Üç Ülkenin Kavşağında
Uluslararası
SİLOPİ
SEMPOZYUMU
26-28 Ekim 2018
Üç Ülkenin Kavşağında
SİLOPİ
(Uluslararası Sempozyum Bildirileri) SEMPOZYUM ONUR KURULU
Mehmet AKTAŞ Şırnak Valisi
Prof. Dr. Mehmet Emin ERKAN Şırnak Üniversitesi Rektörü
Dr. Sezer IŞIKTAŞ Silopi Kaymakamı
Osman GELİŞ
Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı SEMPOZYUM DÜZENLEME KURULU
Doç. Dr. İbrahim BAZ (Başkan) Dr. Öğr. Üyesi Ahmet ÖZDEMİR Dr. Öğr. Üyesi Hasan OSMANOĞLU Dr. Öğr. Üyesi İbrahim HÜSEYNİ Dr. Öğr. Üyesi Kasım ERTAŞ Dr. Öğr. Üyesi Yaşar ACAT SEKRETARYA
Arş. Gör. İsmet TUNÇ Öğr. Gör. Susin GÖREN KEKEÇ Öğr. Gör. Bedirhan ÖNEM Yasin BEKTAŞ Hâkime Nazlı DEMİR Cudi YAĞIZ
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/ Taqyanî M. Nesim Doru* - Zeynelabidin Hüseyni** Özet: Ulemâ, ilmi faaliyetlerinin yanı sıra belli zaman dilimlerinde bir musikîşinâsın rehberliğinde divan okumayı gelenek haline getirmiştir. Divan okuma geleneğini, tasavvuf ve musikî ile yazılı ve sözlü kültürlerin mezcedildiği bir faaliyet olarak görmek gerekir. Hiç şüphesiz klasik divan eserlerindeki şiirleri, felsefi ve tasavvufî anlamlarını dikkate alarak yorumlamak musikişinâs olmanın yanında ehl-i ilim olmayı gerektirir. Zira divan okuyan kişinin teorik yönden donanımlı olması, divanın hakkıyla yorumlanabilmesi bakımından önem taşır. Biz, alim kişiliğinin yanı sıra kaleme aldığı ve seslendirdiği şiirleriyle tasavvuf edebiyatına karşı özel bir ilgisi olan Seyid Beşir Becirmanî’nin ilmi kişiliğini ve divan okuma geleneğindeki konumunu irdeleyeceğiz. Anahtar Kelimeler: Ulema, Tasavvuf, Medrese, Divan Okuma.
The Tradition of Diwan Recitation and Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî Abstract: Scholars were reading diwans (collected poems) accompanied with the music under the supervision of a musician. The tradition of reading collected poems should be considered as an activity where oral and written traditions intertwined. An analysis of classical poetry due to its mystical and phylosophical meanigs requires being knowledgable on these realms as well as a musician. This article deals with Sayuid Bashir Bacirmani’s personality and his place in the tradition of poetry recitation, who had special interest in Islamic mysticism and composed himself poetry. Key Words: Scholars, Islamıc Sufism, Madrasa, Diwan Recitation. *
**
Doç. Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü,
[email protected] Arş. Gör., Şırnak Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Felsefesi A. B. D.,
[email protected]
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
Giriş
İ
slam düşüncesine dair ilimlerin özünün dile getirildiği divanları yazan kişilerin ilim ehli olması kaçınılmazdır. Zira düşünce ve duyguların, yoğun bir şekilde şiir diliyle tanzim edilmesi, zevk-i selîmin yanı sıra akl-ı selîm sahibi olmayı da zorunlu kılar. Ulemâ, ilmi faaliyetlerinin yanı sıra belli zaman dilimlerinde bir araya gelip bir musikîşinâsın rehberliğinde divan okumaya özel bir önem atfetmiştir. Öyle ki divan okuma geleneğinin medreselerin karakteristik bir özelliği olduğu pekâlâ söylenebilir.1 O halde kimi istisnaî örneklere dayanarak medrese ve tasavvuf ehli arasında uyuşmazlık olduğu önyargısının İslam dünyasının bütün coğrafyasına teşmil edilmesi, haksız sonuçların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Bu bağlamda Kürt ulemâsının özellikle akli ilimlerde yetkinleşmekten hiçbir zaman taviz verilmemesi gerektiğine dayalı bir bilinçle birlikte tasavvufun deruhte edilmesini vurguladığı söyleyenebilir. Bundan dolayıdır ki İbrahim el-Kûrânî eş-Şehrezûrî (ö.1101/1690), İbrahim b. Haydar (ö.1156/1744) gibi alimler, mütekellîm ve mutasavvıf olmayı kendi bilinç dünyalarında rahatlıkla bir araya getirebilmişlerdir. Aynı anda hem kelam hem de ekberî geleneğe ilişkin eserler kaleme alabilmişlerdir. Hakeza yazdığı Kürtçe divanla Kürt edebiyatında eşsiz bir mevki edinen Melâye Cizîrî, (ö.1050/1640) müderris olmasının yanı sıra nazarî tasavvufun kurucusu kabul edilen İbnü’l-Arâbî’nin (ö.638/1240) felsefe tasavvurundan ciddi bir şekilde istifade etmiştir.2 Melâ’nın medrese alimiyken tasavvufa yönelmesini, kemâl arayışının bir sonucu olarak görmek gerekir. Yoksa insanın kemâl sürecinde her ilmin belli bir rol oynadığını, belli sınırlara kadar kişiyi götürdüğü gerçeğini göz ardı etmek gibi bir hataya düşeriz. Melâye Cizîrî’nin şiirlerinin felsefî derinliğinin yanı sıra edebî güçlülüğü, Kürtçe konuşulan muhitlerdeki medreselerde divan okuma geleneğinin ivme kazanmasına imkan sağlamıştır. Zira Arapça, Farsça ve Türkçe divanlar dışında Kürt ulemâsının kendi ana dilinde şiirler yazma ve bunları bir musikişîmâsın rehberliğinde yorumlama süreci 16. yüzyıldan itibaren artışa geçmiştir. Bu çalışmada Divan okuma geleneği analiz edilerek Silopi-Cizre bölgesinin önemli “divânhân” veya “kasidebêj” lerinden Seyid Beşîr
1
2
Serdar Şengül, “Melaye Cizîrî ve Diwan Okuma Geleneği”, Folklor/Edebiyat Dergisi, C.22, sy,86, 2016/2, s. 181. Ayrıntılı bir çalışma için bkz. M. Nesim Doru, Melâye Cizîrî: Felsefî ve Tasavvufi Görüşleri, Nubihar, İstanbul, 2011.
256
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
Bêcîrmanî/Takyanî’nin bu geleneğe katkıları ele alınacaktır. 1. Divan Okuma Geleneği
16. yüzyıldan önceki dönemlerde Kürt mütefekkirleri, çoğunlukla eserlerini Farsça ve Arapça olarak kaleme almıştır. Çağdaş araştırmacılardan Martin Van Bruinessen, bunun sebebini yazarların İstanbul, İran ve Hind kıtalarındaki seçkin okuyucu kitlesine ulaşma arzusuna bağlar. Bruinessen, 17. yüzyılla birlikte İstanbul’da yaşayan entelektüellerin Türkçe yazmaya önem vermesi sonucunda, Kürt müelliflerinin de bundan etkilendiğini ve Kürtçe yazmaya başladıklarını iddia eder.3
Kuşkusuz Bruinessen’in bahsettiği sebebi yadsımadan söylemek gerekir ki, Kürt emirliklerinin 16. yüzyılın başlarından itibaren içine girdikleri barış ve istikrar dönemi, Kürtçe edebi ürünlerin ortaya çıkmasının en büyük sebebidir. Nitekim düşünce tarihinde ortaya çıkan çeviri faaliyetleri, yeniden doğuş (rönesans) süreçleri, büyük düşünce okullarının kurulması hep barış ve istikrar dönemlerinin ürünüdür. 16. yüzyılın sonlarından itibaren Kürt edebiyatının klasikleri yazılıp ekolleşmeler olmuşsa bunun sebebini Kürt emirliklerinin, Kürtçe konuşulan coğrafyada yarattığı büyük zihnî değişimlere bağlamak gerekir. Bitlis Beyi Abdal Han,4 Şerefhan Bitlisî (ö.1011/1603), Hakkâri emiri Mîr İmaduddin ve Mîr Yakub Zirkî (ö.1579) örneklerinde gördüğümüz gibi Kürt beyleri, salt siyasi iktidarlar peşinde koşan politik ve askeri aktörler olmayıp, aynı zamanda düşünce ilimlerine ilgi duyan, edebi zevkleri önceleyen, medrese ve tekkeleri canlandıran ve en önemlisi de eser yazan mütefekkirlerdir. Siyasi aktörlerin aynı zamanda bilginin dolaşımını sağlayan aktörler olması, Kürt düşünürlerini ve şairlerini cesaretlendirdiği bir gerçektir. Nitekim bahsettiğimiz dönemde yani henüz 16. yüzyılda Kürt şairlerinin edebî muhitler olarak ortaya çıktığını görebiliriz.
3
4
Martin Van Bruinessen, “Ehmedê Xanî’s Mem û Zîn and its Role in the Emergence of Kurds National Awareness”, Abbas Vali, (ed.), Essays on the origins of Kurdishnationalism, Costa Mesa, Cal.: Mazda Publishers, 2003, s. 41 Kültür adamı olarak Abdal Han’ın hayatı, kütüphanesi ve Osmanlı devletiyle olan ilişkisi hakkında bakınız. Yasemin Beyazıt, “Evliya Çelebi’nin Sunduğu Önemli Bir Portre: Bitlis Hanı Abdal Han”, Pamukkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy 10/2011, s. 67-82.
257
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
16. yüzyılda öne çıkan en önemli şair Mîr Yakub Zirkî’dir. Şerefname’ye göre Mîr Yakub Kürtçe bir divana sahip olmakla birlikte bugün elimizde herhangi bir nüshası mevcut değildir.5 Aynı dönemin başka bir şairi de Erbil’e bağlı Herîr köyünden olan Eliyê Herîrî’dir. Bu dönemden şiirleri elimize ulaşan ilk şair Eliyê Herîrî’dir.6 O, Melayê Cizîrî ve Ahmed-i Hânî’ye ilham kaynağı olması açısından önemli bir şairdir.
16. yüzyılın sonlarında başlayıp 17. yüzyılda zirve yapan Kürt edebî muhitlerin en önemlisinin, Cizre’de Melayê Cizîrî’nin yaşadığı Kırmızı medrese ve çevresinde oluştuğu anlaşılıyor. Melayê Cizîrî’nin düşünce yönü kadar önemli diğer bir yönü de edîp ve şair kimliğidir. Cizîrî’nin Dîvan’ı Kürt dilinin opus magnum’udur. Bu çerçevede Kürt şiirinin en etkili divanı olduğunu söylemek abartılı olmasa gerektir. Nitekim onun divanı, kendi zamanında bir muhit oluşturmakla kalmamış etkileri bugün bile devam eden bir güce sahiptir. Mela’nın divanı ilk olarak çağdaşı Feqiyê Teyran üzerinde etkili olmuştur. Mela ve Feqî aralarında müşâarelerde bulunmuş ve bu şiirlerinde tasavvufî kavramlar etrafında diyaloglar gerçekleşmiştir. Feqiyê Teyran aynı zamanda Kürt dilinde manzum destanlar yazan bir şairdir. Feriduddîn Attar’ın Mantıku’t-Tayr adlı eserinden çok etkilendiği anlaşılan Feqî’nin, Şeyh-i San‘ân ve Zembilfiroş isimli manzum destanları en önemli edebi yapıtlarıdır. Mela’nın öncülüğündeki edebi muhitin içinde Hakkâri beyi Mir İmaduddîn de bulunmaktadır. Mir ve Mela arasında da müşâareler olmuştur. Bu müşâareler Mela’nın divanı içinde günümüze kadar gelmiştir. Mela’nın en yakın takipçilerinden biri de Ramazanê Cizîrî’dir ki, Mela’nın şiirlerine yazdığı tesdisleri ile meşhurdur. Dolayısıyla klasik Kürt şiirinde Mela’nın etkisinde kalmayan şair hemen hemen yok gibidir. Melayê Cizîrî’nin, Hallac-ı Mansur (ö.309/922) ve İbn Arabî’den tevarüs ettiği geleneği Baba Tahirê Uryan ve Eliyê Herîrî gibi Kürt sufî şairlerin şiiriyle zenginleştirdiğini söyleyebiliriz. Mela, kendisine ulaşan bu düşünce geleneğini sema, raks, musikî ve simya unsurları ile zenginleştirmiş ve böylece fikir, tarih ve reelden çok hayale, metafizik ve aşkın olana tekabül eden bir düşüncenin en önemli temsilcisi olmuştur. Mela’nın divanı bu söylediğimiz unsurlarla doludur. 17. Yüzyıl şairi Ahmed-i Hânî’ye kadar
5
6
Abdurrahman Adak, Destpêka Edebiyata Kurdi ya Klasîk, Nûbihar Yay., İst., 2013, s. 181; Hamdi Abdulmecid es-Selefi&Tahsin İbrahim Doski, Mu’cemu’ş-Şuerai’l-Kurd, Spirez Yay., Duhok 2008, s. 57-58 Adak, Destpêka Edebiyata Kurdi ya Klasîk, s. 59-60
258
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
Kürt edebi muhitlerinde bu söylediğimiz eğilim hâkim iken, bir yönüyle hayale diğer yönüyle fikre, tarih ve reel olana yüzünü dönen Hânî ile yeni bir döneme girilmiştir. Hânî, Mem û Zîn mesnevisini yazmış ayrıca Kürt çocuklarına Arapça öğreten Kürtçe-Arapça sözlük “Nubihara Piçûkan”, yine çocuklar için yazdığı “Aqideya Îmanê” ve “Divan” adlı eserleri kaleme almıştır.
Kürt emirlikleri döneminde sadece Cizre’de değil diğer birçok medresede edebi şahsiyetler yetişmiştir. 16. yüzyıldan emirliklerin ortadan kalktığı 19. yüzyılın ortalarına kadar Kürt emirliklerinin hüküm sürdüğü bölgelerin medrese ve tekkelerin birçok ilmî ve edebî eserlerin ortaya çıkmasına zemin oluşturduğunu söylemek mümkündür. Halvetî tarikatının Sühreverdiye koluna bağlı bir sufî olan Şêx Şemseddin-i Ahlatî (öl.1674), Kürtçe bir sarf kitabı olan Serfa Kurmancî/Tasrîf müellifi Ali Teremahî, ilk “Kürtçe Mevlid/Mevwlûda Kurmancî” yazarı Melayê Bâtê, Kürtçe Zurûf ve Terkîb yazarı Mele Yunusê Arkatînî, Kürtçe manzum Leyla ve Mecnûn’un müellifi Selim-i Silêman, bir başka Leyla ve Mecnun ile Yusuf ve Züleyha müellifi Haris-i Bitlisî, müstakil Diwan’ları olan Vedai, Pertev Bey Hakkarî ve Şeyh Nureddin-i Birifkanî, sözlüklerden akaid ilmine kadar birçok çalışmaya imza atan Molla Halil-i Siirtî ve Mele Mahmud Bazidî bunlardan sadece birkaçıdır.7
Öte yandan Kürtçe konuşulan coğrafyada bulunan medreselerde ve saray çevrelerinde musiki ile ilgili önemli çalışmalar yapılmıştır. Henüz 15. yüzyılda Cizre’ye yakın bir bölgede, Hasankeyf’te, musiki ile ilgili ilmî ve felsefî bir çalışma Muzaffer Haskefî’nin (ö. ?) El-Keşşâf fî ‘ilmi’l-engâm adlı eseri ile yine aynı bölgede, Mardin’de, yaşayan Muzaffer Mardinî’nin (ö. 1406) de musiki ile ilgili yaptığı çalışmalar, musiki ile ilgili lüteratürde geçen en önemli isimlerden biri olan Safiyüddîn Urmevî’den (ö. 1295) o döneme kadar musiki ilminin bölgede yaygın olduğu hakkında fikir vermektedir.8 Sonuç olarak medrese ehlinden kimi ulemâ, ilmi faaliyetlerine devam etmenin yanı sıra felsefi-tasavvufi şiirlere karşı özel bir ilgi ve eğilim içerisinde olmuştur. Medrese ehlinin divan yazılması ve yorumlanması
7
8
16. Yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Kürt emirlikleri döneminde ortaya çıkan edebi çalışmalar için bkz: Adak, Destpêka Edebiyata Kurdi ya Klasîk, s.174-308 Muhammet Fatih Kılıç & Muhammed Aydın, “XIV-XV. Asır Hasankeyf’ı̇nde Bir Müzı̇kolojı̇ Rı̇salesı̇: MuzafferHaskefı̇’nı̇n El-Keşşâ Fî ‘İlmı̇’l- Engâm Adlı Eserı̇”, Dîvân Dı̇sı̇plı̇nlerarası Çalışmalar Dergı̇sı̇, Cilt. 22, Sayı: 42, 2017, s. 44, 54
259
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
sürecine katkı vermesi tesadüf eseri olan bir olgu değildir.9 Nitekim Kürtçe telifat vermenin yaygınlaşması, ilim ehli olan insanların himmetleriyle hasıl olmuştur. Melâye Cizîrî’in tarih sahnesine çıkmasının hemen akabinde yorumlayıcıları olduğu gibi onun birçok felsefî-tasavvufi şiirinin yorumlanması ve bazı Kürtçe müstakil şiirlerin yazılması sürecine katkı veren bir diğer alim Seyid Beşîr Becirmâni/Taqyanî’dir (ö.1996). 2. Seyid Beşîr Bêcirmânî/Takyanî’nin Hayatı ve İlmi Kişiliği
Seyîd Beşir günümüzde Batman ilinin sınırları içerisinde yer alan Bêcirmân köyünde (Cumhuriyet döneminde adı Vergili olarak değiştirilmiştir) 1934 yılında doğdu. İlk eğitimini babası Seyîd Mehmed’in yanında aldı. Zamanla Irak bölgesine yakın sınır köylerde ikamet eden abisi Seyîd Ahmet’in yanına gitmek üzere Becirmân’dan erken yaşta ayrıldı. İslamî ilimlerde ders görmek üzere sınırın öbür yakasına, Zaho kentine gidip oranın baş imamı Molla Ahmet’in talebesi oldu. Bu dönemde kendisi gibi birçok ismin aynı hocanın yanın gidip ilim tahsil ettikten sonra Türkiye’ye döndükleri rivayet edilir. Beraber ilim tahsil ettiği alimler arasında Bakirmede Seyîd Ali’nin adı da geçmektedir. Silopi’nin birçok farklı köyünde imamlık vazifesini deruhte ettikten sonra Şırnak merkezde Kuran Kursu öğreticiliği görevini üstlendi. Seyid Beşîr bir süreliğine Trabzon’un bir köyünde de imam olarak görev almıştır. Son olarak Takyan günümüzdeki ismiyle Buğdaylı köyünde imamlık görevini yaparken emekliye ayrıldı. Espiritüel kişiliğiyle bilinen Seyid Beşîr toplumun her bir üyesiyle sıcak bir diyalog içerisine girebilmeyi başarmış pozitif bir kişiliğe sahipti. İnsanlar arasında vuku bulan olumsuz hadiselerin son bulmasında aktif rol oynayan Seyid Beşîr, sivil olarak ilmi faaliyetlerine ve tasavvuf merkezli divan okuma ve anlamlandırma ritüeline devam ederken 1996 yılında vefat etti. Türbesi Takyan köyünde medfundur.
Temel İslam bilimlerinden tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf gibi ilimlere ilgisi olan Seyid Beşîr, Gazzâlî (ö.505/1111) ve İmâm Nevevî (ö.676/1277) gibi alimleri referans olarak kabul ederdi. Bununla birlikte başta felsefe olmak üzere akli ilimlerin diğer dallarına karşı müsbet bir bakış açısı vardı. Tasavvuf ve edebiyat alanına yönelik özel bir ilgisi bulunan Seyid Beşîr, tasavvufî kültürün canlı olduğu kadim şehir Cizre’nin önemli arif
9
Şengül, “Melaye Cizîrî ve Diwan Okuma Geleneği”, s. 187.
260
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
kimseleriyle bir araya gelip Melâye Cizîrî’nin Divan’ını, Ahmed-i Hanî’nin Mem û Zîn adlı mesnevisini ve Seyid kadrî Haşimî’nin divanını okuma ve yer yer şerh etme özelliğiyle tanınır hale geldi. Cizre’de tasavvuf sohbetlerine iştirak edip şiir diliyle ilim, amel ve aşk sentezine dayalı dini bilginin bölgede neşvü nema bulmasına katkısı olmuştur.10
Seyîd Beşîr’in özellikle Cizre’deki sufî çevrelerde divan ve kaside okuma geleneğinin önemli birer sürdürücüsü olması rastgele gelişen bir durum değildir. Zira ilim ehli olan divan okuyucularının karakteristik özelliği, alet ve din ilimlerine olan vukufiyetlerinin üst seviyede olmasıdır. Böylece klasik edebî eserleri hiçbir gramatik yanlışa düşmeksizin anlayıp okuma eylemini icra edebilmektedirler.11 Tarikatların güçlü olduğu bir merkez olan Cizre’de, alim bir kişinin tarikat ehline şiir diliyle felsefî ve tasavvufi öğeleri açıklaması, yorumlaması, şerh etmesi dini ve tasavvufi hayatın sağlıklı bir şekilde anlaşılması adına önemi haizdir. Aksi takdirde cahil kimselerin, tarikat ehlini yanlış itikad ve amellere yönlendirmesi kaçınılmaz olacaktır. Seyid Beşîr’in melodik biçimde yeniden yorumladığı Kürt dinî edebiyat klasiklerinin müzikal açıdan değerlendirilmesine gelince, bu yorumların uşşak, rast, beyâtî gibi herhangi bir makam içinde değerlendirilebilecek bir niteliğe sahip olduğunu söylemek zordur. Ancak Seyid Beşîr özellikle uşşak, beyâtî ve saba makamlarının içinden üç dört ses gibi kısa aralıkları takip ederek icra etmiştir. Bu okuma tarzı “Seyid Beşîr Makamı” olarak isimlendirilmiş ve bölgede tanınır hale gelmiştir.
Klasik Kürt edebiyatının önemli eserlerini okuduğu gibi başkaları da onun şiirlerini okumuştur. Mesela Abducelîlê Noran (öl. 1985) adlı Cizreli meşhur dengbêj onun “Beşîr rabe tu uzlet ke” şiirini bizzat Seyîd Beşir’in makamı üzerine okumuştur.
Seyid Beşîr’in yorumladığı şiirlerin çoğunun Melayê Cizîrî’nin şiirleri olduğu bilinen bir gerçektir. Onun dışında Ahmed-i Hânî, Şeyh Muhammed Hazin, Seyid Kadrî Haşimî, Seyid Ali Findikî’de de şiirler yorumlamıştır. Ayrıca terbi‘ ve tahmisler yorumlamış ve kendisine Seyid Beşîr’in hayatı ve ilmî kişiliği ile ilgili tanıklıklarına mülakat yoluyla müracaat edilen kişiler şunlardır: Silopi ve Şırnak eski müftüsü Abdullah Kaplan, Silopi müftüsü Hüseyin Elçi, oğlu Seyid Abdullah Doru ve yeğeni Mehmet Hüseyni. Abdullah Kaplan, Hüseyin Elçi, Seyid Abdullah Doru, Mehmet Hüseyni, “Silopi, 1 Ekim, kişisel görüşme”. 11 Canser Kardaş, Aşığın Sazı Dengbejin Sesi, Eğiten Kitap, Ankara, 2017, s. 33-34. 10
261
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
ait şiirleri de yorumlayarak günümüze aktarmıştır. Aşağıdaki Melayê Cizîrî’den okuduğu şiirlerin ilk beyitleri bulunmaktadır. 2. 1. Melaye Cizîrî’den Yorumladığı Şiirler: A. Kasideler 1. Bi narê fisrqetê sohtim ji ferqê ser heta pê da Xedenga xefletê nohtim ji berqa lami’a tê da12 2. Îro ji husna dilberê dîsa helak û serxweş in Remzên di wê şîrînsurê sohtim bi pêta ateşîn13
3. Xema ‘işqa perêhtim ez hebîba xemrevîn kanê Seraser têk behêtim ez ji derde ferq û hicranê14
B. Gazeller
4. Heyheya reqs û semaya te çi xweş bestiye çerx Ku di bircê bi sema tête li ser deste xwe berx15
5. Sirrê wehdet ji ezel girtîye hetta bi ebed Wahid û ferd e bi zatê xwe wî nînin çi êded16 6. Bê lebê le‘lî Mela min ji meya ali çi hez Suhbeta tê nebitin yâri bi her hal çi hez17 14 15 16 17 12 13
Melayê Cizîrî, Dîwan, haz: Selman Dilovan, Nûbihar Yay., İstanbul, 2010, s. 24 Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 163 Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 22 Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 84 Melayê Cizîrî, Dîwan, s.85 Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 126
262
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
7. Ser didit abê kewserê zemzemm û semayê zulf Sayenumayê xawerê sidreê muntehayê zulf18 8. Nazika min di semayê bi serenguştê êqîq Da mi îro di serayê qedehek taze rehîq19 9. Dilbera min sehere hatî bi tox û bi yedek Sed yedek bûn di bere têkî bi sincab û weşek20 10. Te‘alellah zahî husna mübarek Tebarek sed tebarek sed tebarek21
11. Hê di ber qalûbelayê belku ev ‘alem nebû Çerx û dewran dewrê gerdûn gunbedê mîna nebû22
C. Methiyeler
12. Ey şehinşahê mu’ezzem Heq nigehdarê te bî Sûreê Înna fetehna dor û madarê te bî23
20 21 22 23 18 19
Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 127 Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 131 Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 136 Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 138 Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 210 Melayê Cizîrî, Dîwan, s.221
263
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
D. Terkîpler 13. Min di ber qalubela batin vi wê ra bu evin Hêj li ser êhda elest im ta bi roja axirîn24
14. Pur ji dîna te xerîb im xanim Ji te ser ta bi qedem heyran im Her bi can teşnelebê le’lan im25
2.1. Ahmed-i Hânî’den Yorumladığı Şiirler Seyid Beşîr Ahmed-i Hânî’nin meşhur mesnevisi olan Mem û Zîn eserinin “setrencbazîya Memê û Mir a bi şertê dilxwaz, vedana damê tezwîre ji bo keşfê raz” adlı aşağıda ilk beyiti verilen bölümünü yorumlamıştır.
1. Salarê mewakib û kewakib Serdarê tewali’u xewarib Sultanê serîrê çerxê rabi’ Weqtê we kû bû ji şerqê tali’26
2.2. Şeyh Muhammed Hazîn’den Yorumladığı Şiirler
Şeyh Muhammed Hazîn Firsâfî (ö.1892) Siirt’in Tillo ilçesine bağlı Firsaf köyünden olup, Mevlânâ Hâlid’in ilk halifesi olan Şeyh Osman Siraceddin Tavilî’nin halifesidir. Divana Hezîn adıyla bilinen divanında salavat, kaside, münacaat ve akide kısımları bulunmaktadır.27 Seyid Beşîr bu şiirlerin hepsini kendi yorumuyla günümüze aktarmıştır. 1. Dîwana Hezîn
26 27 24 25
Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 157 Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 273 Ehmedê Xanî, Mem û Zîn, s. 108-113 Bkz: İbrahim Baz, “Siirtli Âşık Bir Sûfî: Şeyh Muhammed Hazîn-i Firsâfî”, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
2015/1, yıl: 6 cilt:VI, sayı: 11, s. 89-125
264
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
1.4. Seyid Kadrî Haşimî’den Yorumladığı Şiirler Bölgenin önemli seyit ve şeyh ailesinden olup Dîwana Îrfan adlı bir divanı bulunan Seyid Kadri Haşimî’nin (ö.1961) eserlerini de yorumlayan Seyid Beşîr’in Seyid Kadri’nin oğulları Seyid Nesim ve Seyid Bâhır gibi isimlerle yakın bir ilişkisi vardı. Seyid Beşîr’in Seyîd Kadrî’nin divanının tümünü Kırmızı Medrese’nin damında saatler boyunca yorumladığı orada bulunanların tanıklığıyla bilinmektedir. Ancak elimizde Seyid Kadrî’nin divanından aşağıda ilke beyitleri verilen bir gazel ve bir kaside kayıtları bulunmaktadır. A. Gazel 1.
Ketme ez ber çeperê çav li xezalê ketim fewr Dûrbîn me kişand ber nezerê tali’ û bextê me bû ‘ewr28
B. Kaside
2. Ji bêhna sorgulê îro li bulbul pur qewî xweş tê Seherbextê meyawer da ku şêrîndilberê meş tê29
1.5. Seyid Ali Fındıkî’den Yorumladığı Şiirler
Seyid Ali Findikî (öl. 1968) aslen Siirt’in Eruh ilçesinde olup Cizre’de meşhur bir dergâh olan Şeyh Seyda dergahında bulunmuş olup Şeyh Seyda’nın müderrislerindendir. Seyid Beşîr onun divanından Bediüzzaman Said Nurs’i’nin vefatı dolayısıyla yazılan aşağıdaki ilk beyitleri verilen bir şiiri yorumlamıştır.
1. Ey dile meskenê derda ma tu zanî ku çi bî Ew Se‘îdê cinfida j’dinê me ra j’kîsî me bî30
Seyid Qedrî Haşimî, Dîwana Îrfân, ed: M. Nesim Doru, Nûbihar Yay., İst., 2016, s. 62 Seyid Qedrî Haşimî, Dîwana Îrfân, s. 149 30 Seyid Eliyê Findikî, Dîwan, Haz: Selma Dilovan-Huseyn Şemrexî, Nûbihar Yay., İst., 2010, s. 227 28 29
265
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
1.6. Yorumladığı Terbi‘ler Melayê Cizîrî’nin “Îd e û herkes ji didara te lê pîroz e îd” şeklinde başlayan gazeline yazılan bu terbi‘’in kimin tarafından yazıldığını tespit edemezsek de, aksi ispatlanana kadar Seyid Beşîr tarafından yazılmış olma ihtimalini ifade etmek istiyoruz. 1. Barekellah ma hîn û ebrû yên man dinuhdasî Mustefa û zemzem û seyran û şahî ye gidî Îd e û herkes ji didara te lê pîroz e îd Ez tine mehrûmê dîdar im bi sed menzil be’îd 2. Bilbila xweş xweş sema kir sunbul û nesîm li gul Xulxule ket vê piyalê û cûş bi hat xemr û misk Her seher dihnêrim ez cana bi ahan ra ji dil Bareke’l-Barî bi is’adin ‘eleyha yewme ‘îd 3. Îde û qesta me canan bê tewaf bêxedxebê Ma rewaye sailek xaib ji deryê te bî Dergehê lütfa te xanim ma li mehrûman vebî Inne kelben basiten dehren zia’en bîl wesîd 4. Qet sema’m ên bi du ruyê te evgîn û re? Ji dine min tu muradî senema xalê hebeş Pîremerd im aşiq im îro murada min bibiexş Ya hebîbî ya muradî ya muna qelb’il-murîd
266
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
1.7. Yorumladığı Tahmisler Okuduğu şiirlerden biri de Melayê Cizîrî’nin divanını ilk yorumlayanlardan biri olan Molla Abdusselam Nacî-Cizîrî’nin Melayê Cizîrî’nin (öl. 1952) “Hêvî û tewqe dikim ez ji xudana heşemê/Wê nigar û senem û padişah û muhteşemê” şeklinde başlayan aşağıda ilk beşliği verilen şiirine yazdığı bir tahmisidir.
1. Dil û mêlak bi fena çûn me ji êş û eleme Cism û can her du pijandın li me işqa hemê Me nema sebr û qerarek ji cefa û sîtemê Hêvî û tewqe dikim ez ji xudana heşemê Wê nigar û senem û padişah û muhteşeme
1.8. Kendi Yazdığı ve Yorumladığı Şiirleri Seyid Beşîr Bêcirmânî’nin kendi yazdığı “Beşîr rabe tu uzlet ke” adlı 26 beyitlik şiiri onun din, toplum ve insan görüşlerini içermesi bakımından önem arz etmektedir. Aşağıda yerine göre tam metnini verdiğimiz şiirinde ifade ettiği hususlar toplu bir şekilde ele alınıp analiz edildiğinde şu hususların ön plana çıktığı görülmektedir: Seyid Beşîr’e göre içinde yaşadığımız çağ, türlü bela ve musibetlerle dolu olup kimin alim kimin cahil olduğunun kolay bir biçimde anlaşılmadığı bir dönemdir. Bu dönemde en uygun yol, insanlardan halvet edip kendini Allah yoluna adayarak uzlete çekilmektir. Ona göre uzlet hayatı, Allah’ın dinine hizmet etmenin en doğru yoludur. Ancak bu uzlet kimi tasavvuf çevrelerinin ön plana çıkardığı dünyadan el etek çekme şeklinde değil, insanlar içinde yalnızlık olarak anlaşılmalıdır. Nitekim buna “halvet der encümen” adı verilmektedir. Yani insanlar arasında toplumsal bir hayat sürmek, ancak kalbini sürekli Allah ile meşgul etmek olarak anlaşılan bu yöntemi Seyid Beşîr’in de kendi hayatında uyguladığı bilinmektedir. Nitekim o da hiçbir zaman insanlardan tamamen uzaklaşıp tek başına bir hayata rağbet etmemiştir. Onun bu konudaki düşünceleri aşağıda çevirilerini de verdiğimiz şu ifadelerinde açıkça dile getirilmiştir:
267
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
1. Beşîr rabe tu uzlet ke ji însanan xwe xelwet ke Ji bo rebbê xwe xizmet ke ji buna roja liqayê Beşir kalk uzlet et, insanlardan halvet et Rabbine de hizmet et, buluşma günü için
2. Çiku her çî nekê uzlet ji însanan nekê xelwet Ji Xudê ra çi bê xizmet vî zemanî ji wî nayê Çünkü uzlet etmezsen, insanlardan halvet etmezsen Allaha hizmet etmenin yok başka bir yolu 3. Çi zemanek têr belaye tejî derd e kêm dewaye Kî cahil e kî melaye nasîna wan ji te nayê Ne çok belalı, derdi çok devası az bir zaman Kimdir cahil kimdir alim, bilen ne de az
Seyîd Beşîr’e göre çağımızın insanlarının karşılaştığı en büyük musibetlerden biri cehalettir. Bu cehaletin de en büyüğü cahil olduğu halde bundan gafil olup kendini alim sanmaktır. Bu durumu kirli ve çetin bir vebaya benzeten Seyid Beşîr, kalp hastalıklarının da başında bu musibeti sayar ve bunun şeytanî bir hastalık olduğunu söyler. Seyîd Beşîr’in düşünce dünyasında kalp ve basiret birbiri ile bağlantılı iki önemli idrak alanıdır. Ona göre kalbi kirleten bu cehalet insan basiretinin de en büyük düşmanıdır. Kaldı ki basireti bağlanan insanın kalbi de zihni de körelir ve körleşir. İnsan için bir imtihan olan ve bu imtihanı kazananın Allah katında makbul olduğu, gözün körlüğü ile kıyaslanamayacak kadar tehlikeli olan kalp ve basiret körlüğünün bir felaket oluşu, cehalet ile beraber insanoğlunun en büyük düşmanı haline gelir. Onun bu düşünceleri aşağıdaki beyitlerde ifade edilmiştir:
268
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
4. Hinik cahil zehf cahil in hem nizanin ku cahil in Dibêjin em pur aqil in xwe dûr bike ji wê webayê Bazı cahiller çok cahildir hem de cehaletlerinden gafildir Çok akıllıyız diyorlar oysa, sen ise uzak dur o vebadan 5. Ew webayek gelek pîs e çi ku ew îşê Îblîs e Ji qelbî ra mij û sîs e ji dûd dîtin pêve nayê Çok pis bir vebadır o, çünkü iblisin işidir o Kalp için örtü ve sistir o, ancak dumanı görünür
6. Kesê besîret wî nebit qelb û mejî wê kûre bit Çendê çavê wî kûre bit ne wek kuretiya zekayê Basireti olmayanın kalp ve zihni de kördür Hem gözü kör olan zihni kör olan gibi değildir
7. Kûratiya çavî her xêre eger sebir hebe pêre Îmtihanke ji xelkê re qezenç bikit Xudê daye Gözü körlüğü sevaptır hem, eğer beraberinde varsa sabır İnsan için imtihandır, kazanırsa Allah vermiştir ona her şeyi
Seyid Beşîr’in şiirinde kalbi körleşmiş olan insan, eşek metaforu ile açıklanmıştır. Bu metaforda Melayê Cizîrî’nin “Bêzî dikit ji qencan, ji remz û naz û xencan/Qedrê gulan çi zanit kerbeş divêt kere reş”31 beytinden mülhem kalbi körleşmiş olanın nergis ve dikenli ot arasındaki farkı temyiz edemediğini söylemektedir. Bu tür insanlar hak ve batıl arasında da ayrım yapamazlar ve böylece onlara yapılan her türlü nasihat de boşa gitmektedir. Oysa nasihat söz dinleyen ve kendini bilen insanlar için oldukça faydalı iken bu tür insanlar için hiçbir surette kar etmemekte ve Melayê Cizîrî, Dîwan, s. 111
31
269
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
ahirete kadar da verilen emekler boşa gitmektedir. Bu tür insanlarla ifade ettiği hususun Kur’an-ı Kerimde “onlar sağır, dilsiz ve kördürler, artık Hakk’a dönmezler”32 ayeti ile paralellik arz etmektedir. İlgili beyitler şu şekildedir: 8. Kesê qelb kor û mejî reş e ew jî wekî kere reş e Çi nêrgiz û çi kerbeş e ferq û temyiz ji wî nayê Kalbi kör zihni karanlık kişi, yok farkı siyah eşekten Nergiz ve dikenli otu tefrik ve temyiz edemez birbirinden 9. Weqtê nebe temyiz û ferq ew nas neke batil ji Heq Derman e îsmîrê ehmeq şîret diçe li ber bayê Temyiz ve tefrik yoksa eğer, Hak ve batılı da ayıredemez Dermanı ismir-i ahmaktır onun, nasihat da kar etmez 10. Şîret baş in gelek xêr in ji bo xelqê ku camêr in Dibêjin bêjin guhdêrin nizanin dîn û ne dunyayê Nasihat iyi ve sevaptır, kendini bilen insana Oysa ne dense boştur bilmezler din ve dünyayı
11. Hetta tu wan ji hev nasdikî tê umre xwe derbas bikî Di uqbayê îflas bikî li wê dine çi ji te nayê Onları birbirinden tefrik edene kadar geçer bir ömür Ukbayı da kaybedersen şayet kalırsın biçare
Seyid Beşîr bu dünya hayatı ile ahiret hayatının birbiri ile ilgili olduğunu açıkça dile getirmiştir. Ona göre bu dünyada ekilen şeyler ahiret hayatında biçilecektir. Dolayısıyla bu dünyada yapılacak en doğru şey, Bakara, 2/18
32
270
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
dünya siyasetinden uzak durup uzlet hayatı yaşamaktır. Seyid Beşîr’e göre bu zamanın siyaseti seküler karakteri ile yeryüzünde ıslaha değil ifsada çalışan bir siyasettir. Bu yüzden Allah yolunda değil dünya hayatına raci olan bu siyasetten uzak durulmalıdır. Zira günümüzün geçerli siyasetinde Allah değil, dünya menfaati merkezde olduğundan müminler için doğru ve tercih edilebilir bir yol değildir. Onun aşağıdaki ifadeleri bu düşünceleri yansıtan önemli şiirsel formlardır. 12. Li dünyayê tu çi biçînî li axretê tu wî hilînî Tu wê bibînî ya biçînî ya te ne çandî ew nayê Bu dünyada ne ekersen, öte dünyada biçersin onu Ektiğin şeyi biçeceksin, ekmediğin şeyi değil
13. Me go uzlet bike ji nasa da tu xelas bibî ji yasa Da tu nebî ji van sasa ay siyasiyê li vê belayê Dedik uzlet et insanlardan kurtulursun tasadan Ta olmayasın o şaşkınlardan, ah bu belalı siyasetin elinden! 14. Siyaseta vî zemanî belaya erd û ezmanî Hemî çedibe ji bê xudanî ma gelo qey Xuda nayê Bu zamanın siyaseti yer ve göğün musibeti Hep Hakkı yok saymaktan, Hak gelmez mi (sanırsın) 15. Te’wîz dikim ji siyasete ya ne ser rêka axretê Yê baqî nebe li qiyametê ew muminan re lê nayê Ahiret yolunda olmayan siyasetten yüz çevirin Kıyamette baki olmayan şey, yakışır mı mümine
271
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
Seyid Beşîr’in din anlayışının temel esasları söz, eylem ve ihlas birliğidir. Bu çerçevede ilim ameli, amel de ihlası gerektirir. Ona göre amel söz değil, lisan-ı hal ile mümkündür. Amel olmadan sadece söz ile yaşanan bir din anlayışı sahtedir. Ayrıca sadece söyleyip yapmamak sahtekarca olduğu gibi hiçbir insanı irşad etmeye de kabil değildir. Onun bu düşünceleri aşağıdaki beyitlerinde şu şekilde dillendirilmiştir: 16. Ez nizanim çi bibêjim ker û lal û hem gêjim Çiku hindî ez pir bibêjim çiku tu nav min ve nayê Ne desem bilmiyorum, sağır, dilsiz ve şaşkınım Ne desem ne desem kar etmiyor elimden bir şey gelmiyor 17. Gotin tenê ne kafî ye kirin lisanê halî ye ‘Emel emre ilahî ye ma ‘emel jî ji te nayê Sadece söz kâfi değildir, yapmak lisan-ı haldir
Amel ilahi emirdir, amel de mi gelmez elinden
18. Eger ‘emel bikî bêjî ji ser xwe lûmêta diavêjî Çire nakî û tu dibêjî nikarî bêje jê nayê Şayet amel yapıp söylersen kınanmazsın o vakit Neden yapmaz ve söylersin, söylemez o vakit
19. Eger ‘emel nekî û bêjî wê bêjin te çira dibêjî Îtab û şerm ji xwe na avêjî îrşada kes ji te nayê Amel yapmaz söylersen, derler ki; neden söylersin Utanç ve ayıptır yaptığın, kimseyi de irşad etmezsin
Seyid Beşîr irşad görevinde bulunan insanların en önemli özelliklerinin alim olmaları gerektiğini düşünür. Ancak sadece alim olmak değil aynı zamanda ilmiyle amel eden ve amellerinde de ihlaslı ve samimi olmaları 272
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
gerekir. Şayet bu şartlara haiz olmayan biri irşad görevinde bulunursa, çabaların hepsinin boşa gideceğini düşünen Seyid Beşîr, çağımızda bu şartların hepsini kendisinde toplayan mürşid insanların az olduğuna dair inancını paylaşır. Ancak her ne kadar az olsa da mürşid insanların önemli bir boşluğu doldurduğu ve birçok hayırlı işte önemli roller üstlendiklerini de söyler. 20. Murşîd divê ku alim bin alim divê ku amil bin Amil divê ku muxlis bin ew jî ji xetera uqbayê Mürşid alim olsa gerek, alim amil olsa gerek Amil muhlis olsa gerek, budur ukbanın reçetesi 21. Eger murşîd ne alim bit alim eger ne amil bit Amil jî ne muxlis bit gotin hema li ber bayê Mürşid alim olmazsa, alim de amil olmazsa
Amil ise muhlis olmazsa, sözün yoktur bir hükmü
22. Murşîd hene lê hindik in hem hindik in hem rindik in Hinik Şêx in hin şêxik in qelbê qasî xêr jê nayê Mürşidler var ama azdır, azı da çok nazdır Kimi şeyh kimi sözde şeyhtir, katı kalbin yoktur hayrı
Seyid Beşîr insan kişiliğinin ve benliğinin merkezini insanın kalbi olarak görmüştür. Ona göre kalp insan türünün yurdudur. Şayet insanın kalbi katılaşmış ise bunun bir günah olduğunu ifade eden Seyid Beşîr, bu durumda dilin de ona eşlik ettiğini ve dünyadaki kirli ve boş işleri beraber yürüttüğünü söylemiştir. Bu sebeple insanın söz ve amel birliğini bozan ve böylece dünyada ortaya çıkan kirli işleri eleştiren Seyid Beşîr insanın kendi hatalarının farkında olması gerektiğini ve dünyaya esir olmaması gerektiğini düşünür.
273
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
23. Qelbê qasî gunehkar e xebîs û pur ne guhdar e Lîsan heval û sîmsar e ji bo mel’una dunyayê Katı kalp günahkardır hem pek kirli ve söz bilmezdir Lisan da ona yoldaştır bu lanetli dünya için
24. Çira dibêjî û tu na pêjî qirêj tê ji dil û tu na bêjî Ji eybê xwe ra çira gêjî ay nebe esîrê dinyayê Neden söyler ve yapmazsın, gönülden kir akar söylemezsin Ayıplarından neden gafilsin esir olma bu dünyaya
Şiirinin son kısmında Seyid Beşîr Allah’ın tüm hata ve günahları affetme, tüm ayıpların üstünü örtme özelliğine vurgu yaparak insanların kurtuluş reçetesini Allah’a sığınmada bulur. Bu düşüncelerini de şu beyitlerde diler getirir: 25. Ya rebbî tu Qehhar î ji gunhan re tu Xeffar î Ji eyban re tu Settar î ay gelo ma qey efo nayê İlahi sen Kahhar’sın, günahlar için Gaffar’sın Ayıplara da Settar’sın, yoksa af gelmez mi (sanırsın)
26. Ya Reb Beşîr efu bikî bi rehma xwe pê ra bikî Efu karê te ye bikî xeyrî te ji kes nayê İlahi! Beşir’i sen affet, esirgeme ondan affını Affetmek senin işindir affetmezsen kim affedebilir ki!
274
Dîvân Okuma Geleneği ve Seyid Beşîr Bêcırmanî/Taqyanî M. Nesim Doru - Zeynelabidin Hüseyni
Sonuç Divan ve kaside okuma geleneği, medrese ve tekke ahâlisinin birbirleriyle olan etkileşimini göstermesi bakımından önemi haizdir. Ulema, medrese ilimlerini tedris ve telif etmenin yanı sıra felsefî-tasavvufi düşünce ve duygularını ifade etmek için divan yazma ve akabinde bunu yorumlama faaliyetine ayrı bir önem atfetmiştir. Zira aklî ve nazarî açıdan yetkinleşmek önemli olmakla birlikte insanın kalbinin ve zevklerinin itminâna ermesi de kemal sürecinde ihmal edilmemesi gereken bir diğer boyutu teşkil etmektedir. Bundan dolayı insanın en yoğun düşünce ve duygularının şiir diliyle tanzim edilmesi yanında bir musikişinâsın rehberliğinde divanların seslendirilmesiyle üzerine tefekkür edilmesi medrese ve tasavvuf erbâbının önem verdiği bir ritüel olagelmiştir.
16. Yüzyıldan itibaren Kürt mütefekkirlerinin Arapça, Farsça dışında Kürtçe olarak farklı ilim dallarında eser verme yönünde bir eğilim içerisinde oldukları görülmektedir. Nitekim bu dönemde kaleme alınan Melâyê Cizîrî’nin Divan’ı felsefi ve edebi derinliğiyle kendisinden sonra yazılan bütün eserleri etkilemiştir ki üzerine şerhler, terbi‘ler, tesdisler yazılmıştır. Yazılı olarak Melâ’yı anlama ameliyesi için yazılan şerhlerin dışında sözlü kültürün önemli taşıyıcıları olan kasidebêjlerin kasideleri, gazelleri farklı makamlarda icra etmeleri de halkın gönlünde edebî şiirlerin yer edinmesine imkân sağlamıştır. Melâyê Cizîrî başta olmak üzere farklı şairlerin eserlerini yorumlama faaliyeti dışında kendine mahsus şiirleri olan Seyid Beşîr Becîrmânî, tasavvuf ve edebiyata ayrı bir önem atfetmiştir. O, okuduğu kasideleri, gazelleri, mesnevileri şerh ederek geniş halk kitlelerin gönüllerine ilim, aşk, Allah sevgisi, gibi temaların nüfûz etmesine katkı sağlamıştır. Kendi yaşadığı sosyo-kültürel bağlam ve şartlardan kendini soyutlamak yerine insanlarla hemhal kalarak uzlet hayatı yaşayabilmenin önemini vurgulamıştır. Dini bilginin sağlıklı olarak tedarik edilememesinden dolayı cahil ve alim kişilerin birbirine indirgendiğini, ilim amel ve ihsana dayanarak kemâle erişilebileceğini dile getirmesi önem arz eden konulardır. Çağın genel problemlerinden biri olan dünyevileşme arzusunun insanları esir almasından dert yakınan Seyid Beşîr, Allah rızasına nail olmanın her şeyin üstünde önemsenmesi gerektiğini düşünmektedir.
275
Üç Ülkenin Kavşağında SİLOPİ (Uluslararası Sempozyum Bildirileri)
Kaynakça Adak, Abdurrahman, Destpêka Edebiyata Kurdi ya Klasîk, Nûbihar Yay., İst., 2013.
Baz, İbrahim, “Siirtli Âşık Bir Sûfî: Şeyh Muhammed Hazîn-i Firsâfî”, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
2015/1, yıl: 6, cilt: VI, sayı: 11, s. 89-125
Beyazıt, Yasemin, “Evliya Çelebi’nin Sunduğu Önemli Bir Portre: Bitlis Hanı Abdal Han”, Pamukkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy 10/2011, s. 67-82.
Bruinessen, Martin Van, “Ehmedê Xanî’s Mem û Zîn and its Role in the Emergence of Kurds National Awareness”, Abbas Vali (ed.), Essays on the Origins of Kurdishnationalism, Costa Mesa, Cal.: Mazda Publishers, 2003, s. 40-57. Doru, M. Nesim, Melâye Cizîrî: Felsefî ve Tasavvufi Görüşleri, Nübihar, İstanbul, 2011.
Es-Selefi, Hamdi Abdulmecid & Doski, Tahsin İbrahim, Mu’cemu’ş-Şuerai’lKurd, Spirez Yay., Duhok 2008.
Findikî, Seyid Eliyê, Dîwan, haz: Selma Dilovan-Huseyn Şemrexî, Nubihar Yay., İst., 2010.
Haşimî, Seyid Qedrî, Dîwana Îrfân, ed: M. Nesim Doru, Nubihar Yay., İst., 2016.
Kardaş, Canser, Aşığın Sazı Dengbejin Sesi, Eğiten Kitap, Ankara, 2017.
Kılıç, Muhammet Fatih &Aydın, Muhammed “XIV–XV. Asır Hasankeyf’ı̇nde Bir Müzı̇kolojı̇ Rı̇salesı̇: MuzafferHaskefı̇’nı̇n El-Keşşâf Fî ‘İlmı̇’lEngâm Adlı Eserı̇”, Dîvân Dı̇sı̇plı̇nlerarası Çalışmalar Dergı̇sı̇, Cilt. 22, Sayı: 42, 2017, s. 33-65. Melayê Cizîrî, Dîwan, haz: Selman Dilovan, Nûbihar Yay., İstanbul, 2010.
Şengül, Serdar, “Melaye Cizîrî ve Diwan Okuma Geleneği”, Folklor/ Edebiyat Dergisi, C.22, sy,86, 2016/2, s. 181-202
276