Bu defter, siz öğretmenlerimize özel olarak boşlukları doldurulmuş bir şekilde basılmıştır. Mavi renkli, italik yazılar, öğrencilerinize yazdırabilmeniz amacı ile öğrenci defterinde boş bırakılmıştır.
Bu ürünün bütün hakları ÇÖZÜM DERGİSİ YAYINCILIK SAN. TİC. LTD. ŞTİ.’ne aittir. Tamamının ya da bir kısmının ürünü yayımlayan şirketin önceden izni olmaksızın fotokopi ya da elektronik, mekanik herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılması, yayımlanması ve depolanması yasaktır.
Çözüm Yayınları Grafik Birimi
Çözüm Yayınları Dizgi Birimi
2016, Ankara
Feryal Matbaacılık (0 312) 395 22 37
Değerli Öğretmenim,
FATİH Projesi ile ülkemizdeki hemen hemen tüm okullarımıza "akıllı tahtalar" yerleştirildi ve siz değerli öğretmenlerimizin kullanımına sunuldu. Akıllı tahtalar doğru bir şekilde kullanıldığında öğrenme süreçlerini hızlandıran, öğrenme düzeyini artıran etkili bir eğitim aracıdır. Akıllı tahtaların etkili bir şekilde kullanılabilmesi için seçilecek içerik büyük önem taşımaktadır. Çözüm Yayınları, akıllı tahta ile ders işleme sistemini Türkiye'de ilk uygulayan kuruluştur. Bünyesinde barındırdığı tüm dershanelerde bu sistem günümüze kadar başarı ile kullanılmıştır. Bu teknolojiyi kullanmanın getirdiği tecrübe ile hem öğrenci hem de öğretmeni aktif bir şekilde derste tutacak, öğrenme becerilerini maksimum düzeye çıkaracak içerikleri üretmek, Çözüm Yayınlarının kültüründe yer alan önemli bir birikimdir. Şu an kullandığınız bu eser, bu birikim ve tecrübenin bir ürünüdür. Uygulamalar sonucunda her yıl geliştirilerek bugünkü hâlini almıştır. Bu ürünün tamamlayıcısı olan "Akıllı Tahta Programı"mız ile öğretmenlerimiz tahtada dersini anlatırken öğrencilerimiz basılı bir materyal olan akıllı defterlerinden dersi takip edecek ve sizin tahtaya yazdığınız bilgileri defterlerine not edeceklerdir. Yeni bir yaklaşımda bulunarak Öğretmenler İçin Özel Akıllı Defter hazırladık. Öğretmenlerimiz için hazırladığımız bu defterde, öğrencilerimizde bulunan Akıllı Defterlerdeki not almak için bırakılan boşluklar dolduruldu. Öğrenci defterinde olmayan ancak öğretmen defterinde yer alan kısımlar farklı bir renk ile belirtilmiştir.
2. Sayı Sıfatları Varlıkları sayı yoluyla belirten sözcüklerdir. Görevleri bakımından dörde ayrılır: a. Asıl Sayı Sıfatları: "Kaç" sorusuna cevap verir. Üç gün dedin, beş gün dedin, aylar oldu gelmedin. (Asıl sayı sıfatları)
Öğrenci defterinde olmayan, öğretmenlerimizin ders anlatımı sırasında öğrencilerimize not aldırması gereken yerler
b. Sıra Sayı Sıfatları: "Kaçıncı" cevap verir. İkinci baharı yaşıyor ömrüm. (Sıra sayı sıfatları) c. Üleştirme Sayı Sıfatları: "Kaçar" sorusuna cevap verir. Beşer kitap, altışar kalem getirmişti. (üleştirme sayı sıfatları)
Öğretmenlerimiz için özel hazırlanan bu akıllı defter sayesinde, akıllı tahta olmadan da öğretmenlerimiz ders işleyebilir. Derslerden önce, anlatacakları konuları gözden geçirebilir. Ders anlatımı sırasında kullanacakları ek materyallerin notlarını defterlerine alabilirler.
Birlikte başarmak dileğiyle… Çözüm Yayınları
1. BÖLÜM: Türk Dili ve Edebiyatına Giriş...............................................5 2. BÖLÜM: Hikâye............................................................................. 59 3. BÖLÜM: Şiir ..................................................................................95 4. BÖLÜM: Makale........................................................................... 130 5. BÖLÜM: Roman........................................................................... 140 6. BÖLÜM: Tiyatro........................................................................... 159 7. BÖLÜM: Senaryo......................................................................... 167 8. BÖLÜM: Masal / Fabl ................................................................... 171 9. BÖLÜM: Mektup / E-Posta............................................................ 175 10. BÖLÜM: Günlük / Blog .............................................................. 181
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
A. DİL – KÜLTÜR İLİŞKİSİ Dil Nedir? Dil, insanların duygu, düşünce ve isteklerini başkalarına aktarmaya yarayan bir işaretler
sistemidir. Dil, insanlar arasına anlaşma sağlayan bir iletişim aracıdır. İletişim tek boyutlu bir olay değildir. Oluşumu en az iki insan arasında gerçekleşir; ayrıca sadece sese, söze dayalı bir eylem
değildir.
İletişimde dil (lisan) kadar, beden dili (jest ve mimikler) ve vurgu - tonlama da önemlidir.
"Gözler yalan söylemez" yargısı, halk hafızasının beden dilinde gizli olan sırrı çözdüğünün göstergesidir.
"Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir." Prof. Dr. Muharrem ERGİN
ØØ İletişim aracı, canlı bir varlık, gizli anlaşmalar sistemi, toplumsal bir kurum olması "Dil bir anda düşünemeyeceğimiz kadar çok yönlü, değişik açılardan bakınca başka başka nitelikleri beliren, kimi sırlarını bugün de çözemediğimiz büyülü bir varlıktır. O gerek insan gerek toplum gerekse insan ve toplumdan ayrı düşünülemeyecek olan bilim, sanat, teknik gibi bütün alanlarla ilgili bulunan, aynı zamanda onları oluşturan bir kurumudur." Prof. Dr. Doğan AKSAN
ØØ Çok yönlü, sırlarla dolu, kültürü aktaran sosyal kurum, uygarlığı oluşturan toplumsal unsur
"Dil, tıpkı ev gibi bir milletin duygu, düşünce ve hayatının barınağı, korunağıdır... Dilin bütün milletin evidir. Bin bir odalı bir ev! Buna şehir, ülke demek daha doğru olur. Milletler dillerini tıpkı medeniyetleri gibi korurlar." Prof. Dr. Mehmet KAPLAN
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
5
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
ØØ Toplumun varoluşunun temeli
"Hiçbir şey lisan kadar bir ağaca müşabih (benzer) değildir. Lisanlar tıpkı ağaçlar gibi mevsim mevsim rengini kaybeden ölü yapraklarını dökerler ve tazelerini açarlar. Lisanın yaprakları kelimelerdir. Edebi bir metni okurken daha dün o kadar zinde (canlı) bir manası olan 'melek' kelimesinin, bugün tamamen hayatiyeti tükenmiş, renksiz ve şekilsiz bir laf haline geldiğini hissettim. Bu kelime, şimdi Türkçede soğuk bir raşeden (ürperişten) başka bir şey değildir." Ahmet HAŞİM ØØ Dilin canlı bir varlık olması
Dilin Belirleyici Özellikleri 1. Dil Canlı Bir Varlıktır Diller de tüm canlılar gibi doğar, yaşar ve ölür. Bugün yeryüzünde yaşayan dil sayısı kadar ölü dil vardır. Ölü dillere akraik dil de denir. Dillerde canlılık daha çok dildeki değişim demektir. Dillerdeki değişim şu şekillerde görülmektedir. a) Ses değişimi b) Anlam değişimi c) Kelime değişimi
2. Dilde Yaratıcılık İlkesi İnsan sınırsız bir varlıktır. Duyguda, düşüncede, hayalde, istekte, inançta insan aklının sınırlarını hiçe sayacak, zorlayacak işler yapabilir. İnsan kendini sınırlı sayıda kelime ile ifade eder çünkü elindeki malzeme sınırlıdır. Sınırlı sayıdaki kelime ile sınırsız insanların anlatabilme yeteneğine dilde yaratıcılık denir.
3. Dil Toplumsal Bir Kurumdur İnsanların konuştukları dil ile aralarında toplumsal bir bağ vardır. Bu bağ, ana dile bağıdır. Çocuk ilk ninnileri kendi dilinde duyar, ilk sevgi sözlerini ve belki ilk küfrü de annesinin dilinde işitir. M. Kaplan'ın dil tanımına bakarsanız göreceksiniz: Dil bizim yuvamız. O yuvada güvendeyiz. Koruma altındayız. Hem beden hem de ruhen açlığımızı gideriyoruz. Besleniyoruz ve huzura eriyoruz. Bu yönüyle Türkçemiz vatanımızdır.
6
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
4. Dil Bir Kültür Aktarım Aracıdır Kültür, toplumların çok eski tarihsel geçmişlerinden günümüz taşıdıkları, maddi ve manevi tüm değerleridir.
Bunun için onun aile anlayışı, inanışları, hukuk anlayışı, giyim kuşamı, üretim ve tüketimi, sanatı, edebiyatı, folkloru, dili, gelenekleri, âdetleri vb. gibi her şey girer. Toplumdan topluma değişir. Bunda coğrafya kadar iklimin ve toplumun üretim-tüketim ilişkilerinin etkisi olabilir. Örneğin, Aydın'ın dağ köyleriyle ova köylerindeki insanların kılık kıyafetlerinden tutunuz âdetleri birbirinden farklı olabilir. Bu farklılıkta dağ ve ova köylerinin gelir durumu, eğitim düzeyi gibi ölçütler etken olabilir. Dünyada kültürsüz toplum yoktur. En ilkel koşullarda yaşayan toplumların bile kendilerine özgü yaşam biçimleri bulunmaktadır. Kültürler durağan değildir, sürekli değişim gösterir. Örneğin eskiden görücü usulü evlilik revaçtaydı, sonra bunun yerini gençlerin tanışıp anlaşarak evlenmeleri aldı. Günümüz modası ise (Sizin moda kelimesi yerine tercihiniz trent.) internetten buluşup evlenmek...
Kültür değişimlerini genel olarak iki başlık altında ele alabiliriz.
a) Kendiliğinden Değişim Kültürün zaman içinde değişimde; iletişim araçlarının, turizmin, sanatsal faaliyetlerin, sporun etkisi çoktur.
b) Dayatmacı Değişim Toplumlar zorla değiştirilebilirler. Hatta yasalarla değişim mümkündür. Hepi-
niz mahalle baskısı kavramını duymuşsunuzdur. Bir şeyi yaparken "Ayıp olur." diye yapmaktan vazgeçerseniz burada bile kendi kendinize kontrol (otokontrol) bulunmaktadır.
Dil – Kültür İlişkisi Kültürü gelecek kuşaklara aktaran ve öğreten dildir. Diğer deyişle dil olmasaydı kültür ve uygarlık da olmazdı. Demek ki bugünkü insan kültür ve uygarlığının varlığı, dil ile doğrudan ilintilidir. Dil, kültürü aktardığı gibi kültürel değişimden de ilk etkilenen varlık gibi görülür.
Örneğin, Türk tarihindeki ilk dil değişimi din değişiminin olduğu Uygurlar dönemine rastlar. Dilimize Budizm ve Maniheizm'in etkisiyle yabancı kelimeler girmeye başlar. Atalarımız Müslüman olur, Arapça ve Farsçanın etkisi adlarımızda kendini gösterir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
7
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Gazi Mustafa Kemal, "Nutuk" adlı eserinin 1'inci cildinin 65. sayfasında Erzurum Kongresi kararlarını şöyle anlatıyor: "1. Hududu millîye dahilinde bulunan bilcümle aksamı vatan bir küldür. Yekdiğerinden infikâk kabul etmez. 2. Her türlü ecnebi işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümetinin inhilâli halinde millet müttehiden müdafaa ve mukavemet edecektir." Aynı maddeler 2000 yılında baskısı yapılan Dil Derneği'nin Söylev'inde aşağıdaki şekliyle günümüz Türkçesine çevrilmiştir. (Sh:24) 1. Ulusal sınırlar içindeki yurt parçaları bir bütündür, birbirinden ayrılmaz. 2. Yabancıların topraklarımıza girmesine ve iç işlerimize karışmasına karşıyız. Osmanlı Devleti'nin çökmesi durumunda ulus, birlikte yurdu savunacaktır ve direnecektir.
Sinsi İnstagram Küçük bir hesapla yukarıda saydığımız uygulalamaların bir açılışta kaç megabyte harcadığını araştırdık. En fazla harcama yapanların başında video uygulalamaları geldi. Örneğin mobil internet üzerinden 15 dakikalık TV izlemesi75 megabyte, You Tube'de yüksek kaliteli bir müzik klibi dinlemek için 19 megabyte veri harcıyor... Foursquare "checkin"leri 0,30 megabyte ile yapılabiliyorken harita üzerinde adres bulmak 0,80 megabyte gerçekleşebiliyor. Bu metinde ise 2010'lu yıllarda özellikle bilgisayar, internet ve sosyal medya merkezli toplumsal değişim ve kültür değişiminin dil (kelimeler) üzerindeki yansıması görülmektedir.
Dilin İnsan ve Toplum Hayatındaki Yeri Ve Önemi Dil Dil insanların düşündüklerini ve duyduklarını anlatmak için kullandıkları, ses ve işaretlerden oluşan bir iletişim aracıdır. İletişim araçlarının içinde en kullanışlı ve en gelişmiş olanıdır. ØØ Her dilin anlamlı en küçük birimi sözcüktür. ØØ Dil, insanı diğer varlıklardan ayırır.
Edebiyatta dil, imgelerle şekillenir.
a. Dil ve Toplum İlişkisi Dil, ulusları ulus yapan ve ulusal birliği sağlayan en önemli ögedir. ØØ Dil, bir ulusun millî kimliğidir. Dil, insanların bir arada yaşamasını sağlar. ØØ Dili bozulan toplumlar, yok olur.
Bir ulus, diline sahip çıktıkça toplum olma özelliğini devam ettirir.
8
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
b. Dil ve Kültür İlişkisi Kültür, bir toplumun dil, din, düşünce, sanat, yaşayış biçimi, gelenek ve göreneklerinin bütünüdür. Duygu ve düşünce ürünleri (her türlü sanat eseri, özellikle malzemesi ses ve söz olanlar) dil ile oluşturulur; bunlar kültürün unsurlarıdır (Destanlar, masallar, bilmeceler, ninniler, atasözleri, halk hikâyeleri). Kültürün önemli unsurlarından olan gelenek ve görenekler, insanların dili karşılıklı kullanmasıyla oluşur. ØØ Sadece aynı dili konuşan insanlar, ortak bir kültür oluşturabilirler. ØØ Kültürün devamlılığı dil ile sağlanır.
c. Dil ve Birey İlişkisi ØØ İnsanlar dil ile düşünür, dil ile hisseder; düşünürken, severken, nefret ederken, fikir üretirken sözcükleri kullanır.
ØØ İnsanlar dil aracılığıyla bilgi edinir. Dilini kullanarak kendini doğru ifade edebilen birey, toplum içinde kendine iyi bir yer edinir. ØØ Bireyin kendini bir topluma, bir ulusa ait hissetmesi, aynı dili kullanmasına ve dil birikimine bağlıdır.
B. DÜNYA DİLLERİ VE BU DİLLER İÇİNDE TÜRKÇENİN YERİ Dillerin Sınıflandırılması: Dillerin sınıflandırılmasında aynı grupta yer alan diller arasında; sese (fonotik), yapı (morfolojik), kelime (leksikoloji) ve söz dizimi (sentaks) açısından benzerliklerin, ortak noktaların olması gerekmektedir. Diller köken (menşei, kaynak, aile) ve yapı bakımından sınıflandırılır.
Yapılarına göre Dünya Dilleri 1. Tek Heceli Diller (Yalınlayan Diller): Bu dillerdeki kelimeler, tek heceden oluşmaktadır. Kelimeler ek almazlar. Aslında sözlükte bir kelimenin birçok anlamı olabilir. Anlamlandırma yanındaki kelime ya da vurgu ile sağlanır. Vurgu ve tonlama kelimelerin cümledeki sıralanışlarında ve anlamlandırmada önemlidir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
9
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM Örnek: su: shuĭ içmek: hē Ben su içtim: Wŏ hēle shuĭ Ben su içmedim: Wŏ méi hē Su içiyorum: Wŏ méiyŏu hē de shuĭ Ben su içerim. Wŏ hé de shuĭ Ben su içmem: Wŏ méiyŏu hē de shuĭ
Çinçe, Tibetçe, Vietnamca vb. diller bu gruba mensuptur.
2. Eklemeli Diller: Bu grupta kelimeler kökler ve eklerden oluşur. Kök haldeki kelimelere, yapım ekleri getirilerek yeni kelimeler türetilir. Eklemeli diller grubunda Türkçe ile birlikte Moğolca, Mançuça, Tunguzca, Macarca, Japonca, Korece, Fince ve Samoyetçe bulunmaktadır.
Eklemeli diller iki grupta incelenir:
a. Ön Ekli Diller Ekler, kelimeden önce gelir.
bi - çare
na - mert
b. Son Ekli Diller Ekler, kelimeden sonra gelir.
baş - la ev - im
3. Çekimli Diller: Bu gruptaki dillerde kelimelerin kökü değiştirilir ve yeni anlamda kelimeler ortaya çıkar. Bu grupta en tanıdık örneklerini verebileceğimiz dil Arapçadır. KeTeBe(yazmak)
HaBeR
KiTaB – KiTaBe (yazılan şey)
iHBaR (haber verme)
KâTiB – KâTiBe (yazan kişi) meKTuB (yazılan şey) KüTüB-hane
muHaBiR (haberci)
muHBiR (haber veren)
İngilizce, Almanca gibi Hint-Avrupa Dillerine mensup diller de çekimlidir. drink: içmek drank: içti drinking: içiyor
10
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Akrabalıklarına (Köklerine) Göre Dünya Dilleri
Diller arasında akrabalık bağını kuran ise genelde kelimeler olmaktadır. Köklerine, yani aralarındaki akrabalık ilişkilerine göre diler şu gruplara ayrılır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
11
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM 1. Hint – Avrupa Dil Ailesi
Bu ailenin bizim için tanıdık iki dili, Farsça ve İngilizcedir. İki dilde ortak kullanılan, Farsçadan dilimize geçen ve hâlâ kullandığımız sözcüklerden bazıları şunlardır: Farsça mader
birader
İngilizce mother brother
peder
father
çar
four
dü
two
Almanca, Fransızca, Yunanca, İtalyanca, İspanyolca, Arnavutça, Portekizce, Hintçe, Ermenice, Rusça, Sırpça vb. diller bu ailenin diğer dilleridir.
2. Ural – Altay Dilleri Ailesi Türkçenin içinde yer aldığı bu aile; Ural ve Altay olmak üzere iki gruba ayrılır. Türkçe, Altay dil grubunda bulunmaktadır. URAL – ALTAY DİL AİLESİ
Ural Dilleri
Altay Dilleri
1. Fince
1. Türkçe
2. Ugorca
2. Moğolca
3. Macarca
3. Mançuça - Tunguzça
4. Samoyetçe
4. Korece
5. Japonca
Türkçeye ne yakın dil Moğolcadır. İki dilde de kullanılan kelimelerin bazıları şunladır. Türkçe
Moğolca
damar (tamar) demir(temir) var
koru-
bar gorı-
tavuk
tagıya
ağabey
aqa
tanrı serin
tengri serigün
yüksek
ügsügüi
altın
altan
ordu
ordu
ulus
ulus
su
usu
kara karşı
kurultay
12
tamır temür
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
xar karığu qurultay
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
3. Hami -Sami Dilleri Ailesi Bu aile adını, Nuh peygamberin iki oğlu Ham ve Sam'dan almaktadır. Arapça, İbranice, Akatça gibi diller bu aileye mensuptur.
4. Çin – Tibet Dilleri Ailesi Çinçe ve Tibetçe bu ailenin iki önemli dilidir.
5. Kafkas Dilleri Ailesi Bugün Kafkasya'da kullanılmakta olan; Gürcüce, Abhaza - Çerkezce ve Çeçence dilerinin mensup olduğu dil ailesidir.
6. Bantu Dilleri Ailesi Afrika yerlilerinin konuştuğu kabile dilleri bu aile içinde yer almaktadır.
1. İletişim İletişim; duygu, düşünce veya bilgilerin türlü yollarla karşılıklı aktarılmasıdır. Temel iletişim aracı sözdür. Sözün dışında; yazı, işaret, sembol, hareket vs. yollarıyla da iletişim sağlanır.
İletişimde Bulunması Gereken Unsurlar a. Gönderici (Kaynak): İletiyi gönderen kaynaktır.
b. İleti: Özel anlam içeren mesajdır.
c. Alıcı: İletiyi alacak olan kaynaktır.
ç. Şifre: İletinin gönderilme biçimidir.
d. Bağlam: İletişimin gerçekleştiği ortamdır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
13
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
e. İletişim Kanalı: İletişimi gerçekleştiren araçlardır.
f. Filtre: İletinin alıcı tarafından nasıl algılandığıdır.
g. Dönüt: (Geri bildirim): İletinin, geri bildirim yoluyla göndericiye dönmesidir.
İletişimde Bağlamın Önemi İletişimin sağlıklı gerçekleşmesi, mesajın (ileti) doğru aktarılması ve doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu aktarma-anlama sürecinin en temel unsurunu bağlam oluşturur. Göstergelerin taşıdığı anlam, ancak bir bütünlük içinde değerlendirilebilir. Kendi dışındaki bir şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen, sözcük, nesne, görünüş veya olgulara gösterge adı verilir.
1. Dil Göstergesi Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü etkinlik, eylemdir.
2. Dil Dışı Göstergeler İletişim kurarken dil dışı göstergeler de kullanılır. Bu göstergeler şu başlıklar altında incelenebilir:
a. Belirti: Doğal göstergelerdir. (Ağaçların yeşillenmesi gibi)
b. Belirtke: Toplumsal kurallardır. (Trafik ışıkları gibi)
c. Görsel Gösterge (İkon): Gösterenle gösterilenin benzerliğine dayanmasıdır. (Kimlik)
d. Simge: Soyut bir durumu somut olarak anlatmaktır. (Terazi - adaleti simgeler)
14
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
DİLİN İŞLEVLERİ
Göndergesel
Heyecana
Alıcıyı Hare-
Bağlı
kete Geçirme
Kanalı
Dil Ötesi
Kontrol
Şiirsel
(Poetik)
İleti, dilin göndegeyi olduğu gibi ifade etmesi amacıyla düzenlenerek oluşturulmuşsa dil, " göndersel işlev "de kullanılır. Öğretici, açıklayıcı, tartışmacı, kanıtlayıcı anlatım türlerinde kullanılır. Sunum, tartışma, panel gibi sözlü anlatım türlerinde dil bu görevde kullanılır.
1.
İletinin tek bir anlam içermesidir. Göndergesel işlevde sözcüklerin gerçek anlamları düşündürülmek istenir. Yarın, İç Anadolu Bölgesi’ne kar yağacak.
Türk sineması, son yıllarda büyük bir gelişim gösterdi. Örnek Türkiye'de fındığıyla ünlü bölgemiz Karadeniz'dir. ØØ Pamuk yetiştiren bölgemiz Çukurova'dır. ØØ Fatih, İstanbul'u alarak Yeni Çağ'ı başlattı.
İleti, göndericinin iletinin konusu karşısında duygu ve heyecanlarını dile getirme amacıyla oluşturulmuşsa dil, " heyecana bağlı işlev "de kullanılır. Lirik anlatımlarda dilin bu işlevi kullanılır. Göndericinin duygularını anlatan işlevdir.
2.
Uf, sıkıldım! Ne zaman mı söyledin? Bak şimdi de inkâr ediyorsun! Örnek Bu olaydan sonra ne yapacağız? ØØ Sen beni aptal mı sandın? ØØ Geçmişini araştırır, gerçeği ortaya çıkarırım.
İleti, alıcıyı harekete geçirmek üzere düzenlenmişse dil, "alıcıyı harekete geçirme işlevi"nde kullanılır. Tartışmacı, destansı ve emredici anlatımlarda dil bu işlevde kullanılır. İletinin alıcıyı harekete geçirip bir eylemde bulunmasını sağlayan işlevdir.
3.
Şimdi, konuşmasını yapmak üzere Ahmet Bey’i kürsüye davet ediyorum. Üst raftaki mavi kapaklı kitabı indirir misiniz? Örnek Buraya yerleşmek ister misin? ØØ Pencereleri aç, hava alsın.
ØØ Ellerini kaldır, hareket etme!
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
15
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
İleti, kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığnı öğrenmek amacyıla düzenlenmişse dil, " kanalı kontrol işlevi "nde kullanılır. İletinin, alıcıyı denetleme işlevidir. Söylediklerim anlaşıldı mı?
Telefonda hışırtı var, beni duyabiliyor musun?
4.
Örnek Bu soruyu anladınız, değil mi? ØØ Bunları ona anlatmayacak mısın? ØØ Bu konuyla ilgili açıkmamalarımı anladınız mı?
İleti, dille ilgili bilgiler vermek üzere düzenlenmişse dil, " dil ötesi işlev "de kullanılır. Dil bilgisi ile ilgili kitaplarda, dilin bu işlevi kullanılır. Dil ile ilgili bilgi verme işlevidir.
İsim soylu sözcükler, ek eylem alarak yüklem olur.
5.
Bazı durumlarda, şimdiki zaman eki “–yor” yerine “makta/mekte” ekleri kullanılır.
Örnek Varlıkları niteleyen ya da belirten kelimelere sıfat denir. ØØ İsim cümlelerinde yüklem, ek fiilden oluşur.
ØØ Yapım eki almış kelimelere türemiş kelime denir.
İleti, anlam aktarmaktan çok, çağrışım için kullanılıyorsa dil, " şiirsel işlev "de kullanılır. Mizahi ve şiirsel anlatımlarda dilin bu işlevi kullanılır. Alıcıda çağrışım uyandırmak işleviyle kullanılır.
6.
Örnek Yeşil pencereden bir gül at bana? ØØ Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden. ØØ İçim ürperiyor, ya evde yoksan!...
16
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Dil İçindeki Farklılıklar Dil, sürekli bir evrim içindedir. Kimi sözcükler tarih sahnesinden çekilir, ihtiyaçlar yeni sözcükler doğurur. Her dil içinde tarihî, toplumsal, kültürel vs. nedenlerle farklılıklar oluşur. Bu farklılıklar dili, kimi zaman birbirine yakın kimi zaman da birbirinden uzak birtakım kollara ayırır.
a. Lehçe Bir dilin, yazılı metinlerle takip edilemeyen dönemidir. (Çuvaşça, Yakutça)
b. Şive Bir dilin, yazılı metinlerle takip edilebilen dönemidir. (Türkiye Türkçesi, Özbek Türkçesi)
c. Ağız Belli bir coğrafyada kullanılan söyleyiş özelliğidir. (Karadeniz ağzı...)
d. Argo Aynı meslek grubu, topluluk arasında anlamlanan sözlerdir.
Yazı Dili Çerçevesi kurallarla belirlenmiş bir dildir.
Konuşma Dili Günlük hayatta, iletişim kurmak için konuşurken kullandığımız dildir.
TÜRK DİLİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ VE TÜRKİYE TÜRKÇESİ Bilinen en eski yazılı örnekleri 8. yüzyılda Göktürkler tarafından yazılmış Orhun Abideleri’dir. Dil bilimciler, Göktürklerden önceki dönemlere “Karanlık Dönem” adını vermektedirler. Karanlık Dönem’le ilgili tasnifler, dil bilgisi ölçütleri çerçevesinde yapılamamaktadır. Dolayısıyla Göktürklerden önce Türklerin konuştuğu diller ve o dillerin gelişim süreci hakkındaki bilgiler tahmine dayalıdır. Bu bilgiler ışığında Türk dilinin tarihi dönemleri şöyle sınıflandırılabilir:
A. Karanlık Dönem Altay Dönemi Bu dönemde Ana Altayca olarak adlandırılabilecek bir dil söz konusudur.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
17
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
En Eski Türkçe Dönemi Türkçenin bu dönemde Ana Altaycadan koptuğu kabul edilmektedir.
İlk Türkçe Dönemi Daha çok Hunlarla ilişkilendirilen bu dönemde, Bulgar, Avar, Hazar dillerinin Türkçeden henüz ayrılmadığı düşünülmektedir.
B. Metinlerle Takip Edilen Dönem Eski Türkçe Dönemi Eski Türkçe dönemi, Türk dilinin ana devresidir. Türkçenin günümüze kadar izlenebilen bütün kollarının kaynağı Eski Türkçedir. Bu dönemde yaşayan Türkler hangi boya mensup olurlarsa olsunlar, aynı yazı dilini kullanmışlardır. Eski Türkçe dönemine ait metinler Göktürk, Uygur ve Karahanlı devri eserleri olarak üç grupta toplanır:
I. Göktürk Metinleri Günümüze ulaşan en eski Türk alfabesi Göktürklere aittir. Göktürkler, kendi icatları olan 38 harflik bir alfabe kullanmışlardır. Bu devirden kalma eserler 250 civarındadır. Bu eserlerin önemlileri, kaplumbağa biçiminde yontulmuş taşların üzerine oturtulan ve sonsuzluğu simgelediğine inanılan Bengü Taşlar’ın üzerine yazılmıştır. En ünlüleri, Orhun Abideleri olarak anılan Kül Tigin, Bilge Kağan, Tonyukuk yazıtlarıdır. Bu yazıtlar, Danimarkalı bilim adamı Vilhelm Thomsen tarafından 1893’te
çözülmüştür.
Orhun Abideleri, Türk dilinin en eski yazılı kaynağıdır. Abidelerde Türk milleti, kültürel kimliğine sahip çıkmaya çağrılır. Tarihten örnekler verilerek Çinlilerin Türkler üstünde oynadıkları oyunlar anlatılır.
Birlik ve beraberlik çağrısı yapılır. Türk dilinin ilk tarih, hitabet ve anı türü örneği olarak kabul edilir.
18
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
II. Uygur Metinleri Göktürklerin tarih sahnesinden çekilmesiyle 9. yüzyılda Türk dünyasına Uygurlar egemen olmuştur.
Göktürklerin sahip olduğu mirasın üzerine kurulan bu yeni devletin dili, Göktürklerle hemen hemen aynı idi. Ama Uygurlar, Göktürk alfabesini kullanmadılar. 14 harflik bir alfabe geliştirip onu kullandılar. Bu alfabe uzun bir dönem Türk dünyasının ortak alfabesi oldu. Uygurların dinleri de farklı idi. Onlar Göktürklerin inandığı Gök Tanrı dinini bırakıp farklı dinleri benimsediler. Bu dinlerden Uygurlar arasında en fazla yayılan ve en çok eser bırakan din Budizm’dir.
Uygur Dönemine ait en önemli eserler şunlardır: a. Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın): Budizm’in inanç ve felsefisini anlatır.
b. Altun Yaruk (Altın Işık): Budizm’in mukaddes kitabıdır.
c. Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikayesi (İyi Düşünceli Şehzadeyle Kötü Düşünceli Şehzade Hikayesi) İki kardeşin mücadelesini anlatır. d . Irk Bitig (Fal Kitabı): Fal kitabıdır. İçinde çeşitli fallar vardır.
III. Karahanlı Metinleri Karahanlılar dönemi, aynı zamanda Türklerin İslamiyet’e girdikleri dönemdir. Bu yüzden İslamî dönemin ilk edebî ürünleri de bu dönemden kalmadır. Karahanlılar eserlerini Uygur ve Arap harfli Türk yazısıyla yazmışlardır. Bu dönem Türkçesi de ufak tefek ayrılıklar dışında Göktürk ve Uygur Türkçesiyle aynıdır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
19
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
Karahanlı dönemine ait en önemli eserler şunlardır: a. Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi): 1069–1071 yılları arasında Yusuf Has Hacip tarafından yazılarak Doğu Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. Ahlakî, siyasal ve sosyal konuları içeren bir eserdir. Alegorik bir anlatımı vardır. Devlet, adalet, akıl ve kanaat’i
temsil eden dört kişinin konuşmalarını içerir.
Dil, edebiyat ve kültür tarihimizin en önemli eserlerinden biridir.
b. Divanü Lügâti’t-Türk: 1072–1077 yılları arasında Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılarak Abbasi halifesi Ebu’l Kasım Abdullah’a sunulmuştur. Eser Araplara Türkçe öğretmek amacıyla kaleme alınmıştır. Kaşgarlı’nın bu eseri, 7500 tane Türkçe sözcük ve bu sözcüklerin geçtiği şiirler, atasözleri ve ayrıca çok önemli ansiklopedik bilgilerle bir sözlükten çok daha fazlasıdır. Türk dili, edebiyatı, tarihi, folkloru, coğrafyası, mitolojisi, yaşayış biçimi vs. konularda çok değerli bilgiler içerir.
Eserde Türk yurtlarını merkez alan bir de harita bulunmaktadır.
c. Atabetü’l-Hakâyık (Gerçeklerin Eşiği): Edip Ahmet Yükneki tarafından tahminî olarak 12.yüzyılda yazılarak Dad Sipehsalar adlı bir beye sunulmuştur. 14 bölüm olarak yazılan bu eserde, dindarlığın erdemleri, ahlaklılık, cömertlik, alçak gönüllülük ve bilime değer verme gibi konular işlenmiştir.
d. Divan-ı Hikmet: 12.yüzyılda Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır. Hikmet, şairin şiirlerine verdiği addır. Kitap adını buradan alır. Hikmetler, dinî içerikli şiirlerdir. Bu şiirler, Anadolu sahasında ortaya çıkan “ ilahi ”nin ilk örnekleridir. Hoca Ahmet Yesevî’nin hem düşüncesi hem de şiirlerindeki anlayış yüzyıllar boyu devam etmiş, Hacı Bektaş Veliler, Yunus Emreler bu anlayıştan ilham almıştır.
20
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Orta Türkçe Dönemi (13.-15. Yüzyıl) Dil bilimciler yazı dilinin tarihî gelişimini ele alırken 13. - 15. yüzyıllar arası dönemi KuzeyDoğu ve Batı Türkçesi adı altında ikiye ayırır. Bu dönemde Orta Asya’yla Hazar Denizi’nin kuzeyinde konuşulan Türkçeye, Kuzey-Doğu Türkçesi denmiştir.
Bu dil, 15. yüzyıla dek bu adla anılıp 15. yüzyıldan sonra Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi olarak iki farklı koldan gelişimini sürdürmüştür. Anadolu, Azerbaycan, Rumeli, Irak ve Suriye civarında konuşulan Türkçe de Batı Türkçesi adıyla kimlik kazanmıştır.
Bu dil, tarihî süreç içinde Eski Anadolu Türkçesi, Osmanlı Türkçesi ve Türkiye Türkçesi adı altında üç dönemde incelenir. Eski Anadolu Türkçesi, 13. yy.dan itibaren Anadolu'da Arapça ve Farsçanın etkisiyle değişikliğe uğrar, metinlerde dinsel ögeler öne çıkar. Eski Anadolu Türkçesi ile verilen ürünlerin göze çarpan en belirgin özelliği tasavvuftur. 13.yy. dan itibaren edebiyatımız iki ana koldan varlığını sürdürür: Ahmet Yesevi'yle başlayan dinîtasavvufi içerikli, sade dile yazılan eserler; Arap ve İran edebiyatlarının etkisiyle oluşan eserler (klasik edebiyat.).
Orta Türkçe dönemine ait en önemli eserler şunlardır:
a. Mukaddimetü’l - Edeb: Ebul Kasım Mahmut Zemahşeri tarafından 1127–1144 yılları arasında yazılmıştır. Divanü Lügâti’t-Türk’ten sonra Türkçenin tarihî gelişimini gösteren eserlerin başında gelir.
Eserin asıl değeri; yer, elbise, ay, yıl adları, inanca ait tabirler, deyimler ve terimlerden ileri gelmektedir. Eser, Türklere Arapça öğretmek amacıyla hazırlanmış bir Arapça - Türkçe sözlüktür.
Harzemşahlardan Sultan Atsız’a sunulmuştur.
b. Kısasü’l - Enbiya: Rabguzi tarafından 1310 yılında yazılmıştır. Eser Kuran-ı Kerim’de adı geçen peygamberlere ilişkin kıssalar, Hz. Muhammed, Dört Halife, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e ait menkıbeleri içerir.
c. Muînü’l-Mürid: Şeyh Şerif Hoca tarafından 1313 yılında yazılmıştır. 900 beyitlik manzum bir eserdir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
21
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Takma adı İslam olan şair bu eseri, Arapça bilmeyen Türkmenlere İslam fıkhını ve tasavvufunu öğretmek amacıyla yazmıştır.
d. Muhabbetnâme: Hüseyin Harezmi tarafından 1353 yılında yazılmıştır. 11 nâmeden oluşan manzum bir eserdir. İçinde kıt’a ismiyle söylenmiş bazı gazeller ve Farsça parçalar vardır. Şair, arada kendi hayatıyla ilgili bilgiler veren beyitler de söylemiştir. Altınordu Devleti’nin önemli şahsiyetlerinden Muhammed Hoca Big adına kaleme alınmıştır.
Kıpçak Türkçesiyle yazılan önemli eserler de şunlardır:
a. Kodeks Kumanikus: Yazarı ve yazılış tarihi bilinmemektedir. İki bölümden oluşan bir eserdir. 55 yapraktan oluşan birinci bölüme İtalyan Kısım, 27 yapraktan oluşan ikinci bölüme de Alman Kısım denmektedir. Eser, Almanca-Kıpçakça ve Latince-Kıpçakça sözlükleri kapsamaktadır.
b. Kitab-ı Gülistan bi’t-Türkî: İranlı Şair Sadi’nin meşhur eseri Gülistan’ın Seyf-i Sarayî tarafından yapılan tercümesidir.
c. Kitâbu’l- İdrâk li - Lisânü’l- Etrâk: Arap dil bilimcisi Ebu Hayyam tarafından 1312 yılında yazılmıştır. Mısır Kıpçakçası ile ilgili iki bölümden (isimler- fiiller ve dil bilgisi) oluşan bir kitaptır.
d. Et-Tuhfetü’z Zekiyye fi’l- Lugati’t- Türkiyye: 1451 yılından önce yazıldığı sanılmaktadır. Yazarı belli değildir. Kıpçakça bir dil bilgisi kitabıdır.
e. Hüsrev ü Şirin: Genceli Nizami’nin meşhur mesnevisinin Türkçe tercümesidir. Eser, Kutb adlı bir şair tarafından Altınordu hükümdarı Tini-Bek Han ile eşi Melike Hatun adına 1341–1342 yıllarında yazılmıştır. 4370 beyitlik manzum bir eserdir.
22
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Yeni Türkçe Dönemi (15.-20. Yüzyıl) Bu dönemde Eski Anadolu Türkçesi, yerini Osmanlıcaya bırakır. Anadolu dışında da Azeri, Türkmen ve Çağatay Türkçelerinin edebiyatları ortaya çıkar.
Osmanlı Türkçesi (Osmanlıca) Osmanlı Türkçesi, Türkçe esas olmak üzere Arapça ve Farsça birçok kelime, şekil ve kuralları içine alan bir yazı dilidir. XIII. yüzyıldan XX. yüzyılın başlarına kadar devam eden bu dönemi kendi içerisinde Eski Osmanlıca, Klasik Osmanlıca ve Yeni Osmanlıca olarak üç devreye ayırmak gerekir. On üçüncü yüzyılda karşılaştığımız edebî simaların başında, Mevlana Celaleddin-i Rumi (1207-1273) görülmektedir. Bunu takiben oğlu Sultan Veled’in (1226-1312) Türkçe manzumeler yazması, Ayrıca Ahmed Fakih’in, dünyanın geçici ve rüya olduğunu konu edinen 83 beyitlik Çarhnâme’si, bu asırdaki eserlerin başında gelmektedir. Şeyyad Hamza ise ilk defa Yusuf ile Zeliha mesnevisini vermek ve dinî şiirler yazmakla bu asrın bir başka simasıdır. Divan şiirinin ilk temsilcisi sayılan Hoca Dehhani bu asrın kayda değer şairlerindendir. Yine bu yüzyılda Seyyid Battal Gazi’nin hayatını ele alan Battalnâme ile Da-
nişmend Ahmed Gazi etrafında oluşan destanî eser Danişmendnâme yazıya geçirilmiştir.
Hoca Nasreddin ise (1208-1284) keskin zekasıyla asrı süslemiştir. Yunus Emre (1204-1320) ise 13. asrın ikinci yarısı ile 14. yüzyıla taşan, yalnız devrinde değil, her zaman ve her yerde kendisini kabul ettiren, edebiyatımızın en büyük şairlerinden biridir. Divan’ından başka, Risaletü’n-Nushiyye adlı, mesnevi türünde öğretici (didaktik) bir eseri daha vardır. 14. yüzyılda bir önceki asra oranla eserlerin bir hayli çoğaldığı görülür. Gerçekte bu yüzyıl klasik Türk edebiyatının kuruluş çağıdır. Dinî-tasavvufî, ahlakî konular dışında eser veren şairler çoğalmış ve din dışı mesneviler bir hayli fazla yazılmıştır. Manzum aşk ve macera hikâyeciliğine yer verilmesi, mesnevi tarzının gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Dönemin başında (15. yüzyıl) Germiyanlı Ahmedî yazmış olduğu “İskendernâme” adlı eseri “Cemşid ü Hurşid” adlı mesnevisi de bulunmaktadır.
Dönemin önemli eserlerinden biri de Süleyman Çelebi’nin yazdığı bütün bir Osmanlı Türk edebiyatında varlığını sürdüren ve günümüze kadar canlılığını koruyabilen “Mevlid (Vesiletü’n-Necat)” adlı eserdir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
23
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
Dönemin Kuzeydoğu Türkçesi alanında önemli bir isim de Ali Şir Nevâî’dir. Çağatay edebiyatının en önemli şairi sayılan Nevaî; Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu göstermek amacıyla yazdığı “Muhakemetü’l - Lügateyn” adlı eseriyle tanınmıştır.Türk edebiyatının ilk şairler tezkiresi olan “Mecâlisü’n - Nefâis” de ona aittir. 16. yüzyılda Fuzûlî, divan şiirinin en lirik şairidir. Türkçe şiirlerini Azeri şivesiyle yazmıştır. Şairin “Su Kasidesi” en ünlü şiiridir. “Leyla ile Mecnun” adlı mesnevisinde ilahi aşkı dile getirmiştir. Ayrıca, “Şikâyetnâme” onun ünlü mektubudur. Diğer eserleri: “Hadikatü’s - Süeda, Beng ü Bade, Heft Cam, Şah u Gedâ, Tercüme-i Hadis-i Erbain”dir. Yüzyılın önemli bir diğer ismi de İstanbul’da yaşamış olan Baki’dir. Döneminde “Sultanü’ş-Şuara (Şairler Sultanı)” olarak tanınmıştır. Şiirlerinde genellikle düşünceye ağırlık veren şairin, dili ağır ve sanatlıdır. İstanbul kadılığı yapan şair, bir söz ustasıdır. Kanunî’nin ölümü üzerine terkib-i bent biçiminde yazdığı “Kanuni Mersiyesi” ünlü bir mersiyedir. Osmanlı Türkçesinin 17. yüzyılında
divan şiirinin en büyük övgü ve yergi şairi Nef’î
ile karşılaşırız. Nef’î’nin dili ağırdır; şair kaside türünde çok başarılıdır. Türkçe ve Farsça Divan’a sahip olan şairin “Siham-ı Kaza” adlı hiciv eseri çok ünlüdür. Bu dönemde didaktik şiirin büyük ustası Nabî’dir. Hayriyye” adlı mesnevisinde oğluna öğütler vermiş, deneyimlerini anlatmıştır. “Tuhfetü’l - Harameyn” de hac yolculuğunu, dile getirmiştir. Şairin bir başka eseri de “Hayrâbat”tır. 17. yüzyılın nesir alanındaki en önemli ismi Kâtip Çelebi’dir. Eserleri: “Cihannüma, Fezleke, Keşfü’z - Zünun, Tuhfetü’l - Kibar Fi Esfari’l - Bihar”dır. 18. yüzyılda ise Nedim , Lale Devrinin zevk ve eğlence şairi olarak tanınmış; gazel ve şarkılarıyla ünlenmiştir. Şarkıyı divan edebiyatına kazandıran şair, mahallileşme akımının en güçlü temsilcisidir. Şeyh Galip ise divan edebiyatının son büyük şairidir. “Hüsn ü Aşk” adlı mesnevisinde ilahi aşk konusunda kişilerin katlanması gereken zorlukları dile getirmiştir. Üçüncü dönem, yani Yeni Osmanlıca dönemi 19. yüzyılı kapsar. Osmanlı Devleti 19. yüzyıla yenileşme hareketleri içinde girmiştir. Tanzimat, Osmanlı edebiyatında Avrupaî bakımdan bir başlangıç noktası olarak görülür. Avrupaî edebiyatın Tanzimat devrinde Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa vardır. Bunlar ilk devri meydana getiren, şair, yazar, gazeteci şahsiyetlerdir. Namık Kemal eski şiir geleneğinde divan ortaya koyan bir sanatçıdır. Fakat Batı edebiyatını tanıdıktan sonra romandan tiyatroya kadar edebiyat sahasında kalem oynatacaktır. Sanatçının şiirde "Vatan Neşidesi (Hürriyet Kasidesi); tiyatroda Vatan Yahut Silistre, Gülnihal, Akif Bey, Kara Bela; romanda İntibah, Cezmi" adlı eserleri vardır.
24
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Şinasi daha çok gazeteci olarak görülür. Gazetede çıkan makalelerinden başka, "Müntehabat-ı Eş’ar, Şair Evlenmesi, Durub-i Emsal-i Osmaniyye" gibi eserleri vardır. Ziya Paşa bir tarafıyla daima eskiye bağlıdır. Zafername, Ziya Paşa’nın hiciv üslubuyla yazdığı ve Ali Paşa’yı hedef aldığı bir başka eseridir. "Harabat, Defter-i Amal Mukaddimesi" diğer eserleridir. Tanzimat Edebiyatının ikinci devresini Ekrem-Hamid-Sezai Mektebi oluşturur. Her üçü de şiir sahasında birleşirler. Recaizade Mahmud Ekrem’in "Nağme-i Seher, Yadigar-ı Şebab" adlı şiirlerinden başka, "Araba Sevdası" adlı romanı vardır.
Türkiye Türkçesi Batı Türkçesinin bugün içinde bulunduğumuz üçüncü dönemidir. Türkiye Türkçesi teriminden, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dili olan ve bugün çok geniş bir alanda kullanılan Türk yazı dili anlaşılır.
Türkçenin Özellikleri Her dilin kendine has özellikleri vardır. Yabancı dil bilimciler Türkçeyi değerlendirirken “betimleme gücü olan dil” veya “somut anlatım dili” ifadelerini kullanmışlardır. ØØ Sondan eklemeli bir dildir.
Sözcüklerde erillik-dişilik ayrımı yoktur.
He = o (erkek- İngilizce)
She = o (kadın-İngilizce)
O = (Hem erkek hem kadınlar için 3. tekil kişi -Türkçe)
Ünlü ve ünsüz uyumları vardır.
(Kırlara gideceğim.)
İki ünlü yan yana gelmez.
(Saat, aile)
Uzun ünlü bulunmaz.
(kâr, hikâye)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
25
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
C. BİLİM, SANAT, EDEBİYAT VE EDEBİ TÜRLER Metin İnsanların iletişim kurmak, kendilerini anlatmak amacıyla bir araya getirdikleri sözlü veya yazılı cümleler topluluğuna “metin” denir. Metni oluşturan birimlerin dil bilgisi kurallarıyla birbirine bağlanmasına “bağlaşıklık” denir. Metni meydana getiren parçalar arasındaki anlam ilişkisine “bağdaşıklık” denir. Metinler yazılış amaçları, hedef kitleleri, anlatım biçimleri, gerçeklikle ilişkileri bakımından iki grupta incelenebilir:
METİN
Sanatsal metin
Öğretici metin
Edebî Metin Nedir? Edebî metin en genel anlamıyla bir iletişim aracıdır . Ses ve anlam kaynaşması sağlamış en küçük birim olan kelimeden en büyük birim olan metne kadar bütün edebî eserler, okuyucuda (alıcı) estetik bir yaşantı uyandırmak amacı taşır. Çünkü oluşturulan metin -ister şiir, isterse öykü, roman gibi anlatı olsun- öncelikle sanatçının hüzün, sevinç, öfke, heyecan gibi duygularını yansıtır. Sanatçının amacı; okuyucuyu metinde kullandığı dil, kurduğu dünya ile yaşadığımız dünyadan farklı bir gerçekliğe götürmektir.
Her edebî metinde esas malzeme dildir. Sonradan yazıya geçirilse de en eski metinlerden günümüze kadar gelen / oluşturulan bütün metinler dil ile gerçekleşmiştir. Malzemesi dil olan edebî metin böylece sanatsal bir nitelik kazanır. Çünkü edebî metinde kullanılan dil, günlük dilden beslense ve yararlansa da aslında o günlük dilden sapma ile oluşturulmuştur.
Sanatçının kişiliğini (üslubunu) taşıyan özel bir dildir edebî metin. Bu kişisel dil sebebiyle, edebî eserlerde tema aynı olsa da sanatçının dili kullanış biçimiyle diğer eserlerden ayrılır metinler. Bu konuyu aşağıdaki metinler üzerinde şöyle gösterebiliriz:
26
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM Dağlar
Dağlara Gel
Karşı yatan ulu dağlar
Başına bir hal gelirse
Kar kusar bellerin senin
Dağlara gel dağlara gel
Yazın kışın belli olmaz
Seni saklar vermez ele
Sert eser yellerin senin
Dağlara gel dağlara gel
Suyun bir kumsaldan kaynar
Bu canım aşka düşeli
İner düz ovayı boylar
Aşk odu ile pişeli
Şarıl şarıl akar çağlar
Yeşil dağlar menevşeli
Serindir sellerin senin
Dağlara gel dağlara gel
Çiğdemin menekşen kokar
Rakibe miktarın bildir
Güzeller göğsüne takar
Yanına civanlar uydur
İçinde sunalar oynar
Zamane dostundan yeğdir
Derindir göllerin senin
Dağlara gel dağlara gel
Dağın çiçekle dolmasın
Gevheri düşmüş dillere
Umarım yaylan olmasın
Diyar-ı gurbet illere
Yad ilden avcı gelmesin
Billahi vermem ellere
Bağlansın yolların senin
Dağlara gel dağlara gel Gevheri
Celali der tuzak kurdun Pusularda sindin durdun Yahşı yerden yaman vurdun Kırılsın ellerin senin Celali
Yukarıdaki şiirler şairlerin Anadolu'daki dağlarla ilgili olarak hissetiklerini anlatmaktadır. Bu temayı işleyen yüzlerce şiir vardır edebiyatımızda. Ancak bunların hepsinde ortak olan dağ teması, şairlerin dil malzemesini kendilerine göre kullanmaları sebebiyle o şiirlerin her biri farklı bir sanat eseri kimliğindedir. Bu şiirleri dikkatle okuduğumuzda anlıyoruz ki Celali ile Gevheri'nin anlatmak istediği dağ sevgisi Anadolu'daki dağlarla ilgilidir. Ancak her insan, her sanatçı biricik olduğundan; o duyguları, coşku ve heyecanı ancak hisseden, yaşayan kişi anlatabilir ve bu kişisel bir şeydir. Sanatçılar, duygularını anlatırken kullandıkları dil malzemesini görüldüğü gibi kendilerine göre şekillendirmişlerdir. Tema; Anadolu'nun dağları olmasına rağmen yukarıdaki her metinde söyleyiş,
benzetmeler, mecazlar, tamlamalar (sese ve anlam kaynaştırmaları) birbirin-
den farklıdır. Sanatçıların bu farklılığı sağlamasına imkan veren malzeme de dildir.
Bu bütün, edebî metinlerde görülen bir özelliktir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
27
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM Şimdi de aşağıdaki metinleri inceleyelim.
Anadolu Anadolu... Başıboş nehirler, işlenmemiş topraklar, ıssız limanlar, el dokumamış madenler, sonsuz hazinelerin üstünde aç oturan insanlar, kaynak başında susuzluktan ölen körler, ormanlarının, taşlarının arasında evsiz dolaşan kimseler, harap köyler, bakımsız şehirler, yoksul kahramanlar ülkesi! Anadolu... Derdini kendime dert bildiğim, suyunu, yelini sevdiğim, huzurunda el pençe divan durduğum, Yunus'una, Karacaoğlan'ına vurulduğum, Köroğlu'na, Çakırcalı'sına tutulduğum memleket! Sabahattin Eyüboğlu
Anadolu'yu Gördüm Bazan, yurtlarından ayrılıp uzak diyarlara giden sırtları torbalı, elleri asalı, yürekleri düğümlü insanlara karışarak; bazan, seyrek uzun kiprikli kara gözlerine toplanmış derin dertleri hörgüçlerinden fazla göze çarpan ağır deve kafileleriyle birleşerek; bazan da, yüklerinden kurtulunca boyunlarındaki çıngırakların velvelesi (gürültüsü) içinde yollara yatıp birer ufak toz bulutu arasında esâtir ilâhlar, mitologya tanrıları gibi yarı görünmez olan kaygısız merkep sürülerine katılarak, yorgun, yaşla atlar, yaysız, iptidaî arabalar üzerinde Anadolu'dan geçtim. Refik Halit Karay
Bu metinlerde tema, görüldüğü gibi gene ortaktır. Ancak temayı işleyen yazarın / sanatçının coşku, heyecan ve sevgisini anlatmada kullandığı dil malzemesi farklıdır. Bu farklıllık sebebiyledir ki edebî eser bütün zamanlarda yeniden üretilmekte, bir temada binlerce eser yazılabilmekte ve hepsi de okuyucuya farklı tatlar (estetik yaşantı) sunmaktadır.
Kamil Yeşil
Türk Edebiyatı Öğretmen El Kitabı
28
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
(Kısaltılmıştır.)
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
I. Sanatsal (Edebî) Metin ØØ Yazılış amacı, okuyucuda estetik kaygı oluşturmaktır ve sanat yapmaktır.
Okuyucunun anlayışına, sezgisine bırakılan ifadeler vardır: “temmuz parlaklığı, içine sabun köpüğü kaçmış gibi yanmak, kalaylı bir bakır gibi parlayan deniz...”
ØØ Dil, şiirsel ve heyecan bildirme işleviyle kullanılır.
Anlatılanlar, gerçek hayatla ilişkilendirilebilir.
ØØ Ancak anlatılanlar, gerçeğin değiştirilip yorumlanmış şeklidir. Aynı sözcükler kullanılarak her defasında farklı anlamlara gelen metinler (cümleler) oluşturulabilir. ØØ Edebî metinler, gerçeklikle ilişki içinde olsa da kurmacadır. Edebî metin, malzemesi dil olan bir güzel sanattır. Edebî metinlerde dil, günlük dilden farklı bir işlevle kullanılır. ØØ Sanatçı, edebî metin oluştururken günlük hayatta kullanılan sözcüklere yeni anlamlar yükler.
Dil şiirsel işleviyle kullanılır ve bireyseldir.
ØØ Her okuyan, metinden yeni ve farklı anlamlar çıkarabilir. ØØ Edebî metnin anlamı, mekâna, zamana göre de değişebilir. Yan anlam bakımından zengindir. Edebî metinler, kendilerinden önce yazılan metinlerle benzerlik gösterirler. Edebî metinler tema bakımından aynı olsa da kullanılan dil yönüyle eserler birbirinden ayrılır. ØØ Edebî metin, yazıldığı dönemin izlerini taşır. ØØ Edebî metinler organik bir birliktir. Ses, söz, anlam, tema, yazar, dönem gibi parçalanamaz unsurları vardır.
Buna göre edebî metinlerde üç çeşit ifade vardır : a. Coşku ve Heyecanı Dile Getirme b.
Anlatma
c.
Gösterme
Edebî metinler ifade biçimleri bakımından şu şekilde gruplandırılır: a. Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Edebi Metinler (Şiir) b.
Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler
c.
Anlatmaya ve Göstermeye Bağlı Edebi Metinler
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
29
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
II. Öğretici Metin a.
Bu metnin yazılış amacı okuyucuya bilgi vermektir.
b.
Bu metinde anlam kesin ve nettir, okuyucuya kesin bilgiler verilir.
c. Tek bir anlamı vardır; her okuyan, her okuduğunda aynı şeyi anlar. ç.
Dil, göndergesel işleviyle kullanılır.
d. Anlatılanlar gerçeğin kendisidir. e. Aynı sözcükler kullanılarak metin (cümleler) yeniden yazıldığında yine aynı anlama ulaşılır.
Edebiyat ve Gerçeklik Edebî metinlerde anlatılan olay ve olay örgüsü gerçek hayatta yaşanabilecek olaylardır. Edebî metinlerde tanıtılan, konu edilen kişilerin benzerleri gerçek hayatta vardır. ØØ Edebî metinlerde işlenenlerin gerçek hayatta aynen yaşanması mümkün değildir.
ØØ Edebî metinlerde gerçek ve gerçekliğin dışına çıkmak mümkün değildir. ØØ Edebî metinlerde, gerçekliğin değiştirilip yorumlanmasının amacı, insanı daha iyi anlamaktır.
Edebî metnin konusu : İnsana özgü her şey edebi metne konu olabilir.
insan → doğa
insan → kültür
insan → insan ilişkisidir.
Edebî metin, yazıldığı dönemin özelliklerinden yararlanır: Edebî metin, yazıldığı dönemin bütün teknik ve kültür imkânlarından yararlanır. Yazıldığı dönemin dili edebî metni etkiler.
Edebiyat, Bilim ve Gerçeklik : ØØ Bilimsel bilgiler ve buluşlar edebî metinlerde konu olarak işlenebilir. ØØ Edebî metinlerde geçmişin ve dönemin bilgi birikiminden yararlanılır.
30
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Roman
Hikâye
Manzum Hikâye
Halk Hikâyesi
Mesnevi
Destan
Masal
Anlatmaya Bağlı Metinler
Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiir)
Tarihi Metinler
Bilimsel Metinler
Komedi Dram
Orta Oyunu Meddah Köy Seyirlik Oyunları
Trajedi
Modern Tiyatro
Karagöz
Geleneksel Tiyatro
Göstermeye Bağlı Metinler
Oluşan Metinler
Olay Çevresinde
EDEBÎ (SANATSAL) METİNLER
METİNLER
Eleştiri
Röportaj
Fıkra
Mektup
Günlük
Otobiyografi
Biyografi
Gezi Yazısı
Sohbet (Söyleşi) Deneme
Hatıra (Anı)
Alan Metinler
Gelişen Metinler Makale
Kişisel Hayatı Konu
Gazete Çevresinde
Metinler
Felsefi
ÖĞRETİCİ METİNLER
1. BÖLÜM Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
31
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM Metinlerin Sınıflandırılması Metinler; ØØ Anlatım biçimine, ØØ Yazılış amacına, ØØ Gerçeklikle olan ilişkisine, ØØ Kullanılan dilin işlevine göre gruplandırılır.
İnsanın kendini dil ile ifade ediş biçimleri olan yazı türleri, canlı bir organizma gibi zaman içerisinde değişime uğramakta hatta canlılığını yitirmektedir. Bu, yazınsal türlerin devamlı bir değişim içinde olduğunun göstergesidir. Ama yine de her türün birtakım değişmez unsurları vardır. Bundan dolayı türleri sınıflandırırken türleri yapılandıran ana ögeleri belirlemek gerekir.
Metin Türleri
Öğretici Metinler Gazete Etrafında Gelişen Metinler
Edebi Metinler
Şiir
Gerçek Yaşamdan Kaynaklanan Metinler Felsefi – Tarihi
Bilimsel Metinler
Düz Yazı Anlatmaya Bağlı Metinler Göstermeye Bağlı Metinler
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir bilgi yanlışı vardır? A) Bilimdeki gelişmeleri yorumsuz aktarmak isteyen bir araştırmacı öğretici bir metin yazar. B) Dersini sık sık, "Söylediklerim doğru değil mi?" gibi sorular sorarak anlatan bir Gönül Öğretmen dili kanalı kontrol işlevinde kullanmaktadır. C) “Masal” anlatmaya bağlı bir metinken "Karagöz oyunu" göstermeye bağlı bir metindir. D) Sanatsal metinlerde yazar anlatıma duygularını katmaktan kaçınır.
D seçeneğindeki ifadenin tam tersi olur.
E) Kurmaca metinlerde yazar, kelimelere duygusal ve çağrışımsal anlamlar yükler.
Sanatsal metinlerde yazar anlatıma duygularını katar.
32
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
Edebi metinlerin, öğretici metinler ve sanatsal metinler şeklinde sınıflandırılmasında aşağıdakilerden hangisinin etkili olduğu söylenebilir? A) Yazarın eğitim durumunun B) Metnin anlatım özelliklerinin C) Metnin yazıldığı dönemin D) Cümlelerde yabancı sözcüklere yer vermenin
Metnin anlatım özelliklerinin etkili oldu-
E) Verilen bilginin doğru olup olmadığının
ğu söylenebilir.
D. GÜZEL SANATLAR VE EDEBİYAT Güzel Sanatlar İçinde Edebiyatın Yeri Edebiyatı güzel sanatların bir dalı yapan üç önemli özelliği vardır: ØØ İnsan tarafından ortaya konması, ØØ İnsanı konu alması, ØØ Amacının estetik duygu uyandırmak olması. İnsanı en güzel şekilde anlatmak amacında birleşen güzel sanatlar, kullandıkları malzeme yönüyle birbirinden ayrılırlar. Güzel sanatlar
Malzemeleri
Amaç
Edebiyat
Dil, Kalem, Kağıt
Heykel
Kil, mermer
Resim
Boya, palet, tuval
İnsanı en güzel ve et-
Tiyatro
Sahne, kostüm
kili şekilde anlatmak
Müzik
Ses, aletler
Mimari
Yapı malzemeleri
GÜZEL SANATLAR
İşitsel (Fonetik)
Dramatik Sanatlar
Tiyatro
Sanatlar
Bale Sinema
Dans
Görsel (Plastik)
Edebiyat
Müzik
Sanatlar
Minyatür
Heykel Mimari
Hat
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
33
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
E. EDEBİYATIN BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ Edebiyatın temelinde insan vardır. Bu nedenle insanı ele alan bütün bilimler, edebiyatla ilişkilidir.
a) Edebiyat ile Tarih Arasındaki İlişki İç içe girmiş olan bu ilişkiyi üç yönden inceleyebiliriz:
Her edebî metnin, içinde oluştuğu tarihî bir dönem vardır ve edebî metinlerin hepsinde bu tarihî dönemlerin izlerini görmek mümkündür.
Sosyal ve siyasi hayat edebiyatı etkiler.
Bazı edebî metinler, oluştuğu dönemin izlerini taşırken bazıları da konusunu tamamen tarihî gerçeklerden alabilir. Edebî eserler ve yazarları dönemleri ile birlikte inceleyen edebiyat tarihi, tarih biliminin metodundan yararlanır.
b) Edebiyat ile Coğrafya Arasındaki İlişki Her edebî metnin - özellikle olay ve durum metinlerinin - önemli unsurlarından biri de yerdir. Olaylar, bir mekânda ortaya çıkar ve o mekânın izlerini taşır. Böylece coğrafya edebiyat üzerinde etkili olur. ØØ Bazı edebî metinlerin yazılış amacı, belli bir coğrafi bölgeyi tanıtmaktır. ØØ Coğrafya kitaplarında, coğrafî bilgiler veren dergilerde, ansiklopedilerde,
edebiyatın anlatım biçimlerinden biri olan “açıklayıcı betimleme” kullanılır. Bu yönüyle coğrafya bilimi, edebiyattan yararlanmış olur.
c) Edebiyat ile Sosyoloji Arasındaki İlişki Edebiyatın konusu insandır ve insan toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Edebî metinler, insanı, insanın diğer insanlarla ilişkilerini işler.
ç) Edebiyat ile Psikoloji Arasındaki İlişki Edebî metinler yazarlar tarafından oluşturulur (Anonim olanlar hariç). Bu eserler, yazarların yaşantılarını, duygularını birebir yansıtmasalar da onlardan izler taşır.
Yani edebî metinlerde yazarın psikolojisinden izler vardır.
d) Edebiyat ile Felsefe Arasındaki İlişki Madde ve yaşamayı çeşitli yönleriyle inceleyen bir düşünce sistemi olan felsefe, zaman zaman araç olarak edebî metinleri kullanmıştır. Bazı edebî metinlerin arka planında bazı düşünceler yatar. Toplumları etkileyen bu düşünceler, felsefî metin yalınlığıyla değil, değiştirilip dönüştürülerek anlatılır.
e) Edebiyat ile Bilim-Teknik Arasındaki İlişki Bilim ve teknik insan hayatını etkileyen, değiştiren, insan hayatına yön veren yenilikleri, gelişmeleri içerir. Değişen insan yaşamı, değişiklikleriyle edebî eserlerde yer alır. Bir toplumun bilim-teknikteki seviyesini, yazılan edebî metinlere bakarak tahmin edebiliriz.
34
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
F. TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Şiir Geleneği Bir şiire bakarak, onun yapı bakımından hangi geleneğin devamı olduğunu ilk görüşte anlayabiliriz. Çünkü şiir bizim gözümüze yapı olarak beyit, dörtlük veya bend olarak çarpar. Bu da bize onun veya yapı hakkında bilgi verir. En eski Türk şiirinin nazım birimi dörtlüktür . İslam öncesine ait olan ve önce sözlü olarak üretilen sonra da yazıya geçirilen ilk şiir örneklerimizde nazım birimi dörtlüktür
ve bu şi-
irlerde hece ölçüsü kullanılmıştır. Bazı değişik örneklerine rastlansa da kafiye genellikle yarım kafiyedir . Bu bilgiler ışığında elimizdeki şiire bakarız ve dörtlük geleneğini sürdürüp sürdürmediğinizi anlarız. Dörtlük geleneği, Türklerin İslam'a geçiş döneminde ve öğrenim görsün, görmesin, halk şairleri arasında ortak bir yönü gösterse de bu şairler kendilerini dörtlükle sınırlandırmamışlardır. Örneğin; Yunus Emre'nin hem dörtlük hem beyitlerle yazılmış şiirleri vardır. Ancak kendinden önceki edebî mirası devralan ve yerleşmiş bir edebî gelenek içinde büyüyen şairlerde bu ayrım kesindir. Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu'dan vs. olduğu gibi. En eski Türk şiir geleneğini Anadolu'da sürdüren şairler, sadece dörtlük geleneğini yaşatmaz; şiirlerinde aynı zamanda nazım türlerini, saz eşliğinde şiir söylemeyi, halk dilini de yaşatır. Örneğin; İslamiyet öncesine ait koşuklar İslam sonrasında koşma olur. Sagular ağıt olarak devam eder. Koşma türü temasına göre taşlama, güzelleme, koçaklama olarak zenginleşir. Destan geleneği müzikle birleşir ve tamamen nazım haline gelir. Bu türlerin saz eşliğinde söylenmesi ile de türkü dediğimiz tür çıkar ortaya ve türküler temasına göre sınıflandırılarak birbirinden ayrılır. Türkü özellikle Anadolu'da tutunan bir tür olur. Anonimleşen ürünler olarak bildiğimiz manilerde ve hoyratlarda da görürüz bu ezgi ile kaynaşmayı. Ancak bütün bu farklılıklarına rağmen değişmeyen bir gelenek vardır ve onun adı dörtlük geleneğidir. Bu şiirlerde görülen ortak özellik; dörtlük yapı üzerine kurulmuş olması, hece ölçüsü, yarım kafiye ve son dörtlükte şairinin mahlasının geçmesidir.
Türkler, Müslümanlığı kabul ettikten sonra İran yoluyla yeni şiir gelenekleri ile tanışır. Çünkü Türklerin Müslümanlığı kabul ettikleri dönemde, Farsça yerleşmiş ve önemli klasiklerini vermiş bir dildir. Türkler, mazmunlarla birlikte, İran edebiyatından Arapça ve Farsça, kelimele-
ri, beyit geleneğini ve beyitlerle yazılan gazel, kaside, mesnevi, mevlit türlerini de alırlar. Böylece Türk şiir geleneği iki ayrı damardan beslenerek gelişimini sürdürür.
Hoca Dehhani ile başlayan divan edebiyatı geleneği, rubai, tuyugu, kıt'a gibi türlerde dörtlük; diğer türlerde beyit geleneğini sürdürür. Tanzimat şairleri de gelenek olarak divan şiir geleneğini sürdürmüş şairlerdir. Tanzimat şairleri şiirin yapısı ile değil, içeriği (teması) ile ilgilenirler daha çok. Ancak bu dönemde yeni arayışlar da görülür.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
35
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Türk şiir geleneği bu eski gelenekten Orhan Veli ve arkadaşlarının açtığı "Garip" yolundan ilerleyerek ayrılır. Çünkü 1940 sonrasında, başta Orhan Veli olmak üzere Melih Cevdet, Oktay Rıfat ve onları destekleyen başka şairler ölçüsüz, kafiyesiz, şairane duygular olmadan da şiir yazılabileceğini göstermek ister ve böylece daha önce bireysel olarak görülen bu arayışla bilinçli bir tercihe dönüşür. Özetle söylemek gerekirse Türk şiiri yapı bakımından üç ayrı gelenek sahibidir. Günümüz şairleri bunlar arasından sadece birine bağlı kalmamakta; şiirin temasına uygun şekli tercih etmekte ve her üç gelenekten yararlanmaktadır. Çünkü şiir başta olmak üzere edebî metnin yapısını aslında teması belirlemektedir. Şiirin temasına göre adlandırılması (mani, türkü, ilahi, destan, koşma vs.) onun şeklini, yapısını da içerdiğinden, bunları birbirinden ayırmamak gerekir. Gelenek denilince sadece şiirin yapısını, dış görünüş ve malzemesini kastetmiyoruz. Çünkü gelenek şekle indirgenemeyecek kadar geniş kapsamlı bir alandır. Günümüz şiirinde yapı bakımından dörtlük geleneğine, heceye, kafiyeye bağlı olmasına rağmen zihniyet olarak Batı geleneğini sürdüren şairler de vardır. Oysa gelenek esas olarak medeniyet tercihi, yerellik, halk verimlerinden yararlanma, kısacası zihniyetle ilgilidir.
Kamil Yeşil
Türk Edebiyatı Öğretmen El Kitabı
(Kısaltılmıştır.)
Türk Edebiyatının Dönemlere Ayrılmasındaki Ölçütler Toplumlar, ilkel toplumlardan günümüze kadar bazı aşamalardan geçmiştir. Bütün toplumlarda ilk çağlarda “sözlü” ürünler hâlinde görülen edebiyat, “yazılı” döneme girdikten sonra önemli değişme ve gelişmeler göstermiş, çeşitli evrelerden geçerek günümüze ulaşmıştır. Ayrı uğraşlar, ayrı etkinlikler, ayrı yaşayış biçimleri, insanın duygu, düşünüş ve davranışlarını etkilemekte uluslararası ilişkilerden kaynaklanan KÜLTÜR ve UYGARLIKLARIN da etkilemesi sonucu edebiyatın da dönemlere ayrılması kaçınılmaz olmuştur. Türk edebiyatının çeşitli devirlere ayrılması, toplumsal değişimin tarihi akışına uygun olmuştur.
Dil anlayışı, kültürel farklılaşma, dinsel yaşam, dil coğrafyası, uygarlık değişmeleri edebiyatımızın dönemlere ayrılmasında birer ölçüttür. Din, toplumun sosyal yapısını derinden etkileyen bir faktördür. Dinin getirdiği değer hükümleri, toplumun düşünce yapısını da değiştirir. Bu değişim edebiyata da yansır.
36
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Türkler, İslamiyet’i kabul etmeden önce Şamanizm, Budizm, Maniheizm gibi inançlara sahiptiler. O dönemde bu inançlara ait çok sayıda edebî ürüne rastlıyoruz.
Bazı UYGUR metinlerinde bunu görmek mümkündür. İslamiyet’in kabulü ile birlikte edebiyatımızın ve kültürümüzün İslam Medeniyeti ve kültürü ile yoğrulduğunu görüyoruz.
Kültür ve edebiyat birbirinden ayrılmayan iki önemli unsurdur. Kültürel değişim ve gelişmelerin edebiyata yansıması kaçınılmazdır.
Türklerin yerleşik hayata geçmeden önceki edebiyatlarında göçebe kültür ve sanatının izleri görülmekteydi.
İslamiyet’in kabulü ile birlikte Türkler, kendilerini yeni bir kültür ve medeniyetin içinde buldular. Bunun yanında Orta Asya’dan Batı’ya göç eden Türklerin birçoğu başka kavimlerin kültürüyle tanıştılar. 19. yüzyılda, Tanzimat’tan sonra Batı’ya açılan Türk toplumu bu defa yeni bir kültür ve medeniyetle tanıştı. İslamiyet’in kabulünden sonra edebiyatımızda görülen Arap ve Fars kültürünün izleri yerini Batı edebiyatının ve Batı kültürünün etkilerine bırakır.
Edebiyatın temel taşlarından olan DİL anlayışındaki FARKLILAŞMALAR, çeşitli devirlerdeki EDEBÎ METİNLERDE kendini gösterir.
Türk dünyasının geçirmiş olduğu uygarlık aşamalarına göre Türk edebiyatını üç ana döneme ayırıyoruz:
1. Destan Dönemi Türk Edebiyatı Türkler, İslam dinini kabul etmeden önce ŞAMANİZM’e inanıyordu. ØØ ŞAMAN, KAM, BAKSI, OZAN ya da OYUN adı verilen DİN ADAMLARI, aynı zamanda BÜYÜCÜLÜK, MÜZİSYENLİK, ŞAİRLİK, HEKİMLİK gibi niteliklere sahiptiler. Bunlar, SIĞIR, ŞÖLEN ve YUĞ adı verilen dini törenlerde KOPUZ eşliğinde şiirler söylüyorlardı. ØØ Bu dönem edebiyat eserleri SÖZLÜ geleneğin ürünüdür. ØØ Türkler önceleri GÖKTÜRK ALFABESİNİ, Budizm ve Maniheizm’i kabul ettikten sonra UYGUR ALFABESİNİ kullanmışlardır. Türklerin ilk yazılı ürünleri Göktürk harfleriyle yazılmış GÖKTÜRK KİTABELERİ’dir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
37
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
2. İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı Türkler IX. ve X. yy.da İSLAMİYETİ kabul etmişlerdir. İslamiyeti kabul eden ilk Türk Devleti KARAHANLILAR’dır. ØØ İslamiyet’in etkisiyle oluşturulan ilk Türkçe eserler Karahanlılar döneminde yazılmıştır. Bu döneme GEÇİŞ DÖNEMİ de (11-12. YÜZYILLAR) denir. İslamiyet Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı 19. YÜZYIL’A kadar gelişerek devam etmiştir. Bu gelişim sürecinde
1. DİVAN EDEBİYATI (KLASİK EDEBİYAT)
2. HALK EDEBİYATI
a) Anonim halk edebiyatı
b) Dinî-Tasavvufî halk edebiyatı
c) Âşık Tarzı halk edebiyatı tarzlarını görürüz.
3. Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Klasik edebiyat 19. YÜZYILIN ORTALARINA kadar sürmüştür. ØØ AVRUPA’da, Fransa’da, ortaya çıkan yeni düşünceler OSMANLI’yı da etkilemiştir. ØØ Yaşanan SİYASİ ve SOSYAL gelişmeler EDEBİYATIMIZA da YANSIMIŞTIR. HALKA yeni DÜŞÜNCELERİ AŞILAMAK amacıyla hareket eden TANZİMAT sanatçıları Batı edebiyatı Etkisinde kalarak birtakım YENİLİKLER getirmişlerdir. 1839’daki TANZİMAT FERMANI’ndan sonraki döneme “Batı Uygarlığı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı” adı verilmiştir.
38
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
Sözlü Edebiyat
Yazılı Edebiyat
Divan Edebiyatı
Halk Edebiyatı
Aşık Tarzı Halk Edebiyatı
Dini Tasavvufi Halk Edebiyatı
Anonim Halk Edebiyatı
Tanzimat Edebiyatı Servet-i Fünun Edebiyatı Fecr-i Ali Edebiyatı Milli Edebiyat Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
39
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
ANLATIM VE ÖZELLİKLERİ I. Anlatıma Hazırlık
Yazmaya veya Konuşmaya Başlamadan Önce Yapılması Gerekenler ØØ Yazmaya başlamadan ve konuşma yapmadan önce yeni bilgilere ihtiyaç olup olmadığını belirlemek, bilgi toplamak, deneyimlerini topladığı bilgilerle zenginleştimek gerekir.
ØØ Yazı yazma ve konuşma hazırlamada; toplanan bilgilerin ve kişisel deneyimlerin, hazırlanacak metnin yazılış amacı ve hedef kitlesine göre düzenlenmesi gerekir. �
Metinlerde genelden özele ya da özelden genele gidilebileceği dikkate alınmalıdır.
�
Metin, öyküleme ve öykünün anlatılmasına nereden, niçin ve nasıl başlanması gerektiği, olayın hangi noktalarının anlatılacağı, hangi kısımlarının farklı ifadelerle tekrar edileceği, hangi kısımlarının okuyucu ya da dinleyici tarafından belirleneceği önceden ortaya konmalıdır.
ØØ Her yazının; kendi düzeni, teması ve ifade biçimiyle kendi içinde anlamı olan organik bir bağ kurulmalıdır.
ØØ Yazının inandırıcılığını güçlendirmek için başvurulan yöntemlerden biri de dipnotlara yer vermektir.
II. Anlatımda Tema Ve Konu Tema eserde dile getirilen duygu, düşünce ve hayaldir. Temanın soyut olduğu belirtilir. Temanın belli bir bağlamda kişi, yer, zaman ve durum bildiren dil birlikleriyle sınırlandırılması, somutlaştırılması, anlatılması ise konuyu oluşturur. �
Söz ve yazıya dönüştürülebilecek her anlatım konudur. Aynı konuyu değişik sanatçı işler.
40
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM TEMA
KONU
Özgürlük
Türkiye'deki kadınların özgürlüğü
İnsan sevgisi
Yunus Emre'nin şiirlerinde insan sevgisi
Göç
Ortadoğu'daki insanların Avrupa'ya göç etmesi
Hoşgörü
Mevlana'nın şiirlerinde hoşgörü
Hüzün
Türk sanat müziğinde hüzün
Kahramanlık
Köroğlu'nun şiirlerinde kahramanlık
III. Anlatımda Sınırlandırma
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
41
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
Gereksiz sözlerle dolu, plansız anlatımlar ve konuşmalar ilgiyi dağıtır ve iletişimi yok eder. Örneğin, “Bir denizi bardağa dökersen bardağın alacağı yine bardak kadardır.” sözünü insanlar için düşündüğümüzde, her insanın da belli bir bilgiyi alma kapasitesi olduğunu söyleyebiliriz. Futbol veya basketbol sahalarındaki çizgiler olmasaydı bu oyunların kurallarını belirlemek, oyunu oynamak mümkün olmazdı.
IV. Anlatımın ve Anlatıcının Amacı Anlatıcının her zaman 5N – 1K ile hareket etmesi kaçınılmazdır. Bu formül, iletmek istediğimizi netleştirir, somutlaştırır. Anlatımın temel nedeni de budur.
5N
Ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden?
1K
Kim?
Her iletişimde olduğu gibi gönderici - alıcı, ileti - kanal ve şifre gibi iletişim ögelerinin işlevlerine göre anlatım şekillenir. Her anlatımda anlatıcı ile okuyucu ya da dinleyici arasında bir ilişki vardır. Bu ilişki anlatımın amacını oluşturur. Gönderici .................. İleti .............. Kanal .............. Alıcı
Dönüt Bağlam İletiyi gönderene gönderici, ileti gönderilene alıcı, göndericinin vermek istediği mesaja ileti, iletiyi gönderme şekline kanal, iletişiminin gerçekleştiği ortama bağlam, alıcının iletiyi algılayarak verdiği cevaba da dönüt denir. Gönderici
“kim, ne”
İleti
“neyi”
Kanal
“Nasıl, ne ile”
Alıcı
“kime, neye”
sorularına cevap verir.
42
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
V. Anlatımda Anlatıcının Tavrı Öznel Yargılı Cümleler Kişisel görüşün yansıtıldığı, yoruma açık yargılardır. Bence, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın en güzel eseri "Beş Şehir" adlı kitabıdır.
Nesnel Yargılı Cümleler Görece anlam taşımayan, bilimsel nitelikli, değişmeyen cümlelerdir. Geçen yıl yitirdiğimiz romancımız adına düzenlenen yarışmada bu yazar, ilk romanıyla ödül aldı.
Doğrudan Anlatım Bir sözün değiştirilmeden, söylendiği gibi aktarıldığı cümlelerdir. Çocuk, annesine sordu: “Onlar buradan ne zaman gidecek?”
Dolaylı Anlatım Başkasından alınan bir sözün kişi ve zaman değişiklikleriyle aktarıldığı cümlelerdir. Çocuk, annesine onların buradan ne zaman gideceğini sordu.
Üslupla (Biçem) İlgili Cümleler Bir yazarın/eserin dil/ üslup ile ilgili özelliklerini belirten cümlelerdir. Ağır bir dil ve süslü bir anlatımın kullanıldığı eserlerde aydın kişilere hitap edilmektedir.
Biçimce Olumlu Anlamca Olumsuz Cümleler Dil bilgisi bakımından olumlu olduğu halde, anlamca olumsuz cümledir. -
Ne gelir ne gider. (Gelmez de gitmez de.)
- -
Hiç böyle şaka yapılır mı evladım? (Yapılmaz) Sanki ben onu çok seviyorum. (Sevmiyorum)
Biçimce Olumsuz Anlamca Olumlu Cümleler Olumsuz iki sözcüğün birlikte kullanılmasıyla oluşan olumlu cümlelerdir. -
O beni anlamıyor değil. (anlıyor)
-
Onu anlamadı mı sanki bu çocuk? (anladı)
-
Nelere katlanmadık bu mücadelede? (katlandık)
Soru Cümlesi
Cevap almak amacıyla kurduğumuz cümlelerdir. - -
Bu soruların cevaplarını verdi mi? Bu çocuklar bizden ne istiyor?
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
43
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM Sözde Soru Cümleleri
Soru anlamı taşımayan, cevap beklemeyen cümlelerdir. -
Eski anılara yolculuk neye yarar? (hüzün)
-
Ben git demeden nasıl gidersin sen? (kızgınlık)
Ünlem Cümleleri
Bir coşkuyu, duyguyu, yargıyı dile getirir. - -
Kellesini vurun şunun!
Yaşamak ne güzel şey be kardeşim!
Koşul (Şart) Anlamı İçeren Cümleler
Eylemin gerçekleşmesinin şarta bağlı olduğu cümlelerdir. -
Herkes hakkını aramalı ki tüm işler düzelsin. neden sonuç
-
Bu maçı da alırsak çeyrek finale yükseliriz. neden
sonuç
Dilek (İstek) Anlamını Veren Cümleler Bir dileği, isteği, özlemi anlatan cümlelerdir. -
Bakar mısın ahbap!
-
Ahmet Bey, sen yazıver şu yazıyı!
Gereklilik Anlam Taşıyan Cümleler
Gereklilik kipi ya da bu anlamı veren sözlerle kurulur. -
Her şair, kendinden önceki şiir ustalarını okumalıdır.
Buyurma (Emir) Anlamlı Cümleler
Emir kipiyle çekimlenmiş cümlelerdir. - -
Bir daha karşıma çıkma! Şimdi beni iyi dinleyin!
Varsayım Anlamı Taşıyan Cümleler
Gerçekleşmemiş bir olay ya da durumun gerçekleşmiş gibi “varsayıldığı” cümlelerdir. -
Tut ki sınavı kazandın.
Yaklaşıklık Anlamı İçeren Cümleler
Yüklemdeki eylem veya durumun gerçekleşmesine az kaldığını belirtir. - Gün battı batacak. - Onun yüzünden işimden oluyordum az daha.
Olasılık Anlamı Taşıyan Cümleler İhtimal anlamı taşıyan cümlelerdir. - Bunca olanlardan sonra der mi der. -
Araba çalışmıyor, benzini bitmiş olmalı.
44
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
Neden-Sonuç İlgisi (Nedensellik Bağıntısı) Kuran Cümleler Yargının gerçekleşmesi bir nedene bağlanmıştır. -
Denize girmiyor, doktoru yasaklamış. sonuç
neden
Amaç-Sonuç İlgisi Kuran Cümleler Yüklemin gerçekleşmesi bir amaca bağlanmıştır. -
Ders çalışmak için kütüphaneye gitti. amaç
sonuç
Değerlendirme Cümlesi Bir sanatçının, sanat eserinin, özünü, önemini, niteliğini belirleyen cümlelerdir. -
Bu yazar, sorumluluk bilincini taşıyarak ürünler vermiştir.
-
Bu eserde, kişiler karakterlerine uygun biçimde konuşturulmuştur.
Tanım Cümlesi Bir şeyin ne olduğunu belirten cümlelerdir. Bir destek üzerine oturtulmuş bir tablodan oluşan mobilyaya masa denir.
Beğeni - Eleştiri Cümleleri Bir kişinin/eserin olumlu/olumsuz yönlerini bildiren cümlelerdir. -
Geçmişle kan bağı taşımayan, yenilikten yoksun, son derece yetersiz cümle-
-
Anlatımında konuşma dilinin inceliklerinden ustaca yararlanmış.
ler vermiş. (olumsuz eleştiri)
Tahmin Anlamlı Cümleler Bazı verilere dayanarak fikir yürütmektir. -
Bu durum, burada eski bir Zeus Tapınağı’nın bulunduğu yolunda düşünceleri
daha güçlendiriyor.
Ön Yargı Cümleleri Gerçekleşmemiş bir konuda önceden yargıya varan cümlelerdir. -
Bırakın kitabı, onun gazete bile okuduğuna inanmıyorum.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
45
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Aşağıdakilerin hangisinde üslupla ilgili bir eleştiri vardır? A) “Yaban”, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun köy yaşamını iyi bilmediğini göstermektedir. B) “Şıpsevdi” romanında Hüseyin Rahmi, bazı sosyal sorunları tek yanlı anlatıyor. C) Dil okuyucuyu usandıracak kadar ağır olmasaydı “Mai ve Siyah” bugün de okunurdu. D) “Çalıkuşu” bir aşk hikâyesi üzerinden eğitimci kadınların zorluklarını anlatmaktadır. E) “Devlet Ana” romanında tarihi gerçeklerle çatışan ayrıntılar vardır.
C seçeneğinde “Mai ve Siyah” ın dilinin ağır, anlaşılmasının zor oluşuyla ilgili bir eleştiri vardır. Bu, üslupla ilgilidir.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde doğrudan anlatım vardır? A) Ünlü yazarın ülkemizde bir hafta kalacağı bildirildi. B) Başkan, tutumumun neden değişmediğini açıklamayacağım, dedi. C) Son hastalıktan bu yana kendini toparlayamadığını söyledi
B seçeneğinde, başkanın söylediği cümle
D) Durumu birazdan haber vereceklerini size bildirmemi istediler.
olduğu gibi, hiç değiştirilmeden aktarıl-
E) Konuyla ilgili bilgisinin yetersiz olduğunu dile getirdi.
mıştır.
Yıllar öncesinden kalma bir kış gecesini anımsadı. O gece yağan kar tanelerinin arasından gökyüzünde annesini görmeyi ummuştu. Annesinin ölümü üzerinden bir yıl geçmişti. Ama o sanki her gece pencerenin önüne gelip onu gözlüyordu. Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A)
İlk cümlede öyküleme vardır.
B)
İkinci cümlede gerçeküstü bir istekten söz edilmiştir.
C)
Üçüncü cümlede anlatım nesneldir.
D)
Son cümlede gerçek olmayan bir durum söz konusudur.
E)
İkinci cümlede anlatım yalın ve durudur.
İkinci cümlede “yağan” sözcüğü duruluğu bozmaktadır.
46
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
Aşağıdakilerin hangisinde yazar, kişisel görüşüne yer vermemiştir? A) Telefon, insani ilişkileri mekanikleştirdiği için zararlıdır. B) Cep telefonlarının fiyatı modeline göre değişmektedir. C) “Size bir telefon kadar yakınız.” sözü içtenlikten uzaktır. D) Mektubun sıcaklığı telefon sesinde yoktur. E) İnsanlar, telefona yaklaştıkça birbirlerinden uzaklaştılar.
B seçeneğindeki ifade öznel, kişiden kişiye değişen bir yargı içermez. Cümledeki yargı ispatlanabilir, doğruluğu, yanlışlığı görülebilir niteliktedir.
VI. Anlatımın Özellikleri Anlatım özellikleri şöyle sıralanabilir:
♦ Akıcılık
♦ Duruluk
♦ Açıklık
♦ Yalınlık - Doğallık
♦ Özlülük
♦ Özgünlük - İlginçlik
♦ Tutarlılık
♦ İnandırıcılık
♦ İletişim Dilinde Yetkin Olmak
Akıcılık Anlatımda ses akışını bozan, söylenmesi güç seslere ve sözcüklere yer vermemek, gereksiz söz tekrarlarından, karmaşık ve anlaşılması güç cümle kuruluşlarından kaçınmaktır.
Duruluk En az sözcükle eksiksiz anlatımı yakalamaktır.
Açıklık Cümledeki yargıdan birden çok anlam çıkması, yazım kurallarına uyulmaması, noktalama işaretlerinin yerinde kullanılmayışı, sözcük seçiminde özenli olunmaması anlatımın açıklığını bozar.
Yalınlık - Doğallık Anlatımın süsten ve yapmacılıktan uzak olmasıdır. Ayrıca anlatımın akla ve mantığa uygun olması, düşünce ve duygu çelişkileri içermemesidir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
47
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Özlülük Az sözle çok şey anlatmaktır.
Özgünlük - İlginçlik Kişinin anlatımı kendine özgü ise başkalarını taklit eder nitelikte değilse ilginç demektir.
Dilin kullanımındaki kıvraklık, duyuş ve üslûbun kişiye özgü olması özgünlüktür.
Tutarlılık Kişinin anlattıkları önceki anlattıklarıyla çelişmemeli, yaptıklarına ters düşmemeli.
İnandırıcılık Kişinin anlatımının inandırıcı olması için kişinin, anlattıklarına güvenmesi gerekir.
İletişim Dilinde Yetkin Olmak Kişi, kullandığı dilde yetkin olmalıdır. Kullanılan sözcükler, cümledeki yerine tam oturmalıdır.
Dipnot: Yazıda geçen herhangi bir söz ya da sözcükle ilgili olarak sayfa altına konan aydınlatıcı, ek bilgiler içeren ya da kaynak belirten açıklamaya dipnot denir. Bu dipnotlar yazının ciddi kaynaklardan yararlanılarak bir emek sonucu hazırlandığını gösterir. Dipnotun amaçları şunlardır: ØØ İlgili konularda yazacaklara başvuru olanağı sağlamak,
ØØ Bilgilerin doğruluk ve güvenilirliğini belirtmek,
ØØ Bilgilerin kaynağını göstermek, yazıya katkısını ortaya koymak,
ØØ Yazıdaki düşüncelerin ve görüşlerin doğruluğunu desteklemek
48
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
VII. Anlatımın Oluşumu
Her bütün bir oluşum aşamasıyla somutlaşır. Metinlerde de bu yol izlenir. Anlatılmak istenen, sözcüklerle, cümlelerle, paragraflarla metne yansıtılır. Dilde bir anlam bütünlüğü taşıyan yazılı her ürün bir “metin” olarak kabul edilir. Makale, röportaj, gazete haberi gibi bazı metinler, doğrudan bilgi verme, haber iletme amacını taşır. Roman, hikâye, şiir, tiyatro gibi bir kısım metinleri ise yazar; hayatı ve dili yorumlayarak ortaya koyar.
Bağdaşıklık - Bağlaşıklık Bir metin, yalnızca dil bilgisi kurallarına göre düzenlenmez. Dil ögelerinin ifade ettikleri husus ve durumlar arasında anlam bağıntıları da vardır. Bu anlam bağıntılarına bağdaşıklık adı verilir. Bir metinde dil ögelerinin dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesine bağlaşıklık adı verilir. Kelimelerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana gelerek oluşturduğu söz gruplarına bağdaştırma adı verilir.
Bağlaşıklık: Cümledeki kelimeler arasında, dil bilgisi bakımından bağıntılar vardır: Özne-
yüklem uyumu, fiil çekiminde kişi/zaman uyumu, söz gruplarının dizilişi... Metindeki kelimeler ve cümleler arasındaki bu ilişkiye “bağlaşıklık” denir.
Alışılmış - Alışılmamış Bağdaştırma Bağdaştırmalar, dilde yaygın olarak kullanılan ifadelerle oluşturulabildiği gibi birbiriyle uyuşmayan kelimelerden de oluşabilir.
Kirli elbise → Alışılmış Bağdaştırma
Dilde yaygın olarak kullanılan ifadeler
Günlük hayatımızda kullanılan söz kalıpları
Kirli düşünceler → Alışılmamış Bağdaştırma
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
49
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Günlük dilde bir arada kullanılması mümkün olmayan, garipsenecek bir ilişkilendirme ile sözcüklerin çağrışımlarından yararlanarak yapılan bağdaştırmalardır. Dil bilgisi kurallarına uysalar bile mantığa aykırıdır.
Özellikle şiir dilinde, alışılmamış bağdaştırmaların sık kullanıldığı görülmektedir.
A. Bağdaşıklığa Uyulmaması Sonucu Ortaya Çıkan Anlatım Bozuklukları (Anlamsal Bozukluklar) 1. Gereksiz Sözcük Kullanımı Bir cümlede anlamları aynı olan veya anlamca biri diğerini içeren sözcüklerin birlikte kullanılmasıdır.
Sanıyorum o sizi anlıyor olmalı. (“Sanırım” veya “olmalı” atılmalıdır.)
2. Sözcükleri Birbiriyle Karıştırma Anlamları veya yazılışları çok benzer olan sözcüklerin karıştırılmasıdır. -
Bu binalar gerçekten çok yaklaşık yapılmış. (yakın)
3. Sözcüklerin Yanlış Anlamda Kullanımı Sözcüklerin anlamlarına uygun kullanılmamasıdır. -
Kardeşimin tembelliği sınıfta kalmasını sağladı. (neden oldu)
4. Sözcüğün Yapısındaki Yanlışlık Bir sözcüğün, dil bilgisi kurallarına aykırı türetilmesidir. -
Mehmet Efendi, on beş yıldır bakkalcılık yapıyor. (bakkallık)
5. Yerinde Kullanılmayan Sözcük veya Ögeler (Söz Dizimi Yanlışları) Sözcüğün, cümlenin akışına veya anlamına uygun yerde kullanılmamasıdır. -
Günde kırk kere limonlu salatalık turşusu satan dükkana uğrardı.
6. Anlamca Çelişen Sözcüklerin Bir Arada Kullanılması Bir cümlede anlamca birbirine ters olan sözcüklerin birlikte kullanılmasıdır. -
Hiç şüphesiz bu olaya en çok üzülen başkan olsa gerek.
50
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM 7. Deyim ve Atasözü Yanlışları
Kullanılan deyim/atasözünün kalıplaşmış şekliyle ve anlamıyla cümleye uygun kullanılmasıdır. -
Her ağızdan bir ses çıkarsa bu toplantı bitmez. (kafadan)
8. Gereksiz Yardımcı Eylem Kullanımı Türkçede doğrudan fiil olarak çekimlenebilecek bir kelimenin yardımcı eylem alarak çekimlenmesi yanlıştır. -
Boşuna umut etme, oraya gelmeyeceğim. (umutlanma)
9. Mantık Hataları İyi ve sağlam bir cümlenin temel mantık ilkelerine uygun olması gerekir. - -
Yüksek sesle müzik dinlemek kulaklara zarar verir. (yüksek sesli) Değil bir lokma ekmek, bir tabak yemek bile bulamaz.
10. Zamir Eksikliğinden Kaynaklanan Anlam Belirsizliği Bazı cümlelerde kişi zamiri kullanılmadığı takdirde bir anlam belirsizliği ortaya çıkar. -
Senin? Onun?
- Ehliyetini polis almış, öyle mi?
-
Bana ne söyleyeceğini biliyorum. Onun?
Senin?
11. Karşılaştırma Hataları Bazı karşılaştırma bildiren cümlelerde iki farklı anlam çıkması anlam belirsizliğine yol açmaktadır. -
Adam, politikayla karısından çok ilgileniyor.
2. Adamın politikaya gösterdiği ilgi, karısına gösterdiği ilgiden fazla.
1. Hem adam hem karısı politikayla ilgileniyor.
3. Adam karısıyla az, politikayla fazla ilgileniyor.
12. Noktalama Eksikliği Adlaşmış sıfatlardan, sıfat-fiillerden sonra ya da özneyi belirlemek için özneden sonra virgülün kullanılmamasıdır. -
Yabancı gazeteciye her şeyi anlattı.
Yabancı (,) gazeteciye her şeyi anlattı.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
51
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
B. Bağlaşıklığa Uyulmaması Sonucu Ortaya Çıkan Anlatım Bozuklukları (Dil Bilgisel Bozukluklar) 1. Özne Eksikliği Sıralı ya da birleşik yapılı cümlelerde görülür. Bu tür cümlelerde yargılar tek özneye bağlanmak istenir. Eğer özneler farklıysa anlatım bozukluğu meydana gelir. - Mağazanın inşaatı eylül ayında bitecek ve faaliyete geçecektir. (mağaza)
2. Özne - Yüklem Uyumsuzluğu Özne ile yüklem kişi ve tekillik-çoğulluk bakımından uygun olmalıdır. -
Gözlerim yaşardılar. (yaşardı)
-
Okula gideceğimi sen de o da biliyordu. (biliyordunuz)
“Ne ... ne” bağlacının bulunduğu cümlelerin çoğu yüklem olumlu olmalıdır. -
Ne bende ne onda para yok.
(var)
3. Nesne Eksikliği Birleşik ya da sıralı cümlelerde görülür. Yüklemi Fiil olan cümlelerin bazıları nesne alır, bazıları ise almaz. -
Her gün ona telefon ediyor ve çok sevdiğini söylüyor.
(onu)
4. Dolaylı Tümleç Eksikliği Birleşik ya da sıralı cümlelerde görülür.
Dolaylı tümleç alabilen fiilleri dolaylı tümleçsiz kullanmak, anlatım bozukluğuna yol açar. -
Onu gördü ve her şeyi anlattı. (ona)
5. Çatı Uyumsuzluğu Birleşik cümlelerde fiil ve fiilimsilerin çatısının etken-edilgenlik yönünden uyuşmamasından kaynaklanır.
etken
{
Gazetelere göz gezdirerek olay hakkında bilgi edinmek istendi.
{
-
edilgen istedi etken
52
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM 6. Ek Fiil Eksikliği
Yüklemi ek fiille kurulan birleşik veya bağlı cümlelerde ek fiil eksikliği anlatım bozukluğu ortaya çıkarır. - Ahmet Bey oldukça titiz fakat kibirli değildi. Yüklem titizdi
Yüklem
7. Yüklem Eksikliği Farklı yüklem alan sıralı, bağlı ya da birleşik cümlelerde yüklemlerden birinin kullanılmamasından kaynaklanır. -
Onlar bana, ben onlara bakıyordum.
(bakıyordu) Yardımcı Eylem Eksikliği -
Sabaha kadar dans ve müzik dinlediler. (ettiler)
8. Tamlama Yanlışları İsim ve sıfatın aynı tamlanana bağlanması Aşağıdaki cümlelerde bağdaşıklığa uyulmaması sonucu ortaya çıkan anlatım bozukluklarını düzelterek cümlelerin doğru şekillerini ve anlatım bozukluğunun sebebini yazınız.
BAĞDAŞIKLIK Bağdaşık Olmayan Cümle
Cümlenin Bağdaşık Şekli
Bağdaşık Olmayışının Sebebi
(Anlatım bozukluğu bulunan cümle)
(Anlatım bozukluğu giderilmiş şekli)
(Anlatım bozukluğunun sebebi)
Günümüzde sık kullandığımız "yayım ve yayın" sözcüklerini birbirine karıştırmamalıyız.
Günümüzde sık kullandığımız "yayım ve yayın" sözcüklerini birbiriyle karıştırmamalıyız.
Çok üzgün bir haberle bültenimize son veriyoruz.
üzgün → üzücü
Yanlış sözcük kullanımı
Yanlış sözcük kullanımı Gereksiz yardımcı eylem kulla-
Otobüsümüz gecikme yapınca endişelendik.
gecikme yapınca → gecikince
Vapur rıhtıma yaklaştıkça heyecanım artıyordu.
yaklaştıkça → yanaştıkça
Sözcüğün yapısındaki yanlışlık
Bugünlerde "Cemile" diye bir roman okuyorum.
diye → adında / adlı
Yanlış sözcük kullanımı
Benim söz konusu dernek üyesi olduğuma ilişkin haberler, tümüyle gerçek dışı ve iftiradır.
gerçek dışı ↔ iftira
Gereksiz sözcük kullanımı
nımı
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
53
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
Aşağıdaki cümlelerde bağlaşıklığa uyulmaması sonucu ortaya çıkan anlatım bozukluklarını düzelterek cümlelerin doğru şekillerini ve anlatım bozukluğunun sebebini yazınız.
BAĞLAŞIKLIK Bağlaşık Olmayan Cümle
Cümlenin Bağlaşık Şekli
Bağlaşık Olmayışının Sebebi
(Anlatım bozukluğu bulunan cümle)
(Anlatım bozukluğu giderilmiş şekli)
(Anlatım bozukluğunun sebebi)
Roman daha ilk sayfasında elinize yapışıyor ve bitirene kadar Roman daha ilk sayfasında elinize yapışıyor ve (romaNesne eksikliği bırakamıyorsunuz. nı) bitirene kadar bırakamıyorsunuz. İslamiyet öncesindeki "kopuz"un 16. yüzyıldan itibaren "saz" adıyla anılır.
“kopuz”un → kopuz
Tamlama yanlışlığı
Öğretmenler, öğrencilere yardım etmek ve sorunlarıyla ilgilenonların sorunlarıyla mek zorundadır.
T.yan eksikliği
Kantinde yeterli sayıda sandalye olmadığından öğrenciler, aldıayakta yemek ve içmek ğı yiyecek ve içeceği ayakta yemek zorunda kaldılar.
Fiilimsi eksikliği
Öğrenci, ders işlenişi esnasında öğretmenini dikkatle dinliyor ve söylediklerini not alıyordu.
Tamlama yanlışlığı (T.yan
(onun) söylediklerini
Derste görsel araçların kullanılması öğrencilerin hoşuna gidiyor ve öğrenciler derse... ve derse daha fazla katılıyorlar.
SES BİLGİSİ Türkçenin Ses Özellikleri Her dilin, kendine özgü bir ses düzeni vardır. “Gustave Flaubert” veya “Pierre Loti” isimlerinin ses düzeni Türkçeden oldukça farklıdır. Bu sözcükler ses dizilişleri bakımından incelendiğinde, farklılıkların tek tek kendini belli ettiği görülür. Türkçede ünlü uyumları vardır. Türkçe bir sözcükte hem kalın hem de ince ünlü bulunamaz. Kalem, istiklal, kira, telaş vs. Türkçe sözcükler iki ünsüzle başlamaz. Flaubert
Türkçe sözcüklerde iki ünlü yan yana bulunmaz. saat
Türkçe sözcük köklerinde aynı görevli iki ünsüz yan yana bulunamaz. Pierre
54
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
eksikliği)
Özne eksikliği
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
Türkçe sözcükler –istisnalar dışında- “C, F, H, J, L, M, N, R, V, Z” sesleriyle başlamaz. Loti
Bunların dışında Türkçenin belli başlı ses kuralları şunlardır: Türkçe sözcüklerin sonunda “b,c,d,g” sesleri bulunmaz.
Ünlüler ve Özellikleri Yalnız başına söylenebilen seslere ünlü denir. Dilimizde sekiz ünlü bulunur: a, e, ı, i, o, ö, u, ü.
Ünlüler, söyleniş biçimlerine göre üçe ayrılır:
Kalın ve İnce Ünlüler Kalın ünlüler İnce ünlüler
a, ı, o, u e, i, ö, ü
Düz ve Yuvarlak Ünlüler Düz ünlüler
a, e, ı, i o, ö, u, ü
Yuvarlak ünlüler
Dudaklar yuvarlak biçimdeyken çıkan seslerdir.
Geniş ve Dar Ünlüler Geniş ünlüler
a, e, o, ö ı, i, u, ü
Dar ünlüler
Ağız aralık ve alt çene biraz aşağıdayken çıkan seslerdir. DÜZ
YUVARLAK
geniş
dar
geniş
dar
kalın
a
ı
o
u
ince
e
i
ö
ü
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
55
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM Ünsüzler ve Özellikleri
Yalnız başına söylenemeyen seslere ünsüz denir. Dilimizde yirmi bir ünsüz bulunur: b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z.
Sürekli söylenip söylenmediğine göre ünsüzler Sürekli ünsüzler: f, ğ, h, j, l, m, n, r, s, ş, v, y, z
Süreksiz ünsüzler: b, c, d, g, p, ç, t, k
Sert Ünsüzler: ç, f, h, k, p, s, ş, t
Yumuşak ünsüzler: b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z SERT Sürekli
YUMUŞAK
f - h - s - ş
ğ - j - l - m-n-r-v-y-z
Süreksiz p - ç - t - k
b - c - d - g
Ünlü Uyumları ve Ses Olayları Ünlü ve Ünsüzlerle İlgili Kurallar I. Ünlü Uyumları Ve Ünlülerle İlgili Ses Olayları a. Büyük Ünlü Uyumu Kalın
Kalın
(a, ı, o, u
a, ı, o, u)
İnce
İnce
(e, i, ö, ü
e, i, ö, ü)
Kimi ekler bu kurala uymaz. geliyor, bakarken, dağdaki, akşamleyin, yeşilimtrak
Birleşik sözcüklerde bu kural aranmaz. Akdeniz, gülkurusu, hanımeli
56
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM b. Küçük Ünlü Uyumu
Türkçe bir sözcükte düz ünlülerden sonra yine düz ünlüler gelir. düz
düz
a/e/ı/i
a, e, ı, i
Yuvarlak ünlülerden sonra, düz-geniş veya dar yuvarlak ünlüler gelir.
Yuvarlak
düz-geniş
o/ö/u/ü
dar-yuvarlak
a-e u-ü
kararsız, eğilmiş, kınalı, ılıman… ormanlık, kovuldu, üzümlerin, görüştüler…
Kimi sözcükler kurala uymaz. pamuk, yağmur, yamuk, kavuş…
c. Ünlü Türemesi -cık, -cik eki alan bazı sözcüklerde görülür; biricik, daracık
d. Ünlü (Hece) Düşmesi İkinci hecesinde dar ünlü olan kelimelere ünlü ile başlayan ek getirildiğinde ikinci hecedeki dar ünlü düşer. gönlüm - gönül kıvrım - kıvır çevre - çevir İki sözcüğün birleşmesi durumunda da ses düşmesi olabilir. Bu duruma aşınma denir. kahve - altı
kahvaltı
Kimi sözcükler, isimden fiil türeten “-le/-la” ekini aldığında sonlarındaki ünlü düşer. ileri - le
ilerle -
e. Ünlü Daralması -yor eki alan bazı kelimelerde -a, -e geniş ünlüleri daralıp -ı, -ı, -u, -ü’ye dönüşür. anlıyor → anla –
,
dinliyor → dinle –
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
57
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM
“Ye, de, ne” sözcükleri “-yor” eki olmadan da daralır: ye- : yiyecek de- : diyecek
II. Ünsüz Uyumları ve Ünsüzlerle İlgili Ses Olayları Sözcük ek alırken ya da başka bir sözcükle birleşirken aranır.
a. Ünsüz Benzeşmesi (Sertleşmesi) f, s, t, k, ç, ş, h, p sessizleriyle biten kelimeler c, d, g ile başlayan bir ek aldığnda c → ç, d → t, g → k’ye dönüşür.
Fıstıkçışahap’tan sonra tıkaç gelir. Rakamlara gelen ekler de kural gereği sertleşir:
bitki
işçi
balıkçıl
b. Ünsüz Değişmesi (Yumuşama) p, ç, t, k ünsüzleriyle biten kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldığında p
b,
ç
çorabım
c, t
d,
k
ğ’ye dönüşür.
çorap
kağıdı
kağıt
ağaca
ağaç
Bazı yabancı sözcüklerde bu kural aranmaz: hukuku, sanatı Tek heceli sözcüklerin bir kısmı bu kurala uymaz: dostu, sütü Özel isimlerdeki yumuşama söyleyişle sınırlı kalır, yazıya geçirilmez: Karabük’e
c. n>m Benzeşmesi Türkçe kelimelerde n ile b yan yana gelmez. çember, çarşamba pembe...
Birleşik sözcüklerde bu kural aranmaz: sonbahar, onbaşı Yer adlarında bu kural aranmaz: Safranbolu, İstanbul
58
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM d. Ünsüz Türemesi
Tek heceli yabancı sözcükler iyelik eki alırken ya da ek - fiili alırken olabilir. reddetmek, hissim, affın
e. Ünsüz Düşmesi -k ünsüzü düşebilir; Küçülmek, sıcacık
f. Kaynaştırma Sesleri (Yardımcı Sesler) -y-ş-s-n sesleri iki ünlüyü yan yana getirmek için bazen de bir ünlü ve bir ünsüzü yan yana getirmek için kullanılır. sıraya
dergisi
masanın
altışar
Kimi zaman bir ünsüzle bir ünlü arasına girdiği de olur.
masanın üstünde
Eskiden ülkelerin zenginliğinin ölçütü, sahip olunan toprak ve doğal kaynakların miktarıydı; zenginleşmenin yolu, daha geniş topraklara hükmetmekten geçiyordu. 20. yüzyılın ikinci yarısında bilimsel araştırmalara ağırlık verilmesiyle bu anlayış değişti, bilgi üretimi önem kazandı.
Zenginliğinin
Bu parçada aşağıdaki ses olaylarından hangisi yoktur? A) Ünlü düşmesi
B) Ünsüz yumuşaması
D) Ünsüz benzeşmesi
hükmetmekten
E) Ünlü türemesi
C) Ulama (2013 - YGS)
bilimsel araştırma geç - i - yor - du
yumuşama benzeşme ulama ünlü türemesi
Cevap: E
Yazım Kuralları 1. Büyük Harflerin Kullanıldığı Yerler Cümle başları: Her zaman iyi düşün.
Tırnak içindeki alıntı cümle başları: Sözlerine : “Bu benim fikrimdir.” diye başladı.
Dize başları: Beni candan usandırdı cefada yar usanmaz mı Felekler yandı ahımdan muradım şem’i yanmaz mı
Özel İsimler: Özel ad niteliğindeki kısaltmalar aşağıdaki gibi yazılır: TOKİ, MGK
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
59
1. BÖLÜM
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
Ay ve gün adlarının büyük harfle başladığı yerlerin ayrımına dikkat etmek gerekir: 10 Şubat 1981 Pazartesi, Bu şubatta doğmuş.
Unvan sıfatlarının büyük harfle başladığı yerlerin ayrımına dikkat etmek gerekir: Doktor Emin Bey Gerçek bir akrabalık bildiren unvan sıfatları küçük harfle başlar. Dün, Adnan dayımlar bize geldi.
Gök cisimlerinin ne zaman büyük harfle yazıldığının ayrımına dikkat etmek gerekir: Bu isimler astronomi ya da coğrafya terimi olarak kullanılmışsa büyük harfle, diğer durumlarda küçük harfle başlar. Ay Dünya’nın etrafında döner.
2. Sayıların Yazımı Edebî yazılarda, özel mektuplarda kesinlik aranmayan küçük sayılar yazıyla ve ayrı yazılır:
Evlendiğinde yirmi beş yaşındaydı.
Çek, senet vb. belgelerde değişiklik yapılmasını önlemek amacıyla, rakamın yanında yazı da olur. Sayılar bitişik yazılır.
ikiyüzkırkbin
Bilimsel yazılarda kesinlik aranan konularda sayılar rakamla gösterilir:
Türkiye’nin eni 680 kilometredir.
Rakamla yazılmış bir sayıya gelen ek, son rakamın okunuşuna göre gelir ve kesme işaretiyle ayrılır:
1981’de doğdu.
12.45’te gelecek.
3. Ek Olan “-ki” ve Bağlaç Olan “ki”nin Yazımı Ek Olan “-ki”
Türkçede biri sıfat işlevinde biri de ilgi zamiri olan iki “-ki” eki vardır. Bu ekler sözcüğe bitişik yazılır.
Karşıdaki ev
60
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Akşamki yemek
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM Sıfat işlevindeki “-ki” Sınavdaki sorular
İlgi zamiri olan “-ki” Onun saçı düz, benimki kıvırcık
Bağlaç olan “ki” ayrı yazılır. Şimdi çalış ki yaşlılıkta rahat edesin. “sanki, oysaki, mademki, belki, halbuki çünkü, meğerki” sözcüklerinde “ki” bağlaç olmasına rağmen ayrı yazılmaz.
4. “mi”nin Yazımı ayrı yazılır. Gelir misin? Kimi zaman soru anlamının dışında anlam ifade ettiği de olur: Sen işlerini bitirdin mi bana haber ver, geleyim.
5. Ek Olan “-de” ve Bağlaç Olan “de”nin Yazımı Türkçede iki “de” vardır. Birincisi isim çekim eklerinden, bulunma hali olan “-de“, diğeri “de” bağlacıdır.
Ek olan “-de”
bitişik yazılır.
Bu konuyu kitapta bulabilirsin.
Bağlaç olan “de” ayrı yazılır. Seni de üzdüm.
6. İkilemelerin yazımı art arda
yan yana
ayrı yazılır. koşa koşa
7. Birleşik Sözcüklerin Yazımı Birleşik sözcükler- bazı durumlar hariç- ayrı yazılır, ekler bitişik yazılır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
61
Türk Dili ve Edebiyatına Giriş
1. BÖLÜM a. Birleşik İsimler
Tür veya anlam değişmesi, ses düşmesi varsa bitişik yazılır.
Tür değişmesi yoluyla
Anlam değişmesi yoluyla
Ses düşmesi yoluyla
albeni, uyurgezer adamotu, keçiboynuzu kahvaltı, cumartesi
b. Birleşik fiiller
Ses düşmesi veya türemesi varsa bitişik, yoksa ayrı yazılır.
hissetmek, şükretmek
Kalıplaşmış bazı birleşik fiiller de bitişik yazılır.
vazgeçmek, başvurmak
Kaplumbağalar, roman kişileri ve kullanılan dil bakımından Fakir Baykurt’un, aynı zamanda köy edebiyatının başyapıtlarından biri olarak okunmalıdır. Kahramanların gerçekliğinin I yanısıra, dilleri de kişiliklerini adım adım oluşturan yetkinliktedir. Ayrıca, çok sayıda romanı II
III
IV
ve öykü kitabı yayımlanmış herhangi bir yazarı, Kaplumbağalar gibi bir roman bile ölümsüz leştirebilir.
V
Bu parçadaki numaralanmış sözlerden hangisinin yazımı yanlıştır? A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V. (2013 - YGS)
I “baş” kelimesiyle oluşan sözcükler kelime yetkinlikbitişik yazılır. IV dilleri de “dahi” te sertleşmiş. III kelime anlamında kullanılmıştır. V bir ayrı yazılır. II. kelime -sıra ifadesi ayrı yazılmalıdır. Cevap: B
Diller yeşerdikleri kültürle büyüyor, onunla zenginleşiyor. Öyleki dillerin ölümüyle kültürler de
I
II
yitip gidiyor ve bu yok oluş yalnızca o dili konuşan insanları değil, dünyayı da etkiliyor. Her
III
on dört günde bir içlerinden biri daha sessizliğe doğru uğurlanan diller, dünya mozaiğinin bir IV
V
parçasını da beraberinde götürüyor. Bu parçadaki altı çizili sözlerden hangisinin yazımı yanlıştır? A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V. (2013 - YGS)
“öyle ki” şeklinde yazılmalıdır. Çünkü “ki” burada bağlaçtır.
Cevap: A
62
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
2. BÖLÜM
Hikâye
A. HİKÂYE TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ HİKÂYE (ÖYKÜ) ØØ Olmuş ya da olması mümkün kısa metinlerdir. ØØ
Hikâyelerde hayatın bir kesiti anlatılır, karakterlerin yalnız bir yönü üzerinde durulur, ayrıntılara yer verilmez. Romandan en önemli farkı budur.
ØØ
Anlatılanlar gerçek hayatın dışında değildir.
Hikâyenin yapısını oluşturan unsurlar şunlardır:
a. Anlatıcı: Yazar ile kurmaca metin arasındaki kişidir.
b. Olay ve Durum: Olaylar ilgi çekici olmalıdır. Destan, masal, halk hikâyesi, hikâye, roman, fıkra, mesnevi, manzum hikâye gibi türlerin temel ögesi olaydır.
Tiyatroda anlatmanın yerini tutan işlev ise göstermedir. Anlatma metinlerindeki olay başka iletişim araçlarıyla aktarılabilir.
Sinema filmi, ti-
yatro, çizgi roman, fotoroman, bale gibi sanatlarla bir olayı anlatmak mümkündür.
Romanların ve uzun hikâyelerin diyalog bölümleri gösterme tekniğinin romana taşınmış şeklidir.
c. Plan: Olay hikayelerinde genellikle belli bir plan uygulanır. I. Serim: Giriş bölümüdür. Olay kısaca tanıtılır.
II. Düğüm: Gelişme bölümüdür. Olay gelişir, merak artar.
III. Çözüm: Sonuç bölümüdür. Düğüm beklenmedik şekilde çözülür.
ç. Kişi ve Karakter: Kişi unsuru, hikâyenin temel unsurlarındandır. Kişi unsuru olmayan bir hikâye düşünemeyiz. Hikâyelerde kişiler genellikle tek boyutlu ele alınır, ayrıntıya inilmez. Hikâyedeki kişiler tip ya da karakter özellikleri taşır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
63
2. BÖLÜM
Hikâye
d. Yer (Mekân) Anlatma metinlerinde mekân aslında metnin diğer ögelerinde olduğu gibi kurmacıdır, hayali bir yerdir. Adı gerçek dünyadan seçilmiş olsa da edebî eserde anlatılan mekân yazarın kalemiyle, hayal gücüyle, izlenim ve özleyişleriyle çizdiği bir mekândır. Gerçekçilik (realizm) akımına göre yazılan bir eser bile olsa mekânın bu kurmacalığı değiştirmez. Bu, eserin okuyucu üzerinde gerçeklik duygusu uyandırmak için seçilmiş bir metottur.
Diyalog: Hikâyede kahramanların karşılıklı
Olaylar belli bir yerde ve zamanda geçer.
konuşmasıdır. Söyleşmeye bağlı anlatım-
Yazar olayın gelişimi içinde fazla ayrıntıya inmeden mekânı da anlatır. Durum hikâyelerinde mekân özellikle tasvir edilmez. Mekâna ilişkin verilen ayrıntılar hikâyenin konusuyla bağlantılıdır.
dır. Bir diyalogdan söz edebilmek için bir alıcı ve vericinin, varlığı, bir de iletilmek istenen bir mesaj olmalıdır.
e. Zaman Zaman, olay hikâyelerinde daha önemlidir. İşlenen konu belli bir zamana bağlı olarak anlatılır. Bu unsur, hikâyenin çerçevesinin çizilmesinde yazara rahatlık sağlar. Modern hikâyelerde bu unsurun da geri plana itildiği görülmektedir. Olay değiştikçe yer ve zamanda da değişmeler olur.
Monolog:
Anlatmaya
veya
göstermeye
bağlı metinlerde kişilerden birinin yalnız kaldığında (tiyatroda oyuncunun sahnede yalnız kalması) kendi kendine yaptığı,
Anlatma metinlerinde zaman denilince genellikle olayın içinde geçen ve zaman anlamı taşıyan ifadeler anlaşılır, böylece olayın gerçekleşme zamanı tespit edilmiş olur. Metinde zaman anlamı taşıyan kelimelerin kullanılması olayın gerçekleşme zamanı olarak da görülebilir. Özet olarak edebî metinlerde zaman denilince şu durumlarla karşılaşmaktayız. 1.
Olayın anlatıldığı eserin yazılış zamanı (basım yılı, yazarın yaşadığı dönem)
2.
Eserin içinde geçen ve zaman anlamı taşıyan ifadeler:
Edebî metinlerde zaman kronolojik değildir.
Yazar ele aldığı olayı kronolojik olarak anlatmaz. Çünkü edebî metin kurmacadır.
Olayın kronolojik olarak anlatılması tarih ve biyografi gibi öğretici metinlerde görülen bir husustur.
Yazar, kurmaca metinlerde olay için en uygun zamanı kendine göre seçer, olayın akışında bazı ayıklamalarda, değiştirmelerde bulunur.
3.
Eserdeki olayı anlatma zamanı: Böylece yazar olayın gerçekleşme zamanı ile anlatma zamanını ayrıştırmış olur.
64
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
duygularını ve niyetlerini açığa vuran konuşmadır.
2. BÖLÜM
Hikâye
Diyelim ki çocukluğunda yaşadığı bir olayı aradan elli yıl geçtikten sonra anlatır. Bu da metnin dilindeki zaman kiplerinde görülür:
"Babam her akşam eve kocaman bir somunu yağlığına bağlamış olarak dönerdi." cümlesinde olduğu gibi.
4.
Metnin okunma zamanı: Bu da okuyucuyu ilgilendiren bir zaman dilimidir. Okuyucu içinde bulunduğu zaman dilimine göre metni yorumlar.
Örnek olarak; İstanbul kartpostallarında Çamlıca'yı konu edinen fotoğraflarla yani mekânı gösteren tabloları düşünelim. Bu objeler ilk bakışta bize gerçekmiş gibi gelir. Özellikle tablolar için bu durum daha da belirgindir. Tabloya bakarak aslına ne kadar da benziyor, deriz. Çünkü elimizdeki eserin kurmaca olduğunun farkındayızdır. Bu eserin malzemesi insan elinden çıkmakla kalmamış, eser insan eliyle çizilmiştir.
Hikâye Türleri a. Klâsik Vak’a (Olay) Hikâyesi : Çarpıcı bir olay vardır. Olay serim, düğüm, çözüm bölümleri içinde gelişir. Gözlem önemlidir. Sonuç, okuyucuyu şaşırtmaz. Hikâye etmeye dayanan bu hikâye türünün ilk örneklerini Fransız hikâye yazarı Guy de Mauspassant vermiştir. Bu nedenle bu türe “Mauspassant Tarzı Hikaye” de denir. Türk edebîyatında Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Sebahattin Ali bu türün önde gelen isimlerindendir.
b. Durum (Kesit) Hikâyesi : Olay değil, hayatın bir kesiti önemlidir. Serim, düğüm, çözüm bölümleri düzenli olarak yer almaz. Merak unsuru yoktur. Bu tarzı hikâyenin öncüsü Rus yazar Anton Çehov’dur ve bu türe “Çehov tarzı hikâye” de denir. Türk edebîyatında Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Tarık Buğra bu tarz hikâye yazmışlardır.
c. Modern Hikâye : Bu tür hikâyelerde, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı
durumların gerisindeki gerçekleri hayaller ve birtakım olağanüstülüklerle gösterilir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
65
Hikâye
2. BÖLÜM
Bu anlayışla ilk hikâye 1920 yılında Batı’da yazılmıştır. En önemli temsilcisi Franz Kafka’dır. Türk edebiyatındaki temsilcisi ise Haldun Taner’dir. Haldun Taner, hikâyelerinde genellikle büyük şehirlerimizdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları, felsefî bir yaklaşımla irdeler.
“Daha sonra, kazmayla küreği geri vermek üzere bana gelince, iki ucunda teneke kovaları sallanan sırığı vardı. Yaşından söz etmeyerek: – Su mu taşıyorsun? dedim, karşılık vermedi; çınara doğru yöneldiğini gördüm. Bir saat sonra, bu olayı artık düşünmeyerek akşam gezintisi yapmak üzere kırda dolaşırken, tesadüfen oradan geçtim. Sırıkla boş tenekeler çınarın bir yanındaydı. Ağacın dibinde toprakları daha kurumamış bir kümecik vardı ve hemen orada hâlâ şakır şakır titreyen sakat kollu, ola ki titremelerini durdurabilmek için cebinin içinde başı sağ kolunda Çolak Mesut uyuyor ve sanki düşünce yalnızlığının hem anası hem babası, hem kardeşi hem sevgilisi olan Civelek’le sarmaş dolaş oluyormuşçasına gülümsüyordu.”
Halit Ziya Uşaklıgil
Yukarıdaki paragrafla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A)
Olayda birden çok kahraman olduğu
B)
karşılıklı konuşma vardır. Anlatıcının olayı yaşayanlardan biri olduğu
"dedim" ifadesi
C)
Anlatımda yöresel söyleyişlere yer verildiği
D)
Olayın geçtiği yerle ilgili bilgi verildiği
E)
çınara doğru, kırda dolaşırken Kahramanların ruh hallerinden bahsedildiği
yalnızlığının, olayı düşünmeyerek
I. Anlatım Biçimi Anlatıcı: Yazar ile kurmaca metin arasındaki kişidir.
Anlatmaya bağlı edebî metinlerde üç çeşit anlatıcı bakış açısı vardır: a. Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı: Eserde yer alan kişilerden biridir. ("Ben" ya da "Biz" gibi.) Olayları anlatan kişi, kahramanlardan biridir.
66
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Cevap: C
Hikâye
2. BÖLÜM
“Bundan sonra okulda ne falakayı gördük, ne de. Hoca Efendiyi! Şimdi ben kimi hapşırırken görsem, pek küçükken yaptığım bu tuhaf şakayı hatırlarım. Gülümserim. Kalbimde belirsiz bir acı sızlar.”
... Ömer Seyfettin
b. Gözlemci Anlatıcı Bakış Açısı : Dışarıdan bir aktarıcıdır. Olayların içinde yoktur. Anlatıcı ya olay örgüsünde çok fazla ortaya çıkmaz ya da olay örgüsünde hiç yer almayıp olayları sadece gözlemlemekle yetinir. “... Mal müdürü, daire kahvecisi Hacı Haşim’in oğlu Mustafa’yı yollayıp âşâr emanet memuru Salih Efendi’yi çağırttı. – İşi de varsa bıraksın gelsin, dedi.
Salih Efendi gelince :
– Buyur bakalım, dedi, şu kapıyı kapa da, gel şuraya otur, sana bir kurt masalı anlatayım. Salih, kapıyı kapadı geldi; müdürün karşısına oturdu...” M. Şevket Esendal c. İlahi Anlatıcı Bakış Açısı : Anlatıcı hem aslî hem de yardımcı kişilerin gerçekleştirdiklerini, bunların kafalarından ve kalplerinden geçenleri bilir.
Anlatıcı her şeye hâkimdir. Kişilerin iç dünyasını bilebilir. “... Ve bunlar sefaletlerinden bîhaber görünüyorlardı. Kendilerini alıp götürecek, uzaklara pek uzaklara götürecek bir araba, bir sedye, bir tabut, bir kasırga, bir yıldırım, bir şey bekliyorlardı. Fakat yüzlerine bakan bulunmuyordu. Bir zabit, bir hasta bakıcı yoktu...” Ahmet Hikmet Müftüoğlu
Bir metinde birden fazla bakış açısı kullanılabilir.
DİL Anlatmaya bağlı edebî metinlerde dil, doğal dilden farklıdır. Çünkü edebî metinler estetik bir kaygıyla oluşturulurlar, dil de buna bağlı olarak belli kurallara ve sanat ilkelerine bağlıdır. Bu dil yan anlam bakımından zengindir. Anlatmaya bağlı edebî metinlerde dil, sanatsal işlevle kullanılır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
67
2. BÖLÜM
Hikâye
METİN VE GELENEK Gelenek, zaman içinde oluşan ve belli kuralları, özellikleri barındıran bir bütündür. Bir gelenek içinde her metin, kendi tarzında daha önce yazılmış birçok metinden yararlandığı gibi, daha sonra yazılacak metinlere de kaynaklık edebilir. Örneğin; destan geleneği, masal geleneği, fıkra geleneği vb.
ANLAMA VE YORUMLAMA Edebî metinlerde dil, şiirsel işleviyle kullanıldığı için metin yan anlam bakımın-
dan oldukça zengindir. Bu durumda metin her okunduğu zaman yeni anlamlar
kazanır. Ayrıca metni okuyan her insan, bilgisi, görgüsü ve psikolojik durumuna göre yorumlar.
METİN VE YAZAR Anlatmaya bağlı ve diğer tüm edebî metinleri yazarından ayrı düşünemeyiz.
Eserde, yazarın hayatının, yetişme tarzının, içinde yaşadığı çevrenin, sanat anlayışının ve kültür düzeyinin etkisi vardır.
I. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (Hikâye Etme) Bir anlatıcının bir olayı ya da birbiriyle ilişkili olayları anlatması, nakletmesi sonunda ortaya çıkan anlatıma “öyküleyici anlatım” denir. ØØ Kimi öyküleyici anlatımlarda anlatıcı, yazarın kendisidir. “Günlük, anı, öz yaşam öyküsü” bu türlerdendir. İfadeler, “Geldim, gördüm, söyledim.” şeklindedir. ØØ En çok başvurulan anlatım ise üçüncü tekil kişili anlatımdır. Anlatıcı, olayları bir gizli kamera gibi izler. Okura öyle iletir. İfadeler “Geldi, gördü, söyledi.” şeklindedir.
Öyküleyici Anlatımın Ögeleri Öyküleyici anlatımda olay, kişiler, yer ve zaman unsurları vardır. Olay: Her öykü bir olaya dayanır.
Kişiler: Öyküde anlatılan olayı yaşayanlardır.
Yer (Mekân): Öyküde anlatılan olaylar belli bir yerde geçer.
68
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Hikâye
2. BÖLÜM Zaman:
Öyküdeki olayların gerçekleştiği zaman dilimidir. Öyküde Plan Öyküde hareketli plan uygulanır. Bölümleri şunlardır: a. Serim: Öykünün “giriş” bölümüdür. b. Düğüm: Öykünün “gelişme” bölümüdür. c. Çözüm: Öykünün sonuç bölümüdür. Öyküleyici anlatım kurmacadır. Öykü ve romanlarda dil, günlük kullanımdan farklı şekilde karşımıza çıkar ama çok belirgin olmaz.
KERAMET Yangın yarım saatten beri devam ediyordu. Fakat mahallenin ahalisi iki ev sonra söneceğine inanıyorlardı. Çünkü bir zat-ı şerifin türbesi vardı. Mümkün değil, o tutuşmazdı! Şiddetli kıble rüzgârı esiyor; alevleri, kıvılcımları saçan tahta parçalarını, türbenin üzerine, altındaki evlerin çatılarına fırlatıyordu. İtfaiye bölüğü, tulumbalar, son gayretlerini sarf ediyorlardı. Polisler etrafı ablukaya almışlar, kaçırılan eşyanın yağmasına meydan vermiyorlardı. Çiroz Ahmet, etrafına bir göz gezdirdi. Bu, kaşarlanmış bir külhanbeyiydi. Onca yangın demek vurgun demekti. Ama mahalle çok fakirdi. Biliyordu ki yanan zavallı kulübeciklerin içinde yatak yorgandan başka bir şey yoktu. Oysa vurgunda âdet “yükte hafif, pahada ağır şeyler”i bulmaktı. “Allah belasını versin! Faydasız yangın!” diye başını salladı. Ahali türbenin önüne toplanmıştı. “Buraya gelince söner!” diyorlardı. Çiroz Ahmet yeşil, boyalı türbenin penceresine sokuldu. Kör bir kandilin hafifçe aydınlattığı sandukaya baktı. Baş ucunda iki büyük şamdan duruyordu. Sandukanın iki tarafında iki seccade yayılıydı. Açık rahlelerde büyük Kuran-ı Kerim’ler yan gelmiş yatıyorlardı. Çiroz Ahmet kelepir karşısında parlayan bir Yahudi gözüyle bunlara baktı. Asgari bir hesap yaptı. İçinden
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
69
2. BÖLÜM
Hikâye
“Şamdanlar onar liradan yirmi... Seccadeler on beşerden otuz... Kitaplar mutlaka yazmadır. Yirmi de onlara de! Etti yetmiş...” dedi. Yeşil boyalı kapıya gitti. Çiroz, kemikli omuzlarıyla bu kapının kuvvetini yokladı. Sonra kilidine baktı. Yavaş yavaş dayanmaya başladı. Halk yangınla meşguldü. Çiroz Ahmet son derece kuvvetliydi; hani o yalnız külhanbeylerine mahsus, pazusuz, idmansız, sporsuz, gizli harikulade kuvvet... Dayandıkça kapı çıtırdamaya başladı. Nihayet küt etti, açıldı. Çiroz’un içeri girince ilk işi, kör kandili üflemek oldu. Fakat, alacağı şeyler her ne kadar pahada ağır ise de yükte öyle pek hafif değildi. Zihni hemen bir vurgun planı tertibine başladı. Plan, zihninde teşekkül ettikçe Çiroz “netice”yi beklemiyor, teferruatını tatbik ediyordu. Şamdanların mumlarını çıkarıp yere attı. Rahlelerdeki kitapları alıp hepsini belinden çıkardığı Trablus kuşağına sardı. Sonra biraz durdu, burnunu kaşıdı. Yavaşçacık seccadeleri topladı; bunları, beygirin üzerine çul vurur gibi, sandukanın sırtına örttü. Şimdi kapıdan çıkmak lazım geliyordu. Ama dışarısı doluydu. Sandukaya dayandı. Biraz düşündü. Kavuk da bırakılacak bir şey değildi, üzerinde sırmalı bir çevre vardı. Sanduka birdenbire kaydı. Çiroz Ahmet düşmemek için toplandı. Acaba evliya diriliyor muydu? Durdu, baktı, gülümsedi. “Vay canına, yere mıhlı değilmiş be!” dedi. Eğildi, altına bakmak için sandukayı kaldırdı. Bu gayet hafifti. İnce tahtadan yapılmış, üstüne yeşil çuha kaplanmıştı. Zihnindeki “çıkış planı” tamamlandı. Kitaplarla şamdanları kucakladı. Sandukanın altına girdi. Yavaş yavaş yürüdü. Durdu. Sandukanın altından elini çıkarıp yavaşça kapıyı açtı. Sol taraf caddeye çıkıyordu. Yakalanmak ihtimali vardı. Sağ taraftaki sokak tenhaydı. Viranelikler çoktu. Ama yangın o taraftaydı. Herkes o tarafa birikmişti. Çiroz Ahmet sandukanın altında uzun süre düşünmedi. Paldır küldür kapıdan çıktı. Gürültüye başını çeviren halk şaşırdı. Herkes olduğu yerde kaldı. İşte evliya kalkmış yürüyordu. Tulumbalar durdu. Şiddetle esen rüzgâr birdenbire durdu. İtfaiye askerleri korkularından ellerindeki baltaları, kancaları, hortumları düşürdüler. Sanduka yangına doğru yürüdü. İki tarafa açılıp yol veren ahali korkudan titriyordu. Sanduka, korkunç, manevi bir heybetle sallana sallana aralarından geçti karanlıklarda kayboldu. Türbeden önceki iki ev de ateşten kurtulmuştu. Yanmayıp evliyasız kalan türbe, yine mahalldeki kutsiyetini muhafaza etti. Yalnız, okuyanlar, yüzlerini eskisi gibi artık boş binaya çevirmiyorlar, kıbleye bakıyorlar, “İki gözüm, yangın gecesi bu tarafa gitti.” diyorlardı.
Ömer SEYFETTİN
Okuduğunuz parça, öyküleyici anlatım biçimiyle yazılmıştır. Yazar, türbede çıkan yangını kişilere, mekâna ve zamana bağlı olarak bir devinim yani hareketlilik içinde anlatmıştır. Anlatımda “görülen geçmiş zaman” kipinin kullanıldığını görüyoruz. Öykü planı ise şöyledir:
70
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
2. BÖLÜM
Hikâye
Serim: Ermişin türbesinde çıkan yangının çıkış nedeni belirtiliyor. Olay göz önüne seriliyor.
Düğüm: Çiroz Ahmet türbeye girebilecek mi, orada ne yapacak, diye merakımız artıyor. Çözüm: Çiroz Ahmet’in türbeden çıkış planını uyguladığı bölümdür. a) Olay: Çiroz Ahmet’in yanan türbeden mal kaçırmasıdır.
b) Kişi: Çiroz Ahmet c) Yer: İstanbul’un bir semtindeki türbedir. d) Zaman: Olay, gece saatlerinde meydana gelmiştir.
Ana düşünce: Bu öyküde yazar. “İnsanlar çalışarak hayatını kazanmalılar, asalak yaşamamalılar.” düşüncesini iletmeye çalışmıştır.
Kokarağaçlara Kocamustafapaşa’da da rastladık. Ancak bunlar burada kendiliğinden yetişmiş. Boyları ve göğüs çapları bakımlı türlerinden oldukça farklı. Cerrahpaşa’daki bir kokarağacın boyu 15, göğüs çapı 1 metreye bulurken onların boyu 3-5 metre, göğüs çapları da 60 cm’yi geçmiyor. Yaprakları da daha ince, çiçekleri az ve solgun. Bu metinden yola çıkılarak açıklayıcı betimleme ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A)
Kişisel görüş ve duygulara yer verilmez.
B)
Amaç, okuyucuya bilgi vermektir.
C)
Öznel cümlelerden oluşur.
Verilen parçada kişisel görüş ve duygulara
D)
Terimlere yer verilebilir.
(öznel cümleler) yer verilmemiştir. Amaç,
E)
Gerçeküstü (düşsel) ayrıntılara yer verilmez.
okuyucuyu bilgilendirmektir. Terimler kullanılmıştır. Düşsel ayrıntılar yoktur.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
71
2. BÖLÜM
Hikâye
II. BETİMLEYİCİ ANLATIM (Tasvir Etme)
Bir yerin, bir varlığın özelliklerini, bu özelliklerin duyularımızda uyandırdığı
izlenimleri sözcükler aracılığıyla gözümüzde canlanacak şekilde aktarıldığı anlatımlardır.
Ruh çözümlemeleri de bir betimlemedir; buna “tahlil” denmektedir. Betimlemelerde sıfatlar yoğun biçimde kullanılır. Varlıkların ayırt edici özellikleri anlatılır. Bunlar, nesirde olabileceği gibi nazımda da yapılabilir.
ØØ Betimleme, özellikle öykülemeyi destekleyen biçimdir; tek başına fazla kullanılmaz. Betimlemeyi iki başlıkta inceleyebiliriz: 1. İzlenimsel (Öznel) Betimleme Betimlenen varlıkların duyularımız üzerindeki etkilerini canlandırma, görünür kılma amacı vardır.
2. Açıklayıcı (Teknik) Betimleme Varlıkları tanıtmaya yönelik betimlemedir. Bilgilendirme amacı güder.
Deyim Aktarmaları Deyim aktarması, benzetmeye dayalı bir aktarmadır. Öyküleyici ve betimleyici anlatımda sıkça başvurulan yöntemlerden biridir. Deyim aktarmalarını şu alt bölümlerde inceleyebiliriz: a. Organ İsimlerinin ve İnsana Özgü Kavramların Doğaya Aktarılması Yolun başında dinlenelim. Kapının kolunu çevir, içeri gir.
72
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Hikâye
2. BÖLÜM b. İnsana Özgü Kimi Kavramların Doğadaki Başka
Varlıklara Aktarılması
Sırtını bu yaşlı ve yorgun çınara dayadı.
c. Doğaya Özgü Kavramların İnsana Aktarılması İnsana özgü bir kavramın, herhangi bir yönden benzetildiği başka bir nesne ya da kavramın adıyla anılmasıdır. Kadın, koca pençeleriyle çocuğu dövüyordu. O, keçinin biridir, inadından vazgeçmez.
d. Duyularla İlgili Kavramların Aktarılması Bir duyu alanıyla ilgili kavram başka bir duyu alanına aktarılır. Soğuk gülüşünden bir şeyler sezdim. dokunma duyusu
görme duyusu
Ad Aktarması Benzetme amacı güdülmeden bir sözcüğün başka bir sözcüğün yerine kullanılmasıdır. Düğünde geline çok altın takılmış. (gelinin boynuna / parça-bütün ilişkisi) Otobüsümüz yarım saat mola verecek. (otobüs şoförü / nesne-insan ilişkisi) Sobayı yak, üşüyoruz. (odun, kömür / iç-dış ilişkisi) Her kafadan bir ses çıkıyor. (insandan / parça-bütün ilişkisi) Kasaba derin bir uykudaydı. (insanlar / yer-insan ilişkisi)
KAMBUR HAFIZ ve MİNARE Bir çift sürmeli göz aşağıdaki kiraz dallarının, kırmızı kiremitlerin, horoz ve çocuk seslerinin, ihtiyar iniltilerin, genç adımların, İpragaz arabasının, patlıcan tavanın, veresiye defterlerinin, kiracıların, berberlerin, bulutların, kuşların, heveslerin, vaatlerin arasından sıyrılıp geçti. Kambur Hafız’ın midesi bulandı, gözlerini sis bürüdü, boğazı kurudu, yumruklarını sıktı. Bunca yıl çektiğim acı yeter dedi içinden. Madem dönüp bir kez olsun bakmıyor, bundan geri bana yaşamak haram oldu. Böyle söyleyip dinimizin yasakladığı bir işi işledi. Kendini minareden aşağıya bıraktı. Beyaz el örmesi takkesi uçup kiraz dalma takıldı; kamburu koynunda düştüğü yerde kaldı.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
73
2. BÖLÜM
Hikâye
- İşte böyle Hafız Ali, hikâye böyle bitiyor, oku dedin okuduk. - Yani şimdi bu, bu hikâye beni mi anlatıyor? - Yok canım, nereden çıkardın? - Adam kambur, üstelik hafız, hemi de benim gibi müezzin. - Olsun. Yeryüzünde bir tek sen misin Kambur Hafız olan. Kimbilir kaç bin tane vardır. Hem sonu sonu bir hikâye bu, uyduruk bir şey. Ali bir elini alnına dayadı, yüzü bulutlanmıştı, öteki elini yumruk yaparak kasıldı, tırnakları neredeyse avucunun içine gömülecekti. Bir sessizlik oldu. Kahveyi gölgeleyen çınar dalları arasında bir iki serçe cıvıldadı. - Bu hikâyeyi kim yazmış? - Mustafa Kutlu diye biri. - Nerde eğleşir bu adam? - Bilmem, İstanbul’da galiba… Ali kalktı. Suratı iyice asılmış, sesi çatallanmıştı. Yarı buçuk bir “Eyvallah” çekti, kamburunu sırtlayıp yürüdü. O gidince kahveyi geren teller gevşedi. Tavla şakırtısı, Kral TV, çay buğusu, sigara dumanı ve uğultu yerine yerleşti. Ötekiler kalkıp Orhan’ın yanına geldiler. - Ne diyor? - Yok bir şey. - Hele anlat canım, sürmeli meselesi değil mi? Yahu bilmiyorum, şu kitapta bir hikâye var “Kambur Hafız” diye. Birileri seni yazmış, her bir sırrını bir bir anlatmış, şeklinde bunu fişteklemişler. Eh ne de olsa mahalleden arkadaş, ilk mektepte aynı sırada okumuştuk. Geldi, sordu, “Nedir?” diye. Ben de okudum. - Bunun sonu kötü aga. Sürmeli bitirdi bunu. - Yaaa!.. Kara sevda olacak fukara. - Bırakın şu kamburu yav “İbooo, şuradan bi okey takımı ver.” - Nesine oynuyoruz?.. Kambur Hafız öğle ezanı için minareye çıkınca bir tuhaf oldu. Aşağıda çiçek açmış kiraz ağaçları görüyordu. Bembeyaz çiçek bulutu. Ayrıca İpragaz arabası, patlıcan tava, kuş tüyü falan. Silkinip gözlerini ovuşturdu, salavat getirdi. Ezana bir buçuk dakika vardı daha. Köstekli saatini yelek cebine yerleştirip bir daha baktı aşağıya. İşte kuru çınar dalları, gelip geçenler, bir çocuk balonuyla oynuyor. Derken balonun mavisinden bir çift sürmeli göz bakmaya başlamasın mı? Gözler öyle manalı ve yakın geldi ki, elleriyle yüzünü kapadı. Sırtında ince bir ter, vücudunda bir karıncalanma… Neyse ki
74
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Diyalog Örneği
2. BÖLÜM
Hikâye
o uğursuz bir buçuk dakika geçtiğinden ezana başladı. Bir türlü sesini kontrol edemedi; kimi yerde ses çatladı, kimi yerde tiz, kimi yerde pes çıktı. Şadırvanın gölgesinde ezanı bekleyen ihtiyarlar Kambur Hafız grip olmuş sandı, kahvedeki gençler “Sürmelidendir, sürmeliden” diye kas kas güldüler. O günden sonra Ali artık minareye çıkmak için üşenmeye başladı. Üşenmek değildi işin aslı haliyle endişeleniyordu. Her seferinde o sürmeli gözler gelip karşısına dikiliyor, genç ömrünü yiyip bitiren sevda ateşi şerefeye kadar yükselip, bütün benliğini kavuruyordu. Allah saklasın bir delilik yapar mıydı acaba? Tövbe üstüne tövbe ediyor, geceleri sabaha kadar kamburu ile konuşuyordu. Gün günü kovaladı, sıkıntı canına tak etti. Ve bir gece kararını verdi. Gidip bu işi kökünden temizleyecekti. Senelik iznini aldı, ihtiyar anası ile vedalaştı. Bir otobüse atlayıp İstanbul’a vardı. - “Aramakla bulunmaz” diye bir söz var ama “Arayan belasını da Mevlâ’sını da bulur” diye bir başka söz daha var. Hafız yazarın İlesam denilen bir yerde daha çok ikindi ile akşam arasında eğleştiğini öğrendi. Gidip buldu İlesam’ı, “Ya Allah” deyip girdi içeri. İsmi tuhaf lakin mekânı latif bir yer. Bir Osmanlı medresesi. İç avluyu çepeçevre saran revakların arasına sedirler konulmuş, halı, kilim, ot yastıklar ile süslenmiş. Sedirlere kurulup nargile fokurdatan, gazete, kitap okuyan, ha bire cigara içen gençler, orta yaşlılar… İçlerinde arpacı kumrusu gibi gözlerini sabit bir noktaya dikip düşünenler olduğu gibi, kızlı-erkekli şen şakrak konuşup gülenler de var. Avlu ortasında bir şadırvan, başucunda bir elma ağacı, güller, yeşillikler, hatta aşı vakti gelip geçen bir dut fidanı bile var. Hafız yazarı sordu, işaret edip gösterdiler, hatta bir genç onunla birlikte yanına kadar geldi. Adama adaçayı içiyor, birkaç edebiyatçı ahbabı ile edebiyatın artık bir kıymet-i harbiyesi kaldı mı diye tatlı tatlı konuşuyordu. Hafız’ı getiren genç: “Hocam arkadaşın bir maruzatı varmış, taşradan gelmiş” şeklinde takdim etti onu. Mustafa Kutlu cigarasının külünü silkerken baktı şöyle bir “Al işte bir Molla Kasım daha” diye yüzünü buruşturdu. Ötekiler akrabası veya hemşerisidir diye oralı olmayıp, kendi âlemlerinde kaldı. Yazar onlara “Bir dakka” diyerek kalktı. Cigara paketini, çakmağı, cigaranın ucuna taktığı naylon süzgeci yanına aldı. Bir köşeye çekildiler. Kambur Hafız hal-hatır, tanışma faslından sonra olup biteni özetledi. Sesini sertleştirip: - Benim yazımı yazmışsın, yakışıksız bir şey olmuş, dedi - O bir hikâye, diye cevapladı yazar, alın yazısı değil. - Her neyse dedi Hafız, tıpkı ben. Sonunda bir çift sürmeli göz uğruna kendini minareden atan bir müezzin olur mu? Haram bu, haram.. Yazar cigarasını tazeledi, sıkıntı ile etrafına baktı. - Yahu sen bunu ne üzerine alıyorsun arkadaş, bu bir kurgu, yani olabilir de, olmayabilir de.. -Olur mu efendi, yazılmış, kayda geçmiş. Ben almasam biri alır üzerine, memlekette tonla Kambur Hafız var ve ortalık sürmeliden geçilmiyor. Yazarın alnı kırıştı, “Çattık” der gibi bir
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
75
Hikâye
2. BÖLÜM hâl aldı yüzü, bir elini bıyığına atıp çekiştirmeye başladı. - Peki sen ne diyorsun şimdi, kaçtan aşağı olmaz… - Bu yazıyı değiştir. Adam kendine kıymasın. Bir derdi var ise kalbinde kalsın.
Yazar içini çekti, nefesini boşalttı. Sanki onu başından savmak için, aslında bir başına kalıp ne haltlar karıştırdığını bir kez daha ölçüp tartmak için uzatmadı sözü. -Peki, peki.. Yeni baskıda değiştiririz, üzme kendini, dedi. Hafız ferahlamıştı. Müsaade isteyip kalktı. Yazar onun ardından epeyce bir süre baktı, kafasını kaşıdı, “Vay be, bak şu Kambura” diyerek hikâye bahsine yeni bir sayfa açtı. Ali medresenin kapısından caddeye çıkınca durdu bir an. Sağına soluna baktı. Ne çiçek açmış kiraz ağacı, ne ipragaz arabası, ne de patlıcan tava vardı oralarda. Gelip geçen insanlar, vasıtalar, bir çocuk balon satıyordu. Balonların mavisine dikti gözlerini. Baktı, baktı, hiçbir şey olmadı. Sevindi, gerindi, “Şükür geçti” dedi, yürüdü. Adımlarına bir hafiflik sinmişti, neredeyse kamburunu unutup perende atacaktı oracıkta. İçinden “Neyin nasıl yazılacağını anladı teres” diyordu. Çıbanı patlamış, kanı, irini yazarın yüzüne sıçramıştı.
Mustafa Kutlu
Hikâye, gerçeklik ile kurmacayı birbirine karıştıran insanların zihniyetini sorgulama üzerine kurulmuş bir metindir. Yazar, modern zamanlarda yaşayan insanların zihin kargaşasını gözler önüne sermek için kurmacanın gerçeğe, gerçeğin de kurmacaya dönüştüğünü veya neyin gerçek neyin kurmaca olduğunun farkına varılamayacak kadar zihinlerin karıştı(rıldı)ğını ve bunu da modernizmin bir sonucu olduğunu göstermek istemektedir. Yazar bu düşüncesini, hikâyesini anlattığı kişilerin zihniyet karışıklığı ile vermek ister. Hikâyede bedensel özellikleri, meslekleri ve öyküleri birbirine benzeyen iki Kambur Hafız vardır. Bunlardan birincisi Mustafa Kutlu'nun yazdığı/anlattığı bir Kambur Hafız hikâyesidir. Hikâyeye göre Kambur Hafız sevdiği kızı alamamış, minareden atlayarak intihar etmiştir. Mustafa Kutlu'nun bir hikâyede, kendi hikâyesini anlattığını zanneden Hafız Ali bundan çok rahatsız olur; çünkü o da yazılan ve kendisine okunan hikâye kahramanı Kambur Hafız gibi hafızdır, müezzindir ve kamburdur. Üstelik o da birini sevmektedir. Kutlu'nun hikâyesindeki Kambur Hafız'ın intiharını da dini inancına aykırı gören Hafız Ali, yazardan bunun hesabını sormak üzere İstanbul'a gelir.
76
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Mono Örneği
Hikâye
2. BÖLÜM Metin ve Yapı
Hikâye metninde ele alınan tema ile metnin yapısının birbiriyle kaynaştığını görüyoruz. Çünkü hikâyenin kişileri (kahraman) arasında iki tane Kabum Hafız vardır. Yazar Mustafa Kutlu, metnin içinde hem vardır hem yoktur. Yoktur çünkü yazarın "Kambur Hafız ve Minare" adını verdiği yukarıdaki metin zaten kurmaca bir metindir. Vardır çünkü yukarıdaki metin kurmaca bir metin de olsa içinde yazarın isim düzeyinde kahramanla bir araya gelmesi söz konusudur, bu ise başka bir kurmacadır. Görüldüğü gibi gerçeğin kurmacaya, kurmacanın gerçeğe dönüşmesi daha doğrusu neyin gerçek neyin kurmaca olduğunun ayırt edilemediği bir zaman dilimi söz konusudur. Metinde okura gerçeklik duygusu veren mekân adı olarak İstanbul ve İlesam adlarını görüyoruz. Hikâyede zamana vurgu yapılmaz. Çünkü modernizmde zaman, hız ile özdeşleştirilen, çabuk geçen, farkına varılmayan bir sürecin adıdır. Gerçeklik ile kurmacanın karışması da zaman bilincinin olmaması ile yakından ilgilidir. Her iki çatışma gerçek ile kurmacanın karıştırılmasıdır; modern zamanlarda yaşayan insanların neyin gerçek neyin kurmaca olduğu şaşkınlığı içinde yaşadıklarının vurgulanmasıdır. İlahi bakış açısı ile yazılan bir metin olan bu hikâyede metin yazarı olarak Mustafa Kutlu kahramanların iç dünyasına hâkimdir, onların neler düşündüğünü, ne yapacaklarını önceden bildirmekte ve metin o doğrultuda ilerlemektedir. "O günden sonra Ali artık minareye çıkmak için üşenmeye başladı. Üşenmek değildi, işin aslı, hâliyle endişeleniyordu. Her seferinde o sürmeli gözler gelip karşısına dikiliyor, genç ömrünü yiyip bitiren sevda ateşi şerefeye kadar yükselip, bütün benliğini kavuruyordu. Allah saklasın bir delilik yapar mıydı acaba? Edebiyatımızda kıssa geleneğini sürdüren bir yazar olarak Mustafa Kutlu'nun metinleri, bir "anlatıcı"nın ağzından nakledilen metinlerdir. Kutlu'nun metinleri "yazı(lı) metinler" olsa da anlatım ve dil olarak hep "sözlü" ürünlerdir. Çünkü Kutlu'nun metinleri hep "anlatır." Bu da onu anlatma geleneği ile kurulmuş ve kökü yüzlerce yıl geriye giden edebî geleneğe bağlar. Bir metinde anlatılan olayların aynen veya benzer olarak gerçek hayatta görülmesi hikayenin kurmaca özelliğini ortadan kaldırmaz. Bu özelliği taşıyan metinler, yazarın gözlem gücünü, toplumu ve insanını iyi tanıması olarak anlaşılmalı ve ele alınmalıdır.
Kamil Yeşil
Türk Edebiyatı Öğretmen El Kitabı
(Kısaltılmıştır.)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
77
Hikâye
2. BÖLÜM B. ŞEKİL BİLGİSİ SÖZCÜKTE YAPI Kök nedir?
Sözcükteki ekler çıkarıldığında daha küçük parçalara ayrılamayan ve sözcüğün temel anlamını oluşturan ögesidir. kitap-çı-lık,
sev-in-dim
Kökler 2’ye ayrılır: a) İsim kökü: Canlı, cansız varlıkları ve onların niteliklerini yalın olarak belirten köklerdir. mavi, duvar, İstanbul, ceket
b) Fiil kökü: İş, hareket, oluş bildiren sözcüklerin kökleridir. kır-, otur-, uyu-, ... KÖK İsim Kökü
İsim Kökü
1. güzelleştim
1. doğum
2. evcildir
2. yağmur
3. yoksul
3. üzüldü
4. morardı
4. umut
5. Türkçülük
5. sayı
ÖZEL KÖKLER 1) Sesteş Kök: Söylenişleri aynı, anlamları farklı olan sözcük kökleridir. Örnekler: yaz, yaz-; at, at-; gül, gül-
2) Ortak Kök (Kökteş): Hem ad hem eylem kökü olarak kullanılabilen ve her iki kullanılışı arasında anlam ilişkisi olan köklerdir. Örnekler: göç, göç-; toz, toz-; güven, güven-
78
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Hikâye
2. BÖLÜM Sesteş Kök
Ortak Kök
1. Yüz
1. Sıva
2. Ak
2. Savaş
3. Kır
3. Yarış
4. Yaz
4. Boya
I. Varlık içinde yaşayanlar yokluğu görünce yok oluverirler. yaş - ayanlar i.k
II. O yüzün ömür boyu gülsün güzel kardeşim! III. Umduğun gibi olmayınca hayal kırıklığı yaşayacaksın. IV. Bu aralar ders çalışmaktan kendime hiç vakit ayıramıyorum.
yüz - ün i.k
V. Bu yazı gerçekten okunması zor bir yazıymış. Numaralanmış cümlelerin hangi ikisindeki altı çizili sözcüklerin kökü, sözcük türü yönüyle diğerlerinden farklıdır? A) I. ve III.
D) I. ve IV.
B) II. ve IV.
C) III. ve V.
E) IV. ve V.
ara - lar i.k kır - ıklığı f.k yaz - ı
f.k
Yollarda anladım neye inler kaval sesi I Rüzgâr niçin suçlar, neden ıssız bu yaylalar II Hepsinde bir garipliğin uzun düşüncesi III IV Hepsinde ayrılıkları söyler terane var. V Bu dizelerde numaralanmış sözcüklerden hangisinin kökü, sözcük türü bakımından diğerlerinden farklıdır? A) I. ve II.
D) IV. ve V.
B) II. ve III.
C) III. ve IV.
E) II. ve IV.
yol - larda i.k suç - la - r i.k garip - liğin i.k düşün - cesi f.k ayır - ılıkları
f.k
Doğaya ait seslerden ortaya çıkan yansıma kökler de vardır. Bunlar isim köküdür.
güm - bür - de - di
pat - ırtı
miyav - la - dı
Cevap: C
Cevap: D
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
79
Hikâye
2. BÖLÜM EK NEDİR? Kendi başına anlamı olmayan, eklenmek biçiminde kullanılan yapı birimidir.
Ekler, görevleri bakımından 2’ye ayrılır: Sözcük, kök ve gövdelerine getirilerek kelime türeten eklerdir.
1)
YAPIM EKLERİ
a)
İsimden isim y.e.
b)
İsimden fiil y.e.
c)
Fiilden fiil y.e.
d)
Fiilden isim y.e.
Yapım eki nedir? Eklendiği sözcüğün anlamını ve türünü değiştirir, yeni kelime türetir. a) İsimden İsim Yapım Ekleri:
KÖK
+
EK
–
çı
Kitap
isim k.
isimden isim y.e
izci: iz - ci minicik: minik - cik otçul: ot - çul sözlü: söz - lü yazlık: yaz - lık şekersiz: şeker - siz vatandaş: vatan - daş ikişer: iki - ş - er dördüncü: dört - üncü
80
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Hikâye
2. BÖLÜM b) İsimden Fiil Yapım Ekleri
KÖK iz
EK
+ –
le
isim k.
İsimden fiil y.e
susa – : su - sa başla – : baş - la çirkinleş – : çirkin - leş azal – : az - al yüksel – : yükse(k) - l benimse – : ben - imse morar – : mor - ar gözük – : göz - ük kana – : kan - a patırda – : patır - da -
c) Fiilden Fiil Yapım Ekleri + KÖK EK üz
–
fiil k.
ül fiilden fiil y.e
kurul – : kur - ul boyan – : boya - n buluş – : bul - uş çalıştır – : çalış - tır arat – : ara - t çıkar – : çıka - r -
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
81
Hikâye
2. BÖLÜM d) Fiilden İsim Yapım Ekleri
KÖK
+
iste
EK
–
fiil k.
k fiilden isim y.e
süzgeç: süz - geç saygı: say - gı geçit: geç - it usanç: usan - ç durak: dur - ak
Tüm fiilimsi (eylemsi) ekleri fiilden isim yapım ekidir. a) Ad eylem ekleri b) Sıfat eylem ekleri c) Bağ eylem ekleri
ÇEKİM EKLERİ A)
İSİM ÇEKİM EKLERİ
a)
Durum (Hâl) Ekleri
b)
İyelik Ekleri
c)
Çoğul Eki
d)
Tamlayan ve Tamlanan Eki
a) Durum (Hâl) Ekleri: G Yaklaşma (Yönelme): -a / -e Beni yanına çağırdı. Kalemi masaya bıraktı. Akşama oraya varırız.
G Yükleme (Belirtme): -ı / -i Çocukları yanına çağırdı. İzmir'i görmek istiyorum.
G Bulunma: -da / -de (-ta / -te) Bazı eşyalarını otobüste unutmuş. İlkbaharda doğa canlanır.
82
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Hikâye
2. BÖLÜM G Ayrılma (Çıkma - Uzaklaşma): -dan / -den (-tan / -ten) Malzemeler Ankara'dan gelecek. Sabahtan yanına uğrarım. Ağaçlardan bazıları budandı.
b) İyelik Ekleri: -m, -n, -ı (tekil) -uz, -nız, -ları (çoğul)
Örnekler: Şiirlerim çok beğenildi.
Sözümüz yarıda kesildi.
Kalemin buraya düşmüş.
Anlayışınız için teşekkür ederim.
Gönlü bizimle gelmekten yana.
Anneleri bizi hemen tanıdı.
c) Çoğul Eki: -lar / -ler Örnekler: Bütün arkadaşlar seni sordu.
Sözlerim yanlış anlaşıldı.
İyelik eki olan “–ı –i” ile hâl eki olan “–ı –i” karıştırılmamalıdır. (Onun) Kalem - i kaybolmuş. Kalem - i bana ver.
Çoğul eki her zaman çoğul anlamında kullanılmaz. Cümleye başka anlamlar da katabilir. Yine çekim ekidir.
Akşamları sahilde dolaşırdık. (zaman / her)
1970'lerde çok ünlüydü. (on yıllık dönem)
Müdür beyler henüz dönmedi. (saygı)
Biz daha çok Akif'ler yetiştiririz. (benzerleri)
Saat üç sularında uyandım. (yaklaşık)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
83
Hikâye
2. BÖLÜM
Çoğul eki aile, soy anlamında (–gil) kullanıldığında yapım eki olur.
d) Tamlayan ve Tamlanan Eki: Gözlerinin rengini unutamam. t.yan t.nan
eki
eki
Örnekler:
Her tamlanan eki, iyelik eki demektir.
B)
FİİL ÇEKİM EKLERİ
a)
Kip Ekleri
b)
Kişi Ekleri
c)
Olumsuzluk Eki
a) Kip Ekleri: G Haber Kipleri: Her gün seni andım. Bizi hatırlamamış. Yandaki masada oturuyorlar.
Örnekler: Bizi de çağıracaksınız. Geç vakitte dışarı çıkar.
G Dilek Kipleri: Biz de kahvaltı yapsak. Bu kasabayı da gezelim. Çok çalışmalıyız.
84
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Hikâye
2. BÖLÜM Örnekler:
b) Kişi Ekleri: geliyorum geldim geliyorsun geldin geliyor x
geldi x
geliyoruz geldik geliyorsunuz
geldiniz
geliyorlar geldiler Örnekler:
c) Olumsuzluk Eki: gitmedim gitmemişsin gitmeyecek gitmiyoruz gitmezsiniz gitmeseler Örnekler:
çağır - ı - s - ı fiye t.nan eki (çe) Her şey şiirdir, çağrısı aşkın I Bahar toprağından yükselen türküsü II III Umut ve acı başlayan ve biten, IV Yağmur ve akıp giden hayatın türküsü V Bu dizelede yer alan altı çizili kelimelerden hangisi hem yapım eki hem de çekim eki almıştır? A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V.
toprak - ı - n - dan iyelik hâl eki eki yüksek - l - en ifye fiilimsi (ortaç) eki baş - la - y - an ifye fiilimsi (ortaç) eki yağ - mur fiye
Cevap: A
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
85
2. BÖLÜM YAPILARINA GÖRE SÖZCÜKLER Sözcükler, yapılarına göre 3’e ayrılır. 1) Basit Sözcükler 2) Türemiş Sözcükler 3) Birleşik Sözcükler
1) Basit Sözcükler Yapım eki almamış, başka sözcükle birleşmemiş sözcüklerdir.
Örnekler: çantamdan, evimizden, bakmışsınız, alıyorlar
2) Türemiş Sözcükler Yapım eki alarak türemiş sözcüklerdir. Gövde durumundadır.
Örnekler: gençlik, , pişirdim, çoğaldı, yükselecek, uyuttuk
3) Birleşik Sözcükler Birden çok sözcüğün birleşmesiyle oluşan sözcüklerdir.
Oluşumları Bakımından Birleşik Sözcükler a) Anlam Bakımından Birleşik Sözcükler Örnekler: kuşburnu, hanımeli, baykuş, sivrisinek, gözbebeği, rüzgargülü
b) Tür Değişimi Bakımından Birleşik Sözcükler Örnekler: dedikodu, bastıbacak, gelgit, alışveriş
c) Ses Olayı Olan Birleşik Sözcükler Örnekler: nasıl (ne + asıl), sütlaç (sütlü + aş)
86
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Hikâye
2. BÖLÜM
Hikâye
I. Orada geçen günlerini tüm ayrıntılarıyla anlattı. II. Herkes yetkililerden bir şeyler öğrenmek için çabalıyordu. III. Gökyüzünde katar katar turnalar uçar. IV. Türk edebiyatında onun gibi bir yazar henüz yetişmedi. V. Her zaman gereksiz sözcüklerden kaçınırdı. Yukarıdaki cümlelerin yüklemi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) I. cümlenin yüklemi türemiş yapılı bir fiildir. B) II. cümlenin yüklemi hem yapım hem çekim eki almış, ünlü daralmasına uğramış bir sözcüktür. C) III. cümlenin yüklemi çekim eki almış fiildir. D) IV. cümlenin yüklemi sadece çekim eki almıştır. E) V. cümlenin yüklemi hem yapım hem de çekim eki almıştır.
anlat - t - tı ye çe çaba - la(ı) - yor - du ye çe çe uç - ar çe yet - iş - me - di ye çe çe kaç - ın - ır - dı ye çe çe
İnsanlar önce para kazanmak için sağlıklarını, sonra da sağlıklarını kazanmak için parala I II III IV rını verirler.
insanlar isim çe
V
kazanmak fiye (isimfiil eki)
Bu cümlede yer alan altı çizili kelimeler için aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? A) I. kelime isim çekim eki almıştır. B) II. kelime fiilden isim yapım eki alarak türemiş bir kelimedir. C) III. kelime hem yapım eki hem birden fazla çekim eki almıştır. D) IV. kelime türemiş yapılı bir kelimedir. E) V. kelime isim çekim eki almış basit yapılı bir kelimedir.
Cevap: D
sağlık lar ı n ı
ye çe çe çe
ver ir ler çe çe için (kök) basit yapılı
Cevap: D
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
87
Hikâye
2. BÖLÜM
Aşağıdaki kelimelerin yapısını bulunuz. Basit
Türemiş
1) Yorumlamak:
Birleşik
2) Evlerinin:
3) Adacık:
4) Geldiniz:
5) Gidedursun:
6) Nasıl :
7) Pürüzsüz:
8) Çevre:
9) Yoksulluk:
10) Sıyrılarak:
11) Yoktur:
12) Yetişkinler:
13) Büyük:
14) Açılacak:
15) Terk etmek:
Önemli projeler söz konusuysa geri planda kalmak istemem. I II III IV V Yukarıda numaralanmış kelimelerden hangi ikisi yapısına göre diğerlerinden farklıdır? A) I. ve II.
D) IV. ve V.
B) II. ve III.
E) I. ve IV.
88
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
C) III. ve IV.
önemli projeler ye çe geri
planda çe
söz konusuysa çe çe
kalmak ye
istemem çe çe Cevap: E
Hikâye
2. BÖLÜM
Beni basit yapılı zamir Ben güzelim diye havada uçma
indir ir ler türemiş sözcük ye çe çe
İndirirler seni yaman olur Bu dizelerde yer alan kelimeler için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Basit yapılı zamirler kullanılmıştır. B) Hem yapım eki hem de çekim eki alan fiil vardır.
seni belirtme (yükleme) hali havada bulunma hali Başka bulunma hâli eki alan sözcük yoktur.
C) Türemiş kelime vardır. D) Bulunma hâli eki alan isimler vardır.
Cevap: D
E) Yükleme hâli eki alan isim vardır.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yer alan birleşik sözcüğün oluşumu diğerlerinden farklıdır? A) Kuşkonmazları toplayan annem onları sepete doldurdu.
A) isim + sıfat fiil B) isim + fiil
B) Mirasyedi bir genç olmamak için hakkını başkasına verdi.
C) isim + sıfat fiil
C) Uyurgezer bir kuzenim olduğu için çok şanssızım.
D) isim + sıfat fiil
D) Günebakan ülkemizde en çok Trakya Bölgesi’ndedir.
E) isim + sıfat fiil
E) Yurtsever insanlarla bir arada olmak çok güzel.
Cevap: B
Fakat İstanbul dev gibi büyük bir şehir I İyi kötü ne günler görmüş geçirmiştir. Geceleri yorgun çocuklarının terli II Alınlarında o doğurgan ana eli Dinlendirir dizlerinde, ümitlendirir. III Yukarıdaki dizelerde yer alan altı çizili kelimelerin yapısı sırasıyla aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir? I
II
III
A)
Basit
Basit
Basit
B)
Türemiş
Basit
Türemiş
C)
Türemiş
Basit
Basit
D)
Birleşik
Basit
Basit
E)
Basit
Türemiş
Türemiş
büyü - k türemiş ye çocuklar ı n ın basit çe çe çe dizeler i nde basit çe çe çe
Cevap: C
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
89
2. BÖLÜM
Hikâye
C. NOKTALAMA İŞARETLERİ 1. NOKTA (.) Anlamca tamamlanmış cümlelerin sonuna konur.
Günümüz şiiri çok gelişti.
Sıralı cümlelerde, birbirini izleyen cümlelerin arasına virgül konur.
Onu gördüm, sonra o da beni fark etti.
Kimi kısaltmaların sonuna konur. Dr. Cad. Kurum ve kuruluşların, ağırlık ve uzunluk birimlerinin kısaltmalarında nokta kullanılmaz.
TBMM, kg, lt
Sıra gösteren sayıların sonunda “–(i)nci” ekinin yerine konur. II. Mahmut 4. yarışmacı
Sıra sayıları birden fazlaysa en son rakamdan sonra konur. 1,2 ve 3. kişiler
Tarihleri gösteren rakamların arasına konur. 10.02.1981 Saatle dakikayı gösteren rakamların arasına konur. 12.45 Beş ve daha fazla rakamlı sayılarda, sondan başlamak şartıyla her üç rakamın arasına konur. 330.110 Matematikte çarpma işareti yerine konur. 15.145=
2. VİRGÜL (,) Görevdeş kelime ve kelime öbeklerinin arasına konur.
Elmayı, kirazı çok sever.
Sıralı cümlelerin arasına konur.
Yazı yazamıyordum, elim acıyordu.
Uzun cümlelerde, yüklemden uzak düşmüş ögelerden sonra konur.
Şair, sözcüklerden yepyeni söyleyiş biçimi oluşturmaktadır.
Özel olarak vurgulanması gereken ögelerden sonra konur
Bu durumdan onu ancak o, kurtarabilir.
Ara söz ya da cümlelerin başına ve sonuna konur.
Kızım doğduğunda, 25 Haziran 2007, dünyalar benim olmuştu.
Ara söz ve cümlelerde kısa çizgi(-) de kullanılabilir.
Yinelenen sözcükler arasına konur.
Akşam, yine akşam, yine akşam
Alıntı cümlelerin sonuna konur.
Akşam geliyoruz, dedi.
90
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Hikâye
2. BÖLÜM
Alıntı cümleler tırnak içinde de verilebilir.
Anlam karışıklığını önlemek amacıyla kimi sözcüklerden sonra konur.
Çocuk, pantolonunu katlayıp koydu.
Kabul, ret ve teşvik bildiren sözcüklerin sonuna konur.
Tamam, sana katılıyorum.
Hitap ve ünlem bildiren sözcüklerin sonuna konur.
Sevgili öğrenciler,
Sayılarda ondalıkları göstermek için konur.
3, 5
Fast-fooda karşı hâlâ direnen , her zaman sevilerek yenen yiyeceklerden biridir balık ekmek. _ I Denizin kirlenmediği _ , balığın bol ve ucuz olduğu_, Boğaz’dan çıkan palamutların kasaları dol II III durduğu eski zamanlarda balık ekmek satıcıları _, yalnızca kıyıya yanaştırılmış sandallarda IV değil, mahalle meydanlarında , futbol maçlarının olduğu günlerde stadyumların kapılarında _ V da görülürdü. Bu parçadaki numaralanmış virgüllerden (,) hangisi, diğerlerinden farklı bir görevde kullanılmıştır? A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V. (2013 - YGS)
ı, II, III ve V. numaralı yerlerde virgülün görevi eş görevli sözcükleri ayırmaktır. IV. ise arasöz görevindedir.
Cevap: D
3. NOKTALI VİRGÜL (;)
Ögeleri arasına virgül kullanılmış sıralı cümlelerin arasına konur.
Doluya koydum, almadı; boşa koydum, dolmadı.
Sıralı cümlelerde “ama, fakat, lakin ancak vs.” bağlaçlarından önce veya bunların yerine konur.
Koşarak limana indi; gemi çoktan gitmişti.
Anlam karışıklığı oluşturabilecek sözcüklerden sonra konur.
Özge; Duru, Melis ve İpek’e göre daha güçlüdür.
Virgülle ayrılmış öbeklerin arasına konur.
Bizde erik, elma; sizde pırasa, bamya çok yenir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
91
Hikâye
2. BÖLÜM
Göreve yeni başlayan Uğur; Mehmet, Engin ve Hatice gibi üniversite mezunuydu. vurgu yapabilmek için Aşağıdakilerin hangisinde noktalı virgül (;) bu cümledeki işleviyle kullanılmıştır? A) Aylar geçti, yıllar geçti; çocuklar büyüdü, insanlar değişti.
sıralı cümleyi ayırmak
B) Genç şairimiz; özgün, samimi ve doğal bir üslupla yazdığı şiirlerinden oluşan ilk kitabını yayımladı.
vurgu yapabilmek için
C) Bugün gelecek misafirleri 1, 2 ve 3. kattaki odalara; yarın gelecek misafirleri 4, 5 ve 6. kattaki odalara yerleştirelim.
farklı yargı ifade eden cümleleri ayırmak
D) İzlediğim filmler, tiyatrolar, gösteriler; okuduğum romanlar, hikâyeler, denemeler bende bir iz bırakır.
farklı örnekleri ayırmak için
E) Geçen hafta şirket yetkilileriyle uzun uzun görüştük, tartıştık; bu hafta onlarla sözleşme, ödeme, nakliye gibi işlemleri gerçekleştireceğiz.
farklı zamanları ayırmak için
(2013 - LYS)
4. İkİ Nokta (:) Açıklanacak bir söz veya cümlenin sonuna konur.
Başlıca söz sanatları şunlardır: ad aktarması, benzetme, dokundurma...
Alıntılardan önce konur.
Tırnak içine alınmamış alıntılar virgülle gösterilir.
Fazıl Hüsnü Dağlarca: “Türkçem, benim ses bayrağım.” der.
Örneklerden önce konur.
Buradaki ağaç çeşitleri şunlardır: zeytin, çınar, incir...
Matematikte bölme işareti yerine konur.
20 : 2 = 10
5. Üç Nokta (…)
Bitmemiş cümlelerin sonuna konur.
Küçük bir çocuk...
Bitmemiş örneklerin sonuna konur.
Bize pek çok arkadaşım gelecek : Ece, Yaren, Eylül...
Söylenmek istenmeyen bir sözün yerine konur.
Bu ..... adam bir zamanlar benim yanımdaydı.
Alıntılarda atlanan kısımları belirtmek için konur.
Sahile vurdu kalbim, su yandı, kum da yandı.
92
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Cevap: B
2. BÖLÜM
Hikâye
6. Soru İşaretİ (?)
Soru anlamı bildiren cümlelerin sonuna konur.
Geldiniz mi?
Sözde soru cümlelerinin sonuna da soru işareti konur.
Sana geç kalma demedim mi?
Bir bilginin kesin olmadığını, bilgiden şüphe duyulduğunu ya da bir konuda bilgi olmadığını göstermek için parantez içinde kullanılır. Baki (?) 16. yy. şairidir.
7. Ünlem İşaretİ (!) Sıra dışı duyguları bildiren sözcük ya da cümlenin sonuna konur.
Aaa! İnanmıyorum.
Hitap ve seslenme sözcüklerinden sonra konur.
Ey Türk Gençliği!
Alay, güvensizlik, küçümseme gibi duyguları ima eden sözcüğün sonuna parantez içinde konur.
Sen çok iyi bir insansın (!)
8. Kesme İşaretİ ( ’ ) Özel adlara gelen çekim eklerinden önce konur.
Ankara’nın havası çok sıcak.
Yapım ekleri kesme işaretiyle ayrılmaz.
Ankaralı olduğunu söyledi.
Yapım ekinden sonra gelen çekim eki kesme işaretiyle ayrılmaz.
Ankaralılar, soğuk havaya alışkındır.
Yapım eki –gıl/-gil yerine kullanılan “-ler” eki kesme işaretiyle ayrılmaz.
Bugün Ecelerde ders çalışacağız.
Kısaltmalara getirilen eklerden önce konur.
DSİ’ye gidiyoruz.
Sayılara getirilen eklerden önce konur.
2’nci
Genellikle şiirlerde sözcükten düşmüş bir sesin yerine konur.
Var’mola (Var mı ola)
Kimi sözcüklerde anlam karışıklığını önlemek için konur.
Bir soru’n mu var?
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
93
2. BÖLÜM 9. Tırnak İşaretİ (“ ”) Başkasından aktarılan yazıların, sözlerin başına ve sonuna konur.
Sanatçı : “Yeteneğim doğuştandır.” dedi.
Önemi belirtilmek istenen sözün başına ve sonuna konur.
Bu eserde “aşk” teması vurgulanmış.
Eser adı ve yazı başlıklarının başına ve sonuna konur.
Bu eserde “Falaka” adlı hikayeyi okuyacaktı.
10. Kısa Çİzgİ (-)
Satır sonuna sığmayan sözcüğü bölmek için satır sonuna konur.
kapıyı çal- dı.
Ara söz ve ara cümlelerin başına ve sonuna konur.
Annemi -o kutsal varlığı - çok özledim.
“ve, ile, …-den …-e” işlevleriyle iki sözcük, saat, tarih vs. arasına konur.
5 - 7 yaş arası çocuklar davetlidir.
Hecelerin arasına, eklerden önce, kök ve gövdelerden sonra konur.
gel - mi - yor - um
Matematikte çıkarma işareti yerine konur.
2-1 = 1
11. Parantez (YAY AYRAÇ) İşaretİ ( ( ) ) Açıklanacak sözlerde kullanılır.
Bu ekler (yapım ekleri) yeni bir kelime türetilirken kullanılır.
Anlamdaş sözcüklerden ikincisinde kullanılır.
Epik (kahramanlık) şiirleri sever.
Alıntı kelimelerin okunuşunda kullanılır.
Shakespeare’in (Şekspir) hakkında araştırma yapıyorum.
94
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Hikâye
Hikâye
2. BÖLÜM
Bir uğultu başlıyor söz dağarcığımda, sözcükler üşüşüyor zihnime; acılı, ezik, buruk,
I
II
yorgun, çekingen, kırgın, suçlayıcı, küskün... III
IV
V
Bu cümledeki altı çizili sözcüklerin hangisinde ünsüz benzeşmesi vardır? A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V. (2011 - YGS)
küs - gün - k ün olmuştur.
Cevap: E
Önce baygın bir iniltiydi yamaçtan duyulan, Sonra bir gölge belirmişti kuş uçmaz yoldan; Köyümün titreterek bağrı yanık toprağını İnliyor, baktım, uzaktan görünen bir kağnı... Bu dizelerde aşağıda verilen ses olaylarından hangisi yoktur? bağır
A)
Ünlü düşmesi
B)
Ünsüz düşmesi
C)
Sert ünsüz yumuşaması
D)
Ünlü daralması
E)
Ünsüz benzeşmesi
bağrı toprak
inle-
toprağını
inliyor
yamaç - dan
yamaç - tan (2001 - ÖSS)
Cevap: B
1349’da Cenevizliler tarafından yapılan, sonraki yıllarda da birçok kez onarılan Galata Kulesi,
I
II
İstanbul’daki görülmeye değer yerlerden biridir. Üsküdar’ın Doğancılar Semti’ndeki bu yapı III 17. yy.da Hezarfen Ahmet Çelebi’nin takma kanatlarla uçmasından sonra da birçok uçma IV
V
denemesine tanık olmuştur. Bu parçadaki numaralanmış sözlerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır? A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V. (2011 - YGS)
“Semt” ifadesi küçük harfle yazılmalıdır. Cevap: C
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
95
Hikâye
2. BÖLÜM
Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Medet Köyü’nde yaşayan “sırsız seramik” ustasını bu sanatın meraklıları tanır. Usta , derme çatma köy evinde yumurta kabuğu inceliğinde seramikler I üretir, bunların üzerine desenler çizer sonra... Bu desenlerin büyüleyiciliği nereden
II
geliyor? Besbelli tarihten süzülmüş türlü hayatlardan... Ya yolu Tavas’a düşürüp görmeliyiz III IV onları ya da Türkiye’nin çeşitli müzelerini dolaşıp raflara daha dikkatli bakmalıyız. V Bu parçadaki numaralanmış noktalama işaretlerinden hangisi yanlış kullanılmıştır? A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V. (2011 - YGS)
II. numaralı cümlenin sonuna (.) gelmelidir. Çünkü “çizer” yüklemini almıştır. Yüklemi olan cümlelerin sonuna (...) gelemez.
Cevap: B
SÖYLEYİŞ (TELAFFUZ) Zihinde oluşan duygu, düşünce ve kavramları söze dönüştürmeye telaffuz denir. Söyleyişi güzelleştiren unsurlar şunlardır:
Boğumlanma Akciğerler solumak için gerekli havayı gırtlağa doğru iter. Gırtlaktaki ses tellerinin arasından geçen hava, sesi oluşturur. Sesin biçimlenerek dışarı çıkmasına boğumlanma denir.
Gılama “R” sesinin “ğ,l,y” seslerinden biri gibi boğumlandırılmasıdır. koğkağım
korkarım
kolkalım
koykayım
Atlama Konuşurken bazı harf veya hecelerin söylenmemesidir. hanfendi/hamfendi
hanımefendi
nassınız
nasılsınız
gaste
gazete
Değiştirme veya Pelteklik Bir ünsüzün yerine başka bir ünsüz kullanılmasıdır. Çok çeşitlidir.
96
j
z
şarj
r
l
birader
s
ş
şemsiye
s
z
herkes
şarz bilader şemşiye herkez
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
2. BÖLÜM
Hikâye
Tutukluk Konuşma esnasında, kimi hecelerin ya da sözcüklerin gereksiz tekrarlanması bir sonraki hece veya sözcüğe geçilememesidir. Bu durum geçicidir. Konuşanın o anki psikolojik durumuyla ilgilidir.
Ben, ben----o---okulda---beslenmemi, beslenmemi—yemedim.
Kekeleme Konuşmanın akıcılığında ve ritminde bozukluk olmasıdır. Konuşma esnasında
duraklama, yineleme, uzatma ve patlatma bozuklukları sergilenir. Çoğu zaman bunlara yüz buruşturma ve gerilme de eklenir.
Vurgu Konuşma veya yüksek sesli okumalarda, kimi hece veya sözcüklerin baskın söylenmesine vurgu denir.
Kelime Vurgusu Bir sözcüğü oluşturan hecelerden birinin vurgulu söylenmesidir. ö
Türkçe sözcüklerde vurgu genelde son hecededir.
okul, durak, düşüncesizlik, arayış, açılacak, anladım, koştur… ö Ekler sözcük sonlarındaki vurguyu kendi üzerine çeker. okul, okulum, okulumuz, okulumuzun… ö Bazı ekler vurguyu kendinden önceki heceye atar. gitme, istemeyecek, kalkmıyor… (olumsuzluk eki) kitap mı, güzel mi, gelsin mi, oturacak mı… (soru edatı) kalemle, geldiyse, gidermiş, bakarsa, başlarken (ile, idi, imiş, ise, iken sözcüklerinin ekleşmesi)
kışın, delice, kısadır, almadan… ö Vurgunun doğru yapılması, kimi zaman sözcüklerin hangi anlamda kullanıldığının ayırt edilebilmesi bakımından ayrı bir önem taşır. bıçakla (ekmeği bıçak ile kestim) bıçakla (bıçaklamaktan emir) vardı (akşama doğru evine vardı- varmak/ulaşmak) vardı (Güzel fikirleri vardı- var idi)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
97
Hikâye
2. BÖLÜM ö Tek heceli sözcüklerde vurgu yoktur. kaş, göl, ip, tuz, taş, git, ver… İlk ve orta hecede istisnaî durumlar dışında vurgu olmaz.
Cümle Vurgusu Türkçede vurgulanmak istenen sözcükler/ söz öbekleri yükleme yaklaştırılır. Hayatımdaki en güzel tatili, bu yaz ailemle Karadeniz’de yaptım.
Tonlama Konuşma ya da yüksek sesli okumalarda sesin, duyguları yansıtacak biçimde çıkarılmasına denir.
Ulama Ünsüzle biten bir sözcüğün, ünlüyle başlayan bir başka sözcüğe bağlanarak okunmasıdır.
Aşağıdaki durumlarda ulama yapılmaz: ö Ünsüzle biten kelimeyle ünlüyle başlayan kelime arasında noktalama işareti varsa:
Ah yavrum, Ahmet’im! Anneni, babanı bırakıp da nereye gidiyorsun?
ö Ulama, anlam karışıklığına yol açacaksa: Tam otların sarardığı zamanlar
Yere yüzükoyun uzanıyorum
Behçet Necatigil
“Tam otların “ sözü, ulama yapılarak okunursa “eksiksiz otlar” anlamı ortaya çıkar. Tam sözcüğünden sonra duraklama yapıp, öyle okumak gerekir.
98
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Şiir
A. ŞİİR TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ Yazın kuramcıları, yazın tarihçileri ve kimi eleştirmenlere göre tüm dilsel ürünler, şiirin toprağında boy atıp gelişmiştir. Daha doğrusu yazınsal ürünlerin ya da türlerin anası şiirdir. Ancak burada şiir terimini günümüzdeki anlamından farklı biçimde algılamalıyız. Şöyle ki başlangıçta insanoğlu önce sesini geliştirdi; bunu bir araç gibi kullanmayı öğrendi. Geliştirdiği, bir araç gibi kullandığı ses de ilkel insanın şiiriydi. Önce şiir vardı.
Düşünelim – Tartışalım
DİL İÇİNDE ÖZEL BİR DİL
Yandaki parçadan hareketle dilin günlük kullanı-
Her çağ kendi şiirini yaratır. Başka bir deyişle şiir de gelişir, değişir. Ancak şiirin, dil içinde
mı ile şiirsel kullanımı arasındaki farkları belir-
özel bir dil olduğu gerçeği değişmemiştir. Tarihsel gelişimi içinde şiiri, öteki yazınsal ürünler-
tiniz?
den ayıran belirleyici yönü bu olmuştur. Aslında bütün yazınsal ürünler dille oluşturulur. Dilinse yaşam içinde değişik kullanımları vardır. Bir örneğe bağlayalım bunu. Diyelim ki karşımızdakine saati soruyoruz; bir konu hakkında birinden bir şeyler öğrenmek istiyoruz. Bunun için de sorular soruyoruz. Soru yönelttiğimiz kimseler sorularımız yanıtlıyorlar. Dilin günlük kullanımıdır bu. Bir tür, bilgi alışverişidir. Şiirse bilgi aktarmak için yazılmaz. Şiirin aktardığı şey bilgi değil, yaşantıdır. Duygulardan, imgelerden, düşlerden, özlemlerden oluşmuş bir yaşantı birikiminin ürünüdür şiir. Ozanın, okuyucusu için yarattığı, okuyucunun paylaşacağı yeni bir yaşantı. Dilin bu bağlamda kullanımıysa yazınsaldır. Bir örnekte somutlamaya çalışalım bunu: Varsayalım ki bir kış günü yağan karı seyrediyoruz pencereden, birtakım sorular uyanıyor kafamızda: Kar nedir? Nasıl yağıyor?... gibi. Hemen doğa olaylarını anlatan bir kitaba ya da ansiklopediye başvuruyoruz. Şu bilgileri buluyoruz Meydan Larousse'ta: "Hafif ve beyaz taneler halinde donarak yağan su... Kar için ilk şart olarak bir bulutun, yani içinde sıvı su bulunan bir meteorun var olması gerekmektedir. Bu şartın, yağmurun oluşumu için de geçerli olduğu bilinir. Bulutsu cisimlerin (nimbo - startus) yağmurları, diğer taraftan
ØØ Günlük kullanımda bir şeyler öğrenke amacı vardır.
ØØ Şiirsel kullanımda doğrudan bilgi aktarımı yoktur.
ØØ Şiirsel kullanımda yaşantı (duygu, imge, düş, özlem...) aktarılır.
ØØ Şiirsel kullanımda sanatçı okuyucu için yeni bir yaşantı kurgular.
ØØ Günlük kullanımda bir olgunun tanımlanması söz konusudur.
ØØ Şiirsel kullanımda sanatçı, insan üze-
rindeki değişimleri çağrışım yüklü bir dille aktarır.
çevredeki sıvı suyun zararına, buluttaki buz billurlarının büyümesiyle oluşan ilk kar yağışını meydana getirir. Yerde kar olması için alt tabakaların sıcaklığının 0°C'tan düşük olması yeterlidir; bu, toprağa varmadan önce karın erimesine engel olur. Kuvvetli kar yağışları yüksekliklerdeki erime üstü durumlarının ani olarak bozulmasıyla açıklanır... Kar, yıldız veya prizma şeklinde meydana gelmiş (yüksek enlemlerdeki genel durum) soğuk, ince ve kuru tanelerden meydana gelir. Kar taneleri ise erime başlangıcına uğrayan ve aralarında birleşen nemli billurlardan oluşur..." (Cilt 6, s. 913) Kafamızda uyanan soruların kimilerine yeterli karşılık alıyoruz bu açıklamalardan. Ancak karın yağışıyla bizde ve çevremizde oluşan değişimleri bulamıyoruz bu satırlarda. Karın yağışı bizi ve dünyayı nasıl bir değişime sürüklüyor? Bunu öğrenemiyoruz. İşte o zaman yazınsal ürünlerin, şiirin kapısını çalabiliriz: Kardır yağan üstümüze geceden Yağmurlu, karlı bir düşünceden Ormanın uğultusuyla birlikte Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte Kar yağıyor üstümüze, inceden (A. Muhip Dranas)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
99
Şiir
3. BÖLÜM
Bu şiirde de kardan söz ediliyor. Karın yağışı ozanın duyguları üzerinde nasıl bir etki yaratmış, dünyayı nasıl bir değişime uğratmış onu tanıyoruz. Şiiri okudukça ozanın içinde bulunduğu ruhsal ikileme biz de giriyoruz. Bir kar gecesini inceden inceye yaşıyoruz. Gördüğümüz gibi bilgilendirci bir amacı yok bu şiirin. Doğrudan doğruya bir şeyler öğrenmiyoruz. Buna karşın ozanın karla, kışla ilgili yaşantılarını paylaşıyoruz. Duygularımızda bir keskinleşme oluyor. Düş gücümüz genişliyor. Belki bu şiiri okuyuncaya kadar nice karlı günler görmüşüzdür. Ama dönüp bakmamışızdır bile, düşünmemişizdir de. Oysa bundan böyle Ahmet Muhip Dranas'ın bu dizeleri, "Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte / Kar yağıyor üstümüze inceden" dizeleri, her kar yağışında canlanıverecek belleğimizde. Dış dünyayı duyular yoluyla bize tanıtıyor, duyularımızı çalıştırıp inceltiyor. Şiir, gördüğümüz gibi, bilgi dağarcığımızı zenginleştirme, bize bilmediklerimizi öğretme gibi bir amaç gütmüyor. Bunun yerine yaşamı değişik yönleriyle algılamayı, duyarlığımızı keskinleştirmeyi sağlıyor. Sezme gücümüzü besleyip geliştiriyor.
Düşünelim – Tartışalım Bu parçayı okurken aynı zamanda dilin işlevlerini de düşününüz. ØØ Günlük dilde konuşmalarımızda çoğunlukla dili hangi işlevde kullanıyo-
İMGELERLE DÜŞÜNME
ruz?
Şiirin ana yapı taşıdır imge. Çünkü duyularla algıladığımız varlıkların, durumların zihnimizdeki görüntüleri, bunların şiire yansımış biçimleridir imgeler. Şiirin duyarlığımızı harekete geçirmesi, kafadan çok yüreğimize seslenmesi de yine bununla açıklanabilir.
ØØ Bu kullanımlarımıza hangi örnekleri verebiliriz? ØØ Okula gitmek için evden çıkıp okula
Bunu bir ozanımız, Cemal Süreya şöyle açıklıyor: "Dünyaya iki türlü bakmaktan söz edilebilir: Kafa ile bakmak, yürekle yani duygularla bakmak. Bilim bunların birincisini sağlar bize. Kafa yoluyla elde edilen bilgilerin, belli başlı
kadar yürüyen bir öğrencinin yaptı-
yoludur bilim. Ancak dünyayı incelemenin tek olanağı değildir bu. Hatta bir yerde, en iyi
ğı işin gayesiyle düğünde halay çeken
yolu da değildir belki. Basit bir örnek vermek için bir atı ele alalım. İki türlü anlatabiliriz atı:
birinin gayesi arasında nasıl bir fark
1.
At: Binme, yük çekme ve taşıma gibi hizmetleride kullanılan ve toynaklıların tek parmaklı alt takımından olan hayvan (Equus Caballus).
2.
Düştü, Harran Ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu
Alnında akıtma
Üç topuğu ak
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglâvi kısrağı
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
ØØ Bu farkla şiir - öğretici metin farkını karşılaştırınız.
Bunlardan birisi Türkçe Sözlük'ten alınma. Öbürü Ahmet Arif'in bir şiirinden. Hangisi bir atı daha iyi canladırıyor sizde? Biri, "bilimsel tanımlama, bütün atların ortak çizgilerinden meydana geliyor; öbürü, şiirsel tasvir, şairin tanıdığı bir attan bizlerin ayrı ayrı tanıdığımız atlara geçiliyor. Çünkü bilimsel tanım atı bir olgu olarak alıyor. Şiirsel tasvir ise bize onun rengini, çizgilerini, kokularını, seslerini getiriyor. Aynı olguyu duygu yönünden ele alıyor." İmge, bir bakıma zihinde görüntüler kurma, oluşturmadır. Emin Özdemir Yazınsal Türler (Kısaltılmıştır)
100
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
vardır?
Şiir
3. BÖLÜM B. ŞİİRDE YAPI (NAZIM BİÇİMİ VE TÜRÜ)
Nazım birimi : Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan, birleşerek şiiri oluşturan en küçük yapıdır. Nazım birimleri şunlardır : Mısra (Dize): Ölçülü, anlamlı bir satırdır. Bir şiire bağlı olmayan ve başlı başına bir anlamı olan dizelere
mısra-ı azade (bağımsız dize) denir.
“O mâhîler ki derya içredir deryayı bilmezler.”
Hayâlî Beyit: Ölçü ve anlam bakımından birbirine bağlı iki dizede oluşan nazım birimidir.
Hep seninçündür benim dünya cefâsın çektiğim
Yoksa ömrüm varı sensiz neyleyim dünyayı ben
Baki ØØ Divan (klasik) şiirinin nazım birimi beyittir. Bent: Bir şiiri oluşturan 4, 5, 6, 7 ... dizelik bölümlerden her birine bent denir.
Kıt’a (Dörtlük): Dört dize ya da iki beyitten oluşan nazım birimidir.
Dost bağından belâlı bülbüle bir gül yeter
Gözlerim kan ağlasın tek yüzüme bir gül yeter
Gerçi söz bağında çok nev–rûz olur güller biter
Bir gülistandan nişan vermeğe birkaç gül yeter Ahmet Paşa
Şiir Cümlesi: Yeni Türk şiirinin nazım birimidir. Tek bir dizeye verilen addır.
Dizede her zaman anlam bütünlüğü olmayabilir. Bir dizede tamamlanmamış düşünce, öteki dizeye geçebilir.
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kâğıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca
Behçet Necatigil
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
101
102
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter Semai Varsağı Destan
Türkü
Ninni
Bilmece
Edebiyatı
Son Dönem Türk
İlahi Nutuk Devriye Şathiye
Koçaklama Taşlama Ağıt
Edebiyatı
Halk Edebiyatı Güzelleme
Tekke (Tasavvuf)
Aşık Tarzı
NAZIM TÜRLERİ
Müstezat
Serbest
Sone
Türk Edebiyatı)
(Batı Etkisinde Gelişen
HALK EDEBİYATI
Koşma
Edebiyatı
Edebiyatı
Mani
Aşık Tarzı Halk
Anonim Halk
Halk Edebiyatı
NAZIM ŞEKİLLERİ
Beyitlerle
Fahriye
Hicviye
Medhiye
Naat
Münacat
Tevhid
DİVAN EDEBİYATI
Kıt’a
Müstezat
Mesnevi
Kaside
Gazel
Kurulanlar
Şarkı
Murabba
Tuyuğ
Rubai
Kurulanlar
Dörtlüklerle
Divan Edebiyatı
Bentlerle
Terci-i Bent
Terkib-i Bent
Kurulanlar
3. BÖLÜM Şiir
Şiir
3. BÖLÜM Nazım Biçimi: Bir şiirin içerik dışında kalan ögeleri “biçim”i oluşturur.
Dizelerin kümelenişi, uyak düzeni, ölçü özellikleri nazım biçimini oluşturur. Nazım biçimlerini belirlemede en temel ölçü nazım birimidir.
Türk şiirinde kullanılan nazım birimleri dönemden döneme değişir. Halk edebiyatında nazım birimi dörtlük, divan edebiyatında beyit, yeni Türk edebiyatında ise serbest mısradır.
a. Anonim Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri ve Türleri I. Mani ØØ Halk şiirinde en küçük nazım biçimidir. Aşk, ayrılık, doğa, gurbet, kıskançlık, özlem, askerlik vb. kişisel veya sosyal konularda söylenmişlerdir. Genellikle 7'li hece ölçüsüyle söylenir. Çoğunlukla dört dizeden oluşur. (Tek dörtlük) Uyak düzeni aaxa şeklindedir. Düz mani, ayaklı mani, yedekli mani, kesik mani gibi çeşitleri vardır. İlk iki dizesi, uyağı doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Asıl söylenmek istenen son iki dizede belirtilir.
doldurma
Gidene bak gidene
x
Yara benden
dize
Güller sarmış dikene x
Selam ey yâra benden
Mevla sabırlar versin x
Ben gitmem o da gelmez
Gizli sevda çekene
Bitmez bu yara benden
x
II. Türkü Duyguları, acıları, özlemleri, sevinçleri yansıtmak için söylenen nazım biçimidir. ØØ Her türküyü ilk kez söyleyen birisi vardır ancak zamanla kimin söylediği unutulmuştur. ØØ Söyleyeni belli olan türküler de vardır. ØØ Çoğunlukla üçer ya da dörder dizelik bentlerden oluşur. Her bendin sonunda tekrarlanan bölüme “kavuştak” ya da “nakarat” denir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
103
3. BÖLÜM
Şiir
Genellikle 7’li, 8’li ve 11’li hece kalıplarıyla söylenir. Uyak düzeni değişir. Türküler, ezgilerine, konularına ve bentlerdeki dize sayılarına göre gruplandırılırlar. Ezgilerine göre türküler bozlak, koşma, hoyrat... Konularına göre türküler: ninni, çocuk türküleri, doğa türküleri, aşk türküleri, kahramanlık ve askerlik türküleri...
III. Ninni Bebekleri uyutmak amacıyla söylenen ezgiye dayalı nazım biçimidir. ØØ Ninnilerde “eee, nini dedim” gibi kalıplaşmış ifadeler kullanılır. İçten bir anlatımı olan ninnilerin dili yalın, temiz bir Türkçedir.
Ninnilerin hastası
Uykuların bestesi
Gonca güller destesi
Ninni yavrum ninni
IV. Bilmece Bir varlıkla ilgili temel kavramlar kullanılarak o varlığın ismi sorulur.
Bilmeceler şekil olarak ikiye ayrılır: 1. Manzum bilmeceler: Ölçü, uyak, redif kullanılarak oluşturulmuştur.
“Tarlada biter
Makina büker
Sabahın sabah
Elimi öper”
2. Mensur bilmeceler: İki ya da daha çok cümleyle oluşturulur. İç ahenk sağlanır.
“Sende de var, bende de var, bir çöpte de var.”
104
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM b. Aşık Tarzı Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri ve Türleri I. Koşma
ØØ Halk edebiyatı nazım biçimleri içinde en çok sevilen ve kullanılan nazım biçimidir.
Hece ölçüsünün 11 ’li kalıbıyla söylenir. Dörtlük sayısı en az 3 , en çok 6'dır. Uyak düzeni üç değişik şekilde olabilir.
1. abab,
cccb,
dddb
2. abcb,
dddb,
eeeb
3. aaab,
cccb,
dddb
Şair koşmanın son dörtlüğünde mahlas söyler. Koşmalarda aşk, doğa, gurbet, ayrılık, yiğitlik, yakınma gibi konular işlenir. Koşmanın konularına göre türleri şunlardır : 1. Güzelleme: Aşk, sevgi ve doğa güzelliği anlatılır. 2. Koçaklama: Yiğitlik, savaş gibi konular yiğitçe anlatılır. 3. Taşlama: Eleştirme amacıyla söylenir. 4. Ağıt: Ölen kişinin ardından söylenir.
II. Semaî Nazım birimi, dörtlük sayısı, uyak düzeni bakımından koşmayla aynıdır. Koşmadan farkı :
8'li hece ölçüsüyle yazılması ve özel bir ezgiyle söylenmesidir.
Daha çok sevgi, doğa, güzellik gibi konular işlenir. Koşmaya göre daha canlı ve kıvrak bir üslûbu vardır.
III. Varsağı Uyak düzeni, dörtlük sayısı, nazım birimi bakımından semaiyle aynıdır. Farkı "bre, behey, hey" gibi ünlemlere yer verilmesidir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
105
3. BÖLÜM
Şiir
Uyak düzeni, dörtlük sayısı, hece ölçüsü yönüyle semaiye benzer.
ØØ Varsağılar yiğitçe bir üslupla söylenir.
ØØ “Bre, behey, hey” gibi ünlemlerle başlar.
Bu türün en başarılı örneklerini Karacaoğlan vermiştir.
IV. Destan Bir toplumu derinden etkileyen savaş, göç, deprem gibi olaylar anlatılır. Uzundur.
c. Dini - Tasavvufi Türk Edebiyatı Nazım Türleri I. İlahi Allah'ı övmek, ona yalvarmak için yazılan şiirlerdir. Özel bir ezgiyle okunur. Nazım birimi dörtlük veya beyittir. Genellikle hece ölçüsüyle söylenmekle beraber aruz ölçüsüyle söylenmiş olanları da vardır. İlahiler tarikatlara göre çeşitli adlar alır : Mevleviler ilahilere “ayin”, Bektaşiler “nefes”, Gülşeniler “tapuğ” der. İlahi türünün en ünlü şairi Yunus Emre’dir.
Nefes:
Bektaşi tarikatlarında Hz. Ali ve Hz. Muhammed'i övmek için söylenen ilahilerdir.
Deme:
Bektaşi tarikatında olanların tören sırasında söylediği ilahilerdir.
106
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM II. Nutuk Tarikata yeni girenlere yol göstermek için söylenir. ØØ Öğretici şiirlerdir.
Ey özin insan bilen
Kaygusuz Abdâl uyan
Var edeb öğren edeb
Aşkı bil aşka boyan
Ey edeb erkân bilen
Şöyle demişdür diyen
Var edeb öğren edeb
Var edeb öğren edeb
Kaygusuz Abdal
III. Devriye Tasavvuftaki devir inancını anlatan şiirlerdir. Devir Kuramı, Kainatın ve özelde de insanın Allah'tan gelip yine O'na döneceğini anlatır. Örnek :
Âdem yoktur kimden alam haberi
Anda varan çıkmaz derler ekseri
Usul döndüm ol mahalden ben geri
Çıkıp ol eflâk–ı devrâna geldim
Hüsnî
IV. Şathiye Alaycı bir dille, üstü kapalı olarak gerçekleri, derin bir anlamla ifade eden şiirlerdir. Örnek :
Bilirsin ben kulum sen sultanımsın
Sırat kıldan incedir
Kalbde zikrim dilde tercemanımsın
Kılıçtan keskincedir
Sen benim canımda can mihmanımsın
Varıp onun üstüne
Gönlümün yârısın yabancı mısın
Evler yapasım gelir
Azmî
Yunus Emre
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
107
Şiir
3. BÖLÜM ç. Divan Edebiyatı (Klasik Türk Edebiyatı) Nazım Biçimleri ve Türleri I. Gazel
Arap edebiyatına aittir.
Nazım birimi beyittir. 5 - 15 beyitten oluşur.
ØØ Aşk, şarap, kadın güzelliği konularını işler ( konularda yazılmış gazeller de vardır).
Tasavvufi, felsefi, öğretici
Uyak düzeni şöyledir : aa ba ca da ...
Gazelin ilk beytine matla (doğuş yeri), son beytine makta (kesme yeri) denir.
ØØ Şair, mahlasını (adını) makta beytinde ya da makta beytinin üstündeki beyitte söyler.
Gazelin en güzel beytine beytü'l-gazel denir.
Gazelde bir tek konu işleniyorsa “yek - ahenk”, bütün beyitleri aynı
güzellikte, aynı değerde, aynı güçte ise “yek - avaz” denir.
Ezelden şâh–ı aşkın bende–i fermânıyız cânâ a
matla
Muhabbet mülkünün sultan–ı âlî–şanıyız cânâ a
beyti
Sehâb–ı lutfun âbın teşne–dillerden diriğ etme b Bu deştin bağrı yanmış lâle–i Nu’manıyız cânâ a
Zamâne bizde cevher sezdiğiyçün dil–hıraş eyler c Anınçün bağrımız hundur ma’ârif kânıyız cânâ
a
Mükedder kılmasın gerd–i küdûret çeşme–i cânı d Bilirsin âb–ı rûy–ı milket–i Osmaniyiz cânâ
a
Cihânı câm–ı nazmım şi’r–i Bâkî gibi devr eyler d Bu bezmin şimdi biz de Câmi–i devrânıyız cânâ a
108
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
makta beyti (mahlas beyti)
Şiir
3. BÖLÜM Biçim bakımından iki çeşit gazel vardır : 1. Düz gazel: Dizelerinin ortasında iç uyak bulunmayan gazeldir.
2. Musammat gazel: Dize ortasında iç uyak olan gazeldir.
Revişinden aldanırdım / bilemez de hoşlanırdım
Kerem ü vefa sanırdım / sitem ü cefa imişsin
ortadan bölünebilir.
Dizeleri ortadan bölüp alt alta yazdığımızda bir dörtlük oluşur : Revişinden aldanırdım
Bilemez de hoşlanırdım
Kerem ü vefa sanırdım
Sitem ü cefa imişsin
II. Kaside Klasik Türk şiirinde gazelden sonra en çok kullanılan nazım şeklidir. ØØ Bir kişiyi ya da yeri övmek için yazılan şiirlerdir. En az 33 , en çok 99 beyitten oluşur. ØØ Uyak düzeni gazel gibidir. İlk beytine “matla”, son beytine “makta” şairin adının geçtiği beyte “taç beyit” denir. En güzel beytine “beytü'l - kasid” denir.
Kasidenin Bölümleri : 1. Nesib ya da Teşbib: Asıl konuya geçilmeden tasvir yapılan bölümdür. Betimleme yapılır. 2. Girizgâh: Asıl konunun takdim edildiği bölümdür. 3. Methiye: Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü bölümdür.
4. Tegazzül: Kaside içinde yer alan gazeldir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
109
Şiir
3. BÖLÜM 5. Fahriye: Şairin kendini övdüğü bölümdür.
6. Dua: İyi temennilerin bulunduğu, duaların edildiği bölümdür.
İki eşit parçaya bölünebilen kalıplarla yazılan ve iç uyakları bulunan kasidelere “musammat kaside” denir.
Gül devri ayş eyyâmıdır / zevk u sefâ hengâmıdır /
Aşıkların bayramıdır / bu mevsim–i ferhunde–dem
Nef’i
ØØ Kasideler genellikle nesib bölümünün konusuna göre adlandırılır. Kimi zaman da redifine, redifi yoksa uyağına göre ad verilir.
Nesib bölümünde anlatılan konularına göre kaside çeşitlerinden bazıları şunlardır : Bahariye: Bahar anlatılır.
Şitâiye: Kış ayı anlatılır.
Temmuziye: Yaz ayı anlatılır. Ramazaniye: Ramazan ayı anlatılır.
Iydiye: Bayramlar anlatılır.
III. Mesnevi İran edebiyatından edebiyatımıza geçmiş bir nazım biçimidir. Genellikle uzun yazılması gereken öyküler bu türle anlatılır. ØØ Her beytin dizeleri kendi arasında uyaklıdır. Uyak düzeni :
aa
bb
cc
dd
Aruzun kısa kalıplarıyla yazılır.
110
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM
ØØ Beyit sayısı sınırsızdır. Aruzun kısa kalıplarıyla yazılması her beyitin kendi
arasında uyaklı olması ve beyit sayısının sınırsız olması, uzun hikâyelerin anlatılmasını kolaylaştırır.
Fuzûli’nin “Leyla ile Mecnun”u, Şeyh Galip’in “Hüsn ü Aşk”ı edebiyatı
mızın tanınmış mesnevilerindendir.
Beş mesneviden oluşmuş eserler bütününe “hamse” denir.
Mesneviler günümüzdeki romanların yerini tutan eserlerdir.
IV. Murabba Bent adı verilen 4 dizelik bölümlerden oluşur. Bent sayısı 3 - 7 arasında değişir. Birinci bendin dördüncü dizesi her bendin sonunda tekrarlanıyorsa buna “murabba-ı mütekerrir” denir. Bu tür şiirlerin uyak düzeni şöyledir :
aaaa
- bbba
-
ccca
(düz uyak)
Murabba, her konuda yazılır.
V. Şarkı Türk edebiyatında doğmuştur. ØØ Genellikle dörder dizelik bentlerle yazılır. ØØ Bestelenmek için yazılır, bu yüzden bent sayısı azdır (3 ile 5 arasında değişir).
Dörtlüklerin üçüncü dizelerine “miyan” denir. Sözün ve bestenin dokunaklı yeri bu dizedir. Şarkılarda temel uyak her dörtlüğün dördüncü dizesinde tekrarlanır. Genellikle uyak düzeni şöyledir :
aaaa - bbba - ccca
(düz uyak)
Bu temel uyak bazen ilk dörtlüğün ikinci dizesinde de olur. Bu durumda ilk dörtlüğün ikinci ve dördüncü dizeleri, her dörtlüğün dördüncü dizesi olarak tekrarlanır; buna "nakarat” denir. Uyak düzeni şöyledir:
aan aan - bbban - cccan - dddan
Nakaratsız şarkılar da vardır. Bu nazım biçimi XVIII. yüzyılda Nedim’le önem kazanmış ve en güzel örneklerini de Nedim vermiştir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
111
Şiir
3. BÖLÜM VI. Terkib-i Bent ve Terci-i Bent Her bent iki bölümdür.
Birinci bölüme terkib-hane denir. Burada sayısı 5 - 10 arasında değişen beyit vardır. İkinci bölüm vasıta beyitinden sonra başlar. Bu beyit, her bendin son beytidir.
Bent sayısı 5 ile 10 arasında değişir.
ØØ Bentlerin uyak düzeni gazele benzer. Vasıta beyti, her bendin sonunda değişir ve bentten ayrı olarak uyaklanır. Uyak düzeni şöyledir :
aa xa xa xa xa
bb vasıta
cc xc xc xc xc
dd
vasıta
Terkib–i bentlerde genellikle, talihten ve hayattan şikâyetler, dinî, tasavvufî, felsefî düşünceler anlatılmış, toplumsal eleştirilere yer verilmiştir. Vasıta beyti her bendin sonunda aynen tekrarlanıyorsa bunlara “terci-i bend” denir.
d. Divan Edebiyatında Nazım Türleri 1. Tevhid: Allah'ın birliği,
2. Münacaat: Allah'a yakarış,
3. Naat: Peygamber'e övgü,
4. Medhiye: Din ya da devlet büyüğünü övme,
5. Hicviye: Aksayan toplum yönlerini ya da kişileri eleştirme,
6. Fahriye: Şairin kendini övmesi konulu şiirlerdir.
112
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Şiir
e. Son Dönem (Batı Etkisinde Gelişen) Türk Edebiyatı Nazım Biçimleri I. Sone Bu nazım biçimiyle daha çok lirik konular işlenir. 14 dizeden oluşur. İlk iki bendi dörder, son iki bendi üçer dizelidir.
Uyak düzeni şu şekillerde olabilir : abba - abba - ccd - ede
veya abba - abba - cdd - cee
Son dize duygu yönünden en güçlü dize olur ve şiirin bütün etkisini üzerinde toplar. Türk edebiyatında ilk kez Servetifünûn döneminde kullanılmıştır.
II. Serbest Müstezat ØØ Aruzla yazılır, uzunlukları farklı birkaç dizeden oluşur: uzun dize, orta dize, kısa dize, en kısa dize gibi. Orta, kısa ve en kısa dizelerin ölçüsü uzun dizenin ölçüsünden çıkar. Bu dizeler, bir düzen içerisinde veya bir düzene bağlı olmaksızın şiire yerleştirilir. Uyak örgüsü de belli bir düzene bağlı değildir.
III. Serbest Şiir ØØ Bu tür şiirlerde amaç, ölçü ve uyağı kullanmadan bir iç uyum oluşturmaktır.
ØØ Serbest şiirde sadece bir kural vardır; o da ölçüsüz yazılmasıdır.
C. ŞİİRDE TEMA Şiirde iletilmek istenen mesaja "tema" denir.
ŞİİRDE GERÇEKLİK VE ANLAM Şair, gerçek hayatta var olan nesneleri, olayları insan kendince yorumlayarak onlara farklı anlamlar kazandırır. Yani şiirdeki gerçek, şairin süzgecinden geçirilmiş gerçektir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
113
Şiir
3. BÖLÜM
I
Neden yazılır bir şiir Neden okunur bunca yazı Çünkü nasıl aşılabilir başkaca
insanların anlaşılmasından bahsedilmiş
İnsanın karmaşıklığı
II Erenler tutmuş elimizden muhabbetle Avunur gideriz ikliminde şiirin
şiirin bizi avuttuğu söylenmiş
Devrolur nöbet Veysel’den Veysel’e… Daha dermedik tamını çiçeklerin Gönülbahçemizöylegeniş,öylederin… gönlümüzün çok geniş olduğundan bahsedilmiş. Şiirle ilgili düşüncelerini böyle dile getiren şair, şiirlerinde aşağıdakilerden hangisine öncelik verir? A) Sanatlı bir dile B) İmgelere C) Saf şiirin özelliklerine D) İnsanın iç dünyasına E) Biçimsel kusursuzluğa
(2013 - LYS)
D. ŞİİR VE GELENEK Şiirler yazılırken yaşanılan dönemden veya önceki dönemlerden etkilenilir. Halk şiiri geleneğinin özellikleri : ØØ Dil yabancı etkilerden uzaktır. ØØ Nazım birimi dörtlüktür. ØØ Ölçü, hece ölçüsüdür. ØØ Yarım uyak daha çok kullanılır.
114
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Cevap: D
3. BÖLÜM
Şiir
Divan şiiri geleneğinin başlıca özellikleri : ØØ Nazım birimi beyittir. ØØ Aruz ölçüsü kullanılır. ØØ Arapça Farsça kelimeler çokça kullanılır. ØØ Konudan çok söyleniş biçimi önemlidir. ØØ Daha çok tam ve zengin uyak kullanılır.
Son Dönem (Modern) Türk Şiiri Geleneğinin Özellikleri : ØØ
Yeni nazım biçimleri, Türk edebiyatında ilk kez, Tanzimat döneminden sonra kullanılmaya başlanır.
ØØ Bu nazım biçimleri edebiyatımıza Batı edebiyatından girmiştir. ØØ
Bu gelenekte oluşan nazım biçimlerinde, bentlerdeki dize sayısı eşit olmayabilir.
ØØ
Bentler, şiir içinde başlı başına bir anlam bütünlüğü göstermezler. Anlam yönünden bentler arasında sıkı bir bağ vardır ve bentlerin yerleri de değişmez.
ØØ Şiire günlük hayat konu olmaya başlamıştır. ØØ Her şiirin, konusuyla ilgili bir adı vardır. ØØ
Şiirde konu birliği vardır.
ØØ Şiirde konu birliği sağlanmasıyla, şiir sonunda şairin adını söylemesi yersiz olacağından, şairin mahlası (takma adı) bulunmaz. ØØ Yeni Türk şiirinde nazım birimi beyit ya da dörtlük değil, dizedir. ØØ Dizede her zaman anlam bütünlüğü olmayabilir. Bir dizede tamamlanmamış düşünce, öteki dizeye geçebilir. ØØ
Divan şiirindeki gibi soyut değil, somut konular işlenmeye başlanmıştır.
ØØ
Dizelerin uyaklanışı, şairin isteğine göre değişmiştir.
ØØ
Tekdüze ölçülerden çok karma ölçülere yer verilmiştir (Bir şiirde aruzun değişik kalıplarının kullanılması gibi).
ØØ Çoğunlukla serbest ölçü kullanılmıştır. ØØ
Bu şiir geleneğinde kullanılan bazı nazım şekilleri şunlardır :
Sone, terza-rima balad, serbest müstezad
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
115
Şiir
3. BÖLÜM E. ŞİİR VE YORUM ØØ
Bir şiiri yorumlarken şunlara dikkat etmek gerekir: – Şiirin yazıldığı dönemin şartlarına, – Şairin edebî kişiliğine, – Şairin bağlı olduğu geleneğin özelliklerine, – Şiirin çok anlamlı olduğuna.
Bu konak eski paşalardan birinin Bu arsa bir mebusundur Bir doktorun bu apartman Bu dükkan benim değil Bu çarşıya hükmeder beyler Bereket versin. Gökyüzünün tapusu yok Bulutlara kimse el koyamaz. Hayal kurma hürriyeti var Bu dizelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Serbest şiir anlayışının ürünüdür. B) Cumhuriyet Dönemi’ne aittir.
Dörtlük, beyit gibi belli bir düzen yoktur.
"Serbest şiir" ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
C) Şair, çağının yapılaşma tarzını ve ekonomi anlayışını eleştirmektedir. D) Ahengin sağlanmasında sözcük ve ses tekrarından yararlanılmıştır. E) “Sanat için sanat” zihniyeti doğrultusunda yazılmıştır.
"hükmeder beyler" gibi ifadeler. "bu" kelimesi, "e", "a" seslerinin tekrarı vardır.
amaç toplumu aydınlatmaktır. Cevap: E
116
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Şiir
F. METİN VE ŞAİR ØØ
Her şiir, onu kaleme olan şairin izlerini taşır.
ØØ Şairin kişiliği, kültür birikimi, dünya görüşü, sanat ve hayat anlayışı şiirin oluşumunda etkilidir.
ØØ
Şairle ilgili bu özellikleri bilmek, şiiri yorumlamamıza yardımcı olur.
l. Bilmem neden hep kış yaşar bu gönül a Bahar mı kalmadı yaz mı kalmadı b Yâre varmak için şaşar bu gönül a Kervan mı kalmadı iz mi kalmadı b ll. Her gelen sinemi vurdu akladı a Bilmem ki dünyada dağ mı gibiyim b Gönlümün içinde bir sızı vardır c Kimseler bilmiyor sağ mı gibiyim b Bu dörtlüklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) İkisi de 11’li hece ölçüsüyle söylenmiştir. (ikisi de 6+5=11'li hece ölçüsüyle yazılmış.) B) Farklı zihniyetlerin ürünüdürler. (ikisinde de Halk edebiyatı zihniyeti vardır.) C) İkisinde de redif vardır. (I. dizede -ar bu gönül, -mı kalmadı, II. dizede mı gibiyim rediftir.)
D) İkisinde de uyaktan yararlanılmıştır. (I. dizede -aş, -z uyak; II. dizede -ağ uyaktır.) E) İkisinde de sitem ağır basmaktadır. (ikiside üzgündür, sitem vardır.)
Cevap: B
G. MANZUME VE ŞİİR Manzum: Nazımla yazılmış yani şiir biçiminde anlamına gelir.
Manzum Hikâye: Nazım şeklinde yazılan hikayelere denir. ØØ Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir. ØØ Mensur hikâyelerdeki gibi "olay, yer, zaman, kahramanlar" vardır. ØØ Daha çok ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
117
Şiir
3. BÖLÜM ØØ Ölçü ve uyağa dikkat edilir. ØØ
Anlam, alttaki dizelerde devam eder.
ØØ Karşılıklı konuşmalara yer verilir. ØØ
Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir.
ØØ
Bu nazım şekli edebiyatımıza Tanzimat Dönemi’nden sonra girmiştir.
(Tevfik Fikret: Balıkçılar, Hasta Çocuk - M. Akif Ersoy : Küfe, Seyfi Baba)
H. ŞİİRDE AHENK Şiirde ahengi sağlayan ögeler şunlardır :
ØØ Ölçü ØØ Uyak ØØ Redif
Şiirin dış görünüşü
ØØ Aliterasyon ØØ Asonans
a. Ölçü Türk edebiyatında iki çeşit ölçü kullanılmıştır : Hece ölçüsü ve aruz ölçüsü. Son dönem Türk edebiyatında ise yeni bir şiir tarzı daha kullanılmıştır. Bu tarz şiirlere “ölçüsüz şiir” veya “serbest ölçülü şiir” denilmektedir.
I. Aruz Ölçüsü ØØ Arap edebiyatına ait bir ölçü çeşitidir. ØØ Hecelerin uzunluk ve kısalıklarına dayanan bir ölçüdür.
Uzun (Kapalı) Hece:
Ünsüzle ya da uzun ünlüyle biten hecedir. (–) ile
gösterilir.
Ünlüyle biten hecedir. (.) ile gösteriler.
Kısa (Açık) Hece :
Bütün mısralar bu kurala göre incelenir, ritm bu kuralla sağlanır. Mısra sonlarındaki hece daima uzun hece kabul edilir. â, î, û uzun hecelerdir, iki ses değerindedir, bu yüzden uzun (kapalı) hece kabul edilir.
118
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM II. Hece Ölçüsü ØØ Türk edebiyatının doğal ölçüsüdür. ØØ Dizelerdeki hecelerin sayılarına göre oluşturulmuş bir ölçüdür.
Türkler, Arap ve İran edebiyatlarından etkilenmedikleri dönemlerde, yalnızca bu ölçüyü kullanmışlardır. Bu dönem Türklerin İslamiyet’i kabulünden önceki dönemdir. Klasik şiir geleneğinde aruz ölçüsü kullanılırken, İslamiyet öncesi geleneği devam ettiren halk şairleri hece ölçüsünü kullandılar. Bu şairler “aşık tarzı şiir geleneği” ni oluşturdular. Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiiri şöyle inceleriz:
Kar ya ğı yor in ce den
Gül a çı lır gon ca dan
Ben ya ri kıs ka nı rım
Yer de ki ka rın ca dan
Bu şiir 7’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Durak: ØØ Durak yapmanın amacı kulakta uyumlu bir ses bırakmaktır.
Kar ya ğı yor / in ce den
1 2 3 4 / 1 2 3
Gül a çı lır / gon ca dan
4+3=7
Ben yâ ri / kıs ka nı rım
3+4=7
Yer de ki / ka rın ca dan
3+4=7
4+3=7
Bu şiirde, dizelerdeki hece sayılarının eşitliği ve belli bir anlam bütünlüğü olan yerlerde yapılan duraklar ile bir ahenk sağlanmıştır.
III. Serbest Ölçü (Ölçüsüz Şiir) Hece ve aruz ölçüsü dikkate alınmadan yazılan şiirlerdir. ØØ Dizelerdeki hece sayıları birbirine eşit değildir. Şairler işledikleri konuya göre dizelerin uzunluk ve kısalığını ayarlar. ØØ Bu tür şiirlerde ahenk vurgu, tonlama ve ses tekrarları ile sağlanır. ØØ Serbest ölçü, edebiyatımızda Cumhuriyet’ten sonraki dönemde yaygın olarak kullanılmıştır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
119
Şiir
3. BÖLÜM b. Redif / Uyak / İç Uyak Dize sonlarında tekrarlanan
I. Redif
Görevi Anlamı
Gökyüzünde tüten olsam
Yeryüzünde biten olsam
Al benekli keten olsam
Yâr boynuna sarsa beni
aynı olan sözcüklerdir.
Bu dörtlükte “olsam” kelimesi görev ve anlam bakımından aynı özelliklere sahip olduğu için rediftir.
Karacaoğlan
II. Uyak ØØ Dize sonlarındaki ses benzerliklerine uyak (kafiye) denir. Uyakta, redifte olduğu gibi, anlam ve görev birliği aranmaz.
Klasik şiir geleneğinde uyak, sözcüklerin Arapça ve Farsça yazılışlarına göre oluşturulduğundan bu gelenekle yazılmış şiirlerde bizi şaşırtan uyaklar olabilir. Böyle bir durumda bu bilgiyi hatırlayalım.
Yahya Kemal Beyatlı
Örnek:
Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ
Y. Kemal Beyatlı
dizelerinin sonunda â ve ağ sesleriyle uyak yapılmıştır. Çünkü Arapça yazılışa göre sözcüklerin son iki harfleri aynıdır.
120
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM Uyak Türleri Yarım uyak
Tam uyak
Cinaslı uyak
Tunç uyak
Zengin uyak
i) Yarım Uyak ØØ Dize sonlarındaki tek ses benzerliğidir. Bu uyak düzeni en çok halk şiir geleneğinde kullanılmıştır.
Dadaloğlu yarın kavga kurulur
a
ku r
-
ulur
Tüfek öter davulbazlar vurulur
a
vu r
-
ulur
Nice koç yiğitler yere serilir
a
se r
-
ilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
b
Dadaloğlu
redif
-r : yarım uyak
ii) Tam Uyak ØØ Dize sonlarındaki iki ses benzerliğidir. Bu sesler yan yana olmak zorundadır.
ØØ Bu uyak çeşidi en çok klasik şiir geleneğinde kullanılmıştır. ØØ Uzatma işareti (^) almış ünlüler iki ses sayılır.
tam uyak
us an
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mıy an
- maz mı - maz mı
Fuzuli
redif
iii) Zengin Uyak ØØ Dize sonlarındaki ikiden fazla ses benzerliğidir.
Cemâlin âfitâbından alır n ûr
zengin uyak
Meh-i tâbâna döndü câm–ı bill ûr
Bakî
Bu dizelerde redif yoktur (ek de yoktur) dize sonlarındaki “ûr” sesleri zengin uyaktır (“û”, iki ses değerindedir).
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk ,
Soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk ...
zengin uyak
F. Nafiz Çamlıbel iiii) Cinaslı Uyak okunuş yazılış
aynı
anlam
farklı olan sözcüklerle yapılır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
121
Şiir
3. BÖLÜM Cinaslı uyak aslında bir söz oyunudur. (aslı, gerçeği olmayanı)
Asılsızı
Hak muvaffak etmesin
Dünyada asılsızı
Asılsızlar getirir
Gönülde asıl sızı
iki farklı anlamda kullanılmıştır.
(gerçek sızı)
Şu örnekleri inceleyiniz : Kalem böyle çalınmıştır yazıma (kaderime) Yazım kışa uymaz, kışım yazıma (mevsim) Adam aman kuzusu Çay kuru çeşme kuru Neden içtin kuzu su (kuzunun su içmesi) Beni yakıp yandıran (iyelik eki almış ‘kuzu’ kelimesi) Bir ananın kuzusu iiiii) Tunç uyak : Dize sonundaki sözcüğün, diğer dizenin sonundaki sözcüğün içinde aynen yer almasıdır. Örneğin : Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
- du var - var
iç içe
C. Asonans ØØ Aynı ünlü sesin tekrarıyla yapılır.
İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.
Yunus Emre
Dizelerde “i” ünlüsünün tekrarıyla asonans yapılmıştır. ç. Aliterasyon (Ses Tekrarı) ØØ Aynı ünsüz sesin tekrarıyla yapılır.
Dökün yaprağınızı dallarım dökün
Akın yaşlı yaşlı sularım akın
122
-k, -l sesi tekrarı var.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM
Şiirde ses tekrarlarının dışında sözcük tekrarlarıyla da ahenk oluşturulabilir :
DEĞİL
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Bir dert ki yürekler acısı,
Nasıl, nasıl size derdimi!
Bir dert ki düşman başına. Gönül yarası desem, Değil
nasıl, bir, dert, ki, değil
Ekmek parası desem Değil!
Bir dert ki
Dayanılır şey değil,
O. Veli Kanık
d. Vurgu Bazı sözcüklerin diğer sözüklere göre daha baskılı söylenmesidir.
e. Tonlama Metni okurken seste yükselme, alçalma, incelme, kalınlaşma gibi meydana gelen değişikliklerdir.
I. ŞİİR DİLİ ØØ Şiir dili, günlük hayatta kullandığımız dilden yararlanır; ancak günlük dil (doğal dil), her insanda farklı olan duygu ve düşünceleri anlatmaya yetmez.
Ruh hâlimizi ve düşüncelerimizi ifade etmek için yeni göstergeler icat etmeyiz; günlük dile yeni anlamlar ve yeni değerler yükleriz.
Şiirde hayal ve düşüncelerin dile getirilmesi için oluşturulan ses ve söz kalıplarına imge denir. Şiir dilinin doğal dilden farkı şunlardır : Günlük ihtiyaçları karşılamak için doğal dil kullanılır. Şiir dilinin kaynağı doğal dildir, ancak doğal dil şiir dili için yeterli değildir. ØØ Şiir dilinde sözcüklere günlük dildeki kullanımından farklı anlamlar yüklenir.
ØØ Doğal dilde sözcükler çoğunlukla gerçek anlamda; şiirde ise mecaz anlamda kullanılır.
Şiir dilinde imgeler (çağrışımlar) kullanılır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
123
Şiir
3. BÖLÜM
Şiirin en önemli unsurlarından biri de söz sanatlarıdır. Edebî sanatlar, dizelere çağrışım zenginliği ve çok boyutluluk katar. Buna göre aşağıdakilerden hangisinin, çağrışım yönünden zengin olduğu söylenemez? A) Kanı çekiliyor evlerin
Evlere kan çekilme özelliği verilerek kişileştirilmiştir.
Damlar ise eriyip dökülmesiyle kara benzetilmiştir.
Eriyip dökülüyor damlar
B) Sonsuzlaşan yollara dalmış
Camlara, yollara tasalı gözlerle bakma özelli-
ği verilerek camlar kişileştirilmiştir.
Tasalı gözler olur camlar
C) Bir bahar sabahının karanlığında ıssız
Yıldızlara, diz çökme özelliği ve-
rilerek kişileştirilmiştir.
Gökte diz çökmüş iki titrek ışıklı yıldız
D) Güneşle beraber söndüğüm akşam
Ağlayacak hangi rüzgâr kim bilir
Şair, kendine güneş gibi sönme özelliği vermiştir. Rüzgar ise ağlama özelliği alarak kişileştirilmiştir.
E) Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi
Her bahar gününde dertliyi, ümitsizi
E şıkkında ise bütün kelimeler gerçek anlamıyla kullanıldığından edebi sanat yoktur. (2013 - LYS) Cevap: E
SÖZ SANATLARI a. Mecaz Bir sözcüğün gerçek anlamı dışında kullanılmasıdır. Bu yolculuk size nereden esti ? "Esmek" gerçek anlamda havanın akmasıdır. Bu dizide "beklenmeyeni yapmak" anlamında kullanılmıştır.
Aşağıda renkli gösterilen sözcükler mecaz anlamda kullanılmıştır : “Gönül sevdiğinden soğur → uzaklaşır dalgalanan →
Görülmeyi görülmeyi”
“Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen
al sancak”
b. Mecaz–ı Mürsel (Düz Değişmece – Ad Aktarması) Bir sözü benzetme amacı olmadan başka bir söz yerine kullanmaktır.
124
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM
Günlük konuşmalarda – özellikle deyimlerde – çok sık kullandığımız bir sanattır. Dolmuşa bindiğimiz zaman elimizdeki parayı şoföre uzatıp :
– Bir kişi alır mısınız ? deriz. Burada dolmuşçunun alacağı şey "kişi" midir, "para" mıdır? yani ücrettir. Ücret yerine kişi kullanılmıştır.
d. Teşbih (Benzetme) Nitelikçe zayıf olan bir unsuru kendisinden daha güçlü olan başka bir unsura benzetmektir.
Benzetmenin dört ögesi vardır :
1. Benzeyen: Birbirine benzetilen ögelerden nitelik olarak daha güçsüz olandır.
2. Kendisine Benzetilen: Nitelik bakımından daha güçlü olandır.
3. Benzetme Yönü: Birbirine benzetilen kavramlar arasındaki ortak ilgidir.
4. Benzetme Edatı: Benzetme ilgisi kuran edat görevindeki (gibi, kadar) sözcüklerdir.
Örnekleri inceleyelim :
Sende derya gibi daima taşkın,
Daima çalkanır bir gönül vardır.
R. Tevfik Bölükbaşı Çalkalanıp taşma özelliği ger-
Dizelerdeki benzetmeyi düzenlersek Gönül
derya
gibi
benzeyen benzetilen B. edat
çalkalanır, taşar. B. yön
çekte deryaya ait bir özelliktir. O yüzden güçlü olan derya, zayıf olan gönüldür.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
125
Şiir
3. BÖLÜM
Bir benzetmede benzetme yönü ve benzetme edatı söylenmeksizin sadece benzeyen ve kendisine benzetilen söyleniyorsa ona teşbih-i beliğ denir.
Ala göz üstüne hilal kaşları
kaş hilale
Sırma gibi yanar yarin saçları
saç sırmaya
Kirazdır dudağı inci dişleri
dudak kiraza, diş inciye benzetilmiş.
Selvi sunam gibi gül fidan olmaz.
Karacaoğlan
e. İstiare (Eğretileme) Bir sözü, çeşitli yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla söylemektir.
Bir sözün istiâre olabilmesi için şu üç özelliği taşıması gerekir :
1.
Söz gerçek anlamının dışında kullanılmalıdır.
2.
Sözün gerçek anlamda kullanılması imkânsız olmalıdır.
3. Benzetme amacı olmalıdır. İstiare, kısaltılmış bir teşbihtir. Yalnızca benzeyen veya kendisine benzetilenin kullanılmasıyla yapılır. İki türlüdür:
I. Açık İstiare Sadece kendisine benzetilenle (güçlü olan, özelliğe sahip olan) yapılır.
Kanda olsam ey perî gönlüm senin yanındadır.
Fuzûli
"peri" dediği sevgilisidir. Dizede sevgili sözü geçmemektedir. Sadece güzelliğiyle bilinen "peri" ifadesi vardır. Yani güçlü olan vardır.
II. Kapalı İstiare : Sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Yani zayıf olan unsur dizede vardır.
Can kafeste durmaz uçar
Kafeste durmayıp uçacak olan kuştur. "Kuş"
Dünya bir han konan göçer
olan kuş dizede söylenmemiş zayıf olan "can"
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın
126
dizede geçmemektedir. Gerçek özelliğe sahip söylenmiştir.
Aşık Veysel
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM f. Teşhis (Kişileştirme) İnsan dışındaki varlıklara insan özelliğinin verilmesidir.
Örneğin;
Çiçekler dağılmış yapraklar sarı
gözleri yaşaran varlık olma özelliği bulutlara ait değildir. "Bulutlar" kişileştirilmiştir.
Bulutlar gözleri yaşarmış geldi
g. İntak (Konuşturma) İntak, insan dışındaki varlıkları konuşturma sanatıdır. İntak sanatının olduğu her yerde “teşhis sanatı” da vardır.
Sordum sarı çiçeğe, annen baban var mıdır?
Çiçek eydür (dedi ki) derviş baba annem babam topraktır. mutlaka cansız varlık cümle kurmalıdır.
Şiirde bu söz sanatlarının dışında başka söz sanatları da vardır. Genel bir bilginiz olsun diye birkaç örnek verelim:
Tenasüp Aralarında anlam ilişkisi bulunan en az iki sözcüğün bir arada kullanılmasıdır.
Güneşin vefâsızdır,
Rüzgarın haşin,
Yağmurun zararlı
Toprağa, düşünceye
Senden hayır gelmez kış mevsimi
tabiatla ilgili kavramlar bir arada kullanılmıştır.
Cahit Sıtkı Tarancı
Örnek:
Amine Hâtun Muhammed ânesi
Ol sedeften doğdu ol dür dânesi
Süleyman Çelebi
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
127
Şiir
3. BÖLÜM h. Telmih (Hatırlatma) Geçmişte yaşanmış önemli kişi, olay ya da inançların hatırlatılmasıdır.
Örnek:
Gökyüzünde İsâ ile
Tûr dağında Mûsâ ile
Hz. İsa'nın göğe çıktığı inancı, Hz. Musa'nın Tur Dağında Allah ile konuşması,
Elindeki asâ ile
Hz. Musa'nın asasıyla yaptığı mucizeler hatırlatılmıştır.
Yunus Emre
Çağırayım Mevlam seni
Hüsn-î Talil Sebebi bilinen bir olayı, şairin kendince başka bir olaya bağlamasıdır. Örneğin:
"sen gittin diye yapraklar döküldü." cümlesinde, yapraklar sonbahar geldiği için dökülmüştür. Şair onu sevgilisinin gitmesine bağlamıştır.
Tecahül-i Arif Sebebi bilinen bir gerçeği bilmezden gelme sanatıdır.
Örnek: Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var? Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Şakaklarda kar yoktur, saçları beyazlamıştır. Yüz, şaire aittir.
Yaz göz altındaki mor halkalar, Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Yaşlanmıştır.
Cahit Sıtkı Tarancı
Tezat Anlam bakımından birbirinin tersini ifade eden durumların bir arada olma sanatıdır. Örnek:
Neden böyle düşman görünürsünüz Yıllar yılı dost bildiğim aynalar
128
C. Sıtkı Tarancı
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM Örnek:
Bilmez idim bilmek ağzın sırrını düşvâr imiş
Ağzını yok dediler dediklerince var imiş
Fuzulî
Mübalağa (Abartma) Bir durumu, nesneyi; olduğundan fazla ya da az gösterme sanatıdır. Örnek:
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir, savrulur enkâz–ı beşer M. Akif Ersoy
Cinas yazılış
okunuş
aynı
Anlam
farklı ⇒ olan kelimelerle yapılan sanattır.
Örnek:
Kısmetindir gezdiren yer yer seni
mekan
Göğe çıksan âkıbet yer yer seni
ye- fiil olarak kullanılmıştır.
İbni Kemal
Aşağıdaki dizelerin hangisinde, ayraç içinde verilen sanat yoktur? A) Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli
Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli
(Hüsn-i Talil)
"Yelkenli" dediği gemidir. Parçası söylenip tamamı kastedilmiştir. Burada mecaz-ı mürsel vardır.
B) Uçuyor rüzgâr gibi altımdaki küheylan
Ne kadar dizginlesem yavaşlayacak değil
(Mübalağa)
"Küheylan" ne kadar hızlı olursa olsun "rüzgar" gibi olamaz. Küheylan,
mutlaka yavaşlatılabilir. Şair durumu abartmıştır.
C) Kuşlar küsmüş yuvaya, ağaçlar yaprak vermez
Bu kavgalar bitecek, zulüm ebedî değil
(Teşhis)
D) Gerçek, hayali aştı, ufuklar uzak değil
En olmaz isteklere uzanmak yasak değil
(Tezat)
E) Gül yaprağına döndü tekmesi düşmanların
Sunulan zehir değil, saplanan bıçak değil
(Teşbih)
Kuşlara küsme özelliği verilerek, kuşlar kişileştirilmiştir.
Gerçek - hayal - olmaz istekler gibi ifadeler birbirinin tersi durumlardır.
Düşmanların tekmesi, gül yaprağına benzetilmiştir.
(2013 - LYS) Cevap: A
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
129
Şiir
3. BÖLÜM KONULARINA GÖRE ŞİİR TÜRLERİ Şiirler konularına göre şu şekilde gruplandırılır :
a. Lirik Şiir ØØ Duygunun hâkim olduğu şiirlerdir. ØØ Aşk, ayrılık, doğa gibi temaları işler. ØØ
Her ulusun ilk şairleri yapıtlarını saz eşliğinde söylerdi. “Lir” de telli bir çeşit saz olduğu için, bu sazla söylenen duygulu şiirlere zamanla “lirik” denmiştir.
ØØ Divan edebiyatında özellikle gazeller, murabbalar, şarkılar; halk edebiyatında koşmalar, semailer lirik şiir türüne örnektir. Lirik şiir örnekleri :
Çıkıp yücesine seyran eyledim
Gördüm ak kuğulu göller perişan
Bir firkat geldi de durdum ağladım
Öpüp kokladığım güller perişan
Karacaoğlan
b. Pastoral Şiir ØØ Doğa ve çoban yaşamını anlatan şiirlerdir. ØØ Pastoral sözcüğü “çobanlara ilişkin” demektir. ØØ
Batı edebiyatlarında doğrudan doğruya doğa manzaralarını canlı bir biçimde anlatan
şiirlere “idil”, konuşma biçiminde yazılan pastoral şiirlere de “eglog” denir.
Örnek: TOKAT’A GİRERKEN Tokat’a girerken bir derin
Sessizlik orda çın çın öter,
Vadi var her taraf yeşil,
Tarlalar yavaşça dalgalanır.
Tokat’a girerken bir derin
Sessizlik orda çın çın öter,
Vadi var her taraf yeşil.
Tarlalar yavaşça dalgalanır.
Ben hep gece geçtim oradan
Ne kin, ne haset, ne başka şeyler!
Bir su gibi dibinden ekinlerin.
Çünkü insanlar uzaktadır.
Kıyıda bir değirmen, sahibinin Sakalından daha ak damı, Kıyıda bir değirmen, sahibinin Sakalından daha ak damı, Çördükler, cevizler, iğdelerin Gidin bakın gölgeleri orda mı?
130
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Şiir
c. Didaktik Şiir ØØ öğretmek, öğüt vermek amacıyla yazılan şiirlerdir. ØØ
Bu şiirlerin duygu yönü zayıftır.
ØØ Manzum hikâyeler ve fabllar bu türde yazılmış şiirlerdir. Örnek: (...) İki sapan yap kendine evinde, Biri parçasız olsun, biri parçalı. Biri kırılırsa ötekine koşarsın öküzleri. Dingil için defne ve karaağaç iyidir, En az onlar kurtlanır. Güçlü bir çift öküz bul dokuz yaşlarında: Bu yaş, öküzlerin delikanlılık çağıdır, İşe en elverişli oldukları çağ; Çift sürerken kavgaya tutuşmaz, Sapanı kırıp işi yarım bırakmazlar. (....)
ç. Epik Şiir ØØ Kahramanlık, savaş konulu şiirlerdir. ØØ Destani şiir ya da kahramanlık şiiri de denir. ØØ
Epik şiirlerin çoğu insanları coşturduğu için lirik şiir özellikleri de taşır.
Örnek: MEHMETÇİK Atıldı Mehmetçik, büyüyü bozdu, Bir düşman süngüsüne, göğsünden Bu şehadetle kayalar yarıldı sanki Dipçik gürültüsünden.
Soruyordu herkes birbirine: "Parlayan şey bu mu?" Muzaffer oluyordu bileklerimizde, Tarihin ilk dipçik hücumu.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
131
Şiir
3. BÖLÜM Hayran oluyordu koca gökyüzü Göğüslerimizde büyüyen bahta 28 Mart günü bir Adsız tepe'de Çeliğe karşı tahta. Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
d. Satirik Şiir ØØ Toplumun aksayan yönlerini, kişileri eleştiren şiirlerdir. Ormanda büyüyen adam azgını Çarşıda pazarda insan beğenmez Medrese kaçkını safta bozgunu Selam vermek için keşan beğenmez.
ØØ
Bu tür şiirlere, divan edebiyatında “hicviye”, Halk edebiyatında “taşlama”, günümüz edebiyatında “yergi” adı verilir; “satir” ise Batı edebiyatındaki adıdır.
B. KELİMEDE ANLAM 1. ANLAMLARI BAKIMINDAN KELİMELERİN GRUPLANDIRILMASI I. Anlam Çeşitleri a. İlk (Temel - Gerçek) Anlam Kelimenin sözlük anlamıdır. • Başım ağrıyor.
b. Yan Anlam Kelimenin gerçek anlamından yola çıkarak farklı bir anlam kazanması. • Bir baş soğan yedi. Yan anlam, kelimenin somut ilgilerle kazandığı yeni anlamdır.
c. Mecaz Anlam Kelimenin gerçek anlamından tamamen uzaklaşmasıdır. • Başına buyruk bir insan
Kelimeye Mecaz Anlam Kazandırma Yolları Teşbih (Benzetme) Benzetme sanatıdır. • İnci diş, kalem kaş
132
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Şiir
3. BÖLÜM İstiare (Eğretileme) Benzetmenin tek ögesinin kullanılmasıyla yapılan mecaz anlamdır. • İki kapılı bir handa, gidiyorum gündüz gece Teşhis (Kişileştirme) İnsan dışı varlıklara insan özelliği verilir. • Dalgalar, kumsalı dövüyordu. İntak (Konuşturma) İnsan dışı varlkıları konuşturma sanatıdır. • Benim adım dertli dolap Kinaye (Değinmece) Bir sözü hem gerçek hem mecaz anlamda kullanmaktır. • Şu karşıma göğüs geren, taş bağırlı dağlar mısın? Tariz (Dokundurma) Bir sözün tam tersini kastetme sanatıdır. • Çok düşünceli bir insandır, ancak kendini düşünür. Ad Aktarması (Mecaz-ı Mürsel / Düz Değişmece) Benzetme amacı olmadan bir sözü başka söz yerine kullanma sanatıdır. • Tabağını bitirmedin.
Ad aktarmasında kullanılan kelimeyle kastedilen kelime arasında parça - bütün, iç - dış, sanatçı - eser, somut - soyut, neden - sonuç, yer/yön/bölge/ülke - insan gibi çeşitli yönlerden ilişki bulunur:
d. Terim Anlam Bir kelimenin bilim, sanat dalına özgü anlamıdır. • Bu oyun geçen yıl sahnelendi.
II. Anlam İlişkilerine Göre Kelimeler a. Eş Anlamlı (Anlamdaş) Kelimeler Aynı kavramları karşılayan kelimelerdir.
öykü - hikâye
etki - tesir
b. Yakın Anlamlı Kelimeler Benzer kavramları karşılayan kelimelerdir.
(saç - dağıt-)
(Fena - kötü)
c. Karşıt (Zıt) Anlamlı Kelimeler Anlamca birbirinin karşıtı olan sözcüklerdir. iyi - kötü , güzel - çirkin
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
133
Şiir
3. BÖLÜM Sözcüklerin karşıt anlamlısı ile olumsuzunu birbirine karıştırmamak gerekir. gel - git (zıt)
gel - gelme
(olumsuz)
d. Eş Sesli (Sesteş) Kelimeler Farklı (aralarında anlam ilişkisi olmayan) kelimelerin aynı seslerle ifade edilmesidir. (kan, ben, kaç)
e. Çok Anlamlı Kelimeler Kelimelerin, temel anlamlarının yanı sıra yeni kavramları da karşılamasıdır. kavram başlangıçta gösterge kavram
2. kavram 3. kavram
sonradan gösterge Ayakkabıları ayağını fena hâlde vuruyordu. (ilk/temel anlam) Masanın bir ayağı diğerlerine göre kısaydı. (yan anlam) Bana yardım edeceğine ayak bağı oluyorsun. (mecaz anlam)
III. Kelimede Anlam Değişmeleri Bir kelimenin anlattığı kavramdan az ya da çok uzaklaşması, onunla uzak-yakın ilgisi bulunan ya da bulunmayan yeni bir kavramı yansıtır duruma gelmesidir.
a. Anlam Genişlemesi Kelimenin daha genel anlamda kullanılmaya başlamasıdır. ödül
Güreş karşılaşmalarında başarıya verilen armağan (eski anlamı)
ödül
Herhangi bir başarı karşılığında verilen armağan (yeni anlamı)
b. Anlam Daralması Bir kavramın eskiden karşıladığı kavramlardan birini veya bir bölümünü karşılar hale gelmesidir. erik
zerdali, kayısı, şeftali, erik gibi çekirdekli meyveler (eski anlamı)
erik
yukarıdaki meyvelerden sadece biri (yeni anlamı)
c. Anlam Değişmesi Kelimenin başka bir anlam almasıdır. üzmek
ip ve benzeri şeyleri kesmek (eski anlamı)
üzmek
üzüntü vermek (yeni anlamı)
134
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Makale
4. BÖLÜM A. MAKALE TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ 1. Örnek:
ŞİİR (Fr. Poesie, İnge. poem, poetry). "Şiir" kelime olarak Arapça "ş,a,r" kökünden gelmiş olup sezmek, sezgi yoluyla bilmek, farkına varmak, şuuruna varmak, hissetmek, kavramak anlamlarına gelmektedir. Türkçe'de "şiir"e önceleri "nazım" denmişse de zamanla şiirsel değeri olmayan vezinli kafiyeli metinlere nazım ya da "manzum eser" denilmiştir. Şiir terimi için "yır" kelimesi de önerilmişse'de bu terim tutulmamıştır. Ayrıca "deyiş", "koşuk" gibi terimler de kullanılmaktadır. "Koşug" kelimesine ilk olarak bir Uygur manzumesinin sonunda yer alan şu kayıtta rastlanılmıştır: "Aziz Samantabhardra bodhisattvanın takip ettiği niyaza dayanarak, ricacı Aryasanga Kalım Keyşi'nin nazma çevirmiş (koşugka şngurmış) olduğu manzum (ılok takşut) töre tamam oldu"1 Divanü Lugati't-Türk'te Kaşgarlı Mahmut bu kelimeyi şöyle vermiştir: "Terken Katun kutınga tegür mendin koşug (Sultan hatunun huzuruna benden koşma sun) / Aygıl sizing tapugçı ötnür yengi tapug (Sizin hizmetçi yeni hizmetler umuyor de)2 Bir edebiyat türü olan şiirin kesin bir tanımı yapılamamaktadır. İnsanlar en eski zamanlardan beri duygu, düşünce ve hayellerini kısa, öz, ahenkli ve etkili bir şekilde sözlü ya da yazılı olarak ifade etmişler ve buna "şiir" demişlerdir. Nurullah Çetin Şiir İncelemeleri
1.
Reşid Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, 1986, s. XI
2.
C.1, s. 376, Besim Atalay, Ankara, 1992.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
135
Makale
4. BÖLÜM
Düşünelim – Tartışalım
2. Örnek:
1. Derleme/Review
Her iki örneğin biçimsel olarak benzer yönlerini belirleyiniz.
ØØ paragraflardan oluşması
Patoloji Raporunda Yer Alan Tanılar Tekrarlanabilir mi?
ØØ dipnotlar kullanılması
Are the Pathologic Diagnosis reproducibile?
2.
belirleyiniz.
Alp UsUbütün Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, SIHHİYE, ANKARA
Her iki örneğin dil olarak benzer yönlerini
ØØ Terimlerin çokça kullanılması ØØ Öznellikleten uzak cümlelerin kulla-
ÖZ Patoloji de tanı koyma sürecinde çok farklı etmenlerin etkisi vardır. Patologların tüm süreçin farkında olmaları daha doğru tanı verme olasılığını arttıracaktır. Bu yazıda tıbbın belirsizliklerinden, tanı koyma sürecinin analitik değerlendirmesinden, kalite kontrolünün tanıdaki yerinden, “hatalı” ve “doğru” tanı kavramlarından, tanı uyumsuzluğunu nedenlerinden, tanıların tekrarlanabilirliğini nasıl sağlayabileceğimizden söz edildi. Anahtar Sözcükler: Sonuçların tekrarlanabilirliği, Patoloji, kalite kontrol, Belirsizlik
nılması
ØØ Doğrudan anlatım cümlelerinin kullanılması
AbstRACt A lot of factors affects the diagnostic process in pathology. Awareness of the pathologist about the diagnostic process may increase the accuracy of the diagnosis. ın this review uncertainty of the medicine, analytic evaluation of the diagnostic process, place of the quality control in pathology, the concept of error and accuracy, factors effecting the diagnostic agreement and the reproducibility of the diagnosis were discussed. Key Words: reproducibility of results, Pathology, Quality control, Uncertainity
3.
Her iki örneğin içerik olarak benzer yönlerini belirleyiniz.
ØØ Bilgi aktarmayı amaçlaması PATOLOJİ RAPORUNDA YER ALAN TANILAR TEKRARLANABİLİR Mİ? Son yıllarda tüm tıp disiplinlerinde “tanısal uyum” değerlendirme çalışmalarında artış olduğu dikkat çekmektedir. Örneğin pubmedde “reproducibility of results” yazdığınızda karşınıza 284.897 makale çıkmaktadır. Patoloji dergilerini de gözden geçirirseniz çok sayıda “tanısal uyum” çalışması olduğunu görebilirsiniz. Bu çalışmaların bazı örneklerini bu makale içerisinde de görebilirsiniz. Aslında aynı kriter ve yöntemleri kullanmalarına karşın patologların farklı sonuçlara varabilecekleri ve bunun da ne kadar yaşamsal olduğu da uzun zamandır bilinmekteydi (1). Günlük pratikte karşılaşılan uyum sorunlarının yıllardır bilinmesine karşın, tedavi alternatiflerinin giderek çeşitlenmesi ve özellikle belli tanılar için hedefe yönelik tedavilerin ortaya çıkması daha kesin sınırlar ile ayrılmış tanı verme gereksinimini arttırmıştır. Hedefe yönelik tedaviler pahallı da olduklarından, maliyet etkinlik açısından da kesin sonuçlara gereksinim göstermektedir. Böylece hastalara daha etkin, daha az zarar veren tedavileri uygulama olanakları ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde, hastaya daha az zarar vermeyi amaçlayan daha konservatif tedavi yöntemlerinin
(GunPatoloji Pat Derg 2014, 1:8-11) (Turk Derg 2014, 30:171-177) Received : 14.08.2014 Accepted : 15.08.2014 Received : 07.03.2014 Accepted : 28.04.2014
kullanılmaya çalışılması, kanser öncülü lezyonların çok erken dönemlerde saptanabiliyor oluşu da kesin ve doğru tanı verme gerekliliği oluşturmaktadır. Bu nedenle de özellikle sorun yaşanan alanlarla ilgili olarak patologlar arası uyum çalışmaları yapılmakta daha yüksek tanı uyumuna nasıl ulaşılabileceği araştırılmaktadır. Tıpta Belirsizliklerin Varlığından Haberdar Olmak: yıllar önce çok tanınan bir tıp doktoruna, o yılarda mesleki yeteneklerine çok güvenilen 2 patolog tarafından yanlış tanı konması çevremdeki bir çok hekimi çok şaşırtmış bunun nasıl olabileceği konusundaki merakları bana “Hekim hata yapar mı?” yazısını yazmama neden olmuşlardı (2). O dönemde renee Fox’un ortaya koyduğu tıbbın belirsizlikleri ile tanışmış ve tıbbın kesin olmayan bir çok durum içerdiğini görmüştüm (3). Fox’a göre tıp da iki önemli belirsizlik kaynağı vardır, bunlardan birisi güncel bilimsel bilginin henüz açıklayamadığı alanlar ve diğeri hekimin bilgi birikimi aşan durumların varlığı. O zaman anlaşılmayan bir durum ile karşılaşıldığında ya bu durum değerlendiren kişi tarafından bilinmemektedir ya da henüz bilimsel olarak tanımlanmamıştır. Bu tesbitler, henüz her şey bilinmiyor ve bir hekim her şeyi bilemez sonucuna götürmektedir. Dolayısı ile, hekimlerin tıpta var
Correspondence: Alp UsUbütün
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji AD, SıHHİye, 06100, AnkArA e-mail:
[email protected] Phone: +90 312 305 15 63
8
Bir araştırma süreci aşağıdaki aşamalardan meydana gelir: 1.
Alan ve konu belirlemek, sınırlar tespit etmek,
2.
Amaç ve hedefler tespit emek,
3.
Bakış açıları bulmak,
4.
Konular ile ilgili problemler oluşturmak,
5.
Geçici ve uygulamalı plânlar yapmak,
6.
Metot, model ve teknikler aramak ve bulmak,
7.
Bilgi toplamak ve kaynak taramak,
8.
Bu bilgileri - veri'leri değerlendirmek,
9.
Sonuçları rapor hâline getirip yazmak...
136
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
ØØ Bir araştırmanın ürünü olması
Makale
4. BÖLÜM
Dokuzuncu madde makale yazmak demektir ki ilk sekiz madde, makalenin hazırlığıdır. Bu hazırlığa bilimsel araştırma metodu denir. Bilimsel makalenin yazılma safhası ne kadar önemli ise, onun hazırlık safhası da o kadar önemlidir. Bilimsel bir makale, mutlaka bilimsel bir hazırlık ister. Bu tür bir makale yazılırken bilimin genellikle, objektiflik, değişmezlik ve değişebilirlik, nesnellik, evrensellik, ölçülebilirlik, iddia ve ispat edilebilirlik vb. ilkelerine uymak gerekir. Bu ilkeler, makalemizin dokusunu oluşturur. Üniversitelerde okulu bitirirken hazırlanan lisans tezleri, dönem içindeki ödevler, yüksek lisans ve doktora tezleri bu ilkelere uygun olarak düzenlenir. Günümüzde dergi ve gazetelerde var olduğu söylenen, hattâ gazete makalesi gibi bir isimle de anılan bazı makale türleri, yukarıdaki süreçleri yaşamadığı için, edebiyat biliminde kullanılan bilimsel makale özelliklerini tam olarak taşımaz. Bu tür makaleler, kendi içinde düşünceye dayalı bir tutarlılık taşıyorsa, mantık açısından güvenilir ise ve gerçekleri dile getiriyorsa bunlara fikrî makale denilebilir. Doç.Dr. Mehmet Önal Yeni Türk Edebiyatı (Kısaltılmıştır.) Klâsik Bir Makale Plânı Makaleye Hazırlık: Alan, konu, sınır belirleme; amaç, hedef, fonksiyon belirleme; bakış açıları, yaklaşım biçimleri oluşturma; problematik tesbiti; metot, model, teknik seçme; bilgi toplama; değerlendirme süreci başlatma... YAZAM SÜRECİ Taktim Sırası Giriş 1 - 3 paragraf Giriş Gelişme
Yapı Konu ortaya konur. Bakış açısı belirle- • Hazır buluşnuşluk düzeyi nir; bir cümle veya bir kavram (grubu) esas alınır.
Son Gelişme 1 - 5 paragraf Ortaya konulan konu örnekler, tanım, Giriş Gelişme Son
Gelişme
• Çevrenin etkileri • Objektif algılama yolu ile bütünleştiğimiz kavramlar
ve grafik oluşturma, gruplama, ayrıntı • Transferler taraması, tanık tutma: (iktibas, atıf, re• Başka bir şey oluş veya onu taklit (eşya, rüzgâr, kavram, olay...) ferans...); nesnellik, sayısal veriler, tasvir, tahlil, tenkit, problem kurma, tar- • Hayat içindeki işlev reddetme vb. metotlarla geliştirilir.
Giriş
• Mâzî, hâl, istikbâl çağrışımı
açıklama, şema karşılaştırma, sıralama • Var oluş kitabını okumak
tışma, genelleme, onaylama, kabul veya
Son(uç) 1 - 3 paragraf
Kaynaklar
• Okuyucu kitlesi • Kendisinde kendimizi bulduğumuz yazar ve eseri
Problem çözülür. Hüküm cümleleriyle • Bibliyografya (Sözlük, el kitabı, ansiklopedi, tarih, antoloji, monogsona ulaşılır. rafi ve biyografi, tahlil, şehr ve mürâcaat kitapları, sanat eserleri, süreli yayınlar, meslekî eserler, tercümeler, zeyiller vs...)
Son Son Tashih: Geçici plân, uygulamalı plân ile yazma süreci içinde değiştirilir. Son tashih yapılır. İhtiyaç duyulursa indeks hazırlanır.
Doç.Dr. Mehmet Önal Yeni Türk Edebiyatı
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
137
4. BÖLÜM
Makale
ÖĞRETİCİ METİNLERİ İNCELEME YÖNTEMİ a. Öğretici Metinlerde Zihniyet Dönemin her türlü olay ve durumundan etkilenir. (ekonomik, siyasi, sosyal bütün olaylardan etkilenilir)
b. Öğretici Metinlerde Yapı � Öğretici metinlerin yapısını şu unsurlar belirler:
Metnin yazılış amacı
Metnin hitap ettiği hedef kitle,
Metnin oluşturduğu bağlam
Kullanılan iletişim aracı.
ØØ Öğretici metinler, ses ve anlam kaynaşması sağlamış cümlelerden meydana gelir. Bu cümlelerin anlam bakımından birbiriyle kaynaşması gerekir.
ØØ Bu cümleler arasında, neden-sonuç, amaç-sonuç, koşul-sonuç, karşılaştırma gibi yönlerden bir ilişki vardır ve bu ilişki cümleler arasındaki bağı sağlar.
ØØ Cümleler, bir düzen içinde birleşerek paragrafları, paragraflar da birleşerek metni oluşturur.
ØØ Her paragraf, ana düşüncenin bir yönünü işler, metnin bütününü birleşen paragraflar oluşturur.
� Öğretici metni oluşturan paragraflar, giriş, gelişme, sonuç biçiminde düzenlenerek en etkili anlatım sağlanmaya çalışılır. � Öğretici metinlerin yapısını, anlatımla ilgili özellikler de etkiler. Yazar, ana düşünceyi farklı anlatım biçimleri ve farklı düşünceyi geliştirme yöntemleri kullanarak anlatır. Bu da metnin yapısını etkiler. � Öğretici metinlerde, birden çok düşünceyi geliştirme yönteminden yararlanılabilir. Kullanılacak yöntemler, metnin yazılış amacına göre belirlenir. Öğretici metinlerin yazılma amaçları şunlardır:
İkna etmek
Haber vermek
Bilgi vermek
Düşündürmek
Kanıları değiştirmek
Yönlendirmek
Tanıtmak
Uyarmak
138
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
4. BÖLÜM
Makale
c. Öğretici Metinlerde Ana Düşünce � Öğretici bir metnin bütününde iletilmek istenen düşüncenin en kısa ve yoğun ifadesine “ana düşünce” denir. ØØ Ana düşünce, metnin yazılış amacıdır. ØØ Metni meydana getiren bütün birimler, ana düşünce etrafında birleşir. � Ana düşünce, öğretici metinlerin özelliklerine göre değişir; ØØ Yardımcı düşünce, ana düşünceye göre daha dar kapsamlıdır, bir ayrıntıdır .
� Yardımcı düşünceler birleşerek bizi ana düşünceye götürür. � Ana düşünce, açıklanması, kanıtlanması, geliştirilmesi, örneklendirilmesi mümkün olan düşüncedir. � “Metinde asıl vurgulanmak istenen düşünce nedir? Metinden çıkarılabilecek en kapsamlı yargı nedir? Yazarın bu metni yazma sebebi nedir?” sorularının cevabı bize ana düşünceyi verir.
Öğretici metinlerde dil ---- için kullanılır. Bu cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilemez? A) bir kavramın anlaşılmasını sağlamak B) bir nesneyi okuyucuya tanıtmak C) okuyucuyu düşünsel yönden harekete geçirmek D) okuyucunun bilgi birikimini artırmak E) soyut bir söyleyiş geliştirmek
Edebi metinlerin özelliğidir.
Cevap: E
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
139
Makale
4. BÖLÜM MAKALE Bir düşünce yazısı olan makaleler, fıkralar gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan, gazetecilikle doğmuş ve gelişmiş bir yazı türüdür. Okuru bilgilendirme bir takım gerçekleri okura öğretme amacı güdülür. Yazar öne sürdüğü düşünceyi dadır.
kanıtlamak zorun-
Fıkra gibi güncel konular işlemek zorunluluğu yoktur. Makale yazarları belli bir konuda uzmanlaşmış kişilerdir. Makaleler de bir uzmanlığın ürünüdür. Bundan dolayı makalelerde yazarın uzmanlık alanıyla ilgili terimler ağırlıktadır. Fıkralar öz-
nelliğin ağır bastığı bir türken makaleler bilimselliği dolayısıyla nesnellik merkezinde bir yazı türüdür.
KAYNAK TARAMASI Kaynak taraması, üzerinde araştırma yapılacak konu ile ilgili var olan kaynak ve belgeleri inceleyerek veri toplamaktır.
Kaynak taraması, a.
Araştırmayı tarihsel bir perspektife yerleştirir,
b.
İstenmeyen tekrarları önler;
c.
Problemin tanımlanma ve sınırlandırılmasına,
d.
Uygun yöntem ve ölçülerin seçilmesine,
e.
Bilgilerin önceki bilgiyle ilişkilendirilmesine yardımcı olur.
Araştırma yapmanın birçok aşaması vardır: ØØ Amaç ve konunun saptanması ØØ Ön kaynak taraması ØØ Detaylı konu başlıklarının belirlenmesi ØØ Detaylı kaynak taraması
140
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
4. BÖLÜM
Makale
ØØ Kaynakların okunması ØØ Raporlanması (ödev, seminer, rapor, makale, tez yazımı) Kaynak taraması “ön” ve “detaylı” olmak üzere ikiye ayrılır.
Ön Kaynak Taraması: Detaylı konu başlıklarının belirlenmesi için taraması yapılır. Ana konu başlığına göre yapılan rastgele bir taramadır. Yani, az çok o konu hakkında bir fikir sahibi olmak amaçlanmaktadır.
Detaylı Kaynak Taraması: Araştırma ile ilgili ana ve yardımcı kaynaklara ulaşmaktır. Belirli kaynaklar araştırılır. Ön kaynak taraması ile belirlenen önemli kaynakların taraması yapılır. Hem detaylı konu başlıkları, hem de ana konu başlığı itibariyle önemli kaynaklar belirlenir. Ayrıca, kaynakların nerelerde olduğu ve bunlara nasıl ulaşılabileceği de belirlenir. Araştırma yapılırken şu kaynakların taranması gerekir: kitaplıklar (kitap, dergi, tez, araştırma proje raporları, ansiklopedi, sözlük), internet siteleri (internet'te bilgi sunan siteler), indeksler, bibliyografyalar, makale özetleri, yıllıklar, konunun uzmanlarıyla kişisel görüşmeler…
Elektronik Kaynak Taraması İnternet, özellikle son yıllarda kaynak araştırmasında önemli bir yöntem haline gelmiştir. Kütüphaneler artık sanal ortama taşınmış, birçok kitap ve makaleye internet ortamında ulaşılabilmeye başlanmıştır. Şunu da unutmamak gerekir: İnternet bilgiye ulaşmayı kolaylaştırmış, ancak kullanıcıyı aşırı bilgiye boğmuştur. Oysa kullanıcı için önemli olan, gerekli bilgiye ulaşmaktır. Çünkü birçok kullanıcı internette “surf” yaparken araştırma konusu ile hiç ilgisi olmayan sitelerde kendisini bulabilmektedir. (www.bliss.gen.tr/konferanslar/ab01.php). İnternet üzerindeki kaynakları sorgulamak ve aradığımız bilgilere ulaşmak için kullandığımız Web üzerindeki tarama mekanizmaları a)
Konu Katalogları
b) Web Search Engine (Arama Motoru) şeklinde iki türlüdür (http://www.mcozden.com/ forum11_akt.htm):
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
141
Makale
4. BÖLÜM
Kaynak taraması ihmal edilerek araştırmaya geçilirse büyük bir yanlış yapılmış olunur. Başarılı bir araştırmanın yolu kütüphaneden, yani kaynak taraması yapmaktan geçer. Araştırmacının, araştırma yapmaya başlarken o konuda önceden ortaya konulmuş bulguları öğrenmesi çok önemlidir. Kaynak taraması, araştırılacak konunun kapsamlı bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olacak şekilde o konuyla ilgili araştırma özgeçmişini okuyucuya sunmak için yapılır. (Mehtap Yıldız, Araştırmalarda Kaynak Tarama Yöntemleri çalışmasından kısaltılmıştır.)
Kaynak Göstermek Basılı veya basılı olmayan ve elektronik olarak yayımlanan tüm akademik çalışmalar (kitap, makale, tez vd.) ile hazırlanan ödev ve raporlarda kullanılan kaynakların, bibliyografya tekniklerine uygun olarak kaynak gösterilmesi bir zorunluluktur. Bu, bizi etik olmayan bir davranıştan koruması; kullandığımız kaynağın yazar(lar)ının onurlandırılması veya sorumlu tutulması bakımından önemlidir.
Dipnotta Kaynak Gösterme: Örnek: Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C 6, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2011, s. 189.
Dipnotta Elektronik Kaynak Gösterme: (İnternet bağlantısı ile elde edilen kaynağın ismi tırnak içerisinde olmalı ve sırasıyla yazar adı ve soyadı, kaynağın adı, web sayfasının adresi, erişim tarihi ve saati belirtilmelidir.) Örnek: Filiz
Kılıç,
“Edebiyat
Tarihimizin
Vazgeçilmez
Kaynakları:
Şair
Tezkireleri”,http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10729,girisyazisipdf. pdf?0. 14/05/2015, sa. 14.45.
Kaynakçada Kaynak Gösterme: Örnek: Karal, Enver Ziya,Osmanlı Tarihi , C 6, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2011.
Kaynakçada Elektronik Kaynak Gösterme: Örnek: Kılıç, Filiz, “Edebiyat Tarihimizin Vazgeçilmez Kaynakları: Şair Tekireleri”, 14/05/2015, sa.14.45, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/ Eklenti/10729,girisyazisipdf.pdf?0 (Kaynak: https://yaysis.ayk.gov.tr/basim Yayin/rules)
142
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
4. BÖLÜM
Makale
B. SUNUM
Sunum: Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli noktaları öne çıkaran; bir çalışma sonucunu açıklayan, laboratuvar araştırmalarını sunan, anket sonuçlarını ifade eden; önemli olay ve olguları dile getirmek üzere yapılan konuşmalardır.
Sunum yapan kişi sunumdan önce şunlara dikkat etmelidir. ØØ Prova yapmalı, malzemeleri kontrol etmeli.
ØØ Ses tonuna, jest ve mimiklere; sahne-kürsü kullanımına dikkat etmeli.
ØØ Vücut diline, telaffuza özen göstermeli.
ØØ Teknik personelle uyumlu bir süreç olmalı.
ØØ Grafik, şekil, belgeler kullanılmalı. ØØ Konuya hakim olarak, sorulara cevap vermeli. Gereksiz tartışmalara girmemeli.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
143
Makale
4. BÖLÜM SUNUMUN İLETİŞİM ÖGELERİ Gönderici (Kaynak) (Kim?)
İleti (Mesaj) (Neyi?)
Kanal (Hangi araçlardan faydanılmış?)
Alıcı (Kime?)
Sunumu yapan kişi
Dilin işlevleri
Bilgisayar, mikrofon
Dinleyiciler
Dönüt
Dilin işlevlerinin anlaşılması
Bağlam
SUNUM
Bir Sunum Aşağıdaki Tabloya Göre Değerlendirilir:
Sunumdan Önce
ØØ Sunum yeri önceden görülüp prova yapılır. ØØ Kullanılacak malzemeler (kürsü, mikrofon, slayt makinesi, bilgisayar, cd...) kontrol edilir.
ØØ Ciddi, ağırbaşlı, derli toplu bir görüntü sergilenir. ØØ Ses tonu, vücut dili, jest ve mimikler konuya uygun olarak kullanılır. Sunum Sırasında
ØØ Değişik kaynaklara başvurulur. ØØ Belge, grafik ve slaytlar kullanılır. ØØ Slaytlarda kısa, açık ve etkili cümleler kullanılır. ØØ Slaytların sırası ve yapılan açıklamalar eş zamanlı olmalıdır.
Sunumdan Sonra
144
ØØ Dinleyiciler tarafından yöneltilen sorulara tartışmaya girilmeden doyurucu ve net cevaplar verilir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
5. BÖLÜM
Roman
A. ROMAN TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayları ayrıntılı olarak anlatır. Yer, kişiler ayrıntılı olarak tasvir edilir.
Romanda Konu: Hikâyede olduğu gibi romanda da insan hayatını ilgilendiren
her konu işlenir. Bir görüşe göre roman; insan, çevre ve toplumdaki çatışma ögelerine dayandırılmalıdır. Roman ancak bu şekilde sürükleyici olabilir.
Bu yaklaşıma göre romanın konusu insanın kendisiyle, başkasıyla, çevresiyle
çatışmasıdır. Toplumdaki sınıfsal ve sosyal çatışmalar, savaşlar, romanı sürükleyebilecek konulardır.
Bir romanda ana fikir açıkça hissettiriliyorsa bu tür romanlara “tezli roman” denir.
Romanda Zaman: Romanda zaman birkaç saat, birkaç gün olabileceği gibi, bir insan ömrü kadar hatta daha uzun bir süre de olabilir. Romanda iki türlü zaman vardır :
Gerçek zaman: Olayların yaşandığı, kişilerin içinde bulunduğu zamandır.
Kozmik zaman: Kahramanların geriye dönerek anlattıkları, önceden yaşanmış zamandır.
Romanda Kişi: Romandaki kişiler toplumun her tabakasından seçilebilir. Romandaki kişiler tip ve karakter olmak üzere ikiye ayrılır.
Tipleştirme: Kişilerin iyi ya da kötü eğilimleri ön plana çıkartılır.
Karakter Çizme: Kişinin bütün yönleriyle ele alınmasıdır.
Romanda Dil ve İfade Çeşitleri: Dil ve ifade unsurları romana edebî değer kazandıran unsurlardır. Dilin sade ya da süslü olması, kısa ya da uzun cümlelerin kullanımı, anlatımın nasıl kurulduğu gibi özellikler üslûbu oluşturur. Romancı, olayları anlatırken monolog ve diyaloglardan yararlanır. Monolog, bir kişinin kendi kendisiyle konuşmasıdır. Diyalog, kişilerin birbirleriyle karşılıklı konuşmasıdır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
145
5. BÖLÜM
Roman
Anlatma ve Gösterme Teknikleri: Mahiyetleri gereği çoğu zaman birlikte kullanılan bu tekniklerden ilkinde, okuyucunun dikkati anlatan üzerinde, ikincisi olan gösterme tekniğinde ise eser üzerinde yoğunlaşır. Birincisinde okur ile eser arasına sürekli yazar girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Tiyatrodan yararlanılarak geliştirilen ikincisinde ise olaylar, kişiler, nesneler gibi tahkiyeli eserde bulunan hemen her şeyin doğrudan doğruya okuyucuya sunulmasından ibarettir. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmemeyi hedefler. Sayfa 64'teki "Keramet" adıl öyküde anlatma tekniği, sayfa 71'deki " Kambur Hafız ve Minare" adlı öykünün "Hafız, yazarın İlesam denilen..." şeklinde başlayan paragrafında gösterme tekniği kullanılmıştır.
Roman Çeşitleri: a. Macera (Serüven) Romanı: Esrarlı, ilginç olayları işler.
Robinson Crusoe (Daniel Defoe)
İki Sene Mektep Tatili (Jules Verne)
Hasan Mellah (Ahmet Mithat Efendi)
b. Polis ve Cinayet Romanları : Hırsızlık, polis– suçlu mücadelesini işler.
Sherlock Helmos (A. Conan Doyle)
Nil’de Ölüm (Agatha Criste)
c. Egzotik Roman : Avrupa'dan uzak ülkelerin yaşantılarını anlatan romandır.
Aziyade (Pierre Loti)
İzlanda Balıkçısı (Pierre Loti)
Klimanjaro’nun Dağları (Ernest Hemingway)
ç. Tarihsel Roman : Tarihin değişik dönemlerindeki olayları işleyen eserlerdir.
146
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
5. BÖLÜM
Roman
Dünya edebiyatında ilk büyük temsilcisi İngiliz yazar Walter Scott’tur. Türk edebiyatında tarihî romanın ilk denemesini Ahmet Mithat Efendi, “Yeniçeriler” adlı eserinde yapmıştır. Batılı anlamda ilk tarihsel romanımız Namık Kemal tarafından yazılan “Cezmi” adlı eserdir. Tarihsel roman örnekleri :
Üç Silahşörler (Alexandre Dumas)
Devlet Ana (Kemal Tahir)
Küçük Ağa (Tarık Buğra)
d. Töre Romanları : Toplumun yaşam tarzını, geleneklerini anlatan romanlardır. Bu roman türünde ilk yazanlar realistlerdir ; natüralistler bu türü geliştirmiştir. Bu türün kurucusu Goncourt Kardeşler’dir. Türk edebîyatında Halide Edip Adıvar’ın “Sinekli Bakkal” adlı eseri bu türe örnektir.
e. Tezli Roman: Bir düşünceyi ispatlamak amacıyla yazılır. Türk edebîyatında ilk örneği Nabizade Nazım’ın “Zehra” adlı eseridir. Töre romanları ve tezli romanlar, sosyal roman örnekleridir. Sosyal roman örnekleri :
Sefiller (Victor Hugo)
Meyhane (Emile Zola)
Gazap Üzümleri (John Steinback)
İntibah (Namık Kemal)
Sergüzeşt (Samipaşazade Sezai)
Araba Sevdası (Recaizade Mahmut Ekrem)
f. Psikolojik Roman (Tahlil Romanı): Kişilerin iç dünyaları işlenir. Psikolojik romanın ilk örneği Madama la Fayette’nin “La Princesse de Civeles” adlı eseridir. Türk edebiyatında bu türün ilk örneği Mehmet Rauf’un “Eylül” adlı eseridir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
147
Roman
5. BÖLÜM
Ben, Gönen’de doğdum. Yirmi yıldan beri görmediğim bu kasaba hayalimde artık seraplaştı. O zaman genç bir yüzbaşı olan babamla her vakit önünden geçtiğimiz Çarşı Camii’ni, karşısındaki küçük şadırvanı, içinde binlerce kereste tomruğu yüzen nehirciği ... Şimdi hatırlamaya çalışırım. Fakat beyaz bir unutkanlık dumanı önüme yığılır. Renkleri siler, şekilleri kaybeder. Uzaktan gelen bir adam doğduğu yer karşısında nasıl bir hüzne kapılırsa ben de o kasabayı hatırlayınca öyle bir hüzne kapılırım. Ömer Seyfettin’in “And” adlı hikâyesinin giriş bölümünden kısaltılarak alınan bu metinden aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz? A) Konusunu yazarın yaşamından aldığına
kendi çocukluğunu anlatmaktadır.
B) Yazarın çocukluk yıllarıyla ilişkisine ışık tuttuğuna C) Anlatımda mecazlı söyleyişlere yer verilmediğine
mecaz ifadeler vardır.
D) Bir yerin betimlemelerden yararlanılarak anlatıldığına
çarşıyı tasvir etmiştir.
E) Sanatlı sözlere yer verilmesine rağmen anlatımın açık olduğuna unutkanlık gibi mecaz ifadelere rağmen açıktır.
seraplaşmak, Cevap: C
Roman İnceleme Örneği DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" isimli romanının konusu şöyledir: "Romanın kahramanı marazî bir bünyeye sahip olan, içine kapanık, hassas, hastalıklı bir gençtir. Diz kapağında uzun süreden beri kapanmayan bir yaradan dolayı acı çekmekte, tedavi için hastaneye gidiş gelişlerinde moralman çökmektedir. Romanın kahramanı bu üzücü atmosferden uzaklaşmak için Erenköy'e, uzaklaşmak için Erenköy'e, uzak akrabalarından bir paşanın evine kalmaya gider. Paşa'nın, Nüzhet adında bir kızı vardır, iki genç kısa zamanda birbirini severler. Bir süre Sonra Nüzhet'i yaşlı bir doktor ister. Nüzhet'in annesi, kızının rahat edeceğini düşünerek bu evliliğe taraftar olur ve kızını da razı etmeye çalışır. Bir gün, konuşma sırasında Nüzhet, yaşlı doktorla evleneceğini ima edince roman kahramanı genç, kıskançlıktan ve acıdan deliye döner. Köşkü terk eder. Doktorlar bir bacağının kesilmesi gerektiğini söylerler. En son olarak tanınmış bir operatöre muayene olur. Doktor, hastalığın çok ilerlemiş olduğunu, ancak üç kere ameliyat edilirse bacağının belki kurtulabileceğini söyler. Kahraman, hemen bu ameliyat teklifini kabul eder. Bu arada Nüzhet, yaşlı doktorlarla evlenmiştir. Ameliyat başarı ile sonuçlanır. Roman kahramanın dayanılmaz bir hüzün ve burukluk içinde acı ve yalnız günlerini geçirdiği hastaneyi terk eder."
148
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
Roman
5. BÖLÜM SOFANIN BANA SÖYLEDİKLERİ İki yastık, bir şişe, bir mendil... Fakat eve gittim. Şehrin bir ucundan öbür ucuna.
Kenar mahalleler. Birbirine ufunetli adaleler gibi geçmiş, yaslanmış tahta evler. Her yağmurda, her küçük fırtınada sancılanan ve biraz daha eğrilip büğrülen bu evlerin önünden her geçişimde, çoğunun ayrı ayrı maceralarını takip ederim. Kiminin kapmaları biraz daha kararmıştır, kiminin şahnişini biraz daha yamrulmuştur, kimi biraz daha öne doğru eğitmiş, kimi biraz daha çömelmiştir ve hepsi hastadır, onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum ve hepsi iki üç senede bir ameliyat olmadıkça yaşayamazlar, onları çok seviyorum ve hepsi, rüzârlarda sancılandıkça ne kadar inilderler ve içlerinde ne aziz şeyler saklarlar, onları çok... çok seviyorum. Eşiklerinde soluk yüzlü, çıplak ayaklı, ürkek ve sessiz çocukların, ellerinde ekmek kabuğuyla ve çerden çöpten yapılmış oyuncaklarla, ağır ağır, düşünerek ve gülmeden oynadıkları bu evlerin arasında kendi evimi ararım ve âdeta güç bulurum, çünkü bunların hepsi benim evim gibidirler. Evde kimse yoktu; kapıyı anahtarımla açtım, girdim ve her zamanki âdetimle alt kat sofrada epeyce durarak etrafıma hareketsiz bakındım. Bu sofa, yaşlı bir insan yüzü gibidir: Evimizin bütün ruhu, kaderleri ve neşesi orada görünür, her günün hadiseleri tavana, duvarlara, döşemeye bir leke, bir çizgi, bir buruşuk ve bazen de ancak bizim görebileceğimiz gizil bir işaret ilave eder. Bu sofa canlıdır: Bizimle beraber kımıldar, değişir, bizimle beraber dağılır, toplanır, bizimle beraber uyur, uyanır; bu sofa aramızda sanki üçüncü bir simadır ve güldüğü, ağladığı bile olur.
Metin ve Yapı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda yapı, basit bir olay üzerine kurulmuştur. Hasta bir gencin karşılıksız aşkı, sevdiğini bir başkasının alması ve bunu hastalığına bağlaması, hayata küsmesi vs. Olay üç kişi arasında geçmektedir: Bu kişiler Hasta Genç, Nüzhet ve Doktor Ragıp 'tır. Hasta Genç; 15 yaşında, akıllı, derin kavrayışlı, sezgisi güçlü bir kişidir. Hastalığı sebebiyle de kuruntulu bir kişidir. Nüzhet ise; 19 yaşlarında, varlıklı ailesi tarafından şımartılmış bir kızdır. Bir yönü hep çocuk olan Nüzhet, Hasta Genç'in sevdiği kızdır. Doktor Ragıp; yakışıklı, sağlıklı, kendine güvenin bir kişidir. Dış dünyasının mükemmelliğine karşın ruh yapısı, yaşama bakışı basit bir gençtir. 1930 yılında basılan eserde vurgulanan bir zaman dilimi yoktur. Yazar, bu yıllarda yaklaşık 30 yaşlarındadır. Romanda geçen "Paşa" kelimesi bize olayın Osmanlı döneminin son zamanlarında denk geldiğini düşündürmektedir. Romanlarını kişisel hayatıyla bağlantılı olarak yazan Peyami Safa'nın bu romanında anlattığı Hasta Genç ile kendisi arasında bir bağ kurarsak; eserin Birinci Dünya Savaşı yıllarına yakın bir zaman diliminden izler taşıdığını söyleyebiliriz. Ancak zaman denilince sadece
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
149
Roman
5. BÖLÜM
romanda anlatılan gencin yaşadığı zaman dilini anlamıyoruz; çünkü bu eser 1930 yılında ilk baskısını yapmıştır ve yazar 30 yıllık bir kültür birikimini, döneminin hastanelerini, evlerini, mahallelerini, bilim seviyesini de yansıtmaktadır. Eserde öne çıkan mekânlar; Nüzhetlerin Erenköy'deki konakları, hastane odası, mahalle ve Hasta Genç'in evidir. Bu mekânlar, hasta psikolojisi ile yeni anlamlar yüklenmiş olarak çıkar karşımıza. Zaten yazarın amacı bir olay anlatmak değildir; hasta psikolojisinin eşyaya, olaylara, insanlara ve hayata bakışını vermektedir.
Metin ve Tema Metindeki tema; Hasta Genç'in önce Doktor Ragıp'la ve sonra, daha çok kendisiyle, hastalıklı ruh hâliyle çatışmasından çıkmaktadır. Bu tema da onun zihniyetiyle yakından ilgilidir. Hasta, aşırı hassas ve kuruntulu bir kişinin hayata küsmesi, sevmesi, sevilmeyi hastalığıyla ilişkilendirmesi ve isteklerini elde edemeyince içine kapanmasıdır.
Dil ve Anlatım Romanın dili temasına uygun olarak kurulmuştur. Psikolojik bir çatışmayı işleyen eserde dış dünya, objeler, kişiler hep betimlemeler aracılığıyla gözler önüne serilmektedir. Roman, kahraman - anlatıcının bakış açısıyla yazılmış bir metindir. Bu anlatım okuyucuda yazarın kendi macerasını, hayat görüşünü, psikolojisini anlattığı duygusunu uyandırmaktadır. Yazar da söyleşilerinde, roman hakkında yazdığı metinlerde kendi hayatından hareketle bu romanı yazdığını kabul etmektedir. Buna rağmen bu eser bir hayat hikâyesi, bir otobiyografi değildir. Bu, kurmaca bir eserdir. Kamil Yeşil (Türk Edebiyatı Öğretmen El Kitabı - Kısaltılmıştır.)
B. İSİM İSİM (AD) İsimler varlıkları, kavramları karşılayan sözcüklerdir.
A. Varlıklara Verilişine Göre a. Özel İsim: Evrende sadece bir varlığı karşılayan isimlerdir. Ankara, Ahmet Efendi, Nemrut Dağı, Çözüm Yayınları...
150
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
5. BÖLÜM
Roman
b. Tür İsmi (Cins İsmi) : Aynı türden ve genel özellikleri ortak olan varlık ve kavramları karşılayan isimlerdir.
akşam, gürültü (yansıma ismi), yeşil, bin beş yüz altı, sevgi, sevme, okumak, uyanış (eylem ismi)
B. Varlıkların Oluşlarına Göre a. Somut İsim: Duyu organlarımızla algılayabildiğimiz varlıkları karşılayan isimlere denir. Çocuk, hava, ateş, ses, sis, tahta, ipek...
b. Soyut İsim: Duyu organlarıyla algılanamayan; düşünce, tasarı yoluyla oluşturulan varlıkların isimleridir.
Sevgi, bilinç, umut, erdem, düşünce...
C. Varlıkların Niceliklerine (Sayısına) Göre: a. Tekil İsim: Tek varlığı karşılayan isimlerdir. kedi, kitap, masa, sıra...
b. Çoğul İsim Aynı türden birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. evler, kuşlar...
Çoğul eki eklendiği sözcüğe değişik anlamlar da katabilir: Soy, aile, anlamı: Dün akşam Ahmetlere gittik. Abartma anlamı: Onun geleceğini duyunca dünyalar benim oldu. Saygı anlamı: Yakup Beyler teşrif etmediler. Benzerlik anlamı: Mevlanalar, Yunuslar ölmez. Yaklaşıklık anlamı: Bizi kırk yaşlarında bir kadın karşıladı.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
151
Roman
5. BÖLÜM Her zaman anlamı : Sabahları erken kalkarım.
c. Topluluk İsmi Yapıca tekil olduğu halde, anlamca birden fazla varlığı karşılayan isimlerdir. Ordu, sürü, takım, bölük, alay, kurultay, orman... İsimlerde Küçültme: –cik eki isme küçültme anlamı katar: tanecik, gölcük...
Yapılarına Göre İsimler İsimler yapılarına göre “basit, türemiş, birleşik isimler” diye üçe ayrılır.
a. Basit İsimler Yapım eki almamış isimlerdir. Kuş, ot, evlerimizden, arabanızın, anahtarı...
b. Türemiş İsimler Yapım eki almış isimlerdir. başlık, aşçı, sevgi, doğum, yağmur, Bursalı
c. Birleşik İsimler Birden çok sözcüğün kaynaşması, kalıplaşması ile oluşmuş isimlerdir. Kuşburnu, akciğer, bilgisayar, karadut, Akdeniz, gecekondu, demirbaş, basımevi,
İSİM TAMLAMALARI İki ismin oluşturduğu kelime gruplarıdır. Üç tür isim tamlaması vardır:
1. Belirtili İsim Tamlaması Tamlamayı oluşturan iki isim de ek alır. - Ali’nin yeni elbisesini hiç görmedim. - Edebiyatımızın birçok yazarından daha başarılıydı. Şiirin anlamı kişiden kişiye değişir. t.yan t.nan Yoksulluğun hiç değilse yüzyılımızın sonunda ortadan kalkması t.yan ilgi eki
152
t.nan iyelik eki
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
Roman
5. BÖLÜM 2. Belirtisiz İsim Tamlaması Tamlamayı oluşturan isimlerden sadece tamlanan olan isim ek alır. Şirket yöneticileri, toplantı sonras ı yemek masasına geçtiler. t.yan t.yan ØØ
t.nan
t.nan
t.yan
t.nan
iyelik eki
Türk şiiri, Türk resmi, özellikle Türk tiyatrosu 1950’den sonra zenginleşti, olgunlaştı.
3. Zincirleme İsim Tamlaması En az üç isimden oluşur. İç içe girmiş tamlamalardır. ► Arap kültürünün etkisiyle divan şiirinde mazmunlar çok kullanılmıştır. (b. siz i. t.) t.yan
► Türkçe öğretmeninin not defteri masada duruyor.
t.yan
Kardeşimin kırmızı kazağı eskidi. t.yan
t.yan t.nan (b. siz i. t.)
sıfat
t.nan
belirtili i. t.
t.nan
zincirleme i. t.
t.yan t.nan (b. siz i. t.)
►
► Zincirleme isim tamlamaları en az üç isimden oluşur. Oysa bu örnekte "kırmızı" kelimesi sıfattır. Bu, belirtili isim tamlamasıdır.
t.nan
zincirleme i. t.
Aşağıdaki dizelerin hangisinde tamlayanı ile tamlananı yer değişmiş bir ad tamlaması vardır? A) Çiçeğini özleyen kirazın yapraksız dalına
Bir çığlık salıyor rüzgâr gideceği yer belirsiz
B) Yoğun sisiyle boğulmadan düşüncenin
İnce bir ışık aralığını açayım dedim
C) Fakir bir geceyi rüzgârın ıslığına beleyip
Yaşıyoruz acıların, kederlerin masalında
D) Aynalara baktığında, ömrün son yatağında
Bir sardunya gibi daralıyor anıların sokağında
E) Ateşin narından yanacak sözcükler ve kuralları
Birkaç sayfa kurtaralım kekeme kalsa da isimleri
Dizelerdeki isim tamlaması: yoğun sisiyle düşüncenin Tamlamanın asıl şekli: düşüncenin yoğun sisi t.yan
t.nan
belirtili i. t.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
153
Roman
5. BÖLÜM FİİLİMSİ (EYLEMSİ)
Eylem anlamını korumakla birlikte cümlede AD, SIFAT, ZARF görevini üstlenen, FİİLİMSİ EKLERİYLE TÜREMİŞ sözcüklerdir. YAN CÜMLECİK oluştururlar.
1. İsim - Fiiller (Mastarlar) Fiile eklenen (-ma, -ış, -mak) eklerinden biriyle oluşur. Ad görevindedir. Çakmak çakmaya geldik
Yeni bir isim oluşmuş (isim fiil değil)
Kına yakmaya geldik Ayşe teyze ağlama
Olumsuzluk eki isim fiil değil
Kızını almaya geldik Aşk, bazen bir bakış; bazen bir gülüştür. Gülmek, sana yakışıyor. Yeni eserleri okumayı ihmla etme
C. SIFAT (ÖN AD) İsimlerin karşıladığı varlıkların biçimlerini, durumlarını niteleyen, belirten sözcüklerdir. 1.
İsimlerden önce gelip isimleri nitelemesi ya da belirtmesi gerekir.
Akıllı düşman, akılsız dosttan iyidir. 2.
İsim çekim eklerini almaması gerekir, alırsa adlaşmış sıfat olur.
İyi insanlar mutlaka kazanır.
sıfat
İyiler mutlaka kazanır.
adlaşmış
sıfat (isim)
A. NİTELEME SIFATLARI Varlıkların renk, biçim, durum özelliklerini belirten sıfatlardır. Sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım.
154
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
Roman
5. BÖLÜM Bir sıfat birden çok ismi niteleyebilir; Küçücük, hoş odaları olan bir evde oturuyor. sıfat
sıfat isim
Sıfatlarda Pekiştirme
Sıfatların anlamını güçlendirmeye pekiştirme denir. bembeyaz ev, kıpkırmızı yüz, tertemiz oda, masmavi gökyüzü
Sıfatlarda Derecelendirme (Karşılaştırma)
“Daha, çok, pek, en, fazla...” sözcükleri zarfların, sıfatların anlamını pekiştirir veya derecelendirir. -
Onun kadar çalışkan öğrenci görmedim. (eşitlik) zarf
-
isim
sıfat
Daha büyük bir eve taşındı. (üstünlük) sıfat
isim
zarf -
Çok neşeli bir insan karşıladı. (aşırılık) zarf
-
sıfat
isim
En çalışkan memur oydu. (en üstünlük) zarf
sıfat
isim
Sıfatlarda Küçültme Sıfatların anlamı “-imsi, -ımtırak, -cik, -cek, -ce” ekleriyle küçültülür. -
Güzelce ev, kısacık boy, ekşimsi üzüm, genişçe ev, ekşimtırak elma, ...
Adlaşmış Sıfat (Sıfatın ad olması) Niteleme sıfatlarında, sıfat tamlamasındaki isim düşer. Sıfat olan sözcük, isim görevini alır. -
Büyük kişi buyurur, küçük kişi yapar. s.
s.
Büyük buyurur, küçük yapar.
adlaşmış sıfat
(isim)
adlaşmış sıfat (isim)
Unvan Sıfatları Kişi adları ile birlikte kullanılan unvanlardır. Ali Bey, Avukat Sevil Hanım, Ahmet Efendi, Doktor Emel Bayrak
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
155
Roman
5. BÖLÜM Sıfat Tamlaması Bir sıfatın bir ismi tamlamasıyla oluşan tamlamadır. ØØ Genç, yakışıklı, tertemiz giyimli bir
tamlayan sıfat
adam önümde belirdi.
tamlanan isim
ØØ Beyaz zambaklar, renk renk sümbüller vardı bahçede.
sıfat
isim
B. BELİRTME Sıfatları 1. İşaret (Gösterme) Sıfatları İsimlerin yerlerini işaret ederek belirten sıfatlardır. Bu, şu, o, öteki, beriki, diğer, öbür Şu kitabı değil, diğer kitabı istiyorum.
2. Sayı Sıfatları Varlıkları sayı yoluyla belirten sözcüklerdir. Görevleri bakımından dörde ayrılır: a. Asıl Sayı Sıfatları: "Kaç" sorusuna cevap verir. Üç gün dedin, beş gün dedin, aylar oldu gelmedin. (Asıl sayı sıfatları) b. Sıra Sayı Sıfatları: "Kaçıncı" cevap verir. İkinci baharı yaşıyor ömrüm. (Sıra sayı sıfatları) c. Üleştirme Sayı Sıfatları: "Kaçar" sorusuna cevap verir. Beşer kitap, altışar kalem getirmişti. (üleştirme sayı sıfatları) d. Kesir Sayı Sıfatları Yarım elma, gönül alma. (Kesir sayı sıfatları)
3. Belgisiz Sıfatlar Varlıkları yaklaşık olarak belirten sıfatlardır: birkaç, birçok, birtakım, bazı, her, hiçbir, baze, çoğu, kimi... Her gecenin bir sabahı vardır. Çoğu öğrenci bunu bilmez. Buradan tüm dünyaya sesleniyorum.
156
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
5. BÖLÜM
Roman
4. Soru Sıfatları Varlıkları soru yoluyla belirten sözcüklerdir. Nasıl çocuk? Kaç kuruş? Ne türlü davranış? Ne kadar para? Kaçıncı ev? Hangi çılgın...?
Yapısına Göre Sıfatlar Sıfatlar yapılarına göre üçe ayrılır:
1. Basit (Yalın) Sıfatlar Yapım eki almamış sıfatlardır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.
2. Türemiş Sıfatlar Yapım eki almış sıfatlardır. Yağmurlu havalarda yürümeyi seviyorum.
3. Birleşik Sıfatlar İki ya da daha çok sözcüğün birleşmesinden doğan, bitişik veya ayrı yazılan sıfatlardır.
a. Anlamca Kaynaşmış Birleşik Sıfatlar Açıkgöz çocuk, gelişigüzel yazı, ikiyüzlü adam, vurdumduymaz insan...
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
157
Roman
5. BÖLÜM b. Kurallı Birleşik Sıfatlar
ØØ Kimi sıfat tamlamalarından sonra -li, -lı, -lik, -lık, -siz, -sız ekleri getirilerek birleşik sıfat (sıfat grubu) oluşturulur. Uzun boylu adam, geniş bahçeli ev...
ØØ Kimi sıfat tamlamalarında adla sıfatın yeri değiştirilip ada iyelik eki (-i) getirilerek birleşik sıfat oluşturulur. boyu uzun adam, bahçesi geniş ev...
c. Öbekleşmiş Sıfatlar Beş kilo şeker, iki çuval buğday, ceviz büyüklüğünde dolu
O güzel nisan gününün akşama doğru başlayan yağmuru yarım saat sonra dinmiş; ıslak I
II
III
yeşilliğin üstünde şimdi masmavi gökyüzü adeta titriyor, toprağın ve ağaçların ıslak soluğu IV
O → işaret sıfatı, nisan günü → isim, yarım → kesir sayı sıfatı
V
her şeyin içine işliyordu. Bu cümlede numaralanmış sözcüklerden hangisi bir niteleme sıfatıdır?
ıslak yeşilliğin üstü → isim,
A) I.
masmavi → niteleme sıfatı
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V.
gökyüzü
2. Sıfat - Fiiller (Ortaçlar) (-an, -ası, -mez, -ar, -dik, -ecek, -miş) eklerinden biriyle oluşur. Sıfat görevindedir. Seni soran adam, işte buydu. Kör olası çöpçüler, aşkımı süpürmüşler. Utanmaz adam, ağzına geleni söylüyor. Çalar saati kurduk. Tanıdık insanlar var. Gelecek yıl sınava gireceğim. Gelen çocuğa bak. Gelene bak. adlaşmış ortaç
158
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
Roman
5. BÖLÜM D. ZAMİR İsimlerin yerini tutan sözcüklerdir.
A) SÖZCÜK HÂLİNDEKİ ZAMİRLER 1. Kişi Zamirleri Kişileri karşılayan, kişi isimlerinin yerine kullanılan sözcüklere denir. Siz daha iyi bilirsiniz tabi. Şuna bak, beyimiz bizden şikayet ediyor.
1. Kişi 2. Kişi 3. Kişi
Tekil
Çoğul
Ben
Biz
O
Onlar
Sen
Siz
Söyleyen Dinleyen
Sözü edilen
ØØ İsim tamlamaları kişi zamirleriyle de kurulur.
Benim evim, senin evin, onun evi
ØØ “Kendi” sözcüğü de bir kişi zamiridir. Ayrıca “kendi” sözcüğüne “dönüşlülük zamiri” de denir.
Benden önce herkes kendi halinde yaşayıp gidiyordu.
“Kendi” sözcüğü özneyi pekiştirmek amacıyla da kullanılır.
Bu ödevleri ben kendim yaptım.
2. İşaret Zamirleri Bu, Şu, O; Bunlar, Şunlar, Onlar O benimdir, o benim milletimindir ancak. (parmakla gösterilen varlıkların yerine)
Hava nasıl oralarda, üşüyor musun? (Yer anlamlı işaret zamirleri) Orası, burası, şurası, oralar, buralar, şuralar Böylesini hiç görmedim. (Tarz anlamlı işaret zamirleri) böyle, şöyle, öyle, böyleleri, şöyleleri, öyleleri
3. Belgisiz (Belirsizlik) Zamirler Ne kadar olduğu belli olmayan isimlerin yerine kullanılırlar. Birçoğu, bazısı, birkaçı, hepsi, birisi, başkaları, tümü, çoğu, herkes, hiçkimse, şey... Merak etme, her şeyin bir çaresi var. Başkalarına değil, kendi aklınıza uyunuz.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
159
Roman
5. BÖLÜM Belgisiz Sıfat
Belgisiz Zamir
Hiçbir soruyu çözemedi.
Hiçbirini çözemedi.
Çoğu eğitimci böyle düşünüyor.
Çoğu böyle düşünüyor.
Birçok öğrenci bundan memnun değil.
Birçoğu bundan memnun değil.
4. Soru Zamirleri Soru yoluyla isimlerin yerini tutan sözcüklerdir. Ne, kim, hangi, kaç, neyi, nerede, nerelerde, kimde, kimi ... Anlamadıklarımı kime sorabilirim? Neyimiz kaldı dışarıda ıslanacak? Arabayı nereye bıraktın?
Soru Sıfatı
Soru Zamiri
Hangi kitapları okudun?
Hangilerini okudun?
Kaç soru çözdün?
Kaçını çözdün?
Ne işle meşgulsün?
Neyle meşgulsün?
B) EK HÂLİNDEKİ ZAMİRLER 1. İlgi zamiri (–ki) İsim tamlamalarında tamlanan söylenmediğinde, onun yerini tutan eke denir. Herkesin defteri var, seninki nerede? ↓ (defterin)
2. İyelik Zamirleri Tamlayanı zamir olan isim tamlamalarında, tamlayan düştüğünde tamlanandaki iyelik eki tamlayanın yerine geçtiği için iyelik ekleri bu defa iyelik zamiri görevini üstlenir.
Benim kitabım kayboldu. → Kitab-ım kayboldu. iyelik eki
t.nan
160
→
→
t.yan
iyelik zamiri
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
Roman
5. BÖLÜM Zamirlerin Yapısı Zamirlerin yapı bakımından iki özelliği vardır:
1. Basit Zamirler Yapım eki almamış zamirlerdir. Ben, sen, o, biz, siz, onlar...
2. Birleşik Zamirler İki sözcükten oluşan zamirlerdir. Birkaçı, birçoğu...
Kimi sokaklar ... – Kimi Ankara’ya ... Aşağıdakilerin hangisinde altı çizili sözcük I. cümlede sıfat, II. cümlede zamirdir?
(bazı) isim sıfat
Bazıları zamir
I. cümle
II. cümle
A)
Kimi sokaklar oldukça tenhaydı.
Kimi Ankara’ya, kimi Çubuk’a gidiyordu.
B)
Birçoğu soğuktan titriyordu.
Birçok evde soba kurulmamıştı.
C)
Çoğu, genç yaşta şair olmuştu.
Dergilerin çoğu şiire önem veriyordu.
D)
Her evde bir kitaplık bulunmalı.
Her öğrenci dersine çalışmalı.
her ev → sıfat, her öğrenci → sıfat
E)
Hiçbiri doktora gitmedi.
Hiçbir doktor onunla ilgilenmedi.
hiçbiri → zamir, hiçbir doktor → sıfat
Birçoğu → zamir, birçok evde → sıfat Çoğu → zamir, dergilerin çoğu → zamir
HAZIRLIKLI KONUŞMALAR Bir konuda bilgi vermek, kamuoyu oluşturmak, deneyimleri paylaşmak için amacı, konusu, yeri, zamanı önceden belirlenen ve dinleyiciler huzurunda yapılan konuşmalar hazırlıklı konuşmalardır.
Hazırlıklı Konuşmalarda Dikkat Edilecek Hususlar
1. Dinleyici Analizi Önce dinleyicilerin niteliği öğrenilir. Çünkü konu seçimi ve hazırlığı dinleyicilerin
sayısı, cinsiyetleri, eğitim durumları ve ilgi alanlarına göre yapılır.
2. Konuşma Amacının Belirlenmesi Konuşmanın amacı konuşmacının (hatip) şöhretini arttırmak, toplumda sayılan biri olmak, beğenilmek olabileceği gibi taraftar kazanmak, oy toplamak veya para kazanmak, inançları pekiştirmek ya da dinleyenleri bilgilendirmek, düşündürmek olabilir. Konuşmacı amacını belirledikten sonra bu amacı gerçekleştirmeye uygun konuyu seçer.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
161
5. BÖLÜM
Roman
3. Konu Seçimi Yapılacak konuşmanın konusunu genellikle konuşmacı kendisi belirler ancak kimi zaman programı düzenleyenler tarafından belirlenir ve konuşmacıya bil-
dirilebilir.
Konuşmacı, dinleyicilerin özelliklerini göz önünde bulundurarak kendi uzmanlık alanıyla ilgili, hem kendi hem dinleyici için ilginç bir konu seçer.
4. Konuşma Planı ve Hazırlık Konuşmacı bir konuşma planı hazırlar. Tekrara düşmemek için önceden yapılan konuşmaları inceler. Değişik kaynaklardan kapsamlı bir hazırlık yapar, hazırlık yapılırken konuşma
süresini de dikkate alır. Bütün bunları dinleyenlerin beklentilerini de dikkate alarak gerçekleştirir.
Konunun özelliğine göre enteresan olaylardan, hikâyelerden, anılardan örnekler hazırlar.
5. Hazırlığın Denenmesi Konuşmacı, hazırladığı konuşma metnine son şeklini verdikten sonra biri önünde prova yapar.
Konuşmasının ne kadar sürdüğünü tespit eder, dinleyenin tavsiyeleri doğrultusunda düzeltmeler yapar.
Yabancısı olduğu terimler veya yabancı kelimeler varsa bunların nasıl telaffuz edildiğini öğrenir.
6. Sunuştan Önce Yapılacaklar Konuşmayı yapacağı yeri önceden görür. Kürsüye nereden çıkıldığını, giriş ve çıkış nereden yapıldığını, ışık düzeninin nasıl olduğunu, kullanılan araç gereçlerin, ses düzeninin hazır olup olmadığını kontrol eder. Kullanacağı harita, grafik, istatistik, belgeler varsa bunları yanına alır. Dinleyicilerin dikkatini dağıtabilecek eşyaları kürsüden uzaklaştırır. Az sayıda dinleyiciye seslenilecekse dinleyicileri salonun ön tarafına toplar. Kılık kıyafetine önem verir, sade bir kıyafetle sunuş yapacağı yerde önceden hazır bulunur.
Dinleyenler üzerindeki etkisini artırmak için mutlaka bir başkası tarafından kürsüye davet edilir.
162
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
5. BÖLÜM
Roman
7. Sunuş Konuşmacı, kürsüye canlı adımlarla gelir. Konuşmacının kılık kıyafeti, jest ve mimikleri, ses tonu vb. dinleyenleri etkiler. Bu yüzden dinleyiciler karşısında rahat olmalı, dikkat dağıtan hareketlerden sakınmalıdır. Konuşmacı sunuşta aşağıdaki hususlara da dikkat etmelidir: a)
“Biraz başınızı ağrıtacağım, kusura bakmayın.
“Ben aslında iyi konuşmayı beceremem.”
“Aslında içinizde bu konuyu benden daha iyi bilenler var ama görev bana
verildi. Bildiğim kadarıyla anlatmaya çalışayım.”
“Bugün boğazım ağrıyor.”
“Özür dilerim, sesim iyi çıkmıyor.”
“Birden heyecanlandım.” gibi konuşmanın etkisini azaltacak ifadeleri kul-
lanmamalıdır.
Konuşmanın bitiminden sonra dinleyicilere ve programı düzenleyenlere te-
şekkür etmelidir. b)
Konuşmacı sakin ve rahat olmalı, gereksiz hareketlerden sakınmalıdır.
c)
Sesini kontrol edebilmeli; sesi dinleyicilerin ilgisini canlı tutabilmeli.
d)
Vurgu ve tonlamayı yerinde ve doğru yapmalıdır.
e)
Konuşurken başkalarını kıracak ölçüsüzlüklerden, kaba sözlerden ve argodan sakınmalıdır.
f)
Dinleyicileriyle göz irtibatını asla kesmemeli, kendine ayrılan süreye uymalı; sorulacak sorulara kısa, açık ve kesin cevaplar vermelidir.
g)
Göze ve kulağa birlikte hitap etmek için teknolojiden yararlanmalı hafifçe başını eğerek dinleyenleri selamlamalı ve onlara teşekkür etmelidir.
Başlıca hazırlıklı konuşma çeşitleri aşağıda sıralanmıştır:
Açılış Konuşmaları Bir kurumun, iş yerinin, derneğin, okulun, yolun… açılışı sırasında yapılan konuşmalardır.
Açış ve Takdim Konuşmaları Yetkililerin akademik ve sosyal toplantılarda teknik bilgilerle, etkinliğin kapsamı, önemi, niteliğine dair program hakkında bilgilendirme amacıyla yaptıkları ilk konuşmalardır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
163
5. BÖLÜM
Roman
Nutuk (Söylev) Dinleyicilere bir düşünceyi veya duyguyu aşılamak, önemli açıklamalarda bulunmak için yapılan coşkulu konuşmalardır.
Konferans Bilim, sanat, teknoloji, ekonomi, eğitim gibi herhangi bir alanda uzman olan kişinin belli bir konudaki düşüncelerini açıklamak amacıyla yaptığı konuşmadır.
Mülakat (Görüşme) Herhangi bir alanda tanınmış kişileri etraflıca tanıtmak veya bir konu hakkında düşüncelerini almak amacıyla yapılan görüşmelerin aktarıldığı ve bunun kaleme alındığı yazılardır.
Tartışma Bir konu hakkında farklı düşünceleri olan kişilerin görüşlerini açıklamak, sorunu çözmek, muhatabın zayıf yönlerini aramak amacıyla yaptıkları karşılıklı konuşmalardır.
Münazara Bir tezle antitezin iki grup arasında bir hakem heyeti huzurunda savunulduğu hazırlıklı konuşmalardır.
Açık Oturum Toplumu ilgilendiren güncel bir konunun bir başkan yönetiminde dinleyiciler önünde tartışıldığı konuşmalardır.
Bilgi Şöleni Herhangi bir alanda tespit edilen bir konunun çeşitli yönleri üzerinde farklı kişiler tarafından yapılan bilimsel nitelikli seri konuşmalardır.
Panel Toplumu ilgilendiren bir konunun o alanın uzmanlarınca sohbet havası içinde tartışıldığı konuşmalardır.
Forum Toplumu ilgilendiren bir konunun bir başkan yönetiminde dinleyicilerin de katılımcı olarak bulunup tartışıldığı konuşmalardır.
Seminer Yapılan araştırma sonuçları hakkında bilgi vermek amacıyla düzenlenen toplantılardır.
164
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
Tiyatro
6. BÖLÜM A. TİYATRO TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ GÖSTERMEYE BAĞLI METİNLER İÇİN ÖN BİLGİ
Göstermeye bağlı edebî metinler için dilimizde ve kültürümüzde "temaşa sanatı" denilmektedir ki "temaşa" da sözlükte "hoşlanarak bakmak, seyretmek" demektir. Bu kelime Yunanca bir kelime olan "tiyatro" kelimesi ile Fransızca bir kelime olan "piyes" kelimesi ile eş anlamlıdır. Canlandırılmak üzere yazılan (ezberlenen) veya oyuncuların doğaçlama olarak
zihinlerinde hazırladıkları metin sahnede seyirciler önünde sergilenir. Anlatmaya bağlı metinlerin yapısını oluşturan diyaloglar, kahramanlara ait davranış,
hareket ve durumlar; tiyatroda oyuncular tarafından hem sözlü olarak aktarılır hem jest ve mimiklerle gösterilir.
Tiyatro, yazılı bir metnin taklididir. Anlatı metninde olayın geçtiği yere (mekan) karşılık tiyatroda sahne (meclis) vardır. Gerçeklik duygusu vermesi için, bu yer, mümkün olduğunca aslına uygun olarak sahne düzenlemesine (dekor) yansıtılır. Anlatı metinlerinde görülen kişi betimlemeleri (fiziki portre) oyuncularda kostüm olarak; ruh halleri de jest ve mimik olarak gösterilir. Tiyatroda mekân statik değildir; olayın akışına göre değişir. Hayatı veya ha-
yata ait bazı olayları canlandırma tekniği üzerine kurulan tiyatro, eskiden bu
iş için yapılmış büyük yapıları (anfitiyatro) kullanılırken; günümüzün modern tiyatrosu malzemelerini çoğaltmış ve yeni tekikler ilave etmiştir. Işıklandırma, gölgelendirme teknikleri, müzik ve ona eşlik eden figüratif hareketler bunlardan bazılarıdır.
Göstermeye bağlı metinlerin geleneği MÖ 6 yüzyıla kadar gitmektedir. Bütün sanatların ortaya çıkışında etkin olan din, tiyatro sanatının ortaya çıkmasında, sürmesinde ve gelişmesinde de aktif rol sahibidir. Tiyatroda sahnelenen eserin teması, temanın ele alınış tarzı tiyatro türlerini ortaya çıkarmıştır.
Çünkü eserlere; trajedi, komedi, dram adının verilmesi temanın ele alınış tarzı ile ilgilidir. Konusunu tarihten, mitolojiden, efsanelerden alan ve değerler (ilkeler) ile duygular (çıkarlar) çatışması üzerine kurulan eserlere trajedi denir. Hayatın ve kişilerin gülünç yanlarını gösteren eserlere komedi; yapısında hem acıklı hem gülünç ögeler bulunduran tiyatro eserine ise dram denir.
"ŞAİR EVLENMESİ" ve İnceleme Örneği Kişiler Müştak Bey: Güvey ve Kumru Hanım'ın âşığı Hikmet Efendi: Müştak Bey'in mahrem dostu Kumru Hanım: Müştak Bey'in sevgilisi ve Sakine Hanım'ın küçük hemşiresi Sakine Hanım: Müştak Bey'in nikahlısı Zibâ Dudu: Kılavuz
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
165
6. BÖLÜM
Tiiyatro
Habibe Kadın: Yenge Ebü'l-lâklâkatü'l-enfi: Sakine Hanım'ın nikâhını kıyan imam Batak Ese: Mahalle Bekçisi Atak Köse: Mahalle süprüntücüsü Bazı mahalleli: Esnaftan İşbu oyunun fıkrası gelin odasında vuku bulur. Birinci Fıkra: Müştak Bey - Hikmet Efendi Müştak Bey — Hele bu akşama güvey giriyorum ya... Bereket versin ki bugün nikahım kıyıldı, yoksa aşkla telaşımdan az kaldı nikahsız güvey girecektim. Hikmet Efendi — Hiç öyle şey olur mu? Müştak Bey — Neye olmaz, buna âşık evlenmesi derler. Hikmet Efendi — Acayip! Müştak Bey — Öyle ya... Ya ben Kumru Hanım'ı niye alıyorum? Ancak sevgilim olduğu için... Ne dersin, şunu aşk ve muhabbetsiz evlenen geçinebilirse aşk olsun. Delice sevdiğime akıllılık etmemiş miyim? Hikmet Efendi — İhtimaldir. Müştak Bey — O tazelikte hüsnü gibi huyu da güzel... Bence her hâlinden memnunumdur. Âh ama zavallı Kumru'cuğumun karga suratlı büyük hemşiresi olmasa... Hikmet Efendi — Gerçek onun ismi ne idi? Müştak Bey — Sâkine Hanım değil mi ya? Miskinin adını bile sevmiyorum. Hikmet Efendi — Niçin? Müştak Bey — Bize engel olduğu şöyle dursun, çehre züğürdü olarak kırk beş yaşına katar evlerde kaldığından akıl cihetiyle de iflaâsa çıkmış. Hâsılı bir büyük kamburundan başka göze görünür bir şeyi yok. Âh... Böyle bir baldızım olduğuna âlemden hicap ediyorum. Hikmet Efendi — Sakın Kumru Hanım'ın yerine onu saana verip de bir delilik etmesinler, âlem bu ya... Zira büyük dururken küçüğü kocaya vermek âdet değildir. Müştak Bey — Yok, bak! Ben öyle lâtife istemem. Lâtife lâtif gerek. Hikmet Bey — Öyleyse sen bana onu niye latifeyle peşkeş çekiyorsun ya? Müştak Bey — Ben sana onu latifeyle mi vermek istiyorum. Gerçekten a canım! Hikmet Bey — Özrün kabahatinden büyük. Müştak Bey — Hiç özür dilemiyorum. Hikmet Efendi — Ya! Müştak Bey — Aman sus. İşte kılavuzum Zîbâ Dudu geliyor. Galiba benim Kumru'cuğumu getiriyorlar. Haydi sen selâmlıkta otur. Birazdan gene görüşürüz.
166
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
6. BÖLÜM
Tiyatro
II. Sahne Müştak Bey - Ziba Dudu Zibâ Dudu — Müjde, evlâdım müjde. Gelin hanım geliyor. Yoldadır. Müşkak Bey — Âh, benim vâlideciğim! Sen olmasan, ya ben hasretime kavuşur muyum? Bunun için sana ne iyilik edeceğimi bilmiyorum. Zibâ Dudu — Ay oğul! Böyle hayırlı işlerde bulunmadıktan sonra yalancı dünyada neye duruyorum... Hele bu mürüvvetini de gördüm ya!... Bundan sonra yaşamak neye lâzım, istemem... İstemem. Fakat gözüm kapanmadan bir de evlâtlarını ak sakallı göreyim... Müştak Bey — Artık beni muradıma erdirdin ya, yaşa ömrün oldukça... (Neşatından sıçrayarak oynamaya başlar.) Zibâ Dudu — A kuzum, biraz ağır başlı olsana! Artık başından nikâh geçti. Azıcık utan, utan! Müştak Bey — Vay, adam evlenirken utanmalı mıdır? Benim bildiğim bunun aksinedir. Her neyse, sen haydi var hanımı dışarıda bekleyedur. Ben de burada biraz kendi kendime utanmayı meşk edeyim.
Üçüncü Fıkra Müştak Bey — (kendi kendine)- Şimdi benim Kumru'cuğum kafesine girecek ha... Âh, bir kere kanadının altına girebilseydim... Fakat insan kısımının yediği bir yem vardır ya, adına para derler, eğer ondan isteyecek olursa meselâ... Ey, n'olmuş? Ben de elimden geleni esirgemem ya... Verebileceğim şey çok mu? Topu bir teselli... Bir de yüz görümlülüğünü nasıl etmeli? Adam se de, o da kolay... Şöyle birkaç beyit veriveririm vesselam...
Şarkı Bir kumrusun sen tab'a muvafık Yapsam yuvanı sinemde lâyık Cân ü gönülden ben oldum âşık Yapsam yuvanı sinemde lâyık Benim gibi fakir şâirin vereceği yüz görümlülüğü bu kadar olur. (Bu şarkının güftesi aşağıda notayla alınmış olan bestesi mucibince çağırmaya başlar) (Bu hava zenan sadası içindir. Eğer bir oktav aşağı yazılacak olursa erkek sesine mahsus olur.)
Metin ve Zihniyet Şinasi tarafından yazılan Şair Evlenmesi tek perdelik bir töre komesidir. Eser, görücü usulü evlenmenin eleştirisini yapmakta ve sakıncalarını dile getirmektedir.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
167
6. BÖLÜM
Tiiyatro
Metin ve Yapı Şair Evlenmesinin yapısında görev alan kişiler metnin girişinde sıralanmıştır. Ancak bu kişilerin hepsi kitaba aldığımız metinde yoktur. Yukarıdaki metinde mekân, gelin odasıdır. Yani sahne gelin odası şeklinde dekore edilmiştir. Müştak "aşırı seven, âşık" demektir ki metin bu kahramanın aşkı üzerine kurulmuştur ve karekterine uygun olarak da şairdir. Hikmet "ince anlayış, işin iç yüzün bilmek" anlamına gelir. Hikmet Efendi de hem metin boyunca hem yukarıdaki sahnede ince anlayışını, sözün varacağı yeri önceden görmektedir. Aşağıdaki sözler bunu göstermektedir. "Ne çare, gülü seven dikenine katlanır." "Sakın Kumru Hanım'ın yerine onu sana verip de bir delilik etmesinler, âlem bu ya... Zira büyük dururken küçüğü kocaya vermek âdet değildir." Ziba "güzel, süslü" demektir. Ziba Dudu adı gibi güzel bir kadındır.
Tema: Yukarıdaki sahnede tema, Müştak Bey ile Hikmet Efendi'nin çatışmasından çıkmaktadır. O da kişinin kendisi için istemediği bir şeyi arkadaşı, dostu veya bir başkası için de istememesi gerektiğidir. Aralarındaki tartışmanın sebebi budur. Ancak eserin genel teması; görücü usulü evliliğin sakıncalarıdır.
Dil ve Anlatım: Şair Evlenmesi'nde her karakter kendi mesleğine, toplumsal statüsüne, adının işaret ettiği manaya göre konuşur. Şinasî, bunu dönemin geleneği gereği özellikle seçmiştir. Kahramanlar dönemin diğer edebî metinlerine göre gayet açık, anlaşılır konuşur. Çünkü eser sahnelemek amacıyla yazılmıştır. Tanzimat Dönemi eserlerinde görülen genel bir kusur bu eserde de vardır: O da yazarın eserin arasına girerek kendini belli etmesidir. Oysa kurmaca metinlerde bu yapıyı bozan bir durumdur. Yazar bu metinde şarkı ile ilgili olarak "(Bu şarkının güftesi aşağıda notayla alınmış olan bestesi mucubince çağırmaya başlar.) (Bu hava zenan sadası içindir. Eğer bir oktav aşağı yazılacak olursa erkek sesine mahsus olur.)" açıklaması ile metne dahil olmaktadır.
168
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Tiyatro
6. BÖLÜM Metin ve Gelenek:
Şair Evlenmesi, komedi türü tiyatro geleneğine uygun olarak yazılmış ve sahnelenmiştir. Şair, eserdeki temayı ele alış ve karakterlerin tipik yönlerini öne çıkarma bakımından Moilere'in geleneğini sürdürmektedir. Çünkü o dönemde (1860) Moilere'in bazı eserleri tercüme edilmiş ve uyarlanmıştı. Şinasî, bu eserde sadece Batı tarzı tiyatro geleneğinden yararlanmaz, "yanlış anlama" üzerine kurulan komik yapı bakımından Karagöz geleneğinden de yararlanır. Böylece Şair Evlenmesi, hem geleneksel Türk tiyatrosunu hem Batı tarzı tiyatroyu birleştirme gibi bir özellik kazanmaktadır. Kamil Yeşil (Türk Edebiyatı Öğretmen El Kitabı)(Kısaltılmıştır.)
GÖSTERMEYE BAĞLI EDEBÎ METİN TÜRLERİ A. Modern Tiyatro a. Trajedi (Tragedya) ØØ
Eski Yunan edebiyatında doğmuş bir türdür.
ØØ
Seyircide acıma ve korku duyguları uyandırılarak seyircinin kötü tutkularından arındırılması amaçlanır.
Klasisizm: Edebiyatta Antik Yunan ve Roma
sanatını
temel
alan
tarihsel-
ci yaklaşımdır. Akıl, sağduyu ve insan doğasına önem verilmiştir. Mükemmel-
liyetçilik esas alınmıştır. Konu değil, anlatım önemlidir. Tiyatroda üç birlik (yer - zaman - olay birliği) uyulmuştur.
ØØ Konularını tarihten ve mitolojiden alır. ØØ Kahramanları soylular ya da doğaüstü varlıklardır. ØØ Ahlak ön plandadır. ØØ Baştan sona ciddi bir hava içinde geçer. ØØ Kesintisiz oynanır; perde yoktur. ØØ Genellikle 5 bölümden oluşur. ØØ
Üç birlik kuralına uygun yazılır: Tek bir ana olay sahne değişmeden (bir yer) en çok yirmi dört saat (bir gün) içinde anlatılmalıdır.
ØØ
Vurma, yaralama, öldürme gibi olaylar sahnede gösterilmez. Sahne dışında gerçekleşir, sahneye haberi ulaşır.
ØØ Dili ağırdır, kaba saba söz yoktur. ØØ Sonunda genellikle ölüm vardır. ØØ İlk örnekleri manzum olarak yazılmıştır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
169
Tiiyatro
6. BÖLÜM
Aşağıdakilerden hangisi göstermeye bağlı bir edebî metindir? A) Masal
D) Roman
B) Trajedi
E) Destan
C) Hikâye A, C, D ve E şıkları anlatmaya bağlı edebi metinlerdir. Cevap: B
b. Komedi (Komedya) ØØ İnsanların ve olayların gülünç yanlarını ortaya koyan tiyatro eserleridir. ØØ Toplumun kusurlarını ve gülünçlüklerini işler. ØØ Komedi sadece güldürmez, güldürürken düşündürür. Amaç seyirciyi doğru düşündürmektir.
ØØ Komedi de trajedi gibi eski Yunan’da Bağbozumu Tanrısı Dionysos adına yapılan dini törenlerden doğmuştur.
ØØ
Konularını çağdaş toplumdan ve günlük hayattan alır.
ØØ
Vurma, yaralama gibi olaylara sahnede yer verilebilir.
ØØ
Üslupta soyluluk aranmaz; kaba sözlere ve her türlü şakalara anlatımda yer verilir.
ØØ Dil, günlük konuşma dilidir. Çoğunlukla kişiler halktandır. ØØ Üç birlik kuralına uyulur. ØØ Manzum olarak yazılır, yalnız 17. yüzyıl klasik edebîyatında mensur komediler de yazılmıştır.
ØØ
17. yüzyıla gelinceye kadarki komediler beş bölümden oluşur. Klasisizm akımından sonra perde sayısı yazarın isteğine göre ayarlanmıştır.
Komedi Türleri: I. Karakter Komedisi: İnsanların gülünç ve aksak yönlerini gösterir.
Cimri, Tartuffe
(Moliere)
Venedik Taciri
170
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
(Shakespeare)
Romantizm: Fransa'da 1860'lı yıllarda
klasisizme tepki olarak doğmuştur. Klasik edebiyattaki kural ve şekilleri önemsiz kabul eder. Konuları tarihten değil günlük yaşamdan alır. Üç birlik kuralı
terk edilir. Tabiata önem verilir. Sanatçılar toplumsal faydayı önemser.
Tiyatro
6. BÖLÜM II. Töre Komedisi:
Toplumun gülünç ve aksak yönlerini, geleneklerinin bozuk yanlarını işler.
Eşek Arıları (Aristophanes)
Gülünç Kibarlar (Moliere)
Müfettiş (Gogol)
Şair Evlenmesi (Şinasi)
III. Entrika Komedisi: Olayların merak uyandıracak ve insanı şaşırtacak biçimde anlatılmasıdır.
Scapin’in Dolapları (Moliere)
Yanlışlıklar Komedyası (Shakespeare)
Aşağıdakilerden hangisi komedi ile trajedinin ortak bir özelliğidir? komedi
A) Konular günlük hayattan alınır.
komedi
B) Kahramanlar sıradan insanlardır. C) Eserde kaba sözlere yer verilir. D) Üç birlik kuralına uyulur.
komedi her ikisinde de vardır
E) Acı veren olaylar sahnede gösterilmez.
trajedi
Cevap: D
c. Dram ØØ
19. yüzyılda trajedinin katı kurallarını yıkarak ortaya çıkan bir tiyatro türüdür.
ØØ Trajedi ve komedi türlerinde ayrılan iki unsur, dram türünde bir araya gelmiştir. Dram, hayatın acıklı ve gülünç yanlarını iç içe sunar.
ØØ Romantizm akımının etkisiyle ortaya çıkmıştır. ØØ Konularını günlük hayattan ya da tarihten alır. ØØ Trajedide ve komedide görülen üç birlik kuralı dramda yoktur.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
171
Tiiyatro
6. BÖLÜM ØØ Kişiler, toplumun her tabakasından seçilebilir.
ØØ Kişiler yalnız iyi ve güzel yönleriyle değil çirkin ve kötü yönleriyle de ele alınır.
ØØ Kötü ve çirkin olaylar sahnede gösterilebilir. ØØ
Perde sayısı yazara bağlıdır.
ØØ Manzum ya da mensur olarak yazılabilir. ØØ
İlk örneklerini İngiliz oyun yazarı Shakespeare vermiştir.
ØØ
Dramın genel özelliklerini ilk kez Fransız sanatçı Victor Hugo, “Cromwell” adlı oyunun ön sözünde ortaya koymuştur.
I. Yaşam, acı ve gülünç, bütün yönleriyle sahneye konulur. komedinin özelliğidir.
II. Kahramanları sadece halk kesiminden seçilir. III. Eserin dilinde soyluluk aranmaz. IV. Hem manzum hem mensur biçimde yazılabilir. V. Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu vardır.
komedi ve trajedinin özelliğidir.
Yukarıdaki numaralanmış bilgilerden hangi ikisi “dram” türü için yanlıştır? A) I. ve II.
D) II. ve V.
B) I. ve IV.
E) III. ve IV.
C) II. ve III.
Temel Tiyatro Terimleri Perde: Olayların gelişmesine göre oluşturulan bölümler. Sahne: Olayların geçtiği, oyunun oynandığı yer. Dekor: Tiyatroda sahneyi eserin konusuna göre döşeyip hazırlamada kullanılan eşyanın genel adı. Kostüm: Oyuncuların giydikleri kıyafet, giysi. Aktrist: Kadın oyuncu. Aktör: Erkek oyuncu. Rejisör (Yönetmen): Oyunu sahneye koyan, hazırlayan kişi.
172
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Defter
Cevap: D
6. BÖLÜM
Tiyatro
Makyaj: Oyuncuların rol gereği yüzlerinde, saçlarında yaptıkları değişiklik. Jest: Oyuncuların her türlü el, kol ve vücut hareketleri. Mimik: Oyuncuların kaş, göz ve yüz hareketleri. Rol: Oyuncuların sahnedeki görevleri. Suflör: Oyuncuların unuttukları sözleri seyircilere duyurmadan hatırlatan kişi. Kulis: Sahne arkası. Dramatize etmek: Bir düşünceyi, duyguyu veya olayı canlandırarak anlatmak. Epizot: Ana olayın içindeki ikinci olay. Mizansen: Oyunun sahneye konması düzeni. Diyalog: Karşılıklı konuşma. Monolog: Oyuncunun tek başına konuşması. Tirat: Sahnedeki uzun konuşmalar. Replik: Oyunda, konuşanların birbirlerine söyledikleri sözlerden her biri. Tulûat: Yazılı metne dayanmayan, önceden hazırlanmadan, sahnede akla geliveren sözlerle oynanan oyun. Opera: Sözleri müzik eşliğinde söylenen, seçkin konuların işlendiği müzikli tiyatro çeşidi. Operet: Operaya benzeyen, sözlerinin bir kısmı müzikli, halk için yazılmış tiyatro türü. Bale: Konusu, çeşitli dans ve ritmik hareketlerle anlatılan müzikli, sözsüz bir çeşit tiyatro. Pandomima: Jest ve mimiklerle sergilenen sözsüz oyun. Skeç: Genellikle bir nükteyle son bulan, az kişili ve yalın, şakacı bir içeriği olan kısa oyun. Feeri: Kahramanları doğaüstü varlıklar olan, olağanüstü olayların anlatıldığı tiyatro türü. Fars: Komedinin sanat yönü az, kaba bir türü. Kabare: Genelde güncel konuları (siyasal, toplumsal, kültürel) taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monologların, şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük tiyatro. Kanto: Tanzimat Dönemi'nde, tiyatro sahnesinde azınlık aktristlerince başlatılan oyunlu ve neşeli şarkılar.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
173
7. BÖLÜM
Senaryo
SENARYO Sinopsis Senaryo hazırlanmasındaki ön çalışmanın ilk aşamasıdır. Senaryoda anlatılan hikâyenin yazıya dökülmesi, genel hatlarıyla konseptin belirlenmesi için kullanılır. Ortalama olarak 1 - 3 sayfa arasındadır. Sadece ana olayları belirtilir. Kolayca göz gezdirilecek bir biçimdedir. Senaryonun bir özeti gibidir. Bu özette diyaloglar yer almaz. Okuyucular için filmin kısa bir tanıtımı, senaryo yazarları için ise yol haritası niteliğindedir.
Treatman Film, televizyon programı ve radyo oyunu için tasarlanır. Sinopsisden uzun, film öyküsünden kısa olur. Bir sanat eseri değildir. Filmi yapımcılara ve ajanslara pazarlama metnidir. Çekimi yapılacak filmin akışı ve her görüntüsü bu aşamada tasarlanır. Her çekim içeriği perdede görüntüleneceği biçimde yazılır.
İki tür treatman vardır:
1. Orijinal Treatman Uzun ve detaylı olur. 30 standart A4 sayfasından fazla ve 80 sayfadan az olur.
2. Sunum Treatmanı Sahneleri meydana getiren olmazsa olmaz ve önemli hikâye olgularını içerir. Yönetmenin çekim notlarının senaryonun içinde nasıl şekil alacağını belirlemesi veya film yapımcısının gözden geçirmesi için kullanılır. Sunum materyali olarak tasarlanır. Treatman'da dramatik yapı kurulur, olayların bağlantıları sağlanır, konunun gelişme ve çatışma noktaları belirlenir, böylece ele alınan öykünün sadece ana hikâyesi değil, yan hikâyeleri de belirlenmiş olur, kişiler karakteristik özellikleri ile tanıtılır. Diyalogların ise sadece en önemlileri yazılır. Geniş zaman kipiyle yazılır.
Sekans Filmin kendi içerisinde anlam bütünlüğü olan bölümleridir. Filmin içerisinden çıkartılıp kendi başlarına izlenseler de anlamlı, kopukluk yaratmayan bölümlerdir.
174
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
7. BÖLÜM
Senaryo
Kendi içlerinde anlattıkları bir konuyu alıp bitirirler. Bir film giriş sekansı, final sekansı gibi bölümlerden oluşur. Polisiye filmlerdeki takip sekansları buna örnek gösterilebilir. Her sekans kendi içinde başlama, gelişme ve bitiş noktaları ve bir dramatik yapı içerir.
SENARYO Öncelikle ne “tür” (aksiyon, drama, komedi, gerilim vs.) bir film senaryosu yazılacağı belirlenmelidir.
İlgi çekecek, şaşırtacak, izleyeni alıp götürecek insanların yaşamalarının mümkün olmadığı olay ve hayat tarzlarının işlendiği bir öykü oluşturulmalıdır. Senaryoda iyi- kötü, doğru- yanlış vb. mutlaka bir çatışma olmalıdır. İzleyicinin merak unsuru kamçılanmalıdır. İlk sahnelerde izleyiciye gerçek ipuçları verilir, ancak sonuç asla belli edilmez. Belli aralıklarla senaryonun hızını düşürülüp yükseltilir. Belirlenen öykü en iyi bildiğiniz “şey” ne ise, o ”şey” üzerine olmalıdır. Bilinmeyen konularda o konunun uzmanı konsept danışmanından yararlanılmalıdır. Ele alınan konunun genel geçerden farklı yanı kullanılmalıdır. Tür ve öyküde karar verdikten sonra, “sinopsis” yazılmalıdır. Karakterler ana hatları ile belirlenmelidir. Karakterler karşılaştıkları durumlar karşısında gerçekçi ve tutarlı tepkiler vermelidir. Diyaloglar önemsenmelidir. Karakterler kendi yapılarına uygun biçimde konuş-
turulmalıdır.
Öyküye ve amaca hizmet etmeyen, boş, lüzumsuz hiçbir sahne, diyalog olmamalıdır.
Filmin adının, filmin kendisi kadar önemli olduğu unutulmamalıdır. Senaryoda kamera hareketlerine ilişkin hiçbir ifade olmamalıdır… Sahnede “görülen bir şey” ya da “hareketlerle anlatılabilecek bir durum” diyaloglarla ifade edilmemelidir.
Biçimsel olarak iki tür senaryo vardır: 1.
Fransız/İtalyan formatı: Sahne tanımlarının (mekân, iç/dış çekim, gece gündüz çekimi gibi bilgiler) senaryonun sol kısmında tanımlanır. O sahnede geçen diyaloglar sağ tarafta yer alır.
2.
Amerikan formatı: Sahne tanımlarından sonra o sahnenin diyalogları sayfanın ortasında yer alır.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
175
7. BÖLÜM
Senaryo
Senaryoda herhangi bir resim ya da yazı formatlama (koyu yazı, altçizgili) kullanılmaz.
Senaryolar 12 punto büyüklüğünde 'Courier' font kullanılarak dümdüz yazılır. Senaryoda her sayfa 1 dakikayı ifade eder. Yani iki saatlik bir filmin senaryosu 120 sayfadır.
SENARYO YAZIMINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER 1. Senaryo Metninın Biçimsel Özellikleri Senaryo metninde; “Courier” veya “Courier New” yazı fontu 12 punto büyüklüğünde sağa denkleştirilir. Satır aralığı 1 ve 1,5 olur. Sekanslar arasında bir satır boşluk bırakılır. Diğer paragraflar boş satırlar ile ayrılmaz. ØØ Italic tipi font sadece açıklamaların veya diyalogların parantez içindeki bölümlerinde kullanılır.
Örnek A (diyalogdaki paranteze örnek) QQQQQ (qqqqq qqqqq) Qqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqq.
Örnek B (açıklamadaki paranteze örnek) QQQQQ qqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqq (qqqqqqqqqq): qqqqqqqqqqqqqqq.
ØØ
Kalın ve büyük harflerle yazılan her sekans başlığında “sekansın numarası”, “hareket mekânının neresi olduğu (iç ya da dış mekân)”, “çekimin zamanını (gündüz veya gece vb kesin bir ifadeyle)” bilgileri bulunur.
Örnek 3- DIŞ/ GÜNDÜZ–ALİ’NIN EVİ Qqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqq qqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqq.
2. Senaryo Yazımı İçin Temel Kurallar Hiç bir şey açıklanmaz, her şey bir hareket ile anlatılır ya da diyalogun kendisi aracılığıyla söylenir. Örnek: Hasan bunalım takılmaktadır, bir anda kızar ve telefonunu duvara atar. (YANLIŞ)
176
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
7. BÖLÜM
Senaryo
Hasan telefonda konuştuğu kız arkadaşına bağırır ve sinirle telefonu duvara çarpar. DOĞRU) ØØ Kamera hareketlerine dair betimlemeler olmaz. Örnek: Hasan tavana bakar. Kamera, Hasan’ın gözlerinden süzülen yaşları göstermek için yavaşça zoom yapar. (YANLIŞ) Hasan odasının karanlığı ile çevrelenmiş bir halde yatağına uzanmıştır. Tavanı seyretmektedir. Gözleri yaşlarla dolmuş, ağlamak üzeredir. (DOĞRU)
ØØ Bütün hareketler geniş zaman kipinde yazılır. Geçmiş ve gelecek zaman kiplerinin herhangi bir biçimi kullanılmaz.
Örnek: Hasan odadan çıkar. Mutfağa gelir. Masada daha önceden bırakmış
olduğu bıçağı alır. Derin doldurucudan tavuk alacak, eline aldığı bıçak ile tavuğu kesecektir. (YANLIŞ)
Hasan odasından çıkar. Masadan bıçağı alır ve buzdolabının kapağını açar. Derin dondurucudan tavukları çıkartır ve mutfağın tezgâhında tavukları ince ince keser. (DOĞRU)
ØØ Metnin tek dili yazıldığı dildir. Başka dillerde hiçbir ifade bulunmaz
Diyaloglarda veya başka bir yerde yabancı bir repliğe veya kelimeye ihtiyaç duyulduğu vakitlerde, yabancı olan bölümün başına parantez içinde italik olarak hangi dil ile söyleneceği veya çevrileceği belirtilir.
Örnek A: LEYLA Je t’aime à la folie, mon amour. (YANLIŞ) LEYLA (Fransızca) Seni delicesine seviyorum, aşkım. (DOĞRU) (Kaynak: https://senayoyazmak.blogspot.com)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
177
8. BÖLÜM
Masal / Fabl
MASAL VE FABL TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ Masal, düzyazı anlatımıyla oluşturulan, tümüyle düş gücünün ürünü, gerçekle ilgisi bulunmayan, sunduğu evreni inandırıcı kılma yolunda bir kaygı taşımayan kısa bir anlatıdır. Masallar bütünüyle düş gücünün ürünüdür ama, hepsinde olağanüstü şeyler anlatılmaz. Masalların bir bölüğünde anlatılanların olağanüstü olmayan yönler içerdiği, yer yer gerçeğe uyarlık taşıdığı görülebilir. Ne var ki bu, onların gerçek yaşama uyarlığı anlamında düşünülmemelidir. Dil ve anladım özelliği de masalı öteki anlatım türlerinden ayırır. Anlatım alabildiğine yoğundur masallarda. Zaman, değişik düzenlemelerde hızla geçer.
MASAL ØØ
Masallar, daha çok yaşlıların küçüklere anlattıkları ve bazen kendi hayalleri ve anlatım güçleriyle de süsledikleri konuların sonradan edebî bir anlatımla, yazılı edebiyata geçirilmesiyle oluşmuştur.
ØØ
Masallar, “Evvel zaman içinde kalbur saman içinde” gibi birtakım tekerlemelerle başlar.
ØØ Masalda anlatılan olaylar, olağanüstüdür. ØØ Masalın kahramanları, olağanüstü güçler taşıyan insanlarla birlikte cinler, periler, şeytanlar, devler, cadılar, cüceler gibi hayalî varlıklardır. ØØ Masallarda, dağlar, ağaçlar, sular gibi cansız varlıklara da insana ait özellikler yüklenebilir. ØØ Masallarda yer ve zaman kavramları belirsizdir. ØØ Masallarda genellikle geniş zaman veya öğrenilen geçmiş zaman kipi (-miş) kullanılır. Masalda, kısa cümleler ve canlı bir konuşma dili kullanılır. ØØ
Masallar; “tekerleme (döşeme), olay, dilek” bölümlerinden oluşur.
ØØ Masallarda genellikle zıt durumların (iyilik – kötülük, doğruluk – haksızlık, adalet – zulüm) mücadelesi vardır. Masalların sonunda kötüler cezalandırılır, iyiler ödüllendilirilir ve her zaman mutlu sona ulaşılır.
178
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
8. BÖLÜM
Masal / Fabl
ØØ Masallarda, çoğunlukla dinî ve millî motifler bulunmaz. ØØ Günümüzde yapma masallar da yazılmaktadır. ØØ Masalların Hindistan’dan doğduğu sanılmaktadır. ØØ
Masallar, çoğunlukla didaktiktir.
Anlatmaya bağlı metinlerin en eskilerindendir. Olağaüstü kişiler ve olaylar üzerine kurulan masallar diğer anlatma metinleri gibi çatışma üzerine kurulan metinlerdir. Masallarda her şey mümkündür ve bu bakımdan olayların gerçekliği sorgulanmaz. Masallar kurmaca ve tasarı düzeyinde gerçekleşme bakımından destanlara benzer. Anlatılanları peşin bir yargı ile olabilirlik sınırları içine algılarız. Destanlarda oluğu gibi masallarda da belli bir zaman vurgusu yoktur. Çünkü zaman olgusu mekâna bağlı bir olgudur. Oysa masallar belli bir mekâna da vurgu yapmaz. Masala özgü olağanüstü kahramanlar (padişah, şehzade, padişahın kızları, büyücüler vs.) gene masal dünyasına uygun saraylarda, uzak memleketlerde; Maçin'de, Kaf Dağı'nda vs. yaşarlar. Hayal gücü ile olabilirliğin sınırlarında dolaşan masal dünyası, masalın ortaya çıktığı, anlatıldığı, derlendiği kültürün izlerini taşır.
FABL Fabl'ler didaktik türün özel bir biçimidir. Şiirle yazıldığı gibi düzyazıyla da yazılanları vardır. Şiirle yazılanlar didaktik olarak nitelendirildiği gibi, dramatik olarak da nitelendirilmişlerdir. Özellikle La Fontaine (XVII. yüzyıl) didaktik elemanların yanına dramatik ögeyi katmış, öğretme işini eylem içinde gerçekleştirmeye yönelmiştir. "Fabl ahlak dersi veren allegorik küçük hikâyedir. Allegori, bir düşünceyi anlatmak için kendisinden söz edilen varlık veya bu tarz anlatım demektir. Bunun için fabl'de görülen kişilerin ve olayların altında gerçek kişiler ve olaylar gizlidir. Bir fabl'i okurken bir yandan yüzeydeki olayı izler bir yandan da fabl'i derinliğe inerek anlamını kavrarız. Fabl'deki kişiler insan olabileceği gibi, çok defa bu türün kurallarına uyarak hayvanlar, cansızlar, fırtına, bulut vb. tabiat olayları da olabilir. Fabl'de bütün tabiat hareketlendirilir, şahıslandırılır..." Fabl'lerde simgesel olarak seçilen kişi ve varlıklar, en belirleyici yönleri ile vurgulanır, belirtilirler. Gerçeği anımsatıp çağrıştırsın diye. Bunların aracılığıyla verilen ders ya başında ya da sonunda ortaya konur fabl'in.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
179
Masal / Fabl
8. BÖLÜM GEYİKLE ASMA Yüksek, kocaman bir asmaydı geyiğin yurdu. Bu asmanın yaprakları arasına dalar, Bütün düşmanlarından rahatça korunurdu. Köpekleri yanıldı sanıp bir gün avcılar Döndüler, bir felâketten kurtulmuştu yine Ama o nankörlük etti velinimetine! Yemeye başladı yapraklarını asmanın Köpekler bu gürültüyü duyunca Yetişip boğazaldılar; budala hayvanın Son sözü şu oldu: "Hakkımdır benim bu ceza." Avcılar ölümüne yetişmişlerdi ancak; Ne ağlamak faya etmişti; ne de sızlamak. Bu güzel bir des olmalı, barınığı yere Hiyanetlik nankörlük edenlere
Orhan Veli Kanık çevirisi
Son iki dize fabl'in vurgulamak istediği dersi gösteriyor bize. Bundan önceki dizeler de fabl'in öyküsünü. Bu bölümlerde simgesel bir anlatım var. Verilmek istenen ders de eylem içinde veriliyor. Böylece didaktik ögeyle, dramatik öge iç içecilik gösteriyor. Emin Özdemir Yazınsal Türler (Kısaltılmıştır.)
TEKERLEME Masalların belirgin özeliği onların düş gücünün ürünü olması, okuyucu ya da dinleyiciye masalla sunulan evrenin düşsel bir evren olduğu gerçeğini duyurmasıdır. Bunu da masalcı masalın tekerleme ögesiyle gerçekleştirir.
180
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
Masal / Fabl
8. BÖLÜM
Bunun için de masalın başına, ortasına, sonuna, kısaca uygun yerlerine kimileyin uzun, kimileyin kısa kalıplaşmış birtakım sözler kor. Aslında mantık dışı, yadırgatıcı, zaman zaman güldürücü bir yapısı vardır tekerlemelerin. Bunların özelliklerini ve türlerini folklor ve edebiyat uzmanlarımızdan biri, Prof. Pertev Naili Boratav şöyle belirtiyor: "... Bu kalıp sözleri, gerektiği yerde yararlanmak üzere, masalcı dağarcığında hazır bulundurur. İyi masalcı tekerlemeleri yerinde ve ölçüsünde kullanmasını bilendir. Belli bir görevi vardır masal tekerlemelerinin: başta söylenenler, bir uyarma edasıyla masalın gerçek değil de, eğlendirmek ve ibret dersi vermek için uydurulmuş şeyler olduğunu, olayların, uydurma da olsa, çok eskiden geçmiş kabul edilmesi gerektiğini belirtmek isterler; "Evvel zaman içinde...", "Bir varmış, bir yokmuş..." diye başlayanlar bunlara örnektir. Masalın sonunda söylenenlerin en kısaları, masalın ortak bir niteliğini belirtmek isterler: bütün maceraların herkesin gönlünden geçtiğince mutlu bir sonuca erdiğini anlatmak ve herkese aynı mutluluğu diletmek... "Onlar ermiş muradına..." örneğinde olduğu gibi. Bazı da, baştaki tekerlemeler gibi, anlatılan şeylerin uydurma olduğuna tekrar dikkati çekmek isteyen; "Ben de yanlarından geliyorum...", "Gökten üç elma düşmüş..." tipindekiler ile masala son verilir. Masalın ortasında ise görevleri, anlatmada hızlanmanın gerekliliğini belirtmek, uzun zaman aralıklarını ve uzak mesafeleri kapamaktır: "Masallarda zaman çabuk geçermiş...", "Sözü uzatmayalım...", "Derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi..." vb. tekerlemelerde bu düşünce gizlidir. Bazılarında şakaya dönüşen anlatım gene masalın gerçek dışı niteliğini belirtme kaygusunu belirtir: "Az gitmiş uz gitmiş..." örneğinde olduğu gibi. (...) Bir de usta masalcıların geliştirdikleri uzun tekerlemeler vardır; masalın başında söylenir. Birinci şahısla anlatılan uzunca maceralardır bunlar: masalcı, asıl masalına girmeden önce, birtakım karışık, çapraşık, akla sığmaz, ya da şaşırtıcı olayları başından geçmiş gibi anlatır, uygun bir yerinden de kendi hikâyesinden asıl masala geçiverir. Emin Özdemir Yazınsal Türler (Kısaltılmıştır.)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
181
Mektup / E-posta
9. BÖLÜM A. MEKTUP TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ Mektup Birbirinden uzakta bulunan kişi ve kurumlar
arasında
haberleşme-
yi sağlayan yazı türüne “mektup” denir.
Tanzimat Dönemi'nde Şinasi’yle başlayan sade dille yazma eğilimi, mektuplarda da kendini göstermiştir. Mektup türünün en önemli özelliği içten, doğal ve yalın oluşudur. Bu, mektubun yazılış amacından kaynaklanır. Mektup türünün bir diğer özelliği de özel mektupların konu alanının sınırsız oluşudur.
Yaşam ve yaşanılanlar, akla gelebilecek herhangi bir yönüyle bu mektupların konusu olabilir. ØØ Başka bir yerde bulunan bir kişiye ya da kuruma bir bilgi iletmek amacıyla yazılan yazılardır. ØØ Her konuda yazılabilen mektupların anlatım tarzı, hitap edilen kişiye göre değişir. Mektup türü dörde ayrılır:
a) Özel Mektup: Arkadaş, eş dost ve akrabalara yazılır. İki kişinin birbirine yazdığı mektuplardır. Konu alanı sınırsız olan bu tür mektuplarda anlatılanlar açık, yalın ve içten bir biçimde dile getirilir.
b) İş Mektupları: Bir kuruma, bir iş yerine yazılan ciddi mektuplardır. Bir kişinin özel kuruluşlarla veya özel kuruluşların kendi aralarında yaptığı yazışmalardır. Dilekçeler emirler, kararlar, duyurular vs.
c) Edebî Mektuplar: Sanatçıların birbirlerine yazdıkları mektuplardır. Sanatçıların birbirlerine edebiyat, sanat veya kültür gibi konularda görüşleri-
182
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
9. BÖLÜM
Mektup / E-posta
ni bildirdikleri mektuplardır. Edebi mektuplar ileriki yıllarda kaynak olmaları bakımından önemlidir.
ç) Açık Mektuplar: Halka seslenen, gazete ve dergilerde yayımlanan mektuplardır.
d. Resmî Mektuplar: Resmi kurumların birbirlerine yazdıkları yazıları, vatandaşların başvurularına verilen yazılı cevaplar resmi mektuplardır. Resmi mektuplarda da açık, kesin ve anlaşılır bir dil kullanılır.
Mektup Örneği İsmet Özel'den Ataol Behramoğlu'na 30. mektup
15 Aralık 72, Ankara
Sevgili Dostum, Şimdi şiir çalışmasına ara verip sana yazmaya koyuldum. Elbet belli bir sıkıntıyı dile getirerek başlayacağım. Üzerinde çalışmakta olduğum şiirin adı "Tahrik". Adından da anlaşılacağı gibi birtakım kişilere bir şeyler söylemeyi amaçlayan bir metin. Yani açık ve kolay anlaşılır olması en güçlü yanı olacak. Ama ne gezer! Yazdıklarıma bakıyorum, bunların uzmanca incelenmesi gerektiğini, ancak böyle bir emek sonucu okura mal olabileceğini görüyorum. Ve bu bana gerçek ve somut bir acı veriyor. Neden daha açık yazmadığımı sorabilir ya da biraz düşünüp bu sorudan vazgeçebilirsin. Ben sorulmuş kabul edip söyleyeyim: Önce açık yazamıyorum. Kendi kafamda belli bir olgunluğa erişmiş bir şiirsel düşünceyi açık söylemek niyetiyle kâğıda döktüğümde yani karmaşık olmayan bir mantık dizgesini yansıtacak bir deyimleme kalıbına döktüğüm zaman görüyorum ki söylemek istediğimden çok uzaklaşmışım. Hatta bazan bu yol bayağı bir anlatıma şapkamı çıkarmam anlamına da geliyor. Anlatım aleladeleşince, düşüncenin üstün düzeyini koruması (şiirde) bence imkânsızdır. Ama öteki yazı sanatların da bunun yapılabileceği kanısındayım, ikinci nokta: Benim zihnimden taşan ve okuyucunun zihninde oluşturmaya çabaladığım (düşünce, duyarlık, imge) yalın değil. Yalın olmayışı gerçek ve düşsel oluşunun kanıtı değil Tersine son derece somut ve fakat geniş kapsamlı ve içeriği zengin, bu da onun dilde biçimlenişinin yalınlığını engelliyor. Şiirlerimi gönderdiğim zaman bunları somut olarak göreceksin. Sanıyorum 15 gün sonra postalayabilirim onlan sana ve senden beklerim diyeceklerini. Şimdi öğrenciyim. Düşündüğün gibi filoloji okuyorum. Ama İng. değil Fr. Bu düzenden de hoşnut, olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Yazabilmenin getirdiği psikolojik bir olumluluk demeli. Kötü bir öğrenci olmadığımı da eklemeliyim. Önümüzdeki yıl bu dili edebiyata girecek ölçüde bilmiş olacağımı umuyorum. Bana Necmiye'nin adresini ulaştırabilirsen ondan belki bu dil çalışmalarıma yardımcı olacak kitaplar isteyebilirim.
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
183
9. BÖLÜM
Mektup / E-posta
(Sen kışı Fransa'da geçirmeyeceğine göre) Belki buraya kadar yazdıklarım sana sıkıntılarımla ilgili bir şeyler anlatmıştır. Bir ay öncesine oranla fevkalade iyiyim. 29 yaşında olmama rağmen öğrenciliğin tadını (belki eskisine oranla daha iyi) duyabiliyorum. Oyalanmak; ödev sınav vb. en azından teselli ediyor, (avutuyor diyebilirim, özellikle demedim)... Ve bana umutlu ol diye bağırmanın ötesinde, umudumu yıpratan çürük ve zavallı insanlar sürüsünün çirkefinden en az zarar görerek yaşanabileceğini bir kez daha söyle yeter. Ben, ülkemiz bu koşular altında olmamış olsaydı, böylesine şaşkın, delirtici bir ruh durumu içine düşmezdim. Kendi kişiliğimle dünya arasındaki alışveriş son iki yıl içinde öyle karmaşık öyle ağır sınavları gerektiren bir olgu idi ki, bunun önemli sonuçlarından biri yaşamak dediğimiz sürecin benim tarafımdan artı puanla sonuçlanmasının, bağırıp kavga çıkarmaktan çok, çalışıp ürün vermek ve dayanıklı taşlarla örülmüş bir insan yapısına katkıda bulunmakla mümkün olacağını görmemdi. Kendimi aldatmaktan kaçtım ve pişman değilim. Kendime olan aşırı güvenimin verdiği zarar hiçbir zaman kârımı aşmadı, Ama iş kendi kendine bitmiyor işte. Superman'e inanmıyorum. İnsanın "süper" başarıları "occasional" hayatından doğuyor çoğu zaman. Ama öte yandan iradeye insanın gerçekleştirilmesinde önemli bir pay tanıyorum. Ve bütün çabam bu payın sağlayacağı olanağı sonuna dek kullanabilmek. Bütün bunları hem senin, hem kendimin sıkıntıları için söylüyorum. Önce elimizden geleni yapabilmek. Savaşmak yani. Sonra acıyı üstümüze yüklememek. Çünkü acı dışarıdan bir şeydir. Bizden neşrolmuyor o. Belki yansısı üzerimize öylesine etkimiş oluyor ki acılarımız diyoruz, oysa doğru kelime acılardır. Bir de varolan şeyi, yürüyen ve tökezleyen dünyayı gözlemek onunla hem dem olmak var ki; bunu elimdeki son dört şiirle ortaya koydum. Bu, kitabın birinci bölümüdür. Ve benim için atlanmaması gereken önemli bir gerçeği içermekle birlikte sürekliliği kabul edilmeyen, önerilmeyen ve sonraki şiirlerle nedeni ortaya konulacak bazı şeyler. Biliyorum ki yazdıklarım yeterince açık değil. Ancak yapılacak şeyin ne olduğunun sınırlarını çizmemekle birlikte, ne yaptığımı biliyorum. Yazmakta olduğum şeyleri bile bile yazıyorum. Bana lütfen sık sık yaz. Sana daha kolay yazacağımı sanıyorum, artık. Okuyamıyorum. Okul ve şiir çok zamanımı alıyor. Şimdilik hoşça kal, sana diyeceğim tek şey yaptığın şeylerden zevk alınandır. Çünkü ben ancak böylece yaşayabildim, yaşayabiliyorum. Sevgiyle kucaklarım. İsmet Özel
Yukarıdaki metin şair İsmet Özel tarafından şair Ataol Behramoğlu na yazılmıştır.
184
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
Mektup / E-posta
9. BÖLÜM
Metin mektup türünü özelliğine uygun olarak hitap cümlesi ve tarihle başlamaktadır. Mektubun giriş bölümünde İsmet Özel içinde bulunduğu durumu bildirmektedir. Çünkü mektup bir haberleşme aracıdır ve muhataba bilgi vermek, içinde bulunduğu durumla ilgili haber vermek ve isteklerde bulunmak amacıyla yazılır. Bütün mektuplar yapısal olarak ortak bir özellik gösterir. O da girişte kişinin (alıcının) bize olan yakınlığına göre bir hitap içermesi, mektubun yazıldığı yerin ve tarihin bildirilmesi, mektubu yazış sebebinin açıklanması, haberler verilip haberler sorulması ve selamla bitirilip imzalanmasıdır. Özel mektuplar, kişiler arasındaki ilişkinin seviyesine göre değişse de diğer metinlere göre daha samimi, sıcak metinlerdir. İnsanın iç dünyasını bütün açıklığıyla gösteren mektuplar bundan dolayı inandırıcılığı üstün olan metinlerdir. Metinde de şairlerin birbirlerine hitaplarından, ele aldıkları konuyu sunuşlarından bu anlaşılmaktadır. Mektuplar sadece özel mektup olarak kalmamıştır, iş mektuptan, resmi mektuplar gibi türler de geliştirilmiştir. Mektuplar bir iletişim aracı olmaktan başka hikâyelerin, romanların yapısında da kullanılmıştır. Şairlerin, sanatçıların, devlet adamlarının mektupları sadece kişisel duyguları açıklamaz aynı zamanda uğraşları ile ilgili bilgiler de içerir. Mektup birçok olaydan bahsetmekle birlikte metnin esas noktası şairin yazdığı şiirler ve bu şiirlerle ne yapmak istediği, ulaşmak istediği yerdir. Mektubunda gözettiği ilkelerle şairin bugün geldiği konum arasında doğrudan bir ilgi vardır ve biz bunu mektup aracılığıyla öğreniyoruz. Öyleyse mektupları da bir edebî dönemin, tarihi bir olayın, bilinmeyen bir bilimsel gerçeğin aydınlatılmasında önemli belgeler olarak görmeli, onaları okumalı, saklamalı ve ilgililerle paylaşmalıyız. Bizim edebiyatımızda mektup türünün uzun bir geçmişi vardır. Eski münşeatlarda (bugünkü deyişle düzyazı örneklerinde) resmi ve özel mektuplara geniş yer verilmiştir. Mektup türünün doğal bir anlatıma yaslanması Şinasi'nin uygulamasıyla başlayan düz söyleyişle gerçekleşmeye başlamıştır. Eşler, dostlar ya da yakınları arasında gidip gelen mektupların belirleyici özelliği bunların içten, doğal ve yalın oluşlarıdır. Çünkü mektup yazan bir dostuyla, bir arkadaşıyla dertleşmek için yazar. Yazacaklarının gizli kalacağını bilir. Bunun için de dobra dobra konuşur. Kendini kaleminin akışına bırakır. Söylediklerini etkili kılmak için süse püse başvurma gereğini duymaz. Bu yönden doğallığı, içtenliği ve yalınlığı, hem mektup türünün birer kuralı hem de belirleyici özelliği sayabiliriz. Kamil Yeşil (Türk Edebiyatı Öğretmen El Kitabı - Kısaltılmıştır.)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
185
Mektup / E-posta
9. BÖLÜM E-POSTA NASIL YAZILIR? 1. E-posta Bir Çeşit Mektuptur.
E-posta gönderdiğiniz kişiyi tanımıyorsanız e-postanızı resmi olarak yazmalısınız. Bu yüzden en önemli nokta uygun bir bir hitap ile başlamak ve iyi niyetle bitirmektir. Eğer e-posta attığınız kişiyle samimiyetiniz yoksa kesinlikle “siz” kullanmalısınız.
2. E-posta Adresiniz Uygun Biçimde Olsun. “
[email protected];
[email protected]” gibi e-posta adreslerini kullanmayın. Adınız ve soyadınızı içeren bir e-posta adresi almanız her zaman mümkün olmayabilir ama çeşitli biçimler kullanınız ya da farklı e-posta sağlayıcıları deneyiniz. Adınız ve soyadınızın da kullanmakta olduğunuz e-posta hesabınızda doğru göründüğünden emin olun.
3. Kendinizi Tanıtın. Eğer bir kişiye ilk kez e-posta gönderiyorsanız konuya girmeden önce kendinizi çok kısa biçimde tanıtın.
4. Yanıtla’yı Kullanın. E-postaya cevap yazarken yeni bir e-posta oluşturmak yerine
yanıtla buton-
larını kullanın. Bu, karşınızdakinin işini kolaylaştıracaktır.
5. Konu Kısmını Etkili Kullanın. E-postanızın konu bölümü “Merhaba”, “ÖNEMLİ”, “ACİL”, “YARDIM”, “LÜTFEN Okuyun” olmamalı ya da boş bırakılmamalıdır. Epostanızın içeriğini açıklamaya çalışan ufak bir cümle kullanın. İçeriğin alıcı için de önemli olduğunu düşünüyor ve epostanızın gözden kaçmasını istemiyorsanız şöyle bir konu kullanımı daha uygun olabilir: “ÖNEMLİ: Haziran’a bitirilmesi gereken işlerin listesi”
6. Paragraflara Bölün. Epostanın içeriği uzun ise
okunabilirliği kolaylaştırmak için
ve paragraflara bölün.
186
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
cümleleri kısaltın
9. BÖLÜM
Mektup / E-posta
7. İsteğinizi Tam Olarak Dile Getirin. Epostayı gönderdiğiniz kişinin gereksiz yere iş yoğunluğunu artıracak cümleler yerine açık ve net cümlelerle isteğinizi belirtin. Bu, sorununuzun çok daha hızlı çözüme ulaşmasını sağlayacaktır.
8. Yazm Hatları Yapmyın. Her yazıda yazım hataları bulunabilir ama biraz daha dikkatli olmak ve epostayı göndermeden önce bir kez daha bu gözle okumak gerekir.
9. İyi Dileklerde Bulunun. Epostanın sonunda teşekkür etmek, iyi günler ya da iyi çalışmalar dilemek
gerekir; bu, nazikçe bir davranıştır.
(Kaynak: https://blog.oguzkirat.com) (Kısaltılmıştır.)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
187
9. BÖLÜM
Mektup / E-posta
B. AÇIK OTURUM Tartışmanın genel özellikleri şunlardır: 1. Tartışmanın amacı, bir konu çevresinde lehte ve aleyhte karşılıklı düşünceleri ortaya koyma, sorunlara cevap ve çözüm bulma; gerçek, doğru, iyi ve güzel olanı birlikte aramaktır. 2. Tartışmada; karşılıklı saygı ve hoşgörünün, nazik, sabırlı olmanın; konuşma kurallarına, verilen zamana ve sıraya uymanın amaca ulaşmadaki yararları dile getirilmelidir. 3. Tartışmayı yöneten bir başkana ihtiyaç vardır.
Başkanın; konuyu ortaya koyup sınırlaması,
konuşmacıların konu dışına çıkmalarını ve gereksiz konuşmaları engellemesi,
konuşmacıların birbirini suçlamaya yönelik tutumlarına izin vermemesi,
tartışmanın kurallarına uygun yürütülmesi ve bir sonuca ulaşması,
bu sonucun da rapor hâline getirilmesini sağlaması gerekir.
4. Dinleyicinin huzurunda dinleyiciler için gerçekleştirilen tartışmalarda, konuşmacıların tartışma konusundaki bilgi, birikim, görgü, düşünce ve tartışmalarla kamuoyu yaratma endişesi konuşmacı - dinleyici ilişkisini belirleyen önemli faktördür. 5. Açık oturum, panel, sempozyum, forum gibi tartışmalar basın ve halk önünde gerçekleşirken, münazara daha çok eğitim amacıyla sınıflarda düzenlenir.
Açık Oturum Önceden belirlenen bir konunun, o konudaki uzman kişilere topluluk önünde çeşitli yönleriyle ortaya konmasıdır. ØØ Bir başkan ve en az üç konuşmacı bulunur. ØØ Her konuşmacı, konuyu bir yönüyle ele alır ve inceler. ØØ Başkan, önceden not aldığı konuşmaları özetler ve konuşmaları birbiriyle ilişkilendirir.
188
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
10. BÖLÜM
Günlük / Blog
A. GÜNLÜK TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ
5 Kasım 1992
Kendime dair Günlüğüme bir şeyler yazma hevesini her zaman duyamıyorum. Ortam kararıyor, kısırlaşıyor, tıkanıyor. Meslektaşlar arasında tartışma zemini oluşmuyor. Zaten son 20-25 yıldır, meslek çevrelerinde bırakalım sinema sanatı üstüne konuşmayı, sinema zenaatı üstüne o kadar az söz ediliyor ki... 60'lı yıllarda, meslek üstüne konuşmalar, bildiğim kadarıyla, şimdikinden çok daha yoğundu. O dönemde, sinemayı bir sanat olarak ele alan yönetmenlerin sayısı bugünkünden çok azdı. Metin Erksan, Halit Refiğ, Lütfü Akad ve Atıf Yılmaz sık sık bir çatı altına toplanır, durum muhasebesi yaparlardı. Günün sorunu piyasanın aşırı ticari temayyülerine direnebilmek, haysiyetli ürünler verebilmekti. Sanatı nefis araştırmasının bir parçası olarak görmeyenler için sanatçının kimliği önem taşımıyor... Bugünkü Türk sinemasında, kendim gibi duymaya, düşünmeye eğilimli olanlar içinse bir tek çıkar yol görüyorum... Olabildiğince samimi ve çok yönlü bir kimlik araştırmasından geçmek... İnsan gerçek kimliğine ihanet ederek kör topal yaşamayı sürdürebilir ama kişinin hakiki kimliğini keşfetmeden zenaatının onurunu koruyabileceğine inanmıyorum. Kimlik araştırmasından geçmemiş bir Türk sinemasının basit bir kaçış sineması olmaktan öteye geçmeyeceğini düşünmüyorum... Dünya sisteminin içteki ve dıştaki tüm mekanizmaları, tüm kurumları ile bu kaçışı ödüllendirmesinden doğal ne olabilir?... Ama sistemin itibar ettiği değerlerle asli değerler arasında hep bir uçurum bulunması kaçınılmazdır. Bu yoldaki inançlarımı elden geldiğince öfkesizce ama büyük bir ısrarla savunmaya devam edeceğim.
Ayşe ŞASA
Günlükler, kişisel hayatı konu alan metin türlerindendir. Modern zamanlarda daha da yaygınlaşan günlük türü için ruzname, jurnal gibi terimler de kullanılmıştır. Günlük tutan kişinin kişisel duygu ve düşüncelerini günü gününe kaydetmesi ile kurulan bir metin olarak günlüklerde günün tarihi önemlidir. Yazar bilinmeyen iç dünyasını kayda geçirir, kendi ile dertleşir. Günün önemli konularını ve konuyla ilgili düşüncelerini yazar. Mahrem (kişiye özel) bir metin olan günlükler bir yazarın, sanatçının, devlet adamının ölümüyle değer kazanan metinlerdir. Günümüzde yazarlar, şairler de günlüklerini yayımlayarak iç dünyalarını, hayranları ve okuyucularla paylaşmaktadır. Böylece yayımlanacağı baştan belli olan günlükler yazılmaktadır. Bu da ister istemez günlüğün samimiliği ile ilgili soruları gündeme getirmektedir. Ayşe Şasa, bir senaristtir. "Yeşilçam Günlüğü" adını verdiği günlüklerinde içinde bulunduğu
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
189
Günlük / Blog
10. BÖLÜM
psikolojik durumu, eski hâliyle yeni hâli arasındaki farkı ve bunun sebeplerini açıklamaktadır. Bu günlüklerde amaç, sadece kişisel hayatının bazı parçalarını anlatmak değildir; ülkenin kültürle değerleri konusunda her gün kafa yorduğunu göstermektir. Günlük diğer günlükler gibi tarihle ve günlük yazmaya başlayan yazarın kişisel ruh durumunu açıklamakla başlamaktadır. Günlük yazarın ilgi alanı üzerine kurulduğu için yazar bunu "Yeşilçam Günlüğü" olarak isimlendirmiştir. Metinde ileri sürdüğü düşüncelerle ilgili tanık göstermelere yer vermektedir. Günlük türü sadece özel bir metin türü olmaktan çıkmıştır. Çünkü günümüzde günlük üzerine kurulan, yapı olarak romanlara ve hikâyelere yerleşen günlükler de vardır. Yakup Kadri'nin Yaban romanı günlük türünün, romanının yapısında yer alışına güzel bir örnektir. Kamil Yeşil Türk Edebiyatı Öğretmeni El Kitabı (Kısaltmıştır.)
Günlük Türünün Özellikleri ØØ Bir kişinin yaşadıklarını tarih belirterek günü gününe aktarmasıdır. ØØ
Ünlü; sanat, düşünce, siyaset ve bilim adamlarının günlükleri, onların yaşamlarını, görüşlerini, yaşadıkları dönemi aydınlatan önemli belgelerdir.
ØØ İç konuşma tekniğinden yararlanılır. ØØ Doğrudan anlatım vardır. ØØ Günü gününe yazıldığı için anıdan ayrılır. ØØ Batı’dan gelen bir yazı türüdür. ØØ
Günlükler ikiye ayrılır:
1. İçe Dönük Günlük: Yazar yalnızca iç dünyasını verir. 2. Dışa Dönük Günlük: Yazar, kendi iç dünyasından çok dış dünyaya yönelik olayları aktarır. ØØ
Sanatçının kaleminden çıkmış günlükler kültür, sanat, edebiyat ve güncel konulara yönelik olarak o sanatçının yorumlarını, bilgi birikimini yansıtır; bu da günlüklerin gelecek için önemli bir belge olmasını sağlar.
ØØ
Günlükler, okuyucu düşünülmeden kaleme alınan yazılardır. Bu, yazarın duygu, düşünce, gözlem ve izlenimlerini içtenlikle yazmasını sağlar. Bu, günlüklerin açık, akıcı ve duru olmasında önemli bir etkendir.
ØØ Günlük, kimi zaman gezi yazılarında da kullanılabilir. Gezilip görülen yerler
hakkındaki yazarın izlenimleri günü gününe yazıya aktarıldığında günlükle gezi yazısı iç içe geçmiş olur.
ØØ
Tanzimat’la birlikte edebiyatımızda görülmeye başlanan bu türde, olayların ve tanıklıkların önemli bir yeri vardır, bundan dolayı günlüklerde öyküleme ve betimleme anlatım biçimlerinin çokça kullanıldığı görülür.
190
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
Günlük / Blog
10. BÖLÜM
ØØ Yazar konuşma diline yakın bir anlatımla, tarihli gün içindeki herhangi bir olay veya durum üzerine izlenimlerini kaleme alır.
BLOG NEDİR? ØØ
Türkçe karşılığı ağ günlüğü veya güncedir.
ØØ Web tabanlı bir yayındır ve oluşturulması çok fazla teknik bilgi gerektirmez.
ØØ Günlüğe benzeyen bu web sitelerinde kişiler istediklerini istedikleri şekilde yazarlar.
ØØ Genellikle yazı ve yorumlar güncelden eskiye doğru sıralanır. ØØ Her gönderinin sonunda yazarın adı ve gönderi zamanı vardır. ØØ
Okuyucular yazılara yorum yapabilir.
ØØ
Bloglarda okuyucu yorumları önemlidir. Bunlar, yazar ve okuyucular arasında iletişimi sağlar.
Blog Türleri Kişisel Bloglar ØØ Bireysel olarak oluşturulur. ØØ
Genel veya belli bir odak noktası vardır.
ØØ Blog yazarının ismini veya takma adını alır. ØØ Yazarın bireysel günlüğüdür. Yazar günlük yaşadığı olay, karşılaştığı durumları okurlarıyla paylaşır.
ØØ
Bunun dışında yazarın gündemi kendi kalemi ile yansıttığı bir ortamdır.
Temasal Bloglar ØØ Belirli bir alanda yazılan gönderilerden oluşur. ØØ Yazarları o konuda uzman kişilerdir.
Topluluk Bloglar ØØ Üyelik sistemiyle oluşur. Bu üyelerin gönderilerinden meydana gelir. ØØ Komünite olarak da adlandırılır.
Kurumsal Bloglar ØØ Şirketlerce kullanılır. ØØ Kurumla ilgili yapılan haber ve duyuruları bulunur. ØØ
İş hayatında giderek önem kazanmaktadır. (Kaynak: https://tr.m.wikipedia.org)(Kısaltılmıştır)
9. Sınıf / Türk Dili ve Edebiyatı / Akıllı Tahta
191
Kaynakça Kamil Yeşil, Yeni Programa Göre Türk Edebiyatı Öğretmen El kitabı, Elips Yayınları, Ankara. Emin Özdemir, Yazınsal Türler, Bilgi Yayınevi, Ankara. Prof. Dr. Nurullah Çetin, Şiir İncelemeleri, Akçağ Yayınları, Ankara. Güncel Patoloji Dergisi, C.1, S.1, 2014. Doç. Dr. Mehmet Önal, Yeni Türk Edebiyatı, Akçağ Yayınları https: //yaysis.ayk.gov.tr https: //senaryoyazmak.blogspot.com https: //blog.oguzkirat.com