Asıl vatan haini kimmiş bilinsin istedim
Mete Akyol’un Akyol’un anısına… anısı na…
“O üm�tled�r k� ş�md� seer etmektey�z, b�z o akıntıya karşı g�den tekneler, durmadan ger�ye, geçm�şe çarpılıp atılsak da ne gam…” F.Scott F�tzgerald, “Muhteşem Gatsby” den… Can Yücel’�n çev�r�s�yle…
CAN DÜNDAR
Can Dündar 40 yıla yaklaşan gazetec�l�k hayatında çeş�tl� derg� ve gazetelerde çalıştı. Yakın ürk�ye tar�h� ve kültürel antropoloj�ye �l�şk�n pek çok belgesele ve Atatürk üzer�ne b�r belgesel-�lme yönetmen olarak �mza attı. Haber kanallarında anchorman olarak görev yaptı. ürk �st�hbarat serv�s�n�n Sur�ye'ye s�lah nakl�n� belgeleyen haber� yüzünden ver�len 5 yıl 10 aylık mahkûm�yet cezasını temy�z ett�kten sonra Cumhur�yet Gazetes�'n�n genel yayın yönetmenl�ğ�nden ayrıldı. Eylül 2016'dan ber� Berl�n'de yaşıyor. D�e Ze�t gazetes�nde köşe yazıları yazıyor. "#ÖZGÜRÜZ adını verd�ğ� b�r �nternet s�tes�n� ve aynı adla çıkan derg�y� yönet�yor. Yayınlanmış 40 k�tabının sonuncusu, "utuklandık", Almanca, İng�l�zce, İtalyanca ve Yunanca basıldı.
1. Baskı 2017 Copyright © 2017 Can Dündar Copyright © 2017 CORRECIV Verlag und Vertrieb ür die Gesellscha Baskı: Livonia Print, Riga Latvia: Letonya‘da basılmıştır ISBN: 978-3-9817400-6-6
ÇNDEKLER Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24
Kurşun . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17 Uçak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 Ayrılık. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23 Darbe . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25 Karar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29 Veda . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 32 Yalnızlık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35 Yangın . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37 Mültec� . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 39 Fırsat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42 Almanya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 45 ekerrür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 48 Ha�n . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51 Pasaport . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55 Sürgün . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 59 Zaman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 63 Dayanışma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67 Avrupa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70 Merkel . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 73 Akt�v�st . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80 Uyku . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85 Baskın . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 88 Gauck . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99 Bayrak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 103
25 26 27 28 29 30 31
ABD . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 110 Korku . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 114 Yılbaşı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 122 Hrant . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 125 Özgürüz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 129 Koruma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 137 Sheakespeare . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 139
ÖNSÖZ
B�r sabah yapayalnız uyandım. Uyandığım ev, ben�m değ�ld�. Hep yattığım yatakta değ�ld�m. Yanımda eş�m yoktu. Eşyalar yabancıydı. Perdey� açtım: Farklı b�r şeh�r baktı bana… Ne yemyeş�l bahçe vardı, ne masmav� den�z… Ülkemde değ�ld�m. Hep gülümsemes�ne alıştığım güneş, bulutlar ardına s�nm�ş g�b�yd�. elev�zyonu açtım; tanımadığım �nsanlar, anlamadığım b�r d�lde konuşuyordu. G�decek b�r �ş�m yoktu, konuşacak k�msem de… Eş�m, �ş�m, ev�m, bahçem, a�lem, annem, ülkem, şehr�m, sevd�kler�m, b�r günde çıkıverm�şt� hayatımdan… Dostların her da�m kulağıma ısıldadığı, “Asla yalnız yürümeyeceks�n” şarkısı duyulmaz olmuştu. Kafa’nın “Dönüşüm”dek� kahramanı (Gregor) Sam-sa’nın adı, Çek d�l�nde “Yalnızım” anlamına da gel�yormuş. Onun, dev b�r böcek olarak uyanış öyküsüyle, �sm�ndek� anlam, bana tıpatıp uyuyordu sank�… B�r haberle değ�şm�şt� hayatım... “Herkes�n b�ld�ğ� sır”rı deş�re etm�şt�m. Devlet�n �st�hbarat teşk�latının Sur�ye’ye �llegal s�lah sevk�yatını belgelem�şt�m. Görüntüler ortadaydı. Hükümet de yalanlayamamıştı. Sadece, bu �llegal sevk�yatın, ulv� devlet�n g�zl� kalması gereken b�r sırrı olduğunu söylem�şlerd�. Vatanı savaşa sokacak b�r hamlen�n üzer�ne “G�r�lmez” levhası konmuştu. Kend�s�ne gazetec�y�m d�yen h�ç k�mse, bu levhaya aldırmaz, g�rerd�. B�z de g�rd�k; hak�kat�n önüne ç�z�len sınırı �hlal ett�k. Serg�led�ğ�m�z suç kadar büyük oldu, hakkımızdak� suçlama da: 9
“Devlet sırrını �şa ederek hükümet� dev�rmeye çalışmak…” İk� kez müebbet hap�s �sted�ler. Bu, esk� ceza yasasında �dama eş�tt�. Yalanlanamayan, doğru b�r haber yazdı d�ye b�r gazetec�n�n �damını �stemek… Neret, adalet�n gözünü kör etm�şt�. Suçlandık, hap�s yattık, yargılandık, kurşunlandık, sürgün olduk. Sonra o tanıdık damga geld�: “Vatan Ha�n�!” Çünkü vatan, hırsızların el�ne geçm�şt�. Soyguncuların, s�lah kaçakçılarının, savaş tüccarlarının, orman yağmacılarının, �hale esatçılarının, saray entr�kacılarının, d�n bez�rgânlarının, kaa kesen c�hatçıların, maya babalarının… Onlara karşı çıkan, vatana karşı çıkmış sayılırdı. Mesela, Erdoğan’ın oğluna, “Evdek� paraları sıırladın mı” d�ye soran teleon konuşmasını yayınlamamız da vatana �hanett�; �st�hbarat şe�n�n, ”Gerek�rse Sur�ye’ye dört adam gönder�r�m. Oradan ürk�ye’ye sek�z üze attırır, savaş gerekçes� üret�r�m” sözler�n� haber yapmamız da; rad�kal İslamcıların sınırda, pol�ste, yargıda, hükümet taraından kollanışını manşetten vermem�z de; �şadamlarının, �kt�darın baskısıyla ve büyük �haleler karşılığında, medya kuruluşlarını satın alıp propaganda aracına çev�r�ş�n� deş�re etmem�z de… Bunlar da devlet�n sırlarıydı; o “vatan”da yaşayan halkın b�lmes� gereken k�rl� sırlar… Hak�kat�n üzer�ne örtülen örtü, altına süpürülen p�sl�ğ� saklamaya yetm�yordu artık…
10
Hükümet, ps�koloj�de “Yansıtma” d�ye b�l�nen savunma mekan�zmasını uyguladı: Kend� suçunu, o suçu açığa çıkarana yükled�. Vatana �hanet�n� örtbas etmek �ç�n, vatanı savunanları, “Vatan ha�n�” �lan ett�. Oysa b�z, vatanımızı sevd�ğ�m�z �ç�n, onun çağdışı b�r z�hn�yet�n el�nde karanlığa sürüklenmemes� �ç�n, komşusuyla savaşır hale gelmemes� �ç�n, ormanlarının, kentler�n�n, haz�nes�n�n yağmalanmaması �ç�n, �ç savaşa, korkuya, yoksulluğa yen�lmemes� �ç�n çırpınıyorduk. Adalet� savunan b�zd�k, h�çe sayan onlar... Ağacı büyüten b�zd�k, kesen onlar... Barış �steyen b�zd�k, savaşı kışkırtan onlar… D�ne saygı duyan b�zd�k, s�yaset�n emr�ne koşan onlar… Ş�ddet kusan pol�se “Durun” d�yen b�zd�k, “Vurun” d�yen onlar... B�z çocuklarımızı “Harama el sürme” d�ye yet�şt�rm�şt�k, onlar evdek� k�rl� paralarının bekç�l�ğ�ne koşmuştu. B�z�, “b�z ve onlar” d�ye ayrıştıranlar da onlardı. Erdoğan bana “Vatan ha�n�” damgasını vurduğunda ben Almanya’da onun konuşma hakkını savunuyordum. Çünkü İzzetbegov�ç’�n ded�ğ� g�b�, “Savaş, öldüğünde değ�l, düşmanına benzed�ğ�nde kaybed�l�r”d�. B�z her koşulda �ade özgürlüğünü savunmalıydık. Vatana �hanetle suçlandığımda, Alman �şadamlarına, ürk�ye’dek� yatırımlarını askıya almamalarını, ama hukuk devlet� koşulu koymalarını söylüyordum. Vatanımı yalnızlığa sürükleyen Erdoğan’a karşı, onun Avrupa a�les�nden kopmamasını savunuyordum. Interpol’e “terör�st” d�ye arama emr�m �let�ld�ğ� gün, gazetemle b�rl�kte Nobel Barış Ödülü’ne aday göster�l�yordum. 11
Yandaş basın “N�ye bu terör�st� Saray’da ağırlıyorsunuz” d�ye Almanya’yı suçladığında, ürk�ye halkının d�ren�ş�ne gözünü kapattığı �ç�n Merkel’� eleşt�r�yordum. Erdoğan’ın “Naz�ler” suçlamasından sonra ürk�ye’ye tat�le g�tmeye korkan Almanlara, “Halklarımız arasında sorun yok. ürk�ye’ye g�d�n. Daha da yakınlaşmalıyız” d�yordum. ürk�ye’y� Erdoğan’dan �baret g�b� görüyorlardı. Erdoğan da öyle göstermeye çalışıyordu. Vatanın ardına saklanıp kend�s�ne yönel�k suçlamaları, ürk�ye eleşt�r�s� g�b� sunuyordu. Oysa ürk�ye ayrıydı, Erdoğan ayrı… Ve b�z, b�r�nc�y� sevd�ğ�m�z �ç�n, onu �k�nc�den kurtarmaya çalışıyorduk. Bu mücadeleyd� ben�, vatanımdan uzağa, Almanya’ya sürükleyen, b�r sabah Berl�n’de yapayalnız uyanmak zorunda bırakan… Son b�r yılda hayatımda ney�m yoksa Erdoğan yüzündend�. Ama –�ron�k b�r şek�lde- ney�m varsa da b�raz onun sayes�nde… Onun hırsı, neret�, �nt�kam duygusu yüzünden �ş�mden, ev�mden, ülkemden olmuştum, ama bu neret kampanyasına karşı verd�ğ�m mücadele sayes�nde de, �nsan hakları �ç�n sa vaşan büyük b�r a�len�n �ç�ne kabul ed�lm�şt�m. Ona yönel�k tepk�, bana yönel�k b�r sempat�y� doğurmuştu. Son b�r yılda aldığım 10 uluslararası ödül ve 5 d�le çevr�len k�tabım, bu dayanışmanın gösterges�yd� aslında... Dünyanın b�r ucunda �nsan hakkı, düşünce özgürlüğü, demokras� �ç�n çırpınman, öbür ucunda benzer mücadele veren başka hayatlara dokunuyor, dayanışmanın güçlü ses�, sess�zl�kte boğulmanı önlüyordu. Batılılar, Erdoğan’ın bunca hataya, zulme, öfeye rağmen bunca yıldır ülkes�nde ve özell�kle de Avrupa’dak� vatandaşları arasında nasıl bu kadar popüler olab�ld�ğ�ne şaşıyor. B�rçok açıklamanın yanında, b�r teşh�s de şu: 12
O’nun b�r h�kâyes� var. S�yasette çok �ş�ne yarayan b�r h�kâye bu… İstanbul’da, dışlanmışların yaşadığı b�r mahallede yet�şm�ş, eğ�t�ms�z ve yoksul çıktığı hayat yolculuğunda, engellerle kend�nce mücadele etm�ş, okuduğu b�r ş��rden hapse g�rm�ş, sonra, kend�s�n� hapsedenler�n oturduğu tahta kurulmayı başarmış b�r l�der… Kend�s� g�b� dışlanmış, yoksul, eğ�t�ms�z k�tlelere umut veren b�r başarı öyküsü… Ama h�kâyen�n sonu ena: Başarıya ulaşana kadar mütevazı b�r evde yaşayan Erdoğan, gücü tekel�ne alınca, kend�s�ne dünyanın en büyük sarayını �nşa ett�. Zulmü kaldırmak yer�ne “Zulmetme sırası bende” ded�, ürk�ye’y� büyük b�r açık hava hap�shanes� hal�ne get�rd�. Hırsızlığı önleyeceğ�ne “Sıra b�z�mk�lerde” demey� ve vatanın kaynaklarını yandaşlarına cömertçe sunmayı seçt�. Halkı yoksullaşırken, kend�s� ve çevres� zeng�nleşt�. Kürtlerle, Ermen�lerle, komşularıyla barış peş�nde koşan, ülkes�n�n geleceğ�n� Avrupa’da arayan l�der görüntüsünü terk ed�p ürk�ye’y� dünyayla kavgalı, �çerde kutuplaşmış, baskı altında, ıssız b�r çöle çev�rd�. Bütün bunları, d�ndarlık k�sves�ne sarıp sakladı. Ölümü yücelt�rken, taraarlarını, hayatta en büyük kazanımın keen ve şehadet olduğuna �nandırdı. Eleşt�r�y� yasakladı. Kölelere hürr�yet vaat eden adamın, aslında onlara eend� olma peş�nde olduğu anlaşıldı. Mesele vatana �hanetse, budur �şte… Ş�md�, b�z�m de b�r h�kâyem�z var: Annem teleonda, “Ben� merak etme, ben�m yer�m hazır” ded�ğ�nde, babamın mezarının yanını kastett�ğ�n� b�l�yorum. Onu b�r daha görememe �ht�mal�, vatanımızı baskıya, hırsızlığa, yağmaya karşı savunmamızın bedel�... Eş�mle b�r yılı aşkın süred�r görüşememem�z, hayat boyu b�r�kt�rd�ğ�m�z parayla alab�ld�ğ�m�z eve el konması �ht�mal�, vatan13
daşlıktan çıkarma hazırlığı da, vatanımızı sevmem�z�n bedel�... B�r gün kend�m� sözlükte “Haymatlos” sözcüğünün karşılığını ararken bulmam, büroda çalışırken hep perdey� kapalı tutmam, çok sevd�ğ�m vatanımdan uzak yaşamam da o vatan, İslamoaş�st b�r rej�m�n el�ne düşmes�n d�ye verd�ğ�m�z mücadelen�n bedel�… Ş�md�, Gez� Parkı’ndak� ağaçları savunurken gözünden kurşunlananların da b�r h�kâyes� var… Pazarda ayağında last�k pabucuyla çocuklarına ekmek parası kazanmaya çabalarken gözaltına alınan başörtülü kadının, şortuyla otobüse b�nd� d�ye saldırıya uğrayan genç kızın, Erdoğan’ı ked� şekl�nde ç�zd� d�ye hapse mahkûm ed�len kar�katür�st�n, kardeş kanı dökülmes�n d�yen b�r b�ld�r�ye �mza attığı �ç�n mesleğ�nden olan akadem�syen�n, �ş�n� ger� �stemek �ç�n açlık grev� yaptı d�ye hapsed�len öğretmen�n, d�ndarlık uğruna oy verd�ğ� part� taraından yoksulluğa terk ed�lenler�n, pol�s�n vurduğu 15 yaşındak� oğlunun hesabını sorarken yerlerde sürüklen�p kırılan koluna ters kelepçe takılan kadının, yaşadıkları kentler, köyler yerle b�r ed�l�rken seçt�kler� vek�llere, başkanlara z�nc�r vurulan Kürtler�n, kapılarına kırmızı boyayla �şaret konan Alev�ler�n de b�r h�kâyes� var ş�md�… Vatan, k�m�n kend�s�n� sevd�ğ�n�, k�m�n soyduğunu b�l�yor artık… Bazı k�taplar b�r raa demlenmeye terk ed�l�p yazılmayı bekler. Bazısı sabırsızdır; “Yaz ben�” d�ye bağırıp dürtükler sen�… Bu k�tabı, yaralarım kapanıp kabuk bağlandığında yazab�l�rd�m; ama neler pahasına d�rend�ğ�m�z, nasıl �çten �çe kanadığımız görülsün, asıl vatan ha�n� k�mm�ş b�l�ns�n �sted�m. Güçlüler�n haksız, haklıların güçsüz olduğu, ama haksızlar güçten düşerken, haklıların güçlenmeye başladığı görülsün �sted�m. 14
Mücadelen�n verd�ğ� onca k�ş�sel hasara rağmen, umut bayrağını dalgalandırmanın zorluğu ve hayat�yet� anlaşılsın �sted�m. Bu k�tabı, 81 yaşında hayata veda eden gazetec� ağabey�m Mete Akyol’a �tha ed�yorum. Hapse g�rmem�zden b�r haa sonra, tahta sandalyes�n� kapıp yattığımız cezaev�ne gelm�şt�. Kış ortasıydı. Ayazdı. Sandalyes�n� kapının önüne koymuş, paltosuna bürünüp orada gün boyu k�tabını okumuştu. K�ş�sel b�r protestoydu bu... 80 yaşında b�r ustanın, sess�zce çaldığı “Uyanın” z�l�yd�. G�derken, “Ben burada b�r gün kaldım, her meslektaşım bunu b�r gün yaparsa bu, umut yaratab�l�r” dem�şt�. Ertes� günden �t�baren yüzlerce gazetec�, “umut nöbet�” �ç�n eller�nde sandalyelerle kuyruğa g�rd�. Artık �nsanlar otobüslerle akın akın gel�yor, cezaev�n�n önü, m�t�ng alanına dönüyordu. Hap�sten çıkab�ld�ysem, bunda o 80’l�k genc�n başlattığı eylem�n katkısı büyük…
Mete Akyol, S�l�vr� önünde, “Umut nöbet�”nde… 15
Çıktığımda o sandalyey� get�r�p hed�ye ett� bana… Ben de Basın Müzes�’ne söz verd�m. Bazen b�r tahta sandalye, b�r altın tahtı dev�rmeye yeter. Can Dündar Aralık.2017
16
1
KURŞUN 6 Mayıs 2016 sabahı evden çıkarken b�r tuhaflık d�kkat�m� çekt�. Gazeteden ben� almaya gelen arabada, son b�r aydır her anımda bana eşl�k eden yakın korumam yoktu. ehd�tler artınca Emn�yet, onu ben� korumakla görevlend�rm�şt�, ama o sabah, kend�s� düğüne g�tm�ş, yer�ne gelecek koruma �se her nasılsa uyuyakalmıştı. Oysa öneml� b�r gündü. “Devlet�n sırlarını açıkladığımız” gerekçes�yle yargılandığımız davada, hakkımızdak� hüküm açıklanacaktı. Korumama teleonda mahkemeye gelmes�n� söyled�m. Geld�. Duruşmaya g�rd�k. Mahkeme, “sırlar �şa olmasın” d�ye, duruşmaya �zley�c� yasağı koymuştu. O nedenle salon tenhaydı. Savcı aynı çatık kaşlarla kürsüsünde taleb�n� y�neled�: “Sanık, devlet�n g�zl� b�lg�ler�n� gazetes�nde yayınladığı �ç�n, hükümet� dev�rmeye çalışmak, g�zl� örgüte yardım ve yataklık, devlet sırlarını ele vermek, casusluk suçlarından �k� kez müebbetle cezalandırılmalıdır.” Ben “son sözümü” söyled�m: “Yayınladığımız haber, hükümet�n, Mecl�s’ten habers�z yürüttüğü �llegal b�r operasyonunu deş�re etm�şt�r. Gazetec�n�n görev� devlet�n sırrını değ�l, halkın çıkarını korumaktır. Haber�m�z�n arkasındayım. Beraatımı �st�yorum”. Hâk�m, karar �ç�n duruşmaya ara verd�. Çıktık. Adl�ye b�nasının az ötes�nde b�r kae vardı; orada beklemek üzere b�nayı terk ederken, yakın korumanın y�ne –her neden17
se- yanımda olmadığını ark ett�m. Yanımda eş�m D�lek vardı; b�r de CHP M�lletvek�l� Muharrem Erkek… Çıkış kapısında çok sayıda kamera bekl�yordu. Meslektaşlarımla ayaküstü sohbet ett�m, “Kader�m�z, b�razdan bell� olacak” ded�m. Kaeye doğru yürürken b�rden k�ndar b�r çehren�n, bana doğru yaklaştığını ark ett�m. B�rkaç metre yakınıma kadar geld�. Önce el�ndek� namlunun parıltısını gördüm, sonra o namludan çıkan �k� kurşunun ses�n� duydum, barutun kokusu aldım… Saldırıyı görmüş, duymuş, koklamıştım, ama ten�mde b�r şey h�ssetm�yordum. Aynı anda saldırganın, “Vatan ha�n�” d�ye bağırdığını duydum. Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bana yapıştırmaya çalıştığı sıattı; kurşun �se bell� k�, onun “pahalı ödetmek �sted�ğ� bedel…” ürk�ye’n�n en korunaklı meydanındaydık. S�lahla g�rmek şöyle dursun, sözde “kuş uçurtulmuyordu”. Yanımdak� NV muhab�r� Yağız Şenkal bana s�per olurken, “Kaç, hede sens�n” d�ye bağırdı. Oradan uzaklaşmaya çalıştım. Merakla arkama baktığımda başka s�lahlı adamların oraya koştuğunu gördüm; önce onların da saldırgan olduğunu sandım; s�v�l pol�s olduklarını sonradan anladım. Pol�s namlularının ucundak� saldırgan, proesyonel b�r soğukkanlılıkla s�lahını yere bırakmış, eller�n� başının üzer�ne koyup d�z çökmüştü. Her şey 30 san�ye �ç�nde olup b�tm�şt�. B�r aks�yon �lm�n�n set�ndeyd�k sank�… Fakat kurşunlar kurusıkı değ�ld�. Artık sadece gazetem, gazetec�l�ğ�m, özgürlüğüm değ�l, canım da tehd�t altındaydı. D�lek yanıma geld�; yaram olup olmadığını sordu. Üstümü 18
kontrol ett�k; yoktu. Kurşun yerden sekerek bana s�per olan meslektaşımın bacağında b�r sıyrığa yol açmıştı. Ucuz atlatmıştık. Yanıma koşan gazetec�ler saldırganı tanıyıp tanımadığımı sordu; “Saldıranı tanımıyorum, ama tahr�k eden� tanıyorum” ded�m: “B�r cumhurbaşkanı, b�r gazetec� �ç�n, ‘Bu haber�n bedel�n� ağır ödeyecek’ derse olacağı budur.” Oradan uzaklaşırken ardımda nasıl b�r dehşet yaşandığını, görüntüler� �zley�nce ark ett�m: D�lek, saldırganı görür görmez, akıl almaz b�r refleksle adamın yüzüne hamle yapmış ve kurşunun hede�ne varmasını engellem�şt�. Sonra da adamın kolunu bırakmamış, arkadan boynuna sarılan m�lletvek�l�yle b�rl�kte onu etk�s�z hale get�rm�şt�. Hayatımı paylaştığım kadına, hayatımı borçluydum ş�md�… Kahramanımdı o…
Saldırı anı: S�lahlı saldırgan pasaportu ver�lerek serbest bırakıldı, onu engelleyen eş�m�n pasaportuna el kondu. 19
Kısa süre sonra, saldırıyı duyup koşan dostların ve ne olduğunu bana soran yakın korumamın eşl�ğ�nde mahkeme salonuna yürüdüm; kararı d�nlemek üzere mahkeme salonuna g�rd�m. Hâk�m önce “Geçm�ş olsun” ded�, üzüntüler�n� b�ld�rd�, sonra hükmünü söyled�: “Devlet sırrını �şadan 5 yıl 10 ay haps�ne…” IR’lardak� müh�mmatın resm� l�stes�n� yayınlayan Ankara ems�lc�m�z Erdem Gül de aynı cezaya çarptırılmıştı. Casusluğa, hükümet� dev�rme g�r�ş�m�ne, örgüte yardım yataklığa da�r kanıt bulamamışlar, k�rl� b�r operasyonu sır sayıp onu açık ett�ğ�m�z �ç�n ceza verm�şlerd�. Hâk�m, kararın temy�ze açık olduğunu bel�rtt� ve pasaportumun da �ades�ne hükmett�. Şaşırtıcıydı bu… utuklanmamıştık. Yurtdışı yasağımız da kaldırılmıştı. Adl�yeden çıkarken, dostların ve medyanın kuşatması altında, “B�r saat �ç�nde b�r� ��l�, d�ğer� hukuk� �k� su�kasta uğradığımızı, ama asla susmayacağımızı” söyled�m. Boynumda asılı hap�s cezası ve üzer�me s�nm�ş barut kokusuyla eve döndüm. Ertes� sabah kapımın önünde �k� s�yah araba �le uyandım. İçler�nde, s�yah gözlüklü, takım elb�sel� altı koruma bekl�yordu. Gec�km�ş b�r önlemd�. anıştık. “S�ze yönel�k herhang� b�r tehd�t var mı” d�ye sordular: “Evet s�z�n patrondan var” ded�m, Erdoğan’ı kastederek; “Ben�, ona karşı korumanız gerekecek”. O günden sonra h�çb�r şey, esk�s� g�b� olmayacaktı.
20
Sözcükler engel tanımaz “ASIL VATAN HAN KMMŞ BLNSN STEDM” ŞMD EBOOK OLARAK, BEDAVA Türkiye’de yazılarımı okul kitaplarından çıkarıyor, kitaplarımı yasaklatmaya çalışıyorlar. Sözcüklerimizi yazamayız, basamayız, dağıtamayız, okurumuzla buluşamayız sanıyorlar. Yanılıyorlar. Düşünen, yazan, okuyan insanı engelleyemezler. Yazmak tehlikeli mi; daha çok yazıyoruz. Basmak riskli mi; inadına basıyoruz. Dağıtmak zor mu; o halde nternet’ten yayınlıyoruz. Hem de bedava… Son kitabım “Asıl Vatan Haini kimmiş, bilinsin istedim”, şimdi e-book formatında… Okumak, paylaşmak, dağıtmak isteyen herkese açık… Kitabın yayıncısı #ÖZGÜRÜZ ve CORRECTV olarak karşılığında tek bir şey istiyoruz: Bize, özgür yayıncılık mücadelemize destek olun. Desteğinize ihtiyacımız var! adresi üzerinden veya aşağıdaki hesaptan katkı yapabilirsiniz: Hesap sahibi: CORRECTIV Recherchen gGmbH IBAN: DE 874 306 096 740 900 900 00 BIC: GENODEM1GLS GLS Bank — Açıklama: özgürüz Kitabın basılı kopyasını edinmek isteyenler için online sipariş adresi: shop.correctiv.org Katkınızla büyüyor, daha da güçleniyoruz. Can Dündar
2
UÇAK Uçaktayım. Aylardır �lk kez… Gökyüzünden yeryüzünü süzerken üç ay önces�n� hatırlıyorum: B�r cezaev�n�n avlusundan bakıyordum semada süzülen uçaklara… Duvar ne kadar yüksek ve büyük, uçak ne kadar uzak ve küçük görünüyordu. “Yakında o uçakta olab�lecek m�y�m? Uzaklara uçab�lecek m�y�m” d�ye �ç geç�r�yordum. Sayılı gün geçer; bel�rs�zl�k ena… Müebbed� �stenen b�r tutsak �ç�n, h�ç çıkamamak da var hesapta… Ş�md� uçaktan bakıyorum aşağıya… S�l�vr�’y� arıyorum yerde... Üç ay konakladığım esaret ülkes�n�… Havadan bakınca duvar alçak ve küçük görünüyor, uçak yakın ve büyük… Hap�ste, o dört adıma sek�z adımlık beton avluda kalanlar da bakıyor mudur şu an semaya? Uçağı görüp �ç çek�yorlar mıdır? Aslında ne uçak o kadar uzak, ne duvar o kadar yüksek… Boyut algımızı, �nancımızla umudumuz bel�rl�yor. İnanmadığında, umutsuzken, duvarı olduğundan büyük, özgürlüğü olduğundan uzak göreb�l�yor �nsan… Umut, kısaltıyor duvarın boyunu, göğün mesaes�n�, özgürlüğün yolunu… İnanç, duvarı aşıp uzağı yakına get�r�yor. Ve şurası kes�n: Sen� öldürmeyen, sen� güçlend�r�yor.
22
3 AYRILIK Bazen sevd�ğ�n�z b�r�s�yle görüşür, sohbet eders�n�z. B�tt�ğ�nde her zamank� sıradanlıkta vedalaşır, “Görüşürüz” der ayrılırsınız. Ama görüşemezs�n�z. O, “son buluşma”dır; b�lmezs�n�z. B�lsen�z daha çok vak�t geç�r�r, her sözünü z�hn�n�ze kaydeder, kokusunu �ç�n�ze çeker, doyasıya sarılır h�ç ayrılmazdınız belk�; ama �ş �şten geçm�şt�r artık... Yanarsınız. 2016 Haz�ran’ının son günü, D�lek, ben ve İng�ltere’de okuyan oğlumuz Ege, Londra’da buluştuğumuzda, bunun çok uzun b�r ayrılıktan öncek� son buluşma olduğunu b�lm�yorduk. B�r röportajın ardından Guard�an gazetes�n�n önündek� şezlonglara uzandık, kanalın kenarında süzülen ördeklere bakarak, nazlı b�r Londra güneş�n� ten�m�zde h�ssederek b�ralarımızı �çt�k. Hap�sl�k dönem�nde, b�rkaç açık görüş dışında üçümüz b�r araya gelemem�şt�k. Bu Londra buluşmasından sonra da yen�den b�r araya gelmem�z, neredeyse �mkânsız olacaktı. O gün, tatsız geçm�şten, hap�sl�kten, ayrılıktan konuşmadık h�ç; daha çok gelecekten, ürk�ye’n�n ve dünyanın hal�nden konuştuk. Ama muhtemelen her b�r�m�z�n aklı, konuşmak �stemed�ğ�m�z başka tatsızlıklardaydı: Emn�yet, uğradığım s�lahlı saldırıdan sonra verd�ğ� korumaları an�den kaldırmıştı.
23
Gazete, “ehd�t c�dd�, önlem almalıyız” d�yerek odamın kapısına güvenl�k k�l�d� taktırmıştı. Banka, daha önce verd�ğ� konut kred�s�n� keseb�leceğ�n� söylem�şt�. Borca batmıştık. Savcılıktan yen� b�r dava �ç�n davet gelm�şt�. Hükümet yanlısı basın, tahl�yemden sonra verd�ğ�m demeçlerle �lg�l� topyekün saldırıya geçm�şt�. Bu arada gazetede b�r anlaşmazlık çıkmış, bey�n kadrosundan, en yakınlarımdan b�r grup, “Mücadelen�n ortasında ayrılmak olmaz” dememe aldırmadan �st�a etm�şt�. Yorgundum. Bunalmıştım. ahl�yemden ber� Avrupa’dan gelen davetlere koştururken vert�gom azmıştı. Başım dönüyordu. Hâlâ üzer�mde hap�shanen�n tortusu vardı. Sorunlar yığıldıkça yığılıyordu. D�nlenmem, kaamı toparlamam, vücudumu kuma yatırmam, güneş� �ç�me çekmem ve yen� k�tabımın okumalarına başlamam lazımdı. eleon ses�nden, kr�z haberler�nden, tehd�tlerden, soruşturmalardan, korumalardan, barut kokusundan, gazete ded�kodularından mümkün olduğunca uzağa g�tmel�, kend�me gelmel�yd�m. Gazeteden ve eş�mden b�r ay �z�n �sted�m. ahl�ye olduktan dört buçuk ay sonra, 7 emmuz günü, k�taplarımı ve yazlık g�ys�ler�m� �k� bavula sığdırıp tek başıma tat�le çıktım. Kaesten salıver�lm�ş kuşların ted�rg�n heyecanıyla Barcelona uçağına b�nd�m.
24
4 DARBE 15 emmuz 2016 geces�, ürk�ye tar�h�n�n en karanlık geceler�nden b�r�yd�. Akşam Murat Sabuncu aradı. Gazetede ben�m yer�me yayın yönetmenl�ğ�n� ��len o yürütüyordu. “Hemen telev�zyonu aç. Boğaz Köprüsü askerlerce tra�ğe kapatıldı. uha b�r hareketl�l�k var” ded�. Barcelona’dak� b�r haalık “Dolçe V�ta”m oracıkta sona erd�. Bela, orada da bulmuştu ben�… “Saatler” �lm�n�n unutulmaz cümles� çınladı kulağımda: “Hayattan kaçarak huzur bulamazsın.” Kaamı güzel�m edeb�yat k�taplarımdan kaldırıp telaşlı soru �şaretler� kusan telev�zyona daldırdım. H�ç k�mse, �pler� tamamen Erdoğan’ın el�ne geçm�ş görünen ordudan b�r darbe g�r�ş�m� beklem�yordu. B�rkaç dak�ka sonra b�r teleon daha: “Darbeye benz�yor.” B�ld�ğ�m�z asker� darbelere h�ç benzem�yordu oysa… Genelde bu �şler borsa etk�lenmes�n d�ye cumayı cumartes�ye bağlayan gece sabaha karşı yapılır. O gün de cumaydı, ama daha geceyarısı b�le olmamıştı. “Normalde”, önce cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık basılır, s�yasetç�ler tutuklanır, tele v�zyondan darbe b�ld�r�s� okutulurdu. Akşam vakt� tek yönlü olarak Boğaz Köprüsü tra�ğ�n� kapatmak, daha çok köprüde sık rastlanan �nt�har teşebbüsler�ne benz�yordu. Ordu �nt�har ed�yor olab�l�r m�yd�? İlk teşh�s�m, bunun “ürk�ye’n�n Re�chstag yangını” olduğu yönündeyd�. Bu tür b�r darbe g�r�ş�m�, Erdoğan’ı mağdur
25
durumuna düşürür ve �kt�dara tamamen el koymak �ç�n el�ne büyük koz ver�rd�. Fakat saatler �lerled�kçe c�nnet�n boyutu büyüdü. Darbec�ler, Mecl�s’� ve Başkanlık sarayını bombalıyor, baskından kılpayı kurtulan Erdoğan, halkı tanklara karşı koymak üzere sokaklara çağırıyor, cam�lerden d�ren�ş çağrıları yüksel�yordu. Hükümet, hemen bunun b�r “FEÖ darbes�” olduğunu açıkladı. Erdoğan’ın dey�ş�yle bu “Allah’ın b�r lütu” �d�. Eğer öyleyse bu, “Frankenste�n h�kâyes�”ne benz�yordu: “Canavar”, yaratıcısına saldırmıştı; ş�md� onun taraından ortadan kaldırılacaktı. Ve “canavarı durduran kahraman”, başkan olacaktı. Her asker� müdahale, yen� b�r sağ �kt�darı tet�klemem�ş m�yd� zaten? O gece 01.30’da şu tweet’� attım: “12 Eylül urgut Özal’ı, 28 Şubat AKP’y� �kt�dara taşıdı. 27 N�san, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı yaptı. 15 emmuz, Erdoğan’ı başkanlığa taşıyor” rol ordusu hemen devreye g�r�p ölüm tehd�tler� yağdırmaya başladı. Halk, Erdoğan’ın çağrısıyla sokaklara dökülmüş, k�m�n emr�yle tankları sürdüğünü b�lmeyen askerler� l�nç ed�yor, ac�len devreye sokulan cam�lerden sala sesler� yüksel�yor, meydanlar, “İdam… �dam” d�ye �nl�yordu. 250 ölü, 2000’� aşkın yaralı vardı. Asker� darbey� önleme bahanes�yle yapılacak b�r s�v�l darbe tehl�kes� ortadaydı. 16 emmuz gazeteler� zaer çığlıkları atarken, Cumhuriyet , demokras�den yana tavır alan b�r başlıkla çıktı: “Asker� ya da s�v�l her darbeye karşı: Çözüm demokras�…” Hemen ertes� gün büyük cadı avı başladı. İlk ev� basılanlar, üç aylık tutukluluğumuza son veren, Erdoğan’ın, “anımıyorum, saygı duymuyorum, uymayacağım” ded�ğ� �ptal kararına �mza atan �k� Anayasa Mahkemes� üyes�yd�. Yüksek yargıçlar26
dan b�r�n�n yer�ne Erdoğan’ın danışmanı atandı. Aynı gün, 5 yıl 10 aylık mahkûm�yet kararımızı görüşecek olan Yargıtay’da operasyon yapıldı; 140 Yargıtay üyes� hakkında soruşturma açıldı; 11’� gözaltına alındı. Müebbetle yargılandığımız davada 5 yıl 10 ay hap�s cezası veren heyetten b�r hâk�m, adl�yedek� odasında tutuklandı. Hakkımızda �k� kez müebbet hap�s taleb�yle �dd�aname yazıp tutuklanma �steyen savcı �se, İstanbul Cumhur�yet Başsavcılığı’na ter� ett�r�ld�. Ağır ceza mahkemes�, yargılanıp mahkûm olduğumuz Mİ IR’ları haber�m�z �ç�n, -yen�den- bu kez “Gülen örgütüne yardım yataklık” davası açtı ve bu davayı gerekçe göstererek pasaportuma el konması �ç�n Emn�yet’e yazı yazdı. B�r süre sonra, adl�ye önünde bana s�lah sıkan saldırgan da salıver�lecekt�. Cehennem taşları b�rer b�rer döşen�yordu. Bütün bel�rt�ler ortadaydı: Uzun sürecek b�r baskı dönem� başlıyordu. İlk gün gözaltına alınanlar arasında, 10 b�n kamu görevl�s�, b�r o kadar öğretmen, 112 yargıç ve savcı vardı. w�tter’ın �kt�dar yanlısı hesaplarında, tutuklanacak gazetec�ler�n l�steler� yayınlanıyordu. Ben�m �ç�n b�r hap�shane hücres�nde başlayan 2016 yılı, daha yarısındayken, barut kokuları, mahkûm�yet kararları, yen� davalar ve yen�den tutuklanma �ht�mal�yle sürüyordu. ürk�ye �ç�n olduğu kadar, a�lem�z �ç�n de b�r dönüm noktasıydı. Pazar geces� a�le mecl�s� Skype başında toplandı. Ben hap�steyken kapalı görüşü, ses geç�rmez b�r camın ardından teleonla yapıyorduk. Ş�md� “özgürlükte”, başka b�r camın, ekranın ardından konuşuyorduk. “Ne yapalım” d�ye sordum. Ege, “Bu koşullarda dönmen çok tehl�kel�… Ama k�m�n ne 27
ded�ğ�ne bakma, �ç ses�n� d�nle…” ded�. D�lek, çevreden yükselen s�lah ve sala sesler�n� d�nlett�: “Bu koşullarda gelmen, çok tehl�kel�… Saldırıya uğrarsın; hapse g�rersen de b�r daha çıkamazsın. Ben geley�m, ne yapacağımızı konuşalım.” O gelmeden �k�nc� darbe geld�. 20 emmuz geces�, Erdoğan, Olağanüstü Hal �lan ett�. Yürütme ve yasamadan sonra yargıyı da ele geç�rd�. Artık sözü, kanun hükmündeyd�. Bundan böyle devlet� kararnamelerle yönetecek, özgürlükler� askıya alacak, gazeteler� kapatacak, toplantı ve göster�ler� yasaklayacak, gözaltı süreler�n� uzatacak, �sted�ğ�n� tutuklatacak, �dam kampanyası başlatacaktı. İlk darben�n sealet�n�, �k�nc�s�n�n başarısına tahv�l etm�şt�. Bu, apaçık s�v�l darbe demekt�. ürk�ye asker� darbeden kurtulmuş, pol�s devlet�n�n el�ne düşmüştü. Ben, Barcelona’da 45 metrekare b�r odada, b�lg�sayar başında kıvranıyordum. Her arayan dostum, teleonu, “Sakın dönme” d�ye kapatıyordu. Her şeye rağmen, bütün r�skler� alarak dönmek �st�yordum. Dönüş b�let�m� aldım, son karar �ç�n D�lek’� beklemeye koyuldum.
28
5
KARAR – Ne yapacağız? – ürk�ye ürk�ye’ye ’ye dönmen zor artık… ar tık… Gel�r gelmez tutuklayacakl tutuk layacaklar ar.. – Sürgün, hap�sl�kten �y� m� k�? – Yen�den hapse g�rersen uzun süre çıkamayab�l�rs�n. İçerdek� güvenl�ğ�n de şüphel�… şüphel�… – Sürgün de zor değ�l m�? “Bırakıp g�tt�” d�yecekler. – Bırakmazsın k�… Avrupa’da ses�n daha gür çıkab�l�r. Mesleğ�n� özgürce yaparsın. Hem de güvende olursun. – H�çb�r yer güvenl� değ�l aslında… Her yerde su�kast �ht�mal� var. var. Y�ne de n�speten sak�n b�r yer bulmalı… Şu anda dört yerden tekl� var: Stockholm, Londra, Hamburg, Berl�n… – Londra’da Ege’n�n yanında olsan daha �y�… Ama çok pahalı… Ve İng�l�zler�n gözü, Brex�t dışında b�r şey görmüyor şu anda... Almanya’da ürk�ye’ye daha yoğun �lg� var. Ama ürk�ye’dek� kutuplaşma, orada da geçerl�. Rahat edeb�l�r m�s�n; em�n değ�l�m. – 21 Eylül’de de yen� davanın duruşması dur uşması var v ar.. G�tmezsem, G�tmezs em, b�r süre sü re sonra yakalama kararı ver�rler; yurttaşlıktan çıkarmaya kadar g�deb�l�rler. – En �y�s� b�r süre uzaktan durumu duru mu gözlemek, g�d�şata göre karar vermek. – O zaman Berl�n’e g�d�p geç�c� olarak möblel� b�r ev tutayım. Sen gel�r m�s�n? – Sen kes�n kararını verene verene kadar sık sık g�der gel�r�m. – arçın’ı çok özled�m. – Sana get�r�r�m, get�r�r� m, ama uçağa almazlar. Arabayla get�rmem gerekecek, ama hasta… Çok zorlanab�l�r yolda… B�lem�yorum. 29
– Banka �le görüşmek lazım. Kred� a�z�n� ödeyemezsek eve hac�z geleb�l�r. – El koyarlar mı sence? – Sanmam. edb�r kararı alab�l�rler sadece… – K�raya mı versek? Nasıl geç�neceğ�z? – Ben B en dışarda da çalışır, çalışır, kazanırım. – Gerek�rse G erek�rse ben de ürk�ye ürk�ye’’de de çalışır ç alışırım. ım. – Eş dosttan ne haber? – Herkes darmadağın oldu. eleon çok az çalıyor. Arada b�r� arayınca sev�n�yorum artık… Ya aramaya korkuyorlar ya da “rahat bırakalım” d�ye düşünüyorlar. İk�nc�s�ne �nanmak �st�yorum. Kend�m�z� �kt�dardak�lere unutturmak �st�yorduk, b�z�mk�ler unuttu. – Geçer bu günler de… Küskünlük, alınganlık yapmayalım. – Ben �y�y�m. Ben� düşünme… Dolunayda yürüyorduk. Barceloneta sah�l�nde… Keder ve kuşku da b�z�mle elele yürüyordu. Yanımızdan geçenler�n neşel� kahkahaları, anlamadığımız, yabancı yabancı b�r d�l g�b� çınlıyordu çınlıyordu kulağımızda… Her gün Erdoğan yanlısı medyada çıkan onlarca saldırı haber�yle uyanıyorduk. uyanıyorduk. B�r tanes�, ben�m artık b�r ulusalgüvenl�k tehd�d� hal�ne geld�ğ�m� yazıyor, “Gereğ� yapılmalı” d�yordu. elev�zyon programlarında “Öcalan g�b� ülkeye get�r�l�p yargılanmalı mı, yoksa �st�hbarat taraından orada öldürülmel� m�” tartışmaları yapılıyor, w�tter’da bu �şe gönüllü olanlar “Hazırız” d�ye yazıyordu. Hayatımız b�r anda paramparça olmuş, ülkem�z kara b�r buluta g�rm�şt�. Önümüzdek� kalın s�s perdes�nden yarını görem�yorduk. D�lek, Ege ve ben, �k� kıtaya ve b�r adaya dağılıverm�şt�k. dağılıverm�şt�k.
30
Sürgün günler�m�z, günler� m�z, aylarımız başlıyordu ş�md�… Belk� Belk � de yıllarımız… Ayrılırken, “Bu sürec�, kend�m�ze b�r şeyler katmak �ç�n değerlend�rel�m. Her şeyde b�r hayır vardır” ded� D�lek… B�r kez daha metanet�ne, metanet� ne, cesaret�ne, gücüne hayran oldum. Evlend�ğ�m�z gün “Evet” derken neye evet ded�ğ�n� öngöreb�l�yor muydu acaba?.. Mahkûm�yet�, hap�sl�ğ�, kurşunlanmayı, sürgünü, ayrılığı… B�r göçmen�n kızıydı o… Bel�rs�zl�kten Bel�rs �zl�kten ted�rg�n ted�rg� n olur, olur, yerleş�k düzen�, evler kurmayı severd�. Ş�md� özenerek kurduğu o güzel�m ev� dağıtıp b�r bel�rs�zl�ğe m� taşınacaktı? anımadığı, d�l�n� b�lmed�ğ�, yabancı b�r ülkede mutlu olab�lecek m�yd�? 12 Eylül darbes�n�n sürgünler� g�b�, ülkem�z�n karanlığa gömülüşünü uzaktan mı �zleyecekt�k? Daha kötüsü mü gelecekt�? Havaalanında, Havaalanında, acı b�r gülümsemeyle, “Bakalım b�r daha ne zaman görüşeb�leceğ�z” görüşeb�leceğ�z” ded� ve g�tt�. Üzgün müydüm? Evet. P�şman mıydım? Hayır. ed�rg�n? Evet. Ama h�ç değ�lse kararsızlığım b�tm�şt�. Dönüş Dönüş uçağımı �ptal ett�m. Artık sürgündeyd�m. sürgündeyd�m.
31
6 VEDA 2016 Ağustos başında Berliner Zeitung ’da b�r söyleş�m yayınlandı: “Ne zaman döneceks�n�z” sorusuna, “Olağanüstü Hal b�tene dek dönmeyeceğ�m” cevabını verm�şt�m. Önce D�lek aradı, sonuçlarını düşünmeden aklıma esen� söyled�ğ�m �ç�n s�tem ett�. Ardından gazeten�n İcra Kurulu Başkanı, avukatım Akın Atalay, teleonda, “Y�ne karıştırdın ortalığı” ded�: “Hem davadak�, hem gazetedek� konumunu zora soktun. Mahkeme bu beyanı aleyh�ne del�l sayıp yakalama kararı çıkarab�l�r. Gazetede de yen� yayın yönetmen�n�n k�m olacağı tahm�nler� başladı b�le…” Yayın yönetmenl�ğ�n�, hap�ste b�le sürdürmüştüm. Ama o, b�r zorunluluktu. Ş�md� koşullar değ�şm�şt�… Yönet�c�l�k, uzaktan kumanda yapılacak �ş değ�ld�. Meslek� kar�yer�m�n son durağı sayılacak bu �t�barlı görev�, karşı karşıya kaldığım olağanüstü koşullarda, canım acıyarak devretmek zorundaydım. B�lg�sayarı önüme çek�p veda yazımı yazdım: “B�r buçuk yıl önce, Cumhuriyet ’�n Genel Yayın Yönetmenl�ğ�n� üstlend�ğ�mden ber� başıma gelenler, ömrümün tamamında yaşadıklarımdan azla: Saldırılar, alkışlar, tehd�tler, hede göster�lmeler… Yargılanma, tutuklanma, hap�shane… ecr�t, mahkûm�yet, kurşunlanma… Hakaretler, ödüller, yen� soruşturmalar, sıradak� davalar… 32
Dönem�n ağır baskısı �le b�z�m gazetec�l�k coşkumuzun yarışmasının aturaları… Boyun eğmemen�n gururuna eklenen bedeller… (..) Bugünkü koşullar altında yargıya güvenmek, g�yot�ne gönüllü kaa uzatmak anlamı taşıyacağından, en azından Olağanüstü Hal kalkana kadar, bu yargıya tesl�m olmama kararı aldım. Elbette baskı rej�m�ne karşı mücadelem�z aynı kararlılıkla sürecek. Ses�m�z�n daha da gür çıkacağı b�l�ns�n. Düşman sev�nmes�n, dostlar yer�nmes�n.” Yazarken boğazım düğümlen�yordu. Damakta ayrılığın, kezzap tadı… Kulakta, key�fle ovuşturulan ırsatçı eller�n ses�… Burunda ha�en h�ssed�len yalnızlık kokusu… Beyn�n b�r yer�nde “Yanlış yapıyorsun” uyarısı… B�r koltuktan değ�l, b�r topraktan sökülüyordum sank�… B�r yazıyı değ�l, hayatımın b�r sayasını noktalıyordum. Yazı b�t�nce kend�m� dışarı attım; �k� saat kan ter �ç�nde yürüdüm. Sonra b�r İspanyol meyhanes�ne oturup düşünmeye çalıştım. Hayat del�ces�ne hızlanmış, d�zg�nler�n� tutmak zorlaşmıştı. Her terc�h, yen� vazgeç�şler� dayatıyordu. B�rkaç haa �ç�nde, önce ülkem, sonra a�lem, derken ev�m, sonunda da �ş�m el�mden kayıverm�şt�. B�r b�l�nmez�n ortasında, dalından kopmuş b�r yaprak g�b� kalakalmıştım. Bu ırtınada nereye sürükleneceğ�m meçhuldü. Barcelona’da k�taplarımı toplarken telev�zyonda Erdoğan’ın, “ürk�ye’n�n yönet�m s�stem�, ��len değ�şm�şt�r” ded�ğ�n� duydum. Eşyalarımı, ev�n� yanında gezd�ren b�r kaplumbağa g�b� sırt çantama doldurdum. Onca yıldan sonra el�mde kalan bütün malvarlığım, b�rkaç bavulla bu sırt çantasına sığacak 33
kadardı �şte… Ve bu, bana sürgünlere has b�r hüzünden çok, gezg�nlere özgü b�r özgürlük duygusu ver�yordu. Yıllar önce, b�r hak mücadeles�nde yalnız bırakıldığımda “Yalnızlığa alışmalı” başlıklı b�r yazı yazmıştım. O yazıda söz ett�ğ�m ruh hal� kapıyı çalmıştı y�ne... Uzun yıllar sonra �lk kez yalnızdım.
34
7 YALNIZLIK Bavulları hep toplu durmalı �nsanın... B�r gün teleonların h�ç çalmayab�leceğ� hesaplanmalı... ül perde arkasından m�sa�r yolu gözlemekten vazgeçmel�... İhanetlere, terked�lmelere, b�r başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı... Yalnızlığa alışmalı... Çünkü “omuz omuza” günler�n vakt� geçt�. Dayanışma, günümüz borsasının değer kaybeden h�sse senetler�nden b�r� artık... B�rey�n keş� çağı, ger�de kırık dökük yalnızlıklar bıraktı. Zaman, b�rl�kten kuvvet doğurma zamanı değ�l; zaman, tek başına d�md�k ayakta kalab�lmey� becerme zamanıdır. İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa... “Sokaklar dolusu ıssızlık”la başbaşa yaşamayı göze almalı �nsan... Güvend�ğ� dağlardak� karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü b�r şarkıyla paylaşılan gecelerde başını dayayacak b�r omuz arama huyundan vazgeçmel�... Sorada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı... Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı ev�n en görünür duvarına... “Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz” d�zeler�yle başlamalı güne... elesekretere, “şu anda s�ze cevap vereb�lecek k�mse yok” denmel�, “... belk� de h�çb�r zaman olmayacak...” Cevapsızlığa, sess�zl�ğe ısınmalı... Oysa sess�zl�k haksızlığa alkıştır. Haklılığın onuru yaşatır �nsanı... Susmanın utancı öldürür. O yüzden en sess�z geceler35
de ‘’doğruydu, yaptım”la tesell� bulmalı �nsan... Feryada komşuların yet�şmemes�ne, soğuk duvar d�pler�nde sess�zce gözyaşı dökmeye alışmalı... Kend�yle hesaplaşmaya çalışmalı... Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, hüznünü de , key�n� de kend�yle paylaşmaya hazır olmalı �nsan... Hep başını alıp g�deb�lecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olab�lmel�... Sess�zl�ğ�, sese dönüştüreb�lmel�... Ve sırt çantasını her da�m hazır tutmalı �nsan... Yollarla barışmalı... Yalnızlığa alışmalı...
36
8 YANGIN Sabah gazetey� açtım ve o haber� gördüm: “M�ll� Eğ�t�m Bakanlığı’nın tal�matı üzer�ne 900 b�n k�tap �mha ed�ld�. 8. sınıfların ürkçe çalışma k�tabının �mha gerekçes�, k�tabın �ç�nde, örnek okuma parçası olarak Can Dündar’ın ‘Yalnızlığa Alışmalı’ başlıklı makales�n�n bulunması…” İnanamadım. Sıra, k�taplardan adımı s�lmeye gelm�şt�. Bakanlık, masum b�r makalem�n yer aldığı 900 b�n k�tabı �mha ett�rd�kten sonra o yazıyı çıkarttırıp k�tabı yen�den bastırmıştı. Bunun kamuya mal�yet� 2 m�lyon 264 b�n l�raydı. İnsan, Naz�ler�n toplu k�tap yakma şölenler�n� anımsıyor �ster �stemez. Yıllar önce Er�ch Kastner’�n trajed�s�n� okumuştum: Goebbels’�n konuşmasından sonra öğrenc�ler, SA ve SS m�l�sler� eşl�ğ�nde, Opernplatz meydanında k�tap yakarken, Kastner de �zley�c�ler arasındaymış. Ve yakılan k�taplardan b�r� de kend� k�tabıymış. Ben, yazımın yeraldığı k�tabın �mha seremon�s�nde bulunamadım. Ama yanık kâğıdın �s�n�, Avrupa’dan kokladım. Bu koku, zamanında Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da kent meydanlara s�nm�şt�. em�zlenmes� yıllar almıştı. B�z�m küller�n k�r� k�mb�l�r ne kadar zamanda, nasıl tem�zlenecekt�? He�nr�ch He�ne, “Bugün k�tabı yakan, yarın �nsanı da yakar” d�ye yazmıştı; daha 1821 yılında… ürk�ye’de onu daha önce yapmışlardı: 1993 yazında S�vas’ta “Şer�at �ster�z” d�ye haykıran b�r güruh, yazar ve aydınların kaldığı b�r otel� ateşe verm�ş, 33 cana kıymıştı. 37
ürk�ye Yayıncılar B�rl�ğ�’n�n raporuna göre, 2016’da 30 yayınev� “ulusal güvenl�ğ� tehd�t ett�ğ�” gerekçes�yle kapatılmış, yüzb�nlerce k�tap toplatılmıştı. B�nlerce �nsan, ev�nde örgüt üyeler�ne a�t k�taplar olduğu gerekçes�yle tutuklanmıştı. İdd�anamelere g�ren “örgüt üyeler�” arasında, Camus, Althusser, Sp�noza da vardı. K�taba, kaleme, yazara düşman b�r z�hn�yetle mücadele ed�yorduk; yazarlar olarak ve el�m�zde sadece kalem ve k�tapla… B�r rektör yardımcısı, barış �steyen b�r b�ld�r�ye �mza atmış akadem�syenler�n ün�vers�telerden kovuluşunu desteklerken, “ürk�ye’y� ayakta tutacak olanlar, okumamış, cah�l halktır” dem�şt�. Ün�vers�tey� b�le cehalete güvenenler yönet�yordu. “Bazı k�taplar, bombadan daha tes�rl�d�r” dem�ş b�r Cumhurbaşkanının ülkes� �ç�n şaşırtıcı değ�ld� bu… Şaşırtıcı olan, yasaklanan yazıda bahsed�len sess�zl�ğ�n, o yazı yasaklandığında da sürmes�yd�. Y�ne yalnızlığa alışma zamanıydı. Y�ne sırt çantasını sırtlama zamanı… K�tapların yakıldığı ülkem�n özgürlük mücadeles� �ç�n, b�r dönem k�tapların yakıldığı ülkeye g�d�yordum ş�md�… Yarına umut devş�rmeye…
38
9 MÜLTEC Sabah 07.30. Uçağın en arka sıralarından çığlıklar gel�yor: İn�lt�yle karışık, yalvaran, acı haykırışlar… Ağıt yakan b�r kadının kederl� ses�… Aynı sözcükler� tekrarlıyor sürekl�... Ne ded�ğ�n� anlamıyoruz, ancak �n�al� büyük; bell�… Hostes, şaşkın yolculara açıklama yapıyor: “Er�trel� b�r mültec�… Üçüncü kez sınırdışı ed�l�yormuş. D�ren�yor g�tmeye…” Sonra rahatlatmak �ç�n ekl�yor: “Yanında s�v�l pol�sler var merak etmey�n. B�z alışkınız bunlara…” Yolcular y�ne de ted�rg�n… Uçak havalanmadan önce Er�trel� kadının eryadı durmayıp ters�ne yüksel�nce b�r kısmı arka sıralardan öne taşınarak beladan uzaklaşmaya çalışıyor. B�r kısmı müz�k c�hazının kulaklığını takıp duymaza yatıyor ve uykuya dalıyor. B�r kısmı uzaktan kaygıyla �zl�yor. Ama yardıma koşan, derd�n� soran, çare arayan yok. İk� s�v�l pol�s�n gözet�m�nde sey�rl�k b�r �syan… Arkamdak� b�r yolcunun “İy� k� gönder�yorlar” ded�ğ�n� duyuyorum. Dönüp ona doğru bakıyorum. S�yah�… Er�trel�den önce gel�p Avrupa’da yer kapmış bell�. Yer�n� kaybetme telaşında v�cdanını kaybetm�ş. P�şk�nce sırıtıyor yüzüme: 39
“Kend�n� patlatmasın da…” Öfel� bakışlarımı görünce toparlıyor kulaklarına yayılan dudaklarını… Uçakla b�rl�kte çığlıklar da havalanıyor, arka sıralardan kokp�te doğru… Er�trel� kadın, ger� yollanacağı cehennem�n ateş�ne değm�ş g�b� haykırıyor artık… Öfes�n�n harı, hepten rahatını kaçırıyor yolcuların… Lüks koltuklarda merak var, ted�rg�nl�k var, rahatsızlık var, kızgınlık, kayıtsızlık, korku var. Ama utanç yok mesela, merhamet de yok sank�... Üzüntü? Belk�. Naz�k b�r kadın ses�, üç d�lde anons yapıyor; Er�tre d�l�ndek� eryat, heps�n� bastırıyor. Hostes�n ses�ndek� konor, mültec�n�n ses�ndek� dehşetle çatışıyor. B�r kıtanın dramı, b�r uçağın �ç�nde, sembol�k b�r sey�rl�ğe dönüşüyor. Avrupa’nın hüman�st makyajı, b�r çığlıkta akıyor; altından, ürkek, mesael� b�r �nsan suret� çıkıyor. Batı henüz arkında değ�l belk�, ama kulak tıkadığı, t�ks�nerek baktığı, uzağa kaçtığı o çığlık, kend� sonunu haber ver�yor aslında... Avrupa uçağı sallanıyor. Ve pan�ğe kapılan “Avrupalılar”, b�rb�rler�yle kavgaya tutuştukça, uçaktan atlamaya çalıştıkça ya da yen� gelenler� uçaktan atmak �ç�n kapıyı açtıkça, uçağa da hızla �rt�a kaybett�r�yor. Uçaktak� dehşet ve kend�nden başka h�çb�r şey� düşünememe hal�, yaşlı kıtanın son nees� g�b� gez�n�yor havada… Uçak �nerken, Er�trel� kadının çığlığı duyulmaz oluyor.
40
Yolcular, korku dolu bakışlar ve hızlı adımlarla çıkış kapısına yönel�yor. Rahatlıyorlar. N�hayet b�r mültec�den daha kurtuldular. Herkes çıkınca uçağa g�ren yer ek�b� tem�zl�ğe en arkadan başlıyor. Bakıyorum; onlar da çığlık sırasını bekleyen Asyalılar… Son durak buysa, durdurun dünyayı �necek var.
41
10 FIRSAT 1 Eylül günü, 16.55 Luhansa uçağı Berl�n �ç�n �n�şe geçt�ğ�nde, b�r süre bana mekân olacak yen� şehr�m�, başka b�r gözle süzüyordum. Ş�md�l�k, ne kadar süreceğ� bel�rs�z, zorak� b�r evl�l�kt� bu... Belk� zamanla tanıdıkça alışırdık b�rb�r�m�ze; severd�k. Belk� de… Daha önce belgesel�n� yaptığım sürgünler� düşünüyordum: Mesela Nâzım H�kmet’�… Büyük ürk şa�r�, 12 yıl hap�s yattıktan sonra yen�den hapsed�leceğ�n� anlayınca Moskova’ya kaçmış, 13 yıl sonra, çok sevd�ğ� memleket�n� b�r daha göremeden orada ölmüş, orada gömülmüştü. Mesela Yılmaz Güney’�… ürk�ye’n�n büyük s�nemacısı, 7 yıl hap�s yattıktan sonra Par�s’e kaçmış, 3 yıl sonra, çok sevd�ğ� memleket�n� b�r daha göremeden orada ölmüş, orada gömülmüştü. Mesela Ahmet Kaya’yı… ürk�ye’n�n büyük müz�syen�, aldığı ölüm tehd�tler� sonunda Par�s’e göçmüş, 1,5 yıl sonra, b�r daha çok sevd�ğ� memleket�n� göremeden orada ölmüş, orada gömülmüştü. “Kaderde g�d�p de dönememek, dönüp de görememek var”dı. Öyle m� olacaktı? El�mdek� �k� bavulun b�r�nde, aylardır ben�mle ülke ülke gezen k�tabımın notları vardı; bu maceranın yorgunluğundan b�raz sararmış halde yerleş�k düzene geçmey�, tem�ze çek�lmey� bekl�yorlardı. ıpkı ben�m g�b�… Havaalanına vardığımda, ceb�mdek� ürk pasaportunun 42
geçerl� olup olmadığını b�lm�yordum. Kaçak g�b�yd�m. Kontuarda end�şel� b�r merakla bekled�m; neyse k� pasaport sormadılar. Daha önce b�rkaç kez �ş �ç�n uğradığım, d�l�n�, yolunu, huyunu b�lmed�ğ�m Berl�n, Eylül başına yakışmayacak kadar ser�nd�, üşüyordu, ama bana bütün �mkânlarıyla kollarını açmış sımsıcak gülümsüyordu. “Her kr�z, b�r ırsata gebed�r” derler ya… Ben�m “kr�z�m”de de öyle oldu. Sank� ırtınada kapanan kapıların gümbürtüsüyle, d�ğer kapılar açılıverd�. Hem de b�r anda… Ve peşpeşe… Gazeteden ayrıldığım haa, Die Zeit �le anlaştım. Aynı haa Almanya PEN, sürgündek� yazarlar �ç�n ayrılan bursu tekl� ett�. Hemen ardından Sınır anımayan Gazetec�ler Örgütü, Alman basınının b�r başka �t�barlı kuruluşu Correctiv ’�n, ürk�ye’ye yönel�k b�r yayın �ç�n ben�mle ortaklığa hazır olduğunu müjdeled�. Peş�nden yayınev�m, “utuklandık” k�tabımın Almanca tercümes�n�n basıldığını haber verd�. İnanılır g�b� değ�ld�. Kara bulutlar b�rkaç gün �ç�nde aralanmış, her aralıktan ışık sızmaya başlamıştı. İlk gün Correctiv ’le toplandık. B�r süre sonra yol arkadaşım olacak Dav�d Schraven �le tanıştık. Özgür medya �ç�n b�rl�kte mücadele kararı aldık. Onların bürosunda, b�r yayın organı kuracak ve ürk�ye’de hapsed�len gerçeğ�, Almanya’dan haykıracaktık. Gazeten�n yayın yönetmenl�ğ�nden ayrıldığım haa, Almanya’da yepyen� b�r oluşumun yayın yönetmen� olmuştum. Ertes� gün Die Zeit gazetes�nde �lk yazımın tercümes� çıktı. Gazetey� alıp anlamadığım kel�melere dokundum usul usul…
43
İlk kez, kend� yazdığım yazıyı okuyamaz haldeyd�m. Ama olsun; Avrupa l�g�ne çıkmıştım; laımı başka b�r d�lde, bambaşka b�r ülkeye söyleyeb�l�yordum artık… İnternet’te ev aramaya koyuldum. İlk bulduğum evden randevu alıp g�tt�m. Prenzlauer Berg’de, yüksek tavanlı b�r esk� Doğu Alman ev�yd�. Evsah�pler�n�n �t�madını kazanmama yardımcı olur d�ye yanıma o gün çıkan Die Zeit ’ı da almıştım. Şansıma evsah�b� olan �k� Alman doktor, ürk�ye’y� yakından �zl�yor, dolayısıyla mücadelem�z� b�l�yordu. Ben�m �lk baktığım evd�, eve �lk bakan bend�m. Y�rm� dak�ka sonra bu sev�ml� ç�le el sıkıştık. Ayrılırken, “Eş�m arasıra gel�p g�decek. B�r köpeğ�m�z var. O da ben�mle yaşayab�l�r m�” d�ye sordum. “ab��” ded�ler. Dünyalar ben�m olmuştu. Beş gün �ç�nde, gazete, burs, büro, �ş ve ev bulmuştum. Artık düzenl� b�r gel�r�m, güzel b�r ev�m, huzurlu b�r bürom, �k�rler�m� yazab�leceğ�m b�r köşem, mücadelem� sürdüreb�leceğ�m b�r �ş�m vardı. Ve yaşayacağım yen� b�r ülke… Ne kadar? H�ç b�lm�yordum. Ama büyük tuandan kaçarken Berl�n’de geç�c� olarak b�r l�mana sığınmıştım.
44
11
ALMANYA ürk�ye’de hemen her evde b�r Alman göç h�kâyes� vardır. Ya a�lem�zden b�r�ler� “gurbete” g�tm�şt�r, ya komşumuz g�tmey� denem�şt�r. Veya mahalleden b�r�ler�, “Alamanya”ya g�d�p günün b�r�nde başında tüylü şapka, yanında sarışın “yenge” �le çıkagelm�şt�r. İlla k� herkes Ruh� Su’dan veya Selda’dan “Almanya acı vatan” ağıtını d�nlem�şt�r: “Almanya acı vatan/ adama hiç gülmeyi/ nedendir bilemedim/ bazıları gelmeyi… Almanya’ya gitmişsin/ orada evlenmişsin/ Tam 7 sene oldu/ evine gelmemişsin. Az çok para yollarsın/ bu para neye yarar/ Beş çocukla ailen/ hepisi seni arar.”
Ben�m �ç�n Almanya, Aydın amcamın çok uzaklardan yolladığı kartlardı; üzer�nde gürbüz Alman çocuklarının neşeyle gülümsed�ğ� yaldızlı kartlar… Kartın yüzey�nde parıldayan yaldızlar dökülmes�n d�ye heps�n� özel b�r kutuda saklamıştım. Kutu ve kartlar hâlâ duruyor. B�r de amcamın dönüşünde get�rd�ğ� tükenmez kalem� unutamam. Kalem�n gövdes�nde b�r sıvı vardı; sıvının �ç�nde de b�r m�n�k er�bot… Kalem �nd�ğ�nde er�bot aşağı doğru hareketlen�r, kalem kalktığında er�bot da l�mana dönerd�. Her gün, dealarca �nd�r�p kaldırdığım o er�bot, b�lmed�ğ�m uzak d�yarlara yolculuğumun gem�s�yd�. Hayal vapurum… Almanya mı?
45
B�r kalem�n �ç�nde yüzen er�bot, yaldızlı karttan gülümseyen gürbüz çocuk, mutlu a�leler� dağıtan sarışın kadındı Almanya… Ergenl�k çağımıza geld�ğ�m�zde o sarışın kadınlar, yatakta çığlık çığlığa bağırmaya başlamıştı. ürk s�nemasının çöktüğü yıllardı; p�yasa pornoya tesl�m olmuştu. S�nema salonları b�rer �k�şer kapanıyor, açık kalab�lenler “üç �lm b�rden” erot�k �lmler oynatıyordu. Yasaktı aslında; ama yetk�l�ler göz yumuyordu: Gençler sokağa çıkıp protesto göster�ler�ne katılacağına, b�r s�nema salonunda gözler�n� perdeye d�k�p kend�ler�n� okşasa daha �y�yd�. 80’lerde v�deo geld� ve perdedek� sarışın kadınlar, evlerdek� ekranlara taşındı. Henüz ürk kadın pornocular yeter�nce cesur değ�ld�; o yüzden Almanya’dan porno �lmler �thal ed�ld�, hızla çoğaltılıp önce ergen evler�ne, sonra ergen düşler�ne g�rd�. O yüzden b�z�m kuşak gençler�n �lk öğrend�ğ� Almanca kel�me, “Ahh vundebaaa..” şekl�nde b�r �nleme olmuştur. Neyse k� Gerd Müller, Franz Beckenbauer g�b�ler sayes�nde hayran olunacak Alman erkekler� de bulmuştuk. Tomass Mann’ı, Fr�edr�ch Hegel’�, Rosa Luxemburg’u, Fr�edr�ch N�etzsche’y�, Jürgen Habermas’ı, Günter Grass’ı, Hermann Hesse’y�, Teodor Adorno’yu keş�m�z daha sonradır. En çok da Karl Marx ve Fr�edr�ch Engels’�… Son �k�s�, ün�vers�te yıllarımızda, okunacaklar l�stem�z�n başındaydı. Kapital , çev�r�s�, baskısı �le hazmı zor lokmaydı; ama �ştahla yutuyorduk. N�hayet Teneke Trampet ’� �zled�ğ�m�zde perdede arklı çığlıklar duymaya başladık. Duyarsız k�tleler� uyandırmak �ç�n sloganlarla haykırdığımız yıllardı. ürk�ye sokakları, Naz� özent�ler�yle dolup taşmıştı. Kamplarda yet�şt�r�l�yorlardı, ürkler�n üstün ırk olduğuna �nanıyorlardı. Komün�stler� yok etmeye yem�nl�lerd�, Özel marşları, bıyıkları, selamlaşmaları, 46
“başbuğ”ları vardı. Ayak sesler� zamanla s�lah sesler�ne dönüştü. Arkadaşlarımızı kaybetmeye başladık. Artro Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’na karşı ün�vers�te kant�n�nde Brecht’�n ş��rler�yle d�ren�yor, b�rb�r�m�ze W�lhelm Re�ch’ın Dinle Küçük Adam’ından pasajlar okuyorduk. “Küçük adam”lar, çevrem�z� sarmıştı. Yaşadıkları zulme, yaklaşan ac�aya ses çıkarmıyorlardı. Kend�ler�n� ezen zal�me boyun eğ�yor, hatta çılgınca alkışlıyor, övgüler düzüyorlardı. B�r gün onun g�b� olma düşü kuruyorlardı. “esl�m olma, başkaldır” d�yenler� düşman bell�yor, “Ha�n” d�ye taşlıyorlardı. Naz�lere �kt�dar yolunu onlar açmıştı. ürk�ye’de 1980’dek� asker� darben�n yolunu da onlar açtı. Marx ve Engels’�n k�tapları artık yasak yayındı. Onları okuyanları hapsett�ler, �şkencelerden geç�rd�ler, darağacına gönderd�ler. ürk�ye’n�n sol damarı büyük darbe yed�. Komün�zm� önlemes� �ç�n, d�n� eğ�t�me ağırlık ver�ld�, s�yasal İslam’ın önü açıldı. Erdoğan, o zaman ek�len tohumların ürünüdür. S�n�rl� b�r gününde Almanları “Naz�ler” d�ye tanımlayınca, d�nleyen taraarları çılgınca alkışladı onu… Abartılı övgüler düzdüler. Belk� �çler�nden, b�r gün onun g�b� olma düşler� gördüler. B�z �se, “Sen� ezene tesl�m olma, d�ren” d�yenlerdend�k. “Düşman”dık onların gözünde; “ha�n”d�k. ehl�kel� şeyler yazıyorduk; dışlanmalı, taşlanmalı, kurşunlanmalıydık. İsyan çağrıları yazan tükenmez kalem�m�z sonunda b�z�, �ç�ndek� er�bota b�nd�rd�; yaldızlı kartlardan gülümseyen gürbüz çocukların ülkes�ne get�rd�. Ş�md�, doğduğumuz toprakları “küçük adam”lardan kurtarma ve er�botumuzu sal�men l�mana çıkarma sırası b�zdeyd�.
47
12
TEKERRÜR 1933 yılının 17 Eylül günü, Albert E�nste�n, Atatürk’e b�r mektup yazdı. “Ekselansları”ndan, “Almanya’dan 40 proesör ve doktorun, b�l�msel ve tıbb� çalışmalarına ürk�ye’de devam etmeler�ne �z�n vermes�n�” �sted�. Naz�ler altı ay öncek� seç�mlerde yüzde 45’e yakın oy almış, muhal� m�lletvek�ller�n� tutuklamış, ülkey� kararnamelerle yönetmeye başlamıştı. İlk hedefler�nden b�r�, ün�vers�telerd�. Naz� karşıtı akadem�syenler ün�vers�telerden uzaklaştırıldı. Çoğu, Almanya dışında sığınab�lecek ülke aramaya koyuldu. Avrupa kapıları kapalıydı; Amer�ka uzak… E�nste�n, Atatürk’e yazdığı mektupta, bu �nsanların, “h�çb�r karşılık beklemeden” ürk�ye’de çalışmayı arzu ett�ğ�n� bel�rt�yordu. Bunun üst düzeyde b�r �nsan� aal�yet olmanın yanısıra ürk�ye’ye de kazanç get�receğ�n� de hatırlatıyordu. Doğruydu bu… Henüz 10 yaşındak� cumhur�yet, Osmanlı’dan devraldığı kurumları yen�leyecek �nsan malzemes�ne �ht�yaç duyuyordu. Hükümet, ün�vers�te reormu �ç�n 1932 başında Cenevre Ün�vers�tes� öğret�m üyeler�nden Proesör Albert Malche’y� davet etm�ş ve onun hazırladığı rapora dayanarak 42 Yahud� Alman akadem�syene İstanbul Ün�vers�tes�’n�n kuruluşunda görev verm�şt�. 1933’te bu sayı 300’e ulaşmıştı. Ord. Pro. Dr. Ernst Eduard H�rsch, b�r yandan 800 sayalık ürk Hukuk Lugatı’nı yazıyor, b�r yandan özerk ün�vers�ten�n kuruluşu üzer�nde çalışıyordu. SPD m�lletvek�l� Pro. Ernst Reuter, hem Mal�ye Bakanlığı’nda müşav�rl�k yapıyor, hem S�yasal B�lg�ler Fakültes�’nde 48
Şeh�rc�l�k bölümünü yönet�yordu. Berl�n Konservatuarı’nın yönet�c�s� Pro. Paul H�ndem�th, Ankara Devlet Konservatuarı’nı kuruyordu. Alman Ulusal �yatrosu’nun ve Berl�n Operası’nın genel yönetmen� Carl Ebert, sığındığı Arjant�n’den geld�ğ� Ankara’da, Devlet �yatrosu �le Devlet Operası’nın temeller�n� atıyordu. Berl�n F�larmon�’n�n şe� Ernst Praetor�us, Cumhurbaşkanlığı F�larmon� Orkestrası’nın şe� olmuştu. Pro. Eduard Zuckmayer, okullara modern müz�k eğ�t�m�n� yerleşt�r�rken, Alman şarkılarını ürkçeye çev�r�yordu. V�yana Güzel Sanatlar Akadem�s�’n�n Rektörü Pro. Clemens Holzme�ster, Atatürk’ün yaşadığı Çankaya Köşkü ve ürk�ye Büyük M�llet Mecl�s� b�nası üzer�nde çalışıyordu. Çocuk hastalıkları uzmanı Ord. Pro. Dr. Albert Eckste�n, Ankara Numune Çocuk Hastanes�’n�n çocuk serv�s�n� yönet�rken, yanındak� 31 Alman doktorla b�rl�kte Anadolu’yu köy köy dolaşarak çocuklara ş�a dağıtıyordu. H�tler’�n baskı rej�m�nden kaçan bu �nsanlar, Atatürk’ün müth�ş v�zyonu sayes�nde, Batılı değerler üzer�ne �nşa ed�len genç Cumhur�yet’�n ayağa kalkmasına en büyük desteğ� verm�şt�. Naz�ler�n “Vatan ha�n�” suçlamalarına kulak asmadan hem meslekler�ne devam edeb�lm�ş, hem de d�ğer sürgünlerle b�rl�kte Almanya’nın geleceğ�n� tasarlama aal�yet�ne başlamışlardı. E�nste�n’�n mektubundan sonra sayıları g�derek artacak ve sonunda b�ne yaklaşacaktı. Savaştan sonra ülkeler�ne döndükler�nde, Almanya’nın yen�den kuruluşuna omuz verd�ler. Reuter, 1946 sonunda döndüğü Berl�n’�n beled�ye başkanı oldu, Alman tar�h�ne unutulmaz b�r damga vurdu. Pro. H�rsch, Özgür Berl�n Ün�vers�tes�’n�n kurucu rektörü oldu. Bazıları �se, Pro. Zuckmayer g�b� ürk�ye’de gömüldü. 49
Berl�n’e geld�ğ�mde, hayranlık ve m�nnetle yad ett�ğ�m�z bu �nsanların kader�n� bu kez tersten yaşadığımı düşünüyordum. Onların 80 yıl önce kaçtığı rej�m, ş�md� ürk�ye semalarını kaplıyordu. Yüzde 45 oy almış b�r part�, muhal� m�lletvek�ller�n� tutuklamış, ülkey� kararnamelerle yönetmeye başlamıştı. İlk hedefler�nden b�r�, ün�vers�telerd�. Hükümet karşıtı akadem�syenler ün�vers�telerden uzaklaştırılmıştı. O rej�m�n tehd�d� altındak�lere kucak açma sırası Almanya’daydı ş�md�... “Vatan ha�n�” suçlamalarına kulak asmadan mücadelem�z� sürdürme ve aş�zm� yenme sırası �se b�zde…
50
13 HAN Yen� ev�me g�rer g�rmez, yen� b�r davanın haber� geld�: B�r yargıca hakaretten 2 yıl 4 ay haps�m �sten�yordu. Olay şuydu: Hükümet, sayısız dava açarak ve çalışanlarını tutuklayarak Özgür Gündem gazetes�n� kapatmaya çalışıyordu. Gazeteye destek �ç�n “nöbetç� yayın yönetmen�” adıyla b�r dayanışma eylem� başlatılmıştı. Her gün b�r gazetec�, sembol�k olarak yayın yönetmen� koltuğuna oturarak “suça” ortak oluyor, özgür basını savunuyordu. Merkez medya, gazeten�n rad�kal �çer�ğ� neden�yle eyleme mesael�yd�. Bense �çer�kten bağımsız olarak, �lkesel düzeyde herkes �ç�n basın özgürlüğünü savunmamız gerekt�ğ�ne �nanıyordum. Gazeteye g�d�p b�r saatl�ğ�ne gündem toplantısına katılmıştım. O günlük adım, yayın yönetmen� olarak yazılmıştı. O gazetede çıkan b�r haberden ötürü yargılanacaktım ş�md� de… Aynı gün, En�s Berberoğlu’na dava açıldığı haber� patladı. En�s Berberoğlu, esk� gazetec�, muhaleettek� Cumhur�yet Halk Part�s�’n�n de basından sorumlu Genel Başkan yardımcısıydı. İş� gereğ�, her gün onlarca gazetec�yle görüşürdü. Hapsed�lmem�ze yol açan Mİ IR’ları haber�nden sonra hap�shanede yazdığım k�tapta, görüntüler� Gülen örgütünden değ�l, “solcu b�r m�lletvek�l�”nden aldığımı açıklamıştım. Pol�s, k�tap çıkar çıkmaz, teleon kayıtlarını �ncelem�ş, ver� toplama s�stem�n�n raporlarını karşılaştırarak, haber çıkmadan önce Berberoğlu’nun teleonunun gazete yakınlarından s�nyal verd�ğ�n� saptamıştı. O gün beş ayrı m�lletvek�l�yle görüştüğümün ortaya çıkmasına rağmen, onunla aramızdak� 21 san�yel�k görüş51
meden “şüphelenerek”, -başkaca h�çb�r kanıt olmadan- “devlet�n asker� sırlarını ele verme” suçlamasıyla dava açmışlardı. Berberoğlu �ç�n 30 yıl hap�s �sten�yordu. Hemen ardından tutuklanacaktı. Artık b�rl�kte yargılanacaktık. ürk yargısı, Berl�n’e geld�ğ�m gün, arkamdan, “Daha b�tmed�” mesajı yollamıştı adeta… O gün öğley�n, “Berl�n sokaklarına d�kkat et” d�ye uyaran arkadaşlara aldırmadan Avrupa Parlamentosu’dak� Yeş�ller grubundan b�r m�lletvek�l� �le buluştum. Parlamento yakınlarındak� E�nste�n Cae’de, açık havada yemek yerken, b�rden o anda çek�len otoğraımı w�tter’da gördüm.
Nereye g�tsem, sağolsun “tak�pç�ler�m” anında yer�m� ele veren tweet’ler attılar.
B�z gazetec�ler, teleonlarımızın d�nlenmes�ne, hatta yer�m�z�n saptanmasında kullanılmasına alışığızdır. Cep teleonumuz, pek �y� b�r sırdaş sayılmaz; sah�b�nden çok devlete çalışan 52
b�r ajan g�b�d�r. K�m�nle, ne zaman, ne konuşsak, yetk�l�lere b�ld�r�r; neredeysek yer�m�z� haber ver�r. Arada tutukluk yapar, kaydett�ğ� bandı s�ze d�nlet�r. Az önce yaptığınız konuşmayı baştan sona d�nlers�n�z. Bu tekn�k yeters�zl�kten ötürü �st�hbarata s�tem eders�n�z; bazen de sohbete kulak kabartan görevl�lerle görevl�lerle sohbet s ohbet eders�n�z. Bunları b�ld�ğ�mden Berl�n’de teleonumu değ�şt�rmey� ve ürk devlet�n�n �lg� alanından b�raz uzak kalmayı düşündüm. Şehr�n �şlek meydanlarından b�r�nden yen� b�r teleon aldım. Yanındak� parkta onu �ncelerken � ncelerken ürkçe b�r ses duydum: “Vatan “V atan ha�n�!” ha�n�!” İlerden b�r� bana bağırıp uzaklaştı. Bu da b�r tür, “Hoş geld�n” mesajıydı. ürk�ye’de b�r kurşun ses� eşl�ğ�nde �ş�tt�ğ�m unvan, ş�md� Almanya’da peş�mdeyd�. O IR’larla IR’larla bu uluslararası operasyonun yapılmasını emreden s�yasetç� değ�ld� “vatan ha�n�”… O IR’larda IR’larda �llegal olarak s�lah taşıyan �st�hbarat �st�hbarat görevl�ler� görevl�ler� de değ�ld�. O IR’larda IR’larda s�lah olmadığı, �laç olduğu yalanıyla halkını kandıran hükümet üyeler� de değ�ld�. O s�lahlarla s�lah larla katl�am yapanlar da “ha�n” “ha�n” sayılmıyordu. Ama haber� yapan, b�r uluslararası suçu, büyük b�r yalanı açığa çıkaran gazetec� ga zetec� “ha�n” “ha�n”d� öyle m�? B�z vatana düşmandık; onlar vatanı sev�yordu. Ama acaba vatan onları sev�yor sev� yor muydu? Kısa zamanda yandaş ürk gazeteler�, gazetele r�, “ha�n”l�ğe “ha�n”l�ğe Berl�n’ Berl�n’de de devam ett�ğ�m� yazmaya başladı. İster �stemez, ülkes�nden koparıldıktan sonra vatana �hanetle suçlanan usta şa�r Nazım H�kmet’�n, 66 yıl önce yazdığı “Vatan Ha�n�” ş��r�n� mırıldandım, bağırıp kaçan adamın ardından:
53
“Evet, vatan hainiyim, hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çilikler çiliklerinizse inizse,, kasalarınızın ve çek deerlerinizin içindekilerse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla : Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…”
54
14 PASAPORT Berl�n’ Berl�n’de de üçüncü üçüncü günüm… Eylül’ün Eylül’ün üçü… Heyecanla hazırlandım. hazırlandı m. Havaalanına g�deceğ�m. g�dec eğ�m. D�lek’� karşılayacağım. karşılayacağı m. Berl�n B erl�n’’dek� dek� ev�m� görecek. Yerleşmeme Yerleşmeme yardım edecek. Hasret g�deceğ�z, dönecek. arçın’ın geleb�lmes� �ç�n üç ay aşı süres� var. İstanbul’da havaalanına g�tt�kler�nde, avukatımız Akın Atalay da D�lek’�n yanındaydı. Ondan, “Uçağa b�nd�rd�m” haber� bekl�yordum. am ben yola çıkacakken aradı: – H�ç bekleme. Kontrolde Kontrolde pasaportuna el koydular. koydular. – Nee? Neden? – H�çb�r şey söylemem�şler söylemem�ş ler.. ‘Kayıtta pasaportunuz ‘zay�’ görünüyor’ dem�şler dem� şler.. – O ne demek? – Yan� kayıpmış. kayıpmış. – El�nde değ�l m�yd�? – Evet, ama b�lg�sayarlarında b�lg�sayarları nda “kayıp” “kayıp” d�ye kayıtlıymış. Akın, “Ş�md� karakola g�d�yoruz. elaşlanma” elaşlanma” ded�. Anladım. Karımı reh�n almışlardı. Bırakmayacaklardı. Bırakmayacak lardı. Hukuk, suçun şahs�l�ğ� �lkes�, a�le bütünlüğü, bütünlüğü, adalet, v�cdan �lan umurlarında b�le değ�ld�. Devlet, meden� hukuk önces� aş�ret hukukunda olduğu g�b�, bana karşı onu el�nde tutacak, eş�m�n üzer�nden ben� cezalandıracaktı. Az sonra D�lek aradı. Havaalanı karakolundaydı. B�r odada odad a beklemeye bekleme ye almışlar. eleon tra�ğ� sonucunda, “Pasaportunuza el koyuyoruz, se55
beb�n� İstanbul emn�yet�nden sorup öğren�rs�n�z” dem�şler. Akın, emn�yete sorduğunda şu cevabı almış: “Ülkey� terk etmes�nde ulusal güvenl�k açısından sakınca vardır.” Gülmel� m�, ağlamalı mı? B�r kadının eş�n�n yanına g�tmes�, b�r a�len�n b�rleşmes�, ülken�n güvenl�ğ�n� tehd�t ed�yordu. B�r ülke �ç�n ne zayıflık, ne büyük güvenl�k za�yet�… D�yel�m k� ben, hükümet�n b�r k�rl� sırrını açık ederek c�dd� b�r “suç” �şlem�şt�m; eş�m�n h�ç b�r suçu yoktu. Hakkında açılmış b�r dava ya da soruşturma da yoktu. ek “suç”u, ben�mle evl� olmaktı. Ver�len karar, tamamen yasal dayanaktan yoksundu. El�ndek� pasaport �ç�n “kayıp” den�lmes� �se ayrı b�r kom�kl�kt�. Asker� darbe dönemler�nde �şkencec�ler, sorguda a�l�n a�le yakınlarını get�r�p onlara zarar vermekle tehd�t ederlerd�. Erdoğan, bu yöntem�n yakıcı etk�s�n� öğrenm�ş olmalıydı. Şahs� b�r k�nle, evrensel hukuku ç�ğneyecek kadar gözü kararmış, bu kez de a�lem� hede almıştı. ab�� “reh�n alma” pol�t�kasının b�r boyutu da otosansür beklent�s�yd�. Yakınlarınızdan b�r�s� hükümet�n es�r� durumundaysa, konuşurken, yazarken daha d�kkatl� olacağınız, laınızı seçerek söyleyeceğ�n�z varsayılıyordu. Böylece b�r anlamda a�leler� üzer�nden muhal�fler susturulmaya çalışılıyordu. B�z�m örneğ�m�zde �şlemeyecek b�r k�rl� takt�k… D�lek, “ülkes�n�n ulusal güvenl�ğ�ne zarar vermemek �ç�n”, boynu bükük eve döndü. Bunun sandığımızdan da uzun b�r ayrılık olacağını sanırım o gün �k�m�z de anladık; ama b�rb�r�m�ze söyleyemed�k. Eve varınca aradı, “arçın hastayken ondan b�r süre ayrı kalacağım �ç�n çok ağlamıştım, o da yalayarak gözyaşlarımı s�lm�şt�. Heps� boşa g�tt�” d�ye ağladı gülerek… 56
Artık o da kend� ülkes�nde, “dışarda b�r tutsak”tı. Kaçıp gelse? R�skl�yd�. Üstel�k suçsuzken suçlu duruma düşecekt�. B�r daha ürk�ye’ye dönemeyecekt�. 80 yaşın üstündek� annes�n�, babasını belk� b�r daha göremeyecekt�. Belk� ev�m�ze el konacaktı. Belk� vatandaşlıktan çıkarılacaktı. Sürgünde acı çekecekt�. Bell� k� Ege de ürk�ye’ye g�tse b�r daha çıkamayacaktı. Ayrı düşmüştük: D�lek İstanbul’da, Ege Londra’da, ben Berl�n’de… B�rb�r�m�ze g�d�p gelemez haldeyd�k. B�r suçu teşh�r etmen�n, b�r despota kaa tutmanın bedel�ne dâh�ld� bu da… Faturayı a�lece ödüyorduk. Avukatlarımız, sonuç alınamayacağı bell� �t�razlardan b�r yen�s�n� yaptılar. Ama “Uzun sürecek; hazırlıklı olun” d�ye uyardılar. Erdoğan oyunun et�k kurallarını değ�şt�rm�ş, bütün yasal yolları tıkamış, yer�ne b�r zorbalık dayatması koymuştu. Ar-
Cezaev�nde de b�r camın ardından konuşurduk b�rb�r�m�zle… Sürgünde bu kez b�lg�sayar ekranıydı aramızdak� cam… 57
tık “gücü gücü yetene” dönem�ndeyd�k. Ve ancak onun kadar güçlü olunca kazanab�lecekt�k. Akşam yen�den Skype’ta buluştuğumuzda Ege, ”Üçümüzü dönülmez b�r şek�lde ayırdılar” ded�. Yüreğ�m burkuldu. Ama ne olursa olsun, kararlıydık: Susmayacaktık Ş�md� sürgünün üzer�ne, b�r de, ne kadar süreceğ�n� b�lmed�ğ�m�z b�r hasret dönem� başlıyordu. B�r tuan vurmuş, her şey yerle b�r olmuş, ürk�ye’de ger�ye üç k�ş� kalmıştı: İy�, kötü ve ç�rk�n… Sıralama, azınlıktan çoğunluğa doğruydu.
58
15
SÜRGÜN “Ich b�n e�n Berl�ner.”(“Ben b�r Berl�nl�’y�m”) Amer�kan Başkanı Kennedy’n�n Almanya z�yaret�nde meşhur ett�ğ� bu tar�h� cümley�, artık ben de kurab�l�r�m. Berl�n, güzel şeh�r… Ama nazlı b�r gel�n g�b�, “Bundan böyle b�rl�kte yaşayacağız” d�ye �mza atmadan, güzell�ğ�n� gösterm�yor s�ze… O �mza da h�ç kolay atılmıyor. Hele ben�m g�b�, her şey�n� ger�de bırakıp gelm�şler�, çok sıkıntılı b�r süreç bekl�yor. Hayatınızın bütün kâğıtlarını yen�den ed�nmen�z gerek: İkametgâh �lmühaber� lazım. Seyahat belges� lazım. Sağlık s�gortası lazım. K�ra kontratı lazım. Çalışma �zn� lazım. Nüus kaydı lazım. Verg� numarası lazım. Basın kartı lazım. Güvenl�k s�c�l� lazım. Banka hesabı lazım. Sürücü ehl�yet� lazım. Sürücü ehl�yet� �ç�n �lk yardım kursu lazım. Göz muayenes� lazım. D�reks�yon sınavı lazım. Arabaya park kaydı lazım. Markette b�r şey ararken Almancasını bulmak �ç�n Google ranslate’� her da�m açık tutmak lazım. Ac�len Almanca öğrenmek lazım. 59
Yan� haızasını kaybetm�ş b�r kazazede g�b�, her şeye s�l baştan, yen�den başlamak lazım. Bütün bunları tamamlarken ve ülkeden uzak kalmışlığın keder�n� yaşarken, b�r yandan bu yen� hayata tutunmak ve çalışıp para kazanmak lazım… İlk güçlük, �kl�m… Ben�m g�b� b�r Akden�z ülkes�nden gel�yorsanız, güneşs�zl�k, parasızlıktan beter… İstanbul’da paran yoksa, çıkarsın b�r den�z kenarına, �yot koklayarak güneşe döners�n yüzünü; güneş, öper gözler�nden; b�r s�m�t yers�n, yarısını martıya ver�rs�n, mutlu olur döners�n. Ya paran olmadığı g�b�, den�z, güneş, s�m�t, martı da yoksa…? Yaz gel�yor ama güneş gelm�yorsa…? Gr� b�r yağmur, “B�tt� o güneşl� günler�n” derces�ne hab�re camını dövüyorsa..? İy�ce zordur alışmak… Sadece somurtuk hava da değ�l, alışman gereken… Yen� anlayışlar, değ�ş�k davranışlar, kültürel arklılıklar sırada… Musluktan su �çmek, yen� mesela… B�s�klet şer�d� yen�… Çöpler� ayrı çöp kutularına atmak yen�… aharet musluğu olmayan tuvaletler yen�… Su �stey�nce “Gazlı mı, gazsız mı” sorusu yen�… ürk�ye’de genell�kle yen� doğan bebekler �ç�n sorarlar bunu… “Alman usulü hesap ödeme” yen�… ürk�ye’de “Ben ödeyeceğ�m” d�ye kavga etmeye alışmışız ne de olsa… Sokakta öpüşenlere bakmadan yürümek yen�… Uluorta öpüşmek, b�z�m memleket�n bazı yerler�nde c�nayet sebeb�d�r. Alen� öpüşmen�n cezalandırılmayıp verg� kaçırmanın bu kadar ağır ceza görmes� de yen�… ürk�ye’de �lk�n� yapanlar dayak yerken, �k�nc�s�n� yapanlar, gözde �şadamı muameles� görüyor. Cumhurbaşkanı’nın her dak�ka telev�zyona çıkmaması 60
yen�… N�ye böyle b�r �mkânı varken değerlend�rm�yor? Herkes�n her �ş� kend�s�n�n görüyor olması da yen�… ürk�ye’de �ş hayatının en öneml� parçası olan çaycı yok o�slerde mesela; çayını kahves�n� kend�s� hazırlayan Almanlar, ş�rket ded�kodularını k�mden alıyor k�? Apartmanda kapıcı, benz�nc�de benz�nc� yok? Pompayı kend�n tutacaksan, pompacılar nerede �ş buluyor? elev�zyonun bozuldu; tam�rc� bulmak bela… Herkes tele v�zyon tam�r kursuna mı g�d�yor? Yoruluyor �nsan bazen… Onca güçlük �ç�nde �k� ülkey� b�rden düşünmek, b�r�nde yaşarken öbürünün kahrını çekmek, “Neden buradak� ürkler Erdoğan’ı destekled�” sorusuna onlarca kez cevap yet�şt�rmek, kaan bozulunca, “Asıl s�z�n hükümet n�ye yıllarca Erdoğan’ı destekled�” d�ye terslemek… Yorucu… Neyse k� d�l�m�zden anlayan Alman dostlarımız var. Onların da desteğ�yle gün be gün bu yen� hayata alışıyoruz. Böyle durumlarda hep sosyal demokratların unutulmaz l�der� ve b�l�m �nsanı Erdal İnönü’den, 80 yaşında d�nled�ğ�m o anıyı hatırlıyorum: L�se çağındayken, sınıa b�r öğretmenler�, “İnsan ne zaman �ht�yarlar? Yan� kaç yaşında �ht�yar sayılır” d�ye sormuş. Her öğrenc� ayrı b�r cevap verm�ş. O yaşlarda kend�s�nden azla yaşamış herkes, �ht�yar sayılır ya: “30’unda �ht�yardır �nsan” dem�ş b�r�… B�r d�ğer� çıtayı 50’ye koymuş. Arada, “70” d�yenler olmuş. Sonunda öğretmen dem�ş k�: “İnsan, yen� b�r hayata başlama azm�n� y�t�rd�ğ�nde �ht�yarlar.” B�z, -s�yas� mücadeles� neden�yle ülkes�nden ayrı düşenler-, neredeyse sıırdan, yepyen� b�r hayata başladık Almanya’da… Belk� bu yüzden genç h�ssed�yoruz kend�m�z�… 61
ürkçede “sürgün”, yer�nden kovulmak demek olduğu g�b�, b�tk�ler�n �l�zlenmes� anlamına da gel�r. B�z kovulduğumuz yerde aşılanıp �l�zleneceğ�z. Yen�den.
62
16 ZAMAN
“Randevunuz 27 Eylül günü saat 13.18’de”
Günlerd�r masamın üzer�ndek� kâğıt parçasına bakıp gülüyorum. Kâğıdın üzer�nde “13.18” yazıyor. 13.18… Ben� Almanya’yla tanıştıran rakamlar… İkamet belges� almak �ç�n g�tt�ğ�m beled�ye, �k� haa önces�nden bu saate randevu verd�. 13.00 değ�l… 13.30 ya da 13.15 de değ�l… 13.18… Alman saat� bu… Kâğıdın üzer�ndek� dört rakam, sabırsız b�r kum saat�nden 63
dolud�zg�n dökülen kumları hatırlatıyor bana… Zamanın bu coğrayadak� kıymet�n� s�mgel�yor. “Ben, o sonu �lle 0’la ya da 5’le b�ten saat d�l�mler�nden değ�l�m” mesajı ver�yor. Sağıyor zamanı; daha küçük parçalara bölüp gün �ç�nde yen� yerler açıyor. G�derek kısalan, daralan, ualanan zaman d�l�mler�ne sıkıştırıyor b�z�… 13.00’e ver�lm�ş b�r randevuya 5 dak�ka gec�kmey� göze alab�l�rs�n�z; 13.18’e aynı muameley� yapab�l�r m�s�n�z? 13.18, hassas tartan b�r teraz� g�b�, randevuya tam b�r sadakat� hak ed�yor. Rakamı �lk gördüğüm günden �t�baren, yet�şmeme end�şes� bastı ben�; ne olur ne olmaz d�ye yarım saat erken g�tt�m. Zamanın kıymet�n� b�lmem� emreden 4 rakam, yarattığı telaşla ters�ne yarım saat�m� yed�. “Acaba onlar da ben�m kadar randevuya sadık mı” d�ye meraklanırken ürklerle Almanların zaman anlayışlarının ne kadar arklı olduğunu düşündüm. ürklerde zamanın kıymete b�n�ş�, modernleşmeden sonradır. “Esk� zaman”, müezz�n�n namaz çağrılarına göre ayarlanan, telaşsız b�r devre a�tt�. Vak�t bol, zaman aralıkları gen�şt�. Hayatın aceles� yoktu; günler ağır akardı. “Gün doğumu”yla erken başlayan gün, “gün batımı”yla b�terd�. Akşam, uykuya a�t b�r zaman d�l�m�yd�. “Ne kadar uzaklıkta” sorusunun cevabı, “B�r s�gara �ç�m�”yd�. “Düğün ne zaman” d�ye sorana, “Hasat kalkınca” cevabı ver�l�rd�. Gel�nl�k ısmarladığınız terz�, “Düğüne yet�ş�r m�” sorusunu, “Kısmet bakalım” d�ye yanıtlardı. Randevular, “öğleden sonra”ya veya “akşamüstü”ne ver�l�rd�. Kaçta? Cevap verecek saat yoktu k� daha? Olsa da bakan yoktu. 64
Köyün bazı �ler� gelenler�n�n yelek ceb�nden, b�r köstekl� saat�n parıltılı z�nc�r� sarkardı. Bu ayrıcalıklı �nsanlar, b�r r�tüel� yer�ne get�r�r g�b� ara sıra eller�n� yelek cepler�ne atar, b�r cakayla köstekl� saat� çıkarır, kapağını özenle açar, �ç�nde telaşsız dolanan akreple yelkovanın yerler�n� kolaçan ederlerd�. Ama söyled�kler� saat�n kaç olduğunun önem� yoktu daha… Ahmet Hâş�m, “Müslüman Saati” n� anlattığı denemes�nde b�r “rehavet güzellemes�” yapar adeta… İstanbul’a ecneb�lerle gelen “�st�laların en tes�rl�s�”n�n yabancı saat� olduğunu söyler. “’Ecneb� saat�’ gelmeden önce, z�yada başlayıp z�yada b�ten, 12 saatl�k, kısa, ha�, yaşanması kolay b�r günümüz vardı” der. Sonra da kızar, yen� gelenler�n yanlarında get�rd�kler� “zaman”a: “Gelen yabancılar, hayatımızı, sonu meçhul b�r düstura göre yen�den tanz�m ett�ler ve ruhlarımız �ç�n onu tanınmaz hale get�rd�ler. Yen� ‘ölçü’, b�r zelzele g�b�, zaman manzaralarını etraımızda darmadağın ederek, esk� ‘gün’ün bütün setler�n� harap ett� ve gecey� gündüze katarak saadet� az, meşakkat� çok, uzun, bulanık renkte b�r yen� ‘gün’ vücuda get�rd�.” Çoğu Akden�z ülkes� g�b�, ürk�ye de hâlâ hayatın rahvan aktığı o koşturmasız esk� zamanlarla, sabırsız yen� saatler�n b�lek güreş�n� yaşıyor. Yıllar önce b�r tren rezervasyonu �ç�n Dem�ryolları İdares�n� aramıştım. Otomat�k sekreter ben� beklemeye aldı. Beklet�rken de, “Kara tren gec�k�r, belk� h�ç gelmez” türküsünü çaldı. Başka hang� ülkede dem�ryolları rezervasyon hattı, yer ayırtmaya çalıştığınız tren�n gec�keceğ�n�, hatta belk� de h�ç gelmeyeceğ�n� b�ld�ren b�r türküyü d�nlet�r k� müşter�ler�ne?.. Esk� zamanın, yen� saate böyle küçük oyunlarla ayak d�re65
y�ş�n� bazen hayret, bazen s�n�rle, ama genell�kle sempat�yle �zl�yorum. Hemen her büyük meydanında b�r saat kules� olan ülkemde, zamanın böyle özens�z, vurdumduymaz kullanılmasına hem şaşıyor, hem anlıyorum. Geleneksel toplumun sabırla örülmüş aceles�z hayat ga�les�, yen� gelen sabırsız zamanın hırslı mücadeles�ne ayak uydurmakta zorlanıyor. Yen� hayatın hızlanan t�ktakları, dünün aheste akan zamanının �k� ayağını b�r pabuca sokuyor adeta… Berl�n tra�k ışıklarındak� kocaman şapkalı kırmızı adamın, yürüyen uzun kollu yeş�le dönüvermes�yle başlayan baston ses�, esk� b�r zamandan gelenler�, “Had� yürü; vakt�n az” d�ye arkadan �tt�r�yor sank�… Esk�den, �nsan ömrü daha kısayken, vak�t daha çoktu halbuk�… Ne zaman azaldı böyle?.. Neden hızlandıkça artıp b�r�keceğ�ne daha da hızla tüken�r oldu? Daha uzun yaşama hırsı, yaşanan her güne daha azla şey sığdırma �ht�rasını beraber�nde m� get�rd�? Pek�, daha hızlı demek, daha mutlu demek m�? Bunları düşünürken beled�yen�n duvarındak� saat 13.18’� gösterd�. Evraklarımla b�rl�kte ayağa kalktım. Duvarda asılı ekrana baktım. Hayır; henüz sıram gelmem�şt�. “Alman saat�”, sözünü tutmamış, gec�km�şt�. Gec�kme tam 5 dak�ka sürdü. 13.23’te g�rd�m �çer�… Ben�m �ç�n de yen� b�r hayatın kronometres� �şlemeye başladı. “Saadet� çok, meşakkat� az” esk� zaman, ger�de kaldı. Merhaba Berl�n! 66
17 DAYANIŞMA B�r yandan Die Zeit makalem� yazmaya çalışıyorum, b�r yandan da “çamaşır mak�nes�ne kaç doz yumuşatıcı konulacak”, “k�reç g�der�c�n�n Almancası neyd�”, “Kapı z�l�ne adımı yazdırmazsam posta nasıl gelecek” g�b�, daha önce h�ç kaa yormadığım sorular var aklımda? Üç aylık k�ra karşılığı depoz�to lazım; nasıl bulunacak? D�lek İstanbul’da, Ege Londra’da nasıl geç�necek? Annem Ankara’da yapayalnız kaldı; onunla k�m �lg�lenecek? ürk�ye �le güvenl� b�r �let�ş�m yöntem� bulmak gerek; nasıl haberleş�lecek? Metro r�skl�… aks� şoörler�n�n öneml� kısmı Erdoğan anat�ğ�… Onlarla tartışmadan b�r yerden b�r yere nasıl g�d�lecek? Bankanın müdürü İng�l�zce b�lm�yor, ben Almanca b�lm�yorum. Web s�tes�n�n İng�l�zce vers�yonu yok. Hesap açtırmam lazım; nasıl anlaşılacak? Alman basını ürk�ye’ye da�r yorumlarla dolu; İng�l�zce vers�yonları yok. Haberler nasıl �zlenecek? Kış gel�yor, resm� davetler var, g�yecek �ş kıyaet�m yok? Ne zaman, nereden, nasıl alınacak? Doktorum, berber�m, d�şç�m, terz�m, muhasebec�m, avukatım, heps� ülkemde kaldı; heps�n� burada yen�den bulmak lazım. B�lmed�ğ�m b�r ülkede nasıl bulunacak? Bütün bu sorunların ortasında, daha önce h�ç olmadığım kadar yalnızım. Yalnızlıkla nasıl baş ed�lecek? Derler k�; 67
“Öyle dostlar ed�n k�, kötü gün kapını çaldığında, kapıya sen�nle b�rl�kte baksınlar.” B�r kazazede g�b� geld�ğ�m Berl�n’de, kötü günün çaldığı kapıya ben�mle b�rl�kte koşan pek çok dost buldum. Çoğuyla yen� tanışıyordum. Ama yaşadığım “kaza”yı b�l�yor, nasıl b�r mücadele verd�ğ�m�z� görüyor, olab�ld�ğ�nce destek olmak �st�yorlardı. Onlar sayes�nde �lk şoku çabuk atlattım. Sınır anımayan Gazetec�ler Örgütü ve Almanya PEN’dek� dostlar, �lk kucak açanlar oldu. B�rçok bürokrat�k sorunu onların yardımıyla aştım. Kısa zamanda oturma ve çalışma �zn� �le geç�c� seyahat belges� aldım. Die Zeit sayes�nde Almanya’da gazetes�z kalmamış oldum. ürk�ye’de sarı basın kartımın �ptal ed�ld�ğ� haa, Alman basın kartım el�mdeyd�. Bütün bu süreçte tanıdığım parlamenterler Bundestag’ın, yayınev�m yayıncılık dünyasının, Gork� �yatrosu sanat dünyasının kapılarını açtı. S�yasetç�lerle, yazarlarla, sanatçılarla tanıştım. ürk�ye’de yazdığınız yazıdan, yaptığınız konuşmadan tel� almak g�b� b�r adet yoktur; söyled�ğ�m sözün, yazdığım yazının para ett�ğ�n� görmek, Almanya’da kısmet oldu. ZDF telev�zyonunun saygın sanat programı Aspekte’n�n tekl�� üzer�ne, programı baştan sona ürkçe sunarak, ülkem�n ses�n� kend� d�l�mden duyurma ırsatı buldum. Programın Alman prodüktörü, yayından sonra uzunca b�r süre kullanmam �ç�n, arabasının anahtarını uzattı. Yazlık eşyalarım dışında g�yecek b�r şey�m olmadığından söz ett�ğ�m b�r dost, ertes� gün, koca b�r kutu �ç�nde takım elb�seler ve gömlekler yolladı. Geld�kten üç haa sonra ARTE, b�r ortak belgesel yapma tekl��yle çaldı kapımı… B�r belgeselc� olarak hep hayal�n� kurduğum ırsat, kapıma geld�. 68
Correctiv ek�b�, b�r meslektaş dayanışmasıyla ben� aralarına alarak, özgür b�r çalışma ortamı sundu. As�stanlığımı üstlenen, arabamı süren, yasal, mal� sorunlarımda �mdadıma koşan dostlar sayes�nde �lk ayların sıkıntısını atlattım. Çoğuyla Berl�n’de �lk kez tanıştığım meslektaşlar, arkadaşlar, komşular, hem dert ortağım hem gündel�k sorunlarımda danıştığım yakınım oldular. Yandaş medya, Alman devlet�n�n koruması altında olduğumu yazadursun, ben, başım sıkıştığında yardıma koşan bu �nsanların manev� koruması altındaydım. Hükümet yandaşları tehd�tler�n� artırdıkça, onlar daha çok kol kanat gerer oldu. Bu tehd�tler üzer�ne Alman pol�s� de önceden anons ed�len, halka açık yaptığım toplantılarda önlem almaya başladı. Esk� hayatım kedere boğulurken, yen�s� vaatkâr b�r tebessümle selamlıyordu ben�…
69
18 AVRUPA Berl�n’e gel�r gelmez, Avrupalılara ürk�ye’y� anlatmaya koyuldum. 2 haada 6 ülkede 9 kente g�tt�m. Yangını görmüş, ateşe el�n� değm�ş, der�s� yanmış b�r�n�n can havl�yle oradan oraya koşturuyor, “Yanıyoruz, görmüyor musunuz” d�ye haykırıyor, konuştuğum herkes� sarsmaya çalışıyordum. İslam dünyasının yegâne la�k ve demokrat�k ülkes�, Avrupa Konsey�’n�n kurucu üyes�, göz göre göre b�r total�ter rej�me geç�yordu. Israrla görmed�kler� “ötek� ürk�ye” �se ölümüne d�ren�yordu. Bunu ark etmeler�n�, ürk�ye’n�n demokrat�k güçler�nden yana tavır almalarını, h�ç değ�lse “gölge etmemeler�n�” �st�yordum. Avrupa hükümetler� görmezden gel�yor, başını öte yana çe v�r�yordu. Susarak zulmü destekl�yordu. B�r kıta korkar mı? Avrupa korkuyordu. Ortadoğu yangınından kaçan m�lyonlarca mültec�n�n kend� topraklarına yığılacağı, �şler�n� el�nden alacağı, hayatını altüst edeceğ� korkusuyla kapısını, ağzını sımsıkı kapatmış bekl�yordu. Bulab�ld�ğ� tek çare, 3 m�lyon mültec�ye kapılarını cömertçe açan ürk�ye’ye bunun parasını ve v�ze serbest�s� sözünü vermek olmuştu. Ama karşılığında ödemek zorunda oldukları b�r bedel daha vardı: Mültec� kamplarının kapısını tutsun d�ye anlaştıkları “Bek-
70
ç�”n�n her zulmüne göz yummak… Onu kızdıracak tepk�lerden kaçınmak… B�raz ş�kâyet edecek olsalar “Bekç�”, “Açarım kapıyı, görürsünüz” tehd�d�n� savuruyordu. Avrupa, Erdoğan karşısında �şte bu tehd�t yüzünden susuyordu. Erdoğan, Avrupa karşısındak� gücünü �şte bu ez�k tavırdan alıyordu. B�zler, b�raz da bu ürkek suskunluk, hatta dolaylı onay yüzünden hap�ste ya da sürgündeyd�k. Avrupa’nın tavrı, “Batı’nın değerler�” sayılan, demokras�y�, hukukun üstünlüğünü, güçler ayrılığını, basın özgürlüğünü, la�kl�ğ�, kadın-erkek eş�tl�ğ�n� savunduğu �ç�n baskı gören m�lyonlarca �nsanı hayal kırıklığına uğrattı. Yaşlı kıtanın, gündel�k çıkarları uğruna, temel �lkeler�nden nasıl kolaylıkla vazgeçeb�ld�ğ�n� gördüler. Görüştüğüm muhataplarıma bunu söyled�ğ�mde, utançla başlarını öne eğ�yor, “Ama b�l�yorsunuz, mültec� meseles� çok öneml�” d�ye mırıldanıyorlardı. Mesele sadece mültec�ler de değ�ld�. ürk�ye, Avrupa sermayes� �ç�n vazgeç�lmez b�r pazardı. Ayrıca yarım asırdır Batı’nın güneydoğu sınırlarını bekleyen, sadık b�r NAO asker�yd�. Her s�lah tüccarının �ştahını kabartacak kadar �y� b�r müşter�yd�. Sadece 2016’dak� büyük artışla, Almanya’dan s�lah alan ülkeler arasında 25. sıradan 8. sıraya ırlamıştı. Bazı başkentler�n ve sermaye çevreler�n�n, ürk�ye’de demokrat�k b�r �st�krarsızlıktansa, �st�krarlı b�r baskı rej�m�n� terc�h ett�ğ� açıktı. Demek k�, “Batı’nın değerler�” sayılan �lkeler� savunmak uğruna, yer� geld�ğ�nde Batı’ya karşı da mücadele ed�lecekt�. ıpkı 1920’lerde ulusal kurtuluş savaşı ver�rken Atatürk’ün yaptığı g�b�… Neyse k� Batı sadece, ürkmüş başkentlerden, ac�z yönet�c�lerden, ırsatçı sermayedarlardan �baret değ�ld�. G�tt�ğ�m her yerde bu pol�t�kayı eleşt�ren, mücadelem�z� destekleyen s�ya71
setç�ler, s�v�l toplum kuruluşları, meslek örgütler�, meslektaşlarla tanışıyor, yalnız olmadığımızı görüyordum. Uluslararası Yazarlar B�rl�ğ� (PEN)’den, Sınır anımayan Gazetec�ler Örgütü (RSF)’e, Gazetec�ler� Koruma Kom�tes� (CPJ)’den Uluslararası A Örgütü’ne kadar pek çok �nsan hakları kuruluşu, mücadelem�ze destek ver�yordu. Mademk� Batılı hükümetler, mültec� anlaşması �le suskunluğa bürünmüştü, o halde Batı �le �l�şk�, d�plomat�k ve asker� düzey�n ötes�ne taşınmalı, “ötek� ürk�ye”, Avrupa parlamentolarıyla, beled�yelerle, meslek örgütler�yle, s�v�l toplum kuruluşlarıyla, kamuoyuyla kalıcı, k�tlesel, yerel bağlar kurmalıydı. Kardeş şeh�rler� yaygınlaştırmalıydık. Öğretmen ve öğrenc� değ�ş�m programları gel�şt�rmel�yd�k. Barolar, meslek odaları, send�kalar, kadın-gençl�k örgütler�, gazetec�ler dayanışmalıydı. Küçük ve orta ölçektek� t�car� �l�şk�ler desteklenmel�yd�. Karma parlamento kom�syonları oluşturulmalıydı. Ortak sanat projeler�, spor karşılaşmaları, est�valler gel�şt�r�lmel�, b�rl�kte �lmler, d�z�ler çek�lmel�, k�taplar b�rb�r�m�z�n d�l�ne çevr�lmel�yd�. Üst düzey pazarlıklara sıkışıp kalan Avrupa-ürk�ye �l�şk�s�, d�pten b�r dalgayla havalandırılmalıydı. Batı’nın şefat�n� �stem�yorduk; bağımlılığa, sömürüye, şantaja dayanmayan, kalıcı, sağlıklı, demokrat�k, eş�t b�r �l�şk� arıyorduk. “Muhal� Avrupa”, �kt�darlara kıyasla, muhal� ürk�ye’n�n ses�ne daha çok kulak kabartıyordu. Bu �lg�, Ankara’yı da rahatsız etmeye başlamıştı.
72
19 MERKEL
Ek�m 2015-Merkel, Erdoğan’ın tahtında…
Unutulmaz b�r otoğraı o: Şansölye Merkel, Erdoğan’la Yıldız Sarayı’ndak� altın varaklı tahtlarda sohbet ed�yordu. Erdoğan’ın çok eleşt�r�len başkanlık sarayına g�tmemek �ç�n Ankara yer�ne İstanbul’da “kabul ed�lmek” �stem�ş, ancak orada daha beter b�r saray görüntüsünün ortasına düşmüştü. ahtın rahatsızlığı yüzünden okunuyordu. Ama Avrupa’ya mültec� akınını durdurmak �ç�n her tür rahatsızlığı göze alab�lecek durumdaydı. ar�h, 18 Ek�m 2015’t�. Aradan b�r ay geçmed�; Merkel yen�den geld�. Bu kez G-20 z�rves�nde buluştu Erdoğan’la… Üç ay sonra b�r daha: 8 Şubat 2016’da… 73
İk� buçuk ay sonra b�r daha: 23 N�san 2016’da… Bu kez Gaz�antep’e, mültec� kamplarını z�yarete… B�r ay sonra, 23 Mayıs’ta b�r daha: İstanbul’dak� B�rleşm�ş M�lletler toplantısına… B�r buçuk yıl �ç�nde ürk�ye’y� beş kez z�yaret ederek kırılması zor b�r rekora �mza atmıştı. Ne b�r başka l�der ürk�ye’y� bu sıklıkla z�yaret etm�şt�, ne de Merkel bu sıklıkla b�r başka ülkeye g�tm�şt�. Bu z�yaretler�n dördüncüsünde Der Spiegel ’de Merkel’e h�taben b�r açık mektup yazdım. “Yanlış saasınız Sayın Merkel” başlıklı mektup şöyleyd�: “Sayın Şansölye Merkel, Time dergisi sizi “Yılın İnsanı” seçtiğinde size, ‘Özgür dünyanın şansölyesi’ sıatını layık görmüştü. Bu mektubu, o unvanın sahibine yazıyorum. Bugün ziyaret edeceğiniz ülkede ‘özgür dünya’, tehdit altında... Son ziyaretinizde ben, Türk hapishanelerinde yatan 30 tutuklu gazeteciden biriydim. Türkiye’nin en eski ve itibarlı gazetesi Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeniyim. Türk istihbaratına ait TIR’larla Suriye’deki radikal İslamcılara silah sevk edildiğine dair haberim nedeniyle ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsi şikâyetiyle tutuklandım. Sadece bir haberden ötürü, hakkımda iki kez ömür boyu hapis cezası isteniyor. Tecrit koşullarında tutulduğum o günlerdeki ziyaretinizde, Türk Başbakanı ile birlikte yaptığınız ortak basın toplantısında Die Welt muhabiri size, daha önce Türkiye’nin insan hakları ihlalleri konusunda eleştirel tavır alan Alman hükümetinin bugün neden sessizliğe büründüğünü sordu. Hücremin televizyonunun sesini açtım. 2012’de Rus lideri Putin’in yüzüne, ‘Bence bir insan, arklı i74
kirlerden korkmamalı’ diyen, 2014’te Çin hükümetine iade öz gürlüğüne saygı duymasını tembihleyen ‘özgür dünyanın lideri’, baskıcı Türk hükümetinin liderine ne diyecekti acaba? Kurduğunuz dört cümle şuydu Sayın Merkel: “Belirli bir görüşme ormatımız var. Her konuyu ele alıyoruz. Gazetecilerin çalışma koşulları hakkında da bilgi alışverişinde bulunduk. Zannederim Sayın Başbakan da bu konuda bir şeyler söyleyecektir.” Bu kadar! ‘Özgür dünyanın lideri’nin, dünyanın en büyük gazeteci ha pishanesinde basın özgürlüğüne dair söyleyebildiği, bundan ibaretti. Büyük hayal kırıklığıydı. Sizden sonra söz alan Türk Başbakanı, Türk cezaevlerinde tutuklu gazeteci olmadığını söyledi. Büyük yalandı. Bir tutuklu gazeteci olarak bu yalanı bir hapishane hücresinde dinlemenin ne demek olduğunu tahmin edersiniz. Çünkü siz de iade özgürlüğünün ağır baskı altında olduğu bir ülkede bü yüdünüz. Sayın Merkel, Türkiye’deki rejim, birkaç yıl öncesine göre çok daha otoriter bir hal almasına rağmen birkaç yıl önceki uyarı cümlelerinizin, yerini derin bir sessizliğe bırakmasının nedenini biliyoruz: Çünkü Erdoğan, genelde Avrupa’nın, özelde Almanya’nın mülteci akını korkusunu, kendi baskı rejimine bir gözbağı olarak kullanıyor. Sınırları açma tehdidini Damokles’in kılıcı gibi başınızda sallandırarak, suskunluğunuzu garantiliyor. Bu kirli pazarlık, milyonlarca mülteciyi bir baskı rejiminin rehinesi durumuna getirdiği gibi, Almanya’yı da gündelik çıkarları için Batı’nın temel değerlerinden vazgeçmiş bir ülke konumuna sokuyor. 75
Oysa hiçbir jeopolitik sorun, temel insan haklarının çiğnenmesini meşrulaştıramaz. Tabii buna göz yumulmasını da... Bir kez göz yumarsanız, o baskıcı zihniyetin hızla yayılıp kendi topraklarınıza bulaşmaya başladığını görürsünüz. Nitekim bugünlerde görüyorsunuz. Sayın Merkel, Bugün Türkiye’de demokratlarla otokratlar arasında bir ip çekme mücadelesi yaşanıyor. Biz, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, laiklik değerlerine inananlarla, savaştan, baskıdan, radikal inançlara sahip kindar kuşaklar yetiştirmekten yana zihniyet arasındaki bir ölüm-kalım mücadelesi bu... Ve ne yazık ki, bu tarihsel çekişmede siz ve ülkeniz yanlış saasınız. Elbette doludizgin otokrasiye giden bir ülkede evrensel değerler adına üstlendiğimiz bu mücadeleyi, gerekiyorsa size karşı da vereceğiz, ama korkarım o zaman ‘‘özgür dünyanın şansölyesi’ unvanını taşımakta zorlanacaksınız. Siz geldiğinizde biz, barış için bir bildiriye imza attığı için tutuklanan akademisyenlerle birlikte yargılanıyor olacağız. Sadece bizim değil, tüm dünyanın gözü sizde olacak. Yine sadece iktidar mensuplarıyla görüşüp muhaliflerin sesine kulak tıkayacak mısınız? Yine bütün bu baskıcı uygulamalar yokmuş gibi yaparak bu ülkeden ayrılacak mısınız? Yoksa bizlerin ve ülkenizde basın ve iade özgürlüğü adına bizlerle dayanışma içinde olanların sesine kulak verecek misiniz? Sayın Şansölye, Biz Türklerin tarih kitaplarında okuyarak ezberlediği bir klişe vardır: 76
Bize Türklerin 1. Dünya Savaşı’nda zaerler elde etmesine rağmen, büyük mütteikleri Almanya yenildiği için mağlup sa yıldığı anlatılır. Korkarım 100 yıl sonra bunun rövanşını yaşıyoruz. Bu kez de iade özgürlüğü savaşımında Türkler yenildiği için -onların peşine takılan- Almanya yenilmiş sayılabilir. Özgür dünyanın liderliği, buna izin vermemesi gereken bir sıattır. O sıata layık olmanızı bekliyoruz.”
Mektup tab�� k� adres�ne ulaşmamış, Merkel y�ne muhaleetle görüşmeye yanaşmamış, �nsan hakları, basın özgürlüğü, demokras� konusunu ağzına b�le almamış, özgürlükler� ayaklar altına alanlarla mutlu pozlar ver�p dönmüştü. B�r ay önce Mültec� Anlaşması’nı �mzalamıştı; sev�nçl�yd�. B�z�m davalarla, �çerdek� gazetec�lerle �lg�lenecek halde değ�ld�. Erdoğan, Merkel’�n bu z�yaret �ştahını ve baskılar karşısındak� sess�zl�ğ�, kend�s�ne destek olarak sunuyor, rej�m� daha da otor�ter hale get�r�yordu. Almanya’ya geld�kten sonra Alman hükümet�n�n bu sess�zl�ğ�n� her yerde eleşt�rd�m. Hang� Alman gazetec� bana Erdoğan’ı sorsa, sev�ms�z olmayı göze alarak, “Pek� ya Merkel” ded�m. Geld�ğ�m�z noktada Alman hükümet�n�n sorumluluğunu d�le get�rd�m. Almanya’nın ürk�ye’y� sadece b�r mültec� kampı, NAO üssü ve t�caret pazarı olarak görmes�n�n, orada yaşanan ac�ayla �lg�lenmemes�n�n, yakında kend� başına da �şler açacağını söyled�m. Alman hükümet�n�n, nasıl b�r l�der ve nasıl b�r z�hn�yetle anlaşma yaptığını anlaması epey vak�t aldı. Neyse k� Erdoğan onlara yardımcı oldu: Alman medyasına yönel�k saldırılarla başlayan salvolarını, 77
sonunda Alman hükümet�n� “Naz�” �lan edecek kadar tırmandırdı. N�hayet Merkel Şubat 2017’dek� z�yaret�nde muhaleet l�derler�yle görüşmeye karar verd�ğ�nde 2. büyük muhal� part�n�n l�der� Dem�rtaş, dem�r parmaklıklar ardındaydı. B�rkaç haa sonra da, o basın toplantısında kend�s�ne “Neden sess�zl�ğe büründünüz” d�ye soran Die Welt muhab�r� Den�z Yücel tutuklanacaktı. Merkel’� �lk kez 15 Eylül’de Potsdam’dak� Sanssouc� Kolokyumu’nda gördüm. Berl�n’e gelel� daha �k� haa olmuştu. Almanya medyasının bütün öneml� �s�mler� oradaydı. Merkel açılış konuşmasını yapacaktı. Sanssouc� Sarayı’nın muhteşem salonunda, d�nley�c�ler arasında oturuyor, ne d�yeceğ�n� me-
24 Ocak 2016- Der Spiegel ’�n kuruluş yıldönümünde… 78
rakla bekl�yordum. Şansölye, basın özgürlüğünün her zaman savunulması gerekt�ğ�n� söyled�kten sonra d�nley�c�ler arasında ben�m de olduğumu vurgulayarak, “Basın özgürlüğü, devlet denet�m�n�n ve sansürün sınırlarının ötes�nded�r. Gazetec�ler yolsuzluk g�b� konularda korkusuzca yazab�lmel�d�r” ded�. İlk kez ürk�ye’dek� medya kuşatması konusunda, üstel�k �sm�m� vererek tavır alıyor, artık b�z�m “ötek� ürk�ye” tab�r�n� kullanıyordu. Yen�den karşılaşmamız, Ocak ayında Der Spiegel ’�n 70. kuruluş yıldönümü kokteyl�nde oldu. H�ç ummadığım anda yanıma gelerek, ben� şaşırtan b�r şek�lde eş�m�n durumunu sordu; “Hâlâ gelem�yor mu” ded�. Yapılab�lecek b�r şey olup olmadığını sordu. İlg�s�ne teşekkür ett�m ve ancak espr� yapab�ld�m: “Erdoğan’a söyley�n. B�r tek s�z�n sözünüzü d�nl�yor.” Güldü. Eş�m Almanya’ya gelemed�ğ� g�b�, yakında kend�s� de ürk�ye’ye g�demez olacaktı.
79
20 AKTVST Karşımdak� adam, modern görünümlü, �y� g�y�ml�, k�bar... Mükemmel b�r İng�l�zceyle ve gayet sak�n b�r üslupla, gözümün �ç�ne baka baka yalan söylüyor. “ürk�ye hap�shaneler�nde b�r tek gazetec� yoktur. Gazetec� olduğu söylenenler, teröre destek oldukları �ç�n tutuklanmışlardır” d�yor. Ben o hap�shaneden çıkıp gelm�ş b�r gazetec�y�m. D�ğer tutukluların çoğunun da gazetec� olduğuna ke�l�m. “Yalan söylüyorsun” d�ye bağırmak gel�yor �ç�mden… Konuşan d�plomatın gözünün �ç�ne bakıyorum. Sabırla konuşma sıramı bekl�yorum. O sırada cep teleonuma b�r mesaj düşüyor: “Davada sana zorla get�rme kararı çıktı.” B�r yandan konuşmaları d�nlerken b�r yandan cevap yazıyorum: “Hang� dava bu?” “Sen�n s�lahlı saldırı davası…” “Saldırıya uğrayan, ş�kâyetç� olan ben�m, ben� m� zorla get�r�yorlar?” “Evet.” “Saldırgan ne oldu pek�?” “Salıver�ld�.” Varşova’dayız. Avrupa Güvenl�k ve İşb�rl�ğ� eşk�latı’nın (AGİ) İnsan� Boyut Uygulama toplantısında… Büyük salonda 57 ülken�n d�plomatları �le �nsan hakları örgütler�n�n tems�lc�ler� karşı karşı80
ya… Ve �nsan hakkı �hlaller� masada… Onlar konuşurken ben teleonumda “�hlal”�n somut b�r örneğ�n� okuyorum. am karşımda oturan ürk d�plomatı �se maaşını hak etmeye çalışıyor. “Gülen’�n kanlı darbe g�r�ş�m�n� ve gazetec� k�sves� altında ona destek olan terör�stler�” anlatıyor. Ama �ş� zor; karşısında yalanını yüzüne vurmaya hazır, canlı b�r tanık var. Örgütün basın özgürlüğü tems�lc�s� Dunja M�jatov�ç, PEN’� tems�l ett�ğ�m toplantıda sözü bana ver�rken, Cumhuriyet ’�n Alternat� Nobel’� aldığı müjdes�n� duyuruyor salona… “Bu ödülün, demokras�lerde özgür basının rolüne da�r b�r ah�t teşk�l ett�ğ�n�” söylüyor. Kutlama alkışlarıyla başlıyorum söze: “Bugünlerde ürk�ye’de d�plomat olmak hayl� müşkül olmalı… Hem b�le b�le gerçeğ� saklamak, hem apaçık b�r baskı rej�m�n� savunmak zor olsa gerek... Sayın d�plomatımıza kolaylıklar d�l�yorum.” Sonra aynı d�plomatların, b�rkaç yıl önce Avrupa’da açılması �ç�n lob� yaptıkları Gülen okullarının, bugün kapatılması �ç�n uğraştıklarını anlatıyorum. Eğer “Gülen’e yardım” d�ye b�r suç varsa, en başta yargılanması gereken�n, başından ber� bu hareket�n tehl�kes�ne d�kkat çeken b�zler değ�l, yıllarca onu besley�p büyüten, devlet� onlara tesl�m edenler olması gerekt�ğ�n� söylüyorum. Karşımdak� muhatabım, başı önde, not alıyor. Aynı topraklardan yet�şen, aynı d�l� konuşan �k� yurttaşız. Ama karşı cephelerdey�z. O, otor�terl�ğe yelken açmış b�r re j�m�n tems�lc�s�; bense ülkemde demokras� mücadeles� veren �nsanları tems�len oradayım. Sadece kend�m�, meslektaşlarımı, mesleğ�m� değ�l, a�lem�, ülkem�, demokras�y� savunmaya çalışıyorum. Batı’nın en d�nam�k �nsan hakları örgütler� b�z�m saımızda: Sınır anımayan Gazetec�ler Örgütü (RSF), Dünya Yazarlar B�rl�ğ� (PEN), Gazetec�ler� Koruma Kom�tes� (CPJ), Uluslara81
rası A Örgütü (Amnesty), İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human R�ghts Watch), Uluslararası Basın Enst�tüsü (IPI), Avrupa İşkencey� Önleme Kom�tes�, Freedom House, Art�cle 19, Index on Censorsh�p… Heps� ürk�ye’ye el uzatmak �ç�n çırpınıyor. Karşımdak� d�plomatın arkasında �se Avrupa’nın suskunluğu var. Konuşmamda bu suskunluğu eleşt�r�yorum. Gün �ç�nde ABD, Alman, İng�l�z, İrlanda, İsveç, Dan�marka büyükelç�ler� �le peşpeşe teker teker buluştuğumda bu suskunluğu daha da yakından gözlüyorum. Alman büyükelç�s�, Erdoğan’ın tırmanışındak� Batı katkısı konusundak� eleşt�r�ler�mden rahatsız görünüyor. “Kapalı kapılar ardında Ankara’ya uyarılarımızı yapıyoruz” d�yor. “Bunun �şe yaramadığı kanıtlanmadı mı” sorusunu yanıtlamıyor. “’Avrupa kıtası, �nsan hakları, basın özgürlüğü, demokras�, la�kl�k g�b� değerler üzer�ne kurulu’ d�yordunuz, sah�p çıksanıza” d�yorum; başlar öne düşüyor. Aynı manzara, b�r ay sonra Strasbourg’da daha net çıkıyor karşıma… Avrupa Parlamentosu’nda, Sakharov ödülüne aday göster�lmem�n, Erdoğan’ı kızdırmasından end�şe edenler olduğunu öğren�yorum. Görüştüğüm bazı s�yasetç�ler, “Bugünlerde ürk�ye’ye eleşt�r� yönelt�rsek, Gülen’� destekl�yormuşuz g�b� algılanırız” kaygısıyla susuyor. Despot�zm�, bu korkuların büyüttüğünü nasıl anlatmalı..? Avrupa Konsey� Genel Sekreter� Torbjorn Jagland, b�r ar�stokrat soğukkanlılığıyla d�nl�yor anlattığım hukuksuzlukları… “Buraya ş�kâyete gelmed�m, hakkımız olan b�r şey� talep etmeye geld�m” d�yorum: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemes�, ürk�ye’den gelecek da valara öncel�k tanımak zorunda… İç hukuk yollarının tükenmes�n� beklemek, hukuksuzluğa göz yummak anlamı taşır.” “Ama…” d�yor end�şeyle, “…40 b�n dosya var ürk�ye’de bekleyen…” 82
Avrupa �ç�n “�ş yükü” sayılan şey, b�z�m hayatımız, özgürlüğümüz… Oysa mesela uzun tutukluluklarla �lg�l� b�r tek p�lot davada karar ver�lmes�, emsal teşk�l etmeye yetecek. “Anayasa Mahkemes�’ne bunları sonuca bağlaması �ç�n b�r şans tanımak zorundayız” d�yor Genel Sekreter... “Darbe g�r�ş�m�nden sonra Anayasa Mahkemes�’n�n �k� yargıcı tutuklandı b�l�yorsunuz” d�yorum. “H�çb�r yargıç yasadışı örgüte üye olamaz” cevabını ver�yor. “Henüz �dd�anameler� b�le hazır değ�l; nereden b�l�yorsunuz yasa dışı örgüt üyes� olduklarını? Pek�, b�r�n�n yer�ne Cumhurbaşkanı’nın danışmanının atanmasından sonra hâlâ o mahkemeye güveneb�l�r m�y�z? Ya pasaportuna el konan a�leler? Onlar da mı yasadışı örgüt üyeler�?” A�leler konusuna hak ver�yor Jagland… Görüştüğünde bu konuyu ürk Adalet Bakanı’na �leteceğ�n� söylüyor. Ama Avrupa’nın Ankara’yla �y� geç�nmek �sted�ğ�, başına �ş almaktan çek�nd�ğ�, demokras� �lan g�b� detayları çok önemsemed�ğ� net anlaşılıyor. B�z, yaklaşan tehl�key� gözüne soktukça, başını çev�r�yor. Bütün bu görüşmelerde kartv�z�t değ�şt�r�rken esk�s�n�n üzer�n� ç�zerek ver�yorum. Esk� kartın üzer�ndek� adreste değ�l�m artık; o, ben�m numaram değ�l. Daha da öneml�s�, kartın üzer�nde yazan gazetec� k�ml�ğ�m�n, yıllardır sadakatle koruduğum sınır ç�zg�ler�n� �hlal ett�ğ�m� ark ed�yorum. B�r gazetec�den çok akt�v�ste dönüştüm. Yaptığım röportajdan çok, röportaj ver�yorum. Sorduğumdan çok cevaplıyorum. D�nled�ğ�mden çok konuşuyorum. Objekt� olmamın koşulları ortadan kalkıyor. Dunja M�jatov�ç, ben�mle �lg�l� attığı tweet’ten sonra yağan küürler� göster�yor teleonunda… Hükümet�n �st�hdam ett�ğ� trol ordusu devrede… Sadece bana değ�l, ben�mle �lg�l� mesaj 83
yazan herkese neret kusuyor, tehd�t yağdırıyorlar. Bu koşullar altında �ken, a�len�z, gazeten�z, arkadaşlarınız tutsak alınmışken, ülken�z el�n�zden kayıp g�derken, objekt� b�r gazetec�l�ğ�, soğukkanlılıkla sürdürmek mümkün mü? B�r akt�v�ste dönüşüyorsam ben�m terc�h�m değ�l bu… Mecbur bırakıldım.
84
21
UYKU Çok sevd�ğ�n�z b�r�n� uykuya yatırdınız mı h�ç? Öyle sabah öperek kaldırmak üzre değ�l ama; ebed� b�r uykuya?.. O en der�n, uyanışı olmayan uykuya… Büyük b�r sevda sınavı bu… Onu kend� eller�n�zle kend�n�zden ve bu dünyadan koparıp b�r meçhule uğurlamanın kahred�c� zorluğu b�r yanda, acılarına son ver�p huzur d�yarı olduğuna �nandığınız b�r ebed�yete yolcu etmen�n mecbur�yet� öte yanda… Çok ağır b�r karar bu… Candan can koparmak kadar ağır… Kend�ne gözünü kırpmadan kıyab�len �nsan, sevd�ğ�ne kıyamıyor. Ama bedel�, “Had� bırak g�dey�m” d�ye yalvaran gözler�ne bakmaksa, d�nmeyen acılarına katlanmaksa, dayanamıyor. Yed� yıl önce, m�n�c�kken eve get�rd�ğ�m, o günden ber� oğlum b�ld�ğ�m arçın’ımıza kavuşmak �ç�n gün sayıyordum. Ama hastaydı b�l�yordum. D�lek, müş�k b�r anne sadakat�yle veter�nere götürüp get�r�yordu. Küçük yüreğ� zorlanır olmuştu; belk� yüklend�ğ� sevg�n�n, belk� ev�n �ç�nde tanık olduklarının ağırlığından… Artık yürüyem�yordu. Her akşam keder �ç�nde alıyordum haberler�n�… Sonunda zor kararın vakt� geld�: “Uyutalım d�yorlar” ded� D�lek, gözyaşlarını g�zleyemeyerek… Üçümüz Skype başındaydık; a�les�… Yıllardır burun buruna, kucak kucağa yaşadığımız, b�rkaç gün ayrı kalsak kokusunu özled�ğ�m�z bu küçümen �ç�n karar verecekt�k: G�ts�n m�, çeks�n m�? 85
arçın- Yıllardır burun buruna yaşadığımız küçümen…
B�rb�r�nden ağır �k� seçenek arasında burnumuzu çeke çeke kıvranıp duruyorduk. Onu b�r daha göremeyecek olmanın benc�ll�ğ�yle belk�; razı olamıyordum b�r türlü g�tmes�ne… Üç aylık hap�sten sonra ev�n kapısında ben� karşılayıp yüzümü gözümü yalaması g�tm�yordu gözümün önünden… Ş�md� uçağa atlayıp Ege’de b�r adaya �nsem, arkadaşlar onu b�r tekneye koyup get�rse, öpüp koklasam son b�r kez? Vedalaşsam? O kadar mecal� yoktu k�… Cesaret edemed�k hüküm vermeye; b�r gün daha beklemeye karar vereb�ld�k. Ertes� akşam D�lek aradı: “G�tt�” d�yeb�ld� teleonda; ger�s�n� get�remed�. Nasılını soramadım b�le, boğulduğum hıçkırıkların �ç�nde… Gece, b�r taz�ye ev�ndeym�ş g�b� y�ne Skype’ta buluştuk a�lece… D�lek anlattı, b�z ağlaştık: “Kalp ağrısından oturamıyor, amel�yat masasında b�tk�n b�r halde ayakta duruyordu. Pat�s�nde serum bağlıydı. B�rden 86
oturdu. Bana son b�r kez baktı. ‘amam, g�tmek �st�yorsan g�t arçın’ ded�m. G�tt�. Zor kararı b�ze bırakmak �stemed�.” Ertes� gün D�lek, onu ev�m�z�n bahçes�nde ebed� uykuya yatırdı. Ege’ye ve bana b�rer otoğra yolladı. O gelecek üm�d�yle tuttuğum evde yapayalnız bakakaldım mezar otoğraına... B�ze sevg�y� öğret�p g�tm�şt�. Canım çok acıdı. Gurbet�n kasvet� en çok o gün h�ssett�rd� kend�n�; en çok o gün beddua ett�m, b�z� b�rb�r�m�zden ayıranlara… Gal�ba onun kaybıyla, ben dönsem de bazı şeyler�n ger� gelmeyeceğ�n�, �lk kez çok net h�ssett�m. O güne dek, eş�n dostun “Geçer bu günler” telk�n�ne �nanıyor, “Döner�m, ev�me, sevd�kler�me kavuşurum” d�yordum. “Arkadaşlar hap�sten çıkar, ülkem�z düzel�r, y�ne neşel� soralar kurarız” sanıyordum. Ama arçın, kend�s� uykuya yatarken bana “Uyan” ded�: “Uyan bu üm�t uykusundan... Dönüş yok artık... Olsa da ben yokum.”
Üç aylık hap�sten sonra ev�n kapısında ben� karşılayıp yüzümü gözümü yalaması g�tm�yordu gözümün önünden… 87
22
BASKIN 31 Ek�m 2016 sabahı saat 5’te cep teleonumun eryadıyla uyandım. O saatte çalan her teleon, elaket haberc�s�d�r. Hasan Cemal’d�. “Kalk oğlum; baskın var!” Yatağımda yay varmış g�b� ırladım. “Ne baskını?” “Cumhur�yet’� basıyorlar!” Köln’deyd�m. atsız b�r gecen�n sabahıydı. Kad�m b�r dostun anmasına g�tm�şt�m Köln’e... ürk s�nemasının unutulmaz yıldızı, demokras� savaşçısı arık Akan, b�r süre önce hastalığına yen�lm�şt�. B�rl�kte belgeseller, seyahatler, sohbetler, tartışmalar yapmıştık. Almanya’dak� anma tören� �ç�n a�les� ve arkadaşları Köln’e gel�yordu. Gelenler arasında çok yakınlarım olduğu g�b�, Cumhuriyet ’�n �cra Kurulu Başkanı, avukatım, dostum Akın Atalay da vardı. “Orada görüşürüz” d�ye randevulaşmıştık teleonda… B�rkaç haa tören �ç�n davet beklem�ş, arayan olmayınca kend�l�ğ�mden kalkıp g�tm�şt�m. En azından dostları görürüm d�ye… Dostlarla b�rl�kte, havanın da nasıl değ�şt�ğ�n� gördüm Köln’de… Ve sürgün hayatımın en zor günler�nden b�r�n� yaşadım. Sımsıcak b�r dost sorasından kalktıysanız, zaman geçse de sandalyen�z�n hâlâ sıcak olduğunu sanıyorsunuz; umuyorsunuz belk� de… Oysa hayat, soğutab�l�yor sandalyey�, yemeğ�, dostlukları… Köln’de k�m� dostlarla her zamank� hararetle ku88
caklaştık; k�m�s� daha da yakındı; bana evden bavulla eşya taşıyıp get�rm�şlerd�; ancak k�m�n�n gözler�nde kuşkunun ayazını h�ssett�m. Üşüdüm. Davets�z çıkagelmemden rahatsızlık duydukları her haller�nden bell�yd�. Benden m� kuşkulanıyorlardı; ben�mle b�rl�kte görünmekten m�? Almanya’da olduğumu b�ld�kler� halde n�ye çağırmamışlardı? Yoksa?.. Sadece �kt�dar nezd�nde değ�l, “b�z�m mahalle”n�n bazı semtler�nde de “vebalı” muameles� gördüğümü orada ark ett�m. ören�n organ�zatörler�nden b�r�, daha ben sormadan, telaşla açıklama yapmaya g�r�şt�: “B�l�yorsun, sen hap�steyken çok destekled�k. Ama bu törene pol�t�ka karışsın �stemed�k. Sen�n durumun malum…” Ben�m durumum? O an anladım. İşler değ�şm�şt�: Ben, devletçe aranan b�r “suçlu”ydum. Bu, toplantıyı da toplantıya katılanların dönüştek� konumunu da tehl�keye atab�lecek b�r sıattı. Korku, bulaşıcı b�r hastalık g�b�, buralara kadar yayılmıştı demek… “Yanlış anlama; sen�n katılmanla tören başka b�r yöne g�deb�l�r d�ye end�şelend�k. Ün�vers�te salonunu, s�yas� b�r etk�nl�k olmayacağı garant�s�yle aldık.” Açıklamaya çalışan her cümle, hayalkırıklığımı b�raz daha büyütüyordu. Rahmetl� babam, “Y�ğ�d� kılıç kesmez, b�r kötü söz öldürür” derd�. Hasmın dışlamasına alışkındım; dostunk�ne hazırlıksız yakalanmıştım. Erdoğan’ın d�kenl� saldırıları canımı yakmıyordu, ama koklamaya çalışırken el�me batan, tanıdık b�r güldend�. Kanadığımı göstermemeye çalıştım. O gece b�rl�kte yemeğe g�tt�k; onların �zn� olmadan mutlu 89
b�r anı, w�tter’da paylaştım: “Dostların arasında/ güneş�n sorasında” d�zes�yle… Onları zor duruma düşürdüğümü, sonradan anladım. Artık “esk� Can” olmadığımı da… Ben�mle aynı karede görünmek r�skt�; bedel� ağır olab�lecek b�r r�sk… N�tek�m ırsatı kaçırmayan yandaş medya, sabahı beklemeden, �nternet s�teler�nden heps�n� damgalamıştı. Bu b�lg�n�n ağırlığıyla yatmıştım. Baskın haber�yle kalktım. W�nston Church�ll, demokras�y�, “sabah kapınız çalındığında gelen�n sütçü olduğundan em�n olduğunuz rej�m” d�ye tanımlar. B�z �se, sabah kapımız çalındığında, gelen�n pol�s olduğunu, hayat ders�nde öğrenm�şt�k. O şaakta pol�s, 16 ev�n kapısını çalmıştı. Gazeten�n sah�b� olan vakın başkanından yayın yönetmen�ne, köşe yazarından kar�katür�st�ne, muhasebec�s�nden avukatına kadar bütün bey�n kadrosu, gözaltı kararıyla uyandırılmıştı. Aylardır end�şeyle bekled�ğ�m�z operasyondu bu… Hemen Akın’ı aradım. O da kalkmıştı. Pol�s, onların eve de g�rm�ş, aramaya başlamıştı. Ya b�z�m ev? D�lek şans eser� İzm�r’deyd�. erörle Mücadele ek�b�, evde k�msey� bulamayınca komşuyu uyandırmış, D�lek’� arattırmıştı. Konuştuk; y�ne sak�n ve cesurdu: “Normalde ç�l�ng�rle açıp g�rerlerm�ş, Ben ‘Gel�yorum’ dey�nce beklemeye karar verd�ler. Ş�md� g�d�p onlara kapıyı açacağım” ded�. Bela, gerçek anlamıyla kapımıza dayanmıştı. Az sonra otelde, Akın’ın odasında buluşup gazetedek�lere
90
ulaşmaya çalıştık. eleonlar kapalıydı. Çoğunu karakola götürmüşlerd�. elev�zyon ekranında, çalışma arkadaşlarımızın pol�sler�n kolunda götürülüşünü �zl�yorduk çares�zce… Sabah haber� duyan gelmeye başladı. Herkes end�şe doluydu: K�m�, gazeten�n başına kayyım atanacağından kaygılanıyor, k�m�, “B�z� de dönüşte tutuklarlar mı” d�ye telaşlanıyordu. M�lletvek�ller� çares�zl�k �ç�nde, “Ne yapacağız” d�ye b�ze soruyor, en yakın dostlarım, “B�r süre b�r şey yazma, b�r dağ köyüne çek�l, b�r süre kend�n� unuttur” d�ye tavs�yede bulunuyordu. Bu laflar, bu çöküş havası, bu çares�zl�k, ben� daha da kesk�nleşt�r�yordu. Sak�n olmaya çalışıyordum. Manzara netleş�yordu: “PKK ve FEÖ’ye yardım ve yataklık etmek suçlamasıyla” soruşturma açılmış ve gözaltı kararları ver�lm�şt�. Soruşturmaya g�zl�l�k kararı da konmuş, böylece tartışmaların önü kes�lmek �stenm�şt�. Cumhuriyet , ürk�ye Cumhur�yet� �le aynı �sm� taşıyan, aynı yaşta b�r dev kurumdu. Atatürk taraından kurulmuştu. ürk�ye’n�n en esk�, en saygın gazetes�yd�. �rajını çok aşan b�r etk�s� vardı. Her dönem demokras�n�n, la�kl�ğ�n, özgürlüğün, aydınlanmacı düşüncen�n yanında olmuş, her dönem ağır bedeller ödem�şt�. 6 yazarını s�lahlı, bombalı saldırılarda kaybetm�ş, b�rçoğunu hapse gönderm�ş, dealarca kapatılmış, kurşunlanmış, sansürlenm�ş, y�ne de susmamış, susturulamamıştı. Merkez medyayı tesl�m alıp kend� yandaş medya �mparatorluğunu kuran Erdoğan’ın önünde kararlılıkla d�md�k duran, son engellerden b�r�yd� Cumhuriyet ... B�z yokken o kaleye saldırmışlar, arkadaşlarımızı reh�n almışlardı. Ş�md�, onları kurtarmaya çalışmak ve kalem�z� savunmak zorundaydık. Ertes� gün yayınlanacak köşemde şöyle yazdım: 91
“Biz sizin niye çıldırdığınızı biliyoruz: Bu gazeteyi yıkabilirseniz, onun adını taşıdığı Cumhuriyet’in yıkılmasında önemli bir kavşağı daha dönmüş olmayı umuyorsunuz. (..) Cumhuriyet’in bir türlü teslim olmamasını, tersine ona sahip çıkılmasını hazmedemiyorsunuz. ‘Bu kadar korkutuyoruz, hâlâ sinmiyorlar’ diye öfeleniyorsunuz. Biat kültüründen geldiğiniz için bu isyanı tanımıyorsunuz. Tanıtmak boynumuza borç olsun.”
Öğley�n D�lek, İzm�r’den apar topar eve döndü. Altı pol�s, sabahtan ber� kapıdaydı. Haber� duyup eve koşan vealı dostlarımız, D�lek’ten önce varmışlardı. Sonrasını teleondan neredeyse canlı d�nled�m: Ek�b�n şe�, “D�j�tal arıyoruz, ona göre” d�yerek pol�sler� çalışma odama sokmuştu. Bu, ”K�taplarla uğraşmayın, b�lg�sayarlara, teleonlara bakın” demekt�. Gen�ş çalışma odamdak� kütüphane taranmış, dosyalar, çekmeceler aranmış, üç saat�n sonunda �şe yarar b�r şey bulunamamış, sadece esk� cep teleonuma el konmuştu. Arama sonunda D�lek’�n kapıda bekleyen kameralara verd�ğ� demec� de telev�zyonda �zled�m: “Can’ın k�tapları azladır, o yüzden uzun sürdü” d�yor; “Eş�n�z dönecek m�” sorusunu �se şöyle yanıtlıyordu: “Can’a yakalama kararı çıkarılmış. Maalese burada hede hal�ne get�r�ld�. Döner dönmez gözaltına alınacak. Dönmemes�nde yarar var bence…” Ş�md� karşımızdak� soru buydu: “Dönecekler m�?” Gazetem�z kuşatılmış, arkadaşlarımız hapsed�lm�şken, dışarda kalab�l�r m�yd�k? 92
Dönüp onlarla b�rl�kte hap�s m� yatmalı, yoksa kalıp burada mücadele m� etmel�yd�k? En �y�s� b�rkaç gün durumu gözley�p soğukkanlı b�r karar vermekt�. Ertes� günkü Cumhuriyet , “esl�m olmayız” manşet�yle çıktı. Yüzlerce okur destek �ç�n gazeteye koşmuş, geceyarısına kadar kapıda nöbet tutmuştu. Ana muhaleet part�s� l�der� gazetey� z�yaret etm�ş, dünyadan tepk� yağmıştı. Erdoğan yanlısı gazetelerde �se tam b�r zaer havası vardı. akv�m gazetes�, baskını, “erörün kales�ne operasyon-Geç b�le kalındı” başlığıyla ver�yor, “ürk�ye kırmızı ç�zg�y� aştı” d�yen Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz’un otoğraının altına, “Almanya pan�kled�” notunu düşüyordu. Oysa Merkel, tutuklamaları kınamamıştı b�le… Alman Gazetec�ler B�rl�ğ�, “Şansölye’n�n suskunluğuna katlanmak mümkün değ�l” açıklamasını yapmıştı. Hâlbuk� konu, Alman tar�h� açısından pek tanıdıktı:
93
Der Spiegel de, 26 Ek�m 1962’n�n geceyarısı pol�s taraından basılmıştı. Yayın yönetmen� Augste�n ve haber� yapan gazetec�, tıpkı b�z�m g�b�, “devlete a�t g�zl� b�lg�ler� �şa” suçlamasıyla tutuklanmıştı. Başbakan Adenauer, Augste�n’ı “vatana �hanet”le suçlamıştı, tıpkı Erdoğan’ın b�z� suçladığı g�b�… Augste�n, “Halkın, kend� hayatını doğrudan �lg�lend�ren haberler� b�lmeye hakkı olduğunu” savunmuştu; tıpkı b�z�m savunmamızda söyled�ğ�m�z g�b�… Spiegel ’e saldırı, Almanya’da basın özgürlüğüne saldırı olarak yorumlanmış, kamuoyu, tutuklanan gazetec�ler�n yanında yer almıştı; tıpkı okurlarımızın, meslek örgütler�n�n b�z�m saımızda yer aldığı g�b�… Ancak benzerl�kler, burada b�t�yordu. Spiegel skandalı, Almanya’da basın özgürlüğü mücadeles�n�n dönüm noktası olmuş, Savunma Bakanı, hukuku kullanarak yetk�s�n� aşmasının bedel�n� �st�ayla ödem�şt�. B�r süre sonra da bütün kab�ne çökmüştü. ürk�ye’de �se Cumhuriyet ’�n yayınladığı v�deodan sonra skandalın sorumluları ter� etm�ş, Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmuştu. ürk mahkemes�, gazetec�ler� “g�zl� belgeler� açıklamak”tan mahkûm ederken, Augste�n’a yönel�k suçlama Alman Federal Mahkemes� taraından ger� çevr�lm�ş, kararda görev�n� yapan gazetec�ler değ�l, görev�n� kötüye kullanan s�yasetç�ler suçlanmıştı. Der Spiegel , skandaldan zaerle çıkarken, 55 yıl sonra Cumhuriyet büyük b�r operasyonla kuşatılmıştı. 94
Aradak� bu arkın neden�, Almanya’nın, kuvvetler ayrılığını h�çe sayan kontrolsüz otor�ter yönet�m�n ec� sonuçlarını, tar�h�nde b�zzat yaşayıp görmüş olmasıydı. ab�� b�r de bağımsız yargının, hukukun üstünlüğünün, Mecl�s denet�m�n�n, örgütlü s�v�l toplumun, basın özgürlüğünün üzer�ne t�tremes�… Ş�md� aynı hassas�yet� b�zler �ç�n de göstermes�n� bekl�yorduk. Alman hükümet�n�n tepk�s�zl�ğ�n� eleşt�ren demeçler�m, ürk�ye’dek� yandaş medyada “Can, Hans oldu” başlığıyla yansıtıldı. ek tek cevap vermeye gücümüzün, sabrımızın, vakt�m�z�n yetmeyeceğ� �nanılmaz b�r kara propaganda başlamıştı. Her gün b�r�nc� sayadan yayınlanan hakaretler, çarpıtmalar, yalan haberlerle tam b�r saldırıya geçm�şlerd�. Daha sonra �dd�anamede göreceğ�m�z bütün “malzeme”, sayalarındaydı: Haberler�m�z, yorumlarımız, manşetler�m�z… Suçumuz, gazetec�l�kt�. Hükümet�n her p�sl�ğ�n� ortaya seren, cesur gazetec�l�ğ�m�z… İş�n acı taraı, gazetede yer�m�z� almak �ç�n ırsat kollayan bazı esk� “Cumhur�yetç�ler” de koroya katılmış, savcıya malzeme taşıyıp b�z� eleşt�rerek, ırsattan �st�ade yen� yönet�mde yer kapma hazırlığına g�r�şm�şlerd�. Geceye katılmak üzere Köln’e gelen Cumhur�yet’ç�lerle durumu değerlend�rmeye koyulduk. Ben, dönmemekten yanaydım. Cezaev�n� tanımıştım; yen�den yatmak sorun değ�ld�; ancak artık hukuk tamamen askıdaydı. G�r�nce çıkmak �mkânsızdı. Hükümet�n tet�kç�s� durumundak� Cem Küçük, telev�zyonda “Gebereceks�n�z; ama hukuk yoluyla, ama başka yollarla” d�ye tehd�tler savuruyordu. Kaldı k� b�zler de hapse g�rersek gazetey� �dar� olarak yönetecek k�mse kalmayacaktı. Cumhur�yet’�n başına b�r kayyım atanması gündeme geleb�lecekt�. “Buradan daha çok ses vere95
b�l�r�z” d�yerek arkadaşları �kna etmeye çalışıyordum. B�r yangın günü tesadüen dışardaydık. “İçer� dalıp arkadaşları kurtarmaya mı çalışmalı, dışardan su mu taşımalı” d�ye tartışıyor, hap�sl�kle sürgün arasında b�r terc�h yapmaya çalışıyorduk. Onlar �çerdeyken dışarda olmak, ağır b�r v�cdan yüküydü. “Kaçtı” laının ağırlığı da cabası… Cumhuriyet baskınından 3 gün sonra ürk�ye’n�n �k�nc� büyük part�s� HDP’n�n eş Genel Başkanları Selahatt�n Dem�rtaş ve F�gen Yüksekdağ gözaltına alındı. Erdoğan, rotayı kayalıklara çev�rm�şt�. ürk�ye, el�m�zden kayıp dolud�zg�n b�r d�ktatörlüğe g�d�yordu. Bu ortamda, Akın Atalay, dönme kararını açıkladı: “Evet, havaalanından alıp cezaev�ne götürecekler. Ama Cumhuriyet Vakı’nın İcra Kurulu Başkanı olarak bu süreçte dışarda kalamam. Hap�ste olursam daha etk�l� olurum. Dışarda olmam, suçluymuşum g�b� algılanmama yol açar. Dönmem arkadaşlara da moral olur.” “O halde b�rl�kte dönüyoruz” d�yecek oldum; “Sen�n kalman lazım... Sen�n sadece özgürlüğün değ�l, hayatın da tehl�kede… Hap�ste b�le öldürülme r�sk�n var. Ayrıca sen burada mesleğ�n� yapab�l�yor, dünyaya ses ver�yorsun. Ben�m �ç�n zor” ded�. Kararını verm�şt� b�r kere… Ne desem na�leyd�. Ben de dönmel� m�yd�m? Sürgün yer�ne haps� m� seçmel�yd�m? Kaç yıl süreceğ� bel�rs�z b�r tutsaklığı göze almalı mıydım? B�r ülkeye değ�l, b�r hap�shaneye; b�r beton hücreye dönmekten söz ed�yorduk. Üstel�k o hücre, b�r yıl önce yattığım hücre de değ�ld� artık… Ülken�n üzer�ne çöken baskı ortamı, orada da kend�n� 96
gösterm�şt�. Her �sted�ğ�m�z an avukatlarımızı görme, onlarla �sted�ğ�m�z kadar konuşab�lme hakkımız, el�m�zden alınmıştı. Ş�md� �çerdek� meslektaşlarımız sadece haada b�r gün, b�r saat avukat göreb�l�yorlardı. A�lelerle haada b�r gün, b�r saat olan buluşma, �k� haada b�re �nd�r�lm�şt�. eleon hakları da öyle… Mektup alıp mektup yazma yasaklanmıştı. Ben, hap�steyken b�le yazı yazab�l�yor, dünyaya ses vereb�l�yordum; ş�md� �mkânsızdı. O kadar k�, Aspekte’de yapacağımız ürk�ye programı �ç�n, kızı aracılığıyla, yazar Ahmet Altan’dan b�r yazı �sted�ğ�mde, “B�r süre sess�z kalsın. Ben�m mesajım bu” d�ye haber yollamıştı. Bu, b�r yazarın sess�z çığlığıydı. Stüdyoda, b�r dak�kalık sess�zl�kte Ahmet’�n mesajını “okurken”, hap�shanede susturulan yazarları düşünmeler�n� �stem�şt�m sey�rc�lerden… S�l�vr�, ürk�ye’n�n okur-yazar oranı en yüksek �lçes� hal�ne gelm�şt�; yazdıkları k�taplar kütüphanedeyd�, ama onlara ver�lm�yordu. Daha da acısı, gökyüzünü göreb�ld�kler� tek yer olan avlunun üstü, b�rb�rler�yle mesaj alışver�ş� yapmasınlar d�ye tel örgüyle kapatılmıştı. Sabahatt�n Al�, ünlü ş��r�nde “Görmesen bile denizi/ yukarıya çevir yüzü/ deniz gibidir gökyüzü/ aldırma gönül aldırma” d�ye yazar. Ş�md� yüzler�n� yukarıya çev�rd�kler�nde tek göreb�ld�kler�, tellerle sımsıkı bağlanmış b�r gökyüzüydü. S�yas� tutuklular, beton b�r sağır odada, d�ls�zleşt�r�lm�şlerd�. Dönmek sadece hapsed�lmek değ�l, susturulmak demekt�. Kararımı verd�m: Ben, kalacak ve konuşacaktım. Konuşamayanların ses� olacaktım. Ertes� gün haberlerde Akın’ın uçak kapısından gözaltına alınışını �zled�m. “Kaçma şüphes� olduğu gerekçes�yle” tutuklanmıştı.
97
Akın Atalay, havaalanında gözaltında...
98
23 GAUCK İnsan, Cumhurbaşkanı’yla randevusuna geç kalır mı? Ben kaldım. Randevu vakt� geld�ğ�nde henüz Bellevue Sarayı’nın dış kapısındaydım. elaş �ç�nde paltomu çıkarmaya çalışarak Saray kapısından �çer� g�rd�ğ�mde flaşlarla karşılaştım. Onlarca otoğra mak�nes�nden ışkıran beyaz parıltılar arasında b�r protokol görevl�s�n�n �şaret ett�ğ� masaya oturdum. Önümde açık duran şere deer�ne, hazırda tutulan kalemle b�r şeyler yazmam beklen�yordu. Kan ter �ç�nde aklıma �lk gelen sözcükler� peşpeşe yazdım. Az sonra açılan kapıdan Alman Cumhurbaşkanı Joach�m Gauck �le hayat arkadaşı Dan�ela Schadt g�rd�. El sıkışıp gazetec�lere poz verd�k. O sırada, aynı zamanda meslektaşım olan Bayan Schadt kulağıma eğ�l�p, “Keşke eş�n�z� de s�z�nle b�rl�kte ağırlayab�lseyd�k” ded�. Keşke… Hap�sl�k sürec�mde yazdığım k�tap el�mdeyd�. Cumhurbaşkanı �ç�n �mzalamıştım. Onunla da otoğra verme �ncel�ğ�n� gösterd�. Sonra görüşmeye geçt�k. Randevu taleb�n�, Cumhuriyet baskınından sonra, Sınır anımayan Gazetec�ler’�n Almanya tems�lc�s� Chr�st�an M�hr �letm�şt�. Ve Cumhurbaşkanı, hemen kabul etm�şt�. B�r haa sonra Saray’daydık. Cumhurbaşkanı’nın hayat arkadaşı ve 5 danışmanı da görüşmede b�ze eşl�k ed�yordu. H�ç kuşku yok k� en üst düzeydek� bu kabul, kend� başına öneml� b�r mesajdı: 99
Bellevue Sarayı’nda Dan�ela Schadt ve Joach�m Gauck �le…
Önce b�ze, yan� basın özgürlüğü mücadeles� veren gazetec�lere, “Yalnız değ�ls�n�z” mesajı… Sonra ürk hükümet�ne, “S�z�n terör�st saydığınız �nsanların hak�kat� ve hürr�yet� savunduklarını b�l�yoruz” mesajı… Ve belk� de Alman hükümet�ne, “Evrensel değerler�n ç�ğnen�ş�ne sey�rc� kalmayın” mesajı… Z�yaret önces� Gauck’un hayat h�kâyes�n� okurken, b�ze gösterd�ğ� �lg�n�n sadece s�yasal değ�l, k�ş�sel nedenler� de olduğunu tahm�n ett�m. Baskı rej�m�n�n ne olduğunu kökler�nden, a�le tar�h�nden b�l�yordu. Öyle b�r rej�m�n �ç�nde yaşamıştı. Babası casusluktan mahkûm olmuş, kötü muamele görmüş, sürgüne gönder�lm�şt�. Kend�s� de uzun süre Doğu Alman g�zl� pol�s�n�n tak�b�nde yaşamıştı. Sonra duvarın yıkılışını, baskı rej�m�n�n b�r günde devr�l�p g�d�ş�n� görmüş, kend�s�n� �zleyen Stas�’n�n arş�vler�n� halka açarak pol�s�n �şled�ğ� suçları ortaya çıkarmıştı. Ş�md� başka b�r ülkede, b�r devlet suçunu ortaya çıkardığı �ç�n casuslukla suçlanarak hapsed�len b�r gazetec�y� sarayına davet ederek çok değerl� b�r dayanışma serg�l�yordu. 100
Görüşmeye g�ren b�r tek bend�m, ama ben�mle b�rl�kte ürk hap�shaneler�ndek� 150 gazetec�n�n de davetl�ler arasında olduğunu h�ssed�yordum. Sabaha karşı evler� basılarak tutuklanan gazetem�n yazarları yanımdaydı adeta… Kapatılan telev�zyonlardan kovulan, radyo kanallarından saçlarından sürüklenerek çıkarılan meslektaşlarım da… Yasaklanan gazeteler�n, derg�ler�n, yayınevler�n�n yönet�c�ler�, çalışanları da… “Savaş dursun, barış olsun” d�ye �mza verd�kler� �ç�n ün�vers�teden atılan, tutuklanan, hapsed�len, sürgüne g�den akadem�syenler de… Onlar adına konuştum. Cumhurbaşkanı, b�r s�yasetç�den çok b�r �lozo tavrıyla, demokras�y� reddeden b�r yaklaşımın, demokras� �ç�nde nasıl kök salab�ld�ğ�n�, bu ‘yapısal aykırılığın’, ‘yabancılaşmanın’, nasıl demokras�y� tehd�t eder hale geleb�ld�ğ�n� merak ed�yordu. “ürk�ye’de ne olup b�tt�ğ�n� s�zden d�nlemek �sted�k” dey�p sözü bana ver�nce Avrupa’nın en uzak köşes�ndek� üvey kardeş�n�n, ağır baskı altında, demokras�y�, la�kl�ğ�, özgürlüğü, �nsan haklarını savunmak �ç�n nasıl çet�n b�r mücadele verd�ğ�n� anlattım. Bu mücadelede Avrupa hükümetler�n�n nasıl yanlış saa yer aldığını… ürk�ye’de artan baskının, kutuplaşmanın, tırmanan kavganın Avrupa’yı nasıl m�sl�yle etk�led�ğ�n�… İslam dünyasının tek la�k ve demokrat�k örneğ� yıkılırsa, bunun sadece ürk�ye’n�n kaybı olmayacağını… Muhtemelen anlattıklarım Cumhurbaşkanı’nı, Doğu Alman maz�s�n�n �ç�nde yolculuğa çıkarıyor, ona b�r dönem kend� ülkes�nde yaşanan ağır baskıları, s�v�l toplumun verd�ğ� zorlu mücadeleler� ve muhtemelen a�les�n� hatırlatıyordu. 101
Belk� de o yüzden, k�barca zamanı �şaret eden danışmanlarına aldırmadan sohbet� uzattı. 1,5 saat�n sonunda “Daha d�nlemek �sterd�m” d�yerek ve eş�me, hap�stek� gazetec�, yazar dostlarıma selamlarını �leterek veda ett�. Saraydan ayrılırken adeta b�r Cumhurbaşkanı �le değ�l, kuşatılmışlığın, baskının, sansürün ne olduğunu �y� b�len, ona karşı mücadele veren, verenler� de takd�r eden b�r dert ortağı �le dertleşm�ş g�b�yd�m. ürk�ye’n�n de bu karanlığın üstes�nden geleceğ�ne b�r kez daha em�n olmuştum. O h�ç yıkılmaz zanned�len, ardında büyük acılar g�zleyen duvar, b�r günde yıkılıver�yor, “ha�n”lerle “kahraman”lar, hap�stek�lerle saraydak�ler b�r anda yer değ�şt�reb�l�yordu �şte… B�z de duvarımızın yıkıldığı, peş�m�zdek� g�zl� serv�se a�t arş�v�n halka açıldığı günler� görecek, acıları devralanlara esk� karanlığı �bretle anlatıp umut aşılayacaktık. Kabul gününün geces�nde, Berl�n’de Alman Derg� Yayıncıları B�rl�ğ� (VDZ)’n�n “Altın V�ctor�a” ödülünü Mart�n Schulz’un övgü dolu sözler�yle aldım. örende Dış�şler� Bakanı Frank-Walter Ste�nme�r’le ürk�ye ve Erdoğan üzer�ne ayaküstü sohbet ett�k. Farkına varmadan hale ve sele cumhurbaşkanlarıyla b�rer saat arayla görüşmüştüm. Aynı gece Fransa’ya geçt�m. Ertes� gün Par�s Beled�ye Başkanı Anne H�dalgo, ben� şeh�r konsey�nde ağırlayarak Onur Hemşer�s� Beratı’nı verd�. “Mücadelen�z burada yankı buldu, destekl�yoruz” ded�. Sonra da zor zamanlarda kulağımda olması �ç�n, Par�s’�n, armasındak� gem�ye atı yapan Lat�nce mottosunu hatırlattı: “Fluctuat nec merg�tur.” “Sallanır, ama batmaz.” ıpkı Cumhuriyet g�b�… 102
24 BAYRAK Alman Sarayı’ndak� buluşmaya, ürk Sarayı’nın protestosu gec�kmed�. Erdoğan, “Alman Cumhurbaşkanı’nın, terörden yargılanan b�r�n� sarayında ağırlaması tam skandal” d�yerek gösterd� tepk�s�n�... Bu, “Saldırın” tal�matıydı. Emr�ndek� trol ordusu ve yandaş medya hemen saldırıya geçt�. Alkışlarla yuh sesler�n�n b�rb�r�n� tak�p etmes�ne alışmıştım artık… Ama bu seerk� alkışın bedel�, b�raz daha ağır olacaktı. Görüşmen�n ertes� günü, �kt�darın gazeteler�, “Gauck vatan ha�n�n� kabul ett�”, “Casusluk sanığı Alman Sarayı’nda”, “Üstün h�zmet madalyası da ver�n bar�” başlıklarıyla çıktı. Star Gazetes�’n�n b�r köşe yazarı, “Artık bu, b�r �st�hbarat sorunudur. Öcalan nasıl derdest ed�l�p ürk�ye’ye get�r�ld�yse Can Dündar da b�r g�zl� serv�s operasyonuyla get�r�l�p yargılanacaktır” d�ye yazdı. B�r başkası, “Avrupa’da bu �ş� halledecek b�r kahraman çıkmayacak mı” d�ye sordu. Asıl �lg�nç başlık, Akşam gazetes�ndeyd�: “Can Dündar, ABD bayrağına sarılmış.” Gazetede yayınlanan otoğraa der� b�r koltukta Amer�kan bayrağına bürünmüş b�r� uyurken görünüyordu. Evet, gerçekten de bend�m. Fotoğra, hızla İnternet’e yayıldı, üzer�ne türlü çeş�t yorumlar yapıldı. Foyam meydana çıkmıştı; hang� ülkeye h�zmet ett�ğ�m, bu otoğrafla belgelenm�şt�. O kadar sadık ve sa b�r casustum k�, hesabına çalıştığım ülken�n bayrağını battan�ye yapmış, üzer�me serm�şt�m. 103
Ben� savunanlar, otoğraın otomontaj olduğunu yazdılar, ama onların da kaası karışmıştı. Hem o, yattığım koltuğun başucunda görünen “Sosyal�zm ve oplumsal Mücadeleler Ans�kloped�s�” de neyd�? B�r yandaş akadem�syen, c�dd� c�dd� otoğraın anal�z�n� yaptığı uzun makales�nde, soğuk savaş dö-
Amer�kan ajanları, Amer�kan bayrağına sarılarak mı uyur? 104
nem�n�n �k� kutbunun aynı karede yer almasının b�r paradoks g�b� görüleb�leceğ�n�, ama aslında �k�s�n�n de hede�n�n ürk�ye’y� değerler�ne yabancılaştırmak olduğunu �lan yazdı. Pek� neyd� otoğraın aslı? Neden Amer�kan bayrağına sarılmıştım? Anlatayım: Öncek� sene, 1968 hareket�n�n esanev� gençl�k l�der� Den�z Gezm�ş üzer�ne b�r belgesel hazırlıyorduk. Belgesel�n yönetmen� olan arkadaşımın montaj stüdyosuna –sosyal�zm�n tar�h�ne da�r k�taplarımızla- kapanmış, günlerce uyumadan belgesel� tamamlamıştık. Den�z ve arkadaşlarının �lk s�yasal eylemler�nden b�r�, 1968’de ürk�ye’y� z�yarete gelen Amer�kan den�z �losunu protesto etmek olmuştu. İstanbul aks�m’de b�r Amer�kan bayrağını yakmışlar, sonra da karaya çıkan Amer�kan askerler�n� den�ze dökmüşlerd�. Belgeselde bu sahney� tems�l� olarak canlandırmak üzere b�r Amer�kan bayrağı almıştık. Onu yakıp görüntüsü üzer�ne o günü anlatacaktık. Çek�mden öncek� gece, uzun montaj saatler�n�n sonunda o�ste uykuyakalmıştım. Yönetmen arkadaşım da, -bürodak� tek “battan�ye“ olan- sabah yakacağımız bayrağı üzer�me serm�ş, muz�pl�k olsun d�ye de otoğraımı çekm�şt�. Yandaş medyanın yakılacak bayrak üzer�ne senaryolar kurması, �ş�n kom�k taraıydı. İş�n korkutucu taraı �se şuydu: Fotoğra, ev�m basıldığında pol�s�n götürdüğü esk� teleonumdaydı. Erdoğan �şaret� ver�nce, pol�s, hemen o gün, kend� emanet�ndek� teleondan bu karey� çıkarıp yandaş basına ser v�s etm�şt�. Her kötülüğü yapab�lecekler�ne b�r kez daha �nandım o gün… N�tek�m arkası geld�. B�r haa sonra, Almanya PEN’�n “Hermann Kesten” ödülü105
nü, almak üzere Darmstadt’a g�tt�m. H�tler dönem�nde ülkes�n� terk ed�p uzun yıllar sürgünde yaşamış b�r yazardı Kesten… Ve PEN, sürgündek� yazarlar �ç�n b�r sığınaktı. Arabam, tören�n yapılacağı otel�n kapısına yanaşırken D�lek aradı; Cumhuriyet ’te yazımın yayınlanmadığını söyled�. Pol�sle b�rl�kte savcı da harekete geçm�ş, �adeye çağırdığı b�r gazete yönet�c�s�ne, gazetede yazmaya devam etmem�n sakıncalarını anlatmıştı. Normal koşullarda hemen �st�a etmem gerek�yordu. Ama tam ırtınanın ortasında böyle b�r �st�a, bambaşka anlamlara çek�lecekt�. Sess�zce kabullenmek dışında çarem yoktu. Sustum. Ne olursa olsun, Cumhuriyet ’� savunmaya devam edecekt�m. B�tmed�. Aynı gün, ürk�ye’dek� yayıncım b�r ma�l atıp b�r�ler�n�n k�taplarımın yasaklanması �ç�n kampanya yaptığını, k�tabevler�ne adam yollayıp k�taplarımı raflardan �nd�rtt�ğ�n� haber verd�. Bu koşullarda k�tap basmak, “r�skl� olur”du. “Sen� yalnızlaştırmaya çalışıyorlar” d�ye yazmıştı; bunu yazdığı mesajda onlara katıldığını h�ssetmeden… Yazdıklarımdan ötürü gazetedek� köşemden, yayınev�mdek� k�taplarımdan olduğum gece, yazdıklarımdan ötürü ödül almaya g�d�yordum. ören konuşmamda, kabuğu kaldırılırken kanayan b�r yaradan söz ett�m: “Karanlık ve cehalet, peşine taktığı kitleleri uçurumdan aşağı yuvarlarken onlara rüzgârı arkalarına aldıkları hissini verir. Yazarın görevi, zaer çığlıkları atarak düşenlere uçurumu haber vermektir. Hiç kolay iş değildir bu… Çünkü cehalet körleştiricidir. 106
Ve karanlık, önce gerçeği gizlemeye yarar. Yazar, yazdığıyla, bir yaranın kabuğunu kaldırır gibi kaldırır karanlığın perdesini… Canını yakar insanların, yaralarını kanatır. ‘Sizi uçurduğunu sandığınız rüzgâr, sizi uçuruma sürüklü yor’ diye haykırır. O yüzden sevilmez azla… Sözünün değeri, uçurumun dibinde anlaşılır anca… Çoğu yazar, sözünün kıymete bindiğini göremeden gider. Türkiye’ye, içine düşmekte olduğu uçurumu haber veren dostlarım hapishanede bugün… Karanlığa ve cehalete karşı bayrak açtıkları için tutuklandılar; karanlığın ve cehaletin bekçileri taraından… Karanlığa terk edildiler. Şu anda dünyaya ses vermeleri yasak… Yazmaları, söylemeleri, mesaj göndermeleri yasak… Ve onları susturanlar, kitlelere ‘Rüzgâr arkanızda’ diye hız veri yor habire… Ve insanlar, uçuruma koşuyor kitleler halinde… Cehaletin ve karanlığın dibine… Eğer karanlık içinde karanlığın bekçilerine karşı mücadele ediyorsanız, bir ışık yakmaya kalkışmanın ağır bedellerine hazır olmalısınız. Biz, şimdilerde bunun bedelini ödüyoruz, bazen işimizi, bazen eşimizi, ülkemizi, hürriyetimizi kaybederek… Ama karanlığın, cehaletin bedel ödemeden yenilemeyeceğini biliyoruz. O yüzden sızlanmıyoruz, savaşıyoruz. Türkiye’ye uçurumu haber vermeye çalışan, rüzgârın yönünü değiştirmeye kalkışan 150 gazeteci ve yazar var hapiste... Bu ödülü onlar adına alıyorum. Her gecenin iki gündüz arasında olduğunu biliyorum. Aydınlığa inanıyorum.”
Konuşmanın ortasında �lk kez ses�m t�tred�, tıkandım, cümleler� toparlayamadım. Yutkundum. Bekled�m. 107
Salondak�ler duygusallığıma verd�. Oysa hüzündend�. Sabah dönüş tren�nde D�lek’le konuştuk. İstanbul’da kred�yle aldığımız ev�m�z�n a�z ödeme tar�h� gelm�şt�. Banka sıkıştırıyordu. Paramız yoktu. Gazeteden, yayınev�nden borç �steyemezd�m. – “Ev� satsak?” – “El koyacakları söylent�s� var.” – “Bunu k�raya ver�p daha küçük b�r eve m� taşınsam?” – “..’y� arasan, borç ver�r m�?” – “Geçenlerde aradım, teleonuma çıkmadı.” – “Üzülme. Geçecek. Her şeye en baştan, yen�den başlayacağız.” – “Ben çok yoruldum artık…” ..ded�, devamını get�remey�p kapattı. Sank� gözyaşı, ah�zeden �ç�me aktı. ekrar aradım; açmadı. Ona güç vermel�yd�m; ama nasıl? Ben�m gücüm de tükenmek üzereyd�. Almanya, tren�n penceres�nden akıp g�d�yordu. Uzak, yabancı ve �lg�s�zd�. Başımı yasladığım cam kadar soğuktu. Sürgünde ölmüş b�r esk� dostun şarkısını açtım teleonumda… Kulaklığımı taktım. Onu d�nlerken boğazımdak� yumru çözüldü.
108
“Üstüm başım toz içinde Önüm arkam pus içinde Sakallarım pas içinde Siz benim nasıl yandığımı Nereden bileceksiniz. Bir idandım, derildim Fırtınaydım, duruldum Yoruldum, çok yoruldum Siz benim neler çektiğimi Nereden bileceksiniz. Taş duvarlar yıkıp geldim Demirleri söküp geldim Hayatımı yakıp geldim Siz benim neden kaçtığımı Nereden bileceksiniz.”
109
25
ABD Yandaş medya Amer�kan ajanı mı, Alman ajanı mı olduğuma da�r tahm�nler yarıştırırken ben, Gazetec�ler� Koruma Örgütü’nün (CPJ) ödülünü almak üzere New York’a uçuyordum. Gal�ba �lk kez bu kadar mutsuz h�ssed�yordum kend�m�… Hücrede, tecr�tteyken b�le h�ssetmed�ğ�m kadar der�n b�r yalnızlık h�ss�, yalnız bırakmıyordu ben�... Alandan hed�ye alırdım hep; ş�md� hed�ye alacağım k�msem yoktu. G�tt�ğ�m yer g�b�, döneceğ�m yer de yalnızlıktı. Ülkem çok uzaktaydı; ses�m ona g�tm�yor, ondan ses gelm�yordu. Gelen sesler de yabancıydı. Uçakta �zled�ğ�m �lmde (“Papa”) Ernest Hem�ngway, genç hayranına, “İnsan olarak sah�p olduğumuz tek değer, almaya gönüllü olduğumuz r�sklerd�r” d�yordu. Epey değer üretm�ş sayılırdım bu hesaba göre… Yandaş medyanın neret kampanyasına ve sosyal medyadak� abr�kasyon saldırılara kulak tıkamayı, görmezden gelmey� öğretm�şt�m kend�me… Başta etk�s� saatler sürüyordu. G�derek dak�kalara düştü. Zamanla okumaz oldum. B�r �lke ben�msem�şt�m: “Sadece değer verd�kler�ne önem ver. Ger�s�n� boşver.” Ama bu kez, değer verd�ğ�m dallar kırılmıştı. Yaprak döküyordum. Uçağın vardığı yerde de ayrı b�r ırtına bekl�yordu ben�… Donald rump yen� seç�lm�şt�. Sadece Amer�ka değ�l, tüm dünya şaşkın haldeyd�. Haz�ran’da Londra’yı, emmuz’da İstanbul’u sallayan kaos, Kasım’da New York’taydı.
110
Gazetec�ler� Koruma Örgütü’nün (CPJ) ödül tören�nde…
Sank� kara b�r bulut, tepeme yerleşm�ş, nereye g�tsem ben� �zl�yordu. B�r çağ deprem�nde toplumun ay hatları b�rer b�rer kırılıyor, �çten �çe b�r�ken enerj�, tek�ns�z dünyayı sallıyordu. İnsanlığın asırlarca b�r�kt�rd�ğ� tüm değerlere sırtını dönen, dışlayıcı b�r k�b�r, benc�l b�r hoyratlık, �kt�dar şehvet�nden başı dönmüş b�r görgüsüzlük, paradan başka tanrı tanımayan, umursamaz b�r kudret, gözü kararmış b�r neret, örgütsüz yığınların canını, �ş�n�, toprağını kaybetme pan�ğ�n� kend�ne basamak yapmış, yerkürey� ele geç�r�yordu. Med�okras�n�n �kt�darı… Cehalet�n hükümranlığı… K�tleyle l�der arasındak� sadomazoş�st �l�şk�... Ülkem� es�r alan z�hn�yet, New York’ta karşıladı ben�... “Kaçtığın tümör, her taraa yayıldı” d�ye sırıttı yüzüme… İnsanlık, korkudan, kat�l�ne âşık olmuştu. Ş�md� b�r süre onu deneyecek, yanılacak, acı çekecek, p�şman olacak, ger� dönecekt�; ama bu sarkaç, ömrümüzden k�mb�l�r kaç yıl alıp götürecekt�. 111
B�rleşm�ş M�lletler, Columb�a Gazetec�l�k Okulu, New York Times, CNN, Reuters … Her g�tt�ğ�m b�nada, her konuştuğum Amer�kalının d�l�nde, b�z�m ürk�ye’de son 15 yılda çokça sorduğumuz o şaşkın sorular vardı: “Nasıl olur? Neden oldu? Ne olacak ş�md�?” Chr�st�an Amanpour’a yayında, “Kulübe hoşgeld�n�z” d�yeb�ld�m. Hep çantada kekl�k saydıkları basın özgürlüğü �ç�n mücadele sırası onlara gelm�şt�. New York’un asıl güzell�ğ� Ege’yle buluşmak oldu. Ödül tören�nde b�rl�kte olab�lmey� çok �stem�şt�m; geld�. İkt�dar, yakınlarımı hede aldığından, o da ben�m g�b� ülkes�ne, ev�ne g�dem�yor, annes�n� görem�yordu. Baba-oğul g�b� değ�l, ortak kederler� paylaşan �k� dost g�b� dertleşt�k Amer�ka’da… Bana cezaev�ne yolladığı mektupta, “Çıkarsın, y�ne Nutella kaşıklar, maç �zler�z, dertleş�r, büyürüz b�rl�kte... Hatta belk� b�r külüstür Cad�llac’ı sürüp asaltının tozunu atarız H�ghway 61’�n… “ d�ye yazmıştı. eybe BB K�ng koyup �k� kovboy g�b� kıtanın der�nl�kler�ne araba sürmey� çokça hayal etm�şt�k. İşte vakt� gelm�şt�. Yoğun programda b�r günü boşaltıp k�ralık arabalar s�tes�n�n başına geçt�k. Sonra… �yatları gördük. Metropol�tan Müzes�’n� gezmen�n daha �y� olduğu �kr�ne �nandırdık b�rb�r�m�z�; parasızlıktan h�ç dem vurmadan… ıpkı ödül geces� k�ralık smok�n�n rugan ayakkabısına para yetmed�ğ�nde, “B�z�m ayakkabılar daha havalı” bahanes�ne sığındığımız g�b�… Waldor Astor�a Otel�’n�n görkeml� balo salonunda CPJ’�n konukları, el�mdek� “esl�m Olmayız” manşetl� Cumhuriyet ’� ayakta alkışlarken b�z b�rb�r�m�z�n ayakkabısını süzüp göz kırpıyorduk. 112
D�lek, ne ben�m New York’tak� ödül tören�me, ne Ege’n�n Londra’dak� mezun�yet tören�ne geleb�ld�. İk�nc�s�n� İnternet’ten �zled�. Oğlunun yıllarca bekled�ğ� en mutlu gününü uzakta, kes�nt�l� b�r yayında, neml� gözlerle seyretmek, parmak uçlarıyla öpücükler göndermek çok ağırına g�tt�, b�l�yorum. Heps�, verd�ğ�m�z demokras� mücadeles�n�n aturasına dah�ld�.
Ege �le New York’tak� ödül tören�nde… 113
26 KORKU 24 Kasım’da Avrupa Parlamentosu, Avrupa B�rl�ğ� �le ürk�ye arasındak� üyel�k müzakereler�n�n geç�c� olarak dondurulmasını tavs�ye kararı aldı. Buna baştan ber� karşı çıkmıştım. Parlamento’ya g�d�p bütün gruplarla görüşmüş, böyle b�r kararın Erdoğan’a yarayacağını, ürk�ye’y� hepten �zole edeceğ�n� anlatmaya çalışmıştım. Ancak Parlamento kararlıydı. 26 Kasım günü, Erdoğan, Avrupa’ya saldırdı. Ve ırsatı kaçırmayıp laı bana get�rd�. Aynen şöyle ded�: “B�r tane terör�st köşe yazarı müsveddes�, 5 yıl 10 aya mahkûm oluyor. utuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor, kaçarak Almanya’ya g�d�yor. Almanya’da Alman Cumhurbaşkanı bunu ağırlıyor. Bu ne menem �şt�r? Daha sonra İng�ltere’de, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmalarla ürk�ye’y� b�r açık hava hap�shanes�ne, gazetec� cehennem�ne benzet�yor. Bu nasıl hap�shane k� sen kaçıp g�tt�n? Demek bu ülkede hukuk var k�, sen� serbest bırakıyor. N�ye kaçtın? Kalsaydın ya? Karakter meseles� bu… Ben�m �ç�n gazetes�nde ‘d�ktatör’ başlığını attı. D�ktatörün olduğu b�r ülkeden kaçıp g�deb�l�r m�s�n? Nasıl kaçıp g�tt�n? Bu ülkede d�ktatör olsaydı hang� z�ndanlarda olacaktın? Batı bu... Ş�md� koynunda bunları besl�yor. Bunları dolaştırarak yaptırdıkları konuşmalarla zanned�yorlar k� ürk�ye değ�şecek.” O gün, hapse g�r�ş�m�n yıldönümüydü. am b�r yıl olmuş, Erdoğan’ın k�n� d�nmem�şt�. “D�ktatör” sıatını hazmedemem�şt�. “O haber�n bedel�n� pahalı ödeye114
cek” demes�nden sonrak� b�r yıl �ç�nde, sırasıyla özgürlüğümden, ülkemden, eş�mden, ev�mden, �ş�mden olmuştum. Onun teşv�k�yle gerçekleşen b�r saldırıdan kılpayı kurtulmuştum. Bunlar yetmem�şt�. Aynı gün, Basın Yayın Genel Müdürlüğü, 35 yıldır taşıdığım basın kartımı “m�ll� güvenl�k” gerekçes�yle �ptal ett�. Y�ne aynı gün b�r maya babasının, cezaev�nden Ankara’dak� Alman büyükelç�s�ne yolladığı mektup basında çıktı: “Kucak açtığınız bu vatan ha�n�n� koruyab�l�r m�s�n�z? Akıllı olmazsa, Avrupa’nın h�çb�r yer�nde şansı yoktur” d�yor, Adl�ye önünde uğradığım s�lahlı saldırıyı kend�s�n�n yaptırdığını �ma ed�yordu. Ve hap�stek� gazetec�lere mektup yasağı uygulayan �kt�dar, bu mektubu resm� kanallardan muhatabına �let�yordu. İşaret� verm�şlerd�. Açık hede�m artık. Ve yapayalnızdım. Sözümün b�r yere değ�p değmed�ğ�n� b�lemed�ğ�m ıssız b�r karanlıkta bağıra çağıra konuşup yazdıkça kend�m�, a�lem�, gazetem�, sevd�kler�m� tehl�keye attığımı ark ed�yor, bunun çares�z b�r çırpınış olup olmadığını sorguluyordum. üm yakınlarım, kend�me d�kkat etmem�, önlem almamı temb�hl�yordu. Çares�zce, “Araya aracı koyup Erdoğan’la barışmayı denesen” d�yen b�le vardı. CPJ, Amer�ka’ya yerleşmem� tavs�ye ed�yordu. Ben, köşeye çek�lmekle öne atılmak arasında b�r kavşakta duruyordum. Yorgundum; y�t�rd�kler�m�n öfes�nden m�, dışarda olmanın v�cdan azabından mı, mücadele sonucu kazanacağımız umudundan mı olduğunu b�lmed�ğ�m b�r hırsla oradan oraya koşturmaktan, her uzatılan m�kroona konuşmaktan, yollarda yazı yazmaktan, güne, “Bugün hang� gazetelerde k�mler saldırmış” d�ye başlayıp gece sosyal medyanın hakaret yağmuru altında uyumaktan, “demokras� savaşçısı” k�ml�ğ� �le “vatan ha�n�” yaası arasında, neret kampanyası �le sempat� dalgasının sarkacında sürekl� g�d�p gelmekten yorgundum. 115
Daha önce h�ssetmed�ğ�m b�r ted�rg�nl�k, koştururken ayağıma batmış b�r d�ken g�b� kanıyordu. Dursam düşecekt�m sank�… B�raz huzur �st�yordum. Korkuyor muydum? Evet. Korku, �nsan� b�r duyguydu. Ama müh�m olan korkmamak değ�l, korkuya tesl�m olmamak, cesaretle üzer�ne g�deb�lmekt�. Yorulmamak değ�ld� mesele, yıkılmamaktı. Yıkılsan da yen�den ayağa kalkab�lmekt�. Su yutmak dert değ�ld�, öneml� olan suya yutulmamaktı. Kaybetmemek değ�ld� takd�r ed�lmes� gereken; vazgeçmemekt�. Kaçmamıştım ben… Ülkem� terk etmem�şt�m; ülkem ben� terk etm�şt�.
Yandaş basın, hemen her gün üsttek� türden otomontajlar kurgulayarak hede göster�yordu. 116
“Can”dan türet�lm�ş başlıklarla saldırı…
117
Erdoğan’ın hakaret dolu sözler�nden sonra z�hn�m�n b�r kenarında, “emk�nl� ol. B�r süre kenara çek�l, bekle” d�ye mızmızlanan tesl�m�yetç� yen�ld�, savaş boyaları sürünen d�ren�şç�, baltasını kapıp çıktı ortaya… Cevap vermek �ç�n el�m, d�l�m kaşınıyordu. Korkutanın, korkutması korkusundandı; b�l�yordum. O yüzden �nadına daha çok konuşacak, daha çok yazacaktım. D�lek ve Ege’yle konuştum. “Cevap vermek �st�yorum, ama s�zler �ç�n end�şelen�yorum” ded�m. İk�s� de benden cesurdu. Ege, evladına öğüt ver�r g�b�, “Bu, b�r maraton. D�renen kazanacak. Hayatta kalmalısın. Ama �sted�ğ�n� söyle, b�z� düşünme” ded�. D�lek, yolladığım metn� okuyunca, “Altına ben de �mzamı atarım” mesajı yolladı. B�r evl�l�k yıldönümünü daha, bu sohbetle “kutladık”. A�lemle yen�den gurur duydum. İy� de nerede yazacaktım? Artık gazetem yoktu, çıkıp konuşab�leceğ�m b�r telev�zyon da… El�mde tek mecra kalmıştı: w�tter hesabım… Sosyal medyanın sansürlenemeyen gücüne b�r kez daha şapka çıkararak 4 m�lyon tak�pç�me şu mesajı attım: “am b�r yıl oldu. Geçen yıl bugün, 26 Kasım’da, hukuksuzluğu sonradan tesc�llenen b�r kararla, evl�l�k yıldönümümüzde g�rm�şt�m S�l�vr�’ye… Erdem Gül’le ben�m tek ‘suç’umuz vardı: Mesleğ�m�z�n gereğ�n� yapmak: Haber yazmak, gerçeğ� ortaya çıkarmak, halkın b�lme hakkını savunmak... ‘Suç’umuz, ülkem�z� yangın yer�ne çev�ren b�r suçu deş�re etmekt�. H�ç k�mse, yaptığımız haber� yalanlayamadı. Ama hede gösterenler�n vaat ett�ğ� g�b� ‘ağır bedel’ler öded�k: 118
Haklıyken mahkûm ed�ld�k, sevd�kler�m�zden mahrum ed�ld�k, kurşunlandık. Her şeye rağmen boyun eğmed�k. ecr�tte, �çerde, dışarda, her zem�nde, her yerde, hak�kat�, mesleğ�m�z�, hakkımızı, ülkem�z� savunduk. Hap�ste olduğu g�b� bugün de cesaretle konuşmaya, yazmaya, k�mler�n gerçek gazetec�, k�mler�n ‘terör�st’ olduğunu anlatmaya devam ed�yoruz. Sadece �kt�dar baskısına değ�l, onun yalan haberler, sahte otoğraflarla karalama kampanyası açan yandaş medyasına, trol ordusuna da d�ren�yoruz. Bunların yıpratma amaçlı olduğunu b�l�yoruz. O yüzden yalanlarına tek tek cevap verm�yoruz. B�ze �nananların sağduyusuna güven�yoruz. Ülkem�z� kend�ler�nden �baret sananlar, kend�ler�ne karşı çıkanları, ülkeye karşı çıkmış g�b� göstermeye çalışıyor. ers�ne ülkem�z� çok sevd�ğ�m�z �ç�n, ona zulmedenlere karşı, sah�p olduğumuz tek s�lahla, b�ld�ğ�m�z en barışçı yolla, kalem�m�zle savaşıyoruz. Kalem�m�z onurumuz. Onu boyunduruğuna almaya, değ�l s�z�n, dünyanın h�çb�r �kt�darının gücü yetmez. Cesaret�m�z� bağımsızlığımızdan alıyoruz. Her söyleş�de, her ülkede, her ödül tören�nde, sadece yaşadığımız zulmü değ�l, Batı’nın bundak� suç ortaklığını d�le get�r�yoruz. Özgür basına, �k�r ve �ade özgürlüğüne �nanan meslektaşlarımızla b�rl�kte, dünyadan g�zlenen yalanları deş�re ed�yoruz. Bu �kt�darın, ş�md� cadı �lan ett�ğ� tehl�key�, uyarılarımıza rağmen besley�p büyütüşünü, onlarla b�rl�kte kumpaslar kuruşunu anlatıyoruz. ‘Evet, Cemaat’le başından ber� ortaktınız’ d�yoruz. ‘Hayır, Gez� b�r dış tert�p değ�ld�, bu halkın baskıya haklı �syanıydı’ d�yoruz.
119
‘Ülkede hukuk var’ d�yenler, tahl�ye kararımızı veren Anayasa Mahkemes� üyeler�n� hapsett�. Bu nasıl hukuk?’ d�ye soruyoruz. ‘Fransa’da da OHAL var’ d�yenlere, orada hap�ste gazetec�, m�lletvek�l�, part� l�der� olmadığını, Mecl�s’�n dışlanmadığını hatırlatıyoruz. ‘Bu ülkede d�ktatör olsaydı z�ndanda olurdun’ sözünü �t�ra sayıyor, bunu söyleyene, z�ndandak� yoldaşlarımızın l�stes�n� ver�yoruz. B�z� zulümden kaçmakla suçlayanlara, her ves�leyle övdükler� Nâzım H�kmet’�, Ahmet Kaya’yı, Yılmaz Güney’� hatırlatıyoruz. ‘Vatan ha�n�’ yaalarına aldırmadan, halkına �hanet etmeden, özgür vatan �ç�n d�renen, savaşan, üretenler� saygıyla anıyoruz. Hede göstermeler, reh�n almalar, tehd�tler, hakaretler, ��ralar, yalanlarla b�z� s�nd�r�p susturab�leceğ�n� sananları �bretle �zl�yoruz. Esk� suç ortaklarını cezalandırma bahanes�yle b�nlerce yurtsever� hürr�yet�nden, �ş�nden, yurdundan ederken herkes boyun eğs�n �st�yorlar. Yaptıkları zulmü dünya görmes�n, k�mse d�le get�rmes�n, herkes sussun, korkuyla �zles�n �st�yorlar. S�nmeyenlere çok öfelen�yorlar. Gördüğümüz tepk�n�n ağırlığı, söyled�ğ�m�z sözün ağırlığının tesc�l�d�r. Susmayacağız. En güvend�ğ�m�z kaleler yıkılsa, en çok konuşmasını bekled�kler�m�z sussa da b�z susmayacağız. Bu hukuksuzluk, bu zulüm son bulana kadar ülkem�z�, demokras�m�z�, özgürlükler�m�z�, hap�stek� arkadaşlarımızı sa vunmaya devam edeceğ�z. Yen�l�rsek, demokras�den la�kl�ğe, mecl�sten kadın-erkek eş�tl�ğ�ne, adaletten yaşam b�ç�m�m�ze kadar bütün kazanımlarımızı kaybeder�z. 120
Ama bugün korkar ve susarsak, yarın umudunu da bütün kazanımlarımızla b�rl�kte gömer�z. Bunu yapmayacağız. Korkmuyoruz. Susmayacağız!” Artık dönüş yoktu. Sanal dünyanın d�l�nden anlayan dostlarım yardımcı oldu; gazeteden kalkan köşem�, d�j�tal ortamda yayınlamaya başladım. “Üret�c�den, aracısız, doğrudan tüket�c�ye…” O günlerde Madonna, “Yılın Kadını” ödülünü alırken, “Bana cehennem� yaşatanlar! İnadınız ben� bugünkü savaşçı hal�ne get�rd�” d�yordu. Cehennem ateş�n� söndürecek olan da, y�ne o savaşçılardı.
121
27 YILBAŞI Berl�n’de de k�raladığım k�rala dığım ev möblel�yd�; ama masası küçüktü, bana yetm�yordu. Yazarın Yazarın masası, masası, tornacının tornasıdır tornas ıdır;; onsuz olamaz. O yüzden �k�de b�r yakındak� b�r mağazaya mağazaya g�d�p masalara bakıyordum. B�r�n� gözüme kest�rm�şt�m: Yüzey� tekne kazıntılarından kazıntı larından yapılmış, Endonezya �ş�, rengârenk, kallav� b�r masa… G�d�p gel�p onu süzüyor, süzüyor, dokunuyor, dokunuyor, ama b�r türlü alamıyordum. İç�mden b�r ses, “Yakında döneceks�n, ne gerek var” d�ye d�ye paçamdan çek�şt�r�yordu çek�şt�r�yordu.. Zamanla masa, ben�m �ç�n b�r dönüşsüzlüğün dönüşsüzlüğün s�mges� hal�ne geld�. Sank� onu alsam, sürgünde kalacaktım. Berl�n’de de görüştüğüm esk� sürgünler, bu duyguyu �y� b�l�yordu. Onlar da başta, “döneceğ�z “döneceğ�z nasılsa na sılsa”” duygusuyla bahçeler�ne bahçele r�ne ç�çek b�le ekmem�şt�. Ş�md�, geld�kten 30 yıl sonra, d�kt�kler� ç�çekler ağaç olmuştu. Esk� teleonum teleonum nad�ren çalıyordu çalıyordu artık… Zaten bana dost görünüp hükümete çalışan b�r muhb�r g�b�yd�; yaptığım konuşmaları, çekt�ğ�m otoğrafları pol�se haber ver�yor, ver�yor, an be an yer�m� b�ld�r�yordu. Onda kayıtlı k�m� �s�mler, b�r yılda kopup g�tm�şt� dünyadan; ben onları rehberden s�lmeye kıyamıyordum. Yen� teleonumda, yen� hayatımın, yen� �s�mler� kayıtlıydı. Esk�yen ayakkabıma baktıkça, baktıkça , Nâzım’ Nâzım’ın “Memleket�m” “Memleket�m” ş��r�n� anımsıyordum: “Ne kasketim kaldı senin ora işi ne yollarını taşımış ayakkabım, ayakkabım, son mintanım mintanım da sırtımda paralandı çoktan, şile bezindendi. 122
Sen şimdi yalnız saçımın akında, enarktında yüreğimin, alnımın alnımın çizgilerindesin çizgile rindesin memleketim, memleketim, memleketim...”
19 Aralık geces�, �k� ac�ayı b�r arada yaşadım: Önce Ankara’ Ankara’dan dan Rus büyükelç�s�ne su�kast haber� geld�. Koruması, tekb�r get�rerek büyükelç�y� kaasından vurmuştu. Onun dehşet�yle ekrana yapışmışken, Berl�n’dek� Noel panayırına IR saldırısı patladı. Almanya’dak� elaket� telev�zyonumda, ürk�ye’ ürk�ye’dek�n� dek�n� teleonumun ekranında, ekranınd a, aynı anda �zlemeye koyuldum. Doğup büyüdüğüm esk� şehr�mle, şehr�mle, gel�p yerleşt�ğ�m yen� şehr�m, �k� ekranda, aynı c�nnet�n pençes�nde kıvranıyorkıvranıyordu. Kör b�r anat�zm, sarîb�r hastalık g�b� yayılıyordu. Daha ne kadar kan dökülecekt�, k�mb�l�r? Yılbaşına ılbaşın a o hastalığın hastalı ğın yılgınlığıy yılgı nlığıyla la g�rd�k; b�r avuç ürk�yel�… Sam�m� b�r bar ortamında… Öncek� yılbaşını hap�shanede tek başıma “kutlamıştım”. Yen�s�ne de evde, y�ne yalnız başıma, sevd�kler�mden sevd�k ler�mden uzakta, yılsonu muhasebes� yaparak g�rmektense, dostlara katılıp b�raz sosyalleşmek �stem�şt�m. Geld�ğ�mden ber� pek b�r yere g�tm�yor, �şte çalışmadığım saatler� evde çalışarak geç�r�yordum. Hücrem� beraber�mde Berl�n’e get�rm�şt�m adeta; yanımda gezd�r�yordum. Arkadaşlarımı hapseden dem�r parmaklığın ardına kapanmış g�b�yd�m. Hap�steyken, müz�ğ� sonuna kadar açıp kend� başıma dans ederd�m; çıktığımdan ber�, dans etmek, ayıp g�b� gel�yordu. O gece �lk kez b�raz neşelen�r neşelen �r g�b� olduk. Kara b�r yıl son nees�n� ver�rken, b�z uzaklara kadehler kaldırıp b�rl�kte şarkı123
lar söylemeye başladık. a k� teleonlarımızın mesaj çınlaması, gecen�n müz�ğ�n� bastırana kadar… İstanbul’un en ünlü gece kulübü Re�na basılmış, s�lahlı b�r saldırgan �çerde eğlenenlere ateş açmıştı: 39 ölü vardı. Kadehler� yarım bırakıp kaygı ve kederle evlere dağıldık. Yen� yıl, kanlı b�r bayrağı devralır g�b�, kasvet� esk�s�nden devralmıştı. Esk�den yen� yılda �lk doğan çocuk haberler� veren telev�zyonlar, lev�zyonlar, yen� yılın �lk ölüler�n�n görüntüler�n� görüntüler�n� yayınlıyordu. yayınlıyordu. Yakalanan IŞİD’l� saldırgan, �lk �ades�nde, Sur�ye’den gelen tal�matla harekete geçt�ğ�n�, “Peygamber eend�m�ze hakaret eden b�r gazete var, oraya g�t” tal�matı aldığını �t�ra etm�şt�. Bu, Charlie Hebdo saldırısını protesto �ç�n dayanışma amacıyla derg�n�n tıpkıbasımını yayınlayan gazetem Cumhuri yet ’t�. ’t�. Kat�l Kat�l son s on anda, “Bu saatte gazetede k�mse olmaz. Kâ�rler�n eğlend�ğ� b�r d�skotek var, oraya g�t” tal�matıyla yön değ�şt�rm�şt�. Yen� yıla, sadece masumca eğlenen eğlene n çocuklarını çocuk larını değ�l, zar zor korumaya çalıştığı yaşam tarzını gömmeye hazırlanan yaslı ülkem� �zleyerek g�rd�m. Acıyı soludum uzaktan… Şık g�y�ml� gençler kanlar �ç�nde dışarı taşınıyor, b�r gece olsun başına gelenler� unutmaya çalışan ürk�ye, yen�den b�r keder bulutuyla kaplanıyordu. Ertes� gün, sosyal medya paylaşımları neden�yle hede hal�ne gelen Barbaros Şansal, havaalanının apronunda gözaltına alındıktan sonra, resm� görevl�ler taraından “Vatan ha�n�” d�ye tekme tokat l�nç ed�ld�. G�d�p masayı satın aldım.
124
28 HRANT Gork� �yatrosu, Almanya’ya geld�ğ�m günden �t�baren bana kollarını açan b�r sanat mabed�... İlk haadan �t�baren hem oyunlarını �zlemeye, hem s�teler�ne yazmaya başladım. Ve bu �l�şk� bana, Berl�n’�n ver�ml� sanat dünyasının ve yen� dostlukların kapılarını açtı. �yatro’nun yönet�c�s� Şerm�n Langhoff, gazetec� dostumuz Hrant D�nk’�n anısına b�r panel önerd�ğ�nde paneller�n yararına �nanmadığımı söyley�p “B�r sahne göster�s� düşünsen�ze” dem�şt�m. “Sen yazarsan olur” cevabıyla da �hale üzer�me kalmıştı. ürk�ye’den uğba Çandar’ın b�yogra�s�n� ısmarladım ve b�rl�kte seyahatler, sohbetler yaptığım, cesaret�ne her zaman hayran olduğum Hrant’ın hayatını okumaya başladım. A�les�n� 1915 katl�amında y�t�rm�ş, İstanbul’da b�r yet�mhanede büyümüştü. Orada tanıştığı Rakel’le evlenm�şt�. 1980’dek� asker� darbede tutuklanıp �şkence görmüştü. Yılmamış, ürkçe-Ermen�ce Agos gazetes�n� çıkarmıştı. 2004’te yaptığı b�r haberde, Atatürk’ün manev� kızının yet�mhaneden alınmış b�r Ermen� olduğunu yazdıktan sonra hede hal�ne gelm�şt�. Hakkında açılan “ürklüğe hakaret” davasında mahkûm olmuş, ürk m�ll�yetç�ler�, “Ya sev, ya terk et” d�ye bürosunun önünde göster� yapmaya, tehd�tler yağdırmaya başlamıştı. Esk� yazılarını okudukça, �ç�nde olduğum g�rdapta, tanıdık b�r�n� bulmuş g�b� h�ssett�m: “Bunlar” d�yordu Hrant, “Agos’u yalnızlaştırmanın, çares�z bırakmanın takt�kler�... Ama b�lm�yorlar k� b�z�m g�b�ler yalnızlaştıkça daha b�r güçlen�rler. Bana ‘ürk düşmanı’ yaası yapıştırmaya yeltenenler, tam manasıyla �şkence ed�yorlar, et125
raımdak�ler de telaşlanıyor tab��… Sağolsunlar (..) ben� koruması �ç�n anrıya yalvarıyorlar. Bell� k� ben�m �ç�n korkuyorlar. Pek� ya ben? Korkmadığımı söyleyemem. Ama tasalanmayın, ülkem� bırakıp kaçacak değ�l�m. Alışkınım zaten böyle yaşamaya… Bundan sonra b�raz daha korka korka yaşarım. Heps� bu…” ürk�ye’de her yazar, kalem�yle mezarını kazar. Korkuyu, tehd�d�, ölümü, gölges� g�b� yanında gezd�rmek, ama b�le b�le de üstüne g�tmek, ürk�ye’de yazarlığın olmazsa olmazıdır sank�… Yazarken, sonunu b�ld�ğ�m�z b�r �lm�n, sonunu değ�şt�rmek �ç�n çares�zce çırpınıyor g�b�y�zd�r. Jener�kte “Anısı yaşıyor” d�ye yazar �s�mler�m�z… Hrant, en yakınlarının, “B�r süre ülkey� terk et” çağrılarına ısrarla kulak tıkamış, “yaşadığı cehennem� cennete çev�rmek �ç�n”, b�ld�ğ� g�b� yaşayıp yazmaya devam etm�şt�. Ama ted�rg�nd�. 19 Ocak’ta şöyle yazmıştı: “Beni yalnızlaştırmak, zayı ve savunmasız kılmak için çaba gösterenler, muradına erdi. Bilgisayarımın güncesi ve haızası öfe ve tehdit dolu satırlarla yüklü… Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence… Ne yazık ki artık eskisinden daha azla tanınıyorum ve insanların ‘A bak, bu o Ermeni değil mi’ diye bakış ırlattığını daha azla hissediyorum. Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye… Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik... Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik… Tıpkı bir güvercin gibiyim. Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım. Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli… İnsanı güvercin ürkekliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir misiniz?” 126
Ben b�l�yordum. Çünkü aynısını Berl�n’de yaşıyordum: Aynı tehd�t yüklü b�lg�sayar… Aynı ps�koloj�k �şkence… Aynı güverc�n ted�rg�nl�ğ�… Hrant, yazısını �y�mser satırlarla noktalamıştı: “Muhtemelen 2007 benim için daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yenileri başlayacak. (..) Ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe, ama bir o kadar da özgürce…” Yazısının yayınlandığı gün, muhtemelen aynı güverc�n ted�rg�nl�ğ�yle uyanmıştı. Gözler�ne yerleşen kaygı bulutunu, eş�ne bell� etmemeye çalışmıştı. Kat�l�, köşebaşında onu beklerken o gazetes�n� okuyor, çayını �ç�yor, kapıdan çıkarken eş�n� öpüyordu; bütün bunları son kez yaptığını b�lmeden… B�r an önce çıkmak �ç�n, ne g�yeceğ�ne çok aldırmamış, ayağına geç�r�verd�ğ� pabucun, ertes� günkü gazeteler�n b�r�nc� sayasında olacağını aklına b�le get�rmem�şt�. Saat 10 buçukta ayrılmıştı evden… Muhtemelen çevres�n� kollamıştı y�ne; kend�s�n� gözleyen var mı d�ye… Önce gazeteye g�tm�ş, sonra para çekmek �ç�n bankaya uğramış, çıkışta, saat 15.00’te kaasına arkadan saplanan �k� kurşunla can verm�şt�. Uzanıp yattığı caddede pol�s, kanlı beden�n� b�r gazeteyle kapatmış, ancak altı del�k pabucu açıkta kalmıştı. Sank� son yazısında, c�nayet�n� haber verm�şt�. Ancak ülkes�nde �nsanların güverc�nlere dokunmadığı konusunda yanılmıştı. 127
19 Ocak’ta sahnede Hrant’ın son satırlarını okurken, bugün bana çok tanıdık geld�ğ�n� söyled�m. İç�mde ted�rg�n güverc�nler uçuşuyordu.
Hrant �ç�n, Gork� �yatrosu’nun sahnes�nde… 128
29 ÖZGÜRÜZ Başka coğrayalarda gazetec�l�k, sadece b�r mesleğ�n adı olab�l�r. Hak�kat�n tutsak olduğu yerlerde, uğruna canlar ver�len, paha b�ç�lmez b�r kürsüdür gazetec�l�k… Demokras� adına savunulması gereken b�r kaled�r. ürk�ye’de gazetec�l�ktek� �lk gününüzde, mayınlı b�r tarlada yürüyüşe başlarsınız. S�zden önce o yolu yürüyenler�n bıraktığı �zler, �bret ves�kaları g�b� asılıdır z�hn�n�zde; k�m� yara bere �ç�nde cezaev�nde, k�m� paramparça mezarlıkta yatmaktadır. “O haber� yazarsan �kt�darı kızdırırsın”, “O adama dokunursan yanarsın”, “O kar�katürü ç�zersen vurulursun” temb�hler�yle doludur kulağınız… Bunu b�le b�le o haber� kovalamak, o adama dokunmak, o kar�katürü ç�zmekt�r gazetec�l�k… B�r cesaret sınavıdır. İkt�dardan önce, korkuyla mücadeled�r. ürk�ye’de baskı altında olan mesleğ�m� Almanya’dan sürdürmeye daha Berl�n’e gelmeden karar verm�şt�m. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönem�nde, yan� 20. yüzyılın başında, Pad�şah’ın �st�bdadına karşı çıkan Jöntürkler�n b�r kısmı, çarey� Avrupa’ya gelmekte bulmuş, Batı başkentler�nde çıkardıkları gazete ve derg�ler�n çevres�nde örgütlenerek muhaleet� buradan sürdürmüştü. B�r asır sonra, 21. yüzyılın başında, aynısını yapmak mümkün olmaz mıydı? Üstel�k artık �let�ş�m teknoloj�ler� de gel�şm�ş, habere ulaşmak, haber� ulaştırmak çok daha kolaylaşmıştı. Kadro da hazırdı: ürk�ye’de kapatılan, baskı altına alınan gazete ve telev�zyonlar yüzünden mesleğ�n �y� �s�mler� �ş�nden olmuş, ev�ne çek�lm�şt�. Onlarla b�r web s�tes� çevres�nde buluşup g�zlenen gerçeğ� yazıp söyleyeb�leceğ�m�z, sansürsüz, patronsuz, özgür b�r medya organı kuramaz 129
mıydık? B�r yandan okurumuza/�zley�c�m�ze, merkez medyanın veremed�ğ� haberler�, yorumları ver�p b�r yandan da yarının ürk�ye’s� �ç�n hazırlık yapamaz mıydık? “ab�� k� yaparız”, d�yordum başta… Fazla �y�mserm�ş�m. İlet�ş�m çağının özenle paketley�p sunduğu “enormasyon otoyolu”na çıkarken dev b�r kaya d�k�ld� karşıma: Korku… İlk aradığım, cesaret�yle tanınan b�r yazardı. Daha “B�ze yazar mısın” cümlem� b�t�rmeden, “Yazamam. K�mse de yazamaz. Şu teleon konuşması b�le tutuklanmama mazeret olab�l�r. İy�s� m� sen ben� aramamış ol” ded� ve teleonu kapattı. İlk şoktu. Haklı olarak, hede hal�ne gelmekten end�şe ed�yordu. akma �s�mle yazmalarını �stesem? Pol�s, sanal ortamdak� yazışmaları da �zl�yordu. Ya muhab�rler? Almanya’da �y� muhab�rler zaten �y� �şlerde çalışıyordu. ürk�ye’dek�ler �ç�n �se muhal� k�ml�kle çalışmak tehl�kel�yd�. Sahada, olayların �ç�nde, pol�sle, jandarmayla yüzyüze haber yapacaklar, ağır baskı altında olacaklardı. Sadece onlar değ�l, Berl�n’de b�z�mle çalışanlar da aynı tehd�tlere maruz kalacaklardı. İlk aradıklarım, bu r�sk� almaktansa, �şs�z kalmayı terc�h ett�. Üstel�k haber kaynaklarına ulaşmanın da sorun olacağını söyled�ler. Çoğu, yurtdışından yayın yapan b�r muhal� yayın organına konuşmaya korkacaktı. N�tek�m büromuzu z�yaret eden tanıdık s�yasetç�ler, “Aman burada görünmeyey�m” d�ye otoğra çekt�rmeye b�le çek�n�yordu. Bu sorunları halletsek, hükümet�n İnternet’e uyguladığı sansürü nasıl aşacaktık? Had� aştık d�yel�m, böyle b�r yatırımı nasıl �nanse edecek130
t�k? Yabancı onlarla mı? Casusluk suçlamasına muhatap olmuş b�r gazetec� �ç�n büyük hand�kap olurdu bu… Okurların katkılarıyla mı? Okurlar destek olmak �stese de katkılarını nasıl yollayacaklardık�? F�şlenmey� göze alarak mı? Günler, haalar, bu sorulara yanıt arayarak geçt�. Sonunda Almanya’da yaşayan, gazetec� de olmayan b�rkaç genç arkadaşla kolları sıvayıp hazırlıklara başladık. B�r süre
Dav�d Schraven �le Özgürüz’ün kuruluşunda… 131
sonra, ürk�ye’dek� baskı ortamı, b�ze yen� b�r �mkân doğurdu: Ülkes�nde mesleğ�n� yapma umudunu y�t�ren gazetec�ler, b�rb�r� peş�sıra Berl�n’e gelmeye başladı. Aralarında tanınmış, yetenekl� dostlarımız da vardı. Onlara ün�vers�teler�nden ko vulmuş onlarca akadem�syen eklend�. 100 yıl önce, Jöntürkler�n hürr�yet mücadeles�nde Par�s’�n üstlend�ğ� merkezî rolü, ş�md� Berl�n devralacak, demokras� �ç�n savaş veren s�yas� mültec�lere geç�c� mekân olacaktı. Kuracağımız s�ten�n adını Semra Uzun-Önder koydu: “Özgürüz”. Hap�ste yazdığım k�tabın adı, tutuklandığım an attığım b�r tweet’ten alınmıştı: “utuklandık”. Bu s�teyle de yen� durumumuzun adını koyuyorduk. Yetenekl� b�r dostumuz, b�rb�r�ne kenetlenm�ş kollardan b�r hashdag yaparak logomuzu yarattı. B�r başkası tanıtım �lm�m�z� yaptı. “Özgürüz”, 24 Ocak’ta yayına başlayacaktı. Bu, ürk�ye’n�n en cesur araştırmacı gazetec�ler�nden b�r�n�n, Uğur Mumcu’nun arabasına konulan b�r bombayla katled�ld�ğ� tar�ht�. Mücadelem�z� Almanya’dan destekleyen b�rkaç k�ş� ve kurumun küçük katkılarıyla yola çıktık. İlk duyuruda, okurlarımızdan b�ze destek olmalarını �sted�k. İlk gelen para, Almanya’da yaşayan b�r ürk’ün yatırdığı 10 Euro �d�. Her ay aynı katkıyı yapmayı vaat ed�yordu. Kend�s�n� arayıp teşekkür ett�k. Onu yen�ler� �zled�. Artık gözümüz, büronun g�r�ş�ndek� sayaçtaydı; �mece usulü destek verenler�n günden güne arttığını oradan �zleyeb�l�yorduk. Kumbaramız dolmaya başlamıştı. Kısa sürede, büroda çalışacak b�r avuç �nsanın maaşını ve b�ze yazacak b�rkaç gönüllünün tel��n� ödeyeb�lecek kadar paramız b�r�km�şt�. Bütün sancıları ve heyecanıyla b�r “sürgün medyası” deney�m� yaşamaya hazırdık. 132
B�rkaç gün, heyecan �ç�nde büroda sabahlayarak s�tey� tasarladık. Almanca ve ürkçe haberler, anal�zler yayınlayacak, sadece ürk�ye’ye haber vermekle kalmayıp Almanya’nın ürk�ye’y� ve �k� toplumun b�rb�r�n� anlaması �ç�n de çaba harcayacaktık. 23 Ocak’ta son hazırlıkları yaparken geld� haber: Hükümet, “tekn�k �nceleme ve hukuk� değerlend�rme sonucunda” s�tem�ze er�ş�m yasağı get�rm�şt�. İy� de daha başlamamıştık k�! Ne görüp de hukuk� değerlend�rme yapmışlardı? Daha önce henüz basılmamış b�r k�tabı matbaadan toplatan �kt�dar, ş�md� de yayına başlamamış b�r s�tey� durduruyordu. ürk�ye’de medyanın gördüğü baskıyı, �stesek bu kadar net anlatamazdık. Böylece, “yayına g�rmeden yasaklanan �lk s�te” unvanına kavuştuk. Korkanın, sadece tekl� götürdüğüm yazarlar, muhab�rler olmadığını anladım. İtaate alışkın olanlar da �t�razdan korkuyordu. Yasağı önemsemed�k; nasılsa okura ulaşmanın başka yollarını bulurduk. Ve neyse k� ürk�yel� İnternet tak�pç�s�, sansürü aşma konusunda deney�ml�yd�. N�tek�m yasak, beraber�nde �lg�y� get�rd�: İlk 10 saatte w�tter hesabımızı tak�be alan 20 b�n k�ş� ve kısa zamanda sayısı 200’ü bulan destekç�, umudumuzun �şeğ�n� ateşled�. Açılış man�estosunda şöyle yazdım: “Daha özgür b�r ortamda, geçm�ş�n hatalarından ders alarak, objekt�, cesur, araştırmaya dayalı haberc�l�ğe ger� döneceğ�z. Halka, �ht�yaç duyduğu haberler� ulaştırab�lmek �ç�n var gücümüzle çaba sar edeceğ�z. Çağımızda özgür düşüncen�n asla susturulamayacağını kanıtlayacağız.” ürk�ye’dek� baskıdan bunalıp gelen ve ek�be katılan Hayko Bağdat’la kamera karşısına çıkıp “B�z� engelleyemezs�n�z” ded�k. “Kamera” ded�ğ�m, Hayko’nun oğlunun cep teleonuydu. 133
Oyuna ara verd�ğ� b�r anda, ondan r�cayla ödünç almıştık. Yayın mı? elev�zyonumuz yoktu k�? İş�n tekn�ğ�nden anlayan b�rkaç arkadaşımızın yardımıyla büronun b�r köşes�nden Per�scope aracılığıyla yayın yapıyorduk. Sonra onu Facebook, Youube, w�tter, her kanaldan dağıtıyorduk. B�r� engellense, d�ğer�nden çıkıyorduk. B�r yayını onb�nlerce k�ş� �zl�yor, Per�scope’un yayın sırasındak� yorum köşes�nden küürler ve tebr�kler peşpeşe yağıyordu. Kısa sürede, üst düzey Alman devlet adamlarının ve ardından ürk�yel� s�yasetç�ler�n özel demeçler vermeye başlamasıyla Özgürüz’ e kapılar açıldı. S�yaseten güçlenm�şt�k, ama altyapı yeters�zl�ğ� enaydı. Her seer�nde ayrı aks�l�k çıkıyor, ya ışık, ya ses ya yayında b�r sorun doğuyordu. Mecl�s Başkanı Norbert Lammert’le yaptığım, manşetl�k cümlelerle dolu röportaj b�tt�ğ� anda, yönetmen�m�z boynunu büküp “Maalese yayında ses yoktu” ded�ğ�nde yaşadığım şoku hâlâ unutamıyorum. Hep�m�z canla başla çabaladığımız halde tekn�k sorunlar �ç�nde boğuluyorduk. Çok geçmeden buna güvenl�k sorunu da eklend�. ürk �st�hbaratı, yayının yapıldığı adres� bulmakta gec�kmed� ve AHaber ’den b�r ek�b� İstanbul’dan Berl�n’e “baskına” yolladı. B�r gün kapımızın önünde, “İşte �hanet yuvası burası” d�ye yayın yapan b�r sunucu görüverd�k. Büronun bulunduğu semt�, b�nayı tar� ed�yor, çalıştığımız o�s�n penceres�n� göster�yordu. Açık hede�k artık… Sekreter�m, Charlie Hebdo türü b�r baskın end�şes�yle �ş� bıraktı. B�r başkası, a�les�n�n “Ayrıl” baskısına dayanamadı. Ama kalanlarla yola devam ett�k. Dahası, yen� cesur gazetec�ler desteğe koştu. B�r süre sonra İstanbul’da, Ankara’da, D�yarbakır’da yetenekl� muhab�rler�m�z ve kameramanlarımız göreve başladı. Dezavantajımız avantaja dönüşmeye başlamıştı: 134
A Haber kapımızda: “Bekl�yoruz, bakalım açacaklar mı”
Ses�n� merkez medyada duyuramayanlar, susturulanlar, sansürlenenler b�z� arayıp konuşur oldu. Haber kaynakları, k�msen�n yayınlamaya cesaret edemeyeceğ� haberler� b�ze get�r�yordu. anınmış yazarlara yazı yazdırmak zordu; ama bu, yen� yazarlar yet�şt�rmek �ç�n b�r ırsattı aynı zamanda… Alanda canla başla çalışan muhab�rler�m�ze kısa zamanda “yurttaş gazetec�l�ğ�” yapanlar eklend�. Ses�n� duyurmak �steyenlere, Per�scope ş�rem�z� söyleyerek Özgürüz üzer�nden yayın şansı vermey� dened�k. Ve �nanılmaz sahneler yaşadık: Gözaltına alınan b�r protestocu, pol�s aracının �ç�nden Öz gürüz hesabından canlı yayın yapıyor, yaşadığı deney�m� gözaltından anlatıyordu. İmkânsızlıklar �ç�nde, sürgünde kurulan b�r alternat� medyanın, teknoloj�n�n de yardımıyla aşılmaz sanılan duvarları 135
yıkmasına ve ulaşılamaz sanılanlara ulaşmasına tanık oluyorduk hep b�rl�kte… B�r okul telev�zyonunun heyecanıyla ve b�r kez daha –bütün ez�yet�ne rağmen- “İy� k� gazetec�y�z” d�yorduk. Odamda ürk kanallarını �zleyeb�ld�ğ�m b�r telev�zyonum vardı. Yayın yaptığımız stüdyo da hemen yandaydı. B�z�m anlattığımız ülkeyle, ekranda gördüğümüz ülke o kadar arklıydı k�, 5-6 adım atıp stüdyodan odama döndüğümde b�r uçurum aştığımı düşünüyordum. Erdoğan korkusu, ürk medyasının gözünü bağlamıştı adeta... Bütün bu macera �ç�nde b�r yandan da Almanya’dak� ek�p olarak, pasaporttan v�zeye, oturma �zn�nden s�gortaya, çalışma �zn�nden ev bulmaya, banka hesabı açtırmaktan yakınlarımıza kavuşmaya kadar b�nb�r sorunun g�rdabında ez�l�yorduk. B�r�ken sorunlar, b�r süre sonra ek�p �ç�nde sıkıntılara ve çatlaklara yol açtı. Bunun üzer�ne Berl�n’� küçültüp ağırlığı ürk�ye’ye, �n�s�yat�� muhab�rlere verd�k. Artık beş ayrı kentte b�rb�r�n� tanımayan, ama aynı �deal� paylaşan on k�ş�, eller�nde kamera, m�kroon, teyp, d�aon, b�lg�sayar, ışık, hoparlör �şlev� gören küçücük b�r teleonla, b�r sanal haberleşme grubundan haberleşerek, h�yerarş�s� olmayan, yer�nden yönet�len, özgür b�r yayıncılığı den�yor, haber verme, haber alma hakkımızı kullanıyorduk. İnternet s�tes�n�, önce Per�scope hesabı tak�p ett�; ardından aylık ürkçe-Almanca “Özgürüz” derg�s� geld�. Sonra “sakıncalı” bulunduğu �ç�n basılamayan k�tapları yayınlayan “Özgürüz Yayınev�” projes� doğdu. Bu arada ürkçe-Almanca b�r radyo yayını �ç�n başvuru yaptık. amamen gazetec�lerce sah�plen�l�p yönet�len b�r özgür medya grubu olmaya doğru evr�lmeye başladık. Belk� de yarının demokrat�k medyası, baskı dönem�n�n yarattığı bu özgün deney�mden çıkacaktı.
136
30 KORUMA AHaber ’�n Özgürüz baskınının b�r yararı, b�ze koruma sağlaması oldu. Geld�kler� gün tesadüen büroda değ�ld�m; arkadaşlar b�r�ler�n�n büroyu gözetled�ğ�n� ark ed�nce pol�s çağırmışlar. Açıktan b�r hede gösterme olunca, Alman emn�yet� büromuza gözkulak olmaya başladı. Erdoğan sözlü saldırılarını artırdıkça, sosyal medyadan tehd�tler çoğaldıkça, bana da önceden �lan ed�len etk�nl�klerde koruma tahs�s ett�ler. Son derece k�bar �nsanlardı. Koneranslarımı d�nleye d�nleye hem ürk�ye hem ben�m hakkımda detaylı b�lg� sah�b� olmaya başladılar. İlk görüşmede b�r saldırı bekley�p beklemed�ğ�m� sordular: “Devlet karar ver�rse yapar” ded�m. ürk�ye’de bu �şler, devlet�n b�lg�s� har�c�nde olmazdı. Devlet ya göz yumar, ya yönlend�r�r ya da b�zzat �ş� üslen�rd�. Son yüzyılın h�çb�r s�yasal su�kastının devletten habers�z olduğuna �nanmıyordum. Sosyal medyada sahte �s�mler/res�mler altında es�p gürleyenlerden �se c�dd� b�r tehd�t beklem�yordum. Doğrusu tehd�tler var d�ye Almanya’da, ürk�ye’dek� son dönem�mde olduğu g�b� koruma kuşatması altında, kısıtlı yaşamak �stem�yordum. G�tt�ğ�m�z toplantılarda, �nsanlarla arama g�rmemeler�n�, azla görünür olmamalarını r�ca ed�yordum. Bunun üzer�ne b�r yol önerd�ler: “S�z sahnedeyken, b�z salonda önde oturuyor olacağız. ed�rg�n ed�c� b�r durum h�ssedersen�z b�r �şaret yapın, hemen müdahale edel�m” ded�ler. “Pek�” ded�m, “Nasıl b�r �şaret yapayım?” “Mesela ha�çe kulağınızla oynayın, b�z anlarız.” 137
Böylece anlaştık. Köln Edeb�yat Fest�val�’ndeyd�k. Ben sahnede konuşuyordum, onlar da ön sırada sey�rc�ler�n arasında oturuyordu. Sorulan Almanca soruları anlayab�lmem �ç�n tercüman ayarlanmıştı. ercümanı, kulaklıktan d�nl�yordum, ancak kulaklık son derece rahatsızdı; sık sık kulağımdan düşüyordu. O yüzden de �k�de b�r düzeltmem gerek�yordu. Ve tab�� k�, her el�m� kulağıma attığımda, öndek� korumalar yer�nden ırlıyordu. B�r ara, korumaları ted�rg�n etmektense tercümey� d�nlememey� terc�h ett�m. Ama bu kez de soruları anlamıyordum. Zor geçen koneransın sonunda başka b�r �şaretleşme yöntem� bulmakta karar kıldık. Berl�n, yoğun ürk nüusu ve tutkulu AKP taraarları neden�yle, ben�m g�b� muhal�fler �ç�n güvenl� b�r şeh�r değ�l elbet… İst�hbarat aal�yet� yoğun, cam�ler propaganda merkez� g�b� �şl�yor, maya t�p� örgütlenmeler yaygın, anat�zm tet�kte… Buna karşın ürk�ye’dek� baskıdan bunalıp gelm�ş, burada yen� b�r hayat kurmasına rağmen ülkes�ndek� mücadeleye omuz veren, �ler�c� dostlar da azla… Onlar, yakın �lg�ler�yle, yakın korumaya �ht�yaç bırakmıyorlar. Erdoğan’ın ürk�ye’den yaydığı neret dalgası, ne yazık k� Almanya’da da �nsanlar arasında der�n yarıklar oluşturuyor. Oysa Almanya’dak� ürk/Kürt d�asporası, arklılıkların barış �ç�nde b�r arada yaşamasına b�r örnek oluşturab�l�r, bölünmüş ürk�ye’ye modell�k yapab�l�rd�. Alman Başbakanı, ürk�ye �le kr�z�n tırmandığı dönemlerde onları davet edeb�l�r, b�r masa etraında toplayıp dertler�n� d�nleyeb�l�r, “B�z�m meselem�z s�z�nle değ�l” d�yeb�l�rd�. Belk� o zaman, b�z� b�rb�r�m�ze düşüren b�r despotun neret söylem� yüzünden b�rb�r�m�ze korumaların omuzları üzer�nden kuşkuyla bakmak zorunda kalmazdık.
138
31 SHEAKESPEARE Londra’dan b�r teleon geld�: “Royal Sheakespeare Company’den arıyoruz. S�z�n ‘utuklandık’ k�tabınızı sahneye uyarlamak �st�yoruz. Ne ders�n�z?” İnanamadım. İstanbul’da b�r hap�shane hücres�nde yazılan k�tap, İng�ltere’de b�r t�yatro sahnes�ne çıkacaktı. Hem de yazılmasının üstünden b�r sene geçmeden… “Ne zaman” d�ye sordum. “16 Haz�ran’ı düşünüyoruz” ded� karşımdak� ses… “B�lerek m� bu tar�h� seçt�n�z?” “Ney� b�lerek m�?” “O günün doğum günüm olduğunu…” “Hayır. B�lm�yorduk” d�ye gülümsed� karşımdak� ses… Sheakespeare’�n şehr� Stratord’a uçtum. Ege’yle buluştum. 16 Haz�ran 2017 günü t�yatro salonuna g�rd�m. Dört b�r yanı sey�rc�lerle çevrelenm�ş sahnen�n ortasında b�r adam vardı. Kâh heyecanla yaşadıklarını anlatıyor, kâh duygulanarak �ç�ne kapanıyordu. Yazıyor, yargılanıyor, tutuklanıyor, haksızlığa uğruyor, kurşunlanıyor, dans ed�yor, kahkahalar atıyor, ağlıyordu. Bend�m. Oturduğum koltuğa mıhlanmış g�b�, b�raz hayret, bolca hüzünle kend�m� �zl�yor, ama sahnedek� ben’� tanımakta zorlanıyordum. Bütün bunları ben m� yaşamıştım? Heps� b�r buçuk yıl �ç�nde m� olup b�tm�şt�? B�r “oyun” muydu �zled�ğ�m, “yaşanmış b�r olay” mı? Başka b�r yüzün ardına geçm�ş, başka b�r kıyaet�n �ç�nde, 139
başka b�r d�lde konuşuyordum. İzleyenler b�r yandan hüzünlü gözlerle oyunu �zlerken b�r yandan da ben� süzüyor, eller�ndek� mend�ller� ıslak gözkapaklarına bastırıyorlardı. Ben, sey�rc�ler arasındak� oğlumla göz göze gelmemeye çalışıyordum. Sahnede gördüğüm adam, aynada gördüğüm adam değ�ld�; benden bağımsız hareket ed�yor, konuşuyor, ama ben’� söylüyordu. İzlerken, onunla gururlanayım mı, onun �ç�n kaygılanayım mı, b�lem�yordum. Sahnedek� adamın yanında b�r� daha vardı: Kılıktan kılığa g�r�yor, kâh yargıç olup ben� yargılıyor; kâh pol�s, kâh gard�yan olup hücreye sürüklüyor, kâh eş�m kâh oğlum olup koluma g�r�yordu. Koluma g�renlere onur mu verm�şt�m, zarar mı; tartamıyordum. Kalem�mden çıkan b�r ses, meydan okuduğum dağın z�rves�nden b�r parça koparmış, o parça çığa dönüşüp ben�, a�lem�, sevd�kler�m� sürükleye sürükleye b�rb�r�m�zden uzaklara sa vurmuştu. Ben sürüklen�rken dağın bu yamacındak�ler�n b�r kısmı “Vatan ha�n�” d�ye yuhalıyor, öte yamaçtak�ler�n b�r kısmı kahramanmışım g�b� alkışlıyordu. B�r de �zleyen çoğunluk vardı; hücrem�n duvarları kadar sess�z b�r ataletle sadece �zleyenler… Ben, h�çb�r�n� görecek durumda değ�ld�m; hab�re sürüklen�yor, sürüklen�rken de ses�m yett�ğ�nce haykırmaya çalışıyordum. Her haykırış, kar olup üstüme yağıyor, yük, yığıldıkça yığılıyordu. Ama ş�md�… Uzak b�r adada, usta b�r şa�r�n tenha kent�nde, sak�nleş�p durulduğum b�r anda; sahnede b�r adam karşıma geçm�ş, 140