ÜC
ANADOLU
EFSANESİ
Kapak ve Resi m l e r : FER R U H DOGAN
H ey kardeşler, hey dostlar, yo lda belde, tavlada tarl ada, kırda ovada durup d a bizi d i n l eyenl er, okuyan l ar, d ünyan ı n kaç bucak o l duğunu sora n l ar, bi l e n l er, hey yedi i k l i m dört bucağ ı geze n l er, size bir destanı m ı z var. İ nsanoğ l u şu d ü nyada neyi arar, arasa arasa dostluğu, kardeş l i ğ i arar, s özü çok uzatmak neye ya rar . . . Biz baş l aya l ı m Köroğlu'nun h i kayelerini a n l at mağa b i rer birer. Gide l i m esk i , uzak y ı l l ara , Köroğlu nun baş ı ndan geçen leri söyleyel i m. Söyl eye l i m de d i n l eyen leri m i z i n , okuyan ları m ız ı n damakl arı tat l ı , gönü l leri hoş o l s u n , m ert yakaları namert e l i n e g eç m es i n . B i r de burada bizden önce g e l m i ş geçmiş, b i r h o ş sada o l muş, Köroğlu h i kaye l eri a n l atan usta l arı m ı za canı gönülden bir selam uçural ı m . R u h l arı şa d ı ma n l ı k ets i n . Şöyl e rivayet ederler k i : O zamanlar İstanb u l padişa h l ı k, Bolu bey l i kt i . M a l u m , İstanbu l 'd a Osmanoğul ları h ü kü m sürerd i . 7
On ları a n l atm a n ı n b i r· gerekl i ğ i yok; o n l arı h erkes bi l i r . Şimdi biz haberi Bolu Beyinden vere l i m . O zama n ı n B o l u Bey i , Osma n l ı Pad işahları kadar ü n l ü , o n l a r kadar itibar l ı b i r B eyd i . Gençti , yakışı k l ıy d ı . Tebası onu sever, o n u n l a öğünürdü. Bu uzun boy l u , a kı l l ı , yak ı ş ı k l ı , adaletl i Bolu Be y i , Bol u'da dünya n ı n en güzel atl arını yetiştirird i . Onun yetişti rd i ğ i atların ünü Anadoluyu aşm ı ş t a H i n d i stan'dan F i re ng i stan 'a , İ ra n 'dan Turan'a u l aşm ı ştı . B o l u B ey i deyince, akla en güze l , rüzgar g i b i , kuş g i b i , y ı l d ı r ı m gibi atl a r g e l i rd i . Dertsiz baş olmaz. Bolu Bey i n i n d e baş ında bü yü k b i r derdi vard ı . Hem de ne d ert! B i r dert k i düş man başı n a . Onun derdi şuydu k i , ta ezelden beri ol d u m olası Osman l ı Padişahl arıyla araları iyi g itmi yord u . Osm an l ıy l a aras ı n ı n iyi o l m amas ı , ç o k teh l i k e l i bir işti. B i r gün e l i nden Bey l i ğ i n i , otl aklardan atları n ı , gövdes i nden de kel l e s i n i a l a bi l i rlerd i . Osman l ı n ı n kötü göz l e baktığı b i r Bey, n etse neylese baş ı n ı bela dan kurtaramazdı . Bolu Beyleri ş i mdiye kadar Osman l ı n ı n çok bela s ı n ı savm ı ş l ard ı . Savmışl ardı ama ne pahas ı n a . Os ma n l ı sarayından kulağına ö y l e haberler geli yordu ki, Beyi ü rpertiyordu . Pad işah onun ününü, şa n ı n ı çekem iyormuş. Üstüne s efere kal kacakm ış. O da her gelen haberden sonra büyük a rmağanlarla Pad işa h ı n öfkesini i n d i riyordu. B u mutlu B ey i n bu derdi d e o rtadan kal ksa, art ı k dünyada o n d a n m u t l u kimse o l m ayacakt ı . İşte bu yüz dendir ki Bolu Beyi Osman l ı n ın gözüne g i rmek onun la barışmak için h iç b i r fı rsatı kaç ı rm ıyord u . O, şuna i nanıyordu ki bir gün bu m u radına d a erecek, sonsuz m utl u l uğa kavuşacaktı . 8
Bolu Beyi n i n atlarından dolay ı , ü n ü d ü nyayı tut m uştu , dedik. Ad ı n ı Ç i n'den M aç i n e , İran 'dan Turana duymayan yoktu , ded i k. Ona bu ünü sağlayan güzel atları kim yetişti rird i ? Onun seyisbaş ı s ı k i md i ? At yetişt i r i c i n i n adına Koca Yusuf derlerd i . O da Bolu Beyi kadar d ü nyaya ü n sal m ıştı . Onun d a hak kında dünya n ı n her köşe bucağ ı nda akla h ayale gel mez h i kayeler duyard ı n ı z . Yok, onu· bir ana değ i l de b i r kısra k doğurmuş. Yok , o , at d i l i n i b i l i rm i ş de gece saba h l ara kadar atlarla konuşur, onların dertl e ri n i d i n ler, yaralarına merhem o l u rmuş. Dü nyadaki bütün atlardan , at soyları ndan ona atl ar, dam ızl ı kl ar , selam lar g e l i rm i ş Koca Yusuf değ i l , seyisbaşı deği l , atlar pad işah ı . . . Uzun sözün kısas ı , her yaratı ğ ı n , a r ı l arı n , kuş ları n , karı ncaların padişahı vard ı r , Koca Yusuf d a atların pad işa h ı . Şöyle uzaktan b i r ata baksa , o atı n yedi s ü l a l e s i n i sayard ı . N e düşündü ğ ü n ü , ne etti ğ i n i , k a ç yaş ı nd a bu l unduğu n u , ne kadar kulunu olduğunu b i l i rd i . Şimdi b i z gel e l i m Koca Yusuf'un h i kayes i n e . Bu Koca Yusuf kimd i , neyin nesiyd i ? Görenler b i l e n l er, duyan l a r şöy l e rivayet ederler ki, o , b e l ki o n bin y ı l d ı r soyl u , güzel atlar yetiştiren b i r soydandır. Onun yeri yurdu çam l ı kl ı , başından bulutları e ks i k o l mayan bol pı narl ı , yarpuz kokul u , savran kurmuş oturmuş sarı çiçek l i bir dağ ı n eteğ i ndeyd i . Burası bereketl i , taş e ksen biter, çay ı r çimen düz b i r ovayd ı . H e r ba har açan menekşesi dize kadar çı kar, ova yaz sonu n a kadar dalga dalga m en e kşe kokard ı. İ şte bu güze l i m ovada yüzlerce, b i n l e rce soy l u at otlard ı . Bütü n ova at kişnemelerinden ç ı n l a rd ı . Yüzlerce yelesi rüzgarda k ı s ra k , arkalarında tayları , ovada başı boş , oradan oraya, özgür, m utl u koşar du9
ru rlard ı . Ovadaki b i n l erce at çobansız yularsız . . . Ve burası b i r atlar cennetiyd i . Bura h a l k ı n ı n d a bir t e k i ş i vard ı , a t yetişti rmek. Dü nyayı c i ns cins, ı ş ı l ı ş ı l , boy boy, renk renk atl ar la don atma ktı iş leri . Bura h a l k ı ekin ekmes i n i , hasat etmes i n i bi l mezd i . B i l i p de ne yaps ı n lar. Atlar yüzün den d ü nyan ı n her yerinden o n lara o l u k o l u k altın ge l iyord u . Padişahlar, Beyler o n l ardan y ı l kı y ı l k ı atla: a l ıyorl ard ı . Bu at yetişti ricisi h a l k öylesine mutl uydu ki A l l ahtan h i ç b i r d i l ekl eri o l m uyordu. Yılın birinde başlarına h i ç beklenmed i k , duyma d ı k l arı , görmedi kleri b i r h a l g e l d i . Bu at yeti ştiren top rakta kıtl ı k oldu. Ansızın, ot biti rmez bir kıtl ı k . Bu l utl ardan bir damla yağ mur d üşmedi. Toprak bölük bö l ü k bölündü . Topraktan öylesine toz b u l utları kal kı yo rdu ki, gözgözü görmüyordu. Tozdan soluk b i l e a l a m ıyordu i nsan. M i l let aç l ı ktan koyu n l ar g i b i toprak l a rı yalad ı . İnsanlar, daha d a çok atlar kırıl mağa baş l a d ı . Şu rada burada yüzl erce tay ö l ü s ü uzanmış yatıyor, kıs raklar yavru ları n ı n baş ında dönüp du ruyordu . Derken kısraklar d a kırıl mağa başladı lar. Bir damla ot, su bu l amayan bazı atlar da dağa ç ı ktılar, dağdaki p ı narlar ke s i l m i ş , ağaç lar kurumuştu . Atlar, dağdan daha öte l ere kaçtı lar. Geriye kalan dost atlar, köyün içinde, evle rin kap ı l arında b i r zaman bekledi ler. İnsanlar o n l ara h i ç b i r şey veremed i l er. En sonunda onlar da yel e l e rini rüzgara veri p, baş l arını a l d ı lar, sulu otlu d iyarl ara göçettiler. Ovada bir tek attan başka at kal mad ı . Atlardan sonra i nsanlar d a dayanamayıp yorganı alan, çoluğunu çocuğunu arkasına takan ver elini İs tanbu l , ver e l i n i Adan a , U rfa , ver e l i n i İzm i r dey i p gitti ler. İnsanl ardan da köyde b i r t e k Yusuf'un babas ı ka l d ı . 10
Yusuf'un babası her ölen atıy l a b i r kere ö l m ü ş , her kaçan atıyla onun yüreğ i n i n b i r parçası gitm iş, o da bu acı l ara dayanamam ı ş , yatakl ara düşmüştü . Atl ardan, kaçmayıp da ka lan at, Yusuf'u n babası n ı n atıyd ı . Kır bir att ı . Yelesi bu lut gibi kabarm ı ştı . Ve Yusuf'un babası hasta düştüğünden beri evi n kapı s ı ndan ayrı l m ıyor, büyük kederl i göz l erinde sonsuz bir acıyla kapıda k ı p ı rdamadan duruyord u . Baba b i r g ü n oğlunu çağ ı rd ı : « Oğ l u m Yusuf , ,, ded i , ;,şu ata b i n de, bura lardan uzaklaştır. O dost, o çok soy l u bir attır. İnsanlar b i r g ü n böyle atl ara muhtaç o l acaklar. Bari ölmes i n . Ya şas ı n , döl vers i n k i , k ı ratı n soyu kurumas ı n . » Yusuf: « Emrin baş ı m üstüne baba . Götürürüm onu , ça yırl ı k , sulak bir d iyara b ı rakır g e l i r i m"' ded i . Yusuf ertes i g ü n a l a şafakta ata atladı s ü rd ü . Toprak öyle yarı l m ıştı ki hendek hendek açı l m ı ştı . Kı rat hendekl erin ü stünden kuş g i b i aştı . Toz bul ut l arı n ı yara yara kıtl ı k d i yarı ndan ç ı ktı . B i r sulak, otl u , bereket l i ovaya g e l d i l e r . Yusuf attan i n d i , eğeri n i , ge m i n i a l d ı , iki gözl erinden öpüp onu sal ıverd i . Yaya o l arak yo l a düşüp binbir zahmetle aya kları şişerek, yorg u n l u ktan bayg ı n d üşerek, günler sonra eve geldi . Eve geldi ki ne görsü n . Gördüğünden gözl eri faltaşı g i b i açı l d ı . Kı rat kapıda o l duğu g i b i durup duruyor. Yusuf: " Baba, va l l ahi götürd ü m , » dedi, « On a çok güzel, sul ak, otlu bir ova bu l d u m . İ n an bana baba, k ı ratı gö türdü m bı raktı m . İnan mazsan ayaklarıma bak. » Baba : « İ nan ıyorum sana oğ u l , » diye karş ı l ı k verd i . «ina n ıyorum ama, ntı gene götü r. Bu sefer başka yere. Bizim yurdumuza benzer b i r dağ eteğ indeki ovcıvcı. 11
G ötür oğ l u m . Belki bu sefer geriye dönmez. Yazıktır, ö l mesi n k ı rat. » Yusuftur, daha soluk a l madan ata atlad ı , sürd ü . A z g i tt i l er , u z gitti l e r , yo l l a r be l l er aştı lar, güzel top· raklar, sulak, otl u ovalar görd ü l er, durmad ı l ar. En so nunda Yusuf b i r yer buldu ki kendi d iyarları n ı n tJpk• s ı . Attan i n d i , g e m i n i eğeri n i a l d ı , göz l erinden i k i ke re ö ptü kten sonra ata ses l e nd i : « Kı rat, k ı rat, canım k ı rat! B i l irim dosts u n , kar d aşsı n , yoldaşs ı n , gönü ldeşsi n , bizden ayr ı l amazs ı n a m a , orada ka l ı rsan a ç l ı ktan ö l eceksi n . Geriye dön me! Bir daha geriye dönüp de eve gelme! Babam se ni gene geriye gönderi r. O l a n bana oluyor, g ü n l e rce aç susuz yo l yü rüyorum . Kıyma bana . . . Sağ l ı cakla ka l , dedi ve yola düştü . Eve g e l d i ğ i zaman ayağ ında ayakkabı kalmamış, e r i m i ş , ayakları n ı n a ltı yüzü l m üştü . Eve geldi ki ne görs ü n , gene kırat kapıda durup durur! Öfkes i nden kanı baş ı n a sıçradı ama, k ı rata hiç bir şey söyl i yemed i . Yusuf: .. Baba , baba ! İ na n bana bu sefer de götürd ü m , » ded i , « Ayaklarıma bak ,, . Baba : « İ nandım oğu l , i nandım sana. Bu bir deniz aygı rıdır. Ben onu beş yıl deniz kıyısı bekleyerek, den iz den ç ı ktığı bir anda ya ka l ay ı p g et i rd i m . Bu soy l u b i r attır. B iz i ö l se d e b ı rakmaz . Ya l n ız, o y ı l lard ı r deniz görmemiştir. O , y ı l lard ı r denizine hasrettir. Belki de n i z i n i görünce geriye dönmez. Onu bu sefer de götür bir deniz kıyısına bırak . . . H asta baba daha fazl a konuşamad ı , sustu . Başı da yastığa d üştü . B i r süre gözleri kapa l ı öyl e ka l d ı . Sonra i k i d i rseği ü stü ne dayanarak doğru l d u : ,,
,.
12
" Yusufu m , .. diye i n ledi. " Beni kı ratı n ya n ı na gö tür. » Yusuf : « Baba hastas ı n , kal kma. Atı sen i n yan ı na geti reyi m . » Baba : « Ka l d ı r ben i . Ka l d ı r da ata götür beni , " d iye di retti. Baba eğ i l i p atı n kulağına b i r şeyler söy l ed i kten sonra onu gözl erinden öptü : « Sağl ı cakla git benim en yiğ it, en sad ı k , en can dan dostu m , kı rat. Sağ l ı cakla git ey ben i m kardaştan iler i m . Sağ l ı cakla git benim gönüldeşim ... Yusuf baktı ki atı n boynuna as ı l ı p kal m ı ş baba s ı n ı n ayakta duracak h a l i yok, onu a l d ı yatağına gö türd ü . Baba yatakta a z ı c ı k d i n l en d i kten sonra oğlunu sesled i : « İ ki gözüm oğu l , gönüldeşim kı rata k l aptan i ş l e m e , altın üzengi l i eğer i , gene a lt ı n iş leme babamdan kal ma gemi vu r,· göğsüne inci l i , mercan l ı , maşa l l ah l I gerdan l ı ğ ı , hamayi l i tak, götü r d e n i z kıyısına o n u öy lece bı ra k . » Babas ı n ı n d e d i ğ i tak ı m t a eskiden, büyük dede l erinden ka l m ıştı . Bu tak ı m b i r hazine ederd i . Yusuf i ki rc i k l iyd i . Kı rata bu eğeri vursam mı vurmasam m ı , d i ye düşü nüyordu k i , babas ı : « Oğ u l , oğu(, .. dedi , « i ki gözümün ı ş ı ğ ı i nsan so yunun yak ı ş ı ğ ı oğu l , bu tak ı m evi m i ze atlarla gel d i , b ı rak d a evimizden giden son atla birl i kte gits i n . » Yusuf'un içi gi diyordu ama babas ı n a karşı koy mad ı . Eğeri ata vu rdu , d izg i n i gerdan l ı ğ ı taktı , at b i r ı ş ı ltı i ç i nde bal k ı d ı . V e b i r şafak vakti Yusuf altındaki atı en yakın deniz kıyısına sürd ü . 13
Ve gene g ü n l erden sonra b i r şafak vakti b i r deni zin kıyısına vard ı . Vardı k i deniz kudurmuş, Dalgalar m i nare boyu. Doru klarında ak köpükler. Dünyayı b i r g ü m b ü rtü a l m ı ş , orta l ı k i n l iyor. Deniz kıyısında attan i nd i . O i ner i n mez de deniz duru l d u , kuzu gibi oldu. Yusuf el i ndeki dizg i n i eğerin kaş ı n a bağlayıp kı ratı göz leri nden öptü . Sağ rısına bir şaplak vuru p : « İ şte s e n i vata n ı n a getirdi m , kırat. Yo lun a ç ı k o l s u n . Sağ l ı cakla . . . ,, deyip onu b ı rakt ı . Attır, bir s ı çradı i k i şahland ı , bi rkaç sefer k ı yı n ı n kum luğunda kuyruğu d i ki p g itti g e l d i , sonra da de n ize aç ı l d ı . Denizin ü stü nden tozlu yoldaym ı ş g i b i , ayağ ı suya dokun m uyormuş g i b i , uçup gid iyormuş g i bi koşuyordu . Yusuf, kırat ta ötelerd e , denizin uzağ ı nd a ak b i r nokta ka l ı ncaya kadar arkas ı ndan baktı bakt ı , sonra onu gözden iyice kaybett i . Geriye dönd ü . Eve g e l i nce kı ratı g e n e karş ı s ı nda bulacaktı , ama bu sefer o kadar üzü l m üyord u . Kı rat bu sefer eğeri de b i rl i kte geti recekt i . Ve Yusuf kcrrar verm işt i . Kı ratı b i r daha götürmeyecekti . Köyün ü stbaş ındaki tepeden evlerine bakt ı . Eğer at geri gel m i şse, evi n önünü bir altın ı ş ı ltısı a l acaktı . H i ç bir şey göremeyi nce yüreği cızz ett i . Demek k ı rat d a , yurdunu görü nce onları b ı rakmıştı ! Ş i m d i baba oğul virane köyde yapaya l n ız kalmışlard ı . Yusuf: « Baba, baba ! Kı rat g e l m ed i . » Babası zayıf el leriyle yüzünü kapatm ı şt ı . K ı ratı n geri gel meyişi o n u t a yü reğ inden vurmuştu . Kı ratı denizine gönderm işti ama dönüp geleceğ i n i de umut ediyord u . Demek onu k ı rat d a b ı rakmışt ı . 14
« G e l medi oğ u l , i ki gozu m u n ı ş ı ğ ı , i nsanoğ l u nun yakışığı oğu l , k ı rat gelmedi h a ? G itti h a ? » Baba be l l iyd i k i a t ı n burada ka l mamas ı n ı , burada kıtl ı ktan ö l m em es i n i istemiş, atı n dönüp dönüp geri ye gelmesi de ona güç verm iş, sonra d a atı n bir daha geri dönmemes i n e içerl emiş, boyun a a h çekiyord u . « Aaaaah , kırat!» Aradan g ü n l e r geçti , baba yataktan kal kamad ı . Yusuf hasta babas ı n ı s ı rtına a l ı p b u yang ı nd a n , kıt l ı ktan başka d iyarlara göçetmek isted i , baba buna ra zı gelmedi . Güzel g ü n l e r gördüğü, suna g i b i atlar ye tiştird i ğ i yurdunda ölecekti . B i r g ü n oğlunu sesled i : « Ben i m ömrüm aza l m ıştır, oğu l . Benim sana va s iyetim şudur ki baba mesleğ i n i b ı rakma. Sana iyi lik de kötü l ü k de, ü n de şan d a , baba mesleğinden ge lecektir. Ölüm de yaşama k d a baba mes l eğ i nden ge lecektir. Bu topraklar b i r daha i hya o l amaz. Bu bizim topraklar çürüdü. Kend i n e git daha güzel b i r d iyar b u l , orada daha güzel atl ar yetiştir. Ku l a kul o l m a , kulun emrine g i rme. G i rersen , b i l k i baş ı n a büyü k be lalar gel ecektir. Kendi baş ı n a buyruk o l . Dü nyayı gü zel atlarla donatmağa devam et. » Yusuf: « Emrin başüstü ne baba. Baş ı m üstün e . Kendi baş ıma buyru k o lacağ ı m , dü nyayı güzel atlarla dona tacağ ı m » ded i , babas ı n a söz verd i . Böylece konuştular. Baba rahat, Yusuf rahattı . B i r şafak vakti baba ö l d ü . l p ı ssız, kimsiz ki msesiz köyde t e k b a ş ı n a kalan Yusuf altın torbasını yerden ç ı karıp s ı rtına vurdu ve yol l ara d üştü . Ora senin, bura ben i m , güze l , bereket l i at yeti ştirmeğe uygun, kendi topraklarına benzer bir yer arıyord u . G ü n l erce ayl arca arad ı b u l amad ı , 15
buldu satmad ı l ar, satt ı l ar, o kadar para i stedi l er ki parası yetmedi . Uzun bir cebe l l eşmeden sonra b i r gün ken d i n i Bol u B eyi n i n d iyarında b u l d u . B u d i yarı görünce se vinç i ç i nde ka l d ı . Burası s u l a k , bağ l ı k bahçe l i k b i r yerd i . Ovas ı nd a y ı l kı yı l kı atları vardı. Burası öyle bir yerd i k i kendi yurdundan daha güze l d i . Burada da ha güzel atlar yetişti rebi l i rd i . O anda h i ç bir şeyi dü şünmede n , babas ı n ı n vasiyetini a k l ı n a b i l e geti rme den doğru Bolu Beyine g i tt i . Zaten Bolu Beyi n i çok iyi tan ı rd ı . Bolu Bey i , her y ı l yurtlarına g e l i r , babası n ı n yeti şti rd i ğ i en güzel tayl arı a l ı r g i derd i . Yı l l ar yı l ı , sanki b i r evd e büyümüşces i n e kardeş gibi o l m uş l a rd ı . Bolu B eyi onu görünce çok sevi n d i . « Seni bekliyord u m , Koca Yusuf. Baş ı nıza gelen l eri duydum. Baş ı n sağol s u n . Baban n as ı l ? Köyde m i kal d ı ? ,, Koca Yusuf: « Babam ö l d ü . " B o l u Beyi : « B i r daha onun g i b i b i r at yetişti ricisi bu d ü nya ya gel emez. Bu d ü nyad a b i r d ah a onun yetişti rd i ğ i g i b i atlar yeti şemez.,. Koca Yusuf: « Son atı da g i d i nce d ayanamad ı . O , oğulsuz ya şard ı d a ats ız yaşamazd ı . H astayd ı ya, kahrından öl d ü . Kırat diye d iye ö l d ü . » « Sen yaşa, Koca Yusuf. Artı k sen onu a ratma . Baban ö l ü rken s a n a e l vermişti r. S e n de onun g i bi güzel atlar yeti şti receks i n . D i n l e ben i . Koca Yusuf, sen benim kardeşimden i l er i s i n . Baban beni çocuğu gibi severd i, b i l i rs i n . Çok tuzunuzu ekmeğ i n izi ye d i m . Şu tavladaki atları m ı n, şu ovadaki yı l kı l a rı m ı n 16
çoğu babanın yeti şti rd i kl eridir. Ya da onların soyun dandır. Ş i md i d i n l e ben i . . . Bu atl arı sana tes l i m edi yoru m . Sen ben i m seyisbaş ı m d eğ i l , kardeş i m s i n . H u bey l i kte d i lediğini d i l ed i ğ i n g i b i yapacaks ı n . İ ş i ne h i ç karışm ıyacağ ı m . E m r i n d e y ü z tane seyis var. İstersen daha da a l acaks ı n . İ stersen şu atl arın hepsi n i ö l dürü r, istersen satars ı n . Sana hiç kimse karış mayacak . • Koca Yusuf büyük b i r kıvanç içinde ka l d ı . Bolu Beyi bütün tavl aları n ı , b i n l erce atı n ı ona tes l i m edi verm işti. Onun şu dünyada at yetiştirme kten başka hiç bir i steği yoktu ki . . . B abas ı n ı n vasiyeti hiç akl ı n a gel m edi . . . Koc::ı Yusuf: « Saao l, varol Bev i m . Sana öyle atlar yetiştirece ğ i m k i , bu atları dünva d ü nyp oldu o l a l ı görmemiş ola rak." Oradan ayrı l ıp hemen işine koyu l d u . Tav l a n ı n bi ri s i n i n yan ına bir ev yapt ı rd ı . Art ı k atlarla beraberdL Onlarla yiyor, onlarla i ç iyor, onl arla uyuyor, onlarla uyan ıyord u . Derdi g ü nü atlard ı . Onlar ı n hasta l ı kl arı n a , yiyeceklerine, yavru l arına bakıyor, soyl arı n ı dü zeltiyordu. B i rkaç y ı l i ç i nde Bolu Bey i n i n tavl asındaki atlar değişt i , güze l l eşti . Y ı l k ı l a rdaki atlar da başkalaşmışt ı . Yusufun babas ı n ı n tavl ası ndaki atlardan daha gü:ıl""' o l muştu her b i r i . B i r çı ü n Bolu B e y i Yusufu çağ ı rd ı : «Kardeş Yusuf b u n a s ı l bir s ı rrı h i kmettir k i bir kaç y ı l içinde tavlam daki atların her biri değ işti, rüz gar g i bi old u ? . . . Senin evlenme zama n ı n g e l m i ştir Art ı k evlen de ço l u k çocuk sahibi o l ! » Bev duymuştu ki Koc a Yusuf'un sevd i ğ i k ı z vard ı . İstediöi k ı z ı ona a l d ı . Beylere, padişahl ara h as b i r dii 17
F : .2
ğ ü n kurdu Koca Yusuf i ç i n . Düğün k ı rk g ü n , k ı rk gece s ü rd ü . Koca Yusuf bu pad işahl ara has düğünden sonra işine daha b i r candan , daha b i r yüre kten sarı l d ı . Atl a r o kadar güze l , öylesine bak ı m l ıyd ı l a r k i , her bir at gü neş a ltında ı ş ı k saçıyordu. Evl e n d i kten b i r y ı l sonra Koca Yusufun b i r oğlu o l d u , Ad ı n ı Ruşen Ali koydu l a r. Aradan böylece y ı l lar geçti . Seyisbaşı Koca Yu suf, Beyi nden, işinden hayatından kıvanç duyuyor, Bey de seyis başı Koca Yus uftan dolayı kıvanç l ı . . . Neden kıvançlı o l m as ı n , atları n ı n ü n ü varm ı ş da bütün d ünyayı tutmuş. H i nd i standan, Arabistandan, F i reng istandan ona at satı n a l mağa gel iyorlar. Yedi i k l i m dört buca ğ ı n pad i şa h l arı , beyleri onun ayağ ına atl a r a l mağa atlar görmeğe gel iyorlar. İşte bütün bunların hepsi de Koca Yusufu n yüzünden. Sıcak bir bahar günüyd ü . Ağaç ların d a l l arı çiçek ten bükül müştü . Ova lar dağ l a r tepeden tırnağa çiçeğe kes miş, toprak, deniz, ağaç l a r, bütün d ü nya çiçek ko kuyord u . Esen yeldeki koku insanı sarhoş edip baş ı n ı döndürüyordu. Dağları n , ova ların nenn i l endiği b i r gündü ve l has ı l . Bolu Bey i n i n seyisbaşı Koca Yusuf bu güzel g ü nde yılkı yılkı atl a r ı n ı deniz kıyı s ı ndaki otla ğa sal ıverm i ş , kendi de b i r tepeye yange l m iş atl a r ı n ı seyred iyord u . Atl ar bu b a h a r gününde otluyorlar, oy mışıyorlar, sevi şiyorlard ı . Atları n m utluluğu, d ü nyan ı n mutl u l uğu Koca Yusufun m ut l u l uğ uydu . Daha b i rinci baharl arı n ı yaşayan tor tayl a r del irmişler g i b i düz ovada oradan oraya koşuyorlardı. Yen i b i r d ünyaya açı l man ı n , dünya n ı n baharı n ı i l k o larak a l m a n ı n ta d ı n dayd ı lar. Deniz durg u n , orta l ı k ı l ı ma n l ı k , usuldan esen ye l koku yüklüydü . O l g u n kısrakl ar, atlar ı l ı k 18
güneşte aşkla şevkl e geniş sağrı l arını gerip geri ni yorlardl. N e oldu, ne o l m ad ı , b i rden orta l ı k karış ı verd i . D i rek d i rek toz yekindi ovada n , denizden. Deniz ku durdu, dorukları ak köpüklü dalgalar m i nare boyunu aşt ı , orta l ı k güm bürded i . Yer, gök, deniz birbirine ka rışt ı , her şey, ağaçlar, çiçekler, bu lutlar, atlar, kum l ar, otlar karman çorman o l d u . Ve kudurmuş mav i , u l u d e n i z i n üstünü y ı l d ı r ı m g i b i o radan oraya koşa n , ça tışan ş i mşeklenen kara bulutlar sard ı . Deniz çal kan d ı kça bulutlar da çal kan ı yorlardı . B u l utlar rüzgarl a n ı p şi mşekleniyor, dönüyor d e l i riyor, köpürüyor, köpük ler b u l utlara savru l uyor, dünya kuduruyordu . Ovada ki atl a r neye uğ rad ı k l a r ı n ı şaşırmış l ar, yeleleri kuy rukl arı savru l arak oradan oraya koşuyorla rd ı . Ağaç ları kökünden söken rüzgar ince baca k l ı bu y ı l ı n tay larını oradan oraya sürüklüyord u . Atlar, yele kuyru k karmakarı ş ı k , toz duman içinde dönüp duruyorl ar, kümel enip birbirl erine soku l uyorlar, sonra geri dağı l ıyorlard ı . Tozdan dumandan göz gözü görmüyor, de nizle topra k, denizle gök, toprakla gök, ağaçlar bul ut l a r b i ri b i rlerine karışm ı ş , neyin ne o l duğu be l l i o l m u yor. Dünya dünya o l d u o l a l ı böylesine kaynaşmamışt ı . Koca Yusuf yan ı ndaki ağac ı n bedenine sarı l m ı ş , esen u l u rüzgardan ken d i s i n i korumak, o n u n önüne düşüp denize, dalga l ara sürüklenmemek için e l i nden geleni yapıyor, bu del irmiş dünya karş ıs ı nda şaşkı n , d i l i damağı kurumuş, sonucun neye varacağ ı n ı bekli yordu . Durup dururken şu dünyaya n e o l m uştu ? Onun b u kadar d e l i rd i ğ i , zıvanadan ç ı ktığı ş i mdiye kadar ne görü l m ü ş , ne de duyu l m u ştu . Ağzına burnuna toz , acı tuz dolmuş Koca Yusuf gövdesine sarı l d ı ğ ı ağaca g itti kç e var g ücüy l e sarı l ı yor, rüzgara ken d i s i n i kaptı rmamak i ç i n sonsuz b i r 19
gözüktü.
güç harcıyordu . Bir korkus u vard ı , ya rüzgar sarı l d ı ğ ı ağac ı kökü nden söker d e g ötürürse? Ne o l d u , ne olmad ı , b i rden gümbürtü k i rp d iye kes i l iverd i . Esen rüzgar sanki hiç esmemişt i . Denizin dalga ları çek i l d i . Sanki önce kudura n deniz o değ i l d i . Dünya öylesine b i r sess izl i ğ e gömüldü k i orta l ı kta çıt yok ve yaprak k ı p ı rdam ıyor. Deniz dümdüz. Değ i l dal g a , köpük, üstü nde e n küçük bir kırı ş ı k bi le yok. Ovadaki atlarsa, bu i n a n ı l maz sessizl i k içi nde durup kal mışla r, oldukl arı yerde d i m d i k , heykel!er gi b i. Derken tu ötelerde, denizin üstünde beyaz b i r at başı gözüktü . Pırıi p ı rıl, büyük gözl eri ı ş ı k içi nde b i r atı n başıydı bu. Gövdesi suyun içi ndeki a t , d e n i z i ya ra yara kıyıya doğru y ı l d ı rı m g i b i gel iyord u . Sonra atın boynu ç ı ktı suyu n yüzü ne. Az sonra da at b i r s i l k i nd i , suyun yüzüne çı kıverd i . Suyun yüzünde uçar casına kıyıya doğru gel meğe baş l ad ı . M avi denizin ü stünden kayarak gelen kı rat p ı rı ltı içinde balkıyor d u . Bu sessizl i k içi nde b i l e kıratın denize dokunan ayakları hiçbir ses ç ı karm ı yordu. Koca Yusuf b i r tür l ü gözlerine i nanamıyor, d e m i nden beri olup biten l e r hayal m i gerçek m i b i r t ü r l ü kendine gelem iyor. Du run baka l ı m ne o l acak? Koca Yusuf kendi ken d i n e söylendi: « Deniz ayg ı rı ded i k l eri bu olmas ı n ? Baba m ı n de n i ze giden atı b i l e böy l e güzel değ i l . Baba m ı n atı bu o l m as ı n ? Keş ki bütün atlar bu deniz ayg ı r ı g i bi yara tı l sayd ı , şu d ünyada h i ç b i r şey i stemezd i m. Böyl e b i r çift a t ı m o l s u n , b i r çift göz ü m var, o n u d a a l s ı n l a r . . . Den izden toprağa ayak basan at gene şöy l e b i r si l k i n d i kten sonra d i k i ldi, yan ı n a yönüne bakındıktan sonra baş ı n ı kuyruğu n u d i kt i , ötedeki durmuş onu sey reden boz kı srağa doğru koştu. Bunu gören Koc a Yu"
21
suf d e l i cesine sevi n d i . Mucize gerçekleşiyord u . Ar t ı k deniz aygırından b i r kul unu olacakt ı . N e , ne m ut l u l u ktu. İşte devlet kuşu i nsan ı n baş ı n a konarsa böy le konard ı . Deniz ayg ırının ken d i n e doğru g e l d i ğ i n i gören boz kısra k kaçmağa baş l a d ı . Deniz ayg ı r ı b ı rakır m ı , o d a arkas ına düştü . Kısrak b i r kaçıyor, i ki naz edi yordu . Koştu, nazl and ı , bekledi. Kır ayg ı ra umut ver d i , ayg ı r yakaladım d erken o yeniden kaçtı . Fakat en sonuncu a rtı k kaçacak h a l i , kaçacak sabrı kalmadı , geniş sağrı s ı n ı geri p , ayg ı r ı bekled i . Deniz ayg ı rı d a dişlerini kısrağ ı n boynuna geçirip, orada o n a i ki e l aştı . Koca Yusuf gözlerine i nanamad ı . Sevincinden ç ı l d ı r ı yor, ne yapacağ ı n ı b i l emiyor, orada dört dönüp d uruyordu. B u mucizeyi karısına, oğluna, Beye, h i ç k i mseye açmayacak, d e n i z ayg ı r ı n ı n kulunu kend i s i n i n o l acaktı. K i m ne b i l ecekti bu kulunun ne olduğu n u . Kim ne b i l ecekti bu atın deniz ayg ı r ı n ı n kulunu olduğunu. Vakti saati g e l i nce kır kısrak ona b i r kulun vere cekti ki deniz ayg ı r ı n ı n t ı p kı s ı . Dünyalar eden b i r tay. Koca Yusuf ayg ı rı n k ısrağa aştı ğ ı saati dakikası daki kas ına yazd ı . Doğuruncaya kadar boz kı srağı gözün den b i l e esirgemel iydi. Ş i m d i boz kısrak dü nya padi şahları n ı n hazinesi n i taş ı yord u . Ona gözü g i b i baka cakt ı . Ertesi gün g e n e deniz kudurd u , dünya d e l i rd i . Gene öylesine b i r sessiz l i k o l d u , deniz duru l d u . Son ra d a gene k ı r ayg ı r denizden süzü l ü p ç ı ktı . Bu sefer de d oru kısrağı n a rd ı n a düştü. Doru kısrak b i r kaçtı i k i durdu, en sonuncu durup ayg ı rı bekled i . Ayg ı r ona da aştı . Koca Yusuf a rt ı k bu kadar sevi nce dayana mazd ı . Neredeyse sevi n c i nd e n yüreği çat deyip orta s ı ndan çatlayacaktı . Ş i m d i i k i etm işti. Dünya m a l ı b i r 22
yana, deniz ayg ı r ı n ı n b i r tek kulunu b i r yana. Koca Yusuf bunu da dakkası d ak kasına deftere yazd ı . Do ru kı srağa da tab i i ki gözü g i b i bakacakt ı . Koca Yusuf sevi ncinden öl ecekti . B u i nanı l maz s ı rrı hiç ol mazsa b i r k i ş i ye söyleme l iyd i . Söyl emel i y d i ama kimseye g üvenem i yo rdu k i . Söylerse, bel ki de deniz ayg ı r ı n ı n büyüsü bozul urdu . Koca Yusuf d i şleri n i kenetled i , ağz ı n ı bağ l a d ı , büyük s ı rrını k i mseye söylemed i . Öl ürse ölsün, b i r can değ i l m i , deniz ay g ı r ı n ı n yoluna feda o l sun. Üçüncü gün gene ayn ı saatte, aynı haller oldu. Deniz ayg ı rı bir ı ş ı ltı i ç i nd e yanarak den izden süzü l ü p geliyordu. Bu sefer de yağız kısrağ ı n ard ına d üştü . Koca Yusuf b u n u d a defterine yazd ı . Ş i m d i ü ç kı s ra ğa canı ndan da fazla değer vererek bakacaktı . Koca Yusuf, içinde büyük s ı rr ı n ı n a ğ ı rl ığ ı n ı , mutl u l uğunu, güze l l i ğ i n i taşıyarak gel d i , günl erce d e nizin kıyısını bekled i . İnsanoğ l unun gözü dqymaz, o istiyordu ki deniz ayg ı r ı h e r gün denizden ç ı ks ı n , her gün b i r kısrakla . . . N e kadar k ısrağı varsa her birin den bir deniz kulunu o l s u n . Heyhat k i , b i r daha ne de niz kudu rd u , n e de d ünya del i rd i . Ne de b i r daha du ru l muş den izden kır ayg ı r süzü l d ü ç ı ktı . Koca Yusuf ken d i kend ine söy l en iyor: .. şunu bir daha, bir daha görsem , » d iyordu . ..şu darı dünyada neyi m vars a , mal ı m m ü l kü m , atl arım, varı m yoğum, neyi m varsa şu k ı r ayg ı r ı b i r daha gör mek için veri rd i m . H i ç b i r şey için değ i l , s ı rf b i r a n , bir d a h a g örmek i ç i n . " A m a k ı r ayg ı r görü n müyord u . Bekledi bekl ed i , k ı r ayg ı r b i r daha gözü kmedi. Koca Yusufun d a u mu du kes i l d i . Vars ı n gözükmes i n . Ü ç tane ku lun b ı rakm ı ştı k i , ü ç kulunun anaları d a Bolu Beyi y ı l kı l ar ı n ı n en soy l u 23
kısraklarıyd ı . Deniz ayg ı rı b i n l erce k ısrağ ı n i ç i nden bu ü ç en soy l u k ısrağ ı nas ı l seçm i şt i ? Şaş ı l ır. Koca Yusuf artık uyum uyordu b i l e . Del i g i b i gece g ündüz atların içinde, ü ç k ı s rağ ı n yanı ndayd ı . Yusuf ş i m d i öyl e bir seyisti k i bir taya şöy l e bir uzaktan baksa, onun on y ı l sonra n as ı l b i r at o lacağ ı n ı b i l i rd i . Yeni doğmuş tayların yüzl erces i n i b i r a ğ ı l a koyuyor, şu tay doru kısrağ ı n , şu tay seki l kısrağ ı n , şu tay d a a kıtma l ı kısrağ ı n deyip, b ü t ü n kısrakların taylarını b i r bakışta seçip ç ı ka rı yord u . Seyis l e r a rtı k e laman diyorlardı ondan . Gece leri tavla tavl a geziyor, k ı rata şöyl e, d oru taya böyle, gök atı n d i z i n i , kula atın gözün ü diye emirler veriyord u . Vakti saati gel i nce, Koca Yusuf boz kısrağ ı n ba ş ı n ı beklemeğe baş l ad ı . Doğum biraz daha geci kse o ya d e l i recek, ya da sab ı rs ız l ı ktan çat deyip çatlaya ca ktı . O , boz k ı srağın başında bekleyedursun, kı sraktır bir kıvranıp kulunu Koca Yusuf'un ö n l üğüne b ı rakt ı . Yusuf, tayın ayaklarını toprağa değdi rmeden sarıp sarmalayıp getird i . Tayı n ayakları üç gün toprağa değ memel iydi . Koca Yusuf üç gün uyumad ı , tayı kucağ ı n da tutup, tay ı n ayağ ı n ı yere değd i rm ed i . Ertes i g ü n doru kısrak doğurd u . Doru kısra k huy suzluk edip debelend i , onun tayı onu bekl eyen s eyi s i n önl üğüne düşmed i , b i r k u m s a l yere düştü , aya kları kuma değd i . Yağ ız kısra k d a d oru kısrak gibi yapı p debelend i , huysuzland ı , o d a k u l unu b i r taşl ı ğ a b ı ra k t ı . Tayın ayakl arı taşa değd i . B u taylar önlüğe düşmemiş, b u yüzden özü r l ü doğmuşl ard ı ama olsun. Koca Yusuf onların özürl eri nin ne olduğunu b i l i yordu . Bu kadarc ı k kusur kad ı k ı z ı nda da bulunur. Seyis Yusuf bu tayları d a a l ı p evine geti rd i . Öy24
lesine sarı l d ı ki taylara , öylesine bakıyordu ki onl ara , b i r gözünden b i r gözüne g üven m ez. Taylar böyle b i n b i r naz i ç i nde büyümede o l sun lar biz haberi Osmanl ıdan vere l i m : Dem i ştik ki Bolu Bey i n i n ta ezelden beri arası Osmanl ıyla açıktı . Bolu Beyi aras ı n ı n Osmanl ıyla d ü zelmesi için can atıyord u . Böyle b i r fırsatı çı karana keseler dol usu altın veri rd i . İşte bu y ı l lar, Bolu Beyi nin atlarının ünü daha d a b üyü müş, Osman l ı Sarayı n da b i l e konuşu l mağa başl amıştı. Şehzadel er, Sultan l a r Bolu Beyinin atlarından söz ederl erken içlerini çe k iyorlard ı . B o l u Beyinin atları n ı n sözü Pad işahın kulağına d a g itti . Pad işah B o l u Beyiyle ara ların ı n aç ı k o l mas ı n ı şöyle bir hatı rladı ama a l d ı rmad ı . Seyisbaş ı n ı çağ ı rd ı : « G idesin Bolu Beyine, benden selam söy l eyes i n . Atl arı Sarayda konuşul ur. Bana ü ç a t yol l a s ı n , » ded i . Pad işahın seyisbaşı b i rkaç g ü n sonra Soluya gel di. B u atlar ne b i ç i m atlardı d a bu kadar ü n yapm ı ş l ard ı ? Padişah merak ediyord u . Seyisbaşı da Pad işahı kadar merak ediyord u . Seyisbaşı B o l u Beyi n i n huzuruna gel i p : « Padişah ı m üç a t ister k i senden, şöyle h avada uçan kuşu tutsun. Padişah ı m ı n selamı var.» Pad işah ı n emrini söy l ed i . Bolu Bey i n i n etekl eri tutuştu. N e yapacağ ı n ı şa ş ı rd ı . Demek ona bu iy i l i k de atlar yüzünden g e l ecek ti. Pad işahla barışmas ı , art ı k kı yamete kadar soyunun Bey l i kte ka l ması demekti . Bu fı rsatı yaratacak i l k ada ma kese kese altın verece kti . Hemen birkaç kese al t ı n getirip sey isbaş ı n ı n kucağ ına koydu. Sey i sbaş ı ne olup bitti ğ i n i n farkı nda değ i l d i . Bunlar kend i l eri nden at isteyene altın da mı verirl erd i . . . Her neyse a ltı n ları sevinçle a l d ı . 25
Bey az sonra d ışarı ç ı ktı ve Koca Yusufu çağ ı rd ı . « Koca Yusuf, Koca Yusuf amanı b i l i n m i ? Duy d u n mu o l anları ? Duydun mu olan güzel işleri ? Os man l ı Pad işahı bizden üç at istiyor ki gökte uçan ku şu tutsun. Kurtu lduk, barıştık Osmanlıyla! Üstümüze hiç batmayacak bir gün doğdu. Sana güveniyoru m . En güzel atları seç ki Osma n l ı hayran ka l s ı n . Atları gö rünce l a l-ü ebkem ka l s ı n . Osman l ı içinde adımızı kü çük düşürme. Görey i m se n i ! » Koca Yusuf: « Bana üç gün izin ver, Bey i m . Üç gün izin ver k i , Osman l ı Pad işa h ı n ı n v e senin şan ına l ay ı k üç a t seçeyim." « Sana güven i yorum Koca Yusuf.,. Koca Yusuf ova lara g itti , y ı l kı yı l kı atl arın i ç inde arad ı , tavla lara gitt i , tavla tavl a atl arın içi nde arad ı . B i r b i ri nden seç i l m ez b i n l erce at vard ı . Her b i ri s i ceylan g i bi uçan şahini gökte kapan atlar. Koşarken kanat açıp uçan atlar. Bey bu atla r yüzünden y ı l lar y ı l ı düşman ol duğu Pad işahla barışacaktı . Öyle g üzel atla r seçmel iyd i ki Padişah görünce o n ları parmağı a ğzı nda kalmalıyd ı . Öyle güzel atla r seçmeliyd i k i Pad i şaha, Padi şah bu güzel atl arı gönderen Beyi i ç i n hiç bir kötü l ü k düşün memeliyd i . Kötü l ü k düşünmek ne demek, Beyi a n d ı k ça Pad i şah ona sevg i , ona m i nnetta rl ı k, ona hayran l ı k duym a l ı yd ı . İ şte böyle ü ç at. Üç at! Seyisbaşı Koca Yusufu bir düşünce d i r a l m ı şt ı . Akl ı n a b i rşeyl er geliyordu ama onu bir türl ü düşünmek i stem iyor, hemen ka l k ı p at ların içine g i d iyor, b i r tür l ü de at beğenemiyo rd u . B i r türl ü üç a t ı b i n l erce a t ı n i ç i nden seçemeyen Koca Yusuf cehennem aza b ı i ç indeyd i . Öyl e üç at seç26
mel i yd i ki Padişaha . . . Akl ı b i r türlü varı p da düşüne m iyor, d i l i bir türlü varı p da söyleyemiyord u . Uykusuz d i rl i ksiz ü ç gün d e böyle geçti . Koca Yusuf onca atın içinden ü ç at seçememişti . Ele güne karşı rez i l olacaktı . Üçüncü gün art ı k bütün m ü m kü nü çareleri kes i l m işti . H emen evi n e koştu , üç tayı tavlası ndan çekti , peşine tak ı p Bey i n konağ ına gitti . Evet, b i r koca Pad işaha bunlardan daha l ay ı k üç at ol amazd ı . Can ı n ı alsalar da bu üç tayı al masalard ı , a m a o Bey i n i canı g i b i seviyordu . Beyi n i n h at ı rı i ç i n ol masa bu tayları n e p a h a s ı n a ol ursa ol sun h i ç kim seye vermezd i . Ne Pad işaha ne Kıra l a . . . Gene de tayları çekip konağa götü rü rken içi kan ağl ıyor, yü re ğ i kopuyordu. Yalnız onu tese l l i eden küçük bir umut vard ı : belki deniz ayg ı rı denizden gene çı kar d a gene kısrak l ara aşard ı . Kara r verm işti, art ı k y ı l lar y ı l ı deniz kıyı sını bekleyecekt i . Tayları çekip götürürken b i l e bi r pişmanl ı k du yuyor, tayları götü rmekten vazgeçiyor, geri evi ne dö necekken kulağı nda Bey i n i n sesi çınl ıyord u : « Osman l ı i ç i nde ad ı m ız ı küçük düşürme. Göre y i m sen i . . . » Adları n ı Osma n l ı i ç i n d e küçük düşürmese düşür mese bu taylar düşürm ezd i . Koca Yusuf arkas ı nd a ü ç tayla gözl erini kapayıp Beyin huzuruna gel d i . İşte Padişaha layık atl a r olsa olsa bunlard ı r . « İ şte adımızı Osmanl ı içi nde bu tayl ar küçü ltme yecektir.» Bolu Beyi tayl ara şöyle b i r baktı , gözlerine i na namad ı . Deniz ayg ı r ı n ı n kulun ları i k i yaşına g e l m i şti ama h i ç birisi ayakta duracak halde değ i l d i . Tayların h i ç 27
mi h i ç görkeml eri yoktu. Gözleri çapakl ıyd ı . B urun ları ndan durmadan sular a kıyord u . Tüyleri keçe g i b i deri lerine yap ı ş m ı ş , kem i k leri i s kelet ka l m ı ş , dur d a yanlarında ke m i klerini b i re r birer say. Kulakları d üş m ü ş , yelesiz, d i zl eri yara i ç i nd e , bacakları da titriyor d u . Bunlar tay değ i l b i rer ö l ü m c ü l taz ı . B i rer uyuz sı çan. Bolu Beyi hışımla Koca Yusufa sordu : « B unlar mı Pad işaha layı k atlar? Bunlar m ı bizi Osman l ı içinde küçük düşürmeyece k ? » Koca Yusuf, Bey i n karş ı s ı n a d i k i l d i . « Be l i Beyi m . Bunlar Pad işaha l ay ı k atlar.» Bolu Beyi : « Tavlamda bun lardan iyi h i ç mi at yoktu ? » Koca Yusuf: « Be l i Bey i m , bunl ardan g üzel hiç at yoktu ... Bolu Beyi: • Sen ben i m l e n a l ay eders i n . » B o l u Beyi öfkesinden ç ı l d ırm ı ştı . Yan ı ndakiler d e , Koca Yusufu çekemeye n l e r de fı rsatı gani met b i l d i l er. Herifin koltuğuna b i re r kaya yuvarl ad ı l ar. « Bu adam yaban elden gel medir. Kan davas ı , Bey l i k. davası güdüyor . » · Seni Osman l ı içinde rezil malamat edecek . » « Bu taylar koca bir pad işaha g ider m i ? Yere yat salar, her b i r i n i n kuyruğundan üç kişi tuta ki kal d ı ra . . . .. « Bunlar a t değ i l , ü ç tane ö l ü taz ı ! Üfürsen y ı k ı lacaklar.• Bolu Beyi bağ ı rd ı . Ses i nden bütün Bolu çarş ı s ı çınlad ı . Dü kkancı la r korku l a rı ndan kepen klerini i n d i r meğe baş ladı lar. Mal u m , Beylerin sağı solu ol maz. B i r bakars ı n ver i r abad ederl er, b i r bakars ı n vurur berbad ederler. 28
« Ke l l es i n i vurun ş u sey ı s ı n . Kel le s i n i vurun şu nun! Mademki b ize düşman l ı k eder, made m k i e km e k yed i ğ i sofraya bıçak sokan odur, ke l l esini vuru n , kol tuğunun altına koyu n k i ağz ı n ı n tad ı n ı bel l es i n . . . H uzurda Sey i s Yusufu seven ler onun değerini bilen ler, onun kötü b i r i ş bir i hanetl i k yapmayacağ ına i nanan lar da vard ı . Araya g i rd i ler. Aman Beyim yaman Beyim . . . Ku l kusursuz o l m az . Yusuftur, bir kusur i ş l e d i . Can ı n ı bağ ı ş l a , dedi ler. Beyd i r , onların ı srarl arına dayanamad ı , Yusufun can ı n ı bağ ı ş l ad ı . Fakat öfkesi o kadar büyüktü ki cel l atlara emir verd i . ·Canını bağ ı ş l ad ı m . Gözlerine m i l çekin. Gözleri ne m i l çekin k i , b i n l e rce g üzel at dururken iki üç ö l ü tazıyı Beyine bir d a h a seçip de geti rmes i n . .. C e l l atlar Yusufun gözlerine m i l çektiler. Yusuf gözlerine m i l çekil i rken of b i l e demed i . Çünkü iyi l i ğ i n i n , dostluğunun kurbanı olmuştu. Bu zal i m Beyl erin anlay ı ş ı , i nsan l ı ğ ı , dostluğu olsa o l sa bu kadar ol urdu. ·Yürü bire Bolu Bey i , senden bir gün bu gözleri n , bu dostluğun öcünü a l ı rsam a l ı r ı m . Alamazsam da sen var kıyamete kadar öğün git. » Koca Yusufun dünya gözüne karanl ı k doldu. Dün yası nın kara n l ı ğ ı nda, büy ü k, d i nmeyen öfkes i n i n i ç i n de dört dönüyor, kuduruyord u . Şu Bolu Beyi nden , şu kad i r kıymet b i l mez zalimden, şu en değe rli adam ı n ı b i r pula, küçü k b i r kızg ı n l ığa satan sütsüzden, şu gözl erinin ı ş ı ğ ı n ı çalan l anetlemeden öcünü nas ı l a l a caktı ? Doluya koyuyor a l m ıyor, boşa koyuyor dolmu yord u . Kimsiz ki mses iz, üste l i k de iki gözden yoksun, elsiz ayaksız, d i lsiz belsiz b i r fı karayd ı . Karş ı s ı ndaki de koskocaman Bolu Bey i . Ne g e l i rd i e l i nden? Gözle riyse gitti g i der. Bolu Beyi belki de onu çoktan unut m uştu. Ona varsalar da desel erdi ki « senin kan ı na ,,
29
susam ı ş , öfkeden kudurup d e l i rm i ş Koca Yusuf a d ı n da b i r düşman ı n var,» desel er, Bolu Beyi onu öldür meğe b i l e kal kışmaz, g ü l e r geçerd i . Koca Yusufun ba ş ı n a gelen çok zordu. Beterin beteriydi . Böyle b i r be layı A l l a h ki mseci klerin başına verm es i n . B i r dert ki çekil m ez, b i r dert ki düşman başına. Gözlerine uyku g i rm iyor. Dünyas ı n ı n kara n l ı k o l uşu n eyse ne ya, h a yatı zeh i r o l muştu . Gece g ü nd üz zeh i r yiyor, zeh i r içi yord u . Ona gözleri n i n körl ü ğ ü , karı s ı n ı n ölümü, fı ka ra l ı ğ ı , perişan l ı ğ ı vız g e l i rd i . İ l l e de onu ö l d ü ren çare s i z l i ğ i yd i . E l i n i n ko l unun bağ l ı o l uşu . Bolu Beyinden öcünü almak için h i ç b i r i m kana sahip o l amayış ıyd ı . Oğ l u Ruşen A l i yetişip gel işm işti. Yaş ı varıp on sekize dayanm ıştı. Al ı m l ı , geniş omuzl u , uzun boy l u , ceylan g i b i b i r d e l i kanl ıydı ama boynu büküktü . Gö züne m i l çeki l m i ş , Bey sarayından koğu l muş b i r kö rün oğl uydu. Üste l i k de üstü başı param parça, kıçı baş ı görünen, di lenci k ı l ı k l ı b i risiyd i . Bolu Beyi b aba s ı n ı n gözüne m i l çekti ri rken o l anca m a l l arı n ı , m ü l k l e rini de e l l erinden a l m ı şt ı . Baba o ğ u l ç ı r ı l ç ı p l a k dört duvar b i r evde ka laka l m ış la rd ı . O ğ l u Ruşen h e r g ü n babas ı n ı n e l i nden tutar, ye de yede eve götürür, evden getirir, onun y ı k ı l m ı ş , ezi l m i ş , k ı rı l m ış gönülcüğünü e l i nden geldiği nce h oş ederd i . B i r gün burada, i k i g ü n şurada ç a l ı ş ı r , kazandı ğ ı i l e ancak iki ekmek a l ı r, babas ı n ı kuru ekmekle bes lerd i . Bolu büyü k şehir. Yol kesen, seyrek basan, a rdi ye mal ı , kazanda kaynamaz, i pten kazı ktan kurtu l m u şun tü m ü sokaklarda. M etel iğe kurşun atı p s i nektan yağ çı karıyorlar. Ruşen her gün iki e km eğ i n i a l ı p eve dönerken önı'.i nü onlardan biri keser, ekmeğin b i ri s i n i e l i nden h araç ol arak a l ı r. Çocuk toydur, çekingen korkaktır, sesini 30
çı karamaz. Sesini ç ı karamaz ama harc;ıç verdiğinden d o l ay ı d a utancından yerin dibine geçer. Babas ı oğlunun korkak l ı ğ ı n ı , çekingenliğini bilir. İ ki ekmekten birisinin n e o l duğunu d a iyice bilir. E l in den g e ldiğince de, oğlunun baş ına gelenleri bil diğ ini ona sezdirmemeğe ça l ı ş ı r. Şu oğ l u , yürekli yiğit birisi o l muş ol sayd ı belki bir gün baba oğul öçl erini Bolu B eyinden a labilirlerdi. Oğlunun korkakl ı ğ ı da başına gelen iş lerin tuzu biberi. Ş u dünyaya bir karayaz ı l ı Koca Yusuf gel miş ki, o l maya g itsin . Koca Yusuf gece gündüz ahında vahında. İ n l e mesinde. Oğ l unun yanında derdini hiç b e l l i etmez. Oğlu azı c ı k ara l andı m ı yd ı , birden patla r çağlayanlar gibi boşan ı r . Başlar söyl enmeğe . « Bu koyu kara n l ı k , bu taş gibi, bu su gibi, bu kur şun gibi ağ ı r karanl ı k ölenedek üstümden kal kmaya cak. Ben h iç bir zaman, h içbir zaman öcümü Bo lu Be yinden alam ıyacağ ı m . Hesaplaşmamız k ı yamete kala cak. Koca Yusufun böyle oğlu olur m u ? Böyle ödlek, böyle tavşan g i bi, böyle elindeki ekmeği iki serseriye kaptı ran oğu l . . . Vurunca Al lah tam kökümüzden ku ruttu. Tutu nacak en küçük bir d a l , sarıl acak e n küçük bir ışık bil e b ı rakmad ı . » Koca Yusufun kendi kendin e böy lesi konuşmal a r ı n ı arada bir Ruşen Ali' de yakal ıyor, çocukcağız kah rol uyordu . Ah biraz daha yürekli, biraz daha yiğit ol sayd ı şu Bolu Beyine gösterirdi. Neredeee o yürek onda! Gene günl erden bir gün Ruşen babas ı n ı n e kme ğini al mağa çarşıya giderken bir sokakta küçücük bir zağar köpek gördü. Zağar dişine bir işkembe takm ı ş , mahal lenin bütün köpekl eri de arkas ına düşmüş. İ s tiyorlar ki işkembeyi zağarın elinden alal ar. Zağar kü çücük, e l kadar, a rkasındaki köpeklerin her biri at gi· 31
b i kocaman. Üste l i k de b i r değ i l beş deği l , b i r sürü. Ruşen Ali durdu, hayranl ı kla, şaş k ı n l ı kla bu b i r sürü devle, bu küçücü k karı ncanın döğüşüne bakt ı . Küçük köpek vard ı , a rkas ı n ı b i r taşa daya d ı . İş kembeyi de bacakları arasına a l d ı . Önüne gelene h ı r lad ı , ard ı na geleni tepti. Kend i üstü ne gelen kocaman köpekl ere öylesine yumulup dal ıyordu ki, köpek neye uğrad ı ğ ı n ı b i l em iyor kan revan içinde arkas ına b i l e bakmadan baş ı n ı a l ı p y itiyord u . B i r yarım saat i ç i nde küçücük zağarı n baş ında h i ç b i r köpek ka lmad ı . Ki m i n i n kı.;lağ ı , k i m i n i n kuyruğu kopmuş, k i m i n i n gözü ç ı k m ı ş , birer birer çeki l i p g itti l er. Zağara yaklaşmak m ı , bir daha Allah göstermesin. Zağar bunca döğüşte işkem bes i n i e l i nden kaptı rmak deği l , ne yap ı p yap m ı ş kıs meti n i n ucunu b i l e göstermem işti öteki itlere. R uşen Ali kıssadan h i sse a l d ı . « U lan şu bir parmak i t kadar bile olamad ı k , " d e d i . Gayrı can ı na tak d e m i ş , tepeden tırnağa yürek kes i l m i şti . H e m e n e v e geri dönd ü . Eline iyi bir kırı l maz ald ı . Bu kırı l mazı n ucuna tam bir okka çivi çaktırd ı . E l i nde kırı l mazı , kabara kabara çarşıya ekmek al mağa g itti . B u sefer tam dört tane ekmek a l d ı . Bir el i nde ekmekler, b i r e l i nd e kırı lmaz ı , baka l ı m n e o l a caktı ? E l i nden ekmekleri alanlar k ı r ı l mazı görünce n e d iyeceklerd i ? Ne d iyecek ler, gene hemen karş ı s ı n a ç ı ktılar ekmekleri isted i l er. Hem d e bu sefer dört ekmeği var d ı . Serseriler başı: « Ü çünü b ı ra k da git,» ded i . « Sümüklü oğlan . » Ruşen A l i d i r, el i ndeki ekmekleri bir duvarın üs tüne yerl eştird i , geriye döndü, ona sümüklü oğlan di yenin üstüne zorlad ı , onu bir sopada yere y ı ktı . Öte k i l eri de kattı önüne, serseri ler öylesine kaçıyorl ardı k i , yellerine sapan taşı u l aşamaz. 32
Serseri l e r önde, Ruşen A l i a rkada koşarak bütün şehri doland ı l a r. Ruşen Ali onlara nas ı l ulaşsın. Herif l e r can h avliyle b i r koşuyorlar ki , değme yavuz at ye tişe mez . Serseri ler iyi b i r ders a l m ışlar, korku ları ndan öd l eri boklarına karışmıştı . G eri geld i , ekmekleri duva rın üstünde öyle duruyor, art ı k k i m dokunab i l i r k i e k meklerine . . . İşte bu sebepten derler ki Köroğ l u yiğ it l iğ i bir küçümen c i k itten öğren i ktir. Ve de öyl e d i r. Babas ı baktı ki oğlu d ört tane ekmek geti rmiş. Sebeb ini hiç sormad ı . N as ı l olsa ku rnaz seyis bunun sebebi n i anlayacaktı . Az sonra d a anladı . N ereden an ladı dersiniz? Yorda m l ıyarak evden d ı şarı ç ı kıyord u . Kap ı n ı n yanında e l i n e b i r ş e y değdi. E l i n e a l d ı k i b i r kırı l maz sopa. Sopan ı n ucunu yokladı. amanal l a h , so pan ı n ucu .çiviyle s ı val ı . Eve gelen dört ekmekten, ucu sıva l ı sopadan işi a n l ad ı . Seyisbaşı sevi nci nden del iye döndü. Sevincinden ne yapacağ ı n ı b i l m i yordu. Gözü açı l sa bu kada r sev i n mezd i . Bolu Beyi bütün va rını yoğunu, üstü ne de Bey l i ğ i n i verse bu kadar sevin mezdi . Babası d i ri lse, köyü gene o eski , ceylan gibi atlar yetişti ren köy olsa bu kada r sevin mezd i . «Göl yatağından s u eksik ol maz. Eskiden de kurt eniği kurt olur . . . Koca Yu sufun oğlu da Koca Yusuf g i b i olacaktır eninde sonunda . .. Şimdi artı k tutunacak b i r dal ı , sarı l acak b a l kıyan bir ı ş ı ğ ı vard ı . Umutsuz l uk cehennem olup gitm i ş , ye rini kıvanca, sevi nce b ı rakmıştı . Oğlunun eskiden korkak l ı ğ ı n ı nas ı l yüzüne vu r madıysa, şimdi de yürekl i l iğ i n i ona söylememel i , vur du m duymaz görünmel i , oğl undaki bu değişi k l i ğ i n se bebini a raştı rma l ıyd ı . Şimdi sevinci nden boyuna türküler söyl üyordu. Türküsünü söylüyor, g ü l üyordu . 33
F: 3
Araştı rması uzun sü rmed i . Oğlunun baş ı n a gele ni hemen öğren d i . O zağar el ine geçse kuyruğunu gü müşletird i . İ nsan anadan yiğit doğmaz, insanı hem yü rek l i , hem de korkak yapan görgüsü ve a k l ı d ı r. Artı k her gün eve tam ı tam ı n a ucu b i l e kopma dan iki ekmek gel iyor. B u n l a r bu m i nval üzre konup göçmede, yiyip içmede olsunlar taylar beyin tavlasın da boy atıp gel işmeğe baş l a d ı lar, Seyis Yusufu da b i r meraktır ald ı . Acaba tayl ara n e ol muştu , n as ı l lard ı ? B i rkaç kere oğ lunu gizl iden tavlaya gönderd i , çocuk tayları bir türlü bulup göremed i . Koca Yusuf oğlunun bu beceri ksizl iğine kızd ı a m a yüzl emed i . B i r gece oğlunu sesl ed i : « E l i m i tut Ruşen . . . Ayağ ı n ı öyle bas ki top rağa nıç ses çıkarmas ı n . Pamuk üstünde yürür g i b i yürü . Beni Beyi n büyük tavlasına götü r . » Ruşen A l i korktu : « Baba, ne d iyorsu n ? Beyi n tavlasına g i ri l i r m i ki ? Oraya k u ş kanad ıyla yı lan gövdesiyle g i rem iyor. Giren i nsanoğ l u da oradan sağ ç ı km ıyor . » .. sen dediğ i m i yap . Tut e l i m i . . . Haydi düş önüme . .. Ruşen çarnaçar babas ı n ı n önüne düştü . Karan l ı kta çıt ç ı karmıyor lardı. Orta l ı kta da gecenin c i ki lti si nden başka ses yoktu. Büyük tavl aya geldi ler. Ruşen Ali: «Beyin tavl asında ne yapacaks ı n ? " « Ge l d i k m i tavlaya ? » • « Gel d i k . Burada n e yapacaks ı n baba? .. Konuşmalar fısı ltı g i b i yd i . " Benim tayl ara bakacağ ı m . Daha faz l a d ayana mam . . . Acaba nas ı l oldu benim taylar. Benim tayl ara bJktılar mı dersin ? » Ruşen Al i : 34
" Bu karan l ı kta, bu b i n l e rce at i ç i nde nas ı l bula cağız tayları ? • Koca Yusuf kızd ı , o ğ l u n a karş ı l ı k vermedi v e bü yü:, tavl a n ı n kapısına yürüdü. Tavlanın kap ı s ı sağlam kilitl iyd i ama Koca Yusuf o n u kol ayca açmas ı n ı bi l i rd i . Oğlu ne bi lecekti at yetiştirmek ne demekti r. Ru şen A l i daha çiçeği burnunda bir genceci k uşak. Atlar aras ı nda büyüdü ama atlara bakmad ı . Gerçekten bu çocuk şimd iye kadar niçin atlarla hiç uğ raşmam ıştı ? Atları sevm iyor muydu acaba? Yok yok, bunun müm künü yok. Koca Yusufun oğ l u nas ı l olur da atları sev mezd i . Böyl e bir şey o lamazd ı . Ruşen A liyi b i r merak sarm ıştı k i , ö l dürücü , if l a h etmez. Babası bunca at ı n aras ı nda bu karanl ı kta , bu kör gözl eriyle tayları nas ı l bulacaktı ? Tayl arı ne reye, tavlanın ne ya n ı na bağ ladıklarını b i l e b i l m iyor du. İ y i atç ı l a r , h e l e Koca Yusuf g i b i s i l e r e l leri nde bü yüyen atlarını kokularından b i l i rler. Ya da on l a rı de r i n , d oğ ru b i r duygu a l ı r atl arına götürü r. H e l e Koca Yusuf k ı r tayın kokusunu üç g ü n l ü k yoldan b i l e du yard ı . Kır tay g e l i rken orta l ı k b i r deniz kokusu , taze b i r yosun kokus uyla dolard ı . Sonra da daha yaklaşın ca da k ı rattan i nce, kes kin b i r dağ çi çeğ i kokusu ge iird i . Ruşen bütün bunları ne b i l s i n ? Tavl ada, baba önde Ruşen arkada, atların a ras ı n dan yordam layarak i l erliyorlard ı . Tavlayı s ıcak b i r ova , a ğ ı r bi r a t kokusu doldurm uştu. Atların s ı rtından buğulanan, acı b i r ter kokusu gel i yordu burun larına. Uçsuz bucaksız tavlada oradan oraya dolaş ı p du ruyor l a rd ı . Neredeyse sabah o l acak, bekçiler babayl a oğu lu tavlada yaka layı p Beye götürecekler, Bey de bu se fer mümkünü yok onları bağ ı ş l amayacak , öldürecekti. Koca Yusuf neden sonra oğlunu ses ledi: 35
« Ge l oğul gel ! Şu i l erde bizim taylar.it Az sonra tayların yanındayd ı lar. Koca Yusuf, e l i n i uzatıp tayları teker teker yokladı: « Eyvah . Eyvah k i n e eyvah . Eyvah ki b i n kere eyva h ! Bu i mansızlar tay l ara hiç bakma m ı ş l a r. Ne yem, ne ot verm işl er, ne de tımar etmişl er. Su b i l e i çi rmemiş ler, ö l ü m e terketm i şl er. A m m a tay l a r o ka dar sağlam ki dayanmışlar. H ayd i oğul gidel i m . Bu i k i d i n lilerin bu tay l ara yapt ı k larına d a h a fazl a d ayana mam . " Artık Koca Yusuf h e r gece şeh i rden el etek çe· k i l i nce soluğu tavlada, tayların yan ı nda a l ıyord u . Ama bu böy l e o l mayacakt ı . B i r g ü n k ı r tayı okşarken b i rden tıp d iye aklına d üştü . Yarın sabahtan, erken Ruşen A l iyi Beyine gönderecek , kır tayı i steyecekt i . Bey de hemen ona tayı verecekti . Kır tayı n kıymeti n i b i l se , onu b u hale geti rir miyd i ? Ruşen A l i sabah erkenden Beyin kapısı ndayd ı . Bey onu kabul eti : « N e istiyorsun, Köro ğ l u . it Ruşen A l i afa l l ad ı . O n a bir k i ş i körü noğ l u demiş ti i l k ol arak. Art ı k bundan sonra ona herkes Körünoğ lu d iyecek, adı sanı unutu l u p gidecekti . Geldi Köroğ l u , g i tti Köroğ lu. Afa l lam ı. ş Ruşen karş ı l ı k veremeden Bey tekrar konuştu . « Söy l e Körünoğ l u ! B i r d i leğin mi var? Sabah sa bah h uzuruma gelmişsin . .. Ruşen nar g i bi kızard ı . B i raz öfkeden biraz s ı k ı lgan l ı ktan keke l ed i : « Babama yiyecek taş ı yacağ ı m d a . . . • Bey : «Eeee ? Sonra ? • « Saka l ı k yap ı p su taşı yacağ ı m d a . • . .
36
«Eeee ? . . . Sonra ? Uzatma ! Çabuk söy l e . » " Babam d e d i k i , o kötü k ı r tay v a r ya , sana ver s i n Bey, ded i . » Bey hemen e l çırpıp adamları n ı çağ ı rd ı . « Şu Körünoğlu n e istiyorsa verin , tay m ı i stiyor muş ne? Verin de gits i n . » Tayı n zaten gözü nün yaş ı , burnunun sümüğüne karış ıyor. Tavlaya gitti ler, bir köşede pinekl eyen uyuz kır tayı hemen verd i ler ona. Beyi n seyi s i : « Kardaş, istersen ş u i k i tay ı d a a l götü r. A l gö tür de şunların sümüğünden uyuzundan kurtu l a l ı m. Yiyorlar y iyorlar bir türlü adam o l m uyorl ar." R uşen Al i : «İstemem " , ded i . « Kı r tay bize yeter. " Onun da bu sümüklü tayları gözü kesmem işt i . A l ı p da ne yapacaktı ? Zaten bu bir deri b i r kem i k k ı r tay da baş larına b e l a o l acakt ı . Kend i karı nlarını doyu ram ıyorlar, b i r de bu ö l ümcü l tayı nas ı l doyuracaklar? Ama babası istemişti b i r kere . İster istemez gö türecekt i . Tayı yelesinden tutup sürükl emeğe başlad ı . Tay eve varı ncaya kadar yo lda ü ç kere y ı kıl d ı . Ruşen Ali onu güç bela kaldırd ı . « Baba geti rd i m . " « Sahi m i , s a h i m i ? Bu d e d i ğ i n gerçek m i ? Demek k ı r tayı verdi ha? Verdi ha, o dinsiz. İnanam ıyoru m , inanam ıyoru m . N as ı l verd i ? N e ded i ? » Ruşen A l i : « Dediler k i , b ı ktık ded i ler, b u ö l ümcül taylar dan . . . Baş ı m ıza bela oldu lar, dedi ler. İ stersen , dedi ler, öte ki i k i s i n i de a l götü r, dedi l er. A l götür de öldür b i r derede, ded i ler.• Baba: •Neden a l madın, be s ersem oğu l . B re a k ı l s ı z 37
oğu l . . . Hemen git al geti r . Hemen ş i md i . . . Yok, yok. Dur, g i tme. H i l e kaparlar tekrar dönüp isteyişinden d e kır tayı d a e l i m izden a l ı rlar. Çek kır tayı i çeriye, çabuk çek. Kimsecikler görmesin. İnanamıyoru m , i na nam ıyoru m . İyi ki gözlerim g itti . Göz l erim g ittiyse de kır tay ben i m oldu . Kır tay b i r çift göze değ i l , b i n çift g öze bede l ! Çek i çeri tayı . H i ç ki mseye bir şey söy leme . . ded i . Ruşen A l i b i r ö l ü mcü l , sümüklü taya bakt ı , bir babasına baktı . .. İyi k i şu b e n i m baba m ı n gözü görm ü yor, .. d iye geç i rdi içinden. u Gözü görmüyor da, şu as lan k ı r tay ı n h a l l erine bakam ıyor. Yoksa bu adam a k l ı n ı m ı kaçırd ı ? Yoksa , a k l ı o l an a l ı r da şu uyuzu Os man l ı Pad işahına layı k at d iye beyi ne götürür m ü ? · Babas ı n ı , yüreğ i parçalanarak süzd ü , süzd ü , son ra a n l ı şan l ı kır tay ı i çeriye çekti . Yok, yok babas ı n ı n mutl aka a k l ı ndan b i r zoru vard ı . Koca Yusuf oğlunu d i z i n i n d i b i ne otu rttu . Ona söyl enıeğe baş l ad ı : «Akl ı ndan geçen l eri seze rim oğ u l . B u benim ba bam a k l ı n ı mı kaçırdı ders i n ? Bir ölü msek tay i ç i n gözlerini verd i , şimdi de neredeyse can ı n ı verecek , d iyorsu n. Oğ l u m , sen o n u bunu b ı ra k d a beni d i n l e . Ş u babanın el bette b i r bi l d i ğ i vard ı r. B a k , a k l ı m ba ş ı mda, sözüm sohbetim yerinde. Ş i mdi ben i iyice d i n l e , bizim öcümü?ü Bolu Beyinden a l ı rsa bu k ı r tay a l ı r. A l amazsa , öcümüz kıyamete kal ı r . Ya l n ı z ben ne dersem onu yapacak hiç sözümden çı kmayacaksın . İşte o zamand ı r ki beni anl ayacaks ı n , d e l i miym i ş i m , akı l l ı m ı . . . .. Seyis Yusuf eskiden, iyi g ü n l erden kalma tavl a n ı n her bir yan ı n ı b i r iyice keçeyle kapattı . Oğlunu sesledi : " Ruşe n i m , iyi bak, h i ç b i r yerden en küçük b i r . •
38
gün ı ş ı ğ ı b i l e sızmayacak. İ çeriye iğne ucu kadar b i r gün ı ş ı ğ ı n ı n sızması i ş i m izi tü m baltal a r, dediği miz o l maz.,, Ruşen tavlayı en i:üçük g i rintisine çı k ı ntısına ka dar yoklad ı . En küçük b i r güneş ı ş ı ğ ı görmed i . İçerisi zifiri kara n l ı ktı. " Her yön b i r zifiri kara n l ı k , baba . İğne ucu kadar b i le , hiç bir yerden bir ı ş ı k gözü kmüyor. Öyl e karan l ık k i , gözgözü görmüyor. " Başlad ı l ar tayı beslemeğe. Yem i n i , otunu, suyu nu· ölçüyle veriyorlar, tam za manında tımar eyl iyor lardı. Koca Yusuf b i n bir çiçekten merhemler kayna tıyor, bu koku l u , güze l , i nce, şifa l ı çiçe k yağ larıyla k ı r tayını oğuyordu. Ayakları n ı , s ı rtı n ı , baş ı n ı , boynu n u , tüm bedenini oğuyor o ğuyor, dağların tekm i l çi çek!orinin kokusunu, gücünü kır tayı n bedeni i ç iyor du.
B i r de Seyis Yusuf her sabah horoz lar ötmeden i ner, kır tayın gözlerini öptü kten sonra, e l i i l e s ı rt ı n ı şöyle bir s ıvaz lard ı . Sonra oğl una dönerd i : .. Qğlum, bak, şuradan , tavlan ı n sol köşes inden k ı r tayın üstüne bir ı ş ı k gölgesi d üşüyor . . . Kapat orasını . " Koca Yusuf, gözsüz Yusuf ışı kların sızd ı ğ ı del i k leri nas ı l b i l ird i . K ı r tayın s ı rtını s ıvazl arken ı ş ı ğ ı n s ı zd ı ğ ı yönü bil i rd i . Eski ler derlermiş k i tav l ada bes l enen atın ı ş ı k gören yan ı ham, güçsüz, yumuşak ka1 ı r, derlerm iş. Belki Koca Yusuf bundan b i l i rd i . Koca Yusuf k ı r tayırı s ı rtını yokl aya yoklaya, b i r gü n geldi ki tavlada b i r ı ş ı k gölgesi n i n s ı z ı l t ı s ı b i l e kal mad ı , Ruşen düşünür, m ü bare k adam ı n gözl eri kör, nas ı l anlar, a k ı l a l maz . K ı r tay boy attı kça, g e l i ştikçe, bu mucizeye Ru şerı Ali şaşıyor, bundan d olayı da babası gözü nde git39
ti kçe muammalaşıyor, s i h i rbaz laşıyordu . Şu sümüklü tay ı n h a l i ne bak ı n ! Az önce leri neyd i , şimdi ne! Kırk gün bitm i ş , i k i nci kırk gün baş lamıştı ki Ko ca Yusuf k ı r tay ı , sabahtan akşama kadar bir iyice yoklad ı . K ı r tayın üstü nde, onun parmakl arı n ı n üç ke re dokunmad ı ğ ı h i ç b i r yer kalmam ıştı . Akşamüstü oğlunu sesled i : u Oğ u l , oğu l , i k i gözüm oğu l , gel gör k i k ı r tay, k ı r at o l muştur. Ama nas ı l b i r k ı r at o l muştur? Soyu na, babas ı n a , ustas ına layık bir k ı r at mı, yoksa b i r katır mı ç ı k m ı ştır bunca emek verd i ğ i m kır taydan? H e l e şunun b i r maşkına bakal ı m . Kır tay b ize gül m ü verd i , yoksa o t biti rmez karaça l ı m ı ? Şimdi var git, ş u ark altındaki Beyin on iki öküz l ü k kötenle sürülmüş i n san boyu deşi l m i ş tarl ası n a , boydan boya iki gün su b ı rak. Tarla bir çamur o l acak ki, içine g i rd i n m i g ı rt lağına kadar çamura gömüleceksi n . » Ruşen A l i : " Başüstüne baba . Emrin başüstüne . .. Ruşen A l i gitt i , üç g ü n sonra geri geldi . " Tarlaya suyu bı raktı m baba . Tufan g i bi bir su b ı raktı m . Yer gök çamura kesti . » Çek öyl eyse k ı r atı . )) a
Baba oğul k ı rata b i n i p b i r şafak vakti , tarlanın başına vard ı lar. Tarl a saatl erce uzayan , uçsuz bucak s ı z b i r ovayd ı . B i r çamur ovas ı . Baba oğlunu gözl erinden öptü . Eğ i l d i çamura e l i ni soktu . "Bu çamur olmuş tarl a n ı n uzu n l uğu ne kadar çeker sence? . . . "
" Bence bir günlük yol çeker. .. « H epsini böylece sulad ı n m ı ? » • H eps i n i . • 40
« Ş imdi öyleyse b i n k ı r ata , oğu l . B i n de tarl a n ı n ortası ndan b i r uçtan b i r u c a sür . . . Doludizg i n sür. » Ruşen A l i babas ı n ı n bu sözlerine karş ı koyacak oldu. " Baba , s e n g örmüyorsun, y e r gök çamur. B i r d e bata k l ı k k i , kır a t da b e n de çam ura batar kal ı rız. B i r gömü lürsek çamura , b i r d a h a b i z i oradan k i mseci k l er kurtara maz . " Koca Yusuf: « B i n kır ata da sür, d iyorum sana. Kal ı rsanız ka l ı rsınız orada , g e l i rseniz, gözü mün öcü , fak i r fı kara n ı n öcü a l ındı demekti r Beyden. Bin ata sür. » Ruşen A l i d i r ne yaps ı n emir büyü k yerden , ba bas ı ndan . . . Karşı g e l i nmez ki. . . Ama bir türlü de bu çamur deryasına atı sürmeyi gözü kesm iyord u . Yüzü sapsarı o l muş, e l leri titriyordu . Babasın ı n gözü o l sa da oğlunun bu korkusunu , perişan hal i n i görse ona yüreğ i acırd ı . « B indin m i oğul ata? . . . ,, «Bin iyoru m , b i n iyoru m . » Öylesine e l i ayağı çözü l m üştü k i Ruşen i n , bir türlü ata binem iyord u . En sonunda can ı n ı dişine taktı ata atl a d ı , gözlerini yumup atı mahmuzlad ı . Biraz son ra gözünü açıp baktı ki ne görsü n , çamur deniz i n i n or tas ı nda, altındaki at da rüzgar g i b i . Ne battıkları var, ne bir şey . . . Ruşen Ali gözlerine i nanamad ı . Bu at gö rünmez bir kanat mı takmıştı ? Bir anda tarl an ı n ötek i ucunu buldu. Sonra a t ı n baş ı n ı g e r i döndürü p babası nın ya nına ge!di . « Üç kere git gel oğu l , üç kere . . . » « Başım üstüne baba . .. Atı gene doldurdu. Altı ndaki at uçuyord u . Ü ç seferini bitirdi kten sonra geldi babas ı n ı n ya n ı nda durd u : 41
.. Qç sefer tamam oldu baba . " .. i n attan öyleyse. A l eğerini atın ü stünden . .. Ç ı rı l çıplak atı yoklamağa baş l a d ı . Tepeden tınağa dokunmadık yerini bırakmamasına . .. Tırnağına azıcık çam u r bulaşm ı ş . Kır at iyi , iyi ama daha o l mamış, evlad ı m . " Kırk gün daha besled i ler aynı m i nval üzre. Ruşen gene aynı suyu vurdu, çam u r ç ı kt ı , bir adam boyu. « B i n k ı r ata, sür baka l ı m oğu l , bu sefer k ı r at bi ze ne gösterece k ? » Oğlan ata eğer kapatı p b i s m i l lah çekip g e l d i ü s tü ne. Bu sefer k ı r at o l m u ş b i r a l ıcı şah i n . Gökten uçan kuşu a l ı yor. B i r aşağ ı bir yukarı . . . Çamur d izde , su boğazda, maşallah , k ı r at toz l u yolda sekip gider g i bi gidiyor. Geldi . Seyi s , k ı r atı gene tepeden tı rna ğa yokl ad ı . Tı rnağ ı nda b i r d a m l a kadar b i r çamur bu l a ş ı ğ ı buldu bu sefer de . . . « Evladım, ne yapa l ı m , gene olmad ı . » Kırk gün daha bes led i l e r. Gene tarlada üç aşağı beş yukarı . . . Seyis yokladı k i bu sefer k ı r atı n ayakl arı sanırs ı n yağ küf eğine bat m ı ş , p ı r ı l p ı r ı l ediyor. Çamur zerresinin adı yok. « Tamam evlad ı m ! » Hemen yol tedarikine başlad ı l a r . Onlar yol teda rikinde olsunlar, biz vere l i m haberi Bolu Beyinden. Bu arada Bolu Beyin i n tavlasındaki taylar d a g e l i ş i p birer küheylan o l m uşlard ı . Tay!arı kimseci klerin ara d ı k l arı sordu kları yoktu . B i rden tavlada seyislerin karş ı s ı n a i k i küheylan ç ı kı nca önce seyi s l e r şaşırdı lar. " U l a , bu atlar nereden geldi ler? Hangi d e l i kten g i rdi ler bu tavlaya ? .. « Al lah Al lah . . . Şaşt ı m ka l d ı m . Daha önce var m ıydı tavlada bun lar? » 42
.. u ı a gozun ç ı k s ı n sen i n . Daha önceden tav l ada böyle küheylanlar olur d a i nsan görmez olur m u ? Bak sana şu atlara, her b i r i b i r a l ıcı şah i ne benziyor. Sen bu tavlada değ i l , şu koca d ünyada böy l e bir at gör dün mü ? » « A l ı ml arı ndan ya nlarına yak l aşıl m ı yor, b i re ma ş a l l ah ! . . . İnsan bakmağa doyam ıyor. Yağ ızı m ı güzel dorusu mu güze l ? Hey maşa l l ah , i k i s i bi rbirinden gü zel . » Bun lar böy le konuşmakta olsunlar, hemen h aber Bolu Beyine g itti . D ed i ler k i : « Beyi m , Bey i m , duyu l ma d ı k , görü l med i k b i r şey o l d u . B:..ı g ün tavlada i k i at gördük. Nereden ç ı ktıkları bel l i değ i l , yerden fışkırd ı desek deği l , gökten d ü ştü desek deği l . . . İki güzel at k i , b i r i yağ ız, b i r i s i de doru , bak ı l ı r g i b i değ i l , gözler kamaştı rı r . Hay maşa l l ah ı . . . .. Bolu Beyi telaşlandı, hemen tavl aya koştu atla rın yan ı na geldi ki ne görs ü n , gözlerine inanamad ı , şaş k ı n l ı k içinde kal d ı . Atl ara hayran ka l m ı ş , onl ardan gözünü ayıramam ıştı . Bir de düşünüp duruyord u . İçi ne de bir kurt düşmüştü. Neden sonra kend i n e gel i nce konuştu . "Tavlada ne kadar seyis varsa buraya toplansınlar. " Az sonra bütün seyisler top land ı l a r . " Bu atl arın nereden geldi ğ i n i , neyin n e s i olduk l arını bana söyliyecek birisi ç ı karsa için izden, d i l es i n benden d i lediğini . » Seyis lerin içinden yirmi yaş larında gösteren , çö kük avurtl u , i nce duda kl ı , uzun kirpi kl i , koca man göz l ü , zayıf, dal g i b i b i r delikan l ı ayrıl d ı . Beyin karş ı s ı na ge l d i . Del i kan l ı n ı n kafası da ke l d i . B e n b i l i yorum Bey i m . Bu atlar Koca Yusufun Os manlı Pad işah ı n a armağan o l arak seçtiği tayl ard ı r . a
43
Bunlara ben bakt ı m , k i m kimsenin haberi o l madan tav lada bunları ben besled i m . » « D i l e benden ne d i lers e n . » « Ca n ı yın sağ l ı ğ ı n ı di leri m , Beyi m . » Bey el lerini d izlerine vurdu. « Çok kötü l ü k ett i k l
« Söyle Koca Yusuf, Bey senden b i r çift kel a m bekler. » Koca Yusufta gene ses yok. « Beye hiç bir sözün yok mu ? » Taşta ses var Koca Yusufta ses yok. Beyin adamı Koca Yusufu kon uşturamayacağ ı n ı a n l ayı nca koşarak Beye g itti , işi olduğu g i b i a n l attı . Bey hemen meseleyi çakt ı . « Amanın yetişin uşaklar. Çabuk o l u n . . . Koca Yu sufun h a l i kötü . Buradan kaçacak. Çabuk o l u n k ı r atı ondan a l ı n , g e l i n . . . Önce atı isteyi n , sonra kaça sa tarsa atı , ne isterse veri n a l ı n . » Bu arada Koca Yusuf d a baş ına geleceği hemen sezm i ş , oğluna: « Aman oğu l , çabuk eğerle k ı r atı , çabuk çabuk, eğerl e ! Bey atl ı l arı neredeyse doluşur kapıya, bizi ya kalamak, kır atı a l m ak i çi n hemen g e l i rler.• Ruşen atı eğerleyip ata b i n m i ş , babas ı n ı da terkisine a l m ı ştı ki Beyi n atl ı l arı göründül er. « Kı r atı Bey i stiyor. Ver kır atı . » " Yiğ itse Beyiniz kendi g e l i p a l s ı n el i mden ! ,, « Bey dedi k i , k ı r at için ne d i l erse d i lesin benden. Kaç a ltın i sterse, avuç avuç vereyi m . • « B ir çift göz isterim k ı r at için ! B i r çift göz . . . Söyley i n Beyinize b i r çift göz veri rse k ı r at kendis i n i n olur, yoksa ölenedek k ı r atı göremez. Şimdi s i z e b i r sözüm var. Azıcık durun d a d i n l eyi n . B u n u da Beyi n i ze o l duğu g i b i söyleyin . .. Seyis Yusuf, oğluna seslendi : « Oğ u l , oğu l , i k i gözü mün ı ş ı ğ ı , dünyan ı n yakışı ğ ı oğu l , ver şu saz ı m ı bana. Beye söyliyecek bir i ki sözüm var . • Seyis Yusuf tel e h l i i d i . A l d ı sazı sinesine, geldi sözün b i nasına, baka l ı m ne d iyecek Bolu Beyi atl ı s ı n a : 45
D i nleyin ağalar dinleyin beyler Sorarım bunları bir gün olur ki Adam olup koç Kırata binince Kırarım belleri bir gün olur ki Ararı m Beyleri bir gün olur ki . . . Al yanağım kızıl kana bulandı. Akan kandan coşkun su lar bulandı Düşman ne söyledi Beyi m inandı Ararım bunları bir gün olur ki Arnrım Beyleri bir gün olur ki Ben yükümü dağ başına çözersem Sıra sıra koç yiğidi dizersem Yiğitler destinde bade düzersem Ararım bunları bir gün olur ki ArnrılJI Beyleri bir gün olur ki Ben Yusuf Bey idim kendi başıma Düşürürüm koç yiğidi peşime Ruşen Alim çıkar dağlar başına Ararım sizleri bir gün olur k i Sorarım bunları b i r g ü n olur ki
Bolu Bey i n i n adam ları baktı lar ki kır at g i d iyor, hemen g e l d i Beye haber verd i l er. D ed i ler ki hal key fi yet böyle böyle. Ve de tü r küyü o anda o l duğu gibi Beye söyled i ler. Bey türküyü b i r d i n l ed i , bir daha d i n led i . Ta yü reğ i n i n kökünden b i r eyvah çekti : « Eyvah ki eyva h ! Eyvah ki a k ı l s ı z baş ı m . Eyvah ki öfke l i baş ı m . Eyvah ki eyvah » Bolu Beyi baş ına g e l eceği b i l iyordu da onun i ç i n . . .
46
böy l e hayıflanmışt ı . Baş ına geleceği nereden b i l iyor d u ? Çünkü o Koca Yusufu tan ıyo rdu. Onun ne yaman, ne y i ğ it, ne sözünün eri bir kişi o l duğunu öğrenmiş t i . Az buz zaman deği l , belki on beş y i rm i yı l b i r ara da yaşa m ı ş l ard ı . Onun Koca Yusufta tanıyamad ı ğ ı b i r y ö n kalmış, o da o n u n baş ına işte böy l e b ü y ü k işler açmıştı . Bo l u Beyi Koca Yusufun nas ı l b i r huyunu bi lemem işti ? Koca Yusuf dostuna, işine h i yanetl i k ya par m ı , yapmaz m ı ? İşte ş i m d i onu da öğrenm işti . Ko ca Yusuf dostuna ve de işine hiyanetl i k yapmaz. Koca Yusuf g i b i bir adam böyle zeh i r zemberek bir türküyü boşuna göndermezd i . Koca Yusuf g i b i adam lar boş yere zart atmazlar. Dağ l a rdan, gelecek gün l e rden, öç a l madan söz ed iyor. İ yi l i k l e yol a gel m ezse Koca Yusufu kötü lükle yola getirme l i . M adem ki yeniden seyisbaş ı l ı ğ ı kabul etmed i , mademki gö zümü isterim ded i , onu kötü l ükle yo l a geti rmeden başka çare yok . Bolu Beyi en güvendiği adamlarını baş ına top l a d ı , dedi k i : « E l i m izi çabuk tuta l ı m , yiğitler i m . Kör a l d ı k ı ratı g i d iyor. Onun bir b i l d i ğ i var ki bana böylesine meydan okuyo r. B i r b i l d i ğ i olmasa da aslı nda Kör Yusuf yiğit, bir ord uya bedel b i r adamdır. Onda o göz , bende de ki rat acısı varken biz b i r daha dost o l amayız. Çabuk olup arka l arından yeti ş i n . Kıratı e l l er i nden a l ı n ve de baba oğul ikisinin b i rden icabına bakı n . Kör ile oğlu nu kaçırırsak i l erde baş ı m ıza büyük g a i l e l e r açacak tır. Belki bizim atlar yetişemez kı rata. Doru tay l a , ya ğ ı z tayı da a l ı n . Belki onlar yeti ş i rl e r . " B o l u Beyi b i r el ç ı rptı , adam ları g e l d i l e r . « Buyur Beyim iz. » .. Bana Reyhan Arabı çağ ı r ı n . " A z sonra R eyhan Arap g e l d i , B i r dudağı yerd e , b i r 47
dudağı gökte derler ya, i şte öyle i ri bir adamdı b u Arap. B o l u Beyi n i n de biri nci cengaveriyd i . Boyu u l u b i r ç ı nara benzerd i . E i l e r i yaba g i b i , gözleri fi ncan d ı . H a n i üç adam bağdaş kursa d a omuzlar ı n ı n başına. otu rsa , amma da yeri miz bolmuş derler ya, öyleydi bu Reyhan Arap . Altı nda da bir atı vard ı ki Reyhan Arabın, gökte uçan kuşu tutar. Reyhan Arap bu atı peri pad işahın dan çal ı p geti rmişti . Reyhan Arab ı n altı ndaki at, peri pad i şah ı n ı n k ı rk g ü n l ü k yolu bir daki kaya indiren atıyd ı . Uzun sözün kısası şudur k i , i nsan ı n b i r ordusu o l acağ ına, bir Reyhan Ara b ı olsun yeter de artar bi le. Anasından doğdu doğal ı Reyhan Arab ı n s ı rtı n ı kul olan yere geti rememişti . Atına da a l ıcı kurt, ş a h i n , yeryüzündeki h i çbi r yaratı k u l aşamam ı ştı . R eyhan Arabın atı esen ulu ye l l eri b i l e geçerd i . İ şte böyle b i r Reyhan Araptı b u Arap. Çocuklar, kad ı n lar, çok yürek l i o l m ayan k i ş i l e r Reyhan Arabın yüzüne bakamazlard ı . Öy l esine kes kin, ş i mşek g i b i , öfke l i gözleri vardı k i , R eyhan Arabın yüzüne baka n ı n ödünü koparır. Reyhan Arap Bolu Beyi n i can ı ndan i l eri tutar, onun ö l dediği yerde ö l ü r , kal dediği yerde kal ı rd ı . Reyhan Arap d a Bolu Bey i n i n övüncüyd ü . Bolu Beyi n i n şu dünyada iki övü ncü vard ı . Birisi dünyada eşi menendi bulu nmaz atları , öteki de onun Reyhan Ara bı.
« R eyhan , iyi d i n l e ben i . B u sözüm yabana atı l a cak b i r söz deği l d i r. Kör Yusufun bana gönderd i ğ i tür küyü duydun mu ? » « Duydum , Beyi m . » « Kör Yusuf o türküde n e demek ister Reyhan ? H iç fi kred i p , lafın derinine i n d i n m i ? » 48
« İ nd i m , Beyim . » « Kör Yusuf demek ister k i , yeryüzü ndeki Beyler b i r yana, ben b i r yanay ı m . Kör Yusuf der k i , yeryüzün deki bütün Beyl ere harp i l an etti m . Başında da Bolu Beyi. Ne dersin Reyha n ? » « Seyis Yusuf o türküde öyl e söyl üyor, Beyi m . " « Koca Reyhan , Kör Yusuf boş yere l af sal lamaz, öyle m i ? » « Seyis Yusuf çok y i ğ i t b i r adam d ı r . Ü ste l i k d e akı l l ı d ı r . Üste l i k de i y i l e r iyisidir. B i r evl iya kadar te m izd i r . » « Ü ş i m d i dağa ç ı kacak başım ıza bela kes i l ecek. H ı rl ıyı h ı rsızı top l ayacak , can iyi , kati l i , eşkiyay ı , yol kesen i top l ayacak, başımıza bela kesi lecek. » « Ve de kesi l i r, Beyi m . » « Öyl eyse Reyhan oğ l u m , atına bi necek, ö l ü y a da d i r i , oğluyla Kör Yusufu bana geti receks i n . Benim at l ı lar yo l a ç ı ktılar ya , o n l a rdan umudum yok. H ayd i , uğurola . . . " a Sağol Bey i m , hemen , az sonra geti r i p ke l l e l erini önüne atarı m . Ama Yusuf i y i , bulunmaz b i r adam . . . Atl ı lar, Bolu şehrinden ç ı k ı p Koca Yusufl a oğlu nun çoktan arkas ına düşmüşlerd i . Reyhan Arap da atı na atlad ı , tek başına Koca Yusufla oğlunun arkası na düştü . Ama içinde b i r d e rt vard ı . Onun i ç i n b i r du ruyor, düşünüyor, sonra atı n ı doludizg i n sürüyordu . Beyi ondan zor b i r iş i stem i şti . Koca Yusufu Reyhan Arap çok severdi . Üste l i k de o i k i gözden yoksundu. İ k i gözden yoksun b i r kişiye yiğit o l an e l kal d ı r ı r m ı y d ı ? İ k i gözden yoksun b i r kişiyd i , yiğit o l an yiğit tu tar da onu düşmanı o l an Beye götü rür müyd ü ? Son ra el alem n e derd i ? Koca Reyhan Arap iki gözden yok sun , üste l i k te canciğer arkadaş ı n ı ö l dürür m ü ? Ya d a tutar Beye getirir m i ? B ütün dünya d a böy l e b i r "
49
F· 4
R eyhan Arabı lanetlemez m i ? Ona mendebur oğlu mendebur demez mi? Yüzüne d e tükürmez m i ? Ama öte yandan d a Bey e m retmi şti . Bey i n emri yerine geti ri lmez mi? Beyi ona gücenmez mi? Beye h ay hay Beyi m , Seyis Yusufu gözümden iste, hemen a l ı r g e l i ri m dememiş m iyd i ? Koca Yusuf kaçar kurtu l u r d a , dağl arda şah l ı ğ ı n ı i l an e d erse, Beyi o n a ne derd i ? B i r d e i ş i n başka yönü vard ı . El a l e m demez m i k i Ko ca R eyhan Arap, yeri göğü titreten R eyhan Arap gitti d e i ki gözden yoksun b i r körl e , on yedi yaş ında b i r o ğ l a n ı n hakkından g e l em ed i . Koca Reyhan Arapta i ş ka l m a m ı ş , R eyhan Arap fos l aşm ı ş demezler miyd i ? Ve l h as ı l , Koca Arap dol uya koyuyor a l m ıyor, boşa ko yuyor dol muyord u . Biz haberi vere l i m Koca Yusuftan . Baba, oğu l atın üstüne yumul muşl ar, uçarcasına gid iyorl a rd ı . Sevinç içi ndeyd i l er. Kaç ı p kurtu l ma n ı n , bir de kı ratı ele geç i r menin sevi ncinde. Onlar böyle gidedursunlar, Ruşen Ali baş ı n ı çevirip arkas ına bakar ki, kara b u l ut gibi b i r sürü atl ı arkalarına düşmüş g e l i r . B i r toz d u m a n , b i r k ıyamet ki d e m e g its i n . Arkaları ndan g e l e n öylesine karan l ı k , öyl esine büyü k b i r kara toz bulutu ki içinde ne kadar at o lduğu be l l i d eğ i l , yüz m ü , b i n mi, on bin m i h i ç bel l i deği l . Kara bul utun içinden arada ş i mşek l e r g i b i nal ı ş ı ltı l arı çakıyor. Oğul babasına söy l ed i : « Baba arkam ızdan b i r kara bulut g e l i r . B u l utun içind e atların nal ları çakıp g e l i r. Bulut o kadar büyük k i , içind e ne kadar atl ı var, bel l i değ i l . Çok uzakta l a r. B e l k i cirit atl ı l arı bun lar. C i rit oynuyorlar.» Koca Yusuf işi an l ad ı . Gelen lerin k i m oldukları bel l i yd i . Hem d e gün gibi ortadaydı. Koca Yusuf: « On l a r cirit atları deği l , oğu l . Onlar Bolu Bey i n i n 50
Arkalarmdan kara bulut gibi, at/Jlar geliyordu
atl ı la r ı . Can ı m ızı a l mağa g e l i rler, oğu l . As ı l atı n d i z g i n lerine, çal üzengiyi k ı ratın böğ rü n e . • R u ş e n A l i babas ı n ı n bu h a l i n i görünce iyice tel aş. l and ı . Korkusunu da bel l i ett i . Koca Yusuf bunu a n l ad ı . « Oğ l u m senin yüreğ i n e korku düştü . Sen i n yü re ğ i n e vars ı n korku düşsün, b i r d iyeceğ i m yok. Sana da h a önce bunu söyleme l iyd i m . Oğ u l . . . Şimdi söylüyo rum. At, binicisine bağ l ı d ı r. Atın üstündeki binicisi cesursa, at da cesu rd ur. Düşünceli dalgınsa, at da d a l g ı n olur. Kederl iyse, at d a öyl e . Sevi nçl iyse, at da sev i n ç l i olur. Y ı l g ı ns a , at d a öyl ed i r . Korkarsa at da korkar. Korkudan titrerse, at d a titrer. Bak oğu l , bak, ata bak . . . Dizl eri titremeğe baş l ad ı . H ayd i oğu l , yü re ğ i nden şu korkuyu s i l at, yo ksa at bizi dağlarım ıza gö türem iyecek. Bak, g itti kçe h ı z ı kes i l i yor. Korkm a , ge l e n atlı ne kadar ka laba l ı k o l sa da kı rat bizi a l ı r götü rür. Yetişemezler o n l a r . » Babas ı n ı n verd i ğ i g üven R uşen A l i n i n yü reğ ine su serpti . Elinin ayağ ı n ı n t itremesi kes i l d i . Bunu n l a b i r l i kte k ı ratın d a titremesi durdu. İçine b i r cesaret g e l d i . Kanat tak ı p uçtu , gözden yitti . Soy l u atlar böy l e d i r işte . Kı rat da soy l u ların soy l usu. N e kadar uçsa g itse d e kı rat, ne de olsa toy, üs tünde de iki dağ g i b i adam , kanat taksa d a bu ağırl ı k tan dolayı kanatları yorulur. Kı ratı n bastı ğ ı yerlerden ateş ç ı kıyor ama ne fayda . A z g itti l e r , uz gitti ler, derelerden sel g i b i , tepe l erden yel g i b i , çamur d izde, su boğazd a , kayal ardan d ağ l arda n , ormanl ardan batakl ardan aşarak ödünç al mış un gibi toza da toza g i tti ler. Yokuş ç ı ktı l ar, eniş indiler. K ı ratın burun delikleri körük g i b i i n i p i n i p kal kıyord u . Ruşen A l i arkasına dön ü p baktı ki k i mseci l er yok. 52
" Baba , görünürlerd e k i mseci kler yok. Geride kal dılar. Bana kalırsa, onlar c i rit atlısıydılar." Koca ·Yusuf bıyık altı gül ümsed i : « C i rit atl ı s ı olmaya c i rit atlısı değ i l d i ler y a on lar, sen öyl e say . . . Yavaş l atma s ü r atı . » Ruşen A l i hamdı. Ata bi nmeğe a l ı şkın deği l d i . B u yüzden bacakları yoru l muştu. N e kadar sürse d e yılgındı, yorgundu. Onun bu yorg u n l uğu ata da geçi yordu. Koca Yusuf bu kadarc ı k bi r zamanda hamlayıp yoru lan oğluna acıyord u . Acıyordu ama, içinden d e ha ş i m d i , ha bi razdan u laşacak Beyin atlıla rı d iye korku yord u . Derken o ğ l u n u n korku d o l u s e s i n i duyup içinden « eyva h ! » d ed i . « Baba , Baba ! Baba , kapkara, kapkara . . . Arkamız dan kapkara bi r bu lut toz g e l iyor. Amma ne de tez ge l i yor! Baba onlar bizden tez g e l iyor. " Koca Yusuf baktı k i gene atın bacakl arı fel d i rde meğe, at da, yavaş lamağa baş lad ı . Çok güven l i bi r s es l e : « Dü nyanın yakı şığı, a l e m l e r i n ış ı ğ ı oğu l , onlar bize u laşamazlar. Kırata bu dü nyada h i ç bi r at u l aşa maz. Sen yü reğ i n i düzelt yeter k i , oğu l . Yü reğ inden korkuyu at oğu l , at. Atamazsan yandık. H ayd i oğ u l , top l a kend i n i . . . ,,
Oğul ken d i n i azıcık top l a d ı , kırat da uçmağa baş ladı. " Baba , baba , toz bize yaklaştı . . . Toz bize yak l a ş ı nca yarıldı, içinden bi r doru tay ç ı ktı . » Doru tay g ü n ı ş ığ ı nda kızıl bi r ışık parçası g i bi , bir yal ı m d i l i g i b i onlara doğru sün üyordu . « İyi bak , doru m u dedi n ? » « Doru , baba. Yıl dırım g i bi gel iyor. N eredeyse 53
soluğunu ensende duyaca ks ı n . Öyl e yaklaştı . Yeti şi yor, baba , yetişiyor! " Doru tay, b i l iyoruz k i , anası ndan doğarken kum l uğun üstüne düşmüştü , o l sebepten k u m l u kta yürü yemezd i . Koca Yusuf d a bunu b i l i yo rd u . Kı ratı n bacakl arı gene feldirdemeğe başlam ı ştı . Koca Yusuf Ruşen A l i y i güçlend i rd i . « Korkma oğ u l , korkma, y i ğ i d i m . Doru at bize ye tişemez . ,. « N e d i yorsun baba , d e l i m i s i n sen? İşte yetişti b i l e . Aram ızda ya b i r arş ı n var, ya da yok. » « A l d ı rma oğu l , a l d ı rm a . O bizim doru tayd ı r , ye tişemez. Çevi r k ı ratı n baş ı n ı kumsala . » Ruşen A l i d i r verdi kı ratı n baş ı n ı kumsala . . . İ ç i n deki korkusu da azal d ı . El bette babas ı , atı kumsala sürdürmekle bir şey b i l iyord u . Maşa l l a h , kı rat kumsalda ham tarl ayı h erkeder g i b i orta l ı ğ ı yarıp g i d iyor. Doru tay ise kumun kena rına g e l i nce d i rekledi kal d ı . Öldür a l l a h b i r a d ı m ata m ı yor. Doru tay orada d i re k l ey i p ka ladursun , b i z i m k i l e r kıratı n üstünde k u m l u ğ u kuş g i b i aştı lar. Kuml u ktan ç ı ktı ktan sonra d a bir düz ovaya düştü ler. Gene epey ce yol a l d ı lar. Ruşen A l i ' n i n yü reğ i n e cesaret dolduk ça k ı rat daha çok koşuyor, kırat koştukça da Ruşen Ali daha çok cesaretlen iyord u . « Baba, kurtu lduk, n e g e l e n var ne giden . Kimse cikler yok. D üz bir ovaday ız. O kadar uzakta lar k i . . O kada r uzakta olm asalar, bu düz ovada görü nürl erdi . Kurtu l du k ! " .
« Daha b e l l i deği l , oğu l . . . Daha bel l i değ i l . Sür atı . .. Ovayı geçtiler, b i r yamacı tırmanırl arken Bolu 54
Beyi atl ı s ı gene geldi kavuştu. Kara b i r b u l ut g i b i üst l e rine doğru süzül üyorlar. « Baba, gene bir koca kapkara toz gel iyor. Gene bizden tez gel iyor ! " Koca Yusuf, sakin s a ki n : « A l d ı rma, g e l s i n g e l s i n , " ded i . « U laşamazlar. » « U laş ıyorlar baba . Ş i md i de , şimdi de baba, tozu yarıp b i r yağ ı z at fırladı bize doğru . Y ı l d ı r ı m g i b i , ok g i b i gel iyor. Yetişti yetişece k. Ş i m d i ne yapay ı m , ba ba ?" « Çevi r k ı ratı n baş ı n ı kepi r taşl ı ğa. Çevi r de gö· re l i m maşkını ok g i b i gelen yağ ız tay ı n . » Yağ ız tay da doğduğunda anası o n u taş l ığa do ğurmuş, ayakları taşa değmişti , taş l ı yerde koşmak deği l , yü rüyemezdi bile. O da g e l d i taş l ı kta d i re k l endi kal d ı . Öldür a l lah b i r adım atmıyor. Kı rata ge l i nce, hay maşa l lah taştan taşa, kayadan kayaya kek l i k g i b i sekip g i di yor. Bu ne biçim at, cin m i d i r , peri m i d i r, nedir, h ay maşa l l a h ! G ittiğ i yer orman olsa ağaçl arın doru klarına basa basa g i decek, h ay maşal lah ! Koca Yusuf : « O ğ l u m , b i z i m k i l e rden , kıratı n kardeş l erinden kurtulduk ş i md i l i k . Başka kardeşi çı kmazsa artı k bize hiç bir atl ı yeti şemez . » B i r batakl ığa dald ı l ar . « Baba, bu sefer de arkamızdan b i r kula geli yor . . . " « Çevir oğ l u m atın baş ı n ı yola. Ku l al ar ters olur lar.» R u ş e n A l i atın baş ı n ı y o l a verd i . Kula da y o l a ge l i nce d i rekledi ka l d ı . Yol dan bir çakırd i kenl iğe düş tü ler. Çakırd i ken l i kten b i r funda l ı ğ a vard ı,l ar. Funda l ı k tüm menekşeyd i , esen yel ler menekşe kokuyor55
d u . M enekş e kokusu kıratın da, R uşen A l i n i n d e , Ko ca Yusufun da dizlerini çözdü . Onları yarı bayg ı n b i r h a l e g eti rd i . Kı rat, menekşe l i kte yavaşladı kça yavaş l ad ı . « Baba, baba ! B i r a t d a h a seçi l d i g e l iyor. B u atl ı tek başına gel i yor. Toz b u l utu gözükmüyor. B u atl ı öylesine g e l i yor k i , öyl es i n e sünüyor k i yüz atl ı b i r a rada g e l iyor ders i n . Yeti ş iyor, baba . » « Nas ı l b i r at? » « Abeş b i r at. " H eyecan ı n ı oğluna b e l l i etmeden tekrar sordu : « Na s ı l b i r at ? » « Abeş b i r at d ed i m , baba . » « Ü stündeki adam nas ı l d ı r , oğ l u m . » " Ü stündeki adam kapkarad ı r . » « Kapkara m ı ? ,, « Kapkara . . . Bu gelen çok çabuk gel iyor. Öteki l er den h ı z l ı g e l iyor, Atı da kend i s i de öteki l erin b i rkaç m i s l i , baba . . . . Öyle h ı z l ı g e l iyor. Yetiş iyor, baba. Ş i m d i atı nereye süreyi m ? » « Sürülecek yer yok oğ l u m . O g e l e n i n adı Reyhan Araptı r. Onun önünden hiç b i r yarat ı k kurtu l a maz oğ lum.» « Öyl eys e n e yapayı m , baba ? » « Çe k atı n baş ı n ı d a Arabı bekleye l i m . B e l k i Al lah onun o taş yüreğ i ne b i r yumuşa k l ı k verir de kur tul uruz. Yoksa kurtu l manın b i r mümkünü çare s i yok. " « Ö ldü rürse baba ? » « Öldürü r ö l dürür. Suya g i ren ıslanır. Ş i m d i sen aşağı i n d e bana kocaman, k a l d ı ra b i l eceğ i n kadar b i r taş ver . » Ruşen A l i h e m e n attan atl a d ı , taşl arın içinden kocaman b i r taş seçti ki, ben deyim on okka, sen d e on b e ş okka. Koca Yusuf taş ı a l d ı , yen i n i n a l t ı n a sak56
l a d ı , atın baş ı n ı da R eyhan Arabı n g e l d i ğ i yöne çevi· rip bekledi . .. Bana Reyhan Arap derler ! ,, diye b i r nara attı Arap. " İyi ki durup beklediniz. S ı çan ı n d e l i ğ i n e , ku şun kanad ı n ı n altına g i ri p saklansayd ı n ı z sizi gene bu l u r ç ı karırd ı m . » Arap öyle bir Arap ki , fı kara çocukcağ ı z ı n onu görünce dudağı çatlayıp kan akmağa baş l ad ı . Arap öyl e b i r Arap ki , hay maşa l l a h , Kör M emedin e rkek mandası g i b i . Koca Yusuf sezer k i Ruşen A l i n i n korkudan a k l ı karışmış . . . Oğluna acır. R eyhan Arap b i l d i ğ i gördü ğü Arapsa gören i n ondan korkmanıas ı n ı n h i ç bir müm künü yok. N e yaps ı n , atı n ı Arabın üstüne süre r ve de Arabın atı n ı n dizg i n i n i kavrar. « Dur, Arap, sana b i r ç ift sözüm var. Dur, k ı p ı r· dama, ses i n i de ç ı karma . " A l d ı baka l ı m Koca Yusuf, R eyhan Araba n e söyl ed i : Aman Arap kıyma bize Yol ver gidek işimize Satın aldım iki göze Aman düşme peşimize Arap rahmeyle gözüme Uyma Beylerin sözüne M i l çekti iki gözüme Gel karışma işimize Zarbınla gezdin cihanı Yoluna koymuşum canı Bir oğlumun i l k avını Gel çok görme ikimize.
57
Koca Yusuf der amanı Gönülden kaldı r gümanı Unutma gani Süphanı Dokunma gel göçümüze.
Koca Yusuf türküsün ü bitirir biti rmez, Reyhan Arap narayı basar k i yer gök i n ler: " Ya l varacaksan Allaha yalvar, Koca Yusuf. B i l i r s i n ki bana yalva rman ı n b i r faydası o l maz. Çabuk , ça buk in attan da atı ver. Haydi çabu k . " Koca Yusuf baktı ki A rapta d i n i man yok . Ne ka dar ya l varsa yakarsa bir faydası olmayacak. Yönünü tam Araptan yana döndü . Onu konuşturarak baş ı n ı n yeri n i şavu l l ad ı . Son ra da g ö k gürlemesi g i b i b i r n a ra savu rdu . Tanı bu s ı rada da yen i n i n altından çı kar d ı ğ ı taşı kafası budur d iye Araba haval e eyled i . Arap taşı tam a l n ı n ı n çatı ndan yed i . Kanl ara bu lanarak, ayakları üzengide atı n tırnağ ı n ı n dibine tepesi üstü yığıldı. B u n u gören Ruşen A l i b i r şaş ı rd ı k i ol maya g it s i n . Bu sefer de çocukcağ ızın dudağı şaş k ı n l ı ktan çatl ayacaktı . « Arap başı kes i l m i ş b i r ördek g i b i yerde can çe kiş iyor, baba. B i r dağ g i b i Arap . » " Görmüyoru m , oğu l . İyi oldu i mansıza. Durma hemen var da kellesini kes. Kes de kel lesini atı n ı n terkisine bağ l a . Atı onun k e l l e s i n i doğru Bolu Beyi ne götü rür. Bolu Beyi de bir daha arkamıza böy l e a k ı l s ı z b i r Arap göndermez . ,, Ruşen A l i vard ı , Ara b ı n ayakları n ı üzengiden çı kard ı , Arabı yo l u n ortas ı n a doğru çekmeğe çal ıştı . Arabın b i r bacağ ı n ı b i l e yerinden ka l d ı ramad ı . Ne yaps ı n çocu k , o da vard ı Arab ı n göğsü budur d iye 58
göğsünün ortayerine otu rd u , hançeri n i çekti . Arabın g ı rtlağına yap ıştı , hançeri dayad ı . Baktı ki, o kosko caman Arap ağl ıyor. Arap i n l i yere k : « Kıyma bana Koca Yusufun oğ lu, .. d e d i . « Yiğit yiğ ide kıymaz. Bağ ı ş l a can ı m ı . Ömrüm oldukça b i r daha senin yol una ç ı k m ayacağ ı m . » « Baba, b u Arap h ü n g ü r hüngür ağl ıyor . . . Beni öl dürme d iyor. Ne yapay ı m onu ? .. Koca Yusuf: « B ı rak onu . B ı ra k da g i ts i n . Ama e l i n i onun kanı na bula. B u l a d a şu kayaya var beş parmağ ı n ı bas. Orada Arabın kan ı ndan bir mühür ka l s ı n . Arap bir d a h a karşına çı karsa, beş parmağ ı n ı göster ona. Ettiği yem i n l er akl ına gel i r. .. A rabın göğsünden i n e n Ruşen Al i , onu kal d ı rma ğa ça l ı ş ı r ama, ne fayda , Arabı bir türlü yerinden oy natamaz . « Baba, Arabı atına b i n d i remiyoru m . Ne yapay ı m onu ? » « B ı rak g e l , b ı rak gel . O az sonra kendine g e l i nce atına biner g i der . .. Böylece, bu son belayı da atlatıp yönl eri ni u l u dağ lara çevird i ler. Az sonra Bolu Beyi atl ı l arı g e l d i l e r ki ne görsün l e r. Reyhan Arap perişan bir halde yol u n tozlarına belenmiş, kan i ç i nde i n l ey i p durur. Arabı atına bindi rip kös kös geriye döndü ler. Onlar döne dursunl ar, bizimkiler ora sen i n , bura ben i m , derken bir u l u dağın baş ına g e l d i l er. Kı rat iyi ce yoru l muş, boynu düşmüş. Bu onun i l k böy l e uzun b i r yolda koşmas ı d ı r . Hem de üstünde i ki ada m . Hem de dağ, batakl ı k , orman içinde. Koca Yusuf attan iner i n mez oğlunu sesled i : 59
« Oğ u l , oğul k ı rat yoru l d u . Ş i m d i tut onu , başın dan çekerek yarım saat gezd i r . Sonra s u l a , sonra yem ver. Ondan sonra tımar et. Benden sana öğüt k i ner de o l u rsan o l , ister harpte, ister ö l ü mde, istersen kırk g ü n l ü k aç l ı kta o l , istersen yorg u n l u ktan ö l , uyku suzluktan ayakta duramaz o l , ama kendine bakmıya caks ı n i l kin kı rata bakaca k , onun her hacetini göre cek, ondan sonra kend ine bakacaks ı n . Naz l ı b i r çocu ğa bakar g i b i bakacaksı n k i , k ı rat sana kardeş o l s u n . S a n a şunu söyleyeyi m ki o ğ u l , b i n a t ı n o l acağ ı n a b i r k ı ratı n olsun. B i r ordun o l acağ ına b i r k ı ratı n olsun . Ben taş ı Reyhan Arabın kafasına tam a l n ı n ı n ortası na isabet etti rince sen çok şaştın değ i l m i ? Şaşk ı n l ı ktan , l a l oldun değ i l m i ? Bu kör adam bu taş ı gözü açık lardan daha iyi Arabın tam a l n ı n ı n çatına nas ı l yapıştırd ı ded i n , değ i l m i ? İşte o taş ı A rabın a l n ı n ı n çatına ben yapıştı rmad ı m . O taş ı onun tam a l n ı n ı n ça t ı na k ı rat yapıştırd ı . O, üstündeki adam ı n i ki gözden yoksun o l duğunu b i l iyordu . Ben taşı tam e l i m e a l ınca, altı mdaki at öyle b i r hare ket yaptı ki taş gitti Arabın alnının çatına yapıştı . Seni arkadaş deği l , kardeş d e ğ i l , baba değ i l , seni cümle darl ı k l ardan kı rat kurtara cak. Bunu böyle b i l . Şunu da şöyle b i l ki kı ratı i h m a l etti ğ i n gün , o n a sevg i n azrı ! d ı ğ ı gün başına belaların en büyüğü gelecektir . .. Koca Yusuf oğluna k ı rat üstüne daha b i rçok öğütl er verdi ve sözünü şöylece bitird i : « Kı rat yan ı nda oldukça h i ç b i r şeyden korkma . . . Ama b i r gün baktın k i k ı rat yan ı nd a yok, sen de dağ ları b ı rak, var b i r köye yerleş çiftçi o l . O zamana ka dar öcümü alamamışsan b i l e vazgeç, kı rats ız h i ç b i r şey yapam ıyacağ ı n ı b i f . ,. Ruşen A l i kı ratı gezdirmeğe götü rdü , sulad ı , tı marlad ı , geldi babası n ı n yan ı na . 60
Vakit yaz vakti d e m i ştik. Dağların tam m i safir a l d ı ğ ı s ı ral ar. Türlü çiçekler açm ı ş , çam kokusu nane kokusuna, püren kokusu salep kokusuna, gül kokusu sümbül nergis kokusuna karışmış, mest eden bir ko ku . . . Ormandan efi l efi l b i r yel eser. İ ncec i k , okşayan bir ye l . Sular ş ı k ı r ş ı k ı r. D a l l a rda yaz kuş l arı n ı n ses i , koyaktan bü l bü l sesleri g e l ir. B i r kaya l ı kta batan gü neşe yön l erini dönmüş sürme l i geyi kler. Bir cen net dünya ki orta l ı k dünya derim san a . . . Dünya dünya o l urıca i şte böy l e bir dünya olmal ı . O l m a l ı d a i nsan oğlu şöyle bir sere serpe yaşa mal ı . Kırat tam baş l arı n ı n ucundaki ağaca bağl ı . Kütür kütür yem i n i yiyor. Yamçı larını .a ltlarına serd i ler. Se yis çok yaş l ı bir ada m . At be l i ni b ı k ı n ı n ı k ı r ı p bütün gün onu haşat etm iş. G öz l e r i n i tatl ı bir uyku bürü d ü . Baş ı n ı taş ı n üstüne koymasıyla horlay ı p geçmesi b i r oldu. Bugün bütü n acıl ardan sonra, kıtlı klardan, zulüm lerden sonra onun en m utl u b i r günüyd ü . Böyl e tat l ı b i r güne kavuşacağ ı n ı bu ndan önce o n a söyleseler m ü m künü yok onu i nand ı ramazl ard ı . M utlu adam ı n uyu ması başkad ı r. Kuşlar g i b i ha fif, temiz, pırıl p ı r ı l , dokunsan bozu l acak, uçacakm ı ş g i b i naz l ı uyur. Gece, koku yüklü esen yel , y ı l d ıza bo ğ u l u p i p i l tiye kesmiş gökyüzü bu vakitte nen ça l ıyor l ard ı . Düşünde gördü k i b u l undukları yer B i n gö l l erin baş ı d ı r. B i ngö l l er dünya n ı n b i r cennetidir. Kuşlar, ge y i kler, t i l ki ler, kurtla r yatağ ı d ı r. Bu dağ lardan b i n ler ce a k köp ü k saçan sular fışkırıp, uçarcas ı n a ovaya yön e l i r . Düşünde saka l ı yedi karış, saka l ı na gün vur d ukça şavklanan, a l a bürünmüş b i r yaş l ı p i r görd ü . P i r o n a çocuksu çocuksu g ü l üyordu. Koca Yusuf d a b u çocu k yüzlü saka l ı ak kiş iye gülü msed i . Saka l ı a k 61
p i r Koca Yusufun e l i nden tuttu . B i r süre e l l erini avuç l a r ı n ı n içinde tutup okşa d ı . E l l eri s ı cac ı k , dosttu . Sonra b i rden ayağa ka l k ı p gözden yitt i . U l u kaya l ı klar, yüzyı l l ı k ağaçlar çevirm işti dört b i r yan ı . B i rden , uzakl ardan gürleye n , kaya l ı kl a rda yankı lanan b i r ses duyd u : « Gaflet gözlerini aç i htiyar. Gaflet gözlerini a ç ! İ l erdeki dereden a l a şafakta b i r su g e l ecek. Suyun üstü nde üç köpük var. İyi d i n l e ben i . Suyun üstünde üç köpük var. Üç köpü k . . . B i ri yeş i l , biri sarı, öteki d e boz . . . Bu köpükleri b i r kaba a l ı r, içers i n . Gözlerin açı l ı r , gencelir, sapasağ lam o l u rsu n . » Seyis Yusuf hemen o ğ l u n u uyand ırıp gördükl eri n i ona b i r bir an lattı : . « Oğul , git köpü k l e ri bekl e , " d ed i . Ruşen A l i d e ka l ktı , va rdı derenin başına. B u ka dar az b i r zamanda baş ına n e l e r g e l m i şti , o l u r şey deği l . Karan l ı ktan , sarp, yüce dağl ardan süzü l ü p ge l en dereden kara n l ı ğ a b i r i nc e şırı ltı dağ ı l ıyord u . Dere, karş ı , karan l ı k u l u dağdan i n iyord u . Karş ı daki ulu dağ g itti kçe kara n l ı kl aşıyor, kabarıyor, büyü d ü kçe büyüyord u . Dağ büyü d ü kçe karan l ı klaşıyor, göz gözü görmez oluyord u . B i r karan l ı k korku ki a l m ı ş dört b i r yan ı . Sesler de büyüyordu. Karan l ı k , g itti kçe u l u l aşan dağ, g i tti kçe koyu l aşan karan l ı k , g itti kçe uğu ltu h a l i n i alan sesler san k i Ruşen Al iyi daha iyice korkutmak içind i . Ruşen Ali deren i n kıyıcığına bir ça l ı n ı n içine yumuld u kça yum u l m u ş , korkusundan e l i ayağı buz kes i l m i ş , tirti r titriyord u . Doğa n ı n , karan l ı kların ortas ı nda yapaya l n ı z k i m s iz kimsesiz kalm ış tı. İ nsana , hayvana karşı i nsan yiğit olabi l i rdi . Ama g e l en bu kara n l ı ğ a , bu dünyayı i k iye ayı r m ı ş , karan l ık tan daha kara n l ı k b i r perde g i b i geri l m i ş , üstüne yü rüyen dağa, bu baş ı n ı d önd ü re n , k u l a ğ ı n ı sağ ı r eden 62
sesl ere karş ı e l inden n e g e l i rd i k i . . . Koskocaman d e l i ka n l ı çal ı n ı n köküne öyl es i n e sarı l d ı büzü ldü ki b i r topacık ka l d ı . Gökyüzüne bakt ı , gökyüzündeki y ı l d ı z l ar d a biri b i r l e ri n e g i rm i ş l er, k i m i oradan oraya akıyor, kimi kü melenmişler, b i r araya g e l m i ş l e r tozutarak , b i r top ol muşlar, karan l ı ktan karan l ı ğa uçuyorlar. B i r u l u y ı l d ı z ı n a rkasına b e l k i on b i n y ı l d ız düşmüş, a l t ı n b i r b u l ut g i b i toz çı kararak savru larak kova l ıyorl ar. Gök yüzü nde b i r kaynaşma k i , görü l müş deği l . Gökyüzü dalga l ı b i r deniz g i b i çal kanıyor, d e l i riyor, kuduruyo r. Ruşen de bu üstü ndeki d ehşet çal kantı dan kurtu l mak için yere yap ıştı kça yapışıyor. Bir ara uykusu gel i r gibi oldu. Gökyüzü ne baktı gökyüzü durulmuş. Hemen ka l k ı p kaçmak iste d i ama bacakları tutmad ı . Öyles i n e korkmuştu. Çarnaçar ye re otu rdu . Baş ı dönüyord u . Yüreğ i daral arak bekl iyord u . B u g ece sabah olacak, a l a şafak gelecek miyd i ? Bu raya g e l d i g e l e l i belki b i r y ı l o l uyordu . B e l ki beş y ı l d a sü recekti . . . Kulağı kirişteyd i . Bu korkunç uğultunun arasın dan bir kuşun parlaması n ı b i l e kaç ı rm ı yor, hemen aya ğa f ı rl ıyordu . Bu korku ona b i r ömür yeterd i . B i rkaç saatte öylesine korkm uştu k i , bu korku ona b i r ömür boyu yeterd i . Acaba ü ç köpü k gel irken dünya n e h a l e gel ecek· ti ? M ü mkünü yok, Ruşen A l i g i d i p de üç köpüğü a l a mayacaktı . Dünya , y ı l d ızlar, karan l ı k , dağlar, ağaçlar, sular b i r i b i ri n e karıştı , h e r ağacın baş ı nda bir y ı l d ız ş i mşe ğ i ça kıyor. Her taş ı n altı ndan bir zelzele gürültüsü g e l iyor. D ü nyan ı n bütün insan l arı , hayvan ları bir araya g e l63
m i ş l e r basıyorlar ç ı ğ l ığ ı . Ruşen A l i edemedi gözleri n i yumdu. Belki böylece rahat edecekt i . Gerçekten de gözlerini yumması ona iyi g e l d i . Uğultular g i tti kçe d i n iyor. Ruşen A l i n i n bedeni de uyuşuyordu . Sonra o r ta l ı k derin b i r sess izliğe b ü ründü. Ruşen A l i gözlerini açma ktan korkuyord u . Gözünü açarsa, gene gürü ltü ' l e ri n , karan l ı ğ ı n , perde g i b i geri l m i ş u ı u d ağ ı n üstü ne g e l eceğ i n i san ıyord u . Derken, d e r i n b i r sessizl i k içinde, yaprak k ı m ı l damazken azı c ı k uyuklad ı . O uyuklamakta olsun, şa fak da g e l i p çattı. Dağ l a r ı n başından a laca duman kal k ı p , ı h ı rc ı k karan l ı k çeki l i nce, karş ı u l u dağdan top patl ar g i b i b i r g ü rü ltü koptu. Ruşen A l i gözleri n i a ç ı p ayağa s ı ç rad ı . Baktı k i orta l ı ğ ı göz kamaştı ran b i r ayd ı n l ı k doldur muş, yüce dağdan da Kızı l ı rmak g i b i b i r koca su ye k i n m i ş gelir ki ama ne yekinmiş g e l i r ! Dağ ı taşı önü ne katıp gel i r. Üstünde de bi rer y ı l d ı z gibi parl ayan üç köpük. Köpükler öyle ı ş ı k saçıyor k i , her biri gü neşten b i r parça ders i n . Ü stündeki köpüklerden ye k i n m i ş gelen Kızı l ı rmak büyüklüğündeki su tüm ı ş ı ğ a kes m i ş , içinin tekm i l ba l ı kl a r ı , d i b i n i n kumları , ça k ı l ları , kaya ları görünüyor. S uyun d i b ine b i r ı ş ı k vuru yor ki suyun d i b i ndeki her b i r çakıl b i rer y ı l d ı z par çası g i bi gözüküyor. Ruşen Al i : « A l l a h , A l lah , hay A l l a h ! » dedi . « Bu n e işti r . » Hemen suya d a l ı p köpü k l ere doğru yüzd ü . Önce yeş i l ışığa vard ı , onu a l d ı , sonra sarıy ı , sonra d a boz köpüğü a l d ı . Köpükler sudan ç ı kı nca, orta l ı k öyl es i n e ayd ı n l andı k i , sanki gün üstüne b i r gün d a h a doğd u . Köpükleri a l m ış g i d e r ken b i r susadı k i , yü reğ i yanmağa baş l ad ı . İçinden geçi rd i . « U l a n , şu köpüğün b i ri s i n i i çsem ne lazım gel i r ki ? » 64
Sonra gene i ç i nd e n , « Yazı ktır, içmeyey i m , bu kö pükler babamın gözlerini açaca k , » diye geçird i . Yürüdükçe yol uzuyor , güneş de kızdı rıyord u . Kö p ü k l e ri içmeden babas ına yetiştirmek i ç i n koşuyor d u . Koştukça d a susuyordu . D i l i b i r karış d ı şardaydı artı k . Yoru lmuştu k i koşam ıyordu. Art ı k i ç i n i n yangı n ı d ayanı l maz bir hal a l m ıştı ki , avucundaki köpü kl e r den biri s i n i , yeş i l i n i i çt i . B i rden içi soğudu , ayd ın l a n d ı . Bir ı ş ı k gibi hafifled i . Bir hoş oldu ki, bu hoş l u k d ü nya o l d u o l a l ı h i ç b i r insan ı n başına gelmemiştir. Bu şevkin yarı m daki kası için i nsan ömrünün varı n ı ver i r. Boyuna da m ı r ı l dan ıyor: « Geriye kalan iki köp ü k babama yeter de a rtar b i l e . B i r çift göz ned i r k i şu ı ş ı k içinde balkıyan i k i köpü k açamas ı n ? » Tam bunları konuşurken gene y ü reği yanmağ a , d i l i dam�ğı kurumağa baş l ad ı . Bu sefer ölse de yitse de, susuz l u ktan çatlasa da e l i ndeki köpü k l eri i çme den babas ına götürecekt i . Gene koşmağa başlad ı . Koştukça terliyor, terledikçe i ç i yanıyor. B i r ara o ha le geldi ki : « Yandım A l l ah , " d iye bağ ı rd ı . Ve tam bu s ı rada d a sarı köpüğü baş ına d i kti . Beden i bu sefe r daha büyük b i r tad i ç i nde kal d ı . « Bari ş u e l i mdeki köpüğü babama u l aştıray ı m . E ğ e r gözü aç ı l acaksa b i r köpü kten de açı l ı r . Ölsem de yitsem de susuzl u ktan çatlasam da, art ı k bu boz köpüğü içmeyecek, babama u l aştı racağ ı m . » Sarhoştu . Öyle b i r sarhoş l u k ki h i ç b i r sarhoş l u ğ a benzemez. Dünya n ı n bütün çiçekl erinin kokusu, ta zel i ğ i kanında. Başı koku l a r ı n tad ında. Güneş öyle b i r yakıyor ki, kavu ruyor. Derisi gö vünüyor. Yü reğ inde de b i r ateş harmanı . Yan ha yan . . . 65
F: 5
Tam babas ı n ı n yan ı n a üç adım kadar b i r şey kal m ışken durdu, bir adım atamad ı . Bir gözü köpükte, bir gözü de babas ında. İki cami a ras ında kal m ı ştı . Baba s ı n a mı g itse, yoksa köpü ğ ü m ü içse ? Babas ına g it· mek i ç i n a d ı m ı n ı atıyor, sanki kırk kat urgan l a bağla m ı ş l a r g i b i ayağ ı n ı bir d ah a yerden kald ı ramıyord u . B i r süre kend i kend isiyle böyle amansız b i r cebe l l eş m eye g i rd i . « Babam nas ı l o l s a i htiyar. N as ı l o l s a b i r i k i y ı l içinde ö l ecek. Gözü açı l ınca n 'o l acak. Zaten köpü k d e gözü açar m ı ym ı ş ? Nerede görü l müş ü ç küçücük kö püğün gözleri açtı ğ ı ? Haydi d iyel i m üç köpü k onun gözünü açab i l i rd i , ama d ayanam ıyarak i k i s i n i i çti k. B i risi işe yarar mı k i ? » E n sonunda kendi ken d i s i n i iyice kandırı p , boz köpüğü de kafaya d i kti. Bu sefer taddan iyice mest oldu, yarı bayg ı n , ya l pa l ıyarak babas ı n ı n yan ı n a gel d i . " İyi k i içtim onu d a , » d iyordu kend i kendine. " İy i ki içtim köpükleri . . . Bundan sonra ö l sem de gam yemem. B i r dünya değ i l , b i n dünya gördü m , yaşa d ı m bu ak köpüklerde . . » Babası ayak tapı rtı l a r ı n ı duyu nca oğlunu sesled i : « Köpükleri a l d ı n g e l d i n m i oğ u l ? » Ruşen A l i b i r sü re n e d iyeceğ i n i şaş ı rd ı ktan sonra : " Baba, su gel medi ki dağdan, ben sana köpü k l eri geti reyi m . » Koca Yusuf yutar m ı , gün görmüş adam , işi he men anlad ı . Zaten bunun böyle o lacağ ı n ı da az çok kestirm işti . .. oğlum, o i çti ğ i n köpükler helal olsun. Ama kıy m eti n i bi l . İ çti ğ i n köpüğün yeş i l i seni aşık etmiştir. Şimdi sen bundan böy l e bir hak aşığ ı s ı n . Bundan son ra te l l er e l i nde ses veri r , s az ı n ı n üstüne saz, sözünün .
. .
66
üstüne söz ge lmez. Sarı köpük sana kırk manda gücü vermi şti r. S ı rtını h i ç kimse, hiç bir i nsanoğ l u yere geti remez. Dünya durdukça d a b i l e ğ i n i bükecek i nsan yeryüzüne gelem ez. Üçüncü köpük, ab-ı hayattı r . Sen gayri ebed i hayata kavuştun . Sen ö l ü msüzsü n . D ün yan ı n sonuna kadar yaşayacak , k ı yamet gününü de görece ksi n . Var yol u n aç ı k olsun. Ama şu Bolu Beyin de de öcü m ü korsan , bab a l ı k hakkım sana haram o l sun. On parmağ ı m yakandad ı r , " dedi. Gözleri n i n açıl mad ı ğ ı na üzüldü ama oğlunun da şah yiğit olmas ı n a o kadar sevi nd i . . . « Var yürü evlad ı m , bu yerler sana gerekmez. G i t Çam l ı bele mekan tut. Yiğit olan arkas ı n ı ya beye ver mel i , ya da dağa verme l i , » d ed i . Yü rek kaynadı coştu . « Bundan sonrasını d i l i l e söylesem d i l ime ateş düşer de yanar. Ver oğlum sazı d a tel ile söyl eyey i m . » A l d ı baka l ı m saz ı , oğluna n e öğüt verecek Seyis Yusuf:
Akar abıhayat biter yemişler Aslan gibi bu dağlarda kalmalı Yürü oğlum hurda aslanlar yatar Aslan yatağında aslan olmalı .
.l
Buralardan kalkıp gitmeli düze Al lah yardım eder burada bize Almalı kervanı çıkmalı yüze Bu dağlarda mesken tutup kalmalı Topuzu çekmeli yola durmalı Bezirgan bozmalı çerçi vurmalı Fakirler donatıp, aç doyurmalı Koğan aslan gibi alıp gelmeli 67
Seyis Yusuf derler benim ad ıma Rahmetme bir kulun asla dadına İşte nasihatım budur zatına Kesmeli kervanı alıp gelmeli.
Ruşen A l i babası sözünü bitirince: « Bu Çam l ı bel nere ki ? » diye sordu. « Yavru m , sen nereye m ekan kurarsan Çaml ıbel ora s ı d ı r ama, şimdi sana söyl eyi m , nerede m ekan tu tacağ ı n ı . Şu güneşe karşı dağı görüyor musu n ? » « Görüyorum, baba . » « O dağda b i r ak bay ı r balkıyıp durur, onu görü yor musun? .. « Görüyoru m , baba . » « İ şte g ideceğin yer ora s ı d ı r . Oras ına Çam l ı bel derler. Arabistanda n , G ü rcistan , F i reng ista n , Acem is tan ve H i n d i standan gelen yol l a r oradan geçer. B u yo l l arın en öne m l i geçit y e r i orasıd ı r. Bura l a ra g e l e n her kervan yal n ı z v e ya l n ız oradan geçer. Başka ge çit yok. Sen i şte bu geçi d i tutacaks ı n . BaÇ a l acaks ı n . T a ki B o l u Beyi n i n askeri nden ç o k askerin o l a . Tüc carlardan okka l ı k , çerçi lerden ufak l ı k , bezi rgan l a rdan onda l ı k a lacaksın. Bir kervan kes ince mutlaka ve mutlaka bir oba donataca k s ı n . Ad ı n ı n duyu lduğu yer de fa k i r fı kara kal mayacak . » « Baçı nas ı l a l ı r ı m , baba ? » « O ras ı n ı gayrı bana sorma. B u g ü ç , b u d i l , b u tel sende varken , nası l kervan kes i l eceğ i n i de sen b i l i r s i n . Ama ver saz ı m ı da sana bunu telle söyleyeyim k i artı k yü reciğin iyice rahat ets i n . B i r şeyi u nutmadan söyleyim ki bir de sen i n altında kı rat var k i , korkma . b i r o rduyla savaşa g i r. K ı rat ord u l arı bozar. Önüne ge leni kapar, ardına geleni teper, ordu ları boza r . " A l d ı sazı s i nes i n e , g i rd i sözün binasına, b a ka l ı m 68
Seyis Yusuf ne söy l ed i , ne öğüt verdi gencec i k o!) l u n u n kafasına :
Bir yiğit haykırıp meydana girse Arka verip sığınacak yer gerek Çaml ıbele metin kale yapmağa Kendi yiğit özü metin er gerek
·,·,
i 1 i
Hay n 'olanda oğlum Ruşen n'olanda Zor düşmanı bölük bölük bölende Padişahın divanına v::mmda Dil tutulur, dili tL!tar er gerek Sıra sıra !
ı ,
:i
1
i
t
'
Eyvan gerek oturmağa yaz ile Bir de saki mey doldura naz ile Yiğitlerin kumandasın saz ile Vermek için yakışacak dil gerek Seyis Yusuf tamamladı öğüdü Sen tamam et yirmi bin yiğidi Gözlerim görmüyor suçum ne idi Koyma kıyamete hurda al gerek.
69
Söz tamama erince babası dedi k i : « Oğ l u m , ben i m gözl e r i m gayri aç ı l maz. S e n Kö rünoğ l u oldun. A d ı n Köroğ l u ka l s ı n . H ayd i yol u n a ç ı k o l s u n , » d e d i h e m e n oraya d üştü , ö l üverd i . Köroğlu babas ı n ı soyd u , y ı kad ı , ona koku l u çiç�kl erden b i r kefen yaptı , mezarına i n d i rd i , üstüne de m ers i n dal ları koydu , top raklad ı , atı na bindi, çevi rd i atı n baş ı n ı . . . Yumruğunu ka l d ı rd ı B o l uya doğru sa l l ad ı . Çamlı bele doğru ata acı l ı bir mah muz salladı. Al A l l a h delini zapteyl e Köroğ lunu . . . İşte böy l e , Köroğ l u , a l A l lah d e l i n i zapteyle Kör oğlu kulunu dedi , · ata b i r mahmuz s a l l a d ı ktan sonra, Çam l ı be l e yol land ı . Çaml ıbel karş ı s ı n d a b i r cennet bahçes i gibi açı l d ı . Art ı k varı yoğu Çam l ı be l d i . Çam l ı belde anasından yeniden doğuyordu . B e l k i de mu rad ı n a b i l e eremeden Ç a m l ı belde bir iki demeden ö l üverecekt i . Ya d a şan l ı şöhret l i bir Köroğ l u ol acak tı ki a d ı kıyamete kadar g idecek, insan l a r onu i nsan dostu , insan kardeşi o l arak b i l ecek, onu ermişliğe yükseltecekti . Köroğ l u n u n , yü reğ i nden bütün iyi l i kl e r geçerdi de b i r g ü n erm i ş l i ğe u l aşacağı h i ç m i h i ç geç mezd i . Yeter k i insanın i çinde i yi l i k o l s u n , onun eri şem iyeceği hiç bir yücel i k yoktur. İnsan, gönlü kadar büy ü ktü r. Köroğ l u gençti , bunu b i l miyord u . Köroğlu karş ı s ı nda d u m a n a batı k , çiçekler i ç i n de yeş i l ler içinde nenni lenen Çam l ı be l e yurt tutmağa g i d iyordu ki içine bir acı çöktüğünün farkına vard ı : « U l a ned i r ki bu içi mdeki ? » derke n , der i ki rc i k l e n i r ken b i rden a k l ı na düştü . Çam l ı belde yurt tutu l u r , Çam l ı belde kervan kes i l i r , d ü nyan ı n d a en n a m l ı yi ğ i tleri baş ı n a topl a n ı r , topl a n ı r ama bir şey e ks i k ka l ı r. o da ned i r? Ne o l ac a k b i r kad ı n ! O kad ı n d a k i m o l a k i ? K i m o l acak, B o l u Bey i n i n kız kardeşi , R u şen A l i n i n çocukluk arkadaşı ve de beş i k kertme n i 70
iı ı
I! 1
1
1 I·
şan l ı s ı Tel l i Ni gar. Tel l i N i gar akl ı na düşünce Köroğ lunun yü reğ i n i n kökü c ızzz ett i . Yurt yuva kurmada n , babas ı n ı n öcünü a l madan Çamlıbele k a l e d i k meden bir can yoldaşı bulup getirmek? . . . O d a hazırd ı . O da canı n dan ço k sevdi ğ i Te l l i N ig a r'd ı . Ama . . . Aması vard ı . Daha yeni kaç ı p kurtu l muştu Bolu Beyi n i n e l i n den . O da babası sayesinde kurtu l ab i l m i şti o zebel l a A ra b ı n el i nden. Babası vurup düşürmüş d e o Arabı kesemem işti b i l e . Ş i m d i daha dün Bolu Bey i n i n e l i n den kurtu l m uşken , tat l ı can ı n ı zor kurtarm ışken, n a s ı l o l urdu da yeni den Bol u şehrine g i rer, g i rer de Bo lu B ey i n i n kızkardeş i n i a l ı r da kaçard ı . Bu o l m ayacak bir işti. O l mayacak bir işti ama, Te l l i Nigarsız d a Çam l ı be l e yuva kurul mazd ı . Ş i m d i Köroğ l u ateş üstündey d ( İçindeki korkuyl a , yal n ı z l ı k l a b i rl i kte i ç i ndeki aşk da büyüyordu. Atın d i zg i n i n i üstüne a l m ı ş öyle d a l g ı n düşünce l i Çam l ı bele doğru çı kıyord u . Kuş l ar ötüşüyor, efi l efi l y e l l e r esiyor, Çam l ı belde çam koku l arı , sümbü l , nerg i s , i t burnu çiçeği kokusuyla karış ıyord u . Yosun tutmuş p ı narları ş ı r ı l d ıyor, mor menekşe p ı na r kıyı l arında morarıyordu . Az sonra atı n baş ı n ı Çaml ıbelden ovaya doğru çe v i rd i . Dü mdüz, ucu bucağ ı bel irsiz ovan ı n ortas ı nda parmak kadar kal m ı ş atl ı yalnız, çaresiz, dört dönme ğe baş l ad ı . Ovada b i r çalı karartı s ı n a , b i r su p ı rı ltısı n a , b i r kuş sesine g i d iyor, dolanıp duruyor, sonra d a atı n baş ı n ı g e n e Çamlıbele çevi riyor, Çam l ıbelde g i derken g e n e atı n baş ı n ı ovaya çevi riyord u . Kı rat d a altı nda, k u l a k l a r ı n ı düşürmüş bir ölümcül e ş e k g i b i içine yumulmuş, o d a üstündeki sahibi g i b i düşünce l i , umutsuz, y ı l g ı n baş ı n ı oradan oraya, oradan oraya vu ruyord u . Sonunda g ü n kavuşurken atı n başı n ı Boludan ta71
rafa çev i rd i . Gün kavuştu , karan l ı k o l du , o atı daha sürüyordu . Sabaha kada r Bolu yönüne atı kara n l ı kta böylece sürdü. Ta nyerleri ı ş ı rken, ovada bir ulu suyun kıyısı nda kocaman bir ağac ın altında atından i n d i . Çok yorul m uştu . Hem kafası hem de beden i . . . Yorg un arg ı n oraya uzan d ı . Öylesine uykusu gelmişti k i yere otu ru r oturmaz kend inden geçti , karanı ı k uykul ara gö m ü l d ü . Uyand ı ğ ında ağaçtan s ızan b i r gün ı ş ı ğ ı a l n ı n ı n o rtasına vu rmuştu . H eybes inde b i r parça kuru ekmeği vard ı . Ç ı kar d ı , suda yumuşatarak yed i . K ı rat baş ı n ı eğmiş düşün celere d a l m ı şt ı . Şimdi derisi kem i ğ i n e yap ışm ı ş , bur nundan sümükler boşanm ı ş , ö l ü m cü l , zapzayıf, yağar o l m u ş , üfürsen y ı k ı l acak b i r taya benziyord u . H a n i B o l u Beyi tayl ı ğı nd a onu görmüş de Seyis Yusufun gözlerini oydurm uştu . İşte ş i m d i k ı rat tam o zaman ki k ı r taya benziyo rd u . Köroğ l u k ı ratın bu ö lümcül h a l i n e üzü l d ü . Kı rat hep böyle m i ka l acaktı ? Kı rat ba bas ı n ı da ken d i s i n i de a ldatm ı ş , bu dağ l ara düşürmüş sonra da bu hale m i g e l m i şti ? Olamazd ı , o l amazd ı ama. . . İşte k ı rat da göründüğü g i biydi . O böyle üzü lüp dururken k ı rat b i rden s i l k i nd i , es ki h a l i ne g e l d i . Eski h a l i nden de daha bete r. Köroğlu b u h a l i görünce sevinci nden ne yapacağ ı n ı bi lemed i . Köroğlu b u şaş k ı n l ı k i ç i nd e n e yapacağ ı n ı b i l e m ez ken k ı rat geldi onu ete ğ i nden yakalad ı , üstüne fır latt ı . B i rden doludizgin ovada süzül meğe baş l a d ı . Kör oğlu b i rden farketti ki k ı ratı n her i k i yan ı ndan i ki ka nat ç ı ktı . Kanad ı ç ı k ı nca kırat gökyüzünde uğun ma ğa başlad ı . Köroğlu art ı k kı ratın onu nereye götürdü ğünü b i l m i yord u . Böyl e uçarak b i r gece yol a l d ı lar. Üstlerinde savru lan y ı l d ızlar ve altları nda h ış ı ldayan sular , ormanlar, uyuyan şeh i rl e r, köyler. Tam g ü n 72
atarken kı rat b i r yamaçta d u rd u . Yamaç öyl es i n e or manl ı ktı ki ağaçlardan g ökyüzü gözükmüyordu . Köroğ l u gözünü açtı baktı ki karş ı d a B o l u şehri . . . Demek kırat onun i ki rc i k l i durumunu sezm i ş , a l ı p o n u buraya geti rmişt i . Demişler ki h i leyi de yiğitl i ğ i de Köroğ l undan öğre n . Doğrusu d a bu. Yiğitl i kte d e , h i lede de şu yer yüzü yeryüzü oldu o l a l ı Köroğ l u n u n üstüne b i r adam daha görmed i . Orada önünde yüzl erce koyu nu i l e b i r çoban sürüsünü otlatıyord u . Köroğ l u çobana seslend i : « Çoban kardeş, çoban kardeş senden b i r d i leğim var . .. Çoban çok sert, kend i n e güvenen, iri yap ı l ı , yü re k l i bir adamdı . Köroğ l u n u n ses i n i duydu ama a l d ı r mad ı . . . « Çoban . . . Çoban sana d iyorum . . . A n l a d ı n m ı ? Duymad ı n m ı ? H eeeeyt . . . Çoban . . . Gelsene b u yana . . . Çoban şöy l e b i r baş ı n ı kald ı rd ı , ondan yana bak tı , sonra gene baş ı n ı h i ç b i r şey yokmuşca s ı n a geri i n d i rd i . . . « Çoban . . . Çoban . . . Sana d iyorum be . . . Çobanlar baş ı . . . Sana d i yorum . . . Duymuyo r musun ? » " Duysam n e o l acak duymasam n e o l acak . . . Hey d e l i kanl ı . . . Eeee . . . şimdi Köroğlu ne yaps ı n . . . Varsa çarpış sa . . . Belki de gücü yetmez. B i r h akaret k i altı ndan kal k ı l maz . Bu çoban öyle güçlü görü nüyor k i şu yandaki ağacı kavrasa dibi nden söker götü rür . Sert m i d avransa aşağ ıdan m ı alsa? Böyle düşü nüp d uruyor bir yandan d a öfkeleniyordu. Öfkesine yen i l i p de çoba n l a karş ı l aşsa çobana gücü yeter m i ? "
"
73
Gücü yetse de çoba n ı alt etse neye yarar ki . . . İşi ne geci k i r . . . B i r anda fırladı çoba n ı n yanına vard ı . . . Boynunu bükü p : « Çoban a m c a , çoban a m c a . . . Çoban amca sen den bir d i leğim var. Bana yard ı m edersen hay ı ra g i rers i n . » Köroğlu yumuşacı k o l m u ş , o a z önceki bağ ı r ı p çağ ı ra n adamdan ş i m d i eser b i l e kal mam ı ştı . Çoban durdu, o n u bekl ed i , gül ümsed i . « Söyle yavru m ne i stiyorsun ? » D i m d i k bakış l ı , yiğit çoban b i r baba şefkati ndeydi. « Senden b i r d i leğim var k i , o kadar zor bir d i l e k deği l . . . Yeri ne getirirsen s evaba g i rers i n . . . Çoba n : « Ge l bu raya evlad ı m . Baş ı n a b i r iş m i gel d i ? Söy l e k i bana, baş ı ndaki bütün dert ve belal arı baş ı n dan defedey i m . Yo lunu mu kesti ler, yol l arını kesey i m . Para n ı m ı a l d ı lar, para ları n ı a l ayı m , evl eri n i m i y ı ktı l a r, evl erini y ı kayı m . Kafan a m ı bastı lar, kafa l a rı n ı b asayı m . Aç m ı s ı n susuz m usun , karn ı n ı doyuray ı m . . . B i r şeye muhtaç m ı s ı n , A l l aha şükür bende her şey var . . . Sana hazi neleri m i açayı m . . . O konuşu rken Köroğ l u içi nden fi kreyl iyordu . De mek ki görünüşe aldanmam a l ı . . . Atal a r ne d e m i ş , ke penek a ltında er yatar, dem i ş . İşte tam d a bu çoban için söyl emiş. B i r kişi çobansa da, hiç b i r adama öyle tepeden, öyle adam saym azcas ı n a bağ ı rman ı n b i r yakı ş ı ğ ı yok. Öyl e değ i l m i ? Ağal a r Beyler? . . . D i n leye n l er söyleyenler? . . . H a k l ı söze Hacı E m m i m ne des i n ? Çoba n : « Ki m o lduğu n u , n e reden ge l i p nereye g ittiğ i n i "
"
74
b i l m e m . B i l irim ki sen d ü nyan ı n en iyi arkadaşına, böyle b i r kı rata sahipsin k i . . . Kıyamete kada r s ı rtın yere gel mez. Altındaki kırata, yani seni n can b i r a r kadaş ı n a baktı m , işte uzakta n , diyarımıza b i r adam oğ l u adam g e l i r k i analar doğurmam ı ş , ded i m . D er ken oğul senin sesi n i duyd u m . Ses i n bir ses k i , ne a l tı ndaki ata, ne de sana yakışan b i r ses . . . Ses i n öy le b i r ses k i , şu küçücük dağları ben yarattı m , büyük leri de dedemden ka l d ı d iyen b i r ses. Sana b i r öğü düm olsun ki, kulağına küpe yap d a bu öğüdümü ölün ceye kada r taşı kulağında. Ömrün o l d u kça h i ç bir adama böyle tepeden, böyle karı ncaya bağ ı r ı r g i bi ba ğ ı rmayacaks ı n . B i l me d i ğ i n i nsan l a ra böy l e d avranman senin ç i ğ l i ğ i n i gösteri r. İ nsanl ara böcek g i b i , karı n c a gibi bakamazs ı n . Ş u evren i ç i nde ne kadar yara t ı k varsa en kutsal ı i nsand ı r. H i ç b i r i nsanı küçük gö remezs i n , aşağ ı l atamazs ı n . İnsanı aşağ ı l atan önce ken d i s i n i aşağ ı l atmış demekti r. Kendine sayg ı s ı o l a n , o l u m l u , sağ l ı kl ı bir a d a m baş ka larına da e n büyü k sayg ıyı duyar. « Sen bana bağ ı rd ı ğ ı nda ses i nde kend i n i yüksek te tutan b i r hava vardı da yavrum onun i ç i n sana böy le karş ı l ı k verd i m . Kusura kal ma. Sonra da öğrend i m k i s e n kötü l üğünden değ i l bi l g i s iz l i ğ i nden , görgüsüz lüğünden , gençl iğinden öyle davran ı rs ı n . N e o l u rsan o l , i ster padişah ister bey, ister dünyaları zaptetmiş kumandan ol . . . İnsanl ara sayg ıyı yitird i n m i yandın bitt i n , o n para l ı k o l dun demektir. Sen , yanı nda bu k ı rat varken kötü yol l ara sapamaz, i nsanla ra kötü l ü k edemezsi n . . . Söyle benden ne i sters i n ? » Köroğ lunun yüzü kıpkırm ı z ı kes i l m i ş , çoba n ı n yü züne bakam ıyor, gözlerini yerden kald ı ram ı yo rd u . Gerçekten b u çobandan ç o k utanm ışt ı . İşte bu çoban 75
belki de bir ermişti. B i r erm i şti de karş ı s ı n a bu s ı k ı n t ı l ı günü nde ç ı km ı ştı . « Öğütl erin baş ı m üstü ne çoban amca . . . Kusu ru ma ka l m a , baş ı m çok darda da ağzı mdan öyle yakışı ksız, sert sözler ç ı ktı b i r i nsan i ç i n . Hakkın var . . . D i l e ğ i m şudur ki . . . D i l eğ i m şudur ki . . . D i l e ğ i m . . . " « Oğul söyle d i l eğ i n i . . . Her n e ise yerine g eti re ceğim . . . " « D i l eğim şu . . . şu . . . şu . . . d u r k i . . . Ben sen i n k ı l ığ ı na g i rmeliyim . . . Sen de ben i m giyitleri m i a l ı p ben i m k ı l ı ğ ı m a g i receks i n . . . O l u r mu ? » .. o ı u r olur ama oğu l , o l u r olur ama, bir kend i n e b a k , b i r de b a n a . . . Sen i n bütün gövden beni m şalva r ı m ı n b i r bacağ ı n a g i rer . . . Ben de senin h i ç bir şey i n i g iyemem . . . Parmağ ı m ı n u c u n d a kal ı r . . . B a k i şte b i r yo lunu bul ursan değişe l i m . . . " « Öyleyse amca sen neden öyle ded i n ? N e d i l er sen yerine geti riri m , dedin . . . Haydi geti r baka l ı m . . . " Çoban g ü l ümsed i . . . " İsted i ğ i n b i r kat çoban g iyiti olsun oğu l . . . Sen i n boyu nda, sen i n beden i nde b i r oğlum var k i . . . G iyiti sana tı patı p uyar . . . Bin atı n a da çad ırıma gidel i m . B i r d e sen çok a ç b i r adama benzers i n , Allah b i l i r k i dört beş gündür ağzına bir lokma koymamışs ı n . Öyl e gö rünür. Ama gençl i ğ i n var . . . Genç l i ğ i n l e beslen i rsi n . G e l çad ı r ı ma h e m karn ı n ı d oyur, h e m d e g i yitleri n i değ iş . . . H e m de yorgunluğunu a l . . . " Çoban önde Köroğ l u a rkada yol a düştüler çad ı ra doğru . . . B i r koya k aştı l ar, başka bir koyağa vard ı l a r . B i r deği rmen i n köprüsünü geçti l e r . . . Sonra dağ ları n , ormanların kaya l ı kları n , rüzgar gibi akan u l u su ların a rkas ı ndan düz, çay ı r l ı ç i m e n l i bir ova açı ld ı . Som yeş i l e kesmiş b i r ova . . . Otla r, çiçekl er, m e nekşeler, naneler d i z boy u . . . Bu som yeşi l , bu u l u 76
ovan ı n ortasında yedi göbekl i b i r kara çad ı r kabar ı p duruyord u . Çad ı ra vard ı l a r . Bu çad ı r h i ç de bir çoban çad ı rına benzem i yord u . İyi giyinmiş kızlar, ya kış ı k l ı gençler. B i n b i r nakı şta k i l i m l er . . . Bu b i r çoban çad ı rına değ i l bir saraya benz iyord u . Çad ı r ı görünce Kör oğ l u öyle bağ ı rd ı ğ ına daha çok utand ı . Köroğ l u çad ı ra g i ri nce ona ç o k sayg ıda bulun dular. Sanki çad ı ra inen b i r on sekiz yaş ında d e l i kan lı değ i l de bir derebeyd i . Köroğ l u yemeğ i n i yed i , hoş beşten sonra uyudu lar. Köroğ l u günlerd i r uyuyamad ı ğ ı rahat bir yatakta uyudu . . . Sabahleyin kal ktı ki başucunda b i r bohça , bohçada bir kat g iyit. Bohçayı açt ı , içinden tam ken d i n e göre bir çoban g iyiti ç ı kt ı . Köroğlu hemen g i yd i k i , b i r çoban çocuğuna benzed i . O çoban giyitini gi yer giymez b i r kız g e l d i , onun g i yitlerini bohçaya koy d u , bohçayı da a l d ı h eybe s i n i n gözüne yerl eşti rd i . Çoban Köroğ lunu uğurl arke n : " Yo l u n a ç ı k olsun oğu l . Bahtı n güzel o l su n . Sen bu dünyada isted iğine erişeceks i n . » Köroğ luna b u da b i r büyü k güven verd i . Çoban Köroğ l u na k i m olduğunu, nereden g e l i p nereye g i tti ğ i , ne iş yaptıg ı n ı sormamıştı . O da çoba na sormad ı . Bu ne biçim işti r, böyl e çoban dünyada görü l memiştir, demed i . Onu o l duğu gibi kabul ett i . Şimdi g e l b i z haberi Tel l i N igardan vere l i m . Tel l i N igarı Osmanl ı Vezirinin o ğ l u i stem işti . Te l l i N i gar ne yaps ı n ? Kardeşi za l i m lerin za l i m i Bo lu Bey i , istiyen belaların belası Osma n l ı Vezirinin oğ l u . Onların el inden de h i ç b i r kurtu luş yok. Ben da h a evlenm iyorum, diye bir süre d i renmiş fakat h i ç ki mseye b i r ş e y anlatamamıştı . Köroğ lu ndan ise h i ç b i r umudu yoktu. Te l l i N i gar s o n çares izl i kte ka l m ı ş b i r insan ı n u mud und ayd ı . Ş u karşı dağların ard ı ndan 77
doğacak bir günü bekl iyordu . U m udu karşı dağ ı n ar d ı ndayd ı . Köroğlunu düşü n üyordu . G itti g i d e l i ondan hiç bir ses ç ı kmamıştı . N e o l muştu , acep ? Öl müş m üydü kal m ış m ı yd ı ? Ö l m ü ş de k i mse kend isine mi söylem iyordu ? Çünkü h erkes Te l l i N i garın Köroğlu n u c a n ı ndan çok sevd i ğ i n i , n i ç i n h i ç kimseyle evlen mek istemed i ğ i n i n sebeb i n i b i l i yordu. Kel vezirin oğ luyla evlenmek zorunda ka l ı rs a Tel l i ne yapacaktı ? N i ç i n razı o l muştu o n u n l a nişan lanmağa? Te l l i N i gar bir kurnazl ı k düşün müştü . H iç k i mseyi şüphelendir m e k istem iyord u . Hem n i şa n l a n m ı ş , hem de haz ı r l ı ğ ı n ı ya p ı yordu . Adamları n ı hazırl ıyor, kaçmak gü nü nü, saati n i , hesap l ıyordı.ı . Kaçmak kolaydı ama yaka lanmamak zord u . Çünkü Bolu Beyi n i n e l i ko l u uzun d u . Kuşun kanad ı n ı n altı n a , y ı l a n ı n d e l i ğ i n e de g i rse onu b u l u rdu Bolu Bey i . O n u n için s ı k ı tertibat a l m a l ıyd ı . Te l l i N igarın çalışması bunayd ı işte. Düğün gü n ü ne kadar da bir şeyler, bir mucize bekleyecek, m u cize gerçek l eşmez , Ruşen A l i gel mezse Te l l i N igar kaçacak y ı l l arca da olsa d i yar d iyar dolaş ı p sevd iği n i bulacaktı . « Koca karı o l urum d a , b e l i m bükü lür, kem i klerim i ncel ir, gözümün feri çeki l i r d e öyl e kal ı rsam, gene de Körünoğ l u , i l le de Körünoğlu . . . Körü noğ l u ö l müş se o zaman da kıyamete kad a r h i ç b i r erkek e l i değe mez e l i m e . » İşte Te l l i N igar böyle d iyordu d a başka b i r şey demiyord u . K ı rat b i r kuş g i b i süzü lere k B o l u şehri n i n kıyısı na indi. Bolu şehrine g i rerken b i rden k ı ratı n kulağı k uyruğu d üştü , uyuz b i r at o l u p ç ı kt ı . Uyuz ki uyuz, yüzüne iğren meden. kusaca ğ ı n gel meden bakamaz s ı n . . . Öteki, az öncek i , aslanlar g i b i , ak kanatl ı k ı ra tı koydunsa bu l . Bu at m ü m künü yok o at deği l . . . 78
B i r şey dü nyada bu kadar değişebi l i r m i ? Kı rata bu ö l ümcül atı n şu kadarc ı k benzer yeri olsa i nsanın yü reğ i yanmaz . Şimdi Köroğ l unun altındaki at b i r uyuz eşekten farksız. Köroğ l u n u bu k ı l ı kta g ören ler, onun yüzüne b i l e bakmazlar. Çoban kı l ığ ı n a g i ri nce o d a öyl e b i r değiş ti k i . . . Babası görse tan ı maz. Geceyd i . Köroğlu kuytu b i r hana g i rd i . Bu hanı çocukluk günlerinden tan ı rd ı . Fakat kimse onu tanı madı . Burda adam l ardan öğrendi ki Te l l i N i garı Osman l ı Vez i r i n i n oğlu iste m i ş . Yar ı n düğ ü n h azı rl ı ğ ı var. Malum ya, eren l e r oturmuş ı rmağ ı n kıyısına herkesi dengi dengine, dengi dengine yazar suya atarlarm ı ş . Tabii ki b i r Bey kızı n ı b i r Vez i r oğluna yazacaklar. Kö rünoğ lunun nişa n l ı s ıymış k ı z . Ki m i n a k l ı n a g e l i r ki . . . B i r Bey ki babası n ı n gözü nü oymuş, oğlan babas ıyla kaçmasa d a Bol uda kalsaydı b i l e kızka rdeş i n i Bey Körünoğ luna ver i r m i yd i ? Vez i r oğlu çöpten çelebi, su rat yoksu l u . . . Ama k i m i n umrunda. Babası Koca Osman l ı Vez i r i , h az i ne l eri de para dolu. Beyin a rad ı ğ ı Körünoğ l u g i b i b i r er kek değ i l . Herif m a l ı n ı iki kat, beş , a lt ı , on kat etme ğe çalış ıyor. Arkas ı n ı d a b i r iyice Osma n l ıya dayaya cak. Bundan iyi fı rsat mı o l u r ? Vez i r oğlu isterse kö türü m o l s u n , isterse del i , sarsak olsun. Ona n e , b i r k ı z deği l m i ? B i r kız, kardeşi uğruna kend ini feda et mezse ona da insan mı d e n i r ? N igar H atuna da k ı z kad ı n derneğe k i msenin d i l i varmaz. Şahbaz b i r y i ğ it ten daha da yiğit. Bolu beyleri s ü l a l esi böy l e b i r i n san daha görmed i . Padişah olacak bir kızd ı r Te l l i N igar. Böy l e b i r Vez i r oğluna l ay ı k m ı Tel l i N i gar? Yaz ı k ki, dünya bir yağ l ı kuyruk yiyene. Hiç a k l ı n a gel m ez kim kazana kim y iye. Bolu Beyi de bir gün göçüp 79
g i decek bu d ü nyadan . . . Te l l i N i garın Körünoğluna ne derece b i r yang ı n olduğunu b i l i p d u rur. Aratsa bulsa da Körünoğ l u n u kızkardeş i n i sevd i ğ i ne verse n 'olur? Kel Vezirin oğluna vereceğine . . . B i r koskoca beys i n h ay Bolu Bey i . . . Sen i n nene gerek Vez i r oğ l u , Padi şah o ğ l u . Ver Tel l i N i garı Körünoğ luna. Nahak yere babas ı n ı n gözünü a l d ı n . H e m yaptı ğ ı n kötü l ü ğ ü tam i r etmiş olurs u n . Hem de sevd a l ı lar birbirine kavuşu r. Sen de sevapl arı n sevab ı n a g i rers i n . Gençlerin m u rad ı n ı karı n larında koymasan o l maz m ı ? O l maz ol maz, bu Beyler adam değ i l k i , kendi faydaları ndan başkas ı n ı düşü nmez l e r. B i r yoz adam olsa kızkardeşi n i Körünoğ luna verirdi d e , öte b i l e geçerd i . Yoz adam ı n yüreği daha geniş, daha sıcak, daha iy i l i k dol u . Bu Beyler insan soyu içinde aşırı gitmiş ekine benzer. Başak maşak vermez. Gelin biz de u m :_ı dumuz u Beylerden kese l i m d e kendi baş ı m ı z ı n çare s i n e baka l ı m . Baka l ı m d a hep b i rl i kte Körün gence c i k bir ş ıvgaca dala benzeyen oğlu ne işler başara cak b i r göre l i m . Te l l i N i gar han ı m ı n d a vasfı d i l l ere s ı ğ maz k i a n l atas ı n . A l l ah özenmiş bezenmiş de b i r yaratmış, b i r yaratm ı ş da pir yaratmış da d ü nyaya doğan gü zel l ere serdar etm i ş onu. Tel l i N i gar Hatun b i r güzel b i r güzel ki doğan gü n e sen dur d a ben doğay ı m d i yor. A gözü ç ı kası zal i m B o l u B ey i , adam tutar da böy l e b i r kızı dü nya m a l ı i ç i n Vezi rin k e l oğluna ver i r m i ? İnsan o n u o değnek gibi herifin koynuna kaymağa kıyar m ı ? Köroğ l u o gece handa uyud u . Uyudu ama gözü ne de uyku g i rmedi . Duyd u k l a rı h i ç hoşuna g itmed i . Saba h ı zor etti a m a , saba h leyin duydukları da onu tam yüreğ i n i n baş ı ndan v u rd u . Baktı k i , ne görsün , Bo l u Beyi n i n saray ı n ı n önün80
de b i r ka laba l ı k. Kalaba l ı ğ ı n ne kal abal-ı ğ ı o l duğunu hemen anladı. Sormad ı ama söyled i l er. Dedi ler: .. Bu kalaba l ı k Te l l i N i garın düğün kalaba l ı ğ ı d ı r . " Ded i ler: " Bo l u Beyine yakışmaz . . . Hem babas ı n ı n gözüne m i l çekti rir, hem de n işanl ı s ı n ı vermez. B i r i nsana da bu kadar kötü l ü k yap ı lmaz. Hem de bir at için baba oğu l u dağlara düşürür. " Ded i l er: « Bu Beyl iğe de yakı şmaz, i nsan l ı ğa d a . » Ded i ler: « Ke l vezirin oğlu bu düğünden d e , bu kızdan da hayır görmeyecek. » « Ona Te l l i N i gar d e m i ş l er. Bol u Beyi ne de, Kel Vezire de, oğluna d a , Osman l ı Pad işah ı na da pabucu ters g iyd irir. » Ded i ler: " T e l l i N i gar onl ara b i r oyun oynasın da görsün l er. B i r oyun k i . . . « B i r oyun ki h i ç b i r oyu n lara benzemez. B i r oyun oynayacak k i onl ara Tel l i N igar, fel e k de maşa l lah di yecek. " " Bu oyunda Kör Yusuf o layd ı . O da Bolu Beyine bir aşık atardı ama, fı kara kaçtı d a dağl ara s ı ğ ı nd ı . » Dedi ler: « Kara sevda l ı ların a h ı n ı , A l l a h Bolu Beyinde, Osman l ı padişa h ında koymaz.,, " Tel l i N i ga r da o s ü m ü k l ü , o değnek Kel oğlana karı olmaz.,, Davul zurna çal mağa baş l ad ı . B i r yanda köçek l e r , çeng i l er, b i r yanda a ş ı k l ar. Kalabal ı k gitti kçe a r tıyor, davul zurna çoğal ıyordu. ,,
81
F. 6
Ay vard ı , düğün evi n i n önünde durd u . Tam bu sı rada Te l l i N igar pencereden d ışarıya bakıyordu. Ço ban k ı l ı ğ ı ndaki , ölümcül atın üstündeki Köroğ funu gör· d ü . Yü reğ i c ı zzz etti . Ya b i r tanı r l arsa onu, hemen ö l dü rürlerd i . N e yapmal ı yd ı ? El inden hiç bir şey gel mezd i . Sonra düşündü k i tanıyamazlar. Kend i s i b i l e z o r tan ı d ı ki başkaları h i ç tanıyamaz. Omzunda d a b i r saz ası l ı . Tam aşıklara dönmüş. Hele beklemel i . Ama sevincinden uçuyordu . N e o l ursa olsun Ruşen Ali ölümü de göze a larak kend i s i n i görmeğe, kaç ı r mağa gelm işti . Kızl arı çağ ı rd ı : « Kızlar kızlar, hey kızlar . . . Kızlar kızlar, can ı m kızlar . . . Ben i m e n güze l g iyitleri m i , isterseniz gel i n l i ğ i m i de geti rin . . . Hemen g i yeceğ i m , d ı şarıya ç ı ka cağ ı m . Bolu şehri n i dolaşacağ ı m . Kel Vezirin oğluna gelin o l madan baba topra ğ ı n ı doya doya seyredece ğim . " Te l l i N i gara e n güzel g iyitlerini getirdi ler. Geti r d i ler ama Te l l i N i garın da bu b i rdenbire gelen coşkun sevincine şaştı lar. Çünkü günlerden beri onun ağzı n ı b ı çaklar açm ıyord u . Bu b i rden b i re değişi kl i k ne o l a ki? Kuşkuland ı l ar. Kırat geldi düğün evi n i n , yani Bolu Beyi sarayın ı n önünde durdu. Onu gören ler: « Buyur aşık, buyur aş ı k , » dediler. Ded i ler: « Bu düğün öyle b i r düğündür ki bin lerce aşığı doyurur, ağırlar, memnun eder gönderi r. Bu düğün öyle b i r düğün ki böyl e bir düğünü yeryüzü yeryüzü oldu o l a l ı görmem iştir. Hoş g e l d i n aşık. Anan seni kad ir gecesi doğurmuş. İyi b i r düğüne g e l d i n . » Kı rattan i n d i , uşa klar kı ratı tavl aya çekmek is82
ted i l er. K ı rat ayak d i retip g i tmed i . Köroğ l u korktu . Ya bunlar, dedi içi nden , k ı ratı tan ı rl a rsa . . . " Bu huysuz b i r att ı r. Aman başınıza b i r i ş açar. Tavlaya ben götürey i m . » Orada Recep Pe h l ivan vard ı . Kıratı gördü. Gördü ki bir buzağı kadar ka l m ı ş yağ ı r bir beyg i r. « H ey aşık ağa bu mu baş ı m ıza iş açaca k ! . . . Ş i m d i s ı rtıma a l ı rı m da a h ı ra öyl e götürü rüm senin kü heylan ı n ı . . . Hep b i rl i kte kı rata güldüler. Aşık atı a h ı ra çekti kten sonra geldi m eydana se d i re otu rdu. Meydan ka l aba l ı k bir meydandı . Kel Ve zirin değnek oğlu da oradayd ı . Bolu Beyi de o radayd ı . B i r sürü d e yaş l ı , genç a ş ı k vard ı orada . Oradaki l er ona, genç l i ğ i ne bakıp sayg ıda kusur etmed i l er. Bir aşık genç de o l sa yaş l ı da hep topl an tıda ona aynı sayg ıyı gösterirler . . . Aşı ğ ı n d i l ine dü şeceğ i ne Akçasazı n batakl ığına düş daha yeğdir. Dü nyada iyi b i r iş yapay ı m dersen, h i ç bir şey yap ma, bir büyük, ermiş aşığın gönlüne düş. Hoş beş sürüp g iderke n , aşık yorgunluğunu çı ka rı rken p encereden b i r de baktı ki ne görsün. N i gar H atun önde, maviler içinde, arkas ında kızlar, s a l ı n ı p g i der. Göğsü güverc i n göğsü g i b i . Yanaklar d e s e n . . . Köroğ l u faz la bakamad ı Tel l i N i gara. Yüreğine b i r od düştü ki yerinde du ramaz oldu. Eyvah evi n yı kı ls ı n N i gar ded i , içinden. Ne de güzel mişsin N i gar, ded i . U nutmuşum güzel l iğ in i . . . Eyvah evin y ı k ı l s ı n , hanen h arabolsun N igar. Bir a ş ı ktı N i gara , şimdi böyle ma v i l e r içinde görünce N i gara b i n kere daha aşı k o l d u . Ü ç y ü z altmış bin damarı na b i r ateş yay ı l d ı ki orman yang ı n ı ders i n . Esen u l u poyrazdaki orman yang ı n ı . . . Köroğlu daha duramad ı . Duramazd ı d a . . . N e ol ursa o l s u n , isterse ken d i s i n i tan ı s ı n l ar, i sterse öldürsün,,
83
İlle mavil i mavili . . .
ler, d uramazd ı . . . A l A l lah del i n i , zapteyl e Köroğ lu kulunu . . . Köroğ l u : · H ey ağalar beyler, d i n l ey i n ben i . D i l i m e bir be yit düştü ki d i l i m i yakar. İzin veri n ki söy l ey i m . » Sazı k ı l ıfından s ıy ı r ı p h e m e n o anda i k i dizin üs tüne geldi . Tezene te le i nd i . Göre l i m ne söyled i . Biz daha iyisini söyleye l i m . D i n l eyenlerin damağ ı çağ ol sun.
Seherde ber; bir güzel gördüm Bir al giymiş bir mavili Al giyen anam bacımdır İlle mavili m avili Birisi inci diziyor Birisi çayda geziyor Biri bağrım eziyor İlle mavili mavili Birisi geldi yanıma Biri susamış kanıma Birinin canı canıma İlle mavili mavili Köroğlu der ki öldüğüm Boyuna kurban olduğum Pınar başında bulduğum İlle mavi li mavili
Söz tamam o l d u . Söz tamam oldu ama, d ı şarda durup türküyü d i n l iyen Te l l i Nigarın da yüreğ i nde yağ kalmadı erid i . Az daha kend ini tutmasaydı varıp Kör85
oğlunun boynuna sarılacakt ı . Vezi r oğlu d ışarda du rup türküyü d i n l eyen Te l l i N i garın h a l i n i görd ü . B i r den ayağa kal kı p bağ ı rd ı : « Laf atıyor, b u köpek Te l l i N i gara l af atıyor. Atın şunu d ı şarı . Susturun şu itoğ lunu, köroğ l u mu, itoğ lu mu susturun şunu . . . Susturun da atın d ışarı . . . "
O böyle telaşla bağ ı rm a kta olsun, Köroğlu ayağa ka l ktı , d ı şarı doğru yürümeğe baş l ad ı . M e c l istekiler araya g i rd i l er: « Vezi roğ l u , Vezi roğ l u , sen büyük bir Vezi roğlu s u n ama bazı işl eri b i l m ezs i n . Sen b i l m ez m i s i n k i a ş ı k kısm ı n ı n d i l i ne zinc i r vuru l maz . Dağı taş ı , akar suyu, coşkun denizi bağ larsın d a aş ı k kısm ı n ı n d i l i n i bağ layamazs ı n . » Köroğlu da baktı k i K e l Vezirin o ğ l u b i r şeyler se z i n l iyor, önünü almak için aşağıdan a l d ı . « Beyim efend i m o nas ı l söz k i ağzından ç ı kar? Ben b i r gari p a ş ı ğ ı m . Şuraya g e l d i m ki sebepleneyim. Sayenizde üç beş kuruş kazanay ı m . » Yaşl ı l a r çok öfkelendil er. « Bu ne biçim i nsand ı r k i . . . B i l mez m i k i aşık k ıs m ı n a dokunmak o l maz. Hem aşık k ı s m ı n ı n kalbini k ı · r a r h e m de gönlünü a l maz . Varıp gübre l i ğ e konan kargalar, has bahçede gül kadrini ne b i l i r. Sonradan son raya beyl iğe yeten, zal i m o l u r el kad rini ne b i l i r. » Yaş l ı l ar hep b i r ağızdan: « N e b i l ir, .. ded i ler. Köroğlu içi nden : « Du r h e l e kel vezirin oğl u . Dur hele dur! Hele sabreyle azıcık, hele sabreyl e k i neler gelecek sen i n o yumurta başına da, değnek bedeni ne . . . Sana gösteri r i m zartı zortu. A l acağ ı n olsun ki k ı yamet gününe kadar. H e l e bekle k i senin ko ltuğuna bir kaya pa rçası i tel eyey i m ki a c ı s ı n ı var ö l ü nceye 86
kada r taş ı . Acısı yüreğ inden ç ı karsa ö l ü m döşeğ i n de ç ı ks ı n . » İş böy lece kapand ı . Tel l i N i gar içerde b i r ya ramaz l ı ğ ı n o l duğunu a n l ad ı , durum çak ı l masın d i ye oradan uzaklaştı . Orada bulunan tekm i l kişiler: « Kusura kalma aşık, Veziroğludur bey . . . Osman lı Sarayı ndan g e l m i ştir. G e leneğ i göreneği unutmuş tur, bi lemez , ,, dedi l e r. Bolu Beyi : « G üzel söylers i n aş ı k oğlum. Senin avazı n bül bülde de turnada d a yok. Sesin öyl e yan ı k k i dağı ta şı eritir. Bu saraya dünyan ı n her yerinden çok aşık geld i . Sen i n g i b i sesi sözü güzel b i r aşı k daha görme d i m oğu l . Kusuruna bakma Vezi roğ l u nun, o buraların gel eneğ i n i , göreneği n i b i l mez. Onun kusuruna kalma, o çok genç b i r adamd ı r . » Gece yarısına kadar çal ı p çağ ı r ı p eğlend i l e r . H e rkes aşıktan m e m n u n kald ı . Bolu B e y i a ş ı ğ a kese kese altın ihsan buyurd u . Bunu gören Kel Vezi r i n oğ lu d a Beyden aşağ ı ka l m a d ı . Ta m beş kese altın attı g enç aşığ ı n önüne. Köro ğ l u artı k para sahibi de olmuştu. H erkes yatağına g i tti . Köroğ l una da bey sarayın da rahat, büyük bir oda verd i ler, altına kuş tüyü b i r döşek serip üstü ne atlas b i r yorgan örttü l er. İ şte o çağ l arda aşıklar böy l e ağı r l a n ı rd ı . Köroğ l u ömründe gör'mediği yatağa g i r d i . G i rdi ama gözüne de iğne ucu kadar olsun bir uyku g i rme d i . Uyuyamad ı . Aç bitler, kuduz pireler sanki koynu na g i rmişler de onu parçal ıyorlar. Sabaha kadar ya takta döndü durdu. Kızı kaçırmak i ç i n p l an l a r kurd u , p l a n l a r bozdu . Y a başaramazsa, ya yaka l a n ı rsa. Ya sevdiğine kavuşamayıp şu genç yaşında kara toprak· 87
!ara g i re rse . . . H i ç ki mseden korkmuyordu da R eyhan A rapta n , imansız Araptan korkuyord u . Kı ratı yaka l asa yakalasa onun atı yakalard ı . B u sefer Arap onu ö l d ü rürd ü . N e etm iş eylemişti de Arabı b ı rakmış kel lesi· n i kes mem işti . İşte şimdi başında b i r engel k i engel l erin büyüğ ü . Arap yaka l a rsa b ı rakmazdı . Boynundan tutup horoz boynu g i bi koparı rd ı . N e dem işti d e b ı rakm ı şt ı . . . Acaba A ra p verdi ğ i sözü tutar m ı yd ı ? Ver d i ğ i sözü tutar da a rkas ı n a düşmez m i yd i ? Düşer ya kalar da geri b ı ra k ı r m ı yd ı ? O Arapta h i ç d i n i m a n yok . Yaka l a r da ö ldürür. Ah zal i m Arap . . . Babas ı onun en yakın arkadaşıyken onu ö ldürmek i stememiş m i yd i ? Sabaha karş ı , ö l ü m den kaçıp da sen geri durma, yiğidin a l n ı na yaz ı l a n gel i r, dedi . Sabah açı l d ı , hay ı rl ı sabahlar cümlemizin üstüne aç ı l s ı n . Güneş yüce dağla rdan baş gösterd i. Dağlar e lvan don ları n ı giydi . Cümle kuş lar öz d i l leri nce sev g i l i l erini çağ ı rd ı lar. Köroğlu da sıçrad ı yataktan kal k t ı . Gece uyumam ı ş , suratı ndan düşen bin parça olu yor . Köroğlu yataktan ka l ka r kal kmaz, sarayın seyis l eri hemen yan ı n a koşuştu l a r. « Aş ı k ağamız bu s e n i n at d e l i m i n e ? . . . Yan ı na k i mseyi yaklaştı rmıyor. Arkadan geleni tepiyor, ön den geleni kap ı yor. Bir at ki bin canavar g i b i . Kusura ka l m a n e yemek verebi l d i k , ne de s u . Öteki atların heps i n i sulad ı k , tımar etti k . B u bizi yanma yakl aştı r mad ı . B iz i değ i l , seyis Yusuf gelse onu da ya klaştı r maz bu senin küheylan . . . B i r eşek kadar da küçüc ü k . N e b i ç i m iş b u ? .. Köroğlu on lara h i ç b i r şey demed i . Bu seyislerin heps i n i tan ıyord u . Hepsi d e k ı ratı tan ıyorla rd ı . Kır atı tan ı madıklarına göre demek k ı rat b i r değişmi ş . bir ·
88
değişmiş, bambaşka o l m uştu . K ı ratın yan ı n a vard ı . Gerçekten d e kı rat çok değ i ş m i ş , küçü lüp b i r keçi kadar olmuş. Köroğlu k ı rat ı n bu h a l inden ü rktü . Ak l ı n dan kötü düşünceler g eçti . Acaba k ı ratı a l ı p d a bu kötü keçiyi m i koymuşlardı yeri n e ? Acaba Bolu Beyi onu tan ımış da b i r oyuna mı h azı rlan ıyord u ? Böy l e i ki rc i k l i . k ı ratın yanına vard ı . K ı ratı n s a ğ kulağ ı n ı n ar kas ı nda b i r mavi boncuk büyü kl üğünde, aynen bir mavi boncuk ı ş ı ltısında mavi b i r benek vard ı . Beneğ i görünce kı rat olduğunu anlad ı . Vardı k ı ratı i ki kara gözl eri nden saygıyla öptü . Yem in i suyunu verd i . Kırat yan ı n a Köroğ l u ndan başka ki mseyi komaz d ı . Ki mseye güvenmezd i . Daha önce d e söyled i kti ya. Gene d e söy l eye l i m . Bu destanda Köroğ lu kadar kı ratı d a b i l me k gerek. K ı rats ız Köroğ l u elsiz ayaks ız fı kara bir oğlancıktır. Kı ratın kanatl arı vard ı r. S ı rtında b i r çift kanat . . . Kanat vaktinde kıvr ı l ı r tüylerin altında yatar , yol a ç ı ktı m ı açı l ır, çad ı r g i bi etrafı tutard ı . Bu kanad ı i n sanoğ l u görürse s i h i r bozu lur. Kı rat koşmaz o l u rd u . İşte ol sebeptend i r ki kı rat ki mseyi yan ı n a yakl aştı r mazd ı . Tüylerini kimse görmesin d iye, kanad ı n ı k im se sezmesin d iye. Neyse sözü uzatmaya l ı m . Düğün a l ayı baş l ad ı . Herkes atına binmiş meydan ed iyord u . Köroğlu d a kı rata b i r işaret çaktı . . . Kı rat hemen o uyuz eşek da n ı ndan sıyrı l ı p eski k ı rat oldu . Atı dağlara doğru sür d ü . Dağda attan i n i p kend i g iyitlerini giyi n d i . H em de eskisi nden çok güzel giyind i . Çoban g iyitl erini de gerisin geri heyben i n gözü ne koydu , atı yeniden m ey dana sürdü. Çoban k ı l ığındaki , uyuz beyg i r l i aşığı koydunsa bul. Köroğlu böy l e b i r şah yiğ itti k i gözler kamaştı ra . M eydana g i re r g i rmez başl ar ona çevri l d i . Hay ran kald ı l ar karş ı s ı nda . . . Gerçekten Köroğ l u b i r 89
ş ı vgacı k bahar dal ına benziyord u . Bütün güze l l i ğ i , yi ğ i tl i ğ i üstünde. Baz ı ları b u şah yiğidin kim o lduğunu hemen b i l d i . Çocuğun baş ı na b i r iş gelecek diye ödle ri koptu. Gerçekten Bolu Beyi onu tan ısaydı onu öl dürmek i ç i n e l i nden geleni geriye koymazd ı . El inden gelse, şu düğün gününde o n u yaka l atır da şu meyda n ı n ortas ında parça parça etti rird i . Bereket ki bu d e l i ka n l ı n ı n Kör Yusufun oğ l u olacağı onun aklına b i l e g e l m i yord u . G e l i n i n a rabas ı , tel d uvak içinde, çiçekler için de önde gid i yor. Etrafı n ı da yüzlerce atl ı a l m ı ş . At l ı ların başı nda da Kel Vez i r i n oğ l u . Kel Vezirin değ nek oğlu atın üstünde durmağa b i l e korkuyor. Do kunsan düşecek. U lan itoğ l u , Tel l i Nigar g i b i g e l i n sen i n neyi n e . Tel l i N i garın ı ş ı ğ ı n ı n parlakl ı ğ ı sen i n o ç i p i l gözlerini kör eyler. Sen onun gibi b i r kızın den gi m i s i n behey yü rekten yoksun, behey surattan, e l den ayaktan yoksun . Behey s ü m ü k l ü uyuz . . . Behey k i behey . . . Hay dünya s e n yeri n d i bine batası n , batas ı n da A l l a h ı n kahr-ı gazabına uğ rayas ı n . Şu oğlan b i r Vez i r o ğ l u olmasayd ı Te l l i N i garın yan ı na ya klaşabi l i r m i yd i ? E l i n i tutab i l i r m i yd i ? Köroğ l u gibi bir şah yiğid i n n i şanl ısına şöy l e göz ucuyla bakabi l i r m i yd i ? Köroğlu atı n ı yavaş yavaş g e l i n alayının içine sürdü. Bolu Beyi g e l i n a l a y ı n ı n ortası nda g i d iyord u . Yan ı n a yakl aştı . « Bolu Bey i , Bolu Beyi beni tan ı d ı n m ı ? Ben Kör Yusufun oğluyum . Beni tan ı d ı n m ı ? Şu gel i n giden de ben i m beşi kkertme n işan l ı m Tel l i N i gard ı r . Sonra da can b i r sevd i ğ i m d i r. A k l ı nda m ı ? Sen benim beş i k kertm e n i şan l ı m ı A l l a htan korkmadan, Peygamber den utanmadan Kel Vezirin oğluna, şu adama benze meze nası l veri rsi n ? İşte g e l d i m n i şan l ı m ı a l mağa. Hiç h a raza çı karmadan ver benim sevdi ğ i m i de g i de90
y i m . Ver ben i m n i şan l ı m ı da g ideyi m . Böyle b i r gü nümde, sevdiğime kavuş muşken kan dökü l mesini is temem . " Bolu Beyi bu işe çok şaştı . Şöyle b i r a l ıcı gözle baktı ki, ne görsün , gerç ekten de bu d e l i kan l ı Yusu fun oğlu Ruşen A l i yd i . . . K ızkardeş i n i n de nişan l ı s ı . . . B i r gün b i r coşku n l u k a n ı nda Seyis Yusufa, kend i s i ne dünya n ı n en güzel atl a r ı n ı kazand ıra n Seyis Yusu fa şu ben i m k ızkardeş i m senin oğ l unun o l s u n , d e m i ş , büyü k bir töre n l e kızı Ruşen A l i ye n işanlamışlard ı . B i rden gözleri doldu. Ama kend i s i n i çabuk toparlad ı . B i r karış çocuk ne hakla g e l iyordu d a tam düğün a l a y ı n ı n ortas ı nda Osman l ı Vezirinin oğluna g i den kızı istiyord u ! Öfkesi başı n a s ıçrad ı : « H aydi ulan baldırı ç ı p l a k . B i r kız deve değ i l d i r k i i k i yerinden boğazlana. Haydi oradan utanmaz. Tu tun uşaklar şu terbiyes izi. Tutun da hemen burada ba ş ı n ı vuru n . Hayd i çabu k . Tutun şunu . .. Bu arada Köroğ l u eğ i l d i . Kıratı n kulağına b i rşey l e r söyledi . At b i r d i ki l di i k i ayağ ı n ı n üstü ne. Ok gibi yerinden fırlad ı . B i r sağa s ı çrad ı , b i r sola . . . Araba n ı n yan ı ndakil erden k i m i n e çarptı y ı ktı . . . K i m i atı n yel in den y ı k ı l d ı . Kimi de atı n n arası ndan korkup kaçtı . Kı rat kalabal ı ğ ı n içine düşmüş k i m i n i dişiyle a l ı p on metre öteye fırl atıyor, k i m i n i tekmeleyip yere seri yor . . . Demem o ki ard ı n a geleni tepiyor, önüne gele n i kapıyor, yan ı n a geleni yı kıyor . . . Aman A l l a h o rta l ı k b i r al aboz duman olmuş ki A l l a h esi rgeye göz gö zü görmüyor. B i r anda orta l ı k savaş a l a n ı n a döndü . k i , k ı r ı l m ı ş kol u n bacağ ı n hesabı yo k . . . M eydanda i n i ltiden geçi l m iyor. At kişnemel eri , yere düşen at l arı n , insanların kütü rtü l e ri , k ı rı l an k ı l ıçlar, m ızrakla r ı n şakırtı l arı dü nyayı a l m ı ş . . . N igar Hatun da a raba91
s ı n ı n içinde mavi bir y ı l d ı z gibi balkıyarak sev i n c i n den d e l i o larak Köroğ l u n u n düğün alayını perişan edişini seyreyl iyor. Köroğl ud u r, Kel Vez i r i n oğluna baktı k i , Kel Ve zirin oğ l u : « U la için izde h i ç erkek yok m u ? Ş u d e l i vurun h a , ö l dürün ha . . . ,, deyip duruyor.
Aşığı
Köroğlu elele vurup kıs kıs g ü l d ü . « Boynun a ltında ka l s ı n u l a Kel Vezirin oğ l u . Boy n u n a l t�nda ka l s ı n u l a sen i n . U l a sen erkek deği l m i s i n ? ,, Arabaya yanaştı . Tel l i N igarı arabadan çekti al d ı attı k ı ratın terki s i n e . « G el N i gar s e n i b i r koca karıya vermişle r, erke ğe değ i l , " deyip g ü l dü . Al A l l a h d e l i n i , zapteyl e Köroğ lu kulunu. Kı rata zeh i r gibi b i r dizg i n , b i r üzengi vurd u , atın anasından emd i ğ i fit i l fitil burnundan g e l d i . Geride ka lanlar: « A l d ı h a , kaçtı ha . . . Aldı h a , kaçtı . . .
"
Demeye kal madan , kırat kantarmas ı n ı gerd i , ka n atlarını çı karıp gözden kayboldu g itti . Bey i n atl ı ları orad a , öylece l a l-ü ebke m , hayvanlar gibi bakıştı lar kald ı lar. Kel Vezirin oğlu orta l ı ğa düşmüş hala söy l e n iyor: « U la a l d ı da gitt i . Ula a l d ı da g itti . İçi n izde h i ç erkek yok m u ? U l a bir d e l i Aşık g e l d i , b i n atl ı n ı n ara s ı ndan g e l i n i m i a l d ı da g itti . . . U l a ne durursunuz, dü şün şunun arkas ı na . . . U l a sizde hiç e rkek kan ı yok mu? N e duru rsu nuz böy l e ? H a yürüyün ha, h a yürü· yün ha . . . U la va l l a kaçıyor . . . İşte gözden kaybo ldu da gitti . E l i n iz i çabu k tutu n , sonra h i ç u laşamazs ı n ı z .. Çabuk çabuk . . . "
92
Şaşkın atl ı l arı n , şaşkı n Bolu Beyi n i n başları dön müş olan bitenden . Yerleri nden b i l e kıpırdıyam ıyor lar. Köroğlu dağa ç ı kı nca aşağıya, ovaya döndü bak tı k i , düğün a l ayı o l duğu yerde y ı ğ ı l aşmış d u ruyor. Oradan b i r de h ayuhuy gel iyor k i , bütün ovayı dol d u rmuş. Köroğ l unun babas ı n ı n vasiyeti vard ı . Çam l ı bel den başka yerde yurt yuva kurmamasıya . . . Onun i c. i n Köroğ l u atı n baş ı n ı C a m l ı be l e çevirdi. Nigar H atu nu s ı rtı na a l m ı ş ki kı rata yol m u d ayanır? Kat kat oldu yo l l ar katl and ı . Az gitti uz g itti . Azı n ı çoğunu mev l a b i l ir. B i r sabah uzakta n , ak yamacı , cen net orman ları , mor menekşe l i p ı narlarıy l a Çam l ı bel gözüktü. Akşam ol uyord u . Soğ u k s u l u , nane, yarpuz koku l u b i r p ı narın baş ı na varıp durdu lar. Köroğ l u : « H e l e b u gece b u p ı narın başında yata l ı m , yarına A l l a h keri m . Çaml ıbel i yurt tutar, babam ı z ı n öcünü tek m i l beylerden a l ı rı z . ,, Köroğ l u kıratı ötedeki bir ağaca bağ l ad ı , tı mar ett i , y e m verdi sulad ı . Köroğluna babası vasiyet etm işti. İ k i el i kandaysa da, savaşta , döğüşte, aşkta, sevda içi nde, başı b i n türl ü bel adaysa da önce kıratı n raha t ı n ı görecek, sonra da kendi rahatına bakacak. Te l l i N i gar, Köroğ l u ata bakarken orada, p ı narın başında tek baş ı n a kalmış baş ı n a gelenl eri düşünü yord u . Şimdi Vezi r sarayı nd a o l acakke n , bir dağ ba ş ı nda b i r p ı nar yanı ndayd ı . Üste l i k de canı ndan çok sevd i ğ i n işan l ı s ı yüzüne b i l e bakm ıyor, g itmiş orada atıyl a uğraşıyord u . En sonunda i ş i n i bitirip gel d i : « Ne o Bey kızı yüzünü eğmişsin . . . Gönlünü kı ra cak bir şey mi yaptı k ? » 93
Te l l i N igar: « Yok, bir şey o l mad ı , » diye gönülsüz gönü l süz konuştu . « Na s ı l olmad ı ? Bak yüzünden düşen b i n parça o l uyor.» « Ben açık konuşurum Köroğlu. Açı kça d a gön l ü m ü söyleri m . Sen i n ş i m d i ki yaptı ğ ı n ı h i ç beğenm e d i m ve de sana yakıştı ramad ı m . Biz y ı l l a r y ı l ı birbi ri m ize hasret o l a l ı m da sonra şu dağ baş ı na gelelim d e , sen de b e n i bu p ı narın b a ş ı n a koyas ı n da g idesin atı n l a uğ raşas ı n . İ k i dakka otu rsan da hoş beş etsek de öyl e atı na baksan o l m az m ı yd ı ? Kal b i m i çok k ı r d ı n Köroğ l u . Bunu senden bekl emezd i m . Yiğit olan yiğide, sevd i ğ i ne yoluyla yordamıyla davranmak dü şer. İ nsan olmadıktan sonra g üze l göz, güzel kaş , s ı r ı m gibi boy herkeste var. İ nsan ded i ğ i n yü reğ iyle, ince l i ğ iyle i nsan o l ma l ı . Sen es kiden böyle değ i l d i n . Bu dağlar s e n i yabancı laşt ı rm ı ş . Korkarım k i ya kın da yaba n ı l kurtlara döneceksin . ,, " Haksız konuşurs un B ey k ı z ı . H a ksız kon uşursun Te l l i N i gar, Sebeb i n i sormadan etmeden a ğ ı r sözler eders i n Te l l i N i gar. Babamdan vasiyettir ki, dem iş ti r k i bana, i ki e l i n kanda da olsa, hasta, ölüm yata ğ ı nd a da olsan önce kı rata bakacak, onun rah atı na bakaca k , sonra da kendi işlerini göreceks i n . Gönül len me Tel l i Nigar. Ben sana karş ı kusur işlemem. E l i m den g e l d i kçe, yapab i l d i ğ i m kadar senin gön l ü n ü yü ce tuta rı m . Seni baş ı m üstünde tutarım . Sen benim gözü mün ışığısın . . . Sensiz edeme m . » Te l l i N i gar i ş i a n l ayınca sevi n d i . Demek k i Kör oğl u kend i s i n i i hmal etmemiş baba öğüdünü yerine geti rm işti . Ona g ü l ümsed i . Köroğlu i k i sözde onun gönlünü a l m ı şt ı . Bundan dolayı da kıvanç duyd u . Ayı ş ı ğ ı vard ı . P ı n a r çağ ı l d ı yor, yer g ö k çiçek ko94
kularıyla kokuyordu . Ayı ş ı ğ ında Tel l i Nigar'ın mavi renkl i g i yiti , kırmızı saç ları daha bal kıyor, yanıp sö n üyordu. Pı nar baş ına uzand ı l ar. Köroğ l u k ı l ı c ı n ı k ı n ı ndan sıyırıp ara larına uzatt ı . Eskiden, Köroğ lunun yaşa d ığ ı çağda gelenek böy leyd i . B i r yiğit b i r kızı kaç ı r ı rsa evleni nceye kadar ona e l sürmez, uyurl arken de k ı l ı c ı n ı araya koyar öy le uyurl ard ı . Bu, y i ğ i d i n kıza, sana dokunmayacağ ı m demes iyd i . Yoru l m uşlard ı , hemen uyud ular. Öyl e b i r uyudu l a r ki kütük gibi. Uyand ı k l arı nda üstl erine gün ı ş ı ğ ı düşmüştü. B i r de acıkmış l ard ı ki . . . Eeeee, n e y iye ceklerd i ? Ne Te l l i N i gar bunu Köroğluna söylüyor, ne de Köroğ l u ona açl ı ktan söz açıyord u . B i rb i rleri nin gözlerine b i l e bakamıyorlard ı . . . B u i ş e Köroğ l u i çi nden g ü l ü msüyord u . D u r baka l ı m açl ı ğ ı n ı söyl emeden şu B e y kızı ne kadar dayanaca k ? İ ki gün oldu ki ağzına bir lokma koymad ı . Tel l i N i gar'd ı r d ayan ı r . Acından ölse d e ben acımdan ölüyoru m , demezd i . İşte Köroğ l u bunu b i l m iyord u . Bu Beylerde b i r gelenek vard ı . Köroğ l u i şte bu geleneği b i l m iyord u . Köroğ l unun b i l med i ğ i gele nek şuyd u : Kol k ı rı l ı r yen i ç inde geleneğiyd i . Bu Bey ler kend i içlerinde ne olup biterse bitsin h i ç d ı şarıya vurmazlar. Ke l l el eri gider de s ı rlarını k i mseye aç mazl ar. İ şte Köroğ l u Tel l i N i gar' ı n bu yanı n ı b i l m i yord u . « Sen beni bu rada a z ı c ı k bekle Te l l i N i gar, " ded i . « Az sonra g e l i r i m . Uzaklara gitmiyeceğ i m . » Ded i ğ i n i tuttu d a . Aradan çok a z b i r zaman geç m i şti ki Köroğlu el i nde bir sürü üveyi k l e döndü . Üve y i k dünyan ı n en lezzetl i kuşudur. Yeş i l i msi olur ren95
g i ve b i r b ı l d ı rc ı n büyükl üğü nded i r. Kurnaz kuştur , çok d a zor avl an ı r. Üveyi kleri gören Te l l i N i gar onun nereye g ittiği n i a n l ad ı . Köroğ lunun e l i nden kuşları alıp pınarın ayak ucuna, akıntısına gitt i , yol mağa baş l ad ı , yol du , tem izled i , y ı kad ı . B u s ı rada Köroğ l u ateş yakm ı ş , ateşten köz birik ti riyord u . « Be n l i N i gar tuzum d a v a r . B i r d e ekmeğ i m i z o l sayd ı . " Üveyi kleri ateşe vurup p i ş i rd i l e r. Yağl ı üveyi kten ç ı kan duman bulut g i b i göğe yağ ıyo rd u . Ekmekleri yoksa d a üveyikleri büyük b i r iştahla yiyip doydular. B u Çam l ı bel dedi k l e ri yer Köse Kena n ı n yu rduy du. Köse Kenan burada eşkiya l ı k ederd i . Kısa boy l u , kütemez e n l i b i r köse i d i . Çenes i n i n çukurunda ya! nız bir tek tüy vard ı . Ka l ı n , sağ l a m , u rgan gibi bir tüy. Hoş zamanında bu tüy çenes i n i n çu kurunda kıvrı l ı r yatar, h ı rs l a n ı nca d a kal ka r d i k i l i r, yere saplan ı rd ı . K ı l ı ç gibi b i r tüy olurd u . Köse o vakit b i r adım ata mazd ı . Dünya yüzüne Köse g i b i öfke l i bir adam daha gel mem işti. Eğer o tüy yere sapl anmasayd ı , öfkes i n i yenemeyen Köse ç o k h a n l a r hanumanlar dağıtır, ço k oca klar söndürürdü. Bereket ki bu k ı l onun önüne ge ç iyor, yere saplan ıyor, onu olduğu yerden kıpırdatm ı yord u . Köse k ı l ı n e l inden b i r kurtu lsa a l i ma l l a h dağ lar devirecek. K ı l l a uğraşayım derken, k ı l ı saplandı ğ ı yerden ç ı karayı m derke n , bu arada d a öfkesi geçi veriyord u . Köse ne kadar öfke l i olsa da yüreğ i temiz b i r adamd ı . H em yüreği temiz, hem de çok a k ı l dane idi. Kösen i n aklı üstü ne akı l , kurnaz l ı ğ ı üstüne kur n az l ı k bu yeryüzüne hiç g e l memişt i . Bütün ti l k i lerin kurnaz l ı ğ ı g e l m i ş d e onun baş ı n a birikmişt i . İşte bu Köse kendi n i b i l d i b i l e l i Çam l ı be l i tutmuş, burada yol 96
kesiyor, kervan soyuyor, obalar donatıyord u . Köse Kenanın yüreği demirc i l e r i n örsü g i biyd i . Ve bu yü rek yalnız fakir fı kara için çarpıyordu. O o l m asayd ı , o Çam l ı b e l i tutmasayd ı , fak i r fı kara n ı n h a l i duman d ı . Yaşı da gelmiş geçiyord u . B i l i yordu ki o bu Çam l ı be l i tutmasa , b i r ö l üverse, keleşl eri o gün hemen d ağ ı l ıveri rler. Fak i r fı kara d a öyle perperişan ka l ı r . Kurnaz Köse ne yapacağ ı n ı d ü ş ü n e dursun, aşa ğ ıda orman l ı kta b i r duman i l işti gözü ne. Duman k i ne duman, orman yan g ı n ı g i bi b i r şey. Sanki b i r o rdu g i rm i ş de karavana ateşi yakm ı şlar. Köse Kenan : « Varın bakın baka l ı m , şu aşağıda ne var? Bu ateş ne ateş i ? Hangi herif Çam l ı be l e g i rm i ş de orada ateş yak m ı ş ? B i r kervansa kes i n . . . B i r adamsa a l ı n geti ri n . Karş ı koyarsa · geri s i n i siz b i l i rsiniz. B i r yiğ itse döğüşün. Yakalayamazsanız kel lesini isteri m . » Ü ç s i l a h l ı adam koşarak kaleden aşağı i n d i l er . Kims i n , n e c i s i n demeden Köroğlunun ü stü ne atı l d ı lar. Köroğlu neye uğrad ı ğ ı n ı şaş ı rd ı a m a , ken d i s i n i de çabuk toparlad ı . Ü ç a d a m ı bir an içinde, g ö z a ç ı p kapayı ncaya kadar yere yı ktı , üstüste y ı ğ d ı , sonra d a e l lerini bağ l ad ı , şu raya koyd u . Köse Kenan b i r bekled i , i ki bekledi , öfkelen meye başlad ı . Ne olmuştu bu adam lara? Yoksa bu beceri k sizlerin başına işler m i gel m işti ? Köse Kenan bağ ı rd ı : " H eey şahbazlarım varın d a bakın ş u duman tü ten yere, varın k i neler g e l m i ş baş ları n a ? » « Başüstü ne Ağam ı z , ,, ded i l er. Koşarak kaleden aşağı i ndi l e r. İ n d i l e r gördüler k i arkadaşları iki büklüm o l muş, e l leri de bağ l ı , her b i ri b i r ağacı n altında yatıyor. « U l a çocuk sen mi yaptı n bu i ş i ? » 97
F. 7
Köroğ l u g ü l ümsed i . " U l a çocuk s e n b i l m ez m i s i n ki burası Köse Ke nan ı n yurd u . O Köse Kenan ki kel l el erden kal a yücelt m iştir. Nas ı l cesaret ett i n d e ? Çocuksun da a k l ı n er m iyor. Düş önümüze . » Köroğlu gene a l d ı rmad ı . H e p g ü l ümsüyord u . Ü ç adam ı n üçü de ü ç yerden çocuğa saldırd ı lar. Köroğ l u o anda üçünü d e ü stüste yığd ı . Sonra onla r ı n da e l l erini bağ layıp her birisini b i r ağacı n altına yatı rd ı . Artı k boyuna Çam l ı bel kalasından adam l ar geli yor, boyuna da Köroğlu on ların kol unu bağ layıp ağaç ların altına yatı rıyord u . Köse Kenan baktı ki g iden gelm iyor, g iden gel m i yor, acaba nedendir, d erken son gönderd i ğ i on ki ş i de gelmedi. Neredeyse ikindi o l uyor. Yan ı n a yönü ne bakındı baktı ki kel seyiste n başka ki mse kal ma m ı ş kalada. Acaba g itse m i oraya ? G i tmese hem adaml arı n ı n gözünde beş para l ı k o l acak, h e m de o adam lar kim se onların gözünde beş para l ı k o l acakt ı . O da giyindi kuşan d ı , s i lahlarını taktı takıştı rd ı , koşarak aşağı i n d i , geldi k i n e görs ü n , her ağacı n di binde ko lu bağ l ı b i r adamı yatıyor, ötede de daha bı y ı k ları terl ememiş b i r d e l i ka n l ıyla, güzel ler güze l i bir kız. Köse Kenanın öfkesi başına sıçram ı ş , çenes i n i n çukurundaki tek tüy d i ki l i p yere saplanm ı ştı . Köse Kenan bu d e l i ka n l ıyı görünce içine b i r sevgi d üştü ve öfkesi b i rden i nd i , tüy de yerden ç ı k ı p çukuruna kıv rı l d ı . a G el baka l ı m b u yana, bana doğru çocuk. Bu iş leri sen m i yaptı n ? Bunların hepsi n i n kol ları n ı böyle bağlayıp sen m i yatırd ı n ? » Köroğlu boynunu büktü , utangaç: 98
" Bana hücum ettiler e m m i , ben onl ara b i r şey yapmamıştı m k i , o n l ara b i r zava l ı m dokunmamıştı ki. . . Sen olsan, bu kadar adam üstü ne gelse ne yapar d ı n ? Öyle değ i l m i e mm i ? » « Ben m i n e yapard ı m ? H i i iç , senin yaptı ğ ı n ı ya pard ı m . Gel buraya . . . .. Bak emmi g e l i r i m yan ı n a ama, sen ters b i r ada ma benzersi n . . . Kurnaz b i r yüzün var. Ben senden korka r ı m . Yiğitsen gel sen i n l e d e döğüşel i m de, ar kan da baş ka adam yo ksa , bu iş de burada bits i n . Ön ce a d ı n ı bağ ışla sen k i ms i n ? » « Ad ı m a Köse Kenan derler. Ben b u Çam l ı be l i n sah i b iy i m . " .. Neeee ? Sahibi m i s i n ? Sahi m i söyl üyorsun e m m i ? Köse Kenan sen m i s i n ? Eeeeeee ? Sen ne i ş gö rürsün burada? Çift l i ğ i n mi var? » .. çift l i ğ i m yok yavru m . Şu aşağı yoldan kervanlar geçer. İ şte ben de kervan ları keseri m . Başka i ş i m gü cüm yok. Tam k ı rk · y ı l d ı r b u rada kervan keserim. An l ad ı n m ı ? » .. onu anladım emmi ama, b i r şeyi a n l amad ı m . Kusura kal mazsan soracağ ı m . S e n b u adamlarla m ı kervan kesers i n ? Yoksa yedekte başka yiğit adam l arın var m ı ? » " Bunlarla keserd i m ama çocu k . . . Demek k i bu d ü nyada el den üstün el varmış. Ben de sen i n g i b i bi rini arıyordu m . » « Benim g e l i p de Çam l ı belde oturacağ ı m ı ne b i l din?» « B i l i ri m çocuğum . . . Tam otuz y ı l d ı r bu raya şey tan b i l e g i remez. Ça m l ı be l i herkes bi l i r. Çam l ı be l ka l as ı nda kim otu rur, Çam l ı bel yo l unda kim b a ç a l ı r, he rkes b i l i r bunu çocuğum, sen nas ı l b i l emed i n ? Hayd i g e l ka l aya d a konuşa l ı m . Sen i gözüm tuttu. ,,
99
Ö l ü nce gozum arkamda kal acaktı . Çam l ı be l i n ıssız ka l masından korkuyord u m . İyi k i sen ç ı ktın karş ı m a . V a r olasın, sağolas ı n çocuğum. Artı k ö l ü rsem gözüm açık g itmeyecek . Ça m l ı be l i şeneltecekse sen i n g i bi birisi şeneltecektir . .. .. Em m i i i . » « Söyle çocuğum . .. « Kalana geliyorum ama, sen yiğit b i r adam s ı n değ i l m i ? A rkamdan b a n a b i r kötü l ü k yapmazs ı n , b i r h i le d ü şünmezsin b e n i m i ç i n d eğ i l m i ? B e n i b i r tuza ğa düşürü p ö ld ürmezs i n değ i l m i ? » .. öldürmem. » .. Emmi i i , sen yiğit b i r adams ı n d eğ i l m i ? H i ç k i m seye de tuzak ku rmazs ı n değ i l m i ? » " Herkese tuzak kura rı m yavrum . B i r adamda a k ı l v e d e feraset ol mazsa o adam bi r h i çtir. N e kadar güçlü o l u rsa olsun bir adam , a k l ı işe karışmazsa her zama n , her zaman yen i l i r . Bak, ben tam otuz y ı l d ı r bu yol u tuta r ı m . Baksana b i r avuç da adam ı m . H iç a k l ı m o l masa, tuzağ ı nı o l masa bugüne gel i r de bu kalayı yapa bi l i r miyd i m ? Gel ben i m l e . sana bir kötü l ü k dü şünemem . Haydi şu ada m l a r ı n e l leri n i çöz . . . B i r i s i n i n e l i n i çöz . O da öteki l er i n e l i n i çözs ü n . Haydi g i d e l i m . .. Köse Kenan önde, Tel l i N igarla Köroğ l u arkada yola düşüp Çam l ı bel ka l as ı n a geldi l er. Köroğ l u baktı k i kal e n i n içinde güze l , bak ı m l ı b i r saray. H e m de kocaman b i r saray. Köroğ l u b i r saraya baktı , b i r de Köseye. « Emmi be . . . Köse E m m i bu sarayı sen m i yaptı r d ı n , babandan m ı ka l d ı ? .. Köse g ü l d ü : " B re çocuk bakıyorum k i b e n i b i r şeye benzete m e d i n . Babamdan bana h i ç b i r şey ka l ma d ı . Sen i n ba bandan ka lan kadar b i l e ka l m a d ı . H iç olmazsa sen i n 1 00
babandan şu altındaki at kal d ı , b e l i ndeki k ı l ı ç kal a ı . Beıı i m babamdan b i r ç ö p b i l e ka i n ıad ı ,. Sar::ıya ç ı ktı l ar. Köse f�emı:ı bu de l i l
l ı belde beğend i ğ i n adam l a r ı tutar, beğenmed i ğ i n i tut mazs ı n . Bu Çam l ı be l i n bu ndan böyle başı da sens i n , k ı ra l ı da sens i n . " Köroğlu kıyam etti , Köse Kena n ı n e l i n i öpüp ba şına götü rd ü . « Sen sağ o l emm i , " d ed i . « Bu Çam l ı bel Ça m l ı bel o l d u kça burada senin hükmün geçecek. B izler d e se n i n çocuğun olacağ ı z . » Köse Kenan : « Sen h i ç kervan soyu p , kelle kestin m i oğ u l ? " « Öy l e b i r şeyler yapmadım . Köse Em m i . Üste l i k de b e n h i ç kel l e kesemem. Kes mek de istemem. Haaa, Tel l i N i gar kusura kal mas ı n ama, bir tek kel l e yi keserim, o da Bolu Beyi n i n kel l esi n i . Ondan öte h i ç b i r ke l l eyi kesmeyece ğ i m . Köse Em m i , kelle ke s i l m eden bu işler yap ı l maz m ı ? » Kös e : « Ş i mdiye kadar kel l e kes i l meden haram i l i k ya p ı l mad ı . Bu işler kelle kesmeyince olmaz . » Köroğ l u iyice şaş ı rd ı : « Köse Emmii i i . . . Ş i m d i ben harami m i ol uyo ru m ? » « Bre oğu l , ya rın i n i p şura aşağ ı yol u bekl eyecek kervan keseceks i n . Yoksa bu kocaman Çam l ı be l i , şu uzaklardaki yoks u l , e l i n e bakan obaları nas ı l doyu rursun ? » « Böyl e o l unca ben harami m i olurum ? » « Yok oğu l , yok! Hara m i o l maz d a erm iş o l ursun. Yan i çifte m u m l u ermişler ermi şi ! " « Köse Em m i i i bana bundan son ra haram i Köroğ lu d i yecekler öyle m i ? » « Ya Pad işah m ı d iyecekler sand ı n ? Bana nas ı l harami Köse Kenan d i yorlarsa sana da öyle harami Köroğ l u d i yece kler. » 1 02
« Köse Emm i i i , ben adam öld ürmek, ke l l e kesmek istemiyorum. Ben yapam a m bu işi . » « Öyl eyse Çam l ı b e l i n kurtlarının arasında ı ş ı n n e ? Baban s e n i Çam l ı be l e i m a m l ı ğ a m ı gönderd i sa n ıyorsun ? Baban seni bu raya i ma m l ı ğ a gönderd i yse b i l ki Çam l ı bel kurtl arı n ı n ve de Köse Emm i n i n b i r imama h i ç i htiyaç l ı ğ ı yok. Yol u n a ç ı k o lsun. Kendine i mam l ı k edecek başka bir kapı ara. Olur mu ? » « Köse Em m i i i , ben ke l le kesmeden kervan soya cağ ı m . Görürsün Köse E m m i . . . « Var bunu da sen i cat eyle çocuğum. N as ı l yapa caks ı n bu işi b i r göre l i m baka l ı m . Şunu b i l ki harami lik bir kan l ı işti r. Suya g i ren ı s l a n ı r yavrum . Harami l i ğe g i ren kan l an ı r . Kan l anmak istemiyorsan var ken d i n e şimdiden, tezelden başka b i r iş ara yavrum . Kö se Emmine güven, yapabi l seyd i m , kansız kervan ke sebi l seyd i m ben keserd i m oğu l . Sen i n ded i ğ i n ol maz. Eninde sonunda iki e l i n kı z ı l kana boyan ı r . Va r ı n yola in bakal ı m , b i r muc izat gösterir de gelen kervan ı kan sız ele geçiri rsen, ben i n a n ı rı m ki el el den ü stündür ta arşa kadar. Belki bu i ş i yapar da bundan sonra ge lecek harami leri de kandan kurtarırs ı n . Şunu b i l ki d ü nyada hiç kimse kan dökmek istemez. Hadi yav "
rum yol u n açık olsu n . » Vakit epeyi geçm i ş , g ece yar ı s ı n ı bul m uştu . Kö se Kenan onların emrine ayvan köşkü ayı rm ı şt ı . Şu köpoğlu Köroğ luyla, Bey Kızı Tel l i Ni gara da başka tü rlü bir köşk yakışmazd ı . Köse Kenan kansız n as ı l kervan kes i lebi leceğ i n i mera k ediyor, Köroğ l u da gerçekten bu işi n as ı l becereceğ i n i düşü nüyord u . Bakt ı l a r ki ayvan köşk ki n e köş k , B o l u Beyi n i n , Osman l ı n ı n sarayı nda d a böyle g üzel b i r köşk yok . . . Her yan ı , merdivenl eri , pencerel eri , taba n ı , duvarları renk renk mermerdend i . Odaları Ç i n i n , İ ran ı n , Hora1 03
sanın h a l ı l a r ı , k i l i m leriyle döşel i yd i . Köşkteki her b i r hal ı , her b i r k i l i m b i r haz i n e ederd i . Atların n as ı l şe cereleri varsa bu k i l i m lerin , h a l ı ların da öyl e şecere leri vard ı . Yataklar som k uştüyü, yorganlar atlastı . . . Köşkte öyle b i r eşya lar vardı ki , çoğu H i n d i n Ç i n i n sarayları ndan getiri l m i ş . Tel l i N igarla Köroğ l u şu g üzel köşke i kisi de b i r şey düşünerek g i rdi ler. Odalarına ç ı ktı lar. Köroğ l u : « B i l iyor musu n , ne düşü nüyorum Te l l i N igar? Böyle bir Çaml ıbel kuran Köse Kenan Emmim bana kolay kolay tes l i m bayrağı n ı çekmez. Baktı k i adam ları n ı n heps i n i teker teker yere serd i m . Baktı ki bana gücü yetmeyecek, baktı k i kellesini kes i p Çam l ıbeli yı kacağ ı m . Onun için bu h i leyi düşündü. Şimdi biz uyurken gelecek, ikimizin de kel lesini kesecek. Ya rın adam larına gösterecek, bakın işte sizi yere seren ada m ı n kel lesi d iyecek. Bir adam kend i öz g ücüyl e bu Ça m l ı bel ka lasını yapamaz ve de bu koca man sa rayı kuramaz . « Köse Emmim ne yap m ışsa h ayatında a k l ı y l a kurnaz l ı ğ ıyla yapmıştır. Köse Emmim bu d ü nyaya geldi gel e l i e l i n i ı l ı ktan soğuğa vurmamış, i ş i n i hep kurnaz l ı kla görmüştü r . » Te l l i N i g a r korku içinde : " Kötü yere düştük Köroğlu . . . Keşki Kösenin de e l lerini bağ l asayd ı n . Köse b ize Çam l ı bel i kolay kolay tes l i m etmez. B i r kurnaz l ı k düşünmeseydi bizi buraya a l mazd ı . Bu köşkü bize veri r mi h i ç Köse . . . B i r anda bize sevdalanmadı ya . . . » « Öyleyse Te l l i N igar bu gece nöbetleşe uyuya cağız. Köse bizi öldürü rse uyurken ö ld ü rür. Onun i ç i n bi raz s e n uyumay ı p , uyurken b e n i bekleyecek, sonra 1 04
da beni uyand ı r ı p ben sen i bekleyeceğ i m . Böy l e ya pal ı m m ı ? " O gece Tel l i N i gar bekledi Köroğ l u uyudu . Te l l i N igar uyudu Köroğ l u bekl e d i . Böylece sabahı ett i l er. Ala sabah aç ı l d ı . Hayı r l ı sabahlar cümlemizin üs tüne açı l s ı n . Bütün gece köşke ne gelen oldu ne gi den. Köroğlu dedi ki : " Tel l i N igar, Köse Ke nan kurnazd ı r . İ l k gece on dan şüphelenip uyunıaya cağ ı m ızı b i l mez m i ? Belki i ki n c i , üçüncü , belki onuncu gece biz ona iyice g üve n i p de kara uykul ara yattı ğ ı m ızda bizi öldürecek. " « Öyleyse burada durmaya l ı m , g i d e l i m Köroğ l u . M ademki b i r g ü n bizi ö l d ü recek Köse , varı p bural ar dan gidel i m de can ı m ı z ı kurtara l ı m . » « G idemem N i gar. Babam ı n vasiyeti d i r . Çam l ı be l i yurt tutacağ ı m . Bolu Beyinden baba m ı n öcünü ala cağ ı m . Kervanlar kes i p oba l ar donatacağı m . Çaml ıbel den gidersem bunların hiç birisi olmayacak. Ben de Köse Kenana bir kurnazl ı k düşünürü m . Yal n ı z kurnaz l ı k Köse Kenana vergi değ i l ya, azı c ı k bizde de b u l un u r. " Böyle konuştu lar. Köse Kenan ı n yan ı na vard ı l a r. Köse Kenan bu sabah o n lara yağ l ı bal l ı b i r kahva ltı haz ı r l atm ıştı . Güze l cene, Köse Kena n ı n yüzü ne bak madan kahval t ı l a r i n ı etti l e r . Köse Kenan : « Bakın çocuklar, " ded i . « S iz çocukluk ed iyorsu nuz. Bu gece uyumay ı p n öbetleşe birbirinizi bekledi n i z . Benden şüphe ettin iz. Köse Kenan g e l ecek de ge ce bizi koyun boğazlar g i b i boğazlayacak , diye. B i r kere Köse Kenan h e r b i r h a ltı karıştı r ı r d a gece uyu r ken adam öldü rmez. Köse Kenan , kel lesi g itse de b i r ş e y daha yapmaz, o da evinde adam öldürmez. Köse 1 05
Kenan b i r şeyi daha yapmaz. Köse Kenan kuş yuva1 a r ı n ı bozmaz. B i r de Köse Kena n ı n kitabı nda kad ı n kısm ı n ı ö l dürmek diye b i r ş e y yazmaz. Sana baban her öğüdü vermiş de oğ l u m Körünoğ l u , işte bu öğüt leri vermem i ş . Sana bu öğütleri , başkal arı n ı da bun dan böy l e Köse Kenan E m m i n verecek. Şimdi giyin kuşa n , i n aşağ ıdaki yola, gelen kervan ları kes. Bun dan sonra Çam l ıbel yolu senden soru l acak. Şu yö remizdeki b i n l erce obadaki fak i r fı karan ı n ekmeğ i sen den soru lacak. ister kel l e l erden ka l e d i k , ister h i ç b i r i nsana fiske vurm a , Çam l ı be l i s e n bes l eyecek, obaları sen donatacaks ı n . Haydi yolun açı k o l s u n . Yakında da d ü ğ ü n haz ı r l ı ğ ı na baş l ıyacağız. D ü ğ ü n ha z ı r l ı ğ ı için de b i r u l u kerva n ı n bozu l ması gere k . " Köroğlu Köse Kana n ı n bu açık yürekl i l i ğ i nden dolay ı utand ı . Ne etm i ş , n e eyl em işti de ondan şüp he etm işti . Ayı p b i r iş yap m ıştı. " Köse Emmi , kusura ka l m a , Ata lar der ki ·kar ş ı ndaki babansa da şüphe edeceks i n . » « Oğ l u m Köroğ l u , i nsanl ardan n e kadar şüphe edersen onlara o kadar g üveneceks in ki iş göres i n . Yoksa i nsanlardan h e p şüphe edersen , bu d ü nyada yaşayamazs ı n . Bu sözlerim de kulağ ına küpe olsun . " Köroğ l u , k ı l ı c ı n ı , g ü rzünü a l d ı , mızrağ ı n ı ata bağ lad ı , k ı rata b i n d i . Çam l ı belden aşağ ı k ı ratı doldurd u . K7rat b i r göz a ç ı p kapayın caya kadar Çam l ı bel yoluna vard ı . Yo l u n ortas ı nda k ı ratı n üstü nde d i m d i k d u rdu . B i r bekled i , iki bekled i . yoldan ne gelen vard ı ne gi den. Öğlen oldu kimse gelmed i . Vakit i kind iye geli yord u , uzaktan b i r toz duman gözüktü . Durd u , sol uğu nu tutara k heyecan l a bekled i . Yakl aştı yakl aştı on beş 1 06
yirmi katı r l ı k b i r kervan ç ı ktı tozun dumanın içinden ortaya. Köroğlu b i r nara savurdu : « Kervancı l ar, b ı rakıp kervan ı çeki l i n . Ya da ü s tünüze gel iyoru m . Çam l ı be l yiğ itlerinden oluru m . Ad ı m ı derseniz Köroğ l u . » Kervan durd u , ortaya a ksakal l ı çok yaş l ı , uzun boy l u , güleç yüzlü bir kervancıbaşı ç ı ktı : « Oğul gel buraya , gel de kon uşa l ı m . Ben i m kerva n ı nı ş i mdiye kadar kimse tarafı ndan soyu l mad ı , sen m i sayacaksın ? » « Ben soyar ı m . » « G el de soy. Gel konuşal ı m da ne istersen onu yap . " Kervancıbaşı h e m konuşuyor, hem d e ona doğru gel iyord u . Köroğ lunun yan ı na geldi : « Bak ıyorum ki sen çok gençsin oğu l . Ça ml ı b e l i n töres i n i , yiğitlerin töresini b i l miyorsun. H i ç b i r yiğit ben i m yaş ı mda b i r i nsan ı n kerva n ı n ı soymaz. Anla d ı n m ı ? Vazgeç benden , saka l ıma saygı duy. Yok be n i m kerva n ı m ı kesecek ol ursan başına da türlü fe la ketler g e l i r . Bunu da böyle bi l . » Köroğ l u düşündü taş ı nd ı , n e yaps ı n fıkara , saka l ı beş karış bu yaş l ı ada m ı n da kervan ı soyu l maz k i . .. var git yo l una kervancıbaş ı , var git yo l u na . Hakl ı s ı n . Sen i n g i bi yaş l ı olanları soymağa yiğit olan yiğid i n e l i varmamal ı . » Kervancıbaş ı , yaş l ı l ı ğ ı n a bakmadan öyle kuş g i b i atı n ı n ü stüne b i n d i k i , göremezd i n onu. Atı n ı b i r sür dü ki orta l ı k alaboz duman oldu. B i r anda kervan d a kervancıbaşı da gözden kaybo ldu. Kervancıbaşı ker van ı n ı n önünde öyle b i r kaçıyordu k i , sapan taşı u l aş maz ded i kl eri var ya, işte onun g i b i . Kervancıbaş ı n ı savd ı ktan sonra Köroğ l u gene 1 07
beklemeğe başlad ı . Köse Kenan da olan bite n i Çam1 ı be l ka lesi n i n bir mazga l ı ndan seyreyl iyor, bu d e l i o ğ l a n ne yapıyor diye şaş ı p duruyordu. Öteden b i r çerçi gel meğe başlad ı . Çerç i n i n atı n ı n her iki yan ı nda da camekanlar vard ı . C am ekanl a r c ı n c ı k boncukla doluydu. Çerçi çok sevi n ç l i yü rüyor du atı n ı n önünde . Çok kazan d ı ğ ı bel l iyd i , her h a l i nden be l l iyd i . " Dur Çerçi . . . Çerçi d u r . . . Çerç i b i r ara durdu, beyaz, güzel atı del i kanl ıya hayra n l ı k l a bakt ı . "
üstündeki
« Ne var, ne bağ ı rıyorsun böyle o ğ l u m , ne istiyor s u n ? İsted i ğ i n i şöyle bağı rmadan yavaş yava ş , adam g i b i söyleyemez mis i n ? » Köroğ l u gene bağ ı rara k : « D ur orad a , atı n ı b ı rak da git, Çam l ı be l e götüre ceğ i m onu . " « N e d iyorsun n e ? Atı m ı m ı b ı rakacağ ı m ? Sana kim söyledi bunu? Deli m i s i n sen ? » « Atı n ı b ı rak da git. Yoksa kelleni uçururu m . » Çerçi bağı rmağa baş l a d ı : « Se n i mendebur çocuk sen i . Seni d e l i oğlan se n i . Ş i m d i yan ı n a varırsam bacağ ı ndan tutar i ki ye ayı rırı m . Sana kim öğ retti kervan keser g i b i çerçi yo lu nu kesmeyi ? Tuh sana. Tuh sana k i tuh sana. Sen mi Çam l ı belden i n d i n ? Çam l ı belde senin g i bi s i lere ek mek vermezl er. Şuna bak, şunun bindiği atı n güzel l i ğ i n e de bak! Bu atla b i r i nsan çerçi soymağa utan ı r . U l a k i m verdi sana bu atı ? T u h sana, t u h sana. Bunca yıl bu yo l l ardan gel i r geçe r i m , h iç ki msen i n akl ı na gelmedi beni soymak. Çeki i l yol u mdan mendebur. Tuh sana, tuh sen i n babay i ğ itl i ğ i ne . . . Çerçi kı pkırmızı kes i l m i ş , öfkeden kudurmuştu . ,,
1 08
Gözleri çukurlarından fırlamış, avı n a atı l mağa haz ı r lanan b i r kap l ana dönmüştü. Köroğlu hemen onun önünden çeki l d i , ona yol verd i . Çerçi homurd anara k önünden geçti g itt i . Köroğlu neye uğra d ı ğ ı n ı bi l e miyor, u l a d iyordu bu yoldan d a hiç i nsana benzer b i r insan h i ç mi geç meyecek. Bu ne iştir? N e redeyse çerçi e l i n e sopayı a l ı p beni bir iyice dövecekt i . Baş ı n ı ka l d ı r ı p baktı k i uzaktan b i r büyü k kervan gel iyor. Tozu dumana katm ı ş gel iyor. Köroğ l u buna sevind i . İşte şimdi dövüşerek bu kervan ı kesecekti . H i ç b i r kişiyi ö l dürmeden, hepsi n i n e l i n i ko l u n u bağ layaca k, a l ı p Köse Kenan Emmisine götürecekti . Ve kel l e koparmadan da kervan kes i l eceğ i n i tan ı k l aya caktı . " Kervancıbaş ı , kervancı başı b ı rak kervanı da var git yol u n a . Bu kervan Çaml ıbel kurtl a r ı n ı n kı smetid i r . B ı rak kervan ı d a g i t yol u n a . » B i rden kerva n ı n önünden güzel b i r al a t fırladı . Köroğ luna geldi . « U l a sen kimsin de ben ini yo lumu kesers i n . Sen d e nereden ç ı ktı n ? Sana öğ retmed iler mi k i benim kervan ı nı kes i l mez. O Köse Kenan olacak rezi l gelsin de kend i kessin kervanı m ı hadd iyse . . . Çeki l yol um dan . " Köroğ l u kervanc ı baş ı n ı n güzel l iğ i ne hayran kal d ı . Şimdiye kadar güzel bir kad ı n ı n bezirganbaşı ol duğunu, olabi leceğ i n i ne duymuş ne de i ş itm işti . « Sana öğretmed i l e r m i k i h i ç b i r yiğit b i r kadı n l a çarpışmaz, o n u n kerva n ı n ı kesmez. Sen ne utanmaz çocuksun sen. Çek i l yol u mdan . » Köroğ lu ona d a ses ç ı karamad ı . G üzel i m kervan ö n ünden çeki l i p g itti . Eeee, bu ne biçim işti r ? Ne bi ç i m bir işti r ki akıl sır ermez? Her gelen bir şey uy1 09
duruyor, k i m i kad ı n kimi yaş l ı ç ı kıyor. Hepsi de baba ları n ı n oğluna ç ı k ı ş ı r g i b i tepeden ç ı k ı ş ı p g i d iyorlar. A kşam o l d u , gün kavuştu , Köroğ l u süklüm pük l ü m Çam! ıbele dönd ü . Köse Kenan onu yüzü nde ço cukça , kurnazca b i r g ü l ü mseme i l e karş ı la d ı . « Ne o oğu l . i l k avı n m ü ba re k o lsun . . . Ne d üştü el ine bug ü n ? ,, « Köse Emmi bugün yoldan hiç kimse gel i p geç medi . » « Nası l o l u r yavru m ? Bugün yol ağzına kad ar ker van l a dolup taştı . Sen i n gözünde bir şey mi var yok sa?» Köroğlu baş ına gelenleri bir bir Köse Kenana anlattı . Köse Kenan ona hiç bir şey söylemed i . Şöy le yap böyle yap demedi . İ kinci g ü n oldu Köroğ l u gene atına bindi yola ç ı ktı . Bugün de karş ı s ı na b i r sürü kervan , bir sürü çer ç i , yolcu geld i , k i m i kör, k i m i sağ ı r, k i m i kötürümdü . . . Hepsi Köroğ l u na ç ı k ı ş ı p o n u n l a a lay etti ler. Köroğ l u gene e l i boş Çam l ı be l e döndü. Köse Ke nan onu gene g ü l ü msemey l e karş ı lad ı . Köroğ lu böyle b i r hafta , on g ü n yola i nd i , sonra e l i boş Çam l ı bele ç ı ktı . Kös e , Köroğlu e l i boş döndükçe h i ç söze varm ı yor, sadece g ü l ü msüyord u. Köroğlu da için için kend i n i y iyord u . Karş ı s ı na şöyle e l i yüzü d üzgün bir yiğit kişi çıkm ıyordu k i , k i m i kö r , k i m i sakat , k i m i çocuk, k i m i del i , çoğu da ya lvaran c i nsinden. i n san o l a n insan bunl arı soyar m ı ydı ? Yiğit olan yiğ ide bu ya k ı ş ı r mıyd ı ? A l a şafak yeni söküyord u . Köroğ l u yola i n m i ş g e n e her zamanki g i b i bezi rganbaş ı l arı özü rl ü , yalva ran kervanlar beki i yo rd u . Derken efen d i m , uzaktan 11o
'',.
b i r kervan gözüktü ki kervan derim sana, ucu bucağı be l i rsiz bir kervan . Kerva n ı n önünden bir babayiğit gel iyor ki Bolu Beyi n i n Reyhan Arabı g i b i b i r şey. Atı da kocaman bir şey. K ı ratı n iki üç m i s l i büyü klüğün d e . Adam öyle heybet l i ki . . . Bakınca adam ı n s ı fatı na k i m i n olsa içine korku düşer. Ama Köroğ l u böy l e b i r adarrıla karş ı l aşmaktan sevi n d i . İnşal lah bu dev g i b i adam da yalvarmaz. Yalvarsa yakarsa d a çaresi yok bu kervan kes i l ecekti r. B i rader bura n ı n adamı da bir başka türl ü . Ne biçim insan lar bunlar? H i ç e rkek yok aralarında? Hep yalvar yakar ediyorl ar. Kervan gediği aşıp da Çam l ı bele yaklaşı nca Kör oğlu b i r nara salladı . Ve dağ l ar yan k ı l and ı . " Bezirganbaş ı , bezi rganbaşı b ı rak kervanı d a çe k i l git. Yoksa kellen g i dece k . » Kı ratı kerva n ı n üstüne sürd ü . Bezi rganbaşı b i r gürz kal d ı rm ı ş Köroğ l u n a sal l ı yor ki amana l lah tam Köroğ l unun iki m i s l i var. Köse Kenan Çam l ı be l i n mazg a l ı ndan bu manzarayı görün ce yüreğ i ağzına g e l d i . « Eyva h , eyvah ki eyvah . . . Köroğ l u g i tti . Düştü düştü de çocu k bu dünyan ı n en azı l ı adam ı n ı n ağz ına d üştü . Düştü d üştü de çocu k bu a l ı c ı kuşun pençesi ne düştü . Gayri kurtu luşu yok. Eyvah ki eyvah . . . B i r b u l u p da yitird i ğ i m , Çam l ı b e l i abat edecek ta l i hsiz oğu l . . . Eyvah ki eyvah . . . Köse Ke nan ne yaps ı n . B i nse atına da g itse aşağ ı yol a . O varı ncaya kadar savaş başlar da biter. Yeti ş mes i n i n mümkünü yok. Köse Kenan işte böy l e e l i ko "
l u bağ l ı Çaml ı bel in kalesinde baykuş l a r g i b i kal d ı . « Eyvah ki eyvah . . . Eyvah ki eyvah . . . » B i rden Köroğluyla bezi rgan baş ı kavuştu . Köse Ke nan bezirganbaş ı n ı n gü rzü sal l ad ı ğ ı n ı görd ü , gözleri n i kapad ı . Açtığı zaman hiç bir şeyi göremed i . Her 111
şey, kervan , bez i rganbaş ı , Köroğlu , her şey büyük b i r tozd uman içinde kal m ı şt ı . Köse Kenan artı k h i ç b i r şeyi görem emen i n acısından kıvranıyordu. B i rden toz aç ı l d ı , k ı rat gözüktü . Üstü nde de Kör oğ l u , bezi rganbaşı da yerde upuzun yatıyor . Bezirgana kavuşan Köroğlu bezi rgan ı n g ü rzünü savuşturm uş, sonra da kendi altı ndaki k ı ratl a , el in deki g ü rz l e , bütün beden iyle bezi rga n ı n üstüne yük l e n m i ş , onu b i r anda yere serm i şti . Şimdi kırat o rta l ı ğa düşmüş, önüne g e l e n i kap ıyor, arkas ı n a geleni tepiyord u . Kı rat öfkeden kudurmuş gibi. Ona h i ç bir şey dayanmıyor. Önüne gelen atları , i nsanl arı deği l , ağaçları b i l e deviriyor. Hey maşa l l a h , orta l ı k bir an içinde duru l d u , her şey bitti . Yal n ı z bezi rganbaş ı n ı n i n i ltisi dağı taşı tu tuyord u . Köroğ l u hepsi n i n kol l arı n ı b i rb i rine bağ l attı rd ı , bezirganı da atı n ı n üstüne bağlattı rıp Çam l ı be l e dön dü. Çam l ı bel yol u nda karş ı ladı o n u Köse Kena n . İ k i göz l erinden öptü : .. oğul sen harami o l m ayacaks ı n . Oğ ul sen Çam l ı b e l i n Pad işahı o l acaks ı n . Ben seni günlerd i r seyrey led i m . Zayıflara , yaş l ı lara, korkakl ara, yoks u l l a ra , ka d ı n l ara dokunmad ı n . Senden çok güçlü adamı görün ce a l ı c ı şah i n g i b i üstüne atı l d ı n .Bu bezi rgan tam yirmi y ı l bu yo ldan, Çaml ı bel den geçerdi de ki mse onun üstüne varamazd ı . Ben bile onun üstü ne vara cak yü reğ i kendimde bulamad ı m . G azan müba re k ol s u n . Ben varayım da şu bez i rganbaş ı n a bakayı m . Yi ğ i t adamd ı r perişan olmas ı n . » B u kervan Doğunun en büyü k , e n dokunul maz kervanıydı . Yükü altı n , g ü m ü ş , atl as, ipek kumaş ve Lahuri şald ı . 1 12
Bu kervandaki kumaş l arla b i n oba b i l e donan ı rd ı . Te l l i N i gar d a Köroğ l u n u b u i l k avı n da n dolayı kutlad ı , iki göz l erinden öpüp. Bezirgan baş ı n ı n ist i ra h ati n i tem i n eden, yara s ı n ı cerrahl ara sard ı ran Köse Kenan : « B i rşeyi yok bez i rga n ı n . Varı n , öbür g ü n i y i l e ş i r v e de atına biner g i der. Ve de Çam l ı belden b i r d a h a geçmez . Şimd i beni d i n l e oğu l . . . Varı n d ü ğ ü n bayra ğ ı n ı d i ki p düğüne başl ayacağız. Ben okuntu ları hazır l ad ı m . Bolu Beyine de b i r oku ntu göndereceğ i m . Çam l ı be l i n sahibi Köroğ l u evlen iyor, diye. Osman l ı Pad i ş a h ı n ı d a çağ ı rd ı m , Ç am l ı b e l i n Pad işahı evl e n i yor, diye. Canl arı b i l i r , i ster g e l i r , ister gel mez l er. Bu yakı n l ardaki üç yüz altm ı ş pare oban ı n üç yüz a ltm ı ş beyi n i de düğüne çağ ı rd ı m . Hepsi gel ecek. Da h a öte lere g i d i p Osman l ı toprağ ındaki Beylerden d e yüzl erce Bey çağ ı rd ı m . Dağlarda ne kadar eşkiyalar varsa onları da çağ ı rd ı m . Çam l ı belde kırk gün k ı r k g e c e b i r d ü ğ ü n yapacak k i Köse E m m i n , Osma n l ı Pa d i şah ı , İ ran Şah ı , H i nd Kra l ı böy l e düğünü ne yapmış ne de görmüştü r . » Köse ded i ğ i n i de yapt ı . K ı rk gün kırk gece b i r dü ğün oldu ki ancak düğünün böyles i n i Kaf Dağ ı n ı n peri pad işahı yapmıştır. Kırk g ü n kırk gece Çam l ı bel i n d a ğ ı taşı ateşe y a l ı m a kest i . lşığa kesti . M ü cevherl e r d o l u p taşt ı . H e r g e l e n B e y öylesine b i r armağan geti riyordu k i , görü l müş değ i l . . . Dağların eşkiyaları d a şi mdiye kadar e l e geçird i kleri e n güzel m ücevherle ri n i Te l l i N i gara getirdi ler . . . Tel l i N i gar gelen mücev herlerin heps i n i takacak o lsaydı mücevherlerin a l tında kal ı r da gözü kmez o l urdu. Tab i i ki ne Osman l ı Pad işahından, ne de Bolu Beyinden h i ç b i r ses seda ç ı kmad ı . 1 13
F. 8
Her seferi bir hikaye oldu, aşıklarm dl/ine düştü.
B i r Cuma gecesi Köroğ l u nu gerdeğe verd i ler . . . İ k i hasretl i k birbirine kavuştu lar. Efendi sarı l d ı lar ama ne g i b i : H asta s u bardağ ı n a sarı l ı r g i b i . Aç de ve çakırd i kenine sarı l ı r g i b i . Koçl a r g i b i vuruştu, gü verc i n l e r gibi emişti ler. Kutnu döşeğ i n üstünde m u rat a l ı p m urat verd i l er. Darısı cümle hasretlerin baş ı n a . B u n d a n sonra Köroğ l u Çam l ı belde eğl end i kal d ı . Anadan aza n , babadan teze n , A l lahtan korkmaz, kul dan utanmaz gelip Köroğ l unun etrafına toplandı lar. Köroğ l u yol vurd u , bel kesti , zeng i n kerva n lardan baç a l d ı . D e l i lerini doyurd u , fak i re fı karaya dağıttı . Adı g itti İrana, Turana yayı l d ı . İstanbul Pad işah ı n ı , İ ra n Şah ı n ı korku tuttu . Her seferi bir h i kaye oldu , a ş ı k l a rı n d i l ine düştü . Olsun deminiz, o l ma s ı n gamınız, hayra dönsün· serenca m ı n ı z . B i r dahaki h i kayeyi daha güzel söy l i ye l i m . D i n l eyenlerin damağı çağ olsun. M ert yaka l a rı namert e l i n e geçmes i n . U sta m ız ı n adı H ı d ı r, bu se ferl i k e l i m izden gelen budur.
115
�--=<@_:;, �
;w.,. m __
Cii>z---=n• ...._u•---cQ
Karacaoğlan
Yola ç ı ka rken bütü n o bası baş ı n a birikmiş, n e demişlerd i ? « Etme eyl eme, uyma şeytan sözüne. G u r bet e l i n kahrı zeh i rden acıdır. Aşık olsan d a acıdır. Senin baş ı ndaki kavak y e l l eri g e l i r geçer, • demişl er d i . · Obam ızın şen l i ğ i , gözümüzün bebeği gitme! Biz den ne kötü l ü k gördün k i ? Yare n i n yol da ş ı n burada. Anan baban burada. G itme! Yapma bunu bize! i ste bizden her isted i ğ i n i . Bütün b i r oba sen i n yol una can verir. Sazıyı n üstüne s az yok, sözüyün üstüne söz yok. B i l i riz, demişlerd i . Senin kadrini b i l i riz. G e l tut G itme gu rbet e l lere . • sözümüzü, Obadan ayrı l m a . D i n l ememişti. Anası gözyaşı dökmüş, babası boynu n a s arılmış, yarenl eri yol un u kes m i ş , onu döndüreme m i şlerd i . Ş i m d i uçsuz bucaks ı z ova n ı n ortas ı n a d i ki l m i ş bunl arı düşünüyord u . Kimbi l i r ne zamandan beri burada böyle düşünü yordu? Kimbi l i r n e zamandan beri böyle d i m d i k , kı m ı l damadan duruyord u ? D erken şafağ ı n tJCU göründü. Dağların arkası ayd ı n l andı ayd ı n l anacak. Tepel er 1 19
ağarmağa doğru . . . Kuş l a r uçuşmağa baş l ad ı . Kuş ses leri baş l a d ı . Ayd ı n l ı k usuldan usuldan orta l ı ğ ı a l ıyor d u . Dört yan seç i l m eğe başlayınca kendine g e l d i . Yü rümeğe baş l a d ı . Evden ç ı ktı çı kal ı hep yürüyord u za ten. Yürümekten başka bir şey düşün müyord u . Ama ne reye g i d i yord u ? Bu onun b i rinci gu rbete ç ı k ı ş ı de ğ i l d i . Böyl e uzun uzu n , ova l a r ı , yo l ları bell eri , dağl arı bundan önce de yürümüştü . Bundan önceki ç ı k ı ş l arın d a d a nereye gittiğ i n i b i l m iyord u . Nereye g i tti ğ i n i b i l m emesi hoşuna g i d iyord u . Yen i yüzler, yen i d ü n ya l a r görm e k onu kend ine çekiyordu . Yeni yen i i nsan l a ra , yen i yeni şeyler söy l e m e k . . . Gençti . Yüreğ i nde b i r top ı ş ı k , b i r ateş harman ı , çiçek açm ı ş b i r bahar dal ı . . . Yü rüyordu . G ü n öğ l e oldu. Çam l ı k b i r tepeden aşağ ı i nerken bir düzlükte qumanlar görd ü . Uzakta dalgalana dal ga lana tütüyordu. Kendi ken d i n e , « b i r oba ·konmuş ol m a l ı oraya, .. ded i . Sev i n d i . S evinçle yürüdü. Dumanla rın tüttüğü yere g e l i nce, sevinci kursağında kal d ı . A z önce buradan b i r o b a k a l km ıştı . Dumanl ar, oba n ı n ocakları n ı n dumanları idi. Nedense, bir iki de veyl e , fı kara b i rkaç ev kal m ı ştı . Onl a ra b i r şey sor mad ı . Kaya l ı k b i r geçide doğru i l erl erke n , geçitte yükü y ı kı l m ı ş bir beyg i r l e uğraşan bir adam görd ü . Adam güçlü kuvvet l i bir adam görü n üyord u . İri yarıyd ı . Ama yükü bir tü rlü doğru ltam ıyordu. Karı s ı , çocukları , üz gün d u ruyorlard ı orada. Adama ya klaştı . Adam onu görünce doğru l d u . « Ko l ay g e l s i n kardeş . » dedi . Adam g ü l ümsedi . « Sağ al.» « Ne oldu b u beygi re böyle ? » " Yü kü devri l d i . ,. 1 20
H iç b i r şey söylemed i . Saz ı n ı ç ı kard ı b i r yana koyd u . Yükü yükl emeğe gitti . Yükledi. Adam : « El i ne sağ l ı k. A ş ı k mısın sen ? » « Yurttan yuvadan o l d u k . » « D iya r diyar, öyl e m i ? » « Öyl e . " « Gayri eve dönmeğe tövbe m i ? » « Tövbe . » Ada m : « Sen i n g i b i a ş ı ğ ı n biri ne sormuşlar: Vata n ı n nere ? Sazı n ı göste rm i ş . Bura , demiş. Adın ne se n i n ? A d ı n ı b i r bağ ı ş l a baka l ı m . Ben i m k i D e l i H üse y i n . . . Bozdoğan Obas ı nd a Del i Hüseyi n derler ban a . » " B izim obada d a Karaca derler bana. Karacaoğlan . . . « S izin oban ı n adı n e ? » Karacaoğlan, saz ı n ı gösterd i : « İşte bu ! » ded i . Del i H üsey i n i ş i a n l ad ı . Yanyana, oba n ı n gitti ğ i yana doğru yürüdü ler. Del i Hüseyin bir göz kı rptı : « Sevd a mese lesi m i ? » Karacaoğl anın yüzü kederlendi . D e l i H üseyin : « A l d ı rm a . » Karacaoğ lan karş ı l ı k vermed i . Karacaoğlan ı n yüzü karan l ı kt ı . Del i Hüseyin sorduğuna soracağ ı n a pişman o l muştu. N e yapacağ ı n ı b i l m iyord u . Konuştu : « Şi m d i b i z i m obaya yetişiriz. Bizim o b a büyü ktür. Bizim beyi sora rsan . . . .. Karacaoğ lan onun yüzüne bir hoş baktı . D e l i Hüseyi n : « Bana öyl e gel iyor k i , bu senin i l k gurbeti n d i r . » Karacaoğ lan soru landan hoşnutsuz, karş ı l ı k ver d i : « Son ! » "
121
Gene dumanlar göründü. Öte lerden h aykı rı şma l a r, köpek h avl amal arı g e l d i . B i r hay-u huydu bu. Ko yun, deve, at sürü l eri a ras ı n dan geçti l e r. Oba n ı n b i r ucunda yüklerini y ı k ı p , çad ı rlarını kuruverd i l e r. Ç ad ı rı kurduktan sonrad ı r k i , Karacaoğ l a n ı n yüzü azıc ı k ışı dı. H üseyi n i n gecikmesi merak o l muştu obaya. H e men baş ına bi ri kti l e r. Daha kimse ağz ı n ı açmadan H üseyin başladı söyl emeğe : « Yükü devird i m de b u çocuk doğru lttu . Yoksa dağda kal m ış gitm i şti m . H i ç b i ri n i z nerde bizi m D e l i H üsey i n i m i z demed i . Gökten m i i nd i , yerden m i bit ti , yetişiverd i . Aşık b u ! S az ı da var." Karacaoğ lana dönd ü : « Ka raca kardeş, çal » ded i . « Aş ı k ded i ğ i n naz n i yaz istemez. Çal kardeş . ,, Karaca sazı çekti yere oturdu. Saz ı n üstüne yu muldu:
İ mana gel kanlı gurbet imana Biz de başımızı saldık gümana Yağıp yağmur giin değince çimene Kokar burcu burcu gülü sılanın Ovalar ovalar engin ovalar Gözüm yaşı biribirin kovalar Yüce dağ başında şahin yuvalar Öter garip bülbülleri sılanın Bitmedik işlere Mevla ulaşa Daha neler geli r sağ olan başa Geçerse bu yaz da kalı rsak kışa Korkarım kapanır yol u s ı lanın 1 22
Karacaoğlan der ki şu bana n'oldu Sarardı gül benzin gazele döndü Sılada sevdiğim yadeller aldı Bilmem nasıl oldu hali sılanın
H iç kimsen i n yüzün e bakmad ı . Saz ı n ı usuldan yan ı n a i n d i riverd i . Saz ı n ı n sedefl i göğsünde sedef ge y i k l e r uçuşuyord u . D i n l i yen l e r donup kal m ı ş l a rd ı . Konuşmuyorl a rd ı . En sonunda yaş l ı b i r adam konuş tu : « Bu ses , " ded i , a dağı taşı eriti r . " Sonra D e l i H ü sey i n : " Üzme kend i n i kardeş, .. d i ye ekledi. « Ev i m sana ev, atı m sana at, b e n de sana kardeş i m . D e yap d i l e d iğ i n i ! . . . G eced i r . · Çad ı rd a kalan Karaca düşünüyor. D ı şarda büyü k yal ı m l ar l a oba n ı n ateşi yan ı yor. Öteler den, gece n i n sess i z l i ğ i nden b i r kaval sesi gel iyor. Karaca, çad ı r ı n ağzında b i r ses duyd u . B i rden baş ı n ı kal d ı rd ı k i , karş ı s ı nda Del i H üseyi n . D e l i H üseyi n ona: « G e l , " dedi , « Se n i n l e kan k.ar-Oeş olal ı m . Ki m i m k i msem yok ben i m . Senin sesin dağı taşı eritir . » Bel i nden h ançeri n i çı kard ı . Karacaya : « Ver e l i n i , » ded i . E l i a l d ı . Azı c ı k kanatt ı . K a n ı yalad ı . Sonra kendi parmağ ı n ı da kesti . Onu d a Karacaya yal attı . a Se n i n g i b i kardaşım old u ktan sonra, bu d ü nya bana vız gel i r , » dedi . . . « Şaha Su ltana eyva l l ah de mem. Sözün Sultan ı , saz ı n Su ltan ı . . . Şafak ı ş ı rken göç yüklend i . Oba n ı n b i r yanı yola düzü l d ü . Karaca gençtir, çev i ktir. Kendi yüklerini he mencec i k yükled i . H erkesten önce yol a d üştül er. Hüseyin kan kardeşinin bu atak l ı ğ ı n ı sevinçle, göz le ri yaşararak seyreyled i . Göç kal ktı . Göç yol a düzüldü ama, b i r yerde b i r kaynaşma o l d u . B i rşey l er o l muş tu. Bel l i . Hüseyin baş ı n ı kal d ı rınca, b i r deve n i n ka l k mad ı ğ ı n ı görd ü . "
,,
1 23
Kaynaşmaya doğru atı n ı s ü rdü. Devenin ya n ı n a geld i . Deve çökmüş ka l k m ıyord u . B i rkaç kişi ka l d ı r mak için habire uğraşıyor, o inat ed iyord u . Deve n i n başında da güzel b i r kız d ö n ü p du ruyordu . Bu o b a be y i n i n kızıyd ı . Deve de kızı n d ı . Kızı n k i rp i kleri top top o l muştu yaş i le . Bu s ı rada ortaya bir yaş l ı adam atı l d ı . B u , Vel i emmiyd i . Ve l i Emmi kurdun kuşun , h ay van ı n d i l inden b i l i rd i . Dedi k i : « Uğraşmay ı n . Boşuna u ğ raşmay ı n . » Dedi ki: « Deve inad ı d ı r bu ! Başa ç ı k ı l maz. B i r inat etmes i n , ö l ü nceye kadar yerinden kı- . m ı ldamaz. Ge lecek yı l gel i n , burada kemi kl eri n i bu l u rsunuz. Kes , ö l d ü r k ı m ı l damaz. Burada böylece acından ö l ü r . " B e y atı n üstünde o l a n ı biteni seyred iyord u . S usu yord u . B i rden, h ı ş ı m l a atı ndan i n d i . Kızı n ı n yan ı n a g e l d i , Yakl aştı . Saçl a rı n ı okşa d ı . Sonra e m i r verd i : « Haydi dağ ı l ı n . " Dağ ı l d ı la r. Kızına: « Kızım , " ded i , « sen ben i m uslu kızı m s ı n , Koca Vel i doğ ru söyled i . B u ö l ü nceye kadar burada kal ı r. Kal kmaz. Sana i ste d i ğ i n devey i a l ı r ı m . Çare yok kızı m . » Kız ağl ıyarak deveyi o rada b ı raktı . Kal ktı atına bindi. B i r zaman sonra D e l i H üseyi n doludizgin gel d i , deve n i n yan ı nda attan i nd i . Deven i n yan ı na geld i . Konuştu : « Demek burada çürür, çürür gider de yeri nden kal kmaz ha? Neye i çerl e m i ş , neye kızmış ace p ? » D e ven i n başı nda dolan d ı . Sağ ı n a soluna baktı . Baş ı n ı ok şad ı . « Şu deve m i l l eti de ne acaip mah l u k , " ded i . « N e tuhaf . . . Şaştı m i ş i n e ş u n u n . Zoru ne acep? B i l e b i l e , göz göre göre , çürür d e ka l ı r m ı adam ? » Dert lendi . Bi r tü rlü deve n i n yan ı ndan ayrı lamad ı . Karacaoğlan ı n göçü, göçün önündeydi . İ lerl iyor d u. B i r zaman gitti böyl ece. Sonra H üsey i n i düşündü. 1 24
Hüs ayi n neredeyd i ? Ka l abal ığa g i rm i şti . Bu zamana kadar ne i ş yapıyord u ? Kalabal ı k çoktan dağ ı l m ı ş , yo la düşmü ştü . M e rakı g itti kçe büyüyord u . Bir iki kişi ye sordu. Doğru d ü rüst bir cevap alamad ı . Göçü Hü sey i n i n karı sına tes l i m ett i , geriye dönd ü . Hüsey i n i n y a n ı n a geld i . Hüseyin d eve n i n başı nd a d ö n ü p d u ru yor. Böy l ece g ördü onu. Şaştı . H üseyi n , Karacayı gö rünce kendine g e l d i . « B i l iyor m u s u n Karaca ? » Karacaoğ l a n : « B i l iyorum , » dedi . Del i Hüsey i n : • Bu burada çürüyünceye kadar kalacak. Yeri nden kalkm ıyaca k . » Karacaoğlan şaş k ı n l ı kl a , u nee ! » ded i . D e l i Hüseyin usul usu l : « Deve i n ad ı . Deve , i nadı tu tup da çökünce, b i r daha, ö l ü nceye kada r kal kmaz ye rinden . . . İşte, bu da yeri nden kal km ıyacak. Zayıf d ü şecek. Öl ecek. Kurtlar kuşlar pay edecek onu . Kaldı ral ı m şunu . » Karacaoğ lan : « Kal kmaz diyen sensin ya . . . .. D e l i Hüsey i n : « Belki kal kar . . . " Sonra k ı zd ı , de veye sarı l d ı , kald ı rmağa ça l ı şt ı . Ka l d ı ramad ı , toı-l cd i , tep i nd i . « Öleceğ i n i b i l s e burada, böyl ece yatar ka l ı r m ı ? Söyl e Karaca ! Yatar ka l ı r m ı yd ı ? Bey kızı türkü s öyled i . Başına otu rdu d a deven i n , ağıt yaktı . Gene kalkmadı inatçı deve. • B i rden aklına düştü . « Se n i n ses i n d a ğ a taşa c ü m l e m a h l u kata k a r eyler. Söyl ese ne b i r türkü. H aydi gözünü seveyi m söy l e . » Karaca oğlan g ü l ü msedi : " Türküylen deve mi kal kar? Canı ö l m ek istemiş. Ö l ecek, " Hüsey i n : « Be n i m hatırım i ç i n . . . Ben i m hatırım için bir türkü söylemez m i s i n ? Sen i n sesin toprağa geçer. Taşı d i l e geti rir." Karacaoğ lan düşündü. Gözleri çakmak çakmak o l d u . Yüzü, bütün bedeni korkunçlaştı . B u Karacaoğ lan artı k eski Karacaoğ lan değ i l d i . Kal ktı usulcac ı k g i tti , atı n terkisi ndeki saz ı n ı a l d ı . Deve n i n karş ı sa1 25
ğ ı n a , b i r taş ı n ü stüne oturd u . R üzgar g i b i , kası rga 9i bi, sonra seher yel i gibi ı l ı ktan ça l ı p söylemeğe baş ladı. Yaz gelir d e yazı yaban yurdolur Her derede bir alıcı kurdolur O n beşinde kızlar gonca gül olur Vakti gelen güller ağlamasın mı? Der Karacaoğlan bahar erişti Meyvasın dermeden gazeli düştü Yüklendi barhanem, kervanını göçtü Tozu kalkan yollar ağlamasın mı?
l1
l1
1 1
1
'
Aş ı k der ki, saz ı n h i kmetinden sual o l unmaz. De ve ağır ağ ı r ayağa ka l k ı yordu . Ama Karacaoğlan bunu görmüyord u . Sazına yumu l m u ş , dünyas ı ndan geçm iş verya n s ı n ediyord u . U ğ u l du yo rdu dünya. Deve ayağa ka l ktı . D e l i Hüseyin deveyi , durmuş, onda h areket baş l a d ı ğ ı ndan beri seyrediyo rd u . Kendine gelen H ü seyi n e l i n i Ka racan ı n omuzuna koydu. Deveyi göster d i ona. Bu sefer şaşmak Karacaya d üştü. Del i Hüseyin hemen deve n i n yuları n ı Karacaoğ l a n ı n e l i n e verd i . « Sen .. ded i , « he l e d u r h e l e . Ben gi d iyoru m . " Atı n a atlad ı . Doldurd u . Yüreği parçalana cakm ı ş g i b i atıyord u . Kime söylese, h i ç k i mse deve n i n kalktığına i nan mayaca ktı . Nas ı l inandırm a l ıydı o n l a rı ? İ nanmazlarsa inanmas ı n lar, dedi kendi kendi n e . . . Vars ı n i nanmas ı n l a r . . . İ nand ı racağ ı m on l a rı ama . . . İnanmal arı gerek . . . Sonra göçü görünce kend i n i tutamad ı . Bağ ı rmağa başlad ı . « Deve kalktı . . . Duyd u k d uymad ı k d em eyi n , d eve k a l ktı . . . H eeey m i l l et, deve k a l ktı h aaaa . . . ,. Duya n l ar, " N 'o l muş bu D e l i H üseyi ne gene ? » ded i l e r. 1 26
Bey i n yanına g e l d i ğ i n d e soluk soluğayd ı . B i r za man ağz ı n ı açıp da b i r tek laf edeme d i . Kız ı n yüzü solgundu. Kederl i , b itki n d i . Sonra H üseyi n b i rden bo şand ı : • Deve k a l ktı , .. ded i . « Deve kal ktı d iyorum s i ze, A l l ah A l l a h , deve kal ktı. N e l af a n lamaz adamlar. Deve kalktı yah u . Bey i m sana d iyoru m . Sayemde de ve kal ktı . Ben i m kardaşım saz çal d ı , deve kal ktı . Saz ç a l d ı , kendi d i l i nce deveye türkü söy l ed i , deve de kalktı . » Bey, yanı ndaki l ere : u N e d iyor bu del i ? » diye sor du. Kalaba l ı k homurdand ı : « Ne b i l e l i m ? » Sonra kalaba l ı k g itti kç e artt ı . Del i HüseyiA köpür d ü . H a l ka dönd ü : « N e öyle pel pel bakıyorsuffifZ ?-De- ve ka l ktı . Bey! Bey! Bunlar böy l e bakıyor ya, sen ni ye öyl e pel pel bakıyo rs u n . . . ? Benim yeni kardaş ı m v a r y a , hak a ş ı ğ ı o . İşte o , oturdu deve n i n baş ı n a . . . Yu muldu saz ı n üstüne, b i r ç a l d ı ki . . . Dü nya başka d ü n ya oldu sand ı m . Dağ lar ovalar nenn i l end i . . . Toprak d i l e g e l d i o çal arken . . . Sonra deve kal kt ı . Daha kal k m as ı n m ı ? » Kız: « Ka l ktı m ı Hüsey i n Ağam ? » H üseyi n : « M uş tu l uğumu isterim H atu n . » Kız, Hüseyine yak l aştı : " M uştu luğun baş üstüne H üseyin, » ded i . B u s ı rada, sabah l ey i n deve kal kmaz d i y e n yaş l ı ada m , Koca Ve l i Ağa ortaya atı l d ı , « Ba k » , ded i , « de l i , bana bak. Deve ded i ğ i n i nat edince kalkmaz. Öyl e s azınan sözünen kal kmaz. D ı mb ı rtıynan , z ı m b ı rtıynan kal kmaz. Sen düş görmüşsü n . Sen n erede uyudun d e l i d eyyus ? Söy l e de uyuduğun yeri, sana ona g öre söz söy l ey i m . Sen uyu muşsun, hem de üstü a ç ı k uyu muşsun . . . "
1 27
Hüseyin kızd ı : « Koca ! Koca , » ded i . « Se n i n a k l ı n sulanmış." Koca Ve l i : « Ba k h e l e i t i n d e l i s i ne . . . N e l aflar ediyor! Eğer o deve ka l km ışsa, ben de şu bıyıkları m ı keser i m . » Ka laba l ı ğ ı n ortas ı nda H üseyi n , onl arı i nand ırmak için h i ç bir çare bulam ıyordu . Nasıl bulsu n . B u oba lar oba, bu d eve l e r d eve oldu o l a l ı , çöken deve , ina d ı ndan çöken d eve b i r d ah a kalkmamışt ı . H üseyi n e l l erini açm ı ş : « Ş i m d i , ş i m d i c i k görü r sünüz , ,, d i yordu. « Şi m d i , ş i m d i c i k , kardaşım g e l s i n d e görürsünüz. Deveyi getirsin de görürsünüz. B i r s a z ç a l s ı n da, b i r türkü s öylesin d e görürsünüz. O zaman Koca Ve l i n i n b ı y ı k l a rı n ı tutar kökünden e l l e ri m l e keseri m . Kökceğ izinden keserim. Bana n e ? İs ter i n an ı n , i ster inanmay ı n . Bana n e bre? Kard a ş ı m çalar, ben d e d i n l e ri m . " Daha fazl a kızdırmamak iç i n : « İ nand ı k H ü sey i n , i nand ı k , » dedi l e r, g ü l erek. Va kit i k i n d i o l muştu. Göç g ü rü ltü patı rtı y l a , d üz l ü ğ e konmağa çalışıyo rd u . Bunu Bey istemişti. Ne de olsa mera k etm işti. Deveyi burada , bu düz l ü kte bekle yecek l erdi bu gece . . . B urada b i r hafta, b i r ay, bütün bir yaz da kalabi l i rlerd i . Ç ü n kü yazla k l arından b i ri s i d e oban ı n , bu düz l ü ktü . . . B u o l ay çıkmasayd ı , belki d e d a h a i l eri gideceklerd i . Bey: « Varın söyleyin ş u d e l i ye , » d ed i , « dedikl eri doğ ru ç ı kmazsa, bunları kardaş l ı ğ ı n ı öğmek için söy l üyorsa, kardaşına da, ona da yapacağ ı m ı b i l i ri m . . . Varın. Bey böy l e söyledi d eyi n . Yalansa ş i m d iden ba ş ı n ı n çares i n e baks ı n . Varın ona söyleyin. Kız ı m ı umuda düşürd ü . Ya lansa, kardaş ı n ı da a l s ı n , obadan ç ı ks ı n gits i n . • D e l i Hüseyin , zorlukla çad ı r ı n ı k u rd u . E l l e ri dola1 28
şarak . . . İçi içine s ı ğ m ıyord u . Çad ı r ı n ı yarım yamalak kurd u . Oban ı n ortas ı n a d üştü . Ç ad ı r çad ı r dolaşarak kard aş ı n ı , kardaş ı n ı n s az ça l ış ı n ı , deveyi n as ı l kal d ı r d ı ğ ı n ı a n l atıyord u . « Ya l a n söyl üyorsam ben bu oba da d u rmam . Yal a n söy l em iyorsam d a , çol u k çocuk bü tün obayı top l ar, Koca Ve l i n i n b ı y ı ğ ı n ı ken d i e l i ml e kökünden kazı r ı m . Vars ı n avradı g i b i olsun Koca Ve1i. . . » Uzaktan devesi, atı i l e Karaca gözü ktü . H üsey i n d e l i g i b i orta l ı ğ a d üştü : « Ba kı n ! bakı n ! Kardaşım g e l iyor. Koca Vel i n i n bı y ı ğ ı g i tti . Kökünden gitti . B ı yı k turşusu yapacağ ı m . Y a d a avradına verece ğ i m Koca Ve l i n i n bıyı ğ ı n ı . . . » Koşa koşa Karacaya doğru g itti . Ona sarı l d ı . « Bir bı y ı k kazand ı k h a , » ded i . « Seksen yaş ı n d a b i r b ı y ı k ka zand ı k . " Sonra Karacayı orada b ı rakt ı , Beye koştu . Bey daha önceden görmüştü deveyi . « Varol Hüseyi n , » de d i . « Ben de sana muştu l u k vereceğ i m . Geti r kardaşı nı yan ı m a . Bu nas ı l ada m m ı ş , ben de göreyi m . » Bütün bunlar o l u p biterken Karaca ortada kal a k a l m ı şt ı . Karaca n ı n y a n ı n a i l k i n kız gel d i : « Sağal , " d e d i , « aş ı k sen sağol . B u benim devemd i . S e n kurtarmı ş s ı n . Ö l ü p g idecekti . Sen o l masan . . . Oba hal k ı , çol u k çocu k b i r i km i şti . Hayret l e , kor kuy l a Karacaya bakıyorlar, b i rbirlerine b i rşey l e r f ı s ı l daşıyorlard ı . B i ri kip halka o l muşlard ı . Gelen g e l ene . . . Çoban ı , s ı ğ ı rtmacı , duyan gel iyordu . Hüseyin de B e yi b ı rakıp koşa koşa b i r i km i ş kalaba l ığ a g e l d i . Ortada öyle kal aka l m ı ş Karacaoğlan ı n yan ı n a vard ı : « İşte , " ded i . « işte kardaş ı m . . . Saza başlad ı , b i r tü rkü söyled i . . . Baktı m deveye . . . Ne görem ki . . . Boy nunu uzatm ı ş . . . Ya , boynunu uzatmış . . . Sonra kal ktı . "
1 29
F. 9
Dağ l a r b i l e ayağa kalkıp, d a ğ l a r taşl a r b i l e yo l a düşüp yü rüyecekti , o türküyü söylerke n . » O b a top lanm ıştı. O b a b i r uğultu h a l i ndeyd i . Ka l a ba l ı k b i r duruyor, h i ç mi h i ç ses çıkm ıyord u . Taş gi b i . H e r b i ri donmuş. Sonra b i rden kalaba l ı k b i r u ğ u l d uyordu . Bu arada kızla Karacaoğlan göz göze geldi l e r. Ba.k ıştı lar. Kız uzun kirpikl iyd i . Karacaoğ lan kara yağız, kavruktu. Çel i k yüzl ü . Kız bi r şey l e r söyl eye cek oldu Karacaya. Söyl iyemed i . Karaca bunu sezd i . Kalaba l ı ğ ı n gözleri b u b i ri bi ri n e muhabbetle baka n , susan i ki gence çevri l d i k a l d ı . Kalaba l ı ktan b i r i ki yaş l ı : .. şu a ş ı k i k i söylese de d i n l esek, .. dedi . « Bu kad a r m i l l et ağz ı n ı n i ç i n e bakı yor o nu n . » Karacaoğlanın canına minnetti . Hemen ora cığa oturuverd i . Baş ladı çalmağa. O söyled i kçe h a l ka o l muş kad ı n l arda b i r s a l l an ma . . . B i r a h , of . . . Etrafta ç ı t ı rtı b i l e yok. Dağlar, ova lar ya n k ı l a n ı yor. Ya l n ı z b i r ses . . . Orta l ı ğ ı dolduruyor. Söyl iyen i n yüzü utangaç. B i r zaman sonra ken d i s i n i u nutup da ası l dünyas ı n a g i rdiği zaman yüzü değiş ti. Obada kim varsa , hasta , yatalak, çocuk, h a l kaya kat ı l ma k için çad ı rdan fırladı . . . H a l ka büyüdü . H a l ka dondu ka l d ı . Dağ l ardan ço banlar s ü rüsünü b ı ra k ı p g e l d i . Dağ lardan kurtl ar, k u ş l a r g e l d i . Sonra, b i rden b i re saz d u rd u . Türkü durdu . Türkü bir zaman kaya larda, ovada yan kı landı kald ı . A ş ı k başı önünde ka l k t ı , yürüd ü . Onun g e l d i ğ i n i gören h a l ka usuldan a ra l a n d ı . O ç ı ktı . •
Dağların sümbü l ü , n e rg ı s ı kokar, Peryavşan ı , mantıvarı , yarpuzu kokar, P ı n ar ı n ı n suyu, oluğunun yosunu kokar. Ulu bir ağacın altı ndayd ı . Ağaçl arın 1 30
a ras ı nda menekşe a l m ı ş yürümüştü . M e nekşesi d ize ç ı km ı ş . A ş ı k baş ı n ı e l l eri aras ı n a a l m ı ştı . Yalnızd ı . Dünyada yal n ızdı. B i r şey l er haya l ed iyordu. Karşı s ı n a b i r haya l d i k i l m işti , g itm i yord u . E l i n i yüzü nden i nd i rd i . Saz ı n a dokundu. Sonra yumu l d u . Hep yumu l u rdu böy l e saza. Arab at üstünde kaldı postumuz İkrarından döndümola dostumuz Yarın örter kara toprak üstümüz Çürütür ha, benli sunam çürütür. Yüksek olur Arab atın kaltağı ıssız kalmaz koç yiğidin yatağı Yaklaşma kötüye değer eteğin Geri dur ha, benli dilber geri dur Yağmur yağdı yollarına sapayım Hak dinidi r aşk dinine tapayım Çeviriver al yanaktan öpeyim Beri dur ha benli dilber beri dur.
Neden son rad ı r ki ayıkt ı . Sazı n ı usulcac ı k yanına koydu. Ka l ktı , çam l ığa doğru yürüdü sonra da . . . Dağ ların ötesinde ak b u l utlar . . . Sonra e l i n e bir h an ı m bö ceği geldi kondu. H ava ı l ı ktı . B i r zaman h a n ı m böceği nin e l i n i n üstünde dolaşmas ı n a baktı . Hanı mböceğ i ne m u habbetle bakt ı . Parmağ ı n ı n ucuy l a , s ı rtına do kundu böceğ i n . Sıcacık. Kara benekler k ı rm ız ı üstü neyd i . Ötel e rde bir uğultu duydu . . . B i r gürültü. O ya na dönd ü . Yürüdü. D ünyadak i bütün yaratı ğ ı , ağac ı , kuş u , böceğ i , i nsan ı , her şey i , her şeyi en derin sevgisiyle kucak lardı . İ l ikleri n e kadar aşk duyardı dünya n ı n her şeyi1 31
ne. Yağmuruna, kışına, boras ına, s ı cağ ı n a , sogugu na . . . Dünya n ı n en küç ü k , en değersiz şeyine b i l e ko caman aç ı l m ı ş çocuk gözleriyle, hayretle bakard ı . Tü rküsü, sesi b i r coşma , b i r kend i nden geçmeyd i . D ünyaya karş ı . B i r k ı rat görd ü . At ç ı p l a ktı . Yel es i sav ru l uyord u . At, oradan o raya uçarcas ı n a atl ıyord u . Kuyruğunu d i km işti . Ak kuyruk yağ m u r g i b i dökülü yord u . B i rden birkaç atl ı ç ı kt ı . B u n l a r kı ratı koval ı yor·· d u . A n l ad ı ki kı rat zinciri n i , bukağ ı s ı n ı k ı r m ı ş ver e l i n i dağlar demiş b i r att ı . Bu hoşuna g i tti . Atl ı l ar k ı ratı n dört yan ı n ı çevird i ler, önüne i p gerd i ler. Kand ı r ı p tut mak i ç i n , tutam tutam yeş i l ot uzattı lar. Ama at tutu l mad ı . En sonunda b i r çifte sal lay ı p , baş ı n ı a l d ı uzak l a ra doğru süz ü l d ü . Atl ı la r kıratı n tozuna bi le yeti şe medi ler. Bu iş Karaca n ı n çok hoşuna gitti . At gözden kaybo ldu. Ufuğun mavi l iğ i nde ak b i r l eke kal d ı . Sonra geri d ö nd ü . Ak l eke mavide büyü d ü . Sonra geldi ötede, yeş i l , taze b i r çayırın ortas ı nd a d u r d u . Yay ı l mağa baş l ad ı . İ şte t a m bu s ı rada, çam l a r ı n ard ından dolu d izg i n b i r k ı z ç ı ktı . At köpü rmüştü . Çay ı rda yayı lan atı görü nce atı n ı n başı n ı çekti . B i r tutam o t kopard ı , yay ı l m a kta o l a n ata doğru u s u l usul g itmeğe başlad ı . Uzaktan b i r türkü g e l i yord u . Uzak, yank ı l ı , usu l . . . K ı z bunun ne o l duğunu b i r türlü kestiremed i . U l u ka ya l ı klardan. b i r p ı nardan, ufkun ötes inden , çayı rdan çi menden gelen bir türkü . . . Durdu d i n l ed i . O yeni ge l e n , deveyi kald ı ran oğlan ı n sesine benziyord u . O söy l üyord u . Kimbi l i r nerel erde söyl üyor da esen ye l a l ı p geti riyor onun sesi n i . . . Yayı l makta olan ata ya kl aştı . At kaçmıyordu . . . Kuzu kuzu boynunu uzatıyord u . Tut tu. Ama buna şaştı d a . . . B u atı b i l d i b i l e l i at böy l e kolaycacı k , h e m e n g e l i p tutu l ma m ı ştı . Kulak verd i , 1 32
türkü dağ l a rdan derelerden a ş ı p gel iyordu. Bahar bu ğusu topraktan nas ı l yeki n i rse, bu türkü de öy le ç ı kıyordu topraktan . . . Türküye kulak vererek geriye dönd ü . Teti kte g i d iyordu. B i r yerl ere yaklaşıyordu. Yakl aştıkça da tür kü büyüyord u . İ k i n d i üstü esen garbi yel i g i b i b i rden , türküyü tam kulağ ı n ı n d i b i nde duyd u . Atı n ı n baş ı n ı çekt i . Baş ı n ı çam l ı ğa doğru çeviri nce Karacaoğ l a n ı görd ü . Türküyü çağ ı ra n ı n o o l duğunu bi l d i ğ i halde be den i nde bir ç ı mgışma d o l aştı . B i r hoş o l d u . Ken d i s i n i tutmasa a z daha attan d üşecekti. B i rde n , kendinde o l mada n , ağzın::Jrn d i.i!cü ! ı::verd i : « Sen hep dağl arda m ı . . . Sen hep . . . ,, ded i . . . Sonra bunl a rı nas ı l söyledi ğ i ne kendi de şaştı . Toparla n d ı . Karacaoğlan daha karş ı l ı k vermeden oradan uzakl aştı . O gün bu gündür kıza b i r şey l e r o l d u . Oldu ama, kendi de farkı nda değ i l . . . Yalnız herkes d a l ı p d a l ı p g i ttiğ i n i n farkında . . . G ü n akşam l a ra d e k dal ıyor, d a l ı p dal ı p gid iyor. B e l k i bir g ü n d e b i r kerecik b i r i k i dak kac ı k ayıkıyor. G ü ndüz haya l i nde , gece düşünde de diği. . . Son ra gün lerden b i r g ü n , bir tü rkü sardı orta l ı ğ ı . . . Uzak bir türkü . B i r a l m ı ştı ki dört b i r yan ı . . . Ya n ı k , sevda l ı . . . Bu tü rkü yü reğ i n den yakaladı onu . . . Çekti , öte lere, uzaklara çekti . O gid i yor, türkü çeki yord u . Düştü ard ı na . . . H ayal içindeyd i . Düş i çindey d i . Çam l a r, çimenler, ak b u l utlar . . . B i r yar vard ı , top rağ ı türlü renkteydi . . . G ü n ı ş ı ğ ı altında durmadan ren k değiştiriyordu toprak . M orundan kırmızısına, yeş i l i nden turuncusu, sarı s ı n dan pembes i n e kadar . . . Yalp ya l p edip d u ruyordu . Onu geçti . Ü st başında ka ya l ı klar vard ı . Karta l ları n yuvas ı . Kaya l ı kl arda u l u çamlar vard ı . B i l l u r yeş i l i b i r p ı nar dökü l üyordu kaya l ı klardan. Türkü kaya l ı k l ara doğru çekiyord u . 1 33
�"'3 �� •
\
�
�
J!
� �
kiyord o ğru çe d a ar f ık ya/ Türi<ü 1
u
O gitti , türkü yakl aştı . Türkü kaçmıyordu artı k. B i rden türkü yerinde ka l ı r g i b i , a rt ı k öte l ere çeki l m ez o l d u . Kız korkuyl a , b i r uykudan uyanman ı n ürküntü süyle gözleri n i ara l ad ı , k i rp i k l e ri n i n aras ı ndan baktı . Karacaoğ l a n ı görd ü . G öz göze geldi l er. Göz göze öy lecene ka l d ı lar. Sonra Karaca usu l lacı k ayağa k a l ktı . Kıza doğ ru b i r i ki adım attı durdu. Kız da d uruyord u . A ra l arında b i r i k i ad ı m l ı k b i r uzakl ı k vard ı . Donmuş gibi duruyorlard ı . K ı m ı l damadan duruyorlard ı . E l l eri n i uzatsalar, e l l eri b i r i b i ri n i n içindeyd i . Uzatam ıyorl a r d ı . Ko l ları kökünden k ı r ı l m ı ş düşmüş g i b i yd i . B i r d ü ş içinde, b i r uzak türkü içinde, türkü lerin cen neti içinde, p ı narın yeş i l b i l l u ru içinde kaldı lar b i r an . . . Nası l oldu, n as ı l o l m ad ı , kend i l e ri n i , yanya na, kucak kucağa buldular. Uzun zaman böyle kal d ı lar. Kon uşma d ı l ar. Konu şamazlardı . Söy l i yecek h i ç b i r şeyleri yoktu. Yürekte ki ç ı mgışma, bahar h ava s ı , g ü n ayd ı n l ı ğ ı , ı l ı k ı l ı k b i r seher y e l i . kendi nden geçme . . . H ayran hayran bi ribiri n i n yüzüne bakıyorlard ı . . . « Ya r yüzüne b i n y ı l baksam a z g e l i r . Yüz y ı l d a h i baksam kanan deği l i m . .. Kanm ıyorlard ı . Sevdan ı n büyük ateşiyle yan ıyorlard ı . Biri b i r Türkmen bey i n i n kızı , b i ri s i d e n e i d i ğ i bel i rsiz b i r aşıktı . İ k i s i n i de çeken b i r şey vard ı . . . Bir yer, bir cennet . . . B i r düş ü l kesi . . . Kayal ı ktan b i r taş yuvarland ı . Pı nardan b i r ayak sesi g e l d i . Kafa l arında uğuldayan türkü kes i l d i . Ayı k tı lar. Kız Karacayı orada b ı raktı . Arkas ı n ı döndü. Ka yalı klardan aşağı i n d i . Ormana karıştı . Obaya doğru koşmağa baş l ad ı . B i r an düşü ndü . O taş n iye düşmüş tü? O ayak sesi neyd i ? B i r p ı narın baş ı nd a , kaya l ı k larda, ormanda , n a s ı l da atı l m ı şt ı e l i n oğ lunun kuca ğ ı n a ! Bu işte b i r şeyler vard ı . Bu oğlanda b i r büyü vard ı . S i h i r vard ı . N a s ı l çekm işti kend i n e ? . . . B i r tür1 35
kü onu nasıl a l ı p götürmü ştü ? Kaya l ı klardan i n d i . Or mandan d ı şa rd a , b i r at b u l u p b i nd i . Doludizgi n , a labi l d i ğ i n e , nereye olduğunu b i l m eden atı s ü rd ü . Atı n üs tü nde, ulu bir türkü n ü n rüzgarı nda, uğultusundayd ı . G i d i yordu . Başı n ı a l m ı ş g i d iyord u . A t ı n baş ı n ı çekti . Z ı n k diye atı d u rd u rd u . Nere ye ? Nereye? N ereye? dedi kendi kend i n e . « Dostum beni n i ç i n zar inc iti rsi n ? Verd iğ i n i krardan dönen de ğ i l i m , .. d iyordu bu türküs ü n d e . Sonra .. yalan değ i l i m , " d iyord u . Sonra , a ya r sevem e m yar üstü n e , » d iyord u . « Gu rbet e l d e a n a m atam yok ben i m , " d i yord u . « Y ı k ı lası ka rl ı dağ ı n ardı n a , » d i yord u . « İ ki b ü l b ü l gel d i kon d u d i kene, tüyü sarı ayakları kırmızı , » d iyord u . « Be n i ö ldür, e l i n batı r kanıma, desin ler k i a k e l lerin kınal ı , " d iyord u . Orada ka laka l d ı . Karacaoğlan ne d iyorsa doğ ru d iyord u . Pı nara su i çm eğe ç ı ka n çoban çocuk onları gör müştü . Bu A l l a h ı n belası o ğ l a n da hep bu p ı nara da d a n m ı ştı . Suyunu hep burd a n i çerd i . Su içmeğe geldi ğ i nd e p ı narın yan ı ndaki bir ağacın ard ı n a sakl a n m ı ş , olanı biteni b i r iyicene seyreylem işti . Sonra aya ğ ı n ı n altındaki taş kaym ı ş , s e s ç ı karm ı ş , sevdal ı ları uyku l a rından, düşlerinden a l m ıştı . Kız g ittikten sonra , Karacaya görünmeden p ı n a r dan i n d i . Sürüsünü b i r suya vurd u . Olanca h ızıyla oba ya doğru koşmaya baş lad ı . Beyin çad ı rına geldi . Çad ı r ı n i ç i ne uzaklardan atı l m ı ş b i r taş gibi düştü . Beyin Hatunu dibek döğü yord u . Kahve kokusu a l m ıştı çadı rı n i ç i n i . Öte lere ka dar taşıyordu koku. D i beğ i n demiri e l inde ka laka l d ı , Hatu n un . Çad ı ra düşen bu taştan şaş ı rd ı . H iç k i mse, hele bir çoban, Beyin çad ı rı n a böyle taş düşer g i b i g i remezd i . 1 36
« Hatun abla, H atu n ab l a ben . . . ben . . . be . . . be . . . ben . . . .. diy.e konuşmağa başladı çocuk. Hatun, çocuğun bu tel aşına daha çok şaş ı rd ı . Çoban çocuğu gözleri n i n bast ı rd ı :
ü stünü i k i parmağıyla
' « İki gözü m , i k i gözüm ç ı ks ı n ki Hatun ablam . . . ., ded i . " İ k i gözüm önüme a k s ı n k i . . . Aks ı n ki H atun ablam . . . Gördüm işte . . . B e n görd ü m . . . Kimse göre mez ki . . . Bal p ı narı var ya, oradan ki mse su içmez . . . Ben s u i çeri m . Görd ü m , gördüm işte . . . » Kad ı n iyicene sabırsızland ı : « De , » ded i , « A l l a h ı n belası kel oğlan , d e baka l ı m ne gördü n ? » İçine büyük b i r m erak düşmüştü . Çocuk neyi gör müştü acep? Kend i n i i l g i l en d i ren neyi görmüştü de böy l e telaş l ı , destursuz çadıra d üş m üştü ? Çocu k: « Va l l a h i de görd ü m , b i l l ah i de görd ü m . A n a m ö l ü m ü öpsün k i gördü m . . . Gördüm i şte. Kimse göremez de onun için . . . Gördüm işte . Bal p ı narın su yunu kaya l ı kl a ra çı kar da kim içer Hatun abla . . . Ben ç ı karı m . Gördüm işte. G özü mün önünde. Saklandım ağac ı n ·ard ı na . Taş d ü ştü . B i r düşmeseyd i taş, daha neler görürdüm! Taş düşünce kaçıverdi . . . Donakal dı. . . H atun : « Neyi görd ü n , söyle gavu run oğ l u ? » ded i . Tam b u s ı rada, kal ı n g ü r b i r ses geldi çad ı r ı n ard ı ndan . Bu beyi n sesiyd i . Kad ı n : « Söyle söy l e , » ded i , « Söyl ey iver h ay d i . .. Çocu k kıvrandı : « O, o , o var ya . . . İşte O. » B i rden Bey g i rdi içeri . Kad ı n : « Bey, " ded i , « Bi r d e l i oğ l a n bu . Söyl etip g ü l üyordum . » Çocu k şaşı rm ı ştı . İyicene. Ç ad ı r ı n i çinde dönüp "
1 37
d u ruyord u . « Ba l p ı na rı . . . Balpı narı n ı n orada. Gözü m önüme a ks ı n k i . . . Kad ı n , çobana can ı n ı a l ı rcas ı n a bakt ı . Sonra Be ye: « Çocuk Balpı narından yuvarlanmış da onu a n l atı yord u , » ded i . Çocu k , kad ı n ı n bakış ı na dayanamad ı , ken d i s i n i çad ı rdan d ı şa rı ya attı . A rd ı na bakmadan dağlara koş mağa baş l a d ı . ,,
•
Kız b i r hoş o l m uştu . H iç k i mseyle konuşmuyor d u . Sararıp solmuş gitmişt i . Çoğu zaman çadı r ı n b i r köşes i n e otu ruyor, d a l ı p g i d i yo rd u . Parmaklarından ren k l e r dökülüyord u . Renkler, nakışlar . . . Sarı bir dalga . . . Yeş i l , mav i , al, mor bir dalga ı ş ı kl a n ıyor, ufku n , dağların ötesine akıyord u . Ayd ı n l ı k p ı narların yöre p l e re vurduğu şavk g i b i . . . Kız h i ç konuşm uyord u . Düşler içinde, ı ş ı k l a r i ç i n de, ren k l e r içinde balkıyıp duruyord u . Arkadaş larına onun bu h a l i dert o l m uştu . O g ü n bugündür de Karaca oğlanı görememişt i . M e ra kta n , hasretten çat l ı yo rd u . Gergef dokuduğu zamanlar, arkadaşları baş ı na b i ri ki yor, çıt ç ı karmadan o n u n derdiyle d ertl i , par maklarından akan ren k l e ri , nakışları seyreyl iyor l a rd ı . G ü n l erden cumayd ı . İ k i n d i üstüyd ü . Dağ l a rdan çiçek koku l a rı geti riyordu esen ye l . Uzak dağl ardan bir tür kü geti riyord u . B i r ses, b i r uğu ltu getiriyord u . B i r tu tam y ı l d ı z ı ş ı ğ ı , b i r tutam g ü n ı ş ı ğ ı geti riyo rd u . E l l eri gergefi n ü stü nde kalakaldı . D a l d ı kal d ı . G ü n ı ş ı ğ ı n a karışmış b i r türkü uğul duyord u . B i r yap rak h ı ş ı rd ıyord u . Ş i mşek g i b i bir yeş i l l i k kaydı geçti göz l e r i n i n önünden. Kızın a rkadaşl arı onu orada ken di h a l i ne b ı rakıp g itti ler. 1 38
H i ç b i r şeyden h aberi yoktu. Gelseler eti n i kes seler haberi o l maz, derl er. O h a ldeyd i . H aberi o l ma yacaktı . Yüreği g ü n l e rden beri i ki rc i k l i yd i . N eydi bu ben i m başıma g e l e n , d iyordu da başka b i r şey demi yordu. Olacak i ş değ i ld i . N e idiği be l i rs i z bir aşıktı. Baş ı n ı a l m ış düşmüş yol l ara . Kimsiz k i msesiz. B i r Bey kızı ! . Elalem n e derd i ? H ı ı ı ne derd i ? H ı ı ı ne der d i ? Ne derl erse des i n l e r . . . N e derl erse desi n l e r der ken türkü l erin cenneti ne g i ri yor, kendinden geçiyor� du. Uykuda m ı , uya n ı k m ı , bel l i değ i l . Düşte m i , h a yalde m i , be l l i değ i l . . . Sonra b i rden a y ı ktı . . . G özl eri n i n önünden kayan b i r yeşi l l i k a kıyordu . Uçsuz bu caks ı z b i r mavi l i ğe doğru b i r yeş i l l i k , ayd ı n l ı k b i r ye şi l l i k kayıyordu . Bir orman kayıyordu. Bir tutam y ı l d ı z , b i r tutam g ü n ı ş ı ğ ı kayıyord u . B i r türkü usul dan kayıyord u . Bir su akıyordu . Çakı ltaşl arı s üt beyazd ı . Pembe pembe çiçek açm ı ş ağı nağaçları . . . B i r ovaya b i r pembe l i k i n iyord u . B i r türkü esiyo rd u . Ayağa ka l ktı . Yürü d ü . G ideceği yeri ayakları b i l i yord u . Yüreği g i deceğ i yeri b i l iyord u . Başında dönen türkü g ideceği yeri b i l iyordu. Bu i ki n d i üstü çad ı rdan ç ı k ı l ı r da ormana g i d i l i r m i yd i ? E l inde olsa, sevdadan ö l se , çad ı rdan dışarı bir adım b i l e atmazdı . Yü rüdü. Ken d i n i b ı rakm ı şt ı . Ki mse farkında o l madı m ı bu gidi şin? Kimbi l i r. Deved i keni çiçekleri mosmordu yol k ı y ı l arında . . . Çayı rlar tazeyd i . B i r kuş ötüyordu durmadan. Uzun uzun . . . Ağıt g i b i . Çoban ç ı rası çi çek açm ıştı . Usuldan b i r buğu kalkıyordu topraktan . M antarl ar b i r ucundan toprağı yarm ı şl ar, ç ı ktı çı kacaklar. Toprağın ö rtüsü yeş i l çimenl er, seri l m i ş . l s l ak . Ormana g i rd i . Ormanda kaybol d u . Ormanın ı s l akl ı ğ ı nda yalnız ayak izl eri kal d ı . 1 39
Karacaoğlan ı n yurdu yuvası orman l a rd ı . G e l d i ge l e l i ormandan çıkmıyordu. Tek baş ı n a , ya l n ı z . B i r i s i yan ı na varsa, d a l g a s ı boz u l uyor, o n u n yan ı ndan kal k ı p orman ı n deri n l e rine g i d i yo rdu. Toros l arın en hey bet l i orman l a rı , Konurdağı , Meryemç i l bel i nde . . . Ç i çekdağ ı da beri l erde . Orm a n ı n kuytusunda türkü ler söy lüyordu durmadan. D u rmadan coşup coşup d uru yord u . U l aşıl maz b i r sevdaya d üşmüştü. B i r yanda Türkmen i n en ü n l ü bey i n i n kızı Elif, bir yanda yersiz yurtsuz Karaca! Bu olacak iş m i ! " Dünya n ı n ucunda bir gül aç ı l m ı ş . . . " D ü nya n ı n öteki ucunda, öteki kıyı s ı n d a , güneş gibi bir g ü l aç ı l m ış . Yetişi l i r m i ? « Cen neti a ladan gel i r kokusu . . . " Öyle uzak, öyle yetiş i lmez. Ama, « Sevda sevda derler behey yaren l e r . . . " Buna sevda derler. D ü nyan ı n öteki ucunda da açı lsa . . . « B i l m eyene b i r aca i p h a l o l u r. » Kıvranıyord u . Dol uya koysa a l m ı yor, boşa koysa dol muyordu. « Derdiyle sevi nci m ya k ı ş ı r dağ lar, " diyord u . Du rup d u ru p öyle söylüyord u . Baş ı n ı ka l d ı rı nca tam ö n ü n de kızı görd ü . K ı z , öy le d i k i l m i ş ka l m ı ştı . K ı m ı l d am ıyord u . Kızı görünce Karaca da öyle d i k i l d i ka l d ı . Tükrüğü boğaz ı n da kuru d u . O g ü nden beri , Ba l p ı n a rı olayından bu yan a , kızı b i r daha göreceğ i n i h i ç u m ut etm iyord u . Göreceğ i n i değ i l de , kızın b i r daha ken d i n i aramaya ormana ge l eceğ i n i h i ç u mut etm i yord u . Bu sebepten durd u ka l d ı . Taş gibi dondu ka l d ı . K ı z o n u çoktan beri d u rmuş seyrediyord u . B i r bu lut ötes indeymiş g i b i haya l m eyal onu görüyordu. Sa z ı n ı n püskül üyle oynamas ı n ı , kendi kendi n e m ı rı ldan mas ı n ı , bir tü rküye usuldan başlamas ı n ı seyrey l i yo r d u . B i r yerlerden toprakta n , ağaçta n , dal larda n , b u l ut tan , ç i menlerden b i r buğu g i b i b i r tü rkü uğulduyor140
du o usuldan bir türküye baş l ayı nca . . . Öyl e göz göze ka l d ı lar. Ne kadar öyle k a l d ı l a r , be l l i değ i l . Gözleri fa ltaşı g i bi açı l d ı , donmuş Karacaoğ lan yerinden k ı m ı ldayınca. Karan l ı k , kapkaran l ı k bir yer d e n g ü n ı ş ı ğ ı n a ç ı kınca i nsan n as ı l çarp ı l ı r, ı ş ı k nasıl çarpar insana, E l i f de öy l es i n e çarp ı l d ı . Dönüp kaça cakt ı , yapamad ı . Gözleri öyle büyüdü kal d ı . Kaçacak tı . Ayakları ken d i s i n i n d eğ i l m iş g i b i yürümed i . Göz leri ken d i s i n i n değ i l m iş g i bi, Karacan ı n yüzünden baş ka yana çevri l m ed i . H e l e e l l eri yokmuş g i biyd i . İki ya n ı n a ö l ü g i b i sarkm ı şt ı . Ka raca g e l d i . Onun bu büyü l e n m i ş h a l i nden ü rktü . Son ra e l l erinden tutup çekt i . B i r kütü ğ ü n ü stüne yanyana otu rdular. E l i f bunun d a farkında değ i l d i . Ba şı gene uğul damağa baş l a d ı . Başı nda gene b i n b i r tü r künün nağmel eri vard ı . Karacaoğ l a n ı n sesi şavkıyor d u . Karaca onu ayı ktı rma k i ç i n b i r i lsi scı1 1 ad ı . Ceylan g özleri ayd ı n l ı ktı . Bul utl uydu. tsfakt ı . Korku l uydu . Karaca: « Kaçal ı m , » d ed i . " Ta d ü nyan ı n ötek i ucu na . . . Buradan ötek i ucuna kada r gidel i m . . . Korkma, b i z i m g ideceğ imiz yere babay ı n el i ko l u yetişmez. Akçaden izin arkas ı n a kaça l ı m . » Kız, öylece büyü l e n m i ş , h a l a bakıyordu. " Başımızı alır gideriz. Bir şeh i r varm ı ş Akçade nizin öte yan ı nda, Aş ı k l ar, sevdal ı l ar şehri . . . Oraya g ideriz. İzimizi yitiririz. Ne ders i n ? ,. B u söz üstüne E l i f ayıkt ı . « El if? Bu i ş e ne ders i n ? Yoksa beni sevmez m i sin?» Karacan ı n e l i n i tuttu , yüreğ i n in üstüne götürd ü . E l ifin t ü m bedeni yal ı m a kesmişti . Karaca n ı n e l i n i yaktı ten i . Yüreği küt k ü t atıyord u . Karaca bundan cesaret a ld ı : « H ayd i ! hayd i ! » de141
d i . .. şuradan aşağ ı , şu d ağ ı n ard ı n ı aşa l ı m . Oradan A kçaden i z gölünün kıyısı n a vara l ı m . Oradan da . . . ,,
B i rden sustu . Konuşmadı . B i r türkü dön üyordu başında gene. İçten içe b i r türkü söyl üyord u . U mut suzdu . Kolu kanad ı k ı r ı l m ıştı. İçinden d iyordu k i : «Ak kolların sala sala yürüyen Nasıl getireyim seni ele ben Ben bir şahin olsam sen de balaban Alsam çırnağıma çıksam yola ben İ l inizde yok mu idi kadı lar Ak el lerin altın tasta yudular Seni bana gövel ördek dediler Onun için dolanırım göle ben
Susuyorlard ı . Susuyor konuşmuyorlard ı . Kız ı n göz l e ri n i n çukurları nda birer damla yaş b i ri km i şti . Karacan ı n içi nden geçen l eri duyuyordu sank i . Duyup ka h ro l uyordu. Karaca b i r k ı z ı p , bir yumuşuyordu . Yüklettim yedeğim deste katarım Yüküm kumaş ben alana satarım İki bülbül bir kafeste öterim Konmaz mıyım yeni açmış güle ben
Yüzü değişiyordu andan ana. Saz çalarken nas ı l değ i ş i r , öyl e değiş iyord u . Hemene d e Karacaoğlan hemene Canlı kervan indirmişim Yemene Sevdim ise ben yarim i kime ne Nettim ola şu koğlaşan ele ben
142
Elif hızla ondan ayrı l d ı . Çam l a r ı n arası ndan ce ren g i bi sekiyord u . Ş i m d i Karaca n ı n i ç i nden g eçen tü rkü kova l ıyordu onu. A rd ı n a düşmüş, o g itti kçe b i r uğu ltu g i b i türkü d e g idiyord u . B i r ı ş ı k yağmuru, b i r ren k yağmuru g i b i g i diyord u . Yaz gelir d e heveslenir bitersin Güz gelince başın alır gidersin Yavru niçin boynun eğri tutarsın Senin derdin benden beter menevşe Ala gözlerini sevdiğim dilber Uyuyup uykuya kanamaz oldum Deli miyim mecnun muyum ben neyim Sevdasın serimden atamaz oldum.
Karacaoğ lan o kaçarken böy le söylüyordu b e l k i . Ayağ ı n ı n d i b i ndeki çiçekl ere baktı baktı . . . Eti nde s ı cakl ı ğ ı , gözlerinde h aya l i kal d ı . Arkas ı ndan bakaka l d ı . Ak ç i mende gölgesi kal d ı . R üzgarda kokusu ka l d ı . Ormanda ya l n ı z baş ı n a ka l d ı . Döndü kaldı . D ert lendi kal d ı . Akşama doğru b i r fırtına ç ı kt ı . Öyl es i n e esiyor du k i , ağaçları kökünden söken . . . Sonra karan l ı k ka vuştu . F ı rtına azı c ı k durur g i b i ett i . Sonra b i rden gök del i nm i ş g i bi bir yağ m u r b aş l ad ı . Yağmur habire ça d ı rları döğüyordu. Çad ı rl ar ı sarsıyor, ağaçların d a l l a r ı n ı savu ruyordu. D e l i Hüsey i n akşamdan beri mera ktayd ı . Karac� nereye g itmişti ? H i ç b i r zaman gün aştı ktan sonra dı şarda kalmazd ı . Bu n e işt i ? B i r hal m i g e l mi şti çocu ğun baş ı na ? " Nerede ka l d ı ? B u z a m a nacak nered e ? . . . .. B i r zaman kend i ken d i n e mırı l danara k çad ı r ı n 1 43
içinde dol aştı kald ı . Akl ı na tü rlü i htima l ler g e l iyord u . A ş ı k b u ! Kaçı p gi debi l i rd i . S ı k ı l ı r , baş ı n ı a l ı r giderd i . Oba, kardaş ı n ı çekemez, ted i rg i n ederd i onu. Ö l d ü rü r leı d i de . . . « Öyle b i r şey o l u rsa, » dedi kend i kend i n e , « bu obayı da Beyiyle, a t ı eşeğ i , çad ı r ı , çol u k çocuğ uy la s i l i p süpürmek boynuma borç olsun . » Yağ mur yağ ıyord u . Çad ırı döğüyordu. H üseyin ne yapacağ ı n ı şaş ı rm ı ş i çe rde dört dönüyordu. Vard ı karı s ı n ı n önünde d urdu en sonunda : « Av rat, » ded i , « be n i m kardaşım bu obaya geldi g e l e l i , h i ç b i r gece eve gel memezl i k etti m i ? » Kad ı n : « Yo k , » ded i , .. kurban o l duğum Hüsey i n , s e n i n kardaş ı n , iki e l i kandaysa d a a kşam yemeğinde evde bulunurdu h e r gün. Böyle bir iş hiç o lmadıyd ı . " « Be n i m kardaş ı m ö l d ü m ü dersi n ? Baş ı n a b i r i ş m i g e l d i ders i n ? » « B ize g e l d i gelel i , b i r g ü n olsun d ı şarda kal ma d ıyd ı , ,, d iye tekrar etti kad ı n . « B i r hal var başı nd a kardaş ı y ı n . » Del i H üseyi n : « B i r i ş yapsa bana haber etmesi gere k . Bir düğüne, bir de rneğe g itse bana haber et mesi gerek . . . Ne o l a k i ? Kardaşıma bu obadan b i r kö tü l ü k g e l m işse . . . Ben i m h a k a ş ı ğ ı kardaş ı m ı çekeme yeni erden b i r kötü l ü k g e l m i şse . . . Ben d e bi l i r i m yapa cağ ı m ı bu obaya. Beyden de Paşadan da g e l m i şs e , ocağ ı n ı sönd ürüp, yeri n e i n c i r d i keri m . D i kmezsem bana da Hüsey i n , D e l i H üsey i n demes i n l e r . . . "
B i r zaman sustu . Çad ı r ı n içi nde dolandı durdu. Deli g i bi yd i . Yırtıcı bir ka p lana benziyord u . Tel aş land ı : « Daha ben ne du ruyoru m ? » ded i . « Kardaş ı m , b i r tek kardaş ı m yitmiş de daha ben n e duruyorum? Avrat gocuğumu geti r , » diye bağ ı rd ı . Kad ı n d u raksad ı azıcık. 1 44
Hüsey i n : « Getir get i r , " d iye bağ ı rd ı . « Geti r g e tir .
. . "
Gocuğunu giyd i , yağ m u ra , kara n l ı ğ a atı l d ı . Kara n l ı ktı orta l ık. G öz gözü görm üyord u . R üzgar savu ruyord u . Toprak sars ı l ıyord u . Yağmur öylesine yağ ıyordu k i , H üsey i n karş ıdan gelen yağmura zor d ayanıyordu. Yağmur göğsüne göğsüne kamç ı l ıyor du. Yağmur bıçak g i b i kes iyordu. Hüseyin nereye g i-, diyord u ? Nereye g itme l iyd i ? B i l m iyordu . İçinde b i r z e h i r acıs ı . . . Yürüyord u . Yağmurda d e l i cesine koşmağa baş l ad ı . « Bi r şey o l duysa kardaşıma, b i r kötü l ü k gel d iyse ben i m y ü zü mdend i r. » •
Beyin evi n i de b i r tel aştı r a l m ıştı . N e o l uyord u ? O radan oraya g i d i p gelmeler . . . Durup konuşm a l ar . . . Fısıl daşmalar . . . B ey i n H atunu ağl ıyord u . Durmadan a ğ l ıyord u . H ı çkı rm ıyord u . H iç ses çı karmı yord u . Ken d i s i n i tutuyordu . Gözyaş ı n ı içine akıtıyord u . Yan ı nda k i l ere : « Susun, sus u n , ,, d iyord u . « Amanın Bey duy masın. Duyarsa ö l d ü k , " d iyordu. « Duyarsa h a l kötü . . . H e p i m iz i d i ri d i ri boğazlar . . . .. B i r a n içinde tel aş bitm i ş , ses seda kalmam ı ştı orta l ı kta. Çadırın içinde s i ne k vızı l dasa duyu l uyord u . H atu n : « Nerede, nerede, nerede kald ı ? · d i yo rd u . " Geceye kadar nerede ka l d ı ? Nerede, nered e , n erede ka l d ı ? Ocağ ı m ı söndürd ü de g itti . Evi m i y ı ktı d a g i tti . • Çad ı rların ü stüne h a l a yağ mur yağar. Fırtı na h a l a savurur. H atunun sesi k ı s ı l m ı ştı . Yarı bayg ı n . B e y i ş i sezdi bu a rada. Vard ı Hatununu yerden k a l d ı rd ı . « Be n , • ded i , « bi r zaman d ı r bu kızd a b i r şey l e r, b i r başka l ı k seziyordum zaten. Kendi nden g eçm iş, dün1 45
F. � (I
yas ı nd a n geçmiş b i r h a l i vard ı . Toprakta değ i l de gök te yaş ı yord u . Sana söyl eyi m ded i m , belki yan ı l ıyo rum d iye söy lemed i m . Keşke söyleseyd i m . . . Ka l k he l e , kal k sen . . . Yeme ken d i ni . Zararı yok . . . "
Kad ı n ı ko l undan tutu, köşeye çekti : « Ne d i yor sun ? Ne o l a ki b u ? Öldü mü ders i n ? Kaçtı mı dersi n ? Kaçsa k i m i n l e kaçaca k ? Ö l d ü desek . . . "
Sonra kad ı n a kızd ı : " Bu ne deme k , ,. ded i . " Bu ne demek? Koca b i r a ş i ret bey i n i n kızı at s ı rtında dağla rd a . Olur m u bu! B e n sana yüz kere söyledim hatu n . B i n kere söyled i m . Yüz b i n kere söyled i m . Bey kızı at s ı rtında olmaz. A l i şte sana. A l da başına gül d iye sok. Gece yarıyı geçt i , şakır şak ı r yağ mur yağı yor daha gelmed i . . . B i r şey o l muşsa, b i r şey g e l m iş se, namusuma h i l e g e l m i şse senden b i l i ri m Hatu n . Sana s u a l sorarım . . . Anlad ı n m ı Hatun s a n a s u a l so ra rı m . . . Namusuma h i l e g etirmişse senin k ı z ı n , sen d e yoksun H atun . . . .. Bey konuştukça h i ddetleniyordu . Hatunun e l in deki kol u n u çarptı . Sandığa vard ı . Sand ı k işlenmişt i . Nakış n a k ı ş g ü l d ü . Sand ı ğ ı açtı . San d ı k « Çl l ı n » d iye öttü . Bey, sandı ktan en güze l , a ltın iş leme tabanca s ı n ı ç ı ka rd ı . B u tabancayı her zaman çı karmazd ı . H a tun hatırladı ki Bey b u tabancayı b i r Cerit döğüşün de, bir d e Lekkürtl erin ta l a n ı nda çı karm ıştı . . . Demek k i , bu kaçışa, bu yitişe de o kadar önem veriyor . . . Bey tabancayı a l d ı b e l i n e takt ı . Kamayı da . . . Çad ı r ı n orta di reği nde ası l ı si lahı d a . . . Hatun B eye yalvard ı . İ ş kötüye g i d iyord u : « Bey, .. ded i , « Bey, kurbanların o l u ru m . Bu yağmurda, bu kıya m ette g itme . . . Adam l a r gitsin . . . B u l u r gel i rler. Nere deyse bu l u r g e l i rl e r. Belki h i ç b i r şey yoktur bu işte . Yağ m u r tutu nca b i r mağaraya saklanm ı ş , ç ı kamamış146
tır be l ki . . . Sen bu kıyamette aramağa çı kı nca e l i n akl ı na neler g e l mez. G e l öfkeyl e kal k ma . . . Ku l u n kurba n ı n o l ay ı m Bey. S e n b i l mez m i s i n o d e l i kızı . . . Ç ocukluğunda d a bir yağmurlu gü nde b i r mağaraya saklanıp ka l m ı ştı . M ağara n ı n kara n l ığ ı na büzü l müş tü . . . Bey bunun üstüne h i ç konuşmadı . Bel i ndeki ta bancayı ç ı ka rd ı yeniden sandığa koydu . Tüfeği yerine astı. Kamayı da . . . Yağ mur at kuyruğu g i b i i ni yord u . Gece kara n l ı k , göz gözü görmüyord u . B i rden kara n l ı ğ ı n içinden, or manın öte l erinde b i r top ı ş ı k çaktı . I ş ı k gitt i kçe çoğa l ı yord u . I ş ı k çoğald ı kça i nsanlar da çoğal ıyord u . B i r gürültü, b i r hay-u h u y b i r anda ormanı a l ıverd i . At kuyruğ u g i bi i nen yağ m u r ı ş ı kların ard ı nda iğne iğne p ı r ı ltı içinde kal ıyord u . H ü seyi n uzakları ndayd ı . Sey rediyordu . " Nedir ki bu kalaba l ı k ? Ned i r o l a ? Karda ş ı m a bir kötü l ü k i ç i n top l a n m ı şsa bunlar, b i r tek i n i b i l e s a ğ komam. Doğrarı m heps i n i . . . Anam avrad ı m olsun doğrarım . . . B u kalabal ı k başka ne olabi l i r k i ? . . . Büyücek, yarı y ı k ı l m ı ş bir ağacı n kütüğüne ç ı ktı, kalaba l ığa baktı . E l l erinde silah d a vard ı . « Bu s i l a h l ı kalaba l ı k böy l e ı ş ı k l ı , karda ş ı m ı aramıyorsa k i m i arı yor ? . . . Ama neden a rıyor? Bey m i aratıyor? Karda ş ı m ne yaptı k i ? 0baya b i r kötü l ü k mü ett i ? Ne kötü l ü k edecek? Ne kötü l ü k gel i r fı karac ı ğ ı n e l i nden? G e l se b i l e . . . Çam l ı kta saz çalar, gezer durur . . . Son ra b i r şey yapacak olsa, bana, büyük kardaşına haber ver i r . . . O bir kötü l ü k yapacak adam değ i l d i r. Ona kötü l ü k ya pacak adam Bey de o l sa . . . Evi n i başına y ı karım . . . İçi h ı n ç l a dolu kalaba l ığa doğru koştu. O n la ra ya klaştı kça m erakı artıyordu. B i r ara du ruyor, soluk a l ıyor, düşünüyor, b i r tü r l ü b i r şeye karar veremiyor d u . Sonra gene koşuyordu . Suya g i r i p ç ı k m ı ş g i b i ç ı»
"
"
1 47
p ı ldak suya batm ıştı . Usul usul b i r titreme a l m ı ştı be den i n i . Hem mera kta n . hem soğuktan . . . Ka laba l ı ğ ı n beri s i n d e , b u ucunda b i ri vard ı . Tek başı nayd ı . Kısa boyluyd u . El i nde boyu kadar b i r çam kütüğü tutuyordu . Kütükten ya l ı m l a r fışkı rıyord u . Az yaklaşı nca bunun Kısac ı k H asan o lduğunu a n l a d ı . Se vind i . Her neyse, heps i n i Kısacı k Hasandan ö ğrene b i l i rd i . H ı z ı n ı arttı rd ı . Kısacık Hasana vard ı . Hasan onu böyl e d e l i g i b i koşarken görünce kork tu. Kaçmak istedi ama kaçamadı . Yerinde öylecene dona ka l d ı . Hüseyin telaş içinde, soluyarak, keli melerin ço ğunu yuta ra k Hasana sord u : « Hasa n ! Hasa n ! Bu n e ? » ded i . « B u n e h a l Ha san ? . . . Sürek avı na ç ı k m ı ş g i b i bu ne h a l ? . . . Bütün oba buraya ge l m i ş . Bu ne h a l ? • Hasan b u sua l e d a h a ç o k şaş ı rd ı . Keke l ed i . D u raksad ı . H üseyi n : « Söylesene i t d ö l ü ! Neden ç ı ktınız e l i ateş l i ormana böy l e ? B i r şey m i oldu ? .. Hasa n : « Sen b i l m i yo r musu n ? » dedi . « Duymadı n m ı ? Beyin k ızı kay ı p d a onu a ramağa . . . H üseyi n o anda i ş i a n l a d ı . Hasana daha b i r tek kel i me söyletmed i . E l indeki çam kütüğünü kaptığı g i b i , ormana doğru koş mağa baş l ad ı . . . Bağrı n ı rüzgara ver m i ş , bağrı n ı yağmu ra vermiş koşuyordu . Elinde kocam a n ça m kütü ğ ü , d ört bir yana ı ş ı k saçarak koşuyord u . Düşünmeden, nereye oldu ğunu b i l meden koşuyordu . B i r ara b i r ş i mşek ça ktı . Orta l ı k g ü ndüz g i b i ayd ı n l a nd ı . . . Rüzgar azıtt ı . Dal l a rı k ı rıyordu. Yo ldan m ı g id i yordu? Ormandan m ı , ka yadan m ı ? Farkında değ i l d i . B i r ş i mşek daha çaktı . B i r, b i r daha. B i r , b i r daha . . . Ü stüste çakan ş i m şe k l e r onun a k l ı n ı başı n a geti rd i . "
1 48
Durdu z ı n k diye. Bel i n i b i r ağaca verd i . Şu oğla n ı n da yaptığı yap ı l ı r i ş l erden değ i l d i . U l a n mademki böyle bir n iyeti n vard ı , haber versene kardaşına . . . Bey kızı o l mazsa , Paşa kızı olsun . . . Haber versen, se n i n i ç i n dağı taşı eritir, kızı gene a l ı rd ı m . Bey kızı ney i m iş ki. . . Sen i n gibi aşık . . . Bey Paşa neyim i ş ki . . . D i l ferin tel l erin pad işah ı s ı n sen . . . Şimdi nerede b u l mal ı ? Bul url arsa ö ld ü rürler. Nerede b u l ma l ı ? Bu l m a l ı d a a l ı p gitm e l i b i r yerlere. Başka e l l ere . . . Düşünüyordu . B i r karar vere m iyor, bir ça:-e bu lam ıyord u . I ş ı k l a r yağmurlu karan l ı k geceyi ayd ı n l atıyord u . B i r telaş, b i r k ı yamet. . . Hasa n ı n yanına varan b i r adam : « Ne o H asan ? • d i ye sord u . « Ne büzü l d ü n kal d ı n öyl e ? E l i ndeki kocaman çamı ne yaptı n ? • Hasa n : · De l i Hüseyin g e l d i , e l i mdeki çamı kaptı geri gitti . Koşa koşa ormana gitti . Bir hal vard ı yüzün de. Başka bir h a l . . . B i r korku . . . Ada m : u N eden o l a k i ? » d iye şaşk ı n l ı k gösterd i . .. Nesine gerek Hüsey i n i n . Hüseyin böy l e işl erle uğraş maz . . . Beyin i ş l eriyl e uğraşmaz. Beyi hiç mi h i ç sev mez o. Bey de onu . . . • « B i l mem , • dedi H a san . .. e l i mdeki ı ş ı ğ ı kapt ı ğ ı g i b i ormana g itti . " D e l i Hüseyin a rıyordu dağı taş ı , mağarayı kovu ğ u . Düşün üyord u : " Kaçsa l a r kaçsalar bu gece vakti nereye kadar kaça b i l i r l er ? Öğleden sonra buluşmuş olabi l i rler, öğleden bir saat sonra da yağ mur tutmuş tur. Yağmur altında nereye kaçabi l i rler? Öyl eyse on lar buradalar. İ k i s i n i b i r arada bu lursa Bey ö l d ü rür. O n l arı bulup, ö l ü mden kurtarmal ı . Onlar ö l ü rse ben d e B eyi ö l dürürüm. İşler kötüye gider.• Yağ m u r yağ ıyord u . Yağm u r göz açtı rm ıyordu . H ü seyi n d e l i k del i k onları a ramağa devam ed iyo rd u . "
1 49
Bu a rada Beyi n Hatunu azı c ı k d u ru l m u ş , a k l ı ba ş ı n a g e l m i şti . Şaşkı n l ı ğ ı d a geçm işti . B i rden ş i mşek gibi akl ı nd a n geçti . O çoban çocu k ne d i yo rd u ? O ço ban çocuğun d i l i n i n a ltında b i r şeyler vardı . Çoban çoc u k b u l u nu rsa, k ı z ı n yitişi de bel l i o l u rd u . Kimbi l i r , belki . . . A m a o çoban çocuk k i md i ? Yüz l e rce çoban çocuk vardı obada . Balpı narından su i çen çoban ço c u k d i ye a ran maz ya . . . B u l ma l ı . Çoban çocuk neyi gö reb i l i rd i ? Bu kadar, soluğu taşara k n eyi a n l atmak i ç i n çaba lard ı ? Pişman oldu. Keşke çocuğu çağ ı rsa da o zaman, a ltını b i r deşel eseyd i onun . . . Ne ahmakl ı k et m işti. H izmetçisine dön d ü : « Kı z ı m , kızı m , neyidi o d e l i o ğ l a n ı n adı ? Han i geçe n l e rd e b i r ş e y söy l i yecekti d e söyl iyemed i . . . Bey g e l i nc e kaçtı . . . S e n o n u bulab i l i r misin? » Kız: « A d ı n ı bi l mem a m a , bulabi l i ri m . .. H atu n : « H ayd i , " ded i , « haydi g ü l k ı z ı m , b u l d a gel . ., Kız ç ı kt ı . B i r damda buldu onu. Sora sora b u l d u . D a m ı n örtm es i n i n altında hasta koyun l a ra bakıyordu bir adam l a beraber. H iz m etçi. o n"a, a bana doğru gel " · işareti yaptı . Oğlan kaçaca k g i b i oldu. Kız bunu sezd i . H emen kol undan ya ka l a d ı , a l d ı Hatuna götü rdü . Yağ m u r yağıyo rd u . Hatun : « Ge l oğlum, gel yavru m , » d e d i . " Hani sen o g ü n g e l m i ş b i r şeyler söyl üyordun, Bey ge l i nce kaçt ı n , B a l p ı narı ndan su içen değ i l m i s i n s en ? » Oğ lan d i kel d i : « Bi r ben i çe ri m Balpı narından su yu . . . B i r ben Hatun a b l a . . . « Sen orada ne gördüyd ü n , de h e l e H atun abla n a . Deyiver bakayı m . » Çocuk : « Ben B a l p ı narı nda s u gördü m . Başka b i r şey görmedi m . " .,
1 50
Hatu n : « U l an it d ö l ü , kekel eye kekel eye söy l e mek i sted i ğ i n neyd i ? Sen onu söyle bana . . . ,, Oğ l a n kıvrand ı . . . Kaçacak g i b i b i r ş e y yaptı . Hatu n : .. san a » , ded i , « O günkü söyl iyeceğ i n i söylersen üç tane ku zu l u koyun verir i m . " Çocuk g ü l ümsed i . « Yaaa H atun a b ı l am , ,, ded i , « ben hep Balpınarında n su içerim. K i mse ç ı kamaz oraya. Bir de ç ı ktım bakt ı m k i . . . Ben gördüm işte . . . O adam işte . . . B i r adam vardı ya, hani o deveyi ka l d ı rdıyd ı . . . Saz çaldı d a . . . O adam . . . Sarıl m ı ş lar . . . " Bunu duyar duymaz kad ı n saç ı n ı baş ı n ı yol mağa baş l ad ı . « Vay ben i m başıma gelenler. Dert l i başıma gelenler . Bunu ki mseye söy l emed i n ya . . . Bey duyar sa seni de öldürür, beni d e . . . Söy l em ed i n ya . . . " Çocuk kekel edi : « H i ç söyler miyim . . . B i l mez m i y i m Bey beni ö l dürür. Anama b i l e söylemed i m . . . Ya. Sarı l d ı lar işte. Ben d e gördüm işte . . . Ki mseye de söylemedim . . . Bacıma ded i m ki böy l e böy l e . . . Y a l n ı z b a c ı m a dedim . . . Bac ı m d a dedi k i . . . S e n i k ı y ı k kıyık kıyarlar, b i r ki mseye söyl ersen dedi . Ben d e ağzı m ı örtt ü m . H i ç k i mseye söylemed i m . Söy l er m i y i m . . . Y a beni öldürürl erse . . . S e n benim kuzu l u koyu n l ar ı vere cen m i ? » H atu n : « Veriri m , " d ed i . Oğlan bunun üstüne o k g i b i çadı rdan d ı şarıya fırladı . •
Yağ mur tutu nca kaçamamış l ard ı . B i r kayan ı n ko· vuğuna , mağarası n a s ı ğ ı n m ı şl ar, yağmuru n d i nmesini bekl iyorlard ı . Yağ m u r başl amış durmam ıştı . Daha d a yağ ıyor. Kovukta kız titriyordu . Yağmur yağıyor, top rak kokuyordu. Ş i mşek çakıyor, orta l ı k ayd ı n la nıyor du. Kovuklarına b i r yandan da su doluyord u . B i rden 151
b i r gürü ltü g e l d i kulaklarına . . . B i r hay-u huy . . . Sonra b i r ayd ı n l ı k a l d ı o rta l ı ğ ı . . . Öyle ş i mşek g i b i s i l i n i p gitmiyen . . . Sonra b i r top atl ı geçti yan ları ndan , dolu dizgin . . . Kız : « B izi arıyorl ar. B u l u rl a rsa ö l d ü rürler. İ ki m i zi de ö l dürürler. Vars ı n ö l d ü rsünler,» ded i . Sonra e l i ateş l i b i r y ı ğ ı n insan kovukları n ı n i ç i n e ateş tuttu lar. Baktı lar. Onlar bir köşeciğe s ı ğ ı n m ı ş lar d ı . Göremedi l er. Sonra boyuna e l i ışıkl ı adaml a r geç tiler ö n lerinden. Onlar köşe leri nde gitt i kçe küçül dü ler. Köşel erine yapıştı lar. Görünseler yandı lard ı . Karaca b i r ara : .. ç ı kı p kaça l ı m , ,, d i ye tuttu rdu . " Yarın nasıl olsa bizi b u rada bu lacaklar . . . Bulup ö l d ü recekler. Kaça l ı m . » Ama k ı z k ı m ı l dayam ıyordu . Ç ı k s a l a r yaka l anacaklard ı . B i ri görmezse, biri görürd ü . " He l e sabah olsun d a , " d e d i k ı z . " H e l e sabah olsun da . . . Bir yol u n u buluruz. » D e l i Hüseyin g ittiğ i h e r yerde usul usul . " Kara ca ! Karaca ! Karaca ! ,. d iyordu . Belki d uyar da b i r ses veri r. « Karaca! Karaca ! Karaca . . . Ben Hüseyi n i m . Ağan H üseyi n . . . Yeri n i h a ber ver bana. Ne redeysen b i r ı s l ı k çal bana. Karaca ! Karaca ! . . . "
Yanlarından geç iyordu . İ k i s i n i n de yü reğ i küt küt ediyordu. Karaca: « H üsey i n Ağam bizi arıyor. Göstere l i m m i kend i m i z i ? N e dersi n ? » Kız: « Göstersek iyi o l u r ama . . . G üven i l mez. B u rada herkes, baba m ı n ada m ı d ı r. Kimseye g üvenme . . . B e l k i d e babam gönderd i . A l ı r bizi doğru babama gö tü rü r. G üvenme. A l l a htan s o n ra o n l a r i ç i n babam var. Döğse ö l d ürse , a l sa çoc u k l a rı n ı boğazlasa yüzl eri n i b i le ekş itmezler. Onun i ç i n g üven m e . » Karaca: • Nas ı l . olur? O ben i m Ağa m , " d ed i . 152
« On l ar ı n da Ağas ı beni m babam . . . .. dedi kız. « Güvenme deri m. Sen b i l i rs i n . .. Karaca: « N asıl o l u r ? » ded i . « Na s ı l o l u r? Adam kardaş ı n a g üvenmezse . . . Kan kardaşına g üvenm ez se . . . O da senin baba n l a o lursa . . . Ben ken d i m i ö l dü rürü m . . . Yaşanmaz bu dünya. Değmez . • B i rden ayağa ka l ktı. Kovuktan d ı şarı ç ı kt ı . De li Hüseyin usul usu l , « Karaca ! Karaca! Kardaşım Ka rac a ! Neredes i n Karaca? .. d i yor yü rüyordu . Kovuğun kap ı s ı nda d u ra n Karaca s az ı n ı n b i r te l i ne bastı . Saz gece n i n kara n l ı ğ ı nda t ı n d iye öttü . Yağ mur şakır şak ı r yağ ıyord u . Te l koygu n bir ses ver d i bu yüzden. Hüseyin durd u . Yanı na yön ü ne bak ı nd ı . E l i ndeki ateşi geldiği yana çevi rdi , sol e l i n i gözüne s i per ederek bakt ı . Geri döndü yürü d ü . Hiç bir şey gö rememişti . Ama teti kteyd i . Kulağı kirişteyd i . Karaca saz ı n te l i ne bir daha bastı o dönünce. Bu sefer şüp hesi ka l mam ı ştı Hüsey i n i n . « Ses ver Karaca! .. ded i . " N eredeysen ses ver . .. Karaca : « Buraday ı m , .. ded i . Sesi duyan Hüsey i n , sese doğru koştu . Karacayı kayan ı n d i bi nde görünce ü stüne atı l d ı , kucakladı onu . « Ödümü kopard ı n ulan ö d ü m ü . Adam bana h aber ver m eden böyle i ş l er yapar m ı ? Sen ne biçi m adam s ı n böy l e ? De l i kardaş ı m . . . Kız nerede? Nereye sakla d ı n ? .. .. şurada. Şu i çerde. Kovukta . " Hüseyi n güldü : · A ş ı k akl ı , çocuk akl ı . U la n adam bu raya sakla n ı r m ı ? Siz kuşun kanad ı n ı n altına da saklansanız Bey s izi bu l maz m ı ? Nereye g itsen iz bu lur.» Önl erinden b i r top a t h geçti . B üzül d ü l e r kaya l ığ a . . . Sonra e l i ı ş ı k l ı b i r y ı ğ ı n adam g e l d i o n l ara doğ · ru . 1 53
Karacaoğ l a n : «Ağam Hüseyi n , ,, ded i , « bak bu ra ya gel iyorlar. Ben içeriye g i reyim de görmesi n l e r . " Hüsey i n : u O fmaz,,, d ed i . « Ya n ı mda ka f . ,. Kol undan tuttu. Ada mlar ön leri nden gel i p geç tiler. H üsey i n : u U fan d e l i n e b i l i rl e r senin k ı z kaç ı r d ı ğ ı n ı . Seni de kızı arıyor sanı rlar. Gördükleri daha i yi o l d u . " O n l a r geçti kten sonra, Karaca Hüsey i n i e l inden çekti kovuğun d i b i n e doğru. Hüseyin kızı görd ü . Kız toprağa yap rş m ı şcas ı n a yatm ı ştı . « Ka l k , » ded i . « Ka l k H atun bac ı . Kal k, hemen d ı şarı ç ı k. Buradan uzaklaş. Sizi hemen yakalarlar. Adam böyl e kaçar m ı ? H i ç bir şey olmamış gibi düş yol a . Sordukl arında ders i n ki. . . Ders i n ki. . . Yağ m u ra tutu l d u m , geci ktim ders i n . . . G ü le rs i n . . . Bu ne telaş der g ü lersin . . . Yağ m u r tutunca bir mağaraya n as ı l s ı ğ ı n d ı ğ ı n ı g ü l erek a n l atı rs ı n . Öyle m i H atun b ac ı m ? S e n b e n i m kardaşı m ı n e görd ü n , n e d e konuştun ? Öyle m i ? » El if: « Öy l e , " dedi d ı ş ar ı ç ı ktı . •
A l a şafak usulda n sökmekted i r. B i r yığın kuş ha va l a n ı r . B i r top ak g üverc i n i n e r çad ı rların önüne. Beyin Hatunu güçlü kuvvetl i b i r kad ı n d ı r. Vard ı çad ı r ı n köşes i n de ağlamakta o l a n , yumulmuş ağla m a kta olan k ı z ı n ı kol undan tutt u . « Sen , » ded i , u A l l a h ı n kah r-ı gazabına uğra e m i ? G avurun kız ı . . . Neler ge tirdin baş ıma . . . Sen neleeer? » Kadı n kızg ı n l ı ğ ı ndan çad ı ra sı§m ıyord u . u Sen bunu nas ı l yapars ı n ? . . . Bir kocaman Beyin kızı? Seni ö l d ü rm e l i . Ö l dü rme l i ö l d ü rm e l i . . . Kıyı k kıyık k ı ym a l ı 1 54
seni ! . . . Söy l e , söy l e , utanmadın m ı ? Boynu da bitli a ş ı k . . . Bey kızl arı , Bey oğu l l arına l ay ı ktır. N e o l duğu b e l l i s ize değ i l . Duysa l ard ı senin kaçtı ğ ı n ı , duysayd ı e l a ! e m ne olurd u ? Ne derlerd i ? Koskoca b i r Bey i n k ı z ı , b i r sazc ıyla, ne i d i ğ i b e l l is iz b i r sazcıyla kaçmış derlerd i . O zaman baban kendi kendi n i öldürürdü . . . H i ç düşünmed i n m i b u n u ? Baba n ı n şerefini h i ç m i düşünmed i n ? N as ı l yaptı n b u i ş i ? Nası l yaptı n ? Ba ban duyars a seni parça b ö l ü k eyl er, parça parça ey ler de l e ş i n i köpeklere yed i ri r . K i m o? Kim o karş ı n a a l ı p da d e n g i olduğ u n ? Kötü, sümsük, n e o l duğu be l i rs i z b i r a ş ı k . . . K i m o? Sen utanmad ı n m ı ? Babandan utanmad ı n m ı ? " Kızın kol u n u b ı rakıp saçları ndan tuttu. Var gü cüyle çekti . Kızı ayağa kal d ı rd ı . « Söyl e , » ded i . « Söy l e sen utanmad ı n m ı yaban ı n bitl i aşığına d e n k o l ma ğa? Hiç haya etmed i n m i ? Onu sürdürürü m . Onu par ça parça ettiri ri m . » Kız, saçlarını habire çekmekte olan anas ı n ı n sa ç ı n ı çeken e l i ne sarı l d ı . « Ana ! Ana ! " d i ye i n l e d i . A n a : « Zeh i ri n kök ü , " ded i . « Ze h i r i n yeşi l i . . . Ba Heps i n i heps i n i ö ldüreceks i n . . . ban ı , b i r aşi reti . . . Kızg ı n l ı ğ ı ndan . . . " Sonra h ı ş ı m l a e l i n i tutmakta olan k ı z ı n el i n i çı rp tı . El i nde k ı z ı n b i r tutam saçı kal m ı ştı . El i ndeki saça baktı baktı da . . . « Böyle mi o l acaktı ? » ded i . « Bu böy le m i o l acaktı ? Gel mez o l ayd ı obaya o kel a ş ı k . Ka l d ı rmaz o l ayd ı o deveyi o kel aşık. Yar ı n sabah erken söyl eyeceğ i m , o H üseyi n i de, o kel aşığı d a koğsun obadan Bey. Yar ı n , yarın daha g ü n ışımadan kovdura c ağ ı m o n l arı obadan . . . " Dün a kşamdan beri donup kal m ı ş , dudakl arı b i l e k ı p ı rdamamış k ı z b u sözü duyunca b i rden i rk i l d i . Ca n a geldi . İ l k o larak konuştu . 1 55
« Ana, ana, ana etme bunu bana! O g iderse ben d e g ideri m . G i demezsem ö lürüm . Onu öldürü rl erse ben de ken d i m i ö ld ü rürüm . . . " Anası çı l g ı n a döndü: « Vay benim kaderi m . . . .. d ed i . .. « Vay beni m kaderim . . . Vay ben i m dert l i baş ı m . . . Vay ben i m be l a l ı baş ı m . . . " Kız gene vard ı köşes i n e oturd u. Gene heykel gi bi, taş gibi kes i l d i ka l d ı . Kızın yüzüne k a n gel i yo rd u . Uzakl ardan b i r bela l ı türkü geliyord u . Göğün mavis i , orma n ı n yeş i l i , y ı l d ı z ı n ı ş ı ğ ı , top rağın kokusu gel iyordu . . . Sarhoş edici b i r hava içinde ka l d ı . Gözleri n i n önünden b i r türkü aktı . Yeş i l bir orma n ı n üstünden akt ı . Bir k ı rm ı z ı ge l i nc i k tarlası seri l d i önüne. Yel esti yatı rd ı . Ana boyuna söyl üyor, art ı k o d uymuyord u . " H er şeyden vazgeçti m , babası duymasa . . . Oba duymasa . . . Kızı m , kızı m vazgel bu işten . . . Boynu b it l i , s ü m ü k l ü aşı ktan vazg e l . Sana bey oğul ları l ay ı k . . . Baksana dünürcünün b i ri g i d i p b i n i gel iyor. Del i kı zım. Oldu bir kere . De l i l i k etme. Bunu k i mse d uyma s ı n . . . Kapansın g itsi n . Yüzü n ü görme sen de a ş ı ğ ı n . . . Olur m u k ı z ı m ? Bak i k i g ü nde saç ı m ağa rd ı . . . N e o l u rsun kızı m ! Güze l i m k ı z ı m . . . " •
Karacaoğlan g ü n lerdir k ı z ı göremiyord u . Sevdası başında tütüyo rd u . Konuşm uyord u . Sazı e l i nde gez babam gez ed iyord u . Divane g i b i . Bu işe en çok üzü l e n de H üseyi ndi . Bazı bazı çobanlar b i r çam ı n a rd ı n d a , b i r suyun kıyısında, b i r koyakta d urup , dolana do l a na gelen b i r türkü d i n l iyorl ard ı . Öylesine b i r türküy1 56
d ü ki bu, solukları tutul uyord u . Duyanı sarsıyor, tit retiyordu. Vara vara vardım o kara taşa Hasret ettin lııe ni kavi m kardaşa Sebep ne gözümden akan bu yaşa Bir ayrıl ı k bir yoksulluk bir ölüm N ice sultanları tahttan i ndirdi. N icesinin gül benzini soldurdu N icelerin gelmez yola gönderdi Bir ayrılık bir yoksul luk bir ölüm Karacaoğlan der de kondum göçülmez Ecelin şerbeti acı içilmez Üç derdim var b i rbirinden geçilmez Bir ayrı l ı k bir yoksulluk bir ölüm
Gene günl erden bir g ü n , uzaklardan yan ı k bir tür kü g e l i r ovay ı , d ağ ı , taşı dolduru rken, Hüseyin daya namadı ka l ktı , ova n ı n düzüne doğru yürü d ü . Seher ye l i gibi i nce b i r yel esiyord u . Kuş l u k vakt i n i n g ö lge l er i uzundu . Ovada yürü d ü . Çay ı r ç i m endi ova. B i r su a kıyord u . B i l lur. Türkü gel iyordu ama, nereden ? Ta ötede ova n ı n düzlüğünün ortas ı n da b i r karartı sezebi l d i . Ona doğru g itti . Yakl aştı kça türkü büyüdü. Tü rkü ovada rüzgar g i bi dalgalanıyord u . Türkü dalga dalga vuruyordu. İyice yaklaşı nca türkü d i nd i . B i r yağmur yağar d a nas ı l k i rp diye b i rden kes i l i rse tür k ü de öyle kes i l iverd i . Sazı e l i n deyd i . Ova n ı n ortası nd a d i ki l m iş kal m ı ş tı . Dalsız yapraks ı z ç ı r ı l ç ı plak b i r ağaç g i b i . Yapayal n ı z . Usul usul yanına vard ı , durdu. B i r şey söy leme1 57
Bir ayfl/Jk bir yok sulluk, bir ölüm'.
d i . Bu oğlana da ne o l uyordu ? Sonra el ini uzatt ı , el i n den tuttu : « Karda ş » ded i . « Y iğ i d i m kardaş. İki gözüm kar daş. Derd i n ne ise söy l e bana. D erman olurum. Der man o l amazsam da ö l ü rü m . " O a l d ı rm ıyord u . Sarst ı . O öy le onu sars ı nca Ka raca uyandı . Yorgun, dertl i . Kendi nde değ i l . G ü lüm sed i . « Bana bak kardaş , » d e d i H üseyi n , sevi nere k . « Ba na bak kardaş. Bey kızı o l m azsa . Paşa k ı z ı o l s u n . İs teri m . Vermezse kaç ı r ı r ı m . Sen h i ç küş ü m l e n m e . " Yanyana oturdu l a r. Bağdaş kurd u l ar. Başları n ı n ü stünden katar olmuş b i r turna sürüsü süzü l d ü geçt i . Karacaoğ l a n ı n gözü turna s ü rüsüne tak ı l d ı ka l d ı . Tur nalar gözden ı r ı l ı ncaya kadar göz lerini gökten i n d i r med i . Turnalar dağları aşt ı . Uzakl arda. göğün mavisin de n okta nokta s i ne k g i b i ka l d ı . Çukurova n ı n üstü ne doğru ağd ı l ar. B i r a k bu lutun a rd ı nda kayboldu lar. İçinde gurbet depreşt i . G u rbet bir bıça k gibi içi ne otu rdu . Ne zaman bir t u rn a görse öyle olurd u . H a n g i Türkmen turna görse böyl e o l u r . Gurbet Tü rk m e n i n baş belas ı . Ayrı lmaz can kardaş ı . Yeş i l baş l ı tel l i turna . . . Turna sevda h aberci s i . Turna, turna ka ta rı deği l , posta tatarı . Sevgi l i s i d i z i n i n d i bi n d e de ol sa. selamı gene turna götürür. Yanyana otu rup sustu lar . Katar katar olmuş gelen turnalar Şu hal ime şu günüme bak benim Şahin pençe vurdu tüyüm ağrıttı Kanadıma bir ok vurdu berk benim 1 59
Gök yüzünde turnam bolüktür bölük Ayrı lık el inden ciğerim delik Önü muhabbet de sonu ayrılık Depreştirmen eski yaram çok benim Gittim gurbet ele geri gelinmez Kim ölüp de kim kaldığı bil inmez Ölsem gurbet elde gözüm yumulmaz Anam atam bir ağlarım yok benim Karacaoğlan der ki bire erenler Ben gidiyorum mamur olsun örenler Kavim kardaş konuştuğum yerenler Sevindirip çıracığım yak benim
Deli Hüseyi n , neden sonra ayıktı . İ kisi d e d a l ı p g itm işti . Ayağa kal kt ı . Karacaoğ l a n ı el inden tuttu kal d ı rd ı . Yol a dü ştü l er. Ova dümdüzdü. Ovadan buğu ka l k ı yo rd u . " Ka rdaş , " d e d i u s u l d a n , « se n kend i n i g u rbet el d e sanma. B u rada babayın atayı n evinde say kend i n i . Ö z ka rdaş ı y ı n . . . Sevda z o r . S e n i n sevdan daha daha da zor. Daha da belal ı . Altı ndan kalkı l ı r. Sen dağları delen Fe rhad ı b i l i n mi? Zora dağ dayanmaz. Sevdaya dağ dayanmaz kardaş ı m . . . Ş i m d i obaya g i deceğ i m . S e n g ö r kardaş ı n ı nas ı l g e l i r b u i ş i n üstesinden. B i r gör ş i md i orta l ı ğ ı nas ı l a l aboz duman edeceğ i m . Sen gör nas ı l ferman okun maz tozdan dumandan . . . Yeter ki şu darı d ü nyada senin g i b i kardaşım olsun . Arkam ı daya d ı ğ ı m b i r ç ı narım o l su n senin g i bi . " Obaya geldi l er. Çad ı ra g i rd i ler. Obadan b i r i ki kişi o n l ara baktı . Hayra n l ı k l a bakt ı . Hüsey i n i n çadı rına g i rd i l e r. Hüseyin çadıra g i rince kızg ı n b i r yüz ta kındı : 1 60
« Kardaş , » ded i , « sen bu i ş l er i kötü ed iyorsun . . . B i z i m avrat dedi k i , g ü n l e r oldu kardaş ı n ağzına b i r lokma sokmadı . Ol maz bu . " Ka rısına dön d ü : « H aydi avrat b i r yiyecek h azı rla. Koy ö n ü n e . Ye s i n . Yemezse ben b i l i r i m o n a söy l iyeceğ i m i . » E l i n i Karaca n ı n s ı rt ı n a koydu : « Ben sana küşümlenme deri m . Y e yemeğ i ni key fine bak derim . . . Sen içinden bana ders i n k i , b i r ko caman Beye karşı fı kara H üsey i n kardaş ı m ı n e l i n den ne gel i r ders i n ? N e gel i rse görürsün. El m i yaman , Bey mi yaman sen bunu d a b i l i rs i n , » dedi . Kad ı n na k ı ş l ı sofrayı geti rd i , ortaya attı. Otu rdular. Hüseyin iştah l ı işta h l ı başlad ı . Karaca d a ona göz ucuyla bakarak baş l a d ı . Hüseyin ona baş la b i l e demem iş, kendisi başlamışt ı . Konuşmadan y e meklerini yed i l e r. H üsey i n yemeğ i biti r i r biti rmez ayağa kal ktı : « Ben g i d iyoru m , .. ded i . « Sen d i led i ğ i n i yap . İşim var azı c ı k obada . .. Ç ı ktı. Oban ı n en ucunda iki çad ı r vard ı r . B i ri ev, b i ri ocaktır. Ev çad ı r ı n ı n kapı s ı nda, eğmesinde n ak ı ş l ı k i l i m l e r p ı r ı l dar. Tertemizdir. Oban ı n en tem iz, e n güzel çad ı rı d ı r . Ötek i de ocaktır. Yani ocak çad ı r ı d ı r. Kap ı s ı nd a çifte b i r gey i k boynuzu d ik i l id i r. B i r adam boyunda çata l l ı boynuzlar. Ocak çad ı r ı ndan ta öte l ere kadar çam ağacı kokusu, başka, türlü ağ açların koku su, dem i r kokusu, yan m ı ş , yal ı m olmuş köm ü r koku su, k ü l kokusu yay ı l ır. Yan m ı ş boynuz kokusu yayı l ı r. Çad ı r ı n yan ı nda b i r k ü l öbeği vard ı r . B u çad ı rl a r M ı stık ağan ı n çad ı r ı d ır. M ı stı k a ğ a , bu oban ı n , bü tün ötek i obaların k ı l ı ç l a r ı n ı yapar. D ibekleri h i işl er. 1 61
F. 1 1
Oyar. Sazları n ı , bağ lamaları n ı , kava l l a rı n ı yapar. N a k ı ş l a r vurur. Sedefl er kakar. Kocaman , meşe kütüğü g i b i sert e l l erinde d e m i r , bakır, ağaç biçim a l ı r, can a l ı r. M ıstı k a ğ a sekse n i n de, b i r çınar g i bi d i r. Öyle o l u r o l maza ağzı n ı açıp da bir çift l af etmez. E l l eri konuşur. Ne söy l e rse e l l e ri söyler. Dünyada onu i ş inden başkası i l g i lend i rmez. Bey b i l e onun çad ı r ı n a korka korka g i re r. Bey herkes g i b i , herhangi bir çoban m ı ş g i bi g e l i r, büzü l erek ya n ı nda oturur. O Beye b i r m erhaba b i l e demez. Canı i stemezse yüzüne b i l e bakmaz. B i r l af edecek olsa, öyle ters ters b i r bakar, o bakı ş ı n altı nda Bey değ i l taş olsa erir, çeker gider. Koğ ması d a böyledir. B u Beyin M ıstı k ağa tarafından böylece, çok koğul m uş l u ğ u vard ı r. H üseyi n ocak çad ı r ı n ı n kap ı s ı n ı açtı g i rd i . M ı stı k ağa postunun üstüne otu rmuş körü k çekiyord u . Oca ğ ı n içi nde b i r demir k ı z ı yor, o körüğü çekti kçe ocak taki közler yal ı m ların ortas ı nda oynaşıyordu. H üseyi n vard ı bir köşeciğe otu rdu. Ne selam ver d i , ne b i r şey . . . M ı stı k ağa da onun geldiğini duyma d ı . Ocaktaki dem i ri çıkard ı . Dem i r yal ı m g i b i kızar m ıştı . Küçücük örsünün ü stü ne koydu döğmeğe baş l a d ı . Demir o vurdu kça kıvı l c ı m l a r saçıyor, uzuyordu . Döğdü döğdü. D e m i r güze l l eşti . Düze l d i . Sonra de m i ri örsten a l d ı yan ı ndaki suya soktu . Su caz etti . Kaynad ı . Sağ e l i n i ö rsün üstüne koydu . E l i ö rsten da h a güze l , daha büyük, daha sağ lamd ı . G üze l nas ı r l ı b i r m eşe kütü ğü gibi . Sağ ı na dönünce Hüseyini görd ü . G ü lümsed i : a Ne o Del i ? M erhaba , ., ded i . Hüseyin toparla n d ı : « M erhaba . » M ı stı k ağa: 1 62
« B i r hacet i n m i var D e l i m ? » Sonra çubuğunu yaktı . Arkas ı n a b i r iyicene yas landı. Hüseyin durdu. Düşündü . G ü l ümsed i : « B i r değ i l , b i n h acet i m var M ıstık Ağam . . . Çok zor. Çok zor . . . " M ıstı k ağa g ü l d ü . Pos b ıyıklarıyla bahtiyar bah tiyar g ü l d ü : « Senin de ç o k zor i ş i n o l u r muymuş De l i m ? » d iye sordu . « Başında b i r h a l m i var ? » Hüsey i n : « H a l ki ne hal ! H a l k i ne h a l ! Kardaş ı m . . . " M ı stı k ağa: « Onu iyi tut . . . O sen i n kardaş ı n gibi d ü nyaya zor g e l i r , » ded i . «O senin kardaş ı n şahın su lta n ı n ü stün de . . . Onu b i l e n b i l i r Del i m . . . B i r yüzünü görd ü m , b i r ses i n i duyd u m , b i r de türküsünü işitti m . . . Onu b i l e n b i l i r. Hoşça tut onu . B u n l a r ı n g ö n l ü çabuk k ı rı l ır. Değ m es i n ki mse tel i n e . » H üseyi n , M ı stı k ağayı b i l d i b i l el i , M ı stı k a ğ a h i ç konuşmam ı ştı bu kadar. N e o l muştu bu adama? B u r cu bu land ı . Gözleri yaşard ı . " İ şte benim kardaş ı m . . . ,, ded i . M ı stı k ağa: « B i r türküsü n ü duydu m , " ded i , « ku l o l an söy l eyemez . » Hüsey i n : « Söyl eyemez . » Sonra e l i n i örsü n ü stündeki e l i n üstüne koyd u . « Ku l olan söy l eyemez ya. . . Başı m ızda b i r hal var. B i r büyük hal var. M ıstık ağam . . . » M ıstı k ağa güldü: « Se n i n de baş ı nd a b ü y ü k h a l o l u r m uymuş D e lim?» 1 63
.. o l maz o l maz M ı stı k ağam . Ol maz o l maz . .. « Söyle baka l ı m şu sen i n olmaz olmaz ı n n eymiş ? B i z de b i l e l i m . .. H üsey i n h eyeca n l a d oğrul d u : « Benim kardaşım Beyin kızına sevda land ı . Duma n ı tepes inden çıkıyor. Kız da kardaşı m a sevdalandı. Onun da dumanı tepesi nden çı kıyor. Hem de iki m is li ç ı kıyor . " M ıstı k a ğ a çubuğunu yan ı na koyd u . E l i n i şaka ğ ı na verip derin b i r düşü nceye d a l d ı . Hüseyin gözünü M ı stı k ağan ı n kocaman , şaka ktak i e l ine d i kti . Elin ü s tü ndeki k ı l lar bembeyaz o l m uştu . Apak. M ı stık ağa yumuşak yumuşak: « De l i m , .. ded i , « bu iş zor değ i l m i ? Zor o l acak zor . .. H üseyi n : « Zo r ol masa sen i n yanı nda n e i ş i m vard ı ağam. Senin yan ı nda. Bir a k ı l veres i n , b i r yol gösteresin, o l mazsa yard ı m edes i n d iye g e l d i m sana. Dağları de len Ferhadı b i l i n m i ? Ya n ı p tutuşan Keremi b i l i n m i ağa m ? Keremin Sofusunu b i l i n m i ağam? Kerem i n Sofusunu ? Kerem i n dağ l ar ı , yol l arı düz eden Sofu sunu, Sofu kardaş ı n ı b i l i n m i ? Ben de Karacan ı n d ağ ları , yol ları , ovaları d üz eden kardaşı H üseyin i m . Ben de Sofuyu m . Onu da bi l i n m i ? B i n y ı l ı n b i r başı sana işim düştü . Onu da b i l i n m i ? Seni deyi p gel d i m . Onu da b i l i n m i ? Ölüm var, dönüm yok. Onu da b i l i n m i ? Bana D e l i Hüseyin derler. Karacaoğ l a n ı n kardaşı De li H üsey i n . . . Onu da b i l i n m i ? .. « H epiciğini b i l i r i m D e l i m . B i l i ri m , bi l i r i m ya zor. » « G itsen i stesen. Sevd a d ı r bu. B i l m eyene b i r aca hal olur d iyor kardaş ı m . G itsen istesen . » ip « B i r kız için o zal i m i n evi n e g itme m . Beni kırar. 1 64
Kırmıyacag ı n ı b i l e bi lsem g itmem. B i r can i ç i n de ol s a , o kan l ı zal i m i n evi n e g itmem . " " Ya kardaş ı m . . . « Ka rdaş ıyın başım üstünde yeri var. D i l e h ü k meyl iyor, tel e , sevdaya h ü kmeyl iyor. G ü neşe, toprağa h ü kmeyl iyor. Onun h atı rı i ç i n de olsa gitmem. Kan l ı zal ı m a . » "
« Ben g i d iyoru m . Öyleyse yard ı m et. » « Ederi m . » D i m d i k . Yüzü kaya g i b i . Ocak çad ırından ç ı ktı . M ı stı k ağa h ı rs l a körüğüne sarı l d ı . B i l l u r b i l l u r köz ler ocakta sıçraşmağa baş l a d ı . B i r zaman el l e ri yan l a rı n a d ü ş m ü ş oba n ı n orta s ı nda dolandı durdu. Sonra kararını verd i . Başka çare yoktu. Bir a rkadaş ı vard ı . Kısac ı k Duran. Çok i ş l e r görmüş l erdi birl i kte . B:;; ş k::ı? Düşündü. Başka h i ç b i r güve n i lecek arkadaşı yoktu obada. İ ş başa düşünce . . . H a l buki H üsey i n , iş başa düşmede n , bütün obayı ya n ı n d a canı ciğeri san ıyordu . Başka k i m vard ı ? Ki m ? Ki mse yok güve n i lecek. B i r M ıstı k Ağa, b i r d e D u ra n ? Bunca iyi l i kler, dostluklar n i ce o l d u Hüsey i n ? Nereye gitti H üseyi n ? Candan b i r arkadaş ı n da yok H üseyi n ! Bel k i d e vard ı . Vard ı ya , H ü sey i n g üvenem iyordu. " Kısac ı k D urana hele gidiyim b i r , ,, dedi kendi kend i n e . Dura n ı n çad ı rı n ı n önünde karı s ı du ruyordu . « Bacı , » ded i , « Duran kardaş içerde m i ? " Kad ı n kapıdan çek i l d i . « İçerd e , " dedi . Hüseyin i çeri g i rd i . D u ran onu sevi nçle karş ı l a d ı . Boynuna sarı l d ı . " B ire kardaş , » ded i . « Hüsey i n kardaş, adam b u kadar da u nutur m u ? » 1 65
« U n utmad ı k , unutmad ı k ya . . . İşte . . . Başı md a h a l v a r . S a n a gel d i m . B üyük b i r h a l . ,. « Ge l otu r. G e l otur h e l e . Çok tel aşe i çi ndes i n kardaş. Azı c ı k otur h e l e . » H üseyin e l i n i Dura n ı n omuzuna koyd u : « Oturacak vaktim yok , » dedi . « Oturacak vakit . . . Ben i m kardaş ı m var ya , Beyin kızına sevda l ı . Bey kızı d a . . . İ k i s i n i n d e dumanı tepesinden çı kıyor. Keremden beter. Kere m i n Aslısından beter. Ben d e Kere m i n So fusundan beteri m . Ben Kerem i n Sofusuyum. Bunu bi l i n m i ? Düşündüm taş ı n d ı m , b i r tek a rkada ş ı m , a r kam ı verip oturacağ ı m ç ınarım sensin bu obad a . G ü rüm g üvencim sensin kardaş. G ürüm güvencim . . . B ey kızı vermez b ize . O kocaman b i r Bey. Ben i m de kardaş ı m ne o l duğu be l i rsiz b i r aşık anladın m ı ? Be yin k ı z ı n ı kaçı racağ ız. Sen , ben, o. Oldu m u ? » D uran sapsarı kes i l d i . Dondu kal d ı . Hüseyi n bunun farkı n a vard ı : « Ne o Dura n ? N e o ? Kan ı n kurudu. N e o ? » D uran konuşma d ı . Hüseyi n omzundan tutup s a l l a d ı : « Ne o ? ,, d e d i g e n e . « N e o ? Arkadaş l ı k böy l e yer d e be l l i o l u r . N e o ? Kan ı n kuruyuverd i . Ben tek başı ma d a . . . İt südükleri . B eye deği l , Padişaha . . . Köpek d ö l l e ri . A l ı şkan tüfekle dağlar başında, B ey değ i l , Be yin s ü l a l esi , obası g e l s i n . .. D u ran kıpırdamad ı . Hüseyin onu b i r iyice sarstı . B i rden D u ra n toparl a n d ı : « Be n , " d ed i , « kocaman Beyi m i n k ı z ı n ı ne idiğü b e l i rsiz, ç i ngene m i apta l mı belli deği l b i r aşığa, b i r sazcıya i layı k bul mam . » D uran b i rden çadı rdan fırlad ı . Koşa koşa o ba n ı n içinden ötel e re g itmeğe başlad ı . 1 66
H üsey i n arkas ı ndan yeti şti , yakası ndan tuttu : « Bu ded i klerim senden d ı şarı çı karsa ken d i n i ö l müş bi l . Anladın m ı ? S e n i n B ey i n i n de avrad ı n ı . Oba y ı n da avradı n ı . Heps i n i n avrad ı n ı . . . Ona Bey l i ğ i k i m verm i ş ? Sizin g i bi itoğ l u itl er. Ya beni m kardaş ı ma, hak aş ı k l ı ğ ı n ı kim verm i ş ? Söy le Kısacık gavur. G a vu roğ l u g avur. Kim verm i ş ? De söy le. H aydi g i t ce henneme. G i t Bey i n i n yan ı n a . Sen i n Bey i n i n de, senin de . . . "
Kısacı k Dura n ı h ı z l a göğsünden itti . H ı z l ı h ı zl ı , köpü rmü ş , doğru M ı stı k ağaya gitt i . B i r top rüzgar g i bi ocak çad ı rı n a g i rd i . Ocakta közler oynaşıyor, b i r dem i r k ı p kı rm ız ı kesi l m i ş yatıyordu . « Yaz, ,, ded i , u bana b i r mektup yaz . B u obalar, bu yan Bey ler hep seni sever sayarl ar. Bir mektup hazır l a gelir a l ı r ı m . B i r m e ktup yaz ki, en güve n d i ğ i n ada ma b i r mektup yaz k i , kızı kaç ı r ı p ona g itti ğ i m i zd e ca n ı n ı vers i n de kızı vermes i n Beye. Yaz k i m e ktubu ta şa geçs i n . Yaz k i , mektubu okuyan kardaş ı m ı n k i m olduğunu a n l as ı n . E m i ? Akşama gel i r a l ı rı m . » M ı stı k Ağa , b i r tek l af edemeden, yazarı m , ya d a yazmam d iyemede n , o çad ı rdan ç ı ktı g i tti . M ı stık Ağa: " Vay köpoğ l usunun d e l i s i . . . Her şeyi göze al m ı ş . . . Del i m , » dedi . « Y iğ i d i m . » B i r ç ı nara bel i n i verdi . Oturdu . Tarifs i z kederl er içine gömü l d ü . Demek Kısac ı k Dura n ? Vay anas ı n ı ! İ nsanoğ l u ç i ğ süt e m m i ş . İ nsanoğ l u . . . B i r yal n ız l ı k, umutsuz l u k içinde buna l d ı . Kahrol uyordu . Ya l n ı zl ı k ateş g i b i . B i rden, b i r ı ş ı k g i b i , kara n l ı ğ a düşen b i r pare ı ş ı k g i b i , A l i düştü akl ı na . Hemen canland ı . Koşarcasına A l i n i n çadı rı n a geld i . 1 67
« A l i , A l i , A l i ! » ded i . « Bu nca y ı l kardaş yaşad ı k . Sana i ş i m düştü . » A l i gü lere k : « H er i ş i n baş ı m üstü n e . Canımı iste . " « Be n i m kardaş ı m sevd a l ı . Beyi n kızına. O d a ona sevda l ı . İ stesek vermez. Kaç ı rmak gerek. Var m ı s ı n ? .. « H er i ş i n baş ı m üstü n e . Canımı b i l e es i rgemem senden. Her işin . . . Ölüm varsa da ucunda . . . Sen ne redeysen , ben de orada . " Hüseyin i n b i rden yüzü ı ş ı d ı . Oradan ç ı kt ı . Sevincinden uçuyord u. U l u çınarın dibine g e l i nce, ağlamağa baş l a d ı . Oturd u , yüzünü el l e ri a ras ı n a a l d ı . H ı ç k ı rd ı kça h ı ç k ı rıyord u . Sevincin den. A l i n i n sözl eri , g ü l eç yüzü gel iyor gözünün önüne ağl ıyord u . Yüzü ı p ı s l a k o l d u . G ü l ü msüyo rd u . « Kısacı ğ a g i tmemel iyd i m •. , ded i . . . « G itmemel iyd i m . Ali g i b i kardaş du rurken . . . Kara g ü n dostu dururken, öy le yü zü g ü l eçlere g itmeme l i yd i m . .. Sevinç iç inde çadırına gel d i . Karacaoğ l a n çad ı r dayd ı . « Ça l , " ded i , « kardaş ı m . Çal kardaş ı m . Çal söyle. Öyl e dertli değ i l . Sevinçten dağlar oynas ı n . H a laya dursun taş topra k, çal k i . . . Sevincine Karaca da k atı l d ı . Sazı çekti : ,.
Koyun meler kuzu meler Sular hendeğine dolar Ağlayanlar bir gün güler Gamlanma gönül gamlanma Yiğit yiğide yadolmaz İyilerde ham süt olmaz Bin kaygı bir borç ödemez Gamlanma gönül gamlanma 1 68
Yiğit yiğidin yoldaşı At yiğidin can kardaşı Sağl ı ktı r cümlenin başı Gamlanma gönül gamlanma Yiğit yiğide yar olur Kötülerde ham süt olur Kara gijnün ömrü az olur Gamlanma gönül gamlanma Naçar Karacaoğlan naçar Pençe vurup göğsün açar Kara gündür gelir geçer Gamlanma gönül gamlanma
Dura n , Hüseyin g iti kten sonra, bir zaman o ba n ı n i ç i nde kıvrandı durdu. N e yapma l ıyd ı ? Kocaman Be y i n i n kızı n ı , b i r koca aşi retin Bey i n i n kPzını bu d e l i köpek b i r aşık parçasına kaçı racak. Obanı n şerefi , aşireti n şerefi ne olur? Tüm onuru k ı r ı l :r. El içine çı kamaz ol urlar. El yüzün e bakamaz o l u rl a r. Aşiret tüm başı yerde gezer. B i r aş ı k ! . . . Altı ü stü bir aş ı k . D e l i öldürür a m a . . . Ö l d ü rsü n . B e y i ç i n , aşireti n onuru i ç i n değ i l m i ? Koşa koşa doğru Beyin çad ı rı n a g i tti . Bey, böy l e karş ı s ı n d a D u ra n ı görünce şaş ı rd ı . N e ol uyordu böy l e bugünl erde? Herkes e l i n i kol u n u sal l aya s a l l aya huzuruna, sormadan s u a l etmeden gi riveriyord u . Bu obaya b i r hal o l muştu bugü n l erde. Tö re bozu luyo rdu. Kızd ı : « U la n köpoğ l u s u , burası babayın kürneği m i ? Ben senin tutman m ıy ı m ? Sen k i ms i n ? » D u ran : 1 69
« Ben, ben Duran ı nı . D u ra n ı nı . İş . . . » « Cehennem o l . Haydi çabuk y ı k ı l karş ı mdan . .. « Beyim, Beyi m , Beyim . . . Çok, çok. çok, yı ğ ı l ı . . . » Keke led i , kıvrand ı . . . B eyi n , b u telaş karş ı s ı nd a k ı zg ı n l ı ğ ı geçti . M erak etti ne söyleyeceğ i n i . « Şöyl e beriye g e l de n e söyl eyeceksen doğru dü rüst söyl e , • ded i . D uran ayn ı tel a ş l a : « Söy . . . s ö y . . . sööy . . . !erim ya , kötü . . . A y ı p . . . Ya lan ısam beni ö l d ü r . . . Ö l d ü rüver. » « Ya l ansa d a , doğruysa da çabuk söy l e ! " « Beyi n huzu runda, s e n i n yüksek h uzurunda . . . Ayı p . . . Bey kızd ı . Omuzlarından tuttu, sarstı : « Söyleyeceksen söyl e , söylemeyeceksen y ı k ı l g it ! » Duran: "
« Du r hele Bey i m . . . Ayaklarını öpüyü m . Bastı ğ ı n yeri öpüyüm . . . Ç o k kötü . ,, « De söy l e ulan Kıya m et m i koptu ? • « Daha beter Beyim d a h a beter . . . Del i H üsey i n Beyi m . . . B a n a geldi dedi k i . . . D e d i k i Beyi m . Dedi ki . . . Dedi k i . . . " « Ne ded i ? • « Du r Bey i m . D u r h e l e azı c ı k . . . Türkücü kardaşı ma, dedi . . . Türkücü kardaşıma B eyi m iz i n kızı n ı ka ç ı ra l ı m , dedi. Sevd a l ı , d ed i . Hani Del i Hüseyin Bey i m , e y i a rkadaşı m . Her şeyi n i bana söy l e r . . . Söyled i . Ben de onuru var Beyim, oba n ı n , aşi retin onuru var, de d i m . İşte öyl e ded i m . . . O d a seni ö l dürürü m , ded i . Ben de Bey i m için, aşireti m i ç i n d eğ i l m i ö l d ü rü rse ö l d ürsü n , dedi m . » 1 70
Bey durdu. N utku tutu l m uştu . Yüzü kıpkırmızı kes i l d i . B i rden ayı ktı . Karş ı s ı nda D u ran büzü l m ü ş titriyord u : " Haydi y ı k ı l g it. A l lah belanı vers i n . Y ı kı l . » D u ra n boynunu b ü ktü : « Beyi m , ,, ded i , u heç yalan d eğ i l i m . Hani H atun yitmişti bir gece . Bir yağmurlu g ece, nereye g ittiyd i ders i n ? Türkücüy l e kaçtıyd ı . Bunu obada h e rkes b i l i r. Söylemez l e r. Ben D e l i H üsey i n i n her b i r sırrını b i l i r i m . . . Kime istersen sor . .. « Y ı k ı l git d i yorum sana. Yoksa geberti ri m . » D u ran s ü k l ü m p ü k l ü m ç ı ktı. Y ı k ı l m ı ştı . Söylediği n e söyleyeceğ i n e itten d e p i şman olmuştu . Bey y ı l d ı r ı m g i b i karşı bölüme geçti . Karı s ı n ı ko lundan tuttu : « Doğru m u , doğru m u , doğru m u , bizim k ı z ı n aşı· ğ a sevdaland ığ ı ? " Kad ı n b i r şey söyl emed i . Kurudu kald ı . Usulcan : « Yo k , " d i yebi l d i . K ı z b u çekişmey i ç a d · rı n öteki gözünden �iuyabil iyordu. İ çeri g i rd i . Babas ı n a hışımla baktı : « :Joğru , » dedi . Bey o n u saçları ndan yaka l a d ı , fırlattı . Karı s ı n a : « N eden söy l emezsi n , böyle işler o l uyor d a ? 0m:rumu beş paral ı k etti n . " D ı şarı seslend i : « Ge l i n ! » Ses i h iddetl i yd i . • De l i H üseyi n i . . . " dedi . Kad ı n atı l d ı : .. �r.;an Bey, bizi e l e güne karşı rezi l etme ! " 1 71
Bey a l d ı rmad ı : " D e l i Hüseyi n i de O yanındaki aşık 8Üprü ntü sünü de, ölü d i ri yan ı m a getiri n . " i' ız bunu dehşetle duydu. Ka l ktı . D ı şarı ç ı ktı . Ka ran l ı k kavu şuyord u . Doğru Del i Hüseyin i n evi n e gitti . !çerde Karacaoğ lan vard ı : « H üseyin nered e ? ,, d i ye sord u . « Babam i k i n izi de öldürecek. Kaça l ı m . " Karaca şaş ı rd ı . B i r şey d iyemed i . Başı önüne düştu . Kız geldi ko l undan tuttu : « Zaman yok. Hayd i , haydi kaça l ı m . Nerede H üseyin Ağa m ? . . . Nered e ? ,, Hüseyinin karı s ı : « M ıstık Ağa n ı n oraya g itti , ,, dedi . E l if: " Yandaki çad i ra geçe l i m . Şimdi bu çad ı rı ararlar. Kara n l ı k kavuşunca kaçarız. O da çad ı rdaki ler bizi e l e vermezse. Başka çare yok. Yoksa i k i m i z beraber ölü rüz. Başka çare yok . " E l e l e tutuşup, s ürünerek , yandale çad ı ra geçti ler. Çad ı rda k i l e r şaş ı rd ı lar. B i r hoş oldu lar. E l if: " Bu oğlanı kaçı rd ı m s i ze gel d i m . Babam b i zi öl dürecek. Burada sakland ı ğ ı m ızı kimse bi l m ez . Korkup söyl emey i n . Size s ı ğ ı n d ı k . Saklayın bizi . ,, Oca ğ ı n başı nda sekse n l i k b i r kocakarı oturuyor du. Ayağa kal ktı , onlara doğru g e l d i . Onlara uzun uzun bakt ı , g ü l ü m sedi : « Hoş g e l i p sefalar getird i n i z , ,, ded i . « Başım ü s tü nde yeri n i z var. Bey deği l , H azreti A l i de gelse sizi bu evden a l amaz. Ben i m ölümün üstünden geçmed i k· ten sonra alamaz . " E l if: . . .
1 72
u An a , » ded i , u H ürüce Ana, sen sağol ! " H ü rüce Ana: « Gö n l üyün ded i ğ i yere g itti n . İyi de ett i n . Şuraya , şu keçenin ü stüne, şu yükl üğün ard ına yatı n h e l e s i z ş i m d i . Üstünüze şu k i l i m i örtüyüm. S i z buraya g e l i r ken kimse görmedi ya? » El if: « Görmed i . Görmedi ya, Hüseyin Ağan ı n h a l i kö tü . Tutar larsa öldürecekl e r. Biz yata l ı m da sen g i t onu M ı stı k Ağan ı n ocak çad ı rı nda bu l . Bizim burada ol du ğumuzu söyle. Saklans ı n . » Kad ı n o n l arı yüklüğü n ard ı na yatı rd ı . K i l i m i de üstlerine çekt i . Sanki k i mse gelmemişti eve . Son ra g e l i n i n i b u l d u . B i r iyicene tem b i h eyled i : « Kızım , » ded i . « Bu n l a r Tanrı m isafi r i d i r . B ize s ı ğ ı n m ı şlar. A m a n ı b i l i n m i ağzından b i r s ı r ç ı kmas ı n . B i z i d e , on ları d a Bey ö l d ü rü r. Eve d e k i mseyi a l m a . " Hemen ç ı ktı , doğru ocak çad ı r ı n a g i rd i . M ı stı k Ağa onu görünce, h e r zamanki şakas ı n ı yaptı : « Gençl i ğ i nde beni a l mad ı n . Şimdi koşa koşa be n i m l e evlenmeğe mi geld i n ? Vaktim geçti i stemem H ü rüce istem e m , » ded i . « Dü n o l saydı b e l ki ama, vak t i m geçti . Bugün i steme m . » Hürüce: u Saka l ı dökü l es i ce , ,. ded i , « yaren l i ğ i n s ı ra s ı de ğ i l . Karacaoğ lan Beyi n k ı z ı n ı kaç ı rd ı , ben i m eve geti r d i . D e l i H üseyi n i d e , şu yan ı ndaki Del i iti de arıyor lar. Öldürece kler. Saklan s ı n d iye haber gönderdi El if. Ya , " ded i . « Saka l ı dökü l esice, sen adam o l sayd ı n , ko ca Beyin kızını sen i n evi n e kaçı r ı r lard ı . H ü rücenin evi ne geldi l e r . » M ı stı k Ağa: « Yiğit ç ı ktın H ü rüce, » ded i . « Bunda bastırdın be ni . Sana gümüşlü b i r çakmak l ı tabanca yapacağım k i , 1 73
Beylerde, Paşa larda yok. Tak beline, s a l ı n oban ı n içinde.» H ü rüce: « Çok laf etme. Biz yağ derd i n deyiz. Bizim Deli can d e rd inde. Bak h e l e n as ı l d a terled i ! " M ı stı k Ağa Hüseyine döndü : « Sen var git, bizim A l i oğlanın evi n e sakl a n . Ben den selam söyle . İ ş l e r sarpa sardı Hüseyin ya, H ü rü ce karıştı işe. Beyin hakkından gel i r. » Hüseyin çad ı rdan ç ı ktı . A l i n i n evine g i tti . M ı stı k Ağa n ı n yiğeniydi A l i . . . Meseley i söyled i . Sakland ı . Bey bağ ı r ı yord u . Hatununu döğüyord u : « Şi m d i buradayd ı . Nereye g itti ? » d iye ç ı rp ı n ı yor d u . Sandı ktan tabancas ı n ı ç ı karm ıştı. « B u l u n , bulun geti r i n onları. Yılanın d e l i ğ i nde, ku şun kanad ı n ı n altındaysa da bulun getirin o n l arı , » di yord u . Atl ı lar, yaya l a r arıyorl a rd ı . Arayıp bulam ıyorlardı. O gece Bey önde, adamları a rkada dağ, ova , ma ğara, ağaç kovuğu komad ı l ar, arad ı l a r bulamad ı l a r. Şafak atarken Bey, kederden, yorgunl uktan halsiz düştü. Geti rdi kendis i n i sedirin ü stün e attı : « Ben d e , » d i yordu , « be n de bense m , o n l a r ı n üçü n ü d e katı r ı n kuyruğuna bağlayıp sü rüteceğ i m . Par ça bölük edeceğ i m . Ben de bensem . . . " Durmadan bunu tekrar ediyordu ken d i kend i n e . « Ben de bensem . B i r aşi reti n , b i r koca oban ı n onuruy la oynayan l ara . . . Az b i l e ! " G ü n doğmuştu k i , Beyin çad ı r ı n ı n önüne atl ı l ar, yaya lar g e l d i l e r biri kişti l e r. G ü rü ltü p atı rtıya Bey uya nd ı . D ı şarı çı ktı : « N e o ? " d iye sord u . « Ne o ? H iç b i r şey geti re medi n i z m i ? » 1 74
ı 1
i
j
Beyi n kahyas ı : « Aramad ı k del i k, tutmadı k yol , taramadık dağ ko mad ı k . B u lamad ı k . Bana kal ı rs a Bey, bana kal ı rsa . . . G ücenme, darı l m a . . . Sustu : Bey vard ı h ı ş ı m l a yakası ndan tuttu : " Ne demek istiyorsun? D i l iyin altı ndaki n i söyl e . » Kahya : « Kızma Bey , " ded i , « kızma ama, i ş i n içi nde i ş var g i b i g e l i r ban a . » Bey ayn ı kızg ı n l ı k l a : « D i l i yin altındaki n i ç ı kar,» ded i . Ka hya : « Demem o k i , bunlar obadan çı kmad ı lar. Ç ı kma ları n ı n da mümkünü yok düşündüm k i . . . Bunlar obada saklanıyorlar uzun sözün kısas ı . Obadalar.» Bey: " Bana karşı m ı bütün oba? Onu m u demek isti yorsun? Töreler y ı k ı l d ı mı demek istiyorsun? Öyl ey se, bütün evleri teker teker aray ı n . Bu ö l ümden d e zor . " Kahya: « Bey, ,, ded i , « be l k i kimsenin suçu yok . Ben şüp h e l e n iyoru m . » Bey b i r ah çekti : " Bu ölümden de beter o l acak. Ki m i n evi nde bu l u rsanız, çol u k çocuk heps i n i öldüreceksi n i z . Kimse sağ ka l masın. Ocağ ı n ı söndü receks i n i z . ,, Bey i n adam ları yorg u n , bitki n , başl a rı yerde ça d ı rlara dağ ı l d ı l ar. Evl ere şöy l e b i r bak ı p geçiyorlard ı . İşten bütün oba h aberl endi. Herkes kızla Karaoa oğlan ı n H ü rücen i n evinde o l duğunu b i l iyordu. B i r yandan evler aranıyor, bir yandan oban ı n ka d ı n l ar ı birikmişler konuşuyorlar: "
1 75
" H ürüce n i n evi n d e . H ü rü ceyi de öldürürler. Gel i n i n i oğlunu da . . . ,, " Beyi m iz i n kızı n ı . . . D e l i n i n kardaşına . . . ,, « Vars ı n kaç ı rs ı n lar. Kötü m ü ? Hak aşı ğ ı . . . ,, « Bey de versi n . " « Bu l urlarsa öldürü r l e r . » « S ı ra H ü rücenin evi n e gel i rse . . . ,, « El leriyle koymuş g i b i bulurlar. " Yaş l ı b i r kad ı n : « Bu o l maz, ,, ded i . « Bu hakka reva değ i l . » Başka b i r kad ı n : « Sevda l ı ları ayıra n onmaz , ,, dedi. « Bey d e olsa onmaz. Kuşun yuvası n ı b ozan . . . ,, « E l i ko l u kuru r . » « Kurur d a k u rur.» Bu s ı rada arıya n l a r H ü rücenin evine doğru i l e rl i yorl ard ı . Kad ı n l a rda b i r te laş b i r kaynaşma başl ad ı . « Böyle durur bakars a k , ,, ded i , a böyle durur ba karsak veba l ı günahı b i z i m boynum uza o l u r . » « Bey de Seyise B e y. . . " Koyvers i n fıkara l a r ı n yakas ı n ı . . . ,, a Koyvers i n de baş l a r ı n ı a l ı p gits i n l e r . » Bu s ı rada H ü rücen i n evi n i n önünde top l andılar. « Ana, H ü rüce Ana , ,, dedi ler, abir d iyeceğ i n var m ı ? Her şeyden habe rimiz var . " H ürüce: a ly i k i g e l d i n i z , ,, ded i , «ne yapacağ ı m ı şaş ı rd ı y d ı m . Şimdi evi a rı yacaklar. Körce Ve l i n i n evi n i a ra d ı l a r. Bize beş altı ev ka l d ı . Şimdi de bizim evi a rayıp bulaca klar. Kimin evi arandı için izden ? » B i r g e l i n , genç, güze l , gözleri yaş l ı : « B izim evi arad ı l ar , ,, d ed i . « B ize götürn l i m o n l a rı. Gavu rl a r gelmede n . » Kad ı n lar çad ı ra doldu lar. Yattı kları yerden kızla "
1 76
oğlanı ç ı kardı lar. Karacaoğ l a n ı n saz ı n ı b i r çuva l a koy d u l ar . Evleri n a rkası kayal ı kt ı , ormand ı . Sevd a l ı l arı a ra l arına a l d ı lar. Türküler söyl eye söyleye aran ı l m ı ş b i r eve doğ ru yol a l d ı l ar. M antıvarlar açtığı zaman, oban ı n bütün genç kızları , kad ı n l arı hep bir araya ge l i r mantıvar açma türkü leri söylerlerd i . Söyl eye söy l eye dağları i nerlerd i . M antıva r açma, tal i h açmayd ı . B i r tas ı n , b i r kovan ı n i ç i n e her kad ı n , her kız b i r öte beris i n i atar, b i r kad ı n da türkü söyleye söyleye su dolu bir kovadan bir öteberiyi ç ı karırd ı . Ç ı ka n öteberi k i m i nse, söylenen türkü onundu. B u , del ice b i r yürekl i l i kt i . Va birisi görse de olan biteni Beye h aber verse, Bey heps i n i ö l dürürd ü . Kim se Beye haber vermiyordu. Veremezdi d e . . . Öyle b i r h avaya bürünmüştü oba. Olan b itenden Beyin adam l a rı n ı n da, Beyin H atu n u n u n da haberi vard ı . Herkes ler de b i l iyordu ki olanı biteni Beye h i ç kimse h aber vermeyecektir. Kel l e pahas ı n a d a olsa. Bütün oba b i r aşığı, bir hak aşığı n ı , bir erm i ş i , sevdal ı l arı koruman ı n sevi nci , övüncü içindeyd i . Orta l ı ğ ı sevinç taşan türkü ler dolduruyordu. Her köşede bucakta bir genç kız top l u luğu mantıvar açı yor, türkü ler söylüyorlard ı . Tek m i l türkü l e r de sevda l ı l a r üstü ne. Beyse d a l m ı ş g itmişti , kederler içindey d i . Bu coşkun akan sev i n ce b i r a n l am vere m iyordu . N e o l uyord u ? Ki mseye d e soramıyordu. Her çad ı r ı n kap ı s ı n a mantıvarlar ası l m ı ş , sarı sarı bal kıyordu. Mantıvarı n acı kokusu bahar g ü neşine sin m i ş , o bayı dol durmuştu. Sevdal ı ların bulundukları çad ı r ı n içi d ı ş ı mantı varla donatıl mıştı . Türküyl e b i rl i kte acı mantıvar ko kusu d a obay ı , yazıyı yabanı almış dolanıyordu. 1 77
F. 1 2
Hey mantıvar mantıvar Mantıvarın vaktı var Mantıvara gelenin Cennette beş tahtı var Mantıvar ocak ocak Biçerler kucak kucak Mantıvara gelenin Yeri Cennet olacak
Bey kederinden ö l üyord u . Ne yapacağını şaş ı r m ıştı . Çadırından ç ı km ı yordu. Kimseyi görmüyord u . Ağz ı n ı bıçaklar açm ıyordu . Obadan d a şüphe ediyor d u . Kahya n ı n yüzüne bakm ıyord u . Dağdan , ovadan, her çadı rdan mantıvar tü rkü le ri gel iyordu. Sev i n ç l i tü rküler. M ı stı k ağa türkü leri duydukça : « E l m i yaman , » d iyord u , « Bey m i yaman. E l m i yaman, Bey m i ya man . » E l yaman d ı . B i r gece Del i H üseyi n i çağ ı rd ı : « Görüyorum k i keyf i n yerinde De l i m , » ded i . Del i : « A l lah obaya zeva l vermes i n , " ded i . « Yoksa peri şand ı k . Bey bunu duyarsa kederinden ö l ü r , » ded i . M ı stı k ağa: « Öl s ü n , » ded i . « Gebers i n za l i m . Kıymeti n i b i l me d i ğ i hak aş ı ğ ı n ı n oba kıym eti n i b i l d i . Sana d iyeceğ i m var D e l i m . Uzatma. Karda ş ı n ı a l , sana b i r mektup ve receğ i m , doğru ona götü r. Burda da kalsanız o l u r ama, Bey duya rsa kederi nden ö l ü r. Sonra belki sizi barıştı rır. G e l i rs i n i z . Za l i m bir adam amma. Neyi se. Sen ş i m d i l i k Küçüka l ioğ l u na g it, mektubu hazı rlad ı m . İşi 1 78
ona sen an lat. . . Size oğlundan iyi d avra n ı r . Olur m u ? Bu gece . .. Gece yar ısı kalktı lar. O n l a r ı n g ideceği nden bütün oba haberlenmişti . Oba o n l a ra hediyeler hazı rlamışt ı . B i r s ü rü koyun , b i rkaç a t , d eve, g e l i n e gel i n l i k çeyiz. Bu bi rkaç gün içinde oban ı n kızları geceyi gündüze katm ı ş l ar, çeyi z l i kler h azı r l a m ı ş lard ı . Bey de, k ı z ı n ı everseyd i a n c a k b u kadar çeyiz vereb i l i rd i . Oban ı n gençleri atland ı . Düğündeki seymenler g i b i . Gelinle güveyi ara l a rı n a a l d ı lar, ovaya dökü l d ü ler. Beyi n adam ları da i ş i b i l iyorlard ı . Ama Beye söy lemiyorlard ı . Korkuyorlard ı . Oba halkı gemi azıya a l rn i ştı . Gece yarıyı az geçe ovaya i n d i ler. Ovada b i r i k i saat d ü ğ ü n dernek etti ler. Rivayet ederler ki bu dü ğün , düğünlerin en güze l i o l muş. Karacaoğlan en g ü zel türkü l e ri n i burada söyl e m i ş . Gene rivayet ederler ki, ö l ü nceye kadar Karacaoğ l a n ı n « s ı l a , s ı l a , ,, d iye ya n ı p yak ı l d ı ğ ı yer, kendi obas ı , anas ı n ı n babas ı n ı n yur du deği l de burasıym ı ş .
Gam çekme haline divane gönül Sana da bulunur elde neler var Ayvam eksik, yoksa turunç, yoksa nar Sun elini beri dalda neler var. Sakının Ağalar Beyler küçükten Yanağı gamzeli eğri buçuktan Arılar bal alır binbir çiçekten Nezaket arıda balda neler var 1 79
ı
Oba halkı gemı azwa almıştı.
Yiğ.it olan yiğit dağdır kaledir Sevmeyin çirkini başa beladır Bülbülün feryadı gonca güledir Takının güzeller gülde neler var. Bunu ben demedim aşıklar diyen Bilmem boz geyiktir, bilmem ak ceren Şu dertli sineme hançerler vuran Yüce yüce sarp kayada neler var Karacaoğlan der ki yaralı sinem Nerededir benim gül yüzlü sunam Kimi Cennet ister, kimi Cehennem Cennetten beri de yolda neler var
Seymen ler, uğurlayıcı kızlar, tek m i l oba h a l k ı ovadan y a s i ç i n d e i m i ş l e r g i b i geri döndüler. « Bi r bulduk, b i r yitird i k , " d iyorlard ı . Ağızlarını b ı çak aç m ı yo rd u . B i r ayış ı ğ ı vard ı . T a m a y ı n o ndörd ü . Dağlardan ç a m koku ları gel iyord u . Obaya doğru dönenler bu ayı ş ı ğ ı altında don muşlardı sank i . Ç ıt ç ı k m ıyordu. Ağır ağ ı r, ayaklarını sü rüyerek yürüyorlard ı . H e r b i r i n i n kafas ı nda b i r türkü dönüyordu. Ay ı ş ı ğ ı g i b i . Esen yel g i b i . Ayd ı n l ı k , p ı r ı l tı l ı , kederl i , dertl i . belal ı . Şafa k ata rken o baya g i rd i l er. Yorgu ndular . •
And ı r ı n düzünü aşt ı l ar . G üneş vard ı And ı r ı n dü zünde, kavuran . . . Akka l e n i n yolunu tuttular. Küç ü k• a l ioğ l u n u n obası M eryemç i l b e l indeyd i . B i r i ki n d i ü s tü M e ryemçi l bel i ne u l aştı lar. Obaya g i rerlerken Deli Hüsey i n atı n ı doludizg i n , önden obaya doğru sürdü. Derimevin i n kap ı sı nd a i n181
d i . Doğru Küçükalioğl una vard ı . Temennah çaktı . M ektu bu öpüp uzatt ı . Küçüka l i oğlu m ektubu okuduktan sonra b i r a n düşündü . Sonra g ü l ü msed i . Sonra Hüseyine: « Yakındalar m ı ? » d i ye sord u . H üseyi n : « G ediğin arkas ı ndalar. Gel iyorl ar, » ded i . Bey yanındakil ere e m i r verd i : " H emen b i r seymen a l ayı hazı rlan s ı n . Karş ı layın g e l e n l eri . » B i r anda atlara b i n i l d i . Seymen a l ay ı , davu l zur nay l a , gelen leri karş ı lamağa ç ı ktı . Bey: « Benim m isafi r odas ı n ı g e l i n güveye haz ı rlayı n , " d i ye eve haber gönderd i . D e l i Hüseyi n e : « Düğün yapacağ ı z , ., d ed i . « Karacaoğ lana, M ı stı k Ağan ı n şerefine l ayık b i r d üğün yapmal ı . . . » Sonra gene e m i r verd i : « Çadırı m ı n yan ı n a b i r çad ı r donatı n . Gel i n g üvey i ç i n . Onun yan ı n a da bir başka çad ı r . . . M ıstı k Ağan ı n D e l i Hüseyi n i i ç i n . . . Karş ı l ayıcı lar, gelenleri u l u b i r töre n l e karş ı l a d ı lar. A l d ı lar obaya get i rd i ler. Karacaoğl a n böy l e b i r karş ı l anmayı h i ç beklem iyordu. Sevincinden, utan gaç l ı ğ ı ndan atı n ü stünde büzü l ü p kal m ıştı . Dolup do l u p da boşanıyordu. G e l d i l e r , Beyin m i safi r, has oda s ı n a i n d i ler. Düğün de baş l a d ı . H alaylar çeki l iyor, s i n s i n l e r oyna n ıyo r, g ü reş l e r yap ı l ıyord u . Yakındaki uzaktaki oba l a rı n tümü de düğüne çağ r ı l m ı ş l a rd ı . Büyü k b i r toy düğün o l d u . Beylere padişa h l a ra layık. Obalar gelinle g üveye , bir d e Deli H üseyi n e a r mağanlar sundular. .,
1 82
Karacaoğlan el ü stü n d e tutu l d u . Olan da işte bundan s on ra o l d u . Karacaoğ l an , E l i f küçü c ü k çad ırları nda gece g ü n düz beraberler. Karacaoğlan aşk türkü l e r i , saadet tür kü l e ri sö.y ler. Bazan b i r şafak vakt i , b i r akşam üstü , b i r gece yarısı Karacı:ıoğlan ı n çad ı rı ndan b i r türkü d u y u l u r . Bütün oba ayağa ka l kı p , kulak kesi l i r türküyü d i nler. Bütün oba sese , tü rküye hayran olur. Karaca oğlan ı n ünü i nsandan i nsana, obadan obaya yay ı l ı r . A l a gözlerini sevdiğim dilber Şu gelip geçtiğin yerler öğünsün Kadir mevlam seni öğmüş yaratmış Kısmeti olduğun kullar öğünsün Huri melek var mı senin soyunda Kız nazarım kaldı usul boyunda Kadir gecesinde bayram ayında Üstüne gölg'olan dallar öğünsün Sevdiceğim sürmelemiş gözünü Elin aşiretin çekmez nazını Kaldır perçemini görem yüzünü Üstüne gölg'olan dallar öğünsün Karacaoğlan der de garibim garib Garibin hal inden ne bilsin tabib Akşamdan soyunup koynuna girip Boynuna dolanan kol lar öğünsün
Karacaoğ l a n ı n ünü böyl e yay ı l ı rken obada d a say g ı , sevgi ona daha çok artıyordu. Bey, onun ayağ ına kadar g i d iyor, eşiğ ine oturuyor, çağ ı rtıp söy l etiyord u . Karacaoğ l a n ı n ü n üy l e b i r l i kte Beyi n d e , obası n ı n d a 1 83
ü n ü a rtıyordu . Konuşa n l a r ne d iyorlard ı ? Diyorlard ı ki : " Küçüka l i oğ l u Karacaya b i r bakıyor k i . . . Can ı g i b i . İ k i gözü g i b i . . . Küçükal ioğ l u , Küçüka l i oğ l u değ i l , b i r ermiş k i ş i . Koskocaman Beyl iğine bakmadan , so yuna sopuna bakmadan aş ı ğ ı n e l ine su döküyor. Ona Beylere Paşal ara davra n d ı ğ ı ndan d a daha sayg ı l ı dav ran ı yor. Her vakit, her vak i t karş ı s ı nda e l pençe di van d u ruyor. Küçüka l i o ğ l u bey l erin has ı d ı r . Kızın ba bas ı n ı n h ı ş m ı ndan b i l e korkmad ı . » Karacaoğlansa mutl u l u k içi nde çalka l a n ıyor, Kü çükal ioğ l u üstüne türkü l e r yakıyord u . Büyük b i r coş kun l u k içinde kendi nden geçip, sevdadan uğun uyor du. Karacaoğ lan a l d ı sazı s i nesine, d üştü sözün b i na s ı n a , söyledi baka l ı m ne söyle d i , d i l lere destan sev dasına :
İki kuş geldi de kondu dikene Başı yeşil ayakları k ı rmızı Çığ düşürmüş nişanına teline Ağzı kiraz dudakları k ı rmızı Benim yarim hem güzeldir, hem handır Malım yoksa tatlı canı m kurbandır İ nci değil, sedef değ i l , mercandır Ak kolunda kol bağısı kırm ızı Gel hele sevdiğim otur yanıma Sığa ak kolların dola boynuma Öldür beni sok ellerin kanıma Desinle r ki kız ellerin kırmızı
1 84
Karacaoğlan b i r gül ektim biterse Çağrışıp dalında bülbül öterse Benim vadem senden önce yeterse Dört taş diktir mezarıma kırmızı
Küçüka l ioğ l u bu türküyü Karacaoğ l an a geldi ge l e l i her g ü n söy letiyord u . D i n l iyor d i n l iyor doyamı yordu bu türküye. Güz geldi bütün obalar Çukurovaya ind i . · Beyin H al i l adında bir yeğeni vard ı . Serseri m i serser i . İ p siz mi ipsiz. Ş ı marık m ı ş ı m arı k . Bey onu, kardeşin den öksüz kal d ı ğ ı i ç i n , öksüz yü reğ i incinmesin d iye şımarttı kça ş ı martm ı ştı . O da, başka obalarda n erde güzel bir kız görse yakıyordu abay ı , sevdalan ıyor, is teğ ine erince de kızı b ı rakıveriyordu. Bu yüzden iyi b i r i nsan olan Küçü ka l ioğlunun onun el inden çekme d i ğ i kalmamıştı. E l e aleme rüsvay o l muştu . Bey, öğüt veriyor, öğüdünü d i n l etem iyordu. Oba l ı lar El ifi Karacaoğlanla görünce, demiş l e rdi k i hemen : « Ha l i l e gene b i r av ç ı ktı . Ne yapar, yapar altı ndan g i re r, üstü nden ç ı kar i steğ i n e erer o H al i l . Böy l e güzel , ay parçası g i b i kızı boş salar m ı h i ç ? » H al i l i l k gördüğü g ü nden beri tutu l muştu E l ife. Ard ı nda bir gölge g i bi dolaşı yordu . Çeşmeye suya g i d iyor, o ardı ndan gi diyord u . Kız larla eğl enmeğe oba n ı n dışına ç ı kıyor. Hal i l ard ı nda. Yalnız b i r yerde karş ı l aşsalar, Ha l i l : « Öldüm senin aşkından . N e ded i n d e o kel aşı ğ ı a l d ı n ? Ben sana kul kurba n ı m . Ben senin için ölü yoru m . B ı rak d a o kel aşığı ben i m o l . Sen b e n i m ol mazsan, ben kederi mden ö l ü rü m . Kend i m i öldürürüm. Ben o kel a ş ı k kadar yok muyu m ? • K ı z h e r seferinde o n a bakmıyor ağz ı n ı b i le açmı1 85
yord u . Kaç ıyor, g i d i p çadı rına kapanıyor, ağla babam ağla ed i yord u . Hal i l i n kıza kancayı taktığını obada herkes b i l i yord u . B e y b i l m iyordu , D e l i H üseyi n , Karacaoğ l a n , b i r de Beyin Hatunu b i l m i yord u . Beyin Hatunu d a Ka racaoğ l a n ı n ses i n i n h ayran ıydı . O söylerken b i r köşe ye oturuyor, için için ağ l ı yord u . " Yürek koymuyor i n sanda, bu adam yüre k koymuyor, » d i yordu. H a l i l işi azıttıkça azıtt ı . E l if onun yüzünden çadı rından ç ı kamaz oldu. Ne çeşmeye gidebil iyor, ne b i r yere ç ı ka b i l i yordu. Çad ı rında sabahtan akşama kad a r d ü ş ü n ü p duruyordu. H a l i l o n u n da yo lunu b u l d u . Kı rı k bir ayna a l ıyor, sabahtan akşama kada r kızın çadı r ı n ı n kap ı s ı n a tutuyord u . Kız kapıda bir görün meye görsün, o anda ayna n ı n şavkı hemen gözlerine g e l i p du ruyord u . K ı z , kapıda da görünemez o l m uştu. Ne yaps ı n d ı ? Şaş ı rı p kal m ıştı . Karacaoğ lana, D e l i Hüseyine söyl iyemezd i bunu. Büyük tats ı z l ı k ç ı ka rd ı . B e l k i onları obadan kovarlard ı . Belki d e Bey yeğeninin baş ına b i r h a l getirird i . N e yana dönsen i ş , i ş deği l . . . Bey yeğenine b i r şey yaps a , ö l d ü rse, döğse , obada ka lamazlard ı . Hem bu o rtaya b i r çı karsa , b üyüye bü yüye ded i kodu bütün o ba l a r ı sarar, babas ı n ı n kulağı na kadar varı rd ı . Ne yapma l ı ? E l i f kıvranıyor, öteki boyu na rahat verm iyord u . B i r an kend i m i ö l d ü rüyü m , ded i , kend i m i öldürüyüm d e kurtu l uyum bunda n . Ya pa mazd ı . Karacaoğlan ne o l urdu o zaman? O da ken d i s i n i ö l dürürdü. Güz gelmiş obalar Ç u kurovaya inmiş demiştik. Bütün Türkmen d üğünl eri sonbahard a yapı l ı r. Her o bada b e l k i otuz d ü ğ ü n o lur. O b a düğünlerinin hiç b i ri başka b i r mevs i mde o l m a m ı ştı r. O günden bugüne de. Düğünler baş lamıştı. Karacaoğ lanı saz çalsın t ü r1 86
kü söylesin d iye düğünden düğüne çağ ı rıyorlard ı . B i r g ü n b i l e evinde kal amıyord u . G itm iyece kti ama aşı k l ar ı n töresi yd i . H e r çağ r ı l an düğüne gitmek zoru nday d ı . Çağrı l ı p da b i r düğüne g itmezse o düğün sahibi bunu kend i n e yap ı l m ı ş e n büyük h akaret sayard ı . Karacaoğ l a n ı n i ç i n e bugünl erde b i r ac ı , b i r ağır l ı k çökmüştü. Yüzü g ü l m üyord u . İ ç i nd e derdi vard ı : Çünkü g ü n l er geçtikçe E l i f i n h a l i başkalaşıyor, yüzü sararı p sol uyordu . Elif o n u n l a evl endiğine, babası n ı b ı rakt ı ğ ı n a pişman m ı o l m uştu ? Pişman o l mas ı n da n e yaps ı n d ı ? O kimsiz ki msesiz b i r aşık, o bir Bey kı z ı . . . Karacaoğ lan düşünüyor, cc bu işi keşke yapmasay d ı ın , » d iyordu kendi kend i n e . « Ah keşke yapmasay d ı m . Kızı görü r görmez baş ı m ı a l ı p başka d iyara g i t s eyd i m keşke , .. d iyord u . « Baş ı m ı a l ı p . . . "
Elif sezdi ki H a l i l i n bütün işlerini oba b i l i yor, ay na tuttuğunu, g ece gündüz ard ı nd a gezd i ğ i n i . . . Bunun ö n ü n e g eçme l iyd i . Ya Karacaoğ l a n b i r duyarsa . Kede ri nden ölüverird i . Yaprak g i bi sol uveri rd i . B i r sabah e rkende n , daha g ü n doğma m ı ştı , b i l i yordu ki Hal i l çad ı rı n etrafı nda dolan ıyor, « varay ı m , » d ed i , « ş unun e l i n e ayağ ı n a kapanay ı m , vazgeç b u iş ten deyi m . Bel ki merhamete g e l i r de vazgeçe r . » Çadırdan başörtüsüy l e yüzünü i y i c e sarmalayıp d ı şarı ç ı kt ı . Hal i l bir ağac ı n karan l ığ ı na s ı ğ ı n m ı ş bek l i yord u . El ifin kendi n e doğru g e l d i ğ i n i duyunca sevin d i . Kendi kendi n e , « bu da düştü tuzağa, ,, d ed i . « Bana bir kad ı n d ayansa dayansa ü ç ay dayanır. Bu d a e pey d ayand ı . » Kız geldi karş ı s ı nda d urdu : « Ha l i l Ağam etme b u n u . Bozma yuva m ı z ı . N e is ters i n bizden ? Biz garibiz. Sen koskocaman bir Ağa yeğenisi n . Sana kız mı yok ? E l i n i sal lasan e l l isi . . . Biz 1 87
hem size m i safi riz. Tanrı m isafi ri . M isafire s e n i n yap t ı ğ ı n yapı l ı r m ı ? E l l e r i n i ayakları n ı ö peri m H a l i l Ağa m . " Hal i l : « O l maz,, ded i . « Ya b e n i m o l u rsun, ya d a ölürüm. Kend i m i elal eme rüsvay ederi m . » K ı z i n l ed i : « Etme H a l i l Ağam etme ! Ayaklarını öpüyüm et me! » Hal i l : " B i r şartla senden soğuru m . " ded i . « B i r gec'e va rır s e n i n yan ında sana dokunmadan yatarım. Sana e l i m i b i l e sürmem. A l laha yem i n ederi m ki s ü rme m . Yeter k i yatakta sen i n bana kokun g e l s i n . O zaman senden soğur, vazgeçeri m . Yoksa ölsem vazgeçme m . B e n i m e l i mde değ i l ki . . . Yü reğ i m vazgeçmez. Yüre ğ i m i kand ı ra l ı m böylece, o l u r m u ? » Kız: « Etme Hal i l Ağam , " d ed i . Hal i l : « Ol maz. Ya b u . ya d a e l a l eme rüsvay o l u ru m . " K ı z düşü n d ü : Bana n e yapab i l ecek ? İ l eri giderse bağ ı rı r ı m . İ leri gitmezse vars ı n köpek g i b i yats ı n . . . Uyus u n , saba h l ey i n d e d efo l u p g i ts i n . « Bana dokunmayacağ ı na yem i n eder m i s i n ? » « Ku rana e l basarı m . B e n i m huyum böyle. B e n d e b i l i yoru m . B u kötü . Ama huyum böy l e . H uyum kuru sun. B i r gece yan ında yatarsam geçer. Bir daha yüzü ne b i l e bakmam. Bu gece m i ? » Kız başıyla b i r evet yaptı. B i r a n önce b u beladan kurtu l ma k istiyordu. Gece oldu. Karan l ı k çöktü . H a l i l bekl ed i . Tirtir titriyo rdu heyecan ı ndan . Demek fethed i l mez kaleyi de fethetm işti . Buraya kada r g e l i nce, buradan ötesi yeterd i . B i r kad ı n ı n yeter k i b i r kere yatağına ayağ ı n ı 1 88
bas, ondan ötesi kolayd ı . Bunu tecrü b e l eriyle b i l iyor d u . Bugün b i r , yarı n i ki , E l if H atun da tamam d ı . Gece yarı s ı horozları öttü. Koygu n koygun öttü . O bekliyo rdu. E l i f yatağ ı nda dönüyord u . E l b i sel eriyle g i rm i şti yatağa. Olduğu g i b i . Acaba kötü m ü yapm ı ştı bu i ş i ? Karacaoğlana b u n u söyl e me l i m iyd i ? Ç o k ç o k kötü yaptı m , ded i . Gel irse bağ ı ray ı m . Çok çok kötü . Elale me rüsvay o l ma k ya? Sıcak terl e r dö küyordu . Bağ ı r sam m ı ? Bağ ı rmasam daha kötü . Karacaoğ lan ı n yata ğ ı n a b i r yabancı al ıyoru m . Böyle a l ı p verirken i ç i , Hal i l kap ıdan i çeri süzül d ü . E l if h i ç ses ç ı ka rmad ı . Soluğ u n u tutmuş n e yapa c a k d iye bekl iyord u . H a l i l soyundu. « Burda m ı s ı n El i ? » ded i . E l i f karş ı l ı k vermed i . Sol uğunu d ı şarı ve ri rken soluğu duyul du . H a l i l : « Demek hurdas ı n ? » d e d i . « Ben de o l mazsı n bana b i r al yapars ı n diye kork tu mdu , ,, dedi . . . Yatağa g i rd i . H i ç ses ç ı karmadan, kı z a dokunmadan yan ı n a yattı . S ı k s ı k nefes al ıyorlard ı . Hal i l kıza dokunmamak için e l i nden gelen gayreti h arcıyord u . Dokunursa bu toy k ı z her şeyi bozacakt ı . Arkası n ı döndü. Kız d a ra hat b i r s o l u k a l d ı . Demek ki H al i l i n d ed i kl eri doğ ruy d u . Artık ondan soğuyacaktı . •
Bu s ı rada Karacaoğl a n C eritl erin düğününde saz çal ıyordu. En güzel türk ü l erden b i r i n i söy l üyordu . Sa z ı n ı n ü stüne yu m u l m u ş , kederl i , gam l ı söy l üyordu. Akşamdan beri h i ç b i r n eşe l i türkü söy l eyeme m i şti . Düğün m ü d iyorl ardı d i n l iyenler, yas yeri m i ? Ama gene de candan d i n l iyorlard ı . Düğünü u n utmuşl ar, Karacaoğlanın d ü nyasına koyup gitm i ş l erdi . 1 89
Sunayı da deli gönül sunayı Ben yoluna terkederim sı layı Armağan gönderdim telli turnayı İner gider bir gözleri sürmeli Kuru kütük yanmayınca tüter mi Ak göğsün üstünde diken biter mi Vakti gelmeyince bülbül öter mi Öter gider bir gözleri sürmeli Sabahtan uğradım onun yurduna Dayanılmaz firkatine derdine Yıkı !ası karl ı dağın ardına Aşar gider bir gözleri sürmeli Karacaoğlan kapınızda kul gibi Gönül küsüverse ince kıl gibi Seherde açılmış gonca gül gibi Kokar gider bir gözleri sürmeli
Bu türküyü bitirmiş bitirmemişti k i , b i rden sa z ı n te l i kırı l d ı . Karacaoğlan dondu ka l d ı . Ne yapaca ğ ı n ı şaş ı rd ı . Ağır ağır ayağa k a l ktı , yürüdü. R üzgar g i b i yo l a d üştü . Düğündek i l e r : « Ne o l d u bu adama ? » ded i ler. « H iç keyfi yoktu. Dertl iyd i . N eden gitti o la ? " B i r yaş l ı : « Aş ı kların b i r mecl iste sazları n ı n te l i n i n k ı r ı l ması uğursuzluktu r . B i r h a l vard ı r baş ı nda . . . B i r kötü l ü k . Karacaoğ lan d a onun i ç i n gitti , » ded i . Kalaba l ı k sustu . R i vayet ederler k i , Karacaoğ l a n ı n saz ı n ı n te l i ko punca, Karacaoğf a n ı n da i ç i n d e ta deri nden b i r tel ko par . . . Ve Karacaoğlan d ü ğ ü n d e n ayrı l ı nca, bu b i r gün lük yolu göz açıp kapayı ncaya kadar geçer. 1 90
. Karacaoğ lan çad ırına geldiği zaman , a l a şafak atıyordu. Çad ı ra g i rd i , g i rd i k i ne görs ü n ! Dünya baş ı na fır döndü. B i r a n durd u . Düşündü. Karacaoğ lan adam öldüremezd i k i . . . « En sonunda o lacağ ı buydu , " dedi kend i kendine. « Bey kızları bey oğu l l ar ı n ı nd ı r . » Bu s ı rada k ı z uyumamıştı. A l a şafağın ı ş ı kları yüzün deyd i . H a l i l uyuyordu . K ı z Karacaoğ l a n ı görünce te pesinden kızg ı n sular dökü l müşe döndü. Gözlerini ka pad ı . Karacaoğlan ne yapacaktı . Bekl iyordu . Karaca oğlan hiç b i r şey yapma d ı . Ya l n ız abas ı n ı s ı rtı ndan ç ı ka rd ı . Usulca üstlerine ö rttü . Döndü yürü d ü . Yel gibi düştü yo l l ara. İ ç i n i n ateş i n i yele verm i şt i . Se r i n l i kten i md at umuyordu. E l if, üstlerinde abayı g örünce işi a n l ad ı . Karaca oğlan gid iyord u . B i r daha g e l memek üzere g i d iyordu. Ka l ktı . Ard ı n a düştü ama, Karacaoğlan çok uzaklaş m ı şt ı . So l u k soluğa ka l d ı . . . Ard ı ndan bağ ı rd ı . . . « Kara c a ! Karaca ! » Koşuyor, soluğu tüken iyor, yere yuvar lanıyor, ka l kıyor, " Karaca ! Karaca ! » diye bağı rıyor du. Karaca gözden kayboldu gitt i . E l i f de d üştüğü yer den kal kamad ı . Doğan güneş onu öylece bitm i ş , kah rol muş, yol u n tozları içinde, toza bulanmış, yatar bul du . . . Elif az sonra az ı c ı k kendine geldi. Bir türkü dö n üyordu kafas ı nda, Renkl i , ayd ı n l ı k , güneş l i , mesut günleri n i n aşk türküsü . . . Dü nya türküye kesm i şti . Tü rkü , güneş, yeş i l , mav i , dört b i r yan ı nd a çağ l ıyor du. Eski aşk g ü n leri çağ l ı yordu.
Ağlaya ağlaya düştüm yollara Karışayım boz bulanık sellere Adı sanı duyulmadık i llere Gitmeyince gönül yardan ayrılmaz 1 91
Ahım kaldı şu güzelin ahtında Deremedim günlerini vaktinde Karanlık gecede kolum altında Yatmayınca gönül yardan ayrılmaz Gözüm kaldı şu kaplanın postunda Ezrail de can almağı n kastında Döne döne teneşirin üstünde Vunmayınca gönül yardan ayrılmaz Hadini de Karacaoğlan hadini Aramazlar gurbet ele gideni Ak göğsün üstünde çakırdikeni Bitmeyince gönül yardan ayrılmaz
G ü n kuş l u k o l u nca E l if ayağa ka l ktı . Karacaoğla n ı n baş ı n ı a l ı p g ittiğ i uzun uçsuz bucaksız yol a g öz l e rini d i kti. Öğle oluncaya kadar orada öyle taş kes i l m i ş , d i ki ld i ka l d ı . Taş kes i l d i . Yal n ız , k i msesiz yol bomboş uzayı p gidiyordu . Sonra k ı m ı ldad ı , ayakları nı s ü rüyerek obaya dön d ü . D e l i Hüsey i n i n karısı her sabah E l ifi çad ırı nda yok l ard ı . Bugün d e yoklam ı ş , k i mseyi bulamam ıştı . Hüseyine haber verm i ş , H üse yin El ifi aramış, taramış bulamamış, d e l i ye dönmüştü . Bey evde yoktu. Beyin h an ı m ı n ı n kulağına g itti iş. Bey i n H a n ı m ı şaşırdı . Derken E l i f i k i n d i üstü g e l d i obaya. Çadırına g itti . Kendi n i yatağına dar att ı . Ken d i nden geçti . H üseyi n başucunda dört dönüyord u . Be y i n hatunu başında dört d ö n üyordu. Yüzüne su döküp ayı ltt ı lar. H atun El ife sebeb i n i sordu bunun . Önce, gene a n l atmak i stem ed i E l if. H atun herkesi i çerden ç ı kard ı . Onunla başbaşa ka l d ı . E l i f sonundcı Hatun u n ı srarı n a dayanamad ı . Olan ı biteni başı ndan sonuna ka d a r b i r b i r a n l attı . Hatun y ı l d ı rı m l a vuru l m uşa döndü. 1 92
B i r m i safire , bir hak aş ı ğ ı na , bir s ı ğ ı ntıya bu yap ı l ı r m ı yd ı . Kanı tepes ine sıçrad ı . O h ı z l a Hal i l i aramağa baş l ad ı . Bul amad ı . Eve vard ı . E l i ne çamaş ı r tokac ı n ı a l d ı . Pınarın baş ı nd a Hal i l i görd ü . H a l i l onu görünce yı l ı ş ı k y ı l ı ş ı k g ü l ü msemeğe baş l ad ı . H atun h ı ş ı m gi biyd i . Hal i l i n yan ı n a ya kl aştı . Ona hiç bir şey deme den, sormadan, tokacı tam baş ı n a yapışt ı rd ı . Gözü dönmüştü . Vurdukça vuruyord u . Kendine g e l d i ğ i n d e , Ha l i l , yere y ı k ı l m ı ş c a n çekişiyordu. Onu böy l e gör d ü . Başı nda durdu bakt ı . H a l i l son soluğunu da verd i . Kızg ı n l ı k l a : .. İyi etti m . İyi oldu. Bey bana ne ya parsa yaps ı n , isterse koğs u n . İsterse öldürsü n be ni . . . Bey yakındaki bir obadayd ı . H a l i l i n ö l ü m haberi Beye gitti . Bey atı n a atlad ı . Doludizg i n g e l d i . H atun onu yolda karş ı l ad ı . Bey Hatunun yüzüne bak madı b i l e . Doğru çad ı ra g i rd i . Hatun h ı ş ı m l a ard ı n dan gitti. « İster koğ , ister öldür, • d ed i . M eseleyi an l atmağa baş l ad ı . Bey Hal i l i n yaptı kları n ı duydu kça ç i l eden ç ı ktı . Meseleyi bütün oba b i l iyord u . Onlar d a a n l attı lar. Bey i y i c e d i n l ed i kten sonra : « G i d i n , ,. ded i . « G i d i n de leşini köpekl ere atı n onun . . . Böyl e b i r ada m ı n ö l ü sü n ü toprak kabul etmez . • Bu olaydan sonra k ı z iyice yıpranm ı ş , yatakl ara düşmüştü . Bey onu tesel l i etti . Del i Hüsey i n i çağ ı rttı . Adam ları n ı çağ ı rtt ı . « G i d i n , >• ded i , « Karacaoğ l a n ı ku şun kanad ı n ı n altındaysa d a bulun . . . B u l madan gel mey i n . >• "
•
Karacaoğlan yürüyordu. B i r dağa g e l d i . B i r mağa ran ı n önündeki b i r taş ı n ü stüne otu rdu. Dertl enmişti . İçi kan ağ l ıyordu . Söyl emese ö l ecekti . Saz ı nı çekti . 1 93
F, 1 3
Çal masa ka h rından buracı kta çatl ıyacaktı. Uzun uzun b i r i n i l ti , bir uğuntu hal i nd e söyledi . Boğazında sarı akik Zülüfün gerdana dökük Gönlün eğri kaşın yıkık Dostum neler gördün bugün Yüce dağdan bakınırken Lale sümbül sokunurken 3en engelden sakını rken Sen engele uydun bugün
Uğuntusu kesi l d i . M ağaraya g i rd i . Kayboldu . . . Gene rivayet ederler k i , b i r çoban, Karacaoğ lan mağaraya g i rd i kten sonra, mağaradan türküler g e l d i ğ i n i duymuş. Kapısına va rmış karan l ı k ma�ara n ı n , türkü l eri d i n lemiş . . . Çoban ö l ü nceye kada r, o mağa ranın ka pıs ı na varırm ı ş , tü rkü leri d i n l e rm i ş ve çoban ö l ü nceye kadar s ı rrı n ı k i m seye demem iş. Bugün de rivayet ederler ki, o mağa radan, yüreği tem iz olan l a r , varır da can kulağıyla d i n l erl erse, türkü l eri du yarl a rm ı ş . Karacaoğlanın mağara n ı n kapısı ndaki s o n türküsü d ü nya üstünedi r. Üç günlük fani dünyada Ölmeden gülen öğünsün Beş vaktini de kazaya Komayıp kılan öğünsün Deryalarda oynar kayık Kimi sarhoş, kimi ayık Dünya fani, insan konuk Demlerin süren öğünsün
1 94
Metin Karacaoğlan metin Yüğrük derler aşkın senin İnsan insanın kıymetin Sağlıkta bilen öğünsün
Sonra : Yürü bire yalan dünya Sana konan göçer bir gün İnsan bir ekin misali Seni eken biçer bir gün Yer üstünde yeşil yaprak Yer altında kefen yırtmak Yastığımız kara toprak O da bizi atar bir gün •
Beyin adam ları , D e l i H üseyin belki b i r haftaya ya k ı n oba l a r ı , dağ l arı , taş l arı arad ı l ar. Karacaoğ l a n ı bulamad ı lar. Bey, « m utlaka bul acaks ı n ı z . B u l e ke be ni öldü rür. Derler k i , Küçükal i oğluna Karacaoğlan g i b i b i r aş ı k s ı ğ ı nd ı . O n u n d a baş ı n a bu hal i geti rd i . Ben buna dayanamam. Mutlaka bulacaks ı n ı z . ,, H üsey i n Karacaoğ l a n ı aramaktan döndükten son ra, Küçükal ioğluna g itti : « Bey sen de yeme kend i n i . B e n kardaş ı m ı bulurum. Y a ö l ü rüm , y a bul urum . . . Elif sana emanet, avrad ı m , çocuklarım sana emanet . . . Hakkı n ı helal eyl e . Suç ne seni n , ne d e k i mse n i n . Böyle o l d u . İstemed i k . Bul ursak her şey düze l i r. » Bey : « Peki Hüsey i n , » d ed i , « çocu klarına çocuk l arı mdan iyi bakar ı m . Var g i t kardaş ı n ı b u l . Yo l u n a ç ı k olsun . . . "
1 95
E l i f d e : « Bu l u n , b u l u n geti rin . . . Her şeyi Karaca oğfana an latın gels i n . " E l i f sararıp solmuş, b i r iğne b i r i p l i ğ e dönm üştü . H üsey i n : « Hatu n bacı , >• d ed i , « Ş U dünyada can ı m sağ ı k e n , demir çarık giyi p , d em i r a s a a l acağ ı m , diyar d i yar g ezeceğ i m . Onu g e n e bulup, gerçeği ona söy l e yeceğ i m . . . .. Karacaoğ lanın düğünde saz ı n ı n te l i n i n kopmas ı , k a l k ı p g i tmesi . . . Baş ı n ı a l ı p g itmesi , Hal i l i n ö l ü m ü , H üseyinin o n u aramağa ç ı kmas ı . . . Bütün obada , uzak yakın bütün obal arda ça l kalanıyord u . Duymayan kal m; :mı ı :;; t ı bunu m e m l e kette . Hüsey i n yo l l ara düşmüştü. Yürüyord u . Oba oba, şar şar, oymak oymak, dağ demiyor, tep e , kaya demi yor yürüyordu. Kardeş i n i önüne gelene, kurda kuşa soruyordu . Bul amıyor; yürüyordu. Ne üstü nde üst, n e başında baş ka l m ı ştı . « Kara caoğ lan kardaş ı m , .. d i yordu da başka b i r şey demi yord u . Aradan bir y ı l m ı geçt i , iki y ı l m ı , bel l i değ i l . . . B i r haber gel d i . B i r haber geldi d e Hüseyi n i n , bütün obal arı n yüreğ ine su serpti . « Karacaoğ lan meydana ç ı km ı ş . . . " Nas ı l ç ı k m ı ş onu d a a n l atıyorlar. Uzakl arda, Fırat kıyısında, zorlu b i r Bey var. Öy le Türkmen Beyleri g i b i d eğ i l . Pad işah Beyi . . . İ k i tuğ lu m u , üç tu ğlu mu öyle b i r Bey i şte. Beye Han Mahmud a d ı nd a b i r aşık m i safir geli yor. Han Mahmud da bir Han oğlu ama, Bey onun Han oğlu o l duğunu n e b i l s i n . Boynu bitli bir aşık san ıyor. Han Mahmud ' l a Beyin kızı sevişiyorlar. B ey, bunu du yuyor. Öfkeyle gel i yor, Han Mahmudu tutturduğu gi bir coşkun a kan Fı rata attırıyo r. Sevg i l is i n i n suya atı l d ı ğ ı n ı görünce kız da kend i n i suya atıyor. Suda sev g i l i l er , b i rbirine sarı l ıyorlar. Bey, kız ı n ı n da g ittiğ i n i 1 96
goru nce boğul mad a n , o n l a r ı n çı karı l masını emrey l i yor. Ç ı karıyorlar. ç ı karıyorl ar ama sevg i l i le r biri biri ne bitişm işler. Ölmüşler. B u nas ı l iş? Sevg i l i l e ri su yun k ıyısına yatı rıyorlar . . . Ağıt, figan . . . Tam bu s ı ra da, saçı saka l ı na karı şmış, e l inde saz ı , b i r a ş ı k ç ı ka g e l iyor. B i r yere oturuyor. Baş ı n ı öne eğiyor. Sazı n ı çe kiyor: Kırklar mağarasından çekildim geldim Bir dolu mey içtim u mmana daldım Kedir mevlam ben de sana dayandım Sökülsün bedenler biribi rinden
Birden sevg i l i l e r, h i ç b i r şey olmamış g i b i b i ri bi rinden ayrı l ı p ayağa kal kıyorlar . . . Aşık kaybol uyor. Orada kiler bu o lsa olsa Karacaoğlan o l ur, diyor lar . . . Orta l ı ğ a da böyl ece yay ı l ıyor. D e l i Hüsey i n ay lar sonra Fı rat kıyısına vard ı . Olayı sordu . Göre n l er böy l e böyle oldu d i ye sa l ı k ver d iler. H üseyin mağaradan g e l e n aşığın tarifini yaptır d ı . Tıpkı tıpkısına Karacaoğ lana uyuyord u . « Geldi , " d iyorlard ı , « tü rkü söyled i . Beden l e r b i r birinde n ayr ı l ınca, o şaşkı n l ı k içinde kaybo ldu g itt i . Bey aratt ı , arattı bulduramad ı . B i r daha d a bu yan l ar da izi nı i zi görü l medi o aş ı ğ ı n , » d i yorl ard ı . Hüseyin yoru l m uştu . Bitmişti . Ama y ı l mad ı . Yo luna d evam ett i . El ife söz vermişti . Bul up, ona i ş i n as l ı n ı söy� eyecekti. S ivas ovasından g eçiyord u . B i r deri , bir kem i k ka l m ı şt ı . Kızı l ı rmak k ı pkırmızı akıyord u . Ötede, gö ğün altında, poyraz tarafı n d a kara bulutlar birikmişti . Ü stüne üstüne gel iyord u . Kafası nda b i r türkü b e l i r d i : « B i r bu l ut oynadı Sivas e l i nden , ucu tel l i mektup g e l d i gel i nden . . . ,,
1 97
Bulut geld i . Yağmur boşan d ı . Ova karan l ı k için de ka l d ı . Hüseyin büzü l d ü o l duğu yere . . . Yağ mur göz açtırmıyord u . Şimşekler çakıyor, gök gürl üyord u . Kı zı l ı rmak kabarm ı ştı . Duman duman akıyordu . . . Kırmı z ı . .. B i r sel gel d i . H ız l ı a k ı yord u . Hüseyi n s ı rtı n ı sele verd i . Bir zaman öyle daya n d ı . Sonra sel fazlal aştı . H üseyi n b i rden dayanmayı b ı raktı . Sel onu götürüyord u . Sel götü rdü , Kızı l ı rmağa verdi onu . . . B i r zaman d a Kızı l ı rmakla çarp ı ştı . « Bi r bulut oynadı . . . .. ded i , K ı z ı l ı rmağa karıştı . Kızı l ı rm a k ki l l i , turuncu a l köpü k l ü b i r dumand ı . Hüsey i n i n ölüsünü götürdü b i r ı lg ı n d a l ı n a tes l i m etti . Hüsey i n i n i m i timi b e l l isiz olunca, Bey, H üseyi n i n çocuk larına, E l ife kend i çocuklarıym ı ş g i bi bakt ı . O n l a r ı n burnunu b i l e kanatmad ı . . . Aradan yı l l ar geç ti. Karacaoğ!andan b i r haber ç ı kmad ı . B i r haber g e l i yor, Antep i l inde saz çal ıyor . . . B i r haber gel iyor, Er zurum yaylasında Akkoyu n l u l arın içinde . . . B i r haber gel iyor, Arabistan a geçm i ş , H amada saz çal arken gö rül müş . . . Bey nereden bir haber, bir Karacaoğlan lafı duyarsa oraya bir atl ı uçu ruyord u . Her giden atl ı e l i boş dönüyordu . . . Ama Karacao ğ l an nerede ol u rsa ol s u n , yen i yen i tü rkü l e ri d i l le rde dolaş ıyordu. Obalar' tüm Karacaoğl a n tü rkül eri söyl üyorlard ı . Karacaoğ lan havaları bütün eski türkü l eri u nutturmuştu . Bey El ife gel iyor: " Bu l d u rmadan ö l ü rsem Kara caoğ l an ı , gözüm a ç ı k g i der, .. d iyordu . Buldurmadan ö l d ü . B e y ö l ü nce E l i f babas ı n ı n evine gitmed i . Babas ı n ı n yüzünü b i r d a h a görm e d i . B e y ö l ünce obası dağ ı ld ı . Çocuğu yoktu . E l i f ka l d ı tek baş ı n a . . . Arada s ı ra-. da ona H üseyin i n çocukl arı gel iyord u . E l if çad ı rl a r ı n ı n yeri n e b i r top rak dam yaptı rdı . Karacaoğ lanla burada yatmış ka l kmıştı . B urada seviş1 98
, ·.
m i şlerd i . Buradan ayrı lmad ı . M ı stı k Ağa g e l d i , o da E l ifin dam ı n ı n yan ı nda bir dam yaptı rdı . Dev i r dön müş, d ü nya değişmişt i . Töre l e r kal k ıyordu yavaş ya vaş . . . Aşi retler kışl akları n ı yurt tutuyorlard ı . M ı stı k Ağa o kadar yaş lanmı ştı ki gözü g örmüyordu. Ama, bu hal inde gene işini b ı rakm ıyordu . . . Tahtal ar i ş l i yor, sedefler kakı yordu . . . Belki de d a h a g ü z e l o l uyor du. Bu evl erin yan ı n a başka evle r de yap ı l d ı . Küçü c ü k bir köy oldu buras ı . . . El ifin saçları ağarm ı ş , süt beyaz ol muştu . Zaten , Karacaoğlan kaybol du ktan i k i y ı l sonra saçları ağarm ı şt ı . Y ı l lar geçti . . . Çocuklar büyü d ü . Çocu kların ço cukları oldu, onlar da büyü düler . . . Elif daha u mudu nu kesmemişti . . . Geçen yolcudan, g u rbet adam ların dan , yolda k i m i görse, önüne k i m ç ı ksa Karacaoğ l a n ı soruyordu. Uçan kuştan i mdat u muyordu. " B ir yer de görü rsen iz Karacamı varı n söyley i n ona . . . El ifin gözleri görmez oldu. Yaşı vard ı seksenine merdiven dayad ı . .. Olanı biteni u n utsu n . Son demimde onu gö rüyü m . Gözüm açık g itmesin . . . Onu bir daha göre meden ölürsem . . . Kara toprak kabul etmez beni . . . Varı n söy l ey i n . . . Deyin ki i ş b i l d i ğ i g i b i deği l . B i r ha ta , b i r yan l ış l ı k var . . . Varı n , nerede görürseniz söy l eyin . . . " Son y ı l l arda da d i l i n e pelesenk etmişti : « Kara cam g e l ecek. Ben ö l meden onun yüzü n ü görece ğ i m . . . ,, Kızlar g ü l üşüyorl ard ı onun bu laflarına . . . O , « g e l ecek," d iyord u . « M utlaka gelecek. G e l memesi n i n m ü m künü m ü var ? » H i ç b i r zaman belki de gel mez sözü içi nden g eç m i yordu. En kötü mser zamanlarında b i l e . Efkar bas ı p da ağladığı zamanlarda b i l e . « Ge l ecek. İ l l e de g e l e cek . . . M utlaka gelecek . . . G i denlerin bir k ı s m ı , belki üç yı lda bir, onunla b i r ,,
ı.
1 99
obada saz ça l arken karş ı l aşanlar, E l ifin ona selam ı n ı söyl üyorlar, o d i n l i yor, a ğ l ı yor, h i ç bir şey söyleme den sazına devam ediyordu ... Kaç kere ken d i n i yenemem i ş , saz ı n ı kaptığı gibi , E l i f ! E l i f ! d iye yol l ara düşmüştü. Fakat her seferinde de i ç i götürmemi ş yarı yo ldan geriye dönmüştü . E l i f kuruyup değnek g i b i ka l d ı . Saçları dökü ldü dökülecek. Hasta. Gözleri yo l l arda daha . . . Uzaktan b i r kara rtı seçse . . . Yan ı ndaki l ere soruyor . . . « Bakın h e l e yavru lar, şu gelen Karacaoğ lan m ı ? » Ötede b i r ayak sesi d uysa " Ba k ı n hele ş u gelen Karacaoğlan m ı ? » Sesi güze l l ere Karacaoğ landan türkü ler söyleti yor . . . Söyletip ağl ıyor. « Bu n u yen i m i ç ı karm ı ş ? .. d iye soruyor . . . Her ç ı kan türkün ü n de kendi üstüne ç ı karı l d ı ğ ı n ı b i l iyor, ağl ıyordu . . . Hele son türkü lerden biri onu iyice y ı kt ı . Tü rküyü ona bir d e l i ka n l ı söylüyord u . Güzel sesiyle . . . Üryan geldim gene ü ryan giderim Ölmemeğe elde fermanım mı var Ezrail gelmiş de can talep eyler Benim can vermeğe dermanım mı var Diril irler d i rili rler gelirler Huzuru mahşerde divan dururlar Harami var diye korku verirler Benim ipek yüklü kervanını mı var Er isen erliğin meydana getir Kadi r mevlam noksanını sen yetir Bana derler gam yükünü sen götür Benim yük götürür dermanım mı var
200
Karacaoğlan der ki ismim öğerler Ağı oldu yediğimiz şekerler Güzel sever diye isnad ederler Benim haktan özge sevdiğim mi var
Elif bu türküyü duyunca şaş ı rd ı . . . İ l k defa Kara caoğ l a n ı n da i htiyarlıyacağı akl ı n a geldi . . . Karacaoğ lanı hep o ayr ı l d ı ğ ı günkü g i b i görüyord u . Çocuğa sord u : « N e zaman söylemiş bu türküyü? Neden söylemiş o l a ? İ ht iyarlamış m ı ? . . . » « Son türküsü . . . " dedi çocu k . « B ir kervan c ıdan bel l ed i m . Kervancı öy l e d ed i . Kendi ağzı ndan duymuş . . . " Bahard ı . B i r hoş bahard ı . Ağaç lar tomurcu ktay d ı . B i r güneş vard ı . Tavuklar civcivl emişlerd i . C ivciv l eri yumak yumaktı . Çocu k l ar i l erdeki a landa oynuyor lard ı . E l i f Ana, h erkes ona Elif Ana di yordu art ı k , d ı ş a r ı ç ı km ı ş , b e l i n i duvara dayamıştı . Yön ü n ü g ü neşe verm i şti. Bir yumuşak yel esiyord u . l l ı k . B i rden b i r toplanma o l d u . Ötede kad ı n l ar çocuk lar toplanmışlar . . . B i r çerçiden a l ı ş veriş ed iyorl ard ı . B i r kız geldi Elif Ana n ı n karş ı s ı nda durdu. « N asıl s ı n Ana ? » ded i . « Sana boncuk a ld ı m . Al ! " d iye verd i . Elif Ana: « Senin olsun kızım. Bundan sonra boncuk benim neyime k i . . . ,, ded i . Sonra : « Bi r çerçi m i gel d i ? » diye sord u . Kız: « Çerç i , » ded i . Elif Ana: « Karacamı bir yerlerde görmemiş m i o l a ? » Kız: « Sormad ı k Ana . » Elif: " Be n yerimden kal kam ıyorum gayrı . Şunu çağ ı rsan da bir sal ı k alsam . . . "
201
Kız gitti çerçiyi çağ ı rd ı . Çerçi yaş l ı bir adam d ı . « Çerçi , » dedi E l i f Ana , « kurban olay ı m çerç i , Ka racaoğ l a n ı h i ç duymuş l uğun , görmüşlüğün var m ı ? » Çerç i : « H iç olmaz olur m u ? » dedi . . . u Çok d i n l ed i m ba cı . . . E l i f Ana : ,,
« G ittiğin yerlerde h i ç onu görmen olur m u ? Gö rürsen de k i , El ifin e l i ayağı tutmaz olmuş . . . Bir aya ğı çukurda de . . . Bugün d e ğ i l s e de yarı n d e . . . D ü nya gözüyle onu b i r kere görüyü m , dedi de . . . Baş ka b i r ş e y söyleme. İnadın s ı ras ı geçti d i yor d e . . . G e l s i n d iyor d e . . . Kullar olay ı m çerç i kardaş . . . ,,
Çerçi : « E l if dedikleri sen m i s i n ? » diye sordu. Ana: " işte o benim . . . B e y k ı z ı Elif ben i m . . . " Çerçi : « G id e r onu bulurum. Durumu söylerim. İ na d ı n dan vazgeç deri m . D e d i k l e r i n i tü m ona söyl eri m . " Çerçi iyi adamd ı . İ ş i n i gücünü bı raktı . Karacaoğ l a n ı a ramağa ç ı ktı . G ü n l e rce g itti . Sordu soruşturd u . E n sonunda onu. bir deri mevinde saz ça larken buldu. O kadar çok insan birikmişti k i baş ı n a . . . Kıyamet. Çerçi ka laba l ı ğ ı yard ı . Karacaoğ lanın yan ı na var d ı . Türküsünü yarıda kest i . Kalaba l ı k buna kızd ı . El ifin dediklerini ona bir bir a n l attı . « Çabuk o l , " dedi . " Ya yeti şirs i n , ya yetişem ez sin . . . » Karacaoğ lan ı n sazı e l i nden d üşüverd i . Yaş l a n m ı ş , çökmüştü . B e l i bükü l m üştü . Saka l ları 202
bembeyazd ı . Kirpikleri gür, bem beyazd ı . Sendel iyerek ayağa kal kt ı . « Beni götür kardaş ; " d edi . . . Ağl ıyordu . Kalaba l ı k k ı m ı ldamad ı . . . Çerçi onu atı na b i n d i rd i . Atı n başı n ı tuttu çekme ğe başlad ı . Bulundukları yer Antebin Keferd iz köyüy d ü . Buradan Çuku rovaya h ay l i yol çekerd i . Düştü l er yo l a . . . Yol cu l ukları b i r ay kadar sürdü . . . Karacaoğ l a n b i r an önce yeti şmek için can atıyordu . Fakat öndeki yaş l ı çerçi ancak bu kadar yürüyebi l i yord u . Düşe kalka, uzun sözün kısas ı , b i r a y sonra E l i f Anan ı n köyüne g e l d i l e r . G e l d i k l erini duyunca bütün köy başl arına b i r i k mişt i . Karacaoğ lan kalabal ı ğ ı n içinde El ifi arad ı . H � men tanı yacağ ı ndan e m i nd i . . . Araştırd ı araştı rd ı bu lamad ı . B i r ikindi üstüyd ü . Kalaba l ı k susmuş konuşm uyor d u . Çıt ç ı km ıyord u . Karacaoğlan attan i nd i . Düşer g i b i . İki del i ka n l ı koluna g i rd i . Durdu : « N erede ? » diye sord u . « Evinde m i ? » Kalaba l ı k donmuştu . Ç ı t ç ı km ıyord u . Öyle b i r sessizl i k çöktü ki ortayGı, a r ı n ı n kanad ı n ı n sesi duyu lur. « N ered e ? » d iye tekrar sord u . Sesinden aki beti anladığı be l l iyd i . « Yoksa yetişemed i m m i ? » B i r yaş l ı m ezarl ı ğ ı gösterd i . İ şte orad a . Sonra e l i nden tuttu , Karacaoğ l a n ı mezarl ığa götürd ü . " İ şte b u ! " dedi . M ezar tazeyd i . M ezarın başucuna b i r dut fidanı d i k m i ş l e rd i . 203
H iç b i r şey söyl emed i . Mezarın yanına çöktü. Sazı n ı çekti :
Şu yalan dünyaya geldim geleli Tas tas içtim ağuları sağ iken Kahpe felek vermez benim muradım Viran oldum mor sümbüllü bağ iken
Aradılar bir tenhada buldular Yaslandılar şıvgalarım kırdılar Yaz bahar ayında bir od verdiler Yandım gittim ala karlı dağ iken
Farımaz da deli gönlüm farımaz Akar gözlerimiıı yaşı kurumaz Şimden geri benim hükmüm yürümez Azil oldum sevdiğime bey iken
Karacaoğlan der ki bakın geline Ömrümün yarısı gitti talana Sual eylen bizden evel gelene Kim varımış biz burada yoğiken
Sa l l anarak ayağa kal ktı . Saz ı n ı o dut fidan ına as t ı . Başında bekleyen adam a : « Bu saz burada, kıyamete kadar kalacak,» ded i , oradan ayrı l d ı . Adam Karacaoğ l a n ı n ne demek isted i ğ i n i anlamışt ı . 204
'
O gün bugündur ..
saz
dut ağacmde :
Aradan yı l l ar geçt i . O saz orada as ı l ı kald ı . R üz garla öttü. Saz eskidi çürüdü , yenisini taktı lar. Dut y ı kı l d ı . Yen i bir dut fidanı dikip sazı astı l ar. O gün bugündür, saz dut ağac ında esen yel le öter durur. «Kimi Cennet ister, kimi Cehennem Cennetten heride daha neler var»
206
A la gey i k
Bu kaya Gavu rdağ ı n ı n en sarp kayas ı d ı r Yüzü sıyka l , c i l a l a n m ı ş g i b i düzdür. Pırıldar. Kaya n ı n doru !] unda her dem ak b u l utlar dolan ı r. B u l utunun e ks i k olduğu zaman görü l me m işti r. Bu kaya n ı n çok uzağın dan yol geçer. Yoldan geçenlerin kulağına b i r türkü u ğ u l dar. Yolcu lar bu türkü n ü n o kayadan g e l d i ğ i n i bi l i rler. Bi l en l er türkün ü n kim tarafından söylend i ğ i n i b i l i rler. B i l m eyenler şaşarlar. B i n kere de o yol dan geçseler, o türküyü d uyarl ar. Çok merak edip o kaya ya varanlar, kayaya yaklaşı nca, türküyü çok uzaklar dan gel iyormuşcas ına d uyarlar. Buna daha çok şaşar lar. Bu kaya n ı n adı Alageyi ğ i n kayas ı d ı r. Yı l ı n b i r gü nünde ak b u l utlar örter kaya n ı n her bir yeri n i . Teped en tı rnağa. Bu kayaya , A l ageyi ğ i n kayası demeleri n i n b i r sebebi vard ır. B u tü rkü nün bir sı rrı , b i r sebebi vard ı r. • 209
F. 1 4
Anası Hal i l e yalvarıyo rd u : « Gel yavru , gel gitm e ! Gel geyik avına g i t m e ! Bunun sonu i y i gel mez. İflah o l mazs ı n . Baban iflah olmadı bu yüzden, sen de iflah olmazsın . Gel etme yavru, kör koyma bir ocağ ı . Um ut suz koyma evi m i . » Hal i l atı n üstündeyd i . Baş ı n ı b i r yana eğmiş dü şü nüyordu. Tavrı i k i rc i k l i yd i . Ana atı n üzeng i s i n i tutmuştu. As ı l ıyord u . u N e yapacaks ı n oğ u l , ,, diyordu, u bu kadar çok geyi ğ i . Bu kadar çok geyik postunu. Elalem sana d üş man. Gözleri yemiyo r sen i . Elalem baban ı n düşman ı . Yüreğ i m d iyor k i , g itme geyik avı n a . Atalar demiş k i . . . Geyik avı iyi değ i l . Bugün deği lse, yarı n başına b i r h a l g e l i r , Yüreğ i m diyor k i , i y i deği l . » 210
H a l i l baş ı n ı kaldırd ı uzaklara , dağlara bakt ı . Dağ ların üstünde ak b u l utlar dönüyord u . Bir top kuş ge çiyordu öte l erde n . Daha i k i rc i k l iyd i . Kulağına bir ses g e l d i . Ana daha üzeng ideyd i . Anas ına eğ i l d i . Saçı n ı okşad ı . " Yoluma geçme ana,,, ded i . « Arkadaş larım beni bekl iyorl ar. Koyver üzengiyi de gec i kmey i m . Sözsüz çı kmayım arkadaş l a rı m a karş ı . » Ana: « B i l iyoru m . Arkadaşların beklem iyor sen i . G i de ceks i n , git. Sana derim k i , h i ç o l mazsa gey i k yavrusu vurma. Sütteki d i ş i gey i ğ i vurma. Bir ocağ ı kör koy ma ! E l i n kızı n ı , g ü l g i b i n işan l ı n ı al duvakl ı , el a rasın da boynu bükük koyma ! ,, Bunun üstüne ana üzengi yi b ı rakt ı . Hal i l atı doldurdu. Toroslardaki köylerin evleri öyle bir arada olmaz lar. Dağ ı n ı k dağ ı n ı ktır. H a l i l i n nişan l ı s ı n ı n evleri b i r koyağ ı n içinde, u l u b i r çınarın altındayd ı . Ha l i l , u l u ç ı narın üstbaşında atı n ı n baş ı n ı çekti . Hal i l bu raya hep doludizgin g e l i rd i . Bunun için de kız sevg i l is i n i n g e l d i ğ i n i atın ayak seslerinden b i l ird i . B i l i r, sevi nçten del iye döner, u l uçınarın üstbaş ındaki pınarın başına g e l i r , saklanı rd ı . H a l i l de oraya gel i rd i . Az sonra kız g ü l erekten ağac ı n ard ı ndan ç ı kar. Hal i l e sarı l ı rd ı . Gene öyl e oldu. Sevg i l i ler b i rbirlerinden ayrı l d ı k l a rında, kız d i k d i k , del ercesine gözlerini H a l i l i n göz l e rine d i kti . D i k i p öyle ka l d ı . B i r aca i p işti bu . . . H a l i l şaştı buna. Bundan b i r a n l a m çı karamad ı . B i r zaman sonra da: « B i r şey mi var? » diye söylendi. « Bi r şey mi oldu ? " Kız susuyor, bak ıyordu. Sonra kız baş ı n ı kal d ı rd ı : « H a l i l , " ded i . « Ha l i l ! Gel bu işi yapma ! Kıyma gey i klere . Es kiler d iyorl a r ki i y i değ i l b u ! Gey i k avlayan i f l a h o l maz, d iyorl a r , " 21 1
dedi . " Bu da iş m i ! " ded i . .. Ne var geyi k avlamazsa n . Ö l ü r müsü n ? • Hal i l g ü l ümsed i . Hal i l her ata b i n i ş i nde, b i r ayd ı r, anayla sevg i l i , H a f i l i n üzengi s i ne yap ı ş ıyorlar, ona geyi k avı n a git memesi için yalvarıyorla rd ı . H a l i l de hep böyle a l d ı r maz a l d ı rmaz g ü l ümsüyord u . Onun. bu sözler, u mu runda b i l e deği l d i . Kız: · Ha l i l ! Haf i f , ,. ded i , • O gey i k avı n ı benden çok m u seviyorsu n ? » Gözleri yaş l a doldu. H a l i l buna da g ü l ü msüyordu . Geyik avı n ı ondan çok mu sevi yordu ? H i ç düşün mem işti. Ama b i l iyord u , geyik avı onda b i r tutkuyd u . Tutku ların belas ıyd ı . Desel e rd i k i , geyi k avından m ı vaz§eçers i n , sevg i l inden m i vazgeçers i n ? H a l i l buna bir karş ı l ı k veremez , düşünür kal ı rd ı . Kız: « Ha l i l ! Hal i l ! düşümde gördüm , " ded i . « Düşüm de gördüm ki . . . " Geris i n i getiremed i . El lerini yüzüne kapatt ı . Ora d a , p ı narın baş ında öyl ece ka l d ı . Hal i l onu ka l d ı rd ı . Sonra d a atına atladı gitti . •
Bu köy Sarıcal ı köyüd ür. H a f i l i n köyü ne b i r saat l i k b i r yol çeker. Küçü k b i r koyağ ı n yukarı ucunda d ı r. Sırtı n ı u l u kaya l ı k lara dayamışt ı r. Alt yan ı ovadır. Düz b i r ova . Bu ovadan aşağ ı doğru yürü r de, dağım s ı b i r tümsek aşarsan Ç u kurovaya u l aşırs ı n . Bu köyde Karaca Al i derler bir zengin otu rurdu. Yan i bu köyün baş ıydı Karaca Al i . Kalaba l ı k b i r a i l ey d i . Amca s ı , amcas ı n ı n oğu l ları , dayı s ı , dayı s ı n ı n o212
j
ğul ları . Biribi rlerine tutkundular. B i r i n i n ö l dediği yer de, hepsi ö l ü rd ü . Bu yüzden bu dağların en yiğit ada mı d iye Karaca A l i ü n salm ı ştı . Çok eskiden beri H a l i l l e rl e bu Karaca A l i lerin aras ı nda kan davası vard ı . İ k i köy de bu yüzden ço ğ u n l u k b i rb i rine düşman d ı . Uzun y ı l l ardan beri b i r i b i r leri n i n izlerine kurşun s ı kıyorlard ı . H a l i l i n babası ö l ü n ceye kadar, H a l i l l erin köyü baskınd ı . Hal i l i n ba bası ö l dükten sonra Sarıca l ı köyü bas kın ç ı kmağa baş l ad ı . Ha l i l i n köyü n ü n adı Gökdereyd i . Gö:
Şu koca evi n tek kızıyı m . Var git yol c u , var git. Ben den sana hay ı r yok . » Karaca A l i ye suyu vermed i . Karaca A l i n i n suya uzanmış e l i öyle kalaka l d ı . Kız o n a bakmadı b i l e . B u n u n ü stü ne Karaca A l i süklüm p ü k l ü m oradar ayrı l d ı . « Ben de bunu sana koyarsam , » ded i . « Şu b ı y ı k l arım . . . Ben de seni Hal i l e yar edersem . . . » Köye g e l d i . Atı ndan i n d i . « Durmuş Ağayı çağ ı rı n , » ded i . «Acele g e l s i n . » M üth iş öfkel iyd i . H ı ş ı m g i b i yd i . Evi n önündeki ağacın gölgesine kend i s i n i bir ok g i bi attı . Peykeye otu rdu. Yüzünü e l l eri a rasına a l d ı . Öylece ka laka l d ı . D u rmuş Ağa geldi . B i r i ki kere : « Al i ! A l i ! " d i ye çağ ı rd ı ktan sonrad ı r ki sesi n i ancak A l iye duyurabi l d i . A l i uykudan uya n ı rca s ı n a : « Ge l d i n m i Durmuş Ağa ? » ded i . El lerini yüzünden çekt i . Durmuş Ağa : « Söyl e , " dedi . " Başımda m üşkül b i r iş var. Şu Gökdereden Ha san Ağan ı n oğlu var ya . . . Onu yok etm ek gerek. Ba na bi r a k ı l ver d iye çağ ı rd ı m sen i . . . " Yaş l ı adam düşünceye vard ı . B i r zaman sonra doğru l d u : .. o kolay , " dedi . « Öy l e l e r i n i y o k etm ek kolay . " Ali: « N eresi kolay? D e baka l ı m . . . " Yaş l ı ada m : « Kolay , .. dedi . « Neden k i dersen, o çocu k şu ka darcı ktan beri gey i k avc ı s ı . Duydum ki şimdi de gece g ü ndüz gey i k ard ı n daym ı ş . Aylarca gider geyik avı n 214
dan gel mezm i ş . Geyik avına yal n ız ç ı ktığı b i r g ü n . . . Haber a l ı rız. Bir pusu kurarız ona . . . İşi tama m , Kim vurduya g i der.» Karaca A l i n i n bu söz ü stüne yüzü ı ş ı d ı : « Sağ ol Durmuş Ağa , » ded i . « Dediğin kolay yapı l ı r . Köyün ucuna her gün bir nöbetçi koyacağ ı m , nö betç i H a l i l i ya l n ı z görü r görmez bize haber verecek. Biz de pusu kuracağ ı z . Tamam m ı ? Tamam . "
1
,•
Günlerden beri Karaca A l i , s i l ah l a n m ı ş beş ada m ı y l a , Gökdere köyün ü n ucundaki nöbetç iden Hal i l i n tek baş ı na ava ç ı kmas ı n ı bekl i yordu. G ü n l e rden beri Hal i l de tek baş ına, her nedense, ava ç ı km ı yo rd u . Ya n ı nda en azdan a l tı , yedi kişi bulunuyordu. Karaca A l i n i n sabrı tüken iyordu . Ne yapacağını şaş ı rm ı ştı . Ama bekl iyordu. H a l i l , a rkadaş larıyla dağa ç ı kıyor , kaya l ı k l ara va rınca, atı n ı baş ı boş b ı rakıyord u ; at da başı boş h i ç bir yana sapmadan, doğru eve gidiyord u . Arap atı n asi l i böyle olur, derler. Sah i b i yaralan ı rsa baş ı nda bekler. Sah i b i , « g it » diye kal ças ına bir tokat vururs a , doludizgin doğru evlerine g e l i r . O zamanlar Toroslar gey i k dol uyd u . K i m s e ko yun, keçi eti yemezdi o zaman l a r. Geyik eti yerlerd i . Günah sayarlardı geyik avı n ı ama, gene d e eti n i ye memez l i k etmez l e rd i . Kocası genci , hocası mol l as ı , dedesi babas ı , he rkes yerd i . Onun için ava çı kan h e r b i r d e l i kan l ı , s ı rtında b i r geyikle gelme l iyd i . Gele meyince, ko l ay kolay k ı z bu l u nmazd ı . Ama, H a l i l i n işi beterd i . O, ava tutku ndu. Del icesine tutkundu. Onun işi gücü buydu. D e l i kan l ı l ar gibi düğüne, derneğe g itmez, ava giderd i . N i şan l ı s ı n ı b i l e unuturdu av deyi nce. Onun bu tutkusundan korkuyorlard ı . Anas ı , nişan l ıs ı , köy l ü yarenl eri korku yord u . Başına bir iş gel ecekt i . Toros larda böy le gey i k 215
avı tutkunları daha önce de ç ı kmıştı . Çıkmıştı ama, h içbirisi de iflah olmam ı ştı . Karaca A l i sabırs ız l ı kl a beklerken, nöbetçi koy duğu adam doludizgin geld i , atından i nd i : « H a l i l bugün tek baş ı n a d o l udizg i n Karakuşun ka yas ı n a doğ ru gid iyordu . B e l k i b i r hafta avdan dönmez. H eybes i şişki nd i . Ben Hal i l i göre göre her huyunu an ladı m . H eybes i böyle ş i ş k i n olunca, H a l i l bir haftadan aşağ ı avdan dönmez. B i r ay g itti ğ i de olur. Karakuşun kayas ı nda pusu ku rarsak i ş i bitiktir . .. Karaca A l i sevi ndi . « Ka l k ı n uşaklar, » ded i . « Gün bugündür. Görsün gününü H a l i l c i k . Geyik nas ı l avl a n ı rmış görsün . . . " Atlara b i nd i l er, yo l a düştü ler. İ k i gün sonra Karakuşun kayas ı n ı n o raya g e l d i l er. Karakuşun kayas ı sarptı . M i nare g i b i yüceyd i . Alt yanı salkım saçak o rman l ı ktı . Bu rada geyi kler sürüy leyd i . Kırmızı kaya l arda yeş i l çimen ler vard ı . Yüce s i nde ak bulutlar vard ı . Doru klarda karta l l a r dönerd i . Karta l yuva ları dorukların yamac ı nda saray g i b i haş metl iyd i . Karaca A l i : « Ömer,• dedi yan ı ndaki l erden b i r i n e , « bu radan başka yerden geçemez değ i l m i Hal i l ? » Ömer: " Buraya gel ecekse , burdan başka geçecek yeri yok. Tam üstümüze gelece k . • " Durmuş A ğ a s e n ne ders i n ? » dedi Karaca A l i . Durmuş Ağa: .. Buraya gelecekse, buradan başka yerden geç mesi mümkün değ i l . Bura l arı adım ad ı m , kaya kaya b i l i r i m . Otuz yı l buradan b i r yere g itmeden geyi k av l a d ı m . Buradan geçecek o . . . ,,
216
Burada b i r g ü n b i r gece pusuda bekled i ler. Hal i l görünmed i . Karaca A l i sabırs ı z l a n ı yordu : « H ani nerde ? " d i yordu yan ı ndaki lere . « Emeğ i miz boşa ç ı kt ı . . . • D u rmuş Ağa: « Dur bakal ı m , » d i yo rd u . « Avcı kısmı avın dört yan ı nda uzun dolan ı r. H a l i l de öyle. Bel k i dolan ıyor d u r. . • Ha l i l , hiç b i r şeyden habersiz, atı n ı orma n l ı ğ ı n alt yan ı nda b ı rakm ışt ı . Atı n ı n sağ r ı s ı n a b i r tokat vur muş, dağdan aşağ ı gönderm i şti . At aşağ ı l ara doğru uçuyordu . . . Tüfeğ i n i , heybes i n i bir sed i r ağac ı n ı n da l ı na asm ıştı . Sed ir, çam , yarpuz, ç i men , taze pınar su yu kokuyordu orta l ı k . İ n ceden b i r hava kokuyor gi biyd i . Dağın da b i r sarhoşluğu vard ı . Hal i l i aşk g i b i , tutku g i b i büyü l üyord u . H a l i l . bir geyik postunu ü stüne attı. Sed i r ağacı n ı n a ltında uyudu . Her büyük ava ç ı k ı ş ı nda böy l e uyurdu. K ı m ı ldamadan, çalpürlerini kendine döşek ya par, bu kokular içinde kendi nden geçer uyurd u . Uyan d ı ğ ı zaman art ı k za l i m , attı ğ ı n ı vurur bir avcıyd ı . Hal i l şi md iye d e k avında anas ı n ı n öğüdünü tutu yordu. Yavru l u geyikleri vurmuyor, geyik yavru larına dokun muyord u . Hele bir dişi geyikle belki on kere karş ı l aşmış, yavru l u olduğu için o geyiğe tüfe ğ i n i bi l e çevirmemişti . Ala şafakla H a l i l uykudan uyandı . Tüfe ğ i n i dol durdu . Ta bancas ı n ı da doldurdu. Hal i l i n çakmakl ı tü feği bu bölgede yap ı l m ı ş en güze l , en d ayan ı k l ı tü fekti . Tüfeğ in üstünde geyik res i m l eri vard ı . Bu re s i m ler sedeften d i . Tüfeğ i n kundağ ı oyma l ıyd ı . l
f'
217
deki pusudan, sabırsı zlanan düşmandan h abersizr:l i . H a l i l geyikleri düşü nüyord u . Ha l i l . b u çam, sedir, bu dağ kokuları arasında Zeynebi düşünüyordu. Hal i l , türkü söyl üyordu. Ak gül seni camekanda görmüşler Kara saçın sırmayılan örmüşler Seni bana ürüyamda vermişler Evvel sever, sonra kor g ider misin Sever sever, sonra terkeder misin
Sevi nci nden uçuyord u . Karaca A l i : « Pusuya a rkadaşlar, " d ed i . .. Pusuya kardaş lar, " dedi usuldan . Arkadaşl a rı kayal ıkların ard ı na va rıp pusuya yattılar. Karaca Ali d e vard ı , yan ı na yattı . Yan ı nda yatana: .. uza kta m ı ? » d iye sordu . " Uzakta daha. Türkü n ü n burada söylen iyormuş gibi geldiğine bakma. Gür sesl i d i r. Dolana dolana ge lir." Yanyana yatıyorl ard ı . E l leri teti kte. Susuyorlardı . Bir i hanet, bir kanc ı k l ı k susması. Yok yere , bir Ağan ı n hatı rı i çi n , b i r i n i vuracaklard ı . İçleri nde bunu bi l en, bu zoru n l uğa yanan da vard ı . Türkü yaklaşıyord u . Kayadan kayaya uçuyordu türkü . Türkü bir ö l ü m g i b i g e l iyord u . Güneşle, toprakla, kayay l a , kokuyla, suyl a , otla bahtiyar o l m a n ı n türküsü g e l iyord u . Tü rkü her şey den habersizd i . Türkü ne korkuyord u , ne de korkuya benzer b i r şeyi aklı ndan geçi riyord u . Bir p ı nar oluğun dan su n as ı l korkusuz, telaşsız akar, öyle gel iyord u . Türkü, bu g e l e n gençl i k , bu hava, bu su, bu bah tiyarl ı k kararların en müth i ş i n i verm i ş adamı b i l e , 218
•
'
l
Karaca A l iyi b i l e yum uşatm ı ştı . Yan ı ndaki lere uzun uzun, içi ndeki n i sezd i rmeden baktı . H erkesin eli te tikte, gözü i lerdeyd i . Yüzleri sararm ı ştı . Karaca A l i ta bakas ı n ı ç ı kard ı . Ağır ağ ı r b i r si ga ra sard ı . Çakmağ ı n ı kuşağ ı ndan ç ı kard ı . G ü rü ltüy l e çaktı . Yan ı ndak i l er pusudaki bu adam ı n çakmak g ü rül tüsüne şaştı lar. Sigaras ı n ı ateşled i . Derin derin çek ti . Dumanı h avaya savu rd u . Sonra birden ayağa ka l ktı . Parmakları n ı n ucuna basarak ötelere, kaya l ı k l a rdan dolanıp gelen keçi yo l una boıkt ı . Türkü yavaşlam ıştı ş i m d i . Türkü duruyor g i b i b i r hal a l m ı şt ı . Sonra b i r taş ı n üstüne çöktü . .. şu oğlana bakın ded i , şu olğana . . . B i r de söy l ü yor ki . . . Söyles i n , ,. dedi . .. isterse bülbül g i b i ç ı ğ ı rs ı n . B ü l b ü l g i b i d i l i olsa ne fayda . Bu oğlan erinde gecin de bizim baş ı m ı z ı n belas ı . Yaşarsa babas ı ndan beter olur. Onun için . . . " Arkadaşlarından yaş l ı , sivri saka l l ı adam baş ı n ı ağır ağ ı r kal d ı rd ı : « Beter k i . . . beter olur. Hak!ama l ı . » Ötekiler ses çı karma d ı l ar. Türkü gene h ı zlanmıştı . Büyü müş, gürleşm i şt i . Karaca Al i : « G el iyor, ,, ded i , yere yatt ı . Tüfeğini önündeki kaya n ı n kertiğ i ne yerl eştird i . « H epiniz tüfeğinizi dol durdunuz m u ? Ateşe haz ı r m ı ? » Yu m u l m uş adamlar: « H azı r , " ded i l er. Az sonra türkü nün arkas ı ndan küçü k taş ların dereye aşağı yuvarl and ı ğ ı duyu ldu. Karaca A l i usuldan, kulaklarına söylerces i n e : .. H e p i n i z b i rden t a m yüreğ inin başı d e y i p . . . " Baş ı n ı kal d ı rd ı , aşağı bakt ı . 219
" Daha görünürl erde yok. Bu gelen ayak sesleri ne ola?» Biri: · Onun ayak sesleri , " d ed i . .. su dağl a rda başka i n yok, c i n yok . " Karaca A l i : " İ n yok, c i n yok. Söy l e İpşiroğ l u . Kaçı rmaz m ıyız ders i n ? E l i m izden b i r yere kaçamaz ya ? . . . · Bu yola düşmüşse, yukarı doğru gel i yorsa . . . Türkü yukarı doğru ç ı kan b i r adam ı n türküsü . . . Türkü ged i ğ i doland ı . Duyuyor m us u n ? Yakı nda tüfeğ i m i z i n a ğzında.» Halil b i r ara, b i rdenbi re türküyü kesti durd u . El l erini b e l i n e verm i ş , aşağ ı ya , deri n l erden akan yeş i l , yemyeş i l olmuş suya bakıyord u . Akar su bu dağların ortas ı nda yaprak yeş i l i o l m uştu . Suyun murad ı var. Su murad ına ermiş, diye d üşündü . . . Suyun aktığı de rin koya ğ ı n iki yan ı mavi topraktı . M avi toprağa tek tü k yeş i l çamlar yapışm ı ştı . Üst yansa yeş i l e çalan , mora çalan b i r kaya l ı ktı . H a l i l yürüdü. Gene türküye baş l ad ı . Su yaprak yeş i l iyd i . "
Sevda sevda derler behey yarenler Bilmiyene bir acaip hal olur.
Sonra türküden türküye geç iyor, Bir yoksulluk, bir ayrılık, bir ölüm,
Diyord u . Ü ç derdim var birbiri nden ayrılmaz.
Karaca Al i : « Başı göründü , " dedi . « Başı göründü. Ü ç yüz adım yaklaşır yaklaş maz . . . Topu muz b i r elden . . . Yüre ğ i n i n 220
baş ı na . . . Hani görüyorsunuz ya . . . Şu bükül müş , yam pirik ağacı geçince . . . .. Yampirik ağaç kocamand ı . Yaş l ı l ı ktan d a l l arı kıv rım kıvrı m eğri l m işti. Gövdesi k ıvranan genç b i r yı lan gövdesine benz iyordu. Yo lu, yani ç i ğ i r i kapatıyor du. u Ağacı beri , b i r a d ı m atar atmaz. » Hal i l ağaca on ad ı m kal m ı ştı . Sere serpe, dal g ı n , sevda l ı , türkü l ü yü rüyord u . Ağacı dolanı nca tetikl ere de çökü l ecekti . Ve Hal i l b i r kurşun atmağa, soluk al mağa bile vakit bulamı yacaktı . Ağacı dolanırken, b i r den üst yandaki kayadan b i r ses koptu. B i r taş yuvar land ı . Hali l , baş ı n ı ka l d ı rd ı , yukarı doğru sivri kayala rın doruğuna baktı . B i r geyik gördü orada . Geyik ka yan ı n sivri si nde kocaman boynuzlarıyla duruyord u . H a l i l geyiği görür görmez sevi nci nden del i ye döndü, bir ince çiğ irden, geyiğe yaklaşmak için yürümeğe başlad ı . Yukarı doğru geyik gibi sıçrıyordu . Hem tır manıyor, hem geyiğe bakıyord u . H i ç b i r gey i k , b i r tü fek at ı m ı ndan yak ına ki mseyi yaklaştırmaz. Ama bu geyi k başka bir geyi k . . . Ha l i l , neredeyse yan ı na vara cak. O yakl aşıyor, geyik yeri nden k ı m ı ldam ıyord u . Hal i l yukarı doğru tı rmanmağa baş l ayınca, Kara ca A l i yerinden fı rlad ı . . . « N e oldu buna? B izi gördü m ü o l a ? Görd ü de m i dönd ü ? .. Öteki l er tetiğe bastı basacaklard ı . E l l eri teti kte öylece ka laka l m ı ştı . İçle rinde Mustan Çavuş derler biri vard ı . Gün görmüştü . Torosu karış karış b i l i rd i . Çok fırtınal ardan geriye ka l m ıştı. Bu köyden değ i l d i . Yukarıl ardan olur d u . Başından işler geçtiği için g e l i p bu köye, Karaca A l i n i n ko l una s ı ğ ı n m ı ştı . Ne olduğu, nere l i ol duğu iyi ce b i l i nm iyord u . 221
· Bi re ağa , " ded i , cı bunda b i r iş var. Tüfeğ i m izin ağz ına kadar gel de geri dön. Arkadaş bunda bir iş var. B i r adım daha atsayd ı yüreğ i n i n orta yerinden kurşun ları yiyecekti . Bir a d ı m daha atmad ı . Bunda b i r i ş v a r a ğ a . . . Vazgeçel i m . .. Karaca A l i kızd ı : « Sen, .. ded i , cı sen del i rd i n m i ? Akl ı n ı m ı yitir d i n ? Ne iş ol acak bunda? Beni kand ırdı işte şu. O o l m a s a , bu yoldan başka g i d i lecek yol , geç i l ecek geçit yok demese, ben onu başka tü r l ü avlamağa ça l ı ş ı r d ı m . Gözün kör olsun . » Ada m : « Bana i l enme a ğ a m . Burada bundan başka yol , bundan başka geçit yok. Dağa yürüyüp g iden adama da, bir şey yapamam ya . . . Karaca Al i : « Öyl eyse ka l k ı n , » ded i , « biz d e onun ard ından g ideceğiz . » Karaca A l i öfkel iyd i . D e l i ye dönmüştü . Tabakası n ı ç ı kard ı . Titreyen e l leriyle bir s igara sard ı . Çakmağ ı öfkel i öfke l i çaktı . S igaras ı n ı yaktı . " Yü rüyü n . Ya o ö l d ü recek beni bugün . Ya ben onu . . . Cehennemin d i b i n e d e g i decek olsa ard ı ndan g i decek onu vu racağ ız. Arkadaş lar, gelmek i stem e yen ler gelmes i n l er. Korkanlar, ü rken ler gelmesinl er. Gits i n l e r avratl arının yan ı n a . Avratlarının koynunda uyusunlar . . . Beni seve n , benden olan . . . Şu kaya l ı ğ ı gözü kesen . Tetiğe çökmeğe yü reğ i varanlar g e l s i n ler . . . Böyle ded i . Yürü d ü . Ardına bakmadan, yampirik ağac ı n yan ına vard ı . Oradan yukarı , kaya lara doğ ru vu rdu . Arkadaş l arı da onun ard ı ndan oraya vurdular. Çakmak taş ındandı kaya lar. Uçları bıçak g i bi ke si yordu . D i m d i kti . H a l i l görü nürlerde yoktu ama, bu"
,,
222
radan sivri kaya n ı n a rd ı n ı aşt ı ğ ı bell i yd i . Tırmanma ğa başlad ı l ar. E l l e r i , ayakları her ad ı m attıkça sıyrı l ıyor, kan ıyordu . . . Can larını diş lerine taktı lar. Sivri kaya n ı n d i b i n e kadar tı rmand ı l a r . . . Karaca A l i en öndeyd i . Öte k i l er yamac ı n yüzüne s ı rayla serp i l m i şlerd i . Arka a rkaya . . . Önce kaya n ı n d i bi nde soluk soluğa Karaca Ali durdu. Onun ard ı ndan M ustan Çavuş. Çavuşun yüzü kararm ışt ı . H i ç gön l ü o l madığı bel l iydi . Öte k i l e r de s ı rasıyla g e l i p durd u lar. Sol u k soluğa i d i ler. E l l erin den kan sızıyordu. Az ıcık soluklarını a l d ı lar. Karaca A l i : « H ayd i n . D u rmak yok. Yetişe l i m , " ded i . Hal i l geyiğe yakl aştı . Tam vuracak. N işan a l d ı . N işan a l ı r a l maz Hal i l , taş g i b i duran geyik, b i rden ka yan ı n üstünden aşağ ı fı rladı . Ok g i b i . Hal i l neye uğra d ı ğ ı n ı bi lemed i . Tüfeği e l i nde kalakal d ı . « B u geyik, gey i klerin kurnazı , " dedi kendi kem dine. " Böy le de bir geyiğe hiç rastgel m ed i m . Bir aca ip gey i k . » Geyi ğ i n atlad ı ğ ı , kaçtı ğ ı yere sey i rtti . G ö z açıp kapayıncaya kadar geyik y ı l d ı r ı m gibi uçmuş, uzak, karşı kaya n ı n doruğ una varm ış durmuş, yönünü de H a l i lden yana çevirm iş, heyke l g i b i donmuş öyle du ruyordu. H a l i l o rada d i m d i k duran geyiğe doğru gene yak laşmak için koştu . H a l i l de bu kaya lara geyik kadar a l ı ş k ı n d ı . Haf i f i n de koşması o kadar zor o l muyord u . Geyiğin durduğu kaya n ı n karş ı s ı nda bir kaya var d ı . . Ha l i l , o kayaya varıp görün meden geyiğe yakla şıp onu vurmağa karar verd i . Kaya n ı n doruğuna ç ı ka b i l irse, geyikle karşı karşıya gelecek, o geyiğ i göre cek geyik onu görmiyecekt i . Tam b i r pu suydu gey i ğ e . 223
H em kaya n ı n sivrisindeki geyiğe bakıyor, hem de karşı kayaya tırman ıyord u . Az sonra Hal i l , kaya n ı n d oruğuna vard ı . Geyi k k ı m ı l damadan g e n e ö y l e duru yord u . Hal i l gey i k kend i s i n i görmüyor san ıyord u . B u n d a yakaladım d i y e seviniyordu. Kayanın s i perine yatar gibi yaptı . Telaşsızca tüfeğ i ne b i r kayayı destek ett i . Tam tetiğe çökecekti k i geyi k gene s ı çrad ı göz den kayboldu . . . Çoban a l datan adında b i r kuş vard ı r. S ı ğ ı rc ı ğa benzer b i r kuştur. Bu kuş b i r çal ıya konar, yan ı na yaklaşırsan kaçmaz. E l l e tutacak kada r yak l a ş ı rs ı n , e l i n i uzatı rs ı n , b i rden havalan ı r. G i der on m et re önündeki bir çalıya gene konar. Sen gene umutla n ı rsın. varı rsın yan ı n a , gene kalkar, gider on metre i l eriye konar. B i r tuhaf kuştu r. Bu yüzden a d ı n ı çoban aldatan koym uşlar. Geyik de böyle böy l e , çoban aldatan g i b i , H a l i l i dağdan dağa, kayadan kayaya, otlaktan otlağa götü rü yord u . Geyik H a l i l l e oynuyordu sanki. H al i l de buna kızıyord u . Sezm işti k i bu geyik kend isiyle oynuyor. Çocu kl uğunda babas ıyla ava geldiklerinde böy l e bir geyik daha önlerine düşmüş onl arı dağdan d ağa çek m i şti . Geyi klerde, geyi klerin b i r kısmında iş vard ı . Te kin değ i l d i geyi kl er. Geyi kler üstüne çok şey d i n l emişt i . Geyi klerin çobanları peri kızl arıyd ı lar. B i r avc ı , b i r gün gey i k av l arken b i r kayadan yuvarl anmış, ko l u bacağı k ı r ı l m ı ş. orada i n ler du rurken, b i r peri kızı e l i nde bir tas gey i k südüyle gel m i ş : « İ ç ş u n u hay ı rsız adam , » d e m i ş . " Sana acımad ı m , » d e m i ş . « Arkadakil ere a c ı d ı m . İç şunu da bir daha geyi k avına ç ı kma ! » Adam tastaki geyik südünü içmiş, az sonra kolu bacağı yerine gel miş, anadan doğma ter-ü-taze o l muş. " Tövbeler ol sun geyik avına, " dem i ş . Tüfeğini oradaki uçurumdan aşağ ı atm ı ş . 224
Hal i l , hem gidiyor, h e m düşünüyord u . Bugün ak şama kadar, bu gey i ğ i n ardı ndan yürümüş, nerel ere kadar ç ı km ıştı . Bura l a ra ş i m d iye kadar hiç b i r i nsan ayağ ı değmemişti . Geyi kler su ltanı b i r Geyi k l i Baba varm ı ş . Bu ka ya l ı kl a rda, koca bir gey i ğ i n üstüne biner gezerm i ş . Kayadan kayaya uçarm ı ş böylece . . . İnsanlarla gey i k ler a rası ndaki dostluk çok eskiym i ş . G ü n battı . Karan l ı k bast ı . Hal i l b i r mağaraya çe k i l d i . Şimdi köyden, insandan uzakta , dünya n ı n öbür ucunda, dünya n ı n ı ss ı z l ı ğ ı ndayd ı . Karaca A l i d e , H a l i l i n ardı ndan gitm i şti . Hal i l ge yiğe yakl aştı m, yaklaşacağ ı m , d iye koşarken, Karaca A l i de Hal i l e yakl aştı m yakl aşacağ ı m , d iyord u . Geyik, Hal i l i n .. çoban a ldatanı , " H al i l de Karaca A l i n i n .. çoban a l data n ı » o l m uştu. H a l i l , kayaları n , or manların içinde, b i r uçsuz bucaksız dağda kaybol m uştu . Karaca A l i orta l ı kta , kara n l ı ğ ı n , kayaları n , o r man ı n ortası nda yapaya l n ız kalmıştı . Gökyüzünde ay vard ı . Ay yarım tekerl ekti. Par lakl ı ğ ı n ı yitirm i ş y ı l d ızlar b i raz daha i r i , b i raz daha yakınd ı . Karaca A l i , Durmuş Ağaya dönd ü : « Bunlar hep senin baş ı n ı n altı ndan ç ı ktı . De ba ka l ı m bul adam ı . . . De baka l ı m bu l ! " D urmuş Ağa, sakal ı n ı kaş ı d ı : .. sen , • ded i , .. yorgunlu ktan bittim. E l l erim dizle rim a l a kan içinde kal d ı . H a l i m kötü ben i m . Nerde bu l u ru m adam ı ? İ nsan yiti ğ i bul unmaz. Kimb i l i r hangi kaya n ı n kovuğuna soku ldu ? » Karaca A l i öfke l i : " Kı l avuzu karga olan ı n . . . " dedi . M ustan Çavuş sözü a l d ı : « Bunda b i r iş var, " ded i . « Bi r adım daha atsayd ı 225
F. 1 5
yed iydi kurşunu. B i r ad ı m ı atmad ı . Ben si ze derim ki bu işte hayır yok. Bu iş zor o l acak. Bu oğlan ı n ö l ü m ü bizim e l i m izden değ i l . B e n bunca u m u r görmüş, pusu kurmuş ada m ı m . Böylesi b i r i ş l en şimd iye dek karşı laşmad ı m . Ali Ağa sana derim ki, bunda hay ı r yok . Dönel i m deri m . » A l i Ağa kızd ı , köpürd ü . Onl ara ağz ına geleni söy· l ed i . Ne karı l ı kları n ı koyd u , ne korkakl ı klarını . « E l kada r çocuktan titriyorsunuz, ,, ded i . « Onun l a karş ı laşı ncaya kadar burada bekl iyeceğ iz. Ondan sonra . . . Kova l ayacağ ız onu . . . Ötekiler sustu lar. Hal i l mağara n ı n önünde koca man bir ateş yaktı . Uzaktan , ovada, doru ktaki bu ateş yal ı m lanan b i r y ı l d ı z g i b i gözüküyord u . H a n i şafak vakti , kocaman , ya l ı m lanarak döner g i b i duran b i r yı ldız vard ı r tan ye rinde, doru ktaki Ha! i l i n ateşi de öyl e gözükür. Ha l i l i n yüreğ i nde öfke , i htiras vard ı . Sabahta n a kşama kadar b i r gey i ğ i n ard ı na d ü ş m ü ş , bunca kur şun çalmış, birini b i l e geyiğe değdirememişti . Dün ya gözünden s i l i n m işti. Hep gözü n ü n önünde, ateşin ya l ı m ları n ı n ard ı nda uçuşan, varınca kaçarı , kurşunu s ı kınca yuvarlanan, sonra doğrul arı , sı çrıyan bir sürü geyi k vard ı . Baş ı n ı alam ı yord u . Karaca A l i : « Ömer," diye bağ ı rd ı . « Sümsükl er, " d iye ekledi ard ı ndan da. « Ömer g i t odun top l a . Odun top l a da şu raya bir ateş yakı n . » H e p b ird en odun topl amağa gitti ler. A l i orda tek baş ı n a ka l d ı . Tek baş ı n a kal ı nca yü reğ ine b i r korku ç i rd i . Bir şeylerden korkuyord u . İnsanlardan , kaya dan. ağaçlardan, gey i kten korkuyordu . Bir korku gel m i ş yü reğ i n i n üstüne çöre k l e n m i ş kalmıştı . Çocuktan korkuyordu . Hal i l gözünde büyümüştü . Ya onu kova l a,,
226
d ı kları n ı sezmişse . . . Vuracakları n ı sezm iş d0 onları sarpa çekiyor da hep b i rden tem izlemek istiyorsa . . . Oduna g i denler g e l:.l i l s r . Çakmağ ı çakı p , üfürerek ateşi yakmağa baş l ad ı l ar . Ş i md i ön leri nde koskocaman b i r ateş vard ı . Ateş g itti kçe büyüyord u . Onlar odun atıyorlar, ateş büyü yord u . Ateş, bir harman yeri kadar yeri kap l a m ı ştı . Ateş i n ı ş ı ğ ı nda Karaca A l i düşünüyordu . " M ustan Çavu ş g e l h e l e , » dedi . « Buyur Ağam . . . " « Yanıma otu r. Otur da senden b i r sua l i m var . » M ustan Çavuş sayg ı l ıc a otu rdu . « Sual i n başım üstüne Ağam , ., ded i . « Su a l i m ş u k i Çavuş, sua l i m ş u k i . . . Bu çocuk bi zim onu kovalad ı ğ ı m ızı sezip, biz onu avlamağa ça l ı ş ı rken , o bizi avlamas ı n ? N e ders i n ? " « Derim ki Ağam . . . derim ki sana. Bu oğlanın gö zü göz değ i l . Sezmese b i r a d ı m kala kurşuna, dönüp dağa doğru kaçmazd ı . Ard ı n a düştü k . B i z de onun ka dar dağ b i l i riz. Kova l ad ı k . Ya l n ız bi rkaç kere gördük. O da bizi yakl aştı rmad ı . B i z yaklaşt ı k o kaçtı . Bundan ne an laşı l ı r? Bir hile düşündüğü anlaş ı l ı r . B i zi ken d i nce iyi b i r yere çekecek. Belki de haklayacak . Bel ki de b izden hiç bir haberi yok. Amma i ş i n içi nde iş var. Bu sevdadan vazgeçe l i m biz. İ ş i m izi başka türlü göre l i m . Öldüreceksek başka türl ü , yoluylan yorda m ıylan öldüre l i m . Belki dediğimiz, onu ö l dü rmeden de o l u r . " A ğ a hayret etti : « Dediğimiz ded i ğ i n ne ? » B u s ı ra , ötel erden bomba patlar g i b i b i r tüfe k se si geld i . Başları n ı o yana çevird i l e r . Karaca : « Bu n e ? » ded i . 227
Çavuş : « B i r şey yok. B i r avc ı n ı n tüfeğ i boşanmıştı r . » Ağa: « Sen i ş i rıerden b i l iyorsun ? " diye sord u . « Yerin kulağ ı , bizi m d e gözümüz, kulağ ı m ı z var Ağa nı . İnşal lah muradına e re rs i n . Sevda d ed i kleri zor. Kızı kan dökmeden a l m a k varken , neden böyle? B i r çocuğun ard ında . . . Sürünmek . . . B e l k i b i r yol u o l u r . Sevdad ı r b e n i bu ha l l ere koya n , yerimden yurdumdan eden.» Ağa : « Ü köy bana düşman. B i z bizi b i l d i k b i l e l i b i ri bi rim ize düşman ı z . ,. Çavuş : « Daha iyi ya . . . Bizim köyl ü onl ardan g üç l ü . Ba rışmak için kızı verirler.» Ağa : " Ben de öy l e düşünd ü m . Düşünd ü m , veri rler ver meye ya arada bu oğlan var. K ı z ı n n işan l ı s ı . . . Onu or tadan ka l d ı rı p öyl e i stey i m , d e d i m . O zaman hemen veri rler. Korkarlar verirl er, ürkerler veri rl er, severler veri rler. Veri rler oğlu veri rler . .. « B i r s ı naya l ı m baka l ı m . B e l k i a k l ı baş ında adam var o köyde . Belki kızın kardeş leri a k l ı başında adam lar. Dul karı n ı n oğlu Hal i l e vereceklerine bacı ları n ı , b i r koca köyün sah i b i n e verirler. B i r s ı naya l ı m . Ol mazsa . . . Ondan sonra yo l uylan, yordamıylan H a l i l c i ğ i n i c a b ı n a bakarız . " Köy l ü l e r ateş baş ı n a h a l ka o l m uşlar, e l l erini d e çenelerine dayam ışlard ı . Karaca A l i b i rden ayağa ka l ktı : " H ayd i , doğru köye. Yarın a kşam o l madan köyde o l m a l ıyı z . " 228
i
Hep birden k a l ktı l ar , tüfeklerini kuşand ı l ar. Yo la d üştü ler. Köye tam akşam üstü geldi ler. İki g ü n durmadan yürümüşl er, ne bir mola verm i ş l er, ne de az ı c ı k b i r yerde durmuşlard ı . Yemeklerini b i l e yürüyerek ye m i ş l e rd i . Sonra atl a r ı n ı bağ ladık ları yerden a l m ı şlar, taş l ı dağ yo l u ndan yuvarl a n ı rcas ına geçm i ş l e rd i . Ka raca A l i neredeyse kanat tak ı p uçacakt ı . Köye g i rer g i rmez Durmuş Ağaya emir verd i : « G it Süleyman Kocaya söy l e konağa gel s i n , Ça buk." Konağa geldi ler, a z sonra da S ü l eyman Kocayl a Durmuş Ağa g e l d i . Karaca Al i , Sü l eyman Kocayı b i r yana çekti . Sü l eyman Koca yüzl ü k b i r adamdı . Köyün en yaş l ısı , en sayg ı l ısıyd ı . « Koca , " dedi Karaca Al i , « Gökdereden Vel i n i n kızını şimdi g i d i p bana istiyeceks i n . Ü ç kardeşi b i r araya topl ıyacaks ı n , istiyeceks i n . Ne isterl erse veri r i m . Sürü sürü koyu n l a rı m , y ı l kı y ı l kı atları m , h arman harman ekinlerim var. Kızı bir dul kar ı n ı n oğluna n i şanlamışlar. Bozsu nlar n i şan ı . De ki onlara b i r d u l ka r ı n ı n oğluylan bizim ağamız b i r mi d e ! De k i , i ki köy de barışır. Bundan sonra ne düşmancı l ı k o l ur , ne b i r şey. i k i köy d e g ü n l üğe güneşliğe kavuşu r . Ne o n l a r bizi ö l dürürler, ne biz on l a rı . Sürüler otlaklarımda ot lar, ormanımdan ağaç ları n ı keserler. Ben i m yayla m o köyün yayl as ı d ı r. B i r de, de k i , sevda başkad ı r , d e ! G e n e b i r de, deki , bu i ş o l mazsa, ç o k i ş l e r ç ı kacak de . . . Kan d ı r. Sen i n ferasetine ka l d ı bu Koca. De yürü göreyi m seni ! " Kocaya b i r at çekti ler. B i nd i rd i l er. Yanına d a iki yaş l ı adam daha verd i l er. Üç adam o gece yol a d üş tül e r. Gökdere köyü ne geldi kl erinde vakit yats ıya ge· 229
l i yord u . Doğruca köyün kıyısı ndaki koca çınarın al tı ndaki eve sürdü ler. Koca bağ ı rd ı : « Tanrı m i safi ri . . . .. ded i . İçerden ü ç kardeşin ü ç ü d e b i rden ç ı ktı . " Tanrı m i safi ri hoşge l d i . » Atl ı ların atları n ı n baş ı n ı tuttul a r. Önce Koca Süleyman i nd i . B e l i bükül m üştü . Be l i n i tutuyord u . Arkas ı nd a n öteki yaş l ı la r i nd i . Kardeş ler, içeri buyur ettiler onları . K i l i m lerle döşel i b i r odaya g i rd i ler. Oda b i r renk deniziyd i . Ardı ard ı na ren k l e r odada , ç ı ra ı ş ı ğ ı n ı n a l t ı n d a a k babam ak ed iyorl ard ı . Koca S ü l eyman baş köşeye otu rdu. Öteki yaş l ı l a r yan ı n a . De l i ka n l ı l a r d a karş ı l arına geçti ler. Aç o l u p olmadıklarını sordu l a r . Koc a , yed i klerini söy l ed i . A z sonra kız e l i nde kahveyle g e l d i . Koca S ü l eyman gözü n ü kızdan ayı ramad ı . K ı z öy l esine güzeld i . İçinden, şu köpoğ lusu A l iye bak! Tur nayı da gözünden vurmuş, geçird i . Dur baka l ı m ne d i yece kler? Bana ka l ı rsa ben fazl a zorlamam .
Yaş l ı erkekler, yaş l ı kad ı n l a r, kızlar, del i kan l ı lar baş başa verm işler, bunu konuşuyorl ard ı . Kız, Karaca
A l i ye veri l s i n m i , veri l mesin m i ? « Vay Hal i l , vay H a l i l c i k . . . Sarp kaya n ı n geyi ğ i n i n avc ıs ı . . . Arap atın b i n i c i s i . . . Öksüz Hal i l . . . Sevdası başından tüten Ha l i l . . . Fidan boy l u , dal Ha l i l . . . Sen ne yapacaks ı n . . . Deli olup geyi klerin arasına mı ka rışacaks ı n ? Vay Hal i l . Baban olayıdı Hal i l ! Keşk i H a l i l ! )) Ev aralarında, ağaç altları nda köy l ü küme kümey230
di . Yaş l ı l ar ne diyeceklerd i ? Yaş l ı lar köydeki havayı koklamışlard ı . Köyün çoğunluğu : « Ma l ı m ız g its i n , can ı m ı z g its i n , amma Hal i l i n ni şan l ıs ı g itmes in . . . " d iyord u . Kızın ü ç kardeş i , köyün Ağası G ö k Hüsey i n , beş on tane yaş l ı köyün i l eri g e l en i , Gök Hüseyin Ağanın odas ı nda top lanmışlard ı . Uzun uzun konuştular. Ölç tüler, biçtiler, karara vard ı l ar. Gök H üseyi n : " Bu kızı vermezsek çok i ş ç ı karacak başım ıza Karaca A l i . Verirsek kardaşcasına yaşayacağ ız. Bun dan böyle k i n , düşman l ı k kal kacak aram ızdan . H a l i l e k ı z m ı y o k b u yerd e ? Hem de o köyde . H a l i l isterse kızı m ı a l s ı n , ,, ded i . « Ne ders i n i z ? ,, « Köylü buna, Hal i l buna, kız buna razı o l m ı ya ca k , " ded i l e r . Gök H üseyin Ağa , yüzünü geçk i nd i . « Ben , " dedi , « bu yaştan sonra itlen b i r çuva l a g i remem. Döğüşemem. Köy l üye, k ı z a , Hal i l e bunu böylece anlatın . . . Yok derl erse ben karışmam . Ken di başlarının çaresine kendi leri baks ı n l a r . » Topl antı dağ ı l d ı . Herkesin yüzü asıkt ı . Ç o l u k çocuk, genç yaş l ı kap ıya b i ri k m i ş bekl iyor lard ı . Yüzleri n i n ası k l ı ğ ı n ı görünce i ş i anlad ı lar . « Körolas ı n ı z , körolas ı n ız, ,, ded i l er . Yaş l ı , be l i bükü l m üş Su ltan Karı kalaba l ı ktan ay rıldı : « H a l i l i n nişan l ı s ı n ı k i m e verd i n i z ? K i me verd i n i z d e çı kıyorsunuz öyl e ? Sakal ı batasıcalar. Saka l ı bitli ler. Karaca A l i den korkan l ar. Karaca Ali bu köyden o kızı götürmiyecek. Anlad ı n ız m ı ? Bu köylünü n hepsi ölecek, ondan sonra kızı g ötürecek Sarıca l ı köy l ü s ü . Gavur yapı l ı l ar. ,, 23 1
!
Gök Hüseyi n i n , vardı yakasına yapıştı . « Sana derim k i , iyi b i lesin k i , bu o l mayacak . An ladın m ı ? Hal i l ö l ecek, bu köyde ne kada r d e l i kan l ı varsa ölecek, o k ı z veri l m iyecek Sarıcal ı l ara. Duydun mu lafı m ı ? Sen de Ağa o l acaks ı n ! . . . Siz köpeksiz köy b u l muşsunuz da e l i değneksiz dolaş ıyorsunuz. • Gök H üseyin susuyor b i r söze varm ıyord u . Yakas ı n ı Su ltan Karı n ı n e l inden kurtard ı . Ard ında ki adamlarla köyü n içine d oğru yürüdü. Ka laba l ı k onların ardından homurdand ı . Sultan Karı doğru H a l i l i n anasına g i tti . İçerde H a l i l i n kızkardeş iyle anası otu rmuş ağl ıyorlard ı . Su ltan Karı içeri g i r i p , on ları öyl e görünce köpür dü : . « Gözü yaşl ıca avrat, " dedi cc herifin m i öldü de ağl ıyorsun? Oğluna bir şey m i oldu da ağl ıyorsun ? Ne oldu sana? .. Kad ın onu görünce ayağa kalkt ı . Kız da ka l ktı . Yüzleri ı p ı s l aktı . « B uyur Sultan bacı m , .. ded i . « Buyur da otur. Ben a ğ l amayı m da k i m l e r ağlas ı n ! " Su ltan Karı g itti , baş köşeye oturdu. «O saka l l ı korkaklar, • d ed i , « duyduğun gibi otur muşlar kararları n ı verm i ş l er. Vers i nler. Kızı , Karaca A l iye veremez ler. H i ç kimse b i r şey yapamazsa a l ı � ı m ;ozı , ben götü rürüm dağa. Duydun m u ? Götli:-Cır Hal i l e tes l i m eder i m . Götü rsün baba m ı n köyü ne. Kar daşlarım ı n oğu l ları , değ i l Karaca A l iye , Pad i şaha, S u ltana bile vermezl e r kızı. H a l i l e d e tarla veri rl er, ev verirl er, düğün kurarlar . . . Şan l ı şöhretl i evl endirirler on ları . D uydun mu bac ı ? Ağlama ! " Kad ı n : « Be n , » dedi , « Ona ağlam ıyoru m . Ben der d i m e ağl ıyoru m . Bu kadar i ş l e r o l uyor da, benim oğ lum dağ l arda g ey i k peşi n d e . Ona ya nıyoru m . » 232
(
geyik peşin de . . . . .. oğlum dağlarda
Su ltan Karı : « Sen ağlama sonu iyi o l u r , " ded i . Ç ı ktı , yürüdü . H ı ş ı m l a , köyü n i ç i n i dolan ıyord u . Etekleri rüz gardayd ı . Ağır etekleri savru l uyord u . Önüne gelen l e konuşuyord u . Kızı Sarıcaf ı köye vermek i stiyenl ere söv babam söv ediyo rd u . Kocas ı n ı. Sarıcal ı l ar, b i r ge y i k avında vurmuşlard ı . Vurmuşlardı di yorlard ı ama, koca geyik avı na gitm i ş bir daha dönmem işti. Köy l ü onun dönmemes i n i Sarıca l ı ların üstüne atıyord u . Köy rlen k i m gitmiş de i m i t i m i be l l isiz o l muşsa, Gökde rel i l erce onu Sarıca l ı la r ö l d ü rmüştü . Bu gel en ekti . Böylece yerleşmişti . Osmanl ı kad ındı Su ltan Kar ı . E r kekten daha erkek derlerdi köyde ona . . . « Va Sulta n Karıyı ö l d ü rürler, ya da bu kızı a l a mazlar. Su ltan Karı sağken a l amazlar. Duydun mu ba cım?» « Bana bak oğ l u m , el inden b i r iş gel mez, b i r koca karı ders i n bana. İş başa d üşsün de gör! " Kızın evi n e vard ı . Kızın üç kardeşi de kapıda o büyük ağac ı n a ltın da kederli kederl i duruyorla r , konuşmuyorl a rd ı . Büyük bir keder içine göm ü l d ü k l eri bel l iyd i . Su ltan Karı on ları öyl e , eli beli nde görü n ce , taştı köpürd ü : « Avrat yürekl i l er. S i z e de üç kardeş diyorlar. Ü ç babayiğit kardeş. Boyunuz devr i l s i n e m i ? Avrattan kötü ler . . . Ben de Zeynebi Sarı cal ı köyü n gavuruna verd i ri rsem bana da S u ltan Karı demesi n l er. D uydu nuz m u ? E l i n oğlunun n i şan l ı s ı n ı vermeye ne hakkı nız var? Korkak l ı ğ ı n ızdan ötürü . . . ,,
Del i ka n l ı lar Su ltan Kanya karşı ağızl arı n ı açma d ı lar . . . Tek m i çift m i söyl emed i ler. Su ltan Karı bir zaman o n l a ra tepeden tırnağ a , kö234
tümser kötü mser, a l aycı a l aycı ba ktı , h i ç b i r şey söy l emeden içeri g i rdi . İçeri g i rer g i rmez: « Zeynep, Zeynep , " d iye bağ ı rd ı . « Kı z Zeynep ! » « Buyur Sultan Ana. G e l iyoru m . " K ı z geldi . İ k i gözü i k i çeşmeyd i . Gözleri kan ça nağ ı na dönmüştü . . . « Demek bu d i nsiz i mansızlar sana da haber ver· d i ler ha . . . Kız susuyordu . " Demek b u kardaşın o l acak yezitler, onlar d a er ke k o l muşlar da, bacı s a h i b i o lmuşlar. Vay baş ıma ge lenler. Sümsükler. Ağlama kızım . Bunu sana derneğe g e l d i m k i , bu korkaklar azıtm ışlar. Anladın m ı ? Bü tün köy bir o l sa da seni Sarıcal ıya verm eğe ka l ksa, ben seni a l ı r ı m , katarım H a l i l i n arkas ına, gönderi rim kardaşl arı m ı n oğluna , seni gene verd i rmem Sarı calı ya. Yü reğine h i ç küşüm g e l mesin. E m i kızı m ? H a l i l i m g e l i rse, ona da öyl e de. » Kız donmuş kalm ıştı . H i ç b i r şey söylemed i . Su ltan Karı d a üstelemed i . Ç ı ktı gitti . Kardeşler ağ acın altında gene oldukları g i b i du ruyorlard ı . Önlerinden geçerken Sultan Kar ı , onl ara gene döndü, teped en tırnağa şöyle bir süzd ü . Bu ba· kış en aşağ ı l atıcı sözden b i l e aşağılatıcıyd ı . Köyün i l eri gelenleri n i n , kızı Karaca .A.l iye verme ğe karar verdi kl eri Sarıca l ı köyde hemen duyu l d u . Sa rıca l ı köy l ü ler, Ağaları n ı n namına düğün dernek yap tılar. Karaca A l i sevi ncinden ku rban lar kesti . Bütün �öye bir şölen kurdu. Sabah o l unca d a atı na atlad ı , doğru Gökdereye sürdü . Büyük ç ı narı atıyla b i r i ki kere doludizgin do land ı . Kız görünürl erde yoktu . Atı n ı , doludizg i n , son ra köyün içinden sü rdü . Ötel ere g itt i . Bugün altındaki atı ,,
235
da kuş gibi o l m uştu . U ça rcasına g i diyordu. Yen i l m i yord u . Ye lesi kaval g i b i d ü rü l üyordu. Öğleye doğru gene g e l d i çınarın yanına, baktı ki k ı z da yüzü gözü örtü l ü , çeşmeden su dol duruyor. G ü l ü ms iyerek atı n ı çeşmeye doğru sürdü. Atı n başı nı çekti . Çeşmen i n başında, kızın başucunda durdu. K ı zdan bir karş ı l ı k bekliyordu . Kaz a l d ı rmadı b i l e , çam bardaklarını doldurd u . Bakmadan çeki l i rken, Karaca Ali: « Güzef , ,, dedi , « yü reğ i m iz yanar, b i r su ver de içel i m . " Kız bakmadı b i l e . Orada kimse yokmuşçasına çe k i l d i g itti . Karaca A l i buna içerl e d i . ortadan kal kmadan bu k ı z b e n i m o l maz . . . B e n b i l mez m i y i m ? Mustan Çavuş b e n i kan d ı r d ı da namusumu beş para l ı k etti . Dur· hele, hele dur baka l ı m neler olacak? Koca S ü l eyma n ı b i r daha gön dere l i m baka l ı m . " .. o oğlan
Köye g e l i r gel m ez M usta n Çavuşu çağ ı rd ı : « Çavuş , " ded i , « başıma olmad ı k işler açtı n . K ı z yüzüme b i l e ba kmad ı . Bu oğlan ö l meden bu kız k i m senin yüzüne bakmaz. Zor o lacak. Zor olacak ama, he l e Koca Süleyma n ı b i r daha göndere l i m. N e d iyecek ler? Köy l ü d e l i değ i l . Yan i köyün i l eri gelen l eri , a k l ı baş ı nda o!anları . . . O n l a r m ünasiptir demişler. Köyün çol u k çocuğu, avradı kızı , d e l i ka n l ı s ı ol maz d iyormuş. Ol maz des i n ler. Ben de o köyü yakar y ı karı m . » Mustan Çavu ş : « B ire Ağa . ,, ded i , « i l eri gelenler o l u r demişler ya, ötekiler kim oluyorm u ş ? Namusun n iye payimal o l uyormuş ? » « Kız kend i m i öldürürü m , demiş . . . Buna n e d e r236
s i n ? Amma oğ lan ortadan kal kayd ı , iş tamamd ı . Bi z i m tarafı m ı zdan da olduğu b i l i nm ezd i . » Koca Süleyman g e l d i . Ata b i n i l iyd i . Ard ı nda da iki adamı vard ı . . . .. Ağa ben g id iyoru m . Haydi hayırl ı s ı . Bunun so nu iyi gelecek. Uğurlu olacak. Bu k ı z sen i n a l n ı n a ya z ı l m ı ş . Ben düşümde görd ü m . Haydi eyva l l a h ! Yats ı ya kal maz iyi haberle dönerim. O geyik çobanı daha dağdan dönmem i ş . Öy le adamı kız ne yaps ı n . Ben k ı zı ondan soğutacak y o l d a b u l d u m . Yats ı dan önce ge l i rim . " « Uğurlar o l a , " dedi Karaca A l i ama, üzgündü . İçinde b i r korkusu vard ı . Yaş l ı adamlar yola d ü ştüler. Kardeş ler onları üzgün karş ı ladı lar. Yüzleri so l u ktu. Her birinin b i r kurşun yemiş hal i vard ı . Bu hal Koca Sü leymanın gözünden kaçma d ı . Kend i ken dine : a Ha l l etmişlerse de, zor h a l l etm i şler. Kızı n gönlü ol m a m ı ş . Amma köyün i l eri ge lenleri a ğ ı r basm ı ş l ar. Bizim köyden ödleri kopuyor. Bu köy kend i m i b i l d i m b i l e l i h a l i m sel i m . Barışçı . Korkuyorlar b i z i m za l i m aen f ı ka ra lar. Tanrıdan b u lsun Karacan ı n oğlu za l i m Ali . . . » Çocuklar öl ümsü ölümsü atl arın ı n baş ı na vard ı lar. Atta n i ndi klerinde, Koca Süleyman ın da durlak l a rı titriyordu . i<ı z a z sonra kahve geti rd i . Kahveyi ıJağıtt· ktan sor.r '.' , g e l enek üzere karşı !arına rıeçti . El pençe c' ivan durd u . Koca Sü l eyman gözünü kızdan ayı r m ıyord u . Ne güzel kızd ı . Uzu n , gölgeli kirpi kl eri , dolgun göğsü, kırmızı, kal ı n , yal ı m g i b i dudakl arı vard ı . Uzun boy l u , d a l g i biydi kız. Gerçekten gören vuru l urdu bu kıza. 237
Koca S ü l eym a n , yetm işinden aşağ ı olsayd ı m ben de vuru l u rdum b u kıza, d iye i ç i nden geç i rd i . Kız kahve fincan ları n ı a l ı p ç ı ktıktan sonra Koca S ü l eyman : « A l l a h ı n emriyle . . d i ye baş l ad ı . D e l i kan l ı l ardan b i ri , büyüğü : « Şeriatı n kesti ğ i parm a k acımaz. Söylen A l i Ağa ya da n i şan hazı r l ı ğ ı m ı , düğün haz ı r l ı ğ ı mı yapacak. ne yapacaksa g e l s i n yaps ı n , a l s ı n kızı götü ı sü n . B i r de k ı z ı n gönlünü ederse d a h a iyi eder. Selam söyle k i b i z k ı z ı n gönlünü edemed i k. Kendine karı o l acak. Gö n ı.i '.süz karı acı zeh i re benzer. Yenm ez yutu l maz der, .
»
Koca Süleyman ayağa ka l ktı . Üzgündü . Bunca ömür yaşamıştı ama, bundan daha acı , daha kahredi c i bir o l ayla karş ı laşmam ı ştı . Bu i ş i b i raz da, A l l a h ı n emriyle kendi yap ıyordu ya, doğru değ i l d i . Ş u kardeş l e re bi r çift söz söyl eme l i m i yd i ? B e l i b i raz daha bükül müştü . Burnu yere değer ces ine yürüyord u . A rkas ı ndan da kardeş ler gel iyord u . Koca Süleyman b i rden y ı l d ı r ı m g i bi ardına ..Lr.dü. Kardeş lerin en büyüğü hemen arkası ndayd i . Or:u ko ! u ndan tuttu, evi n köşes i n e çekti . « B ana bak del i kan l ı , " ded i , u ben çok ömür gör m ü ş , şu çukura, Ada naya kadar b i l e inmiş b i r adam ı m . Köy l ü karar verd i . Şeriatı n kestiği parmak acı maz ama, şu S ü l eyman E m m i n i de b i r d i n l e . Gönlü yoksn , bac ı n ı yavu klusundan ayı r ı p da verme! İ k i e l i m yakarı da o l u r sonra . B i r de deme ki bu ne çeşit b i r d ü ğ ü r · c ü . Ben düğürcüyüm a m m a ,bende y ü r e k v a r . Bende gönül var. Anladın m ı ! Ne söyleyim şimdi ağama? Karaca Ali Ağama n e söyleyi m . De baka l ı m oğu l ? " Gözleri n i n içine, göz l e r i n i d i kti baktı . D e l i kanl ı : 238
« Şeriatın kestiği parmak . . . " ded i . « Ne dedi mse onu de . . . » Koca S ü l eyman h i ç b i r şey söylemeden atına at l ad ı . Atl adı ama, bu da içine oturdu ka l d ı . Yüreğ i n e dert o l d u . Karaca A l i o n u y o l d a karş ı l ad ı . Yüzüne bakt ı . « B ir kötü haber m i ? » d i y e sord u . Koca S ü l eyman g ü l ü msemeğe çal ı ş ı yordu zorla. « Yo k , " ded i , « yok. Kötü haber olur mu ? " « Neden yüzün böyle öyleyse ya ? N e var send,e ? » Koca Sü leyman : « Yaşl ı l ı k , " ded i . « Yoru l d u m . Çok iyi haberler var. Dedi l< i kızın büyük kardaş ı , n i şan m ı yapar düğün mü, kızı hemen a l s ı n götürsün , " ded i . « Köyl ü kızı duyduğumuz g i b i sana münasip görmüş. Geyik çoba n ı n a değ i l . Geyik çobanı d a daha dağdan inmemiş öl dü m ü , ka l d ı mı? B e n i m d i yeceğ i m b u kadar ağam . Gözlerin ayd ı n . M u rad ına eriyorsun . . . Karaca A l i Ağa d ü ğ ü n hazı r l ı ğ ındayd ı . Her şeyi yo l uyla yorda mıyla yapmal ıyd ı . Kızın kardeş i n i n ace l esi ne oluyor, d iyord u . Önce, ötek i n işan bozu l acak , bu n işan takı lacaktı . Böyle yaparsam, d iyordu A l i Ağa, gey i k çoban ından korktu , diyecekler, d iyord u . Önce n işan ta k ı l acak. Bir kaç ay sonra da düğün kuru la cakt ı . Öyl e de yaptı . Uzaktaki şeh i rden, büyük bedes ten l i Maraştan. kutnu kumaşl ar, altınlar getirttird i . Büyük b i r n i şan töreni yaptı . N i şan töreni yap ı l ı rken anas ı , k ızkardeşi , Zeynep H a l i l i n yo lunu bekledi l e r. H al i l , o gün bugündür b i r d a h a gözükmemiş, dağdan i nmemişti . Bugünle H a l i l fn dağa g i tti ğine on beş gün o l uyordu. Köy l ü , herkes m eraktayd ı . Ne o l m uştu b u Hal i le ? N i şan g ü n ü , köyden o n , o n beş d e l i kan l ı , H a l i l i ,,
239
a ramağa dağa doğru yol l a n d ı l ar. Hal i l dağda h i ç bu kadar ka lmamıştı. İ k i gün Hal i l i n geyi k yatakları n ı arad ı lar, b u lama d ı l a r. Dağdan dağa , « Ha l i l . H a l i l ! " d iye bağ ı rı yorlard ı . Üçüncü gün seslerine b i r karş ı l ı k g e l d i . Dağlar uzun uzun yankıland ı . Bu H a l i l i n sesiyd i . Sese g itti l er. Hal i l b i r mağaranın önünde g ü l erek duruyord u ! Yan ı n a vard ı lar ki n e görsünl er, mağaran ı n içi vuru l m u ş , yüzü l müş geyi k etleriyle dolu. Hal i l geyik l eri vurmuş, yüzmüş, içleri n i te mizlemiş, bacakların dan d a b i r ağaca asm ış. G e l en l eri görünce : « Ne iyi ettiniz de g e l d i n i z , ,, dedi . « Ben de bu ka dar geyi ği köye kadar nas ı l taşırı m , d i yo rd u m , iyi k i geldiniz.» İçlerinden b i ri : « Seni a rıyorduk. Başına b i r hal mı geldi d iye . İ k i üç gün arad ı k . Üç günden b e r i d a ğ d a ğ bağı rıyord u k . Burası h i ç a k l ı m ıza gel m ezd i . Dünya n ı n öte ucu . " Gerçekten d e d ü nyan ı n öte ucuydu b u ıssız dağ tepes i , kaya l ı k , orman l ı k , kuytul uktu. « Bi r gey i k geti rd i , " dedi H a l i l , « beni buraya . Düş tüm ardına. Yan ı na yaklaşıyoru m , yaklaş ıyorum . . . ,, H i kayeyi uzun uzun a n l attı , en sonunda: « Vu ra madı m , " ded i . « Vu ramad ı m o geyiğ i . . . Vuramadım ama, b u raya g e l d i m ki, bura l a r gey i k yatağ ı . Hem de avcı görmem iş gey i k l e r. N e kaçı yorlar, ne bir şey . . . İ steseyd i m , yüzl erce vururd u m . B u kadarı yeter, de dim.» D el i kanl ı l ar donup kal m ı ş g i b i yd i l er. H al i l i n se v i ncine, dolup taşan sevincine şaşıyorl a rd ı . H a l b u k i sevg i l is i gitmişt i . B i r b i lse . . . H al i l : « Ne var, n e o l du ? » d iye sordu : « Bu durg ı. ı n l u k 240
n e ? Haydi her birimiz i kişer tane gey i k a l a l �m. düşe l i m yol a , Köy, köy o ldu o l a l ı şölen i n böyle büyüğünü görmemiştir. Göremez. Bugüne kadar h i ç ki msd bu kadar geyiği köye i n d i rememiştir. B ütün köy doya cak. Artacak b i l e . » H iç k imsede b i r sevinç göremed i . H erkes i n yü z ü as ı kt ı . Hal i l : « Ben size şaştım arkadaş lar. H e m beni arıyorsu nuz, hem de böyle kederl i , gam l ı d u ruyorsunuz. Ne var köyde , b i r şey mi o l d u ? Başımıza b i r iş mi gel d i ? » Del i kan l ı l a rdan b i r i : « Yo k , " ded i . « H i ç b i r şey o l madı . Köyde de b i r şey y o k y a , a n a n seni m erak etm i ş . B i z de mera k et t i k . Sen ş i mdiye dek bu kadar çok dağda kalmadıyd ı n d a . . . Kocal a r aray ı n , ded i ler. B i z de g e l d i k . . . Halil güldü: « G e l d i ğ i n ize i y i ettiniz. Yoksa b e n nas ı l götü rür· d ü m bunl a rı ? Hep düşünüp duruyordum . Şunları ko kutmadan nas ı l indiririm diye. Burada kokmaz ya . . . Gene de Tanrı saldı buraya sizi . » Geyikl eri i kişer üçer yükl enerek yol a d üştü ler. Geyikler çoktu . Heps i n i götürememişler, b i r hayl i s i k a l m ı ştı . " Gerisini de yarı n , öbürgün adam gönderir aldı rı rız. » B u sebepten geyi k l erin as ı l ı o l duğu mağarayı iyi ce kapatmışl ard ı . Geyi kler, kurda kuşa yem o l masın d iye . Yolda giderl erken d e l i ka n l ı ların gene ağz ı n ı bı çak açm ıyord u . Hal i l e ne d iyeceklerd i ? Sarp dağların yiğit gey i k avc ı s ı n a ne d iyecek l erd i ? Hal i l . köye va rınca nas ı l karş ı l anacaktı ? N e l er görecekti ? Nasıl o l a caktı ? Gözl eri nin önüne geti riyorlar, susuyorlard ı . ,,
241
F. 1 6
H a l i l anla madığı bu kederi dağıtmak için habire s evi n ç l i türkü ler söyl üyordu. Bu sevinçl i tü rküler de d e l i kan l ı ları gitti kçe kedere gömüyordu. Bir gece köyün üstbaşı ndaki Kartalyuvasında ko nakladı lar. Karta l ı n kayas ı n ı n baş ı nda ateş yaktı l a r. Sabaha kadar baş ında otu rdu l a r. Bu ateş köyden gö rünüyordu. B i l i rlerdi k i , H a l i l yakıyor o ateş i . Hal i l bü yük avl arda yakardı ancak bu ateş i . Köylü b i l irdi ki , Hal i l köye şölen l i k vurmuş. Ve köylü sevi n i rd i . H al i l : « Köyl ü ateşi görece k . Sevi ncinden . . . Böyl e b i r ş ö l e n i G ökdere Gökdere o l d u o l a l ı görmemişti r. Şöle n i n büyüklüğünü a n l atab i l m e k için ateşi iki üç m i s l i yaka l ı m . » Ateşi i k i ü ç m i s l i büyüttü ler. Del i kan l ı lar büyüdükçe, zaman geçti kçe kayg ı l a nıyorlard ı .
ateş
Köyl ü d e ateşi , ateş i n büyüdüğünü görmüş kay g ı l a n m ı ştı . Köyl ü bu şölene karş ı l ı k ne söy l i yecekti ona ? Sağal varol Hal i l i m i z . Sağal varol bize çektiğin şölene amma, n i şan l ı n ı e l i m i zden a l d ı l a r. B i r şey di yeme d i k m i d iyeceklerd i ? Buna karş ı l ı k Hal i l n e d iyecekt i ? " Dağl arda s i z e ş ö l e n çekmek için çalıştım çaba l a d ı m . İyi gün geçires i n i z diye. Bana yapacağınız bu muydu ,. ? d iyecekti . N e d iyecekt i ? Evden eve, insandan i n sana yayı l d ı . H a l i l büyük b i r şölen l i k geyi kle g e l i yor. Ateşin den bel l i . Kad ı n lar, genç kızlar ağlaştı l ar, yaş l ı erke k l e r , d e l i ka n l ı lar kederl endi l e r. Köy, H a l i l e n e d i yecekt i ? Hal i l , yanındaki d e l i ka n l ı ların bu kederi nden , fo l yok , yumurta yokke n , böy l e dağ dağ, ken d i s i n i ara mağa kal kmaları ndan kuşkulanmışt ı . Del i ka n l ı ların 242
ağızları ndan bir söz alam ıyacağ ı n ı b i l iyor, bu yüzden de susuyor, onl ara bir şey soram ıyord u . Ateş öy l e yan ı p dururken, d a h a tan yerleri ı ş ı madan yo l a d üştü l e r. Art ı k Ha l i l i n d e sevi nci kal ma m ıştı . O da öte k i l ere dönmü ştü . Top l u l u k sessiz, ka ya l ı k lardan ö l ü gibi i l erliyord u . G ü n kuş l u k ol urken, ö n d e Hal i l , arkada yare n l eri köye g i rd i ler. Köyde b i r tuhaf bir sessizl i k vard ı . Ha l i l ü rktü . H a l i l ken d i n i b i l d i b i l e l i geyik avından dö nerken, hiç böyle karş ı lanmamıştı . Evlerinin kap ı s ı n d a , Hal i l i gören ler hemen içeri kaçıyorlard ı . Es kiden düğün şen l i k Hal i l i karş ı lar, düğün şen l i k, şölen yapı lacak meydana gel irlerd i . Ortada geyikl eri kızartacak büyü k ateş. daha g eceden yakı l m ış , kor olmuş bulu nurd u . Hal i l korkuyl a , küş ü m l e a l ana kadar g itti . Al anda n e ki mse vardı onl arı karş ı l ayan , ne d e şölen ateşi vard ı . Düşünemez oldu. Orada d i m d i k durdu kald ı . Do nup ka l m ı ş , kend i nden geçm işti . Yare n l eri de o h a l e g e l m i ş l e rd i . . . . . . Hal i l birden kend i n e g e ld i . S ı rtındaki etleri ç i me n i n üstüne koydu . Koşarak evi ne g e l d i . Anas ı kap ı l a rı ndayd ı . . . Onu görünce o da i çeri çeki l d i . H a l i l vard ı : « An a , ana , » d ed i , « başım ızda b i r h a l m ı var? Kö yün başına b i r iş m i g e l m i ş ben burada yok ke n ? » Anası yere çöme l m i ş , konuşmuyor, habire a ğ l ı yordu . H a l i l sordu, anası ona ağzı n ı b i l e açmad ı . Ağladı durdu. Hal i l oradan doğru Zeyneplerin evi n e g i tti . Ü ç kardeşler, g e n e , h e r zamanki g i b i çınarın altında du ruyorlard ı . Kederli oldukları , ta uzaktan b i l e , yüzlerin den okunuyord u . Hal i l onların yan ı na yakl aştı . Selam �·43
verd i . Gönülsüz gönül süz selamını a l d ı l ar. H al i l vu rulmuşa dönmüştü . B i r şeyler geve ledi. Öteki l er de b i r şeyler geve l ed i l er , ne onun söylediğinden, ne öte k i lerin söyled i k leri nden b i r şey anlaşı l d ı . Karş ı l ı k l ı öylece b i r zaman durdul ar. H a l i l onl ara bakıyordu bo yuna. Onların başları yerdeyd i . B i r zaman sonra H a l i l onl ardan ayrı l d ı . Eve doğ ru yürü d ü . Kardeşler a rkasından bakmad ı l a r b i l e . İçe ri g i rd i . İçerisi ı p ıssızd ı . Gözleri evin loşl uğuna a l ı ş ı nca, köşede kızı görd ü . Kız köşeye büzü l m üştü . O n u karş ı lamad ı . Ağz ı n ı da açm a d ı . Hal i l o n a doğru yürü d ü . Baş ında durdu. Kız, i yicene sars ı l arak ağlamağa baş l a d ı . Arada, ses i , ağıdı ç ı ğ l ı k gibi yüksel iyord u . H a l i l azı c ı k kend i n i toparl a d ı . « N 'o l d u ? .. d i ye sord u . « B i r şey m i v a r bu köyd e ? » Kıyamet kopuk g i b i b i r h a l . . . Ne var? Kederimden çat l ı yacağ ı m . Sen söy l e bari . Kimse ağzı n ı açıp da bir şey söylem iyor. » Yan ı na yaklaşt ı . Saçlarını okşamağa baş l ad ı . O saçlarını okşad ı kça , öteki daha beter basıyordu ağ ı d ı . «Anl ıyoru m . Anl ıyorum başımda b i r h a l var. An l ı yoru m , sen i n başında b i r h a l var. Amma ne? G örüyo rum sağ s a l i msi n , kardaş ların da sağ sal i m . Ne var öyl eyse ? Her evden bir ö l ü ç ı k m ı ş gibi köy. N e var öyleyse ? » Kız inler g i b i , derinden : « Keşki , " ded i , « kardaş l a r ı m da öleyd i . Keş ki ber de öleyd i m . Öleyd i m de bu işler olmayayd ı . " Hal i l , b u i ş l erin n e olduğu ü stüne sor babam sor etti ama, kızdan bir ç ift söz alamad ı . Bir saat mi, i ki saat mi orada bekledi , sonra i ç i nde dert, korku, şüp· h e , ç ı ktı gitti . Koca Duranı çok severd i . Koca Duran yiğit adam d ı . Özü sözü doğru adamd ı . Koca Duran ona i ş i n doğ244
rusunu söyl erdi . Köyl ü n ü n , şöy l e , ona bakışına bakı yordu da, ağızlarından bir şey a l ı nam ı yacağ ı n ı b i l i yor d u . Ki mse ona, çatlasa da, patlasa da b i r şey söyl emi yecekti . Koca Duranda bir u m ut. O yalan söyl emez, o babas ı n ı öldürseler de her şeyi dobra dobra söyler d i . Koca Duran da b i r d u l karı n ı n oğluydu . Babası Ye mene g itmiş, b i r daha dönmemişt i . Çöl Yemende kal m ı ştı . Koca D uran kendi kend i ne büyümüştü bu köy l ü k yerde. H a l i l köyü n kıyısındaki evinde, i k i eli yüzü nde dü şünür buldu Duran ı . " Merhaba Duran kardaş , n e bu hal böyle? N e dü şü nürsün b i re kardaş? Güne karş ı böy l e ? » f\leşelenmeğe, neş e l i görü nmeğe çalış ıyordu . .. Ne o bire Duran kardaş. yüzünden düşen kırk parça değ i l b i n parça o l uyor. Ne bire kardaşı m ? Sen beni hiç b i r zaman böyle karş ı lamadıyd ı n . Bir hal mi var baş ı m ızda ? Bir kötü h a l m i ? Ki mse ağzını aç ı p da bir şey söylem iyor. Herkes yüzüme acı ac ı , her ev den b i r ö l ü ç ı km ı şcas ı na kanı kurumuş bakıyor. Ben de bi rşey a n l a m ıyoru m . K i m se getird i ğ i m gey i k l ere e l i n i b i l e sürmed i . Alanda, ç i menlerin üstü nde öyle durup duruyor. Ateşi m i , ateş b i l e yakmamışlar gel dim ki . . . G e l d i m ki , a l anda sen b i l e yoks u n , Anama g itt i m , bunun sebebi ned i r d iye. Ağzından bir ç ift söz bile ç ı kmad ı . Hep ağl ıyordu. Zeynebe g itt i m , Zeynep d e öyl e . Sana g e l d i m k i , sana kardaşım d iye g e l d i m k i , b u n u n sebeb i n i bana doğruca d iyes i n . » Koca Dura n da susuyordu . Baş ı n ı kald ı r ı p b i r şey d iyemiyord u . B i r sararıp, b i r kızarıyord u . Hal i l bekledi bekled i : « Desene Duran kardaş ı m , • ded i . Duran karş ı l ı k vermed i . K ı m ı ldamadı b i l e . . . Öyle taş gibi durmuş ka l m ıştı . 245
Hal i l : « Se n d e d eın iyecek m i s i n Duran kardaş ? » ded i , yumuşak yumuşak. D u ra n , b i rden gözleri dönmüş ayağa fırlad ı . H a l i l i n karş ı s ı n a geçti . İ ki arkadaş öyl e karşı karşıya b i r zaman ka l d ı lar. D u ran ı n dudakları titriyordu. Sapsarı kes i l m i şti .
B i rdenbire ses i n i yükseltt i : « Bunu bu köyde herkes söyler de, b i r ben söy l i yem e m . Anladın m ı ? » B u söz Ha l i l i n yüzün d e şaklad ı . Dura n gene eskisi g i b i , olduğu yere çöktü . Gene eskisi gibi yüzünü d e e l l er i aras ı n a a l d ı . H a l i l baş ı nda bekledi bekledi ba ktı ki bunda d a hayır yok. Boynunu b ü ktü . Duran ı n yan ı ndan ayrı l d ı . Ayaklarını sürüyordu. Beli bükül müştü . Köyü n a l a n ı n a g e l d i . Böyl e yı k ı l m ı ş . Yolda Ha l i l i gören l e r , yo l la rı n ı çevi riyorlar, başka yöne g i d iyorl ardı onunla karş ı laşmamak i ç i n . Hal i l ta i kindiye kadar köyün içinde, kend inden geçmiş, d e l i cesine öylece gitti g e l d i . Gitti g e ld i . Bu köy l ü n e yap ı yordu ona? Anas ı , n işan l ıs ı , arkad aş ı , güven d i ğ i Koca D uran n e yapı yordu ona? G i d i p g e l i yordu b i r uçtan b i r uca. Köyden d e hiç çıt ç ı km ıyord u . Ağl ıyan çocuklar !:: i l e ses lerini kesm i ş l e rd i . Kuşlar b i l e ötm üyordu san k ı . Köyü bir ö l ü m sess i z l i ğ i örtmüştü. H a l i l bu sessiz l i ğ i n i ç i n d e yapaya l n ızd ı . U m utsuz du. Bu ö l ü m sess i z l i ğ i n i n , kend i n e karş ı bu kaçı ş ı n , bu düşman l ığ ı n neden i l eri g e l d i ğ i n i anlam ıyor, kah rol u yord u . Öte yandan Sulta n Karı köyün i ç i n e düşmüş, kö yün i l eri g e l e n l e ri n i , H a l i l i n a rkadaş larını ev ev dola ş ı yor, onlara ağz ı n a g e l en i , esirgemeden söyl üyord u . 246
Köyde herkes utancından, önünden başka yere bakam ıyordu . B i rbirleri n i n yüzü ne bakam ıyorl ard ı . Su ltan Karı. köyün del i ka n l ı l a r ı n ı e n sonunda ge yikle rin du rduğu a l ana top lam ı ştı . « Ateşi yakı n , " ded i , « avrat y ü rekl i l er. Oğ l a n ı n nişan l ı s ı n ı verd i n i z Sarıcal ı köye, b i r de getird i ğ i a v ı m ı yemiyorsu nuz? Ya kın baka l ı m ateşi . . . Avrat yü rek l i ler sizi . » Del i kan l ı l ar sessizce ateşi yaktı lar. Ateş b i r har man yeri kadar b i r yeri kaplad ı . Közler alana saçı l d ı . Geyikleri şişl ere geçi r i p t ü m t ü m kızartmağa baş ladı l ar. Alana k i l i m l e r seri l d i . Büyük ağaç l a rı n d i b i şen l e nd i . Ama daha, k i mseden ses çıkmı yord u . Su ltan Karı g i d i p g e l i ş l erinden b i r i nde, d a l g ı n H a l i l i n yo lunu kesti . « Ey akılsız geyik avc ı s ı , " ded i , « ŞU senin baş ı n a g e l e n i k i mse yüzüne d u rup da sana söyl iyemed i değ i l m i ? Söyl iyemed i . Öyl e m i ? Öyleyse b e n sana deyim de bu köyün saka l ı bitl i l eri senin başına ne getird i , onu duy! N i şan l ı n Zeynebi karşı köyden, karşı Sarı calı köyden , köyü n ağas ı Karaca Ali i sted i . Işkı düş müş. Bunlar da korkularından, arada barış olsun d i ye, sen i n nişan l ı n ı , sen dağda gey i k avlarke n , tuttu l ar Ka raca A l i Ağaya verd i ler. Nişan taktı i ki üç gün önce de Ali Ağa. Anlad ı n m ı ? Bunlar senin baş ı n a bu işl eri getird i ler işte . D uydun m u ? » H al i l h i ç b i r şey söylemed i . Yerinden d e k ı m ı lda m ad ı . Orada öylece ka l d ı . Su ltan Karı : « Öyle kan ı n kuruyup kal mas ı n gey i k avc ı s ı . H e r şey i n b i r çares i bu lunur. Akı l sız herif k ı z ı d a h a a l ı p gitmed i . H e r şey i n yo l u b u l u n u r sen adam o l u rsan . Şimdi var da yare n l e r i n i n arasına karış. Şen l i k et. Be n i m ne d iyeceğ i m i bekle. Sabı rl ı of . ,. 247
Hal i l vard ı , gey i kleri çevi rmekte olan a rkadaşla r ı n ı n yan ı n a durd u . Arkadaşları başlarını yerden kal d ı ram ıyorlard ı . . . H a f i f i n yüzüne bakmamak i ç i n . Ge yikler kızart ı l d ı , büyük s i n i l ere kondu . Herkes sofra n ı n baş ına g e l i p oturd u . Ki mse e l i n i ete ekmeğe uza tıp da bir lokma a lam ıyord u . Onlar sofra baş ı nda öy le duruyorlar, sofra da karş ı l arında öyle duruyord u . Su ltan Karı da baş larına d i k i l m i ş duruyord u : " M ademki yemek yemeğe e l i n iz varm ı yor, e y ba bay i ğ itler, bu iş o kadar zorun uza g i d iyor ey babayi ğ itler kalkın, hepiniz atl a n ı n , varın Zeyneb i n evine, tükürün üç kardaşın yüzün e , a l ı n nişanını Karaca Ali nin, gidin Sarıca l ı köye , n i şanı yüzüne çal ı n Karaca A l i n i n . Olur mu babay i ğ itler. Ne ders i n iz ? » Sulta n Karı hem söy l üyor, hem d e ara l arı nda do lan ıyord u . B i rden Koca Duran ı n karş ı s ı nda durdu : " B ire Koca Dura n sen de m i korkudan yerinden kal kamaz oldun? Sen de m i Koca Dura n ? Gözl erin kör olsun Koca Duran . .. D u ran da öyle kalaka l m ı şt ı . Su ltan Karı öyle d i ki l i p k a l m ı ş Haf i l i n karş ı s ı n a g e ld i . « B i re gey i k avcı s ı , " ded i . Sesi alayl ıyd ı : « Bire geyik avcı s ı . İşini sen görmezse n , ki mse sen i n i ş i n i görmez. S e n i ş i n i kendin g örecek kadar y i ğ i t o l ursa n , o zaman d a herkes ler sen i n ard ı ndan g e l i r . B a k , Ko ca D uran b i l e öyle dondu ka l d ı . Korkusundan. Fı kara Duran. Ödü kopar Karaca A l i den . Ödü kopar Sarıca l ı köyden. Haydi sen yürü d e . . . Ard ı ndan kimse gel mez se, tek baş ına götür at yüzüğü. İsterse seni vursu n Karaca Al i . Böyl e yaşıyacağ ı n a ö l daha iyi . Geyik av c ı s ı , Karaca A l i ye belki s e n i n de b i r d iyeceğ i n o l u r, o seni vu rmadan. Ne ders i n ? Kend ine güve n i n var mı?» 248
ll arla doldu. Köyün meydanı atl
Bu söz l e ri duyar d uymaz H al i l i n yüzü ı ş ı d ı . To parland ı . Kendi n e g e l d i . Kalaba l ı ktan yo l a doğru yü rüdü. Evlerine g iden yola sapt ı . Koca D uran baş ı n ı çevirmiş onun g i d i ş i n e bakı yordu . Evlerine giden yol a sapınca H al i l , o d a sofra n ı n başından kal ktı . Kendi evi n e doğru yü rüd ü . Son ra te ker teker öte k i l e r ka l ktılar. Geride b i r i ki kişi kalmış · t ı . Sultan Karı gözlerini o n l ara d i km i şti . Alayc ı , aşa ğ ı latıcı bakıyordu. Gü lerek: " B i r sonunda siz ka l d ı n ız yiğitl eri m , " d ed i . O n l a r d a b i r söze varmadan ka l ktılar. Herkes evi · n e doğru yürüdü. Bir an içinde köyün meydanı atl ı l arla doldu. Yaş l ı lar, d e l i ka n l ı lar, çocuklar b i l e atlanmıştı . Hal i l b i r ara, doludizgin n i şan l ıs ı n ı n evi n e gitti . Kardeş l e r , g e n e orada, çınarın dibinde d u ruyorlard ı . Kederliyd i ler. Ağızları n ı bıçak açm ıyordu . H a l i l h ızla içeri g i r d i . K ı z gene köşesi nd e ağl ıyor du. B i rden üstüne yürüdü k ı z ı n . B i leğinden tutup kal d ı rd ı . Parmağ ı n a bakt ı . Yüz ü k yoktu. Boğazına bakt ı . Orada da b i r şey yoktu . « N e rede ? » d iye sord u . Kız duyu l u r d uyul maz : « Şu kutuya bak ! ,, d ed i . Hal i l vardı kutuyu açt ı . Kutunun içinde b i r yüzü k . B i r sürü altın vard ı . Altı n l a r ı yüzüğü a l d ı , c e b i n e koy· du. H ı z l a ç ı ktı . Bu s ı rada avl uya Sulta n Karı g i rm işti . Üç kardeş l e ri başı yerd e , öyle düşü n ü r gördü. Yanlarına vard ı . G ü l üyordu hep. Öte k i l e r baş ları n ı bile ka l d ı rmad ı l a r. Öyl e dalmış g itmişlerd i . « Bi re b i r bac ı n ı n ü ç kardaşları . Köyün yiğitleri ayaklandı lar. Genç yaş l ı , çol u k çocu k . . . Siz n erede250
s i n i z ? Karaca A l i n i n taktı ğ ı nişanı götürüp geri vere cekler. Bac ı n ı z ı n n işan ı n ı geri verecekler. S iz n erede s.i niz? Sizin korkarak takt ı ğ ı n ız n i şan ı . . . Yürüyün . . . B i n i n atlarınıza da karı ş ı n adam lar aras ı n a . N e duru yor da, birbirinizin yüzün e bakıyorsunuz ? ,. Arkas ı n ı döndü içeri d oğru yürüdü . O yürüyünce d e l i ka n l ı lar biribirleri n i n yüzü n e baktı lar. Büyüğü yü rüdü. Ard ı ndan öteki l e r de yürüdül er. Tavl aya vardı lar, atlar ı n ı çektil er, atl ad ı l ar. A l a n ı n kalabal ı ğ ı arası na karışt ı l a r . Yolda onları köy l ü l er, köyün kad ı n ları çocukları görd ü . Yaş l ı lar görd ü . « Var olun oğu l l ar, .. dedi l er. « Kı r ı ğ ı n ı z ı va rın d a bitiştirin . .. Del i kan l ı l ar ka l aba l ı ğ a karıştı lar. Atl ı l arın b i r ucu köyü çı kmıştı . Hal i l baştayd ı . Sevi ncinden uçuyord u . Altı ndaki at d a uçuyord u . H a l i l i n atı , ötek i atların belki iki y ü z metre i l erisine g it m işti . G itti kçe de arayı aç ıyord u . Ve şimdi Gökderey le Sarıcalı köy aras ı n a , koşa n , doludizg i n uçan i k i , üç yüz atl ı dol muştu . H al i l Sarıca l ı köyün s ı n ı rı nda atı n ı n baş ı n ı çek med i . Çekmes i , arkadaş l a r ı n ı beklemesi gerekird i . Ama Hal i l bunu düşünecek halde deği l d i . Ayn ı h ı z l a doludizg i n Sarıca l ı köyün içine g i rd i . Karaca A l i n i n konağ ı n ı eskiden b i l iyord u . Atı n ı n baş ı n ı Karaca A l i n i n konağ ı n ı n önünde z ı n k diye çekti . Arkadan bir toz duman gel iyord u . « Al i Ağa , A l i Ağ a ! ,. d iye bağ ı rd ı . İçerden b i r ses gelmed i . Sesi n i daha da yükse ltti : « A l i Ağa! A l i Ağa ! ,. A l i Ağa i çerden sesl e nd i : « N e istiyors u n ? B i r d iyeceğ i n m i var? Kimsin? G e l i çeri d e diyece ğ i n i d e . » H al i l : « Ç ı k d ışar ı . D ı şarda g e re ks i n Ağa . .. 251
Ağa d ı şarı ç ı ka r ç ı kmaz, H a l i l e l indeki altın ç ı kı n ı n ı , yüzüğü konağ ı n b a l konuna, Ali Ağanın ayağ ı n ı n d i b i n e fırlatt ı . « A l A l i A ğ a ! Bunlar sen i n m i ş . Ö y l e söyledi söy leyen . " A l i Ağa ayağ ı n ı n a ltına fı rlatı l m ı ş ç ı k ı n ı a l d ı , açtı Yüzü kül kes i l d i . E l i ndeki ç ı kı n ı yere düşürd ü . Yüzü k yuvarland ı , ta uzağa g i tt i . O zamana kadar A l i Ağa at l ı n ı n H a l i l o lduğunu a n l am a m ı ştı . B i rden içeri g i rd i . İçerden e l inde b i r s i l a h l a ç ı kt ı . H a l i l e doğru lttu . Hal i l bunu bekl i yordu zate n . O tüfeğini doğrultunca't2ı kadar Hal i l attan atlad ı , duvarın karaltısına s ı ğ ı nd ı . « Ağa , » ded i , « bu senin yaptığına kancı k l ı k derler. Köyünde , kapı n ı n önünde adam öldürmeğe kalkıyor· sun. Bunu sana söyliye b i l m e k için duvarın du ldasına s ı ğ ı n d ı m . Şimdi ç ı k ıyoru m . İstersen ateş l e tüfeğ i n i . » Ayn ı h ı z l a , göz açıp kapayıncaya kadar atına b i n d i . Karaca A l i afa l lamış ka l m ı şt ı . B i rden e l i ndeki tü feğ i n i Hal i l i n ü stüne boşalttı . Hal i l bunu b i l iyordu. Tü fekten sakı n d ı . Karaca A l i n i n i l k kurşunu boşa gitti . •
Karaca A l i kurumuş kal m ışt ı . B ı ça k soksan b i r damla kan ı çı kmaz derler ya , öyl eyd i . Vardı kend i s i n i sed i re att ı . B i r zaman sonra : « Varın da Mustan Çavu ş u , Durmuş Ağay ı , D e l i Ömeri çağ ı r ı n , g e l s i n ler. » Adam l arı hemen seğ i rtt i l e r. Az sonra Mustan Çavu ş , Durmuş Ağa g e l d i . On larla b i rl i kte b i rkaç k i ş i daha g e ld i . Otu rdular . 252
M u stan Çavuş: « Sü l eyman Ağa d a olsa iyi o l u rdu konuştuğumuzd a . Koca Süleyma n . » Karaca Al i : « G idin onu da çağ ı rı n , » dedi . Az sonra Koca S ü l eyman da geld i . Be l i ne çöke çöke geld i . Susuyorlard ı . B i rbi rlerini n gözünün içine bakı p s usuyorlard ı . E n sonunda Karaca A l i doğru ldu. Koca Süleyma na döndü. « Bi re Koca Sü l eyman Ağa , » ded i , « ŞU senin aya ğ ı nda ne uğurlu i m i ş , sayende rez i l o l duk. Bütün köy rez i l o l du . » S ü l eyman Ağa : « Ben gereki ne yaptı m . B e n i m bu işte suçum yok. Sen de gitti n n i şanı takt ı n . Köy geti rd i senin ü stüne att ı . Bunda ben i m suçum ne Ağa ? » Karaca A l i karşı l ı k vermed i . M ustan Çavuşa döndü : « Sen verd i n bu öğüdü h ey Mustan Çavuş. Sen söyle baka l ı m , bu hakaretin altından nas ı l kal ksın. ne b i ç i m kal ks ın Sarıcal ı köy? H ey b i re M ustan Çavu ş , söy l e ! B e n b i l i yordum k i bu o ğ l a n ö l meden o k ı z b i z i m o lamaz . ,, Mustan Çavuşun köyde kalması bundan sonra zorlaş m ı ştı. Çavuş bunu böyle seziyordu . Bunun önü n e geçmel iyd i . « Bu oğlanı ortadan ka l d ı rma l ı . Ka l d ı rması kolay da . . . Günah bizden g itti . Ş i m d i kimse bize b i r şey d i yemez. Bize ki mse H al i l i boş yere ö l dü rdül e r d i yemez. Allah bile d iyemez. Ama o zaman biz öldürseydi k suç lu o l urdu k . » Karaca Al i : 253
.. o zaman onu ortadan ka l d ı rsayd ı k , bu hakaret
d e başım ıza gel mezd i . Kızı da a l ı r g e l irdik. Ş i m d i oğ l a n ı bizim öldürdüğümüzü bi lecekler. O köye n e ya p ı lsa bizden b i l ecekler. Ama zararı yok b i l s i n ler. N i şanı köycek geti rip d e üstüme atmas ı n ı b i l i rl e r m i ? ,, Adam larına döndü : « G ökdere l i lerin bundan sonra h i ç bir hayvan ı n ı , adam ı n ı yoldan b u yan a , d ereden b u yana geçi rmiye ceks i n i z. Geçerlerse sormadan, sual etm eden öldüre ceksi n i z . Ömer Paşaya ben hesa b ı n ı veriri m . » Adamlar: « Başüstüne Ağ a , " d edi l er. Koca Sül eyman ayağa ka l kt ı , Karaca A l iye dönd ü : .. Bu senin yaptığ ı n iş d eğ i l arkadaş , " dedi. « Ka n d ö k m e devri geçti . O n l a r d a seni ö l dürürler. O n l a r ı n e l i armut top lamıyor ya . Bu kötü arkadaş. B i r kız i ç i n , hem d e nişan l ı s ı olan b i r kız için bu işler ol maz ? Köy l üye ben düğürcü gitti m . Sen i n şerri nden korktu kları için n i şan l ı kızı sana verecek o l d u l a r. Kardaşları kızın b i r şey demed i l e r . N i şan l ı s ı bile yoktu . Dağdayd ı . G itti n kıza nişanı taktı n . K ı z ı n n i şan l ı s ı dağdan gel i n c e , köy l ü onunla b i r l i k o l d u . D i n l em e d i l e r i htiyarla rı , n i şanı g eti rip üstüne att ı l a r . Sana derim ki arkadaş vazgel bu i şten . . . Kötül ük çıkar bundan . . . İki köyü birbirine kırd ı rı rs ı n . . . Kız m ı yok e l i n n işan l ı kızından baş ka ? » Karaca A l i n i n e l leri ayakları titriyord u . kalktı. Koca S ü l eymanı omuzundan tuttu:
Ayağa
« Var git işine i htiyar, " d ed i , « işine. Senin akl ı n ermez bu işl ere . . . Sen b i r ş ey a n l amazs ı n Ağa l ı k şe refi nden. Ben bu kızı a l mazs a m , ben bu hakareti ya n ı na korsam Gökdere l i l er i n çocukları b i l e bana gü ler. Va r git işine Koca Sül e yman . . . " 254
Yaş l ı adam ı n omuz larında n tuttu, sürü k l ed i . « Var g i t işine , " ded i , b ı raktı .
d ışarı doğru
•
Geceyd i . Ay vard ı . Yani ay kara n l ı k geceyd i . Ko ca ç ı narın arkas ı na, p ı narın kaya s ı n ı n oraya çınarın göl gesi düşmüştü . Ay ı ş ı ğ ı nda, p ı n arın gölge d ı ş ı nda ka l a n suları parl ıyord u . Su gümüştend i . Bir yanı ka ran l ı k . H a l i l i n başı kızın göğsü ndeyd i . « Se n i bekled i m , ,, d iyordu kız. « B ir de Su ltan Ana bana güç verd i . Yoksa ken d i m i şu kayan ı n ü stünden atı p ö l üverecekti m. Seni bekl iyordum . N işan taks ı n lar, ne yaparl arsa yaps ı n l ar, ben senden sonra g i der de baş kas ına avrat l ı k eder miydim . . . İçim d iyordu ki bu böyle o l acak . . . Su ltan Karı bütün bir köye değer. Bir celal lanmıştı ki, köyü yakacak derd i n h ı rs ı ndan . . . Bu işleri hep senin geyik avc ı l ığ ı n baş ı m a geti rdi . Vazgel bu i şten . Kurban o l ay ı m vazgel bu işten de söndürme yuvamızı . Korkuyorum. Anan d a korkuyor. Sultan Karı da korkuyor. Gel etme bu i ş i . Tövbe d e . » Hal i l : « B i r daha gitmem , " ded i . Zeynep : " Ben seni b i l irim , " dedi . « Sen her zaman böyle dedi n . Amma ded i ğ i n i n b i r i n i de tutmad ı n . Her zaman bir haftadan fazl a dayanamad ı n . Geyi k sesi duymas ı n kulağ ı n . Akl ı n baş ı ndan g i d iyor . » H a l i l yarı kızgın : « G itmem ded i m ya k ı z sana. G itmem i şte . G it mem . " o
255
G ü n , yeni doğuyordu . H a l i l evleri n i n önünde otu rmuş şafaktan bu yana bağlama çal ı yor, usul usul d a b i r türkü söy lüyord u . Evin ardından birden karşı sına Sultan Karı ç ı ktı . H a l i l onu görür görm ez tü rkü sünü, saz ı n ı kest i . Su ltan Karı : « Kesme,» ded i . « kesme ! Kesme de ça l , çağ ı r gene. " H a l i l g ü l ümsed i . " Buyur teyze " dedi , ayağa kal ktı . Kad ı n , el lerini beline d ayad ı : « Ça l , » dedi , « ça l sana deminki tü rküyü. Çal d e l i o ğ l an , A k ı l s ı z yavrum çalsana. Çalsana o geyi k l er türküsünü. İ k i gün geyi k avına g itmed i n de türkü süne başlad ı n . Öyle m i ? Vay benim deli yavrum . Sana de rim k i vazgeç bu işte n . Başına ne g e l d i yse bu geyi k avından geldi . Babanın da başı n a ne geldiyse bu ge yik avı ndan geld i . Sen i n başına da daha gelecekler var. Bu işten vazgel eceksi n . Bak hele şuna! Hasretin den geyik türküsü söylüyor şafaktan bu yana oı. maz olsun sen i n gey i k avı n . Ç ı ka r akl ından, H a l i l ! » d ed i , g itti . . . .
H a l i l kend i kend i n e : « Amma da musa l lat o l d u l a r h a ! " da ha! »
ded i .
.. Amma
Su ltan Karı gid ince gene yerine oturdu , saz ı n ı kucağ ına çekt i . Çal riıağa baş l a d ı . Geyikler türküsün den başkas ı n ı da çalmak i stemiyord u . İstiyordu ya , e l i başka tü rküye varm ıyord u . Belki on tane türküye baş l ad ı , azıcık ça l ı yor, bir d e bakıyor k i el i , d i l i gey i k l e r türküsüne dönüverm iş kend inde o l madan. Gün doğd u . Batıya doğru gölgeler uzad ı . H a l i l s azı n ı yan ı na koydu . B i r zaman d a l d ı . Kaya l ı kl a rd a , 256
u l u o rman larda geyi k l er gözlerinin önünde uçuşuyor d u . Hal i l gözl erini kapatm ı ş açmıyord u . Sonra gözlerini açtı , ayağa kal kt ı . Evleri yokuşun baş ındayd ı . Yokuştan aşağ ı köyün içine doğru i nme ğe başlad ı . Bunu anas ı gördü. Arkas ı ndan koşmağa baş l ad ı . Yetişti . Hal i l i ko l u ndan tuttu . « H a l i l i m » ded i , « b i l iyorum i ç i ndek i n i . B i l iyorum sen i . Baban da böyl eyd i . Gene dalgalan d ı n . Sen gey i k avı n a gi deceks i n . Yan ı n yönün düşman d o l u . Uğursuz l u k , gördün ki baş ı m ızda dönüyor. Gey i k avı n a g i t m e . G itme yavru m . B i r ocağ ı kör koma . U mutsuz ko ma. Dön eve, dön eve de anana b i r çam bardak, bir de nakış l ı d i bek yap ! Evl eni nceye dek köyden ç ı km a ! Sonra sütü m ü , şu a k sütümü sana h e l a l etmem . » H al i l düşündü ka l d ı . Düşündü ka l d ı ama, anas ı n ı n el inden yakas ı n ı kurtard ı , yürüdü. Yürüdü ama, içine de b i r şavk d üşmü ştü. Köy de dolaştı . Tek başına başı önünde oradan oraya g i t t i . Ayağ ı onu dağl ara çekiyord u . Anas ı n ı n , Zeynebin de sözleri akl ından ç ı km ıyord u . Ava g iderse Sultan Karı n ı n e l i nden nas ı l kurtu l acaktı . Köyün içinde ba har buzağ ı la rı taze taze o radan oraya sıçrıyorlard ı . Buzağ ı l ar, gey i kleri geti rir akla. Geyikl ere benzemez� l e r ya . . . Buzağ ı l ar, b i r hafta l ı k, b i r ayl ı k buzağ ı l ar ş u aşağ ıdaki ova n ı n sürm e l i cerenlerine benzer. Çuku run atla kovu lan, sürü sürü gezen cerenl erine benzer. Dertlen d i . Dağ ların kokusu burnuna gel d i . Burcu bur cu. İçinde hasret vard ı . İçi yanıyo rd u . Ama içine bir sevinç, b i r ışık sızı yo rd u b i r yerl erden. Buzağ ı l ar pıc r ı l p ı rı l , bahar taze l iğinde, cerenler sürüy l e ovada , g ey i kl e r çanga l l ı boynuzlarıyla dağl arda . . . Dönüyor l ard ı . Eve gel d i . İ çeriden ba ltasını aldı . Arkadaki da ğ a gitt i . B i r çam devird i . Çamı böl ü k bölük böldü. Bö l ünmüş gövdeyi eve taş ı d ı . Sonra dereye i n d i . Oradan 257
F. 1 7
da b i r ç ı nar kesti . Onu da s ı rtlad ı , eve geti rd i . Onu da böl ü k böl ü k böl müştü . Evin önüne, güne karşı bacısı gey i k postları n ı serm işti . Üstüne oturdu . Çamdan b i r bardak oymağa baş l ad ı . Çoktan beri bardak yapmıyordu. O gün akşa ma kada r b i r bardak çı kard ı k i , nakışları k i l i m nakış ları g i b i , aşk ı n ı , hasreti n i , h e r şeyini koymuştu. Ak şam ü stü anas ına hediye ett i . Anası sevi nd i . E rtesi g ü n Sultan Karıya çınardan b i r dibek yap t ı . Sultan Karıya verd i . Hem de evine götü rüp verd i . Suitan Karı buna derecesiz sevindi. H al i l i n b u meş galesinden herkes sevinç i ç i ndeyd i . Zeynebe d i bek l e r , çam bardaklar yaptı. Tahta e l i n i n a ltında hamur g i bi o l m uştu . İstediği nakışı isted iği yere vuruyor, gö ren i b i r hoş ediyord u . Ş i m d i geyik avc ı s ı Hal i l değ i l de, tahta nakışçı s ı H a l i l ol muştu . Günde bir d i be k , b i r bardak yapı yordu. Yakında köy tü m nakışlarl a bezenecekti . Gökdere köyü nün kahya s ı , yani mu htarı Gök Hü seyin Ağa karan l ı kta atına b i n m i ş Sarıca l ı köye doğ ru yol a l ıyord u . Kara n l ı kta Gök Hüseyi n i n karartıs ı koyu b i r i hanet lekesi gibiyd i . H e m atı n ı s ü rüyor , hem düşü nüyord u . Hem de korkuyordu . Kendi köyl üsünden korkuyor, daha çok da Sarıc a l ı köy l üsünden korku yord u . Düşüne, korka, Karaca A l i n i n evi n i n önüne ge l d i . Sesizce atından indi, Atı oradaki ağ ı l a bağ l ad ı . Ayak l a rı n ı n ucuna basa basa merd iven leri ç ı ktı . Kapıyı usul usul çal d ı . Kapıyı b i r del i kan l ı açtı . Buyu r ett i . Gök Hüsey i n içeri g i rmedi . « Yavru m , Ağaya söy l e de azı c ı k d ışarı çıksı n . " D e l i kan l ı gitti . Az sonra Ağa kapıya g e l d i . G ö k H üseyin kulağına eğ i l d i : « A l i Ağa kardeş , ben g e l d i m . Ben Hüseyin Ağa258
y ı m . Kimse buraya g e l d i ğ i m i b i l m es i n . G izl iden g e l d i m . Sizin köylü lerden de bi lmes i n l e r . » Karaca A l i az ı c ı k p ş rn ı ş : « Kimse yok içerde Ağa , .. ded i . « Buyur içeri. Hoş g e l m i şs i n . » İçeri g i rd i ler. G ö k Hüseyin oturur oturmaz : « Kusura ka l ma A l i Ağa , .. dedi . « B i r kız, b i n kız sana kurban olsun ama, ben i m e l i mden bir şey gel me d i . Töre l e r bozulmuş. Köy l ü beni d i n l eme d i . Sen de b i l iyorsun . Ben yaptım köyl ü bozdu. O namussuz köy l ü . Köylü de bozmadı . O Sultan Karı var ya . O cad ı var ya . . . Hep o bozdu . . . Onun baş ı n ı n altından ç ı ktı . Adam gönderip o geyik avc ı s ı n ı o dağdan geti rtti . Köy l üyü o ayaklandırd ı . Ağa l ı ğ ı bir avrat a l d ı bizim köyde, bir cad ı . Ben i m kusuruma kalma, d iye sana g e l d i m bu gece vakti . Yaşlandım. El imde b i r şey ka l m ad ı . Biz bozuşmaya l ı m seninle. Bir hal yolu bulu nur. Ş i md i l i k onların evlenmeleri n i n önüne geçece ğ i m . Geyik avc ı s ı n ı da bu Sultan cad ı ava salm ıyor. Köyl üye d i bek, bardak yondu ruyor oğlana. Köyl üyü onun tarafı n a çekmek i ç i n . O Hal i l i benim yeri m e ağa kahya yapacaklar. Duydun mu ded i k l erimi A l i ? » A l i Ağa düşünd ü , düşündü : « Sağol Hüseyin Ağa . Biz seninle baba dostuyuz. Bunun böyle o l duğunu b i l iyordum ya , köyl üyü k i m i n ayaklan d ı rd ı ğ ı n ı b i l m iyord u m . O cad ı n ı n hakkından g e l i ri m . Sen demi nde ol. Canını sıkma hiç. Sen sağ al ki bana g e l d i n . Dostl uğunu gösterd i n . Sen evl en meyi geciktir. Gey i k avcıs ı n ı da gey i k avına gönder mek i ç i n el inden geleni yap . » Gök Hüsey i n : « Her dediğini yaparım A l i m . B e n kal kı y ı m d a g i deyi m . O namussuz köyl ü ben i m buraya geldrğ i m i b i l mes i n . » 259
Ayağa kal ktı . M e rd ivenleri i n d i . Atın a b i n d i . B i r i hanet karartısı g i bi kara n l ı ğ a kavuştu. Gök Hüseyi n doğru üç kardeş l erin evine gitt i . Üç kardeş lerin küçük l eri köyün aşağ ı s ındaki sürüleri n i n baş ına g itm işlerd i . Büyük oğlan kap ı l ar ı n ı n önün de b i r kütüğün ü stüne otu rmuş yün eği riyord u . Başka yerlerde kad ı n l a r yün eğ i ri rler, dağ köylerinde yünü erkekler eğirir. « M erhaba , " ded i . Oğlan baş ı n ı ka l d ı rd ı . G ö k Hüseyini görd ü . Ayağa kalktı : " Buyur Ağa , " ded i . Ağa yanına otu rdu . B i rden ağz ı n ı açtı. yumdu gözünü : « Duydum ki kızı bugü n , ya da iki gün sonra eve recekm işsiniz. Ne yapmak isti yorsunuz bu köye? B u köyü i k i para l ı k m ı etmek istiyorsunuz? Bütün şu To ros köy l ü k l eri duyacak k i , korkudan kızı hemen ever m i ş i z . Nerde o köycek g i d i p n i şanı herifi n üstüne atan babayiğ itl iğiniz? Nerde bu korku ? Rez i l rüsvay ettiniz zate n , etti ğ i n i z kadar Gökderey i . B i r de bunu m u geti receksiniz baş ı m ız a ? D iyecekler ki, güzün ya p ı l acak düğünü, evvel bahara a l d ı l a r korku larından . . . Ben bu kadar derim . . . Evvel baharda siz düğün oldu ğunu gördür.üz mü? Ben bu yaşa geldim görmed i m . .. Döndü g itti . Ü ç kardeşin büyüğü , « doğru , " d iye i ç i nden ge ç i rd i . Gök Hüseyin oradan d oğ ru H a l i l lerin evine ç ı ktı . Hal i l evi n önünde güne karşı otu rmuş , çam bardak l a r nakı ş l ıyord u . Vardı başına durdu. H al i l onun gel diğini duymadı bile. O kadar işine dalm ı ştı . Gök Hü seyin bir durdu iki durdu. Öksürd ü . Hal i l gene duyma d ı . Sonunda : 260
« B ire Hal i l , » ded i , « n e bu dal g ı n l ı k . Dünyadan vazgelmişsin. Ne bu d a l g ı n l ı k ? . . . ,, H a l i l baş ı n ı kad ı rd ı . Gök Hüseyin a layl ı a l ay l ı bakıyord u . Hal i l sayg ı l ıca ayağa kalktı : " Buyur Ağa , » ded i . G ö k Hüseyin vard ı , oradaki b i r kütüğe çöktü . « Maşa l l a h Hal i l sen b i r nakışçı oldun ki . . . Oldun k i oldun . . . Bu ne? E l i nden nur a kıyor. Bir de duydum ki yakında düğünün o l acakm ı ş . Nakı ş l ı d i bekle:ı . çam bardaktan bütün köy l ü l erin evi n i donattın. Bizim ev a k l ı n a b i l e gelmedi. Düğün yapacağ ı n ı duymayan kal mad ı . Bizim h a beri m i z bile yok . » Hal i l bahtiyar g ü l ü ms iyerek: « Sayende yapacağız Ağa. . . Size haber verme den o l u r m u ? Elbette sana haber veri lecekti . Hazır l ı klar görü l s ü n , sana da haber verecekti k. Sana haber vermeden olur mu? Bugüne bugün büyüğümüzs ü n . " Gök Hüseyin birden parlad ı : « S iz bu köye oyun m u ç ı ka rıyorsunuz? N e de mek? S i z h i ç evvel bahard a düğün yap ı l d ı ğ ı n ı d uyup işitti n i z m i ? Bunu d uyan ötek i köy l ü l e r bize g ü l mez ler m i ? Köycek gider n işanı herifin üstüne atars ı n ız, sonra da g e l i r evvel baharda düğün kurarsınız, o n köyün aras ı nd a . B i r de g e l i r burada ç a m yontars ı n . Geyik avına g i demezs i n . N e ç ı karm ı ş öteki köy l ü l er? G ökdere köyü Karaca Al iden korkuyor ç ı karm ışlar. Bu senin çam yontman yüzünden . . . ,, Köpürmü ştü . Daha uzun uzun söylend i . Sonra birden ayağa fırlad ı , arkasına bakmadan h ızla oradan uzaklaştı . H a l i l arkas ı ndan bakt ı . Kend i kend i n e : « Doğru söyl üyor Hüseyin Ağa , » ded i . .. ç o k doğru söyl üyor. G ey i k avına korkumdan g i demed i m . Evvel baharda , Kızı Karaca A l i almasın d iye evleneceğ i m .
'I
:' I
26 1 ;,
,ıil
Bu böyle. Sağo lsun Hüsey i n Ağa , bu i ş i yapsayd ı k , oyu ncak ol acaktık ele a l e m e . Destan ol acaktık köy lerin d i l i n e . » B i rden ayağa kalkt ı , el i ndeki keskiy i , yontmakta olduğu d i beğ i , ötel ere var g ücüy l e fı l d ı rd ı . Bu s ı rada köyü n içinden b i r çığrı ltı yükseld i . Ha l i l a l d ı rmad ı . Belki de duymad ı . Gök H üseyi n alanın orta yerinde durmuş : " İşte gördünüz başı mıza gelen leri . . . Bu köy if l a h o l maz bundan sonra. S ize iflah o l maz demed i m miyd i ? İşte o l a n oldu. Evi m iz i baş ı m ıza yıktı lar. Köy den üç sürüyü çekm iş ler. Nereye gittiğ i bel i rsiz. Sa rıca l ı ların yayl ı m ı n a artık h i ç b i r hayva n ı m ı z g i remez . B i r kız için . . . Siz e l i n izlen yapt ı n ı z , baş ı n ı z l a çek i n . Büyük sözü d i n lenmez o l du bu köyde. Töre leri avrat l ara çiğnetti n i z . B i r kız i ç i n Sultan Karı n ı n sözüyl e yıktınız b i r köyü . . . B u , bu kadarla b itse iyi . Can kay bı da başlayacak . " B i rden ortaya Sultan Karı ç ı ktı : « Kes , " ded i , « Kes ! Herkes sen i n saka l ı na saygı duyuyor. Kızı verseyd ik, sanki gene bu işi baş ı m ıza getirm iyecek m iydi Sarıcal ı gavu ru ? Sizin g i b i avrat yürek l i ler yıktı köyü zate n . " G itti H a l i l i bu ldu. H a l i l atı n ı h azı rlamış, dağa g it meğe n iyetl enmişti . B i rden h ı ş ı m g i b i karş ı s ı n a d i kildi : « Bi re geyik budalası oğ l a n . Sarıcalı senin yüzün den köyü talan ett i . Sen de tutmuşsun geyi k avı na g i d iyorsun. Koyver atı da d ü şü n . » Hal i l atı b ı rakt ı . Kızg ı n kad ı n a döndü : « Doğrusun ana , " ded i , « duymad ımdı bu i ş i . N 'o l m uş ol a ? » « Ki m o l dukl arı be l l isiz. O n s i l ah l ı gelmişler, ço banları bağlam ışlar, sürüleri çekm i ş l e r götürmüşler . . . " 262
Hal i l : « Ki m l e r ? » « Şuna b a k ! D a h a k i m l e r d iyor. Kimler o l acak. Sarıcal ı lar. Duydunuz mu? Sarıca l ı lar . . . Karaca A l i n i n düşman l ı ğ ı . . . Sen de yiğ itsen . . . Köy yerinde na m ı n ı beş paral ı k etm iyeceks i n . Yarenlerini top l a. sen de Sarıcal ı n ı n sürülerini çek . . . ,,
•
Bundan sonra iki köyün s ü rü l eri d ı şar ı , yayl ı m la ra çı kamaz oldu. O onun sürüsünü çalıyor, Çukurova ya götürüyor, yok pahasına Ç u kurova Beyl erine satı yor, o onun sürüsünü . O köy onun tek adamıyla b i r yerde karş ı laşı rs a öldürüyor, o o n u n adam ı n ı . Bu döğüş bir aydan fazl a sürd ü . Hal i l bu i şte kendisi n i gösterd i . Sarıcal ıdan hem kurnaz l ı kta , hem de y i ğ itl i kte baskın g e l d i . Sarıca l ı lar, Karaca Al i , başlarına gelenin H a l i l ta rafı ndan geldiğini b i l iyorlar, H a l i l e pusu ku ruyorlar, gey i k avc ı s ı kurnaz H a l i l bunda n tü rlü türlü kurtu lu yord u . En sonunda Sarıca l ı lar bu işten b ı kt ı l a r . İ k i yan da da ne sürü kal m ı ştı , ne mal . B i rbi rlerinden de kor kuyorlard ı . Sarıca l ı lar, Ağaları Karaca A l i n i n aleyhi ne m ı rı l danmağa başlam ışlard ı . Bunu çoktan beri duyan Karaca A l i d e korkmağa baş lam ı ştı . M ustan Çavuşu çağ ı rd ı : " M ustan Çavuş kardeş , sen dü nya görmüş a d am s ı n , bu böy le gitmiyecek. Herif b izden baskın ç ı ktı . Bizim köylü d iyormuş k i , bazı sütsüzler, b i r kız için, Karaca A l i n i n b i r kızı için köyümüzü harap ede meyiz. Onun için biz başka çare düşünmeliyiz. Bu oğ263
lanı bu işten çeki p , gene g ey i k avı na sürm el iyiz. En iyi çare bu. Ne yapa l ı m ? " Mustan Çavuş: « Barışa l ı m . O d a işsiz ka l ı nca gene geyi k avına dönecek . Zaten barışmağa Gökdere l i ler de can atıyor l a r. " .. oıur. Başka çare yok zaten . » « Öyl eyse Koca Süleymanı barış için gönder. » Koca Sü l eyman gene atına b i nd i . Adam larını gene arkas ı na a l d ı . Gökdereye d oğru yöne l d i . Vardı Gök Hü seyi n i n evine i nd i . G ö k H üseyin onl arı iyi karş ı l ad ı . Koca S ü l eyman iner i n m ez söze baş l ad ı : « Söyle köylüye d e H üseyi n , gayri çekinmes i n ler, Sarıca l ı l ardan onl ara bundan böyle kötü l ü k gel m eye cek. Epeyce birbirimizi yed i k . B i r kız yüzünden . . . Ge y i kç i n i n n işan l ı s ı n ı n yüzünden. Kızı a lsayd ı k haksız l ı k o l u rd � . Geyi kçiye layık o k ı z . .. Sonra atına bindi gitti . O gi der gitmez, Gök H üseyin a l ana ç ı kt ı . Köy l ü rıı e rak etm işti gelen i . Hemen baş ı na top land ı l a r : .. sarıcal ıdan Koca S ü l eyman A ğ a geld i . Ded i k i . barışal ı m . Sarı calı dan Gökdereye bundan böyle kö tü l ü k gel meyece k. Siz de keses i n i z kötü l ü ğ ü , ded i . »
Su ltan Karı : « B iz yapmad ı k ki biz kesel i m . Onlarınki kes i l i rse bizimki de kes i l ir. Başa çı kamayınca Hal i l len, yakarıcı gönderir. Sen de bunu kulağına küpe et Gök Hüseyi n Ağa da b i r daha n işan l ı k ı z ları peşkeş çekme korku dan e l i n Ağas ına, Paşasına. Kulağ ı na küpe olsun. Duy dun m u ? » Alandan ayrı l d ı . homurdand ı :
Arka s ı ndan
sevinçle kalabal ı k "
264
.. şu Sultan Karı da erkekten daha erkek,» ded i ler. Hal i l e gitti . Halil gene bardak nakı ş l ıyordu. Sevinç l e : « Bu nakışlad ı ğ ı n d a b a n a H a f i f , ,. ded i . Halil güldü: .. senin i ç i n bin tane bile nakışlarını ana, .. ded i . .. sana b i r şey deyim k i Hal i l , Karaca A l i , Koca Süleymanı Gök Hüseyine barışçı gönderm i ş . O da köy l üyü alana toplamış bunu haber veriyord u . Ben de Gök Hü seyine açt ı m ağz ı m ı yumdum gözü mü . . . .. Ha l i l : .. Qnlar dururlarsa biz d e dururuz. Neyim ize ge rek . Neyimize gerek, itle b i r çuva l a g i re l i m . Karaca A l i ağzının payı nı al ınca . . . Sultan Karı :
" B iz ondan baskın ç ı k ı nca . . . Haydi gayri kur dü ğünü . . . S ı ras ı . Çifte düğün o l acak . " Ha l i l : « Ana, .. dedi , « b izim töremizde evvel bahar düğün kurmak var m ı ? Ben düğün kurarsam Karaca A l iden korktu derler. Düğün güzün kuru l u r , sen b i l mez m i s i n ? Şurada güze ne kal d ı k i . . . "
" Öyl eyse bu ayl arda düğüne a v ı n a gi tmiyeceks i n . . .
kadar
sen gey i k
,.
Ha l i l : .. Qfur, .. ded i . İçerden anasıyla k ı z kardeşi ç ı kt ı . Sultan Karıya ded i l e r ki : .. sultan Ana, Sultan Ana sen bunun o l u r dodi�ine bakma, gece gündüz gey i k türküleri söylüyor. Bir gün baş ı n ı alıp g idecek. Şuna bir iyice yem i n etti r . • Sultan Karı o n u yakasından tuttu kaldırd ı : « Ka l k baka l ı m gavur o ğ l a n . Tövbe et! Tövbe et 265
ki b i r daha geyi k avına gitmiyesi n , haydi tövbe et! Tövbe et yezit ! " Hal i l susuyord u . « Tövbe e t ! Tövbe et, d i yor sana Sultan Anan ! Haydi tövbe d e ! " Söyled i söyled i , Hal i l i n ağz ı ndan b i r şey çıkmad ı . E l indeki yakas ı n ı h ı ş ı m l a b ı raktı : « Se n i n baş ına gelecek var a k ı l s ı z oğlum , " dedi gitti . Kıza g itti . « Vay kızı m , ,, ded i , « sen bu a k ı l s ı z oğlanla evlen mekle iyi etm iyorsun. B u oğla nda d i n iman yok. A k ı l yok. Gözü sende değ i l gey i k avında. Dü nyayı gey i k avı ndan başka , gözü görd ü ğ ü yok . Vay k ı z ı m vay! Se n i n i ş i n sarpa sarm ı ş . Bu d e l i i mansızla . . . Vay kızım vay! Başında belalar dönüyor. Belanın üstüne üstüne g i d i yor. Sen ona de ki, eğer de, geyi k avına g i dersen ben de sana varmam de! O l u r m u kızı m ? » Kız: « Bunu ben ona nas ı l derim ki ana ? " d iye i n l e d i . Sultan Karı kızd ı : « D iyemezsen , o d a s e n i n e l i nden kuş olur uçar. Dersen belki önüne geçeb i l i rs i n . De bu dedikleri m i . • « D iyemem . " « Düşmanları b i r pusuya düşürür öl dürürler. B i r kayadan düşer ö l ü r. Geyik o n u kayas ı n a çeker öldü rür. Dedikl eri m i de ona. Va rmam sana de, geyik avına çı karsan . " Kız: " Na s ı l derim ki ! " ded i . Su ltan Karı kızdı , köpürdü : « S izin başı n ızda belalar dönüyor. Dön üyor zaten. B i rinden kurtuld unuz. Ak ı l s ı z l ı ğ ı n ızdan beşi ne daha d üşeceks iniz.• 266
Oradan da bir h ı ş ı m g i b i ayrı l d ı . Yazı k ol acaktı fidan g i b i Ha l i l e , Karaca A l i bir şey getirecekti oğlanın baş ı na . . . Kinci adamdı . Hal i l i n o n a yaptı kları n ı yutamazd ı . A m a ne g e l i rd i e l i nden . . . Akılsız, d e l i , it, inatçı H al i l ! Korkuyordu . Çaresiz l i k içinde bunal ıyordu . H a l i l de gey i k avı n a g i tmemeğe karar verm i şti . Vermişti ya , b i r g ü n kafayı tutup geyik avı n a gitmiye ceğinden d e e m i n d eğ i l d i . Korkuyord u . Tutkusundan korkuyordu . Gün lerd i r i ki duygu a rasında kendi ken d is iy l e çaipı şıyord u . B i r sabahtı . G ö k Hüsey i n Ağa n ı n o ğ l u k::ıp ı l arına geldi. « Ha l i l , " d ed i , .. b e n g ey i k avı n a gid iyoru m . G i d i yorsan hayd i . Sana haber vermeden olmaz diye dü şündüm. N e ders i n . . . » Hal i l , d i ş l e r i n i n aras ı ndan ş i mşek g i b i : « O l maz, ,. ded i . Arkas ı n ı da Gök Hüsey i n i n oğlu na dönd ü . Oğlan : " Be n arkadaş diye haber vermeğe g e l d i m . Karaca A l i d e n korkuyor, o zaten geyik avına ç ı kamaz diye a d ı n ç ı kmış . .. H a l i l ona h ı nçla baktı . bir döğüş kopacaktı be l k i .
O çeki l d i .
Çeki l meseydi
Akşam oldu . Hal i l in içi içine s ı ğ m ı yor. Atı n ı n ya n ı na g e l i yor. onu okşuyor, o n u n l a konuşuyor, g idiyor gel iyor, oğlanın sözünü kend i ne yed iremiyor, anası n ı n , bacıs ı n ı n , Su ltan Karı n ı n sözleri karş ı s ı n a çı kıyor. İ k i rc i k l i , karar verememen i n s ı k ı ntı sı içinde. Sabaha kadar gözlerine uyku girmed i . • 267
Gök Hüsey i n i n oğlu, Karaca A l i n i n evinde: « Ağ a , » d iyor, « ben ona b i r kamış koydu m k i bu gece onun gözüne uyku girmez. Bugün değ i lse de ya r ı n geyik avına ç ı kar. Dayanamaz. Yap ı n haz ı rl ı ğ ı n ı . Ona yeter k i , b i r gey i k l afı eden olsun. Del i r i r. Ben gey i k l afı edince, yüzü as ı l d ı , gözlerinden ateş saç ı l d ı y a . . . G itmem, d e d i y a a l d ı rmayı n . . . Duramaz o . Ben onu bilirim.» Karaca A l i : « Sağ o f , ,, dedi . Cebine b i r ç ı k ı n altın para koyd u . Altı n ı n ç ı k ı rtısı duyu ldu . •
Şafak atar atmaz, belki atmadan da biraz önce, Hal i l atına atlad ı . Sürd ü . Zeyneplerin evleri n i n oraya ge l i nce durdu. Zeynep atı n ayakları n ı n ses i n i duy muş d ı şarı ç ı kmıştı . « G ene mi Ha l i l , gene m i ? » ded i . « Gene m i ? Hani g itm iyecekti n ? Bu yap ı l ı r iş mi? Baş ı nda belalar dö n üyor. Su ltan Ana bizi m l e konuşmuyor. Senin ava git tiğini duyunca, g e l i r burada bana demed i ğ i n i komaz . Vazgel bu işten . . . ,,
Hal i l g ü l ü msüyor, konuşm uyordu . « A l d ı rma Sultan Anaya . O korkuyor, Gey i ğ i n g ü nahı ndan korkuyor. K i m ça rp ı l m ış şi mdiye kadar? Hangi geyik avcısı çarp ı l m ı ş ? Sen a l d ı rma onlara. Ca n ı n ı s ı kma . . . " Kızın saçları n ı okşuyordu . Kız a ğ l ıyordu. « G it me! G i tm e ! " d iyordu. Ama S u ltan Karı n ı n söyled i k l e rini söylem eğe b i r tü rlü d i l i varm ı yordu. Hal i l kızd ı . Onu orada , öyle ağlar b ı raktı . Atı n a atladı uçtu . 268
Kızg ı n d ı . Geyikl ere, anasına, bacı s ı n a , Sultan Karıya, Zeynebe , her şeye kızg ı nd ı . Zeyn ep b i rden ağlamas ı n ı kesti . B i r a n , kısac ı k b i r a n d u rdu. Gözlerini b i r noktaya d i kti . Sonra b i rden ayağa fırlad ı . Koşuyord u . Arkasına bakmadan, can ı n ı d i ş i n e takmış koşuyordu . H a l i l ortal arda yoktu. Yol dan g itmişti . Bir zaman yol dan g idecek, sonra dağa yukarı kıvrı l acakt ı . Dağda yol biti nce Hal i l atı ndan i n ecek, atı bırakacak, kendi sarp kaya l ara tı rmanacak tı . Zeynep bunu b i l i yordu . H al i l köyü ç ı ka r çı kmaz, ondan az sonra, Sarıca l ı köye doğru b i r atl ı uçtu. Bu b i r ihanet atl ısıyd ı . Bu atl ı Karaca A l i n i n ö l ü m n öbetçisiydi. Vard ı . Ağa n ı n avl usunda atından indi. Ağa bal konda duruyordu . " M üjde Ağam , " d ed i , " H a l i l atl a nd ı . Dağa doğru sürdü . Daha dağı b i l e tutamad ı . Hemen atl a n ı rsak, şu i l erde yetişiriz ... Karaca Ali bağırd ı : « Atları çekin. M ustan çavuşa d a haber verin. Öte k i l e r bir tamam burada m ı ? " Zeynep, onun atı n ı b ı rakacağı yere, ş u yu kardan keseden d e gidi l eceğ i n i b i l i yordu. Ama bu yo l , bu ke se yol sarptı . Öyles i n e sa rptı k i , g eyi k b i l e s ekemez d e r l e r ya , öylesine sarptı . Zeynep bunu da b i l iyordu. Ama Hal i l e yetişmes i , onu bu yoldan a l ı koyması ge re kti . Onu kurtarması gere kt i . Sarp kayalara tı rman ıyord u . Duruyor, soluk a l ı yor, sonra gene hızla tı rman ı yordu . Hiç ol mazsa ora ya H a l i l l e birl i kte varmal ıyd ı . Önünde düz b i r kaya vard ı . Duvar g i b i önüne geri l m i şti . Ona tı rman ıyord u . Tırmanıyor, b i r türlü tutunamıyordu . Tı rmanıyor, tı rman ıyor, geri d üşüyor d u . E l l e r i , d iz l e ri sıyrı l m ı ştı. Ama çı kması gerekti bu 269
-· gözlerinin önünde bir yavrulu geyik duruyordu.
kayayı . Yoksa H a l i l e yetişem iyecekti . Hal i l i bu sefer de kaçırırsa, onun mutl a ka öl eceğ i n e inanıyord u . Ha l i l ö l ü rse onun yaşaması kaç para ederd i . Hal i l i n öl mes i , onun ölmesi demekti . Tırmandığı kayadan, e l leri zayıflad ı , yere düşü verd i . Bu belki on beş i n c i düşmesiyd i . İ n l i yo rd u . G özleri n i kapatm ı ştı , açtı . Azı c ı k d a kend isine gel d i . Gözlerine inanamad ı . Karşı kayada gözleri n i n önünde bir yavru l u g e y i k duruyord u . Yavru l u geyik ona bakıyordu. Kıza bakıyor geldi . Belki de bakm ıyor d u . Kız, içinden, bu bana durma g it, bizi kurta r, sevgi l i n i de kurtar d iyor, ded i . Her yanları k ı rı l ı yor, dökü l ü veriyord u . Şu duvarı çı ksa üstü düzlüktü. Kayal ı ktı ya, düz kaya l ı ktı . Ta uzakta gözüne b i rden b i r sel oyuğu çarptı . Yüreği çarparak oraya koştu. Orası yukarı çı kmak i ç i n r:ıerd iven merdiven d i . Yüreği ağzına gelecek kadar sevind i . Sel oyuğuna atı l d ı . Buras ı d a kolay değ i ldi ya , c : k ı l maz da değ i l d i öte ki g i b i . Emekl iyerek çı kmağa başlad ı . Çabuk çı kmağa can atıyord u . Bunca emekl er den sonra ya H al i le yetişemezse . . . Ö l ümden de kötü olurd u bu i ş . Ha gayret! B i r zaman sonra oyuktan çı ktı ya , kendisi nde de hay ı r kalmamıştı . Dizleri , e l leri kan içindeyd i . Halsizl i kten sarhoş lar g i b i yalpa l ı yo rd u . Ken d i n i bı raksa d üşüp o racı kta kal acaktı . Orayı geçince, b ü yük yaş l ı ağaçları olan b i r orman l ığa düştü. Orman dan korktu . Ama gene koşuyordu . Korkusunu g ider mek i ç i n : « Hal i l , Ha l i i i i l ! H a l i i i i i l ! » d iye bağ ı r ıyord u . H a l i l i n bura l a rda ol m ı yacağ ı n ı b i l iyordu . A m a g e n e de bağ ı rıyo rdu . Ormandan ç ı ktığı zaman n e üstünde üst, n e ba şı nda baş kal m ı ştı . Ya rı ç ı p la kt ı . Çal ı l a r eteklerini 271
a l ı p götü rmüştü . El lerinden bacaklarından kan sızı yord u . D ü ş ü p kal kıyor, d ü ş ü p kalkıyordu. Şaşı rm ı ştı yo l u . H a l i l i n atı n ı b ı raktı ğı yer neresiyd i ? B uraları bi l i rd i . Bir h ı dre l l ezde bu raya kadar ç ı km ışlard ı . Dem i ş l erdi k i , « i şte burasıdır, avc ı l a r ı n atlarını b ı raktı kla rı yer. » Yaş l ı b i r ağaç, ağac ı n berisinde ancak b i r i n san geçecek büyü k l ü kte b i r gedik vard ı . Bunların ar kas ı nda sarp kayalar. Atl arla buraya kadar geli nebi l i r, öteye geçil emezd i . Oraya doğru gitti ğ i n i b i l i yord u . Ama n e redeyd i ? Böyle şaşkı n dolaş ı rken, b i r kaya n ı n baş ı nd a o yavru l u geyi ğ i gene görd ü . İçi nden : « Bu geyik bak beni terkeylemiyor, bunda b i r i ş var," dedi. « Bu ge yik l i sanı hal i l e bana b i r ş eyl e r söylüyor ama . . . Geyiğe doğru yürüdü. G eyiğe yaklaşı nca geyik uzak laştı . Geyi ğ i n ard ı b i r koyaktı . Koyağa doğru i n d i . B i r den kulağına b i r kurşun sesleri geldi. Ku rşunlar ardı ard ı n a s ı k ı l ıyordu. « H a l i l ! Ha l i i i i i l ! Hal i i i i i il ! » d iye var gücüyle ba ğ ı rmağa başl a d ı . Kurşun seslerine doğru koşuyord u . Yakl aştı . B i r kaya n ı n a rd ı ndan Hal i l i görd ü . B i r s ü rü a d a m o n u çe vi rm i şti . H e l e a rkası n a doğru b i r adam dolan ıyord u . O n u gördü. Hal i l i n arkas ı n a doğru dolanan adam dur du, n i şan a l d ı s ı ktı kurşunu. H a l i l i n başı n ı n üstünden boşa gitti . Adam kal ktı , H a l i l e doğru yürümeğe baş l a d ı . Yaklaştı . Bu sefer iyice yaklaşm ı ştı . B i r n i şan alsa hemen vuruverecekti onu. Adam teti ğ e tam çökerken bağı rarak Zeynep önü ne atı l d ı . Daha doğrusu ada m ı n ü stüne atı lmak iste m i ş , önüne düşmüştü . Tüfe k de o anda patlad ı . Zey nepten b i r ç ı ğ l ı k koptu . Vere yuvarlan d ı . Ç ı ğ l ı ğ ı du"
272
yan H al i l birden kendine g e l d i . Bu ses Zeynebin se s iyd i . Hem de çok yak ı n ı nd a . Demi ndenberi bu sesi d uyuyordu ama ona kulak ç ı n laması gibi gel iyord u . Zeynebin burada işi n eyd i ? Kızın vu rulduğunu Karaca A l i de gördü. Ateşi kest i l er. Karaca A l i adam ı n a : « Gözün k ö r o l s u n , .. d ed i . « Bana yapacağ ı n b u muyd u ? .. H a l i l vard ı Zeynebin ü stüne kapand ı . Onu kuy tuluk b i r yere çekti . Buras ı kurşun tutmazd ı . .. şaş ı rm a ! Sen şaşırma, şaşırıp d a kurşunu yeme H a l i l . Ben iyiy i m . Kurşun sol kol um u azıcık s ıyırd ı . » Kend i l erini topl ı yan Karaca A l i çetesi yen iden kurşun s ı kmağa baş l ad ı . E l l erindeki kızı kaptırmışlar d ı . Ö l ü ya da d i ri e l l erinde o l m a l ıydı kız. Belki de ha fif yaralanm ı ştı . Karaca A l i d e l i o l uyordu. Bu k ı z ne reden g e l m işti ? Fakat H a l i l karş ı l ı k verm iyord u . Hal i l kızın kolu n u n yen i n i y ı rttı . Kız ı n kol u parça parça ol muştu. Kanı d a du rmuyordu. Hemen gömleğini ç ı kard ı . S ı k ı s ı kıya kızın ko lunu sard ı . Bu anda Karaca A l i n i n ada m l a rı ya k ı n l arına kadar g e l m i ş l erd i . Zeynep : .. Ne yapıyorsun ? " dedi . " N e yapıyors u n ? Öldü recekler sen i . ,. Kurşunlar baş l ar ı n ı n az üstünden geçiyor, a rka daki kayaya değiyordu. B u l undukları yeri tutmuyordu kurşun. Ötekil erde de oraya yakl aşacak kadar yürek yoktu . H al i l : " Yaran ağ ı r ya, çok şükür öldürücü değ i l . Kanı d u rursa çok iyi o l u r . " Zeynep: 273
F. 1 8
« Sen bana bakma . Can ı n ı kurtarmağa bak! Yak laşıyorlar. Kan da d urur, iyi d e o l u r. Sen ken d i n i kur tarmağa bak.• Hal i l onl ara s ı kmağa başlad ı . H ı nçlanmışt ı . Baş l a r ı n ı kald ı rtmıyord u . Çarpışma gece yarısına kadar sürdü. Zeynebin yarası soğumuş azmı ştı . Ağrıyo rd u . Zeynebin i n i ltisi kaya larda yan k ı l a n ıyordu. Hal i l : u Şu i n i ltiyi azıcık kes de Zeynep şunl arı yar ı p çı ka l ı m . » Zeynep b i r tü rlü i n i ltiyi kesem iyordu . « Zeynep azı c ı k kes d e . . . Sen i n sesine sıkıyor lar kurşunu bu karanl ı kta. Az ı c ı k kes iver. Araları ndan ç ı ka l ı m . Sonra isted i ğ i n kadar ç ı ğ l ı k at! Bağ ı r çağ ı r . » Baş ı nda durmuş i n i ltis i n i n kes i l mesini bekliyord u . Zeynep b i rden, « Hayd i , kesti m , » ded i . « H ayd i kaça l ı m . Kestim sesi m i . Kesemezsem yolda, ağz ı m ı mend i l len kapat. » Ses i n i kest i . Yola d üştü l er. Kayarak çemberden ç ı ktılar. Ka raca A l i n i n adamları yerleri n i daha kurşunluyorlard ı . H a l i l kızı s ı rtına a l m ışt ı . Kızdan ses seda ç ı k m ı yord u . Zeynep s e s ç ı karma m a k i ç i n dudakları n ı d iş l eri n i n arasına a l m ıştı. Ç i ğ n i yord u . Ama ses de ç ı kar m ı yord u . H a l i l .. uzaklaştı k, ., ded i . .. i sted i ğ i n kadar i n l e . Burada üstüme gel i rlerse h e p s i n i öldürebi l i ri m . Az önce ben onların pususundayd ı m, şimdi de onlar be n i m pusuma düşecekler eğer geli rl erse üstü1T1e. Bağı ra!: i l d i ğ i n kadar bağ ı r . • K ı z s ı rtında H a l i l Gökdere 'ye doğru i n d i . Karaca Al i arka ları ndan gelememişti . Pusudan kaç ı rd ı ğ ı n ı n 274
pususuna düşeceğ i n i b i l iyord u . Kız i n lediğine göre öl memişti. Kız inlediğine göre , yarası ö l dü rücü deği l d i . Kız ö l mesin de . . . N a s ı l o l s a şu gey i k avı d e l i s i n i n el inden a l ı rd ı bir gün. Ergeç a l ı rd ı . Ahdetm işti a l a ca ktı . A l a şafak açıl ı rken, Gökdere n i n ü stbaşındaki du var g i b i kaya l ı ğ a g e l d i ler. B e l a l ı b i r bahard ı . Dağ l ar nen n i l en iyordu. Kek i k kokuyo rdu. Peryavşan kokuyor d u . Hava b i l l u r g i biyd i . Dokunsan k ı r ı l acak, k ı m ı lda san k ı rı l acak g i b i . Öyl e p ı r ı l p ı rı l . H al i l : « Azıcık ağrısı geçti ya , » ded i . Zeynep: « Geçti . » Hal i l : « Ne der d e ard ımdan g e l i rs i n . . . » Zeynep g ü l ü msed i . Hal i l : .. ş u işe bak ! Ş i m d i nereden i nmel i ? » Zeynep : « Ben şuradaki bir s u oyuğundan ç ı kt ı m. » Hal i l oyuğa bakmak için ayağa kal kt ı . B i r de bak t ı ki başucundaki kayada yavrusuyla bir gey i k durup durur. B i rden tüfeğini çevi rd i . Zeynep onun tüfeğini çev i rd i ğ i n i gördü . .. H a l i i i l ! ,, d iye bağ ırdı. .. Etme bunu H al i i i i i l ! ,, Tüfek patlamışt ı . B i r daha patl ad ı . Ana ge yik i l k tüfekte atlay ı p kaçt ı . İ k i ncide Hal i l yavruyu vurdu. B i r daha attı. Sonra koşa koşa, vurduğunu a l mağa g i tti . A l d ı g e l d i . « Zeynep , » ded i , « av ı m ı z ı da yapt ı k . Avs ız d a dönmed i k ya . . . Zeynep ağl ıyord u . u Ki m b i l i r baş ı m ıza n e l e r g e l ecek! Geyi k kuzusu ö l d ü rü l ü r mü? Kimbi l i r baş ı m ıza . . . Görüyorsun neler geld i ! Bundan sonra da neler gelecek ! . . . ,,
"
275
Hal i l gül üyor, a l ay ed i yordu. Zeynebi e l i nden tuttu k al d ı rd ı . Bir e l i nd e avları , tüfeğ i , b i r yan ı nda Zeynep . . . İ n m eğe başlad ı . S e l oyuğuna geldi l er. Zeynep i ki gözü i k i çeşme, daha ağl ıyord u . Hal i l : « Kes n 'ol ursun Zeynep," ded i . « Ne yaptık? Avımızı yaptık. N e i sters i n benden? Ben bir daha ava çıkmıyacağ ı m ki, başı m a bir i ş ge l s iıı . Tövbeler tövbesi gey i k avı n a . İ nandın m ı ş i m d i ? Töv beler tövbes i . . . " Sel yatağı ndan i n d i l er. Hal i l dağların kurduydu . Zeynebi o s e l yatağ ından, yağdan k ı l çeker g i b i i n d i rd i . Zeynep bu kolaylığa şaştı . Yürüdüler. Kayal ı ktı a m a , H a l i l kaya l ı kta nas ı l yürünür b i l i yord u . Öğle vakti n i a z geçe G ökderen i n üstüne geldi l er. Hali: « Yaran nas ı l old u ? Ağrıyor m u ? » Zeynep: « Ço k s ızl ıyor," ded i . « Ço k sızl ıyor . • H al i l : « Böyle köye g i dersek o l maz. Geceyi bekleye l i m de . . . Öyl e g i re l i m . Dostu muz var, düşman ı m ız var. S ı k d i ş i n i . Sana bir kuzu kebabı yapayı m d a ye . . . Ya rana d a iyi gel i r gey i k kuzusu . " Zeynep: « O l u r , » ded i . Hal i l , orada geyik oğlağ ı n ı yüzdü . Tuzu da vard ı . Tuz l ad ı . B i r taşı n üstüne uzattı . Çakmak çakıp bir ateş yaktı. Ateşin yal ı m l arı göğe ç ı k ı yordu. B i r zaman ge ç i nce ya l ı mlar çeki l d i . Tepe l e m e kırmızı köz ka l d ı or ta l ı kta. Uzaktan s i lah sesl eri g e l meğe baş lad ı . Zeynep: « Bu dzı n e ? ,, ded i . 276
" Karaca A l i , ,, dedi Ha l i l . « Sanki b i r biz miyiz onun düşman ı . Bu sefer o düşmüştür pusuya. Bu zu l u m l a o çok yaşamaz. Bu pusudan kurtulsa b i l e , başka bir pusudan kurtu lamaz. Pusu kuran pusudan gider. Atadan d ededen böyledir. Böyle gelmiş böy l e g i d e r . » Zeyne p : « B i z buradan g i d el i m , » d ed i . Ha l i l : « Karan l ı k kavuşmadan o l maz . .. İki ndiye doğru yo l a ç ı ktılar. Köye i n d i k l erinde kara n l ı k kavuşuyordu . Doğru Zeyneplerin evlerine vard ı l a r. Köy l ü Zeynebin evi n e toplanm ıştı. Onlar ki mseye görünmemek için geceye kalmışlard ı . Tü m köyü eve top lanmış buldular. Başları ö n lerinde köy l ü kalaba l ı ğ ı n ı n arası ndan g eçti ler. Su ltan Karı : " M aşa l lah H al i l babay i ğ i d i n e d e , » d ed i . " M aşal lah babayiğide. Vay maşa l l a h . Bu sefer d e av yerine Zeynebi avl a m ı ş . Maşal l a h da yavruma! Ha maşallah! . . . Hani köpoğlu . . . Hani yezid . . . Hani boynu d evri les i , tövbe demiştin gey i k avına . . . Kızı da m ı b i l e götürd ü n ? B i r d e kızı d a b i l e götürüyorsu n . . . Vay a k ı l s ı z . . . Vay a k ı l s ı z geyik avc ı s ı . Şu e l i ndeki ne? . . . Va rd ı baktı ki geyik yavrusu. Ç ı ğ l ı ğ ı bast ı . .. Bunu da m ı yapt ı n ? Hem Zeynebi avlad ı n hem d e geyik oğlağı m ı avlad ı n ? Vay, vay , vay baş ıma g e l e n l e r . . . Vaaaay başı m a . . . .. H al i l susuyord u . S u ltan Kar ı , b i rkaç köy l ü karı d a h a , Zeynebin yan ı na vard ı lar. Kız sapsarı kes i l mişti. Su ltan Karı : « Vuruldun m u ? » d i ye sordu . .. Kol umdan vuru ldum.• "
2 77
« K i m vurd u ? .. « Ü gavurlar . .. • Ne d ed i n d e g i tti n ? • « Ha l i l i döndürmek için . .. « Ço k m u ağrıyor . .. « Ço k . .. K ı z ı yatağa yatırd ı l a r. Yaras ı n ı açtı lar. Yara ku ru m uştu . Ete yapışm ı ştı bezler. Zorla söktü ler. Sultan Karı bağ ı rd ı : « H arap olmuş k ı z ı n kol u h arap. Kem i ğ i d e k ı r m ı ş . Bu kızı iflah etmez. Parça parça olmuş kızın göğ sü, ko l u . . . Parça parça, H a l i l . . . A k ı l s ı z oğlum. Hemen su ısıtı n . Yak ı yapı n . H avak m ı ş zaten. Morarmadan yara , yakıyı yerleştire l i m . Yoksa kız ölür. Şu del ice H a l i l i n yüzünden . .. Kızı n kolunu sard ı lar ya , o l m ad ı . Ta uzakta Toro sun öte geçes inde b i r yaş l ı ce rrah vard ı . Ona adam gönderi p geti rtmeliyd i . M u htar, yan i köyün Ağas ı , H a l i l e : « G i d iver d e adamı a l g e l , .. ded i . H al i l , hazır lanmış. ata b i n m işti k i , Su ltan Karı farkına vard ı . G it t i , atı n ı n d izg i n ine yap ı ştı . « İ n aşağ ı , i n aşağı d e l i c e , akılsız, ussuz yavrum . İ n de koca cerraha başkası g its i n . .. Hali l : « Ben g i der i m , .. ded i . Su ltan Karı atın baş ı n ı h ı z l a sallad ı . u H iç d e b i r yerlere g i d emezs i n . Anladın m ı ? İ n aşağ ı . İ n aşağı da açtırma ağzı m ı . K ı z ı bu h a l e get i r d i n de l i l i ğ i n yüzü nden. B i r de . . . İ n ! " H a l i l gitmek için atı n ı n d i zg i n i n i çekti . « İ n ulan aşağ ı , .. ded i . « İ n u l a n . İ n d iyorum sana. Şimdi göz l eri n i ç ı karı rım . » H a l i l i attan çekti a l d ı . Atı n ı d a çekti a h ı ra bağ l a d ı . 278
Zeyneb i n büyük kardeş i n i n yan ına varınca, ona çı kıştı : « Se n , ,, ded i , « sen bostan h oyuğu musun? Sen nes i n efend i ağa? Bin atı na d a git koca cerra h ı çağ ı r . B i n atına. Çabuk g i t gel ! Sonra kızın baş ı n a b i r h a l g e l i r . Yara kararm ı ş . Kötü duruyor. Cerrah yetişmez se yara n ı n karası yü reğ ine vurur. Zeynep de i k i güne varmaz ölür. Ben böy l es i n i çok gördüm . • Büyü k kardeş d ı şarı ç ı ktı . Atına atl ad ı . Sürdü. O da anlam ı ştı ki kız elden g i d i yordu . Cerah ı çabuk ye tiştirme! iyd i . Toros köy l ü klerinde b i r görenek vard ı r . Ka laba l ı k içinde, başkas ı n ı n gözlerinin önünde nişan l ı lar b i r b i rleriyle konuşmazlar. Sevişm e l eri , konuşmaları g i z l id i r. Köye gece gelmelerinin sebeb i n i n b i r tanesi d e buydu . Gece yarıyı geçiyord u . Hal i l d ı şarda dolanıp du ruyord u . Kend i kendine, g eyi k avına, düştüğü pusuya kahred ip duruyordu . İçerde kızın başında S u ltan Karıyla b i r l i kte, b i rkaç yaş l ı kad ı n ka l m ıştı . Sonunda Hal i l d ayanamad ı içeri girdi . « Ana , » ded i , « Su ltan Ana, nas ı l Zeynep ? » Sultan Karı baş ı n ı kal d ı rd ı baktı : " Bak işte gözüyün önünde. Kendinden geçm iş ya tıyor. B i r tek soluk a l ıyor. İşte görüyorsu n . H a l i l şaşırmıştı : « Çok mu kötü ? Çok mu kötü ? ,, deyip du ruyordu. « Çok mu kötü ? » Kızın ya nına otu rdu . Gözlerini kızın soluk, b itm i ş yüzüne d i kti . Orada öy le kal d ı . Ölü g i b i ka l d ı . Ocakta ateş yan ı yord u . Harlıydı ateş. Su ltan Karı da, öte ki kad ı n l a r da susmuşlard ı . O rta l ı kta korlanan ateş i n ses i nden başka çıt yoktu . 279
Su ltan Karı H a l i l i n h a l i nden korktu . • Yavru kalk,• ded i , « ka l k da g i t uyu. Zeynep uyu yor. O kadar b i r şeyi yok . Koca cerrah da öğl eye d oğ ru gel i r. Gel i rse de kurtu lur kız. Var git de uyu ! " H a l i l , Koca Sultanın kal k dediğinden başkas ı n ı d uymam ıştı. Hayal meyal kend ine ka l k diyorlard ı . Bunu b i l iyord u . Ayağa ka l kt ı . Ayağa ka l ktı ğ ı n ı n da farkmda d eğ i idi . Gökyüzü yı ldızla döşe l iyd i . Köyü ya lpalıyarak sabaha kadar dolaştı. Dağa ç ı k t ı . Geri döndü . Ku lağına geyi k sesleri çal ı n ı r g i b i ol du. H al i l n e dağa çıktı ğ ı n ı n farkında oldu, ne sabaha kadar köyü a rş ı n l a d ı ğ ı n ı n , ne de yı ldızla döşel i gökyü zünün. Kulağına gey i k sesleri gel iyordu , köyün dört yan ı n ı sarm ı ş dağlardan . . . G e rçekten geyik ses l eri gel iyordu . H al i l bunun da farkı nda değ i l d i . Şöyle bir ses kulağına ça l ı n ı yordu ya, nenin nes iyd i bu ? Düşü nem iyord u . Şafak atarken kend i s i n i evlerinin önünde buldu. Gün doğuyordu. Evin önüne, h e r zaman k i , ağaç i ş l eri yapar, saz çalarken güne karş ı oturduğu yere otu rdu . Gün doğd u . Gün doğarken aşağ ıdan yukarı ana s ı n ı n g e l d i ğ i n i görd ü . İçine b i r korku d üştü . Korku düştü ama, H a l i l yeri nden de k ı m ı l dayamad ı . Anası yan ı na gel ince ancak sorab i l d i : « Nerden Ana? İyi m i ? İyi l eşti m i ? N as ı l ? " Ana: « Gözünü açtı , » ded i . « Şu senin deli aklın yok mu? Vay yavru m yok mu? Elin kızının baş ı n ı da bel aya soktun. Vay yavrum. Deli yavru m . • H a l i l , « iy i d i r , • l afı n ı duya r duymaz ayağa fırl a d ı . Yokuştan aşağı d e l i g i b i koşmağ a başladı . Su ltan Karıyı Zeyneplerin kapısınd a buldu. S u l tan Karı n ı n azıcı k yüzü g ü l üyord u . 280
ce . »
.. sultan Ana nas ı l ? » d i ye sordu . Sultan Kar ı : « Gözün ü açtı y a , cerrah gel mezse i ş i kötü ben-
H a l i l içeri g i r d i . Zeynebin yan ı n a vardı . Zeynep onu görünce bahtiyarcas ı n a g ü lümsedi. Buna sevindi H a l i l . « Ş imdi cerrah gelecek. H i ç b i r şeyc i ğ i n kal maz o zaman . .. Bunu suçlu suçlu söyl üyord u . Öğleye doğru i d i k i kap ı n ı n önüne i k i atl ı ind i . Birisi koca cerra h , b i ri s i büyük kardeşti . Cerrah e l i nde şişeler, kutu l a r dolu b i r torbayla içeri g i rd i . Kızın yaras ı n ı açt ı . B i rden yüzü deği şti . Karakt ı . « Çok zaman geçmiş b u n u n üstünde n , " ded i , « iyi leşmesi müşkü l . Belki ko l u kökünden keseriz. » H a l i l arkas ında d uruyordu . Birden öne geçti , el lerine sarı l d ı . " Kurtar koca cerrah Zeynebi. Sana k u l köl e olu ru m . Kurtar Zeynebi . Zeynebe b i r şey o l u rsa beni de ölmüş b i l . Sen şimdi i k i kişi kurtaracaks ı n . Ona göre ça l ı ş koca cerrah . . . Koca cerrah o kadar yaş l ıydı k i , yaş ı n ı n kaç su la rında o lduğu be l l i b i l e değ i l d i . Kırış kırıştı yüzü . Yü zünün k ı rı şlarına bir parmak sığard ı . Bura halkı A l l ah ,,
tan sonra , koca cerraha i n a n ı rd ı . Kimse adını b i l m ez d i . Koca ce rrah gel d i , koca cerrah g itti. Koca cerrah halden anlard ı . Böy l e işlerin çoğunu görmüştü . .. Evel a l lah kurtarırım oğ l u m . Sen küşü m çekme. Zor gün geçmiş ya, evel a l l ah ku rtarırım yavru . » G ü l ümsed i . « Sana da zorlu bir geyi k avc ı s ı diyorl ar. N i ş an l ı281
n ı iyi l eşti ri rsem . . . Sen de bana bir geyik tekes i vu racaks ı n . Söz m ü ? » H a l i l sevi n ç l e : « Söz, ,, ded i . Koca cerrah o n beş g ü nden fazl a kal d ı Gökdere de. Koca cerrah bunu h i ç yapmamıştı . B i r hastada b i r g ü nden fazl a kal mazd ı . Y e r uzaksa ç o k çok iki g ü n ka l ı rd ı . Sonra öyl e hastaların ayağ ı n a da g itmezd i . Ağır da olsa b i rçok hastalar onun ayağına g i derlerdi . Koca cerrah soydan cerrahtı Ocaktı yan i . Onun i l açları n ı kimse b i l mezd i . Kimse öğrenememişti. Ko ca cerra h ı n el ine düşüp de kurtu l mamış ki mse azd ı . Koca cerra h ı n on beş g ü n köyde ka lması Gökde rel i l eri onurlandı rıyordu . H a l i l , köyden ayrı l mad a n koca cerraha geyi ğ i n i vuracaktı a m a , Sultan Karı bunu istemiyordu. Su ltan Karı n ı n da el inden Hal i l kurtu lam ıyord u . Hal i l i ç i n den : « D ur,» d iyord u , « nas ı l o l sa b i r yolunu buluru m . B i r yolunu bulur, bir ava ç ı karı m . Ka l mam altı nda b u i y i l i ğ i n i n cerra h ı n . Ka lmam. B i r ava çı karsam değil b i r teke . . . Koca cerra h ı n köyüne tü m şölen veri ri m . » O n beş gü n , b i r ay, b i r buçuk a y H al i l Zeyneb i n başucundan ayrılmad ı . Yani ağustos sonlarında, Zey nep iyi leşi nceye kadar. Bu s ı rada dağ l ardan geyik sesleri geliyordu. Geceyi gey i k sesleri dold uruyor d u . Hal i l şaş ı rıyordu . Bu gey i k sesleri nereden g e l i yord u ? Eskiden geyi k sesl eri n i duyardı ama, bu kadar köyün yakı n l arı nda duymazd ı . İçi nden, « b iz avc ı l ı ğ ı b ı raktı k b ı raka l ı , nered eyse geyikler gel i p bizim kö yün içine dolacaklar, .. d iyord u . B i l m iyordu ki kulağ ı n a gelen g e y i k sesleri deği l , geyi k sesleri tak l i d i d i r . A n l a m ı yordu. Hal i l , geyik se s i n i tak l i d i nden ayı ram ıyacak kadar kötü avcı değil di. Bunu b i l i yoruz. Başındaki belayı d a b i l iyon.ız. Çar282
p ı şma gününden sonra Karaca A l i H a l i l i d ışarı çeke b i l me k , avlamak için her gece Gökdere köyü n ü n dört bir yanı nda gey i k sesi takl i d i yaptı rıyordu adamları na . . . Gey i k avc ı l a r ı n ı n b i r göreneği vard ı r . Avc ı l a r geyi kleri yuva l ardan d ışarı u ğ ratmak, vurmak ı ç ı n geyi k tak l i d i yaparlard ı . B i l h asa d i ş i gey i k s e s i tak l i d i . Bu tak l i d i yapabi l me k i çi n , öküz, manda boynuz ları ndan boru l a r yaparl ard ı . B u boruyu çalarlard ı . Ge y i k sesi ç ı karırlard ı . B u işte M u stan Çavuş çok ustayd ı . Onun ç a l d ı ğ ı boru t a m tamına g e y i k s e s i ç ı karıyord u . Her gece sa bahl ara kadar Gökdere n i n dört b i r yanında geyik ses leri , şaş k ı n l ı k içinde, H a l i l bunu avcı l ı ğı b ı ra kt ı ğ ı n a yoruyor, k e n d i kend i n e öğü n üyordu . Geceleri artı k H a l i l i n gözüne uyku gi rm iyordu. B u geyik sesleri sabah l a ra kadar kulağı ndan g itmiyor d u . Azı c ı k da kuşku l anıyordu ya . . . Ama aylar ayı k i m g e l i p de a v avl ıyacaktı Gökdere n i n dört b i r yan ı nda . . . B i r g ü n , iki gün . . . Karaca A l i n i n bu i ş l eri baş ı n a geti rd i ğ i n i b i l i yor du ve söz ve rmişti Su ltan Karıya. Her b i r i ş i n i , hatta avc ı l ığ ı n ı b i l e evlend i kten sonra yapacakt ı . A m a koca cerraha da söz verm işti . A n t içmişti . Ev lenmeden önce koca cerra h ı n köylüsüne b i r gey i k e t i şöleni çekecekt i . Su ltan l
Duys a , kend i n i tutamay ı p tufe ğ i n i kaptığ ı g i b i dağ l a ra sa l d ı racaktı . Arkadaşı Koca Durana gitti . .. D u ra n , » d ed i , .. ben düş mü görüyoru m ? Yoksa hayal m i ? İ k i aydan b eri şu bizim dağl arda gey i k ses l eri g e l iyordu . Şimdi kes i l d i . Sen de duydun m uydu ? » Koca D u ran : « Ge l iyordu y a her gece. İ ki ü ç g eced i r g e l m ez o l d u . » .. D e m e k b e n d ü ş görmüyormuşum . . . » H a l i l geyik sesleri n i n kes i l mesine sev i n iyord u . Sevincinden uçuyordu. Kendi kend i n e : " İ nşal lah b i r daha g e y i k s e s i duymam , » d iyord u . Koca Du rana, Zeynebe, Su ltan Karıya ö n ü n e ge l e n e : « G eyi k sesi kes i l d i gece l eri . Değ i l m i , kesi ldi , " diye so ruyordu. " Kes i l d i öyle m i ? » " Kes i ld i " lafı n ı duyar duymaz, seviniyordu . Ço cuklaşıyord u . Varıp saz ı n a yapış ıyordu. Çalıyo rd u . Hep sevinç hava l arı . ·
•
Ey l ü l baş ıyd ı . Düğün g ü n ü g e l d i çattı. Ha l i l , Sul tan Karı , H a l i l i n kız kardeşi , anas ı , Koca Dura n , H a l i l i n köydeki akraba ları , kızın kardeş leri hep düğün ha- · z ı rl ı ğ ı ndayd ı l ar. B i r sevdan ı n haz ı r l ı ğ ındayd ı l ar. Bu düğüne koca cerrahın köyl ü l e r i , macerayı duyan ya k ı n köyler de katı l ı yorlard ı . . . Görü l me m i ş b i r düğün o lacaktı Torosta . . . Düğün baş l a d ı . Görü l m e m i ş b i r ka laba l ı k doldur muştu köyü . Uzaklardan a ş ı k l a r g e l m i ş , sazlarıyla kö yü doldurmuşlard ı . Davu lcular, halayc ı lar gelmişlerd i . Köyü n h e r köşes inden b i r neşe fışkı rıyord u . Hal i l de sevi nçten uçuyor , bazı bazı halaya g iri yord u . Son gün n i şan atma, bayrak d üşürme günüy d ü . B u , Ha l i l i daha da sevi n d i rd i . 284
Yal n ı z kal ı nca H a l i l kederleniyord u . Bug ü n l e rde yan ı ndan ayr ı l m ayan arkadaşı Koca Durana: « İy i ki , iyi ki," d iyord u , « geyi k sesi duyu l m uyor . Yoksa dayanamaz, e l düğün yaparken, ben g ider koca cerraha geyikler vuru r gel i rd i m . • G ey i k sesine benzer b i r ses, örneğin b i r inek, b i r öküz sesi onu deli ed i yord u . Sesi duyar duymaz b i r ü rperiyor, sonra i nek ya da öküz sesi olduğunu öğren ince sev i n iyordu . H a l i l ateş üstündeyd i . Karaca A l i bunu mahsustan yap ıyordu . S i n i rl erini geriyordu H al i l i n . Art ı k H a l i l i n ne biçim bir adam ol duğunu öğrenmişt i . Tetikte, düğünün b itmes i n i , bu h ayı huyun ortadan çeki l mesini bekl iyor. O zaman te k baş ı n a , ya l n ı z kalan Hal i l i dağa çekmek daha ko lay o lacaktı . Düğün bitmişti. Yare n l eri gece Hal i l i ard ı ndan yumrukl ıyarak gerdek odasına soktu lar. H a l i l odaya g i rd i . Zeynep onu bekl iyord u . Zeynebe d oğru g i der ken, b i rden kulağına b i r ses g e l d i . Hal i l durd u . Baş ı n ı sesin geldiği yöne çevird i . G eceyi geyi k sesleri dol du ruyordu . Artık duramazd ı . u Sen azıc ı k dur Zeyne p . Ben g i d i p h�men g e l i r i m , " ded i . Tüfeğ i n i kaptı , fırladı . Ayı ş ı ğ ı vard ı . Gitti . Dağa ç ı kt ı . R üzgar g i b i kaya l ı kları t ı rmanıyordu . O ç ı ktı kça geyiklerin sesi uzaklaşıyordu kaya l a rın a rd ı n a doğru . Hal i l dışarı atı l ı rken şuracı kta san m ı ştı geyikleri . . . B i rden ses ler kesi l d i . Sesler kesi l i r kes i l mez de Hal i l b i r yay l ı m ateşi aras ı nd a kal d ı . Kol u ndan bir s ı 285
zı duyd u . Kend i s i n i b i r kaya n ı n ardına, oradaki derin ce çu kura attı . Tuzağa d üştüğünü anlamıştı . •
Zeynep gerdek odas ında b i r bek l ed i , i k i bekle d i . . . B i r saat geçti , i k i saat g eçti . . . « Ş imdi g e l i r i m , .. d iyen Hal i l gelmed i . Zeynep o anda anlad ı . Onun d a k u l a ğ ı n a geyik sesleri ça l ı n m ı ştı . Geyi k avı na g itme sindi ? . . . D ı şarı. Hal i l i n tüfeklerinin ası l ı olduğu yere ç ı ktı . Ba ktı ki Hal i l i n tüfeğ i yerinde yok. Geri g e l d i . Yerine oturdu. Düşünmeğe başlad ı , boynunu bükü p . Sonra usuldan ağlamağa baş l ad ı . Öyle donmuş kal m ıştı . Yüzünde bir an bir u m ut ı ş ı ld ıyor, sonra yüzün deki umut sönüyordu. •
H a l i l bu i ş l erin ustası kes i l m i şt i . Çem berden kurtu l mayı kol luyord u . Sağ yandan bir aç ı kl ı k var g i bi g e l iyordu ona. Baş ka çare yoktu . Oradan çemberi yarı p ç ı kmalıyd ı . Sabah o l u rsa hiç çı kam ıyacaktı . Çemberden dışarı ç ı k ı p arka l arına geçmel iyd i . Öyl e yaptı . Onun çemberin dışına ç ı ktığını ötekiler duyma d ı l a r b i l e . Yılan g i bi kaymıştı . Arka larına geçt i . Tüfeklerinin ağzından çı kan ya l ı ma doğru lttu tüfeğ i n i . İ l k ku rşunda b i r « oy ana m , » duydu . B i r daha s ı ktı . B i r « OY anam , " daha duydu. Sonra b i r zaman i k i yandan da kurşunlar kes i l d i . •
Vakit şafağa yaklaş ıyord u . Hal i l g e l m iyord u . Ne d iyecekti sabah leyi n ? Ha l i l , beni kodu da gitti mi, di286
yecekti ? Öl dürseler bunu d iyemezd i . G erdek gecesin de kap ı l a rda del i kan l ı l a r bekler. G üvey bir iki saat sonra d ı şarı çı kar, del i ka n l ı l ara kızı n bekareti haberi n i veri rdi. Dışardaki i ki d e l i k a n l ıdan b i ri s i : u N 'oldu Hal i l e ? N eredeyse g ü n doğacak . .. Öte k i : " B i r iş gelmesin baş ı na ! " « Aç ı p kapıyı sora l ı m m ı ? » .. B e l k i uyumuştur . Yaz ı k uyandırmıya l ı m . " •
Sonra birden tüfek sesleri gene başlad ı . Ama uza kta n , çok uzakl ardan g e l i yordu tüfek sesleri . H a l i l a l d ı rmad ı . Sonra tüfek sesleri kayboldu. Tan yerleri ı ş ı rken Hal i l s i perinden kal ktı . Sakına sakına, gece ki u oy anam, .. sesi n i n g e l d i ğ i yana g itti . B i r kaya n ı n ard ı ndan bakt ı . Vuru l a n l ardan b i r i n i tan ı d ı . Bu Karaca A l i yd i . Ötekine bakmadı b i l e . Kaya n ı n ard ı ndan ç ı kt ı , yanlarına gitti . Üzüntüyle baktı . Oradan ayrı l d ı . Dönmüş, köye doğru yürürken b i r kaya n ı n başın da o geyiği gördü. B i rden öfke l end i . Geyi ğ i tan ı m ı şt ı . O d i ş i g�ayiği. Homurdand ı : « Bütün bu işleri s e n ge tird i n başıma, .. ded i . H ı nçla geyiğe doğru yürümeğe baş ladı . Geyiğe doğru i l erl iyor, geyik yerinden k ı m ı l dam ıyord u . Hal i l bu geyi ğ i n h uyunu b e l l e d i ğ i i ç i n da ha i l erlemed i . N i şan al d ı . Kurşunu s ı ktı . Bu geyiğin huyunu b i l i rd i . Onun nice böy l e yu varland ı ğ ı n ı görmüştü . İ na n m ıyordu ya . . . Gene de geyi ğ i n düştüğü yere gitmekten kend i n i alamad ı . Vardı k i n e görsün , gey i k yerde debel enip durur . •
287
G ü n kuş l u k o l m uştu . S u ltan Karı b i rden içeri g i r d i . u N erede o H al i l ? » d i ye bağ ı rd ı . u Nerde? Gün kuş l u k o l u r da adam daha yatar m ı ? H al i l ! H a l i l ! » H a l i l ses verm iyord u . •Zeynep ! Zeynep ! " d e d i bu sefer de . . . G e n e ses çı kmayınca kapıyı açtı g i rd i . Zeynebi daha açı l m a m ı ş yatakta görünce durakladı u N 'oldu kızı m ? » ded i . Zey nep karş ı l ı k veremed i . u N 'o l d u H a l i l e kızı m ? » Zey nep : u İ l k a kşamdan tüfeğini a l d ı ç ı ktı g itti . • « Neden söyl emed i n d ışardakilere ? » « Ş imdi ge l i r i m , ded i . N ereye gitti ğini b i l miyo r d u m ki . . . »
Sultan Karı döğün meye baş l a d ı . « Vay başıma ge len lere ! Vay bana , " d i ye döğünüyordu . •
H a l i l bel i nden bıçağ ı n ı ç ı kard ı . Debelenmekte olan geyi ğ i n üstü ne b i r bacağ ı n ı koydu .. Geyiği bo ğazlamağa baş l ad ı . Daha can l ı olan gey i k b i r ayağ ıy la vurunca . . . Hal i l tam uçurumun karş ı s ı ndayd ı . . . B i r ayağıyla vurunca uçurumdan aşağı yuvarlan d ı . Uçurum uçsuz bucaksızd ı . Alt yan ı görünmüyor du. Kara n l ı k , uzak b i r koyaktı . Kayanın yüzü c i l alan mış gibi düzd ü . C i l a lanmış g i bi d ü z yerden aşağı doğru uçan Ha l i l kaya n ı n orta yeri ndeki b i r kayaya takı l d ı . Uçsuz bucaksız uçurum ortas ında ka l d ı . Oraya düşünce Ha l i l kend i nden geçti . Öldü derd i n . . . H al i l e öldü derd i n . B i r kaç saat sonra Hal i l ken d i s i n e g e l m işti ama, keşke g e l meseym i ş . Kırı lmad ı k h i ç b i r yeri kal mamış. Yara s ı soğudukça. H a l i l kaya l ara yapışıyor tı rnaklarıyla kayaları yoluyor, orayı bu 288
rayı dişl iyord u . Habire al kan ı düz kayadan aşağıya akıyordu . •
Köye bir atl ı g i rd i . Köy birden karıştı . Ağ ızdan ağıza bir söz dolaştı . « Ha l i l Sarıca l ı n ı n Ağası Kara ca A l iyi , b i r de adamı Ömeri öldürmüş . . . .. Köy yas içinde kal d ı . Arkadan köye b i r çoban geldi. Gene ağ ızdan ağı za bir söz dolaştı : " H a l i 1 Karaca AI iyi vurd u ktan son ra . kendisi n i uçuru mdan aşağı atm ı ş . » Bütün köy çol u k çocuk yol a düştü . Sultan Karı , içl erinde a l duvak l ı g e l i n .
Başlarında
Önce Karaca A l i n i n ö l ü s ü n ü gördüler. Başında b i l e durmad ı lar. Sonra gey i ğ i n ölüsünü görd ü l e r . Sonra t a aşağ ı l ardan b i r i n i lti duydular. Ba ktı lar H a l i l uçurumun ç ı k ı ntısında h ayal meyal görül üyord u . İ n ceden d e b i r i n i lti geliyord u . G itti ler köyden uzun kendirler geti rd i l er. H a l i l e sarkıttılar « Be l i n e bağ l a da çeke l i m , » ded i l er. H af i f i n i p e dokunacak h a l i b i l e yoktu . İ n i ltisi g itti kçe artı yord u . Bağlayamayı nca Ha l i l : « Si z varın g i d i n , " ded i . « Ben gelemem , " ded i . Bel i n e i p i bağ layıp d a o uçuruma i n i p H a l i l i çıkarmağa k i mse cesaret edem iyord u . « Zeynebe de söyley i n . M u radına ers i n , • d i ye i n l e d i . Sonra s e s s o l u k kes i l d i . Zeynep b u n u duyunca ayı ktı . Uçurumun başında donmuş duruyordu . B i rden kend i n i Haf i l i n üstüne bı raktı . 289
F. 1 9
. . .iki sevgilinin duşüp
e... can verdikleri yerd
O g ü n bugündür, o uçsuz bucaksız kayadan b i r türkü g e l i r. Türkünün söz l eri şafak vakitl eri , tan yer leri ı ş ı d ı ı ş ıyacakken iyice a n l aş ı l ı r .
Ben d e gittim bir geyiğin avına Geyik çekti beni kendi dağına Tövbeler tövbesi geyik avına Siz gidin kardaşlar kaldım kayada. Ben giderken kayabaşı kar idi Yel vurdu da ıklım ı kl ı m eridi Ak bilekler taş üstünde çürüdü Siz gidin avcılar kaldım kayada U rgamm kayada asılı kaldı Elbisem sandıkta deşili kaldı Gerdekte nişanl ım küsülü kaldı Siz gidin kardaşlar kaldım kayada. Kayanın dibine çad ı r kursunlar Çifte davul çifte zurna vursunlar Kayada kaldığım yare desinler Siz gidin avcılar kaldım kayada.
İşte orada, iki sevg i l i n i n düşüp can verd i k leri yerde, her yı l , oraya d üştü kl eri günün seherinde, tan yerl eri ı ş ı rken , iki çiçek b iter. Bu çiçeğin b i ri k ı rm ı z ı , biri mavi açar. Tam g ü n ü n ucu görü nür, çıçekler biri birine kavuşacakken, öte kayadan bir geyik uçarak gel i r, çiçekleri yer. Bu her yıl böy le o l u r .
291
YAŞAR
KEMAL'iN
Ö T E K İ
E S ER L E R i
Bin Boğalar Efsanesi Ağrıdağı Efsanesi Bütün
H ikayeler
ince Memed 1 İnce Memed il Ortadirek Yer Demir Gök Bakır Ölmez Otu Bu D iyar Baştan Başa Akçasazın Ağaları (Basılacak)
293
CEM YA YINEVİ'nin TÜRK SANATCILARI DİZİSİ 1 . Bin Boğalar Efsanesi
Yaşar Kemal
15.-
2. İnce Memed I
Yaşar Kemal
20.-
3. İnce Memed II
Yaşar Kemal
20.-
4 . . Bu Diyar Baştan Başa
Yaşar Kemal
20.-
5. Üç Anadolu Efsanesi
Yaşar Kemal
15.-
6. Ağrıdağı Efsanesi
Yaşar Kemal
10.-
7. Damda Deli Var
Aziz Nesin
10.-
8. Biz Adam Olmayız
Aziz Nesin
12.50
9. Vatan Sağolsun
Aziz
10. Toros Canavarı
Nesin
10.-
Aziz Nesin
10.-
1 1 . Murtaza
Orhan Kemal
15.-
12. Eskici Dükkanı
Orhan Kemal
15.-
13. 72. Koğuş
Orhan Kemal
14. Karadenizin Kıyıcığında
Rıfat Ilgaz
12.50
15. Susuz Yaz
Necati Cumalı
10.-
16. Zeliş
Necati Cumalı
12.50
1 7 . Kopuk Takımı
Tarık Dursun K.
10.-
18. Denizin Kanı
Tarık Dursun K.
10.-
7.50
19. Direğin Tepesinde Bir Adam 20. Büyük Yolculuk
Zeyyat Selimoğlu
5.--
Kamuran Şipal
5.-
2 1 . G0çebe Denizin Üstünde
Bir Adam 22. Hasretinden Prangalar
Melih Cevdet Anday
5.-
Ahmet Arü
7 .50
Eskittim 23. Va-Nü'lara Mektuplar
Nazım Hikmet
25. Şair Baba ve
Nazım Hikmet
Damdakiler 26. Garipler Sokağı
Balaban Oktay Akbal
294
12.50 4.12.59 5.-
CEM YAVINEVİ'nin
YENİ C I KAN KİTAPLAR!
KIZIL VE KARA :
Dünya Edebiyatının on büyük
roma
nından birinin en iyi çevirisi . ( Çeviren Nurullah Ataç) iki cilt bir arada. 600 sayfa, 20 Lira. PABLO NERUDA - ŞiiRLER :
1971 Nobel Edebiyat Ödü
lünü alan Şilili şair Nerudanın en güzel şiirleri. (Çevi ren Hilmi Yavuz) 7,5 Lira. Montaigne'in çok büyük ilgi gören ünlü
DENEMELER :
eseri genişletilerek yeniden basıldı. Çeviren Sabahat tin Eyuboğlu.
( 4.
basım) 15 Lira.
BiR DELiKANLININ ROMANI :
GÖNÜL EGiTiMi : Flau
bert'in dev romanı Cemal Süreyanın güzel Türkçesiy le dilimize kazandır:ldı. 20 Lira. SUSUZ YAZ :
Necati Cumalı'nın en ünlü eseri tekrar ba
sıldı. 10 Lira 72. KOÜUŞ :
Orhan Kemal'in satış rekorları kıran büyük
hikayesi. Altıncı basım. 7,5 Lira .
295