Yrd. Doç. Dr. Gülseren Adaklı
Adaklı, Gülseren (2006) Türkiye’de medya endüstrisi. Neoliberalizm çağında mülkiyet ve kontrol ilişkileri, Ankara: Ütopya. Garnham, N. (1979) “Contribution to a political economy of mass communication”, Media, Culture & Society, 9-32. (Ayrıca: Capitalism and Communication, 1990 içinde, s. 20-55) Graham, Phil (2000) “Hypercapitalism. A Political Economy of Informational Idealism, New Media & Society, Vol. 2, No. 2, 131-156 Klingender, Francis Donald ve Legg, Stuart (1937) Money behind the screen Film Council, London, 1937 Marx, Karl [1867] (1986) “Meta ve Para”, Kapital 1, çev. A. Bilgi, Ankara: Sol (3. Baskı), 47-93 http://www.kurtuluscephesi.com/marks/kapc107.html#01z Murdock, Graham ve Peter Golding (1997) “Kültür, iletişim ve ekonomi politik”, çev. D. B. Kejanlıoğlu; İrvan, S. (der.) Medya Kültür Siyaset içinde, Ankara: Ark. Murdock, G. (1977) “Patterns of Ownership; Questions of Control”, Mass Communication and Society (Ders Notları, 10. Bölüm) Open University. Smith, Adam (2004) Ulusların Zenginliği I ve II, çev. A. Yunus ve M. Bakırcı, İstanbul: Alan (4. baskı) (özellikle: “Emek ücretleri üstüne”, 78-101. Üşür, İşaya (2003) “Ekonomi Politik: Zarif Mezar Taşları”, Praksis: 10.
Yrd. Doç. Dr. Gülseren Adaklı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Bugün “ekonomi” ya da “iktisat” diye adlandırılan araştırma/inceleme “alanı”, bir zamanlar “ekonomi politik” olarak adlandırılırdı. Deyimin etimolojisini Rousseau şöyle betimliyor:
Bu sözcük [manevi ve Politik Ekonomi], Grekçe ev (oikos) ve yasa (nomos) sözcüklerinden oluşmuştur ve aslında bir ailenin tümünün ortak iyiliği için evin bilgece ve dürüstlükle yönetilmesini belirtir.
Anlamı, daha sonra büyük bir aileyi yani devleti kapsayacak şekilde genişletilmiştir…
Ancak Roussoeau için ekonomi sözcüğü yalnızca devlet ve yasa ile ilgilidir, bildiğimiz anlamda “iktisat”la ilgisizdir
Deyim, aşağı yukarı 1700’lerin ortalarına kadar, ahlak felsefesi içinde bu anlamını sürdürmüştür…
Zengin bir entelektüel tarihe sahip olan ekonomi politik;
kalkışa hazır hale gelen kapitalizmi, hem anlamak hem de yeni toplumsal düzenin potansiyellerini maksimize etmek üzere geliştirilmiştir…
Ekonomi politiğin kurucusu olarak bilinen Adam Smith temelde öz-çıkar ve doğal özgürlüğün geliştirilmesi ve korunmasıyla ilgilenmiştir.
Smith, fizyokratların görüşünün aksine değerin kaynağını toprakta değil emekte görür…
Adam Smith’in 1776 tarihli Ulusların Zenginliği adlı kitabı, ekonomi disiplininin kurucu metni olarak literatüre geçmiştir (1800 yılı itibarıyla Ulusların Zenginliği 9 baskı yapmış ve 7 dile çevrilmiştir)
Smith’in öncüsü olduğu klasik ekonomi politik, toplumsal iyi ile doğrudan ilişkili, felsefi bir temele sahipti, normatifti
Yani, toplumun bütününün iyiliği için neyin nasıl yapılması gerektiği konusunda direktifler / öneriler sunuyordu…
Smith’in önerdiği “piyasanın görünmez eli”, tamamen müdahalesiz bir devlet/hükümet modeli önermekten uzaktı…
Smith’e göre, bir devlet adamı ya da yasa yapıcının bilim dalı olarak ekonomi politik iki amaç uğruna çalışmalıydı:
1)
Halk için bol gelir ya da geçimlik yaratmak, daha doğrusu, halka böylesi bir geçimlik yaratabilme olanağı sağlamak,
2)
Kamu hizmetlerini yürütmeye yetecek ölçüde ulusal gelir temin etmek…
Bu bağlamda ekonomi politik, hem halkı hem de egemenleri gözeten, ahlaki bir çerçeve sunmuştur…
Pozitivist tutkularla gerçekleşen “marjinal devrim”, ekonomi politiği “economics”e çevirmiştir: Jevons, Menger, Walras, ve daha sonra Marshall…
1870’lerden itibaren Alfred ve Mary Marshall’ın öncülüğünde gelişen neoklasik ekonomi anlayışı, bir ahlak felsefesini dışarıda bırakmıştır
Bu yaklaşım, normatif tanım ve çerçeveler yerine piyasa odaklı ve daha matematiksel bir ekonomi anlayışını temsil etmektedir
Bu sırada ekonomi politik terimi, ekonomi (economics) ile yer değiştirmiştir… Başka deyişle, ekonomi, politikadan adeta arındırılmıştır: "Laissez faire!” (“let it be”, “bırakınız yapsınlar”)
İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in The General Theory of Employment, Interest and Money (1936) adlı çalışmasında köken bulur.
Keynes, kısa vadede fiyatlar sabitken istihdamın, efektif talebe bağlı olarak düşmesi olgusuna odaklanmıştır.
Efektif talep, toplam arzın toplam talebe eşit olduğu yerdeki talep hacmidir.
Keynes'e göre 1929 Büyük Buhran toplam efektif talep yetersizliğinden dolayı olmuştur. O dönemin iktisat düşüncesi olan baskın iktisat düşüncesine göre (klasik okul), her arz kendi talebini yaratır (say kanunu).
Fakat klasik okulun görüşünün aksine, finansal sistem geliştikce her arz kendi efektif talebini yaratmamaktadır. Gelişmiş ülkelerin sömürge ülkelere ve gelişmemiş ülkelere uyguladıkları baskılar sonucu gerçekleştirilen üretime yeterli efektif talep bulunamamaktadır.
2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Bretton Woods sistemi çerçevesinde hayata geçen “refah devleti” modeli bu teoriye çok şey borçludur
Neoklasik ekonomistlerin piyasayı bağımsız bir güç olarak devletten ve politikadan koparan yaklaşımından farklı olarak keynesçiler, devlet müdahalesini önermiştir…
Adam Smith
Karl Marx
Alfred Marshall David Ricardo
John M. Keynes
Marx…
Karl Marx’ın eserleri etrafında geliştirilen ve kapitalist güç ilişkilerini eleştirel bir gözle değerlendirenler, neoklasik ekonominin kapitalizmi kaçınılmaz gösteren yönünü teşhir etmeye uğraşır…
Emek-sermaye mücadelesine önemdedir.
Eleştirel ekonomi politiğe göre üretim araçlarının mülkiyeti, üretim sürecinde insanlar arasında kurulan karmaşık ilişkiler sisteminin tümüyle dayandığı toplumsal bir ilişkidir…
çelişkisi odaklanır,
bağlamında “mülkiyet”
sınıf temel
Neoklasik ekonomiden farklı olarak normatiftir, toplumu değiştirme ve daha iyi bir toplumsal yaşam ideali, analizin temel motivasyonunu teşkil eder…
Klasik ekonomi politiğin temel eleştirisi, üretimi “toplumsal bir ilişki” olarak yeniden tanımlar ve temel uğraşını şöyle özetler:
“insan ihtiyaçlarını gidermeye yarayan maddi araçların üretimini (production) ve bölüşümünü (distribution) yöneten yasalar”ı ortaya çıkarmak (Lange)
Marx, kapitalizm tahliline, tek bir metanın yapısını inceleyerek başlar:
“Kapitalist üretim tarzının egemen olduğu toplumların zenginliği, ‘muazzam bir meta birikimi’ olarak kendini gösterir, bunun birimi tek bir metadır. Araştırmalarımızın, bu nedenle, metaın tahlili ile başlaması gerekir. Meta, her şeyden önce, bizim dışımızda bir nesnedir ve, taşıdığı özellikleriyle, şu ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir şeydir. Bu gereksinmelerin niteliği, örneğin ister mideden, ister hayalden çıkmış olsun, bir şey değiştirmez”
Marx, Adam Smith’i izleyerek, her bir meta içerisindeki kullanım değerini, yani nicelenemeyen bir özellik olarak bunların yararlılığını mübadele değerinden, yani nicelenebilen bir özellik olarak başka metalarla mübadele edilme yeteneğinden ayırt eder. Her metanın bir kullanım değeri ya da insan ihtiyaçlarını karşılama yeteneği vardır; olmasaydı satılamaz, dolayısıyla üretilemezdi. Ama her kullanım değeri meta değildir (örneğin hava, yeşil alanlar, vb) Mübadele değeri, nesneler arasında bir eşdeğerlik ilişkisi cisimlendirir.
Hangi toplumsal ilişki (rastlantısal değil de) sistemli piyasa mübadeleleri için, daha genel olarak da özgül tarihi koşullardaki toplumsal yeniden üretim için temel oluşturabilir? Metaların mübadelede birer eşdeğer olmasını mümkün kılan nedir? Mübadele ilişkisini yaratan, mallar arasında fiziksel bir ilişki değil, tarihi olarak özgül bir toplumsal ilişki, o arada kullanım değerlerinin nasıl örgütlendiğidir Tarih boyunca insanlar emekleriyle yaşamıştır. Ama tarihin belli bir döneminde toplumun belli bir kesimi, başkalarının emeğiyle yaşamıştır. Birinin emeğinin bir başkası tarafından mülk edinilmesinin tarihte farklı biçimleri olmuştur. Bütün bu farklı biçimler, farklı meşrulaştırma biçimleriyle birlikte var olacaktır
Marx: “Metalar, emeğin mübadele için ürettiği kullanım değerleridir, yani bütün metaların paylaştığı temel bir özellik, onların emek ürünü olmasıdır”
Mübadele, fiyatlar ve değerler arasındaki ilişki, esasen nicel değildir, belli toplumsal üretim, bölüşüm ve mübadele ilişkilerini yansıtır
Kapitalist üretimin, kapitalistlerle işçiler arasındaki belirli toplumsal ilişkiler halinde örgütlenmesine karşın bu ilişkiler kısmen, “şeyler” arasındaki ilişkiler olarak ifade edilir, böyle görülür… Meta fetişizmi, hakim iktisat dilinde para ya da fiyat (hatta niceliksel anlamıyla, bir girdi ya da faktör olarak ele alındığında emek) gibi kategorilerle beslenir Meta biçimi yalnızca sınıf ve üretim ilişkilerini fetişleştirmez. Alternatif ya da demokratik gibi gösterilen ürünler için de (organik ya da emek-dostu) fetişizm söz konusu olabilir. Bunu anlamak için propagandayı ya da reklamı ya da en basitinden görünüşü aşıp “üretimin gizli ini”ne girmek gerekir…
her türlü değerin nasıl üretildiği, bölüşüldüğü, değiş-tokuş edildiği ve tüketildiği (ekonomik); iktidarın nasıl üretildiği, bölüşüldüğü, değiş-tokuş edildiği ve deneyimlendiği (politik); ve toplumsal dünyanın tüm bu görünümlerinin tarihte verili bir zaman ve mekanda nasıl ilişkilendiği üzerine çalışmaktır.
İletişimin ekonomi politiği de, iletişimin, daha genel olarak ekonomi politik oluşumlar içinde nasıl yer aldığıyla ilgilidir. (Phil Graham)
1950’lerde neoklasik iktisada karşı eleştirilerin başlıca temsilcileri Kuzey Amerikalı akademisyenler olmuştur: C. Wright Mills, Baran, Sweezey ve Avrupa’dan Mandel, hatta kurumsalcılardan John Kenneth Galbraith (1908-2006) …
İletişim alanındaki öncüler de yine Amerika kıtasından çıkmıştır: Kanada’lı ekonomist Dallas Smythe (1907-1992), California’da eğitim görmüş ve FCC’nin ilk şef ekonomisti olmuştur (1943-48). Herbert Irving Schiller (1919-2000), McCharthy Amerikasından kaçan Smythe’nin yerini almıştır. Onun iletişim alanında önemli tehlike olarak gördüğü iki şey vardır: ABD’de kamusal alanın özel girişimciler tarafından işgali ve ABD’nin, dünyanın geri kalanında, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde kültürel hayatı egemenliği altına alması. 70’li yıllar ve İngiliz ekonomi politikçiler: Garnham, Murdock, Golding
İletişimin ekonomi politiği çalışmalarında öne çıkanlar
Nicholas Garnham
Janet Wasko
Dallas Smythe 1907-1992
Graham Murdock
Vincent Mosco
Robert McChesney
Peter Golding
Herbert Schiller (1919 - 2000)
Eleştirel Ekonomi Politiğin Ayırıcı Özellikleri
Epistemoloji:
Gerçekçi, maddeci bir kavrayışa sahiptir... Eleştirel çözümleme, gerçek dünyadaki gerçek aktörlerin yaşantılarını ve fırsatlarını biçimlendiren gerçek sınırlamaları açığa çıkarmak üzere esas olarak eylem ve yapı sorunlarıyla ilgilenir.
Tarihsellik:
Özellikle hem dinamik, hem de sorunlu olarak tanımladığı, değişmeye maruz ve özünde kusurlu olduğunu düşündüğü geç kapitalizmin incelenmesi ve betimlenmesiyle ilgilenir.
Eleştirel
ekonomi politik, anaakım ekonomi biliminden farklıdır…
1) Bütüncüldür…
Ekonomiyi siyasal, toplumsal ve kültürel hayatla ilişkisi içinde ele alır
2) Tarihseldir… Devletin, sermayenin ve medyanın rolünü uzun dönemli değişimleriyle birlikte görmeye çalışır
3) Kapitalist girişim ile kamusal müdahale arasındaki denge ile ilgilenir
4) Eşitlik, adalet, kamu yararı gibi temel etik sorunlarla ilgilenebilmek için, verimlilik gibi teknik konuların ötesine geçer...
Kamusal iletişimin; 1) Simgesel ve 2) Ekonomik boyutları arasındaki etkileşime odaklanır
1899-1900: Servet-i Fünûn’da tefrika edildi (Sayı: 413-479) 1923: Kitap olarak basıldı 1939: Latin harfleriyle bir yeni baskısı yapıldı (Hilmi Kitabevi - Bu baskı için yazar romanın dilini sadeleştirdi
1963: İnkılap Kitabevi kitabın yeni bir baskısını hazırladı 1975: TRT'de altı bölümlük dizi olarak yayınlandı (Dizideki bazı
diyaloglarda Osmanlının son döneminin siyasi olaylarına yapılan atıflar, romanda yer almıyordu)
1999: Tarık Günersel tiyatroya uyarladı 2003: Operaya uyarlandı (libretto: Tarık Günersel - beste: Selman Ada 2004: Özgür Yayınları romanın yeni bir baskısını yaptı (Bu basım, Mart 2009 itibariyle yirmi baskı yaptı!..)
2007: Verbotene Lieben adıyla Almanca olarak Unionsverlag tarafından basıldı 2008: TV dizisi 2010’da devam ediyor… Bu kültür ürünü her dönemde farklı bir anlamlandırma şeması içinde yer aldı ve farklı metalaştırma süreçlerinden geçti…
Eleştirel Ekonomi Politik, ekonomiyi diğer disiplinlerden ayrı, bağımsız bir alan olarak görmez...
Liberaller de kültürel çeşitliliğe ve çoğulculuğa vurgu yaparlar ama eleştirel ekonomi politikçilerle farkları, hareket noktalarında yatmaktadır:
Liberal ekonomi politikçiler, serbest girişimcilerin ve seçme özgürlüğüne sahip tüketicilerin varsayıldığı bir pazardaki mübadele üzerine yoğunlaşırken, eleştirel ekonomi politikçiler dikkati mübadeleden mülkiyetin ve üretimin örgütlenmesine kaydırırlar.
Örneğin, özelleştirmeler, tüketiciye daha fazla seçme şansı sağlama adına meşrulaştırılmıştır…
Eleştirel ekonomi politik özellikle iletişimsel etkinliğin maddi ve simgesel kaynakların eşitsiz paylaşımı tarafından yapılandırılma biçimiyle ilgilenir...
Yeterli ekonomik, sosyal, kültürel kaynağa sahip olamaynalar pek çok seçenekten mahrum kalırlar… (Örneğin, Kulfakir Köyü’nde elektrik bile yoktur, değil ki TV…)
Eleştirel ekonomi politik yöntemle aynı kuramsal köklere sahip olan bir başka eleştirel yaklaşım, kültürel çalışmalar yaklaşımıdır.
1964’te Richard Hoggart tarafından kurulan Birmingham Çağdaş Kültürel Çalışmalar Okulu’nda ve onun üretimlerinde vücut bulur…
ORTAKLIKLAR
Neomarksist gelenek
İktidarın oluşumu ve kullanımı
Antikapitalizm: Liberal çoğulcu modele karşı mesafe
FARKLAR
Disiplin: KÇ: Edebiyat, tarih, vb.; EEP: Ekonomi, siyaset bilimi, sosyoloji, vb.
Araştırma alanları: KÇ, temelde “anlamın inşasıyla”, başka deyişle “metinsel stratejilerle” ilgilenir. EEP, kapitalist üretimin pratikteki işleyişine odaklanır.
Kültürel metinlerin çözümlenmesi (ör. Pembe diziler)
Anlamın bağıntısal boyutları (“Etki” modellerine karşı güçlü bir eleştiri)
Metinle okurun karşılaştığı mübadele anı: popüler direniş tezi
Ancak kültürel çalışmaların, “tüketici tercihlerini” kutsayan liberal koroya dahil olma riski büyüktür
Araçsalcılık ve yapısalcılığın tuzaklarına karşı…
Araçsalcılar, Araçsalcılar kapitalistlerin, kamusal enformasyon akışını kendi (sınıf ya da grup ya da bireysel) çıkarlarına uygun biçimde nasıl kullandıklarını göstermeye uğraşırlar…
Araçsalcı açıklamalara sıklıkla komplo teorileri eşlik eder…
Çünkü, belirli bir öznenin -her durumda“niyetli” bir davranışı olduğu varsayılır, yapısal ya da kişisel olmayan unsurlar göz ardı edilir…
Yapısalcılar, Yapısalcılar bireysel ya da sınıfsal çıkarların, medya sektöründeki üretimin yapısal yönlerini ihmal ettiğini ileri sürer…
Yani medya sektöründeki sahipler, reklamcılar veya anahtar personel piyasada her zaman diledikleri gibi hareket edemezler
yapısal olarak sınırlandırılmıştır…
Gerçekten de, örneğin kişiler ya da hukuki sahiplik el değiştirdiğinde içerik de otomatik olarak değişmez, çünkü onu yönlendiren başka “yapılar” vardır Sabah ve ATV’ye AKP’nin el koyması, oradaki haberciliğin hükümet yanlısı içerikle donatılmasına izin vermiştir ama habercilik pratikleri, mesleki ideolojiler ya da haber söyleminin “yapısı” esas olarak değişmemiştir…
Ancak…
Ancak yapısalcılar bu haklı müdahaleyi fazla ileri taşıyarak “yapı”yı hakim unsur, hatta kimi zaman değişmez bir unsur olarak gösterirler…
Bu yaklaşıma göre mevcut yapılar (üretim, dağıtım, tüketim yapıları, vb.) içinde söylem “her zaman” kapanır…
Dolayısıyla alternatif imkansızdır…
Mülkiyet ve içerik arasında yapısal olmayan, arızi müdahaleler gelişebilir…
Sınırlı sayıda olması, hiç olmadığı anlamına gelmez…
Yapılar, eylemlerle değiştirilebilir… Bu değişim her zaman hayırlı neticeler vermeyebilir ama eleştirel ekonomi politik, hem alternatif hem de özgürleşimci bir medya ortamı üzerine kafa yorar…
“Bu dünya mümkün olanların en iyisi değil” demek mümkündür…
Ama elbette “Medya politikaları nasıl değiştirilebilir” sorusu genel anlamda politikanın sorusuyla bağıntılıdır.
“Yaygın medyaya” alternatif ve “özgürlükçü” yollar neler olabilir?
Aynı zamanda içerik üretim sürecinin daha mikro alanlarına, mesela
1. mesleki
ideolojilere,
2. söylemin 3. bütün
nasıl kapandığına ve
bunların genel mülkiyet rejimiyle / üretim tarzıyla ilişkisine
odaklanır…
İletişim alanına yönelik eleştirel ekonomi politik yaklaşıma göre,
bir kültür alanında yaratılan değerlerin,
(ya da kısaca kültürün)
eleştirel ekonomi politiği için dört tarihsel süreç incelenmelidir
“simgesel formların aktarılmasının giderek medya endüstrilerinin teknik ve kurumsal aygıtlarca dolayımlanır hale geldiği genel süreç”
Bu sürecin incelenmesi, çağdaş kültürün çözümlenmesi için mantıklı bir başlangıç noktasıdır…
Büyük şirketlerin giderek daha yoğun biçimde medya alanına yönelmesiyle birlikte üretimin örgütlenmesinde radikal bir dönüşüm başladı… Kültür alanında kamu yatırım ve harcamalarının azalması (özelleştirmeler vb) dev şirketler için yeni alanlar yarattı
Şirketler kültürel alana iki biçimde müdahale ederler:
1.
Gazeteler, dergiler, televizyon, film, müzik ve eğlence mekanları vb. gibi üretici olunan sektörlerde genişleme; Reklamcı ve sponsor rolleri aracılığıyla...
2.
Şirket menzilinin genişlemesi, kültürel yaşamın bir bütün olarak metalaşması sürecine ivme kazandırdı…
software’in gerektirdiği hardware ve erişim olanaklarının sınırlanması:
hane gelirine bağlı olarak iletişim tercihleri artacak ya da azalacaktır…
özellikle reytingler yoluyla izleyicinin metalaşması, birörnek ürünlerin artması; sektörün, denenmiş formüllere demir atma eğilimi
Piyasa hakimiyetine karşı başlıca tepkiler, her şeye rağmen meşruiyetini kamu hizmeti nosyonundan alan yayın kurumları tarafından geliştirilmiştir
Ekonomi politik, dünyayı çözümlediği ölçüde, onu değiştirmek için de çalışır... Piyasanın ürettiği eşitsizlikleri gözler önüne serer ve müdahale önerir.
Bu müdahalenin baş aktörlerinden biri, devlet olacaktır. Piyasa sisteminin kusurları ancak devlet müdahalesi ile giderilebilir...
Medya/İletişim/Kültür alanında mülkiyet ve kontrol sorunu
Kontrolün düzeyleri:
operasyonel kontrol
tahsisata dair (allocative) kontrol
Mülkiyet tipi
Sahibin üretim ve çıktı üzerindeki kontrolü Doğrudan
Devlet
1. Tip
Özel
3. Tip
Örnek
Dolaylı
Örnek
London Gazette
2. Tip
BBC
4. Tip
The Times
Iskra
Operasyonel kontrol düzeyi, gündelik üretime ilişkin rutin kontrolü içerir…
Örneğin haber medyasında;
genel yayın yönetmenleri, editörler, program müdürleri, vd. manşete girecek haberin seçiminden hangi habere kameraman gönderileceğine kadar pek çok konuda karar alma yetkisine sahiptir…
Diğer sektörlerde?
Tahsisatla ilgili olan kontrol daha genel bir düzeyde işler… Bir bütün olarak;
1.
medya şirketinin yapısı ve gelişimi,
2.
eylemlerinin ölçeği ve kapsamı,
3.
kaynakların kullanımı ve tahsisi
ile ilgilidir. Bu düzeyde alınan kararlar şunları kapsar:
1.
Temel politikanın oluşturulması
2.
Anahtar personelin işe alınması ve işten çıkarılması
3.
Şirketin genişleme ve daralma momentlerinin seçimi
4.
Şirketi eğer gerekiyorsa elden çıkarmak ya da bütünüyle kapatmak
Eleştirel ekonomi politikçilere göre, tahsisata ilişkin kontrolün birincil kaynağı mülkiyet’tir…
Ancak bu, basitçe mülk sahiplerinin her şeyi tek başlarına kontrol ettikleri anlamına gelmez.
İki kontrol düzeyi arasında geçişkenlikler söz konusudur…
Yönetici devrimi tezi ve editoryal bağımsızlık?
Viktoryen dönemde (1837-1901) mülkiyet ve kontrol ilişkilerinde bir değişim yaşanıyor: Anonim şirketlerin ortaya çıkması
Şirketleri son tahlilde mülk sahiplerinin kontrol ettiği tezine karşı yönetici devrimi savunucuları, bu dönemin artık hükmü kalmadığını ilan ettiler… Bernstein: “halka açılmak”, geleneksel kapitalist sahiplerin gücünü zayıflattı… Hilferding: tam da tersine bu durum, sahiplere sadece kendi varlıklarını değil, binlerce küçük yatırımcının mal varlığını da kontrol etme olanağı sağladı
Bu olgu, yönetici devrimi tezlerinin temelini teşkil eder.
Onlara göre artık şirketler tek bir sahibin kontrolünden çıkmış, sahipler giderek üretim sürecinden kopmuş ve stratejik kararlarda teknik uzmanlık ve yönetim konusundaki vasıflarıyla etkin hale gelen şirket yöneticileri asıl kontrol kaynağı haline gelmiştir…
The modern corporation and private property, Adolf Augustus, Jr. Berle ve Gardiner Means, 1932: Hisselerin tabana yayılması sayesinde tahsisatla ilgili kontrol de, yöneticilerin eline geçmiştir: Yeni prensler ve kansız devrim…
Managerial Revolution. What is Happening in the World. James Burnham (1905–1987), 1943: 1930’ların hızlı Troçkisti, çok kısa bir süre içinde muhafazakarlığa kaydı… Sonraki kitabı Machiavellians‘ta da kuramını geliştirdi. Yeni seçkinler, demokrasinin getirdiği birtakım şeylere sahip çıkarsa, kendi çıkarlarını daha iyi korur: siyasal muhalefet, özgür basın, “seçkinlerin dolaşımı”nın (Pareto, 1916) denetlenmesi. Ona göre, devlet mülkiyeti Sovyet Rusya’da ne yaptıysa, Berle ve Means’ın tanımladığı süreç de (mülkiyetle kontrolün ayrışması) Amerika’da aynı şeyi yaptı: Devrim?
Burnham, Berle ve Means’in çalışmasından yola çıkarak The American Telephone and Telegraph Corporation’ı (ATT) "management-control"ün klasik örneği olarak gösterir.
The new industrial state, John Galbraith, 1969: Yönetici Devrimi tezine hayat öpücüğü! 70 yıl önce şirket, sahibinin aracıydı ve onun kişisel özelliklerinin bir yansımasıydı: Rockefeller, Mellon, Ford…
James Burnham
Medya endüstrisinde de yönetsel devrimin, mülkiyet ve kontrolü birbirinden ayırdığı iddia edilmiştir
Bu iddiaya göre artık basitçe, sermaye, iletişim araçları üzerindeki kontrolünü yitirmiştir…
Bu yaklaşım bugün özellikle liberal “editoryal bağımsızlık” tartışmalarıyla yeniden üretilir…
1910’da günlük Londra gazetelerinin yaklaşık % 70’i 3, Pazar gazetelerinin ise yaklaşık % 80’i 4 şirketin kontrolündeydi (Lee, 1976: 293) Britanya’da halka açılan ilk önemli iletişim şirketi, Northcliffe’in Daily Mail’idir (Kuruluşu: 1896). Yönetici devrimi tezlerine karşı çıkan görüşlere empirik destek sağlayan iletişim alanındaki çalışmalardan biri, Amerikan film endüstrisiyle ilgilidir: Money behind the screen (Klingender and Legg, 1937). Çalışmanın sonuçları, endüstrinin varlıklı stüdyo sahipleri ile onlara finansal destek veren Morgan ve Rockefeller gibi dev kapitalist gruplar tarafından kontrol edildiğini göstermektedir
Money behind the screen
Marx’a göre her şeye rağmen sahiplerin, tahsisatla ilgili karar verme tekeli, onları sınırsız güç sahibi yapmaya yetmez. Kar güdüsüyle yarattıkları ekonomik sistem, istemsiz bir şekilde karlılığı tehdit eden ticari bir kriz ve toplumsal çatışma da yaratır:
“Kapitalistin iradesi, mümkün olduğunca kazanmaktır. Fakat bizim yapmamız gereken, onun iradesi üzerine konuşmak değil, onun iktidarını, bu iktidarın sınırlarını ve bu sınırların karakterini araştırmaktır.” (Marx and Engels, 1968: 188)
Üretimin ekonomi politiği
Medya metinlerinin ekonomi politiği
Tüketimin ekonomi politiği
Kültürel malların üretiminin ekonomi politiği
Mülkiyet (mülkiyet yoğunlaşması, tekelleşme örüntüleri, vb)
Kontrol yapıları (tahsisata dair ve operasyonel kontrol)
Devlet-medya ilişkileri (genel anlamda medyaya ilişkin yasama faaliyetleri, özelleştirmeler, sübvansiyonlar, devlet reklamları, medya çalışanlarının özerkliği, vb]
Emek gücü (Medya profesyonellerinin günlük rutinleri, örgütlenmeleri, vb.)
Metinlerin ekonomi politiği
Medya ürünlerindeki mevcut temsillerin, üretimlerindeki ve tüketimlerindeki maddi gerçeklerle bağları;
belli söylemlerin medyada sürekli yer bulması, bunların ele alınış biçimleri, vb.
Tüketimin ekonomi politiği
Maddi ve kültürel eşitsizlik arasındaki ilişki – erişim sorunu:
“tüketici egemenliği açıkça imkansızdır”
Nicholas Garnham
Garnham, iletişim alanında etkili makalelerinin derlendiği Kapitalizm ve İletişim (Inglis, 1990) adlı kitabın girişinde kendi konumunu, medya ve kültür çalışmaları içerisinde yer alan üç özgül eğilime karşı tanımlıyor:
1)
İlk olarak ve diğerlerine galebe çalan, metni temel alarak temsil ve ideoloji sorularına odaklanan eğilim.
Bu eğilim edebiyat ve film çalışmalarından kökenlenmiş; metinsellik vurgusunu yapısalcı ve postyapısalcı Marksizmin versiyonları ile postmodernizme kadar genişletmiştir. Bu eğilim, Garnham'a göre 'romantizm hastalığı' ve onun, insan yaşamındaki belirleyici maddi ve toplumsal sınırlılıklardan kaçma arzusuyla maluldür. Ona göre bu eğilimi barındıranlar; eskiden insanın özünün yabancılaşması olarak görülen şeyden, hiçbir yere demirlemeyen (unanchored), göndergesiz, anlamlandırma ve sınırsız bir arzu oyununun dünyasına kaymıştır. Bu eğilimin Avrupa kültüründeki derin kökleri bellidir ve bir aydın ya da kültür işçileri ideolojisi olarak tasarımlanmıştır. Yazara göre kendi özel eylem alanlarını, yani simgesel olanı yeğleyen; ucuz araştırma fırsatları sunan, kendisine tek kanıt olarak bireysel analistin hayali bakışını yeterli bulan bir ideolojidir bu.
2) Garnham'ın karşısında durduğu ikinci eğilim, özellikle ABD'deki siyaset bilimi kürsülerinde meşrulaştırılan ve medyayı ya da diğer kültürel kurumları teknolojik olarak belirlenen; iktidar için mücadele eden toplumsal çıkar gruplarının yer aldığı verili bir alan olarak tanımlayan çoğulculuk eğilimidir. Eğer metinselci yaklaşımlar göndergeyi terk ederek açıklama alanlarını boşalttılarsa bu ikinciler de toplumsal iktidarın ya da bunun kaynağının yapılaşmış ve farklılaşmış doğasına ilişkin herhangi bir kavrama sahip değillerdir. Bunlar genel olarak toplumdan soyutlanmış bir insan faktörünü ön plana alarak basın özgürlüğü, iletişimin serbestçe ve şeffaflıkla akması kavramlarına sarılırken hem burjuva demokrasisini hem de kapitalist karma ekonomiyi idealize ederler.
3) Garnham, akademik emeğin işbölümüne işbölümü karşı da bir duruş sergilemektedir. Sosyal bilimlerin ana akımlarından koparak kendisini özerkleştiren ve böylelikle akademik konumunu abartan bir medya çalışmaları alanına karşı, toplumsal bilimlerin genel amaçları içerisinde yer alan anahtar problemlere odaklanılması gerektiğini söylemektedir. Garnham söz konusu amacın Aydınlanmadan itibaren günümüze uzandığını ve entelektüel açıdan Niçeci postmodern akımların ve politik bakımdan da yeni muhafazakarlığın saldırıları altında olduğunu da eklemektedir. Bu nedenle bu projenin (=amacın) temel hatlarını yeniden koymak gerekmektedir…
1. 2. 3.
Mevcut sistemi ebedileştiren ve meşrulaştıran Hristiyanlığın doksasına karşı insan özgürleşmesi Toplumsal değişim, ilerleme nosyonu Alternatif toplumsal geleceklerin olabilirliği
İnsan özgürleşmesine ilişkin bu rasyonel proje ile bağlarını kopartıp atan bir sosyal bilimin yönetici seçkinlerin hizmetine girmek anlamına geldiğini belirten Garnham, çeşitli biçimlerdeki görececiliğin lehine bu projeyi reddeden politik akımların da normatif bir önerme öne sürmeyi imkansızlaştıracağını söylemektedir.
Garnham, iletişimin ve kültürün ekonomi politiğini temel olarak hem bir bütün olarak toplumsal formasyonun kendisi, hem de özgül bir üretim tarzı olarak kapitalizmin analizini insan özgürleşmesinin normatif tanımı ve realizasyonu için üç düzeyde bağlantılandırır:
1.
Genel olarak maddi hayatın üretim tarzı ile simgesel biçimlerin yaratıldığı, dolaşıma sokulduğu ve edinildiği maddi pratiklerin özgül bir seti arasındaki ilişkiler.
2.
Toplumsal bir sistem olarak kapitalizm ile sistemin içindeki insanlar tarafından dünyaya ilişkin benimsenen düşünceler seti arasındaki ilişkiler.
3.
Kapitalizm koşulları altındaki insan eylemleri ile düşünceleri arasındaki ilişki…
Garnham, kitle iletişiminin ekonomi politiğini çözümlemek için ilk elde yapılması gerekenin, kitle iletişim araçlarının, devletin ideolojik aygıtları olarak kavramlaştırımından, onların herşeyden önce ekonomik kendilikler (entities) olarak görüldüğü bir perspektife kayma olduğunu belirtmektedir…
1.
meta üretimi ve değişimi yoluyla artık-değerin yaratıcısı olarak doğrudan bir ekonomik role sahiptir,
2.
diğer sektörlerdeki artık-değerin üretiminin yaratımında reklam yoluyla dolaylı rol üstlenmektedir
Buradan da anlaşılabileceği gibi kitle iletişiminin ekonomi politiği çözümleme çerçevesini Garnham’a göre esas olarak Althusser ve Poulantzas’ın yapısalcı metoduna karşı bir meydan okumayla kurmak zorundadır.
Toplumsal formasyonun birbirinden göreli olarak özerk bulunan üç temel düzeyden –ekonomik, ideolojik, politik- oluştuğu düşüncesi, kitle iletişiminin ekonomi politiği için tarihsel materyalist bir çerçeve önermemektedir çünkü.
İdeolojik biçimler, farkla, ayrımla ilgili oldukları için asla bir değişim değeri sistemine dahil olamazlar. Değişim değerinin bir eşitlik alanı olmasına mukabil, ideolojik biçimler tanımları itibarıyla heterojendir…