MAL VE HİZMETİN AYIPLI OLMASI HALİNDE TÜKETİCİYE TANINAN HAKLAR
TKHK'nin 4.maddesine göre satın alınan malın ayıplı çıkması halinde tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Eğer ayıp gizli bir ayıp ise, bu otuz günlük ihbar süresi söz konusu olmayacak ancak yine de bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanların sorumluluğu, ayıba karşı daha uzun bir süre sorumluluk üstlenmemişlerse iki yıllık zamanaşımına tabidir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, otuz günlük zamanaşımı süresinin, açık ayıpların ihbarı için öngörülmüş olmasıdır. Bu halde, tüketici, ayıbı zamanında ihbar etmiş olmakla, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahip olur. Tüketici bu seçimlik haklarından birini kullandıktan sonra, ayıplı maldan dolayı bir zarar doğmuşsa bu zararın tazminini de isteyebilir. Maddenin gerekçesinde tüketicinin maldaki ayıbı fark ederek değiştirmek istediğinde büyük sorunlarla karşılaştığı, bu seçimlik haklarla tüketicinin mağduriyetinin giderilmesi amaçlandığı- zira tüketici bu haklardan herhangi birini seçmekte serbesttir- ve aynı zamanda hükmün terbiyevi etkisiyle piyasaya sunulan mallar ve hizmetlerdeki ayıp oranının da asgariye indirilmesi amaçlanmıştır.
Borçlar Kanunu ve TKHK bu seçimlik hakların kullanılmasını belli bir zamanaşımına tabi tutmuş, dolayısıyla ayıptan sorumlu tutulacakları bir anlamda korumuştur. TKHK'nin 4.maddesi, ayıp ihbarını zamanında yapmak şartıyla, bu süreyi iki yıl olarak belirlemiştir. Bu süre konut veya tatil amaçlı taşınmazların satımı sözleşmelerinde beş yıldır. Bu süre ayıbı ihbar süresinden farklıdır. Nitekim Yargıtay bir kararında "Yeri gelmiş iken hemen belirtelim ki, tüketicinin genel tercih haklarından birini ya da 13. maddeden kaynaklanan yenisi ile değiştirilmesini isteme hakkını kullanabilmesi, satın aldığı malın iadesi ön koşuluna bağlanmamıştır. Yasadaki ( .... tüketici malı teslim aldığı tarihten itibaren 15 gün (4822 sayılı kanunla yapılan değişikle bu süre tüketiciyi korumak adına otuz güne çıkarılmıştır) içerisinde bu malları satıcı firmaya geri vererek.... ) sözleri alıcının iade borcuna işaret eden, ayıp ihbarı için gerekli süreyi belirleyen bir düzenleme olarak değerlendirilmelidir" diyerek bunun altını çizmiş ve önceki içtihadından dönmüştür. Zamanaşımı malın tesliminden (veya hizmetin sunumundan) itibaren işlemeye başlar. Tüketicinin ayıbı öğrendiği zamanın bir önemi yoktur.
Ancak satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse satıcı,üretici veya imalatçı iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz. Bu durumda tüketicinin seçimlik hakları genel zamanaşımı süresi olan, BK 125'te öngörülen 10 yıllık zamanaşımına tabidir.Bu süre hem ağır kusur ve hile ile gizlenen ayıbın ihbarı, hem de dava açma süresidir. Yargıtay satıcının ağır kusuru ve hilesi kavramlarını bu madde kapsamında geniş yorumlamış ve tüketiciyi mümkün olduğunca korumuştur. Örneğin, Yargıtay bir kararında "araçta aynı arızanın 18.04.2002 tarihinde yeniden ortaya çıktığı ve yine serviste tamir yoluyla giderilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda; olayın açıklanan gelişimi ve deliller karşısında araçta üretim hatası bulunup, bunun gizli ayıp olduğunda kuşku yoktur. Zira, Davalı üretici onarımı yetkili servis istasyonları eliyle yapmaktadır. Bu istasyonlar satılan araçların teknik özellikleri itibariyle arıza ve ayıbı doğru ve tam teşhis edebilecek, en kısa sürede ve tam anlamıyla giderebilecek elemanlar bulundurmak zorundadır. Deneme yanılma ile aracı tamire çalışan ve parça değişikliği yoluna giden servis çalışanlarının serviste bulundurulmasının sonuçlarının tüketiciye mal edilmesi düşünülemez. Kaldı ki, üretim hatasının varlığını rahatlıkla tespit edebilecek nitelikte olması gereken servisin tüketiciyi sonuç alınamayan tamirlerle oyalaması ve arızanın belli periyotlarla tekrarlaması karşısında davada zamanaşımının varlığından da söz edilemez" diyerek bir gizli ayıp söz konusu olması halinde dahi, bu ayıbın araç satıcının/üreticinin servisine götürüldüğü sırada tespit edilmesi gerektiğini, sorumluların bunu yapmamaları sonucunda zamanaşımı süresinin geçilmesinin tüketici aleyhine sonuç doğurmasının mümkün olmadığını belirtmiştir.
Ancak somut olayda ayıplı ifanın mı eksik ifanın mı söz konusu olduğuna dikkat edilmelidir, Yargıtay bir kararında satın alınan taşınmazın çevresine, ilan ve reklamlarda söz verilen sosyal tesislerin yapılmamasını "Dava, ayıplı mal nedeniyle alacak istemidir. Dava konusu olayda 4077 sayılı yasada düzenlenen "ayıplı ifa" değil "eksik ifa" söz konusu olup, 4077 sayılı Yasanın 30. maddesine göre, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan, sözleşmeden kaynaklanan edimin ifasındaki dava konusu eksiklikler nedeniyle davacının 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde satıcının sorumluluğuna gidebileceği kabul edilmelidir" diyerek ayıplı mal satımı olarak değil, eksik ifa olarak değerlendirmiştir. Bu halde Yargıtay'a göre açık ayıp için öngörülen 30 günlük ihbar süresi ve 2 yıllık zamanaşımı uygulanmayacak, uyuşmazlık genel hükümlere göre çözülecek ve zamanaşımı sözleşmenin kurulmasından itibaren BK 125'e göre 10 yıl olacaktır. Yargıtay'ın bu somut olayda tüketiciyi korumak saikıyla hareket ettiğini söylemek mümkündür.
Borçlar kanununda düzenlenen zamanaşımını kesen ve durduran sebepler, TKHK'da bu hususta özel bir hüküm bulunmağından burada da geçerlidir. Satıcının ayıba karşı tekeffül borcunu tanıdığı hallerde, adeta borcun ikrarı müessesi gibi, zamanaşımı kesilir. Tüketicinin tüketici hakem heyetine başvurması zamanaşımını keser.Satıcının maldaki ayıbı gidereceği, yinesiyle değiştireceği, malı onaracağına dair zımni ve açık taahhütleri zamanaşımını keser. Aynı şekilde satıcı, aleyhine açılan davada, önceden alıcıda dava açmasının gereksiz olacağı izlenimini uyandırmışsa, dürüstlük kuralı gereği zamanaşımı def'inde bulunamaz.
TKHK'da öngörülen zamanaşımı süreleri kısaltılamaz. Ancak TKHK madde 4 " satıcı daha uzun süre için garanti vermemişse" ibaresini kullanarak bu sürenin uzatılabileceğini belirtmiştir.
SEÇİMLİK HAKLARIN HUKUKİ MAHİYETİ
Tüketici seçimlik haklarını, mahkemenin veya satıcının aracılığına ihtiyaç duymaksızın doğrudan kullanır. Seçimlik haklar yenilik doğuran haklardır, tek taraflı irada beyanıyla kullanılırlar. Tüketici bu haklardan herhangi birini kullanmakta serbest olduğu halde, tüm yenilik doğuran haklarda olduğu gibi, bu haklar da kullanılmakla sona ererler. Tüketici hakkını kullandıktan sonra seçimini değiştiremez. Ancak satıcı da bu duruma rıza gösterirse seçimini değiştirebilir. Seçim hakkı dava yoluyla da kullanılabilir. Tüketicinin sahip olduğu seçimlik haklardan sözleşmeden dönme hakkı, bozucu yenilik doğuran; ödenen bedelin indirilmesinin istenmesi, malın ücretsiz onarılmasının istenmesi değiştirici yenilik doğuran; ayıplı malın misliyle değiştirilmesinin istenmesi tüketicinin aynen ifada ısrar ettiğini gösteren yenilik doğuran hak niteliğindedir.Doktrindeki bazı görüşler, ayıplı malın misliyle değiştirilmesi talebinin de değiştirici yenilik doğuran hak niteliğinde olduğu görüşündedir.
SEÇİMLİK HAKLARIN SINIRLARI
Borçlar Kanunu'nun 202, 203,204 ve 206. Maddelerinde seçimlik hakların kullanılmasıyla ilgili sınırlar yer almaktadır. Ancak TKHK'da bu sınırlar yer almamıştır ( TKHK'nun ayıplı hizmete ilişkin 4/A maddesindeki dönme hakkı ile ilgili sınırlama hariç). Dolayısıyla, TKHK'nda özellik gösteren hususta hüküm bulunmadığı hallerde BK'nın bu hükümleri uygulama alanı bulur.
BK'nun 202. Maddesinin 2.fıkrası, hâkimin alıcının sözleşmeden dönme hakkını kullanmasını haklı görmediği hallerde semenin indirilmesine karar verebileceğini düzenlemiştir. Hâkim sözleşmeden dönmenin mi, semenin indirilmesinin mi hatta bazı hallerde malın yenisiyle değiştirilmesinin mi semenin mi indirilmesinin daha uygun olacağını takdir eder. Bu hükmün tüketici işlemlerinde uygulanması mümkün değildir, zira tüketici seçimlik haklarından istediğini kullanmakta serbesttir. Bazı yazarlar, sözleşmeden dönme hakkının hakkın kötüye kullanılmasını teşkil ettiği durumlarda TKHK kapsamında da bedel indirimine hükmedilebilineceğini savunur. Kanaatimizce de, dürüstlük kuralı seçimlik hakların genel sınırını oluşturmalıdır. BK 203'ün satıcının ayıplı malın yenisiyle değiştirilmesini derhal teklif etmesi ve alıcının uğradığı zararları tazmin etmeyi önermesi halinde alıcının bunu kabule zorunlu olduğunu öngören hükmü de aynı şekilde tarafı tüketici olan satım sözleşmelerinde uygulanamayacaktır.
BK'nın 202'nin son fıkrası ise alıcının malın ayıplı olması nedeniyle isteyeceği indirim miktarı mala ödediği değere eşit ise, alıcının semenin indirilmesini talep edemeyeceği ve sözleşmeden dönmek hakkını kullanmak zorunda olduğunu belirtmiştir. Bu madde, alıcının ödediği tüm semeni geri istemeyi teşkil edecek şekilde indirim talep edemeyeceği, ancak diğer seçimlik haklarından yararlanabileceği şeklinde anlaşılmalıdır. Zira örneğin ayıplı malın misliyle değiştirilme seçeneğinin alıcıya yasaklanmasında hukuki bir mantık yoktur. Bu hüküm tüketicinin taraf olduğu satım sözleşmelerinde de uygulanacaktır. Zira tüketicinin malda ayıp çıkması halinde, malı muhafaza ederek ödediği sememin tümünü geri alması satıcının tamamen aleyhine bir sonuç doğuracaktır ve hakkaniyetle bağdaşmaz.
BK'nın 204. maddesi ise satıcının alıcıya ayıplı bir malı satıp devretmesi halinde, mal ayıp nedeniyle, mücbir sebeple veya beklenmedik bir hal nedeniyle telef olmuşsa, alıcının sözleşmeden dönme hakkının sona ermeyeceğini belirtir. Bu hüküm taraflardan birinin tüketici olduğu satım sözleşmelerinde de uygulanır ve malın satım sözleşmesinin kuruluşundan itibaren hasar ve alıcıya geçmesi kuralının bir istisnasını oluşturur. Bu halde, alıcı elinde ne kalmışsa onu iade etmekle yükümlüdür. Burada önemli olan devredilen malın satım sözleşmesinin kurulması anından itibaren ayıplı olmasıdır. Ancak ayıplı mal alıcının bir fiile sonucunda telef olmuş veya zarar görmüşse alıcının sözleşmeden dönmesi artık mümkün olmayacaktır. Bu halde alıcı ancak semende bir indirim talep edebilir. Bu hüküm hakkaniyetin bir gereğidir, zira alıcı kendisine isnat edilebilen bir fiil ile malda hasara sebep olursa, malın misliyle değiştirilmesini talep etmesi veya ücretsiz onarım istemesi hakkaniyete uygun olmayacaktır. Ancak alıcının fiili malın normal kullanım prosedürüne uygunsa ve hasar malın ayıplı olması nedeniyle meydana gelmişse, tüketici seçimlik haklardan istediğini seçmekte serbesttir.
Borçlar Kanunu madde 204/2 satın alınan ayıplı malın başkasına temlik edilmesini düzenler. Bu hükme göre alıcı, malı temlik etmişse(başkasına devretmişse veya mal üzerinde üçüncü kişi lehine bir ayni hak tesis etmişse) seçimlik haklarından ancak semenin indirilmesini talep etme hakkını kullanabilir. Zira bu halde, alıcının sözleşmeden dönmesi halinde malın alıcının mülkiyetine tam olarak geçmesi mümkün olmayacaktır. Bu hüküm bir tarafı tüketici olan satım sözleşmelerinde de uygulanır. Üçüncü kişinin ayıp sebebiyle sözleşmeden dönme hakkı olacaktır. Bu halde alıcının satıcıya karşı sözleşmeden dönme hakkını kullanıp kullanamayacağı doktrinde tartışmalıdır. Bir görüş, eğer alıcı malı ayıbı bilmeden temlik etmişse sözleşmeden dönebileceğini, ancak ayıbı bilerek temlik etmişse artık malın ayıplı olmasına zımnen rıza gösterdiği varsayılarak sözleşmeden dönemeyeceğini söyler. Diğer bir görüş ise, malın ayıplı olduğunu bilen alıcının malı temlik etmesinin sözleşmeden dönme hakkından vazgeçtiği anlamına gelemeyeceğini savunur. Aynı şekilde alıcının satın alınan ayıplı malı tağyir etmesi (malın şeklinde herhangi bir değişikliğe sebep olması halinde de) ancak semenin indirilmesini isteyebilir.
Borçlar Kanunu 206.maddenin birinci fıkrasına göre birden çok mal veya birden çok parçadan oluşan bir mal, birlikte satılmış olup da bulardan bazıları ayıplı çıkarsa alıcı sözleşmeden dönme hakkını ancak ayıplı çıkan parçalar için kullanabilir. Bu fıkra ile kast edilen, birden fazla parçadan oluşan malın bazı parçalarının ayılı çıkması halinde alıcının seçimlik haklarını ancak ayıplı unsurlar için kullanabilecek olmasıdır. Ancak fıkra ikiye göre, ayıplı parçanın diğerlerinden ayrılması alıcıya veya satıcıya önemli bir zarar verecekse dönme hakkı satılanın tamamını kapsar. Dikkat edilmesi gereken bir hususunda, satılanın aslı hakkında satım sözleşmesinden dönmenin malın eklentileri için de sözleşmeden dönme anlamına geleceği ancak satılanın fer'i hakkında sözleşmeden dönmenin malın aslı için sözleşmeden dönme anlamına gelmeyeceğidir. BK 206 TKHK'nda bu hususta bir hüküm olmaması nedeniyle tüketici işlemlerine de uygulanır. Ancak malın aslı ve fer'i ayrımı yapılırken tüketicinin maldaki parçaların ona bütününü nazaran ifade ettiği değer, fayda dikkate alınmalıdır.
SEÇİMLİK HAKLAR
1.SÖZLEŞMEDEN DÖNME HAKKI:
Borçlar Kanunu da TKHK da alıcıya aldığı malı iade şartıyla sözleşmeden dönme hakkını tanır. Uluslar arası platforma da, ülkeler arasında ticari ilişkiler de sözleşmeden dönme kurumu sözleşmelerle güvence altına alınmıştır.Her ne kadar BK 202 alıcı "dilerse satılanı redde hazır olduğunu beyanla satımın feshedilmesini (…) dava eder" ve BK 206 "fesih, ancak ayıplı çıkanlar hakkında dava olunabilir" ibarelerini kullanmış olsa da alıcı sözleşmeden dönme hakkını tek taraflı bir irade beyanıyla da kullanabilir. Nitekim TKHK madde 4 seçimlik haklardan bahsederken "satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmek zorundadır" diyerek bu hakkın bir taleple kullanılacağını belirtmiştir. TKHK'nun 4.maddesine göre tüketici, bir açık ayıp söz konusuysa ayıbı 30 gün içinde ihbar etmekle, gizli bir ayıp söz konusuysa ayıbı her halde 2 yıl içinde ihbar etmekle ve konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallardaki ayıbı 5 yıl içinde ihbar etmekle, zamanaşımı süresi içinde sözleşmeden dönmeye hak kazanır. Gizli ayıplarda ve konut ve tatil amaçlı taşınmazlardaki ayıbı ihbar,aynı zamanda sözleşmeden dönmeyi ihbar süreleri sırasıyla 2 yıl ve 5 yıldır. Tüketici bu sürelerde hem ihbar hem de sözleşmeden dönme irade beyanında bulunma külfetini yerine getirir. Satıcı, tüketicinin bu talebini yerine getirmezse, tüketici davasını yine bu zamanaşımı süreleri içinde ikame etmelidir.
Ayıp satıcının hilesi veya ağır kusuru ile gizlenmişse zamanaşımından söz edilmez. Ancak bu hallerde, tüketici aleyhine 10 yıllık çerçeve bir hak düşürücü süre öngörülmüştür.
Tüketici sözleşmeden dönme irade beyanında bulununca alıcı için malı iade etme, satıcı için ise semeni iade etme borcu doğar. Yargıtay sözleşmeden dönüldükten sonra iki tarafın da iade borcunu aynı anda ifa edeceğini ortaya koymuştur. Sözleşmeden dönmekle sözleşme geçmişe etkili olarak sona ermektedir. Bu halde, tarafların birbirlerine ifa ettikleri edimlerin sebebi olan borçlandırıcı işlem ortadan kalkmış olur. Taraflar ifa ettikleri edimlerini sözleşmeden dönme kapsamı, BK 205 çerçevesinde birbirlerine iade ederler. Bu hükmün yetersiz kalması halinde, sebepsiz zenginleşme hükümlerine başvurulur.
Sözleşmeden dönme kapsamında ifa edilmiş edimler iadesi masrafları sat cıya aittir. Satıcı malın geri alım masraflarını yüklenecektir. Tüketici iade borcunu satın aldığı ayıplı malın zilyetliğini satıcıya geçirmekle ifa eder. Tüketici kullandığı ayıplı maldan sağladığı faydalar için satıcıya bir ücret ödemek zorunda değildir. Her ne kadar BK 205 alıcının malla birlikte semereleri ve ondan elde ettiği menfaati de iade etmesi gerektiğini söylüyorsa da TKHK'da böyle bir hüküm yoktur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da " gerek 4077 sayılı Kanunun ilk şeklindeki gerekse 4822 sayılı Kanunla değişik halinde kullanım bedelinin düşülmesine yönelik bir hükme yer verilmemiştir" diyerek bu hususun altını çizmiştir.
Satıcının iade borcu kapsamı daha geniştir. Satıcı faiziyle semeni iade etmeli, iade masraflarına da katlanmalıdır, ayrıca sözleşmeden dönme hususu konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık çıkmış ve olay mahkemeye intikal etmişse satıcı mahkeme masraflarına da katlanır. Ödenecek faiz, aksi kararlaştırılmamışsa kanuni faizdir.Tüketici aynı zamanda TKHK'nun 4.maddesi gereği "Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir". Bazı yazarlar tazminat miktarından ödenecek faizin düşüleceği görüşündedir. Ancak faizin, tüketicinin ödediği para o süre içinde elinde kalsaydı paradan elde edeceği menfaat anlaşılması gerektiği için bu görüşe katılmıyoruz. BK 205/2'ye göre "satıcının alıcıya… satılanın tamamen zaptı halinde olduğu gibi muhakeme masrafıyla alıcının satılana vaki olan masraflarını ödemesi lazımdır". TKHK'nda bu hususa ilişkin bir düzenleme olmadığından dolayı bu hüküm tüketici işlemlerine de uygulanır ve tüketicinin korunması kanununun ruhuna uygundur. Bu hükme göre alıcı, atılanla ilgili yaptığı tüm masrafları satıcıdan talep edebilecektir. Bununla sadece faydalı ve zorunlu masraflar değil diğer masrafların, özellikle lüks masrafların da istenebilmesi söz konusudur. Ancak lüks masraflar ayıbın anlaşılmasından sonra yapılmışsa talep edilemez.
2.SATIŞ BEDELİNİN İNDİRİLMESİNİ İSTEME HAKKI
Tüketici malın ayıplı çıkması halinde satış bedelinin indirilmesini isteyebilir. Bu halde, sözleşme sona ermez, sadece tüketicinin edimi değişir, ayıp nispetinde ödeyeceği semen miktarı azalır. Semende indirim taraflar anlaşırlarsa taraflar eliyle, anlaşamazlarsa mahkeme aracılığıyla gerçekleşir.
Semende indirim miktarı hesaplanırken nispi metot kullanılır.
3.MALIN YENİSİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİNİ İSTEME HAKKI
4822 sayılı kanunla değişiklik yapılmadan önce TKHK "satılan malın ayıplı olduğunun anlaşılması halinde, tüketici(…) malın değiştirilmesini(…) talep edebilir" diyordu. Değişiklikle birlikte hüküm " Tüketici bu durumda 8…)malın ayısız misliyle değiştirilmesini(…)isteme haklarına sahiptir" haline geldi.
Bu hükme paralel olarak BK madde 203 de "Satılan, miktarı muayyen misli şeylerden ise alıcı dilerse fesih veya semenin tenzilinden hiç birini talep etmeyip satılanın ayıptan ari misliyle değiştirilmesini dava edebilir" der. Ancak doğal olarak, tüketici işlemlerinde de, aynı sözleşmeden dönme hallerinde olduğu gibi, tüketici bu seçimlik hakkını satılanın tüketicinin fiiliyle telef olduğu, başkasına temlik edildiği veya malı tağyir ettiği hallerde kullanamaz.
Tüketici bu seçimlik hakkını kullanırken ayıplı malı iade eder. Tüketici ve satıcı arasındaki sözleşmede veya edimlerde bir değişiklik söz konusu değildir. Satıcının ayıplı mal iade edilmemişse malın değiştirmekten kaçınması mümkündür.Değiştirmeyle ilgili masraflar satıcıya aittir.
Uygulamada, tüketici seçimlik haklarını kullanırken ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesini, olmadığı takdirde ödediği bedelin iade edilmesini talep edebilmektedir.
4.AYIPLI MALIN ÜCRETSİZ ONARIMINI İSTEME HAKKI
Tüketici, malın ayıplı çıkması halinde malın ücretsiz olarak tamirini talep edebilir. Tüketicinin bu seçimlik hakkını kullanması TKHK madde 15 ile garanti altına alınmıştır. Nitekim 15.madde "İmalatçı veya ithalatçılar, sattıkları, ürettikleri veya ithal ettikleri sanayi malları için o malın Bakanlıkça tespit ve ilân edilen kullanım ömrü süresince, yeterli teknik personel ve yedek parça stoku bulundurmak suretiyle bakım ve onarım hizmetlerini sunmak zorundadırlar. İmalatçı veya ithalatçıların bulundurmaları gereken yedek parça stok miktarı Bakanlıkça belirlenir. İthalatçının herhangi bir şekilde ticari faaliyetinin sona ermesi halinde, kullanım ömrü süresince bakım ve onarım hizmetlerini, o malın yeni ithalatçısı sunmak zorundadır. Bakanlık, hangi mallar için servis istasyonları kurulmasının zorunlu olduğu ile servis istasyonlarının kuruluş ve işleyişine dair usul ve esasları Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilânla görevlidir. Garanti belgesiyle satılmak zorunda olan bir sanayi malının garanti süresi sonrasında arızalanması durumunda, o malın Bakanlıkça belirlenen azami tamir süresi içerisinde onarımı zorunludur." der.
Aynı şekilde TKHK madde 13'e göre garanti belgesi kapsamında, tüketici, ücretsiz tamir istemi talebinden vazgeçip sözleşmeden dönebilir. Zira madde 13 "İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir. Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür. Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde, 4 üncü maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Tüketicinin malı kullanım kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından kaynaklanan arızalar, iki ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamı dışındadır. Bakanlık, hangi sanayi mallarının garanti belgesi ile satılmak zorunda bulunduğunu ve bu malların arızalarının tamiri için gereken azami süreleri Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilânla görevlidir." der. Madde13 ve madde 15 tüketicinin bu seçimlik hakkını kullanmasını pratikte mümkün hale getirip, tüketicinin tamirden beklediği faydayı görmemesi halinde sözleşmeden dönme hakkını kullanmasını sağlamıştır. Yargıtay da tüketicinin bu seçiminden vazgeçip sözleşmeden dönme hakkını kullanmasını içtihatlarıyla koruma altına almıştır.
AYIPLI HİZMET SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA SEÇİMLİK HAKLARIN GÖSTERDİĞİ ÖZELLİKLER
TKHK madde 3 hizmeti şöyle tanımlamıştır: " Bir ücret veya menfaat karşılığı yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyet". Burada dikkat edilmesi gereken husus TKHK'da bahsedilen hizmet satımının hizmet sözleşmesi değil konusu hizmet olan sözleşmeler olduğudur. Bu nedenle TKHK kapsamında ayıplı hizmete çok çeşitli sözleşmeler sebep olabilir. Örneğin, duvar örülmesi, senaryo yazımı, doktorluk hizmeti, dershane hizmeti, seyahat turu hizmeti TKHK kapsamında hizmettir.
TKHK madde 4A'ya göre hizmetin ayıplı çıkması halinde tüketici sözleşmeden dönme, hizmetin yeniden görülmesini isteme, ayıp oranında bedelden indirim yapılmasını isteme seçimlik haklarına sahiptir. Ancak kanun, sözleşmeden dönmenin haklı görülemeyeceği durumlarda (özellikle tüketicinin ayıplı da olsa menfaat sağlamış olduğu bir hizmet söz konusuysa) hakkaniyet gereği, bedelden indirim talep etmekle yetinebileceğini vurgulamaktadır. Bazı hallerde ise hizmetin yeniden görülmesi tüketici açısından anlamsızlaşabilir. Özellikle kesin vadeli hizmet sunma borçlarında durum böyledir. Tüketici, seçimlik haklarından biriyle birlikte, hizmet nedeniyle bir zarar meydana gelmişse tazminat isteyebilir.
AYIPLI MALIN ve AYIPLI HİZMETİN SEBEP OLDUĞU ZARARLARDAN SORUMLULUK
TKHK madde 4'e göre "tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat hakkına sahiptir" der. Yine kanun hükmüne göre " ayıplı malın neden olduğu zarardan birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar.Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz" der. Ayıplı hizmet için de 4A maddesi bu hükme paralel olarak " tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 4üncü maddede belirtilen şartlar çerçevesinde tazminat da isteyebilir" der. Bu madde ile üretici ve imalatçının ürettikleri ayıplı malın sebep olduğu zararlar bakımından tüketici karşı olan akit-dışı sorumluluğu düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nda akit-dışı sorumluluk haksız fiil hükümleriyle düzenlenir. Tüketici Kanunu'nda düzenlenen akit-dışı sorumluluk da, kusur unsuru dışında haksız fiil hükümleriyle uyumludur. Zira BK akit dışı sorumluluğu kusur ilkesine dayandırmıştır. Burada belirtmek gerekir ki, tüketici gibi tüketicinin çevresindeki ayıplı malı kullanan üçüncü kişiler-özellikle tüketicinin ailesi- bu sorumluluk hükümlerinden yararlanırlar.
1995 tarihinde yürürlüğe giren "Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik" de ayıplı mal veya hizmetten sorumlu olan üretici-imalatçının sorumluluğunun esaslarını düzenlemiştir. Bazı hallerde kredi veren de ayıplı maldan müteselsilen sorumlu tutulabilecektir. Maddenin gerekçesinde tüketicinin seçimlik haklarıyla birlikte isteyebileceği tazminat hakkının 85/374 sayılı Avrupa Birliği Direktifi esas alınarak düzenlendiği belirtilmiştir. Yine de belirtmek gerekir ki, ne kanun maddesi ne de yönetmelikte belirtilen esaslar uygulamada yeterli gelmemelidir.
Her şeyden önce, kanun ve yönetmelik metninde düzenlenen sorumluluğun kusursuz sorumluluk olup olmadığı açık değildir. Kanun ve yönetmeliğin "satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz" ve "ayıplı malın sebep olduğu zararlar" ibareleri doktrinde bu sorumluluğun kusursuz sorumluluk olduğu görüşünün ağır basmasına neden olmuştur. Gerçekten de üretici ve imalatçının malı üretirken bir kusuru olmasa dahi malın ayıplı olması nedeniyle malın zarara sebep olması halinde zarar tazmin edilecektir. Bazı yazarlar bu nedenle öngörülen sorumluluğun sebep sorumluluğu olduğunu söyler.Diğer görüş ise öngörülen sorumluluğun kusursuz sorumluluk olmadığı ancak hakkaniyet gereği öyle olması gerektiğini savunur. Yargıtay da, ayıbın meydana gelmesinde satıcının kusuru bulunmasa dahi bundan sorumlu olacağına hükmetmiştir.
İmalatçı ve üreticinin sorumlu tutulabilmesi için zarar görenin, malın ayıbını, uğradığı zararı ve ayıp ile zarar arasındaki nedensellik bağını ispat etmesi gerekir.
Ayılı malın neden olduğu zararlardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde, bunlar müteselsilen sorumludurlar. Ancak zararın tüketicinin ve tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü bir kişinin kusurundan kaynaklanması halinde tüm hal ve şartlar göz önüne alınarak, imalatçı/üreticinin sorumluluğu azaltılabilir veya kaldırılabilir.
Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan sorumluluk üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda 5 yıldır.
Tazminat hakkını kullanabilmesi için açık ayıplarda tüketicinin ayıbı 30 gün içinde, diğer ayıplarda 2 yıllık zamanaşımı içinde ihbar etmiş olması gerekir. 3 yıllık zamanaşımı zarar görenin, zararı, maldaki ayıbı ve imalatçının/üreticinin kim olduğunu öğrendiği veya öğrenebileceği tarihten başlar.
Bu talepler, zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak bilim ve teknolojide ulaşılan düzeyin, malın piyasaya sürülmesinden sonraki 10 yıl içinde ayıplı olduğunun tespit edilmesine imkan tanıması halinde, imalatçı/üretici, bu ayıbın olası zararlı sonuçlarını, ortadan kaldırmak için azami çabayı sarf etmemesi durumunda sorumluktan kurulma sebepleri ileri süremez.
İmalatçı/üretici, aşağıdaki durumlardan birini ispatladığı takdirde malın sebep olduğu zarardan sorumlu tutulamaz.
1.Malı piyasaya sürmemiş olması,
2.Malı, satılmak gayesiyle veya ticari faaliyetlerin seyri sırasında üretilmemiş olması,
3.Tüm hal ve şartlar göz önünde bulundurulduğunda, zarara sebep olan ayıbın, mal piyasaya sürüldüğünde mevcut olmaması,
4.Malın teknik düzenlemesinin ayıba neden olması,
5.Mal piyasaya sürüldüğünde mevcut bulunan bilimsel ve teknolojik bilgilerin ayıbın varlığının bilinmesine imkan vermemesi.
Taraflardan birinin tüketici olduğu herhangi bir sözleşme metninde veya müstakil herhangi bir belgede tüketicinin mevzuatla kendisine tanınan bu hakları kullanmaktan feragat ettiğine dair veya imalatçının/üreticinin yükümlülüklerini sınırlayan veya ortadan kaldıran kayıtlar (sorumsuzluk kaydı) geçersizdir.
YARGITAY HGK 9.11.1998-E.6654/K.8835
CEVDET YAVUZ,BORÇLAR HUKUKU DERSLERİ,BETA YAYINEVİ,İSTANBUL 2010,sf.83
YARGITAY HG 18.2.2004,-E.4/29/K.83
YARGITAY HG 16.3.2009,-E.10412/K.3343
"Özet:Hakem heyetine başvurma zamanaşımını keser" YARGITAY HG 20.4.2004,-E.3406-5601
CEVDET YAVUZ,BORÇLAR HUKUKU DERSLERİ,BETA YAYINEVİ,İSTANBUL 2010,sf 77
"Ayrıca dava konusu aracın değişimine karar verildiğine göre herkes aldığını, aldığı şekilde iade etmekle mükelleftir. Aracın davacı elindeyken kaza yaptığı ve bu kaza nedeniyle değerinde eksilme olduğu kuşkusuzdur. Bu yönün de düşünülmemiş olması kabul şekliyle isabetsizdir. Diğer yandan araçtaki ayıbın aracın kullanım emniyetini tehlikeye sokmuyor ve kullanıcıyı mağdur etmiyorsa BK'nın 202/2.maddesi gereğince değişim yerine semenden tenzilat yapılıp yapılamayacağının da karar yerinde tartışılmadan karar verilmesi doğru görülmemiştir."YARGITAY HG 11.2.2010-E.2490/K.1349
TÜKETİCİ HUKUKU DERSLERİ
Alıcının satıştan dönmesi ve koşulları 11 Nisan 1980 tarihli Uluslararası Taşınır Mal Satımına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (Viyana Sözleşmesi)'nde düzenlenmiştir."Bu hukuki düzenlemeler bütünü, milli hukuklardaki farklılıklar yüzünden oluşan anlaşmazlıkların giderilerek, uluslararası ticaretin gelişimine katkıda bulunmak amacıyla taraf ülkeler arasında yapılandırılmış bir ticari hukuk düzenlemesidir. Türkiye bu sözleşmenin sonuç metnini imzalamış fakat sözleşmeyi henüz onaylamamıştır" Uluslararası Taşınır Mal Satımına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin (Viyana Sözleşmesi) Uygulama Alanı, Ali Gümrah Toker, Şeçkin Yayıncılık, 2005, İstanbul
"sözleşme feshedilmiş olduğundan halen davacı elinde olan bilgisayarın davalıya iadesi koşuluyla satım bedelinin tahsiline karar verilmesi gerekir" YARGITAY HGK 5227-13535, YARGITAY HG 9.11.1988-E.6654/K.8835
YARGITAY HG 22.6.2005-E.309/K.391
TÜKETİCİ HUKUKU DERSLERİ,sf.111
YAVUZ,sf.90
"Somut olayda davacı tüketici, ayıplı olduğunu öne sürdüğü malın yenisi ile değiştirilmesini, bunun mümkün olmaması halinde ödediği bedelin iadesini istediğine göre sözü edilen geri verme borcunu ifa edip etmediğinin veya ifa etmiş sayılıp sayılamayacağının da üzerinde durması gerekir" YARGITAY HGK 14.10.1988-E.19-694/K.715
YARGITAY HG 29.6.2004-E.8617/K.10239
"Başlangıçta onarım hakkını tercih eden tüketicinin satın aldığı ayıplı maldaki arızanın, 1 aylık tamir süresinden çok sonra giderildiği anlaşılmıştır. Bu durumda 4077 sayılı Yasanın 13. maddesi ile bu yasanın verdiği yetkiye dayalı Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yayımlanan "Garanti Belgesi ile Tanıtma ve Kullanma Kılavuzunun Uygulama Esaslarına Dair Tebliğ" hükümlerine göre, tüketicinin ayıplı malı yenisi ile değiştirme isteminde bulunma hakkının doğduğunun kabulü gerekir."YARGITAY HG 9.1..1998,E.6654/K.8835
YARGITAY HG 21.1.2002,E.10959/K.487
YARGITAY HG 9.11.1988,E.6965/K.8859
YARGITAY HG 4.5.1988,E.2555/K.3864
TÜKETİCİ HUKUKU DERSLERİ
SEROZAN
YARGITAY HG 10.6.1987,-E.3069/K.3437
TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN, KAMİL KADIOĞLU, TURHAN KİTAPEVİ, ANKARA,2005, sf.63
TÜKETİCİ HUKUKU DERS KİTABI, YAHYA DERHAL, Seçkin Yayıncılık, Ankara,2008,sf 99