■'f i
- f
S
PİR SULTÂN
w .... t .....y *~~ r " w
•%■
VARLIK YAYIN
/■
T T
-Hr”
" ::
.
VARLIK YAYINLARI -''S.?'; v ■
TÜRK KLÂSİKLERİ ; IS
PİR S ULT AN ABDAL H
A
Y
A
T
I
S
A
N
A
T
I
ESERLERİ H azırlay an : ABDÜLBAKİ GÖLM NARLI
,j„u gibi, n Ü çüncü Basılış re yÜKse’en hıristiyanl. V ia yoğrulmuştu. R um ç' büyük ve bilgin, sûjs îanılan bir dildi. ı Moğol akını, ^.kınına sebep olmu ’o Anadolu’da }*
\ \
/ / jy'âtr.
VARLIK YAYINEVİ Ankara Caddesi. İstanbul
TÜRK KLASİKLERİ : 13
Bu k ita b ın ilk baskısı ocak 1953’te, ikinci baskısı tem m uz 1963’te yapılm ıgtır.
Varlık Yayınlan, mı yi
1503
İni n DI >Uİ’(I;ı M im I timimi' vl'ndr hııullmiştir
A^tınluu, IUUU
HAYATI VB SANATI P ir S u lta n ’dan önce ? Selçukoğulları devrinde, A nadolu’da büyük bir dinî müsa m aha vardı. Sünniliğin, yani M uham m et Peygamber’den son ra ona inananlardan ileri gelenlerin seçtiği halifeleri meşin Bayan ve onların ittifa k ın ı doğru bulan m üslüm an telâkisinin ucgitli yollariyle î ’tizâl [ayrılanlar] mezhebi gibi ön plânda akla önem veren yol ve giîliğe, yani Peygamberin soyuna ta raftar olan ve sahabenin [Peygamber zam anında ona inanan ların] ittifa k ın ı kabul etmeyen, m üslüm anlığa dayanan çeşit li tarikatler, ülkede haşır neşir halindeydi. B u tarikatlerin çoğu, b âtın ı bir karakter taşım akta, yani din hüküm lerinin, dünya düzeni için konduğu, din in içyüzünü bilenin, bu hü küm lerle mukayyet olm ıyacağı esasını kabul etmekteydi. Sek çukluların, Orta Asya’yla ve Bizans’la münasebetleri, bu m ü sam ahanın m ühim sebeplerindendi. Bizans’a kaçan h a ttâ ora da hıristiyanlığı kabul eden m üslüm anlar ve Selçuk prens leri bulunduğu gibi, m üslüm an lığ a giren ve m üh im hizmetle re yükselen hıristiyanlar da vardı. Y unan felsefesi, tasavvuf la yoğrulmuştu. R um ca, M evlâna ve oğlu Sultan Veled gibi büyüjSc ve bilgin, sufiler ta rafın d an bilinen ve bazan da kul lan ılan bir dildi. Moğol akını, O rta Asya’dan birçok sûfin in A nadolu’ya a k m ın a sebep olmuştu. Böylece O rta Asya’daki fik ir hareket leriyle Anadolu’da yerleşmiş fik ir uzlaşmada, yeni yeni teza hürler meydana gelmedeydi. B u arada X I I I . yüzyılın ilk ya rısında, Anadolu’da, B â tın î - gil T ürk ve Tür-kmenlerin, hü k üm eti el» geçirmek isteyen ilk ve u m um î isyanları meyda na gelmiş, devlet, “B abalılar” denen ve D oğudan gelmiş olan B aba lly as’m halifesi B aba İshak’a tâbi olup onu bir peygam ber sayan bu taifenin isyanını pek güç bastırabilm işti. B« isyan sonucunda artakalan Babalılar.. K ırşehir köylerinden Suîucakarahöyük’ü yurd edinen Hacı Bektaş’m çevresinde toplan
PIR
SULTAN
4
mışlardı. Böylece çok sonra ve çeşitli bâtın î tarikatleri tem sil ederek kurulan Bektaşîliğin nüvesi meydana gelmişti. ★ X V . yüzyılda îr a n Azerbeycan’mda, Erdebll’de yerleşen ve Kalenderi yoluyla Halveti tarik atini birleştirerek Safavîye ve Erdebîliye adlı bir tarik at kuran Şeyh Safiyeddin İshak ’m oğ lu Musa Sadraddin’in oğlu ve halifesi Alâeddin Ali, bir ara lık Bursa’da ekmek satarak geçindiği için Somuncu Baba adiyle tan ınan Kayserili Şeyh H âm id ’i Velî vasıtasiyle bu ta rikat! Anadolu’ya sokmuş, H âm id ’i V elî’nin halifesi H acı Bay ram, Erdebîliye yoluyla Nakş-bendi tarik atini birleştirerek B ayrâm îliği kurm uştu. H acı B ayram ’dan sonra halifelerinden Ak Şemsettin, Bayrâm îliği sünnî bir karakterde yürütürken öbür halifesi E m îr Sikkîni, tekke, hususî giyim, zik r vesaire gibi tarik a t kayıtlarım bırakm ış ve Bayram î M elâm îliğini kurm uştu. B u yol, âdeta Sünnî ve zahitçe tasavvufa b ir reak siyon m ahiyetini taşımaktaydı. XV. yüzyılda yine bâtınî tesirlerle Osm anoğulları salta natına karşı ayaklanan Sım avna K adısı oğlu Bedreddin öldürülüp başındakiler dağıtıldıktan sonra, Bedreddin’e uyan ların bir kısmı, Erdebil sûfileriyle birleşmişti. Alâeddin A li’ nin torunu ve Şeyh-i Şâh İb rahim ’in oğlu Şeyh Cüneyd daha II. M urat zam anında Anadolu’ya gelmiş, bâtınî zümreler ara sında inançlarını yaymaya ve Safavî devleti kurulm adan Şah Safî oğullarının propagandasını yapm aya başlamıştı. II. M u rat'tan, A nadolu’da yerleşmesine m üsaade istemiş.- fa k a t bir tahtta ik i padişah olmaz denip müsaade edilmeyince, Konya' ya gitmiş, orada tutunam am ış. H alep’e, H aleb’ten Trabzon’a, oradan da D oğu illerine gidip Uzun H asan’ın kızkardeşini al ınış ve yine E rdebil’i merkez edinip Şam ahı beyine kargı yap tığı bir baskında öldürülm üştü. Erdebil sûfileri, Cüneydden sonra oğlu H aydar’a uymuş lardı. B u sıralarda Tokat’ta birisi çıkmış, başına toplananlar, bu adam a Şeyh Cüneyd demişlerdi. T utulan ve Seyh Cüneyd olm adığı anlaşılan bu zat, koyverilmişti. Adı Celâl olan ve M ehdinin, yani M uham m ed soyundan olup dünyaya adaleti yayacak olan on ik in c i im am ın yakında geleceğini ilân, eden
5
P İ R
S U L T A N
bu ad am a uyanlara Celâlîler dendi ve bu tarihten sonra hü k üm et aleyhine kalkanlara ve S ünnî inançlara aykırı bir in a n ca sahip olup hük üm e t tarafın d an tak ip edilenlere Ce’â lî den meye başladı. Sonradan bu söz, isyan eden herkese söylendi ve Celâlîler sözü, âsiler, eşkıya anlam ını aldı. İsm ail Safavı’nin babası Şeyh H aydar da, Semahı beyiy le savaşırken öld ürüldü ve E rdebil sûfîleri, H ayd ar’m oğlu İsmail'e uydular. B u zümre, Sah İsm ail'in saltanatından çok önce Anado lu ’da çoğalm ıştı. Birbirlerini görünce selâm yerine “S ah” di yorlar, hacca gitm iyorlar, E rdebil’e gidip Şah Safî’yi ve Şah Safî ocağının m üm essilini Ziyaret etmeyi hac sayıyor lar, itiraz edenlere “Biz diriye varırız, ölüye varm ayız” diyor lardı. H üküm e t, bunlar h ak k ınd a sıkı bir tenkil hareketine girişmiş, h a ttâ II. Beyazid zam anında Erdebil sûfîlerinin bir kısmı, Küm eliye tehcir edilmişti. İra n ’da Şiî bir hük üm e t k u ran Şah İsm ail, İr a n ’da bu mezhebin teşvikçisi tanınmış., fa k a t Anadolu’ya gönderdiği halifeler, onu bir Mehdî, bir İm am , yani m üslüm an dininin meşru reisi tanıtm ışlardı. Böylece X V . yüzyıldan itibaren A na dolu’daki b âtın î zümreler ve bilhassa kendilerini Sûfîler, Sâfîy an .^S üfî sürekleri, Alevî, diye anan, h alk tarafın dan da Kızılbaş denen zümreyle Bektaşiler ve m istik bir İktisadî te şekkül olan Fütüvvet ehli, İra n Safevî şahını meşru bir metbu tanım ışlar, zam an zam an İra n ’dan gelen halifeler, bu İnancı kuvvetlendirmiş, hüküm etin, Yavuz zam anında olduğu gibi toplu ve lcealn tenkiline, diğer zam anlardaki çeşitli ta kiplere raftnıon Anadolu’da, h a ttâ R u m e li’de Alevî-Bektaşiler arasındaki bu İran bağlılığı, Safevî devletinin son zam anla rına k ad ar ve tabiî gittikçe ilk hızını kaybederek devam et miş, Safevî devletinin çöküşünden sonra da bir h âtıra ola rak kalm ıştır. P ir S ulta n A b d a l’ın h a y atı : Alevîler tarafından yedi bü y ük şairin b iri sayılan (1) P îr S ultan Abdal; (1) öbürleri, Nesimî, H a tây ı (Şah İsm ail), Fuzulî, K uî H im m et, Yem inî ve V irân î’dir.
P t R
S U L T A N
8
M agrıptan çıkar görünü görünü K imse bilmez evliyânm sırrım K oca H aydar şâh-ı cihan torunu A li nesli güzel im a m geliyor dörtlüğünde de belirttiği gibi, Şeyh H aydar’m torun u ve gah İsm ail’in oğlu gah Tahmasb zam anında yaşamıştır. Tahmasb 1524-1576’da saltanat sürdüğünden, P ir S ultan’m ölüm ü de bu yıllar arasındadır. H ayatı hak k ınd a bilgim iz pek azdır. Y alnız birçok şiirle rinden çıkardığım ız tek sonuç, onun, Safevîler adına ve Osm anoğulları aleyhine bir isyan tertip ederek m ağlûp olması ve H ızır P aşa adlı bir Osm anlı veziri tarafından Sivas’ta as» tınlm asıdır. P ir Sultan Abdal’ın destim dam anda İsm im Koca H aydar Aslım Yemen’de Garib başa bir hal gelse zam anda O rda her kişinin dostu bulunm az ★
P ir Suit an’tm H ayd ar şunda Çok keramet var insanda O cihanda bu cihanda A li’ye saydılar bizi * P ir Sultan’ım H ayd ar heman D a ğ la n bürüdü dum an İşte İn cil işte K u r ’an Seçebilirsen gel beri gibi dörtlüklerinden, ad m ın H ayd ar olduğunu ve soyunun Yemen'den gelmiş bulunduğunu öğreniyoruz. A dının H ay d ar ok duğunda şüphe yoktur. A ncak soyunun Yem en’li oluşu, o devirlere ait bir geleneğin ifadesinden başka bir şey olmasa gerek. P îr S ultan ocağı, yan i P îr S ultan soyundan gelen Ale-
PÎR
7
SULTAN
viler, Alevîler arasında h â lâ vardır ve bunlar, Seyyidliklerlnl, yani M uham m ed Peygamberin soyuna mensup bulunduk larını iddia ederlar. P îr S ulta n ’a izafe edilen bazı şiirlerde de, bu iddia vardır. Seyyidlik, Alevüerde ve bütün § iî mezheple rinde, h a ttâ Sünnilerde, hürm eti ve nüfuzu m eydana getiren ve arttıran bir nesnedir. B u yüzden eskiden birçok büyükler, u luluk ların ı b ir a ı daha ululam ak ve nüfuzlarını sınırsız bir hale getirmek için inanarak, inanm ayarak bu iddiayı gütm üş lerdir. H a ttâ eskilerden îr a n şahlarının soyuna, yahut T ürk h ak anlarının nesline mensup olduğunu iddia edenler bile çık m ıştır. Bazan da herhangi bir büyüğün, böyle tanınm ış bir Boydan geldiği iddiası, onun ölüm ünden çok sonra ve onun yerine geçenler, ona dayananlar, daha doğrusu onun adiyle nüfuz ve kudret kazanıp geçinenler tarafından meydana atıl m ıştır. P îr S ultan’m tertiplediği isyan hareketinin onun birçok şiirlerinden öğrenmekteyiz. Meselâ:
safhalarını,
Yetmiş üç er id ik girdik bu yola Y albırdak kılıçlar hep ald ık ele İm a n K u r ’an nasib olsa bir kula K 'idretten okunur onun Yâsin’i dörtlüğünden onun bu harekete, yetmiş üç kişiyle başladığı n ı öğrenebiliriz. H ad in canlar bir oldtım Yezide lıamle kılalım Buseyn’in kanın alalım Tevekkeltû taâllah
şiiriyle: M uham m ed MehdVnin h ak sancağım Çekelim bakalım, nicolsa olsun Teber çekip m ünkirlerin kanm t D ökelim bakalım , nicolsa olsun
P î İt
SULTAN
8
MahlUk deccal oldu insan haaşrı Asla bilen yoktur h a y m şeri Teber çekip şu m ağradan dışart Ç ık alım bakalım, nicolsa olsun M üm inleri bir katara dizelim ö ilr u h güruh şu âlem i gezelim M ünkirlerin sarayını bozalım Y ıka lım bakahm nicolsa olsun
şiirinin, harekete başlanacağı zam anlarda söylendiği meydan dadır. H a ttâ ik inci şiirden anlıyoruz ki, önce bir m ağarada gizlenmişlerdir. Hazret-i Ali’nin devri yürüye A li k im olduğu bilinm elidir A lay alay gelen gaziler ile İm am ların öcü alınm alıdır. şiiriyse P îr S ultan’m dileğini bildiren şiirlerdendir. P îr Sultan’ım der şâhım var B ız ır Paşa’da Ahım var B enim bir tek A llahım var S aha padişaha değil dörtlüğüyle biten, ve: Y ü rü bire B ızır Paşa Senin de çarkın kırılır G üvendiğin padişahın O da bir gün devrilir dört’üğüyle başlayan şiirlerse P îr S ultan’m tutulm asından ve hapse atılm asından sonra söylediği şiirlerdendir. K itab ım ızd ak i I., II. ve I I I . şiirlerin de hapishanede ya zıldığı m eydandadır. Nihayet IV . şiir geleneğe göre asılm aya
PÎR
9 giderken söylediği şiirdir. anlatılm aktadır.
Esasen metinden
SULTAN de bu,
açıkça
P ir S ultan’: astıran H ızır P aşa’nın da ke3İn olarak kim olduğunu söylememize im k ân yoktur. A ncak P îr Sultan’ın, ıjnh Tahmasb zam anında yaşadığı m u hak k ak olduğuna göre, 1652’de Köstendil. 1554’de gam Beylerbeyi olan, 1560'da da B ağdat’a Beylerbeyi tayin edilip 1587’de ölen H ızır Paşa ol duğu söylenebilir. Ç ü n k ü bu adam. Tahm asb’la çağdaştır ve llıtim al B ağdat’a Beylerbeyi olup giderken Sivas’tak i bu harclıeti de tenkil etmiştir. B u takdirde P îr S ultan ’m ölüm ü, t567’den öncedir ve belki 1560’tadır. I*lr S u lta n destanı : P îr S ultan’m hayatı, tam am iyle <&stanlaşmıştır. Çeşitli rivayetleri şöylece h ülâsa edebiliriz: P îr Sultan, M uham m ed soyundandır. Soyu Yem en’den gel miştir. Sivas’ın B anaz köyünde doğmuştur. H ızır Paşa da H a fik ’ln evvelce Alevî olan Sofular köyündendir ve P îr Sulta n ’m m üridlerindendir. Paşa, B anaz’a gelmiş; P îrim demiştir, bana him m et et de büyük bir m ak am a geçeyim. P îr Sultan: “H ızır, vezir olur sun, a m a gelir, beni asarsın” demiştir. Hızır, İstanbul’a geliyor, bir hizmete girip yükseliyor, n i hayet paşa olup Sivas’a tayin ediliyor. Sivas’a gelince ilk işi P ir S ultan’ı aram ak, huzuruna çağırm ak oluyor. O na yemek ihsan ediyorsa da P ir Sultan “H ızır diyor, sen zina ettin, ye m eğini yemem. H a ttâ köpeklerim bile yemez ve Paşa’n m ko nağından, B anaz’daki ik i köpeğine sesleniyor. Köpekler koşa koşa geliyorlar, önlerine konan yemeği, gerçekten de kokla m ıyorlar bile. H ızır Paşa, buna pek kızıyor ve P ir Sulta’m Sıvasta toprak kalesine hapsettiriyor. F a k a t b ir m üddet sonra, ne de olsa P îri olduğundan, tekrar çağırıp diyor ki: “İçinde Şahın adı geçmiyen üç şiir söyle, seni bağışlayayım .” P îr Sultan k itabım ızın başındaki I, I I ve I I I üçüncü şiir leri söylüyor. H er üç şiirde de baştanbaşa S ah’m adı geçmede. H ızır Paşa, bunun üzerine P ir S ulta’ın asılm asını emrediyor. P ir Sultan darağacına giderken IV . şiiri söylüyor.
PÎR
(SULTAN
10
P îr Sultan asıldıktan sonra erte'sî sabah kahvede toplanan lardan biri “H ızır Paşa, P îr S ultan’ı astırm ış” diyor. B unu din» leyenlerden biri: İm k ân ı yok, diyor, çünkü ben onu bu şabab Koçhisar yolunda Seyfebeli’nde gördüm. B u sözü duyan bir} atılıyor: Olamaz, diyor; ben onu M alatya yolunda, Kardeşler Gediği’nde gördüm . Başka biri: Hayır, diyor; yanlışın var. Ben onu Yenihan yolunda gahna Gediği’nde gördüm. B aşka birisi de, Tavra Boğazı’nda gördüğünü söylüyor. B u işe şaşıyorlar ve hep beraber kalk ıp darağacm ın bulunduğu yere gidiyorlar. Gidiyorlar am a ne görseler iyi, Darağacında P ir S ultan’ın hırkası asılı, kendisi yok! P îr Sultan asıldıktan sonra darağacm dan inm iş, yola dü zülmüş, peşine asesler düşmüş, onu tu tm ak istemişler. O sırada P îr Sultan, K ızılırm ak köprüsünden geçmiş ve, “Gel köprü” demiş. K öprü, suya batmış. Asesler, beri yanda kala kalmışlar. P îr Sultan, doğruca H orasan’a gitmiş, S ahin huzuruna varıp bir nefes okumuş, oradan E rdebil’e gidip orada yatmış, ölm üş ve oraya gömülm üş. *
,
Burada, P îr Sultan’m k ızm a alt olduğu söylenen ve ger çekten de pek güzel bir şiir olan bir mersiyeyle m usahibi olan, yani onunla tarikate girm iş bulunan A li B aba’m n (1) bir şiirini yazacağız. I
'
(1) (2)
D ü n gece seyrinde (2) coştuydu dağlar Seyrim ağlar ağlar P ir Sultan deyü G ündüz hayalimde aece düşümde D ü ş de ağlar ağ la r P ir Sultan deyü
P îr S ultan’m IV. şiirinde bu zatın adı geçer. Seyir: R üya, düş.
11
PÎR
SULTAN
Uzundu usuldü dedemin boyu Y ıldız’dır yaylası B anaz’d/ır köyü Yas bahar ayında bulanır suyu Bular ağ la r a ğ la r P ir Sultan deyü P ir Sultan kınıydım ben de Banax’da K a n lı yaş ak ıttım baharda güzde Dedem i astılar kanlı Sivas'ta D arağacı ağ la r P ir Sultan deyü K em endim i a ttım dara dolaştı K âfirle rin eli kana bulaştı K oyun geldi kuzuları meleşti K oçlar da ağlaşır P ir S ultan deyü P ir S ultan Abdal’ım ey yüce G ani (1) D a im yediğim iz kudretin hân ı (2) H a k k a teslim ettin ol şirin cam D ostların ağlaşır P ir Sultan deyü
n B ir çift turna geldi K ars illerinden öter garip garip bizim illerde JSvrilir çevrilir göle konmaya K o rk ar k i avcı var diye göllerde S akın ey sevdiğim U rum kışıdır (3) Y ağm ur yağar çığaların üçüdür (4) K onup göçmek evliyalar işidir K onup göç ki söylenesin dillerde
(1) (2) (3) (4)
G ani: Zengin, burada, T anrı adı. H â n : - Sofra yemek, U rum : Anadolu. C ıfa la n m a k : Tüylenmek, Çığa: Z ülüf, saç, sorguç.
PÎR
SULTAN
12
E şin d en m ’a /ynld m nedir firk a tin (1> Ç ık Yf.dızdağı’n a bir semâ, tutun (2) Orda P ir Sultan var ervdhı zâtın (3) O seni geçirir coşkun sellerde
Gam yeme sevdiğim şenindir hâne Sılaya m ı gitm ek istiyon yine A li kılavuzun olsun bu sene Kim se değip dolaşmasın yollarda Varıp da sılaya çıkarsan böyle , K ö t’lüğü m gördûysen iy iliğim söyle D erdim çoktur haUm P ir’e arzeyle AU gibi olmuş var m ı kullarda (4) P ir S ultan’a atfedilen şu nefes de, onun aonra, ağzından yazılm ıştır:
asılmasında®
III ötm e bülbül ötme sen değil bağım Dost senin derdinden ben yana yana Tükendi fitilim eridi yağım Dost senin dei'dinden ben yana yana Deryada bö'ünm üş sellere döndüm Vakitsiz açılm ış güllere döndüm Ateşi kararm ış küllere döndüm Dost senin aşkından ben yana yana
(1) Eşinden m ’ay n ld m ; Eşinden m i ayrıldın (Vezin yü zünden böyle okunuyor). (2) Sema’: Alevî ve Bektaşilerde, dönerek yapılan bir- ne vi dinî raks. (3) E rv âhı zâtm : T anrı zatın ın ruhlarından. (■t) AU, H ızır Paşa’n ın şerrinden kaçm ış ve bu nefesi, gurboite söylemiş.
P Î R
13
S U L TAJN
H aberim duyarsın peyikler ile (1) Y aram ı sararsın şehitler ile K ır k yıl dağda gezdim geyikler ile Dost senin, aşkından ben yana yana P îr Sultan 'Abdal’ım doldum eksildim Yemekten içmekten sudan kesildim H a k k ı pek sevdiğim için asıldım Dost senin derdinden ben yana yana * P îr S ultan ’ın üç oğlu, bir kızı varm ış. O ğullarından Seyyit AH, B anaz’ın üstündeki çam korusunda yatar. P îr Meh met, T okat’ın D ad u k köyünde, E r Gaib de Dersim’de medfundur'. P îr M 'îhmed’in: Aşk oduyla ciğerlerim dağlıyım Boş değilim bir ikrara bağlıyım A bdal P îr Sultan’m A bdal oğluyum Adım, P îr M uham m ed pirim A li’dir dörtlüğüyle biten bir nefesi var. H er halde başka şiirleri de vardır. Ş air P îr S u lta n : D ivan edebiyatı, İra n klâsik edebiyatını ta k iit ederek mey dana gelmiştir. T eknik ve estetik bak ım ın dan tamam iyle kliçccl olan bu edebiyatta, şairin hususiyeti ve devri, kaynar gider. H erhangi bir divandan, o divanı meydana getiren şai rin dovrlni, devrinin hususiyetlerini, olaylarını şairin ruhî hAleUtrlnl, orijinal hüviyetini bulm ak, pek güçtür. Hela dilin Arupça ve Farsça kelime ve terkiplerle- örülüşü, gün geçtik çe dil sadeleştikçe ve dil b a ğ ım s ız lı^ dâvası gerçeğe çıktıkça (1)
Peyk, peyik: Çavuş, haberci
P Î R
S U L T A N
bu edebiyatın okunamaz, anlaşılam az bir hal aim asm a sebep olmuş ve ihtisas erbabının sahasına geçmesini sağlamıştır. B u n a karşılık halk edebiyatı, kuruluşundan, yani ilk me tinlerine rastladığım ız çağdan beri yaşayan halk ın m alı ola rak bugüne kadar gelmiştir. Bazılarının iddiaları gibi halk edebiyatı da klişecidir. B u doğru, fak at bu klişelerde, (als gözlü, k öm ür gözlü, şirin dilli; yah ut güllerini koklam ak, yaylasını yaylamak, narını, turuncunu dermek gibi) halkın icadıdır ve yaşayan dilde yaşam ıştır. Y alnız bazı halk şair leri divan şairlerinin tesiri altında kalm ışlar, h a ttâ bu yüz den, divan şiirinin klişelerini alm ak la kalm am ışlar, aruz vez niyle semaîler, divanlar da yazmışlardır. F a k at Karacaoğlan ve D adaloğlu gibi şairler, m üm k ün olduğu kadar divan şii rin in sihrine kapılm am ışlar, bize halk duygusunu, h alk gö rüşünü vermişlerdir. H alk şiirinde ne v ar k i diyenler, unutuyorlar; halk şii rinde deprem var, k ıtlık var, salgın var, Yemen var, uyuz ve bit var, yangın var, sıtm a var, eşklya var. D a ğ var, bel var, çeşme var ve gerçek sevgiler, sarısın yahut esmer, mavili, yahut pembeli güzeller var. Y u rt var, dünya var, halk var, yaşayış var. D am a t İb rahim P aşa’ya destan yapan, Yem en’e tü rk ü yakan, K ızılırm ağa yahut Çukorava’ya hitabeden, hat tâ İstik lâl Svaşını benimseyen ve A ta türk ’e bağlanan Türk edebiyatı, halk edebiyatıdır. H a lk şiirinin kaynağı, X I I I . yüzyılın en büyük T ürk şai ri ve asırlar boyunca büyük şair, Y unus Em re’dir. L â ik halk şiiri de, züm re şiirleri de, zahidâne halk şiiri de ilham ını c bitmez tükenm ez coşkun ve berrak kaynaktan alm ıştır. Yunus’ta lâik şiirle zühdî şiirin, h a ttâ Bektaşi-Alevı şiirinin esası vardır. N itekim onda aruz ve hece, divan edebiyatı ve halk şiiri, haşır-neşir halindedir. Ancak, o h alk unsurunu üs tün tutm uş, öz dili ve hece veznini daha fazla kullanm ış, İn sanî ve Heri görüşüyle geleceğe h âk im olmuştur. T unus’ta n sonra X IV . - X V . yüzyılda bir yandsuı zühdî bir edebiyat m eydana gelmiş bir yandan da esas unsuru ta savvuf olan ve bu unsurdan hiç şaşmayan bir tasavvufî halk edebiyatı vücut bulmuştur. H acı Bayram ve Eşrefoğlu’yla
15
P Î R
S U L T A N
bağlayan bu edebiyat, X V . yüzyılda Kaygusuz Abdal vasıta» Hlyle tam am iyle ayrı bir hususiyet göstermiş ve ondan sonra H atay ı (gah İsm ail) onun lâübali ve devrine göre sürrealist tarzım daha m azbut bir hale getirmiştir. Böylece halk edebi yatı içinden Alevî-Bektaşi edebiyatı dîye ayırdedilen bir kısım belirmiştir. Alevî-Bektaşi edebiyatı, gelenekleriyle, ifadesiyle, terimle. rtyle, şuh ve bazan müstehzi edâslyle, irfanı ve im anıyla ger çekten de tam am iyle orijinal bir edebiyattır. O derecede ki, bir Bektaşi şiiri, bu hususiyetiyle derhal belli olur ve AlevîBektaşi edebiyatına m al edilen yabancı şiir, derhal reddedile bilir. Alevî-Bektaşi edebiyatının kaynağı Y unus E m re’dir, k u rucusu Kaygusuz Abdal. B u edebiyatı sınırlayan ve bu sınır İçinde en orijinal didaktik eserlerini sunan Hatayî'dir. F akat bu edebiyatın en yüksek şairi, hiç tereddütsüz söyleyebiliriz kİ P îr S ultan’dır. H a ttâ o, yalnız Alevî-Bektaşi edebiyatının doğll, T ürk halk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. P îr Sultan, bazı şiirlerirtde tam am iyle ideolojisini yayar, İm anını şiir halinde sunarken bazı şiirlerinde o kadar lâ-dinî bir hal alır ki, insanı hayrette bırakır. îjiirlerlne nazaran pek o kadar bilgin olmayan, fak at üs tün kabiliyetini m u hitinin tesiriyle geliştiren, küçüklüğünden beri «az çalaıs, aynı cemlerde bulunan Y unus E m re’yi, H atay î’yi ve kendinden önceki halk şairlerini bilen P îr Sultan, halk «lirinin tekniğinde büyük bir kudret göstermiştir, gürlerinde ki duraklarda kelime bölüntülerine pek az rastlamaktayız. D ivan edebiyatının tesiri de onda hemen hiç yok denecek ka dar nz. D ili ?af, pürüzsüz bir dil. K u lla nd ığı yabancı keli mi» vo terkipler, h alk diline m al olmuş kelime ve terkipler. O nda öyle eski azizlerden, onların menkabelerinden, tasavvu fun çok m istik ve m etafizik telâkkilerinden bahisler de yok. O. gerçek bir âşık ve bu aşk, hemen b ü tün şiirlerinde reel Mr tıır/da görünmede. D idak tik bir m ahiyet taşıyan şiirlerin de lıll# bu İçil ve İnsanî sevgi var. Buluşları, o kadar yeni ve »öyluyljl o kadar rahat ki. YAr elinden dolu içmiş deliyim ü ttü kan k öpüklü meşe seliyim
Pin
SULTAN
16
beyti, İnsana çağdaş bir şair tarafından söylenmiş kadar ye n i çelmede. Göğerüben ben de bostan olursam İllerin diline destan olursam K a ra toprak senden üstün olursam Ben de bu yayladan şaha giderim derken, yahut: Gider idim ben de kendi işime Aşkın doluları yağdı başıma A ğu kattı benim tatlı aşım a U m m anlara garkeyledi sel beni dörtlüğüyle bize halini anlatırken onun nasıl k ıvrand ığını M e ta görüyoruz. P ir Sultan A bdal'ım k ırklar yediler B u yolu erkânı böyle kodular A llah verdiğini alması dediler B a na verdAfjini aldı neyleyim
* Sen seher yelisin diğer gelmezsin Gelirsen de bize bâk i kalmazsın Seni uçuranlar m urad alm asın Seni kim uçurdu gölünden sunam P ir Sultan Abdal der cem âlin gilzel A radım bulm adım bir haber yazar Sim di senin ismin- cenneti gezer K alm a bitim iç in yolundan sunam lllıUlorl, P ir Sultan’m bir sevgiliden ayrıldığını, t i r ölüm l:r>nllt£UnU de anlatıyor. ılın
Iti;un-ıml:ı
duygu:iui}da, ifadesinde, her çeyinde
sam im i
PÎR
17
SULTAM
olan P îr Sultan, bilhassa başından geçenleri anlatırken büs bütün şairleşir. H âsılı o, k âh sarı taııburasm a hitabetler, k âh turnalarla konuşur, k âh çiğdemle söyleşir. Bazan ölüm ü anar, dünyanın yokluğunu söyler, bazan Yıldızdafs'nın dum anından bahseder, bazan da: B ir güzelin âştkıyım ağalar A nın için taşa tutar ü beni G ündüz hayalimde gece düşümde K um d an k u m a savuruyor yel beni diye sızlanır, işin sonunu şöyle anlatır: A ğaçlarda yeşil yaprak Bastığım ız kara toprak Yeraltında kefen yortmak Başım ızdan geçer bir gün P ir Sultan’ım döşümüzde İra k değil karşım ızda Baykuş mezar taşım ızda D ertli dertli öter bir gün Hayatiyle hayata bağlılığını gösteren P ır Sultan, ölümden tollu bahsederken yaşam a aşkını duyurur. K uzusunu k u rt kapınıtj koyunla ağlar. K oyun sen şurada kum lam adın m ı Sağım solunu gözlemedin m i Aç kurt gelir deyü gizlemedin m i Gel koyun meleme vazgel kuzundan Dereye aşağı gider kurt izi K u rt ağzında gördüm bir körpe kuzu Seversen Mevlâyı ağlatm a bizi Gel koyun meleme vazgel kuzundan
F, 2
P î R
S U L TAN
18
der, öküzün değerini bilir, onu bir arkadaş, kardeş gibi sever ve çiftçiye öğ üt verir:
bir yardımcı
ök üzün dam ın ı alçacık yapın Yaş kom an altınd a kuruluk sepin Koşum dan koşum a gözlerin öpün îreçberler hoşça tu tu n . öküzü ilk ba harda ağaçlara bakar, Çiçek açar dom ru dom ru dal verir K im i uzar birbirine el verir K im i meyva verir k im i gül verir K u şlar üstünde dillenir ağaçlar der ve sarı tanburasm a sarılıp çalm aya koyulur: ö t benim sarı tanburarn. Senin aslın ağaçtandır Ağaç dersem gönüllenme K ırm ızı gül ağaçtandır A rtık biz de susalım, sözü ve sesi ona verelim, onu din leyelim. Abdülbâki O Ö LP 1N A R L I
H A Y A T IN D A K İ O L A Y L A R A A İT
Ş İİR L E R
1
1 Hızır Paşa bizi berdâr etmeden Açılın kapılar Şah’a gidelim Siyaset günleri gelip yetmeden Açılın kapılar Şah’a gidelim 2
Gönül çıkmak ister Şah’m köşküneCan boyanmak ister Ali müşküne Pîrim Ali On ik’imâm aşkına Açılın kapılar Şah’a gidelim
I — 1. Siyaset günleri: Ceza çekmek, asılm ak zam&m. 1>m ağacına “siyâyet d ârı”, adam asılan meydana “siyayet mey« ilanı" denirdi. 2. Müşk: Misk, m is — Pîr: İhtiyar, reis. ulu. B ir tasavvuf yolu, yani tarik a t k uran adam a da “p îr” denir. •— On iki Itıı/lm: Şiî mezhebine mensup, yani M uham m ed Peygamber’in i'ivunu tutan, onların partisine girm iş bulunan M üslüm anlara ('iır« Peygamber,. T anrı’dan aldığı emirleri, insanlara bildir imini bakım ından “nebî-haberci, elçi”dir. O hüküm lere göre, kemti«lne uyanları idare etmesi bakım ından “velî, im âm - kud■<•» va tasavvuf sahibi, uyulan”dır. T anrı emriyle yerine, amcan n ııı ok Iu dam adı ve kardeşliği A li’yi im âm etmiş, ondan » u m da aynı soydan on bir kişi im âm olmuştur. Ali ile beıtıer bu on ik i kişiye “O n ik i im âm ” denir.
P Î R
S U L T A N
3
Her nereye gitsem yolum dumandır Bizi böyle kılan ahd ü amandır Zincir boynum sıktı hayli zamandır Açılın kapılar Şah’a gidelim
4
Yaz selleri gibi akar çağlarım Hançer aldım ciğerciğim dağlarım Garip kaldım şu arada ağlarım Açılm kapılar Şah’a gidelim
5
Ilgın ılgm eser seher yelleri Yâre selâm eylen Urum elleri Bize Peyik geldi Şah bülbülleri Açılın kapılar Şah’a gidelim
6
Pîr Sultan’ım eyder mürvetli Şahım Yaram baş verdi sızlar ciğergâhım Arşa direk direk olmuştur âhım Açılın kapılar Şah’a gidelim
22
3. A hd: Söz . vermek, bağlanm ak. —- A m an: E m niye A m an vermek: Suçu bağışlayacağına da ir vaitte bulunm ak. 5. Ilg ın ılgın: Yavaş yavaş, hafif. — Urum , R u m ülke si: Anadolu. Uruna erleri: R u m Abdalları, Şiî dervişlerinden b ir bölük. 6. Aymak, ayıtmîtkj eymek, eyitmek: Söylemek, hitab et mek. — Mürüvvet, m ürvet: Adam lık, erlik, insanlık. — Y a ranın baş vermesi: Çıban haline gelip olması ve deşilecek h â le gelmesi. — Arş: Taht. Tanrı kudreti ve bilgisi, rahm şti B ütün gökleri kaplayan gök.
P Î R
23
n
1
Kul olayım kalem tutan eline Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz Şekerler ezeyim girin diline Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz
2 Allahı seversen kâtip böyle yaz Dünü ol Şah’a eylerim niyaz Umanm yıkılsın şu kanlı Sivas Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz
U 1. Şirin: Tatlı. 2. D ün: Gece. D ün ü gün: Gece gündüz,
S U L T A N
PÎR
SULTAN
3
Sivas illerinde zilim çalınır Çamlı beller bölük bölük bölünür Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz
4
Müııafıkm her dediği oluyor Gül benzimiz sararıban soluyor Gidi Mervan şad oluban gülüyor Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz
5
Pîr Sultan Abdal’ım hey Hızır Paşa Gör ki neler gelir sağ olan başa Hasret koydu bizi kavim kardaşa Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz
24
4. M ünafık: N ifa k sahibi, içi dışına, özü sözüne uymaz adam , diliyle söylediğine inanm ayan. — Sararıban: Sararıp. M ervan: ûmeyye oğullarından ve Peygamber soyunca sevil meyen bir hüküm dar. — Şad olmak- Sevinmek, neşelenmek
P Î R
35
S U L T A N
in 1 Kargıdan görünen ne güzel yayla Bir dem süremedim giderim böyle Ala gözlü pîrim sen himmet eyle Ben de bu yayladan Şah’a giderim 2
Eğer göverüben bostan olursam Şu halkın diline destan olursam Kara toprak senden üstün olursam Ben de bu yayladan Şah’a giderim
3
Bir bölük turnaya sökün dediler Yürekteki derdi dökün dediler Yayladan ötesi yakın dediler Ben de bu yayladan Şah’a giderim
I I I 1. Dem : Zam an, vakit, nefes (rakıya da denir). 2. Göverüben: Yeşerip olarak. Gövermek: Gök, yeşil ol mak.
P Î R
S U L T A N
4
Do3t elinden dolu içmiş deliyim Üstü kan köpüklü meşe seliyim Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim Ben de bu yayladan Şah’a giderim
5
Alınmış abdestim aldınrlarsa Kılınmış namazım kıldırırlarsa Sizde Şah deyeni öldürürlerse Ben de bu yayladan Şah’a giderim
6
Pîr Sultan Abdal’ım dünya durulmaz Gitti giden ömür geri dönülmez Gözlerim de Şah yolundan ayrılmaz Ben de bu yayladan Şah’a giderim
26
i. Dolu: tçki, içkiyle dolu kadeh. — Yol oğlu: Tasavvuf ta, adam ın m addî v arlığına sebep olan kişiye, yani babaya bel babası, m anevî olgunluğuna sebep olan şeyhe de yol babası derler. Onlarca insan, ikinci defa ve manevî olarak doğma dıkça gerçeğe erişemez. îk in c i doğuş, k âm il bir "m ürşid”© ba ğlanm akla olur. B u intisaptaki törende, intisap edeni m ür şide yani yol babasına, götüren, analık vazifesi görüyor farzedllir ve böylece, birisinin bel oğlu olan derviş, intisap ettiği m ürşidin de yol oğlu sayılır. Aynı zam anda yol oğlu, yoluna, İnancına bağlı kişi m ânasına da gelir. — Sefil: Aşağı, aşağı lık. Yol sefili: Yolda, kendisini herkesten aşağı gören. 5. Bektaşi ve Alevîlerde intisaptan önce rehber, intisap cdona abdest aldırır. B u abdest, intisapta kendisine verilen öğütleri bozm adıkça bozulmaz, in tisap eden, ferdî varlığından çıkm ış vo bu bakım dan, ölmeden önce ölmüş, m anevî bir doKumıı <: mifjtir. Bu yüzden de intisap töreni âdeta onun ölüm yo dOKUm törenidir, cenaze namazı dem ektir ve namazı kılınmı# «ayılır
7
P ÎR
3 V L T A- N
IV
1 Bize de Banaz’da Pîr Sultan derler Bizi kem kişi de bellemesinler Paşa hademine tenbih eylesin Kolum çekip elim bağlamasınlar 2
Hüseyn Gazi Sultan binsin atma Dayanılmaz çarh-ı felek zadına Bizden selâm söylen ev külfetine Çıkıp ile karşı ağlamasınlar
3
Ala gözlüm zülfün kelep eylesin Döksün mah yüzüne nikab eylesin Ali Baba Hak’tan dilek eylesin Bizi dar dibinde eğlemesinler
IV — 1. K em : K ötü. — Hadem : Hizmetçiler, bir püyüğü »idamları, uşakları. 2. Hüseyn Gazi: Menkabeye göre, B attal Gazi'niır babası. Ankara’da ve Çorum ’un Alaca’sında, bu zata ait i)*5 türbe vardır. F a k at İra n Safavî kom utanlarından biri de o]ıatlilir- ~ '.'arh-ı felek: G ök çarkı. Eskilere göre yer durur, g iz le r döııor ve yıldızların vaziyeti, yeryüzünde olup bitenleri m eyda na getirir. B u yüzden de daim a felekten, yani gökte:1 Şikâyet odllegelmiştir. — Zad, zat: Azerî lehçesinde iş, şey, — K ü l fet, ev külfeti: E v halkı, çoluk çocuk. 3. Kelep: İpekten, yahut iplikten yapılm ış çile. — M ah: Ay. — N ikap: Perde, örtü. — E ğlem ek: Bekletı»elc- " Hııba: P îr S ultan’m musahibi. A rkadaş m ânasına ge1.611 m usa hip. Alevî ve Bektaşilerde, bir mürşide beraberce in^*saP eden •kİ erkektir ki dünyada, birbirine en yak m olanlar bunlardır,
PÎR
SULTAN i
Ali Baba eğer söze uyarsa Emir Huda’dandır beyler kıyarsa Ala gözlü yavrularım duyarsa Alın çözüp kara bağlamasınlar
5
Surrum işlenmedi kaddirn büküldü Beyaz vücudumun beni söküldü önüm-sıra kırklar pîrler çekildi Daha beyler bizi dillemesinler
8
Pîr Sultan Abdal’ım coşkun akarım Akar akar dost yoluna bakarım Pîrim aldım seyrangâha çıkarım Daha Yıldızdağın yaylamasınlar
28
4. H uda: Tanrı. — A lın: A lını, süslü elbiselerini. — K ara bağlam ak: Yasa girmek. 5. Surrum işlenmedi: T aliim yâr olmadı, dileğime ereme dim. — K ad: Boy. — Bend: Bağ, damar. — Dilemek, dillen mek: Aleyhte bulunm ak, dedikodu etmek, dile düşmek. —• Pîrler: Ulular. — K ırklar: Sûfîler, T anrı’m n k âm il zuhuru olarak her zaman bir kişi bulunduğunu ve mertebe bakım ın dan buna en yakın ik i kişi olduğunu kabul ederler; kutup, ya ni değirm en taşının m illî diye anılan o tek kişiyle ik i arka daşına “üçler” derler. M akam ve mertebe bakım ından bun lardan sonra yedi, onlardan sonra kırk, onlardan sonra da üçyüz eren gelir. K u tu p ölünce üçlerden biri k u tu p olur, ye dilerin biri, onun yerine geçer, kırkların biri, yedilere katı lır, üçyüzlerden biri kırklara karışır,, halktan biri de üçyüzİcre alınır. Tanrı, âlem i bunlarla idare eder. fi. Hoyraııgâh ■ Seyir yeri. — D aha: Artık, bundan sonra
P ÎE
zw
S U L T AN
V 1 Çıktım yücesine seyran eyledim Gönül eğlencesi küstü bulunmaz Dostlar bizden muhabbeti kaldırmış Hiçbir ikrarında ahdi bulunmaz 2
Zülüflerin top top olmuş cığalı Rakiplerin Haktan olsun zeval! Bir günahkâr oldum doğdum doğalı Günahkâr kulunun dostu bulunmaz
3
Kam benim ile lokma yiyenler Baş ü canı dost yoluna koyanlar Sen ölmeden ben ölürüm diyenler Dostlar da geriye kaçtı bulunmaz
4
Yine karçılandı dağların başı Durmadan akıyor gözümün yaşı Vefasız münafık naşıdır naşı Hakikat ceminde desti bulunmaz
V — 1. Mahabbet: Muhabbet, sevgi. — tkrar: Söylemek, •ita vormek, dervişliğe girmek ve o yolda yürümeye ahdetmek. 2. Z ülüf: Saç. — Cığalı: Sorguçlu. — Zeval: Yokluk. 3. K anı: H ani, nerde. — Baş ü can: Baş ve can. ■t. K arçılanm ak: H a fif yağan k a ıia ağarm ak. — M ün afık : ÖJitt »özüne uymaz. — Naşı: K ötü, gerçekten habersiz. — Ha/, h ılı ut cemi: Alevî ve Bektagilerde tören için yapılan toplu luk, — Dest: El.
P İ R
30
S U L T A N
5
Biz de gezer idik irfanda sazda Biz de bulunurduk cemde niyazda Bize de gel oldu kanlı Sivas’ta, Hızır Paşa bizi astı bulunmaz
6
Pîr Sultan Abdal’ım destim dâmende İsmim Koca Haydar neslim Yemen’de Garip başa bir hal gelse zamanda Orda her kişinin dostu bulunmaz
VI
1
Şu kanlı zalimin ettiği işler Garip bülbül gibi zâreler beni Yağmur gibi yağar başıma taşlar Dostun bir fiskesi yaralar beni
5. îr fa n : Buluş, anlayış. — Niyaz: T arikat usulünce ta pı kılm ak. 6. D âm en: Etek. VI — 1. Zâr: Feryad etmek, ağlayıp inlemek. — Zârelor: A ğ latır (Zâr kelimesinden Türkçeye uygun olarak yapılmm nü.).
51
P Î R
S U L T A M
2
Dar günümde dost düşmanım beli’oldu On derdim var ise şimdi ell’oldu Ecel fermanı boynuma takıldı Gerek asa gerek vuralar beni
3
Pîr . Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz Hak’tan emr olmazsa irahmet yağmaz Şu illerin taşı hiç bana değmez İlle dostun gülü yaralar beni
2. Bell’oldu: Belli oldu (Vezin yüzünden böyle okunuyor), fliH’oldu: E lli oldu (Bu da öyle). — Perm an: Yazılı buyruk. » :i A ğm ak: Y u k arıy a çıkm ak. — İrahm et: R ahm et, yağm ur. Illo: lliâ ’dan bozma, ancak. (Bu şiirde, P îr S ultan’a taşlar 111<11 ■ . fak at bunlara hiç aldırış etmediği, fa k a t dostun fis in» ıinılım dostun attığı gülden yaralandığı anlatılm aktadır. Bel li ı ımıhrken böyle bir şey olmuştur. F a k at bu menkabe, P îr Mııl! ıııı’dan çok eskidir. IX . yüzyıl sonlarında, şeriata aykın nti/.luri ve fikirleri yüzünden B ağdat’ta asılan meşhur sûfî Mttiiüûr oğlu Hüseyn’e de rivayete göre, herkes taş atmış, fa lı «I o ııldırış bile etmemiş, bu sırada Siblî adındaki sûfî de im ıhın tazyikiyle bir şey. atm ak zorunda kalm ış ve M ansur’a, ellııdııkl gülü atmış. Mansur, Şiblî’nin bu hareketi üzerine «lı olmlş. Bunca taşa taham m ül ettin de bir gülden, ne diye nlı iMİlyorsun? diyenlere, onlar, kim e attık larını bilmiyorlar, mı un lı;ln m azurdurlar, fa k a t Siblî biliyor, onun için ah ettim, d«tulp.)
PÎR
SULTAN
32
VII Sinem üstü ateş oldu Yaktı muhanetin acı Hızır Paşa’nm ettiği Yaktı muhanetin acı
od oldu sözleri derd oldu sözleri
Engel gelir arkamızda dolaşır Yusam çıkmaz kara olmuş bulaşırTop top olmuş mah yüzünde dolaşır Taktı muhanetin acı sözleri Muhanet elinden hâlim pek şaşkın Deli gönül gâh bulanık gâh coşkun Gönlümün sarayın kalbimin köşkün Yıktı muhanetin acı sözleri Pîr Sultan Abdal’ım vâdem yeterse Şahım gelir salacamdan tutarsa Karış karış üstümde ot biterse Çıkar muhanetin acı sözleri
V II — 1. Sîne: Göğüs. — Od: Ateş. — M uhanet: N am us suz erkek anlam ına gelen “m uhannes”ten bozma, nobran, sö zü tok, vefasız ve taham m ülsüz m ânalarına gelir. 2. E n g e l: R akip. — Y u m ak : Y ıkam ak. — M ah: Ay. 3. G âh: Bazan, bazı vakit. 4. Vâde: ö lü m zamanı. — Salaca: Üstünde ölü götürülen tahta.
PİR
SULTAN
' vm 1
Yürü bire Hızar Paşa Senin de çarkın kırılır Güvendiğin padişahın O da bir gün devirilir •#
2 Nemrud gibi Anka n’oldu Bir sinek havale oldu Dâvamız mahşere kaldı Yarın bu senden sorulur
V III — 1. D evirilir: Devrilir (Vezin yüzünden böyle oku nuyor). Nemrud: İb rahim Peygamber zam anındaki hüküm dar 'iiıı adam, İb ra h im ’e inanm am ış ve onu ateşe attırmış, fai' -il ateş, İb rah im ’i yakm am ış, bir bahçe haline gelmiş. Ni~ hııvat Nem rud’u n b u rn u na bir sivrisinek girm iş ve beyninde Ml yUyUp serçe kuşu kadar olmuş. N em rud’un beyni ağrım aya İniğinmiş ve bu ağrı yüzünden başına tok m ak vurdurm aya koyulmuş, sonunda kafası patlayıp ölm üş). — A nka: Boynu ıı*un gayet yüksek uçar, otuz kuşun alâm etini taşır ve otuz Mm büyüklüğünde m itolojik bir kuş (Ira n lılar bu kuşa otuz lıım anlam ına “sîm urg” derler. Türkçede. bu söz, “züm rüd”e ıtıtnmU? ve “züm rüd ü an k a” denen ve ism i var, cismi yok diye
F. 3
P Î E
S U L T A N
S
Şah’ı sevmek suç mu bana Kem bildirdin beni Hâna Can için yalvarmam sana Şahengah bana darılır
4
Hafîd-i Peygamber’im has Gel Yezid Hüseyn’imi kes Mansur’um beni dâra as Ben ölünce il durulur
5
34
*
Ben Mûsâ’yım sen Firavun îkrarsız Şeytan-ı lâin Üçüncü ölmem bu hain Pîr Sultan ölür dirilir
3. Kem : Kötü, fena. — Şâhenşah: P adişahlar padişahı. 4. Hafîd-i Peygamber: M uham m ed Peygamber’in torunu, crıun soyundan. — H âs: Hâlis. — Yezid: Ümeyye oğulların dan bir hüküm dar. — Hüseyn: M uham m ed Peygamber’in to* , runu ve kızı F â tım a ile datnadı, kardeşliği ve amcası oğlu A li’n in ikinci oğlu (M uham m ed’in ölüm ünden yarım yüzyıl sonra, Yezid zam anında, K ûfe’ye yakın Kerbelâ’da şehid edil m iştir). — M ansûr: M ansur oğlu Hüseyn (IX . yüzyıl sonla rında, inanışlarıyla sözleri, şeriata ayk ırı sayılarak B ağdat’ta asılarak öldürülm üştür). 5. Mûsâr îsrailoğullarım . M ısır’daki tutsaklıktan kurta ran ve Mûsevîlik dinini kuran peygamber. -— F iravun: M ûsâ i!e çağdaş olan ve onunla uğraşan M ısır hüküm darı. (Bu be yitle ne demek istediği açıkça anlaşılmıyor. Tasavvufta, sûfî, geçmiş peygamberlerle erenlerin, kendisi olduğunu, onların sırlarının, kendisinde bulunduğunu söyler. P îr Sultan da bu gürde İm â m Hüseyn’le M ansur’dân bahsettiğine göre, onlar öldürüldü, ikisiyle de ben öldürülm üş oldum, bu ölüm üm , üçünciisüdür, fak at yine bir başkasından Eubur ederim, ben ölmem
P Î R
10
S U L T A N
DC 1 Gelin canlar bir olalım Münkire kılıç çalalım Hüseyn’in kanın alalım Tevekkeltü taâlallah 2 özü öze bağlıyalım Sular gibi çağlıyahm Bir yürüyüş eyliyelim Tevekkeltü taâlallah 3
Pîr Sultan’ım geldi cüşa Münkirlerin akh gaşa Takdir olan gelir başa Tevekkeltü taâlallah
IX - 1. M ünkir: İn k â r eden. — Tevekkeltü talâallah: Doğ....... "tevekkeltü alalallahi”dir ve “T anrı’ya dayandım ” do metil İr. H alk ağzında bu şekli alm ıştır. Oz: Gönül, iç. :ı Cûoa gelmek: Coşmak, taşm ak, köpürm ek. T akdir: Unun plıuııak (M üslüm anlıkta, olan ve olacak işler, hep Tanıı um takdiriyle olur. H er şey, T anrı bilgisine ve dileğine uy gun olm ak zuhur eder). «• imalın tlk rlm ölmez m i diyor? Yoksa bazı sûf'îler v» bilin im Almrî-Bektagiler gibi o da tenasuha yani ölüm den sonm inli rar dirileceğine m i inanıyor da bu dö rtlü ğü o bakımdaft ııitylUvoı" B ir şey daha düşünülebilir: B elki bu ayaklanm a hm ı lıH İnde iki kere yakalanm ış, fa k a t kaçm ıştır, yah ut da ıtıl linin daha, ölüm ü yayılm ıştır d a sonra yine m eydana çıknııgtır Ko«in bir söz söylenemez).
P ÎR
S.-U 1 < T A S
X 1
Ben de şu dünyaya geldim geleli Emanetten bir don giymişe döndüm Sâhibi çıktı da elimden aldı Koru yerde koyun yaymışa döndüm
2
Ö yâr geldi geçti geri bakmadı Hendekler kazdırdım sular akmadı Çok yuva bekledim cücük çıkmadı Boş yuva beklemiş yoz kuşa döndüm
3
Pîr Sultan Abdal’ım bu dünya fâni Baştanbaşa kim sürdü bu devrânı Yârin bir çift sözü üşüttü beni Yüce dağ başında buymuşa döndüm
X — 1. Don: Elbise. 2. Cücük: Yavru, piliç. — Yoz kuş: . Acemi, aptal, bön kuş (Anadolu’da yoz renkte, yani yer rengine yakın bir renkte serçeden büyük, güvercinden k üçük ve yanına yaklaşılmcaya kadar kaçpnıyan, bu yüzden de elle tu tu larak avlamlabilen sâf ve bön bir kuşa da ‘‘yoz kuşu” derler). 3. Devran: Dönm ek, dönüp duran, dünya, zam an. — Buy-
117
P ÎR
S I f ıT lA N ^
XI. 1 Kahpe felek sana n’ettim n’eyledim Aksine döndürdün çarh-ı devrânı Hani n ’oldu esk’adalet eski gün Perigan eyledin cümle cihanı 2 Dayanılmaz âşıkların derdine Akıl yetmez ezberine virdine Nakes konmak ister cömert yurduna Tilki kovdu ülkesinden arslanı
XI 1. Felek: G ök (Eskilere göre yeryüzü, âlem in m e n k.d id ir vc durur. Gökler yıldızlarla beraber, yerin etrafında ılfiıı«i İki vo dönüşleri sırasında yıldızların vaziyetleri, yeryüiıınit iıi olnylarm m eydana gelmesine sebep olur. Y om lu ve im lin yıldızlar, adam ın talihine h âk im olursa insanın başm a Im nı'lur, kutluluklar gelir. Kutsuz yıldızlar h âk im olursa köMlltlkİPi K«Ur. Bu inanç yüzünden, eskiler, felekten şikâyet i‘i1nıjıılııılı,ılur ve “kahpe felek, dönek felek, kam bur felek” giı.ı nil lı ı do halk tarafından icadedilmigtir). — Çark-ı devran: i ni ni n yıırkı, zam an. —- E sk ’adaîet: E sk i adalet (Vezin yi*, ilimlin lıııylo okunuyor). — Perişan etmek, eylemek: D a ğ ı t •H«k. bozmak. — Clbao: Dünya, .âlem. '• .' İL/.bcr: Y alnız bellemek an lam ını anlam ak, değil, dü « ıHu mi.'lnı lyle Lâfızaya almak, ezberlemek (K u r’an ’ı ezberliyen.... '11ı ı f ı ' denir). — Vird: Muayyen vakitlerde tk u n a n ve avveln* tertiplenmiş bulunan, K u r ’a n ’dan ve Peygamber buy» ı uklarlyle dualardan seçilen sözler (T arikatçıların virtleri VKrıtir) Nakes: A dam olmıyan, nekes, cimri, eli sıkı, var yulımA.
f t f t
S U L T A N
3
Ânca bu yaraya dayandı Eyyub Hudânın cefâsın safaya sayıp Câhiller kâmile sen bilmem deyip Anın için kaybettiler irfânı
4
Pîr Sultan’ım niye geldin cihâna Kusur senin imiş etme behâne Evvel kullar yalvarırdı sultana Şimdi minnetç’ettin kula sultanı
38
3. Anca: O kadar, o derece. — Eyyüb: Israiloğtıllarm dan bir peygamber (Melekler, ibadetini görüp zengin olduğu, m al ve evlât sa.hibi bu lu n duğu için ibadet ettiğini söylemişler, T anrı da melekler anlasınlar diye E yyub’u sınamış. M alları yok olmuş, evlâdı ölmüş, nihayet vücudunda yaralar çıkmış, fak at o, yine ibadetini bırakm am ış, T anrı da ona yeniden m al ve evlât vermiş, hastalığın ı da geçirmiş). — H u dâ: Kendili* fin d e n var, Tanrı. — B ilm en: Bilmezsin. — İrfan : Buluş, an layış (İlim , yani bilgi, tahsille elde edilir, fa k a t irfan, kabi liyet meselesidir. B u yii2 den sûfîler, İrfanı, ilim den üstün tu tarlar). 4. M innet: İhsan, vergiye karşı duyulan şükür duygusu, yapılan iyiliğe karşı iy ilik yapana m innet etmek. — M inüetç’ettin : M innetçi ettin (Vezin yüzünden böyle okunuyor).
P ÎR
(II
S U L T A N
xn Gönül niçin ahvâlimi bilmezsin Yürekte yaralar türlü türlüdür ö ğ ü t versem öğüdümü almazsın Yürekte yaralar türlü türlüdür Esme zülüflerim yellere kargı Bülbül figan eder güllere karşı Gel beni ağlatma illere karşı Yürekte yaralar türlü türlüdür Ah n’eyleyim karşımızda ölüm var ölüm dedikleri kanlı zalim var Ne ağlayıp ne gülecek hâlim var Yürekte yaralar türlü türlüdür Pır Sultan Abdal’ım ben de böyleyim Emir Haktan geldi kime n’eyleyim Derdim çoktur hangi birin söyleyim Yürekte yaralar türlü türlüdür
K II
- 1. ö ğ ü t: Nasihat.
Zülüf: Saç. — F igan etmek: Bağırmalc. — iller: Ya* linncilnr.
T ABİAT V E H A Y A T A A İT Ş İİR L E R
x m
1
Gelmiş iken bîr habercik sorayım Niçin gitmez Yıîdızdağı dumanın Gerçek erenlere yüzler süreyim Niçin gitmez Yıîdızdağı dumanın »*
2
Alçağında al kırmızı taşı var Yükseğinde turnaların sesi var Ben de bilmem ne talihsiz başı var Niçin gitmez Yıîdızdağı dumanın
X H I — 1. Gerçek erenler: Gerçek sırrın a eren, Tanrı ya kavuşan kişiler, velîler.
41
P ÎR
S O L T A K
3
E l ettiler turnalara kazlara Dağlar yeşillendi döndü yazlara Çiğdemler takınsın söylen kızlara Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın
4
Şahın bahçesinde gonca gül biter Anda garip garip bülbüller öter Bunda ayrıhk var ölümden beter Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın
5
Ben de bildim §u dağların şahısın Gerçek erenlerin nazargâhısm Abdal Pîr Sultan’m seyrangâhısm Niçin gitmez Yıldızdağı dumanın
8 Baz: D oğan kuşu. — Söylen: Söyleyin, 4 . Anda: Orada. — Bunda: Burada. 8. N azargâh: Bakış yeri, özlenen, sevilen yer. — Seyran* u4h: Gozintl yeri.
X IV 1 Bu yıl bu dağların k an erimez Eser bâd-ı sabâ yel bozuk bozuk Türkmen kalkıp yaylasına yürümez Yıkılmış âşiret il bozuk bozuk 2
Kızılırmak gibi çağladım aktım E l vurdum göğsümün bendini yıktım Gül yüzlü cerattm bağına çıktım Girdim bahçesine gül bozuk bozuk
3
Elim tutmaz güllerini dermeğe Dilim tutmaz hasta halin sormağa Dört cevabın mânasını vermeğe Sazım düzen tutmaz tel bozuk bozuk
i
Pîr Sultan’ım yaratıldım kul diye Zalim Paşa elinden mi öl diye Dostum beni ısmarlamış gel diye Gideceğim amma yol bozuk bozuk
X I V — 1. Bâd-ı sabâ: Sabah yeli. 2. Bend: Bağ, set, dam ar. — Ceran: Ceylân. 3. Dermek: Devşirmek, toplam ak.
w
P ? B.
«S
S U L T A N
XV 1 Gel benim san tanburam Sen ne için inilersin tçim oyuk derdim büyük Ben amnçin inilerim 2
Koluma taktılar teli Söylettiler binbir dili Oldum aynı cem bülbülü Ben amnçin inilerim
XV — 3. A ynı cem: Alevî ve Bektaşi yoluna girm e töreni .. İm (örene toplanış (Sûfîlerde "cem” - birlik birleşm ek” Kınlımın, âlemi, T a n n 'n m zuhuru T a n n ’yı da, âlem in içyüıı »ıınnektir. Onlarca varlık, T anrı’dır ve O, daim a zuhur ı.c H<>r var, onun zuhurudur. Adeta T anrı denize benzer, Vurllltlur da dalgalara. Cem’ m ak am ının kargılığı “fa rk ”tır k i İm, ftloıni T anrı’dan ayrı bilmektir. A ynı cem, yah ut Ayn-al«m ıı’, ı*t« bu birlik sırrını bildiren törendir. Fakat, aynı cem’,ı**ıı, yunt tarikî.te girecek kişilerin kabul töreninden sonra meclisi” kurulduğundan, y an i içk ili sazlı meclis ...... lm»ludiliımlan bu sözün, İran ’ın m ito lo jik tarihinde şarabı ica-* l»ıi< n c. nı adlı h ük üm d arın adından m eydana geldiği ve so n lu "ftylıı-l cem - Cem töreni” terkibinden bozm a olduğu sar
ililir),
P Î R
S t; u T A ' N
•A
3
Koluma taktılar perde Uğrattılar binbir derde Kim konar kim göçer hurda Ben anınçia. inilerim
4
Göğsüme tahta döşerler Durmayıp beni okşarlar Vurdukça bağrım deşerler Ben anınçin inilerim
5
Gel benim sarı tanburam Dizler üstünde yatırana Yine kırıldı hatıram Ben anınçin inilerim
6
San tanburadır adım Göklere ağar feryadım Pîr Sultan’ımdır üstadım Ben anınçin imlerim
.Ş. B urda: Burada. 5. Y atıran ı: Y atırayım . — H atıram : H a tm m . 6. Feryad: B a # ın p ağlam ak,
T7
P x B
M L İ'A S ,
XVI 1 Bir bülbülcük konmuş dağlar başına Sal Allahım sal sılama varayım Şahin yuva yapar kendi başına Sal Allahım sal sılama varayım 2 Bizim evlerimiz dağdan ötedir Ilasım kavim bize ana atadır Yâd illerde kalmak kula hatadır Sal Allahım sal sılama varayım
KVI - X. Sıla: Memleket, doğum y e ri » YA4< Yabancı.
P Î R
S Ü L T A K
3
Ekili yaylalar nasıl basayım Üzerine birkaç kurban keseyim Bu iş Hak’tan geldi kime küseyim Sal Allahım sal sılama varayım
4
Atlarımız yemin yedi silindi İki kardaş karşı kargıya salmd) Ciğerciğim delik delik delindi Sal Allahım sal sılama varayım
5
Pîr Sultan Abdal’ım baki değildir Tuz ekmek her âşık hakkı değildir Bu dünya kimseye bâki değildir Sa’l Allahım sal sılama varayım
:« 41
P Î R
S U L T A N
XV II 1 Gelin yiyelim içelim Bu güzellik geçer bir gün Alem yâran yâran olmuş Ali’m sıran açar bir gün 2
Yiyip yediren bir âdem Kknik etmez bâri Huda’m Gök ekin misâli âdem Anı eken biçer bir gün
NV11 1. Yarar, yâran olmuş: Y âran, dostlar demektir. f | f * n yu ran olmuş, herkes, ksndi uyarm a dost kesilmiş, böılllt ItfilUiı olmuş anlamsnadır, A li’m sım n ... mısraiyle de bir ıiiı> ...... «I Iıölilğ1in doğru olduğu anlaşılır, diyor. ■ J Aıltıiıı: Adam, insan, kişi. — B ârl: Y aratan, bitiren ve H udâ: Tanrı, kendiliğinden v ar olan kudret safıltıl <:ı>U ekin: Sararmış, taneleri olm am ış ekin. — A nı: .....
P İ R
S U L T A N
3
Yiyip yedirmesi hoştur Taban kahpe yürek taştır Can dedikleri bir kuştur Kuş kafesten uçar bir gün
4
Ağaçlarda yegil yaprak Bastığımız kara toprak Yer altında kefen yırtmak Bağımızdan geçer bir gün
5
Pîr Sultan’ım döşümüzde Uzak değil karşımızda Baykuş mezar taşımızda Dertli dertli öter bir gün
xvm 1
Seher /vakti kalkan kervan İniler de zararlamr Bir güzele düşen gönül Çiçeklenir korulamr
8. Taban t DSsem®, şsery&*.
8
P Î R
»»'
2
Bahçemizde güller biter Dalında bülbüller öter Engel gelir bir kal katar Olan işler gerilenir
:t
Bülbül geldi kondu dala Bülbülden yok hata güle Engel bir taş atar göle Yüzen ördek yaralanır
S U L T A N
■ I Pîr Sultan Abdal göçelim Pîr elinden bad’içelim inkâr olandan kaçalım tnkâr bir gün paralanır
X IX I
Yürü bire Çiçekdağı Sende suna boylum kaldı Her kuşların dönüm yeri Bülbülüm gülşenim soldu
KVri I — 2. K al: Söz, dedikodu. ı liad’lçellm: Bâde içelim (Vezin yüzünden böyle okuliMyiM'i, İmde: Şarap, içki. •— İn k â r olandan: İn k â r ehli olandun, ınttnklrdtn. K ı '<
1 Glilşen: G ül bahçesi.
F. 4
P Î R
S U L T A N
2
Bakarım ki yâr gelecek Yarama melhem saracak Mısır’a sultan olacak Yûsuf ü Ken’amm n’olchı
3
Göllerde ötüşür suna Sesi hayat verir cana Ben ağlarım yana yana Gözlerim yaş ile doldu
4
Pîr Sultan’ım ne hâl oldu Dünya halden hale kaldı Tez seviştik tez ayrıldık Âhır pişmanlığım kaldı
2. Y âr: Sevgili. Y ûsuf: îs ra ilo ğ n lla n n m peygamberler den Y akub peygamberin oğlu. Y û ^ u f da peygamberdir. On bir erkek kardegi içinde en güzelidir ve Yakub, en fazla onu sever. Bu yüzden kardeşleri kıskanıp Y û s u f’u kuyuya atar lar. B ir kervan onu kurtarır. Kardeşleri haber alıp kölemizdi diye satarlar. K ervancı da Y û s u f’u M ısır’da satar. Malî işlere bakan memur, satın alır. F a k a t karısı, Y ûsuf’a âşık olur. B u sevda sonucunda Y ûsu f’u zindana atarlar. Yedi yıl eonra çıkar ve m alî iş'erin idaresine m em ur olur. Babasiy’e kardeşleri de M ısır’a gelip Y ûsu f’la buluşurlar. Ken’an, kuyu an lam ına geldiği gibi, Suriye’de bir bölgeye de denir. Yûsuf, edebiyatta daim a güzellik, dolayısiyle ve çok defa M ısır ve K en’an ’îa beraber geçer. 4. Â hır: Son, sonunda.
PÎE
»I
SULTAN
XX
I
I
I*;ııl|> avazın ben de varayım ı • ı< ii uçup gitme konadur bülbül Hunin açkın benim kalbim evini Vih udun gehrinde donadır bülbül
'J
III),bililin donları sarı gazelden (!(Ulinlin sürmesi yeğdir güzelden İlliIIilil güle âşık olmuş ezelden 11A*«lan mı gülden mi yanadır bülbül
ı
' ulıan eder irahmeti kuluna ı ıi.il» gerek derde derman buhma te nlik ile konma gülün dalma I tAr vardır pençeni kanadır bülbül
i
l ’ıı- Sultan dilinden gevherler saçar ıiı ı Uişi boyunca libasın biçer ‘ İo'.it bu güzellik eyyamı geçer l'n dünyanın sonu fenadır bülbül
MM •’ 1 IBâlanmek: Beklemek, durm ak, f: iı . ..ı llarnrm ı? yaprak. — Ye#, yiğ: B a h a iyi. — İU m ttM i <"■v•>iI Diken. « i
lıu lu .ı.ti « ifiv İM ’ i H llıılı ı
Iln h m e t, Im
l,
E z e i:
a c ıy ış .
m üce v he r.
—
Y o k lu k .
L ib a s :
E lb is e ,
g r iy im .
--
Ey-
P Î R
t *.
I D L T A N
XXI Dağdan kütür kütür bezen indirir îndirir de ateşlere yandırır Her evin devliğin öküz döndürür îreçberler hoşça tutun öküzü öküzün damını alçacık yapın Yaş koman altında kuruluk sepin Koşumdan koşuma gözlerin öpün îreçberler hoşça tutun öküzü Pîr Sultan’ım der ki kaynar coşunca Tekne hamur kalmaz ekmek pişince Âdem at’öküzün çifte koşunca îreçberler hoşça tutun öküzü
X X I — 1. H ezen: Kiriş, direk, döşem elik ağaç. — Dev lik: İdare, geçim . — treçber: Rençber. 2. D am : Ahır. — K om an : K om aym . — Sepin: Serpin. —j K oşum : Öküzün koşulm a zamanı. 3. Âdem A ta: T an rı’m n balçıktan yarattığı ilk insan va ilk peygamber, aynı zam anda yeryüzünde ilk defa ekin eken.
P Î R
S U L T A N
X X II
I flordum «an çiğdeme * ıı ııi'tvdo kığlarsın !iı mu unun hey dervig Vin' ııl tında kışlarım İ
Hni'dum nan çiğdeme Ym ıtltında ne yersin f in nonırHin hey dervig luılınl lokması yerim
ı
■ ' *........ fiıırı çiğdeme Mmılıı benzin ne sarı No nurunun hey derviş ı luiı Uorkuau çekerim.
9011
( ı ><•! " i v Tasavvuf yoluna girm iş olan adam I ıııılnlılinodir).
(A s ıl
P Î R
S U L T A N
Sordum san çiğdem© Anan baban var mıdır Ne sorarsın hey derviş Anam yer babam yağmur Sordum san çiğdeme Asaeığı elinde Hak kelâmı dilinde Çiğdemde dervişlik var Pîr Sultan’ım erlerle Yüzü dolu nurlarla Ak sakallı pirlerle Çiğdemde dervişlik var
5,
Âsâ; Elde taşman sopa, baston
54
FÎB
53
SOL. T A W
xxm î
Sabah olur koyun kuşluğa gider Her koyun arar da kuzusun bulur Ağca koyun meler arada kalır Gel koyun meleme vazgel kuzundan
2
Benim kuzum kuzuların beyidir Ağca koyun yüreğinin yağıdır Anın gideceği Yıldızdağı’dır Gel koyun meleme vazgel kuşundan
X X I I I — K uşluk: Sabahm, gön doğduktan sonraki çagx -- Ağca: Akça, beyazca. — Yazgelmek: Vazgeçmek, bırak mak..
P Î R
3, 4, 5, böyle
S U L T A N
3
Koyun meler kuzusunun adı yok Sıra sıra küleklerin südü yok Kuzusuz yaylanın hiçbir tadı yok Gel koyun meleme vazgel kuzundan
4
Koyunun başına bodcak takayım Yönüm dönüp o koyuna bakayım Kuzun nerde ise kuzun bulayım Gel koyun meleme vazgel kuzundan
5
Koyun sen şurada kuz’lamadın mı Sağını solunu gözlemedin mi Aç kurt gelir deyi gizlemedin mi Gel koyun meleme vazgel koyundan
56
Külek: güt konan ve yağ çıkarılan kap, yağ kabı, Bodcak: Boncuk. — Yön: ön, yiiz. Kuz’lamadın mı: Kuzulamadın m:? (Vezin yüzüme» okunuyor).
PÎR
5? 6
S U h T A. S
Dereye aşağı gider kurt izi Kurt ağzında gördüm bir körpe kuzu Seversen Mevlâ’yı ağlatma bizi Gel koyun meleme vazgel kuzundan
T Seal yayan çoban yetip bitmesin Bahçesinde lâle sümbül bitmesin Seni incitenler Hakka yetmesin Gel koyun meleme vazgel kuzundan 8
Pîr Sultan Abdal’ım koyunum n’oldu Koyunun feryadı ciğerim deldi Yoks’ae kurt mu geldi kuzunu aldı Gel koyun meleme vazgel kuzundan
7. Yetip bitmesin: Yetişmesin (İlenme). — Yetmek: Eriş mek. 8. N ’oldu: Ne oldu, — Yoks’aç: Yoksa aç (Vezin yüzün den böyle okunuyor).
f Î-R
İÜ
t- T A n
t?s
XXIV 1
Yas ü matem günü derdim yetüler Yârin sesi kulağımda çmılar Sordum ki dağlara niçin iniler Dedi çekticeğim kann elinden
2
Alnıma yasalmış kara yazılar İtikattır tâlib pîrin arzular Sordum ki çamlara neden sızılar Dedi çekticeğim pürün elinden
X X IV — 1. Çmılamak: Çınlamak — Înîlemek: înlemek. 2. — îtikat: İnanç. — Tâlib: Alevîlerde dervişe verilen a d —Pîr: Tâlibin bağlı olduğu şeyh, dede. — Pür: Çamlarda olan ve örümcek ağma benzeyen, yapraklarını döken bir has talık.
P î B
3
Sü
h
T
An
Yarıp Hakkın divanında durursun Pervan’olup aşk oduna yanarsın Sordum değirmene ne hoş dönersin Dedi çekticeğim perin elinden
4. Vanp bir pîr ile bazar edersin Oturup da ikrarını güdersin Sordum garip bülbül niçin ötersin Dedi çekticeğim hârın elinden 5
Ser-çeşmeden gelir suyun durusu Nasibimiz verir pîrin birisi Dedim Pîr Sultan’ım benzin sarısı Dedi çekticeğim yârin elinden
/
8. — Pervan’olup: Pervan* olup okunuyor). — Per: Kanat, değirme/ 4. İkrar gütmek: Verdiği sözüS. Serçeşme: Pınarbaşı (Tat/ rında, tarikatın en ileri yayıcı^ aJrr/ ve Bektaşiliğ'e giriş, nasip aJn/ mânası pay ve kısmettir). /
S , Vmo cevapr .ıidan karşılıklı
P Î R
S U L T A S
XXV 1
Bülbül olsam varsam gelsem Hakkın divanına dursam Ben bir yanıl alma olsam Dalında bitsem ne dersin
2
Sen bir yanıl alma olsan Dalımda bitmeye gelsen Ben bir gümüş çövmen olsam Çeksem indirsem ne dersin
3
Sen bir gümüş çövmen olsan . Çekip indirmeye gelsen Ben bir avuç dan olsam Yere saçılsam ne dersin
4
Sen bir avuç darı olsan Yere saçılmaya gelsen Bon bir güzel keklik olsam Bir bir toplasam ne dersin
X X V — 1. Yanıl: Oîmus, kızarmış. 2. Çövmen; Çevgân. çevgen - Ucu eğri değnek
PÎ R
5
Sen bir güzel keklik olsan Bir bir toplamaya gelsen Ben bir yavru şaiıan olsam Kapsam kaldırsam ne dersin
6
Sen bir sulusepken olsan Kanadım kırmaya gelsen Ben bir deli poyraz olsam Tepsem dağıtsam ne dersin
7
Sen bir deli poyraz olsan Yoluma yatmaya gelsen Ben bir Azırail olsam Canın alsam sen ne dersin
8
Sen bir Azırail olsan Canımı almaya gelsen Ben bir cennetlik kul olsam Cennete girsem ne dersin
9
Sen bir cennetlik kul olsan Cennete girmeye gelsen Pîr Sultan üstadın bulsa Bilece girsek ne dersin
S U LT A N
5. Sahan: Sahitı. 6. Sulu sepken: Saçmtıh bol yağmur. 7. Azrail: Can alıcı bir melek (Vezin yüzünden "Azırail” okunuyor). 9. Bilece: Beraber (Bu şiirin dörtlükleri, birbirine cevap tır ve oyunlarda, çok defa kızla erkek tarafından karşılıklı söylenir)
P İ R
S U L T A N
62
X XV I 1
Yel esti mi aşka gelir sallanır Mart ayında yeşillenir ağaçlar Kıpkırmızı donlar giyer allanır Hû dost çağırır sallanır ağaçlar
2
Çiçek açar domur domur dal verir Kimi uzar birbirine el verir Kimi meyva verir kimi gül verir Kuşlar üstünde dallanır ağaçlar
8
Yaz baharda bahçe ile bağ ile Kaba çamın gürlemesi dal ile Koç yiğidin eğlencesi yâr ile Mahabbet eder eğlenir ağaçlar
XXVI —■1. Hû dost: Derviş terimlerinden (Hu, o deme tir ve Tanrı adlarından sayılır. Dervişler, birini çağırırken, bir geyi tasdik ederken, yahut geçmişlerden birini kutlarken bu adı anarlar- ve bu suretle her varlığın, mutlak varlık olan Tanrı zuhuru olduğunu bildirmiş olurlar). 2. Domru: Dal ve çiçek verecek yerin kabarması, tomnı, tomurcuk. 3. Koç yiğit: Erg-en, delikanlı. — Mahabbet: Muhabbet, sevgi
63
P Î R
4
S U L T A N
Pîr Sultan Abdal'ım Hatâyi şahım Adam için ne halketmiş Allahım Güz gelince solar yaprağın dalın Vakti geldi mi sulanır ağaçlar
X X V II
1 ö t benim sarı tanburam Senin aslın ağaçtandır Ağaç dersem gönüllenme Kırmızı gül ağaçtandır 2
Ali Fâtıma’mn yâri Ali çekti Zülfekân Düldül atının eyeri O da yine ağaçtandır
4. Hatâyî: Şah İsmail Safavî'nin şiirlerinde kullandığı ad,
XXVn — 2. Fâtıma: Muhammed Peygamber’in kızı ve Muhammed’in amcası oğlu Ali'nin zevcesi. — Düldül: Mısır şahı tarafından Muhammed’e armağan olarak yollanan ve Muhammed tarafından A li’ye armağan edilen ak katır. — Zülfekâr: Ali’ye Muhammed Peygamber tarafından armağan edi len kılıç. (Bu kılıcın ağzının iki çatal olduğu rivayet edilir. Hakkında birçok efsaneler rivayet edilegelmiştir).
P Î R
S U L T A N
8
Âli gitti Hakka yetti Zülfekân derya yuttu Sa’d-ı Vakkas bir ok attı O da yine ağaçtandır
4
Nurdandır Kâbe eşiği Cihanı tuttu ışığı Haşan Hüseyn’in beşiği O da yine ağaçtandır
5
Yeter Pîr Sultan’ım yeter Dertlilere derman katar Türlü türlü meyve biter O da yine ağaçtandır
84
3. Zülfekân derya yuttu: A li’nin ölümünden sonra, va siyetine uyan oğlu Haşan, Zülfekâr’ı Necef denizine atmış, bir rivayete göre de Hüseyin şehid edildikten sonra onun atıy la beraber Zülfekâr, Fırat nehrinde kaybolmuştur. — Sa’d-j Vakkas: Vakkas oğlu Sa’d (Uhud savaşında ok atarak Muhammed Peygamber’i korumuş ve bu yüzden okçuların pîri sayılmıştır). 4. K âbe: Mekke’deki dörtköşe ve tastan yapılma mescit (Burası, Müslümanların kıblesidir, yani Müslümanlar, namaz kılar ve Tanrıya ibadet ederken, Mekke’de olanlar K â ’be’ye, olmıyanlar, Kâ'be’nin bulunduğu yöne dönerler. — Haşan, Hü seyin: Muhammed Peygamber’in torunları ve Hz. Ali ile Fâtıına’nm oğulları (IX. ve XIX. imâm).
P ÎR
65
SULTAN
DİDAKTİK ŞİİRLER
xxvm 1
Güzel âşık çevrimizi Çekemezsin demedim mi Bu bir rıza lokmasıdır Yiyemezsin demedim mi
2
Yemeyenler kalır nâçar Gözlerinden kanlar saçar Bu bir demdir gelir geçer Duyamazsın demedim mi
X X V III — Kıza: inanç uğrunda her şeye razı olup da yanmak. 2. Nâçar: Çaresiz.
F. 5
P Î R
S U L T A N
3
Bu dervişlik bir dilektir Bilene büyük örnektir Yensiz yakasız gömlektir Giyemezsin demedim mi
4
Erelim Âli sırrına Çıkalım meydan yerine Can ü başı Hak yoluna Koyamazsın demedim mi
5
Âşıklar harabât olur Hak yanında kıymetl’olur Muhabbet candan tatl’olur Doyamazsm demedim mi
6
Pîr Sultan Abdal şahımız Hakka ulaşır rahimiz Onik’imâm katarımız Uyamazsın demedim mî
60
3. Yensiz yakasız göm’ek: ö ’.üye giydirilen gömlek. 4. Meydan: Tarikat töreninin yapıldığı oda. 5. Harabat: Yıkık dökük. — Kıymetî’oiur: Kıymetli olur (Vezin yüzünden böyle okunuyor). — Tatl’olur: Tatlı olur (Bu da öjSe). 6. K âh: Yol,
PÎR.
S U L T A N
X X IX 1
Safâsma cefâsına dayandım Bu cefâya dayanmıyan gelmesin Rengine hem boyasına boyandım Bu boyaya boyanmıyan gelmesin
2
Rengine boyandım meyinden içtim Nice, canlar ile dîdar görüştüm Muhabbet eyleyip candan seviştim Muhabbeti küfür sayan gelmesin
X X IX — 1. Rengine, boyasına, boyanmak: Haliyle hallen mek, yoluna girmek. 2. Hey: Şarap, içki. — Didar görüşmek: Buluşup görüş mek. — Küfür: Kâfirlik.
P ÎR . S U L T A N 3
Mahabbet eyleyip yokla pîrini Yusun senin nâmus ile ârını Var bir gerçek ile kıl pazanm Kıldığın pazardan ziyan gelmesin
4
Kırklar bu meydan gezer dediler Evliyayı yola dizer dediler Destini destinden üzer dediler Nefsâniyetine uyan gelmesin
5
Pîr Sultan’ım eyder dünya fânidir Kırkların sohbeti aşk mekânıdır Kusura kalmıyan kerem kânıdır Gönlünde karası olan gelmesin
88
3. Yusun senin nâmus ile arını: Senin namus ve arını yıkasın, yani, gerçek yola girdiğinden dolayı seni kınayan ların, ayıplayanlarm, yahut aşağı ve kötü görenlerin sözlerine ve hareketlerine kargı duyacağın utangaçlık ve üzüntü duy gusunu gidersin. — Var bir gerçek ile...: Doğru bir ere yapış, onunla pazarlıkta, alış-verişte bulun, ona varlığını ver, razı lığını al. Gerçekle bu çeşit alış-verişte bulunursan, ziyan et mezsin. 4. Evliya: Tanrı dostlan, erenler. — Kırklar: IV. şiirin S. dörtlüğündeki nota bakınız. — Destini destinden üzer de diler: Elini elinden keser, ayırır, insanı takatsiz bırakır, ken di dileğini yaptırmaz. — Nefsâniyet: Nefis isteği, şehvet, hırs, ululuk v.s. 5. Eyder: Söyler, der. — Kerem: Ululuk, ihsan. — Kân: Mâden bir şeyin çıktığı yer. — Gönül karası: Yürekteki şüp he, ikilik, tereddüt, kötü niyet v.s.
69
P Î R
S U L T A N
XXX 1
Birlik makamında bir güzel gördüm Leblerinin şekeri var kandi var Âgıkı çok imiş aradım sordum Nice bencileyin derdmendi var
2
Cemâli geliyor hayalde düşte Canım âsümanda kandilde arşta Uzakta yakında yeminde pişte Her nereye baksam A li’m kendi var
XXX — 1. Birlik: Sûfîîer bu makama "vahdet” ele der ler. Onlarca Tanrı, mutlak varlıktır ve her var, onun zuhu rudur. Böylece “kesret - çokluk” âlemi, gerçekte bir birlik tümüdür. — Kand: Şeker, tat. — Nice: Ne kadar, bunca. 2. Cemâl: Güzellik, yüz. — Düş: Rüya. — Asuman: Gök. -— Kandil: Alevîlerce Muhammed Peygamber’le Ali’nin nuru, yerler, gökler yaratılmadan yaratılmış ve bir kandil şeklinde görünmüş, sonra âlem, bu nurdan yaratılmıştır. — Yemin: Sağ taraf. — Pîş: ön.
P Î R
S U L T A N
3
Gâh bahçeye girer gülden görünür Gâh mâna söyleşir dilden görünür Gâh gönül evinde mihman görünür Âşıkına türlü türlü fendi var
4
Şükür olsun bu sevdaya ulaştım Mahabbet bağını gezdim dolaştım On iki îm âm ’m cemine düştüm Şimdi boynumuzda aşk kemendi var
5
Pîr Sultan’ım sever böyle dilberi Bu cümle cihanın yektâ gevheri Kahrın lûtfun çeker isen gel beri Sevdiğimin nerde bir menetıdi var
70
3. Mihman: Konuk. — Fend: Hile, dü.zen. 4. Aşk kemendi: Sevgi kayışı (Alevlilerde, “rehber - yol gösteren” adı verilen zat, yollarına girecsek kişinin boynuna bir çevre atıp sağ eliyle o çevrenin ucumu ve tarikate girecek kişinin sağ elini tutar, dedeye götürür. Bektagilerde çevre yerine, o akşa-.n kesilen koyunun yününden örülmüş bir uzun kuşak vardır ki buna “Tıyg-bend - kılıçtaagı” denir. Aşk ke mendi sözüyle buna işaret edilmektedir). 5. Dilber: Gönül bağlayan, götüren, güizel, sevgili. — Cüm le: Bütün. — Cihan: Âlem, dünya. —- Tek.tâ: Bir, tek. — Gev her: in c i — Menend, mânend: Benzer, eş..
1 Gel güzelim kaçma bizden Yad değiliz bülbülüz biz Biz hâl ehli kardaşlarız Erkân içinde yoluz biz 2
Söyleşelim hâlden hâle Dilleşelim dilden dile Biz gezeriz elden ele Taze açılmış gülüz biz
3
Pîr Sultan’ım ne ağlarsın Gözünden kan yaş çağlarsın Sen bizden ateş m’umarsm Yanmış kor olmuş külüz biz
XXXI — 1. Yad: Yabancı. — H âl: İnsanda beliren, fakat çabucak geçen rûhı heyecan, rûhî hâlet (Yerli olurca "ma' kam” denir). — Erkân: Direkler, esas’.ar. Alevî ve Bektagîlerdeki tören esasları ve âdetler. 3. Ateş m'umarsın: Ateş mi umarsın (Yesin yüzünden böy le okunuyor).
P Î R
S U L V A,
xxxn 1
AlvSa)kt;a
Mtir^
Yüksekte yatan erenler yok mu aldı dert beni Gittiğim p hanS> yere gideyim yerlerde buldu dert beni 2
3
0 t u l \ır> t
Y^lajj g5*enimle ibadet kıldı ^ lıı, Vlcdi de yüzüme güldü v'a-ld:^ olup üstüme geldi H ik bölük böldü dert beni î^ m ü * *
^ VIXu e:n Selen boran kış gibi Se'he r h in pençesinde kuş gibi Ça-ği^tg, %ı bir korkulu düş gibi ^ a ğ ır ta aldı dert beni xx j7 jv.-^. dfıl Pvv Mîmc
. ^seye Sultan’ım gönlüm hastadır 8’lm^t^ «diyemem gönlüm yastadır §°-yl^j b i5 eli oldu bilmem ustadır '
XXK0 - -
rtrtIrlı /3nv>4- K/\«5
ıN
î^o r"; 8^d(leti??v’et, mürüvvet: Adamlık, insanlık, lû tu rey gösitet^!’^ ® ^ ^.av^3 ve aavrula savrula yağan, sis gibi oevZar>an- vd ' ~\.
P Î R
73
S U L T A N
*W"*rTTT
1
Ali Ali deyi ne inilersin înilersin dolap derdin ne senin Sen dc benim gibi yârden m ’aynldm İnilersin dolap derdin ne senin
2
Dolap İnlledl dtifjtü ırmağa Mtıhammcd’in hub ccmalin görmeğe Haşan Hüseyin’e bir su vermeğe înilersin dolap derdin ne senin
3
Kim kesti getirdi seni yerinden Dağlar taşlar ah eyledi zânndan Sen de mi ayrıldın nazlı yârından İnilersin dolap derdin ne senin
4
Yoksa yad illerin eli mi değdi Yoksa irakıybin dili mi değdi Yaz bahar ayının seli mi değdi İnilersin dolap derdin ne senin
X X X I I I — 1. İmlemek: İnlemek. — Yârden m ’ayrıldm: Yârden mi ayrıldın (Vezin yüzünden böyle okunuyor). 2. Hub: Güzel. 3. Zâr: Feryad inleyiş. 4. Yad: Yabancı. — İrakib: Kakîp. — Değmek: İsabet etmek. (Bu şiir, Yunus Emre’den başka ve muahhar bîr Yunus’la Âşık'm “dolap niçin inilersin” bağlantılı şiirlerine çok benziyor).
P İ E
S U L T A N
5
74
Pîr Sultan Abdal’ım aşka dayandı Hasret nârı ile ciğerim yandı Yoksa Hüseyin’den haber mi geldi înilersin dolap derdin ne senin
X X X IV
1
Serseri girme meydana Asıktan ahvâl isterler Kalleşlik ile urma dem Tasdik ehli kaal isterler
2 Uyan bu gaflet hâbmdan İsbât isterler bâtından ger âşıka sohbetinden Erkân ile yol isterler
^CXXIV 1- Ahvâl: Haller, âşık ve yoî eri olduğuna dair alâmetler. — JCallaşlık: Düzencilik, yalancılıîü£l özü sözüne uym azlı^. __ jjg n urmak: Bahsetmek, söylemesi, söz açmak. — Tasdî^j; G e r ç e k l e m e k . — Tasdik ehli: İnanat.n ve tasdik eden kişi, Kaal: Söz. — Tasdik ehli kaal isterlüer: Tasdik edile cek s'\jz ehii isterler. — Öyle bir söz isterler . ki tasdik edilsin, yalanlanmağın, 2- H âb: Uyku. — Bâtm: îç yüz. — Sohb.oet: Konuşma. —•
%
PÎR
75 3
Erenler oynar utulmaz Bu yola hile katılmaz Bunda hermühre satılmaz Ya gevher ya lâ’l isterler
4
Kılı kırk pare ederler Birin yol tutup giderler Dile n’itibar ederler Hal içinde hal isterler
5
Pîr Sultan Abdal n’eylersin Müşkil halledip söylersin Arısın çiçek yaylarsın Yarın senden bal isterler
S U L T A N
3. Utulmak: Oypmı kaybetmek. •— Harmühre: K atır bon cuğu. — Gevher: İnci. — Lâ’l : Kırmızı ve değerli bir taş (Yüzük taşı olarak kullanılır). 4. K ılı kırk pâre ederler. Birin yol tutup giderler: Kıl} uzunlamasına, kırk parçaya yararlar da birini yol ederler, onun üstünde giderler. Yani erceıler yolu, o kadar incedir ve bu yolda yol almak, doğru yürümek, o kadar güçtür. — Dile n’itibar ederler: Dile ne itibar ederler, yani söze, kuru lâfa ehemmiyet bile verm-ealer, öz ve hal isterler, 5. Yaylamak: Kokmak, gezmek.
P Î R
S U L T A N
XXXV 1
Bir nefesçik söyliyelim Dinlemezsen n’eyliyelim Aşk deryasın boylıyalım Ummâna dalmağa geldim
2
Agk harmanında kavruldum Hem elendim hem yoğruldum Kazana girdim kavruldum Meydana yenmeğe geldim
XXXV — X. Nefes: Tasavvufa ait ve hece vezniyle söy lenmiş şiirler (Alevî ve Bektaşilere mahsus bir terimdir. Tu nus’ta da geçer. Alevîler, deme, deyiş ve âyet de derler. Mevlevıler, kendilerine mahsus, bestelenmiş olan ve törende oku nan şiirlere “âyin”, öbür tarikatler "İlâhî” derler) — Umman: Derin, uçsuz bucaksız deniz.
P Î R
3
Ben Hakkın ednâ kuluyum Kem damarlardan beriyim Ayn-i cemin bülbülüyüm Meydana ötmeğe geldim
4
Ben Hak ile oldum aşna Kalmadı gönlümde nesne Pervâneyim âteşine Şem’ine yanmağa geldim
5
Pîr Sultan’ım yeryüzünde Var mıdır noksan sözümde Eksiklik kendi özümde Dârına durmağa geldim
S U L T A N
S. Ednâ: En aşağı. — Kem damarlar: Kötü damarlar, fe na huylar. — Ayn-ı cem: Bektaşi âyini. 4. Aşna, aşina: Bildik, tanış. — Nesne: gey, bir şey. — gem’: Mum. 5. Eksiklik: Noksan, kusur. — Dâr: Adam asmak için ku rulan ağaç (Buradaki mânası ayrıdır. Bektaşi ve Alevîler, meydanın, yani tören yapılan odanm tam ortasına “dâr” der ler. Tarikate yeni girecek olanları rehber, buraya getirince meydandakilerin razılığını alır. Aynı zamanda bir kusur eden de buraya gelip kusurunu söyler ve cezası, buradayken ken disine bildirilir).
XXXVI 1
Mevlâm çün yarattı Ahmed’i nurdan însan olan gelir nura çevrilir Böyle kurulmuştur bu çarh-ı devran Mansur olan gelir dâra çevrilir
2
Yeğin sular daim engine akar Pervâneler özün odlara yakar Serçe kanda olsa aslına çeker Bülbül olan gelir güle çevrilir
XXXVI — 1. Çün: Vaktâ ki, o zaman ki. — Ahmed: Mu hammed Peygamber. 2. Yeğin: Hafif. — Engin.: Geniş, deniz. — Od: Ateş. — Kanda: NercU».
79
P Î R
SULTAN:
3
Gümanlı gönülde nur mu eğlenir Cennet haricinde hur mu eğlenir Arısız kovanda bal mı eğlenir Arı olan gelir bala çevrilir
i
Bir sürçmekle at ayağı kesilmez Bir suç ile âdemoğlu asılmaz Bu yolu erenler kurdu basılmaz Yol ehli kandaysa yola çevrilir
5
Pîr Sultan Abdal’ım yatır hastadır Elinde gülleri deste destedir Âdemoğlu bir acayip nesnedir Mahabbetli tath dile çevrilir
3. Güman: Şüphe, zan. — Eğlenmek: Durmak, beklemek. - Hariç: Dış. — Hur hûrî: Cennet kızlan. 4. Kandaysa: Nerdeyse.
5. Yatır: Yatar.
P İ R
S U L T A N
80
xxx vn 1
Ben dervişim diye göğsün gerersin Hakkı zikretmeğe dilin var mıdır Sen kendin görsene ilden n’ararsm Hâli hâl etmeğe hâlin var mıdır
2
Bir gün balık gibi ağa sararlar Mürşidinden rehberinden sorarlar Tütsü yakıp köşe köşe ararlar Ben arıyım dersin balın var mıdır
X X X V II — 1. Zikretmek: Söylemek (Dervişlerde zikir, Tanrı adlarını anmaya denir). — tl: El, başkaları, yabancılar. — N ’ararsm: Ne ararsın (Vezin yüzünden böyle okunu yor. — H âli hâl etmek: İyi bir halle, güzel bir huyla huylan mak (Hâli dâim! olmayan ve gelip geçen ruhî bir hâlete de nir. Bu hâlet, dâimi olursa “m akam” adını alır. H âli hâl et mek, gerçeklerin hâliyle hallenmek, o hâli, kendine mal ve makam etmek anlamına geliyor. “H âli -hâl etmeğe hâlin var mıdır" mısraiyle, sende bu kudret var mı deniyor). 2. Mürşid: Seyh, İrgat eden, doğru yola götüren. — Reh ber: Tâlibi kabul töreninde elinden tutup mürşide götüren, yol gösteren. — Tütsü...: Bal alırken arıların dokunmaması için tütsü yakarlar ve kovana dumanım verirler, arılar dı şarı kaçar ve bal alınır.
P Î R
81
S U L T A N
3
Dertli oîmıyanlar derde yanar mı Tahkik derviş ikrarından döner mi Her bir uçan gül dahna konar mı Ben bülbülüm dersin gülün var mıdır
4
Pîr Sultan’ım senin derdin deşilmez Derdi oîmıyanlar derde duşolmaz Mürşidsiz rehbersiz yollar aşılmaz Mürşid eteğinde elin var mıdır
3. Tahkik derviş: özü sözü bir, doğru derviş. — İk rar: Söz vermek, larikate girince o yola uygun hareket edeceğine, söylenenleri, verilen öğütleri tutacağına dair söz vermek. 4. Puşolmak: Rastlamak, sataşmak. — Mürşid eteğinde...: Alevî ve Bektaşilerde, kabul töreninde, derviş olan mürşide götürülünce mürşid sağ eliyle, onun sağ elini tutar. Tâlib, ya ni derviş, sol eliyle mürşidin eteğini kavrar. Buna işaret edi yor.
F. 6
P Î R
S U L T A N
82
xxxvni 1
Emek çektim bir ev yaptım erenler Yine bu güzele bildiremedim Bahar geldi çiçek bitti ot bitti Toprak güldü taşı güldüremedim
2
Yüreğimde belli belli yaralar Şeytan kalbin almış gözün köreler Hakkın niyaz eylemeye âr eyler Eğilip bir secde kıldıramadım
3
Hû demine bir ikrarı güdenin Tu yüzüne ikrarından dönenin Pîr Sultan’ım münafığın nadanın Gönül aynasını sildiremedim
X X X V III — 1. Erenler: Velîler, Tanrı dostları. 2. Köreler: Köre döndürür göstermez. — Niyaz: Tapı kıl mak (Eğilip yeri, yahut mürşidin dizlerini öpmek, sağ ayağı nın baş parmağını sol ayağının bas parmağı üstüne ve sa ğı üste gelmek üzere çaprazvarî ve ellerin parmakları düz ve açık olarak kollarını, parmak uçları omuzlara gelecek bir şe kilde göğsüne koyup başı biraz daha fazla öne eğerek eğil mek). — Âr eylemek: Utanmak. 3. H û: O, Tanrı. Demine Hû: Bulunduğu birlik vaktini takdis (Tanrı'yla bir olduğunu bildiriş). — Münafık: özü sö züne uymaz. — Nâdan: Bilgisiz, nobran.
A Ş K ŞÎİK LEM İ
X X X IX 1
Bir güzelin âşıkıyım ağalar Onun için taşa tutar el beni Gündüz hayalimde gece düşümde Kumdan kuma savuruyor yel beni
2
Reyhanını devşir devşir dest’eyle Ben deliyim öğüt verip pest eyle Düşmanımı il yanında dost eyle Bir gencecik mihman eyle sar beni
X X X IX . — 1. El, il: Yabancı, yad. — Düş: Rüya. 2. Dest'eyle: Deste eyle (Vezin yüzünden böyle okunuyor). Pest: Aşağı. — Mihman: Misafir, konuk.
P Î R
S U L T A N
84
3
Âk gül olsam al yanağa sokulsam Gülâb olsam ak yüzüne saçılsam Kölen olsam pazarlarda satılsam Kölem deyü ak sinene al beni
4
Pîr Sultan Abdal’ım gamzeli oktur Hezaran sînende yaralar çoktur Benim senden özge sevdiğim yoktur inanmazsan ol Allaha sal beni
XL 1
Derdim çoktur hangisine yanayım Yine tazelendi yürek yarası Ben bu derde kanda derman bulayım Meğer Şah elinden ola çaresi
8. Gülâb: Gülsuyu. — Sîne: Göğüs. 4. Gamze: Bakış. — Hezaran: Binlerce. — özge: Başka, gayri. X L — 1. Kanda: Nerde.
P Î R
5
S U L T A N
2
Türlü donlar giyer gülden naziktir Bülbüle cevretme gel gül yazıktır Çok hasretlik çektim bağrım eziktir Güle güle gelir canlar pâresi
3
Benim uzun boylu selvi çınarım Yüreğime bir od düştü yanarım Kıölem sensin yüzüm sana dönerim Mihrabımdır kaşlarının arası
4
Dîdar ile mahabbete doyulmaz Mahabbetten kaçan insan. sayılmaz Münkir üflemekle çırağ söğünmez Tutuşunca yanar aşkın çırası
5
Pîr Sultan Abdal’ım yüksek uçarsın Selâmsız sabahsız gelip geçersin Dilber mahabbetten niçin kaçarsın Böyle midir yolumuzun türesi
2. Don: Elbise. 8. Od: Ateş. — Kıble: İbadete yüz çevrilen yaps, taraf Mekke’deki K â’be. — Mihrab: Camilerde imamın durduğu yer, 4. Dldar: Buluşmak, yüz. — Çırağ: Doğrusu çerağ, mum, ıgık. — Söğünmek: Sönmek. 5. Dilber: Gönül bağlıyan, sevgili — Türe: Usul, nizam.
P Î R
m
S U L T A N
XLI 1
Gam elinden benim zülfü siyahım Peygân değdi sinem yaralandı gel Suna başın için ağlatma bizi Bugün sevda candan aralandı gel
2
Gamdan hisar oldu mekânım yurdum İşitmez avazım dinlemez virdim Bir değil beş değil on değil derdim Düğümler baş verdi sıralandı gel
X h l — 1. Zülf, zülüf: Saç. — Peygân: Okun ucundaki ucu sivri demir, temren. — Suna: Yeşil başlı yaban örçleği, me caz mânasiyle güzel, boyu posu düzgün sevgili. •— Avaz: Ses, — Vird: Daim a söylenip durulan söz, dervişlerin muayyen va kitlerde okudukları muayyen dualar.
87
P ÎE
S Ü L Î A R
3
Hasretine vâsıl olam mı böyle Mecnun’a da bâki kalır mı Leylâ Ölümlü dünyadır gel helâl eyle Yüklendi barhanem kiralandı gel
4
Ne çekerse dertli sinem dağ olmaz Günler gelir geçer ömür çoğalmaz Neşterlidir yaralarım sağ olmaz Göğerdi çevresi karalandı gel
5
Pîr Sultan Abdal’ım haftada ayda Günler gelir geçer bulunmaz fayda Gönül Hak arzular canım hay hayda Toprağım üstüme kürelendi gel
3. Vâsıl olmak: Ulaşmak. — Mecnun-Leylâ: Bir Arap halk hikâyesinin kahramanları. Araplardan İranlIlara ve Türklere geçmiştir. Leylâ adlı bir kızı seven Kays adlı delikanlıya k m vermezler. Sevgisi anormal bir hâl alır, dağlara düşer, vahgi hayvanlarla bağdaşır, yanık şiirler söyler. Adım “Mec nun - deli” takarlar. Nihayet engeller ortadan kalkar, fakat Mecnun, Leylâ'yı almaz ve ölür, arkasından Leylâ da yaşa maz, yanına gömerler. — Bar: Yük. — Barhâne: Y ük denk leri, denkleri taşıyan hayvan, yahut arabacı. 4. Dağ: Yaraya basılan ateş - Eskiler, dağlamaya., son ilâç derlerdi. 5. Kürelenmek: Yığılmak.
P Î R
S U L T A N
x m
1
Ağlatmayın beni derdim büyüktür Âşıklar meydanda coşmadan gel gel Benim ciğerciğim delik deliktir Kaynayıp kaynayıp taşmadan gel gel
2
Felek bir bilezik taktı koluma Ben hâlimi arzedemem yârime Engûr şerbetini sundu elime Sâkıyâ bu demi içmeden gel gel
XLXI — 2. Arzetmek: Bildirmek, söylemek, anlatmak. — Yâr: Sevgili. — Eııgûr: Üzüm. — Engûr şerbeti: garap va rakı. — Sâkıyâ: Ey sâki (Sâkî: Su ve içki sunan, suvaran). — Dem: Vakit, zaman, rakı.
P Î R
89
S U L T A N
3
Geî bizim bahçeye edelim seyran Bülbül âşık olmuş bir güle hayran Seni benden bir gün ayırır devran Ayrılık haline düşmeden gel gel
4
Şunda üç beş günlük müddetin kaldı Emanet sahibi geldi de aldı Metaımız aldı yükümüz tuttu Ömrümün kervanr göçmeden gel gel
5
Pîr Sultan’ını Haydar gel bazı bazı Gayri çekmez oldum cevr ile nazı Havalandı uçtu gönlümün bazı Bilece konalım uçmadan gel gel
4. Metâ: Satılık ve değerli mal mülk. 5. Baz: Doğan kuşu. — Biîe, bilece: Beraber, beraberce.
P Î R
S U L T A N
90
XLin i.
Sabahtan cemâlin seyran eyledim Gönüller perişan elinden sunam Nice bekliyeyim gurbet illerde Hig bilir yok mudur halimden sunam
2
Tıyg-ı gamzelerin müşk ü bû kokmaz Y âr ala gözlerin hışm ile bakmaz Cemâlin görene cennet gerekmez Güneş midir doğdu yüzünlen sunam
X L IH — 1. Nice: Ne kadar. 2. Tıyg: Kılıç. — Gamze: Bakış. — Tıyg-ı gamze: Bakış kılıcı. — Müşk ü bû: Mis ve koku, mis kokusu. — Hışm: Kız mak, — Cemâl: Güzellik, yüz.
3
Kemhalar giyinip ziinnar bağlanmaz Eser seher yeli teli ırganmaz Sen gidelden deli gönül eğlenmez Bir bergüzar versen telinden sunam
4
Sen seher yelisin gider gelmezsin Gelirsen de bana bâki kalmazsın Seni uçuranlar murad almasın Seni kim uçurdu gölünden sunam
5
Pîr Sultan Abdal der cemâlin güzel Aradım bulmadım bir haber yazar Şimdi senin ismin cenneti gezer Kalma bizim için yolundan sunam
3.Kemha: îpek kumaş. — Zunnar: Bele bağlanan kuşak, hizmet ve bağlılık alâmeti. — Irganmak: Kımıldanmak. — Gidelden: Gideli. — Bergüzar: Yadigâr, armağan.
P Î R
S U L T A N
82
XLIV 1
Bana gül Ağlamak İlin gülü Şu benim
diyorlar neme güleyim gamma düştü n ’eyleyim açmış al ile yeşil güllerim soldu «n’eyleyim
2
Karadan çaldırdım nerre bazımı Arşa çıkardılar âh ü sûzumu Elimden aldırdım körpe kuzumu Firkati bağrımı deldi neyleyim
, X L IV — 2. Nerre baz: Erkek doğan kuşu. — Âh-u «ûz ah ve yanış: Ah edip yanış. — Firkat: Ayrılık.
P Î R
93
S U L T A N
3
Haberin alayım seher yelinden ördek kalkar m ’ola kendi gölünden Korkum ayrılıktan fikrim ölümden Geldi çattı beni buldu n’eyleyim
4
Ulu sular gibi çeşmim çağlayan Mahrum kalmaz özün Hakka bağlayan Yâr yitirmiş yana yana ağlayan Akıbet başıma geldi n’eyleyim
5
Pîr Sultan Abdal’ım kırklar yediler Bu yolu erkânı anlar kodular Allah verdiğini almaz dediler Bana verdiğini aldı n ’eyleyim
3. Kalkar m’ola: K alkar mı ola (Vezin yüzünden böyle okunuyor). 4. Çeşm: Göz. — Yitirmek: Kaybetmek. — Akıbet: Sonuç, nihayet. 5. Erkân: Temeller, esaslar, tören kaideleri.
P Î R
94
S U L T A N
XLV 1
Şu yalan dünyaya geldim giderim Gönül senden özge yâr bulamadım Yaralandım al kanlara bulandım Elimin kanını yur bulamadım
2
Güzel olan n’eyler altın akçayı Ârıf olan düzer türlü bohçayı Vücudumda seyreyledim bahçeyi Dosta el değmedik nar bulamadım
3
Felek kırdı benim kolum kanadım Baykuş gibi viranlarda tünedim Bugün üç güzelin nabzın sınadım Can fedâ yoluna der bulamadım:
4
Pîr Sultan Abdal’ım dağlar ben olsam Üstü mor sümbüllü bağlar ben olsam Âlem çiçek olsa a n ben olsam Dost dilinden tatlı bal bulamadım ; ,»
X L V — 1. Özge: Başka. — Yumak, yur: Yıkanmak, yıkar. 2. Akça: Eski zamanlardaki para. — Vücud: Varlık, be den. — Arif: Bilen, gerçekten haberi olan. S. Kolum kanadım: Kolumu, kanadımı.
XLVI 1
Dostun bahçesine bir hoyrat girmiş Korudur hey benli dilber korudur Gülünü dererken dalını kırmış Kurudur hey benli dilber kurudur
2
Şu meydanda serilidir postumuz Çok şükür Mevlâya gördük dostumuz Bir gün kara toprak bürür üstümüz Çürüdür hey benli dilber çürüdür
XL.VI — 1. Korudur: Koruyudur, daima koru. 2. Post: Alevî ve Bektaşilerde tören yapılan odaya "mey dan” denir ve meydanda, azizlerden on ikisinin manevî mar kamı sayılan on iki post vardır. Post, umumiyetle makam anlamına gelir.— Mevlâ: Sahib, dost, kudret ve tasarruf sa/hibi, Allah. — Dost: Sevgili.
P Î R
S U L T A N
3
Kendisi okur da kendisi yazar Hak hilâl kaşına eylemiş nazar Senin akranların cennette gezer Hürüdür hey benli dilber hürüdür
4
Hangi dinde isen ona tapayım Yarın mahşer günü bile kopayım Eğil bir yol ak gerdandan öpeyim Beri dur hey benli dilber beri dur
5
Pîr Sultan Abdal’ım başından başlar İyisini yer de kemini taşlar Bin çiçekten bir kovana bal işler Arıdır hey benli dilber andır
96
S. H ilâl: Yeni ay. — Nazar eylemek: Bakmak. — Hürü* Hûri. Cennetteki kızlar, çok gü2el kız. 4. Bir yol: Bir kere, bir defa. — Beri durmak: İleri gel mek. .* 5. Kem: Kötü, fena.
P Î R
97
S U L T A N
X L V II 1
Derdimi yandığım kınamıyasm Âşık ma’gûkunu del’eyler imiş Bir kömür gözlünün ateşi közü Yakar bedenlerin kül eyler imiş
2 Gelin bakın ateşime közüme Kim dayanır bu zalimin sözüne (ilil yüzlü yâr bassa geçse yüzüme Basar bendelerin yol eyler imiş 3
Hûbîar göçü uğradı da yol etti Kim ne bilir elif kaddim dal etti Aktı çeşmim yaşı çaylar sel etti Çevirir önünü göl eyler imiş
X L V II — 1 Kınamak: Aleyhinde bulunmak hor görerek oöz söylemek, ta’netmek.. — Âşık: geven. — Ma’şuk: Sevilen, sevgili. — Del'eyler imiş: Deli eyler imiş (Vezin yüzünden böyle okunuyor). — Köz: Kor olmuş ateş. 2. Bende: Kul, köle. 3. Hûb: Güzel. — Elif: Arap alfabesindeki ilk harf (Ba zı vakit “a”, bazı vakit “e” ve “o, ö” harf.eri yerine geçen bu harf uzunca ve yukardan aşağıya doğru çekilen bir çizgiden ibarettir. Bu yüsden sairler, elifi, boya benzetmişlerdir). — Kad: Boy. — Dal: Arap alfabesinde sekizinci harf (“d” harfine karşılık olup, âdeta elifin, yarısından itibaren eğri bir tarzda sola kıvrılmış şekline benzer ve bu yüzden de şairler, bu har fi, bükülmüş boya benzetirler). — yeşni: Gaz,
F, 7
P ÎR
S U L T A N t
4
Su değilim akam akam durulam Acep binem aşk atına yorulam Yusuf gibi Zelha’sına sanlam Satar kend’ösünü kul eyler imiş
5
Pîr Sultan’ım yâre kullar olurum E l katmazsan ben bu dertten ölürüm Çektiğim çileyi senden bilirim Âşıka n ’iderse A l’eyler imiş
98
4. Akam: Akayım. — Durulam: Durulayım. — Aceb: Aca ba. — Binem: Bineyim. — Yorulam: Yorulayım (Acaba sevgi atm a biner koşturur da yorulur muyum diyor). ■ — Yusuf X X V I. şiirin 2. dörtlüğünde anlatıldı. — Zelha: Zeliha, Yu suf’u seven ve malî işlere memur olan zatın karısı o’.an Ze liha, Yusuf’un zindana atılmasına sebep olmuş, fakat sonra kocası ölünce rivayete göre Yusuf’a varıp meramım eda et miş (Zeliha, Anadolu'da Zilha ve Zelha şekillerine girmiş tir). — Kend'ösünü: Kendi özünü, kendisini. 5. E l katmak: Karışmak, tedbirde bulunmak, müdahale. — Çile: Çihle sözünün hafiflemişidir ve kırk gün anlamına j gelir (Kışın en soğuk kırk gününe çile ve -aynı anlama ge len Arapça erbain dendiği gibi dervişlerin, dar bir yerde az yemek, az içmek ve uzanıp yatmamak üzere kırk gün ibadet etmelerine de bu adlar verilir. Halk arasında, doğrudan doğ ruya çekilen zahmet ve meşakkatlere “çile” denegelmiştir. — A l’eyler: Ali eyler (Vezin yüzünden böyle okunuyor).
99
P Î R
S U L T A N
xlvhi
1
Viran bahçelerde bülbül öter mi Gönül eğlencesi gül olmayınca Merhemsiz yaralar unar biter mi Bir gerçek velîden el olmayınca
2
Nefse uyan Hakka uymuş değildir Gaziler namazın kılmış değildir Bu gezen abdallar derviş değildir Arkasında hırka şal olmayınca
XLVTII — 1. Ummak: iyileşmek. — Gerçek velî: Gerçek eren, gerçeğe ermiş olan, yalancı olmıyan er. 2. Nefs nefîs: insandaki kötülük meyli. — Gaziler: Sa vaş erleri (Tasavvufla kaynaşmakla beraber, İktisadî bir te şekkülü temsil eden ve şeyhlerine “ahî” denen “Fütüvvet - er lik, yiğitlik” yolunun mensuplarından bazıları, savaşla meş gul olurlardı. Bunlara “Gaziler” ve “Alp erenler” denirdi. Sel çuklular devrinde ve. Osman oğullarının kuruluş zamanların da bunlara sık sık raslanır. Sonradan Safavîler tarafından desteklenen ve propaganda ocağı haline getirilen Fütüvvet eh li, Bektaşiliğin kuruluşundaki âmillerin başında gelir ve Bektaşilik erkânı, esas bakımından, bunlardan alınmıştır. Son raları, Safavî askerlerine ve onlar hesabına ayaklananlara da, kendileri tarafından “gaziler” denmiştir). — Gaziler namazın kılmış değildir: Gaziler tarafından namazı kılınmış değildir.
P İ R
S U L T A N
3
Tâlib olmayınca yaram sarılmaz Mürşid olmayınca pîre varılmaz Yüz bin asker olsa Yezid kırılmaz E li Zülfekârlı A l’olmaymca
4
Bu aşk meydanında bir divan olur O meydana düşen nevcivan olur İtikatsız tâlib boş kovan olur Vızılar arısı bal olmayınca
100
3. Tâlib: Alevîler, dervişe tâlib de derler, bu kelime, dile yen, isteyen anlammadır. — Mürşid: İrşad eden, yol göste ren, şeyh. — Pîr: İhtiyar, yaşlı, ulu, reis, uyulan (Tasavvufta, bir tarikati, yani tasavvuf yolunu kurmuş olan, Alevîlerde, tâlib’in bağlı olduğu ocağın bağlanmış olduğu ocak, dedenin de desi, şeyhin şeyhi). — Yezid: Ümeyyeoğullarınm ikinci hüküm darı (Peygamber’in torunu Hüseyin, bunun zamanında gehid edilmiştir. Alevîler, kendilerinden olmıyanîara “Yezid” derler). — Zülfekâr: Muhammed Peygamber tarafından Ali’ye arma ğan edilen kılıç. 4. Nevcivan: Genç, taze. (Alevî ve Bektaşi olan, ölmüş ve yeni bir varlıkla dirilmiş, bu bakımdan da cenaze namazı kılınmış, sorusu yapılmış sa yılır). — Abdallar: Tasavvufa “üçler”den sonra gelen yedi, yahut kırk erene, nefislerini ruha tebdil ettirdiklerinden, bi risi ölünce yerine aşağı dereceden birisinin geçtiğinden ve ona bedel olduğundan, yahut bir yerde bulunurlarken birçok yerlerde, kendilerine bedel o'an. varlıklar göstrebildiklerinden, bir anda birçok yerde görünebildiklerinden "abdal” denir. Bu tâsavvufî telâkkiden başka bir de “Hum Abdalları” denen ve saçlarını, kaşlarını, sakallarını ve bıyıklarını usturayla tıraş ettirip toplu bir halde gezen giî - Bâtınî zümre vardı ve bu zümre, X V II. yüzyıla kadar Anadolu’da pek yaygındı. Ayrı ca “abdal ’ sözü, derviş, yani tasavvuf yoluna girmiş adam anlamına da kullanılmıştır.
101
P İR
5
SULTAN
Pîr Sultan’ım baştan dalga aşırır Bu aşkın dolusu aşka düşürür Her bildiğin rehber çiğ mi pişirir Yanıp ateşlere kül olmayınca
XI.I«
Çeke çeke ben İm
5. Dolu: İçki, şarap. — Rehber: Yol göstereıf (Alevî ve Bektaşilerde, yollarına giren kişiyi, kabul töreninde, elinden tutup şeyhe götüren zat). XLD C 2. unulmaz” bir beyit
1 — Ser: Baş. Dil yarası: Türkçede ‘‘kılıç yarası unulur, dil yarası diye bir atasözü var. Aynı anlamda, Arapçada da var.
Pi E
SULTAN 3
Bu yurt senin değil konar göçersin A li’nin dolusun bir gün içersin Körpe kuzulardan nasıl geçersin Seversen A li’yi değme yarama
4
Ilgıt ılgıt oldu akıyor kanım Kem geldi dîdara taliim benim Benim derdim bana yeter hey canım Seversen Ali’yi değme yarama
5
Pir Sultan Abdal’ım deftere yazar Hilebaz yâr ile olur mu pazar Pîr merhem çalmazsa yaralar azar Seversen A li’yi değme yarama
102
4, Ilgıt ılgıt: Hafif, yavaş yavaş. — Keaı: Kötü, fena. — Dîdar: Buluşmak, yüz,
P Î R
103
S U L T A N
Iı
1
Deli gönül inim inim inleme Kaadir Mevlâm hasretime sal beni Viranlıkta görsen baykuş sanırsın Bir hiimâ kuşuyum sen de bil beni
2
Ulu bazirgâmm kumaş satarım Gökyüzünde uçan kuşu tutarım Eksikliğim çoktur ben de bilirim Eksiklikle kabul eyle gel beni
3
Gider idim ben de kendi işime Aşiun doluları yağdı başıma Ağu kattı benim tatlı aşıma Ummanlara garkeyledi sel beni
4
Pîr Sultan’ım ırak yoldan gelirsin Gevherin kıymetin nasıl bilirsin Eksikliğim çoktur sen de bilirsin Eksiklikle kabul eyle gel beni
L — 1. Kaadir: Kudretli her şeye gücü yeter. — Hasreti me sal: Hasret çektiğime ulaştır, kavuştur. — Hûma kuşu: Dev’et kuşu, zümrüdü anka (XL. şiirin 2. notuna bakınız). 2. Bazirgân: Bezirgan, tacir. 3. Ağu: Zehir. —■Aş: Temek. — Umman: Uçsuz bucak sız deniz. — Gark eylemek: Daldırmak, boğmak. 4. Gevher: İnci,
P Î R
S U L T A N
1
Yükseklerden alçaklara indim ben Felek gol kanadım kıraldan beri Aklım aldı divaneye döndüm ben Kudret oku elim vuraldan beri
2
Şu dünyaya gelen bir bir gitmede Hiç eksilmez derdim her gün artmada Turdağı tutugmuş yanıp tütmede Hakkın dîdannı görelden beri
3
Mûsâ söyler idi binbir kelâmı Kudret eli ile çaldı kalemi Öküze yükletti cümle âlemi Dünyanın temelin kuraldan beri
104
L I — 1. Kıraldan beri: Kiralıdan beri. — Vuraldan beri: Vuralıdan beri. 2. Turdağı tutuşmuş...: Mûsâ Peygamber, Turdağı’nda Tanrı ile konuşmuş ve binbir söz söyleşmişler. Bu arada Mûsâ, bana görün demiş. Tanrı: sen beni hiç mi hiç göremezsin, ama dağa bak. Yerinde durabilirse görürsün demiş. Tanrı nuru dağa aksedince dağ, paramparça oimuş, Mûsâ da dü şüp bayılmış, kendisinden geçmiş. — Görelden beri: Göreli beri. 3. öküze...: Eskilerin bir inancına göre, dünya, bir ökü zün boynuzu üstünde durmadadır, öküz, bir balığın, o, deni zin, deniz, rüzgârın üstündedir. Rüzgâr da Tanrı kudretine dayanmaktadır, — Kuraldan beri: Kuralıdan, beri.
105
P ÎR
4
SULTAN
Pîr Sultan’ım ah etti de gülmedi Aradı derdine derman bulmadı Hak uğruna serin verdi dönmedi Ferhad §u dağları delelden beri
LU 1
Ne güzelce muradıma ererken Felek beni nazlı yârdan ayırdı Al yanaktan kırmızı gül dererken Felek beni nazlı yârdan ayırdı
4. Ser: Baş. — Ferhad: Şirin adlı bir kıza âşık olan bu delikanlı, sevgilisine kavuşmak için tek başına bir dağı de lip su akıtmıştır. Ferhad ve girin hikâyesi, İran’dan Türklere geçmiş ve bir halk hikâyesi olmuştur. L II — 1. Dermek: Devşirmek, toplamak.
P Î R
S U L T A N
2
Demir kafeslerdir benim durağım Yanar iken yanmaz oldu çırağım Gün be gün artıyor derdim firağım Felek beni nazlı yârdan ayırdı
3
Yaz gelince yazı yaban yurd olur Ak sürüye kara koyun kurd olur Sevip sevip ayrılması derd olur Felek beni nazlı yârdan ayırdı
4
Yaz gelince atlar çıkar çayıra Kaadir Mevlâm sevdiğimi kayıra Meğer beni senden ölüm ayıra Felek beni nazlı yârdan ayırdı
5
Pîr Sultan Abdal’ım dağlan aşanı Aşara asam ırmaklara kanşam Hiç basma gelen var mı damgam Felek beni nazlı yârdan ayırdı
*
106
2. Çırağ: Işık, mum (Doğrusu çerağ). — Firak: Ayrılık. 3. Yazı: Ova, sahra. — Yaban: Issız, sahipsiz yerler. 5. Aşam: Aşayım. — Kavugam: Kavuşayım. — Danışana: Danışayım.
P ÎR
107
SULTAN
Lin 1
Çevrilip çevrilip üstü yanımda ötm e turnam ötme gönül şen değil Benim derdim yeter bir de sen katma ötm e turnam ötme gönül şen değil
2
Bir sağlık yeğ knig dünya malındım Nice vazgeleyim zülfü telinden A y n düştüm ol şahımın ilinden Ötme turnam ötme gönül ıjen
3
Bakmaz mısın şu ırmağın cflrjımn în havadan otur gün İlini luv hiin. Seni beni yaradanın nıjkınn. Ötme turnam ötme gönül gen
4
Pîr Sultan’ım eyder kesme âmânı Erenlere bağlamışım gümanı Seversen Ali’yi Şah’ı Im âm ’ı Ötme turnam ötme gönül şen değil
L I I I — 2. Yeğ: Daha iyi, daha üstün. — Nice: Nasıl. —Vazgelmek: Vazgeçmek. 3. Cûş: Köpürüp coşmak, coşkunluk. 4. Eyder: Söyler, der. — Kesme âmâm : Aman demeyi, sı ğınmayı bırakma. — Güman: Şüphe, zan (Burada umut, ü m it Halk arasında da bu anlamda kullanılır. Gümam m sende gibi).
P Î R
S U L T A N
108
LIV 1
Beni görüp yönün öte döndürme Yine gitmez meylim şendedir sende Yıkıp hilâl kaglarmı yere indirme Günah sende değil bendedir bende
2
Şeker vardır dudağında dilinde Arzumanım kaldı gonca gülünde Sen bir padişahsın hükmün elinde Senin ile dâvam şendedir sende
LTV — î. öte: öbür tarafa, 2. Arzuman: Dilek, istek, arzu.
109
P Î R
S U L T A N
3
Sensiz çıkıp yaylaları yaylamam Engeller içinde sırrın söylemem Çok günah işledim inkâr eylemem îk ’ellerim kısal kandadır kanda
4
Nice beyler ile gezdim yoruldum Kan bulanık aktım aktım duruldum Sencileyin çok güzele sarıldım Dahi senin sevgin candadır camin
5
P îr Sultan Abdal’ım böyl<- lıı|>ltıf Kellem terkldi'dlı vihmIimI ii yıttıı
3. Yaylamak: Gezip dolaşmak. — tk ’ellerlm: İki ellerim (Vezin yüzünden böyle okunuyor, ölünün, ellerini 2 ana ge tirirler. Bu ımsrada, öldüm, sana karşı ölüyüm, el kaldıramam demek istiyor). 4. Nice: Ne kadar. — Sencileyin: Senin gibi. — Daiıi: Da ha, hâlâ. 5. Deyiptir: Demiştir. — Sevegeliptir: Sevegelmiştir. — Kanlı m ’oluptur: Kanlı mı olmuştur? (Vezin yüzünden böyle okunuyor).
PİR
110
S U L T A N
LV 1
Gurbet ilde yâd illerin derdini Çekeyim de eğleneyim bir zaman Yaralı sineme bal ile tuzu Ekeyim de eğleneyim bir zaman
2
Sahile gönderdim gönül kuğunu Sıyırıp gidiyor dağlar başım Mihri gibi gözlerimin yaşını Dökeyim de eğleneyim bir zaman
3
Pîr Sultan Abdal’ım Seyyid Nesimi Şu âleme destan ettin sesimi Uğrun uğrun sevdiğimin yasım Çekeyim de eğleneyim bir zaman
LV — 1. Yâd: Yabancı. —■Eğlenmek: Durmak, beklemek, kalmak. — Sine: Göğüs. 2. Mihri: Hurgit adlı delikanlının sevgilisi Mah Mihri ad lı kız (Hurşitle Mah Mihri bir halk hikâyesidir). 3. Seyyid Nesimi: XIV . yüzyılın ikinci yarısıyla XV. yüz yılın ilk senelerinde yaşayan ve sözleriyle fikirleri, şeriata ay kırı görülerek Halep’te, derisi yüzülerek öldürülen şair. Uğrun uğrun: Göğüs vererek.
S O N
/
ŞİİRLERİN İNDEKSİ : İlk dörtlüklerin son m ısra k aflı/ıth ılu m m hin II » t i nllnl<$ sırasına göre sıralanm ış d o lıaıi'/l «<»»//<»*/■« ••• • ’ Irtft n n d a gösterilmiştir.
İU rtt X L V III. XL1X. LIV. IX . VI. V II. X I. X X V III. X X X II. X X X IX XL. L. LI. L II. X IV . XX X L I. X L II. L III. I. III. X. XV. XVI. X X II. XXXV .
Bir r.rıv 'I' vııllılmı >1 *•......um ■ <• 8«VuiH•-nI Kumdan kuma savuruyor yı l Ih mİ Meğer gah elinden ola çareni . Bir H üm a kuşuyum sen de bil bonl Kudret oku elim vuraldan beri Felek beni nazlı yârdan ayırdı Yıkılmış aşiret il bozuk bozuk Vücudun şehrinde donadır bülbül Bugün sevda candan aralandı gel Kaynayıp kaynayıp taşmadan gel gel ötme turnam ötme gönül gen değil Açılın kapılar Şah’a gidelim . . . Ben de bu yayladan Şah’a giderim . Koru yerde koyun yaymışa döndüm Ben anmçin i n i l e r i m ....................... Sal Allahım sal sılaya varayım . . Yer altında kışlarım . ................... Ummana dalmağa geldim . . . . .
M M
, M , 91 » flfl , V4 , İtil . ftl
. 103 . 104
. 109 n . 81 .
. .
88 88
. 107
. 21
. . . . . .
25 36 43 45 53 76
no X X X V III. X L III. XLIV . XL.V. X III . X V II. X X III. X X IV . XXV . X X IX . X X X III. IV . IV. 'VIII. X II. X V III. X X V I. X X V II. XXX. X X X IV . X X X V I. X X X V II. XL.VI. X L V II. X IX . X X I. II. V. X X X I.
Toprak güldü taşı güldüremeüi. Hiç bilir yok mudur halimden sunu.. Su benim güllerim soldu n’eyleyim . . . 92 Elimin kanını yur bulamadım . . . . . 94 Niçin gitmez Yıldızdağ dumanın . . . . . 40 A li’m sırrm açar bir gün . . . . . . . 47 Gel koyun meleme vazgel kuzundan . . . 55 Dedi çekticeğim karın elinden . . . . . 58 Dalında bitsem ne dersin . . . . . . . 60 Bu boyaya boyanmayan gelmesin . . . . 67 Inilersin dolap derdin ne senin . . . . . 73 Ekeyim de eğleneyim bir zaman . . . . 130 Kolum çekip elim bağlamasınlar i i . . 2T O da bir gün d e v ir ili r ................... .... 33 Yürekte yaralar türlü türlüdür . . . . . 39 Çiçeklenir korulanır . ........................... .... . 48 Hû dost çağırır sallanır ağaçlar . . . . . 62 Kırmızı gül ağaçtandır 63 Nice benci eyin derdmendi var . . . . . 89 Tasdik ehli kaal isterler . . . . . . . 74 Mansur olan gelir dâra çevrilir . . . . . 78 Hâli hâl etmeye hâlin var mıdır . . . . 80 Kurudur hey benli dilber kurudur . . . . 85 Yakar, bedenlerin kül eyler imiş . . . . . 97 Bülbülürn gülşenim so'.du . . . . . . . 49 treçberler hoşça tutun öküzü . . . . . . 52 Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz . . . . . 23 Hiçbir ikrarında ahdi bulunmaz . . . . . 29 Erkân içinde yoluz biz . . . . . . . . . 71
“Türk Klâsikleri’5 serimiz, başlangıcın dan bugüne kadar Türk edebiyatının ye» tiştirdiği’ başlıca sanatçıların seçilmiş eserlerini» yazarların hayat ve sanatlarım inceleyen bir araştırma yazısının ışığında, açıklamalar ve notlarla, herkesin kolay ca okuyup anlayabileceği küçük bir cilt içinde okuyucuların önüne koymak ama* ciyle hazırlanmıştır, * Daha çok okullarımızda yeni yetişen gençliğin İhtiyacı gözönünde tutularak, edebiyat derslerine yardımcı kitap ola cak nitelikte düzenlenen bu seri içinde Di van edebiyatımızın, Halk edebiyatımızın, Yenilik edebiyatımızın ve daha sonraki büyük şair ve yazarların eserleri ayn bi rer cilt halinde yer almıştır.