PRENS
öcü10 - eskikitaplarim.com
ANAHTAR KİTAPLAR KİTAP LAR YAYINEVİ YAYINEVİ K lodfarer Ca d. İletişim letişim H an N o/ 7 Kat: 2 T el: 518 5442 Fax: 638 1112
Cağ aloğlu-İstanbul aloğlu-İstanbul
MACHIAVELLI
PRENS İtalyan ca’dan çeviren Na N a z ım G ü v e n ç
I I Prin Pr inci cipe pe ©
Giulio Giulio Einaudi Ed itöre itöre - 1981 A nahtar K itaplar itaplar Birinci baskı: 1993 İkinci baskı: 1994 •
Sahibi ve Yayın Yönetm eni: M e h m e t A ta y m
Kapak Düzeni: Feyyaz Yaman
• K apa k Film ve Baskı: Baskı: Ebru Grafik İç Baskı: Özener Matbaası Mücellithanesi Cilt: Um ut Mücellithanesi • ISBN 975-7787-23-X
ıg r
TE TE
m m zm
Kl^pPlR
MACHIAVELLI
PRENS İtalyanca’dan Çev iren Na N a z ım G ü v e n ç
İÇİNDEKİLER
S U N U Ş ...... ........................ .......................................................... I
9
Kaç Tü rk Prenslik Olduğ u ve Hangi Yollarla Elegeçrildi Elegeçrildikleri kleri Ü st ü n e ......... .......................................
39
II
Soydangelme Soydangelme Prenslikler Ü stü ne ......... '......................
40
III III
................... ...................... ................. Karma Prenslikler ...................
42
IV
İsk en d er’ er ’in İşgal Ettiği Et tiği D a ra ’nın Krallığı Krallığı N eden ede n İskender’in Ölümünden Sonra Yerine Geçenlere Başkaldırmadı?...............................................................
52
Fe thedilm eden Ö nce Kendi Yasaları Uyarınca Yaşayan Kentleri ya da Prenslikleri Nasıl Yönetmek Gerektiği ............ .........................................
56
İnsanın Kendi O rdula rd ula rı ve Kendi Becerisiyl Becerisiylee Elegeçirdiği Yeni Prenslikler Üstüne ........................
58
Başkasının Başkasının G ücü ve Talihiyle Elegeçirilen Prenslikler.........................................................................
62
VIII Alçaklıkl Alçaklıklaa Prensliğin Prensliğin Başına Başına Geçe nler Ü stü ne .........
71
IX
Sivil Sivil P rens re nslik lik Ü s t ü n e ....... ........... ........ ....... ....... ........ ....... ....... ........ ....... ....... ........ ....... ....... ....
76
X
Bir Prensliğin Prensliğin Gü cünü n Nasıl Nasıl Ö lçüleceğ i ..................
80
XI
R u hb an P ren re n slik sli k leri le ri Ü stü st ü n e ..... ........ ..... ..... ..... ..... ..... ..... ..... ..... ..... ..... ..... ..... ..... .... ..
83
XII
.................... Değişik Değişik milis milis T ürle ri ve Pa ralı A sk erle r ....................
86
XIII Yabancı, Yabancı, Karm a ve Öz Askerler ................................
92
V
VI VII
7
X IV
Bir Pre nsin ordusuyla İlgil lgilii O larak Yap ması Gereken ........................ ................................... .................. ....... . ....................... ............................ ..... .
97
İnsanların, Özellikle Özellikle de Pren slerin Övgü yad ya d a Yergi Aldıkları Aldıkları Şeyler Şeyler Ü stü n e .....................................
100
Eliaçıklık Eliaçıklık ve E lisıkıhk ......................... ..................................... ........................ ................
102
XV II Zalimlik Zalimlik ve M erham et Ü stüne ve ve Sevilme Sevilmekk mi D aha İyidir yidir Korkulmak m ı? .........................................
105
XV III Pren sler Sözlerini Sözlerini Nası Nasıll Tutm alıdırlar? .....................
109
XV XVI XV I
XIX
H or Görülmek ve Nefret Edilmekten Edilmekten Nas N asıl ıl K a ç ın ıla ıl a c a ğ ı ...................................... ....................
112
Kaleler Kaleler ve Prenslerin H er Gün Yaptı Yaptığı ğı Tüm Ö teki Ş eyler Y arar ar arlı lı m ıdır, Değil Değ il m id ir? ir ? .... ........................................................
122
Kendini Ke ndini Saydırmak Sayd ırmak İçin Bir Prens Pre ns Nasıl Nasıl D a v r a n m a lıd lı d ır ? ........ ............ ........ ........ ........ ........ ........ ........ ........ ........ ........ ........ ........ ........ ....... ...
126
................................... .................. ....... XXII Prenslerin Prenslerin B ak an ları .......... ........................
130
XX III Dalkavu klardan Nasıl Nasıl Kaçılacağı Kaçılacağı ................................
132
XX IV N ede n İtalyan Pre nsleri Dev letlerinden letlerinden O ldular? ..
134 134
XX V İnsan İşlerin de T alihin Gücü ve Nasıl Karşı Karşı K on ulm ul m ası as ı G e re k tiğ ti ğ i....... i.......... ...... ...... ...... ...... ...... ...... ...... ...... ...... ...... ...... ...... ...... ...... .......
136
XX XX I
XXVI İtalya’yı Almaya ve Barbarların Elinden Kurtarmaya Çağrı ................... ........................ .................................. .......... .
8
139
SUNUŞ
"D anle’nin ü nü gitgide g itgide ya yı Yanılmıyorsak Vollaire’in sözüdür: "Danle’ lıyo lıyorr çiin çiinki kill kim se Tanrısal Tanrısal K om ed ya yı ’ o ku m uyo uy o r." r. "
Bir başka deyişle, Danle ve en ünlü eseri La L a D ivin iv in ia C o m e d ia 1300’lerde İtalya’da büyük bir beneğini kazanmıştır, İtalyan dilinin Latince’den kopup şekillenmesinde, İtalyan birliğinin tohumlarının ekilmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Bütün bunların sonucu olarak da Dante için zamanında verilen olumlu yargı, yüzyıllar son ra tartışmasız kabullenilen beğeni dolu bir önyargıya dönüşmüştür. Artık kimse okumasa da, Dante’yi bilmezlikten gelmek ya da düpe düz bilmemek ayıptır. Onun için de hemen herkes bilir görünür. L a D ivin iv inia ia C o m e d ia ’nm ’n m değeri ad eta bir "müktesep "müktesep hak"tır. hak"tır. D olayı sıyla Dante’nin ünü kuşaktan kuşağa sürer. Bir ba kım a M achiavelli’nin achiavelli’nin de yazg yazgıs ısıı böyledir. böyledir. Onun da ünü ("kötü ünü” desek daha mı doğru olur acaba) 450 küsur yıldır hiç eksilmemektedir. Çünkü Dante’den 204 yıl sonra doğmuş bu Floransak da siya set teorisinde çığır açan, hacmi küçük ama yankısı büyük kitabı l e yaygın bir ün kazanmıştır. 450 küsur yıldır da Machiavel"Prens" le li’yi ve "Prens" i duymayan, bilmeyen azdır, ünü kuşaktan kuşağa ge çerek sürer. Ama gerçekten okumuş, incelemiş ve Machiavelli’yi gerçekten anlamış olanlar aslında "devede kulak bile değildir" der sek sanırız abartm ış olmayız. Ancak Machiavelli’nin kendisinden 204 yaş büyük hemşehrisi D ante ile ile benzerliği benzerliği de bu kad ardır. Çünkü İtal İtalyan yan tarihinde ve kü l-,
türünd e çok önemli bîr yeri yeri olan olan D an te’den farklı farklı olarak M achiavel achiavel-li hem İtalya’nın dışına taşan evrensel, hem de günümüze dek gelen sürekli bir etkileme gücüne sahiptir. Dante’nin Tanrısal Komed y a ’sı bugün artık genelde İtalyan filolojisi meraklılarınca okunan, her bakımdan "aşılmış" bir yapıttır. "Prens” ise siyasetle ve siyaset bili b ilim m i siya si yase sett san sa n a tıy tı y la ilgili ilgil i k im s e leri le rinn h iç değ de ğ ilse il se "du "d u yduk yd ukla ları rı"" ve aslında siyaset varoldukça güncelliğini koruyacak, eskimeyen bir "klasik'tir. Belki de bu yü zde n yani Pr en s "yaşayan” "yaşayan” bir ese r o lduğ u için için Machiavelli, Dante’den farklı olarak onun gibi övgülerle fişlenip kültür tarihinin tarihinin bir rafın a konan "mutl "mutlu" u" bir yazar büstü değil, değil, te rsi ne hemen her devirde değişik uluslardan ve değişik dünya görüşüne sahip kimselerce göklere çıkartılan yahut yerin dibine batırılan ama asla ilgisiz kalınamayan "diri" bir düşünürdür/ "İlgisiz kalınamayan" çünkü Machiavelli Prens’ie çoğu zaman siyasete bir tıp doktorunun hasta ve hastalık karşısındaki nesnelliğiy le yaklaşır. Siyaseti, kendisinin açıkça dile getirmediği bir şekilde, ama eserinin adeta her satırına sinmiş bir ifadeyle "iktidara gelme, iktidarda tutunma, iktidarı kullanma sanatı” diye tanımlayacak olur sak Machiavelli bunun hangi dünya görüşünden ya da hangi ülke den olursa olsun herkes için geçerli reçetesini sunar. En azından amacı ve iddiası budur. Dolayısıyla Machiavelli’yi kendisinden önce kilerden ayıran ve siyasete bakışına belli ölçülerde bir "bilimsellik" katan, siyaseti bir "sanat" olmanın yanı sıra bir "bilim" gibi ele alan yaklaşım, amaca odaklandığı için (iktidara gelme, iktidarda tutun ma, iktidarı kullanma) araçlar o amacın gerçekleşmesine yaradığı ölçüde onun gözünde değer taşır. Bir başka deyişle, Machiavelli "ahlakçı" değil ''gerekçi"dir. O yüzden ahlak adına çoğu zaman iki yüzlü saldırıların hedefi olur. Bunun içindir ki, bir uçta, Machiavelli’yi okumamış ve/ya da anlamamış ama kısaca onun "amaca götüren her yol geçerlidir” gö rüşüne dayanan "ahlak dışı”, "ahlak üstü" bir siyasal düşüncenin ya ratıcısı olduğuna şartlanmış, onu "şeytanın çömezi" gibi gören bü yük çoğunluk; arada, daha ciddi, daha olumlu yaklaşan bir kesim
10
ve öbür uçta, nesnel bir bakış açısıyla incelemeye, anlamaya girişen ama doğru-yanlış birtakım oldukça tartışılır sonuçlara varan çoğu akademisyen bir azınlık neredeyse 500 yaşındaki bu İtalyan siyaset adamının ününü bugünlere taşıyan geniş kitleyi oluştururlar. Machiavelli’yi değerlendiriş açısından durum Türkiye’de de bu genel tablodan farklı değildir. Türkiye’de de Machiavelli yaygın bir üne sahiptir ama onu doğru dürüst anlamış, hatta bırakın anlamayı doğru dürüst okumuş olanlar bile çok değildir. Şu basit nedenle ki Machiavelli’nin Machiavelli’nin Tü rkiye’de yayınlanm ış tek eseri Prensin, o da çevi ri yanlışlarıyla doludur... Bu nedenle Prens' i, i , iddia ediyoruz, ilk kez doğru ve eksiksiz, machiavelli’nin özgün metnine sadık bir çeviriyle Türk okuyucusu nun nu n ilgisine ilgisine ve bilgisine sun arke ar ke n yaza rı ve eserini de bir "sunuş" "sunuş" yazı sının sının sınırlı sınırlı çerçevesi içinde içinde an a hatlarıy la tanıtm ak gereğini duyduk. m a c h i a v e l l i
Yaşamı
Ailesi, Yetişmesi: Ma M a c h iave ia ve lli ll i soyadma ilkin 1120’lerde rastla nıyor. O zamandan beri Orta İtalya’nın Montespertoli, San Casciano, Floransa gibi kent devletlerine çok sayıda yönetici vermiş, za man içinde yoksul düşmüş soyluluktan orta halli burjuvalığa dönüş müş bir sülale söz konusu. Aralarında özgürlük uğrunda savaşmış ve bu yüzden hapis yatmış, canından olmuş kişiler de var. Kısacası Floransa’da iyi tanınan, eski, köklü bir aile. Sonradan en ünlüleri olacak ve Machiavelli soyadını ölümsüz leştirecek olan Nic N iccc o lo ise 3 mavıs 1469’da Floransa’nm Oltrarno semtinin, semtinin, Ro m ano sokağında. l7o4 nplu evde evde dünyaya dünyaya geldi. geldi. B aba sı Bernârdo Machiavelli devrin ölçütlerine göre orta halli bir avu kattı. Bununla birlikte 1530 yılında öldüğünde oğluna babadan kal m a araziler, araziler, bağlar, koru lar devredebilm işti. işti. Babasından dört yıl önce, Machiavelli 26 yaşında iken ölen an nesi Bertolomea ise özellikle dinsel temalı dörtlükler, Meryem A na ’ya övgüle övgülerr yazan kültürlü bir hanım dı.
11
Machiavelli’nin tam olarak ne öğrenimi gördüğü bilinmiyor. Kesin olan tek şey Latince bildiği. Klasik Latin ve Helen edebiyatı öğrendiği, babasından da belli ölçülerde hukuk bilgisi edindiği sanı lıyor. Bir başka deyişle daha çok kendi kendini yetiştirmiş (otodi dakt) biri olması olasılığı büyük. 19 Mayıs 1498’de dört aday arasından Floransa kent devleti nin "İkinci Sekreteri" seçiliyor. Çoğu tarihçinin bir çeşit başbakan lık gibi gördüğü bu göreve Machiavelli’nin nasıl ve hangi nedenler le daha 29 yasında iken getirildiği pek belli değil, sadece tahmin ya pıla pı labi biliy liyor or.. Bunun için Machiavelli’nin özyaşam öyküsünde daha fazla iler lemeden devlet hizmetine girdiği, eşdeyişle ömrünün geri kalan ya rısının başlangıcı demek olan (ve kişiliğinin kopmaz bir parçası hali ne gelen siyaset ve devlet adamlığı mesleğine adım attığı) bu nokta da bir an durup devir ve koşullarla ilgili bir parantez açmak istiyo ruz. Machiavelli’nin 1512 yılma dek 14 yıl aralıksız sürdüreceği dev let görevinde yetki ve sorumluluklarının kapsamını, eşdeyişle bir si yaset ve devlet adamı olarak konumunu, rolünü, siyasal eylemini da ha iyi kavrayabilmek ve değerlendirebilmek için o zamanlar Floransa’da yürürlükte olan siyasal yapı hakkında ön bilgi vermemiz ge rekli. Hatta bu kadarı yetmez, devrin siyasi arenasındaki ana güçle ri ve izledikleri oynak siyasetleri de özetle de olsa sergilememiz ge rekir. Kaldı ki, Prens ’te Machiavelli kendi zamanında ya da yakın geçmişte olan olayları, yaşamış ya da yaşamakta olan kişileri günün okuyucusu iyi bildiği için ayrıntı vermeden anıp geçer. Hatta diplo matça davranıp bazılarını açıkça anmadığı, îma ettiği de olur. Me tinde sık rastlanan böylesi göndermeleri, yazılışından yaklaşık 500 yıl sonra okuyucunun ön bilgiler ve ek açıklamalar olmaksızın gö zünde canlandırabilmesi, tam olarak anlayıp değerlendirebilmesi kolay değildir. Gerçi bu boşluğu gerektikçe metine eklediğimiz dip notlarda doldurmaya çalıştık. Ama okuyucunun, Prens’te günün okuyucusuna hitaben sergilenen İtalya’nın ve siyasal düzeninin ne
12
olduğunu metinden ve dipnotlardan bölük pörçük çıkarmaya, anla maya çalışması yerine daha baştan tablonun bütününü bilmesinde ve bu ön bilgiyle Prens’i okumaya koyulmasında kitabı anlamak ba kımından yarar olsa gerektir.
O zamanlar İtalya M achiave ach iave lli’nin lli’nin yetiş yetiştiği, gö rüşlerin rüşlerinin in şekillendiği,, siyasal görev ler üstlendiği, siyasal yapıtlarını kaleme aldığı, özgün tezler geliştir diği 1480-1530 yıllarının İtalya’sında adeta kent devletler kayna m aktad ır. A raların da sürekli çekişme çekişme olan bu devletlerin, devletlerin, devletç devletçik ik lerin birbirleriyle ittifakları, dostluk - düşmanlık ilişkileri gibi sınır ları d a yıldan yıldan yıla yıla güçler deng esinin gelişm gelişm elerine gö re sürekli değiş değiş mekle, yapılmakta, bozulmakta, yeniden yapılmakta, yine bozul makta.. Kısacası bir çalkantıdır gitmektedir. "Ulusal sınırları" için de siyasal siyasal bütü nlüğü nü neredeyse tam am lam ış bir Fr an sa ’ya, ya, bir isis pa p a n y a ’ya kıya kı yasla sla b ö y lesi le sinn e b ö lün lü n m ü ş ve dola do layı yısıy sıyla la yayı ya yılm lmaa p e lin li n d e ki "dış güçler" için "kolay bir av" konumunda bir ülke, daha döğrusu adın a "İta "İtaly lya" a" denilen başıboş başıboş b ir coğrafya p arçası g örün üm ün de dir. Roma İmparatorluğu devrindeki gibi siyasal bütünlüğü olan bir b ir ü lke lk e özle öz lem m i, "İtalyan Birliği", bir ülkü olarak aslında daha 1200’lerde Dante’lerin, Petrarca’ların dile getirdiği bir hedeftir ama 1500’lerin İtalya’sında her biri kendi küçük devletini ayakta tutma, olbilirse büyütme sevdasındaki İtalyan beylerinin dar siyasal ufkun da yeralmam yeralmam aktadır. aktadır. "Beş Büyük" diye anılan: Kuzeydoğuda Venedik Aristokratik Cumhuriyeti, kuzeybatıda Milano Dükalığı, ortada Roma Papalık Devleti ve Floransa Cumhuriyeti ile güneyde Napoli Krallığı yarı madayı fiilen aralarında bölüşmüş durumdadır. Ama bunların çe kim alanı içinde yer alan; aralarındaki nüfuz mücadelesine sahne olan ancak belli bir özerkliğe de sahip bir dizi kent, "serbest kent" devleti daha vardır. Neredeyse her kent bir devlettir: Ferrara, Piza, Siena, Pistoia, Ravenna, Rimini, Verona, Cenova, Parma, Reggio, Padova, Urbino, Gorizia, Perugia, Piambino, Montefalco, Forli,
13
İmola, Bergama, Vicenza, Brescia, Montava, Modena, Arezo, Cortona, Carrara ve daha niceleri*... İtalya yani XI-XIV yüzyıllarda modern kapitalizmin beşiği bu kentler özellikle de Floransa 1400’lerden beri ilk olmanın, öncü ol manın bedelini ödemektedir. Çünkü İtalyan kent devletleri kabaca 1.000-1300 yılları arasında burada tarihsel nedenlerini irdelemeye girişmeyeceğimiz bir ticari atılım gerçekleştirerek zenginlemişler, özel kişilerin elinde bir sermaye birikimine yataklık etmişler ama bu b u n u iste is terr iste is tem m e z ç e p e ç e v re feo fe o d a l b ir d ünya ün yada da,, n e re d e y se b ü t ü nüyle feodal bir pazara hitap ederek gerçekleştirmek zorunda kal mışlardır. Bundan ötürü de bu İtalyan kent devletlerinde yeni olu şan burjuvazi siyasal düzlemde feodal iktidarla uzlaşma içinde işini yürütmek durumunda kalmış, kendi organlarını, kurumlarını oluş turmak olanağını bulamamıştır. Kaldı ki çoğu yerde sermayedar olarak bile varlığı feodal beylerin ve/ya da silahlı milis şeflerinin ("condottiere"lerin) keyfine kalm ıştır. ıştır. Öyle ki birçok birçok zengin bu rjuva 16. Yüzyılda bile, çoğu zaman parasız kalan beylerin herhangi bir ba b a h ane an e yle yl e h ışmm ışm m a u ğ ram ra m a k ta ve canı ca nıyl ylaa b irli ir likk te m alını alı nı,, p a ra s ın ı d a yitirmektedir. Siyasal iktidar da yine çoğu kentte silahlı milislerin tüfeğinin ucundadır. Condottiere’ler ellerindeki silahlı güçle fırsatını bulduk ça iktidarı darbeyle ele geçirmekte hatta Machiavelli’nin Prens ’te andıklarından bir Ferrara Dükü François Sforza’nın Milano’yu al ması gibi ellerindeki devlete yenilerini katmaktadırlar. (Machiavel li, Prens’in ilk ilk sekiz sekiz bö lüm ün de uzun uzu n uz un devlet devlet çeşitl çeşitleri eri ve ve özellik öz ellik le de hangi yollardan ele geçrildikleri üstünde durur. Çünkü zama nının nının temel gerçeği bud ur.) Bu du rum İtalyan burjuvazisini zayıf bıraktığı gib gibii, kent ken t dev let lerinin kendi aralarındaki kıyasıya rekabette içlerinden herhangi bi rinin ötekilere egemen olacak denli sivrilmesine de engel olmakta ve böylece İtalya’nın siyasal bütünlüğüne kavuşmasını da geciktir(1) Bunların arasında San Marino ile Monako Prensliği bugüne dek gele bilmişlerdir. bilmişlerdir. San Ma Marino rino halen hal en yaşayan yaşayan en eski Cumhuriyettir. Cu mhuriyettir.
14
mektedir. Bunun ise hem kapitalizmin gelişmesini kösteklemek hem de dış güçler karşısında sürekli zayıf kalmak ve işgal altına düş mek gibi iki ciddi sakıncası olmuştur. Nit N itek ekim im d a h a X IV . yüzyılı yüz yılınn b a şınd ın d a n b e r i sözg sö zgel elim im i F lo r a n sa’da yünlü dokumacılık büyük bir gerileme içine girmişti. 1309 yı lında lında Floran sa’da sa’da d oku nan yünlü kumaş m iktarı 100.000 100.000 parç a iken 1382’de 19.474’e düşmüştü. XV. yüzyılda onun yerini alan ipekli kumaş dokumacılığı da eski refahı sağlamaya yetmiyordu. 1400’lerde artık Avrupa pazarı da İtalyan burjuvazisi için büyük ölçüde yiti rilmiş durumdaydı; birçok iç pazar da elden çıkmış, yabancı malla rın istilasına karşı korumacılık arttırılmıştı. Sermaye artık üretime dönük alanlardan toprağa, mülke, devlet fonlarına, yatırıma kaymış tı. Floransa’da kapitalizm büyük ölçüde bir rantiye (irad) kapitaliz mine dönüşmüştü. Kent devletlerinin devletlerinin üretim de yahut ticarette kıskançl kıskançlıkl ıklaa sü rdü r mek istedikleri feodal dönemden kalma bazı ayrıcalıkları, tekel hak ları ları vardı vardı.. A ralarınd aki çekişmenin çekişmenin ve bütünleşm bütünleşm eye yan aşm aşm am ala rının gerisinde feodal beylerin maddi kayba uğramak korkusu yat maktaydı. Oysa Orta Çağ’m sonlarına doğru ücaretiri sınırları ula şım ve haberleşmede kaydedilen ilerlemeler sonucu genişlemiş, tek tek kentler' ticaret alanı olmaktan çıkmış ve bölgeler arası bir tica ret şekillenmişti. Ulaşım ve haberleşmenin gelişmemiş olduğu önce ki dönemlerde yerel olan ya da bazı tekel konumundaki liman ve pa p a z a rla rl a rd a n y ü r ü tü le n b elli el li b irk ir k a ç m a lla ll a sını sı nırlı rlı tic ti c a r e t X V , X V I. yüzyılda artık kent devletlerine sığamaz olmuştu. Yeni gereksinme ler, yeni bir kurumlaşma, yeni bir iktisadi mekanizma ve siyasal dü zen kurma gereği boy göstermişti. Kent devletlerinde üretim ve ticareti yürütmekte bir zamanlar yeterli olan loncalar artık aşılmıştı. Malların kalitesi, ticaretin de netlenmesi, ücret ve fiyatların belirlenmesi, üretim koşullarının dü zenlenmesi.... gibi konularda kent sınırlarını aşan, loncaların yetki ve denetim dene timinin inin dışında dışında kalan bir tüccar kitle oluşm oluşm uştu. uştu. Bu k itle ye ni bir siyasal düzen istiyordu.
15
Bu ortamda kralların rolü önem kazandı. Henüz tek başına ya da baskın bir konumda siyasal iktidarı eline alacak kadar güçlenememiş burjuvazi çok sayıda feodal beyin zorba ve keyfi yönetimine, ayrıca kent devletleri şeklinde artık ticaretin önünde engel halini al mış bir toplumsal düzene karşı siyasal iktidarın tek bir kralın mut lak otoritesi altında toplanmasını; ticaretin, üretimin önündeki feo dal köstekleri kaldıracak şekilde kent ekonomilerinin bütünleşmesi ni tercih eder oldu. Tarihse l açıdan ilgin ilginçç ve ve dikkate değ er olan olgu bu sürecin ka pit p ital aliz izm m in yolu yo lunn a İtaly ta lyaa ’dan ’da n d a h a geç ge ç g ire ir e n to p r a k la r d a d a h a büyü bü yükk bir b ir hızl hı zlaa m e safe sa fe a lm asıd as ıdır ır.. B u n d a e lb e tte tt e y erel er el,, b ö lge lg e sel se l d üzey üz eyde de bu b u r a d a ayrı ay rınn tısı tı sınn a g irm ir m eyec ey eceğ eğim im iz e k o n o m ik ve b a şk a e tk e n le rin ri n r o lü olmuştur ve sonuçta İtalyan kent devletleri, feodal bir dünyada ilk kapitalistleşen devletler olmanın yükü altında ezilirken bir İspan ya, ya, bir Fr an sa XV I. yüzyı yüzyıla la,, 1500’l 1500’lü yıllara "mutlak m onarşi" onarşi" düzen dü zen leri altında, yerellikten ulusallığa geçmeyi başarmış, bulundukları çok sayıda feodal beyliğe bölünmüş coğrafya parçasını tek bir dev let çatısı altında siyasal ve iktisadi bakımdan bütünleştirmeyi başar mış bir halde girmişlerdir. İktisadi, toplumsal altyapıdaki bu oluşumların siyasete yansıyışı ideolojik düzlemde "mutlakiyet" düzeninin "mutlak monarşi" ta raftarlığının değer kazanması şeklinde oldu. Feodal cumhuriyet ile mutlak monarşi arasında tercih, ve özellikle de Papa’nm sadece ru hani bir önder mi yoksa tüm feodal beyler, krallar, imparatorlar üzerinde eski eskisi si gibi gibi buyuruculuğu olan cismani bir ön der mi olacağ olacağıı tartışması, Orta Çağ’m son döneminde siyaset felsefesine damgası nı vurmuştur. kavramı bile, Machiavelli’ye çok yakın bir dönemde si "Devlet" kavramı yasal dile girmiş, o zamana dek kullanılan prenslik, beylik, krallık, imp aratorluk gibi gibi terimlerin yan ında ufak ufak yerini yerini alm ıştı ıştır. r. M ac hiavelli de "devlet" kavramına yer veren ilk düşünürler arasındadır. Keza "ulus" kavramı da yine Orta Çağ’m son anlarında siyaset dili ne girmiştir.
16
Orta Çağ’ın artık genelde can çekişmekte olduğu, Rönesans’ın şekillendiği ekillendiği 1300’ler, 13 00’ler, 1400’l 140 0’ler er İtalya İtalya ’sı ve dah a genel gen el b ir b akış ak ışla la Avrupası’nda rupası’nda yu karıda değindiğimiz iktisa iktisadi di ve siy siyas asal al ne de nlerle m u t lak monarşi taraftarlığı, kralın, imparatorun herkes üzerinde mut lak buyuruculuğu ve Papa’dan bağımsızlığı düşüncesi tartışmada ağır basmaktadır. Kçnt devleti sınırları içinde "halk" yani o zamanlar sadece bur juva ju vazi zi,, h a tta tt a b u rju rj u v a z inin in in b a z ı k esim es im leri le rinn in "yurtta "yu rttaşş" sıfa sı fatıy tıyla la y ö n e ti ti me katılması, eşdeyişle iktidarı belli ölçülerde de olsa asıl egemen güçler olan feodal beyler ve ruhban zümre (Roma Kilisesi) ile pay laşması demek olan cumhuriyetçilik ise bir siyasal akım olarak hızlı bir b ir d e ğ e r yitim yit imii için iç indd e d ir. ir . Ç ü n k ü İtaly ta lyaa ’da k apit ap itaa lizm li zm in b o y a ttığ tt ığıı d ö nemde devrin ölçüleri içinde gerçek anlamda birer cumhuriyet olan kent devletleri Machiavelli’nin zamanında çoktan yozteşmış, adı cumhuriyet ama kendi devrin siyaset felsefesinde yaygın kullanılan terimle "tiranlık" olmuştu. Yani Machiavelli’nin uzun uzun anlattığı yollardan biriyle iktidarı elegeçirmiş bir tiranın yargı ve yürütmenin ipleri iplerini ni elinde elinde tuttuğu, üstelik üstelik Uranlığ Uranlığın ın bir ha ned an şeklinde b ab a dan oğüla geçebildiği bir "cumhuriyet" düzeni! Bu siyasal ve toplumsal bağlamda, yozlaşmış kopyasıyla özdeş tutulur olmuş cumhuriyetçilik gözden düşer ve en büyük feodal be yin yani kralın öteki güç odakları soylular v,e din adamları üzerinde mutlak bir egemenliğe sahip olması gerektiği savunulurken, Roma Kilisesi’nin (Vatikan) "dünyevi", bir başka deyişle, siyasal yeri ve ünü de çoktan dır yeni bir gözle gözle görülmeye başlamış başlamıştı tır. r. D ah a do ğru su Kilise, yeni boyveren ve aslında kendisini de ciddi şekilde tehdit eden mutlakiyet akımını saptırıp kendi lehine çevirmeye, iktidarın kralın değil Papa’nın mutlak otoritesi altında toplanması fikrini ka bu b u l e ttir tt irm m e y e ç a lış lı şm a k tad ta d ır. ır . , Oysa özellikle İ492’den itibaren Papa VI. Alexander Borgia döneminde yeniden canlanan Kilise’ye sadece ruhani değil; cismani, dünyevi bir otorite kazandırma çabasına dek son iki yüz yıldır aslında papalık neredeyse kralların kuklası durumuna düşmüştü.
17
Roma’nın resmi dili Latince’den yerel, ulusal dillerin kopma, oluşma, ulusal resmi dil olma mücadelesi; "ulusal" kralların kilise’nin ''evre nse l1' buyuru bu yuru culuğun culu ğunaa karşı karşı bağım bağ ımsız sız tavır koym a girişim girişimle le ri ve bu uğurda Papa’yla doğrudan çatışmayı göze almaları (hatta Fransa 1515’de Roma’nın karşısına bir başka kardinali papa olarak çıkartacak kadar ileri gidebilmişti) Kilise’nin otoritesine ağır darbe ler indirmişti.
Başlıca Güçler: Machiavelli’nin^Floransa Cumhuriyeti’pin hizmetinde görev yaptığı dönemde siyaset mücadelesi işte böyle bir siyasal-toplumsal-ideolojik zemin üzerinde geçmektedir. Ö yıllara ilişkin olarak Machiavelli ve eserinin daha iyi kavrnması açısından çizdiğimiz tab lonun tam am olması içi içinn de bir de siyaset siyaset aren asınd a yer alan başlı başlı ca "iç" ve "dış" güçleri, konum ve rolleriyle sergilemeyi yararlı bulu yoruz. "İç" güçler de rken rke n o devirde he r ne n e k ada r "İtalya" fiilen sadece coğrafi bir ad olmaktan öteye bir anlam taşımıyordu ise de Floransa’nın yaraşıra öteki öndegelen dört İtalyan devletini de kastediyo ruz. - bunların kimisi Machiavelli’nin devleti Floranşa’ya karşı safta olsa da. Çünkü söz konusu irili ufaklı devletlerin birbirleriyle reka be b e tin ti n i a şa n b ir "İtalyaıılık" duygusu, bilinci gidirek daha geniş kitle leri sarmaktadır. Yarımada’daki çeşitli İtalyan ağızlarını ortak bir dil haline getirme çabası ve Latince’den kopma sürecinin hızlanma sı bun un som ut göstergeleridir göstergeleridir.. ( Daha yukarıda yarımadayı aralarında bölüşmüş "beş büyük"ten ’ o ğ iû olarak tarihen söz etmiştik. Bunlarda^ R o m a P a p a lık D e v l e t i jâ eri eskisi, en köklüsüdür. 1492 yılında Papa seçilen Alexander Borgia Papalığa yeniden eski otoritesini kazandırmak ama Papalık ma kamım adeta Borga’ların tekeline almak amacındadır. Bu olamadı ğı takdirde ise fırsatım bulan pek çok condottiere’nin yaptığını oğlu C es are ’nin de yaparak kendisin kendisine, e, B org ia’lara ia’lara ait bir devlet devlet ku rm as ı-, m istemektedir. Papa’hk devleti 1492’de Roma ile Napoli arasmda-
18
ki kıyı şeridinden başlayıp Tiber Nehri’nin doğu yakasında yaklaşık Pescare ile Venedik arasında uzanan topraklara hükmetmekte ve İtalyan yarımdasinın hemen hemen üçte birini kapsamaktadır. Bu topraklar üezinde Roma’ya bağımlı bir sürü kent devleti vardır ve Cesa re Borgia Borgia daha rah at harek et edebilmek için için kardinal kardinallikt likten en isti isti fasını vermiş, Kilise’nin gücüne yaslanarak küçük kent devletlerini, tiranlıkları türlü bahanelerle ortadan kaldırmaya girişmiştir. Cesa re ’nin babasınca çizil çizilen en bu he defe v arm ası ve her ikisin ikisinin in de b irbiri ne çok yakın tarihlerde ölmelerinden ötürü gerçekleşmeyecek, (Pa pa p a V I. A lex le x a n d e r B o rg ia ’n ın ö lü m ü ü z e r in e seçi se çile lenn a m a az z a m a n sonra ölen III. Pius sayılmazsa) daha sonra gelen Papa II. Julius "başına geçtiği zaman tamamiyle çözülme halinde bulunan Kilise Devleti’ni ölümünde tam anlamıyla düzene sokulmuş ve Parma ile Piacenza Dükalıklarımn da katılmasıyla büyütülmüş bir durumda" bır b ıraa k acak ac ak tır. tı r. O devirde, İtalya’nın İtalya’nın güney yarısına -Sicil -Sicilya ya ve Sardu nya ad ala rı da içind e''Napoli Krallığı" denirdi ve İspanya egemenliği altınday dı. 1490*da tahta çıkan I. Ferdinando (Ferrante de denir) zalimliğiy le o devir için bile kırılması güç rekorları kıracak bir özyapıda, ar tık soyu tükenmeye yüztutmuş son feodal beylerden biri idi. Napoli Krallığı dönemin güçler dengesi içinde -Vçnedık’in deniz gücü bir yana bırakılı bırakılırsarsa- en ağır basanıydı. basanıydı. îspany ollara dayanm ası da krallı ğın gücüne güç katıyordu. İtalya’nın talya’nın kuzeybatısında yerala n ve z am an zam an F ransızların işgali altına düşen M ila il a n o Diika Di ikaİığ İığıi ıi ise o dönemde silahlı milis şefi (condo ttiere) Franoesco Sforza’mn eline geçmişti geçmişti.. B eş büyükler ar a sında ekonomisi en güçlü olan M ilano ’ydu. ydu. İtalya’nın kuzey ve kuzeydoğusunda uzanan ^eiîedjk^Çıımhıııi yctL yc tLA A c en köklü, en güçlü İtalyan devletlerindendi. Ve çoğu zaman ötek öt ekii dİKL dİKL bİjyüğ bİjyüğ ü-kendi ü-ke ndisine sine,, karş karşı. ı...M ..MrX rXe§ e§mi mişş -buluyordu -buluy ordu.. Büyük Büy ük bir bi r deniz gücü olan Venedik bir yandan keşfedilen yeni deniz ticaret yollan yüzünden Akdeniz’deki ticari üstünlüğünü giderek yitiriyor, öte yandan her an Osm anlı Dev leti’ leti’nin soluğunu soluğunu ensesinde duyuy duyuy o r -
19
du. Nitekim 1522’de Rodos’u Osmanlılara kaptırmıştı. Ancak İtal ya’daki gücü hâlâ büyüktü ve özellikle Napoli Krallığı’nm Dalmaçya kıyılarına gözünü dikmişti ve Milano, Fransa ve Kilise' topraklan aleyhinde genişlemek üzere sürekli fırsat kollayan konumuyla tüm öteki devletlerin devletlerin kork u ve ne fretini fretini üstüne çekiyordu. çekiyordu. Floransa ’ya gelince... O devirde aslında yukarıda kısaca değin miş olduğumuz gibi iktisadi bir bunalım ve gerileme içinde olsa da İtalyan devletleri arasında kültürel ağırlığının yanı sıra parasal gü cüyle de önemli bir yere sahiptir. Ancak siyasal düzeni istikrarsız ol duğu gibi, devlet sürekli dış tehdit altında bulunmukta ve oynak bir dış politika izlemek gereğini duymaktadır. Bu nedenle çeşitli dış ba b a ğ lan la n tıla tı lara ra g irm ir m e k ted te d ir. ir . p
İç siyas siyasal al düze nin çalkantıl çalkantıları arı,, ise Cu m huriyet’i hur iyet’inn O rta Ç ağ ’a öz gü tüm kurumsal, biçimsel yanlarının varlığını sürdürmelerine rağ men bunların fiilen içinin boşaltılmış ve iktidarın iplerinin bir süre dir Mediciler ailesinin eline geçmiş olmasından ileri gelmektedir. Ve Machiavelli’nin yaşamı boyunca iktidar az çok gerçek Cumhuri yetçiler ile Mediciler ailesi arasında gidip gelecektir. İktidarın toplumsal tabanı gerçekte oldukça dar bir çevreye ait tir ve bu çevre hiç de türdeş değildir. Bir kere, herşeyden önce şu nu göz önünde tutma k gerekir ki ki, o devirde devirde sadece Flo ran sa’da de ğil öteki İtalyan kentlerinde de, öteki Avrupa devletlerinde de nü fus, "teba" ve "yurttaş" olarak ikiye ayrılmaktadır. Tüm kırsal nüfus (contado), fethedilmiş kentlerdeki tüm kentliler (distretto) ve kent lerde de hemen hemen tüm emekçiler, emeğiyle geçimlerini sağla yanlar yan lar "teba" dır > cum huriyetlerd hu riyetlerd e bile. bile. Kimin tebası: sayıları b ir kaç bini bini anca bulan, kimi kimi zam an bulmayan ayrıc ayrıcalı alıklı klı ailelerin, ailelerin, b u r juv ju v a laş la şm ış de d e re b e y leri le rinn in . İşte b u n lar la r "yur "y urtta ttaşş" sıfa sı fatı tınn ı ta şım a k ta d ır - . lar ve doğrudan toprak vergisi, mülk vergisi öderler. Siyasal iktida ra katılanlar, cumhuriyet yönetiminde gözü olanlar, oy verenler de bu b u n lard la rd ır. ır . , . Machiavelli’nin zamanında 60-80 bin arasında oynadığı kestiri len Floransa nüfu sun un ancak birkaç bini bini yurttaş yurttaş olarak siyasal siyasal hak ka sahiptir ve kullanm aktadır. -
20
Bu aileler toplumsal köken olarak çoğu geçen yüzyıllar içinde bu b u rjuv rj uval alaa şm ış eski es ki soy so y lula lu larr ile büyü bü yükk b u rju rj u v ala al a rdır rd ır.. K ü çük çü k tüc tü c c a rla rl a r bil b ilee " y u rtta rt taşş''ta '' tann s a y ılm ıl m a m a k tad ta d ırla ır lar. r. , Siyasa Siyasall düzen düz en oldukç a karm aşıktır. aşıktır. Machiavelli’nin Machiavelli’nin zam anında anın da en tepede bir B ü y ü k K u ru l vardır. Burada altı ayda bir yenilenecek şekilde ekilde en fazla b ine r kişil kişilik ik grup lar h alinde otuz yaşında yaşında ve yuka rı sında yurttaşlar yer almaktadır. (Toplam yurttaş sayısının üçte biri dolaylarına eriştiği sanılmaktadır). Bunun altında güncel siyasetin, işlerin denetlenmesinden sorumlu bir Seksa ıler Konseyi y& rdn. H ü kümete "Signoria” (Beylik) demnektedir.\Hûkûmet üyeleri ise "arti ,na ,n a M 9 n ” (büyük zenaatlar) diye adlandırılan zamanın büyük tücca rı ve sanayicilerinin, bankalarının dokuz kişilik gruplar halinde ve iki ayda bir, birbiri ardısıra yeraldığı temsilcileri ile aşağı yukarı bir çeşit çeşit adalet ba ka nın a den k d üşen üşen ve devletin devletin en yüksek tem silcisi silcisi sa yıla yılann "Gonfaloniere"dir. "Gonfaloniere"dir. Bu zat görün üşte üşte bir bakım a "hüküm et b aş aş kanı", "birinci bakan" gibi ise de gerçekte dizginleri onu oraya geti ren Beylerin elindedir ve "Signoria" (Hükümet) tarafından sıkıca de, ınetim altında tutulmakta, yönlendirilmektedir. Düzen, bir yandan, sayıları zaten çok fazla olmayan tüm ailele ri görünüşte de olsa aynı, eşit çizgide tutacak ve dolayısıyla araların dan herhangi birinin fazla öne çıkmasına meydan vermemek ama cıyla herkesi az çok yönetime katacak; öbür yandan da, çatlak sesle ri, muhalefeti olabildiğince en aza indirecek şekilde kurum ve kural lara bağlanmıştır. Bugünün pkuyucusu için garip gelecek uygulama ları (zaman zaman kuraya başvurulan seçim sistemleri vs.), oldukça karm aşık aşık usu lleri tümü yle anlatm aya kalkışacak kalkışacak değ değili iliz'. z'. Çü nkü böy le bir şey şey bu "sunuş"un "sunuş"un iki iki kat uza m asına yol açar. Ş u kadarın k adarın ı ekle e kle mekle yetinelim ki düzenin bu saydığımız niteliklerinden ötürü dev let aygıtında görev süresi genelde (özellikle seçimle gelinen makam larda) iki ay ile en çok bir yıl arasında değişmekte, bu sayede de he men hemen tüm yurttaşlık haklarına sahip ailelerden temsilciler ' devlet yönetimine şu ya da bu kademede katılmak fırsatını bulmak tadır. Oylamalarda bir karar tasarısı lehinde olanlar söz alabilmek-
21
te, aleyhte oy kullanmak mümkün ise de tasarı üzerinde aleyhte ko nuşmaya izin verilmemektedir! Bütün bu hassas denge de siyasal istikran sağlamış olmaktan uzaktır. Machiavelli’nin doğduğu 1469 yılında Mediciler ailesinden Lo renzo ve Piero de M edici kard eşler eşler babaları ve 1434’ten 1434’ten b eri Floransa’ya egemen olan Cosme de Medici’nin ölümü üzerine iktidarı devralmışlardır. Machiavelli dokuz yaşındayken, 26 Nisan 1478’de bir pazar gü nü bir kesim rakip aile dinsel ayin sırasında iki kardeşe suikast dü zenlerler. Piero ölür, Lorenzo yaralanır ancak halk başkaldırıya ka tılmayınca Mediciler’in egemenliği zamanla adı "muhteşem" (il magnifico) sıfatıyla anılan Lorenzo’yla sürer. 1492’de ölümü üzeri ne başa geçen II. Piero iki yıl sonra Fransız istilasına karşı koyamayıp; herşeyiyle teslim olunca Floransa halkı isyan eder. Mediciler devrilir ve Tanrı’yla konuştuğunu iddia eden demagog (sözbaz) bir din adamı olan Gierome Savonarole’nin başkanlığında eski cumhu riyet yeniden kurulur (1494). Ne var ki Savonarole kültür ve servet düşmanı, yobaz bir katoliktir, Floransa burjuvazisi onu çekemez. Çok geçmeden bir darbeyle devrilir. 1498 Mayısında Savonarole’-' nin Orta Çağ usulünce odun ateşinde yakılarak idamından hemen sonra 19 Mayıs’ta Machiavelli dört aday arasından "İkinci Sekre ter" seçilir. 29 yaşındadır. Dev D evle lett Sekr Se kret eter erii
Mediciler’in iktidardan düşürülmesi sırasında Machiavelli 25 yaşındadır, yurttaşlık hakkına sahiptir. Siyasete, devlet yönetimine aileden gelem bir ilgisi, merakı olduğu halde gelişmeleri tarafsız bir b ir seyi se yirci rci k o n u m u n d a izle iz ledi diği ği a n laş la şılm ıl m a k tad ta d ır. ır . M e d ic ile il e r’in r’i n y ö n e ti ti mine karışmamışlığı ve cumhuriyetçi olduğu halde Savonarole yöne timinden u zak d uru şun un ona devlet devlet kapısını açtığı açtığı yargısına yargısına varıla bili bi lir. r. Ç ü n k ü d ö r t yıl ö n ce M edic ed icil ilee r ik tid ti d a rd a n ala al a şa ğ ı e d ild il d ik leri le rinn de yönetimi onların yandaşlarından arındırmak gerekmişti. Savona role iktidardan düşürüldüğünde de yönetim aygıtını bu kez onun
22
ya nda şlarında n tem izlemek gerekti. gerekti. A z sayıda k işini işininn yurttaş yurttaşlı lıkk h ak kına dolayısıyla yönetime seçilme hakkına sahip olduğu koşullarda Machiavelli’nin aktif bir siyasal mücadele içinde bulunmayışına, da ha önce hiç siyaset ve devlet deneyiminin olmayışına rağmen çok genç yaşında İkinci Sekreterlik gibi o düzenin çok önemli bir mevki ine seçilmesi - hele cumhuriyetçiliğiyle sivrilmiş, gözde, köklü bir aileden gelme olduğu da hesaba katılırsa - anlaşılır bir şeydir. Görevinin, yetki yetki ve sorum luluklarının kapsam ını tam olarak be lirleyebilmek, özellikle de "İkinci Sekreter"in günümüzde hangi mevkiye mevkiye denk düştüğünü düştüğünü söyleyebi söyleyebilmek lmek nere dey se imkânsızdır imkânsızdır,, çün kü günümüzün hiçbir devletinde böyle bir makam yoktur. Onun için Machiavelli’nin devlet aygıtında işgal ettiği yeri ve on iki yıl bo yunca oynadığı rolü tanımlamaya çalışacağız. Kimi yazarlar ve çevirmenler Machiavelli’nin görevini "başba-kanlık", kimileri "dışişleri bakanlığı", kimileri de "müsteşarlık" (baş ba b a k a n lık lı k ta y a h u t d ışişle ışişleri rinn d e) o la r a k g ü n ü m ü z e u y a r lam la m a k tad ta d ırla ır larr . Kanımızca bunların tümü de körün fili tarifi gibi ancak sınırlı ölçü de doğruyu yansıtmaktadır. Gerçek durum ise o kadar basit değil dir. "İkinci" sözcüğü dikey bir sıralamayı değil yatay bir görev bölüşümünü dillendirmektedir. Bir başka deyişle, Machiavelli’nin üstün b ir "birinci "birinci"" sek reter yoktur, ya d e bir y a n ın d a vardır. Şöyle anlatalım: Flo ransa yönetiminin yukarıda kısaca anlattığımız yapılanmasında "Gonfaloniere"nin yanında, bakanlar kurulu gibi çalışan "Signoria"nın buyruğu altında bir idari aygıt bulunmaktadır. Buna "Birinci Sekreterlik" denmektedir. "İkinci Sekreterlik" ise daha önce sözünü ettiğimiz Büyük Kurul’un seçtiği on üyeli "Özgürlük Ve Barış İçin Onlar Kurulu" adlı bir tür "güvenlik konseyi"nin sekretaryasıdır. Görev alanı bir yandan iç güvenliği, bir yandan da dış güvenliği kap samakta, iç isyanların bastarılmasından savaşta olsun, barışta olsun dış politika ve diplomatik görüşmelere dek geniş bir alanda politika üretmeyi ve yürütmeyi öngörmektedir.
23
Söz konusu organ bu haliyle günümüzde bizce en çok Ameri ka Birleşik Devletleri’ndeki Ulusal Güvenlik Konseyi’ni andırmak tadır. İkinci Sekreter olarak Machiavelli’nin oynadığı rol de zaten gerek iç ve dış gelişmelerin çözümlemesini yapıp politika üretmek, üst makamların (Beylerin) onayına sunmak üzere öneriler hazırla mak ve ve gerektikçe dış tem aslar yap m ak olduğuna göre, göre, O ’nu b ir ba kıma zamanının Henry Kissinger’i* gibi görebiliriz. '. '
1
.
■ :/
■
Bir önre k gerek ge rekirse, irse, dah a 1449 İEylü Eylül’ l’ünd ündee yani göreve göre ve geleli ancak bir yı yıl olm olm uşken uşken F loran sa adına Piza kentini kuşatan kuşatan am a iha net içinde olduğundan kuşkulanılan ünlü milis şefi Paolo Vitelli’yi milislerinin ortasında yakalatır, yargılatır ve idam ettirir. Bütün bu b u n lar la r 48 s a a t için iç indd e o lup lu p b ite it e r . E r te s i yıl P iza iz a ’nın nı n feth fe thii için iç in F r a n sa’dan sağlanan takviye askerlerin gereksinimlerinin karşılanması kadar, ilişkilerin iyi yürütülmesi ve denetimin elden kaçırılmaması da yine yine Machiavelli’ Mach iavelli’nin nin om uz ların dadır, da dır, 1’50'1 5 0'1’de ’de F loran lor ansa sa’’ya bağ ım lı Pistoya kentindeki kargaşalıkları yerinde incelemek ve gereken önlemleri belirlemek üzere beş kez oraya gider... Uzatmaya gerek yok. Machiavelli’nin "Onlar Kurulu" ve "Signoria" (hükümet) ile yazışmaları, gönderdiği raporlar günümüze dek saklanmıştır. Bunların okunmasından edinilen izlenim Machia velli’nin üstlerine sadece bilgi vermekle yetinmediği aynı zamanda durumların, g elişm elişm elerin kapsamlı ve derinlemesine bir tahlili tahlili so nu cu vardığı yargı ve gelişmelerin çoğu kez machiavelli’nin görüşlerini haklı çıkarttığı, ayrıca üstlerinin de ona güvendikleri ve genelde önerilerini onayladıkları anlaşılmaktadır. Görevi çerçevesinde Machiavelli’nin Fransa’ya dört kez uzun diplomatik diplomatik görü şm eler yapmaya gitti gittiğini ğini,, keza Almanya’da İm İm pa ra tor Maximilien’le iki kez, Roma’da Cesare Borgia’yla iki kez ol (*) Richard Nixon ve Gerald Ford’un ABD başkam olduğu yıllarda Ulu, sal sal Güvenlik Konseyi başkam. başkam. F o r d .dönemin döne minde de bu görevinin yanı sıra ABD’de "Devlet Sekreteri" olarak anılan Dışişleri Bakanı koltuğunu da işgal etti.
24
dukça duyarlı pazarlıklar yürüttüğünü geçerken belirtelim. Bunla rın yanında, burada anmamıza gerek olmayan daha bir dizi diplo matik görev üstlendiği biliniyor. Şunu da hemen eklemekte yarar var ki Machiavelli görevi gereği yalnızca dış ilişkilerle ilgilenmiş de ğildir! Aslında gerek kişisel eğilimleri, gerekse makamının ona sağ ladığı ilgi alanı gereği Floransa’nın iç siyaset sorunlarıyla da danış manlık çerçevesinde de olsa yakından uğraşmış, özellikle paralı as kerler yerine "Ulusal" bir milis gücü oluşturulması fikrini üstlerine be b e n im s e tm e k için iç in b ü y ü k ç a b a s a r f e tm iştir . H a t t a k e n d isin is inee çok ço k g ü venen Gonfaloniere Piero Soderini’yi ikna etmeyi başarmıştır. (So nunda Floransalı köylülerden ulusal bir silahlı güç kurulur. Ne var ki iyi eğitim görmemiş bu küçük güç daha ilk ateşle sınavından boz gun halinde dağılır). İkti İk tidd arda ar da n D ü şiİş şi İş
Machiavelli’nin İkinci Sekreter olarak görevinin sona ermesi F lora nsa’da ns a’da cu mh uriyet d üzeninin üze ninin fiilen fiilen yıkıl yıkılış ışıyl ıylaa olur. Olay lar şöy şöy le gelişir: Yıl 1512’dir. Alexander Borgia’nın ölümünden sonra Pa pa p a seçi se çilm lmiş iş II. II . Ju liu li u s d a h a d ö r t yıl ö n c e V e n e d ik C u m h u r iy e ti’ne ti ’ne karşı karşı Fransa, İspanya İspanya ve Kutsal R om a G erm en İm pa rator u MaximiMaximilien ile oluşturduğu ittifakı bozar. Çünkü geçen zaman içinde Vene dikliler yenilgiye uğratılmıştır. İtalya’nın ortalarından itibaren bütijn tijn güneyini kaplayan N apoli apo li Krallığı Krallığı fiil fiilen en İspa İspany nyolların olların dene timindedir. Oysa Venedik’e karşı ittifak Fransızları da İtalya’nın, kuzeyi ne çekmiş bulunm aktadır. Lo mba rdiya Fransızların Fransızların elindedir. elindedir. P apa II Julius bu kez Fransızları İtalya’dan çıkartmak için İspanyollar ve İmparator’la ve hatta Venedik’le ve İsviçre’yle Kutsal Liga’yı ku rar. Reverina’da bozguna uğrayan Fransızlar kesin olarak İtalya’ dan çıkmak zorunda kalırlar. Ama bu kez ipler İtalya’nın kuzeyin de de İspanyolların eline geçer. "Bitaraf olan bertaraf olur." Fransa’nın geleneksel müttefıği Floransa , Kilise’ Kilise’yi yi de kırm am ak için için bu çatışm çatışm ada yan tutumamıştı. tutumamıştı.
25’
Kazananlar bu yansızlığı bağışlamazlar ve Floransa’da Mediciler’i yeniden işbaş işbaşına ına getirm eye girişirler. girişirler. İspanyollar span yollar F lora nsa’ ns a’ya ya yürü r ler ve gözdağı vermek üzere Floransa’ya 18 km. mesafedeki Prato ’yu yağmalarlar. F lora nsa ’da panik ba şlar. Medici hane dan ı yanlı yanlı sı zengin aileler o ortamda darbe yapmakta güçlük çekmezler. Gonfolaniere Soderini’nin teslimiyetçi tutumu da işlerini kolaylaştırmış tır. 31 Ağustos günü Soderini görevinden alınır. Mediciler’in iktidara dönüşü başlar. 7 Kasım günü Machiavelli de de görevinden uzaklaştırılır. Fazladan bir yıl boyunca Floransa’yı terki ya da hükümet konağına ayak bakışı yasaklanır. Ayrıca ağır bir para cezasına çarptırılır. M achiavell achiavelli’ i’nin nin kötü günleri bu kad arla da kalmaz. kalmaz. 1513 1513 Şubatı’nda adı, Mediciler’e karşı düzenlenen bir komploya karışır. Ele ba b a şıla ıl a r d e rha rh a l ida id a m ed ilir il irkk e n M a ch iav ia v e lli ll i h a p se atılı at ılır. r. "Tratti di çor da" denen -bizim "askı" dediğimiz- işkenceye tabi tutulur. Yani elle ri ve ayaklan sırtında birleştirilmiş olarak üç -on metre yüksekten bir b ir ö rü m c e k gibi gi bi sall sa llaa n d ırıl ır ılır ır.. A r a d a , b ird ir d e jı, jı , y e re olab ol abil ildd iğin iğ ince ce y a kın bir noktada durduracak şekilde ip boşluğa bırakılır. Doğal ola rak böylesine hızlı bir düşüş ve ansızın duruş çok büyük acı verir. Machiavelli üç hafta içinde altı kez çektiği bu işkenceyi daha sonra bir b ir m e k tu b u n d a k e n d isin is inin in b ile il e h a y re t ettiğ et tiğin inii b elir el irtt ttiğ iğii b ir y ü rek re k li li lik ve dirençle göğüsler. Sonunda serbest bırakılır. Gönüllü Sürgün '
Serbest ama işsiz kalan Machiavelli, Florânsa’ya on kilometre ötede San Casciano yakınlarındaki malikanesine çekilir. Buradaki günlerini nasıl geçirdiğini yakın dostu Francesco Vettori’ye 10 Ara lık lık 1513 1513 tarihli ünlü ünlü m ektu bu nd a yazdıklarından bil biliyo iyoruz. ruz. B u m ek tubun önemi Machiavelli’nin ilk kez Prens ’i kaleme alm akta o lduğu nu duyurmasından ve nasıl bir ruh hali içinde yazdığını anlatmasın dan ileri ileri gelm ektedir. Bu mektup Tü rkçe’de G erged an dergisini dergisininn "Rönes "Rönesans ans"" özel sa
26
yısında yısında (M art 1988 No: 13) Fa tih Ö zgüven ’in güzel güzel ve doğru çeviri çeviri siyle yayınlandı. Konıımuzu ilgilendiren önemli bir bölümünü akta rıyoruz: "(...) Günlerim çiftliğimde geçiyor ve talihimin yaver gitmediği o son olaydan olaydan beri, Flora nsa ’da geçirdiğim geçirdiğim günler toplasanız yirmi yirmi yi bulmaz. Şimdiye kadar ardıçkuşu avladım durdum. Gün doğma dan kalkıyorum, ökse hazırlıyorum, sırtımda bir kafes dengi (...) Dı şarı çıkıyorum. En az iki, en çok altı ardıç tuttum. Bütün eylül bo yunca bunu yaptım. Sonra bu acınası ve garip boş zaman geçirme yolunun da tadı kaçtı, keyif vermez oldu. Hayatım nasıl geçip gidi yor, anlatacağım size. Güneşle kalkıyorum ve ağaçlarını kestirdiğim koruluğa gidiyo rum, orada bir önceki günün işini gözden geçirip oduncularla za man öldürerek iki saat harcıyorum. Hepsinin de hazırda bir "kara talih" hikayesi oluyor, ya kendileri ya da komşuları hakkında. (...) Koruluktan ayrıldıktan sonra bir pınar başma gidiyorum, oradan da kuşhaneme. Cebimde bir kitap oluyor, ya Dante ya da Pe trarca ya da Tibullus Tibullus,, Ovidius Ovidius gibi daha az önemli şairlerden şairlerden biri si. Onların nâzenin tutkularını, aşklarını okuyorum, benimkileri ha tırlıyorum, bir süre bu tür hayaller içinde keyfime bakıyorum. Son ra yürüyerek hana yollanıyorum; geçenlerle konuşuyorum, köylerin de olup bitenleri soruyorum, çeşitli şeyler öğreniyorum ve insanoğ lunun çeşitli zevklerine, gönüllerinde yatan türlü türlü şeylere dik kat ediyorum. Bunlar olup biterken yemek vakti geliyor, yemekte fakir çiftliğimin, küçük gelirimin elverdiği yiyecek neyse onu ailem le paylaşıyorum. Yedikten sonra hana dönüyorum; hancı orada olu yor genellikle bir kasap, bir fırıncı, iki ocakçı da oluyor. Bunlarla bü b ü tü n gün gü n baya ba yağı ğı e ğ len le n c e lere le re v e riy ri y o rum ru m k e n d im i, cricca ve benzeri oyunlar oynuyorum, oynuyorum, bu nlar nla r gene llikle bir sürü tartışm tartışm aya ve yakış yakışık sız sözcüklerle dolu sayısız hakaretlere yolaçıyor; bir kuruş için da laşıyoruz, sesimiz ta San Casciano’dan duyuluyor. Böylece bu ufak tefek işlerle meşgul olmak beynimin küflenmesini önlüyo,r ve beni bu b u yold yo ldaa sürü sü rükk lem le m e ye k a r a r lı o ldu ld u ğ u a n laş la şıla ıl a n k a d e rin ri n k ö tücü tü cüll llüü ğ ü -
27
nü doyurmak istiyorum, bakalım hiç utanacak mı bu yaptıklarım dan." Sabahtan akşama kadarki bir gününün hikayesini böyle özetle yen ve bize "insan Machiavelli" hakkında farkında olmadan çok de ğerli bir ışık tutan Machiavelli, daha sonra sözü kitap çalışmasına getiriyor. Ruh halini çok iyi yansıtan mektubunu okumayı sürdüre lim: "Akşam olunca evime döner ve çalışma odama girerim; kapıda çam ura ve toza toza belen m iş gündelik gündelik elbiselerimi elbiselerimi çıkarır, çıkarır, kralların hu zurunda giyilmeye yaraşacak elbiseler giyerim; sonra bu uygun elbi selerle, eski kralların huzuruna girerim ve orada onların sevecenli ğiyle karşılanarak sadece benim olan ve sahibi olmak için doğdu ğum besini alırım, orada eski krallarla konuşmaktan ,ve oıilara ey lemlerini lemlerininn nedenini sorm aktan utanmam ; onlar da bana lütfedip lütfedip ce vap verirler. Dört saatliğine can sıkıntısı nedir bilmem, her derdi unuturum, yoksulluğu düşünüp üzülmem, ölümden korkmam; ken dimi tümüyle onlara bırakırım. "
ş
'
.
f ’
D ante, an te, ^‘duyu p da hatırlam adıklarım ız bilgi bilgi üretm ür etm ez ez’! ’! dedi dediği ği,, için, onlarla yaptığım konuşmalardan yanıma kâr kalan her ne var sa bir deftere geçirdim* ve(''de Principatibus"** adlı küçük bir eser yazdım. Burada bu konu üzerinde düşüncelerimin inebildiğim ka dar derinine iniyorum, prenslik nedir, türleri nelerdir, nasıl kazanı lırlar, nasıl elde tutulurlar, neden kaybedilirler bunları tartışıyo rum. Fantezilerimi hoş bulabiliyorsanız eğer, bundan da hoşlan-
*-Machiavelli ilkin Latin tarihçi Titus Livius’un "târih" kitabı üstüne görüş lerini kaleme alıyordu. Sonradan 'Titus Livius’un Tarihi’nin İlk ön Kita bı üstüne üstü ne Konuşmal Konuşmalar" ar" başlığıy başlığıyla la yayınlanan çalışmasına çalışmasına ara verip Prens’i yazmaya başladığı anlaşılıyor. (N.G.) ** Latince, "Prenslikler üstüne" demek. Machiavelli kitabını Toskana (Flo ransa) ağzıyla yazdığı halde başlığı ve bölüm başlıklarını Latince yaz mıştır. Kitaba İtalyanca "II Principe" başlığını koyan, ilk yayıncısı olmuş tur. (N.G.) (N. G.) ' '
28
mamazlık. etmeyeceksiniz; kitap bir prens tarafından, özellikle de genç bir prens tarafından tarafından kabul görmeli. görmeli. B u yüzden yüzden onu Zat-ı Ş aha neler i Giuliano’y Giuliano’ya* adıyorum. Filippo Cavasecchia kitabı gördü; si ze hakkında biraz fikir verecek bir şeyler anlatabilir, onunla yaptığı mız tartışmaları da... Gerçi henüz kitabı hâlâ genişletip yeniden gözden geçiriyorum." "(...) Filippo’yla sözünü ettiğim küçük eserim hakkında konuş tum, ithaf etmeli mi etm em eli mi diye; diye; etm eliyse eliyse alıp alıp kendim mi gö türmeliyim türmeliyim yoksa oraya gönde rm eli miyim? (...) Beni Beni kitabı ithaf et meye zorlayan mecburiyetler de var. Keseden yiyor ve eğer yoksul luğum yüzünden aşağılanacak olursam uzun süre kendim kalamam. Ayrıca [bana taş taşıtmakla işe başlatlasalar da (N.G.)] şu andaki efendilerimiz olan medici beylerin benden yararlanmalarını diliyo rum; çünkü eğer onların övgülerini kazanamazsam, kendi kendim den hoşnut olmam; eğer okurlarsa, bu kitaptan da anlayacaklar ki, on beş yıldır devlet sanatını incelemek için gözüme ne uyku girdi ne de gönül eğlendirdim; kendi yararlarına olacak tecrübelerle do nan m ış birini birini hizmetine almayı da herk es ister sanıyorum. sanıyorum. D ürü stlü ğüm den de kuş kuşku ku duyulmaz, duyulmaz, çünkü he r zaman koruduğum dürüs tlü tlü ğü m ü şimdiden şimdiden son ra boz acak değilim değilim ; ayrıca benim-gibi benim-gibi kırk ü ç yıl yıl dır. dürüst ve temiz olan biri, tabiatını değiştiremez; yoksulluğumu dürü stlüğüm ün ve temizliğimin temizliğimin tanığı olar ak gösterebil gösterebiliri irim." m." 'Prens’in yazılışı dört ayda biter. Ancak bu arada amca II. Giulio de Medici iktidardan yeğeni II. Lorenzo lehine feragat eder. Do layısıyla Machiavelli de kitabını başta düşündüğü gibi amcaya değil de genç Medici’ye sunmayı kararlaştırır. Bu sayede genç Lorenzo’nun gözüne gireceğini, güvenini kazanacağını, onun danışmanı ola cağını cağını ve ve hatta eski eski görevine yeniden getiril getirileceğini eceğini um ma ktadır.
(*) Machiavelli, kitabını kitabın ı ilkin amca a mca Me Medic dici’ i’ye ye yani II. II . Giulian Giu liano’ o’ya ya (1478-1576) ithaf etmeyi düşünür. Ancak amca, iktidarı yeğeni II. Lo, renzo re nzo’’ya.'(1475-1 ya.'(1475-152^ 52^)) bıraktığ bıra ktığıı içi içinn sonuçta son uçta Machiavelli de kitabını ye ğen Medici’ye Medici’ye ithaf ith af .edecektir. .edecektir. (N.G.) (N. G.)
29
Boş hayal. Lorenzo’nun kuru bir teşekkürden öteye kitabı oku duğu bile şüphelidir. Hatta dendiğine göre, Machiavelli’nin kitabı sunduğu sırada bir başkası da bir çift av köpeği hediye etmiş ve Lo renzo k öpek lerle çok dah a fazla fazla ilgil ilgilenere enerekk sahibine çok dah a yakın lık göstermiştir. Yine de Machiavelli yılmaz. Mediciler’in gücü çok artmıştır. Çünkü II. Giuliano’nıın kardeşi Gianni de Medici (1475-1521) X. ,Leo adıyla Papa seçilmiştir.. Machiavelli araya dostlarını koyarak bu b u k ez P a p a n e z d in d e g ö rev re v iste is ter. r. 151 15 1 9 -15 -1 5 2 0 d e yazd ya zdığ ığıı "L’ "L ’A r te della guerra" (Savaş Sa na tı-) M il kitabını Pa p a’ya a’ya suna r. X. L eo, ye ğeninden daha ilgilidir. "Basıla" buyurur. 1520 yılında Machiavelli'nin talihi düzelme yoluna girmiş gibi dir. II. Lorenzo’nun ölümünden (1519) beri Floransa’yı yöneten Kardinal Guilio de Medici muhalefeti yatıştırmak üzere yeni bir anayasa hazırlanacağı sözünü verir ve bu işle Machiavelli’yi görev^ lendirir. "Florans işte bu ana "Floransaa devletinde devletinde refotm üstiine üstiine konu şma lar" işte yasa tasarısıdır ve tam Machiavelli’cedir: Mediciler yaşadıkça Flo ransa’da monarşi olmalıdır, onlardan sonra cumhuriyete geçilmeli dir! . Ka rdinal G iulio 1524’te 1524’te VII. Cleo adıyla adıyla Pap a seçilince seçilince Machiavelli’yi daha kardinal iken ısmarladığı "Floransa Tarihi" kitabını kendisine sunmak üzere Roma’ya çağırır, iyi kabul gösterir. Buna rağmen Mediciler henüz ona tam güven duymamaktadırlar; bunun içinde çevredekilerin ısrarına rağmen önemli bir görev vermekten kaçınırlar kaçınırlar a m a ta rih yazarlığı yazarlığının nın karşlı karşlığında, ğında, eski görev inde ik en al dığı dığı pa ra ka dar m aaşa bağlarlar. bağlarlar. Son Yılları Ancak 1525’te siyasal durum tam da Machiavelli’nin öngördü ğü ve zamanında Papa’yı uyardığı yönde bozulur. Kutsal Roma Germen İmparatoru ŞarlkenC Fransa Kralı I. François’yı bozguna uğratır. Bu gelişme Fransa’yla ittifak halindeki Roma ve Floran sa’da (bü tün T oşka oşka na bölgesinde) haklı bir .panik .panik yaratır.
30
Sonraki iki yıl içinde Papa’njn kararsızlığının, teslimiyetçiliği nin, burnunun ucunu göremeyişinin de (bunlar devrin öndegelen ta rihçilerinden Guichardin’in nitelemeleridir) kolaylaştırıcı etkisiyle Şarlkent’in orduları Roma’ya kadar gelirler ve kenti yağmalarlar: 15 yıl önce İspanyolların Prato’yu yağmalarını cumhuriyetçileri gö türmüş Mediciler’i getirmişti. Almanların Roma’yı yağmalamaları da bu kez Mediciler’i götürür. Cumhuriyet yeniden kurulur. Machiavelli bu haberi aldığında bir şatoya kapatılmış olan Pa pa p a ’nın ’nı n s e rb e s t b ıra ır a k ılm ıl m a s ını ın ı sa ğ lam la m a k ü z e r e b irta ir takk ım p aza az a rlık rl ıkla larr yapma hazırlığı içindedir. Cumhuriyetçi yeni yönetim bir mektupla Machiavelli’ Machiavelli’ye Flora nsa adına herh ang i bir giriş girişimde bulunmayı ya saklar. Um utsuzluk içinde içinde Flora nsa ’ya dö ne n M achiavel achiavelli li,, eski eski dostla rından İkinci Sekreterlik görevinin yine kendisine verilmesini ister. Oysa Mediciler’le işbirliği çabaları Cumhuriyetçilerde tepki yarat mıştır. Bunlar Machiavelli’yi artık kendilerinden saymamaktadırlar. Yapılan oylamada Machiavelli lehine yalnızca 12 oy çıkar, aleyhin de ise 555 oy verilmiştir. 12 gün sonra 22 H azira n ] d 2 / de ölür. ILPRINCIPE Yukarıda belirttiğimiz gibi, "Prens", ithaf edildiği Lorenzo de Medici’nin ilgisini çekmedi. Kitap halinde basımı o yüzden Machi avelli sağ iken gerçekleşemedi. Ama uzun süre elyazması kopyala rından okundu. okundu. Kitap halinde ilk kez 1532 yılında yayınlandı. Daha sonra da çeşitli yaymcıİarca sayısız baskısı yapıldı. Yalnız Machiavelli’nin elinden çıkmı çıkmışş elyazması elyazması m etin yerine, kopya ede rken meyd ana gel miş bazı fazlalıkları taşıyan değişik elyazması baskıya temel alındığı için hangi baskının aslın daha çok uygun olduğu tartışmaları patlak verdi. • Prens ilk zamanlar aleyhte tepki almadı. Ancak 1547 yılında İn giltere Kralı VIII. Henry ile Papalık arasındaki tartışmada Başba
31
kan Tho ma s Crom vell K ilise’ ilise’ye ye karşı karşı Prens’te dile dile ge tirilen tirilen b az ı sav lara dayanarak mücadele etti. Prens’in Kilise karşıtı akımların elin de bir silah olduğunun görülmesi Roma’yı uyandırdı. 1557’den iti ba b a r e n R o m a K ilise ili sesi si M a c h iav ia v e lli’yi ll i’yi ka k a rşısın rşıs ınaa aldı. ald ı. 1559 15 59 y ılın ıl ındd a M a c hiavelli ölmüş de olsa aforoz edildi. Otuzlar Kurulu da 1563’te bu kararı onayladı. Machiavelli’nin adını övgüyle anmak "dinsizlik", "tanrıtanım azlık” gibi gö rülür rü lür oldu. Prens’ , in nüshaları meydanlarda yakıldı. Buna karşılık Kilise’ye karşı krallıktan yana olanlar ve özellik le cumhuriyetçiler Prens ’i sahiplendiler. Buna rağmen iki yüz yıl bo yunca koyu bir sansür hüküm sürdü. Yalnızca yüksek rütbeli din gö revlilerinin özel izniyle Prens ’i okumak mümküi) olabiliyordu. Flo ransa’da aynı aynı d ön em de Machiavelli’ Machiavelli’nin adını adını anmak, bile suçtu; 0 ’ndan."Floransalı Sekre ter" olarak söz söz ediliyor ediliyordu. du. Machiavelli’nin yıldızının parladığı anlar Fransız ihtilali döne mi ile 19. yüzyıldır. Ne varki aleyhte yayınlar ve Machiavelli’ye yö nelik nelik ka ralam alar gün üm üzde dek sürmüştür. sürmüştür. PRENS Machiavelli’nin Türkçe’deki serüveni eskilere dayanır. Sultan IV. Murat’ın Prens’i çevirttiği ve ilgiyle okuduğu bilinmektedir. Cumhuriyet döneminde Prens 1932’de H. Rıfat, 1955’le Yusuf Adil Egeli; 1965’te Vahdi Hatay ve 1984’te Selahattin Bağdatlı’nin çevirileriyle yayımlandı. Ne var ki bu sonuncusu da dahil olmak üze re tüm ü yer yer ek sik ya da yanlıştır yanlıştır.. (Bağdatlı’ (Ba ğdatlı’nın nın çeviri yanlış yan lışlarıy larıy la ilgili olarak "kitap" dergisinde Cef Sofuoğlu’nca kaleme alınmış uzun bir eleştiri eleştiri yazısı yayınlan yay ınlanmış mıştır). tır). ' Aslında sorun büyük ölçüde çeviriye temel alınan metnin Fran sızca oluşundan ve onun da çoğu zaman İtalyanca aslından yer yer sapışından, orijinalde olmayan ifadelerin şu ya da bü nedenle met ne eklenmiş ya da metinden çıkartılmış olmasından ileri gelmekte dir. Biz sürekli İtalyanca en iyi baskı kabul edilen O. Tommasini
32
tarafından hazırlanmış (Floransa, Sanson, 1899) baskısına dayanan çağdaş yayını temel aldık. (Giulio Einaudi Editöre 1981). Çeviri sırasında karşılaştığımız sorunlardan biri -ki bu, genel de Türkçe’ye çevirilerde sık rastlanılan ama tutarlı bir çözümden de yoksun bırakılan bir sorundur- özel kişi ve yer adlarının Türkçe leştirilmesi oldu. Aslında Türkçe yazım kuralları arasında bu konu da yerleşmiş, oturmuş bazı uygulamalar vardır. Diyelim, özel kişi adları söz konusu olduğunda, Latin abecesiyle yazılan dillerden ya pıl p ılaa n çevi çe viri rile lerd rdee sayılı say ılı b irk ir k a ç isti is tisn sn a d ışında, ışınd a, özgü öz günn yazm ya zm biçi bi çim m i ay ay nen korunur; başka abecelerin kullanıldığı dillerden yapılan çeviri lerde ise Türkçe söyleniş esas alınır. Bu kadarıyla -Türkçe söyleyiş te doğruda birleşmek kaydıyla- pek sorun yok. Hatta çok basit. Asıl güçlük, çevrilen m etnin de ken di içinde bir çevir çevirii yazım yazım ta ta şıdığı durumlarda ortaya çıkıyor ve bu, hem Latin abecesiyle yazı lan dillerde hem de ötekilerde kendini gösteriyor. Nitekim Machia velli’nin Prens’i bu açıdan tipik bir örnektir. Bir kere Machiavelli kitabında günümüzde de Batılı dillerde •geçerli ama bizce çok yanlış bir yaklaşımla özel kişi adlarını da ken di diline uyduruyor. Dolayısıyla, sözgelimi Fransa Kralı Louis, Mac hiavelli’nin özgün metninde İtalyancalaşarak "Luigi'' oluyor; Char les ise "Carlo" diye yazılıyor! Çevirdiğimiz kitabın dili İtalyanca diye, metinde İtalyancalaştırılmış ama özgün okunuşları, yazılışları farklı özel adları İtalyanca verecek değildik herhalde. Bu çok anlamsız olurdu. Dolayısıyla Prens’i Türkçeleştirirken aslında İtalyanca olmayan özel kişi adları nı da gerisin geriye kendi dillerine çevirdik, bu her zaman "Luigi"yi "Louis" yapmak kadar kolay olmadı. Örnek olarak, Vatikan’da pa pa p a lar la r özgü öz günn a d ları la rı n e o lurs lu rsaa o lsu ls u n p a p a seçi se çild ldik ikle leri rinn d e k e n d ile il e rin ri n e yeni bir Latince ad alırlar. Machiavelli, kendi metninde bu adın İtal yanca çeviri çeviri yazımını yazım ını veriyor. Prens’in İtalyancadan başka dillere çe virilerinde de genelde bu diller Batı dilleri bile olsa- bu kez o dile uygun şekilde yazılıyor. Buna göre, sözgelimi Vatikan’da Latince olarak kendisine "Julius" denen papa, Machiavelli’nin İtalyanca metninde "Giulio" diye geçiyor; sözgelimi Fransızcaya çevirilerde
33
ise "Jules" deniyor. Bu yüzden, Prens'in Fransızca çevirisinden Vahdi Hatay tarafından yapılan çeviride Vatikan’da geçerli resmi hitap tarzıyla Papa Julius, Fransızca’daki biçimiyle "Jules" olarak; Selahattin Bağdatlı’nın çevirisinde ise İtalyanca’ya uygun şekilde "Giulio" olarak anılıyor. Bir başka deyişle, Söz konusu olan bir ve aynı kişi ama Batı’da, bizce yersiz bir şekilde kişi adları da tıpkı bir nes ne gibi dilden dile çevrilince sanki farklı kişilerden sözediliyormuş gibi bir duru m orta ya çıkıy çıkıyor. or. * Çözüm olarak bizim tuttuğumuz yol, kişinin özgün adı ne bi çimdeyse onu benimsemek oldu. Dolayısıyla papaların adları söz konusu olduğunda, bunları Machiavelli (ve İtalyan yayıncılar) gibi İtalyanca, ya da Fransızca çevirilerdeki gibi Fransızca sesletimleriyle vermek yerine Vatikan’da geçerli dil ve hitap şekli Latince oldu ğu için ve papa seçilenler kendi adları ne olursa olsun Latince bir ad aldıkları için Latince’siyle yazdık. Sözgelimi İtalyanca metinde İtalyanca sesletime uygun olarak "Sisto", Fransızca metinde Fransız ca sesletime uygun olarak "sixte" şeklinde geçen adı, Latince’siyle "Sixtus” "Sixtus” ola rak yazdık. (Va hdi hd i H ata y’ın çevirisinde "Sixte "Sixte", ", Se laha ttin Bağdatlı’nınkinde "Sisto" deniyor). Aynı yöntemi Roma İmparatorlarının adlarında da izledik. Bir ba b a şk a deyişle, de yişle, İtaly ta lyaa n c a ve F ran ra n sız sı z c a m e tin ti n le r d e g ö rü len le n ve H a ta y ile Bağdatlı tarafından da Türkçe’ye aynen öyle aktarılan İtalyancalaştarılmış, Fransazcalaşlırılmış biçimleri yerine Roma İmparatorla rının özğiin Latince adlarını bulup çevirimizde kullandık. Buna gö re, sözgelimi İtalyanca seslerimde "Marco Aurelio" ya da Fransızca seslerimle "Marc Auele"yerine özgün biçimiyle "Mareus Aurelius" dedik.
(*) Bunun tipik bir örneği Almanca Wilhelm’in Fransızca’da Guillaume şekline dönüşüdür. Bir Fransız söz konusu olduğunda Guillaume den mesi doğaldır da, söz gelimi Alman İmparatoru Wilhelm H’nin Fran sızca bir metinde Guillaume II diye yazılması garip ve yanıltıcı olmak tadır.
34
Öte yandan yukarıda değindimiz sakınca, bir doğu dile söz ko nus u olduğunda büsb ütün artıyor. N itekim M achiavelli’nin achiavelli’nin Pre ns ’inde de P ers Kralı Kr alı Keyhüsrev İtalyan İtalyan calaştırılmış calaştırılmış biçimiyle biçimiyle "Ciro "Ciro"" ola rak geçiyor; Fransızca çeviride "Cyrus" diye, Vahdi Hatay’ın çeviri sinde ise "Kuruş" olarak anılıyor. Bilmeyen biri Ciro, Cyrus, Kuruş, Keyhüsrev’in birbirinden farklı kişiler olduğunu sanır; oysa söz ko nusu Pers Kralı olduğuna göre, çeviriyi Batılı bir dilden de yaptığı mız halde bir karışıklığa yol açmamak için "özel adı özgün biçimiy le aktarmak gerekir" ilkesinden hareket ederek kralın adını Farsça sesletime uygun olarak "Keyhüsrev" diye belirttik. Bun un yanında bir de T ürk çe’ye çe’ye çok uzun yıllardan beri yerleş yerleş miş biçimleriyle kimi adların bu kuralı çiğnediği özel durumlar var. Buna göre Makedonya Kralı "Büyük İskender" diyoruz ya da baba sında n "Fili "Filip". p". diye diye söz ettik, ettik, A lek sand sa nd ros ya da Filipus d em ek yeri ye ri ne, aynı nedenle Şezar’ı Latin abecesine uygun olarak Latince’deki gibi Caesar diye yazmadık. Buna karşılık Papa Alexander’in oğlu nun adı da Türkç e okunuşuyla okunuşuyla Sezar olduğ u halde onu İtalyanca İtalyanca öz gün yazımına uygun uygun olarak "Cesare" diye diye aktardık. Yer adlarına gelince burada da aynı yöntemi izledik. Sözgeli mi, Firenze yerine Türkçe’de yerleşmiş biçimiyle Floransa dedik. Piza gibi, Gaskonya, Lombardiya gibi Türkçe sesletimleri yerleşmiş adlar kullanırken bunları örnek alarak Türkçe’de az bilinen kimi yer adlarını da Türkçe sesletime uygun olarak yazıya geçirdik. İtal yanca’da "Romagne" şeklinde yazılan yeri "Romayna" olarak Türk çe’ye aktardığımız gibi Türkçe sesletimi yaygınlaşmamış ve metnin akışı içinde buna gerek duymadığımız yer adlarım ise özgün biçim leriyle verdik. Dolayısıyla kimi zaman İtalyanca yahut Fransızca çeviriyazımlarına viriyazımlarına itibar etm eyere k özgün biçimini bulup kulland kullandık. ık. Bütün bunların sonucu olarak diyoruz ki or^yaöteki çeviriler den dlha doğru, daha işlenmiş ve daha tutarlı bir metin çıktı. Machiavelli de Prens de doğrusu bu emeğe değiyordu. Na N a z ım G Ü V E N Ç Eylül 1992
35
Niccolo Machiavelli M uhteşem uhteşem Lorenzo de Medici’ye Medici’ye Bir Prens’in gönlünü kazanmayı dileyenler onun karşısına en çok sevdikleri ya da onun en çok hoşlanacağını düşündükleri bir ar mağanla çıkmayı âdet edinmişlerdir; atlar, silahlar, altın işlemeli ku maşlar, değerli taşlar ve onun yüceliğine yakışır buna benzer süslü eşyalar gibi. Ben de Haşmetmeaplarına olan bağlılığıma-, tanıklık edecek bir şey sunmak istediğimde, büyük adamların yaptıkları iş ler hakkında bildiklerimden daha değerlisini bulamadım. Bu bilgi lerden günümüzle ilgili olanlarım uzun deneyimlerle, geçmişe iliş kinlerini ise çok okuyarak edimdim. Uzun uzun düşünüp tarttıktan sonra, Haşmetmeaplarına sunduğum bu küçük kitabı meydana ge tirdim. Size yaraşır buhnasam da nice yıllar, nice çabalar ve tehlike ler pahasına edindiğim bilgileri size az zamanda sağlayacak olan bu kitaptan daha değerli bir armağan vermeye gücüm olmadığını bile rek hoşgörüyle karşılayıp kabul edeceğinize güveniyorum. Eserimi şatafatlı sözler, kalem erbabının alışık olduğu şekilde yersiz süsle melerle doldurmadım. Konusunun önemi ve zenginliği dışında hiç bir b ir şeyin ey in k ita it a b ım ı b eğ e n ilir il ir kılm kı lmas asın ınıı iste is tem m e d im . A şa ğ ı tab ta b a k a d a n bir b ir insa in sann ik e n p re n s le rin ri n h ü k ü m e t e tm e leri le ri ü s tü n e k o n u ştu ğ u m ve kurallar önerdiğim için kendini beğenmiş biri gibi görülmek iste mem; çünkü nasılki manzara resmi yapanlar dağları ve yüksek yer leri gözlemek için düz ovada dururlar; ve alçak yerleri gözlemek için de tepelere çıkarlar aynı şekilde, halkların doğasını iyi tanımak için'prens olmak gerekir, prensleri tanımak için de halktan biri. Haşmetmeapları, bu küçük armağanı kendilerine hangi iyi duy gularla sundumsa dilerim ki aynı iyi duygularla karşılarlar. Eğer dik katle okurlarsa, talihin ve kişisel meziyetlerinin ona vaat ettiği bü yüklüğe eriştiğini görmeyi ne denli arzuladığımı fark edeceklerdir. Ve, eğer Haşmetmeapları bulundukları yüksek mevkiden çürüyüp gittiğim şu aşağılara bir göz atarlarsa kaderin uzun ve sürekli uğur suzluğunu nasıl haksız yere taşıdığıma tanık olacaklardır.
37
I K A Ç T Ü R P R EN E N S L İK İK O L D U Ğ U VE HANGİ YOLLARLA ELEGEÇİRİLDİKLERİ ÜSTÜNE
İnsanları yönetmiş, yöneten tüm devletler, tüm hükümranlık lar ya cumhuriyet ya prensliktir ya da öyle olmuşlardır. Prenslikle rin kimi soydangelmedir, beyin soyu uzun süredir iktidarı elinde tutuyordur, kimi yenidir. Yeniler de ya bütünüyle yenidir, Francesco Sforza’nın' elindeki Milano’nun durumunda olduğu gibi; ya da pr p r e n s in soy so y d ang an g elm el m e dev de v leti le tinn e s o n ra d a n katt ka ttığ ığıı üyel üy eler erdd ir: ir : İspa sp a n y a Kralının2 elindeki Napoli Krallığı gibi. Bu şekilde kazanılmış top raklardan kimi öteden beri bir prense boyuneğmeye alışıktır, kimi özgürlüğünü kullanmaya; ve insan, onları ya başkasının gücüyle elegeçircbilir ya da kendi gücüyle, ya talihin bir cilvesi veya kendi bece risi sayesinde.
(1) Francesco Sforza (1401-1466) askerlikteki becerisinden ötürü kazandı ğı ünle Milano Dükü Filippo Mario Visconti’nin kızı Bianca Maria ile evlenmişti. Dtik’ün 1447’de ölümü üzerine kentte cumhuriyet ilan edil miş, Venedik’e karşı savaşmak için de Frencesco Sforza'başkomutan olarak atanmıştı. Ancak o, 1448’de Venedik’le anlaşarak askerlerini •Milanolu cumhuriyetçiler üzerine sürdü ve kentte iktidarı elegeçirdi (Şubat 1450). (2) Ferdinando V. "Katolik Ferdinando" olarak da anılan kral, Fransa Kra lı XII. Louis ile yaptığı savaşın ardından (1502-1504) imzalanan antlaş mayla Federico d’Aragona’nın Napoli Krallığım İspanyaya katmıştı.
39
II SOYD ANG ELM E PRENSLİKLER PRENSLİKLER ÜSTÜN E
Cumhuriyetleri bir yana bırakacağını, onları bir başka yerde1 tızunuzadıya anlattım. Burada, yukarıda çatılan çerçeve içinde kala rak yalnızca prenslikler üstünde duracağım, nasıl yönetilebileceklerini ve nasıl elde tutulabileceklerini tartışacağım. Ben derim ki soydangelmc prenslikleri elde tutmaktaki güçlük bu b u n la r p ren re n sin si n a ile il e sin si n e alış alı şık o ldu ld u k ları la rı için içi n y e n ile il e r d e n çok ço k d a h a a z dır çünkü atadan kalma düzeni bozmamak, çiğnememek ve bunun dışında, beklenmedik durumlar karşısında uygun zamanı kollamak yeter. Öyle ki eğer soydangelmc bir prens ortalama bir ustalığa sa hip ise her zaman tahtında tutunacaktır meğer ki karşıkonulamaz bir bi r güç gü ç ta ra fın fı n d a n d e v rile ri le ve h a tta tt a o zam za m a n bile bi le işga işgalc lcin inin in e n ufak uf ak bir bi r tök tö k e z lem le m e s in d e ta h tın tı n a y enid en idee n s a h ip olur ol ur.. Örnek olarak, İtalya’daki Fcrrara Dükü’nün2 durumuna eğile(1) "Titus-Livus’un İlk Ön Yılı Üsıüne Konuşmalar" adlı çalışmada. Mac hiavelli, bu eserini 1513’te kaleme almaya başlamış, sonra Prcns’i yaz mak üzere aravermişti. (2) (2) Aslında söz söz konusu olan ola n iki iki Fer rar a-d ük üd ür. B iri, iri, Ercole d ’Este (1471.-1505) Venediklilerin saldırısını (1482) öteki İtalyan devletleri nin desteğiyle püskürtebilmişti (Bkz. XI.Blm). Öbürü, Alfonso d’Este (1505-1534), Fransa Kralı XII. Louis ile yapmış okluğu ittifaka sadık kal arak P apa II. Julius ’un ’un Fra ns a’ya a’ya karşı karşı açtığı açtığı sava şta (1510-1512) Fransızları tutmuş ve o yüzden Papa tarafından aforoz edilmişti.
40
1 4 lim: lim: 84’te“' 84’te“' V ened iklilerin ve 10’da 10’da P ap a Julius Ju lius ’lın ’lın saldırılarına karşıkoyabilmiş olması ailesinin iktidarının eskiliğinden başka bir ne denden ötürü değildir. Çünkü doğal -bir prensin, tebasına karşı şid det kullanması için daha'az neden ve daha az gereklik vardır o yüz den de daha çok sevilse gerektir. Ve çirkin, kötü alışkanlıklarla nef ret çekmedikçe halk doğal olarak kendisine sevgi besler. İktidarın eskiliği ve sürekliliği istikrarsız-dönemlerin anısını ve nedenlerini unutturur; çünkü her değişiklik bir yenisi için zemin hazırlar.
(3) 1484
(4) 1510
41
III II I KARMA PRENSLİKLER
Ama asıl güçlük yeni bir prenslikte kendini gösterir. İlkin, pren pr ensl slik ik ta m a m e n y eni en i d eğil eğ il d e b ir b a şk a s ının ın ın p arç ar ç ası as ı gibi gi bi ise is e - ki bu b u d u ru m d a b ü tü n e k a r m a p ren re n slik sl ik d e n se yeri ye ridi dir, r, o ra d a m e y d a n a gelen değişiklikler, öncelikle, tüm yeni prensliklere özgü doğal bir güçlükten doğar: İnsanlar her seferinde daha iyisini bulacaklarını umarak o hevesle efendi değiştirirler. Bu inanış yüzünden ö andaki efendilerine karşı silaha sarılırlar. Aldanırlar, sonradan durumları nın daha kötüye gittiğini görürler. Bir doğal güçlük daha vardır. Çünkü her yeni prens gerek silahlı adamlarıyla, gerekse elde edilen her yeni şeyin sürüklediği sayısız kötülüklerle yeni tebasını baskı al tında tutmak zorunda kalır; öyle ki bir prensliği işgal etmekle karşı na aldığın herkesin düşmanı kesildiğin gibi seni çağırmış olanların dostluğunu da sürdüremezsin çünkü onları ne umdukları ölçüde ödüllendirebilirsin, ne de borçlu olduğun için onlara karşı sert ilaç lar kullanab kullanabili ilirsi rsin. n. Elinin altında bulun an ordu nice güçlü güçlü olursa ol sun bir ülkeye girmek için ora halkının yakınlığına gerek vardır. İş te bundan ötürüdür ki kral XII. Louis Milano’yu tez ele geçirdi ve
42
tez yitirdi. yitirdi. İlkinde, İlkinde, tek ba şına Ludov Lu dovico’nu ico’nun1 n1 güçleri bile ke nti g eri almaya yetti yetti;; çünkü kapıları ardına dek F ransızlara açan halk b esle diği diği um utlard a düş kırıklığına kırıklığına uğrayınca yeni pren sin verdiği sıkıntı sıkıntı ları çekemez olmuştu. Pek gerçek bir şey varsa o da, başkaldıran ülkelerin ikinci bir kez elegeçirilince artık kolay kolay yitirilmeyişidir; çünkü isyanı fır sat bilen bilen bey iktidarım iktidarım sağ lama bağlam ak üzere suçlular suçlularıı c ezalandır makta, şüpheli kişileri gözaltına almakta ve zayıf yanlarım berkit mekte kimsenin gözünün yaşma bakmaz. Dolayısıyla Milano’yu Fransa’nın elinden geri almakta ilk sefer bir Dük Ludovico’nun sı nır boyunda biraz patırtı kopartması yettiyse, ikinci, seferde Fran sa’ya karşı herkesin birleşmesi, Fransız ordularım venmesi ve İtal0 *. ya’dan dışarı atması gerekti.” Ve bu da yukarıda belirttiğim neden lerden ötürüdür. Yine de Fransa hem ilk seferde, hem de İkincisin de Milano’yu elinden kaçırdı. Birincisinin genel nedenleri üzerinde konuştuk. Şimdi bize ikinci seferde de yitirmenin nedenlerini ve bir pre p renn s in ya d a o n u n k o n u m u n d a h e rh a n g i b ir b a şk a p re n s in F r a n sa’nın yaptığından daha iyisini becererek tutunabilmek için ne gibi çarelere başvurması gerektiğini söylemek kalıyor. İşgal edilerek da (1) Fransa Kralı XII. Louis (1498^-1515) Milano beylerinden Gian Giacomo Tirivutei’nun yolgöstericiliğinde bu dukalığa bir ordu göndererek kenti işgal etti, (Eylül 1499) XII. Louis öncesinde yine Fransızların desteğiyle Milano Dükü olmuş olan Ludovico Sforza il Moro (1452-1510) Almanya’ya sığınarak canını kurtardı. Bir süre sonra Mi lano halkı Tirivulzio’ya başkaldırdı. Fransızlar çekildi. Ludovico il Mo ro Milano’ya geri döndü, Növara’yı yeniden işgal etti ve savaşı yeniden başlattı. başlattı. Ama Am a İsviçre’li sviçre’li paralı par alı askerlerinin askerle rinin ihanetin ihan etinee uğrayınca Novara’da Fransızlara esir düştü, (Nisan 1500). Fransa’ya götürülerek Loches kalesinde hapsedildi. 1510’da orada öldü. (2) 1511 Ekiminde Papa II. Julius’un çabalarıyla İspanya ve Venedik’in de katıldığı bir "Kutsal İttifak" kuruldu. Amacı Fransa’yı İtalya’dan çıkart mak olan bu ittifak başarılı oldu. 11 Nisan 1512’de .Ravenne’da yapı lan savaşta Fransızlar, komutanları Gaston de Fobc’nm ölümü üzerine dağıldılar.
43
ha eski bir devlete devlete bağ lana n devletler ya ya aynı topra ktan, aynı dilden dirler ya da değildirler. Birinci durumda, onları elde tutmak çok ko laydır hele özgür yaşamaya alışık değillerse; ve onlara güvenilir bir şekilde sahip olmak için daha önce başta bulunan prensin soyunu kurutmak yeter. Eğer eski koşulları sürdürülürse, büyük gelenek farkları yoksa halk sakin sakin yaşar. Uzun yıllardır Fransa’nın olan Burgonya, Brötanya, Gaskonya ve Normandiya’da böyle ol du.3 Dilde bazı farklılıklara rağmen, görenekleri birbirine benzer ve kolayca birbirlerine uyum sağlayabilirler. Onlara sahip olmayı sürdürmek istiyorsa bu topraklan elegeçiren kişi iki şeye dikkat et melidir: Eski prenslerinin soyunu kurutmak; yasalarına ve vergileri ne ise hiç dokunmamak. O zaman bu yeni topraklar çok geçmeden eskilerle kaynaşıp tek bir vücut haline gelirler. Ama dili, görenekleri vc kurumlan farklı bir toprağı kazan mak başka bir şeydir; işte burada talihin desteğine ve büyük bir us talığa ihtiyaç vardır. En iyi, en sağlam çarelerden biri fatihin gidip biz b izza zatt oraya ora ya,, y e r leş le şm e s idir id ir.. Böyl Bö ylcc ccee s a h ip o ldu ld u ğ u top to p r a k d a h a g ü v e nilir ve daha kalıcı-olur. Türk de Yunanistan’da öyle yaptı;4 eğer yerleşmeseydi orada tutunmak için alacağı tüm öteki önlemler boşa giderdi. Yerinde, karışıklıkları daha uçverirken görür, anında müda hale edersin; am a uzak tan ancak (karışıklık) (karışıklık) artık bastırılanı ayacak kadar büyüdüğünde haberin olur. Ayrıca orası adamların tarafın dan yağmalanmaz. Tcban, şikayetlerini doğrudan dile getirebilecek leri bir prens olmasından hoşnutluk duyar, bu nedenle eğer uslu ya şarlarsa onu sevmek için, başka bir yola saparlarsa ontlan korkmak için çok daha fazla gerekçeleri vardır. Bu devlete saldırmak isteye cek yabancı da daha fazla kararsızlık çeker. Kısacası prens oraday ken bir memleketi elegeçirmek çok daha güçtür. (3) Nornıimdiya Fransa’ya 1204’teTl. Philippc Auguste’ün krallığı sırasın da katıldı. Cîaskonya 1453’te VJI. Charles; Burgonya 1477’dc XI. Louis zamanında Fransa’yla birleşti. Brötanya ise 1491’de VIII. Charles’m Brötanya Prensesi Anne de Bretagne’la evlenmesi üzerine Fransa’ya bağlandı. (4) Bütün Balkan yarımadası I. Murat’tan Fatih’e dek.Osmanlı bey ve sul tanlıklarınca tanlıklarınca fethedildi.
44
Bir başka iyi çare de bir, iki yere göçmen göndermektir. Bun lar o ülkede bir kölenin bacaklarındaki prangalar gibi olurlar; fazla seçenek yoktur ya kalabalık bir askeri garnizon ya da göçmenler. Bu göçmenler için için fazla fazla bir yol parası harcayacak, fazla fazla m asra f ed e cek de değilsin; sadece yeni gelenlere vermek üzere toprak ve evle rini aldıklarım zarara uğratmış olacaksın. Bunlar o memleketin çok küçük bir kesimini temsil ederler; bundan böyle yoksul düşmüş ve dağılmış olarak artık asla sana zarar veremezler. Darbe yemeyen öteki büyük kitle ise suskun ve hareketsiz kalacaktır. Aynı şekilde yağma edilmek korkusuyla hiçbir gaf yapmamaya dikkat edecektir. Sonuç olarak diyorum ki bu göçmenler pahalıya mal olmazlar, pre p re n s e d a h a sa d ık tırl tı rlaa r; ve k u r b a n la r ı d a e lle ll e ri koll ko llar arıı b a ğ lan la n m ış d u ruma düşmüşlerdir. Çünkü iki seçenekten biri: İnsanları ya okşaya caksın ya tepeleyeceksin; aslında, hafif hakaretlerin Öcünü alabilir ler am a ağırlarına ağırlarına güçleri yetmez; o yüzden, bir insana yapılacak ha karetin derecesi onun öç almasından korkulmayacak kadar olmalı dır. Eğer göçmenler yerine prens silahlı adamlar yerleştirirse bu ona çok daha pahalıya mal olacaktır çünkü onların geçimini sağla mak için ülkenin tüm kaynaklarını harcayacaktır; öyle ki kazancı kayba kayba dönüşecekti dönüşecektir. r. D ahası, orad a bu rada konaklayara konaklayarakk bü tün hal ka çok daha büyük zarar vermiş olacaktır. Herkes bundan acı çeke cek, herkes düşman kesilecektir; ve bunlar oha uzun süre zarar ve rebilecek düşm düşm anlar olacaktır, çünkü yenilmiş yenilmiş de olsalar kendi y urt larında kalacaklardır. Her ne şekilde olursa olsun, göçmenler nice yararlı olursa olursa bu silahlı silahlı bekç iler d e onca bo şun a olacaktır. olacaktır. Dediğim gibi, eski topraklarından farklı bir memleketi işgal eden prens kendisinden daha zayıf komşuların başı ve koruyucusu da olmalı, tebası içinde fazla güçlü olanları bu yoldan zayıflatmak ve gücü kendisininkine denk bir yabancının hiçbir şekilde oraya gir mesine meydan vermemelidir. Böyle bir yabancı hep hoşnutsuz, korkak ya ya da m uh teris halk tara fınd an çağrıl çağrılır ır.. Ge çm işte işte EtolyalılaEtolyalıların Romalıları Yunanistan’a soktukları görüldü; ve Romalılar ayak
45
ba b a s tık tı k la rı h e r y e r e o m e m le k e tte tt e k i k işilerc işile rcee ç a ğ ırıl ır ıldd ıla ıl a r.5 r. 5 B u iş şöy öy le oluyor: Ne zaman güçlü bir yabancı bir memlekete girse en zayıf olanlar ve eskileri kıskananlar derhal onunla birleşiyorlar. O yüz-, den bu insanları yanına çekmek hiç zor değildir zira hemen, kendi liklerinden yeni efendiyle işbirliği yaparlar. Sadece fazla güçlenip el lerine fazla yetki almamalarına dikkat etmek gerekir. Prens, kendi gücü ya da daha az güçlülerin desteğiyle, güçlülere kolayca boyun eğdirebilir, ülkenin her konuda tek hakimi kalabilir. Bunda hata ya pa c ak olan ol an ise is e k a z a n d ığın ığ ınıı çok ço k ç a b u k y itir it irec ecee k tir; ti r; ve h ü k ü m s ü r d ü ğü sürece de binbir çeşit güçlükle karşılaşacaktır. Elegeçirdikleri memleketlerde Romalılar bu kurallara uydu lar; koloniler kurdular, fazla güçlenmelerine meydan vermeden za yıfları tuttular, büyükleri alçattılar, onların yabancı güçlere başvur ma umullarını söndürdüler. Örnek olarak sadece Yunanistan’ı an mak istiyorum. Romalılar, orada, Akhaları ve Etolyalıları destekle diler, MakedonyalIların krallığını güçten düşürdüler. Antiokhus’u6 kovdular kovdular Akhalar ile ile Etolyalılar Etolyalılar aralarında itti ittifak fak kurdular diye diye R o ma onlara topraklarını genişletme fırsatı vermedi; Filip’in telkinleri asla Roma’nın dostluğuna bedel olmadı, onu Roma’nın darbelerin den hiçbir şekilde korumadı; Antiokhus’un elinde güç olduğu halde (5) Bu iddia tarihsel gerçeklere pek uymamaktadır. Romalıların fethettik.leri yerlere yerli halkça çağrılmaları genellemeye elvermeyecek kadar sınırlı olmuştur. (6) Gerek Akhalılar, gerekse Etolyalılar Yunanistan’da birbirlerine rakip "güçlü azınlıklar" durumundaydılar. Ayrıca V. Filip’in Makedonya’sı, Antiokhus’un Suriye’si de Yunanistan üzerinde emelleri olan dış güç ler olarak Romalıları rakibi konumundaydılar. Machiavelli’nin sözünü ettiği olaylar bu güçler arasındaki nüfuz çekişmesinin ürünüdür. İlki, İ.ö. 200 -197 arasında geçen ve İ.Ö. 197’de Kinoskefalai’deki meydan savaşım Romalıların kazanmasıyla sonuçlanan "İkinci Makedonya Sava olarak.bilinir. Sonuçta V. Filip Teselya’yı yemden Yunanlılara bıra şı" şı" olarak.bilinir. . kıp Olimpos Olim pos dağlarının dağla rının arkasına, eski sınırına sınırı na çekildi. çekildi. Yunani Yun anista stan’ n’ın ın "korunması" ise MakedonyalIlardan, Romalılara geçmiş oldu.
46
bi b i r ayağ ay ağın ının ın Y u n a n ista is tann ’da ’d a o lm a sın sı n a k esin es inli likk le fırs fı rsaa t v erilm er ilm edi. ed i. Böylesi koşullarda Roma, bilge bir prensin yapması gerekeni yaptı: Sadece mevcut karışıklıkları değil ileride olabilecekleri de göz önün de tutmak ve en büyük bir enerjiyle engel olmak. Zira eğer hastalık uzun süre önceden keştirilirse kolayca tedavi edilebilir; ama son ana dek beklenirse, artık ilaç bir işe yaramaz, hastalık onulmaz du ruma gelmiştir. Buna doktorların akciğer yangısıyla ilgili sözleri tam uyar: Başlangıçta, tedavisi kolaydır ama teşhisi güçtür; ama çok zaman akmışsa, hastalık daha başında uygun bir şekilde elealmmamışsa, teşhisi kolay hale geldiğinde artık tedavisi güçtür. Devlet işleri de böyledir: Senin topraklarında meydana gelen hastalıkları önceden teşhis edersen, ki ama bu ancak bilge ve uzak görüşlü bir adamın yapabileceği bir şeydir çabuk iyileşirler; ama onları zama nında teşhis edemeyip herkesin gözüne görülecek kadar büyümele rine meydan verirsen artık hiçbir ilaç kâr etmez. Romalılar güçlüklerin her zaman üstesinden geldiler çünkü da ha uzaktan görüyorlardı. Asla bir savaştan kaçınmak umuduyla has talığın ilerlem ilerlem esine esin e izin izin verm ediler, kaçınılan b ir savaşın savaşın sadece ha s ının yararına olarak ertelendiğini iyi biliyorlardı. Bunun içindir ki Romalılar Filip ve Antiokhus’la İtalya’da savaşmaktansa Yunanis tan’da savaşa tutuştular; o sırada her iki savaştan da kaçınabilirler di ama istemediler. Günümüzün sözde bilgelerinin sabahtan akşa ma dek dillerinden düşürmedikleri öğüdü asla tutmadılar: Bırakın zaman bizim için çalışsın. Onlar, cesaretlerinin, uzak görüşlülükleri nin, bilgeliklerinin kendileri için çalışmasını daha çok seviyorlardı; zira za zam m an ön ü sıra s ıra her he r çeş ç eşit it şeyi şeyi getirir, iyiy iyiyii de, ,kötüyü de, kö tü yü de, iyiyi de.
(7) Romalılar, keza, Yunanistan üzerinde, Suriye’nin de yayılma amaçları nı engellediler. İ.Ö. 190 yılında yapılan ikinci bir savaşta Romalılar Antiokhus’un ordularım bozguna uğrattılar. Bunun ardından Etolya Birli ği de dağıldı. (İ.Ö. 189).
■
'
47
İmdi Fransa konusuna yeniden dönelim, yukarıda belirttiğim şu ya da bu kuralı yerine getirdi mi ona bakalım. Charles’ı8 değil de İtalyan topraklarım daha uzun süre işgal ettiği için davranış tarzı nı daha iyi görebildiğimiz Louis’yi9 elealacağım. Göreceksiniz ki kendi devletinden farklı bir memleketi elinde tutmak için yapması gerekenin tam tersini yapmıştır. Kral Louis’yi İtalya’ya getiren, onun gelişiyle Lombardiya’nın yarısını ellerine geçirebileceklerini uman Venediklilerin hırsı oldu. Onu bu oyunu kabul ettiği için asla kınamak istemiyorum: İtalya’ya ayak basmak isteyen ama selefi Charles’ın tutumundan ötürü bütünkapıların yüzüne kapandığı, hiçbir dosta sahip olmadığı bir yerde önüne çıkan dostlukları kabullenmek zorunda kaldı; ve bu kararın da aslında sonunda haklı çıkacaktı eğer öteki hataları işlememiş ol saydı. Lombardiya’yı feth ederek çok geçmeden Charles’ın yitirmiş olduğu saygınlığa erişti. Cenova teslim oldu; Floransalılar ona el uzattılar uz attılar ;10 ;10 M anto va M ark ar k isi, 11 F erra er ra ra D ü k ü ,12 ,12 Bolony a’lı a’lı Ben tiI 14. vogl voglıı, Forli Kon tesi, Faenza, Pes are, Rimini, Cam erino, Piom bino, Lucchesi, Pisano, Sanesi beyleri her biri ona kollarını açtı. İşte o zaman Venedikliler kararlarındaki çılgınlığın derecesini ölçebildi ler: İki Lombardiya kentini alabilmek için Kralı İtalya’nın üçte ikisi ne egem en kılm kı lm ışlar ışlardı. dı. 15 >
.(8) VIII. Charles (1470-1498) (9) XII. Louis (1462-1515) (10) Kral Louis,. Cenova’ya bir generalini atayarak kenti doğrudan kendisi ne bağla'dı. Floransalılar Piza’nın almışını kolaylaştırmak üzere Louis’ye is’ye bir bi r milis birliği gönderd gönd erdiler iler.. * (11) Rönesansm belki de en dişi, en dikkat çekici kişiliklerinden Isabella d’Este’nin kocası Francesco.Gonzaga. (12) Alfonso d’Este kastediliyor. Bkz. B1.2, dipnot 2. (13) Bolonya Beyi Giovanni Bentivoglio. (14) İmola ve Furli Kontesi Caterina Sforza Riarİo. (15) Kimi çağdaş tarihçiler bu görüşü abartmalı buluyorlar.
48
Şimdi düşünün, Kral16 eğer yukarıda belirtilen kuralları gözet miş olsaydı, tüm dostlarını savunmuş olsaydı ne denli kolaylıkla pre p ress tiji ti jinn i s ü rd ü re b ilir il irdd i. K a lab la b a lık lı k o luş lu şları la rı yüzü yü zünn d en, en , zayı za yıflı flıkl klar arı,ı, Pap a ya ya da Ven ediklilerden ediklilerden ko rkuları yüzünden onun m üttefiki üttefiki kal mak zorundaydılar; ve onlar aracılığıyla az çok biraz güç sahibi olanları kolayca etkisizleştirilebilirdi. Oysa, Milano’ya girer girmez tam tersini yaptı. Romayna’yı işgal etmesi için Papa Alexander’e17 destek verdi. Böyle bir tavır takınmakla, dostlarını yitirip, Kilise’yi bü b ü y ü lte lt e re k o n a o k a d a r o t o r ite it e sağ sa ğ laya la yann m anev an evii g ü ce b ir d e m a d d i ağırlık eklemekle aslında kendi kendisini zayıflattığını aklına getirmiyordu miyo rdu bile. bile. Bu ilk ilk ha tad an sonr so nraa arkası arkası geldi: geldi: Ta ki Alexander’ın ihtiraslarına bir nokta koyup onun Toskana’nın efendisi ol masını önlemek üzere İtalya’ya yeniden dönüşüne dek.19 Kilise’yi daha güçlü kılmak ve kendi dostlarını uzaklaştırmak da ona yetmeoo di, di, zira N apoli apo li Krallığını elde etm ek için için onu Ispanya K ralı ile ile payl pa ylaştı. aştı. O ta r ih e d e k İtaly ta lyaa ’nın tek te k h a k im i iken ik en k e n d i eliyl el iylee o ray ra y a kendisi daha güçlü ve bu memleketin gözü yukarılarda olanlarının, kendisinden hoşnutsuz olanların başvurabilecekleri bir rakip yerleş tirmiş oldu. Bu krallıkta kendisine muhtaç bir kral bırakabilecek 71 yerde ye rde““ onu kovup bir gün kendisini de kapı dışarı dışarı edeb ilecek bir ba b a şk a s ını ın ı y e rleştir rl eştirdd i. *
Fethetme hevesi hiç şüphesiz bildik ve pek doğal bir şeydir vc gücü yeten insanlar buna her kalkıştıklarında övgü alacaklardır, en (16) XII. Louis. . (17) Papa VI. Alexander Borgia. (18) Papa VI.-Alexander Borgia, Vatikan’ın manevi otoritesinin yanısıra dünyevi gücünü de yeniden canlandırmış, oğlu Cesare aracılığıyla or ta İtalya’ya egemen olma siyaseti güçmüştii. (Bkz. Bl. XI.). (19) Valdichiana ve Arezzo’daki başkaldırının ardındın Cesare Borgia Fk>ransa’yı elegeçirmeye niyetlendi. Ancak XII. Louis kararlı bir müda haleyle Arezzo’daki isyanı bastırıp kenti Floransalılara geri verince (26 Ağustos 1502) Cesare Borgia’nın planları suya düştü. (20) Ferdinando V "El Catolice". (21) Kastedilen Napoli Kralı (1496-1501) Fedcrico İ d’Aragona’dır.
49
azından kınanmayacaklardır. Ama gücü kuvveti olmadan orayı bu rayı rayı fethe kalkıştıl kalkıştılar ar mı h ata yaparlar ve ve kınanmayı hak e derle r. D e mek ki eğer Fransa, Napoli’ye saldıracak kadar yeterince güçlü ol sa idi saldırmalıydı; yoksa bu krallığı paylaşmalıydı. Lombardiya’nın yarısını Venediklilere bıraktığında, bu yolla hiç değilse İtalya’ya ayak basmış olmak gibi bir özrü vardı; oysa Napoli’nin paylaşılması kınanacak bir şeydir çünkü özrü yoktur. fi Demek ki Louis beş hata işlemişti: En zayıfları ortadan kaldıra rak,"'İtalya’da güçlü birinin gücünü daha da arttırarak,'oraya çok güçlü bir yabancıyı sokarak,"*gelip oraya yerleşmeyerek, hiç göçmen göndermeyerek. Bunlar öyle hatalardı ki eğer Venediklilere oyun etmek gibi bir alımcısını da işlemeseydi hiç değilse kendisinin sağlı ğında devletine zararı dokunmayabilirdi.22 Aslında Kilise’yi büyült- • mek ve Ispanya’yı İtalya’ya sokmak yanlışını yapmamış olsaydı Ve nediklileri güçten düşürmek mantığın gereğiydi ve zorunluydu; ama bu b u ilk tavr ta vrıı a lın lı n ca o n ları la rınn yok o lm asın as ınıı iste is tem m em eliy el iydd i; ç ü n k ü güçlü gü çlü olurlarsa ötekileri Lombardiya girişiminin dışında tutarlardı meğer ki kendileri de bundan pay alsınlar. Ama ötekilerin de bu toprakla rı Venedik’e vermek için Fransa'dan kopartmak gibi bir niyetleri yoktu; her ikisiyle birden kapışmaya da hiç hevesli değillerdi. Buna şöyle itiraz edilebilir: Kral Louis bir savaşın çıkışını önlemek için Romayna’yı Papa Alexander’e, bir tahtı da Ispanya’ya bıraktı; buna daha önceki gerekçelerle yanıt vereceğim, savaştan kaçınacağım di ye asla bir karışıklık çıkmasına meydan vermemek gerekir, zira asla kaçınılmaz olan bir şey senin aleyhine olmak üzere ancak geciktiri lebilir. Eğer bazıları, kralın Papa’ya kendisinin evlilik sorununu
(22) XII. Louis, Aralık 1508’de Papa II. Julius, İmparator Maximillien ve Ferdinatıd d’Aragon ile "Jiga di Cambray" denilen bir ittifak kurdu ve ortaklaşa alman kararı uygulamak üzere Venediklilerin üzerine yürü yüp onları 14 Mayıs 1509’da Agnadello’da yendi. Daha sonra Milano Dükalığım yeniden işgal etti. (Bk. Dipnot 1) Venedik Cumhuriyeti yok olmak tehlikesiyle yüz yüze geldi.
50
'j'y
çözmesi ve R ou en Pisko pos u’nu u’nu kard inal yapması şartıyla artıyla böyle bir b ir y ard ar d ım d a b u lu n m a y a s ö z v e rm iş o ldu ld u ğ u n u iler il erii sü re c e k o lu r la r sa onları daha ileride24 ileride24 pre nsle rin sözleri ve sözlerini sözlerini nasıl tutm ala rı gerektiği hakkında düşüncelerimi belirtirken yanıtlayacağım. So nuç olarak, Kral Louis elegeçirdikleri yerlerde tutunmasını bilmiş pre p re n s leri le rinn izle iz ledd ikle ik leri ri ilk il k e leri le rinn h iç b irin ir in e u y m a m a k y ü z ü n d e n L om ba b a rd iya iy a ’yı yiti y itird rdi.i. B u n d a şa şırtı ır tıcc ı h içb iç b ir şey y oktu ok tur, r, alışıla al ışılagg e len le n e uy uy gun ve ve mantığın mantığın gereğidir. gereğidir. Pa pa A lexa nd er’in er’in oğl oğlu, u, halkın Valentinli diye çağırdığı Cesare Borgia Romayna’yı işgal ettiği sırada ben de Nantes’da bu konuyu Rouen Başpiskoposu ile konuşmak fırsatı nı bulm uştum uştum .25 .25 K ard ina l ba na İtalya nların savaştan savaştan hiçbir şey anla madıklarını söylüyordu. Ben de ona Fransızların da bir devletin na sıl yönetileceğinden hiçbir şey anlamadıklarını, zira eğer anlıyor ol salardı Kilise’nin böylesine büyümesine izin vermeyeceklerini belir terek yanıt verdim. Olgular gösteriyor ki Papa’nın ve İspanya’nın İtalya’daki talya’daki gücü Fr ansızla an sızla rın eser es eridi idirr Ve Ve böylece kend i son larını g eti recek olan araçları da kendileri kotarmışlardır. Bundan hiçbir za m an ya ya da hem en hem en hiçbir za m an şaşmayan aşmayan genel bir k ural çı ka rılabilir: [bir [bir başkasının başkasının yük selm esine sebe p olan kendi sonunu hazırlar; bunun için ustalık ya da güç kullanmış olabilir; ama her bi ri de sonradan bu yolla güçlenmiş olana artık dayanılmaz hale ge lir.' "
(23) XII. Louis bu sözle XI. Louis’nın kızı ve VIII. Charles’m kızkardeşi Jeanne’dan boşanmasına Papa’mn iznini aldı ve böylece Anne de Bretagne ile evlenmek olanağım buldu. Boşanmanın yasak olduğu ve ancak Vatikan’ın özel izniyle gerçekleşe bildiği bildiği böyle bir işte işte aracılık eden ed en R ouen ou en Piskoposu, Georg Ge orges es d’Amd’Am boise (1460 (14 60-1 -151 510) 0) kardin kar dinal al yapılar yap ılarak ak (1498), Cesare Ces are Borgia Borg ia da Valencia lencia topraklan ve Dük Dü k ünvanı verilerek ödüllend ödüllendiri irildil ldiler. er. (24) Bkz. Bl. XVIII. (25) Machiavelli o sırada, (Kasım. 1500) Fransa’da Birinci kâtip olarak el çinin yerine görevliydi.
51
IV
İSKE ND ER’İ ER’İN İŞG İŞG AL ET TİĞ TİĞ İ D A RA ’NIN KRA LLIĞ I N E D E N İS K E N D E R ’İN ’İN Ö L Ü M Ü N D E N S O N R A YERİNE YERİNE GE ÇEN LER E BAŞKALDIRMADI?
Yeni fethedilmiş bir devlete bekçilik etmekte karşılaşılan güç lükleri göz göz önüne g etiren bir kimse, birka ç yıl yıl içinde1 Asya’ya Asya’ya ege men olan Büyük İskender’in2 bu istilanın hemen ardından ölüşün den sonra olup bitenlere şaşmamazlık edemezdi. Bütün ülkenin ba b a şk a ldır ld ıraa c a ğ ı öyle öy lesi sine ne m e y d a n d a b i r şey gibi gi bi geli ge liyy ord or d u h e rk e s e . Oysa İskender’in yerine geçenler tutundular ve ülkeyi elde tutmak ta her birinin kişisel hırsından ötürü kendi aralarında çıkan güçlük lerden başka güçlük çekmediler. Bunu şöyle açıklıyorum: Tarihte bil b ilin in e n p ren re n slik sl ikle lerr iki deği de ğişşik b içim iç im d e y ö n etil et ilee g elm el m işlerd işle rdir ir:: Y a b i r kaç sadık sadık adam ının yard yardımıyl ımıylaa bir pre ns tarafın dan - ki ki yardımcıları nı özel bir lütufla bakan olarak atar; ya da bir prens ve baronları ta rafından - ki bu berikiler, baronluk ünvanına prensin sayesinde de(1) İ.Ö. 334 - İ.Ö. 327 arasında. arası nda. (2) Büyük İskender (İ.Ö. 356-323). Makedonya Kralı II. Filip’in oğlu, İ.Ö. 336’da tahta çıktı. Aristo’nun öğrencisiydi. İç karışıklık yaşanan Yunanistan’a (Hellas) egemen oldu. Korint’te Pers’lere karşı "tüm Helenlerin başbuğu" ünvanmı aldı. Güneyde Mısır’a, doğuda İndus nehri ne (Hindistan Yarımadası) dek uzanan seferler gerçekleştirdi.. Kurma ya çalıştığı imparatorluk ölümünden sonra generalleri arasında paylaşıldı.
52
ğil kanlarının eskiliğinden eskiliğinden ö türü sahiptirler. Bu ba ron ların k end ileri ne öze] arazileri ve onları efendileri olarak gören ve doğal bir sevgi besl be sley eyen en te b a la r ı v a rd ır. ır . B ir p r e n s in ve y a rdım rd ım c ıla ıl a rın rı n ın y ö n e tim ti m in d e ki devletlerde ise prens daha güçlü bir buyuruculuğa sahiptir çünkü ülke tek büyük olarak onu tanır; eğer halk bir başkasına boyuneğiyorsa, bu, onun, prensin bir bakam ya da bir görevlisi olmasından dır; yoksa halk ona özel olarak hiçbir sevgi, dostluk beslemez. Bu iki yönetim tarzının örnekleri çağımızda Türk3 ile Fransa kralıdır. Bütün Türk monarşisi tek bir baş tarafından yönetilir; öte kiler onun kullarıdır. Krallığını sancaklara4 bölmüştür ve oralara keyfince yöneticiler atar, isterse yerlerini değiştirir, isterse görev den alır. Fransa Kralı ise tersine çok eski soydan gelme ve her biri kendi tebasm tebasm ca sevilip sevilip sayılan sayılan bir yığm yığm büyük büyük de rebeyi arasınd a ya şar. Derebeylerinin her birinin soydangelme ayrıcalıkları vardır ki kral başına dert açmadan bunlara dokunamaz. Bu iki hüküm sür me tarzını ele alan biri Türk’ün topraklarım fethetmekteki güçlüğü ama bir kez fethedildi mi de tutunmaktaki büyük kolaylığı görür. Türk ülkesinin fethi önünde dikilen engellerin nedenleri açıktır: Bir kere, bu krallığın prensleri tarafından oraya çağırılmadığın gibi, yu karıda belirtilen ned enlerle , pren sin çevresindekilerin çevresindekilerin sen in giriş girişimi ni kolaylaştıracak bir başkaldırısına da belbağlayamazsın. Çünkü pre p renn sin si n yakı ya kınn ç e v re sin si n d e k iler il erin in tü m ü o n u n y o k tan ta n v ar etti et tiğğ i ve o n a şükran borcu olan kimselerdir, yozlaştırılınaları da zordur; ve hatta yozlaştırılsalar bile bu yine de pek fazla yarar sağlamaz çünkü daha önce değinilen nedenlerle halkı arkalarından sürükleyemezler. O halde, kim ki Türk’le savaşmak ister hasırımın güçlerini karşısında bir b irlik lik h a lin li n d e b u lm a y a h a z ır o lm a lıd lı d ır; ır ; ve k a rşı ta ra fın fı n için iç indd e ç ıka ık a cak bir kargaşadan çok kendi birliklerine güvenmelidir. Ama (3) Machiave Machiavelli, lli, Osmanlı O smanlı Devletinden, D evletinden, halkından ve hükümdarla hüküm darlarınd rından an devrindeki yaygın kullanıma göre tek bir sözcükle "El Turco" (Türk) diye söz etmektedir. O devirde başka bazı AvrupalIlar aynı anlama gel mek üzere "Le Graııd Turc" (Büyük Türk) dernekteydiler. (4) "Sancak" sözcüğünü Machiavelli de kullanmaktadır.
53
yenmeyi başarırsa, Türk’ü bir daha ordusunu kuramayacak denli bo b o z g u n a u ğ r a tır tı r s a o z a m a n yeni ye nikk d ü şe n in so y u n d a n b a şk a k o rk a c a ğı kimse kalmaz; o nu n ocağı ocağı da bir kez söndü m ü kim se kaygı kaygılan landıdıramaz artık. Çünkü ötekilerin halk üzerinde hiçbir nüfuzları yok tur; istilacı nasıl ki zaferden önce desteklerine güvenemez idiyse za ferden sonra da o nlard an korkacak hiçbir şey şey kalmaz. Fransa usulünce yönetil yönetilen en krallıkl krallıklarda arda ise ise o lan bunu n tam ter sidir; çünkü oralara şu ya da bu baronu yanma çekerek kolayca gi rebilirsin. Değişiklik isteyen hoşnutsuzlar her zaman bulunur. Bu kimseler yukarıda be lirtilen lirtilen nede nlerle sana yolu açabilirler ve zafe rini kolaylaştırabilirler. Ama sonra, fethini kendine saklamak ister sen kurbanlarından olsun, işbirlikçilerinden olsun bin türlü güçlük dikilir karşına. Ve eski efendinin ocağını söndürmek de yetmez çün kü yeni hükümette baş olmak isteyecek beyler kalacaktır; onları da yok edemediğin ya da doyuramadığm için ilk fırsatta bu topraklan kaybedersin. Eğer Dara’nm5 hükümeti hangi türdendi diye araştıracak olur sanız, Türk’ünkine benzer bulacaksınız onu. O yüzden İskender orayı bütünüyle işgal etmek, düşman birliklerini meydan savaşında yenmek zorunda kaldı; bu zaferden ve Dara’nm ölümünden sonra ülke yukarıda belirtilen nedenlerle tepki göstermeden İskender’in elinde durdu. Ve eğer İskender’in yerine geçenler de birlik halinde kalmış olsalardı fazla çaba sarfetmeden saltanat sürebilirlerdi çün kü kendilerinin yolaçtıklarından başka hiçbir kargaşalık meydana gelmed i bu prenslikte. A m a F ransa gibi gibi dirli dirlikk düzenlik içindeki içindeki dev letler söz konusu olduğunda bunları böylesine tembelce yönetmek imkânsızdır. İspanya, Fransa ve Yunanistan’da Romalılara karşı pek pe k sık m e y d a n a g e len le n aya ay a kla kl a n m a ları la rınn a rd ın d a y a tan ta n d a b u d evle ev letl tle e ri oluşturan çok sayıda prensliğin bulunmasıdır. Onların anısı sür dükçe Romalılar diken üstünde oturmuş gibiydiler. Ne var ki bir kez bu anı belleklerden silinince iktidarlarının gücü ve sürekliliği (5) Söz konusu olan, İ.Ö. 335-330 yıllarındaki Pers Kralı III. Dara’dır.
54
yeni efendilere sağlam bir mülk sağladı. Hatta birbirleriyle savaştık tan sonra bu eyaletlerin bir bölümünü her birinin oradaki nüfuzuna göre kendi aralarında paylaşabildiler; ve bu eyaletlerin eski efendi lerinin soyu da kurumuş olduğu için Romalılardan başka efendi ta nımadılar. O halde bütün bunları göz önüne getirince kimse artık İskender’in Asya İmparatorluğunu tutmasındaki kolaylığa da, Pirus ve benzerleri gibi ötekilerin fethedilen yerleri elde tutmakta çektik leri güçlüğe de şaşırmaz. Olan, işgalcinin az ya da çok becerisinden değil, fethedilmiş devletlerin farklarından doğmuştur.
55
FET HE DİLM DİLM ED EN ÖNC E KENDİ KE NDİ YASALARI YASAL ARI UYA RINCA YAŞA YAN KE NTL ERİ YA DA PR EN SLİKL SLİKL ERİ NA N A S IL Y Ö N E T M E K G E R E K T İĞ İ
Fethe dilmiş eyaletler ya ya da kentler kendi yasaları altında özgür ce yaşamaya alışık olduklarında, daha önce de dediğim gibi, bura larda tu tun m ak için üç yol yol vardır: vardır: Birincis Birincisi, i, orayı yerle bir etm ektir; İkincisi, oraya bizzat gidip yerleşmektir; üçüncüsü, sana dostlukları nı sürdürmeyi sağlayacak fazla kalabalık olmayan bir hükümet ata dıktan sonra vergi toplamakla yetinip onları kendi yasalarınca yaşa maya bırakm aktır. Fa tih tarafından varedilmiş varedilmiş olduğu için, için, bu hük ü met, aslında onun gücü ve desteği olmadan ayakta duramayacağını ve onu hoşnut etmek için elinden geleni yapması gerektiğini çok iyi bilir bi lir;; e ğ e r y ıkm ık m a k iste is te n m e z s e ; özgü öz gürr y a şa m a y a alış al ışm m ış b ir k e n t, h e r hangi bir başka yoldan çok, yurttaşlarının kendileri aracılığıyla da ha kolay elde tutulur. Ispartalılar ve Romalılar buna örnektir. Ispartalılar, Atina ve Tebai’yi fazla kalabalık olmayan hükümetlere emanet ederek koru dular1ama yine de ellerinden kaçırdılar. Romalılar, Kapu, Kartaca ve Numans’ta taş üstünde taş bırakmadılar ve ellerinden de ka (1) 30 yıl süren, Peloponnez Savaşından üstün çıkan İsparta, Atina’ya "Otuz Tiran" (Otuz (O tuzlar lar Meclisi Meclisi)) diye diye anılan bir oligarş oligarşik yönetim dayatmış dayatmış tı (İ.Ö. 404). Benzeri bir yönetim de İ.Ö. 382’de Tebai’de kurulmuştu.
çırmadılar." Yunanistan’ı ise az çok Ispartalıların yaptığı gibi kendi öz yasaları altında özgürce yaşamaya bırakarak tutmak istediler ve başar b aşarıs ısız ızlı lığğ a u ğra ğr a d ılar ıl ar;; öyle öy le ki s o n r a d a n b u ülkey ülk eyii eld el d e tu tm a k için iç in bir b irçç o k kent ke ntin inii yıkm yı kmak ak d u r u m u n d a k a ld ıla ıl a r .3 Ç ü n k ü h a k ik a tte tt e o n la rı elde tutmanın tek kesin yolu yıkmaktır. Özgür yaşamaya alışmış bir kenti kim ki elegeçirir de yıkmaz ise onun tarafından yıkılmayı bek lemelidir; çünkü bir başkaldırıda, özgürlük adı ve ayrıca ne geçen zâmanın uzunluğunun ne de yapılan hiçbir iyiliğin belleklerden sile mediği eski görenekler ona sığınak olur. Ne yaparsan yap, neye giri şirsen giriş, eğer o kentin yerlilerini sürmekte, dağıtmakta duraksar san, asla, ne bu adı ne de bu alışkanlıklarını unutmazlar ve en kü çük bir fırsatta bunlara sarılırlar. Floransa’ya yüz yıl boyun eğişin ardından Piza’da olan budur.4 Ama kentler ya da eyaletler bir efen dinin yönetimi altında yaşamaya zaten alışıksalar ve hatta onun so yu da kurumuş ise, bir yandan, boyuneğmeye alışık olduklarından, öbür yandan, kendi içlerinden yeni birini çıkartmakta anlaşamadık ları için ama özgürce yaşamasını da bilmediklerinden silaha sarıl makta daha ağır kanlı olurlar; bir prens onlara çok daha iç rahatlı ğıyla güvenebilir ve gönüllerini kazanabilir. Cumhuriyetlerde ise, tam tersine, yaşam, nefret, öç arzusu mayalanır durur; eski günler deki özgürlüğün anısı bir türlü akıldan çıkmaz; dolayısıyla en sağJâîîLyo l .onla nları-rı--yya ortad an kald ırm ak ya da oraya oray a gidip gidip yerleş y erleşm m ektir.
(2) İ.Ö. 216’da Roma’ya başkaldıran Capua aslında Canne savaşında tam bir bi r bozguna bozgu na uğramıştı. uğramıştı. Ancak, yenik düştüğü düştüğü için zaten zat en olmayan olmayan ba ba ğımsızlığının ardından yasal ağırlığı da elinden alındı. Kartaca İ.Ö. . 146’da, 146’da, Num N uman anzzia’ ia ’da İ.Ö. .Ö. 1.33 .33’te yıkıldı yıkıldı.. (3) İ.Ö. 196’da Korint’te T.Q. Flaminino Yunanistan’ın özgürlüğünü tanı mıştı. Ancak, Romalılar bu şekilde Yunanistan’ı denetleyemediklerini görünce bir dizi savaşın ardından Korint’i yıktılar ve Yunanistan’ı yeni den Roma’nın bir eyaleti yaptılar. (4) Floransalılar, Piza’yı 1405’te Gabriele Visconti’den almışlar ve bir yıl içinde egemen olmuşlardı. Ancak, 1494’te Fransa Kralı VIII. Charles’ın. İtalya üzerine seferi sırasında ellerinden kaçırdılar.
57
VI İNSANIN KE ND İ OR D UL A RI VE KE ND İ BE CE RİSİ RİSİY Y LE EL EG EÇ İRD İĞ İ YENİ PREN SLİKLE SLİKLE R ÜS TÜ NE
Bütünüyle yeni prensliklerden söz ederken hem prens hem de devlet olarak çok büyük örnekler verirsem kimse şaşırmasın. Çün kü insanlar hemen her zaman başkalarının açmış oldukları yolu iz lerler, taklitle hükümet ederler ama örnek aldıklarının ne bütün yaptıklarını aynen uygulayabilirler, ne de becerisine erişebilirler; onun için, sakıngan kişi her zaman büyük adamların açtıkları yol dan gitmelidir. O halde, en iyileri taklit edecektir ki eğer kendi be cerisi biraz kıtsa hiç değilse aslından bir hava verebilsin. Deneyimli okçular öyle yapar. Yaylarının gücünü iyi bildiklerinden hedef çok fazla ırak ırak göz üktüğün de onun dah a yukarısına nişan nişan alırlar; alırlar; oklarını o denli yükseğe eriştirebileceklerinden değil de böyle yükseği nişan lamakla asıl seçtikleri hedefi vurmak için. Öyleyse, diyorum ki, yeni bir prensin başa geçtiği yepyeni pr p r e n s lik li k ler le r i e ld e tu tm a s ı fatih fa tihin in b e c e r isin is inin in a zlığ zl ığın ınaa ya d a ç o k luğ lu ğ u na göre, az ya da çok zordur. Ve sade bir kişi olmaktan prensliğe bu b u m u tlu tl u yüks yü ksel eliş iş k işide b e c e ri ya d a talih ta lih g e re k tird ti rd iğ in e g ö r e öyle öyl e gözüküyor ki bu yeteneklerden biri ya da öbürü pek çok engeli dümd üz ediyor; ediyor; yin yinee de talihi talihine ne daha az güvenen dah a ra hatç a tu tu nur. Hele bir başka yeri olmadığı için fethettiği yere gelip bizzat yerleşmek yerleşmek z oru nd a kalırsa, kalırsa, b u durum işleri işleri daha da kolaylar. kolaylar.
58
A m a prenslikleri prensliklerini ni talihi talihinn kayırm asına değil değil de kendi becerile rine borçlu olanlara gelelim. En iyileri bence Musa, Keyhüsrev, Romulus, Teseus ve daha birkaç kişidir. Aslında tanrısal buyrukların ba b a s it b ir uygu uy gulay layıcıs ıcısıı o la n M u s a ’da ’d a n 1 h iç söz sö z e tm e m e k g e re k irs ir s e de en azından, onu Tanrı’yla konuşmaya layık biri kılan o zerafetten ötürü hayran olunmayı hak eder. Eğer Keyhüsrev’i ve bir krallığı elegeçirenleri ya da kuran ları dü şün ürs ek on ları da aynı aynı şekil şekilde de hay ran olunmaya değer olarak yargılayacağız; eylemleri, gözümüze, tanrısal bir yolgöstericisi olan Musa’nmkilerden pek farklı gelmeye cektir. Nice ince incelersek lersek inceleyelim inceleyelim ha l ve ve gidişatlarım, gidişatlarım, on lara yalnız ca bir fırsat yani keyiflerince biçimlendirebilecekleri bir ham mad de vermek dışında talihin hiçbir kayırmasını bulmayız. Bu fırsat ol madan zihinsel yetenekleri yitip giderdi ve bu yetenekler olmadan da fırsat boşu boşuna çıkmış olurdu. Demek ki Musa’nın Mısır’da ezilen ve kölelikten kurtulmak için kendisini izlemeye hazır İsrail halkını bulması gerekiyordu. Ro ma Kralı ve bu vatanın kurucusu olması için Romuhıs’un3 Alba’da kend ini da rda hissetmesi, d oğ duğ und a terk edilmiş olması elveriyor elveriyor du. Keyhüsrev’in, Persleri Medlerin buyurganlığından hoşnutsuz ve Medleri ise çok uzun bir barışla gevşemiş ve kadmsılaşmış bulması şarttı. Teseus,4 Atmalıları dağılmış bulmasaydı becerisini göstere mezdi. Bunun içindir ki bu fırsatlar bu adamların başarılarını sağla dılar ve onların yüksek becerileri fırsatı tanıttı; vatanları yüceldi ve bü b ü y ü k b ir m u tlu tl u luğ lu ğ a e rdi. rd i. (1) İ.Ö. 13 Yüzyılda yaşamış olan ve Yahudi dininin kurucusu Musa Pey gamberin Tanrı’yla konuştuğuna ve bunun sonunda On Emir’i ilan et tiğine inanılır. (2) Kastedilen "Büyük" lakabıyla anılan Pers Kralı (İ.Ö. .559-528) II. Kusur’tur. İ.Ö. 555’te Med’leri yenerek Kral Astiyage’yi devirdi; 546’da Lidya Kralı Krezus’u yendi. Babil’i elegeçirdi ve tüm Batı Asya’ya ege men oldu. (3) Roma kentinin kurucusu ve Romalıların ilk Kralı. İ.Ö. VIII. Yüzyılda yaşadı. (4) Helenlerin efsanevi kahramanı. Yunanlı tarihçiler, İ.Ö. 12 Yüzyılda Atina kralı olan Teseus’un kentin kurucusu ve ilk yasama düzeninin örgütçüsü olduğuna inanırlar.
59
Bununla kıyaslanabilir bir becerinin etkileriyle prens olanlar pre p renn slik sl ikle leri rinn i güçl gü çlüü kle kl e f e th e d e r l e r a m a k olay ol ayca ca tutu tu tu n u rla rl a r. F e tih ti h l e ri sırasında karşılaştıkları engeller kısmen devletlerini kurmak ve be b e r k itm it m e k için iç in y ü rürl rü rlüü ğ e k o y m ak z o r u n d a kald ka ldık ıkla ları rı yeni ye ni d ü z e n le le m elerde n ileri gel gelir ir.. Ve düşünün düşünün ki yeni kuru m lar yerleştirmeye yerleştirmeye gi rişmekten daha güç, yapması daha tehlikeli ve başarısı daha şüpheli iş yoktur; çünkü yenilikçiye eski düzenin kayırdığı herkes düşman kesilir, o ise yeni düzenin gözeteceklerinde ancak ılımlı savunucu lar bulur. Bunların ılımlılıkları kısmen, yasaların onlardan yana ol duğu hasımlarından korkudan, kısmen de insanlara özgü o doğal şüphecilikten kaynaklanır. Şu sonuç çıkar ki düşmanların, sana sal dırmaya fırsat buldukları her seferde partizan hiziplerin hıncıyla davran ır; oysa dostlarının gevşekli gevşekliği ği savu nm ada n çok kesinkes fiyas fiyas ko kapısıdır. Bu noktayı iyi kavramak için yenilikçilerin kendilerini dayatmaya iktidarları var mı yoksa yoksa başkasına başkasına mı bağlılar bağlılar b unu ince lemek gerekir; bir başka deyişle, girişimlerini başarıya götürmek için dualarına mı güveniyorlar, güçlerine mi? Yalnızca dua gücüyle ha rek et ediyorlarsa ediyorlarsa kaçınılmaz kaçınılmaz bir şekilde yenilg yenilgiy iyee m ahkûm durlar; ama eğer güçleri varsa yenilgi çok enderdir. İşte bunun içindir ki tüm silahl silahlıı peygam berler muzaffer olm uşlardır; uşlardır; silahs silahsız ız peyg am ber ler ise elleri elleri böğürlerinde kalm ışlardır. ışlardır. B una bir de halkların değiş değiş ken yapısını ekleyelim; halkı belirli bir şeye inandırmak kolaysa da onu bu inanışında tutmak güçtür; o yüzden artık inanmaz oldukla rında onları zorla inandıracak önlemleri almış olmak gerekir. Mu sa, Keyhüsrev, Teseus ve Romulus silahsız olsalardı fermanlarını uzun boylu dinletemezlerdi. Günümüzde rahip Girolama Savonarola’nın5 başına gelenler budur. Yığın inanmayı bıraktığı an yenilikle ri de kendisi de çöktü, çünkü ne inanmışlara sürekliliği dayatabile cek ne de inanmaktan kaçınanları inandıracak olanakları yoktu. So (5) Hristiyanlığm Dominiken tarikatından İtalyan din adamı. 1452’de Ferrara’da doğdu. Papa Alexander’e karşı çıkarak Floransa’da yarı-teok ratik, yarı-demokratik bir yönetim oluşturmak istedi. Laf ebeliği saye sinde, bir an, çevresinde büyük bir kalabalık oluşturmayı başardı ise de kendisini afaroz eden Papa karşısında fazla tutunamadı. Dinsel sap kınlıkla suçlanarak 23 Mayıs 1498’de Signoria Meydanı’nda yakılarak idam edildi.
60
nuç olarak, bu yüksek beceri sahibi kimseler hiç hata yapmamaya dikkat etmelidirler; tahtlarına otururkendir ki yetenek ve enerjileri sayesinde üstesinden gelecekleri en büyük güçlüklerle karşılaşırlar; ama bir kez yerleştikten sonra da artık herkesçe boyun eğileli beri ve doğumlarından ötürü onları kıskananlar da artık sönmüşken, ni hayet güçlerinden emin olarak güvenlik, şan ve mutluluğu tadabilir ler. Bu denli yüksek örneklere daha sade bir örnek eklemek iste rim, ama birincilerle de ilişkisiz olmayacaktır ve benzeri daha yirmi kişinin yerini tutsa gerektir; söz konusu olan Sirakuza’lı Hieron’dur.6 Bu kimse basit biri iken prens oldu. O da talihten fırsattan ba b a şk a b ir pay pa y a lm a m ıştı. K a rta rt a c a ile b ir sava sa vaşşın teh te h d idin id inii h isse is sedd e n halk onu komutan seçmişti ve o da onlara öylesine başarılı önderlik etmişti ki prens ünvânma layık görüldü. Talihten yoksunken bile o denli yetenekli idi ki tarihçiler onu şu sözlerle anarlar: qııod nihil il li deerat deerat ad regnandu nı praeter reg nu m J Eski milisi feshetti, bir yeni sini meydana getirdi, eski dostluklardan vazgeçti, yeni dostluklar edindi; edindi; ve tam anlamıyla kendisinin öz dostları olunca olunca bu tem el ü ze rinde seçtiği yapıyı kurdu. O da fethederken çok zahmet çekmişti ama tutunmak için hemen hemen hiç.
(6) Sözü edilen, Sicilya Adası’ndaki Sirakuza kentinin zorba kralı II. Hieron’dur. (İ.Ö. 306-215). İ.Ö. 265-215 arasında hüküm.süren II. Hieron Kartacalılara karşı Romalılarla ittifak yaptı. (7) Giustino, Tarih, (XXIII, 4) "Kral olmak için bir tek krallığı eksikti.".
61
V II BAŞKASININ BAŞKASININ GÜ CÜ V E TA LİHİ LİHİYL YL E EL EG EÇ İRİLEN RİLEN PRE NS LİKL LİKL ER
Sade kişi iken ancak talihin bir cilvesiyle prens olanlar bu yük selişi pek çaba sarf etmeden elde ederler ama tutunmak için çok ter dökerler; yollan çakışmış, iktidara doğru uçmuşlardır; ama asıl güçlükler bundan sonra doğar. Bu durum devlete parayla ya da bir ba b a ğ ışlay ışla y a n ın lütf lü tfuu yla yl a sahi sa hipp o lu n d u ğ u n d a o r ta y a ç ıkar ık ar.. D a r iu s ’un ’u n 1 Yunanistan’da sıkıca elde tutmak ve şanını yaymakla yükümlü kılıp atabey atadığı İyonya ve Hellespont gibi kentlerde sık sık böyle olmuştur." Aynı şekilde, soylu değilken imparator olan kişiler de as kerleri satın alarak bu mevkiye gelmişlerdir.3 Bunlar sadece kendi lerini yükseltenin iradesi ve talihiyle tutûnurlar ki bu her iki şey de (1) Burada söz konusu olan Anadolu’da ve Trakya’da gerçekleştirdiği fe tihlerle Pers İmparatorluğunu yeniden kuran ve oralara özel temsilcisi olarak atadığı atabeyler aracılığıyla İ.Ö. 521-486 yıllarında hüküm sü ren I. Dara’dır. (2) I. Dara Anadolu’da Helen kentleri olan İyonya ve Hellespont’u (Ça nakkale) elegeçirmişti. Daha sonra Tarakya ve Makedonya üzerinden Yunan Yu nanistan istan’’a sarkmak sarkma k istedi. istedi. Ancak. İ.Ö. 490 490 yılında yılında Mara Ma raton ton Savaşın Savaşın da Helenlere yenidi. (3) Romalılar kastediliyor.
62
oynak ve ve geçici geçicidir dir ve üstelik üstelik bun lar y erlerini korum asını da h em bil mezler, hem de ellerinden gelmez. Bilmezler, çünkü sıradan bir ki şi büyük bir deha ve cesaret sahibi değilse komuta etmekten anla maz; ellerinden gelmez, çünkü dost ve sadık güçlerden yoksundur lar. Kaldı ki, ansızın ortaya çıkan devletlerin tıpkı çok çabuk doğup büyü bü yüyy en ötek öt ekii doğ do ğ al şeyle ey lerr gibi gi bi d a l b u d a k salm sa lmış ış k ö k leri le ri y o k tur, tu r, ilk fırtınada devrilirler; meğer ki dediğim gibi, bu şipşak prensler tali hin onlara verdiği bağışa denk bir cesarete sahip olup ellerindekini tutmaya hazırlanmasını bilsinler, ve başkalarının prens olmadan ön ce attığı temelleri sonradan da olsa atsınlar. Prens olmanın bu iki yolunu, kişisel beceri ya da talihin yardı mını zamanımızdan iki Örnekle resmetmek isliyorum: Francesco Sforza ve Cesare Borgia. Francesco sıradan biri iken bileğinin hak kıyla Milano dükü oldu;4 ve binbir zahmetle kazandığım az bir ça bay ba y la e lin li n d e tutt tu ttuu . H e r k e s in V a le n tin ti n o d ü k ü ded de d iği iğ i C e s a r e B o rgia rg ia55 ise devletini babasının sayesinde kazandı ve onunla birlikte yitirdi. Oysa başkasının gücü ve talihiyle edindiği bu devletlerde adamakıllı kök salabilmek için her şeyi yapmış, her cesur ve sakıngan adamın davranması gerektiği gibi davranmak için bütün zekâsını kullanmış tı. Çünkü, yukarıda da dendiği üzere, önce temellerini oturtmamış olan, eğer büyük bir beceriye sahip ise bunu sonra da yapabilirdi bu b u iş m im a rı b o c a la tsa ts a ve de yap ya p ının ın ın d e n g e sin si n i te h d it e tse ts e de. de . D e mek ki eğer dükün bütün yaptıklarım incelersek görürüz ki gelecek teki gücü için geniş temeller atmıştır; ve bu nokta üzerinde uzun boyl bo yluu d u rm a k ta işgüza işgü zarl rlık ık e ttiğ tt iğim im i san sa n m ıyo ıy o rum ru m , çü n k ü yeni ye ni b ir pr p r e n s e onu on u n e y lem le m leri le rinn i ö r n e k g ö s te r m e k te n d a h a iyi b i r ö ğ ü t ö n eremezdim. Eğer işe koştuğu araçlar ona hiç yaramadılarsa bu onun hatası değildir, bundan yalnızca olağanüstü ve aşırı terslikte talihini sorumlu tutmak gerekir gerekir.. Papa Altıncı Alexander dük oğlunu büyük bir bey yapmakta o sırada ve sonra pek çok engelle karşılaşmıştı. İlkin, Kilise’ye ait (4) Bkz. Bl. I. Dipnot 1. (5) Bkz. Bl. TII.
63
olmayan herhangi bir devletin başına onu nasıl geçireceğini bir tür lü kestiremiyordu; ve Kilise’den çalmaya kalkışırsa da Milano Dü kü ile Venedik Dükünün böyle bir şeye karşı koyacaklarım biliyor du;6 Faenza ve Rimiııi daha o zaman da Venedik koruması altın daydılar. Ayrıca İtalya’da var olan silahlı kuvvetlerin, özellikle de kullanabilecek olduklarının Papa’nın yükselmesinden korkmaları gereken kişilerin ellerinde olduğunu görüyordu; bu yüzden hepsi de Orsini’lere, Colonna’lara ve şürekâsına yani doğal düşmanlarına ait olan bu kuvvetlere güvenemezdi.7 Demek ki bu durumu değiştir m ek birkaç organını organını kesinkes kop arabilm ek için için göz konan devletle ri altüst etmek gerekiyordu. Bunu yapması kolay oldu; çünkü başka güdülerle de olsa Venedikliler Fransızları İtalya’ya çağırmaya karar vermişlerdi: Buna [Alexander] karşıkoymamazlık etmekle kalmadı aynı zamanda Kral Louis’nin ilk evliliğini bozarak işleri kolaylaştır dı da.8 Bunun üzerine Kral, Ve nediklilerin yardımı yardımı ve Papa ’nm on a yıyla İtalya’ya girdi ve daha Milano’ya varmamıştı ki Alexander, Romayna9 girişimi için ondan gerekli birlikleri aldı; Kral ona bu izni vermişti çünkü bu ancak onun prestijini arttırabilirdi. Bu toprakları bö b ö ylec yl ecee feth fe th e tm iş ve C o lo n n a g a rn iz o n lar la r ın ı y e rle rl e rin ri n d e n atm at m ış olan Dük onları elinde tutmak ve daha ileri gidebilmekte iki ayak bağı ba ğıyl ylaa karşıla ka rşılaşştı. tı . B ir yan ya n d a n, g ö z ü n e p e k sadı sa dıkk gözü gö zükk m eyen ey en b irli ir likk
(6) Yani yeğeni "Forli.Kontesi" Caterina’yı koruması altında tutan Ludovico il Moro ile, akrabası, Pisaro beyi Giövanni Sforza. Venedikliler de Kilise’nin Romayna’da güçlenmesini kendi çıkarları ve yayılmacı amaç larına aykırı buluyorlardı. (7) Başlıca İtalyan milis şefleri: Castello kentinden Vitelliler, Perugia’daıı Baglioniler ve Roma’dan Orsiniler, Colonnalar ve Savelliler. Bunlar ve Orta İtalya beyleri Kilisc’nin siyasal gücünün artmasını önlemeye çalışıyorlardı. (8) Bkz. Bl. III. Dipnot 23. (9) XII. Louis ile Papa VI. Alexander arasındaki anlaşma sonucu Cesare Borgia 30 bin mızraklı ve 40 bin İsviçreli paralı askerden oluşan bir yardım aldı. Bunların ve kendi askerlerinin gücüyle 1499 Kasımından 1503 Ocağına dek süren Romayna seferine çıktı.
64
leri; öte yandan, Fransa’nın niyetleri. Yani kullanmış olduğu Orsini’nin paralı askerlerinin eksikliğini duymaktan ürküyordu. Onun yalnızca büyümesini önlemekle kalmazlar, fetihlerini de elinden ala bil b ilir irle lerd rdi.i. K r a la k a r şı d u y d u ğ u k o rk u lar la r d a aynı ay nıyd ydı.ı. O r s in i’nin i’n in adamlarının ne değerde olduğunu Faenza’mn almışından sonra Bolögna’ya saldırı sırasında öğrendi. Hiçbir coşku duymadan taarruza kalktıklarını gözledi; Krala gelince, Urbino Dukalığı’nı alıp Toskana üzerine yürüdüğünde çapım ölçebildi. Kral ona geri çekilmesini öğütlemişti.10 Bütün bunlardan sonra Dük artık kimsenin ne gücü ne ne de talihine talihine bağımlı olmam olmam aya karar verdi verdi.. İlk İlkin in,, R om a’da a’da O r sinileri sinilerinn ve C olön nalar ın pa rtilerini zayı zayıfl flat attı tı;; b un un için için,, onları tu tan tüm beyzadeleri ihsana boğarak, kendine bağlayarak gönülleri ni kazandı. M eziye tlerine, göre, göre , onları siv sivil ya da a ske ri yöneticilik görevleriyle onurlandırdı. Birkaç ay içinde bunların eski efendileri ne bağlılıkl bağlılıkları arı sön dü ve bütünüyle D ük ’e yöneldi yöneldi.. So nra, Coloıınalarm kuvvetlerini dağıtmış olarak Orsinilerin başta gelenlerine vur mak üzere fırsat kolladı; fırsat eksik olmadı, o da kaçırmadı. Dük’ün ve Kilise’nin yükselmelerinin kendi çöküşleri olacağım bi raz geç de olsa fark eden Orsiniler Perugino yakınlarında Magione’de bir meclis toplamışlar ve Urbino’da isyan, Romayna’da karı şıklıklar çıkartarak Dük’ü bir dizi tehlikeyle burun buruna getirmiş lerdi; yine de o, Fransızların yardımıyla bütün bunların üstesinden geldi. Prestijini yeniden sağladıktan sonra bir daha hiçbir yabancı müttefiğe belbağlamamak ve kendininkileri hiç tehlikeye atmamak için şeytanca bir yola başvurdu. Ve niyetlerini gizlemeyi öylesine iyi be b e c e rd i ki O r s in ile il e r bile bi le,, o n u n esk es k i m ilis ili s k o m u tan ta n ı P a u lo O r s in i’ (10) 25 Nisan 1501’de Faenza’yı işgal eden Cesare Borgia Bolonya’yı elegeçirmek üzere ilkin Bolonya Kalesine yönelik bir vurkaç darbesi de nemeye kalkıştı. Ancak Orsinilerin varlığı, Fransız milislerin kendisi ni izlemekte isteksizlikleri gibi nedenlerle sonunda Bolonya Beyi Giovanni Bentivoglio ile anlaşmak zorunda kaldı. Urbino Dukalığı ise 1502 Haziran Hazi ranınd ındaa alındı. alındı.
65
yi araya koyarak onunla yeniden barışmak istediler. [Cesare, Orsini’y ni’yi] iy iyi niyetine niyetine inan dırm ak için ihsan lara boğdu: Giysiler, Giysiler, para, par a, at lar; öyle ki hasımları kendi ayaklarıyla, saf saf Sinigaglia’ya, avucu nun içine içine geldiler .11 .11 Böylece Dük, bu büy ük başları başları devirdik ten so n ra yandaşlarını kendisiyle dost geçinmek zorunda Ijırakarak gücüne harika temeller atmıştı. Urbino Dükalığı ve bütün Romayna’ya sa hipti; bunların da ötesinde onun kendilerine sağladığı iyiliklerin ta dına varmaya başlamış olan halkların da dostluğunu kazanmış oldu ğunu düşünüyordu. Bu son nokta bilinmeye ve taklit edilmeye layık olduğu için onu daha uzun boylu sergileyeceğim. Romayna yöresi elegeçirildiğindc Dük fark etti ki burası ne yetkesi ne yetkisi olmayan beylerin eline teslim edilmişti. Bunlar tebalarım yönetmekten çok soymayı düşünüyorlardı ve onlar için birlik değil karışıklık nedeniydiler. O derece ki ülke eşkiyalarla, ipten kazıktan kurtulmuş her çeşitten suçlularla dolup taşıyordu. Ortalığı dümdüz etmek ve krallık yetke sini sini saydırmak saydırmak için için D ük b ura da iyi bir hü küm et kurmayı gerekli gör dü. Bu nedenle tam yetkiyle donattığı zalim ve işbitirici bir beyzade olan R em irro de O rco’yu rco’yu atadı atadı.. B u adam kısa zam and a karışıklıkl karışıklıkla a rı bastırdı. bastırdı. Adını duyan korku dan titre r oldu. Sonrad an bu denli aşı aşı rı bir buyurganlığın artık şart olmadığına inanan ve bunun kendi üzerinde nefret uyandırmasından çekinen Dük eyalet merkezinde büyü bü yükk ve iyi ad yapm ya pm ış bir b irin inin in b a şk a n lığ lı ğ ınd ın d a b ir sivil m a h k e m e k u r durdu, ve her kent o mahkemeye şikâyetnamelerini yolladı. Adamı nın katılığının ona düşmanlık çektiğinin çok iyi bilincinde olarak bu kentlerin halklarının yüreğini soğutmak ve onların gönlünü kazan mak için için söz konusu zulümlerin kendisinden kaynaklanmadığını, kaynaklanmadığını, b a kanının kaba karakterinden ileri geldiğini kanıtlamak istedi. Sonra ilk uygun fırsatta bir sabah Cesena’da onu bacaklarından ayırttı ve
(11) 21 Aralık 1502’de Cesare Borgia konuklarım tuzağa düşürdü. Vitellozzö Vitelli, Paulo Orsinive Oliverotto da Fermo ilkin tutuklandılar daha sonra da öldürüldüler.
66
cesedini yanında bir parça odun ve kanlı bir bıçak olduğu halde kent m eyd anınd a sergiletti. Böylesine Böylesine vahş vahşii bir gö steri halk ı aynı an da hem hoşnutluk hem de dehşet içinde bıraktı. Ama biz kalkış noktamıza dönelim. Kendisine sadık ve bağım sız sız güçle güçlerr ed indikten ve zara rı dokunm ası olası olası çok sayıda kom şusu nun ocağını söndürdükten sonra Dük hatırı sayılır bir güce kavuş muş ve kendisini tehdit eden tehlikelerin çoğunu uzaklaştırmıştı; fe; tihlerini yaymak için yolunun üstünden Fransızları atmak kalıyordu geriy geriye. e. Aslında geç de olsa hatasını hatasını anlamış anlamış bulu nan Fr an sa K ra lı nın12 hoşgörü göstermeyeceğini biliyordu. O yüzden Gaeta’yı kuşa tan İspanyollarla dövüşmek üzere Napoli Krallığına inen Fransızları terk etti ve yeni dostluklar aramaya koyuldu. Niyeti onlardan hiç korkmayacağı korkmayacağı bir düzeye gelmekti ve ve eğer P apa A lexan de r ölmeseydi bu da olacaktı. O dö nem de izlediği izlediği siyaset siyaset işte işte böyle böyleydi ydi.. G elec ek için ise birin ci korkusu babasının yerine Kilise’nin başına geçecek olanın kendi sine hiç de dost olmayışı, Alexander’in kendine almak izni verdiğini geri almayı denemek isteyeceğiydi. Bu tehlikeyi dört yoldan savuş turmayı düşündü: düşündü: Birinci olarak, yeni Papaya, on ları yenid en işbaş işbaşı ı na getirme olanağı vermemek için soyduğu tüm beylerin ocağını söndürmek ; ikinc ikincii olarak, P ap a’y a’yı gemlem ek üzere, dah a ö nce açık landığı gibi, tüm Romalı beyzadeleri kazanmak; üçüncü olarak, Kardinaller Meclisi’ni olabildiğince kendi partisinin adamlarına in dirgemek; dördüncü olarak, babasının ölümünden önce çok güçle nerek bir ilk saldırıya direnebilmek. Alexander öldüğünde bu dört hedeften üçüne erişmiş, dördüncüye de erişmek üzereydi. Malların dan, mülklerinden olmuş beylerden ulaşabildiklerini öldürtmüştü, pe p e k azı az ı e lin li n d e n k a ç a b ilm il m işlerd işle rd i; R o m a lı b e y z a d e ler le r i ve K u tsa ts a l M e clis’in kardinallerinin çoğunu davasına kazanabümişti; gücünü yay maya gelince Toskana’yı elegeçirmek niyetindeydi ve daha şimdi den Perugio ve Piombino’ya sahipti. Piza ise koruyuculuğunu iste(12) XII. Louis.
67
• • • I'} mişti mişti.. Ve Fran sa ile bü tün ba ğların kopartıldığı kopartıldığı gün (ki, (ki, Ispanyol lar Fransızları Napoli’den atınca her iki taraf da onun dostluğunu satın almak zorunda kalmışlardı) bu da gecikmedi ve bir sıçrayışta Piza’ya erişti. Lucca ve Siena da kısmen korkudan, kısmen Floransa’ya imrendiklerinden teslim bayrağım çekiyorlardı; yardımsız ka lan Floransa da aynı yazgıyı paylaştı. Eğer tüm planlan başarılı ol saydı (ki Alexander’in öldüğü yıl bu da olacaktı) o denli güç ve şan kazanm ış olacaktı ki ke nd i gücüyle gücüyle tutunab ilirdi ve a rtık bir başkası başkası nın talihine talihine ve ve gücün e değil de yalnızca yalnızca kend i kendisine ve yeten eği ne güvenecekti. güvenecekti.114 A m a A lexander, [Cesar [Cesare] e] k ılıcm ılıcm rkınından ilk ilk kez çıkarttıktan beş yıl sonra, onu, sadece uysallaştırılmış Romayna ile ba b a şb a şa b ı r a k a r a k ö ldü ld ü . B ü tü n g e ri k a la n d a h a h a v a d a y d ı ve çok ço k güçlü güçlü iki düşm düşm an o rd u a rasın da kıstırı kıstırılmış lmış olan D ük ö lümc ül hastay dı. dı. Am a o ka dar ka rarlı, o ka dar yürekli yürekli idi idi ve insanlar insanlar nasıl kaz anı lır, lır, nasıl yitiri yitirilir lir öyle öyle iyi biliyordu ki onca kısa zam an da atılan tem el ler o derece dayanıklıydı ki karşısında bu hasım ordular bulunmasaydı ya da sağlığı yerinde olsaydı muzaffer olurdu. Ve bu temelle rin ne kadar sağlam oldukları da görüldü; Romayna onu bir aydan fazla bekledi; Roma’da yan-ölü halde iken tam bir güvenlik içinde kaldı ve düşmanları Baglioniler, Vitelliler, Orsiniler ona karşı hiç bir b ir şeye ey e k a lk ışam ışa m a d ıla ıl a r; iste is tedd iği iğ i kişiyi P a p a s e ç tire ti re m e d i a m a e n azından azından istemediklerini de saf dış dışı bıraktı. bıraktı. Eğe r Alexand er öldüğ ün de ken di sağlı sağlığı ğı yerin de olsaydı he r şey şey çok kolay kolay olurdu. V e b izzat kendi kendisi si,, ikinci ikinci Julius Pa pa seçi seçild ldiğ iğii zam an babasının ölüm ünd en (13) Cesare Borgia 1501 Eylül’ühde Piombino’yu; 1503 Ocağında da Perugia’yı elegeçirmişti. (14) O sırılarda Fransa, Floransa, Bolonya ve Sienna arasında bir ittifak hazırlığına işaret eden kimi tarihçiler bu olasılığın Machiavelli’nin ile ri sürdüğü kadar güçlü olmadığım belirtiyorlar. (15) San Pietro Kardinali Giuliano della Rovere (1443-1513) 28 Ekim 1503’te II. Julius adıyla Papa seçildi (1503-1513). İtalya’da Papalığın siyasal gücünü arttırdı, 1508’de Venediklilere karşı Cambrai Ligasi’m, 1512’de Fransa’ya karşı Kutsal Liga’yı kurdurdu.
68
sonra doğabilecek tüm engelleri düşündüğünü ve tümüne çare bul duğunu ama onun öldüğü gün kendisinin de ölüm döşeğinde olabi leceğini düşünmediğini bana anlatmıştı. Dük’ün böylece toparlayıp incelediğim eylemlerinde eleştire cek bir yön görmüyorum. Tersine, zaten yaptığım gibi, talihin bir cilv cilves esii ya ya da başkalarının başkalarının gücünd en yararlan arak prensliğe yükselen yükselen herkese onu örnek göstermeye değer buluyorum. Zira karakterinin bü b ü y ü k lüğ lü ğ ü n ü b i r b ü y ü k a m acın ac ın b a şarıs şar ıs ın a k o şa r k e n b a şka şk a tü rlü rl ü dav da v ranamazdı; sade ce Alexander’in Alexander’in kısa kısa öm rü ve kendisini vuran hasta lık lık onun tasa rılarının önü ne dikildil dikildiler. er. D em ek oluyor ki yeni yeni edindi ği prensliğinde düşmanlarım etkisiz-kılmak, kendine dostlar bul mak, güçle ya da hileyle yenmek, halkın sevdiği ve korktuğu olmak, askerlerince itaat edilmek ve sayılmak, ona zararı dokunacak olan ların ocağım söndürmek, eski kurumlan yenilemek, sert ama seve cen, geniş gönüllü ve serbest fikirli olmak, hain bir milisi ortadan kaldırıp bir yenisini kurmak, kendisine hizmette tez canlı ya da sal dırmakta sakıngan olmaları için kralla ve prenslerle dostluğunu sür dürmek istej'ecek kişi Cesare Borgia’nm eylemlerinden daha yeni örnek bulam ayacaktır. On a yalnızca yalnızca son rad an ke ndisine ' sırt çevi çevi ren Ju lius’un lius’un p ap a seçilmesine seçilmesine onay verdiği verdiği için için eleştiride eleştiride bulunu la bili bi lir. r. Z ira ir a , d ediğ ed iğim im gibi, gib i, iste is tedi diği ğini ni p a p a y a p a m a z idiy id iyse se d e h iç deği de ğil l se istemediğini engelleyebilirdi; dolayısıyla bir zamanlar zarar verdi ği ya da dini liderlik liderlik mevkiine mevkiine geçince geçince ond an ko rkm ak için için nede nle ri olan şu ya da bu kardinalden birinin seçilmesini asla kabul etme meliydi. Gerçekten de, insanlar başkalarına en çok korkudan ya da hınç duydukları için zarar verirler. Dük’ün kişisel olarak zararı do kundukları San Piero ad Vincula, Colonna, San Giorgio, Ascanio 1 Ka rdinalleri idi. idi. Fra nsa Kralı’nın Kralı’nın dostluğuna sahip sahip olarak kendi kendisi si zaten çok güçlü olduğu için Rouen Kardinali ve akrabalık bağları ile minnet borcundan ötürü îspanyollar dışında tüm ötekilerin ken disinden disinden korkm aları içi içinn bir neden vardı vardı.. Bu n eden le D ük her şey ey •
•
•
(16) Kardinaller Giovanni Colonna, Raffaello Riario ve Ascanio Sforza Dük’e düşmandılar.
69
den önce bir İspanyolu papa seçtirmeliydi; o olmazsa Rouen Kardi nali17 de olurdu, ama Şan Piero ad Vincula hayır.18 Yeni yapılmış iyiliklerin, büyüklere eski hakaretleri unutturduğunu'sanan kişi ağır bir b ir yanı ya nılg lgıı için iç indd e d e m e k tir. ti r. İşte D ü k b u s eçim eç im d e h a t a y a p tı ve b u, onun yıkılışına neden oldu.
(17) Georges d’Amboise, Bkz. Blm. III, Dipnot 23. (18) San Piero ad Vincula yani Giuliano della Rovere. Devrin önde gelen tarihçilerinden Guicciardini, Stoıia d ’Italia adlı yapıtında, Cesare Borgia’mn İspanyol kardinalleri istediği gibi yönlendirmeyeceğini çünkü onların kendi çıkarlarına Diik’e olan vefa borçlarından daha çok önem vererek İspanya Kralı’m kızdırmak pahasına, bir Fransız olan Rouen Kardinali’ni Papa seçmeye yanaşmalarının söz konusu olmadı ğını vurguluyor;
70
VIII ALÇAKLIKLA PRENSL İĞ İN BAŞINA BAŞINA GEÇENL ER ÜSTÜNE
Ama insan, talihin yardımı ya da kendi becerisi olmaksızın da ha başka iki yoldan da prensliğin başına geçebildiğine göre, bence incelerken bunları da bir yana bırakmamalı; kaldıki eğer cumhuri yetleri inceliyor olsa idik bunların birinden daha uzun boylu söz et memiz gerekirdi. Bu iki yol ya alçakça ve cinai bir yoldan prensliğe yükselmek ya da sade bir yurttaş iken öteki yurttaşların desteği ile yurduna prens olmaktır. Birinci şıkkı biri eski, öbürü yeni iki örnek le ve bu usulün değerini başkaca tartışmadan anlatacağım, çünkü o kanıdayı kanıdayım m ki buna m ecb ur kalanın başvurması başvurması yeter. yeter. Sicil Sicilyal yalıı A ga toc le1 sadece sade ce talihten yoksun değil aynı zam and a çok basit ve aşağılık biri olduğu halde Siraküza2 Kralı oldu. Bir çömlekçinin oğlu olan bu adam ömrünün değişik dönemlerinde hep alçakça bir yaşam sürdü; ama bütün yasa dışı işlerinde öylesine yüksek bir akıl ve vücut gücü gösterdi ki askere yazılıp rütbe rütbe (1) Sirakuza tiranı (İ.Ö. (İ.Ö. 316-2 316 -289 89). ). İ.Ö. İ.Ö. 305-3 305 -304 04’’te Sicil Sicilya’ ya’nın nın -Mac -M achia hia-velli’nin ileri sürdüğü gibi bütününün değil de- sadece Yunan kesimi nin kralı oldu. (2) Sicilya’nın limanı. İ.Ö. 734’te Korintlilerce kuruldu.
71
yükselerek sonunda Siraküza’nın başkomutanı oldu. Bir kez bu mevkiye mevkiye geldikten s on ra kral olmayı kafasın a koydu ve kendisine öz gürce verilmiş şeyi kimseye borçlu olmadan zorla elinde tutmak is tedi. Niyetini o sırada Sicilya’da savaşmakta olan Kartacalı Amilca r’a3 r’a3 açtı ve on dan destek sözü aldı. aldı. B ir sabah, Aga tocle, Siraküza halkını ve Senatos unu sanki Cum huriye t’in t’in işler işlerii hakk ında g örüşleri örüşleri ni almak istemiş gibi toplantıya çağırdı ve bir işareti üzerine, asker leri tüm senatörleri ve en zengin pleblerı kılıçtan geçirdiler. Onla rın ortadan kaldırılışından sonra, bu kentte iktidara hiçbir karşıkoymaya çatmadan yerleşti. Daha sonra, iki kez yenildiği, hatta Kartacalılar tarafından kuşatıldığı halde yalnızca kendisini savunmayı ba şarmakla kalmadı adamlarının bir bölümünü kenti savunmaya bıra kıp kalanıyla Afrika’ya saldırdı. Kısa zamanda, Siraküza’yı kuşatma dan çıkarttı ve Kartacalıları geriçekilmeye zorladı. Öyle ki pazarlı ğa oturup Afrika’yla yetinmek ve Sicilya’yı Agatocle’ye bırakmak zorunda kaldılar. Eğer bu kişinin yaşamına ve eylemlerine bakar san talihe yorabileceğin pek bir şey bulamazsın, değil mi ki yukarı da da dendiği üzere, prensliğe gelişi bir başkasının kayırmasıyla de ğil ğil de binbir eng ele ve tehlike tehlikeye ye rağm en milisteki rütbesinin yüksel mesiyle olmuştur; cüret ve cesareti sayesinde yerinde tutunmuştur. Yurttaşlarını öldürmeyi, dostlarına ihanet etmeyi, ne verdiği söze saygısının, ne acımasının, ne de dininin olmayışını meziyet olarak da adlandırmak mümkün değildir. Bütün bunlar insana iktidar sağ layabil layabilir ir am a şan şan kazandırm az. A gato cle’nin cle’nin teh like k arşısındaki arşısındaki ce sareti, güçlüklere, güçlüklere, düşma düşma nlıklara göğüs germ ekteki ve düşm düşm anlarını altetmekteki yılmazlığı düşünülürse elbetteki en iyi örneklerden ge ri kalır yanı yoktur. Yine de insanlık dışı kıyıcılığı, sayısız cürümleri onu bir büyük adam olarak iyilikle anmamıza elvermez. Dolayısıyla elde ettiği şey ne talihe ne de beceriye bağlanam az.
(3) Anibaf An ibafm m babası, Kartacalı önder ö nder (İ.Ö. (İ.Ö. 290-22 290 -229). 9). Romalıları Sici Sicil l ya’da yendikten sonra, ülkesinde başgösteren isyanı bastırdı (İ.Ö. 240 240 - 237) 237) ve İspanya spa nya’’yt fethe fe thetti tti (İ.Ö. (İ.Ö. 237 - 229). 229).
72
Şimdilerde, VI. Alexander’in papalığı döneminde ise, Oliveretto da Fermo4 daha çocukken babasını kaybetmiş olduğu için Giovânni Fogliani adındaki dayısı tarafından yetiştirildi. İlk gençlik yıl larında mükemmel bir askeri disiplinle eğitilip yüksek bir rütbeye çıkabilsin diye Condottiere5 Paulo Vitelli’nin6 yanına verildi. Paulo’nun ölümünden sonra onun kardeşi .Vitellozzo’nun emri altına girdi ve çok kısa zamanda gözü açıklığıyla, zekâsı, dayanıklılığı ve güçlü hafızasıyla bütün silah arkadaşları arasında en birinci oldu. A m a başkasına başkasına boyun eğmek on a ağır geliyor geliyordu. du. Bu ned enle Vitel Vitel-lozzo’nun ve kentin özgürlüğüne köleliğinden daha az değer biçen bir b irkk a ç k işinin işini n dest de stee ğ iyle iy le F e r m o ’yu işgal e tm e y i ta s a r la d ı. G iova io vann nnii Fogliani’ye mektup yazarak yıllarca evinden uzak kaldığını, gelip hem kendisini hem de memleketini görmek istediğini, ve bu arada malmı mülkünü de tammış olacağını bildirdi. Ve, onca zaman şan ve şeref kazanmaktan başka bir uğraşı olmamış, ve hemşerilerine zam anını boşa boşa geçirmem geçirmem iş olduğunu gösterm ek için için tan tanalı bir bi çimde, dostlarından ve bendelerinden yüz atlının eşliğinde gelmeyi arzuladığını belirterek, Fermo’luların kendisini şerefine layık bir bi çimde k arşılama arşılama larını iste istedi. di. Bu sadece kend isine d eğil öğrencisi ol ol duğu için ona da şeref verecekti. Giovanni dayı, yeğenine karşı gö revini revini yerine getirmek te hiç kusur etmedi. Yeğeni, F er m o ’lu beyza beyza deler tarafından tantanalı bir şekilde ağırlandı, onların konakların da kaldı. Tasarladığı alçaklık için gerekeni hazırlamasına yetecek bir b irkk a ç g ü n g e ç ird ir d i. Z a m a n ı g e lin li n c e F o g lia li a n i ve b ü t ü n ile il e rig ri g e len le n leri le ri davet ettiği şâşâlı bir ziyafet verdi. Bu tür durumlarda âdet olduğu üzere iyice yiyip içildikten sonra Oliveretto, konuşmayı nazik konu lara getirdi ve Papa Alexander’in büyüklüğünden, oğlu Cesare’den ve girişimlerinden söz etti. Giovanni ve ötekiler cevap verince bu (4) Oliverotto Olive rotto Euffreducci Euffre ducci da Fermo Fer mo 26 Aralık 1501 1501’’de aşağıda aşağıda Machi achi,a ,ave vellli’nin anlattığı şekilde iktidara geldi. Bir yıl sonra Cesare Borgia’mn tu zağına düşerek canından oldu. (5) Eskiden İtalya’da paralı askerlerin komutanına verilen ad. (6) Devrin ünlü komutam Piza savaşında Floransalılarm başkomutanıydı. 1 Ekim 1499’da ihanet suçundan idam edildi.
73
tür konuların daha gizli bir yerde konuşulması gerektiğim söyleye rek bir odaya çekildi; Giovanni ve ötekiler de ardı sıra gittiler. Da t a yeni yeni oturm uşlardı uşlardı ki askerler saklandıkları yerlerden fırlayarak fırlayarak Giovanni ve yanındakilerin tümünü kılıçtan geçirdiler . Bu cinayet ten sonra Oliveretto atma binip bütün meydanı aştı, yüksek meclis bin b inaa sın sı n ı k u şattı. at tı. P a n ik h a lin li n d e k i m e c lis li s tesl te slim im olu ol u n ca b ir h ü k ü m e t kurup başına geçti. Derhal kendisine zararı dokunabilecek tüm hoş nutsuzları öldürüp yeni sivil ve askeri kararnamelerle yerini öylesi ne berkitti ki bir yılın sonunda kentini sıkıca elinde tuttuğu gibi bü tün komşularına da korku saldı. Eğer Orsiniler ve Vitelli’yle birlik te yukarıda anlatmış olduğum gibi Cesare Borgia’nm Sinigaglia’daki tuzağına düşmeseydi7 onu Fermo’dan defetmek Agatocle’yi Siraküza’dan defetmek kadar güç olurdu. Bu alçakça cinayetinden tam bir b ir yıl so n ra y a k a lan la n d ı ve u s talı ta lıkk ta o ldu ld u ğ u k a d a r alça al çakl klık ıkta ta d a h o c a sı olan Vitellozzo’yla aynı anda katledildi. İnsan sorabilir, nasıl oldu da Agatocle ve benzerleri sayısız iha ne t ve zulümden so nra y urtlarınd a güven içinde uzun zam an yaşaya yaşaya bild b ildile iler, r, dış d ü şma şm a n la r ın a k a rşı k e n d ile il e rin ri n i s avu av u n abil ab ildi dile lerr ye h içb iç b ir fesatlığa meydan vermediler. Oysa onlar kadar zalim pek çok baş kası bırakın bırakın savaş savaşın ın bunalımlı dön em lerini b arış zam anında da tah t larını koruyamadılar. Bunun, zulmü iyi ya da kötü kullanmaktan ilerigel rigeldi diği ğini ni düşünüyorum düşünüyorum . Güven liği liği sağlam a bağlamak üz ere b ir se ferde ama gereksiz yere uzatmadan ve olabilecek en erken anda iyi liğe çevrilerek yapılan zulme (eğer kötülükten iyi olarak söz edilebi lirse) iyi kullanılmış diyorum. Başlangıçta az olup da zamanla söne ceği yerde çoğalan zulüm ise tersine kötü kullanılmış demektir. Bi rinci çeşiti kullananlar, Tanrı’nm ve insanların yardımıyla Agatocle’nin yaptığı gibi yerlerini sağlamlaştırabilirler; ötekilere gelince, onların tutun tutun m aları imkânsızdır. O yüzden, bir eyaleti eyaleti elegeçirirken elegeçirirken yeni işgalci gerekli tüm şiddetlerin bir hesabını yapmalı sonra da her gün tekrar etmemek için onları bir seferde uygulamalıdır.
(7) Bkz. Bl. VI. 74
Bu şekilde, ilkin tebasm ı yatış yatıştırmış tırmış son ra da iyili iyilikk yap ara k gö nülle rini kazanmış olacaktır. Korkudan yahut yanlış hesaptan ötürü bir ba b a şk a tü r lü h a r e k e t e d e n ise is e elin el indd en bıça bı çağı ğı b ıra ır a k m a m a k z o ru n d a kalacaktır ki asla tebasına güvenenieyecek, tebasımn sürekli suikast girişimleri girişimleri onu hep tir tir titretecektir. titretecektir. K ötülük bir sefe rde bü tünüy le yapılmalıdır. Tatmak için ne kadar az zaman olursa o kadar az yaralayıcı olacaktır. İyilik ise daha iyi tadına varılsın diye azar azar yapılmalıdır. Her şeyden önce, bir prens, tebasına karşı hiçbir iyi ya da kötü sürprizin davranışını bozamayacağı biçimde hareket et melidir; zira sana ters düşen olaylarla gafil avlandığında kötülüğe ba b a şv u ram ra m a z sın sı n ; o s ıra ır a iyilik y apm ap m anın an ın ise is e insa in sa n a h içb iç b ir y a ra rı doku do kunn-'' maz, zoraki yapıyorsun sanırlar ve hiçbir şükran duymazlar.
75
IX SİVİL PRENSLİK ÜSTÜNE
Ama bir de ikinci yola bakalım yani bir sade kişinin alçaklık ya da nefret uyandıracak herhangi bir yolla değil deği l de kenttaşlarmın kenttaşlarmın des teğiyl teğiylee yurduna p ren s o luşuna. luşuna. B una sivi sivill prenslik d eneb ilir ve başa başa geçmek için ne görülmemiş bir beceriye ne de olağanüstü bir talihe gerek yoktur; daha çok talihle takviyeli bir hinoğluhinlik gereklidir. Bir prensliğin başına ya halkın ya da büyüklerin desteğiyle geçilir. Zira her kentte birbirine karşı bu iki eğilim vardır. Halk, büyükler tarafından yönetilmeyi de ezilmeyi de sevmez. Büyükler ise halkı yönetmek ve ezmek isterler. Ve bu iki farklı iştahtan kent için şu üç sonuçtan biri çıkar: Prenslik, özgürlük ya da başıboşluk. Prenslik kimin eline fırsat geçmiş olduğuna bağlı olarak ya halktan ya da büyüklerden gelir. Büyükler halka direnemeyeceklerini gördüklerinde içlerinden birini prestijle şişirir sonra da prens ya pa p a r l a r ve o n u n k a n a t la r ı a ltın lt ın d a açlı aç lıkk ları la rınn ı g id e rir ri r ler. le r. K e n d i y ö n ü n den halk da onlara karşıkoyamayacağını görerek kendi içinden biri ni çıkarıp şişirir ve onun nüfuzu altma sığınır. Büyüklerin yardjmıyla prens olan kiş kişi halkın yardımıyla yardımıyla olan dan dah a b ir güçlükle yerin de tutunur; çünkü kendilerini ona eşit gören dolayısıyla istediği gibi bu b u y u r u p o y n a tam ta m a d ığı ığ ı b i r yığın yığ ın çev çe v resi re si o la n b i r p r e n s tir ti r . A m a pre p renn sliğ sl iğee h a lkın lk ın a r z u s u , d este es teğğ iyle iy le g e le n kiş ki şi ise is e b i r b a şın a b u lu n u r ; çevresinde olanlar yalnızca ona boyun eğmeye hazır adamlardır. Ay rıca namuslu kalarak ve başkasına haksızlık etmeden büyükleri hoş-
76
nut etm ek m üm kün değildir değildir oysa halk için için durum böyle olmaz. olmaz. H al kın arzusu kimseye dokunmaz; halk baskıya sırt çevirir, büyükler ise ise halkı ezmeye çabalar. Ş unu da ekleyel ekleyelim im ki halkın dü şm an kesil kesil mesi prensin güvenliğini bozar çünkü halk kalabalıktır; büyükler den ise kendini koruyabilir çünkü onlar azdır. Bir prensin kendisi ne düşm düşm an bir halk tan bekleyebileceği bekleyebileceği en büyük kötülük yüzüstü bı rakılmaktır; ama eğer ona büyükler karşı ise yalnızca kendisini terk etmelerinden değil kendisine karşı silaha sarılmalarından da kork malıdır malıdır;; zira küçüklerden dah a uzak görüşlü görüşlü ve ve daha ku rnaz olduk ları için için olayları olayları önce den kestirebilirler kestirebilirler ve geleceğin geleceğin efen disinin gö züne girmeye çalışarak kendilerini selamete alırlar. Ayrıca şu da vardır: Prens her zaman hep aynı halkla yaşamak zorundadır; ama onu hep aym büyükleri tutmaya zorlayan hiçbir şey yoktur - değil mi ki her gün istediğini istediğini yapar, istediğ istediğini ini bozar, keyfince keyfince ün van dağı tır yahut g eri alır. alır. Bu noktayı daha iyi aydınlatmak için diyorum ki başlıca iki çe şit büyük vardır: Ya, öyle davranırlar ki her şeyde prensin talihine bağ b ağ lıd lı d ırla ır larr - ya d a h içb iç b ir şey y ap m azla az lar. r. B irin ir incc iler il erii ç o k f a z la a çg ö z lü olmamaları kaydıyla korumalı, onurlandırmalısm. Kimseye bağ lanmayan İkinciler ise yine iki çeşite ayrılabilir. Ya mızmızlıktan ba b a ğ l a n m ıy o r l a r d ı ; o h a ld e , özel öz ellik likle le b ilg il g e ve uyan uy anık ık k işile işil e r ise is e ler le r onlardan yararlanmaya bakmalısın; iyi gününde sana onur verirler, hasımlıkta onlardan korkacağın hiçbir şey olmaz; ya da hesap ve hırs içinde hareket ediyorlardır. Bu da onların seni kendilerinden daha a z düşündüklerinin işaretidir ve böylelerinden vebadan kaçar gibi gibi kaçmaksın zira kötü gününd e he p yıkılmana yıkılmana yardımcı yardımcı olacaklar dır. Bu nedenle halkın desteğiyle prens olmuş kişi bu desteği hep sürdürmeye bakmalıdır. Bu da kolay olacaktır zira halk ezilmemek ten başka bir şey istemez. Buna karşılık, halka karşı büyüklerin ya rattığı prens her şeyden önce halkın gönlünü kazanmaya bakacak tır; tır; bu da kolay olacak tır yeter ki halkı halkı kollası kollasın. n. Oysa k ötülük bek le diği diği bir ad am dan iyil iyilik ik gö ren ister istemez on a şükra şükra n du yacaktır; o zaman halk sanki kendisi onu o mevkiye yüksekmişçesine prense daha yakınlık gösterecektir. Prense gelince, halkı kendisine bağla
77
makta çeşitli olanaklara sahiptir; bu olanaklar koşullara göre deği şir ve hiçbir kesin kural konamaz; bu yüzden daha fazla söz etmeye ceğim bundan. Sadece sonuç olarak diyeceğim ki bir prens halkın sevgisine kesinkes muhtaçtır; yoksa onun düşmanlığında başvurabi leceği hiçbir çare yoktur. İsparta Kralı Nabis,1 bü tün Y un an istan’ın istan’ın ve muz affer bir R o ma ordusunun saldırılarına dayandı ve onlara karşı hem yurdunu hem de iktidarını savundu. Tehlike sırasında az sayıda muhalifini et kisiz kılmak yeterliydi ama eğer halk ona kafa tutsaydı asla yetmez di. Bu görüşümü kabul etmeyen biri varsa, benim karşıma, halka dayanan çamura temel atar şeklindeki özdeyişi çıkartmasın. Çünkü bu b u söz, sö z, h a lkı lk ı m u h te m e l d ü şma şm a n lar la r ın ya d a y ü k sek se k y ö n e tic ti c ile il e rin ri n zul zu l münden kurtarmak üzere halka belbağlayan bir sade yurttaş için doğru olabilir. O kişi bu durumda hayal kırıklığına uğrayabilir tıpkı Roma’da Gracchus kardeşler2 ve Floransa’da Giorgio Scali3 gibi. Ama söz konusu olan yetki ve cesaret sahibi, tehlike karşısında me tin kalmasını bilen, gereken önlemleri zamanında alan, verdiği emirler ve göztipekliğiyle kitleleri hareket geçiren bir prens ise asla halkı tarafından aldatılmaz ve sağlam zemin üzerine temel atmış ol duğunu görür. Ne N e v ar ki b u p r e n s lik li k ler le r sivil d ü z e n d e n m u tla tl a k lığ lı ğ a g e çm e y e k al al kıştıklarında tehlikeye düşerler, çünkü böylesi prensler ya bizzat ya da yüksek görevliler eliyle yönetimi sağlarlar. Bu sonuncu şıkta, (1) İ.Ö. 207-192 yılları arasında zalimliğiyle ünlü İsparta tiranı. (2) Tiberius Sempronius Gracchus (doğumu, İ.Ö. 162) ve Caius Sempronius Gracchus (doğumu, İ.Ö. 154) kardeşler. Halk temsilcisi iken her iki si de Roma İmparatorluğu’ndaki soylu sınıfın toprak açgözlülüğünü dizginlemek için mücadele vermişler, bu yönde, tarım yasası önerileri getirmişlerdi. Büyük kardeş İ.Ö. 133’de öldürüldü, küçüğü ise İ.Ö. 121’de bir isyan sırasında cinayete kurban gitti. (3) Floransalı zengin, Ciompi isyanının (1378) ardından halka önder oldu. Ancak otorite küramaymca 17 Ocak 1382’de idam edildi.
78
durumları çok daha zayıf ve çok daha tehlikelidir; çünkü tümüyle kendilerinden önce yüksek görevlere gelmiş yurttaşlarının keyfine ba b a ğ ım lıd lı d ırla ır lar; r; o n lar la r ise is e k a ra g ü n d e ya k arş ar şı tav ta v ır a la r a k ya d a i ta a t sizlik ederek prenslerinin kolayca batışına neden olurlar. Oysa pre p re n s m u tla tl a k b u y u rga rg a n lığ lı ğ a teh te h lik li k e ler le r için iç inde de erişem er işem e z ; ç ü nkü nk ü e m irle ir le ri yüksek görevlilerden almaya alışmış yurttaşları ve tebası güç ko şullarda ona boyuneğmeye hazır değillerdir; ve o yüzden, ne olaca ğının ğının bilinmediği anlarda, kendilerine güvenebileceği güvenebileceği ada m ları yok tur. Rahat zamanlarda tanıdıklarına da belbağlayamaz; zira o sıra da yurttaşlar devlete muhtaçtır, herkes koşturur,vaadlerde bulunur, ölüm uzaktayken herkes devleti için canını vermek ister. Ama kara günler gelip çattı mı yurttaşlara ihtiyacı olan devlettir ve pek fazla bu b u lm az. az . D e n e m e s i o d e r e c e teh te h lik li k e lid li d ir ki a n c a k b ir k e z yapı ya pıla labb ilir, ili r, biri bi rinc ncis isii d e z a te n s o n u n c u o lur. lu r. B u n u n için iç indd ir ki bilg bi lgee b ir p re n s yurttaşlarını her zaman ve talihin her yüzünde kendisine ve devleti ne muhtaç bırakacak şekilde davranmalıdır. Öylelikle uzun yıllar ona sadık sadık k alırlar. alırlar.
79
X BİR PRENSLİĞİN PRENSLİĞİN GÜCÜNÜN GÜCÜNÜN NASIL NASIL ÖLÇ ÜLE CEĞ İ
Bu prensliklerin meziyetleri konusunda sağlam bir yargıya var mak için bir başka noktayı daha elealmak gerekir. Geniş bir ülkeyi yön eten bir prens gerektiğinde gerektiğinde savunmasına ken di başına başına güç yetireyetire bil b ilm m e k te m idir id ir yok yo k sa h e r s e fe r in d e b a şkala şka larr ın ın g ü c ü n e m i belb be lbaa ğ lamaktadır? Bunu daha iyi aydınlatmak için ben derim ki askerleri kendilerinden çıkartarak ya da parayla tutarak yeterli bir ordu kur m ak ve savaşmak savaşmak olanağı olanlar tek başların başların a ke ndilerini savunabi lirler ve savunmalıdırlar. Ötekiler ise tersine başkasına muhtaçtır lar yani açık arazide dövüşemeyip surlarının ardına sığınmak ve sa vunm a için için olanca olanca güçleri güçlerini ni kullanmak kullanmak zorun dadırlar. Be ride birin ci durum u işlemiş işlemiştik1 tik1 ve da ha ileride g erek eni ekleyeceği ekleyeceğiz. z. İkinci kinci durum için ise bu türden prensleri ancak kentlerini berkitmeye ve topraklarının geri kalanı kalanını nı bütünüyle bütünüyle bir yana bırakm aya cesaretlen dirm ekte n başka başka diyecek şey yoktur. E ğe r böylece sağlam ca su rları nın gerisinde gerisinde olurs an ve yukarıda dendiği, ileride yine yine d enec ek o ldu ğu üzere tebanın da desteğini kazanmış isen her zaman ancak bü yük duraksamalarla saldırıya uğrarsın. İnsanlar hep büyük güçlükler taşıyan girişimlere düşmandırlar; ve hiçkimseye sapasağlam sur larla ve kendisine kendisine sıkıca sıkıca bağlı bir halkla çevri çevrili li bir pre nse saldırmak bir b ir oy u n gibi gi bi gelm ge lm ez. ez . (1) Bkz. Bl. VI.
80
Almanya’nın kentleri, kendi halinde bir arazinin ortasında bü yük bir özgürlük içindedirler. Keyifleri estikçe imparatorlarına bo yun eğerler; ne ondan ne de komşu güçlerin hiçbirinden korkmaz lar, çünkü öylesine sağlam kaleleri vardır ki herkese onları kuşat mak uzun ve çetin bir iş olarak görünür. Hepsinin uygun hendekle ri ve surları, kalabalık bir topçusu ve depolarında, ambarlarında her zaman bir yıllık yiyecek ve yakacakları vardır. Bundan başka, kamu servetine el atmadan fakir tabakayı besleyebilmek için toplu luklarında her zaman kentin ana direği olan birtakım işler, bir yıl bo b o yun yu n ca o n ları la rı işe k o şm a k ü z e r e ta m ayak ay akta takk ım ına ın a g ö re z e n a a tle tl e r vardır. Nihayet, erkeklerin düzenli bir biçimde savaşa hazırlandıkla rı askeri talimler de sonderece gözdedir. Demek ki sağlam surları olan bir kente bekçilik eden ve tebası tarafından nefret edilmeyen bir prensin saldırıya uğraması tehlikesi azdır. Ve eğer buna rağmen herhangi biri böyle bir serüvene kalkı şırsa rezil olmuş ve süngüsü düşmüş bir halde yüzgeri etse gerektir. Z ira b u dünyanın d ünyanın işleri işleri öylesine öylesine değişik değişik ve sonu bellisizdir bellisizdir ki insana ordularını bütün bir yıl boyunca bir kenti kuşatmakta aylak aylak tutmak imkânsız görünür. Bana şöyle karşılık verenler çıkabilir: Ya halkın surların surların dışında dışında malı m ülkü varsa, ya onları yanar görü rse ye terince sabırlı olabilecek midir? Buna yanıt olarak derim ki: Güçlü ve yürekli bir prens her zaman böylesi güçlüklerin üstesinden gele cektir. Kimi zaman yandaşlarını oldukça kısa sürecek bir kuşatma umuduyla oyalayacak, kimi zaman düşmanın gaddarlıklarından söz edere k gözleri gözlerini ni korku tacaktır. G ere kirse fazl fazlaa tehlikel tehlikelii m uhalifleri ni tasfiye edecektir. Ayrıca henüz kuşatılanların cesareti istim üze rindeyken ve savaşa isteklilerken, hasmı daha saldırının ilk anından ba b a şlay la y a rak ra k ülke ül keyy i yak y akac acak ak,, y e rle rl e b ir e d e c e k tir. ti r. B irk ir k a ç g ü n ü n s o n u n da heyecan düşer; ama prensin gelecekten korkusu olmaz: Olan ol muştur, uğranılan zararın çaresi yoktur; o zaman tebası prense da ha sıkı sarılır zira onu kendilerinin öcünü almakla yükümlü görür ler; değil mi ki onu savunmak için evleri yıkılmış, toprakları yakıl-
81
mı.ş mı.ştı tır. r. İnsa İnsa n do ğası ö yledir ki insa nla r birisinin ke nd ilerin e yaptıkla yap tıkla rı yardımdan ö türü olduğu kadar kendilerinin kendilerinin on a yaptıkları yaptıkları yardım dan ötürü de bağlanırlar. Demek ki tüm bu noktalar dikkatle göz önünde tutuldukta, uyanık bir prensin cephane ve yiyecek eksikliği olmadıkça tebasını bütün kuşatma boyunca sağlam durdurtmakta pe p e k gü çlü çl ü k ç e k m e y e ce ğ i anla an laşşılır. ıl ır.
82
XI RUHBAN PRENSLİKLERİ ÜSTÜNE
Şimdiki halde anlatacak bir tek ruhban prenslikleri kalıyor ki bu b u n la r için iç in b ü tü n güçl gü çlüü k e ld e e t m e d e n ö n c ed ir; ir ; z ira ir a iste is te r b ile il e k g ü cüyle ister talihle elegeçirilmiş olsunlar ne biri ne de öbürü olma dan da elde tutulurlar; çünkü dinin çok eskiye dayanan kurumlarmca desteklenirler. Bunlar öylesine güçlü ve o denli sağlam çıkmışlar dır ki hare ket tarzı ve ve yaşantıs yaşantısıı nasıl olursa olsun pre nsleri y erlerin de tutunurlar. Bir tek ruhb an p rensler hiç hiç savunmadıkla savunmadıkları rı toprak la ra, hiç yönetmedikleri tebalara sahiptirler; ve devletleri savunulmasalar da ellerinden alınmaz; tebaları yönetilmeseler de bunu dert et mezler, başkasının safına geçmeyi de ne düşünebilirler ne de yapa bil b ilir irle ler. r. D e m e k ki güve gü venl nlik ik için iç in d e ve m u tlu tl u o lan la n p ren re n slik sl ikle lerr s a d e c e bu b u n lard la rd ır. ır . A m a , ins in s a n aklı ak lınn ın y a k laş la şam aya ay a cağ ca ğ ı k a d a r ü s tü n g e r e k ç e lerle yönetildikleri için bu konuda konuşmayacağım; çünkü bunlar Tanrı’nın inayetiyle kurulmuşlardır ve korunmaktadırlar, hakların da konuşmam ukalalık ve kendini bilmezlik olur. Bununla birlikte, A lexand er’e er’e 1 dek İtalya’ İtalya’nın nın ö ndeg elen yöneticil yöneticileri eri ve beyzad eleri ve sadece sadece bu ünvanı gerçekten h ak eden ler değil değil,, en küçük ba ron la rı ve beyleri bile Papalığı pek fazla saymazken bugün Kilise’nin (1) Papa VI. Alexander.
83
cismani cismani gücünün bir F ransız K ralım ralım titretecek , onu İtalya’ talya’dan dan kova cak ve Venediklileri çökertecek2 kadar nasıl arttığı bana sorulacak olursa, her ne kadar anlatacaklarım biliniyorsa da bu soruya cevap verm ekten kaçınmam. kaçınmam. Fransa Kralı Charles’ın3 İtalya’ya girmesinden önce bu ülke Papa’nın, Venediklilerin, Napoli Kralının, Milano Dükünün ve Floransalıların yönetimi altındaydı. Bunların başlıca iki kaygıları vardı: Biri, yabancı biri ordularını İtalya’ya sokmasın; öbürü, aralarından herhangi birinin topraklan genişlemesin. En çok gözlenenler Papa ve Venedikli Venedikliler lerdi. di. V ened ik’i ik’i susta susta tutm ak için için Fe rra ra savunmasın da olduğu gibi gibi bü tün ötek ilerin birlik olm ası gerekm işti; işti; P ap a’y a’yı diz ginlemek için ise ötekiler Romalı baronları kullanıyorlardı. Oysa bu b u n la r süre sü rekk li b irb ir b irle ir le r in i yiye yi yenn iki ik i h izib iz ibee b ö lü n m ü şler şle r d i, O r s inil in ilee r ve Colonnalar. Papa’nm gözü önünde bile kılıç elde dolaştıkları için papalığı zayıf ve aciz düşürüyorlardı. Kimi zaman Sixtus4 gibi yürekli bir papa ortaya çıksa bile ne talihi ne de yeteneği onun da güç durum dan kurtulma sına yetmem işti iştir. r. Saltanatlarının Saltanatlarının kısal kısalıığı bu nu n nedeni nedeniydi ydi.. Z ira bir pa pa h üküm sürdü ğü on yı yıl içinde içinde h izipler izipler den birini güç bela zayıf düşürebilirdi. Onlardan biri, diyelim, istis na olarak Colonnaların ocağım neredeyse söndürüyordu ise onun yerine geçen, O rsinilerin düşm düşm anı k esiliyor esiliyor ve Colon naları dirilt diriltiyor iyor ama Orsinileri söndürecek zaman bulamıyordu. Bu durum Papa’nın cismani gücünün İtalya’da pek ciddiye alınmamasına neden olu yordu. Sonunda VI. Alexander gelerek daha önceki dini önder (2) 1508 yılında Venediklilere karşı Papa II. Julius, Fransa Kralı XII. Lou is, Cermen İmparatoru Maximilien ve İspanya kralı Ferdinando’nun oluşturdukları Cambrai Ligası kastediliyor. Bu Liga aracılığıyla Fransa Kralı Kralı XII. XII. Louis Papa’ Pap a’nın nın iradesi doğrultusund doğ rultusundaa Agnadello (Lombardi(Lom bardiya’nın bir kenti) savaşında Venediklileri yenilgiye uğrattı. (1509) Bun dan az sonra da Papa, Fransızları Lombardiya ve Cenova’dan kaçırttı. (1512-1513). (3) VIII. Charles. (4) IV. Six Sixtu tuss adıyl adıylaa papa olan (1471 (1 471-14 -1484) 84) Francesco Della Rovere R overe (1414-1484)..
84
lerin hiçbirinin yapamadığı bir şeyi, para ve asker gücüyle bir Pa pa p a ’nin ’ni n n e le r y a p a b ile il e c eğ ini in i g ö s te rd i; V a len le n tin ti n o D ü k ü ’n ü n y a rdım rd ım ı ve Fransızların İtalya’ya inmelerinden de yararlanarak yukarıda Dük’ün eylemlerinden söz ederken anlattığım işleri yaptı. Gerçi ni yeti Kilise’yi değil Dük’ü güçlendirmekti ama sonuçta bundan Kili se yararlandı çünkü kendisinin ve oğlunun ölümünden sonra onla rın çabalarının çabalarının m irasına ko ndu. Julius5 pap a oldu ğun da K ilise’ ilise’yi yi bü yümüş, bütün Romayna’ya yayılmış, Roma baronlarını ocağı söndü rülmüş, Alexander’in darbeleri altında hizipleri tasfiye olmuş halde buld bu lduu ; ayrı ay rıca ca A le x a n d e r’d e n ö n c e h iç d e n e n m e m iş o lan la n p a r a b u l ma işinin yolu açılmıştı.6 Julius yalnızca bu yolda yürümekle kalma dı daha da ileri gitti; Bolonya’yı almayı, Venediklileri ezmeyi ve Fransızları İtalya’dan kovmayı kurdu; ve tasarladığı tüm bu işleri başar b aşardd ı; b u n la r ı kiş ki şisel is el ç ıka ık a rı için iç in değ de ğ il d e K ilis il ise’n e’nin in g ü ç len le n ip b ü y ü mesi için yaptığından ötürü de daha büyük bir şan kazandı. Ayrıca Orsini ve Colonna’ları bulcİuğu durumda bıraktı; kendi aralarında bazı ba zı a n laş la şm a z lık lı k n e d e n le r i k a lm ış o lsa ls a d a iki şey b u n la r ı r a h a t d u rdurttu: Biri, Kilise’nin korkutucu hale gelen gücü; öbürü, araları nın açılmasının ardmdaki neden olan kendi içlerinden kardinal çıkartabildikçe bu iki hizipin asla birbirleriyle barışık olmayacakları dır; çünkü Roma’da ve dışarıda onların rekabetini körüklüyorlar ve ba b a r o n la r d a k e n d ile il e rin ri n e d e s te k o lm a k z o r u n d a k a lıy lı y o rlar rl ar;; y a n i b a ronlar arası anlaşmazlık ve geçimsizlik yüksek dereceli din görevlile rinin ihtiraslarından doğuyor. Bundan ötürü Papa Leo7 Hazretleri pap pa p alığ al ığıı öyle öy lesi sinn e g ü çlü çl ü b u ld u . U m u lu r k i k e n d in d e n ö n c e k ile il e rin ri n si si lah zoruyla büyülttüğünü o, iyiliği ve sayısız öteki meziyetleriyle çok dah a büyük, çok da ha saygıdeğer kılacaktır. kılacaktır. (5) II. Julius adıyla papa olan (1503-1513) Giuliano Della Rovere. Kili se’ye cismani gücünü yeniden kazandırdı. Venediklilere karşı Cambrai Ligası’ Ligası’nın nın (1508), Fransızlara Fransız lara karş kar şı da d a Kutsal İttifa İttifak’ k’m m (1512) kurulma kuru lma sına öncülük etti. (6) Bulunan çare üst düzey Kilise görevlerinin elaltından ruhbanlardan en fazla fazla parayı paray ı veren ve renee satılmasıydı. satılmasıydı. X . Leo adıyla Papa olan (1513-1521) Jcan dc Medicis. (7) X.
85
X II DEĞ İŞ İK M İLİS LİS TÜ RL ER İ VE PAR AL I AS KE RL ER
Ü zerinde akıl akıl yürüttüğüm ve güçlerini güçlerinin, n, zaaflarının zaaflarının bazı ne den lerini elealdığım, elegeçirmek ve eldetııtmak için sık sık kullanılan çareleri ayrıntılı olarak tanıttığım prensliklerle ilgili olarak, geriye, daha önce adı geçenlerin her birinde genel olarak saldırı ve savun ma hakkında söz etmek kalıyor. Yukarıda, bir prensin sağlam te mellere sahip olmasının ne kadar gerekli olduğunu; yoksa yıkılıp gi deceğini söylemiştik. Ve ister yeni, ister eski, isterse karma olsun tüm devletleri ayakta tutan başlıca temeller iyi yasalar ve iyi ordu lardır. İyi ordular olmadan iyi yasalar olamayacağına göre ve iyi or duların bulunduğu yerde iyi yasaların olması gerektiği için yasalar üzerinde durmayıp ordudan söz edeceğim. İmdi, diyorum ki, bir prensin devletini savunacağı ordu ya ken di öz ordusudur, ya paralı ordudur, ya yardımcı ya da bu ikisinin karmasıdır. Paralı ordu ve yardımcı ordu yararsız ve tehlikelidir; ve devletini paralı ordu temeli üzerine kuran prens asla istikrar ve gü ven içinde olamaz; çünkü paralı askerler birlik içinde değildir, muh teristir, disiplinsizdir, kalleştir; dostların önünde yiğit, düşmanın önünde alçaktır; Tanrı’dan korkmaz, insanlardan utanmaz; ve saldı rıya rıya geçmeyi geçmeyi ne ka da r ertelersen yıkımı yıkımını nı da o kad ar ertelem iş olur sun; barışta onlara, savaşta düşmanlara soyulursun. Bütün bunların nedeni onları birarada tutan tek şeyin aldıkları az miktarda aylık oluşudur ki bu para da onların senin uğruna ölmeyi istemelerini sağlamaya yetmez. Savaş yapmadığın sürece senin askerlerin olma-
86
yı pekâlâ isterler; ama, bir savaş çıkmayagörsün ya kaçarlar ya çe kip giderler. Bunu kanıtlamak o kadar güç bir şey olmasa gerek çünkü İtalya’nın bugünkü perişan durum unun yıllarca sadece para lı askerlere dayanmış olmaktan başka bir nedeni yoktur. Bunlar ba b a şlan la n g ıçta ıç ta b a z ı ile il e r le m e le r sağ sa ğ lam la m ış ve k e n d i a r a la r ı n d a sava sa vaşştıkç tı kçaa yiğit gözükmüşlerdir; ama yabancının gelmesiyle ne mal oldukları ortaya çıkmıştır. Öyle ki Fransa Kralı Charles İtalya’yı tebeşirle ala bil b ilm m iştir işti r ;1 b u n u n n e d e n i g ü n a h laı la ı ımız ım ızdd ır d iye iy e n ler le r d o ğ r u s ö y lüy lü y o rla rl a r dı; ama bu günahlar onların sandıkları günahlar değil, benim anlattıklarımdır: Cezasını yine prenslerin çektikleri prens günahları. Bu birliklerden ne gibi gibi kötülük ler gelebileceğini gelebileceğini d ah a iyi iyi kanıt lamak istiyorum. Paralı askerlerin komutanları ya harika adamlar dır ya da değildirler. Harika iseler onlara güvenemezsin, çünkü ya biz b izzz a t s a n a b a s k ı y a p a rak ra k ya d a s e n in n iye iy e tin ti n e a ld ı r m a d a n b a ş kala ka la-rım ezerek elde edecekleri kendi büyüklüklerine takılıdır kafaları; ama işlerinde usta da değillerse seni yine yıkıma götürürler. Ve ba na cevap olarak denecek olursa ki ister paralı asker olsun ister ol masın eli silahlı her komutan aynı şeyi yapar, karşılığım şu olur: Or du ya bir prensin hizmetindedir ya d'a bir cumhuriyetin. Prens biz zat kendis kendisii sefere çıkmalı çıkmalı ve kom utanlığı üstlenm elidir; cum huriyet te ise yurttaşlardan biri görevlendirilir. O görevlendirilen iyi çıkmaz sa, değiştirilmelidir; iyi çıkarsa haddini bilmezlik etmesin diye yasa larla dizginleri sıkı tutulmalıdır. Deneyler gösteriyor ki yalnızca si lahlanmış cum huriyetler ve ve pren sler büyük işler işler yapm ışlar ışlar p aralı a s kerler ise zarar vermekten başka bir işe yaramamışlardır. Ayrıca kendi öz kuvvetleriyle silahlı bir cumhuriyetin yurttaşlarından biri ne boyun eğmesi yabancı kuvvetlere dayanan bir cumhuriyetten çok daha güçtür. Roma ve İsparta yüzyıllarca silahlı ve özgür oldular. İsviçreli ler de sonderece silahlı ve sonderece özgürdürler. Paralı askerlere (1) Devrin tarihçilerinden Commynes tarafından Papa VI. Alexander’e at fen söylenen söz. (Memoires, VII, 14).
87
eski bir örnek Kartaca’dan gösterilebilir; Roma’ya karşı ilk savaş tan sonra K artacalılar artacalılar neredeyse neredeyse kendi paralı ask erlerinin erlerinin boyundu ruğu altma gireceklerdi oysa komutanları kendi öz yurttaşlarıydı. Makedonlayı Filip,2 Epaminondas’ın ölümünden sonra Tebaililer tarafından komutanlığa getirilmişti ve ilk zaferden sonra Tebaililerin özgürlükler özgürlüklerii ellerinden ellerinden gitt gitti. i. D ük Filippo’ Filippo’nun nun ölüm ünd en sonra Milanolular Venediklilere karşı Francesco Sforza’yı parayla tuttu lar. O da Caravaggio’da düşmanları yendikten sonra patronları olan M ilanolulara baskı yapmak için için o nlarla birlik o ldu.3 Sforza’nm Sforza’nm ba b a b a sı, sı , N a p o li K r a liç li ç e si G iov io v a n n a ’nm p a r a y la tu tu lm u ş k o m u tan ta n ı iken ansızın onu yüzüstü bıraktı; öyle ki kraliçe tahtını yitirmemek için için kendini kendini A rago na Kralı’mn Kralı’mn k ucağına atm ak zoru nd a kaldı.4 kaldı.4 Ve eğer Ven edikliler edikliler ile Floransalılar Floransalılar varlıklarını varlıklarını bu b irliklerle irliklerle bü yüttü ler,ve komutanları prens olmaya kalkışmadan savundularsa derim ki Floransalılar bu olayda çok şanslı çıktılar; çünkü ihtiraslarından kork abilecekleri değerli kom utanlarının kimi savaş kazanm amış, amış, k i mi en gelle karşılaş karşılaşmış mış,, kimi de ihtirasla rını başka y erle re yö neltmiş neltmiş lerdi. lerdi. Z afe r kazanm am ışlardan ışlardan biri de G iovanni A ucu t’tu.5 t’tu.5 Yen m e miş olduğu için sadakatini kamtlayamadı; ama herkes teslim ediyor ki eğer yenmiş olsaydı Floransa’yı avucunun içine alırdı. Her za man birbirlerine ters düşen Sforza ve Braccio6 bu yüzden birbirleri ni etkisizleştiriyorlardı. Francesco ihtirasını Lombardiya’ya çevirdi, Broccio da Kilise ve Napoli Krallığına. Ama günümüze daha yakın (2) Büyük İskender’in babası. (3) Bkz. Bl. I ve VII. (4) Napoli Kralı Ladislao’nun hizmetinde bir condottiere olan Muzio Attendolo Sforza. 1414’te onun ölümünden sonra yerine geçen Kraliçe II. Giovanna’ya 1426’da başkaldırdı. Bunun üzerine Kraliçe Giovanna, Aragona ve Sicilya Kralı Alfonso’yu kendine oğul ve veliaht olarak ta nıyarak onun koruması altma girdi. (5) İtalya’da Giovanni Acuto adım alan ve 1316-1393 arasında paralı as ker olarak savaşlara girip çıkan ünlü İngiliz maceraperest John Havckvood. 1377’de Floransa’mn hizmetindeydi. (6) Andrea Braccio da Montone.
olaylara gelelim. Floransalılar sağduyulu biri olan ve sade yurttaş iken büyük ün e kavuşmuş kavuşmuş P au lo V itelli’yi itelli’yi ko m uta n yaptılar. yaptılar. Piza’yı almış olsaydı kimse inkâr edemez ki Floransalılar ona boyun eğmek zorunda olurlardı; zira eğer o düşmanın hizmetine geçseydi kendileri çaresiz kalırlardı; ama kendilerinin adamı olarak kalsaydı b u k e z o n lar la r o n a ita it a a t e tm e k d u r u m u n d a y d ıla ıl a r . V e n e d ik lile li lere re geli ge linn ce, ilerlemelerine bakılırsa görülür ki savaşı kendi öz suvvetleriyle yaptıklarında güvenli ve şanlı bir biçimde hareket etmişlerdir. Kara savaşına savaşına girişm girişm elerinden önceki d uru m buydu; soyluları soyluları ve ve silahlan mış halk yiğitçe hareket ediyordu; ama, karada savaşmaya başladık larında bu erdemlerini unuttular ve İtalyan geleneklerine uydular. Başlangıçta büyük topraklara sahip değillerdi ve büyük ünlerinden ötürü komutanlarından fazla çekinmiyorlardı; ama Carmingnola’nın8 yönetimi altında top rakla rım genişlett genişlettikçe ikçe hatala rının ilk ilk kanıtı nı gördüler. Çünkü Milano Dükü’nü yendiğinde yiğitliğiyle göze çarpmış iken artık savaştan soğumuş olduğunu fark ettiler,onunla kazanamayacaklarını kazanamayacaklarını çünkü kazanmayı istemediğini am a elde e ttik ttik lerini yitirmeden de onun işine son veremeyeceklerini düşündüler; onun için güvenliklerini sağlama bağlamak üzere onu öldürmeleri gerekti. O zamandan beri Bartolomeo da Bergamo, Ruberto da San Severino, Pitigliano Kontu9 ve benzerleri gibi komutanlara sa hip oldul oldular; ar; onlarla zaferden zaferden çok yenilgi yenilgiden den korkm ak d urum unday dılar. Nitekim sonraları Valia’da bu da başlarına geldi. Sekiz yüz
(7) Bkz. Bl. VIII. (8) Carmagnola Kontu Francesco Bussone. Condottiere olarak ilkin Filip po Ma Maria ria Visconti’nin, Visconti’nin, daha dah a sonra son ra da Vened Ve nedik ik Cumhuriye Cum huriyetinin tinin hizme tinde savaştı. 5 Mayıs 1432’de Venedik’te ihanetle suçlanarak idam edildi. (9) 1448 1448’’de Caravaggio’ Caravag gio’da da Sforza’ Sforza ’mn milisle m ilislerine rine yenile yenilenn Bartolom Barto lomeo eo Colleoni da Bergamo. 1482-1484 Ferrara savaşında Venediklilere komuta eden Ruberto da San Severino. 14 Mayıs 1509’da Vaila (Agnadello da denir) savaşında Venedikli milislere yenilen milis komutam Pitigliano ' Kontu Kon tu Niccolo Orsini.
yılda onca zahmetle elde ettiklerini bir günde yitirdiler. Çünkü bu bir b irli likk leri le rinn z a ferl fe rlee ri yavaş yav aş,, g eç ve cılız cı lızdı dırr a m a k ayıp ay ıpla ları rı b ird ir d e n ve şa şırtıcı olur. İmdi, bu örnekler beni İtalya’nın yıllardır paralı asker kullanması konusuna getirmişken getirmişken bu konuyu d aha fazla fazla ve ve dah a yu karıdan incelemek istiyorum, bir şeyin kökü ve gelişimi bilinirse te davisi de daha iyi olur. Şu halde siz de bilirsiniz ki son zamanlarda imparatorluğun İtalya’nın dışına itilmesi ve Papa’mn cismani gücünün daha da yay gınlık kazanmasıyla İtalya birçok devlete bölündü; çünkü büyük kentlerin çoğu daha önceleri imparatordan aldıkları destekle kendi lerini ezen soylulara karşı silaha sarıldı; Kilise de kendi cismani gü cünü arttırmak için bunu körükledi; birçok başka kentte de sade yurttaşlar prens oldular. Öyle ki sonuç olarak hemen hemen bütün İtalya Kilise’nin ve birkaç Cumhuriyet’in eline geçtiği ve bu papaz larla bu yurttaşlar silah taşımaya alışık olmadıkları için yabancı as ker tutmaya başladılar. Bu çeşit milise ilk rağbet eden Romayna’dan Alberigo da Conio’dur;10 onun yetiştirmelerinden Braccio ve Sforza o dönemde bütün İtalya’ya egemen oldular. Onlardan son ra, günümüzde bu ordulara dayanarak hükümet eden tüm ötekiler geldi. geldi. M arifetlerin in sonucu İtalya, talya, C harles’ ha rles’ın ın 11 aya klan altında ka l dı, Louis12 tarafından yağmalandı, Ferdinando13 tarafından ırzına geçildi ve İsviçreliler tarafından hakarete uğradı. Bu komutanlar, ilk iş olarak, kendi saygınlıklarım arttırmak için piyadenin saygınlığı nı azalttılar. Bunların kendilerine ait devletleri olmadığı ve geçimle rini kendi sanatlarından sağladıkları için az sayıda piyade askeri on lara saygınlık kazandıramazdı; yeterincesini de onlar besleyemiyordu; süvarilere yöneldiler çünkü yeterli sayıda süvari hem daha say gınlık uyandırıyordu hem de beslemesi daha kolaydı. Ve sonunda iş ler o hale geldi ki yirmi bin askerlik bir ordunun içinde iki bin piya de bulunmaz oldu. Ayrıca, mesleklerini kendileri ve askerleri için (10) Cunio Kontu Alberigo da Barbiano. (11) Fransa Kralı VIII. Charles. (12) Fransa Kralı XII. Louis. (13) İspanya Kralı Katolik Ferdinando.
90
yorgunl yorgunluk uk ve korkudan uzak kılmak üzere çarpışm çarpışm alarda birbirleri ni öldürmemek, sadece esir alıp karşılığında fidye istememek gibi kaçamaklara başvurdular. Geceleyin saldırmazlar, kuşatma altında kiler de kuşatanlara karşı saldırıya geçmezler; ordugâhın çevresin de ne siper kazarlar, ne hendek açarlar; kışın sefere çıkmazlar. Bü tün bunlar, dediğim gibi, yorgunluk ve tehlikeden kaçmak için ken dileri tarafından uydurulmuş askeri kurallardır. O kadar ki İtalya’yı köleliğe ve şerefsizliğe sürdüler.
91
XIII Y A BA B A N CI C I, K A R M A V E Ö Z A S K E R L E R
Bir başka başka işe işe yaramaz kuvvet kuvvet de ye dek birliklerdir yani yani bir ya ba b a n c ı g ü c ü çağ ça ğ ırd ır d ığın ığ ındd a sa n a y a rd ım a , s e n i sav sa v u n m a y a gele ge lenn b irli ir likk ler. P ap a Julius’un Julius’un yakınlarda yapmış oldu ğu btıdur. F err ara ’ya kar şı giriştiği savaşta paralı askerleri fos çıkınca yardımcı askerlere döndü; ve İspanya Kralı Ferdinando’yla adamları ve askerleriyle kendisine yardıma gelmesinde anlaştı. Bu birlikler, kendileri için iyi ve yararlı olabilir, ama onları çağıran için hemen her zaman zararlı dır; çünkü, yenik düşerse sen de yenilirsin, kazanırsa esiri olursun. Eski tarih bunun örnekleriyle doludur ama ben taze bir örneği, Pa pa p a I I . J u liu li u s ’u söy sö y lem le m ed en g e ç m e k iste is tem m iy o ru m . A slın sl ındd a kalk ka lkış ıştı tığı ğı iş bundan daha mantıksız olamazdı zira Ferrara’yı elegeçirmek için kendisini bir yabancını yabancınınn ellerine bırakm ıştı. ıştı. A m a iyi tali talihi hi onu ha ta sının sının bedelini çekmekten ku rtaran üç üncü bir durum yaratt yarattı. ı. R avenna’ya gönderilen yardımcı birlikler yenildikleri bir sırada ne onun ııe de başkalarının beklemedikleri bir şey oldu; isviçreliler boygösterdiler ve kazananları yenip kaçırttılar;1 böylece ne savaş (1) 11 Nisan 1512’de, Ravenna’da Fransızlar ilkin İspanyolları yendiler. Ne N e var va r ki k i kom k omutan utanları ları Gasto Ga stonn de F o k ’m n ölmesi ölm esi ve v e İsviçreli sviçreli bir paral pa ralıı asker birliğinin duruma müdahale etmesi üzerine Lombardiya ve Ro mayna’ mayn a’dan dan çekildiler. çekildiler.
92
alanından kaçan düşmanlarının, ne de yardıma çağırdığı kuvvetle rin rin esiri esiri olmad olmad ı çünkü on lardan b aşka aşka birlikler birlikler sayesinde sayesinde ü stün gel mişti. Kendileri hiç birlik oluşturamamış Floransalılar ise Piza’yı elegeçirmek için on bin Fransızı savaşa sürdüler; bu tutumla da kendiler kendilerini ini herhan gi bir zam andakinden çok çok daha büyük bir tehlike tehlike ye attılar. Konstantinopl İmparatoru, komşularına karşı koymak için on bin Türkü Yunanistan’a soktu; savaş bitince bunlar ayrıl mak istemediler: istemediler: Y un anistan ’ın dinsizler dinsizlerin in köle kölesi si duru m un a dü şme 'y si böyle başladı." Şu halde, yenmeyi istemeyen kişi bu tür birlikleri kullanmalı dır çünkü onlar paralı askerlerden daha tehlikelidir. Onlarla yıkılı şın haphazırdır; birlik içindedirler, başkasına itaate alışmışlardır. Ama paralı askerler, sana saldırmak için, zafer halinde bile daha uzun bir süreye ve daha elverişli bir fırsata gereksinim duyarlar çün kü birlik birlik be rab erlik içinde bir kuvvet değildirler değildirler,, senin tara fın da n si si lah altma alınmışlardır ve paralarını ödeyen de sensin; içlerinden ba b a ş ola o lara ra k s e ç e c e ğ in kiş ki şi d e k ısa ıs a z a m a n d a s a n a s a ld ıra ır a c a k k a d a r b u yurganlık kuramaz. Özetle paralı askerlerde en büyük tehlike cesa ret eksikliği, yardımcılarda ise cesaret fazlalığıdır. Bu nedenle bilge bir prens daima böylesi birliklerden kaçınır ve kendi birliklerini oluşturur; kendi adamlarıyla kaybetmeyi yaban cıla cılarl rlaa kazanm aya yeğler. Çünk ü ba şkalarının birl birlikle ikleriyl riylee ka zan m a nın hakiki anlamda zafer olmadığını bilir. Bu konuda Cesare Borgia’yı ve hünerlerini örnek göstermekten hiç geri durmayacağım. Romayna bölgesine bütünüyle Fransızlardan oluşan bir orduya ko muta ederek yabancı birlikler girdi ve Imola ile Furli’yi elegeçirdi. Ama sonra, bu adamlar ona az güvenilir gözüktükleri için daha (2) Paleolog’lar ile hanedan kavgası içinde olan Giovanni Cantacuzeno 1346 yılında Osmanlı beyi Orhan ile ittifak kurdu. Orhan Bey de impa ratoru desteklemek üzere oğlu Süleyman’ın komutasında büyük bir as keri birlik gönderdi. OsmanlIların sonraki yıllar Rumeli’nde yayılmala rında bu birlikler çekirdek rolü oynadı.
93
az rizikolu olacaklarını düşündüğü paralı askerlere sarıldı; Orsini ve Vitelli Vitellileri leri hizm etine aldı aldı.. A m a bu nları da güvenilmez güvenilmez ve sadak at siz bularak ocaklarım söndürdü ve kendi kuvvetlerine döndü. Dük’ün sadece Fransızlara mı, Orsini Vitellilere mi ya da kendisi ne mi bağımlı olduğuna göre değişen saygınlığını ölçerek bu üç tür birl bi rliğ iğii b irb ir b irin ir in d e n ayır ay ırtt e d e n fark fa rk ı g ö r m e k kola ko layd ydır ır.. C e s a r e ’nin ’ni n k e n di ordusu nun tartış tartışılmaz ılmaz kom utanı olduğu nda prestijini prestijininn doru k no k tasına ulaştığı görülecektir. İtalya’dan ve taze örneklerden ayrılmak istemiyordum. Daha o önce de sözünü ett ettiği iğim m Siraküzah H iero n örneğim susarak geçiştir geçiştir meyeceğim. Anlattığım gibi, bu adam yurttaşlarınca başkomutan ya pılm pı lmış ıştı. tı. B u m evki ev kiye ye g elir el ir gelm ge lmez ez,, İtaly ta lyaa n C o n d o ttie tt ierr ile il e r i gibi gi bi d a v r a nan paralı askerlerin gereksizliğini anladı. Onları ne tutamayacağı nı ne de başından atamayacağını düşünerek tümünü kılıçtan geçir di. Daha sonra savaşa kendi öz birlikleriyle gitti, yabancılarla değil. Konuya uygun düştüğü için Ahdi Atik’ten bir kişiyi de anımsataca ğım: Davud, Saul’e Filistinli isyancı Goliat’a karşı çarpışmak isteği ni söyleyince Saul onu daha da yüreklendirmek için kendi silahlarıy la kuşandırdı. Ama onları kuşanınca Davud iyi dövüşemeyeceğini söyleyerek düşm düşm anının karşısına karşısına ken di s apanı apa nı ve bıçağıyla bıçağıyla çıkmak is tedi. Sonuç olarak, başkalarının silahları ya üstünden dökülür, ya ağır gelir ya da seni boğar. XI. Louis’nin4 babası, VII. Charles5 F ran sa’ sa ’yı İngilizl İngilizlerin erin elind en talihin y ardım ı ve kendi g özü pekliğiy pekliğiy le kurtarınca kendi öz ordusunu kullanmak gereğini kabul etti, ve krallığında okçu ve piyade birlikleri kurdu. Daha sonra, oğlu Kral Louis piyadeleri dağıtıp İsviçreli paralı askerler tutmaya başladı. (3) Bl. VI. (4) 1461 -1483 yıllarında Fransa Kralı. (5) 1422-1461 yıllarında Fransa Frans a Kralı. Kralı. VII. Charles Char les Fransa’ Fra nsa’yı yı iyi iyi bir hükü met ve sağlıklı bir mali yapı kazandırmaya çalıştı sürekli bir ordu kur du. Derebeylerine karşı savaş açtı.
94
Kendisinden son ra gelenlerce de yinelenen bu hata güncel olayla olayları rınn da kanıtladığı gibi, bu krallığın yüz yüze kaldığı tehlikelerin nedeni oldu. Zira İsviçrelilere şan sağlamakla kendi askerlerini küçük dü şürdü; kendi piyadesini ortadan kaldırdığı için adamlarını yabancı bir b irli likk leri le rinn y a zg ısın ıs ınaa b ağla ağ ladd ı; [a d a m ları la rı da] da ] İsviç sv içre reli lile leri rinn eşliğ eşli ğ ind in d e s a vaşmaya alıştıkları için onlarsız kazanabileceklerine inanmaz oldu lar. Dolayısıyla Fransızlar İsviçrelilere dayak atamıyorlar ve İsviçrelilersiz de başkalarının karşısına dikilmeye cesaret edemiyorlar. De mek ki Fransız orduları bir bölümü paralı askerlerden, bir bölümü yerli askerlerden olmak üzere karmadır. Böyle bir bütün sadece yardımcı askerler ya da sadece paralı askerlerden çok daha iyidir ama öz ordulardan çok daha az iyidir. Bu örnek yeter; çünkü eğer Charles’ın öğütleri tutulmuş ve geliştirilmiş olsaydı Fransa Krallığı, yenilmez olurdu. Ama insanlar sakmmasızca bir işe başladılar mı iyinin tadma bakarken altta yatan zehiri fark etmezler. Tıpkı daha yukarıda sözünü ettiğim verem ateşi gibidir bu.6 O nedenle, bir prenslikte kötülükleri daha uç verdiği an fark etmeyen [prens] gerçek bir bilge değildir. Bu yeti de çok az kişide bu b u lu n u r. V e e ğ e r R o m a î m p a r a t o r l u ğ u ’nun ’nu n d ü şüşün d e k i ilk n e d e n iyi aranırsa, bunun Gotları orduya almakla başladığı görülür; o an dan so nra R om a İm pa rato rluğ u’nun g üçleri yozlaşmaya yozlaşmaya başladı; başladı; bi rinden kaldırılan tüm iyi nitelikler ötekine veriliyordu. Sonuç ola rak, demek ki, hiçbir devlet eğer kendi özünden bir orduya sahip ol mazsa güvenlikte değildir, tüm yazgısı talihin eline teslim edilmiştir değil mi ki düşmanlıklar karşısında onu savunacak hiçbir güce sa hip değildir. Ve şu söz bilge adamların her zaman özdeyişi olmuş tur: Quod nihil sit tam imfirmum aut instabile, quam fama potentiae non sua vi nixa.7 Senin öz ordun tebandan, ya yurttaşlarından (6) Bl. III. (7) Latin tarihçi Tacilus’un Ann A nnal alii adıl yapıtında (XIII, 19) hafızadan ve eksik alıntı. Doğru cümle şöyledir: "Nihil renim monalium tam instabi le ac flımım est quam fama potentiae non ana vi nixae." (Hiçbir şey kend i öz gücü nd e dayanm ayan bir iktidar gösteri göst erişşi k ad ar zayıf ve isti istik k rarsız değildir.)
95
ya da senin yarattığın yarattığın kişilerden kişilerden m eyd ana gelir. gelir. Tüm ötekiler ya ya pa ralı askerlerdir ya da yardımcı askerler. Böyle bir orduyu nasıl dü zenlem ek gerektiğini gerektiğini ise ise yukarıda anılan dö rt örnekteki8 düzenlemele-de bulmak, ve Büyük İskender’in babası Filip’in9 ve çok sayıda ba b a şka p ren re n slik sl ik ile c u m h u r iye iy e tin ti n n a s ıl sila si lahh lan la n ıp o rd u lan la n d ıkla ık larr ına ın a ba b a k m a k y eter et er.. D olay ol ayıs ısıy ıyla la k e n d i y a rgım rg ım ı ta m a m e n o n ları la rınn d a v ran ra n ış larına bırakıyorum. bırakıyorum.
(8) Cesare Borgia, Hieron, VII. Charles ve Davut. (9) Filip o dönemde Helen dünyasının en üstün askeri gücünü oluşturan Makedon falanjlarının yani çarpışma sırasında iç düzenini bozmamak la ün yapm ış piyade birliklerinin yaratıcısıydı yaratıcısıydı..
96
X IV
BİR BİR PRE NSİN NSİN OR DU SU YL A İLG İLG İLİ OLA RAK YAPMASI YAP MASI GER EKE N
Demek ki bir prensin savaştan ve onunla ilgili hazırlıklardan ba b a şka işi, işi, dü şü n c e si, si , u ğraşı ğr aşı o lm a m a lıd lı d ır; ır ; z ira ir a k o m u ta e d e n kişiye kişiye uygun tek uğraş, tek sanat budur; onda o denli erdem vardır ki yal nızca soydangelme bir prensin tahtını korumakla kalmaz, çoğu kez bu b u m evki ev kiye ye s a d e h a lli ll i ins in s a n ları la rı d a y ü k selt se ltir ir.. T e r s in e s ila il a h tan ta n çok ço k zevke sefaya kendini vermiş prenslerin de devletlerinden oldukları görülür. Şu halde seni tahtından edebilecek gibi gelen ilk neden bu san atın cahili cahili olmak olmak tır nasıl nasıl ki iktidara iktidara yükselm ene elverecek neden de onu derinlemesine bilmen ise. Askerliği kendine meslek seçmiş olmakla, sıradan biri olan Francesco Sforza Milano Dükü oldu;1ve mirasçıları askeri yorgun luklardan kaçmak istedikleri için dük iken yeniden sıradan insanlar oldular.2 Zira tepene çıkan başka dertler arasında bir de savaşmak tan anlamıyorsan horgörülme konusu olursun ve bu, aşağıda anlatı lacağı üzere, bir prensin adını korumak durumunda olduğu utanç lardan biridir. Silahlı bir adam ile silahsız biri arasında hiçbir kıyas lama mümkün değildir; zira güçlünün gönül rızasıyla zayıfa boyun eğmesi silahsız efendinin silahlı hizmetkârları arasında güven içinde (1) Bkz. Bl. I (2) Lu dovico il M oro 1500 1500 yılında yılında iktida rdan düştü. düştü. O ğlu M assim assim iliano iliano Sforza (1493-1530) da Kutsal Liga (1512) sayesinde başa geçti ise de Fran sa Kralı I. Franço is’m is’m n M arigna no ’daki zaferinde zaferinde n so nra (13 Ey lül 1515) devrildi.
97
yaşaması yaşaması mantıklı değildir. değildir. B irilerinde dud ak bükme , öb ürü nd e şüp şüp he oldukça birarada anlaşabilmeleri düşünülemez. Aynı, şekilde, as kerlik sanatından bir şey anlamayan bir prens, söylemiş olduğum öteki sıkıntıların yanı sıra hem askerleri tarafından sayılmaz, hem de o onlara güvenemez. Demek ki aklını asla savaş talimlerinden çevirmemelidir ve bu b u n lar la r ı b a rış rı ş za z a m a n ı sava sa vaşş za z a m a n ın d a n d a h a çok ço k u y g u lam la m a lıd lı d ır. ır . B u nu iki yoldan yapabilir: Biri uygulamayla, öbürü zihniyle. Uygula malı olarak adamlarının disiplinine ve talimine özen gösterecektir; vücudunu acılara ve yoksunluklara alıştırarak bilemek, arazinin gir disini çıktısını yani dağ yamaçlarını, vadi çıkışlarını, ovaların yayılı mını ve konumunu, akarsuların ve bataklıkların özelliklerini öğren mek için ki bu araştırmayı en titiz bir dikkatle yürütecektir, düzenli bir b ir şekil ek ilde de h e r ç eşit ava av a çık çı k acak ac ak tır. tı r. B u, o n a iki a ç ıda ıd a n y ara ar a rlıd rl ıdır ır:: Bir kere, ülkesini tanımayı ve savunmasını daha iyi hazırlamayı öğ renir; sonra bir kez bir bölgeyi, bir yöreyi tanıyınca her hangi başka savaş alanını da kolayca anlayabilecektir. Zira örneğin Toskana’nm tepeleri, vadileri, ovaları, ırmakları, bataklıkları başka bölgelerin kinden pek farklı değildir değildir;; öylesine öylesine ki ki bir yörenin arazisini arazisini tan ım ak la başkalarınmki konusunda da rahatça fikir sahibi olunabilir. Bu konuda uzman olmayan bir prens bir komutanın sahip olması gere ken en birinci nitelikten yoksun demektir. Aslında bu niteliktir ki ona düşmanı bulmasını, ordugâhını kurmasını, orduyu yürütmesini, savaş düzenine sokmasını, bir kenti en elverişli biçimde kuşatması nı öğretir. Akhalıların prensi Filipomene’ye3 yazarların yakıştırdıkları öv güler arasında, barış zamanında savaşı hazırlamaktan başka hiçbir şey yapmadığı vurgulanır. Dostlarıyla yaylaya çıktığında sık sık du rur, onlarla konuşurmuş: - Eğer düşmanlar şu tepede biz de ordu muzla burada olsaydık iki taraftan üstün gelen kim olurdu? Savaş (3) Filipomene'(İ.Ö. 253-183). Büyük bir strateji olarak tanınan Filipomene için Antik Çağın ünlü yazarlarından Plutarkos "son Yunanlı" de mektedir.
98
düzenini bozmadan onlarla nasıl temas kurulabilirdi? Eğer geri çe kilmek isteseydik ne yapmamız gerekirdi?- Böylece gezinti sırasın da onlarla tüm olası durumları öngörürmüş. Onların fikirlerini alır, kendininkini söyler, savlarla fikrini desteklermiş. Öyleki bu sürekli düşünmeler sayesinde askerî harekâtlar sırasında hiçbir kaza mey dan a gelm ezm iş ki bir çaresini bulmasın. bulmasın. Zihin alıştırmasına gelince, prens, tarih okumalı özellikle en bü b ü y ü k ö r n e k le r in e y lem le m leri le rinn e ilgi ilg i g ö ste st e rm e lid li d ir; ir ; sava sa vaşş s ı ra s ı n d a o n ların nasıl davranmış olduklarına bakmalı, taklit edebilmek üzere ba b a şarıl şar ılaa r ın ın ve k a ç ınm ın m a k ü z e r e y enil en ilgi gile leri rini ninn n e d e n le r i n i in c e le m e li ve özellikle geçmişin en iyi birkaç prensi gibi yapmalıdır: Onlar sonderece parlak yetenekleri olan bir önderi bellerler ve hep akılla rınd a tu tarla rdı. D erler erl er ki, ki, böylece Büyük İsken İsken der, A şil’i4 il’i4 taklit taklit edermiş; Sezar, 'İskender’i, Afrikalı Scipion,5 Keyhüsrev’i.6 Ve kim ki .Key hüsre v’in v’in K senefon sen efon es7 tarafın dan yazılmış yazılmış yaşam yaşamöykü öykü sünü okur ve taklidin Scipion’a ne kadar şan verdiğini ve Scipion’un tatlı dilliliğiyle, insancıllığıyla, eliaçıklığıyla ve ahlak temizliğiyle modeli ne ne denli uyduğunu görür. İşte uyanık uyanık bir prensin nasıl dav ran m a sı gerektiği: Barış zamanı asla aylak oturmamalı, bu zamanı düş manlık günlerinde kendisine yardımı dokunabilecek bir birikim ya ratmaya kullanmalı. kullanmalı. Eğ er talihi talihi o sırada sırada ona düşman düşman ise hücum ları na direnmeye hazır bulacaktır onu.
( 4 ) H o m e r o s ’u ’u n d e s t a n ı n d a ( İl İl y a d a ) g eç e ç e n k a h r a m a n l a n e n ü n l ü s ü . T r oy oy a savaşında savaşında H ec to r’u r’u öldürere k arkad aşı aşı Pa trok les’in les’in öcü nü a lır ancak tek zayıf noktası olan topuğundan yediği bir zehirli okla kendisi de can verir. (5) İ.Ö. 235-183 yıllarında yaşamış ve "Afrikalı" lakabıyla anılan Romalı komutan. İspanya’nm fethine katkıda bulundu ve İ.Ö. 202’de Zam’da Anibal’i yenilgiye uğrattı. (6) Bkz. Bkz. Bl. Bl. VI, D ipn ot 2. 2. . (7) İ.Ö. 430 430 - 355 yıllarında yıllarında yaşamış yaşamış A tinalı tarihçi, tarihçi, filozof filozof ve gen eral.
99
XV İNSANLARIN, NSANLARIN, Ö ZE LL İKL E D E PR EN SLE RİN RİN ÖVG Ü YA DA YE RG İ A L D IK IK L A R I Ş E Y L E R Ü S T Ü N E
Şimdi de de bir prensin tebasına ya da dostlarına nasıl nasıl davranm a sı gerektiğini görelim. Bu konuda çok yazılmış olduğunu biliyorum; o yüzden benim de yazdığımı görenlerin beni kendini beğenmiş biri sanmalarından çekiniyorum; hele ki bu konuda benim görüşüm başkalarınınkinden oldukça farklıyken. Ama değil mi ki niyetim bana kulak vereceklere hizmet etmektir insanın hayalinde canlandırabileceğinden çok, şeyler şeylerin in fii fiili li gerçeğine b ağla nm ak ba na gerekli gözük m ektedir. Ha kikaten, çokları hiç kimse nin fiile fiilenn görmed iği ya da ta nımadığı cumhuriyetler ve prenslikler hayal etmişlerdir. Ama yaşa nılan biçim ile yaşanılması gereken biçim arasındaki mesafe öylesi ne büyüktür ki her kim ki olana gözlerini kapar da yalnızca olması gerek eni görür aslında aslında nasıl yaşamasını yaşamasını değil nasıl nasıl canından olması nı öğrenir; zira senin tam karşıtın olan oncu inşan arasında her za man ve her şeyde iyi insan örneği olmak istersen kesinlikle yitip gi dersin. Demek ki bir prens tahtını elinde tutmak istiyorsa katı yü rekli olmasını bilmeyi öğrenmeli ve gerektiğinde bu sanata başvur malıdır. O halde, prensler hakkında çıkartılmış bir sürü hayali öyküyü bir b ir y a n a b ıra ır a k ıp y alnı al nızc zcaa g e r ç e k le r e b a k a lım lı m . İn s a n la r ve y ükse ük sekk mevkilerinden ötürü daha çok tanındıkları için özellikle prensler öv gü ya da yergi toplayan birtakım niteliklerine göre değerlendirilir 100
ler. ler. Biri Biri cöm ert bilinir bilinir,, öb ürü cim ri (burada (burada To skana ağzı kullan m a yı yeğliyo yeğliyorum rum zira avaro jaçgöz] jaçgöz] bizim bizim dilimizde1 dilimizde1 vurgu n vurm ak hırsı içindeki anlamına da gelir, oysa harcarken içi gidene misero2 deriz); beriki gözünün tokluğuyla tanınır, öteki gözünün açlığıyla; biri bi ri zali za lim m dir, di r, ö b ü r ü iyi yüre yü rekl kli; i; biri bi ri verd ve rdiğ iğii sözü sö zü hiçe hi çe saya sa yar, r, ö b ü rü sözünün eridir; kimi kadınsı ve ödlektir, kimisi yavuz ve cesur; biri alçakgönüllüdür, öbürü mağrur; biri zındıktır, öbürü dindar; biri cinfikirli, öbürü hödüğün teki; biri dikbaşlı, öbürü geçimli; biri ağır-, başlı, başlı, ö b ü rü h o p p a ; b iri ir i dini di ni b ü tü n d ü r , ö b ü rü iman im ansı sız, z, vs. vs. B iliyo ili yo rum, her bir kimse diyecek ki eğer bir prens yukarıda sıralanan ni teliklerden yalnızca genellikle iyi sayılanlara sahip olsa, bu en bü yük övgülere değer bir şey olurdu. Ama tümüne birden sahip ola mayacağına, olsa bile insanlığın hali elvermediği için tam anlamıyla yerine getiremeyeceğine göre kendisini devletinden edecek iğrenç düşkünlüklere karşı oldukça sakıngan olmalıdır; bir tehlikesi olma yan yan düşkünlüklere düşkünlüklere gelince müm künse sakın sakınsı sın; n; yoksa yoksa pek de rt edin meden kendini bırakabilir. Ama öte yandan, devletini" elinde tutabil mek için gerekli düşkünlüklerde ise ne denli utanç verici gözükse ler de duraksama göstermesin zira düşünüp taşınınca, bir erdem miş gibi gözüken bir nitelik bakarsınız felaketine yolaçar; bir başka sıysa, tersine, bir düşkünlük gibi gözükürken hükümetine mutluluk ve güven getirebilir.
(1) Floransa ağzı. (2) Cimri, pinti. 101
XVI EL İAÇ IKLIK V E ELİSIKILIK ELİSIKILIK
Şu halde, yukarıda ilk sırada saydığım meziyetlerden başlarsak derim ki eliaçık bilinmek bir prens için iyi bir şeydir; meğer ki eliaçıklığı sırf ün yapmak için kullanmayasın yoksa sen zararlı çıkarsın; çünkü gösterişe kaçmadan eliaçıklık edersen kimse farkına varmaz o zaman da tam tersi şekilde damgalanmaktan kurtulamazsın. Bu na karşılık çevresinde eliaçık ününü sürdürmek istediğinde prensin hiçbir şatafattan geri durmaması gerekir; ama o zaman da azar azar tüm malını mülkünü tüketir; sonunda eliaçık ününü ayakta tut mak için için halkına vergi vergi üstüne vergi vergi salacak, salacak, bir parçacık p ara getire cek gibi gözüken her türlü fırıldağı çevirecektir. Çok geçmeden te ba b a s ının ın ın n e fre fr e tin ti n i ç ekec ek ecek ek,, yoks yo ksul ul d ü şü n c e saygın say gınlığ lığıı d a azal az alac acak aktı tır; r; öyle ki eliaçıklığı yüzünden çoğunluğa zararı dokunup az kişiyi ka zandırdığı için önüne çıkan ilk tehlikede yuvarlanıp gidecektir. Ha tasını anlayıp da geri adım atmak isterse bu kez de cimri damgasını yiyecektir. Kendine zarar vermeden elıaçıkça davranamayacağma göre, bilg b ilgee b i r p ren re n s, e ğ e r sak sa k ınga ın gans nsa, a, c im ri o la rak ra k t a n ın m a k ta n k a ç ın m a malıdır. Nasıl olsa zamanla daha eliaçık olarak tanınacaktır çünkü elinin sıkılığı sayesinde olağan gelirleri ona yetmektedir, her kim ona saldırmak isterse kendini savunabilir, giriştiği işler için halktan ek yükler istememektedir; dolayısıyla hiçbir şey almadığı büyük ço ğunluğa eliaçık gözükür, bir şey vermediği az sayıda kişiye ise cim102
ri. ri. Zam anım ızda ancak cimri olarak tanınan prens ler büyük işler işler ya pab p abil ilm m işlerd işle rdir ir;; ö tek te k ile il e r k e n d ile il e rin ri n i h a rca rc a m ışlard ışla rd ır. ır . P a p a II. II . Juli Ju liuu s papa pa palı lığğ ı k en d ini in i eliaç el iaçık ık ta n ıta ıt a r a k eld el d e e tm iştir, iştir , a m a sava sa vaşşabil ab ilm m ek için için bu ün ünü b ir yana bırakm ıştır. ıştır. Ş imdiki Fra nsa ns a K ralı1 da vergile ri arttırmadan onca savaş yapabildiyse bu, elinin sıkılığı sayesinde her türlü gereksiz harcamadan kaçınabilmiş olmasındandır. Ve eğer şimdiki İspanya Kralı2 eliaçık biri olarak tanınmış olsaydı bun ca işi başarıyla götüremezdi. O halde bir prens, tebasım soymadığı, savunmasını sağlayabil diği, yoksulluk ve aşağılanmaktan kaçınabildiği, açgözlülük etmedi ği için cimri diye tanınıyorsa bundan yüksünmcmelidir; çünkü bu onun hüküm sürmesini sağlayan bir kusurdur. Biri diyecek olursa ki: Sezar eliaçıklığının gücüyle imparatorluğa erişti ve daha pek çok ları eliaçık davrandıkları ya da öyle sayıldıkları için çok yükseklere çıkabildiler; cevabım şudur: Ya zaten prens olmuşsundur ya da ol ma yolundasındır: Birinci halde bu eliaçıklık tehlikelidir; İkincisin de, eliaçık sayılmak iyidir. Ve Sezar, Roma’da prensliğe erişmek is teyenlerden biriydi; ama eğer bir kere yerine kurulduktan sonra uzun süre yaşasa yaşasa ve ve harcam alarını kısmasa idi impa ratorluğu çök er di. Ve eğer biri karşılık verirse ki prens olmuş çok kişi ordularıyla büyü bü yükk şeyle ey lerr y apm ap m ıştır ve elia el iaçık çık tan ta n ın ırla ır la r; san sa n a d erim er im ki, p ren re n s ya kendinin ve tebasının ya da başkalarının kesesinden harcar: Birinci halde, tutumlu olmalıdır; öteki durumlarda istediği kadar eliaçık davranabilir. Ve askerleriyle sefere çıkan, talan yapan, başkalarını haraca bağlayan bir prensin eliaçık davranması gerekir; yoksa asker leri arkasından gelmez. Sana ya da tebana ait olmayan zenginlikleri sen de tıpkı Keyhüsrev, Sezar, ve İskender gibi bol keseden dağıta bili bi lirs rsin in;; çünk çü nküü b a şk a ları la rınn ın m alın al ınıı h a r c a m a k ü n ü n ü a z altm al tm az ter te r s i ne arttırır; oysa kendi malını harcamak sana zarar verir. Ve dünya da eliaçıklıktan daha hızlı kendi kendini tüketen bir şey yoktur; eliaçık oldukça öyle olmak gücünü yitirirsin; veya yoksul ve (1) XIII. Louis. (2) F e r d i n a n d o "El Catolico"
103
acınacak biri olup çıkarsın ya da yoksulluktan kaçınmak için herke sin nefretim çeken ve açgözlü biri. Oysa bir prens her şeyden önce nefret ve küçümsenme uyandırmaktan kaçınmalıdır; ve eliaçıklık ise seni bu iki şeye götürür. Dolayısıyla eliaçık diye tanınmak iste yip de ister istemez açgözlü diye ün salıp nefret çekmektense bilge bir b ir p re n s n e f r e t ç e k m e d e n elisık eli sıkıı diye di ye ta n ınm ın m a y ı k a b u lle ll e n m e lid li d ir. ir .
104
XVII
ZALİMLİ ZALİMLİK K VE M ER HA M ET ÜS TÜ NE VE SEVİLMEK SEVİLMEK Mİ DA HA İYİ İYİDİ DİR R KO RK UL M AK M I?
Şimdi de yukarıda saydığımız öteki meziyetlere eğilelim. Ben derim ki her prens zalim biri gibi değil de merhametli biri gibi gö rülmeyi dilemelidir; ama merhametini de yerinde kullanmasını bil melidir. Cesare Borgia için zalim derlerdi; oysa bu zalimliği bütün Romayna yöresini düzene sokmuş, ona birlik, barış ve huzur getir mişti. Bu sonuçlara dikkatle bakılırsa, zalimlikle suçlanmaktan ka çınmak için için Pistoia Pistoia kentinin yıkımına yıkımına gözyum an F loran sa halkına kı yasla Dük’ün çok daha merhametli olduğu görülür. Dolayısıyla eğer tebasının birl birlik ik ve ve sadakati söz k onu su ise bir p rens asla kend i sine zalim denecek diye çekingen davranmamalıdır. Aşırı merha metli olmak yüzünden cinayet ve çapulculuğa yolaçan kargaşaya göz yummaktansa az az sayı sayıda da ibret o lacak ceza vermek çok çok dah a m er ham etlice etlice bir davranış sayıl sayılır ır.. Bu suçlar gene lde herke se zara r verir oysa prensin buyurduğu ceza bir kişiyle ilgilidir. Tüm prensler ara sında özellikle yeni prens olanlar zalimlikle damgalanmaktan kurtu lamaz zira yeni devletler tehlikelerle doludur. Bunun içindir ki Virgilio1 Didon’a şöyle dedirtir: (1) Pub lius lius Virgil Virgilius ius M aro (İ.Ö. (İ.Ö. 7 0 -İ.Ö . 19) Latin şair şairi. i. " En lı b ü E n eid ei d e" a d lı yük bir ulusal destanın yazan. Latin edebiyatı ve genelde batılı edebi yatlar üzerinde etkisi çok büyük oldu.
1055 10
Res dura, et regni novitas me talia cogunt Moiiri, et late fines custodo tueri“ Bununla birlikte, yeni bir prens inanmakta ve harekete geç mekte ağır olmalı ama gölgesinden de korkmamalı, sakınganlık ve insancıllıkla ılımlı davranmalı ne aşırı güven duyup sakınmazlığa ne de aşırı güvensizlik gösterip çekilmez biri haline düşmemeye bak malıdır. Bu noktada bir sorun çıkıyor: Korkulmaktan çok sevilmek mi iyidir, yoksa sevilmekten çok korkulmak mı? Benim yanıtım bunla rın ikisinin de gerekli olduğudur; ama ikisini bağdaştırmak güç gö züktüğüne göre, birinden biri olmayacaksa sevilmekten çok korkul mak bence çok daha güvenlidir. Çünkü insanlar hakkında genelde şu söylenebilir: Nankör, değişken, içten pazarlıklı, korkak ve çıkar cıdırlar; onlara iyilik ettiğin sürece hepsi seninledir; yukarıda da de diğim gibi, gerekmedikçe kanlarını, mallarını, canlarını ve çocukla rını sana sunarlar ama bir gerekmeye görsün hepsi senden yüz çevi rirler. Sadece onların sözüne dayanan prens, başka önlemler alma mışsa, ortada kalır ve yok olup gider; çünkü gönül yüceliği ile değil de para gücüyle edinilmiş dostluklar borç alınmıştır kazanılmış de ğil ve tam da gerektiği zaman kullanılamaz olurlar. Ve insanlar, kendini sevdirmek isteyenden çok korkutmak isteyeni kırmaktan çe kinirler; çünkü sevgi bağı şükranla örülmüştür yani insanların ko pa p a r tm a k ta d u r a k s a m a d ık la r ı b ir iplik ip likle le z ira ir a ki kiş ki şisel is el ç ık a rla rl a rı söz sö z konusu olduğunda insanlar hainleşirler; ama korku bağı insanları hiç terk etmeyen ceza yemek korkusuyla dokunmuştur. Bununla birlikle, prens çevresini o şekilde korkutmalıdır ki ba b a şk a ları la rınn ın d o s tlu tl u ğ u n u k a z a n a m a s a d a hiç hi ç d eğil eğ ilse se n e f r e t le r in i ç e k mesin çünkü bu iki şey birbiriyle çok iyi uyuşur. Bunun için tebasınm ya da yurttaşlarının malma mülküne ve de kadınlarına el uzat maktan geri durması yeter. Ama eğer birinin kanını dökmesi gere kirs ki rsee --------------------------------------------------------------------------------------------(2) "Durumumun güçlüğü ve saltanatımın yemliği beni bu önlemleri alma ya ve sınırlar sınır larımı ımı berkitm eye zorluyor. zorluyor."" (En eide, I, 56 3- 64 )
106
bu b u n u n açık aç ık b ir n e d e n i, hak ha k lı b ir g e re k ç e s i o lm alıd al ıdır ır;; h e r şe y d e n ö n ce başkasının malına dokunmaktan kaçınmalıdır; çünkü insanlar ba ba b a la rın rı n ı k aybe ay betm tm eyi ey i b a b a l a r ı n d a n k a lan la n m alı al ı k a y b e tm e k te n d a h a tez unuturlar. Yoksa, birini malından mülkünden etmek için maze ret hiç eksik eksik olmaz. Vu rgun yapm aya başlayan başlayan biri başkalarının başkalarının top raklarına elkoymak için her zaman uygun bir gerekçe bulur; tersine kan dökm ek için için ise gerekçe d aha end erdir ve daha çok eksikli eksikliği ği çe kilir. Ama prens, ordularının başında bulunduğu ve çok sayıda aske ri yönetmek durumunda olduğunda zalim diye anılmayı hiç kendisi ne dert edinmemelidir, çünkü böyle tanınmadıkça ne ordusunu bir lik içinde tutabilir ne de herhangi bir eyleme sürebilir. Anibal’in hayran olunası eylemleri arasında, sayısız ırktan insanlardan oluşan kocaman ordusuyla yabancı ülkelerde savaşa tutuştuğunda talih ya ver de gitse, kötü de gitse ne askerleri arasında bir ayrılık ne de kendisine karşı bir itaatsizlik başgöstermemiş oluşu başta sayılır. Bu, onun insanlık dışı zalimliğinden başka bir şeye bağlanamaz. Öteki iyi meziyetlerinin yanında, adamlarında her zaman saygı ve dehşet uyandırdı; bu meziyeti olmasaydı öteki meziyetleri yetersiz İcalırdı. Oysa tutarsız yazarlar bir yandan onun eylemini hayranlıkla karşılarlar, öbür yandan bunu sağlayan temel nedeni kınarlar. Öteki meziyetlerin yeterli olmadığının kanıtı, sadece günümüz de değil tarihin her döneminde eşine az rastlanır biri olan Scipi on’un askerlerinin Ispanya’da savaşırken başkaldırmış olmalarıdır.3 İsyanın nedeni birliklere askeri disiplinle bağdaşmayacak derecede serbes ti verilmiş olm asınd an b aşka aşka bir şey değil değildi. di.'' Bu davranışı davranışı ona R om a ordu sunu n yozlaş yozlaştı tırıc rıcısı ısı diyen diyen Fabius M aximus tarafınd tarafınd an Se nato’da yüzüne vurulmuştur. Ve Locrensi keıiti de Scipion’un kü çük rütbeli bir komutanı tarafından yağmalandığında bunun ne öcü alındı ne de suçlu cezalandırıldı. Tüm bunlar Scipion’un aşırı gev şek tabiatından ileri geliyordu; öyle ki Senato’da onu haklı göster
(3) İ.Ö. 206’da. Ancak isyan amansızca bastırıldı.
107
mek isteyen bir senatör, onun, başkalarının hatalarım cezalandır m ak yerine kendisi kendisi ha ta işlememeyi işlememeyi dah a iyi iyi bilen ins anlardan oldu ğunu söylemişti. [Komutanlıkta kalsa ve] aynı tavrını sürdürseydi uzun vadede bu Scipion’un ün ve şanını lekelerdi. Ama Senato’nun denetimi altında yaşadığı için bu tehlikeli meziyeti ona zarar ver m ek şöyle öyle du rsun şanını bü sbütü n arttırdı. Korkulmak ve sevilmek hakkında söylediklerime dönüp sonuç olarak diyorum ki, insanlar severken kendilerine, korkarken prense bağ b ağlı lı o ld u k ları la rınn a g ö r e , sak sa k ıng ın g a n b ir p r e n s , b a şkala şka la r ın a bağl ba ğlıı şeye ey e değil de kendisine bağlı şeye dayanmalıdır. Sadece, korku salarken kin ve ve nefret u yandırm asın yeter. yeter.
108
XVIII PREN SLER SÖZL ERİNİ ERİNİ NASIL NASIL TUT M ALIDIRLAR ?
Bir prensin sözüne sadık kalmasının ve düzenbazlıklar yapmak yerine namusluca bir yaşam sürmesinin ne övülesi bir şey olduğunu her kişi anlar. Bununla birlikte zamanımızdaki deneylerle de belli dir ki ancak verdikleri sözü hiçe saymış ve insanların beyinlerini kurnazca uyutmasını bilmiş prensler büyük işler yapmışlardır ve so nunda dürüstlüğü temel almış olanlara üstün gelmişlerdir. Öyleyse şunu bilin ki iki tür mücadele tarzı vardır: Biri yasala ra uyarak, ö bü rü zo ra başvurarak. başvurarak. Birincisi Birincisi insanlara özg üdür, İkin kin cisi hayvanlara. Ama hep olageldiği gibi, birincisi yetmediğinden İkincis kincisine ine başvurm başvurm ak gere kir. O nu n için bir pre ns insancayı da, hayhayvancayı da ustalıkla kullanmayı bilmelidir. Bu ayrım, bir zamanlar Aşil’ Aşil’in1 in1 ve baş ba şka büyük bey lerin eğitimin in onları ken di disiplinine sokması için kantor Şiron’a2 bırakıldığını yazan eski yazarlarca im gelerle dolu bir anlatımla prenslere öğretilmiştir. Eğitmen olarak bir b ir y arıar ı-in insa sann , y arıar ı- hayv ha yvan anaa s a h ip o lm a n ın b ir tek te k a n lam la m ı v ard ar d ır: ır : Bir prens için için he r iki iki doğayı doğayı da kullanm asını bilmenin g ereği... zira bir b irii o lm a d a n ö b ü r ü kalıc ka lıccc deği de ğild ldir. ir. (1) Bkz. Bl. XIV, Dipnot 4. ( 2 ) H e l e n m i to to l o ji j i si si n d e A şi şi l’ l’i e ğ it i t e n y a r ı - i n s a n , y a r ı - a t y a ra r a tı tık .
109
Demek ki bir prens, eğer ille de hayvan gibi davranması gere kirse tilki ve aslanı seçmelidir; çünkü aslan kendini ağdan, tilki de kurttan korumasını bilmez. Tuzakları tanımak için tilki olmak gere kir, kurtları ürkütmek için aslan. Sadece aslanlık etmek istemekle kendilerini sınırlayanlar bu işten hiçbir şey anlamıyorlar demektir. Bunun içindir ki sakıngan bir bey sözünde durmamalıdır eğer bu duruş kendisine karşı dönecekse ve sözverisinin nedenleri ortadan kalkmışsa. Ve eğer insanların tümü iyi kimseler olsalardı yerilesi bir b ir öğüt öğ üt o lurd lu rduu bu; bu ; a m a n asıl as ıl ki tü m ü d e k ü çük çü k a d a m lard la rd ır ve san sa n a verdikleri sözleri tutmazlar, senin de onlara verdiğin sözde durman gerekmez. Ve bir prens hiçbir zaman kaypaklığını şirin göstermek için haklı gerekçeler bulmakta darda kalmamıştır. Günümüzde kaç barı ba rışşın, ın , kaç ka ç sözv sö zver erin inin in p re n s ler le r in s ö z leri le rinn in e r i o lm a y ışları ışla rınn d a n ö t ü rü boşa gittiğini, ve tilkilik etmesini iyi bilenin işlerinin tıkırında git tiğini gösteren sayısız örnek vermek mümkündür. Ama bunu usta ca allayıp, pullamak, göz boyamayı olduğu gibi renk vermemeyi de çok iyi becermek gereklidir. Ve insanların öylesine basitlikleri var dır, ânın gereklerine öylesine kölece boyun eğerler ki aldatıcı kişi her zaman aldatılmaya hazır birini bulacaktır. Taze bir örneği anmadan geçmek istemem. VI. Alexander in sanları aldatmaktan başka hiçbir şey yapmadı, hiçbir şey düşünme di ve her zaman da bir fırsatını buldu. Hiç kimse ondan daha tum turaklı sözverilerde bulunmamıştır, daha ateşli yeminler içmemiştir ve bunları daha tez unutmamıştır; yine de çevirdiği dolaplar her se^ ferinde yanına kâr kalmıştır, zira bu sanatı mükemmelen bilirdi. O halde, bir prensin yukarıda yukarıda sayıl sayılan an tüm m eziyetlere sahip sahip olması ge rekli değildir; onlara sahipmiş gibi gözükmesi yeter. Daha iyisi, iddia ediyorum ki, eğer bunlara sahip olsa ve her zaman uysa idi kendi zararlı çıkardı; ama sahipmiş gibi yapması kendisine yararlı olur. BÖylece iyi yürekli, sadık, insancıl, namuslu, dindar görünebilirsin ve gerçekte olabilirsin de ama o zaman zihni ni öyl öylee ayarlamalı ayarlamalısın sın ki ki eğer olm am an g erekiyorsa tam tersini tersini yap a bilm bi lm elis el isin in.. V e ayrı ay rıca ca b e lir li r tm e k g e r e k ir ki b ir p ren re n s , h e le ybni yb ni p re n s olmuş biri anlamalıdır ki insanları övgüye değer kılan tüm bu şeyle ri yerine getiremez çünkü devleti elinde tutmak için sık sık verdiği
1100 11
söze karşı, iyilikseverliğe karşı, insanlığa karşı, dine karşı davran mak zorunda kalır. Bu yüzden talihin rüzgârlarına göre, durumla rın değişmelerine göre, dönmeye hazır bir zihne sahip olmalıdır, ve daha önce de dedim ya, elverirse iyilikten uzaklaşmasın ama gereki yorsa kötülüğü seçmesini bilsin. Demek ki prens söz konusu beş niteliğin damgasını taşımayan tek bir sözcüğün bile ağzından çıkmamasına özenle dikkat etmeli dir. Onu duyana, görene merhamet acıma duygusuyla, imanla, na musla, insancıllıkla, dinle doluymuşça gözükmelidir. Ve bu son ilke en gereklisidir. G enel olarak insan lar elleriyle değil gözleriyl gözleriylee yargı larlar. Her bir kimse görecek yetenektedir çok azı dokunabilir an cak her kim olursa olsun senin neye benzer gözüktüğünü görebilir; ama pek azı ne olduğunu el yordamıyla bulabilir. Ve bunlar da bü yük çoğunluğun, üstelik üstelik devletin devletin olanc a gücüyle deste klen en yargıs yargısı ı na karşı gelmeye cesaret edemezler. İnsanların hele hele hiçbir iti raz mahkemesine izin vermeyen prenslerin eylemlerini yargılamak söz konusu olduğunda araçlara değil amaca bakılır. O halde, bir pr p r e n s a m a ç o la ra k şunu un u seçs se çsin in:: D e v le tin ti n e leg le g e ç iril ir ilm m e s i ve eld el d e tu tulması. O zaman araçları hep övgüye değer bulunacak ve herkesçe övülecektir çünkü sığkafalı insanlar hep görünüşlere ve sonuçlara tutulur. Oysa bu dünyada her şey tümüyle kabasabadır. Çoğunluk sağlamlığına inandığı savlara dayandığında insanlığın esamisi okun maz. Zamanımızın senyörlerinden, adını anmamızın hoş kaçmaya cağı birinin3 ağzından barıştan ve sadakatten başka söz çıkmaz; am a gerçekte bunların yeminli yeminli düşm düşm anıdır. Ve eğer başka başka türlü dav ransaydı biri ya da öbürü ona saygınlığını ya da devletlerini birçok kez kay bettirirdi. bettirirdi.
(3) İspanya K ralı Ferdinan do "El Catolico" Catoli co" kastediliyor. kastediliyor. İl i
X IX
H O R G Ö R Ü L M E K V E N E F R E T E D İL İL M E K T E N NA N A S IL K A Ç IN IL A C A Ğ I
Saydığım en önemli meziyetlerden daha yukarıda söz etmiş ol duğuma göre, ötekileri kısaca genellemeler halinde elealacağım. Demin de dediğim gibi, bir prens, kendine horgörü ya da nefret çe kecek her şeyden kaçınmaya çaba sarf etmelidir; ve bunu her başarışında iyi iş yapmış demektir, o zaman tüm öteki kusurlarının utan cına rahatça göğüs gerebilir. Tekrar ediyorum: Tebasınm mallarına ya da kadınlarına el atmakla ancak nefret uyandırır. Bundan uzak durmalıdır, insanların mallarına ya da mutluluklarına dokunulmaz sa rahat dururlar. Geriye birkaç-kişinin ihtirasıyla boğuşmak kalır ki bu da fazla zorlanm adan ve birçok birçok şekilde yapıla yapılabili bilir. r. Prens, hop pa p a , kayp ka ypak ak,, k adın ad ınsı sı,, m ızm ız m ız, ız , k a r a r s ız g ö z ü k e re k k e n d isin is inin in h o rgö rg ö rülmesine yolaçar: bu, bir prensin vebadan kaçar gibi kaçınması ge reken bir şeydir. Hareketlerinde büyüklük, ciddiyet, ağırbaşlılık, ka rak ter gücü gözükmesi için için kafasını kafasını kullanm kullanm alıdır. T ebasın m özel iş iş lerini yargılaması gerektiğinde, vereceği yargının geri çevrilemez ol masını şart koşmalıdır; ve kimsenin ne şekilde olursa olsun kendisi ni aldatamayacağı kanaatini doğurmalıdır. Kendisiyle ilgili olarak böyle bir kanaat yayan bir prens büyük bi b i r ü n k azan az anır ır;; ve b u ün, ün , e ğ e r d ü şm a n la rı o n u n b u m e z iye iy e tle tl e re ve halkının desteğine sahip olduğuna ikna olurlarsa tahtına karşı saldı rıları, rıları, fesatlık çevirmeleri çevirmeleri fel felçç edecektir. Çünk ü p rens iki korku be s lemelidir: biri iç, tebasından gelen; öbürü dış, yabancı beyliklerden gelen. Yabancılara karşı iyi ordular ve iyi ittifaklarla kendini savu 112
nacaktır; ve eğer kendisine sadık askerleri varsa her zaman kendisi ne sadık dostları da olur. Dış işleri işleri yolunday sa iç işleri işleri de y oluna gi rer meğer ki bir fesatlık ortalığı karıştırmasın. Yabancılar kıpırda mak istediklerinde bile, eğer benim öğütlerime uygun davranırsa, şaşırı aşırıpp kalmazsa, kalmazsa, Isp artalı Na bis’in bis’in 1 örne ğinde oldu ğu gibi gibi her tü r lü saldırıya dayanacak güçte olacaktır. Tebasma gelince, her türlü dış korku dışında bir prens olası bir fesatlığı önceden görmelidir: Eğ er nefret edilmek edilmek ve ho rgörü lme kten kaçınır kaçınırsa, sa, halk halk ond an me m nunsa, ki bunlar, yukarıda dediğim gibi mutlaka gereklidir her tür lü fesattan yakasını yakasını kurtarır. D ar be girişimlerine girişimlerine karşı karşı en güçlü ilaç ilaç lardan biri halkın nefretini çekmemektir; zira darbeciler hep prensi öldürerek halkı halkı mem nun edeceklerini düşünürler; düşünürler; am a halkı yarala yarala yacaklarını düşünürlerse göğüslemek durumunda kalacakları sayısız güçlükler yüzünden böyle bir şeye kalkışmayı göze alamazlar. Tarih gösteriyor ki tezgâhlanan onca fesatlıktan ancak çok azı başarılı ol muştur: Çünkü bir fesat çeviren tek başına hareket edemez ve ken disine yandaş olarak ancak gayrı-memnun olduklarını sandığı kim seleri alır; ama bir gayrı-memnuna duygularını açtığın andan başla yarak ona memnun olabilmenin yolunu da sağlamış olursun. Seni ihbar ederek hoşun hoşun a gidecek gidecek h er şeye şeye sahip olacağın olacağınıı um abilir. abilir. Öy le ki bu yolda sağlam bir kazanç, seninle ise kuşkulu ve rizikolu bir kazanç göreceğinden sana sadık kalması için ya az bulunur bir dos tun ya da prensin inatçı bir düşmanı olması gerekir. Olanı kısa öne rilere indirgemek üzere diyeceğim o ki darbecinin safında yalnızca karışıklık, korku, haset, ceza yeme kaygısı vardır; prensin safında ise, iktidar, yasalar, devletin ve yakınlarının desteği vardır. O dere cede ki, tüm bu kozlara bir de halkın sevgisi eklenirse darbecinin görülmemiş bir gözükaralıkta olması gerekir. Zira darbesini indir meden önce korku duyarsa da, indirdikten sonra daha da duyması gere kecektir, çünkü halk ona karşıdır ve hiçbir korunma beklentisi yoktur. (1) Zalimliği Zalimliğiyle yle ünlü Ispa rtalı tiran. İ.Ö. İ.Ö. 207 - İ.Ö. 192 192 yıllarında yıllarında hükü m sürdü. Ayrıca, Bkz. Bl. IX.
113
Bu konuya ilişkin olarak sayısız örnek verilebilir: ben sadece atalarım atalarım ızın zamanından kalma bir örnek vereceğim. vereceğim. Şimdiki Anni ba b a l e ’nin d e desi de si Seny Se nyöö r A n n iba ib a le B entiv en tivog ogli li a k r a b a la rı ve rak ra k iple ip leri ri Canneschi’ler kendisine karşı darbe tezgâhlayıp öldürdüklerinde Bolonya Beyi idi.2 Beşikteki oğlu Giovanni dışında da mirasçısı yok tu. tu. Cinayetten hem en sonra, halk ayağa ayağa kalktı kalktı ve ve tüm C ann eschiİeeschiİeri katletti. Bu, halkın o devirde Bentivogli’lere gösterdiği sevginin bir b ir sonu so nucu cuyd ydu. u. Bu sevgi sevg i o denl de nlii b ü y ü k tü ki A n n ib a le ’nin ö lüm lü m ü n den s onra devleti yönetebilecek hiç hiç kimsenin sağ kalmayışından kalmayışından ö tü rü o sıralar Floransa’da yaşayan ve kendisini bir demircinin oğlu sa nan bir mirasçısı bulunduğu söylenen Floransa’ya Bolonyalılar gel* . O diler; onu arayıp buldular ve kentlerinin yönetimini verdiler.' O da Giovanni’nin kendisinin yerine geçebileceği güne gelinceye dek bu nu elinde tuttu.4 Sonuç olarak diyorum ki bir prens kafasını fesatlıklara çok faz la takmamalıdır, yeter ki halkının sevecenliğini kazanmış olsun; yok sa, her şeyden ve her kimseden kendini kollamalıdır.. İyi düzenli devletler, sakıngan prensler hep büyükleri umutsuz davranışlar içi ne atılmak zorunda kalacak kadar küçültmemeye, halkı da olabildi ğince tatmin etmeye çaba sarfetmelidir. Bu, bir prensin çözmesi ge reken en önemli işlerden biridir. Fransa Krallığı, zamanımızın en iyi yönetilenlerinden biridir; orada krala hareket özgürlüğü ve güvenlik sağlayan çok sayıda ve mükemmel kurumlar vardır. Bunlardan birincisi parlamento ve onun yetkileridir. Bu krallığın düzene koyucusu da büyüklerin hırs ve küstahlığını bilen biri olarak ağızlarına bir parmak bal çalıp (2) Canneschi’lerin başı Battisto iktidarı elegeçirmek iizere Filippo Mario Visconti ile anlaşarak 14 Haziran 1.445’te Annibal’e darbe yaptı ve öl dürdü, (3) Annibal’in kuzeni Encole Bentivogli ve Poppi adında bir kadından ol m a Sa nti di d iye biri. biri. 1 445 -146 2 yıll yı lları arında nda h ük üm sürdü. (4) Giovanni Bentivogli daha sonra Papa II. Julius’un müdahalesiyle bey likten oldu. Bkz. Bl. XI.
114
onları dizginlemesini bildi. Öte yandan, halkm büyük beylere karşı nasıl bir korku beslediğini iyi bilerek ve yatıştırmak isteyerek bu ge reksinimin kralın sırtına yüklenmemesine özen gösterdi. Bu şekilde küçükleri kollayarak büyüklerin, büyükleri kollayarak küçüklerin hıncını hıncını çekm ekten kra lı koru yordu. yo rdu. Dolayısıyla Dolayısıyla üçün cü bir kiş kişiyi iyi yar gıç yaptı ki, prensin müdahalesi olmadan kibirlilere darbe vurul sun, ve arkasızlara destek olunsun. Bundan daha bilgece hiçbir ön lem olamaz, hiçbir kralın ve krallığın davasını daha iyi savunamaz dı. Bundan bir başka genelleme çıkartılabilir: Prensler pis işleri baş kasının sırtına yüklemeli ve iyi işleri kendileri Üstlenmelidir. Ve yi ne sonuç olarak derim ki prens elbette büyüklere dikkat etmelidir ama zayıfl zayıflar arın ın kalbini kalbini k azanm aya da bakm alıdır. alıdır. Bazı Roma imparatorlarının yaşamlarına ve ölümlerine bakan lar bu görüşe ters düşen örnekler bulduklarını sanacaklardır. Onlar dan çoğu her zaman büyük zekâ ve cesaret sınavlarından geçtikleri halde halde iktidardan düşm düşm üşler, üşler, ha tta kom plolarda y aşam aşam larını yitir yitirm m iş iş lerdir. Bu itirazlara cevap vermek üzere bu imparatorların hiç de ben be n im s a v u n d u ğ u m u y a lan la n lam la m a y an m e ziy zi y e tle tl e rin ri n i ince in cele leye yece ceğğ im , ç ö küşlerinin nedenlerini araştıracağım; aynı zamanda bu döneme ilgi duyan herkese çarpıcı gelmesi gereken önemli olgulara dikkati çe keceğ keceğim. im. B unun için için filozof filozof M arc us 'tan Maxim inius’ inius’a5 dek ta hta ge çen tüm imparatorları yani Marcus’un kendisini, oğlu Commodus’u, Pertinax’ı, Julianus, Severus, Antoninus Caracalla’nın oğlu nu, Macrinus, Elagobalus, Alexander ve Maximinus’u elealmam ye tecektir. İlkin şunu kaydedelim: Öteki devletlerde prens sadece soy luların hırslarını ve plebin küstahlığını dizginlemeli iken Roma im pa p a ra to r lar la r ı ü ç ü n cü b ir teh te h lik li k e ile k a rşı karşıya ka rşıya idile id iler: r: Z a lim li m ve a ç gözlü askerleri çekmek zorundaydılar. Bu hastalık o derecede va himdi ki çoğunun sonuna neden olmaya yetti çünkü aynı anda hem halkı, hem de askerleri memnun etmek kolay değildi. Halk, rahat ve huzurdan, dolayısıyla yumuşak başlı bir prensten hoşlanıyordu; ber b erik ikil ilee r ise sava sa vaşşçı, çı , k ü s tah ta h , zali za lim m , yırtı yı rtıcı cı ve tüm tü m b u m e z iye iy e tle tl e rin ri n i (5) Y ani Î.S. Î.S. 161’d 161’d en 238 ’e dek.
■
115
bir b irli likk leri le rinn g e lirl li rlee rin ri n i şişirecek işirec ek,, tala ta la n ın a m e y d a n ı b o ş bır bı r a k a c a k şekil ek il de halka karşı kullanacak bir prensten hoşlanıyorlardı. Birbirlerine ters düşen bu istekler, her iki tarafı da dizginlemek için doğal ya da sonradan edinilmiş yeterli saygınlığa sahip olmayan imparatorların devrilmesine yol açtı. açtı. Çoğu ve özellikl özelliklee de d e bir b irine karşıt karşıt bu iki iki ta vır önünde kendilerini bulan yeni prensler halka kötü davranmanın pek p ek d e rt olm ol m adığ ad ığın ınıı d ü şü n ü p a s k e rle rl e rin ri n keyf ke yfin inii y erin er inee g etir et irm m e y i te r cih ederler. Bu tavrı almaları gerekirdi; çünkü bir prens nefret edil mekten kaçınamazsa hiç değilse herkes tarafından nefret edilme sin; ve tebası içinde bir seçim yapması gerekirse, en güçlülerin nef retini çekmekten kaçınmaya çalışmak daha iyidir. Bu nedenle, tah ta çıkışlarının yeniliği yüzünden olağandışı desteklere gereksinim duyan imparatorlar halktan çok orduyu kazanmaya çaba sarfediyorlardı. Ne var ki bu her zaman yararlı bir tavır alış olmuyordu; pren sin bir de adamları nezdinde saygınlığını koruması gerekiyordu. Oy sa Marcus, P ertinax ve ve A lexande r m ütevazi zevkleri olan, olan, adaleti se ven, ven, zalimlikte zalimliktenn nefret eden, h er zam an insanca ve m erh am etle dav ranan imparatorlar oldular; işte bunun içindir ki Marcus dışında tü münün sonu hüzünlü oldu. Bir tek Marcus6 şan içinde yaşadı ve öl dü çünkü tahta miras yoluyla çıktı; yani ne halka ne de askerlere bo b o rçlu rç lu değild değ ildi; i; çok ço k ü stün st ün,, çok ço k sayg sa ygıd ıdeğ eğer er m e z iye iy e tle tl e re s a h ip oldu ol duğu ğu için de her iki grubu da tam yerli yerinde tutmasını bildi ve asla ne nefret çekti ne de horgörüldü. Pertinax ise tersine, birliklerinin ira desine rağmen imparator yapıldı; Commodus’un saltanatı sırasında keyiflerince yaşamaya alışmış olan askerler Pertinax’ın kendilerine dayatmak istediği dürüstçe davranışları kaldıramadılar; bu yüzden imparatorun ilerlemiş yaşından kaynaklanan horgorüye bir de nef ret eklendi; öyle ki saltanatının daha başlarında devrilip gitti.7 (6) Marcus Aurelius Antoninus (121-180). Pio Antoninus’un manevi oğ lu. 161-169 yıllarında Lucio Vero ile birlikte; 180’e dek tek başına hü küm siirdü. Filozof olarak ün yaptı. "Düşünceler" adlı kitabında stoik felsefenin ahlaksal yanını sergiledi. (7) Publius Publi us Elvio Elvio Pertinax Perti nax (12 6-1 93 ). C om m odu s’tan s’tan sonra tahta çıkt çıktıı . Ancak , saltananıhın d aha 87. gün ünde , 26 26 M art 193’ 193’te m uhafızları ta rafından. öldürüldü.
116
İnsanın sadcce kötü işlerle değil iyi işlerle de nefret çekebileceği uyarısında bulunmanın tam yeri şimdi. Bu nedenle daha yukarıda dediğim gibi, devletini ayakta tutmak isteyen bir prens zulme baş vurmalıdır; aslında, yerinde kalmak için desteklerine gereksinim duyduğun grup, halk olsun, askerler ya da soylular olsun yozlaşmış sa da onun ardından gitmek ve isteklerini yerine getirmek zorunda sın; o durumda en iyi eserler en kötü şeylerdir. Ama biz Al.exander’e gelelim: Onun hakkında söylenen sonugelmez övgüler arasın da şu vardır: On dört yıllık imparatorluğunda kimseyi yargılamadan asmadı; bununla birlikte, kendisini tamamen annesinin ellerine tes lim etmiş kadınsı biri olduğu için horgörüldü, ordu ona karşı fesat çevirdi ve öldürdü. o
Şimdi de Commodus, Severus, Antoninus Caracalla, ve Maximinus’un tam tersi karakterlerini inceleyelim: Bunların dördü de çok yırtıcı ve zalimdiler. Askerlerini tatmin etmek için, halka karşı hiçbir haksızlıktan geri durmadılar; ama Severus dışında .tümünün de sonu kötü oldu. Çünkü onda o kadar meziyet vardı ki birlikleri nin dostluğunu elde tutarken, halka dayattığı yüklere rağmen mutlu bir b ir şekild ek ildee s a lta lt a n a t s ü r e b ild il d i.9 i. 9 K o r k u n ç m eziy ez iyet etle leri ri o n c a h ayra ay ranl nlık ık uyandırıyordu ki halkların ağzı açık kalıyor, askerler memnun ve saygılı duruyorlardı, Severus’un eylemleri büyük ve bir prens için ders yüklü olduğundan, onun nasıl ustalıkla tilki ve aslanı kullandı ğını kısaca göstermek istiyorum. Bunlar, daha önce10 salık verdiğim gibi bir prensin taklit etmesini iyi bilmesi gereken huylardır. İmpa rator Julianus’un11 gevşekliğini saptayan Severus, Stiavonia’da12 ko muta ettiği ordusunun muh fız alayınca öldürülen Pertinax’ın öcü nü almak üzere onu Roma’ya yürümeye ikna etti. İmparatorluğa ilişkin amaçlarını saklayıp bu bahaneyle .ordusunu Roma üzerine (8) A lexand er S everus (2 0 5 -13 5 ). Hristi Hristiyanlı yanlığa ğa 222 - 235 235 yıllarında yıllarında hü kü m sürdii. sürdii. (9) Septimius Severus. İ.S. 193-211’de hüküm sürdü. (10) Bkz. Bl. XVIII. (11) Marcus Didio Julianus. (12) Antik dönemdeki adıyla İlirya.
hoşgörü hoşgörü
gösterdi. gösterdi.
117
yürüttü ve onun yola çıktığı haberi daha gelmeden o İtalya’ya vardı. Kente girmesiyle, dehşet içinde kalmış olan Senato’nun Julianus’un ölümünü oylaması ve Severus’u onun yerine imparator ilan etmesi bir b ir o ldu ld u . B u iyi baş ba şlan la n gıcı gı cınn a rd ın d a n S e v e ru s b ü tü n devl de vlet etii eleg el egeç eçir ir-m ekte ek te iki güçlükle güçlükle karşılaş karşılaştı: tı: B iri A sya’da ke ndin i im parato pa ratorr ilan et tirmiş olan doğu orduları komutanı Niger idi;13 öbürü Batı’da gözü yine yine imparatorlukta olan olan Albinus’tu. Albinus’tu. H em onun hem öbürünün düş düş manı gözükmeyi tehlikeli bularak Niger’e14 saldırmaya, Albinus’u da aldatmaya karar verdi. Ona mektup yazarak Senato tarafından imparator seçildiğini, bu onuru onunla paylaşmayı düşündüğünü söyledi; gerçekten de ona Sezar unvanı verdi ve Senato’yu onu ken disine ortak yapmaya ikna etti. Albinus bütün bunları geçerli sandı. Ama Severus Niger’i yenerek ortadan kaldırıp doğu topraklarım tek durdurunca Roma’ya geri döndü ve Senato’da Albinus’tan ya kındı. Gördüğü iyiliklere nankörlük eden ortağının kendisini kalleş çe öldürtmeye yeltendiğini söyledi; bu yüzden, bu haini gidip ceza landırmalıydı. Ve Galya’ya Galya’ya gidip gidip o nu devirdi ve canını aldı aldı.. Eğer bu imparatorun eylemlerini incelersen onda çok vahşi bir arslan ve çok uyanık bir tilki göreceksin; ona herkesin korku ve say gı duyduğunu, ordularının ondan nefret etmediğini fark edeceksin ve onu n gibi gibi yeni yeni bir bir pre nsin bir im pa ratorlu ğu böylesine güçl güçlüü tut muş olmasına şaşırmayacaksın. Şundan ki olağanüstü saygınlığı onu hep taşkınlıklarının yaratabileceği kinden korudu. Oğlu Antoni1 s*? nus ' da aynı aynı şekilde ekilde halkların hayranlığını ve askerlerin ask erlerin beğenisini beğenisini çeken parlak meziyetlere sahipti; çünkü savaşkan bir yapısı vardı, en büyük yorgunluklara katlanabiliyor, her türlü laf ebeliklerini ve ba b a şka gevşekl ge vşeklik ikle leri ri k ü ç ü m sü y o rdu rd u , b u d a a s k e rle rl e rin ri n in g ö n lün lü n ü k a zanmasına yetiyordu. Bununla birlikte, kıyıcılığı o denli büyük, (13) Caio Pescennius Niger. Antakya’daki Lejyona komuta ederken kendi ni imparator ilân etti. (İ.S. 193). (14) D ecius Claudius Septimius Sept imius Albinus. B ritanya ritanya Lejyonu kom utanı. utanı. (15) M arcus A urelius urelius A ntoninu s B errianus (Ca racalla). İ. İ.S. 21 1-2 17 yıl yı l la la rında hüküm sürdü.
1188 11
o denli duyulmamış oldu ki herkes ondan nefret etti. Sonugelmez sayıda özel cinayetlerden sonra Roma ve İskenderiye halkının bü yük bir bölümünü kırdı geçirdi. Sonunda kendi yakın çevresine bile korku saldı, o kadar ki ordusunun ortasında bir muhafızı tarafın dan öldürüldü. G eç erk en şunu d a kaydedelim ki, ki, hiçbir pre ns bu tür suikastlere karşı kendini koruyamaz. Kesin niyet etmiş ve kelle yi koltuğa almış herhangi bir kişi bunu yapabilecek güçtedir; ama bu b u n u n s eyre ey rekk o luş lu şu k o rk u y u a z a ltm lt m a k tad ta d ır. ır . S a d e c e [pre [p renn s] h e r g ü nü kendisiyle birlikte geçen şu ya da bu bakanına yahut hizmetlisi ne ağır şekilde hakaret etmekten kaçınmalıdır. Bu, Antonino’nun yaptığı hataydı. Muhafızının kardeşini alçakça öldürtmüştü ve onu da her gi'ın tehdit ediyordu; yine de onu kişisel muhafızları arasında tutuyordu ki bu da işlediği ikinci hataydı: Ancak kendi sonunu ,kışkırtabilirdi ve nitekim öyle oldu. Commodus’a gelelim.16 Tacını muhafaza etmek ona kolay gö züküyordu çünkü Marcus’un oğlu olarak tacını miras yoluyla almış tı. Hem halkı hem de orduyu aynı anda memnun etmek için babası nın nın izin izinde de yürümesi y eterdi. A m a zalim zalim ve hayvanca hayvanca bir tabiatı oldu ğundan halkın sırtından vahşi duygularım tatmin etmek için, asker leri kendisine bağlamak için onları her kötülüğü yapmakta serbest bır b ırak ak tı. tı . İm p a r a to r lu k o n u r u n u z e r r e c e u m u r s a m a d a n b izz iz z a t a r e n a ya inip gladyatörlerle cenk ediyor ve daha yüz çeşit rezillik yapıyor du. Bütün bunlar adamlarının onu horgörmesine yolaçtı. Bir taraf tan horgörülür, öbür taraftan nefret edilirken sonunda fesat çevi renlerin darbeleriyle devrilip gitti. Söz edecek geriye bir tek Maximinus kaldı.17 Daha yukarıda andığım Alexander’in gevşekliğinden tiksinmiş haldeki askerleri sonderece savaşkan tabiatından ötürü onıı imparator seçtiler. İmpa ratorluğunu az bir zaman elinde tutabildi zira iki şeyle nefret ve (16) (16) A urelius Co m m od us A ntoninu s. İ. İ. S. 180’ 180’de de bab ası M arcu s A urelius’un us’un ye rine ta h ta geçti. 192’ 192’de cinayete k urb an gitti gitti.. K abalığı ve kıyı kıyı cılığıyla ün salmıştı. (17) (17) Iulio V eru s M axim inus. İ. İ.S. 235 - 238 238 yılları yıllarında nda hük üm sürdü.
119
horgörü çekti: Biri, aşağı tabakada doğmuş olması; bir zamanlar Trakya’da çobanlık ettiğini herkes biliyordu ve bu onun aleyhineydi; öbürü, saltan atının b aşlarınd aşlarınd a R om a’ya a’ya gidip taht a çıkış çıkışını gecik gecik tirerek kenti her biri öbüründen daha kan dökücü valilerin eline bı rakmasından ileri gelen gaddarlık ünü. Böylece soyunun düşüklü ğünden kaynaklanan aşağısama ve insanlık dışılığından ötürü öfkey le ayağa kalkan tüm imparatorluk isyan bayrağını açtı, önce Afrika topraklan, sonra Roma halkıyla birlikte Senato; nihayet bütün İtal ya ayaklanmaya katıldı. Bunun üzerine ordu da başkaldırdı; o sıra larda Aquileia’yı kuşatmış ama aslında güçlük çeken ordu onun sonugelmez gaddarlıklarından gına getirmiş bir halde ve düşmanları nın çoğalmasından da güç bularak ayaklanıp tepeledi. tepeledi.
Tamamen horgörülecek bir tabiata sahip olmalarından ötürü sonları çabuk gelen ne Elagabalus’tan,18 ne Macrinus’tan19 ne de Julianus’tan2 Julianus’tan200 söz etmeyeceğim, etmeyeceğim, am a bu konuyu artık sonuca bağla yacağım. Ve derim ki zamanımızın prensleri askerlerini olağanüstü memnun etmekte daha az güçlük çekiyorlar; çünkü onlara belli bir ilgi göstermek iyi olursa da, sorun günümüzde çok daha basittir çünkü ordular Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi prenslere eya letlerde letlerde birl birlikt iktee hükü m et etmek ve yönetmek üzere meydan okum u yorlar. yorlar. O devirde halklara kıya kıyasl slaa askerleri dah a fazla tatm tatm in etmek gerektiyse bu, askerlerin halklardan daha fazla güce sahip olmalanndandı. Şimdilerde ise Türk ve Mısır sultanları bir yana bırakılır sa prensler en çok halkları tatmin etmelidirler çünkü halklar daha fazl fazlaa güç güç sahibi olmuşlardır. olmuşlardır. T ürk sultanı yanında he r z am an o n iki bin b in k a d a r p iyad iy ad e21 e21 ve on b e ş bin b in süva sü vari ri b u lu n d u r u r , s a lta lt a n a tın tı n ın g ü venliği ve gücü buna bağlıdır; ve önlarm dostluğunu elde tutmak (18) (18) M arcus  urelius A ntonin us Elagabalus (İ.S. (İ.S. 204 204 -2 22 ). 218’den 218’den as kerlerince ö ldürüldü ğü 222’ye 222’ye dek hük üm sürdü. ( 1 9) 9 ) M a c ri ri nu n u s . 2 1 7 - 2 1 8 ’d e ' h ü k ü m s ür ü r dü dü . (20) Marcus Didio Julianus. (21) Yeniçeriler kastediliyor. 120
her şeyden önce gelir. Aynı şekilde Mısır sultanının saltanatı da bü tünüyle askerlerin elindedir dolayısıyla sultan, halkı hiçe sayarak as kerlerle iyi geçinmek zorundadır. Belirtmek gerekir ki onun devleti tüm öteki prensliklerden farklıdır; çünkü ne soydangelme ne de ye ni prenslik olarak adlandırılmayacak olan papalığa benzer: Eski pr p r e n s in y erin er inee g e ç e n ler le r o ğ u lla ll a n değ de ğ ild il d ir, ir , yetk ye tkii sahi sa hibb i kiş ki şiler il erin in b u makama seçtikleri biridir. Bu düzen çok eskiden beri olduğu için yeni prenslik de denemez zaten yenilere özgü güçlüklere de rastlan maz; prens yeni olsa da devletin düzeni eskidir ve soydan gelme gi bi b i k a b u l edili ed ilir. r. Ne N e ise is e biz bi z yine yi ne k o n u m u z a d ö n elim el im . B e n d e rim ri m ki y u k a rıd rı d a yaz ya z dıklarıma bakacak olan biri görecektir ki andığım imparatorların çöküşünejıefret vğ.horgörü neden olmuştur ve yine bilecektir ki ki mileri bir şekilde, kimileri tam tersine hareket etmişlerdir ve kimi zaman iyi, kimi zaman kötü sonuç almışlardır; birer yeni prens olan Pertinax ve Alexander’in soydangelme bir prens olan Marcus’u taklit etmek istemeleri gereksiz ve tehlikeli olmuştur. Benzeri şekilde, ekilde, C aracalla, aracalla, Com mo dus ve ve Max iminus da Severus’u Severus’u taklit taklit et mek istemekle büyük bir gaf yapm ışlardır ışlardır çünkü onun izinden izinden gide bil b ilee cek ce k m eziy ez iyee te sah sa h ip deği de ğill ller erdi di.. B u n e d e n le yeni ye ni b ir p re n slik sl ikte te ye ye ni bir prens Marcus’un eylemlerini de taklit edemez, Severus’un is tese de izinden gidemez. Ona en çok elveren devletini kurmak için Severus’u, ve bir kez iktidarını sağlamca kurduktan sonra da şan için içinde de korumak üzere M arcus’u arcus’u örne k alm aktır. aktır.
121
XX
K A L E LE L E R V E P R E N S L E R İN İN H E R G Ü N Y A P T IĞ IĞ I TÜ M ÖTEKİ ŞE YL ER Y AR ARL I MIDIR, DE Ğ İL M İDİR? DİR?
Kimi prensler, devletlerini güvenle ellerinde tutabilmek için te ba b a ları la rınn ı sila si lahh sızl sı zlan andı dırm rm ışlar; ışlar ; k im iler il erii b o y u n d u ru k ları la rı a ltın lt ındd a k i to p raklarda bölünmeyi körüklemişler; kimileri kendilerine düşman ya ratmış ratm ış;; kimi başkaları başkaları saltana tlarının ba şınd a ke ndilerine şüphe şüphe li ge lenlerin gönlünü kazanmak istemiş; kimisi kaleler kurmuş; kimisi de yıkmıştır. Her bir devletin durumunu tek tek incelemedikçe bü tün bunlar hakkında kesin bir yargıda bulunmak mümkün olmasa da konuya olabildiğince geniş bir şekilde değinmeden geçmeyece ğim. Yeni bir prens tebasını asla silahsızl silahsızlandırmam andırmam ıştır ıştır;; ha tta silah sız bulmuşsa silahlandırmıştır çünkü tebanı silahlandırmakla kendi ni silahlandırmış olursun; şüpheliler sana sadık olur; sadıklar öyle kalır, ve teban iken senin taraftarların kesilirler. Ve tüm tebanı si lahlandırmak mümkün olmadığı için silahlandırdıklarınla ötekileri daha bir güven içinde yönetebilirsin; onlara davranışındaki farklılık silahlandırdıklarını sana borçlu kılar; ötekiler ise daha çok tehlike ve zahmet içinde olanların daha ayrıcalıklı olmalarını olağan karşıla yarak seni bağışlarlar. Ama, eğer tebanı silahsızlandırılan, korkak lık lık ya da hainliklerinden hainliklerinden şüphelendiğini şüphelendiğini belli ede rek daha ba ştan on ları kırmış olursun. Bu her iki kanaat da senin aleyhinde kin doğu rur. Silahsız duramayacağına göre de, yukarıda ne mal olduklarım söylediğim paralı askerlere başvurmak durumunda kalırsın; oysa, 122
iyi olsalar bile seni ne güçlü bir düşmandan ne de sadakati şüpheli bir bi r te b a d a n y e teri te rinn c e k o ru y a m a z lar. la r. N itek it ekim im , d e diği di ğim m gibi, gi bi, y eni en i b ir pre p renn slik sl ikte te,, yeni ye ni b i r p r e n s h e r z a m a n teb te b a s m ı s ila il a h lan la n d ırm ır m ışım T a rih rih bunun örnekleriyle örnekleriyle doludur. A m a, devlet devletine ine bağlamak üzere ye ni topraklar elegeçirdiğinde prensin o ülke halkım silahsızlandırma sı şarttır, o sırada ona yardım etmiş olanlar dışında; hatta zamana ve zemine göre, bunları da gerçekleştirip zayıf düşürmelidir öyle ki sonunda devletinin tüm orduları eskiden beri yanında yaşayan se nin öz askerlerinden oluşsun. Atalarımız, özellikle de bilge olanları Pistoia’yı hiziplerle, Piza’y za’yı hisarlarla hisarlarla tutm ak gerektiğini söylerl söylerlerdi erdi;; bu nedenle, kend ileri ne bağımlı bazı kentlerde, onları daha iyi elde tutmak için ayrılıkla rı körükliiyorlardı. Bu, İtalya’da belli bir dengenin varolduğu bir dö nemde uygundu; ama bunun günümüzde geçerli olacağına inanmı yorum, çünkü bölünmüşlüğün kimseye bir yarar sağlayacağı kanaa tinde değilim. Düşman yaklaştığında bölünmüş kentler dış güçlere katılır, ötekilerse karşı koyamazlar. O kanaatteyim ki Venedikliler kendi egemenlikleri altındaki kentlerde yukarıda yazılı nedenlerle Guelfo ve Ghibe llino hizipleri hiziplerini ni ayakta tuttular; onların kanlı bıçak lı olmalarına izin vermeseler de aralarındaki ayrılıkları sürekli kö rükleyerek birbirlerine düşüp kendilerine karşı birleşmelerini önle diler. Ne var ki görüldüğü üzere bu onların işine yaramadı. Çünkü [Venedikliler] Vaila’da yenilir yenilmez hiziplerden biri bütün ülke yi eline geçirdi. Bunlar prensin zayıflığım açığa vuran şeylerdir. Çünkü güçlü bir prenslikte asla bu tür bölünmelere meydan veril mez; barış zamanında bu yararlı olabilir zira tebayı daha kolayca dizginlemeye yarar; ama savaş gelip çattığında nice zararlı olduğu ortaya çıkar. Kuşkusuz prensler karşılarına dikilen güçlükler ve engelleri aş tıkça büyürler; bu nedenle, talih soydangelme bir prense kıyasla şan kazanmaya daha çok gereksinim duyan yeni bir prensin önüne düşm düşm anlar çıkartır, fesatlıklar fesatlıklar yaratır ki onların üstesinden gelmeye fırsat fırsat bulsun; öylelikl öyleliklee düşm düşm anlarının ken disine tuttuğu bu m erdive nin basamaklarına basarak daha yükseğe çıkabilir. O nedenle, bazı
123
ları usta bir prensin yerine göre bizzat düşmanlıklar çıkartıp sonra onların ha kkından gelerek büyüklüğünü arttırm ası ge rektiği kanısınkanısındadırlar. Prensler, ve özellikle de yeni olanlar kendilerine başlangıçta şüpheli gibi gözükenlerde ilk andan beri müttefikleri olanlara kıyas la daha fazla sadakat ve yararlılık bulmuşlardır. Siena Prensi Pandolfo Petrucci devletini bu berikilerden çok kendisine ilkin şüpheli gözükmüş kişilerle yönetirdi. Ama bu konuda genellemelere gidile mez çünkü durumlara göre değişir. Sadece diyeceğim ki eğer baş langıçta langıçta prense düşman düşman olan olan bu adam lar tutunm ak için için onun deste ğini gereksiniyor iseler prens onları her zaman çok kolayca kazana bil b ilir ir;; h a k la rın rı n d a k i k ö tü izle iz lenn imi im i silm si lm e k için iç in o n la r d a d a h a b ir canl ca nlaa ba b a şla h izm iz m e t e tm e k gere ge reği ğini ni d u y arla ar lar. r. B öyle öy lece ce p ren re n s, fazl fa zlaa güve gü venn içinde olduklarından ötürü işlerini yapmayanlardan çok bunlardan yararlanır. Yeri gelmişken, içeriden gördüğü yardımla bir devleti elegeçiren prense bu yardımın nedenleri üzerinde durması gerektiğini anımsatacağım; eğer bu, sana doğal bir yakınlık duymalarından de ğil de eski yönetimden hoşnutsuzluklarından ötürü ise dostluklarını ancak büyük çabalar ve güçlükle sürdürebilirsin çünkü onları hoş nut etmek imkânsızdır. Eşki ve modern örnekler üzerinde dikkatle durulursa, görülür ki, eski yönetimden hoşnut oldukları için kendisi ne düşman kesilenlerin dostluğunu kazanmak hoşnutsuz oldukları için kendisine dost olan ve işgali kolaylaştıranları kazanmaktan da ha kolaydır. Devletlerini ellerinde sıkıca tutabilmek için prenslerin ani b i r s a ld ırıy ır ıy a k a r şı g ü v e n le s ığ ın m a k v e m u h t e m e l d ü şm a n l a r ı n gözünü korkutmak için kaleler yaptırmaları âdet olmuştur. Bu çok eski hareket tarzını doğru buluyorum. Bununla birlikte gü nü m üzd e Niccolo Niccolo V itelli’ itelli’nin1 nin1 devletini devletini elinde tutm ak için için Citta Citta (1) M edici’lerin edici’lerin yardımıyla yardımıyla Citta di C astello’da astello’da başa geçm iş olan m acera p e r e s t N ic c o lo V it e lli ll i 1 47 4’te P a p a IV . S ix tu s t a r a f ı n d a n d e v rilm ri lm işti. işti . 1482’de Floransalılarm yardımıyla, iktidara yeniden geldiğinde ilk işi P ap a’m a’m n yaptırdığı iki iki kaleyi kaleyi yıktırm yıktırm ak oldu.
1244 12
di Castello’da2 iki kaleyi yıktırdığım görürüz. Urbino Dükü Guido Ubaldo da, Cesare Borgia tarafından kovulduğu ülkesine dönünce tüm kaleleri yıktırdı; onlar olmadan ülkesini daha zor kaybedeceği ni düşünüyordu. Bentivogliler, keza, Bologna’ya geri döndüklerin de aynı şekilde davrandılar.3 Demek ki şartlara göre kaleler iyidir ya da kötüdür; ve bir yandan işine yararlarsa, öbür yandan da zarar verebilirler. Bu işe şöyle bakmak gerekir: Yabancılardan çok kendi halkından korkan prens kale yaptırmalıdır; ama halktan çok yaban cılardan korkuyorsa ona boşvermelidir. Francesco Sforza’nm, Mila no’da yaptırdığı şato, bu aileye devletteki tüm başka karışıklıklar dan daha fazla zarar vermiştir ve verecektir. En iyi kale halkın nef retini çekmemektir; çünkü halk senden nefret ederse yaptırdığın ka le seni kurtarmaz; zira halk bir kez silaha sarıldı mı ona yardıma ge lecek yabancılar eksik olmaz. Zamanımızda bir kalenin herhangi bir b ir p ren re n se yara ya radd ığı ığ ı g ö r ü lm e m iştir işti r m e ğ e r ki koca ko cası sı K o n t G iro ir o lala mo’nun Öldürülüşünden sonra Furli Kontesi sayıla; zira halkın gale yanına karşı kaleye sığınmış, Milano’dan yardım gelmesini bekle miş ve devletine yeniden sahip olmuştur.4 O sırada durum öyle idi ki yabancılar halkın yardımına gelemezdi; ama sonraları Cesare Borgia saldırınca ve düşman olan halk da kaledekilere karşı onunla bir b irle leşşince in ce kale ka le p e k işe işe y a ra m a d ı. B u s a ldır ld ırıd ıdaa oldu ol duğu ğu k a d a r ilki il kind ndee de kaleden çok halkın nefretini çekmemiş olmak onun için daha gü venli olurdu. Demek ki bütün bunları göz önünde tutunca, kale yap tıranları da yaptırmayanları da öveceğim; ama kalelerine güvenip halkın halkın nefretini nefretini ö nem sem eyen leri kınayacağı kınayacağım. m. (2) Federigo Federigo da M on tefeltro’nun tefeltro’nun oğlu, oğlu, 1482’ 148 2’de de Urbino D ükü olan G uido Ubaldo'1502 Haziran’ında Cesare Borgia tarafından devrilmiş, iktida ra kısa bir dönüşten sonra yeniden kaçmak zorunda kalmıştı. (Bkz. Bl. VII). İktidara kesin olarak ancak Papa VI. Alexander’in ölümünden sonra dönebildi. (3) Giovanni Bentivogli’nin mirasçıları 1511’de Bolonya’da iktidara yeni den geldiklerinde Papa İL Julius’un Porta Golliera’da yaptırdığı kaleyi yıktırdılar, (4) Caterina Sforza Riario. Bkz. Bl. III.
125
XXI KE ND İNİ SAY DIR M AK İÇİN ÇİN BİR BİR PR ENS NASIL NASIL DAVR ANM ALIDIR
Büyük işler başarmak ve az bulunur, unutulmaz davranış ör nekleri vermek kadar hiçbir şey bir prense Saygı kazandırmaz. Böy le birine örnek olarak şimdiki İspanya Kralı Ferrando di Aragonia’y nia’yı elealalım.1 O na y eni prens dem enin yeridir çünkü hiçbir gücü gücü olmayan bir kral iken Hristiyan kralların en şanlısı haline geldi. Ey lemlerini incelersen görürsün ki tümü de dikkat çekici hatta bazıla rı dü ped üz olağ anü stüdü r. Saltan atının b aşlangıcında, aşlangıcında, İspan ya’daki son derebeyi kurumu olan Granada’yı kuşattı. İktidarının temeli bu oldu. Önce, hiçbir engelle karşılaşmadan işi tez götürdü. Bu yolla, savaşı düşündükleri için isyan çıkartmayı akıllarına bile getirmeyen Kastilya beylerinin kafasını da meşgul ediyordu. Ve böylelikle, on lar farkında bile olmadan üzerlerinde saygınlık ve nüfuz sahibi ol du. Kilise’nin ve halkın parası sayesinde, askeri birlik besleyebildi, kendisini şana bo ğan savaşkan savaşkan bir o rdu kurabildi. kurabildi. A yrıca dah a ileri ye gidebilmek için, din örtüsü altında, softaca bir zulüme girişti. Hristiyanlığa geçmiş Mağriplileri2 ve Yahudileri soyup krallığından attı; bu konuda bundan daha alçakça ve az bulunur bir örnek (1) Bkz. Bl. I, III, VII, XVI ve XVIII. (2) Esa s olarak Kuzey A frika’dan, frika’dan, M ağ rip’ten rip’ten Isp any a’ya a’ya göçmü ş ve gö rü nüşte Katolikliği benimsemekle birlikte özünde ilkel dinsel inanışlarını sürdü ren Berberîler. Berberîler . Berb erîlerin erîlerin Ispany Is pany a’dan a’dan kovulma ları ları 150 1501 1502’ 1502’de de me ydan a geldi ve Ispany a’nın a’nın ek on om ik- sosyal sosyal yaşam yaşam ı üz erin de çok olumsuz etkileri oldu.
126
yoktur. Sonra yine hep aynı örtü altında Afrika’ya akın yaptı;3 Na poli po li kral kr allığ lığın ınıı ce leg le g e ç ird ir d i;4 i; 4 s o n u n d a k u tsa ts a l B irli ir likk ’in b a şın d a F r a n sa’ya sa’ya çullan çullandı. dı. Bu m uazzam g irişimlerle irişimlerle sonucu sonucu me rak la bekleyen tebasımn hayranlığım hayranlığım kazandı. E ylem leri birbirine ö ka da r iyi iyi eklen mişti ki kimse ona karşı koyacak boş zaman bulamamıştı. Bir prens için iç sorunlarda da becerisinden dikkat çekici örnekler vermek çok çok yararlı yararlı olur. olur. H ük üm ette iyil iyilikt iktee ya ya da kötülük te ceza ya da ö dül de hiç duyulmamış ve unutulmaz eylemler söz konusu olduğunda Milano Beyi Bernabo6 akla gelir. Hepsinden önemlisi, bir prens çap ve zekâ olarak eylemleriyle eylemleriyle büyük ve ve harika bir insan ün ün ü ka zanmaya bakmalıdır. Bir prens, dostluğu ya da düşmanlığı ikirciksiz olduğunda da saygı kazanır; yani birinden yana mı, birine karşı mı açıkça ifade et tiğinde. Bu tavır ona her zaman yan tutmazlıktan daha çok kazandı racaktır. Zira iki güçlü komşu kapışırlarsa iki şık ortaya çıkar: Ye nen taraftan korkacağın bir şey ya olacaktır ya da olmayacaktır. Bu her iki durumda da yüzünü açman ve elini açıkça oynaman sana da ha yararlı olacaktır; zira birinci şıkta eğer tavrını açıkça belli etme mişsen ister istemez kazananın avı olacaksın, yitiren de bundan bü yük keyif duyacak ve kimseden de yardım İşleyemeyeceksin. Biri, kötü gününde kendisine hiç-yardımı dokunmayan, dostluğu kuşkulu biri bi rini ni iste is tem m e y e c e k tir; ti r; ö b ü rü o n u n yazgı yaz gısın sınıı pay pa y laş la şm ak iste is tem m e m iş olan sana yardıma gelmeyi reddedecektir. (3) 1509’da Fe rna nd o O ra n ’dan T rab lus’a lus’a tüm tüm Kuzey A frika kıyıları kıyılarını nı ele geçirdi. (4) Bkz. Bl. I ve III. ' (5) 1512’de İtalya savaşı ve Kutzal İttifak’ın kuruluşuyla aynı dönemde Ferdinaııdo özellikle Pireneler’e egemenlik için Fransa’ya karşı hasmane bir politika izlemeye başladı. (6) 1277-1447 yılları arasında. Milano’ya hükmeden Visconti’lerden olan Barnabo Viscoııti, 1354’te Arşövek Giovaııni’nin yerini aldığında bir süre kardeşleri kardeşleri M atteo ve G aleazzo ile ile birl birlikte ikte hüküm sürdü. M alteo’nun ve daha sonra da Galeazzo’nün ölümünün (1378) ardından 1385’e dek tek başına beylik süren Barnabo enerjisi, örgütçülüğü ve bil b ilgg e c e y a k la şım la r ıy l a ü n k a z a n m ıştı. ışt ı.
1277 12
Etolyalılar Etolyalılar Rom alıları alıları sürü p çık artm ası için için An tiokhu s’u Yunanistarı’ nistarı’aa çağırmış çağırmışlar lardı. dı. A ntiokhu s R om a’nin a’nin do stu olan Akh alılara elçiler göndererek yan tutmadan durmalarını istedi; bir başka yan dan ise Romalılar onları kendileri ile aynı safta silaha sarılmaya ik na etmeye çalışıyorlardı. Konu Akhalıların meclisinde tartışıldığın da Antiokhus’un elçisi onlara yansız kalmalarını telkin etti: Roma elçisinin ise ona cevabı şöyle oldu: "Quod autem istıı diçunt non interponendi vos bello, nihil nıağis alienum a rebus vestris est; sine gratia, sine dignitate, praemiunı vietoris eritiş." Hiç de dostun olmayan her zaman senden taraf tutmadan kal manı isteyecek, dostun ise kendi yanında vuruşmanı dileyecektir. Kararsız prensler, o an tehlikeyi savuşturmak için genellikle taraf tutm azla r ve ve çok çok kez olduğu gibi gibi bu yol on ları felakete götürü r. Oy sa, tersine, bir prens açıkça taraflardan birinin yanında yer aldığın da eğer bu taraf üstün gelirse senden güçlü de olsa sen onun insafı na kalmış da olsan sana dostluk ve şükran duyacaktır; insanlar, o durumda, seni ezecek denli nankörlük edecek kadar vefasız değil lerdir; ayrıca bir zafer asla kazanan tarafın adaleti ayaklar altına al m asına elverec elverecek ek kadar tam değildi değildir. r. E ğe r tersine tuttuğun tuttuğun taraf ye nik düşerse, o da olabildiğince senin yardımına gelecektir; böylece on un la bir gün düzelecek bir k ade r birliği etmiş olacaksı olacaksın. n. İkinci şıkta da yine sakınganlık senin işe karışmanı gerektirir; çünkü böylelikle bir tarafın öbür tarafı yenmesine yardımınla katkı da bulunmuş olursun aslında o eğer akıllı olsaydı sana karşı onunla ittifak kurardı; ortak zaferiniz müttefikini senin insafına bırakır; üç tarafın en güçlüsü sen olduğuna göre de senin yardımınla üstün gel memesi imkânsızdır. n
(7) Bkz. Bl. III. (8) Titus-Livus’tan hatalı alıntı. Doğru metin şöyledir:
"Nam guod opti mum esse dicant, nihil tam vanum, immo tam alienum rebus vestris est. Quippe sine gratia, sine dignitate, praemium vistoris est." (Ti-
tus-Livus,^4««<7fe, tus-Livus,^4««<7fe, XX XV , 48) "Size "Size en avan tajlısı tajlısı den ilen bu tavır tavıralı alı-şa gelince [yansı [yansızz kalm kalm ak] hiçbir şey şey politikanız a bu nu n k ad ar yarars yararsız, ız, b u n u n k a d a r a y k ırı ır ı d e ğ il d ir ; a s lı n d a , k i m s e n i n g ö n l ü n ü k a z a n m a d a n , ama saygınlığınızı yitirerek sonunda yenen tarafın avı olacaksınız."
128
Bunun üstüne bir d e şunu k aydetmek gerekir ki, ki, bir p rens, sa vaş vaş zamanı daha ön ce de dedim ya, çok zorunlu olmadıkça asla ken dinden daha güçlü ile bir olmamalıdır. Eğer kazanırsa onun tutsağı olursun ve pre nsler ellerinden geldiğince geldiğince bir başkasının başkasının insafına kal ma du rumu na dü şm ekten kaçınmaya bakmalıdırl bakmalıdırlar. ar. V enedik, M ila ila no Düküne karşı Fransa ile ittifak kurdu9 oysa kendi sonunu geti ren bu ortaklıktan kaçınabili kaçınabilirdi. rdi. Bu na karşıl karşılık, ık, eğer kaçınmak m üm kün değilse İspanya Kralı ve papa, askerlerini Lombardiya üzerine saldırttıkları zaman Floransalıların yaptığı gibi yukarıda belirtilen neden lerle böyle böyle bir itti ittifakı fakı kabul etm ek gerekir. Hiçbir devlet g ü - . venli bir taraf tuttuğundan emin olamaz, her şey belirsizdir; çünkü düzen öyledir öyledir ki bir sakıncalı sakıncalı duru m da n kaçayı kaçayım m derke n bir başkası başkası na düşülür; burada sakınganlık, sakıncaları ölçüp biçmek ve en az zararlıyı iyi kabul etmektir. Bir prens ayrıca ayrıca şu şu ya da bu m eslekte başarıl başarılıı olanları, olanları, on urla n dırarak çeşitli yetenekleri değerlendirmesini bildiğini göstermelidir. Yurttaşlarını, ister ticaret, ister tarım, isterse başka herhangi bir dalda olsun rahatça çalışmaları için yüreklendirmelidir öyle ki biri evini ya elinden alırlarsa korkusuyla süslemekten geri durmamalı, öbürü vergi korkusundan yeni ticari girişimlerde bulunmaktan ka çınmamalıdır. çınmamalıdır. Tersin e bey bu z en aatk ârlara ve kentini kentini ya da devleti devleti ni bir şekilde zenginleştirme çabası içinde olanlara ödüller vermeli dir. Ayrıca, yılın uygun zamanlarında, bayram ve şenliklerle halkını oyalamalıdır. Ve her kent meslek örgütlerine10 ya da kabilelere bö lünmüş olduğuna göre bunları hesaba katmalı, zaman zaman top lantılara gitmeli, insancıllık ve cömertlik örnekleri vermelidir ama bu b u n ları la rı m evk ev k iinin iin in v e k a rım rı m lek le k e ley le y ece ec e k d a v ran ra n ışlard ışla rd a n k a ç ın a r a k yapmalıdır.
(9) Bkz. Bl. III. (10) Loncalar kastediliyor.
129
XXII PREN SLERİN SLERİN BAKANLARI
Bir prensin bakan seçmeyi bilmesi az önemli şey değildir. Zira pre p renn sin si n sağ sa ğ d u y u sun su n a g ö r e b a k a n l a n d a iyi ya d a k ö tü d ü r le r . B ir b e yin zekâ derecesi hakkında ilk yargı, çevresindeki adamlara bakıla rak verilir; eğer onlar işbilir ve sadık iseler prensin bilge biri oldu ğu yargısına varılabilir değil mi ki onların becerikli olduklarını gör müş ve kendisine bağlamasını bilmiştir. Ama öyle değillerse onun hakkında iyi yargıya varılamaz; çünkü ilk hatayı bu seçimde yapmış sayılır. Siena Prensi Pandolfo Petrucci’nin bakanı Antonio da Venafro’yu1tanımış olan herkes onu bakan yaptığı için Pandolfo hakkın da ancak çok yüksek bir kanaat sahibi olmuştur. Üç tür beyin var dır, biri kendiliğinden anlar, öbürü başkaları açıkladığında anlar, üçüncüsü ne öyle ne de böyle anlamaz; bunlardan birincisi en iyisi dir, İkincisi de oldukça iyidir, üçüncüsü ise yaramaz. Demek ki Pan dolfo dolfo birinci birinci dere ced en değilse bile bile m utlaka İkinci İkincisinden sinden olsa ge rek ti çünkü bir prens kendisi hayal gücünden yoksun olsa da bir başka sının yaptıklarının bir değeri olup olmadığını kavrayacak kadar (1) Antonio Giordani da Venafro (1459-1530). Studio di Siena’da hukuk okuttu, daha sonra Consiglio delle Riformagioni (Reform Konseyi) yargıcı oldu ve Pandolfo Petrucci’ye danışmanlık yaptı.
130
yargılama gücüne sahip oldukça bakanının eylemlerinde iyiyi kötü den ayırdedebilecek, birini körüklerken, ötekini düzeltecektir; ve onu faka bastıramayacağmı anlayan bakanı da doğru yoldan ayrıl mayacaktır. Bir prensin bakanım nasıl tanıyacağı hakkında işte asla şaşmaz bir b ir yol: B a k a n ın ı s e n d e n çok ço k k e n d isin is inii d ü şünü şün ü r ve tüm tü m e y lem le m leri le rinn de kendine çıkar sağlamaya bakarken görürsen bil ki asla iyi bir ba kan, asla güvenebileceğin bir adam değildir. Şundan ki bir başkası nın devletinin sorumluluğunu ellerinde tutan biri asla kendini değil, her zaman prensini düşünmeli, onun işlerinden başka bir şeyle asla uğraşmamalıdır. Öte yandan, prens de kendisine bağlamak için ba kanını gözetmeli, ona payeler vermeli, zengin etmeli, kendine min nettar kılmalı, onu yetki ve sorumluluğa katmalı, hizmetinden vaz geçemeyeceğine inandırmalıdır. Payeler öylesine çok olmalıdır ki daha fazlasını arzulamasın, serveti öylesine çok olmalıdır ki daha fazla servet aramasın, yetki ve sorumlulukları öylesine çok olmalı dır ki her türlü değişiklikten korksun. Bakanlar ve prensler bu yol dan gittiklerinde birbirlerine güvenebilirler; başka türlü bir yol so nunda her zaman ya birini ya öbürünü felakete götürür.
131
XXIII DALKAVU KLARDAN NASI NAS I L KAÇI K AÇILAC LACAĞ AĞ I
Çok önemli bir noktaya, prenslerin çok akıllı değillerse ya da iyi bir seçim yapmamışlarsa kendilerini korumakta güçlük çektikle ri bir hataya değinmeden geçmek istemiyorum. Bu, sarayları doldu ran dalkavuklardır; çünkü insanlar kendilerini o kadar çok beğenir ler ve bunda öylesine yanılsamalar içindedirler ki bu vebadan ko runmak için çok sıkıntı çekerler; ve korunayım dediklerinde de bu kez horgörülmek tehlikesiyle karşılaşırlar. Çünkü dalkavuklardan kendini sakınmanın bir tek yolu vardır o da çevrene sana hakikati söylemelerinden incinmeyeceğini anlatmaktır; ama, eğer herkesin sana hakikati söylemek izni olursa, saygıda kusur edebilirler. Onun için akıllı bir prens bir üçüncü yol tutmalı ve çevresinden bilge adamlar seçerek yalnız onlara, ve bir tek kendi istediği konularda, ba b a şk a ları la rınn d a değil de ğil,, ö z g ü rce rc e k o n u şma şm a k ve h a k ikat ik atii dile di lege getii tiirm rmek ek izni vermelidir; her şeyden haberli olmalı ve onların da görüşlerini al malıdır; ama sonra kendi kafasına göre düşünüp kararını vermeli dir; bu danışmanlar onun davranışından algılayacaklardır ki ne ka dar açık yüreklilikle konuşurlarsa prensin o kadar çok hoşuna gide ceklerdir. Onların dışında kimseye kulak asmamalı ve aldığı karar lar doğrultusunda inatla hareket etmelidir. Başka türlü davranan, ya dalkavukların elinde ziyan olur ya da en son konuşana göre sık sık fiki fikirr değiştirir değiştirir ki ki bu da on a saygınlı saygınlıkk kazan dırmaz. Bu dediğimi taze bir örnekle desteklemek istiyorum. Şimdiki imparator Massimiliano’nun adamı rahip Luca,Majestelerinden (1) R ahip Lu ca Rinaldi, İm İm pa ra tor M axim ilien’i ilien’inn el elçisi çisi..
132
söz ederken kimseden öğüt almadığını ama hiçbir şeyi de kendi ka fasına göre yapmadığını söylüyordu. Bu demektir ki benim yukarı da söylediklerimin tersine hareket ediyor. Çünkü İmparator gizli bir b ir a d a m d ır, ır , h e r k im o lur lu r s a o lsu ls u n h iç k imse im seye ye ta s a r ıla ıl a r ım açm aç m az, az , kimseye danışmaz. Ne var ki tasarılarım gerçekleştirmeye kalkıştı ğında bunların ne olduğu anlaşılır ve danışmanları da eleştirmeye koyulurlar; koyulurlar; k endisi de dediğim-dedik biri olmadığı için için fikrinden ca yar. Bir gün yaptığım ertesi gün bozması, hiçbir zaman niyetinin ne olduğunun açıkça anlaşılamaması ve kararlarının kalıcılığına güvenilememesi işte bundan ötürüdür. Bunun içindir ki bir prens her zaman danışmanlarına kulak vermeli ama bunu kendi istediği zaman yapmalıdır, başkaları istedi ğinde değil; hatta önüne gelenin kendisi istemediği halde ona akıl öğretmek cesaretini kırmalıdır; ama o büyük bir sorgulayıcı olmalı ve sonra hakikatleri sabırla dinlemeli hatta eğer biri çekinip de ha kikati örtbas etmek isterse kızmalıdır. Bazıları, bilgelikleriyle ün sal mış prenslerin bunu kendi doğal meziyetlerine değil de çevresinde kilerin yerinde öğütlerine borçlu olduklarını sanırlar ama yanılırlar. Çünkü kendisi bilge olmayan bir prensin iyi danışmanlara sahip ola mayacağı genel ve şaşmaz bir kuraldır. Meğer ki kendini bütünüyle raslantının seçimine bıraksın ve raslantı da ona sağduyulu bir yar dımcı bulmuş olsun. Bu durumda, prensin bilgeliğinden söz etmek mümkün olacaktır ama bu da kısa sürecektir zira bu yönetici onun elinden devleti çekip alacaktır; prens bilge'değilse çok kişiye de da nışsa kendi başına onların öğütlerini bir uyum içine sokamavacaktır; aslında her danışmanı yalnızca kendi çıkarını düşünecek ve o da bu b u n lar la r ı n e b ile il e b ile il e c e k n e de d ü z e lte lt e b ile il e c e k tir. ti r. B u işler işle r b a şka türl tü rlüü yürümez; çünkü insanlar eğer onları iyi olmaya zorlayan bir gerek lik yoksa sonunda hep sana kötü hizmet ederler. Bundan ötürü so nuç olarak diyorum ki iyi öğütler kimden gelirse gelsin her zaman pre p re n s in s a ğ d u y u s u n u n e s e rid ri d ir yoks yo ksaa p r e n s in sağ sa ğ d u y u su iyi ö ğ ü tle tl e rin değil.
133
XXIV N E D E N İT A L Y A N P R E N S L E R İ D E V L E T L E R İN İN D E N O L D U L A R ?
Y uka rıda yazıl yazılıı şeylere şeylere bilgece bilgece uyulması pren si yeni olduğ u ye r de eskiden beri imiş gibi gösterir ve devletinde sanki kırk yıldır kök salmış gibi daha bir kendine güvenli ve kararlı kılar. Çünkü yeni bir pr p r e n sin si n e y lem le m leri le rinn i soy so y d ang an g elm el m e o lan la n d a n çok ço k d a h a fazl fa zlaa g ö zle zl e rle rl e r; ve onda güç ve beceri fark ettiklerinde ettiklerinde eylemleri insanların gönlünü kazanır ve onları basit bir soy eskiliğinden çok daha fazla prense bağ b ağ lar. la r. Ç ün k ü ins in s a n lar la r b u g ü n e g e ç m işten işte n çok ço k d a h a fazl fa zlaa d ü şk ü n dürler ve o günü kendilerine uygun bulurlarsa kapılıp giderler, baş ka şey de düşünmezler; hatta her çareye başvurarak beylerini savu nurlar yeter ki o da her bir şeyde adına layık bir bey olsun. Böylece çifte şana konmuş olacaktır, yeni bir prenslik kurmuş olmak, sonra da o prensliği iyi yasalarla, iyi silahlarla, iyi dostlarla ve iyi örnekler le donatıp daha bayındır, daha güçlü kılmak. Tersine prens doğmuş olup da akılsızlığından ötürü onu kaybedenin ayıbı ise iki kat olur. 1
O
Ve eğer gün üm üz İtalya’sında talya’sında Napoli Na poli Kralı, M ilano Dü kü ” ve ba b a şk a b a z ıla ıl a rı gibi gi bi d e v leti le tinn d e n o lan la n p re n s le r e b a k ılır ıl ırss a b u n ları la rınn , il kin, ordu konusunda yukarıda uzun uzadıya sözünü etmiş olduğu muz ortak bir yanlışları olduğu bulunur; sonra, içlerinden bazıları (1) Fe de rico d ’A rag on a. Bkz. Bl. Bl. I. (2) Lu do vico il il. M or o. Bkz. Bl. III.
134
ya halkın nefretini çekmişler ya da halka kendilerini sevdirmiş ise ler de büyüklerin desteğini kazanmasını bilememişlerdir; çünkü bir orduyu sefere hazır tutacak kadar gücü olan bir prens bu iki hatayı işlemedikçe devletlerinden olmaz. MakedonyalI Filip, ama İsken der’in babası olan değil de Beşinci Titus tarafından yenilgiye uğratı lan3 istilacı Romalılar ve Yunanlıların karşısında onlarınkinden da ha büyük bir devlete sahip değildi; bununla birlikte savaşkan biri ol duğu ve kendisini halkına sevdirmesini, büyüklerin de desteğini al masını bildiği için düşmanlarıyla uzun yıllar savaşabilmiştir. Sonun da birkaç kenti yitirdiyse de tahtından olmamıştır. Uzun yıllar prenslikte kaldıktan sonra onu ellerinden kaçıran pr p r e n s ler le r im iz tali ta lihh leri le rinn i değil de ğil yaln ya lnız ızca ca tem te m b e llik ll ik leri le ri y ü z ü n d en k e n d i lerini suçlamalıdırlar. Zira barış zamanında bu dönemin bir gün de ğişebileceğini asla düşünmeyip (iyi havalarda fırtınayı öngörmeyen tüm insanların ortak eksikliğidir bu) sonra fırtına koptuğunda ken dilerini savunmak yerine kirişi kırdılar; halkın, istilacının zulmüne dayanamayarak kendilerini geri çağıracağına güveniyorlardı. Bu yol, başka çare yoksa iyidir elbette; ama öteki çarelere daha baştan sırt çevirmek çevirmek büyük enayiliktir. enayiliktir. Bu tıpkı, tıpkı, nasıl olsa biri kaldırır um u duyla insanın kendini düşmeye bırakması gibidir. Şundan ki ya ol maz ya da olsa bile bu alçakça ve senin elinde olmayan bir savun ma biçimidir. Oysa sadece senin kendinden ve gücünden kaynakla nan savunma iyi, güvenilir, kalıcı olur.
(3) İ.Ö. L97’de V. Filip Yu na n ke ntle rini iş işgal etme yi bırakıp M ak ed on ya’ya çekilmişti. Bkz. Bl. III.
XXV İNSAN İŞLERİNDE TALİHİN GÜCÜ VE NASIL NASIL KARŞI KONU LMA SI GEREK TİĞ TİĞ İ
Çoklarının dünya işlerini talihin ve Tanrı’nm yönettiğine, nice sağduyulu olurlarsa olsunlar insanların bunu değiştiremeyecekleri ne ve buna hiçbir çare bulam ayac aklarına inandıklar inandıklarını ını bilmez deği lim; ve onlara göre, bunu değiştireceğim diye kan ter içinde kalmak tamamiyle boşunadır, iyisi mi insan kendini talihine bırakmalıdır. Her gün karşılaşılan ve kimsenin asla öngöremediği büyük değişik likler yüzünden bu görüş günümüzde ağırlık kazanmıştır. Ben ken dim de bu konuyu düşünürken zaman zaman onların görüşüne eği lim duyduğum olmuştur. Bununla birlikte, özgür irademizle hare ket etmemiz büsbütün yok olmadığına göre talihin eylemlerimizin yarısının efendisi olduğuna, ama öbür yarısını ya da hemen hemen yarısını yönetmeyi bize bıraktığına inanıyorum. Talihi, coştuğu za man ovaları basan, ağaçları ve yapıları yıkan, toprağı bir yerden sö küp bir başka yere koyan coşkun, taşkın bir ırmağa benzetiyorum. Hiçbir set çekemeden herkes önünden kaçar, herkes azgınlığına bo yun eğer. Ve buna rağmen ortalık durulunca insanlar birtakım ön lemler alabilirler, seller ve bentler inşa edebilirler öyle ki yeni sel ya bir kanaldan boşalacaktır ya da daha az zarar ziyana yol açacak tır. Talihle de böyledir. O gücünü karşı konmayan yerlerde göste rir; saldırısını kendisine karşı koymak üzere hiçbir engelin konma mış olduğunu bildiği yere yöneltir. Şimdi eğer bu büyük değişmele rin merkezi ve beşiği olduğunu bildiğiniz İtalya’yı göz önüne getirir-
136
şeniz göreceksiniz ki burası hiçbir biçimde seti, benti bulunmayan b i r k ı r d ı r ; z i r a e ğ e r A l m a n y a , İs p a n y a , F r a n s a g i b i s a ğ l a m b i r g ü ç l e k o r u n u y o r o l sa s a i di d i y a se s e l b ö y l e s in in e b ü y ü k z a r a r a y o l a ç m a z d ı ; y a d a s el e l o l m a z d ı b i le le . G e n e l o l a r a k , t a li li h e g e m v u r m a a r a ç l a r ı h a k k ı n d a b u n l a r ı s ö y l e m e y i y e t e r l i g ö r ü y o r u m . A m a , ö z e l e g e ld l d i ğ im i m d e , d i y ec e c e ği ğ i m k i şu y a d a b u p r e n s i n ö z ü n d e, e , d a v r a n ı şl şl a r ın ı n d a b i r d e ğ i şi şi k li l i k o lm lm a d ı ğ ı h a l d e b u g ü n m u t l u i k e n y a rı r ı n b a tt t t ığ ığ ı n ı g ö r ü y o r u m . B e n c e b u d u r u m
ö n c e l ik i k l e y u k a r ıd ıd a
u z u n c a s e r g il i l e d iğ i ğ i m n e d e n l e r d e n i le l e r ıg ıg c li l i y o r : o p r e n s b ü t ü n ü y l e t a l i i h in i n e d a y a n m ı şt şt ır ı r ve v e t a li l i h i k e n d i n d e n y ü z ç e v i ri r i n c e d ü ş m ü ş tü tü r . Y i n e i n a n ıy ıy o r u m
k i d a v r a n ı ş t a rz r z ı n ı z a m a n a u y d u r m a s ı n ı b i l e n m u t lu lu
o l u r, r , a y n ı şe k i ld l d e z a m a n a t e r s d ü şe şe n , i s e m u t s u z o l u r. r. Ç ü n k ü i n s a n l ar a r şa n v e s e r v e t s a h i b i o lm lm a y ı a m a ç l a r l a r a m a h e r b i r i n i n t u t t u ğ u yol ayrıdır: biri sakınganlıkla öbürü gözükaralıkla; biri şiddetle öbü r ü u s t a lı l ı k l a ; b ir i r i s a b ı r la l a ö b ü r ü i s e' e ' s a b ı r s ız ı z l ık ı k l a a m a c ı n a v a r m a k i s s t e r v e b u y o l la l a r ı n t ü m ü n d e n d e h e d e f e v a r ıl ı l a b il i l ir ir . Y i n e i k i s a k ı n g a n dan birinin hedefine ulaştığı, öbürünün ulaşamadığı görülür; ve ay nı şekilde biri sakınganlıkla, öbürü gözükaralıkla davranan iki kişi d e n ik i k i s in in i n d e m u t l u l u ğ a e r iş i şt iğ iğ i g ö r ü l ü r . H e r şe şe y k u l la l a n ı la l a n y o l la la r a u y g u n d ü şe ş e n y a d a d ü şm ş m e y e n k o şu ş u l la l a r a b a ğ l ı d ır ır . B u n d a n , d a h a ö n c e s ö y le l e d iğ i ğ i m s o n u ç ç ık ı k a r: r : F a r k l ı d a v r a n m a b i ç i m l e r in i n d e n a y nı nı sonuç doğar ve her şeyiyle birbirine benzeyen iki gidişattan biri a m a c ı n a u l a şı şı r, r , ö b ü r ü f iy iy a s k o y la l a b i t e r . S o n u c u n d e ğ i şk şk e n ö z e ll ll iğ iğ i d e b u n d a n d ı r . B i r k i m s e s a b ı r v e te t e m k i n l il i l ik ik î e k e n d i n i ç e k i p ç e v i r i yor olsun; eğer işler belli bir biçimde giderse yönetimi yerindedir, b a şa r ı g ü v e n c e d e d i r ; e ğ e r a n s ı z ı n i şle şl e r y ö n d e ğ i şt i r i r s e h a r e k e t t a r z ı n ı d e ğ i şt şt ir i r m e s i n i b i l e m e d i ğ i i ç in in a n c a k z a r a r l ı ç ık ı k a r . B i lg lg e l i k l e r i n e olursa olsun çok az insan bu oyuna ayak uydurmasını bilir; ya kendi tabiatlarının onları soktuğu yoldan ayrılamadıkları için ya da bu yol dan gittikçe lıep kazançlı çıkmış oldukları için bir türlü bir ba şka yol tutmaya kendilerini ikna edemezler. Bunun içindir ki sakıngan b i r t a b i a t ı o l a n i n s a n g e r e k t i ğ i n d e g ö z ü k a r a k e s i l e m e z ; b u d a o n u n m a h v ı n a n e d e n o l u r . E ğ e r k o şu şu l la l a r d e ğ i şt şt i ğ in i n d e s e n d e t a b i a tı tı n ı d e ğiştirmesini hileydin talihin hiç değişmeyecekti.
137
Papa II. Julius her zaman gözüpek hareket eder; ve ortam da hareket tarzına öylesine denk gelmiştir ki her seferinde mutlu sona ulaşabilmiştir. Daha üstat Giovanni Bentivogli sağken Bolonya’ya karşı ilk girişimine bakın. Venedikliler bundan memnun değillerdi; keza İspanya Kralı da; Fransa ile de bu girişimi görüşüyordu; o ise şiddet ve ve atılganl atılganlığıyl ığıylaa bizzat s efere çıktı.1 Bu duru m İspanya span ya ve V e nediklileri nediklileri tedirgin tedirgin e tti ve ve harek etsiz bıraktı. V enedikliler kork tukla rı için, İspanyollar de bütün Napoli Krallığını geri almak arzusuyla; ve öte yandan Fransa Kralı da onun ardına takıldı; zira kralı öylesi ne kararlı gören ve Venediklilerin burnunu sürtmeyi arzulayan Fransa Kralı Papa’yı da kendi yanma çekmeye bakıyordu bu yüz den onu herkesin önünde küçük düşürmeden yardım isteğini geri çeviremeyeccğini düşündü. Cüretli kararıyla Julius başka hiçbir pa pa p a n ın aşırı sak sa k ıng ın g a n lık lı k y ü z ü n d e n b a şa ram ra m a y ac a ğ ı işi işi b a şard şar d ı; ç ü n kü, eğer herhangi bir başka papanın yapacağı üzere Roma’dan yola çıkmak için tüm pazarlıkların kesin bir sonuca bağlanmasını bekle se idi asla başaramazdı; çünkü Fransa Kralı bin çeşit özür bulur, ötekiler de bin çeşit korku salarlardı ona. Tümü de birbirine benze yen ve tümü de başarılı olmuş öteki eylemlerinden söz etmeyi bir yana bırakıyorum; ömrünün kısalığı ona farklı bir dururrçu yaşama fırsatı vermedi; çünkü sakınganlıkla hareket edilmesi gereken bir döneme gelmiş olsaydı işi bitmişti. Zira tabiatının onu yatkınlaştırdığı hareket tarzlarından asla sapmayacaktı. O halde, sonuç olarak diyorum ki talih değiştikçe insanlar da davranış tarzlarında inat etmeyip koşullara uyum sağlarlarsa mutlu olurlar, uyum bozulursa mutsuz olurlar. Kanımca atılgan olmak sa kıngan olmaktan daha iyidir çünkü talih dişidir; ve ona egemen ol mak için sert davranmak ve dövmek gerekir. Soğuk hesapçılardan çok böyle davrananlara kendini daha bir gönüllü teslim eder; yine bu b u n u n için iç indd ir ki diş di şi ta b ia tın tı n d a n ö tü r ü tali ta lihh g e n ç leri le rinn d o s tu d u r ç ü n kü onlar daha az sakıngan, daha serttirler ve daha büyük bir cesa retle ona hükmederler. (1) Bkz. Bl. XI.
138
XXVI İTALYA ’YI ALMA YA VE BAR BAR LARIN E L İN İN D E N K U R T A R M A Y A Ç A Ğ R I
O halde, yukarıda söylenen ne varsa tümünü göz önünde tu tup, İtalya’ya şimdiki koşullar yeni bir prensin başa geçmesine uy gun mu, bilge ve becerikli, cesıır biri kendi şanını okluğu kadar in sanların da mutluluğunu sağlayabilecek değişiklikler yapma fırsatını bu b u lab la b ilir il ir mi diye di ye k endi en di k e n d im e d ü şün ü r k e n b a n a öyle öy le g eliy el iyoo r ki y e ni bir prensin lehine o kadar çok şey var ki hatta diyorum bugüne dek hiç hiç bun ca elver elveriş işli li oldu mu zaman. Eğ er, dedim y a,1 M usa’nı usa’nın değerinin anlaşılması için İsrail halkının Mısır’da köle olması, Keyhüsrev’in büyü kli'ığünün tanınması için Perslerin Medlerce ezilme si ve T ese us’un yüceli yüceliği ğinin nin kavranm ası için için A tmalıların darm a dağı nık olmaları gerekli idiyse, şimdilerde bir İtalyanın ruhundaki erde mi bulup çıkartmak için de İtalya’nın şimdi olduğu gibi olması ve Ya hudilerden daha köle, Perslerden daha tutsak, Atmalılardan da ha dağılmış, başsız, düzensiz, yenilmiş, yağmalanmış ve her türlü aşağılanm aşağılanm anın içinde içinde olması gerek iyordu. Şu ya da bu kişide bir iki pırıltı ışıldamadı değil, insanda onla rın Tanrı tarafından kurtarıcı olarak gönderilmiş olduklarını düşündürten; ne çare sonradan görüldü ki eylemlerinin zirvesinde talih onlara sırt çevirdi. Öyle ki, soluk soluğa, yaralarını iyi edecek, (1) Bkz. Bl. VI.
139
Lombardiya’nın talan edilmesine, Napoli ve Toskana’nm vergiye ba b a ğ lan la n m a s ın a son so n v erec er ecek ek ve o n ca uzıın uz ıın z a m a n d ır irin ir inle leşşm iş ya y a ra la la rını dağlayacak kişiyi hâlâ bekliyor. Her gün kendisini bu barbar za limliklerden, zorbalıklardan kurtarmak üzere bir kurtarıcı gönder mesi için Tanrı’ya yakarıyor. İşte ardından gidilmeye haphazır bir bay ba y rak ra k , y e ter te r ki biri bi risi si sah sa h ip çıkm çık m ayı ay ı iste is tesi sin. n. V e sizin siz in şanlı an lı o cağ ca ğ ınız ın ız dan2 daha çok nereye umut bağlayabilir, bilinmez. Sizden başka on ca talih ve erdem zengini, üstelik Tanrı ve başında bulunduğunuz Kilisece kayırılan kim var bu kurtuluşa önderlik edebilecek. Bu, pe p e k d e güç gü ç olm ol m ayac ay acak aktı tırr e ğ e r y u k a rıd rı d a a n ıla ıl a n ları la rınn yaş ya şam ve eyle ey lem m lerini lerini hep göz önünd e bulundurursanız. Ve bu nlar az rastlanır, rastlanır, hari ka insanlar olmakla birlikle sonuçta sadece insandılar ve her biri şimdikinden çok daha az elverişli koşullarla karşı karşıya kalmıştı: Musa, Keyhüsrev, Teseus’un giriştikleri iş ne daha haklı, ne de da ha kolaydı. Tanrı da onlara size olduğundan daha fazla yardımcı ol madı. Adalet yerinde. "Justum enim est bellum (juibus est necessarium, et pia arma ubi nuila ııisi in armiş pes est ."'5 Her şey hazır; ve böylesi koşullarda, ciddi hiçbir engel karşınıza dikilemez yeter ki size erişilecek hedef olarak önerdiğim kişilerden esinleniniz. Bütün bu b u n ları la rınn dış dı şında ın da,, T a n rı ta r a f ın d a n y ö n len le n d iril ir ilm m iş b e n z e ri g ö rü lm e miş mucizeler var: Deniz açıldı; bir bulut izlenecek yolu gösterdi; taştan su fışkırdı; gökten kudret helvası yağdı. Her şey sizin büyük lüğünüze doğru koşturuyor. Gerisi size kalmış. Tanrı hareket özgür lüğümüzü ve bize düşen şan payını azaltmamak için her şeyi yap mak istemez. Daha Önce anılan İtalyanlardan hiçbiri4 haklı olarak sizin ünlü ocağınızdan beklenenleri gerçekleştiremedi ise; ve eğer, bunca al tüst oluş ve savaş arasında İtalya’nın askeri yeteneği yitmiş gözü (2) Flora nsa ’ya yeni dön m üş olan M ed icile r o sırada güç lerinin lerinin zirvesi zirvesinndeydiler. Prens'in ithaf edildiği II. Laurerıt’ın amcası Jean de Medicis X. Leo adıyla Papa seçilmişti. (3) Titus-Lıvus, (IX. 1). "Savaş kimlere gerekli ise onlar için haklıdır ve silahlar silahlar kutsaldır tek tek um ut on lar olduğundan." (4) C esare B orgia orgia ve Francesco Sforza. Sforza.
140
küyorsa bunda şaşacak bir şey yok. Bu, kimsenin düzeltemediği es ki düzenden ileri geliyor. Buna karşılık, yeni bir prense hiçbir şey yeni yasalar ve yeni hükümetler yaratmak kadar şan kazandırmaz, hele ki bunlar herkeste, her zaman saygı ve hayranlık uyandıran sağlam temellere dayalı, büyük şeylerse. İtalya’da düzeltecek çok şey var. İnsanlarda da bunun için yeterince erdem var ama baştan yoksunlar. İtalyalara bir bakm, karşılıklı vuruşmalarda ya da küçük gruplar halindeki kapışm kapışm alarda5 nasıl güç güç,, yetenek ve zekâ da üstün ler. ler. A m a iş iş ord ulara gelince gelince kıyaslanam kıyaslanam azlar bile bile.. B unu n n edeni ön derlerinin yetersizliği; zira işi bilenlere itaat edilmiyor ama herkes bild b ildiğ iğin inii sanı sa nıyo yorr ve b u g ü n e d e k h içk iç k im se tali ta lihh inin in in y a rdım rd ım ı ya d a b i leğinin gücüyle kendini öteki herkese kabul ettirebilecek denli yük selmeyi beceremedi. Ve bunun içindir ki, şu son yirmi yıl içinde ve rilen savaşlarda ne zaman bir ordu tümüyle İtalyanlardan kurulu idiyse sonu hep hüsran oldu. Taro, İskenderiye, Capua, Cenova, Vaila, Bolonya, Mestri [savaşları] bunun tanığıdır. Na N a m lı h a n e d a n ın ız e ğ e r m e m le k e tle tl e rin ri n i k u r tar ta r m ış o lan la n b u b ü yük adamların izinden gitmek isterse, her şeyden önce her girişi min temeli olan kendi öz ordusuna sahip olması şarttır. Onlardan daha sadık, daha yiğit ve daha üstün askerler bulamaz. Her biri tek tek iyi olsa da bizzat prensleri tarafından komuta edildiklerini, onurlandırıp bakıldıklarını görünce topluca çok daha iyi kesilirler. Yabancılardan korunmak için İtalyan yiğitlerine rağmen böyle bir ordu kurmak şarttır. İsviçre ve İspanyol piyadesi müthiş olarak bili nirse de h er birinin birinin kusurları vardır, o kad ar ki bir üçün cü güç o nla ra sadece kafa tutabilmekle kalmaz üstünlük bile kurabilir. Çünkü İspanyollar süvarilere direnemezler, İsviçreliler ise karşılarına savaş makta kendileri kadar inatçı piyadeler çıkacak diye korkarlar. Bun dan ötürü görülmüştür ve daha da görülecektir umarım, İspanyol lar Fransız süvarilerine, dayanamazlar ve İsviçreliler de İspanyol pi (5). (5). 1503’ 1503’teki teki Ba rletta vuruşm vuruşm asına g ön derm e. Ön tiç tiç İtalyan İtalyan onü ç F ransızı altctmişti.
141
yadelerince bozguna uğratılmışlardır. Gerçi bu, henüz tam olarak gerçekleşmedi ama, İspanyol piyadelerinin saldırdığı Ravenna mu harebesinde bunun bir kanıtı görüldü; İspanyollar çeviklikleri ve kalkanları sayesinde düşmanın mızrakları altından arkasına sızmış lar, takatten kesilmiş Alman piyadelerinin rahat deflerini dürmek üzereydiler; Fransız süvarisi bindirdi de Almanlar bire kadar kırıl maktan kurtuldular. Dolayısıyla bu iki piyade gücünün çatlaklarını bil b ilee r e k h e m a tlı h e m d e yaya ya ya b irli ir likk ler le r e k a rşı k o y abil ab ilec ecek ek y e ten te n e k te yeni bir kuvvet oluşturmak mümkündür: Bu da iyi iyi eğitilmiş eğitilmiş birlikler kullana rak ve kuvvetlerin d üze nleni nlen i şini değiştirerek sağlanır. Bu tür yeni düzenler yeni bir prense ün ve büyüklük kazandırır. İtalya’yı kurtaracak adamın ortaya çıkması nı görmek için bunca uzun bekleyişten sonra bu fırsat kaçırılmama lıdır. Bu kurtarıcının yabancı istilası altında kalmış ülkelerin tüm eyaletlerinde ne kadar büyük bir sevgi ve tutkuyla, nasıl bir öc ate şi, nasıl nas ıl sarsılm az bir bi r inanç ina nç ve bağlılıkla, bağlılıkla, nasıl şefk şefkat at ve gö z yaşlarıy yaşlarıy la karşılanacağını anlatamam. Flangi kapı ona kapanabilir? Hangi halk ona itaatten kaçınabilir? Hangi kıskançlık onun karşısına dikil meyi göze alabilir? Hangi İtalyan ona saygılarını sunmakta kusur edebilir? Herkes bu barbar zorbalıktan bıkmış usanmıştır. O halde namlı ocağınız tüm kalbiyle, haklı davalara duyulan tüm umutlarla bu b u g ö rev re v i ü s tün tü n e alsı al sın; n; o n u n b a y rağ ra ğ ı a ltın lt ındd a v a tan ta n ım ız sayg sa ygın ınlık lık k a zansın ve himayesi a ltında P etra et ra rc a’nın6 şu söz leri gerçekleşsin: gerçekleşsin:
Erdem şiddete karşı Silahlanacak; savaş kısa olacak Çünkü eski değerler Daha ölmemiştir İtalyanların yüreğinde.
(6) Petrarca’nm "Italia mia, banche il parlar sia indarno" adlı şarkısının al tıncı bcnti.
1422 14
Gerçekten Gerçekten Machiavelli, machiavel m achiavelist ist miydi? M ezar taşında taşında "Hiçbir övgü bu adın büyü klü ğüne erişemez" yazan yazan M achiavelli, achiavelli, son çağın pol p olit itik ik bilim bi lim ini in i k u rm u ş ve bu b ilim il imee p rati ra tikk mantığı sokmak suretiyle de felsefi bir özgün lük göstermiştir. M a c h i a v e ll l l i h e m e n h e r d e v i rd r d e d e ğ i şi şi k d ü n y a g ö r ü şü şü n e sa s a h ip ip k i şi şi le l e r c e g ö k l e r e ç ı k a r t ıl ıl a n v e y a y e r in i n d i b i n e b a t ı r ıl ıl a n a m a a s l a il i l g i s iz i z k a lı lı n a m a y a n " di d i r i" i" b i r d ü şü n ü r d ü r . Prens, işte böyle bir düşünürün, siyaset konu s u n d a h an a n g i ü l k e d e n v e y a h a n g i d ü şü şü n c e d e n olursa olsun herkes için geçerli sayılacak ku r a m l a r ın ı n i şl şl e n d i ğ i b i r y a p ıt ı t tı t ı r. r . J . J . R ou sse au ’ y a g ö r e b u k i t a p b i r "yergi" dir. "Krallara
ders verilme verilme bahanesiyle, bahanesiyle, halka nasıl yön etil diklerini diklerin i öğreten öğreten " b u c u m h u r i y e tç t ç i n in in a m a c ı "Halk "Halkıı zulmün boyundu ruğundan kurtarmak için için,, kurnazca kurna zca uyandırm uy andırm aya çalışmak çalışmaktır tır.. Ba B a c a n ise "M a c h ia v e lli’ ll i’ni ninn am acı ac ı dev de v leti le ti y ö netenlerin netenlerin yapma ya a det edindikleri şeyleri göstermektir. Bunların ne yapmaları gerekti ğini öğretmek değildir" d e r . P r e n s "iktidara gelmenin, iktidarda tutunmanın ve iktidarı kullanmanın" y a n i s i y a s e tit i n y ö n t e m l e ri r i n in in s a n a t s a l i fa f a d e s i d ir ir . B u y ü z d e n h a n g i d ü n y a g ö r ü şü şü n d e n o l u r s a o l s u n h e r s iy i y a s e t ç in in i n o k u m a s ı g e r e k e n b i r k i ta t a p t ır ır . M a c h i a v e l l i’ i ’ n in i n T ü r k i y e ’ d e y a y ı n la la n m ı ş te k eseri Prens’tir. Yayınevimiz Prens’i ilk kez N a z ı m G ü v e n ç ’ in d o ğ r u v e e k s i k s i z ç e v i r i s i y le o k u r a s u n u y o r . K i ta ta b ı o k u y u n c a b a şl ş l ık ık t a k i s o n ı n u n c e v a b ı n ı çözeceğine inanıyoruz.
i r
SYkrm