Ali Haydar BAYAT
HEKÎM-DEVLET
ADAMI
KEÇECİZADE MEHMED FUAT PAŞA
TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKF
TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRM ALARI VAKFI YAYINI: 49 KUTSUN YAYINI: 9
88.34.Y.147.49 ISBN 975-498-013-6
BU ESER Bakanlar Kurulunun 20.7.1980 tarih ve 8/1307 sayıb kaıanyla kamu yararına hizmet veıdigi kabul edilerek veıgi muafiyeti tamnmı; olan TVKK DÜNYASI ARAŞTIRM ALARI VAKH taraAndan hamlanmıştır. Her hakkj mahfuzdur. TURK DÜNYASI ARAŞTIRM ALARI VAKFU nm müsaadesi olmaksızın tamamen, kısmen veya her hangi bir değişiklik yapıla rak iktibas edilemez.
Türk Diinyas Araştırmalan \ ^fı, YULUĞ TEKİN DİZGİ MERKEZİ'nde dizilini; ve baskıya hazırlanmışur. Baskı: PAMUK OFSET
Haberleşme Adresi ; P.K. 94 Aksaray - İSIANBUL Telefonlar
: 511 10 06 - 511 18 33 İSTANBUL 1988
SUNUŞ Vakfımız herkesin evde, yolda, belde rahat lıkla okuyup zevk alacağı vc istifade edeceği bu kitiaplan neşretrrteyi bir vazife saymaktadır. Bu dizimizin başlıca vasıflarından birisi halka faydalı bilgiler ver mesi, diğeri ise ilm î ve ciddî olmasıdır. Türkiye’de çok az kitap okunduğu bir ger çektir. Bunun sebeplerini tespit etmek ve hepsini or tadan kaldırmaya çalışmak, bu hususda gücü olan her Türk aydınının vazifesidir. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı olarak bu yeni dizimiz ile m illî kültürümüze hizmet edebilmenin yanında, kitap okuma zevkinin ve kitapdan faydalan ma alışkanlığının kazanılmasına da yardımcı olmak emelindeyiz. Bu gayeye hizmet etmenin hazzı ve heyeca nıyla okuyucularımıza selâm ve saygılarımızı su nuyoruz. Prof. Dr; Turan Y A Z G A N
HEKİM -DEVLET A D A M I K E Ç E C İZA D E MEHMED FUAD PAŞA’NIN NESİRLERİ, ŞÜRLERİ, NÜKTELERİ VE HİUCKINDA YAZILAN ŞİİRLER
Tanâmât döneminin üç büyük sadrâza mından biri olan Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa’mn altı asırlık Osmanlı İmparatorluğru’nun devlet adeunleun arasmda ayrı bir yeri vardır. Ço cukluğunda molla, gençliğinde hekim, olgunlu ğunda başarılı bir devlet adamı olması yarunda, güzel konuşması babasından tevârüs ettiği nük tedanlığı, hazır cevaplığı, tok sözlülüğü ve Fran sızca’ya bir Fransız kadar vâkıf olması gerek memleket içmde ve gerekse Avrupa’da tanınma sına yol açrmştır. Günümüze kadar Fuad Paşa hakkmda en geniş çalışmayı Orhan Fuad Köprülü yapmıştır. Onun İslâm ve Türk ansiklopedilerindeki yazı larına daha sonraki araştırıcılar pek fazla bir şey ilâve edememişlerdir.
10
Doç. Dr. A li Haydar BAVAT
HAYATI Keçecizâde Mehmed Fuat Paşa, Konya Mustcifa Efendizâde Kazasker Salih Efendi’nin torunu, II. Mahmud dönemi ricâlinden şair Ke çecizâde İzzet Molla’nın ilk çocuğu olup (diğer leri Reşat, Murat, Sedat) 1815 yümda İstanbul’da doğdu. Küçük yaşta ilmiye tahsiline verilmiş iken, babasmm Sivas’a sürülmesi üzerine ailenin maddî durumunun bozulmasıyla buradan alımp, o sırada yeni açılmış olan Mekteb-i Tıbbıyye-i Şâhâne’ye girerek 1834’te tıbbıyeyi birincilikle bi tiren ilk mezunlardan biri olmuştur. Parlak bir öğrencilik hayâtının sonunda, Fransız hekimi Prof. Dr. Brunsol, Fransa’da ihtisas yapmak şar tıyla yamna asistan olarak almak istemişse de, Tophâne müşiri Ahmed Fethi Paşa, Fuad Efend i’yi himayesine alarak Çengeloğlu Tahir Paşa'nın maiyetinde Trablusgarb’a yolladı... Üç yıla yakın askerî hekim olarak Trablus’ta, daha son ra 1837 yüında İstanbul’a dönünce bir müddet Tophâne ve Bahriye’rün hizmetinde hekim ola rak çalışmıştır. Bu sırada hâriciye nâzırı bulunan Mustafa Reşid Paşa, Bâbıâlî tercüme odası işle rinin çoğalması sebebiyle Fransızca'yı çok gü zel konuşması, yazması ve tercümedeki kudreti ile parlak zekâsını takdir ettiğinden, Fuad Efendi’yi hekimliği bırakarak tercüme odasma girme ye teşvik etmiş, bunun üzerine 1 Aralık 1837 lI
K E Ç t C İ Z A O E M E H M E T FUAT PAŞA
11
tcirihinde Bâtıâlî tercüme odasına intisâb ede rek, rütbesi müderrislikten hâcegânlığa değiş tirilen Keçecizâde Mehmed Fuad Efendi’nin devlet kademelerinde basamak basametk ilerle yerek sadrâzâmlıkla sonlanacak siyâsî hayâtı baş lamış oldu. 1838’de Umür-ı Nâfia Meclisi ikinci kâtip liğine, 1839'da Bâbıâli Mütercim-i Evvelliği’ne, 20 Mart 1840’da da Londra Büyükelçiliği'ne baş kâtip olarak tâyin edilmiş, burada bir ara maslahatgüzâr olarak da vazife görmüştür. 1844 yılında İspanya Kraliçesi Elizabeth’in sinn-i rüştüne ermesi münâsebeti ile Madrid’ de yapılacak merâsime Osmanlı devletinin de dâvet olunması üzerine, pâdişâhın cevâbı mek tubunu götürmek ve iki devlet arasındaki dost luğu ilerletmek amacıyla orta elçilik pâyesiyle İspanya Sefâreti’ne tâyin edilmiş ve Londra’dan Ispanya’ya geçerek vazifesini başarıyla ifâ et miştir. 1845’te henüz otuz yaşında iken Dîvân-ı Hümâyûn Amedçiliği’ne getirilmiştir. 1847 yılında milliyetçi hareketlerin Avru pa’da hüküm sürdüğü bir sırada, Macarlar’ın Avusturyalüar’a karşı isyân etmelerirun tesiri Eflâk’te de kendini göstermiş, fakat Rusya’nın Avusturya’ya yardım amacıyla Eflâk bölgesine girmesi üzerine Fuad Efendi, durumu yaştırmak
12
Dov- Dr. A li Haydar BAYA1
İçin Bükreş’e, bir ay sonra da fevkalâde büyü kelçi olarak Petersburg’a gönderildi. Burada Rus Çarı ile görüşüp, Onu iknâ ederek meseleyi bü yümeden halletmesiyle Avrupa’da ismini duyur du. 1849 yıh Şubatı’nda memlekete döndüğünde Balâ rütbesi ile taltif edilerek sadâret müsteşar lığına atandı. Rusya’da bulunduğu sırada iklimin sertliği ve soğukluğu romatizma! şikâyetlerirü arttırdığından, hekimlerce ılıca tedavisinin uygulanması tavsiye edilmiş ve sonbaharda yamna Ahmed Cevdet Efendi’yi (sonradan pa şa) de alarak Bursa’ya gitmiştir. Bursa’da bir yan dan tedavisiyle meşgül olurken, bir yandan da çalışmalarına devâm etmiş ve bu arada Avrupa’ da çok sayıda kurulmuş olein anonim şirketlerin bizde hiç bulunmaması sebebiyle hcüka bir ör nek göstermek ve Boğaziçi haUamn ulaşımını te min amacıyla bir vapur şirketi kurmak için hcizırladığı tasarıyı. Bursa dönüşünde bu amaç la kurulan komisyona kabûl ettirerek Şirket-i Hayriyye’nin kurulmasına vesile oldu. Yine Bur sa’da Ahmed Cevdet Efendi ile birlikte Türkçe bir gramer kitabmm eksikliğini hissettiklerinden bu konuda bâzı temel esasları tesbit ettüer. Cev det Efendi daha sanra bu esasları bir araya geti rerek Kavâid-i Osmaniyye adıyla bir eser hcizırladı.
KK(,'l'X;lZADK MKHMKT FUAT PA!>A
13
7 Ekiın 1850’de Bursa'dan döndiiktenkısa bir süre sonra aynı yıl kurulmuş olan Encümen-i Dâniş’e sadâret müsteşctrı olarak atandı. 1852 yılında sadrâzam Reşid Paşa tarafmdan Mısır’a memuriyetle yollanmış, buradaki ça lışmaları ile Mısır’ın 60.000 kese olana yıllık gelirini 80.000 keseye çıkarmıştır. Ayrıca, Hidiv âile mensuplan arasındaki mîras işini de sulhen halletmiştir. Mısu: dönüşünde Hâriciye Nâzırlığı’na getirilmiş, fakat yedi ay sonra Rus elçisi Mençikofun İstanbul'a geldiğinde Alî Paşa'yı ziyaret ettiği halde Fuad Paşa'yla görüşmek istememe si sebebiyle bundan sorura sefir ile iş görmek im kânı kalmadığından istifâ etmiştir. 1853 yılında Türk-Rus harbini fırsat bilen Yunan çetelerinin sınırlarımızı geçip Yanya ve Tırhala'yı tehdit etmeye başlamaları üzerine, çe teleri tenkil görevi Fuad Paşa’ya verilmiş; aske rî görevini kısa zamanda başarı ile yerine getirerek Yunan çeteleriru ortadan kaldırmış, buraları tekrar eski huzurlu hâline 'getirmiştir. Böylece siyâsî sahada olduğu kadar as kerî alan da da başarılı bir kumandan olduğunu göster miştir. Fuad Paşa, askerî üniformasını çıkardık tan sonra hemen Vjyana'ya giderek harp saha sında kcizandığım masa başında tescil ettirmeye
14
l)o\-. Dr. A li Haydar BAYAI
muvaffak oldu. Bu arada Meclis-i Ali-i Tanzîmât Reisliği’yle birlikte vekâlet rütbesiyle taltif edildi(1857). 1858’de henüz 43 yaşındayken Hâriciye Nâzırı olarak Eflâk ve Boğdan’ın yeni idâresini kararlaşturacak olan Paris Kongresi’ne murahhas olarak gönderilmiş ve 6 ay Paris’te kalarak bu iş le meşgül olmuştur. 1860 yılı ortalarında Lübnan’da Fransızlar’ın kışkırttığı Mârunîler ile Dürzîler’in sebep oldukları karışıklıkları bastımak ve taraflar ara sındaki ihtilâfı halletmek için Cebel-i Lübnan’a gönderilmiş ve burada bir buçuk yıl kalarak çok sert tedbirlerle (56 kişi asılmış, 111 kişi kurşuna dizilmiş) karışıklığı bastırmış ve Fransızlar’ın hâ diseleri bahane ederek Lübnan’a müdahelesini önlemiştir. Fuad Paşa Cebel-i Lübnan’da iken Abdülaziz pâdişâh olmuş ve Fuad Paşa’yı da o sırada birleştirilmiş olan Meclis-i Vâlâ üe Meclis-i Ali-i Tanzîmât Reisliği’ne getirmiş, kısa bir süre son ra da dördüncü defâ Hâriciye Nâzın olmuştur. Dört ay sonra 1861 ’de Sadrâzam Alî Paşa'nın, dâmâdınm babası Ziver Beyi paşalıkla Mekke’ye tâ yin etmesi ve ileride ödenmek kaydıyla 1500 kese akça da ihsanda bulunmasından dolayı azledümiş, yerine Fuad Paşa birinci defâ sadârete getirilmiştir. O sırada genç bir şâir olan Namık
KK<, Kt İZA D K M K IIM K I KUAl l*A!jA
15
Kemal, Fuad Paşa’nın sadâretine şu târihi düşür müştür; Sürûr-ı kalp ile târihi eyledi inşâd Fuad cism-i devlet saîd-i ikbâl-i sadr oldu. İlk sadâretinde on dört ay kalan Fuad Pa şa, 1863’te Sultan Abdülaziz’in ısrarı ile Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı Adliyye Reisliği’ne getirilmiş ve aynı yıl sultanın çıkacağı Mısır seyahatinde yamnda olabilmesi için görevi seraskerlikle değiş tirilmiştir. 1863 yılı başında, Mısır Valisi İsmail Paşa İstanbul’a gelip mükellef bir gemiyi Sultan Abdülaziz’e hediye edip dönmüştü. Daha sonra Mısır seyahatine başlayan Abdülaziz’in yarandan bir an bile ayrılmayan Fuad Paşa, bütün gezi bo yunca yardımları ve davranışları ile hünkârın te veccühünü yeniden kazanmış ve Osmanh târihinde ilk defâ ihdâs edilen “Yâver-i Ekrem" ünvânı ile taltif edilmiştir. 3 Haziran 1863’te seraskerlik uhdesin de kalmak üzere ikinci defâ sadârete getiril miştir. OsmanlI devleti târihinde seraskerlik le sadâreti şahsında toplamış iki devlet ada mından biri Fuad Paşa olmuştur. Bunu bir şâir bir beyit içinde şöyle ifâde etmiştir: Sadâretle seraskerliği cem’ etme devlet te
16
Doç. Ur. A li Haydar BAYAl'
Fuad Paşa’ya vâkî oldu bir de Avni Paşa’ya Bu vazifesinden, 6 Haziran 1866 târihin de Sultan Abdülaziz’in Mısır hidivi İsmail Paşa’nın kızıyla evlenmesine muhalefet ettiği için azledilmiştir. 1867 yılmda beşinci defâ Hâriciye Nâzurlığı’na getirilmiş ve aynı yıl 21 Haziran-17 Ağus tos târihleri arasında Abdülaziz’in Fransa ve İngiltere’ye seyahati sırasında onun sağ kolu ve tercümam olarak yanmdan hiç ayrılmamıştır. Bu gezi sırasında sıkıntılı anlar geçiren Fuad Paşa, seyahat dönüşü, kendisinde mevcut olan kalp hastalığının artması üzerine Yakacık’ta istirahate çekilmiş, fakat hasta hâlinde bile devlet işleri onu bırakmamış, Alî Paşa’nın 1868 yılının sonla rında Gİrit’e gitmesiyle Sadâret Kayjnakamlığı vazifesini yüklenmiş, ancak sağlığımn daha da bozulması üzerine 1869 kışım geçirmek ve tedavi olmak için gittiği Nice’de 12 Şubat 1869 günü vefât etmiştir. Cenazesini Paris sefâreti imamı Ha şan Tahsin yıkamış ve kefenlemiş (daha sonra Fuad Paşa gassali diye meşhur olmuştur) ve ce naze III. Napolyon’un tahsis ettiği Renard adlı bir gemiyle İstanbul’a getirilmiştir. Önce Yalı Köşkü’nde muhafaza edilen cenâze daha sonra Yeni Cami’ye götürülmüş, kıhnan cenâze nama zım müteakip Fazh Paşa mahallesinde türbesinin
Kb;(, LC İ/A D K M K IIM K I H IM PA):İA
P
yapıldığı yere gömülmüştür. Cevdet Paşa Mârûzat’ında cenazesinin alfranga bir alay gibi götü rüldüğünü, halkm buna güldüğünü ve rahmetle ananlar yanında Allah taksiratını affetsin diyen lerin de bulunduğunu kaydeder. Fuat Paşa’mn ölümünün arkasından İs tanbul’da yayınlanan yabancı gazetelerden Levand Herald, Paşa’nın kaleminden çıkmış olduğunu ileri sürdüğü bir vasiyetname yayın lamış, fakat kısa bir zaman sonra bunun uydur ma olduğu ve yazıyı da M alkom Han adlı bir Hindli Müslüman’ın yazdığı ortaya çıkmıştır. Özet olarak hayat hikâyesinden anlaşıl dığı üzere, Kececizâde Fuad Paşa 54 yıllık kısa sayılabilecek bir ömür içinde devlet hizmetinde hekim, tercüman, dîvân-ı hümâyûn kâtibi, seras ker, tanzîmât meclisi reisliği yâver-i ekrem, meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyye reisliği, 5 defâ hâ riciye nâzırlığı, iki defâ sadrazamlık gibi çeşitli alanlarda başarıyla çalışmış ve bu arada Trablusgarp, Londra, Madrid, Bükreş, Petersburg, Ka hire, Şam, Paris, Viyana, Girit gibi şehirlerde OsmanlI devletini bihakkın temsil etmiştir. DEVLETİN İDARİ HAYATINA KAT K IL A R I Keçecizâde Fuad Paşa’nın devletin idâ ri mekanizmasında etkili olduğu zamanlarda idâ-
1*
rî alanlarda bâzı
Doç. Ur. A li Haydar BAYAT
yen ilikler o n a y a konm uştur.
Bunlar arasında:
* Fuad Paşa’nın önderliğfinde devletin bir daha yabancı borca ilıtiyaç duymaması için bâzı tedbirler alınmıştır. Mâliye yeniden düzen lenmiş ve ilk defa gerçek yıllık bütçe düzeni ku rulmuştur. Vergi tahsîldâılanna muhtevalı bir servet envanteri sağlamak üzere Tahrîr-i Emlâk Nezâreti kurulmuş, devletin gelirlerini arttırmak amacıyla Emtia ve Gümrük İdaresi, Rüsûmat Emâneti adıyla yeniden düzenlenmiş, gümrük gelirlerini mültezimlerle dağıtma işlemi kaldırı larak bu iş devletin aylıklı memurlarına yaptırıl maya başlanmıştır. * A lî Paşa ile beraber Abdülmecid'in tahta çıkmasından hemen sonra Cemiyet-i İlmiyye-i Osmarüyye'nin kurucuları arasında bu lunmuştur. * Eyâlet teşkilâtı yerine geniş yetkili vâlilerle idâre edilen vilâyet teşkilâtının kurulma sında önemli rol oynamıştır. * Fuad Paşa’nın başkanhğında kurulan askerî ve dârü’ş-şüra’nın bâzı üyeleri ile Cevdet Paşa’mn bulunduğu bir heyet askerî cezâ kânunnâmesini hazırlamıştır. Bunlardan başka İstan bul’a yeni taş döşeli yolların yapılması, Divan Yolu’nun genişletilmesi Galatasaray Lisesi'nin kurulmasında öncülük edenlerden olması Şirket-
Ki:(, KCİ/AD K M K İİM K I H IA I PA!jA
W
1 Hayriyye'nin kurucularından oluşu ve Kavâid-i
Osmaniyye’nin yazılmasındaki katkıları sayı labilir. ŞAHŞİYETİ VE ÖZELLİKLERİ Keçecızâde Fuad Paşa uzun boylu, kalın dudaklı, seyrek beyaz sakallı, gösterişli bir fizi ğe sahipti. Konuşkan, son derece zeki ve akıl lıydı. Başarılarının temelinde babasından tevarüs ettiği güzel konuşma, nüktedanlık, hazır cevaplığı yanında, IIL Napolyon’un başvekili Compte de M ontaııban'ın “Comeüle kadar haşmetli, Racine kadar zarif, Moliere kadar nüktedan; onım y anuda âdetâ sıkılıyonua. Bir hatânu za rif bir nükte ile hatırlatacakm ış gibi geliyor" dediği tıbbıyede iken öğrendiği Fransızca’sı yat makta idi. Fuad Paşa gözü pekliği, hürriyete mey li, meşrûtiyete taraftarlığı ile tanınmıştı. Olaylan soğukkanlı karşılar, başta pâdişâh olmak üzere inanmadığı durumlarda ve konularda kimseye eyvallah etmezdi. Aleyhine söylenen sözlere al dırış etmez, kin tutmaz, fikirlerini açık ve çekin meden söylerdi. Yapmacıktan, riyadan uzak bir hayat tarzı sebebiyle halkın hakkındaki dediko dularından çekinmeden, içinden geldiği gibi davrandığından imânının zayıf olduğu dedikodu su yayılmıştı. Ancak aldığı Türk-İslâm terbiyesi
20
D oç. Dr. A li H a ^ a r BAlıAT
v e irfâıu, im an d â ire sin d e n çıkm asına Gllffeldİ.
Samiınî ve rahat olmakla berâber, özel ve resmî hayâtını birbirinden ayırmıştı. Özel hayâ tında gösterişe meyli olup, Kanlıca’daki yalısmda suareler tertip ederken, Beyazıt’taki konağında Avrupa bakardanmn ciddiyetini gös terirdi. Atadan serveti olmadığı halde gösterişli ve müsrifçe yaşaması halkın dedikodusuna se bep olmuştu. İstikrazlardan alınan komisyonlar dan şahsî çıkarım kolluyor, yabancı devlet bankalarında parasım işletiyor söylentilerinden dolayı bir kısım halkın husûmetini kazannuştı. Dikkatsizliği ne kendisi için ne de başkalcu-ı için kabul ederdi. Alî Paşa’mn aksine ze ki ve kâbüiyetli gençleri her fırsatta teşvik eder ve mükâfatlandırurdı. Meselâ hiç tammadığı hal de değerini takdir ettiği Agâh Efendi’yi Posta Nâzırhğı’na getirmişti. Keçecizâde Fuad Paşa elli dört yaşında vefât ettiğinde çok daha yaşlı bir insan intibâım vermekte idi. Bunun başlıca sebepleri arasında âileden irsen intikâl eden kalp hastalığının mevcûdiyeti, devlet İdâresinin sıkmtılan ve genç yaş ta çocuk sâhibi iki oğlunun kalp hastalığından ölmesi gösterilebilir. Esasen bir hekim olduğu için uzun bir ömür süremeyeceğiru bildiğinden yukarıda ifâde ettiğimiz gibi hayâta kayıtsız kalrmş, gerektiğinde reaksiyon doğuracağım bildi
K E Ç E C tZ A D E M E H M E T FUAT P A ŞA
21
ği halde hükümdara karşı bile düşüncelerini açık ve çekinmeden i^ d e etmiştir. Fuad Paşa seyf ü kalem sâhibi bir kimse idi. Gerektiğinde üniformasını giyip askeri yö netebildiği gibi, icâbmda kalemiyle ilim ve sa nat eserleri yazabilmekteydi. Bu bakımdan o, “lüzâm hâsıl oldnğn zam an k ılıç taşıyabilece ğim gibi, icâbm da şeyhülislâm olnp sank sar m asını da bilirim ” demiştir. Türkçe’yi çok güzel konuşur ve yazardı. Çeşitli vesilelerle yazdığı şiirleri ile orta derece de bir şâir sayılabilir. Aynca çok genç yaşta iken M orallide Hâmid Efendi’nin kızı L e ^ Hanım’la, Bursa’da bulunduğu sırada Ahmed Cevdet Paşa ile müştereken yazdıklan gazelleri vardır. Ycizılannda kendisine hitap edilen şahsm rütbe sinin küçük, büyük olduğuna bakmaksızm dav ranış ve temâyüllerine uygun bir dil kullanmıştır. Fuad Paşa nüktedanlığı, hazu: cevapbğı ve güzel konuşması sebebiyle bulunduğu mec lislerin odağını oluştururdu. Nükte ve ûkralann çoğu bu toplantılarda oluşmuştu. Kayseri Muta sarrıfı Mehmed Veys Paşa Keçecizâde Fuad Paşa’nın b u lun d u ğu m eclislerdeki fikir zenginliğine telmîhen aşağıdaki mısraları söylerniştir;
Doç. Ür. A li Haydar BAYA!
■i
Gözüm kaldı FUAD’ın meclisinde H ayâtü’l-kalb var İsa deminde Ahmed Cevdet Paşa’da Fuad Paşa’nın bu yön lerini şu beyitlerde ifâde etmektedir: O nüktedan ü dekâyık-şinâs-ı âlem kim Peyâm-ı emn ile güldürdü rûy-ı eyyâmı O şems-i burc-i m a’arif k i hadd-i meşrikten Oiyâr-ı mağribe dek söylenir bütün nam ı Buna mukabil Fuad Paşa, kendisi ve emsâlinin ideolojik çocukları olarak kabûl edilebi lecek yeni liberaller nesli tarafmdan, gerici bir devlet adamı olarak görülmüştür. Meselâ Namık Kemal, Fuad Paşa’mn ölümünden az önce kale me aldığı bir şiirde; A ğlam az m ı bakıp ahvâl-i perişânm uza D il ö cân ile seven devletini, m illetini N asıl ah etmeyelim memleketin hâline kim Ne zam andır çekiyor sadr ü Fuad ületini Ölümünden az sonra da: Z am ânuda m ahvoldu âsâr-ı dâd Tutup gökleri dûd-ı âh-ı ibâd Dedi kâbız-ı mucîz-nihâd Bitirm iş Fuad’ı fesâd-ı Fuad kıtalarını yazabilmiştir.
K K C 'K C İZA D K M K H M K T KU Al PAŞA
23
NÜKTE VE FIK RA LA RI Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa devle te yaptığı hizmetlerle târihe geçmeısi yanında, bir halk adamı olarak, hcilktan birine yakışem sayı sız davramşları ve nükteleriyle de geniş halk kit lelerine mal olmuş ve sevilmiştir. Fıkraların büyük bir kısmı târihimiz için kıymetli dokümanlar olup, her biri siyâsî bir ders özelliği taşır. Bu fıkraların diğer bir bölümü Fran sızca olarak bu dilin bütün incelikleriyle ifâde edilmiş, Avrupa basınında, Fransızca yayın ya pan gazetel^de günün konusu olmuştur. III. Napolyon Fuad.Paşa hakkında “dünyada Fuad Paşa kadar bir mevzûyu zarif ve veciz olarak anlatan başka bir diplomat yoktur" demiştir. Halk arasında ise “bir ayağı üzerinde bin lafın belini bükerdi" diye söylenirdi. Biz, şu ana kadar ona âit yaklaşık 115 nük te ve fıkra tesbit etmiş bulunmaktayız. Yaşadığı zamandaki yerli ve yabancı gazete kolleksiyonlannı araştırmakla bu sayımn daha da cutabileceğini zannediyoruz. Fuad Paşa’ya âit fıkraların bir kısmı ilk defâ Ali Fuad (T ^kgeldi) tarafından Servet-i Fünûn’da yayınlanmıştır. Daha sonra Mehmet Ze k i Pakahn ile Orhan Fuad K öprülü’nün br Vonuda denemeleri olmuştur.
24
I)ov. Or. A li Haydar BAYAT
Bu fıkraları bir tasnife tâbî tutmak gere kirse; günlük olaylar ve Osmanlı devlet ricâliyle ilgili olanlar, yabancı devlet adamları ile ilgili olanlar, Fransızca’nın inceliklerine dayanılarak söylenenler diye ayırabiliriz. Fuad Paşa’nın nükte ve fıkraları o kadar popüler olmuştur ki aradan yüz yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen aktualitelerini kaybet mediğinden günümüz gazete, dergi ve kitapla rında yeri geldikçe kullanılmaktadır.
KEÇECİZADE M EHM ED FUAO PAŞA’NIN FIK R A VE NÜKTELERİ
r)'’-
26
Haydar HAYAT
* Yeni açılan yolların ve yapılan kaldırım ların intizâmından söz açan bir zâta Fuad Paşa: -Evet o kaldırımlar bize atılan taşlarla ya pıldı, demiş. ■k ':h -k Yine bu yol genişletmeleri sırasında kab ri, yol üzerinde kalan Sümbül Ağa isminde biri nin mezarına dokunulup dokunulmaması hakkında Fuad Paşa’nın fikri sorulduğunda: -Sümbül A ğa’yı başka bir yere dikin ki daha ziyâde gelişsin, demiş. * * * * Fuad Paşa, Kanlıca’daki ünlü yalısının dağ tarafına Sultan Abdülaziz için Şale adını ver diği bir köşk yaptırmıştı. Kör lakabıyla tanınan M ahm ud Nedim Paşa'nm kardeşi Sağu Ahmed Bey’in oğlu Ali Haydar Bey, bu köşkü metheden bir şiir yazmış ve bunu Fuad Paşa’ya tak(Jim et miş. Bu şiiri çok takdir etmiş gibi görünen Fuad Paşa: * -Bunu peder' bey işitsefer, amca paşa hazretleri görseler ne kadar memnun olurlardı, demiş. * * *
* 1856 senesinde Sultan Abdülmecid Çırağan Sarayı’nın yıkılıp yeniden yapılmasını ar zu etmiş ve bunu Alî ve Fuad Paşa’ya açınca
K K Ç K C İZ A D K M K H M K T FUAT PAŞA
27
Fuad Paşa cevâben: -İnşallah Hazîne-i Hassa’nın durumu dü zeldiği zaman daha âlâsmı yaparsmız. Fakat şim di para darlığı vardır, demiş, bu cevap üzerine Alî Paşa azledilmiş, Fuad Paşa da istifâ etmek zo runda kalmıştır. iV* * * Keçecizâde Fuad Paşa’mn sadrâzâmlığı zamânmda ölen zengin bir Ermeni’nin, Katolikler ve Protestanlar kendi mezheplerinden olduğunu iddia etmişler. Bu ihtilâf kavgaya ka dar varmış. Son olarak Fuad Paşa’dan ihtilâfın hailini istemişler. O da Katolikler’e; -Ölenin Katolik olarak öldüğüne emin misiniz? -Tamâmen eminiz, cevâbını alınca: -Demek ki rühuna siz sahip bulunuyor sunuz: O halde insâf edin, cesedi de Protestanlar’ın olsun, demiş. ** * * Fuad Paşa kadirşinâs bir kimse idi. Fa zilet sâhibi bir insan olan Lebib Efendi’nin takvimhâne nezâretinden 15.000 kuruş maaşla emekliye ayrılması istendiğinde, Sultan Abdülazlz: •Vezirlere o kadar maaş veriliyor. Lebib Efendi’ye çok değil mi, demesi üzerine Fuad Pa şa.
Uoy. Ur. Ali Haydar UAIAT
20
-Vezir buyurduğunuz biz kullarına, onun elini öperiz, demiş. Bu sözü Lebib Efendi’ye dâmâdı Abdülmecid Ferid Paşa nakledince, Lebib Efen4i: Herif âdem evlâdıdır, demiş. * * *
* Devrinin meczûblarından olup, göğsü nü teneke parçalarıyla dolduran ve sokaklarda bu halde gezip dolaşan Koç H alil Paşa bir gün: -İsmail Hakkı Hazretleri bana işâret bu yurup; “Koç Halil, Fransızlar’ın imparatoru Bonapart İstanbul’u almak istiyor. Sen İstanbul’u sakla da Bonapart görmesin”, dedi. Ben de İs tanbul’u avucumun içine aldım, yer ile gök ara sında üç gün sakladım. Bonapart geldi İstanbul’u bulamadı, defolup gitti. Onun için İstanbullular bu hizmetime mükâfat olarak bana birer öpücük vermelidirler, der. Fuad Paşa, bu Koç Halü hikâyelerini duy dukça güler ve Ömer Fâiz Efendi’ye: Canım Hâfız Efendi, biz bu adama deli mi yoksa veli mi diyeceğiz, dermiş. ■ ** * Elinin sıkılığı ile tamnan, sarayın israfla rına dâima karşı gelen Mâliye Nâzırı Nafiz Paşa bir gün Sultan Abdülm ecid’e, Fuad Paşa’mn Av rupa derisinden 150 kuruşa parlak potin giydi
KK(, KC İ/A 1 )K M K IİM K İ m \ I
29
ğini şikâyet yollu anlatmış. Bir zaman sonra Sultan da durumu Fuad Paşa’ya aktarınca ondan cevaben: -Evet efendim, kulunuzun izzet-i nefsim olduğundan frenk derisinden 150 kuruşa potin giyerim. Nâfiz Paşa kulunuz ise izzet-i nefisten mahrum bulunduğundan Kayseri derisinden 30 kuruşa mest giyer. Sâyenizde ikimiz de aym ma aşı alıyoruz. Niçin Nâfiz Paşa 30 kuruşluk mest giydiği için aldığı maaşın yarısını devlet hâzine sine bağışlamıyor, demiş. * * * * Mısırlı Prens M ustafa Fazıl Paşa, bir gün Abdülaziz’in huzurunda Fuad Paşa’nm icra atı aleyhinde konuşur. Pâdişâh da bu hususu Fu ad Paşa’ya aktarınca, ondan; Cenâb-ı Hak herkese iki göz ihsân etmiştir. Biri iyiliği, diğeri fenahğı görmek içindir. Mustafa Fazıl Paşa kulunuzun iyiliği görmeye mahsus olan gözü kapeılı olduğundan, tek gözüyle dâimâ fenâ işleri görür, cevâbını ve rir. Mustafa Fazıl Paşa’nm bir gözü kördü. * * * Sadrâzam Alî Paşa'run tutulduğu akciğer hastalığından iyiliğe yüz tuttuğu sırada, askerî rütbelerin askerlikten yetişmişlerin dışında olan lardan kaldırıirfiasıria dâir bir hatt-ı hümâyûn çı-
30
IJov- l>r. A li H a yd ar B A V A !
kanlmıştı. Sultan Abdülaziz’in kızı Fatm a Sultan'm kocası Nuri Paşa’mn da rütbesinin kal dırılması gerekiyordu. Bunu kocasına hakaret sa yan Fatma Sultan, hükümdârı etkileyerek, Nuri Paşa ve benzerleri için ayrıcalık tanıyan bir hatt-ı hümâyûn çıkartmıştı. Alî Paşa da Nuri Paşa’ya âit hatt-ı hümâyûnu dinlemek için hasta yatağından kalkıp Bâbıâlî’ye gelmek zorunda kalmıştı. Alî Paşa’nın hasta hâlinde rahatsız edil mesine canı sıkılan Fuad Paşa, o gün meclisten çıkarken tesâdüf ettiği Fransız sefâreti baş ter cümanına; -Pâdişâhımız dâmatsız duramıyor galiba. Bu zevk-i hümâyûn artık tadını kaçırıyor. Fatma Sultan için de: -Fatma Sultan’m yatağına birisini ithâl et mek için sadrâzamı hasta yatağından kaldırma yı anlamıyorum, der. * * *
* İstanbul’daki Hocapaşa yangınından sonra sokakların yeniden tanzim ve genişletilme sine teşebbüs edildiği sırada, Divan Yolu’ndaki Köprülü Mehmed Paşa’yla Hazinedar Firûz Ağa'mn kabirlerinin açılacak yola tesâdüf etmesi üze rine Köprülü ile Firûz Ağa’nın ruhâniyetinden korkulmalıdır, şeklindeki itirazlara karşı Fuad Paşa:
KK(, l ( İ / A D K M M I M I I I IIA I l'A ijA
31
-Köprülü’nün gönülden arzusu üzerine hareket ettiğimden onun ruhunun şâd olacağın dan eminim. Fırûz Ağa’ya gelince, emsalini, eslâlımdan katledenler olduğundan ondan da pervam yoktur, demiştir. * * * * Fuad Paşa, sadâret koltuğu hakkında: Sadâret zevki, sandalyeye oturana kadar dır. Oturduktan sonra o zevkin sarhoşluğu der hal başlar, demiştir. Bu sarhoşluğu azaltmak için mizah ve latifeyi sadâret alayında bile terketmemiştir. * Fuad Paşa’nın Şeyhülislâm Saadeddin Efendi ile aralarının iyi olmadığını bilen Sultan Abdülaziz, bir gün Fuad Paşa’ya: -Paşa sen şeyhülislâm efendim, ikimiz de devlet bendesi ve kapı yoldaşıyız, diye mukâtjelede bulunur. Bunun üzerine pâdişâh, Paşa’ya: Hayır sevmezsin, diye tekrar edince, Fu ad Paşa dayanamayıp; Sevip de şeyhülislâm efendiyi bağrıma basacak değilim ya. Sözüm bu kadar, diyerek Abdülaziz’i güldürmüştü. •k i( -k * Sultan Abdülaziz bir gün Fuad Paşa’ya kendisiyle Alî ve Rüşdü Paşa arasında ne fark olduğunu sormuş. Fuad Paşa da:
32
D o ç . D r.
H a yd ar By^VAX
-Biz, A lî ve Rüşdü Paşa üe birlikte yola Çücüğımızda önümüzde bir dereye tesâdüf eder sek, ben derhal paçalanım sıvar, suya dalarak bata çıka geçerim. Alî Paşa, tereddüt ve dikkat le araya araya bir yol bularak üstünü ıslatmadan geçer. Rüşdü Paşa ise, buradan geçersem suya batarım, şu taraftan geçersem üstümü ıslatırım, diye çok tereddüt ettikten sonra geriye döner, demiş. * * *
* Antep eşrâfından ve irfan sahiplerin den biri olan Hasırcızâde Mehmed Ağa, bix gün işleri için İstanbul’a geldiğinde, işlerini yolu na koyduktan sonra, Keçecizâde Fnad Paşa’yı ziyarete gider. Şâir Paşa’nın hnznrona girince irticalen aşağıdaki beyti okur: Hâk-i paye ferş-i rû etznek için amade yim Muktezâ-yı hilkâtim dir, ben Hasırcızâdeyim Şürden, nükteden çok hoşlanan Fuad Pa şa üe Hasırcızâde daha ilk karşüaşmalannda dost olurlar. Bir ara Fuad Paşa: -İşittiğime göre İstanbul’a geleli hayli müddet olmuş. Sizinle gaibâne muaferemiz şöy le dursun, keçe-hasır münâsebetiyle bir karabe timiz olduğu halde mülâkâtm bu ana kadar tehiri
K E Ç E C tZ A D E M E H M E T FUAT PAŞA
CÜZ
33
midir, demesiyle, Hasurcızâde Mehmed
Ağa: -Efendimiz, siz keçeyi sudan çıkcirmışsmız*. EuUarı ise ayaklar altmda sürün mekten hâlâ kurtulamadım. Bu hal ile müsâadei zamâna nâil olmaksızm hâkipâyinize yüz sürme ye nasıl cesâret edebilirim, cevâbmı verir. Bu nun üzerine Fuad Paşa: -Gam çekmeyin, heısın lâyık olduğu ye re kaldırırız, der. (*- Keçeyi suda çıkarmak: işini yoluna koymak anlamında bir deyimdir). * * *
* Hasurcızâde Mehmed Ağa, Keçecizâde Fuad Paşa’mn ziyâretine gittiği zaman, Paşa’nın parmağındaki pırlanta yüzüğe gözü takümış. Fu ad Paşa merak ederek sormuş: -Yüzüğüme mi bakıyorsun? -Evet Paşam, taşını merak ettim. -Pırlantadır. -Çok güzel, faydası nedir? Yâni size ne gelir getirir? -Ne getirecek, hüç... Hasırcızâde gülüm seyerek, -Yazık, benim de babamdan kalma bir çift taşım var, bana senede elli altın getirir, de miş. Fuad Paşa hayretle:
34
i>4iç. f>r. A li Uityf/Mr H.
-Ne taşı bu, deyince Hasırcızâde lafı ge diğine koymuş: -Değirmen taşı, değirmen taşı Paşa haz retleri... * * *
* Fuad Paşa bir gün, Sultan Abdülaziz’e karşı sarfetmiş olduğu cUretkârane bir sözden sultanın yüzünde bir değişiklik meydana geldi ğini görünce, durumu kurtarmak için: -Efendim, eslâf-ı vüzerâ Orta Kapı’da cel lâdın beklediğini gördükleri halde, hünkâra doğruyu söylemekten çekirunezlerdi. Sizin sâyenizde bizim böyle bir korkumuz yoktur. Hakika ti söylemekte tereddüt bize vebaldir demiş. * * * Fuad Paşa’mn sadrâzâm bulunduğu sıra da, vezirlerden Hamdi Paşa haksız bir işinden dolayı mahkemeye çağrılmış. Fakat bir vezirin mahkemeye çağrılmasını o zamânın anlayışına göre bir türlü hazmedemeyerek sadrâzâmlık makâmına yollanmış. Bir vezirin, başka bir vezir kendisini ziyârete gelirken, onu, kapıdaki binek t^ın d a karşılaması âdet ruteliğinde idi. Fakat Fu ad Paşa’ya Hamdi Paşa’nın geldiği haber veril diği halde onu makam odasında karşılamış, bu davranış Hamdi Paşa’yı öfkelendirmiş, daha oturmadan:
K K C K C I/.A D K M I . I I M i n
KUAI l'AfşA
35
-Paşa hazretleri unuttular galiba, vaktiy le vezirlerden biri geldiği zaman, sadrâzâmlar onları binek taşında karşılarlardı, demesi üzeri ne Fuad Paşa: Gerçekten seleflerim vezirleri binek ta şında karşılarlardı. Ama kânuna aykın hareket leri de görüldükte, yine o binek taşında boyunlarını vurdururlardı, diye cevap vermiş. * * * *
* Dâhiliye kâtibi Saib Bey, bir gün oda cısına: -Git sor bakalım sadrâzâm paşa teşrif et mişler mi, der. Odacı Fuad Paşa’nın odasına da lıp, Paşa’ya: -Bizim bey sizi istiyor, demesiyle Fuad Paşa kimin aradığfinı öğrendikten sonra, Saib Bey’in odasına gelir: -Emretmişsiniz geldik, der. Saib Bey’in gösterdiği telâşa gülerek makamına döner. ** * * Fuad Paşa’nın Tanzîmât Meclis-i Aliye başkanlığında bulunduğu sırada bir iş konuşma sı için vekillerden birinin meclise çağrılmasına gerek görülmüş. Konuşmalardan sonra çeşitli mevzularda sohbet edilirken çağrılan vekil, vak tiyle Hicaz Vâliliği’nde bulunduğu sıralarda ta nımış olduğu keşif ve keramet sâhibi bir şeyhten
bahis açar: Ağır bir hastalıktan bitkin odasında yatarken şeyh içeri girmiş ve üç kere: -Kalk yâ pezevenk! diyerek kolundan tu tup kaldırmış ve o andan itibaren vâli bey sıhha tini kazanmış. Bu hikâyeyi nakleden paşa yaşlılığında genç bir odalık aldığından dolayı halkın diline düştüğünden, eski Hicaz vâlisi olan vezirin meclisten ayrılışım müteakip Fuad Paşa, -O zâtın hakikaten keramet sahibi oldu ğuna ben de kâni oldum, Paşa hazretlerinin bu günkü hâlini on sene önceden keşfetmiş, demiş. * ** Alî Paşa’nın azliyle Fuad Paşa’nın sadrâzâmlığa getirilmesinden kendine pay çıkaran şâ ir Ziya Paşa, bir gün Fuad Paşa'nın dostlarından olan Bebekli Saib Bey’i Beşiktaş’taki Yıldız Caddesi’ndeki evine dâvet edip, Fuad Paşa'nın sadrâzâmhğa onun yardımı ile geldiğini ve makâmını muhâfaza edebilmesi için saıayda onun gibi nüfuzlu birine ihtiyâcı olduğu gibi, kendisinin de Fuad Paşa gibi dirayetli bir sad râzamın yardımına muhtaç bulunduğunu, ikisi nin el ele verip hem devlet menfaatine, he.m de kendi hesaplarına uygun işler görebilecekleri ni Fuad Paşa’ya söylemesini ister. Saib Bey, bu istekleri ertesi sabah Fuad Paşa’ya aktardığında. Paşa: -Saib Bey, bu teklifi kabûl edebilmek için
M « . K 1 /A H K M K IIM K I H I A I l'A ijA
J7
öttce insanın deli ve sonra da adının Ömer olma sı lâzımdır, demiş. Saib Bey, birinci şartın anlaını üstünde ise de isminin Ömer olmasındaki hikmeti anlayamadığını söyleyince, Fuad Paşa, Yâni kendime Çocuklar Başı Deli Ömer dedirtmek için, diyerek bu cevâbı aynen Ziya Paşa’ya söylemesini tembih etmiş. * * * '*■' Sultan Abdülmecıd, fikrî gelişmesiyle yakından ilgilendiği kardeşi veliahd Abdülaziz’in, İstanbul’u ziyarete gelen Rus Grandükü Nikola ile görüşmesini sağlamış ve bu görüşme lerde Fuad Paşa tercüman olarak yamnda bulun muştu. Bir süre sonra Abdülmecid, Fuad Paşa'ya kardeşini nasıl bulduğunu sormuş. Paşa da veli ahdı meth veya kötülemenin tehlikeli olduğunu bildiği için, kanaatini açıklamaktan çekinince, pâdişâh: -Ben birâderimden hoşnudum, demiş, Fuad Paşa’da, -Efendimizi hoşnud etmeyip de ne yapa cak? O da bizim gibi bir bendenizdir. Fakat, teb’a-i âliyeniz defterinin en başındadır. İşte biz den farkı budur, demiştir. * * ît * Çingene lakabıyla tanınan İstanbul Şehreminleri’nden Hüsam Efendi, çıktığı Avru-
J9
1)0^. I)r. A li Havdar IIA ^A I
pa gezisinden Alî Paşa’ya o zaman çok makbul olan dolaplı ve maşalı saatlerin dolaplı cinsinden bir tâne hediye getirmiş. Alî Paşa yanında Hüsam Efendi’nin bulunduğu bir sırada ziyarete ge len Fuad Paşa’ya önünde duran saati göstererek: -Hüsam Efendi getirdi, demiş. Fuad Pa şa da, -Güle güle kullanın, demekle yetinmiş. Alî Paşa’nın, -Bir kere baksanız a, demesi üzerine Fu ad Paşa, -Bakmaya ne hâcet, Hüsam Efendi’nin getirdiği saat şüphesiz maşalıdır, deyivermiş. "Jr * * Alî Paşa’mn konağına, Keçecizâde Fu ad Paşa, Çingene Hüsam Efendi ve daha bâzı ki şilerin bulunduğu bir sırada, devrinin ileri gelenlerinden ufak tefek olduğu için maymun la kabıyla tanınan defterdar Emin Efendi de gelmiş. Odada oturacak yer kalmadığından ayakta kalan Emin Efendi’nin oturabilmesi için Alî Paşa uşa ğına sandalye getirmesini emredince, Fuad Pa şa hemen: Müsâade buyurursanız, Hüsam Efendi’ nin omuzuna çıkıp otursun, demiş. *** * Keçecizâde Fuad Paşa’nın:
KK(; M l / A D K M K H M i:! H JA T PAŞA
39
-Başıına bir sarık sarsaırt Saadettin Efend i’den âlâ Şeyhülislâm olurum, dediği meş hurdur. * * * * Gittiği bir avda vurduğu bir kaç çullu ğu (= Becasse) Keçecizâde Fuad Paşa’ya getiren Mahşer Midillisi K âm il Bey'i, Fuad Peişa av etle rini birlikte yemek için kalmasmı ricâ etmiş. Bekasanm en makbûl yemeği kızartılmış ve üzerine bekasa bağırsak muhtevâsın ile salça kanşırra sü rürmüş ekmek üzerine yarım bekasanın konul masıyla hazırlanan! imiş. Bunu bilmeyen ahçı, kuşları temizleyerek kızartmış ve sofraya getir miş. Kuşları bü halde gören Kâmil Bey’in suratı nı ekşittiğini gören Fuad Paşa, sebebini sorduğunda: -Ahçı başı bekasalara yazık etmiş, pişir mesini bilememiş, demiş. Çağrılan ahçıya bekasanın nasıl pişirileceğini anlatan Kâmil Bey, sözünü bitirince, tepesi atan ahçıbaşı, -Ne bileyim serun bok yiyeceğini, demiş. Fuad Paşa bir taraftan: -Terbiyesiz, çık dışarı, derken bir taraf tan da katıla katıla gülüyormuş. * * *
* Zaptiye müşiri Hüsnü Paşa bir gün, Türkiye’ye gizlice sokulan Hürriyet gazetesinin
40
DoV- Ur. A li Haydar IIA\AI
toplayabildiği nüshalarını bir çuvala koydurup
BabIâli’ye götürerek Sadrâzam Alî Paşa'ya duru mu bildirir. Alî Paşa, yanında bulunan Fuad Pa şa ile bu zararlı yayınların yurda girişinin ve yayınmasının nasıl önlenebileceği hakkında mü nâkaşa ederlerken içeriye o sırada Şûrâ-yı Dev let Reisi olan Midhat Paşa girmiş. Fuad Paşa, hemen: -İşte Ebu'l-Ahrâr geldi. Alınacak tedbiri ondan soralım, der. * * *
* Bir gün Fuad Paşa sandalı ile eski Mâ liye Nâzırları’ndan M usa Saffet Paşa’nın Emirgân’daki yalısının önünden geçerken, o sırada penceresinin önünde oturan Musa Saffet Paşa: -Çoktandır tenezzül buyurulmadı. Efen dimizi hiç göremeyecek miyiz, demiş. Bunun Üzerine Fuad Paşa, Hz. Musa’nın Allah’tan, ken dini göstermesi dileğine karşı Kurân-ı Kerim’de zikredilen “beni göremezsin yâ Musa” anlamın daki “Len terânî yâ Musa” âyetini okuyarak ce vap vermiş. * * *
* Fuad Paşa, kardeşinin oğlu Macit Bey’den bahsettikçe: -Ben bizim Macit Bey’i tariften âcizim. Mecnun desem değil, âkîl desem değil, âlim de
KK<, K( İ/.A I)K M K H M K İ K l'A I l>A!jA
41
sem değil, câhil desem değil, dermiş. * ** * Fuad Paşa’mn birinci veyâ ikinci sadâ retinde muhteşem bir alayla Bâbıâlî'ye giderken, Naili Mescid civârmda onu seyretmeye gelen binlerce kadm, erkek seyirci arasmda Uzun Ne fise adındaki kadın gözüne ilişince, ona dilini çı karmış. Bunun üzerine Nefise hemen yanındakilere yüksek sesle: Ayol bakınız ne yapıyor. Bu zâten delidir, deliden hiç sadrâzâm olur mu? Artık kıyâmet alâmetleri görülmeğe başladı, eyvahlar ol sun, demiş. Uzun Nefise, eski hamam ustalarıhdeın tu haf bir kadınmış. Fuad Paşa’nın konağma sık sık gelir, hoş sözleri ve tuhaf halleri ile etrâfindakileri eğlendirirmiş. ** * * Mustafa Reşid Paşa’nın çocukları ara sında en çok sevdiği Ali Galip Paşa, istediği in sanları tayin, istemediklerini azl gibi, arzu ettiği her şeyi yaptırabilen biri olduğu için, onu ziyâret edenlerin çokluğunu imâ eden Fuad Paşa, Sultan Veled’e âit aşağıdaki dörtlüğü okurmuş: Her ki bu gün Veled'e İnanuben yüz süre Yoksul ise bay olur Bay ise sultan olur.
D o ç . b r . A l i H a yd ar B A ^ T
* O m e r F â iz E fe n d i’ıün V iyajıa’d a bulun
duğu bir sırada târihî bir şatoda verilen bir dâvette, Macar Şark ilimleri Akademisi azasmdan Türk dostu Prof. Lazlo Aponyi: -Şimdi efendi hazretleri ben sizden ve bilhassa sultânımızdan şikâyetçiyim. Eğer biraz daha akıllı hareket etseydiniz, bu şatoda ev sa hibi ile misâür yer değiştirmiş olacaktı, demiş. Ömer Faiz Efendi de, -Viyana bizde değil ama kalbiniz bizim le. Bu da büyük bir edebî fetihtir, cevâbım vermiş. Daha sonra İstanbul’da bu olayı Ömer Fâiz Efendi o sırada da Hâriciye Nâzırı bulunan Fuad Paşa’ya anlattığı zaman, Fuad Paşa, -Sizinki boş laf, acı teselli efendi! Asıl doğru olan Macar profesörünün söylediğidir. Bi zim kusurlarımızı sıralamaya kalksak Viyana’ya sığmaz, İstanbul’a kadar uzanır, demiş. * * *
Devrin ileri gelenlerirun bulunduğu bir mecliste İstanbul Şehremini, Avrupa şehirlerinin çoğunda olduğu gibi, İstanbul sokaklanmn ge celeri aydınlatılmasının gerekliliğini savunmuş ve bunun nasıl yapılabileceğini toplantıda bulu nanlara sormuş. Sıra Mahşer Midillisi Kâmil Bey’e
KEÇETİZADE MEHMET FUAT PAŞA
43
gelince, o şöyle bir teklifte bulunmuş: -AvrupalIlar her şeyin kolayım bulmuş lar. Fransa’da g ö r d ü ^ m bir şehirde çok büyük bir kule yapürmş. Kulenin tepesinde bulunan bü yük havuz kandil yağı ile doldurulmuştu. Bu yağ dolu havuzun ortasma dikilen halattan daha ka lın bir fitü yakıldığı zaman şehir gündüz gibi aydınlamyordu. Kulenin tepesindeki yağ dolu havuz o kadar genişti ki görevliler tâmirat gerek tiğinde bu işi kayüda yapıyorlardı, demiş. Dinleyenlferden biri merakla, -Peki ama Kâmil Bey, böylesine büyük bir kandile bunca yağ nereden temin edilir? di ye sorunca, anlatılan saçmalığa dayanamayan Paşa: -Nereden sağlanacak efendim? Kâmil Bey öylesine yalan söyler ve bizler de kendisini çaresiz dinlerken, öfkeden yüreklerimizin yağı erir. Bu eriyen yağlar da işte o kandile yollanır, deyivermiş. * * *
* İstanbul’da Sirkeci’de kurulacak demir yolu istasyonunun bu günkü Hocapaşa çevresin deki çok sayıda mescid ve türbenin yılalmasım gerektirdiğinden, mutaassıp çevrelerce reaksi yonla karşılanmış ve istasyonun daha uzak bir yerde kurulması için hükümete baskı yapılmış tı. Fuad Paşa bu reaksiyonlara aldırmamış, istas-
44
l>»v. I)r. A li Haydar BA\,VI
yonun hem kıyıda, hem de şehrin iç hayâtımn
yoğun bulunduğu bu yerde yapılması gerekti ğinden hemen işe başlamıştı. Bu gün istasyonun girişinin sağmda es kiden İhya Dede Türbesi vardı. Fuad Paşa, bir gün türbeye girmiş, bir süre içeride kaldıktan soru^a türbenin yıkılmasını ve içindeki mezarın ilerideki Kudret Baba Türbesi’ne naklini emret miş. Daha sonra da: -İhya Dedemiz, Kudret Baba ile ülfette hiç şüphesiz memnun olacaktır. Malûmdur ki tarıkatte en yüksek merci Dedebabalık’tır. Biz de acizane, bir baba ile dedeyi birleştirdik, demiş. * * *
* Ahbaplarından biri Fuad Paşa’ya dostlarımn kimler olduğunu sormuş. Paşa gülerek; -Şimdi dostlctrımm kimler olduklarını bi lemem. Zira ikbâldeyim. Gerçek dostlarım, makâmımdan düştükten sonra beni arayanlardır, karşılığını vermiş. *** * Keçecizâde Fuad Paşa’mn sadrâzam ol duğu dönemde, yanında biri Şabâniye, diğeri Bayrâmiye tarikatı şeyhlerinden iki misafirin bu lunduğu bir gün, bir vatandaş işinin halli için Fu ad Paşa’ya mürâcaat ettiğinde, kendini: -Bendeniz Ramazanoğlu filancayım der
K t .( ,m / A l) l- . M M IM I I H v M
I'a :j a
45
demez Fuad Paşa misâfirleri göstererek: -Aman yavaş söyleyin, bunlaım ikisi bir olup, sizi aralırmdakaynatıverirler, deyivermiş. * ** * Beyoğlu’nda gezinmeyi âdet edinmiş devrin ileri gelenlerinden birinin oğflunun bir makama getirilmesi sebebiyle, makâmmm geregı olarak münâsip bir rütbeye taltifi müzâkere edilirken, toplantıda bulunanlardan biri; Şimdi bu çocuğa hangi rütbeyi vermeli, deyince vekiller arasında bulunan Fuad Paşa: -Bence münâsib olan Beyoğlu Beylerbe yi payesidir, demiş. * -A* * Sultan Abdülazız bir gün sadrâzâm Fu ad Paşa'ya memleketin başındaki dış ve iç gai lelerden söz ederken üzüntüye kapılıp: -Bu memleket için artık harp ile sulhun ne farkı veır, demesi üzerine Keçecizâde Fuad Pasa: -Aman efendim, sulh bekârlık, harp ise evlilik demektir, cevâbını vermiş. * ** * Fuad Paşa, sadrâzâmhğı sırasında Raluazan’da Beyazıt Camisı’ne namaza gitmiş. Ce maatin kalabalıklığından son Cemaat mahallinde
4*
|>ov- l»r. A li lltı>
namaza dururken arkasındaki yaverlerine de na maza durmalarım söyler. Yâverlerin, abdestimi^:^
yok, demeleri üzerine: -Kimin abdesti vâr ki, deyip namaza durmuş. * ** * Çingene lakabıyla tanınan Hüsam Efendi’nin Şehremini, Kürt lakabıyla tanınan Ahmed Efendi'nin de muhasebecisi olduğu günler de, Fuad Paşa’nın hazır bulunduğu bir mecliste, şehremânetinde ne var, ne yok denilmesi üzeri ne Fuad Paşa: -N e olacak Ç in g e n e çalar, Kürt oynar,
demiş. •k -k “k * Sultan Abdülaziz devletin mâlî prob lemleri üzerinde sadrâzam Fuad Paşa ile konu şurken: -Ah, harcamakla tükenmeyen bü: para ol sa da şu sıkıntılardan kurtulsak, demiş. Fuad Paşa’da: -Harcamakla tükenmeyecek paraya geç mez akça derler hünkârım. Harcanamayacağı için hiç tükenmez, cevâbını vermiş. 'k -k -k * Fuad Paşa, memleket için, dış ve iç po litika konulannda tutulacak isabetli yolun hangisi
K i;vı c l/ A i) i; m k iim k t h i a t pa!>a
47
olduğu hakkında tâkip ettiği metod şuymuş: Devletin can düşmanı Rusya’mn İstanbul’daki se firiyle konuşarak onun düşüncelerini öğrenip, sonra da sefirin istediklerirun tam aksini yapmak. * * * * Bir gün Sultan Abdülaziz, sadrâzam Fuad Paşa’ya Ahmed Vefik Efendi’nin nasıl bir adam olduğunu sormuş. Fuad Paşa da: -Ahmed Vefik Efendi, değirmen taşı bü yüklüğünde bir pırlantadır. Ondan ne bir yüzük taşı, ne de bir binek taşı yapılabilir. Ama bir pır lantadır, demiş. * * *
* Yine Fuad Paşa Ahmed Vefik Efendi (Paşa) hakkında şöyle demiş; 'Ahmed-Vefik Efendi evrâk-ı perişandan ibaret bir sandıktır (evrâk-ı pehşândan nasıl is tifâde olunamazsa, onun kaıma karışık ilminin de bir fayda temin edemeyeceğini anlatmak iste miştir). * * *
* AvrupalI bir devlet adamının Osmanh devletindeki esirler hakkındaki fikrini Fuad Paşa’dan sorması üzerine, şu cevâbı verir; -AvrupalIlar, esirlerimizin hür ve belki evlerimizde hâkim olup, bizim onlara esir oldu ğumuzu bilmezler de, boşuna itirâz ederler.
'k k -k * İstanbul’da büyük tahribat yapan 1282
H/1865 yılı kolera salgım sırasında Fuad Paşa sadrâzam ve serasker idi. Bir gün seraskerlik makâmında koleradan ölenlerin listesiıü gözden ge çirirken, yanında bulunan müsteşarına şaka yollu: -Bu mel’un hastalık bu kadar tahribat yaph. Bâri bizim şişmam da götürse, beni de elin den kurtarsa, demiş. Paşa bu sözleri ile çok şiş man olan karısını kastetmiş. * * *
* Fuad Paşa, 1855 yılı Şubat ve Mart ay larında Bursa’da peşpeşe vuku bulan ve Bursa’yı mahveden zelzeleden bahisle; -Osm anlI târihinin d ib â c e s i zâyi oldu, d e miştir.
* * * * Sirkeci-Edirne demir yolu imtiyazını alan yabancı şirketin hükümetle olan anlaşması gereğince fazla kilometre tazminatı alabilmesi için zigzaklar ve dönemeçlerle yolu lüzûmundan fazla uzattığı görülmüş. fazla uzattığı görülmüş. Bu durumu hoş karşıla mayan Sultan Abdülaziz, Edirne-İstanbul demir yolu hattının düz bir çizgi hâhnde yapımını bü-
KI,<, IX İZ A I)K M K IIM K I K llA l
49
yurmuş. Bu emri duyan Keçecizâde Fuad Paşa da: -İlâhî Hünkânm, hangi işiniz doğru ki bu da doğru olsun, demiş. ic ic * Fuad Paşa’mn Hâriciye Nâzırhğı döne minde hâriciye memurları kayırılarak tâyin edi len, çoğu yabancı dil bilmeyen kimselerden oluşuyordu. Üstelik görevini ciddiye alıp vazife sine zamâmnda gelen yoktu. Görevlilerin büyük bir kısmı dâirelerine öğleye doğru veyâ öğleden sonra gehyor, bir iş yapmadan da ayrılıyorlardı. Kısa zamanda başı bozukluğu önleyen Fuad Pa şa, bu arada Hâriciye Nezâreti’nin en göze ça rpacak yerine iri harflerle yazdırdığı “m em urların vazifeye gelmeden geri gitmele rin i özellikle ricâ ederim", levhasını astırmıştı. * * *
* İlmî yönü zayıf olan Şeyhülislâm Saa dettin Efendi’yi Fuad Paşa pek sevmezmiş. Hat tâ vefatına düşürdüğü “ Öldü Saadeddin Ağa” târihi ile cehâletini örtülü olarak ifâde etmiştir. Fuad Paşa Suriye’de yanında bulunan Rüştü Pa şa'dan memnun kaldığından mahreç mevleviyetlerinden birirün ona tevcihini istemiş. Fuad Paşa’yı sevmeyen Şeyhülislâm Saadeddin Efen di de araya Alî ve Cevdet Paşalar girmesine rağ men müsâade etmemiş. Bu sebepten AH ve Fuad
50
l>oç. I)r. A li Haydar BAVAT
Paşa ile Saadeddin Efendi’nin aralan açılmış. Fuad Paşa, Rüştü Efendi’yi Suriye Vâliliği’ne tâyin ettirince, şeyhülislâmın mahreç pâyesine lâyık görmediği bir adamın, Suriye gibi önemli bir ye re vâli oluşu Saadeddin Efendi’yi üzdü. Bundan sonra paşaları alenen kötülemeye başladı. Fuad Paşa hakkında kâfir-i câhir, Alî Paşa hakkında da kâfir-i sâtir diye tarizde bulunur olmuştur. ** * * Keçecizâde Fuad Paşa bir gün, Sultan Abdülmecid’e Mustafa Reşid Paşa’yı şikâyet eder. Abdülmecid de bunu Reşid Paşa'ya akta rır. Aynı gün vekiller heyeti toplantısına sadrâzâm asık çehreyle girer. Fuad Paşa, pâdişâhın boş boğazlık etmiş olduğunu sezerek karşısmda oturan Alî Paşa'ya Şu mısraları yazarak verir; Bî hûrûf-ı lafz u savt ol pâdişâh Mustafa’ya söyledi bî ıştibâh * ** * Satın aldığı gâyet kıymetli bir yüzüğü çevresindekilere gösterirken, içinde bulunan “sinek” denilen leke olmasa daha kıymetli ola cağını söyleyen Fuad Paşa, bir ara Ali Şevketi Efendi’ye dönerek; -Sen de böyle bir yüzük alır mısın, diye sorar. O da cevâben; -Aman efendim nasıl alayım, kulunuz al
K F ^ ^ E C lZ A D i: M E H M E T KUAT PAŞA
Si
sam alsam içindeki sineği alabilirim, diyerek çevresindekileri kahkahaya boğar. * * *
* Eskiden konuşamayan çocukları Çar şamba günleri sadrâzama götürürler ve o da eli nin tersiyle çocuğa vururdu. Keçecizâde Fuad Paşa sadrâzam iken söz söylememekle tamnan Abdülkerim Nadir Paça için: -Ağıza el vurmakla söz söyletmek kudre tine hâiz olsam Abdülkerim Nadir Paşa’nm ağızma elimin tersiyle değil tekmeyle vururdum, demiş. * * *
* Sultan Abdülaziz bir ara Mısu: Hidivi İs mail Paşa’nm kızı Tevdiye Hanım’la evlenmek is temiş ve Başmabeyinci Ali Bey’i bir akşam Hidiv'e yollamaya kalkmış. Ali Bey hükümdSrın emri gereğince önce Kanlıca!daki yalısında bu lunan Fuad Paşa’ya durumu anlatmış. Fcikat Fu ad Paşa evlilik fikrini hükümdara yazdığı bir pusula ile tasvip etmediğini bildirmiş; Kullarında iki hal vardır: Birisi, sâdece Fuad’lık öbürü sadrâzâmlıktır. Fuad’lık, efendi mizin rahat ve gönlü ne isterse onu yapmaktır. Sadrazamlık çâresiz bâzı mütâlâa dermeyan et meğe mecbür eder. Bu mütâlâa ise sed çekmek değil, sed var ise def-i çâresine bakmaktır. Bu
52
D oç. Dr. A li Haydar BAYAT
dahi düşünmeğe Efendimiz’le beraber bir kolay tarikini bulmağra çalışmağa muhtaçtır. Onun için bu akşam senin Mısır vâlisine gitmeni tensib edemem ve bu ifâdenü veüyyinimetin ayaklan bastığı yerlere yüz bin kere yüz sürerek arzetmemi yine sadrazamlıkla s£ina teklif eylerim. Yi ne her halde ferman veliyyinimetimizindir. Sultan Abdülaziz “bir pusulayla bana arz da mı bulunuyor” diye Fuad Paşa’yı sadrâzâmlıktan azletti. Fuad Paşa, bu evliliğe neden itiraz ettiğini çevresindekilere şöyle izah etmiştir: -Bu gün getir diye ısrar ettiği gibi, yarın da bıkar, başımdan ^ götür diye ısrara başlar ve devletin başına yeniden bir Mısır gülesi çıkar. ** * * Fuad Paşa’mn Tevhide Haııun’la evli liğine karşı çıkması sonucu, Sultan Abdülaziz, Ali Bey’e: -Galiba Fuad Paşa istifa etmek niyetinde dir. Git ağzmı ara demiş. O da verilen talimat üze rine Fuad Paşa’run ağzım yokladığmda: -Zâten ben Efendim'e istifamı ârzettim, demiş. Aynı gece Mısır Hidivi Mehmed Ali Pa şa’mn Kuruçeşme'deki yahsmda karşılaştığı Alî Paşa’mn kula^na eğilerek: Sadâretinizi tebrik ederim, demiş. Haki katen iki saat sonra Emin Bey, Fuad Paşa’ya sa-.
KEÇECtZADE MEHMET FUAT PAŞA
53
dâretten azlini tebliğ etti. Paşa hemen mühr-i hümâyûnu Emin Bey’e teslim etmek isteyince. Emin Bey; -Mühr-i hümâyûnu denize açıldıktan son ra teslim almakbğım emredildi, demiş. Bindik leri beş çiftenin sâhilden ayrılmasıyla Fuad Paşa, mühr-i hümâyûnu kesesiyle berâber çıkarıp ve rirken, Emin Bey böyle durumlarda mühr-i hü mâyûnun bir zarf içinde ve üstü zâlî mühürle mühürlenerek vermenin eskiden beri gelenek olduğunu hatırlatınca, Fuad Paşa: -Bu da bizim âdetimiz olsun, deyivermiş. ■k* * * Fuad Paşa, kendi yetiştirmelerinden olan ve Şeim Valili’ğine getirdiği H nışit Paşa hakkında; -Cenâb-ı Hak rûz-ı cezâda bana yaptık larımdan sual edince, her birisine bir kulp taka rak cevap verebilirim. Fakat Hurşit Paşa’yı niçin vezir ettin diye sual ederse ona cevap bulamam, demiştir. * * *
* Fuad Paşa, sadrazamlığı sırasmda, bir gün pâdişâhı ziyârete gittiğinde Sultan Abdülaziz'i başmda takke, sırtmda kısa bir gecelikle ay ran içerken görmüş. Paşa içeri girince hünkâr derhal kâseyi bırakarak özür dileme yolunda bir
54
I)oç. I)r. A li Haydar BAYAT
İki söz söyleyince, Fuad Paşa hemen: -Aman Sultânım, ne beis var. Ecdâdmız böyle ayran içe içe bu kadar memleketi fethetmişlerdi, diyerek zarifâne bir cevap vermiş. ie -k ic * Keçecizâde Fuad Paşa’ya tanıdıklarmdan biri: Bir albüm yapmak için devlat adamlanmızm fotoğraflarmı topladım. Sizden de imzâlı bir fotoğrafınızı ricâ edebilir miyim, demiş. Fu ad Paşa da delikanlının hatırını kırmayarak fotoğ rafını imzalayarak altına “a evlâdun, beni dinlersen resim toplayacağına para topla, bu nu beceremezsen aklını başına topla” yazarak vermiş. * * *
* Sultan Abdülaziz bir gün Fuad Paşa’ya Alî Paşa’yla aralarındaki farkı sormuş. Keçecizâ de cevâben: -Alî Paşa’yla ikimiz muhallebiciye benze riz. Ben su muhallebisi yaptığım halde diller dö kerek çoluk çocuğu başıma toplayarak muhallebilerimi satarım, Alî Paşa ise sütlü mu hallebi yapar fakat satamaz. *
* Vaktiyle Bâbıâlî’de Dâhiliye ve Hârici ye Kâtiplikleri adlı iki memuriyet vardı. Bunların
K K Ç E C İZ A D E M E H M E T FUAT PAŞA
55
ünvanlan her ne kadar kâtip ise de kâtiplikle il gisi yoktu. Dâhiliye Kâtipliği’nde uzun zamandır ricalden Bebekli Saib Bey, Hâriciye Kâtipliğin de ise Alî Paşa Kethüdâsı Billûrî Mehmed Efen di bulunuyordu. Bu iki zâtın kitâbetle alış verişleri olmadığından Fuad Paşa: -Bunlar K irâm en kâtibin* gibidirler. Yazdıklarını gören yoktur, dermiş. (*- Kirâmen kâtibin: Kurân-ı Kerîm’de, insanların yaptıkları her şeyi kaydeden melekler olarak ge çer: İnfitâr sûresi, âyet; 10-12). * * * * Serasker Mehmed Rüştü Paşa, müste bit ve başkalarının düşüncelerine uyacak cins ten olmayıp kendini beğenmiş, işinde çok ağır bir insandı. Fuad Paşa onun hakkında: -Eğer Cenâb-ı Hak dünyayı yaratmak hu susunda Mütercim Rüşdü Paşa’ya danışsaydı, hepimiz henüz görünmeyen âlemde kalmıştık, demiştir. * * *
* Sadrâzâm Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa’ya, yetmişlik zengin bir kadınm, otuz yaşın da genç bir delikanlıyla evlerunek istediğinden bahsedilmesi üzerine. Paşa hemen: -Ahmet müsâade etmez, demiş. Sor muşlar.
Dov. Dr. A li Haydar BAVAİ
56
-Hangi Ahmet? * * *
* Fuad Paşa’nm İslâmiyet hakkmdaki görüşü: İslâmiyet, asırlar boyunca ilme hizmet eden ve bir çok yeni buluşları gerçekleştirerek insanlığa yararlar sağlayan müstesna bir vâsıta olmuştur. Ancak, günümüzde İslâmiyet geri kal mış bir saate benzemektedir. Bu geri kalmış ve durmak üzere olan saati ayarlamamn zamânı çok tan gelmiştir. * ★★ Sultan Abdülaziz’in Mısır seyahati sıreısında Fuad Paşa serasker olarak hükümdânn yanın da bulunuyordu. da bulunuyordu. Vapurdan inildiği zaman Abdülaziz’e, Mısır Vâlisi İsmail Paşa’ya ve kendisine birer at hazırlandığmı gören Fuad Paşa, halka hükümdârın yanında Mısır vâlisini küçük göster mek için: -Ben pâdişâhımın yanında ata binemem, diye yayan yürümeğe başlamış ve bu süretle İs mail Paşa’yı da istemeye istemeye yayan yürü meğe mecbür etmiştir. * * *
* Sultan Abdülaziz’in Mısır seyahati dö nüşünde vilâyetlerin teftişi için Bursa tarafına Ah-
K C İZ A D K M K H M K I K l/A l PA!>A
57
med Vefik Efendi (Paşa), Canik koluna Buısalı Rıza Efendi. Rumeli’ye Suphi Bey ve BosnaHersek yününe de Ziya Bey (şâir Ziya Paşa) yol lanmıştı. Vefik Efendi Bursa’da saplanıp kalmış, dik başlı davramşlarıyla halkın şikâyetlerini ay yuka çıkarmış. Rıza Efendi, Canik’e gittiğinde ha rap olarak bulduğu iki mescidi tâmiıle meşgûl olmuş, kalan zamanlarını da hamamicirda geçi rerek iki vazifesini tamamlamış. Suphi Bey, sü ratle Manastır’a kadar gitmiş İşkodra taraflarına uğramadan kısa yoldan İstanbul’a dönmüş. Ziya Bey, Saray Basna’ya varır varmaz yaptığı yolsuz ve uygunsuz hareketler sebebiyle azlolunmuştur. Fuad Paşa bu olaylar sebebiyle: Dört müfettiş gönderdik. Dördünün de tâlimâtı bir idi. Her biri bir türlü içtihâd eyleye rek, tuttukları yol, dört mezhep gibi birbirine zıt oldu, demiş. *** * Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa “hükümet” kelimesindeki kefi, kaf gibi telâffuz ettiğinden, o kelimeyi “hükümet şeklinde söylermiş. Fuad Paşa: -Bu zat bunca yıllık kâf-ı hükümeti "k a f’ a ve devlet idaresini vakıfları, teftiş mahkemesi ne çevirdi, diye alay edermiş. * * *
* Keçecizâde Fuad Paşa, milletinin me-
58
Doç. Dr. Ali Haydar BAYAT
denî vasıflarına inanır ve Avrupalılar’ın bunu lâyıkıyla anlamadıklarını söylerdi. Çar Nikola'nm OsmanlI İmparatorluğu için “hasta adam” demiş olmasına karşı: -Ben Türkiye’yi Çar hazretlerinden daha iyi tanırım. Bir hekim olarak her-tarafııu dinledim, vurdum, içini dışını muayene ettim. Gördüm ki Türkler’in naturası sağlamdır. Yalnız bir cilt hastahğına yakalanmışız. Çabuk iyileşmesi için vü cuduna süreceği kükürdü yok, demiştir. * * *
Fransız elçisi Marquis de Monstier İs tanbul'a geldiğinde Bâbıâlî’ye uğrayıp Fuad ve Alî Paşa ile görüşürken yanlarında bulunan Ahmed Cevdet Efendi (Paşa) ile de tanışmış ve onunla ettiği sohbetten çok memnun olduğunu ifâde ederek; -Ulemâ sınıfında böyle bir zat olduğunu bilmezdim, demesi üzerine Fuad Paşa, -Bizim mekâtib-i âliyemizden çıkan dok torlarımız ulemâ sımfmdandır, deyince Moustier İstanbul’da sınıftan kimlerin bulunduğunu bilmediğine teessüf edip, -Ulemâdan diğer bâzı zevat ile de görüş sem, diyerek kalkıp gitmiş. Alî Paşa da Fuad Paşa’ya, -Gördün mü ettiğin işi? Bu herif şimdi
KKÇECt/.ADE MEHMET FUAT PAŞA
59
benden görüşmek üzere kazasker ve mevâli is ter. Hangi bunağı göstereyim. Tekfurdağı müftisizâde ile görüştüreyim, demiş. Gerçekten de o devirde gerçek ulemâ diyecek insanlar pek azalmıştı. * ★★ * Fuad Paşa, Mustafa Reşid Paşa'nın İn giliz sefiri ile münâsebetlerine ve oğlu Ali Galip Paşa’yı Hâriciye Nâzırlığı’na kadar yükseltmesi ne imâ ederek: -Ekânim-i selâse* bizde de mevcuttur. Reşid Paşa eb, Ali Galip Paşa ibn, Lord Stratfort da Rûhu’l-Kudüs’tür, demiştir. (*- Ekânim-i selâse; Hıristiyanlığın, baba “eb", oğul“ibn” ve Rûhu’l-Kudüs’ten ibâret tes lis inanışı). İÇ ^ İt * Kırım Savaşı’nda büyük yararlıklar gös terdiğinden dolayı Fransız hükümetince nişan ta kılan Deli Haşan Ağa’mn nişamm takmadığını gören Fuad Paşa, Haşan Ağa’ya; -Aldığın nişam ne yaptın, diye sorunca Haşan Ağa cebinden nişan kutusunu çıkarıp, -İşte burada, cevâbını vermiş. Fuad Paşa’nın da. -O pek büyük bir nişandır. Niçin göğsü ne takmıyorsun, demesi üzerine, ihtiyar yeleği
60
Doç. Dr. Ali Haydar BAYAT
ni çözüp, göğsündeki yaralan çröstererek: -Paşam benim vücudumda haıpte kaza nılmış yedi nişan var. Onlar varken elin frengi nin nişanım ben ne yapayım, demiş. * * *
* Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa ve âüesiıû yakmdan tanımış olan Lady Brassey, Fuad Paşa’nın yapmayı taseirladığı reformlar arasında kadınlara hürriyet verilmesinin de bu lunduğu ve umûmî bir toplantıda bu fikrini “selâmlıkla harem arasındaki duvar yıkılmadık ça ve Türk kadınınm tesiri hissedilmedikçe Türkiye dünyada haküd yerini alamayacaktır” şeklinde ifâde ettiğini yazmaktadır. * * *
* Fuad Paşa, Kmm harbi sırasmda Yunan hudûdunun teftişiyle vazifelendirümişti. Kırım’ daki askerî harekâtın lehimize bir gelişme gös termesinin neşesiyle, bir akşam çadırm önünde bir saz şâirinin okuduğu Fuzulî’nin: “Öyle sermestim ki idrâk etmezem dün ya nedir” matla’h ünlü gazelini dinledikten sonra, derhal bu gazeli saz şâirinin ağzıyla tehzil ve tanzir ede rek Alî Paşa’ya göndermiştir. Hâriciye sadr-ı devlettir mesâlih andadır Öyle ise Sadrâzâm Mustafa Paşa nedir?
KEÇECİZADE MEHMET RJ/VT PAŞA
«1
Ya Sinop’ta yanmadan yahut limanda yatmadan Hep donanma mahv olurken masraf-ı deryâ ne dir? O sırada Koca Reşid Paşa hâriciye nâzın, Giritli Mustafa Paşa da sadrâzâm idi. ★* ★ * Abdülaziz’in Fuad Paşa’yı birinci d e ^ sadrâzâmhğa getirdiği zaman o, devletin içinde bulunduğu mâlî sıkınüyı giderebilmek için ilk tedbir olarak elde bulunan altm, gümüş gibi kıy metli eşyârun eritilip para bastırılmasını tavsiye etmişti. Pâdişâh sadrâzâmın bu tavsiyesine karşılık: -Ama nasıl olur? Sultanların seyir yerle rinde su içtüderi gümüş taslar da var. Bunlar ahnır mı, deyince Fuad Paşa: -Hay hay efendim, onlan dahi alırız. Al lah göstermesin, Devlet-i Alî’ye fenalık gelip de Efendimiz Konya’ya doğru giderken, bizler da hi önünüze düşüp gidecek olduğumuz zaman, sultan efendiler bu taslarla “ayrılık çeşmesi*”nden su mu içecekler, demiş. (*- Ayrılık Çeşmesi: Üsküdar tarafında bir çeşme). * * *
* Dürâler ile Mârûnîler’in ayaklanmasım Suriye ve Lübnan’da başanb bir şekilde bas-
Doç. Dr. Ali Haydar BAVAT
tiran Fuad Paşa İstanbul’a döndüğünde Mısırlı Fâzıl Mustafa Paşa’run şerefine verdiği bir ziya fette bir Dürzî şeyhi ile bir Marûnî patrüdne âit şu hikâyeyi anlatmış; Birbirine tamâmen zıt düşüncede olan bu iki zat, dâvâlarmda kendilerinin haklı olduk larını ispat için münâzarayâ tutuşmuşlar. Hakem olarak da bir hahamı tutmuşlar. Münâkaşa konu larından her biri bittikçe kendince kazanan taraf: -Hey hakem, benim mütâlâama bir değer biç, şu kadar altını beıüm hâneme alacak olarak kaydet, diyormuş. Saatlerce süren bu münâka şanın sonuna doğru, her iki tarafın önündeki lis tede altın para yekûnu o kadar kabarmış ki, haham dayanamamış: -Bana bakın, eğer bu altınların sahibini biliyorsanız haber verin, kafanızdaki safsataları değil, bizi satın alsın, demiş. Fuad Paşa ilâveten: -Benim Cebel-i Lübnan’a âit dinlediğim en gerçek hakikat budur ki, bütün olayların mih veridir. Bu da altın ve menfaat, demiş. *** * Kırım savaşımn başlamasım fırsat bilen Yunanlılar Girit’te isyân etmişlerdi. Hükümet bu isyanı basturmak için Fuad Paşa’yı görevlendir mişti. Kısa zamanda isyan bastırılarak adaya hu zur geri gelmişti. Yanya eşrâfından bir heyet.
H tÇECIZA DE MEHMET FLAT PAŞA
63
Fuad Paşa’nın giriştiği icraatın tamamlanmasma kadar Yanya vâliliğini kabül etmesini ricâ etmiş lerse de, Paşa bunu kabûl etmemişti. İstembul’dan yaıunda getirdiği Kâtibi Celâl Bey, Bâbıâü’de müsteşar olup her gün sadrâzamı ziyaret, yazı iş leri ile uğraşma gibi yeknesak bir hayâta, bura da kalıp çalışmayı tercih etmesi gerektiğini Fuad Paşa’ya ifâde edince, Fuad Paşa’dan: -Hakkın var. Fakat burada ne yapabildimse normalin dışındaki yetkilerle yaptım. Vâliliği kabûl edecek olsam, burada yapılmasını istediğim en önemli meseleler için yazdığım şey ler döner dolaşır mâliye muhasebecisi Gözlük lü Raşit Bey’in çantasında çürüyüp kalır. Bu sebeple de ben hizmette başarılı olamam, cevâ bını alur. "k -k ^ * Rus elçisi Mençikof İstanbul’a geldiği zaman, tâyin sebebini soranlara: -Pâdişâhın kızını bir Rus prensine gelin götüreceğim de, iyi mal seçebilmek için bura dayım, demiş. Mençikof üç defâ Bâbıâlî’ye ge lir. Ama zamâmn şartlarına göre üniformasını değil de sivil elbisesini giymiştir. Bu durumda Mençikof’u Fuad Paşa kabûl etmez. Dördüncü ziyâretindt yine sivil elbise ile gelir ve Fuad Paşa’yı yine göremez. Beşinci ziyâretinde bir he diye ile gelir ve paşaya takdim etmek isterse de paşamn adamı:
64
l>ov- ür- Alî Haydar HAVAİ
-Nâzırımız şu anda meşgûller, sizi kabûl edemeyecek ve hediyenizi de alamayacaklar dır. Zirâ bizde âdet hediyeyi bizim vermemizdir, der. Ertesi gün öğle üzeri Mençikofun ikâmet ettiği Tarabya’daki yazlığa Fuad Paşa’mn hedi yesi yollanu. Bu sevimh beyaz dişi bir eşektir. “Pâdişâhın kızını prense gelin götüreceğim" di yen Mençikof’a Fuad Paşa’nın hediyesidir. Sultan bu kadarım yeterli bulmuş olacak ki, o gün Fuad Paşa azledilir. Rifat Paşa Hârici ye Nâzın olur. * * *
* Ali Suavi’nin yazdığı bir mektuba gö re, Mençikof İstanbul’a geldiğinde Hâriciye Nâ zın Fuad Paşa’yı küçük düşürmek için protokole riâyet etmeyerek saraya gider ve kabûl olunur. Bu durum karşısında Fuad Paşa makamın teşrifâtına uyulmadığı gerekçesiyle vazifesinden istifâ eder. Aynı gün akşamı İngiltere sefareti tercümam, Paşa’nm yamna gelir. Amacı Fuad Pa şa’mn bu sinirli âmndan faydalamp Bâbıâlî’ye âit bâzı bilgileri öğrenmektir. Tercüman konuştuk ça Fuad Paşa tatlı fıkralar ve nüktelerle konuyu hep başka yöne sevkeder. Sonunda sabrı tüke nen tercüman: -Efendim, nedir bu size olan hakaret? Dev let büyük zorluk içinde iken ve sizin gibi birinin iş başında bulunması gerekirken, işten el çek-
M (, l.( İ / M ) i ; M K IIM I-T I l'A l l'A ŞA
65
tırmek ne demektir? Bu devlet batıyor, der. Fuad Paşa derhâl; -Devletimizde bir müşkilât ortaya Ç’Jrtığında, hâriciye makamına ehil ve o makamı dol duracak bir şahsm tâyininin lüzumu gerekti. Devlet bizim gibileri yetiştirmek amacında oldu ğundan, âsâyiş günlerinde öyle makamlara izâz edilebilir. Lâkin bu gün o makâma ehli lâzımdır. Devletimizde büyük zevat eksik değil. Bu millet ve devlet asla batmaz. Siz içkinizi için de keyfi nize bakın, cevâbını verir. *** ■ *Ülkesiyle Osmanh devleti arasında de vamlı mesele çıkarmasıyla tamnan general İgnatief görevinin gereği dışarıya sık sık yaptığı seyahatlerden her dönüşünde, tamdıklarına ge tirdiği hediyelerle de ün kazanmıştı. Yine böyle bir yolculuğa çıkarken, Hâriciye Nâzın Keçecizâde Fuad Paşa’ya vedâ ziyâretine geldiğinde: -Rusya’dan bir isteğiniz var mı? Size ora dan ne getireyim Paşa Hazretleri, der. Balkan Sılavlığı, Ortodoks Kilisesi, Osmanlı azınlıklarını tahrik, sınır anlaşmazlıkları gibi konularda İgnatief’in kışkırtmalarından bizâr olan Fuad Paşa, sü kûnet ve ciddiyet ile; -Rusya’dan bana yeni bir mesele getir meyin, hiç bir şey istemem, der. ***
Dov- Dr. Ali Haydar BAVA!
^
* Fuad Paşa memuriyeti gereği Bükreş' te bulunduğu sırada, mülteciler meselesinden dolayı Rus Çarı Nikola ile konuşmak, meselele ri izâh etmek için Petesrburg’a yollanması üze rine Alî Paşa'ya yazdığı bir mektupla; Fülk-i dil çıkmadan kenâre dahi Rûzigâr attı bir diyâre dahi diyerek, çarın soğuk yüzüyle, Bükreş’in soğuğu nu hatırlatıp tir tir titreyerek gitmeğe hazır oldu ğunu ifâde etmişti. * * *
* Rus Çarı Nikola, Petesrburg'da Fuad Paşa ile sohbet ederken; -Askerlerinizi epey tanzim ettiniz ve millî eğitimin ilerlemesine çalışıyorsunuz. Fakat ya bancı dilleri öğrenmeye çahşmak sizin için ge reksizdir. Siz kendi dilinizi öğreniniz yeter, der. Bunun üzerine Fuad Paşa: -Yabancı düleri öğrenmek bizim için na sıl gereksiz sayılır kı, bu gün huzürunuzda o dil sâyesinde ekselanslarıyla teşerrüf ediyorum, di ye cevap verir. •k -k-k * Rus Çarı Nikola ile sarayda sohbet ederken, bir ara Çar Nikola, Fuad Paşa'ya takılır; -Peygamberiniz Miraç’ta gök yüzüne ne ile çıktı acaba?
KKÇKCİ/AnK MEHMET FUAT PAŞA
®'
-Hazreti İsa’nın gök yüzüne çıktığını söy lediğiniz merdivenle. * * *
* Keçecizâde Fuad Paşa Petersburg’da bulunduğu sırada bir Rus prensesi ile tanıştırıl mış. Daha sonra Rus diplomatlarından biri Fuad Paşa'ya prensesi nasıl bulduğunu sormuş. O da cevaben; -Sirke dolu bir altın kap, demiş. * * *
* Fuad Paşa’nın sadrâzam olduğu devir de, idâre ettiği bir toplantıya Adalet ve Harbiye Nâzın olan Ahmed Paşa’nın geç kalması dolayı sıyla başlanamadığından toplantıda bulunanlar aralarında sohbet etmeğe başlamışlar. Söz Âhmed Paşa’dan açılınca, nâzırlardan biri Ahmed Paşa’nm arabasına koydurduğu terSzi ve kılıç forslarının anlamını sormuş (Ahmed Paşa o de virde Türkiye’de yerü görülmeğe başlanan Avru pa yapısı areibalardan bir tâne almış ve arabanın görülebilecek yerlerine Harbiye ve Adliye’nin sembolleri olan terâzi ve kılıç forslarını koydur muştu). Bu suale Fuad Paşa: -Ne biliyor musunuz? Ces sont ses armoires...Pese et vaincre, est-ce qu’il n’est pas “pe zevenk”, deyince salon kahkahalarla dolmuş. * * *
**
I>«v- l>f- A li H uydur H AV Aİ
* Fuad Paşa, Madrid’le bulunduğu sıra da bir kiliseyi ziyaret etmek istemiş. Segovya Pis koposluk Meclisi üyeleri Paşa’mn kiliseyi ziyarete geldiği gün ona katolik kiliselerine erkeklerin başları açık olarak girdiklerini söylemişler. Fu ad Paşa da: -İsterseniz çıkaruım. Fakat böyle bir dav ranış bizim memleketimizde en büyük saygısız lık olarak kabûl edilir. Zira biz, ne pâdişâhın huzürunda, ne de camiye girerken başımızı açarız, demiş. *** * Mülteciler meselesi sebebiyle gittiği Rusya'da Çar ile mülakatında. Çar Nikola, Os manlI devletinin Batı devletlerine dönük politi kasından dolayı Fuad Paşa’ya sitem etmiş. Bu si teme karşılık Paşa da, -Buna sebep sizsiniz. Bizi fazlasıyla sıkışturıyorsunuz. Ne yapalım, biz de Frenkler’in ku cağına düşüyoruz. Yoksa giydiğimiz setreyi* kaldırsak alundan Acem donu çıkeir, demiş. (* Setri, setre; Avrupa kesimi ceket. Düz yakalı, önü ilikli çuha elbise ki bizde resmî görevlerde giyilirdi). * * *
* Fuad Paşa’nın en beğendiği yazarlar dan biri La Fontaine idi. Münâsebet düşürdük
Kl.(, l.( l/\l»K Ml JİM K I H 'A l
69
çe ondan her hangi bir parçayı ezbere okurmuş. Vaktiyle kendisine hakâret etmiş olan bir kalem sahibi, Paşa’dan bir lütûf istemiş. Fuad Paşa yıl lar önce yaptıklarını adamın yüzüne söyleyince adam özür dilemek istemiş. Fakat Fuad Paşa ada mı La Fontaine’rün “Yolcu ve Hiciv” adlı şiirinden, aşağıdaki mısrâları okuyarak başından savmış; Arrie = re ceux dont la bouche Souffle le chaud et le froid *** * Fuad Paşa’nın Kanlıca’daki yalısında verdiği sucurede büyük elçilerin hanımları hare me girerken, Fransız Elçiliği Müsteşârı da Büyük Elçi’nin genç ve güzel eşini harem kapısına ka dar götürmüş. Kendi de içeri girmeye davranın ca, Fuad Paşa müdahale ederek: -Pardon monsieur, vous etes accredite au de la porte, votre mission fini ici*, diyerek hare me girmesini örUemiş. (* Afedersiniz bayım, kapıya kadar yetkilisiniz, göreviniz burada bitti. Burada kapı ile BâbıâJî ara sında bir kelime oyunu yapıyor. Ayrıca hem gü venmek, hem de itimat etmek arüamlarına gelen “accrediter” füliyle de bir kelime oyunu yapa rak, afedersirüz efendim, sizin selâhiyetiniz sâde ce Bâbıâlî’ye kadardu:, Bâbıâlî’nin içine kadar de ğil, anlamını da taşımaktadır). * * *
70
niH’. Dr. Ali Haydar BAYA!
* Fuad Paşa dostlarıyla sohbet ettiği t>ir sırada, François de Palesieux-Falconnet’nin Os manlI Bankası müdürü olarak geleceğinin habe rini alır ve hemen der ki: -Umarım bu geliş, yol yapabilmek için sermâye sağlanması bakımından yararlı olur. Ama bu yol bizi nereye götürür ki? İflâsa tabiî... * * *
* Dâimâ lüzumsuz işlerle Bâbıâlî’yi meşgûl eden Fransa sefareti tercümanı Delaport hak kında Keçecizâde Fuad Paşa aşağıdaki nusrâlan söylemiştir: Kapı kapı olalı görmedi böyle Delaport İş eder kendisine bulsa bir eski pasaport * * *
* Seroupe Viçençiyan(1815-1897) adlı bir Ermeni hekimini çok seven ve dostları arasına alan Fuad Paşa, 1840 yılında doktora babasının resmini hediye olarak verdiğinde arkasına; Benim çok samimi dostum olan Ser Viçen Fuad yazmış ve bundan sonra Serupe Viçençiyan ye rine Ser Viçen ismi kullanılır olmuş. * * *
Kf.<, K C l A A l f K M I- .H IV IM
M JA I
KAŞA
71
* Sultan Abdülaziz’in verdiği büyük bir dâvette İngiliz, Fransız ve Türk bayraklan yan ya na duruyormuş. Yabancı misyondan biri Fuad Paşa'ya bayrakları göstererek; -Ne güzel değil mi? Fuad Paşa, koskoca jambonun üstünde dikili duran bayraklara bakarcik: -İyi hoş amma, yeri iyi seçilmemiş, diye cevap vermiş. * * *
* İngiltere’nin İstanbul sefiri Bnlver, bir İngiliz şirketinin Osmanlı mâliyesinden olan ala cağının süratle alınmasım sağlamak amacıyla Fu ad Paşa’ya baskı yaparak canını sıkmış. Sefirin gitmesinden sonra odasına güren vekillerden biri Paşa’nın sıkıntılı hâlini görünce; -Ne oldu efendi, deyince, Fuad Paşa hemen, -Ne olacak, Bulver işte; “bul”, "ver” teklifâtı beni sıktı, demiştir. * * *
* Kandiye isyâm sırasında Rus Çarı II. Alexandre dinlenmek için, Livadia kışlasına git miş ve âdet olduğu üzere Fuad Paşa’nın başkan lığında Livadia’ya fevkalâde bir heyet gönderil mişti. Bu şurada Bâbıâlî’nin Rusya ile münâsebet leri nâzik ve çânn Girit meselesini meydana çı
72
»«V- l)r. Ali Haydar BA^AI
karmak için durumdan faydalanmaya kalkışması endişe verici idi. Bununla beraber Fuad Paşa'mn zekâsı sayesinde böyle bir tehlikeden kaçın mayı başardı. -Fuad Paşa Livadia’ya ulaştığı akşam, çann saraymda hükümdar âilesi ile çaya dâvet edil mişti. Balkonda oturulduğu sırada Fuad Paşa, çayına şeker koymamış. Bunun farkma varan çar, Paşa’ya: -Şekeri sevmez misiniz, diye sormuş. Pa şa da hemen: -Bilâkis Haşmetmeab, şekeri pek seve rim, yeter ki bu bahsettiğiniz şeker* olmasın, der. Çar gülerek: -İnanınız Paşa, burada size Girit’ten söz edilmeyecektir, der. (*- Fuad Paşa burada zarifâne bir cinas yapmış tır. Fransızlar Kandiye’ye Candie dedikleri gibi, nebat şekerine de “sucre candi” derler). * * *
* 1854 senesinde Fuad Paşa’nın Yunan çetelerini Tırhala ve Yanya’da hezimete uğratıp devletin otoritesiıü yeniden tesis etmesinden sonra şöhreti daha da artmıştı. -Şu OsmanlI’ya dikkat ediniz. Bu zat, bir ordu ve devletin yapamadığını tek başına yap maya muvaffak oldu, demiştir.
M'-l, r,l l/.A U K M t ilM K I H :A I
73
*** -Sultan Abdülaziz’in 1867 yılında Avru pa’ya yaptığı seyahate Fuad Paşa Hâriciye Nazı rı olarak katılmış ve her türlü protokolün idaresi ona bırakılmıştı. Pâdişâhı taşıyan gemi, Türk do nanmasının refâkatinde 1867 Haziranı’nda Toulonne limanına vardığında, III. Napolyon, Abdülaziz’i limanda bulunan yüz kadar geminin top atışlarıyla selâmlamış. Bu top atışları pâdişa hin gemisini çok sarsınca bundan bir hayli sinıı lenen hükümdar Fransa toprağına ayak basmadan geri dönmek istemişti. Büyük bir skandalla sonuçlanabilecek böyle bir arzuyu ön lemek için Fuad Paşa: -Efendimiz ecdâdımızın ne kadar külfet ve meşakkat zahmet ve tehlikeleri göze alarak Avrupa topreiklarına girdiklerini hatırlayınız. Zât-ı Şahaneniz hiç zahmet çekmeden bütün medeni yet cihanının tazimleriyle selâmlanıyorsunuz ve azamî muvaffakiyet kazanıyorsunuz. Dönüş em rini, kulunuzu geminin seren direğine astırdık tan sonra verebilirsiniz, diyerek pâdişâhı bu fikrinden vaz geçirmişti. *** * Sultan Abdülaziz’le beraber Avrupa se yahatine katılacak olanların yabancı dillerde ha zırlanan üstelerinin Fransızca’sını gören veliaht Murad Efendi iki yerde tashihi gerektiren hatâ
74
Hov. Dr. Ali Muvdiir HAVAİ
görmüş. Bunu Fuad Paşa’ya gösterdiğinde, pa şa memnûniyetle; -İnşallah zamân-ı saltanatınız da nâzırlarınızın bütün hatâlarını da böylece tashih buyu rursunuz. İkâzınıza minnetlerimi arzederim, demiş. *** * Fransa yolunda hükümdârın içinde bu lunduğu gemi Adriyatik önlerinden İtalyan su larına girdiği sırada hava bozmuş ve gittikçe kabaran dalgalardan birinin serpintisinin Sultan Abdülaziz’in bulunduğu yerin penceresinden girmesi üzerine ürken hükümdar, Sultaniye Ge misi kumandanı Rüstem Paşa’yı çağırarak der hal dönülmesini emretmiş. Kumandan durumu Fuad Paşa’ya aktarınca, Fuad Paşa bütün sorum luluğu üstlenerek geriye dönülüyor intibaını ve rerek İtalya'ya doğru dümen kırılmasını istemiş. Bir müddet soıura İtalyan donanmasının selâm toplarını duyan hükümdar bunların ne sebeple atıldığını sorduğunda, Fuad Paşa: -Sultânımızın İtalya sularına girmeleri do layısıyla İtalyan donanması efendimizi selâmlı yor, demiş. Sultan Abdülaziz oyuna geldiğini anlamış fakat ses çıkarmayarak, -Ya öyle mi, memnun oldum, demiş. * * *
Ki;<, IC İZA D K MKMMIT IIIA I PAŞA
75
* Sultcin Abdülaziz’i Toulonne’da Fransız imparatoru ve imparatoriçesinden başka Amiral Compte Shaban ve karısı da karşılayıcılar arasın da bulunuyordu. Pâdişâhın maiyetindeki ağalar, çok câzip bir kadın olan Madame Shaban’ın et rafını sarıp bıyık bükmeye başlayınca, Fuad Pa şa bir fırsatını bulup, Madame Shaban’a: -Geçen sene koleranın istilâsına uğra mıştınız, bu yıl da Türkler’in hücûmuna uğruyorsunuz, demiş. Paşanın ince nüktesini anlayan Madame Shaban, -Oh ekselans, bu onu telâfi eder, diye ce vap vermiş. * * *
* Fransa seyahati sırasmda III. Nayolyon, Abdülaziz’e Legion d ’honneur nişamm takmış ve 8 Temmuz’da yapılacak büyük geçit resminde nişanın Türk hükümdânnın göğsünde parladığı nı görmek istemiş. Fuad Paşa, Sultan Abdülaziz’e hediye edilen bu nişanı pâdişâhın göğsüne takmak için yemek salonuna gitmiş, ancak epeyce de gecik mişti. Canı sıkılan III. Napolyon: -Bu işi fazla uzattınız. Zât-ı Şâhâneyi rahatsız ediyorsunuz, deyince Fuad Paşa’dan şu cevâbı almıştır:
76
DdV- Dr. Ali Haydur BAYAI
-Evet haşmetmeab, işi biraz uzattım. Lâ kin iki hükümdar arasındaki dosttuk bağlarını o derece kuvvetlendirdim ki bundan sonra çözül mesi mümkün olmaz. * * *
* Fransa gezisi sırasındaki siyâsî konuş malar sırasında bir ara Girit meselesine temas eden III. Napolyon, Girit’i terketmenin belki Os manlI devleti açısından daha muvâfık olacağını söylemiş ve hemen arkasından Girit’i kaça satar sınız, diye sormuş. Fuad Paşa, bu sual karşısın da hüküm darın zor duruma düşeceğini düşünerek, hiç düşünmeden; -Aldığımız fiyata, cevâbını vermiş. Girıt’in Türklerce XVII. yüz yılda yirmi beş sene sü ren kanlı harplerden ve on binlerce Türk şehidinin kanları bahasına alındığı düşünülecek olursa Napolyon’a bundan daha güzel, ağır ve yerinde bir cevap verilemezdi. * * *
* III. Napolyon, bir gün Sultan Abdülaziz’in hazır olduğunu ve onu beklediğini söyle yen mabeyincisine; -Pekâlâ beklesin, demiş. Fuad Paşa'nın o sırada yanında olduğunu hatırlayınca, Paşa’ya dönerek: -Aman hükümdarınıza bir şey söyleme
K l (, I C İ / . A D I
M i;ilM K T Kl A l l'AŞA
77
yin, demek lüzumûnu hissetmiş. Fırsatı kaçırma.yan Keçecizâde Fuad Paşa; -Hayır. Haşmetmeab size söz veriyorum ki hükümdarıma bir şey söylemeyeceğim. Şim diye kadar Zât-ı Şâhâne’nin dediklerini size söy ledim mi, mukâbelesinde bulunmuş ve bu mânâh cevap imparatorun çok hoşuna gitmişti. *** * Paris’te Fransız hükümetinin ileri ge lenlerinden biriyle görüşülürken, “Gırit’i Yuna nistan’a bırakmamakla Osmanlı devletinin hatâ ettiğini ve esasen Türkiye’nin büyük bir zaaf için de bulunduğunu” söylemesi üzerine Fuad Paşa; -Hayu: ekselans yanılıyorsunuz... Türkiye hiç bir zaman zaafa düşmemiştir. Bütün kuvveti ni muhafaza ediyor ve edecektir. Osmanlı dev leti en dayanıklı ve en kuvvetli devletlerden biridir. Zirâ üç yüz senedir siz dışarıdan, biz içe riden yıkmağa çalıştığımız halde bir türlü muvaf fak olamadık, cevâbını vermiş. -* * * * III. Napolyon’un saray kadınlarından biri Fuad Paşa’ya Paris güzellerini nasıl buldu ğunu sorunca, paşa: -Afedersiniz madam, ben boyadan anla mam, cevâbını vermiş. ***
l)(»v. Ur. A li llu y d iir IIAYA'I
* III. Napolyon Fransa seyahati sırasın da Fuad Paşa'ya, -Paşa, siz bir zamanlar Suriye ve Lübnan meselelerini halletmiştiniz değil mi, diye sormuş. Fuad Paşa da: -Maalesef hayır haşmetmeab... Bendeniz bu meselenin aslâ halledilemeyeceğini ispat için vazifelendirilmiş idim. İmparator bu ince tarizi anlamış, gülerek: -Eh, o halde bırakın onları, çekilin, de miş. Fuad Paşa da hayıfla başını sallayarak: -Ah haşmetmeab... Nerede o mesut gün ler? Nasıl gittiğimizi bilmiyorsunuz ki nasıl bıra kacağımızı bilelim, demiş. .y Y Y * Paris’te Fransız vekillerinden biri sigor tanın hizmet ve faydalarından bahisle Fuad Paşa’ya, İstanbul’da sigorta kumpanyalarının bulunup bulunmadığını sorunca, Fuad Paşa; -Sigorta kumpanyalarının en büyüğü İs tanbul’dadır. O kumpanyanın müşterisi olmadık hiç bir mülk sahibi yoktur, cevâbını vermiş. Fran sız vekili şaşkınlıkla, -Bu kumpanyanın adı nedir, diye sorun ca cevaben de, -Ya Hâfız Kumpanyası, demiştir. Bilindi ği gibi eskiden İstanbul’da her evde bir Ya Hâ-
KK(. I ( İ/.A I)|; M i;iI M i:i l IIA I I*A!ŞA
fız (ey koruyan Allah) levhası bulunurdu. Fuad Paşa’nın cevâbını “arrive ce qui peut” karşılığı olarak ne olursa olsun, herçi bâd abâd şeklinde nakledenler de vardır. ★ * * III. Napolyon'un eşi İmparatoriçe Eugenie, Fuad Paşa’ya teaddüd-i zevcâtı tenkit ederek: -Dört kadın size fazla gelmez mi? Beş ki şilik bir âile olur mu, der. Fuad Paşa, -Bir erkeğe dört kadın fazla değildir haşmetmeab. Çünkü bunların en güzeli kocasıyla il gilenir, İkincisi ev işlerine bakar, üçüncüsü misafirlerle meşgûl olur ve toplumla olan ilişki leri idâre eder, dördüncüsü de çocuklara bakar Eğer dünyada sizin gibi bu dört meziyetin dör dünü de üzerinde toplanmış bir kadın bulabil şeydik, her halde biz de onunla yetinirdik, şaka yollu cevâbını verir. *** * İmparatoriçe Eugenie ile sohbet eder ken bir ara Fuad Paşa: -Dünyada elde edilemeyecek kadın yok tur, demiş. Bunun üzerine imparatoriçe: -Pekâlâ, beni elde edebilir misiniz? Beni ne ile elde edeceksiniz? Saltanat, para, mücev her, her şeyim var, demiş. Fuad Paşa,
Xü
Doç. Dr. Ali Haydar HAVAİ
-Her şeyin daha fazlası tekur
e d ile b ilir .
-Meselâ?.. -Daha fazla saltanat, daha fazla para gibi... -Meselâ kaç para? -Yüz milyar frank, deyince imparatoriçe dayanamayıp; -Paşa, insanı güldürmeyin. Bu kadar pa rayı nereden bulacaksınız, deyince Keçecizâde Fuad Paşa gülerek; -Kadını bulduk, iş paraya kaldı, demiş. ic ie ık * Florance Nigtingale hâtıralarında anlatır: 12 Temmuz 1867 Pazartesi’nden iki gün önce Türk Elçiliği'nden evime gelen bir görevh, Osmanh Hâriciye Nâzın Fuad Paşa’nın pâdi şâh adına beni ziyâretini bildirdi ve üç gün içinde hangi gün ve saatin uygun olduğunu sor du. Ben de bir jest yaparak, 1854’te benimle berâber İstanbul’a giden 42 soylu İngiliz kızından o günlerde Londra’da olanları çağırdım. Selimi ye Kışlası’ndaki kılığımız ile Fuad Paşa'yı karşı layacaktık. Asıl mesleği doktorluk olduğu için bir bakıma meslektaşımız diyebileceğimiz Fuad Paşa bizleri bu kıyafet içinde sualanmış görün ce önce şaşırmış, sonra da gözleri dolu dolu eliy le kalbini göstererek;
hK(, K C İZ A D K M K IIM K I H I A I PA!>A
81
-Bir zerâfet, nezâket, hassasiyet kurşunu ile yaralandım. Beni tedavi edebilir misiniz, de di. OsmanlI Paşası bir defâ daha bizi mağlûp etmişti. *** * Sultan Abdülaziz, Paris’ten sorura İngi liz Kraliçesi Victoria’run davetlisi olarak Londra’ da bulunduğu sırada, kraliçe, kulaklarındaki küpeleri göstererek burüarı vaktiyle Abdülmecid'in hediye ettiği bir broşun elmaslarından, sa ray kuyumcusunun tavsiyesi üzerine yaptırmış olduğunu ve pâdişâhın buna gücenip gücenme yeceğini sorduğunda, tercüman olarak orada ha zır bulunan Fuad Paşa hemen: -Haşmetmeab Türkiye’den gelen şeyle re dâimâ kulak vermekte olduğunuzu ispat etti ği için buna pek ziyâde memnun olmuşicirdır, diyerek cevap vermiş. Kraliçe da bu zarif cevap tan pek memnun olmuş. *** * Sultan Abdülaziz’in Paris seyahatine mukabele olmak üzere İstanbul’a gelen imparatoriçe Eugerue’ye şehri gezdü-en Fuad Paşa, misâfirlerin arzusu üzerine, Onu Osmanlı devletinin savaş hâlinde bulunduğu devletlerin elçilerirün hapsedildiği Yedikule’ye götürmüş. Kulerün eüt katındaki basık rutübetli odalar ve kalın duvar lar imparatoriçenin dikkatini çekmiş:
Dr. A li (luyıtar IIAYA'I
-Nasıl olur da elçileri burada hapsederniz..., demiş. O günlerde İspanya tahtı üzerine hak iddiâ eden Fransa, M adrid’ten önderilen hediyeler azaldığından, Ispanya’nın aris büyükelçisini tutuklayarak Vensan hapisânesine kapatmış, ailesini Ispanya’ya yollamış e mallarına da el koymuştu. Fuad Paşa bunları ildiğinden, -Biz buraya sâdece devletimize harp ilân den veyâ anlaşmaları ihlâl eden devletlerin elilerini sûlh oluncaya kadar istediği kadar istiahat etmeleri için getiriyoruz. Giderken de, rönüllerini almak için hediyeler vermek âdetinizdendir. Kraliçe Eugenie mânidâr nükteyi henen kavramış ve: Doğru, daha kötü bir yer olmayınca devet elçileri böyle bir yere konur, demiş. *** * Çok yoğun geçen Fransa seyahatinden İstanbul’a döndüklerinde Fuad Paşa, Alî Paşa’ıTa şöyle demişti: -Efendimizi lalasına teslim ediyorum. Ben yoruldum ve bittim. Duam ve niyazım odur ki, orada gördüklerini kendi mülkünde tatbik et mek için kendine düşenleri cesaretle yapar. *** * Sultan Abdülaziz, Avrupa dönüşüm'i ka-
KKÇKC İ/A 1>K M K IIM K T KLAT PAŞA
83
ra yoluyla yapmış ve bu vesileyle Midhat Paşa tarafından iyi bir şekilde idâre edilmekte olan Tuna vilâyetini de görmek fırsatını bulmuştu. Hırslı, faal ve çok sert mizaçlı olan Midhat Paşa, ayaklananları acımadan idâm ederek huduttaki düzeni muhafaza ediyor ve Avrupa’yı taklit ede rek yaptığı yollar, geçitler, medreseler, mektep ler ve diğer faydalı tesisler ile gelişmeyi sağlıyordu. Sultan Abdülaziz, Rusçuk’ta karaya çık tığı zaman her şeyi devletin diğer bölgeleri için örnek almaya değer sağlam bir durumda buldu. Midhat Paşa’yı Avrupa gezisinin kendisinde or taya çıkardığı ıslahat emellerine hizmet ettirme yi düşündü. Pâdişâhın Midhat Paşa’yı lüzûmundan fazla övmesiııden endişelenen Fuad Paşa, Mid hat Paşa’nın valilik gibi ikinci dereceden memu riyetle faydalı, fakat nazırlık, sadrâzâmlık gibi makamlarda kullanılmasını zararlı gördüğünden: -Bu adam parlamenter rejimi bütün dert lere devâ görüyor. Ama görmüyor ki, politika, tıptan daha fazla şarlatanlığın aleyhindedir, de miştir. *** * Avrupa yolculuğu sırasında Sultan Abdülaziz’in çektirdiği sıkıntıları tahmin eden Alî Paşa, Fuad Paşa’yı teselli ihtiyâcını duydu. Çün
M
Duv. I>r. A li tlaâydvr UAYAl
kü merasimden aslâ hazzetmeyen hükümdarı, baştan sona merâsimle örülü bir hayâtm içine sokmak ne demekti? Arkadaşının bu endişesi karşısında Fuad Paşa; -Gam çekmeyin... Kendimiz istedik, pe şinde koştuk. Şimdi neden mükedder olalım? Su testisi su yolunda kurılır, demişti.
TÜRK ŞİİRLERİ VE NESİRLERİNDEN ÖRNEKLER
*6
•>«v. Dr. Ati Haydar HAVAİ
Gazel Tâ süveydâ-yı dilimden akarak hemçün Nîl Kârelerden geliyor göz yaşı mânende-i Nîl Çok Züleyhâ bulunur dâmenine el uzatır Yoktur ey Yusuf-ı Mısrî dil ü can sana adîl Ümm-i dünyânın adı Kahire’dir alemde Kahr-ı ebnâ-yı zamâne bu da bir başka delîl Çaha düşse dahi caha çıkarır Yusuf-veş Rifate var mı tenezzül gibi bir doğru sebîl Ateş-i firkate yamdıkça Fuadâ gönlüm Mısn zindâne değil görmede nirâne delîl Bu gazeli Mısır’a vazifeli olarak gittiği za man yazdığı anlaşılmaktadır. * * *
Gazel Sanma sen zülf-i siyâhın ey gönül tumar mâr Eylemiş her târım hakküy için dildâr dâr İki ebrû kıblesiydi secdegâh-ı âşıkan Hattı geldi ol bütün şimdi olur nâçar çâr Meyve-i vasim gehi izhâr eder ol nevnihal Runümude olmuyor âlemde her-bâr Bâr Sen terahhum etmedin ey gül figân ü âhıma Nâle-i bülbül için olmuş bütün gülzâr zâr Zehr-i merdüm küşden ümmid-i şifâ etme abes Olma mümkün mi Fuadâ sana hiç ağyâr yâr
k i ;<,:kc ;1/ a i ) k m k u m k t f l a t p a ^^a
* * *
Sultan Abdülaziz’in tesis ettiği Osmani nişanının Bursa*da kendi eliyle Osman Gâzi’niı sandukasına asması üzerine o sırada yanında bu lujıan Fuad Paşa şu kıtayı yazmıştı: Bu nişânı Hazret-i Osman Gâzi nâmına Necl-i Han Abdülaziz icâd ü te’sîs eyledi Vaz’ u ta’lik eyieyüb kendü eliyle kabrine Şân ü rûh-ı ceddini i’lâ vü takdis eyledi Genç bir hekim iken akrabâsmdan Ka zasker Moralızâde Hamid Efendi’nin kızı Leyle Hanım'la birlikte yazdıkları geızel. F - Bilir misin gam-ı aşkınla biz neler çekeriz L -Çekilmez olsa da bu derdi sabreder çekeriz F -Ne yâri eyledi agâh ne çarha bir te’sîr L - Yazık ki subha k a d ^ âh-ı bî-eser çekeriz F - Hayal-i rûz-ı visâlinle ağlarız her şeb L - Enîn ü nâleyi ey şûh tâ seher çekeriz F- Unutma mümkün olur mu o yâre Vctr dilde L- Bakırda merhem için bâd-ı zehr eker biçeriz F- Bu derde yoğ ise de hiç tâkatin Leylâ L -Ne çâre biz de Fuad’a verir kader çekeriz *** Bursa’da bulundukları sırada Ahmed Cevdet Paşa ile müştereken yazdıkları gazel. C - Dîde fevvâre dil-i zâr suyun bâşîdir
M
Duv- Ur. Ali H aydar BAYAT
F -Bu teferrüc de akan gözlerimin yâşîdir P -Sîm bâzûlann andıkça Gümüşsuyu’nda C - Gözlerim sanki Burûsâ’da Pmarbâşî’dir C -Der-i dükkânçe-i vashnda kumaşçî beçenin F - Bister-i râhat-ı âşık eşiği tâşîdir F - Ulu Câmi’deki mihrâbı ne yapsm âşık C - Kıble-i vahdet anâ yârin iki kaaşîdir Z - Kaplıcâ sûyu gibi âteş-i seyyâle-i eşk P -Aşılan bak eser-i âh-ı şerer-pâşîdir üeh-i nâ-refle Burûsâ’da açıp kilk-i Fuâd îendesi Cevdet amn pey-rev ü yoldâşîdir * * *
:::ihanda çok yaşayandan bilir ziyâde gezen 3ilâ-yı terbiyedir âdeme celâ-yı vatan Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa’mn çeiitli vesilelerle yazdığı târihler de vardır. Bunlarian tesbit edebildiklerimiz şunlardır: Sadrâzâmhğı zamârunda, Uzunçayu’da op tâlimi yapıldığı esnâda, Sultan Abdülaziz'in zmit’te Mirrih ve Utarid adlı gemileri denize iniirttiğinin haber verilmesi üzerine şu kıtayı söyemiştir: Carada seyrediyorken asker )u haber verdi safâ bendenize )ir nefer geldi dedi târihin ndi Mirrih'le Utârid denize 1281
Ki:<, KC İZ A D K M K IIM H H JA I rAÎ;İA
99
★* * Mustafa Reşid Paşa’mn ölümü üzerine söylediği târih; Vezîr-i â'zâm iken cennet-i a'lâya azmetti Semiy-yi fahr-ı âlem methar-ı devlet Reşid Paşa Fuadâ cevher-i eşkimle yazdım fevt-i târihin Reşid Pâşa’ya bâri câh-ı huldi eyleye me’vâ * * *
Seraskerliği sırasında, askerin tâlim yap tığı Levend Çiftliği’nde yeni bulunan bir suya yaptırdığı çeşme için yazdığı târih: Bu mülkün mefhâr-ı Osmaniyyenin âb-ı rüyıdır Şehinşâh-ı zamân Abdülaziz Han-ı himem-küster Refik-i hızr olup âb-ı bekâyı devleti buldu Yeniden verdi can mülke olup tevfîk-i Hak yâver Boşalmışdı hazâin iş çıkub mecrâ-yı aslîden Düzeltdi her birin sarf eyledi emma ne him metler Hayât-ı tâze verdi cünde ezcümle nizâmiyle Bu da’vâya inan kim şâhid-i âdil bütün asker Levend sahrâsına bir ordugâh-ı dâimî yapdı Usül-i fenn-i harbi etmek içün askeri ezber Bu yerde himmet-i Sultan Selim-i Sâlis-i mazlüm Büyük bir kışla yapmış eyleyüb tarzîm-i nevleşker
90
l)»V- l>r. Ali Haydar BA^AT
Yazık kim yeniçeriler eylemişler hâk ile yeksân Yine mâmûr kıldı şâh-ı devrân şimdi sertâser Bu menbâ zâhir oldu zemzem âsâ sâ-yı askerle Ederken her birisi cüst ü cü orduya su yer yer Sebil etti şehidân-ı cünûdun rûhuna dâim Yapıp bu çeşmesârı âcizâne sadr ü serasker Zülâl-i lûtfudur aktıkça yârab şâh-ı devrâmn Ola eyyâm-ı ömrü şevketlü icIâl-i efzunter Fuadâ bir nefer geldi dedi menkût târihin Şehidân-ı âsâkir yâdına nuş gel kevser * * *
1281
Sultan Abdülmecid’in Varna'ya seyaha tinin başlangıcında Mustafa Reşid Paşa’nm Haramideresi’ndeki çiftliğinde yemek yenmiş. Fuad Paşa buraya "harami deresi” yerine “saa det deresi” denmesini teklif etmiş. Bu teklif kabûl edilince yol kenarına bir çeşme inşâ ettirerek şu târihi söylemiş: Ab-ı rû-yı saltanat Abdülmecid Han'a Huda Her ne sûye gitse tevfîkin eder dâ’im pedid Hızr ile birliktedir ol şah çünkü vermede Aleme âb-ı hayâtı himmet-i rûh-ı cedîd Kasd-ı imârı memâlikle seyahat eyleyüb Mazhar-ı feyz-i kudümü oldu bu mülk-i reşîd Mesken etmişken harâmîler bu câyı bir vakit Makdem-i teşrifi ile oldu vâdi-i saîd
KK,<, I C İ/.A D K M K H M K T KL'AT PAİjA
91
Sadr-1 a’zâm bendesi şükrâne-i lutfi için Zemzem icrâ etdi bu sûya küup sâ-yı ekîd Fahreder subaşısı olsa bu vâdide eğer Yol bulup Nuşirevân olsa o hakane abîd Eylesin câr-i zülâl-i lûtfunu ta haşredek Şevket ü icIâlini te’yid ede Reibb-i Mecîd Teşnegâne eyledim işrâb târihin Fuad İç bu âb-ı nabı icrâ kıldı Hân Abdülmecid 1262 * * *
Tophâne tabibi iken genç yaşta yazdığı târih: Buldu dünyâya makdem Sultan Nizâmüddin’le ziyb 1252 Bahriye tabibi iken yazdığı târih: Mahmud Han’ın eyleye nevsâlini mevlâ sa’d * * *
Üçler mahallesindeki Şücaüddin Mâbedi’ni tâmirle yenileştirmesi üzerine yazdığı târih: Dediler üçler çıkub târihi zibâ kilki bâniden Fuad Paşa Şücaüddin'in etdi mâbedin bünyâd Fuad Paşa’mn Yunan isyâmm bastırmak amacıyla gittiği Girit’ten Ahmed Cevdet Paşa’ya yazdığı mektup:
Doç. Dr. Ali Haydar BAYAT
Fazilet-meâba Mukaddemce bir keremnâme-i kerâmîlerine nâil olup cevâbını yazmakta kusûr eyle mişken bu kerre biri diğerinin içinde olarak ik kıt'a lûtufnâmelerine dest-res olup hem mahcûb ve hem memnûn oldu. Vâki'i olan kusûrum mü cerret kesret-i meşgûliyyetten neş’et eylemiştir. Her halde gördüğüm eser-i muhabbetlerinden büyük teşekkür ederim. îşte efendim kalemi seyfle değiştim. Generalliğimin eserini epeyce gösterdim. Merkez-i eşkıya olan Peta nâm ma halli urup bunun kuvve-i te’sîri ile Yanya’mn nâire-i isyânı muntafı olduğu mesmü’-ı fâzilâneleri buyrulmuştur. Hamd olsun ümidimden az va kit içinde bitti. Eser-i muvaffakiyet-i pâdişâhî olduğunda hiç şüphe yoktur. Şimdi hudüd kenârına çekilmiş olan eşkıyâyı urmak üzereyiz. O dahi hâsıl olacağı eltâf-ı ilâhiyyeden müsted’âdır. Şimdilik Narda sahrâsında hayme-nişîn besâlet olup etrafa velvele vermekteyiz. Fakat bu me’mûriyet geçen me’mûriyetlere rahmet okut turdu. Velî-ni’metim efendimizin çektikleri süantıya dâ’ir olan iş'ârlan Hüdâ bilir kalbime te’sîr eyledi ve Allah alimdir gece gündüz kendileri ni ve çektiklejini düşünmekteyim. Çekilir derd-i ser değildir. Lâkin Allah kendisini yine bu gün için saklaımştır. Zîrâ sarsar-zede-i felâket olan şu sefîne-i devletin idaresi yine kendisinin elinde olmayaydı batacağından hiç şüphe yok idi. Ali
K K<,KCİ/.AI>K M t H M K I H ) A I VAifA
93
Galip Paşa efendimizin hâk-i pây-ı âlîlerine yüz sürer ve Beyefendiler’in dâmen-i devletlerin takbîl ederim. Ma’ruzât-ı mahsûsa takdiminde kı\; sûrum vardır . Lâkin bir aydır hiç bir yerde durup oturmayıp dağdan dağa dolaşmakta ve bin tür lü şey ile uğraşmakta olduğum cihetle bu kaba hatlerimin afv olunacağını ümîd eylerim. Râif Efendi’ye Neş’et Efendi’ye Mösyö Agob’a selâm eylerim ve zât-ı fâzılânelerinin dest-i maârifpeyvestlerin takbîl ile hatm-ı makaal ederim efendim. Fî 21 Ş.sene 70 an mu’asker-i Narda Fuad Generâl-i Ordu-yı Yanya ve Narda Ahmed Cevdet Paşa’ya “İstanbul Pâyesi”nin verilmesi üzerine Fuad Paşa’nm Suriye’ den yolladığı tebriknâme. Fazîletlü efendim hazretleri Eser-i mürüvvet-i aliyyeleri olmak üzere lütfen irsâl buyrulan iki kıt'a kerem-ıiâme-i kirâmîlerin alıp bunların teşekkürünü ifâde ve resm-i kalbî-i tebrikin icrasında vuku’a gelen kusürumdan dolayı afv-ı semûhîlerin recâ eylerim. Buna mücerred duçâr olduğum gavâil ü meşâgü mâni’ ü hâil oldu. Rütbet-i haysiyyet-i zâtiyyeleri her kesin indinde bir mşrtebe-i refî'ada olarak siz rütbeden bir şey kazarunadımz ise rütbe zât-ı fâ-
94
Doç. Dr. Ali Haydar BAYAT
zılâneleriyle kesb-i irtifa' eylediğinden aiu tGbrîk etmek iktizâ eder. Şirvânîzâde Efendi muhlislerini muvakkaten ol tarafa gönderdim. Tafsîl-i ahvâJ'i muhibb-i sâdıku’l-makaal anın ifâdâtiyle ma’lûm olur. Ülfetçe bir büyük sermâye eksildi ise de Sâid Bey bize kaldı. Şimdi çıka ge lip posta kapanacak deyü telâş verdiğinden tekrâr-be-tekrâr arz-ı hulûs ile hatm-i makaal et meye mecbur oldum efendim. Beyrut 25 Şa’bân sene 1277 Fuad * * *
Mustafa Reşid Paşa’mn ikinci defâHâri ciye Nâzırlığı’na getirilmesi üzerine Fuad Paşa’nın gönderdiği tebriknâme: Hak-ateme-i felek-mertebe-i veliyyü’nni’âmîlerine ma’rüz-ı rüddyet-mefrûz abd-i ahker ve çâker-i hâk-i berâberleridir ki, Fîhamdin sümme hamden akdem a’mâl’i bengân-ı rikkiyet nişanları bu gün husûle geldi zât-ı fehâmet-simat-ı hazret-i veliyyü’n-rüâmîleri yine bi’d-devlet ve’l-ikbâl mesned-i vâlâ-yı Nezâret-i Hâriciyyeyi teşrif buyurup keyfiyyet-i bâhirü’l-meserret-i mezkûre ile iyd ber-bâlâ-yı iyd eyledik. Devletlü Sârim Efendi Hasretleri Pa ris’e ve Şekib Efendi Hazretleri Londra’ya me’mûr buyuruldular süret-i irâde-i seruyye mahsûs
KEÇECIZADE MEHMET FUAT PAŞA
95
Tatar ile Viyana üzerinden hâki-pây-i uiyâ-yı âsâfânelerine yazılmış ise de bu gün İngiliz vapur... çıktığından beüd daha evvelce varır ümidiyle derhâl işbu arîza-i abidânemi takdime cesaret et tiğim ve tebrîken ve teşekküren mübarek ayak larınızdan öptüğüm bi-mermihi Taâla muhât-ı üm-i âlem-ârâ-yı hazret-i veliyyü’n-ni’metîleri buyuruldukta her halde emr ü fermân ve eltâf-ı bîpâyân hazret-i veliyyü’l-emr ve’l-ihsân efendimizindir. Bende-i kemîne
HAKKINDA YAZILAN ŞİİRLER VE ÖLÜMÜNE DÜŞÜRÜLEN TARİHLER
k e <;:İ!;c I z a d e m e h m e t f u a t p a ş a
97
* Fuad Paşa’ıun Şehzâde Câmisi karşısın daki konağının 12 Recep 1261/1864 yanması üze rine ondan hoşlanmayan şâirlerden biri şu kıtayı yazmıştı: , Şer’in ahkâmını feshetmeği etdikçe murad Gazâb-ı Hak ile makhûr olur elbet Fuad Ateş-i zulm ile yandıkça hemân kalb-i ibâd Tutuşup yandı bu şeb hâne-i berbâd-ı Fuad * Mustafa Reşid Paşa’ya takdim ettiği bir kasidesinde Şinasi Keçecizâde Fuad Paşa hak kında şöy^0 /azar. Yalan dolanla çıkarmaktadır sudan keçesin Fuad ehl-i riyâdır mazmne-i tezvir * Cebel-i Lübnan meselesini halletmek için Şam’a gittiği zaman Fuad Paşa, Şam Kadısı Ziver Bey’i takdir ettiğinden ona Mekke piyesi ni verdirmişti. Ziver Bey’in bu olayla ilgili kıtası şöyledir: Gamkeşâmn her birin bir güne taltîf eyledi Ziver-i mihnetkeşi de bak ne rütbe kıldı şâd Pâye-i Mekke’yle memnûn eyledi bu kemteri îde Hak ol dâver-i zîşânı mesrüru’l-Fuad * Fuad Paşa devrinin şâirlerinden biri de onun aleyhinde şöyle yazar:
98
Doç. Dr. AJi Haydar BAVAT
Sıyt-i gus-i gayretin dünyâyı tutdu ey Fuad Çok mudur dense........de gayyûrun aynisin ^ d ı nâm ü şöhretin aktar-ı kevne berk ü şah Sen bu İkbâlinle* dehrin şimdi Zülkarneyn’isin (*- İkbâl; Fuad Paşa’mn oğlu Kâzun Bey’in Çer keş asıllı zevcesidir. Avrupa’ya kaçarak bir ya bancı ile evlenmiştir). Ağlamaz mı bakıp ahvâl-i perişârumıza Dil ü câniyle seven devletini, milletini Nasıl âh etmeyelim memleketin hâline kim Ne zamandır çekiyoruz sadr ü Fuad illetini Nâmık Kemal Bu kıtamn son iki mısrâsı başka bir yerde şöyle söylenmiştir: Nice zâr olmayalım saltanatın hâline kim Nice demdir çekiyor sadr ü Fuad illetini * * *
Duzaha gitmiş idi sûz-ı fu'âdından Fuad Sadrı da sadr illeti mahv 1i adîm etti hele Hâke defn ettiklerinde söyledim târihini Yere geçdi sadr-ı Alî, vardı derk-i esfele Nâmık Kemal * * *
K ^ E C tZ A D E MEHMET FUAT PAŞA
99
Zamânında mahvoldu âsâr-ı dâd Tutup gökleri dûd-ı âh-ı ibâd Dedi kâbız-ı mûciz-Nihâd Bitirmiş Fuad’ı fesâd-ı Fuad Nâmık Kemal * * *
* Ziya Paşa da Zafemâme'sinde Alî Paşa ile beraber Fuad Paşa’yı da yerden yere vurur: KatH valiye verip Şam’da devlet hükmü Kıldı te’Hf miu’adeüat-ı raiyyet hükmü , Mısr’da eyledi tagyîr-i veraset hükmü Etti bir yüzbaşıyı Memleketeyn üzre kral Tutalım cümle umürunda hıyânet etmiş Şu Girit hizmetini var mıdır inkâra mecâl Keçecizâde Fuad Paşa’mn ölümüne de târihler düşürülmüştür. Bunlardan bir kaç örne ği aşağıya almış bulunuyoruz: Ey zâir-i sâhib nefes Hubb-ı sivâdan meyli kes Dünyâda kalmaz hiç kes Allah bes bâki hevers Her ten biter bir derd ile Geh germ ile geh serd ile Uğraşmağa her ferd ile Değmez bu dünyâ-yı ehas
100
l>of. Ur. Ali Huydur BAYA I
Ben de Fuad-ı asr idim Fass-ı nigin-i sadr idim Nakş-ı hümâyûn satr idim Gösterdi çarh rû-yı abes Dil-hasta oldum bir zamân Tedriç ilebitdi tüvân Uçdu nihâyet mürg-i cân Çünki harâb oldu kafes Söndü çerâğ-ı afiyet Zulmetde kaldı şeş cihet Açıldı subh-ı âhiret Envâr-ı Hak’tan muktebes Buldum o dem sübhânımı Azr eyledim isyanımı Matlûb idüb gufranımı Rahmetle oldu dâdres Yâ Rab bu abd-ı rûsiyâh Ettimse de yüz bin günâh Dergâhını kıldım penâh Afvmdır ancak mültemes Târihidir ism-i gafûr Lâbüt eder sırr-ı zuhûr Afvolunur her bir kusûr Allah bes bâki heves 1285 Abdurrahman Sami Paşa Jf.
>/.
KK(, KCiZADK MKIIMKT »UAT
Dürdâne-i asalet yektâ Fuad Paşa Necl-i necD-i İzzet Molla, Fuad Paşa Pirâye-i kemalât nabz aşinâ-yı hikmet İcâd bahş-ı şiir ü inşâ Fuad Paşa Mâhiyet-i zamanı mantûkı her lisâıu El kıssa bu cihân-ı dânâvFuad Paşa Tanzim-i mülke badi her hayr için mebâdi Bu heyetin Fuad’ı hakka Fuad Paşa Devletde iki defâ olmuşdu sadr-ı a’zâm Her defâ kıldı kadrin ilâ Fuad Paşa Serasker oldu hem de şâh-ı cihâna yâver Her câh için sahîhen ahrâ Fuad Paşa Te’sîr-i darb-ı nutku hallâl-i akd-i düşvâr seyf ü kalemle ferman ferma Fuad Paşa Beşinci Hâriciye Nâzırhğı’nda âhır Kalbinden etdi terk-i dünyâ Fuad Paşa Kırk yıl bu devlet içre ibrâz-ı hizmet etdi Nâmın bırakdı dehre alâ Fuad Paşa Sinn-i şerif-i ömrü elli beşe erince Gurbetde etdi azm-i ukbâ Fuad Paşa İsâl olundu na’şı bu medfen-i nazife Baş üzre nakledildi bâlâ Fuad Paşa Tabutu arkasında yüz bin kişi giderdi Cân ü gönülle derdi eyvâ Fuad Paşa Allah rahmet etsin ol ruh-ı nâzenine Tâ hâşredek denilsin hayfa Fuad Paşa
lOl
02
Doç. Dr. Ali Haydar BAYAT
’ârihi nakşolundu bu türbe-i şerîfe Jadr-ı cinâıu etti mevâ Fuad Paşa 1285 Abduırahman Sami Paşa *** Tırnakçızâde Molla Bey’in tâıihi: Bir Felâtûn-ı zamandan bizi dûr etdi felek Ağlasak anı tahassüre becâdır her gâh Mâtem engiz-i cihân olsa sezâ târihi İrtihâl eyledi ukbâya Fuad Paşa ah 1285 Ahmed Cevdet Paşa’mn Keçecizâde Fu ad Paşa’nm Rusya'dan görevini başarı ile yapa rak dönmesinden sonra sunduğu bahâriye: Bahâriyye-i berâ-yı Fuad Efendi Eğerçi nâmiyenin söylenirse de nâmı Eser görülmedi gittî bahar eyyamı Midâd-ı hâme-i şâ’ir gibî aceb dondu Nevâ-yı nâle-i bülbülde nağme hengâmı Sebeb nedir ki bu kânûn-ı âlem olmadı germ Tekarrüb eylemiş îken bahârm encâmı Nedir bu çehre-i zâhid gibi cihan târik Açılmadı feleğin cebhe-i siyeh-fâmı
KKÇKCİ/Ani-: MEHMET KUAT PA!>A
103
Bu bir felâket-i devr-i felektir ey sâkî Ki koydu hayrete haylî ukûl ü evhâıtu Benî şerâb ile ser-germ-i keyf ü mest eyle Felekle fasi edeyim bâri ben de da’vâmı Revâ mı bekleyelim tâ ki bir bahârı dahi Getir telâfî-i mâ-fât için sen ol câmı Bulup o âteş-i seyyâle ile germiyyet Çekip sahife-i tahrîr-i arza aklâmı Huzûr-ı âlî-i cenâba eyleyeyim İfâde hâl-i dil-i bî-karâr u nâ-kâmı Güşâde-baht u şeref-mend u Müşterî-tal’at Ki tutdu şöhreti serhadd-i Rûm u A’câmı Huceste-re’y u Utârid-eser ki nazm eyler Umûr-ı devleti mânend-i satr-ı erkâmı O Şems-i burc-i ma’ârif ki hadd-i meşnkden Diyâr-ı mağribe dek söylenir bütün nâmı Cenâb-ı Sadr-ı kerem-kâr müsteşarı kim Ana sezâ vü revâdır bu pâye-i sâmî Fuad Efendi-i ferrûh-likâ ki ehl-i dile Ziyâdedir kerem ü iltifât u ikrâmı O nükte dân ü dekâyik-şinâs-ı âlem kim Peyâm-ı emn ile güldürdü rû-yı eyyânu Aceb mi eylese nazm-ı selîs ü inşâsı Şikeste şöhret-i Vassâf u İbni Hayyâm’ı Safâ-yı tab’ına dem-beste Sâib ü Şevket Rahîk-i re’yine hayrân u teşnedir Câmî
104
Doç. Dr. AH Hıydar BAYAT
Sehâb-1 cûd u mürüvvet kef-i kifâyetidiı Sevâd-ı şürme-i devlet gubâr-ı akdâmı O rütbe re’yi müessir ki taak-ı nisyâna Bıraktı bârika-i rezm u seyf-i samsâmı Yazılsa berg-i güle dâstân-ı evsâû Olurdu bülbülün evrâdı subh hengâını Şemîm-i hulkunu yâhud getirse bağa sabâ Bulurdu şemm ile mürg-ı çemen dilârâmî Hudâyegân-ı kirâmî-güher hudâvendâ Eyâ mükemmil-i nâmus-ı mesned-i sâmî Seyâhat ü seferin müntec-i refâh oldu Ki silm u sulh ile buldu umûrun encâmı Senânı eyleyemem lâyıkıyla etsem de Ne denlü tab’ıma tîğ-i kalemle ibrâmı Hemen kümeyt-i ney-i hâmeye edip tahrîk Edem tahrik-ı tagazzülde bârı ikdamı Yanında olmayıcak âşıkın dilârâmı Çemende olsa da olmaz anâ dil ârâmı Güşâd-ı vird-i emel kaldı sâl-i âtiye Bu yıl da süz ile geçti bahâr eyyâmı Havâ-yı kâkülü bir başlı derd iken şerde Getirdi kâre haberler hat-ı siyeh-fâmı Gören sanu: ki gümüş servidir o serv-kaddin Yem-i şirişkime düşdükçe aks-i endâim Uzatma turre-i dilber gibi sözü Cevdet Kasîde vü gazelin geldi vakt-i itmâmı
K E Ç E dZ A D E MEHMET FUAT PAŞA
bu'âya başla açıp dergeh-i Hudâ’ya elin Hitâm-ı misk ile bulsun kelâmın encâmı Dem-i bahârda tâ âb u tâb-ı nâmiyeden Bu bağ-ı dehrde serv ü semen ola nâmî Ana kerem ede Hak tûl-i ömr ile sıhhat Cihânı nağme-i bülbül gibi tutâ nâmı
105
BİBLİOGRAFYA
Ahmed Cevdet Paşa ; M a’nızât (Hz. Yusuf Halaçoğlu), Çağrı yayınları,İst.,1980,s.47,60-61,112. Ahmed Cevdet Paşa : Tezâkir 40.Tetimme (ya yınlayan Cavid Baysun), T.T.K.,Ank.,1967,s.43. Akın, i. Behçet: “Ahmet Vefik Paşa", Türk Kül türü, c.l0,1971,s.ll5. Aksüt, Ah Kemâlî: Sultan Aziz’izı Mısır ve Av rupa seyahati, Ahmet Sait Kitap Evi, İ s t , 1944,s . 109-110,112-113, 131-138,150,151,152,165. * Ali Rıza, Mehmet Galip : Geçen asırda devlet adamlannuz (XIH.Asr-ı Hicride Osmanlı Rica li) (Hz. Fahri Çetinderin) Tercüman 1001 Temel eser No:108,İst.,1977,c .1,71-93,127-128,c.II,s.32-33, 80-81. * Atıf Bey : Mabeyn Başkâtibi Atıf Bey’in hatıra ları, Hayat Tarih Mec.,S. 10,1965,s.43;8,1965,5.30,28. * Bardakçı, ilhan : Târihten Bu Güne 1982, Hülbe yayırüarı,İst.,1983,s.l6.
107
* BursalI Mehmet Tahir : Osmaıüı Müellifleri, c.Il, Meral Yayın Evi,İst.,s. 121. * Çubukçu Vahit: Osmanlı Târihinde Fıkralar, Çankaya mat.,İst. 1974,s.64. * Çark, Y .: Türk Devlet Hizmetinde Ermeniler, İst.l953,s.91. * Çizmeciler, Osman : “Hasırcızâde Keçecizâde’nin Huzurunda” YıUar Boyu Târih Dergisi, c.l2.S.5.1984,s.43. * Danişmend, İsmail Hami : Târihî Hakikatler, Tercüman Târih ve Kültür yayınları, is t . , c . l . s . l 9 7 , 1 9 9 , 4 0 4 , 4 7 6 , 4 8 8 , 498,542,557,371,591,629.,c.II,s. 151,166,167,503, 566. * Ebuzziya, Tevfik; Yeni OsmanlIlar Târihi, Hür riyet yayınları, İst. 1973,s.63. * Ergun, Sadettin Nüzhet: Türk Şâirleri, c. III, İs tanbul, 1944,s. 1037. * Fontmage, Baronne Durand de ; Kınm Har bi Sonrasında İstanbul, (Terc.,Gülçiçek Soytürk), Tercüman 1001 Temel Eser No: 110,1977,3.46-47,193. * Giz, Adnan; Osmanlı Şehzadelerinin Hazin Sonu” Hayat Târih Mec.,Temmuz 1978,8.21.
* Giz, Adnan: "Şâir Sadrâzâmlar” , Yıllar Bo yu Târih Dergisi, S.5 (Ağustos), 1978,s.38.
108
* Gövsa, İbrahim Alâaddin : Meşhur Adamlaj:, c.II,İst., 1933-1935, s.558. * Hisar, Abdiilhak Şinasi : Geçmiş Zaman Fık raları, Hilmi Kitap Evi, İst., 1958,s.95-100. * Karal, Erver Ziya ; Osmanlı Târihi II.baskı,c.7, T.T.K., Ank., 1977,s. 128-129. * Kocatürk, Vasfı Mahir : Nâmık Kemal’in Şiir leri, III.baskı.Ayyıldız mat.,Ank.,1971,s.90-91. * Köprülü, Orhan Fuad : “Keçecizâde Fuad Pa şa”, İslâm Ansiklopedisi, Cüz.86,1947.s.672-681. * Köprülü, Orhan Fuad: Türk Klasikleri, Ynnus Emre’den Âşık Veysel’e, Dösür yayı nı,İst.,c.1,1974,s.281-305. * Köprülü, Orhan Fuad: “Keçecizâde Fuad Paşa" Türk Ansiklopedisi, c.l9, Ankara, 1974,8.453-456. * Köprülü, Orhan Fuad : "Sadrâzam Keçecizâde Fuad Paşa Hakkında Yeni Notlar” Türk Kültürü (dergi), c.l3,1975,s.217. * Köprülü, Orhan Fuad: “Osmanh Tarihi İle Ala kalı, İngilizce Kitaplar Hakkında Bâzı Notlar” Türk Kültürü (dergi), c.l5,1977,s.577. * Kuntay, Mitat Cem al: Nâmık Kemal Devrinin İnsanları ve. Olayları Arasında, c.I,Maarif mat.,İst.,1944,s.208.
* Kurtoğlu, Veli Behçet : Şâir Tabipler, Baha mat., İst., 1967,3.255-259.
* Kutay, Cem al: Yüz Sene Önce Svltan Aziz’in Paris’teki On Bir Gfinn, Târih Sohbetleri, İst.,c. 1,1966,5.249,253,261. * Kutay, Cem al: “Avrupa’da Sultan Aziz” Sile matt.,İst„ 1970,5.26,27,38-39,124-127. * Kutay, Cemal : Sohbetler, S.4-5-6,îst.l971, s. 186-188. * Kutay, Cem al: “Lâmbalı Kadm Florance Nigtingale’in Hâtıraları” Hayât Târih Mec., S.B(Şubat), 1982,5.38. * Kutlu, Şem5eddin : Eski İstanbul’un Ünlüleri, Hürriyet Yayınları, İ5t., 1978,5.151-162.
* İnal, İbnülemin Mahmut Kemal: Son Asır Türk Şâirleri, Millî Eğitim Ba5im Evi, İ5t.,5.1005,1424,591.1629,483,1588,2048. * İnal, İbnülemin Mahmut Kemal: Osmanlı Dev rinde Son Sadrâzâmlar, Millî Eğitim Basım Evi, İst.,s.l49-195,5.710-724, 739,756. * Mardin, Yusuf: Nâmık Kemal’in Londra Yıl lan, Milliyet yayınlan, İst., 1974,5.107-108. * Mardin, Yusuf : “İbnül Emin’le Mısır Yollarında” Yıllar Boyn Târih Dergisi, S.Ocak 1982, S.63.
* Mismer, Charles : İslâm Dünyasmdan Hâtıra lar, Bedir Yaym Evi, İst., 1975, s. 10-15, 63-66. * Muallimoğlu, Nejat: Politikada nükte, Sermet mat.,İst., 1975,5.383-406.
110
* Mustafa Reşid : Bedâyi’ü’l-İnşâ, fasl-ı evvel, Cüz l,Matbaa-i Tuzluyanjst., 1302,s.9,192. * Ortaç, Yusuf Ziya: Meşhnrlarm Nükteleri, Ak baba yayınlan, 1955,8.24. * Pakalın, Mehmet Zeki: Tanaâmâttan Cnnıhnriyet’e Kadar Sadrâzamlar: II, “Keçecizâde Fuad Paşa", Yeni Mecmua, c.4,1940,No:65,s. 14-17. * Pakalın, Mehmet Zeki : Son Sadrâzamlar ve Başvekiller, Ahmet Sait Mat.,İst.,1942,s.7. * Pakalın, Mehmet Zeki: Târihe Mâlolmnş Fık ralar, Nükteler, Ahmet Halit Kitab £vi, İst.,1946,8.141,142,146,150,152, 153,159,174. * Sertoğlu, Midhat :“Abdülaziz’in Aşkı Devlet So runu Oluyor” Yıllar Boyu Târih Dergisi,Mart 1981,S.3,c.VI,s.lO-12. *Seyda, Mehmet: Târihimizde Garipliklfi» Mil liyet yayınları, İst., 1973,s.327-328. * Seyirci, Musa-Toptaş, Ahm et: "Edebiyatımız da Keçe” Halk Kültürü, S.3,1984, s.120-121. * Shaw, Starifort F . : Osmanlı İmparatoringn ve Modem Türkiye, c.II,(Terc.Ezel Kural Shaw) E yayınımı, İst., 1982,s. 102. * Şapolyo, Enver Behnan : Türk Menkıbeleri, Türkiye Yayın Evi, 1964,s.213. * Şehsuvaroğlu, Bedi : Belgelerle Türk Târihi Dergisi, Menteş Yayın Evi, İst.,c.I,S.I,s.44-49.
* Şehsuvaroğlu, Hâluk Y .: Snltan Aziz, Hilmi Ki tap Evi,İst., 1949,5.28-29,6-7. * Tansel, Fevziye Abdıülah ; Nâmık Kemal'in Husûsi M ektupları, T.T.K.,Ank.,c.2,1968, s.385,452. , * Târih Dünyası : "Keçecizâde Fuad Paşa’mn Nükteleri". c.I,S.2,1950,s.78-79. * (Türkgeldi) Ali Fuad : “Fuad Paşa’ya Ait Fıkarat", Servet-i Fünnn (Dergi), c.62,No: 148(1622), 1927, s.272-273, c.62,No: 149(1623), 1927,8.298-299. * (Türkgeldi) Ali Fuad : “Ricâl-i Mühimme-i Siyâsiyye” .
Serveti Fnnûn,c.58,No;41(1515), 1341,8.230-235. :42(1516),1341,8.247-254. ” :43(1517),1341,8.262-266. ” :44(1518),1341,s.278-284. ” :45(İ519),1341,s.295-301. * Ünver, A.Süheyl: “Sadrâzâm Dr.Fuad Paşa’run Şâir Leylâ Hanım üe Manzum Söyleşmeleri”, Di rim, c.52,1977,s.524;525. * Ünver, A.Süheyl : “Sadrâzâm Dr.Fuad Paşa Hakkında Bir Kaç Bügi” Tıp Târihimiz Yıllı ğı,I,İ8t., 1966,8.35-39.
112
* Uzunçarşül, l.H .: Anadolu Kitabeleri, Devlet mat.,İst.,1929,5.87. * Woods, Sir Henry F. : Osmanlı Bahriyesinde Kırk Yü, (1869-1909),(Terc.Fahri Çoker),Müliyet yayınları,îst.,19,s.l70. * Yalçın, Aydın : Yeni Asır (Gazetesi), 30.5.1982. * Zaparta. Seçme Latifeler, Nükteler, İnkılâp Kitab Evi, İst., 1959, s. 110-112.