T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYAL YAPI-SOSYAL DEĞİŞME BİLİM DALI
MEDYA VE TÜKETİM TOPLUMU ÇERÇEVESİNDE KÜRESEL ÇEVRE SORUNLARI
Şevket UYANIK İstanbul 2009
KÜRESELLEŞME OLGUSUNA GENEL BİR BAKIŞ Küreselleşme; modernleşme sürecinin bir evresi olarak yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra, özellikle de Sovyet bloğunun dağılmasından sonra tek kutuplu bir dünyanın ortaya çıkmasına paralel biçimde, iletişim ve ulaşım teknolojilerinin de hızla yaygınlaşması, ulusal devlet sınırlarının eski dönemlere göre daha az önemli hale gelmesi sonucu bilim, sanat, hukuk, siyaset, kültür ve iktisadi alanlarda dünyadaki bütün ülkelerin birbirine daha bağımlı hale gelmeleri ve ortak değer, yaklaşım ve tavırlar benimsemeye zorlanmaları sürecidir.1
“Küresel ekonominin bütününü oluşturan parçaların gittikçe daha fazla entegre olması, ona kendine özgü bir dinamik kazandırıyor ve bu dinamik, devletlerin kontrolünden giderek devletlerin kontrolünden çıkıyor ve paranın kontrolü kamu finansmanının idare edilmesi gibi devletlerin bazı başlıca egemenlik alanlarına zarar veriyor. İletişim devrimi sayesinde verilerin, imajların ve sermayenin dolaşımının aşırı boyutlara ulaşması birçok alanda sınır ya da bölge kavramlarını ortadan kaldırıyor.” 2 Jacques Adda küreselleşmeyi:”Dünya çapında sermaye birikimine engel teşkil eden fiziksel ve hukukî sınırları sarma, delme ve sonunda yok etme sürecidir.“ şeklinde tanımlıyor. Küreselleşmeye siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda bakacak olursak, bunlardan en ağır basanı kuşkusuz ekonomik küreselleşmedir. Ekonomik küreselleşme, sosyal alandaki çoğu değişimi de derinden etkilemiştir. Bu yazının amaçlarından birisi, küreselleşmenin sosyal alandaki etkisinin anlaşılmasıdır.
Üzerinde anlaşmaya varılan küreselleşme tanımlarından birisi Dünya Bankası’ndan gelmiştir:”…son yılarda dünya ekonomik aktivitesindeki hızlı yükselişin artan bir bölümünün, aynı ülkede değil, farklı ülkelerdeki kişi ve kurumlar arasında gerçekleştirilmekte oluşu…”. 1 2
Ö.Demir, M.Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ankara 1997, s.179. Jacques Adda, Ekonominin Küreselleşmesi, İstanbul 2002, s.10
Küreselleşme toplumsal yaşamın ekonomik, siyasal ve beklide en önemlisi sosyal boyutlarının tümünü kapsamıştır. Buna göre küreselleşme, ulaşım, haberleşme ve bilişim teknolojilerindeki gelişmelerin, toplumsal ve kültürel yapılar üzerinde mekansal uzaklıklardan kaynaklanan farklılıkları ortadan kaldırdığı bir süreç şeklinde algılanmaktadır. 3 Son yıllarda ilişkiler ağı, iletişim ve ulaşım imkânlarının getirdiği kolaylıklar sayesinde yoğunlaşmış ve hızlanmıştır. Örneğin; bilgisayar sayesinde yazısını anında karşı tarafa ulaştırabilen biri ya da malını çok uzak bir bölgeye istediği anda pazarlayan bir tüccar için küreselleşmenin getirdiği teknolojik kolaylıklar, bir imkan ve kapasite patlaması olarak görülebilir. Bu Adda’nın da bahsettiği, iletişim devrimidir. Bu bağlamda küreselleşmenin üç ana boyutundan bahsedebiliriz.4 1) Teknolojik araçların kullanım kapasite ve kapsamının yaygınlaştırılması, 2) Üretim ve tüketim kalıplarındaki radikal değişikliğe paralel olarak hayat tarzının standardizasyonu, 3) Ekonomik, sosyal ve siyasal mekanizmaların tekelci bir evrenselleşme sürecine girmeleri. Bu boyutları tek tek ele aldığımızda, son yıllarda teknoloji anlamında gerçek ve toplumu derinden sarsan bir dönüşümün gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu dönüşüm küreselleşme olgusunu yayan ve hızlandıran en önemli faktördür. Bilişim teknolojisinde başlayan bu değişim zamanla diğer teknolojik araçları da etkilemiştir. Bu durum aynı zamanda üretim ve tüketim anlayışlarını da değiştirmiştir. Üretim üzerine odaklanan sanayi devriminden sonra, tamamen tüketime dayalı yeni bir düzen ortaya çıkmıştır. Baudrillard’ın da dediği gibi, bu düzen artık bir üretim düzeni değil, tüketim düzeni, yani yeniden üretim düzenidir. Burada yeniden üretimden anlaşılması gereken şey giyecek, yiyecek, içecek, makine, deterjan, vs şeylerin üretimi değildir. Sözü edilen şey artık iyice yerli yerine oturmuş olan kapitalizmin yeniden üretimidir yani sistemin tüm kurum ve kuruluşlarının hep aynı düzen ve disiplin anlayışına boyun eğmelerdir.
3
Rana Eşkinat, Küreselleşme ve Türkiye Ekonomisine Etkileri, Eskişehir 1998, s.7
4
Ahmet Davutoğlu, Küresel Bunalım, İstanbul 2004, s.209-210
Teknolojik küreselleşme şu alanlardaki gelişmeleri içerir; ulusal bazda üretilen teknolojinin
uluslararası
çok
şirketlerin
uluslu
kullanımı, inovasyonu
küresel küresel
teknolojik
düzeyde
işbirlikleri
yaratması.
ve
Teknolojik
küreselleşmeye ilişkin bazı temel göstergeler değerlendirildiğinde iki iç içe geçmiş eğilimin altı çizilebilir. Birincisi, teknolojik faaliyetlerin ağırlıkla gelişmiş ve bazı gelişmekte olan ülkeler arasında yoğunlaşmasıdır. İkincisi, bu yoğunlaşmanın yansıttığı üzere, aslında küreselleşmenin teknoloji yaratımı değil, teknolojik gelişmelerin sunduğu olanaklar olduğudur. Ar-Ge harcaması, patent sayısı, doğrudan yabancı yatırım ve yüksek teknoloji ihracatı gibi temel parametrelere ilişkin veriler, teknoloji üretiminin ve teknolojik faaliyetlerin gelişmiş ve az sayıda gelişen ülkede yoğunlaştığı kanısını destekler niteliktedir.
Küreselleşmenin bir boyutu da iletişim ağlarının küreselleşmesidir. Bunun sonucu olarak yeni iletişim teknolojileri(uydu ve telekomünikasyon sistemleri) gelişmiştir ve yoğun olarak kullanılmaya başlamıştır. Küreselleşme olgusunu genel bir şekilde değerlendirdikten sonra, iletişim teknolojileri ışığında medya ve tüketim kültürünü inceleceğiz. Küreselleşmenin medya sektörüne yansıması ve toplumun bundan ne yönde etkilendiği tartışılacaktır.
KÜRESELLEŞME EKSENİNDE MEDYA VE TÜKETİM KÜLTÜRÜ Medyanın küreselleşmesi aslında yeni bir olgu değildir. Yazılı basın, televizyondan çok daha önce ulusal ve kültürel sınırları aşmıştır. Radyo ve sinema ise, var oldukları günden beri sınırları bilmiyorlardı. Günümüzde küresel medya şirketleri, tüm dünyayı büyük bir pazar haline getirmiştir. Bu durumun çok önemli kültürel ve sosyal sonuçları vardır. Bu sosyal ve kültürel sonuçlar, toplumsal bir felaketin yaşanmasına yol açabilir. Yazılı basın, televizyondan daha önce uluslar arası boyutlara yayılmıştır ancak ikisinin yaptığı etki farkını burada önemsemek gerekmektedir.
Eğer televizyon kendi yörüngesi etrafında dönmeye ve kendi sarsıntılarını sıkıntıya girmeden perakende satmaya devam ederse, bu onun kendisinin dışında bir yön
bulamayacağının, kendi amacının ne olduğunu bulmak için iletişim aracı sıfatıyla kendini aşamayacağının göstergesidir: Onun amacı, dünyayı enformasyon olarak üretmek ve bu enformasyona bir anlam kazandırmaktır.
5
Burada Baudrillard,
televizyonun inandırıcılığından ve kazandığı dünyadan kopuk statüden bahsetmektedir. Televizyonun insanlar üzerindeki etkisini ve kendi içinde taşıdığı anlamı daha iyi anlayabilmek için, ABD’de yaşanan bir medya olayından bahsetmekte yarar vardır.
Postmodern dünyamızda “önem taşıyan” bütün olaylar medya olaylarıdır. Postmodern medyanın artık “gerçekliğin ikinci temsillerini” sunmadığını; “aracılık yaptığı gerçekliği etkilediğini ve ürettiğini” öne süren John Fiske, Medya Meseleleri adlı kitabında O.J. Simpson’ın tutuklanması örneğinden söz eder: Takibi TV’de izleyen bölge halkı, hesaplaşma sırasında orada olmak için O.J.’nin evine gittiler; ancak canlı olayın, medya olayının bir vekili değil, yalnızca bir tamamlayıcısı olduğunu bilerek, kendi portatif TV’lerini de yanlarına aldılar. Kendilerini kendi Tv’lerinde görerek, kendilerine el salladırlar, çünkü postmodern insanlar için, aynı anda ve ayırt edilemez biçimde canlı-insanlar ve medya-insanları olmakta sorun yoktu. Bu örnekte insanlar medyanın başka bir yüzüyle karşı karşıya geliyorlar. Medyanın artık sadece haberleri aktarmadığını ya da yaymadığını, haberleri ürettiğini de biliyorlar. Bu yüzden, Simpson olayında insanlar, olay yerinde olmak dışında aynı zamanda orada, yani televizyonda olmayı da tercih ediyordu. Sunulan gerçekle var olan gerçeğin birbiri ile örtüşmemesi ve giderek gerçeğin çerçevelenmiş halinin var olan gerçeğin yerini alması ile artık medyatik gerçek bireyin bilincinde süreklilik kazanarak, değişmezliği sağlayan, aynı zamanda var olan gerçekten tamamen farklı bir yapıya bürünmüştür.6
Küreselleşmeye karşı olumsuz tepkilerin oluşmasında siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlar bulunmaktadır. Bunların tartışıldığı, aktarıldığı ve yayıldığı yer ise medyadır. Medya, başlı başına bir endüstri olmuştur. Büyük medya kuruşları verdikleri imajlar ve mesajlar, hedefleri ve tasarımları itibariyle amaçları diğer şirketlerden 5
Jean Baudrillard, Tam Ekran, Çev. Bahadır Gülmez, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001, s.139-140
6
Hasan Bülent Kahraman, “Postmodern Dönemde Gerçeğin Dönüşümü, Medya Ve Popüler Kültür”,
Postmodernite İle Modernite Arasında Türkiye, İstanbul 2002, S. 191.
farksızdır. ABD ve Batı medyası, ticari kurallara göre çalışmaktadır ve gelirleri reklamlara bağlıdır. Öte yandan enformasyon alanının belirli şirketlerin denetimine girmesi dünyadaki tüm insanların benzer imajlarla ve medya görüntüleriyle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur.
1980’lerin başından itibaren uydu ve dijital teknolojilerde gözlenen gelişmeler ile IMF, Dünya Bankası ve ABD yönetiminin baskıları sonucu, medya ve iletişim sistemlerinde deregülasyon ve özelleştirmeler yaşanmıştır. Bu sürede küresel medya sistemleri doğmuştur. Time-Warner ve Disney gibi şirketler 90’ların başında gelirlerinin %15’ini yurtdışı satışlardan elde ederken, 90’ların sonuna gelindiğinde bu gelir oranı %35’lere çıkmıştır. Küresel medya şirketlerini harekete geçiren iki yapısal zorunluluk vardır. Bunlardan ilki, tekelci rekabette küçük firmaların önüne geçmek için, pazarda büyüme gerekliliğidir. İkincisi ise, bu şirketlerin yatırımları sadece bir alanla sınırlı kalmamaktadır. Medyanın sadece bir alanı değil, diğer tüm alanları bu şirketler için kar amacıdır. Sadece bir alanda üretilen ürün, medyanın başka alanlarında da farklı şekillerde ürün meydana getirmektedir. Örneğin bir film çıktığında bu filmin müzikleri CD halinde ve metne dökülmüş hali de kitap şeklinde piyasaya sürülmektedir. Bu alanda ancak büyük şirketler rekabet edebilmektedir. Küçük sermeye gruplarının ve şirketlerin bu alana girip burada pazar payı elde edip tutunabilmesi mümkün değildir.7
Batı’nın ekonomik ve politik sistemi içerisinde etkinlik gösteren küresel medya kuruluşları, yaşamak ve kâr elde etmek için çeşitli formatlarda programlar üretirler. Televizyon sayesinde en ücra yerlerdeki insanların bile yapılan programlardan etkilenmesi söz konusudur. İnsanların batıda üretilmiş medya içeriklerini tüketim süreleri arttıkça, bu programlarda gömülü olan değerler, bu insanlar tarafından içselleştirilmektedir.
Yayılan
bu
mesajlar,
doğrudan,
insanların
düşünce
ve
davranışlarını yönlendiremese de sürekli tekrarlanmaları halinde insanların bilişsel yapılarını oluşturmada ve değiştirmede önemli bir yere sahiptir. 8 Değerler, vaatler,
7
R. W. McChesney, The Global Media Giants, Critical Studies in Media (içinde), Der. R.Anderson ve
L.Srate, NY Oxford University 8
David Demers, Global Media Menace or Mesiah? NJ: Hampton Press Inc. 1999
eğlencenin öne çıkarılması aslında bilincimizi etkilemektedir. Çok uzaklarda başkaları tarafından kontrol edilen küresel pazar için bilincimiz yeniden şekillendirilir. “Dev medya kuruluşlarının, bilgi, haber, eğlence tekellerinin öncelikli amaçlarından biri de insanların bilincini değiştirmektir.” diyor Amerikalı yazar Jeremy Seabrook. Seabrook`un çarpıcı tespitleri küresel bir pazarlama faaliyetinin tüketicileri olarak nasıl yönlendirildiğimizi sergiliyor. Küresel pazarlama ağının hepimizi etkilemek için kullandığı reklamlar bilincimizden daha fazlasını etkiliyor. Kasıtlı olarak bilinçaltımıza yönelik mesajlar da kullanılıyor.
Küreselleşmenin Türk medyası üzerindeki etkilerine baktığımızda, 1980’li yılların başından itibaren medyanın büyük sermayenin ilgi odağı haline geldiği görülür. 1990’dan itibaren özel televizyonların ve peşinden özel radyoların yayın hayatına başlaması, serbest pazar ekonomisinin, eğlencenin, çok sesliliğin, tüketimin ve tecimsel yayıncılık anlayışının enformasyon düzenini de magazinleşmeye yönlendirmesi ve tekelleşme eğilimine girmesi ile medya tek hâkim güç haline gelmiştir.9
Küreselleşme kavramının önem kazanması, kitle iletişim araçlarında gösterilen tek tip mesajlar, hayat tarzlarını birbirlerine yakınlaştırmada etkili olmuştur. Günümüzde insanlar ve toplumlar, başka yerlerdeki insan ve toplulukların yaşam standartlarını en ince ayrıntısına kadar ekranlardan görebilmektedir. Yabancı ülkelerdeki gelişmeleri yansıtan görüntülü haberler, yabancı televizyon dizileri, tüketicilerin yaşam kalitelerini yükseltmek isteği ile sonuçlanmaktadır.10Bununla birlikte tüketim olgusu, hayatımızın her yanını sarmıştır. Sahip olduğumuz tüketim objelerinden karakter çözümlemelerine bile gidilebiliyor. Konuşmalarımız bile hep tüketim çerçevesinde dönüyor. Tüketim kültürü ise, topluma her şeyden önce tüketici olarak entegre olmuş insanların kültürüdür. Tüketim kültürünün özellikleri ortaya çıktığı piyasanın mantığı ile anlaşılabilir. Günümüz insanına empoze edilmeye çalışılan imaj bir üretici görüntüsü değil, tüketici görüntüsüdür. Tüketici konumunda olan insan, satın alma güçlerini 9
Necla Mora, (2008). Medya ve kültürel kimlik, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi [Bağlantıda]. 5:1.
Erişim: http://www.insanbilimleri.com 10
Murat Ferman, “Yaşam Kalitesi ve Pazarlama Üzerine Değerlendirmeler”, Pazarlama Dünyası, Yıl:3,
Sayı:13, Ocak-Şubat 1989, s.28
kullanarak yaşamlarını şekillendirmeye ve piyasadaki mal ve hizmetlerden seçim özgürlüğü ile –her ne kadar bu özgürlük yoksa da- istediklerini seçmelerine ve böylece varlıklarını anlamlı kılmaya teşvik ediliriler. Piyasa ve para temelli dünyanın ekseninde tüketici yer almaktadır. Üreticiyi tüketicinin tercihlerine zorlayan da tüketim kültürüdür. Bu piyasa temelli evrende başarı veya başarısızlık bütünüyle rekabetçi üreticilerin, tüketicilerin tercihlerini tahmin edip etmemelerine bağlıdır. 11
Tüketim toplumunun iletişim araçlarıyla birlikte nasıl hareket ettiğini, bu toplumun ne yönde gelişmelerden etkilendiğini bu bağlamda belirtmekte fayda var. Öncelikle tüketim toplumunu belirleyen, kitle iletişimde günlük haberlerin evrenselliğidir. Haberler sürekli güncelleştirilir ve izleyiciye gerçeklikten kopuk bir şekilde dramatikleştirilerek sunulur. Kısacası haberler iletişim aracı sayesinde uzaklaştırılır ve göstergelere indirgenir. Böylece haberler toplumun üzerinde düşündüğü ve fikirlerine paralel olarak ilerleyen temel bir dayanak olur. Kitle iletişimin bize verdiği gerçeklik değil, gerçekliğin baş döndürücülüğüdür. İletilerin içeriği, göstergelerin gösterilenleri geniş ölçüde önemsizdir. Biz bu iletilerin önemsizliğine bağlı değiliz ve medya bizi dünyaya göndermez, medya bize göstergeler olarak göstergeleri, bununla birlikte gerçeğin teminatıyla doğrulanmış göstergeleri tükettirir.12
Tüketim toplumu aynı zamanda tüketimin öğrenilmesi toplumu, tüketime toplumsal bir biçimde alıştırılma toplumudur; yani yeni üretim güçlerinin ortaya çıkmasıyla ve yüksek verimlilik taşıyan ekonomik bir sistemin tekelci yeniden yapılanmasıyla orantılı yeni ve özgül bir toplumsallaşma tarzıdır.13
Adorno, özellikle endüstri ürünlerinin insanları kaçındıkları dünyaya nasıl yeniden eklemlediğini ve böylece sistemi güçlendirdiğini göstermeye çalışmıştır. Bu bağlamda tüketim toplumunda neyin daha iyi olduğuna, neyin daha fazla tüketileceğine bireyler 11
Paul du Gay, Consumption and Identity at Work, London 1996, s. 77
12
Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, Çev. Hazal Deliceçaylı-Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul
1997, s. 26-27 13
Baudrillard; Age., s. 90
değil bizzat sistemin bunun için çalışan kurumları karar verir. Bu da kültür endüstrisinin çeşitli ürünleri aracılığıyla yaydığı tüketim ideolojisi ve özellikle reklamlarla gerçekleşir. Tüketim toplumu, medya tarafından kendisine gösteri şeklinde sunulan bilgiyi de tam anlamıyla tüketen büyük kitlelerden oluşur. Bu bağlamda bireyler tüketim sonucunda yeniden anlam üretemezler. Bireylerin anlam üretme yetenekleri, yabancılaşma nedeni ile yok olmuştur. Televizyonun görüntü oyunlarına bağımlı hale gelen bireyler, görüntülerin içeriğindeki olayları tabulaştırıyor ve bunun sonucunda da anlamlarını öldürüyorlardı. Böylece görüntü oyunları, onları düşünme yerine sürekli tüketime yönlendiriyordu. Bunun sonucunda toplumsal değerler, kitle toplumunda birbiriyle tüm bağlantılarını kopararak dayanak noktasını yitirirler.14
14
Erhan Atiker, Modernizm ve Kitle Toplumu, Ankara 1998, s.66-67
ÇEVRE SORUNLARININ KÜRESELLEŞMESİ Küreselleşme, kimilerine göre onsuz mutlu olamayacağımız şey, kimilerine göre ise mutsuzluğumuzun
nedenidir.
15
Küreselleşmenin
sadece
ekonomik
olarak
düşünülemeyeceğini, beraberinde getirdiği sosyal ve kültürel sorunlarla ve yarattığı tüketim toplumu ile var olduğundan daha önce söz etmiştik. Küreselleşme hareketinin uzun zaman önce başladığını varsayarak, küresel sorunların şimdilerde bizi ve dünyayı büyük ölçekte etkilediğini söyleyebiliriz. Burada bahsedilecek konu, küreselleşmenin önayak olduğu gelişmeler ışığında, yaratılan küresel çevre sorunları, bu sorunlar dahilinde ki sorumluluklar ve tüketim toplumunun çevre sorunları ile ilişkisi olacaktır.
Küreselleşme ideolojik açıdan değerlendirildiğinde, ülkelerin sahip oldukları milli ve manevi değerlerdeki farklılıkların dünya ölçeğinde bir bütünlük ve uyum içinde ele alınması ve dünyanın ‘küresel bir köy’ haline gelmesidir. Diğer taraftan küreselleşme sosyolojik, ekonomik, kültürel ve siyasal anlamda dünyaya açılma ve dünya ile bütünleşme olarak da tanımlanabilmektedir. Ayrıca küreselleşme, kapitalizmin dünyayı homojenleştirdiği, heterojen farklılıkları yok ederek bir bütünsellik sağladığı, artık herkesin kaderinin ortak bir ‘küresel dünyanın’ oluşumuna bağlandığı tezi üzerine kuruludur. Peki, bu küresel köyün “çevresi” ne kadar sağlıklıdır?
Canlı varlıkları etkileyen dış tesirlerin tümüne çevre denir. Çevre denildiğinde aklımıza ormanların, toprakların ve hayvanların dışında egemen toplumsal paradigmalar, sağlıklı sosyal ilişkiler, belli yaşam standartlarının tümü de gelmelidir. Çevre sorunlarının küreselleştiği fikri, herhangi bir yerde meydana gelen doğal çevre sorunlarının başka ülkeleri, bütün kıtayı ve hatta bütün dünyayı etkileyebileceği ortaya çıktıktan sonra, yakın bir tarihte gündeme gelmiştir. Yani küresel çevre sorunları tüm insanlığı hatta gezegendeki tüm yaşamı etkileyen sorunları ifade etmektedir. Bunlar; küresel ısınma, iklim değişikliği, ormansızlaşma, atık sorunu, çölleşme ve kuraklık olarak nitelendirilebilir.
15
Zygmunt Bauman, Küreselleşme Toplumsal Sonuçları, Çev. Abdullah Yılmaz, , İstanbul 1999, s.7
Tarihte, gelişen teknoloji ve Sanayi Devrimi ile birlikte doğaya bağımlı olduğunu unutan insanoğlu, özellikle ekonomik çevresini iyileştirmeye çalışırken biyolojik ve fiziksel çevresini hiçe saymıştır. İşte bu yarattığı kısır döngünün içinde hapsolan günümüz uygarlıkları, artık hiçbir tarafı iyi olmayan bir çevrede yaşamak zorundadırlar. Birçok insan gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse biyolojik ve fiziksel ortamları açısından arzu edilen çevrelerde yaşayamamaktadır.
Çevre sorunları ve bunun varlığını en iyi yansıtan çevre kirliliği tüm dünyayı ilgilendiren bir sorun olarak 1970’li yıllarda görülmüştür. Bu yıllardan başlayarak tüm dünyada çevre bilinci oluşmaya başlamıştır. 1980’li yıllarda ise çevre sorunlarının insan ve diğer canlılar üzerinde ne denli olumsuz etki yaptığı kanıtlarla ortaya konulmuştur. Bu süreçte önceleri sanayi bölgelerinde su, hava toprak kirliliğiyle sınırlı olduğu sanılan çevre sorunlarının ozon tabakasının incelmesinden, biyolojik çeşitliliğin yok olmasına, küresel ısınmaya, deniz ve okyanusların kirlenmesine, hızlı nüfus artışına, erozyon ve doğal kaynakların tükenmesine kadar uzandığı görülmüştür.16 Çevresel sorunların küreselleşmesi ile dünya ekonomik sisteminin küreselleşmesi arasında yakın bir ilişkinin var olduğu kabul edilmektedir. Batı kapitalizmi özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra tüm dünyaya hızla yayılmış, ekonomik ilişkiler ulusal sınırları kolaylıkla asabilmiştir. Ekonomik
sistemin dünya
yüzeyinde
yaygınlaşması sürecinde çevresel sorunlar da yaygınlaşmıştır. Bundan dolayı çevresel kaygı, çevresel eylemde bulunma, çevre politikaları gibi çevresel konular da ulusal sınırları asıp, küresel düzeyde ilgi çeken konular konumuna gelmişlerdir. Ozon tabakasındaki incelme, küresel ısınma, sera etkisi, doğal dengenin bozulması, yağmur ormanlarının yok olması, hava ve su kirliliği gibi çevre sorunları, çevresel sorunların küreselleşmesinin en iyi bilinen göstergeleri ve örnekleri olarak kabul edilmektedir. Söz konusu küresel çevre sorunları, Batılı ülkelerde ortaya çıkan endüstrileşmenin, dünya yüzeyinde yaygınlaşmasının doğrudan sonuçları olarak değerlendirilebilir.
16
İ. Özdemir, Yalnız Gezegen, Kaynak Yayınları, İstanbul 2001
Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler firmalar, tüketiciler ve Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ) açısından yeni fırsatlar doğurmuş gibi görünse de, Kuzey ve Güney arasındaki mevcut uçurumu daha da derinleştirebileceği konusunda uyarılar yapılmaktadır.
17
Çünkü günümüzün dünyası artık ideoloji tarafından değil,
teknoloji tarafından ikiye bölünmeye başlamıştır.18 Bu iki kutuplu dünyada çevre sorunları daha da artmış ve kuzey ülkeleri –gelişmiş ülkeler- güney ülkelerine sorumluluklarını yüklemektedirler. Bilindiği üzere devletlerin çevre sorunları ile ilgili birçok sorumluluğu vardır. Bunlar birtakım uluslararası sözleşme ile de onaylanmıştır. Burada İngiltere’nin yaşadığı geri dönüşüm probleminden bahsetmekte fayda var. Hâlihazırda çöplerden dönüştürülen kağıt başta olmak üzere malzemenin satılamamasının, geri dönüşüm sektöründe ekonomik krize yol açtığı, bu tür malzemeyi satan firmaların ise ellerindeki malzemeyi depolamak zorunda kaldıkları belirtilmişti. Bu durumdan sonra İngiltere, güney ülkelerinden yoksul bir Afrika ülkesi ile sözleşme imzaladı. Gelişmiş ülkeler biraz daha iyi yaşasın, oradaki halklar her nimetten daha çok yararlansın diye bazı Afrika ülkeleri “çöp ülke” haline gelmektedir. İşte küreselleşmenin olumsuz taraflarından biri de budur. Ekolojik ilişkiler arttıkça ekonomik ilişkiler üzeride de etkisi artmaktadır. Bu nedenle uluslar arası ekonomik düzen ve işbirliği, çevre ekonomisi gereklerine göre yeniden biçimlendirilmelidir. Uluslararasındaki bağımlılık sadece ekonomik ve siyasal olarak değerlendirilemez ekolojik yönü de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu yüzdendir ki sanayileşmiş ülkeler azgelişmiş ülkelere yardım etme gereksinimi duymaktadırlar. Zira çevre sorunlarının üstesinden gelebilmek için uluslar arası dayanışma mutlaka gereklidir. Zengin ülkeler sahip oldukları gönenci gelecekte de sürdürmek, hatta arttırmak konusunda kaygılara sahipken, yoksul ülkeler, tahrip edilmiş ve edilmekte olan çevrelerde ve doğal yıkımlar karşısında yaşama savaşımı vermektedirler.
17
Korac Kakabadse, Nada ve diğerleri, "Information Technology and Development :Creating It Harems Fostering New Colonialism or Solving Wicked Policy Problems", Public Administration and Development, 2000, s.171
18
J. Sachs, “Today’s World Is Divided Not by Ideology But by Technology”, The Economist, 26 July 2000, s. 99.
Çevre ve çevreye ilişkin sorunların uluslar arası düzeyde önem kazanmasında, birbirleri ile ilişkili birçok etken rol oynamaktadır, bununla birlikte çevrenin uluslar arası düzeyde önem kazanmasına yol açan etkenler, ekolojik, ekonomik ve siyasal etmenler olarak sınıflandırılabilir.19 Dünyayı saran ve günümüzde üzerinde en çok konuşulan çevre sorunu olan “küresel ısınma” olgusunu incelemek gerekir. Küresel ısınma atmosferin dünya yüzeyine yakın kısımlarında ortalama dünya sıcaklığının doğal olarak ya da insan etkisiyle artması olarak tanımlanır. Dünya yüzeyindeki sıcaklık başlıca 4 faktörle tayin edilir;20
Dünyanın aldığı güneş ışığı miktarı
Dünyanın yansıttığı güneş ışığı miktarı
Sıcaklığın atmosfer tarafından tutulması
Su buharının evaporasyonu ve yoğunlaşması
Küresel ısınma çevrenin tüm bileşenlerini kökten etkileyen bir süreci ifade eder. Küresel ısınma kendi kendine kötü havaya sebep olmaz. Ancak sera etkisi yapan gazlarda ılımlı bir artış olsa bile sıcaklıklar önemli ölçüde yükselecektir. Önümüzdeki 50 yıl içerisinde denizlerin yükselmesinden dolayı 150 milyon çevre mültecisi olacağı öngörülmektedir. Çevre mültecileri yeni ve dev bir sorun olarak küresel ölçekte karşımıza çıkacak. Günümüz metropol şehirlerinin en büyük derdi olan ulusal göç, uluslar arası ve küresel bir hal alınca gerek hükümetler, gerekse yerel yönetimler içinden çıkılmaz sorunlarla karşılaşacaktır. Sağlıklı bir çevre olmadan, sağlıklı bir ekonomi, sağlıklı devlet yönetimleri ya da sağlıklı insanlar olamayacağının önemle altını çizen bilim adamlarına göre; özellikle son yüzyılda yitirilen çevre bilincinin yeniden kazandırılması, insanın ve beraberinde birçok canlının geleceğinin anahtar çözümü olarak görülmektedir. 19
Hasan Ertürk, Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, Bursa 1996, s.208
20
Cemal Seçkin Aksay, Osman Ketenoğlu, Latif Kurt, “Küresel Isınma ve İklim Değişikliği”, S.Ü Fen Ed. Fak. Fen Dergisi, sayı 25, Konya 2005, s.29
TÜKETİM TOPLUMU VE ELEKTRONİK ATIKLAR
Çevre sorunlarının küreselleşmesinde tüketim kültürünün ve medyanın rolü oldukça fazladır. Tüketim kültürü ile yoğrulan insanların bilinçsizce oluşturduğu tüketim toplumu ve medyanın bilinci değiştirmede kullandığı en önemli araçlardan biri olan reklam, küreselleşme sürecine katkı yapan yegane unsurlardır. Reklamın kitle iletişim işlevi daha çok reklamın özerkleşmiş, yani gerçek nesnelere, gerçek bir dünyaya, bir göndergesele değil, bir göstergeden diğerine, bir nesneden diğerine, bir tüketiciden diğerine gönderme yapan araç mantığından kaynaklanır.21 Bu bağlamda reklamların ve diğer tüm içselleştirilmiş unsurların etkilediği insanın kendisine nefes veren çevreye ilişkin bilinci nasıl oluşmalıdır?
Tüketim olgusu, bir dizi sosyal, kültürel ve ekonomik uygulama halinde ve tüketim ideolojisi ile birlikte, 1960'ların protestocu gruplarının kalplerinde ve beyinlerinde olmasa da milyonlarca sıradan insanın gözünde kapitalizmi geçerli ve saygın hale getirmeye yardımcı oluyor.22 Tüketim olgusu bilindiği üzere birçok sorunu beraberinde getirmektedir.
Ekolojik çöküşün sebepleri arasında yalnızca nüfus artışı yüksek tüketimle rekabet etmektedir ve dünyanın birçok hükümeti ve vatandaşı tarafından artık bir sorun olarak kabul edilmektedir. Buna karşılık tüketim olgusu, olumlu bir hareket olarak algılanmaktadır. Adeta tüketimi arttırmak, ulusal ekonomi politikalarının ve büyük medya şirketlerinin temel amacı haline gelmiştir. Son yirmi yılda ölçülen tüketim düzeyleri, insanlık tarihindeki tüm uygarlıklar arasında gerçekleştirilen en yüksek seviyededir. Bunlardan yola çıkarak yeni bir toplum biçiminin, tüketim toplumunun olgunlaşmasını net bir şekilde görmekteyiz.
21
Baudrillard; Age., s. 157
22
Robert Bocock, Tüketim. Çev. İrem Kutluk, Ankara 1997, s. 12
Yüksek tüketim anlayışının ekonomi politikalarının temel amacı olduğunu anlamak olanaksız değildir. Bu politikalardan çıkan fikir, ekonomik kalkınma için tüketimin artması gerekliliğidir. II. Dünya Savaşından sonraki A.B.D. refah döneminde, satış analizcisi Victor Lebow’un sözleri bu olguyu destekler niteliktedir: “Aşırı derecede üretken olan ekonomimiz... tüketimi yaşam tarzı haline getirmemizi, malların satın alınmasını ve kullanılmasını bir ayine dönüştürmemizi, tüketimde manevi tatmini, egomuzun tatminini aramamızı istemektedir... Bir şeylerin giderek artan bir hızla tüketilmesine, yakılıp bitirilmesine, yıpratılmasına, yenisiyle değiştirilmesine ve hurdaya çevrilmesine ihtiyacımız var.” Peki, tüketimin sonsuz ivmesinin perde arkasında ne vardır? Tüketilen maddeler sadece midemizde mi öğütülmektedir? Yediğimiz fast-food’lar için bu önerme geçerlidir fakat tüketilen diğer ürünler için de sonuç gerçekten öyle midir?
Tüketim toplumunun kaynakları sömürmesi sonucunda ormanların, toprağın, suyun ve havanın tüketilmesi, zehirlenmesi ya da değiştirilmesi imkansız bir şekilde bozulması tehdidi doğmaktadır. Tüketim kültürünün en önemli göstergelerinden biri sahip olma dürtüsüdür. İnsan tüketerek ya da satın alarak çok şeye sahip olma sanrısını yaşamaktadır. Bu yeri asla doldurulamayan bir yanılgıdır. Unutulmamalıdır ki insanlar, çok şeye sahip olduklarında ya da hiçbir şeye sahip olmadıklarında normal davranamamaktadır, çevreye zarar vermektedir.
Dünyanın üç büyük ekolojik sınıfı vardır; tüketiciler, orta gelirliler ve yoksullar. Kişi başına düşen doğal kaynak tüketimi, kirlilik yayma ve doğal ortamları bozma dereceleriyle mükemmel şekilde tanımlanan bu gruplar pratikte iki ölçütle birbirinden ayrılırlar; ortalama yıllık gelir ve yaşam tarzı.
Teknoloji yaşamımızın her alanına, gösterdiğimiz her fonksiyona dahil olmuştur. Teknolojinin ve elektronik aletlerin bu yaygın kullanımı hayatlara getirdiği kolaylıkların dışında, büyük çevre sorunlarına da yol açmaktadır. Bu sorunların en büyüğü elektronik atıklardır. Peki, nedir bu elektronik atıklar ve ne gibi sonuçları vardır?
E-Atık (elektronik atık) küresel olarak elektronik cihaz/aletlerin kullanıcısı tarafından kullanım süresini/hayatını tamamlamasıyla ortaya çıkartılan atıktır. Ayrıca tek kullanımlık elektronik aletler de yoğun miktarda e-atık yaratmaktadır. E-atıklar (TV, bilgisayar, yazıcı, telefon, fax, fotokopi makineleri, ekranlar, DVD, VCR, entegre devreler, yarı iletkenler, baskılı devreler, algılayıcılar, kablolar, iPod, MP3, tıbbi cihazlar vs) başlıca plastik, metal(ler) ve cam içermektedir. Bu elektronik atıklar genellikle demonte edildiklerinde, yakıldıklarında veya tekrar kazanım/kullanım için parçalandıklarında tehlikeli maddeler içerebilmektedir.23
Elektronik atıkların boyutlarını daha iyi kavrayabilmek için öncelikle elektronik üretim rakamlarına bakmamız gerekmektedir. 2003 yılında dünya elektronik eşya üretimi 1,324 milyon dolar tutarındadır. ABD 286 milyon dolarlık üretim ile dünya birincisi iken Japonya 170 milyon dolar ile ikinci ve Çin 147 milyon dolarla üçüncüdür. Öte yandan dünyada 2 milyar cep telefonu kullanıcısı vardır. Bu kaba bir hesapla 2 milyar cep telefonunun üretilip kullanıldığını gösterir. 2002 yılında dünyada 17,8 milyon adet monitör katod ışın tüpü (CRT) üretilmiştir. Türkiye’de ise Elektronik sektörü üretimi para bazında 1991’den 1999’a %9 oranında artarken, bir yıl içinde 1999’dan 2000 yılına %15’lik bir artış göstermiştir.
1991
1999
2000
BİLEŞENLER
77
165
136
TÜKETİM CİHAZLARI
1,350
1,135
1,480
TELEKOMİNİKASYON CİHAZLARI
669
642
624
DİĞER PROF. & END. CİH.
60
250
255
160
200
2,352
2,695
BİLGİSAYAR TOPLAM
2,156
Tablo 1: Türkiye Elektronik Sektörü Üretimi (Milyon $) (Kaynak: TESİD)
23
Muammer Kaya, “Küresel Elektronik Atık (e-Atık) Pazarı 2009’da 11 Milyar Doları Geçecek”, Üniversite ve Toplum Dergisi, Aralık 2005, Cilt 5, Sayı 4
Amerikan Çevre Koruma Örgütü’ne göre dünyada en fazla e-atık üreten ülke ABD’dir. 2000 yılında 4,6 milyon ton e-atık gömülmüştür ve bu miktarın gelecek bir iki yıl içerisinde 4 kat artarak 20 milyon ton olacağı tahmin edilmektedir. Japonya’da sadece 2002 yılında 20 milyon adet beyaz eşyanın çöpe atıldığı tahmin ediliyor. Aynı dönemde 450,000 adet evde kullanılan bilgisayarlar çöpe atılmıştır, bu 9,000 ton e-atık etmektedir. 24 Nokia 2001 yılında dünyada satılan 380 milyon telefonunun yaklaşık 40,000 - 50,000 ton atığa tekabül ettiğini ve her yıl tahmini 150 milyon ton elektronik atık oluştuğunu açıklamıştır.25
Elektronik aletlerin bileşiminde oluşan parçalar sayesinde geri dönüşümü mümkündür. Elektronik eşya sektörü büyürken ve elektronik atık çöpleri çoğalırken, e-atıkların geri dönüşümünün olması, ortaya çıkan çevre sorunun çözümünde göz ardı edilmemesi gereken bir olaydır. Bu nedenle e-atıklar hem insan, çevre ve doğayı tehdit eden bir tehlike, hem de yeni iş imkanı sağlayacak ve yüksek getiri potansiyeli olan bir sektör olarak görülebilir. Dünya genelinde e-atıklarla ilgili iki ana faaliyet yürütülmektedir. Yeni üretilmekte olan elektronik eşyalarda tehlikeli ve toksit maddelerin kullanımı yasaklanmaya çalışılmakta, yeni ürün tasarımında geri dönüşümün göz önüne alınması özendirilmektedir. Diğer yandan ürünler atığa dönüştüğünde bunların toplanması, işlenmesi, yeniden kullanımı, tehlikeli atıkların insan, çevre ve doğayı riske sokmadan bertaraf etme konusunda yeni teknolojiler geliştirilmekte, yatırımlar yapılmaktadır.
24
Kaho Shimizu, “New law requires recycling of PCs at consumers' expense”, Japan Times, 1 Ekim 2003
25
Nokia Resmi Web Sayfası, http://www.nokia.com.tr/id27575.html
KAYNAKLAR ADDA, Jacques, Ekonominin Küreselleşmesi, İletişim Yayınları İstanbul 2002. AKSAY, Cemal Seçkin ve diğerleri, “Küresel Isınma ve İklim Değişikliği”, S.Ü Fen Ed. Fak. Fen Dergisi, sayı 25, Konya 2005 ATİKER, Erhan, Modernizm ve Kitle Toplumu, Vadi Yay., Ankara 1998. ACAR, M. Ve DEMİR, Ö. Sosyal Bilimler Sözlüğü, Vadi Yay. Ankara 1997. BAUDRİLLARD, Jean, Tam Ekran, Çev. Bahadır Gülmez, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001. ------------------------------- Tüketim Toplumu, Çev. Hazal Deliceçaylı-Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1997. BAUMAN, Zygmunt, Küreselleşme Toplumsal Sonuçları, Çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1999. BOCOCK, Robert, Tüketim. Çev. İrem Kutluk, Dost Kitapevi Yay., Ankara 1997. DAVUTOĞLU, Ahmet, Küresel Bunalım, Küre Yayınları, İstanbul 2004 DEMERS, David, Global Media Menace or Mesiah? NJ: Hampton Press Inc. 1999 ERTÜRK, Hasan, Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, Bursa 1996 EŞKİNAT, Rana, Küreselleşme ve Türkiye Ekonomisine Etkileri, Eskişehir 1998 FERMAN, Murat, “Yaşam Kalitesi ve Pazarlama Üzerine Değerlendirmeler”, Pazarlama Dünyası, Yıl:3, Sayı:13, Ocak-Şubat 1989
KAHRAMAN, Hasan Bülent, “Postmodern Dönemde Gerçeğin Dönüşümü, Medya Ve Popüler Kültür”, Postmodernite İle Modernite Arasında Türkiye, İstanbul 2002 KAKABADSE, Korac ve diğerleri, "Information Technology and Development :Creating It Harems Fostering New Colonialism or Solving Wicked Policy Problems", Public Administration and Development, 2000 KAYA, Muammer, “Küresel Elektronik Atık (e-Atık) Pazarı 2009’da 11 Milyar Doları Geçecek”, Üniversite ve Toplum Dergisi, Aralık 2005, Cilt 5, Sayı 4 NOKIA Resmi Web Sayfası, http://www.nokia.com.tr McCHESNEY, R. W. The Global Media Giants, Critical Studies in Media (içinde), Der. R.Anderson ve L.Srate, NY Oxford University MORA, Necla, Medya ve kültürel kimlik, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi [Bağlantıda]. 5:1. Erişim: http://www.insanbilimleri.com 2008 SACHS, J., “Today’s World Is Divided Not by Ideology But by Technology”, The Economist, 26 July 2000 SHİMİZU, Kaho, “New law requires recycling of PCs at consumers' expense”, Japan Times, 1 Ekim 2003 ÖZDEMİR, İ. Yalnız Gezegen, Kaynak Yayınları, İstanbul 2001