T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ BİLİM DALI ÇALIŞMA EKONOMİSİ ANABİLİM DALI
KÜRESELLEŞME VE KÜRESELLEŞMENİN KADINLARIN ÇALIŞMA YAŞAMINA ETKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
GÜLER YILMAZ 140120010012
İSTANBUL, 2006
T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ BİLİM DALI ÇALIŞMA EKONOMİSİ ANABİLİM DALI
KÜRESELLEŞME VE KÜRESELLEŞMENİN KADINLARIN ÇALIŞMA YAŞAMINA ETKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
GÜLER YILMAZ 140120010012
DANIŞMAN DOÇ. DR. ZEKİ PARLAK
İSTANBUL, 2006
GENEL BİLGİLER
İsim ve Soyadı: Güler YILMAZ Anabilim Dalı: Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bilim Dalı: Çalışma Ekonomisi Tez Danışmanı: Doç. Dr. Zeki PARLAK Tez Türü ve Tarihi: Yüksek Lisans 2006 Tez Adı: Küreselleşme ve Küreselleşmenin Kadınların Çalışma Yaşamına Etkisi Tez Özeti:
Küreselleşme, ülkeler arasında, sermayenin, paranın, malların ve emeğin dolaşımını zorlaştıran engellerin azaltılmasını sağlamaktadır. Bunun yanında, dünya ekonomisinin serbestleştirilmesi ve dünyanın ekonomik bir bütün oluşturma sürecinin hızlanmasını sağlamaktadır. Küreselleşme sürecinde, üretim yapısının değişmesiyle işgücü piyasasındaki değişimler işgücüne katılım oranında, kadın işgücü arzında ve ücret düzeyinde ciddi değişikliklere neden olmuştur. Gelişmiş ülkelerde, kadın istihdamındaki artışa esnek üretim biçiminin önemli katkısı bulunmaktadır ve kadınların yoğun olarak hizmet sektöründe çalıştıkları görülmektedir. Ülkemizde sanayileşmenin gelişmesiyle kadınların istihdamda yer almaları paralellik arz etmiştir. Yapılan araştırmalarda, kadınların erkeklere göre eğitim düzeyi oldukça düşük olduğu görülmektedir. Özellikle teknolojik gelişmelerin hızla yaşandığı ve eğitimli insanlara gereksinim duyulan sanayileşme döneminde eğitimsiz kadınların çalışma yaşamında tutunabilmeleri oldukça güçtür. Tez temel olarak kadın istihdamında küreselleşme ile birlikte bir artış olduğuna fakat bunun yanında piyasa yapısı ve mevzuatlar gereği sorunlar yaşayarak olumsuz etkilerini de göstermeye çalışmaktadır.
II
GENERAL INFORMATION
Name and Surname: Güler YILMAZ Field: Labour Economics and Industrial Relations Programme: Labour Economics Supervisor: Doç. Dr. Zeki PARLAK Title of Thesis: Globalısatıon and The Impact of Globalısatıon on Women in Busıness Lıfe Abstract: Globalization eases the movement of capital, money, goods and labour through countries. In addition, helps liberalisation of world economy and uniting the world economy. Through the globalisation process, via the changes in production structure obtained outstanding changes in labour force participation rate, women work force supply and level of wages. It has been stated that, Post-fordist production improved the women employement and women mostly work in service sector in developed countires. Industrial improvement developed in parallel to the women employement in Turkey. According tto the researches, women are less educated than men. Especially, it is hard for less-educated women to be successful in an industrially improved time in which well-educated labour is needed. Summarisingly, the thesis states that the women labour has improved and increased parallel to globalisation however it hardens via the market structure and the fundamentals.
III
İÇİNDEKİLER ÖZ………………………………………………………………………………………..
II
ABSTRACT …………………………………………………………………………….
III
TABLOLAR ……………………………………………………………………………
1
GİRİŞ………………………………………………………………………...…………..
2
1. KÜRESELLEŞMENİN TANIMI ve GENEL ÇERÇEVESİ …………...………...
6
1.1.Küreselleşmenin Kavramı ve Tanımı …………………………………...……
6
1.2.Küreselleşmenin Gelişimi …………………………………...………………..
8
1.3.Küreselleşme Süreci ve Yeni Ekonomik Düzen …………...…………………
11
1.4.Küreselleşmenin Boyutları …………...……………….…………...………….
13
1.5. Ekonomik Küreselleşme …………...……………….…………...…………...
14
1.6. Libarelleşme Eğiliminin Artması …………... ………...……………………..
17
ı
ı
ı
ı
1.7. Yeni Teknolojilerin Ortaya Ç kmas ve Yay lmas …………...…………...… 1.8. Uluslararası Ticaret ve Çokuluslu Şirketler …………...……………………..
19 22
1.9. Küreselleşne İstihdam ve Emek Piyasaları…………...………………………
27
1.9.1. Üretimin Küreselleşmesi: Yeni Uluslar Arası İşbölümü...…………..
27
1.9.2. Artan İşsizlik……………………………………...........……………..
31
1.9.3. Enformal Sektörün Gelişmesi ve Enformal İstihdam…………….......
34
1.9.4. Esnek Çalışma……………………......………………………………
36
2. KADINLARIN ÇALIŞMA HAYATI …………...……………….…………...……
38
2.1.Kadının Çalışma Yaşamı : Tarihsel Gelişimi …………...…………………… 2.1.1.Sanayi Devrimi Öncesi Dönemde Kadın İstihdamı …………...……...
38 40
2.1.2.Sanayi Devrimi Sonrası Dönemde Kadın İstihdamı …………...……..
41
2.2.Küreselleşme, Kadın Emeği ve İstihdamı…………...………………………...
44
2.2.1.Ekonomik Faaliyete Katılım Bakımından Kadın İstihdamı …………..
51
2.2.2.Kadın İstihdamın Artması …………...……………….…………...…
53
2.3. Kadınların Çalışma Yaşamını Etkileyen Güncel Sorunlar…………...……
56
2.3.1.Yapısal Uyum Politikalarının Kadınlar Üzerinde Etkisi …………...…
56
2.3.2.Küresel İşsizliğin Kadınlar Üzerinde Etkisi …………...……………...
58
2.3.3.Çalışma Yaşamında Cinsiyete Bağlı Ayrımcılık …………...………...
60
2.4. Kadın Çalışanlara Yönelik Uluslararası Düzenlemeler …………...…………
63
2.4.1. Birleşmiş Milletler Dünya Kadın Konferansları …………...………...
64
2.4.2.Avrupa Konseyi Tarafından Kabul Edilen Düzenlemeler …………...
66
2.4.3.Avrupa Sosyal Şartı …………...……………….…………...………... 2.4.4.Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmeleri …………...………………
66 66
2.4.5.Türkiye’nin Onayladığı ILO Sözleşmeleri …………...………………
67
3.TÜRKİYE’DE KADIN İSTİHDAMI VE KADINLARIN ÇALIŞMA YAŞAMI...
69
3.1. Türkiye’de Kadin İşgücü İstihdamının Tarihsel Gelişimi …………...………
69
3.1.1.Cumhuriyetten Önceki Dönemde Kadın Çalışanlar …………...……..
69
3.1.2.Cumhuriyet Döneminde Kadın İstihdamı …………...………………..
73
3.1.3 1980 Sonrası Dönemde Kadın İstihdamı …………...………………...
77
3.1.3.1.Türkiye’de Kadın İşgücü ve İşgücüne Katılım Oranı ……….. 3.1.3.2. Eğitim Durumuna Göre İşgücüne Katılım Oranı ...………….
77 80
3.1.3.3.Yaş Durumuna Göre Türkiye’de Kadın İstihdamı …………...
85
3.1.3.4.Ekonomik Faaliyete Göre Kadın İstihdamı …………...……...
87
3.2. Türkiye’de Kadınların Çalışma Yaşamında Karşılaştığı Sorunlar…………..
90
3.2.1.Eğitim ve Mesleki Eğitimde Eşitsizlik …………...………………….
90
3.2.2.Ücretlendirmede Eşitsizlik …………...………………………………
91
3.2.3.Çalışma Yaşamında Eşitsizlik …………...……………………………
92
3.2.4.Sosyal Haklardan Yararlanmada Eşitsizlik …………...………………
93
3.3.Türkiye’de Kadın İşgücünün Örgütlenme Yapısı ve Sorunları ………..…….
94
3.3.1.Kadın Bakış Açısına Göre Sendikalar ve Sendikacılık ………….........
95
3.3.2.Sendikal Faaliyetlere Katılım …………...……………….…………...
96
3.4.Kadınların Çalışma Yaşamına İlişkin Sorunları …………...…………………
99
SONUÇ …………...……………….…………...………………...…………...…………
103
KAYNAKÇA……...……………….…………...……………….…………...……….…
106
TABLOLAR
Tablo -1
Dünya Ticaretinin Gelişmesi 1950-1994 (Yıllık Artış Oranı)
Tablo-2.1.
Seçilmiş Bazı Ülkelerde Nüfus, İşgücü ve Kadın İşgücü Durumu (1980-1999)
Tablo-2.2.
Seçilmiş Bazı Ülkelerde Kadınların Ekonomik Faaliyete Katılım Oranı
Tablo-3.1.
1915 Yılında Erkek ve Kadın Günlük Ücretleri
Tablo-3.2.
Tarım İşçi Gündelikleri (1913 Yılı)
Tablo-3.3.
Türkiye'de Ücretliler İçerisinde Çalışanların Dağılımı (1937-1943)
Tablo-3.4.
Sayım Yıllarına İtibariyle Kadın Nüfusun Mesleklere Göre Dağılımı (l)
Tablo-3.5.
Sayım Yıllarına İtibariyle Kadın Nüfusun Mesleklere Göre Dağılımı (2)
Tablo-3.6.
Türkiye'de Kadın İşgücü ve İşgücüne Katılım Oranları (1988-2002)
Tablo-3.7.
İktisaden Faal Olmayan ve Olan Nüfus Oran ı (%) 1955-2000
Tablo-3.8.
Eğitim Durumu ve Yıllara Göre Kadın İşgücü Katılım Oranı (%), Kent
Tablo-3.9.
Eğitim Durumu ve Yıllara Göre Kadın İşgücü Katılım Oranı (%), Kent
Tablo-3.10. Okur-Yazar Olmayan ve Okur-Yazar Oranı (%), 1935-2000 Tablo-3.11. Yaş Grubu ve Yıllara Göre Kadın İşgücü Katılım Oranı (%), Kent Tablo-3.12. İşteki Durum ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam Edilenler Tablo-3.13. İşteki Durum ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam Edilenler
1
GİRİŞ 20. yüzyılın son çeyreğinde üzerinde en çok tartışılan konulardan biri küreselleşme ve küreselleşmenin ekonomik, teknolojik, siyasi ve kültürel alanda etkileri olmuştur. Bu süreç özellikle dünya ekonomisi üzerinde önemli etkiler meydana getirmiştir. Bir taraftan ulus devletler güç kaybederken diğer yandan ulusal ekonomiler giderek bütünleşmektedir. Ekonomik, politik ve kültürel olmak üzere kendini farkl ı
şekillerde ifade eden küreselleşme sürecinin alt yapısını iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişme oluşturmaktadır. Bilgi teknolojilerinin gelişimi ve buna paralel olarak iletişim teknolojilerinin gelişimi ve ulaşımda sağlanan kolaylıklar dünya ekonomisinde para ve mal dolaşımını arttırmakta ve üretimin farklı mekanlara kaydırılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu süreçte çok uluslu şirketlerin küreselleşme sürecine ivme kazandıran en önemli faktörlerden biri olduğu ileri sürülmektedir. Gerek ulusal ekonomilerin dünya ekonomisi ile bütünleşmesine katkıları gerekse yabancı doğrudan yatırım faaliyetlerini gerçekleştirmeleri ve üretimin dünya ölçeğinde hareketli hale getirmeleri çok uluslu
şirketleri küreselleşme sürecinin merkezine yerleştirmektedir. 1980 sonrası çok uluslu şirketlerin faaliyetleri sonucunda dünya ticaretinin hacmi önemli ölçüde artarken, doğrudan yabancı yatırımlarda çok büyük artışlar kaydetmiştir. Bu değişimle birlikte uluslararası alanda rekabet iyice artmış ve bu rekabetin getirdiği sonuçlar, gelişmiş gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeleri olumlu ve olumsuz pek çok yönde etkilemi ştir. Bu tezde küreselleşmenin özellikle kadın emeği üzerinde olumlu olumsuz etkileri incelenmiştir. Küreselleşme, uluslararasılaşma ve bütünleşme aynı zamanda yeniden yapılanmayı ifade etmektedir. Yeniden yapılanma sermaye, ürün ve işgücü piyasalarında gerçekleşen bir süreçtir. Üretim örgütlerinin yeniden yap ılanması yeni teknolojilerin ve özellikle bilgi teknolojisinin kullanımını arttırmıştır. Üretimin uluslararasılaşması ticaret serbestliliğinin artması, sermaye hareketlerinin hızlanması, emek yoğun ve faaliyetlerin gelişmiş ülkeler yerine gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşmesi, üretimin esnekleşmesi işgücü piyasalarının bölünmesi ve yeni çalışma
2
biçimlerinin ortaya çıkması yeniden yapılanan ekonomiler için sayılabilecek temel özelliklerdir. Bu sürecin etkilerini en derinden hissettirdiği alanlardan biri istihdam ve emek piyasalarıdır. Küresel iş gücü piyasalarının yükselişi küresel işsizlik, ekonomik büyüme ve istihdam küreselleşmenin istihdamı etkilediği en belirgin alanlarıdır. Küreselleşmeyle ortaya çıkan işsizlik sorunu iş yaratmadan büyümeye gelişen teknoloji ile birlikte yüksek vasıflı işçi gereksiniminin artması sonucu düşük vasıflı işsizlik oranının yükselmesini, yeni teknolojilerle bilgi işçilerine olan talebin artış göstermesine talep farklılıklarının yol açtığı işçi göçleri ve daha karmaşık bir hale gelmiş, i ş aramak ve işe girmek giderek zorlaşmaya başlamıştır. Bu tezde, küreselleşmeyle birlikte çalışma yaşamında görülen değişikliklerin iş gücü piyasasına ve özellikle kadın istihdamına etkisi üzerine araştırma yapılmıştır. Sanayi öncesi dönemden başlayarak, sanayi dönemi ve günümüze kadar gelen süreçte kadınların çalışma hayatında karşılaştığı sorunlar üzerinde durulmaktadır. Üretim faaliyetlerine her dönemde katılan kadınların, ücretli olarak istihdamı ancak sanayi devrimi ile birlikte gerçek anlamda mümkün olabilmi ştir. O tarihten bu yana, ülkeler arasında farklılıklar olmakla beraber, gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak, kadınlar istihdamda giderek artan oranda yer almaktadır. Aynı zamanda üretim düzeyindeki bu değişimin kadın iş gücü arzında ve ücret düzeyinde ciddi değişikliklere neden olduğunu söylemek mümkündür. Gelişmiş ülkelerde kadın istihdamındaki artışa esnek üretim biçiminin önemli katkısı bulunmaktadır. Özellikle çalışma saatlerindeki esneklik, batı Avrupa ülkelerinde evli ve çocuklu kadın iş gücü katılım oranının artması sağlamıştır. Kadınların iş gücüne katılımını ve istihdamda yer almasını etkileyen bir çok faktör bulunmaktad ır. Ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin etkisi ile kadın istihdamını şekillendirmektedir. Hala kadını, ‘iyi anne’ ve ‘iyi eş ‘ olarak gören toplumsal yargılar olduğu gibi, kadının toplumsal alanın her safhasında erkeklerle eşit olarak yer alması için uğraş veren ve politikalar geliştiren toplumlarda bulunmaktadır. Küreselleşme ile şekillenen uluslararası iş bölümü, gelişmiş ülkelerdeki kadın işçileri imalat sanayindeki işlerini kaybetmelerine yol açtığı yönünde görüşler
3
bildirilmiştir. Bunun yanı sıra tezde de üzerinde durulduğu gibi hizmet sektörünün büyümesiyle kadın çalışanlara yeni iş olanakları ortaya çıkmıştır. Kadınların yoğun olarak çalıştıkları sağlık, sosyal hizmetler ve eğitim olanaklarının yanında turizm alanında artan iş olanakları da imalat sektöründe kayba uğrayan kadınların bu kayıplarını telafi etmelerini sağlamıştır.
İmalat sanayinde kaybedilen iş gücü piyasası gelişmekte olan ülkelerde yeni iş olanakları ortaya çıkarmıştır. İlk bakışta kadınlar lehine oluşmuş görünen bu durum, birbirine paralel iki süreçten dolayı onlara fazla yarar sağlamadığı görülmüştür. Bu süreçten birisi, piyasalardaki kuralsızlaşma, yani istihdama ilişkin koruyucu mevzuatın kapsamının daraltılması, diğeri de emek kullanımının esnekleşmesidir. Türkiye’de bu süreç, Cumhuriyet dönemiyle birlikte kad ına sağlanan sosyal ve kültürel haklar kadınların kamusal alanda yer almasını hızlandırmıştır. Zamanla toplumun kadına yüklediği görevde de değişiklikler olmuş ve çalışan kadına karşı takınılan tutum, olumlu yönde gelişme göstermeye başlamıştır. Bu tez, küreselleşme sürecinin çalışma yaşamında yol açtığı değişimleri, kadın ı incelemeyi emeğinin çalışma yaşamındaki konumuna olan etkisi yönündeki iddialar
amaçlamaktadır. Tez temel olarak kadın istihdamında küreselleşme ile birlikte bir artış olduğuna fakat bunun yanında piyasa yapısı ve mevzuatlar gereği sorunlar yaşayarak ışmaktadır. olumsuz etkilerini de göstermeye çal
Bu tez üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, genel olarak küreselleşme kavramı, gelişimi ve getirdikleri yer almaktadır. Çalışmanın amacı doğrultusunda küreselleşmenin ekonomik boyutu üzerinde durulmakta ve ekonomik küreselle şmeyi hazırlayan sebepler incelenmektedir. Bu sebepler aras ında liberalleşme eğilimlerinin artması, ideolojik kutuplaşmanın sona ermesi, yeni teknolojilerin ortaya ıkmas ç ı ve yayılması, uluslararası ticaret ve çok uluslu şirketler, üretimin küreselleşmesi yer almaktadır. Son olarak ta küreselle şmenin getirdiği değişimler üzerinde durulmuştur.
İkinci bölümde ise, kadınların çalışma yaşamı ve çalışma yaşamındaki gelişmeler ı kadın istihdamının ele alınmaktadır. Sanayi devrimi öncesi ve sanayi devrimi sonras
gelişimi anlatılarak, küreselleşme sürecinde kadın istihdamında dünyada nasıl bir değişimin olduğu istatistiksel verilerle ele alınmaktadır. Dünya da kadın istihdamının nüfus ve işgücü
4
ılım bakımından incelenmektedir. Daha sonra bakımından ayrıca ekonomik faaliyete kat
çalışma yaşamında cinsiyete bağlı ayrımcılık ortaya çıkış nedenleriyle birlikte ele alınmaktadır. Son olarak ta cinsiyete ba ğlı ayrımcılığın ve çalışma koşullarındaki değişimin ı kadınlar üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kald rmak için hazırlanan uluslararası düzenlemeler ve sözleşmeler yer almaktadır.
Son
bölümde
ise,
Türkiye’de
kad ın
işgücü
üzerinde
durulmaktad ır.
Küreselleşmeyle birlikte işgücü piyasasındaki değişimlerin Türkiye’deki kadın işgücünü nasıl etkilediği incelenmektedir. İşgücüne katılım, eğitim durumu, yaş durumu, ekonomik faaliyete göre kadın istihdamı istatistiksel olarak ele alınmıştır. Son alarak da Türkiye’de kadın işgücünün örgütlenme yapısı ve sorunları tartışılmaktadır.
5
BİRİNCİ BÖLÜM KÜRESELLEŞMENİN TANIMI VE GENEL ÇERÇEVESİ 1.1.
Küreselleşme Kavramı ve Tanımı
Kavram olarak “Küresel” sözcü ğünün kökeni, 400 yıl öncesine gitse bile, ır. İlk olarak 1960’larda ortaya ıç küreselleşme oldukça yeni bir kavramd kan küreselleşme
kavramı, 1980’lerde ise sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Ülke ekonomilerinin birbirine bağımlılığını, dışa açıklığını ve entegrasyonuna şiaret eden bu kavram üzerinde tam bir görüş birliğine varılamamıştır. Küreselleşme kavramı, son birkaç yıldır geniş çapta ekonomi, ticaret, sosyoloji ve ındaki politika alan ilim adamları tarafından kullanılmaktadır. Terimin aynı olmayan ı kullanımlarını ortak bir paydada toplamak istedi ğimizde büyüyen mal ve faktör piyasas
entegrasyonu fikrine varırız ki; tam entegre olmuş bir piyasa uluslar arası ürünler, hizmet ve üretim faktörleri sermaye, şi gücü ve teknoloji kullanımında engellerin olmaması şeklinde tarif edebiliriz. Böylece küreselleşme uluslararası arbitraj maliyetlerinin eşitlenmesi şeklinde tanımlanabilir1. ımlılığı olarak En genel anlatımla, ulusal ekonomilerinden artan ölçüde birbirine ğba
tanımlanır.1 Ayrıca ulusal sınırların aşılarak, farklı ülkelerin birbirleriyle iletişimlerinin ve ilişkilerinin gelişmesi olarak da tanımlayabiliriz. Kavramı kullananların kavrama yükledikleri anlamlar aras ında bir paralellik görülmemektedir. Sözcük, kapitalizmin küreselle şmesi anlamına gelmez, çünkü merkezi ında bir piyasa planlamaya tabi ülkeler dışında zaten 100 yıldan uzun bir süredir dünya çap
ekonomisine sahip bulunuyoruz. “Küreselle şme daha çok son yıllarda egemen olduğu görülen ekonomik güçlerin ve özellikle Asya endüstrilerinin yükseli şi karşısında 2 ılmaktadır . kapitalizmin egemenliğinin zayıflığını ifade eden bir sembol olarak kullan
1
Nusret Ekin, ’Küreselleşme ve Gümrük Birliği, İstanbul Ticaret Odası. Yayın No:1999-47, Güncelleştirilmiş II. Baskı, İstanbul, Şubat, 1999, s.47
2
Nusret Ekin,, Küreselleşme ve Gümrük Birliği, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No:1996-32,
6
Küreselleşme ile ekonomisi, ideolojisi ve siyasal pratikleriyle giderek bütünle şen ve homojenleşen bir dünya oluşmakta ve bilgi teknolojisinin getirdi ği fırsatlarla artık 3 ır . Dünya ekonomisindeki yap ısal küreselleşen bir kültürden söz etmek mümkün olmaktad ı değişimin nedeni, piyasaların ulusal sınırlarını aşarak global bir nitelik kazanmas ve aynı 4 zamanda piyasalardaki rekabetin giderek yo ğunlaşmasıdır .
Küreselleşme henüz tamamlanmamış bir süreçtir. Bir yandan üretim faktörlerinin, ışkanlığı nedeniyle, ekonomilerin kar mal ve hizmetlerin artan al şılıklı bağımlılığı giderek ıplaşması gerçekleşse de genişçe artmaktadır. Öte yandan bu süreç içerisinde kültürlerin kal
bir uluslararası alanda benzer eğilimler içerisine girdiği görülmektedir. Küreselleşmeyi ulusal sınırların ortadan kalkması, para ve mal hareketleri ile ticaretin ve enformasyonun ın bu sınırları aşarak bütünleşmesi olarak çok genel bir gelişmesi sonucunda serbest piyasalar
şekilde tanımlamak mümkündür5. Küreselleşmeyle vaat edilen, şi gücünün, teknolojik gelişmelerin ve sermayenin serbest dolaşımıdır. Bu yüzden küreselleşmenin doğmasında; özellikle iletişim teknolojisinin yaygınlaşması sonucu, tüm insanlık aleminin aynı normlarda hizmeti, demokrasiyi, insan haklarını talep etmesininde bir etken olduğu değerlendirilmektedir6. Küreselleşme ya da Global bütünleşme, global entegrasyon, ülkeler aras ındaki iktisadi, siyasi, sosyal ilişkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi, ideolojik ayrımlara dayalı kutuplaşmaların çözülmesi, farklı toplumsal kültürlerin, inanç ve beklentilerin daha iyi tanınması, ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması gibi farklı görünen ancak birbirleriyle bağlantılı olgular içerir. Küreselleşme bir anlamda maddi ve manevi de ğerlerin ve bu değerler çerçevesinde oluşmuş birikimleri ulusal sınırları aşarak dünya çapında yayılması anlamına gelir7.
3
4 5 6 7
İstanbul, 1996, s.16 Meryem Koray, ‘Küreselleşme İlerlerken Gerileyenler: Ekonomi Karşısında Sosyal, Sermaye Karşısında Emek, Piyasa Karşısında Siyaset’, İktisat Dergisi, Sayı:369, Temmuz,1997,s.17 Numan Kurtulmuş, ‘Sanayi Ötesi Dönüşüm’, İz Yayıncılık, 1996, s.144 Sayım Yorgun, ‘Küreselleşme Sürecinde Sendikalar’, MESS Mercek, No: 12, Ekim 1998, s.17 E. Kutlu, ‘ Küreselleşme’, AÜİİBF Dergisi, Cilt.14, Sayı:1-2, Eskişehir, 1998, s.365 Devlet Planlama Teşkilatı (DTP), ‘Dünyada Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleşmeler, DPT:2375-Ö İK:440, Ankara , 1995, s. 1
7
Küreselleşme
bir süreçtir. Küreselleşme , sanayinin iktisadi anlamda geli şmiş
ülkelerden Üçüncü Dünya Ülkelerine do ğru kayması, dünya ürünlerinin ortaya ıçkması, (bir arabanın üretilmesinde yirmi sekiz ayrı ülke ürünü parçaların kullanılması), olarak da tanımlanabilir8.
1.2.
Küreselleşmenin Gelişimi
Günümüzde dünya ekonomisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren başlayan ve 1980’lerden itibaren hızlanan bir “Küreselleşme” eğilimi içindedir. Küreselleşme, ülkeler arasında sermayenin, paranın, malların ve emeğin dolaşımını zorlaştıran engellerin azaltılarak dünya ekonomisinin serbestle ştirilmesi ve dünyanın ekonomik bir bütün oluşturma sürecinin hızlandırılmasıdır. Küreselleşmenin işgücü piyasası üzerine etkisi öncelikle üretim sistemindeki dönüşüm ile ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde kar oranlarının düşmesi ve teknolojik gelişmeleri
üretime hızla geçirilmesi zorunluluğun doğması, bunun yanında ürün
farklılaşmasının ortaya çıkması Fordist üretim sistemini 1973 krizi ile birlikte ıçkmaza sokmuştur. Özellikle Japonya’da uygulanan esnek üretim biçimininğsa ladığı başarı diğer ülkelerde bir dönüşümü adeta zorunlu kılmıştır. Teknolojik gelişmeler üretimde mavi yakalıların gücünü zayıflatırken, beyaz yakalıların önemini artırmıştır. Bu gelişimi bir anlamda “ikinci sanayi devrimi” olarak ele almak mümkündür. Üretim sistemindeki bu ı
ı
ı
ı
dönüşüm “kitlesel üretim piyasalarn n doyuma ulaşt ğ , kitlesel üretim teknolojilerinin gelişim potansiyelini tükettiği, çevresel değişikliklere aşırı duyarlı olan kitlesel üretim ında maliyetleri dü teknolojilerinin 1970’lerdeki artan belirsizlik ortam şüremediği, gelir
düzeyi yükselen gelişmiş ülkelerde tüketicilerin artık farklılaştırılması ve ürün yeniliklerinin rekabet gücünün temelini olu şturduğu, bu nedenlerle hızla değişen ve yeni ürünlerle ıya sahip olma” değiştirilmesi gereken piyasa ko şullarında üretim sistemlerinin esnek bir yap
zorunluluğundan kaynaklanmaktaydı.9
İkinci Dünya Savaşı bittiğinde mağlupları Almanya, İtalya ve Japonya galipleri ise 8 9
İsmail Gökal, ‘Globalleşme’, Dış Ticaret Dergisi, Yıl:2, Sayı:7, Ekim 1997, ss. 25-26 Erol Paymaz,1997,’’Esnek Üretime Dayalı Bir Rekabet Stratejisi Geliştirilebilir mi? Türkiye’de Fason Üretim’’, Petrol-iş 95-96 Yıllığı, Ankara:Petrol-iş Sendikası Yayını, s.708-709
8
İngiltere, Fransa, Amerika Birle şik Devletleri ve Sovyetler Birliği idi. İkinci Dünya Savaşı birincisinden farklı olarak Kapitalist dünya sistemine alternatif yeni bir sisteminde etkinlik alanının doğmasına neden oldu. Bu sistemin ana gövdesi Sovyetler Birli ği’nin oluşturduğu sosyalist sistemdi. II. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan teknolojik gelişmeler, emek piyasasını etkileyerek üretimin şeklini ve yapısını değişime zorlamaya başlamıştır. 1970’li yıllardan itibaren petrol fiyatlarının giderek artmasıyla baş gösteren 1973 dünya petrol kriziyle toplam talep düşmüştür. Bretton Woods para sisteminin çökmesi gibi faktörler geli şmiş batılı ülkelerde sanayi devriminden itibaren süregelen kitlesel üretim,ş bölümü i ve tamgünlü standart ıştır. 1970’li istihdama dayalı Fordist Üretim Yapısı’nın giderek terk edilmesine yol açm
yıllar bir geçiş dönemini simgelerken, 1980’li ıylların başından itibaren geçiş döneminin sonucunda belirginlik kazanan “Yeni Ekonomik Düzen” devreye girmi ştir. Küreselleşme süreci içinde, mal ticaretinin ve finans sektörünün serbestle ştirilmesi, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının uluslararası şirketler kanalıyla yaygınlaşması ve bölgesel entegrasyon anla şmalarındaki gelişmeler önemli yer tutmuştur. (Ticaretin serbestleştirilmesi sürecinde en önemli ad ım, 1948 yılında faaliyete geçen GATT anlaşmasıdır.)10 Mal ve finans piyasalarındaki serbestleşme ile birlikte, doğrudan yabancı yatırımların miktarı ve şeklindeki değişiklerin yanında dünyanın değişik bölgelerindeki (Avrupa’da AB, K. Amerika’da N.A.F.T.A. ve Uzak Do ğu’da A.S.E.A.N. ile Japonya ve diğer Uzak Doğu ülkelerinin bütünleşmesi hareketi) gözlenen blokla şma eğilimleri de uluslar arası ticaretin ülkeler arasında serbestleşmesinde önemli gelişmelerdir. Küreselleşme çerçevesinde dünyadaki de ğişimi uyaran gelişmeler ise çok boyutlu bir ılda şekilde devam etmektedir. De ğişimin başında teknoloji gelmektedir. Son iki yüzy
gerçekleştirilen tarım ve sanayi devrimlerinin ve teknolojik geli şmelerin kaynağı sürekli olarak sanayileşmiş ülkeler olmaktadır. Sanayi Devrimi ile birlikte İngiltere’de hızla gelişen çitleme hareketi verimliliği düşük toprakların (marjinal toprakların) üretime sokulmasına kaynaklık etti. Bu gelişmenin 10
Cengiz Bahçekapılı, “Küreselleşme Bölgeselleşmeyi Geride Bıraktı”, İktisat Dergisi, Temmuz
9
ımsal işletmelerin tarım sektörü içindeki pay ının azalmasına bir sonucu olarak küçük tar
neden oldu. Ancak bu küçülme yeni teknolojilerin ıtar m sektörüne uygulanabilirli ğini artırdı. Diğer yandan İngiltere’nin yüzyılın sonuna doğru tarım ithalatına koyduğu kota ve izinleri kaldırması ekilen toprakların ve çiftçi sayısının azalmasına neden oldu.Nitekimİngiltere’de 11 GSYİH içinde tarım sektörünün payı 1841’de %47.7 iken, 1861’de %36,5 düzeyine indi yapmış olduğumuz bu saptama tarım sektöründen sanayi sektörüne geçi şin çok kısa sürede nasıl gerçekleştiğini açıkça göstermektedir. 1947 yılındaki GATT Anlaşması (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Anlaşması) küreselleşmenin başlamasının en önemli adımlarındandır. Bu anlaşmayla bütün dünyada ı sıra serbest ticaret sisteminin oluşması hedeflenmektedir. Bugün mal ve hizmetlerin yan ında dolaşması söz konusudur. sermayenin de ülkeler aras ının 1980’lere gelindiğinde, devlet-piyasa dengesinin piyasa lehine bozulmas
getirdiği ideolojik devrimin teknolojik geli şmelerle birleşmesi küreselleşmeyi kaçınılmaz hale getirmiştir. 1990’larla birlikte siyasiblokların ortadan kalkması, teknolojik gelişmelerin ı sınırları ortadan kald ırmaya önemli değişmelere sebep olması ile mal ve finans piyasalar
başlamıştır. Küreselleşme sürecinde özellikle geli şmiş ülkeler arasında yaşanan gelir dağılımı adaletsizliği hem ülkeler, hem de ülke içindeki gruplar ıaç sından küreselleşmeye yönelik en ık önemli tehdidi oluşturmaktadır. 2000 yılı İnsani Kalkınma Raporuna göre en zengin %20’l
gelir grubu dünya gelirinin %86’sını, ortadaki %60’lık grup dünya gelirinin %13’ünü, en alt ır. 1960’lı yılların başında yeryüzündeki %20’lik grup ise, dünya gelirinin %1’ini almaktad ındaki oran 1/30’idi. Bugün ise, küresel zenginlikler en zengin %20 ile en fakir %20 aras
önemli ölçüde arttığı halde bu oran 1/60’a yakla şmıştır. Dünya nüfusunun %16’sının yaşadığı yüksek gelirli ülkeler 1980’de dünya gelirlerinin %72’siniyaratıyorlardı. Bugün bu oran %83’e çıkmış durumda. Yani, gelişme trendi gelişmiş ülkelerden yanadır. Buna karşılık ığı orta gelirli ülkelerin dünya gelirindeki pay ı aynı sürede aralarında Türkiye’nin de yer ald
1980’de %22,8 iken, bugün %11,5’lere gerilemi ş durumdadır.
11
994/4, s. 66-67 Ömer Faruk Çolak, 1986, “Malthus’un Nüfus ve Ücret Teorisi Üzerine Bir İrdeleme”, İktisat Dergisi, Sayı:262-263, s.288.
10
1.3.Küreselleşme Süreci ve Yeni Ekonomik Düzen 18. yüzyılda başlayı p 19. yüzyılı içine alan sanayi devrimi sadece yeni bulu şlar ve üretimin artmasını sağlamamış aynı zamanda kapitalizmin kurumsalla şmasını da sağlamıştır. ılda Kapitalizmin 20. yüzyıldaki ilerleyişi çok hızlı olmuş ve dünya ekonomisi, hiçbir yüzy görülmemiş bir değişimi yaşamıştır. Bu süreç elbette kesintisiz olmamış, dünya ekonomisi ı karşıya kalmıştır. Siyasal siyasi ve/veya iktisadi nedenlerden kaynaklanan kesintilerle şkar
kesintilerin en büyükleri I. ve II. Dünya Sava şları olmuştur. İktisadi olguların neden olduğu ımı ve 1973’de petrol fiyatlar ında artış sonrası yaşanan en önemli kesintiler ise 1929 bunal
stagflasyonist kriz olmuştur. I. Dünya Savaşı sonrasında üretimde bant sisteminin getirdi ği üretim artışı, klasik ılığı olan işsizlik iktisatçıların bir kısmını kötümserliğe sürükleyen teknolojinin yaratma olas ıracak olan bir korkusunu aşmış, diğer taraftan da artan üretimle birlikte efektif talebi artt
gelir akımını işçi sınıfına sağlamıştır. Bu süreç bir anlamda sanayi devrimiıras s ında yaşanan düşük ücret ve uzun çalışma saatleri nedeni ile kapitalist veşçi i arasındaki gerginliği yok eden ve bir sulhun sağlandığı dönem olmuştur. ABD’de Ford’un seri otomobil üretimi ve 4000 dolara otomobil satışı Amerikalılara bir anlamda gelecekteki refah düzeyleri için birer sinyal görevi görmüştür. Ortaya çıkan bu olumlu tablo 1929 krizi ile bozulmu ştur. 1929 krizi sadece ekonomide ya şanan bir bunalım değildir. Kriz aynı zaman da egemen iktisat okulu olan Klasikİktisat Okulunun da çökmesine neden olmu ştur. Çünkü ı
ı
ı
art k J.B.Say’ n ünlü tekerlemesi ‘Her Arz kendi Talebini Yaratr’ ekonomide şi lemiyordu. ığı ile başlamış, ABD Merkez Bankas ı 1929 bunalımı özellikle tarım sektöründeki arz fazlal ıştır. Tarım ve FED ‘in klasik sıkı para politikası nedeni ile finans sektörünü de içine alm ığı, fiyatların düşmesine bu da kar oranlar ında azalmaya neden sanayi sektöründeki arz fazlal
olmuştur. Zincirin son halkasında işçi çıkarmalar başlamış, bu ise toplam talebin dü şmesine ve krizin derinleşmesine neden olmuştur. Ortaya çıkan bu kurgu bir anlamda, Malthus ve Max’ın kapitalizmin efektif talep yetersizliğinden kaynaklanacak olan bir kriz ile bunal ıma ı olarak görülebilir. gireceği öngörüsünün kapitalizmin önüne koyulmas
11
1929 krizi, I. Dünya Sava şının yükü altında ezilen ve ciddi boyuttaşisizlik ile karşı karşıya kalan Almanya’da, faşizmin yükselişi için bir fırsat olmuştur. Almanya ve
İtalya’daki faşist hareket Batılı ülkelerin tahmin edemeyece ği bir şekilde çok kısa sürede güçlendi ve dünyayı II. Dünya Savaşı batağına sürükledi. Savaş tüm ülkeler için bir yıkım ılmasına da kaynakl ık etmiştir. olmakla beraber aynı zamanda önemli bir efektif talebin yarat 1932 yılında uygulamaya koyduğu ‘New Deal’ politikaları, savaş sonrası diğer ülkeler içinde adeta rehber olmuş ve dünya ekonomisi 1970’li yıllara değin sürecek olan korumacı ının ve ekonomiye devlet müdahalesini zorunlu gören Keynesyen iktisat politikalar
egemenliği altına girmiştir. ABD’nin savaş sonrası Batı Avrupa’nın imarı ve bu ülkeleri Sovyetler Birliği’nin ı çerçevesinde yapm ış olduğu oluşturduğu Doğu Bloğu karşısında güçlendirme politikas
Marshall yardımı Batı Bloğunun uygulayacağı iktisat politikaları açısından da belirleyici ının 1973 krizi ile sona ermesi geli olmuştur. Uygulanan müdahaleci iktisat politikas şmiş
ülkeleri “birbirine yaklaştırırken, bir taraftan da Doğu Bloğu ve gelişmekte olan ülkelerin iktisadi yapılanmalarını da zorlamaya başladı. Sonuçta Doğu Bloğu 1990 yılında çözülmüş, gelişmekte olan ülkelerin bir ıksmı ise yeni iktisadi liberalizm rüzgarı karşısında korumacı 12 politikalardan vazgeçmek zorunda kalm ıştır”.
Kapitalist ekonomilerde 1973 krizi ile birlikte şdü en kar oranları ve küçülen ekonomiler nedeni ile önemli bir finansal kaynak ılatduruma gelmiştir. Paranın yüksek maliyeti nedeni ile bu kaynaklar iki şekilde kullanılmıştır: Gelişmekte olan ülkelere kredi olarak verildi, ırılması sağlandı. Sermayenin önündeki engellerin kald ı. Çünkü geli İki çözüm uzun süreli ve olumlu bir etki yaratmad şmekte olan ülkeler ılar ve 1980’lerin başında bunlardan almış oldukları kredileri olumlu biçimde kullanamad
bazıları moratoryum ilan ettiler. Buna karşı ikinci çözüm yolu aşama aşama uygulandı ve büyük ölçüde kapitalist ülkelerin ekonomileri üzerindeki devlet müdahalesini yok etmede bir araç olarak kullanıldı. Yani sermaye hareketlerinin önündeki engelleri önce bu ülkeler kendi aralarında kaldırdılar, daha sonra da gelişmekte olan ülkelere bu yönde telkinlerde bulundular. Uygulanan bu politika büyük ölçüde kapitalist ekonomilerısıaç ndan başarılı 12
Ömer Faruk Çolak, 1986 “İngiltere’de Sanayi Devrimi Sürecinde Sermaye Birikimi ve D.
12
ı yıllarda istikrarlı büyümelerin yan ında oldu. Bu ülke grubunda yer alan ekonomiler 1990’l
enflasyon oranı düşürürken işsizlik oranını azaltmayı da başardılar. ı gelişim örnekleri gösterdiler. Gelişmekte olan ülke ekonomiler, bu süreçte farkl
1997-1998 yılında yaşanılan krize rağmen Güneydoğu Asya ülkeleri dünya ekonomisindeki 1973 sonrasındaki dönüşümde olumlu yönde etkilendiler. Bu ülkelerden Güney Kore, Tayland, Singapur 1997 ıylında yaşanan krize rağmen kısa sürede ayağa kalkabildiler.
İktisadi toparlanmanın bu kadar kısa olmasının altında yatan en önemli neden bu ülkelerin rekabetçi piyasa ekonomisine di ğer ülkelere göre daha yakın olmaları ve bu yönde yeni girişimlerde bulunacakları yönlü ortaya koydukları eğilimdir. Gelişmekte olan ülkelerin, ı şekilde içlerinde Türkiye’nin de bulundu ğu orta gelir düzeyinde olanlar, bu süreçten ayn
yararlanamadılar. Bu ülkeler içerisinde yer alan Brezilya, Meksika ve Türkiye 1980-2000 yıllarını istikrarsız büyüme, yüksek enflasyon ve finansal ırkılganlık nedeni ile ekonomilerinde yapısal dönüşümü gerçekleştirememelerinin etkisi ile iniş çıkışlı bir iktisadi yapılanmaya mahkum oldular. Bazı ülkelerde ortaya çıkan bu olumsuz gelişmelere karşın küreselleşmenin ayrılmaz ı ticaretdeki serbestle bir parçası olarak görülen sermaye hareketlerindeki ve uluslararas şme
eğilimi ile birlikte 1940’larda %40 dolayındaki uluslararası gümrük vergisi oranları 1993’de ışlara neden olmu %4’ün altına düşmüş bu da dünya ticaret hacminde önemli art ştur. Nitekim ının iki katı yıllık uluslararası ticarette son 40-50 yıl içinde, ulusal ekonomik büyüme oranlar
büyüme gerçekleştirilmiştir.
1.4. Küreselleşmenin Boyutları ışı içinde değerlendirildiği takdirde yeni bir olgu Modernitenin “ilerleme” anlay
olmayan ve bir “süreklilik” ifade eden küreselle şme, birçok bakımdan da geçmişten bir “kopmayı” ya da “kırılma”yı ifade etmektedir13. İnsani kalkınma raporuna göre küreselleşme yeni bir olgu olmasa daşu dört alanda farklıdır: Yeni pazarlar, yeni arac ılar, yeni aktörler, yeni kurallar. Yeni Pazarlar: Yabancı para ve sermaye piyasaları küresel olarak birbirine bağlıdır Ricardo’nun analizi” G.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:2, sayı:1-2, s:288.
13
ve 24 saat işlem yapılabilir. Küresel düzeyde, milyarlarca dolar ğdeerindeki işlemler, elektronik
devreler
vasıtasıyla
saniyelerle
gerçekleştirilmektedir. Dünya finansal
piyasalarında her gün 1-5 trilyon dolardan fazla para el ğde iştirmektedir. Küresel düzeyde bütünleşmiş finansal piyasalar tarihte ilk defa gerçekleşmektedir. Ayrıca, hizmetler, bankacılık, sigorta ve taşımacılık alanlarında yeni piyasalar ortaya ıçkmakta ve piyasalar anti-tröst kanunlarıyla yeniden düzenlenmektedir. Yeni Araçlar. İnternet linkleri, mobil telefonlar, medya ğaları teknolojik açıdan tarihte ilk defa ortaya çıkmıştır. Ve bütün bu teknolojiler, küreselle şmenin teknolojik alt yapısını oluşturmaktadır. Yeni Aktörler: Dünya Ticaret Örgütü ulusal hükümetlerin üstünde bir otoritedir. Çok uluslu şirketler bir çok ülkeden daha büyük bir ekonomik güce sahiptir, küresel gönüllü kuruluşlar (NGO) ve ulusal sınırları aşan diğer gruplar ortaya çıkmıştır. Yeni Kurallar: Ulusal hükümetlerin gücünü daraltan ve ulusal hükümetleri daha çok ı anlaşmalar gündeme bağlayan ticaret, hizmet ve entelektüel mallar üzerinde çok tarafl
gelmiştir. Küreselleşme 18. ve 19. yüzyıldan itibaren devam eden bir süreç olarak değerlendirilebilirse bile özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde ekonomik, teknolojik ve ideolojik faktörlerinde etkisiyle geçmi ştekinden çok farklı bir çehre ve hız kazandığı söylenebilir.
1.5.
Ekonomik Küreselleşme
Ekonomik açıdan sermaye yatırım getirisi yüksek olan yerlere do ğru kaydıkça, mal ve hizmetler karşılaştırılmalı üstünlüğe sahip ülkeler tarafından üretildikçe ve özelle ştirme sonucu etkinlik arttıkça, bu değişiklikler küreselleşen ekonomideki katılımlar tarafından paylaşılarak büyük kazançlar sunmaya ba şlar. Bu ekonomik etkinlik kriterlerinin etkilerini tekrar güçlendirmek, bilgi teknolojisindeki ızlhı değişimler ve otomasyon (bilgisayar teknolojilerinin
gelişimi)
düşürmektedir.
Hızlı,
13
global
kolay
ve
iletişimin maliyetlerini olağanüstü ucuz
iletişim ağı kıtalararası ölçekte üretim
Veysel Bozkurt, ‘Küreselleşmenin İnsani Yüzü’, Alfa Yayınları, 2000, ss. 28-29.
14
bir şekilde
organizasyonlarını hızlandırmakta ve ülkeler arası büyük sermaye değerlerinin hızlı ışlarının oluşmasını sağlamakta ve hareketliliği, ülkeler bazında, yeni prodüktivite anlay ır. sonuçta bu tür gelişmeler tüm ülkeler tarafından benimsenmekte ve uygulanmaktad
Ekonomik yönden bugün yeryüzündeki ülkelerin önemli birısm k ı birbirleriyle ı etkilediği bütünleşmeye başlamıştır. Örneğin Tayland’da başlayan bir kriz, bütün Asya’y gibi, bizi de etkileyebilmektedir. Ya da Rusya’da şya anan bir krizin arkasından Türkiye’den ısına kilit vurmak zorunda kalabilmektedir. Bu da bu ülkeye ihracat yapan bir çok firma kap
doğal olarak ülkeleri kendi politikaları kadar, başka ülkelerin izlediği ekonomik ve siyasal ı olmaya zorlamaktad ır. Yani artık ülkelerin iç işlerinde politikalar konusunda da duyarl
yaşadığı sorunlar ile dış ilişkilerindeki sorunlar arasındaki sınır giderek silikleşmeye başlamıştır. Ekonomik alanda küreselle şmenin ivme kazandırdığı unsurlar genel hatlarıyla: sermaye ve finans çevrelerinin artan serbest dola şım hızı, demografik yapının gelişmiş ülkeler aleyhine değişmesiyle ortaya çıkacak emek piyasalarının hareketliliği ve üretimdeki rolü, dış ticaretin yaygınlaşması ve gittikçe birbirine bağlı hale gelmesi şeklinde sınıflandırılabilir. Ekonomik küreselleşme kavramı, bağımsız ülke ekonomilerinin bir bütün içinde toplanmasını ifade etmektedir14. Bu genel tanımın yanı sıra, ekonomik küreselleşme çeşitli
şekillerde tanımlanmaktadır. Bir tanıma göre ekonomik küreselleşme, ulaştırma ve haberleşme
alanlarında
kaydedilen
gelişmeler
sonucunda
dünya
ekonomilerinin
bütünleşmeleri veya tek pazar oluşturmalarıdır. Başka bir tanımlamaya göre, ekonomik küreselleşme, dünya ekonomisinin şileyişi, piyasaların ve üretimin organize edilmesi, firmaların yapılanması, sermayenin küresel sisteme ak ışı ve toplumlar ın politika ve eğitim sistemleriyle kültür ve işgücü piyasası kurumları yapılanma tarzı arasındaki farklılığın artışını ifade eden bir kavramdır15. Çalışma hayatında esnekliğin giderek yaygınlaşmasına yol açan faktörlerden en önemlilerinden birisi, ekonomik faktörlerdir. Bunda, 1980’liıllar y ile birlikte ivme kazanan 14
15
W. Molle, The Economics of European Integration: Theory, Practise, Policy , Aldershot, London 1991, s.19. D. Campbell, The Globalizing Firm and Labour Institutions’, Multinational and Employment: The Global Economy of the 1990’s (Eds. P. Biley ve diğerleri), International Labour Office, Geneva, 1993, s.267.
15
ı bulunmaktadır. Bu nedenle küreselleşme ve artan uluslar arası rekabetin çok büyük bir pay ı piyasa ekonomisinin ko de serbest rekabete dayal şulları ulusal ve özellikle uluslar arası
alanda kıyasıya bir rekabeti gündeme getirmi ştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da: günümüz rekabet koşullarına uyum sağlayabilen işletmeler ayakta kalabilmekte, di ğerleri ise; hızla piyasadan silinmektedir. Üretimin küreselleşmesi, ekonomik küreselleşmenin en önemli unsurlarındandır. ı ülkenin Üretimde küreselleşme, şirketlerin mal ve hizmet üretim faaliyetlerini kurduklar ırımları, sınır dışına çıkarabilmeleri anlamına gelmektedir. Bu da ısnır ötesi sabit sermaye yat
ötesi iştirakler ve fason imalat anlaşmaları gibi yöntemlerle yapılabilir. Küreselleşmenin hangi seviyeye ulaştığını anlayabilmemiz için doğrudan yabancı yatırımların 1980’den sonra ulaştığı noktayı bulmamız yerinde olacaktır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının geldiği noktayı dünyaya ihracatı ve üretimdeki artışla kıyaslayarak ı Doğrudan Yabanc ı Yatırımların Yıllık Artış Oranı daha net görebiliriz. 1983-1990 aras
%29 olup dünya ihracat hacminin üç ve dünya üretim ıart ş haddinin dört katını aşmıştır. 16 ı giderek artmaktad ır . Doğrudan yabancı yatırımların dünya ticaretindeki ve üretimdeki pay
Ekonomik küreselleşme, ekonomik ilişkileri etkileyen veya bunlara yön veren kuralların uluslar arası harmonizasyon veya mal ve sermeyenin uluslar aras ı bir düzeyde ı ve uluslar arası serbest olarak dolaşımını ya da tüm ekonomik birimlerin tüm yabanc ını engelleyecek faktörlerin ortadan kald ırılması anlamına piyasalarda faaliyette bulunmas
gelmektedir17. Bir tanıma göre ekonomik küreselle şme; siyasi, sosyal ve teknik sebeplerle dünyada sermayenin, ticaretin, üretimin veşgücünün i uluslararası rekabete konu olma eğiliminin 18 kuvvetlenmesini dolayısıyla faktör ve ürün piyasalar ının bütünleşmesini ifade etmektedir . ında Ekonomik küreselleşme gelir eşitsizliğini hem ülke içinde hem de ülkeler aras ır. Dünyanın zengin ülkelerinde ya dramatik olarak artmaktad şanan %20 üst gelir dilimiyle ındaki gelir farkı 1960 yılında 30 kat iken bur fakir ülkelerde yaşayan %20’lik alt kesim aras
16
17
DPT, Dünyada Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleşmeler, (DPT) :2375-ÖİK:440, Ankara, 1995. s.12 Nusret Erkin, ‘Globalleşme Sürecinde Dünya Ekonomisi: Genel Bir Yakla şım’, İlim ve Sanat ı
18
Say‘Globalle :39, s.7 şen Dünyada İşgücü Piyasaları’, Çerçeve Dergisi, Sayı: 14, İstanbul Dergisi Mustafa, 1995, Aykaç,
16
oran 1997’de 74 katına fırlamıştır. Dünyanın en zengin 200 insanı net kazancını 1994-1998 yılları arasında iki kat arttırarak 1 trilyon doların üstüne çıkarmışlardır. 1980’lerden bu yana son yirmi ıylın en belirgin ekonomik ğeilimi küresel boyutta bir ekonomiye doğru gidiştir. Uluslar arası finansal piyasalardaki ba şarısızlıklar, Doğu Asya ır. krizinin de gösterdiği gibi, küresel düzeyde ciddi ekonomik bozukluklara neden olmaktad Pek çok uluslar arası şirket, hammadde kaynaklar ına ulaşım ve üretimin örgütlenmesi konularında küresel ölçekte çalışmaktadır. Hukuk, muhasebe ve şiletme danışmanlık firmaları, hizmet sektöründeki diğer firmalarla birlikte, faaliyetlerini uluslar arası düzeyde yürütmektedir19.
1.6. Liberalleşme Eğilimlerinin Artması Gelişmiş ülkeler, geçen on yıl içinde ulusal ve uluslararası düzeyde, küreselleşmeye sebep olacak şekilde, ekonomi politikalar ını yapısal reform üzerinde yo ğunlaştırmıştır. Bu reformların amacı, temelde, yaşanan ekonomik sıkıntıların aşılmasına yöneliktir. Bunun için birey ve teşebbüs düzeyinde özel girişim alanının ise, daraltılması yoluna gidilmiş ağırlıklı olması öngörülmüştür. Bir başka ifadeyle, ekonomik liberalle şme eğilimi, yeniden önem ve 20 ınlaşmıştır . güncellik kazanarak, yayg
1980’lerden 1990’ların ortasına kadar, ABD ve AT ülkeleri dahil, OECD ülkeleri ekonomi politikalarında ‘yapısal reform’ hareketine girilmiştir. Birey ve girişim düzeyinde, ı alanını büyütmek ve devletin kontrolünü azaltmak yap sal reformun amacını oluşturmaktadır. Böylece, ekonomik yapılar daha serbest, açık ve daha piyasa ağırlıklı şekle
gelmiştir. Günümüzde ekonomik liberalle şme normlarına OECD ülkeleri daha ıskı uyum ını sağlamaktadır. Bu ekonomik liberalleşme eğilimi, vergi reformu ve kamu sektörünün pay
sınırlayıcı, etkinliğini arttırıcı, devlete ait firmaların özelleştirilmesi, mal ve para piyasalarının serbestleştirilmesi gibi önlemler alınmıştır. Kapsam, derece ve zamanlama bakımından ciddi farklılıklar göstermenin yanı sıra, her OECD ülkesi ekonomilerini
19
20
1995, s.30 TÜSİAD, “Kadın ve Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma” Yaşam ve Siyaset, Aralık 2000, Yayın No:TÜSİAD-T/2000-12, s.290 Bahçekapılı, a.g.e., s.66
17
liberalleştirmeye çalışmaktadır. Çünkü liberalleşme yönündeki bu eğilim politik güç ığa doğru kaymasını beraberinde getirmi dengesinin de muhafazakarl ştir. Avustralya, Fransa,
21 Yunanistan, İspanya, Yeni Zelanda’da örnekleri görülmektedir . ı Ekonomide merkezi planlaman n uygulandığı Sosyalist Blok’un dağılması ile küreselleşmenin eş zamanlı olarak gerçekleşmesi, dünya ekonomisinde liberalle şme
yönündeki eğilimlerin artmasını ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu durum, sadece Sosyalist Blok’un yıkılmasından değil, aynı zamanda kapitalist iktisadi büyüme modelini uygulayan 22 ır . gelişmiş ülkelerin daha fazla liberalleşme isteklerinden kaynaklanmaktad
1973 petrol şokuyla başlayı p 1980’li yılların sonlarına doğru özellikle gelişmiş ülkelerde hissedilmeye ba şlanan ekonomik durgunluk ve kriz, bu ülkeleri, refah devleti ını gözden geçirmeye ve revize etmeye itmi anlayışına dayanan mevcut iktisat politikalar ştir. ında önemli ölçüde k ısıtlamaya gidilerek, liberal ekonomi Sonuçta, refah devleti uygulamalar ısından önemli farkl ılıklar politikalarına a ğırlık verilmiştir. Zamanlama, derece ve içerik aç
göstermekle beraber, ABD,AT, ve OECD ülkeleri ekonomilerini dahafazla liberalleştirme gayreti içindedir. ı politikalarla ulusal Gelişen ülkeler, bu değişim karşısında ithal ikameci ve korumas
ekonomik büyümelerini gerçekle ştiremeyeceklerini anlamışlardır. Aynı zamanda ekonomik yapılarını liberalleştirmek için yapısal reformlara girişmişlerdir. Liberalizmin özellikle 1970’lerde kendini iyice hissettirmeyeşlayarak ba sadece fikir alanında değil, aktüel ekonomik ve politik hayata da ştaındı. 1979’da İngiltere’de, 1980’de Amerika’da liberal fikirlere bağlılığı bilinen siyasi ekipler iktidara geldi. Di ğer demokratik ın görüşlerine nazaran ülkelerde de liberal fikirler geniş ölçü de sosyal demokrat mutabakat
ağırlık kazanmaya başladı. 1980’lerin sonunda ise, birkaç ıyl önce hayal edilmesi mümkün olmayan dönüşümler gerçekleşti, yaygın tabiriyle, Doğu blokunu silip süpüren “liberalizm 23 ve demokrasi devrimi” meydana geldi .
21
22 23
H. Henderson, ’The US and Others in a Changing World Economy, The World Economy, Vol.16, 1993, No:5, s.539 Kurtulmuş, a.g.e., s.121 Atilla Yayla, ‘Liberalizm’, Turhan Kitap Evi Yayınları, Bilimsel Eserler Dizisi:20, Ankara, 1992, s.9
18
1.7.
Yeni Teknolojilerin Ortaya Çıkması ve Yayılması
ıyla ilgili üretim yöntemlerini, kullan ılan araç, gereç ve Teknoloji, bir sanayi dal
aletleri kapsayan bilgi olarak tanımlanabilir. Teknoloji, üretimle ilgili bilginingerçek hayatta kullanılmasını ifade eden tekniklerin bütününü olu şturmaktadır. Ayrıca insanın bilgisini çeşitli araç ve gereçlerin oluşumunda devreye sokması ve insanın maddi çevresini ı da teknoloji tan ımında yer almaktad ır. Teknoloji bilgi değiştirmek ve denetlemek, amac ın biçimde uygulanmas ı anlamı taşımaktadır. Teknolojik birikiminin pratik hayatta yayg
gelişme, üretim ile ilgili yöntemleri, kullanılan araç gereç ve aletleri kapsayan bilgideki gelişmeyi ifade etmektedir24. Günümüzde bilimsel veya teknolojik devrim veya teknolojik patlamaı verilen ad tüm ekonomik alanları, üretimin organizasyonunu , da ğıtımını ve yaratılan gelirin paylaşımını doğrudan etkileyen yeni teknolojiler dönemi ortayaıkm ç ıştır. Son teknolojik gelişmeler emek yoğun makineleşme dönemini geride bırakarak sermaye yoğun makineleşme sistemleri dönemini başlatmıştır. Makine sistemleri bir üretim sürecinde birbirini tamamlayan makinelerin organik olarak birle şmesini ifade etmekte, bu sistemde üretimde enformasyon akışı, eşgüdüm ve iş bölümü en üst düzeyde bilimsel yöntemlerle yapılmaktadır25. Ekonomi, politika, kültür ve ya şam tarzı açısından farklı etkilere sahip teknoloji, günümüze kadar başlıca üç döneme ayrılması mümkün olan bir gelişme trendi izlemiştir. İlk ı
dönem, buhar gücünün üretim sürecine uygulanmas yla kitlesel üretimin gerçekleştirildiği, ığı sanayi devrimi sonras ı dönemdir. Bu dönemdeki işgücünün tarımdan sanayi sektörüne akt teknolojik gelişmenin belirleyici unsuru, bilginin aletlere, süreçlere ve ürünlere ı kullanmak suretiyle, daha önce insan uygulanmasıdır. İkinci dönem, büyük üretim hatlar ın olduğu programlanm ış esaslı olan üretim ve montaj şileminin mini ve makro bilgisayarlar
makinelere bırakıldığı, bir anlamda da bilginin şilere uygulanmaya başlandığı dönemdir. Burada, kitlesel üretim tarzı devam etmekle birlikte büyük produktüvite art ışları sağlanmıştır. Üçüncü ve son dönemde ise, özellikle 1970’liıllar y ın ikinci yarısından itibaren bilgi şilem ve iletişim teknolojilerinde hızlı gelişme ve yeniliklerin ortaya ıçkmasıyla 24
Y . Balcı, ‘Bilgi Teknolojisi ve İstihdam’, Çerçeve, Yıl.4, Sayı:15, Ağustos-Ekim 1995, s.78
19
başlayan, bilginin diğer geleneksel üretim faktörlerini geride bırakarak hızla belirleyici faktör haline geldiği dönemdir. Tüm bu gelişmeler, süreselleşme sürecinde önemli rol oynamıştır26. ı Teknolojik değişim, toplum ve emek piyasalar üzerinde önemli etkiye sahiptir. Küreselleşmenin asıl nedeni de teknolojik değişimin hız ve hacminde yaşanan artıştır. ın, bilgi ve İletişim ve bilişim teknolojilerinde kaydedilen büyük ilerleme, kapitalin, mallar
tüketim biçimlerinin evrensel bir nitelik taşıyan “küreselleşme”nin baskın nedenidir. Ayrıca teknolojik yineliklerin hız ve büyüklüğündeki önemli değişmeler küreselleşmeyi önemli boyutlara ulaştırmıştır. Mikroelektroniğin, elektronik bilgi işlem sistemlerinin ve dijital iletişimin patlaması, örneğin internet ve dünya çapında bir web sistemi çalışma hayatını gerçek bir dönüşüme uğratmaktadır. Teknolojik değişmelerin küresel ekonominin ko şulları ile birleşerek istihdam biçimlerini etkilemesi şiçi ve işverenler arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir. Yeni teknolojiler ulaştırma ve haberleşme maliyetlerinde olağanüstü ıpları meydana getirmi düşüşler sağlanmıştır. Yeni üretim ve tüketim kal ştir.
Yeni teknolojilerin beraberinde getirdi ği maliyetlerdeki olağanüstü düşüşler, ekonominin hemen her sektörünü önemli ölçüde etkilemi ştir. Kısaca değinecek olursak: -
İletişimi çok süratli hale getirip, kolaylaştırmış ve yaygınlaştırmıştır. Buna paralel olarak rekabet geni şlemiş ve artmıştır.
-
Dünya finans piyasaları arasındaki bağlantıyı gerçekleştirerek, küresel bir nitelik kazanmasını sağlamıştır,
-
Haberleşme ve ulaştırma maliyetlerini azaltmıştır.
-
a ı vasıtasıyla bilgi İnternet, kablolu TV gibi özel küresel telekomünikasyonğlar akışını hızlandırmış, medya ve iletişim alanında global bir açılım sağlayarak fikirlerin dünya çapında yayılmasını mümkün kılmıştır.
-
Firma içinde faaliyet gösteren birbirinden uzak üretim birimleri arasında koordinasyonu kolaylaştırmıştır.
-
Bilgi işlem teknolojisindeki yeniliklerin imalat sektörüne ve büro ıçal şmasına ı ve çalışma şekillerin ortaya girmesiyle birlikte, esnek üretim organizasyonlar
25
Petrol-İş, ‘ 90 Petrol-İş’, Yayın No:2, İstanbul 1990, s.409
20
çıkmasına yol açmıştır. -
ının yaygınlaşmasını Yeni ve daha rekabetçi çalışma ve üretim organizasyonlar
sağlamıştır. -
Yeni teknolojilerin etkileri yeni işler yaratmanın yanısıra, iş yok etmesi de ıflı işgücüne ihtiyaç kapsamaktadır. Çağımızın sanayi-ötesi toplumunda, vas artmaktadır.
ıran önemli bir özellik bunlar ın ortaya çıkardığı Yeni teknolojileri öncelerinden ay
yeniliklerin ve ürünlerin çok kısa bir sürede dünyanın hemen her tarafında yaygınlaşmasıdır. Kapitalist gelişme sürecinde ortaya ıçkmış belli başlı buluşların, kullanım yaygınlığına ulaştığı sürelerle ilgili bir araştırmaya göre; buhar makinesinin 150-200ıl,y televizyonun 55 yıl, otomobilin 40-55 yıl, vakum tüplerinin 25-30 ıyl, transistörün 15 yıl ve son olarakta mikro işlemcilerin 5-10 yıl olarak tespit edilmiştir. Yeni teknolojiler; tüm bu özellikleri, ortaya çıkardığı yenilikleri ve sağladığı avantajlarıyla dünya ekonomi politik sisteminin ı zamanda sistemin itici gücüdür. küreselleşmesinde en önemli sebeplerinden biri ve ayn
Teknoloji devriminin haberle şmede yarattığı olağanüstü hızlanma ve alan genişlemesi, ekonominin her kesiminde yeni olanaklar ve üretim biçimleri yaratmaktad ır. Dünyayı, yerleşen deyimiyle, “küresel köy’e döndürecek kadar küçülmesi, uzayaılmada aç yeni boyutlar eklenmesini sa ğlamaktadır. Haberin akışı artık sınır tanımıyor; televizyon ekranlarında, bilgisayar ekranlarında her an neredeyse ısnırsız haber kaynakları bireyin ıyor. karşısına geliyor, önünde yeni ufuklar aç Teknolojik devrim haberle şmeyi çok
hızlandırmakla kalmıyor, aynı zamanda küreselleştiriyor. Tıpkı bir küçük köy sakinlerinin, köyün her tarafında her an her köylüye ne olup bitti ğini bilebilmesi gibi bir durum söz konusu. Küresel köy olgusu, bunu ya şamasını ve bundan yararlanmasını becerebilenler için 27 ufuk çizgisini çok ileri iten bir olanak .
Sermayenin kar haddindeki dü şüşe ve şiddetlenen rekabete karşı koymak için, Merkez (sanayileşmiş, gelişmiş, bilgi çağına giren, sermayesiyle, kültürüyle, para birimi yoluyla dünya ekonomisine ili şkin kararlarda etkili olan ülkeler takımı) firmaları teknolojik 26 27
Kurtulmuş, a.g.e., ss.127-128 Gülten Kazgan, ‘2000 Yılına Doğru Yeni Ekonomik Düzen ve Türkiye’, 2000’li Yıllarda Türkiye Ekonomisi ve Ekonomi Öğretimi, Türkiye Ekonomi Kurumu, Ankara, 1993, ss..21-22
21
yeniliklerin ve yeni firma örgütle şmesi biçimlerinin yaratılmasında baş döndüren hıza ının durumu konuya ışık saçar ulaştılar. Alanın ölçülerinden Japonya’da otomobil firmalar
nitelikte. Dünya pazarında Japon arabaları kalite ve fiyat açısından neredeyse ‘eşsiz’ rekabet gücüne sahiptir. Ancak bu gücü sürdürmek için, arabalarda sürekli küçüklü büyüklü teknolojik yenilikler yaratarakkendilerine Pazaraçmaya çalışıyorlar. Bu işin hızı o noktaya gelmiş ki, sonunda Japon tüketicileri yenilikleri izlemekte güçlük çekip şikayete başlamışlardır, üreticilerse işin tadının kaçtığını fark etmişler. Yani teknolojik yeniliklerin 28 hızı herkesi bezdiren noktaya bile varabiliyor,ırfs rekabet gücünü koruyabilmek için .
1960’lı ve 1970’li yılların tarım teknolojisindeki Yeşil Devrim, 1980’li yıllara gelindiğinde, merkezi tarım pazarlarında egemen kılmıştır. Biyoteknoloji-gen tekni ği ise, bugün ve yarının dünyasında bu egemenliği tartışmasız kılacağa benzemektedir. GATT-UR tarım pazarlarını serbestleştirirken, patent hakkının tekel gücünü sağlamlaştırarak bunu garantiliyor. Bu alandaki yenilikler ı tpta ve ilaç sanayiinde de büyük ğde işimlere yol açacaktır29.
1.8.
Uluslararası Ticaret ve Çok UlusluŞirketler
Dünyanın çeşitli bölgelerinde çok eski zamanlardan beriısa k ve uzun mesafelerde ticaret sürdürülmüş olmasına rağmen, II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni büyük bir ısçrama ortaya çıkmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan dünya ekonomik sisteminde ı
ı
ulaş lmak istenen hedeflerin ba ş nda serbest ticaret düşüncesinin uygulamaya geçilmesi ve dünya çapında yaygınlaştırılması geliyordu. Bunu sağlamaya yönelik olarak uygulamaya konulan GATT anlaşması ile, uluslar arası ticaretin önündeki engeller tespitedilmiş gümrük tarifeleri
ve
kotalarla
azaltılmış,
sınırlandırılarak
böylece
ticari
liberalizasyon
gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Hükümetlerce uygulanan ıdş ticaret politikaları ulusal piyasalar arasındaki sınırları belirginleştirip mal akımlarını engelleyebilirler. Dış ticarete müdahalelerle uygulanan ına korumacılık, kaynakların yüksek gelir sağlayabilecekleri en çok korunan sanayi dallar
kaymasına yol açar; bu da uzmanla şmayı gelişmenin bir yolu olarak karşımıza çıkarır. 28
Kazgan, a.g.e., s. 195
22
Ulusal piyasaların ayrılması piyasa büyüklükleri arasında farklar da doğurur; dolayısıyla ımı ortaya, üretimde ölçek ekonomilerinden yararlanma, pazarlama ve teknoloji kullan
olanakları arasında bir eşitsizlik çıkmış olur. Dinamik bir dünya ekonomisi çerçevesinde de,ışdticaret engellemeleri önemli bir rol oynarlar. Eğer üretim faktörlerinin hareketliliği sağlanabilirse, koruma politikalarının sağladığı ekonomik üstünlükler başka piyasalarda da karlı bir biçimde kullanılabilir. Çok ırım fonları gibi üretim uluslu firmaların faaliyetlerindeki artış, idarecilik, teknoloji ve yat ır; politik ve ekonomik istikrar faktörlerinin ulusal sınırları aşabilmesinden kaynaklanmaktad
ile ulaşım ve iletişim alanındaki ilerlemeler bu gelişmeyi kolaylaştırmıştır. Çok uluslu firma faaliyetleri durumunda görüldü ğü gibi, üretim faktörlerinin hareketliliği, uluslar arası ticaret ımlarına dayanan ulusal d ış ticaret politikalarının bazı yönleriyle teorisinin geleneksel varsay
ilgili kuşkulara da yol açmıştır. Uluslar üstü sermayenin ve çok ulusluşirketlerin yeni ekonomi nedeniyle ı sunan ülkelerde faaliyet mobilitesinin artması, bu şirketlerin kendisine en cazip imkanlar ır. Ülkenin geli ının çözümünde göstermesine yol açmaktad şmesinde ve istihdam sorunlar ı ülkelerin çok ulusluşirketlere mali konularda yabancı sermayenin önemli bir rol oynamas
cazip imkanlar sunmasına yol açmaktadır. Gelişen ülkelerin ticaretindeki bu artışın nedenleri ile ilgili olarak, iki görüş ortaya ır. çıkmıştır. Birinci ve en önemli popüler görü ş, teknolojinin etkileri üzerinde durmaktad
Ulaştırma maliyetlerinin düşmesi ve haberleşme hızının artması dünyayı küçültmektedir.
İkinci görüş ise, ekonomik liberalleşme üzerinde durulmaktadır. Bu görüşü savunanlar GATT ve yakın zamanlarda gelişen ülkelerin tek taraflı liberalleşme tedbirlerinin rolüne değinmektedir30. ın daha büyük bir pay Küreselleşme ulusal üretim ve tüketimde ithalat ve ihracat
oluşturmasına neden olmaktadır. Toplam yatırımlarda yabancı yatırımların payını ı direkt arttırmaktadır. Küreselleşmeyle 1975 yılında 282 milyar dolar olan dünya yabanc
yatırımlar, 1983’te 2 trilyon dolara ulaşmıştır. Günümüzde dünya ticareti, dünya üretiminden %50 dahaızlhı artmaktadır. Bazı 29 30
Kazgan, a.g.e., s. 198 P. Krugman, ‘Growing World Trade: Causes and Consequences’, Brookinds Papers On Economic Activitiy, No:1, 1995, ss.337-342
23
ı daha hızlı bir şekilde yükselmektedir. Türkiye’de buna ülkelerin dünya ticaretindeki pay
örnek olarak verilebilir. 1979’da 7.4 milyar dolar olanış dticareti 1995’te 55 milyar dolara çıkmıştır. GSMH’nın oranı olarak 1979’un %16 oranından, 1994’ün %31 oranına yükselmiştir. Uluslararası şirketler giderek dev boyutlara ulaşmakta, bazılarının yıllık ciroları pek çok ulus devletin GSMH’sını geçmektedir. Örneğin; Şubat 2000’de açıklanan Dresdner Bank ile Deutsche Bank birle şmesi neredeyse 1.2 trilyon dolar tutarında bir aktif büyüklük ın GSMH’sından da fazlad ır. Şirket göstermektedir. Ayrıca bu tutar Latin Amerika’n ında oyunlarla di birleşmeleri, sermaye piyasalar ğer şirketleri ele geçirme, şirketler arası
anlaşmalar, özelleştirmenin yarattığı tekeller bunların ölçeklerini giderek devle ştiriyor. Ulusdevletin etkinliğinin en aza indiği, uluslar arası şirketlerin ekonomide egemenli ği ele geçirdiği bir sistem oluşmaktadır31. Çokuluslaşma yoluyla şirketlerin dış ülkelerde dolaysız yatırım yaparken artık ı yapmaları, sermayeyi küreselle küresel düzeyde kör planlar ştirmektedir. İkinci dünya savaşı
sonrasında ABD şirketlerinin önce Batı Avrupa’ya ve Latin Amerika’ya imalat yatırımlarıyla başlattıkları süreç, 1960’lı yılların ortasından itibaren Uzakdoğu’nun dinamik ülkelerine kaydı, bu sürece gelişmiş ülkelerde katılmıştır. 1970’li yıllarda ise, başta Japonya Uzakdoğu’nun dinamik ülkeleri devreye, bu kez kendi şirketlerinin çokuluslulaşmasıyla girdi ve dış yatırımlara geçti. 1980’li yıllara gelindiğinde, orta derecede sanayile şmiş pek çok ülke, bu arada Türkiye, bu kervana katılmıştı. 1980’deki özgürleşme sürecinde koşullar en az düzeye indirildi, üretim kesimi, ırıldı. 1990’lı yıllarla birlikte hisse payı v.b. biçimdeki kısıtlamalar büyük ölçüde kald
yerli/yabancı yatırım ayırımı kaldırıldığı gibi yabancı sermayeye devlet garantileri hukuk düzlemine taşındı32. ış, ticaretin daha fazla uluslar Tüm bu gelişmeler, ticarette patlamaya yol açm
arasılaşmasını ve genişlemesini sağlamıştır. 1970’de uluslar arası ticarete konu olan mal ve hizmet miktarı, dünya GSMH’nın %25’ini oluştururken, bu oran 1990’da %45’e ula şmıştır. Uluslar arası ticaretteki bu hızlı artış ve büyüme, ülke ekonomilerinin birbirleriyle daha fazla bağlantılı ve açık hale geldiğini göstermektedir. Uluslar arası ticaretteki bu artış ile birlikte, 31
Kazgan, a.g.e., s.157
24
dünya ticaretinin yapısı önemli ölçüde değişmiştir. Dünya toplam ihracatında sanayi ürünlerinin payı, 1965’de %61’den, 1990’da %71’e yükselmi ştir. Özellikle gelişen ülkelerin ı 1970-1990 aras ında %20’den %60’a ç ıkarak üç kat ihracatında sanayi ürünlerinin pay
artmıştır. ına yol açmıştır. Ticari alandaki bu gelişmeler, ticaretin global bir karakter kazanmas Sınır ötesi menfaat gruplarını ve değişik milletlere mensup bireyleri ıks ı çıkar bağlarıyla birbirlerine ba ğlamıştır. Ortaya çıkan bu karşılıklı etkileşim ve bağımlılık neticede, ekonomik alanda küreselleşmeye sebep olan en önemli faktörlerden biri olmu ştur. Dünya ticaretinin artması, dünya ticaretinin yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. İlk ında sanayi ürünlerinin pay ı 1965’de %61’den 1990’da %71’e olarak, toplam dünya ihracat
yükselmiştir. Tablo 1 incelendiğinde, bu artış özellikle toplam ihracatın yarısında fazlasının ın toplam ihracat ındaki sanayi mallarının oluşturduğu gelişen ülkelerde ve sanayi mallar ı payının %78’e ulaştığı Güney ve Güney Doğu Asya’da belirgindir. Sanayi mallar
ihracatının payı artış göstermekle beraber, Latin Amerika ve Afrika hala hammadde ihracatçısı konumlarını sürdürmektedir. Diğer taraftan, geçiş sürecindeki Doğu Avrupa ında sanayi mallar ının payı 1990’da önceki y ıllara oranlara ekonomilerinin toplam ihracat
düşmüştür. Yüksek gelirli ülkelerin sanayi ürünleri ihracat ı 1980’lerde %4,5 oran ında artarken, gelişen ülkelerde bu oran yıllık %7.6 olmuştur. Gelişen ülkeler grubu içinde Asya diğer bölgelere oral daha hızlı bir gelişme kaydetmiştir. Sanayi malları ihracatı Doğu Asya’da yıllık %12.4 ve Güney Doğu Asya’da yıllık %9.1 dolayında artmıştır33.
32 33
Kazgan, a.g.e., s.168 World Bank, Global Economic Prospects and the Development Countries.Washington.1992. s.65
25
Tablo1: Dünya Ticaretinin Gelişmesi 1950-1994 (Yıllık Artış Oranı ) 19501973
İSTATİSTİK KONUSU Dünya Ticareti Hacim Değer İhracat Hacmi Gelişmiş Ülkeler Geçiş Ekonomileri Gelişen Ülkeler Asyanın Yeni Sanayileşen Dört Ülkesi Alt-Sahra Afrikası İthalat Hacmi Gelişmiş Ülkeler Geçiş Ekonomileri Gelişen Ülkeler
7,7
Asyanın Yeni Sanayileşen Dört Ülkesi Alt-Sahra Afrikası
19751983
19841989
1990
19911994
-
3,1 8,9
6,4 3
4,6 8,3
3,8 -0,7
-
3,9 3,6 -1,9 12,2 -0,6
5,9 2,4 7,3 13,6 2,4
5,8 -9,5 8,7 6,2 7,7
2,8 -15 8,2 11,4 -2,8
-
2,8 2,2 7
7,9 2,9 3,3
4,8 -5,1 5,5
2,9 -13,5 11,2
-
9 -0,5
13,2 0,9
12,5 1,8
12 -2,4
Kaynak: ILO (1995): World Employment Report. Int. Labour Off. Geneva. s.21 Dünyanın en büyük 500 imalat şirketinin gelişmiş ülkeler arasında şirket sayısı dağılımı, ABD’nin 1996’da %61 iken 1991’de %31’e dü şmüştür. Japonya’nın 1996’da %7’den 1991’de %24’e yükselmi ştir. Burada seneler itibariyleşirket dağılım sayısı ABD’de ın payı üç kattan fazla artmıştır. OECD ülkelerinin neredeyse üçte bire inerken, Japonya’n
dolaysız yatırımlarının büyük kısmı en dinamik büyümeye sahip Uzakdo ğu ile Meksika ve Brezilya’ya gitmektedir. Bu alanda en az geli şmiş, en durağan ülkeler, başta Afrika ve Güneybatı Asya neredeyse hiç bir şey alamıyor. Nedeni, kar beklentisinin dü şüklüğü, rizikonun yüksekliği, kültür farklılığı v.b. Dolaysız yatırımların 1990’larda en hızlı arttığı bölgelerden biri de Do ğu Avrupa ve Orta Asya’dır. Gelişmekte olan ülkelerde (GOÜ) ıdş yatırım artışı, 1990’lı yıllarda gelindiğinde, artık Singapur, Hong Kong gibi küçük boyutlu kent devletlerinin dışına taşmıştır. İlk sırada 4 milyar dolarla Çin, onu izleyerek Güney Kore ve Brezilya geliyor. 1991’de 1.3 milyar dolar tutar ında net dolays ız sermaye yat ırımı yapan Güney Kore’nin bir özelli ği de bunların yarısının sanayileşmiş ülkelerden olması. Oysa diğer GOÜ’nün dolaysız yatırımlarının büyük kısmı (Örneğin Brezilya’nınkilerde dörtte üç oranında)diğer GOÜ’ye gidiyor, sanayile şmiş pazarlara yapılanlar sınırlı kalıyor.
26
Küreselleşme ile ekonomi ve ticarette milli devletlerin etkinlikleri ve denetimleri ortadan kalkmış ve uluslar arası şirketler belirleyici güç olmuştur. Bu şekilde uluslar arası bir pazar ortaya ıçkmaktadır. Bu pazarda insanların, malların hizmetlerin ve sermayenin önündeki bütün sınırlar kalkmaktadır. Ulaşım ve iletişim çok hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Ülkelerin birbirine bağımlı hale gelmesi, dünya üzerinde ıdş ticaretin, ihracatın ve ithalatın artmasına sebep olmaktadır.
1.9. Küreselleşme, İstihdam ve Emek Piyasaları 1.9.1. Üretimin Küreselleşmesi: Yeni Uluslar Arası İşbölümü
ı Üretimde küreselleşme, şirketlerin mal ve hizmet, üretim faaliyetlerini kurduklar ülkenin dışına çıkarabilmeleri anlamına gelmektedir. Bu da ısnır ötesi sabit sermaye
yatırımları, sınır ötesi iştirakler ve fason imalat anlaşmaları gibi yöntemlerle yapılabilir. ı maliyet, üretim faktörü, f ırsat maliyetleri bak ımından değişik Burada üretimin her bir parças
üretim bölgelerinde gerçekle ştirilmektedir. ı alanda ağ işletmeler biçiminde örgütlenmesi ve farkl ı Üretim sürecinin uluslararas
işgücü piyasalarında üretilebilmesi küreselleşmenin belirgin bir özelliğidir. Ancak bazı ürün ve hizmetlerin üretim süreci uluslararası ölçekte gerçekleşmesi, farklı ülkelerdeki farklı işgücü piyasalarına dağıtılması olanağı yoktur ya da sınırlıdır. Bu ürün ve hizmetlerin üretilmesi sürecindeki şiler nitelikleri gereği bölgesel ya da ulusal şigücü piyasalarında sağlanan işgücüyle yapılmak zorundadır. Bu işler taşınamazlar. Bu şi lere inşaat, kamu, tarım, ve bazı hizmet işleri örnek verilebilir. Bu şi lerin yapılmasında, sermaye ulusal ya da bölgesel işgücüne bağımlılığından kurtulmak ve küresel düzeyde üretim faktörlerini en çok ı işgücü mobilitesini kullan ır. İşgücü fayda sağlayıcı biçimde örgütlemek için uluslararas
mobilitesinin yönü, sermaye mobilitesinin genel yönüne terstir. Az geli şmiş ve gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş olan ülkelere doğru gerçekleşen bu işgücü mobilitesi yasal yollarla da olabilir. Bu mobilite iki önemli ve yeni niteli ta şır. Birincisi mobilitenin yöneldiği ülkenin
27
ekonomik yapısının kalıcı bir unsur olması, ikincisi ise yedek şigücü kaynağı olmasıdır. 34 Gelişmiş ülkelerin şirketleri öteden beri kendi ülkelerinin dışında ve özellikle ihtiyaç ırım yapmışlardır. 1970’li duydukları hammaddenin bulunduğu ülkelerde ve sektörlerde yat
yıllarda yaşanan iktisadi kriz ve takip eden ıyllarda yaşanan verim düşüşleri, artan korumacı ıları üretimde küreselleşme önlemler ve Doğu Asya’dan gelen rekabet bask sürecini hızlandırmıştır. Batılı gelişmiş ülkelerin sanayicileri verimlerini ve rekabet yeteneklerini ında bir dizi de artırabilmek için üretimdeki örgütlenme tarz ğişiklik yapmışlardır.
Birincisi, mal farklılaştırmasıdır ki, bu tüketici artığına el koyma ve tekelci karı elde ırıcı bir faktördür. etme imkanı sağlar. Aynı zamanda rekabet gücünü de artt ırarak İkincisi, üretimde otomasyonu artt kaliteyi yükseltmiş ve standartları
yakalamayı hedeflemiştir. ı p fason imalata Üçüncüsü, maliyetleri düşürmek amacıyla dikey entegrasyonu azalt
yönelmiş ve az stokla çalışmayı tercih etmişlerdir. Dördüncüsü, İletişim ve taşımacılıktaki kolaylıklardan yararlanarak maliyetleri ı aşamalarını başka ülkelere aktarm ışlardır. düşürmek gayesiyle üretimin baz
“Üretim örgütlenmesinin mekansal ıksıtlarını azaltan teknolojik gelişmeler de olmuştur. Mikro elektronikteki gelişmeler iletişimi, bilgi saklamayı ve işlemeyi hızlandırıp kolaylaştırdığından artık üretimi daha uzaktan ve daha süreli denetlemek, yönetmek, sipari ş alı p vermek mümkündür. Bu geli şmeler finansal sermayenin de hareketlili ğini arttırmaktadır35.” ı gibi) ulaşmak savaş sonrası ABD orijinli Ucuz doğal kaynaklara (enerji kaynaklar
şirketlerin dünya ölçeğinde genişlemesinin ilk nedeni olmuştur. Az gelişmiş ülkelerdeki hammadde fiyatları gelişmiş ülkelerdeki benzer hammadde fiyatlar ına göre düşüktür. 1969 ının yükselmesi sermaye birikiminde yap ı ile 1974 arası zaman diliminde birincil mal fiyatlar
değişimine neden olmuştur. Ucuz işgücüne, üretim birimlerinin fakir ülkelere kaydırılması ile ulaşılmıştır. Japon ı işgücü göçünü desteklemediler. Bunun yerine üretim firmaları kültürel nedenlerden dolay
birimlerini Güney Kore, Tayvan ile bölgedekiğdi er ülkelere kaydırdılar. Avrupa ülkeleri yüksek siyasi, sosyal maliyetine ra ğmen işgücünü fakir ülkelerden ithal ettiler. ABD 34
Ronaldo Munck, Uluslararası Emek Araştırmaları, Öteki yayınları, Ankara, 1995, s.311
28
ı ise, ucuz i firmaları ise, ucuz işgücünü fakir ülkelerden ithal ettiler. ABD firmalar şgücüne ılar. Bir yandan göçü te ulaşmak için iki yöntemi de kulland şvik ettiler, diğer yandan ise bazı
üretim birimlerini azgelişmiş ülkelere kaydırdılar. 1950’li yıllarda üretim sadece geli şmiş ülkelerde gerçekleşirken 1990’lı yıllarda yeni ırılan küresel i ında uluslararası küresel iş bölümü olarak adland ş bölümü yedi ülke grubu aras karmaşık bir şekilde paylaşılmıştır. Bu yedi ülke grubunu şu şekilde sıralamak mümkündür36. En Zengin Ülkeler: En zengin ülkeler grubunda ABD, Kanada, Japonya, Avustralya, ır. Dünyadaki ekonomik Yeni Zelanda, Güney Afrika ve AT üyesi ülkeler yer almaktad
faaliyetin 4/5’i bu ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir. Yeni Sanayileşen Ülkeler: İleri teknoloji kullanmada insan gücü yeti ştirmede, araştırma-geliştirme merkezleri kurmada bir hayli yol ıalp başarılı olan, fakat küresel ekonomik hiyerarşi de orta sınıfta yer alan ikinci grup. Brezilya, Meksika, Hindistan, ı olarak adland ırılan Tayvan, Kore, Singapur ve Hong Kong’dan özellikle de Asya kaplanlar ımlılıkları devam oluşan bu ülkeler teknolojik yönden hala ABD ve Avrupa Ülkelerineğba
etmektedir. Sınırlı Olarak Gelişmiş Tarıma Bağlı Ülkeler: Fakirlikten kurtulup, fabrika veya bir ına sahip olmay ı terk etme tezgah sahibi olmayı düşünüp, pirinç ve fasulye tarlalar
düşüncesinde olan Tayland, Endonezya, Malezya ve Çin bu grupta yer alan ülkelerdir. ın gelişmiş ülkeleriyle, Geçiş Sürecindeki Ülkeler: Bugün Asya ve Güney Amerika’n
yabancı yatırımı ülkelerine getirme çabasını sürdüren eski Sosyalist Do ğu Bloğu ülkeleridir. OPEC Ülkeleri: Dünya ekonomisinde önemli rol oynayan ğço unluğunu Ortadoğu ülkelerinin oluşturduğu OPEC ülkeleridir. OPEC ülkeleri, sanayi ürünleri ithal edebilecek ına rağmen, kendi sanayilerini kuracak bilim ve mühendislik gelir düzeyine sahip olmalar
temelinden ne yazık ki mahrumdur. Yoksul Ülkeler: Dünya ekonomisinin hammadde merkezi durumunda olan ve 40’a yakın ülkeyi içine alan Afrika ve Güney Amerika ülkeleridir. En Yoksul Ülkeler: Bu son grupta Afrika’daki az geli şmiş 47 ülke yer almaktadır. 35 36
DPT, a.g.e. 1995, s. 11 Campell,D.‘Foreing Investment,Labour Immobility and The Quality of Employment’, International Labour Review,1994, Vol.133.
29
Birkaç ilkel hammadde ihraç etseler de, dünya ülkeleriyle ekonomikşkileri ili yok denecek kadar azdır. Bu yedi ülke grubu arasındaki uluslar arası ticaret, karşılıklı ekonomik bağımlılığın itici gücü olmuştur. Uluslararası ticaret arttığında, ekonomiler daha bağımlı hale gelmiştir. Uluslararası ticaret işgücü piyasalarının karşılıklı bağımlı hale gelmesinde en önemli ve belirgin faktördür. Çünkü, bir bölgedeşgücünün i üretimi, diğer ülkelerin tüketimine bağlıdır. Şüphesiz, bir ulusal ürün daha fazla ticarete konu olursa, ulusal şgücü i piyasası gittikçe dünya ekonomisindeki di ğer bölgelerin tüketim tarzlarına bağlı hale gelebilir. Dolayısıyla bugün ulusal şigücü, yabancı işgücüyle yurtiçi şigücü piyasasında rekabet etmektedir. Uluslararası işgücü mobilitesinin bir di ğer yönü kadın işçilerdir. Özellikle Latin Amerika ülkelerinde kadın i şgücünün uluslararası mobilitesi artmaktadır. Bu artışın nedeni sadece kadın işgücünün ‘daha uysal’ ve daha az sendikala şmasından kaynaklanmaz. Artış ınlara aynı zamanda cinsiyete dayalı iş bölümüyle yalından ilgilidir. Hizmet sektöründe ‘kad ıcılığı gibi işlerin göçmen kad ın ait’ işlerden olan temizlikçilik, ev hizmetleri, çocuk bak
37 ışı diğer yandan etkiler . Benzer işçiler tarafından yapılmasına yönelik artan istek bu art
gelişmeler Asya ülkeleri içinde geçerlidir. Finansal dışa açılma, yani sermaye hareketinin serbestle ştirilmesi de üretimin küreselleşmesini kolaylaştırmaktadır. GATT’ın Uruguay müzakerelerinde geli şmiş ülkeler ılıkta bütün ülkelere serbestle finans sektöründe, özellikle bankac ştirme politikalarını telkin
etmektedir. Doğrudan yabancı yatırımların sektörel dağılımları zaman içinde değişim göstermiştir. 1950’lerde birincil metalarda ve tabii kaynak-yo ğun sektörlerde yoğunlaşan doğrudan yabancı yatırımlar, son yıllarda hizmet ve teknoloji yo ğun imalata yönelmiştir. ı özellikle gelişmiş ülkelerde büyümektedir. Bu Hizmet sektörünün GSMH’daki pay
da iletişim ve enformasyon teknolojisindeki ızl h ı gelişmenin bu sektörün sunduğu hizmetlere talebi arttırmasının bir neticesidir. Doğrudan yabancı yatırımların hizmetlerde yoğunlaşmasının bir sebebi, hizmetlerin ço ğunun ihraç edilememesidir. Avrupa Toplulu ğu ülkelere hizmetlerde en çok do ğrudan yabancı yatırım yapılan bölge durumundadır. 37
Munck, a.g.e., s.316
30
Doğrudan Yabancı Yatırımların oldukça büyük bir kısmını gelişmiş ülkelerin
şirketleri yapmaktadır. ABD, Almanya, Fransa,İngiltere ve Japonya’nın 1985-1989 yılları 38 ı %80 civarındadır . arasında toplam kaynak ülkeler içindeki pay
Doğrudan yabancı yatırımların coğrafi dağılımında iki eğilim dikkati çekmektedir. Birincisi ABD, AT ve Japonşirketlerinin kendi aralarında yaptıkları doğrudan yabancı yatırımların artmasıdır. İkincisi ise bu ülkelerin şirketlerinin gelişmekte olan ülkelerde ı pazarlarda doğrudan yabancı yatırımlara hız vermeleridir. Bunun sebebi ise yabanc
ihtisaslaşmanın sağladığı etkinlikten yararlanmak ve gümrük ve gümrükışdı yöntemlerle uygulanan korumacılığı aşmaktır. 1980’lere kadar ABD en çok do ğrudan yabancı yatırım yapan ve yapılan ülke idi. 1980’lerden sonra ise, AT ve Japonya sahneyeıkt ç ı. AT’nin tek ülke olma yolunda ıhzlı adımlar atması Japonya’da ise yenin değerlenme eğilimi ve korumacılık tehditlerine maruz kalması onları doğrudan yabancı yatırım yapmaya sevk etti. ABD, AT ve Japonya dünya ticaretinin yarısını yapmakta olmalarına karşılık bu ülkelerin şirketleri doğrudan yabancı ımların %80’ine kaynakl ık etmektedir. yatırımda hem mevcut stokun hem de ak ılan doğrudan yabanc ı ABD, Orta ve Güney Amerika’daki birçok ülkeye yap
yatırımlar konusunda temel kaynak ülkedir.İstisna olanak Peru ve Brezilya’da ABD’nin yerini AT almıştır. NAFTA anlaşmasının olgunlaşmasıyla ABD’nin Meksika’daki do ğrudan yabancı yatırımlarını arttırması beslenmektedir. Hong Kong, Tayland, Tayvan, Singapur ve Güney Kore’de Japon menşeli doğrudan yabancı yatırım hakimiyeti söz konusudur.
1.9.2 Artan İşsizlik Günümüzde işsizlik sorunu önemli bir politik sorun olma özelli ğini sürdürmektedir. Gelecek yüzyılda çözümlenmesi gerekecek en büyük sorunun dünya çap ında işsizlik oldu ğu kabul edilmektedir.
38
DPT. a.g.e. 1995. s. 91
31
İşsizliğin temel nedenleri olarak: a) Çalışma gücü ve arzusu olmasına rağmen bireylerin çalışabilecek bir şi bulamaması; b) Mesleki beceri ve yetene ğe uygun bir iş bulamaması; ıların çoğalması, hizmet c) İstihdamın yapısının değişmesi sonucunda beyaz yakal sektörüne geçiş, kalifiye işçiliğin çoğalması gibi nedenler dolayısıyla işgücü talebinin sınırlanması; d) Açık işlere uygun işgücü bulunamaması; ı; sıralanabilir. e) İşgücü arzının, işgücü talebinden fazla olmas
1973 yılından bu yana birçok sanayile şmiş ülkede işsizlik oranları yükselmiştir. Batı Avrupa ülkelerinde son 22 ıylda işsizlik oranı %10’ları aşmıştır. AB ülkelerindeki şisizliğin bir özelliği de ABD ve Japonya’nın tersine bir durum olan uzun süreli şsizli i ğin bulunmasıdır. Batı Avrupa’daki yüksek şisizlik oranı kalkınma hızının önceki yıllara göre ıyor. Bu özellik, ş düşük düzeyde seyretmesinden kaynaklan isizliği önleme yöntemlerinde
farklılıklar doğurmaktadır39. Hizmet akdinin feshindeki tazminatlar, ihbar süreleri, şsizlik i sigortası yardım tutarı ve sürelerindeki farklılıklar, işsizlik süresini etkilemektedir. Dünyan ın gelişmiş bölgelerinde ve özellikle sanayileşmiş AB ülkelerinde şi sizliğin 1970’li yıllardan bu yana artış ında ortaya ç ıkan petrol krizi, hammadde sorunlar ı, demografik göstermesi, 1973 sonbahar ı çok uluslu şirketler ve küreselle nedenler, teknolojik geli şmelerin üretime uygulanmas şme ıklanmaya çal ışılmıştır. Ayrıca son olgusunun meydana getirdi ği ekonomik faktörler ile aç
23 yıl içinde dünyanın birçok ülkesinde ekonomik durgunluk ya şarken, enflasyon ve düşük büyüme hızı, istihdamı olumsuz yönde etkilemiştir. Dünyanın birçok bölgesinde istihdam ko şullarının bozulması ile birlikte, dünya ekonomisindeki göreli düşük büyüme ve ülkeler arasındaki büyüme oranlarındaki büyük farklılık, sürmekte olan küreselle şme süreci hakkında istihdam açısından bazı endişeler doğurmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, geli şmiş olan ülkelerden yapılan ithalatın da artması gelişmekte olan ülkelere şi kayıplarının artmasına neden olmaktadır. Gelişmiş sanayi ülkelerinden, gelişmekte olan ülkelere yapılan ticaret ve sanayi yatırımlarının gelişmiş 39
Hanami. T, ‘Globalization, Employment and Social Clauses’ 1st World Law Conference; Brussels;
32
sanayi ülkelerdeki şisizliğin artmasına ve kalifiye olmayan şiçilerin ücretlerinin düşmesine neden olduğu ileri sürülebilir. Batının endüstri toplumlarında günümüzde en fazla dikkati çeken sorun, ekonomilerin şi sizlikte kaydettiği başarısızlıktır. Bu başarısızlığın devam edeceği yönünde yaygın bir kanaat vardır. Ayrıca 1973 yılından itibaren OECD ülkelerinde ki şi başına yurt içi hasıla artış hızının düşmesi, yaşanan ikinci petrol krizi, 1980’lerden sonra baz ı ülkelerdeki negatif büyüme, şisizlik oranının artmasının dış etkileri olarak ortaya çıkmıştır. Bu dış etkenlerin dışında aşağıdaki gelişmeler de istihdamı olumsuz yönde etkilemiştir: ınan vergiler, sosyal güvenlik yard ımlarının işgücü a) İşgücü maliyeti, ücretlerden al
verimliliğinden daha hızlı artmakta olması; b) İşgücü verimliliğinin daha hızlı arttığı hizmetler sektörlerinde istihdam ış ve çalışanların sayısı gittikçe azalmakta genişlerken, imalat sanayinde emek talebi azalm
olması; ının, azalmakta olan milli gelirin c) Kamu yönetimi ve sosyal güvenlik harcamalar ı; önemli bir bölümünü kapsamas ıcı politikalar d) Devletçe yürütülen enflasyonla mücadelede ekonomiyle ilgili daralt
uygulanması; e) Küreselleşmenin gündeme getirdiği i şletme ve işletmeler arası ilişkileri etkileyen büyük organizasyon değişiklikleri. ı, Küreselleşmenin belirgin vasıflarından biri, orta yönetim kademelerinin azalmas ılımı, teşvike dayalı ve daha geniş iş tarifleri, ‘otoritede ademi merkeziyet’ veya yetki ğda
şirketlere has ücret sistemlerinde somutla şan yeni bir yaklaşımın yaygınlaştırılmasıdır. İş organizasyonu değişikliğinin başlıca özelliği ise, çekirdek şiçiler için daha yüksek ücret ve menfaatler, kesin birşekilde bir çekirdek ve çevreselşgücü i ayrımı, yaşlanmış, az vasıflı ve yi ile somutlaşan kapalı bir şirket içi işgücü piyasası modelinin su yüzüne çıkmasıdır40. ışma biçimlerine, alt Küreselleşmenin sonucu olan bu türşi organizasyonu, atipik çal
işverenliğe, esnek çalışmaya ve ücretlerde esnekli ğin uygulanmasına yol açmıştır. Küreselleşmenin sonucu olarak, artan rekabetin tüm dünya için giderek artan istihdam ı görüşler savunmaktad ır. olanağı yaratı p yaratmayacağı konusunda, ekonomistler farkl
1996;p.189
33
ınlar, İşsizlikten en çok etkilenen kesimin gençler, kad yaşlılar, yabancılar,
göçmenler, mesleki bilgisi ve becerisi yetersiz olan şçiler i ve özürlülerdir. Eskiden şi sizliğin nedeni kişinin tembelliği, yetersizliği kabul edilirken, günümüzde şsizli i ğin sorunu toplumun çözülmesi gereken bir sorunu olarak kabul edilmektedir. İşsizliğin nedenleri ise, ıdır. daha çok uygulanan ekonomik ve sosyal politikalarda aranmal Sonuç olarak, küreselleşmenin sonucu olan artan rekabetin istihdam olana ğı azaltılacağı konusuna pek olumlu bakılmamaktadır. İşsizlik sorunu günümüzde geli şmiş veya gelişmekte olan birçok ülkeyi tehdit eden bir sorun niteli ğini korumaktadır.
1.9.3. Enformal Sektörün Gelişmesi ve Enformal İstihdam Kayıt dışı istihdamın (enformal sektör) genelde kabul edilmi ş bir tarifi bulunmamaktadır. Kayıt dışı sektörün yapısal özelliklerinin ne olduğu, ne işlediği ve bu sektörü belirleme konusunda bir kavram karga şası yaşanmaktadır. Kavram konusunda çok değişik terimler kullanılmaktadır. Enformal ekonomi yanında “yeraltı ekonomisi” ışı ekonomi” (İllegal Economy), düzensiz ekonomi (Underground Economy), “yasad ılmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), (Irregular Economy) gibi kavramlar kullan
kayıt d ışı istihdam sektörünü, gelişen ülkelerde şi olanaklarının yaratılmasını sağlayan bir istihdam olarak görmüştür. Günümüzde kırsal kesimde yaşayan nüfus her yıl kentlere göçler yoluyla akmaktadır.
Ancak
kentlerdeki
formel
sektörlerde
istihdam
ı olanaklar sınırlı
ı özel teşebbüs işyerlerinde, varsa kamu bulunmaktadır. Kentlerdeki, istihdam olanaklar
işletmelerinden oluşmaktadır. Kamu işletmelerinin gittikçe özelleştirilmeye tabi tutulması da bu işletmelerdeki istihdam olanaklar ını azaltmaktadır. ının ortaya çıkardığı Özel sektör işyerlerinde ise konjonktürel dalgalanmalar ısındaki değişmeler ekonomik krizler ve teknolojik geli şmelerin sonucu, istihdam yap
işgücü taleplerini azaltmış, kente göç eden şigücü de işsizlik sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. ır. Gelişen Gelişen ülkelerde şi sizler bu nedenle enformal istihdama kaymaktad
40
a.g.e., s.193
34
ının en önemlisini enformal istihdam olu ülkelerde istihdam sorunlar şturmaktadır. Ayrıca
günümüzde modern sanayi ve hizmet sektörlerinin istihdam ğsa lamadaki yetersizliği de ına ve yayılmasına neden olmu enformal sektörün ekonomi içinde sürekli olmas ştur.
Kırsal kesimden kente göç eden bu fazlaşgücü, i kendi çalışabileceği işi kendi yaratmak durumunda kalmıştır. Bu da modern sektör ıdşında kalan işgücüne istihdam olanağı sağlamıştır. Modern sektörde şie girmekteki zorluklara kar şılık, enformal sektördeki işe girme kolaylıkları bu sektörün istihdamının özelliğini yansıtmaktadır. Uzun yıllar enformal sektörü geçici bir olay olarak değerlendirilmiş ve bu sektöre fazla bir ilgi gösterilmemiştir. Ancak zaman içinde modernşletmelerde i enformal sektör ıştır. işçisine iş bulma olanağı oluşmayınca, bu kavram toplumsal önem kazanm ın 1970’lerde ABD’nin bazı bölgelerinde toplam şigücündeki enformal istihdam
%17’den %19’a yükseldiği tespit edilmiştir. (ILO) Bu gelişme diğer sanayileşmiş ülkelerde görülmektedir. 1980’li yıllardan sonra başlayan ekonomik kriz ve küreselle şmenin getirdiği ıştır. uluslararası rekabet gelişen ülkelerde enformal sektörün daha da büyümesine yol açm
Gelişen ülkelerde şi güvencesinin olmaması, reel ücretlerin düşürülmesi ve istihdamın daralması bu sektörün yayılmasını daha da hızlandırmıştır. Ayrıca bu ülkelerdeki şisizlik sigortası ve diğer gelir sağlayıcı süreçlerin olmaması nedeniyle de şi çiler için enformal sektör istihdamın bir alternatifi olarak ortaya çıkmıştır. ında ı %56’ya Latin Amerika ülkelerinde 1980–1987 aras enformal sektör istihdam
yükselmiş aynı dönemde toplam tarım dışı istihdam ancak %30 artmıştır. Afrika’nın Sahara bölgesinde enformal sektörünılda y %6–7 oranında artığı görülmektedir. Dünya Bankası tarafından hazırlanan bir raporda, dünyada 2 milyar insan ın düşük gelirli ekonomilerde yaşadığı ve ayrıca, dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin işsiz ve %15’lik bir bölümünün formel sektördekişletmelerin i maliyetlerinin düşürülmesi baskısı, esnek çalışma ve üretim metotlarının uygulanması ile bazı üretim bölümlerinin alt ıda işin yaratılmasına yol açtığı bilinmektedir. işverenlere(taşeron) verilmesinin daha az say
Bazı üretim bölümlerinin alt işverene verilmesi, alt şiverenlerin önemli bir kısmının ışan enformal sektörü oluşturması yol açmıştır. Ancak bu gelişmeler, formel sektörde çal
ı işçilerin iş güvencesinden yoksun kalmas na, büyük ölçüde şiçi-işveren ilişkilerinin
35
kuralsızlaştırılmasına (deregülasyon) ve şiçilerin geçici hale getirilmesini doğurmuştur.
1.9.4. Esnek Çalışma ışmalar endüstri Geçmiş yüzyıllardan bu yana çalışma süreleri üzerindeki tart
ilişkilerinde daima güncelliğini korumuştur. Roma İmparatorluğu devrinde, o dönemin ışma süresini şöyle bir formüle toprak rejiminde serflerin toprak köleleri için günlük çal
bağlamış olduğunu görürüz: “Köleler çal ışırlar ve uyurlar”. Orta ça ğlarda Osmanlı ışma süresi genellikle ve baz ı İmparatorluğu’nda Lonca-Gedik düzeninde günlük çal
istisnalar dışında “çalışma seher vakti başlar ve akşam ezanına kadar devam eder”şeklinde idi. Avrupa’da ise, emek esnekli ği kavramı ilk olarak 1973 yıllındaki petrol fiyatlarının ı
ı
ı
ı
ani art şlarla patlak veren ekonomik krizin bir sonucu olarak 1970’lillar y n ortalar nda gündeme gelmiştir. Bu çalışma formülleri, çalışma sürelerinin ne kadar uzun oldu ğunu ışma süreleri, büyük ölçüde mücadeleler ve göstermektedir. Günümüzde uygulanan çal
tartışmaların sonucunda elde edilmiştir. Esnek iş süreleri zamanımızın bir buluşu değildir. Esnek çalışmanın en eski ve yaygın biçimde uygulanan şekli olan vardiya çalışma yüzyıldan fazla bir süredir bilinmektedir. İş sürelerinin esnekleştirilmesi konusu son 8–10 ıylda giderek artan bir oranda önem kazanmıştır.
İşçinin kişisel çalışma süresi her ne kadar şiyeri süresi içinde ise de, bunlar birbiriyle aynı değildir. Esnek çalışma, işçilerin değişik çalışma süresinin eşit olmasını ifade etmektedir.İş sürelerinin kısaltılması da, çalışma sürelerinin esnekleştirilmesi demek değildir. Örneğin, çalışma sürelerinin veya genel tatil günlerinin artırılması iş süresinin esnek olmayan bir şekilde kısaltılması olayıdır. İşyeri çalışma süresi ile kişisel çalışma ıdır. süresinin ayrılması devamlı veya en azından uzun bir süre için geçerli olmal
İşyerinin olağanüstü durumlarında alınan geçici önlemler, örneğin, fazla çalışmaksızın
geçici
olarak
yardımcı
elemanların
çalıştırılması
iş
sürelerinin
esnekleştirilmesi demek değildir. Ayrıca genellikle periyodik veya geçici olarak artanş i yükünün ek iş gücü ile üretilen sezon ve kampanyaşleri, i bir süre için açık olan mevsimlik oteller, hasat döneminde ek şigücü çalıştıran tarım işletmelerindeki çalışmalar, iş
36
sürelerinin esnekleştirilmesi demek değildir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve günümüzde meydana gelen modern teknolojik gelişmeler, işgücünün şeklini ve yapısını değiştirmiştir. 1970’lere kadar yaygın olan kitlesel üretim ile iş bölümünü ve tam günlü standart istihdam şeklini benimseyen “Fordist Üretim Yapısı” geçerliliğini kaybetmeye başarmıştır. Günümüzde teknolojilerin süratli olarak geli şmesi, arz-talep değişiklikleri ve ışma yöntemleri, çal ışma saatlerini bu üretim konjonktürel dalgalanmalar ve yeni çal
sürecine uydurması zorunluluğunu ortaya koymuştur. Esnek çalışmanın yaygınlaşmasının önemli bir nedeni de, ekonomideki durgunluk ve işsizliktir. Genel olarak dünyada ekonomik büyümeızlar h ı zayıflamakta ve işsizlik artmaktadır. Bu nedenle hükümetler, esnekli ği istihdamı arttıran ve işsizliği azaltan bir tedbir olarak görmekte ve te şvik etmektedir. Ayrıca iş kolunda ve sektörel yapıda meydana gelen değişikliklerin de bu yönde etkisi vardır. Endüstri ötesi topluma geçerken, sanayi sektöründekiş gücü i azalmakta ve ış, hizmet sektöründe şigücü artmaktadır. İşte bu hizmet sektöründeki art çalışma
sürelerinin arttırılmasına ve farklılaşmasına en uygun ve yaygın bir çalışma şeklini gündeme getirmektedir. Bu sektörde esnekle şme modelleri, diğer sektörde de bazı ı düzeyde rekabet uygulamalara vesile olmuştur. Ayrıca gerek ulusal gerekse de uluslar aras
şartlarının artması da, esnekliğe zorlayan sebepler arasındadır. Esnek iş sürelerinin uygulanmasının en önemli ve en sık karşılaşılan nedeni, toplu iş sözleşmeleri ile iş süreleri kısaltılmasına rağmen işletme çalışma sürelerinin aynı kalması veya arttırılması isteğidir. Bu şekilde özellikle büyük harcamalarla konulan üretim kapasitelerinden tam olarak yararlan ılması veya daha da iyile ştirilmesi amaçlanmaktadır. ı olması nedeni ile i Yeni teknolojilerin pahal şin gereği olarak üretime ara verilmesi
olanaksız işletmelerde üretimin sürekli olması için de esnek çalışma gerekli olabilmektedir.
37
İKİNCİ BÖLÜM KADINLARIN ÇALIŞMA HAYATI 2.1. Kadının Çalışma Yaşamı: Tarihsel Gelişimi ın Çalışma hayatında özel olarak ele alınması gereken bir sosyal grup, kad
işgücüdür. Çalışma yaşamında kadın incelemeye alındığında, konu, süreç içinde, toplumsal ilişkiler ve kadının toplumdaki konumu üzerine de ğerlendirmelere kaymaktadır.41 Kadınların
işgücü piyasasında yer almaya başlamaları değişik kuramları da ortaya
ıları çıkarmıştır. Bazıları olayları tamamen cinsiyet ayrımcılığı boyutuna indirgerken, baz
da, dünya görüşlerinin kadına biçtiği role göre konuya yaklaşmaktadırlar. ı kuramına göre kad ını üretimdeki rolü, toplam emek arz ı Neo-klasik emek piyasas ve bu emeğe olan talebe bağlıdır. Kadın işgücü beceri düzeyi ile elde etti ği marjinal ır. Eğer kadınlar göreli verimliliğine bağlı olarak istihdam edilmekte ve ücretini almaktad
42 olarak düşük ücret elde ediyorlarsa bunun nedeni becerilerinin nitelikleridir ına karşı çıkmakta, eme Marksist kuram ise, neo-klasik emek kuram ğin sadece bir
meta olmadığını, girişimci tarafından talep edildiğinde meta haline geldiğini ileri sürmektedir. Toplumsal ısnıfların ve bunların üretim faktörleriyle olan ilişkilerini öne çıkaran Marksist görüş, emek piyasasını üretim alanı, evi de tüketim ve yeniden üretim alanı olarak tanımlayarak, kadınların evde yaptıkları işleri üretim çerçevesinde soyutlamaktadır.43 Emek piyasasının tekdüze bir yapıya sahip olmadığını öne süren ayrımlaşmış emek piyasası kuramı, işgücü piyasasının farklı tabakalardan oluştuğu görüşünü esas alarak, çalışma koşullarının ve davranış kurallarının farklı olduğu alt piyasa ve farklı süreçlerin olduğu yapılardan söz etmektedir. Birincil şi gücü piyasasında eğitimli, nitelikli işgücü uygun koşullarda istihdam olanağı bulurken, ikincil piyasada ise bu piyasadaş ibulamayan 41
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müd., Bankacılık Sektöründe Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık, KSSGM Yayın Ankara, Ocak 2000, s.7 42 KSSGM, Yeni Üretim Süreçleri ve Kad ın Emeği, KSSGM Yayını, Ankara, 1999, s.28-29 43 a.g.e.s., 28
38
işçiler güvencesiz koşullarda, daha düşük ücretle iş bularak istihdama katılabilmektedirler. Genellikle kayıt dışı istihdam oluşturan bu yapıda, büyük oranda kadın işgücü istihdam edilmektedir. Kadın işgücü, erkek işgücüne kıyasla eğitim yetersizliği ve karşılaştığı çeşitli engeller nedeniyle ikinci piyasadaki ucuz ve güvencesiz i arzını oluşturmaktadır. şgücü Çalışma yaşamında kadın sorununa farklı bir bakış sergileyen ve kadınların kendi içlerinden doğan feminizm akımının da kadın istihdamına ilişkin farklı görüşleri ılıklar bulunmaktadır. Kendi içerisinde de farkl bulunan hareketin konuyla ilgili
yaklaşımları yıllar içerisinde değişik boyutlar kazanmıştır. Cinsiyet ayrımcılığına kadın-erkek arasında siyasal, toplumsal ve ekonomikşeitliği ız Devriminden sonra kad ın özgürlüğünün, kadınların savunan feminizm hareketi, Frans ının savunulmas ı biçiminde kendini göstermi seçme ve seçilme ile mülkiyet hakk ştir. Bu
dönemden 1960’lı yıllara kadar daha çok iyi ğeitimli kadınlar arasında taraftar bulduysa da, 1968 sonrası geniş bir tabana yayılmıştır. Bu akımın oluşmasında kadının toplum içinde var olan ‘ikinci kişi’ olma yargısını yıkma arzusu vardı.44 Kadınların sürekli erkeklerle birlikte ifade edilmesinin bir norm haline geldi ğini ından toplumda kad ının biyolojik rolünün çocuk vurgulayan feministler, erkekler taraf
doğurması,
sosyal rolünün
ise
çocuk
yeti ştirmesi
olarak
algılanmasına karşı
çıkmaktadırlar.45 ınması gerektiği konusunda Kadın işgücü piyasasında ayrı bir cinsiyet olarak ele al
çok sayıda epistemolojik yaklaşım bulunmaktadır. Feminist akımlarda cinsiyet temelli ayrımcılıkta kendi içinde farklılıklar göstermektedir. Akılcılığa dayalı feminist kavramlaştırmalar, cinsiyet ayrımından kaynaklanan eşitsizliği vurgularken, bu eşitsizliğin ortadan kaldırılması gerektiğini savunmaktadır. Köktenci feminizm ise, cinsiyet farkl ılığını ılığın giderilmesini de kabul etmekte, ancak bu farkl ğil, yüceltilmesi gereken bir de ğer ında son yıllarda ortaya çıkan post modern feminist olduğunu benimsemektedir. Bunun yan
yaklaşım ise, farklı kadın kimliklerinin nasıl ortaya çıktığını sorgulamaktadır.46
44
45 46
Ayşe Sevim, ‘Medeni Kanun Kabulüne Dek Türkiye’de Feminizmin Nabz ı Atıyor muydu?’ (Çevirimiçi) http:/www.netpano.com/feminizm.htm, 27.11.2002 Adam Kuper, Jessica Kuper,The Social Encyclopedia, Routledge, London, 1996, s.916 KSSGM, a.g.e. Yeni Üretim Süreçleri ve Kad ın Emeği, s.280
39
2.1.1. Sanayi Devrimi Öncesi Dönemde Kadın İstihdamı İlkel toplumlarda insanlar ba şlangıçta yerleşik olmayan göçebe bir yaşam içinde ı avcılık ve toplayıcılık yaparak yaşamalarını sürdürürken, bu süreçte kad nlar önemli roller üstlenmişlerdir. Etnografik kalıntılara bakan toplumbilimciler, bu dönemde erkeklerin ımı avcılık yaparken, kadınların bazı tohum bitkilerinin yetiştirilmesi ve çanak-çömlek yap
gibi işlerle ilgilendiklerini saptamışlardır.47
İlkel dönemde sınıfsız ve sömürünün olmadığı bir toplum yapısı vardır. Kadınerkek arasında iş bölümü de bu dönemde ortaya ıktçı.48İçinde bulunulan koşullar kendiliğinden oluşan doğal iş bölümünde üretimde etkin olan kad ın, evin yönetimini de üstlenmiştir. Üretimde zamanla meydana gelen de ğişmeyle üretim faaliyetlerinden ilk olarak kadınlar ve yaşlılar çekildi. Kadın giderek ev şi leri ve çocuk bakımıyla ve basit işlerle uğraşmaya başladı. Kadın emeği böylece süreç içerisinde ikinci plana düştü.49Tarımda sabanın icadı ve tekerleğin tarım alanındaki faaliyetlerinde de kullanılmaya başlanması geçmişte ortak yapılan tarım faaliyetlerini ‘erkek işi’ haline getirmiş, çömlek yapımında da tekerleğin kullanılması ile bu alan da erkeklere geçmi ştir. ın erkek aras ındaki denge, erkek lehine Böylece insanlık tarihinde ilk kez bu zamanda, kad
değişmiştir.50 Yerleşik düzene geçişten X. yüzyıla kadar süren dönem ‘aile ekonomisi ve kölelik düzeni’ olarak nitelendirilmektedir. Bu dönemin özelli ği işgücünün aile bireyleri ve köleler ı
ı
ı
ı
ı
taraf nda karş lanmas ve her iki durumda da bir ücretin söz konusu olmas d r. X-XV. ı yüzyıllar arasındaki dönemde ‘Feodal Düzen’ egemendi. İşlediği toprak ve üretim araçlar üzerinde mülkiyet değil kullanma hakkı olan serfler, aile üyeleriyle beraber çalışmak 51 ılar. zorunda olduğundan kadınlarda doğrudan çalışma faaliyetine dahil olmaktayd
47
48
49
50
51
TİSK, Çağdaş Sanayi Merkezinde Kadın İşgücünün Konumu: Bursa Örneği, TİSK Yayını, Ankara, 2002, s.17 Hülya Karataş, İktisadi Hayatta Kadın ve Sorunları, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1989, s.27 Serap Döner, Kadını Aile ve Çalışma Yaşamındaki Konumu ve İçinde bulunduğu Görev İkilemi, İ.Ü. Sosyal Bilimle Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1999, ss.4-5 Bengü Usal, Kadın İstihdamı Üzerine AB-Türkiye Karşılaştırılması, İ.Ü, Sosyal Bilimle Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1996, s.8 Ömer Zühtü Altan, Kadın İşçiler ve Türkiye’de Kadın İşçilerin 1475 Sayılı İş Kanunu İle Korunması, Eskişehir, 1980, ss.14-16
40
ı ya da anneleri 17. yüzyılda madencilik bölgelerinde ıkz ve erkek çocuklar babalar
ile maden ocaklarını ağzına, bazen de yer altında çalışmaya gidiyorlardı. Kadınlar ışmak zorundayd ı. Ev içi işlerde, atölye ve madenlerde, evlenmeden önce de sonra da çal
balıkhanelerde, tarlada, çiftlik atölyelerinde her türlü işte çalışmaktaydılar. Aldıkları ücrette erkeklerden çok düşüktü zaten ortaçağdan itibaren çalışma saatlerinin uzunluğu da gün doğumundan gün batımına kadar devam ediyordu. Londra’da sabah alt ıda başlayan çalışma saati, akşam sekizde sona ermekteydi ve ara dinlenmesi gibi bir uygulamada yoktu. Bu dönemde kadınların neden bu güç çalışma koşullarında razı oluklarını, çalışan bir genç kızın şu ifadesi daha iyi açıklamaktadır;’ ücret yüksek değil, fakat çorba tenceresinin kaynamasına yardım ediyor’.52
2.1.2. Sanayi Devrimi Sonrası Dönemde Kadın İstihdamı Sanayi Devrimi ile birlikte kadınlar işçileşmişlerdir. Bu süreçte ekonomik ve toplumsal pek çok sorun ortaya ıçkmış ve yeni düzene karşı başkaldırma ve mücadelelerde başlamıştır. Bu gerilimli ve çatışmaların yaşandığı iş yaşamında, kadınlar ve çocuklar, yetişkin erkek işçilere oranla daha uysal ve güçsüz görülerek tercih edilmeyeşlanm ba ıştır. Bu olay kadınların işçileşmesinin ilk nedenidir. Di ğer bir neden; teknik gelişmelerin, üretim sürecini kolaylaştıran makinelerin, oluşan iş bölümü ve uzmanla şmanın kadın ve çocuk emeğinden yararlanmayı kolaylaştırmasıdır. Üçüncü bir neden de, özellikle ı İngiltere’de kadınların Sanayi Devrimi öncesinde çal şma yaşamı içerisinde önemli ölçüde yer almalarıdır. Sanayi Devrimi, önce ücret kar şılığında bir iş ilişkisine dayalı olarak
bağımlı çalışan ve adına ‘işçi’ denen kesimin oluşmasını ve yaygınlaşmasını sağlamış, daha ınları ve çocuklar ı sonra da yukarıdaki gerekçelerden de kaynaklanan nedenlerle kad
çalışma yaşamı içerisine çekmiş ve ilk kez “kadın ve çocuk işçi” kavramlarının doğmasına yol açmıştır. ın faal birer öğesidir. Kadınlar, tarihin ilk dönemlerinden beri ekonomik hayat ılın sonlarında İngiltere’de Kadınların çalışma yaşamına ücretli olarak girmesi, 18. yüzy
52
Herbert Heaton, Avrupa İktisat Tarihi 1, (çeviren: M. Ali Kılıçbay ve Osman Aydoğuş), Teori Yayınları, Ankara, 1985, ss.340-341
41
ılması, ığı toplumsal başlamış; Avrupa’ya ve dünyaya yay sanayi devriminin yaratt
değişimle olmuştur. Kadınların ekonomik faaliyetleri, önceleri; sava ş dönemleri haricinde, tarım kesiminde, çoğunlukla da kendi şiletmeleri ile sınırlı kalmıştır. Sanayileşmiş ülkelerde ise kadının tarım dışında istihdamı yüksektir. Çağdaş toplumlarda artan şi bölümü ve uzmanlaşma çalışma yaşamının belirleyici özellikleri olmuştur.2 Çalışma yaşamının bugünkü duruma gelmesi bu şekilde uzun bir süreçten geçmiştir. 1844’te İngiltere’de 13 yaşından küçüklerin fabrikalarda 6,5 saatten fazla ınlar da çalışmamaları ve günün diğer yarısında okula devam etmeleri kabul edildi. Kad ıştırılabileceklerdi. 1850’de 13 ya haftada en fazla 69 saat çal şında küçüklerle, kadınların
yeraltında çalışmaları yasaklandı ve bu uygulamaları denetlemek için müfettişler ışma düzenlemeleri her tür şiyerini kapsayacak görevlendirildi. 1860’dan itibaren de çal
şekilde genişletildi.53 ı ekonomilerinde sanayile 19. asırda hemen hemen bütün bat şme süreci tekstil
sanayi ile başladığından, kadın işçiler ücretli endüstri işçilerinin önemli bir bölümünü oluşturmuştur. 20. asrın yarılarına kadar erkek ücretli şiçiler artarken, kadın katılım oranları nispeten durgun kalmıştır. İkinci dünya savaşından sonra ise, hizmet ve kamu sektörlerinin büyümesi, kad ın işgücü oranını yükseltmiştir. Son yıllarda, bu artış daha da ı ve hızlanmıştır. Elektronik gibi yeni endüstriler, yeni şi ve üretim organizasyonu metotlar
üretim süreçleri, tüm bu geli şmelere önemli katkıda bulunmuştur.54 Kapitalist ülkelerde, 2. Dünya savaşı sonrası ortaya çıkan ‘sosyal devlet’ anlayışı, çalışma yaşamında sosyal güvenlik kurumlarının gelişmesinde etkili olmuştur. Çalışma yaşamında kadın işgücünü koruyucu bir dizi yasal düzenlemeler bu dönemde ortayaıkm ç ıştır.55 Kadın işçilerin, çalışma yaşamına ilişkin düzenlemelerle ilgili ilk örnekİngiltere’de ından küçük çocuklar ortaya çıkmıştır. 1842’de kabul edilen Madenler Kanunu ile 10 şya
ve her yaştaki kadınların yer altı maden işlerinde çalıştırılmaları yasaklandı. Aynı yasak Fransa’da 1874’de uygulanmaya ba şlandı. Yine İngiltere’de 1844 yılında kadın işçilerin günlük iş süreleri yasa ile 12 saat ile sınırlandı. Fransa’da ise 1892 yılında 11 saatlik sınır 53 54
55
Heaton, a.g.e., ss.336-341 Nusret Ekin, ve Diğerleri, Türkiye’de Kadın İşgücü İstihdamındaki Gelişmeler Karşısında Kısmi Süreli İstihdam. Hukuki Esaslar ve Sosyo Ekonomik Yönleriyle K ısmi Çalışma, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Eğitim Serisi: 6 Paneller, Konferanslar: 4, Ankara, May ıs 1991, s.20 Petrol-İş, “Kadınlar Sosyal Güvenceden Yoksun.”Petrol-İş, Sayı:92, Ocak 1994, s.28
42
ılırken kadın işçilerde getirildi. Devlet tarafından kadınlara yönelik düzenlemeler yap ında çalışan kadın mücadele sürecine girmişlerdi. 1830’da Amerika’da dokuma fabrikalar
işçiler, dünyada ilk kez bir sendika kurmu şlardır. Kadın işçilerin ilk toplu eylemleri ise 19. Yüzyıl sonunda İngiltere’de yapıldı. 1888 yılında Londra’da 700 kadın kibrit işçisinin katıldığı bir grev yapıldı ve bunu 1889’da dokumaşiçilerinin grevi izledi.56 Sanayi devriminin başlangıcından 2. Dünya Savaşı öncesine kadar kadınların ekonomik yaşama katılımları artmakla beraber, asıl artış savaş sonrasında olmuştur.
İngiltere’de çalışma yaşamına evli kadınların katılışı bu dönemde yaşanmıştır. Fransa’da da aynı süreç yaşanmıştır. Zamanla savaş ortamı kadınlar için iş olanakları yaratmıştır. Ancak kadınların bu kadar hızlı bir şekilde istihdama yönelmeleriİngiltere’de tartışmaları da beraberinde getirmişti, bazıları bu durumun İngiliz aile karakteristiğinde değişimlere neden olacağını düşünmekteydi. Kadınların çalışma yaşamına getirdiği bu değişiklik savaş yılları boyunca diğer ülkelerde de benzerşekilde devam etmiştir.57 ı Fransa’da kadınların istihdamda tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe yer almalar
1800’lü yıllardan 1900’lü yılların başına kadar düzenli bir artış göstermiş, 1900-1940 arası dönemde özellikle hizmetler sektöründe önemli ıart ş olmuş, diğer sektörlerde de artış devam etmiştir. Aynı dönemlerde erkeklerin hizmetler sektöründe istihdam ındaki artış ise 58 ıştır. duraklamış, sanayi ve tarım sektöründeki istihdam ise azalm ı artmaya devam Sanayi Devrimi ile birlikte Batı Avrupa ülkelerinde büyüme oran ılın sonlarına doğru yılda %8.3’e etmiş. Ülkeler 1740 yılında %1.4 iken, bu oran 19. Yüzy ı Avrupa 18. Yüzy ılın ikinci çeyreğinden yükselmiştir. Bu da göstermektedir ki Bat
başlayarak büyük bir sanayi devrimi ata ğına kalkmış ve bu atak kapitalist iktisadi sistemin yetkinleşmesi ile sonuçlanmıştır. ında, Dünyada hemen her alanda de ğişikliklere yol açan Sanayi Devrimi sonras
çalışma yaşamı en çok etkilenen alan olmu ştur. Bu alanda 1870’lerden ba şlayarak yaşanan ı da olsa etkilenmi olumlu gelişmelerden her toplum dolayl ş ve düzenlemeler yapma gere ği ı, yeniden şekillenen sektörel yap ılar, öne çıkan insan duymuştur. Artan istihdam olanaklar
hakları tartışmaları gibi konular, kadın istihdamını arttırıcı etki yaratmış ve kadınlara 56
Altan, a.g.e, ss.28-32
57
A.Tilly Louise ve Joan W. Scott,Women, Work and Family,Libraryof Congress Cataloging, USA, 1978, s.214
43
yönelik eşitlikçi ve koruyucu politikalar oluşturulması gündemi sürekli meşgul etmeye başlamıştır. Başlayan bu süreç, günümüze de ğin yaşanan ve yaşanmaya devam eden çağdaş yeniliklerle devam etmektedir.
2. 2.
Küreselleşme, Esnekleşme, Kadın Emeği ve İstihdamı
18. yüzyıldan başlayı p 19. Yüzyılı içine alan sanayi devrimi sadece yeni bulu şlar ve üretimin artmasını sağlamamış aynı zamanda kapitalizmin kurumsalla şmasını da sağlamıştır. Kapitalizmin 20. yüzyıldaki ilerleyişi çok hızlı olmuş ve dünya ekonomisi, hiçbir yüzyılda görülmemiş bir değişimi yaşamıştır. Bu süreç elbette kesintisiz olmam ış, ı karşıya dünya ekonomisi siyasi ve iktisadi nedenlerden kaynaklanan kesintilerle şkar
kalmıştır. Siyasi kesintilerin en büyükleri I. ve II. Dünya Sava şları olmuştur. İktisadi ımı ve 1973’de petrol olguların neden olduğu en önemli kesintiler ise 1929 bunal fiyatlarında artış sonrası yaşanan stagflasyonist kriz olmu ştur. Küreselleşmenin işgücü piyasası üzerine etkisi öncelikle üretim sistemindeki dönüşüm ile ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde kar oranlarının düşmesi ve teknolojik gelişmeleri üretime hızla içerilmesi zorunluluğunun doğması, bunun yanında ürün farklılaşmasının öne çıkması Fordist üretim sistemini 1973 krizi ile birlikte ıçkmaza sokmuştur. Özellikle Japonya’da uygulanan esnek üretim biçimininğlad sa ığı başarı diğer ülkelerde bir dönüşümü adeta zorunlu kılmıştır. Teknolojik gelişmeler üretimde mavi yakalıların gücünü zayıflatırken beyaz yakalıların önemini arttırmıştır. Bu gelişimi bir alanda ‘İkinci Sanayi Devrimi’ olarak ele almak mümkündür. Üretim sistemindeki bu dönüşüm ‘kitlesel üretim piyasalarının doyuma ulaştığı, kitlesel üretim teknolojilerinin gelişim potansiyelini tükettiği, çevresel değişikliklere aşırı duyarlı olan kitlesel üretim ında maliyetleri dü teknolojilerinin 1970’lerdeki artan belirsizlik ortam şüremediği, gelir
düzeyi yükselen gelişmiş ülkelerde tüketicilerin artık farklılaştırılmış mallar talep ettiği ve artan uluslararası rekabet ortamında ürün farklılaştırılması ve ürün yeniliklerinin rekabet gücünün temelini oluşturduğu, bu nedenlerle hızla değişen ve yeni ürünler yoluyla ıya sahip değiştirilmesi gereken piyasa ko şullarında üretim sistemlerinin esnek bir yap
58
a.g.e., s.67
44
olma’ zorunluluğundan kaynaklanmaktaydı.59 Küreselleşme sürecinde, üretim biçiminde de ğişmeden kaynaklanan şigücü piyasasındaki bu değişim işgücüne katılım oranında, kadın işgücü arzında ve ücret düzeyinde ciddi değişikliklere neden olmuştur. Nitekim gelişmiş ülkelerde kadın ısı bulunmaktadır. Özellikle istihdamındaki artışa esnek üretim biçiminin önemli katk çalışma saatlerindeki esneklik, Bat ı Avrupa ülkelerinde evli ve çocuklu kad ın işgücü katılım oranının artmasını sağlamıştır. Bundan dolayı küreselleşme sürecinin istihdamda ınlar üzerinde etkisinin en kolay görülebilece doğurduğu sonuç, belki de sürecin kad ği
boyuttur. Bundan yola ıçkarak, kadınların gerek emek piyasasındaki konumları, gerekse ı açısından statü de hane halkı içindeki veya genel olarak toplumdaki konumlar ğişimlerine
ilişkin bir değerlendirme yapılabilir. ın emeğinin konumunu Endüstrileşme hemen her ülkede ve her konuda kad
etkilemektedir. Kadın işgücünü evi dışına çekmekte, ücretsiz aile şiçiliğinden ücretliler ır.‘Küreselleşme kadın emeğine iki türlü etki yap ıyor: sınıfına geçmesine yol açmaktad
Birincisi, kadınların işgücüne katılım oranını düşürüyor, ikincisi, çalışan kadınların 60 yaptıkları işin, nitelik ve ücreti açısından gerilemesine neden oluyor.’
Çalışan kadınlar açısından gelişmelere baktığımız zaman, kadının “geleneksel sektörde” ücretsiz aile şiçiliğinden bu sektördeki hızlı gelişmelere paralel olarak sanayi sektöründe ucuz şiçiliğe, daha sonra da hizmet sektöründe erkeklere nazaran daha şdü ük ücret ödenen meslek ve şikollarına geçtiğini görüyoruz. Sanayileşme ve gelişme süreciyle bir yandan kentleşen, sosyal alt yapısı tamamlanan geliri yükselen ve iyi da ğılan ülkelerde, değişen teknoloji ve kadınların eğitim ve vasıf seviyelerinin yükselmesi ile özellikle iktisadi faaliyetlere katılma imkanı ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde kadınların yoğun olarak hizmet sektöründe çalıştığı görülmektedir.
59
60
Erol Taymaz, “Esnek Üretime Dayalı Bir Rekabet Stratejisi Geliştirilebilir mi? Türkiye’de Fason Üretim”, Petrol-İş 95-96 Yıllığı , Ankara, 1997, Petrol-İş Sendikası Yayını, ss.708-709 Dilek Uğuz Ertugrul, , ‘Serbest Piyasanın Serbest Kadınları’ Kadın Dünyası, Ekim 2000,s.9
45
İşe girişte, daha iyi çalışma koşullarında ve sosyal politikalar ve programlarda, savaş sonrası dönemlerde zorlukla elde edilmi ş kazançların çoğu, daha çok sanayileşmiş ülkelerde tehdit altındadır. Krizlere, bundan şisizliğe ve yapısal işsizliğe bir tepki olarak, pek çok hükümet, ‘eve dönü ş’ politikalarını teşvik etmektedir.İşveren yeni ‘esnek’ çalışma modellerini dayatması ile birlikte çalışma yaşamıyla ilgili düzenlemelere bir tehdit yaratan ınları bu politikalar, kadınların eşitliği konusundaki ilerlemeyi tersine çevirmekte, kad
işgücü piyasasında marjinalleştirmektedir.61 ığı faydalar ülkeler aras ında eşit olarak dağılmayı p, daha Küresel ekonominin yaratt
derin ekonomik farklılıklara, yoksulluğun kadınlaşmasına, toplumsal cinsiyet şeitsizliğinin ışma koşullarının bozulmasına neden artmasına, enformal sektörün büyümesine ve çal
olmuştur. Bazı ülkelerde kadınların işgücüne katılım oranındaki artış olmuşsa da, daha ı
ı
ı
ı
ı
ı ı
ı
ı
genel olarak gözlenen durum, ekonomik politikalar n uygulanmasn n kad nlar n kat l m n ıca, katılımın arttığı durumlarda da ücretler, şite yükselme ve olumsuz etkilemesidir. Ayr çalışma koşulları gibi konularda beklenen olumlu de ğişmeler görülmemiştir. Pek çok ülkede kadınlar, düşük ücret ödenen, kısmi statülü ve güvencesizşilerde çalışmaya devam etmekte, özellikle şigücü piyasasına giren genç kadınlar, işlerini en önce kaybedenler olmaktadır. Öte yandan, dış faktörlere bağımlılığının artması ve finansal sorunlar, ülkelerin ındaki koruma ve hizmet alanlar ının daralmasına, toplumsal güvenlik ve refah alanlar ın hane üyeleri ve özellikle kad ınlar bütçelerin kısılmasına ve bu alanlara ait sorumluluklar
tarafından ikame edilmesine de neden olmu ştur.62 Gelişmekte olan toplumlar, sanayile şme çabası içinde olan ancak, aynı zamanda ekonomileri ağırlıkla tarıma dayalı toplumlardır. Bu toplumlar, gelişmekte olan ülkelerin sorunları olarak sıralanabilecek, hızlı ve plansız kentleşme, hızlı nüfus artışı, işsizlik, yetersiz eğitim ve sağlık koşulları ile karşı karşıyadır. Bu ülkelerde kadın sorunu, çağı ın hakları, uygulamada de yakalamak adına gündeme getirilmekte ancak kad ğil şekil olarak ımların söz konusu olmakta’.63 Ekonomi raydan çıkınca, hukuki ve toplumsal kazan
61
62
63
Türk-iş Kadın İşçiler Bürosu, Çalışan Kadınlar ICFTU Politika ve Programları, Demircioğlu Matbaacık Bayındır sk. Türk-iş Pasajı Yenişehir/Ankara, s.25 TÜSİAD, Kadın-Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş:Eğitim,Çalışma Yaşamı ve Siyaset, Aralık 2000,s.127 Oya Çifçi, Kadın Sorunu ve Türkiye’de Kamu Görevlisi Kadınlar, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları, Ankara 1982, s.73-75.
46
güvencesi ortadan kalkar.’ Tespitinin do ğruluğunu, yaşadığımız süreden çok kadınlara kanıtlamıştır. Kadınların kazanılmış haklarının görece fazla olduğu toplumsal ından ilk dışarı atılan, işsiz bırakılan, evlere gönderilen formasyonlarda bile, emek piyasas
kesim kadınlar olmuştur.64 ınlar düşük düzeylerde ş Gelişmekte olan toplumlarda kad i gücüne katılırlar. Yer aldıkları çalışma alanları daha çok tarım, ücretsiz aile şiçiliği ve küçük ev sanatlarıdır. Tarımdaki modernleşme ile tarımsal faaliyetlerden uzakla şan ve kentleşme ile göçün sonucunda, henüz yeterince sanayile şmemiş ve istihdam olanakları kısıtlı kente gelen ırılan güvencesiz, daha çok ev içi kadın, bu aşamada marjinal (enformal) olarak adland
çalışmaları kapsayan ve istatistiklerdeşigücü olarak kabul edilmeyen, dü şük ücretli işlerde çalışmaya başlamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde hizmet sektörü de ızl h ı bir gelişme içersindedir. Kadınlar bu sektör içinde daha çok büroşleri i ve kadınlara atfedilen şilerde çalışmakta, önemli bir kesimde ev içi şlerde i çalışmaktadırlar. Gelişmekte olan ülke kadınları da erkeklerle eşit çalışma koşulları ve olanaklarına sahip değillerdir.65 Öte yandan kadınların nüfus ve istihdamına bakıldığında işgücü piyasasına katılım oranları, birçok ülkede hızlı artışlar görülmektedir. ‘1980’ler boyunca ABD’de 17 milyon yeni yaratılan işin 2/3’nün kadınlar tarafında doldurulması OECD ülkelerinde 1980 yılından sonra ücretli kadın sayısının yılda %2 oranında artış göstermesi XXI. yüzyılda kadının iş piyasasında önemli rol oynayacağının’ göstergesidir.3 Kadınların iş gücüne katılım oranındaki bu artışa karşın, işgücü piyasalarında gerek ücret, gerekse de mesleki açıdan kadınlara karşı ayrımcılık devam etmektedir. Ayrımcılığı engellemeye yönelik olarak ülkeler özellikle 1970’lerden beri ‘Eşit Fırsatlar Yasaları’ adı altında çeşitli yasal düzenlemeler yapmaktadır. OECD kaynaklarından edinilen verilere göre kad ınların ınların nitelikli işlerdeki ve işgücüne katılım oranları, kadın/erkek kazanç rasyonu, kad
kadınların düşük ücretli işlerdeki oranı gibi kriterler kadının işgücü piyasasındaki statüsünün olumlu yönde geli ştiğini göstermektedir. Örneğin bu düzenlemelerin popüler olmaya başladığı 1970’lerden beri Türkiye ve Japonya ışdındaki bütün OECD ülkelerinde kadın işgücüne katılım oranı hissedilir düzeyde artmıştır.66 64 65 66
Şule Necef, ‘Kadın Ekonominin Tamponu’,Kadın Dünyası, Ekim 2000, s.13 Çifçi, a.g.e.,s.76-78 Shirley Dex ve Walter Peters, Franco-British Comparisons of Women’s Labor Supply,Oxford
47
ILO’dan alınan bilgiye göre, 1995 yılı verilerinde işgücüne katılım oranı AB ülkelerinden Fransa’da %59.9, Almanya’da %62,İngiltere’de %65.6, Danimarka’da %77.8, İsveç’te %81.5 düzeyine ula şmıştır. Aynı şekilde OECD kaynaklarına göre ı ı kadın/erkek kazanç rasyonu bütün ülkelerde artm şt r. Benzer eğilim OECD ve ILO kaynaklarından kadın üst grup işlerdeki oranın artmakta ve düşük ücretli işlerdeki oranın
azalmakta olduğu gözlenmektedir. 2000-2001 yıllarına ait gelişmelerin yer aldığı, Dünya Bankasınca yayınlanan ırlanan Tablo:2.1’de seçilmi Dünya Kalkınma Raporundaki verilerden haz ş bazı ülkelerde
nüfus, işgücü ve kadın işgücünün 1980-1999 yılları arasındaki durumu gösterilmektedir. Tablodaki ülkelerden toplam şigücüne dahil nüfus bakımından en fazla şi gücüne sahip ülke, 750 milyon kişi ile Çin’dir (1999). İşgücündeki artışa baktığımızda yirmi yıllık ışla 540 milyondan 750 milyona yükselmi süreçte çok büyük bir art ştir. Çin’de işgücündeki
kadın oranı ise aynı dönemde %40’tan %45’e yükselmi ştir. Tablo 2.1’deki ülkelerden en azşgücüne i sahip ülkeler ise 2 milyon ki şi ile İrlanda ve Norveç’tir. Bunları toplam 3 milyon kişi ile Danimarka, Finlandiya veİsrail izlemektedir. 1980-1999 ıylları arasındaki değişime baktığımızda bu ülkelerden Danimarka ve Norveç’in şi gücüne dahil nüfusunda yirmi ıyllık süreçte bir artış olmamıştır. Ancak kadın işgücü oranı Danimarka’da %44’den %46’ya, Norveç’te ise %41’den %46’ya yükselmiştir. Bu da kadınlar açısından olumlu bir gelişmedir.
Economic Papers, 1992, Sayı:44.s.7
48
Tablo 2.1: Seçilmiş Bazı Ülkelerde Nüfus,İşgücü ve Kadın İşgücü Durumu (1980-1999) ÜLKE ABD Almanya Avusturya Avustralya Belçika Bulgaristan Çin Danimarka Finlandiya Fransa Hollanda
NÜFUS TOPLAM (Milyon) 1980 227,2
1999 272,9
78,3
82
7,6
8,1
14,7
19
9,8
10,2
8,9
8,2
981,2
1249,7
5,1
5,3
4,8
5,2
53,9
59,1
14,2
15,8
15-64 Yaş (Milyon) 1980 151 52 5 10 6 6 586 3 3 34 9
1999 179 56 6 13 7 6 844 4 3 39 11
İŞGÜCÜ TOPLAM (milyon) 1980 109 38 3 7 4 5 540 3 2 24 6
56,3 59,1 34 39 24 İngiltere 39,1 63 20 38 12 İran 3,4 3,7 2 2 1 İrlanda 37,4 39,4 23 27 14 İspanya Kaynak: World Bank, World Development Report 2000/2001,ss 278-279
KADIN (%)
1999 139 41 4 10 4 4 750 3 3 27 7
1980 41 40 41 37 34 45 43 44 47 40 32
1999 46 42 40 40 41 48 45 46 48 45 40
27 20
40 20
45 27
2
28
34
17
28
37
Tablodaki ülkelerden kadın işgücü oranının en yüksek olduğu ülke %49 ile Rusya’dır. Bu demektir ki, Rusya’da toplam şgücünde i kadınlarla erkekler eşite yakın oranda yer almaktadır. Bunu sırasıyla Bulgaristan(%48), Finlandiya(%48), İsveç(%48) izlemektedir. Toplam şigücü içerisinde kadın işgücü oranının en düşük olduğu ülke ise ır. Ancak bu ülkede 1980’den 1999’a kadar ki yirmi ılda %15 ile Suudi Arabistan’d y kadın
işgücü oranında %100’e yakın bir artış gerçekleşmiş, yine de kadınların işgücündeki payı çok düşük düzeylerde kalmıştır. Bu ülkeyi sırayla İran(%27), Pakistan(%28),
İrlanda(%34), İspanya(%37) ve Türkiye (%37) izlemektedir. Kadınların işgücüne katılımı dünya genelinde yıllar itibariyle artan bir seyir izlemektedir. 1975 yılında çalışan kadın sayısının toplam işgücüne oranı 1/3 iken 1985’te 1/2’ye yaklaşmıştır. Her yıl ortalama on milyon kadın çalışan nüfusa katılmakta ve bu katılım bu şekilde devam ederse yüzyılın sonuna doğru yılda on üç milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. 1998-1999 ıylında ABD, İsveç, İngiltere, İtalya ve İrlanda’yı kapsayan araştırmada, işgücündeki artış oranının %80-%100 arasında değişen oranlarda
49
kadın çalışanlara ait olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Dünya genelinde yapılan araştırmalardan biri de son 33 ıylda çalışan kadın oranının %18 arttığını, erkeklerin oranının ise %5 azaldığını ortaya koymuştur.67 Bu araştırmalar ve ortaya konan tablodan da anla şılacağı gibi kadınların işgücüne katılımı sürekli artmakta ve toplam nüfusta yaklaşık eşit dağılım gösteren kadın ve erkek oranı çalışma yaşamında da eşitliğe doğru yaklaşmaktadır. 1980 yılında dünyada toplam şigücü iki milyar otuz beş milyon ve 15-16 yaş toplam nüfusu ise iki milyar beş yüz doksan beş milyon iken, 1999 yılında toplam işgücü miktarı ış altı sekiz yüz elli milyon beş yüz elli yedi bin ve 15-64 ya ş nüfus ise bir milyar yüz altm
milyon artmıştır. Yirmi yıllık süreçte dünyada 15-64 ya ş nüfus %44, toplam şigücü ise %42 artmıştır. Bu sürede kadınların toplam işgücündeki oranı ise ancak %39’dan %41’e yükselmiştir, yani %3’lük bir artış gerçekleşmiştir. ın işgücünün toplam ş Tablodaki ülkelerden, dünyadaki kad i gücüne oranı olan
%41’in üzerindeki ülkeler Rusya, Bulgaristan, Finlandiya, İsveç, Danimarka; Kanada, Norveç, ABD, Çin, Fransa,İngiltere, Romanya, Avusturalya, Almanya, iken Suudi Arabistan, İran, Pakistan,İrlanda, İspanya, Türkiye,İtalya, Avusturya,İsviçre, Hollanda da kadınların toplam işgücündeki oranları dünya ortalamasını altındadır. Belçika, İsrail, Japonya’da ise kadın işgücü ortalaması dünya ortalamasına eşittir. ın işgücü oranının Rusya, Bulgaristan, Çin gibi ülkelerde kad yüksekliliğinin ığını söyleyebiliriz. Zira bu ülkelerde kad ınların ülkelerdeki siyasal rejimlerden kaynakland
çalışma yaşamında erkekler gibi her alanda istihdam edildikleri geçmi şten beri devam eden ın işgücü bir uygulamadır. Yine Suudi Arabistan,İran ve Pakistan gibi ülkelerde kad
oranının düşüklüğü de ülkelerindeki mevcut siyasi rejimin kad ına bakışına dayanmaktad ır. Bu ülkelerde kadınlar özellikle çalışma yaşamı ve kamu alanı dışında, girişimcilikten uzak ından bir ya şam sürdürmek zorunda olduklar doğal olarak işgücü oranı da düşük
kalmaktadır. Kadınların dünya genelinde yoksulla şması, onların istihdamda yer alma biçimleri ve işgücü piyasasındaki engellerle doğrudan ilgilidir. Yoksulluk oranının kadınlar arasında yüksek olması, gelişmek olan ülkelerde çalışan kadınların düşük ücretli, düzensiz, tehlikeli 67
Melek Onaran Yüksel, Türk İş Hukukunda Kadın Erkek Eşitliği, Beta Yayını, İstanbul, 2000,
50
ının kadınları korumada etkin işlerde yoğunlaşması ve iş ve sosyal güvenlik kanunlar
olmamasına bağlıdır. Gelişmekte olan ülkelerde toplam şigücü içindeki kadın payı yükselmektedir, ancak hala geli şmiş ülkelerdeki kadınların oranından düşüktür. 1990 yılında OECD ülkeleri içinde geli şmiş ülkelerde işgücünde kadın oranı %60 iken, ıştır. 1970-1990 dönemine ili gelişmekte olan ülkelerde ancak %31 düzeyinde kalm şkin 20 yılda kadınların i şgücündeki oranı Kuzey Afrika, Batı Asya ve Latin Amerika bölgesinde yükselirken, diğer bölgelerde az da olsa azalma göstermi ştir.68
2.2.1 Ekonomik Faaliyete Katılım Bakımından Kadın İstihdamı Tablo 2.2’de seçilmiş bazı ülkelerde 1999 yılı itibariyle kişi başına yurt içi gelir ve ekonomik faaliyete katılım oranları arasında doğrudan bir ilişki olmadığı görülmektedir. Özbekistan, Bulgaristan, Romanya, Azerbaycan gibi eski Do ğu Bloku ülkelerinde geçmişten beri kadınlar ülkede uygulanan sistem gere ği ekonomik faaliyete katıldıklarından, kadınların ekonomik faaliyete katılım oranları yüksek olmasına rağmen kişi başına gelir düşüktür. Bunun yanında petrol zengini Suudi Arabistan, Birle şik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde kadınların ekonomik faaliyete katılım oranları düşük, ancak kişi başına gelirleri yüksektir. Tablo 2.2’deki ülkelerden erkeklerde ekonomik faaliyete ıkat lım oranının en yüksek olduğu ülkeler Birleşik Arap Emirlikleri (%92), Danimarka (%83),İsveç (%80), iken en düşük olduğu ülkeler ise Cezayir (%47), Azerbaycan ( %50 ) ve Bulgaristan (%52)‘dır. Kadınların ekonomik faaliyete katılım oranının yüksek olduğu ülkeler İsveç (%76), Danimarka (%73), Özbekistan (%6 ), ABD (%60) ve Kanada (%70) iken,şük Dü olduğu ülkelerin Cezayir (%7) Suudi Arabistan (%7),İran (%11) ve Ürdün (%13) oldu ğu görülmektedir.
68
s.7 ILO, Gender, Poverty and Employment, Geneva, 1995, s.10
51
Tablo2.2: Seçilmiş Bazı Ülkelerde Kadınların Ekonomik Faaliyete Katılım Oranı ÜLKE A.B.D. ALMANYA AZERBEYCAN BAHREYN BELÇİKA BAE BULGARİSTAN CEZAİR DANİMARKA FRANSA İNGİLTERE İRAN İSPANYA İSRAİL İSVEÇ İSVİÇRE JAPONYA KANADA MISIR ÖZBEKİSTAN ROMANYA SURİYE SUUDİ ARABİSTAN TÜRKİYE ÜRDÜN YENİ ZELLENDA YUNANİSTAN
Kişi Başına Düşen Milli Gelir 32.778 25.749 513 9.369 24.277 19.700 1.543 1.726 32.853 24.267 24.323 3.445 14.939 17.564 26.968 36.031 34.276 20.822 1.307 682 1.392 2.525 7.095 2.813 1.576 14.754 11.811
Ekonomik Faaliyete Katılım (Yıl) 2.000 2.000 2.000 1.999 2.000 1.995 2.000 2.000 1.998 2.000 2.000 1.999 2.000 2.000 2.000 2.000 2.000 2.000 1.999 1.989 2.000 2.000 1.986 1.999 1.993 2.000 2.000
ERKEK
KADIN
75 67 50 65 62 92 52 47 83 62 72 75 64 61 80 78 76 73 74 75 71 80 79 74 73
60 48 43 19 43 31 43 7 73 48 55 11 40 48 76 58 49 60 20 61 56 21 7 31 13
72 62
56 39
Kaynak: (Çevrimiçi)http://un.org./depts/social/inc-eco,htm,05.01.2003 Danimarka ve İsveç’te hem kadınların hem de erkeklerin ekonomik faaliyete katılım oranının yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşılık erkeklerin yoğun olarak ığı Birleşik Arap Emirlikleri ve Suriye’de kad ınlar için aynı ekonomik faaliyete yer ald
şeyleri söylemek mümkün değildir. ısı bakımından üç ülkenin pay ı 2000 yılında AB’de, istihdamdaki toplam insan say
(Almanya, Fransa, İtalya) %50’den fazladır(80.6 milyon). Geriye kalan 12 üye ülkenin toplamı, bu üç ülkedeki istihdamdan daha da azd ır. Kadın ve erkek toplam istihdam oranına göre istihdam oranı en yüksek olan ülkeler ısrasıyla; Danimarka (%76,4), Hollanda (%72,9), İngiltere (%71,2) ve İsveç (%71,1) ve kadınların istihdam oranına göre ise;
52
Danimarka (%72,1), İsveç(%69,7), Finlandiya (%65,2) veİngiltere (%64,5) olduğu görülmektedir. Avrupa Birli ğinde kadınlar, 25-49 yaş arası dönemde daha fazla istihdamda yer almaktadır. Bu yaş grubunda çalışan kadınların oranı, AB ülke ortalamasına göre % 68 gibi yüksek bir değerdir. 25 yaşın altında ve 49 yaşın üzerindeki kadınlarda çalışanların oranı daha düşüktür. 69
2.2.2.Kadın İstihdamının Artması Sanayileşmeyle birlikte devletin şigücü piyasasına müdahale süreci başlamıştır. 2. Dünya savaşı sonrası dönemde sendikaların güç kazanmasıyla birlikte, hükümetlerin ıkları ekonomik ve sosyal politikalarla, toplu pazarl ık sisteminin benimsedikleri ve uygulad
sonuçları arasında uyumun sağlanması için, devlet iş piyasasına aktif olarak müdahale etmeye başlamıştır. 1960’lı ve 1970’li yıllara kadar geçen dönem içinde devlet, ulusal, sosyal ve ekonomik çıkarları korumak amacıyla işçi işveren ilişkilerine tek taraflı ılar ve 1973 müdahalelerde bulunmuştur. 1960’ların ikinci yarısında artan enflasyonist bask
yılındaki ilk petrol krizi, sanayileşmiş ülkelerin çoğunda, savaş sonrası uygulanan endüstri ilişkileri modelinin zayıflamasına yol açmıştır. Ücret artışları ile verimlilik artışları arasındaki paralellik bozulmaya, verimlilik dü şmeye enflasyon ve şisizlik oranları artmaya ve Taylorist-Fordist yoğun üretim sistemleri yenilikçi karakterlerini kaybetmeye başlamıştır. Bu nedenle devletin şi piyasasıyla ilgili stratejileri yasal düzenlemeler ve toplu pazarlık gibi konulardan, verimlilik veşsizlik i gibi temel sorunlarla ilgili makro alanlara kaymaya başlamıştır. İlk ciddi işsizlik sorunu ile 1970’li yıllarda karşılaşılmıştır70. ı, piyasa Dünyada 1970’lerden itibaren uygulamaya konulan istikrar politikalar
ekonomisini ön plana ıçkarmak, iç ve dış rekabeti teşvik etmek ve fiyatların düşmesine, bazı firmaların piyasadan çekilmesine ve yeni firmalar ın piyasalara girmesine yol açm ıştır. ızlaştırma hareketleri Bu çerçevede, artan iç ve ıdş rekabete paralel olarak sendikas
kuvvetlenmiştir. Bu gelişmeleri 1980’ler boyunca şisizlik oranlarındaki artışların izlemesi, sendikaların toplu pazarlıkta istihdam güvencesini ön plana ıkar ç ı p ücret artışları ve diğer 69 70
Insee, , Insee, Paris, 1995, s.117 Les Femmes Lönnroth, J, ‘Global Employment Issues in The Year 2000’; Monthly Labour Review, Vol.11 No:9,
53
ıştır. ABD’de sendikalar istihdam güvencesini çalışma şartlarından taviz vermesine yol açm
sağlamak uğruna, ücret artışlarında, fedakarlık yapmayı, hatta ücret indirimlerini bilekabul etmişlerdir71. 1980’li yıllar tüm dünya ülkeleri gibi OECD üyesi ülkeler için de gerek ekonomik durum gerekse şi gücü piyasaları açısından zor geçmiştir. Bu dönemde makro ekonomik politikaların tüm sorunları çözemeyeceği anlaşılmış, hükümetlerin bilinçlenmesi sonucu ısal düzenlemelere büyük önem vermeleri kamu mikro ekonomik politikalara ve yap
yönetiminde yeni yaklaşımlar getirmeleri işgücü piyasaları için olumlu olmuştur72. Böylece işbirliği, makro alandan mikro alana kayma göstermi ş, devlet mümkün olduğu ölçüde müdahalesini azaltarak, şi piyasasının düzenlenmesini şiçi-işveren taraflarına bırakmıştır. 1990’larda ekonomideki de ğişmeler sadece sosyalist ülkelerde de ğil ABD’nde de yaşandı. 1998 yılında toplam 138 milyonluk bir şigücüne sahip olan ABD’nde şigücüne katılımda erkeklerin oranı %71,6, kadınları oranı ise %57,1 olmuştur. Ancak arasındaki fark gittikçe azalma yönündedir.İstihdamda yer alan kadınların dağılımına baktığımızda; ı kadınların %55,6’sı zenci kadınların %62,8’i, beyazların %59,4’ü ve Latin Amerikal
istihdama katılmaktadır. 1900 yılında ABD’nde tarımda çalışanların oranı %40 iken 2000 yılında bu oran ı devrimi yaşanmış ve pek çok çal ışanı %2’ye düşmüştür. 1950’den sonra bir beyaz yakal
hizmet sektörüne çekmiştir. 2000 yılında yeni işlerin %90’ı hizmet sektöründe ve şi gücünün de %70’i bu sektörde istihdam edilmi ştir. 1950’de sanayi ve hizmet sektöründe ın oranı azalma, çalışanların oranı eşit iken (%42), 50 yıllık süreçte sanayide istihdam
hizmet sektöründe çalışanların oranı ise artış göstermiştir73. ABD’nde kadınların istihdamda yer almalarının bu şekilde düzenli bir gelişme ılan yasal düzenlemelerin etkisi olmu göstermesinin gerisinde bu alanda yap ştur. 1963
yılında çıkartılan Eşit Ücret Yasası (Egual Pay Act.), 1964’de ıçkartılan Yurttaş Hakları Yasası ( Civik Right Act ) bu konudaki ilk yasal düzenlemelerdir. Yasalardaki hükümlerin uygulanmasında da İstihdamda Fırsat Eşitliği Komisyonu (EEOC) yetkili ıklınmıştır. September 1994, s.7. Aykaç, M.Globalleşen Dünyada İşgücü Piyasaları, Çerçeve, Mayıs-Temmuz 1995,s.31 72 Garonna, P,’Değişen bir Toplumda Kadınların İstihdam İmkanlarının Geliştirilmesi’, Değişen Bir Toplumda Kadınların İstihdamı Konferansı; İİBK; Ankara, 1990, s.9 73 J.Joohn Macionis, Society: The Basics, Prentice Hall, NJ 2000, s.281,282 71
54
Ayrıca devletin işgücü piyasasına ve istihdam yapısına müdahale etmesi anlamına gelen ‘ Olumlu Eylem Programları (Affirmative Action )’ ile istihdamda kadın aleyhine olan 74 ıştır . eşitsizliği kadının bireysel sorunu olmaktan ıçkarıp toplumsal düzeyde ele alm
Avrupa Birliği ülkelerinde kadın çalışanları korumaya, ayrımcılığı yasaklamaya, fırsat ve davranış eşitliğini sağlamaya yönelik çalışmalar Avrupa Ekonomik Toplulu ğu’nun kuruluş tarihinden beri devam etmektedir. Bu amaçla pek çok yönerge yay ınlanmış ve ının artması ve karar alınmıştır. Birlik üyesi ülkelerde kadın i şgücünün istihdam olanaklar ır. işgücüne katılımlarının özendirilmesi amaçlanmaktad
Kadın ve erkeklere eşit davranılması AB sosyal politikasının temel amaçlarından biridir. Bu nedenle üye ülkelerle ve sivil toplum kurulu şlarıyla birlikte çalışmalar yürüten ı eşitliği bir insan haklar ı, sosyal adalet ve demokratik AB Komisyonu, cinsiyetler aras
temel sorunu olarak görmektedir. ABırsat f eşitliğini ve istihdamı birbirine bağlamıştır. ınlara iş bulmanın olanaksız Kadınlara yeterince istihdam yaratmayan bir Avrupa’da kad ı olduğunu bilen Birlik, üye devletlerin Avrupa’da rekabetçi bir emek piyasas
oluşturmalarını desteklemek amacıyla bir ‘Avrupa İstihdam Stratejisi ‘ belirlenmiştir. Bu gelişmelere rağmen hala yüksek oranlı işsizlik hemen bütün üye devletlerin önemli sorunudur. Her on AB vatanda şından biri iş aramasına rağmen bulamamaktadır. ın on puan alt ındadır. Bu genel AB’nde İstihdam oranı %61’dir, yani ABD ve Japonya’n ı gruplar etkilenmektedir. Avrupa’da kad ınlar arasında olumsuzluktan en çok yine baz
istihdam oranı, erkeklere göre %20 daha dü şüktür. Özürlülerin durumu daha kötüdür. Bundan dolayı AB’nin hedefi AB’nde daha fazla ş i yaratılmasını sağlamanın yanında, nüfus grupları içindeki bu farklılığı ortadan kaldırmaktır75.
74 75
Yüksel,Melek Onaran,Türk İş Hukukunda Kadın Erkek Eşitsizliği, Beta Yayın,İstanbul, 2000,s.19-20 Çevrimiçi) http://www.aegee-kayseri.org/bulletink.3.htm,14.04.2003
55
2.3. Kadınların Çalışma Yaşamını Etkileyen Güncel Sorunlar 2.3.1. Yapısal Uyum Politikalarının Kadınlar Üzerinde Etkisi ılaşma ve bütünle Küreselleşme bir yandan uluslararas şmeyi, öte yandan yeniden
yapılanmayı ifade eder. Yeniden yapılanma sermaye, ürün ve şigücü piyasalarında ılanmaya duyulan gereksinimin gerçekleşen bir süreçtir. Dünya ekonomisinde yeniden yap
nedeni, 1970’li yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan ekonomik bunalımdır. Bu ının uygulandığı ülkelerde amaçla hazırlanan ekonomik uyum politikalar kaynakların
kullanımına yönelik kısa döneme odaklanmış programlardır. Yoksullar, kadınlar ve ısal çocuklar bu politikaların olumsuz etkilerini en çok ya şayan kesimlerdir. Türkiye’de yap ı
ı
uyum politikalar , 1980’lerin hemen baş nda dünyada ilk gündeme geldi ği tarihte yer almıştır.76 1980 sonrası uluslararası iş bölümü yeniden şekillenirken ve gelişmiş ülkelerdeki kadın işçiler imalat sanayindeki şilerini kaybederken, hizmet sektörünün büyümesiyle yeni iş olanaklarına kavuşmuşlardır. Kadınları yoğun olarak çalıştıkları sağlık, sosyal hizmetler ve eğitim alanlarında, ikinci sırada da turizm alanında artan iş olanakları, imalat sektöründe kayba uğrayan kadınların bu kayıplarını telafi etmelerini sağlamıştır. Gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar ise, uluslararası iş bölümünün gelişmiş ülke kadınlarının elinden alıp kendilerine verdiği imalat sanayi şiyerlerinde yoğunlaşmışlardır. Bu ilk başta kadınların ı lehine gözükse de, iki süreçten dolay onlara fazla yarar sağlamamıştır. Bu süreçlerden ilki 77 ızlaşma, diğeri de emek kullan ımının esnekleşmesidir. piyasalardaki kurals
1980’lerde uygulanan yapısal uyum programlarının hem yeterince istihdam olana ğı yaratılmamasına, hem de işsiz kalan kesimlerin ortaya ıçkmasına neden olduğu ve böylece 78 ığı bilinmektedir. zaten var olan enformel sektörün büyümesine yol açt
Kadınların enformal sektördeki şi gücüne katılımları, dünya genelinde, formal sektöre katılımlarından yüksektir ve hem kentsel hem deırsal k alanda artma eğilimi devam etmektedir. Kadınları enformal sektörde yer alışları ya ev dışı ya da ev içi mekanlarda olur. 76 77
Insee, a.g.e., 1995,ss.122-123 s.124
56
Ev dışında çalıştıkları yerler genellikle parça birleştirmesi yapılan, koruyucu yasaların ve ücretlerle ilgili düzenlemelerin geçerli olmadığı iş yerleridir. Ev dışında ikinci önemli alan, ıcılığı ve iş yerlerinin temizliğidir. Evde çal ışan kadınlar, evde hizmetçilik, çocuk bak
ı ı üretici firmaların ürünlerini ya da ürün parçalar n evlerinde üreterek, bir yandan enformal ığını sürdürmesine hizmet etmektedirler. Pazar ın sektörün gelişmesine, bir yandan da varl
dalgalanmaları karşısında üretici firmalar, evlerinde çalışan ve çoğu kadın olan esnek bir 79 işgücü ordusuna sahip olmakla kendilerini bu dalgalanmalardan korurlar. ışkanlık, özelleştirmeyi Küreselleşme daha açık ekonomi, serbest ticaret, finansal ak ında ön gören politika değişmeleri ve özellikle sosyal hizmetlerdeki kamu harcamalar ıştır. Büyüyen küresel ekonominin yaratt ığı faydalar ülkeler daralmalar ile sonuçlanm ılıklara, arasında eşit olarak dağılmayı p, daha derin ekonomik farkl yoksulluğun
kadınlaşmasına, toplumsal cinsiyet şeitsizliğinin artmasına, enformal sektörün büyümesine ve çalışma koşullarının bozulmasına neden olmuştur. Bazı ülkelerde kadınları işgücüne katılım oranlarında artış olmuşsa da, daha genel olarak gözlenen durum, ekonomik ıca, katılımın politikaların uygulanmasının kadınların katılımını olumsuz etkilemesidir. Ayr
arttığı durumlarda da ücretler, şite yükselme ve çalışma koşulları gibi konularda beklenen olumlu değişmeler görülmemiştir.80 ı dönemde global ekonomi şartlarının ağırlık Dünyada özellikle 1980 sonras
kazanması, gelişme yolunda olan ülkelerde ihracata yönelik sanayile şme stratejilerinin ısı altında işgücü maliyetlerini kısmak için takip edilmesi neticesinde firmalar rekabet bask ın işgücü oranının kadın işgücünden faydalanma yolunu seçmi şler, bu ise genel olarak kad
aratmasına sebep olmuştur. Bazı araştırmacılar tarafından bu durum ‘işgücünün kadınlaşması’ olarak yorumlanmıştır. Ülkemizde ise 1980 yılında başlayarak uygulamaya ı sonucunda, ekonomimizin çe konulan uluslar arası piyasalara entegrasyon politikalar şitli
yönleriyle dışa açılmasına ve ihracatımızın önemli ölçüde artmasına rağmen, kadınları istihdamı konusunda, benzer politikalar uygulayan ülkelerde izlenen dönü şüme paralel bir ım-dışı süreç yaşanmadığı görülmektedir. Yapılan araştırmalar neticesinde Türkiye’de tar ığı kadın işgücünde görülen artışın istihdamın kadınlaşmasına yol açacak ölçüde olmad
78
a.g.e., s.125 a.g.e., s.126 80 a.g.e., s.127 79
57
sonucuna ulaşılmıştır.81 Türkiye’de kadın işgücünün (tarım dışı) katılan oranının çok düşük olmasının en önemli nedenlerinden birisi de, bir yandan temel ğde işken olan işin geliri ile ev ve çocuk bakımı gideri arasındaki farkın ortalama olarak düşük kalması, diğer yandan da kadını ıdır. Kuşkusuz ücretli işe yöneltecek asgari farkın kültürel nedenlerle halen yüksek olmas düşük eğitim düzeylerinde dışarıda kazanılacak ücret, ev şileri ve çocuk bakımı için ında kalacakt ır. Eğitim düzeyi ödenecek ücreti karşılamaya ya ancak yetecek, ya da alt
yükseldikçe kazanılan gelir ile masraf arasındaki fark lehte gelişeceğinden, katılım oranı da artma eğiliminde olacaktır.
2.3.2.Küresel İşsizliğin Kadınlar Üzerine Etkisi Yapısal uyum politikaları, özellikle düşük gelirli kentli ailelerin satın alma güçlerinde zayıflamaya neden olmakta, hanece ya şanan ekonomik baskı da, daha önce ın çalışmamış hane üyelerini ev dışında iş aramaya yöneltmektedir. Ancak sunulan kad
emeğinin özellikleri, bu emeği talep edecek şigücü pazarına uygun olmadığında veya çalışmak isteyen kadınlar bu pazarın öne sürdüğü çalışma koşullarını kabul edemediklerinde, şisizlik durumunu yaşamaktadırlar. Kentli kadınların işsizlik oranları daima erkeklerden daha yüksek ve ço ğu zaman erkeklerin iki katı veya daha fazla olmuştur. Kırsal alanlarda kadınların işsizlik oranlarının ı
ı
ı
ı
erkeklerin işsizlik oranlar n n gerisinde kalmasn n nedeni ise, ücretsiz aile şiçisi olan ve aslında gelir getirici bir işte çalışmayan kadın nüfusun da işgücü istatistiklerinde, istihdam ın edilenler arasında yer almaktadır. Kırsal kesimdeki bu durum, Türkiye’de genelindeki kad
işsiz oranlarını da etkilemektedir. Kadın işsizliği için ikinci boyut, işsizliğin en yoğun olarak genç kadınlar arasında görülmesidir. Ülkemizde işgücüne katılma oranı 2001 yılı Nisan ayı itibariyle %46.4 düzeyindedir. İşgücüne katılma oranı erkeklerde %70.4, kadınlarda %22.8 dolayındadır.
İstihdamdaki artışta en önemli pay hizmetler sektörü olmu ş ve hizmetler sektöründe 81
Cem Kılıç, Türkiye’de Kadın İşgücüne Katılım Oranları ve Gelişen Sanayi Merkezleri Açısından Görünüm, http://www.dicle.edu.tr/khuka/10.htm 2001.s.2
58
ı %43.2 düzeyine ula istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki pay şmıştır. Sanayi ı %18.9 düzeyindedir. Sanayi sektörü kay ıtlı sektörünün toplam istihdam içindeki pay
istihdam açısında en önemli sektör niteli ğindedir. İşsizlik oranı hane halkı işgücü anketlerine göre 2001 yılı Nisan ayı itibariyle %8.6’dır. İşsizlik ve eksik istihdam nedeniyle ıatl işgücü oranı yıl itibariyle %14.6 düzeyinde gerçekleşirken kentsel şi sizlik oranı %10.8, kırsal kesimde şi sizlik oranı %5.6 olmuştur. ı %5.9 olurken, bu oran k ırsal kesimde %6.2 olarak Kentsel kesimde eksik istihdam oran
gerçekleşmiştir. Atıl işgücü oranı kentsel kesimde %14.1 iken, ıkrsal kesimde bu oran ı %10.2 olmuştur. Toplam işgücü içerisinde ücretli ve yevmiyelerin pay %50.4
düzeyindedir. Bu oran kentsel kesimde %72.7,ırsal k kesimde %21.3 düzeyindedir. Kentlerde kadın ve erkek işsizler arasındaki önemli bir fark da ilk kezşiarama ile ilgilidir. DİE Hane halkı İşgücü Anketi 1999 yılı sonuçlarına göre işsiz kadınların %56’sı ilk kez iş arayanlardan oluşmaktadır. Diğer bir konuda kadınların iş ararken geçirdikleri süre de erkeklerden uzundur.İşgücü piyasasının özelliği ve erkeklerden farklı muamele ıca erkeklere göre daha yüksek şsizlik buna neden olarak gösterilebilir. Ayr i oranlarının
olması ve onlardan da uzun süre şisiz kalmaları, sadece eğitim düzeylerinin erkeklerinkinden düşük olması ile açıklanamayacak kadar karmaşık bir olgudur.4 Türkiye’de işsizlik oranı 2001 yılı itibariyle %8.6 düzeyindedir.İşsizlik oranının birçok ülkeye göre dü şük olmasının nedenleri arsında öne çıkanlar; işgücüne katılma ım sektöründe ücretsiz aile şiçisi oranının düşük olması, kırsal kesimin nüfusunun ve tar ı ile sosyal güvenceden yoksun olarak çalışanların gelişmiş ülkelere göre yüksek olmas
kişilerin yaşamlarını sürdürülebilmek için işin niteliğine ve ücrete bakmaksızın buldukları işlerde düşük verimlilikte çalışmalarıdır. Türkiye’de işsizlik kentsel kesim ğaırlıklıdır. 2001 yılı Nisan ayı itibariyle kentsel kesimde şisizlik oranı % 10.8 iken bu oran kırsal kesimde %5.6’ya düşmektedir. Türkiye’de işsizliğin cinsiyet ve eğitime göre baktığımızda daha ilginç bulgulara erişmekteyiz. Kadın işgücünde işsizlik oranı Türkiye genelinde %8.3 olurken, bu oran kentsel kesimde %16.3, ıkrsal kesimde ise %2.2 düzeyine dü şmektedir. Oranın kent ve kır arasında bu kadar büyük farklılık göstermesinin altında yine ücretsiz aile şiçiliği yatmaktadır. Eğitim durumuna göre şisizliğe baktığımızda eğitimli genç işsizlik oranı genel
59
işsizlik oranının çok üzerinde, %23.7, düzeyinde gerçekle şmektedir. Kentsel kesimde eğitimli genç kadın işgücünün işsizlik oranı %26.7 düzeyinde iken, bu oran erkek ırsal kesimde çal ışma alanının özelliği gereği eğitimli işgücünde %23.8 düzeyindedir. K
genç işsiz oranı düşmekte ve %22 düzeyine inmektedir. ıKrsal kesimde genç eğitimli kadın işgücünün işsizlik oranı %27.2 dolayındadır. Türkiye’de işsizliği azaltmaya yönelik politikalar aras ında, eğitimin iş bulmada olumlu katkılar sağlayacağı savunulmuştur. Fakat genç eğitimli işsiz kadınların oranı da ı İşgücü İstatistiklerine göre kentlerde oldukça yüksektir. DİE’nin Nisan 1999 Hane Halk
işsiz kadınların %44’ü lise ve lise dengi okullardan mezun olupş arayan i kadınlardır. Aynı eğitim düzeyinde şi arayan erkeklerin oranı ise %24’dür. Dünyada giderek artan şisizliği asgariye indirmek amacıyla sermaye, kadınları ını uygulamaya ba tekrar eve döndürme politikalar şmaktadır. Rusya’da Çalışma Bakanı ‘
ülkede binlerce erkek şisiz varken, niye kadınları istihdam edelim. Kadınlar evde oturup ev işi yapsınlar.’ Derken, gerçekte şisizliğin ulaştığı korkunç boyutları kadınları eve göndererek azaltma düşüncesindedir.82
2.3.3. Çalışma Yaşamında Cinsiyete Bağlı Ayrımcılık İnsanların eşit haklara sahip olduğu konusundaki köklü değişikliklerle ilgili tartışma ve mücadeleler ilk olarak Amerika Birle şik Devletleri, Fransa veİngiltere’de ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı
ı ı
başlam şt r. Kad nlar n eşit haklara sahip olmas ve kad nlara karş ayr mc l k sorunu azınlıkların hakları ile birlikte ele alınmıştır. Amerikan İç Savaşı sonrası kabul edilen 1776 ın eşit yaratıldığı” hükmü ile ilk kez e tarihli Bağımsızlık Bildirgesinde “bütün insanlar şit
haklara sahip olma ilkesi bir belgede somutla ştırılmıştır. Fransız Devrimi de bir kadın ında kadı ve erkeğin hukuksal ve hakları devrimi değildir, ancak özel ve kamu hukuku alan
sosyal eşitliğinin sağlanmasında temel oluşturulmuştur. Devrimin gerçekleştirilmesindeki en önemli etmenlerinden biri de şeitlik düşüncesiydi ve 1789 tarihliİnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesinin temel taşlarından biri olmuştur. Buradan hareketle hukukta herkesin ımcılık” ve “ayrıcalık” kavramlar ının eşit olduğu düşüncesi, hukuk terminolojisinden “ayr
82
Petrol-İş 1994, a.g.e., s.28
60
çıkarılması, kamu görevlerine girişte yetenek ve yeterlilik dışında başka bir kritere uygulanmaması gibi önemli sonuçları sağlanmıştır. Cinsiyete dayalı ayrımcılığın iki şekilde ortaya çıktığı görülmektedir: Bir kişinin bir kadına, cinsiyeti nedeniyle bir erkeğe davranacağından daha olumsuz ya da daha az olumlu davranması (dolaysız ayrımcılık) ve/veya biçimsel olarak şeitlikçi gözüken davranış veya uygulamaların sonradan kadın üzerinde ayrımcı etkiler yaratması (dolaylı ayrımcılık). Çalışma yaşamında dolaysız ayrımcılığa ilişkin pek çok örnekle karşılaşmaktadır. Kadın ıştırmak üzere i çalışanların belli kadrolarda ve unvanlarda çal şe alınmamaları, terfi
ettirilmemeleri gibi. Dolaylı ayrımcılık bazen bir kişinin kendisinden birşey isteyen bir kadına, istenenşeyi vermeyi belli bir koşula bağlaması şekilde de ortaya çıkmaktadır. Buna ı dolaylı göre ileri sürülen koşulun şu özellikleri taşıması durumunda cinsiyete dayal
ayrımcılıktan söz edilebilir:5 a) Hem erkek, hem de kadınlara uygulanıyor veya uygulanacaksa, b) Yerine getirebilecek kadınların oranı erkeklere göre daha az ise, c) Yerine getirmemek, kadının zararına ise, d) Koşulu öne süren kişi, koşulu, uyguladığı kişilerin cinsiyetinden bağımsız olarak savunamıyorsa, bu durumda dolaylı söz konusudur. Örneğin, bir işveren işe alacağı tüm personelin boylarının 1.75 metrenin üzerinde olmasını koşul olarak ileri sürüyorsa, yukarıdaki dört özelliği taşıdığından dolayı ayrımcılık yapıyor diyebiliriz. Ancak dördüncü kriter,şin i yapılması için gerekli bir özellik ise, cinsiyete dayalı ayrımcılıktan söz edilemez.83 Kadına karşı çalışma yaşamında ayrımcılığı ır. Bu tüm uluslar yaratan uygulamaların temelinde sosyo-kültürel nedenler bulunmaktad
için geçerli bir durumdur.
İngiltere’de cinsiyet ayrımcılığı kanunundan önce hazırlanan bir raporda (White ınların istihdamda kar Paper Equality For Women), kad şılaştıkları yasal engellerin yanı sıra,
asıl eşitsizliklerin nedeninin de–facto engeller olduğu ve bunların dayanağının da gelenek, 84 ışlar ve önyargılar olduğu belirtilmiştir. göreneklerden kaynaklanan anlay
Çalışma yaşamında cinsiyete dayalı ayrımcılık temelinde şu alanlarda ortaya
83 84
a.g.e. , s.6 Yüksel, a.g.e., s.16
61
çıkmaktadır:85 a) Mesleklere yönlendirme b) Personel alımı ı c) İşyerlerindeki tutum, davran ş ve yükselme Geçmiş yıllarda “kadın işi” olarak görülen meslekler tüm dünyadaınsırlı sayıda idi.
Bu durum ders kitaplarındaki örneklere kadar yans ımıştır. Kadıların işgücüne katılımları artmasına karşın, ders kitaplarında nadiren işgücüne dahil göstermekte, ço ğunlukla evde tanımlanmaktadır. 1972 yılında Amerika’da bu konuda bir ara ştırma yapan De Crow, ders kitaplarını belli bir zaman periyodu içinde incelemi ş ve erkeklerin 147 farklı türde meslekte tasvir edilirken, kadınların sadece 26 farklı meslekte tanımlandığı ve bu 26 mesleğinde ın işi sayılan kafeterya elemanı, hemşire, öğretmen, sekreterlik gibi geleneksel kad
meslekler olduğu sonucuna varmıştır.86
İş yeri ayırımı kadınlara özgü bir takım basmakalı p yetenekler do ğrultusunda yapılmaktadır. Bunlar erkek ve kadın işi kavramlarının ayrımında önemli bir noktadır. ın Kadınlar tarafından yapılan bir takım işler, ihtiyaçların yerine gelmesi, temizlik, çocuklar
veya hastaların bakımı, yemek hazırlığı...vb. gibi kendi doğal yapılarında taşıdıkları duygularla çevrelenmiştir. Genel olarak ele alındığında erkek işi kavramının altında beceri, ı yatarken, kad ın işleri daha az beceri isteyen ve servis amaçl ı otorite ve teknoloji kavramlar
olarak tanımlanmaktadır. Bir iş “erkek işi” veya “kadın işi” olarak tanımlandığında geleneksel ifadelere, ınların mitolojik düşüncelere ve önyargılı fikirlere dayandırılarak desteklenmektedir. Kad ılığa fiziksel gücü ve mekanik duyarl sahip olmamaları onların birçok işe yatkın
olmadıklarını göstermekte; ayrıca kadınların karar verme, yönetim ve idari şlerde i ı onları bu işlerden uzak tutmaktad ır. Benzer bir sorumluluk alma isteklerinin az olmas
şekilde kadınlık içgüdülerini kullanabildikleri; sevgi, sabır, ve şefkat gösterdikleri birçok şi kadınların olmuştur. Bir erkek patronun emrinde olan sekreter, bir kantinde yemek hazırlayan bayan, sağlık alanında çalışan hemşire bahsedilen tüm bu doğal yeteneklere 87 sahip kadın mesleklerinde sadece birkaç örnek olarak gösterilebilir.
85
KSSGM, Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık, s.7 KSSGM, Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik, KSSGM Yayını, Ankara, s.36 87 Meryem Koray, “Çalışma Yaşamında Kadın Gerçekleri” Basisen Eğitim ve Kültür yayınları. 23, İzmir, 86
62
2.4. Kadın Çalışanlara Yönelik Uluslararası Düzenlemeler Kadınların başlangıçtan beri, istihdamda şeit koşullarda ve oranlarda yer ı olarak korunma gereksinimleri ortaya ıkm almamaları nedeni ile erkeklerden ayr ç ıştır.
Cinsiyet ayrımcılığını her alanda önlemek ve şeit çalışma koşullarıyla beraber, koruyucu önlemler almak amacıyla, uluslar arası kuruluşlarda uzun zamandır düzenlemeler yapmaktadırlar. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Uluslar Arası Çalışma Örgütü gibi ır. BM Genel Kurulu taraf ından kuruluşların bu alanda pek çok düzenlemesi bulunmaktad
1979’da kabul edilip, 3 Eylül 1981’de yürürlü ğe giren bu sözleşmeyi Türkiye 24 Temmuz 1985 tarihinde onaylamış ve 19 Ocak 1986’da yürürlü ğe girmiştir. Sözleşme, devletlerin hem kadınlara karşı ayrımcılığı ortadan kaldırmak için somut adımlar atmakla yükümlü kılmakta, hem de diğer bütün kişi, örgüt ya da kuruluşların kadınlara karşı ayrımcılık yapmasını önlemekle görevlenmektedir. Sözle şme imzalayan devletleri ba ğlayıcıdır yani devletler yasal sistemlerini sözle şme hükümleriyle bağlayıcı hale girmek zorundadırlar. Türkiye’de başlangıçta Medeni Kanunun bazı hükümlerinden dolayı çekince koyduğu belli ırlanması üzerine 1999 y ılında maddelerdeki çekincelerini yeni Medeni Kanunun haz
kaldırmıştır. ışma alanında kadınlara karşı ayrımcılığı kaldırmak Madde 11-Taraf devletler, çal
üzere kadınlara erkeklerle eşit temeli üzerinde özellikle; Tüm insanların ayrılmaz bir hakkı olup çalışma hakkı, ı dahil, eşit çalışma Çalışma konularında eşit seçme ölçütlerin uygulanmas •
fırsatı hakkı, •
Meslek ve işini özgürce seçme hakkı, yükselme, iş güvenliği ve tüm hizmet koşul ve olanaklarından yararlanma hakkı ve çıraklık, ileri meslek eğitimi ve yineleyici eğitim dahil, meslek eğitimi alma ve yeniden ğeitme hakkı,
•
Toplumsal yardımlar dahil, eşit ücret hakkı ve eşdeğerde bir iş bakımından olduğu gibi, işin niteliğinin değerlendirilmesi bakımından da eşit davranılma
1993, s.18
63
hakkı, •
Özellikle emeklilik, işsizlik, hastalık ,sakatlık, yaşlılık ve çalışma engelleri durumunda toplumsal güvenlik hakk ı ve aynı zamanda ücretli izin hakk ı,
•
Doğurganlığın korunması dahil, sağlığın korunması ve güvenli çalışma koşulları hakkı, sağlamak üzere tüm uygun önlemleri ıalr.
Evlilik ve analık gerekçeleriyle kadınlara karşı ayrımcılığı önlemek ve kadınların etkin çalışma haklarını sağlamak için; •
Gebelik veya analık izni gerekçesiyle şiten çıkarmayı ya da işten çıkarma ım gözetmeyi, yapt ırımlara bağlamak bakımından medeni duruma göre ayr
koşuluyla yasaklamak; •
Önceki işini, kıdemini ve sosyal haklarını yitirmeksizin ücretli veya benzeri sosyal yardımlarla doğum izni vermek;
•
Anne ve babaya aile yükümlülüklerini,ş isorumluluklarını ve sosyal yaşama ım katılmayla bağdaştırabilme olanağı vermek üzere özellikle çocuk bak
kolaylıklarının kurulması ve geliştirilmesi görülerek, gerekli destekleyici sosyal hizmetler verilmesini özendirmek; •
Gebelik sırasında, zararlı olduğu bilinen iş türlerinde kadınlara özel koruma ınır. sağlamak; üzere uygun önlemler al
2.4.1. Birleşmiş Milletler Dünya Kadın Konferansları ın dikkatini kadınların Değişik ulusların oluşturduğu kadın hareketi gurubu, dünyan
sorunlarına çekmek amacıyla 1972’de BM’e başvurmuşlar ve 1975 yılının “Uluslar arası Kadın Yılı” kabul edilmesini istemişlerdir. Bu başvuru BM Kadının Statüsü Komisyonu ı yıl Meksika'da “Birinci Dünya Kad ın Konferans ı” tarafından kabul edilerek ve ayn
düzenlendi. Bu konferanstan sonra BM Genel Kurulu, 1975-1985ıllar y ını “Kadın On Yılı” olarak kabul etti. Amaç; şeitlik, kalkınma ve barış hedeflerine ulaşmaktı. İstihdam, sağlık ve eğitim konuları Kadın On Yılının ana temalarıydı. Kadın On Yılında yapılan çalışmaların değerlendirilmesi amacıyla 1980’de Kopenhag’da “İkinci Dünya Kadın Konferansı” toplandı. Bu konferans, eşitliği sadece
64
yasal eşitlik değil, haklarda, sorumluluklarda şeitlik ve kalkınma faaliyetlerinde şeitlik olarak yorumladı.6 Bu konferansta kadınların durumunun iyileştirilmesi amacıyla alınacak 88 ı” kabul edildi. önlemleri belirleyen “Hareket Plan Üçüncü Dünya Kadın Konferansı,
Kadın On Yılı’nın bittiği 1985 yılında Nairobi’de toplandı ve on yılın değerlendirilmesi yapıldı. “İleriye Yönelik Stratejileri ortaya konuldu. Kadınların her düzeydeki karar alma mekanizmalarına katılmalarının gereği belirtildi.89 ın Konferans ı’na 189 Pekin’de 1995 yılında gerçekleştirilen Dördüncü Dünya Kad
ülke 17 bin delege katıldı ve “Pekin Bildirgesi ve Eylem Platformu” kabul edildi. Ülkeler ilk defa bu toplantıda ulusal politikalarında yapacakları değişikliklere ilişkin olarak bağlayıcı taahhütlerde bulundular.90 Ülkeler kadın çalışanlarla ilgili şu hedefleri gerçekleştirmeyi taahhüt etmişlerdir: •
Mesleki ayırım ve istihdama ilişkin her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması,
•
Kadın istihdamının artırılması, çalışan kadınların korunması, istihdama uygun çalışma koşullarına ve ekonomik kaynaklara ve ulaşabilirlikte dahil, kadınların ekonomik haklarının ve bağımsızlığın yaygınlaştırılması,
•
Kadınların
ekonomik
kapasitesinin
ırılması art
ve
ticari
ağlarının
güçlendirilmesi, •
Kadınlar ve erkekler için çal ışma ve aile sorumluluklar ının uyumlu olmas ının yaygınlaştırılması,
•
Kadın emeğinin görünür kılınması.91
ından beş Son olarak da 5-9 Haziran 2000 tarihinde New York’ta, Pekin Konferans ıldı ve bu toplant ı kısaca Pekin+5 ad ıyla yıl sonra BM Genel Kurulu Özel Oturumu yap
anılmaktadır. “Kadın 2000: Yirmi Birinci Yüz ıyl İçin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış” başlıklı toplantının sonuç belgesinde yer alan en önemli karar kadınların iş yaşamındaki haklarına ilişkin ILO bildirgesi ilkelerinin hükümlerince 92 savunulması ve kadınların iş haklarıyla ilgili ILO sözleşmelerinin benimsemesidir.
88
KSSGM, a.g.e. , s.1 New Ways, a.g.e. , ss.19-17 90 a.g.e. , ss.21-23 91 KSSGM, Ulusal Eylem Planı, KSSGM Yayını, Ankara, 1998, ss.36-39 92 New Ways, a.g.e. , s.9 ve 43 89
65
2.4.2. Avrupa Konseyi Tarafından Kabul Edilen Düzenlemeler Avrupa’da II. Dünya Savaşı sonrası gerginliğinin ve çalışmanın yerini güven ve işbirliğinin alması amacıyla 5 Mayıs 1949'da 10 ülke tarafından Avrupa Konseyi’ni kuran anlaşma imzalanmıştır. Türkiye’de 1950’de Konseye katılmıştır ve bugün Konsey 41 üyeli bir olmuş haline gelmiştir. Avrupa
İnsan
Hakları
Sözleşmesi
(AİHS),
Konseye
üye
ülkelerin
vatandaşlarının belirli insan hakları ve temel özgürlüklerini güvence altına almak amacıyla 1950’de Roma’da imzalamış ve 1953’de yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeyle güvence altına alınan hakların uygulanmasını denetlemek amacıyla da 1954’de Avrupa
İnsan Hakları Komisyonu ve 1959’da da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuştur. Türkiye tarafından da imzalanan bu sözleşmede ilke olarak ekonomik ve sosyal haklar üzerinde durulmamış, daha çok medeni ve sosyal haklara yer verilmi ştir. Sözleşmenin 14. Maddesinde sözleşmeye getirilen hak ve özgürlüklerden yararlanmada cinsiyet ayırımı yapılmayacağı hükmüne yer verilmiştir.7
2.4.3. Avrupa Sosyal Şartı ASŞ, çalışma hakkı, uygun ücret ve çal ışma ortamı, sendika üyeliği gibi hakları güvence altına almaktadır. 1965’te yürürlüğe giren bu sözleşme, 1996’da gözden geçirilmiş ve kadınların eşitliği ilkesi güçlendirilmiştir. Şartın uygulanmasıyla ilgili olarak uluslararası denetim söz konusudur.93
2.4.4. Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmeleri 1919 yılında kurulan ve asıl olarak çalışma standartlarını evrensel düzeyde belirleyen bir uzmanlık kuruluşu olan ILO, sözleşmelere ve tavsiye kararları yoluyla
66
bunu gerçekleştirmeye çalışır. Sözleşmeler onaylayan ülkeler açısından sözleşmeyi uygulama ve o sözleşme çerçevesinde denetimi kabullenme yükümlülüklerini getirir. Tavsiye kararları ise genellikle sözleşmelerde yer alan konulara ilişkin açıklayıcı hükümler içerir. ILO, dünya genelinde sosyal geli şmeyi sağlamaya çalışmakta ve bu alanda uluslar arası haksız rekabeti önlemektedir. Yaptığı bu zorlu işi başarmasının iki nedeni bulunmaktadır. Birinci neden üye devletlerinin tutumlarını iki yıl boyunca izlemesi, ikincisi ise sözleşmelerin görüşülmesi sırasında ve kabul edilirken işçi-işveren ve hükümet temsilcilerinin bir arada bulunmalarıdır. Bu üçlü yapı ILO’yu diğer uluslararası kuruluşlardan ayıran en önemli özelliktir.94 ILO’nun kadın çalışanlara yönelik düzenlemeleri ıyllar itibariyle ilginç bir trend göstermektedir. ILO, kurulu şunun ilk yıllarında ağır ve tehlikeli çalışma koşullarının korunması ile hamilelik ve doğum süreçlerinde korunması için çalışırken, 1950 yıllarda özellikle kadına karşı ayrımcılığın önlenmesi amaçlanmıştır. 1960’lı yılların ortalarından sonra ise kadınların sosyal ve ekonomik geli şme sürecinde uygun çalışma koşullarında ılmaktadır. istihdamına yönelik düzenlemeler yap
2.4.5. Türkiye’nin Onayladığı ILO Sözleşmeleri Türkiye 09.07.1932 tarihinde Birle şmiş Milletler’e üye olmakla doğrudan ILO’ya ından 182 da üye olmuştur. 1932 yılından bu güne kadar geçen sürede Türkiye taraf ı
ı
ı
ı
sözleşmeden 40 tanesi onaylanmşt r. Türkiye’nin ILO normlarn onaylama konusundaki ına uygun düzenlemeler tutumu genelde ihtiyatlı olmuştur. Önce iç hukukta ILO normlar yapılmış, sonradan ILO sözleşmelerinin imzalanması tercih edilmiştir.8 Kadın çalışanları korumaya, ayrımcılığı yasaklamaya, fırsat eşitliği ve ücret eşitliği sağlamaya yönelik ILO sözleşmelerinden çoğunu imzalayan Türkiye, bu alandaki ılı çalışmalarına devam etmektedir. ILO’nun yedi temel sözle şmesi içinde yer alan 100 say
“Eşit Değerde İş İçin Eşit Ücret Sözleşmesi” ve 111 sayılı “İş ve Meslek Bakımından Ayrım Hakkında Sözleşme” de onaylanan sözleşmelerindendir.95 Yine kadın çalışanlar için 93
(Çevrimiçi) http://avrupakonseyi.org.tr.03.04.2003 Metin Kulal, “Küreselleşme Karşısında UÇÖ”, İşveren Dergisi, Cilt:37, Sayı: 10, Temmuz 1999, s.24 95 Süral, a.g.e. ,s143 94
67
önemli bir sözleşme olan 158 sayılı “Hizmet İlişkisine İşveren Tarafından Son Verilmesi Hakkında Sözleşme” 1994 yılında Türkiye tarafından onaylanarak iç hukuka dahil edilmiştir.96 Ancak, yine konumuz açısından önem taşıyan 156 sayılı “Aile Sorumlulukları Olan Kadın ve Erkek İşçilere Eşit Davranılması ve Eşit Fırsatlar Tanınması Hakkında Sözleşme”, 103 sayılı “Kadının Doğum ve Doğum sonrası Çalışması Hakkında Sözleşme” ından ve 89 sayılı “Kadınların Gece Çalışması” sözleşmeleri henüz Türkiye taraf
onaylanmamıştır.97 ı ve bu alanda yükselen de Kadın – erkek eşitliği konusunun dinamik olmas ğerlerin ı düzenlemeleri mevcut ulusal ve uluslar aras zorlaması nedeniyle, bu alanda ILO
sözleşmeleri de güncelliğini yitirmekte (103 sayılı sözleşme gibi)ve revizyona tabi ın ve erkek çal ışanlar tutulmaktadır. ILO, çalışan kadınlara yönelik düzenlemelerinde, kad
için fırsat ve davranış eşitliğinden, ailevi yükümlülüklerini eşit paylaşımından bahsetmekte, çalışan kadınların korunmasını ise sadece hamilelik ve do ğum hallerinde kabul etmektedir. ının da revizyona tabi tutarken Bu gelişmeye paralel olarak Türkiye’deki iç hukuk normlar
“çalışan kadının korunması” ve “fırsat ve davranış eşitliği” kavramlarının yerinde ve doğru kullanılmasına özen göstermektedir.98
96 97
Yüksel, a.g.e. ,s.51 Süral, a.g.e. ,ss148,150 ve 157
98
Süral, a.g.e. , s.165
68
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKİYE’DE KADIN İSTİHDAMI VE KADINLARIN ÇALIŞMA YAŞAMI 3.1. Türkiye’de Kadın İşgücünün İstihdamının Tarihsel Gelişimi 3.1.1. Cumhuriyetten Önceki Dönemde Kadın Çalışanlar ınlar çoğunlukla Bir tarım toplumu özelliği taşıyan Cumhuriyet öncesinde, kad ı. Ülkede de sanayile tarlada ve ev şi lerinde ücretsiz istihdam edilen bir konumdayd şme ı. Kadının toplumsal statüsü, olmadığı gibi büyük ölçekli şilemlerde henüz bulunmamaktayd
1839 Tanzimat Fermanı ile resmi boyutta tartışılmaya ilk kez konu edilmiş, fermanla birlikte kadınlara bazı haklar verilmiş ve kadınlarda konumlarını yavaş yavaş tartışmaya başlamışlardır. Kölelik uygulaması nedeniyle, kadınların kölelerin yaptıkları işleri yapmaları da engelleniyordu. Köle ticareti ancak 1857ılyında kaldırıldı. Toplumda alt sınıflarda yer alan ışıyorlardı. Köle olmayanlarda kadınlarla köleler, zengin ailelerin evlerinde ücretle çal
ücretli çalışmaya yavaş yavaş yönlenmişlerdi. Sadece ev şilerinde değil, değişik iş kollarında ücretli işçiliğe doğru bir geçiş yapmaya başladılar. 20. Yüzyılın başlarında tekstille ilgili işlerde çalışanların yarısı kadındı. Yine 1897’de İstanbul Kibrit Fabrikasındaki işçilerin de yarısını kadınlar oluşturuyordu. Bu yeni dönemde kurulan kad ın dernekleri, kad ınlara evden ç ıkı p kamusal alana girme olanağı yarattı. İlk kadın dernekleri toplumda ayrıcalıklı konumdaki kadınlarca ınların kuruldu. Özellikle gayrimüslimler bu konuda daha aktifti. Müslüman kad
önderliğinde bir araya gelmiş kadınlardan oluşan ilk dernek ise 1876’da Mithat Pa şa’nın eşi tarafından kuruldu.99 Ülkedeki sanayileşme çabalarının gelişmesi ile kadınların istihdamda yer almaları 99
Nicole Van Os, “Geçmişten Gelen Kaynaklar, Gelecek için Kaynaklar,” (Çeviren: Kaya Genç)
69
paralellik arz etmiş ve 1850’den sonra kadınlar özellikle tekstil işyerlerinde yoğun olarak çalışmaya başlamışlardır. O yıllarda İzmir ve Uşak civarlarında çoğunluğu Avrupalılar tarafından işletilen halı atölyeleri bulunmaktaydı ve bunların sadece bir tanesinde 300 ı tezgah kullanılmakta, bu tezgahlarda da 300 kad n işçi çalışmaktaydı.100 1880’lerde ise Uşak’ta 600 halı tezgahında toplam 3.000 ve 5.000 genç ıkz istihdam
edilmekteydi. 1900’lü yıllara gelindiğinde ise tezgah sayısı bir kat artarak 1200’e, tam zamanlı çalışan kadın sayısı da 6.000’e ulaşmıştır. 1913’te Orta ve Batı Anadolu’da halı imalatında toplam 60.000 kadın çalışmaktaydı.101 Ücretli olarak çalışmaya başlayan ve sayıları gittikçe artan kadın çalışanları, ı Tanzimat’tan sonra Osmanl İmparatorluğu’na yeni yeni girmeye başlayan ithal
makinelerin çıkarlarına zarar verdiklerini düşünerek eylemlerde de bulunmu şlardır. İlk ığı işyerlerinde olarak 1839’da Slevne’de, 1851’de Samakof’ta mekanik aletlerin kulland
zarar vermişlerdir. 1861 yılında da Bursa’da kadınlardan oluşan kalabalık bir işçi grubu, ı dokuma fabrikasının eski bir mezarlık üzerine kurulduğunu bahane ederek, fabrikay ı tahrip ederek, fabrikay ı ataşe basmışlar ve kendilerine rakip gördükleri makine ve tezgahlar
vermişlerdir. 1908 yılında ise sayıları 1.500 civarında ki kadın eylemci Uşak’ta üç mekanik ve buharlı yün eğirme fabrikasını basarak, depolardaki ham yün veşlenmi i ş yün iplikler yağmalanmış, makineler tahrip edilmiş ve bina ateşe verilmişti. Olaylar hızla yayılmış ve Kütahya’dan gelen görevlilerin de müdahalesiyle ancak durdurabilmi ştir.102 XIX. yüzyılda dünyada yaşayan hızlı değişimlerden Osmanlı toplumu da ı da bu etki ile ortaya ı etkileniyordu. Tanzimat Ferman çkmıştı. 1908 Anayasası ile ilk kez ışıldı ve bu dönemde kad ınlar da ekonomik ve sosyal özgür bir siyasal ortama geçilmeye çal
durumlarını iyileştirmek için isteklerini dile getirmeye başladılar. 1880’li yıllarda ilk kez ımlara Mahsus Gazete” isimli bir gazetelerde kadın köşelerine yer verildi, 1895’de de “Han
dergi yayınlandı.103 Birinci Dünya Savaşı toplumsal yapıda zorunlu değişikliklere de yol açmıştır.
100
101
Toplumsal Tarih Dergisi, Mart 2002, Sayı: 99, ss. 7-8 Ömür Zühtü Altan, Kadın İşçiler ve Türkiye’de Kadın işçilerin 1475 Sayılı İş Kanunu İle Korunması, Eskişehir İTİA Basım evi, Eskişehir 1980, s. 49 Yavuz Selim Karakışla, “Uşak’ta Kadın Halı İşçilerinin İsyanı (1908), Toplumsal Tarih Dergisi, ı
102
Say,ss. :99,54-56 ss. 54-56 a,g.e.
70
ınlar da farkl ı alanlarda çal ışmaya başladılar. 1916 Osmanlı Devletindeki müslüman kad
yılında Harbiye Nazırı Enver Paşa ve eşinin uğraşıyla “Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i ınları değişik alanlarda daha fazla İslamiyesi” adıyla bir örgüt kuruldu. Müslüman kad
istihdam sokmak amacıyla kurulan kuruluş, yoğun ilgiyle karşılaştı ve iki buçuk ayda on dört bin kadın iş için başvurdu. Bir yıl içinde işe yerleştirilen kadın sayısı 8.860 kişiye ulaştı.104 Cemiyete yapılan çok sayıdaki kadının iş talebini karşılayabilmek için şubelerde açılmaya başlandı ve buralarda el şileri gibi fazla sermaye gerektirmeyenşlerde i üretime başlandı. Cemiyet, iş verdiği ya da işe yerleştirdiği her kadının ücretinden yüzde on beş ı açmak ve sava kesinti yapıyordu ve bu da önemli bir gelirdi. Bu kaynaklar, yeni ş alanlar i ş
105 ınlar için kalacaklar ı yerler yapmak için kullan ılıyordu. nedeniyle kimsesiz kalan kad
Tanzimat’la başlayan kadınların toplumsal yaşama daha fazla katılmasıyla beraber çok sayıda kadın kuruluşu da ortaya çıktı. Bu kuruluşlar, çok değişik alanlarda kadına hizmet sunmak ve güç birli ği oluşturmak amacıyla kuruluyordu. 29 Kasım 1918’de Kuvay-ı Milliye’nin düzenlediği Milli kongreye katılan 50 kuruluşun 16’sı değişik amaçlarla kurulan kadın dernekleriydi.106 Birinci Dünya Savaşı, kadınları bir bakıma doğrudan çalışma yaşamına yöneltmiştir. Erkeklerin savaş nedeniyle cepheye gitmeleriyle bo şalan postane ve hastane ınlar girmişlerdi. Büyük şehirlerde kad ınlar bu şekilde gibi yerlerdeki kamu görevlerine kad ı” adıyla kurulan sava istihdama girerken, Anadolu’da da “Amele Taburlar şçı birlikler ışlardır. 1913 yılında ülkede var olan sanayi şi yoluyla istihdamda yer alm letmelerinde
çalışanların %20’si kadın iken, 1915’te %30’a yükselmi ştir.107 Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. Yüzyılından itibaren kadın çalışanların sayısında önemli yükseliş başlamıştır. Örneğin; 1913 ve 1915 yıllarında yapılan Sanayi Sayımı sonuçlarına göre; 1913 yılında gıda sanayiinde çalışan kadın oranı %31 iken, 1915’de % 103
Gürgün Say, Siyasal Değişimde Kadın Boyutlu, Kurtiş Matbaacılık, İstanbul 1998, s. 177 ı Atıyor’ Türk-iş Kadın İşçiler Ayşe Sevim, ‘Medeni Kanun Kabulüne Dek Türkiye’de Feminizmin Nabz Kurultayı. Petrol-iş. Sayı 96. Kasım 1995, s. 3 105 Yavuz Selim Karakışla, “Kadın İşçileri Evlendirme Kampanyası”, Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı: 219, Mart 2002, ss. 27-28 106 Sevim, a.g.e. , s. 4 107 Şenol Memişoğlu, “Cumhuriyet Döneminde Kadın Hakları”, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.62 104
71
44’e yükselmiştir.108 Kadın işçi sayısının artmasında savaş dışında, kadın işçi ücretinin düşüklüğü de etkili olmuştur. Tablo 3.1’de görüldü ğü gibi, kadın işçilerin aldıkları ücretler ı. erkeklerin ücretlerinden oldukça azd
Tablo 3.1: 1915 Yılında Erkek ve Kadın Günlük Ücretleri Sektör Şekercilik Konserve Dokuma
Erkek
Kadın
17-25 Kuruş
8-10 Kuruş
25-30 Kuruş
8-10 Kuruş
10-13 Kuruş
4-6 Kuruş
Kaynak: Ahmet Makal,Osmanlı İmparatorluğu’nda Çalışma İlişkileri, İmge Kitapevi ılığı tarım kesiminde de ya Sanayi sektöründeki bu büyük ücret farkl şanmaktaydı.
Aşağıda bazı bölgelerde kadın ve erkek tarım işçi ücretleri gösterilmiştir. Tabloya göre, her ın işçi ücretlerinin, erkek i sektör ve her bölge için kad şçi ücretlerinden oldukça dü şük
olduğu anlaşılmaktadır.
Tablo 3.2: Tarım İşçi Gündelikleri (1913 Yılı) Bölge
Erkek İşçi Ücreti
Kadın İşçi Ücreti
Aydın Ankara Kırşehir Malatya Diyarbakır Urfa
12-16 Kuruş
5-8 Kuruş
8-15 7-8 7 6-8 5-10
4-5 Kuruş 3-3.5 Kuruş 2 Kuruş 2.5 Kuruş 2-3 Kuruş
Kuru Kuruşş Kuruş Kuruş Kuruş
Kaynak: Ahmet Makal,Osmanlı İmparatorluğu’nda Çalışma İlişkileri, İmge Kitapevi
108
Altan, a.g.e. ,s.58
72
3.1.2. Cumhuriyet Döneminde Kadın İstihdamı Her alanda köklü değişikliklerin yapıldığı ve yeni bir dönemin başladığı Cumhuriyet dönemine geçişle birlikte, kadınlarla ilgili de pek çok yenilik getirilmiştir. ını için Çalışma yaşamının dışında ve kamusal alanda uzak kalmak zorunda kalan Türk Kad cumhuriyetin ilanı bir dönüm noktası olmuştur. ısını oluşturmak ve sorunlar ı Cumhuriyet ilan edilmeden önce, yeni devletin alt yap ıyla, belirlemek amac Atatürk tarafından 1923 yılında İzmir’de İktisat Kongresi ıldığı bu kongreye toplanmıştır. Toplumun her kesiminden temsilcilerin kat
kadın
çalışanları temsilen de, Hayriye, Elif, Emine,Şefika, Münire ve Nigar Han ımlar katılmıştır. Savaş döneminden sonra ortaya ıçkan ağır ekonomik koşullar ve yetişkin erkek işgücünün azalması, kadınların doğrudan istihdama katılmasını zorunlu kılmış, dolaysıyla kadın işçi sayısı da artmaya başlamıştır. Bu durum, toplananİzmir İktisat Kongresi’ne de yansımış ve ı davet edilmi kadın işçi temsilciler de bu önemden dolay ştir. Kongrede kadın işçilere
doğum öncesinde ve sonrasında 8 hafta ve ayda üç gün ücretli izin verilmesi için yasa hazırlanması kararı alınmıştı. Bu karar da günün koşulları içinde düşünüldüğünde kadın ımdı. Uygulanan ekonomik sistemin liberal çalışanları korumaya yönelik önemli bir ad
olarak nitelendirildiği ilk dönemlerde hızlı ekonomik kalkınmayı sağlayabilmek amacıyla ıcalık verilmiştir. Ancak yerli sanayinin kurulması ve geliştirilmesi için özel kesime ayr
1930’lardan sonra 1929 yılında yaşanan ekonomik bulanımın da etkisi ile devlet, doğrudan ı ı
ı
yat r mc olarak tekstil, çimento, madencilik, şeker sanayi gibi alanlara yönelmi ş ve devletçi ı izlenmiştir. İşçi sayısının dolayısıyla kadın işçi sayısının da bir ekonomi politikas ınlar lehine artmasına neden olan bu gelişmelerin yanı sıra hukuksal alanda da kad
düzenlemeler yapılmıştır.9 ı için ilk öğrenim 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile tüm Türk çocuklar ım atılmıştır. zorunlu hale getirilmiş, böylece kadınların eğitiminde ilk ve önemli bir ad
Daha sonraki yıllarda kızlar için açılan öğretmen, ebe, hemşire okulları ile kız sanat ında etkili olmuştur. Yaşanan bu değişimler enstitüleri kadınların bir meslek sahibi olmalar ışan işçilerin yaklaşık ¼’ünü kad ınların sayesinde 1927 yılında sanayi sektöründe çal
73
oluşturduğu tahmin ediliyordu.109 ınlar, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kad kendilerine sağlanan bu hakları bir ı mücadele sonucu elde etmemi şler, doğrudan yeni devletin amaçlar doğrultusunda
ı kendilerine verilmiştir. Bu nedenle bu dönemde bir “devlet feminizm” politikas uygulandığını söylemek de mümkündür.
Sosyal devlet kavramı da, Cumhuriyetle birlikte çağdaş anlamına kavuşmuştur. Bunun ilk adımı da 1930 tarihli 1593 sayılı umumi hıfzısıhha Kanunudur.110 Bu kanun, ında Türkiye’de devletin sosyal politika alan kadın işçileri koruma amaçlı ilk
müdahalesidir.111 Kanun; kadın, çocuk ve genç şiçilerin çalışma yaşı, süreleri, işin özelliği, kadın ve çocuk işçilerin bedensel nitelikleri yönünden çalışma koşullarına ilişkin ışma yaşamına kapsamlı olarak ilk müdahalesi ise düzenlemeler içermektedir. Devletin çal
1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı ilk iş Kanunu ile başlar.112 Cumhuriyetle birlikte başlayan sanayileşme ve kalkınma çabaları sürerken İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Türkiye sava şa doğrudan katılmamıştı ama seferberlik nedeniyle ınmıştı. Bundan dolay ı iş gücünde bir azalma erkek çalışanları önemli bir bölümü orduya al ışılmıştır. Tablo olmuş ve bu eksiklik de kadın ve çocuklar istihdam edilerek giderilmeye çal
3.3’de ücretliler içerisinde kadın ve çocuk çalışanların sayısında 1937’den 1943’e nasıl bir değişim yaşandığı gösterilmiştir.113
Tablo3.3: Türkiye’de Ücretliler İçerisinde Çalışanların Dağılımı (19371943) İstatistik Konusu Çocuk(12-18) Kadın Erkek Toplam
1937(Sayı)
1937(%)
1943(Sayı)
1943(%)
23.347 50.131 191.863 265.341
9% 19% 72% 100%
51.871 56.937 166.275 275.083
19% 21% 60% 100%
ışma İlişkileri 1920Kaynak: Ahmet Makal, Türkiye’de Tek Partili Dönemde Çal
109
Altan, a.g.e., ss.68-69 Sakine Uygur, Kadın işçiler ve Sorunları, Türk-iş Yayını, Ankara 1999, s.8 111 Özkuzukıran, a.g.e., s.9 112 Altan, a.g.e., s.69 113 Ahmet Makal, Türkiye’de Tek Partili Dönemde Çalışma İlişkileri: 1920-1946, İmge Kitapevi, Ankara 1999, s.310 110
74
1946, İmge Kitabevi, Ankara 1999, s.310 1937 yılında ücretlilerin içerisinde erkeklerin oranı %72.11 iken 1943’de %60.45’e ı
ı ı
ı
gerilemiştir. Ayn dönemde toplam ücretlilerin says nda bir azalma olmamş, tersine az da olsa artış yaşanmıştır. Aradaki bu fark ise büyük ölçüde çocukşgücünün i ve kadın işgücünü istihdam girmesiyle karşılanmıştır. Özellikle çocuk şigücünün payı %8.80’den %18.86’ya yükselmiştir. Kadın çalışanların oranında ise yaklaşık %2’lik bir artış gözlenmektedir. ışanlar Bu yıllarda, Türkiye’de 1936 tarihli şi kanunu yürürlükteydi. Ancak çal
arasında aynı işi yapmalarına karşın ücret farklılıkları bulunuyordu. Kanuna göreşiverenler, ırlamak zorundayd ı. işçilerin tabi olacakları hükümleri gösterir bir “dahili talimatname” haz
Ücret farklılığını bu talimatnamelerde görmek mümkündür. Türkiye’de kibrit ve çakmak ının dahili talimatnamesinde, 13-16 yaş arası çocuklar: 6 tekeline sahip bir Amerikan firmas
kuruş, 17-18 yaş arası gençler: 7 kuruş, 19 yaş ve üstü erkek şi çiler:8 kuruş, 19 yaş ve üzeri kadın işçiler:7 kuruş aldıkları belirtilmiştir. 1927 yılında yapılan nüfus sayımındaki sonuçlara göre, asıl mesleği tarımsal faaliyet olan kadın oranı %96.2 iken, sanayiye ait şiçilerde toplam kadın nüfusu ancak %1.9’luk bölümünün çalıştığı anlaşılmaktadır.114
Tablo 3.4: Sayım Yıllarına İtibariyle Kadın Nüfusun Mesleklere Göre Dağılımı t a a ş n İ , n e d a M r a lt a n a S
la a ş a v u M
ts e b re S .z i iH m u m U
is h a Ş t a y i d isa t k İ . v E
ir el l ü s t h a a a MZ ir k a r p o T
k ü ç ü K , i y a n a S
1935
94.25
3 .93
0.35
0.09
0.54
0.84
1940
92.95
1 .52
0.21
0.05
0.38
0.16
1945
93.07
3 .98
0.53
0.16
1.53
0.73
l Y ı ı
m y a S ı
te r a ic T
e d a iy l k a N
k el s e M
re lt e izm H
Kaynak: Emel Doğramacı, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1997, s.116
114
Emel Doğramacı, Türkiye’de Kadın Dünü ve Bu Günün, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
75
Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafında yapılan sayım sonuçlarına göre, tablodaki ımla ilgili mesleklerde değerlere bakıldığında yine kadınların çok büyük bir bölümünün tar ışanların oranı 1927’de %96.2’den, 1965’de ancak çalıştıkları görülmektedir. Bu alanda çal
%94.18’e düşmüştür. Diğer mesleklerde çalışanların oranlarında da, otuz sekiz yıllık süreçte fazla bir değişim yaşanmamıştır. Müteşebbis kadın sayısında 1950-1965 döneminde %100 oranında bir artış olduğu görülmektedir. Sayıları çok azda olsa böyle bir geli şme, kadınlar arasında girişimcilik kültürünün yavaş yavaş olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Tablo 3.5: Sayım Yıllarına İtibariyle Kadın Nüfusun Mesleklere Göre Dağılımı l Y m y a S ı ı
ı
n a m el E k i n k e T
k el se
c n a m r tO er a ci T
t a l a m İ e y il k a N
ı
si b b ş et ü M
stM e b re S
ş
a T a e m t V r a n e k d Ç a M ı
e v r a tk a n a S
ri m a T e y if il a K
lii g lİ
re li ç
m a l p o
ef iy il a K
n a y a m l O
erT lt e m i H
ş İ
1950
0.38
0.43
0.07
0.008
0.19
2.33
0.52
0.35
1955
0.55
0.49
0.12
0.012
0.037
2.16
0.32
0.48
1960
0.75
0.63
0.08
0.008
0.059
2.59
0.31
0.58
1965
1.21
0.89
0.10
0.010
0.070
2.78
0.14
0.62
Kaynak: Emel Doğramacı, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1997, s.116 Tarımda makineleşmenin yaygınlaşması 1950’li yıllardan itibaren köyden kente göçü hızlandırmıştır. 1970’lere kadar sanayinin göreceli olarak büyümesi, kente göç eden ınlara istihdam alanlar ı yaratıyordu. Bu y ıllarda yeni iş gücünü emebiliyor ve yeni kentli kad
kentsel istihdamdaki kadın oranı her yıl ortalama %1.1 oranında büyümüştür. Ancak, 1980’lere gelindiğinde sanayileşme yavaşlamış ve kette oluşan işgücü, formel istihdam kapasitesinden hızlı arttığı için formel işgücüne katılım oranı azalmaya başlamıştır.
Ankara 1997, s.116
76
Kente göçe gelen kadınların vasıfsız olmaları, onlara olan formel istihdamdaki talebi azaltmış, çalışmak zorunda kalan kadınların önemli bir kısmı da kayıt dışı istihdama yönelmiştir. Kayıt dışı istihdam miktarı da resmi istatistiklere yansımadığından kadınların işgücüne katılım oranları daha da düşük çıkmaktadır.
3.1.3. 1980 Sonrası Dönemde Kadın İstihdamı ımlar Kadınların Cumhuriyet yönetimi ile birlikte pek çok kazan elde ettiği
Türkiye’de istihdam alanında aynı gelişmelerin yaşandığı söylenemez. Kadınların bu yarışa çok gerilerden başlamış olması, erkeklerle aralarındaki mesafenin kapanmasını da geciktirmektedir. Kadınların çalışma yaşamındaki durumlarına değişik kriterler açısından bakıldığında farklılıklar daha net görülebilecektir.
3.1.3.1. Türkiye’de Kadın İşgücü ve İşgücüne Katılma Oranı Türkiye’de son on beş yıl içerisinde toplam işgücü sayısında az da olsa bir artış yaşanmıştır. Tablo 3.5’de görüldüğü gibi, 1989 yılında 19.391.000 olan toplam şigücü miktarı, 2002 yılında 22.699.000’a yükselmi ştir. Toplam işgücü, bu sürede yaklaşık %17’lik bir artış göstermiştir. Aynı sürede erkek şi gücü sayısı 2.866.000 artarken, kadın işgücü sayısındaki artış ancak 442.000 olmuştur. Erkeklerde şigücüne dahil nüfus artışı ı ı ı toplamdan da fazla artarak %21.2 olurken, kad nlarda artış ancak %7.5 düzeyinde kalm şt r. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların işgücü içindeki oranı hala ancak %28 gibi çok dü şük
düzeydedir.
İşgücüne katıma oranı ise aynı dönemde toplam %57.5’den, %48.7’ye gerilemi ştir. İşgücü miktarı artarken işgücüne katılma oranı azalan bir seyir izlenmiştir. Özellikle 1999 yılından itibaren yaşanan ekonomik kriz ortamı bu azalışı hızlandırmıştır. Erkeklerde İKO 1988 yılında %81.2 gibi yüksek bir düzeyde iken 2002ılyında yaklaşık %10.7’lik bir azalma ile %70.5’e gerilemi ştir. Kadınlarda İKO da, %7.4’lük bir azalma ile, %34.3’ten %26.9’a inmiştir. Çalışma çağında olmasına karşılık işgücüne katılmayanların büyük bir ı bölümü ev kad nları ve öğrenciler olduğundan kadınların çalışma yaşamına katılma
77
10 eğilimleri İKO’ni önemli ölçüde etkilemektedir.
İşgücüne Katılma Oranı’nın bu kadar düşük olması işgücü piyasasına ya aktif olarak çalışan, ya da işsiz olarak katılmayan çok büyük bir kesimin oldu ğunu göstermektedir. 2002 yılı IV. Dönem işgücü anket sonuçlarına göre 15 yaş ve üzeri kadın nüfusu 23.574.000 olmasına rağmen bunun ancak 6.655.000 ki şisinin işgücüne dahil olduğu görülmektedir. ın bulunduğu anlaşılmaktadır. İşgücüne dahil olmayan 16.918.000 kad
Köyden kente göçün sürekli artarak devam etmesi nedeniyle, genç nüfusağmen ra ında çalıştığı için işgücüne katılmayanların sayısı oldukça yüksektir. Köyde iken kendi tarlas
ücretsiz aile işçisi olarak görülen kadın, şehre gelince şi gücü dışında ev kadını olarak görülmekte, böylece şigücü miktarı da azalmaktadır.
Tablo3.6: Türkiye’de Kadın İşgücü ve İşgücüne Katılım Oranları (1988-2002) İŞGÜCÜNE KATILIM ORANI(%)
İŞGÜCÜ (Bin Kişi) YIL
M A L P O T
K E K R E
M A L P O T
N I D A K
K E K R E
N I D A K
1988 1989 1990 1991
19391 19931 20150 20684
13536 13664 13990 14504
5855 6267 6160 6181
57,5 58,1 56,6 57,1
81,2 80,6 79,7 80,2
34,3 36,2 34,2 34,1
1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
20815 19772 21176 21500 21804 21824 22399 23187 22031 22269 22699
14759 14714 15135 15398 15651 15893 16250 16532 16253 16339 16402
6056 5059 6041 6103 6153 5931 6150 6656 5778 5929 6297
56,1 52,2 54,6 54,1 53,5 52,2 52,3 53,0 49,2 48,7 48,7
79,7 78,1 78,5 77,8 77,1 76,4 76,2 75,8 72,9 71,7 70,5
32,6 26,6 31,0 30,6 30,1 28,3 28,6 30,3 25,7 25,9 26,9
ı
ı
ı
Kaynak: DİE İşgücü İstatistikleri Servisi, Yay nlanmam ş Çal şma Gelişmiş ülkelerde %60’ların üzerinde olan kadınların İKO, ülkemizde nerede ise
78
bunun yarısı düzeyinde seyretmektedir. Bu olumsuz tablonun ğde iştirilmesinde sorumluluk ısı, çalışma yaşamında kadınlara sadece kadınlarda değildir. Toplumun sosyo- kültürel yap
yönelik koruyucu düzenlemelerin yeterinceşletilmemesi, i eğitim eksikliği, esnek çalışma biçimlerinin yayanlaşmaması gibi faktörler, kadınların işgücüne katılmalarını olumsuz olarak etkilemektedir. ında, 1955 y ılı verilerine göre kadınların katılım oranı İktisaden faal olan nüfus oran
%72.0 iken 2000 yılında bu oran %39.6’ya düşmüştür. İktisaden faal olmayan nüfus oranında ise 1955 yılında katılma oranı 28.0 iken 2000 yılında bu oran 60.4’e yükselmi ştir. Bu değişimin nedenleri arasında 1955 yılı itibariyle tarım kesiminde çalışan kadın nüfusunun yüksek oluşu gösterilebilir. Sanayileşmeyle birlikte diğer sektörlerdeki işgücü ındaki yükünün çoğunu erkeklerin oluşturması da kadınların iktisaden faal olan nüfus oran
neredeyse yarı yarıya bir düşüşe neden olmuştur.
Tablo3.7:İktisaden Faal Olmayanve Olan Nüfus Oranı(%), 1955-2000 Sayım Yılı
İktisaden Faal Olan
1955 1960
m a l p o T 83.7 79.6
72.0 65.3
1965 1970 1975 1980 1985 1990 2000
74.3 64.9 64.5 63.2 61.2 60.7 55.2
56.6 50.2 47.3 45.9 43.7 42.8 39.6
n d a K
İktisaden Faal Olmayan
ı
95.3 93.6
k e k r E
91.8 79.5 80.9 80.2 78.5 78.3 70.6
Kaynak:DİE Hanehalkı İşgücü Anketi
79
16.3 20.4 25.7 35.1 35.5 36.8 38.8 39.3 44.8
m a l p o T
n d a K ı
28.0 34.7 43.4 49.8 52.7 54.1 56.3 57.2 60.4
4.7 6.4 8.2 20.5 19.1 19.8 21.5 21.7 29.4
k e k r E
3.1.3.2.
Eğitim Durumuna Göre Katılım Oranı
İşgücüne katılma ile eğitim arasında doğru bir orantı bulunmaktadır. Kişilerin eğitim düzeyleri yükseldikçe, istihdama daha fazla yönelmediktedirler. Ülkemizde kadınların önemli bir sorunu da ğeitimsizliktir. Erkeklere göre kadınların eğitim düzeyi oldukça düşüktür. ı 1935 yılında altı ve daha yukarı yaştaki kadınlarda okuma yazma bilen nüfus oran
%9.8’den 1999 yılında %77.4’e, erkeklerde ise %29.3’ten %94.2’ye yükselmi ştir.11 Bu ır. artışa rağmen hala kadınlar arasında önemli oranda okuma yazma bilmeyen bulunmaktad
Bu da, kadınlarla erkekler arasındaki işgücüne katılmadaki farklılığın ana nedenlerinden biri
olarak
kabul
edilmektedir.
Çünkü şitli“e ğe
açılan
kapının
anahtarı
115
eğitimdir.” Türkiye, 1995 yılında Pekin’de yapılan Dünya Kadın Konferansında 2000 yılına kadar kadın okur yazarlığını yüzde yüz artırmayı taahhüt etmişti.116
Ancak,
görüldüğü gibi bu taahhüt yerine getirilmemi ştir.
115
Nazan Moroğlu, “AB Anlaşmalarında ve Yönergelerinde Kadın Erkek Eşitliği İle İlgili Düzenlemeler”, AB’ne Giriş Sürecinde T.C. Anayasası ve Kadın Erkek Eşitliği Politikaları, KSSGM Yayını, Ankara 2000, s.33 116 TÜSİAD, a.g.e. , s.33
80
Tablo 3.8: Eğitim Durumu ve Yıllara Göre Kadın İşgücü Katılım Oranı (%), Kent Yıl
Toplam
1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
Lise Altı
Lise ve
Fakülte/
Dengi
YOkul
17.8
12.7
41.1
78.8
17.0
11.4
42.3
78.5
15.5
10.0
38.9
79.4
16.9
10.7
41.2
80.3
15.5
9.5
37.5
76.8
17.2
11.3
34.5
78.6
16.7
10.1
35.0
72.9
15.8
9.0
32.9
72.4
16.7 16.5
9.3 9.0
33.9 33.3
72.0 74.5
17.7
10.6
31.8
71.2
16.9
9.5
30.3
69.1
16.8
9.8
29.3
69.6
18.8
11.5
30.8
69.9
Kaynak: TÜSİAD, Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İşsizlik, İstanbul 2002, s.53
ı Üstteki tabloya göre, lise alt eğitime sahip kadınlarda İKO, genel ortalamalarının altında gerçekleşmiştir. Bu sonuç her yıl için ayni şekilde devam etmiştir. Lise ve dengi ınlar daha yo okul mezunu kadınlara göre de, fakülte ve yüksekokul mezunu kad ğun olarak
işgücüne katılmaktadırlar. Genel olarak kadınların İKO her yıl azalan bir seyir izlerken, ış yaşanmıştır. Bu durum ülkedeki bazı yıllar (1992,1997,1999 ve 2002) az da olsa bir art
konjonktürsel dalgalanmalarla da ilgilidir. Sonıllarda y genel ekonomik dengelerde ya şanan istikrarsızlıklar, istihdamı da etkilemektedir. 1989-2002 dönemindeki lise altı eğitim düzeyindeki kadınlarda İKO’nda yıllık düşüş %0.76 iken, 1989-1996 döneminde dü şüş yıllık %4.74 olmuştur. 1996-2002 döneminde ise ortalama ıyllık artış %4.17 gibi yüksek gerçekle şmiştir. Bu şekilde aşırı bir
81
dalgalanma, daha çok düşük eğilimli kadınlarda yaşanmaktadır. Yüksekokul ve fakülte mezunu kadınların işgücüne katılım oranı rakamlarındaki yıllık ortalama dalgalanma % 1’den
bile
azdır.
Çünkü
ekonomik
krizlerden
daha
çok, ğeitimsiz
işgücü
etkilenebilmektedir.İşini kaybedenin yeniden birşibulma olanağı da çok azdır. Tablo 3.8’de ise, tarım dışı toplam kadın işgücü içinde değişik eğitim düzeylerindeki kadınların dağılımı gösterilmiştir. Buna göre, 1989 yılında lise altı eğitim düzeyindeki kadınların işgücü içindeki payı %60.3 iken, 2001 yılında %42.6’ya gerilemiştir. Ancak aynı dönemde kadın işgücü sayısı azalmamış, aksine ortalama %2.66 artmıştır. ında ortalama Kadın işgücünde aynı dönemdeki bu artış, lise ve dengi okul mezunlar ında ise %7.78 olarak gerçekle %4.53, fakülte ve yüksekokul mezunlar şmiştir. 1989 yılında ının payı %14.7’den, 2001 y ılında %26.3’e toplam kadın işgücünde üniversite mezunlar
yükselmiştir. Tablodan da anlaşıldığı gibi bu süreç, tarım dışında aynı şekilde devam edecektir. ının hem nedeni, hem de Kadınların çalışma yaşamında yeterince yer alamamalar
sonucu eğitim düzeylerinin düşüklüğüdür. Özellikle teknoloji geli şmelerin hızlı yaşandığı, dolaysıyla da eğitimli insanlara gereksinim duyuldu ğu bu dönemde, eğitimsiz kadınların çalışma yaşamında tutunabilmeleri çok güçtür.
82
Tablo 3.9: Eğitim Durumu ve Yıllara Göre Tarım Dışı Kadın İşgücü Yıl
Toplam İşgücü Kişi
1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001
Lise Altı
Lise ve Dengi
%
Kişi
%
Kişi
1873
100.0
1129
60.3
1808
1 00.0
987
1703
1 00.0
1994
%
Fakülte/Y.Okul Kişi
%
469
25.0
275
14.7
54.6
535
29.6
285
15.8
913
53.6
485
28.5
305
17.9
100.0
1057
53.0
579
29.1
357
17.9
1870
1 00.0
945
50.5
586
31.4
339
18.1
2068
100.0
1079
52.2
580
28.1
409
19.8
2038
1 00.0
945
46.4
671
32.9
422
20.7
1991
1 00.0
846
42.5
689
34.6
456
22.9
2249
1 00.0
939
41.7
786
34.9
525
23.3
2302
1 00.0
931
40.4
809
35.1
563
24.4
2487
100.0
1098
44.2
785
31.6
604
24.3
2554
100.0
1079
42.3
818
32.0
656
25.7
2567
100.0
1094
42.6
799
31.1
675
26.3
Kaynak: TÜSİAD, Türkiye’deİşgücü Piyasası ve İşsizlik, İstanbul 2002,s.50 ı da yükselecek, ş Kadınların eğitim düzeyi yükseldikçe, istihdam oran isizlik oranı
ise doğal olarak azalacaktır. Eğitim düzeyi yüksek kadınlarda, kadınların çalışma yaşamına girişen ilişkin düşünceler, kadının çalışması yönü de değişmektedir. Ayrıca eğitimli kadının 12 ailesi de, eğitimli kadının çalışmasını destekler konuma gelmektedir. Eğitim düzeyleri ının etkilerinden yükselen kadınlar, “meslek rolleri” ni önemsemekte ve geleneksel yap
kendilerini kurtarma fırsatı bulamaktadırlar. Eğitimli kadın, çalışmayı ve mesleki rolünü, eğitimsiz kadına göre daha pozitif tanımlamaktadır.117 Sekizinci beş yıllık planda da, ülkemizde ğeitim sistemindeki gelişmelere rağmen çalışan nüfusun eğitim düzeyinin gelişmiş ülkelere göre çok düşük olduğu vurgulanmakta ı rekabet gücünü art ıracak şekilde geli ve işgücünün eğitim düzeyinin uluslar aras ştirilerek,
çalışma yaşamı paralelinde sürekli ğeitim olanaklarının güçlendirileceği ifade edilmekte, 117
Dilek Şenel,
“ Çalışma Yaşamında Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık İşyerinden Örnekler”, İktisat
83
2001-2005 dönemini kapsayan plan döneminde, nitelikli insan gücünün şgeli tirilmesi için ayrılan kaynakların artırılmasına ve etkin kullanımına özen gösterileceği belirtilmektedir.118
Tablo3.10: Okur-Yazar Olmayan ve Okur-Yazar Oranı(%), 1935-2000 Okur -Yazar Olmayan Oranı(%) Sayım Yılı
m a l p o T
n d a K
Okur-Yazar Oranı(%) m a l p o T
k e k r E
ı
n d a K
k e k r E
ı
1935
80.8
90.2
70.7
19.2
9.8
29.3
1940
75.5
87.1
63.8
24.5
12.9
36.2
1945
69.8
83.2
56.3
30.2
16.8
43.7
1950
67.5
80.6
54.5
32.5
19.4
45.5
1955
59.0
74.4
44.1
41.0
25.6
55.9
1960
60.5
75.2
46.4
39.5
24.8
53.6
1965
51.2
67.2
35.9
48.8
32.8
64.1
1970
43.8
58.2
29.7
56.2
41.8
70.3
1975
36.3
49.5
23.8
63.7
50.5
76.2
1980
32.5
45.3
20.0
67.5
54.7
80.0
1985
22.6
31.8
13.5
77.4
68.2
86.5
1990
19.5
28.0
11.2
80.5
72.0
88.8
2000
12.7
19.4
6.1
87.3
80.6
93.9
Kaynak: DİE Hanehalkı İşgücü Anketi Kadınların istihdamının arttırılmasında, onlara çağdaş bilgi ve becerilere sahip olacakları eğitim olanaklarının sunulmasına çalışılmalıdır. Sadece sayısal olarak kadın istihdamını arttırmak yeterli değildir. Kadın istihdamını arttırırken yeni istihdama girenlerin, katma değeri yüksek, nitelikli iş ve mesleklere yönelmeleri sa ğlamak, refahın
118
Dergisi, sayı:377, Mart 1998 DPT, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT Yayını, Ankara 2000, ss. 89-90
84
paylaşımı açısından da önemlidir.119 Vasıfsız ve düşük ücretli işlerde çalışan kadın sayısı ancak böyle bir politika ile azaltılabilir. Bu şekilde, kadınların erkeklere göre daha az ücret geliri elde etmeleri de önlenmi ş olacaktır.
3.1.3.3. Yaş Durumuna Göre Türkiye’de Kadın İstihdamı Erkeklerden farklı olarak, kadınların yaşları ile istihdama katılmaları arasında belirli ilişkiler bulunmaktadır. Geleneksel kültürel yap ı nedeni ile ev ş i leri ve çocuk bakımı gibi sorumlulukları üstlenen kadınlar, bu sorumlulukları nedeni ile çalışma yaşamını bazen tamamen, bazen de belli bir süre için terk etmektedirler.şaAğıdaki tabloda, kentlerde yaş grubuna göre kadınların İKO gösterilmiştir.
Tablo 3.11:Yaş Grubu ve Yıllara Göre Kadın İşgücü Katılım Oranı (%), Kent Yıl 1989
Toplam
15-19
20-24
25-34
35-54
55+
17.8
20.4
26.1
22.6
15.5
4.0
1990
17.0
18.4
25.3
21.2
16.0
2.7
1991
15.5
16.6
23.8
19.7
13.8
2.1
1992
16.9
16.2
26.6
21.8
14.9
3.1
1993
15.5
15.1
23.3
20.5
14.1
2.3
1994
17.2
16.3
25.5
22.4
16.2
3.3
1995
16.7
15.4
24.4
21.8
15.7
3.4
1996
15.8
14.7
23.5
20.7
15.1
2.9
1997
16.7
16.1
26.7
21.1
15.4
2.7
1998
16.5
16.0
25.7
26.6
14.7
3.1
1999
17.7
16.0
27.1
23.0
16.4
3.6
2000
16.9
14.3
27.1
23.3
15.4
2.5
2001
16.8
13.6
26.0
23.0
15.7
2.7
Kaynak:TÜSİAD, Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İşsizlik, İstanbul 2002, s.56 119
Nukhet Başargan Hotar, 2001’li Yıllarında Çalışan Kadın, Mercek Dergisi, Sayı: 17 Ocak 2000, s.89
85
Türkiye’de kadınların çalışma yaşamında yer almaları, belli yaş dönemlerinde yoğun olarak yaşanırken, belli yaş dönemlerinde azalma ğeilimi göstermektedir. Kadınların ülkemizde ücret karşılığı çalışma süresi, sekiz yıl gibi çok az bir zaman dilimidir. Yine ev dışında çalışma yaşamına katılan kadınları %50’si beş yıl içerisinde genellikle evlenme yada hamilelik gibi nedenlerle, emeklilik hakk ını elde etmeden ş i inden ayrılmakta ve böylece geçmişteki hizmet süreleri sosyal güvenceye kavu şmadan boşa gitmiş olmaktadır. Araştırmalar sonucu elde edilen ampirik bulgulara göre, Türkiye!de gençşta ya istihdama katılan kadınların önemli bir bölümü, emeklilik ça ğına gelmeden çalışma yaşamını terk etmektedirler.120 Tablo 3.10’teki bulgulara göre, 15-19 ya ş grubundaki kadınlarda İKO, hızla azalarak 1989’da %20.4 iken 2001 ılyında %13.6’ya gerilemiştir. Bunun nedeni, eğitime devam eden kadın sayısında yıllar itibariyle artış olmasıdır. Eğitimde geçen süre uzadıkça, bunun sonucundaİKO bu yaşlarda azalacaktır. Ellibeş yaşın üzerindeki kadınlarda da son yıllara kadar İKO’nda azalma yaşanmış, ış durmuştur. Çünkü art ık kadınlar ancak emeklilik yaşının yükseltilmesi nedeni ile bu azal ışmak zorundad ırlar. 20-34 yaş arasındaki emeli olabilmek için daha uzun süre çal
kadınlarda ise özellikle son yıllarda İKO’nda artış görülmektedir. Zira 1989-1996 aras ı döneminde ortalama olarak ıylda %1’den fazla azalma olurken, 1996-2001 döneminde bu ış olmuştur. yaş grubunda işgücü katılım oranında yılda ortalama %2’den fazla art
Kadınlar belli yaşlarda işgücü katılım oranında değişikler olduğunu aşağıdaki
şekilde daha kolay görmek mümkündür. 20-24 ya ş arası dönemi, kadıların daha fazla iş gücüne katıldıkları dönem iken, erkeklerde bu dönem 25-34 ya ş arasıdır. Ancak zamanla kadınlarda evlenme yaşının yükselmesi, çalışmaya karşı toplumsal yargıların değişmesi, ı gibi nedenlerle çal ışma yaşamındaki yaş dalgalanması da eğitimde geçen sürenin uzamas
değişecektir. Şekilde erkeklerde 54 yaş sonrası döneminde İKO’nda yaşanan hızlı düşüşün ındaki yükselmesi nedeni ile nedeni de yine erken emekliliktir. Bunun da emeklilik şya ışma yaşamından ayrılmak durumunda kalacaklard ır. bundan sonra daha geç çal
120
Ayşe Eyüboğlu, , v.d. “Kentli Kadınların Çalışma Koşulları ve Çalışma Yaşamını Terk Nedenleri”, İktisat Dergisi, Sayı:377, Mart 1989, s.37
86
3.1.3.4. Ekonomik Faaliyete Göre Kadın İstihdamı Günümüzde kadınların çalışma yaşamına katılmaları bakımında hala bir tarım toplumu olma niteliğinde olan Türkiye’de, diğer alanlarda kadınların yeterince istihdam edilmedikleri görülmektedir. Ülkenin sanayile şmesi istihdam alanlarının çeşitlenmesi gibi gelişmelere rağmen, kadınlar büyük oranda tarım kesiminde ücretsiz aile şiçisi konumunda ımda çalışan kadın sayısında sürekli bir çalışmaktadır. Köyden kente göçle beraber tar
azalma olduğu görülmektedir. Tablo 3.11’de, 1988 ılyında tarımsal alanda çalışan kadın sayısı 4.019.000 kişiye düştüğü görülmektedir. Tarımda çalışanlar azalırken imalat sanayi, toptan ve perakende ticaret, lokanta ve oteller, toplum hizmetleri, sosyal ve ki hizmetler şisel gibi alanlarda ise önemli artışlar yaşanmıştır. Çalışan kadınların bu şekilde değişik alanlara ında başka faktörlere bağlıdır. Özellikle eğitimli kadın yönelmeleri köyden kente göç yan
sayısının artması önemlidir. Türkiye’de iş gücünün, gelişme sürecine bağlı olarak gerçekleşmesi gerektiği gibi, tarımda diğer sektörlere kayma ğe ilimi çok yavaştır. Bu kayma bu şekliyle devam ettiği ının %10’lara dü taktirde, tarımsal istihdamın toplam istihdamdaki pay şmesi, ancak 2050’li
yıllarda gerçekleşebilecektir. Tabloda görüldü ğü gibi istihdam edilen kadınların %60’a yakını hala tarım sektöründe çalışmaktadır. Bu oranın azaltılması elbette çok kolay ır. olmayacak ve çok zaman alacakt
Sanayileşme sürecinin başlangıcında, genellikle erkek şigücü yerine tarım ı
ı
ı
ı
ı
ı ı
sektöründe çalşan kad n işgücü, sanayileşmenin yayg nlaşmas yla tar m d ş ndaki sektörlere yönelmektedir. Hizmetler sektörünün, fiziksel bir güç gerektirmemesi, esnek ınında bulunmas ı kadınları bu çalışma şekline uygunluğu yerleşim bölgelerinde ya da yak
sektöre çalışmaya daha fazla yöneltmektedir. Bunun sonucunda da hizmetler sektöründeki 13 ış göstermektedir. kadın oranı sanayi sektörüne göre daha fazla art
İş kollarına göre kadın istihdamı konusu gündeme geldiğinde, kaçınılmaz olarak kadın meslekleri de gelmekte ve baz ı iş kollarında kadın yoğunluğu görülmektedir. ıştığı ve Çalışma yaşamında bu şekilde, erkek ve mesleklerinin belirgin olarak ayr
kadınların kendilerine özgü olarak gördü ğü alanda istihdam edildikleri gerçe ği pek çok
87
ülkede olduğu gibi Türkiye’de de geçerlidir.121 Bazı mesleklerde ise kadın oranı, Avrupa ın oranlarından daha yüksektir. Mimarlar %30.6’sı doktor ve operatörlerin %29’u
eczacıların %51’i avukatların ise %26’sı kadındır.122
Tablo 3.12:İşteki Durum ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam Edilenler BİN KİŞİ (15+YAŞ,KADIN İŞTEKİ DURUMU 1. Toplam a) Ücretli ve Yevmiyeli b) Kendi hesabına ve İşveren c) Ücretsiz aile işçisi 2. Tarım, ormancılık,avcılık a)ÜcretliveYevmiyeli b) Kendi hesabına ve İşveren c) Ücretsiz aile işçisi
TÜRKİYE KENT KIR 2000 2001 2 002 2000 2001 20 02 2000 2001 2002 (IV) (IV) (IV) 5 403 5 463 5 917 2 022 2 002 2 276 3 381 3 461 3 640 1 979 1 920 2 387 1 633 1 600 1 880 346 320 506 677 740 799 204 215 188 473 525 611 2747 2803 2731 184 188 208 2 563 2 616 2523 3183 3338 3436 179 205 196 3005 3133 3240 113 111 221 43 37 34 70 75 187 469 551 629 42 68 60 427 483 570 2601 2676 2586 93 101 102 2508 2 575 2484
2220 3. Tarım dışı faaliyetler a) Ücretli ve Yevmiyeli 1 866 b) Kendi hesabına ve İşveren 208 c) Ücretsiz aile işçisi 146 100.0 Toplam (Yüzdeler) a) Ücretli ve Yevmiyeli 36.6 b) Kendi hesabına ve İşveren 12.5 c) Ücretsiz aile işçisi 50.8 EKONOMİK FAALİYET 5 403 Toplam Tarım 3183 Sanayi 715
İnşaat Hizmetler Toplam (Yüzdeler) Tarım Sanayi İnşaat Hizmetler
2125 2480 1843 1797 2080 376 327 400 1 809 2 166 1 590 1 563 1 846 276 245 319 189 170 163 147 128 45 42 41 127 145 91 87 105 55 40 40 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 35.1 40.3 80.8 79.9 82.6 1 0.2 9.2 13.9 13.5 13.5 10.1 10.7 8.3 14.0 15.2 16.9 51.3 46.2 9.1 9.4 9.1 75.8 75.6 69.3 5 463 5 917 2 022 2 002 2 276 3 381 3 461 3 640 3338 3436 179 205 196 3005 3133 3240 690 816 522 529 611 193 161 205
31 21 21 25 20 21 1 474 1 414 1 643 1 296 1 248 1 447 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 58.9 61.1 58.1 8.8 10.2 8.6 13.2 12.6 13.8 25.8 26.4 26.9 0.6 0.4 0.4 1.2 1.0 0.9 27.3 25.9 27.8 64.1 62.3 63.6
6 1 178 166 195 100.0 100.0 100.0 88.9 90.5 89.0 5.7 4.6 5.6 0.2 5.3 4.8 5.4
NOT: 1) Rakamlar yuvarlamadandolayı toplamı vermeyebilir. 2) 2 bin kişiden az değerlerde örnek büyüklüğü güvenilir tahminler için yeterli değildir.
Kaynak: (Çevrimiçi) http://www.die.gov.tr/tırkish/sonist/isgucu/2502010.gif,14.5.2003 121
Elif Akan, “Kadının İşgücü Piyasasındaki Durumu ve Sendikalaşma”, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,İstanbul 1996 s.234 122 (Çevrimci) http://www.kssgm.gov.tr/metin 1.html, 05.8.2000
88
Tarım dışı istihdamın 1989 yılından itibaren gelişime baktığımızda tarım dışı ının sürekli artan bir seyir izledi istihdamın toplam istihdamdaki oran ği anlaşılmaktadır. ı %42 iken, kad ınlarda %38.9 Erkeklerde tarım dışı istihdam /toplam istihdam oran
olmuştur. Yukarda da belirtildiği gibi tarım dışı alanlara geçiş yaşanmaktadır, ancak süreç ılmamaktadır. yavaş işlenmekte ve gelişmiş ülkelerle aramızdaki oransal fark bir türlü kapat Kadınlarda 1989 yılında tarım dışı istihdam/ toplam istihdam oran ı %23.4 iken, 2001 yılında %38.9’a yükselmiştir, erkeklerde ise %65.8’den, %74’e yükselmi ştir. Toplamda ise %52.6’dan %64.6’ya yükselmi ştir. Görüldüğü gibi kadınlarda tarım dışı istihdama yönelme daha hızlı gerçekleşmektedir. Aynı dönemde erkeklerdeki artış %8.2 olurken, kadınlarda 15.5 olmuştur. (Sürecin tamamı için bkz. TUSİAD, Türkiye’de şigücü Piyasası ve işsizlik, s.123) Kadınların ülkemizde eksik temsil edildikleri bir yer de milletvekilli ğidir. Bu gün ın sayısı ancak 24’tür. Bu da cumhuriyetin ilk 550 milletvekili bulunan meclisteki kad ır. dönemlerinden sonraki en yüksek orand Nüfusun yarısını oluşturan kadınların, ı ve kendilerini temsil edecek ki milletvekili seçimlerinde aktif rol oynamamalar şilerin kendi
cinslerinden olması yönünde özel bir çaba göstermemeleri ıllard y ır bu olumsuz tablonun değişmemesine yol açmıştır. Bunda elbette siyasal partilerin kad ın adaylara yakla şımları da ı gerekmektedir. etkili olmuştur, ama yinede kadınların bu konuda daha bilinçli davranmalar
Kadınlara has sorunların, kadınlar tarafından daha kolay anlaşılacağı ve çözüm aranacağı gerçeğinden hareketle, bu alanda ya şanacak olumlu gelişmeler, çalışma yaşamında kadınların konumlarını da olumlu yönde değiştirecektir.
89
Tablo 3.13: Türkiye’de Yıllara Göre Parlamentodaki Kadın Üye Sayısı ve Oranı
1935
395
Kadın Milletvekili Sayısı 18
1939 1943 1946 1950 1954 1957 1961 1965 1969 1973 1977 1983 1987 1991 1995
400 435 455 487 535 610 450 450 450 450 450 400 450 450 550
15 16 9 3 4 7 3 8 5 6 4 12 6 8 13
%3.8 %3.7 %2.0 %0.6 %0.7 %1.3 %0.7 %1.8 %1.1 %1.3 %0.9 %3.0 %1.3 %1.8 %2.4
1999 2002
550 550
23 24
%4.2 %4.4
Seçim Yılı
Milletvekili sayısı
Kadın Oranı %4.6
Kaynak:http://www.ka-der.org/istatistikler/milletvekilleri.htm,05.08.2003
3.2. Türkiye’de Kadınların Çalışma Yaşamında Karşılaştığı Sorunlar 3.2.1. Eğitim ve Mesleki Eğitimde Eşitsizlik Kadınların çalışma hayatında mesleki ilerlemesinin önünü kesen en önemli ı önyargılar etkenlerden biri; eğitime katılımın az olmasıdır. Toplumdan kaynaklanan baz
kadınların eğitim olanaklarını kısıtlamakta ve kariyer gelişimlerine büyük ölçüde engel olmaktadır. II.Dünya savaşı ve sonrasında kadınların çalışma yaşamına katılımında büyük bir ıkları artış gözlenmiştir. Burada önemli etken, sava ş yıllarında daha önce erkeklerin yapt
işlerin kadınlar tarafından yürütülmesidir. Bu olu ş çok önemli ölçüde zorunluluktan ınlar, eğitim kalitesinin de yükselmesi kaynaklanmışsa da, bunu izleyen dönemde kad
sonucu kendilerini çalışma hayatı içinde kanıtlamaya başlamışlardır. B öylece kadın için
90
işyerinde başlayan iş bölümü, etkisini ev ya şamında da hissettirerek ev şilerinde ve çocukların bakımı konusunda sorumluluğu erkek ile paylaşmaya başlamıştır. Bu da kadının sadece ev kadını değil, çalışan kadın rolünü de beraberinde getirmi ştir. Kadının toplumsal ı rolü nedeniyle ev hayatı ve iş hayatı arasında denge kurmak zorunda olmas , kadınların annelik, eşli rolünün bir uzantısı gibi değerlendirilen öğretmenlik, hemşirelik, sekreterlik
gibi feminen mesleklere yönelmesine yol açm ıştır Böylece erkeksi ve kad ınsı meslek ayrımı ortaya çıkmıştır. Ayrıca kadınların iş güvencesi ve sınırlı zaman uygulaması nedeniyle de kamu kesimini tercih ettikleri görülmü ştür. Gerçekten de kadın çalışanlar ve yöneticiler, genellikle hizmet sektöründe, finans, ış işlemlerinde erkeklere nazaran çok sigortacılık, emlakcılık ve toptan veya perakende sat ınların, kumanda pozisyonlara daha fazla yer almaktadırlar. Endüstri sektöründe kad ışan geleneksel yerleştirilmelerinin risk olduğu kanısı mevcuttur. Zira özel sektörde çal
olarak kadın fonksiyonel alanı diye adlandırılan ve tepe yönetim kademeleri için kariyer ında yolunda olmayan insan kaynaklar,şirket iletişimi, halkla ilişkiler ve pazarlama alanlar ında sadece staff (kurmay) pozisyonlar çalışmakta olup, yetkisiz sorumluluklar
üstlenmektedirler.123 Kadın evinde çocuğu yoksa tam zamanlı işlerde çalışmaktadır. Ancak çocuk sorumluluğu olan kadın yarı zamanlı işleri tercih etmektedir.
3.2.2. Ücretlendirmede Eşitsizlik Sanayi devriminden itibaren ıçkartılan kadınları iş yaşamında korumaya yönelik ınların farklı ücret almalar ını yasaklayan yasal oldu yasalardan birinin erkek ve kad ğu
görülmektedir. Türkiye’de çalışan kadınların ücretleri erkeklerinkinden dü şüktür. Kadınlarla erkekler arasındaki ücret farklılıkları öğrenim durumuna, çalışılan sktöre ve şi teki ır. Kadınların durumuna göre azalmakta veya artmakta ama genel kural bozulmamaktad ı, sadece kad ınların ücretlerinin düşüklüğü ve erkek ücretlerinin daima gerisinde kalmas
123
TÜSİAD: “Kadın Erkek Eşitsizliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma Yaşamı ve Siyaset”, 2000, s:144
91
işgücüne katılım oranı ile ilgili önemli bir saptama değildir; aynı zamanda kadınların çalışma kararlarını etkileyici, çalışma hayatında statülerini düşürücü bir durumdadır. Kadınların erkeklerden daha düşük ücret elde ettikleri hem makro hem de mikro ı analizlerle kanıtlanmıştır.mali esneklikte denilen bu tür,şletmelerin i gereksinim duyduklar ını gerekli kılmaktadır. esnekliği sağlaması bakımından bir ‘ödemeler sistemi’nin kurulmas
Ücret esnekliği, çalışanlara yapılan ücret ödemelerinde uygulanan sistemin şki i bazlı olması ve bunun verimlilik, şiletmenin ekonomik yapısı, performans, sahip olunan yetenekler açısından ayrı ayrı değerlendirebilme serbestisini ifade etmektedir.
3.2.3.Çalışma Yaşamında Eşitsizlik Çalışma yaşamında ayrımcılı; işverenlerin, çalışanlara ya da şi başvurusunda bulunanlara, cinsiyet,ırk, etnik köken, din, fiziksel özellik, ya ş gibi karakteristik özelliklere bağlı olarak farklı muamelede bulunmasıdır. Çalışma yaşamında ayrımcılık dolaylı veya dolaysız olarak görülebilmektedir. ı olarak bir Dolaysız ayrımcılık; cinsiyet, ırk, etnik köken, yaş, din gibi özelliklere dayal
çalışana diğer bir çalışana kıyasla direkt olarak daha olumlu yada daha olumsuz davranılmasıdır. Dolaylı ayrımcılık ise direkt olarak ortaya ıçkmaz. Yapılan ayrımcılığın açık olarak görülmemesi ayrımcılığa uğrayan cinsin mensubunu daha fazla ma ğdur edebilmektedir. ı
ı
ı ı
ı
ı
ı
Dolayl ayr mc l k en yoğun olarak, 1980 sonrasnda tüm dünyada yaygnlaşan ve kad n istihdamının büyük bir çoğunluğunu kapsayan kısmi zamanlı çalışma tipinde görülmektedir. Çalışma hayatında ayrımcılık, işe alımda, terfide, ücrette, işten çıkarmada, ış ve emeklilikte, sosyal haklarda, meslek kategorilerinde, örgütlerdeki tutum, davran
değerlendirmede diğer çalışma koşullarında ortaya çıkabilmektedir. Cinsiyete dayalı mesleki ayrımcılık her ülkede, her ekonomik ko şulda, her politik sistemde ve dinsel, sosyal ve kültürel çevrede ğyo un bir şekilde hissedilmektedir. Bu 124 ınlardır ayrımdan en çok zarar gören kesim ise kad . Günümüzde cinsiyet ayrımcılığından
124
RichardAnker,‘TheoriesofOccupationalSegregationBySex:AnOverview,InternationalLaborReview,Vol
92
etkilenen sadece kadınlar olmamaktadır. Erkeklerde çalışma hayatının tüm sahalarında ımcılık yaşabilmektedirler. cinsiyetlerinden ötürü ayr
3.2.4. Sosyal Haklardan Yararlanmada Eşitsizlik İnsan haklarının önemli bir boyutunu oluşturan sosyal haklar içinde sosyal ı vb. başta geldiği bilinmektedir. II. Dünya güvenlik, sendikal örgütlenme, grev haklar ınlarında savaşından sonra kadın işgücü sayısı artarken, yasal düzenlemeler beraberinde kad ından yayrarlanmaya ba başta sendikal örgütlenme haklar şladıkları görülmüş, ancak yinede
kadınların örgütlenmesi yetersiz kalm ıştır. Bu oluşumda sendikacılığın erkek işi olarak algılanmasının önemli bir rolü olduğu söylenebilir.125 Çalışma yaşamının içinde yer alan kadınların ‘kadın ve erkek arasında eşitlik ilkesi’ çerçevesinde hastalık, işgörmezlik, yaşlılık, iş kazası, mesleki hastalık, analık ve işsizlik ırmaları risklerine karşı bir koruma sağlayan soysal güvenlik hizmetlerinden yararland
yanında bu risklere uğrayan kadınlara yönelik sosyal yardım hizmetlerinden cinsiyet ayırımı yapılmaksızın yararlandırılmaları esastır. Bir takım avantaşlar elde eteme olanağı ın işçiler için işveren taraf ından ödenmemesi, e sağlayan emeklilik kesintilerinin kad şitsiz
bir biçimde dul maaşının tespiti, gebelik ve doğum dönemlerinde kadının korunmaması gibi eşitsizlik politakalarını önlemek amacıyla gerek Avrupa Topluluğu gerek ILO’nun çalışma yaşamında kadın ve erkek eşitsizliğini sağlamaya yönelik yönergelere, sözle şme ve ı
ı
ı
ı
tavsiye kararlar bu konuda atlm ş önemli ad mlardan biridir. İlk olarak 1972 yılında ABD’de kadınların işe girme, ücretlendirilme ve şite yükseltilmeleri olanağı açısından erkeklerle eşit davranış görmesini öngören ‘istihdamda fırsat eşitliği’ yasası kabul edilmiş, buna benzer yasalar daha sonra Avrupa ülkelerine yansıyarak ‘eşitlik politikaları’ toplumların tümünde yer almaya başlamıştır. Özellikle günümüzün gerektirdiği bilgi toplumuna geçiş sürecinde bu oluşumun giderek yaygınlaştığı, işverenlerin kadın çalışanlarının ikili rolünü, bir diğer ifade ile ev, aile ve şi sorumluluklarını hafifletmek amacıyla esneklik adı altında bir dizi uygulamaları ı düzeyde de kad ın hakları başlattıkları dikkati çekmiştir. Kuşkusuz bu konuda uluslararas
136,1997,(Çevrimiçi)http://www.questia.com/PM.qst?a=o&d=5000844444, 01.05.2004
93
konusunda bir duyarlılığın oluşmasının da payı büyüktür.
3.3. Türkiye’de Kadın İşgücünün Örgütlenme Yapısı ve Sorunları ışma koşullarını değil, aynı zamanda yaşam Kadınlar da erkekler gibi, sadece çal
koşullarını da düzeltmek için yani en geni ş anlamıyla kadın işçiler olarak çıkarlarını korumak ve savunmak için sendikalara üye olurlar. Türkiye’de kadınların sendikal hareket içerisinde gerek say ısal, gerek yönetimlerde geri olmasının nedenleri ise şu şekilde sıralanmakta; Türkiye’de ücretli ve maa şlı ındır. Sigortalı işçi içersinde yüzde 90’ ı erkek, çalışanların yüzde 80’i erkek, yüzde 20’si kad ışan kadının 4 milyonu k ırsal yüzde 10’u kadındır. Türkiye’deki toplam 6 milyon kadar çal
kesimde ücretsiz aile şiçisi olarak çalışmaktadır. 500 bini kendi hesabına çalışan gruba dahildir. Ücretli ve maaşlı konumda çalışanların sayısı ise 1.5 milyondur. Bu durumda kadının ücretli ve maaşlı statüde işgücüne katılımın düşüklüğü sendikalardaki kadın ının sendikalarda örgütlenmesinin önündeki sayısının azlığından ileri gelmektedir. Kad ıdan zor oldu ikinci engel, düşük statülü ve sendikalaşmanın gerek yasal, gerekse pratik aç ğu
yerlerde çalışmasıdır. Üçüncü büyük engel ise yasal ıksıtlamalardır. Sağlık, eğitim, genel ığı hizmetlerde idari hizmetler gibi kadın memur istihdamının nerede ise yüzde 50’ye vard
sendikal haklar yoktur.126 Hizmet sektöründe kadın istihdamı diğer sektörlere nazaran daha yo ğundur. Özellikle bankacılık alanında kadın emeğinin ve sendikalaşma oranının yüksek olduğu görülmektedir. Banka ve sigortacılık işkolunda dört sendika örgütlenmi ş bulunmaktadır. Örnek: BASS, BANKSİS, SASİSEN VE BANK-Sİ-SEN BASİSSEN’in verdiği bilgilere göre kendisine bağlı bankanın Şubat 2000 itibariyle 15.678 kadın, 12.553 erkek olmak üzere toplam 28.231 üyesi vard ır. Görülüyor ki kad ın çalışanlar erkek çalışanlara nazaran sendikalaşma oranı daha yüksek. Örnek olarak araştırılan bir kamu bankasında, toplam çalışan sayısı 1696 kişidir. Çalışanların hepside bankanın bağlı bulunduğu BANK-Sİ-SEN üyesidir.
125 126
TOKSÖZ Gülay, ERDOĞDU Seyhan:’ Sendikacı Kadın Kimliği’ İmge Yayınlar, 1998,s.28 Türk-iş, Kadın İşçiler Kurultayı, Petrol-iş, Sayı 96, Kasım 1995, s.56
94
ın-erkek Türkiye’de genel olarak kad eşitliği politikaları yönünde yeterli bir
duyarlılık ve çaba görülmediğinden sendikalardan da bu beklenememektedir. Ku şkusuz toplu sözleşmelerle getirilen haklar açısından bir kadın erkek ayırımı yapılmamaktadır. ı Ancak işlerin gruplandırılması, yükselme olanakları, işten çıkarmalar gibi konularda kad nerkek ayırımı yapılmamaktadır. Ancak işlerin gruplandırılması, yükselme olanakları, işten
çıkarmalar gibi konularda kad ın-erkek ayırım yapılıp-yapılmadığı sendikaların henüz gündemine girmiş değildir. Ya da sendikalar gelişmekte olan bölgelerde istihdamdaki kadınların büyük bölümü tarımda yer alırken, gelişmiş ülkelerde kadınlar yoğun olarak hizmet sektöründe çalışmaktadırlar. Hizmet sektörünün geli şmesine bağlı olarak gelişmekte olan ülkelerin bazılarında da hizmet sektörü kadınlar için büyük bir çalışma alanı ın emeğinin yaratmaktadır.127 Hizmet sektörünün gelişen kolu olan banka sektörü, kad
yoğun olarak bulunduğu bir alandır.
3.3.1. Kadın Bakış Açısına Göre Sendikalar Ve Sendikacılık Kadınların çıkarlarını temsil etmekte her zaman yetersiz kalmış olan sendikalar, bu ı” yetersizliklerini aşmak için özellikle gelişmiş ülkelerde “olumlu eylem programlar
şeklinde çeşitli destekleyici politikalar uygulamaktadır. Türkiye’de çalışma yaşamında kadınların durumuna bakıldığında,kadınların ancak ı
ı
üçte birinin iktisaden faal olduğunu,bunlar n da yaln zca üçte birinin gelir getirici bir şite çalıştığı görülmektedir. Kırsal kesimde ücretsiz aile şiçiliği belirleyici olurken, kentlerde ışan kadınlar ağırlıkla enformel çal ışma ilişkileri içinde sanayi ve hizmetler sektöründe çal
yer almaktadır. Kentlerde çalışan kadınların yarısından fazlasının (%56) sosyal güvenliği ın sayısı dört yüz binin yoktur. Ücretli çalışan 1,5 milyon kadın içinde SSK üyesi olan kad
biraz üzerinde,be ş yüz bine yakın da kadın memur vardır. Memur sendikalarını ve bunlara üye kadın memurları veriler yetersizliğinden ötürü bir yana bırakılacak olunursa,sendikaya ından ötürü,tahminen 130 üye kadın işçi sayısının,bu alandaki verilerinde güvenilir olmamas
bin dolayında olduğunu söylemek mümkündür. Yani şiçi olarak çalışan kadınların %10127
Koray, 1993, a.g.e., s.24
95
ında kadınların oranı ise %15 civarındaki kısmi sendika üyesidir. Tüm sendika üyeleri aras ışan %9 civarındadır. Sonuçta Türkiye’de ücretli çal kadın sayısının bir azınlık ınlık” olduğunu,bunların içinde sendikalı kadın işçi sayısının da çok ufak bir “mutlu az
olduğu görülmektedir. ıda ve metal,hizmetler Sendika üyesi kadınlar işçiler imalat sanayiinde dokuma,g sektöründe ticaret, büro, ğeitim, bankacılık ile konaklama ve eğlence yerleri işkollarında yoğunlaşmaktadır. Üyelik oranlarının düşüklüğünün yanı sıra kadın işçiler sendikaların karar organlarında son derece yetersiz temsil ediliyorlar. En büyük şçii konfederasyonu olan ında şube başkanı olan sadece iki kad ın vardır. Türk-İş bünyesindeki sendikalar aras
Bunlardan biri profesyonel,di ğeri amatör olarak çalışmaktadır. Sendikalarda genel merkez ın yoktur. Kad ınlar daha çok şubelerin yönetim, düzeyinde yönetim kurulu üyesi hiç kad ında üye olmakta veya şiçi temsilcisi olarak amatör biçimde disiplin ve denetleme kurallar ı değildir. Yetersiz görev yapmaktadırlar. Durum diğer konfederasyonlarda da pek farkl
temsil olgusu bir sorun olarak görülmedi ği gibi,kadın işçilerin de çıkarlarını gözeten bir ıştır. Gelişmiş ülkelerdeki olumlu anlayış henüz sendikal politikalarda ifadesini bulamam ır. eylem programlarına Türkiye’de rastlanmamaktad
3.3.2. Sendikal Faaliyetlere Katılım Kadınların sendikalarda şiçi temsilciliğinin ötesinde, yönetim düzeyinde görev ı
ı
ı
almas bazen desteklenmekte, bazen de çe şitli engellemelerle karş laşmaktad r. Sendika ın yöneticinin bulunmas ından yöneticileri genellikle vitrin görevi üstlenebilecek bir kad ınlar,kadın yanadır. Çoğu kez çeşitli güçlüklerin üstesinden gelerek sendikada aktif olan kad ırlar. Ancak kad ınların teşvik işçilerin sendikal faaliyetlere ilgisini çok yetersiz bulmaktad
edildikleri taktirde sendikal görev üstleneceğini düşünenlerin oranı %68 civarındadır. Buna göre, sendikaların yöneticisi kadrolarının kadınları katmak yönünde bir niyetlerinin bulunması ve kadınların katılımını kolaylaştıracak önlemlerin alınması halinde katılımlar ınlar için kota uygulanmas ını artabilir. Kadınlar sendika yöneticilerini seçimlerde kad ır. Karşı çıkanların oranı %13. Dörtte bire yak ın bir çoğunlukla (%63) olumlu bulmaktad
ı kısmının (%23) ise bu konuda bir fikri yoktur. Yönetimde kad nların yer almasının kadın
96
işçilerin sorunlarının çözümüne katkısı konusunda ise kadınların %93’ü bu soruya “evet” demektedir. Sendikada aktif kadınların toplu iş sözleşmelerinin sendikal politikalarda kadınlar yararına kullanılabilecek çok temel bir araç oldu ğu konusunda yeterli bilgileri bulunmamaktadır. Toplu iş sözleşmesinde kadınlarla ilgili ne gibi hükümlerin yer almasını istedikleri sorusuna kadınların %43’ü cevap vermemiştir. Cevap veren kadınların öncelikle dile getirdiği konu ise kreş ve emzirme odası sorunlarıdır (%34). ınlar için eğitim ve Bunu iş güvencesine yönelik hükümlerin tesisi (%23) ve kad ımcılığa karşı hükümler (%13) kültürel faaliyetlerin düzenlenmesi (%20) izlemektedir. Ayr
ve doğum izinlerinin uzatılması (%10) diğer talepler arasındadır. Eğitim ve kültürle ilgili faaliyetlerin yer alması,özellikle düzenlenen mesleki ğeitim programlarından kadınlarında yararlandırılmasının toplu iş sözleşmesiyle güvenceye alınmasını istemek şeklinde ında kadınları çalışma yaşamında gerçekten yorumlanmaktadır. Dile gelen istekler asl ı değiştirmeye yöneliktir. Ancak toplu ş olumsuz etkileyen durumlar i sözleşmelerini kendi ınların bu konuda ciddi bir mücadele vermeye haz ır yararlarına biçimlendirebilmek için kad
olmaları,taleplerine güç kazandıracak bir kararlılık içine girmeleri gerekmektedir. Oysaşu anki durum bundan çok uzaktad ır. Kadınlar sendikaların en önemli eksikliğini eğitim olarak görmekte, buna ba ğlı olarak sendikaların birinci görevini üyelerini eğitmek ve bilinçlendirmek olarak (%81) ı sağlamak (%72). Üçüncü tanımlamaktadırlar. Sendikaların ikinci görevi, sosyal haklar
sırada gelen görev ise demokrasinin geli şmesine katkıda bulunmaktır (%53). Ücret artışı sağlamak (%53) aynı sıklıkta dile getirilen bir diğer görevdir. Ücret artışı konusunun sosyal ve politik içerikli görevlerden sonra gelmesi, Türkiye’de egemen olan ücret sendikac ılığına karşı bir tepki olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda kadınların sendikalardan beklentileri, sendikaların tarihsel ve sosyal niteliğine uygun olarak şiçilerin bilinçlenmesine, eğitilmesine katkıda bulunan dayanışma örgütleri olmasını beklemektedirler. ı Sendikada aktif kadınlar sendikalardan beklentilerle tutarl biçimde sendika ışkanlık ve yöneticilerinden öncelikle dürüstlük veşahsi çıkar gözetmeme, daha sonra çal
mücadelecilik ve tabanla demokratça iyi şili kiler kurulmasını beklemektedirler. Mevcut ı sendikal yapılar ve günümüzde egemen olan sendikac tipi bu beklentilerine cevap
97
. ırlar vermekten çoğu kez uzak ama kadın işçiler olmasını istediklerini ortaya koymaktad ımcı olmayı, onların haklarını aramayı ve Kadın sendika yöneticileri insanlara yard
sorunlarına çözüm bularak kendilerine manevi doyum ğsalamayı, sendikacılık yapmalarına yol açan nedenler olarak belirtmektedirler. İki-üç sayılı kadın dışında profesyonel kadın yöneticinin bulunmaması, sendikacılığın, erkek yöneticilerin önemli bir kısmında olduğu gibi çıkar sağlayan bir meslek olarak yap ılmadığını,kadınlarla erkekler aras ındaki büyük farkın burada yattığını göstermektedir. KAMU VE ÖZEL İŞYERLERİNDE CİNSİYET AYRIMINA GÖRE İŞÇİ VE SENDİKALI ÜYE SAYILARI TEMMUZ 2005
CİNSİ YET SEKTÖR TOPLAMİŞÇİ SAYISI KAMU 670.595 ERKEK ÖZEL 3.584.164 TOPLAM 4.254.759 KAMU 56.767 KADIN ÖZEL 711.058 TOPLAM 767.058 KAMU 727.362 TOPLAM ÖZEL 4.295.222 TOPLAM 5.022.584
SENDİKALI ÜYE SAYISI 905.198 1.601.027 2.506.225 85.173 354.531 439.704 990.371 1.955.558 2.945.929
SENDİKALAŞMA ORANI 134,98 (*) 44,67 58,9 150,04 (*) 49,86 57,27 136,16 (*) 45,53 58,65
(*) 2821 Sayılı Sendiklar Kanununun 24 üncü Maddesinde; Sendika üyesi i şçisinin geçici olarak işsiz kalması durumunda sendika üyeliğin etkilenmeyeceği, 25 inci Madede ise; Üyelikten ı
ı
ğinin 1 ay çekilen çinin sendika devam edeceği ıbelirtildi işten lanlar n sendikaişüyelikleri sona üyeli ermemekte, budaha nedenle de sendikal işçi sayğısinden; ı toplam işçiayr say ısından fazla çıkabilmektedir.
Temmuz 2005’e ait kamu ve özel şyerlerinde i cinsiyet ayrımına göre işçi ve sendikalı üye sayılarına baktığımızda; kamu sektöründe çalışan toplam erkek şiçi sayısı 670.595, sendikalı üye sayısı ise 905.198 olduğu görülmektedir. Burada sendikala şma oranı %134,98’dir. Özel sektörde toplam erkekşçii sayısı 3.584.164 iken, sendikalı üye sayısı 1.601.027’dir. Burada sendikala şma oranı %44,67’dir. ılacak olunursa; toplam çal ışan işçi sayısı Erkekler için tüm sektörlerde duruma bak
4.254.759, sendikalı üye sayısı 2.506.225 ve sendikalaşma oranı %58.90 olmaktadır.
98
ışan kadın işçi sayısı 56.767, sendikal ı işçi Temmuz 2005’e ait kamu sektöründe çal
sayısı 85.173 ve sendikalaşma oranı %154,04 olarak tespit edilmi ştir. Özel sektörde çalışan kadın işçi sayısı 711.058, sendikalı üye sayısı 354.531 ve sendikalaşma oranı %49.86’dır. ı Her iki sektör için toplam kad n işçi sayısı göz önüne alındığın da ise kamu sektöründe çalışanların sayısı 767.825, sendikalı üye sayısı 439.704 ve sendikalaşma oranı
%57.27’dir. Kamu sektöründe çalışan toplam işçi sayısı 727.362 iken sendikalı üye sayısı 990.371 olarak tespit edilmi ştir. Sendikalaşma oranı %136,16’dır. Özel sektörde çalışan toplam işçi sayısı 4.295.222 iken sendikalı toplam üye sayısı 1.955.558’dir. Sendikalaşma oranı ise %45.53’dür. Her iki sektör için toplam çalışan işçi sayısı 5.022.584, sendikalı üye sayısı ılacak olunursa, kamu 2.945.929 ve sendikalaşma oranı %58.65’dir.Genel olarak bak
sektöründe çalışan işçi sayısı sendikalı üye sayılarından daha azdır. Bunun yanında özel sektörde sendikalı üye sayıları çalışan üye sayılarından azdır. Kamu sektörünün sendikalaşma oranı özel sektörün sendikalaşma oranından daha fazladır. Her iki sektörde de kadın işçilerin sendikalaşma oranı erkek işçilerin sendikalaşma oranından daha fazladır.
3.4. Kadınların Çalışma Yaşamına İlişkin Sorunları Endüstrileşme, kadını ev dışındaki çalışma alanlarına çeker ve kadın ücretsiz aile işçiliğinden ücretli çalışmaya geçerken, çeşitli sorunlar ve eşitsizliklerde ortaya çıkmaktadır. Zaman içinde kadın işgücü üzerindeki denetim biçimi ve derecesi ına karşı değişmektedir. Buna karşılık kadının işgücü piyasasındaki marjinal konumu ve kad ın ayrımcılık uygulamaları çeşitli mekanizmalarla varlığını sürdürmektedir. Bu uygulamalar
bazıları düzenli olarak uygulanan ve gözle görülen kat ı kurallar biçiminde, baz ıları ise daha az
görülen
ve
dolaylı yollarla ortaya çıkan
ayrımcılık
uygulamaları olarak
gerçekleşmektedir. Kadınları çalışma hayatıyla ilgili yaygın değer yargılarından bazıları şöyle özetlenebilir: •
Kadınlar,
erkeklere
oranla
ı çal şma
99
yaşamında
daha
düşük ücretle
ı işlerde çalışmakta; daha üst çalıştırılabilirler. Erkekler, genelde, tam zaml
pozisyonlara gelmekte ve daha fazla ek ödenek elde etmektedir. •
İşverenler, kadın işgücüne yatırım yapma konusunda ve istihdam etmede ı genellikle isteksiz davranmaktalar. Kad nları anne adayı olarak görmeleri ve doğum durumunda ücretli veya ücretsiz izin gibi sosyal haklar talep edecekleri
kaygısı işverenlerin kadınları işgücü piyasalarında daha çok marjinal ğuraşlarla sınırlı kalmaları gerektiğine duyulan inancı arttırmıştır. •
Kadınlara çalışma yaşamında erkeklere kıyasla daha az yönetsel sorumluluk verilmesi.
•
ınlar öncelikle Ekonomik gerileme ve kriz dönemlerinde, özellikle evli kad ı işten çıkarılmaktadır. Bunun için, yüksek tazminat ödenmesi gibi baz
128 ılmaktadır. özendirici etkenlerde kullan •
Çalışan çocuklu kadının, işyerince sağlanacak, kreş, yuva vb. olanaklara gereksinimi vardır. Gebe ve emzikli kadınlarla ilgili tüzük, 150 kadın işçi çalıştıranın işverene kreş açma yükümlülüğü, 100 kadın işçi çalıştıran işverene de emzirme odası açma yükümlülüğü getirmektedir. İşyerlerinin pek azında bu yükümlülükler yerine getirilmektedir. Yalnız belirtmek gerekir ki, bu konudaki tüm çabaları sadece işverenlerden beklememek gerekir. Devletin de bu konuda etkin bir kol oynaması kaçınılmazdır. Dolayısıyla bu sorun sadece şiverenin halledeceği bur sorun sadece şiverenin halledeceği bir sorun sadece şiverenin halledeceği bir sorun sadece şiverenin halledeceği bir sorun olmayı p ancak bu alanda işverenin de sorumluluğu gözden kaçırılmamalıdır.129
•
İşe yerleştirmede erkekler kadınlara göre önceliklidir.
•
Çalışma yaşamında kadınlara daha az yükselme olana ğı tanınır.
•
Çalışan kadınlara, aldıkları sorumluluğa uygun yetki verilmez.
•
Yasal düzenlemeler kadınların çalışmalarını kolaylaştıracak kadar yeterli değildir.
•
Kadınlarla ilgili meydana gelen iş kazalarında tazminat ve şilerine bağlı sağlık ının sorunlarının değerlendirilmesinde, ergonomik yetersizliklerin hesaplamalar
128
İbid
100
ındaki da yapılması zarureti vardır. Bu kadınların ergonomik özellikleri aras ınların çalışma şartları daha da farklılık durulmamakta bu nedenle de kad
zorlaşmaktadır.130 •
ı nların gece alıştırılmaları esas itibariyle İş Kanunumuzun 69. Maddesi’nde kad yasaklanmıştır. Ancak sanayiden sayılmayan işler de kadınların geceleri
çalıştırılmalar mümkündür dolayısıyla işin gereği icabı, bazı işlerde kadın ışan kadın bazı sorunlarla kar çalıştırabilmektedir. Böylelikle gece çal şı karşıya
kalmaktadır.131 •
Kadınların sağlık durumlarını, eğitim, evlilik, sosyo-ekonomik statü ve doğurganlık gibi çeşitli faktörler etkilemektedir. Bu faktörler de kadının çalışma hayatındaki verimliliğini, sosyal yapı ve kalkınma çabaları içindeki rolümü olumlu veya olumsuz olarak belirlenmektedir. Kad ınlara sağlık sorunları açısından bakılırsa, çalışma hayatındaki çevre koşullarına bağlı oluşan hastalıkları, beslenme yetersizlikleri, do ğumlarının tı bbi kontroller altında olmaksızın yapılması, uygun olmayan hijyenşartları yanlış ve eksik yapılan sağlık eğitimi gibi ortak sorunlarla karşılaşılmaktadır.132
•
Hamile işçinin korunmasına ilişkin mevzuat, kadının erkeğe göre daha zayıf ın işçi, hamilelik ve do olduğu gerçeğinden hareket etmektedir. Hamile kad ğum
sonrasında bir takım sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. “Gebe ve Emzikli” kadınların Çalıştırılma Koşulları ile Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtları (Kreşler) Hakkında Tüzük ile şi e başladıktan sonra kadın işçilere verilen ır. Kentlerimizde 45 dakikada emzirme izni süreleri de sorunu çözmekten uzakt
evine gidip, bebeği emzirmek ve tekrar şie dönmek fazla teorik olup, uygulaması hemen hemen mümkün değildir. Ayrıca yine tüzükle açılması öngörülen emzirme odalarına bebeklerin getirilip götürülmeleri de sorundur. Kreş çağında çocuğunun hastalanması halinde kadın işçiye ücretsiz ve ya yarı ücretli izin hakkı verilmesi de ayrı bir sorundur. Bu sorunların çözüme ını en önde gelen isteklerinden kavuşturulması, çalışan anneler ve anne adaylar
129
Özkuzukıran, a.g.e., s.23
130 131
a.g.e., s.24 a.g.e., s.25
101
biridir.133 •
Çalışan kadınlar açısından, eğitimdeki fırsat eşitliği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumumuzda kadınların eğitim düzeyleri, erkeklere göre çok daha düşüktür. Eğitim çağında, kız ve erkek çocuklar ayrımcılığa maruz bırakılmaktadır.134
•
Sendikaların genelde erkeklerin yönetimde olmas ı nedeniyle, erkek ve kad ın 135 sendika üyeleri arasındaki fark gözetilmektedir.
•
Bütün dünyada kadınlar sermaye ve eğitim olanaklarından daha düşük düzeylerde
ır. yararlanmaktad
olanaklarından
gerektiği
toplumda
yaratılan
eğitim
yararlanmamaları,
onların
işgücü
Kadınların
şekilde
piyasalarında karşılaştıkları sorulanları arttırmaktadır. Kadınların eğitim konusundaki yetersizliklerinin nedeni biçimsel ğitim e düzeylerinin düşük tutulması; beceri isteyen şilere hazırlayıcı özel eğitimlerin verilmemesi, işyerinde verilen geliştirici eğitimlerden kadınların daha düşük düzeyde yararlandırılmalıdır.136 Belli işlere ve mesleklere kadınlar kabul edilmemekte veya yerin yeni kabul edilmeleri. Kadınları korumak amacıyla yapılan koruyucu yasal düzenlemeleri nedeniyle, kadınların bazı mesleklere girmeleri engellenmi ş olmaktadır. Örneğin ülkemizde, bir zamanlar kadınlar kaymakamlık, müfettişlik gibi bazı mesleklerde kabul edilmemi şlerdir. ın sayısı dondurulmaktad ır. Buna da Yine bazı işlerde ve meslekler istihdam edilecek kad
örnek olarak ülkemizde asker ve polis örgütlerinde kad ınlara kota uygulaması gösterilebilir.137
132
a.g.e., s.26 a.g.e., s.27 134 Bankacılık Sektöründe Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık, a.g.e., s.16 135 a.g.e., s.15 136 a.g.e., s.16 137 a.g.e., s.16 133
102
SONUÇ Küreselleşme daha çok ekonomi, serbest ticaret, finansalışalkanlık, özelleştirmeyi ı ön gören politika değişmeleri ve özellikle sosyal hizmetlerdeki kamu harcamalar nda ıştır. Büyüyen küresel ekonominin yaratt ığı faydalar ülkeler daralmalar ile sonuçlanm ılıklara, arasında eşit olarak dağılmayı p, daha derinden ekonomik farkl yoksulluğun
kadınlaşmasına, toplumsal cinsiyet şeitsizliğinin artmasına, enformal sektörün büyümesine ve çalışma koşullarının bozulmasına neden olmuştur. Bazı ülkelerde kadınları işgücüne katılım oranlarında artış olmuşsa da, daha genel olarak gözlenen durum, ekonomik politikaların uygulanmasının kadınların katılımının olumsuz etkilemesidir. Ayr ıca, katılımın arttığı durumlarda da ücretler, şite yükselme ve çalışma koşulları gibi konularda beklenen olumlu değişmeler görülmemiştir. ığı olduğu Uyum politikasının temelinde, krizin nedenini emek maliyetinin fazlal
tespiti yatmaktadır. Bu durumda, ilk alınan önlem, ucuz emek arayışına girişilmesi olmuştur. Merkez ülkeler, üretimin emek yo ğun bölümlerini ayrıştırıp, emeğin ucuz olduğu ışı sonucunda ise, emek ülkelere transfer etmişlerdir. Bu ülkelerde ucuz emek aray
piyasasında değeri düşük ikinci sınıf emek olarak değerlendirilen kadın emeği yoğun biçimde devreye sokulmu ştur Ekonomik şartların değişmesi, iş organizasyonlarının değişmesi, esnek üretim ve ı, işverenlerin sistemde insiyatiflerinin artmas ı, emek yönetim tekniklerinin uygulanmas ı
ı
ı
ı
piyasas koşullar n n işçiler lehine gelişmesi, liberal politikalarn güçlenmesi endüstri ına ve çağdaş bir yeniden ilişkiler sisteminin ve sistemi oluşturan aktörlerin sorgulanmas ın yapılanma sürecine girmesine ve geleneksel kavramlar yerini yeni anlayış ve
yaklaşımların almasına neden olmuştur. Özellikle istihdam ve şigücü yapısında oluşan ığın merkezden uzakla değişim, sendikaların üye ve güç kaybetmesi ve toplu pazarl şmasına
neden olduğunu söylemek mümkündür. Dünyada özellikle 1980 sonras ı dönemde global ekonomi şartlarının ağırlık kazanması, gelişme yolunda olan ülkelerde ihracata yönelik sanayile şme stratejilerinin ısı altında işgücü maliyetlerine k ısmak için takip edilmesi neticesinde firmalar rekabet bask
ı kadın işgücünden faydalanma yolunu seçmi n işgücü oranını şler, bu ise genel olarak kad
103
artmasına sebep olmuştur. Bazı araştırmacılar tarafından bu durum ”işgücünün kadınlaşması” olarak yorumlanmıştır. Ülkemizde ise 1980 yılında başlayarak uygulamaya ı sonucunda, ekonomimizin çe konulan uluslararası piyasalara entegrasyon politikalar şitli
yönleri ile dışa açılmasına ve ihracatımızın önemli ölçüde artmasına rağmen, kadınları istihdam konusunda, benzer politikalar uygulayan ülkelerde izlenen dönü şüme paralel bir süreç yaşanmadığı görülmektedir. Yapılan araştırmalar neticesinde Türkiye’de tar ım-dışı ığı da kadın işgücünde görülen artışın istihdamın kadınlaşmasına yol açacak ölçüde olmad
dikkati çekmektedir. Türkiye’de kadın işgücünün (tarım dışı) katılan oranının çok düşük olmasının en önemli nedenlerinden biriside, bir yandan temel ğde işken olan işin geliri ile ev ve çocuk bakımı gideri arasındaki farkın ortalama olarak düşük kalması, diğer yandan da kadını ıdır. Kuşkusuz ücretli işe yöneltecek asgari farkın kültürel nedenlerle halen yüksek olmas
düşük eğitim düzeylerinde dışarıda kazanılacak ücret, ev şileri ve çocuk bakımı için ında kalacakt ır. Eğitim düzeyi ödenecek ücreti karşılamaya ancak yetecek, ya da alt
yükseldikçe kazanılan gelir ile masraf arasındaki fark lehte gelişeceğinden, katılım oranı da artma eğiliminde olacaktır. Günümüzde küreselleşmeye bağlı olarak teknolojik gelişmelerin özellikle modern sanayi içerisinde “kad ın işi” olarak ifade edilen emek-yo ğun işlere azalttığı ve giderek ortadan kaldırdığı açıktır. Nitekim bu durumda Türkiye’de ın işgücüne etkilenmekte ve belirttiğimiz diğer sosyoekonomik sebeplerle beraber kad
katılım oranı olumsuz yönde değişmektedir. Kadın çalışanların önemli bir kısmı elde etmiş oldukları gelirin tamamını hane halkı ın çalışan ise, değişen sosyo ekonomik reisine veya kocasına vermektedir. Bir bölüm kad
yapı içerisinde, elde etmiş olduğu geliri kendi harcamaları için ya da ev ihtiyaçları için ailesiyle paylaşarak kullanmaktadır. Bu yapılanma hane halkında erkek hükümdarlığının devam ettiğini, kadın işgücü arzının erkeğin gelirine veya erkeğin çalışma süresine bağlı olmasına karşılık, erkeğin işgücü arzının kadının işgücü arzına bağlı olmadığını söylemek mümkündür. Türkiye’de kadınlar tarımsal sektör ve ev içi istihdam ıdşında çalışma olanağını Cumhuriyetle beraber elde etmi şlerdir. Kadın hakları konusunda yasal düzenlemeleri yapan ı ı ı ilk ülkelerden birisi olan Türkiye’de ne yaz k ki özellikle kentsel alanlarda kad nn
104
işgücüne katılım oranı çok düşük düzeylerde kalmıştır. Bunun temel nedeni aile içinde erkeğin hükümranlığı, kadının çalışmasına yönelik toplumsal bakışın iyi olmaması ve ından kaynaklanmaktad ır. Sadece bu zincir kadının yeterli beşeri sermayeye sahip olmamas
bile kendiliğinden cinsiyet ayrımcılığına neden olmaktadır. Sektör bazında incelendiğinde kadınların tarımdan sonra en yoğun olarak istihdam edildiği sektör hizmet sektörüdür. Son ıyllarda hizmet sektöründe çal ışan kadınların oranı artmaktadır. Sektörün genişlemesinin yanı sıra bu sektördeki bazı işlerin “kadın işi”, “kadına uygun iş” olarak algılanması da artışa önemli rol oynamıştır. Kadınların sanayi ın emeğinin “ucuz sektöründe çalışmasını engelleyen bazı koruyucu yasalardan ve kad
emek” olarak algılanmasından dolayı, sanayi de çalışan kadınlar daha çok emek-yoğun iş kollarında işe alınmaktadır. Bunların dışında tekstil, hazır giyim, gıda ve tütün gelmektedir. ınların yeterli teknik donan ım ve bilgiye sahip olmalar ı da Ayrıca, sanayi sektörü için kad ına neden olmaktad ır. bu sektörden uzak kalmalar
Gelişmiş ülkelerde %60’ların üzerinde olan kadınların işgücüne katılım oranı, ısı düzeyinde seyretmektedir. Bu olumsuz tablonun ülkemizde ise nerede ise bunun yar ınlarda değildir. Toplumun sosyokültürel yap ısı, değiştirilmesinde sorumluluk sadece kad
çalışma yaşamında kadınlara yönelik koruyucu düzenlemelerin yeterinceşletilmemesi, i eğitim eksikliği, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşmaması gibi faktörler, kadınları işgücüne katılmalarını olumsuz olarak etkilemektedir. Kadınların kendi sorunlarına ya da sorunlarını çözmesi beklenen kurumlara ilgisizlikleri de bir mazeret olarak kullanılmamalıdır. Önemli olan bu gerçeği görmek ve olumlu yönde değişiklik yapma yolunda adım atmaktır. Bu açıdan her toplumsal kuruma düşen bir sorumluluk olduğu gibi kadınların topluma kazandırılmasından her kurumun ınların, sağlayacağı yararlar olduğu da gerçektir. Modernleşme sürecinde Türkiye’de kad ışları, toplu protesto gösterilerinden, dergi ı kendilerine göre desen aray çkartmaya ve ı olayla kendisini Akademik Kadın Araştırma Merkezi kurmaya kadar pek çok farkl
göstermiştir.
105
KAYNAKÇA 1.
Akan, Elif; Kadının İşgücü Piyasasındaki Durumu ve Sendikalaşma, İ.Ü. Sosyal
2.
Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1996. Altan, Ömür Zülfü; Kadın İşçiler ve Türkiye'de Kadın İşçilerin 1475 Sayılı İş Kanunu İle Korunması, Eskişehir, 1980.
3.
Altan, Ömür Zülfü; Kadın İşçiler ve Türkiye'de Kadın İşçilerin 1475 Sayılı İş Kanunu ile Korunması, Eskişehir İTİA Basımevi, Eskişehir 1980.
4.
Anker, Richard; Theories of Occupational Segregation By Sex: An Overview, International Labor Review, Vol 136, 1997, (Çevrimiçi)
5.
Aykaç, Mustafa; “Globalleşen Dünyada İşgücü Piyasaları”, Çerçeve Dergisi, Sayı: 14, İstanbul 1995.
6.
Bahçekapılı, Cengiz; “Küreselleşme Bölgeselleşmeyi Geride Bıraktı”, İktisat Dergisi, Temmuz 1994/4.
7.
Balcı, Y.; "Bilgi Teknolojisi ve istihdam", Çerçeve, Yıl.4, Sayı:15, Ağustos-Ekim 1995.
8.
Bozkurt, Veysel; Küreselleşmenin İnsani Yüzü, Alfa Yayınları, 2000.
9.
Büyükuslu, Ali Rıza; “Sendikalar Küreselleşmeye Dayanabilir mi?”, İktisat Dergisi, Mayıs 1998.
10.
(Çevrimiçi) http:/www.netpano.com/feminizm.html, 27.11.2002
11.
(Çevrimiçi) http://www.kssgm.gov.tr/metin l.html, 05.8.2000
12.
(Çevrimiçi) http://avrupakonseyi.org.tr.03.04.2003
13.
Çiftçi, Oya; Kadın Sorunu ve Türkiye'de Kamu Görevlisi Kadınlar, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları, Ankara 1982.
14.
Çolak, Ömer Faruk; "1986 'İngiltere'de Sanayi Devrimi Sürecinde Sermaye Birikimi ve D. Ricardo'nun Analizi" G.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:2, sayı: l-2.
15.
Çolak, Ömer Faruk; "1986, Malthus'un Nüfus ve Ücret Teorisi Üzerine Bir
İrdeleme", İktisat Dergisi, sayı: 262-263.
106
16.
D. Campbell, The Globalizing Firm and Labour Institutions’, Multinational and Employment: The Global Economy of the 1990's (Eds. P. Biley ve di ğerleri), International Labour Office, Geneva, 1993.
17.
Devlet Planlama Teşkilatı (DTP), Dünyada Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleşmeler, DPT: 2375- OIK: 440, Ankara, 1995.
18.
DPT, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT Yayını, Ankara 2000.
19.
Döner, Serap; Kadını Aile ve Çalışma Yaşamındaki Konumu ve içinde bulunduğu Görev İkilemi. İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1999.
20.
Doğramacı, Emel: Türkiye'de Kadının Dünü ve Bugünü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1997.
21.
DPT, Dünyada Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleşmeler, (DPT): 2375-OIK: 440, Ankara, 1995.
22.
Ekin, Nusret; Küreselleşme ve Gümrük Birliği, İstanbul Ticaret Odası Yayın No: 1999- 47, Güncelleştirilmiş II. Baskı, İstanbul, Şubat, 1999.
23.
Ekin, Nusret; Küreselleşme ve Gümrük Birliği, İstanbul Ticaret Odası Yayın No: 1996- 32, İstanbul 1996.
24.
Ekin, Nusret ve Diğerleri,; Türkiye'de Kadın İşgücü İstihdamındaki Gelişmeler Karşısında Kısmi Sureli İstihdam. Hukuki Esaslar ve Sosyo-Ekonomik Yönleriyle Kısmi Çalışma. T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Eğitim Serisi:6 Paneller, Konferanslar: 4, Ankara, Mayıs 1991.
25.
Erkin, Nusret; Globalleşme Sürecinde Dünya Ekonomisi: Genel Bir Yaklaşım,
İlim ve Sanat Dergisi, 1995, Sayı: 39. 26.
Ertuğrul, Dilek Uğur; "Serbest Piyasanın Serbest Kadınları", Kadın Dünyası, Ekim 2000.
27.
Eyüboğlu, Ayşe; "Kentli Kadınların Çalışma Koşulları ve (Çalışma Yaşamını Terk Nedenleri", İktisat Dergisi, Sayı:377, Mart 1989.
28.
Gökal, İsmail; "Globalleşme", Dış Ticaret Dergisi, Yıl:2, Sayı:7, Ekim 1997, ss.25-26.
107
29.
Gülay, T. ERDOGDU Seyhan: Sendikacı Kadın Kimliği, İmge Yayınlar, 1998.
30.
Heaton, Herbert; Avrupa İktisat Tarihi 1, (Çeviren: M.Ali Kılıçbay ve Osman Aydoğuş), Teori Yayınları, Ankara, 1985.
31.
H. Henderson, The US and Others in a Changing World Economy, The World Economy, Vol.16, 1993, No:5.
32.
Hotar, Nükhet Başargan; "2001'li Yıllarında Çalışan Kadın", Mercek Dergisi, sayı: 17 Ocak 2000.
33.
ILO, Gender, Poverty and Employment, Geneva, 1995.
34.
Insee, Les Femmes, Insee, Paris, 1995.
35.
Karluk, Rıdvan; Küreselleşen Dünyada Uluslar arası Ekonomik Kuruluşlar ve Entegrasyonlar, 2. Basım, Eskişehir, 1995.
36.
Kazgan, Gülten; "2000 Yılına Doğru Yeni Ekonomik Düzen ve Türkiye", 2000'li Yıllarda Türkiye Ekonomisi ve Ekonomi Ö ğretimi, Türkiye Ekonomi Kurumu, Ankara, 1993.
37.
Krugman, P. "Growing World Trade: Causes and Consequences", Brookinds Papers On Economic Activity, No.l, 1995.
38.
Karakışla, Yavuz Selim; "Uşak'ta Kadın Halı İşçilerinin isyanı (1908)", Toplumsal Tarih Dergisi, Sayı:99.
39.
Karakışla, Yavuz Selim; "Kadın İşçileri Evlendirme Kampanyası", Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı: 219, Mart 2002.
40.
Kılıç Cem; Türkiye'de Kadın İşgücüne Katlım Oranları ve Gelişen Sanayi Merkezleri Açısından Görünüm, http://www.dicle.edu.tr/khuka/10.htm 2001.
41.
KSSGM, Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik, KSSGM Yayını, Ankara.
42.
Koray, Meryem "Çalışma Yaşamında Kadın Gerçekleri", Basisen Eğitim ve Kültür Yayınları. 23, İzmir, 1993.
43.
Kutlu, E. "Küreselleşme", AUHBF Dergisi, Cilt.14, Sayı:l-2, Eskişehir, 1998.
44.
Koray Meryem. Küreselleşme İlerlerken Gerileyenler: Ekonomi Karşısında Sosyal, Sermaye Karşısında Emek, Piyasa Karşısında Siyaset, İktisat Dergisi, Sayı:369, Temmuz, 1997.
108
45.
Kurtulmuş, Numan; Sanayi Ötesi Dönüşüm, İz Yayıncılık, 1996.
46.
KSSGM, Ulusal Eylem Planı, KSSGM Yayını, Ankara, 1998.
47.
Kulal, Metin "Küreselleşme Karşısında UCO", İşveren Dergisi, Cilt:37, Sayı: 10,
48.
Temmuz 1999. Karataş, Hülya. İktisadi Hayatta Kadın ve Sorunları, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1989.
49.
KSSGM, Bankacılık Sektöründe Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık, KSSGM Yayın Ankara, Ocak 2000.
50.
KSSGM, Yeni Üretim Süreçleri ve Kadın Emeği, KSSGM Yayını, Ankara, 1999.
51.
Sevim, A. Medeni Kanun Kabulüne Dek Türkiye'de Feminizmin Nabz ı Atıyor muydu?
52.
KSSGM, Yeni Üretim Süreçleri ve Kadın Emeği. KSSGM Yayını, Ankara, 1999.
53.
Kuper, Adam. Jessica Kuper, The Social Encyclopedia, Routledge, London, 1996.
54.
Louise, A.T.ve Joan W. Scott, Women, Work and Family, Libraryof Congress Cataloging, USA, 1978.
55.
Makal, Ahmet. Türkiye'de Tek Partili Dönemde Çalışma İlişkileri: 1920-1946,
İmge Kitapevi, Ankara 1999. 56.
Memişoğlu, Şenol. Cumhuriyet Döneminde Kadın Hakları, İ.U. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
57.
Moroğlu, Nazan; "AB Anlaşmalarında ve Yönergelerinde Kadın Erkek Eşitliği ile ilgili Düzenlemeler", AB'ne Giriş Sürecinde T.C. Anayasası ve Kadın Erkek Eşitliği Politikaları, KSSGM Yayını, Ankara 2000.
58.
Munck, R. Uluslararası Emek Araştırmaları, Öteki Yayınları, Ankara, 1995.
59.
Necef, Şule; "Kadın Ekonominin Tamponu", Kadın Dünyası, Ekim 2000.
60.
Os, Nicole Vuz. Geçmişten Gelen Kaynaklar, Gelecek için Kaynaklar, (Çeviren: Kaya Genç) Toplumsal Tarih Dergisi, Mart 2002, Sayı: 99.
61.
Özel, Mustafa; "Küreselleşme ve Bloklaşma Üzerine", İlim ve Sanat Dergisi, Sayı:39, 1995.
109
62.
Paymaz, Erol; I997, "Esnek Üretime Dayal ı Bir Rekabet Stratejisi Geliştirilebilir mi? Türkiye'de Fason Üretim", Petrol-i§ 95-96 Yıllığı, Petrol-İş Sendikası Yayını, Ankara.
63.
"Türkiye'de Fason Üretim", Petrol-iş 95-96 Yıllığı, Ankara: Petrol-İş Sendikası Yayını.
64.
Petrol-İş, "90 Petrol-İş", Yayın No:2, İstanbul 1990.
65.
Petrol-İş, “Kadınlar Sosyal Güvenceden Yoksun” Petrol-İş, Sayı:92, Ocak 1994.
66.
Say, Gürgün. Siyasal Değişimde Kadın Boyutlu, Kurtiş Matbaacılık, İstanbul 1998.
67.
Sevim, Ayşe. "Medeni Kanun Kabulüne Dek Türkiye'de Feminizmin Nabz ı Atıyor", Türk-İş Kadın İşçiler Kurultayı. Petrol-İş. Sayı 96. Kasım 1995.
68.
Şenel, Dilek. “Çalışma Yaşamında Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık İşyerinden Örnekler", İktisat Dergisi, sayı:377, Mart 1998.
69.
Shirley Dex ve Walter Peters, Franco-British Comparisons of Women's Labor Supply, Oxford Economic Papers, Sayi:44, 1992.
70.
Taymaz, Erol. Esnek Üretime Dayalı Bir Rekabet Stratejisi Geliştirilebilir mi? Türkiye'de Fason Üretim, Petrol-İş Sendikası Yayını, Petrol-İş 95-96 Yıllığı, Ankara, 1997.
71.
Türk-İş Kadın İşçiler Bürosu, Çalışan Kadınlar ICFTU Politika ve Programları, Demircioğlu Matbaacılık Bayındır Sk. Türk-İş Pasajı Yenişehir/Ankara.
72.
TISK, Çağdaş. Sanayi Merkezinde Kadın İşgücünün Konumu: Bursa Örneği, TISK Yayını, Ankara, 2002.
73.
Tuna, Yusuf. “Dünyada Globalleşme Eğilimleri ve Dengeler”, Çerçeve Dergisi, Sayı:14, Mayıs-Temmuz. 1995.
74.
Türk-İş., Kadın İşçiler Kurultayı, Petrol-İş, Sayı 96, Kasım 1995.
75.
TUSIAD, Kadın ve Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma, Yaşam ve Siyaset, Aralık 2000, Yayın No: TUSIAD-T/2000-12.
76.
TUSIAD: Kadın Erkek Eşitsizliğine Doğru Yürüyüş: E ğitim, Çalışma Yaşamı ve Siyaset, 2000.
110
77.
TUSIAD, "Kadın-Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim", Çalışma Yaşamı ve Siyaset, Aralık 2000.
78.
Uysal, Bengü. Kadın İstihdamı Üzerine AB-Türkiye Karşılaştırılması, İ.Ü, Sosyal
79.
Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1996. Uygur, Sakine. Kadın İşçiler ve Sorunları, Türk-İş Yayını, Ankara 1999.
80.
W. Molle, The Economics of European Integration: Theory, Practise, Policy, Aldershot, London 1991.
81.
World Bank,
Global Economic Prospects and the Development Countries.
Washington. 1992.
82.
Yayla, Atilla. Liberalizm, Turhan Kitapevi Yayınları, Bilimsel Eserler Dizisi:20, Ankara, 1992.
83.
Yorgun, Sayım. “Küreselleşme Sürecinde Sendikalar”, MESS Mercek, No: 12, Ekim 1998.
84.
Yüksel, Melek Onaran. Türk İş Hukukunda Kadın Erkek Eşitliği, Beta Yayını,
İstanbul, 2000.
111