Mehmet Eröz - Ali Ali Güler Türk Ailesi
Atat Atatür ürkk Kültü Kültürr Merkez Merkezii Başkan Başkanlığ lığıı Yayı Yayınl nlan an
Eröz, Mehmet Türk ailesi / Mehmet Eröz - Ali Güler; editör: Alev Kâhya Birgül - Ankara: Ankara : AYK Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 1998. VI, 74 s.; 19.5 19.5 x 11.5 cm. (Atatü (Atatürk rk Yüksek Yüksek Kurumu Kurumu Atatürk Atatürk Kültür Kültür Merkezi yayını: 150. Türk kültüründen görüntüler görüntüler dizisi: 39). İçindekiler: Türk Ailesi/Mehmet Eröz. - Türklerde Aile ve Unsurları (başlangıçtan XII. yüzyıla kadar)/AliGüler. ISBN: 975-16-0990-9 1. AİLE - TÜRKİYE TÜRKİYE - ÖRF ÖRF VE ADETLER ADETLER
I. Güler, Ali. II. Birgül, Alev - Kahya, ed. III. Türklerde aile ve unsurlar unsurlarıı (başlangı (başlangıçta çtann XII. yüzyıla yüzyıla kadar). IV. IV. K. a. V. Seri 306.85956
AT A T A T Ü R K Y Ü K S E K K U R U M U AT ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI
Mehmet Eröz - Ali Güler Güler TÜRK AİLESİ
Ata Atattürk Yükse sek k Kurum urumu u At Atatürk Kültür Merkezi Yayını: 150 Türk Türk Kültüründen Kültüründen Görüntüler Görüntüler Dizisi: Dizis i: 39 Mehmet Eröz - Ali Güler Türk Ailesi ©Atatürk ©Atatürk Kültür Kültür Merkezi Başkanlı Başkanlığı, ğı, 1998 ISBN: 975-16-0990-9 İLESAM: 98.06.Y.0143-144 Birinci baskı: baskı: Milli Eğitim Basımevi, 1977
Editör Ale Alevv Kâhya âhya Bir Birgü güll Sayfa Tasarımı Halit Ataseven Kapak Tasarımı Halit Ataseven Kapak Resmi Bahram Siyah Saray'da, Nizami, Hamse, Leningrad Saltykov Shchedrin Public Library, 1436. (Ed. E. Yu Yu Yusupov, Miniaturen Illumination of Nisamı 's Hamsah, Taşkent 1985). Baskı Dumat Ofset Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.
Ata Atatü türk rk Kü Kültü ltür Me Merke rkezi Baş Başka kanl nlığ ığıı G. M. K. Bulvarı 133, 06570 Maltepe-Ankara Tel: (312) 231 23 48-232 22 57 Belgegeçer: 232 43 21
SUNUŞ
İnsanın bir erkek ve bir dişiden yaratıldığını biliyoruz. Bir erkekle kadın arasında meşru, makul, malum be beraberliğin adına aile denir. Ar Arapça apça'd 'dan an aldığım ığımız ız bu kelimenin kelimenin en eski Türkçem ürkçemizdeki izdeki karşılığ karşılığıı ne idi? sorusorusuna cevap aramak aramak yerine ev (üy) adını taşıyan özel özel memekân (dışı kıl, kıl, keçe vb. vb. içi halı, keçe vb. halı, gilem gilem/kil /kilem em)) kelimesine bakarak bir fikre varabiliriz: Evlenmek/üylenmek, evermek fiilleri yanında ere varmak, kız ve vermek, kız çıkarmak fiilleri de bulunmaktadır. Bu fii fiillerden anlaşılıyor ki, Türklerde aile bağımsızlığın ilanı ve ve kişinin şahsiyet olmasının kabulü ile ilgili bir göstergedir. Ai Aile, ik iki farklı ci cinsten insanın kendi rıza ızalarıyl ıyla yaşça, makul beden ve kültürce uygun/yakışır olmak ve bi birbirlerinin namus bekçisi gibi görmek şartıyla bedenen ve ve ruh ruhen birlikteliğin ku kurumlaştığı ığı özel bir bir be beraberlik anlamlı anlamlı ve başka insanların da beklentilerini beklentilerini içinde taşıtaşı yaan psikolojik, sos y sosyolojik ve ek ekonomik etkileşim ve de de va vamlılık ılık merkezidir. İki zıt insan arasında izahı oldukça zor bir yaklaştırıcı gücün bir başka söyleyişle kaderin çekme ve çekiştirmesi çekiştirmesi sonucunda sonucunda ilgi duyma, duyma, beğenme, beğenme, hoşlanma, hoşlanma,
sevme, vazgeçilmez olma basamaklarından biriyle, bir bi birlerini isteyen iki zıt cinsli sli, birbirlerine yakışabilen insanın mizaçl mizaçlannı annı ortadan kaldırmadan, kaldırmadan, biyolojik, sossos yo y olojik jik paylaşmalara hazır ol olmakla başlayan aile ku kurumu, cinsin devamının da kültürün zenginleşerek yaşamasının da en önemli araçlarından biridir. Acaba 21. yü y üzyılın eşiğinde medyatik bombardıman ile yüksek kent teknolojisinin arasına sıkışan insanı yalnızlıktan, kimsesizlikten, çaresizlikten, bedenî ve ruhî hastalıklardan ve ahlâksızlıktan kim koruyacak? Bize göre kadının ve veya erkeğin yahut çocukların en güvenli yaşama alanları onların ailelerinin içindeki dünyadır. dünyadır. Aile bu anlam anlam-da zarar görmediğim görmediğimiz, iz, göremeyeceğim göremeyeceğimiz, iz, korunduğumuz, barındığımız, beslendiğimiz ve paylaşarak çoğalttığımız özel mekândır. Günüm ünümüzde üzde güçlendirilmesi, güçlendirilmesi, desteklenmesi sosyolog, psikolog, hekim ve idarecilerin üzerine titremesi gereken gereken kurum ailedir. ailedir. Okullar veya semtler semtler yahut şeh şehirirler veyahut izlenen kanallar ve programlar arasındaki farkı bütünleşmeyi yaralayan bir olumsuzluk gibi görmek ve dövünmek istemeyenler aileleriyle övünmenin yo y olunu aramalıdır. Te Temelleri sağlam atılmış devamlılığı eziyet olmaktan olmaktan çıkm çıkmış ış kültürün kültürün ve ve neslin neslin devamını devamını sağsağlayan ailenin kurulması kurulması da bir dilek olmaktan olmaktan çok, bilinç işidir: Atalarının talarının birlikteliklerinin birlikteliklerinin sırrını öğrenip öğrenip,, bilince dönüştürenler, torunlarına beraberliğin ne, niçin, nasıl olduğu olduğu konusunda örnek örnek olabilirler.
Prof. Dr. Sadık TURAL
TÜRK AİLESİ
Mehmet Eröz
I-Aile ve Cemiyet (Toplum) Sosyoloji, ailenin, klan ailesi ile başladığı görüşünü be benimsemiştir. Ge Gerçi Wundt gibi bazı sosyologlar, Güney Afrika'daki Boşiman veya Buşmen'lerin ailesini, ilk aile tipi, ilk cemiyet tipi olarak görüyorlarsa da, mesele kestirilip atılacak kadar kolay değildir. Bazı materyalist sosyologlar ise, insanlığın ilk devirlerinde ailesiz bir yaşama hali düşünüyorlardı. Bu iddia, ilmin ve verilerine uymamaktadır. İnsanlığın ığın ilk çağlanndan beri ailesiz devir olmamıştır. Aile cemiyeti (toplumu), cemiyet aileyi yaratmıştır. Daha doğrusu ikisi iç içedir; klan topluluğu ve klan ailesi. Klan Durkheim'ın (ölm. 1917) ve diğer sosyologların belirttiği gibi, bölünmesi mümkün ümkün olmayan olmayan en en küçük küçük toplu toplulu luk k ünitesidir, ünitesidir, parçasıdır. Bu topluluk, kültür adını verdiğimiz,
2 MEHMET MEH MET ERÖZ ERÖZ
inanışlar, âdetler, kaideler bütünü ile, klan ailesini sosyal ve ve hu hukukî ka kayıt al altına al almıştır. ır. Kültür, kişi kişilleri aşa aşarak, bü bütün topluluğu kontrol altına alır; alileye biçim ve düzen ve verir. Ai Aileye dışa ışarıdan hükmettiği için, ai aile, sa sadece ferdî bir bir birl birleş eşm menin enin ürünü rünü,, kan hısımlığın ısımlığının ın mahsu ahsulü lü olmaktan çıkar ve sosyal kurum (içtimaî müessese) olmak niteliğini kazanır. Bundan ötürüdür ki aileye, içtimaî müessese (sosyal kurum) diyoruz. Klan ailesine düzen veren, onu bir kurum (müessese) haline haline getiren ruh, ruh, kaynağını kaynağını ve gücünü, gücünü, ilk cem cemi ye yetin topluluk şu şuurundan almaktadır. Bu Bu şu şuur (b (bilinç), aileyi, tabiî tabiî bir birlik olmaktan olmaktan öteye, öteye, sosyal müessese üessese (içtimaî (içtimaî kurum) kurum) olmak durumuna durumuna getirmekte, getirmekte, böyle bir seviyeye ulaştırmaktadır. Sözü Sözü geçen bu topluluk topluluk şuuru (bilinci), Totemizm'dir. Totem adı verilen kutlu bir hayvan, bitki veya eşyada "mana" denilen kutlu bir gücün saklı bulunduğuna, gizli bir cevherin saklı bulunduğuna inanılarak meydana getirilen dinî ve sosyal sistemin bütününe, sosyal ilimlerde "Totemizm" denmiştir. Totem otemizm izm denen denen bu dinî ve sosyal sosyal sistemde, sistemde, klan klan üyeleüyeleri, totemleri totemleri ile kendilerini hısım sayarlar sayarlar ve aynı atadan türediklerine türediklerine inanırlar. Bu ilk cemiyet cemiyet insanın insanın mantığına göre, göre, totemi totemi sözgelişi sözgelişi "ka "karta rtal" l" olan bir klanın klanın üyeler üyeleri, i, hem insan hem kartaldır. Klanın adı da, üyelerinin adı da kartal kartal olur. Klan Klan üyelerinin totemlerini öldürmeleri, öldürmeleri, felake felakett getirir getirir,, yasaktır, haramdır; haramdır; bu cemiyetlerin cemiyetlerin diliyle "Tabu'Mur. Tabu olan yalnız yalnız o değildir; klan içindeki içindeki kadın ve erkekler erkeklerin in de birbirleri ile evlenm evlenmele eleri ri tabu'dur, tabu'dur, ya yasaktır. ır. Çünkü kla klan üyeleri aynı kanı taşıma ımaktadır; ır; hepsinde aynı cevher cevher (mana) (mana) vardır, damarlarında dolaşmaktadır. aktadır.Birbirlerine Birbirlerinehısımdırlar, hısımdırlar, "mahrem"di "mahrem"dirler, rler,bacı ve ve kardeş sayılırlar. Bu durumda, klan dışından evlenme zarureti zarureti vardır ve bu hal "dışarıdan evlenme" (ekzogami)yi doğurmuştur.
TÜRK AİLESİ 3
İlk insanın, çevresine çevresine ve tabiata bakarak, yaratıcısı-
TÜRK AİLESİ 3
İlk insanın, çevresine çevresine ve tabiata bakarak, yaratıcısını aramasından, Tann'yı aramasından ortaya çıkan Totemizm, klan dışından evlenme kaidesi ile, aile müessesesinin (kurumunun) koruyucusu olmuştur. Nüfus artışı, maddî alandaki gelişmeler yüzünden, insan toplulukları, toplulukları, çeşitli sosyal kademeleri kademeleri aşarak imimparatorluk paratorluk seviyesine ulaştıl ulaştılar ar ve sonunda, sonunda, "millet" haline geldiler. Bu bakış içinde, klan ailesinin yerini, başka aile tipleri aldı: Romalı Romalılarda larda ve Çinlilerde Çinlilerde ailenin en yaşlı yaşlı erke erkeğin ğinin in mutlak utlak söz söz sahibi sahibi olduğu olduğu,, "Pederşahi" (Ataerkil) aile tipi görüldü. Burada kadınların hiçbir söz hakkı olmayıp, hısımlık baba soyunu izlemektedir. Kadın adın erkeğin atalarının atalarının dinine bağlanmıştı bağlanmıştır. r. Burada din, atalar kültürüdür. Din ibadetlerinin yürütülmesi, aile işlerinin ve mal varlığının varlığının idaresi, aile başkanına başkanına ait haklardır. Oldukça büyük hacimdeki bu aile tipine benzeyen Slavlardaki "Zadruga" Ailesi, bir bakıma pederşahlığı andırır. Yakın Yakın hısımlar, ailenin ailenin en en yaşlı yaşlı erkeğinin idaresi altında yaşarlar. Mal varlığı Zadruga topluluğuna aittir ve aile başkanı başkanı tarafından idare edilir edilir.. Karısı kendisine yardım yardımcı olur ve bu yaşlı yaşlı kadını kadının n bir dereceye kadar söz hakkı vardır. Diğer bir tip, "Pederi" Ailedir. Burada baba söz sahibi olmakla birlikte, ananın da aile işlerinde fikri alınmaktadır. aktadır. Pederşahlıktaki, Pederşahlıktaki, astığı astık, kestiği kestik olan erkeğin yerini, yerini, ailenin reisi olan erkek almıştır. almıştır. Miras Miras ve hısımlık hısımlık iki iki başlıdır (Agnatik ve Kognatik); yani hem baba soyunu, hem ana soyunu takip eder. Ziya Gökalp'e göre, Türkler ve Cermenler, pederşahine devrini yaşam yaşamadan, adan, ped peder erii tipe tipe atılm atılmışl ışlar ardır dır.. Zamanım Zamanımızda ızda ise, ise, ana, baba, ve evlenmemiş çocukların meydana getirdiği "Yuva tipi tipi aile ai le"" (conjugal, (conjugal, izdivacî aile) küçük aileye, "Yuva
4 MEHMET ERÖZ
denilm denilmekt ekted edir. ir. Geçen eçen yüzyılın başlarında, başlarında, yazısız yazısız kaidekaideleri toplam toplamak ak suretiyle meydana meydana getirilen getirilen Fransız Fransız Medenî Kanunu, bu yeni aile aile tipini pekiştirmiştir. pekiştirmiştir. Günün ünün sos yal yal kültürel ve ekonomik şar şartlan lan da, bu ailenin gelişmesine yol açmıştır. Durkheim sosyolojisine sosyolojisine karşı çıkan "içtimaî "içtimaî ilim" ilim" (Scienc (Sciencee sociale)'çilerin sociale)'çilerin başı olan Le Play (ölm. 1882), Batı Avru Avrupa pa sahillerinden Asya'y Asya'yaa kadar kadar yüzlerce aile tipi üzerinde üzerinde araştırma araştırma yapmış yapmış ve aralarında pek çok farklılıklar farklılıklar bulmuştu. bulmuştu. Sosyal yapının yapının,, kültürün, kültürün, ekonomik ve coğra coğrafi fi şartların farklılığından ötürü ötürü bu aile Play tarafında örnekleri, Le Play tarafından, n, iki gruba ayrılmış ayrılmış ve altı tip olarak olarak incelenm incelenmiştir. iştir. Ailenin geçirdiği geçirdiği gelişme gelişme çizgisini, anahtarl anahtarları arı ile, yukanda yukanda açıkladığım açıkladığımız ız noktalarda noktalarda izleyebiliriz. Bu açıklatıcı açıklatıcı mahiyetteki girişten sonra, Türk Türk Ailesinin Ailesinin yapı ve ve niteliklerine niteliklerine bakabiliriz.
IIII - TürkAilesinin Yapısı apısı Fransız Fransız etnoğrafyacı etnoğrafyacı ve etnologlardan Grenard, (19. asır sonlarında) Doğu Türkistan Türkistan Türklerinin Türklerinin aile hayatı hakkında oldukça güzel güzel bilgiler bilgiler vermekte vermektedir. dir. Buna göre, kadın kapalılığından burada eser yoktur. Diğer Türk boylarında görülen görülen "kalın" (evlenm (evlenmee karşılığı karşılığı kız babasına babasına verilen verilen mal veya veya para) yerine yerine burad burada, a, "Toyluk" adı verilen bir hediye verilir verilir ki, bunun mec mecbu bu-rî tarafı da yoktur yoktur.. Kadın yalnız ev içinde değil, tarlada, pazarda da hayat arkadaşının yardımcısıdır. yardımcısıdır. Fiyat Fiyat kesilmesinde çoğu zaman kadının sözü geçer. Kadın pazar işlerini yalnız da halle halledeb debilir. ilir. Bu iktisadi hüniyeti hüniyeti ya yanınd ında, Türkkadın adının ının ın hukukî hürriye iyeti de dikka ikkatt çekicidir. kicidir. Karı koca arasında arasında mal mal aynlığı aynlığı prensibi var olup, olup, evli kadın, malları üzerinde arzu ettiği hukukî işlemde
TÜRK AİLESİ 5
bulu bulun nabil abilir ir.. Kad Kadın ın,, bab babaa evi eviyl ylee ili ilişi şiği ğin ni ke kesme smemişti iştirr. Bo Boşanma halinde, yalnız babasının evinden getirdiği malı değil, aynı zamanda evlilik evlilik ında bu ald h
TÜRK AİLESİ 5
bulu bulun nabil abilir ir.. Kad Kadın ın,, bab babaa evi eviyl ylee ili ilişi şiği ğin ni ke kesme smemişti iştirr. Bo Boşanma halinde, yalnız babasının evinden getirdiği malı değil, aynı zamanda evlilik evlilik esnasında esnas ında bu maldan aldan harcanan kısmı kısmı da kocasından kocasından isteyebilir. Bura Türklerinde Türklerinde çok karılılık, ancak ilk karısının rızası alınmak şartıyla mümkün olabilir. Bu âdet pek yaygın değildir; ancak zengin tüccarlar tüccarlar arasında arasında görü görülür lür.. Bunlar da ikinci veya üçüncü kanlarını, ilk karılarının bulunduğu şehirden başka bir şehirde bulundururlar. Mollalar, ikinci, üçüncü evliliğe pek seyrek olarak müsade ederler, bunu sıkı ka yıtlar yıtlar altı altına na alm almışl ışlar ardı dır. r. Bu dem demokratik okratik aile aile hayatı, ayatı, adı geçen Fransız bilginini şaşırtmaktadır. Ona göre, Müslümanlığın Doğu Türkistan Türkleri arasında yayılmasından önce, buralarda pederşahî aile hayatı vardır. Sonradan, iktisadî ve içtimaî hayatın gelişmesi, kadın-erkek münasebetlerinin demokratlaşmasına yardım etti. Bu demokratlığı çok kereler, aile ahlâkının gevşekliği ile bir sayan Grenard, Türk Türk millî âdetlerinin bozulması bozulmasını, nı, törenin sarsılm sarsılmasını asını,, sık sık meydana eydana gelen Çin istilâlarına bağl bağlam amak akta tadı dır. r.
G. Richard'ın Görüşü Bu Fransı Fransızz sosyologu, sosyologu, şehirli şehirli Türklerden Türklerden çok, gögöçebe hayatı hayatı yaşayan yaşayan Yakut, akut, Kırgız ve Altay Türklerini Türklerini incelemiştir. Bu bilgine göre, Türklerde aile tipi bir tek değildir. değildir. Onları, iktisadî ve içtimaî içtimaî şartlara şartlara göre, çeşitli tiplere ayırmak gerekir: a) Yakut Türklerinde aile, maderî din çerçevesine çerçevesine girer girer.. Hısı Hısım mlık lık bağı bağında nda esas anadır. BuBununla beraber, Roma'daki "Pederşah"a (Ataerk'e) benzer bir "Maderş derşaah" (Anaerk) yoktur. Ailede hâkim olan yine erkektir. Ancak bu erkek, ana tarafından olan dayıdır. Dışarıdan evlenme esası olduğuna göre, başka bir bir klan klanaa mens nsup up olan lan erkek, kadı kadın nın tote totem mini ini kabul abul eder.
6 MEHMET ERÖZ
b)K b)Kır ırggız Türkler lerind inde aile, le, pederşahî bir manzara gösterir. Hısım Hısımlık bağında temel temel babadır. Totem Totem dinin yerini atalar dini almıştır almıştır Her evlenm evlenme genç kadının kocasının kocasının aile dinine dinine katılması katılması demek demek olduğundan, bir takım törentörenler yapılır. Bu törenin törenin izlerine, bugün Müslüm Müslüman an olmuş olmuş olan Kırgız Kırgız boylarında boylarında rastlamak güç değildir. değildir. Evlenen kimsenin nişanlısına verdiği "Kalın" bu izlerdendir, c) Altay Altay Türklerin Türklerinde de aile tipi, yukarıdaki iki tipin arasında orta bir tiptir. tiptir. Erkek Erkek kadının ailesi arasına girdiği için, için, maderîliğe (ana ailesi tipi) olan yakınlığı göste gösterir. rir. Fakat Fakat öte yandan erkek, erkek, kadına kadına bir bedel bedel ödemek ödemek zorund zorundadır. adır. Bu bedel, para veya hediye olmayıp, olmayıp, geçici bir iş yardımıdır. Kız ailesinin yanında görülen bu geçici hizmet, Al Altay Türklerindeki aile tipinin,Kırgızlarla iliş lişiğini gösterir. Böylece aşiret hayatı yaşayan Türklerde, üç tip aile hayatının bulunduğunu bulunduğunu söyleyen söyleyen bu Fransız Fransız sosyolososyologu, Türkistan' m ve Türkiye'nin şehirli Türklerinde Türklerindeki ki aile hayatına da dokun dokunur. ur. "Yakut'lardan "Yakut'lardan Osmanlılara" Osmanlılara" doğru giden giden bir ilerleme ilerleme zincirininbulunduğunu söyler. söyler. Hattâ bu bu zin zincciri irin, Jap Japon sah sahille llerind inden Fin Finla land ndiy iya' a'ya ya kadar uzanan bölgelerdeki aile müessesesinin gelişmesi gelişmesi ile de ilgili olduğunu belirtir. £. Durkheim'in Görüşü Görüşü Durkheim, Durkheim, doğrudan doğruya doğruya olm olmamakla amakla beraber, beraber, aile sosyolojisi bahisleri bahisleri içinde, yeri geldiğinde Türk Türk ailesi ile de ilgilenm ilgilenmiştir. Ona göre doğu Türkistan TürkTürklerindeki lerindeki dem demokrat okrat aile tipi, Gre Gr enard' m sandığı gibi, gibi, eski pederşahhğın pederşahhğın yıkılmasından yıkılmasından doğmam doğmamıştır. ıştır. Bu tipin, maderî aderî (ana ailesi) tipinin tipinin değişmiş bir şeklinden ibaret olduğunu sanmaktadır. sanmaktadır. Nitekim, en en geri Türk ulusu ulusu sayılan Yakut'larda, bu maderî aile (ana ailesi), "Sib" adını taşıyan bir bir grup olup, bugün bugün ailede bulduğumuz bulduğumuz
TÜRK TÜRK AİLESİ 7
bü bütün hukukî ni nitelikleri ta taşımaktadır. Şüphesiz bu tip içinde küçük aileler vardır. Fakat bunlar geçici hayat tarzlarıdır. İçtimaî İçtimaî züm zümreninhiçbir hiçbir müdahalesi üdahalesine ne maruz aruz
TÜRK TÜRK AİLESİ 7
bü bütün hukukî ni nitelikleri ta taşımaktadır. Şüphesiz bu tip içinde küçük aileler vardır. Fakat bunlar geçici hayat tarzlarıdır. İçtimaî İçtimaî züm zümreninhiçbir hiçbir müdahalesi üdahalesine ne maruz aruz değildirle değildirler. r. Hısımlık, Hısımlık, aynı Sib'e Sib'e bağlı olmaktan olmaktan ileri ileri gelir. gelir. Biz bunu Yakutların Yakutların aile adlarında adlarında da görüyoruz. görüyoruz. Her Yakut kendi Sib ismi ile anılır. İngiliz etnograflarının ve verdiği bi bilgilere da dayanan Durkheim, diğer taraftan Kırgız'l gız'larda ardaki ki ailenin pederi pederi (baba ailesi) olduğun olduğunu u söyleyen Gross'un görüşünü tenkit eder. Alman sosyologu Gross'a göre, Kırgız ailesi pederidir ve çoban olan bu Kırgız boylarında, boylarında, hayvan yetiştirm yetiştirmek ek için ailenin fazla sayıda olmasına lüzum vardır ve ancak dış tehlike teh like anında bu aileler, aileler, pederşahî (ataerkil) aile içind içindee bir birle leşi şirrle lerr. Durkheim, bu görüşleri tenkit ederek, Gross'un dar bir iktisadî görüşle hâdiseleri incelerken, ailenin ne demek demek olduğunu gözden gözden kaçırmış olduğunu söyler. Aile, bir takım hukukî ve içtimaî (sosyal) bağların toplamı olduğuna göre, meseleyi bu bakımdan ele almalıdır.
Ziya Gökalp'in Görüşü 1908'lerde, Türkiye'deki Türk kadınlığı büyükbir değişme geçiriyordu. Türk aile hukuku ve telâkkisi çöküntü küntü geçiriyordu. Bu içtimaî içtimaî mesele(sosyal esele(sosyal sorun), okukumuşları, uşları, milletini illetini sevenleri sevenleri derin derin derin düşündü düşündürüyo rüyordu. rdu. Birinci Dü Dünya Harbi'nin Harbi'nin çalkantı ve sıkıntıları sıkıntıları için içinde de bo bocalarken, 19 1917 yılında yeni bir aile hukuku geliştirildi. İslâm hukukuna hukukuna bağlı bağlı kala kalan n bu kanun, evlenme evlenme işlerine işlerine devletin karışması esasını getirdi. Meselâ, nişanlılık sözleşmesinin leşmesinin hukukî hukukî bakımdan bakımdan bir bir evlenme evlenme başlangıcı başlangıcı olmayacağı olmayacağı,, hâkimin hâkimin kara karan n olmadıkça olmadıkça devletin memuru uru önün önünde de yapılm yapılmayan ayan evlenmelerin evlenmelerin kanunca tanınmayacatanınmayacağı gibi oldukça günün şartlarına uygun maddelerle, aile hayatı düzene düzenekonuldu. konuldu. Bu kanunun enmühim mühimmaddeleri addeleri
8 MEHMET ERÖZ
çokkanlı kanlılı lık kile ileboşanmameselelerinde meselelerindegörülm görülmüşt üştür ür.. Kocanın ikinci ikinci bir karı karı sahibi sahibi olması, olması, ilk karının buna razı olmasına olmasına bağlıdır. Boşanmayı Boşanmayı gerektiren meselelere meselelere bakmak üzere, "aUe meclisleri" kurulmuştur. Bu kanun, bir bir iki iki yıl yürürlükte kaldık ldıkttan sonra, 191 1919'da 'da işga işgall devletlerinin müdahalesi üdahalesiyüzünde yüzünden, n, Padişah Padişahhükümeti hükümetitarafından fından ortada ortadan n kaldırıldı. kaldırıldı. Son Son yılla yıllara ra kadar Suriye, Suriye, bu kanunu kullanmakta idi. Bir yandan böyle bir sosyal çevre içinde yetişen Gökalp, millî kültür kaynakları ve Batılı bilginlerin bilginlerin fikirleri ile, aile müesse müessesesi sesi hakkındaki hakkındaki düşüncelerin düşüncelerini, i, bir biryumakhaline getiriyor, sistemli şekle sokuyordu. Gökalp'in düşünceleri Avrupalı bilginlerinkinden ayrı olarak, ıslahatçı, reform reformcu cu bir gaye taşır. Gökalp, Durkdayanarak, Grenard' mDoğuTürkistan Türkistan heim'mfikrine dayanarak, Türk ailesi ailesi hakkındaki hakkındaki düşüncelerini çürütm çürütmeye eye çalıştı. çalıştı. Bura Türklerinde Türklerinde kadın erkeğe eşit bir aile üyesidir. Bu eşitliğin, kuvvetli bir pederşahlığm yıkılışından ileri gelmesi mesi gerekm gerekmez ez.. BütünTürklerde Türklerde aile, aile, pederşahlık pederşahlık çağını geçirmede geçirmeden, n, doğrudan doğruya maderîlikten maderîlikten (ana (ana ailesi tipi), tipi), pederîliğe pederîliğe (baba ailesi ailesi tipine) atlam atlamıştır. Bir kavmin kavmin çeşitli dallarında, dallarında, başka başka aile tipleri olması olması kabul edilemez. Şartların başkalığına rağmen, ana karakter kendisini korur. Bu yüzden Türk ailesinin Yakut'larda maderî, Kırgız'larda pederşahî, Altaylılar'da ikisinin ortası bir tip tip olduğu yolundaki fikri reddetmek reddetmek lazım lazımdır. dır. Pederşahîlik (Ataerkillik) Türklerde hiçbir zaman zaman gögörülmemiştir. Yakından araştırılırsa, Türk ailesinin seci yesi yesi (ka (karakteri) her za zaman birdir. Hattâ attâ Yakut'la 'lardaki maderî aderî şeklibil bileetamamıyla tamamıylamaderiolmayıppederi, yani iki cins hukuku arasında eşitlik gören bir şekildir. Gökalp, bu konuyla ilgili olarak, Rus etnograflarından Seroşevsky'nin (1896) bir araştırmasına dayanmakta
TÜRK TÜRK AİLESİ 9
ve Yakut akut'la 'larrdaki daki iki iki cin cins tote totem min varl varlığ ığın ınıı be belir lirtme tmektedir. ir. Bu Kırgız'larda da vardır: pederşahî sayılan Kırgız aile-
TÜRK TÜRK AİLESİ 9
ve Yakut akut'la 'larrdaki daki iki iki cin cins tote totem min varl varlığ ığın ınıı be belir lirtme tmektedir. ir. Bu Kırgız'larda da vardır: pederşahî sayılan Kırgız ailesinde, ocak kutluluğuna yalnız atanın, baba ceddinin değil, aynı zamanda zamanda ana ceddinin (atasının) (atası nın) da girdiği bir ger gerçekt çektir ir.. Kısacası ısacası Türk sosyolo sosyologun gunaa göre göre,, gere gerek k Doğu Türkistan Türklerindeki, gerek Yakut ve Kırgız'lardaki aile tipi, çevre ve medeniyet edeniyet şartları şartlarından ndan meydana gelen ikinci derecedeki farklar bir yana bırakıldığı takdirde hep aynı aile seciyesinin, yani eşitlikçi, demokrat bir ev hayatının ifadesidir. Türkiye Türklerinde aile hayatını araştıran Gökalp, başlıca dört dört çağ buluyor: Boy, Ocak, Konak ve Yuva. Demokratik karakter, dört çağda da görülür. Bunlardan boy, boy, sosyolojideki Klan yaşayış yaşayışını ını andırmaktadır. andırmaktadır. Boydaşlar, hep aynı boy adını taşırlar. Karşılıklı bağlılık ana tarafındadır. Bununla beraber, saygı sahibi olan kimse dayıdır. Anadolu Türkler Türklerinin inin çoktan çoktan geçirmiş geçirmiş olduğu bu çağı, bugün Doğu Sibirya'daki Yakutlar yaşatmaktadır. Yakut Türklerinin "Sib" adını verdikleri bu aile-klân'ın, bizde bugün kan bağlılığını ifade eden kelimelerden biri olan "Sop"la ilgili olması muhtemeldir. Boy'dan sonra ocak çağını bugün Kırgız Türklerinde görüyoruz. görüyoruz. Bu Bu ocak tipi sosyoloji sosyolojideki deki pederşahlığa pederşahlığa misal olarak gösterilmektedir. Ocak, boy'da olduğu gibi, yüz yüzle lerc rcee üyede yeden n meydana eydana gelm gelmeez. Kla Klan n birl birliğ iğin inde den, n, tototem bağın bağından dan eser eser yoktur. Bunun Bunun yerine, yerine, bir baba tarafından idare edilen ve üye sayısı coğrafî ve iktisadî şartlara şartlara göre değişen bir ev ev hayatı oluşmuştur. oluşmuştur. Yukarıd ukarıdaa gördüğümüz gibi Richard bu tipi pederşahî sayıyordu. Gökalp'e göre bu doğru değildir. Çünkü pederşahî tipteki aile hayatında atalar dini, yalnız babanın ruhunu tanır. Meselâ Çin'e ait tipte görüldüğü gibi. Halbuki,
10 MEHMET ERÖZ
eski Türklerde Türklerde ve bugünkü Kırgız Türklerinde Türklerinde ki aile aile tipi, he hem mbaba hem ana ceddini ceddini (atasını) (atasını) tanır ve kutlu Türklerde pederşahi aile tipinin sayar. sayar. Şu halde eski Tü va varlığım kabul etsek bile, bu kendine mahsus ayrı bir bir pederşahlıktır.
Geriye kalan, konak ve yuva çağları, Türkiye Türklerini Türklerinin n aile tarihi tarihi bakım bakımından ından çok müh mühim imdir. dir. Gökalp'e göre konak, Arap, Fars ve Bizans tesirleriyle ortaya çıkmıştır. çıkmıştır. Önceki tiplerde oldukç oldukçaa serbe serbest st ve cemiyet içinde bulunan kadın, kadın, konak tipinde, tipinde, Avrupalılar vrupalıların ın çok mübalâğalı hikâyelerle tasvir ettikleri "harem" yaşayışı şayışı içine sokulmuştu. sokulmuştu. Bununla Bununla beraber, beraber, Türk aile aile haha yaatının y ının ka kavmî seciyesi (so (soydan gelme kar karakt akteri), i), dış tesirlere rağmen, rağmen, büyük şehirlerden uzak yurt köşelerinde, köylerde, kasabalarda ve göçebe oymaklarında kendisini korudu. Tanzimat sıralarında, bütün içtimaî müesseseler üesseseler (sosyal (sosyal kurumlar) kurumlar) gibi, aile müessesem üessesemiz iz de çözülmeye çözülmeye yüz tuttu. tuttu. Sosyal Sosyal ve kültürel değişimle değişimler, r, Av Avrupa il ile te temas, sanayileşme, iktisad sadî yaş yaşay ayış ışın ın başkalaşması, harem ve ve selamlık'tan ibaret konağın, hem yaapısın y ısınıı, hemderuhunu değiştirmeyebaşladı. Gökalp alp' in deyim deyimi ile, "konak, yuva olmaya olmaya başlad başladı" ı".. 1971 1971 KanuKanunu'nda nu'ndan n sonra, 1926'da kabul edilen edilen Mede Medenî nî Kanun, Kanun, bu bu gidişi hızl ızlandırd ırdı. Ka Kadm ve ai aile hayat ayatın ınd daki aki bu değişmele ğişmelerde, rde, Gökal Gökalp' p'in in fikirlerinin büyük tesiri olmuşt olmuştur. ur. Gökalp, Durkheim'm, "hastalıklı ve sağlıklı sosyal görüşünden en hareket edere ederek, k, dış tesirlerin Türk yapılar" görüşünd ailesini ve sosyal yapısını yapısını hastalandırdığını, hastalandırdığını, iyileşm iyileşmesi, esi, sağlığa kavuşması için, millî seciyesini, millî karakterini tekrar kazanması kazanması gerektiğini söyler söyler..
TÜRK TÜRK AİLESİ 11
Mehmet İzzet'i İzzet'i Görüşü Görüşü
TÜRK TÜRK AİLESİ 11
Mehmet İzzet'i İzzet'in n Görüşü Görüşü Türk sosyolog ve ahlâk felsefecilerinden Mehmet İzzet'in görüşüne göre Gökalp'in fikirleri, pratik ihti yaaçların te y tesiri altında ka kalmıştır. Gerek Gö Gökalp, gerek onun arkasından yürüyenler, "Türkiye'de İslâm hukukun hukukunu u ilga ederek, ederek, kadının kadının mevkii mevkiini ni düzeltm düzeltmeyi eyi ve umum umumiyetl iyetlee Garp cemiy cemiyetleri etlerinde nde görülen aile hayatını hayatını kurmayı isterken, bu hareketin eski Türk an'anesine, yasa yasasın sına, a, millî illî benl benliğ iğin inee dön dönmek tarz tarzın ında da tefsir fsir olunması olunması ve bu suretle suretle fazla fazla teveccüh teveccüh ve muhabbetle karşılanmasını temin eylemeyi" düşündüler. Birbirlerinden ayrı yaşayan Türk kavimlerinde ayrı aile tiplerinin bulunacağını kabul etmek, ilmî bakımdan doğru doğru sayılmalıdır. sayılmalıdır. Bu düşünced düşüncedee olan M. İzze İzzett'e göre göre,, bu bunun sebebi şudur: bu Türk zümreleri aynı din ve ırka mensup olmakla olmakla beraber, birbirinden birbirinden ayrı yerlerde, başka başka iktisadî ve içtimaî içtimaî şartlar altında yaaşamış y ışllardır., zaman ve mekân bakımın ımınd dan büyük farklılıklar vardır. Bu sebepler Türk zümreleri arasında aynı aynı aile tipinin tipinin bulunması bulunmasına na engel teşkil teşkil etmekt etmektedir edir..
Tenkit ve Değerlendirme Birbirinden oldukça zıt olan bu görüşleri tenkide tâbi tutmadan tutmadan ve onlar hakkında bir değerlendirm değerlendirmee yapmadan, önce, önce, Tür Türk k ailesi hakkı hakkında nda bilgi bilgi veren veren başka kaynaklara, ana ana kaynaklara kaynaklara baş vuralım ve bu ek malz malzeemenin yardımı ile bir sonuca ulaşmaya çalışalım. Çin yıllı yıllıkları klarını, nı, vesikalarını vesikalarını incelemiş incelemiş olan olan Eberhard, buradaki Türklerle ilgili bilgileri topladığı eserde, eserde, Hun Türkle Türklerindeki rindeki aile hayatı hakkında şu mamalûmatı lûmatı veriyor: "bab "babaa egem egemenliği (hâkimiyeti) (hâkimiyeti) görü görül-
12 ME MEHM HMET ET ERÖ ERÖZ
mekle beraber, beraber, münferit ünferit boylarda ana egemenliği egemenliği izleri görü görülü lür, r, meselâ veraset veraset işinde H'yu H'yunğ-nu'l nğ-nu'larda arda (Hun' (Hun'-larda) ana hükm hükmü ü mevcut mevcut olabilir." olabilir." Türkler Türkler hakkındaki hakkındaki bu bu en esk eski vesik sikanın anın gös gösterdiği gibi, Türk ail ailesin sinde esas söz söz sahibi sahibi babadır. babadır. Tek tuk bazı olaylarda ananın sözü geçtiği ve miras işlerinde kadın hükmü olduğu, be belirtiliyo iyorsa da, bu bu ikinc inci derecededir. Aşa Aşağğıdak ıdakii vesikalarla göstermeye çalışacağımız gibi, Türk ailesi, pederşahî bir devir geçirmiş olabilir. Bu pederşahlık (ataerkillik), Roma'da Roma'daki ki gibi olmayıp, olmayıp, Türk'lere Türk'lere has bir pederşahlık olmalıdır. Bu hususu Gökalp ve Prof. Fındıkoğlu da bir ihtimal olarak kabul etmektedirler. Erkeğin Erkeğin birinci plânda plânda olması, erkek çocuğun el üstünde üstünde tutulması, tutulması, kaç göç göç olmam olmaması, ası, yaşlı yaşlı kadının kadının söz sahibi bu bulunması, te tek k kadın adın alma gibi hususl suslar araa bakın kınca da, bu bunun yumuşak şak bir peder derşah şahlık lık olduğu anlaşılıy ılıyo or. Ya Yahutta, Gökalp'in "pederi" dediği tiple, pederşahlık arası bir aile hayatı. Şimdi Şimdi tekrar tekrar vesikalara başvurarak, başvurarak, konuyu biraz daha açalım.
1- Erkek Hâkim Hâkimiyet iyetini ini Kuvvetlendiren Kuvvetlendiren Deliller Deliller Gök-T ök-Tür ürk k yazılı yazılı suci kitabesinde evlenebilmek evlenebilmek için kız tarafında verilen para veya mal şeklindeki bedele, "Kalın" deniyordu. Bu kelime Kaşgarlı aşgarlı Mahmud Mahmud'un 'un Divân'ında(1074) "Kalınğ" şeklinde geçer. Adı geçen Türkbilg Türkbilginine inine göre, göre, bu bu bedeli ödeyen kimse, kimse, kızı kızı almaya almaya hak kazanır. İbn Fazlan'ın (921-922) onuncu yüzyılda Oğuzlar, Peçenekler slavlaşmayan Bulgar'lar ve Hazar'lar hakkında verdiği bilgiler, aynı mahiyettedir. Kaim ödendikten ödendikten sonra, kadın, kadın, erkek erkek hâkimiyeti hâkimiyeti altına girmek girmekted tedir. ir. Çin yıllıkla yıllıklarında rında bahsedilen, ve sosyolojide sosyolojide "Leviratus" diye geçen dul kalan çocuksuz kadını, aile
TÜRK TÜRK AİLESİ
13
TÜRK TÜRK AİLESİ
13
içindeki bir erkeğin alması âdeti de, bu erkek hâkimiyeti fikrini kuvvetlen kuvvetlendiriyo diriyor. r. Kadının şu rolü, erkeğin erkeğin kudreti, kudreti, o günün günün içtimaî içtimaî ve iktisadî şart şartla lan n göz önünd önünden en uzak tutulmadığı takdirde, sözü geçen âdetin, sosyolojik yönden ahlâkî sayılmasına hiçbir engel yoktur. Orta Orta Asya Türkleri ürkleri arasında uzun araştırmalar araştırmalar yapmış olan Radloff (1870-1880'ler), Türk ailesi hakkında doyurucu bilgiler vermektedir. Türk ailesinde erkeğin ve ve ka kadının ye yeri ha hakkında, ver verdiği "misallere gö göz ge gezdirelim. Radloff diyor ki, Altaylı'larda "kadın erkeğe tamamıyla tâbidir., onun ismini anmaya cesaret edemez, ona seslenirken 'apşıyağım' (efendim) der; kayınpederinin eşiğinden içeriye adım atamaz ve başını açıp ona gösteremez. gösteremez. Kadın, erkeğin her her emrini emrini yerine getirir getirir ve onu onu her zaman zaman desteklem desteklemeye eye çalış çalışır. ır. Buna mukabil mukabil erkek erkek de kadına karşı muayye uayyen n bir saygı tavrı takınır, başkaları yaanında onu 'ap y 'apakay akayım ım'' (ka (karıcı ıcığım) di diye çağırır, ar arkadaşları yanında hiçbir zaman zaman onunla onunla eğlenmez eğlenmez ve şakalaşmaz. Bir erkeğin bir kadına dayak atması duyulmamış bi bir şeydir, fakat bununla beraber erkek onu ikinci sınıftan sayar sayar.. Bu cihet cihet bilhassa Altaylıların ltaylıların veraset işinde kenkendisini göstermektedir. Bütün mal ve mülk, ancak erkek çocuklarla erkeğin akrabalarına intikal eder. Birçok erkek erkek çocuk çocuk varsa, ancak babanın ölüm ölümü esnasında esnasında evde yaaşamakta ol y olanlar va varis olur. Fakat ba baba ha hayatta ik iken kendi kendi başına ev kurmuş kurmuş olanlar, olanlar, yani babalarından kendi hisselerini (ençi) alanlar, verasete iştirak hakkından mahru ahrum m edilir. edilir. Evde kızlar kızlar kalm kalmışsa, ışsa, bunlar erkek erkek varisin varisin eline geçer. Sonra onları evlendirerek kalım (kalın) alırlar. Buna mukabil evleninceye kadar onlara ba bakmaları ve ve teçhiz etmeleri lâ lâzımd ımdır. ır."
14 ME MEHM HMET ET ERÖZ
Bu satırlar, erkek ve kadının sosyal sosyal statüsünü (içtimaî mevkiini) çok güzel güzel ortaya koymaktadır. koymaktadır. Bir yanda erkeğin erkeğinmutlak mutlak denebile denebilecek cekkudreti, diğeryandankadına karşı gösterdiği saygı ve şefkat, bir yandan mirastan yaalnız erkeklerin pay alması, diğer taraftan, büyük erkek y çocukların ayrı eve çıkması, ayrı yuva kurması, Türk pederşahlığının, sosyolojide anlaşılan şeklinden başka olduğunu gösterir. gösterir. Miras konusunu biraz aşağıda aşağıda tekrar ele almak almak üzeüzere, kadının durum durumu u hakkında Türk Türk dünyasından çeşitli çeşitli bi bilgiler vermeye devam edelim. Gene Radloffun dediğine göre, Kazak, Kazak, Türklerinde Türklerinde kadına kadına kalın kalın ödenmiş ödenmiş olduğundan ötürü, oldukça haşin davranılır. Ancak yaşlı kadının mevkii yüksektir. Kızıl Çin'den kaçarak Türkiye' kiye'ye ye sığman sığman Doğu Türkistan Türkistan Türkleri Türkleri arasında bulunanKazak KazakTürkler Türklerinin inin çıkardığı bir kitapta, bunudestekdestekleyici bilgi vardır vardır.. Bu esere esere göre, göre, "kadın "kadınlar lar kocalarına kocalarına karşı daima daima hürmetkardırlar. hürmetkardırlar. Gelin hiçbir hiçbir zaman zaman kayınpederine, kayınvalidesine kayınvalidesine hattâ kocasına uzaktan ve yakından diğer akrabalarına açık saçık görünmediği gibi, onların isimlerini dahi tam olarak söyleyemez. Kazak Türklerinin gelinleri terbiyeleri ile ün salmışlardır. "Kazak gelini geldiğinde, gelinin yüzünün açılması töreninde, "Betaçar" şarkısı söylenerek, geline, erkeğin büyü büyükl kleerine ine, kayın atas atasın ınaa kar karşı nası nasıll davra vranaca nacağı ğı hakkında öğüt verilir. Türkiye Türkçesinde "beti benzi attı; beti benzi solmuş" sözü yaşıyor. Buradaki "betaçar" "yüzaçar" töreni demek oluyor ki, Türkiye düğünlerinde buna "Yüzgörümlüğü" adı verilir ki, gelin oğlanın akrabalarından bir hediye almadıkça yüzünü açmaz. Bugün, Türkiye Türkçesinde yanlışlıkla, Rus Kossak'ları Kossak'ları ile karıştırılan karıştırılan Kazak Kazak Türkle Türklerinde, rinde, bu tö töre ren n esnasında, Türkiye lehçesi ile şu şarkı söylenir:
TÜRK TÜRK AİLESİ
15
Sabahleyin yatarak kocana kalk kalk deme gelinçek Kalkarkalkmazsurda surdan n burdan peynirçalma çalma gelinçek gelinçek Ağ Ağzını burnunu oynatarak dedikodu yapma gelinçek Kayınbabanla ayınbabanla kaynananı kaynananın n önünden doğru geçm geçmee gelinçek Düğün törenleri sırasında, oğlan evinden atlı bir grup genç gelerek, gelerek, kızların kızların bulunduğu evin penceresinin penceresinin karşısına karşısına dizilir ve baba ve kaymbaba kaymbaba hakkında türküle türküler r söylerler. Türkiye lehçesi ile erkeğin söylediği şöyledir: Babanız için ağlamayın zavallı kızlar yar yar Babanız yerinde kaynatanız oradadır yar yar
Kızların cevabı: İlkbaharda yağan beyaz karlar nerede yar yar Taylar aylar gibi oynadığımız oynadığımız kendi evimiz evimiz nerede yar yar Kaynatamız ne kadar iyi olsa da yar yar Sevgili kendi babamız gibi olmak nerede yar yar Kadının erkeğe saygılı olması ve erkeğin adını anmaması aması âdetini, âdetini, Anadolu Yörü Yörük k ve ve Türkmenlerinde Türkmenlerinde gögörüp, yakından şahit olduk. Kerkük erkük Türklerinde Türklerinde aynı hal görü görülü lüyor yor.. Kerkük'te erkük'te kocaya kocaya "ki "kişşi" denir denir.. Kadının kişisi karısına avrad (hatun) der. Ancak kan koca birbirlerine isimleriyle hitap etmezler. Çocuklarının adlarını ekleyerek seslenirler, Ahmet babası, Ahmet nenesi gibi. Çocuklar Çocuklarıı yoksa kadın kocasını adamakâ, adamakâ, koca karısını 'hatun' diye çağırır. Çocuk sevgisi fazladır, bir kadının bi birden fazla çocuk sa sahibi ol olması on onun it itibarını ar arttırır. Çocuğa 'uşşağ' derler... Avrat kişisine muti ve saygılıdır; uşağlann babasıdır, babasıdır, dertdaşıdır; dertdaşıdır; 'işiv 'işiv aşand aşand olsun, olsun, Allah llah
16 ME MEHM HMET ET ERÖ ERÖZ
seni başımızdan eksik etmesin' diye dua ederler. Kişi iseuşağlann uşağlann nenesine nenesine(anne) (anne) bağlı ve hürm hürmetka etkardır, rdır, onun hoş gününde olmasına çalışır." Radloff un açıkladığına göre; Abakan Tatarlarında, "her evli çiftin ayrı bir yurtta yaşaması icabettiğinden, evlenirken oğul için derhal yeni bir yurt gösterirler. Böyle olduğu halde baba ve onun ölümünden ölümünden sonra bü yü y ük kardeşi ailenin reisi olarak kalır ve herkes onun otoritesine boyun eğer."
Al Altaylılarda "kal "kalın ın"" miktarı kararlaştırıldıktan sonra, kız kaçırılır. Diğer Türk Türk boylarında boylarında da bunun bunun örnekörnekleri vardır. Şor'larda ise, önce kız kaçırılır. Oğlanın hısım akrabasının hazırladıkları, "bayga" adı verilen kayın ağacından kulübede üç gün kalındıktan sonra, beşinci gün, içkilerle, barışmak ve kalın'ı tesbit etmek için kız evine gidilir. gidilir. Toroslar'da Toroslar'da ve Batı Anadolu'da, Anadolu'da, Yörük örükler ler arasında bu son şekle benzer örnekler gördük. Av Avrupa taklitçiliği ile ile "şöm "şömine"y ine"yee çe çevirdiğimiz üç bi bin yıll ıllık Ocağımız, her zaman kutlu sayılmıştır. Bu kut-lu ataocağı'nı, bir Kırım Türk'ünün şiirinden dinleyelim. Bu şiir, vatanı Rusların işgaline uğrayınca önce Al Almanya'ya 'ya, sonra Fransa'y sa'yaa kaçan bir KırımTürkünün şiiridir. Türkiye Türkiye kendisini kendisini kabul kabul etmeyince, etmeyince, Paris Paris't'tee perişan olmuş. 1947 1947 sonbaharında sonbaharında Sen Sen Nehri Nehri kenarında kenarında bulunan cesedinin cebinden çıkan evrak arasında bu şiir de varmış. Şiirin, ataocağı ile ilgili olan bölümünü, Kırım Tür Türklerin klerinin in "ocak ocak"" anlayışını gösterm göstermesi esi bakımınbakımından veriyoruz: Gözlerim daima daima engine dalar dalar İsterim ki her an anayurdumda anayurdumda
TÜRK TÜRK AİLESİ
17
TÜRK TÜRK AİLESİ
17
Dağlan dumanlı, yaslı Kırım'da Duvarında mavzer ve Kur'an olan At Ataocağında bizim konakta Bir bakır sinili sofra başında İftar beklenilsin, dua edilsin Ve Ve se sessiz se sedasız yemek yenilsi ilsin n Kazak Türkleri de ocağa büyük saygı gösterirler. Kazak kadınları, "yeni yurtta ilk girişlerinde ve gerek ilk çocukları doğduğu zaman ateş önünde eğilir ve üzerine yağ parçalan atarlar. atarlar. "A "Altaylılarda ltaylılarda gelin, gelin, kayınpedekayınpederinin yurduna girdikten sonra ocağın ocağın önünde nünde yere kadar eğilir. eğilir. Bunun unun üzerine üzerine kayın baba veya akrabalardan akrabalardan biri gelini kutlar kutlar ve öğütle öğütlerr verir. verir. Şor'la Şor'larda rda da, dokuz dokuz kayın ağacından yapılmış, üç gün gün kalman kalman geçici "yur "yurt" t"ta, ta, gügü ve veyin ya yaktığı ate ateşten, gelecek ha hakkınd ında so sonuçlar çı çıkarılır. Anadolu nadolu Yörükle Yörüklerinde rinde de, ocak kutlu sayılır, sayılır, ateşin sönm sönmem emesi esine ne çalışılır. Bu birçok bilgi bilgi topladık ki, ki, burada burada anlatılması uzun sürer ve lüzumu da yok. Türkmenler ocağı mukaddes sayarlar. Günümüz Türkçesinde "ocağı bats batsın ın", ", "oca "ocağ ğı ba bata tassica" ica",, "oc "ocağın ağın tütm tütmes esin in", ", "oc "ocasözleri en büyük ilenç't ilenç'tir ir (beddua(bedduağına incir dikilsin" sözleri dır). Şüphe yok ki, burada sözü edilen ocak, ataocağı'dır, babaocağı'dır. Bütün ütün Türk Türk boylarında, boylarında, doğan çocuk erkek erkek olduğu takdirde sevinç yaratır. Doğumda olduğu gibi, mirasta da erkek üstünlüğü vardır. Yukarıda biraz dokunduğumuz gibi, mirastan yalnız erkekler pay alır. Töreye, yazısız hukuka göre yapılan bu miras paylaşılması, Kaşgarlı Mahmud'un (11. asır) dediğine göre, "ok atmak" suretiyle olurdu. Batı Anadolu Tahtacılarında Tahtacılarında ve TürkiTürki ye'n ye'nin in bazı köy köylerinde ok ok at atarak miras bö bölüşme us usulü son zamanlara kadar yaşamıştır. Kazak'larda, büyük ve
18 MEHMET MEH MET ERÖZ
ortanca oğullar, ayrı yurt kurarlardı. Babaları bunlar evlenirken hayvan ve kışlak bağışlardı. Bu taşınır ve taşınmaz mülke sahip olan büyük çocuklar, babalarının ölümünden sonra mirasa tekrar katılamazlardı; kalan mal varlığı, varlığı, küçü küçük k erke erkek k evlâd evlâdaa aitti. aitti. Buraya kadar yaptığımız açıklamalar, Türklerin yumuşak, zayıf bir pederşahlık (patriyarkal, ataerkil) devri geçirdiğini gösteriyor. Bunun izleri, Orta Asya'nın ve Türkiye'nin göçebe hayatı yaşayan oymaklarında son zamanlara kadar var olmuş, yerleşik hayat yaşayanlarda ise kaybolmuştur. Buna rağmen, bu tipte bile, kadının iyi bir mevkii daima mevcut olmuştur. Bunu bundan sonraki bahiste bahiste göstermeğe çalışacağız. çalışacağız. Şimdilik Şimdilik sadece şunu söyleyelim ki, kadın dürüst, iffetli, çalışkan olduğu zaman, zaman, hep itibar görmüş, görmüş, sayılmıştır. sayılmıştır. Bunu Dede Korkut Korkut destanlarından da anlayabiliyoruz. Korkut Ata diyor ki: "karılar dört türlüdür: Birisi solduran soptur, birisi dolduran toptur, birisi evün tayakıdur, birisi nice söyler isen baya bayağıd ğıdur ur.. Ozan, an, evün vün taya tayağı ğı oldu oldurr ki ki yaz yazıdan ıdan yaban yabanda dan n eve bir udlu konuk gelse, er adam evde olmasa, ol anı yedü yedürrür, içü içürür ağır ağırla larr, az azizle izlerr, gön göndürü dürürr. Ol Ayşe şe,, Fatm Fatma soyudur. Hanum, onun bebekleri yetsün, ocağına buncılayın avrat gelsün. Geldük ol kim solduran sopdur, sabahdanca yerinden örü-durur, elin yüzün yumadan dokuz bazlamaç ilen bir külek külek yoğurt yoğurt közl közler er,, doyunca doyunca tıka basa yer, yer, el elin in böğrü böğrüne ne urur urur,, aydur aydur:: Bu evi evi harabarab-ola olası sı ere ere varald varaldan an berü berü dah dahi karn karnım ım doym doymad adı, ı, yü yüzüm züm gülm gülmed edi, i, ayağ ayağım ım paşpaşmak, yüzüm yaşmak görmedi, der. Ah nolaydı, bu er öleydi, birine dahi varayudum, umanımdan yahşi uyar olayıdı, der. Bunun gibinün Hanumbebekleri yetmesün, ocağıma buncılayun avrat gelmesün.
TÜRK TÜRK AİLESİ 19
uykudan Geldük ol kim dolduran topdur, kuşluk uykudan yerinden örüörü-durur durur;; elin yü yüuyanur kalkar, depidince yerinden zün zün yumadan yumadan obamın obamın ol ucundan ucundan bu ucuna, ucuna, bu ucundan ol ucuna çırpışdurdu, kov kovaladı, din dinledi, sabandan öğlendence gezdi. Öğleden sonra evine geldi, gördü kim uğru köpek, yike dana evini birbirine katmış, tavuk kümesine, sığır damına dönmüş. Konşılarına çağırır ki: KızZeliha, Zeliha, Zübeyde, Zübeyde, Ürüveyde, Can-kız, Can-paşa, Ayna-Melek, na-Melek, Kutlu Melek, ölmeğe yitmeğe yitmeğe gitmem gitmemişi işidüm düm,, yaatacak yerim gine bu harab -olasıyıdı; nolayıdı benüm y evüme bir lâhza bakayıdunuz, konşı hakkı, Tanrı hakkı diyü söylerler, der. Bunu gibünün Hanum bebekleri yetmesün, esün, ocaguna buncılayun avrat gelm gelmesün. esün. Geldük ol kim nice söylerisen bayağıdur, evine yazıdan yabandan yabandan bir udlu konuk gelse, er adam evde olsa ana dese ki dur, etmek getür, biz biz de yeyelüm, bu da yeesü y sün n dese se;; bişm işmiş etmegün gün beka bekası sı olmaz, yemek gerekdür. Avrat aydur: neyliyeyim, bu yıkılacak evde un yok, elek yok, deve değirmenden gelmedi, der. Ne gelürise benüm sağrıma gelsin deyü elin arkasına urur, yö y önün ananı ve sağrısın erine döndürür. Bi Bin söylerisen bi birisini tutmaz, erin sözünü sözünü kulağına kulağına koymaz. koymaz. Ol Nuh Nuh Peygam Peygamberü berün n eşeği aslıdur, andan dahi dahi sizi Hanum HanumAllah saklasun, ocağımıza buncılayın avrat gelmesin." Toroslarda ziyaret ettiğimiz Saraçlı ve Sülekli Yörükleri, Dede Korkut'u andıran sözler söylediler. Şöyle ki: "Avrat üç türlüdür: birisi, er avradı, birisi ev avradı, bi birisi de de za zallanzort." "Ba "Bazı av avrat var, arpa unundan aş aş eder; bazı avrat var, gan gurudan; bazı avrat var çul çürüden." rüden." Diğer Diğer Yö Yörük rük oymaklarında oymaklarında da bu konu ile iligili deyişler, deyesekler, atasözleri topladık, fakat burada bu bunları yazamıyacağız; çünkü ki kitapçığın hacmi buna
20 MEHMET MEHMET ERÖZ
müsait değil. Sade Sadece ce şunu belirtelim ki, kadında aranan aranan va vasıflar, nitelikler içinde, soyluluk, asalet başta gelir. Onun için, "asıl ara, soy ara; bulunmazsa ne çare?" derler. Asaletin hiçbir zaman değerinden kaybetmeyeceğini de şöyle ifade ederler: "asıl azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır." Göstermeğe çalıştığımız Türk sosyal yapısına has pederşahine içinde, kadının yeri, biraz sonra açıkla yaacağımız gibi, değerlidir. Kadının soyu büsbütün ihmal y edilmiş, kenara atılmış değildir. Bunu, asaleti ifade den, "soylu soplu", "soyu sopu teiniz" sözlerinden anla yaabiliriz. Ge y Gerçekten, "soy" baba soyunu ifade ederken, "sop" ana soyunu göstermektedir. Gökalp, bu iki kelimenin Diyarbakır kadınları arasında bu manâda kullanıldığını söyler. 2- Türk TürkAilesinde ilesinde İki Cinsin Eşitl Eşitliği iğini ni Gösteren österen Deliller a) Tek Kadın Kadın Alınma Alınması sı ve Kaç-Göç Kaç-Göç Olmam Olmaması ası En eski Türk topluluklarından günümüzdeki göçebe Türk topluluklarına kadar, bütün Türk cemiyetlerinde, ufak tefek istisnalar dışında, evlilik, tek kadın almak şeklinde olmuştur ve olmaktadır. Kadının gayet serbest oluşu, buna karşılık iffet ve namusuna düşkün oluşu, yabancı araştırıcıları, gezginleri şaşırtmıştır. Şimdi bunlarla ilgili bazı vesikaları verelim. Orhun Abidelerinde, Bilge Kağan (ölm. 735), ba bas basıı Elteriş (İlteriş) Kağan'm ve annesi Elbilge (İl bil bilgge) Hatunun, birlikte tahta çıktıklarından bahseder. Göktürk'lerde, kağanla hatunun, hatunun, devlet devlet işlerini işlerini birlikte
TÜRK TÜRK AİLESİ 21
TÜRK TÜRK AİLESİ 21
yürüttükleri anlaşılıyor. Gene bu âbidelerden anlıyoruz yü ki, Türkler tek kadınla evlenmekte idiler. Rasonyi'nin yaazdığına göre, Minusinsk çevresinde yaşayan Tatar y ların destanlarında, temiz bir tek evlilik hayatı yaşayan kahram kahramanlardan anlardan bahsedilir. bahsedilir. Uygurların ygurların çoğu tek kadın alıyordu. Rasonyi bunu, Maniheizm, aniheizm, Budizmve Nasturî Hristiyanlık Hristiyanlık tesirlerine tesirlerine bağlamaktadır. bağlamaktadır. Doğu Doğu Hunlannda ve ve Göktürk'le 'lerde, bu tesirlerin hiçbiri olmadığı halde.tek karılılık vardı. Rasonyi bunu, Maniheizm, Budizm ve Nasturî Hristiyanlık Hristiyanlık tesirine bağlam bağlamaktadır. aktadır. Doğu Doğu HunHunlarda ve Göktürk'lerde, bu tesirlerin hiçbiri olmadığı halde, tek karılılık vardı. Rasonyi, ileri sürdüğü tezi, şu ifadesiyle âdeta çürütmektedir: "İkinci eş zevce için eski Türkçe'de Türk kökünden kelimeye rastlanmadığını sanıyoruz. Ancak Özbekçede kırnak bu manâya gelirse de, Mahmudal-Kâşgarî Mahmudal-Kâşgarî sözlüğünde sözlüğünde bu, esir kadın demektir. Halbuki akrabalık münasebetlerini gösteren söz hazinesi Türkçede çok zengindir. Zolotnitskiy'nin Çu va vaşça sözlüğünde akrabalık münasebetleri üzerine 60 söz vardır. vardır. Halbuki Halbuki bu sözlerin büyük büyük bir kısm kısmına Batı Av Avrupalılar ancak tarifle karşılık bulabilirler." Ad Adı ge geçen Macar bilgini, bilgini, Orhun Orhun Yazıtlar Yazıtlarında, ında, "çok "çok kadın kadın almanın almanın izine rastlanamaz" demektedir. Rasonyi, Turfan harabelerinden rabelerinden bulunan bulunan bir Uygur türküsünün türküsünün,, bu konuyu aydınlatması bakımından dikkat çekici olduğunu söyler. Eski Uygur Türkçesiyle ve bugünkü karşılığı ile vereceğimiz türküde, evine bağlı, iffetli bir kadına duyulması gereken saygı anlatılmakta ve buradan, Uygur'lardaki tek evliliğin varlığı ortaya çıkmaktadır.
Ay Ayıbsız tişik şike er Boyunun sum sumış ış kerek Ol andağ tuzun birle Tiriglik kılmış kerek
22 MEHMET MEHMET ERÖZ
Ak Akitat bo bolsa tüzün An Anga can birmiş ke kerek Ay Ayıpsız kadm önünde Başı eğmek (erke (erkeğin ğin boyun eğmesi-M eğmesi-M.S .S.) .) gerek O zaman temizlik ile Hayat kılmış gerek Hakikaten temiz olsa Ona can vermek gerek Kızıl Çin'den yirmi yıl önce kaçarak Türkiye'ye sığınan Doğu Türkistan Kazak Türk'lerinden dinlediğimiz bir ata sözü de, Uygur'ların birden çok kadın almadıkları, buna rağbet etmedikleri açıklanmış oluyor. Göçebe öçebe olan Kazak Türkleri, Türkleri, şehir hayat hayatıı yaşay yaşayan an Uygur Türklerine, "Şart" derler. Atasözü şöyle:
"Şart baysa (zenginleşse, bay olsa) tam salar (dam yapar, ev yapar) Kazak baysa, avrat alar (kadm alır, avrat alır) Buradan, uradan, Kazak'ları azak'ların n çok kadınla evlendikleri evlendikleri mamanâsını çıkarmamalıdır. Bazı şartlar altında zengin Kazak'lar ikinci bir kadınla evlenirler. Bunu Radloff un kaleminden izleyelim: "O (Kazak),çok (Kazak),çok kadın almak almak hakkından hakkından pek faydafaydalanmaz, lanmaz, İslâmî İslâmî usule usule göre göre karısını karısını ayırmaya ayırmaya da pek kalkmaz. Bir evde iki veya üç kadm olan olan haller haller çok enderdir. enderdir. Çok kadın alma âdeti, ancak büyük kadm kısır olduğu ve veya erkek çocuk doğurmadığı ığı zaman -bir Kazak bunu bü büyük bir bahtsızl ızlık sayar- vuku bulur. O za zaman tokalkatın (boynuzsuz hayvana tokal derler) adını alan genç
TÜRK AİLESİ 23
TÜRK AİLESİ 23
kadın, çok fena bir vaziyete düşer; elbette ki erkek onu daha fazla sever, fakat Kazak âdetine göre ancak kendisini ev hanım hanımıı sayan yaşlı kadın (kaynana olmalı), olmalı), ondan ondan intikamını alır; genç kadına bir hizmetçiden daha fena muamele uamele eder ve vücutça vücutça da ağır ağır işler işler gödürür gödürür.. Muhtelif yeerlerde yurtları bu y bulunan ze zengin Kazak'la 'lar, ba bazan ayrı ayrı yerlerde kadınlar tutar ve böylece ayrı aileler bulunbulundururlar; dururlar; yılın muayye uayyen n kısım kısımlarını larını buralarda geçirirler." Kerkük Türk'lerinde, böyle kadına karşı daha çok şefkat gösterilir. Hele birkaç çocuğu olursa, sevgisi, iti ba barı çok çok yüksek ol olur. "Uş "Uşağı (ç (çocuğu) ol olan ev eve şe şeytan girmez; uşağ, evin gülüdür." denir. Çocuğu olmayan "Ocak Kör" ör" adı verilir. "Erkek ancak ocağının kimseye, "Ocak kör olmaması için", yani zürriyetinin idamesi için, doğurm doğurmayan eşinin üzerine üzerine ikinci bir kadın kadın alabilir. Çoğu kere ikinci eşin görücülüğünü ilk karısı yapar. İkinci kadın ilkinin "GUNUSÜ" olur, fakat birinci kadının itibarı daha çoktur. Üzülmesin diye ailece üzerine titrenir." Türkiye'de ikinci kadına "Kuma" denir. Elli yıl önce önce bu usul medeni edeni kanunla ortadan kaldırılmış kaldırılmış olmaolmasına rağmen, rağmen, daha çok köylük yerlerde, tek tek tük tük de olsa, iki kadın alındığı görülm görülmekte ektedir. dir. Bunun esas sebebi, Orta Orta As Asya Türklerinde, Kerkük Türklerinde olduğu gibi, çocuk meselesidir. meselesidir. Bunun dışında, dışında, bütün köyler, köyler, kasabalar, Türkmen oymakları, Yörükler, hep tek kadın alırlar. Yeniosmanh Yörükleri, bunu veciz bir şekilde şöyle dile getirirler getirirler:: "İki kadın kocası, şeytanlar şeytanların ın hocası; hocası; bir kan, bi bir koca, he helva yer her gece gece." ." Yu Yukarıdaki açıklamalarımız, en az iki bin yıl yıldan be beri Türklerin, tek kadınla evlendiklerini gösterir sanırız.
24 MEHMET ERÖZ
Daha fazla delil bulmaya, kitapçığımızın hacmi müsait değildir. Bu bölümü tamamlamak için, Türk kadınının cemiyet içinde bulunuşunu açıklayalım. Çin kaynaklan, Türklerin kadın erkek, çoluk çocuk bir bir arad aradaa çalı çalışt ştık ıkla larrını, ını, birl birlik ikte te toyl toylar ara, a, düğünle lerre, yaaslara katıldıklarını anlatır. Buna dair ipuçlarını, Orhun y Abide Abideler leri'nde i'nde de bulm bulmak kabi kabild ldir ir.. Dede Korku orkutt destanlarında, hanlarla hatunların şölenlere, yağmalıtoylara, diğer toplantılara birlikte katıldığı anlatılır. Ondokuzuncu yüzyılda, Türk ülkelerini gezen meşhur Ar Arap ge gezgini İbn Fazlan, İtil Bölgesine (Kırım'la Kazan arasındaki yer) de uğramıştır. Burada İtil Bulgar'lar yaşı yaşıyo yorrdu. Bunlar lar Balka alkanl nlar araa ine inen soyd soydaş aşla larrı gibi Hristiyan olmamış, benliklerini kaybetmemiş, Türklüklerini ürklüklerini unutmam unutmamışla ışlardı. rdı. 12 Mayıs 1922' 1922'deProt deProtooBulgar Hanının sarayına varan İbn Fazlan, orada yapılan törenle ve Türk âdetleri, töreleri ile ilgili aşağıdaki dolgun bilgiyi veriyor. Halifeden getirdiği mektubu, han, hatun ve mahiyeti, ayakta dinlemişlerdir. Sonra, "bu mektubun okunması tamamlanınca, adamları hükümdarın üzerine çok miktarda miktarda gümüş gümüş para para saçtılar. saçtılar. Bundan sonra, ona ve karısına getirdiğimiz ıtır, elbise, inci gibi kıymetli hediyeleri çıkardım. Bunları birer birer ona ve karısına takdim ediyordum. Nihayet, bu işi bitirince halkın huzurunda, hükümdarın karısına hilât giydirdim. Hatun hükümdarın yanında oturuyordu. Bu onların âdetidir. âdetidir. Hatuna hilât giydirince, giydirince, kadınl kadınlar ar onun üzerine üzerine gümüş paralar saçtılar. Biz de çadırlarımıza döndük." Bu anlatılanlardan, hatunla Han'ın, devlet işlerini bi birlikte yürüttüklerini, hatunun, kocası olan hükümdarın yaanında oturduğunu, kadınların her yerde erkeklerle bir y likte bulunduğunu, kaç-göç olmadığını, yüzlerinin açık
TÜRK AİLESİ
25
TÜRK AİLESİ
25
olduğunu ve mühim törenlerde, para serpme (saçı) geleneğinin bulunduğunu öğreniyoruz. Gerçekten erçekten TürkleTürklerin düğünlerinde, çeşitli törenlerinde böyle para serpilir. Halen kullandığımız "Darısı başımıza" deyimi bunu anlatır. Anadolu'da ve Rumeli'de, gelin alınırken, oğlan evine girerken, başının üzerinden buğday ve darı ile karışık madenî küçük paralar serpilir. Herkes bunu kapmaya çalışır; çünkü bu paraların uğurlu olduğuna inanılır. Aynı töre, Orta Asya Türkleri arasında da yaşar. Osmanlı Sarayında da bu usulü görmekteyiz. Macar bi bilgini Vamb amberi'n i'nin (ölm. 1913) yazdığına göre, Timur, uzun bir seferden dönüşünde, Semerkand şehrinin dışında karıları, kızları, kız torunları tarafından karşılanmış ve başının üzerine kıymetli paralar, mücevherler serpilmişti. azlan' n'ıın bahsettiğ bahsettiğii hüküm kümdarın darın bir tek karısı İbn Fazla va vardır. Fakat ondan tam dört yüz yıl sonra, Türk illerini gezen diğer bir Arap seyyahı, birkaç karılı Türk hakanları, hanları görmüştür. Böyle olduğu halde, kadının cemiyet içinde saygılı bir yeri bulunduğunu, bu gezginin gezi notlarından anlıyoruz. Bu meşhur Arap seyyahının adı, İbn Battuda'dır. (14. asrın 2. çeyreği) şimdi onun kitabından uzun parçalar alarak, Türk kadınının durumunu yakından görelim. Orhan Gazi zamanında bir yelkenli gemi ile Alanya'ya çıkarak, bü bütün An Anadolu'yu 'yu dol dolaşan ve so sonra Sinop'ta 'tan Az Azak'a oradan Kırım'a Altınordu Sarayı'na giden bu gezgin coğrafyacı, şunları yazıyor: "Bu ülkede gördüğüm ve beni epeyce şaşırtan tutumlardan biri de, buradaki erkeklerin kadınlarına gösterdikleri aşırı saygıdır. Bu memlekette kadınlar erkeklerden daha üstün sayılırlar. Gerçi beylerin kadınlarını
26 MEHMET ERÖZ
ilk defa defa Kı Kırım rım'dan ayrıl ayrılırken ırken görm görmüştüm üştüm.. Saltuya BeBe yi'i'n y nin eşini baştan aşağı mavi ağır kumaşlarla kaplı, pencere ve kapıları açık bulunan kendi arabasına bindiği sırada seyretmiştim. Yanında nefis elbiseler giymiş fevkalade güzel dört câriye vardı. Arkasından gelen bütün arabalarda da cariyeler bulunmakta idi. Beyin konağına yaaklaşınca ara y arabadan inm inmişti. Onunla bi birlikte en en aşa aşağı otuz câriye de inerek h hatunun atunun eteklerini tutmuşlardı. tutmuşlardı. Kadın elbiselerinin eteklerinde ilikler vardı. Hatun böylece azametle ilerlerken Beğin huzuruna geldiği zaman, Beğ, hemen yerinden kalkıp onu karşılamış ve yanına oturtmuştu. Cariyeler ise hatunun hatunun çevresini alıp ayakta duru duru- yo y orlardı. Az sonra getirilen Kımız tulumlarından bir kadeh doldurup iki dizi üzerinde çökerek eliyle beğ'e sunmuş, Beğ onu içtikten sonra yine aynı tertiple bir kadeh içkiyi de kayın biraderine takdim eylemişti. En sonra ise bizzat bir kadeh içkiyi eliyle Hatuna Hatuna sunmuştu. sunmuştu. Sofra hazırlanınca yemeklerini bir arada yediler. Beğ, eşine bir kat elbise takdim ettikten sonradır ki, Hatun huzurdan huzurdan çıkmaya çıkmaya fırsat bulmuş oldu. Beğlerin hatunlara gösterdikleri ilgi böyledir." Esnaf ve satıcılar için de aynı şeyleri söylerler. Bunlar sadece kürk giyerken, kadınlarına güzel elbiseler giydirirler. O yüzden, karılarının yanında, giyim bakımından bakımından hizmetçi hizmetçi gibi kaldıkları be belirtilir. İbn Battuta, Altınordu Hanlığındaki âdetlerden, törenlerden törenlerden de, renkli üslûbu ile manzaralar çizerek çizerek bahseder. seder. Hükümdan, Hükümdan, Meh ehem emm medÖzbekHan' Han'dır. dır. Buradaki "törenlerden biri, Cuma günleri, namazdan sonra, sultanın altın kubbede oturmasıdır. Burası nefis bir şekilde tanzim tanzim edilm edilmiş, iş, altın varaplarla varaplarla kaplı, kaplı, ahşap bir taht olup, tahtın direkleri halis gümüşten yapıldığı gibi, sütunların ba başlıkl ıkları da mücevherlerle donatılmıştır. Su Sultan bu tö-
TÜRK TÜ RK AİLESİ AİLESİ 2 7
renler renler sırasında, sırasında, anılan tahta oturunca, oturunca, yanında Taytu Taytuğlu ğlu Hatun yer alır. Onun öte tarafında ise Kepeg Hatun, sol tarafında da sırasıyla Bjellon Hatun ile Ordaca Hatun otururlar. otururlar. Tahtın ahtın sağ alt kenarında hüküm hükümdarın oğlu Tien Beğ, solunda ise öteki oğlu Can Beğ ayakta beklerler. Ön tarafta Sultanın kızı İt K Küçü üçücek cek oturur idi. idi. Bunlardan bi biri içeriye girdiği zaman Sultan ayağa kalkarak onu karşılar, elinden elinden tutar ve tahta kadar götür götürüp üp yerine otur otur-turdu. Ancak ncak Taytuğ Taytuğlu lu Hatun gelince kadınların kadınların başı olduğu için Sultan Sultan bu bu kadını köşkün köşkün kapısından karşılayıp elinden tutarak içeriye getirir ve tahtın bulunduğu yere kadar öylece götürerek yerine oturtur, ondan sonra da kendisi makamına geçip otururdu. Kadınların hiçbiri kaçmadıkları için bu tören halkın gözü önünde yapılmakta idi. idi. Törenin Törenin bundan bundan sonraki bölümünde bölümünde ileri gelen emirler ve ordu erkânı içeriye girerler ve tahtın her iki yaanına konmuş bulunan iskemlelere otururlardı." y ı." İbn Battuta, Han'ın hatunlarını ayrı ayrı ziyaret etmiş ve onların yaşayışları ve misafire karşı davranışlarını güzel bir şekilde anlatmıştır. Kısaca bunlara göz atalım atalım: "Sultanl "Sultanlaa görüştüğüm görüştüğümüz üzün ün ertesi, anılan hatunun hatunun (Büyük (Büyük Hatun) Hatun) yanm yanmaa girdim girdim.. Çocuk yapma yapma zamanlar zamanlarıı geçmiş on kadar kadın hizmetkâr arasında oturuyor, önünde elli kadar Kızlar denilen câriye bulunuyordu ki, he hepsi psi altın ve güm gümüş tabaklara konmuş konmuş kirazları kirazları ayık ayık-lıyorlardı. Hatun da yanındaki altın sini ,içinde bunları ayıklamakla meşguldü. Kendisini selâmladık. Yol arkadaşlarım arasında güzel bir sesle ve iyi usulle Mısırlılar gibi Kur'an okuyan bir hafız vardı. Bir süre onun okuduğu Kur'anı dinledi ve daha sonra emir vererek zarif ve ve ağaç kadehlerle, kımız ikram ettirdi. Ba Bana ise kadehi kendi eli ile verdi. Bu hareket onlara göre ikramların en bü büyüğü sayılmaktadır."
28 MEHMET MEH MET ERÖZ
Kadmefendi'den (Birinci Harun'dan) sonra ikinci hatunu ziyaretini şöyle anlatır: "Hatunu, kadın efendiyi ziyaretimizin ertesi, günü görmeye gittik. Huzuruna girdiğimiz vakit bir döşek üzerine oturmuş Kur'an oku yord yordu. u. Ya Yanınd ında yaşl yaşlıı kadın kadınla lard rdan an on, on, kızl kızlar arda dan n da gerg gergeef işleyen yirmi kadar câriye vardı. Kendisini selâmladığımızda bize pek külfetli şekilde cevap verdi. Hafızımızın okuduğu Kur'anı da pek beğendi ve kımız getirilmesini emretti. O da kadınefendi gibi kadehi bana kendi eli ile sundu. İçkileri İçkileri aldıktan sonra onun h huzurundan uzurundan ayrıldık." ayrıldık."
Dördüncü hatunu ziyaretini de şöyle anlatır: "bu kadın, Sultanın eşleri arasında en erdemli, en lûtufkâr ve en en şefk şefkat atli li olanıdır.... olanıdır.... huzur huzuruna una girdiğim girdiğimiz iz vaki vakitt ise, ise, yükse yüksek k yara yaratıl tılışın ışını, ı, kere kerem m dolu dolu gönl gönlü ünü bir bir kere kere dah daha gördük ki, bundan fazlası da olamazdı. Bize yemek getirtti, huzurunda yedik, kım kımız çıkarttı, arkadaşlarımız arkadaşlarımız içtile içtiler. r. Yuk Yukar arıd ıdak akii geniş geniş açıkl açıklam amala alar, r, Türk ürk kadınının kadınının cecemiyet içindeki yerini, içtimaî mevkiini (sosyal statüsünü) pek güzel güzel göstermektedir. göstermektedir. Şimdi Şimdi bir de bu konuda konuda Radloff un söylediklerine söylediklerine bakalım bakalı m: "Altay' "Altay'lı lılard lardaa kadın ve erkek arasında konuşma ve görüşme tamamıyla serbesttir, genç erkekler kız ve kadınlarla konuşurken, kadın hiçbir zaman yüzünü örtmeyi düşünmez. Bu esnada ter biyes biyesiz izlik lik sayıla sayılabil bilec eceek hiçbir hiçbir şaka şaka veya veya takıl takılm maya rast rast-lamadım. lamadım. Gerek erkek ve gerek kadınlar, birbirinin birbirinin önünönünde vücutlarının bir kısmını göstermekten utanmazlar." Kadınların, gerektiğinde yabancılar yanında bile çocuklarını emzirdiklerini söyleyen, Radloff, kızların ise, vücutlarını, göğüslerini göstermelerinin ayıp ve töreye aykırı olduğunu belirtir. Kazak kadınları için ise şunları söylüyor: "kadınl "kadınlar ar bayram ziyafetlerine ve birçok birç ok toplantıya katılırlar. Bu şölenlerde, kadınlar için hususî
TÜRK AİLESİ 29
TÜRK AİLESİ 29
çadırlar kurulur. Komşu aul'ların kadınları sık sık bir birle birleri rini ni ziya ziyare rett ede ederler rler,, sık sık sık ancak ancak kadın kadınlar ların ın işti iştira rak k ettiği ziyafetler de tertip edilir." Bu açıklamayı yaptıktan sonra, bütün Türk göçebelerinde kadının yeri hakkında şu kanaate varıyor: "göçebe göçebe bir halkın halkın erkek ve kadınları arasında, yerleşik Müslümanlarda gördüğümüz ayrılık pek tabiidir ki, bahis konusu olamaz. Kızlar da kadınlar da peçe kullanmaz; onlar her toplantıya iştirak eder, her oyuna katılır ve erkeklerle koro halinde veya yarış ederek şarkı söylerler. Konuşma esnasında erkek ve kadınlar karşılıklı şakacı sözler atışırlar. Kazak kadınlarının erkeklerle olan münasebeti, münasebeti, Rus kadın ve kızlarından daha serbesttir." Bu ifadeler hiç bir yorumu gerektirmeyecek kadar açıktır. Gayet serbest, rahat ve tabiî olan Türk kadını, o derecede de iffetli, namuslu ve erkeğine bağlıdır. Bunları da, Türkiye Türkiye Türklerinin Türklerinin kadın kadın statüsü ile ilgili tutumlarını tutumlarını belirt belirten en bir kaç söz söz söyle söyledik dikte ten n sonra sonra,, gene gene ayn aynıı usulle usulle,, vesika vesikalar laraa dayana dayanarak rak göste göstere receğ ceğiz iz.. Radloff un Kazak kadınlarını Kalmık kadınlarından çok daha serbest olduğunu belirtisini belirterek, diğer bahse geçelim. Burada şunu da hemen belirtelim ki, Türkiye'deki Yörükler ve Türkm Türkmenlerde enlerde de aynı aile yapısını yapısını,, aynı kadm statüsünü statüsünü görebiliriz. Türk kadınları tarih boyunca gayet serbest oldukları halde, son derece iffetli, namuslu, erdemli, aile ocağına, kocasına ve çocuklarına o derecede bağlı idiler ve öyle olagelmişlerdir. Bunlardan bir ikisini görelim. İbn Fazlan, Oğuzlardan bahsederken, onların ahlâkı hakkında şunları söyler: "zina diye bir şey bilmezler. Böyle bir suç işleyen birini ortaya çıkarırlarsa onu iki
30 MEHMET MEHMET ERÖZ
parçaya bölerler." Ptçenekler, Başkurtl Başkurtlar, ar, Hazar' Hazar'la larr için de hemen hemen aynı şeyleri belirttikten sonra Proto Bulgarlar'da da zinanın suç olduğunu söyler. Der ki: kadınlar ve erkekler... birbirlerinden kaçmazlar. Bununla be beraber, herhangi bir şekilde zina etmezler. Zina onlara göre en büyük büyük suçlardandır. suçlardandır. İçlerinden biri zina zina ederse, ederse, kim olursa olsun, dört kazık çakıp zina edenin el ve ayaklarını bunlara bağlarlar. Sonra onu boynundan uyluklarına kadar balta ile yararak iki parçaya ayırırlar. Kadına da aynı cezayı tatbik ederler." İbn Battuta, Mervezî, 12. Asrın 1. çeyreği Ebû Dülef 10 asrın 2. çeyreği de buna benzer bilgiler verirler. Radloff da çeşitli Türk uruğları için aynı ifadeleri kullandıktan sonra, sonra, Altaylılar Altaylılar için şu bilgileri verir: "Altay'l "Altay'lıla ılarda rda evlilik ve aile hayatı çok mükemmeldir. Evlilik sadakatine aykm hareketler son derece enderdir ve ağır bir şekilde cezalandırılır." Türkiye Türkiye Türklerinin aile aile ahlâkında ahlâkında da aynı töre hühüküm sürmüştür. Yaşlı Yörüklerden dinlediğimize göre, eskiden zina yapan kadınları çam ağacına bağlayıp yaakarlarmış. y ış. Torosla slar'da 'da ve İzmir, Aydın köylerinde dinlediğimiz ihtiyarlar, bunun çok seyrek olduğunu, ömürlerinde bir kere böyle suça rastlamadıklarını söylemişlerdi. Türkmenlerde de aile hayatı aynı töreye tabidir. Tek kadınla evlenilir ve aile sadakati vardır. Bunu "beline, "beline, diline; özün özüne, e, gözüne gözüne,, sözüne" sadık ol prensibi prensibi ile izah ederler. Zina ve boşanma, hırsızlık büyük suçtur ve ve ağ ağır ce cezaya uğ uğrar. Vaktiyle bu suç suçun cez cezası, yazısız hukuka, örf-âdet hukukuna (töre'ye) verilirdi. Yukarıda ve verdiğimiz kayıtlarda, hırs ırsızlığı ığın da zina gibi ölümle cezalandırıldığı kaydediliyor.
TÜRK TÜRK AİLESİ 31
3- Türk Ailesinin Yapısında Sop (Sib, Klan) Devri İzleri Klantopluluğunda, toteminanışının inanışının bir sonucu sonucuolarak, "dışarıdan evlenme" (exogamie) âdetinin var olevlenme" (exogamie) duğunu belirtmiştik. Türk'lerin klân'ı "sop" veya "sib" idi. Bu yapının yapının izleri bir çok Türk Türk uruğunda son zam zamananlara kadar devam etmiştir ve hattâ etmektedir. Oğuz Türklerinin Türklerinin bu âdeti çok eskiden terk ettikleri anlaşılıyor. GerçiDedeKork Korkut utDestanlarında, Oğuzyiğitlerinin yiğitlerinin başka boy ve oymaklardan kız aramaya, kız görmeye gittikleri anlatılırsa da, Türkiye'ye gelmezden önce ve geldikten sonra Oğuz Oğuz oba halkı halkı arasında, sop içinden evlendikevlendikleri le ri bilinmek bilinmekted tedir. ir. Şecere Şecere-i -i Terak Terakime' ime'de de Oğuz Oğuz Han'ın Han'ın amca kızları ile evlendiği anlatılır. Yörükler, Türkmenler, köy ve kasaba halkı amca kızı, dayı, hala kızı, teyze kızı ile evlenebilmektedir. Sadece "kalın" ödeme ve kız kaçırma geleneğinde bu ekzogami usulünün kalıntıları gö-r gö-rülü ülür. r. Klan devrinde devrinde evlenm evlenme, e, kız kaçırm kaçırmaa ve yağma yağma etmek yoluyla olmuştur. Abdülkadir İnan'in dediğine göre, Yakut'larda ve Altay Türkleri arasında son zamanlara kadar, kız kaçırma ile kurulmayan evliliklere "meşru evlilik" gözü ile bakılmamıştır. "Yakut'larda evlenmeye karar veren delikanlı, delikanlı, kendi soyuna soyuna mensup mensup bütün gençgençleri toplar ve büyüklerin huzurunda kam âyini yaptırırdı. Ak Akına ına gidecek atla atlarrın bağla ağlan ndığı ığı kızak ızakla larrın dibine tulumlarla tulumlarla kımız kımız konulur ve kam da bu kımızları atların koruyucusu olan ıtıq (idıq) ruhuna saçı ederdi. Altay Türkleri arasında bugün de erkek ve kız tarafları kendi aralarında sözleştikleri halde, delikanlı kendi soyundan olan yiğitlerle beraber giderek kız kaçırır. "Gene aynı kıymetli araştırıcının belirttiği gibi, kız kaçırma, ihtilaf ve ve kavgalara yol açtığından, bu işi barış yolula halletme, içtimaî bir zaruret olmuştur. Yakut düğünlerini çok iyi
3 2 MEHMET MEH MET ERÖZ
incelemiş olan Seroşevskiy, "Yakut düğünü, bir barış merasimini erasimini andırm andırmaktadır" aktadır" diyor. diyor. Bütün Bütün Türk düğünleri düğünleri için aynı şeyi söyleyebiliriz. Çünkü Çünkü Türk Türk düğünle düğünlerinde, rinde, sembolik sembolik savaş unsuru ile, gerçek gerçek barış unsuru yan yana yana görülür.Türkiye'de köy ve kasabalardaki, hattâ büyük şehirlerdeki düğünlerde, gelin alınırken yol kesilip, bahşiş alma usulü, buradan kalmadır. Altay Türkleri arasında kız istemeye gidenler, "dokuz nesil önce aramızda savaş vardı; şimdi şimdi biz barış barış yapmaya yapmaya geldik diye söze söze ba başla şlarlar ve böylece "bar "barış" ış"ıı ifade etmiş olurlar. Yakut'larda kızın babasına kalın'in tamamı ödenince, kız tarafı, güvey ailesine bir ziyafet vermek zorunda idi. Buna, "Yaraş Kazanı" (Barış Kazanı) denir. Oğuz Türklerinin, ekzogami, (dışarıdan evlenme) usulünde, usulünde, diğer Türk Türk topluluklarından topluluklarından ayrıldığını belirtbelirtmiştik. Gerçekten Oğuzlar, içerden evlenebilirken, diğer Türk kavimleri kavimleri hâlâ dışarıdan dışarıdan evlenme evlenme töresine töresine uymakuymaktadırlar. Buna en çok uyanlar Kazak'lar ve Başkurt'lardır. Altay'lılar, Yakut'lar, Uygur'lar ve diğer Türkler ürkler de dışarıdan evlenirler. evlenirler. Dağlı Başkurtlar, 19. 19. Yü Yüzyılın ılın başl başlar arın ında da bile bile bu yasa yasağa ğa aykırı ırı hare areket ket edenleri öldürürlermiş. Bu yasak, kırk göbeğe kadar çıkabiliyordu. Fakat Kazaklarda yedinci göbekten, Kırgız'larda beşinci göbekten kız almaya müsaade va vardır. Kırgız ve Başkurtlarda, "kalın" karşılığı kullanılan "süyek atma" terimi, dışardan evlenmeyi ifade eder. demektir. Yakut lehçesindeki lehçesindeki "su"Süyek" "Süyek",, "kemik", demektir. kelimesi ve diğer Türk Türk lehçelerindeki "yulug" kelilu" lu" kelimesi mesi, kız kaçıran soyun, boyun, cezadan kurtulm kurtulması ası için ve verilen mal ol olup, ta tam karşılığ ılığıı "di "diyet, ku kurtuluş akç akçesi, fıdye-i necat'tır".
TÜRK AİLESİ AİLESİ 33
TÜRK AİLESİ AİLESİ 33
Dışarıdan Dışarıdan evlenme evlenme geleneğine geleneğine bağlı Türk ürk boylarında, düğün düğün türkülerine, yad ellere gitmenin acısı ve elemi elemi sinmiştir. sinmiştir. "Başkurt kızları kızları düğün düğünün ün son günü günü,, yani kızın kızın güvey köyüne gideceği günü, matem gününe çevirirler. Ölülere ağıt söyler gibi gayet yanık ahenkle kırk-elli kız bir ağızdan türkü söyler ki buna sindev derler." Yukarıdaki bilgiyi veren Abdülkadir İnan, bu türkülerden bi birini Türkiye Türkçesi il ile şö şöyle naklediyor: İpek kuşak, kunduz börkü sen almışsın atam ay! At Atlı ala ala kıs ısrrağa se sen sa satmış ışssın at atam ay! İpek çarşaf, tilki kürk sen almışsın anam ay! At Atlı al ala ineğe se sen satmış ışssın anam ay! Gümüş eğer, gök aygır sen almışsın ağam ay! Gelen 'yavçı' gitmez miydi sen satmışsın ağam ay! Türkiye Türkiye Türk ürk düğünlerinde, ekzogami ekzogami geleneğinin diğer birçok izleri vardır ki, burada anlatmaya imkân göremiyoruz. Anadolu'daki "bacı" terimi de buradan kalmış olabilir. Radloff 'un 'un anlattığına göre, Altay'hlar ve ve Teleüt'le 'ler buna karşı şıllık olmak üzere, "Söktüng Karandajı" (Sök'ün kardeşi) sözünü kullanırlar. "Sök", "kemik" demektir. Bunlar birbirleri ile evlenemezler. III- Türk Ail Ailesinin esinin Nitelikl Nitelikleri eri (Va (Vasıfları) sıfları)
a) Misafir Sevgisi Türklerin misafirlerine karşı gösterdikleri saygı ve ihtim ihtimam amdillere destandır. Büt ütün ünkaynaklar kaynaklar bunubelirtir. Biz bunların içinde sadece, İbn Battuta'nın söylediklerini vermekle yetineceğiz. İbn Battuta diyor ki: "burada kadınlar erkeklerden kaçmazlar ve yola çıkacağımız çıkacağımız zaman zaman akraba, ya da hane halkındanmışcahalkındanmışca-
34 MEHMET ERÖZ
sına bizimle bizimle vedalaşırlar, bu ayrılıktan ayrılıktan dolayı üzüntüle üzüntüleririni, göz yaşları dökerek belirtirlerdi." Bu sözlerin doğru olduğuna biz de inanıyoruz. Yörüklerin bu hallerini biz de yakından yakından gördü gördük. k. Ay Aynı gezgin, bütün Anadolu'da 'da, Kırım ırım'd 'daa aynı misafir sevgisi ile karşılanmıştı. Kendisini paylaşamayıp, kur'a çekmek suretiyle ihtilafı halledenler olmuştu. Altınordu tınordu Hanının hatunları hatunları da, onu onu çok iyi ağırlamışlardı. Hele Hele üçüncü üçüncü hatun, kendilerini unutmam unutmaması asını, nı, ihtiyacı olduğu zaman zaman kendilerini düşünm düşünmesini esini rica rica etmiş, etmiş, yolluk ve vermiş, at at ve diğer hediyelerle onu uğurlamış ışttı.
b) b) Terbiyede Tabiîlik Orta Asya'nın ve Türkiye'nin göçebe Türk oymaklarında ve köylük yerlerinde, aile ocağında verilen terbi yee, hiçbir yapmacıklığa dayanmaz. Cinsiyet konulannda y gayet serbest konuşmalar geçer. Hayvanların cinsi ha yaatını y ını küçük yaştan beri yakından gören çocukta, büyük bi bir tabiîli îlik be belirir. Radloff, Kazak'ların en kapalı cinsî konuları rahatça konuştuklarını anlatır. Biz de Yörü Yörükle klerrde aynı tabiîliği tabiîliği gördük gördük.. Çoluk çocuk çocuk her konuyu konuyu birlikte, rahatça görüşebiliyordu. Böyle bir terbiye, lâubaliğe, sırnaşıklığa yol açmamakta, aksine iyi neticeler vermektedir. Ciddî, kişilikli şahsiyetli, mesuliyetini bilen kuşaklar yetişmektedir. Türk geleneğinin hüküm sürdüğü yerlerde, aile ve soysop, oymak ve boy içinde, yaşlılara, büyüklere saygı gösterilir. Anadolu'da, ihtiyarlara "Koca" denir. Yörüklerde bu kelime, büyük saygının ifadesidir. Orta Asya Türkleri bunu, "Aksakal" şeklinde söylerler. Sovyet Sovyet idarecilerinin sosyalist tecrübesi, Orta Asya Türkleri ara-
TÜRK TÜRK AİLESİ AİLESİ 35
sında iflâsa iflâsa mahkum olunca, kolhoz adı adı verilen kollektif çiftliklerde işleri yürütmek, genç kuşaklan disiplin altına alabilmek alabilmek için Rus Rusla lar, r, aksa aksaka kal'l'la lann nn hâlâ devam etmekte olan otoritesine sığınmak zorunda kaldılar. Türk aile ahlâkı, bu tabiîliğin yanında, yardımlaşma, dayanışma şeklinde de belirir. Aileler, soylar, boylar, acı ve tatlı günlerinde birbirinin yanındadırlar. Şölenler, toylar, yas tutmalar bunun örneğidir. Bugün bazı Türkmenlerde, "Ülüş" adı altında yaşayanve pişen yemekten komşulara göndermeyi emreden gelenek, bu eski ahlâkın devamıdır. Türk ailesi şefkatlidir de: Büyüğe saygı yanında, düşküne, fakire, kimsesize, garibe, yolcuya, misafire bü yük yük yardım yardım ve ilgi ilgi göst gösteerir. rir.
c) Tabiat Sevgisi Türk ailesinde tabiata sevgi büyüktür. Göçebelerin yayl yaylal alar ara, a, kışlal kışlalar ara, a, güzl güzleele lere re devam devamlı lı göçl göçleeri, ri, bu se sevg vgiinin işaretidir. Bu, sadece hayvancılığın ve iklim şartlarının zorlamasından değil, tabiata olan sevgidendir. Yaylaların temiz havası, mis gibi çiçeklerinin kokusu, buz gibi suları onların gönlünü çalar. Yazın yaylaya çıkanın kanının değişip, kötü kanın gideceğine, sulu kanın atılıp, yerine katı kanın, temiz kanın geleceğine inanırlar ki, bugünün tıbbında tıbbında da, da, en az 21 gün kalmak kalmak şartıyla, kandaki alyuvarlarda büyük değişme olacağı kabul edildiği söylenmektedir. Bu tabiat sevgisinin devamı, yerleşik kasaba ve şehirlerimizde görülmektedir. İç Anadolu'da Güney'de, Batı'da, Karadeniz'de, Doğu'da, Doğu' da, bütün Türkiye'de Türkiye'de yaya-
36 MEHMET ERÖZ
zm bağlara, bahçelere, yaylalara göçülür, gidilir. İstan bul'daki bul' daki yazlık yazlık âdeti, âdeti, sayf sayfiy iyee usulü buradan kalm kalmad adır ır..
IV- Bugünkü Türk Ailesinin Meseleleri Hakkında Birkaç Söz a) Sosyal Yapıdaki Yapıdaki ve Kült Kültürdeki ürdeki Değişmeler Değişmeler Şehirlerin Şehirlerin büyüm büyümesi, esi, sanayi merkezlerinin meydana gelmesi, köylerden şehirlere büyük göçler olması ile meydana gelen sosyal yapıdaki değişiklikler, aile yapısını da hızla değiştirmekte, bununla atbaşı olarak kültür değişiklikleri de meydana gelmektedir. Öte yandan, kültür değişmeleri de aile ve cemiyet yapısı üzerinde derin izler bırakan tesirler icra etmektedir. Şehirlere yığılma, gecekonduların hızla artmasına yol yol açark açarken en,, bu durum durum,, çeşit çeşitli li meselele eselelerr yanınd yanında, a, aile aile problemleri de yaratmıştır. Gecekondu bölgelerinde oturanların, "yolsulluk kültürü" içinde oldukları iddiasını kabul ermekle beraber, burada bir kültür değişimine şahit olmaktayız. Gelenek ve göreneğin sağlam esaslarından kopup gelerek, gelerek, bir başıboş başıboşluk luk içine düşenlerin, düşenlerin, kararsızlık ve şaşkınlık içinde olacakları muhakkaktır. Millî kültürün buralara el uzatıp, fert ve aileyi çalkantı ve sallantıdan kurtarması beklenir. Çok ibretli bir misaldir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne misafir profesör olarak gelen, Amerikalı bir sosyal antropolog, gecekondu bölgelerinde saha araştırmaları yaparken, bir gecekondu civarında, son derece şık ve güzel bir hanıma rastgelmiş ve bunu Şişli taraflarından buralara hizmetçi aramaya gelen bir hanım olduğunu düşünmüş. Çamurlu yerle yerlere re sokm sokmamak amak için için araba arabasını sını ilerid ileridee bir yere yere park park etmiş olabileceğine hükmetmiş. Neticede anlamış ki, bu
TÜRK TÜRK AİLESİ AİLESİ 37
hanımbu gecekondularda oturmaktadır. oturmaktadır. Bu tezatın tezatın ancak az gelişmiş ülkelere has birşey olduğu sonucuna varmış. Bir yabancının verdiği bu hüküm gururumuzu kırmakta ise de, acı gerçeği gerçeği biraz yum yumuşatarak uşatarak kabul etmek etmek zorun zorun-dayız. Büyük şehirlerde aile büyük bir sarsıntı içindedir. Köydeki çevrenin kontrol edici baskısından kurtulmuş, özen özenilen, ilen, gıpta edilen, edilen, taklit edilmeye edilmeye çalışılan çalışılan bir çevre çevre- yee gelinmiştir. Radyo, televizyon, gazete, dergi, sinema, y tiyatro gibi tesirli vasıtaların yaydığı ve sosyal temaslarla yaakından izlenebilen moda cereyanları, onu da ister y istemez sarsmaktadır. Boğazından kesme, evinde perişan bir hayat yaşama bahasına, buna ayak uydurmak zorundadır. İktisatçıların ve sosyologların, "göstermelik tüketim", "gösteriş harcamaları" dedikleri davranışlar, aile ve şahıslar arasında bir gösteriş yarışma yol açmaktadır. tadır. Bunu unu karşılayamayan karşılayamayan aile başkanları, başkanları, karısının ve çocuklarının serzeniş ve sitemlerine uğramaktadır. Bu yü y üzden boşanmalar olmakta, birçok aile reisi, sıkıntılara düşmektedir. Bu hal, gelişen, büyüyen şehirlerin ailelerinin büyük kısımlarının karşı karşıya bulunduğu meseleler olmaktadır. Sosyal ve kültürel sebeplerin, aile yapısına zarar ve verdiğini söyledik. Bunun bi bir be belirtisi, si, boş boşanmalardır. Türkiye'de şehirleşme ve sanayileşme ve sosyal-kültürel değişmelerle değişmelerle birlikte, birlikte, boşanma boşanma rakamlarında bir bir yükseliş görüyoruz. görüyoruz. Gerçekten, erçekten, 1935'te 1935'te 2.257 boşanma boşanma vakası tesbit edilmişken edilmişken,, 1955'te 1955'te bu rakam, rakam, 10.455'e 10.455'e ulaşmıştır. ulaşmıştır. 1935'te evli nüfus, 6.466.000'dir; 1955'te ise 10.213.000'dir. Evlenmeler, daha çok şehir nüfusunu göstermekle beraber, boşanmalar, bütün ülke nüfusuna aittir. Öyle olsa bile, bile, evlenm evlenmee ve boşanmaların seyri hakkında bir fikir edinebiliyoruz. Buna göre, 20 yılda evli nüfusta, %57.9'luk bir artış olmuştur; evlenmelerde %
38 MEHMET MEHMET ERÖZ
207 nisbetinde bir artma vardır. Buna karşılık, boşanmalarda %343' %343'lük lük bir yükseliş olmuştur. olmuştur. 1958' 1958'de de 1.01 .012 bo boşanma vak' vak'as asıı ile İzmir başta gelmektedir. Onu, sırasıyla sıyla İstanbul, İstanbul, Ankara ve Bursa izlemekte izlemektedir. dir. Boşanma oşanma sebepleri arasında geçimsizlik başta geliyor. İkinci se be bep, zinadır. Erkeğin zinasına ait, 19 1938'de 'de 202 202,195 ,1958' 8'de de 501 501 vak' vak'aa tesbit edilm edilmiştir iştir.. Kadın zinası ise, 1938'de 2016 iken, 1958'de 7.870'e 7.870'e ulaşmıştır. ulaşmıştır. Büyük üyük kitlelerin Av Avrupa'ya 'ya gi gidişi ile ile ve ve ail aile sad sadakatini ve ka kadın if iffetini hafife alan ve onu yıkmaya çalışan cereyanların tesiri ile, içinde bulunduğum bulunduğumuz uz bu son yirmi yılda, rakamlar rakamlar ümit kırıcı seviyeye ulaşmış olabilir. Biz bunları tesbit fırsatını bulamadık. bulamadık. Fakat, yukarıdaki yukarıdaki rakamların göster göster-diği temayüle ve son yıllarda Türkiye'deki gelişmelere ba bakınca, pek iyimser olmaya imkân göremiyoruz. Hem Hem kadının, hemerkeğin iş güç peşinde peşinde koşması, çocuk terbiyesini aksatmıştır. Akşamdan akşama güçlükle bir araya gelebilen aile üyeleri ailenin manevî ve içtimaî havasını pek az paylaşabilmektedirler. Köylerin, tabiatın kucağındaki evleri, bereketi, yerine, gecekondular gecekondular veya veya apartman apartman daireleri daireleri ve kıt kıt kanaat bi bir hayat geçmiş. Misafir severlik, komşuluk, yardımlaşma azalmıştır.* Eski İstanbul'da, mahallenin gizli eli, * Aydın ydın ili köy ve kasabalarında, son son yıllara yıllara kadar devam devam eden eden ve ve belki şimdi de yaşamakta olan bir gelenek vardı: ora halkı, Tanndan dilekte bulunur ve dilekleri olursa "Dede-Aşı" yapacaklarına dair adakta bulunurlardı. Dilek yerine gelince, bir horoz veya koyun keserek, büyük bir kazan içinde, bulgur pilâvı ile pişirirler, buna Dede Aşı Aşı deni denird rdi. i. Mahal ahalle leni nin n bütü bütün n çocu çocukl klar arıı çağrıl çağrılırd ırdı. ı. Çocu Çocukl klar ar,, evlerinden birer tahta kaşık getirerek, sinilerdeki, tepsilerdeki etli bu bulgur pi pilâvına ına ka kaşık çal çalar ve ve son sonunda, "amin" "amin" ke kelimesinden ib ibaret dualarını ederek, sevinç içinde dağılırlardı. Aileler arası ne güzel dayanışma...
TÜRK AİLESİ 39
mahalledeki yoksul ailelerin imdadına koşar, kış gelmeden onların bütün ihtiyacını karşılamış. Bugün bu dayanışma kaybolmuştur. Kurban kesmenin ve tek tük zekât zekât yardımının yardımının ötesinde, yoksul ailelerin ailelerin elinde elinden n tutan yo y oktur. Bu du durum yoksulları kıs kıskançlığa ığa, küs küskünlüğe, karamsarlığa itmekte ve ideolojilere, yıkıcı tesirlere maruz bırakmaktadır. bırakmaktadır. Köy ve kasabalanmızdaki kasabalanmızdaki dayanışm dayanışmaa ve ve ya yardım gelenekleri, bur burada say sayamıyacağımız ka kadar çoktu ve bugün halâ varlığını korumaktadır. Küçük şehirlerde, kasabalarda ve köylerde aile yapısının daha sağlam olduğunu bu kısa açıklamalar gösterir sanırız.
b) Eko Ekon nomik mik Şar Şartl tlar ar An Ana, baba ve çocuklardan ibaret olan ve "yuva tipi" veya "çekirdek aile" dediğimiz bugünün Türk ailesi, çocuk sayısının azaltılması yönünde çeşitli baskılara maruz maruz bırakılmaktadır. bırakılmaktadır. Bu sakat görüş, görüş, Türkiy Türkiye'ni e'nin n kalkınması için nüfus artışını bir engel olarak göstermektedir. Halbuki, güçlü ekonomiler, kuvvetli sanayiler ve sağlam devletler, büyük ve sağlıklı nüfuslar sayesinde va var olmuşlardır. Çalışkan, bilgili, sağlam, kalkınma şevk ve ve azmi ile dolu insan kitlesi, kalkınma mucizesini yaratacak ana unsurdur. Tabiî kaynakları ve sermayeyi harekete geçirecek olan insandır. Tarihî, sosyal şartlardan gelen gelen ve bugün büyük bir hızla kırm kırmakta akta bulunduğumuz bulunduğumuz ekonomik imkânsızlıklarımızı, nüfusumuzu azaltmakla değil, arttırmakla yeneceğiz. Yeter ki, bilgili, çalışkan, va vatansever nesiller yetiştirelim. Bu Burada ai aileye dü düşen iş iş bü büyüktür. Çocuk say sayısını azaltmıyacak, çoğaltacaktır; bü büyük bir bir çal çalışkanlık ile, onlara imkânlar temin edecektir. Evinin önündeki geniş avluya sebze ekmiyen, meyva fidanı dikmeyen, tavuk ve inek beslemiyen köylüler biliyoruz. Köylerde, nahiyelerde, hatta kasabalarda
40 MEHMET ERÖZ
bu yapı yapılır lırsa, sa, aile ailele leri rin n imkâ imkânl nlar arıı olduk oldukça ça arta artaca cak, k, prote protein in imkânları gelişecektir. Akıllı, hamleci bir plânlama ile, iktisadî gücümüz arttırılacaktır. Zaten Türkiye bu yola girmiş durumdadır. Vakt Vaktil ilee Japon ailesin ailesinin in yaptığı yaptığı gibi, gibi, Türk ürk aile ailesi si de kemerleri kemerleri sıkar, tutum tutumlu lu olur, tasarrufa giders giderse, e, ülke için büyü büyük k kayn kaynak akla lar, r, yatınm fonlar fonlarıı doğa doğarr. Moda Moda deği değişt ştik ikçe çe atılan ayakkabılar, çizmeler, elbiseler, mantolar, kürkler, şapkalar, büyük servet israfıdır. Atalarımız gibi sadece dinî bayramlarda giyinir olmasak bile, bu derece lüzumsuz ve gösterişçi harcama, aileyi ve ülke ekonomisini yıkıcı olur. Taklit, yarış içine girmiyen, şahsiyetini koruyabilen ailelerin, ailelerin, bu gidişi bir dereceye dereceye kadar durdurucu olmaları beklenir. beklenir. Ağır Ağırlaşa laşan n iktis iktisadî adî şartla şartların rın altınd altındaa ezilm ezilmek ekte te olan olan Türk ailesi, israfçı harcamalardan kendisini koruyarak, durumunu durumunu düzeltirken, kendisine kendis ine ve millî millî ekonomiye de hizmet etmiş olur. İsrail'de apartmanların aydınlık boşluklarında tavuk beslendiğini, oraya gidip görenlerimiz ibretle anlatıyor. Bizde bu, anlaşmazlık konusu olduğu gibi, aşağı, küçük düşürücü bir iş sayılır. Bilhassa şehirde oturan aile için bu ne imkândır. Bilginin ve çalışmanın, yenemiyeceği güçlük yoktur. Yoksul isek, bilgisizliğimizden, tembelliğimizden yoksuluz. SON SÖZ Le Play, sağlam aile yapısına sahip olan toplulukların, oturaklı cemiyetler olduğunu söyler. Böyle cemi yetle yetleri ri yıkmak yıkmak kolay kolay deği değild ldir ir.. Çünk Çünkü ü temel temel sağlam sağlamdır dır.. Ail Ailee, fırt fırtın ınal alıı sosy sosyal al ve kü kültüre ltürell değişm değişmel eler eree karşı karşı daya daya-nıklı olduğu takdirde, cemiyet büyük sarsıntılara uğra-
TÜRK AİLESİ 41
TÜRK AİLESİ 41
maz. Türk ailesi bu nitelikleri taşımaktadır. Yapısı oldukça değişmekle beraber, maya aynıdır. Dünyayı sarsan ideolojik salgınlar, Türk ailesi içine girip, onu parçalamak parçalamak durumuna gelmeden, gelmeden, onun yapısını ve mayasını ayasını güçle güçlend ndir irm mel elidi idir. r. Havasını, Havasını, mill millîî kü kültür ltür ile ile doldurduğumuzda, yapısı da sağlamlaşacaktır. Bu millî ve dinî dinî yolda yoldan n gele gelen n millî illî kayn kaynak aktır tır.. Doğum Doğum, çocuğ çocuğaa ad koyma, sünnet düğünü, evlenme, toy, düğün törenleri ile millî olunduğu gün, Türk ailesi daha sağlam olacaktır. Töreye bağlı ailede kadın, erkeğine saygıyı yitirmez; buna karşılık erkek de karısını sever sayar. En pederşan karakterli Türk uruğu olan Kazak-Kırgızlarda bile bile kadın kadın beyl beyler er vardı. vardı. Rahm ahmet etli li Profe Profesö sör r Abdülkadir İnan, kabile üyelerinin dâvalarını halleden Kazak-Kırgız kadınlarım kadınlarım (Baybi (Baybiçe' çe'ler lerini ini)) görm görmüştü üştür. r. 17. 17. Yüzyıl Yüzyıl Özbeklerinde de aynı hal görülüyordu. Sözlerimizi, Aristo'nun aile hakkındaki şu veciz cümlesi ile bitirelim: "eğer fertler ailelerini sevmezlerse, hiç kimseyi sevmeyeceklerdir."
4 2
KAYNAKÇA
CİLLOV, Halûk; "Türkiye'de Evlenme ve Mecmuası, c. 21, Boşanmaların oşanmaların Seyri", Seyri", İktisat Fakültesi Mecmuası, 1959-1960, 1959-1960, No. 1-4. EBERHARD, D. W. Çin'in Şimal Komşuları, An Ankara 19 1942, (ç (çeviren; Nimet Uluğtuğ). ERGİN, Muharrem; Orhun Âbideleri, 1001 Temel Eser. ERGİN, Muharrem; Dede Korkut Kitabı, çeşitli ba basımlar. ERÖZ, Mehmet; İktisat Sosyolojisine Başlangıç, İstanbul 1973. FINDI FINDIK KOĞL OĞLU, Z. Fahri; Fahri; "Türk Aile Sosyolojisi", Sosyolojisi", Hukuk Fakültesi Fakültesi Mecmuasından ayn-b ayn-basım, asım, İst. 1946. ZİYA GÖKALP, Türk Medeniyeti Tarihi, (hazırlayanlar; İsmail Aka, Kâzım Y. Kopraman), Kültür B. Ya Yayınlan, İstanbul 1976. (Aynı eserin iki cilt ha halinde yaayını y ını, İs İstanbul 1974, ha hazırlayan Fikret Şahoğlu, Tü Türk Kültür Yay.) GÖKYAY, O. Saik; Dedem Korkudun Kitabı, Başbakanlı aşbakanlık k Kültür Müsteşarl üsteşarlığ ığıı Yay Yay., ., İstanbul İstanbul 1973, (açıklamalı, büyük hacimli, çok dolgun eser).
İbn İbn Batuta Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, İstanbul 1971, (Hazırlayan; İsmet Parmaksızoğlu).
TÜRK AİLESİ 43
(Hazırlayan; Ramazan amazan İbnFazlan FazlanSeyahatnamesi, Seyahatnamesi,(Hazırlayan; Şeşen), İstanbul 1975. İNAN, Abdülkadir; Makaleler Makaleler ve İncelemeler, Ankara 1968. KAŞGARLI MAHMUD, Divânü Lûgatit-Türk, Besim Atalay çevirisi, Ankara 1943 1943 (dört (dört cilt) cilt).. KOŞAY, H. Zübeyr Zübeyr;; Türkiye Türk Düğünleri Üzerine Mukayeseli Malzeme, Ankara 1944. ORTALAY, Hasan; Doğu Türkistan Kazak Türkleri, İzmir 1961.
Yazıtları,, İstanbul ORKU ORKUN, H. Namık; Namık; Eski Türk Yazıtları 1938-41 (dört cilt). W. W. RADLOFF, Sibirya'dan, (çev.; Dr. A. Temir), İstanbul 1954-57 (dört cilt). RASONYİ, L.; Tarihte Türklük, Türk Kültürü Ar Araşt. Enst. Yay., An Ankara 1971. YA YAKUBOĞLU, Enver; Irak Türkleri, İstanbul 1976. ZİMMERMAN, C. C; Yeni Sosyoloji Dersleri, (Çeviren: Âmiran Kurtkan), İstanbul 1964.
TÜRKLERDE AİLE VE UNSURLARI (Başlangıçtan XII. Yüzyıla Kadar) Al Ali Gü Güler
I. Türklerde Aile ve Evlilik Tipleri "Ana, baba, çocuklar ve tarafların kan akrabalarından (aile biçiminin gereğine göre) meydana gelmiş ekonom ekonomik ik ve toplumsal toplumsal bir birlik birlik 1 olarak tanımlanan tanımlanan aile, toplumun önemli bir parçasını oluşturur. İslâmiyet öncesi Türk toplumunda ilk sosyal birlik olan ve "oguş" (veya uguş) sözü ile ifade edilen aile,2 sosyal bünyenin çekirdeği durumunda idi. Bu sebeple, 1
B. Gökçe, "Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir İnceleme", Aile Yazıları /.Ankara 1991, s. 207. 2 "Oğuş" sözünde "aile" anlamı yanında "kabile, boy, soy, akraba, nesil" gibi anlamlarda verilmiştir. Bunların toplu bir değerlendirilmesi için bkz. A. Doruk, "Çeşitli Topluluklarda ve Eski Türklerde TürklerdeAile", Aile", Aile Yazıları I, s. 297.
46
ALİ GÜLE GÜLER R
46
ALİ GÜLE GÜLER R
aile sisteminin esasları siyasî, sosyal hemen bütün Türk kuruluşlarına ve fertle fertlerin rin davranışlarına yansımıştır. İslâmiyet öncesi Türk toplumundaki özel mülkiyette, özel hukukta, inanışları himayeye yönelik sosyal davranışlarda, soy'a saygıda, adalet, dinî hoşgörü anlayışlarında ve ve bütün bunları ge gerçekleştirmek ve korumakla görevli olan devletin "baba" telâkki edilmesinde Türk ailesinin (ana, baba, çocuklar ilişkilerinde temellenen) prensiplerini görmek mümkündür. Esasen bu dönemde aile, devletin dayandığı iki temel sosyal birliktelikten birisi idi.3 Nitekim, itekim, Bahaeddin ahaeddin Ögel, "Türk devlet anlayışı anlayışının nın kökleri daha çok aile ile aileden daha büyük olan köy düzenlerinden geliyordu" şeklinde ifade ettiği bu oluşumu, "aileden imparatorluğa" şeklinde sistemleşmiştir.4 Sosyologlar ve antropologlar, "evlilik biçimleri" ve "yapı evrimleri" bakımlarından çeşitli aile tipolojileri geliştirmişlerdir.5 İslâmiyet öncesi Türk ailesi ile ilgili olarak da çok fazla tipoloji tartışması yapılmıştır. Avrupalı sosyologlard sosyologlardan an bir kısmı kısmı Grenard'ın renard'ın "Tü "Türkis rkistan' tan'da da Türk ailesi pederşahîdir" ifadesinde birleşmişlerdir. Bu görüşe karşılık Ziya Gökalp, "hiçbir Türk şubesinde Türk ailesinin pederşahî bir şekilde olmadığını", ileri sürmüştür.6 3
1. K Kafeso afesoğlu, ğlu, Türk Millî Kültürü, Ankara 1977, s. 202. B. Ögel, Türklerde Devlet Anlayışı, (13. Yüzyıl sonlarına kadar), Ankara 1982, s. XI, XIII. 5 Bunlar hakkında mesela bkz. B. Gökçe, a, g, m, s. 205-223; B. Gökçe, "Evlilik Kurumu ve Aile Yapısı ile İlişkiler" Türk Aile Ansik Ansiklop lopedi edisi, si, (Bundan sonra TAA.) II., Ankara 1991, s. 508-516; A. A. Erdentuğ, "Ç "Çeşit şitli Topluluklarda Aile Tipler leri", i", Aile Yazıları 1, s. 321-358. 6 B. Gökçe, "Evlilik Kurumu ve Aile Yapısı ile İlişkiler", s. 512. 4
TÜRK TÜRK AİLESİ 47
Öge Ögel ise, ise, Türkle Türklerde rde "ana ailesi" ailesi" (maderşahinin (maderşahinin "en "en ufak izine bile rastlanmadığını"7 söylemektedir. "Pederşahi aile" ile "pederi aile" arasında önemli farklılıklar vardır. Çeşitli topluluklarda görülen pederşahî şahî aile, babanın babanın sultasına dayandığı dayandığı halde; pederi pederi aile, ve velayet esasında baba hukukunun hakim olduğu bir aile tipidir.8 Pederî ailede baba söz sahibi olmakla birlikte, ananın da aile işlerinde fikri alınmaktadır. Pederî ailede miras ve akrabalık, iki taraflıdır (agnatik ve kognatik); yaani hem baba soyunu, hem ana soyunu takip eder.9 y Gerçekten erçekten de Türklerde ürklerde çok gelişmiş gelişmiş bir "baba "baba ailesi" si" vardı. Evin ve devle devletin tin sahibi sahibi ve başı baba idi. Bunun unun için Dede Dede Korkut Korkut Kitabı Kitabı 'nda 'nda da evden evden söz söz açılınca "atam "atam anam anam evine evine dönsem dönsem"" deniyor ve ev ile ocağın ocağın sahibi sahibi baba ile ata daha önce önce anılıyordu. anılıyordu. Türkleri Türkleri esaretten kurtaran ve ve İkinci Göktürk Devleti'ni 'ni kuran İlteriş Kutlug Kağan da şöyle demektedir: "Türk Milleti yok olmasın diye Tanrı tarafından hatunu İl Bilge Hatun ile birlikte tahta çıkarılmıştır".10 7
Türk Kültüründe Gelişme Çağları,!. Baskı, İstanbul 1988, s. 237. Mesela Orta Asya'da Türklere komşu olan Moğollarda "ana ailesi" vardı. Bununla ilgili olarak bkz. B. Ögel, a. g. e., s. 238 vd., Ö. İzgi, "Moğollarda Evlenm Evlenmee Âdeti Âdeti'' V/ V/. Milletlerarası Milletlerarası Türk Folklor Folklor V,, Ankara 1982, s. 256-262. Kongresi Bildirileri, IV,, 8 İ. Kafesoğlu, a. g. e., s. 201. A. Donuk, a. g. m., s. 297. 9 M. Eröz, "Türk Ailesi", Aile Yazıları I,s. I,s. 226. Ziya Gökalp, pederî pederî ailede babanın babanın eş eşii ve çocukları üzerinde sadece "demokratik" "demokratik" bir bir hak hakkı olduğunu; pederşahî aile ailed de ise bab babanın eş ve çocuklar lar üzerinde sultaya dayanan bir hakkı bulunduğunu belirtmektedir. "Hülâsa pederî aile hürriyetçi ve müsavatçı bir ailedir." (Bkz. Türk opraman, İstanbul Medeniyet Tarihi, Hazırlayanlar: İ. Aka, K. Y. Kopraman, 1976, s. 294) 10 B. Ögel, "Türk Ailesinde Kadın", Tercüman Kadın Ansik Ansiklop loped edisi, isi, L, İstanbul 1984, s. 76.
48
ALİ GÜLER GÜLER
Türkçe'deki aile ve akrabalıkla ilgili kelime ve kavramların, evlilik sistemi ile ilgili gelenek ve törenin, miras hukukunun, nihayet kadının kadını n aile ve sosyal sosyal hayattahayattaki statüsünün gösterdiği üzere, "kan akrabalığı esasında" 11 yapı bakımından kuvvetli, gelişmiş bir "baba ailesi" (pederî) biçimde olan Türk ailesinin temeli "dışarıdan evlenme", (exogamy)ye dayanıyor.12 Büyük Hun İmparatorluğu'nda, hakanların kız aldıkları belirli boylar vardı. Aynı gelenek Göktürkler'de Uygurlar'da ve Kırgızlar'da da görülüyor. Yenisey Kita beleri'nden birindek birindekii "yatta tünirim tünirimee adrıldım adrıldı m" (yad eldeki dünürümden ayrıldım) ifadesi de gösteriyor ki, İslâmiyet öncesinde Türklerin dünürleri yad elden oluyordu. ol uyordu. Dışarıdan evlenme evlenme geleneği Dede Korkut Korkut Hikayeleri' Hikayeleri'nde nde de açıkça görülmektedir. Meselâ, İç Oğuz Beyi Oruz idi. Baybeyrek ile nişanlısı Banu Çiçek birbirini tanımı yordu. yordu. Kazan azan Bey' Bey'in in oğlu da "yad kızı helâlim helâlimee destur destur versin" versi n" diye vasiyet ediyor; ediyor; Deli Dumrul Dumrul "yad "y ad kızı helâlim var" diyordu.13 Birçok Türk lehçesinde yer alan "dünürcü" ile ilgili kelimeler,14 "anne tarafından akrabalık" ifade eden "tay" 11
İ. Kafesoğlu, a. g. e., s. 200., B. Ögel, a. g. e., s. 237. "Grup Dışı Evlenme"de denilen exogamy; kişiye ait olduğu grubun içinden değil, dışından eş seçme imkanı tanımaktadır. Dışarıdan evlenme sistemi, insanların kendi aileleri ya da grupları dışından evlenmelerini ön görmekte, bir toplumun çeşitli grupları arasındaki arasındaki haberleşme haberleşme ve işbirliği işbirliği imkanlarını imkanlarını artırmakta, sosyal kaynaşmayı sağlamaktadır. (Bu konuda bkz. B. Gökçe, a. g. m., s. 510.) 13 A. İnan, "Türk Düğünlerinde Exogamie İzleri", Makaleler vd . Ayrıca Ayrıca bkz. B.Ögel, B.Ö gel, a. g. e., ve İncelemeler, Ankara 1968, s. 341 vd. s. 237-238. İ Kafesoğlu, a. g. e., s. 201. 14 Meselâ, Kazak ve Altay Türkçe'sinde "yavçı" (yüçı), Yakutlar'da Yakutlar'da "tün "tüngün gün körüççü" körüççü" , Oğuzlar'da Oğu zlar'da "yorug "yorugçı", çı", görücü görücü veya veya 12
TÜR TÜRK AİLESİ 49
TÜR TÜRK AİLESİ 49
sözü15 ve "kalın" gibi müesseseler de, dışarıdan evlenme geleneğini kuvvetli bir şekilde göstermektedir. Türklerde ölen kardeşin dul kalan zevcesi ile veya çocuksuz üvey anne ile evlenme şekli (leviratus) mevcuttu. Üvey anne ile yapılan yapılan evlenm evlenmelerde elerde oğullar, oğullar, kendilerinin doğumundan sonra babası babası tarafından tarafından alınan alınan kadınlarkadınlarla evlenebilirdi. Türklerde bu geleneğin gayesi; dul kalan kadınları himaye ve on onların ların hayatını garanti altına altına almak almak ve aile aile mül ülkü künü nün n parçalanm parçalanmasını asını önlem önlemekti. ekti.16 Levirat Levirat geleneği geleneği aynı zamanda "aileni "ailenin n bölünmezbölünmezliği" anlayışının bir sonucu olarak da değerlendirilmektedir. Ölen bir kardeşin eşi ile çocukların sahipsiz kalarak, yoksulluk içinde yaşamalarına izin veri verilm lmiyo iyord rdu. u. Sahips ahipsiz iz kalan çocuklar çocukların ın başların başlarınıı alıp gitmesi de onlar için büyük bir kayıp sayılıyordu. 17 İslâmiyet öncesinde Türk ailesi yapı bakımından "geniş aile" (veya büyük aile) şeklinde değil, "küçük aile" tipinde idi.18 Eski Türk ailesinin küçük aile olduğu bazı bazı tarih tarihîî kayıt kayıt ve müşahed şahedel eler erle le beli belirl rleenmek nmekte tedi dir. r. MeMeselâ W. Eberhard, Tabgaç ailesinin böyle olduğunu tespit etmiştir." 19 dünürcü anlamına gelmekteydi. Bkz. A. İnan, a. g. m., s. 347. 15 B. Ögel, a. g. e., s. 249. Meselâ, "dayı" (tayı tagay) ve teyze (tayeze-si)"... 16 A.Donuk, a. g. m., s. 297-298, İ. Kafesoğlu, a. g. e., s. 201, S. M. Arsal, Türk Tarihi Tarihi ve Hukuk Hukuk,, İstanbul İstanbu l 1947, s. 336-337. 17 B. Ögel, a. g. e., s. 244 vd. Levirat geleneğinin uygulamasında "dulun isteği ve rızası" esastı. (Bkz. B. Ögel, a. g. e., s. 257). 18 Bu tipler için bkz. B. Gökçe, "Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir İnceleme", s. 217 vd. 19 A. Donuk, B. Ögel, a. g. m., s. 298. Bu özelliği ile Türk ailesi, aile reisinin, mülk gibi muamele gören aile fertleri üzerinde
50
ALİ GÜLE GÜLER R
Eski Türklerde görülen dışarıdan evlilik (exogamy) ve "küçük aile" ai le" yapılan yapılanm ması "tek eş eşle le evlilik"i (mono (mono-gamy)de beraberinde getirmiştir.20 Türklerde genellikle tek eşle evlilik görülmektedir. görülmektedir.21 Fakat, yaygın olmamakla birl birlik ikte te "çok eşle şle evli evlilik lik"" (polig (poligam amyy vey veyaa taa taadd ddü üd-ü d-ü zevcât) de vardı. Sadri Maksudi Arsal, "eski Türk dilinde çok zevcelilik halini ifade eden bir kelimenin bulunmaması, Türklerde, lisanları yapıldığı zaman çok kadın alma alma âdetinin mevcut mevcut olmadığını gösterir" gösterir" 22 diyerek, bu geleneğin sonradan oluştuğunu belirtmektedir. Başta Dede Korkut Hikayeleri olmak üzere Oğuzlarla ilgili bütün destanlarda, hepsi "beğlerden" olan kahramanların bir tek kadınla evli oldukları görülüyor. Destanlarda, Divanü Lügati 't Türk 'te, Kutadgu Bilig'de "kuma" ve "ortak"tan bahis yoktur. Meselâ Beylerbeyi Kazan'ın bile bir tek karısının ("boyu uzun Burla Hatun") adı geçiyor. X. yüzyılda Oğuz ülkesini gezen İbn Fazlan, Oğuz Subaşının ve misafir kaldığı bir Oğuzun tek kadınla evli olduğunu görmüştü.23
kesin söz sahibi olduğu eski Yunan'daki "genase" ve Roma'daki "gens"de "gen s"denn çok farklı farklıdır dır.. Slavlardaki aile aile büyüğünü büyüğ ününn bütün aile halkına köleleri gibi hükmettiği, ortak mülkiyete dayalı, tipik "geniş aile" olan "zadruga"y a da hiç hiç benzem ez. (Bkz. t. K afesoğl afesoğlu, u, B. Ö gel, a. g. e., s. 201). 20 Çünkü sosyolojik bakımdan, küçük ailenin meydana geliş nedenleriyle, nede nleriyle, tek evliliğe duyulan istek ve ihtiyaç arasınd a büyük büyü k bir paralellik vardır. vardır. (B kz. B. G ökçe, "Ev " Evlilik lilik Kurum u ve Aile Yapısı Yapısı ile İlişkileri" s. 511.) 21 Z. F. Fındıkoğlu, "Türklerd e Aile Aile İçtimaiyatı", İçtimaiya tı", Aile Yazılan, I, s. 17;İ 17;İ Kafesoğlu, B. Ög el, a. g. e., s. 201. 22 A. g. e., s. 334. 23 F. Sümer, Oğuzlar, 3. Baskı, İstanbul 1980, s. 403. Ayrıca bk b k z . İbn Fazlan Seyahatnamesi, H az.: R. Şeşen, İstanbul 1975, s. 35 ve3 ve3 8 .
TÜRK AİLESİ 51
Geç Uygur hukuk belgelerinde ve Oğuz Kağan Destanı'nda görülen "kumalar" ise İslâmiyetle başlamaktadır.24 Çok eşli evlilik Türk ailesinde kendine has özellikleri olan bir durumdu. Türkler, ilk kadının rızası ile çocuğu olmaması halinde ikinci bir eşle evlilik yapıyorlardı. 25 Daha çok zenginlerin bir kaç kadınla evlendiği görülüyordu. Fakat Türklerde ilk kadın evde "baş kadın" idi. Her zaman saygıdeğer ve üstün tutulmuştur. Meselâ Göktürklerde, öktürklerde, hakanlık tahtı tahtına na sadece birinci kadınların çocukları çıkabilmişlerdir. Orta Asya'da Kırgızlar ilk kadına "ev sahibesi" anlamına gelen "Bay-Biçe" diyorlardı Bir Kırgız atasözünde "evin birinci sahibi (erkek olarak) evde doğar, ikincisi de Bay-Biçe olarak dışarıdan gelir" ifadesiyle ilk kadının statüsü vurgulanmaktadır. 26 Kaşgarlı Mahmud, birinci kadının "oglagu hatun" yani yani "doğuran " doğuran ve doğurduğu doğurduğu iyi iyi olan olan hatun" hat un" olara olarak k tatanımlamıştır.27 Dede Korkut'ta, "başım tahtı, evim bahtı, kadınım, direğim, dölüğüm" diye anılan kadınlar da evde, ya "baş kadın" veyahut "tek kadınlar" olmalıdır. 28 24
B. Ögel, a. g. m., s. 102. B. Ögel, çok eşle evliliğin "Dede Korkut Kitabı'nda anlatılan, gazi ve fatih Oğuzlar gibi bozulmamış Türk kesimlerinde kesim lerinde olmadığını, an cak, şehir ve büyük devlet hayatına geçildikçe bu geleneğin, yukarı kesimlerinden başlayarak aşağıya doğru yavaş yavaş bozulmaya başladığını" söylemektedir. (Bkz. a . g.m.,s. 116). 2S Y. Ü . A kkut kk utay ay,, " İ s lâm lâ m i y e t 'te 't e n Ö n ce T ü rk A ile il e s i", i" , TAA, L, s. 57. Hatta Türklerde ilk kadının bizzat evlendirdiği erkekler vardır. M eselâ eselâ Göktürkl Gö ktürklerde erde Bilge Bilge Kağa K ağan'ın n'ın U lu Hatu n'u kocasını bir Çinli Çinli prensesle prensesle evlendirmek evlendirmek istemişti istemişti.. M anas D estanı'nda estanı'nd a Manas Ma nas'ın 'ın hatunu hatunu kocasını iki kızla evlendirmiştir. (Bkz. B. Ögel, a. g. m., s. 114). 26 B. Ögel, a. g. m., s. 114 vd. 27 B. Ögel, a. g. m., s. 114. 28 B. Ögel, a. g. e., s. 252.
52 ALİ GÜLE GÜLER R
II. Ailenin Ailenin Fertleri ertleri ve Akrabalar
A. A. Baba Baba Türklerde eskiden babaya, "kang" derlerdi.29 Göktürk Kitabeleri'nde Kültigin babası İlteriş Kağan'ın devleti devleti kuruşunu kuruşunu anlatırken, "kangım "kangım kağan yit yegirmi, yegirmi, erin taşıkmış taşra" (babam kağan on yedi adamla baş kaldırmış)30 diyor. Ay Aynı babanın oğulla llarına ına "k "kan ang gdaş aş""31 üvey kardeşler için ise, "kangsık" deniyordu.32 Türkçe'de baba anlamına gelen "kang" sözü, akrabalık ifade eden "ka" sesi ile başlamaktadır. Bu sesle başlayan çok sayıda akrabalık ismi, eskiden olduğu gibi, bugün de ya yaygın olarak kullan lanılma lmaktadır (kardeş, kayın vd.). .).33
29
B. Ögel, a. g. e., s.246; T. Gülensoy. "Altay Dillerindeki Akrab Ak rabalı alıkk Adl A dlan an Üzerine Notlar, Notl ar, TDAY., 1973-19 197 3-1974, 74, s. 29 2 9 1. 30 T. Tekin, Orhon Yazıtları, Ankara 1978, s. 10. Kitabenin tamamında tamamında "kang "ka ng (bab (b aba) a)"" sözü yirmi yirmi yerde geçmektedir geçmektedir.. 31 Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügati't-Türk, Besim Atalay tercümesi. 32 B. Ögel, a. g. e., s. 246. Ayrıca "kang" sözü Hârizmşahlar döneminde "kanglı" şeklinde "boy" adı olarak da görülüyorsa da; (Meselâ Sultan Alâaddin Mehmed (1200-1220)in annesi Terken Hatun Hatun mensup mensup olduğu "Kığçak-K "Kığç ak-Kanglı" anglı" boyların boy larınaa dayanarak, siyasî siyasî nüfuzunu artırmaya çalışmıştır. Bkz. A. Taneri, Ceâdu'd-din Turan, Selçuklular Harizmşâh Harizmşâh ve Zam anı, Ankara 1977, s. 19 vd.; O. Turan, Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, 3. baskı, İstanbul 1980, s. 315) burad bu radaa kelimenin "b " b a b a " sözü ile ilgisi ilg isi olma o lmadı dığı ğı,, "ara "a rabb a " anlamına a nlamına gelen "kanga" sözünden hareketle "kang-lug" veya "kang-hg" (Arabalı) olduğu beli b elirti rtilmi lmişti ştir. r. Nitekim Nitekim uygurca Oğuz Oğu z Destanın'nd D estanın'ndaa bu açıkça açı kça görülmektedir: B. Ögel, Türk M itolojisi I, Ankara 1971, 1971 , itolojisi,, C. I, s. 169-170 169-170 ve not: 6. 33 T. Gülensoy, a. g. m., s. 301.
TÜRK AİLESİ 53
TÜRK AİLESİ 53
XI. yüzy yüzyılda ıldan n sonra sonra Türkler rkler babaya babaya "at " ata" a" dem demeye eye başla başladıl dılar ar.. Eski ski Türkler rkler de bugü bugün n bizim bizim ana ana-b -bab abaa söy söyleyişimiz gibi, anayı öne alarak "öğ ve kang" diyorlardı. Anadolu'da Anadolu'da babaya babaya "ece, izi, izi, ede, ede, eye"de eye"de deni denillmektedir. Bu Anadolu sözleri de en eski Türklerdeki "eşi, içi, ige" gibi deyişlerden başka bir şey değildir. Bunlar daha çok "evin büyüğü ve sahibi" için söylenirdi. Evin büyü büyüğü ğü için için bazı bazı Türkler rkler ise, ise, "ot ağası", ağası" , yani yani "ateş ve ocağın ağası, sahibi" demişlerdir. "Ataç", en eski Türklerde hem "babacığım" hem de "babas "babasına ına çeken oğlan oğl an"" demekti. demekti. Çünkü Türkler Türkler baba bada badan n oğul oğulaa doğu doğuşt ştan an,, çok çok şe şeyl yleer geçt geçtiğ iğin inee inan inanıy ıyor orla lard rdı. ı. Nitekim "ata oğlu ataç doğar" (babasının oğlu babasına benz benzey eyer erek ek doğar" atasö atasözü zü,, bu inanışın inanışın bir ifad ifadeesiyd siydi. i. Yin Yinee, "ata "a ta orun orunu, u, oğulka kalır", kalır", (baban (babanın ın yeri yeri ve şer şerefi de oğluna kalır) deniyordu. Türk anlayışına göre oğlu yetiştirmek babanın, kızı yetişti yetiştirm rmek ek ise ise anne annenin vaz vazife ifesi si idi. Ana Ana-b -bab abay ayaa sayg saygıı eski ski Türk Türkle lerd rdee olduğ olduğu u gibi gibi34 Selçuklular çağında da çok kuvvetliydi. Meselâ oğlu Ayaş, Selçuklu Sultanı Alp Arslan'm verdiği altın kesesini almak almak için, babasının babasının yanına yanına dizleri dizleri üstünde gidiyordu. gidiyordu.35 "Baba hakkı", yani "atalık", Türklerde sonsuz bir hak değildi. Mete ve Oğuz Kağan töreye karşı geldikleri için babalarını bile öldürebiliyorlardı. Baba oğlunu evlen34 35
307.
B. Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, s. 246-47. M. A. Köymen, Alp Arslan ve Zamanı II., Ankara 1983, s.
5 4 ALİ GÜLER GÜLER
dirmek zorunda idi. Baba bu vazifesini yerine getirmez ise, oğlan oğlan "kalın kalın"" veya "başl "başlık" ık" parasını parasını zorla zorla babasından alabilirdi. Halk ve beyler bunu normal karşılardı.36
B. Anne Anne Eski Türklerde anneye "ög" derlerdi. Bugünkü "ögsüz" de buradan gelmektedir.37 Kültigin, kitabelerde Göktürk Devleti'nin kuruluşunu anlatırken; "Türükbodun yok bolmazun tiyin, bodun bolçun yitin kangım İlteriş Kaganış, öğüm İlbilger Katunug Tengri töpüsinte tutup yügerü kötürmiş..." (Türk milleti yok olmasın, bir millet olsun diye, babam İl-Teriş Kağan ile annem İlBilge Hatun'u Tanrı tepelerinden tutmuş ve (insan oğullarının) üstüne çıkarmış38 diyordu. Kitabeler'den Kültigin'in "ögsüz" anasız adında bir atı olduğunu da öğreniyoruz.39 İlk defa Altay Dağlan'nın kuzeylerinde Göktürk yazıla yazılarıy rıyla la yazılm yazılmış ış Kemçik emçik Yazıtı'nd azıtı'ndaa görü görüle len n anne anne (ög) sözü, Uygur çağında da "ög" (anne) şeklindedir. (Meselâ, "öglüg" anneli, anneli olan; "ögsüz" annesiz).40
DivanuLügati 't-Türk'te "ana" (meselâ, I., 32, II,., 96, III., 18) ve "apa "a pa"" (I., (I., 86) olarak görülen görülen anne, diğer Türk lehçelerinde şu şekildedir: Kıpçak: "ana", Altayca: "ene", Çağatayca: "aça" (ana, kocakarı), Kaçar: "ene", Kazan: "eni", Kırgız, "ene" ve "apa" (büyük hemşire, 36
B. Ögel, a. g. e., s. 247. 37 B. Ögel, a. g. e., s. 247. 38 T. Tekin, a. g. e., s. 10.; B. Ögel, a. g. e., s. 123. 39 T. Tekin, a. g. e., s. 22-23. Kitabelerde "ög" "ana" sözü yedi kere geçmektedir. 40 T. Gülensoy, a. g. m., s. 291.
TÜRK AİLESİ AİLESİ 55
anne), Hebet: "ene", Sagay: "ene", şor, Telcüt: "ene", Çuvaş: "ama" ve "an'ne". 41 Uygurlarda "ana-ata", ana-baba sözleri çok yaygındı. Anadolu'nun Anadolu'nun kültür gelişmesinde gelişmesinde büyük büyük tesirleri olan Harizmşâhlar'da ise büyük anaya, "ulu ana deni yo y ordu. Oğ Oğuzlar eskiden anneye, Anadolu'da 'da az görülen "aba" da diyorlardı.42 Türk ürk aile aile hukukuna hukukuna gör göre, e, babadan sonra aileyi anne anne temsil ederdi. Bundan dolayı annenin yeri, babanın diğer akrabalarından ileridir. Babanın mirası anneye değerdi. Çocukların Çocukların vasisi de o idi. Türk tarihinde kadınların hühükümdarların "naibi" olabilmeleri veya devlet içinde söz sahibi olmaları da bundan ileri geliyordu.43 Türk kültüründe kadına verilen değerden dolayı, "ana-baba ", "kan-koca " denirken, anne babad babadan an önce söylenirdi. Göktür öktürk k çağında çağında da anne sözü babadan babadan önce kullanılıyordu. "Annenin öğüdünü al, babanın da sözünü dinle" veya "annesi babası sevinir" gibi deyişlerde hep anne önce söyleniyordu. Bir Uygur yazısında ise "anne ve ve babanın gönlünü oğlu ve kızı ızı al almaz" de deniyordu. An Anneyi öne al alan bu bu ge gelenek, Dede Ko Korkut Ki Kita bı'n bı'nd da daha manâlı olarak "an "ana-ata" ve "ka "kadın ana-beğ" 41
T. Gülen G ülensoy, soy, a. g. m., s. 29 2 9 1. Anne Anne bugünkü Türk Tü rk lehçele lehçelerin rinde de de, "ana, "a na, iney, iney, şeşe, ene, apa, ine, eni, ec e" şekillerinde söylenmektedir söylenmektedir.. (Bkz. Karşılaştır/nalı Karşılaştır/nalı Türk Lehçeleri Sözlüğü Sözlüğü L, Haz.: A. B. Ercilasun Başkanlığında Başkanlığında Kom Komisyon, isyon, Kültür Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1991, Madde: Ana-Anne). 42 B. ögel.a. g. e., s. 248. 43 B. Ögel, a. g. e., s. 247. Kadının siyasî hayattaki rolüne aşağıda aşağ ıda değinilecekti değinilecektir. r.
56
ALİ GÜLE GÜLER R
şeklinde görülmektedir. Buradaki "kadın" tanıtması "beğlik gibi" ananın bir unvanıdır. Kadınlık burada anneyi yüceltmek için söylenmiştir. Yine Göktürk yaz yazıtla ıtları rınd ndaa anne anne,, "öğü "öğüm hatun" (ann (anneem hatun) atun) şe şekl klin inde de hatun unvanıyla birlikte anılmaktadır. "Karı" sözü Türklerde tecrübeli, gün görmüş yaşlı ve çok çok bilen bilen kim kimse sele lerr için için söyle söyleni nird rdi. i. Bunun unun için için Ded Dedee Korkut Kitabı'nda ana ve babayı yüceltmek için sık sık "karı anam-koca babam" deniyordu. Anlaşıldığına göre kanlı kanlık k tanıtm tanıtması, ası, annenin annenin yalnızca yaşlı olduğunu göste gösterrmek için söylenmiyordu. Anasından, babasından görmüş tecrübeli ve soylu, iyi bir aile kızı da "karı" unvanıyla tanıtılabilirdi. Küçültme eki ile bazan "karıçuk anam", "karıçuk kadın anam" deniyordu. Uygur belgelerinde, Dede Korkut'a yakın bir şekilde "ak saçlı karı anam" geçmektedir. Annelerini, "anam tuğlu kutlu ağa" diye adlandıran Uygurların eski şiirleri, anneyi "tuğluluk" ve "kutluluk" "kutluluk" tanıtm tanıtmalan alanyla yla onur onurla land ndırıy ırıyor ordu du.. Ann Anneenin nin unvanı da, burada "hatun" yerine "ağa" idi. "Anneciğim" kullanışı da eskiye dayanıyor.44 "Ana terbiyesi" Türklerde ayrı bir önem, değer ve mânâ taşıyordu. Türklerde, "oğlanın terbiyesi babaya, kızınki ise anaya" bağlanmıştır. Bunun için anaya benzeyen soylu soylu kıza "anaç "anaç"; "; babasına babasına çekm çekmiş oğlana oğlana da "at "ataç aç"" diyo diyorrlardı. Fakat, oğlanın terbiyesi terbiyesi de belli bir çağa kadar annenin yanında gelişiyordu.45 Bundan dolayı Kırgız Türklerinde Türklerinde "serserinin dilini anası anlar" diye bir atasözü vardır.46 44
B. Ögel, a. g. m., s. 76. B. Ögel, a. g. m., s. 76. 46 R. R. Arat, "Eski Türk Hukuk Vesikaları" Türk Kültürü Araştır Araştırma ma D., c: I (1964), Türklerde Kadın Kadın ve (1964), s. s. 40; N. Sevin Sevinç, ç, Eski Türklerde Aile, Aile, İstanbul 1987, s. 53. 45
TÜRK TÜRK AİLESİ 57
Türklerde insan olma ve insan olarak doğmanın, çocuk çocuk terbiyesinin en baş başta ta gelen sembolü sembolü "an "anaa sütü"dür. sütü"dür. Kırgız Türkleri, Türkleri, insanların en kötülerini, "ana "ana sü sütü tü em emmemiş, emiş, ata nedir bilmem bilmemiş, iş, saçını güneşte taramış taramış"" yani "evde "evde büyümem büyümemiş" iş" sözleriyle tanıtırlar. tanıtırlar. Türk Türk mitolo mitolojisinjisinde Oğuz Kağan gibi Türk büyükleri doğar doğmaz çok çabuk büyürlerdi. Ancak çocuğun bu gelişmesi annesinin sütünün ilk "ağızı"nı almadan olmazdı. İslâmiyet'ten sonra Oğuz Kağan Kağan Destanlarında ise, Oğuz Kağan Kağan doğunca, "annesi "annesinin nin mem memesini tutar tutar ve annesinden İslâm İslâmii yeeti kabul etmesin y sini" ister. An Annesine "yo "yoksa sütünü emmeyeceğini" söyler. Anne bu söz üzerine İslâmiyet'i kabul etmiştir. etmiştir. Dede Korkut Kita Kitabı bı'n 'nda da da "ağ "ağ sütün sütün doya emzirse emzirse,, ana görklü" (görklü, güzel ve iyi anne, ağ sütünü çocuğuna doya doya emziren annedir), anneler çağrılırken, "beri belgil ağ sütünü emdiğim, kadınım ana", "ağ pürçekli, izzetli canım ana" deniyordu. "Ağ sütünü helâl eyle anambana bana"" diye de and içilirdi. içilirdi. Böylece ana ana terbiterbi yeesi gi y gibi "ana "ana hakkı da da "süte "süte"" da dayandırılıyordu. Türk düşüncesinde "ana hakkı, Tanrı hakkı" hep bi birlikte anılır. Dede Korkut'ta 'ta "an "anaya el kalkmaz ve söz söylenmez". Çünkü, ana hakkının yanında Tanrı hakkı va vardır. ır.47 "Süt anne anne ve analık"da, Türk ürk töresinde töresinde yer alıyordu. alıyordu. An Analık ve veya ev evlâtlık ol olmanın ba bazı şartları var vardı. Evlât edinecek kadın "çocuğa loğusa yatağında süt verir, çocuk da analığın göğsüne dokunurdu". Bundan sonra
47
B. Ögel, a. g. m., s. 76-77, Ayrıca F. Sümer, a. g. e., s. 405.
5 8 AÜ GÜLE GÜLER R
analıklar, bu çocukların evlenmeleri halinde oğlan ise kalın, kız ise çeyiz vermek zorunda idiler. Bu geleneğin dışında çocuklara süt emzirmek için tutulmuş tutulmuş kadınlar da vardı. Dede Korkut Korkut Kita Kitabı bı'n 'nda da da bunlar bunlaraa "taya" "ta ya" deniy deniyor ordu. du. "Dadılık" ise Türklerde, küçük çocuklar için bir "bakıcılık vazifesi" idi. Bu "bakan ana"dır Kırgız Türkleri buna "kötürgön ene" diyorlardı. Hem erkek, hem de kız çocuğun dadısı olabilirdi. Dede Korkut'ta Banu Çiçek'in güçlü bir dadısından bahsedilmektedir. Kazan Beğ de bir ara şaka yoluyla "sizi yumn yumrı tadım tayam sandım" diyerek kendi dadısından söz açıyordu. Kız çocuklarının bakılması ve terbiyesinden sorumlu olan taya, dadı ve yengeler, kız büyüdükten sonra da kızın yanında kalabiliyor; oğlan çocukları ise biraz büyüyünce "atağbeğ" ve "lala"ların terbiyesi altına veriliyordu. Türklerde "üvey anne"de görülmekteydi. Fakat, Türk töresinde ilk kadın ölse bile, mirasta birinci derecede hakka sahip idi. Babanın mirasında da ilk kadının çocukları en büyük paya sahiptiler. Bu durumda üvey anne, ikinci kadın, kadın, "kuma" kuma" veya "ort " ortak" ak" derecesinde derecesinde kalm kalmaktadır. aktadır. BuBunun için Türkmenlerin Şeceresi'ndeki Oğuz Destanı'nın bir bir bölü bölüm münde nde, Buğ Buğra ra Han'ın oğlu oğlu ile ile üvey vey anne annesi si arasın sında geçen mücadele, üvey annelerin aile içindeki durumları hakkında bize bilgi verebilmektedir. Bilindiği gibi, Türk masallarında üvey ana, "kötü kadın" motifleri ile işlenmektedir. ektedir. Mete'ni Mete'nin, n, üvey annesinin sözüne sözüne kanan babasını öldürmesi, öldürmesi, devlet ve Hun ileri ileri gelenleri tarafından tarafından meşru görülmüştür. Çünkü Mete, ilk hatunun büyük oğlu idi ve töreye göre onun veliaht olması gerekiyordu.48 48
B. Ögel, a. g. m., s. 77-78. Mete Han'ın babasını öldürmesi hakkında ayrıca bkz. B. Ögel, Türk Mitolojisi, s. 8 vd.
TÜRK TÜRK AİLESİ 59
TÜRK TÜRK AİLESİ 59
Türkler özellikle İslâmiyet'in de tesiriyle sonradan, "nikahlı kadın" manâsında "helâF'i de kullanmışlardır. Dede Dede Korkut' Korkut'da Hz. Muham uhammed ve Sahabeler' Sahabeler'in in kutluluğu ve görklülüğü sayılırken, "dizin basıp oturanda, helâl görklü" deniyordu. "Avrat" ise, "dişi" demekti. Yani insanın dişisidir. Türkle ürklerr bunu eskide eskiden n "ar "arag agut ut"" şeklinde şeklinde söylerlerdi. söylerlerdi. Dede ede Korkut Hikayeleri'nde "avrat" (dişi) sözü ile ilgili verilen bilgiler, Türklerin "kadmlık"la "dişilik"i ayırdıklarını göstermektedir. Kadınlık basit anlamda dişilik olmayıp, olmayıp, daha daha çok kutsallı kutsallık k ifade ediyordu. Meselâ Dede Dede Korkut'ta "ladayuban (yani aldatarak) er tutmak, avrat işidir", "övünmelik avratlara bühtandır", "öğünmekle avrat avrat er er olmaz" ve "biri "birisi si evin dayağıdır, dayağıdır, birisi birisi nice söysöylesen bayağıdır" söyleyişlerinde bu farklılaşma ortaya konuyordu. Oğuzlar, "karavaşa" (hizmetçiye) don "el bi bise geyürsen, kadın olmaz" derken de bunu kastediyorlardı.49 Türk anlayışında anlayışında "evin "evin sahibi" sahibi" kadındı. Bunda undan n dodolayı "ev kadını" için söylenen en yaygın söz de "evci" idi. Göktürkler bu anlamda kadın için "eş" sözcüğünü kullanırken, Osmanlılar "evdeş", Çağatay Türkleri "evlik" diyorlardı. Bu sözlerden başka Türkler "zevce" için eskiden, "eşi, işler, yotuz, eğmiş" gibi daha çok unvan olan kelimeleri kullanıyorlardı. Anadolu'da ise kadın, "başa, başyoldaşı, bike ev şenliği" gibi kelimelerde anılı yo y ordu. Yine Anadolu'da 'da "hanım efendi" karşılığı olarak, Kırgızların ırgızların "evin gerçek gerçek sahibesi, sahibesi, baş baş kadın" kadın" için kullan kullan-dıkları "baybeçe, baybiçe" sözü görülmektedir.
49
B. Ögel, a. g. m., s. 73. 73 .
60
ALİ ALİ GÜLER
XI. yüzy yüzyılda ılda Türkle rkler, r, asil asil ve soylu soylu baş kadın kadınlar laraa "oğlağu katun" diyorlardı. Bunun anlamı ise "soy ve velia veliah ht veren veren hatun" idi. idi. Yine Hariz Harizm mşâhlar şâhlar,, te tecr crü übeli beli ve bilgi bilgili li kadınla kadınlarr için " uz hayun" dem demekte ekteydi ydiler ler..50 Türk kadınının hususiyetleri; (yukarıda işaret edilenlerin dışında) ahlâk ve namus anlayışı, iffetli olma hali, sadakati, ailesine ve evine muhabbeti, merhameti, doğruluğu, kocasına saygısı gibi konularda yoğunlaşmaktadır. Dede Korkut'ta Dirse Han tarafından karısına yapılan bir "soylama"da Türk kadını, "beri belgil başım bahtı, bahtı, evde evden n çıkıp yürü yürüye yende nde selvi selvi boylum boylum,, topuğu topuğund ndaa sarmaşanda kara saçlım, kurulu yaya benzer çatma kaşlım, koşa (çift) badem sığmayan dar ağızlım, güz elmasına benzer al yanaklım" şeklinde tavsir edilerek övülmektedir.51 Türk ailesinde sarsılmaz bir kan-koca saygı, sevgi ve sad sadakat akatii var vardır. ır. Gerde erdeğe ğe gird girdiğ iğii gün gün murat urat alıp alıp vermeden yalnız kalan gelin; kocası dönünceye kadar, onu bekl bekley eyec eceğ eğin inii şöyl şöylee anlat anlatm makta aktayd ydı: ı: "Yiğ "Yiğid idim im,, men san sana bir bir yıl baka bakam m. Bir yılda yılda gelm gelmez ezise isen n iki iki yıl bakam bakam.. İki yıld yıldaa gelm gelmeezise isen üç yıl, yıl, dö dört yıl bakam bakam.. Dö Dört yıld yıldaa gelm gelmeez isen beş yıl, altı yıl bakam. Altı yol ayırdında çadır dikem, gelenden gidenden haber soram. Hayır haber getirene at, don verem, verem, kaftanlar kaftanlar geydürem. Şer Şer haber getürenin getürenin başın başın kesem. Erkek sineği üzerime kondurmayanı".52 so
B. Ögel, a. g. m., s. 73-74; 73-74; B. Ögel, TürkKültürünün Kültürünün Gelişme Gelişme Çağları, s. 251-252. 51 B. Ögel, a. g. m., s. 74. Ayrıca bkz. A. İnan, "Türk Mitolojisinde ve Halk Halk Edebiyatında Kadın", Kadın ", Makaleler ve İncelemeler, s. 275 vd. 52
N. Sevinç, a. g. e., s. 21.
TÜRK TÜRK AİLESİ 61
TÜRK TÜRK AİLESİ 61
Yin Yinee Kuta Kutadgu dgu Bilig' Bilig'ee göre göre,, Sel elçuk çuklu lu kü kültür ltür çevr çevreesinde sinde Türk Türk kadını takva takva yanında, yanında, "hây " hâyâ" â" sahibi, sahibi, "temiz", "temiz", "el değmemiş", "başka erkek yüzü görmemiş" olmalıydı. Nitekim itekim Yusuf usuf Has Hacip Hacip eserinin "evl "e vlen enme" me" bahsinde; "eğer evlenmek istersen, çok dikkatli ol ve iyi bir kız ara. Alacak kimsenin soyu-sopu ve ailesi iyi olsun; kendisinin de hâyâ ve takva sahibi, temiz temiz olmasına olmasına dikkat et. Alacaksan el değmemiş ve senden başka erkek yüzü görmemiş olan bir aile kızı almağa çalış. Böylesi seni sever ve senden başkasını tanımaz, yakışık olmayan münasebetsiz nasebetsiz hareketler hareketler de bulunmaz..." bulunmaz.. ." 53 diyordu.
C. Çocuklar Çocuk lar Eski Türk ailesinde anne ve babanın yanında "çocuklar" (oğul ve kız) önemli bir yere sahiptiler. Eskiden "oğul", "evlât" anlamına geliyordu. 54 Türkler "kardeş"e "karındaş" diyorlar; kardeşi de içine içine alan "akrab "akraba" a" anlamında anlamında ise "kardaş "kar daş"ı "ı kullan kullanıyor ıyor-lardı. lardı. Babalan bir olan kardeşlere "kangd "kangdaş aş kadaş" kadaş",, anaanaların ayrı olan kardeşlere de "iğdiş kadaş" deniyordu. Üvey oğul, "ögey oğul" veya "baldır oğul"; üvey kız, "ögey kız" veya "baldır kız" diye anılıyor; ayrıca üvey oğula "kanğsık oğul" da deniyordu. 55
53
Biligll, Çeviren: R. R. Arat, 3. baskı, Y. H. Hacip, Kutadgu Biligll, An A n kara ka ra 1985 19 85,, B e yit yi t 4475 44 75-4 -448 484, 4, 4 4 8 6 - 4 5 00, 00 , 4 5 0 2 . K u tad ta d gu B ilig il ig yaz y azar arın ının ın " H a d isle is lerr " d e n e tkil tk ilee n d iği iğ i aç a ç ıkç ık ç a gö g ö rülm rü lmee kte kt e d ir. ir . (Bk (B k z . M . Kara, Kara, "Kutadgu "K utadgu B ilig'de ilig'de A ile", TAA, I., s. 67.) 54 B. Ögel, a.g. e., s. 250. ss Zama nı II, II, s. Bu konuda bkz. M. A. K öymen, Alp Arslan v e Zamanı 316; A. Duvarcı, "K ard eş" TAA., II., s. 662-663. 662-66 3.
62
ALİ GÜLE GÜLER R
Kız çocuğu anlamında "kız" sözü, en eski belgelerde ve bütün Türk lehçelerinde görülmektedir: Eski Türk yazıtla yazıtlarınd rındaa "kız", "kız kudız" (kız kızan) kızan) "kızakım ogoglım" (evlatlık kızım); eski Uygur Türkçesinde "giz" (kız, genç), "kızkız" (genç hanım, kız evlât); DivanüLügati 'tTürk'te "kız" (kız, kız çocuk), "kız kırkız" (cariye); Kıpçaklarda, "kız"; Kazan Türkçesinde "kız"; Kırgız Türkçesinde "kız bala" (kız çocuk), Çuvaşça'da "hız"; Yakutça'da "balıs" (yaşça küçük kadm veya kız) olarak görülen "kız" adının yanında ayrıca, "küçük kız kardeş"i belirtm belirtmek ek için "singil" "si ngil" (Uygur (Uygurca), ca), "sini " sinil" l" (Bügd (Bügdüz üz,, MiMişer ve Kazan) ve "sinğdi" (Kırgızca) kelimeleri bulunmaktadır.56 Türkler Türkler "büyük kız kız kardeş kardeş"" (abla) için de, "eke, apa, apa, eçe, eke, eze, piçe, eye, ava, egeçi, epe, eceke, ece, eges, eciy, akka ve appa" gibi sözleri kullanmışlardır. 57 Türkler kız ile erkek çocuk arasında bir ayrılık görmüyorlardı. Kız çocuklara sahip olmak onlarda, meselâ İslâmlık öncesi Arap toplumunda olduğu gibi bir zillet değildi. Hun ve Göktürk çağından beri gelen bütün belgelerde bu durum açık olarak görülmektedir. Nitekim, Türk destanları ve gerçek hayatında kadının gerek aile içinde gerek sosyal ve siyasî hayatta şerefli ve üstün bir mevkide bulunması da bu anlayışa dayanmaktadır. Dede Korkut'ta Bay Biçen Beğ kız çocuğu olması için "kalın Oğuz" beylerinden alkışta ya da duada bulunmalarını rica ettiği gibi;58 oğlu olanlar ak otağda, kızı 56
T. Gülensoy, a. g. m. s. 293. 57 T. Gülensoy, a. g. m. s. 293-294. 58 g. e., s.405. F. Sümer, a. g.
TÜRK TÜRK AİLESİ 63
TÜRK TÜRK AİLESİ 63
olanlar da kırmızı otağda konuk ediliyorlar, çocuğu olamayanlar ise kara çadıra alınıyorlardı.59 "Bekâret" anlayışı Türkler'de, İslâmiyetten önce de vardı. Türkler "bakire kız" için "yinkçe kız" yani "ince kız" diyorlardı. "İnce kişi"de ibadet eden, Tanrı yolun yolundan dan ayrılmay ayrılmayan an kişid kişidir ir.. Bakire akire kıza, kıza, halk dilind dilindee ve biraz biraz da kabaca kabaca "kapağlığ kız" deniy deniyord ordu. u. Yaln lnız ızca ca,, "kız" sözü bile bakire anlayışını içine alabiliyordu. Kaşgarlı Mahmud'un çok eski bir atasözüne göre, "kızı (yani bakir bakirey eyi) i) kalın kalın vereb verebile ilen n alabilird alabilirdi". i". Bu atasö atasözü zünd ndee de görüldüğü gibi bekâret meşru evlilikte aranan önemli bir bir konu konuydu ydu.. Göktürk yazıtlarında ise "bakire" karşılığı olarak kullanılan kullanılan söz söz "silig "si lig"" veya "silig kız oğlı" oğl ı" idi. Aslında Aslında eski Türkçedeki silig veya silik sözü, "temiz, saf demektir. Sonradan bu sözün manâsı genişlemiştir. Bu söz İslâmiyetteki "bikr-i hakikî" karşılığı olarak söylenmiştir. "Bikr-i hükmî"nin eski Türklerde karşılığım bilemiyoruz. Evlenmemiş bekâr kıza "ev kızı" da deniyordu. Türklerde "zina" çok büyük bir suçtu. Zina suçu işleyenler çok şiddetli cezalara çarptırılıyordu. Genellikle zinanın cezası ölümdü. Bu konuda suç işleyen ve kız boza bozanla nlarr için için "kızadı" "kı zadı" veya veya " kapadı kapa dı"" söz sözle leri ri kull kullan anılı ılı- yord yordu. u. X. yüzy yüzyılda ılda Bulgar Bulgar Türkler rklerini ini ziya ziyare rett eden den İbn İbn Fazlan, kadın ve erkeklerin birbirlerinden kaçmadıklarını belirttikten sonra, "herhangi "herhangi bir şekilde şekilde zina etmez etmezler. ler. Zina onlara göre en büyük suçlardandır..." diyerek zina yapa yapanl nlar arın ın öldü öldürü rüldü ldükle klerin rinii söyle söyler. r.60 59
B. Ögel, a. g. e., s. 250. "K ırmızı" ırmızı " rengi rengi Türklerde "mutluluk "mutlul uk"" ifade ifade ederdi. B. Ögel, Ö gel, a. g. m., s. 100. 60 İbn Fazlan Seyahatnamesi, s. 57.
6 4 ALİ GÜLE GÜLER R
Kız evlendikten sonra koca evinin üyesi oluyordu. Büyük Büyük oğul, oğul, babadan babadan sonra ailenin ailenin "büyüğ "b üyüğü" ü" idi. Küçük üçük oğul ise, baba ocağını devam ettiren "ocak beyi", yani "ot tigin" idi. Çünkü oğullar evlendikçe ayrı eve taşınırlardı. Kızın miras hakkı da, koca evine "çeyiz" olarak giderdi.61 Dede Korkut Hikâyeleri'nde kardeş sevgisi, kardeşe sahip olmanın önemi çok canlı olarak dile getirilmektedir. dir. Beyrek'in Beyrek'in ölüm ölüm haberi haberi gelince, "Oğ " Oğuz uz''un kızı, gelini gelini kas kas gülmez oldu. Kızıl kına ak eline yakmaz oldu. Ye Yedi kız karde kardeşi şi ak çıkar çıkardıl dılar ar,, kara kara el elbise bisele lerr giydil giydiler er." ." "Vay beğim kardaş, muradına, mahsuduna ermeyen yalnız kardaş" deyip ağlaştılar. Yine, Bamsı Beyrek, bezirganlara kendi kız kardeşlerini görüp görmediklerini sorunca onlardan, "yedi kız kardeşin, yedi yol ayrımında ağlar gördüm, güz elması gibi, al yanakların yırtar gördüm, vardı gelmez kardeş diye zârılık eder gördüm" cevabını alır.62 Dede Korkut'un başka bir yerinde de Beyrek'in "ulu kız kardeşi (Ozanı) Beyrek'e benzetti, kara kıyma gözleri kan yaş doldu" deniyor. Görülüyor ki, Oğuzlarda "abla"ya "ulu kız kardeş" denmeye başlamıştı. Kızlar erkek kardeşleri Beyrek'e ise "ağam" diyorlardı. Bu Anadolu'da Anadolu'da bugün kullan kullanılan ılan "ağbey" "ağb ey" sözün sözünün ün başlan başlan-gıcı idi: "Ağam Beyrek'e benzedürem Ozan seni, sevindirdin, dirdin, yerindirme Ozan Ozan meni" meni " .63
61
B. Ögel, a. g. e., s. 250. A. Duvarcı, a. g. m., 663. B. Ögel, a. g. m., s. 95. 63 B. Ögel, a. g. m., s. 95.
62
TÜRK TÜRK AİLESİ 65
TÜRK TÜRK AİLESİ 65
Zaman zaman ailede annenin yerini tutan "apa" veya veya "aba"ya "ab a"ya küçü küçük k karde kardeşler şlerin in te terb rbiye iyesi si ve yetiş yetişti tiri rillmesi görevi de yüklenmiştir.64
III. Türklerde Evlenme ve Bununla İlgili Törenler, Gelenekler Türk anlayışına göre "evlenme" ve "yuva kurma", toplumun ve devletin temeli idi. Türklerde "evlenme" (ebledim oglımın, yani oğlumu evlendirdim) şeklinde söyleniyordu. Zaten "eb" sözü eski Türkçede "ev", "çadır" anlamlarına gelen bir sözdür. 65 Uygurlar, evlenmeye, "kavuşmak" da diyorlar; evliliğin aşk ve his yönünü belirtiyorlardı. Evlilik, Anadolu' dol u'da da aynı zamanda bir "du " duman man kurma"dır. kurma"dı r. Yakut akutla lar, r, evliliğe "sönmez bir ateş yakma" da diyorlardı. Çünkü Türk aile hukukunda "ocak" kutsaldı. Eve gelen gelin "evi aydınlatan bir ateş" olarak görülüyordu. Evlenme Türklerde bir "kusulma, dirlik, derim" ve ya "tiriglig"; yani, yani, "birlikte "birlikte yaşam ya şama" a" olara olarak k görü görülm lmeekteydi. Türklerde İslâmlık öncesinde de, sosyologların en ileri "evlilik ve eş seçme" şekli olarak ifade ettikleri "aracı ve görü görücü cü"" usulü usulüyl ylee evle evlenm nmee vard vardı. ı. Me Mese selâ lâ,, kom komşu şu Moğollarda ilkel bir eş seçimi olarak kabul edilen "serbest seçimle evlilik" (kızlar ve erkekler bir nehir kenarına gidiyorlar ve birbirlerini seçiyorlardı) bulunuyordu. 64
B. Ögel,a. g. m., s. 95-96. 65 Bununla ilgili olarak bkz. T. Gülensoy, a. g. m., s. 286; T. Tekin, a. g. e., s. 132; B. Ögel, a. g. e., s. 253.
66
ALİ GÜLE GÜLER R
Türk geleneğinde "aracı" (Divanü Lügati 't Türk'de "arka "a rkacı cı"" veya "s "savcı avcı") "),, evlenm evlenme "aki "a kid" d" ve anlaşmasını anlaşmasını hazırlayan veya yapan kimselerdi. kimselerdi. Kız ile erkek erkek önceden önceden anlaşmış ola-salardı bile, evlenme anlaşması için, kız ve oğla oğlan n aile ailele leri ri arac aracıla ıların rın yardım yardımlar larını ını istiyo istiyorl rlar ardı. dı. EvEvlenme lenme andlaşması için, herkesin bir aray arayaa gelmesi gelmesi gerekigereki yordu yordu.. Toplan oplantıd tıdaa saygıl saygılıı ve tecr tecrü übeli beli kişile kişiler, r, "aksa " aksakalkalIılar" bulunuyorlardı. Bu kişiler aynı zamanda birer "tanı tanık" k" idile idiler. r. Böylece evlenmede evlenmede de meşruiyet meşruiyet ile kanun, " t öre" ör e" temeline temeline oturmuş oturmuş oluyordu. Türk Türk aile aile hukukunun temelini temelini teşkil eden bir gelenek de evlenmede "kaim" ve "başlık" verilmesi idi. Kalın, kız ailesine verilen bir aile malıdır. Esasında kalın "baş" başlıktan farklı idi. Kalın daha çok babası sağ iken oğulların evlenebilmeleri için verdiği paydır. Başlık ise, evlenme sı sırasında rasında kız ailesine verilen bir "hed "hediy iye" e" görün görünüşü üşünndedir. Kalın ise daha sosyal bir olaydır. Baba malından elbette kızlara da pay düşüyordu. Bu da kızın "çeyiz"i idi. Genel olarak söylersek, kalın hem ekonomik bir değer, hem kadın açısından bir güvenlik, hem de ailenin bölü bölünm nmez ezliği liği ile ile ilgili ilgili bir uygulam uygulamaa olmakta olmaktaydı. ydı. Türklerde evlilik daha çok, "söz kesme" ile başlıyordu. Söz kesmeyi kesmeyi bir nevi "ön "ön akid" akid" olan "niş "n işan an"" ve nihayet nihayet "düğün" takip etmekte, böylece yeni bir yuva kurulmaktadır. Türk geleneklerine göre, söz nişan, nikah, gelin olma, gelin indirme, düğün, gerdek, sağdıçlık son derece önemli evlenme tören ve gelenekleri idi. İslâmiyet öncesinde bu törenlerde görülen pek çok motif, bugün de canlı olarak bütün Türk toplumlarında yaşamaktadır.
Dizin
A Ab Aba, 55, 65. 65. Ab Abdülka lkadir İnan, 31, 33, 41. aile, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 12, 13, 16, 16, 20, 23, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 55, 56, 58, 60, 61,
62, 64, 65, 66. Ail Ailee me meclis clisle leri ri,, 8. aksakal, 34, 66. altınordu sarayı, 25. ana sütü, 57. anaç, 56. apa, 54, 62, 65. Ar Arist isto, 41. ataç, 53, 56. atağ, 58. atalık, 53. ataocağı, ataocağı, 16, 16, 17. avrat, 15, 18, 19, 22, 59.
68 MEHMET ERÖZ-A ERÖZ-AÜ Ü GÜLER
B
D
baş baş ka kadın dın, 51, 59, 60. 60. ba baba ha hakkı, 15, 53. 53. bacı bacı,, 2, 33, 33, 53. 53. Bahaeddin Ögel, 46. bald baldır ır kız, ız, 61. bald baldır ır oğul, 61. Banu Çiçek, 48, 58. Baybeyrek, 48. ba baybiçe içe, 41, 59. ba bayga, ga, 16. beğ, beğ, 26, 26, 27, 27, 28, 28, 32, 32, 50, 55, 56, 58, 62, 64. be betaçar çar, 14. Bilge Kağan, 20. Bjellon Hatun, 26. 26. bo boy, 9, 31, 34. 34.
dadılık, 58. Dede Korkut, 18, 19, 24, 31, 42, 47, 48, 50, 51, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 62, 64. Deli Dumrul, 48. Divanü Lügati 't Türk, 50, 66. Durkheim Durkheim, 1, 4, 6, 7, 8, 10. dünürcü, dünürcü, 48. 48.
c
Can Beğ, 27. câriye, 26, 27, 28. cemiyet, cemiyet, 1, 2, 11, 20, 24, 25, 28, 36, 40.
ç çekirdek çekirdek aile, aile, 39.
E
Eberhard, 11, 42, 49. Ebû Dülef, 30. ekzogami, ekzogami, 2, 31, 31, 32, 33. Elbilge (İlbilge) Hatun, 20. 20. Elteriş (İlteriş) Kağan, 20. 20. erdem, erdem, 28, 29. evlenme, evlenme, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 21, 30, 31, 32, 37, 41, 42, 48, 49, 58, 61, 63, 65, 66.
TÜRK TÜRK AİLESİ 69
TÜRK TÜRK AİLESİ 69
G
K
Grenard, 4, 5, 6, 8, 46. 46. Gross, 7.
Kaşgarlı Mahmud, 12, 17, 51, 63. kadınefend kadınefendi, i, 27, 28. kalın, 4, 6, 12, 12, 13, 14, 16, 17, 31, 32, 49, 54, 58, 62, 63, 66. kang, 52, 53, 54, 54, 61. kangdaş, 52. kangsık, 52. karı, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 13, 14, 15, 17, 18, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 28, 29, 30, 33, 37, 38, 41, 47, 50, 54, 55, 56, 60, 61. Kazan Bey, 48. Kepeg Hatun, 26. 26. kişi, 15, 16, 16, 63. klan, 1, 2, 3, 5, 9, 30, 31. koca, 4, 5, 6, 8, 14, 15, 23, 24, 29, 34, 54, 55, 56, 60, 64.
H harem, 10. harem ve selamlık, 10. hatun, hatun, 15, 15, 20, 21, 21 , 24, 26, 27, 28, 34, 47, 50, 51, 54, 56, 58, 60. helâl, he lâl, 48, 57, 59. hısımlık, hısımlık, 3, 5, 6, 7. Hz. Muhammed, uhammed, 59. İ
içtimaî ilim, 4. içtimaî müessese, 2. iffe iffet, t, 18, 18, 20, 21, 29, 38, 60. İbn Battuda, 25. İbn Fazlan, 12, 12, 24, 25, 29, 43, 50, 63. İç Oğuz Beyi Oruz, 48. İt Küçücek, 27.
70
MEHMET MEH MET ERÖZ-ALİ ERÖZ- ALİ GÜL GÜLER
kognatik, 3, 47. kolhoz, 34. konak, 9, 10. 10. kuma, kuma, 23, 23, 25, 50, 51, 58. Kutadgu Bilig, 50, 61. kutluluk, 56. kımız, kımız, 26, 27, 28, 31. kırnak, kırnak, 21. 21. kızlar, kızlar, 13, 15, 25, 25, 27, 28, 29, 31, 32, 64, 65, 66. L
lala, 58. LePlay, 4, 40. leviratus, 13, 49. M
maderşah, aderşah, 5, 47. 47. maderi, 8. mana, 2. Mehemmed ehemmedÖzbek ÖzbekHan, 26. 26. Mehmet ehmet İzzet, 11. Mervezî, 30. Minusinsk, 21. 21 .
N namus, namus, 20, 29, 60. O ocak, 9, 16, 16, 17, 17, 23, 23, 64, 65. ocak kö kör, 23. 23. oglagu hatun, 51. oguş, 45. Oğuz Kağan Destanı, 51. ok atmak, 17. Ordaca Hatun, Hatun, 26. 26. Orhan Gazi, Gazi, 25. 25. Orhun Abideleri, 20, 24. 24. ot ağası, 53. ot tigin, 64. Ö
ög, 18, 18, 46, 47, 54, 61. ögsüz, 54. p
pederşahi, 3, 10, 10, 47. pederi, 3. poligamy, 50.
TÜRK AİLESİ 71
R
T
Radloff, adloff, 13, 14, 16, 22, 28, 29, 30, 33, 34, 43. Rasonyi, 21. Richard, 5, 9.
taaddüd-ü zevcât, 50. tabgaç, 49. tabu, 2. tay, 3, 5, 6, 8, 10, 10, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 21, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 36, 48, 54, 58, 59, 60, 66. Taytuğlu Hatun, 26, 27. 27. Tien Beğ, 26. tokal-katın, 22. totem, totem, 2, 6, 9, 30. totem totemizm, izm, 2. toyluk, 4. tuğluluk, 56. turfan, 21. Türk Türk ailesi, 4, 6, 8, 10, 11, 12, 13, 20, 30,33, 36, 35, 39, 40, 41, 46, 49, 50, 52, 53, 62, 63.
s
saçı, 14, 24, 31, 31, 57. Sadri Maksudi Arsal, 50. Saltuya Beyi, 25. Şart, 22. Seroşevsky, Seroşevsky, 8. sib, 4, 6, 7, 9, 30, 31, 43. sindev, 33. söktüng karandajı, 33. sop, 9, 20, 30, 31, 34. soy, 3, 10, 10, 18, 20, 24, 31, 32, 34, 35, 46, 47, 56, 60, 61. süyek atma, 32. ş
U
şecere-i terakime, 31. şömine, 16
uşşağ, 15. udlu, 18, 19.
72
MEHMET MEHM ET ERÖZ-ALİ ERÖZ- ALİ GÜL GÜLER
Ü
ülüş, 35. üvey üvey anne, 49, 58. V Va Vamberi, 25. 25. W Wu Wundt, 1. Y yara yaraşş kaz kazan anı, ı, 32. 32. yinkçe yinkçekız kız,, 63. yulu yulug, g, 32. 32. Yu Yusuf Has Haci Hacip, p, 61. yu y uva, va, 4, 9, 10, 14, 39, 65, 66. yu y uva tipi aile aile,, 4. yü y üzgör görümlü lüğü ğü,, 14.
z zadruga, 3. Ziya Gökalp, 3, 7, 46. 46. Zolotnitskiy, olotnitskiy, 21. 21. Ziyaeddin Ziyaeddin Fındıkoğlu, Fındıkoğlu, 12.
İÇİNDEKİLER
Sunuş Türk Türk Ailesi I. Aile Cemiyet Cemiyet ve Toplum Toplum II. Türk Ailesinin Yapısı G. Richard'ın Richard' ın Gö Görüş rüşüü E. Durkheim'ın Görüşü Görüşü Ziya Ziya Gökalp'in Gökalp'in Gör Görüşü üşü Mehmet Mehmet İzzet' İzz et'in in Görüşü Görüşü Tenkid Tenkid ve Değerlendirme Değerlendirme 1. Erkek Hakimiyetini Kuvvetlendiren Kuvvetlendiren Deliller. 2. Türk Ailesinde İki Cinsin Eşitliğini Gösteren Deliller. a. Tek Kadın Alınması ve Kaç-Göç Kaç-Göç Olmaması
v 1 1 4 5 6 7 11 11 12 20 20
74
MEH ME HME MET T ERÖ ERÖZ - ALİ GÜLE GÜLER R
3. Türk Ailesinin Yapısında Sob (Sib, Klan) Devri Devri İzleri III.. Türk III ürk Ailesinin Nitelikleri itelikleri (Vasıflan) a. Misafir Sevgisi Sevgisi b. b. Terbiyede Ta Tabiîlik c. Tabiat Sevgisi IV. Bugünkü Türk Ailesinin Meseleleri Hakkında Birkaç Söz a. Sosyal Yapıda Yapıdaki ki ve Kültürdeki Değişmeler. Değişmeler. b. b. Ek Ekonomik Şa Şartlar Son Son Söz Söz Kaynakça Türklerde Aile ve Unsurları (Başlangıçtan (Başlangıçtan XII. Yüzyıla üzyıla Kadar) I. Türklerde Türklerde Aile ve Evlilik Tipleri II. Aile Fertleri ve Akrabalar A. A. Baba B. Anne C. Çocuklar Çocuklar.. III. Türklerde Evlenme ve Bununla İlgil İlgilii Törenle Törenler, r, Gelenekler Dizin
30 33 33 34 35 36 36 39 40 42 45 45 52 52 54 61 65 67