T.C. MARMARA ÜNİ ÜNİVERSİ VERSİTESİ TESİ SOSYAL Bİ BİLİMLER ENSTİ ENSTİTÜSÜ ÇALIŞ ÇALIŞMA EKONOMİ EKONOMİSİ VE ENDÜSTR İ İLİŞK İŞK İLER İ BİLİM DALI ÇALIŞ ÇALIŞMA EKONOMİ EKONOMİSİ ANABİ ANABİLİM DALI
KÜRESELLEŞ KÜRESELLEŞME VE KÜRESELLEŞ KÜRESELLEŞMENİ MENİN KADINLARIN ÇALIŞ ÇALIŞMA YAŞ YAŞAMINA ETK İSİ
YÜKSEK Lİ LİSANS TEZİ TEZİ
GÜLER YILMAZ 140120010012
İSTANBUL, 2006
T.C. MARMARA ÜNİ ÜNİVERSİ VERSİTESİ TESİ SOSYAL Bİ BİLİMLER ENSTİ ENSTİTÜSÜ ÇALIŞ ÇALIŞMA EKONOMİ EKONOMİSİ VE ENDÜSTR İ İLİŞK İŞK İLER İ BİLİM DALI ÇALIŞ ÇALIŞMA EKONOMİ EKONOMİSİ ANABİ ANABİLİM DALI
KÜRESELLEŞ KÜRESELLEŞME VE KÜRESELLEŞ KÜRESELLEŞMENİ MENİN KADINLARIN ÇALIŞ ÇALIŞMA YAŞ YAŞAMINA ETK İSİ
YÜKSEK Lİ LİSANS TEZİ TEZİ
GÜLER YILMAZ 140120010012
DANIŞ DANIŞMAN DOÇ. DR. ZEK İ PARLAK
İSTANBUL, 2006
GENEL BİLGİLER
İsim ve Soyadı: Güler YILMAZ Anabilim Dalı: Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İliş lişkileri Bilim Dalı: Çalışma Ekonomisi Tez Danışmanı: Doç. Dr. Zeki PARLAK Tez Türü ve Tarihi: Yüksek Lisans 2006 Tez Adı: Küreselleş Küreselleşme ve Küreselleş Küreselleşmenin Kadınlar ın Çalışma Yaş Yaşamına Etkisi Tez Özeti:
Küreselleş Küreselleşme, ülkeler arasında, sermayenin, paran ın, mallar ın ve emeğ emeğin dolaş dolaşımını zorlaş zorlaştıran engellerin azalt ılmasını sağ sağlamaktadır. Bunun yan ında, dünya ekonomisinin serbestleş serbestleştirilmesi ve dünyanın ekonomik bir bütün oluş olu şturma sürecinin hızlanmasını sağ sağlamaktadır. Küreselleş Küreselleşme sürecinde, üretim yap ısının değ değişmesiyle iş işgücü piyasas ındaki değ değişimler iş işgücüne kat ılım oranında, kad ın işgücü arzında ve ücret düzeyinde ciddi değ değişikliklere neden olmuş olmuştur. Geliş Gelişmiş miş ülkelerde, kad ın istihdamındaki artışa esnek üretim ısı bulunmaktadır ve kad ınlar ın yoğ biçiminin önemli katk yoğun olarak hizmet sektöründe
çalıştıklar ı görülmektedir. Ülkemizde sanayileş sanayile şmenin geliş gelişmesiyle kadınlar ın istihdamda yer almalar ı paralellik arz etmiş etmiştir. Yapılan araş araştırmalarda, kadınlar ın erkeklere göre eğ e ğitim düzeyi oldukça düş dü şük olduğ olduğu görülmektedir. Özellikle teknolojik geliş geli şmelerin hızla yaş yaşandığı ve eğ eğitimli insanlara gereksinim duyulan sanayileş sanayile şme döneminde eğ eğitimsiz kadınlar ın çalışma yaş yaşamında tutunabilmeleri oldukça güçtür. Tez temel olarak kad ın istihdamında küreselleş küreselle şme ile birlikte bir artış olduğ olduğuna fakat bunun yan ında piyasa yap ısı ve mevzuatlar gereğ gere ği sorunlar yaş yaşayarak olumsuz etkilerini de göstermeye çal ışmaktadır.
II
GENERAL INFORMATION
Name and Surname: Güler YILMAZ Field: Labour Economics and Industrial Relations Programme: Labour Economics Supervisor: Doç. Dr. Zeki PARLAK Title of Thesis: Globalısatıon and The Impact of Global ısatıon on Women in Bus ıness Lıfe Abstract: Globalization eases the movement of capital, money, goods goods and labour through countries. In addition, helps liberalisation of world economy and uniting the world economy. Through the globalisation process, via the changes in production structure obtained outstanding changes in labour force participation rate, women work force supply and level of wages. It has been stated that, Post-fordist production improved the women employement and women mostly work in service sector in developed countires. Industrial improvement developed in parallel to the women employement in Turkey. According tto the researches, women are less educated than men. Especially, it is hard for less-educated women to be successful in an industrially improved time in which well-educated labour is needed. Summarisingly, the thesis states that the women labour has improved and increased parallel to globalisation however it hardens via the market structure and the fundamentals.
III
İÇİNDEK İLER ÖZ……………………………………………………………………………………….. ÖZ………………………………………………………………………………………..
II
ABSTRACT …………………………………………………………………………….
III
TABLOLAR …………………………………………………………………………… TABLOLAR ……………………………………………………………………………
1
GİR İŞ………………………………………………………………………...………….. İŞ………………………………………………………………………...…………..
2
1. KÜRESELLEŞ KÜRESELLEŞMENİ MENİN TANIMI ve GENEL ÇERÇEVESİ ÇERÇEVES İ …………...………...
6
1.1.Küreselleş 1.1.Küreselleşmenin Kavramı ve Tanımı …………………………………...……
6
1.2.Küreselleş 1.2.Küreselleşmenin Geliş Gelişimi …………………………………...………………..
8
1.3.Küreselleş 1.3.Küreselleşme Süreci ve Yeni Ekonomik Düzen …………...…………………
11
1.4.Küreselleş 1.4.Küreselleşmenin Boyutlar ı …………...……………….…………...………….
13
1.5. Ekonomik Küreselleş Küreselle şme …………...……………….…………...…………...
14
1.6. Libarelleş Libarelleşme Eğ Eğiliminin Artması …………... ………...……………………..
17
1.7. Yeni Teknolojilerin Ortaya Ç ıkması ve Yayılması …………...…………...…
19
1.8. Uluslararası Ticaret ve Çokuluslu Şirketler …………...……………………..
22
1.9. Küreselleş Küreselleşne İstihdam ve Emek Piyasalar ı…………...………………………
27
1.9.1. Üretimin Küreselleş Küreselle şmesi: Yeni Uluslar Aras ı İş bölümü...…………..
27
1.9.2. Artan İşsizlik……………………………………...........…………….. İşsizlik……………………………………...........……………..
31
1.9.3. Enformal Sektörün Geliş Geli şmesi ve Enformal İstihdam…………….......
34
1.9.4. Esnek Çal ışma……………………......………………………………
36
2. KADINLARIN ÇALIŞ ÇALI ŞMA HAYATI …………...……………….…………...……
38
2.1.Kadının Çalışma Yaş Yaşamı : Tarihsel Geliş Gelişimi …………...……………………
38
2.1.1.Sanayi Devrimi Öncesi Dönemde Kad ın İstihdamı …………...……...
40
2.1.2.Sanayi Devrimi Sonras ı Dönemde Kadın İstihdamı …………...……..
41
2.2.Küreselleş 2.2.Küreselleşme, Kadın Emeğ Emeği ve İstihdamı…………...………………………...
44
2.2.1.Ekonomik 2.2.1.Ekonomik Faaliyete Kat ılım Bak ımından Kad ın İstihdamı …………..
51
2.2.2.Kadın İstihdamın Artması …………...……………….…………...…
53
2.3. Kadınlar ın Çalışma Yaş Yaşamını Etkileyen Güncel Sorunlar…………...……
56
2.3.1.Yapısal Uyum Politikalar ının Kadınlar Üzerinde Etkisi …………...…
56
2.3.2.Küresel İşsizli İşsizliğğin Kadınlar Üzerinde Etkisi …………...……………...
58
2.3.3.Çalışma Yaş Yaşamında Cinsiyete Bağ Ba ğlı Ayr ımcılık …………...………...
60
2.4. Kadın Çalışanlara Yönelik Uluslararası Düzenlemeler …………...…………
63
2.4.1. Birleş Birleşmiş miş Milletler Dünya Kadın Konferanslar ı …………...………...
64
2.4.2.Avrupa Konseyi Taraf ından Kabul Edilen Düzenlemeler …………...
66
2.4.3.Avrupa Sosyal Şartı …………...……………….…………...………...
66
2.4.4.Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleş Sözleşmeleri …………...………………
66
2.4.5.Türkiye’nin Onaylad ığı ILO Sözleş Sözleşmeleri …………...………………
67
3.TÜRK İYE’DE KADIN İSTİ STİHDAMI VE KADINLARIN ÇALIŞ ÇALI ŞMA YAŞ YAŞAMI...
69
3.1. Türkiye’de Kadin İşgücü İşgücü İstihdamının Tarihsel Geliş Gelişimi …………...………
69
3.1.1.Cumhuriyetten Önceki Dönemde Kad ın Çalışanlar …………...……..
69
3.1.2.Cumhuriyet Döneminde Kad ın İstihdamı …………...………………..
73
3.1.3 1980 Sonras ı Dönemde Kadın İstihdamı …………...………………...
77
3.1.3.1.Türkiye’de Kad ın İşgücü İşgücü ve İşgücüne İşgücüne Kat ılım Oranı ………..
77
3.1.3.2. Eğ E ğitim Durumuna Göre İşgücüne İşgücüne Kat ılım Oranı ...………….
80
3.1.3.3.Yaş 3.1.3.3.Yaş Durumuna Göre Türkiye’de Kad ın İstihdamı …………...
85
3.1.3.4.Ekonomik 3.1.3.4.Ekonomik Faaliyete Göre Kad ın İstihdamı …………...……...
87
3.2. Türkiye’de Kad ınlar ın Çalışma Yaş Yaşamında Kar şılaş laştığı Sorunlar…………..
90
3.2.1.Eğ 3.2.1.Eğitim ve Mesleki Eğ Eğitimde Eş Eşitsizlik …………...………………….
90
3.2.2.Ücretlendirmede Eş E şitsizlik …………...………………………………
91
3.2.3.Çalışma Yaş Yaşamında Eş Eşitsizlik …………...……………………………
92
3.2.4.Sosyal Haklardan Yararlanmada E şitsizlik …………...………………
93
3.3.Türkiye’de Kad ın İşgücünün İşgücünün Örgütlenme Yap ısı ve Sorunlar ı ………..…….
94
3.3.1.Kadın Bak ış Açısına Göre Sendikalar ve Sendikac ılık ………….........
95
3.3.2.Sendikal Faaliyetlere Kat ılım …………...……………….…………...
96
3.4.Kadınlar ın Çalışma Yaş Yaşamına İliş lişkin Sorunlar ı …………...…………………
99
SONUÇ …………...……………….…………...………………...…………...…………
103
KAYNAKÇA……...……………….…………...……………….…………...……….… KAYNAKÇA……...……………….…………...……………….…………...……….…
106
TABLOLAR Tablo -1
Dünya Ticaretinin Geli şmesi 1950-1994 (Y ıllık Artış Oranı)
Tablo-2.1.
Seçilmiş Bazı Ülkelerde Nüfus, İşgücü ve Kad ın İşgücü Durumu (1980-1999)
Tablo-2.2.
Seçilmiş Bazı Ülkelerde Kadınlar ın Ekonomik Faaliyete Kat ılım Oranı
Tablo-3.1.
1915 Yılında Erkek ve Kad ın Günlük Ücretleri
Tablo-3.2.
Tar ım İşçi Gündelikleri (1913 Y ılı)
Tablo-3.3.
Türkiye'de Ücretliler İçerisinde Çalışanlar ın Dağılımı (1937-1943)
Tablo-3.4.
Sayım Yıllar ına İtibariyle Kadın Nüfusun Mesleklere Göre Da ğılımı (l)
Tablo-3.5.
Sayım Yıllar ına İtibariyle Kadın Nüfusun Mesleklere Göre Da ğılımı (2)
Tablo-3.6.
Türkiye'de Kad ın İşgücü ve İşgücüne Kat ılım Oranlar ı (1988-2002)
Tablo-3.7.
İktisaden Faal Olmayan ve Olan Nüfus Oran ı (%) 1955-2000
Tablo-3.8.
Eğitim Durumu ve Yıllara Göre Kadın İşgücü Katılım Oranı (%), Kent
Tablo-3.9.
Eğitim Durumu ve Yıllara Göre Kadın İşgücü Katılım Oranı (%), Kent
Tablo-3.10. Okur-Yazar Olmayan ve Okur-Yazar Oran ı (%), 1935-2000 Tablo-3.11. Yaş Grubu ve Y ıllara Göre Kadın İşgücü Katılım Oranı (%), Kent Tablo-3.12. İşteki Durum ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam Edilenler Tablo-3.13. İşteki Durum ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam Edilenler
1
GİR İŞ İŞ 20. yüzyılın son çeyreğinde üzerinde en çok tart ışılan konulardan biri küreselleşme ve küreselle şmenin ekonomik, teknolojik, siyasi ve kültürel alanda etkileri olmuştur. Bu süreç özellikle dünya ekonomisi üzerinde önemli etkiler meydana getirmiştir. Bir taraftan ulus devletler güç kaybederken di ğer yandan ulusal ekonomiler giderek bütünleşmektedir. Ekonomik, politik ve kültürel olmak üzere kendini farkl ı
şekillerde ifade eden küreselle şme sürecinin alt yap ısını iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki geli şme oluşturmaktadır. Bilgi teknolojilerinin gelişimi ve buna paralel olarak iletişim teknolojilerinin geli şimi ve ulaşımda sağlanan kolayl ıklar dünya ekonomisinde para ve mal dola şımını arttırmakta ve üretimin farklı mekanlara kaydır ılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu süreçte çok uluslu şirketlerin küreselleşme sürecine ivme kazand ıran en önemli faktörlerden biri olduğu ileri sürülmektedir. Gerek ulusal ekonomilerin dünya ekonomisi ile bütünle şmesine katk ılar ı gerekse yabanc ı doğrudan yatır ım faaliyetlerini gerçekleştirmeleri ve üretimin dünya ölçeğinde hareketli hale getirmeleri çok uluslu
şirketleri küreselleşme sürecinin merkezine yerle ştirmektedir. 1980 sonras ı çok uluslu şirketlerin faaliyetleri sonucunda dünya ticaretinin hacmi önemli ölçüde artarken, doğrudan yabanc ı yatır ımlarda çok büyük art ışlar kaydetmiştir. Bu değişimle birlikte uluslararası alanda rekabet iyice artm ış ve bu rekabetin getirdi ği sonuçlar, geli şmiş gelişmekte olan ve geli şmemiş ülkeleri olumlu ve olumsuz pek çok yönde etkilemi ştir. Bu tezde küreselle şmenin özellikle kad ın emeği üzerinde olumlu olumsuz etkileri incelenmiştir. Küreselleşme, uluslararasılaşma ve bütünle şme aynı zamanda yeniden yapılanmayı ifade etmektedir. Yeniden yap ılanma sermaye, ürün ve i şgücü piyasalar ında gerçekle şen bir süreçtir. Üretim örgütlerinin yeniden yap ılanması yeni teknolojilerin ve özellikle bilgi teknolojisinin kullan ımını arttırmıştır. Üretimin uluslararasılaşması ticaret serbestliliğinin artması, sermaye hareketlerinin h ızlanması, emek yoğun ve faaliyetlerin geli şmiş ülkeler yerine geli şmekte olan ülkelerde gerçekleşmesi, üretimin esnekle şmesi işgücü piyasalar ının bölünmesi ve yeni çal ışma
2
biçimlerinin ortaya çıkması yeniden yap ılanan ekonomiler için say ılabilecek temel özelliklerdir. Bu sürecin etkilerini en derinden hissettirdi ği alanlardan biri istihdam ve emek piyasalar ıdır. Küresel iş gücü piyasalar ının yükseli şi küresel i şsizlik, ekonomik büyüme ve
istihdam
küreselle şmenin
istihdamı
etkilediği
en
belirgin
alanlar ıdır.
Küreselleşmeyle ortaya çıkan işsizlik sorunu i ş yaratmadan büyümeye geli şen teknoloji ile birlikte yüksek vas ıflı işçi gereksiniminin artması sonucu dü şük vasıflı işsizlik oranının yükselmesini, yeni teknolojilerle bilgi i şçilerine olan talebin art ış göstermesine talep farklılıklar ının yol açtığı işçi göçleri ve daha karma şık bir hale gelmi ş, i ş aramak ve işe girmek giderek zorla şmaya başlamıştır. Bu tezde, küreselle şmeyle birlikte çalışma yaşamında görülen de ğişikliklerin iş gücü piyasas ına ve özellikle kad ın istihdamına etkisi üzerine ara ştırma yapılmıştır. Sanayi öncesi dönemden ba şlayarak, sanayi dönemi ve günümüze kadar gelen süreçte kadınlar ın çalışma hayatında kar şılaştığı sorunlar üzerinde durulmaktad ır. Üretim faaliyetlerine her dönemde kat ılan kadınlar ın, ücretli olarak istihdam ı ancak sanayi devrimi ile birlikte gerçek anlamda mümkün olabilmi ştir. O tarihten bu yana, ülkeler aras ında farklılıklar olmakla beraber, geli şmişlik düzeylerine ba ğlı olarak, kadınlar istihdamda giderek artan oranda yer almaktad ır. Aynı zamanda üretim düzeyindeki bu de ğişimin kadın i ş gücü arz ında ve ücret düzeyinde ciddi de ğişikliklere neden oldu ğunu söylemek mümkündür. Gelişmiş ülkelerde kadın istihdamındaki artışa esnek üretim biçiminin önemli katk ısı bulunmaktadır. Özellikle çal ışma saatlerindeki esneklik, bat ı Avrupa ülkelerinde evli ve çocuklu kad ın i ş gücü katılım oranının artması sağlamıştır. Kadınlar ın iş gücüne katılımını ve istihdamda yer almas ını etkileyen bir çok faktör bulunmaktad ır. Ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin etkisi ile kad ın istihdamını şekillendirmektedir. Hala kadını, ‘iyi anne’ ve ‘iyi e ş ‘ olarak gören toplumsal yarg ılar olduğu gibi, kad ının toplumsal alanın her safhasında erkeklerle e şit olarak yer almas ı için uğraş veren ve politikalar geli ştiren toplumlarda bulunmaktadır. Küreselleşme ile şekillenen uluslararas ı iş bölümü, geli şmiş ülkelerdeki kad ın işçileri imalat sanayindeki i şlerini kaybetmelerine yol açtığı yönünde görü şler
3
bildirilmiştir. Bunun yanı sıra tezde de üzerinde duruldu ğu gibi hizmet sektörünün büyümesiyle kadın çalışanlara yeni i ş olanaklar ı ortaya çıkmıştır. Kadınlar ın yoğun olarak çalıştıklar ı sağlık, sosyal hizmetler ve e ğitim olanaklar ının yanında turizm alanında artan i ş olanaklar ı da imalat sektöründe kayba u ğrayan kadınlar ın bu kayı plar plar ını telafi etmelerini sağlamıştır.
İmalat sanayinde kaybedilen i ş gücü piyasas ı gelişmekte olan ülkelerde yeni i ş olanaklar ı ortaya çıkarmıştır. İlk bak ışta kadınlar lehine oluşmuş görünen bu durum, birbirine paralel iki süreçten dolayı onlara fazla yarar sa ğlamadığı görülmüştür. Bu süreçten birisi, piyasalardaki kurals ızlaşma, yani istihdama ili şkin koruyucu mevzuat ın kapsam ının daraltılması, diğeri de emek kullan ımının esnekleşmesidir. Türkiye’de bu süreç, Cumhuriyet dönemiyle birlikte kad ına sağlanan sosyal ve kültürel haklar kad ınlar ın kamusal alanda yer almas ını hızlandırmıştır. Zamanla toplumun kad ına yükledi ği görevde de de ğişiklikler olmuş ve çal ışan kadına kar şı tak ınılan tutum, olumlu yönde geli şme göstermeye ba şlamıştır. Bu tez, küreselle şme sürecinin çal ışma yaşamında yol açt ığı değişimleri, kadın emeğinin çalışma yaşamındaki konumuna olan etkisi yönündeki iddialar ı incelemeyi amaçlamaktad ır. Tez temel olarak kadın istihdamında küreselleşme ile birlikte bir art ış olduğuna fakat bunun yan ında piyasa yap ısı ve mevzuatlar gere ği sorunlar yaşayarak olumsuz etkilerini de göstermeye çal ışmaktadır. Bu tez üç bölümden olu şmaktadır. Birinci bölümde, genel olarak küreselle şme kavramı, gelişimi ve getirdikleri yer almaktadır. Çalışmanın amacı doğrultusunda küreselleşmenin ekonomik boyutu üzerinde durulmakta ve ekonomik küreselle şmeyi hazırlayan sebepler incelenmektedir. Bu sebepler aras ında liberalleşme eğilimlerinin artması, ideolojik kutupla şmanın sona ermesi, yeni teknolojilerin ortaya ç ıkması ve yayılması, uluslararası ticaret ve çok uluslu şirketler, üretimin küreselleşmesi yer almaktadır. Son olarak ta küreselle şmenin getirdiği değişimler üzerinde durulmuştur.
İkinci bölümde ise, kad ınlar ın çalışma yaşamı ve çalışma yaşamındaki gelişmeler ele alınmaktadır. Sanayi devrimi öncesi ve sanayi devrimi sonras ı kadın istihdamının gelişimi anlatılarak, küreselleşme sürecinde kadın istihdamında dünyada nas ıl bir değişimin olduğu istatistiksel verilerle ele al ınmaktadır. Dünya da kadın istihdamının nüfus ve i şgücü
4
bak ımından ayr ıca ekonomik faaliyete kat ılım bak ımından incelenmektedir. Daha sonra çalışma yaşamında cinsiyete bağlı ayr ımcılık ortaya çık ış nedenleriyle birlikte ele alınmaktadır. Son olarak ta cinsiyete ba ğlı ayr ımcılığın ve çalışma koşullar ındaki değişimin kadınlar üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kald ırmak için hazırlanan uluslararası düzenlemeler ve sözle şmeler yer almaktadır. Son
bölümde
ise,
Türkiye’de
kad ın
işgücü
üzerinde
durulmaktad ır.
Küreselleşmeyle birlikte işgücü piyasasındaki değişimlerin Türkiye’deki kadın işgücünü nasıl etkilediği incelenmektedir. incelenmektedir. İşgücüne katılım, eğitim durumu, yaş durumu, ekonomik faaliyete göre kad ın istihdamı istatistiksel olarak ele al ınmıştır. Son alarak da Türkiye’de kadın işgücünün örgütlenme yap ısı ve sorunlar ı tartışılmaktadır.
5
BİR İNCİ NCİ BÖLÜM KÜRESELLEŞ KÜRESELLEŞMENİ MENİN TANIMI VE GENEL ÇERÇEVESİ ÇERÇEVES İ 1.1.
Küreselleş Küreselleşme Kavramı ve Tanımı
Kavram olarak “Küresel” sözcü ğünün kökeni, 400 y ıl öncesine gitse bile, küreselleşme oldukça yeni bir kavramd ır. İlk olarak 1960’larda ortaya ç ıkan küreselleşme kavramı, 1980’lerde ise s ıkça kullanılmaya başlanmıştır. Ülke ekonomilerinin birbirine bağımlılığını, dışa açıklığını ve entegrasyonuna i şaret eden bu kavram üzerinde tam bir görüş birliğine var ılamamıştır. Küreselleşme kavramı, son birkaç y ıldır geniş çapta ekonomi, ticaret, sosyoloji ve politika alanındaki ilim adamlar ı taraf ından kullanılmaktadır. Terimin aynı olmayan kullanımlar ını ortak bir paydada toplamak istedi ğimizde büyüyen mal ve faktör piyasas ı entegrasyonu fikrine var ır ız ki; tam entegre olmuş bir piyasa uluslar aras ı ürünler, hizmet ve üretim faktörleri sermaye, işgücü ve teknoloji kullan ımında engellerin olmamas ı şeklinde tarif edebiliriz. Böylece küreselleşme uluslararası arbitraj maliyetlerinin eşitlenmesi şeklinde tanımlanabilir 1. En genel anlatımla, ulusal ekonomilerinden artan ölçüde birbirine ba ğımlılığı olarak tanımlanır.1 Ayr ıca ulusal sınırlar ın aşılarak, farklı ülkelerin birbirleriyle iletişimlerinin ve ilişkilerinin gelişmesi olarak da tanımlayabiliriz. Kavramı kullananlar ın kavrama yükledikleri anlamlar aras ında bir paralellik görülmemektedir. Sözcük, kapitalizmin küreselle şmesi anlamına gelmez, çünkü merkezi planlamaya tabi ülkeler d ışında zaten 100 yıldan uzun bir süredir dünya çap ında bir piyasa ekonomisine sahip bulunuyoruz. “Küreselle şme daha çok son y ıllarda egemen oldu ğu görülen ekonomik güçlerin ve özellikle Asya endüstrilerinin yükseli şi kar şısında kapitalizmin egemenliğinin zayıflığını ifade eden bir sembol olarak kullan ılmaktadır 2. 1
Nusret Ekin, ’Küreselleş ’Küreselleşme ve Gümrük Birliğ Birliği, İstanbul Ticaret Odası. Yayın No:1999-47, Güncelleştirilmiş II. Bask ı, İstanbul, Şubat, 1999, s.47
2
Nusret Ekin,, Küreselleş Küreselleşme ve Gümrük Birliğ Birliği, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No:1996-32,
6
Küreselleşme ile ekonomisi, ideolojisi ve siyasal pratikleriyle giderek bütünle şen ve homojenleşen bir dünya olu şmakta ve bilgi teknolojisinin getirdi ği f ırsatlarla artık küreselleşen bir kültürden söz etmek mümkün olmaktad ır 3. Dünya ekonomisindeki yap ısal değişimin nedeni, piyasalar ın ulusal sınırlar ını aşarak global bir nitelik kazanmas ı ve aynı zamanda piyasalardaki rekabetin giderek yo ğunlaşmasıdır 4. Küreselleşme henüz tamamlanmam ış bir süreçtir. Bir yandan üretim faktörlerinin, mal ve hizmetlerin artan al ışkanlığı nedeniyle, ekonomilerin kar şılıklı bağımlılığı giderek artmaktadır. Öte yandan bu süreç içerisinde kültürlerin kal ı pla plaşması gerçekle şse de genişçe bir uluslararası alanda benzer e ğilimler içerisine girdiği görülmektedir. Küreselleşmeyi ulusal sınırlar ın ortadan kalkmas ı, para ve mal hareketleri ile ticaretin ve enformasyonun gelişmesi sonucunda serbest piyasalar ın bu sınırlar ı aşarak bütünleşmesi olarak çok genel bir
şekilde tanımlamak mümkündür 5. Küreselleşmeyle vaat edilen, i ş gücünün, teknolojik geli şmelerin ve sermayenin serbest dolaşımıdır. Bu yüzden küreselle şmenin doğmasında; özellikle iletişim teknolojisinin teknolojisinin yaygınlaşması sonucu, tüm insanl ık aleminin aynı normlarda hizmeti, demokrasiyi, insan haklar ını talep etmesinin de bir etken oldu ğu değerlendirilmektedir 6. Küreselleşme ya da Global bütünle şme, global entegrasyon, ülkeler aras ındaki iktisadi, siyasi, sosyal ili şkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi, ideolojik ayr ımlara dayalı kutuplaşmalar ın çözülmesi, farklı toplumsal kültürlerin, inanç ve beklentilerin daha iyi tanınması, ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması gibi farklı görünen ancak birbirleriyle bağlantılı olgular içerir. Küreselleşme bir anlamda maddi ve manevi de ğerlerin ve bu değerler çerçevesinde olu şmuş birikimleri ulusal sınırlar ı aşarak dünya çap ında yayılması anlamına gelir 7.
3
4 5 6 7
İstanbul, 1996, s.16 Meryem Koray, ‘Küreselleşme İlerlerken Gerileyenler: Ekonomi Kar şısında Sosyal, Sermaye Kar şısında Emek, Piyasa Kar şısında Siyaset’, İktisat Dergisi, Sayı:369, Temmuz,1997,s.17 Numan Kurtulmuş, ‘Sanayi Ötesi Dönüş Dönüşüm’, İz Yayıncılık, 1996, s.144 Sayım Yorgun, ‘Küreselleşme Sürecinde Sendikalar’, MESS Mercek , No: 12, Ekim 1998, s.17 E. Kutlu, ‘ Küreselleşme’, AÜİİ AÜİİBF BF Dergisi, Cilt.14, Sayı:1-2, Eskişehir, 1998, s.365 Devlet Planlama Teşkilatı (DTP), ‘Dünyada Küreselleş Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleş Bütünleşmeler, DPT:2375-ÖİK:440, Ankara , 1995, s. 1
7
Küreselleşme bir süreçtir. Küreselleşme , sanayinin iktisadi anlamda geli şmiş ülkelerden Üçüncü Dünya Ülkelerine do ğru kayması, dünya ürünlerinin ortaya çıkması, (bir arabanın üretilmesinde yirmi sekiz ayr ı ülke ürünü parçalar ın kullanılması), olarak da tanımlanabilir 8.
1.2.
Küreselleş Küreselleşmenin Geliş Gelişimi
Günümüzde dünya ekonomisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren ba şlayan ve 1980’lerden itibaren h ızlanan bir “Küreselleşme” eğilimi içindedir. Küreselleşme, ülkeler arasında sermayenin, paran ın, mallar ın ve emeğin dolaşımını zorlaştıran engellerin azaltılarak dünya ekonomisinin serbestle ştirilmesi ve dünyanın ekonomik bir bütün oluşturma sürecinin hızlandır ılmasıdır. Küreselleşmenin işgücü piyasası üzerine etkisi öncelikle üretim sistemindeki dönüşüm ile ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde kar oranlar ının düşmesi ve teknolojik gelişmeleri
üretime hızla geçirilmesi zorunluluğun doğması, bunun yanında ürün
farklılaşmasının ortaya çıkması Fordist üretim sistemini 1973 krizi ile birlikte ç ıkmaza sokmuştur. Özellikle Japonya’da uygulanan esnek üretim biçiminin sa ğladığı başar ı diğer ülkelerde bir dönü şümü adeta zorunlu k ılmıştır. Teknolojik gelişmeler üretimde mavi yakalılar ın gücünü zayıflatırken, beyaz yakal ılar ın önemini art ırmıştır. Bu gelişimi bir anlamda “ikinci sanayi devrimi” olarak ele almak mümkündür. Üretim sistemindeki bu dönüşüm “kitlesel üretim piyasalar ının doyuma ulaştığı, kitlesel üretim teknolojilerinin gelişim potansiyelini tükettiği, çevresel değişikliklere aşır ı duyarlı olan kitlesel üretim teknolojilerinin 1970’lerdeki artan belirsizlik ortam ında maliyetleri düşüremediği, gelir düzeyi yükselen geli şmiş ülkelerde tüketicilerin art ık farklılaştır ılması ve ürün yeniliklerinin rekabet gücünün temelini olu şturduğu, bu nedenlerle h ızla değişen ve yeni ürünlerle değiştirilmesi gereken piyasa koşullar ında üretim sistemlerinin esnek bir yap ıya sahip olma” zorunluluğundan kaynaklanmaktayd ı.9
İkinci Dünya Savaşı bittiğinde mağluplar ı Almanya, İtalya ve Japonya galipleri ise 8 9
İsmail Gökal, ‘Globalleşme’, Dış Ticaret Dergisi, Yıl:2, Sayı:7, Ekim 1997, ss. 25-26 Erol Paymaz,1997,’’Esnek Üretime Dayalı Bir Rekabet Stratejisi Geliştirilebilir mi? Türkiye’de Fason Üretim’’, Petrol-iş Petrol-iş 95-96 Yıllığı, Ankara:Petrol-iş Sendikası Yayını, s.708-709
8
İngiltere, Fransa, Amerika Birle şik Devletleri ve Sovyetler Birliği idi. İkinci Dünya Sava şı birincisinden farklı olarak Kapitalist dünya sistemine alternatif yeni bir sisteminde etkinlik alanının doğmasına neden oldu. Bu sistemin ana gövdesi Sovyetler Birli ği’nin oluşturduğu sosyalist sistemdi. II. Dünya Savaşından sonra ortaya ç ıkan teknolojik geli şmeler, emek piyasas ını etkileyerek üretimin şeklini ve yapısını değişime zorlamaya başlamıştır. 1970’li yıllardan itibaren petrol fiyatlar ının giderek artmasıyla baş gösteren 1973 dünya petrol kriziyle toplam talep düşmüştür. Bretton Woods para sisteminin çökmesi gibi faktörler geli şmiş batılı ülkelerde sanayi devriminden itibaren süregelen kitlesel üretim, i ş bölümü ve tamgünlü standart istihdama dayalı Fordist Üretim Yapısı’nın giderek terk edilmesine yol açm ıştır. 1970’li yıllar bir geçiş dönemini simgelerken, 1980’li y ıllar ın başından itibaren geçi ş döneminin sonucunda belirginlik kazanan “Yeni Ekonomik Düzen” devreye girmi ştir. Küreselleşme süreci içinde, mal ticaretinin ve finans sektörünün serbestle ştirilmesi, doğrudan yabancı sermaye yatır ımlar ının uluslararası şirketler kanalıyla yaygınlaşması ve
şmalar ındaki gelişmeler önemli yer tutmuştur. (Ticaretin bölgesel entegrasyon anla serbestleştirilmesi sürecinde en önemli ad ım, 1948 yılında faaliyete geçen GATT anlaşmasıdır.)10 Mal ve finans piyasalar ındaki serbestleşme ile birlikte, doğrudan yabanc ı yatır ımlar ın miktar ı ve şeklindeki değişiklerin yanında dünyanın değişik bölgelerindeki (Avrupa’da AB, K. Amerika’da N.A.F.T.A. ve Uzak Do ğu’da A.S.E.A.N. ile Japonya ve diğer Uzak Doğu ülkelerinin bütünleşmesi hareketi) gözlenen blokla şma eğilimleri de uluslar arası ticaretin ülkeler arasında serbestleşmesinde önemli gelişmelerdir. Küreselleşme çerçevesinde dünyadaki de ğişimi uyaran gelişmeler ise çok boyutlu bir
şekilde devam etmektedir. De ğişimin başında teknoloji gelmektedir. Son iki yüzy ılda gerçekle ştirilen tar ım ve sanayi devrimlerinin ve teknolojik geli şmelerin kaynağı sürekli olarak sanayileşmiş ülkeler olmaktadır. Sanayi Devrimi ile birlikte İngiltere’de hızla gelişen çitleme hareketi verimliliği düşük topraklar ın (marjinal topraklar ın) üretime sokulmasına kaynaklık etti. Bu gelişmenin 10
Cengiz Bahçekap ılı, “Küreselleşme Bölgeselleşmeyi Geride Bıraktı”, İktisat Dergisi, Temmuz
9
bir sonucu olarak küçük tar ımsal işletmelerin tar ım sektörü içindeki pay ının azalmasına neden oldu. Ancak bu küçülme yeni teknolojilerin tar ım sektörüne uygulanabilirliğini artırdı. Diğer yandan İngiltere’nin yüzyılın sonuna doğru tar ım ithalatına koyduğu kota ve izinleri kaldırması ekilen topraklar ın ve çiftçi say ısının azalmasına neden oldu.Nitekim İngiltere’de GSYİH içinde tar ım sektörünün payı 1841’de %47.7 iken, 1861’de %36,5 düzeyine indi 11 yapmış olduğumuz bu saptama tar ım sektöründen sanayi sektörüne geçi şin çok k ısa sürede nasıl gerçekleştiğini açıkça göstermektedir. 1947 yılındaki GATT Anlaşması (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Anlaşması) küreselleşmenin başlamasının en önemli ad ımlar ındandır. Bu anlaşmayla bütün dünyada serbest ticaret sisteminin oluşması hedeflenmektedir. Bugün mal ve hizmetlerin yan ı sıra sermayenin de ülkeler aras ında dolaşması söz konusudur. 1980’lere gelindiğinde, devlet-piyasa dengesinin piyasa lehine bozulmas ının getirdiği ideolojik devrimin teknolojik geli şmelerle birleşmesi küreselleşmeyi kaçınılmaz hale getirmiştir. 1990’larla birlikte siyasi bloklar ın ortadan kalkmas ı, teknolojik gelişmelerin önemli değişmelere sebep olmas ı ile mal ve finans piyasalar ı sınırlar ı ortadan kaldırmaya başlamıştır. Küreselleşme sürecinde özellikle geli şmiş ülkeler arasında yaşanan gelir dağılımı adaletsizliği hem ülkeler, hem de ülke içindeki gruplar aç ısından küreselleşmeye yönelik en önemli tehdidi oluşturmaktadır. 2000 yılı İnsani Kalk ınma Raporuna göre en zengin %20’l ık gelir grubu dünya gelirinin %86’sını, ortadaki %60’lık grup dünya gelirinin %13’ünü, en alt %20’lik grup ise, dünya gelirinin %1’ini almaktad ır. 1960’lı yıllar ın başında yeryüzündeki en zengin %20 ile en fakir %20 aras ındaki oran 1/30’idi. Bugün ise, küresel zenginlikler önemli ölçüde arttığı halde bu oran 1/60’a yakla şmıştır. Dünya nüfusunun %16’s ının yaşadığı yüksek gelirli ülkeler 1980’de dünya gelirlerinin %72’sini yaratıyorlardı. Bugün bu oran %83’e çıkmış durumda. Yani, geli şme trendi gelişmiş ülkelerden yanadır. Buna kar şılık aynı sürede aralar ında Türkiye’nin de yer ald ığı orta gelirli ülkelerin dünya gelirindeki pay ı 1980’de %22,8 iken, bugün %11,5’lere gerilemi ş durumdadır.
11
994/4, s. 66-67 Ömer Faruk Çolak, 1986, “Malthus’un Nüfus ve Ücret Teorisi Üzerine Bir İrdeleme”, İktisat Dergisi, Sayı:262-263, s.288.
10
1.3.Küreselleş 1.3.Küreselleşme Süreci ve Yeni Ekonomik Düzen 18. yüzyılda başlayı p p 19. yüzyılı içine alan sanayi devrimi sadece yeni bulu şlar ve üretimin artmasını sağlamamış aynı zamanda kapitalizmin kurumsallaşmasını da sağlamıştır. Kapitalizmin 20. yüzyıldaki ilerleyişi çok hızlı olmuş ve dünya ekonomisi, hiçbir yüzy ılda görülmemiş bir değişimi yaşamıştır. Bu süreç elbette kesintisiz olmamış, dünya ekonomisi siyasi ve/veya iktisadi nedenlerden kaynaklanan kesintilerle kar şı kar şıya kalmıştır. Siyasal kesintilerin en büyükleri I. ve II. Dünya Sava şlar ı olmuştur. İktisadi olgular ın neden oldu ğu en önemli kesintiler ise 1929 bunal ımı ve 1973’de petrol fiyatlar ında artış sonrası yaşanan stagflasyonist kriz olmuştur. I. Dünya Savaşı sonrasında üretimde bant sisteminin getirdi ği üretim artışı, klasik iktisatçılar ın bir k ısmını kötümserliğe sürükleyen teknolojinin yaratma olas ılığı olan işsizlik korkusunu aşmış, diğer taraftan da artan üretimle birlikte efektif talebi artt ıracak olan bir gelir ak ımını işçi sınıf ına sağlamıştır. Bu süreç bir anlamda sanayi devrimi s ırasında yaşanan düşük ücret ve uzun çal ışma saatleri nedeni ile kapitalist ve i şçi arasındaki gerginliği yok eden ve bir sulhun sa ğlandığı dönem olmuştur. ABD’de Ford’un seri otomobil üretimi ve 4000 dolara otomobil sat ışı Amerikalılara bir anlamda gelecekteki refah düzeyleri için birer sinyal görevi görmüştür. Ortaya çıkan bu olumlu tablo 1929 krizi ile bozulmu ştur. 1929 krizi sadece ekonomide ya şanan bir bunal ım değildir. Kriz aynı zaman da egemen iktisat okulu olan Klasik İktisat Okulunun da çökmesine neden olmu ştur. Çünkü artık J.B.Say’ın ünlü tekerlemesi ‘Her Arz kendi Talebini Yarat ır’ ekonomide işlemiyordu. 1929 bunalımı özellikle tar ım sektöründeki arz fazlal ığı ile başlamış, ABD Merkez Bankas ı FED ‘in klasik s ık ı para politikası nedeni ile finans sektörünü de içine alm ıştır. Tar ım ve sanayi sektöründeki arz fazlal ığı, fiyatlar ın düşmesine bu da kar oranlar ında azalmaya neden olmuştur. Zincirin son halkas ında işçi çıkarmalar başlamış, bu ise toplam talebin dü şmesine ve krizin derinleşmesine neden olmu ştur. Ortaya çıkan bu kurgu bir anlamda, Malthus ve Max’ın kapitalizmin efektif talep yetersizliğinden kaynaklanacak olan bir kriz ile bunal ıma gireceği öngörüsünün kapitalizmin önüne koyulmas ı olarak görülebilir.
11
1929 krizi, I. Dünya Sava şının yükü altında ezilen ve ciddi boyutta i şsizlik ile kar şı kar şıya kalan Almanya’da, fa şizmin yükselişi için bir f ırsat olmuştur. Almanya ve
İtalya’daki faşist hareket Batılı ülkelerin tahmin edemeyeceği bir şekilde çok k ısa sürede güçlendi ve dünyay ı II. Dünya Savaşı batağına sürükledi. Sava ş tüm ülkeler için bir y ık ım olmakla beraber aynı zamanda önemli bir efektif talebin yarat ılmasına da kaynakl ık etmiştir. 1932 yılında uygulamaya koydu ğu ‘New Deal’ politikalar ı, savaş sonrası diğer ülkeler içinde adeta rehber olmu ş ve dünya ekonomisi 1970’li yıllara değin sürecek olan korumac ı ve ekonomiye devlet müdahalesini zorunlu gören Keynesyen iktisat politikalar ının egemenliği altına girmiştir. ABD’nin savaş sonrası Batı Avrupa’nın imar ı ve bu ülkeleri Sovyetler Birliği’nin oluşturduğu Doğu Bloğu kar şısında güçlendirme politikas ı çerçevesinde yapmış olduğu Marshall yardımı Batı Bloğunun uygulayaca ğı iktisat politikalar ı açısından da belirleyici olmuştur. Uygulanan müdahaleci iktisat politikas ının 1973 krizi ile sona ermesi geli şmiş ülkeleri “birbirine yaklaştır ırken, bir taraftan da Do ğu Bloğu ve gelişmekte olan ülkelerin iktisadi yapılanmalar ını da zorlamaya ba şladı. Sonuçta Doğu Bloğu 1990 yılında çözülmüş, gelişmekte olan ülkelerin bir k ısmı ise yeni iktisadi liberalizm rüzgar ı kar şısında korumacı politikalardan vazgeçmek zorunda kalm ıştır”.12 Kapitalist ekonomilerde 1973 krizi ile birlikte dü şen kar oranlar ı ve küçülen ekonomiler nedeni ile önemli bir finansal kaynak at ıl duruma gelmiştir. Paranın yüksek maliyeti nedeni ile bu kaynaklar iki şekilde kullanılmıştır: Gelişmekte olan ülkelere kredi olarak verildi, Sermayenin önündeki engellerin kald ır ılması sağlandı.
İki çözüm uzun süreli ve olumlu bir etki yaratmad ı. Çünkü geli şmekte olan ülkeler almış olduklar ı kredileri olumlu biçimde kullanamadılar ve 1980’lerin ba şında bunlardan bazılar ı moratoryum ilan ettiler. Buna kar şı ikinci çözüm yolu aşama aşama uygulandı ve büyük ölçüde kapitalist ülkelerin ekonomileri üzerindeki devlet müdahalesini yok etmede bir araç olarak kullanıldı. Yani sermaye hareketlerinin önündeki engelleri önce bu ülkeler kendi aralar ında kaldırdılar, daha sonra da geli şmekte olan ülkelere bu yönde telkinlerde bulundular. Uygulanan bu politika büyük ölçüde kapitalist ekonomiler açısından başar ılı 12
Ömer Faruk Çolak, 1986 “İngiltere’de Sanayi Devrimi Sürecinde Sermaye Birikimi ve D.
12
oldu. Bu ülke grubunda yer alan ekonomiler 1990’l ı yıllarda istikrarlı büyümelerin yanında enflasyon oranı düşürürken işsizlik oranını azaltmayı da başardılar. Gelişmekte olan ülke ekonomiler, bu süreçte farkl ı gelişim örnekleri gösterdiler. 1997-1998 yılında yaşanılan krize rağmen Güneydoğu Asya ülkeleri dünya ekonomisindeki 1973 sonrasındaki dönüşümde olumlu yönde etkilendiler. Bu ülkelerden Güney Kore, Tayland, Singapur 1997 y ılında yaşanan krize rağmen k ısa sürede aya ğa kalkabildiler.
İktisadi toparlanmanın bu kadar k ısa olmasının altında yatan en önemli neden bu ülkelerin rekabetçi piyasa ekonomisine di ğer ülkelere göre daha yak ın olmalar ı ve bu yönde yeni girişimlerde bulunacaklar ı yönlü ortaya koyduklar ı eğilimdir. Gelişmekte olan ülkelerin, içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu orta gelir düzeyinde olanlar, bu süreçten ayn ı şekilde yararlanamad ılar. Bu ülkeler içerisinde yer alan Brezilya, Meksika ve Türkiye 1980-2000 yıllar ını istikrarsız büyüme, yüksek enflasyon ve finansal k ır ılganlık nedeni ile ekonomilerinde yapısal dönüşümü gerçekleştirememelerinin etkisi ile iniş çık ışlı bir iktisadi yapılanmaya mahkum oldular. Bazı ülkelerde ortaya çıkan bu olumsuz geli şmelere kar şın küreselleşmenin ayr ılmaz bir parçası olarak görülen sermaye hareketlerindeki ve uluslararas ı ticaretdeki serbestleşme eğilimi ile birlikte 1940’larda %40 dolayındaki uluslararası gümrük vergisi oranlar ı 1993’de %4’ün altına düşmüş bu da dünya ticaret hacminde önemli art ışlara neden olmuştur. Nitekim uluslararası ticarette son 40-50 y ıl içinde, ulusal ekonomik büyüme oranlar ının iki katı yıllık büyüme gerçekleştirilmiştir.
1.4. Küreselleş Küreselleşmenin Boyutları Modernitenin “ilerleme” anlayışı içinde değerlendirildiği takdirde yeni bir olgu olmayan ve bir “süreklilik” ifade eden küreselle şme, birçok bak ımdan da geçmi şten bir “kopmayı” ya da “k ır ılma”yı ifade etmektedir 13. İnsani kalk ınma raporuna göre küreselleşme yeni bir olgu olmasa da şu dört alanda farkl ıdır: Yeni pazarlar, yeni arac ılar, yeni aktörler, yeni kurallar. Yeni Pazarlar: Yabanc ı para ve sermaye piyasalar ı küresel olarak birbirine ba ğlıdır Ricardo’nun analizi” G.Ü.İ G.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:2, sayı:1-2, s:288.
13
ve 24 saat i şlem yapılabilir. Küresel düzeyde, milyarlarca dolar de ğerindeki işlemler, elektronik devreler vas ıtasıyla saniyelerle gerçekle ştirilmektedir. Dünya finansal piyasalar ında her gün 1-5 trilyon dolardan fazla para el de ğiştirmektedir. Küresel düzeyde bütünleşmiş finansal piyasalar tarihte ilk defa gerçekle şmektedir. Ayr ıca, hizmetler, bankac ılık, sigorta ve taşımacılık alanlar ında yeni piyasalar ortaya çıkmakta ve piyasalar anti-tröst kanunlar ıyla yeniden düzenlenmektedir. Yeni Araçlar. İnternet linkleri, mobil telefonlar, medya ağlar ı teknolojik açıdan tarihte ilk defa ortaya ç ıkmıştır. Ve bütün bu teknolojiler, küreselle şmenin teknolojik alt yapısını oluşturmaktadır. Yeni Aktörler: Dünya Ticaret Örgütü ulusal hükümetlerin üstünde bir otoritedir. Çok uluslu şirketler bir çok ülkeden daha büyük bir ekonomik güce sahiptir, küresel gönüllü kuruluşlar (NGO) ve ulusal sınırlar ı aşan diğer gruplar ortaya çıkmıştır. Yeni Kurallar: Ulusal hükümetlerin gücünü daraltan ve ulusal hükümetleri daha çok bağlayan ticaret, hizmet ve entelektüel mallar üzerinde çok tarafl ı anlaşmalar gündeme gelmiştir. Küreselleşme 18. ve 19. yüzy ıldan itibaren devam eden bir süreç olarak değerlendirilebilirse bile özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde ekonomik, teknolojik ve ideolojik faktörlerinde etkisiyle geçmi ştekinden çok farkl ı bir çehre ve h ız kazandığı söylenebilir.
1.5.
Ekonomik Küreselleş Küreselleşme
Ekonomik açıdan sermaye yat ır ım getirisi yüksek olan yerlere doğru kaydıkça, mal ve hizmetler kar şılaştır ılmalı üstünlüğe sahip ülkeler taraf ından üretildikçe ve özelle ştirme sonucu etkinlik arttıkça, bu de ğişiklikler küreselleşen ekonomideki kat ılımlar taraf ından paylaşılarak büyük kazançlar sunmaya ba şlar. Bu ekonomik etkinlik kriterlerinin etkilerini tekrar güçlendirmek, bilgi teknolojisindeki h ızlı değişimler ve otomasyon (bilgisayar teknolojilerinin
gelişimi) global iletişimin maliyetlerini olağanüstü
düşürmektedir.
Hızlı, kolay ve ucuz ileti şim ağı k ıtalararası ölçekte üretim
13
Veysel Bozkurt, ‘ Küreselleş Küreselleşmenin İnsani Yüzü’, Alfa Yayınlar ı, 2000, ss. 28-29.
14
bir şekilde
organizasyonlar ını hızlandırmakta ve ülkeler arası büyük sermaye de ğerlerinin hızlı hareketliliği, ülkeler bazında, yeni prodüktivite anlayışlar ının oluşmasını sağlamakta ve sonuçta bu tür geli şmeler tüm ülkeler taraf ından benimsenmekte ve uygulanmaktad ır. Ekonomik yönden bugün yeryüzündeki ülkelerin önemli bir k ısmı birbirleriyle bütünleşmeye başlamıştır. Örneğin Tayland’da başlayan bir kriz, bütün Asya’y ı etkilediği gibi, bizi de etkileyebilmektedir. Ya da Rusya’da ya şanan bir krizin arkas ından Türkiye’den bu ülkeye ihracat yapan bir çok firma kap ısına kilit vurmak zorunda kalabilmektedir. Bu da doğal olarak ülkeleri kendi politikalar ı kadar, başka ülkelerin izledi ği ekonomik ve siyasal politikalar konusunda da duyarlı olmaya zorlamaktadır. Yani artık ülkelerin iç işlerinde yaşadığı sorunlar ile dış ilişkilerindeki sorunlar arasındaki sınır giderek silikleşmeye başlamıştır. Ekonomik alanda küreselle şmenin ivme kazand ırdığı unsurlar genel hatlar ıyla: sermaye ve finans çevrelerinin artan serbest dola şım hızı, demografik yapının gelişmiş ülkeler aleyhine de ğişmesiyle ortaya çıkacak emek piyasalar ının hareketliliği ve üretimdeki rolü, dış ticaretin yaygınlaşması ve gittikçe birbirine bağlı hale gelmesi şeklinde sınıflandır ılabilir. Ekonomik küreselleşme kavramı, bağımsız ülke ekonomilerinin bir bütün içinde toplanmasını ifade etmektedir 14. Bu genel tan ımın yanı sıra, ekonomik küreselle şme çeşitli
şekillerde tanımlanmaktadır. Bir tanıma göre ekonomik küreselle şme, ulaştırma ve haberleşme
alanlar ında
kaydedilen
geli şmeler
sonucunda
dünya
ekonomilerinin
bütünleşmeleri veya tek pazar olu şturmalar ıdır. Başka bir tanımlamaya göre, ekonomik küreselleşme, dünya ekonomisinin i şleyişi, piyasalar ın ve üretimin organize edilmesi, firmalar ın yapılanması, sermayenin küresel sisteme ak ışı ve toplumlar ın politika ve eğitim sistemleriyle kültür ve i şgücü piyasası kurumlar ı yapılanma tarzı arasındaki farklılığın artışını ifade eden bir kavramd ır 15. Çalışma hayatında esnekli ğin giderek yaygınlaşmasına yol açan faktörlerden en önemlilerinden birisi, ekonomik faktörlerdir. Bunda, 1980’li y ıllar ile birlikte ivme kazanan 14 15
W. Molle, The Economics of European Integration: Theory, Practise, Policy , Aldershot, London 1991, s.19. D. Campbell, The Globalizing Firm and Labour Institutions’, Multinational and Employment: The Global Economy of the 1990’s (Eds. P. Biley ve diğerleri), International Labour Office, Geneva, 1993, s.267.
15
küreselleşme ve artan uluslar aras ı rekabetin çok büyük bir pay ı bulunmaktad ır. Bu nedenle de serbest rekabete dayal ı piyasa ekonomisinin ko şullar ı ulusal ve özellikle uluslar aras ı alanda k ıyasıya bir rekabeti gündeme getirmi ştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da: günümüz rekabet ko şullar ına uyum sağlayabilen işletmeler ayakta kalabilmekte, di ğerleri ise; hızla piyasadan silinmektedir. Üretimin küreselleşmesi, ekonomik küreselle şmenin en önemli unsurlar ındandır. Üretimde küreselleşme, şirketlerin mal ve hizmet üretim faaliyetlerini kurduklar ı ülkenin dışına çıkarabilmeleri karabilmeleri anlamına gelmektedir. Bu da s ınır ötesi sabit sermaye yat ır ımlar ı, sınır ötesi iştirakler ve fason imalat anlaşmalar ı gibi yöntemlerle yapılabilir. Küreselleşmenin hangi seviyeye ula ştığını anlayabilmemiz için doğrudan yabanc ı yatır ımlar ın 1980’den sonra ula ştığı noktayı bulmamız yerinde olacakt ır. Doğrudan yabanc ı sermaye yatır ımlar ının geldiği noktayı dünyaya ihracat ı ve üretimdeki artışla k ıyaslayarak daha net görebiliriz. 1983-1990 aras ı Doğrudan Yabancı Yatır ımlar ın Yıllık Artış Oranı %29 olup dünya ihracat hacminin üç ve dünya üretim art ış haddinin dört kat ını aşmıştır. Doğrudan yabancı yatır ımlar ın dünya ticaretindeki ve üretimdeki pay ı giderek artmaktadır 16. Ekonomik küreselleşme, ekonomik ilişkileri etkileyen veya bunlara yön veren kurallar ın uluslar arası harmonizasyon veya mal ve sermeyenin uluslar aras ı bir düzeyde serbest olarak dola şımını ya da tüm ekonomik birimlerin tüm yabanc ı ve uluslar aras ı piyasalarda faaliyette bulunmasını engelleyecek faktörlerin ortadan kald ır ılması anlamına gelmektedir 17. Bir tanıma göre ekonomik küreselle şme; siyasi, sosyal ve teknik sebeplerle dünyada sermayenin, ticaretin, üretimin ve işgücünün uluslararas ı rekabete konu olma e ğiliminin kuvvetlenmesini dolayısıyla faktör ve ürün piyasalar ının bütünleşmesini ifade etmektedir 18. Ekonomik küreselleşme gelir eşitsizliğini hem ülke içinde hem de ülkeler aras ında dramatik olarak artmaktadır. Dünyanın zengin ülkelerinde ya şanan %20 üst gelir dilimiyle fakir ülkelerde yaşayan %20’lik alt kesim aras ındaki gelir fark ı 1960 yılında 30 kat iken bur
16 17
18
DPT, Dünyada Küreselleş Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleş Bütünleşmeler, (DPT) :2375-ÖİK:440, Ankara, 1995. s.12 Nusret Erkin, ‘Globalleşme Sürecinde Dünya Ekonomisi: Genel Bir Yakla şım’, İlim ve Sanat Dergisi, 1995, Sayı:39, s.7 Mustafa Aykaç, ‘Globalleşen Dünyada İşgücü Piyasalar ı’, Çerçeve Dergisi, Sayı: 14, İstanbul
16
oran 1997’de 74 kat ına f ırlamıştır. Dünyanın en zengin 200 insan ı net kazancını 1994-1998 yıllar ı arasında iki kat artt ırarak 1 trilyon dolar ın üstüne çıkarmışlardır. 1980’lerden bu yana son yirmi y ılın en belirgin ekonomik e ğilimi küresel boyutta bir ekonomiye doğru gidiştir. Uluslar arası finansal piyasalardaki başar ısızlıklar, Doğu Asya krizinin de gösterdi ği gibi, küresel düzeyde ciddi ekonomik bozukluklara neden olmaktad ır. Pek çok uluslar aras ı şirket, hammadde kaynaklar ına ulaşım ve üretimin örgütlenmesi konular ında küresel ölçekte çal ışmaktadır. Hukuk, muhasebe ve i şletme danışmanlık firmalar ı, hizmet sektöründeki di ğer firmalarla birlikte, faaliyetlerini uluslar aras ı düzeyde yürütmektedir 19.
1.6. Liberalleş Liberalleşme Eğ Eğilimlerinin ilimlerinin Artması Gelişmiş ülkeler, geçen on y ıl içinde ulusal ve uluslararas ı düzeyde, küreselle şmeye sebep olacak şekilde, ekonomi politikalar ını yapısal reform üzerinde yo ğunlaştırmıştır. Bu reformlar ın amacı, temelde, yaşanan ekonomik s ık ıntılar ın aşılmasına yöneliktir. Bunun için birey ve teşebbüs düzeyinde özel giri şim alanının ise, daraltılması yoluna gidilmiş ağırlıklı olması öngörülmüştür. Bir başka ifadeyle, ekonomik liberalle şme eğilimi, yeniden önem ve güncellik kazanarak, yayg ınlaşmıştır 20. 1980’lerden 1990’lar ın ortasına kadar, ABD ve AT ülkeleri dahil, OECD ülkeleri ekonomi politikalar ında ‘yapısal reform’ hareketine girilmiştir. Birey ve girişim düzeyinde, alanını büyütmek ve devletin kontrolünü azaltmak yap ısal reformun amacını oluşturmaktadır. Böylece, ekonomik yap ılar daha serbest, aç ık ve daha piyasa a ğırlıklı şekle gelmiştir. Günümüzde ekonomik liberalle şme normlar ına OECD ülkeleri daha s ık ı uyum sağlamaktadır. Bu ekonomik liberalle şme eğilimi, vergi reformu ve kamu sektörünün pay ını sınırlayıcı, etkinliğini arttır ıcı, devlete ait firmalar ın özelleştirilmesi, mal ve para piyasalar ının serbestleştirilmesi gibi önlemler alınmıştır. Kapsam, derece ve zamanlama bak ımından ciddi farkl ılıklar göstermenin yanı sıra, her OECD ülkesi ekonomilerini
19 20
1995, s.30 TÜSİAD, “Kadın ve Erkek Eş Eşitliğ itliğine Doğ Doğru Yürüyüş Yürüyüş: Eğitim, Çalışma” Yaş Yaşam ve Siyaset, Aralık 2000, Yayın No:TÜSİAD-T/2000-12, s.290 Bahçekapılı, a.g.e., s.66
17
liberalleştirmeye çalışmaktadır. Çünkü liberalleşme yönündeki bu e ğilim politik güç dengesinin de muhafazakarl ığa doğru kaymasını beraberinde getirmiştir. Avustralya, Fransa, Yunanistan, İspanya, Yeni Zelanda’da örnekleri görülmektedir 21. Ekonomide merkezi planlaman ın uygulandığı Sosyalist Blok’un dağılması ile küreselleşmenin eş zamanlı olarak gerçekleşmesi, dünya ekonomisinde liberalle şme yönündeki eğilimlerin artmasını ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu durum, sadece Sosyalist Blok’un yık ılmasından değil, aynı zamanda kapitalist iktisadi büyüme modelini uygulayan gelişmiş ülkelerin daha fazla liberalleşme isteklerinden kaynaklanmaktad ır 22. 1973 petrol şokuyla başlayı p 1980’li yıllar ın sonlar ına doğru özellikle gelişmiş ülkelerde hissedilmeye başlanan ekonomik durgunluk ve kriz, bu ülkeleri, refah devleti anlayışına dayanan mevcut iktisat politikalar ını gözden geçirmeye ve revize etmeye itmi ştir. Sonuçta, refah devleti uygulamalar ında önemli ölçüde k ısıtlamaya gidilerek, liberal ekonomi politikalar ına a ğırlık verilmiştir. Zamanlama, derece ve içerik aç ısından önemli farklılıklar göstermekle beraber, ABD, AT, ve OECD ülkeleri ekonomilerini daha fazla liberalle ştirme gayreti içindedir. Gelişen ülkeler, bu de ğişim kar şısında ithal ikameci ve korumas ı politikalarla ulusal ekonomik büyümelerini gerçekle ştiremeyeceklerini anlamışlardır. Aynı zamanda ekonomik yapılar ını liberalleştirmek için yapısal reformlara girişmişlerdir. Liberalizmin özellikle 1970’lerde kendini iyice hissettirmeye ba şlayarak sadece fikir alanında değil, aktüel ekonomik ve politik hayata da ta şındı. 1979’da İngiltere’de, 1980’de Amerika’da liberal fikirlere bağlılığı bilinen siyasi ekipler iktidara geldi. Di ğer demokratik ülkelerde de liberal fikirler geniş ölçü de sosyal demokrat mutabakat ın görüşlerine nazaran ağırlık kazanmaya ba şladı. 1980’lerin sonunda ise, birkaç y ıl önce hayal edilmesi mümkün olmayan dönüşümler gerçekleşti, yaygın tabiriyle, Doğu blokunu silip süpüren “liberalizm ve demokrasi devrimi” meydana geldi 23.
21 22 23
H. Henderson, ’The US and Others in a Changing World Economy, The World Economy, Vol.16, 1993, No:5, s.539 Kurtulmuş, a.g.e., s.121 Atilla Yayla, ‘Liberalizm’, Turhan Kitap Evi Yayınlar ı, Bilimsel Eserler Dizisi:20, Ankara, 1992, s.9
18
1.7.
Yeni Teknolojilerin Teknolojilerin Ortaya Çıkması ve Yayılması
Teknoloji, bir sanayi dal ıyla ilgili üretim yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri kapsayan bilgi olarak tan ımlanabilir. Teknoloji, üretimle ilgili bilginin gerçek hayatta kullanılmasını ifade eden tekniklerin bütününü olu şturmaktadır. Ayr ıca insanın bilgisini çeşitli araç ve gereçlerin olu şumunda devreye sokmas ı ve insanın maddi çevresini değiştirmek ve denetlemek, amac ı da teknoloji tanımında yer almaktadır. Teknoloji bilgi birikiminin pratik hayatta yaygın biçimde uygulanmas ı anlamı taşımaktadır. Teknolojik gelişme, üretim ile ilgili yöntemleri, kullanılan araç gereç ve aletleri kapsayan bilgideki gelişmeyi ifade etmektedir 24. Günümüzde bilimsel veya teknolojik devrim veya teknolojik patlama ad ı verilen tüm ekonomik alanlar ı, üretimin organizasyonunu , da ğıtımını ve yaratılan gelirin paylaşımını doğrudan etkileyen yeni teknolojiler dönemi ortaya ç ıkmıştır. Son teknolojik geli şmeler emek yoğun makineleşme dönemini geride b ırakarak sermaye yo ğun makineleşme sistemleri dönemini başlatmıştır. Makine sistemleri bir üretim sürecinde birbirini tamamlayan makinelerin organik olarak birle şmesini ifade etmekte, bu sistemde üretimde enformasyon ak ışı, eşgüdüm ve iş bölümü en üst düzeyde bilimsel yöntemlerle yapılmaktadır 25. Ekonomi, politika, kültür ve ya şam tarzı açısından farklı etkilere sahip teknoloji, günümüze kadar ba şlıca üç döneme ayr ılması mümkün olan bir geli şme trendi izlemiştir. İlk dönem, buhar gücünün üretim sürecine uygulanmas ıyla kitlesel üretimin gerçekleştirildiği, işgücünün tar ımdan sanayi sektörüne akt ığı sanayi devrimi sonras ı dönemdir. Bu dönemdeki teknolojik gelişmenin belirleyici unsuru, bilginin aletlere, süreçlere ve ürünlere uygulanmasıdır. İkinci dönem, büyük üretim hatlar ı kullanmak suretiyle, daha önce insan esaslı olan üretim ve montaj i şleminin mini ve makro bilgisayarlar ın olduğu programlanmış makinelere bırak ıldığı, bir anlamda da bilginin i şlere uygulanmaya ba şlandığı dönemdir. Burada, kitlesel üretim tarzı devam etmekle birlikte büyük produktüvite art ışlar ı sağlanmıştır. Üçüncü ve son dönemde ise, özellikle 1970’li y ıllar ın ikinci yar ısından itibaren bilgi şi lem ve iletişim teknolojilerinde hızlı gelişme ve yeniliklerin ortaya çıkmasıyla 24
Y . Balcı, ‘Bilgi Teknolojisi ve İstihdam’, Çerçeve, Yıl.4, Sayı:15, Ağustos-Ekim 1995, s.78
19
başlayan, bilginin diğer geleneksel üretim faktörlerini geride bırakarak hızla belirleyici faktör haline geldi ği dönemdir. Tüm bu geli şmeler, süreselleşme sürecinde önemli rol oynamıştır 26. Teknolojik değişim, toplum ve emek piyasalar ı üzerinde önemli etkiye sahiptir. Küreselleşmenin asıl nedeni de teknolojik de ğişimin hız ve hacminde ya şanan artıştır.
İletişim ve bilişim teknolojilerinde kaydedilen büyük ilerleme, kapitalin, mallar ın, bilgi ve tüketim biçimlerinin evrensel bir nitelik ta şıyan “küreselleşme”nin bask ın nedenidir. Ayr ıca teknolojik yineliklerin h ız ve büyüklüğündeki önemli değişmeler küreselleşmeyi önemli boyutlara ulaştırmıştır. Mikroelektroniğin, elektronik bilgi işlem sistemlerinin ve dijital iletişimin patlaması, örneğin internet ve dünya çap ında bir web sistemi çal ışma hayatını gerçek bir dönü şüme uğratmaktadır. Teknolojik değişmelerin küresel ekonominin ko şullar ı ile birleşerek istihdam biçimlerini etkilemesi şi çi ve işverenler arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir. Yeni teknolojiler ula ştırma ve haberleşme maliyetlerinde olağanüstü düşüşler sağlanmıştır. Yeni üretim ve tüketim kal ı plar plar ı meydana getirmiştir. Yeni teknolojilerin beraberinde getirdi ği maliyetlerdeki olağanüstü düşüşler, ekonominin hemen her sektörünü önemli ölçüde etkilemi ştir. K ısaca değinecek olursak: -
İletişimi çok süratli hale getirip, kolayla ştırmış ve yaygınlaştırmıştır. Buna paralel olarak rekabet genişlemiş ve artmıştır.
-
Dünya finans piyasalar ı arasındaki bağlantıyı gerçekle ştirerek, küresel bir nitelik kazanmasını sağlamıştır,
-
Haberleşme ve ulaştırma maliyetlerini azaltmıştır.
-
İnternet, kablolu TV gibi özel küresel telekomünikasyon a ğlar ı vasıtasıyla bilgi ak ışını hızlandırmış, medya ve ileti şim alanında global bir aç ılım sağlayarak fikirlerin dünya çapında yayılmasını mümkün k ılmıştır.
-
Firma içinde faaliyet gösteren birbirinden uzak üretim birimleri arasında koordinasyonu kolayla ştırmıştır.
-
Bilgi işlem teknolojisindeki yeniliklerin imalat sektörüne ve büro çal ışmasına girmesiyle birlikte, esnek üretim organizasyonlar ı ve çalışma şekillerin ortaya
25
Petrol-İş, ‘ 90 Petrol-İş Petrol-İş’’, Yayın No:2, İstanbul 1990, s.409
20
çıkmasına yol açmıştır. -
Yeni ve daha rekabetçi çal ışma ve üretim organizasyonlar ının yaygınlaşmasını sağlamıştır.
-
Yeni teknolojilerin teknolojilerin etkileri yeni işler yaratmanın yanısıra, iş yok etmesi de kapsamaktad ır. Çağımızın sanayi-ötesi toplumunda, vas ıflı işgücüne ihtiyaç artmaktadır.
Yeni teknolojileri öncelerinden ay ıran önemli bir özellik bunlar ın ortaya çıkardığı yeniliklerin ve ürünlerin çok k ısa bir sürede dünyan ın hemen her taraf ında yaygınlaşmasıdır. Kapitalist gelişme sürecinde ortaya ç ıkmış belli başlı buluşlar ın, kullanım yaygınlığına ulaştığı sürelerle ilgili bir araştırmaya göre; buhar makinesinin 150-200 y ıl, televizyonun 55 yıl, otomobilin 40-55 y ıl, vakum tüplerinin 25-30 y ıl, transistörün 15 yıl ve son olarakta mikro işlemcilerin 5-10 yıl olarak tespit edilmiştir. Yeni teknolojiler; tüm bu özellikleri, ortaya çıkardığı yenilikleri ve sağladığı avantajlar ıyla dünya ekonomi politik sisteminin küreselleşmesinde en önemli sebeplerinden biri ve ayn ı zamanda sistemin itici gücüdür. Teknoloji devriminin haberleşmede yarattığı olağanüstü hızlanma ve alan genişlemesi, ekonominin her kesiminde yeni olanaklar ve üretim biçimleri yaratmaktad ır. Dünyayı, yerleşen deyimiyle, “küresel köy’e döndürecek kadar küçülmesi, uzaya aç ılmada yeni boyutlar eklenmesini sa ğlamaktadır. Haberin ak ışı artık sınır tanımıyor; televizyon ekranlar ında, bilgisayar ekranlar ında her an neredeyse s ınırsız haber kaynaklar ı bireyin kar şısına geliyor, önünde yeni ufuklar aç ıyor. Teknolojik devrim haberle şmeyi çok hızlandırmakla kalmıyor, aynı zamanda küreselle ştiriyor. Tı pk pk ı bir küçük köy sakinlerinin, köyün her taraf ında her an her köylüye ne olup bitti ğini bilebilmesi gibi bir durum söz konusu. Küresel köy olgusu, bunu ya şamasını ve bundan yararlanmas ını becerebilenler becerebilenler için ufuk çizgisini çok ileri iten bir olanak 27. Sermayenin kar haddindeki dü şüşe ve şiddetlenen rekabete kar şı koymak için, Merkez (sanayileşmiş, gelişmiş, bilgi çağına giren, sermayesiyle, kültürüyle, para birimi yoluyla dünya ekonomisine ili şkin kararlarda etkili olan ülkeler tak ımı) firmalar ı teknolojik 26 27
Kurtulmuş, a.g.e., ss.127-128 Gülten Kazgan, ‘2000 Yılına Doğ Doğru Yeni Ekonomik Düzen ve Türkiye’, 2000’li Yıllarda Türkiye Ekonomisi ve Ekonomi Öğretimi, Türkiye Ekonomi Kurumu, Ankara, 1993, ss..21-22
21
yeniliklerin ve yeni firma örgütleşmesi biçimlerinin yaratılmasında baş döndüren hıza ulaştılar. Alanın ölçülerinden Japonya’da otomobil firmalar ının durumu konuya ışık saçar nitelikte. Dünya pazar ında Japon arabalar ı kalite ve fiyat açısından neredeyse ‘e şsiz’ rekabet gücüne sahiptir. Ancak bu gücü sürdürmek için, arabalarda sürekli küçüklü büyüklü teknolojik yenilikler yaratarak kendilerine Pazar açmaya çal ışıyorlar. Bu işin hızı o noktaya gelmiş ki, sonunda Japon tüketicileri yenilikleri izlemekte güçlük çekip şikayete başlamışlardır, üreticilerse işin tadının kaçtığını fark etmişler. Yani teknolojik yeniliklerin hızı herkesi bezdiren noktaya bile varabiliyor, s ırf rekabet gücünü koruyabilmek için 28. 1960’lı ve 1970’li yıllar ın tar ım teknolojisindeki Ye şil Devrim, 1980’li yıllara gelindiğinde, merkezi tar ım pazarlar ında egemen k ılmıştır. Biyoteknoloji-gen tekni ği ise, bugün ve yar ının dünyasında bu egemenli ği tartışmasız k ılacağa benzemektedir. GATT-UR tar ım pazarlar ını serbestleştirirken, patent hakk ının tekel gücünü sa ğlamlaştırarak bunu garantiliyor. Bu alandaki yenilikler t ı pta ve ilaç sanayiinde de büyük değişimlere yol açacaktır 29.
1.8.
Uluslararası Ticaret ve Çok Uluslu Şirketler
Dünyanın çeşitli bölgelerinde çok eski zamanlardan beri k ısa ve uzun mesafelerde ticaret sürdürülmüş olmasına rağmen, II. Dünya Sava şı’ndan sonra yeni büyük bir s ıçrama ortaya çıkmıştır. II. Dünya Sava şı’ndan sonra olu şturulan dünya ekonomik sisteminde ulaşılmak istenen hedeflerin başında serbest ticaret dü şüncesinin uygulamaya geçilmesi ve dünya çapında yaygınlaştır ılması geliyordu. Bunu sa ğlamaya yönelik olarak uygulamaya konulan GATT anlaşması ile, uluslar arası ticaretin önündeki engeller tespit edilmiş gümrük tarifeleri ve kotalarla sınırlandır ılarak
azaltılmış,
böylece
ticari
liberalizasyon
gerçekle ştirilmeye çalışılmıştır. Hükümetlerce uygulanan d ış ticaret politikalar ı ulusal piyasalar aras ındaki sınırlar ı belirginleştirip mal ak ımlar ını engelleyebilirler. Dış ticarete müdahalelerle uygulanan korumacılık, kaynaklar ın yüksek gelir sağlayabilecekleri en çok korunan sanayi dallar ına kaymasına yol açar; bu da uzmanla şmayı gelişmenin bir yolu olarak kar şımıza çıkar ır. 28
Kazgan, a.g.e., s. 195
22
Ulusal piyasalar ın ayr ılması piyasa büyüklükleri aras ında farklar da doğurur; dolayısıyla ortaya, üretimde ölçek ekonomilerinden yararlanma, pazarlama ve teknoloji kullan ımı olanaklar ı arasında bir eşitsizlik çıkmış olur. Dinamik bir dünya ekonomisi çerçevesinde de, d ış ticaret engellemeleri önemli bir rol oynarlar. Eğer üretim faktörlerinin hareketliliği sağlanabilirse, koruma politikalar ının sağladığı ekonomik üstünlükler ba şka piyasalarda da karl ı bir biçimde kullanılabilir. Çok uluslu firmalar ın faaliyetlerindeki artış, idarecilik, teknoloji ve yat ır ım fonlar ı gibi üretim faktörlerinin ulusal sınırlar ı aşabilmesinden kaynaklanmaktad ır; politik ve ekonomik istikrar ile ulaşım ve iletişim alanındaki ilerlemeler bu geli şmeyi kolaylaştırmıştır. Çok uluslu firma faaliyetleri durumunda görüldüğü gibi, üretim faktörlerinin hareketliliği, uluslar arası ticaret teorisinin geleneksel varsay ımlar ına dayanan ulusal d ış ticaret politikalar ının bazı yönleriyle ilgili kuşkulara da yol açmıştır. Uluslar üstü sermayenin ve çok uluslu şirketlerin yeni ekonomi nedeniyle mobilitesinin artması, bu şirketlerin kendisine en cazip imkanlar ı sunan ülkelerde faaliyet göstermesine yol açmaktad ır. Ülkenin gelişmesinde ve istihdam sorunlar ının çözümünde yabancı sermayenin önemli bir rol oynamas ı ülkelerin çok uluslu şirketlere mali konularda cazip imkanlar sunmas ına yol açmaktad ır. Gelişen ülkelerin ticaretindeki bu art ışın nedenleri ile ilgili olarak, iki görü ş ortaya çıkmıştır. Birinci ve en önemli popüler görüş, teknolojinin etkileri üzerinde durmaktad ır. Ulaştırma maliyetlerinin düşmesi ve haberle şme hızının artması dünyayı küçültmektedir.
İkinci görüş ise, ekonomik liberalle şme üzerinde durulmaktad ır. Bu görüşü savunanlar GATT ve yak ın zamanlarda geli şen ülkelerin tek taraflı liberalleşme tedbirlerinin rolüne değinmektedir 30. Küreselleşme ulusal üretim ve tüketimde ithalat ve ihracat ın daha büyük bir pay oluşturmasına neden olmaktad ır. Toplam yatır ımlarda yabancı yatır ımlar ın payını arttırmaktadır. Küreselleşmeyle 1975 yılında 282 milyar dolar olan dünya yabanc ı direkt yatır ımlar, 1983’te 2 trilyon dolara ula şmıştır. Günümüzde dünya ticareti, dünya üretiminden %50 daha h ızlı artmaktadır. Bazı 29 30
Kazgan, a.g.e., s. 198 P. Krugman, ‘Growing World Trade: Causes and Consequences’, Brookinds Papers On Economic Activitiy, No:1, 1995, ss.337-342
23
ülkelerin dünya ticaretindeki pay ı daha hızlı bir şekilde yükselmektedir. Türkiye’de buna örnek olarak verilebilir. 1979’da 7.4 milyar dolar olan d ış ticareti 1995’te 55 milyar dolara çıkmıştır. GSMH’nın oranı olarak 1979’un %16 oran ından, 1994’ün %31 oran ına yükselmiştir. Uluslararası şirketler giderek dev boyutlara ulaşmakta, bazılar ının yıllık cirolar ı pek çok ulus devletin GSMH’s ını geçmektedir. Örneğin; Şubat 2000’de aç ıklanan Dresdner Bank ile Deutsche Bank birle şmesi neredeyse 1.2 trilyon dolar tutar ında bir aktif büyüklük göstermektedir. Ayr ıca bu tutar Latin Amerika’n ın GSMH’sından da fazlad ır. Şirket birleşmeleri, sermaye piyasalar ında oyunlarla di ğer şirketleri ele geçirme, şirketler arası anlaşmalar, özelleştirmenin yarattığı tekeller bunlar ın ölçeklerini giderek devle ştiriyor. Ulusdevletin etkinliğinin en aza indi ği, uluslar arası şirketlerin ekonomide egemenli ği ele geçirdiği bir sistem oluşmaktadır 31. Çokulusla şma yoluyla şirketlerin dış ülkelerde dolaysız yatır ım yaparken artık küresel düzeyde kör planlar ı yapmalar ı, sermayeyi küreselleştirmektedir. İkinci dünya sava şı sonrasında ABD şirketlerinin önce Batı Avrupa’ya ve Latin Amerika’ya imalat yatır ımlar ıyla başlattıklar ı süreç, 1960’lı yıllar ın ortasından itibaren Uzakdo ğu’nun dinamik ülkelerine kaydı, bu sürece geli şmiş ülkelerde katılmıştır. 1970’li yıllarda ise, başta Japonya Uzakdo ğu’nun dinamik ülkeleri devreye, bu kez kendi şirketlerinin çokuluslulaşmasıyla girdi ve dış yatır ımlara geçti. 1980’li y ıllara gelindiğinde, orta derecede sanayile şmiş pek çok ülke, bu arada Türkiye, bu kervana katılmıştı. 1980’deki özgürle şme sürecinde ko şullar en az düzeye indirildi, üretim kesimi, hisse payı v.b. biçimdeki k ısıtlamalar büyük ölçüde kald ır ıldı. 1990’lı yıllarla birlikte yerli/yabanc ı yatır ım ayır ımı kaldır ıldığı gibi yabancı sermayeye devlet garantileri hukuk düzlemine taşındı32. Tüm bu gelişmeler, ticarette patlamaya yol açm ış, ticaretin daha fazla uluslar arasılaşmasını ve genişlemesini sağlamıştır. 1970’de uluslar aras ı ticarete konu olan mal ve hizmet miktar ı, dünya GSMH’nın %25’ini oluştururken, bu oran 1990’da %45’e ula şmıştır. Uluslar arası ticaretteki bu hızlı artış ve büyüme, ülke ekonomilerinin birbirleriyle daha fazla bağlantılı ve açık hale geldiğini göstermektedir. Uluslar arası ticaretteki bu artış ile birlikte, 31
Kazgan, a.g.e., s.157
24
dünya ticaretinin yap ısı önemli ölçüde de ğişmiştir. Dünya toplam ihracat ında sanayi ürünlerinin payı, 1965’de %61’den, 1990’da %71’e yükselmi ştir. Özellikle gelişen ülkelerin ihracatında sanayi ürünlerinin pay ı 1970-1990 aras ında %20’den %60’a ç ıkarak üç kat artmıştır. Ticari alandaki bu geli şmeler, ticaretin global bir karakter kazanmas ına yol açmıştır. Sınır ötesi menfaat gruplar ını ve değişik milletlere mensup bireyleri sık ı çıkar bağlar ıyla birbirlerine bağlamıştır. Ortaya çıkan bu kar şılıklı etkileşim ve bağımlılık neticede, ekonomik alanda küreselle şmeye sebep olan en önemli faktörlerden biri olmu ştur. Dünya ticaretinin artması, dünya ticaretinin yap ısını önemli ölçüde de ğiştirmiştir. İlk olarak, toplam dünya ihracat ında sanayi ürünlerinin pay ı 1965’de %61’den 1990’da %71’e yükselmiştir. Tablo 1 incelendi ğinde, bu artış özellikle toplam ihracat ın yar ısında fazlasının sanayi mallar ının oluşturduğu gelişen ülkelerde ve sanayi mallar ın toplam ihracatındaki payının %78’e ulaştığı Güney ve Güney Do ğu Asya’da belirgindir. Sanayi mallar ı ihracatının payı artış göstermekle beraber, Latin Amerika ve Afrika hala hammadde ihracatçısı konumlar ını sürdürmektedir. Diğer taraftan, geçi ş sürecindeki Doğu Avrupa ekonomilerinin toplam ihracatında sanayi mallar ının payı 1990’da önceki y ıllara oranlara düşmüştür. Yüksek gelirli ülkelerin sanayi ürünleri ihracat ı 1980’lerde %4,5 oran ında artarken, gelişen ülkelerde bu oran y ıllık %7.6 olmuştur. Gelişen ülkeler grubu içinde Asya diğer bölgelere oral daha h ızlı bir gelişme kaydetmiştir. Sanayi mallar ı ihracatı Doğu Asya’da yıllık %12.4 ve Güney Do ğu Asya’da yıllık %9.1 dolayında artmıştır 33.
32 33
Kazgan, a.g.e., s.168 World Bank, Global Economic Prospects and the Development Countries.Washington.1992. s.65
25
Tablo1: Dünya Ticaretinin Geliş Gelişmesi 1950-1994 (Y ıllık Artış Oranı ) 19501973
İSTATİ STATİSTİ STİK KONUSU Dünya Ticareti Hacim Değ Değer İhracat Hacmi Geliş Gelişmiş miş Ülkeler Geçiş Geçiş Ekonomileri Geliş Gelişen Ülkeler Asyanın Yeni Sanayileş Sanayileşen Dört Ülkesi Alt-Sahra Afrikası İthalat Hacmi Geliş Gelişmiş miş Ülkeler Geçiş Geçiş Ekonomileri Geliş Gelişen Ülkeler Asyanın Yeni Sanayileş Sanayileşen Dört Ülkesi Alt-Sahra Afrikası
7,7
19751983
19841989
1990
19911994
-
3,1 8,9
6,4 3
4,6 8,3
3,8 -0,7
-
3,9 3,6 -1,9 12,2 -0,6
5,9 2,4 7,3 13,6 2,4
5,8 -9,5 8,7 6,2 7,7
2,8 -15 8,2 11,4 -2,8
-
2,8 2,2 7 9 -0,5
7,9 2,9 3,3 13,2 0,9
4,8 -5,1 5,5 12,5 1,8
2,9 -13,5 11,2 12 -2,4
Kaynak: ILO (1995): World Employment Report. Int. Labour Off. Geneva. s.21 Dünyanın en büyük 500 imalat şirketinin gelişmiş ülkeler arasında şirket sayısı dağılımı, ABD’nin 1996’da %61 iken 1991’de %31’e dü şmüştür. Japonya’nın 1996’da %7’den 1991’de %24’e yükselmi ştir. Burada seneler itibariyle şirket dağılım sayısı ABD’de neredeyse üçte bire inerken, Japonya’n ın payı üç kattan fazla artmıştır. OECD ülkelerinin dolaysız yatır ımlar ının büyük k ısmı en dinamik büyümeye sahip Uzakdo ğu ile Meksika ve Brezilya’ya gitmektedir. Bu alanda en az geli şmiş, en durağan ülkeler, başta Afrika ve Güneybatı Asya neredeyse hiç bir şey alamıyor. Nedeni, kar beklentisinin dü şüklüğü, rizikonun yüksekliği, kültür farklılığı v.b. Dolaysız yatır ımlar ın 1990’larda en h ızlı arttığı bölgelerden biri de Doğu Avrupa ve Orta Asya’d ır. Gelişmekte olan ülkelerde (GOÜ) dış yatır ım artışı, 1990’lı yıllarda gelindiğinde, artık Singapur, Hong Kong gibi küçük boyutlu kent devletlerinin dışına taşmıştır. İlk sırada 4 milyar dolarla Çin, onu izleyerek Güney Kore ve Brezilya geliyor. 1991’de 1.3 milyar dolar tutar ında net dolays ız sermaye yatır ımı yapan Güney Kore’nin bir özelli ği de bunlar ın yar ısının sanayileşmiş ülkelerden olması. Oysa diğer GOÜ’nün dolaysız yatır ımlar ının büyük k ısmı (Örneğin Brezilya’nınkilerde dörtte üç oranında)diğer GOÜ’ye gidiyor, sanayile şmiş pazarlara yapılanlar sınırlı kalıyor.
26
Küreselleşme ile ekonomi ve ticarette milli devletlerin etkinlikleri ve denetimleri ortadan kalkmış ve uluslar arası şirketler belirleyici güç olmuştur. Bu şekilde uluslar aras ı bir pazar ortaya çıkmaktadır. Bu pazarda insanlar ın, mallar ın hizmetlerin ve sermayenin önündeki bütün s ınırlar kalkmaktadır. Ulaşım ve iletişim çok hızlı bir şekilde gerçekle şmektedir. Ülkelerin birbirine bağımlı hale gelmesi, dünya üzerinde d ış ticaretin, ihracatın ve ithalatın artmasına sebep olmaktad ır.
1.9. Küreselleş Küreselleşme, İstihdam ve Emek Piyasaları 1.9.1. Üretimin Küreselle Küreselleşşmesi: Yeni Uluslar Arası İşbölümü İşbölümü Üretimde küreselleşme, şirketlerin mal ve hizmet, üretim faaliyetlerini kurduklar ı ülkenin dışına çıkarabilmeleri anlamına gelmektedir. Bu da s ınır ötesi sabit sermaye yatır ımlar ı, sınır ötesi iştirakler ve fason imalat anla şmalar ı gibi yöntemlerle yapılabilir. Burada üretimin her bir parças ı maliyet, üretim faktörü, f ırsat maliyetleri bak ımından değişik üretim bölgelerinde gerçekleştirilmektedir. Üretim sürecinin uluslararası alanda ağ işletmeler biçiminde örgütlenmesi ve farkl ı işgücü piyasalar ında üretilebilmesi küreselleşmenin belirgin bir özelli ğidir. Ancak baz ı ürün ve hizmetlerin üretim süreci uluslararası ölçekte gerçekleşmesi, farklı ülkelerdeki farklı işgücü piyasalar ına dağıtılması olanağı yoktur ya da sınırlıdır. Bu ürün ve hizmetlerin üretilmesi sürecindeki işler nitelikleri gereği bölgesel ya da ulusal i şgücü piyasalar ında sağlanan işgücüyle yapılmak zorundadır. Bu işler taşınamazlar. Bu i şlere inşaat, kamu, tar ım, ve baz ı hizmet işleri örnek verilebilir. Bu işlerin yapılmasında, sermaye ulusal ya da bölgesel işgücüne bağımlılığından kurtulmak ve küresel düzeyde üretim faktörlerini en çok fayda sağlayıcı biçimde örgütlemek için uluslararas ı işgücü mobilitesini kullanır. İşgücü mobilitesinin yönü, sermaye mobilitesinin genel yönüne terstir. Az geli şmiş ve gelişmekte olan ülkelerden geli şmiş olan ülkelere doğru gerçekleşen bu işgücü mobilitesi yasal yollarla da olabilir. Bu mobilite iki önemli ve yeni niteli taşır. Birincisi mobilitenin yöneldiği ülkenin
27
ekonomik yapısının kalıcı bir unsur olması, ikincisi ise yedek i şgücü kaynağı olmasıdır. 34 Gelişmiş ülkelerin şirketleri öteden beri kendi ülkelerinin d ışında ve özellikle ihtiyaç duyduklar ı hammaddenin bulundu ğu ülkelerde ve sektörlerde yat ır ım yapmışlardır. 1970’li yıllarda yaşanan iktisadi kriz ve takip eden y ıllarda yaşanan verim düşüşleri, artan korumac ı önlemler ve Doğu Asya’dan gelen rekabet bask ılar ı üretimde küreselleşme sürecini hızlandırmıştır. Batılı gelişmiş ülkelerin sanayicileri verimlerini ve rekabet yeteneklerini artırabilmek için üretimdeki örgütlenme tarz ında bir dizi değişiklik yapmışlardır. Birincisi, mal farklılaştırmasıdır ki, bu tüketici artığına el koyma ve tekelci kar ı elde etme imkanı sağlar. Aynı zamanda rekabet gücünü de artt ır ıcı bir faktördür.
İkincisi, üretimde otomasyonu artt ırarak kaliteyi yükseltmiş ve standartlar ı yakalamayı hedeflemiştir. Üçüncüsü, maliyetleri dü şürmek amacıyla dikey entegrasyonu azalt ı p p fason imalata yönelmiş ve az stokla çal ışmayı tercih etmişlerdir. Dördüncüsü, İletişim ve taşımacılıktaki kolaylıklardan yararlanarak maliyetleri düşürmek gayesiyle üretimin baz ı aşamalar ını başka ülkelere aktarm ışlardır. “Üretim örgütlenmesinin mekansal k ısıtlar ını azaltan teknolojik geli şmeler de olmuştur. Mikro elektronikteki gelişmeler iletişimi, bilgi saklamayı ve işlemeyi hızlandır ı p p kolaylaştırdığından artık üretimi daha uzaktan ve daha süreli denetlemek, yönetmek, sipari ş
şmeler finansal sermayenin de hareketliliğini alı p vermek mümkündür. Bu geli arttırmaktadır 35.” Ucuz doğal kaynaklara (enerji kaynaklar ı gibi) ulaşmak savaş sonrası ABD orijinli
şirketlerin dünya ölçeğinde genişlemesinin ilk nedeni olmuştur. Az gelişmiş ülkelerdeki hammadde fiyatlar ı gelişmiş ülkelerdeki benzer hammadde fiyatlar ına göre düşüktür. 1969 ile 1974 arası zaman diliminde birincil mal fiyatlar ının yükselmesi sermaye birikiminde yap ı değişimine neden olmuştur. Ucuz işgücüne, üretim birimlerinin fakir ülkelere kayd ır ılması ile ulaşılmıştır. Japon firmalar ı kültürel nedenlerden dolay ı işgücü göçünü desteklemediler. Bunun yerine üretim birimlerini Güney Kore, Tayvan ile bölgedeki diğer ülkelere kaydırdılar. Avrupa ülkeleri yüksek siyasi, sosyal maliyetine ra ğmen işgücünü fakir ülkelerden ithal ettiler. ABD 34
Ronaldo Munck, Uluslararası Emek Araş Araştırmaları, Öteki yayınlar ı, Ankara, 1995, s.311
28
firmalar ı ise, ucuz işgücünü fakir ülkelerden ithal ettiler. ABD firmalar ı ise, ucuz işgücüne ulaşmak için iki yöntemi de kulland ılar. Bir yandan göçü te şvik ettiler, diğer yandan ise baz ı üretim birimlerini azgelişmiş ülkelere kaydırdılar. 1950’li yıllarda üretim sadece geli şmiş ülkelerde gerçekleşirken 1990’lı yıllarda yeni uluslararası küresel iş bölümü olarak adlandır ılan küresel iş bölümü yedi ülke grubu arasında karmaşık bir şekilde paylaşılmıştır. Bu yedi ülke grubunu şu şekilde sıralamak mümkündür 36. En Zengin Ülkeler: En zengin ülkeler grubunda ABD, Kanada, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika ve AT üyesi ülkeler yer almaktad ır. Dünyadaki ekonomik faaliyetin 4/5’i bu ülkeler taraf ından gerçekleştirilmektedir. Yeni Sanayileşen Ülkeler: İleri teknoloji kullanmada insan gücü yeti ştirmede, araştırma-geliştirme merkezleri kurmada bir hayli yol al ı p başar ılı olan, fakat küresel ekonomik hiyerar şi de orta sınıfta yer alan ikinci grup. Brezilya, Meksika, Hindistan, özellikle de Asya kaplanlar ı olarak adlandır ılan Tayvan, Kore, Singapur ve Hong Kong’dan oluşan bu ülkeler teknolojik yönden hala ABD ve Avrupa Ülkelerine ba ğımlılıklar ı devam etmektedir. Sınırlı Olarak Gelişmiş Tar ıma Bağlı Ülkeler: Fakirlikten kurtulup, fabrika veya bir tezgah sahibi olmayı düşünüp, pirinç ve fasulye tarlalar ına sahip olmayı terk etme düşüncesinde olan Tayland, Endonezya, Malezya ve Çin bu grupta yer alan ülkelerdir. Geçiş Sürecindeki Ülkeler: Bugün Asya ve Güney Amerika’n ın gelişmiş ülkeleriyle, yabancı yatır ımı ülkelerine getirme çabas ını sürdüren eski Sosyalist Do ğu Bloğu ülkeleridir. OPEC Ülkeleri: Dünya ekonomisinde önemli rol oynayan ço ğunluğunu Ortadoğu ülkelerinin oluşturduğu OPEC ülkeleridir. OPEC ülkeleri, sanayi ürünleri ithal edebilecek gelir düzeyine sahip olmalar ına rağmen, kendi sanayilerini kuracak bilim ve mühendislik temelinden ne yaz ık ki mahrumdur. Yoksul Ülkeler: Dünya ekonomisinin hammadde merkezi durumunda olan ve 40’a yak ın ülkeyi içine alan Afrika ve Güney Amerika ülkeleridir. En Yoksul Ülkeler: Bu son grupta Afrika’daki az geli şmiş 47 ülke yer almaktad ır. 35 36
DPT, a.g.e. 1995, s. 11 Campell,D.‘Foreing Investment,Labour Immobility and The Quality of Employment’, International Labour Review,1994, Vol.133.
29
Birkaç ilkel hammadde ihraç etseler de, dünya ülkeleriyle ekonomik ili şkileri yok denecek kadar azdır. Bu yedi ülke grubu aras ındaki uluslar arası ticaret, kar şılıklı ekonomik bağımlılığın itici gücü olmuştur. Uluslararası ticaret arttığında, ekonomiler daha ba ğımlı hale gelmiştir. Uluslararası ticaret işgücü piyasalar ının kar şılıklı bağımlı hale gelmesinde en önemli ve belirgin faktördür. Çünkü, bir bölgede şi gücünün üretimi, diğer ülkelerin tüketimine bağlıdır. Şüphesiz, bir ulusal ürün daha fazla ticarete konu olursa, ulusal i şgücü piyasas ı gittikçe dünya ekonomisindeki di ğer bölgelerin tüketim tarzlar ına bağlı hale gelebilir. Dolayısıyla bugün ulusal i şgücü, yabanc ı işgücüyle yurtiçi işgücü piyasasında rekabet etmektedir. Uluslararası işgücü mobilitesinin bir di ğer yönü kadın işçilerdir. Özellikle Latin Amerika ülkelerinde kad ın i şgücünün uluslararas ı mobilitesi artmaktadır. Bu artışın nedeni sadece kadın işgücünün ‘daha uysal’ ve daha az sendikala şmasından kaynaklanmaz. Art ış aynı zamanda cinsiyete dayal ı iş bölümüyle yalından ilgilidir. Hizmet sektöründe ‘kadınlara ait’ işlerden olan temizlikçilik, ev hizmetleri, çocuk bak ıcılığı gibi işlerin göçmen kadın işçiler taraf ından yapılmasına yönelik artan istek bu art ışı diğer yandan etkiler 37. Benzer gelişmeler Asya ülkeleri içinde geçerlidir. Finansal dışa açılma, yani sermaye hareketinin serbestle ştirilmesi de üretimin küreselleşmesini kolaylaştırmaktadır. GATT’ın Uruguay müzakerelerinde geli şmiş ülkeler finans sektöründe, özellikle bankac ılıkta bütün ülkelere serbestleştirme politikalar ını telkin etmektedir. Doğrudan yabancı yatır ımlar ın sektörel dağılımlar ı zaman içinde de ğişim göstermiştir. 1950’lerde birincil metalarda ve tabii kaynak-yo ğun sektörlerde yo ğunlaşan doğrudan yabancı yatır ımlar, son yıllarda hizmet ve teknoloji yoğun imalata yönelmiştir. Hizmet sektörünün GSMH’daki pay ı özellikle gelişmiş ülkelerde büyümektedir. Bu da iletişim ve enformasyon teknolojisindeki h ızlı gelişmenin bu sektörün sundu ğu hizmetlere talebi arttırmasının bir neticesidir. Do ğrudan yabancı yatır ımlar ın hizmetlerde yoğunlaşmasının bir sebebi, hizmetlerin çoğunun ihraç edilememesidir. Avrupa Toplulu ğu ülkelere hizmetlerde en çok do ğrudan yabancı yatır ım yapılan bölge durumundad ır. 37
Munck, a.g.e., s.316
30
Doğrudan Yabanc ı Yatır ımlar ın oldukça büyük bir k ısmını gelişmiş ülkelerin
şirketleri yapmaktadır. ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve Japonya’n ın 1985-1989 y ıllar ı arasında toplam kaynak ülkeler içindeki pay ı %80 civar ındadır 38. Doğrudan yabancı yatır ımlar ın coğrafi dağılımında iki eğilim dikkati çekmektedir. Birincisi ABD, AT ve Japon şirketlerinin kendi aralar ında yaptıklar ı doğrudan yabanc ı yatır ımlar ın artmasıdır. İkincisi ise bu ülkelerin şirketlerinin gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı yatır ımlara hız vermeleridir. Bunun sebebi ise yabanc ı pazarlarda ihtisaslaşmanın sağladığı etkinlikten yararlanmak ve gümrük ve gümrük d ışı yöntemlerle uygulanan korumac ılığı aşmaktır. 1980’lere kadar ABD en çok do ğrudan yabanc ı yatır ım yapan ve yapılan ülke idi. 1980’lerden sonra ise, AT ve Japonya sahneye ç ıktı. AT’nin tek ülke olma yolunda h ızlı adımlar atması Japonya’da ise yenin de ğerlenme eğilimi ve korumacılık tehditlerine maruz kalması onlar ı doğrudan yabancı yatır ım yapmaya sevk etti. ABD, AT ve Japonya dünya ticaretinin yar ısını yapmakta olmalar ına kar şılık bu ülkelerin şirketleri doğrudan yabanc ı yatır ımda hem mevcut stokun hem de ak ımlar ın %80’ine kaynakl ık etmektedir. ABD, Orta ve Güney Amerika’daki birçok ülkeye yap ılan doğrudan yabanc ı yatır ımlar konusunda temel kaynak ülkedir. İstisna olanak Peru ve Brezilya’da ABD’nin yerini AT almıştır. NAFTA anlaşmasının olgunlaşmasıyla ABD’nin Meksika’daki do ğrudan yabancı yatır ımlar ını arttırması beslenmektedir. Hong Kong, Tayland, Tayvan, Singapur ve Güney Kore’de Japon men şeli doğrudan yabancı yatır ım hakimiyeti söz konusudur.
1.9.2 Artan İşsizlik İşsizlik Günümüzde işsizlik sorunu önemli bir politik sorun olma özelli ğini sürdürmektedir. Gelecek yüzyılda çözümlenmesi gerekecek en büyük sorunun dünya çap ında işsizlik olduğu kabul edilmektedir.
38
DPT. a.g.e. 1995. s. 91
31
İşsizliğin temel nedenleri olarak: a) Çalışma gücü ve arzusu olmas ına rağmen bireylerin çalışabilecek bir iş bulamamas ı; b) Mesleki beceri ve yeteneğe uygun bir iş bulamaması; c) İstihdamın yapısının değişmesi sonucunda beyaz yakal ılar ın çoğalması, hizmet sektörüne geçi ş, kalifiye işçiliğin çoğalması gibi nedenler dolayısıyla işgücü talebinin sınırlanması; d) Açık işlere uygun işgücü bulunamamas ı; e) İşgücü arzının, işgücü talebinden fazla olmas ı; sıralanabilir. 1973 yılından bu yana birçok sanayile şmiş ülkede işsizlik oranlar ı yükselmiştir. Batı Avrupa ülkelerinde son 22 y ılda işsizlik oranı %10’lar ı aşmıştır. AB ülkelerindeki i şsizliğin bir özelliği de ABD ve Japonya’n ın tersine bir durum olan uzun süreli i şsizliğin bulunmas ıdır. Batı Avrupa’daki yüksek i şsizlik oranı kalk ınma hızının önceki yıllara göre düşük düzeyde seyretmesinden kaynaklan ıyor. Bu özellik, işsizliği önleme yöntemlerinde farklılıklar doğurmaktadır 39. Hizmet akdinin feshindeki tazminatlar, ihbar süreleri, i şsizlik sigortası yardım tutar ı ve sürelerindeki farklılıklar, işsizlik süresini etkilemektedir. Dünyan ın gelişmiş bölgelerinde ve özellikle sanayile şmiş AB ülkelerinde işsizliğin 1970’li yıllardan bu yana art ış göstermesi, 1973 sonbahar ında ortaya çıkan petrol krizi, hammadde sorunlar ı, demografik nedenler, teknolojik geli şmelerin üretime uygulanması çok uluslu şirketler ve küreselleşme olgusunun meydana getirdi ği ekonomik faktörler ile açıklanmaya çalışılmıştır. Ayr ıca son 23 yıl içinde dünyanın birçok ülkesinde ekonomik durgunluk ya şarken, enflasyon ve dü şük büyüme hızı, istihdamı olumsuz yönde etkilemi ştir. Dünyanın birçok bölgesinde istihdam ko şullar ının bozulması ile birlikte, dünya ekonomisindeki göreli düşük büyüme ve ülkeler aras ındaki büyüme oranlar ındaki büyük farklılık, sürmekte olan küreselle şme süreci hakk ında istihdam açısından bazı endişeler doğurmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, geli şmiş olan ülkelerden yap ılan ithalatın da artması gelişmekte olan ülkelere i ş kayı plar plar ının artmasına neden olmaktad ır. Gelişmiş sanayi ülkelerinden, gelişmekte olan ülkelere yap ılan ticaret ve sanayi yat ır ımlar ının gelişmiş 39
Hanami. T, ‘Globalization, Employment and Social Clauses’ 1st Wor ld Law Conference; Brussels;
32
sanayi ülkelerdeki i şsizliğin artmasına ve kalifiye olmayan i şçilerin ücretlerinin düşmesine neden olduğu ileri sürülebilir. Batının endüstri toplumlar ında günümüzde en fazla dikkati çeken sorun, ekonomilerin işsizlikte kaydettiği başar ısızlıktır. Bu başar ısızlığın devam edece ği yönünde yaygın bir kanaat vard ır. Ayr ıca 1973 yılından itibaren OECD ülkelerinde ki şi başına yurt içi hasıla artış hızının düşmesi, yaşanan ikinci petrol krizi, 1980’lerden sonra baz ı ülkelerdeki negatif büyüme, i şsizlik oranının artmasının dış etkileri olarak ortaya çıkmıştır. Bu dış etkenlerin dışında aşağıdaki gelişmeler de istihdamı olumsuz yönde etkilemi ştir: a) İşgücü maliyeti, ücretlerden alınan vergiler, sosyal güvenlik yard ımlar ının işgücü verimliliğinden daha h ızlı artmakta olması; b) İşgücü verimliliğinin daha hızlı arttığı hizmetler sektörlerinde istihdam genişlerken, imalat sanayinde emek talebi azalm ış ve çalışanlar ın sayısı gittikçe azalmakta olması; c) Kamu yönetimi ve sosyal güvenlik harcamalar ının, azalmakta olan milli gelirin önemli bir bölümünü kapsamas ı; d) Devletçe yürütülen enflasyonla mücadelede ekonomiyle ilgili daralt ıcı politikalar uygulanması; e) Küreselleşmenin gündeme getirdi ği i şletme ve işletmeler arası ilişkileri etkileyen büyük organizasyon de ğişiklikleri. Küreselleşmenin belirgin vasıflar ından biri, orta yönetim kademelerinin azalmas ı, daha geniş iş tarifleri, ‘otoritede ademi merkeziyet’ veya yetki da ğılımı, teşvike dayalı ve
şirketlere has ücret sistemlerinde somutla şan yeni bir yaklaşımın yaygınlaştır ılmasıdır. İş organizasyonu de ğişikliğinin başlıca özelliği ise, çekirdek işçiler için daha yüksek ücret ve menfaatler, kesin bir şekilde bir çekirdek ve çevresel i şgücü ayr ımı, yaşlanmış, az vasıflı ve yi ile somutlaşan kapalı bir şirket içi işgücü piyasası modelinin su yüzüne ç ıkmasıdır 40. Küreselleşmenin sonucu olan bu tür i ş organizasyonu, atipik çal ışma biçimlerine, alt işverenliğe, esnek çal ışmaya ve ücretlerde esnekli ğin uygulanmasına yol açmıştır. Küreselleşmenin sonucu olarak, artan rekabetin tüm dünya için giderek artan istihdam olanağı yaratı p p yaratmayacağı konusunda, ekonomistler farkl ı görüşler savunmaktadır. 1996;p.189
33
İşsizlikten en çok etkilenen kesimin gençler, kad ınlar, yaşlılar, yabancılar, göçmenler, mesleki bilgisi ve becerisi yetersiz olan i şçiler ve özürlülerdir. Eskiden i şsizliğin nedeni kişinin tembelliği, yetersizliği kabul edilirken, günümüzde i şsizliğin sorunu toplumun çözülmesi gereken bir sorunu olarak kabul edilmektedir. İşsizliğin nedenleri ise, daha çok uygulanan ekonomik ve sosyal politikalarda aranmal ıdır. Sonuç olarak, küreselle şmenin sonucu olan artan rekabetin istihdam olana ğı azaltılacağı konusuna pek olumlu bak ılmamaktadır. İşsizlik sorunu günümüzde geli şmiş veya gelişmekte olan birçok ülkeyi tehdit eden bir sorun niteli ğini korumaktadır.
1.9.3. Enformal Sektörün Geliş Gelişmesi ve Enformal İstihdam Kayıt dışı istihdamın (enformal sektör) genelde kabul edilmi ş bir tarifi bulunmamaktad ır. Kayıt dışı sektörün yapısal özelliklerinin ne oldu ğu, ne işlediği ve bu sektörü belirleme konusunda bir kavram karga şası yaşanmaktadır. Kavram konusunda çok değişik terimler kullanılmaktadır. Enformal ekonomi yan ında “yeraltı ekonomisi” (Underground Economy), “yasad ışı ekonomi” (İllegal Economy), düzensiz ekonomi (Irregular Economy) gibi kavramlar kullan ılmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), kayıt d ışı istihdam sektörünü, geli şen ülkelerde iş olanaklar ının yaratılmasını sağlayan bir istihdam olarak görmüştür. Günümüzde k ırsal kesimde yaşayan nüfus her y ıl kentlere göçler yoluyla akmaktadır.
Ancak
kentlerdeki
formel
sektörlerde
istihdam
olanaklar ı
sınırlı
bulunmaktad ır. Kentlerdeki, istihdam olanaklar ı özel teşebbüs işyerlerinde, varsa kamu işletmelerinden oluşmaktadır. Kamu işletmelerinin gittikçe özelleştirilmeye tabi tutulması da bu işletmelerdeki istihdam olanaklar ını azaltmaktad ır. Özel sektör işyerlerinde ise konjonktürel dalgalanmalar ının ortaya çıkardığı ekonomik krizler ve teknolojik geli şmelerin sonucu, istihdam yap ısındaki değişmeler işgücü taleplerini azaltm ış, kente göç eden i şgücü de i şsizlik sorunuyla kar şı kar şıya kalmıştır. Gelişen ülkelerde işsizler bu nedenle enformal istihdama kaymaktad ır. Gelişen
40
a.g.e., s.193
34
ülkelerde istihdam sorunlar ının en önemlisini enformal istihdam oluşturmaktadır. Ayr ıca günümüzde modern sanayi ve hizmet sektörlerinin istihdam sa ğlamadaki yetersizliği de enformal sektörün ekonomi içinde sürekli olmas ına ve yayılmasına neden olmu ştur. K ırsal kesimden kente göç eden bu fazla i şgücü, kendi çal ışabileceği işi kendi yaratmak durumunda kalmıştır. Bu da modern sektör d ışında kalan i şgücüne istihdam olanağı sağlamıştır. Modern sektörde i şe girmekteki zorluklara kar şılık, enformal sektördeki işe girme kolaylıklar ı bu sektörün istihdamının özelliğini yansıtmaktadır. Uzun yıllar enformal sektörü geçici bir olay olarak de ğerlendirilmiş ve bu sektöre fazla bir ilgi gösterilmemiştir. Ancak zaman içinde modern i şletmelerde enformal sektör işçisine iş bulma olanağı oluşmayınca, bu kavram toplumsal önem kazanm ıştır. 1970’lerde ABD’nin baz ı bölgelerinde toplam i şgücündeki enformal istihdamın %17’den %19’a yükseldi ği tespit edilmiştir. (ILO) Bu gelişme diğer sanayileşmiş ülkelerde görülmektedir. 1980’li yıllardan sonra ba şlayan ekonomik kriz ve küreselle şmenin getirdiği uluslararası rekabet gelişen ülkelerde enformal sektörün daha da büyümesine yol açm ıştır. Gelişen ülkelerde i ş güvencesinin olmamas ı, reel ücretlerin düşürülmesi ve istihdamın daralması bu sektörün yayılmasını daha da hızlandırmıştır. Ayr ıca bu ülkelerdeki i şsizlik sigortası ve diğer gelir sağlayıcı süreçlerin olmaması nedeniyle de işçiler için enformal sektör istihdamın bir alternatifi olarak ortaya ç ıkmıştır. Latin Amerika ülkelerinde 1980–1987 aras ında enformal sektör istihdam ı %56’ya yükselmiş aynı dönemde toplam tar ım dışı istihdam ancak %30 artmıştır. Afrika’nın Sahara bölgesinde enformal sektörün y ılda %6–7 oranında artığı görülmektedir. Dünya Bankası taraf ından hazırlanan bir raporda, dünyada 2 milyar insan ın düşük gelirli ekonomilerde yaşadığı ve ayr ıca, dünya nüfusunun yakla şık üçte birinin işsiz ve %15’lik bir bölümünün formel sektördeki i şletmelerin maliyetlerinin düşürülmesi bask ısı, esnek çalışma ve üretim metotlar ının uygulanması ile bazı üretim bölümlerinin alt işverenlere(taşeron) verilmesinin daha az say ıda işin yaratılmasına yol açtığı bilinmektedir. Bazı üretim bölümlerinin alt işverene verilmesi, alt işverenlerin önemli önemli bir k ısmının enformal sektörü oluşturması yol açmıştır. Ancak bu geli şmeler, formel sektörde çal ışan işçilerin iş güvencesinden yoksun kalmas ına, büyük ölçüde i şçi-işveren ilişkilerinin
35
kuralsızlaştır ılmasına (deregülasyon) ve i şçilerin geçici hale getirilmesini do ğurmuştur.
1.9.4. Esnek Çalışma Geçmiş yüzyıllardan bu yana çal ışma süreleri üzerindeki tartışmalar endüstri ilişkilerinde daima güncelli ğini korumuştur. Roma İmparatorluğu devrinde, o dönemin toprak rejiminde serflerin toprak köleleri için günlük çal ışma süresini şöyle bir formüle bağlamış olduğunu görürüz: “Köleler çal ışırlar ve uyurlar”. Orta ça ğlarda Osmanlı
İmparatorluğu’nda Lonca-Gedik düzeninde günlük çal ışma süresi genellikle ve baz ı istisnalar dışında “çalışma seher vakti başlar ve ak şam ezanına kadar devam eder” şeklinde idi. Avrupa’da ise, emek esnekli ği kavramı ilk olarak 1973 yıllındaki petrol fiyatlar ının ani artışlarla patlak veren ekonomik krizin bir sonucu olarak 1970’li y ıllar ın ortalar ında gündeme gelmiştir. Bu çalışma formülleri, çalışma sürelerinin ne kadar uzun oldu ğunu göstermektedir. Günümüzde uygulanan çal ışma süreleri, büyük ölçüde mücadeleler ve tartışmalar ın sonucunda elde edilmi ştir. Esnek iş süreleri zamanımızın bir buluşu değildir. Esnek çal ışmanın en eski ve yaygın biçimde uygulanan şekli olan vardiya çal ışma yüzyıldan fazla bir süredir bilinmektedir. İş sürelerinin esnekle ştirilmesi konusu son 8–10 y ılda giderek artan bir oranda önem kazanm ıştır.
İşçinin kişisel çalışma süresi her ne kadar i şyeri süresi içinde ise de, bunlar birbiriyle aynı değildir. Esnek çalışma, işçilerin değişik çalışma süresinin eşit olmasını ifade etmektedir. İş sürelerinin k ısaltılması da, çalışma sürelerinin esnekle ştirilmesi demek değildir. Örneğin, çalışma sürelerinin veya genel tatil günlerinin art ır ılması iş süresinin esnek olmayan bir şekilde k ısaltılması olayıdır. İşyeri çalışma süresi ile kişisel çalışma süresinin ayr ılması devamlı veya en az ından uzun bir süre için geçerli olmal ıdır.
İşyerinin olağanüstü durumlar ında alınan geçici önlemler, örne ğin, fazla çalışmaksızın
geçici
olarak
yard ımcı
elemanlar ın
çalıştır ılması
iş
sürelerinin
esnekleştirilmesi demek değildir. Ayr ıca genellikle periyodik veya geçici olarak artan i ş yükünün ek iş gücü ile üretilen sezon ve kampanya i şleri, bir süre için aç ık olan mevsimlik oteller, hasat döneminde ek i şgücü çalıştıran tar ım işletmelerindeki çalışmalar, iş
36
sürelerinin esnekleştirilmesi demek değildir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve günümüzde meydana gelen modern teknolojik gelişmeler, işgücünün şeklini ve yapısını değiştirmiştir. 1970’lere kadar yayg ın olan kitlesel üretim ile iş bölümünü ve tam günlü standart istihdam şeklini benimseyen “Fordist Üretim Yapısı” geçerliliğini kaybetmeye ba şarmıştır. Günümüzde teknolojilerin süratli olarak geli şmesi, arz-talep değişiklikleri ve konjonktürel dalgalanmalar ve yeni çal ışma yöntemleri, çalışma saatlerini bu üretim sürecine uydurması zorunluluğunu ortaya koymuştur. Esnek çal ışmanın yaygınlaşmasının önemli bir nedeni de, ekonomideki durgunluk ve işsizliktir. Genel olarak dünyada ekonomik büyüme h ızlar ı zayıflamakta ve işsizlik artmaktadır. Bu nedenle hükümetler, esnekli ği istihdamı arttıran ve işsizliği azaltan bir tedbir olarak görmekte ve teşvik etmektedir. Ayr ıca iş kolunda ve sektörel yap ıda meydana gelen de ğişikliklerin de bu yönde etkisi vardır. Endüstri ötesi topluma geçerken, sanayi sektöründeki i ş gücü azalmakta ve hizmet sektöründe i şgücü artmaktadır. İşte bu hizmet sektöründeki art ış, çalışma sürelerinin arttır ılmasına ve farklılaşmasına en uygun ve yayg ın bir çalışma şeklini gündeme getirmektedir. Bu sektörde esnekle şme modelleri, diğer sektörde de baz ı uygulamalara vesile olmuştur. Ayr ıca gerek ulusal gerekse de uluslar aras ı düzeyde rekabet
şartlar ının artması da, esnekliğe zorlayan sebepler aras ındadır. Esnek iş sürelerinin uygulanmasının en önemli ve en s ık kar şılaşılan nedeni, toplu iş sözleşmeleri ile iş süreleri k ısaltılmasına rağmen işletme çalışma sürelerinin aynı kalması veya arttır ılması isteğidir. Bu şekilde özellikle büyük harcamalarla konulan üretim kapasitelerinden tam olarak yararlan ılması veya daha da iyile ştirilmesi amaçlanmaktadır. Yeni teknolojilerin pahal ı olması nedeni ile işin gereği olarak üretime ara verilmesi olanaksız işletmelerde üretimin sürekli olması için de esnek çal ışma gerekli olabilmektedir.
37
İK İNCİ NCİ BÖLÜM KADINLARIN ÇALIŞ ÇALIŞMA HAYATI 2.1. Kadının Çalışma Yaş Yaşamı: Tarihsel Geliş Gelişimi Çalışma hayatında özel olarak ele al ınması gereken bir sosyal grup, kad ın işgücüdür. Çalışma yaşamında kadın incelemeye al ındığında, konu, süreç içinde, toplumsal ilişkiler ve kadının toplumdaki konumu üzerine de ğerlendirmelere kaymaktadır.41 Kadınlar ın
işgücü piyasasında yer almaya ba şlamalar ı değişik kuramlar ı da ortaya
çıkarmıştır. Bazılar ı olaylar ı tamamen cinsiyet ayr ımcılığı boyutuna indirgerken, baz ılar ı da, dünya görü şlerinin kadına biçtiği role göre konuya yakla şmaktadırlar. Neo-klasik emek piyasası kuramına göre kadını üretimdeki rolü, toplam emek arzı ve bu emeğe olan talebe bağlıdır. Kadın işgücü beceri düzeyi ile elde etti ği marjinal verimliliğine bağlı olarak istihdam edilmekte ve ücretini almaktad ır. Eğer kadınlar göreli olarak düşük ücret elde ediyorlarsa bunun nedeni becerilerinin nitelikleridir 42 Marksist kuram ise, neo-klasik emek kuram ına kar şı çıkmakta, emeğin sadece bir meta olmadığını, girişimci taraf ından talep edildiğinde meta haline geldi ğini ileri sürmektedir. Toplumsal sınıflar ın ve bunlar ın üretim faktörleriyle olan ilişkilerini öne çıkaran Marksist görüş, emek piyasas ını üretim alanı, evi de tüketim ve yeniden üretim alanı olarak tanımlayarak, kadınlar ın evde yapt ıklar ı işleri üretim çerçevesinde soyutlamaktad ır.43 Emek piyasasının tekdüze bir yap ıya sahip olmadığını öne süren ayr ımlaşmış emek piyasas ı kuramı, işgücü piyasasının farklı tabakalardan oluştuğu görüşünü esas alarak, çalışma koşullar ının ve davran ış kurallar ının farklı olduğu alt piyasa ve farkl ı süreçlerin olduğu yapılardan söz etmektedir. Birincil i ş gücü piyasasında eğitimli, nitelikli işgücü uygun koşullarda istihdam olanağı bulurken, ikincil piyasada ise bu piyasada i ş bulamayan 41
Kadının Statüsü ve Sorunlar ı Genel Müd., Bankacılık Sektöründe Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık , KSSGM Yayın Ankara, Ocak 2000, s.7 42 KSSGM, Yeni Üretim Süreçleri ve Kadın Emeğ Emeği, KSSGM Yayını, Ankara, 1999, s.28-29 43 a.g.e.s., 28
38
işçiler güvencesiz ko şullarda, daha dü şük ücretle iş bularak istihdama kat ılabilmektedirler. Genellikle kayıt dışı istihdam oluşturan bu yapıda, büyük oranda kad ın işgücü istihdam edilmektedir. Kadın işgücü, erkek i şgücüne k ıyasla eğitim yetersizliği ve kar şılaştığı çeşitli engeller nedeniyle ikinci piyasadaki ucuz ve güvencesiz i şgücü arzını oluşturmaktadır. Çalışma yaşamında kadın sorununa farkl ı bir bak ış sergileyen ve kad ınlar ın kendi içlerinden doğan feminizm ak ımının da kadın istihdamına ilişkin farklı görüşleri bulunmaktad ır. Kendi içerisinde de farkl ılıklar bulunan hareketin konuyla ilgili yaklaşımlar ı yıllar içerisinde değişik boyutlar kazanmıştır. Cinsiyet ayr ımcılığına kadın-erkek arasında siyasal, toplumsal ve ekonomik e şitliği savunan feminizm hareketi, Frans ız Devriminden sonra kad ın özgürlüğünün, kadınlar ın seçme ve seçilme ile mülkiyet hakk ının savunulması biçiminde kendini göstermiştir. Bu dönemden 1960’l ı yıllara kadar daha çok iyi e ğitimli kadınlar arasında taraftar bulduysa da, 1968 sonras ı geniş bir tabana yayılmıştır. Bu ak ımın oluşmasında kadının toplum içinde var olan ‘ikinci kişi’ olma yargısını yıkma arzusu vardı.44 Kadınlar ın sürekli erkeklerle birlikte ifade edilmesinin bir norm haline geldi ğini vurgulayan feministler, erkekler taraf ından toplumda kad ının biyolojik rolünün çocuk doğurması, sosyal rolünün ise çocuk yeti ştirmesi olarak algılanmasına kar şı çıkmaktadırlar.45 Kadın işgücü piyasasında ayr ı bir cinsiyet olarak ele al ınması gerektiği konusunda çok sayıda epistemolojik yakla şım bulunmaktadır. Feminist ak ımlarda cinsiyet temelli ayr ımcılıkta kendi içinde farkl ılıklar göstermektedir. Ak ılcılığa dayalı feminist kavramlaştırmalar, cinsiyet ayr ımından kaynaklanan e şitsizliği vurgularken, bu e şitsizliğin ortadan kaldır ılması gerektiğini savunmaktadır. Köktenci feminizm ise, cinsiyet farkl ılığını kabul etmekte, ancak bu farkl ılığın giderilmesini değil, yüceltilmesi gereken bir değer olduğunu benimsemektedir. Bunun yan ında son yıllarda ortaya çıkan post modern feminist yaklaşım ise, farklı kadın kimliklerinin nasıl ortaya çıktığını sorgulamaktad ır.46
44 45 46
Ayşe Sevim, ‘Medeni Kanun Kabulüne Dek Türkiye’de Feminizmin Nabzı Atıyor muydu?’ (Çevirimiçi) http:/www.netpano.com/feminizm.htm, 27.11.2002 Adam Kuper, Jessica Kuper, The Social Encyclopedia, Routledge, London, 1996, s.916 KSSGM, a.g.e. Yeni Üretim Süreçleri ve Kad ın Emeği, s.280
39
2.1.1. Sanayi Devrimi Öncesi Dönemde Kadın İstihdamı İlkel toplumlarda insanlar ba şlangıçta yerleşik olmayan göçebe bir ya şam içinde avcılık ve toplayıcılık yaparak ya şamalar ını sürdürürken, bu süreçte kad ınlar önemli roller üstlenmişlerdir. Etnografik kalıntılara bakan toplumbilimciler, bu dönemde erkeklerin avcılık yaparken, kad ınlar ın bazı tohum bitkilerinin yetiştirilmesi ve çanak-çömlek yap ımı gibi işlerle ilgilendiklerini saptamışlardır.47
İlkel dönemde s ınıfsız ve sömürünün olmad ığı bir toplum yapısı vardır. Kadınerkek arasında iş bölümü de bu dönemde ortaya çıktı.48İçinde bulunulan ko şullar kendiliğinden oluşan doğal iş bölümünde üretimde etkin olan kadın, evin yönetimini de üstlenmiştir. Üretimde zamanla meydana gelen de ğişmeyle üretim faaliyetlerinden faaliyetlerinden ilk olarak kadınlar ve yaşlılar çekildi. Kadın giderek ev i şleri ve çocuk bak ımıyla ve basit işlerle uğraşmaya başladı. Kadın emeği böylece süreç içerisinde ikinci plana düştü.49Tar ımda sabanın icadı ve tekerleğin tar ım alanındaki faaliyetlerinde de kullanılmaya başlanması geçmişte ortak yapılan tar ım faaliyetlerini ‘erkek işi’ haline getirmiş, çömlek yapımında da tekerle ğin kullanılması ile bu alan da erkeklere geçmi ştir. Böylece insanlık tarihinde ilk kez bu zamanda, kad ın erkek aras ındaki denge, erkek lehine değişmiştir.50 Yerleşik düzene geçi şten X. yüzyıla kadar süren dönem ‘aile ekonomisi ve kölelik düzeni’ olarak nitelendirilmektedir. Bu dönemin özelli ği işgücünün aile bireyleri ve köleler taraf ında kar şılanması ve her iki durumda da bir ücretin söz konusu olmas ıdır. X-XV. yüzyıllar arasındaki dönemde ‘Feodal Düzen’ egemendi. İşlediği toprak ve üretim araçlar ı üzerinde mülkiyet değil kullanma hakk ı olan serfler, aile üyeleriyle beraber çal ışmak zorunda olduğundan kadınlarda doğrudan çalışma faaliyetine dahil olmaktaydılar.51 47 48 49 50 51
TİSK, Çağ Çağdaş daş Sanayi Merkezinde Kadın İşgücünün İşgücünün Konumu: Bursa Örneğ Örneği, TİSK Yayını, Ankara, 2002, s.17 Hülya Karataş, İktisadi Hayatta Kadın ve Sorunları, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1989, s.27 Serap Döner, Kadını Aile ve Çalışma Yaş Yaşamındaki Konumu ve İçinde bulunduğ bulunduğu Görev İkilemi, İ.Ü. Sosyal Bilimle Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1999, ss.4-5 Bengü Usal, Kadın İstihdamı Üzerine AB-Türkiye Kar Karşşılaş laştırılması, İ.Ü, Sosyal Bilimle Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1996, s.8 Ömer Zühtü Altan, Kadın İşçiler İşçiler ve Türkiye’de Kadın İşçilerin İşçilerin 1475 Sayılı İş Kanunu İle Korunması, Eskişehir, 1980, ss.14-16
40
17. yüzyılda madencilik bölgelerinde k ız ve erkek çocuklar babalar ı ya da anneleri ile maden ocaklar ını ağzına, bazen de yer alt ında çalışmaya gidiyorlardı. Kadınlar evlenmeden önce de sonra da çal ışmak zorundaydı. Ev içi işlerde, atölye ve madenlerde, balıkhanelerde, khanelerde, tarlada, çiftlik atölyelerinde her türlü i şte çalışmaktaydılar. Aldıklar ı ücrette erkeklerden çok dü şüktü zaten ortaça ğdan itibaren çalışma saatlerinin uzunluğu da gün doğumundan gün bat ımına kadar devam ediyordu. Londra’da sabah alt ıda başlayan çalışma saati, ak şam sekizde sona ermekteydi ve ara dinlenmesi gibi bir uygulamada yoktu. Bu dönemde kadınlar ın neden bu güç çal ışma koşullar ında razı oluklar ını, çalışan bir genç k ızın şu ifadesi daha iyi açıklamaktad ır;’ ücret yüksek de ğil, fakat çorba tenceresinin kaynamasına yardım ediyor’.52
2.1.2. Sanayi Devrimi Sonrası Dönemde Kadın İstihdamı Sanayi Devrimi ile birlikte kad ınlar işçileşmişlerdir. Bu süreçte ekonomik ve toplumsal pek çok sorun ortaya ç ıkmış ve yeni düzene kar şı başkaldırma ve mücadelelerde başlamıştır. Bu gerilimli ve çatışmalar ın yaşandığı iş yaşamında, kadınlar ve çocuklar, yetişkin erkek işçilere oranla daha uysal ve güçsüz görülerek tercih edilmeye ba şlanmıştır. Bu olay kadınlar ın işçileşmesinin ilk nedenidir. Diğer bir neden; teknik geli şmelerin, üretim sürecini kolaylaştıran makinelerin, oluşan iş bölümü ve uzmanlaşmanın kadın ve çocuk emeğinden yararlanmayı kolaylaştırmasıdır. Üçüncü bir neden de, özellikle
İngiltere’de kadınlar ın Sanayi Devrimi öncesinde çal ışma yaşamı içerisinde önemli ölçüde yer almalar ıdır. Sanayi Devrimi, önce ücret kar şılığında bir iş ilişkisine dayalı olarak bağımlı çalışan ve adına ‘işçi’ denen kesimin olu şmasını ve yaygınlaşmasını sağlamış, daha sonra da yukar ıdaki gerekçelerden de kaynaklanan nedenlerle kad ınlar ı ve çocuklar ı çalışma yaşamı içerisine çekmiş ve ilk kez “kad ın ve çocuk i şçi” kavramlar ının doğmasına yol açmıştır. Kadınlar, tarihin ilk dönemlerinden beri ekonomik hayat ın faal birer öğesidir. Kadınlar ın çalışma yaşamına ücretli olarak girmesi, 18. yüzy ılın sonlar ında İngiltere’de
52
Herbert Heaton, Avrupa İktisat Tarihi 1, (çeviren: M. Ali K ılıçbay ve Osman Aydoğuş), Teori Yayınlar ı, Ankara, 1985, ss.340-341
41
başlamış; Avrupa’ya ve dünyaya yay ılması, sanayi devriminin yaratt ığı toplumsal değişimle olmuştur. Kadınlar ın ekonomik faaliyetleri, önceleri; sava ş dönemleri haricinde, tar ım kesiminde, çoğunlukla da kendi i şletmeleri ile sınırlı kalmıştır. Sanayileşmiş ülkelerde ise kad ının tar ım dışında istihdamı yüksektir. Çağdaş toplumlarda artan iş bölümü ve uzmanlaşma çalışma yaşamının belirleyici özellikleri olmuştur.2 Çalışma yaşamının bugünkü duruma gelmesi bu şekilde uzun bir süreçten geçmiştir. 1844’te İngiltere’de 13 yaşından küçüklerin fabrikalarda 6,5 saatten fazla çalışmamalar ı ve günün diğer yar ısında okula devam etmeleri kabul edildi. Kad ınlar da haftada en fazla 69 saat çal ıştır ılabileceklerdi. 1850’de 13 ya şında küçüklerle, kad ınlar ın yeraltında çalışmalar ı yasakland ı ve bu uygulamalar ı denetlemek için müfetti şler görevlendirildi. 1860’dan itibaren de çal ışma düzenlemeleri her tür işyerini kapsayacak
şekilde genişletildi.53 19. asırda hemen hemen bütün bat ı ekonomilerinde sanayile şme süreci tekstil sanayi ile başladığından, kadın işçiler ücretli endüstri işçilerinin önemli bir bölümünü oluşturmuştur. 20. asr ın yar ılar ına kadar erkek ücretli i şçiler artarken, kad ın katılım oranlar ı nispeten durgun kalm ıştır. İkinci dünya sava şından sonra ise, hizmet ve kamu sektörlerinin büyümesi, kad ın işgücü oranını yükseltmi ştir. Son yıllarda, bu art ış daha da hızlanmıştır. Elektronik gibi yeni endüstriler, yeni i ş ve üretim organizasyonu metotlar ı ve üretim süreçleri, tüm bu gelişmelere önemli katk ıda bulunmuştur.54 Kapitalist ülkelerde, 2. Dünya savaşı sonrası ortaya çıkan ‘sosyal devlet’ anlay ışı, çalışma yaşamında sosyal güvenlik kurumlar ının gelişmesinde etkili olmuştur. Çalışma yaşamında kadın işgücünü koruyucu bir dizi yasal düzenlemeler bu dönemde ortaya ç ıkmıştır.55 Kadın işçilerin, çalışma yaşamına ilişkin düzenlemelerle ilgili ilk örnek İngiltere’de ortaya çıkmıştır. 1842’de kabul edilen Madenler Kanunu ile 10 ya şından küçük çocuklar ve her yaştaki kadınlar ın yer altı maden işlerinde çalıştır ılmalar ı yasakland ı. Aynı yasak Fransa’da 1874’de uygulanmaya ba şlandı. Yine İngiltere’de 1844 yılında kadın işçilerin günlük iş süreleri yasa ile 12 saat ile s ınırlandı. Fransa’da ise 1892 y ılında 11 saatlik sınır 53 54
55
Heaton, a.g.e., ss.336-341 Nusret Ekin, ve Diğerleri, Türkiye’de Kadın İşgücü İşgücü İstihdamındaki Geliş Gelişmeler Karş Karşısında K ısmi Süreli İstihdam. Hukuki Esaslar ve Sosyo Ekonomik Yönleriyle K ısmi Çalışma, T.C. Baş bakanlık Aile Araştırma Kurumu Eğitim Serisi: 6 Paneller, Konferanslar: 4, Ankara, May ıs 1991, s.20 Petrol-İş, “Kadınlar Sosyal Güvenceden Yoksun.” Petrol-İş Petrol-İş, Sayı:92, Ocak 1994, s.28
42
getirildi. Devlet taraf ından kadınlara yönelik düzenlemeler yap ılırken kadın işçilerde mücadele sürecine girmi şlerdi. 1830’da Amerika’da dokuma fabrikalar ında çalışan kadın işçiler, dünyada ilk kez bir sendika kurmu şlardır. Kadın işçilerin ilk toplu eylemleri ise 19. Yüzyıl sonunda İngiltere’de yapıldı. 1888 yılında Londra’da 700 kad ın kibrit işçisinin katıldığı bir grev yapıldı ve bunu 1889’da dokuma i şçilerinin grevi izledi.56 Sanayi devriminin ba şlangıcından 2. Dünya Sava şı öncesine kadar kad ınlar ın ekonomik yaşama katılımlar ı artmakla beraber, as ıl artış savaş sonrasında olmuştur.
İngiltere’de çalışma yaşamına evli kadınlar ın katılışı bu dönemde ya şanmıştır. Fransa’da da aynı süreç yaşanmıştır. Zamanla savaş ortamı kadınlar için iş olanaklar ı yaratmıştır. Ancak kadınlar ın bu kadar h ızlı bir şekilde istihdama yönelmeleri İngiltere’de tartışmalar ı da beraberinde getirmi şti, bazılar ı bu durumun İngiliz aile karakteristiğinde değişimlere neden olacağını düşünmekteydi. Kadınlar ın çalışma yaşamına getirdiği bu değişiklik savaş yıllar ı boyunca diğer ülkelerde de benzer şekilde devam etmi ştir.57 Fransa’da kadınlar ın istihdamda tar ım, sanayi ve hizmetler sektöründe yer almalar ı 1800’lü yıllardan 1900’lü yıllar ın başına kadar düzenli bir art ış göstermiş, 1900-1940 aras ı dönemde özellikle hizmetler sektöründe önemli art ış olmuş, diğer sektörlerde de art ış devam etmiştir. Aynı dönemlerde erkeklerin hizmetler sektöründe istihdam ındaki artış ise duraklamış, sanayi ve tar ım sektöründeki istihdam ise azalm ıştır.58 Sanayi Devrimi ile birlikte Batı Avrupa ülkelerinde büyüme oran ı artmaya devam etmiş. Ülkeler 1740 yılında %1.4 iken, bu oran 19. Yüzy ılın sonlar ına doğru yılda %8.3’e yükselmiştir. Bu da göstermektedir ki Bat ı Avrupa 18. Yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayarak büyük bir sanayi devrimi ata ğına kalkmış ve bu atak kapitalist iktisadi sistemin yetkinleşmesi ile sonuçlanmıştır. Dünyada hemen her alanda de ğişikliklere yol açan Sanayi Devrimi sonras ında, çalışma yaşamı en çok etkilenen alan olmu ştur. Bu alanda 1870’lerden ba şlayarak yaşanan olumlu gelişmelerden her toplum dolayl ı da olsa etkilenmi ş ve düzenlemeler yapma gere ği duymuştur. Artan istihdam olanaklar ı, yeniden şekillenen sektörel yap ılar, öne çıkan insan haklar ı tartışmalar ı gibi konular, kad ın istihdamını arttır ıcı etki yaratmış ve kadınlara 56 57
Altan, a.g.e, ss.28-32 A.Tilly Louise ve Joan W. Scott, Women, Work and Family, Libraryof Congress Cataloging, USA, 1978, s.214
43
yönelik eşitlikçi ve koruyucu politikalar oluşturulması gündemi sürekli meşgul etmeye başlamıştır. Başlayan bu süreç, günümüze de ğin yaşanan ve yaşanmaya devam eden çağdaş yeniliklerle devam etmektedir.
2. 2.
Küreselleş Küreselleşme, Esnekleş Esnekleşme, Kadın Emeğ Emeği ve İstihdamı
18. yüzyıldan başlayı p p 19. Yüzyılı içine alan sanayi devrimi sadece yeni bulu şlar ve üretimin artmasını sağlamamış aynı zamanda kapitalizmin kurumsalla şmasını da sağlamıştır. Kapitalizmin 20. yüzy ıldaki ilerleyişi çok hızlı olmuş ve dünya ekonomisi, hiçbir yüzyılda görülmemiş bir değişimi yaşamıştır. Bu süreç elbette kesintisiz olmam ış, dünya ekonomisi siyasi ve iktisadi nedenlerden kaynaklanan kesintilerle kar şı kar şıya kalmıştır. Siyasi kesintilerin en büyükleri I. ve II. Dünya Sava şlar ı olmuştur. İktisadi olgular ın neden oldu ğu en önemli kesintiler ise 1929 bunal ımı ve 1973’de petrol fiyatlar ında artış sonrası yaşanan stagflasyonist kriz olmu ştur. Küreselleşmenin işgücü piyasası üzerine etkisi öncelikle üretim sistemindeki dönüşüm ile ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde kar oranlar ının düşmesi ve teknolojik gelişmeleri üretime hızla içerilmesi zorunluluğunun doğması, bunun yan ında ürün farklılaşmasının öne çıkması Fordist üretim sistemini 1973 krizi ile birlikte ç ıkmaza sokmuştur. Özellikle Japonya’da uygulanan esnek üretim biçiminin sa ğladığı başar ı diğer ülkelerde bir dönü şümü adeta zorunlu k ılmıştır. Teknolojik geli şmeler üretimde mavi yakalılar ın gücünü zay ıflatırken beyaz yakal ılar ın önemini arttırmıştır. Bu gelişimi bir alanda ‘İkinci Sanayi Devrimi’ olarak ele almak mümkündür. Üretim sistemindeki bu dönüşüm ‘kitlesel üretim piyasalar ının doyuma ulaştığı, kitlesel üretim teknolojilerinin gelişim potansiyelini tükettiği, çevresel değişikliklere aşır ı duyarlı olan kitlesel üretim teknolojilerinin 1970’lerdeki artan belirsizlik ortam ında maliyetleri düşüremediği, gelir düzeyi yükselen geli şmiş ülkelerde tüketicilerin artık farklılaştır ılmış mallar talep ettiği ve artan uluslararası rekabet ortamında ürün farkl ılaştır ılması ve ürün yeniliklerinin rekabet gücünün temelini oluşturduğu, bu nedenlerle h ızla değişen ve yeni ürünler yoluyla değiştirilmesi gereken piyasa koşullar ında üretim sistemlerinin esnek bir yap ıya sahip 58
a.g.e., s.67
44
olma’ zorunluluğundan kaynaklanmaktayd ı.59 Küreselleşme sürecinde, üretim biçiminde de ğişmeden kaynaklanan i şgücü piyasas ındaki bu değişim işgücüne katılım oranında, kadın işgücü arzında ve ücret düzeyinde ciddi de ğişikliklere neden olmu ştur. Nitekim gelişmiş ülkelerde kadın istihdamındaki artışa esnek üretim biçiminin önemli katk ısı bulunmaktad ır. Özellikle çalışma saatlerindeki esneklik, Bat ı Avrupa ülkelerinde evli ve çocuklu kad ın işgücü katılım oranının artmasını sağlamıştır. Bundan dolay ı küreselleşme sürecinin istihdamda doğurduğu sonuç, belki de sürecin kad ınlar üzerinde etkisinin en kolay görülebilece ği boyuttur. Bundan yola çıkarak, kadınlar ın gerek emek piyasas ındaki konumlar ı, gerekse hane halk ı içindeki veya genel olarak toplumdaki konumlar ı açısından statü de ğişimlerine ilişkin bir değerlendirme yapılabilir. Endüstrileşme hemen her ülkede ve her konuda kad ın emeğinin konumunu etkilemektedir. Kadın işgücünü evi dışına çekmekte, ücretsiz aile i şçiliğinden ücretliler sınıf ına geçmesine yol açmaktad ır.‘Küreselleşme kadın emeğine iki türlü etki yapıyor: Birincisi, kadınlar ın işgücüne katılım oranını düşürüyor, ikincisi, çal ışan kadınlar ın yaptıklar ı işin, nitelik ve ücreti aç ısından gerilemesine neden oluyor.’ 60 Çalışan kadınlar açısından gelişmelere baktığımız zaman, kadının “geleneksel sektörde” ücretsiz aile i şçiliğinden bu sektördeki h ızlı gelişmelere paralel olarak sanayi sektöründe ucuz i şçiliğe, daha sonra da hizmet sektöründe erkeklere nazaran daha dü şük ücret ödenen meslek ve i şkollar ına geçtiğini görüyoruz. Sanayileşme ve gelişme süreciyle bir yandan kentle şen, sosyal alt yap ısı tamamlanan geliri yükselen ve iyi da ğılan ülkelerde, değişen teknoloji ve kad ınlar ın eğitim ve vasıf seviyelerinin yükselmesi ile özellikle iktisadi faaliyetlere katılma imkanı ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde kadınlar ın yoğun olarak hizmet sektöründe çal ıştığı görülmektedir.
59 60
Erol Taymaz, “Esnek Üretime Dayalı Bir Rekabet Stratejisi Geliştirilebilir mi? Türkiye’de Fason Üretim”, Petrol-İş Petrol-İş 95-96 Yıllığı , Ankara, 1997, Petrol-İş Sendikası Yayını, ss.708-709 Dilek Uğuz Ertugrul, , ‘Serbest Piyasanın Serbest Kadınlar ı’ Kadın Dünyası, Ekim 2000,s.9
45
İşe girişte, daha iyi çalışma koşullar ında ve sosyal politikalar ve programlarda, savaş sonrası dönemlerde zorlukla elde edilmi ş kazançlar ın çoğu, daha çok sanayile şmiş ülkelerde tehdit altındadır. Krizlere, bundan i şsizliğe ve yapısal işsizliğe bir tepki olarak, pek çok hükümet, ‘eve dönü ş’ politikalar ını teşvik etmektedir. İşveren yeni ‘esnek’ çal ışma modellerini dayatması ile birlikte çalışma yaşamıyla ilgili düzenlemelere bir tehdit yaratan bu politikalar, kadınlar ın eşitliği konusundaki ilerlemeyi tersine çevirmekte, kad ınlar ı işgücü piyasas ında marjinalleştirmektedir.61 Küresel ekonominin yarattığı faydalar ülkeler arasında eşit olarak dağılmayı p, p, daha derin ekonomik farklılıklara, yoksulluğun kadınlaşmasına, toplumsal cinsiyet e şitsizliğinin artmasına, enformal sektörün büyümesine ve çal ışma koşullar ının bozulmasına neden olmuştur. Bazı ülkelerde kadınlar ın işgücüne katılım oranındaki artış olmuşsa da, daha genel olarak gözlenen durum, ekonomik politikalar ın uygulanmasının kadınlar ın katılımını olumsuz etkilemesidir. Ayr ıca, katılımın arttığı durumlarda da ücretler, i şte yükselme ve çalışma koşullar ı gibi konularda beklenen olumlu de ğişmeler görülmemiştir. Pek çok ülkede kadınlar, düşük ücret ödenen, k ısmi statülü ve güvencesiz i şlerde çalışmaya devam etmekte, özellikle i şgücü piyasas ına giren genç kad ınlar, işlerini en önce kaybedenler olmaktadır. Öte yandan, dış faktörlere bağımlılığının artması ve finansal sorunlar, ülkelerin toplumsal güvenlik ve refah alanlar ındaki koruma ve hizmet alanlar ının daralmasına, bütçelerin k ısılmasına ve bu alanlara ait sorumluluklar ın hane üyeleri ve özellikle kad ınlar taraf ından ikame edilmesine de neden olmu ştur.62 Gelişmekte olan toplumlar, sanayile şme çabası içinde olan ancak, ayn ı zamanda ekonomileri ağırlıkla tar ıma dayalı toplumlard ır. Bu toplumlar, geli şmekte olan ülkelerin sorunlar ı olarak sıralanabilecek, hızlı ve plansız kentleşme, hızlı nüfus artışı, işsizlik, yetersiz eğitim ve sağlık koşullar ı ile kar şı kar şıyadır. Bu ülkelerde kad ın sorunu, ça ğı yakalamak adına gündeme getirilmekte ancak kad ın haklar ı, uygulamada de ğil şekil olarak söz konusu olmakta ’.63 Ekonomi raydan ç ık ınca, hukuki ve toplumsal kazan ımlar ın 61 62 63
Türk-iş Kadın İşçiler Bürosu, Çalışan Kadınlar ICFTU Politika ve Programlar ı, Demircioğlu Matbaacık Bayındır sk. Türk-iş Pasajı Yenişehir/Ankara, s.25 TÜSİAD, Kadın-Erkek Eş Eşitliğ itliğine Doğ Doğru Yürüyüş Yürüyüş:Eğ :Eğitim,Çalışma Yaş Yaşamı ve Siyaset, Aralık 2000,s.127 Oya Çifçi, Kadın Sorunu ve Türkiye’de Kamu Görevlisi Kadınlar, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınlar ı, Ankara 1982, s.73-75.
46
güvencesi ortadan kalkar.’ Tespitinin do ğruluğunu, yaşadığımız süreden çok kad ınlara kanıtlamıştır. Kadınlar ın kazanılmış haklar ının görece fazla oldu ğu toplumsal formasyonlarda bile, emek piyasas ından ilk dışar ı atılan, işsiz bırak ılan, evlere gönderilen kesim kadınlar olmuştur.64 Gelişmekte olan toplumlarda kad ınlar düşük düzeylerde i şgücüne katılırlar. Yer aldıklar ı çalışma alanlar ı daha çok tar ım, ücretsiz aile işçiliği ve küçük ev sanatlar ıdır. Tar ımdaki modernleşme ile tar ımsal faaliyetlerden uzaklaşan ve kentleşme ile göçün sonucunda, henüz yeterince sanayile şmemiş ve istihdam olanaklar ı k ısıtlı kente gelen kadın, bu aşamada marjinal (enformal) olarak adland ır ılan güvencesiz, daha çok ev içi çalışmalar ı kapsayan ve istatistiklerde i şgücü olarak kabul edilmeyen, dü şük ücretli işlerde çalışmaya başlamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde hizmet sektörü de h ızlı bir gelişme içersindedir. Kadınlar bu sektör içinde daha çok büro i şleri ve kadınlara atfedilen işlerde çalışmakta, önemli bir kesimde ev içi i şlerde çalışmaktadırlar. Gelişmekte olan ülke kadınlar ı da erkeklerle eşit çalışma koşullar ı ve olanaklar ına sahip değillerdir.65 Öte yandan kad ınlar ın nüfus ve istihdam ına bak ıldığında işgücü piyasasına katılım oranlar ı, birçok ülkede h ızlı artışlar görülmektedir. ‘1980’ler boyunca ABD’de 17 milyon yeni yaratılan işin 2/3’nün kadınlar taraf ında doldurulması OECD ülkelerinde 1980 yılından sonra ücretli kad ın sayısının yılda %2 oranında artış göstermesi XXI. yüzyılda kadının iş piyasasında önemli rol oynayaca ğının’ göstergesidir.3 Kadınlar ın iş gücüne katılım oranındaki bu artışa kar şın, işgücü piyasalar ında gerek ücret, gerekse de mesleki açıdan kadınlara kar şı ayr ımcılık devam etmektedir. Ayr ımcılığı engellemeye yönelik olarak ülkeler özellikle 1970’lerden beri ‘E şit Fırsatlar Yasalar ı’ adı altında çeşitli yasal düzenlemeler yapmaktad ır. OECD kaynaklar ından edinilen verilere göre kad ınlar ın işgücüne katılım oranlar ı, kadın/erkek kazanç rasyonu, kad ınlar ın nitelikli işlerdeki ve kadınlar ın düşük ücretli işlerdeki oranı gibi kriterler kadının işgücü piyasasındaki statüsünün olumlu yönde geli ştiğini göstermektedir. Örneğin bu düzenlemelerin popüler olmaya başladığı 1970’lerden beri Türkiye ve Japonya d ışındaki bütün OECD ülkelerinde kadın işgücüne katılım oranı hissedilir düzeyde artm ıştır.66 64 65 66
Şule Necef, ‘Kadın Ekonominin Tamponu’, Kadın Dünyası, Ekim 2000, s.13 Çifçi, a.g.e.,s.76-78 Shirley Dex ve Walter Peters, Franco-British Comparisons of Women’s Labor Supply, Oxford
47
ILO’dan alınan bilgiye göre, 1995 y ılı verilerinde işgücüne katılım oranı AB ülkelerinden Fransa’da %59.9, Almanya’da %62, İngiltere’de %65.6, Danimarka’da %77.8, İsveç’te %81.5 düzeyine ula şmıştır. Aynı şekilde OECD kaynaklar ına göre kadın/erkek kazanç rasyonu bütün ülkelerde artm ıştır. Benzer eğilim OECD ve ILO kaynaklar ından kadın üst grup i şlerdeki oranın artmakta ve dü şük ücretli işlerdeki oranın azalmakta olduğu gözlenmektedir. 2000-2001 yıllar ına ait gelişmelerin yer aldığı, Dünya Bankas ınca yayınlanan Dünya Kalk ınma Raporundaki verilerden haz ırlanan Tablo:2.1’de seçilmi ş bazı ülkelerde nüfus, işgücü ve kadın işgücünün 1980-1999 y ıllar ı arasındaki durumu gösterilmektedir. Tablodaki ülkelerden toplam i şgücüne dahil nüfus bak ımından en fazla i şgücüne sahip ülke, 750 milyon ki şi ile Çin’dir (1999). İşgücündeki artışa baktığımızda yirmi yıllık süreçte çok büyük bir art ışla 540 milyondan 750 milyona yükselmi ştir. Çin’de işgücündeki kadın oranı ise aynı dönemde %40’tan %45’e yükselmi ştir. Tablo 2.1’deki ülkelerden en az i şgücüne sahip ülkeler ise 2 milyon ki şi ile İrlanda ve Norveç’tir. Bunlar ı toplam 3 milyon kişi ile Danimarka, Finlandiya ve İsrail izlemektedir. 1980-1999 yıllar ı arasındaki değişime baktığımızda bu ülkelerden Danimarka ve Norveç’in işgücüne dahil nüfusunda yirmi y ıllık süreçte bir art ış olmamıştır. Ancak kadın işgücü oranı Danimarka’da %44’den %46’ya, Norveç’te ise %41’den %46’ya yükselmiştir. Bu da kad ınlar açısından olumlu bir geli şmedir.
Economic Papers, 1992, Sayı:44.s.7
48
Tablo 2.1: Seçilmiş Seçilmiş Bazı Ülkelerde Nüfus, İşgücü İşgücü ve Kadın İşgücü İşgücü Durumu (1980-1999) NÜFUS TOPLAM 15-64 Yaş Yaş İŞGÜCÜ İŞGÜCÜ TOPLAM (Milyon) (Milyon) (milyon) ÜLKE 1980 1999 1980 1999 1980 1999 227,2 272,9 151 179 109 139 ABD 78,3 82 52 56 38 41 Almanya 7,6 8,1 5 6 3 4 Avusturya 14,7 19 10 13 7 10 Avustralya 9,8 10,2 6 7 4 4 Belçika 8,9 8,2 6 6 5 4 Bulgaristan 981,2 1249,7 586 844 540 750 Çin 5,1 5,3 3 4 3 3 Danimarka 4,8 5,2 3 3 2 3 Finlandiya 53,9 59,1 34 39 24 27 Fransa 14,2 15,8 9 11 6 7 Hollanda 56,3 59,1 34 39 24 27 İngiltere 39,1 63 20 38 12 20 İran 3,4 3,7 2 2 1 2 İrlanda 37,4 39,4 23 27 14 17 İspanya Kaynak: World Bank, World Development Report 2000/2001,ss 278-279
KADIN (%) 1980 41 40 41 37 34 45 43 44 47 40 32 40 20 28 28
1999 46 42 40 40 41 48 45 46 48 45 40 45 27 34 37
Tablodaki ülkelerden kad ın işgücü oranının en yüksek oldu ğu ülke %49 ile Rusya’dır. Bu demektir ki, Rusya’da toplam i şgücünde kadınlarla erkekler eşite yak ın oranda yer almaktadır. Bunu sırasıyla Bulgaristan(%48), Finlandiya(%48), İsveç(%48) izlemektedir. Toplam i şgücü içerisinde kad ın işgücü oranının en düşük olduğu ülke ise %15 ile Suudi Arabistan’dır. Ancak bu ülkede 1980’den 1999’a kadar ki yirmi y ılda kadın işgücü oranında %100’e yak ın bir artış gerçekle şmiş, yine de kad ınlar ın işgücündeki payı çok düşük düzeylerde kalm ıştır. Bu ülkeyi s ırayla İran(%27), Pakistan(%28),
İrlanda(%34), İspanya(%37) ve Türkiye (%37) izlemektedir. Kadınlar ın işgücüne katılımı dünya genelinde y ıllar itibariyle artan bir seyir izlemektedir. 1975 y ılında çalışan kadın sayısının toplam işgücüne oranı 1/3 iken 1985’te 1/2’ye yaklaşmıştır. Her yıl ortalama on milyon kadın çalışan nüfusa kat ılmakta ve bu katılım bu şekilde devam ederse yüzy ılın sonuna do ğru yılda on üç milyona ula şacağı tahmin edilmektedir. 1998-1999 y ılında ABD, İsveç, İngiltere, İtalya ve İrlanda’yı kapsayan araştırmada, işgücündeki artış oranının %80-%100 arasında değişen oranlarda
49
kadın çalışanlara ait olduğu sonucuna ula şılmıştır. Dünya genelinde yap ılan araştırmalardan biri de son 33 y ılda çalışan kadın oranının %18 arttığını, erkeklerin oranının ise %5 azald ığını ortaya koymuştur.67 Bu araştırmalar ve ortaya konan tablodan da anla şılacağı gibi kadınlar ın işgücüne katılımı sürekli artmakta ve toplam nüfusta yakla şık eşit dağılım gösteren kadın ve erkek oran ı çalışma yaşamında da eşitliğe doğru yaklaşmaktadır. 1980 yılında dünyada toplam i şgücü iki milyar otuz be ş milyon ve 15-16 yaş toplam nüfusu ise iki milyar be ş yüz doksan be ş milyon iken, 1999 yılında toplam işgücü miktar ı sekiz yüz elli milyon be ş yüz elli yedi bin ve 15-64 ya ş nüfus ise bir milyar yüz altm ış altı milyon artmıştır. Yirmi yıllık süreçte dünyada 15-64 ya ş nüfus %44, toplam i şgücü ise %42 artmıştır. Bu sürede kad ınlar ın toplam işgücündeki oranı ise ancak %39’dan %41’e yükselmiştir, yani %3’lük bir art ış gerçekle şmiştir. Tablodaki ülkelerden, dünyadaki kad ın işgücünün toplam i şgücüne oranı olan %41’in üzerindeki ülkeler Rusya, Bulgaristan, Finlandiya, İsveç, Danimarka; Kanada, Norveç, ABD, Çin, Fransa, İngiltere, Romanya, Avusturalya, Almanya, iken Suudi Arabistan, İran, Pakistan, İrlanda, İspanya, Türkiye, İtalya, Avusturya, İsviçre, Hollanda da kadınlar ın toplam işgücündeki oranlar ı dünya ortalamasını altındadır. Belçika, İsrail, Japonya’da ise kad ın işgücü ortalaması dünya ortalamasına eşittir. Rusya, Bulgaristan, Çin gibi ülkelerde kad ın işgücü oranının yüksekliliğinin ülkelerdeki siyasal rejimlerden kaynakland ığını söyleyebiliriz. Zira bu ülkelerde kad ınlar ın çalışma yaşamında erkekler gibi her alanda istihdam edildikleri geçmi şten beri devam eden bir uygulamadır. Yine Suudi Arabistan, İran ve Pakistan gibi ülkelerde kad ın işgücü oranının düşüklüğü de ülkelerindeki mevcut siyasi rejimin kad ına bak ışına dayanmaktadır. Bu ülkelerde kad ınlar özellikle çalışma yaşamı ve kamu alan ı dışında, girişimcilikten uzak bir yaşam sürdürmek zorunda olduklar ından doğal olarak işgücü oranı da düşük kalmaktadır. Kadınlar ın dünya genelinde yoksulla şması, onlar ın istihdamda yer alma biçimleri ve işgücü piyasasındaki engellerle doğrudan ilgilidir. Yoksulluk oranının kadınlar arasında yüksek olması, gelişmek olan ülkelerde çal ışan kadınlar ın düşük ücretli, düzensiz, tehlikeli 67
Melek Onaran Yüksel, Türk İş Hukukunda Kadın Erkek Eş Eşitliğ itliği, Beta Yayını, İstanbul, 2000,
50
işlerde yoğunlaşması ve iş ve sosyal güvenlik kanunlar ının kadınlar ı korumada etkin olmamasına bağlıdır. Gelişmekte olan ülkelerde toplam i şgücü içindeki kad ın payı yükselmektedir, ancak hala geli şmiş ülkelerdeki kadınlar ın oranından düşüktür. 1990 yılında OECD ülkeleri içinde geli şmiş ülkelerde işgücünde kadın oranı %60 iken, gelişmekte olan ülkelerde ancak %31 düzeyinde kalm ıştır. 1970-1990 dönemine ili şkin 20 yılda kadınlar ın i şgücündeki oranı Kuzey Afrika, Batı Asya ve Latin Amerika bölgesinde yükselirken, diğer bölgelerde az da olsa azalma göstermi ştir.68
2.2.1
Ekonomik Faaliyete Katılım Bak ımından Kadın İstihdamı
Tablo 2.2’de seçilmi ş bazı ülkelerde 1999 y ılı itibariyle kişi başına yurt içi gelir ve ekonomik faaliyete kat ılım oranlar ı arasında doğrudan bir ilişki olmadığı görülmektedir. Özbekistan, Bulgaristan, Romanya, Azerbaycan gibi eski Do ğu Bloku ülkelerinde geçmişten beri kad ınlar ülkede uygulanan sistem gere ği ekonomik faaliyete katıldıklar ından, kadınlar ın ekonomik faaliyete kat ılım oranlar ı yüksek olmasına rağmen kişi başına gelir düşüktür. Bunun yan ında petrol zengini Suudi Arabistan, Birle şik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde kadınlar ın ekonomik faaliyete kat ılım oranlar ı düşük, ancak ki şi başına gelirleri yüksektir. Tablo 2.2’deki ülkelerden erkeklerde ekonomik faaliyete kat ılım oranının en yüksek olduğu ülkeler Birleşik Arap Emirlikleri (%92), Danimarka (%83), İsveç (%80), iken en düşük olduğu ülkeler ise Cezayir (%47), Azerbaycan ( %50 ) ve Bulgaristan (%52)‘dır. Kadınlar ın ekonomik faaliyete kat ılım oranının yüksek olduğu ülkeler İsveç (%76), Danimarka (%73), Özbekistan (%6 ), ABD (%60) ve Kanada (%70) iken, Dü şük olduğu ülkelerin Cezayir (%7) Suudi Arabistan (%7), İran (%11) ve Ürdün (%13) oldu ğu görülmektedir.
68
s.7 ILO, Gender, Poverty and Employment, Geneva, 1995, s.10
51
Tablo2.2: Seçilmiş Seçilmiş Bazı Ülkelerde Kadınların Ekonomik Faaliyete Katılım Oranı ÜLKE A.B.D. ALMANYA AZERBEYCAN BAHREYN BELÇİ BELÇİKA BAE BULGAR İSTAN CEZAİ CEZAİR DANİ DANİMARKA FRANSA İNGİ NGİLTERE İRAN İSPANYA İSRAİ SRAİL İSVEÇ İSVİ SVİÇRE JAPONYA KANADA MISIR ÖZBEK İSTAN ROMANYA SUR İYE SUUDİ SUUDİ ARABİ ARABİSTAN TÜRK İYE ÜRDÜN YENİ YENİ ZELLENDA YUNANİ YUNANİSTAN
Kiş Kişi Baş Başına Düş Düşen Milli Gelir 32.778 25.749 513 9.369 24.277 19.700 1.543 1.726 32.853 24.267 24.323 3.445 14.939 17.564 26.968 36.031 34.276 20.822 1.307 682 1.392 2.525 7.095 2.813 1.576 14.754 11.811
Ekonomik Faaliyete Katılım (Yıl) 2.000 2.000 2.000 1.999 2.000 1.995 2.000 2.000 1.998 2.000 2.000 1.999 2.000 2.000 2.000 2.000 2.000 2.000 1.999 1.989 2.000 2.000 1.986 1.999 1.993 2.000 2.000
ERKEK
KADIN
75 67 50 65 62 92 52 47 83 62 72 75 64 61 80 78 76 73 74 75 71 80 79 74 73
60 48 43 19 43 31 43 7 73 48 55 11 40 48 76 58 49 60 20 61 56 21 7 31 13
72 62
56 39
Kaynak : (Çevrimiçi)http://un.org./depts/social/inc-eco,htm, (Çevrimiçi)http://un.org./depts/social/inc-eco,htm,05.01.2003 05.01.2003 Danimarka ve İsveç’te hem kad ınlar ın hem de erkeklerin ekonomik faaliyete katılım oranının yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Buna kar şılık erkeklerin yoğun olarak ekonomik faaliyete yer aldığı Birleşik Arap Emirlikleri ve Suriye’de kadınlar için aynı
şeyleri söylemek mümkün değildir. 2000 yılında AB’de, istihdamdaki toplam insan say ısı bak ımından üç ülkenin pay ı (Almanya, Fransa, İtalya) %50’den fazlad ır(80.6 milyon). Geriye kalan 12 üye ülkenin toplamı, bu üç ülkedeki istihdamdan daha da azd ır. Kadın ve erkek toplam istihdam oranına göre istihdam oran ı en yüksek olan ülkeler s ırasıyla; Danimarka (%76,4), Hollanda (%72,9), İngiltere (%71,2) ve İsveç (%71,1) ve kad ınlar ın istihdam oranına göre ise;
52
Danimarka (%72,1), İsveç(%69,7), Finlandiya (%65,2) ve İngiltere (%64,5) olduğu görülmektedir. Avrupa Birliğinde kadınlar, 25-49 yaş arası dönemde daha fazla istihdamda yer almaktadır. Bu yaş grubunda çalışan kadınlar ın oranı, AB ülke ortalamas ına göre % 68 gibi yüksek bir değerdir. 25 yaşın altında ve 49 ya şın üzerindeki kadınlarda çalışanlar ın oranı daha düşüktür. 69
2.2.2.Kadın İstihdamının Artması Sanayileşmeyle birlikte devletin işgücü piyasas ına müdahale süreci ba şlamıştır. 2. Dünya savaşı sonrası dönemde sendikalar ın güç kazanmas ıyla birlikte, hükümetlerin benimsedikleri ve uyguladıklar ı ekonomik ve sosyal politikalarla, toplu pazarl ık sisteminin sonuçlar ı arasında uyumun sa ğlanması için, devlet iş piyasasına aktif olarak müdahale etmeye başlamıştır. 1960’lı ve 1970’li yıllara kadar geçen dönem içinde devlet, ulusal, sosyal ve ekonomik ç ıkarlar ı korumak amacıyla işçi işveren ilişkilerine tek taraflı müdahalelerde bulunmu ştur. 1960’lar ın ikinci yar ısında artan enflasyonist bask ılar ve 1973 yılındaki ilk petrol krizi, sanayileşmiş ülkelerin çoğunda, savaş sonrası uygulanan endüstri ilişkileri modelinin zayıflamasına yol açmıştır. Ücret artışlar ı ile verimlilik artışlar ı arasındaki paralellik bozulmaya, verimlilik dü şmeye enflasyon ve i şsizlik oranlar ı artmaya ve Taylorist-Fordist yoğun üretim sistemleri yenilikçi karakterlerini kaybetmeye başlamıştır. Bu nedenle devletin i ş piyasasıyla ilgili stratejileri yasal düzenlemeler ve toplu pazarlık gibi konulardan, verimlilik ve i şsizlik gibi temel sorunlarla ilgili makro alanlara kaymaya başlamıştır. İlk ciddi işsizlik sorunu ile 1970’li y ıllarda kar şılaşılmıştır 70. Dünyada 1970’lerden itibaren uygulamaya konulan istikrar politikalar ı, piyasa ekonomisini ön plana ç ıkarmak, iç ve dış rekabeti teşvik etmek ve fiyatlar ın düşmesine, bazı firmalar ın piyasadan çekilmesine ve yeni firmalar ın piyasalara girmesine yol açm ıştır. Bu çerçevede, artan iç ve d ış rekabete paralel olarak sendikas ızlaştırma hareketleri kuvvetlenmi ştir. Bu gelişmeleri 1980’ler boyunca işsizlik oranlar ındaki artışlar ın izlemesi, sendikalar ın toplu pazarl ıkta istihdam güvencesini ön plana ç ıkar ı p p ücret artışlar ı ve diğer 69 70
Insee, Les Femmes, Insee, Paris, 1995, s.117 Lönnroth, J, ‘Global Employment Issues in The Year 2000’; Monthly Labour Review, Vol.11 No:9,
53
çalışma şartlar ından taviz vermesine yol açm ıştır. ABD’de sendikalar istihdam güvencesini sağlamak uğruna, ücret art ışlar ında, fedakarlık yapmayı, hatta ücret indirimlerini bile kabul etmişlerdir 71. 1980’li yıllar tüm dünya ülkeleri gibi OECD üyesi ülkeler için de gerek ekonomik durum gerekse i şgücü piyasalar ı açısından zor geçmi ştir. Bu dönemde makro ekonomik politikalar ın tüm sorunlar ı çözemeyeceği anlaşılmış, hükümetlerin bilinçlenmesi sonucu mikro ekonomik politikalara ve yap ısal düzenlemelere büyük önem vermeleri kamu yönetiminde yeni yaklaşımlar getirmeleri işgücü piyasalar ı için olumlu olmuştur 72. Böylece iş birliği, makro alandan mikro alana kayma göstermi ş, devlet mümkün oldu ğu ölçüde müdahalesini azaltarak, i ş piyasasının düzenlenmesini i şçi-işveren taraflar ına bırakmıştır. 1990’larda ekonomideki de ğişmeler sadece sosyalist ülkelerde de ğil ABD’nde de yaşandı. 1998 yılında toplam 138 milyonluk bir i şgücüne sahip olan ABD’nde i şgücüne katılımda erkeklerin oranı %71,6, kadınlar ı oranı ise %57,1 olmuştur. Ancak aras ındaki fark gittikçe azalma yönündedir. İstihdamda yer alan kad ınlar ın dağılımına baktığımızda; zenci kadınlar ın %62,8’i, beyazlar ın %59,4’ü ve Latin Amerikal ı kadınlar ın %55,6’sı istihdama katılmaktadır. 1900 yılında ABD’nde tar ımda çalışanlar ın oranı %40 iken 2000 y ılında bu oran %2’ye düşmüştür. 1950’den sonra bir beyaz yakal ı devrimi yaşanmış ve pek çok çal ışanı hizmet sektörüne çekmi ştir. 2000 yılında yeni işlerin %90’ı hizmet sektöründe ve i ş gücünün de %70’i bu sektörde istihdam edilmi ştir. 1950’de sanayi ve hizmet sektöründe çalışanlar ın oranı eşit iken (%42), 50 yıllık süreçte sanayide istihdam ın oranı azalma, hizmet sektöründe çal ışanlar ın oranı ise artış göstermiştir 73. ABD’nde kadınlar ın istihdamda yer almalar ının bu şekilde düzenli bir geli şme göstermesinin gerisinde bu alanda yap ılan yasal düzenlemelerin etkisi olmu ştur. 1963 yılında çıkartılan Eşit Ücret Yasası (Egual Pay Act.), 1964’de ç ıkartılan Yurttaş Haklar ı Yasası ( Civik Right Act ) bu konudaki ilk yasal düzenlemelerdir. Yasalardaki hükümlerin uygulanmasında da İstihdamda Fırsat Eşitliği Komisyonu (EEOC) yetkili k ılınmıştır. September 1994, s.7. Aykaç, M.Globalleşen Dünyada İşgücü Piyasalar ı, Çerçeve, Mayıs-Temmuz 1995,s.31 72 Garonna, P,’Değişen bir Toplumda Kadınlar ın İstihdam İmkanlar ının Geliştirilmesi’, Değ Değişen Bir Toplumda Kadınların İstihdamı Konferansı; İİBK; Ankara, 1990, s.9 73 J.Joohn Macionis, Society: The Basics, Prentice Hall, NJ 2000, s.281,282 71
54
Ayr ıca devletin işgücü piyasasına ve istihdam yap ısına müdahale etmesi anlam ına gelen ‘ Olumlu Eylem Programlar ı (Affirmative Action )’ ile istihdamda kadın aleyhine olan eşitsizliği kadının bireysel sorunu olmaktan ç ıkar ı p p toplumsal düzeyde ele alm ıştır 74. Avrupa Birliği ülkelerinde kadın çalışanlar ı korumaya, ayr ımcılığı yasaklamaya, f ırsat ve davran ış eşitliğini sağlamaya yönelik çal ışmalar Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kuruluş tarihinden beri devam etmektedir. Bu amaçla pek çok yönerge yay ınlanmış ve karar alınmıştır. Birlik üyesi ülkelerde kad ın i şgücünün istihdam olanaklar ının artması ve işgücüne katılımlar ının özendirilmesi amaçlanmaktadır. Kadın ve erkeklere e şit davranılması AB sosyal politikasının temel amaçlar ından biridir. Bu nedenle üye ülkelerle ve sivil toplum kurulu şlar ıyla birlikte çalışmalar yürüten AB Komisyonu, cinsiyetler arası eşitliği bir insan haklar ı, sosyal adalet ve demokratik temel sorunu olarak görmektedir. AB f ırsat eşitliğini ve istihdamı birbirine bağlamıştır. Kadınlara yeterince istihdam yaratmayan bir Avrupa’da kad ınlara iş bulmanın olanaksız olduğunu bilen Birlik, üye devletlerin Avrupa’da rekabetçi bir emek piyasas ı oluşturmalar ını desteklemek amac ıyla bir ‘Avrupa İstihdam Stratejisi ‘ belirlenmiştir. Bu gelişmelere rağmen hala yüksek oranl ı işsizlik hemen bütün üye devletlerin önemli sorunudur. Her on AB vatanda şından biri iş aramasına rağmen bulamamaktadır. AB’nde İstihdam oranı %61’dir, yani ABD ve Japonya’n ın on puan alt ındadır. Bu genel olumsuzluktan en çok yine baz ı gruplar etkilenmektedir. Avrupa’da kad ınlar arasında istihdam oranı, erkeklere göre %20 daha dü şüktür. Özürlülerin durumu daha kötüdür. Bundan dolayı AB’nin hedefi AB’nde daha fazla i ş yaratılmasını sağlamanın yanında, nüfus gruplar ı içindeki bu farklılığı ortadan kaldırmaktır 75.
74 75
Yüksel,Melek Onaran,Türk İş Hukukunda Kadın Erkek Eşitsizliği, Beta Yayın,İstanbul, 2000,s.19-20 Çevrimiçi) http://www.aegee-kayseri.org/bulletink.3.htm,14.04.2003
55
2.3. Kadınların Çalışma Yaş Yaşamını Etkileyen Güncel Sorunlar 2.3.1. Yapısal Uyum Politikalar ının Kadınlar Üzerinde Etkisi Küreselleşme bir yandan uluslararas ılaşma ve bütünleşmeyi, öte yandan yeniden yapılanmayı ifade eder. Yeniden yap ılanma sermaye, ürün ve i şgücü piyasalar ında gerçekle şen bir süreçtir. Dünya ekonomisinde yeniden yap ılanmaya duyulan gereksinimin nedeni, 1970’li yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde ya şanan ekonomik bunal ımdır. Bu amaçla hazırlanan ekonomik uyum politikalar ının uygulandığı ülkelerde kaynaklar ın kullanımına yönelik k ısa döneme odaklanm ış programlardır. Yoksullar, kadınlar ve çocuklar bu politikalar ın olumsuz etkilerini en çok ya şayan kesimlerdir. Türkiye’de yap ısal uyum politikalar ı, 1980’lerin hemen ba şında dünyada ilk gündeme geldi ği tarihte yer almıştır.76 1980 sonrası uluslararası iş bölümü yeniden şekillenirken ve geli şmiş ülkelerdeki kadın işçiler imalat sanayindeki i şlerini kaybederken, hizmet sektörünün büyümesiyle yeni iş olanaklar ına kavuşmuşlardır. Kadınlar ı yoğun olarak çal ıştıklar ı sağlık, sosyal hizmetler ve eğitim alanlar ında, ikinci sırada da turizm alanında artan iş olanaklar ı, imalat sektöründe kayba uğrayan kadınlar ın bu kayı plar plar ını telafi etmelerini sağlamıştır. Gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar ise, uluslararası iş bölümünün gelişmiş ülke kadınlar ının elinden alı p p kendilerine verdiği imalat sanayi işyerlerinde yoğunlaşmışlardır. Bu ilk başta kadınlar ın lehine gözükse de, iki süreçten dolay ı onlara fazla yarar sa ğlamamıştır. Bu süreçlerden ilki piyasalardaki kuralsızlaşma, diğeri de emek kullanımının esnekleşmesidir.77 1980’lerde uygulanan yap ısal uyum programlar ının hem yeterince istihdam olana ğı yaratılmamasına, hem de işsiz kalan kesimlerin ortaya çıkmasına neden oldu ğu ve böylece zaten var olan enformel sektörün büyümesine yol açt ığı bilinmektedir.78 Kadınlar ın enformal sektördeki i ş gücüne katılımlar ı, dünya genelinde, formal sektöre katılımlar ından yüksektir ve hem kentsel hem de k ırsal alanda artma e ğilimi devam etmektedir. Kadınlar ı enformal sektörde yer al ışlar ı ya ev dışı ya da ev içi mekanlarda olur. 76 77
Insee, 1995,ss.122-123 a.g.e., s.124
56
Ev dışında çalıştıklar ı yerler genellikle parça birleştirmesi yapılan, koruyucu yasalar ın ve ücretlerle ilgili düzenlemelerin düzenlemelerin geçerli olmadığı iş yerleridir. Ev dışında ikinci önemli alan, evde hizmetçilik, çocuk bak ıcılığı ve iş yerlerinin temizliğidir. Evde çalışan kadınlar, üretici firmalar ın ürünlerini ya da ürün parçalar ını evlerinde üreterek, bir yandan enformal sektörün gelişmesine, bir yandan da varl ığını sürdürmesine hizmet etmektedirler. Pazar ın dalgalanmalar ı kar şısında üretici firmalar, evlerinde çalışan ve çoğu kadın olan esnek bir işgücü ordusuna sahip olmakla kendilerini bu dalgalanmalardan korurlar. 79 Küreselleşme daha açık ekonomi, serbest ticaret, finansal ak ışkanlık, özelleştirmeyi ön gören politika değişmeleri ve özellikle sosyal hizmetlerdeki kamu harcamalar ında daralmalar ile sonuçlanmıştır. Büyüyen küresel ekonominin yaratt ığı faydalar ülkeler ılıklara, arasında eşit olarak dağılmayı p, daha derin ekonomik farkl yoksulluğun
kadınlaşmasına, toplumsal cinsiyet e şitsizliğinin artmasına, enformal sektörün büyümesine ve çalışma koşullar ının bozulmasına neden olmuştur. Bazı ülkelerde kadınlar ı işgücüne katılım oranlar ında artış olmuşsa da, daha genel olarak gözlenen durum, ekonomik politikalar ın uygulanmasının kadınlar ın katılımını olumsuz etkilemesidir. Ayr ıca, katılımın arttığı durumlarda da ücretler, i şte yükselme ve çal ışma koşullar ı gibi konularda beklenen olumlu değişmeler görülmemiştir.80 Dünyada özellikle 1980 sonras ı dönemde global ekonomi şartlar ının ağırlık kazanması, gelişme yolunda olan ülkelerde ihracata yönelik sanayile şme stratejilerinin takip edilmesi neticesinde firmalar rekabet bask ısı altında işgücü maliyetlerini k ısmak için kadın işgücünden faydalanma yolunu seçmi şler, bu ise genel olarak kad ın işgücü oranının aratmasına sebep olmu ştur. Bazı araştırmacılar taraf ından bu durum ‘i şgücünün kadınlaşması’ olarak yorumlanmıştır. Ülkemizde ise 1980 y ılında başlayarak uygulamaya konulan uluslar aras ı piyasalara entegrasyon politikalar ı sonucunda, ekonomimizin çe şitli yönleriyle dışa açılmasına ve ihracat ımızın önemli ölçüde artmas ına rağmen, kadınlar ı istihdamı konusunda, benzer politikalar uygulayan ülkelerde izlenen dönü şüme paralel bir süreç yaşanmadığı görülmektedir. Yapılan araştırmalar neticesinde Türkiye’de tar ım-dışı kadın işgücünde görülen art ışın istihdamın kadınlaşmasına yol açacak ölçüde olmad ığı 78
a.g.e., s.125 a.g.e., s.126 80 a.g.e., s.127 79
57
sonucuna ulaşılmıştır.81 Türkiye’de kadın işgücünün (tar ım dışı) katılan oranının çok düşük olmasının en önemli nedenlerinden birisi de, bir yandan temel de ğişken olan işin geliri ile ev ve çocuk bak ımı gideri arasındaki fark ın ortalama olarak dü şük kalması, diğer yandan da kad ını ücretli işe yöneltecek asgari fark ın kültürel nedenlerle halen yüksek olmas ıdır. Kuşkusuz düşük eğitim düzeylerinde dışar ıda kazanılacak ücret, ev i şleri ve çocuk bak ımı için ödenecek ücreti kar şılamaya ya ancak yetecek, ya da alt ında kalacakt ır. Eğitim düzeyi yükseldikçe kazan ılan gelir ile masraf aras ındaki fark lehte geli şeceğinden, katılım oranı da artma eğiliminde olacaktır.
2.3.2.Küresel İşsizli İşsizliğğin Kadınlar Üzerine Etkisi Yapısal uyum politikalar ı, özellikle düşük gelirli kentli ailelerin satın alma güçlerinde zayıflamaya neden olmakta, hanece ya şanan ekonomik bask ı da, daha önce çalışmamış hane üyelerini ev d ışında iş aramaya yöneltmektedir. Ancak sunulan kad ın emeğinin özellikleri, bu emeği talep edecek i şgücü pazar ına uygun olmad ığında veya çalışmak isteyen kadınlar bu pazar ın öne sürdüğü çalışma koşullar ını kabul edemediklerinde, işsizlik durumunu yaşamaktadırlar. Kentli kadınlar ın işsizlik oranlar ı daima erkeklerden daha yüksek ve ço ğu zaman erkeklerin iki katı veya daha fazla olmu ştur. K ırsal alanlarda kadınlar ın işsizlik oranlar ının erkeklerin işsizlik oranlar ının gerisinde kalmas ının nedeni ise, ücretsiz aile i şçisi olan ve aslında gelir getirici bir işte çalışmayan kadın nüfusun da i şgücü istatistiklerinde, istihdam edilenler arasında yer almaktadır. K ırsal kesimdeki bu durum, Türkiye’de genelindeki kad ın işsiz oranlar ını da etkilemektedir. Kadın işsizliği için ikinci boyut, i şsizliğin en yoğun olarak genç kad ınlar arasında görülmesidir. Ülkemizde işgücüne katılma oranı 2001 yılı Nisan ayı itibariyle %46.4 düzeyindedir. İşgücüne katılma oranı erkeklerde %70.4, kad ınlarda %22.8 dolay ındadır.
İstihdamdaki artışta en önemli pay hizmetler sektörü olmu ş ve hizmetler sektöründe 81
Cem K ılıç, Türkiye’de Kadın İşgücüne Gelişen Sanayi Merkezleri Açısından İşgücüne Katılım Oranları ve Geliş Görünüm, http://www.dicle.edu.tr/khuka/10.htm 2001.s.2
58
istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki pay ı %43.2 düzeyine ula şmıştır. Sanayi sektörünün toplam istihdam içindeki pay ı %18.9 düzeyindedir. Sanayi sektörü kay ıtlı istihdam açısında en önemli sektör niteli ğindedir. İşsizlik oranı hane halk ı işgücü anketlerine göre 2001 y ılı Nisan ayı itibariyle %8.6’dır.
İşsizlik ve eksik istihdam nedeniyle at ıl işgücü oranı yıl itibariyle %14.6 düzeyinde gerçekle şirken kentsel işsizlik oranı %10.8, k ırsal kesimde işsizlik oranı %5.6 olmuştur. Kentsel kesimde eksik istihdam oran ı %5.9 olurken, bu oran k ırsal kesimde %6.2 olarak gerçekle şmiştir. Atıl işgücü oranı kentsel kesimde %14.1 iken, k ırsal kesimde bu oran %10.2 olmuştur. Toplam işgücü içerisinde ücretli ve yevmiyelerin pay ı %50.4 düzeyindedir. Bu oran kentsel kesimde %72.7, k ırsal kesimde %21.3 düzeyindedir. Kentlerde kadın ve erkek işsizler arasındaki önemli bir fark da ilk kez i ş arama ile ilgilidir. DİE Hane halk ı İşgücü Anketi 1999 y ılı sonuçlar ına göre işsiz kadınlar ın %56’sı ilk kez iş arayanlardan oluşmaktadır. Diğer bir konuda kad ınlar ın iş ararken geçirdikleri süre de erkeklerden uzundur. İşgücü piyasasının özelliği ve erkeklerden farkl ı muamele buna neden olarak gösterilebilir. Ayr ıca erkeklere göre daha yüksek i şsizlik oranlar ının olması ve onlardan da uzun süre i şsiz kalmalar ı, sadece eğitim düzeylerinin erkeklerinkinden düşük olması ile açıklanamayacak kadar karma şık bir olgudur.4 Türkiye’de işsizlik oranı 2001 yılı itibariyle %8.6 düzeyindedir. İşsizlik oranının birçok ülkeye göre düşük olmasının nedenleri arsında öne ç ıkanlar; işgücüne katılma oranının düşük olması, k ırsal kesimin nüfusunun ve tar ım sektöründe ücretsiz aile i şçisi olarak çalışanlar ın gelişmiş ülkelere göre yüksek olmas ı ile sosyal güvenceden yoksun kişilerin yaşamlar ını sürdürülebilmek için i şin niteliğine ve ücrete bakmaks ızın bulduklar ı işlerde düşük verimlilikte çalışmalar ıdır. Türkiye’de işsizlik kentsel kesim a ğırlıklıdır. 2001 yılı Nisan ayı itibariyle kentsel kesimde işsizlik oranı % 10.8 iken bu oran k ırsal kesimde %5.6’ya düşmektedir. Türkiye’de işsizliğin cinsiyet ve eğitime göre baktığımızda daha ilginç bulgulara erişmekteyiz. Kadın işgücünde işsizlik oranı Türkiye genelinde %8.3 olurken, bu oran kentsel kesimde %16.3, k ırsal kesimde ise %2.2 düzeyine dü şmektedir. Oranın kent ve k ır arasında bu kadar büyük farkl ılık göstermesinin alt ında yine ücretsiz aile i şçiliği yatmaktadır. Eğitim durumuna göre işsizliğe baktığımızda eğitimli genç işsizlik oranı genel
59
işsizlik oranının çok üzerinde, %23.7, düzeyinde gerçekle şmektedir. Kentsel kesimde eğitimli genç kadın işgücünün i şsizlik oranı %26.7 düzeyinde iken, bu oran erkek işgücünde %23.8 düzeyindedir. K ırsal kesimde çalışma alanının özelliği gereği eğitimli genç işsiz oranı düşmekte ve %22 düzeyine inmektedir. K ırsal kesimde genç e ğitimli kadın işgücünün işsizlik oranı %27.2 dolayındadır. Türkiye’de işsizliği azaltmaya yönelik politikalar aras ında, eğitimin iş bulmada olumlu katk ılar sağlayacağı savunulmuştur. Fakat genç eğitimli işsiz kadınlar ın oranı da oldukça yüksektir. D İE’nin Nisan 1999 Hane Halk ı İşgücü İstatistiklerine göre kentlerde işsiz kadınlar ın %44’ü lise ve lise dengi okullardan mezun olup i ş arayan kadınlardır. Aynı eğitim düzeyinde iş arayan erkeklerin oran ı ise %24’dür. Dünyada giderek artan i şsizliği asgariye indirmek amac ıyla sermaye, kadınlar ı tekrar eve döndürme politikalar ını uygulamaya başmaktadır. Rusya’da Çal ışma Bakanı ‘ ülkede binlerce erkek i şsiz varken, niye kad ınlar ı istihdam edelim. Kadınlar evde oturup ev işi yapsınlar.’ Derken, gerçekte i şsizliğin ulaştığı korkunç boyutlar ı kadınlar ı eve göndererek azaltma dü şüncesindedir. 82
2.3.3. Çalışma Yaş Yaşamında Cinsiyete Bağ Bağlı Ayrımcılık İnsanlar ın eşit haklara sahip oldu ğu konusundaki köklü de ğişikliklerle ilgili tartışma ve mücadeleler ilk olarak Amerika Birle şik Devletleri, Fransa ve İngiltere’de başlamıştır. Kadınlar ın eşit haklara sahip olmas ı ve kadınlara kar şı ayr ımcılık sorunu azınlıklar ın haklar ı ile birlikte ele alınmıştır. Amerikan İç Savaşı sonrası kabul edilen 1776 tarihli Bağımsızlık Bildirgesinde “bütün insanlar ın eşit yaratıldığı” hükmü ile ilk kez e şit haklara sahip olma ilkesi bir belgede somutla ştır ılmıştır. Fransız Devrimi de bir kad ın haklar ı devrimi değildir, ancak özel ve kamu hukuku alan ında kadı ve erkeğin hukuksal ve sosyal eşitliğinin sağlanmasında temel oluşturulmuştur. Devrimin gerçekleştirilmesindeki en önemli etmenlerinden biri de e şitlik düşüncesiydi ve 1789 tarihli İnsan ve Yurttaşlık Haklar ı Bildirgesinin temel taşlar ından biri olmuştur. Buradan hareketle hukukta herkesin eşit olduğu düşüncesi, hukuk terminolojisinden “ayr ımcılık” ve “ayr ıcalık” kavramlar ının 82
Petrol-İş 1994, a.g.e., s.28
60
çıkar ılması, kamu görevlerine giri şte yetenek ve yeterlilik d ışında başka bir kritere uygulanmaması gibi önemli sonuçlar ı sağlanmıştır. Cinsiyete dayalı ayr ımcılığın iki şekilde ortaya çıktığı görülmektedir: görülmektedir: Bir kişinin bir kadına, cinsiyeti nedeniyle bir erke ğe davranacağından daha olumsuz ya da daha az olumlu davranması (dolaysız ayr ımcılık) ve/veya biçimsel olarak e şitlikçi gözüken davran ış veya uygulamalar ın sonradan kad ın üzerinde ayr ımcı etkiler yaratması (dolaylı ayr ımcılık). Çalışma yaşamında dolaysız ayr ımcılığa ilişkin pek çok örnekle kar şılaşmaktadır. Kadın çalışanlar ın belli kadrolarda ve unvanlarda çal ıştırmak üzere işe alınmamalar ı, terfi ettirilmemeleri gibi. Dolaylı ayr ımcılık bazen bir ki şinin kendisinden bir şey isteyen bir kadına, istenen şeyi vermeyi belli bir koşula bağlaması şekilde de ortaya ç ıkmaktadır. Buna göre ileri sürülen ko şulun şu özellikleri taşıması durumunda cinsiyete dayal ı dolaylı ayr ımcılıktan söz edilebilir:5 a) Hem erkek, hem de kad ınlara uygulanıyor veya uygulanacaksa, b) Yerine getirebilecek getirebilecek kadınlar ın oranı erkeklere göre daha az ise, c) Yerine getirmemek, kadının zarar ına ise, d) Koşulu öne süren ki şi, koşulu, uyguladığı kişilerin cinsiyetinden ba ğımsız olarak savunamıyorsa, bu durumda dolayl ı söz konusudur. Örneğin, bir işveren işe alacağı tüm personelin boylar ının 1.75 metrenin üzerinde olmasını koşul olarak ileri sürüyorsa, yukar ıdaki dört özelliği taşıdığından dolayı ayr ımcılık yapıyor diyebiliriz. Ancak dördüncü kriter, i şin yapılması için gerekli bir özellik ise, cinsiyete dayalı ayr ımcılıktan söz edilemez. 83 Kadına kar şı çalışma yaşamında ayr ımcılığı yaratan uygulamalar ın temelinde sosyo-kültürel nedenler bulunmaktad ır. Bu tüm uluslar için geçerli bir durumdur.
İngiltere’de cinsiyet ayr ımcılığı kanunundan önce haz ırlanan bir raporda (White Paper Equality For Women), kad ınlar ın istihdamda kar şılaştıklar ı yasal engellerin yan ı sıra, asıl eşitsizliklerin nedeninin de–facto engeller oldu ğu ve bunlar ın dayanağının da gelenek, göreneklerden kaynaklanan anlay ışlar ve önyargılar olduğu belirtilmiştir.84 Çalışma yaşamında cinsiyete dayal ı ayr ımcılık temelinde şu alanlarda ortaya
83 84
a.g.e. , s.6 Yüksel, a.g.e., s.16
61
çıkmaktadır:85 a) Mesleklere yönlendirme b) Personel al ımı c) İşyerlerindeki tutum, davran ış ve yükselme Geçmiş yıllarda “kadın işi” olarak görülen meslekler tüm dünyada s ınırlı sayıda idi. Bu durum ders kitaplar ındaki örneklere kadar yans ımıştır. Kadılar ın işgücüne katılımlar ı artmasına kar şın, ders kitaplar ında nadiren işgücüne dahil göstermekte, ço ğunlukla evde tanımlanmaktadır. 1972 yılında Amerika’da bu konuda bir ara ştırma yapan De Crow, ders kitaplar ını belli bir zaman periyodu içinde incelemi ş ve erkeklerin 147 farkl ı türde meslekte tasvir edilirken, kadınlar ın sadece 26 farkl ı meslekte tanımlandığı ve bu 26 mesle ğinde kafeterya elemanı, hemşire, öğretmen, sekreterlik gibi geleneksel kad ın işi sayılan meslekler olduğu sonucuna varm ıştır.86
İş yeri ayır ımı kadınlara özgü bir tak ım basmakalı p yetenekler doğrultusunda yapılmaktadır. Bunlar erkek ve kad ın işi kavramlar ının ayr ımında önemli bir noktadır. Kadınlar taraf ından yapılan bir tak ım işler, ihtiyaçlar ın yerine gelmesi, temizlik, çocuklar ın veya hastalar ın bak ımı, yemek hazırlığı...vb. gibi kendi do ğal yapılar ında taşıdıklar ı duygularla çevrelenmi ştir. Genel olarak ele al ındığında erkek işi kavramının altında beceri, otorite ve teknoloji kavramlar ı yatarken, kadın işleri daha az beceri isteyen ve servis amaçl ı olarak tanımlanmaktadır. Bir iş “erkek işi” veya “kadın işi” olarak tanımlandığında geleneksel ifadelere, mitolojik düşüncelere ve önyarg ılı fikirlere dayandır ılarak desteklenmektedir. Kad ınlar ın fiziksel gücü ve mekanik duyarl ılığa sahip olmamalar ı onlar ın birçok işe yatk ın olmadıklar ını göstermekte; ayr ıca kadınlar ın karar verme, yönetim ve idari i şlerde sorumluluk alma isteklerinin az olmas ı onlar ı bu işlerden uzak tutmaktad ır. Benzer bir
şekilde kadınlık içgüdülerini kullanabildikleri; sevgi, sab ır, ve şefkat gösterdikleri birçok iş kadınlar ın olmuştur. Bir erkek patronun emrinde olan sekreter, bir kantinde yemek hazırlayan bayan, sa ğlık alanında çalışan hemşire bahsedilen tüm bu do ğal yeteneklere sahip kadın mesleklerinde sadece birkaç örnek olarak gösterilebilir. 87 85
KSSGM, Cinsiyete Dayalı Ayr ımcılık, s.7 KSSGM, Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik , KSSGM Yayını, Ankara, s.36 87 Meryem Koray, “Çalışma Yaş Yaşamında Kadın Gerçekleri” Basisen Eğitim ve Kültür yayınlar ı. 23, İzmir, 86
62
2.4. Kadın Çalışanlara Yönelik Uluslararası Düzenlemeler Kadınlar ın başlangıçtan beri, istihdamda e şit koşullarda ve oranlarda yer almamalar ı nedeni ile erkeklerden ayr ı olarak korunma gereksinimleri ortaya ç ıkmıştır. Cinsiyet ayr ımcılığını her alanda önlemek ve e şit çalışma koşullar ıyla beraber, koruyucu önlemler almak amac ıyla, uluslar arası kuruluşlarda uzun zamand ır düzenlemeler yapmaktadırlar. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Uluslar Arası Çalışma Örgütü gibi kuruluşlar ın bu alanda pek çok düzenlemesi bulunmaktad ır. BM Genel Kurulu taraf ından 1979’da kabul edilip, 3 Eylül 1981’de yürürlü ğe giren bu sözle şmeyi Türkiye 24 Temmuz 1985 tarihinde onaylam ış ve 19 Ocak 1986’da yürürlü ğe girmiştir. Sözleşme, devletlerin hem kadınlara kar şı ayr ımcılığı ortadan kaldırmak için somut ad ımlar atmakla yükümlü k ılmakta, hem de di ğer bütün kişi, örgüt ya da kuruluşlar ın kadınlara kar şı ayr ımcılık yapmasını önlemekle görevlenmektedir. Sözle şme imzalayan devletleri bağlayıcıdır yani devletler yasal sistemlerini sözle şme hükümleriyle bağlayıcı hale girmek zorundad ırlar. Türkiye’de başlangıçta Medeni Kanunun baz ı hükümlerinden dolayı çekince koyduğu belli maddelerdeki çekincelerini yeni Medeni Kanunun haz ırlanması üzerine 1999 y ılında kaldırmıştır. Madde 11-Taraf devletler, çal ışma alanında kadınlara kar şı ayr ımcılığı kaldırmak üzere kadınlara erkeklerle e şit temeli üzerinde özellikle; Tüm insanlar ın ayr ılmaz bir hakk ı olup çalışma hakk ı, •
Çalışma konular ında eşit seçme ölçütlerin uygulanmas ı dahil, eşit çalışma f ırsatı hakk ı,
•
Meslek ve işini özgürce seçme hakk ı, yükselme, i ş güvenliği ve tüm hizmet koşul ve olanaklar ından yararlanma hakk ı ve ç ıraklık, ileri meslek eğitimi ve yineleyici eğitim dahil, meslek e ğitimi alma ve yeniden eğitme hakk ı,
•
Toplumsal yardımlar dahil, eşit ücret hakk ı ve eşdeğerde bir iş bak ımından olduğu gibi, işin niteliğinin değerlendirilmesi bak ımından da eşit davranılma
1993, s.18
63
hakk ı, •
Özellikle emeklilik, işsizlik, hastalık ,sakatlık, yaşlılık ve çalışma engelleri durumunda toplumsal güvenlik hakk ı ve aynı zamanda ücretli izin hakk ı,
•
Doğurganlığın korunması dahil, sağlığın korunması ve güvenli çalışma koşullar ı hakk ı, sağlamak üzere tüm uygun önlemleri al ır.
Evlilik ve analık gerekçeleriyle kad ınlara kar şı ayr ımcılığı önlemek ve kad ınlar ın etkin çalışma haklar ını sağlamak için; •
Gebelik veya anal ık izni gerekçesiyle i şten çıkarmayı ya da işten çıkarma bak ımından medeni duruma göre ayr ım gözetmeyi, yaptır ımlara bağlamak koşuluyla yasaklamak;
•
Önceki işini, k ıdemini ve sosyal haklar ını yitirmeksizin ücretli veya benzeri sosyal yardımlarla doğum izni vermek;
•
Anne ve babaya aile yükümlülüklerini, i ş sorumluluklar ını ve sosyal yaşama katılmayla bağdaştırabilme olanağı vermek üzere özellikle çocuk bak ım kolaylıklar ının kurulması ve geliştirilmesi görülerek, gerekli destekleyici sosyal hizmetler verilmesini özendirmek;
•
Gebelik sırasında, zararlı olduğu bilinen iş türlerinde kadınlara özel koruma sağlamak; üzere uygun önlemler al ınır.
2.4.1. Birleş Birleşmiş miş Milletler Dünya Kadın Konferansları Değişik uluslar ın oluşturduğu kadın hareketi gurubu, dünyan ın dikkatini kadınlar ın sorunlar ına çekmek amac ıyla 1972’de BM’e ba şvurmuşlar ve 1975 yılının “Uluslar arası Kadın Yılı” kabul edilmesini istemi şlerdir. Bu başvuru BM Kadının Statüsü Komisyonu taraf ından kabul edilerek ve ayn ı yıl Meksika'da “Birinci Dünya Kad ın Konferansı” düzenlendi. Bu konferanstan sonra BM Genel Kurulu, 1975-1985 y ıllar ını “Kadın On Yılı” olarak kabul etti. Amaç; eşitlik, kalk ınma ve bar ış hedeflerine ulaşmaktı. İstihdam, sağlık ve eğitim konular ı Kadın On Yılının ana temalar ıydı. Kadın On Yılında yapılan çalışmalar ın değerlendirilmesi amacıyla 1980’de Kopenhag’da “İkinci Dünya Kadın Konferansı” toplandı. Bu konferans, e şitliği sadece
64
yasal eşitlik değil, haklarda, sorumluluklarda e şitlik ve kalk ınma faaliyetlerinde eşitlik olarak yorumladı.6 Bu konferansta kad ınlar ın durumunun iyileştirilmesi amacıyla alınacak önlemleri belirleyen “Hareket Planı” kabul edildi.88 Üçüncü Dünya Kad ın Konferansı, Kadın On Yılı’nın bittiği 1985 yılında Nairobi’de toplandı ve on yılın değerlendirilmesi yapıldı. “İleriye Yönelik Stratejileri ortaya konuldu. Kad ınlar ın her düzeydeki karar alma mekanizmalar ına katılmalar ının gereği belirtildi.89 Pekin’de 1995 y ılında gerçekleştirilen Dördüncü Dünya Kad ın Konferansı’na 189 ülke 17 bin delege kat ıldı ve “Pekin Bildirgesi ve Eylem Platformu” kabul edildi. Ülkeler ilk defa bu toplant ıda ulusal politikalar ında yapacaklar ı değişikliklere ilişkin olarak bağlayıcı taahhütlerde bulundular. 90 Ülkeler kadın çalışanlarla ilgili şu hedefleri gerçekleştirmeyi taahhüt etmişlerdir: •
Mesleki ayır ım ve istihdama ilişkin her türlü ayr ımcılığın ortadan kaldır ılması,
•
Kadın istihdamının artır ılması, çalışan kadınlar ın korunmas ı, istihdama uygun çalışma koşullar ına ve ekonomik kaynaklara ve ula şabilirlikte dahil, kadınlar ın ekonomik haklar ının ve bağımsızlığın yaygınlaştır ılması,
•
Kadınlar ın
ekonomik
kapasitesinin
art ır ılması
ve
ticari
ağlar ının
güçlendirilmesi, •
Kadınlar ve erkekler için çal ışma ve aile sorumluluklar ının uyumlu olmasının yaygınlaştır ılması,
•
Kadın emeğinin görünür k ılınması.91
Son olarak da 5-9 Haziran 2000 tarihinde New York’ta, Pekin Konferans ından beş yıl sonra BM Genel Kurulu Özel Oturumu yap ıldı ve bu toplant ı k ısaca Pekin+5 ad ıyla anılmaktadır. “Kadın 2000: Yirmi Birinci Yüz y ıl İçin Toplumsal Cinsiyet E şitliği, Kalk ınma ve Bar ış” başlıklı toplantının sonuç belgesinde yer alan en önemli karar kadınlar ın iş yaşamındaki haklar ına ilişkin ILO bildirgesi ilkelerinin hükümlerince savunulması ve kadınlar ın iş haklar ıyla ilgili ILO sözleşmelerinin benimsemesidir.92 88
KSSGM, a.g.e. , s.1 New Ways, a.g.e. , ss.19-17 90 a.g.e. , ss.21-23 91 KSSGM, Ulusal Eylem Planı, KSSGM Yayını, Ankara, 1998, ss.36-39 92 New Ways, a.g.e. , s.9 ve 43 89
65
2.4.2. Avrupa Konseyi Taraf ından Kabul Edilen Düzenlemeler Avrupa’da II. Dünya Sava şı sonrası gerginliğinin ve çalışmanın yerini güven ve iş birliğinin alması amacıyla 5 Mayıs 1949'da 10 ülke taraf ından Avrupa Konseyi’ni kuran anlaşma imzalanmıştır. Türkiye’de 1950’de Konseye kat ılmıştır ve bugün Konsey 41 üyeli bir olmuş haline gelmiştir. Avrupa
İnsan Haklar ı
Sözleşmesi
(AİHS),
Konseye
üye
ülkelerin
vatandaşlar ının belirli insan haklar ı ve temel özgürlüklerini güvence alt ına almak amacıyla 1950’de Roma’da imzalam ış ve 1953’de yürürlü ğe girmiştir. Sözleşmeyle güvence alt ına alınan haklar ın uygulanmas ını denetlemek amac ıyla da 1954’de Avrupa
İnsan Haklar ı Komisyonu ve 1959’da da Avrupa İnsan Haklar ı Mahkemesi kurulmuştur. Türkiye taraf ından da imzalanan bu sözle şmede ilke olarak ekonomik ve sosyal haklar üzerinde durulmam ış, daha çok medeni ve sosyal haklara yer verilmi ştir. Sözleşmenin 14. Maddesinde sözle şmeye getirilen hak ve özgürlüklerden yararlanmada cinsiyet ayır ımı yapılmayacağı hükmüne yer verilmi ştir.7
2.4.3. Avrupa Sosyal Şartı ASŞ, çalışma hakk ı, uygun ücret ve çal ışma ortamı, sendika üyeli ği gibi haklar ı güvence alt ına almaktadır. 1965’te yürürlüğe giren bu sözle şme, 1996’da gözden geçirilmiş ve kadınlar ın eşitliği ilkesi güçlendirilmiştir. Şartın uygulanmasıyla ilgili olarak uluslararas ı denetim söz konusudur. 93
2.4.4. Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleş Sözleşmeleri 1919 yılında kurulan ve as ıl olarak çal ışma standartlar ını evrensel düzeyde belirleyen bir uzmanlık kuruluşu olan ILO, sözle şmelere ve tavsiye kararlar ı yoluyla
66
bunu gerçekleştirmeye çalışır. Sözleşmeler onaylayan ülkeler aç ısından sözle şmeyi uygulama ve o sözle şme çerçevesinde denetimi kabullenme yükümlülüklerini getirir. Tavsiye kararlar ı ise genellikle sözle şmelerde yer alan konulara ili şkin açıklayıcı hükümler içerir. ILO, dünya genelinde sosyal geli şmeyi sağlamaya çalışmakta ve bu alanda uluslar aras ı haksız rekabeti önlemektedir. Yapt ığı bu zorlu işi başarmasının iki nedeni bulunmaktad ır. Birinci neden üye devletlerinin tutumlar ını iki yıl boyunca izlemesi, ikincisi ise sözle şmelerin görüşülmesi sırasında ve kabul edilirken i şçi-işveren ve hükümet temsilcilerinin bir arada bulunmalar ıdır. Bu üçlü yap ı ILO’yu diğer uluslararası kuruluşlardan ayıran en önemli özelliktir. 94 ILO’nun kadın çalışanlara yönelik düzenlemeleri y ıllar itibariyle ilginç bir trend göstermektedir. ILO, kuruluşunun ilk yıllar ında ağır ve tehlikeli çalışma koşullar ının korunması ile hamilelik ve do ğum süreçlerinde korunmas ı için çalışırken, 1950 yıllarda özellikle kadına kar şı ayr ımcılığın önlenmesi amaçlanm ıştır. 1960’lı yıllar ın ortalar ından sonra ise kad ınlar ın sosyal ve ekonomik geli şme sürecinde uygun çal ışma koşullar ında istihdamına yönelik düzenlemeler yap ılmaktadır.
2.4.5. Türkiye’nin Onayladığı ILO Sözleş Sözleşmeleri Türkiye 09.07.1932 tarihinde Birle şmiş Milletler’e üye olmakla doğrudan ILO’ya da üye olmuştur. 1932 yılından bu güne kadar geçen sürede Türkiye taraf ından 182 sözleşmeden 40 tanesi onaylanm ıştır. Türkiye’nin ILO normlar ını onaylama konusundaki tutumu genelde ihtiyatl ı olmuştur. Önce iç hukukta ILO normlar ına uygun düzenlemeler yapılmış, sonradan ILO sözle şmelerinin imzalanması tercih edilmiştir.8 Kadın çalışanlar ı korumaya, ayr ımcılığı yasaklamaya, f ırsat eşitliği ve ücret eşitliği sağlamaya yönelik ILO sözle şmelerinden çoğunu imzalayan Türkiye, bu alandaki çalışmalar ına devam etmektedir. ILO’nun yedi temel sözle şmesi içinde yer alan 100 say ılı “Eşit Değerde İş İçin Eşit Ücret Sözleşmesi” ve 111 say ılı “İş ve Meslek Bak ımından Ayr ım Hakk ında Sözleşme” de onaylanan sözle şmelerindendir.95 Yine kadın çalışanlar için 93
(Çevrimiçi) http://avrupakonseyi.org.tr.03.04.2003 Metin Kulal, “Küreselleşme Kar şısında UÇÖ”, İşveren İşveren Dergisi, Cilt:37, Sayı: 10, Temmuz 1999, s.24 95 Süral, a.g.e. ,s143 94
67
önemli bir sözleşme olan 158 say ılı “Hizmet İlişkisine İşveren Taraf ından Son Verilmesi Hakk ında Sözleşme” 1994 yılında Türkiye taraf ından onaylanarak iç hukuka dahil edilmiştir.96 Ancak, yine konumuz aç ısından önem taşıyan 156 say ılı “Aile Sorumluluklar ı Olan Kadın ve Erkek İşçilere Eşit Davranılması ve Eşit Fırsatlar Tanınması Hakk ında Sözleşme”, 103 sayılı “Kadının Doğum ve Doğum sonrası Çalışması Hakk ında Sözleşme” ve 89 sayılı “Kadınlar ın Gece Çalışması” sözleşmeleri henüz Türkiye taraf ından onaylanmamıştır.97 Kadın – erkek eşitliği konusunun dinamik olmas ı ve bu alanda yükselen de ğerlerin mevcut ulusal ve uluslar aras ı düzenlemeleri zorlamas ı nedeniyle, bu alanda ILO sözleşmeleri de güncelliğini yitirmekte (103 sayılı sözleşme gibi)ve revizyona tabi tutulmaktadır. ILO, çalışan kadınlara yönelik düzenlemelerinde, kad ın ve erkek çal ışanlar için f ırsat ve davran ış eşitliğinden, ailevi yükümlülüklerini eşit paylaşımından bahsetmekte, çalışan kadınlar ın korunmasını ise sadece hamilelik ve do ğum hallerinde kabul etmektedir. Bu gelişmeye paralel olarak Türkiye’deki iç hukuk normlar ının da revizyona tabi tutarken “çalışan kadının korunması” ve “f ırsat ve davran ış eşitliği” kavramlar ının yerinde ve do ğru kullanılmasına özen göstermektedir. 98
96 97
Yüksel, a.g.e. ,s.51 Süral, a.g.e. ,ss148,150 ve 157
98
Süral, a.g.e. , s.165
68
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRK İYE’DE KADIN İSTİ STİHDAMI VE KADINLARIN ÇALIŞ ÇALI ŞMA YAŞ YAŞAMI 3.1. Türkiye’de Kadın İşgücünün İşgücünün İstihdamının Tarihsel Geliş Gelişimi 3.1.1. Cumhuriyetten Önceki Dönemde Kadın Çalışanlar Bir tar ım toplumu özelliği taşıyan Cumhuriyet öncesinde, kad ınlar çoğunlukla tarlada ve ev i şlerinde ücretsiz istihdam edilen bir konumdayd ı. Ülkede de sanayile şme olmadığı gibi büyük ölçekli işlemlerde henüz bulunmamaktayd ı. Kadının toplumsal statüsü, 1839 Tanzimat Ferman ı ile resmi boyutta tartışılmaya ilk kez konu edilmi ş, fermanla birlikte kadınlara bazı haklar verilmiş ve kadınlarda konumlar ını yavaş yavaş tartışmaya başlamışlardır. Kölelik uygulaması nedeniyle, kadınlar ın kölelerin yaptıklar ı işleri yapmalar ı da engelleniyordu. Köle ticareti ancak 1857 y ılında kaldır ıldı. Toplumda alt s ınıflarda yer alan kadınlarla köleler, zengin ailelerin evlerinde ücretle çal ışıyorlardı. Köle olmayanlarda ücretli çalışmaya yavaş yavaş yönlenmişlerdi. Sadece ev i şlerinde değil, değişik iş kollar ında ücretli işçiliğe doğru bir geçiş yapmaya başladılar. 20. Yüzyılın başlar ında tekstille ilgili işlerde çalışanlar ın yar ısı kadındı. Yine 1897’de İstanbul Kibrit Fabrikas ındaki işçilerin de yar ısını kadınlar oluşturuyordu. Bu yeni dönemde kurulan kad ın dernekleri, kad ınlara evden çık ı p kamusal alana girme olanağı yarattı. İlk kadın dernekleri toplumda ayr ıcalıklı konumdaki kadınlarca kuruldu. Özellikle gayrimüslimler bu konuda daha aktifti. Müslüman kad ınlar ın önderliğinde bir araya gelmi ş kadınlardan oluşan ilk dernek ise 1876’da Mithat Pa şa’nın eşi taraf ından kuruldu. 99 Ülkedeki sanayileşme çabalar ının gelişmesi ile kadınlar ın istihdamda yer almalar ı 99
Nicole Van Os, “Geçmiş Geçmişten Gelen Kaynaklar, Gelecek için Kaynaklar,” (Çeviren: Kaya Genç)
69
paralellik arz etmiş ve 1850’den sonra kad ınlar özellikle tekstil işyerlerinde yoğun olarak çalışmaya başlamışlardır. O yıllarda İzmir ve Uşak civarlar ında çoğunluğu Avrupalılar taraf ından işletilen halı atölyeleri bulunmaktaydı ve bunlar ın sadece bir tanesinde 300 tezgah kullanılmakta, bu tezgahlarda da 300 kad ın işçi çalışmaktaydı.100 1880’lerde ise Uşak’ta 600 halı tezgahında toplam 3.000 ve 5.000 genç k ız istihdam edilmekteydi. 1900’lü yıllara gelindiğinde ise tezgah say ısı bir kat artarak 1200’e, tam zamanlı çalışan kadın sayısı da 6.000’e ula şmıştır. 1913’te Orta ve Bat ı Anadolu’da halı imalatında toplam 60.000 kad ın çalışmaktaydı.101 Ücretli olarak çalışmaya başlayan ve say ılar ı gittikçe artan kadın çalışanlar ı, Tanzimat’tan sonra Osmanl ı İmparatorluğu’na yeni yeni girmeye başlayan ithal makinelerin çıkarlar ına zarar verdiklerini dü şünerek eylemlerde de bulunmu şlardır. İlk olarak 1839’da Slevne’de, 1851’de Samakof’ta mekanik aletlerin kulland ığı işyerlerinde zarar vermişlerdir. 1861 yılında da Bursa’da kad ınlardan oluşan kalabalık bir işçi grubu, dokuma fabrikasının eski bir mezarl ık üzerine kuruldu ğunu bahane ederek, fabrikay ı basmışlar ve kendilerine rakip gördükleri makine ve tezgahlar ı tahrip ederek, fabrikayı ataşe vermişlerdir. 1908 yılında ise sayılar ı 1.500 civar ında ki kadın eylemci Uşak’ta üç mekanik ve buharlı yün eğirme fabrikasını basarak, depolardaki ham yün ve i şlenmiş yün iplikler yağmalanmış, makineler tahrip edilmiş ve bina ateşe verilmişti. Olaylar hızla yayılmış ve Kütahya’dan gelen görevlilerin de müdahalesiyle ancak durdurabilmi ştir.102 XIX. yüzyılda dünyada ya şayan hızlı değişimlerden Osmanlı toplumu da etkileniyordu. Tanzimat Fermanı da bu etki ile ortaya ç ıkmıştı. 1908 Anayasas ı ile ilk kez özgür bir siyasal ortama geçilmeye çal ışıldı ve bu dönemde kad ınlar da ekonomik ve sosyal durumlar ını iyileştirmek için isteklerini dile getirmeye başladılar. 1880’li yıllarda ilk kez gazetelerde kadın köşelerine yer verildi, 1895’de de “Han ımlara Mahsus Gazete” isimli bir dergi yayınlandı.103 Birinci Dünya Savaşı toplumsal yapıda zorunlu de ğişikliklere de yol açmıştır. Toplumsal Tarih Dergisi, Mart 2002, Sayı: 99, ss. 7-8 Ömür Zühtü Altan, Kadın İşçiler İşçiler ve Türkiye’de Kadın işçilerin 1475 Sayılı İş Kanunu İle Korunması, Eskişehir İTİA Basım evi, Eskişehir 1980, s. 49 101 Yavuz Selim Karak ışla, “Uşak’ta Kadın Halı İşçilerinin İsyanı (1908), Toplumsal Tarih Dergisi, Sayı:99, ss. 54-56 102 a,g.e. ,ss. 54-56 100
70
Osmanlı Devletindeki müslüman kadınlar da farklı alanlarda çalışmaya başladılar. 1916 yılında Harbiye Naz ır ı Enver Paşa ve eşinin uğraşıyla “Kadınlar ı Çalıştırma Cemiyet-i
İslamiyesi” adıyla bir örgüt kuruldu. Müslüman kad ınlar ı değişik alanlarda daha fazla istihdam sokmak amac ıyla kurulan kuruluş, yoğun ilgiyle kar şılaştı ve iki buçuk ayda on dört bin kadın iş için başvurdu. Bir yıl içinde işe yerleştirilen kadın sayısı 8.860 kişiye ulaştı.104 Cemiyete yapılan çok sayıdaki kadının iş talebini kar şılayabilmek için şubelerde açılmaya başlandı ve buralarda el işleri gibi fazla sermaye gerektirmeyen i şlerde üretime başlandı. Cemiyet, iş verdiği ya da işe yerleştirdiği her kadının ücretinden yüzde on be ş kesinti yapıyordu ve bu da önemli bir gelirdi. Bu kaynaklar, yeni i ş alanlar ı açmak ve sava ş nedeniyle kimsesiz kalan kad ınlar için kalacaklar ı yerler yapmak için kullan ılıyordu.105 Tanzimat’la başlayan kadınlar ın toplumsal yaşama daha fazla kat ılmasıyla beraber çok sayıda kadın kuruluşu da ortaya ç ıktı. Bu kuruluşlar, çok değişik alanlarda kadına hizmet sunmak ve güç birli ği oluşturmak amacıyla kuruluyordu. 29 Kas ım 1918’de Kuvay- ı Milliye’nin düzenlediği Milli kongreye katılan 50 kuruluşun 16’sı değişik amaçlarla kurulan kadın dernekleriydi. dernekleriydi.106 Birinci Dünya Savaşı, kadınlar ı bir bak ıma doğrudan çalışma yaşamına yöneltmiştir. Erkeklerin savaş nedeniyle cepheye gitmeleriyle bo şalan postane ve hastane gibi yerlerdeki kamu görevlerine kad ınlar girmişlerdi. Büyük şehirlerde kadınlar bu şekilde istihdama girerken, Anadolu’da da “Amele Taburlar ı” adıyla kurulan sava şçı birlikler yoluyla istihdamda yer almışlardır. 1913 yılında ülkede var olan sanayi i şletmelerinde çalışanlar ın %20’si kadın iken, 1915’te %30’a yükselmi ştir.107 Osmanlı İmparatorlu ğu’nda 19. Yüzyılından itibaren kad ın çalışanlar ın sayısında önemli yükseliş başlamıştır. Örneğin; 1913 ve 1915 y ıllar ında yapılan Sanayi Sayımı sonuçlar ına göre; 1913 yılında gıda sanayiinde çal ışan kadın oranı %31 iken, 1915’de % 103
Gürgün Say, Siyasal Değ Değişimde Kadın Boyutlu, Kurtiş Matbaacılık, İstanbul 1998, s. 177 Ayşe Sevim, ‘Medeni Kanun Kabulüne Dek Türkiye’de Feminizmin Nabz ı Atıyor’ Türk-iş Kadın İşçiler Kurultayı. Petrol-iş Petrol-iş. Sayı 96. Kasım 1995, s. 3 105 Yavuz Selim Karak ışla, “Kadın İşçileri Evlendirme Kampanyası”, Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı: 219, Mart 2002, ss. 27-28 106 Sevim, a.g.e. , s. 4 107 Şenol Memişoğlu, “Cumhuriyet Döneminde Kadın Hakları”, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.62 104
71
44’e yükselmiştir.108 Kadın işçi sayısının artmasında savaş dışında, kadın işçi ücretinin düşüklüğü de etkili olmuştur. Tablo 3.1’de görüldü ğü gibi, kadın işçilerin aldıklar ı ücretler erkeklerin ücretlerinden oldukça azd ı.
Tablo 3.1: 1915 Y ılında Erkek ve Kadın Günlük Ücretleri Sektör Şekercilik Konserve Dokuma
Erkek
Kadın
17-25 Kuruş
8-10 Kuruş
25-30 Kuruş
8-10 Kuruş
10-13 Kuruş
4-6 Kuruş
Kaynak: Ahmet Makal, Osmanlı İmparatorluğ mparatorluğu’nda Çalışma İliş lişkileri, İmge Kitapevi Sanayi sektöründeki bu büyük ücret farkl ılığı tar ım kesiminde de ya şanmaktaydı. Aşağıda bazı bölgelerde kadın ve erkek tar ım işçi ücretleri gösterilmiştir. Tabloya göre, her sektör ve her bölge için kad ın işçi ücretlerinin, erkek i şçi ücretlerinden oldukça dü şük olduğu anlaşılmaktadır.
Tablo 3.2: Tar ım İşçi İşçi Gündelikleri (1913 Yılı) Bölge
Erkek İş Erkek İşçi çi Ücreti
Kadın İşçi İşçi Ücreti
Aydın Ankara K ırşehir Malatya Diyarbak ır Urfa
12-16 Kuruş 8-15 Kuruş 7-8 Kuruş 7 Kuruş 6-8 Kuruş 5-10 Kuruş
5-8 Kuruş 4-5 Kuruş 3-3.5 Kuruş 2 Kuruş 2.5 Kuruş 2-3 Kuruş
Kaynak: Ahmet Makal, Osmanlı İmparatorluğ mparatorluğu’nda Çalışma İliş lişkileri, İmge Kitapevi
108
Altan, a.g.e. ,s.58
72
3.1.2. Cumhuriyet Döneminde Kadın İstihdamı Her alanda köklü de ğişikliklerin yapıldığı ve yeni bir dönemin ba şladığı Cumhuriyet dönemine geçi şle birlikte, kadınlarla ilgili de pek çok yenilik getirilmi ştir. Çalışma yaşamının dışında ve kamusal alanda uzak kalmak zorunda kalan Türk Kad ını için cumhuriyetin ilanı bir dönüm noktas ı olmuştur. Cumhuriyet ilan edilmeden önce, yeni devletin alt yap ısını oluşturmak ve sorunlar ı ıyla, belirlemek amac Atatürk taraf ından 1923 yılında İzmir’de İktisat Kongresi
toplanmıştır. Toplumun her kesiminden temsilcilerin kat ıldığı bu kongreye
kadın
çalışanlar ı temsilen de, Hayriye, Elif, Emine, Şefika, Münire ve Nigar Han ımlar katılmıştır. Savaş döneminden sonra ortaya ç ıkan ağır ekonomik koşullar ve yetişkin erkek işgücünün azalması, kadınlar ın doğrudan istihdama kat ılmasını zorunlu k ılmış, dolaysıyla kadın işçi sayısı da artmaya başlamıştır. Bu durum, toplanan İzmir İktisat Kongresi’ne de yans ımış ve kadın işçi temsilciler de bu önemden dolay ı davet edilmiştir. Kongrede kadın işçilere doğum öncesinde ve sonras ında 8 hafta ve ayda üç gün ücretli izin verilmesi için yasa hazırlanması karar ı alınmıştı. Bu karar da günün ko şullar ı içinde düşünüldüğünde kadın çalışanlar ı korumaya yönelik önemli bir adımdı. Uygulanan ekonomik sistemin liberal olarak nitelendirildiği ilk dönemlerde hızlı ekonomik kalk ınmayı sağlayabilmek amacıyla yerli sanayinin kurulmas ı ve geliştirilmesi için özel kesime ayr ıcalık verilmiştir. Ancak 1930’lardan sonra 1929 y ılında yaşanan ekonomik bulan ımın da etkisi ile devlet, do ğrudan yatır ımcı olarak tekstil, çimento, madencilik, şeker sanayi gibi alanlara yönelmi ş ve devletçi bir ekonomi politikası izlenmiştir. İşçi sayısının dolayısıyla kadın işçi sayısının da artmasına neden olan bu geli şmelerin yanı sıra hukuksal alanda da kad ınlar lehine düzenlemeler yapılmıştır.9 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile tüm Türk çocuklar ı için ilk öğrenim zorunlu hale getirilmiş, böylece kad ınlar ın eğitiminde ilk ve önemli bir ad ım atılmıştır. Daha sonraki y ıllarda k ızlar için açılan öğretmen, ebe, hem şire okullar ı ile k ız sanat enstitüleri kadınlar ın bir meslek sahibi olmalar ında etkili olmuştur. Yaşanan bu de ğişimler sayesinde 1927 y ılında sanayi sektöründe çal ışan işçilerin yaklaşık ¼’ünü kadınlar ın
73
oluşturduğu tahmin ediliyordu.109 Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kad ınlar, kendilerine sa ğlanan bu haklar ı bir mücadele sonucu elde etmemi şler, doğrudan yeni devletin amaçlar ı doğrultusunda kendilerine verilmiştir. Bu nedenle bu dönemde bir “devlet feminizm” politikas ı uygulandığını söylemek de mümkündür. Sosyal devlet kavramı da, Cumhuriyetle birlikte ça ğdaş anlamına kavuşmuştur. Bunun ilk adımı da 1930 tarihli 1593 say ılı umumi hıfzısıhha Kanunudur.110 Bu kanun, Türkiye’de devletin sosyal politika alan ında kadın işçileri koruma amaçlı ilk müdahalesidir. 111 Kanun; kadın, çocuk ve genç i şçilerin çalışma yaşı, süreleri, işin özelliği, kadın ve çocuk i şçilerin bedensel nitelikleri yönünden çal ışma koşullar ına ilişkin düzenlemeler içermektedir. Devletin çal ışma yaşamına kapsamlı olarak ilk müdahalesi ise 1936 yılında çıkar ılan 3008 say ılı ilk iş Kanunu ile başlar.112 Cumhuriyetle birlikte başlayan sanayileşme ve kalk ınma çabalar ı sürerken İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Türkiye sava şa do doğrudan katılmamıştı ama seferberlik nedeniyle erkek çalışanlar ı önemli bir bölümü orduya al ınmıştı. Bundan dolay ı iş gücünde bir azalma olmuş ve bu eksiklik de kad ın ve çocuklar istihdam edilerek giderilmeye çal ışılmıştır. Tablo 3.3’de ücretliler içerisinde kad ın ve çocuk çal ışanlar ın sayısında 1937’den 1943’e nas ıl bir değişim yaşandığı gösterilmi ştir.113
Tablo3.3: Türkiye’de Ücretliler İçerisinde Çalışanların Dağ Dağılımı (19371943) İstatistik Konusu Çocuk(12-18) Kadın Erkek Toplam
1937(Sayı)
1937(%)
1943(Sayı)
1943(%)
23.347 50.131 191.863 265.341
9% 19% 72% 100%
51.871 56.937 166.275 275.083
19% 21% 60% 100%
Kaynak : Ahmet Makal, Türkiye’de Tek Partili Dönemde Çal ışma İlişkileri 1920109
Altan, a.g.e., ss.68-69 Sakine Uygur, Kadın iş işçiler ve Sorunları, Türk-iş Yayını, Ankara 1999, s.8 111 Özkuzuk ıran, a.g.e., s.9 112 Altan, a.g.e., s.69 113 Ahmet Makal, Türkiye’de Tek Partili Dönemde Çalışma İliş lişkileri: 1920-1946, İmge Kitapevi, Ankara 1999, s.310 110
74
1946, İmge Kitabevi, Ankara 1999, s.310 1937 yılında ücretlilerin içerisinde erkeklerin oran ı %72.11 iken 1943’de %60.45’e gerilemiştir. Aynı dönemde toplam ücretlilerin say ısında bir azalma olmamış, tersine az da olsa artış yaşanmıştır. Aradaki bu fark ise büyük ölçüde çocuk i şgücünün ve kad ın işgücünü istihdam girmesiyle kar şılanmıştır. Özellikle çocuk i şgücünün payı %8.80’den %18.86’ya yükselmiştir. Kadın çalışanlar ın oranında ise yakla şık %2’lik bir artış gözlenmektedir. Bu yıllarda, Türkiye’de 1936 tarihli i ş kanunu yürürlükteydi. Ancak çal ışanlar arasında aynı işi yapmalar ına kar şın ücret farklılıklar ı bulunuyordu. Kanuna göre i şverenler, işçilerin tabi olacaklar ı hükümleri gösterir bir “dahili talimatname” haz ırlamak zorundaydı. Ücret farklılığını bu talimatnamelerde görmek mümkündür. Türkiye’de kibrit ve çakmak tekeline sahip bir Amerikan firmas ının dahili talimatnamesinde, 13-16 yaş arası çocuklar: 6 kuruş, 17-18 yaş arası gençler: 7 kuruş, 19 yaş ve üstü erkek i şçiler:8 kuruş, 19 yaş ve üzeri kadın işçiler:7 kuruş aldıklar ı belirtilmiştir. 1927 yılında yapılan nüfus sayımındaki sonuçlara göre, as ıl mesleği tar ımsal faaliyet olan kadın oranı %96.2 iken, sanayiye ait i şçilerde toplam kadın nüfusu ancak %1.9’luk bölümünün çal ıştığı anlaşılmaktadır.114
Tablo 3.4: Sayım Yıllarına İtibariyle Kadın Nüfusun Mesleklere Göre Dağ Dağılımı
l Y m y a S ı ı
ı
i r e l l ü s h t a a a r M i k Z a r p o T
1935
94.25
1940 1945
t a a ş n k İ ü , ç n ü e K d , a i y M a n r a a l S t a n a S
t e r a c i T
a l a ş a v u M e d a y i l k a N
t s e b r e S k . l e z i s H e i M m u m U
i s h a Ş t r e a t l y i e d m a z s i i t H k İ . v E
3. 3.93
0.35
0.09
0.54
0.84
92.95
1. 1.52
0.21
0.05
0.38
0.16
93.07
3. 3.98
0.53
0.16
1.53
0.73
Kaynak : Emel Doğramacı, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü , Türkiye İş Bankas ı Kültür Yayınlar ı, Ankara 1997, s.116
114
Emel Doğramacı, Türkiye’de Kadın Dünü ve Bu Günün, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlar ı,
75
Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) taraf ında yapılan sayım sonuçlar ına göre, tablodaki değerlere bak ıldığında yine kadınlar ın çok büyük bir bölümünün tar ımla ilgili mesleklerde çalıştıklar ı görülmektedir. Bu alanda çal ışanlar ın oranı 1927’de %96.2’den, 1965’de ancak %94.18’e düşmüştür. Diğer mesleklerde çal ışanlar ın oranlar ında da, otuz sekiz y ıllık süreçte fazla bir de ğişim yaşanmamıştır. Müteşebbis kadın sayısında 1950-1965 döneminde %100 oranında bir artış olduğu görülmektedir. Say ılar ı çok azda olsa böyle bir geli şme, kadınlar arasında girişimcilik kültürünün yavaş yavaş olduğunu göstermesi bak ımından önemlidir.
Tablo 3.5: Sayım Yıllarına İtibariyle Kadın Nüfusun Mesleklere Göre Dağ Dağılımı l Y m y a S ı ı
ı
n k a l e s m e e l E M t k s i e n b k e r e T S
c n a m r O t e r a c i T ı
s i b b e ş e t ü M
ş
a T a e m V t r a n e k d Ç a M ı
t a l a m İ e y i l k a N
r e i v m r a a T k t e y a i n f i a l S a K
r i e l l i i g ç l ş İ İ e n y a i f y i l a a m K l O
m a l p o T r e l t e m i H
1950
0.38
0.43
0.07
0.008
0.19
2.33
0.52
0.35
1955
0.55
0.49
0.12
0.012
0.037
2.16
0.32
0.48
1960
0.75
0.63
0.08
0.008
0.059
2.59
0.31
0.58
1965
1.21
0.89
0.10
0.010
0.070
2.78
0.14
0.62
Kaynak : Emel Doğramacı, Türkiye’de Kadının Dünü ve Bugünü , Türkiye İş Bankas ı Kültür Yayınlar ı, Ankara 1997, s.116 Tar ımda makineleşmenin yaygınlaşması 1950’li yıllardan itibaren köyden kente göçü hızlandırmıştır. 1970’lere kadar sanayinin göreceli olarak büyümesi, kente göç eden yeni iş gücünü emebiliyor ve yeni kentli kad ınlara istihdam alanlar ı yaratıyordu. Bu yıllarda kentsel istihdamdaki kad ın oranı her yıl ortalama %1.1 oran ında büyümüştür. Ancak, 1980’lere gelindiğinde sanayileşme yavaşlamış ve kette oluşan işgücü, formel istihdam kapasitesinden h ızlı arttığı için formel işgücüne katılım oranı azalmaya başlamıştır.
Ankara 1997, s.116
76
Kente göçe gelen kad ınlar ın vasıfsız olmalar ı, onlara olan formel istihdamdaki talebi azaltmış, çalışmak zorunda kalan kad ınlar ın önemli bir k ısmı da kayıt dışı istihdama yönelmiştir. Kayıt dışı istihdam miktar ı da resmi istatistiklere yansımadığından kadınlar ın işgücüne katılım oranlar ı daha da dü şük çıkmaktadır.
3.1.3. 1980 Sonrası Dönemde Kadın İstihdamı Kadınlar ın Cumhuriyet yönetimi ile birlikte pek çok kazan ımlar elde ettiği Türkiye’de istihdam alan ında aynı gelişmelerin yaşandığı söylenemez. Kadınlar ın bu yar ışa çok gerilerden ba şlamış olması, erkeklerle aralar ındaki mesafenin kapanmas ını da geciktirmektedir. Kadınlar ın çalışma yaşamındaki durumlar ına değişik kriterler açısından bak ıldığında farklılıklar daha net görülebilecektir.
3.1.3.1. Türkiye’de Kadın İşgücü İşgücü ve İşgücüne İşgücüne Katılma Oranı Türkiye’de son on be ş yıl içerisinde toplam işgücü sayısında az da olsa bir art ış yaşanmıştır. Tablo 3.5’de görüldü ğü gibi, 1989 y ılında 19.391.000 olan toplam i şgücü miktar ı, 2002 yılında 22.699.000’a yükselmi ştir. Toplam işgücü, bu sürede yakla şık %17’lik bir artış göstermiştir. Aynı sürede erkek i şgücü sayısı 2.866.000 artarken, kad ın işgücü sayısındaki artış ancak 442.000 olmu ştur. Erkeklerde işgücüne dahil nüfus art ışı toplamdan da fazla artarak %21.2 olurken, kad ınlarda artış ancak %7.5 düzeyinde kalm ıştır. Nüfusun yar ısını oluşturan kadınlar ın işgücü içindeki oran ı hala ancak %28 gibi çok dü şük düzeydedir.
İşgücüne katıma oranı ise aynı dönemde toplam %57.5’den, %48.7’ye gerilemi ştir. İşgücü miktar ı artarken işgücüne katılma oranı azalan bir seyir izlenmi ştir. Özellikle 1999 yılından itibaren yaşanan ekonomik kriz ortamı bu azalışı hızlandırmıştır. Erkeklerde İKO 1988 yılında %81.2 gibi yüksek bir düzeyde iken 2002 y ılında yaklaşık %10.7’lik bir azalma ile %70.5’e gerilemiştir. Kadınlarda İKO da, %7.4’lük bir azalma ile, %34.3’ten %26.9’a inmiştir. Çalışma çağında olmasına kar şılık işgücüne katılmayanlar ın büyük bir bölümü ev kadınlar ı ve öğrenciler olduğundan kadınlar ın çalışma yaşamına katılma
77
eğilimleri İKO’ni önemli ölçüde etkilemektedir.10
İşgücüne Katılma Oranı’nın bu kadar dü şük olması işgücü piyasasına ya aktif olarak çalışan, ya da i şsiz olarak katılmayan çok büyük bir kesimin oldu ğunu göstermektedir. 2002 yılı IV. Dönem işgücü anket sonuçlar ına göre 15 yaş ve üzeri kadın nüfusu 23.574.000 olmasına rağmen bunun ancak 6.655.000 ki şisinin işgücüne dahil oldu ğu görülmektedir.
İşgücüne dahil olmayan 16.918.000 kad ın bulunduğu anlaşılmaktadır. Köyden kente göçün sürekli artarak devam etmesi nedeniyle, genç nüfusa ra ğmen işgücüne katılmayanlar ın sayısı oldukça yüksektir. Köyde iken kendi tarlas ında çalıştığı için ücretsiz aile işçisi olarak görülen kad ın, şehre gelince i şgücü dışında ev kad ını olarak görülmekte, böylece i şgücü miktar ı da azalmaktadır.
Tablo3.6: Türkiye’de Kadın İşgücü İşgücü ve İşgücüne İşgücüne Katılım Oranları (1988-2002) İŞGÜCÜNE İŞGÜCÜNE KATILIM ORANI(%)
İŞGÜCÜ İŞGÜCÜ (Bin Kiş Kişi) YIL
1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
M A L P O T 19 391 19 931 20 150 20 684 20 815 19 772 21 176 21 500 21 804 21 824 22 399 23 187 22 031 22 269 22 699
K E K R E
13 536 13 664 13 990 14 504 14 759 14 714 15 135 15 398 15 651 15 893 16 250 16 532 16 253 16 339 16 402
N I D A K
5 855 6 267 6 160 6 181 6 056 5 059 6 041 6 103 6 153 5 931 6 150 6 656 5 778 5 929 6 297
M A L P O T 57,5 58,1 56,6 57,1 56,1 52,2 54,6 54,1 53,5 52,2 52,3 53,0 49,2 48,7 48,7
K E K R E
81,2 80,6 79,7 80,2 79,7 78,1 78,5 77,8 77,1 76,4 76,2 75,8 72,9 71,7 70,5
N I D A K
34,3 36,2 34,2 34,1 32,6 26,6 31,0 30,6 30,1 28,3 28,6 30,3 25,7 25,9 26,9
Kaynak: DİE İşgücü İstatistikleri Servisi, Yayınlanmamış Çalışma Gelişmiş ülkelerde %60’lar ın üzerinde olan kad ınlar ın İKO, ülkemizde nerede ise
78
bunun yar ısı düzeyinde seyretmektedir. Bu olumsuz tablonun de ğiştirilmesinde sorumluluk sadece kadınlarda değildir. Toplumun sosyo- kültürel yap ısı, çalışma yaşamında kadınlara yönelik koruyucu düzenlemelerin yeterince i şletilmemesi, eğitim eksikliği, esnek çal ışma biçimlerinin yayanlaşmaması gibi faktörler, kadınlar ın işgücüne katılmalar ını olumsuz olarak etkilemektedir.
İktisaden faal olan nüfus oranında, 1955 yılı verilerine göre kadınlar ın katılım oranı %72.0 iken 2000 y ılında bu oran %39.6’ya dü şmüştür. İktisaden faal olmayan nüfus oranında ise 1955 y ılında katılma oranı 28.0 iken 2000 y ılında bu oran 60.4’e yükselmi ştir. Bu değişimin nedenleri arasında 1955 yılı itibariyle tar ım kesiminde çal ışan kadın nüfusunun yüksek olu şu gösterilebilir. Sanayileşmeyle birlikte diğer sektörlerdeki işgücü yükünün çoğunu erkeklerin oluşturması da kadınlar ın iktisaden faal olan nüfus oran ındaki neredeyse yar ı yar ıya bir düşüşe neden olmuştur.
Tablo3.7:İ Tablo3.7: İktisaden Faal Olmayan ve Olan Nüfus Oran ı(%), 1955-2000 Sayım Yılı
1955 1960 1965 1970 1975 1980 1985 1990 2000
İktisaden Faal Olan
m a l p o T 83.7 79.6 74.3 64.9 64.5 63.2 61.2 60.7 55.2
n d a K 72.0 65.3 56.6 50.2 47.3 45.9 43.7 42.8 39.6 ı
İktisaden Faal Olmayan
k e k r E 95.3 93.6 91.8 79.5 80.9 80.2 78.5 78.3 70.6
Kaynak :D :DİE Hanehalk ı İşgücü Anketi
79
m a l p o T 16.3 20.4 25.7 35.1 35.5 36.8 38.8 39.3 44.8
n d a K 28.0 34.7 43.4 49.8 52.7 54.1 56.3 57.2 60.4 ı
k e k r E 4.7 6.4 8.2 20.5 19.1 19.8 21.5 21.7 29.4
3.1.3.2.
Eğ Eğitim Durumuna Göre Katılım Oranı
İşgücüne katılma ile eğitim arasında doğru bir orantı bulunmaktad ır. Kişilerin eğitim düzeyleri yükseldikçe, istihdama daha fazla yönelmediktedirler. Ülkemizde kadınlar ın önemli bir sorunu da e ğitimsizliktir. Erkeklere göre kadınlar ın eğitim düzeyi oldukça düşüktür. 1935 yılında altı ve daha yukar ı yaştaki kadınlarda okuma yazma bilen nüfus oran ı %9.8’den 1999 y ılında %77.4’e, erkeklerde ise %29.3’ten %94.2’ye yükselmi ştir.11 Bu artışa rağmen hala kad ınlar arasında önemli oranda okuma yazma bilmeyen bulunmaktad ır. Bu da, kad ınlarla erkekler aras ındaki işgücüne katılmadaki farklılığın ana nedenlerinden
biri
olarak
kabul
edilmektedir.
Çünkü
ş“e itliğe
açılan
kapının
anahtar ı
eğitimdir.”115Türkiye, 1995 yılında Pekin’de yap ılan Dünya Kadın Konferansında 2000 yılına kadar kad ın okur yazarlığını yüzde yüz artırmayı taahhüt etmişti.116
Ancak,
görüldüğü gibi bu taahhüt yerine getirilmemiştir.
115
Nazan Moroğlu, “AB Anlaş Anlaşmalarında ve Yönergelerinde Kadın Erkek Eş Eşitliğ itliği İle İlgili Düzenlemeler”, AB’ne Giriş Giriş Sürecinde T.C. Anayasası ve Kadın Erkek Eş Eşitliğ itliği Politikaları, KSSGM Yayını, Ankara 2000, s.33 116 TÜSİAD, a.g.e. , s.33
80
Tablo 3.8: Eğ Eğitim Durumu ve Yıllara Göre Kadın İşgücü İşgücü Katılım Oranı (%), Kent Yıl
Toplam
1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
Lise ve Dengi
Lise Altı
Fakülte/ YOkul
17.8
12.7
41.1
78.8
17.0
11.4
42.3
78.5
15.5
10.0
38.9
79.4
16.9
10.7
41.2
80.3
15.5
9.5
37.5
76.8
17.2
11.3
34.5
78.6
16.7
10.1
35.0
72.9
15.8
9.0
32.9
72.4
16.7
9.3
33.9
72.0
16.5
9.0
33.3
74.5
17.7
10.6
31.8
71.2
16.9
9.5
30.3
69.1
16.8
9.8
29.3
69.6
18.8
11.5
30.8
69.9
Kaynak : TÜSİAD, Türkiye’de İşgücü Piyasas ı ve İşsizlik, İstanbul 2002, s.53 Üstteki tabloya göre, lise alt ı eğitime sahip kadınlarda İKO, genel ortalamalar ının altında gerçekleşmiştir. Bu sonuç her y ıl için ayni şekilde devam etmiştir. Lise ve dengi okul mezunu kad ınlara göre de, fakülte ve yüksekokul mezunu kad ınlar daha yoğun olarak işgücüne katılmaktadırlar. Genel olarak kad ınlar ın İKO her yıl azalan bir seyir izlerken, bazı yıllar (1992,1997,1999 ve 2002) az da olsa bir art ış yaşanmıştır. Bu durum ülkedeki konjonktürsel dalgalanmalarla da ilgilidir. Son y ıllarda genel ekonomik dengelerde ya şanan istikrarsızlıklar, istihdamı da etkilemektedir. etkilemektedir. 1989-2002 dönemindeki lise alt ı eğitim düzeyindeki kadınlarda İKO’nda yıllık düşüş %0.76 iken, 1989-1996 döneminde dü şüş yıllık %4.74 olmuştur. 1996-2002 döneminde ise ortalama y ıllık artış %4.17 gibi yüksek gerçekle şmiştir. Bu şekilde aşır ı bir
81
dalgalanma, daha çok dü şük eğilimli kadınlarda yaşanmaktadır. Yüksekokul ve fakülte mezunu kadınlar ın işgücüne katılım oranı rakamlar ındaki yıllık ortalama dalgalanma % 1’den
bile
azdır.
Çünkü
ekonomik
krizlerden
daha
çok,
e ğitimsiz işgücü
etkilenebilmektedir. İşini kaybedenin yeniden bir i ş bulma olanağı da çok azd ır. Tablo 3.8’de ise, tar ım dışı toplam kadın işgücü içinde değişik eğitim düzeylerindeki kadınlar ın dağılımı gösterilmiştir. Buna göre, 1989 y ılında lise altı eğitim düzeyindeki kad ınlar ın işgücü içindeki pay ı %60.3 iken, 2001 y ılında %42.6’ya gerilemiştir. Ancak aynı dönemde kadın işgücü sayısı azalmamış, aksine ortalama %2.66 artmıştır. Kadın işgücünde aynı dönemdeki bu art ış, lise ve dengi okul mezunlar ında ortalama %4.53, fakülte ve yüksekokul mezunlar ında ise %7.78 olarak gerçekle şmiştir. 1989 yılında toplam kadın işgücünde üniversite mezunlar ının payı %14.7’den, 2001 y ılında %26.3’e yükselmiştir. Tablodan da anla şıldığı gibi bu süreç, tar ım dışında aynı şekilde devam edecektir. Kadınlar ın çalışma yaşamında yeterince yer alamamalar ının hem nedeni, hem de sonucu eğitim düzeylerinin düşüklüğüdür. Özellikle teknoloji gelişmelerin hızlı yaşandığı, dolaysıyla da eğitimli insanlara gereksinim duyulduğu bu dönemde, e ğitimsiz kadınlar ın çalışma yaşamında tutunabilmeleri çok güçtür.
82
Tablo 3.9: Eğitim Durumu ve Yıllara Göre Tarım Dışı Kadın İşgücü İşgücü Yıl
Toplam İşgücü İşgücü Kiş Kişi
1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001
%
Lise Altı Kiş Kişi
Lise ve Dengi
%
Kiş Kişi
%
Fakülte/Y.Okul Kiş Kişi
%
1 873
100.0
1 129
60.3
469
25.0
275
14.7
1 808
10 1 00.0
987
54.6
535
29.6
285
15.8
1 703
10 1 00.0
913
53.6
485
28.5
305
17.9
1 994
100.0
1 057
53.0
579
29.1
357
17.9
1 870
10 1 00.0
945
50.5
586
31.4
339
18.1
2 068
100.0
1 079
52.2
580
28.1
409
19.8
2 038
10 1 00.0
945
46.4
671
32.9
422
20.7
1 991
10 1 00.0
846
42.5
689
34.6
456
22.9
2 249
10 1 00.0
939
41.7
786
34.9
525
23.3
2 302
10 1 00.0
931
40.4
809
35.1
563
24.4
2 487
100.0
1 098
44.2
785
31.6
604
24.3
2 554
100.0
1 079
42.3
818
32.0
656
25.7
2 567
100.0
1 094
42.6
799
31.1
675
26.3
Kaynak : TÜSİAD, Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İşsizlik, İstanbul 2002,s.50 Kadınlar ın eğitim düzeyi yükseldikçe, istihdam oran ı da yükselecek, i şsizlik oranı ise doğal olarak azalacakt ır. Eğitim düzeyi yüksek kad ınlarda, kadınlar ın çalışma yaşamına girişen ilişkin düşünceler, kadının çalışması yönü de değişmektedir. Ayr ıca eğitimli kadının ailesi de, eğitimli kadının çalışmasını destekler konuma gelmektedir. 12 Eğitim düzeyleri yükselen kadınlar, “meslek rolleri” ni önemsemekte ve geleneksel yap ının etkilerinden kendilerini kurtarma f ırsatı bulamaktadırlar. Eğitimli kadın, çalışmayı ve mesleki rolünü, eğitimsiz kadına göre daha pozitif tan ımlamaktadır.117 Sekizinci beş yıllık planda da, ülkemizde e ğitim sistemindeki gelişmelere rağmen çalışan nüfusun eğitim düzeyinin gelişmiş ülkelere göre çok dü şük olduğu vurgulanmakta ve işgücünün eğitim düzeyinin uluslar arası rekabet gücünü art ıracak şekilde geliştirilerek, çalışma yaşamı paralelinde sürekli eğitim olanaklar ının güçlendirileceği ifade edilmekte, 117
Dilek Şenel,
“ Çalışma Yaşamında Cinsiyete Dayal ı Ayr ımcılık İşyerinden Örnekler”, İktisat
83
2001-2005 dönemini kapsayan plan döneminde, nitelikli insan gücünün geli ştirilmesi için ayr ılan kaynaklar ın artır ılmasına ve etkin kullan ımına özen gösterilece ği belirtilmektedir.118
Tablo3.10: Okur-Yazar Olmayan ve Okur-Yazar Oran ı(%), 1935-2000 Okur -Yazar Olmayan Oran ı(%) Sayım Yılı
m a l p o T
n d a K ı
k e k r E
Okur-Yazar Oranı(%) m a l p o T
n d a K ı
k e k r E
1935
80.8
90.2
70.7
19.2
9.8
29.3
1940
75.5
87.1
63.8
24.5
12.9
36.2
1945
69.8
83.2
56.3
30.2
16.8
43.7
1950
67.5
80.6
54.5
32.5
19.4
45.5
1955
59.0
74.4
44.1
41.0
25.6
55.9
1960
60.5
75.2
46.4
39.5
24.8
53.6
1965
51.2
67.2
35.9
48.8
32.8
64.1
1970
43.8
58.2
29.7
56.2
41.8
70.3
1975
36.3
49.5
23.8
63.7
50.5
76.2
1980
32.5
45.3
20.0
67.5
54.7
80.0
1985
22.6
31.8
13.5
77.4
68.2
86.5
1990
19.5
28.0
11.2
80.5
72.0
88.8
2000
12.7
19.4
6.1
87.3
80.6
93.9
Kaynak: DİE Hanehalk ı İşgücü Anketi Kadınlar ın istihdamının arttır ılmasında, onlara çağdaş bilgi ve becerilere sahip olacaklar ı eğitim olanaklar ının sunulmasına çalışılmalıdır. Sadece say ısal olarak kadın istihdamını arttırmak yeterli değildir. Kadın istihdamını arttır ırken yeni istihdama girenlerin, katma değeri yüksek, nitelikli iş ve mesleklere yönelmeleri sa ğlamak, refahın
118
Dergisi, sayı:377, Mart 1998 DPT, VIII. Beş Beş Yıllık Kalk ınma Planı, DPT Yayını, Ankara 2000, ss. 89-90
84
paylaşımı açısından da önemlidir. 119 Vasıfsız ve düşük ücretli işlerde çalışan kadın sayısı ancak böyle bir politika ile azalt ılabilir. Bu şekilde, kadınlar ın erkeklere göre daha az ücret geliri elde etmeleri de önlenmiş olacaktır.
3.1.3.3. Yaş Yaş Durumuna Göre Türkiye’de Kadın İstihdamı Erkeklerden farklı olarak, kadınlar ın yaşlar ı ile istihdama katılmalar ı arasında belirli ilişkiler bulunmaktadır. Geleneksel kültürel yapı nedeni ile ev i şleri ve çocuk bak ımı gibi sorumluluklar ı üstlenen kadınlar, bu sorumluluklar ı nedeni ile çal ışma yaşamını bazen tamamen, bazen de belli bir süre için terk etmektedirler. A şağıdaki tabloda, kentlerde ya ş grubuna göre kad ınlar ın İKO gösterilmiştir.
Tablo 3.11: Yaş Yaş Grubu ve Yıllara Göre Kadın İşgücü İşgücü Katılım Oranı (%), Kent Yıl 1989
Toplam
15-19
20-24
25-34
35-54
55+
17.8
20.4
26.1
22.6
15.5
4.0
1990
17.0
18.4
25.3
21.2
16.0
2.7
1991
15.5
16.6
23.8
19.7
13.8
2.1
1992
16.9
16.2
26.6
21.8
14.9
3.1
1993
15.5
15.1
23.3
20.5
14.1
2.3
1994
17.2
16.3
25.5
22.4
16.2
3.3
1995
16.7
15.4
24.4
21.8
15.7
3.4
1996
15.8
14.7
23.5
20.7
15.1
2.9
1997
16.7
16.1
26.7
21.1
15.4
2.7
1998
16.5
16.0
25.7
26.6
14.7
3.1
1999
17.7
16.0
27.1
23.0
16.4
3.6
2000
16.9
14.3
27.1
23.3
15.4
2.5
2001
16.8
13.6
26.0
23.0
15.7
2.7
Kaynak :TÜS :TÜSİAD, Türkiye’de İşgücü Piyasas ı ve İşsizlik, İstanbul 2002, s.56 119
Nukhet Başargan Hotar, 2001’li Yıllar ında Çalışan Kadın, Mercek Dergisi, Sayı: 17 Ocak 2000, s.89
85
Türkiye’de kadınlar ın çalışma yaşamında yer almalar ı, belli yaş dönemlerinde yoğun olarak yaşanırken, belli yaş dönemlerinde azalma e ğilimi göstermektedir. Kadınlar ın ülkemizde ücret kar şılığı çalışma süresi, sekiz y ıl gibi çok az bir zaman dilimidir. Yine ev dışında çalışma yaşamına katılan kadınlar ı %50’si beş yıl içerisinde genellikle evlenme yada hamilelik gibi nedenlerle, emeklilik hakk ını elde etmeden i şinden ayr ılmakta ve böylece geçmişteki hizmet süreleri sosyal güvenceye kavu şmadan boşa gitmiş olmaktadır. Araştırmalar sonucu elde edilen ampirik bulgulara göre, Türkiye!de genç ya şta istihdama katılan kadınlar ın önemli bir bölümü, emeklilik ça ğına gelmeden çal ışma yaşamını terk etmektedirler.120 Tablo 3.10’teki bulgulara göre, 15-19 ya ş grubundaki kadınlarda İKO, hızla azalarak 1989’da %20.4 iken 2001 y ılında %13.6’ya gerilemi ştir. Bunun nedeni, e ğitime devam eden kad ın sayısında yıllar itibariyle artış olmasıdır. Eğitimde geçen süre uzad ıkça, bunun sonucunda İKO bu yaşlarda azalacakt ır. Ellibeş yaşın üzerindeki kadınlarda da son yıllara kadar İKO’nda azalma yaşanmış, ancak emeklilik ya şının yükseltilmesi nedeni ile bu azal ış durmuştur. Çünkü artık kadınlar emeli olabilmek için daha uzun süre çal ışmak zorundadırlar. 20-34 yaş arasındaki kadınlarda ise özellikle son y ıllarda İKO’nda artış görülmektedir. Zira 1989-1996 aras ı döneminde ortalama olarak y ılda %1’den fazla azalma olurken, 1996-2001 döneminde bu yaş grubunda işgücü katılım oranında yılda ortalama %2’den fazla artış olmuştur. Kadınlar belli yaşlarda işgücü katılım oranında değişikler olduğunu aşağıdaki
şekilde daha kolay görmek mümkündür. 20-24 ya ş arası dönemi, kadılar ın daha fazla i ş gücüne katıldıklar ı dönem iken, erkeklerde bu dönem 25-34 ya ş arasıdır. Ancak zamanla kadınlarda evlenme yaşının yükselmesi, çal ışmaya kar şı toplumsal yargılar ın değişmesi, eğitimde geçen sürenin uzamas ı gibi nedenlerle çal ışma yaşamındaki yaş dalgalanmas ı da değişecektir. Şekilde erkeklerde 54 ya ş sonrası döneminde İKO’nda yaşanan hızlı düşüşün nedeni de yine erken emekliliktir. Bunun da emeklilik ya şındaki yükselmesi nedeni ile bundan sonra daha geç çal ışma yaşamından ayr ılmak durumunda kalacaklard ır.
120
Ayşe Eyüboğlu, , v.d. “Kentli Kadınlar ın Çalışma Koşullar ı ve Çalışma Yaşamını Terk Nedenleri”, İktisat Dergisi, Sayı:377, Mart 1989, s.37
86
3.1.3.4. Ekonomik Ekonomik Faaliyete Göre Kadın İstihdamı Günümüzde kadınlar ın çalışma yaşamına katılmalar ı bak ımında hala bir tar ım toplumu olma niteliğinde olan Türkiye’de, di ğer alanlarda kad ınlar ın yeterince istihdam edilmedikleri görülmektedir. Ülkenin sanayile şmesi istihdam alanlar ının çeşitlenmesi gibi gelişmelere rağmen, kadınlar büyük oranda tar ım kesiminde ücretsiz aile i şçisi konumunda çalışmaktadır. Köyden kente göçle beraber tar ımda çalışan kadın sayısında sürekli bir azalma olduğu görülmektedir. Tablo 3.11’de, 1988 y ılında tar ımsal alanda çal ışan kadın sayısı 4.019.000 ki şiye düştüğü görülmektedir. Tar ımda çalışanlar azalırken imalat sanayi, toptan ve perakende ticaret, lokanta ve oteller, toplum hizmetleri, sosyal ve ki şisel hizmetler gibi alanlarda ise önemli art ışlar yaşanmıştır. Çalışan kadınlar ın bu şekilde değişik alanlara yönelmeleri köyden kente göç yan ında başka faktörlere bağlıdır. Özellikle eğitimli kadın sayısının artması önemlidir. Türkiye’de iş gücünün, gelişme sürecine ba ğlı olarak gerçekleşmesi gerektiği gibi, tar ımda diğer sektörlere kayma e ğilimi çok yavaştır. Bu kayma bu şekliyle devam ettiği taktirde, tar ımsal istihdamın toplam istihdamdaki payının %10’lara düşmesi, ancak 2050’li yıllarda gerçekleşebilecektir. Tabloda görüldüğü gibi istihdam edilen kad ınlar ın %60’a yak ını hala tar ım sektöründe çal ışmaktadır. Bu oranın azaltılması elbette çok kolay olmayacak ve çok zaman alacakt ır. Sanayileşme sürecinin ba şlangıcında, genellikle erkek i şgücü yerine tar ım sektöründe çal ışan kadın işgücü, sanayileşmenin yaygınlaşmasıyla tar ım dışındaki sektörlere yönelmektedir. Hizmetler sektörünün, fiziksel bir güç gerektirmemesi, esnek çalışma şekline uygunluğu yerleşim bölgelerinde ya da yak ınında bulunması kadınlar ı bu sektöre çalışmaya daha fazla yöneltmektedir. Bunun sonucunda da hizmetler sektöründeki kadın oranı sanayi sektörüne göre daha fazla art ış göstermektedir. 13
İş kollar ına göre kadın istihdamı konusu gündeme geldi ğinde, kaçınılmaz olarak kadın meslekleri de gelmekte ve baz ı iş kollar ında kadın yoğunluğu görülmektedir. Çalışma yaşamında bu şekilde, erkek ve mesleklerinin belirgin olarak ayr ıştığı ve kadınlar ın kendilerine özgü olarak gördü ğü alanda istihdam edildikleri gerçe ği pek çok
87
ülkede olduğu gibi Türkiye’de de geçerlidir. 121 Bazı mesleklerde ise kad ın oranı, Avrupa oranlar ından daha yüksektir. Mimarlar ın %30.6’sı doktor ve operatörlerin %29’u eczacılar ın %51’i avukatlar ın ise %26’sı kadındır.122
Tablo 3.12:İşteki İşteki Durum ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam Edilenler BİN K İŞİ İŞİ (15+YAŞ (15+YAŞ,KADIN İŞTEK İŞTEK İ DURUMU 1. Toplam a) Ücretli ve Yevmiyeli b) Kendi hesabına ve İşveren c) Ücretsiz aile i şçisi 2. Tarım, ormancılık,avcılık a) Ücretli ve Yevmiyeli b) Kendi hesabına ve İşveren c) Ücretsiz aile i şçisi 3. Tarım dışı faaliyetler a) Ücretli ve Yevmiyeli b) Kendi hesabına ve İşveren c) Ücretsiz aile i şçisi Toplam (Yüzdeler) a) Ücretli ve Yevmiyeli b) Kendi hesabına ve İşveren c) Ücretsiz aile i şçisi EKONOMİ EKONOMİK FAALİ FAALİYET Toplam Tar ım Sanayi İnşaat Hizmetler Toplam (Yüzdeler) Tar ım Sanayi İnşaat Hizmetler
TÜRK İYE 2000 2001 (IV) 5 403 5 463 1 979 1 920 677 740 2 747 2 803 3 183 3 338 113 111 469 551 2 601 2 676 2 220 2 125 1 866 1 809 208 189 146 127 100.0 100.0 36.6 35.1 12.5 13.5 50.8 51.3
2002
2000
5 917 2 387 799 2 731 3 436 221 629 2 586 2 480 2 166 170 145 100.0 40.3 13.5 46.2
5 403 3 183 715 31 1 474 100.0 58.9 13.2 0.6 27.3
5 917 3 436 816 21 1 643 100.0 58.1 13.8 0.4 27.8
5 463 3 338 690 21 1 414 100.0 61.1 12.6 0.4 25.9
2002
2000
2 022 1 633 204 184 179 43 42 93 1 843 1 590 163 91 100.0 80.8 10.1 9.1
KENT 2001 (IV) 2 002 1 600 215 188 205 37 68 101 1 797 1 563 147 87 100.0 79.9 10.7 9.4
2 276 1 880 188 208 196 34 60 102 2 080 1 846 128 105 100.0 82.6 8.3 9.1
3 381 346 473 2 563 3 005 70 427 2 508 376 276 45 55 100.0 10 10.2 14.0 75.8
KIR 2001 (IV) 3 461 320 525 2 616 3 133 75 483 2 575 327 245 42 40 100.0 9.2 15.2 75.6
2 022 179 522 25 1 296 100.0 8.8 25.8 1.2 64.1
2 002 205 529 20 1 248 100.0 10.2 26.4 1.0 62.3
2 276 196 611 21 1 447 100.0 8.6 26.9 0.9 63.6
3 381 3 005 193 6 178 100.0 88.9 5.7 0.2 5.3
3 461 3 640 3 133 3 240 161 205 1 166 195 100.0 100.0 90.5 89.0 4.6 5.6 4.8 5 .4
2002 3 640 506 611 2 523 3 240 187 570 2 484 400 319 41 40 100.0 13.9 16.9 69.3
NOT: 1) Rakamlar yuvarlamadan dolayı toplamı vermeyebilir. 2) 2 bin kiş kişiden az değ değerlerde örnek büyüklüğ büyüklüğü güvenilir tahminler için yeterli değ değildir.
Kaynak: (Çevrimiçi) http://www.die.gov.tr/tırkish/sonist/isgucu/2502010.gif,14.5.2003 121
Elif Akan, “Kadının İşgücü İşgücü Piyasasındaki Durumu ve Sendikalaş Sendikalaşma”, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1996 s.234 122 (Çevrimci) http://www.kssgm.gov.tr/metin 1.html, 05.8.2000
88
Tar ım dışı istihdamın 1989 yılından itibaren gelişime baktığımızda tar ım dışı istihdamın toplam istihdamdaki oranının sürekli artan bir seyir izledi ği anlaşılmaktadır. Erkeklerde tar ım dışı istihdam /toplam istihdam oranı %42 iken, kad ınlarda %38.9 olmuştur. Yukarda da belirtildi ği gibi tar ım dışı alanlara geçiş yaşanmaktadır, ancak süreç yavaş işlenmekte ve gelişmiş ülkelerle aramızdaki oransal fark bir türlü kapat ılmamaktadır. Kadınlarda 1989 yılında tar ım dışı istihdam/ toplam istihdam oranı %23.4 iken, 2001 yılında %38.9’a yükselmi ştir, erkeklerde ise %65.8’den, %74’e yükselmi ştir. Toplamda ise %52.6’dan %64.6’ya yükselmi ştir. Görüldüğü gibi kadınlarda tar ım dışı istihdama yönelme daha hızlı gerçekle şmektedir. Aynı dönemde erkeklerdeki art ış %8.2 olurken, kad ınlarda 15.5 olmuştur. (Sürecin tamamı için bkz. TUSİAD, Türkiye’de işgücü Piyasas ı ve işsizlik, s.123) Kadınlar ın ülkemizde eksik temsil edildikleri bir yer de milletvekilli ğidir. Bu gün 550 milletvekili bulunan meclisteki kadın sayısı ancak 24’tür. Bu da cumhuriyetin ilk dönemlerinden sonraki en yüksek orand ır. Nüfusun yar ısını oluşturan kadınlar ın, milletvekili seçimlerinde aktif rol oynamamalar ı ve kendilerini temsil edecek ki şilerin kendi cinslerinden olması yönünde özel bir çaba göstermemeleri y ıllardır bu olumsuz tablonun değişmemesine yol açm ıştır. Bunda elbette siyasal partilerin kad ın adaylara yakla şımlar ı da etkili olmuştur, ama yinede kad ınlar ın bu konuda daha bilinçli davranmalar ı gerekmektedir. Kadınlara has sorunlar ın, kadınlar taraf ından daha kolay anla şılacağı ve çözüm aranaca ğı gerçeğinden hareketle, bu alanda ya şanacak olumlu geli şmeler, çalışma yaşamında kadınlar ın konumlar ını da olumlu yönde de ğiştirecektir.
89
Tablo 3.13: Türkiye’de Yıllara Göre Parlamentodaki Kad ın Üye Sayısı ve Oranı Seçim Yılı 1935 1939 1943 1946 1950 1954 1957 1961 1965 1969 1973 1977 1983 1987 1991 1995 1999 2002
Milletvekili sayısı 395 400 435 455 487 535 610 450 450 450 450 450 400 450 450 550 550 550
Kadın Milletvekili Sayısı 18 15 16 9 3 4 7 3 8 5 6 4 12 6 8 13 23 24
Kadın Oranı %4.6 %3.8 %3.7 %2.0 %0.6 %0.7 %1.3 %0.7 %1.8 %1.1 %1.3 %0.9 %3.0 %1.3 %1.8 %2.4 %4.2 %4.4
Kaynak:http://www.ka-der.org/istatistikler/milletvekilleri.htm,05.08.2003
3.2. Türkiye’de Kadınların Çalışma Yaş Yaşamında Karş Karşılaş laştığı Sorunlar 3.2.1. Eğ Eğitim ve Mesleki Eğ Eğitimde Eş Eşitsizlik Kadınlar ın çalışma hayatında mesleki ilerlemesinin önünü kesen en önemli etkenlerden biri; eğitime katılımın az olmasıdır. Toplumdan kaynaklanan baz ı önyargılar kadınlar ın eğitim olanaklar ını k ısıtlamakta ve kariyer geli şimlerine büyük ölçüde engel olmaktadır. II.Dünya savaşı ve sonrasında kadınlar ın çalışma yaşamına katılımında büyük bir artış gözlenmiştir. Burada önemli etken, sava ş yıllar ında daha önce erkeklerin yapt ıklar ı işlerin kadınlar taraf ından yürütülmesidir. Bu oluş çok önemli ölçüde zorunluluktan kaynaklanmışsa da, bunu izleyen dönemde kad ınlar, eğitim kalitesinin de yükselmesi sonucu kendilerini çal ışma hayatı içinde kanıtlamaya başlamışlardır. B öylece kadın için
90
işyerinde başlayan iş bölümü, etkisini ev yaşamında da hissettirerek ev i şlerinde ve çocuklar ın bak ımı konusunda sorumlulu ğu erkek ile payla şmaya başlamıştır. Bu da kadının sadece ev kad ını değil, çalışan kadın rolünü de beraberinde getirmi ştir. Kadının toplumsal rolü nedeniyle ev hayat ı ve iş hayatı arasında denge kurmak zorunda olmas ı, kadınlar ın annelik, eşli rolünün bir uzant ısı gibi değerlendirilen öğretmenlik, hemşirelik, sekreterlik gibi feminen mesleklere yönelmesine yol açm ıştır Böylece erkeksi ve kad ınsı meslek ayr ımı ortaya çıkmıştır. Ayr ıca kadınlar ın iş güvencesi ve s ınırlı zaman uygulaması nedeniyle de kamu kesimini tercih ettikleri görülmü ştür. Gerçekten de kad ın çalışanlar ve yöneticiler, genellikle hizmet sektöründe, finans, sigortacılık, emlakcılık ve toptan veya perakende sat ış işlemlerinde erkeklere nazaran çok daha fazla yer almaktad ırlar. Endüstri sektöründe kad ınlar ın, kumanda pozisyonlara yerleştirilmelerinin risk olduğu kanısı mevcuttur. Zira özel sektörde çal ışan geleneksel olarak kadın fonksiyonel alanı diye adlandır ılan ve tepe yönetim kademeleri için kariyer yolunda olmayan insan kaynaklar, şirket iletişimi, halkla ilişkiler ve pazarlama alanlar ında sadece staff (kurmay) pozisyonlar ında çalışmakta olup, yetkisiz sorumluluklar üstlenmektedirler. 123 Kadın evinde çocu ğu yoksa tam zamanl ı işlerde çalışmaktadır. Ancak çocuk sorumluluğu olan kadın yar ı zamanlı işleri tercih etmektedir.
3.2.2. Ücretlendirmede E Eşşitsizlik Sanayi devriminden itibaren çıkartılan kadınlar ı iş yaşamında korumaya yönelik yasalardan birinin erkek ve kad ınlar ın farklı ücret almalar ını yasaklayan yasal oldu ğu görülmektedir. Türkiye’de çalışan kadınlar ın ücretleri erkeklerinkinden dü şüktür. Kadınlarla erkekler arasındaki ücret farklılıklar ı öğrenim durumuna, çal ışılan sktöre ve işteki durumuna göre azalmakta veya artmakta ama genel kural bozulmamaktad ır. Kadınlar ın ücretlerinin düşüklüğü ve erkek ücretlerinin daima gerisinde kalmas ı, sadece kad ınlar ın
123
TÜSİAD: “Kadın Erkek Eşitsizliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma Yaşamı ve Siyaset”, 2000, s:144
91
işgücüne katılım oranı ile ilgili önemli bir saptama değildir; aynı zamanda kadınlar ın çalışma kararlar ını etkileyici, çalışma hayatında statülerini düşürücü bir durumdadır. Kadınlar ın erkeklerden daha dü şük ücret elde ettikleri hem makro hem de mikro analizlerle kanıtlanmıştır.mali esneklikte denilen bu tür, i şletmelerin gereksinim duyduklar ı esnekliği sağlaması bak ımından bir ‘ödemeler sistemi’nin kurulmasını gerekli k ılmaktadır. Ücret esnekliği, çalışanlara yapılan ücret ödemelerinde uygulanan sistemin ki şi bazlı olması ve bunun verimlilik, i şletmenin ekonomik yap ısı, performans, sahip olunan yetenekler açısından ayr ı ayr ı değerlendirebilme serbestisini ifade etmektedir.
3.2.3.Çalışma Yaş Yaşamında Eş Eşitsizlik Çalışma yaşamında ayr ımcılı; işverenlerin, çalışanlara ya da i ş başvurusunda bulunanlara, cinsiyet, ırk, etnik köken, din, fiziksel özellik, ya ş gibi karakteristik özelliklere bağlı olarak farklı muamelede bulunmas ıdır. Çalışma yaşamında ayr ımcılık dolaylı veya dolaysız olarak görülebilmektedir. Dolaysız ayr ımcılık; cinsiyet, ırk, etnik köken, ya ş, din gibi özelliklere dayal ı olarak bir çalışana diğer bir çalışana k ıyasla direkt olarak daha olumlu yada daha olumsuz davranılmasıdır. Dolaylı ayr ımcılık ise direkt olarak ortaya çıkmaz. Yapılan ayr ımcılığın açık olarak görülmemesi ayr ımcılığa uğrayan cinsin mensubunu daha fazla ma ğdur edebilmektedir. Dolaylı ayr ımcılık en yoğun olarak, 1980 sonras ında tüm dünyada yayg ınlaşan ve kadın istihdamının büyük bir ço ğunluğunu kapsayan k ısmi zamanlı çalışma tipinde görülmektedir. Çalışma hayatında ayr ımcılık, işe alımda, terfide, ücrette, işten çıkarmada, emeklilikte, sosyal haklarda, meslek kategorilerinde, örgütlerdeki tutum, davran ış ve değerlendirmede diğer çalışma koşullar ında ortaya çıkabilmektedir. Cinsiyete dayalı mesleki ayr ımcılık her ülkede, her ekonomik ko şulda, her politik sistemde ve dinsel, sosyal ve kültürel çevrede yo ğun bir şekilde hissedilmektedir. Bu ayr ımdan en çok zarar gören kesim ise kad ınlardır 124. Günümüzde cinsiyet ayr ımcılığından 124
RichardAnker,‘TheoriesofOccupationalSegregationBySex:AnOverview,InternationalLaborReview,Vol
92
etkilenen sadece kad ınlar olmamaktadır. Erkeklerde çal ışma hayatının tüm sahalar ında cinsiyetlerinden ötürü ayr ımcılık yaşabilmektedirler.
3.2.4. Sosyal Haklardan Yararlanmada Eş Eşitsizlik İnsan haklar ının önemli bir boyutunu olu şturan sosyal haklar içinde sosyal güvenlik, sendikal örgütlenme, grev haklar ı vb. başta geldiği bilinmektedir. II. Dünya savaşından sonra kad ın işgücü sayısı artarken, yasal düzenlemeler beraberinde kad ınlar ında başta sendikal örgütlenme haklar ından yayrarlanmaya ba şladıklar ı görülmüş, ancak yinede kadınlar ın örgütlenmesi yetersiz kalmıştır. Bu oluşumda sendikacılığın erkek işi olarak algılanmasının önemli bir rolü olduğu söylenebilir.125 Çalışma yaşamının içinde yer alan kad ınlar ın ‘kadın ve erkek aras ında eşitlik ilkesi’ çerçevesinde hastal ık, işgörmezlik, yaşlılık, iş kazası, mesleki hastalık, analık ve işsizlik risklerine kar şı bir koruma sağlayan soysal güvenlik hizmetlerinden yararland ırmalar ı yanında bu risklere uğrayan kadınlara yönelik sosyal yard ım hizmetlerinden cinsiyet ayır ımı yapılmaksızın yararlandır ılmalar ı esastır. Bir tak ım avantaşlar elde eteme olanağı sağlayan emeklilik kesintilerinin kad ın işçiler için işveren taraf ından ödenmemesi, e şitsiz bir biçimde dul maaşının tespiti, gebelik ve do ğum dönemlerinde kad ının korunmaması gibi eşitsizlik politakalar ını önlemek amacıyla gerek Avrupa Toplulu ğu gerek ILO’nun çalışma yaşamında kadın ve erkek e şitsizliğini sağlamaya yönelik yönergelere, sözle şme ve tavsiye kararlar ı bu konuda at ılmış önemli adımlardan biridir.
İlk olarak 1972 yılında ABD’de kadınlar ın işe girme, ücretlendirilme ve işte yükseltilmeleri olanağı açısından erkeklerle eşit davranış görmesini öngören ‘istihdamda f ırsat eşitliği’ yasası kabul edilmiş, buna benzer yasalar daha sonra Avrupa ülkelerine yansıyarak ‘eşitlik politikalar ı’ toplumlar ın tümünde yer almaya ba şlamıştır. Özellikle günümüzün gerektirdi ği bilgi toplumuna geçiş sürecinde bu olu şumun giderek yaygınlaştığı, işverenlerin kadın çalışanlar ının ikili rolünü, bir diğer ifade ile ev, aile ve i ş sorumluluklar ını hafifletmek amacıyla esneklik ad ı altında bir dizi uygulamalar ı başlattıklar ı dikkati çekmiştir. Kuşkusuz bu konuda uluslararas ı düzeyde de kad ın haklar ı 136,1997,(Çevrimiçi)http://www.questia.com/PM.qst?a=o&d=5000844444, 01.05.2004
93
konusunda bir duyarl ılığın oluşmasının da pay ı büyüktür.
3.3. Türkiye’de Kadın İşgücünün İşgücünün Örgütlenme Yapısı ve Sorunları Kadınlar da erkekler gibi, sadece çal ışma koşullar ını değil, aynı zamanda yaşam koşullar ını da düzeltmek için yani en geni ş anlamıyla kadın işçiler olarak çıkarlar ını korumak ve savunmak için sendikalara üye olurlar. Türkiye’de kadınlar ın sendikal hareket içerisinde gerek say ısal, gerek yönetimlerde geri olmasının nedenleri ise şu şekilde sıralanmakta; Türkiye’de ücretli ve maaşlı çalışanlar ın yüzde 80’i erkek, yüzde 20’si kad ındır. Sigortalı işçi içersinde yüzde 90’ ı erkek, yüzde 10’u kadındır. Türkiye’deki toplam 6 milyon kadar çal ışan kadının 4 milyonu k ırsal kesimde ücretsiz aile i şçisi olarak çal ışmaktadır. 500 bini kendi hesab ına çalışan gruba dahildir. Ücretli ve maaşlı konumda çalışanlar ın sayısı ise 1.5 milyondur. Bu durumda kadının ücretli ve maaşlı statüde işgücüne katılımın düşüklüğü sendikalardaki kad ın sayısının azlığından ileri gelmektedir. Kadının sendikalarda örgütlenmesinin önündeki ikinci engel, düşük statülü ve sendikala şmanın gerek yasal, gerekse pratik aç ıdan zor olduğu yerlerde çalışmasıdır. Üçüncü büyük engel ise yasal k ısıtlamalardır. Sağlık, eğitim, genel idari hizmetler gibi kadın memur istihdamının nerede ise yüzde 50’ye vard ığı hizmetlerde sendikal haklar yoktur. 126 Hizmet sektöründe kad ın istihdamı diğer sektörlere nazaran daha yo ğundur. Özellikle bankacılık alanında kadın emeğinin ve sendikala şma oranının yüksek oldu ğu görülmektedir. görülmektedir . Banka ve sigortac ılık işkolunda dört sendika örgütlenmi ş bulunmaktad ır. Örnek: BASS, BANKSİS, SASİSEN VE BANK-Sİ-SEN BASİSSEN’in verdiği bilgilere göre kendisine bağlı bankanın Şubat 2000 itibariyle 15.678 kadın, 12.553 erkek olmak üzere toplam 28.231 üyesi vard ır. Görülüyor ki kadın çalışanlar erkek çal ışanlara nazaran sendikala şma oranı daha yüksek. Örnek olarak araştır ılan bir kamu bankas ında, toplam çal ışan sayısı 1696 kişidir. Çalışanlar ın hepside bankan ın ba bağlı bulunduğu BANK-Sİ-SEN üyesidir.
125 126
TOKSÖZ Gülay, ERDOĞDU Seyhan:’ Sendikacı Kadın Kimliği’ İmge Yayınlar, 1998,s.28 Türk-iş, Kadın İşçiler Kurultayı, Petrol-iş Petrol-iş, Sayı 96, Kasım 1995, s.56
94
Türkiye’de genel olarak kad ın-erkek eşitliği politikalar ı yönünde yeterli bir duyarlılık ve çaba görülmedi ğinden sendikalardan da bu beklenememektedir. Ku şkusuz toplu sözleşmelerle getirilen haklar açısından bir kadın erkek ay ır ımı yapılmamaktadır. Ancak işlerin gruplandır ılması, yükselme olanaklar ı, işten çıkarmalar gibi konularda kad ınerkek ayır ımı yapılmamaktadır. Ancak işlerin gruplandır ılması, yükselme olanaklar ı, işten çıkarmalar gibi konularda kad ın-erkek ayır ım yapılı p-yap p-yapılmadığı sendikalar ın henüz gündemine girmiş değildir. Ya da sendikalar geli şmekte olan bölgelerde istihdamdaki kadınlar ın büyük bölümü tar ımda yer alırken, gelişmiş ülkelerde kadınlar yoğun olarak hizmet sektöründe çal ışmaktadırlar. Hizmet sektörünün gelişmesine bağlı olarak gelişmekte olan ülkelerin baz ılar ında da hizmet sektörü kad ınlar için büyük bir çal ışma alanı yaratmaktad ır.127 Hizmet sektörünün geli şen kolu olan banka sektörü, kad ın emeğinin yoğun olarak bulundu ğu bir alandır.
3.3.1. Kadın Bak ış Açısına Göre Sendikalar Ve Sendikacılık Kadınlar ın çıkarlar ını temsil etmekte her zaman yetersiz kalmış olan sendikalar, bu yetersizliklerini aşmak için özellikle geli şmiş ülkelerde “olumlu eylem programlar ı”
şeklinde çeşitli destekleyici destekleyici politikalar uygulamaktad uygulamaktadır. Türkiye’de çalışma yaşamında kadınlar ın durumuna bak ıldığında,kadınlar ın ancak üçte birinin iktisaden faal oldu ğunu,bunlar ın da yalnızca üçte birinin gelir getirici bir i şte çalıştığı görülmektedir. K ırsal kesimde ücretsiz aile i şçiliği belirleyici olurken, kentlerde sanayi ve hizmetler sektöründe çal ışan kadınlar ağırlıkla enformel çalışma ilişkileri içinde yer almaktadır. Kentlerde çalışan kadınlar ın yar ısından fazlasının (%56) sosyal güvenli ği yoktur. Ücretli çalışan 1,5 milyon kad ın içinde SSK üyesi olan kad ın sayısı dört yüz binin biraz üzerinde,beş yüz bine yak ın da kadın memur vardır. Memur sendikalar ını ve bunlara üye kadın memurlar ı veriler yetersizliğinden ötürü bir yana b ırak ılacak olunursa,sendikaya üye kadın işçi sayısının,bu alandaki verilerinde güvenilir olmamas ından ötürü,tahminen 130 bin dolayında olduğunu söylemek mümkündür. Yani i şçi olarak çal ışan kadınlar ın %10127
Koray, 1993, a.g.e., s.24
95
%15 civar ındaki k ısmi sendika üyesidir. Tüm sendika üyeleri aras ında kadınlar ın oranı ise %9 civar ındadır. Sonuçta Türkiye’de ücretli çal ışan kadın sayısının bir azınlık olduğunu,bunlar ın içinde sendikal ı kadın işçi sayısının da çok ufak bir “mutlu az ınlık” olduğu görülmektedir. Sendika üyesi kad ınlar işçiler imalat sanayiinde dokuma,gıda ve metal,hizmetler sektöründe ticaret, büro, e ğitim, bankacılık ile konaklama ve e ğlence yerleri işkollar ında yoğunlaşmaktadır. Üyelik oranlar ının düşüklüğünün yanı sıra kadın işçiler sendikalar ın karar organlar ında son derece yetersiz temsil ediliyorlar. En büyük i şçi konfederasyonu olan Türk-İş bünyesindeki sendikalar aras ında şube başkanı olan sadece iki kad ın vardır. Bunlardan biri profesyonel,di ğeri amatör olarak çal ışmaktadır. Sendikalarda genel merkez düzeyinde yönetim kurulu üyesi hiç kad ın yoktur. Kad ınlar daha çok şubelerin yönetim, disiplin ve denetleme kurallar ında üye olmakta veya i şçi temsilcisi olarak amatör biçimde görev yapmaktadırlar. Durum diğer konfederasyonlarda da pek farkl ı değildir. Yetersiz temsil olgusu bir sorun olarak görülmedi ği gibi,kadın işçilerin de çıkarlar ını gözeten bir anlayış henüz sendikal politikalarda ifadesini bulamam ıştır. Gelişmiş ülkelerdeki olumlu eylem programlar ına Türkiye’de rastlanmamaktadır.
3.3.2. Sendikal Faaliyetlere Katılım Kadınlar ın sendikalarda i şçi temsilciliğinin ötesinde, yönetim düzeyinde görev alması bazen desteklenmekte, bazen de çe şitli engellemelerle kar şılaşmaktadır. Sendika yöneticileri genellikle vitrin görevi üstlenebilecek bir kad ın yöneticinin bulunmas ından yanadır. Çoğu kez çeşitli güçlüklerin üstesinden gelerek sendikada aktif olan kad ınlar,kad ın işçilerin sendikal faaliyetlere ilgisini çok yetersiz bulmaktad ırlar. Ancak kad ınlar ın teşvik edildikleri taktirde sendikal görev üstlenece ğini düşünenlerin oranı %68 civar ındadır. Buna göre, sendikalar ın yöneticisi kadrolar ının kadınlar ı katmak yönünde bir niyetlerinin bulunmas ı ve kadınlar ın katılımını kolaylaştıracak önlemlerin al ınması halinde katılımlar artabilir. Kadınlar sendika yöneticilerini seçimlerde kad ınlar için kota uygulanmas ını çoğunlukla (%63) olumlu bulmaktad ır. Kar şı çıkanlar ın oranı %13. Dörtte bire yak ın bir k ısmının (%23) ise bu konuda bir fikri yoktur. Yönetimde kad ınlar ın yer almasının kadın
96
işçilerin sorunlar ının çözümüne katk ısı konusunda ise kad ınlar ın %93’ü bu soruya “evet” demektedir. Sendikada aktif kad ınlar ın toplu iş sözleşmelerinin sendikal politikalarda politikal arda kadınlar yarar ına kullanılabilecek çok temel bir araç oldu ğu konusunda yeterli bilgileri bulunmamaktad ır. Toplu iş sözleşmesinde kadınlarla ilgili ne gibi hükümlerin yer almasını istedikleri sorusuna kad ınlar ın %43’ü cevap vermemi ştir. Cevap veren kad ınlar ın öncelikle dile getirdiği konu ise kreş ve emzirme odası sorunlar ıdır (%34). Bunu iş güvencesine yönelik hükümlerin tesisi (%23) ve kad ınlar için eğitim ve kültürel faaliyetlerin düzenlenmesi (%20) izlemektedir. Ayr ımcılığa kar şı hükümler (%13) ve doğum izinlerinin uzatılması (%10) diğer talepler arasındadır. Eğitim ve kültürle ilgili faaliyetlerin yer alması,özellikle düzenlenen mesleki e ğitim programlar ından kadınlar ında yararlandır ılmasının toplu iş sözleşmesiyle güvenceye al ınmasını istemek şeklinde yorumlanmaktad ır. Dile gelen istekler asl ında kadınlar ı çalışma yaşamında gerçekten olumsuz etkileyen durumlar ı değiştirmeye yöneliktir. Ancak toplu i ş sözleşmelerini kendi yararlar ına biçimlendirebilmek için kad ınlar ın bu konuda ciddi bir mücadele vermeye haz ır olmalar ı,taleplerine güç kazand ıracak bir kararlılık içine girmeleri gerekmektedir. Oysa şu anki durum bundan çok uzaktad ır. Kadınlar sendikalar ın en önemli eksikliğini eğitim olarak görmekte, buna bağlı olarak sendikalar ın birinci görevini üyelerini eğitmek ve bilinçlendirmek olarak (%81) tanımlamaktadırlar. Sendikalar ın ikinci görevi, sosyal haklar ı sağlamak (%72). Üçüncü sırada gelen görev ise demokrasinin geli şmesine katk ıda bulunmaktır (%53). Ücret art ışı sağlamak (%53) aynı sıklıkta dile getirilen bir diğer görevdir. Ücret artışı konusunun sosyal ve politik içerikli görevlerden sonra gelmesi, Türkiye’de egemen olan ücret sendikac ılığına kar şı bir tepki olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda kadınlar ın sendikalardan beklentileri, sendikalar sendikalar ın tarihsel ve sosyal niteli ğine uygun olarak i şçilerin bilinçlenmesine, bilinçlenmesine, eğitilmesine katk ıda bulunan dayan ışma örgütleri olmasını beklemektedirler. Sendikada aktif kad ınlar sendikalardan beklentilerle tutarl ı biçimde sendika yöneticilerinden öncelikle dürüstlük ve şahsi çıkar gözetmeme, daha sonra çal ışkanlık ve mücadelecilik ve tabanla demokratça iyi ili şkiler kurulmasını beklemektedirler. Mevcut sendikal yapılar ve günümüzde egemen olan sendikac ı tipi bu beklentilerine cevap
97
vermekten çoğu kez uzak ama kad ın işçiler olmasını istediklerini ortaya koymaktadırlar . Kadın sendika yöneticileri insanlara yard ımcı olmayı, onlar ın haklar ını aramayı ve sorunlar ına çözüm bularak kendilerine manevi doyum sa ğlamayı, sendikacılık yapmalar ına yol açan nedenler olarak belirtmektedirler. İki-üç sayılı kadın dışında profesyonel kad ın yöneticinin bulunmaması, sendikacılığın, erkek yöneticilerin önemli bir k ısmında olduğu gibi çıkar sağlayan bir meslek olarak yapılmadığını,kadınlarla erkekler arasındaki büyük fark ın burada yattığını göstermektedir. KAMU VE ÖZEL İŞ YERLERİ YERLERİNDE Cİ CİNSİ NS YET SENDİKALI ÜYE İ YET AYRIMINA GÖRE İŞÇ İŞÇİ VE SENDİ SAYILARI TEMMUZ 2005 CİNSİ NS İ YET SEKTÖR TOPLAMİŞÇ İŞÇİ SAYISI ERKEK
KADIN
TOPLAM
KAMU ÖZEL TOPLAM KAMU ÖZEL TOPLAM KAMU ÖZEL TOPLAM
670.595 3.584.164 4.254.759 56.767 711.058 767.058 727.362 4.295.222 5.022.584
SENDİ SENDİKALI ÜYE SAYISI
SENDİ SENDİKALAŞ KALAŞMA ORANI
905.198 1.601.027 2.506.225 85.173 354.531 439.704 990.371 1.955.558 2.945.929
134,98 (*) 44,67 58,9 150,04 (*) 49,86 57,27 136,16 (*) 45,53 58,65
(*) 2821 Sayılı Sendiklar Kanununun 24 üncü Maddesinde; Sendika üyesi işçisinin geçici olarak işsiz kalması durumunda sendika üyeliğin etkilenmeyeceği, 25 inci Madede ise; Üyelikten çekilen işçinin sendika üyeliğinin 1 ay daha devam edeceği belirtildiğinden; işten ayr ılanlar ın sendika üyelikleri sona ermemekte, bu nedenle de sendikalı işçi sayısı toplam işçi sayısından fazla çıkabilmektedir.
Temmuz 2005’e ait kamu ve özel i şyerlerinde cinsiyet ayr ımına göre işçi ve sendikal ı üye sayılar ına baktığımızda; kamu sektöründe çal ışan toplam erkek i şçi sayısı 670.595, sendikal ı üye sayısı ise 905.198 oldu ğu görülmektedir. Burada sendikala şma oranı %134,98’dir. Özel sektörde toplam erkek i şçi sayısı 3.584.164 iken, sendikal ı üye sayısı 1.601.027’dir. Burada sendikala şma oranı %44,67’dir. Erkekler için tüm sektörlerde duruma bak ılacak olunursa; toplam çal ışan işçi sayısı 4.254.759, sendikal ı üye sayısı 2.506.225 ve sendikala şma oranı %58.90 olmaktadır.
98
Temmuz 2005’e ait kamu sektöründe çal ışan kadın işçi sayısı 56.767, sendikal ı işçi sayısı 85.173 ve sendikala şma oranı %154,04 olarak tespit edilmiştir. Özel sektörde çal ışan kadın işçi sayısı 711.058, sendikal ı üye sayısı 354.531 ve sendikala şma oranı %49.86’dır. Her iki sektör için toplam kadın işçi sayısı göz önüne al ındığın da ise kamu sektöründe çal ışanlar ın sayısı 767.825, sendikal ı üye sayısı 439.704 ve sendikala şma oranı %57.27’dir. Kamu sektöründe çal ışan toplam işçi sayısı 727.362 iken sendikal ı üye sayısı 990.371 olarak tespit edilmiştir. Sendikalaşma oranı %136,16’dır. Özel sektörde çal ışan toplam işçi sayısı 4.295.222 iken sendikal ı toplam üye sayısı 1.955.558’dir. Sendikala şma oranı ise %45.53’dür. Her iki sektör için toplam çal ışan işçi sayısı 5.022.584, sendikal ı üye sayısı 2.945.929 ve sendikala şma oranı %58.65’dir.Genel olarak bak ılacak olunursa, kamu sektöründe çal ışan işçi sayısı sendikal ı üye sayılar ından daha azd ır. Bunun yanında özel sektörde sendikal ı üye sayılar ı çalışan üye sayılar ından azdır. Kamu sektörünün sendikala şma oranı özel sektörün sendikala şma oranından daha fazlad ır. Her iki sektörde de kadın işçilerin sendikalaşma oranı erkek işçilerin sendikalaşma oranından daha fazlad ır.
3.4. Kadınların Çalışma Yaş Yaşamına İliş lişkin Sorunları Endüstrileşme, kadını ev dışındaki çalışma alanlar ına çeker ve kad ın ücretsiz aile işçiliğinden ücretli
çalışmaya geçerken, çe şitli sorunlar ve eşitsizliklerde ortaya
çıkmaktadır. Zaman içinde kad ın işgücü üzerindeki denetim biçimi ve derecesi değişmektedir. Buna kar şılık kadının işgücü piyasasındaki marjinal konumu ve kad ına kar şı ayr ımcılık uygulamalar ı çeşitli mekanizmalarla varlığını sürdürmektedir. Bu uygulamalar ın bazılar ı düzenli olarak uygulanan ve gözle görülen kat ı kurallar biçiminde, bazılar ı ise daha az görülen ve dolayl ı yollarla ortaya çıkan ayr ımcılık uygulamalar ı olarak gerçekle şmektedir. Kadınlar ı çalışma hayatıyla ilgili yaygın değer yargılar ından bazılar ı şöyle özetlenebilir: •
Kadınlar, erkeklere oranla çal ışma yaşamında daha düşük ücretle
99
çalıştır ılabilirler. Erkekler, genelde, tam zaml ı işlerde çalışmakta; daha üst pozisyonlara gelmekte ve daha fazla ek ödenek elde etmektedir. •
İşverenler, kadın işgücüne yatır ım yapma konusunda ve istihdam etmede genellikle isteksiz davranmaktalar. Kad ınlar ı anne adayı olarak görmeleri ve doğum durumunda ücretli veya ücretsiz izin gibi sosyal haklar talep edecekleri kaygısı işverenlerin kadınlar ı işgücü piyasalar ında daha çok marjinal u ğraşlarla sınırlı kalmalar ı gerektiğine duyulan inancı arttırmıştır.
•
Kadınlara çalışma yaşamında erkeklere k ıyasla daha az yönetsel sorumluluk verilmesi.
•
Ekonomik gerileme ve kriz dönemlerinde, özellikle evli kad ınlar öncelikle işten çıkar ılmaktadır. Bunun için, yüksek tazminat ödenmesi gibi baz ı özendirici etkenlerde kullan ılmaktadır.128
•
Çalışan çocuklu kad ının, işyerince sağlanacak, kreş, yuva vb. olanaklara gereksinimi vardır. Gebe ve emzikli kad ınlarla ilgili tüzük, 150 kadın işçi çalıştıranın işverene kreş açma yükümlülüğü, 100 kadın işçi çalıştıran işverene de emzirme odas ı açma yükümlülüğü getirmektedir. getirmektedir. İşyerlerinin pek azında bu yükümlülükler yükümlülükler yerine getirilmektedir. getirilmektedir. Yalnız belirtmek gerekir ki, bu konudaki tüm çabalar ı sadece işverenlerden beklememek gerekir. Devletin de bu konuda etkin bir kol oynamas ı kaçınılmazdır. Dolayısıyla bu sorun sadece i şverenin halledeceği bur sorun sadece i şverenin halledeceği bir sorun sadece i şverenin halledeceği bir sorun sadece i şverenin halledeceği bir sorun olmayı p p ancak bu alanda işverenin de sorumlulu ğu gözden kaç ır ılmamalıdır.129
•
İşe yerleştirmede erkekler kadınlara göre önceliklidir.
•
Çalışma yaşamında kadınlara daha az yükselme olana ğı tanınır.
•
Çalışan kadınlara, aldıklar ı sorumluluğa uygun yetki verilmez.
•
Yasal düzenlemeler kad ınlar ın çalışmalar ını kolaylaştıracak kadar yeterli değildir.
•
Kadınlarla ilgili meydana meydana gelen gelen iş kazalar ında tazminat ve i şlerine bağlı sağlık sorunlar ının değerlendirilmesinde, ergonomik yetersizliklerin hesaplamalar ının
128
bid İ bid
100
da yapılması zarureti vardır. Bu kadınlar ın ergonomik özellikleri arasındaki farklılık durulmamakta bu nedenle de kad ınlar ın çalışma şartlar ı daha da zorlaşmaktadır.130 •
İş Kanunumuzun 69. Maddesi’nde kad ınlar ın gece alıştır ılmalar ı esas itibariyle yasaklanmıştır. Ancak sanayiden say ılmayan işler de kadınlar ın geceleri çalıştır ılmalar mümkündür dolay ısıyla işin gereği icabı, bazı işlerde kadın çalıştırabilmektedir. Böylelikle gece çal ışan kadın bazı sorunlarla kar şı kar şıya kalmaktad ır.131
•
Kadınlar ın sağlık durumlar ını, eğitim, evlilik, sosyo-ekonomik statü ve doğurganlık gibi çeşitli faktörler etkilemektedir. Bu faktörler de kad ının çalışma hayatındaki verimliliğini, sosyal yapı ve kalk ınma çabalar ı içindeki rolümü olumlu veya olumsuz olarak belirlenmektedir. Kad ınlara sağlık sorunlar ı açısından bak ılırsa, çalışma hayatındaki çevre koşullar ına bağlı oluşan hastalıklar ı, beslenme yetersizlikleri, doğumlar ının tı bbi kontroller altında olmaksızın yapılması, uygun olmayan hijyen şartlar ı yanlış ve eksik yapılan sağlık eğitimi gibi ortak sorunlarla kar şılaşılmaktadır.132
•
Hamile işçinin korunmasına ilişkin mevzuat, kad ının erkeğe göre daha zay ıf olduğu gerçeğinden hareket etmektedir. Hamile kad ın işçi, hamilelik ve do ğum sonrasında bir tak ım sorunlarla kar şı kar şıya kalmaktadır. “Gebe ve Emzikli” kadınlar ın Çalıştır ılma Koşullar ı ile Emzirme Odalar ı ve Çocuk Bak ım Yurtlar ı (Kreşler) Hakk ında Tüzük ile işe başladıktan sonra kadın işçilere verilen emzirme izni süreleri de sorunu çözmekten uzakt ır. Kentlerimizde 45 dakikada evine gidip, bebe ği emzirmek ve tekrar işe dönmek fazla teorik olup, uygulaması hemen hemen mümkün de ğildir. Ayr ıca yine tüzükle aç ılması öngörülen emzirme odalar ına bebeklerin getirilip götürülmeleri de sorundur. Kreş çağında çocuğunun hastalanmas ı halinde kadın işçiye ücretsiz ve ya yar ı ücretli izin hakk ı verilmesi de ayr ı bir sorundur. Bu sorunlar ın çözüme kavuşturulması, çalışan anneler ve anne adaylar ını en önde gelen isteklerinden
129
Özkuzuk ıran, a.g.e., s.23 a.g.e., s.24 131 a.g.e., s.25 130
101
biridir.133 •
Çalışan kadınlar açısından, eğitimdeki f ırsat eşitliği önemli bir sorun olarak kar şımıza çıkmaktadır. Toplumumuzda kad ınlar ın eğitim düzeyleri, erkeklere göre çok daha dü şüktür. Eğitim çağında, k ız ve erkek çocuklar ayr ımcılığa maruz bırak ılmaktadır.134
•
Sendikalar ın genelde erkeklerin yönetimde olmas ı nedeniyle, erkek ve kad ın sendika üyeleri aras ındaki fark gözetilmektedir.135
•
Bütün dünyada kad ınlar sermaye ve e ğitim olanaklar ından daha dü şük düzeylerde
yararlanmaktadır.
olanaklar ından
gerektiği
Kadınlar ın
şekilde
toplumda
yararlanmamalar ı,
yarat ılan
eğitim
onlar ın
işgücü
piyasalar ında kar şılaştıklar ı sorulanlar ı arttırmaktadır. Kadınlar ın eğitim konusundaki yetersizliklerinin nedeni biçimsel e ğitim düzeylerinin düşük tutulması; beceri isteyen işlere hazırlayıcı özel eğitimlerin verilmemesi, işyerinde verilen geliştirici eğitimlerden kadınlar ın daha düşük düzeyde yararlandır ılmalıdır.136 Belli işlere ve mesleklere kad ınlar kabul edilmemekte veya yerin yeni kabul edilmeleri. Kadınlar ı korumak amacıyla yapılan koruyucu yasal düzenlemeleri nedeniyle, kadınlar ın bazı mesleklere girmeleri engellenmiş olmaktadır. Örneğin ülkemizde, bir zamanlar kadınlar kaymakamlık, müfettişlik gibi bazı mesleklerde kabul edilmemişlerdir. Yine bazı işlerde ve meslekler istihdam edilecek kad ın sayısı dondurulmaktad ır. Buna da örnek olarak ülkemizde asker ve polis örgütlerinde kad ınlara kota uygulamas ı gösterilebilir.137
132
a.g.e., s.26 a.g.e., s.27 134 Bankacılık Sektöründe Cinsiyete Dayalı Ayr ımcılık, a.g.e., s.16 135 a.g.e., s.15 136 a.g.e., s.16 137 a.g.e., s.16 133
102
SONUÇ Küreselleşme daha çok ekonomi, serbest ticaret, finansal al ışkanlık, özelleştirmeyi ön gören politika değişmeleri ve özellikle sosyal hizmetlerdeki kamu harcamalar ında daralmalar ile sonuçlanmıştır. Büyüyen küresel ekonominin yaratt ığı faydalar ülkeler arasında eşit olarak dağılmayı p, daha derinden ekonomik farklılıklara, yoksulluğun kadınlaşmasına, toplumsal cinsiyet e şitsizliğinin artmasına, enformal sektörün büyümesine ve çalışma koşullar ının bozulmasına neden olmu ştur. Bazı ülkelerde kadınlar ı işgücüne katılım oranlar ında artış olmuşsa da, daha genel olarak gözlenen durum, ekonomik politikalar ın uygulanmasının kadınlar ın katılımının olumsuz etkilemesidir. Ayr ıca, katılımın arttığı durumlarda da ücretler, i şte yükselme ve çal ışma koşullar ı gibi konularda beklenen olumlu değişmeler görülmemiştir. Uyum politikasının temelinde, krizin nedenini emek maliyetinin fazlal ığı olduğu tespiti yatmaktadır. Bu durumda, ilk al ınan önlem, ucuz emek aray ışına girişilmesi olmuştur. Merkez ülkeler, üretimin emek yo ğun bölümlerini ayr ıştır ı p, p, emeğin ucuz olduğu ülkelere transfer etmişlerdir. Bu ülkelerde ucuz emek aray ışı sonucunda ise, emek piyasas ında değeri düşük ikinci sınıf emek olarak de ğerlendirilen kadın emeği yoğun biçimde devreye sokulmuştur Ekonomik şartlar ın değişmesi, iş organizasyonlar ının değişmesi, esnek üretim ve yönetim tekniklerinin uygulanmas ı, işverenlerin sistemde insiyatiflerinin artması, emek piyasas ı koşullar ının işçiler lehine gelişmesi, liberal politikalar ın güçlenmesi endüstri ilişkiler sisteminin ve sistemi oluşturan aktörlerin sorgulanmasına ve çağdaş bir yeniden yapılanma sürecine girmesine ve geleneksel kavramlar ın yerini yeni anlayış ve yaklaşımlar ın almasına neden olmu ştur. Özellikle istihdam ve i şgücü yapısında oluşan değişim, sendikalar ın üye ve güç kaybetmesi ve toplu pazarl ığın merkezden uzakla şmasına neden olduğunu söylemek mümkündür. Dünyada özellikle 1980 sonras ı dönemde global ekonomi şartlar ının ağırlık kazanması, gelişme yolunda olan ülkelerde ihracata yönelik sanayile şme stratejilerinin takip edilmesi neticesinde firmalar rekabet bask ısı altında işgücü maliyetlerine k ısmak için kadın işgücünden faydalanma yolunu seçmi şler, bu ise genel olarak kad ın işgücü oranını
103
artmasına sebep olmu ştur. Bazı araştırmacılar taraf ından bu durum ”i şgücünün kadınlaşması” olarak yorumlanmıştır. Ülkemizde ise 1980 y ılında başlayarak uygulamaya konulan uluslararas ı piyasalara entegrasyon politikalar ı sonucunda, ekonomimizin çe şitli yönleri ile dışa açılmasına ve ihracatımızın önemli ölçüde artmas ına rağmen, kadınlar ı istihdam konusunda, benzer politikalar uygulayan ülkelerde izlenen dönü şüme paralel bir süreç yaşanmadığı görülmektedir. Yapılan araştırmalar neticesinde Türkiye’de tar ım-dışı kadın i şgücünde görülen art ışın istihdamın kadınlaşmasına yol açacak ölçüde olmad ığı da dikkati çekmektedir. Türkiye’de kadın işgücünün (tar ım dışı) katılan oranının çok düşük olmasının en önemli nedenlerinden biriside, bir yandan temel de ğişken olan işin geliri ile ev ve çocuk bak ımı gideri arasındaki fark ın ortalama olarak dü şük kalması, diğer yandan da kad ını ücretli işe yöneltecek asgari fark ın kültürel nedenlerle halen yüksek olmas ıdır. Kuşkusuz düşük eğitim düzeylerinde dışar ıda kazanılacak ücret, ev i şleri ve çocuk bak ımı için ödenecek ücreti kar şılamaya ancak yetecek, ya da alt ında kalacakt ır. Eğitim düzeyi yükseldikçe kazan ılan gelir ile masraf aras ındaki fark lehte geli şeceğinden, katılım oranı da artma eğiliminde olacaktır. Günümüzde küreselle şmeye bağlı olarak teknolojik gelişmelerin özellikle modern sanayi içerisinde “kad ın işi” olarak ifade edilen emek-yo ğun işlere azalttığı ve giderek ortadan kald ırdığı açıktır. Nitekim bu durumda Türkiye’de etkilenmekte ve belirttiğimiz diğer sosyoekonomik sebeplerle beraber kad ın işgücüne katılım oranı olumsuz yönde de ğişmektedir. Kadın çalışanlar ın önemli bir k ısmı elde etmiş olduklar ı gelirin tamamını hane halk ı reisine veya kocas ına vermektedir. Bir bölüm kad ın çalışan ise, değişen sosyo ekonomik yapı içerisinde, elde etmiş olduğu geliri kendi harcamalar ı için ya da ev ihtiyaçlar ı için ailesiyle paylaşarak kullanmaktadır. Bu yapılanma hane halk ında erkek hükümdarl ığının devam ettiğini, kadın işgücü arzının erkeğin gelirine veya erkeğin çalışma süresine ba ğlı olmasına kar şılık, erkeğin işgücü arzının kadının i şgücü arzına bağlı olmadığını söylemek mümkündür. Türkiye’de kadınlar tar ımsal sektör ve ev içi istihdam d ışında çalışma olanağını Cumhuriyetle beraber elde etmişlerdir. Kadın haklar ı konusunda yasal düzenlemeleri yapan ilk ülkelerden birisi olan Türkiye’de ne yaz ık ki özellikle kentsel alanlarda kad ının
104
işgücüne katılım oranı çok düşük düzeylerde kalmıştır. Bunun temel nedeni aile içinde erkeğin hükümranlığı, kadının çalışmasına yönelik toplumsal bak ışın iyi olmaması ve kadının yeterli beşeri sermayeye sahip olmamas ından kaynaklanmaktad ır. Sadece bu zincir bile kendili ğinden cinsiyet ayr ımcılığına neden olmaktad ır. Sektör bazında incelendiğinde kadınlar ın tar ımdan sonra en yo ğun olarak istihdam edildiği sektör hizmet sektörüdür. Son y ıllarda hizmet sektöründe çal ışan kadınlar ın oranı artmaktadır. Sektörün geni şlemesinin yanı sıra bu sektördeki baz ı işlerin “kadın işi”, “kadına uygun i ş” olarak algılanması da artışa önemli rol oynamıştır. Kadınlar ın sanayi sektöründe çal ışmasını engelleyen bazı koruyucu yasalardan ve kad ın emeğinin “ucuz emek” olarak alg ılanmasından dolayı, sanayi de çal ışan kadınlar daha çok emek-yo ğun iş kollar ında işe alınmaktadır. Bunlar ın dışında tekstil, haz ır giyim, gıda ve tütün gelmektedir. Ayr ıca, sanayi sektörü için kad ınlar ın yeterli teknik donan ım ve bilgiye sahip olmalar ı da bu sektörden uzak kalmalar ına neden olmaktad ır. Gelişmiş ülkelerde %60’lar ın üzerinde olan kad ınlar ın işgücüne kat ılım oranı, ülkemizde ise nerede ise bunun yar ısı düzeyinde seyretmektedir. Bu olumsuz tablonun değiştirilmesinde sorumluluk sadece kad ınlarda değildir. Toplumun sosyokültürel yapısı, çalışma yaşamında kadınlara yönelik koruyucu düzenlemelerin yeterince i şletilmemesi, eğitim eksikliği, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşmaması gibi faktörler, kadınlar ı işgücüne katılmalar ını olumsuz olarak etkilemektedir. Kadınlar ın kendi sorunlar ına ya da sorunlar ını çözmesi beklenen kurumlara ilgisizlikleri de bir mazeret olarak kullanılmamalıdır. Önemli olan bu gerçe ği görmek ve olumlu yönde de ğişiklik yapma yolunda ad ım atmaktır. Bu açıdan her toplumsal kuruma düşen bir sorumluluk oldu ğu gibi kadınlar ın topluma kazand ır ılmasından her kurumun sağlayacağı yararlar olduğu da gerçektir. Modernle şme sürecinde Türkiye’de kad ınlar ın, kendilerine göre desen aray ışlar ı, toplu protesto gösterilerinden, dergi ç ıkartmaya ve Akademik Kadın Araştırma Merkezi kurmaya kadar pek çok farkl ı olayla kendisini göstermiştir.
105
KAYNAKÇA 1.
Akan, Elif; Kadının İşgücü Piyasas ındaki Durumu ve Sendikala şma, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1996.
2.
Altan, Ömür Zülfü; Kadın İşçiler ve Türkiye'de Kad ın İşçilerin 1475 Say ılı İş Kanunu İle Korunması, Eskişehir, 1980.
3.
Altan, Ömür Zülfü; Kadın İşçiler ve Türkiye'de Kad ın İşçilerin 1475 Say ılı İş Kanunu ile Korunmas ı, Eskişehir İTİA Basımevi, Eskişehir 1980.
4.
Anker, Richard; Theories of Occupational Segregation By Sex: An Overview, International Labor Review, Vol 136, 1997, (Çevrimiçi)
5.
Aykaç, Mustafa; “Globalle şen Dünyada İşgücü Piyasalar ı”, Çerçeve Dergisi, Sayı: 14, İstanbul 1995.
6.
Bahçekap ılı, Cengiz; “Küreselle şme Bölgeselleşmeyi Geride B ıraktı”, İktisat Dergisi, Temmuz 1994/4.
7.
Balcı, Y.; "Bilgi Teknolojisi ve istihdam", Çerçeve, Y ıl.4, Sayı:15, Ağustos-Ekim 1995.
8.
Bozkurt, Veysel; Küreselle şmenin İnsani Yüzü, Alfa Yay ınlar ı, 2000.
9.
Büyükuslu, Ali R ıza; “Sendikalar Küreselle şmeye Dayanabilir mi?”, İktisat Dergisi, Mayıs 1998.
10.
(Çevrimiçi) http:/www.netpano.com/feminizm.html, http:/www.netpano.com/feminizm.html, 27.11.2002
11.
(Çevrimiçi) http://www.kssgm.gov.tr/metin l.html, 05.8.2000
12.
(Çevrimiçi) http://avrupakonseyi.org.tr.03.04 http://avrupakonseyi.org.tr.03.04.2003 .2003
13.
Çiftçi, Oya; Kadın Sorunu ve Türkiye'de Kamu Görevlisi Kad ınlar, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yay ınlar ı, Ankara 1982.
14.
Çolak, Ömer Faruk; "1986 ' İngiltere'de Sanayi Devrimi Sürecinde Sermaye Birikimi ve D. Ricardo'nun Analizi" G.Ü. İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:2, say ı: l-2.
15.
Çolak, Ömer Faruk; "1986, Malthus'un Nüfus ve Ücret Teorisi Üzerine Bir
İrdeleme", İktisat Dergisi, sayı: 262-263.
106
16.
D. Campbell, The Globalizing Firm and Labour Institutions’, Multinational and Employment: The Global Economy of the 1990's (Eds. P. Biley ve di ğerleri), International Labour Office, Geneva, 1993.
17.
Devlet Planlama Teşkilatı (DTP), Dünyada Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleşmeler, DPT: 2375- OIK: 440, Ankara, 1995.
18.
DPT, VIII. Beş Yıllık Kalk ınma Planı, DPT Yay ını, Ankara 2000.
19.
Döner, Serap; Kad ını Aile ve Çalışma Yaşamındaki Konumu ve içinde bulundu ğu Görev İkilemi. İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yay ınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1999.
20.
Doğramacı, Emel: Türkiye'de Kad ının Dünü ve Bugünü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlar ı, Ankara 1997.
21.
DPT, Dünyada Küreselle şme ve Bölgesel Bütünle şmeler, (DPT): 2375-OIK: 440, Ankara, 1995.
22.
Ekin, Nusret; Küreselle şme ve Gümrük Birli ği, İstanbul Ticaret Odas ı Yayın No: 1999- 47, Güncelle ştirilmiş II. Bask ı, İstanbul, Şubat, 1999.
23.
Ekin, Nusret; Küreselle şme ve Gümrük Birli ği, İstanbul Ticaret Odas ı Yayın No: 1996- 32, İstanbul 1996.
24.
Ekin, Nusret ve Di ğerleri,; Türkiye'de Kad ın İşgücü İstihdamındaki Gelişmeler Kar şısında K ısmi Sureli İstihdam. Hukuki Esaslar ve Sosyo-Ekonomik Yönleriyle K ısmi Çalışma. T.C. Ba ş bakanlık Aile Araştırma Kurumu Eğitim Serisi:6 Paneller, Konferanslar: 4, Ankara, May ıs 1991.
25.
Erkin, Nusret; Globalle şme Sürecinde Dünya Ekonomisi: Genel Bir Yakla şım,
İlim ve Sanat Dergisi, 1995, Say ı: 39. 26.
Ertuğrul, Dilek Uğur; "Serbest Piyasan ın Serbest Kad ınlar ı", Kadın Dünyası, Ekim 2000.
27.
Eyüboğlu, Ayşe; "Kentli Kadınlar ın Çalışma Koşullar ı ve (Çalışma Yaşamını Terk Nedenleri", İktisat Dergisi, Say ı:377, Mart 1989.
28.
Gökal, İsmail; "Globalleşme", Dış Ticaret Dergisi, Yıl:2, Sayı:7, Ekim 1997, ss.25-26.
107
29.
Gülay, T. ERDOGDU Seyhan: Sendikac ı Kadın Kimliği, İmge Yayınlar, 1998.
30.
Heaton, Herbert; Avrupa İktisat Tarihi 1, (Çeviren: M.Ali K ılıçbay ve Osman Aydoğuş), Teori Yayınlar ı, Ankara, 1985.
31.
H. Henderson, The US and Others in a Changing World Economy, The World Economy, Vol.16, 1993, No:5.
32.
Hotar, Nükhet Ba şargan; "2001'li Y ıllar ında Çal ışan Kadın", Mercek Dergisi, sayı: 17 Ocak 2000.
33.
ILO, Gender, Poverty and Employment, Geneva, 1995.
34.
Insee, Les Femmes, Insee, Paris, 1995.
35.
Karluk, R ıdvan; Küreselleşen Dünyada Uluslar aras ı Ekonomik Kuruluşlar ve Entegrasyonlar, 2. Bas ım, Eskişehir, 1995.
36.
Kazgan, Gülten; "2000 Yılına Doğru Yeni Ekonomik Düzen ve Türkiye", 2000'li Yıllarda Türkiye Ekonomisi ve Ekonomi Ö ğretimi, Türkiye Ekonomi Kurumu, Ankara, 1993.
37.
Krugman, P. "Growing World Trade: Causes and Consequences", Brookinds Papers On Economic Activity, No.l, 1995.
38.
Karak ışla, Yavuz Selim; "U şak'ta Kad ın Halı İşçilerinin isyanı (1908)", Toplumsal Tarih Dergisi, Say ı:99.
39.
Karak ışla, Yavuz Selim; "Kad ın İşçileri Evlendirme Kampanyası", Tarih ve Toplum Dergisi, Say ı: 219, Mart 2002.
40.
K ılıç Cem; Türkiye'de Kad ın İşgücüne Katl ım Oranlar ı ve Gelişen Sanayi Merkezleri Açısından Görünüm, http://www.dicle.edu.tr/khuka/10.htm 2001.
41.
KSSGM, Ders Kitaplar ında Cinsiyetçilik, KSSGM Yay ını, Ankara.
42.
Koray, Meryem "Çal ışma Yaşamında Kadın Gerçekleri", Basisen E ğitim ve Kültür Yayınlar ı. 23, İzmir, 1993.
43.
Kutlu, E. "Küreselle şme", AUHBF Dergisi, Cilt.14, Sayı:l-2, Eskişehir, 1998.
44.
Koray Meryem. Küreselle şme İlerlerken Gerileyenler: Ekonomi Kar şısında Sosyal, Sermaye Kar şısında Emek, Piyasa Kar şısında Siyaset, İktisat Dergisi, Sayı:369, Temmuz, 1997.
108
45.
Kurtulmuş, Numan; Sanayi Ötesi Dönü şüm, İz Yayıncılık, 1996.
46.
KSSGM, Ulusal Eylem Plan ı, KSSGM Yayını, Ankara, 1998.
47.
Kulal, Metin "Küreselle şme Kar şısında UCO", İşveren Dergisi, Cilt:37, Say ı: 10, Temmuz 1999.
48.
Karataş, Hülya. İktisadi Hayatta Kadın ve Sorunlar ı, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1989.
49.
KSSGM, Bankac ılık Sektöründe Cinsiyete Dayal ı Ayr ımcılık, KSSGM Yayın Ankara, Ocak 2000.
50.
KSSGM, Yeni Üretim Süreçleri ve Kad ın Emeği, KSSGM Yayını, Ankara, 1999.
51.
Sevim, A. Medeni Kanun Kabulüne Dek Türkiye'de Feminizmin Nabz ı Atıyor muydu?
52.
KSSGM, Yeni Üretim Süreçleri ve Kad ın Emeği. KSSGM Yayını, Ankara, 1999.
53.
Kuper, Adam. Jessica Kuper, The Social Encyclopedia, Routledge, London, 1996.
54.
Louise, A.T.ve Joan W. Scott, Women, Work and Family, Libraryof Congress Cataloging, USA, 1978.
55.
Makal, Ahmet. Türkiye'de Tek Partili Dönemde Çal ışma İlişkileri: 1920-1946,
İmge Kitapevi, Ankara 1999. 56.
Memişoğlu, Şenol. Cumhuriyet Döneminde Kad ın Haklar ı, İ.U. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
57.
Moroğlu, Nazan; "AB Anla şmalar ında ve Yönergelerinde Kad ın Erkek Eşitliği ile ilgili Düzenlemeler", AB'ne Giriş Sürecinde T.C. Anayasas ı ve Kadın Erkek Eşitliği Politikalar ı, KSSGM Yayını, Ankara 2000.
58.
Munck, R. Uluslararas ı Emek Araştırmalar ı, Öteki Yay ınlar ı, Ankara, 1995.
59. Necef, Şule; "Kadın Ekonominin Tamponu", Kad ın Dünyası, Ekim 2000. 60.
Os, Nicole Vuz. Geçmi şten Gelen Kaynaklar, Gelecek için Kaynaklar, (Çeviren: Kaya Genç) Toplumsal Tarih Dergisi, Mart 2002, Say ı: 99.
61.
Özel, Mustafa; "Küreselle şme ve Bloklaşma Üzerine", İlim ve Sanat Dergisi, Sayı:39, 1995.
109
62.
Paymaz, Erol; I997, "Esnek Üretime Dayal ı Bir Rekabet Stratejisi Geli ştirilebilir mi? Türkiye'de Fason Üretim", Petrol-i§ 95-96 Y ıllığı, Petrol-İş Sendikası Yayını, Ankara.
63.
"Türkiye'de Fason Üretim", Petrol-i ş 95-96 Yıllığı, Ankara: Petrol- İş Sendikası Yayını.
64.
Petrol-İş, "90 Petrol-İş", Yayın No:2, İstanbul 1990.
65.
Petrol-İş, “Kadınlar Sosyal Güvenceden Yoksun” Petrol- İş, Sayı:92, Ocak 1994.
66.
Say, Gürgün. Siyasal De ğişimde Kadın Boyutlu, Kurti ş Matbaacılık, İstanbul 1998.
67.
Sevim, Ayşe. "Medeni Kanun Kabulüne Dek Türkiye'de Feminizmin Nabz ı Atıyor", Türk-İş Kadın İşçiler Kurultayı. Petrol-İş. Sayı 96. Kasım 1995.
68.
Şenel, Dilek. “Çal ışma Yaşamında Cinsiyete Dayal ı Ayr ımcılık İşyerinden Örnekler", İktisat Dergisi, say ı:377, Mart 1998.
69.
Shirley Dex ve Walter Peters, Franco-British Comparisons of Women's Labor Supply, Oxford Economic Papers, Sayi:44, 1992.
70.
Taymaz, Erol. Esnek Üretime Dayal ı Bir Rekabet Stratejisi Geli ştirilebilir mi? Türkiye'de Fason Üretim, Petrol- İş Sendikası Yayını, Petrol-İş 95-96 Yıllığı, Ankara, 1997.
71.
Türk-İş Kadın İşçiler Bürosu, Çal ışan Kadınlar ICFTU Politika ve Programlar ı, Demircioğlu Matbaacılık Bayındır Sk. Türk-İş Pasajı Yenişehir/Ankara.
72.
TISK, Çağdaş. Sanayi Merkezinde Kad ın İşgücünün Konumu: Bursa Örne ği, TISK Yayını, Ankara, 2002.
73.
Tuna, Yusuf. “Dünyada Globalle şme Eğilimleri ve Dengeler”, Çerçeve Dergisi, Sayı:14, Mayıs-Temmuz. 1995.
74.
Türk-İş., Kadın İşçiler Kurultayı, Petrol-İş, Sayı 96, Kasım 1995.
75.
TUSIAD, Kadın ve Erkek E şitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma, Yaşam ve Siyaset, Aral ık 2000, Yay ın No: TUSIAD-T/2000-12.
76.
TUSIAD: Kadın Erkek Eşitsizliğine Doğru Yürüyüş: E ğitim, Çalışma Yaşamı ve Siyaset, 2000.
110
77.
TUSIAD, "Kadın-Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim", Çalışma Yaşamı ve Siyaset, Aral ık 2000.
78.
Uysal, Bengü. Kad ın İstihdamı Üzerine AB-Türkiye Kar şılaştır ılması, İ.Ü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1996.
79.
Uygur, Sakine. Kad ın İşçiler ve Sorunlar ı, Türk-İş Yayını, Ankara 1999.
80.
W. Molle, The Economics of European Integration: Theory, Practise, Policy, Aldershot, London 1991.
81.
World Bank, Global Economic Prospects and the Development Countries. Washington. 1992.
82.
Yayla, Atilla. Liberalizm, Turhan Kitapevi Yay ınlar ı, Bilimsel Eserler Dizisi:20, Ankara, 1992.
83.
Yorgun, Sayım. “Küreselleşme Sürecinde Sendikalar”, MESS Mercek, No: 12, Ekim 1998.
84.
Yüksel, Melek Onaran. Türk İş Hukukunda Kad ın Erkek Eşitliği, Beta Yayını,
İstanbul, 2000.
111