Edebî Mesaj Kur’ân
PROF. DR. ‘ABDULMUTE’ÂL ES-SA’ÎDÎ Mýsýr Mansura Arap Dili ve Edebiyatý Fakültesi Dekaný ve Müellif’in öðrencisi M.Receb el-Beyyûmî’nin anlattýðýna göre: es-Sa’îdî, uzun yýllar (muhtemelen 1920-1960 arasý) Ezher Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatý Fakültesinde hocalýk yapmýþ, arkadaþlarý ve meslektaþlarý arasýnda saygýnlýðý bulunan deðerli bir ilim adamýdýr. Önceleri Arab Dili ve Edebiyatý dersleri veren Yazar daha sonra ayný fakültede belaðat, hadis, felsefe ve mantýk dersleri de okutmuþtur. Ders verdiði her konuda meslektaþlarýnca takdir edilen önemli eserler vermiþ olmasý O’nun çok yönlü bir alim olduðunu göstermektedir. Özellikle Ezher Üniversitesinin ýslahý konusunda bin dokuz yüz yirmili yýllarda çok yoðun gayretleri olmuþ ve bu hususta birçok engellerle karþýlaþmýþ ve bazý haksýzlýklara da uðramýþtýr. Yirmiden fazla eser ve çok sayýda makale yazmýþ olan esSa’îdî’nin baþlýca eserleri þunlardýr. 12345-
en-Nazmu’l-Fennî fi’l-Kur’ân (tercümesini sunduðumuz eser) Buðyetu’l-Ýzâh (el-Kazvînî’nin el-Ýzâh adlý eserinin þerhi). en-Nahvu’l-Cedîd. el-Belâðatu’l-’Aliye. Tahkîk Kitâb Sirru’l-Fesâha (Ýbn Sinân el-Hafâcî’nin meþhur eserinin edisyon kritiði). 6- Târîhu’l-Ýslâh fi’l-Ezher. 7- Nakd Nizâmi’t-Ta’lîmi’l-Hadîs bi’l-Ezher. 8- Kaziyyât Mücâhid fi’l-Ýslâh. 9- fî Meydâni’l-Ýctihâd. 10- el-Müceddid fi’l-Ýslâm. 11- el-Kazâyâ el-Kübrâ fî Târîhi’l-Ýslâm. 12- el-Mirâs fi’l-Ýslâm. 13- Limâ zâ ene Muslim? 14- Tevcîhât Nebeviyye. 15- Ze’âmetu’þ-Þi’ri’l-Câhilî. ............ (Yazar ve fikirleri hakkýnda fazla bilgi için bkz. Muhammed Receb el-Beyyûmî, en-Nahdatu’lÝslâmiyye, II, 199-220, Beyrut, 1995)
ÝTHAF Bu eserimi, en büyük ideali beni hafýz yapmak, bana Kur’ân’ý Kerim’i ve Arapça’yý okutturmak olan ve bu uðurda hiçbir fedakarlýktan çekinmeyen Muhterem Babam Hacý Þerif ELMALI ve ilk Kur’ân öðretmenim Sevgili Annem Havva ELMALI’ya ithaf ediyorum.
Edebî Mesaj
Kur’ân Prof. Dr. ‘Abdulmute’âl es-SA’ÎDÎ
Çeviren Prof. Dr. Hüseyin ELMALI DEÜ Ýlahiyat Fakültesi Dekaný
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN Copyright © Yeni Akademi Yayýnlarý, 2006 Bu kitaptaki metin ve resimlerin, tamamýnýn ya da bir kýsmýnýn, kitabý yayýmlayan þirketin önceden yazýlý izni olmaksýzýn elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayýt sistemi ile çoðaltýlmasý, yayýmlanmasý ve depolanmasý yasaktýr. Editör Firdevs BAÞARI Görsel Yönetmen Engin ÇÝFTÇÝ Kapak Ýhsan DEMÝRHAN Mizanpaj Ahmet KAHRAMANOÐLU ISBN 975-6079-39-8 Yayýn Numarasý 34 Basým Yeri ve Yýlý Çaðlayan Matbaasý / ÝZMÝR Tel: (0232) 252 20 96 Aðustos 2006 Genel Daðýtým Gökkuþaðý Pazarlama ve Daðýtým Alayköþkü Cad. No: 12 Caðaloðlu/ÝSTANBUL Tel: (0212) 519 39 33 Faks: (0212) 519 39 01 Yeni Akademi Yayýnlarý Emniyet Mahallesi Huzur Sokak No: 5 34676 Üsküdar/ÝSTANBUL Tel: (0216) 318 42 88 Faks: (0216) 318 52 20 www.akademiyayinlari.com
ÝÇÝNDEKÝLER MÜTERCÝMÝN ÖNSÖZÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .25 YAZARIN ÖNSÖZÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .29 ÂYETLER ARASINDAKÝ MÜNASEBET ÝLMÝNÝN TARÝHÇESÝ . . .31 ÂYET VE SÛRELERÝN TERTÝBÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .33 ÂYETLER ARASINDAKÝ ÝRTÝBAT (MÜNASEBET) KONUSUNDA GENEL ESASLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .61 SÛRELERÝN NÜZUL AÞAMALARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .67 KUR’ÂN MÂNÂLARININ (MEKASID) BÝRBÝRÝNE BENZERLÝÐÝ (MÜTEÞABÝHLÝÐÝ) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .75 1- FÂTÝHA SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .83 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .83 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .83 2- BAKARA SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .87 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .87 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .87 Kur’ân’ýn (Allah Katýndan) Ýndiriliþ Gayesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .88 Kur’ân’ýn (Allah Katýndan) Ýndiriliþinin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . . .88 Yahudilerin Kur’ân Hakkýnda Ýlk Dil Uzatmalarýna Cevap . . . . . . . . .89 Ýkinci Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .94 Üçüncü Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .94 Dördüncü Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .96 Beþinci Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .96 Altýncý Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .97 Yedinci Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .99 Sekizinci Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .100 Kýsasýn Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .103 5
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Vasiyetin Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .104 Orucun Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .105 Haram Kazancýn Yasaklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .105 Doðan Aylarýn (Hilallerin) Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .105 Savaþýn Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .106 Hacc ve Umre’nin Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .106 Çeþitli Hükümler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .108 Ý’lâ, Ýddet ve Boþanmanýn Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .109 Emniyet ve Korku Anýnda Namazýn Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . .110 Eþlere Vasiyetin Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .110 Boþanan Kadýnlarýn Nafakasýnýn Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .110 Nefis ve Malla Cihada Teþvik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .111 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .115 3- ÂL-Ý ÝMRÂN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .117 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .117 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .117 Allah Teâlâ Ýçin Vacip Olan Sýfatlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .118 Hristiyanlarýn Birinci Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .119 Hristiyanlarýn Ýkinci Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .120 Hristiyanlarýn Üçüncü Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .123 Hristiyanlarýn Dördüncü Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .125 Hristiyanlarýn Beþinci Sözlerine Cevap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .126 Ehl-i Kitabýn Sözlerini Cevaplamanýn Ardýndan . . . . . . . . . . . . . . . .127 Müminlerin Ýmanlarýnýn Pekiþtirilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .127 Uhud Savaþý’ndan Sonra Müminleri Takviye Etme . . . . . . . . . . . . . .128 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .135 4- NÝSÂ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .137 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .137 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .137 Berâ’atü’l-Matla’ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .138 Yetimler ve Aklý Ermeyenlerle Ýlgili Hükümler . . . . . . . . . . . . . . . . .138 Mirasla Ýlgili Hükümler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .139 Zina ve Livata (eþcinsellik) nýn Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .140 Kadýnlar Hakkýnda Deðiþik Hükümler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .140 6
Ýçindekiler
Mala ve Cana Tecavüzün Haram Kýlýnmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .141 (Ailede) Erkeklerin Kadýnlar Üzerine Yöneticiliði . . . . . . . . . . . . . . .142 Allah’ýn ve Kullardan Bazýlarýnýn Haklarý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .142 Sarhoþ ve Cünübe Namazýn Yasaklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .143 Ehl-i Kitaptan Sakýndýrma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .143 Yeniden Hükümlere dönüþ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .144 Savaþla Ýlgili Hükümler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .145 Hüküm Vermede Taraf Tutmanýn Yasaklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . .149 Kadýnlar Hakkýnda Diðer Hükümler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .151 Þahitlikte Taraf Tutmanýn Yasaklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .152 Tekrar Münafýklara ve Ehl-i Kitaba Dönüþ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .152 Ana-Babasýz ve Çocuksuz Kiþinin (Mirasýnýn) Hükmü . . . . . . . . . . .155 5- MÂÝDE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .157 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .157 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .157 Akitler ve Hacc Ýbadetleriyle Ýlgili Hükümler . . . . . . . . . . . . . . . . . .159 Abdest ve Teyemmümle ilgili Hükümler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .160 Akitleri Bozmadan Sakýndýrma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .160 Önceki Milletlerden Akitlerini Bozanlardan Ýbret Alma . . . . . . . . . .161 Münafýk ve Yahudilerin Akitlerini Bozmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .163 Önce Geçmiþ Olan Hükümlere Tekrar Dönüþ . . . . . . . . . . . . . . . . .168 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .170 6- EN’ÂM SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .173 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .173 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .173 Tevhid ve Nübüvvetin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .174 Ýnkarcýlarýn Tevhit ve Nübüvvet Hususunda Ýlk Þüpheleri . . . . . . . .175 Ýnkarcýlarýn Tevhid ve Nübüvvet Konusundaki Ýkinci Þüpheleri . . . .178 Tevhid ve Nübüvvet Konusundaki Üçüncü Þüpheleri . . . . . . . . . . . .182 Tevhid ve Nübüvvet Konusunda Dördüncü Þüpheleri . . . . . . . . . . .184 Müþriklerin Helal ve Haram Konusunda Bir Bidatlarýnýn Ýptali . . . .186 Tevhit ve Nübüvvet Hususunda Beþinci Þüpheleri . . . . . . . . . . . . . .186 Müþriklerin Helal ve Haram Hususundaki Bidatlarýnýn Ýptali . . . . . .188 7
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Müþriklerin Tevhid ve Nübüvvet Hususunda Altýncý Þüpheleri . . . . .189 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .191 7- A’RAF SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .193 Giriþ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .194 Adem (a.s.) ve Ýblis Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .195 Nûh (a.s.) ve Kavminin Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .198 Hûd (a.s.) ve Kavminin Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .199 Salih (a.s.) ve Kavminin Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .200 Lût (a.s.) ve Kavminin Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .200 Þuayb (a.s.) ve Kavminin Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .200 Mûsa (a.s.) Firavun ve Ýsrâiloðullarý Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .202 Ýlmiyle Amel Etmeyen Bir Alimin Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .207 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .207 8- ENFÂL SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .211 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .211 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .211 Ganimetlerin Taksiminin Allah ve Resulüne Býrakýlmasý . . . . . . . . . .213 Ganimetlerin Harcanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .216 9- TEVBE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .221 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .221 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .222 Müþrikler ve Ehl-i Kitaptan Bahis . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .223 Münafýklardan Bahis . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .227 10- YÛNUS SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .239 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .239 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .239 (Ýnkarcýlarýn) Kur’ân Hakkýndaki Þüphelerinin Ýptali . . . . . . . . . . .240 Ýnanmayanlara Kur’ân’la Meydan Okuma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .245 Özendirme ve Korkutma Yoluyla . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .247 Münkirlerin Kur’ân’ý Tasdike Çaðrýlmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .247 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .250 11- HÛD SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .251 Nüzul Tarih ve Adý: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .251 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .251 8
Ýçindekiler
Kur’ân’ýn Allah (c.c.) Tarafýndan Ýndiriliþinin Ýsbatý . . . . . . . . . . . . .251 Ýnkarcýlarýn Yalanlamalarýna Karþý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .255 Peygamber’i (s.a.s.) Kýssalarla Destekleme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .255 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .258 12- YÛSUF SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .261 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .261 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .261 Giriþ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .262 Yûsuf Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .262 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .269 13- RA’D SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .271 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .271 Sûrenin Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .272 Giriþ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .272 (Ýnkarcýlarýn) Kur’ân Hakkýndaki Ýlk Þüphelerinin Reddi . . . . . . . .273 Ýnkar Edenlerin Kur’ân Hakkýndaki Ýkinci Þüphelerinin Reddi . . . .275 14- ÝBRÂHÝM SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .279 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .279 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .279 Kur’ân’ýn Nüzulünün Ýmana Teþvik, Küfürden Sakýndýrmak Ýçin Oluþu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .280 Allah Katýndan Ýndirilen Kitaplarýn Amaçlarýnýn Ayný olmasý . . . . .280 Müþrikleri Korkutma ve Özendirme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .282 15- HÝCR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .285 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .285 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .285 Kur’ân’ýn Allah (c.c.) Tarafýndan Ýndirildiðinin Ýspatý . . . . . . . . . . . .286 Kendilerinden Önceki Yalanlayýcýlarýn Haberleriyle Müþriklerin Korkutulmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .287 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .288 16- NAHL SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .289 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .289 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .289 9
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Þirkin Ýptali . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .290 Ýnkarcýlarýn Kur’ân Hakkýnda Bir Þüphelerinin Reddi . . . . . . . . . . .291 Tekrar Ortak Koþanlarýn Þirklerinin Ýptaline Dönüþ . . . . . . . . . . . .293 Öldükten Sonra Dirilme Hususundaki Þüphelerinin Reddi . . . . . . .293 Ýnkarcýlarýn Nübüvvet Hususundaki Þüphelerinin Reddi . . . . . . . . .294 Tekrar Deðiþik Þirk Çeþitlerinin Ýptaline Dönüþ . . . . . . . . . . . . . . .295 Tekrar Kur’ân Hakkýndaki Þüphelerinin Reddine Dönüþ . . . . . . . . .299 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .300 17- ÝSRÂ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .303 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .303 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .303 Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya Ýsrâ’nýn . . . . . . . . . . . . . . . .304 (Gece Götürülüþün) Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .304 Ýki Mescidin Kitaplarý (Kur’ân ile Tevrat) Arasýnda Mukayese . . . . .304 Ýsrâ Hadisesinin Hikmetinin Açýklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .308 Yeniden Kur’ân-ý Kerîm’in Faziletinin Ýzahýna Dönüþ . . . . . . . . . . .311 18- KEHF SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .315 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .315 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .315 Giriþ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .316 Ashab-ý Kehf ’in Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .317 Zülkarneyn Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .324 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .325 19- MERYEM SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .327 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .327 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .327 Bazý Peygamberlerin Kýssalarýndan Alýntýlar . . . . . . . . . . . . . . . . . .328 Haleflerinin (Arkalarýndan Gelen Ümmetlerinin) Onlarýn (Peygamberlerin) Sünnetlerinden Ayrýlmalarý . . . . . . . . . . . . . . . . .329 20- TÂHÂ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .333 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .333 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .333 Sabra Teþvik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .334 Mûsa (a.s.) Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .334 10
Ýçindekiler
Adem (a.s.) Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .338 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .339 21- ENBÝYÂ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .341 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .341 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .341 Ýnkârcýlarýn, Hesaplarýnýn Yaklaþmasýyla Korkutulmalarý . . . . . . . . .342 Peygamberlerin Kýssalarý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .345 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .347 22- HAC SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .349 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .349 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .349 Savaþa Ýzin Verilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .351 23- MÜ’MÝNÛN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .357 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .357 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .357 Müminlerin Kurtuluþ Þartlarýnýn Beyaný . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .358 Bazý Peygamberlerin Haberleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .358 24- NÛR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .365 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .365 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .365 Zinanýn Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .366 Ýftiranýn Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .366 Evlere Girmenin Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .367 Yabancý Kadýn ve Erkeklere Kötü Gözle Bakmanýn Hükmü . . . . . .368 Diðer Hükümler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .368 Uþaklarýn ve Benzerlerinin Evlere Girmelerinin Hükmü . . . . . . . . .370 Toplantý Meclislerinde Toplanmanýn Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . .370 25- FURKÂN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .373 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .373 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .373 Kur’ân’ýn Ýnzar (Ýnsanlarý Uyarmak) Ýçin Ýndiriliþi . . . . . . . . . . . . .374 Kâfirlerin Ýnzar (Uyarý)dan Nasip Alamayýþý . . . . . . . . . . . . . . . . . .376 11
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
26- ÞUARÂ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .379 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .379 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .379 Kur’ân’ýn Þânýna Dikkat Çekilmesi (Öneminin Vurgulanmasý) . . . .380 Kur’ân’ýn Allah (c.c.) Tarafýndan Ýndirildiðinin Ýspatý . . . . . . . . . . . .381 27- NEML SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .383 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .383 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .383 Kur’ân’ýn Þânýný Vurgulama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .384 Peygamberler ve Salihlerin Kýssalarýyla Özendirme ve Korkutma . .384 Bu Kýssalarýn ve Onlarýn Kahramanlarýnýn Önemini Vurgulama . . .386 28- KASAS SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .389 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .389 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .389 Kur’ân’ýn Þânýný Vurgulama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .389 Kur’ân’ýn (Allah Tarafýndan) Ýndirildiðinin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . .393 29- ANKEBÛT SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .397 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .397 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .397 Müslümanlarýn Ýmtihana Tabi Tutulmalarýnýn Hikmeti . . . . . . . . . .398 Müminlerin Sýnanýp, Ýmtihan Edildiklerinde Ne Yapacaklarý . . . . . .400 30- RÛM SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .405 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .405 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .405 Müminlerin Teselli Edilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .406 Müminleri Güçlendirme Vasýtalarý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .407 31- LOKMAN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .411 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .411 Amaç ve Tertibi: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .411 Kur’ân’ýn Hikmetini Vurgulamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .412 Lokman Hikmetinin Açýklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .412 Her Ýki Hikmetin Uyuþtuðu Þeylere Çaðrý . . . . . . . . . . . . . . . . . . .413 12
Ýçindekiler
32- SECDE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .415 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .415 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .415 Kur’ân’ýn Allah Katýndan Ýndirildiðinin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . .416 Özendirme ve Korkutma Yoluyla Kendisini Ýmana Sevketme . . . . .417 33- AHZÂB SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .419 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .419 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .419 Zeyd bin Hârise’nin Evlat Edinilmesinin Ýptali . . . . . . . . . . . . . . . .420 Peygamber’e Hanýmlarýný Mühayyer Býrakmasýnýn Emredilmesi . . .422 Peygamber’in (s.a.s.) Zeydin Boþadýðý Eþiyle Evlendirilmesi . . . . . . .422 Peygamber’e (s.a.s.) Bazý Genel Prensiplerin Bildirilmesi . . . . . . . . . .423 Peygamber’in (s.a.s.) Eþleri Hakkýndaki Ayrýcalýklarý . . . . . . . . . . . . .424 Peygamber’e (s.a.s.) Kendi Eþleri ve Diðer (Mümin) Kadýnlarýn Örtmeleri Gereken Uzuvlarýnýn Bildirilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . .425 34- SEBE’ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .427 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .427 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .427 Kýyamet Gününe Ýlk Ýtiraz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .428 Kýyamet Gününe Ýkinci Ýtiraz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .428 Kýyamet Gününe Üçüncü ve Dördüncü Ýtirazlar . . . . . . . . . . . . . . .429 Sonuç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .431 35- FÂTIR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .433 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .433 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .433 Hamdin Allah’a Tahsisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .434 Hamdin Allah’a Mahsus Olduðuna Delalet Eden Âyetler . . . . . . . .434 36- YÂSÎN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .439 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .439 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .439 Ýnsanlarýn Uyarýlmalarý Ýçin Bir Peygambere Muhtaç Olmalarý . . . .439 Ýnkârcýlara Azab Etme Kudretinin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .440
13
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
37- SÂFFÂT SÛRESI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .443 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .443 Amaç ve Tertibi: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .443 Þirkin Ýptali . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .444 Müþrikleri Korkutma ve Özendirme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .445 Meleklerin ve Cinlerin Evlatlýðýnýn Ýptali . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .446 38- SÂD SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .449 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .449 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .449 Kâfirlerin Dünya ve Ahiret Azabýyla Uyarýlmalarý . . . . . . . . . . . . . .450 Ýnkâr Edenlerin Cezalandýrýlacaðý Hususunda . . . . . . . . . . . . . . . . .451 Eskiden Verilmiþ Söz(ün beyaný) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .451 39- ZÜMER SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .453 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .453 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .453 Veliler ve Çocuklardan Aracýlarýn Ýptali . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .454 40- GÂFÝR (MÜ’MÝN) SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .459 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .459 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .459 Korkutma (Terhib) ve Özendirmeye (Terðip) Hazýrlýk . . . . . . . . . .459 Ýbadeti Yalnýz Allah’a Tahsis Etmekle Emir . . . . . . . . . . . . . . . . . . .460 Sûrenin Korkutma (Terhib) ve Teþvik (Terðib) Ýle Bitiriliþi . . . . . . .461 41- FUSSÝLET SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .463 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .463 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .463 Kur’ân’ýn Ýndiriliþ Amacýnýn Açýklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .463 Kur’ân’ýn Çaðýrdýðý Amacýn Yüceliði . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .465 42- ÞÛRÂ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .469 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .469 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .469 Bütün Peygamberlerin Ýslâm Þeriatý Üzere Ýttifak Etmeleri . . . . . . .470 43- ZUHRUF SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .475 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .475 14
Ýçindekiler
Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .475 Allah’ýn (c.c.) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .476 Çocuklarý Olmaktan Beri Olduðunu Ýfadeye Hazýrlýk . . . . . . . . . . .476 Meleklerin Evlatlýklarýnýn Ýptali . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .476 Îsâ’nýn (a.s.) Evlatlýðýnýn Ýptali . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .478 44- DUHÂN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .481 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .481 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .481 Azap Gününün Ýnzali (Geliþi) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .481 45- CÂSÝYE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .483 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .483 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .483 Allah’ýn Varlýðýnýn Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .483 Ateizmi Red . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .485 46- AHKÂF SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .487 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .487 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .487 Ýnkâr Edenlerin Azapla Uyarýlmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .487 47- MUHAMMED SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .491 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .491 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .491 Savaþa Teþvik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .491 48- FETÝH SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .495 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .495 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .495 Hudeybiye Barýþýnýn Öneminin Vurgulanmasý . . . . . . . . . . . . . . . .496 49- HUCURÂT SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .499 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .499 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .499 Müminlerin Allah’a ve Peygamber’e Karþý Edepleri . . . . . . . . . . . . .500 Müminlerin Kendilerine Söylenen . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .500 Haberleri Dinleme Hususundaki Edep ve Tutumlarý . . . . . . . . . . . .500 Müminleri Barýþa Teþvik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .501 15
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
50- KÂF SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .503 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .503 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .503 Azapla Korkutmanýn Teyidi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .504 51- ZÂRÝYÂT SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .507 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .507 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .507 Azapla Uyarýnýn Teyidi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .507 52- TÛR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .511 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .511 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .511 Azapla Uyarýnýn Teyidi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .511 53- NECM SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .515 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .515 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .515 Cibril’in Mesajý Ýndiriþi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .516 54- KAMER SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .519 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .519 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .519 Azap Saatinin Yaklaþmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .519 55- RAHMÂN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .521 Nuzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .521 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .521 Allah’ýn Kullarýna Olan Nimetlerinin Sayýlmasý . . . . . . . . . . . . . . . .521 56- VÂKI’A SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .523 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .523 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .523 Amellerin Ahiretteki Karþýlýklarýnýn Açýklanmasý . . . . . . . . . . . . . . .523 57- HADÎD SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .527 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .527 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .527 Allah’a Ýmana ve (Allah) Yolunda Harcamaya Çaðrý . . . . . . . . . . . .527 16
Ýçindekiler
58- MUCÂDÝLE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .531 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .531 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .531 Zýharýn Hükmünün Açýklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .532 59- HAÞR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .535 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .535 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .535 Nadir Oðullarý Savaþýndan Bahis . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .536 60- MÜMTEHANE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .539 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .539 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .539 (Müminlerin) Müþriklerle Dostluktan Nehyedilmeleri . . . . . . . . . . .540 61- SÂF SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .543 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .543 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .543 Cihada Teþvik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .543 62- CUM’A SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .545 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .545 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .545 Ýlimle Amel Etmeye Teþvik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .545 63- MÜNÂFÝKÛN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .547 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .547 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .547 Münafýklarýn Muhacirlere Karþý Komplolarý . . . . . . . . . . . . . . . . . .548 64- TEÐÂBUN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .549 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .549 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .549 Dünya ve Ahiret Azabýyla Uyarý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .549 65- TALÂK SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .551 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .551 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .551 Talâk ve Ýddetin Hükmü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .552 17
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
66- TAHRÎM SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .553 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .553 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .553 Haram Kýlma Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .554 67- MÜLK SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .557 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .557 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .557 Allah’a Ýmana Çaðrý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .557 68- KALEM SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .561 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .561 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .561 Peygamber’i (s.a.s.) Teyid Etme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .562 69- HÂKKA SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .565 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .565 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .565 Kýyamet Gününün Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .565 70- MEÂRÝC SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .567 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .567 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .567 Azabýn Yaklaþtýðýnýn Beyaný . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .567 71- NÛH SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .569 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .569 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .569 Nûh Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .569 72- CÝN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .571 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .571 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .571 Bazý Cinlerin Ýman Etmelerinin Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .571 73- MÜZZEMMÝL SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .573 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .573 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .573 Peygamber’in (s.a.s.) Davete Hazýrlanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .573 18
Ýçindekiler
74- MÜDDESSÝR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .575 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .575 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .575 Peygamber’i (s.a.s.) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .576 Süratle Davet Görevini Yerine Getirmeye Çaðrý . . . . . . . . . . . . . . .576 75- KIYÂMET SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .579 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .579 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .579 Öldükten Sonra Dirilmenin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .579 76- ÝNSÂN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .583 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .583 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .583 Þeriatlarýn Ýnsaný Yüceltmedeki Etkisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .583 77- MÜRSELÂT SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .585 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .585 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .585 Azabýn Gerçekleþmesinin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .585 78- NEBE’ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .587 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .587 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .587 Öldükten Sonra Dirilmeyi Ýspat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .587 79- NÂZÝÂT SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .589 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .589 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .589 Öldükten Sonra Dirilmeyi Ýspat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .589 80- ABESE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .591 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .591 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .591 Davette Ýnsanlar Arasýndaki Eþitlik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .592 81- TEKVÎR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .595 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .595 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .595 Amellerden Dolayý Hesaba Çekilmenin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . .595 19
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
82- ÝNFÝTÂR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .597 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .597 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .597 Amellerden Dolayý Hesaba Çekilmenin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . .597 83- MUTAFFÝFÎN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .599 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .599 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .599 Ölçü ve Tartýda Hilenin Haram Kýlýnmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .599 84- ÝNÞÝKÂK SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .601 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .601 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .601 Ahiretin Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .601 85- BURÛC SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .603 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .603 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .603 Müþriklerin Eziyetlerine Karþý Müminlerin Desteklenmesi . . . . . . .603 86- TÂRIK SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .605 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .605 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .605 Amellerin Kaydedilip, Korunduðunun Ýspatý . . . . . . . . . . . . . . . . . .605 87- A’LÂ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .607 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .607 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .607 Davet Metodu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .607 88- ÐÂÞÝYE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .609 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .609 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .609 Sevap ve Cezanýn Ayrýntýlarý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .609 89- FECR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .611 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .611 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .611 Azabýn Ýspatý (Teyidi) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .611 20
Ýçindekiler
90- BELED SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .613 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .613 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .613 Dünyaya Karþý Hýrslý Olmanýn Yerilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .613 91- ÞEMS SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .615 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .615 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .615 Tâatlara (Ýyiliklere) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .615 Özendirme Ýsyanlardan (Kötülük lerden) Sakýndýrma . . . . . . . . . . .615 92- LEYL SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .617 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .617 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .617 (Allah Yolunda) Harcamaya Teþvik, Cimrilikten Sakýndýrma . . . . . .617 93- DUHÂ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .619 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .619 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .619 Peygamber’in (s.a.s.) Desteklenmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .620 94- ÝNÞÝRÂH SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .621 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .621 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .621 Peygamber’in (s.a.s.) Desteklenmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .621 95- TÎN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .623 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .623 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .623 Ýslâm’ýn Fýtrat Dini Oluþu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .623 96- ‘ALAK SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .625 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .625 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .625 Peygamber’in (s.a.s.) Davetini Ýlan Etmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .625 97- KADR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .627 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .627 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .627 Kur’ân’ýn Ýndiði Gecenin Fazileti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .627 21
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
98- BEYYÝNE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .629 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .629 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .629 Kur’ân’ýn Deðerini Açýklama . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .629 99- ZELZELE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .631 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .631 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .631 Ýyiliklere Teþvik, Kötülüklerden Sakýndýrma . . . . . . . . . . . . . . . . . .631 100- ‘ÂDÝYÂT SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .633 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .633 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .633 Ýnsanýn Kötülüðe Meyilli Oluþu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .633 101- KÂRÝ’A SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .635 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .635 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .635 Kýyamet Günü Amellerin Tartýlmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .635 102- TEKÂSUR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .637 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .637 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .637 Övünmenin Yasaklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .637 103- ASR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .639 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .639 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .639 Salih Amele Teþvik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .639 104- HÜMEZE SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .641 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .641 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .641 Mallarla Böbürlenmenin Yasaklanmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .641 105- FÝL SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .643 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .643 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .643 Fil Sahiplerinin Kýssasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .643 22
Ýçindekiler
106- KUREYÞ SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .645 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .645 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .645 Kýþ ve Yaz (Ticaret) Seyahatini Kureyþ’in Baþýna Kakma . . . . . . . .645 107- MÂÛN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .647 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .647 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .647 Malda Cimriliðin Yerilmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .647 108- KEVSER SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .649 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .649 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .649 Dinin Mal ve Çocuða Tercihi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .649 109- KÂFÝRÛN SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .651 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .651 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .651 Kâfirlerle Mütareke . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .651 110- NASR SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .653 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .653 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .653 Yardým (Zafer) ve Dinin Yayýlmasýný Va’d . . . . . . . . . . . . . . . . . . .653 111- MESED SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .655 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .655 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .655 Kâfirlerin Helâkla Korkutulmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .655 112- ÝHLÂS SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .657 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .657 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .657 Dini Yalnýz Allah’a Has Kýlmanýn Ýstenmesi . . . . . . . . . . . . . . . . .658 113- FELAK SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .659 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .659 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .659 Yaratýklarýn Þerrinden Yalnýz Allah’a (c.c.) Sýðýnýlacaðý . . . . . . . . . .659
23
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
114- NÂS SÛRESÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .661 Nüzul Tarihi ve Adý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .661 Amacý ve Tertibi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .661 Ayartýlýp Aldatýlmanýn Þerrinden Yalnýz Allah’a (c.c.) Sýðýnýlacaðý . .662 BÖLÜMLERE AYRILMIÞ MUSHAF . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .663
24
MÜTERCÝMIN ÖNSÖZÜ
Miladî yedinci asrýn baþlarý. Hz. Îsâ’nýn mesajýnýn üzerinden altý asýr geçmiþ. Ýnsanlýk fetret devrini yaþýyor. Fýtraten inanma ihtiyacý üzere yaratýlan insanlarýn çoðu; neye, nasýl inanacaklarý konusunda çeþitli yanlýþ yollara sapmýþlar. Kendi elleriyle yaptýklarý bir takým putlardan medet umacak duruma düþmüþler. Onlara tapmýþlar. Özellikle merkezî Arabistanda yaþayan insanlarýn durumu içler acýsý. Okur yazar nisbetinin yok denecek ölçüde az olduðu, kitaptan ilimden yoksun olan bu bölge halký bütün dünyayý saran cehalet bulutlarýndan en fazla etkilenen bir toplum halinde, hak ve hukuk kavramlarýndan yoksun bir þekilde varlýðýný sürdürme çabasýnda. Öyle ki, zayýflar eziliyor, insanlar köle diye eþya gibi alýnýp satýlýyor. Kadýnlar insan yerine konulmuyor, hor görülüyor. Yeni doðan kýz çocuklarýndan utanýlýyor. Hatta bazý kabilelerde bu günahsýz yavrulardan kurtulmak için bu körpe dimaðlar diri diri topraða gömülüyor. Cehalet bulutlarýnýn zifiri karanlýðýnda merhamet duygularýndan yoksunlaþan toplumdan bu çirkin iþe karþý herhangi bir tepki gelmiyor. Güçlüler zayýflarý insafsýzca eziyor, haksýzlýk ve zulüm her tarafta kol geziyor. Merhum Mehmet Akif ’in ifadesiyle “Sýrtlanlarý geçmiþ beþer yýrtýcýlýkta, diþsiz mi bir insan, onu kardeþleri yiyor. ...”. Dünyayý bu karanlýktan kurtaracak bir nur, insanlýðý doðru yola götürecek bir önder bekleniyor. Ýþte böyle bir ortamda Cenab-ý Hakk, yaklaþýk 609-610 yýllarýnda, Hz. Muhammed (s.a.s.) vasýtasýyla insanlýðý kurtaracak son mesajýný gönderiyor. Mekke’nin 5 km. kuzeyinde Nur daðý üzerindeki Hira maðarasýnda baþlayan bu mesaj 23 yýllýk bir süre içerisinde tamamlanýyor. 25
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
23 yýllýk bu süre içerisinde, peygamber (s.a.s.) tarafýndan bizzat yaþana-
rak ümmete teblið edilen bu ilahî mesaj akýllara durgunluk verecek ölçüde kafalarý ve gönülleri deðiþtirerek o cahiliye toplumundan insanlýk tarihinde bir benzeri daha görülmemiþ olan asr-ý saadet toplumunu ortaya çýkarýyor... Ýþte bu akýl almaz, bu mucizevî deðiþikliði saðlayan hiç þüphesiz yüce Kur’ân ve onun mesajýdýr. Peki Kur’ân nasýl bir kitaptýr? Kur’ân-ý Kerîm, Hz Adem’den itibaren Allah Teâlâ’nýn insan oðluna gönderdiði mesajlarý oluþturan sahifeler ve kitaplar zincirinin son halkasýdýr. Dolayýsýyla Kur’ân-ý Kerîm, kendinden önce inmiþ olup, zamanla bazý deðiþikliðe uðramýþ olan kitaplarda bulunan kýssalar ve prensiplerle, inmiþ olduðu Arap toplumunda bulunan ve Kur’ân’ýn getirdiði tevhid inancýna aykýrý olmayan töreler ve yasalarý ihtiva ettiði gibi, bunlarda olmayan; insanlýðýn ulaþtýðý seviye itibariyle o gün için insanlýða gönderilen orjinal gerçekleri de içermektedir. Kur’ân’da anlatýlanlarýn tamamý insaný doðruya (hakka) yöneltmeyi ve onu yanlýþtan (batýldan) alýkoymayý amaçlar. O, kendisine inanan ve bu inancýn gereði olarak Kur’ân’ý bir yaþam biçimi olarak benimseyenleri en doðruya iletecek yegane kitaptýr. Yüce Allah bu hususta þöyle buyurur. "Kuþkusuz bu Kur’ân, insaný en doðru yola iletir, iyi iþler yapan müminlere kendileri için büyük ecir olduðunu müjdeler." (Ýsrâ, 17/9) Kur’ân’ýn bu hidayetinden ve bu müjdesinden yararlanabilmek için de kuþkusuz O’nun, inananlar tarafýndan okunmasý, anlaþýlmasý ve sonuç itibariyle de yaþanmasý gerekmektedir. Kur’ân’ýn indiriliþine þahit olan ve O’nun, bizzat Peygamber (s.a.s.) tarafýndan nasýl yaþandýðýný gören asr-ý saadet toplumuyla, daha sonraki devirlerde, peyderpey Kur’ân’ýn indiriliþ amacýndan uzaklaþarak, netice itibariyle de O’nun feyiz ve bereketinden gereði gibi yararlanamayanlar arasýndaki yegane fark da budur. Yoksa, ebedî bir mucize olarak kýyamete kadar devam edecek olan Kur’ân’ý Kerim, dünün cahiliye insanýný nasýl kýsa sürede dünyanýn en mutlu toplumu olan asr-ý saadet toplumu haline dönüþtürmüþse, bugün ve gelecekte de bu iþlevini asla yitirmeyecektir. Yeter ki insanlar o gün Resulullah’ýn rehberliðinde O’na yöneldikleri gibi bugün de yine Allah Resulü’nün sahih sünneti ýþýðýnda O’na sarýlsýnlar ve 26
Önsöz
O’nu anlamaya çalýþsýnlar. Çünkü Kur’ân’ý en güzel þekilde açýklayan ve pratik hayata uygulayan Peygamber’dir (s.a.s.). Kur’ân’ý mükemmel bir þekilde anlamak, yaþamak ve uygulamak da O’nun hayatýný, ahlakýný ve sahih sünnetini bilmekle mümkündür. Zira; O’nun hayatý, Kur’ân’ýn eþsiz bir yorumudur. Asr-ý saadet toplumu, Kur’ân’la ilgili anlamadýklarýný bizzat Kur’ân’ý teblið eden Peygamber’e (s.a.s.) sorup öðrenebiliyorlardý. Peygamber’in vefatýndan sonra, O’nun öðrencileri durumundaki sahabelerden bazýlarý bu görevi yerine getirmeye gayret ettiler. Asýrlar ilerleyip, insanlar Kur’ân’ýn indiði ortamdan uzaklaþtýkça ve farklý kültürlere sahip insanlarýn Ýslâm’a girmesiyle birlikte, müslümanlarýn Kur’ân’ý anlamada muhtaç olduðu bilgiler de buna paralel olarak arttý. Ýþte bu sebeple Ýslâm alimleri Kur’ân’ý daha iyi anlamak için deðiþik eserler kaleme aldýlar. Kimisi, Kur’ân’ý dil yönünden; kimisi, edebî yönden, kimisi hukukî ve kimisi de ahlakî yönden açýklamaya çalýþtýlar. Bütün bu çalýþmalarýn amacý Kur’ân’ý daha iyi anlama ve O’nun mesajýný insanlara daha doðru bir þekilde ulaþtýrma, sonuç itibariyle de O’nun hidayetinden maddi ve manevi olarak yararlanmaktý. Ýþte elinizdeki bu kitap da bu amaçla yazýlmýþ eserlerden birisidir. Yazar’ýn bu eseri kaleme almaktaki amacý Kur’ân’ýn edebî yönden de bir mucize olduðunu ve Kur’ân nazmýna karþý Dozy (l820-1883) ve Carlyle (1762-1805) gibi bazý müsteþriklarin yönelttikleri eleþtirilerin doðru olmadýðýný göstermektir. Bunun için, esere yazdýðý giriþ kýsmýnda: Kur’ân’ýn iniþi, toplanmasý, deðiþik sahabelerin sahip olduklarý, tertip itibariyle birbirinden farklý mushaflarý ele almýþ, Kur’ân âyetlerinin birbirleriyle münasebeti hususundaki genel kurallarý açýklamýþ, sûrelerin nüzul aþamalarý ve Kur’ân’ýn manalarýnýn müteþabihliði konusunu etraflýca incelemiþtir. Bu kýsmýn sonunda Kur’ân’ýn edebî mucizeliðini daha net bir biçimde göstermek için de Kur’ân’la diðer kutsal kitaplar arasýnda, bir karþýlaþtýrma yapmýþtýr. Daha sonra, asýl Kur’ân metnine geçerek birinci sûre olan Fâtiha Sûresi’nden 114. sûre olan Nâs Sûresi’ne kadar her sûreyi teker teker ele alan Müellif, sûreye geçmeden önce, “Nüzul Tarihi ve Adý” baþlýðý altýnda o sûrenin ne zaman nazil olduðu ve niye o ismi aldýðý hususunu incelemiþ27
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
tir. Daha sonra “Amacý ve Tertibi” baþlýðý altýnda sûrenin iniþ amacýnýn ne olduðunu, Kur’ân tertibinde niye orada zikredilmiþ bulunduðunu, bir önceki sûreyle arasýndaki münasebetin ne olduðunu açýklamýþtýr. Bundan sonra da sûrede iþlenen konularý muhtelif baþlýklar altýnda özetlemiþtir. Eserin sonunda da, Hz. Ebû Bekir döneminden, Halil b. Amed’in (711786) Kur’ân’ý harekelemesine kadar, Kur’ân’ýn anlaþýlmasý için yapýlan çalýþmalara deðinip, bu çalýþmalarýn daha sonraki asýrlarda durdurulmasýndan yakýnmýþtýr. Bu duraklamanýn, beraberinde Kur’ân’ý, hiç de O’nun iniþ amacýna uygun olmayan, anlamadan okuma alýþkanlýðýný getirdiðini belirtmiþ ve eserinin, bu kötü alýþkanlýðý ortadan kaldýracaðýný ifade etmiþtir ki esasen bizim bu eseri tercüme etmedeki yegane amacýmýz da bu olmuþtur. Ýþte bu nedenle “Edebî Mesaj KUR’ÂN” adýyla tercüme ettiðim bu eserin, baþta sevgili öðrencilerim olmak üzere bütün genç kardeþlerimin Yüce kitabýmýzý anlamalarýna yardýmcý olmasýný Cenab-ý Allah’tan niyaz ederim. Prof. Dr. Hüseyin ELMALI DEÜ. ÝLAHÝYAT FAKÜLTESÝ Arap Dili ve Belâðatý Öðretim Üyesi
28
YAZARIN ÖNSÖZÜ Rahman ve Rahîm olan Allah’ýn adýyla Kur’ân-ý Kerîm’i Peygamber’in (s.a.s.) mucizesi kýlýp, O’nun belâðatýnda, en güçlü belâðat üstatlarýný aciz býrakan bir belâðat örneði ortaya koyan; tertibinin güzelliðinde en zeki insanlarýn akýllarýný hayrette býrakan bir güzellik sergileyen ve bu güzelliðinin sýrrýný ancak kalbi Kur’ân nuruyla aydýnlanan ve basireti saf olan kiþilerin anlayabilecekleri bir tarzda gizleyen Allah’a (c.c.) hamd olsun. Herkes tarafýndan bilindiði üzere Kur’ân-ý Kerîm 23 yýlda parça parça inmiþtir. Kur’ân’ýn þimdi okuduðumuz tertibi (sûre ve âyetlerin diziliþi) bu 23 yýllýk müddet içerisindeki iniþ sýrasýna göre yapýlmamýþtýr. Çünkü Kur’ân’da ard arda bulunup, iniþ süreleri arasýnda birkaç ay hatta bir kaç senelik bir zaman farký bulunan âyetler vardýr. Ýþte Kur’ân-ý Kerîm’in bu durumu, âyetleri arasýnda bulunan iliþkiyi ve onun tertibinde âyetlerin birbirleriyle olan irtibatýný anlamada zorluða sebep olmuþtur. Öyle ki bazý batýlý alimler -mesela; Dozy (1820-1883) ve Carlyle (1762-1820) gibi- bunu Kur’ân aleyhine ileri sürülebilecek bir kusur, bir ayýp sanmýþlardýr. Zira onlara göre Kur’ân; “tertibi itibariyle, beþerî kitaplara aykýrý bir tertiple gelmiþti. O’nun o kitaplar gibi bir önsözü yoktu. Beþerî kitaplarda olduðu gibi, sýnýrlý konularý içeren, belli bölümler içerisine yerleþtirilmiþ bölümleri de yoktu. O, ancak deðiþik maksatlý âyetlerin biraraya getirilmesinden ibaretti. Öðüt âyetinden sonra cihat âyeti, ondan sonra fýkýhla ilgili bir âyet ve onun ardýndan herhangi bir peygamberin kýssasýyla ilgili baþka bir âyet geliyordu. Bu ve benzeri durumlardan dolayý alýþýlmýþ yazý kurallarýna uymuyor ve bilinen tertip nizamýna uygun düþmüyordu.” Üstat Muhammed Ferit Vecdi (Kur’ân hakkýndaki) bu ayýplamayý tefsirinin önsözünde: “Kur’ân’ýn beþerî yazý kurallarýna uymamasýnda herhangi bir ayýp yoktur. Zira tertip ve bölümlere ayrýlma hususunda beþerî kitaplar örneðine uysaydý, o da beþerî kitap olurdu. Semavî (Allah’tan indirilmiþ) bir kitap olamazdý. Bundan dolayý tertip hükmü beþerî kelamla 29
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sýnýrlýdýr. Allah kelamý bundan uzaktýr. Denizin, su arklarýnýn sýnýrlanacaðý duvarlarla sýnýrlanamayacaðý gibi...” tarzýnda cevapladý. Bu cevabýn, kesin cevap isteyenleri tatmin etmeyen duygusal bir cevap olduðu gözden kaçmamaktadýr. Bu cevap gerçekte Kur’ân’a karþý yapýlan bu itiraza teslim olmaktýr. Ona cevap vermek deðildir. Gerçek þu ki; Kur’ân-ý Kerîm Üstadýn: “ondan münezzehtir/uzaktýr” dediði tertipten hâli deðildir. Zira Kur’ân az önce belirtilen süre içerisinde peyderpey inmiþ, sonra bugünkü okuduðumuz þekliyle tertip edilmiþtir. O’nun da diðer kitaplarýn önsözü gibi bir giriþi vardýr. Bu, Kur’ân’ýn evvelinde zikredilen, Fâtiha Sûresi’dir. Diðer kitaplarýn bölümleri gibi O’nun da sûreleri vardýr. Bu adamlarýn, “Kur’ân tertipsizdir, âyetlerin arasýnda herhangi bir iliþki, bir irtibat yoktur...” gibi yanlýþ düþüncelerini kabul etmemiz gerçekten çok sakýncalýdýr. Çünkü bunlar: “tertibi kötü, âyetleri darma daðýnýk, manalar ve maksatlar birbirinden kopuk diye” Kur’ân’ý ayýplýyorlar. Onlara cevaben: “tertip insan sözünde güzeldir. Allah Teâlâ’nýn sözünde güzel deðildir...” dememiz onlarý tatmin etmez; zira tertip her belið sözde güzeldir. Onun güzelliðinin her sözde inkar edilmez, apaçýk bir yeri vardýr. Ýlk dönem alimleri, okuma ve ezberlemeyi kolaylaþtýrmak için Kur’ân sûrelerini âyet sayýlarý itibariyle, yaklaþýk olarak, birbirine eþit hizip ve cüzlere ayýrmaya önem vermiþler; ancak ayný amaçla nazil olan âyetleri belli bir baþlýk altýnda bir araya getirmeye ve kitabýn ana bölümleri arasýna giren alt baþlýklarý gibi sûrelere bu baþlýklarý yerleþtirmeye önem vermemiþlerdir. Þayet onlar buna da önem verselerdi, Kur’ân sûrelerini insanlarýn önüne, âyetleri birbirleriyle baðlantýlý, konularý açýk olarak çýkaracaklardý. Dozy (18201883) ve benzerlerinin, Kur’ân’a: “Âyetleri darma daðýnýk, tertibi saðlam deðil, amaçlarý açýk deðil...” gibi iftiralarýna da imkan olmayacaktý. Müfessirler içinde de bu konuya uygun bir þekilde, gereken önemi veren birisi çýkmamýþtýr. Onlardan bazýlarýnýn bu alanda yaptýklarý sadece âyetle âyet arasýndaki münasebetin ortaya çýkarýlmasýna ihtimam göstermekten ibarettir. Dolayýsýyla bu çalýþmalar da, bu konuda istenilen amacý gerçekleþtirememiþ, sûreye bir bütün olarak bakýp da ondan asýl maksadýn/amacýn ne olduðunu gösterememiþtir. Ýþte bundan dolayý, bu önemli konuda, Allah’ýn (c.c.) hidayet ve baþarýya ulaþtýrmasýný isteyerek, O’nun yardým ve irþadýna dayanarak Kur’ân-ý Kerîm’e karþý bu büyük hizmeti yerine getirmesi için “en-Nazm’ul-fennî fî’l-Kur’ân” adlý eserimi yazdým. 30
ÂYETLER ARASINDAKÝ MÜNASEBET ÝLMÝNÝN TARÝHÇESÝ
Âyetler arasýndaki münasebeti inceleyen ilmin, Kur’ân ilimleri arasýnda çok önemli bir yeri vardýr. Bu konuda Kâdî Ebû Bekir Ýbnu’l-Arabi Sirâcu’l-Mürîdîn” adlý eserinde þöyle der: Sanki çok anlamlý, tek yapýlý bir kelime oluþturur gibi Kur’ân âyetlerinin birbirleriyle irtibatý, sadece tek bir alimden baþka kimsenin deðinmediði büyük bir ilimdir. Bu alim de, yalnýz Bakara Sûresini ele alýp incelemiþtir. Sonra, Allah (c.c.), bu konuda yazmayý bizim aklýmýza getirdi. Bu mevzuda önceden yapýlmýþ bir giriþim olduðunu göremeyip, insanlarýn da yanlýþ düþünceler içerisinde bulunduðunu görünce bunu, bütün Kur’ân’ýn, baþtan sonuna kadar tamamladýk. Ve onu bizimle Allah arasýnda (vesile) kýlýp, O’na havale ettik. (1)
“
Bu ilim konusunda Baðdat’ta ilk defa konuþan Ebû Bekr en-Nisâbûrî olmuþtur. Kendisi dinî ve edebî ilimlerde geniþ bilgi sahibiydi. Kürsüde (dersde) kendisine âyetler okunduðu zaman: Niçin bu âyet þu âyetin yanýna konuldu? Niye bu sûre, þu sûrenin yanýna konuldu? gibi sorular sorardý. Baðdat alimlerini âyetler arasýndaki münasebet konusunda bilgi sahibi olmadýklarýndan dolayý ayýplardý. Bu konuda müstakil eseri Ebû Hayyan’ýn hocasý Ebû Cafer Ahmed b. ez-Zübeyr (708/1308) yazdý. Kitabýnýn adý “el-Burhân fî Tertîbi Süveri’lKur’ân”dýr. O da bu kitabýnda sadece sûreler arasýndaki münasebeti zikretmekle yetindi. 1
Adý: Muhammed b. Abdullah’týr, h. 543’de vefat etmiþtir.
31
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Daha sonra bu konuda Burhanettin el-Bikaî, “Nazmu’d-Dürer fî Tenâsubi’l-Âyi ve’s-Süver” adlý eserini yazdý. Bu eser, bu konuda yazýlmýþ en meþhur eserdir. el-Bika’î eserinde bu konuda uyduðu kuralý zikrederek þöyle demektedir: “Hocamýz Ebu’l-Fazl Muhammed el-Muþaddalî elMaðribî þöyle dedi: Bütün Kur’ân-ý Kerîm’de âyetler arasýndaki münasebetleri bilmenin ana kuralý þudur. Sûrenin iniþ amacýna, bu amacýn anlaþýlmasý için ihtiyaç duyulan ön bilgilere, bu bilgilerin amaca yakýnlýk ve uzaklýk derecesine bakarsýn. Sözün akýþý esnasýnda, bu ön bilgilerin dinleyicide ahkama (içerdiði hükümlere) ve sonuçlarýna karþý uyandýrdýðý merak ve dinleyenin dikkatini bu hükümleri kavramaya yöneltecek doyurucu edebî üslubu nazarý dikkate alýrsýn. Ýþte Kur’ân’ýn bütün ifadeleri (parçalarý) arasýndaki baðlantý konusunda hakim olan genel kural budur. Bunu uyguladýðýnda sûrelerdeki bütün âyetler arasýnda bulunan tertip ve düzenin nedeni detaylý bir þekilde ortaya çýkar.” (2)
Bazý alimler böyle bir ilmin varlýðýna þiddetle karþý çýktýlar ve bunu inkar ettiler. Onlardan birisi de Ýzzuddin b. Abdusselam (660/1262)’dýr. O Mecâzu’l-Kur’ân konusunda yazdýðý eserinde þöyle demektedir: Sözün parçalarýnýn birbirleriyle irtibat ve münasebetinin olmasý kuþkusuz sözün güzelliklerindendir. Ancak bu münasebet, baþý sonu birbirleriyle baðlantýlý, tek bir konuda söylenen durumda þart koþulur. Eðer bir söz deðiþik sebepler üzerine söylenmiþse bunda irtibat ve münasebet olmaz. Kim onda bir irtibat kurmaya kalkýþýrsa, altýndan kalkamayacaðý bir þeye kendisini zorlamýþ olur. Kaldý ki kuracaðý irtibat da bozuk bir irtibat olmaktan öteye geçemez. Böyle bozuk bir irtibattan da býrakýn Kur’ân gibi sözlerin en güzelini, sýradan güzel bir söz bile masun(korunmuþ)dur. Ýþ böyle olunca da Kur’ân âyetleri arasýnda bir irtibat söz konusu deðildir. Çünkü Kur’ân-ý Kerîm yirmi küsur senede farklý sebeplerle yasallaþan deðiþik hükümler çerçevesinde inmiþtir. Hal böyle olunca (ayetlerin) birbirine baðlý olmasý söz konusu olmaz. Veliyyuddin el-Mevlevî buna cevap vererek, þöyle der: Kuþkusuz deðiþik olaylara göre inmiþ olmalarý itibariyle âyetler arasýnda bir münasebet aramayanlar yanýlmýþlardýr. Bu konuda söylenecek son söz, âyetlerin muhtelif olaylara göre inip, hikmetullah’a göre tertip edilmiþ olmasýdýr. 2
Adý: Ýbrâhim b. Ömer’dir, h. 885’de vefat etmiþtir.
32
ÂYET VE SÛRELERÝN TERTÝBÝ
Âyetlerin bulunduklarý sûrelerdeki tertibi (sýralanmasý) Peygamber’in (s.a.s.) bildirmesi ve emriyle (tevkîfî olarak) gerçekleþmiþtir. Müslümanlar arasýnda bunda ihtilaf yoktur. Peygamber aleyhisselam ashabýna bizzat telkin ediyor, kendisine inen Kur’ân âyetlerini þu anda bizim mushaflarýmýzdaki tertibi üzere öðretiyordu. Bu da, Cibril’in bunu O’na bu þekilde yapmasýný bildirmesiyle oluyordu. Zira Cibril O’na her âyetin iniþinde o âyetin falan sûreye, falan âyetin arkasýna yazýlacaðýný da beyan ediyordu. Sahabelerin Hz. Ebû Bekir ve Hz. Osman (r.a.) devrinde yaptýklarý çalýþmalarý, sadece Kur’ân-ý Kerîm’i bir yerde toplama konusunda olmuþtur, O’nun tertibi konusunda hiçbir þey yapýlmamýþtýr. Çünkü Kur’ân onlarýn O’nu biryerde toplamalarýndan önce daðýnýk olarak, yapraklarý soyulmuþ düzgün hurma dallarýnda, ince beyaz taþlarda, kaðýt parçalarýnda, hafýzlarýn ezberinde, yer yer de ipek bezlerde, deri parçalarýnda ve geniþ kürek kemikleri üzerinde yazýlmýþ olarak, daðýnýk bir halde bulunuyordu. Kur’ân-ý Kerîm âyetlerinin tertibinin bizzat Peygamber’in (s.a.s.) emriyle olduðu hususunda çok sayýda sarih nâs varid olmuþtur. Ýbn Abbas’dan (r.a.) rivayet edilen þu hadis bunlardandýr. O þöyle demektedir: “Hz.Osman’a dedim ki; sizi sevkeden neydi ki, el-Mesânî (ayet sayýsý yüzden az)’den olmasýna raðmen Enfâl Sûresiyle Miûn (ayet sayýsý yüz ve daha fazla)dan Berâ’e Sûresini birlikte yazýp aralarýna “besmele” satýrýný yazmadýnýz ve bu iki sûreyi yedi uzun sûre içine koydunuz? Hz. Osman dedi ki: 33
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
– Resulullah’a (s.a.s.) birkaç sûre birden inerdi, ona bir þey indiði zaman bazý vahiy katiplerini çaðýrýr þöyle derdi: – Bu âyetleri, içinde þöyle ve þöyle konularýn anlatýldýðý sûreye koyunuz. Enfâl Sûresi Medine’de ilk inen sûrelerdendi. Berâ’e de nüzul bakýmýndan Kur’ân’ýn son sûrelerindendi. Bu sûrenin kýssasý onun kýssasýna benziyordu, bu yüzden onu da ondan sandým. Bu sýrada Peygamber (s.a.s.) vefat etti. Bu sûrenin ondan olduðunu bize açýklamadý. Ýþte bundan dolayý bu iki sûreyi birlikte yazdým. Aralarýna “besmele” satýrý yazmadým ve onu da yedi uzun sûre içine koydum.” Bu rivayete göre ez-Zübeyr b. el-Avvam’dan nakledilen þu rivayet problem oluþturuyor; “el-Haris b. Huzeyme Berâ’e Sûresinin sonunda þu iki âyeti getirdi: “Size bir peygamber geldi...” getirdi. Þehadet ederim ki bu iki âyeti Resulullah’tan duydum ve ezberledim dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer dedi ki: Ben de kuþkusuz onlarý duyduðuma þehadet ederim. Sonra þöyle devam etti: Eðer üç âyet olsalardý, bunlarý baþlý baþýna bir sûre yapardým. Kur’ân’ýn son sûresine bakýn ve onlarý onun sonuna ekleyin. Bu rivayet, ilk bakýþta sahabelerin sûrelerin âyetlerini kendi içtihatlarýna göre bir araya getirdiklerini gösteriyorsa da, buna, bu rivayetin, Ubey b. Ka’b’den yapýlan þu rivayetle çeliþtiði þeklinde cevap verilir. Ubey b. Ka’b’in rivayetine göre sahabeler Kur’ân’ý topladýlar. Berâ’e Sûresindeki: “Sonra sývýþýrlar. Anlamaz bir topluluk olduklarý için Allah da onlarýn kalplerini çevirmiþtir.” âyetine geldiklerinde bunu indirilen son âyet sandýlar. Bunun üzerine Ubey dedi ki: Resullullâh bana bu âyetden sonra iki âyet daha okuttu. Bunlar: “Size bir peygamber geldi...” âyetleridir. Bu rivayet ve benzeri diðer rivayetlerle birlikte sahabelerin kendiliklerinden Kur’ân âyetlerinin tertibi konusunda bir þey yapmadýklarýný, onlarýn yaptýklarýnýn Peygamberin emriyle (tevkîfî) olduðunu göstermektedir. Sûrelerin tertibine gelince, bu konuda da alimler arasýnda ihtilaf vardýr. Bazý alimler bunun tevkîfî (peygamberin emriyle) olduðu, diðer bazýlarý da sahabelerin ictihadiyle olduðu kanaatindedirler. Sûrelerden bir kýsmýnýn tevkifi, bir kýsmýnýn da ictihad etmek suretiyle tertip edilmiþ ol34
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
duðu da söylenmiþtir. Selefin mushaflarýnýn, sûrelerin tertibi konusunda birbirlerinden farklý oluþu, sûrelerin tertibinin sahâbelerin ictihadiyle olduðuna delil olarak ileri sürülmüþtür. Zira onlardan mushaflarýný nüzul sebebine göre tertip edenler olduðu gibi -ki Hz.Ali böyle yapmýþtýr- ileride geleceði üzere nüzul sebebinin dýþýnda, baþka sebeplere göre tertip edenler de vardýr. Güvenilir alimlerin icmaýna/ittifakýna göre Kur’ân sûrelerinin sayýsý 114’tür. Enfâl ve Berâ’e Sûresini bir sûre kýlmak suretiyle bunun 113 olduðu da söylenmiþtir. Ancak Peygamberin (s.a.s.) her iki sûreye de besmele çekmiþ olmasý bu görüþü reddeder. Berâ’e Sûresinin evvelinde besmelenin bulunmamasý Cibril’in besmeleyi orada indirmiþ olmamasý dolayýsýyladýr. Ýbn Abbas’ýn þöyle söylediði rivayet edilmektedir: Hz. Ali’ye sordum ki, niçin Beraat Sûresine besmele yazýlmadý? Dedi ki: “Besmele eman vermektir. Halbuki Beraat savaþ emrini indirmiþtir.” Ýþte bu (114 sayýsý) Hz. Osman (r.a.) mushafýndaki sûre sayýsýdýr. Abdullah b. Mesûd’un mushafýndaki sûre sayýsý 112’dir. Çünkü O muavvezeteyni (Nâs ve Felak Sûreleri) mushafýna yazmamýþtýr. Ubeyy b. Ka’b’in mushafýnda ise sûre sayýsý 116’dýr. Çünkü O da mushafýnýn sonuna el-Hafd ve el-Ha’l adlý iki sûre yazmýþtýr. Kendisi bunlarý namazýnda Kunut duasý olarak okurdu ve mushafýna da yazmýþtý. Bu ikisi bilinen kunut duasýdýr. Ubeyy’in mushafýnýn 115 sûre olmasý daha doðrudur. Zira Fil ve Kureyþ Sûreleri onda tek sûredir. Fahruddin er-Râzî (ölm.h. 606) de tefsirinde Tâvûs ve diðer müfessirlerden Duhâ ve Ýnþirah Sûrelerinin bir sûre olduðunu nakletmiþtir.
35
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
HZ. OSMAN MUSHAFININ TERTÝBÝ Sûre No -----1 2
Mekkî Sûreler
7
el-Fâtiha Bakara, 181. âyet Veda Haccý esnasýnda Mina’da nazil olmuþtur. Âl-i Ýmrân Nisâ Mâide üçüncü âyeti Veda Haccý’nda Arafat’ta nazil olmuþtur. En’âm, 20,23,91,93, 114,141, 151, 152, 153. âyetleri Medine’de nazil olmuþtur. A’raf, 163’den 170’e kadar olan âyetler Me dine’de nazil olmuþtur.
8
11
12
Müddessirden sonra Mutaffifîn sûresinden sonra nazil olmuþtur. Medine’de ilk nazil olan sûredir. Enfâl’den sonra Mümtehane’den sonra Fetih’den sonra
Hicr’den sonra
Sâd’dan sonra
Enfâl, 30’dan 36’ya kadar olan âyetler Mekke’de nazil olmuþtur. Tevbe, son iki âyeti Mekke’de nazil olmuþtur.
9
10
Nüzul Tarihi
----------------------- ----------------------- -----------------------
3 4 5
6
Medenî Sûreler
Yûnus, 40,94,95,96. âyetler Medine’de nazil olmuþtur. Hûd, 12,17,114. âyetleri Medine’de nazil olmuþtur. Yûsuf, 1,2,3 ve 7. âyetler Medenîdir.
Bakara’dan sonra
Mâide’den sonra
Ýsrâ’dan sonra
Yûnus’dan sonra
Hûd’dan sonra
37
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
S.No Mekkî Sûreler Medenî Sûreler Nüzul Tarihi ------ ----------------------- ----------------------- ----------------------13 14 15 16 17
18
19 20 21 22
23 24 25
26
27 28
Ra’d
Muhammed’den sonra Nûh’dan sonra
Ýbrâhim, 28. ve 29. âyetler Medenîdir. Hicr 87. âyet Medenîdir. Nahl, Son üç âyeti Medenîdir. Ýsrâ, 26, 32, 33, 57 ve 73 ile 80 arasý âyetler Medenîdir. Kehf, 28. âyetle 83’den 101. âyete kadar Medenîdir. Meryem, 58. ve 71. âyetler Medenîdir. Tâhâ, 130. ve 131. âyetler Medenîdir. Enbiyâ
Yûsuf’tan sonra Kehf’den sonra Kasas’tan sonra
Ðâþiye’den sonra
Fâtýr’dan sonra Meryem’den sonra
Hac, 52’den 55’e kadar olan âyetler Mekke ile Medine arasýnda nazil olmuþtur. Mü’minûn
Ýbrâhim’den sonra Nur’dan sonra
Enbiyâ’dan sonra Haþr’den sonra Yâsin’den sonra
Nur Furkân, 68, 69, 70. âyetleri Medine’de nazil olmuþtur. Þua’râ 197 ve 224’den sûrenin sonuna kadar olan âyetler Medenîdir. Neml Kasas, 52’den 55’e kadar Medenîdir. 85. âyet hicret esnasýnda el-Cuhfe’de nazil olmuþtur.
Vâkýa’dan sonra
Þuarâ’dan sonra Neml’den sonra
38
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
No Mekkî Sûreler Medenî Sûreler Nüzul Tarihi ------ ----------------------- ----------------------- ----------------------29
30 31 32
33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47
Ankebût, 1’den 11’e kadar olan âyetler Medenîdir. Rûm, 17. ayeti Medenîdir. Lokman, 27, 28 ve 29. âyetler Medenîdir. Secde, 16 ‘dan 20’ye kadar olan âyetler Medenîdir.
Rûm’dan sonra
Ýnþikâk’dan sonra Sâffât’dan sonra Muminûn’dan sonra
Ahzâb Sebe, 6. âyet Medenîdir. Fatýr Yâsin, 45. âyet Medenîdir. Saffât Sâd Zümer, 52, 53 ve 54. âyetler Medenîdir. Gâfir, 56 ve 57. âyetler Medenîdir. Fussilet Þûra, 23,24,25 ve 27. âyetler Medenîdir. Zuhruf, 54. âyet Medenîdir. Duhân Câsiye, 14. âyet Medenîdir. Ahkâf, 10, 15 ve 35. âyetler Medenîdir.
Âl-i Ýmrân’dan sonra Lokman’dan sonar Furkân’dan sonar Cin’den sonra En’âm’dan sonra Sebe’den sonra Kamer’den sonra Zümer’den sonra Gâfir’den sonra Fussilet’den sonra Þûra ‘dan sonra Zuhruf’dan sonra Duhân’dan sonra Câsiye’den sonra
Muhammed, 13. âyet Hicret esnasýnda yolda nazil olmuþtur.
39
Hadîd’den sonra
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
S.No Mekkî Sûreler Medenî Sûreler Nüzul Tarihi ------ ----------------------- ----------------------- ----------------------48
49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68
69 70 71 72 73 74
Fetih, Hudeybiye’den ayrýldýktan sonra yolda nazil olmuþtur. Hucurât Kâf, 38.ayet Medenîdir. Zâriyât Tûr Necm, 32.ayet Medenîdir. Kamer, 44,45 ve 46. âyetler Medenîdir.
Cuma’dan sonra
Mücâdile’den sonra Mürselât’tan sonra Ahkâf’dan sonra Secde’den sonra Ýhlâs’dan sonra Târýk’dan sonra
Rahmân
Ra’d’dan sonra Tâhâ’dan sonra
Hadîd Mucadile Haþr Mümtehane Sâf Cum’a Münafýkûn Teðâbun Talâk Tahrim
Zelzele’den sonra Münafýkûn’dan sonra Beyyine’den sonra Ahzâb’dan sonra Teðâbun’dan sonra Saf’dan sonra Hac’dan sonra Tahrim’den sonra Ýnsân’dan sonra Hucurât’dan sonra Tûr’dan sonra Alak’dan sonra
Vâkýa, 81.ve 82. âyetler Medenîdir.
Mülk Kalem, 17’den 33’e ve 48’den 50’ye kadar olan âyetler Medenîdir. Hâkka Me’âric Nûh Cin, Müzzemil, 10, 11 ve 20. âyetler Medenîdir. Müddessir
Mülk’den sonra Hâkka’tan sonra Nahl’dan sonra A’raf’tan sonra Kalem’den sonra Müzzemmil’den sonra
40
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
S.No Mekkî Sûreler Medenî Sûreler Nüzul Tarihi ------ ----------------------- ----------------------- ----------------------75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105
Kýyâme Ýnsân Mürselât 48. âyeti Medenîdir. Nebe’ Nazi’ât Abese Tekvîr Ýnfitâr Mütaffifin, Mekke’de nazil olan son sûredir. Ýnþikâk Burûc Târýk ‘A’lâ Ðâþiye Fecr Beled Þems Leyl Duhâ Þerh Tîn Alak, Kur’ân’da ilk nazil olan sûredir Kadr
Kâri’a’dan sonra Rahmân’dan sonra Hümeze’den sonra Me’âric’den sonra Nebe’den sonra Necm’den sonra Mesed’den sonra Nazi’ât’dan sonra Ankebût’dan sonra Ýnfitâr’dan sonra Þems’den sonra Beled’den sonra Tekvîr’den sonra Zâriyât’dan sonra Leyl’den sonra Kâf’dan sonra Kadr’den sonra A’lâ’dan sonra Fecr’den sonra Duhâ’dan sonra Burûc’dan sonra
Beyyine Zelzele Âdiyât Kâri’a Tekâsur Asr Humeze Fil
41
Abese’den sonra Talâk’tan sonra Nisâ’dan sonra Asr’dan sonra Kureyþ’den sonra Kevser’den sonra Þerh’den sonra Kýyâme’den sonra Kâfirûn’dan sonra
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
S.No ------
Mekkî Sûreler -----------------------
Medenî Sûreler -----------------------
Nüzul Tarihi -----------------------
106 107
Kureyþ Mâ’ûn, ilk üç âyeti Mekkî, diðerleri Medenîdir.
Tin’den sonra
108 109 110
Kevser
Adiyât’dan sonra Ma’ûn’dan sonra
111 112 113 114
Mesed
Tekâsur’dan sonra
Kâfirûn Nasr Veda Haccýnda Mina’da nazil olmuþtur.
En son inen sûredir. Fâtiha’dan sonra
Ýhlâs
Nâs’dan sonra
Felak Nâs
Fil’den sonra Felak’dan sonra
Fâtiha’dan sonra gelen yedi sûreye es-Seb’u’t-Týval: Yedi uzun sûre adý verilir. Bunlarýn birincisi Bakara ve sonuncusu Tevbe Sûresidir. Bu yedi uzun sûreden sonra gelen sûrelere el-Mi’ûn denir. Bu, âyet sayýlarý yüz veya yüze yakýn olan sûreler demektir. el-Mi’ûn’den sonra gelen sûrelere el-Mesânî adý verilir. Çünkü bu sûreler öbürlerini izlemiþlerdir. Dolayýsýyla onlarýn mülhaký, el-Miûn (yüzlükler) de onlarýn baþlangýçý gibidir. elMesânî’den sonra gelen sûreler el-Mufassal; ayrýlmýþ diye adlandýrýlýrlar. Bunlar kýsa sûrelerdir. Bu sûrelerin arasýnda çokça besmeleli fasýlalar bulunduðundan dolayý, bunlara bu ad verilmiþtir. Bunlarýn baþlangýcý ve birincisi hangi sûre olduðu hususunda oniki farklý görüþ vardýr. Bunlarýn Hucurât Sûresinin baþýndan itibaren baþladýðý söylenmiþtir. Benzeri baþka görüþler de vardýr. Görünen o ki Osman Mushafý, tertibinde bu taksimi gözetmiþ olup bunu nüzul tarihlerine göre yapýlacak tertibe tercih etmiþtir. Bundan dolayý aþaðýda gelecek bazý mushaflarýn tertibine karþý yapýldýðý gibi, Osman Mushafýnýn tertibine benzeri bir muhalefet yapýlmamýþtýr.
42
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
UBEY b. KA’B MUSHAFININ TERTÝBÝ Ýbnu’n-Nedim’in
(ö.h. 385)
el-Fihrist’i ve es-Suyûtî’nin
(ö. 911/1505)
el-Ýtkân adlý eserlerinde bulunduðu üzere Ubeyy b. Ka’b’in Mushafýnýn tertibi aþaðýda verilmiþtir. Bu iki eser arasýnda Ubeyy Mushafýnýn tertibinde ihtilaf olduðu gibi yine bunlarda, bazý sûre isimlerinde tahrif ve sûre sayýlarýnda da noksanlýk vardýr. Özellikle el-Fihristte daha çoktur. Ubeyy b. Ka’b’ýn Mushafýnýn tertibi þöyledir:
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25
Fâtiha Bakara Nisâ Âl-i Ýmrân En’âm A’raf Mâide Yûnus Enfâl Tevbe Hûd Meryem Þuarâ Hac Yûsuf Kehf Nahl Ahzâb Benû Ýsrail (Meryem) Zümer Tâhâ Enbiyâ Nur Müminûn Sebe
26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50
43
Ankebût Mü’min (Gâfir) Ra’d Kasas Tâsîn Süleyman (Neml) Sâffât Sâd Dâvud Ya sîn Hicr Ha mîm ayn sîn kâf (Þûrâ) Rûm Zuhruf Hadîd Ýbrâhim Melaike (Fatýr) Fetih Kýtal (Muhammed) Zýhâr (Mücadile) Tebareke (Mülk) Furkan Secde Nûh Ahkâf Kâf Rahman
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71
Rahmân Vâký’a Cin Necm Seele Sâil (Me’âric) Müzzemmil Müddessir Ýkterabet (Kamer) Ha Mim (Fussilet) Duhân Lokman Hâ Mîm (Casiye) Tûr Zâriyât Nûn Hâkka Haþr Mümtehane Mürselat Amme Yetesâelûn (Nebe) Ýnsan
84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103
Lauksimu bi yevmil kýyameti (Kýyame)
72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83
Ýzâ’þ-Þemsu Kuvvirat (Tekvîr) Ya eyyühe’n-Nebiyyu Ýzâ tallaktumu’n Nissâe (Talâk) Nazi’at Abese Mutaffifin Ýze’s-semâu’nþakkat (Ýnþikâk) Tîn Ýkra’ bi’smi Rabbike (‘Alak) Hucurât Münâfikûn Cum’a Yâ eyyühe’n-Nebiyyu
104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116
44
Lime Tuharrimu (Tahrim) Fecr Lâ uksimu bi hâze’l-beled (Beled) Leyl Ýza’s-semâu’n Fetarat (Ýnfitâr) Ve’þ þemsu ve duhâhâ (Þems) Burûc Ve’s Semâi ve’t Tarýk (Tarýk) Sebbih isme Rabb’ike (A’la) Ðaþiye Sâf Teðâbun Ehlu’l-Kitab (Beyyine) Duha Elem neþrah (Þerh) Kâri’a Tekâsur Asr Hala’ Hafd Veylun Li kulli Humeze (Humeze) Ýza Zülzilet (Zelzele) Âdiyât Fil Li’ilafi Kureyþ (Kureyþ) Eraeyte (Ma’ûn) Ýnna A’taynake (Kevser) Kadr Kafirûn Ýza câe nasrullahi (Nasr) Tebbet (Mesed) Samed (Ýhlas) Felak Nas
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
Ubeyy b. Ka’b’ýn Mushafýnda Osman Mushafýndan fazla olarak elHal’ ve el-Hafd Sûreleri vardýr. Bunlar da Malikîlerin sabah namazýnda ve Hanefîlerin de vitir namazýnda okuduklarý kunut dualarýdýr. Malikîlerin kunutu þöyledir: “Allahým: Biz senden yardým isteriz, senden bizleri baðýþlamaný dileriz, tevbe edip sana yönelir, sana iman ederiz. Sana güveniriz. Bütün hayýrlarýn sende olduðunu ikrar ederiz. Sana þükrederiz, nankörlük edip seni inkar etmeyiz. Sana boyun eðer, senin için istemediðin þeylerden vazgeçeriz. Seni inkar edenleri terkederiz. Allahým sana kulluk ederiz, senin için namaz kýlarýz, sana secde ederiz. Sana koþar, sana yaklaþtýracak þeyleri yapmaya çalýþýrýz. Senin rahmetini umarýz. Senin azabýndan korkarýz. Kuþkusuz senin azabýn kafirlere ulaþacaktýr.” Hanefîlerin kunutu da þöyledir: “Allahým: Biz senden yardým isteriz, bizi hidayete erdirmeni isteriz. Günahlarýmýzý baðýþlamaný isteriz. Tevbe edip sana döneriz. Sana iman eder, sana güveniriz. Seni överiz, bütün hayýrlarýn sende olduðunu ikrar ederiz. Sana þükrederiz, seni inkar, sana karþý nankörlük etmeyiz. Sana karþý nankörlük eden facirleri, günahkarlarý terkederiz.” “Allahým, ancak sana kulluk ederiz. Senin için namaz kýlar, sana secde ederiz. Yalnýz sana koþar, sana yaklaþtýracak þeyleri yapmaya çalýþýrýz. Rahmetini ümit ederiz. Azabýndan korkarýz, kuþkusuz senin gerçek azabýn kafirlere mutlaka ulaþacaktýr.” Bu iki duanýn neredeyse bir dua olduðu, ayný dua olduðu hususunda þüphe yoktur. Dolayýsýyla da bunlarýn bir sûre sayýlmasý daha yerinde olurdu. Bu duayý bazýlarý Kur’ân saydýlar; çünkü el-Beyhakî’nin Hz. Ömer’den yaptýðý bir rivayete göre, Hz. Ömer rukûdan sonra dua edip (kunut okuyup): “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ýn adýyla. Allah’ým biz senden yardým isteriz, senin bizim günahlarýmýzý örtüp baðýþlamaný isteriz....” demiþti. Halbuki yine el-Beyhakî’de bu iki sûreye bazý karþý çýkýþlar da vardýr. Ora45
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
da Ýbn Cüreyh þöyle demektedir: “Burada besmele çekilmiþ olmasýnýn hikmeti, onlarýn bazý sahâbelerin mushafýnda iki sûre olarak yer almalarýndandýr. Bu görüþe, besmele çekilmiþ olmasýnýn onlarýn sûre olduðunu göstermeyeceðini söylemek suretiyle cevap vermek mümkündür; besmele çekmek her önemli iþte istenilen bir durumdur. Kur’ân olmasa da bu deðiþmez. Kaldý ki bu duada Kur’ân üslubundan herhangi bir iz yoktur. Bunun Ubey b. Ka’b’ýn mushafýna Kur’ân deðil sadece kunut duasý olarak yazýlmýþ olmasý da mümkündür. Çünkü bu dua da Kur’ân gibi namazda okunmaktadýr. Dolayýsýyla Ubey b. Ka’b’ýn, Kur’ân’ý ezberlediði gibi bu duayý da ezberlemek için, mushafýna eklemiþtir. Belki de o dua baþlangýçta mushafýn sonundaydý; sonralarý bazý insanlar onu mushafýn arasýna sýkýþtýrdýlar. Ubey b. Ka’b’ýn bunu âyetlerle karýþtýrmýþ olmasý da mümkündür. O, en doðru kabul edilen görüþe göre, Hz. Ömer’in hilafeti döneminde vefat etmiþtir. Dolayýsýyla ölümü, Hz. Ömer’in hilafetinden sonra meydana gelen, insanlarýn Hz. Osman’ýn mushafý üzerine icma etmelerinden öncedir. Þayet o da bu zamana kadar yaþamýþ olsaydý, bu duanýn Kur’ân’dan olup olmadýðý konusundaki þüphe ve karýþýklýklýðý giderecek, O’ndan sonra Müslüman toplumun gönül rýzasýyla kabul edip benimsedikleri gibi, Osman’ýn mushafýný kabul edecekti.”
46
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
ÝBN MES’UD MUSHAFININ TERTÝBÝ el-Ýtkan ve el-Fihrist’te zikredildiði üzere Abdullah b. Mes’ud’un mushafýnýn tertibi þöyledir: 1 2 3 4 5 6 7
et-Tival (Uzun Sûreler) Bakara Nisâ Âl-i Ýmrân A’raf En’âm Ma’ide Yûnus
8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18
el-Mi’ûn Tevbe Nahl Hûd Yûsuf Kehf Benu Ýsrail Enbiyâ Tâhâ Mü’minûn Þuarâ Sâffât
19 20 21 22 23 24 25 26 27
el-Mesânî Ahzâb Hac Kasas Tâ Sîn (Neml) Nur Enfâl Meryem Ankebût Rûm
47
28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38
Yâsîn Furkan Hicr Ra’d Sebe Melâike Ýbrâhim Sâd Muhammed Lokman Zümer
39 40 41 42 43 44 45
el-Hevâmim Ha Mîm (Mü’min) Zühruf Secde (Fussilet) Ha mim ayn sîn kâf Ahkâf Câsiye Duhân
46 47 48 49 50 51 52 53 54 55
el-Mümtehinât Fetih Haþr Hadîd Tenzil (Secde) Kâf Talâk Kalem Hücurât Mülk Teðâbûn
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
56 57 58 59 60 61 62 63
Münâfikûn Cum’a Sâf Cin Nûh Mücadele Mümtehine Tahrim
64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82
el-Mufassal Rahmân Necm Tûr Zâriyât Kamer Hâkka Vâký’a Nazi’ât Me’âric Müddessir Müzzemmil Müdeffifin ‘Abese Ýnsan Mürselât Kýyâme Nebe’ Tekvîr Ýnfitâr
83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111
Ðasiye A’lâ Leyl Fecr Burûc Ýnþikâk Alak Beled Duhâ Tarýk Adiyet Ma’ûn Kari’a Beyyine Þems Tin Hüzeme Fil Kureyþ Tekâsur Kadr Zelzele ‘Asr Nasr Kevser Kâfirûn Mesed Ýhlâs Þerh
Ýbn Mes’ud’un mushafýnda Fâtiha, Felâk ve Nâs Sûreleri yoktur. Ýbnu’n-Nedim
(ö.h.385)
müstensihlerin Ýbn Mes’ud Mushafý olduklarýný
söyledikleri çok sayýda mushaf gördüðünü, bunlarýn içerisinde birbirini tutan iki mushaf bulunmadýðýný söylemektedir. Ve yine devamla; kendisinin yaklaþýk iki yüz yýl önce yazýlmýþ bir mushaf gördüðünü, onda Fâtiha Sûresinin bulunduðunu kaydetmektedir. 48
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
ALÝ MUSHAFININ TERTÝBÝ el-Ya’kubî’nin tarihinde zikredildiði üzere Ali b. Ebî Tâlib’in (r.a.) mushafýnýn tertibi þöyledir. Hz. Ali Mushafýný yedi cüz üzere tertip etmiþtir. (1)
A. Cüz’ü’l Bakara (Bakara Cüzü):
3
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15
Bakara Yûsuf Ankebût Rûm Lokman Hâ mîm (Secde) Zâriyat Ýnsan Secde Nâziât Tekvîr Ýnfitâr Ýnþikâk A’lâ Beyyine
16 17 18 19 20 21 22 23
B. Cüz’ü Âl-i Ýmrân (Âl-i Ýmrân Cüzü): Âl-i Ýmrân Hûd Hac Hicr Ahzâb Duhân Rahmân Hâkka
24 25 26 27 28 29 30 31
Me’âric ‘Abese Þems Kadr Zelzele Hümeze Fil Kureyþ
32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47
C. Cüzü’n-Nisâ (Nisâ Sûresi Cüzü): Nisâ Nahl Mu’minûn Yâsîn Þûrâ Vâký’a Mülk Müddessir Mâ’ûn Mesed Ýhlas ‘Asr Kâria Burûc Tîn Neml
el-Ya’kubî, Ahmet b. Ebû Yusuf, h. 278’de vefat etmiþtir.
49
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62
Ç. Cüz’ü’l-Mâide (Maide Sûresi Cüzü): Mâide Yûnus Meryem Þuarâ Zuhruf Hucurât Kaf Kamer Mümtehine Târýk Beled Þerh Âdiyât Kevser Kâfirûn
63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
D. Cüz’ü’l-En’âm (En’âm Cüzü) En’âm Ýsrâ Enbiyâ Furkân Mûsa Fir’avun Hâ Mim (Mü’min) Mucadele Haþr Cum’a Münâfikûn Nûn Nûh Cin Mürselât Duhâ
79
80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 F. 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110
50
Tekâsur E. Cüz’ü’l A’râf (A’râf Cüzü): A’râf Ýbrâhim Kehf Nûr Sâd Zumer Þerî’a Beled Hadîd Müzzemmil Kiyâme Nebe’ Ðâþiye Fecr Leyl Nasr Cüz’ü’l-Enfâl (Enfâl Cüzü): Enfâl Tevbe Tâhâ Fâtýr Saffât Ahkaf Fetih Tûr Necm Saf Teðâbun Talâk Mutaffifûn Felak Nas
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
Bu tertipten dört sûre düþürülmüþtür. Bu düþürülen eksik sûreler: Fâtiha, Ra’d, Sebe’ ve ’Alak Sûreleridir. Bu durum müstensihin hatasýndan ve sûre adlarýný karýþtýrmasýndan ileri gelmiþtir. Zira bu mushafta (En’âm cüzünde) Mûsa Sûresi ve Firavun Sûresi adlarý geçmektedir. Mûsa Sûresinin Kasas Sûresi, Firavun Sûresinin de Tahrîm Sûresi olmasý muhtemeldir. Yine bu mushafta “Hâ mîm, el Mü’min” adý iki sûrede geçmektedir. Ve yine “Elif lâm mîm Tenzilu’s-Secde” adý da iki sûre olarak geçmektedir. Halbuki onlarýn herbiri bir tek sûredir. Yine bu mushafta “Þerî’a Sûresi” adý da geçmektedir ki, muhtemelen bu sûre, Câsiye Sûresidir. Hz. Ali’nin (r.a.) mushafýný nüzul tarihine göre tertip ettiði bilinmektedir. (4)
Bu nüzul tarihine göre yapýlan tertibin sýrasý yukarýdaki cüzlere göre ayrýlmýþ olan tertibe aykýrýdýr. Gerçek olan þudur ki yukarýdaki tertip Hz. Ali’ye ait deðildir. Kuþkusuz Hz. Ali’nin tertibi aþaðýda gelecek olan Ýbn Abbas tertibinin aynýdýr.
4
el-Ýtkân’da þöyle denmektedir: Kuþkusuz Ali’nin mushafýnýn ilk sûresi Ýkrâ’ (‘Alak), sonra sýrasýyla Müddessir, Müzzemmil, Tebbet, Tekvir,...’dir. Böylece Mekkî ve Medenî sûrelerin sonuna kadar devam etmektedir.
51
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ÝBN ’ABBÂS MUSHAFININ TERTÝBÝ Ýbn Tâvûs’un Sa’du’s-Su’ûd adlý eserinde zikredildiði üzere Abdul lah b. Abbas’ýn mushafýnýn tertibi þöyledir. Ýbn Tâvûs bunu Muhammed b. Abdul-Kerîm eþ-Þehristânî’nin “Mefâtihu’l-Esrâr ve Mesâbihu’lEbrâr” adlý tefsirinin ön sözünden nakletmiþtir. (5)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 5
A’lâ Alak Duhâ Fâtiha Fecr Kalem Leyl Mesed Müddessir Müzzemmil Tekvîr Þerh Rahmân ‘Asr Kevser Tekâsur Ma’ûn Fil Kâfirûn Ýhlâs Necm ‘Abese Kadr Þems Burûc Tîn Kureyþ
28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54
Adý: Ali b. Mûsa’dýr, h. 664’de vefat etmiþtir.
52
Kâri’a Kýyâme Hümeze Mürselât Kâf Beled Târýk Kamer Sâd A’râf Cin Yâsîn Furkân Fâtýr Meryem Tâhâ Þuarâ Neml Kasas Ýsrâ Yûnus Hûd Yûsuf Hicr An’âm Saffât Lokmân
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84
Sebe’ Zümer Ðâfir Fussilet Þûrâ Zuhruf Duhân Câsiye Ahkâf Zâriyât Ðâþiye Kehf Nahl Nûh Ýbrâhim Enbiyâ Mu’minûn Ra’d Tûr Mülk Hâkka Me’âric Nebe’ Nazi’ât Ýnfitâr Ýnþikâk Rûm Ankebût Mutaffifîn Bakara
85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114
Enfâl Âl-i Ýmrân Haþr Ahzâb Nûr Mümtehine Feth Nisâ Zelzele Hac Hadîd Muhammed Ýnsân Talâk Beyyine Cum’a Secde Munâfikûn Mücadele Hucurât Tahrîm Teðâbun Sâf Mâide Tevbe Nasr Vâký’a Âdiyât Felak Nâs
Bu tertip Hz.Ali’nin mushafýnýn tertibi olmaya önceki tertipten daha yakýndýr. Çünkü Ýbn ’Abbas Hz. Ali’nin öðrencisiydi. Bu tertipte sûrelerin nüzul tarihi gözetilmiþtir. Hz. Ali’nin mushafýnýn tertibinde nüzul tarihinin gözönüne alýndýðýný nakleden de Ýbn Abbas’dýr. Bu tertip her ne kadar sûrelerin tertibinde nüzul tarihi gözetilmiþ olmasý itibarý ile Hz. Osman mushafýna aykýrý ise de, sûre sayýsý bakýmýndan Osman Mushafýna uyan bir tertiptir. 53
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
CA’FER es-SÂDIK MUSHAFININ TERTÝBÝ Ca’fer es-Sâdýk b. Muhammed el-Bâkýr b. ‘Alî Zeyn’el Âbidîn b. elHüseyin b.Alî’nin (r.a.) Mushafýnýn tertibi aþaðýdaki gibidir. Bunu Muhammed b. Abdulkerim eþ-Þehristânî “Mefâtihu’l-Esrâr ve Mesâbihu’lEbrâr” adlý tefsirinin ön sözünde Sa’îd b.Cübeyr’in el-Ýstiðnâ’ adlý eserinden nakletmiþtir. (6)
1- ‘Alak 2- Kalem 3- Müzzemmil 4- Müddessir 5- Mesed 6- Tekvîr 7- A’lâ 8- Leyl 9- Fecr 10- Duhâ 11- Þerh 12- ‘Asr 13- Âdiyât 14- Kevser 15- Tekâsur 16- Ma’ûn 17- Kâfirûn 18- Fil 19- Felak 20- Nâs 21- Ýhlâs 22- Necm 23- ‘Abese 24- Kadr 25- Þems 26- Burûc 27- Tîn 28- Kureyþ 6
2930313233343536373839404142434445464748495051525354555657-
Kâri’a Kýyâme Humeze Mürselât Kâf Beled Târýk Kamer Sâd A’râf Cin Yâsin Furkân Fâtýr Meryem Tâhâ Vâký’a Þuarâ Neml Kasas Ýsrâ Yûnus Hûd Yusuf Hicr En’âm Sâffât Lokmân Sebe’
58- Zümer 59- Gâfir 60- Fussilet 61- Þûrâ 62- Zuhruf 63- Duhân 64- Câsiye 65- Ahkâf 66- Zâriyât 67- Ðâþiye 68- Kehf 69- Nahl 70- Nûh 71- Ýbrâhim 72- Enbiyâ 73- Mu’minûn 74- Secde 75- Tûr 76- Mülk 77- Hakka 78- Me’âric 79- Nebe’ 80- Nazi’ât 81- Ýnfitâr 82- Ýnþikâk 83- Rûm 84- Ankebût 85- Mutaffifîn 86- Bakara
Tabiinin büyüklerindendi. H. 95’de vefat etmiþtir.
54
87- Enfâl 88- Âl-i Ýmrân 89- Ahzâb 90- Mümtehine 91- Nisâ 92- Zelzele 93- Hadîd 94- Muhammed 95- Ra’d 96- Rahmân 97- Ýnsân 98- Talâk 99- Beyyine 100- Haþr 101- Nasr 102- Nûr 103- Hac 104- Munâfýkûn 105- Mücadele 106- Hucurât 107- Tahrîm 108- Sâf 109- Cum’a 110- Teðâbun 111- Fetih 112- Tevbe 113- Mâide
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
Bu mushafta Fâtiha sûresi eksiktir. Her ne kadar bu tertipte bazý farklýlýklar olsa bile, bu mushaf sûrelerin isimleri ve sûrelerin nüzul tarihine göre tertibi bakýmýndan Ýbn Abbas Mushafýna uygundur. Bu da daha önce ifade edilen, Ýbn Abbas Mushafýnýn Hz. Ali Mushafýna, Hz. Ali’ye nisbet edilen mushaftan daha yakýn olduðu görüþünü teyid etmektedir. Çünkü Cafer es-Sadýk Mushafýnýn Hz. Ali’nin Mushafýndan alýnmýþ olmasý kaçýnýlmazdýr. Zira Aleviler Hz. Ali’nin mushafný miras yoluyla birbirlerine intikal ettiriyorlardý. Onu ve onun diðer eserlerini önemle koruyorlardý. Ýbnu’n-Nedim el-Fihrist’te; Ebû Ya’la Hamza el-Huseynî’nin yanýnda, Ali b. Ebî Tâlib’in kendi eliyle yazmýþ olduðu, bazý yapraklarý düþmüþ bir mushaf gördüðünü, Hz. Hasan’ýn çocuklarýnýn bunu asýrlarca miras yoluyla birbirlerine devretmiþ olduklarýný zikretmiþtir. Bundan sonra þu hükmü verebiliriz: Bütün sahabelerin mushaflarý neredeyse, bütün Müslümanlarýn üzerinde icma ettiði Osman Mushafý ile ayný gibidir. Çünkü sûrelerin sayýsý ve âyetleri arasýnda ittifak olduktan sonra, sûrelerin tertibinde olan ihtilafýn herhangi bir deðeri yoktur. Böyle önemsiz bir farklýlýðýn, bu kadar çok sayýdaki sahabeler arasýnda bulunmasý da kaçýnýlmazdýr. Zira farklýlýk insanýn tabiatýndandýr. Allah’ýn koruduðu kiþilerin dýþýnda hiçbir kimsenin bundan korunmasý söz konusu deðildir.
55
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
OSMAN, ÝBN ABBAS VE CA’FER MUSHAFLARININ NÜZUL SIRASINA GÖRE TERTÝBÝ Sûre No
OSMAN
ÝBN ABBAS
CA’FER
1
‘Alak
‘Alak
‘Alak
2
Nûn
Nûn
Nûn
3
Müzzemmil
Duhâ
Müzzemmil
4
Müddessir
Müzzemmil
Müddessir
5
Fâtiha
Müddessir
Mesed
6
Mesed
Fâtiha
Tekvîr
7
Tekvîr
Mesed
A’lâ
8
‘A’lâ
Tekvîr
Leyl
9
Leyl
‘A’lâ
Fecr
10
Fecr
Leyl
Duhâ
11
Duhâ
Fecr
Þehr
12
Þehr
Þehr
‘Asr
13
‘Asr
Rahmân
‘Âdiyât
14
‘Adiyât
‘Asr
Kevser
15
Kevser
Kevser
Tekâsür
16
Tekâsür
Tekâsür
Mâ’ûn
17
Mâ’ûn
Mâ’ûn
Kâfirûn
18
Kâfirûn
Fil
Fil
19
Fil
Kâfirûn
Felak
20
Felak
Ýhlâs
Nâs
21
Nâs
Necm
Ýhlâs
22
Ýhlâs
‘Abese
Necm
23
Necm
Kadr
Abese
24
‘Abese
Þems
Kadr
25
Kadr
Burûc
Þems
26
Þems
Tîn
Burûc
27
Burûc
Kureyþ
Tîn
57
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
S.No
OSMAN
ÝBN ABBAS
CA’FER
28
Tîn
Kâri’a
Kureyþ
29
Kureyþ
Kýyâme
Kâri’a
30
Kâri’a
Hümeze
Kýyâme
31
Kýyâme
Mürselât
Hümeze
32
Hümeze
Kâf
Mürselât
33
Mürselât
Beled
Kâf
34
Kâf
Târýk
Beled
35
Beled
Kamer
Tarýk
36
Tarýk
Sâd
Kamer
37
Kamer
A’râf
Sâd
38
Sâd
Cin
A’râf
39
A’râf
Yâsin
Cin
40
Cin
Furkân
Yâsin
41
Yâsin
Fâtýr
Furkân
42
Furkân
Meryem
Fâtýr
43
Fâtýr
Tâhâ
Meryem
44
Meryem
Þuarâ
Tâhâ
45
Tâhâ
Neml
Vâký’a
46
Vaký’â
Kasas
Þuarâ
47
Þuarâ
Ýsrâ
Neml
48
Neml
Yûnus
Kasas
49
Kasas
Hûd
Ýsrâ
50
Ýsrâ
Yûsuf
Yûnus
51
Yûnus
Hicr
Hûd
52
Hûd
En’âm
Yûsuf
53
Yûsuf
Sâffât
Hicr
54
Hicr
Lokmân
En’âm
55
En’âm
Sebe’
Sâffât
56
Sâffât
Zümer
Lokmân
57
Lokmân
Gâfir
Sebe’
58
Sebe’
Füssilet
Zümer
58
Âyetler ve Sûrelerin Tertibi
S.No
OSMAN
ÝBN ABBAS
CA’FER
59
Zümer
Þûrâ
Gafir
60
Gâfir
Zühruf
Fussilet
61
Fussilet
Duhân
Þurâ
62
Þurâ
Câsiye
Zühruf
63
Zühruf
Ahkâf
Duhân
64
Duhân
Zâriyât
Câsiye
65
Câsiye
Ðâþiye
Ahkâf
66
Ahkâf
Kehf
Zâriyât
67
Zâriyât
Nahl
Ðâþiye
68
Ðâþiye
Nûh
Kehf
69
Kehf
Ýbrâhim
Nahl
70
Nahl
Enbiyâ
Nûh
71
Nûh
Mü’minûn
Ýbrâhim
72
Ýbrâhim
Ra’d
Enbiyâ
73
Enbiyâ
Tûr
Mü’minûn
74
Mü’minûn
Mülk
Secde
75
Secde
Hâkka
Tûr
76
Tûr
Me’âric
Mülk
77
Mülk
Nebe’
Hâkka
78
Hâkka
Nazi’ât
Me’âric
79
Me’âric
Ýnfitâr
Nebe’
80
Nebe’
Ýnþikâk
Nâziât
81
Nâziât
Rûm
Ýnfitâr
82
Ýnfitâr
Ankebût
Ýnþikâk
83
Ýnþikâk
Mütaffifin
Rûm
84
Rûm
Bakara
Ankebût
85
Ankebût
Enfâl
Mütaffifin
86
Mütaffifin
Âl-i Ýmrân
Bakara
87
Bakara
Haþr
Enfâl
88
Enfâl
Ahzâb
Âl-i Ýmrân
89
Âl-i Ýmrân
Nûr
Ahzâb
59
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
S.No
OSMAN
ÝBN ABBAS
CA’FER
90
Ahzâb
Mümtehine
Mümtehine
91
Mümtehine
Fetih
Nisâ
92
Nisâ
Nisâ
Zelzele
93
Zelzele
Zelzele
Hadîd
94
Hadîd
Hac
Muhammed
95
Muhammed
Hadîd
Ra’d
96
Ra’d
Muhammed
Rahmân
97
Rahmân
Ýnsân
Ýnsân
98
Ýnsân
Talâk
Talâk
99
Talâk
Beyyine
Beyyine
100
Beyyine
Cum’a
Haþr
101
Haþr
Secde
Nasr
102
Nûr
Münafýkûn
Nûr
103
Hac
Mücadele
Hac
104
Münâfýkûn
Hucurât
Teðâbun
105
Mücadele
Tahrîm
Mücadele
106
Hucurat
Teðâbun
Hucurât
107
Tahrîm
Sâf
Tahrîm
108
Teðâbûn
Mâide
Sâf
109
Sâf
Tevbe
Cum’a
110
Cum’a
Nasr
Teðâbûn
111
Fetih
Vâký’a
Fetih
112
Mâ’ide
Âdiyât
Tevbe
113
Tevbe
Felak
Mâ’ide
114
Nasr
Nâs
Bundan sonra eðer biz bu üç mushafýn nüzul bakýmýndan sýralanmasýna, tertibine bakarsak Osman Mushafý ile Cafer es-Sadýk Mushafý arasýnda kayda deðer bir farkýn olmadýðýný görürüz. Ve yine biz Osman Mushafýnýn tertibi ile Ýbn Abbas Mushafýnýn tertibi arasýnda da Rahmân, Ra’d, Vâký’a, ’Âdiyât, Felâk ve Nâs Sûreleri dýþýnda ve bu sûrelerin Osman Mushafýnda Mekkî veya Medenî, Ýbn Abbas Mushafýnda ise bunun aksi olmasýnýn dýþýnda, kayda deðer bir fark olmadýðýný da görürüz. 60
ÂYETLER ARASINDAKÝ ÝRTÝBAT (MÜNASEBET) KONUSUNDA GENEL ESASLAR
–1– Kur’ân’da fer’î, itikadî ve ahlakî hükümleri içeren ilimler vardýr. Bundan baþka yine Kur’ân’da öðüt, peygamberlerin kýssalarý, salihlerin ve zorbalarýn; itaatkarlar ve isyankarlarýn hikayeleri de vardýr. Bu konularýn Kur’ân Sûrelerine daðýtýlmalarý mümkündü. Öyle ki, bazý sûreler fer’î hükümleri, bazýlarý itikadî hükümleri, bazýlarý ahlak ve öðüt konularýný ve yine bazý sûreler peygamber kýssalarý...vs. içerebilirdi. Bu durumda bütün sûrelerin âyetleri arasýndaki irtibatý araþtýran bir ilme ihtiyaç da olmazdý. Çünkü âyetler arasýndaki irtibat açýk olur ve âyetlerin yukarýda zikredilen konulardan birinde toplanmýþ olmalarýndan dolayý buna gerek olmazdý. Fakat bu durumda Kur’ân’ýn belâðat ve nazmýnýn üstünlüðünde, i’caz’ýn en son sýnýrýna ulaþmasý mümkün deðildi. Çünkü sadece fýkýh hükümlerinden baþka konu içermeyen bir sûrede belâðatýn bu dereceye ulaþmasý mümkün deðildir. Zira böyle bir sûrede, bu ölçüde, insanlarý benzerini yapmaktan aciz býrakan belâðatla (böyle hayret verici bir nazýmla), duygularý harekete geçirme alaný yoktur. Ýþte bundan dolayý Kur’ân üslubu, bütün bu konularý sûrelerinde toplayýp sunma tarzýnda cereyan etmiþtir. Onlarý (sýradan bir) kitabýn konularýnýn fasýllara daðýtýldýðý gibi her sûreye bir konu gelecek þekilde daðýtmamýþtýr. 61
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
–2– el-Ýtkân’da þöyle denmektedir: Âyetler arasýndaki münasebetin dayanaðý; âyetleri birbirine baðlayan, genel ya da özel; akli veya hissi ya da hayali manaya veya bunun dýþýndaki alaka çeþitlerine, veyahut sebepmüsebbep, illet ve malul, her iki âyetteki benzerlik ve karþýtlýklar ve bu gibi zihni baðlarýn bulunmasýdýr. Ýki âyet arasýndaki irtibat ya kelimelerin birbirine baðlý oluþu ve ikincisi olmadan birinciyle mananýn tamamlanamayýþý gibi, ya da ikinci âyet birinci âyetin tekidi, tefsiri, parantez içi bir açýklamasý veya bedeli durumunda olmak suretiyle apaçýk olur. Ya da her cümle diðerinden ayrý, müstakil bir cümle olduðundan dolayý kapalý (gayr-ý zahiri) olur. Birinci kýsým açýk olduðu için bu konuda bir þey söylemeye gerek yoktur. Ýkinciye gelince, burada da ikinci cümle birincinin üzerine, ya her iki cümleyi hükümde ortak kýlan bir atýf harfiyle atfedilmiþ olur veya olmaz. (7)
Eðer ikinci cümle birinci cümle üzerine atfedilmiþse, bu durumda bunlarýn birbirlerine atfýný gerektiren birleþtirici bir yön olmasý kaçýnýlmazdýr. Mesela Allah Teâlâ’nýn þu sözünde olduðu gibi: “Yere gireni, ondan çýkaný, gökten ineni, ona çýkaný bilir” (Hadîd, 57/4) Ve yine yüce Allah’ýn þu sözünde de olduðu gibi: “Allah rýzký kýsar da açar da hep ona döndürüleceksiniz.” (Bakara, 2/245) Bu iki âyette kabz (rýzký kýsmak) ile bast (rýzký açmak); vuluc (giriþ) ile huruc (çýkýþ); nüzul (iniþ), ile uruç (yükseliþ) arasýnda bir tezat (zýtlýk); gök ve yer arasýnda da þibh-i tezat (tezat benzeri) bir alaka (iliþki) vardýr. Yine Kur’ân-ý Kerîm’de azaptan sonra rahmetin, özendirmeden sonra korkutmanýn zikrediliþi de âyetler arasýndaki tezat münasebetinin örneklerindendir. Ve yine Kur’ân-ý Kerîm hükümlerle ilgili âyetler zikrettiði zaman, bu hükümlerle amel etmeye itici bir sebep olmasý için, onlarýn arkasýndan bu hükümlere uyanlara mükafat sözü (va’d), bunlara aykýrý bulunanlara cezalandýrýlacaklarý uyarýsýnda bulunmak (vaîd), daha sonra da Kur’ân okuyanýn bu emir ve yasaklamayý yapan yüce Allah’ýn azametini 7
Müellif el-Ýtkân’dan tasarruf yaparak nakilde bulunmuþtur. Bkz. el-Ýtkân, II, 977 vd. (Ç. N.)
62
Âyetler Arasýndaki Ýrtibat (Münasebet) Konusunda Genel Esaslar
bilmesi ve anlamasý için tevhid (Allah’ý birleme) ve tenzih (O’nun bütün noksanlýklardan münezzeh olduðunu ifade etme) âyetlerini zikretmiþ olmasý Kur’ân-ý Kerîm’de cari (geçerli) olan üsluptur. Bu üslup Bakara, Nisâ ve Mâide Sûrelerinde açýkça görülür. Eðer ikinci cümle birincisi üzerine atfedilmemiþse, bu durumda da âyetlerin birbirleriyle olan iliþkilerini bildiren birtakým baðlarýn olmasý kaçýnýlmazdýr ki bunlar âyetler arasýndaki irtibatý bildiren birtakým manevi baðlantýlardýr. Ve bu irtibatýn çeþitli sebepleri vardýr; Þöyle ki: 1- Benzetme: Bunlardan birincisi benzetmedir. Çünkü birbirine ben-
zeyen iki þeyi yek diðerine ilhak (ilave) etme akýl sahiplerinin iþlerindendir. Örneðin Enfâl Sûresinin beþinci âyeti olan: “Nitekim hak uðruna savaþa gitmek için Rabb’in seni evinden çýkardýðý zaman...” âyeti, “Ýþte gerçek müminler onlardýr.” âyetinden sonra gelmiþtir. Çünkü Allah Teâlâ burada Peygamber’ine ganimetlerin taksiminde ashabýndan bazýlarýnýn arzusunun hilafýna hareket etmeye devam etmesini emretti. Nitekim kervaný yakalamak veya müþriklerle savaþmak için de yine onlarýn arzusunun hilafýna olarak evinden çýkmasýný emretmiþ olduðu gibi. Halbuki (onlar bilmese de) bu savaþa çýkmakta Müslümanlar için zafer ve ganimet vardý. Yine öylece ganimetlerin taksiminde de onlar için hayýrlý sonuçlar olacaktýr. Binaenaleyh Allah (c.c.), ashab-ý kiram ganimetlerin taksiminde de kendilerine emredilene uysunlar, nefislerinin arzusunu bir kenara býraksýnlar diye böyle anlattý. 2- Zýtlýk (karþýtlýk): Âyetler arasýndaki irtibatý saðlayan sebeplerden
birisi de karþýtlýktýr. Bakara Sûresinin 6. âyetinde Yüce Allah þöyle buyurmuþtur. “Ýnkar edenlere gelince, onlarý uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir...” Bu sûrenin ilk âyetleri Kur’ân’dan bahsetmekte ve imanla vasýflanmýþ, inanmýþ insanlarý hidayete erdirmenin Kur’ân’ýn þanýndan olduðunu ifade etmektedir. Allah Teâlâ bu âyetlerde müminlerin vasfýný tamamlayýnca, onun hemen akabinde kafirlerden söz etmiþtir ki bu iki grup insan arasýn63
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
da tezat denilen hayali bir iliþki vardýr. Bunun uzak bir iliþki olduðu, çünkü bu âyetlerde müminlerden bizzat deðil dolaylý olarak bahsedildiði, burada asýl maksadýn Kur’ân’dan bahsetmek olduðu söylense de; buna þöyle cevap verilir: Dolaylý veya dolaysýz herhangi bir þekilde deðinilmiþ olmasý münasebet için yeterlidir. Çünkü maksat Kur’ân’ýn durumunu pekiþtirip ona imana teþvik etmektir. Bu yüzden mümin, kafir ve münafýklarla ilgili âyetleri bitirdikten sonra Allah Teâlâ: “Eðer kulumuza indirdiðimizden þüphede iseniz...” âyetiyle tekrar Kur’ân’dan bahsetmeye dönmüþtür.
(Bakara, 2/24)
3- Ýstidrat: Âyetler arasýndaki irtibatý saðlayan manevi karînelerin (ip uçlarýnýn) sebeplerinden birisi de istidrat (konu dýþýna çýkma, anti parantez)’týr. Bu, konuþmalarýnda belâðat olmasýný isteyen kiþilerin kullandýklarý üsluplardandýr.
Bunun örneði Allah Teâlâ’nýn þu sözüdür: “Ey ademoðullarý; size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takvâ giysisi, iþte o en iyisidir...” (A’râf, 7/26) Bu âyet, (Hz. Adem ve Havva’nýn) avret yerlerinin açýlmasý ve bunlarý yaprakla örttükleri zikredildikten sonra; istidradî olarak gelmiþtir ve âyette, Allah’ýn insanlar için yarattýðý elbisede de insanlara (bir çok) ihsanlarý bulunduðuna dikkat çekilip avret yerinin açýlmasýndaki çirkinlik ve rezalet gösterilmiþ, örtünmenin de takva derecelerinden önemli bir derecede olduðu bildirilmiþtir. Ýstidrada yakýn sanatlardan birisi de Hüsnü’t-Tahallus’tur. Bu üslup, söze baþlanýlan ifadeden maksada dinleyenin farkedemiyeceði kadar kolayca ve incelikle geçmektir. Öyle ki her iki mana arasýnda çok kuvvetli bir uyum olduðundan dinleyici bunu anlar anlamaz ikinci mana yerine oturmuþ olur. Kur’ân’da akýllara hayret verecek ölçüde Husnu’t-Tahallus örnekleri vardýr. Bunlardan birisi A’râf Sûresindedir. Allah Teâlâ bu sûrede peygamberleri, geçmiþ asýrlarý ve geçmiþ milletleri zikretmiþ, sonra Mûsa (a.s.) kýssasýna geçip O’nun kýssasýný, kendisine inanan yetmiþ adamýn hikayesini, Mûsa’nýn onlara ve ümmetinden diðerlerine: 64
Âyetler Arasýndaki Ýrtibat (Münasebet) Konusunda Genel Esaslar
“Bize bu dünyada iyilik yaz...” sözüyle dua ediþini anlatmýþtýr. Allah Teâlâ burada Mûsa’ya (a.s.): “(Allah) buyurdu ki: Azabýma dilediðimi uðratýrým, rahmetim ise her þeyi kaplamýþtýr. Onu korunanlara yazacaðým” (Âyet: 156) sözüyle cevap verip; O’nun ümmetine deðinmesinin ardýndan güzel bir geçiþle peygamberlerin efendisi Hz. Peygamberin menkýbelerine geçmiþ: “Onlar ki O ümmî peygambere uyarlar...” (Âyet: 157) buyurarak Hz.Peygamberin güzel sýfat ve faziletlerini saymaya baþlamýþtýr. Bir diðer Hüsn-ü Tahallus örneði de Kehf Sûresindedir. Bu Sûrede Cenab-ý Hak Zülkarneyn’in seddi hakkýndaki ve onun yýkýlýþýndan -ki bu kýyamet alametlerindendir- sonraki sözünü anlatýp daha sonra sura üfürüleceðini ve haþrý zikrederek kýyamet günü kafirleri ve müminleri nelerin beklediðini tasvir etmiþtir. Bazý alimler Tahallus ile Ýstidrad’ýn birbirlerinden farklý olduðunu kabule derek: “Tahallusta sen býrakýp bir diðerine geçtiðin konuyu bir daha dönmemek üzere terkedersin, istidrat’ta ise söz içerisinde aniden (göz açýp kapayýncaya kadar) istidrat yapacaðýn mevzuya geçer sonra onu býrakýr sanki onu hiç kastetmemiþsin gibi asýl konuna dönersin, istidrat (ara söz) sanki birdenbire görülüp kaybolan bir þey gibidir.” demiþlerdir. Buna göre A’râf Sûresinde istidrat vardýr. Hüsn-ü Tahallus yoktur. Çünkü o sûrede Cenab-ý Hak: “Mûsa’nýn kavminden .... bir topluluk vardýr.” (A’râf, 7/155) buyurarak tekrar Mûsa (a.s.) kýssasýna dönmüþtür. Dinleyicinin ilgisini canlý tutmak için bir sözden baþka bir söze geçmekte (Ýntikal) Hüsn ü Tahallus’a yakýn bir ifade tarzýdýr. Örneðin Allah Teâlâ Sâd Sûresinde peygamberleri zikrettikten sonra: “Bu bir hatýrlatmadýr. Korunanlar için güzel bir gelecek vardýr.” (Sad, 38/49) buyurmuþtur. Çünkü bu Kur’ân, bir tür zikir ve hatýrlatmadýr. Allah Teâlâ peygamberlerin zikri bitince -ki bu konu Kur’ân’da önemli bir konudur- baþka bir konuya geçmek istemiþtir ki bu da cennet ve cennet ehlinin zikridir. Bunun ardýndan da: “Bu böyledir; fakat azgýnlara da en kötü bir gelecek vardýr.”(Sad, 38/55) buyurup cehennemi ve cehennem ehlini zikretmiþtir. 65
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Hüsn-ü Tahallus’a yakýn söz sanatlarýndan bir diðeri de Hüsn-ü Matlab’týr. Hüsn-ü Matlab, konuya münasib bir mukaddimeden sonra girmektir. Yüce Allah’ýn Fâtiha Sûresinde, hamdden sonra: “Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardým dileriz” yurmasý buna örnektir.
(Fâtiha, 5)
bu-
–3– Bütün Kur’ân âyetlerinin birbirleriyle olan münasebetlerini bilmenin temel kuralý -daha önce geçtiði gibi- þudur: Sûrenin hangi amaçla indiðine bakarsýn. Sonra bu amacýn muhtaç olduðu ön bilgilere, bunlarýn konuyla uzaklýk yakýnlýk derecelerine dikkat edersin. Ve yine, sözün, o mukaddimatý dile getirirken, akýþý esnasýnda dinleyicinin gönlünün o hükümler ve sonuçlarýna olan merakýna da dikkat etmen gerekir. Bu hüküm ve sonuçlar dinleyicinin dikkatini onlarý öðrenmeye çevirip, onun gönlünde yatan bilgiye susamýþlýk hasretini belâðat sanatýyla söndürmeyi gerektirir. Ýþte bu durum Kur’ân-ý Kerîm’in bütün sûreleri arasýnda bir bað oluþturmaya hakim bir kuraldýr. Sen bunu akýl edip anladýðýnda Kur’ân-ý Kerîm’in her sûresindeki bütün âyetler arasýnda bulunan irtibatýn sebebini ayrýntýlý bir þekilde anlarsýn.
66
SÛRELERÝN NÜZUL AÞAMALARI
Her sûrenin hedef ve amacýný bilmede nüzul tarihi ve yerini, Mekke’de mi yoksa Medine’de mi inmiþ olduðunu bilmek kaçýnýlmazdýr. Çünkü sûrelerin nüzulünde zaman ve mekan gözetiliyor; nüzul zamanýna yakýn olaylar etkili oluyordu. Eski alimler Kur’ân sûrelerini Mekkî ve Medenî olarak ayýrmalarýnda bu esasý gözetmiþlerdir. Ve yine onlar: Mekkî sûrelerde çoðunlukla inanç ve itikat esaslarýndan söz edilmektedir, derken de bu esasý dikkate almýþlardýr. Çünkü bu sûreler Mekke müþrikleri arasýnda nazil olmuþtur. Dolayýsýyla da o sûrelerde onlardan söz edilmiþ, onlarýn inançlarýnýn bozukluðu belirtilmiþ ve Ýslâm’ýn onlarý inanmaya çaðýrdýðý doðru inanç esaslarý açýklanmýþtýr. Medenî sûrelere gelince, bunlarda çoðunlukla farzlar ve hükümlerden söz edilir (bahsedilir). Münafýklar ve ehl-i kitap olan Yahudi ve Hristiyanlarýn da bu sûrelerde çokça zikirleri geçer. Çünkü Müslümanlar Medine’ye hicretlerinden sonra onlarla karýþtýlar. Bu yüzden onlar da müþriklerle birlikte, onlarýn safýnda, müþriklerle Müslümanlar arasýndaki olaylara katýldýlar ve Kur’ân da, Medine’deki bu yeni hayatýn iktiza ettiði fer’î hükümleri yasallaþtýrmak konusunda indi. Müslümanlarla münafýklar ve ehl-i kitap arasýnda cereyan eden düþmanlýklarý dile getirdi. Ve yine ayný þekilde savaþ izni verildikten sonra da meydana gelen savaþlarý ele aldý. Fakat önceki alimlerin Kur’ân’ýn nüzulü konusunda söyledikleri bu iki aþama, Kur’ân sûrelerinin iniþ durumunu açýklamada yeterli deðildir. Çünkü Peygamber (s.a.s.) Peygamber olduktan sonra, 13 yýl Mekke’de ve 67
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
hicretten sonra da 10 yýl Medine’de kaldý. Mekke ve Medine’de geçirilen böyle uzun bir süre içerisinde durumlar deðiþiyor; yeni olaylar ve münasebetler ortaya çýkýyordu. Dolayýsýyla bu aþamalarý açýklarken biraz daha geniþ bir perspektiften bakmamýz gerekmektedir ki böylece sûrelerin hedefleri ve nüzul tarihleri arasýndaki münasebetlerle ilgili olarak daha yeterli bir araþtýrma gerçekletirmiþ olalým. Bu da, bu iki uzun aþamayý daha kýsa süreli, Peygamber’in (s.a.s.) yaþamýnda açýk etkisi olan olaylarýn daha net incelenebileceði, daha kýsa aþamalara ayýrmakla olacaktýr. Mekkî Sûrelerin iniþ aþamalarýný aþaðýdaki þekilde kýsýmlara ayýrmak mümkündür:
1- VAHYÝN BAÞLANGICINDAN HABEÞÝSTAN’A HÝCRETE KADAR: Habeþistan’a hicret bi’setin (peygamberliðin) yedinci yýlýnda olmuþtur. Bi’setle Habeþistan’a hicret arasýndaki sürede þu sûreler inmiþtir: “‘Alâk, Kalem, Müzzemmil, Müddessir, Fâtiha, Mesed, Tekvîr, A’lâ, Leyl, Fecr, Duhâ, Þerh, ‘Asr, ‘Âdiyât, Kevser, Tekâsur, Mâ’ûn, Kâfirûn, Fil, Felak, Nâs ve Ýhlâs.” Bu sûrelerden birincisi Ýslâm davetini ilan, ikincisi Peygamberi (s.a.s.) destekleme, üçüncüsü onu davete hazýrlama, dördüncüsü daveti yerine getirmesini isteme, beþincisi bu daveti nasib ettiðinden dolayý Allah’a hamd etmesini bildirme, altýncý ve yedincisi müþrikleri daveti kabul etmemelerinin akabinde helak olacaklarý hususunda uyarma, sekizincisi yaptýklarýndan dolayý kesin olarak hesaba çekileceklerini bildirme ve bu hesabý izleyen mükafat ve cezayla ilgili olarak gelen teþvik ve uyarýlar hakkýndadýr. Böylece tam olarak davetin içine girme baþlýyor. Bu sûrelerden sonra gelen sûrelerde bu aþamada ard arda iniyor. Bu aþamada inen sûrelerde davetin baþlama zamaný, davetin baþlangýcýnda kendilerine davet yöneltilen Mekke’deki müþriklerin hali ve Mekke halkýndan bu davete iman edenlerin durumu gözetilerek, onlarýn içinde bulunduklarý duruma uygun ola68
Sûrelerin Nüzul Aþamalarý
rak âyetler iniyor. Ýþte bundan dolayý bu dönemde inen sûrelerin tamamý el-Mufassal Sûreler grubundan kýsa sûrelerdir. Böylece bu sûreler gerek kýsalýklarý, gerekse de ele aldýklarý konular itibariyle bu zamana uygun bir tarzda inmiþtir. Bu arada gözden kaçýrýlmayacak bir husus da, müþriklerin bu dönemde sadece daveti ve davet sahibini ayýplamakla yetinmiþ olmalarý, ondan davetin doðruluðunu ispat edecek herhangi bir mucize istemeyiþleridir. Çünkü onlar, baþlangýçta daveti hafife alýyorlardý.
2- HABEÞÝSTAN’A HÝCRETTEN ÝSRÂ (MÝRAÇ) OLAYINA KADAR: Ýsrâ olayý Medine’ye hicretten bir yýl önce olmuþtu. Bu iki olay arasýnda aþaðýdaki sûreler nazil olmuþtur: “Necm, Abese, Kadr, Þems, Burûc, Tîn, Kureyþ, Kâria, Kýyâme, Hümeze, Mürselat, Kâf, Beled, Târýk, Kamer, Sâd, A’râf, Cin, Yâsin, Furkân, Fâtýr, Meryem, Tâhâ, Vâkýa, Þuarâ, Neml, Kasas” Bu sûreler, el-Mufassal Sûreler grubundan kýsa sûreler ve et-Tivâl grubundan bazý uzun sûrelerden oluþmaktadýr. Sûrelerin iniþinde kýsa sûrelerden uzun sûrelere doðru bir miktar tedricilik görülmekle birlikte, bunlar içerisinde uzun sûrelerden biri de inmiþtir ki görüldüðü gibi bu da A’râf Sûresidir. Bu sûrelerin ele aldýklarý konular da indikleri zaman ve mekanýn durumuna uygun olarak gelmiþtir. Bunlar da inanç esaslarýnýn açýklanmasý, terðib(özendirme) ve terhip (korkutma), müþriklerin þüphelerini gidermeye yönelik konular vb. gibi bu sûrelerin indikleri tarihe uygun konulardýr. Ancak müþrikler bu dönemde iþi kýnamaktan öteye götürüp, Peygamber’e (s.a.s.) karþý zorbalýða ve mucizeler istemek suretiyle, akýllarýnca O’nu sýkýþtýrmaya vardýrdýlar. Bu konuda isteklerine cevap verilmedi. Çünkü zorbanýn isteðine cevap verilince de inanmayacaðý kuþkusuzdu. Yine bu merhalede onlara Kur’ân mucizesinin bir benzerini getirmelerini istemek suretiyle bir meydan okuma (tahaddî) de yapýlmadý. Zira onlar o aþamada bu meydan okumaya cevap verecek derecede iþi ciddiye alacak ölçüye ulaþmamýþlardý. Her ne kadar Kasas Sûresinin sonunda, onlara karþý Kur’ân mucizesiyle meydan okumaya hazýrlýk sayýlabilecek bazý âyet69
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ler varsa da, bu sûre, bu aþamada nazil olan sûrelerin en sonuncusu olduðundan, bu sûreyle bunun akabinde gelen ve içlerinde bu meydan okumanýn açýk olarak bulunduðu sûreler arasýnda zaman bakýmýndan kayda deðer bir fark bulunmamaktadýr.
3- ÝSRÂ OLAYINDAN MEDÝNE’YE HÝCRETE KADAR OLAN AÞAMA: Bu aþamada aþaðýdaki sûreler nazil olmuþtur. “Ýsrâ, Yûnus, Hûd, Yûsuf, Hicr, En’âm, Sâffât, Lokmân, Sebe’, Zümer, Ðâfir, Fussilet, Þûrâ, Zuhruf, Duhân, Câsiye, Ahkâf, Zâriyât, Ðâþiye, Kehf, Nahl, Nûh, Ýbrâhîm, Enbiyâ, Mü’minûn, Secde, Tûr, Mülk, Hâkka, Me’âric, Nebe’, Nâziât, Ýnfitâr, Ýnþikâk, Rûm, ‘Ankebût, Mutaffifîn”. Bu sûrelerin çoðu el-Mesânî (ayet sayýsý yüzden az) ve el-Miûn (ayet sayýsý yüz ve yüz civarýnda) grubunda olan sûrelerdendir. Bunlar içerisinde el-Mufassal grubundan kýsa sûreler çok azdýr. Bir de et-Tivâl grubundan uzun sûre vardýr ki o da En’âm sûresidir. Bu yönden de, geçen merhalede inen sûrelere oranla, kýsa ve uzun süreler arasýnda daha fazla bir tedricilik söz konusudur. Bu sûrelerin konularý da inmiþ olduklarý zaman ve mekanýn durumuna uygun olarak gelmiþtir. Ýsrâ olayý Ýslâm daveti için bir uður sebebi, Medine’ye hicrete de bir iþaret olmuþtu. Bu olayýn, bu merhalede inzal olan sûreler ve müþriklerin baþlarýna gelecek yakýn bir azapla uyarýlmalarý hususunda da, etkisi oldu. Ve yine ayný þekilde bu sûrelerde kesin zaferin yakýn olduðunun müjdesinin verilmesinin de ve onlarla mücadelede, onlarýn þüphelerini gidermekle yetinmeyip, Kur’ân gibi bir mucize ortaya koymalarýný istemek suretiyle müþriklere meydan okuyuþa geçilmesinde de (Ýsrâ olayýnýn) etkisi oldu. Çünkü Ýsrâ Sûresinde inzal edilen âyetlerin neredeyse yarýdan fazlasý meydan okumaya uygun âyetlerdir. Müþrikler de bu arada mucizeler istemek suretiyle tazyiklerini sürdürüyorlardý. Bunun üzerine fesâhat ve belâðatleriyle öðünmelerine uygun olarak, kendilerine âyetlerle meydan okundu ki (Ýsrâ, 17/88), böylece, bu çaðrý, Kur’ân’ýn ebedî davetine uygun, ebedî bir mucize olarak kalsýn ve bununla mucizeler 70
Sûrelerin Nüzul Aþamalarý
dönemi son bulsun. Nitekim davet döneminin de Kur’ân’ýn davetiyle son bulduðu gibi. Medenî Sûreleri de iniþ aþamalarýna göre aþaðýdaki þekilde taksim etmek mümkündür.
1- Medine’ye Hicret’ten Bedir Savaþý’na kadar geçen aþama: Bedir Savaþý hicretin ikinci yýlýnda meydana gelmiþti. Bu iki olay arasýnda Bakara Sûresi nazil oldu. Bu sûre yedi uzun sûrenin birincisi ve en uzunudur. Bu sûrede Kur’ân-ý Kerîm Mekke’deki müþriklere hitaptan, Medine’deki münafýklara ve Yahudiler’e hitaba geçmiþtir. Çünkü bu hicret hadisesinden sonra, davet onlara intikal etmiþtir. Bununla birlikte bu sûrede Müslümanlarýn durumunun Medine’de kökleþmesi için gerekli olan hükümlerle, yine onlarýn Medine’ye yerleþtikten sonra oradaki ihtiyaçlarý için lüzumlu olan ibadet ve muamelât hükümleri de bu sûrede gelmiþtir.
2- Bedir Savaþý’ndan Hudeybiye Barýþý’na kadar geçen aþama: Hudeybiye Barýþý hicretin altýncý yýlýnda gerçekleþmiþtir. Bu iki hadise arasýnda aþaðýdaki sûreler nazil oldu. “Enfâl, Âl-i Ýmrân, Ahzâb”. Bu sûrelerde savaþ ve savaþ hükümleri ile ilgili bilgilerin zikri aðýrlýklý olarak geçmektedir. Çünkü bu tarihte Müslümanlarla, müþrikler ve Yahudiler arasýndaki savaþ aralýksýz sürmüþtür. Kur’ân-ý Kerîm’in metodundaki üslup çeþitliliði üzere seyredip, üslubunda bir tarzda seyretmemesinden dolayý bu sûrelerde de, sûrelerin nüzul tarihlerine uygun þerî hükümler bulunmaktadýr. Yine bu sûrelerde münafýklarla ilgili haberler ve onlarýn bu savaþlardaki tutumu hakknda bilgi verilmiþ, dolayýsýyla da Bakara Sûresinde olduðu gibi, bu sûrelerde de davranýþlarýndan ötürü münafýklar kýnanmýþlardýr. Ancak bu sûrelerde münafýklara karþý bu kýnamanýn ötesinde, onlarý düþman ilan etme yoluna da gidilmemiþtir.
3- Hudeybiye Barýþý’ndan Tebük Savaþý’na kadar geçen aþama: Tebük Savaþý hicretin dokuzuncu yýlýnda olmuþtur. Bu iki hadise arasýnda da aþaðýdaki sûreler nazil olmuþtur. 71
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
“Mümtehine, Nisâ, Zelzele, Hadîd, Muhammed, Ra’d, Rahmân, Ýnsân, Talâk, Beyyine, Haþr, Nûr, Hacc, Münâfikûn, Mücâdele, Hucurat, Tahrîm, Teðâbûn, Sâff, Cum’a, Fetih, Mâide”. Bu tarihte, Hudeybiye Barýþýndan sonra savaþ azaldý, dolayýsýyla da savaþla ilgili haberler de bu sûrelerde azalýp þer’î hükümler çoðaldý. Münafýklarýn durumu bu sûrelerde de bundan önceki sûrelerde olduðu gibi sürdü. Onlara karþý düþmanlýkta, münafýklýklarýný kýnamak ve yaptýklarýnýn çirkinliðini bildirmekle yetinilip, bunun ötesine geçilmedi. Bu tarihte din bütün ahkamýný tamamladý ya da tamalamak üzereydi. Bundan dolayý Yüce Allah bu aþamada inen sûrelerin en sonuncusunda -Mâide Sûresi- bizim için dini kemâle erdirdiðini ve bize olan nimetini tamamladýðýný ilan etti
4- Tebuk Savaþý’ndan peygamberimizin vefatýna kadar geçen aþama: Peygamber’in (s.a.s.) vefatý hicretin 10. yýlýnda oldu. Bu süre içerisinde aþaðýdaki sûreler nazil oldu. “Tevbe, Nasr” Bu tarihte Ýslâm dininin yayýlmasý, Arap beldelerinde bir uçtan öbür uca tamamlandý. Allah’ýn (c.c.) daha önceki sûrelerde Müslümanlara va’d ettiði zafer gerçekleþti. Münafýklarýn durumu da, Tebûk Savaþý’nda son haddine, dayanýlmaz bir hale geldi. Dolayýsýyla bu beldelerde açýk ve gizli þirke bir sýnýr koyma, son verme zamaný gelmiþti ki böylece bu beldeler yalnýz Ýslâm olarak varlýklarýný sürdürsün ve oralarda Ýslâm’dan baþka herhangi bir þeyin etkisi olmasýn. Ýþte bunun için Tevbe Sûresi müþrik ve münafýklara bir ültimatom ilaný için indi. Bu nedenle müþrikler bu sûrede hac veya baþka herhangi bir þey için Mescid-i Haram’a (Kabe’ye) yaklaþmaktan men edildiler. Ve Müslümanlar da onlarla barýþ yapmaktan ve akitlerini yenilemekten men edildiler. Peygamber de (s.a.s.), münafýklara yumuþak davranmak ve onlardan ölenler üzerine namaz kýlmaktan men edildi. Bu durum Arap beldelerinde þirkin, Medine’de de münafýklýðýn kökünün kazýnmasýna, yok edilmesine sebep oldu. Medine’de ehl-i kitaptan bazý insanlar dýþýnda hiçbir münafýk ve müþrik kalmadý. Ehl-i kitaptan 72
Sûrelerin Nüzul Aþamalarý
olan bu insanlarýn da orada kalmalarýna Müslümanlara cizye vermeleri karþýlýðýnda müsade edildi. Bu cizye, Müslümanlarýn üzerlerine farz olarak ödemek zorunda olduklarý zekatýn benzeri bir vergiydi. Ýþte Nasr Sûresinde ilan edilen ve ilanýyla da Kur’ân Sûrelerinin inzaline son verilen yardým ve zafer buydu. “1- Allah’ýn yardýmý ve fetih geldiði, 2- Ve insanlarýn dalga dalga Allah’ýn dinine girdiklerini gördüðün zaman, 3- Rabb’ini tesbih et. O’ndan maðfiret dile. Çünkü O, tevbeyi kabul edendir.” Gerçek þu ki Haþr Sûresi Bedir Savaþý ile Hudeybiye Barýþý arasýnda inen sûrelerdendir. Çünkü bu sûre Benî Nâdir (Nadiroðullarý) Gazasý esnasýnda inmiþtir. Ve bu gazada meydana geldi. Yine bu sûrenin Ýbn Abbas Mushafýnda Âl-i Ýmrân Sûresinden sonra gelmiþ olmasý da bu görüþümüzü destekleyen sebeplerdendir. Yine bir gerçek de þudur ki; Fetih Sûresi Mümtehine Sûresinden sonra nazil olmuþtur. Çünkü bu sûre (Müntehine) Hudeybiye’den ayrýldýktan sonra nazil oldu. Yine bu Fetih Sûresinin Ýbn Abbas Mushafýnda ondan sonra gelmiþ olmasý da bu görüþümüzü teyit etmektedir.
73
KUR’ÂN MANALARININ (MEKÂSID) BÝRBÝRÝNE BENZERLÝÐÝ (MÜTEÞABÝHLÝÐÝ)
Allah Teâlâ Zümer Sûresi 23. Âyette þöyle buyurmaktadýr: “Allah, sözün en güzelini birbirine benzer, iç içe ikili manalar ifade eden bir kitap halinde indirdi. Rabbi’lerinden korkanlarýn ondan derileri (tüyleri) ürperir.” (8)
Allah Teâlâ bu âyette Kur’ân-ý Kerîm’i müteþabih olarak nitelendirmiþ ve bu sýfatý onun için övgü sýfatý kýlmýþtýr. Bunun sebebi þudur: Kur’ân-ý Kerîm emirler, yasaklar, mükafat sözü, cezalandýrma uyarýsý, kýssalar, öðüt ve benzeri birçok ifade çeþitlerini içermektedir. Bunlar Kur’ân’ýn bütün sûrelerinde tekrarlanmaktadýr. Bunlarýn hepsi maksatlarý birbirine benzeyen, amaçlarý birbirine yakýn söz türleridir. Kur’ân’ýn dinî görevi dýþýna çýkmazlar Kur’ân’ýn iniþ sebebi olan dinî gayeden sapmazlar. Çünkü Kur’ân inanýlmasý ve uyulmasý gereken inanç esaslarý ve hükümler koymak için inmiþ bir kitaptýr. Bundan dolayý Kur’ân’ýn bu inanç ve hükümler çerçevesinde kalmasý ve Kur’ân’da bulunan bütün emir-yasak, mükafat va’di, cezalandýrma uyarýsý, kýssalar, öðütler ve diðer konularýn da bunlarla iliþkili olmasý zorunludur. Bunun dýþýnda tarihin, týbbýn veya bunlarýn dýþýnda baþka benzeri ilimlerin problemlerine Kur’ân’da yer verilmemesi kaçýnýlmazdýr. Çünkü Kur’ân, bu son amaçlardan hiçbir amaç için inmiþ 8
Kelimenin zahiri birden çok Rabbi çaðrýþtýrýyor diye Rabbileri yazmak daha uygun. (Ç. N.)
75
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
bir kitap deðildir. O ancak bilinmesine vahiyden baþka yol olmayan, yukarýda geçen amaç ve hedefleri bildirmek için inmiþtir. Bu son ilmî amaçlara gelince, bunlar akýlla bilinecek, bilinmeleri vahye baðlý olmayan hususlardýr. Dolayýsýyla da bu hususlarla yukarda geçen diðer hususlarýn Kur’ân veya baþka herhangi dinî bir kitapta karýþýk bulunmasý doðru deðildir. Kur’ân’ýn bu dinî vazifesi, Kur’ân’ýn ilk sûresi ve önsözü durumundaki Fâtiha Sûresinde sýnýrlanmýþ, belirlenmiþtir. Allah-u Teâlâ bu sûrede þöyle buyurmaktadýr: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ýn adýyla. Alemlerin Rabb’i olan Allah’a hamd olsun. (O) Rahmân’dýr, Rahîm’dir. Din gününün (mükafat ve ceza zamaný) sahibidir. (Ya Rabb’i) Ancak sana kulluk eder, senden yardým isteriz. Bizi doðru yola ilet. Nimet verdiðin kimselerin yoluna. Kendilerine gazap edilmiþ ve sapmýþlarýn yoluna deðil.” (Fâtiha, 1/1-7) Cenab-ý Hak bu sûrede Kur’ân’ýn gönderilmesinden amacýn insaný doðru yola ulaþtýrmak olduðunu, bu doðru yolun da Peygamber (s.a.s.) ile gönderdiði Ýslâm dini olduðunu beyan etmektedir. Bu kitap (Kur’ân) Fâtiha’sýndan (önsözünden) baþlanarak okunur. Kitabýn gayesinin ne olduðunu belirleyen, gerçekleþtirmek istediði amacýn ne olduðunu açýklayan fâtihasýdýr. Fâtiha’dan sonra Kur’ân sûreleri ard arda gelmiþ, Fâtiha’da belirlenen bu hedef çerçevesinde seyretmiþtir. Hiçbir sûre bu amaç dýþýna çýkmamýþtýr. Ýþte bu sebeple de Kur’ân sûreleri hedef ve maksatlarý itibarý ile de birbirlerine benzemektedirler. Nitekim Kur’ân’ýn emirleri, yasaklarý vb. içerdiði diðer bütün konularýn da birbirlerine benzediði gibi. Kur’ân Sûrelerinden hiçbir sûre, örneðin yaratýlýþ tarihini veya halklardan herhangi bir halkýn tarihini ya da peygamberlerden herhangi peygamberin tarihini yazmak gibi bir þeyi önemsememiþtir ki bu hususta, amacý o konularda insanlarý bilgilendirmek, onlara geçmiþlerin haberlerini öðretmek ve insanlarýn o konularda bilmediklerini açýklamak olan bir tarih uslubu izlesin. Çünkü bu hususun semavî kitaplarýn vazifeleriyle uzaktan yakýndan hiç bir iliþkisi yoktur. Ve bu konularý öðrenmek te semavî bir kitaba baðlý deðildir ki bu konuda Allah tarafýndan vahiy indirilsin. Bu husus kuþkusuz insanlarýn bilgileri dahilinde olan, ellerinin altýn76
Kur’ân Manalarýnýn Birbirine Benzerliði
da bulunan, akýllarýyla ulaþabilecekleri, çalýþma ve araþtýrmalarýyla öðrenebilecekleri bir iþtir. Denilebilir ki; Kur’ân’da geçmiþ milletlerden birçoðunun haberleri bulunmaktadýr. Ve yine Kur’ân’da nerdeyse tamamen peygamberlerden bir peygamberin haberlerine hasredilmiþ sûreler de bulunmaktadýr. Yûsuf ve Tâhâ Sûreleri bunlardandýr. Birincisi Yusuf (a.s.) ile ilgili haberlere, ikincisi ise nerdeyse tamamen Mûsa (a.s.) ile ilgili haberlere hasredilmiþtir. Buna þöyle cevap verilir: Kur’ân geçmiþ milletlerin haberlerini tarihcilerin anlattýðý gibi anlatmýyor. Tarihçiler bu haberleri anlatmaktan, onlar hakkýnda bilgi vermekten, onlar hakkýnda bilinmeyen karanlýk kalmýþ þeyleri açýða çýkarmaktan baþka bir þey istemiyorlar. Kuþkusuz Kur’ân-ý Kerîm ise o haberleri kendi görevi çerçevesi içine girecek bir ders alýnmasý, bir öðüt çýkarýlmasý, bizim dünyamýzda ve ahiretimizde bize yarayacak faydalý bir hatýrlatma, bir aný olmasý için anlatmaktadýr. Bundan dolayý da Kur’ân bu sonuçlarýn çýkarýlmasýna imkan verecek olan haberlerden baþkasýný anlatmaz. Özellikle bu tür haberleri titizlikle seçer. Bunlarýn dýþýnda tarihi malumat vermenin ötesinde herhangi bir faydasý olmayan diðer haberleri anlatmaz. Ýþte burada, semavî kitabýn görevi tarih kitabýndan ayrýlýr. Allah tarafýndan indirilen semavî kitap geçmiþ milletlerin haberlerini dile getirdiði zaman, onlarý biraz orasýndan biraz burasýndan alarak, dinî gayesine uygun bir seçime tabi tutarak zikreder. Tarih kitaplarý ise, onlarý tam ve eksiksiz anlatýp, olaylarý meydana geliþ sýrasýna uygun olarak sýralamaya özen gösterir. Kur’ân’da, olaylarý zaman sýrasýna göre sýralanmýþ bir kýssanýn bulunmasý pek nadirdir. Böyle sûrelerin sayýsý bir elin parmaklarýný geçmez. Bunlardan biri Yusuf (a.s.) kýssasýdýr. Bu kýssada zaman itibariyle Yusuf ’un (a.s.) durumu küçüklüðünden baþlayarak, Mýsýr’da ulaþabildiði son durumuna kadar anlatan, bir sýra takip edilmiþtir. Fakat buna raðmen Allah Teâlâ bu kýssada da sadece öðüt ve ders verme kapsamýna girebilecek olaylarý anlatýp, bunun dýþýnda sýrf tarihi bilgi kapsamýna girebilecek, sadece insanýn tarih kültürünü geniþletme ve ilmî servetini arttýrmanýn ötesine geçmeyen ve tarih bilgisi vermekten öteye gitmeyen olaylarý, hazfedip anlatmamýþtýr. 77
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Ýþte bütün bu sebeplerden dolayý Kur’ân, sürekli okunmasýyla ve tilavetiyle diðer kitaplardan ayrýlýr. Onun tilaveti ve kýraatý sürekli tekrarlandýðý halde bu tekrar okuyucusunu ve tilavetcisini asla býktýrmaz, usandýrmaz. Çünkü okuyucusu Kur’ân’ý öðüt ve ders almak ve bunlarý hatýrlamak için okur. Ýnsana çoðunlukla unutkanlýk arýz olur, unutur, onu gaflet kaplar. Dolayýsýyla da insandaki öðüt ve ders alma özelliklerinin devam etmesi ve kendisine dünyasýnda ve ahiretinde mutluluk vasýtalarýný hazýrlamak için insan, kendisine nasihat verecek, öðüt verecek, ona unuttuklarýný hatýrlatacak, onu gafletten uyandýracak þeylere muhtaçtýr. Çünkü Kur’ân âyetleri ona yaratýcýsýný ve üzerinde bulunan yükümlülüklerini devamlý hatýrlatýr. Bu yükümlülükler, ona bu mutluluðu hazýrlamaya yöneliktir. Onun bu dünyada huzurla yaþamasý, kendisini bu hayata baðlayan akraba iliþkileri, din, vatan, insanlar ve diðer canlýlarla olan iliþkilerini severek yerine getirmesi içindir. Böylece insan dünyada olduðu gibi ahirette de mutluluða kavuþur. Çünkü dünya ahiretin köprüsüdür. Ýþte bütün bunlardan dolayý; Kur’ân, ismiyle de diðer kitaplardan ayrýlýr. Çünkü Kur’ân: Karae (okudu) fiilinin mastarýdýr. Dolayýsýyla okunan kitap olan Kur’ân’ýn bu gerçeði O’nun adýndan da anlaþýlýr, O’nun görevi isminden idrak edilir. Eskiden þöyle demiþlerdir: “Kuþkusuz kitap, ünvanýndan dolayý okunur.” Kur’ân’ýn bütün mümtaz yönlerini, elimizde el’ân mevcut olan Tevrat’la karþýlaþtýrmak ve ikisi arasýnda bir mukayese yapmak istediðimizde, Tevrat’ýn beþ bölüm içerdiðini görürüz: 1- Tekvin Bölümü: Bu bölüm baþlangýçtan Yusuf ’un (a.s.) ölümüne
kadar eski tarihi içerir. 2- Huruc Bölümü: Bu bölüm Ýsrâiloðullarýnýn Mýsýr’dan çýkýþ tarih-
lerini ve bunun yanýnda birçok dinî meseleleri ve dinî törenleri içerir. 3- Levililer Bölümü: Bu bölüm kurbanlarýn takdimiyle ilgili bazý di-
nî törenler ve Hârun’un oðullarýndan bazý kahinlerin törenlerini içerir. 4- Adet (Sayýlar) Bölümü: Bu bölüm Ýsrâiloðullarýnýn Sînâ’dan
çýkýþý ve Ürdün’ün doðusuna gidiþleriyle, tören ve ibadetlere ait bazý kurallarý içerir. 78
Kur’ân Manalarýnýn Birbirine Benzerliði
5- Tesniye Bölümü: Bundan (Tesniyeden) þeriatýn ikinci defa tekrarý
murad edilir. Bu bölümdeki þeriattan maksat özel bir yerin belirlenmesi ile birlikte -ki bu özel yer Ürdün’ün doðusunda Arz-ý Meab’týr- törenlerin temizlenmesidir. Böylece görüldüðü gibi Tevrat hem tarih kitabý ve hem de þeriat kitabý görevini bir arada bulundurmakta, her iki görevinde de birbirinden ayrý bir yol izlemektedir. Nitekim yaratýlýþýn baþlangýç tarihini giriþinde (fatihasýnda) belirleyip þöyle demektedir: “Baþlangýçta Allah gökleri ve yeri yarattý. Yer ýssýz ve boþtu. Ve enginin yüzü üzerinde karanlýk vardý. Ve Allah’ýn ruhu sularýn yüzü üzerinde hareket ediyordu. Ve Allah dedi: Iþýk olsun. Ve ýþýk oldu. Ve Allah ýþýðýn iyi olduðunu gördü ve Allah ýþýðý karanlýktan ayýrdý. Ve Allah ýþýða gündüz ve karanlýða gece dedi. Ve akþam oldu. Ve sabah oldu. Bir gün. Ve Allah dedi: Sularýn ortasýnda kubbe olsun ve sularý sulardan ayýrsýn. Ve Allah kubbeyi yaptý ve kubbe altýnda olan sularý, kubbe üzerinde olan sulardan ayýrdý; ve böyle oldu. Ve Allah kubbeye gök dedi. Ve akþam oldu ve sabah oldu. Ýkinci gün..... ” (9)
Tevrat böylece bu sýrf tarih kitabý üslubu üzere tekvin bölümünün sonuna kadar devam etmektedir. Tevrat’ta zikredilen bütün tarihi olaylarla ilgili üslup da bundan ibarettir. Olaylarý ibret ve öðüt yönüne sevketmez, ancak tarihi bilgi vermeyi hedefler. Yine Eski Ahidin Îsâ’dan (a.s.) önce gelen Ýsrailoðullarý peygamberlerine ait bölümlerinin çoðunun üslubu da budur. Bu bölümlerin bu þekliyle vahiy iþiyle hiçbir þekilde ilgisi olmayan tarihi bir fonksiyon icra etmekte olduklarýnda hiçbir þüphe yoktur. Ve tarihî olaylarý bilmek de vahye dayanmaz, ona baðlý deðildir. Dolayýsýyla tarihî olaylarla dini kurallarý ve törenleri bir arada toplamanýn bir anlamý yoktur; zira dinî kurallar maksat ve hedefleri itibarýyla tarihî olaylara hiç benzemez. Tevratý bir kenara býrakýp, günümüzde mevcut olan dört Ýncili ele alýrsak; Matta Ýncili’nin de bu üslubu sürdürdüðünü görürüz, zira bu Ýncil de giriþinde þöyle demektedir: 9
Bkz. Kitab-ý Mukaddes Tekvin s.1 (Ýstanbul 1991)
79
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
“Ýbrâhim oðlu, Dâvud oðlu Îsâ Mesih’in nesebinin kitabýdýr. Ýbrâhim Ýshakýn babasý idi. Ýshak Yakub’un babasý idi. Yakup Yahuda ve kardeþlerinin babasýydý. Yahuda Tamardan doðan Perest Hetsron’un babasý idi. Hetsron Ramýn babasý idi....” (10)
Ayný þekilde Markos Ýncili’nin de giriþinde þöyle dendiðini görüyoruz: “Allah’ýn oðlu Îsâ Mesih’in Ýncili’nin baþlangýcý. Îsâ’ya peygamber de.”
(11)
“Ýþte senin yüzünün önünde habercimi gönderiyorum. O senin yolunu hazýrlayacaktýr. Çölde çaðýranýn sesi: “Rabbin yolunu hazýrlayýn. O’nun yollarýný düz edin” diye yazýldýðý üzere, çölde vaftiz eden ve günahlarýn baðýþlanmasý için tövbe vaftizini vaz’ eyleyen Yahya geldi ve vaaz ederek diyordu: Benden sonra benden daha kudretlisi geliyor. Eðilip onun çarýklarýnýn baðýný çözmeye ben layýk deðilim. Ben sizi su ile vaftiz ettim. Fakat o sizi Rûhu’l-Kudüs ile vaftiz edecektir....” (12)
Yine ayný þekilde Luka Ýncilinin giriþinde þöyle dendiðini görmekteyiz: “Aramýzda vaki olmuþ þeylerin hikayetini baþlangýcýndan gözler ile görenlerin ve kelamýn hizmetçisi olanlarýn bizlere nakil ettiklerine göre tertip etmeðe birçok kimseler giriþtiklerinden ben de ta baþýndan beri hepsini dikkatle araþtýrýp tahkik ederek, ey faziletli Teofilos, olduðu gibi sýrasýyla sana yazmayý münasib gördüm tâ ki sana öðretilen kelamýn doðruluðunu bilesin......” (13)
Yuhanna Ýncili’nin giriþinde de þöyle dendiðini görüyoruz: “Kelam baþlangýçta vardý ve Kelam Allah nezdindeydi ve Kelam Allah idi. O baþlangýçta Allah nezdinde idi. Her þey onunla oldu ve olmuþ olanlardan hiçbir þey onsuz olmadý. Hayat onda idi ve hayat insanlarýn nûru idi. Nûr karanlýkta parlar ve karanlýk onu anlamadý...” (14)
10 11 12 13 14
Bkz. Kitab-ý Mukaddes, Ahd-i Cedid, s.1 (Ýstanbul 1991) Bu ifade asýlda: "peygamberlerde yazýlý olduðu gibi" þeklinde idi. Ahd-i Cedid’ten düzelttik. s.35. (Ç. N.) Kitab-ý Mukaddes Ahd-i Cedit, s.35 Kitab-ý Mukaddes Ahd-i Cedit, s.56 Kitab-ý Mukaddes Ahd-i Cedit, s.92
80
Kur’ân Manalarýnýn Birbirine Benzerliði
Günümüzde mevcut olan iþte bu dört Ýncil’den dördünden de kastolunan Îsâ’nýn (a.s.) tarihini yazmaktan baþka bir þey deðildir. Bunlardan herbiri istediði þekilde onun siretini, hayatýný yazmayý amaçlamýþlardýr. Ki bunda da bazen birbirleriyle uyuþmakta, bazen ihtilafa düþmektedirler. Ýncillerden birisi bazen Mesih’in (a.s.) sözlerinden ve fiillerinden, ya bir diðerinde zikrettiklerini tekrarlar veya O’nun zikretmediklerini dile getirir. Bazen bir haberde Ýnciller arasýnda ihtilaf ve tanakuz (çeliþki) görülür. Îsâ’nýn (a.s.) tarihinin bilinmesinin, semavî bir kitaba muhtaç olmadýðýnda hiç þüphe yoktur. Çünkü O’nun ashabý O’nun sözlerini ve fiillerini bizzat müþahade edip, hayatýný baþýndan sonuna kadar biliyorlardý. Bunu kendilerinden sonra gelen dindaþlarý da onlardan öðrenmiþti. Bu gibi þeyler insanlarýn yazacaklarý þeylerdir. Bunlarý yazmak için semavî bir kitaba ihtiyaç yoktur. Ben bu bilgilerden sonra kesin olarak inanýyorum ki, Cenab-ý Hakk’ýn az önce zikredilen âyetteki: “Birbirine benzer ikiþerli bir kitap” (Zümer, 39/23) sözü; Kur’ân’ýn kendi katýndan indirildiðine delil getirmek için Kur’ân ile Yahudilerin ellerindeki mevcut Tevrat’la ve Hristiyanlarýn ellerinde mevcut bulunan Ýncil arasýndaki gizli bir karþýlaþtýrmaya (müvâzene) iþarettir. Çünkü Kur’ân ancak vahiy yoluyla olabilecek birbirine benzer amaçlar (maksatlar) getirmiþtir. Bu amaçlarla, bunlara benzemeyen, hedefleri ve neticeleri itibarýyla bunlarla uyuþmayan amaçlarý birbirine karýþtýrmamýþtýr.
81
1- FÂTÝHA SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Alimler Fâtiha Sûresi’nin nüzul (iniþ) tarihi hakkýnda ihtilafa düþmüþlerdir. Bundan dolayý bu sûrenin Mekke’de Müddessir Sûresi’nden sonra indiði söylenmiþtir. Alimlerin çoðu bu görüþtedir. Ve yine Medine’de indiði de söylenmiþtir ki, bu söz de Mücahid’e aittir. Ayrýca bu sûrenin bir defa Mekke’de bir defa da Medine’de olmak üzere iki defa indiði ve bunun sebebinin de sûrenin þeref ve faziletine dikkat çekmek olduðu da söylenmiþtir. Müddessir Sûresi’nden sonra indiði yaygýn görüþüne göre Fâtiha Sûresi nüzul bakýmýndan Kur’ân-ý Kerîm’in beþinci sûresidir. Sûre kendinden önce inen dört sûrenin iktiza ettiði münasebetlerden sonra, bu þekliyle Kur’ân’ýn bir önsözü olarak inmiþtir. Böylece Fâtiha Sûresi vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda inen sûrelerdendir. Sûreye Fâtiha adýnýn verilmiþ olmasý bütün Müslümanlarýn, tertibine itimat ettiði; Hz. Osman Mushafýnýn bu sûreyle baþlamýþ olmasýndandýr. Bu sûre yedi âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûre Kur’ân-ý Kerîm’e bir önsöz olarak indirilmiþtir. Çünkü telif kuralý, müellifin okuyucularýnýn karþýsýna, kitabý telif etmedeki amacýnýn ne olduðunu belirtmeden sürpriz bir çýkýþla çýkmamasýný emreder (hükmeder). Aksine, müellifin kitabý yazmaktan maksadýnýn ne olduðunu 83
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
belirttiði bir önsözle eserine baþlamasý gerekir ki böylece okuyucu esere baþlamadan önce eser hakkýnda ön bilgi sahibi olsun. Bu önsözün de üç esasý içermesi zorunludur: Birincisi: Önsözün Allah’ýn adýyla baþlamasý ve müellifin kendisine hidayet edip yazmayý nasip ettiði bu eserden dolayý, O’na þükretmek için Allah’a hamd-u senada bulunmasý. Ýkincisi: Allah’a itaat ettiðini, O’na boyun eðdiðini gösterip, O’ndan baþka hiçbir kimseden asla yardým almadýðýný beyan etmesi. Üçüncüsü: Bu yardýmýn devamýný istemek için dua ile yalvararak O’na sýðýnmasý. Bunlarla beraber, okuyucunun eserin yazýlmasýndan maksadýn ne olduðunu bilmesi ve konuya baþlamadan önce konu hakkýnda sezgi sahibi olabilmesi için, önsözün; eseri okumaya baþlamadan eserin yazýlmasýndan maksadýn ne olduðunu hissettirmek ve sezdirmek demek olan, berâ’etü’listihlâl (Baþlama güzelliði) denilen bir özelliðe de sahip olmasý gerekir. Kuþkusuz bu sûre (Fâtiha) bu üç esasý da ihtiva etmektedir. Sûrenin baþlangýcýnda þöyle denmiþtir: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ýn adýyla. Alemlerin Rabb’i olan Allah’a hamd olsun. (O) Rahmân ve Rahîmdir. Din gününün sahibidir.” Sûre Allah’ýn adýný anarak ve baþka hiçbir varlýkta bulunmayýp sadece Allah’a mahsus olan sýfatlarýyla. O’na övgüyle baþlamýþtýr. Araplar Cahiliye dönemlerinde sözlerine: “Senin adýnla Allah’ým” ifadesiyle baþlarlardý. Kur’ân bunu -Ýslâm çaðýnýn rahmet çaðý olduðunu, bu rahmetin bütün alemi kapsadýðýný ve bütün çaðlarýn (bütün dinlerin) sonuncusu olacaðýna iþaret için-: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ýn adýyla” ifadesiyle deðiþtirdi. Ýþte bu, mukaddimenin birinci esasýdýr. Bundan sonra ikinci rüknü (esasý), Allah Teâlâ’nýn þu sözüyle gelmiþtir. “Ancak sana kulluk eder. Ancak senden yardým isteriz.” Bu ifadede, Allah’tan baþka ibadete müstehak bir mabud olmadýðýný ve ondan baþka hiçbir kimseden herhangi bir yardýmýn söz konusu ol84
1- Fâtiha Sûresi
madýðýný ikrar vardýr. Daha sonra da Yüce Allah’ýn þu sözüyle mukaddimenin üçüncü rüknü gelmiþtir. “Bizi doðru yola ilet. Nimet verdiðin kimselerin yoluna, kendilerine gazap edilmiþ olanlarýn ve sapmýþlarýn yoluna deðil (Ya Rabb’i).” Ýstenilen berâ’etü’l-istihlâl iþte bu ifadedir. Çünkü bu âyetler, Kur’ân’ýn indirilmesinden maksadýn insanlara; hiçbir eðrilik ve sapma olmayan hükümleri içeren, Allah tarafýndan daha önce gönderilmiþ þeriatlerde insanlar tarafýndan bozulan hükümleri düzelten yeni bir dinin ortaya konulmasýný iþaret etmektedir. Þüphesiz Fâtiha Sûresi ile yapýlan bu baþlangýç, Kur’ân’dan önceki hiçbir kitapta yoktur. Kur’ân’dan önce hiçbir kitap böyle baþlamamýþtýr. Bu baþlangýç kesin olarak Kur’ân’dan sonraki eserlerce uyulan bir örnek, izlenen bir âdet olmuþtur ki bu da Fâtiha Sûresi’nin fazilet ve üstünlüðüne ve tertibinin güzelliðine delil olarak yeter.
85
2- BAKARA SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Bakara Sûresi Mütaffifin Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Bu sûre Medine’de nazil olan ilk sûre ve Kur’ân’ýn en uzun sûresidir. Nüzulü Hicretle Bedir Savaþý arasý döneme denk gelir. Ýsrâil Oðullarýnýn (mucize) ineðinin kýssasý bu sûrede anlatýldýðý için, sûreye bu ad verilmiþtir. 286 âyettir.
Amacý ve Tertibi Peygamber (s.a.s.) Medine’ye hicret edince Medine’de Yahudi din adamlarý zalimlik ve kýskançlýklarýndan dolayý O’na karþý düþmanlýða kalkýþtýlar. Evs ve Hazrec kabilelerinden münafýklar da onlarýn yanýnda yer aldýlar. Bu Yahudi din adamlarý O’na sorular soruyorlar, O’nu sýkýþtýrýyorlardý. Hakla batýlý karýþtýrmak için O’na karýþýk sorular getiriyorlardý. Bunun üzerine Bakara Sûresi bu Yahudi din adamlarý ve onlarýn Peygamber’e (s.a.s.) sorduklarý sorularla, onlarýn tarafýný tutan münafýklar ve Ýslâm’ýn Medine’de yerleþmesinden sonra inen ibadet ve muamelat hükümleri hakkýnda nazil oldu. Çünkü artýk Medine’de, dinleri ve dünyalarýnýn durumu hakkýnda bu hükümlere muhtaç bir Müslüman cemaatý oluþmuþtu. Bütün bunlardan dolayý sûrenin amacý, O Yahudi din adamlarýna ve onlarýn tarafýný tutan münafýklara cevap vermek ve onlarýn Kur’ân-ý Kerîm ve Peygamber (s.a.s.) hakkýnda kopardýklarý yaygaranýn fasitliðini beyan etmektir. Þüphesiz bu durumda onlarýn yaptýklarýnýn bir çoðunun sûrede 87
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
zikredilmesine sebep olmuþtur ki, bunlarýn bazýsý tergip (özendirme), bazýsý da terhip (uyarma, korkutma) tarzýnda seyretmiþtir. Sonra, sûre, bunlardan güzelce sýyrýlýp, Müslümanlara indirilen, o dönemde, ibadet ve muamelelerinde gerekli hükümlerin beyanýna geçmiþtir. Kur’ân ve Peygamber (s.a.s.) hakkýnda koparýlan yaygaranýn fasitliðinin beyanýna bir hazýrlýk olmasý için bu sûre, Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indirildiðinin ispatý ile baþlamýþtýr. Ýþte bu durum, bu sûrenin Fâtiha Sûresi’nden sonra zikredilmesindeki münasebetin sebebidir. Bunun yanýnda bir diðer münasebet sebebi de, bu sûrenin en uzun sûre olmasýdýr. Þüphesiz Osman Mushafý da sûrelerin tertibinde, genel olarak sûrenin bu yönünü dikkate almýþtýr.
Kur’ân’ýn (Allah Katýndan) Ýndiriliþ Gayesi (1-22. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, lâm, mîm. O kitap ki, O’nda asla þüphe yoktur. O muttakiler için bir yol göstericidir.” buyurarak, Kur’ân’ýn kesin olarak kendi katýndan indirildiðini zikredip, O’nun þanýný yüceltmeye baþladý. O’nun, gaybe inanan... vb. sýfatlarý dile getirilen müttakiler için bir yol gösterici olduðunu ifade etti. Sonra, bu muttakilerin Yahudi din adamlarý ve münafýklardan oluþan muhaliflerini zikretti. Müþriklerden münafýk olanlarýn münafýklýðýný en çirkin bir þekilde vasfetti. Onlarýn durumlarýnýn çirkinliði hakkýnda örnek üstüne örnekler verdi. Sonra onlara; onlarý ve onlardan öncekileri yarattýðý için, yeri onlara bir döþek, göðü de tavan yaptýðý için, Allah’a ibadet etmelerini emredip; “.... gökten su indirdi, onunla size rýzýk olan çeþitli meyveler çýkardý. Artýk bunu bile bile Allah’a ortak koþmayýn.” (Âyet: 22) buyurdu.
Kur’ân’ýn (Allah Katýndan) Ýndiriliþinin Ýspatý (23-25. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “... Eðer kulumuza (Muhammed) indirdiðimizden þüphe içerisindeyseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah’tan baþka bütün þahitlerinizi (yardýmcýlarýnýzý) de çaðýrýn, eðer doðru iseniz bunu yapýn.” (Âyet: 23) buyurup, Kur’ân’ýn kendi katýndan indirilmiþ bir kitap ol88
2- Bakara Sûresi
duðuna, inkar edenlerden; eðer bu hususta þüphe ediyorlarsa O’nun bir benzerini getirmelerini istemek suretiyle, onlara meydan okuyarak, delil getirdi. Ve onlardan bu hususta Kur’ân’ýn bir benzerini ortaya koymalarýnda kendilerine yardýmcý olmalarý için Allah’tan baþka taptýklarý ilahlarýný da çaðýrmalarýný istedi. Sonra, Cenab-ý Hak bu meydan okumayý (tahaddî) yaptýktan sonra, küfürde devam ve ýsrar etmelerinden dolayý inkarcýlarý uyardý. Müminleri altýndan ýrmaklar akan cennetle müjdeleyip: “O cennetlerdeki meyvelerden herhangi bir meyveden yediklerinde: bu daha önce dünyada iken yediðimiz (meyve) dir diyecekler. Halbuki bu rýzýklar onlara benzer olarak verilmiþtir. Onlar için cennette tertemiz eþler vardýr. Ve onlar orada ebedi kalacaklardýr.” (Âyet: 25) buyurdu.
Yahudilerin Kur’ân Hakkýnda Ýlk Dil Uzatmalarýna Cevap (26-90. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Allah, sivrisineði, hatta onun da üstünde olan, ondan daha zayýf bir varlýðý örnek vermekten çekinmez....” buyurup onlarýn Kur’ân hakkýnda ilk dedikodularýný reddetti. Bu þöyle olmuþtur. Allah (c.c.) K.Kerim’de sineði, örümceði örnek verip, arýyý ve karýncayý zikrettiðinde Yahudiler (alay yollu): Allah bu basit önemsiz þeyleri zikretmekle ne murad etti? Dediler. Münafýklar da: Bu basit þeyleri zikreden Allah’a ibadet etmeyiz, dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ da böyle þeyleri örnek vermekten haya etmeyeceðini bildirerek, onlarýn bu yanlýþ düþüncelerini cevapladý. Esasen Araplar da bu gibi þeylerle örnekler veriyorlardý. Nitekim onlar da bir atasözlerinde: “O zerreden daha basit, hakir, karýncadan daha çok toplayýcýdýr.” demekteydiler. (15)
Allah Teâlâ bundan sonra:” Ýnananlarýn bu gibi þeylerin kullanýlmasýnýn Rabbi’leri tarafýndan bir gerçek olduðunu bildiklerini, kafirlerin bunu inkar edip bu sebeple sapýttýklarýný, onlarýn fasýk kiþiler olduklarý için ilk yaradýlýþlarýnda, Allah’tan gelen hidayete inanacaklarýna dair verdikleri sözü bozduklarýný, ilk yaradýlýþlarýnda verdikleri söze uygun olarak Allah’ýn dinine uymak gibi, Allah’ýn birleþtirmelerini, devam ettirme15
Araplarýn bu vb. sözleri için bkz. ez-Zemahþerî, el-Keþþâf, Beyrut, 1995, I, 116 (Ç. N.)
89
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lerini emrettiði þeyi kestiklerini, sözlerinde durmadýklarýný ve öldürme, yaðmalama, gasb vb. bozgunculuk çeþitleriyle yeryüzünde fesat ve bozgunculuk yaptýklarýný” anlattý. Devamla da münafýklarýn birer ölü cansýz varlýklarken Allah’ýn onlarý dirilttiðini ve yeryüzündeki her þeyi onlar için yarattýðýný; hepsini bildikleri halde O’nu inkar etmelerinden dolayý münafýklarý ayýpladý. Bundan sonra Cenab-ý Hak, onlardan ilk yarattýðý zaman aldýðý sözü hatýrlamalarýna bir hazýrlýk, bir mukaddime olsun diye Adem (a.s.) kýssasýna geçti. Yine bu sebeptan dolayý kýssaya þu sözüyle son verdi: “Hepiniz oradan aþaðý ininiz” dedik. “Yalnýz (iyi bilin ki) size benden bir hidayet geldiði zaman, kimler benim hidayetime uyarsa artýk onlara bir korku yoktur. Ve onlar üzülmeyeceklerdir. Ýnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlar ise, onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardýr.” (Âyet, 38-39) buyurdu. Daha sonra Allah Teâlâ inkarlarýndan dolayý münafýklarýn kýnanmasýný bir tarafa býrakýp, bu inkarý münafýklara güzel gösteren ve münafýklarý; kendilerinin de inandýklarý Allah’a imana davet eden, Hz. Peygamber’e tercih eden Yahudilerin kýnanmasýna geçti. Çünkü onlarýn bu hareketlerinde Allah’ý inkarda münafýklara ortaklýk vardý. Bundan dolayý geçmiþte Yahudilere olan nimetlerini hatýrlatmaya baþlayýp, bazen onlarý terðib (özendirme) ve bazen de terhip (uyarma) etmek suretiyle ele alýp, Yahudilerin bu konuda geçmiþteki durumlarýný ve haberlerini zikrederek onlarý uyarmayý sürdürdü. Onlara, önce Allah’ýn kendilerine verdiði bu nimetleri hatýrlamalarýný, onlardan almýþ olduðu sözü yerine getirip, ahidlerine vefalý olup; Allah’ý inkar eden kiþileri O’na inananlara tercih etmemelerini, beraberlerinde olan kitaplarýný, Tevrat’ý doðrulayýcý tasdik edici olarak indirilen Kur’ân-ý Kerîm’e inanmalarýný emretti. Ve, Allah’ýn sineði örnek vermesinde vb. diðer emir ve yasaklarý hususunda, söyledikleri sözlerde olduðu gibi, hakký batýlla karýþtýrmamalarýný istedi. Sonra tekrar Cenab-ý Hak onlara “Allah’ýn üzerlerinde olan nimetini ve onlarý alemlere üstün kýldýðýný hatýrlamalarýný, hiçbir kimsenin hiçbir kimseye faydasýnýn olamayacaðý kýyamet gününden korkmalarýný emretti. Üzerlerinde olan nimetlerinden bir kýsmýný ve geçmiþ durumlarýndan ve 90
2- Bakara Sûresi
haberlerinden bazýlarýný hatýrlatmaya baþlayarak; onlarý Firavun hanedanýndan kurtardýðýný -ki bu hanedan onlara, erkek çocuklarýný boðazlayýp, kullanmak için kadýnlarýný sað býrakmak gibi azabýn en kötüsünü reva görüyordu.- önlerindeki denizi oradan sað salim geçsinler diye ikiye ayýrdýðýný, onlarý denizden kurtarýp, Firavun hanedanýný o denizde boðduðunu belirtti. Ve devamla, bundan sonra Mûsa’yla kýrk gece için sözleþtiðini, Mûsa’nýn ardýndan onlarýn buzaðýya taptýklarýný, bunun ardýndan da onlarý yine affettiðini, önceki kavimleri cezalandýrdýðý gibi onlarý cezalandýrmadýðýný ifade etti. Onlarýn hidayete ermesi için Hz. Mûsa’ya Tevrat’ý indirdiðini; ve yine onlara buzaðýya taptýklarý için kendilerini öldürmelerini emredip, sonra onlara acýdýðýndan dolayý bu emri neshettiðini, bütün bunlara raðmen Yahudilerin Hz. Mûsa’ya: “Biz Allah’ý açýkca görmedikçe sana asla inanmayacaðýz” dediklerini bildirdi. Bunun üzerine ceza olarak onlarý yýldýrým çarptýðýný; sonra, bu ölümlerinden sonra Allah’ýn onlarý yeniden dirilttiðini, bulutu üzerlerine gölgelik yaptýðýný ve onlara yiyecek olarak kudret helvasý ile býldýrcýn indirdiðini belirtti. Ardýndan onlara Beytü’l Makdis’e, özel bir hal üzere girmelerini emrettiðini, onlarýn Allah’ýn emrettiðini baþka þekilde deðiþtirip, bozduklarýný ifade etti. Bunun üzerine de bu emri deðiþtirip, bozanlarýn þiddetli bir þekilde cezalandýrýldýðýný belirtti. Devamla, Mûsa’nýn (a.s.) onlar için su istediðini bu sebeple asasýyla taþa vurduðunu ve taþtan bölükleri sayýsýnca, on iki göze fýþkýrdýðýný bildirdi. Onlarýn Tih çölünde (kudret helvasý ve býldýrcýndan oluþan) bir çeþit yemeðe sabretmeyip Mûsa’dan (a.s.) kendilerine yerden bakla, acur, mercimek, sarmýsak ve soðan çýkarmasý için Rabb’ine dua etmesini istediklerini ifade etti. Bunun üzerine de Allah Teâlâ’nýn onlara; bu isteklerine cevap verilmesi için þehirlerden bir þehre inmelerini kendilerine emrettiðini bildirdi. Ve yine devamla, Yahudilerin yaptýklarý bu gibi þeylerin onlarýn üzerlerine “zillet ve yoksulluk damgasýnýn vurulmasýna, Allah’ýn gazabýna uðramalarýna sebep olduðunu” ifade etti. Çünkü onlarýn Allah’ýn âyetlerini inkar ettiklerini, haksýz yere peygamberleri öldürdüklerini, isyan ve azgýnlýðýn her türlüsünü yaptýkça yaptýklarýný belirtti. Cenab-ý Hak sözün burasýnda (Yüce kitabýndaki üslubu gereði) va’d (mükafat sözü) ve vaîd (cezalandýrma tehdidi)’ini bir arada getirmek; ter91
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
hib (Korkutma) sonra tergib (imrendirmeyi) ifade etmek için konu dýþýna çýkýp (istidrat yapýp): “Müslümanlardan, Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Sâbiilerden iman edenlerin en güzel bir þekilde mükafatlandýrýlacaðýný” belirtti. Sonra tekrar ilk üsluba dönerek: “Yahudilerden inanacaklarýna dair söz aldýðýný, bu söz aldýðý esnada daðý onlarýn üzerine kaldýrdýðýný, buna raðmen yine sözlerini tutmayýp onu inkar ettiklerini bildirdi. Eðer Allah’ýn lütfu olmasa, kendilerinden önceki milletleri helak ettiði gibi bu sebeple onlarý da helak edeceðini” beyan etti. Ve onlarýn, kendilerinden cumartesi günü haddi aþýp, azgýnlýk yapýp, bu azgýnlýklarýnýn cezasý olarak maymuna dönüþenlerin kimler olduðunu bildiklerini belirtti. Ve, Mûsa’nýn (a.s.) onlara: “Allah’ýn onlara bir inek kesmelerini emrettiðini söylediðini, onlarýn bu emri yerine getirmeye koþmayýp, aksine ondan o ineðin ne (biçim bir inek) olduðunu? Rabb’ine sormasýný istediklerini belirtti.” Bunun üzerine Allah’ýn onlara: “Onun ne yaþlý ne körpe olmayýp ikisi arasý bir inek olduðu” cevabýný verdiðini; sonra tekrar yine O’ndan (Mûsa’dan) onun ne renkte olduðunu sormasýný istediklerini; yine Allah Teâlâ ‘nýn cevabýnda: “Onun sarý renkli parlak bir inek olduðunu” bildirdiðini; sonra tekrar yine Mûsa’dan onun ne olduðunu sormasýný istediklerini, bunun üzerine Allah Teâlânýn yine onlara “o ineðin boyunduruða koþulmamýþ, topraðý sürmemiþ, ekin sulamamýþ, hiçbir alacasý olmayan bir inek olduðu” cevabýný verdiðini açýkladý. Ancak bütün bunlardan sonra o ineði boðazladýklarýný, az kalsýn bunu yapmayacaklarýný ifade etti. Ardýndan da onlarýn öldürdükleri ve katilini bilmedikleri kiþi hakkýnda onlara gösterdiði bu mucizesini ve onlarýn kalplerinin bu mucizeden sonra katýlaþýp, sanki taþ gibi ya da ondan da katý kesildiðini beyan etti. Daha sonra Allah Teâlâ: Peygamber (s.a.s.) ve ashabýnýn, bu gibi insanlarýn iman etmelerini ummalarýnýn uygun olmadýðýný, çünkü bunlarýn da iman etme konusunda seleflerinin ayný olduðunu, onlardan bir kýsmýnýn Peygamber’in (s.a.s.) geleceði hakkýnda Tevrat’ýn verdiði müjdeyi duyduklarýný, sonra bunu anlayýp bildikten sonra tahrif ettiklerini, bu insanlarýn, insanlarla (müminlerle) karþýlaþtýklarýnda; “sizin arkadaþýnýzýn peygamber olduðuna inandýk; ancak o sadece size gönderilen bir peygamberdir.” de92
2- Bakara Sûresi
diklerini; birbirlerinin yanýna geldiklerinde de, içerisinde tahrif olmasýna raðmen, bu ikrarlarýndan dolayý dahi birbirlerini azarladýklarýný bildirdi. Onlar (Yahudiler)’ýn, Yahudi din adamlarýnýn (empoze ettikleri) bir takým kuruntulardan baþka Tevrat’ý bilmeyen, okur yazar olmayan cahiller olduðunu belirtip, binaenaleyh Allah’ýn onlarý hatalarý sebebiyle kendilerini cezalandýrmayacaðýný, yaratýlýþ günü olan altý gün kadar sayýlý bir kaç gün dýþýnda onlara ateþ dokunmayacaðýný sandýklarýný beyan etti. Sonra, bunlarýn bu kuruntularýný: “Kim bir günah iþler de onun suçu kendisini kuþatýrsa, o kiþinin bu yüzden cehennemde ebedi kalacaðýný, kim de iman eder ve salih amel iþlerse, onun da cennette ebedi kalacaðýný” ifade ederek reddetti. Devamla, onlarýn günahlarýndan bazýsýný zikretmeye baþladý: Onlarýn, yalnýz O’na ibadet edeceklerine, anne ve babaya, yakýn akrabalara v.s. haklarýnda iyilik yapacaklarýna dair söz aldýðý, diðer kiþilere de iyilik yapacaklarýna dair (Allah’a) söz verdiklerini; çok azý hariç onlarýn bu sözlerinden yüz çevirip döndüklerini” zikretti. Ve yine onlarýn birbirlerinin kanýný dökmeyeceklerine, birbirlerini yurtlarýndan çýkarmayacaklarýna dair de söz verdiklerini, bu sözlerine de uymadýklarýný beyan etti. Sonra bunu yapan kiþilerin cezasýnýn ancak dünyada rezil olmak olduðunu belirterek, onlarýn ahirette de dünyadakinden daha þiddetli bir azaba çarptýrýlacaklarýný ifade etti. Bundan sonra Cenab-ý Hak, Yahudileri bu inkarlarýndan ve bunu eskiden beri alýþkanlýk haline getirdiklerinden dolayý azarlayýp, onlara her ne zaman bir peygamber hoþlarýna gitmeyen bir þey getirmiþse, peygamberlere karþý büyüklük tasladýklarýný, onlardan bazýsýný yalanlayýp, bazýsýný da öldürdüklerini hatýrlattý. Sonra, Onlara Kur’ân-ý Kerîm geldiðinde, O’nun kendilerinin yanýnda bulunan Tevrat’ý doðrulayýcý olduðu halde ve kendilerinin de Kur’ân gelmeden önce de beklenen peygamberle müþrik Araplara karþý zafer isteyip dururlarken, bekledikleri (Peygamber) gelince de, O’nun kendilerinden baþkasýndan bir peygamber olmasýný kýskandýklarýndan dolayý O’nu da inkar ettiklerini belirtti ve: “Bu yüzden gazap üzerine gazaba çarpýldýlar. Gerçeði inkar edenler için alçaltýcý bir azap vardýr” (Âyet: 91) buyurdu. 93
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Ýkinci Sözlerine Cevap (91-96. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Onlara: Allah’ýn indirdiðine inanýn!” denilse, “Bize indirilene inanýrýz.” derler. Ötesini inkar ederler. Halbuki o, kendi yanlarýnda bulunaný doðrulayýcý bir gerçektir. De ki: “Madem inanýyordunuz, neden daha önce Allah’ýn peygamberlerini öldürüyordunuz?” (Âyet: 91) buyurarak, Yahudilerin Kur’ân hakkýnda ikinci sözlerini zikretti. Ki, bu söz de onlarýn, kendilerine indirilenden baþka hiçbir kitaba inanmamakla emrolunduklarý iddialarýdýr. Cenab-ý Hak onlarýn bu batýl iddialarýný: Kur’ân-ý Kerîm’in onlarýn beraberlerindeki Tevrat’ý doðrulayýcý olarak geldiðini, onlarýn kendilerine indirilen âyetleri getiren peygamberlerini öldürdüklerini, Mûsa’nýn (a.s.) Tevrat’ý getirdiði halde onlarýn, Mûsa (a.s.) kendilerinden kýrk gün ayrýlýnca buzaðýya taptýklarýný, onlardan, kendilerine geleni kuvvetle tutmalarý ve onu dinlemeleri hususunda söz aldýðý halde, buna raðmen onlarýn: “Dinledik ve isyan ettik” dediklerini ve buzaðýya ibadet arzusunu bir türlü kalplerinden çýkarýp atamadýklarýný.. belirtmek suretiyle cevapladý. Devamla, þayet baþkalarýna peygamberlik verilmeyecek derecede ahiret yurdu yalnýz onlara aitse, o halde (ahiret) sevabýna bir an önce kavuþmalarý için mutlaka ölümü istemeleri gerektiðini vurguladý. Halbuki onlarýn, yapmýþ olduklarý iþlerin kötülüðünden ve Allah’ýn (c.c.) bildiði inkar ve zulümlerinden korktuklarýndan dolayý bunu asla istemiyeceklerini belirtmek suretiyle de, bunlarýn bu batýl sözlerini reddetti. Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “Sen, onlarý insanlarýn yaþama en düþkünü olarak bulursun, þirke batanlardan bile. Herbiri bin yýl ömür sürsün ister. Oysa ki uzun yaþamasý onu azaptan uzaklaþtýracak deðildir. Allah yapmakta olduklarýný çok iyi bilmektedir.” (Âyet: 96) buyurdu.
Üçüncü Sözlerine Cevap (97-105. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “De ki: Allah’ýn izniyle Kur’ân’ý kendinden öncekini doðrulayýcý ve inananlara yol gösterici ve müjdeci olarak senin kalbine indirdiði için kim Cebrâil’e düþman olursa...” (Âyet: 97) buyurup onlarýn Kur’ân’a karþý söyledikleri üçüncü sözlerini beyan etti. Bu söz, on94
2- Bakara Sûresi
larýn Kur’ân’a Cebrâil’in indirmiþ olmasýndan dolayý dil uzatmalarýdýr. Cebrâil’i kendilerinin düþmaný kabul ediyorlardý. Çünkü Cebrâil onlara göre zorluk ve savaþý getiriyor, Mikâil ise neþe ve bolluðu getiriyordu. Bu sebeple Allah Teâlâ onlarýn bu batýl iddialarýný, Cebrâil’in O Kur’ân’ý kendi izniyle indirdiðini belirterek reddetti ve, onlarý Allah’a ve meleklerine karþý olan bu düþmanlýklarýndan dolayý uyardý. Kur’ân’da fasýklardan baþka hiçbir kimsenin inkar edemeyeceði apaçýk âyetler indirdiðini beyan etti. Sonra, onlarý Kur’ân’a dil uzatmak suretiyle Peygamber’le (s.a.s.) yapmýþ olduklarý anlaþmayý -Peygamber (s.a.s.) onlarýn yanlarýndaki Tevrat’ý doðrulayýcý olduðu halde- bozmalarýndan ve O’nu arkalarýna atmalarýndan, sihir kitaplarýndan, vb. eserlerden çýkarýp Süleyman
(a.s.)
ve Harût’la Marût’a
nisbet ettikleri þeylere uyarak bunlarý, karý kocanýn arasýný açmak gibi sihir iþlerinde kullanmalarýndan ve bunlardan kendilerine yarar vereni deðil de zarar vereni öðrenmelerinden dolayý Yahudileri kýnadý. Þayet onlar, bütün bunlar yerine Kur’ân’a iman etseler, bunun kendileri için daha hayýrlý olacaðýný belirtti. Sonra Allah Teâlâ, müminleri bilmeden Yahudilerin bazý küfürlerine katýlmalarý dolayýsýyla uyardý. Yahudiler Peygamber’e
(s.a.s.)
hitaben
(Râ’ina) derlerdi ki bu Ýbranice bir kelime olup aslý (Râ’ina=duy, duyamýyasýca) demektir. Yahudiler Peygamber’e
(s.a.s.)
karþý bu kelimeyi,
onunla alay etmek ve onun nübüvvetini kötülemek için kullanýrlardý. Müminler de Peygamber
(s.a.s.)
kendilerine bu âyetleri ve bilgileri okudu-
ðu zaman, onlarýn bilgi seviyesini ve anlayýþ kapasitesini gözetip aðýr aðýr okumasý için, bu kelimeyi (Râ’ina=bizi gözet) anlamýnda kullanýrlardý. Bunun üzerine müminler, Yahudilerin bu sözlerine muhalif olmak ve onlara Peygamberle alay etme fýrsatý vermemek için, bu kelime yerine, ayný anlamda (unzurnâ=bize bak), demekle emrolundular. Devamla da Cenab-ý Hak: “Ehl-i kitaptan küfre sapanlarla müþrikler, Rabb’inizden size bir hayýr indirilmesini istemezler. Oysa Allah rahmetini dilediðine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir.”
(Âyet: 105)
buyurarak müminleri bu ve
benzeri hususlarda Yahudilere uymalarýndan dolayý uyardý. 95
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Dördüncü Sözlerine Cevap (106-110. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Biz bir âyeti siler veya unutturursak, ondan daha iyisini ya da benzerini getiririz. Allah’ýn her þeye gücünün yettiðini bilmedin mi?” (Âyet: 106) buyurup, Yahudilerin Kur’ân hakkýndaki dördüncü sözlerini beyan etti ki, bu da onlarýn, Kur’ân’ýn mucize oluþuna dil uzatmalarý ve içlerinden bazýlarýnýn Peygamber’e (s.a.s.) gelip: “Ey Muhammed! Bize gökten indireceðin bir kitap getir onu okuyalým ve bize yerden nehirler fýþkýrt ki, sana tabi olalým ve seni tasdik edelim.” demeleridir. Cenab-ý Hak bu âyetlerde onlara: Peygamberlerine gelen âyetlerden bir âyeti silmesi veya baþka bir âyeti onlara unutturmasý; ancak o silinen veya unutturulan âyetin yerine gelecek âyetin ondan daha iyi olmasý veya en azýndan onun benzeri olmasý durumunda sözkonusu olacaðýný bildirdi. Göklerin ve yerin mülk ve saltanatýnýn yalnýz Allah’ýn olmasý sebebiyle, O’nun bu âyetlerde dilediði gibi tasarrufta bulunacaðýný ve bu mülkiyet ve hakimiyette tasarrufuna karýþacak hiçbir ortaðýnýn da olmadýðýný belirtti. Onlarý (bu isteklerinden dolayý) kýnadý ve onlarýn bu gibi âyet ve mucizeleri istemekle; seleflerinin (atalarýnýn) benzerlerini istemek suretiyle Mûsa’yý (a.s.) sýkýþtrdýklarý gibi Peygamber’i (s.a.s.) sýkýþtýrýp bunaltmak istediklerini beyan etti. Sonra, müminleri; Yahudilerin bu konuda, Resullah’ý (s.a.s.) sýkýþtýrmalarý sebebiyle kendilerini yanýltmalarý hususunda uyardý. Yahudilerin, bu gibi sorularýndaki asýl maksadlarýnýn, imanlarýndan dolayý müminleri kýskanmalarý yüzünden, onlarý tekrar küfre döndürme arzularýndan kaynaklandýðýný belirtti. Müminlere, onlarýn hakkýnda Allah’ýn emri gelinceye kadar affedici ve hoþ görülü olmalarýný emretti. Çünkü Allah’ýn her þeye kadir olduðunu belirtti. Devamla da: “Namaz kýlýn, zekat verin; kendiniz için yapýp gönderdiðiniz her hayrý Allah’ýn yanýnda bulursunuz. Allah yaptýklarýnýzý görür.” (Âyet: 110) buyurdu.
Beþinci Sözlerine Cevap (111-117. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Dediler ki: “Yahudi ve Hristiyanlardan baþkasý cennete girmeyecek.” Bu onlarýn kuruntularýdýr. Deki doðru iseniz delilinizi getirin.” (Âyet: 111) buyurup, onlarýn beþinci sözlerini zikretti ki, bu 96
2- Bakara Sûresi
söz de Yahudi ve Hristiyanlarýn: “Cennete Yahudi ve Hristiyanlardan baþkasý girmeyecek.” demeleridir. Çünkü onlara göre kendilerinin dininden baþka hiçbir din yoktur. Cenab-ý Hak onlarýn bu sözlerini reddedip, bunun hiçbir delili olmayan boþ kuruntulardan ibaret olduðunu ifade ederek; her kim Allah’a iman eder, amelini güzel yaparsa, onun mükafatýnýn -O kiþi Yahudi ve Hristiyan olmasa da- Allah katýnda olacaðýný belirtti. Ve yine, Yahudi ve Hristiyanlardan herbirisinin diðerinin dinini zemmettiðini, hepsinin de Tevrat’ý okumalarýna raðmen birbirlerinin de cennete girebileceklerini kabul etmediklerini bildirdi. Ve bilgisiz müþriklerin de onlar gibi düþünüp ahiretin sadece kendilerine ait olduðunu sandýklarýný, Allah’ýn mescitlerinde O’nun adýnýn anýlmasýna engel olup Hristiyanlarýn Beytü’l Makdis’i harap ettikleri gibi, müþriklerin de mescitleri harap etmeye çalýþtýklarýný, mescitlere bunu reva görenden daha zalim kimse bulunamayacaðýný, bu gibi kiþilerin cennete kendilerinden baþka hiçbir kimsenin girmeyeceði düþüncesini taþýmalarýnýn uygun olmayacaðýný ve bunlarýn cezasýnýn da ancak dünyada rüsvâlýk, ahirette de büyük bir azap olduðunu beyan etti. Devamla, doðunun da batýnýn da O’na (Allah’a) ait olduðunu, insanlarýn nereye yüzlerini cevirseler Allah’ýn yüzü (Zatý)’nün orada olduðunu, Hristiyanlarýn Beytül-Makdis’te Yahudilere yaptýklarý gibi kýbleleri farklý diye mescitleri harap etmeye çalýþmanýn doðru olmadýðýný açýkladý. Sonra da: Allah’ýn bir oðlu olduðunu sanmak -ki bu inanýþ, böyle bir inanca sahip olanýn cennete girmeyi ummasýnýn doðru olmadýðý küfür türünden, yanlýþ bir inançtýr. vb. gibi Hristiyanlarýn diðer yanlýþ inançlarýný beyan ederek, onlarýn bu batýl inançlarýný, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin O’nun olduðunu ve O’na boyun eðdiðini belirterek reddetti. Ve: “(O) Göklerin ve yerin yaratýcýsýdýr. Bir þeyi yaratmak istedi mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.” (Âyet: 117) buyurdu.
Altýncý Sözlerine Cevap (118-134. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Bilmeyenler dediler ki: “Allah bizimle konuþmalý, ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli deðil miydi?” Onlardan öncekiler de onlarýn dedikleri gibi demiþlerdi. Kalplerinden geçenler birbirine benzedi. 97
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetlerimizi apaçýk gösterdik.” (Âyet: 118) buyurup, Yahudilerin altýncý sözlerini belirtti. Öyle ki, bu söz, onlardan bazýlarýnýn Peygamber’e (s.a.s.): “Ey Muhammed, eðer dediðin gibi sen Allah’ýn peygamberiysen, Allah’ýna söyle bizimle konuþsun da O’nun konuþmasýný duyalým” demeleridir. Cenab-ý Hak, bunlarýn bu kabil sorularýnýn, daha önce de dedelerinin kendilerine gönderilen peygamberlerine karþý izlemiþ olduklarý taassub ve onlarý yanýltma arzularýndan kaynaklanan soru ve istekler türünden þeyler olduðunu belirtti. Devamla; O’nun peygamberlerini hak ile müjdeleyici ve uyarýcý olarak gönderdiðini, Peygamber’in, üzerinde risaletini tebliðden baþka herhangi bir sorumluluðu olmadýðýný, O’nun bu teblið görevini yaptýktan sonra onlarýn bu taassub ve küfürlerinden sorumlu olmayacaðýný bildirdi. Çünkü Peygamber’in (s.a.s.), onlarýn kendi öz dinlerine uymadýkça onlarýn kendisinden asla razý olmayacaklarýný ifade ederek; gerçek hidayetin; (doðru yolun), Allah’ýn yolu olduðunu, dilerse onlarý da hidayete ancak O’nun erdireceðini beyan etti. Ve yine, bu ehl-i kitaptan insaf sahibi olanlarýn Hz. Peygamber’e (s.a.s.) indirilene iman ettiklerini ve O’nun Tevrat’ta geleceði müjdelenen peygamber olduðunu bildiklerini de hatýrlatarak onlarýn yukardaki sözlerini reddetti. Ve, onlardan bazýlarýnýn, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) inanýp, O’nun müjdelenen peygamber olduðunu bilmelerinin de kendileri tarafýndan Hz. Peygamber(in doðruluðu) hakkýnda bir þehadet olduðunu belirtti. Bunun da onlarýn aleyhlerine en büyük bir hüccet olduðundan dolayý da onlarý bu þehadeti ikrara zorlamak için, tekrar üçüncü defa olarak geçmiþte üzerlerine olan nimetini ve onlarý alemlere üstün kýldýðýný hatýrlatmaya ve onlarý, hiçbir kimsenin hiçbir kimseye herhangi bir yararýnýn olamayacaðý kýyamet günüyle korkutmak suretiyle uyarmaya döndü. Devamla da, Ýbrâhim (a.s.) ve Ýsmail (a.s.) kýssalarýný, onlarýn Mekke’de Beytullah’ý yapmalarýndan itibaren Ýbrâhim’in (a.s.) Allah’a. soyundan olanlara kitap ve hikmeti öðretecek bir peygamber göndermesini istediði duasýna kadar anlattý. Ki böylece onlarýn, kitaplarýnda Peygamber’in (s.a.s.) müjdelendiði yeri göstersin ve onlardan iman eden bazýlarýnýn o müjdeyi ikrar ettikleri gibi, onlarý da bu müjdeyi ikrara zorlasýn. Sonra onlara, “O’nun (Peygamber (s.a.s.)) dininin, öz benliðini aþaðýlýða itenlerden baþka kimsenin yüz çeviremeyeceði Ýbrâhim’in (a.s.) di98
2- Bakara Sûresi
ninin aynýsý olduðunu, bu dinin alemlerin Rabb’i olan Allah’a teslim olunan öz tevhid dini olduðunu ve Ýbrâhim’in (a.s.) de kendinden sonra oðullarýna bu dini vasiyet ettiðini; ayný þekilde Yakub’un (a.s.) da yine bu dini oðullarýna vasiyet etmiþ olduðunu hatýrlattý. Sonra, onlarýn durumlarýyla ilgili olarak anlattýklarýnýn, Ýslâm ve tevhide karþý takýnacaklarý iyi tutumun faydasýnýn ancak yine kendilerine olacaðýný, Yahudi ve Hristiyanlarýn Ýbrâhim (a.s.) ve Yakup’un (a.s.) nesline iman bakýmýndan ayrý düþmelerinden dolayý o iki peygamberin kavmine mensup olmalarýnýn kendilerine hiçbir faydasýnýn olmayacaðýný beyan etti. Ve: “Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onlarýn kazandýklarý kendilerine sizin kazandýklarýnýz size aittir. Siz onlarýn yaptýklarýndan sorulmazsýnýz.” (Âyet: 134) buyurdu.
Yedinci Sözlerine Cevap (135-141. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “(Onlar) Yahudi veya Hristiyan olun ki, doðru yolu bulasýnýz.” dediler. De ki: “Hayýr, biz dosdoðru Ýbrâhim dinine (uyarýz). O, (Allah’a) ortak koþanlardan deðildi.” (Âyet: 135) buyurarak, onlarýn yedinci sözlerini zikretti. Ki bu da, Yahudilerden bazýlarýnýn Peygamber’e (s.a.s.): “Doðru yol ancak bizim üzerinde olduðumuz yoldur. Ey Muhammed sen de bize uy ki doðru yolu bulasýn” demeleridir. Þüphesiz Hristiyanlar da buna benzer sözler söylemiþlerdi de Cenab-ý Hak hepsine birden cevap vermek için bu iki grubun sözünü birlikte zikredip, sonra Resûlullah’a (s.a.s.) onlara: “Biz dosdoðru Ýbrâhim’in dinine (uyarýz).” Yani bilakis biz onlarýn içine düþmüþ olduklarý þirkten arýnmýþ Ýbrâhim’in (a.s.) dinine uyarýz, demesini ve yine, Müslümanlara da onlara: “Allah’a, bize indirilene, Ýbrâhim’e indirilene inandýk” (Âyet: 136) diyerek cevap vermelerini emretmek suretiyle, onlarýn bu sözlerini cevapladý. Çünkü eðer onlar (Yahudi ve Hristiyanlar) da buna inanýrlar ve Allah’ýn peygamberlerinden hiçbirisi hakkýnda bir ayýrým yapmazlarsa, onlarý da bir araya getiren gerçek dine uymuþ olacaklarýna dikkat çekip, yok eðer buna inanmazlarsa içinde bulunduklarý anlaþmazlýkta devam edeceklerini belirtti. Ve, iþte bu dinin Allah’ýn gerçek boyasý (dini) olduðunu, yoksa Yahudi ve Hristiyanlarýn üzerinde anlaþtýklarý dinin gerçek din olmadýðýný bildirdi. 99
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Cenab-ý Hak, bunlarý belirttikten sonra Peygamber’e (s.a.s.) emrederek; onlara Kendi’sinin onlarý Rabb’lerine iman etmeye çaðýrdýðýný söylemesini istedi. Allah’ýn onlarýn hepsinin Rabb’i olduðu halde, Allah hakkýnda mý tartýþtýklarýný, yoksa Ýbrâhim, Ýsmail, Ýshak, Yakup ve torunlarýnýn Yahudi veya Hristiyan olduklarýný mý -Allah’ýn onlarýn böyle olmadýklarýný bildiði halde- söylediklerini hayretle nasýl böyle bir þey yaptýklarýný onlara sormasýný istedi. Ve tekrar: “Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onlarýn kazandýklarý kendilerine, sizin kazandýklarýnýz size aittir. Siz onlarýn yaptýklarýndan sorulmazsýnýz.” (Âyet: 141) buyurdu.
Sekizinci Sözlerine Cevap (142-177. âyetler) Daha sonra Yüce Allah: “Ýnsanlardan bazý beyinsizler: Onlarý (müslümanlarý) üzerinde bulunduklarý kýbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki, doðu da batý da Allah’ýn dýr. O dilediðini doðru yola iletir.” (Âyet: 142) buyurup, onlarýn sekizinci sözlerini zikretti. Ki bu da, kýblenin Beytu’l Makdis’den Kabe’ye deðiþtirilmesinden sonra, Yahudilerden bazýlarýnýn Hz. Peygamber’e (s.a.s.): Ey Muhammed, seni üzerinde bulunduðun (yöneldiðin) kýbleden çeviren nedir? Halbuki sen Ýbrâhim milleti ve dini üzerine olduðunu iddia ediyorsun, üzerinde olduðun kýbleye (Kudüs’e) dön ki sana uyalým ve seni tasdik edelim.” demeleridir. Kuþkusuz onlar bu sözleriyle dininden dolayý O’nu zor duruma düþürmeyi istiyorlardý. Bunun üzerine Cenab-ý Hak Peygamber’e (s.a.s.) onlara, doðunun da batýnýn da Allah’a ait olduðunu, dilediði kiþiyi dilediði tarafa döndüreceðini, bu kýbleyle Allah Teâlâ’nýn Müslümanlarý, dinlerini onlara teblið ettikten sonra kendilerine tanýk olmalarý için, doðudaki müþrik milletler ile batýdaki ehl-i kitaptan olan Hristiyan ve Yahudiler arasýnda orta (yolu izleyen) bir ümmet kýldýðýný belirtti. Allah Teâlâ’nýn kýbleyi hicretten önce Kabe’ye döndürmemesinin sebebinin de sadece, bu kýblenin dönüþünün hak olduðunu bilen gerçek müminlerle; içlerinde küfrü saklayýp, bu kýblenin deðiþmesinden etkilenen münafýklarý birbirinden ayýrmaktan baþka bir þey için olmadýðýný ifade etti. Ve, Beytül-Makdis kýblesinin müslümanlara uygun bir kýble olmadýðýný, ki bundan dolayý da Peygamber’in (s.a.s.) yüzünü ha100
2- Bakara Sûresi
bire göðe doðru çevirip, kýblenin Kabe’ye döndürülmesi için dua ettiðini bildirdi. Ve yine ehl-i kitaptan da insaf sahiplerinin, bu kýblenin deðiþmesinin Rabb’leri tarafýndan bir gerçek olduðunu bildiklerini belirtti. Ancak (inanmayan) diðerlerine gelince, þayet onlara bunun gerçek olduðuna dair her türlü mucizeyi getirse dahi yine Peygamber’e (s.a.s.) inanmayacaklarýný; esasen bizzat onlarýn kendi kýbleleri hususunda da ihtilaf içinde olduklarýný; onlarýn birbirlerinin kýblelerine de uymadýklarýný bildirdi. Þayet Peygamber (s.a.s.), onlardan bazýsýnýn kýblesine uyacak olursa diðerlerini kýzdýracaðýný belirterek, Peygamber’e (s.a.s.) onlara bu þekilde cevap vermesini emretti. Sonra da, her ümmetin, yöneldiði bir kýblesinin olduðunu, Müslümanlarýn salih ameller iþlemek suretiyle hayýr iþlerine koþmalarý gerektiðini, çünkü asýl önemli amacýn da bu olduðunu, kýblenin deðiþmesi durumunun bunun kadar önemli olmadýðýný beyan etti. Devamla da Peygamber’e (s.a.s.), Rabb’i tarafýndan gelen bir gerçek olduðundan dolayý her nerede olursa olsun yüzünü Mescid-i Haram tarafýna çevirmesini emretti. Ve yine müminlere de, inanmayanlarýn kendileri aleyhine kullanabilecekleri bir delil olmamasý için bu hususta Peygamber’e (s.a.s.) uymalarýný emretti. Yahudiler þöyle diyorlardý: Muhammed namazýnda nereye döneceðini bilmedi ki, ona doðruyu gösterelim. Araplar da þöyle diyorlardý: O Ýbrâhim’in dini üzerine olduðunu söylüyor, þimdi Kabe’ye yönelmeyi terketti. Kim Kabe’ye yönelmeyi terk ederse, kuþkusuz Ýbrâhim’in dinini terketmiþ demektir. Bundan sonra Allah Teâlâ bu kýblenin deðiþtirilmesinin ikinci hikmetini zikretti ki bu da, Kabe’lerini onlara kýble kýlmak suretiyle onlara (Araplara) olan nimetini tamamlamasýydý. Nitekim Peygamberi de onlarýn içinden birisi kýlmýþtý. Devamla da onlara, bu nimetlere Allah’ýn zikri ve O’na þükürle karþýlýk vermelerini, bundan dolayý sabýr, namaz ve Allah yolunda cihatla Allah’tan yardým istemelerini, bu hususta kendilerine açlýk, korku, vb. þeylerden biri isabet ederse, sabredenlere verilecek müjdeye nail olabilmeleri için, buna da sabretmelerini emretti. Ardýndan da Safa ile Merve’nin (oraya) yönelmekle emrolunduklarý Mescid-i Haram’daki Allah’ýn iþaretlerinden (Þe’air) birer iþaret olduklarýný belirterek, konuya (kýblenin deðiþmesi konusuna) son verdi. Önceleri, Medine halkýndan olan Ensâr Safa ile Merve arasýnda tavaf etmeyi sevmiyorlardý. 101
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Allah Teâlâ kýblenin deðiþmesi hususunda ehl-i kitaba cevap verdikten sonra, onlarý Tevrat’ta Peygamber’in (s.a.s.) geleceði müjdesiyle ilgili bilgiyi gizlemelerinden dolayý tehdit etmeye baþladý. Onlardan kimlerin bunu yaparlarsa onlara, hem Allah’ýn hem de diðer bütün lanet edebilenlerin lanet edeceðini bildirdi. Ve onlardan kim de bu müjdeyi gizleme suçundan tevbe eder ve Allah’a inanýrsa, onun tevbesini Allah’ýn kabul edeceðini; kim de küfürde ýsrâr ederse onun da bu lanete müstahak olacaðýný belirtti. Sonra, kendilerinden bu müjdeyi saklayan hahamlara (Yahudi din adamlarý) itaat etmeleri ve onlarý Allah’a eþ tutmalarýndan dolayý Yahudileri kýnamaya baþladý. Onlara; ilahlarýnýn bir olup, ortaðý olmadýðýný, göklerin ve yerin ve bundan baþka diðer bütün varlýklarýn yaratýlýþýnda O’nun (Allah’ýn) Uluhiyetinin tekliðine delalet eden iþaretler bulunduðunu ifade edip, Yahudilere kendilerinden bu müjdeyi gizleyen hahamlarý Allah’a eþ tutup, onlarý Allah’ý sevdikleri gibi sevdiklerini, hiçbir þeyde onlarýn emirlerine karþý gelmediklerini belirtti. Halbuki, þayet onlar bu yüzden kendileri için hazýrlanan azabý görseler, durumlarýný iyice düþüneceklerini, çünkü azabý gördüklerinde onlarla aralarýndaki bütün baðlarýn kopacaðýný ifade edip, o gün uyulanlarýn (hahamlar), kendilerine uyanlardan uzak duracaðýný, onlarýn azabýndan hiçbir azaba engel olamayacaklarýný ve o gün tabi olanlar (Yahudi halký) keþke bir daha dünyaya dönme imkanlarý olsa da, onlarýn (hahamlarýn) kendilerinden uzak kaldýklarý gibi dünyada onlardan uzak kalsalar diye temenni edeceklerini beyan etti. Sonra, onlarýn hahamlarýna iyice etki eden bu uyarýnýn ardýndan, Yahudilere yeryüzünde bulunan helal ve temiz þeyleri yemelerini, onlara hahamlarýn haram kýldýklarý temiz yiyecekler hususunda hahamlarýn izlerine tabi olmamalarýný, onlara uymamalarýný emretti. Çünkü onlarýn böyle yapmakla, kendilerinin en þiddetli düþmaný olduðu halde, þeytanýn adýmlarýný izlemiþ olduklarýný; hahamlarýný taklit ederek Allah hakkýnda bilmedikleri þeyleri söylediklerini ifade etti. Fakat buna raðmen, onlarýn, kendilerine: Allah Teâlâ’nýn bu temiz yiyeceklerin helalliði hakkýnda indirdiðine uyun, dendiðinde, sýrf bu din adamlarýný taklit ederek bu emre uymaktan yüz çevirip, uymadýklarýný; onlar (hahamlar) bir þeyi düþünmeyen, bir þeye akýl erdiremeyen, doðru yolu bulamayan kiþiler olsalar da yine onla102
2- Bakara Sûresi
ra uyduklarýný belirtti. Bu tür inkarcýlarý, hakka çaðýranýn durumunun, týpký baðýrýp çaðýrmadan baþka hiçbir þey iþitmeyen, çaðrýldýðý þeyden hiçbir þey anlamayan (iþittiði þeyin manasýný anlamayan hayvanlara)lara haykýran kiþinin durumu gibi olduðunu ifade etti. Allah Teâlâ sonra, ýslahlarý umulmadýðýndan dolayý onlarý çaðýrmayý (daveti) bu aþamada býraktý ve müminlere, o emirlerine karþý gelenlere emrettiði þeyleri kendilerinin yapmalarýný, bu sebeple Allah’a, onlara helal kýldýðý þeylerden dolayý þükretmelerini emretti. Onlara murdar hayvan eti, kan ve bunlarla birlikte âyette zikredilen diðer maddelerin dýþýnda hiçbir þeyi haram kýlmadýðýný açýkladý. Sonra, tekrar o hahamlara dönerek, yine onlarýn Peygamber’in (s.a.s.) geleceði ile ilgili olarak indirdiði müjdeyi insanlardan gizlediklerini ve bunu, dünyalýklardan alacaklarý az bir deðer karþýlýðýnda, sattýklarýný belirtti. Bu yaptýklarýndan dolayý karýnlarýna ateþ doldurulacaklarý ve ahirette Allah’ýn gazabýna uðrayacaklarýný...vb gibi âyette, onlarý tehdit için zikredilen, diðer azaplarla kendilerini tehdit etti. Sonra, onlarýn bu cezaya Allah’ýn hak olarak indirdiði Kur’ân’a iman etmemelerinden ve buraya kadar cevaplandýrýlan sözlerindeki bu fitne ve aþýrý muhalefet ve düþmanlýða düþmelerinden dolayý müstehak olduklarýný beyan etti. Sonra da, Yahudi ve Hristiyanlarla yapýlan bu tartýþmaya, onlarýn kýblenin durumuyla ilgili takýlýp kaldýklarý þeyin, iyiliði (birr) icab ettiren þeyler içerisinde zikredilen bir þey olmadýðýný belirtip; ancak asýl iyiliðin Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanan, içindeki mal sevgisine raðmen malýný akrabalara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmýþlara, dilencilere, köle ve cariyelere vb. gibi iyilik yerlerine verenlerin iyiliði olduðunu bildirmekle son verdi. Devamla da, bütün bu özellikleri nefsinde toplayanlarý methederek: “... Ýþte doðru olanlar (da) onlardýr, (Allah’ýn azabýndan) korunanlar da...” (Âyet: 177) buyurdu.
Kýsasýn Hükmü (178-179. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Ey inananlar, öldürülenler hakkýnda kýsas size farz kýlýndý....” (Âyet: 178) buyurup, bu sûrede zikretmek istediði 103
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
hükümlerinin beyanýna baþladý. Bunu Yahudilerle tartýþmaya son verip, konuyu; mühim olanýn Kur’ân’ýn getirdiði hükümler olup, onlarýn takýlýp kaldýklarý kýblenin deðiþmesi vb. þeyler olmadýðýný anlatmaya hazýr hale getirdikten sonra yaptý. Kuþkusuz böyle bir anlatým tarzýnda, nefsin açýklanacak hükümlerin beyanýna daha dikkatli yönelmesi ve o hükümlerden bir kýsmýný þevkle öðrenme isteði söz konusudur. Allah Teâlâ bundan dolayý o hükümleri açýklamaya önce nefsi korumayý hedefleyen kýsas hükmünü açýklamakla baþladý. Çünkü bu, (nefsi koruma) þeriatlarýn en önemli amaçlarýndandýr. Yahudiler öldürme hadisesinde sadece katilin öldürülmesini mecbur ediyorlardý. Araplar da sadece katili öldürmekle yetinmezlerdi. Ýslâm bu meselede adil kýsasý getirip, bununla beraber, diyet alýp katili affetmeye de cevaz verdi. Sonra Cenab-ý Hak kýsasla ilgili hükümlere, kýsasta inananlar için bulunan büyük faydalarý “...Ey akýl sahipleri, kýsasta sizin için hayat vardýr. Umulur ki bu sayede korunursunuz.” (Âyet: 179) buyruðuyla, belirterek son verdi.
Vasiyetin Hükmü (180-182. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Ýçinizden birine ölüm geldiði zaman, eðer geriye bir mal býrakacaksa, üzerinize farz olan anaya, babaya, yakýn akrabalara uygun biçimde vasiyet etmektir. (Bunu yapmak) Korunanlar üzerine bir borçtur.” (Âyet: 180) buyurdu. Araplar Ýslâmdan önce öðünme ve þeref vesilesi olmasý arzusuyla kendilerine varis olma haklarý bulunmayan uzak kiþilere mallarýndan verilmesini vasiyet eder, mallarýnda haklarý bulunan asýl yakýn akrabalarýný fakirlik ve yoksulluk içerisinde býrakýrlardý. Bundan dolayý Allah Teâlâ Kur’ân’da onlar için vasiyet edilmesini farz kýldý. Sonra da, vasiyet edenin vasiyetinde haksýzlýða sapmýþ veya günah iþlemiþ olmasýnýn dýþýnda, vasiyeti deðiþtirmeden de sakýnýlmasýný emrederek, bu hususta müminleri uyardý. Ve: “Kim vasiyet edenin haksýzlýða sapmýþ veya günah iþlemiþ olmasýndan korkup da (vasiyette deðiþiklik yapmak suretiyle taraflarýn) aralarýný düzeltirse ona hiç günah yoktur. Kuþkusuz Allah baðýþlayan ve esirgeyendir.” (Âyet: 182) buyurdu.
104
2- Bakara Sûresi
Orucun Hükmü (183-187. âyetler) Allah Teâlâ bundan sonra: “Ey inananlar, oruç sizden öncekilere farz kýlýndýðý gibi sizin üzerinize de farz kýlýnmýþtýr. Umulur ki (bu sayede günahlardan) korunursunuz.” (Âyet: 183) buyurup, ümmet-i Muhammed’den önceki ümmetlere orucu farz kýldýðý gibi, inananlara da orucu farz kýldýðýný ifade etti. Ve, orucun Kur’ân’ýn indirildiði ay olan Ramazan ayýnda tutulacaðýný, bu aya ulaþýp da o ay içerisinde hastalýk ve baþka sebeplerden dolayý oruç tutmaya dayanamayýp, oruç tutamayanlara fidye vermelerini farz kýldýðýný bildirdi. Ramazan ayýný tekbirlerle, Allah’ý zikir ve O’na dualarla ihya etmeyi mendub kýldýðýný beyan etti. Sonra da, inananlara oruç gecesi, fecrin doðuþuna kadar eþleriyle cinsel iliþkide bulunmalarýnýn, yiyip içmelerinin helal kýlýndýðýný...vb. hükümleri açýklayýp: “Ýþte bunlar Allah’ýn yasaklarýdýr. Bunlara yaklaþmayýn. Allah insanlara âyetlerini iþte böyle açýklar ki korunup sakýnsýnlar.” (Âyet: 187) buyurdu.
Haram Kazancýn Yasaklanmasý (188. âyet) Sonra Allah Teâlâ: “Mallarýnýzý aranýzda haksýz yollara baþvurarak yemeyin...” (Âyet: 188) buyurup, insanlarýn birbirlerinin mallarýný batýl yollarla, haksýz olarak yemelerini, insanlardan bir kýsmýnýn günaha saparak, bile bile diðer insanlarýn mallarýný yemek için, mallarýný hakimlere rüþvet olarak vermelerini yasakladý.
Doðan Aylarýn (Hilallerin) Hükmü (189. âyet) Daha sonra Allah Teâlâ: “Sana doðan aylarý soruyorlar, deki: onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir...” (Âyet: 189) buyurdu. Peygamber’e (s.a.s.), doðan aylarý, onlarýn neden bir ip gibi önce ince görülüp, sonra kalýnlaþtýðýný ve içlerinin dolup dolunay olup sonra tekrar incelip eski haline döndüðünü? Sordular. Allah Teâlâ âyet-i kerimede, hilallerin böyle görülmesinin hikmetlerini, hilallerin insanlarýn zamaný ve haccý tespit etme vakitleri olduðunu beyan etmek suretiyle, onlarýn sorularýný cevap105
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
landýrdý. Çünkü Peygamber (s.a.s.) insanlara bu ve benzeri astronomi konularýný öðretmek için gönderilmemiþti. Bundan sonra Cenab-ý Hak, onlarýn bu sorularýna: evlere, kapýlarýný býrakýp arka taraflarýndan giren kiþilerin durumunu temsil getirerek, bu temsille, onlarýn bu tür konularda Peygamberin göreviyle ilgili doðru soru sorma yolundan çýktýklarýný, kinaye yollu anlattý. Devamla da onlara, kurtuluþa ermeleri için evlere kapýlarýndan girmelerini [Peygamber’e (s.a.s.) göreviyle ilgili sorular sormalarýný] ve Allah’tan korkmalarýný emretti.
Savaþýn Hükmü (190-195. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Sizinle savaþanlarla Allah yolunda siz de savaþýnýz. Ama haksýz yere savaþýp, haddi aþmayýn; çünkü Allah haddi aþýp haksýz yere insanlara saldýranlarý sevmez.” (Âyet: 190) buyurarak, müminlere kendileriyle savaþanlarla savaþma izni verdi. Kendileriyle savaþmayanlarla savaþmalarýný yasakladý. Sonra onlara, kendileriyle savaþmakla emrolunduklarý kiþileri, nerede bulurlarsa orada öldürmelerini emretti. Düþmanlarý kendileriyle savaþý baþlatmadýkça, Mescid-i Haram’da onlarla savaþmalarýný yasakladý. Konuyla ilgili diðer emir ve yasaklarýný belirterek, bu konuya, düþmanlarla canlarýyla olduðu gibi mallarýyla da cihat etmelerini emrederek: “(Mallarýnýzý) Allah yolunda harcayýn, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayýn, iyilik yapýn, kuþkusuz Allah iyilik yapanlarý sever.” (Âyet: 195) buyruðuyla son verdi.
Hacc ve Umre’nin Hükmü (196-214. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Allah için haccý ve umreyi tamamlayýn ...” buyurup, inananlara hac ve umreye ait hükümleri ... Mescid-i Haram’da Allah’ý anmalarý emrine kadar açýkladý. Sonra bu hac ibadetlerini yerine getiren insanlar içerisinde, Allah’ý zikir ve O’na duasýnda sýrf dünya menfaatlerinden baþka gaye gütmeyen kafirler olduðu gibi, Allah’ý zikrinden hem dünya hem de ahireti kazanmayý amaçlayan müminlerin de varlýðýný beyan etti. Devamla, onlara: Allah’ý, Teþrik günlerinde (Zilhicce (Âyet: 196)
106
2- Bakara Sûresi
ayýnýn, 11, 12 ve 13. günleri) zikretmelerini (tekbir getirmelerini) emredip, iki gün içinde iþini bitirip (Mina’dan Mekke’ye) dönenlere de, iki gün içinde iþini bitiremeyip teþrik günlerinin sonuna kadar gecikenlere de bir günah olmadýðýný belirtti. Sonra, bu ibadetleri yerine getirenler içerisinde münafýk grubunun da bulunduðunu bildirdi. Onlarýn dünya hayatýyla ilgili sözünü duyan kiþinin bu sözden hoþlanacaðýný, halbuki bunlarýn, Allah’ýn en þiddetli hasýmlarý olduklarý halde, kalblerinde olan düþüncelerin samimiliðine Allah’ý þahit gösterdiklerini belirtti. Ve bunlarýn içlerinde, hac ibadetlerinden ayrýldýktan sonra, yeryüzünde bozgunculuk yapan, ekinleri ve nesli yok etmeye çalýþanlarýn bulunduðunu bildirdi. Böylelerine: “Allah’tan kork!” dendiði zaman gururlarýnýn kendilerini günaha sürüklediðini beyan etti. Devamla, bu hac ibadetlerini yerine getirenler içerisinde, bu ibadetlerle sýrf Allah’ýn rýzasýný kazanmayý arzulayan, O’ndan gerçekten gereði gibi korkan insanlarýn da var olduðunu belirtti. Allah Teâlâ Sonra tekrar, bu iman ettiklerini söyleyen münafýklara dönerek, onlara: hep birlikte barýþa (Ýslâm’a) girmelerini ve yeryüzünde fesat çýkarmayý býrakmalarýný emredip, bu hakikatten ayrýldýklarý için onlarý uyardý ve kýyamet günü hesaba çekilme ve azap görme anýnýn geldiði esnada da karþýlaþacaklarý dehþet ve þiddetle onlarý korkuttu. Ve Peygamber’e (s.a.s.) de, onlarýn ibret ve ders almalarý için, hak yoldan ayrýldýklarý zaman Ýsrâil Oðullarýnýn baþýna nelerin geldiðini onlara anlatmasýný emretti. Sonra Cenab-ý Hak, bunlarýn münafýklýk yapmalarýnýn sebebini anlattý. Bunun da, onlarýn dünya hayatýnýn zinetine aldanýp, kendilerinin zengin müminlerin ise fakir olmalarýndan dolayý kendilerinin gerçek müminlerden daha üstün bir derecede olduklarýna inanmalarý ve kendilerini onlardan üstün görmeleri olduðunu bildirdi. Onlardan öncekilerin küfre düþmelerinin sebebinin de (iþte) bu (düþünceleri) olduðunu belirtti. Çünkü insanlar, esasýnda hak üzere kaim tek bir ümmet idiler, onlarýn ihtilafa düþmelerinin sebebi kýskançlýk, haset, dünyalýk elde etmek için çekiþmekten baþka bir þey deðildi. Kuþkusuz Allah, gerçek müminleri kendi izniyle, onlarýn hakkýnda ihtilafa düþtüðü gerçeðe iletti. Bundan sonra Allah Teâlâ, ahireti kazanmak isteyenlerin kendilerinden önceki peygamberlere inanan ve onlara inanýp, onlarla beraber olan mümin107
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lerin baþlarýna gelen iþkenceler ve yoksulluklarla karþýlaþmalarýnýn, onlarýn baþýna gelenlerin, bunlarýn da baþýna gelmesinin kaçýnýlmaz olduðunu beyan edip: “Onlara öyle yoksulluklar ve sýkýntýlar gelip çattý ki, öyle sarsýldýlar ki, nihayet elçi ve onunla birlikte inananlar: “Allah’ýn yardýmý ne zaman?” diyecek olmuþlardý. Ýyi bilin ki Allah’ýn yardýmý yakýndýr.” (Âyet: 214) buyurdu.
Çeþitli Hükümler (215-225. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Sana(Allah yolunda) ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Verdiðiniz hayýr (mal, sadaka), ana-baba, yakýnlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmýþ(lar) içindir. Yaptýðýnýz her hayrý muhakkak Allah bilir.” (Âyet: 215) buyurdu. Ve yukarýdaki istidrattan sonra tekrar ahkamla ilgili konulara dönerek, harcanacak yerleri yönünden infakýn hükmüne geçti. Anne-babaya ve onlarla birlikte âyette zikrettiði diðer kiþilere infak edileceðini açýkladý. Sonra savaþýn farz kýlýnýþ hükmünü ve mecbur kalýnca haram ayda da savaþýn caiz olacaðýný, beyan etti. Sonra, içki ve kumarýn haram kýlýnýþýný açýkladý. Tekrar, (sadaka olarak) verilecek malýn ihtiyaçtan fazlasý veya güzel olan þeylerden olmasý gerektiðini belirtme bakýmýndan, infakýn hükmüne geçti. Sonra durumlarýný düzeltmek ve yemede, içmede onlarla bir olmak gerektiðini belirterek, yetimlerin kefilliðinin hükmünü açýkladý. Devamýnda da mümin erkeklerin müþrik kadýnlarla ve müþrik erkeklerin de mümin kadýnlarla evlenmesinin hükmünü bildirdi. Sonra hayýz durumunda cinsel iliþkinin haramlýðýný belirtti. Ardýndan cinsel iliþkide bulunulmasý caiz olan mahalle (vagina), iliþkide bulunmak þartýyla nasýl istenirse o tarzda eþlerle cinsel iliþkinin caiz olduðunu bildirdi. Sonra da yemin etmenin hükmünü ve dilin sürçmesiyle hataen yapýlan yeminden dolayý insanýn sorumlu tutulmayacaðý gibi çeþitli hükümleri açýkladý. Sonunda da: “... fakat (Allah sizi) kalplerinizin kazandýðý (bile bile yaptýðýnýz) yeminden sorumlu tutar.” (Âyet: 225) buyurdu. (16)
16
Burada yukarýdaki savaþla ilgili hükümler tekrar edilmemektedir. Zira buradaki hüküm savaþýn fazileti ile ilgilidir. Daha önceki âyetlerde savaþa izin verilmesiyle ilgili hükümler vardý.
108
2- Bakara Sûresi
Ý’lâ,
(17)
Ýddet ve Boþanmanýn Hükmü (226-237. âyetler)
Daha sonra Allah Teâlâ: “Kadýnlarýna yaklaþmamaya yemin edenler için, ancak dört ay bekleme (hakký) vardýr. Eðer o süre içerisinde dönerlerse Allah baðýþlayan, merhamet edendir.” (Âyet: 226) buyruðuyla, i’lânýn ve i’lâ yapýlan kadýnýn iddetinin hükmünü belirtti. Sonra zifaftan sonra boþanan kadýnýn iddetini, bir ya da iki talakla boþanmýþ ise ona tekrar dönmenin caiz olduðunu, üçüncü defa boþandýktan sonra, o kadýn baþka bir erkekle evlenip ondan boþanmadýkça tekrar ona dönmenin caiz olmayacaðýný belirtti. Ve yine ikinci defa boþamak ve diðer bir iddeti süresinde, tekrar almak için iddetinin sonuna doðru kadýna dönmek suretiyle ve ona zarar vermek niyetiyle, boþanan eþleri (bu þekilde sürekli) nikah altýnda tutmanýn ve iddeti bittikten sonra kýskançlýktan dolayý onu baþka bir erkekle evlenmekten men etmenin, her iki tutumun da caiz olmadýðýný ifade etti. Þayet boþanan kadýnýn çocuðu varsa, onun tam iki yýl çocuðunu emzirme ve kocasýndan nafaka alma hakký olduðunu beyan etti. Sonra kocasý ölen kadýnýn iddeti ve bu iddeti esnasýnda ona, iddetin bitiminde kendisiyle evlenme isteðinde olan erkeðin bu isteðini çýtlatmasýnda (ima etmesinde) bir sakýnca olmadýðýný, bunun caiz olduðunu belirtti. Zifaftan önce boþanan kadýnlar için herhangi bir iddetin söz konusu olmadýðýný ve böyle bir kadýnýn eðer mehri belirlenememiþse mut’a hakký (boþayan kocanýn mali durumuna göre kadýna bir miktar mal verilmesi) olduðunu ifade etti. Þayet mihri belirlenmiþse mihrin yarýsýnýn kadýnýn hakký olduðunu belirtip, erkek ve kadýnlarýn bu hususta birbirlerinde haklarý olduðundan dolayý da, onlara; bu haklarýnda musamahalý davranmalarýnýn doðru olacaðýna da iþaret ederek: “... (boþadýðýnýz eþlerinize mehrin tamamýný) baðýþlamanýz takvaya daha yakýndýr. Aranýzda birbirinize iyilik etmeyi, fazileti unutmayýn. Þüphesiz Allah yaptýklarýnzý görmektedir.” (Âyet: 237) buyurdu.
17
Eþine yaklaþmamaya yemin etme.
109
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Emniyet ve Korku Anýnda Namazýn Hükmü (238-239. âyetler) Allah Teâlâ bundan sonra: “Namazlarý ve orta namazý (ikindi namazýný) koruyun, gönülden baðlýlýk ve saygý ile Allah’ýn huzuruna durun.” (Âyet: 238) buyurup, inananlara emniyet anýnda bütün erkanýný yerine getirerek namazlarýný korumalarýný (kýlmalarýný) emretti. Eðer(muharebe, su baskýný vs.) þiddetli korku içerisinde bulunurlarsa, bu durumda da namazlarý yürüyerek veya hayvan üzerinde, nasýl mümkün olursa o þekilde, eda edip namazlarýný terketmemelerini emretti. Devamla da: “(Tehlikeden) emin olduðunuz, güvene kavuþtuðunuz zaman, bilmediðiniz þeyleri size öðrettiði þekilde Allah’ý anýn.”(Âyet: 239) buyurdu.
Eþlere Vasiyetin Hükmü (240. âyet) Sonra Allah Teâlâ: “Ýçinizden ölüp geriye eþler býrakan (erkekler) eþlerinin, (evlerinden) çýkarýlmaksýzýn bir yýla kadar geçimlerinin saðlanmasýný vasiyet etsinler.” (Âyet: 240) buyurup, inananlardan ölen kiþilerin, eþlerine bir yýllýk nafaka ve iskan vasiyet etmelerinin gerekli olduðunu belirtti. Þayet o hanýmlar bundan önce, Allah’ýn -az önce- kendileri için belirlediði müddet kocalarýnýn evinde ikamet ettikten sonra, evlerinden çýkarlarsa, kendileri hakkýnda uygun olaný (yani sahih bir nikahla evlenmek gibi) yaptýklarýndan dolayý onlara karþý herhangi bir zorlama yapma haklarýnýn olmadýðýný belirtti. Halbuki Araplar bu vasiyetle Cahiliye döneminde onlarý evde tutmaya mecbur ediyorlardý.
Boþanan Kadýnlarýn Nafakasýnýn Hükmü (241-242. âyetler) Allah Teâlâ bundan sonra: “Boþanmýþ kadýnlarýn uygun olan geçimlerini saðlamak, (Allah’ýn azabýndan) korunanlar üzerine bir borçtur.” (Âyet: 241) buyurdu. Burada âyette geçen metâ’(geçimleri)’nden maksat onlarýn bir yýllýk nafakasýdýr. Bunu Cenab-ý Hak, Allah’tan korkanlarýn üzerine borç kýlmýþ olduðunu ifade edip: “Düþünesiniz diye Allah âyetlerini böyle açýklýyor.” (Âyet: 242) buyurdu. 110
2- Bakara Sûresi
Nefis ve Malla Cihada Teþvik (243-284. âyetler) Daha sonra Allah Teâlâ: “Ölüm korkusuyla binlerce kiþilik gruplar halinde yurtlarýndan çýkanlarý görmedin mi? Allah onlara “ölün” dedi de sonra onlarý diriltti. Þüphesiz Allah insanlara karþý lütuf sahibidir. Fakat insanlarýn çoðu þükretmezler.” (Âyet: 243) buyurup, Müslümanlara cihat konusunda izin verip, cihadý onlara farz kýlmasýnýn ardýndan onlarý cihada teþvik etmeye baþladý. Kuþkusuz (burada), korkunun ecele bir faydasý olmadýðýna delalet eden bir kýssayý anlatmakla da müminleri cihada hazýrladý. Çünkü ölümden çekinme, onlarý cihaddan korkutan yegane sebepti. Bundan dolayý binlerce kiþilik gruplar halinde ölümden korktuklarý için ülkelerinden çýkan insanlarýn kýssasýný anlattý. Bunlar Ýsrâiloðullarýndan bir kavimdi. Savaþ yapmakla emrolunduklarý halde canlarýndan korktuklarý için bu emre itaat etmediler. Bunun üzerine Allah (c.c.) onlara bir hastalýk gönderip, onlardan çoðunu öldürdü. Böylece onlardan sað kalanlar bu olaydan ders alýp, Allah’ýn (c.c.) kendilerini bu hastalýktan kurtarmasý dolayýsýyla Allah’a þükür için Allah yolunda cihat ettiler. Allah Teâlâ bu uyarýyý yaptýktan sonra, müslümanlara kendi yolunda savaþmayý onlara emretti. Ve onlardan Allah yolunda cihat için bir þey infak edene, onun karþýlýðýný kat kat fazlasýyla kendisine ödeyeceðini va’detti. Allah Teâlâ daha sonra, inananlara sayýlarýnýn azlýðý sebebiyle cihat etme korkularýný yüreklerinden söküp atan ve onlara cihadlarýnda yarayacak öðütleri içeren ikinci bir kýssa daha anlattý. Bu kýssa, Ýsrâiloðullarýnýn; peygamberleri Samuel’den onlara sancaðý altýnda savaþacaklarý bir hükümdar göndermesini istedikleri anki kýssalarýdýr. Ýsrailoðullarý kendilerine savaþ farz kýlýnýnca, içlerinden çok azý hariç bundan yüz çevirdiler. Samuel onlara, Allah’ýn kendilerine hükümdar olarak Tâlût’u gönderdiðini söyleyince, fakirliðinden dolayý onu ayýpladýlar. Bunun üzerine Samuel onlara cevaben; Allah’ýn Tâlût’u ilminin ve gücünün fazlalýðý dolayýsýyla onlardan üstün kýldýðýný, Cenab-ý Hakk’ýn mülkünü dilediðine vereceðini, O’nun mülkündeki tasarrufunda hiçbir kimsenin O’nunla tartýþamaya(18)
18
Bu kýssa, birinci kýssanýn ayrýntýsý olarak kabul edilebilir.
111
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
caðýný söyledi. Devamla da Tâlût’un askerlerini ordugâhtan çýkardýðý zaman onlarý imtihan edip denediðini, çok azý dýþýnda onlarýn bu imtihana sabretmediklerini, Tâlût’la beraber yürüyüp, Câlût’u ve askerlerini gördüklerinde de: “Bizim bunlarla savaþmaya gücümüz yok.” dediklerini bildirdi. Ýçlerinden Allah’a kavuþacaklarýna inananlarýn bunlarýn sözlerine karþýlýk: “Allah’ýn izniyle, sayýca az nice topluluklar, sayýca kendilerinden fazla olan nice topluluklara galip gelmiþtir.” diye karþýlýk verdiklerini ve sonra da Calut’un askerlerine karþý çýkýp Allah’tan düþmanlarýna karþý kendilerine yardým etmesini istediklerini; bu sebeple Allah’ýn izniyle onlarý hezimete uðrattýklarýný, o savaþta Davut’un Câlût’u öldürdüðünü, Allah’ýn da onu öldürmesine karþýlýk Davut’a mülk ve hikmet verdiðini anlattý. Sonra Allah yolunda cihadýn hikmetini beyan ederek, kýssayý bitiren Cenab-ý Hak: Eðer(bu kýssada olduðu gibi) asiler itaatkarlarla savulup, etkisiz hale getirilmemiþ olsaydý, dünyanýn bozulacaðýný belirtti. Sonra da bu kýssada okuduðu âyetlerin önemini ilan edip, onlarý Hz. Peygamber’in, peygamberlerden birisi olduðuna delil kýldý. Sonra, o peygamberlerden bazýlarýný bazýlarýna mucizelerde üstün kýldýðýný; þayet Allah dilemiþ olsaydý, insanlarýn o mucizelerle doðru yolu bulup, mucizeler onlara geldikten sonra artýk birbirlerini öldürmeyeceklerini belirtti. Ancak insanlarýn ihtilafa düþtüklerini, onlardan bazýlarýnýn iman edip bazýlarýnýn inkar ettiklerini, inkar edenlerin müminlerle savaþtýklarýný bundan dolayý müminlerin de onlarýn kendileriyle savaþmasýna karþýlýk olarak onlarla savaþmak zorunda kaldýklarýný bildirdi. Cenab-ý Hak, daha sonra; müminleri teþvik etme, özendirme tarikiyle cihada teþvik ettikten sonra, tekrar onlarý korkutma (terhib) tarikiyle de cihada teþvik etmeðe baþladý. Onlara, cihat uðrunda Allah’ýn kendilerine vermiþ olduðu rýzýktan, hiçbir fidyenin kabul edilmediði, hiçbir dostluk ve þefaatýn kabul edilmeyeceði o gün gelmeden önce harcamalarýný emretti. Sonra bu beyaný destekleyen ve O’nun izni olmadan hiçbir kimsenin O’nun katýnda þefaat etmesinin mümkün olmadýðýný ispatlayan ve azametini gösteren bazý sýfatlarýný zikredip, O’nun emrine uyup, yolunda cihat edenlerden baþkasý hakkýnda þefaate izin vermeyeceðini beyan etti. Sonra 112
2- Bakara Sûresi
da bu beyanlarla insanlarý, illa da infak etmeye ve cihada zorlamadýðýný; çünkü dinde zorlama olmadýðýný, doðru ve güzel olanýn, çirkinlik ve sapýklýktan kesin olarak ayrýlmýþ olduðunu, kim Allah’a inanýr Taðut’u (þeytan) inkar ederse, onun saðlam bir kulpa yapýþmýþ olduðunu ifade etti. Sonra müminlerin dostunun bizzat O (Allah) olduðunu, bu yüzden onlarý karanlýktan aydýnlýða çýkardýðýný, kâfirlerin dostununsa Taðut olduðunu, bundan dolayý da O’nun onlarý aydýnlýktan çýkarýp karanlýða götürdüðünü belirtti. Bu sebeple de, müminlerin neticede kendi istekleri ve Allah’ýn onlarý muvaffak kýlmasýyla imana kavuþtuklarýný, kafirlerin de yine kendi istekleriyle ve Taðut’la dost olmalarýnýn kendilerini O’na (þeytana) yöneltmesiyle sonunda küfre düþtüklerini bildirdi. Sonra da bu hususu üç örnekle açýkladý. Bunlardan birincisi: Hz Ýbrâhim ve Nemrud örneðidir ki; Ýbrâhim O’nu getirdiði delilleriyle susturmuþtu; fakat O Taðut’u dost edindiðinden Taðut O’nu saptýrdý. Ýkincisi: Duvarlarý yýkýlmýþ, çatýlarý çökmüþ yerle bir olmuþ, bir köye uðrayan adamýn örneðidir ki; o adam bu durumu görünce: “Allah burayý ölümden sonra nasýl hayata kavuþturacak?” demiþti. Sonra Allah (c.c.) onu kendisine dost edinip, doðru yola iletmiþti. Üçüncüsü ise yine Ýbrâhim’in (a.s.) örneðidir. Bir zaman Ýbrâhim (a.s.) Rabb’ine: “Rabb’im ölüleri nasýl dirilttiðini bana göster” demiþti. Bunun üzerine Allah (c.c.) bunu kendisine göstermiþti. Böylece Ýbrâhim (a.s.), Allah’ý dost edindiðinden Allah da onun imanýna iman katýp imanýný kat kat artýrmýþtý. Bundan sonra Cenab-ý Hak, önceki âyetlerle tergib (teþvik) tarikiyle anlattýðý, harcadýklarýnýn kat kat fazlasýyla kendilerine sevap olarak verileceði hususunu açýklamak için, tekrar Allah yolunda malýn harcanmasý hususunda müminleri teþvik etmeye baþladý. Bu hususu açýklamak için, her baþaðýnda yüz tane bulunan yedi baþak bitiren bir ekin tanesinin durumunu örnek verdi. Devamla da, sadaka verirken ardýndan baþa kakmak ve eziyet etmek gibi, Allah katýnda verilen sadakanýn sevabýný yok edecek onur kýrýcý davranýþlarýn terk edilmesinin zorunluluðunu, infak için mallarýn iyilerinin seçilmesini, her þahsýn, kazancýnýn temizlerinden infak etmesinin gereðini ifade etti. Kiþinin kendisini sadaka sebebiyle fakirlikle korkutan 113
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ve bu yüzden malýnýn kötüsünü sadaka vermeyi kendisine güzel gösteren þeytanýn iðvasýna kulak vermeyip, tam aksine kendisine Yüce katýndan maðfiret ve bol rýzýk va’d eden, ona maldan daha hayýrlý olan hikmet ve ilim veren Allah’ýn emrine kulak vermesi gerektiðini beyan etti. Sonra Allah yolunda infak edenlerin mallarýndan infak etmek için neyi seçip ayýrdýklarýný bildiðini belirtip, müminleri infak hususundaki emirlerine muhalefetten dolayý uyardý. Devamla, infakýn açýktan da, gizli de yapýlabileceðini belirterek, gizlice yapýlan infakýn riyadan uzak olduðu için daha üstün olduðunu ifade etti. Sonra da, Peygamber’e (s.a.s.) dönerek: insanlarý Allah’ýn kendilerine emrettiði infaka ulaþtýrmanýn, onlarýn Allah için harcama yapmalarýný saðlamanýn O’nun görevi olmadýðýný bildirdi. Çünkü hidayetin Allah Teâlâ’nýn elinde olduðunu belirtti. Allah için ne infak eder, ne harcarlarsa onun kazancýnýn sadece onu yapanlara döneceðini, çünkü onlarýn Allah’ýn rýzasýný umduklarýndan dolayý bu harcamayý yaptýklarýný ifade etti. Sadakalarda, Allah yolunda cihat etmelerinin kendilerini rýzýk talebinden mahrum býraktýðý kiþilerin de haklarý olduðunu beyan etti. Sonra, mallarýný Allah yolunda harcayanlara, onlarýn ecirlerinin Allah katýnda olduðunu ve onlar için ahirette hiçbir korku olmadýðýný bildirip, onlarýn orada mahzun da olmayacaklarýný va’d etti. Bundan sonra Allah Teâlâ, faiz (riba) konusunda söze baþladý. Çünkü infak hususunda nefisteki cimriliði arttýran yegane unsur ribadýr. Bu husus, faizin malý arttýrdýðý, infakýn da malý azalttýðý düþüncesinden ileri gelmektedir. Bu yüzden Cenab-ý Hak faiz yiyenlerin halini takbih edip, (çirkinliðini ifade edip) onlarý þiddetli bir þekilde tehdit etti. Ve O’nun, içerisine faiz karýþan malý mahvedip, içerisinde Allah yolunda infak ve sadakalar bulunan malý da arttýracaðýný bildirdi. Ve Allah’ýn faiz yiyen hiçbir günahkar ve nankörü sevmediðini; iman edip infak vb. diðer salih amelleri iþleyen müminlerin de Rabb’lerinin katýnda mükafatlarýnýn, ödüllerinin, bulunduðunu; onlar için hiçbir korkunun olmayacaðýný ve onlarýn asla üzülmeyeceklerini beyan etti. Sonra faiz haram kýlýnmadan önce aralarýnda faiz alýp verenlere faizden arta kalan kýsmý almamalarýný emredip, eðer kendilerine verdiði bu emre uymazlarsa Allah’la savaþa girmiþ olacak114
2- Bakara Sûresi
larýný bildirdi. Þayet tevbe edip tefecilikten vazgeçerlerse, kendilerinin sermayelerinden ve ana paralarýndan baþka bir þey alma haklarýnýn olmadýðýný belirtti. Bu arada, þayet borçlu zor durumdaysa, ona geniþ bir zamana kadar mühlet verilmesinin gereðini ifade etti. Eðer insanlar bilirlerse alacaklarýný böyle zor durumdaki borçluya tasadduk etmelerinin kendileri için daha hayýrlý olacaðýný belirtti. Sonra Allah Teâlâ inananlar için, muhtaç olduklarý parayý ve malý elde edebilmelerine vesile bulabilmeleri için faiz yerine selem’i onlara helal kýlýp, onlara bu hususta birbirlerine borç verirlerse, bunu yazmalarýný ve buna þahit tutmalarýný; þayet seferde olup da, borcu yazacak bir katip de bulamazlarsa, borçludan (borca karþýlýk bir malý) rehin almalarýný emretti. Sonra inananlarý bu konuda þahitliði gizlemekten nehyedip, onlara O’nun, bu konuda yaptýklarý her þeyi bildiðini, göklerde ve yerde olan her þeyin sahibinin O olduðunu, gönüllerindekileri açýklasalar da gizleseler de onlarý bunlarla hesaba çekeceðini haber vererek: “(Allah) kimi dilerse onu baðýþlar ve kimi de dilerse ona da azap eder. Allah her þeye kadirdir.” (Âyet: 284) buyurdu. (19)
Sonuç (285-286. âyetler) Daha sonra Allah Teâlâ: “O Peygamber de kendisine Rabb’inden indirilene iman etti. müminler de...” (Âyet: 284) buyurup, Resul’ün ve müminlerin Kur’ân’a, meleklere ve âyette zikredilen diðer iman esaslarýna inandýklarýný zikretti ki, böylece münafýklar ve Yahudilerin inkarýnýn zikriyle baþladýðý sûreye, müminlerin imanýný zikrederek son versin. Ve devamla onlarýn, âyette zikrettiði ihlaslarýnýn, itaatlerinin ve O’ndan isteklerinin güzelliðine deðindi. Ve O’nun hiçbir nefse gücünün üzerinde bir sorumluluk yüklemediðini, herkesin kazandýðý hayrýn kendi yararýna ve iþlediði þerrin de kendi zararýna olduðunu bildirdi. Ýnsanlarý unutkanlýklarý ve yanýldýklarý þeyler sebebiyle sorguya çekmeyeceðini, onlara kendilerinden 19
Bedelin peþin ödenmesine raðmen malýn daha sonra verilmesi esasýna dayanan satýþ usulü. (Ç. N.)
115
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
önceki Yahudiler ve diðer milletlere yüklediði gibi aðýr bir yük yüklemediðini... vb. lütuflarýný beyan etti. Sonunda da insanlarýn diliyle: “Bizden (sadýr olan günahlarý) affet, bizi baðýþla, bizi yarlýða, bizi esirge. Sen Mevlamýzsýn bizim. Artýk kafirler grubuna karþý da bize yardým et.” (Âyet: 286) buyurdu.
116
3- ÂL-Ý ÝMRÂN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Âli Ýmrân Sûresi Enfâl Sûresi’nden sonra nazil oldu. Enfâl Sûresi’nin nüzulü hicretin üçüncü yýlýnda, Uhud Savaþý sonrasýna rastlamaktadýr. Dolayýsýyla bu sûre de Bedir Savaþý ile Hudeybiye Barýþ Antlaþmasý arasý dönemde inen sûrelerdendir. Sûrede Ýmrân ailesinin kýssasý anlatýldýðýndan dolayý sûreye bu ad verilmiþtir. Bu kýssa Ýmrân’ýn eþi ve kýzý Meryem’in kýssasýdýr. Tabiatýyla Îsâ (a.s.) kýssasý da buna dahildir. Sûre, 200 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin baþ tarafý Necran Hristiyanlarý heyeti hakkýnda inmiþtir. Bunlar Peygamber’e (s.a.s.) heyet halinde gelmiþler ve üzerlerine giydikleri kýymetli elbiseler, ipek ridalar ve altýn iþlemeli üniformalarla mescide, Peygamber’in (s.a.s.) huzuruna girmiþlerdi. Beraberlerinde Peygamber’e hediye olarak getirdikleri, üzerlerinde resimler (temâsil) bulunan sergiler ve yün elbiseler vardý. Peygamber (s.a.s.) elbiseleri kabuletti; fakat üzerinde resimler bulunan halýlarý kabul etmedi. Sonra Peygamber’le (s.a.s.) Ýslâm dini konusunda tartýþmaya girdiler. Ýslâm aleyhine fitneyi körüklemede Yahudi hahamlarý da bu konuda onlara katýldýlar. Ýþte bundan dolayý bu sûrenin baþ taraflarý onlarla cereyan eden bu tartýþmanýn tasviri konusunda gelmiþtir. Konuyla ilgili âyetlerin çoðu Hristiyanlarýn Peygamber (s.a.s.) ile tartýþmasý, az bir miktarý da Yahudilerin O’nunla mücadelesini tasvir et117
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
mektedir. Ýþte bu tartýþma açýsýndan Âl-i Ýmrân Sûresi Bakara Sûresine benzemektedir. Ayný zamanda da uzunluk bakýmýndan da ona benzediði için Kur’ân-ý Kerîm’in tertibinde Bakara Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Cenâb-ý Hak sûrenin baþýnda Allah Teâlâ için vacip olan sýfatlarý beyan etmek suretiyle bu tartýþmaya zemin hazýrlamýþtýr. Sonra bu tartýþmadan onlarýn iddialarýný cevaplamaya geçmiþtir. Bunlarýn sözlerini cevapladýktan sonra müminlerin imanlarýný sabitleþtirmeye ve onlarý müþriklerin bu batýl sözlerinden etkilenmekten sakýndýrmaya geçmiþtir. Bundan sonra da tekrar yine müminlerin Uhud yenilgisinden sonra da, konumlarýný güçlendirmeye ve imanlarýný kuvvetlendirmeye intikal etmiþtir. Þüphesiz ehl-i kitap, müminlerin imanlarýna etki etmek için bu yenilgiyi fýrsat bilmiþ ve bundan yararlanmaya kalkýþmýþlardý. Sonra sûre, Bakara Sûresi’nde olduðu gibi, müminlerin þanýný yüceltme ve onlarýn methiyle son bulmuþtur. Bu sûrenin, Allah Teâlâ hakkýnda vacip olan sýfatlarýn beyanýyla baþlamýþ olmasýndan, kuþkusuz bu sýfatlarýn, Necran heyetiyle Îsâ (a.s.) hakkýnda yapýlan tartýþmada esas alýnmasý amaçlanmýþtýr.
Allah Teâlâ Ýçin Vacip Olan Sýfatlar (1-6. âyetler) Allah Taalâ: “Elif, lâm, mîm; Allah o Allah’týr ki, kendinden baþka hiçbir Tanrý yoktur. (O) daima diridir, yarattýklarýný koruyup yöneticidir.” (Âyet 1-2) buyurup, Allah’ýn bir, diri ve yarattýklarýný koruyup yöneten olmasýnýn vacipliðini beyan etti. Bununla, ileride Necran Heyetiyle tartýþýlmasý zikredilecek olan, Îsâ’nýn (a.s.) uluhiyeti (tanrýlýðý) düþüncesini ortadan kaldýrmaya ve bunun mümkün olmadýðýný beyan etmeye ortam hazýrladý. Sonra, Kur’ân’ýn kendinden önceki kitaplarý doðrulayýcý olarak indirildiðini; O’ndan önce de Tevrat ve Ýncil’i insanlara doðru yolu göstermek için indirdiðini belirtti. Ve (aynen onlarý indirmiþ olduðu gibi) hakla batýlý birbirinden ayýrdeden bu Kur’ân’ý (Furkân’ý) da -ki, o nakille olmasý kaçýnýlmaz burhandýr.- indirdiðini zikretti. Bununla da (ilerde gerçekleþecek olan) o tartýþmaya zemin hazýrladý ki, böylece tartýþma esnasýnda bu kitaplarýn üzerinde ittifak ettiði tevhid inancýna dönsün ve bu hususta aklý 118
3- Âl-i Ýmrân Sûresi
o kitaplara ayrýlmaz bir biçimde baðlasýn. Sonra da, yerde ve gökte bulunan hiçbir þeyin O’ndan gizli kalmayýþýnýnýn ve rahimlerde bizi dilediði gibi þekillendirmenin O’nun vacip sýfatlarýndan olduðunu beyan etti. Ve: “O’ndan baþka hiçbir Tanrý yoktur. Yegane hüküm ve hikmet sahibi O’dur.” (Âyet: 6) buyurdu.
Hristiyanlarýn Birinci Sözlerine Cevap (7-18. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Kitab’ý sana indiren O’dur. O’nun âyetlerinden bir kýsmý muhkemlerdir(manasý açýk olan) ki; onlar Kitab’ýn anasý (esasý, aslý)’dýr. Diðerleri de müteþâbih (birbirine benzeyen, sonucu tam bilinemeyen)’lerdir...” (Âyet: 7) buyurup, Hristiyanlarýn birinci sözlerine cevap verdi. (ki onlarýn Peygamberle aralarýnda geçen) bu sözleri þuydu: “Ey Muhammed, sen Îsâ’nýn (a.s.) Allah’ýn kelimesi ve O’ndan bir ruh olduðunu söylemiyor musun?” Peygamber (s.a.s.): “Evet söylüyorum.” cevabýný verince: “Bu cevap bize yeter.” demiþlerdi. Ýþte bundan dolayý Cenab-ý Hak; Kur’ân’ýn bazý âyetlerinin muhkem, bazýlarýnýn müteþâbih olduðunu; müteþâbih olanýn muhkem olana uygun bir þekilde yorumlanmasýnýn (tevilinin) vacip olduðunu; kalplerinde eðrilik ve yamukluk bulunanlarýn bu müteþâbihe uyup, onu kendi nefsî arzularýna uyacak tarzda tevil ettiklerini; halbuki ilimde derinleþmiþ olanlarýn ise, onu ya muhkemlere uygun bir tarzda tevil ettikleri, ya da bu konuda iþi Allah Teâlâ’ya havale edip, onun bilgisine býrakýp kendilerine göre yorumlamaktan kaçýndýklarýný beyan etti. Böylece Hristiyanlarýn, Peygamberin yukardaki sözlerinden kendi arzularýna göre hüküm çýkaramayacaklarýný belirtmek suretiyle onlara cevap verdi. Sonra da müteþâbih âyetleri önceki þekilde iþlerine geldiði gibi yorumlayanlarý, ne mallarýnýn ne de çocuklarýnýn kendilerine hiçbir faydasý olmayacaðý azabýndan korkuttu. Nitekim onlar gibi haddi aþan Firavun Hanedaný’na da Allah’ýn azabý karþýsýnda mallarýnýn hiçbir yararý olmadýðýný belirterek, onlarý mallarýna ve güçlerine aldanýp Allah’ýn emirlerine karþý gelmeleri sonucunda mutlaka maðlup olacaklarýný bildirerek uyardý. Ve sözü, ibret alacaklarý bir ders olmasý için, Bedir Savaþý’nda cereyan eden olaylara getirdi. Zira bu savaþta Müslümanlar kendi sayýlarýnýn 119
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
azlýðýna ve Kureyþ’in sayýsýnýn onlardan kat kat fazla olmasýna raðmen, Kureyþ’i yenmiþlerdi. Sonra Cenab-ý Hak insanlara mallarýnýn sevgisinin güzel gösterildiðini, ancak bunun, sadece dünya hayatýnýn geçiçi nimeti olup Allah’ýn müminler için hazýrlamýþ olduðu ahiret nimetlerinin yanýnda hiçbir deðeri olmadýðýný belirtti. Devamla bu tartýþmayý, O’nun Ulûhiyetinin tekliðinin malum olduðunu ve kuþkusuz bütün kitaplarýnýn da buna þahadet ettiðini beyan ederek bitirip:”Allah kendisinden baþka Tanrý olmadýðýna þahittir. Meleklerle ilim sahipleri de, adalet ölçüsünde kalarak þehadet etmiþlerdir ki, O’ndan baþka Tanrý yoktur. O Aziz ve Hakîmdir.” (Âyet: 18) buyurdu.
Hristiyanlarýn Ýkinci Sözlerine Cevap (19-64. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah katýnda din Ýslâm’dýr...” (Âyet: 19) buyurarak, onlarýn ikinci sözlerini cevaplandýrdý. Peygamber (s.a.s.) onlara demiþti ki: “Müslüman olun.” Bunun üzerine, onlar da: “Müslüman olduk” demiþlerdi. Bu sözleri üzerine Peygamber (s.a.s.): “Yalan söylediniz.” Zira sizin Allah’ýn bir oðlu olduðunu söylemeniz, haça tapmanýz ve domuz eti yemeniz Müslüman olmanýza engeldir.” buyurdu. Hristiyanlar kuþkusuz Peygamber’in (s.a.s.) huzurunda, Îsâ’nýn (a.s.) ulûhiyetine delil olarak O’nun; ölüyü diriltmesini, körü ve alaca hastalýðý olaný iyileþtirmesini... vb. mûcizelerini ileri sürmüþlerdi. Ve yine O’nun Allah’ýn oðlu olduðuna da babasýnýn olmamasýný delil getirmiþlerdi. Cenab-ý Hak bunlarýn bu düþüncelerini önce, Allah katýnda tek ve yegane dinin yalnýz Ýslâm olduðunu ispatlayarak reddetti. Devamla; onlarýn Allah’ý üçün üçüncüsü olarak kabul etmelerinin gerçek din olmadýðýný; onlarýn kitaplarýný da Allah’ýn birliði inancý üzerine indirdiði halde; onlarýn kendilerinin Allah’ýn âyetlerini tahrif edip, deðiþtirdiklerini bildirdi. Ve onlar Allah’ýn birliði konusunda tartýþýp dile getirdikleri düþünceleri, iddialarýna delil olarak ileri sürseler de bunlarýn, asla herhangi bir ilmî ve mantýkî deðeri olmayan boþ kuruntular olduðunu belirtti. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanlarýn, müslümanlýklarýnda devam edip, bu tür zayýf þüphelere, boþ kuruntulara iltifat etmemeleri gerektiðini ifade etti. ehl-i kitap ve Arap müþriklerinin de müslümanlar gibi 120
3- Âl-i Ýmrân Sûresi
Ýslâm’a girdikleri vakit doðru yolu bulacaklarýný, þayet yüz çevirirlerse, kendilerine Ýslâm teblið edildikten sonra artýk hiçbir mazeretlerinin kalmayacaðýný beyan etmek suretiyle onlarýn sözlerini cevapladý. Sonra da Allah’ýn âyetlerini inkar etmek ve haksýz yere Allah’ýn peygamberlerini öldürmek gibi, ehl-i kitabýn iman etmiþ olmalarýný engelleyici vasýflarýný dile getirerek, onlarý kendileri için hazýrlamýþ olduðu azaplarla tehdit etti. Devamla da onlarýn, anlaþmazlýða düþtükleri konularda aralarýnda Allah’ýn kitabýyla hükmedilmeye çaðrýldýklarýnda bile kabul etmeyip, bundan yan çizdiklerini; onlarýn, Allah’ýn hükümlerinden yüz çeviren kiþiler olduklarýný ve yine onlarýn ateþin kendilerine, dünyanýn yaratýlýþ günleri miktarýnca sayýlý birkaç gün dýþýnda hiç dokunmayacaðýný saçmaladýklarýný belirtti. Sonra, onlarý ahirette toplayacaðýný ve irtikab ettikleri bu küfürden dolayý cezalandýracaðýný belirtmek suretiyle kendilerini uyardý. Sonra da Peygamber’e (s.a.s.); onlara: O’nun (Allah’ýn), mülkün yegane sahibi olduðunu, yarattýklarýndan dilediðini yüceltip aziz kýldýðýný, dilediðini de alçaltýp zelil kýldýðýný, binaenaleyh ehl-i kitabýn da bu hususta, diðer insanlardan herhangi bir ayrýcalýðý olmadýðýný söylemesini emretti. Devamla da bunu O’nun geceyi gündüzün içine, gündüzü de gecenin içine soktuðunu, diriden ölü, ölüden diri çýkardýðýný ve dilediðine hesapsýz rýzýk verdiðini belirtmek suretiyle teyid etti. Ardýndan da müminlerin onlarýn bu hile ve desiselerine aldanýp da onlarý gönül dostu edinmelerini yasakladý. Ve kim bunu yaparsa; onun Allah’la bir iliþkisinin kalmayacaðýný ve Allah’ýn bu konuda onlarýn gizledikleri ve açýkladýklarý her þeylerini bildiðini belirtti. Þayet onlar da Allah’ý seviyorlarsa, Allah’ýn peygamberine uymalarýnýn ve sadece O’nu sevmelerinin, O’na ve Resulüne itaat etmelerinin gerekliliðini beyan edip: “Eðer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanlarý sevmez.” (Âyet: 32) buyurdu. Allah Teâlâ daha sonra tekrar; Îsâ’ýn (a.s.) gerçek kýssasýný baþtan sona kadar anlatarak, Hristiyanlarýn sözlerine cevap verdi. Bu sebeple, Adem’den (a.s.) Nûh’a (a.s.), Ýbrâhim ailesine ve Ýmrân ailesine kadar Îsâ’nýn (a.s.) önceki atalarýný seçip, onlarý bütün alemlere üstün kýldýðýný bildirdi. Sonra da Îsâ’nýn (a.s.) annesi Meryem’in durumunu ve Zekeri121
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ya’nýn (a.s.) onun bakýmýný üstlenmesini anlattý. Meryem’in Zekeriya’yla olan haberini ve Zekeriya’nýn Allah Teâlâ’nýn Yahya’yý kendisine baðýþladýðý anki haberini zikretti. Devamla da Meryem’i (a.s.) ve meleklerin ona: Cenab-ý Hakk’ýn kendisini seçip bütün alemlerin kadýnlarýndan üstün kýldýðýný, O’nu kendi katýndan ismi Meryem oðlu Îsâ Mesih olan bir kelimesiyle müjdelediðini, Îsâ’yý (a.s.) kendi emriyle Meryem’den yaratacaðýný, O’na kitap ve hikmeti öðreteceðini ve O’nu Ýsrâiloðullarýna peygamber olarak göndereceðini Meryem’e haber vermelerini anlattý. Sonra, Îsâ’nýn (a.s.) onlara mucize olarak Allah’ýn izniyle çamurdan bir kuþ yarattýðýný, O’nun Allah’ýn izniyle körü ve alaca hastalýðýna yakalanmýþý iyileþtirdiðini beyan etti. Daha sonra da, Ýsrail oðullarýnýn Îsâ’yla (a.s.) olan macerasýný (emr), O’nu öldürmek ve asmak istemelerini bunun üzerine Allah’ýn O’nu ref ettiðini (katýna yücelttiðini) anlattý. Ve böylece kýssanýn sonuna vardýðýnda da kýssada anlattýklarýnýn Cenab-ý Hakkýn âyetleri ve hikmet dolu zikir (Kur’ân) olduðunu, bu nedenle Îsâ (a.s.) hakkýnda bundan baþka anlatýlan þeylerin uydurma olup, kabul edilir þeyler olmadýðýný belirtti. Devamla, Allah’ýn Îsâ’yý (a.s.) babasýz yaratmasýnýn örneðinin, topraktan yaratmýþ olduðu Hz. Adem’in yaratýlýþý gibi olduðunu, Îsâ’nýn (a.s.) durumu hakkýnda yegane gerçeðin de bu olduðunu, O’nun babasýz yaratýlmasý durumunun da Hz. Adem’in durumundan daha fazla þaþýlacak bir husus olmadýðýný belirtti. Bütün bu açýklamalardan sonra eðer yine de Hz. Peygamber’le Îsâ (a.s.) hakkýnda tartýþmaya girerlerse, bu durumda Peygamber’e (s.a.s.) son olarak, onlarý çocuklarý ve kadýnlarýyla birlikte Hz. Peygamber ve O’nun da çocuklarý ve eþleri (kadýnlarý) ile birlikte topluca doðrunun ortaya çýkmasý ve yalancýlarýn Allah’ýn lanetine uðramasý için lanetleþmeye çaðýrmasýný emretti. Devamla da Îsâ’nýn (a.s.) durumu hakkýnda Kur’ân’da zikredilenlerin gerçek kýssalar olduðunu ve Allah’tan baþka hiçbir ilahýn olmadýðýný bildirdi. Þayet bütün bu anlatýlanlardan sonra yine yüz çevirirlerse, onlarýn bu tartýþmalarýnda art niyetli müfsitler olup, gerçeði bulmak isteyen kiþiler olmadýklarýný ifade etti. Sonunda da bu konuyu (bölümü), onlarý üzerinde bütün dinlerin ittifak ettiði tevhide (Allah’ýn birliði) davetle bitirip: “(Resulüm) De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bi122
3- Âl-i Ýmrân Sûresi
zim aramýzda eþit olan bir söze geliniz: Allah’tan baþkasýna tapmayalým, O’na hiçbir þeyi ortak koþmayalým ve Allah’ý býrakýp da kimimiz kimimizi ilahlaþtýrmasýn. Eðer onlar yine yüz çevirirlerse, iþte o zaman: Þahit olun ki biz Müslümanýz, deyiniz.” (Âyet: 64) buyurdu.
Hristiyanlarýn Üçüncü Sözlerine Cevap (65-78. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ey ehl-i kitap! Tevrat ve Ýncil kesinlikle ondan sonra indirildiði halde Ýbrâhim hakkýnda niçin birbirinizle tartýþýp durursunuz? Siz hiç düþünmez misiniz?” (Âyet: 65) buyurarak, onlarýn üçüncü sözlerine cevap verdi. Bu söz, Hristiyanlarýn: Kuþkusuz Ýbrâhim de bizim dinimiz üzerineydi demeleridir. Yahudiler de onlarýnki gibi sözler söylüyorlardý. Bundan dolayý Allah Teâlâ, Tevrat ve Ýncil’in kesin olarak Ýbrâhim’den (a.s.) sonra indirildiðini, dolayýsýyla Ýbrâhim’in (a.s.) Yahudi ve Hristiyan olmasýnýn akýl dýþý olduðunu belirtti. Ve eðer onlarýn Kur’ân þeriatýyla tartýþmalarýnýn (makul) bir sebebi olacaksa bunun da bildikleri kendi þeriatlerinden dolayý olmasý gerektiðini, yoksa onlarýn hiç bilmedikleri bir þeriat olduðu halde Kur’ân þeriatýnýn Ýbrâhim þeriatýyla uyuþmadýðýný iddia ederek, Hz. Peygamber’le tartýþmalarýnýn hiçbir sebep ve anlamý olmadýðýný ifade etmek suretiyle onlarýn “Ýbrâhim de bizim dinimiz üzereydi” iddialarýný cevapladý. Devamla da, Ýbrâhim’in (a.s.) Allah’ý bir tanýyan dosdoðru bir Müslüman olup, Hristiyanlarýn Mesihi ilahlaþtýrarak þirke düþtükleri gibi, müþriklerden olmadýðýný belirtti. Ýnsanlarýn Ýbrâhim’e (a.s.) en yakýnýnýn, ehl-i kitaptan O’nun dininde hiçbir tahrifât yapmadan O’na uyanlarla, Hz. Muhammed ve O’na tabi olan Müslümanlar olduðunu açýkladý. Sonra da ehl-i kitabýn bunun gibi yanlýþ sözlerle Müslümanlarý doðru yoldan saptýrmayý amaçladýklarýný, halbuki onlarýn bu tür sözleriyle farkýnda olmadan kendilerini saptýrmaktan baþka bir þey yapmadýklarýný bildirdi. Devamla da ehl-i kitabýn kendi yanlarýndaki kitaplarýnda bulunan, Hz. Peygamber hakkýndaki müjdeler sebebiyle, Kur’ân âyetlerini ve bunlarýn doðru olduklarýný bilmelerine raðmen, bile bile inkar etmeleri ve bu tür gerçek dýþý sözlerle bilerek hakký batýlla karýþtýrmaktan baþka bir þey yapmak istemediklerini belirterek onlarý 123
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kýnadý. Sonra da onlarýn hakký batýlla karýþtýrmak suretiyle yapmýþ olduklarý densizliklerden, bu söylemiþ olduklarý sözlerden daha çirkin olan bir türünü zikretti. Onlardan bazýlarýnýn sabahleyin Kur’ân’a iman ettiklerini açýklayýp, akþama doðru inkar ettiklerini söylediklerini bildirdi. Onlarýn bununla Hz. Peygamber’e tabi olan müminleri etkileyip imandan vazgeçirmek istediklerini belirtti. Ve devamla onlarýn birbirlerine, bu yalancý imanlarýný göstermeleri esnasýnda, bu göstermelik imanlarýnda asla samimi olmamalarýný, kendi þeriatlarýnýn takrir ettiði (beyan ettiði) nebi’den baþka hiçbir peygambere inanmamalarýný tavsiye ettiklerini ifade etti. Sonra, onlarýn iddialarýna cevap olarak: Doðru yolun onlarýnki deðil; ancak Allah’ýn yolu olduðunu; binaenaleyh bu yaptýklarýnýn kendilerine hiç de yakýþmadýðýný, onlara verilenlerin mislinin (aynýsýnýn) baþka bir kiþiye de verilmesinin ve onun da kendisine verilenle Rabbi’leri katýnda onlara karþý delil getirmesinin mümkün olduðunu, onlara söylemesini Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Ve yine devamla Peygamber’e (s.a.s.) emredip: lütuf ve ihsanýn yalnýz Allah’ýn elinde olduðunu ve onu dilediðine vereceðini, bunun sadece onlara verilmekle sýnýrlý olmadýðýný da onlara söylemesini istedi. Sonra da onlardaki bu dini iþlerde kendilerini üstün görme tutkusunun bununla sýnýrlý kalmayýp birçoklarýnda dünyevî iþlere de sirayet ettiðini, bu nedenle onlar içerisinde bir kantar altýn emanet etsen, bunu sana eksiksiz ödeyen güvenilir kiþiler olduðu gibi, yine bir tek altýn emanet versen -sen üzerinde ayak direyip durmadýkça- onu sana geri ödemeyenlerin de bulunduðunu belirtti. Çünkü onlarýn Allah’ýn, ümmî Araplara karþý yaptýklarýndan dolayý kendilerine bir sorumluluk farz kýlmadýðýna, onlara yaptýklarýndan dolayý üzerlerinde bir vebal olmayacaðýna inandýklarýný bildirdi. Onlarýn böylece Allah adýna yalan söylediklerini belirtip, Allah’ýn bütün insanlarýn sözlerinde durmalarýný, ahidlerine vefa göstermelerini istediðini ifade etti. Ahidlerini yerine getirmeyenlerin ahirette herhangi bir nasipleri olmayacaðýný ve Allah’ýn kýyamet günü onlarla konuþmayacak ve onlarýn yüzüne bakmayacaðýný beyan etti. Sonra da Cenâb-ý Hak, onlardan insanlarý saptýrma yolunda yukarda anlatýlanlardan daha kötüsünü yapmayý mübah sayanlarýn da bulunduðunu belirtti. Öyle ki onlardan Peygamber’in (s.a.s.) kendi kitaplarýnda müjdelenen peygamber olmadýðýný gösteren yazýlarý 124
3- Âl-i Ýmrân Sûresi
kendi elleriyle yazýp sonra da bunun (kendi yazdýklarýnýn) Allah katýndan gönderilen kitaptan âyetler olduðunu söyleyenlerin dahi bulunduðunu açýklayarak: “O (söyledikleri) Allah katýndan deðildir. Onlar bile bile Allah adýna yalan söylüyorlar.” (Âyet: 78) buyurdu.
Hristiyanlarýn Dördüncü Sözlerine Cevap (79-92. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Beþerden hiçbir kimseye yakýþmaz ki, Allah kendisine kitabý, hükmü (hikmeti, ilmi, fehmi veya kazayý) ve peygamberliði versin de sonra O kalkýp insanlara: “Allah’ý býrakýp da bana kul olun desin.” (Âyet: 79) buyurup, onlarýn dördüncü sözlerine verilecek cevabý dile getirdi. Bu dördüncü sözleri de onlarýn: Îsâ (a.s.) Ulûhiyet iddia ediyor ve kavmine, kendisine ibadet etmelerini emrediyordu, þeklindeki iddialarýdýr. Bunun üzerine Cenab-ý Hak: Ýnsanlardan hiçbirinin Allah kendisine kitap, hikmet ve nübüvvet verdikten sonra kalkýp da insanlara, bunun gibi þeyleri emretmiþ olmasýnýn ve dolayýsýyla da onlarý; daha önce üzerinde olduklarý, inandýklarý Ýslâm’dan sonra, inkara sürüklemesinin mümkün olmadýðýný belirterek Hristiyanlarýn bu iddialarýný reddetti. Sonra da önceki peygamberlerin sahip olduðu bu Ýslâm inancýnýn, peygamberlerden ve onlara inananlardan, Ýslâm’ý getireceði beklenen peygamberi tasdik edecekleri sözü olduðunu bildirip; kim bundan sonra o sözden dönerse (onun) fasýk olacaðýný belirtti. Devamla da Allah Teâlâ, Ýslâm’dan baþka bir din aramalarýndan dolayý onlarý ayýpladý. Çünkü Ýslâm’ýn Fýtrat Dini olduðunu; kainatta bulunan akýl sahipleri ve diðer bütün varlýklarýn ister istemez O’na iman ettiklerini, inandýklarýný; kainatta bulunan her þeyin tek olan Allah’a boyun eðdiðini belirtti. Allah Teâlâ bundan sonra da, Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: Ýslâmýn, Ýbrâhim (a.s.) ve O’nun zürriyetinden, O’ndan sonra gelen peygamberlere indirilen din olduðunu, Peygamber’in (s.a.s.) onlarýn (o peygamberlerin) hepsine birden inanýp, aralarýnda hiçbir ayýrým yapmadýðýný; kim inanmaya çaðrýldýðý Ýslâm’dan baþka bir dine uyarsa bunun asla ondan kabul edilmeyeceðini, onlara söylemesini emretti. Ýman ettikten, beklenen peygamberin hak olduðuna þahadet ettikten sonra, inkar eden onlar gibi bir toplumun hidayete ermesinin umu125
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lamayacaðýný belirtip; bunlarýn, bu inkarlarýndan dolayý cezalarýnýn ebedi lanet ve þiddetli azap olduðunu ifade etti. Ancak yine de bunlardan, bundan sonra dahi olsa kim tevbe eder ve halini düzeltirse, Allah’ýn onun geçmiþ günahlarýný baðýþlayacaðýný bildirdi. Ýmanlarýndan sonra inkar eden, sonra Ýslâmýn ortaya çýkýþýndan sonra da küfürlerini arttýranlarýnsa, asla tevbelerinin de kabul edilmeyeceðini, onlardan hiçbirinden, inkarýyla birlikte, kendisini Allah’a yaklaþtýrmak için, yeryüzü dolusu altýn verecek dahi olsa, bunun asla ondan kabul edilmeyeceðini; bu altýný kýyamet günü kurtulmak için fidye olarak verse dahi bunun kendisine hiç faydasý olmayacaðýný beyan etti. Onlarýn dünyada sevdikleri þeylerden infak etmedikçe “iyi”ye (birr ve takva) asla ulaþamayacaklarýný beyan edip: “Her ne infak ederseniz, hiç þüphesiz Allah onu hakkýyla bilir.” (Âyet: 92) buyurdu.
Hristiyanlarýn Beþinci Sözlerine Cevap (93-99. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Tevrat indirilmeden önce, Ýsrâil’in (Yakup) (a.s.) kendisine haram kýldýðý þeyler hariç, bütün yiyecekler Ýsrâiloðullarýna helaldi. De ki: “Tevrat’ý getirip, onu okuyun, eðer doðru söylüyorsanýz.” (Âyet: 93) buyurup, onlarýn beþinci sözlerinin cevabýný verdi: Bu sözleri de onlarýn Peygamber’e (s.a.s.) gelip þöyle demeleriydi: Sen Ýbrâhim’in dini üzere olduðunu iddia ediyorsun, öyleyse o dinde haram olmasýna raðmen sen nasýl develerin etlerini yiyorsun? Ýþte bu âyetle Cenab-ý Hak; Ýsrâil’in (ki bu Ýbrâhim’in (a.s.) oðlu Ýshak’ýn oðlu Yakup’tur (a.s.)), bunu kendisine haram kýlýncaya kadar, bunun Ýbrâhim’in (a.s.) dininde de helal olduðunu; Yakub’un bu haram kýlýþýnýn O’nun çocuklarýnda da böylece kaldýðýný belirterek, onlarýn bu sözlerini cevapladý. Tevrat’ýn da bu hususta onlar aleyhine þahitlik ettiðini bildirdi. Bundan sonra onlara, Peygamber’in (s.a.s.) getirdiði gerçek Ýbrâhim (a.s.) dinine uymalarýný emretti. Devamla da Müslümanlarýn namazlarýnda yönelmiþ olduklarý Beytü’l-Haram’ý (Kabe’yi) da Ýbrâhim’le (a.s.) oðlu Ýsmail’in (a.s.) yapmýþ olduklarýný bildirdi. Buna dair açýk seçik delil olan Ýbrâhim’in (a.s.) makamýnýn orada olduðunu belirtip; insanlarýn onun (Kâbe’nin) yanýnda güven ve emniyette bulunduðunu, orayý haccetmenin -gücü yeten- bütün insanlar üzerinde farz 126
3- Âl-i Ýmrân Sûresi
olduðunu beyan etti. Bütün bu anlatýlanlardan sonra, yine onun âyetlerini inkar etmelerinden dolayý da onlarý kýnayýp, sonunda da Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “De ki: Ey kitap ehli, Allah’ýn yolunu eðri göstermeye yeltenerek, niçin inananlarý Allah yolundan alýkoyuyorsunuz? Halbuki siz gerçeði görüp, durmaktasýnýz. Allah, (bu) yaptýklarýnýzdan habersiz deðildir.” (Âyet: 99) buyurdu.
Ehl-i Kitabýn Sözlerini Cevaplamanýn Ardýndan MüminlerinÝmanlarýnýn Pekiþtirilmesi (100-120. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ey inananlar, kendilerine kitap verilenlerden bir zümreye itaat ederseniz, sizi imanýnýzdan sonra küfre döndürürler.” (Âyet: 100) buyurarak, müminlerin imanlarýný pekiþtirmeye ve onlarý ehl-i kitabýn sözlerinden etkilenmekten sakýndýrmaya baþladý. Devamla da onlara, eðer ehl-i kitaba uyacak olurlarsa, ehl-i kitabýn kendilerini imanlarýndan sonra tekrar küfre döndüreceklerini bildirdi. Halbuki Allah’ýn müminlere hidayet nasip edip, küfürden kurtardýktan sonra tekrar küfre dönmelerinin onlar için çok yakýþýksýz bir durum olacaðýný ifade etti. Sonra da Allah’tan hakkýyla, O’na yakýþýr bir þekilde korkmalarýný, Allah düþmanlarýnýn sözlerine kulak vermemelerini, topluca, hep birden Allah’ýn ipine (dinine) sarýlmalarýný, imandan önce, içinde bulunduklarý tefrika haline dönmemelerini, Allah’ýn üzerlerinde olan nimetini hatýrlamalarýný -ki onlar birbirlerinin düþmaný iken Allah kalplerini uzlaþtýrýp, onlarý kaynaþtýrmýþtý-, kendilerinden iyiliði emreden, kötülükten nehyeden birlik halinde bir topluluk oluþturmalarýný müminlere emretti. Sapýttýklarýndan dolayý küfre çaðýran, bu sebeple de müminlerin yüzünün ak, kafirlerin yüzünün kara olacaðý kýyamet gününde azaba müstehak olacak olan ehl-i kitap gibi olmamalarýný istedi. Sonra da, okuduðu; insanlarýn iyiliðine sebep olacak, bu âyetlerin önemini vurguladý. Göklerde ve yerde ne varsa hepsinin Allah’a ait olduðunu, Allah’ýn insanlarý iyi ve kötü iþlerinden dolayý hesaba çekmesi için; bütün iþlerin, sonunda Allah’a döneceðini beyan etti. Sonra, bu hidayete sahip olan müminlerin, insanlýk için seçilip çýkarýlmýþ en hayýrlý bir ümmet olduklarýný belirtti. Ehl-i kitapta eðer 127
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
müminler gibi iman etmiþ olsalar bunun kendileri için daha hayýrlý olacaðýný; çünkü onlarýn ekserisinin yeryüzünde fesat çýkaran fasýk kiþiler olduðunu ifade etti. Sonra da, onlarýn zayýf kiþiler olduklarýný, müminlere bu gibi batýl sözlerle eziyet etmenin dýþýnda hiçbir zarar veremeyeceklerini bildirdi. Bunlardan Yahudilerin ise inananlarýn ahdine sýðýnmýþ olmadýkça nerede olursa olsunlar üzerlerine zillet damgasý vurulacaðýný belirtti. Ve devamla da kitap ehlinin de hepsinin bir olmadýðýný belirtip; onlar içerisinde de kendilerini Allah’a ibadete adayýp, çoðunluðun düþmüþ olduðu küfür bataklýðýna düþmemiþ olanlarýn da var olduðunu bildirdi. Bu gibilerin de yapmýþ olduklarý hiçbir iyiliðin Allah katýnda asla zayi olmayacaðýný belirtti. Sonra da: bunlardan inkar edenlerin, mallarýnýn Allah’ýn azabýna karþý kendileri için hiçbir iþe yaramayacaðýný ve onlarýn dünyevî zevkleri için harcadýklarý þeylerin, örneðinin; nefislerine zulmeden bir kavmin ekinlerine isabet edip, o ekinlerden hiçbir þeyi býrakmayan dondurucu bir rüzgâr örneðine benzediðini ifade etti. Sonra müminleri kafirlere itaat etmeleri hususunda uyarmasýnýn ardýndan tekrar, onlarýn kendilerinden olmayanlarý samimi dost edinmelerini müminlere yasakladý. Çünkü onlar, müminler için içlerinde devamlý düþmanlýk saklýyorlardý. Böyle bir durum da müslümanlarýn, kendilerini sevmeyen, müminlere bir iyilik isabet ettiði zaman buna üzülen, þayet bir kötülük dokunsa buna sevinen bu insanlarý sevip, dost edinmelerinin uygun olmayacaðýný belirterek: “Eðer sabreder, korunursanýz onlarýn tuzaðý size hiçbir zarar vermez. Þüphesiz Allah onlarýn yaptýklarýný kuþatmýþtýr.” (Âyet: 120) buyurdu.
Uhud Savaþý’ndan Sonra Müminleri Takviye Etme (121-189. âyetler) Daha sonra Allah Teâlâ: “Hani sen ailenden sabah erkenden ayrýlmýþtýn, müminleri (Uhud’da) savaþ mevzilerine yerleþtiriyordun. Allah her þeyi iþitir, bilir.” (Âyet: 121) buyurup, müminlerin Uhud Savaþý’ndaki hezimetini dile getirdi. Ki Cenab-ý Hakkýn müminlerin baþlarýna gelmesi dolayýsýyla ehl-i kitabýn sevindiklerini söylediði musibet iþte bu musibetti. Ve onlar kesinlikle, daha önce de bu tür boþ iddialarla inananlarýn 128
3- Âl-i Ýmrân Sûresi
imanlarýna etki etmeye çalýþtýklarý gibi, bu musibet dolasýyla da onlarýn imanlarýný etkilemeye gayret göstermiþlerdi. Bundan dolayý Allah Teâlâ müminlere, Allah Resulu’nün (s.a.s.) müminleri savaþ mevzilerine yerleþtirmek için sabah erkenden evinden çýktýðý ve onlardan iki takýmýn, savaþýn baþlangýcýnda Yahudi ve müþriklerden münafýklarýn etkisiyle korkup bozulmaya yüz tuttuklarýný ve bu arada münafýklarýn müminleri etkilemek için kasten bozguna uðradýklarý aný hatýrlamalarýný emretti. Sonra da onlara, münafýklarýn yenilmesinden dolayý etkilenmeleri sebebiyle hata ettiklerini bildirmek için, Bedir Savaþý’nda kendileri daha zayýf ve sayýlarý daha azken güçlü ve kalabalýk müþriklere karþý Allah’ýn onlara yardým ettiðini bildirdi. Sonra da, Bedir’de sýrf kendilerine bir müjde olsun ve bununla kalpleri tatmin olup, güven bulsun diye ve bir de inkar edenlerin bir kýsmýný kessin ya da helak etsin diye veya onlardan tevbe edenlerin tevbelerini kabul etsin, ya da küfürde ýsrâr edenlere azap etsin diye, onlara yardým ettiðini bildirdi. Bütün bu hususlardaki iþlerin sadece Allah’a ait olduðunu, O’nun kullarý hakkýnda dilediði gibi tasarrufta bulanacaðýný, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin Allah’a ait olduðunu, O’nun kullarýndan dilediðini baðýþlayýp, dilediðine de azap edeceðini belirtti. Allah Teâlâ bundan sonra, faizin müminlere haram olduðunu zikretti. Çünkü faiz, müminlerle Yahudiler arasýnda iliþki kurmaya sebep oluyordu. Allah Teâlâ bu savaþta onlarýn düþmanlýklarý açýða çýktýktan sonra, müminlerin Yahudilerle aralarýndaki bu iliþkiyi kesmek istedi ki böylece müminleri onlarýn hile ve desiselerinden ve müminlere malî tahakkümlerinden kurtarsýn ve baþlarýna gelen bu müsibeti onlardan kaldýrsýn. Yahudiler müminlere, kendilerini daha fakir ve daha zayýf düþürecek derecede fahiþ faizle borç veriyorlardý. Þüphesiz Allah Teâlâ bu savaþý zikrettikten sonra, önemine binaen böyle bir tedbir alýnmasýna öncelik verdi. Sonra müminlere, Uhud’da muhalefetlerinden dolayý meydana gelen veballerini (günahlarýný) yok edecek ve onlarý muttakiler için hazýrlanmýþ, geniþliði gökler ve yer kadar olan cennete ulaþtýracak maðfirete (Allah’ýn baðýþlamasýna) koþmalarýný emretti. Devamla da, o muttakilerin bollukta da, sýkýntý içerisinde bulunduklarýnda da mallarýný infak eden... ve âyetlerde diðer benzeri sýfatlarýný zikrettiði müminler olduðunu belirtti. 129
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra: onlardan önce de inananlarla, yalanlayanlar arasýnda uygulanýp, yalanlayanlarýn helakine sebep olan yasalarýn bulunduðunu zikretti. Devamla da bunda insanlar için bir açýklama, yol gösterme ve öðüt olduðunu belirtti. Ve inananlarý baþlarýna gelenlerden dolayý gevþemekten, üzülmekten nehyedip, onlarýn üstün olacaklarýný; þayet Uhud Savaþý’nda onlara böyle bir yara dokunduysa, bunun aynýsýnýn Bedir Savaþý’nda müþriklere de dokunduðunu hatýrlatýp, iyi ve kötü günlerin bütün insanlarýn baþlarýna gelebilecek þeyler olduðunu, Allah Teâlâ’nýn bu gibi þeylerle gerçek müminleri diðerlerinden ayýrdýðýný, Uhud’da ölenleri þehitlikte kendilerinden sonrakilere örnek olacak þehitler edindiðini belirtti. Halbuki onlarýn da Uhud’dan önce þehit olmayý temenni ettikleri halde, kardeþlerinde bu þehadeti gördüklerinde donup baka kaldýklarýný bildirdi. Sonra: Muhammed’in (s.a.s.) bir peygamberden baþka bir þey olmadýðýný, ondan evvel de daha nice peygamberler gelip geçtiðini belirtip, Peygamber’in (s.a.s.) öldüðü þayi olunca Medine’ye koþmalarýndan dolayý onlarý kýnadý. Ve, her þeyin bir eceli olduðunu, ne savaþýn bu eceli öne alabileceðini ve ne de firarýn bunu tehir edemiyeceðini bildirip, kim dünya nimetini ister de savaþtan kaçarsa, Allah’ýn ona dünya nimetini verip, onu ahiret sevabýndan mahrum edeceðini ve kim de ahiret sevabýný isterse, ona da ahiret sevabýný verip, onu dünya mükafatýndan da mahrum etmeyeceðini beyan etti. Sonra: geçmiþte de beraberlerinde Allah erlerinin savaþtýðý nice peygamberler bulunduðunu ve bunlarýn Allah yolunda baþlarýna gelenlerden ötürü gevþeklik göstermediklerini, bu yüzden Allah’ýn (c.c.) da düþmanlarýna karþý onlara yardým ettiðini, onlara dünya nimetini ve ahiret sevabýnýn güzelliðini verdiðini bildirdi. Sonra: savaþta yenilmelerinden dolayý etkilerinde kalarak, kafirlere itaat etmeden müminleri sakýndýrmaya baþladý. Çünkü kafirler inananlara þöyle demiþlerdi: Kuþkusuz O size zafer va’detti. Þayet va’dinde doðru söylemiþ olsaydý siz yenilmezdiniz. Bundan dolayý Cenab-ý Hak müminlere: onlarýn yâr ve yardýmcýlarýnýn Allah (c.c.) olup, O’nun da yardýmcýlarýn en hayýrlýsý olduðunu ve O’nun kafirlerin kalbine korku salacaðýný, Uhud’da galip gelmelerine raðmen artýk bundan sonra muzaffer olamayacaklarýný bildirdi. Ve Allah’ýn Uhud’da onlara 130
3- Âl-i Ýmrân Sûresi
(Müminlere) olan va’dini doðrulayýp, savaþýn baþlangýcýnda onlara yardým ettiðini, onlarýn; zafer kazansalar bile beklemekle emrolunduklarý yerlerinde -pek azý hariç- kalmayýp, mevzilerini terk eden okçularýn verilen emre muhalefet edip, yerlerini terk ettiklerinden sonra, ancak yenildiklerini, onlarýn çoðunun yerlerini terk edip ganimet toplamaya gitmeleri üzerine, düþmanýn onlarýn arkasýný çevirip, onlara arkadan saldýrdýklarýný beyan etti. Sonra: onlarýn bundan sonra yenildiklerini, hiçbir kimseye dönüp bakmadýklarýný Peygamber’in (s.a.s.) kendilerine O’na dönmeleri çaðrýsýný da duymadýklarýný, bundan dolayý Allah Teâlâ onlara ne ellerinden gidene, ne de baþlarýna gelene üzülmemeleri için müþriklerin Bedir’deki kederlerine karþýlýk Uhud kederini verdiðini açýkladý. Sonra da: Uhud yenilgisinden sonra Cenab-ý Hak’ýn Peygamber’le (s.a.s.) birlikte sebat edip kalanlarýn kalplerini takviye ettiðini ve bu sebeple de tekrar müþriklerin üzerine yöneldiklerini; yenilgiye uðrayanlarýn ise kendi canlarýnýn kaygýsýna düþüp, Allah’ýn kendilerine va’dettiði þeyler hususunda Allah (c.c.) hakkýnda gerçeðe aykýrý bir zanna kapýlýp, münafýklarýn onlarýn yenilmeleri ile ilgili söyledikleri sözleri, tekrar edip durmaya baþladýklarýný bildirdi. Onlardan sadýr olan bu yanlýþ tutumun tamamen þeytanýn aldatmasýndan baþka bir þey olmadýðýný ifade edip, kuþkusuz Cenab-ý Hakkýn, onlarýn hataen sergiledikleri bu tutumlarýndan dolayý kendilerini affettiðini beyan etti. Sonra inanmayanlar, müminlere þöyle diyorlardý: Size iþaret ettiðimiz gibi savaþý býrakýp, bizim yanýmýzda kalsaydýnýz hem ölmezdiniz hem de öldürülmezdiniz. Bunun üzerine Allah Teâlâ; bu düþüncenin kafirlerin kalplerinde bir hasret yarasý (dert) gibi kalmasý için müminlere: onlarý dinlememelerini ve onlarýn bu sözlerine iþtirak etmemelerini emretti. Ve her insanýn kendisi için takdir edilen eceline göre yaþayýp öleceðini; Allah (c.c.) yolunda ölen ve öldürülenler için O’nun katýnda, uðrunda yaþama hýrsý gösterdikleri mallarýndan daha hayýrlý mükafatlarýn olduðunu, ölen ve öldürülen herkesin, önceden yaptýklarýnýn karþýlýðýný bulmak için, Allah’ýn huzurunda toplanmalarýnýn kaçýnýlmaz olduðunu bildirdi. Sonra: Peygamber’in (s.a.s.), onlardan sadýr olan (bu gibi) þeylerden son131
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ra onlara karþý yumuþak olmasýnýn Allah’ýn rahmetinden, O’nu yumuþak bir yaratýlýþta yaratmýþ olmasýndan kaynaklandýðýný belirtti. Peygamber’e (s.a.s.), onlarý affedip, baðýþlamasýný ve onlarla, her ne kadar bu sefer (Uhud Savaþýnda) hata etmiþ olsalar dahi, istiþare etmeyi sürdürmesini istedi. Ýstiþare ettikten sonra bir defa azmedip, karar verdi mi artýk Allah’a güvenmesini ve O’na tevekkül etmesini emretti. Çünkü zaferin O’nun katýnda olduðunu, O kendilerine yardým ve zafer dilediðinde hiçbir gücün buna engel olamayacaðýný; yok eðer onlarý terk eder yardýmsýz býrakýrsa, artýk hiçbir kiþinin de onlara yardýmcý olamayacaðýný beyan etti. Sonra: Cenab-ý Hak, hiçbir peygamberin ganimet mallarýnýn taksiminde emanete hýyanet edip onlarý kendisine ayýrmasýnýn söz konusu olmadýðýný, dolayýsýyla Müslümanlarýn okçularýnýn ganimet toplamaya koþup müminlerin arka cephesini düþman saldýrýsýna açýk býrakmalarýnýn hiçbir haklý sebebi olmadýðýný belirtti. Ve, kim (ganimetlerin taksimi vb.’de) hainlik ederse, kýyamet günü hainlik ettiði þeyi yüklenerek huzura geleceðini bildirdi. Sonra (orada) dünyada herkes ne yaptý, ne kazandýysa onun karþýlýðýnýn kendisine eksiksiz ödeneceðini, hýyanet eden kiþinin hýyanet etmeyen gibi olmayacaðýný, çünkü emanetlere hýyanetleri býrakmak suretiyle Allah’ýn rýzasýna tabi olan kimseyle, emanete hýyanet edip bu sebeple Allah’ýn gazabýna uðrayan kiþinin bir olmasýnýn da asla doðru olamayacaðýný beyan buyurdu. Devamla da þüphesiz Cenab-ý Hakkýn içlerinden birini kendilerini kötülüklerden temizleyen ve onlara kendi yararlarýna olan þeyleri öðretecek bir peygamber olarak göndermekle onlara lütufta bulunduðunu, bundan dolayý da durumu böyle olan bir peygamberin ganimetlerin taksiminde onlara hainlik etmesinin mümkün olmadýðýný belirtti. Sonra: Müminlerin Bedir’de müþriklerden kendilerinin Uhud’da verdikleri þehitlerin iki misli müþriki öldürmüþ olmalarýnýn ardýndan, Uhud’da kendilerinden öldürülenleri çok bulmalarýndan dolayý onlarý yermeye baþladý. Þüphesiz onlar (müminler) Uhudda ölenleri gözlerinde büyüterek “Bu nasýl oluyor?” demiþlerdi. Bunun üzerine Cenab-ý Hak; bunun verilen emirlere muhalefet etmelerinden dolayý kendi kusurlarý sebebiyle gerçekleþtiðini ve müminlerle, savaþmaktan kaçýnan münafýklarý 132
3- Âl-i Ýmrân Sûresi
birbirlerinden ayýrt etmek için Allah’ýn izniyle gerçekleþmiþ olduðunu beyan etmek suretiyle, onlara cevap verdi. Münafýklar, Müslümanlardan öldürülenler için: “Bize itaat etselerdi, öldürülmeyeceklerdi.” demiþlerdi. Kuþkusuz bundan dolayý Cenab-ý Hak Peygamber’e (s.a.s.); eðer münafýklar bu: “Bize itaat etselerdi, ölümden kurtulacaklardý.” iddialarýnda doðru iseler, kendi nefislerinden ölümü geri çevirmelerini isteyerek onlara cevap vermesini emretti. Sonra da Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanlarýn bu þehitleri sýradan ölüler sanmalarýný nehyedip, onlarýn Allah katýnda diri olduklarýný, Allah’ýn fazl-u kereminden onlara verdikleri ile sevinip mutlu olduklarýný belirtti. Ve yine onlarýn, savaþta sebat edip, yaralandýklarý sýrada Peygamber’in (s.a.s.) çaðrýsýna icabet eden kardeþlerinin kurtuluþunun müjdesiyle sevindiklerini de ifade etti. Peygamber’e (s.a.s.), müþriklerin Müslümanlarý öldürmek için tekrar geri dönmek istedikleri haberi ulaþýnca müminlerden müþriklerin arkasýndan gitmelerini istemiþti. Bunun üzerine müþrikler Müslümanlarýn kendilerini aradýklarýný öðrenince bu (geri dönme) isteklerinden vazgeçtiler. Allah Teâlâ, yaralandýklarý halde Allah Resulünun çaðrýsýna uyup (tekrar savaþmak için) dönmeleri üzerine onlara büyük sevap va’detti. Ve insanlardan bazýlarýnýn onlarý, müþrikleri takipten geri býrakmak ve caydýrmak isteyip, onlarý müþriklerin gücünden korkuttuklarýný, fakat müminlerin bunlarý dinlemediklerini, müþrikleri aramak için yollarýna devam ettiklerini, sonra da Allah’tan bir nimet ve lutufla geri döndüklerini...vb. âyette onlar hakkýnda zikrettiði diðer hususlarý dile getirdi. Sonra: Peygamber’i (s.a.s.) münafýk ve Yahudiler’in küfürde yardýmlaþmada koþuþmalarýndan dolayý üzülmekten men etti. Çünkü, onlarýn bu hareketleriyle hiçbir þekilde müminlere zarar veremeyeceklerini, onlarýn bununla ancak kendilerini ahirette sevaptan mahrum edecek bir günah iþlediklerini belirtip, onlar için orada büyük bir azabýn olduðunu bildirdi. Sonra da inkar edenleri Cenab-ý Hakk’ýn kendilerine mühlet vermesinin onlarýn nefisleri için daha hayýrlý olduðunu sanmaktan nehyetti. Çünkü Cenab-ý Hakk’ýn onlara, ancak günahlarýný arttýrmak için mühlet verdiðini ve onlar için alçaltýcý bir azap olduðunu bildirdi. Sonra Cenab-ý Hak müminleri þu üzerinde bulunduklarý halde býrak133
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
mayacaðýný, sonuçta bu mihnet sebebiyle kirliyle-temizi birbirinden ayýracaðýný, onlarý kalplerdeki bilinmeyeni, gaybý bilir duruma getirmeyeceðini; ancak O’nun peygamberlerinden dilediðini bu gaybý bildirmek için seçeceðini, bu nedenle müminlere, peygamberlerin onlarýn esrarý ile ilgili haberlerine inanmalarýnýn zorunlu olduðunu beyan etti. Sonra da münafýklardan cimrilik edip mallarýyla cihat etmeyenlerin bu yaptýklarýnýn kendileri için hayýrlý olduðunu sanmalarýný nehyetti. Çünkü o cimrilik yapýp Allah yolunda cihada harcamadýklarý mallarýnýn kýyamet günü tasma gibi onlarýn boyunlarýna dolandýrýlacaðýný bildirdi. Ve devamla Allah Teâlâ onlarýn mallarýndan ve diðer þeylerden göklerin ve yerin mirasýnýn baþkasýna deðil Kendi’ne ait olduðunu, dolayýsýyla onlarýn bu mallarla Allah’a karþý cimrilik yapmalarýnýn uygun olmadýðýný ifade etti. Sonra: Allah Teâlâ, kendilerinden mallarýný Allah yolunda harcamalarý istendiði zaman Yahudilerin, Allah ile alay edip:” Allah fakirdir, biz zenginleriz.”(Âyet: 181) demelerini, þüphesiz iþittiðini ve onlarýn söyledikleri bu tür sözlerini ve geçmiþte haksýz yere peygamberleri öldürmek gibi onlarýn yapmýþ olduklarý iþleri yazdýðýný, sonra da ahirette bundan dolayý onlarý yakýp periþan eden azabý tattýracaðýný beyan etti. Sonra: Yahudilerin, Peygamber’i (s.a.s.) kabul etmemeleri hususunda, kendilerine gökten inen bir ateþin yiyeceði bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmayacaklarý ve onunla birlikte cihad etmeyeceklerine dair Allah’ýn kendilerine and verdiðini ileri sürdüklerini ifade edip, onlarýn kendilerine bu dediklerini getiren peygamberlerini de yalanlayýp öldürdüklerini bildirerek ileri sürdükleri bu bahanelerinde de onlarýn yalan söylediklerini belirtti. Sonra da: Onlar Peygamber’i (s.a.s.) yalanlasalar da, O’nun yalanlanan peygamberlerin ilki olmadýðýný, þüphesiz O’ndan önce de apaçýk mucizeleri, kutsal kitaplarý ve aydýnlatýcý kitabý getiren nice peygamberin de yalanlanmýþ olduðunu belirtti. Devamla da her nefsin mutlaka ölümü tadacaðýný, hak ettiklerinin karþýlýðýnýn kýyamet günü mutlaka kendilerine eksiksiz verileceðini; asýl kurtulan kiþinin kýyamet günü kurtulan kiþi olduðunu, onlarýn haris olduklarý bu dünya hayatýnýn hiçbir kýymetinin olmadýðýný beyan ederek onlarý uyardý. 134
3- Âl-i Ýmrân Sûresi
Sonra: Müminlere; Uhud’dan sonra mallarýyla ve canlarýyla da imtihan edileceklerini; onlarýn bu savaþta olduðu gibi, ehl-i kitap ve münafýklardan incitici çok sözler duyacaklarýný, þayet onlar buna sabredip, onlardan sakýnýrlarsa bunun yapmaya deðer en önemli iþlerden ve alýnacak en doðru tedbirlerden olduðunu bildirdi. Sonra: Ehl-i kitaba hitap ederek, kuþkusuz Cenab-ý Hakk’ýn onlarýn kendi yanlarýnda bulunan, beklenen peygamberle ilgili müjdeleri açýklayacaklarýna dair onlardan söz aldýðýný, buna raðmen onlarýn bu sözü arkalarýna attýklarýný, onu dünya menfaatinden basit bir ücret karþýlýðý sattýklarýný kendilerine bildirdi. Sonra da Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: Müslümanlara karþý yaptýklarý hile ve desiseden dolayý sevinen ve bununla birlikte, övülmeyi arzu eden ehl-i kitab için acýklý bir azap olduðu halde, onlarýn azaptan kurtulacaklarýný sanmaktan Kendi’sini nehyetti. Ve: “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ýndýr. Allah her þeye kâdirdir.” (Âyet: 189) buyurdu.
Sonuç (190-200. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Kuþkusuz göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ile gündüzün birbiri ardýnca geliþinde (ve uzayýp kýsalmasýnda) akl-ý selim sahipleri için ibret verici deliller vardýr.” (Âyet: 190) buyurup, ehl-i kitap ve münafýklardan inatçýlarla tartýþmayý tamamladýktan sonra müminlere övgüyle sûreyi bitirdi. Bu sebeple, göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ile gündüzün birbiri ardýnca geliþinde veya uzayýp kýsalmasýnda akl-ý selim sahibi müminler için ibret verici deliller olduðunu ifade edip, bu (akl-ý selim sahibi) müminlerin; ayaktayken, otururken, yanlarý üstünde yatarken, yani bütün hallerinde Allah’ý hatýrlayýp anan...vb. gibi âyette davranýþ ve sözlerini dile getirdiði kiþiler olduklarýný beyan etti. Sonra onlarýn kusurlarýný örteceði ve katýndan bir sevap olmak üzere onlarý altýndan ýrmaklar akan cennetlere sokacaðý... gibi onlarý mükafatlandýracaðýný va’dettiði þeyleri açýkladý. Ve devamla da dünyalýklarýna aldanmalarý sebebiyle, Allah’ýn âyetlerini, alametlerini tefekkür etmeyi terkederken, o kafirlere vereceði cezayý da belirtti. Onlarýn bu dünya nimetlerinden çok az bir süre yarar135
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lanacaklarýný, sonra da varýp sýðýnacaklarý yerlerinin cehennem olduðunu bildirerek, oranýn ne kötü bir istirahat yeri olduðunu beyan etti. Sonra, o cennetlerin hiç bitmeyen ebedi bir nimet olarak, onlarýn olacaðýný va’detti. Devamla da, ehl-i kitaptan bu gurura kapýlmayanlar içinde de imanlarýnda ve huþularýnda müminler gibi olanlarýn bulunduðunu ve onlarýn da ahiretlerinde mükafatlarýnýn olduðunu ifade etti. Sonunda da bu sûrede açýkladýðý eziyetlere sabretmelerini müminlere emretmek suretiyle sûreyi bitirip: “Ey iman edenler sabredin, düþman karþýsýnda sebat gösterip dayanýn, nöbet tutarak (askerlik yaparak) savaþa hazýrlýklý olun ve Allah’tan korkun ki kurtuluþa erebilesiniz.” (Âyet: 200) buyurdu.
136
4- NÝSÂ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Nisâ Sûresi Mümtehine Sûresi’nden sonra nazil oldu. Mümtehine Sûresi de Hudeybiye Barýþý’nýn akabinde inmiþti. Hudeybiye Barýþý da hicretin altýncý yýlýnda olmuþtu. Dolayýsýyla Nisâ Sûresi’nin nüzulü Hudeybiye Barýþý ile Tebuk Savaþý arasý döneme rastlamaktadýr. Sûrenin Nisâ, (kadýnlar) ismini almasýnýn sebebi, bu sûrede zikredilen hükümlerin çoðunun kadýnlarla ilgili olmasýndan dolayýdýr. 176 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûre, Bakara Sûresi’nden sonra, bu sûrenin iniþine kadar geçen zaman içerisinde yasallaþan hükümlerden bir çoðu hakkýnda nazil oldu. Dolayýsýyla, bu sûrede, bu hükümlerden yasallaþanlar zikredildi. Nitekim Bakara Sûresi’nde de, o sûrenin indiði dönemde yasallaþan hükümler zikredilmiþti. Kuþkusuz bu sûre bununla birlikte, inmiþ olduðu dönemdeki ehl-i kitap ve münafýklarýn durumunun beyanýný da içermektedir. Onlar bu dönemde müminlere karþý tutumlarýnda aþýrýya gitmiþler ve Müslümanlara karþý eziyetlerini Bakara ve Âl-i Ýmrân Sûrelerinin indiði dönemde olduðundan daha fazla ileri götürüp, arttýrmýþlardý. Bu sebeple, onlar bu sûrede, bu durumlarýna uygun bir tarzda, daha sert bir hitapla karþýlýk gördüler. Müminler de bu sûrede onlara karþý þiddet kullanmakla emrolundular. Halbuki; bundan önce, Bakara ve Âl-i Ýmrân Sûrelerinde onlara karþý yumuþak davranmakla ve eziyetlerine sabýrla karþýlýk vermekle emrolunuyorlardý. 137
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Bu sûre, kendisinden sonra gelecek hükümlere, bir beraat-ý matla’ (muhteþem bir baþlangýç) olarak gelen bir âyetle baþladý. Sonra, bu âyetin akabinde çok sayýda hüküm ve yasalarý ihtiva eden âyetler geldi. Sonra Cenab-ý Hak bir istidratla ehl-i kitaptan Yahudilerin durumlarýnýn izahýna geçti. Bundan sonra tekrar yasa ve hükümlerin açýklanmasýna döndü. Bu açýklamadan sonra tekrar bir istidratla yeniden münafýklarýn ve ehl-i kitabýn durumlarýna geçti. Sonra da, sûrenin sonunun baþlangýç üslubunu andýrýp, ona benzer olabilmesi için tekrar ilk baþlama üslubuna dönerek sûre sona erdi. Nisâ Sûresi; gerek uzunluk bakýmýndan ve gerekse bazý pratik hükümlerin beyanýyla, ehl-i kitap ve münafýklarýn bazý hallerinin açýklanmasýný ihtiva etmiþ olmasý dolayýsýyla, Bakara ve Âl-i Ýmrân Sûrelerine benzediðinden dolayý bu iki sûreden sonra gelmiþtir.
Bera’atü’l-Matla’ (Sûrenin Konusuna Uygun Muhteþem Bir Baþlangýç) (1. Âyet) Allah Teâlâ: “Ey insanlar sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da yine onun eþini yaratan ve ikisinden de birçok erkekler ve kadýnlar üretip yayan Rabb’inize karþý gelmekten sakýnýn...”(Âyet: 1) buyurup, insanlara sûrede gelecek hükümler konusunda takvayý emretti. (Takva: Emirleri yerine getirip, yasaklardan uzak durmaktýr). Sonra; bizi bir nefisten yarattýðýný ve ondan da onun eþini yarattýðýný beyan etti. Çünkü, bu hükümlerden çoðu, kuþkusuz eþler arasýndaki iliþkiyi tanzim için meþru kýlýnmýþtýr. Sonra da adýný öne sürerek (yemin ederek) insanlarýn birbirlerine dileklerde bulunduðu Allah’tan korkmalarýný tekrarladý ve akrabalýk haklarýna riayet etmemek hususunda da Allah’tan korkmalarýný emretti.Ve: “Kuþkusuz Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir.” buyurdu.
Yetimler ve Aklý Ermeyenlerle Ýlgili Hükümler (2-6. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Yetimlere mallarýný verin...” (Âyet: 2) buyurup, insanlara yetimlerin mallarýný, o mallardan kendilerine harcamak suretiyle vermelerini ve bulûða erdikten sonra da mallarýný onlara teslim etmeleri138
4- Nisâ Sûresi
ni emretti. Ve onlarýn mallarýna kendi mallarýný katarak kendi mallarýymýþ gibi harcamaktan nehyetti. Böylece yetimlerin mallarý sadece kendileri için ayrýlmýþ olsun ve yetimlerin mallarýndan kendi mallarý içerisine hiçbir þey karýþmasýn. Sonra: Onlara; yetim kýzla evlendikleri zaman bu evliliðin onlarý yetimin ve onun kardeþlerinin mallarýna tamâ ettireceðinden ve dolayýsýyle yetim hakkýnda adaleti yerine getiremiyeceklerinden korkarlarsa, yetim kýzý nikahlamayý terk etmelerini emretti. Ve o durumda yetimle evlenmeleri hususunda bir bahaneleri olmasýn diye de, onlara, yetim dýþýnda diðer kadýnlarýn nikahý konusunda dörde kadar ruhsat verdi. Sonra: Onlara, bu kadýnlara mehirlerini vermelerini emretti ki, bu mehirlerin, yetimin mihrinýn aksine, ona tama edip vermemelerinin kendileri için helal olduðunu sanmasýnlar. Ve þayet evlendikleri o kadýnlar, gönül hoþluðuyla kendi mihirlerinden onlara (eþlerine) bir þey verirlerse, onu almalarýný kendilerine helal kýldý. Çünkü bu kadýnlarýn; reþit olduklarý için, yetim kýzlarýn aksine, kendi mihirlerinde istedikleri gibi tasarruf etme haklarý vardýr. Sonra da; yetimlerden ve diðerlerinden aklý ermeyenlere mallarýný vermelerini nehyedip, bulûð çaðlarýnda yetimleri imtihan etmelerini, denemelerini, þayet akýllarýnýn erdiði ve mallarýný zayi etmeden kullanabilecekleri ortaya çýkarsa; o zaman mallarýný onlara vermelerini emretti. Sonra da onlardan (velilerden) zengin olanlarýn yetimlerin mallarýndan uzak durmalarýný; fakir olanlarýn da hak ettikleri ölçüde, israfa kaçmadan yemelerini emredip: “Onlara mallarýný verdiðiniz zaman yanlarýnda þahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.” (Âyet: 6) buyurdu.
Mirasla Ýlgili Hükümler (7-14. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Ana-baba ve akrabanýn geriye býraktýðýndan erkeklere bir pay vardýr. Ana-baba ve akrabanýn geriye býraktýðýndan -onun azýndan da çoðundan da- farz kýlýnmýþ bir nasib olarak kadýnlara da bir pay vardýr.” (Âyet: 7) buyurup, mirasta erkeklerin de kadýnlarýn da payý olduðunu belirtti. Araplar cahiliye döneminde erkeklere miras býrakýp, kadýnlarý mirastan mahrum ediyorlardý. Ve yine onlara: Eðer mirasýn taksiminde hýsým-akrabalar, yetimler ve yoksullar da hazýr bulunursa, bu mirastan onlarýn da du139
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rumuna uygun olarak, hibe ya da hediye yoluyla nasiplendirilmelerini, onlara da bir þeyler verilmesini emretti. Ve devamla da, küçüklerin de büyükler gibi varis olduklarýný ifade etti. Araplar cahiliye döneminde, zayýflýklarýndan dolayý küçükleri varis kabul etmiyor, onlarý mirasa ortak etmiyorlardý. Sonra da, cahiliyede yaptýklarý gibi, yine küçüklerin mirastaki paylarýný yemeleri hususunda onlarý uyarýp bundan sakýnmalarýný emretti. Sonuçta bu hareketin çocuklarýn mallarýný yiyenleri ateþe sürükleyeceðinden dolayý, çocuklarýn mallarýný yemenin ateþ yemek mesabesinde olduðunu belirtti. Sonra da, her varisin mirastan alacaðý payý zikredip, her varisin mirastan alacaðý payý kendisine vermek suretiyle bu emre uyanlarý ebedi kalacaklarý cennetlerle müjdeledi. Buna uymayýp, varislerin haklarýný vermeyenleri de tehdit ederek: “içinde ebedi kalacaklarý bir ateþ ve alçaltýcý bir azap”la uyardý.
Zina ve Livata (eþcinsellik) nýn Hükmü (15-18. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Kadýnlarýnýzdan fuhuþ yapanlara karþý içinizden dört þahit getirin, eðer bunlar kadýnlarýn zina ettiðine þahitlik ederlerse -onlarý ölüm alýp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açýncaya kadar- kendilerini evlerde hapsedin.” (Âyet: 15) buyurup, zinada (suçunda) dörtten daha az kiþinin þahitliðinin kabul edilmeyeceðini, zina yaptýklarý sabit olanlarýn ise, ölünceye veya haklarýnda herhangi bir hüküm gelinceye kadar, evlerde hapsedileceklerini bildirdi. Sonra da, livata fuhþunu iþleyenlerden her ikisine de tevbe edinceye kadar fiili ve sözlü eziyet edilmesinin gerekli olduðunu bildirdi. Bunlarýn ve diðerlerinin, tevbelerinin de ancak iþledikleri suçun hemen akabinde piþman olup tevbe ettikleri zaman kabul edileceðini; tevbelerini ölüm gelinceye kadar tehir edenlerin ve kafir olarak ölenlerin, tevbelerinin kabul edilmeyeceðini belirtip: “Biz onlar için pek acýklý bir azab hazýrlamýþýzdýr.” (Âyet: 18) buyurdu.
Kadýnlar Hakkýnda Deðiþik Hükümler (19-28. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Ey inananlar, kadýnlara zorla mirasçý olmanýz.....size helal olmaz...” (Âyet: 19) buyurup, inananlara, zorla kadýnla140
4- Nisâ Sûresi
ra mirasçý olmayý yasakladý. Cahiliye döneminde bir adam öldü mü onun malýnýn varisi, o kiþinin hanýmýna da varis oluyordu. Ve yine verdikleri mehirlerden bir miktar geri almak için onlarý sýkýþtýrmalarýný da yasakladý. Sonra da: Mehirlerin onlara, onlardan istifade karþýlýðýnda verildiðini; yoksa, onlarý köleleþtirmek için verilmediðini vurgulayýp, bu sebeple, mehirlerini almak için onlara varis olma ya da onlarý sýkýþtýrma haklarýnýn olmadýðýný beyan etti. Daha sonra da: Üvey anne, anne, kýz, kýz kardeþ, hala, teyze, erkek kardeþ kýzý, kýz kardeþ kýzý, süt anne, süt kýz kardeþ, kayýn valide, kendileriyle zifaf yapýlan hanýmlardan üvey kýz, oðullarýnýn eþleri, evlilik baðý devam ettiði sürece baldýz, evli kadýnlar -harp esiri olarak cariye durumuna düþerek dul kalan kadýnlar hariç-, bütün bu kadýnlarýn nikahlanmasýnýn haram kýlýnmýþ olduðunu beyan etti. Sonra bunlarýn dýþýndaki kadýnlarla evlenmenin helal olduðunu belirterek, benzeri diðer hükümleri de açýkladý. Sonra da: bununla; inananlara, kadýnlar açýsýndan, helâl ve haram hususunda kendilerinden önceki müminlerin adetlerini beyan etmek, cahiliye döneminde yapmýþ olduklarý günahlarý baðýþlamak, içinde bulunduklarý zararlý adetlerinden dolayý yüklerini hafifletmek istediðini belirtip: “Allah sizden (aðýr teklifleri) hafifletmek ister, esasen insan da zayýf yaratýlmýþtýr.” (Âyet: 28) buyurdu.
Mala ve Cana Tecavüzün Haram Kýlýnmasý (29-33. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Ey iman edenler, birbirinizin mallarýný haram sebeplerle yemeyin...” (Âyet: 29) buyurup, gasp, hýrsýzlýk vb. gibi batýl sebeplerle insanlarýn mallarýný yemeyi haram, bu mallarý, aralarýnda karþýlýklý rýzadan doðan ticaret yoluyla yemelerini helal kýldýðýný belirtti. Sonra: Onlara kendilerini öldürmeyi haram kýlýp, bunu yapan kiþileri de þiddetli cezayla tehdit etti. Bunu ve benzeri büyük günahlarý terkedip, yapmayanlarýn suçlarýný örteceðini ve onlarý þerefli bir mevkiye koyacaðýný müjdeledi. Sonra: onlardan bazýlarýnýn, diðerlerinin ellerinde bulunan mallarý almayý ummalarýný yasakladý, çünkü o malýn o kiþinin kazancý olduðunu ve onun kendisinin o mala diðer insanlardan daha layýk olduðunu belirtti. Ve yine, Allah’tan o malý diðerlerine verdiði gibi onlara da ver141
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
mesini istemelerini emretti. Çünkü bu tür istemenin, övülmüþ gýpta türünden bir istek, öbür türlü diðerlerinin elindeki malý almak gibi bir isteðinse, kýnanmýþ hased türünden bir istek olduðunu beyan etti. Sonra da anne-babanýn, akrabalarýn ve âzatlýlarýn býraktýðý mallardan hepsinin varisleri bulunduðunu belirtip, o mala varislikleri sebebiyle, malý onlarýn alacaðýný bildirdi. Bundan dolayý onlarýn kendileri için kesin olan bu hak sayesinde o mala sahip olduklarýný ifade edip, bu varisler için helal olan bu mallarýn diðerleri için helal olmadýðýný beyan etti. Ve:”.......onlara hisselerini verin. Allah her þeyin üzerine hakiki þahittir.” (Âyet: 33) buyurdu.
(Ailede) Erkeklerin Kadýnlar Üzerine Yöneticiliði (Erkeklerin Aile Reisliði) (34-35. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “...Erkekler kadýnlar üzerine yöneticilerdir, (ailenin reisidirler)...” (Âyet: 34) buyurarak, erkekleri kadýnlar üzerine hakim ve yönetici kýldýðýný belirtti. Bunun sebebinin de, Allah’ýn erkekleri zorluklara karþý dayanmada, kadýnlardan daha üstün ve dayanýklý kýlmasý, bir de erkeklerin mallarýndan kadýnlara harcamalarda bulunmasý, onlarýn geçimlerini saðlamalarý olduðunu beyan etti. Bundan dolayý kadýnlardan salih olanlarýn, kocalarýna itaat eden ve onlarýn yokluklarýnda namuslarýný koruyan ve onlara ihanet etmeyenler olduðunu bildirdi. Erkeklerin serkeþlik, dik kafalýlýk edip aileyi yýkmalarýndan korktuklarý kadýnlarýný terbiye etme haklarýnýn da olduðunu ifade etti. Þayet karý-koca arasýnda bir anlaþmazlýk çýkarsa, her ikisinin ailelerinden bu anlaþmazlýðý gidermek için iki hakem seçilmesini emretti. Devamla da: “Eðer bunlar, onlarý barýþtýrmak suretiyle aralarýný düzeltmek isterlerse, Allah onlarýn aralarýný bulur, þüphesiz Allah her þeyi bilir ve her þeyden haberdardýr.” (Âyet: 35) buyurdu.
Allah’ýn ve Kullardan Bazýlarýnýn Haklarý (36-42. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Allah’a ibadet edin, O’na hiçbir þeyi ortak koþmayýn, anaya-babaya... iyilik edin.” (Âyet: 36) buyurup, insanlara; yalnýz Allah’a ibadet etmelerini, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, 142
4- Nisâ Sûresi
yakýn komþuya, uzak komþuya, yanlarýnda bulunan arkadaþa (veya eþlerine), yolcuya, emirlerinin altýnda bulunanlara iyilik etmelerini ve bunu da onlara karþý gururlanýp, böbürlenmeden yapmalarýný emretti. Gururlanýp böbürlenmenin; cimrilik yapan ve insanlara da cimrilik yapmayý emreden, insanlara gösteriþ yapmanýn dýþýnda, Allah rýzasý için hiçbir þeyi harcamayan, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan o kafirlerin davranýþý olduðunu bildirdi. Sonra: Bu yaptýklarýnýn karþýlýðýný onlara vereceðini, hiçbir kimseye zerre kadar haksýzlýk etmeyceðini, zerre miktarý bir iyilik olsa, onu kat kat artýracaðýný belirtti. Ve ahirette her ümmetten kendileri aleyhine bir þahit getireceðini; Peygamber’i (s.a.s.) de kendi ümmetine þahit getireceðini bildirerek onlarý uyardý. Ve: “Ýnkar edip, Allah’ýn elçisine karþý gelenler, o gün yerin dibine geçirilmeyi temenni ederler ve Allah’tan hiçbir sözü gizleyemezler.” (Âyet: 42) buyurdu.
Sarhoþ ve Cünübe Namazýn Yasaklanmasý (43. âyet) Allah Teâlâ daha sonra: “Ey inananlar, sarhoþken namaza yaklaþmayýn........” (Âyet: 43) buyurup, inananlara sarhoþluk halinde ve gusül abdesti alýncaya kadar, cünüpken, namazý yasakladý. Sonra su bulunmadýðý zaman da onlara toprakla teyemmümü meþru kýlýp: “... (topraðý) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Þüphesiz Allah çok affeden, çok baðýþlayandýr.” (Âyet: 43) buyurdu.
Ehl-i Kitaptan Sakýndýrma (44-57. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Kendilerine kitaptan bir nasip verilenlerin, sapýklýðý satýn aldýklarýný ve sizin de yoldan sapmanýzý istediklerini görmedin mi?” (Âyet: 44) buyurdu. Yahudiler, kuþkusuz Müslümanlara düþmanlýkta aþýrý gitmiþlerdi. Öyle ki Müslümanlar aleyhine müþriklerle bile anlaþýyorlar, onlarýn içlerinde bulunduðu þirk durumunu Ýslâm’dan daha güzel gösteriyorlardý. Ýþte bundan dolayý Cenab-ý Hak yukardaki yüce hükümleri zikrettikten sonra, Müslümanlarý, bu yüce hükümler hususun143
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
da yanýltýp, saptýrarak, kendilerinin içinde bulunduðu þirk sapýklýðýna döndürmeleri ihtimalinden dolayý Yahudiler hakkýnda uyarmaya baþladý. O Yahudilerin kuþkusuz bu nedenle sapýttýklarýný ve üzerinde bulunduklarý sapýklýða, Müslümanlarý da döndürmek istediklerini ifade etti. Onlarýn dalaletlerinin örneklerinden olmak üzere, Tevrat’taki kimi kelimeleri konulduklarý yerden kaldýrýp deðiþtirdiklerini; Resulullah (s.a.s.) onlara bir þey emrettiði zaman onlarýn: “Duyduk ve isyan ettik” dediklerini vesair âyette zikrettiði diðer dalalet örneklerini beyan etti. Sonra da, ehl-i kitaba yüzlerinin silinip, belirsiz edilip, arkalarýna döndürülmeden önce Kur’ân’a inanmalarýný emretti. Bu söz onlarýn durumlarýnýn izzetten zillete dönüþtürüleceðinden kinayedir. Sonra: Mensuplarýna yardým etmeyi, Müslümanlara yardýma tercih ettikleri þirkin günahýnýn büyüklüðünü dile getirdi. Devamla onlarýn kendilerinin Allah’ýn seçkin halký olduðu iddiasýyla nefislerini temize çýkardýklarýný, buna raðmen onlarýn kalkýp, puta tapanlarý müminlere tercih ettiklerini ifade etti. Sonra da, Allah’ýn lütfundan kendilerine verdiklerinden dolayý, Resulullah’a (s.a.s.) karþý olan kýskançlýklarýndan baþka bir þeyin, onlarý buna sevketmediðini belirtti. Onlar bu nimetten dolayý Peygamber’i (s.a.s.) nasýl kýskanýyorlardý! Kuþkusuz ondan önce de Cenab-ý Hak Ýbrâhim hanedanýna nübüvveti, kitabý ve hikmeti vermiþti. Yine de onlardan Allah’ýn kendilerine bu nimeti vermiþ olmasýndan dolayý Peygamber’e (s.a.s.) iman edenler olduðu gibi kin ve kýskançlýk sebebiyle bu imandan yüz çevirenlerin de bulunduðunu belirtti. Sonra: Allah Teâlâ ehl-i kitabý, âyette zikrederek tehdit ettiði azaplarla tehdit edip, iman edenleri de altýndan ýrmaklar akan cennetlerle müjdeledi. Ve: “Orada tertemiz eþler de onlarýndýr. Onlarý hiç güneþ sýzmayan koyu bir gölgeye sokacaðýz.” (Âyet: 57) buyurdu.
Yeniden Hükümlere dönüþ (58-70. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Þüphesiz Allah, size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Bununla Allah size ne güzel öðüt veriyor. Þüphe yok ki Allah her þeyi hakkýyla iþitici, hakkýyla bilicidir.” (Âyet: 58) buyurup, müminlere ema144
4- Nisâ Sûresi
netleri ehline, (iþleri) erbabýna vermelerini, insanlar arasýnda adaletle hüküm vermelerini, Allah’a, Resulüne ve kendilerinden olan emir sahiplerine itaat etmelerini, anlaþmazlýða düþüp tartýþtýklarý meseleleri çözüm için Allah’ýn kitabýna ve Resul’ünün sünnetine götürmelerini emretti. Sonra: münafýklarýn bundan yan çizip, cahiliye döneminde yaptýklarý gibi aralarýndaki anlaþmazlýklarda hakem olarak putlara yöneldiklerini belirtti. Onlarýn anlaþmazlýklarda Allah’ýn kitabýný ve Peygamber’in sünnetini hakem kýlmaya çaðrýldýklarýnda da bundan þiddetle yüz çevirip, kaçýndýklarýný bildirdi. Böyle yaptýklarýndan dolayý baþlarýna bir musibet gelince de Peygamber’e (s.a.s.) gelip, Allah’tan baþkasýný hakem kýlmalarýyla, iyilik ve uzlaþtýrmadan baþka bir þey yapmak istemediklerine dair yemin ettiklerini bildirdi. Halbuki Allah’ýn onlarýn Peygamber’e açýkladýklarýnýn aksini içlerinde gizlediklerini bildiðini ifade edip, eðer onlar, bu yaptýklarýnda ve söylediklerinde samimi olsalardý, kuþkusuz Allah’ý tevbelerini kabul edici ve çok merhametli olarak bulacaklarýný belirtti. Devamla da, onlarýn aralarýndaki anlaþmazlýklarda, gönül rýzasýyla, Peygamber’i (s.a.s.) hakem kabul etmedikçe gerçekten inanmýþ mümin olamayacaklarýný bildirdi. Sonra: Allah (c.c.) eðer onlarý, kendilerini öldürmek (þehit olmak) ya da yurtlarýndan çýkmak (hicret etmek) gibi, kendilerine aðýr gelecek bir þeyle mükellef kýlmýþ olsaydý, içlerinden çok azý hariç, onlarýn bunu yapmayýp zor durumda kalacaklarýný ifade ederek; onlar güçlerinin yettikleri, yapabilecekleri þeylerden kendilerine öðütlenenleri yapmýþ olsalar bunun onlar için daha hayýrlý olacaðýný vurguladý. Sonra da: kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, onun ahirette Allah’ýn kendilerine nimet verdiði peygamberlerle, sýddýklarla ve Allah’ýn lütfundan dolayý kendilerine ihsanlarda bulunduðu kiþilerle beraber olacaðýný belirtip: “Bu, Allah’tan bir lutuftur. Herþeyi hakkýyla bilen olarak Allah yeter.” (Âyet: 70) buyurdu.
Savaþla Ýlgili Hükümler (71-104. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Ey inananlar, düþmanlarýnýza karþý korunma tedbirlerinizi alýn, bölük bölük, ya da hep birlikte savaþa çýkýn.” (Âyet: 71) buyurup, müminlere düþmanlara karþý kendilerini koruyacak silahlara sahip 145
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
olmalarýný ve çeþitli gruplar, bölükler halinde, ya da topluca savaþa çýkmalarýný, seferber olmalarýný emretti. Sonra: onlarýn içerisinde, kendilerini savaþtan caydýrýp, savaþa gitmeden geri býrakmak isteyen münafýklarýn olduðunu; bunlarýn, savaþta müminlerin baþýna bir felaket gelirse, müminlerle birlikte savaþa çýkmamýþ olmalarýna sevindiklerini; eðer müminler savaþta bir baþarý kazanýrlarsa, bu sefer de; keþke onlarla birlik olsaydýk diye temenni ettiklerini bildirdi. Sonra: müminlere savaþý emredip, onlara: Yenseler de yenilseler de, bundan dolayý kendilerine büyük mükafat vereceðini va’d etti. Ve onlarý buna teþvik etti. Çünkü onlarýn Allah yolunda, kendilerinden Mekke’de müþriklerin elinde kalan çaresiz zavallý insanlarý kurtarmak için savaþtýklarýný ifade edip; onlarýn düþmanlarýnýn ise taðut (þeytan) yolunda savaþtýklarýný bildirdi. Ve kim þeytanýn yolunda savaþýrsa, onun þeytanýn dostlarýndan olacaðýný ve kimin dostu da þeytan olursa onun çok zayýf olacaðýný belirtti. Sonra: münafýklarýn, savaþ onlara meþru olmadan önce savaþ istediklerini; ancak savaþ kendilerine farz kýlýnýnca korktuklarýný ve ölüm korkusuyla savaþýn kendilerinden bir daha ertelenmesini temenni ettiklerini belirtti. Peygamber’e (s.a.s.), onlara: “Dünya menfaati uzasa da bunun az bir þey olduðunu; onlardan herbirinin bir eceli olduðunu, onlar þayet saðlam kaleler içerisinde dahi olsalar, o ecelin onlara yetiþmesinin kaçýnýlmaz olduðunu...” belirterek, cevap vermesini emretti. Sonra da: Onlar savaþý aðýr ve zor bulduktan sonra, savaþa çýktýklarýnda onlara bir iyilik dokunsa onun Allah’tan olduðunu söylediklerini, eðer onlara bir kötülük dokunsa, bu konuda Resulullah’ý (s.a.s.) kýnadýklarýný belirtti. Devamla Peygamber’e (s.a.s.) emredip: “... iyiliðin de kötülüðün de tamamen Allah’tan olduðunu, eðer burada kulun, kötülüðün dokunmasýnda, bir rolü olur, yani buna sebep olursa, bunun o kulun kendisinden olduðunu, baþkasýndan olmadýðýný, dolayýsýyla da bu konuda sadece nefsini yermesinden baþka bir þeyin de doðru olmadýðýný, Resulullah’ýn (s.a.s.) da bu konuda herhangi bir etkisinin bulunmadýðýný; çünkü O’nun Allah tarafýndan gönderilen bir peygamberden baþka bir þey olmadýðýný, kim O’na itaat ederse, kuþkusuz Allah’a itaat etmiþ olacaðýný, kim de O’ndan yüz çevirirse Resulullah’ýn onun bu yüz çevirmesi hususunda yapacak bir þeyi ol146
4- Nisâ Sûresi
madýðýný...” kendilerine açýklamasýný istedi. Sonra: onlarýn savaþmakla emrolunduklarý zaman Peygamber’in (s.a.s.) huzurunda itaat gösterdiklerini, O’nun huzurundan çýktýklarý zaman ise, içlerinde bunun aksini gizlediklerini; halbuki Allah’ýn onlarýn bu hususta içlerinde ne gizlediklerini bilip ve onlar adýna onu kaydettiðini belirtti. Ve þayet onlar; Kur’ân’ýn, onlarýn içlerinde gizlediklerinden ortaya çýkardýklarýný düþünseler, kuþkusuz O’nun Allah katýndan gönderilmiþ bir kitap olduðunu bilebileceklerini belirtti. Çünkü Kur’ân’ýn onlarýn içlerinde gizlediklerinden açýklayýp ortaya koyduðu þeylerin içlerinde sakladýklarýndan farklý olmadýðýný, gaybý da Allah’tan baþka hiçbir kimsenin bilemediðini ifade etti. Devamla da, onlara (münafýklara) güven ve korkuya dair bir þey geldiði zaman; yaydýklarý yalan haberlerle Müslümanlarýn kafalarýný karýþtýrarak, onun gerçek durumunu Müslümanlardan gizlemek için onu yaydýklarýný ve ona kendilerinden bazý ilaveler yaptýklarýný belirtti. Sonra: Allah Teâlâ Peygamber’e (s.a.s.), Kendi yolunda savaþmasýný ve o münafýklarý bir tarafa býrakýp, müminleri savaþa teþvik etmesini emretti. Çünkü O’nun, bunu yapmakla güzel iþe aracýlýk etmiþ olacaðýný, kim de güzel bir iþe aracýlýk ederse, o iþten onun bir nasibi olacaðýný bildirip; kim de savaþtan geri býrakmaya çalýþan münafýklar gibi kötü bir iþe aracýlýk ederse, onun da ondan bir payý olduðunu belirtti. Devamla da, düþmanlarý kendilerine barýþla mukabele ederse, ondan daha güzel bir barýþla buna karþýlýk vermelerini müminlere emretti. Çünkü Cenab-ý Hak’ýn onlara, ancak kendileriyle savaþanlarla savaþmalarýný emrettiðini belirtti. Sonra müminleri Mekke’deki münafýklardan bir grup hakkýnda ihtilafa düþmelerinden dolayý ayýpladý. O münafýklar Müslümanlara karþý müþriklere yardým ediyorlardý. Müminlerden bazýlarý onlarýn Müslüman olduklarýný; öldürülmelerinin haram olduðunu söyledi. Bazýlarý da onlarýn kafir olduðunu, öldürülmelerinin caiz olduðunu söylediler. Bundan dolayý Cenab-ý Hak onlara, münafýklar hakkýnda ihtilafa düþme haklarýnýn olmadýðýný bildirip; kuþkusuz Allah Teâlâ’nýn, kendi yaptýklarý günahlardan dolayý münafýklarý baþaþaðý ettiðini ve onlarý, zillet, alçaltýlma, yaðmalanma ve öldürülme gibi kafirlere uygulanacak hükümlere dahil ettiðini belirtti. Ve müminleri, o münafýklar Mekke’den Medine’ye hicret edip, 147
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Müslümanlarýn saflarýna geçmedikce onlarý dost edinmekten men etti. Devamla, þayet onlar hicret etmeden imtina edip yüz çevirirlerse onlarýn hakkýnda uygulanacak hükmün artýk Mekke’deki müþriklerinki ile ayný olacaðýný belirtti. Sonra da iki grubu onlardan istisna etti. Bunlardan birincisinin: Müslümanlarla antlaþma içerisinde bulunan kabilelerin himayesine girenler; ikincisinin ise, savaþmaktan göðüsleri daralýp, yürekleri sýkýldýðýndan ne Müslümanlarla ne de kendi kavimleri ile savaþmak istemeyen tarafsýzlar olduðunu belirtti. Sonra: Gatafan kabilesinden baþka bir takým insanlardan bahsetti ki, bunlar Müslümanlara geldikleri zaman müslümanlardan emin olmak için Müslüman oluyorlar, kendi kavimlerine döndüklerinde de, onlardan emin olmak için inkar ediyorlardý. Bundan dolayý müminlere: eðer onlar Müslümanlardan uzak durup, barýþ yapmazlar ve kendi kavimlerine Müslümanlara karþý destek vermeyi de býrakmazlarsa onlarla savaþmayý emretti. Sonra, hiçbir müminin diðer bir mümini, üzerinde düþmanýna ait iþaretler görüp müþrik sanmasý sebebiyle hataen öldürmesi dýþýnda, baþka herhangi bir nedenle öldürmesinin asla doðru olmadýðýný, ölünün ailesi baðýþlamadýkça bu hataen öldürmede de onun ailesine diyet (kan bedeli) vermeyi vacip kýldýðýný beyan etti. Sonra da, daru’l-harpte (müslüman olmayan ülke) bulunan bir müminin hataen öldürülmesiyle ilgili hükümle, Müslümanlarla antlaþma yapanlar arasýnda bulunan bir müminin hataen öldürülmesine ait hükmünü açýkladý. Devamla da, hiçbir müminin; yanlýþlýkla öldürülmesi dýþýnda, baþka hiçbir nedenle öldürülmesinin asla doðru olmadýðý beyanýný te’kit için de, bir mümini kasten öldüren kimseyi çarptýracaðý þiddetli cezayý açýklamak suretiyle bu konuya son verdi. Sonra, inananlara, kafirlerle savaþmadan önce onlarýn durumunu iyice açýklýða kavuþturmalarýný, mallarýna tama ederek kafirlerden kendilerine selam verenleri öldürmemelerini emretti. Devamla da, Müslümanlarýn da vaktiyle onlar gibi inkarcý olduklarýný, Allah’ýn kendilerine Ýslâm’ý lütfettiðini, kendilerine olduðu gibi Allah’ýn o müþriklere de Ýslâm’ý lütfedebileceðini dolayýsýyla onlarýn da gerçeði anlayýp Müslüman olabileceklerini hatýrlattý. Sonra, evlerinde oturup cihada gitmeyenlerle, mallarý ve canlarý ile ci148
4- Nisâ Sûresi
hat edenlerin bir olamayacaðýný bildirdi. Özürlü olduklarýndan dolayý savaþa çýkmayanlarý bunlardan istisna edip, çünkü onlarýn üzerine cihadýn farz olmadýðýný belirtti. Devamla da, cihat edenlerin, evlerinde oturup cihada çýkmayanlara karþý olan ve âyette beyan edilen üstünlüklerini dile getirdi. Ardýndan da küfür diyarýnda bulunup cihada katýlmayanlarý þiddetli cezayla tehdit edip, oradan Ýslâm diyarýna hicret etmelerini mecbur etti. Ve, hicret edemeyecek derecede gerçekten güçsüz olanlarý bundan istisna etti. Sonra; Allah katýnda kendileri için hazýrlanmýþ büyük mükafatlardan fazla olarak, dünyada da hicret etmeleri suretiyle yeryüzünde bulunduklarý yerden daha rahat, daha müreffeh çok yer ve çok bolluk bulacaklarýný beyan etmek suretiyle de onlarý hicrete teþvik etti. Sonra, müminlere, korku anýnda ve düþmanla meþgul olduklarý zaman namazý nasýl kýlacaklarýný beyan edip, yeryüzünde cihat için sefere çýktýklarý zaman namazý kýsaltmayý onlara mübah kýldý. Savaþ halindeyken Peygamber’in (s.a.s.) arkasýnda namaz kýldýklarý vakit, kendilerini Peygamber’in (s.a.s.) arkasýnda namaz kýlmak için gruplara ayýrmalarýný, bir grup kýldýktan sonra diðer grubun gelip namaz kýlmasýný, Peygamber’in arkasýnda hep birden namaza durmamalarýný, þayet tehlike ortadan kalkarsa, o zaman bilinen þekliyle toplu olarak namaz kýlmalarýný beyan etti. Sonra: savaþ konusunda müminlerin ileri sürebilecekleri yersiz özürlerine itibar etmeksizin, savaþ ve savaþ hükümleri ile ilgili söze son verip, bu hususta: “Düþman topluluðunu izlemekte gevþeklik göstermeyin. Eðer siz acý çekiyorsanýz, kuþkusuz onlar da sizin acý çektiðiniz gibi acý çekiyorlar. Üstelik siz Allah’tan onlarýn ummadýðý þeyleri ummaktasýnýz. Allah her þeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Âyet: 104) buyurdu.
Hüküm Vermede Taraf Tutmanýn Yasaklanmasý (105-126. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Kuþkusuz biz Kur’ân’ý sana hak ile indirdik ki, insanlar arasýnda Allah’ýn sana gösterdiði biçimde hükmedesin; sakýn hainlerin tarafýný tutucu olma.” (Âyet: 105) buyurdu. Ta’me b. Ubeyrik bir zýrh çalmýþtý. Kendisinden bunun iadesi istenince suçu Yahudilerden birinin üstüne attý.Ta’me’nin kabilesi gelip Nebi’den (s.a.s.) Yahudilere karþý kendi149
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lerine yardým etmesini istiyorlardý. Cenab-ý Hak bu âyette Peygamber’e (s.a.s.); O’na Kur’ân’ý Kerim’i, O’nda kendisine gösterdiðiyle insanlara hükmetmesi için indirdiðini beyan edip, O’nu hainlerin tarafýný tutmaktan nehyetti. Ve bundan dolayý Cenab-ý Hak, Ta’me’nin kabilesinden bu çirkin iþi yapanlara kinaye yollu söylemek için, Peygamber’e (s.a.s.) kendinden maðfiret dilemesini emretti. Sonra, onlardan sadýr olan bu uygunsuz davranýþtan dolayý onlarý tekdir etti. Ve, onlar eðer dünyada hainler için mücadele ederlerse, bu davranýþlarýndan dolayý çarptýrýlacaklarý cezalara karþý, ahirette onlar adýna kimin mücadele edeceðini sordu. Ve devamla da, kim bir kötülük yapar, akabinde Allah’tan maðfiret diler ve bu kötülüðü suçsuz birinin üzerine atmazsa, Allah’ýn onu affedeceðini; kim de bir suç iþler ve sonra onu suçsuz birinin üzerine atarsa, kuþkusuz bu tavrýyla, yapmýþ olduðu kötülüðün üzerine, ondan daha çirkin bir kötülüðü de eklemiþ olacaðýný beyan etti. Sonra: Allah’ýn Nebi’ye (s.a.s.) lütfu ve rahmeti olmasa, kuþkusuz onlarýn (insanlarýn) bu (taraf tutma) hususunda O’nu yanýltmaya yelteneceklerini belirtti. Halbuki onlar bu gibi davranýþlarýyla, ancak kendilerini saptýrabileceklerini ifade ederek; Allah’ýn Peygamber’e (s.a.s.) kitabý ve hikmeti indirmiþ olduðunu ve O’na önceden hiç bilmediði þeyleri öðrettiðini, böylece de O’nun üzerinde olan lütfunu kat kat arttýrdýðýný beyan etti. Sonra da, onlarýn bu konuda ve diðer konularda aralarýndaki gizli konuþmalarýnýn (kendilerine hiç) bir hayrý olmadýðýný; hayrýn sadece ve sadece sadaka vermeyi, yahut iyiliði, ya da insanlarýn arasýný islahý (düzeltmeyi) emretmek için yapýlan gizli konuþmalarda olduðunu belirtti. Ve, kim de sýrf Allah’ýn rýzasýný kazanmak için bunu yaparsa, onun için büyük bir mükafat olduðunu; kim de o münafýklarýn yaptýklarý gibi, iþi dinden dönmeye kadar götürecek ölçüde, O’na isyanda devam ederse, onun için de þiddetli bir azap olduðunu, artýk Allah’ýn (c.c.) onu ebedi olarak baðýþlamayacaðýný ifade etti. Çünkü Allah’ýn sadece kendisine þirk koþmayý baðýþlamayýp, bunun ötesindeki günahlarý dilediði kimseler için baðýþlayacaðýný bildirdi. Sonra: Onlarýn þirklerinin çirkinliklerini anlatýp, onlarýn; Allah’tan baþka ancak Lat ve Uzza gibi diþilere, ve in(20)
20
Müþrikler putlarýný diþi sayarlardý. Onun için onlara diþi adlarýný koymuþlardý. Melek de onlarca diþi idi. (Ç. N.)
150
4- Nisâ Sûresi
sanlarý doðru yoldan saptýran ve onlara çirkinlikleri güzel gösteren, onlarý öldükten sonra dirilme ve hesabýn olmayacaðý kuruntusuna düþüren inatçý þeytandan baþkasýna tapmadýklarýný ifade etti. Sonra, ehl-i kitabýn, kendilerinden baþka hiçbir kimsenin asla cennete giremeyeceði iddialarý gibi, kuruntularýnýn da doðru olmadýðýný belirtti. Kim bir kötülük iþlerse ceza günü onunla cezalandýrýlacaðýný, kim de iyi bir iþ yaparsa, o iyi iþin onu cennete sokacaðýný, kimsenin zerre kadar haksýzlýða uðramayacaðýný bildirdi. Ve, din yönünden kendisini Allah’a teslim edip, O’nu birlemesinde, Ýbrâhim’in dinine tabi olandan daha güzel dine sahip hiçbir kimsenin olmayacaðýný ifade etti. Ve: “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ýndýr. Allah(ýn kudreti) her þeyi kuþatmýþtýr.” (Âyet: 126) buyurdu.
Kadýnlar Hakkýnda Diðer Hükümler (127-134. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Senden kadýnlar hakkýnda fetva isterler. De ki; onlar hakkýnda Allah size fetva veriyor...” (Âyet: 127) buyurdu. Müminler, bu sûrenin baþýnda mallarýna tama ederek nikahladýklarý yetim kadýnlar, mirastan mahrum ettikleri yetimler ve gerek eþleriyle birlikteliklerinde ve gerekse onlardan ayrýldýklarý esnada eþlerine karþý adaletli davranmalarýnýn emredilmesi hususundaki hükümlerde kolaylaþtýrma yapmasýný Peygamber’den (s.a.s.) istemiþlerdi. Bunun üzerine Cenab-ý Hak, onlara, kendilerine þimdi vereceði hükmün bu sûrenin baþýnda verdiði hükmün aynýsý olduðunu; çünkü o hükmün deðiþtirilmesinin hiçbir yolu olmadýðýný bildirdi. Ve, kadýnýn kocasýnýn huysuzluk etmesinden ve kendisinden yüz çevirmesinden korktuðunda, kuþkusuz kadýnla kocasýnýn arasýný bulup onlarý barýþtýrmanýn, þayet bu barýþ; kadýnýn mehir, nafaka vb. bazý haklarýndan fedakarlýðý ve nefislerin üzerinde yaratýlmýþ olduðu bencillik duygusunu altetmeði gerektirse bile, onlar için ayrýlýk ve boþanmadan daha hayýrlý olduðunu belirtti. Sonra da, kuþkusuz bu sûrenin baþýnda eþler arasýnda yerine getirilmesi emredilen adaletin tam anlamýyla yerine getirilmesinin mümkün olmadýðýný; dolayýsýyla kocalarýn o adaleti, eþlerinin haklarýna riayet etme vb. durumlarda, güçlerinin yettiðince 151
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
yerine getirmelerini, eðer güçlerinin yettiði ölçüde bu adaleti yerine getiremezlerse ve eþler de bu konuda kendi haklarýndan fedakarlýkta bulunmaya asla razý olmazlarsa; bundan dolayý da þiddetli bir geçimsizlik söz konusuysa, bu durumda birbirlerinden ayrýlmalarýnýn uygun olduðunu ifade ederek, Allah’ýn onlardan herbirini, kendi lütfundan, baþkasýna muhtaç olmayacak ölçüde zengin edip, ferahlýða kavuþturacaðýný beyan etti. Sonra da, bu konuda kendilerine yerine getirmeleri emredilen þeylerin, onlardan önce ehl-i kitaba da emretmiþ olduðu takva türünden güzel davranýþlar olduðunu bildirdi. Bunlarý ayný þekilde onlardan sonra gelenlerden de taleb edeceðini ifade edip; kuþkusuz onlar inkar edip, Allah’tan korkmazlarsa, þüphesiz Allah’ýn onlara ve onlarýn takvasýna hiç ihtiyacý olmadýðýný belirtti. Ve, eðer Allah dilerse onlarý yokluða gönderip (yok edip), onlarýn yerine baþkalarýný getireceðini ifade etti. Ve yine, tamahkarlýk etmek suretiyle, dünya mükafatýný isteyen kiþilerin o zavallý kiþiler katagorisinde olduklarýný da beyan etti. Ve: “Dünyanýn da ahiretin de mükâfatý Allah katýndadýr. Allah her þeyi hakkýyla iþitici ve görücüdür.” (Âyet: 134) buyurdu.
Þahitlikde Taraf Tutmanýn Yasaklanmasý (135. âyet) Sonra Allah Teâlâ: “Ey inananlar, adaleti eksiksiz yerine getirin...” buyurarak, inananlara; bütün iþlerinde adaleti tam anlamýyla yerine getirmelerini, þahitliklerinin sýrf Allah için olmasýný, þayet bu doðru þahitliklerinde kendi nefislerinin, yahut anne ve babalarýnýn veya akrabalarýnýn zararý söz konusu olsa dahi, bunu doðru olarak yapmalarýný istedi. Aleyhine þahitlik yapacaklarý kiþi zengin veya fakir de olsa, zengini razý etmek ya da fakire acýmak düþüncesiyle þahitliklerini asla gizlememelerini emretti. Ve, bu konuda kendilerine emredileni tam olarak yerine getirebilme imkanýna sahip olmalarý için, onlarý nefislerinin arzusuna uymaktan men edip: “Eðer (þahitlik yaparken) dilinizi eðip, büker, ya da doðru söylemekten yüz çevirirseniz, muhakkak ki Allah yaptýklarýnýzý tam anlamýyla bilir.” (Âyet: 135) buyurdu. (Âyet: 135)
152
4- Nisâ Sûresi
Tekrar Münafýklara ve Ehl-i Kitaba Dönüþ (136-175. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Ey inananlar! Allah’a ve O’nun peygamberine inanýn!” (Âyet: 136) buyurarak, sözü yine münafýklara ve ehl-i kitaba getirdi. Ve, önce münafýklardan baþlayarak onlara, Allah’ýn kendilerine inanmalarýný emrettiði þeylere tam anlamýyla inanmalarýný emretti. Onlar gibi, bir ileri bir geri giderek imanlarýnda tereddüt edenleri, bocalayýp duranlarý baðýþlamayacaðýný beyan etti. Sonra: onlarla istihza (alay) için, Peygamber’e (s.a.s.) onlara kendilerini acýklý bir azabýn beklediði müjdesini vermesini emretti. Ve, onlarýn müminleri býrakýp, Yahudilerden inkar edenleri kendilerine dost edindiklerini, onlarla düþüp kalktýklarýný, kendilerine bu konuda Yahudileri dinlemeleri yasaklanmýþ olmasýna raðmen, onlarýn Kur’ân’a dil uzatýcý sözlerine kulak verdiklerini beyan etti. Sonra; onlarýn (münafýklar), Müslümanlar ile kafirler arasýnda bocalayýp durmalarýna deðinip, eðer müminlere bir zafer nasip olursa, ganimetlerden onlarla birlikte pay almak istediklerini; yok þayet kafirler galip gelirse, bu sefer de Müslümanlara karþý onlarý koruduklarý bahanesiyle, onlardan iyilik beklediklerini, onlarýn bu davranýþlarýyla akýllarýnca Allah’ý aldatmaya çalýþtýklarýný belirtip, oysa Allah’ýn onlarý aldattýðýný bildirdi. Ve, onlarýn namaza da üþene üþene kalktýklarýný ve namazlarýnda insanlara gösteriþ yaptýklarýný beyan etti. Sonra: bu iman ile küfür arasýnda bocalamalarýndan dolayý münafýklarý ayýpladý ve müminleri de onlar gibi bocalayýp, onlarýn yaptýklarý gibi kafirleri dost edinme konusunda uyardý. Devamla, müminleri onlardan sakýnma konusunda daha fazla uyarmak ve bunun ne kadar mühim olduðunu göstermek için de, bu gibi münafýklar için en alçaltýcý ve iðrenç bir azabý hazýrlamýþ olduðunu ifade etti. Ardýndan da, Cenab-ý Hak’ýn hiçbir kimseye azap etme ihtiyacýnda olmadýðýný, insanlara azap etmesinin sýrf onlarý günahlarýndan tevbeye zorlamak için olduðunu belirtmek için de, münafýklýklarýndan tevbe edip dinlerini sýrf Allah için yapanlarý bu azaptan istisna ettiðini beyan etti. Sonra da, Cenab-ý Hak o münafýklarýn yaptýklarý gibi çirkin sözün alenen söylenmesini sevmediðini; ancak kendisine haksýzlýk yapýlanýn kendine yapýlan bu zulmü açýkca söylemesini ve yine bir iyilik yapanýn onu açýklamasýný ya da gizlemesini de mubah 153
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kýldýðýný ve haksýzlýða uðrayanýn kendisine haksýzlýk edeni affetmesinin daha üstün bir davranýþ olduðunu belirtti. Sonra, Yahudilere geçerek onlarýn küfrüne hükmetti; çünkü onlar, Allah’ýn kitaplarýndan ve peygamberlerinden bazýsýna inanýp, bazýsýna inanmamak istiyorlardý. Sonra da, bu hareketlerinden dolayý onlara alçaltýcý bir azapla azap edeceði tehdidinde bulundu. Ve akabinde de, bütün peygamberlere inananlara (müslümanlara) kýyamet günü mükafatlarýnýn verileceði müjdesini verdi. Sonra, onlarýn (Yahudilerin) Peygamber’i (s.a.s.), gökten kendilerine, inerken görecekleri, bir kitap indirmesini istemek suretiyle taciz etmelerini dile getirip, onlarýn bundan daha büyüðü ile Hz. Mûsa’yý da taciz ettiklerini; O’ndan da Allah’ý kendilerine açýkça göstermesini istediklerini, kendilerine apaçýk deliller geldikten sonra dahi buzaðýya taptýklarýný... vb. gibi Hz. Mûsa’yý taciz edip, canýný sýktýklarýný ve iman etmede inatlaþtýklarýný gösteren diðer davranýþlarýný anlattý. Sonra da, onlarýn Hz. Meryem’i de taciz edip, üzdüklerini O’na zina isnat ettiklerini ve Hz. Mesih’i de taciz ettiklerini; O’nu öldürdüklerini iddia ettiklerini ifade edip, onlarýn O’nu kesin olarak öldürmediklerini Cenab-ý Hakkýn O’nu kendi katýna yükselttiðini, ve Cenab-ý Hak O’nu yükselttikten sonra, ehl-i kitaptan O’nu yalanlayanlar O’na inanana kadar, O’nun ölmeyeceðini beyan etti. Sonra, onlarý bu peygamberleri taciz etmelerinden dolayý, dünyada bazý sýkýntýlara maruz býrakmak suretiyle cezalandýrdýðýný, bu sebeple de aslýnda helal olan bir takým temiz yiyecekleri, onlara haram kýldýðýný, onlardan inkar edenler için ahirette acýklý bir azap hazýrlamýþ olduðunu belirtti. Sonra da, bu konuya bir istidrat yaparak, (anti parantez olarak) onlarýn içlerinden ilimde derinleþmiþ olanlarýn Peygamber’i (s.a.s.) taciz etmediklerini, aksine O’nun müjdelenen peygamber olduðunu kesin olarak bildiklerini, O’na, O’na indirilene ve O’ndan önce indirilene inandýklarýný belirtti. Devamla da, kuþkusuz Cenab-ý Hakkýn Peygamber’e (s.a.s.) vahyettiðini, nitekim O’ndan önceki peygamberlere de ayný þekilde vahyetmiþ olduðunu, þayet ehl-i kitap buna þahitlik etmezlerse, þüphesiz Allah Teâlâ ve meleklerinin O’na (Peygamber’e) vahyedildiðine þahitlik ettiklerini bildirdi. Sonra da, onlarýn Hz. Peygamber’i (s.a.s.) inkar etmeleri ve O’nu taciz edip, 154
4- Nisâ Sûresi
üzmeleri sebebiyle onlara vereceði cezalarý açýklayarak, kendilerini tehdit etti. Ve, kendilerini; Allah katýndan Hz. Peygamber’in getirdiði gerçeðe inanmaya çaðýrarak, bu imanýn, kendileri için inkar etmelerinden ve Peygamber’i (s.a.s.) taciz etmelerinden daha hayýrlý olacaðýný belirterek onlardan bahsetmeye son verdi. Bundan sonra, Hristiyanlardan bahse geçip, onlarý Mesih’e (a.s.) uluhiyet derecesinde tazim etmek suretiyle dinlerinde taþkýnlýk etmekten, aþýrýya gitmekten nehyetti. Mesih’in de kuþkusuz sadece O’nun bir peygamberi olduðunu ve O’nun Meryem’e attýðý kelimesi ve O’ndan bir ruh olduðunu belirtti. Sonra, Hristiyanlara sadece Allah’a inanmalarýný ve teslis inancýný terketmelerini emretti. Ve, onlarýn yanlýþ olarak iddia ettikleri gibi O’nun bir oðlu olmasýný kesinlikle reddetti. Ve, Mesih’in de, (Allah’a) yakýnlaþtýrýlmýþ meleklerin de Allah’a kulluk ve ibadetten asla çekinmeyeceklerini belirtti. O’na kulluk etmekten çekinenleri âyetteki tehdidinde zikrettiði azaplarla korkuttu. O’na inananlarý da müjdesinde belirttiði mükafatlarla müjdeledi. Sonra, Rabb’lerinin birliði hakkýnda O’nun katýndan bir delil geldikten ve onlara apaçýk bir Nûr indirdiðini beyan ettikten sonra tekrar onlarý imana çaðýrýp: “Allah’a inanýp, O’na sarýlanlarý, (Allah) kendinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onlarý kendisine varan doðru yola ulaþtýracaktýr.” (Âyet: 175) buyurdu.
Ana-Babasýz ve Çocuksuz Kiþinin (Mirasýnýn) Hükmü (176. âyet) Allah Teâlâ sonra: “Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah size anababasýz ve çocuksuz kiþi (nin mirasý) hakkýnda þöyle fetva veriyor...” (Âyet: 176) buyurup, müminlerin Peygamber’den (s.a.s.), ana-babasýz ve çocuksuz kiþinin varislerinin kimler olacaðý hususunda fetva istediklerini belirtti -ki o varisler anne-baba yoluyla ölüye ulaþan yakýnlarýdýr-. Kuþkusuz Allah Teâlâ daha önceki âyetlerde geçen miras hükümlerinde, anne bir kardeþ olduklarýnda, ana-babasýz ve çocuksuz kiþinin (kelâle) payýný zikretmiþti. Bu âyetle de ana-babasýz ve çocuksuz kiþinin payýnýn asabe (uzaktan akraba) olduðu zaman nasýl ola155
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
caðýný beyan etti. Ve, inananlara bu hususta fetva verip, eðer ölen erkeðin çocuðu yoksa ve sadece bir kýzkardeþi varsa O’nun mirasýnýn yarýsýný kýz kardeþinin alacaðýný; ölen kadýnýn çocuðu yok sadece bir erkek kardeþi varsa O’nun mirasýn da tamamýný erkek kardeþinin alacaðýný belirtti. Devamla: “Eðer ölenin iki kýzkardeþi varsa, terekenin üçte ikisi onlarýndýr. Eðer mirasçýlar kadýn, erkek bir çok kardeþse, bu durumda erkek kardeþe, iki kýz kardeþin payý kadar verilir. Allah size açýk seçik bildiriyor ki sapmayasýnýz. Allah her þeyi hakkýyla bilir.” (Âyet: 176) buyurdu.
156
5- MÂÝDE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Mâide Sûresi, Fetih Sûresi’nden sonra inmiþtir. Fetih Sûresi’nin iniþi Hicret’in altýncý yýlýnda yapýlan Hudeybiye Barýþ Antlaþmasý’ndan sonradýr. Dolayýsýyla Mâide Sûresi’nin nüzulü de Hudeybiye Barýþ Antlaþmasý ile Tebük Savaþý arasýndaki döneme rastlamaktadýr. Sûreye bu adýn verilmesinin sebebi, sûrede gökten Îsâ’nýn (a.s.) havarilerine inen Mâide (sofra) den söz edilmiþ olmasýdýr. 120 âyettir.
Amacý ve Tertibi Mâide Sûresi Hudeybiye Barýþý’ndan sonra inmiþtir. Peygamber (s.a.s.) ashabýyla birlikte umre için Mekke’ye doðru yola çýkmýþlardý.Kureyþliler onlarýn umre yapmalarýna engel oldular. Ýki taraf arasýnda cereyan eden hadiseler Peygamber’in (s.a.s.) barýþ antlaþmasýný kabul etmesiyle son buldu. Halbuki O’nun ashabýndan çoðu bu barýþta kendilerinin zararý olduðuna inanýyorlardý; çünkü antlaþma Kureyþ’in istediði þartlar üzere gerçekleþmiþti. Antlaþma Kureyþ ve Müslümanlar arasýnda on yýl silah býrakmayý öngörüyordu. Kureyþ’ten Müslümanlar tarafýna birisi geçerse Müslümanlar antlaþma gereði onu geri iade edecekler, Müslümanlardan birisi Kureyþ tarafýna geçerse Kureyþ’liler onu geri iade etmekle sorumlu olmayacaklardý. Müslümanlar o yýl, umre yapmadan geri dönecekler; ertesi yýl bu umreyi kaza edeceklerdi. Kureyþ’ten Müslümanlarýn himayesine girmek 157
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
isteyenler girecekler. Müslümanlardan Kureyþ himayesine girmek isteyenler de ayný þekilde girebileceklerdi. Ýþte bu antlaþmadan dolayý bu sûre, baþlangýcýnda, akitlere vefayý içeren âyetlerle indi. Böylece müslümanlar, her nekadar kendilerinin aleyhine de olsa müþriklere verdikleri sözü yerine getirsinler, kaza umresini yerine getirsinler, antlaþmadan kazandýklarýný küçümseyerek akitleri yerine getirmede aðýrdan almasýnlar. Sûrenin baþlangýcýnda antlaþmalar sözü genel olarak zikredilmiþtir. Bunun sebebi de Hudeybiye antlaþmasýyla birlikte diðer antlaþmalarý da içermesi içindir. Ýster bu antlaþma, kullarýn birbirleriyle yapmýþ olduðu antlaþmalar olsun, isterse kullarla Allah (c.c.) arasýnda olsun farketmez. Sonra:Allah Teâlâ sûrede ehl-i kitaptan ve diðer ümmetlerden, antlaþmalarýný bozan ve Allah’a karþý verdikleri sözleri yerine getirmeyen, önceki milletlerin içerisine düþtükleri sýkýntýlarý anlattý ki, Müslümanlarý akitlerini bozduklarý zaman, öncekilerin baþýna gelenlerin aynýsýnýn onlarýn da baþýna geleceði hususunda uyarýp, bundan sakýndýrsýn. Kuþkusuz bu husus sözü sonunda, münafýk ve Yahudilerin Peygamber’e (s.a.s.) vermiþ olduklarý sözleri, O’nunla yapmýþ olduklarý antlaþmalarý bozmalarýna, münafýklarýn Yahudilerle dostluklarýna ve onlarla yapmýþ olduklarý antlaþma ve ahidleri müslümanlarla yapmýþ olduklarý antlaþmalara tercih etmelerine getirmeye sebep oldu. Bu sûrenin baþýnda akitlerin yerine getirilmesinin emredilmesinin ardýndan, kurbanlarýn ve ihramda av avlamanýn hükmü, hac ibadetlerini yapmak için Kabeye yönelenlere saldýrmanýn haramlýðý vb. gibi hac ibadetiyle ilgili diðer hükümlerin izahý geldi. Ve yine bunlarla birlikte diðer bazý pratik hükümler de bu hükümler esnasýnda zikredildi. Bu arada, ehl-i kitap ve münafýklardan bahsettikten sonra, tekrar yine o pratik hükümlere dönüp, bu hükümlerin açýklanmasý esnasýnda, hac ibadetiyle ilgili olarak, önceden kýsaca verdiði bilgileri detaylý bir þekilde açýkladý ki: müslümanlara bu konuda kaza umresini yerine getirirken muhtaç olduðu þeyleri beyan etsin. Ve böylece onlar Cahiliye ile Ýslâm arasýndaki farký öðrensinler. Sonra sûre, ahitlerini yerine getirenlere kýyamet günü hazýrlanan mükafatlarýn açýklanmasý ve (böylece) sûrenin baþlangýcý ile sonunun 158
5- Mâide Sûresi
bu hususta uyum içerisinde olmasý için kýyametin ahvaliyle ilgili olaylarýn anlatýlmasý ile son buldu. Bu sûre, Nisâ Sûresi’nden sonra zikredildi.Çünkü, gerek uzunluk bakýmýndan gerekse sûrede ehl-i kitap ve münafýklardan söz edilmiþ olmasýndan dolayý Nisâ Sûresi’ne benzemektedir. Nitekim yine içerdiði pratik hükümler bakýmýndan da o sûreye benzemektedir.
Akitler ve Hacc Ýbadetleriyle Ýlgili Hükümler (1-5. âyetler) Allah Teâlâ: “Ey inananlar (yaptýðýnýz) akitlerin icaplarýný yerine getirin. (Ýleride) size (haram olduklarý) okunacaklar dýþýnda kalan hayvanlar, ihramlý iken avý helal saymamak þartýyla sizin için helal kýlýndý.Kuþkusuz Allah istediði hükmü verir.” (Âyet: 1) buyurup, inananlara yapmýþ olduklarý akit ve antlaþmalarýn icaplarýný yerine getirmelerini emretti. Ve, ihramlý iken, ileriki âyetlerde kendilerine haram olduklarý okunacak olanlar dýþýnda kalan hayvanlarý onlara helal kýldý. Ve yine ihramlý iken avlanmayý da onlara haram kýldýðýný bildirdi. Sonra, onlara Allah’ýn þeâirini (hacda yapýlmasý yasak olan iþleri ve diðer þerî yasaklarý), haram ayýný, Kâbe’ye hediye edilen kurbanlýklarý ve onlarýn gerdanlýklarýný almayý, hac veya umre yapanlara saldýrmayý ve onlara engel olmayý helal saymalarýný yasakladý. Ýhramlý iken kendilerine haram kýldýðý avlanmayý ihramdan çýkýnca helal kýldý. Ve yine onlara; müþriklerin kendilerini umre yapmadan men etmelerinden dolayý, içlerindeki kin ve kýzgýnlýðýn kendilerini müþriklere karþý bir saldýrýya sevketmesini yasakladý. Sonra da, hayvanlarýn etlerinden kendilerine helal olmayanlarý açýklayýp ölü, kan..vb. âyette yenilmeleri yasaklanan diðer haramlarý, aslýnda bir kumar olan fal oklarýyla þans aramaya kadar diðer þeyleri inananlara haram kýldý. Araplar haremde toplandýklarý vakit dikili taþlara (putlara) kurbanlarýný sunarlar, sonra o kurban kanlarýný o taþlara sürerler ve etlerini onlarýn üzerine koyarlardý. Sonra bu etleri parçalara ayýrýr bunlara fal oklarýyla kura çekerlerdi. Allah Teâlâ bu açýklamalarýn ardýndan: Müminlere; artýk kafirlerin bundan sonra dinlerinde onlara tesir etme konusunda ümitlerini kesmiþ olduk159
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
larýný belirtti. Kafirlerin adet ve hac ibadetleriyle ilgili geleneklerine muhalefet hususunda, onlardan korkmamalarýný istedi. Devamla, müminler için dinlerini kemale erdirdiðini ve kendilerine din olarak da Ýslâm’ý seçip O’na razý olduðunu, dolayýsýyla onlarýn da Allah’ýn kendileri için razý olduðu bu dine razý olmalarýnýn, Ýslâm’ý kabul etmelerinin ve bu hususta hiç bir kýnayýcýnýn kýnamasýndan korkmamalarýnýn üzerlerine vacip olduðunu belirtti. Sonra; müminlerin bu konuda kendilerine neyin helal olduðu hususunda Peygamber’den (s.a.s.) kapsamlý bir açýklama yapmasýný istediklerini belirtip, onlara bütün iyi ve temiz nimetlerin, avcý kuþlar ve av köpekleri gibi eðitmiþ olduklarý av hayvanlarýnýn yakaladýklarý avlarýn kendilerine helal kýlýndýðýný ve kendilerinin kestiklerinin ehl-i kitaba helal olduðu gibi onlarýn kestiklerinin de müslümanlara helal olduðunu bildirdi. Mümin kadýnlardan ve ehl-i kitaba mensup kadýnlardan iffetlileriyle, mehirlerini vermek, zinadan uzak kalýp iffetli olmalarý, gizli dost tutmamalarý þartýyla evlenmelerinin de müminlere helal kýlýndýðýný belirtti. Ve: “kim imaný kabul etmeyip inkar ederse, onun ameli boþa gitmiþtir. Ve o, ahirette hüsrana uðrayanlardandýr” (Âyet: 5) buyurdu.
Abdest ve Teyemmümle ilgili Hükümler (6. âyet) Sonra Allah Teâlâ: “Ey iman edenler namaza kalktýðýnýz zaman yüzlerinizi yýkayýn..”(Âyet: 6) buyurarak, hac ve umrenin hükmünden sonra namazýn hükmünü açýkladý; çünkü bunlar Ýslâm’ýn beþ temel þartýndan iki þartýdýr. Bu sebeple, inananlara namaza duracaklarý zaman abdest almalarýný ya da su yoksa teyemmüm etmelerini emretti. Sonra da, abdest ve teyemmümün hikmetini açýklayýp: “Allah size güçlük çýkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor ki þükredesiniz.” (Âyet: 6) buyurdu.
Akitleri Bozmadan Sakýndýrma (7-11. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah’ýn size olan nimetini ve ona verdiðiniz sözü hatýrlayýn: Hani “iþittik itaat ettik” demiþtiniz. Allah’tan korkun, kuþkusuz 160
5- Mâide Sûresi
Allah göðüslerin içindekini (kalplerden geçeni) bilir.” (Âyet: 7) buyurarak, sûrenin birinci amacýna dönüp, inananlara, kendilerini müþriklere galip getirmesi sebebiyle üzerlerinde olan nimetini hatýrlamalarýný, Allah’ýn kendilerinden almýþ olduðu sözü yerine getirmelerini, Allah için adaletle þahitlik edenler olmalarýný emretti. Müþriklere olan düþmanlýklarýnýn kendilerini onlarla yapmýþ olduklarý akit ve antlaþmalarýný bozmaya sevketmesinden müminleri nehyetti. Sonra, bu antlaþmalarýna sadýk kalmalarýndan dolayý onlarý baðýþlayacaðýný ve onlara mükafat vereceðini va’detti. Kafirleri de cehennem ashabýndan olmarýyla tehdit etti. Sonra; müminlere, Allah’ýn üzerlerinde olan nimetini hatýrlamalarýný emretti. Hani onlarýn, bir zamanlar Mekke’de müþriklere yenik durumda olduklarýný, müþriklerin onlara eziyet için ellerini uzatýp saldýrýya yeltendiklerini kendilerine hatýrlatýp, Allah’ýn onlarýn ellerini müminlerin üzerinden çektiðini, böylece müþriklerin kendi güçlerini bile bile müslümanlarla barýþ yapmaya razý olduklarýný dile getirdi. Sonra; inananlara bu konularda Allah’tan korkmalarýný ve O’na güvenmelerini emredip: “... Müminler Allah’a tevekkül etsinler.” (Âyet: 11) buyurdu.
Önceki Milletlerden Akitlerini Bozanlardan Ýbret Alma (12-40. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Yemin olsun ki Allah Ýsrâiloðullarýndan söz almýþtý...” (Âyet: 12) buyurup, Ýsrâiloðullarýndan; namazý kýlacaklarýna, zekatý vereceklerine ve kendilerine göndereceði peygamberlerine iman edeceklerine dair söz aldýðýný bildirdi. Onlarýn bu sözlerinde durmayýp onu bozduklarýnda da onlarýn üzerine yeryüzünde lanetini indirdiðini, onlarý zelil ettiðini, kalplerini artýk hiç bir þeye aldýrmayacak tarzda katýlaþtýrdýðýný; onlarýn Allah tarafýndan kendilerine gönderilen kitaplarýný tahrif ettiklerini, kendilerine indirileni unuttuklarýný belirtti. Onlardaki bu ahde vefasýzlýðýn ve hiyanetin eserinin hala devam edip, bunun Peygamber’le (s.a.s.) yaptýklarý antlaþma ve akitlerde de görüldüðünü beyan etti. Sonra; Yahudilerden aldýðý gibi, geçmiþte Hristiyanlardan da söz aldýðýný bildirdi. Onlarýn da sözlerini tutmadýklarýný ve bu yüzden, kendilerine indirilenin bir kýsmýný unuttuktan sonra dinlerinde ihtilaf etmeleri sebebiyle, onlarýn aralarýna düþmanlýk ve kin býraktýðýný ifade etti. 161
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; kuþkusuz Peygamber’i (s.a.s.), onlarýn kitaplarýndan (insanlardan) gizlediklerini açýklamak için, her iki gruba da gönderdiðini ve onlara din iþleri hususunda kendilerini karanlýklardan aydýnlýða çýkaracak (kendilerini aydýnlatacak) bir kitap da gönderdiðini belirtti. Onlarýn ahidlerini bozmak hususunda içine düþtükleri vefasýzlýðýn en açýk örneklerini dile getirdi. Bu baðlamda, Hristiyanlarýn; Allah isterse Mesih’i, annesini ve de yeryüzünde bulunan herkesi helak edebileceðini ve buna karþý kimsenin elinden bir þey gelmeyeceðini bildikleri halde: “kuþkusuz Allah Meryem Oðlu Mesih’tir” dediklerini; Yahudilerin de; Allah’ýn günahlarý sebebiyle onlara azab ettiðini, O’nun katýnda onlarla diðer insanlar arasýnda hiçbir fark olmadýðýný bildikleri halde: “Biz Allah’ýn oðullarýyýz ve O’nun sevgilileriyiz.” dediklerini belirtti. Sonra da, kendilerine peygamber gönderilmesinin kesildiði fetret devrinden sonra, onlarýn peygamberlerinden sonra uydurduklarý yanlýþ inançlarýnýn doðrusunu açýklamak ve bu suretle ahirette özür beyan etmelerini ortadan kaldýrmak için Peygamber’i (s.a.s.) onlara elçi olarak gönderdiðini beyan etti. Sonra; Hz. Mûsa’nýn (a.s.), kavmine: Allah’ýn onlara olan nimetini hatýrlamalarýný; kutsal topraðýn halkýyla savaþacaklarýna dair Allah’a verdikleri sözü yerine getirebilmeleri için, Allah’ýn kendilerine farz kýldýðý kutsal topraða girmelerini emrettiði zaman o mukaddes topraðýn halkýndan korktuklarýndan dolayý onlarla muharebe etmeden yüz çevirmeleri... gibi; (Yahudiler’in) Mûsa’yla (a.s.) olan maceralarýný anlattý. Sonra; Cenab-ý Hakk’ýn, bunun üzerine onlarý cezalandýrdýðýný, onlara oraya girmelerini yasaklamasý sebebiyle, kýrk yýl yeryüzünde þaþkýn þaþkýn dolaþtýklarýný belirtti. Sonra; Hz. Adem’in (a.s.) iki oðlu olan Habil ile Kabil arasýnda geçen olayý anlattý. Onlar aralarýndaki iþlerden bir iþte ihtilafa düþmüþlerdi. Bunun üzerine, Allah’ýn (c.c.) o konuda aralarýnda hüküm vermesi için her ikisi de kurban kesmiþlerdi. Allah (c.c.) Habil’in kurbanýný kabul edip, Kabil’inkini etmemiþti. Kabil buna razý olmayýp kardeþini ölümle tehdit etti. Allah’ýn kendilerinden bu öldürmeyi onlara haram kýldýðý hususunda almýþ olduðu ahde (söze) muhalefet edip, Allah’tan (c.c.) korkmamýþtý. Habil ise bu ahde sadýk kalarak, Allah’tan korktuðundan dolayý O’nu öldürmeden geri durmuþtu. Sonra, Kabil’in bundan sonra kardeþini 162
5- Mâide Sûresi
öldürüp akabinde hüsrana uðrayanlardan olduðunu bildirdi. O’nun, kardeþinin ölümünden sonra bu yaptýðýna, hayatýný karartacak ölçüde, piþman olduðunu belirtti. Sonra; Cenab-ý Hakk bu kýssanýn ardýndan; bundan dolayý Ýsrâiloðullarýna: kim, bir cana kýymamýþ veya yeryüzünde fesat çýkarmamýþ bir caný öldürürse sanki bütün insanlarý öldürmüþ gibi olacaðýný; kim de (caydýrýcý) kýsasý uygulamak suretiyle o caný yaþatýrsa bütün insanlarý yaþatmýþ gibi olacaðýný yazdýðýný; ancak onlarýn Allah Teâlâ’nýn bu konuda kendilerine yazdýklarýný da bozduklarýný; öldürme, yol kesme, hýrsýzlýk vb. diðer suçlarý iþlemek suretiyle haddi aþýp, aþýrý gittiklerini bildirdi. Sonra; yeryüzünde bu tür bozgunculuklarý yapmak suretiyle Allah ve Resulünün emirlerine karþý isyan edenlerin cezasýnýn ya öldürülmeleri, ya asýlmalarý veya ellerinin ve ayaklarýnýn çaprazlamasýna kesilmesi ya da bulunduklarý yurttan sürülmeleri olduðunu beyan etti. Bu suçlarý iþleyenlerden, müslümanlara yenilip yakalanmadan önce, tevbe edenleri bu cezalardan istisna etti. Ve, müminlere Allah’tan korkmayý, O’na varmaya vesile aramayý ve Allah yolunda o müfsitlerle cihat etmeyi emretti. Bu bozgunculuk yapanlarý uyarýp, onlar için hazýrlanmýþ bir kýyamet günü azabý olduðunu belirtip; eðer yeryüzünde bulunanlarýn hepsi ve bununla birlikte bir o kadarý dahi kendilerinin olsa, kurtulmak için bunlarý harcasalar, bütün bunlarýn kendilerinden asla kabul edilmeyeceðini ve onlarý o azaptan kurtaramayacaðýný bildirdi. Sonra; yukardaki bozgunculuk suçlarýndan olan hýrsýzlýk suçunun cezasýnýn ellerin kesilmesi olduðunu belirtti. Kim piþman olup tevbe ederse, Allah’ýn onun tevbesini kabul edip onu cezalandýrmayacaðýný bildirdi. Çünkü O’nun göklerin ve yerin mülkünün tek sahibi olduðunu beyan etti. Ve: “... (O) dilediðine azap eder, dilediðini affeder. Allah her þeye kadirdir.” (Âyet: 40) buyurdu.
Münafýk ve Yahudilerin Akitlerini Bozmasý (41-86. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Ey Resul! Küfürde yarýþýrcasýna koþanlar seni üzmesin...” (Âyet: 41) buyurup, Peygamber’in (s.a.s.), münafýklar ve Yahu163
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
dilerin Peygamber (s.a.s.) ile yapmýþ olduklarý antlaþmalarý bozmaya koþuþmalarýndan dolayý üzülmemesini istedi. Ve, bu konuda Yahudilerin yaptýklarý çirkin iþlerden olmak üzere; onlarýn O’nu dinlemek ve yalanlamak için O’nun meclisinde oturduklarýný; kendi reislerinden, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sohbet meclislerine katýlmayanlar adýna casusluk yaptýklarýný bildirdi. Onlarýn reislerinin de kendilerine tabi olanlarý, aralarýnda Hz. Peygamber’i hakem tayin ettikleri zaman, O’nun, cahiliyye döneminde kendilerinin tahrif ettikleri, deðiþtirdikleri Tevrat hükümlerine aykýrý olarak vereceði hükümleri kabul etmeden sakýndýrdýklarýný beyan etti. Onlar, Tevrat’ýn kýsasla ilgili hükümlerini tahrif etmiþler, rüþvet vermek suretiyle kýsasý terkedip, haksýz ve zalimce hükümlere meyletmiþlerdi. Örneðin; Kureyza oðullarýndan öldürülen bir kiþinin diyetini (kan bedelini) Nadiroðullarýndan öldürülen birisinin diyetinin yarýsý olarak kabul etmiþlerdi. Sonra; Cenab-ý Hak Peygamber’i (s.a.s.), Yahudiler kendisinden bir hüküm istedikleri zaman bu hükmü verme ve vermemekte serbest býraktý ve onlarýn arasýnda hüküm vermek istediði zaman da Allah’ýn kendisine indirdiði þekilde adaletle hükmetmesini emretti ki o da kýsastý. Sonra, onlarýn, içinde Allah’ýn öldürme suçuyla ilgili hükmü bulunan Tevrat yanlarýnda dururken O’na göre hükmetmeyip de Peygamber’i (s.a.s.) hakem tayin etmeleri ve sonra da O’nun bu konuda, cahiliyye döneminde tahrif ettikleriyle deðil de Allah’ýn gerçek kitabý olan Tevrat’ta bulunan kýsasla hükmedeceðini öðrenince de ondan nasýl yüz çevirdiklerini belirterek, bunun þaþýrtýcý bir davranýþ olduðu yönünde Peygamber’in (s.a.s.) dikkatini çekti. Sonra, Allah Teâlâ, Tevrat’ý indirdiðini, O’nda onlarýn tahrif etmedikleri hükümlerden, bir hidayet ve Nûr bulunduðunu ve onlarýn seleflerinin, o hükümlerle aralarýnda hüküm verdiklerini bildirip; onlarýn (önceki Yahudilerin), bunlarýn kabul ettikleri ve üzerinde anlaþtýklarý bu hükümlerle hükmetmediklerini belirtti. Ve, onlardan, Tevrat’ýn kýsas konusundaki hükmüne dönme hususunda insanlardan korkmamalarýný istedi. Ve, onlara, yalnýz O’ndan korkmalarýný, O’nun âyetlerini þu geçici, basit rüþvete deðiþmemelerini emretti. Devamla da, Tevrat’ta cana-can, göze-göz, kulaðakulak, diþe-diþ ve yaralara karþýlýk kýsasa kýsas hükümlerinin bulunduðunu belirtti. Îsâ’nýn (a.s.) da daha sonra, Tevrat’ýn hükümlerini doðrulayýcý ola164
5- Mâide Sûresi
rak geldiðini, O’na da yine Tevrat’ý doðrulayýcý Ýncil’i indirdiðini ifade etti. Ve yine, ondan sonra da Tevrat ve Ýncil’in hükümlerini doðrulayýcý ve onlarý kollayýp koruyucu olarak Kur’ân’ý indirdiðini belirtip; kuþkusuz bu üç kitabýn da kýsas üzerinde birleþtiðini, dolayýsýyla, aralarýnda öldürme hadisesinde kýsasla hüküm vermelerinin zorunlu olup, bu konuda hüküm vermede hevalarýna (nefislerinin isteðine) uymalarýnýn doðru olmadýðýný bildirdi. Sonra, Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar’dan her biri için bir þeriat ve yol tayin ettiðini, bu þeriatlarýn farklýlýðýnda, onlarla insanlarý imtihan etme hikmetinin bulunduðunu belirtip; bizim þeriatýmýzý önceden indirdiði þeriatlarýn en iyisi, en mükemmeli kýldýðýný beyan etti. Sonra da, Peygamber’i (s.a.s.), Yahudilerin kendisini kýsas gibi Allah’ýn indirdiði hükümlerde þaþýrtmasýndan sakýndýrdý. Onlarýn kan bedelleri arasýnda farklýlýðý kabul eden cahiliyye dönemi hükmünü aramalarýna ve onu arzu etmelerine hayret etmesini istedi. Ve: “Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?” (Âyet: 50) buyurdu. Sonra, müminlerden; sözlerinde durmadýklarý ve müslümanlarýn düþmaný olan müþrikleri kendilerine tercih ettikleri için; Yahudi ve Hristiyanlarý dost edinmemelerini istedi. Sonra; münafýklarýn, Yahudi ve Hristiyanlarýn dostluðuna sarýldýklarý ve baþýmýza yenilmek vb. gibi bir hezimet gelirse onlara muhtaç oluruz diye korkuyoruz, dediklerini beyan etti. -Yahudiler servet ve mal sahibi kiþiler olduklarýndan mallarýný faiz ve diðer yollarla borç veriyorlardý.- Sonra; müminlere fetihler nasib edeceðini ve bu yüzden münafýklarýn nifaklarýndan dolayý piþman olacaklarýný ve müminlerin bunlarýn bu türlü tutum ve davranýþlarýndan duyduklarý hayreti dile getirip: “Bunlar mý o bütün güçleriyle sizinle beraber olduklarýna yemin edenler? Onlarýn bütün yaptýklarý boþa gitmiþ, bu suretle onlar en büyük zarara uðrayanlardan olmuþlardýr.” (Âyet: 53) diyeceklerini belirtti. Sonra; bu münafýklardan kimler, dininden dönüp irtidat ederlerse etsinler bunun hiç önemi olmadýðýný bildirdi. Çünkü Allah’ýn onlardan daha hayýrlý olup, yolunda cihat eden bir kavim getireceðini belirtip, düþmanlarýna karþý kendilerine yardým etmesi için, onlarýn dostlarýnýn Allah, O’nun Resulü ve müminlerin olmasý gerektiðini büminlere beyan etti. Sonra; bu (ehl-i kitap ve münafýklarý dost edinme) konusunda baþka 165
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
bir sebep zikretmek için tekrar ehl-i kitap ve münafýklarla dostluk kurmaktan müminlerin menedilmesi konusuna döndü. Bunun sebebinin de, onlarýn müslümanlarýn dinlerini eðlence ve oyun edinmeleri, müminler namaza kalktýklarýnda onlarýn namazlarýyla alay etmeleri olduðunu belirtti. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.) hitaben, ehl-i kitab’a: onlarýn müslümanlardan hoþlanmamalarýnýn sebebinin, müslümanlarýn Allah katýndan indirilen diðer kitaplara da inanmalarýndan baþka bir þey olmadýðýný söylemesini ve onlarýn çoðunun yoldan çýkmýþ kimseler olduðunu kendilerine haber vermesini emretti. Ve yine, haklarýnda böyle sû-i zan ettikleri ve kendileriyle alay ettikleri kiþilerden Allah katýnda göreceði cezasý bundan daha kötü olanlarýn var olduðunu da onlara haber vermesini istedi. Bunlarýn Allah’ýn lanetlediði, oburluk ve tamahkârlýkta maymunlar ve domuzlar tabiatýnda kýldýðý kiþiler olduðunu kendilerine söylemesini emretti. Sonra; gerçekte müminlerin yanýna küfürle girmiþ ve yine küfürle çýkmýþ olduklarý halde, ehl-i kitaptan, müminlerin yanýna geldikleri zaman: “iman ettik” diyenlerin olduðunu belirtti. Ve, onlardan çoðunun günah, düþmanlýk ve haram yemede birbirleriyle yarýþtýklarýný, onlarýn ruhbanlarý ve hahamlarýnýn onlarý bunlardan menetmeleri gerekirken bunu yapmayýp, onlardan alacaklarý menfaatlarýna tamah ederek onlarý bu halleriyle býraktýklarýný, onlara dokunmadýklarýný beyan etti. Sonra; onlardan Allah yolunda bir þeyler infak etmeleri istendiði zaman: “Kullarýndan bir þey borç isteyen Allah fakirdir. O’nun eli baðlýdýr.” (Âyet: 64) deyip Allah (c.c.) ile alay ettiklerini ve ellerini infaktan çekmek, infak etmemek için bu çirkin sözleri sarfettiklerini ve Allah’ýn (c.c.) kullarýna karþý elleri ihsanlarla dolu, çok cömert olduðu halde, onlarýn Allah’a (c.c.) karþý bu çirkin sözü söylemeye cüret ettiklerini belirtti. Ve, durumu bu olan insanlardan, Allah tarafýndan Hz. Peygambere indirilen Kur’ân karþýsýnda azgýnlýk ve küfürlerini artýrmaktan baþka bir þey beklenmeyeceðini beyan etti. Sonra, dünyaya karþý aþýrý derecede hýrslarýndan dolayý kýyamete kadar onlarýn arasýna düþmanlýk attýðýný, ne zaman bir savaþ ateþi yakmýþlarsa, aralarýndaki ihtilaflarý ve düþmanlýklarý sebebiyle onu söndürdüðünü, onlarý baþarýsýz kýldýðýný ifade etti. Þayet onlar iman edip, kýsas ve diðer hükümlerde, cahiliyye hükümleri yerine Tevrat ve Ýncil’in hükmünü uygu166
5- Mâide Sûresi
lamýþ olsalardý onlarýn günahlarýný baðýþlayýp, onlarý dünya ve ahiret mutluluðuyla rýzýklandýracaðýný bildirdi. Devamla da, onlar arasýnda iþinde orta yolu izleyip aþýrý gitmeyen, sözünde duran, onlardan bir çoðunun yaptýklarý gibi ahdini bozmayanlarýn bulunduðunu da beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlara risaletini tebliðe devam etmesini emredip, kendisini onlarýn þerrinden koruyup muhafaza edeceðini va’detti. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.) onlara neyi teblið edeceðini açýklayýp, kendilerine kýsas ve diðer hükümlerde Tevrat, Ýncil ve Kur’ân’ýn emrine uymadýklarý sürece din açýsýndan kayda deðer hiç bir þey üzere olmayacaklarýný söylemesini istedi. Ve, bunu onlara teblið etmesinin, onlarýn azgýnlýk ve inkarlarýný artýracaðýný da Peygamber’e (s.a.s.) bildirdi. Ve, yine O’nu onlar gibi inkarcý bir kavme üzülmekten men etti. Onlarýn küfürlerinden/ inkarlarýndan vazgeçmeleri için, onlardan ve diðerlerinden iman edenler için hazýrladýðý nimetlerini beyan etti. Sonra; Yahudi ve Hristiyanlarýn Tevrat ve Ýncil’in emrinden çýkmalarýna, ona uymamalarýna örnek olarak, geçmiþte; Ýsrâiloðullarýndan kendilerine gönderdiði elçilerine inanacaklarýna dair söz aldýðýný belirtti. Ancak onlara ne zaman bir peygamber nefislerinin hoþlanmadýðý bir emir getirmiþse, onlarýn kendilerine gönderilen bu peygamberlerinden bazýlarýný yalanlayýp, bazýlarýný da öldürdüklerini bildirdi. Hristiyanlarýnsa imanlarýndan sonra inkar edip, küfre düþerek bazýlarýnýn; Îsâ’nýn (a.s.) onlara: Kendisinin ve onlarýn Rabb’i olan Allah’a ibadet etmelerini emretmiþ olmasýna raðmen; “Þüphesiz Allah Meryem oðlu Mesih’in tâ kendisidir.” (Âyet: 72) diyerek Hz. Îsâ’yý ilahlaþtýrdýklarýný; bazýlarýnýnsa bir tek Tanrý olup, baþka Tanrý olmamasýna raðmen: “Allah üçün üçüncüsüdür” (Âyet: 73) dediklerini beyan etti. Sonra; onlarýn hepsine birden cevap verip: Mesih’in bir peygamberden baþka bir þey olmadýðýný, O’nun annesinin de dosdoðru bir kadýndan baþka bir þey olmadýðýný, onlardan her ikisinin de diðer insanlar gibi yemek yediklerini (yani insan olduklarýný) belirtti. Sonra; Allah’ý býrakýp kendilerine ne zarar, ne de fayda vermeye güçleri yetmeyen þeylere taptýklarýndan dolayý onlarý ayýplayarak, Mesih konusunda aþýrý gitmelerini, bu konuda kendilerinden önce sapýtanlara uyarak teslis (Hristiyanlarýn Tanrý’nýn üç unsurun birleþimi olduðunu söylemeleri) vb. gibi diðer söyledikleri sözleri söylemekten kendilerini men etti. 167
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; Ýsrâiloðullarýndan inkar edenlerinin, Davut ve Meryem oðlu Îsâ diliyle lanetlendiklerini ve onlardan çoðunun yaptýklarý kötülüklerden vazgeçmediklerini ve yine onlardan çoðunun da inkar edenlerle müminler aleyhine dostluklar kurduklarýný belirtip, þayet onlar, Allah’a ve peygamberleri Mûsa’ya (a.s.) gerçekten inanmýþ olsalar müminlere karþý müþrikleri dostlar edinmeyeceklerini bildirdi. Sonra; birbirlerine dost olan Yahudi ve müþriklerin insanlar içerisinde müminlerin en þiddetli düþmaný olduklarýný ifade edip; Hristiyanlarýnsa sevgi bakýmýndan müminlere insanlarýn en yakýný olduklarýný bildirdi. Çünkü Hristiyanlar içerisinde, kendilerini ibadete verip, Yahudi ve müþrikler gibi dünyaya haris olmayan keþiþ ve rahiplerin bulunduðunu belirtti. Ve, yine onlar içerisinde, Peygamber’e (s.a.s.) inanan Kur’âný iþittikleri zaman gözleri yaþla dolup taþanlarýn da olduðunu; onlarýn Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Tevrat ve Ýncil’de müjdelendikleri peygamber olduðuna inandýklarýný, bundan dolayý bunlarýn Rabbi’leri katýnda mükafatlarýnýn, altlarýndan ýrmaklar akan, ebedi kalacaklarý cennetler olacaðýný bildirdi. Devamla, bu mükafatýn, bütün iyilik yapanlarýn mükafatý olduðunu vurgulayýp: “Ýnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince iþte onlar cehennemliktir.” (Âyet: 86) buyurdu.
Önce Geçmiþ Olan Hükümlere Tekrar Dönüþ (87-108. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Ey inananlar, Allah’ýn size helal kýldýðý güzel ve temiz þeyleri kendinize haram kýlmayýn ve haddi aþmayýn. Allah haddi aþanlarý sevmez.” (Âyet: 87) buyurup; inananlara önceden kendilerine helal kýldýðý temiz yiyeceklerden herhangi birini kendilerinin haram kýlmalarýný yasakladý ve onlara temiz ve helal yiyeceklerden yemelerini emretti. Sonra, Allah’ýn onlarý kasýtsýz olarak aðýzlarýndan çýkan yeminlerden dolayý muaheze etmeyeceðini (cezalandýrmayacaðýný); bilerek yaptýklarý yeminden dolayý sorumlu tutacaðýný bildirip, onlara bu tür yeminin keffaretinin ne olduðunu da açýkladý. Sonra, inananlara, þarabý, kumarý, dikili taþlara kurban kesmeyi ve fal oklarýný kullanmayý yasaklayýp, þeytanýn þarap ve kumarla onlarýn aralarýna düþmanlýk salmak istediðini belirtti. Sonra; Allah’ýn emirlerini tutup, yasaklarýndan sakýnmak suretiyle, yiyeceklerinde 168
5- Mâide Sûresi
Allah’tan korktuklarý takdirde, yediklerinden dolayý onlara bir günah olmadýðýný da beyan etti. Sonra; onlarý ihramlý iken ellerinin ve mýzraklarýnýn eriþebileceði (avlayabilecekleri) bir avla imtihan edeceðini ifade ederek, ihramlý iken bir avý kasten öldürmenin hükmünü açýkladý. Ardýndan da, avlanmasý haram olanýn kara avý olup deniz avý olmadýðýný beyan etmek için tekrar ihramda iken avlanmanýn haram oluþunun açýklanmasýna döndü. Sonra; Kabe’yi insanlar için bir güven yeri kýldýðýný, orada savaþmanýn helal olmadýðýný, belirtti. Ayný þekilde haram ayýný da onlar için bir güven vakti kýldýðýný bildirdi. Ve yine ayný þekilde, Kabe’ye güven içinde varabilmesi için kurbanlara ve onlarýn boyunlarýna asýlan gerdanlýða dokunmanýn da helal olmadýðýný beyan etti. Sonra; bunu onlara geniþ ilmi ve hikmetiyle meþru kýldýðýný belirtip, buna karþý gelmeleri dolayýsýyla da onlarý þiddetli ikabiyle tehdit etti. Ve, Peygamber’in (s.a.s.) üzerinde, onlara bunu teblið etmesinin ötesinde baþka bir görev olmadýðýný beyan etti. Sonra; Allah Teâlâ’nýn onlara haram kýldýðý murdarla, onlar için helal kýldýðý temizin birbirine eþit olmadýðýný, murdarýn çokluðu insanýn hoþuna gitse de, bunun böyle olduðunu belirtti. Sonra, müminleri, (kendilerine açýklanan) bu hükümlerden bir takým þeyleri daha sertleþtirmek dileði ile gereksiz sorular sormaktan nehyetti; çünkü benzeri sorularý onlardan önce de bir kavim sormuþ, sonra kendilerine açýklanýnca onlarý inkar edip, yerine getirmeye güç yetirememiþ olduklarýný belirtti. Sonra; dikili taþlara (putlara) kurban olarak sunduklarý hayvanlarla ilgili Araplarýn bir takým eski geleneklerini iptal etti. Allah’ýn onlar için bâhire, sâibe vb. gibi adlarla, dikili taþlara kesilen kurbanlýklar (meþru) kýlmadýðýný, onlarýn bu tür kurbanlarýnýn meþruiyetini Allah’a nisbet etmekle Allah’a iftira ettiklerini bildirdi. Kuþkusuz onlarýn yaptýklarý bu (5)
21
Cahiliye Araplarý bir deve beþ kez doðurur, beþincisi diþi olursa kulaðýný çentip serbest býrakýrlardý. Ona binmez, sütünü saðmazlardý. Buna Bâhire derlerdi. Yine bir kimse tutulduðu hastalýktan kurtulmak vb. þeyler için putlara deve adardý. Bu deveye de Sa’ibe denirdi. Ona da binilmez ve sütü saðýlmazdý. Ýþte bunlar vb. gibi vesile (yedi kez doðurmuþ koyun) ve Ham (kendisinden on kez döl alýnmýþ olan erkek deve) adýný verdikleri hayvanlarý putlarýna adarlardý. Güya bunu Allah’ýn rýzasýný kazanmak için yaparlardý. (Ç. N.)
169
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
tür iþlerde; hiçbir þey bilmeyen ve doðru yolu bulamayan kiþiler olsalar dahi, atalarýný taklit etmek gibi yanlýþ bir saplantý içerisinde olduklarýný belirtti. Sonra; müminlere onlardan uzak durmalarýný, onlardan yüz çevirmelerini emredip; onlarýn sapýklýklarýndan ötürü kendilerine hiçbir zarar veremeyeceklerini beyan ederek, hepsinin dönüþünün yalnýz O’na olacaðýný ve O’nun da yaptýklarý bütün iþleri onlara (ahirette) bildireceðini haber verdi. Sonra; müminlerden biri seferde olup, kendisine ölüm gelince yapacaðý vasiyete müslümanlardan iki kiþiyi þahit tutmasýný, eðer müslümanlardan iki þahit bulamazsa müslüman olmayanlardan iki þahit tutmasý gerektiðini belirtti. Sonra; þahitlerin, þahitliklerini doðru bir þekilde yerine getirmeleri, yalan þahitlik yapmamalarý için, âyetlerde görüldüðü þekilde müminlerin vasiyet üzerine þahit getirmeleri hususu üzerinde iyice durup bunu tam anlamýyla pekiþtirdi. Devamla: “... Yahut yeminlerinden sonra (yalancýlýklarýnýn ortaya çýkýp) yeminlerinin reddedilmesinden korkmalarýna en uygun olan (yol) budur. Allah’tan korkun ve iyi dinleyin; Allah yoldan çýkan topluluðu doðru yola iletmez.” (Âyet: 108) buyurdu.
Sonuç (109-120. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah peygamberleri bir araya toplayacaðý gün size ne cevap verildi? der. Þöyle derler: Bizim hiçbir bilgimiz yok. Gayblarý (gizlileri) bilen yalnýz sensin, sen.” (Âyet: 109) buyurup, ümmetlerinin, kendilerini mükellef kýldýðý emirler konusunda neler yaptýklarýný onlara sormak için, kýyamet günü peygamberlerini bir araya toplayacaðýný, onlarýn da Cenab-ý Hakk’a, ümmetlerinin kendilerinin ölümünden sonra neler yaptýklarýný bilmediklerini; çünkü gayb alemine geçip onlardan uzak kaldýklarýný, gaybý da O’ndan baþka kimsenin bilmediðini söyleyeceklerini belirtti. Sonra, Hristiyanlarý ele alýp onlarýn kendi devirlerinde yaptýklarýný dile getirdi. Çünkü onlar diðerlerinden daha fazla haktan sapmýþlardý. Bu arada, kýyamet gününde Îsâ’ya (a.s.): O’na ve annesi Meryem’e olan nimetini zikredip; O’na kitabý hikmeti vb. lerini öðrettiðini hatýrlatacaðýný ifade etti. Ki burada, o nimetler sadedinde zikrettiklerin170
5- Mâide Sûresi
den biri de, bu sûreye de ad olan Mâide (sofra) olayýdýr. Sonra; bu hatýrlatmanýn ardýndan Îsâ’ya (a.s.): “... Sen mi insanlara beni ve annemi Allah’tan baþka iki Tanrý edinin, dedin?” (Âyet: 116) diye soracaðýný ve Îsâ’nýn (a.s.) bu suale, Cenab-ý Hakk’ý bir ortaðý olmaktan tenzih ederek cevap verip, O’nun, kendisine tabi olanlarýn O’na nisbet ettikleri bu gibi sözleri söylemesinin haddi olmadýðýný belirtip, onlara ancak kendisinin ve onlarýn Rabb’i olan Allah’a (c.c.) ibadet etmelerini emrettiðini, saðlýðýnda da bu konuda onlara tanýk olduðunu; ancak Allah kendisini vefat ettirince artýk onlara tanýk sadece Cenab-ý Hakkýn olduðunu ifade edeceðini bildirdi. Sonra da, kemâl-i ubûdiyetinden dolayý her ne kadar þirk koþanlar baðýþlanmayacak olsalar dahi, onlara azap etme ve onlarý baðýþlama iþini Allah Teâlâ’ya havale edeceðini beyan etti. Sonra; bunun ardýndan kuþkusuz O’nun peygamberlerine: “Bu (gün) sadýklara doðruluklarýnýn fayda saðlayacaðý gündür” buyuracaðýný belirtti. -ki bunlar (sadýklar) ahitlerine sadýk kalan, peygamberlerinin vefatýndan sonra da ahitlerini bozmayanlardýr.- Ve bu sadakatlerinden dolayý onlarýn, -Allah’ýn kendilerinden, kendilerinin de Allah’tan razý olarak- içerisindeki nimetlerinden ebedi olarak yararlanacaklarý cennetlerinin olduðunu bildirdi. En büyük baþarýnýn da iþte bu (nu kazanmak) olduðunu beyan etti. Ve: “Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan her þeyin mülkü Allah’ýn dýr. O, her þeye kadirdir.” (Âyet: 120) buyurdu.
171
6- EN’ÂM SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý En’âm Sûresi, Hicr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Hicr Sûresi de Ýsrâ Sûresi’nden üç sûre sonra nazil olmuþtur. Ýsrâ Olayý ise Medine’ye hicretten bir yýl önce vuku bulmuþtur. Dolayýsýyla En’âm Sûresi, Ýsrâ Olayý ile Hicret arasýnda nazil olan sûrelerdendir. Bu sûreye En’âm (evcil hayvanlar) Sûresi denmesinin sebebi, sûrede deve, sýðýr, koyun, keçi gibi evcil hayvanlarýn hükmünün açýklanmýþ olmasýndandýr. 165 âyettir.
Amacý ve Tertibi En’âm Sûresi, yukarda geçen zaman içerisinde bir defada nazil olmuþtur. A’raf Sûresi dýþýndaki diðer Mekkî Sûrelerden uzunluðuyla ayrýlýr. Bu bakýmdan sûre, iniþ anýndan itibaren büyük bir öneme sahip oldu. Kuþkusuz Peygamber (s.a.s.) de bu sûreye önem verip, hemen vahiy katiplerini çaðýrdý. Sûreyi ayný gecede yazdýlar. Sûrenin amacý Allah’ýn birliði, Hz. Muhammed’in peygamberliðinin isbatý; bozguncu ve inkarcýlarýn fikirlerini nakzetmek ve yine onlarýn, putlarýna yaklaþmak için, haramý helal kýlýp; temiz yiyeceklerden helal olanlarý da haram kýlmak gibi, kendilerinin sonradan uydurduklarý batýl inançlarýný ortadan kaldýrmaktýr. Bu sebeple, bu sûrenin hedefi bu iki noktaya inhisar etmektedir. Kuþkusuz sûrede müþriklerle ilgili âyetlerde, tevhid ve nübüvvet konusunda tartýþmaya bir zemin hazýrlamak için sûre, tevhid ve nübüvvetin ispatýyla 173
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
baþlamýþtýr. Ve, Peygamber’in (s.a.s.); müþriklerin þüphelerini yok edecek delilleri ortaya koyduktan sonra, onlar için yapacaðý baþka bir þeyinin olmadýðýný kendilerine belirtmek; Peygamber’in (s.a.s.) onlara getirdiði tevhid dininin, babalarý Ýbrâhim’in (a.s.) dininin aynýsý olduðunu bildirmek, ve yine, Allah’ýn onlarý dinî emirlerle sorumlu tutmaksýzýn kendi hallerine býrakmasýnýn mümkün olmadýðýný, O’nun insanlarý boþuna yaratmadýðýný; onlarý sadece kendisine yeryüzünde halifeler kýlmak için yarattýðýný vurgulamak suretiyle sûre son buldu. Bu sûre, Kur’ân’da Mâide Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Çünkü bu da Mâide Sûresi gibi uzun sûrelerdendir. Ayrýca Mâide Sûresi’nde olduðu gibi bu sûrede de helaller ve haramlara dair bir çok hükümler dile getirilmiþtir. Ve yine Allah’ýn (c.c.), insanlarýn sonradan uydurup ortaya koyduklarý bidatlara, o sûrede, buradakinden daha fazla yer verdiðinden dolayý da bu sûre tertip itibariyle Mâide Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir.
Tevhid ve Nübüvvetin Ýspatý (1-7. âyetler) Allah Teâlâ: “Gökleri ve yeri yaratan, karanlýklarý ve ýþýðý var eden Allah’a hamd olsun! Sonra yine de o inkârcýlar Rab’lerine baþkalarýný denk tutuyorlar.” (Âyet: 1) buyurup, hamd ve övgüye yalnýz O’nun müstehak olduðunu ifade etti. Çünkü gökleri ve yeri kendisinin yaratmýþ olduðunu, karanlýklarý ve ýþýðý da kendisinin var ettiðini bildirdi. Ve devamla Cenab-ý Hakk; müþriklerin, kendisini, varlýklarý yaratmaya kadir olmayan putlarla bir tutmalarýnýn akýl dýþý bir drum olduðunu belirtti. Sonra, yine O’nun birliðini göstermek için; insaný balçýktan yaratmýþ olmasýný, göklerde ve yerde bulunan hiçbir þeyin; insanlarýn gizli ve açýk bütün yaptýklarýnýn; hayýr ve þer, kazandýklarý her þeyin O’nun bilgisi dýþýnda kalmamasýný Kendi birliðine delil getirdi. Sonra, Peygamber’in (s.a.s.) bu konuda onlara getirmiþ olduðu, O’nun peygamberliðini gösteren âyetlerden; onlarýn yüz çevirmedikleri, yalanlamadýklarý ve alay etmedikleri hiçbir âyetin bulunmadýðýný belirtti. Devamla da, bu alay ettikleri âyetlerin (gerçek olduklarý) haberlerinin onlara geleceðini, bu yüzden; nasýl ki daha önceki nesillerden, bunlara vermemiþ olduðu imkanlarý kendilerine verdiði diðer in174
6- En’âm Sûresi
karcýlarý azapla kuþatmýþsa, bunlarý da azabýyla yakalayýp kuþatacaðýný beyan etti. Sonra; onlarýn Peygamber’e (s.a.s.) karþý inatlaþmalarýnýn ne ölçüye vardýðýný belirterek, eðer Peygamber’e (s.a.s.) indirdiði Kur’ân’ý “... kaðýt üzerine yazýlmýþ bir kitap olarak indirmiþ olsa; onlar O’nu elleriyle tutsalar dahi, kuþkusuz inkar edenlerin yine de bu apaçýk bir sihirdir” (Âyet: 7) diyeceklerini beyan etti.
Ýnkarcýlarýn Tevhit ve Nübüvvet Hususunda Ýlk Þüpheleri (8-36. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Yine þöyle de dediler: Bu Peygambere bir melek indirilseydi ya! Eðer böyle bir melek indirmiþ olsaydýk iþ mutlaka bitirilmiþ olurdu da kendilerine göz bile açtýrýlmazdý.” (Âyet: 18) buyurup, onlarýn Peygamber’i (s.a.s.) zor duruma düþürmek ve O’nunla alay etmek için, eðer gerçek Peygamber olsaydý tevhid ve nübüvvet hususunda, kendisini tasdik edici, doðrulayýcý bir melek indirilirdi, dediklerini belirtti. Ve, onlara cevabýnda, þayet O’na bir melek indirilseydi de onlar yine O’na inanmasalardý, kuþkusuz bu durumda onlarýn helaký hakkýnda acele edilip hepsinin, hemen anýnda helak edileceklerini belirtti. Halbuki Allah Teâlâ’nýn onlar için bunu istemediðini bildirdi. Ve yine devamla da: Eðer bir melek indirilmiþ olsaydý Cenab-ý Hak onu da, insanlarýn görmeleri, konuþmalarýný iþitmeleri için, beþer suretinde indireceðini, bu sefer de onlar yine O’nun melek olduðuna inanmayýp; tekrar Peygamber’e (s.a.s.) teklif ettikleri isteklerini yineleyeceklerini belirtti. Sonra; kuþkusuz helak etmeyi çabuklaþtýrmanýn, peygamberleri sýkýþtýrmak ve onlarla alay etmek için, peygamberlerinden mucizeler isteyip de sonra bu istedikleri mucizeler gösterilince de onlara inanmayan geçmiþ ümmetler hakkýnda cereyan eden deðiþmez sünneti (kanunu) olduðunu bildirdi. Ve, onlara: o inanmayan ümmetlerin sonlarýnýn nasýl olduðunu bizzat gözleriyle görmeleri için yeryüzünde dolaþmalarýný emretti. Sonra; istedikleri bu tür bir mucizenin mümkün olmadýðýný açýkladýktan sonra tevhide (birliðine) delalet eden âyetlerini beyan etmeye baþlayýp, Peygamber’e (s.a.s.) onlara: göklerde ve yerde olanlar kimin? diye 175
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sormasýný ve yine onlara cevaben, bütün bunlarýn yalnýz bir olan Allah’ýn olup; onlarýn ilahlarýnýn olmadýðýný ve geceyle gündüzün içinde barýnan hayvanlar... vs . diðer varlýklardan her þeyin de O’nun olduðunu söylemesini emretti. Sonra; yine Peygamber’e (s.a.s.): Bütün bunlardan sonra, Kendi’sinin Allah’tan baþka onlarýn putlarýndan hiçbirisini dost edinmesinin mümkün olmadýðýný, Kendi’sinin Allah’a teslim olup, Allah’tan baþka onlarýn putlarýndan hiçbirini O’na ortak koþmakmakla emrolunmuþ ilk kiþi olduðunu ve yine eðer O’na isyan ederse kýyamet gününün azabýndan korktuðunu da onlara (inkar edenlere) söylemesini emretti. Sonra; bu kýyamet günündeki büyük azap kimden uzaklaþtýrýlýrsa, kuþkusuz Allah’ýn ona acýmýþ olduðunu, eðer Allah O’na (Peygamber’e) bir zarar dokundurursa onu O’ndan baþka giderecek kimsenin olmadýðýný, þayet O’na bir hayýr dokundurursa da yine O’nun her þeye kadir olduðunu belirtip: “O kullarýnýn üstünde tam hakimdir. O her þeyi yerli yerince yapan, her þeyden haberdar olandýr.” (Âyet: 18) buyurdu. Sonra; onlara nübüvvete dair delilleri açýklamaya baþlayýp, Peygamber’e (s.a.s.) onlara: “Þahitlik bakýmýndan hangi þey daha büyüktür?” diye sormasýný ve þehadet bakýmýndan en büyük olanýn Allah Teâlâ olup, ondan baþka ne onlar, ne de onlarýn ilahlarýnýn en büyük þahit olmadýklarý cevabýný vermesini istedi. Ve devamla, Allah Teâlâ’nýn; kendisine vahyetmiþ olduðu, fesahetçe insan gücünün üstünde bulunan Kur’ân’la O’nun peygamberliðine þahitlik ettiðini belirtti. Þayet onlar Allah Teâlâ’yla birlikte baþka ilahlarýn da O’na denk þahitlikleri olduðuna tanýklýk ediyorlarsa Peygamber’in (s.a.s.) onlara; kendisinin onlarla birlikte buna tanýklýk etmeyeceðini söylemesini emretti. Sonra; ehl-i kitabýn da O’nun nübüvvetine þahitlik etiklerini ve O’nu kendi öz oðullarýný tanýdýklarý gibi tanýyýp bildiklerini ifade edip, o müþriklerinse kuþkusuz dalâlete düþüp kendi nefislerini hüsrana uðrattýklarýný; bu yüzden artýk onlarýn iman etmelerinin mümkün olmadýðýný belirtti. Sonra; müþriklerin Allah’a karþý, O’nun ortaklarý olduðu iftirasýnda bulunduklarý ve Allah’ýn âyetlerini yalanladýklarýndan dolayý yeryüzünde onlardan daha sapýk kimselerin bulunmadýðýný bildirdi. Ve, 176
6- En’âm Sûresi
onlarýn hepsini kýyamet günü bir araya toplayýp, Kendi’sine ortak koþtuklarý þeylerin nerede olduklarýný kendilerine sorunca da, onlarýn, kendilerinin Allah’a ortak koþan kiþiler olduklarýný inkar edeceklerini beyan edip: “...........Bak da gör nasýl yalan söylediler öz benliklerine karþý ve iftira için kullandýklarý þeyler onlarý býrakýp kayboldu.” (Âyet: 24) buyurdu. Sonra; onlarýn bazý inkar sebeplerinin izahýna geçip: onlarýn kalpleri üzerine kýlýflar geçirdiðini ve kulaklarýna da aðýrlýk koyduðunu; onlarýn artýk bütün mucizeleri görseler de onlara inanmayacaklarýný; bu mucizeler hususunda tartýþtýklarý vakitte, ellerinden “bu eskilerin masallarýndan baþka bir þey deðildir.” demekten baþka bir þey gelmediðini belirtti. Sonra; onlarýn insanlarý Kur’ân’ý dinlemekten menettiklerini ve kendilerinin de ondan uzak durduklarýný, halbuki bunu yapmakla kendilerine zarar vermekten baþka bir þey yapmýþ olmadýklarýný belirtti. Onlarýn ateþle yüz yüze getirildiklerinde bu yaptýklarýna piþman olacaklarýný, o zaman dünyada inkar ettikleri bu âyetlere inanmak için dünyaya geri döndürülmelerini temenni edeceklerini bildirdi. Þayet onlar dünyaya geri döndürülecek olsalar dahi, kuþkusuz yine eski yalanlamalarýna döneceklerini ifade etti. Sonra; yine onlarýn inkar sebeplerinden olarak, onlarýn dünya hayatýndan baþka bir hayata inanmadýklarýný, onlarýn ahirette öldükten sonra diriltileceklerini inkar ettiklerini belirtip, kuþkusuz onlarýn öldükten sonra dirilteceklerini ve Cenab-ý Hakka arz edileceklerini, bildirdi. Ve, Kendisinin onlara: “Bu gerçek deðil miymiþ?” (Âyet: 30) diye soracaðýný, bu durumda artýk onlarýn bunu doðrulayacaklarýný, inkar edemiyeceklerini, bunun üzerine de Cenab-ý Hak onlarý cehennem azabýný tattýrmak suretiyle cezalandýracaðýný beyan etti. Sonra; öldükten sonra dirilmeyi inkar etmek suretiyle onlarýn gerçekten zarara uðradýklarýný, kýyamet saati kendilerine ansýzýn geldiðinde mutlaka piþman olacaklarýný ve o gün günahlarýnýn onlarýn sýrtlarýna yüklenip taþýtýlacaðýný ve o günahlarýn onlar için ne kötü bir þey olduðunu belirtti. Ve: “... Dünya hayatý sadece bir oyun ve eðlenceden baþka bir þey deðildir. Günahlardan sakýnýp inkardan korunanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hala aklýnýzý kullanmýyor musunuz?” (Âyet: 31) buyurdu. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), inkarcýlarýn O’na inidirilenin eskilerin ma177
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sallarýndan baþka bir þey olmadýðýný söylemelerinin O’nu üzdüðünü bildiðini ifade edip, onlarýn bu sözleriyle O’nu deðil Allah Teâlâ’yý yalanlayýp O’nun âyetlerini inkar ettiklerini, kuþkusuz O’ndan önce de nice toplumlarýn kendi peygamberlerini yalanlandýklarýný; peygamberlerin bu inkarcýlarýn yalanlamalarýna sabrettiklerini ve Allah’ýn onlarý inkarcýlara karþý muzaffer kýldýðýný beyan etti. Akabinde de: Eðer onlarýn yüz çevirmeleri ve O’na bu tür mucizeler getirmesini teklif etmeleri kendisine aðýr geldiyse; þayet yapabilirse yerin içine inebileceði bir delik ya da göðe çýkabileceði bir merdiven arayýp onlarýn istediði mucizeleri getirmesini istedi. (Yani onlarýn kabuletmesi için kendini zorlamasýnýn, yýpratmasýnýn hiç bir yararý olmadýðýna dikkat çekti.) Devamla da, eðer O dilese onlarý bu mucizelerden hiçbiri olmadan da hidayet üzere toplayacaðýný belirtti. Sonra; O’nu, onlarýn yüz çevirmelerine üzülmek ya da onlarýn O’nun davetine icabet etmelerine tamah etmek suretiyle cahillerden olmaktan nehyetti. Ve: “... Ancak iþitenler çaðrýya icabet eder; ölülere gelince Allah onlarý diriltir, sonra O’na döndürülürler.” (Âyet: 36) buyurdu.
Ýnkarcýlarýn Tevhid ve Nübüvvet Konusundaki Ýkinci Þüpheleri (37.-90. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Dediler ki: “O’na Rabb’inden bir mucize indirilmeli deðil miydi?” De ki: “Þüphesiz Allah bir mucize indirmeye kadirdir, fakat, onlarýn çoðu bilmiyorlar.” (Âyet: 37) buyurup, inkar edenlerin bundan sonra Peygamber’e (s.a.s.) bir azap mucizesini teklif ettiklerini belirtti. Cenâb-ý Hakk’ýn onlarýn üzerine bunu indirmeye kadir olduðunu, fakat onlarýn çoðunun bilmediði bir hikmetten dolayý Allah Teâlâ’nýn onlarý helak etmek istemediðini bildirerek onlarýn bu isteklerini cevaplandýrdý. Sonra; Allah’ýn kainattaki mucizelerini ibret nazarýyla görmeleri, inat ve ard niyetlerinden dolayý Peygamber’e getirmesini teklif ettikleri bu tür mucizeleri istemeyi býrakmalarý için, yeryüzünde yürüyen tüm canlýlarýn ve iki kanadýyla uçan bütün kuþlarýn da onlar gibi bir ümmetten baþka bir þey olmadýðýný belirtti. Sonra; bu konuda O’nun âyetlerini yalanlayanlarýn saðýr ve dilsizler olduðunu ve O’nun dilediðini þaþýrtacaðýný, artýk bundan sonra onlarýn bu âyetlerden biriyle doðru yolu bulamayacaklarýný belirtti. 178
6- En’âm Sûresi
Ve, dilediðini de doðru yola koyacaðýný beyan etti. Sonra; onlara gelmesini teklif ettikleri azap, eðer onlara gelse, ya da kýyamet saati onlara gelse, onlarýn bu durumda, bu azabý kendilerinden kaldýrmasý için yine O’ndan baþkasýna dua edip yalvarmayacaklarýný, o durumda Allah’tan baþka taptýklarý ilahlarýný unutacaklarýný bildirdi. Öyleyse baþlarýna geldiði zaman O’ndan baþkasýna dua edemeyecekleri bu azabý istemeksizin O’na iman etmelerini istedi. Sonra, kuþkusuz onlardan önceki ümmetlerden bazýlarýnýn da peygamberlerinden bunun gibi mucizeler istediklerini belirtip, halbuki, onlarýn bu isteklerini yerine getirdikten sonra da yine peygamberlerine iman etmediklerini; bu sebeple Allah’ýn (c.c.) onlara mühlet verip onlarýn azgýnlýklarýný artýrdýðýný, sonunda da onlarý ansýzýn azabýyla yakalayýnca da, onlarýn birden bire bütün ümitlerini yitirdiklerini bildirdi. Sonra; þayet onlarýn teklif ettiklerinden bir çoðunu kendilerine yapýp onlarýn iþitme duygularýný ve gözlerini alsa ve kalplerini mühürlese, kuþkusuz O’ndan baþkasýnýn bunlarý onlara geri iade edemeyeceðini bildirdi ve þayet bu azap onlara inmiþ olsa, kuþkusuz onunla zalim topluluktan baþkasýnýn helak olmayacaðýný belirtti. Dolayýsýyla zulümlerinden vazgeçip, üzerlerine azap inmesini teklif etmemelerini emretti. Sonra; peygamberlerin kendilerinden istenilen mucizeleri indirmede hiç bir kudretlerinin olmadýðýný onlara açýklamak için; O’nun peygamberleri, müjdeleyici ve uyarýcý olmalarýnýn ötesinde herhangi bir þey için göndermediðini bildirip; kim onlara inanýr, iman ederse O’nun için artýk hiçbir korku olmayacaðýný; kim de O’nun âyetlerini yalanlarsa, ona da bu günahkârlýðý sebebiyle azabýn dokunacaðýný belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) onlara: Allah’ýn hazinelerinin kendi yanýnda olduðunu, ya da gaybý bildiðini veya kendinin bir melek olduðunu söylemediðini haber vermesini emretti. Ki böyle bir durumda ancak bu türlü mucizeleri getirmesini teklif etmeleri suretiyle O’nu sýkýþtýrmalarýnýn onlar için yerinde olabileceðine dikkat çekti. O’nun ancak kendisine vahyedilene uyan bir elçi olduðunu, bunun da görmeyenle gören arasýndaki fark kadar açýk olduðunu beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) Kur’ân-ý Kerîm’le, Rabbi’lerinin huzurunda toplanacaklarýndan korkanlarý inzar etmesini emretti. Onlarýn O’ndan 179
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
baþka ne bir dost ne de bir þefaatçýlarýnýn olmadýðýný bildirdi. Ve, o inatçý münkirleri memnun etmek için kendisine inanan bu zavallý müminleri yanýndan uzaklaþtýrmaktan O’nu nehyetti. Sonra; o mütekebbirlerin (zavallý müminlere karþý büyüklük taslayan inkarcýlarýn): “Allah bizim aramýzdan bunlara mý lütfunu reva gördü? demeleri için onlarý bu zavallýlarla deneyip imtihan ettiðini bildirerek, Allah’ýn, lütuf ve hidayetini kimlere nasip edeceðini Kendisi’nin herkesten iyi bildiðini belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlarý yanýndan kovup uzaklaþtýrmasýný nehyetmesinin ardýndan O’na kendisine selam vermek veya diðer benzeri þeyler için huzuruna geldiklerinde onlara saygý göstermesini emretti. Ve, bu müminleri kendilerinin yanýndan kovmasýný istiyenlere tercih etmesindeki haklýlýðýn ortaya çýkmasý ve o suçlu ve inatçýlara da kendi yollarýnýn yanlýþlýðýnýn belli olmasý için kuþkusuz âyetlerini bu konuda etraflýca açýkladýðýný belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlara: Kendisinin onlarýn Allah’tan baþka taptýklarýna ibadetten nehyedildiðini ve onlarýn mucizeler teklif etmedeki heva ve heveslerine tabi olmayacaðýný, O’nun Rabb’inden açýk bir delil üzere olduðunu ve bu açýk delilin varlýðýna raðmen onlarýn yine O’nu yalanladýklarýný belirtip, üzerlerine inmesini acele olarak istedikleri azabýn kendi yanýnda olmadýðýný, onlara azap etme hususundaki hükmün Allah’a (c.c.) ait olduðunu kendilerine bildirmesini emretti. Ve, eðer acele inmesini istedikleri azap O’nun yanýnda olmuþ olsaydý kendisiyle onlarýn arasýndaki iþin çoktan onlarýn helakýyla son bulmuþ olacaðýný ifade edip; halbuki gaybýn anahtarlarýnýn yalnýz O’nun (Allah’ýn) yanýnda olduðunu, bu yüzden onlarýn azap edilme vaktini de ancak O’nun bildiðini de kendilerine haber vermesini istedi. Ve, Allah (c.c.), burada bir istidrat yapýp, konu dýþýna çýkarak O’na açýkladýðý þeylerle ilminin ve kudretinin sonsuzluðunun beyanýna geçti. Buradan O’nun, onlarýn üzerine, üstlerinden ya da ayaklarýnýn altýndan bir azap göstermeye ya da onlarý parti parti birbirlerine düþürüp kimine kiminin hýncýný tattýrmaya muktedir olduðunu bildirip, tamamen gerçek olup, varlýðýnda hiçbir þüphe olmadýðý halde, onlarýn bu azabý da yalanladýklarýný belirtti. Sonra; Peygamber’e, kendisinin onlarýn üzerlerine vekil olmadýðýný, 180
6- En’âm Sûresi
her haberin aksamadan kesin olarak gerçekleþeceði bir vaktinin bulunduðunu onlara haber vermesini emretti. Sonra; yine Peygamber’e (s.a.s.) onlarýn O’nun âyetlerini yalanlamaya daldýklarýný gördüðünde, onlar baþka bir söze dalýncaya kadar onlardan yüz çevirmesini emretti. Ve, günahlardan korunan muttakilere, onlarýn yalanlamalarýndan dolayý hiçbir sorumluluklarý olmadýðýný, fakat Cenab-ý Hak’ýn, o müminleri onlarýn batýl sözlerini dinlemeden tenzih etmek için onlara böyle nasihat edip, öðüt verdiðini belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), dinlerini oyun ve eðlence edinen, ya da O’nun âyetlerini yalanlamaya kalkýþanlarý kendi hallerine býrakmasýný emretti. Ve, her nefsin kendi kazandýðýyla rehin alýnýp tutsak edilmeden, Allah’tan baþka ne bir dost ne de bir þefaatçýnýn kendisine fayda vermeyeceði, çarptýrýlacaðý azaptan kurtulmak için hiçbir fidyenin kendisinden kabul edilmeyeceði gün gelmeden önce âyetlerle, onlarý uyarmasýný istedi. Devamla, böylelerine inkarlarýndan dolayý (ceza olarak ahirette) kaynar sudan bir içkinin verileceðini ve onlarýn (orada) acýklý bir azapla azap göreceklerini bildirdi. Sonra; Allah Teâlâ bu mucizelere ihtiyaç býrakmayacak tarzda birliðini ispat etmek istedi. Peygamber’e (s.a.s.) onlara; Allah’ý býrakýp da, O’ndan baþka Kendi’sine ne yarar ve ne de zarar verecek þeylere yakarmasýnýn O’nun için mümkün ve münasip olmadýðýný bildirdi ki, esasen böyle bir durumda (O’nun) Allah’ýn kendisine kýlavuzluk edip doðru yolu gösterdikten sonra ökçelerinin üzerine gerisin geriye dönmüþ (kimseler) gibi olacaðýný belirtti. Kuþkusuz asýl hidayet ve kýlavuzluðun Allah’ýn klavuzluðu olduðunu, Kendi’sinin ve O’na tabi olanlarýn da Allah’a teslim olmak, namazý dosdoðru kýlmak ve O’ndan korkmakla emrolunduklarýný ifade edip; huzurunda haþrolunacak zatýn da O olduðunu bildirdi. Gökleri ve yeri de hak olarak yaratanýn da O olduðunu, O’nun bir þeyin olmasýný istediði zaman onun olmasýnýn kaçýnýlmaz olduðunu, sûra üfürüldüðü gün de mülk ve yönetimin (yalnýz) O’nun alacaðýný, O’nun görünmeyeni de görüneni de bilen yegane hakim ve her þeyden haberdar olduðunu belirtip; bütün bunlarý insanlara söylemesini Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Sonra, nazari olarak tevhidin (Allah’ýn birliði) ispatýnýn önemini vurgulayýp, bunun Ýbrâhim’in (a.s.) Allah’ý bulma metodu olduðunu belirterek 181
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sözü Ýbrâhim (a.s.) ile babasý Azer arasýnda cereyan eden olaya ve Ýbrâhim’in babasýnýn putlarý ilah edinmesinden dolayý babasýna karþý çýkýþýna getirdi. Ve: O’nun, birliðine delil getirmesi için Ýbrâhim’e göklerin ve yerin melekûtunu (büyük harikulâde ve muhteþem varlýklarýný) gösterdiðini, böylece O’nun, gece üzerine çökünce bir yýldýz görüp “Ýþte Rabb’im bu” dediðini yýldýz batýp gözden kaybolunca da onun Rab olmaya uygun olmadýðýný ifade ettiðini; ayný þekilde aya ve güneþe de baktýðýný bildirdi. O’nun kavminin bu yýldýzlara tapýp, putlarýndan onlarýn heykellerini yaptýklarýný, Ýbrâhim’in ise onlara ibadetten uzak durup, yüzünü gökleri ve yeri yaratana döndürdüðünü, beyan etti. Sonra, Ýbrâhim’in (a.s.) kavminin, O’nunla bu konuda tartýþmalarýný dile getirip, onlarýn Allah’ýn kendisine doðruyu gösterdikten sonra, bu konuda Ýbrâhim’le tartýþmalarýný kýnadý. (22)
Sonra; tekrar Ýbrâhim’in (a.s.), sayesinde hidayete erdiði bu nazarî hüccetin önemini vurguladý. Bu hüccetle Ýbrâhim’in (a.s.) derecesini yükselttiðini ve O’na kendisinden sonra da bunu yerine getiren Ýshâk, Yakub, Davut, Süleyman ve bunlardan baþka diðer peygamberlerden oluþan salih bir nesil baðýþladýðýný ifade etti. Sonra, bu peygamberlerin, kendilerine Allah Teâlâ’nýn kitap, hikmet ve peygamberlik verdiði kimseler olduklarýný, þayet Arap müþrikleri bunlarý kabul etmez inkar ederlerse bunun onlar (peygamberler) için hiç önemi olmadýðý, çünkü Allah’u Teâlâ’nýn onlarý inkar etmeyecek bir kavmi onlara vekil býrakacaðýný bildirip: “Ýþte böyleleri Allah’ýn hidayet nasip ettiði kimselerdir. Onlarýn yoluna uy ve de ki: Ben þu yaptýðýma karþýlýk sizden bir ücret istemiyorum. O sadece alemlere bir öðüttür.” (Âyet: 90) buyurdu.
Tevhid ve Nübüvvet Konusundaki Üçüncü Þüpheleri (91.-108. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah’ý þanýna yaraþýr bir þekilde tanýyamadýlar. Çünkü “Allah insana bir þey indirmedi” dediler ...” (Âyet: 91) buyurup, inkarcýlarýn tevhid ve nübüvvet hususundaki üçüncü þüphelerini zikretti. Bu þüpheleri de onlarýn: “Allah insana hiçbir þey indirmedi” sözleridir ki bun22
Ýbrâhim (a.s.) Rabbinin varlýðýný ve birliðini ispat için bu metodu kullanýyor. Yoksa Rabbini bu metodla bulmuyor. (Ç. N.)
182
6- En’âm Sûresi
da da Allah’ýn birliðini (tevhidi) inkar vardýr. Çünkü onlar, bu konuda da Allah’ý hakkýyla, O’na yaraþýr bir þekilde tanýyamadýlar. Zira Allah’a yakýþmaz ki onlarý yaratsýn da, onlarý doðruya irþâd etmeksizin kendi hallerine býraksýn! Peygamber’e (s.a.s.) onlara þu soruyu sormasýný emretti: Öyleyse Mûsa’nýn (a.s.) insanlara nûr ve yol gösterici olarak getirdiði kitabý kim indirdi? Ve, onlarýn o kitabý (Tevrat’ý) parça parça kaðýtlar haline getirdiklerini, onlardan bir kýsmýný gösterip; ancak içinde Peygamber’in (s.a.s.) geleceði müjdesinin bulunduðu kýsýmlarý sakladýklarýný belirterek, onlara bu kitapta ne kendilerinin ne de babalarýnýn daha önce bilmedikleri bir çok þeylerin de öðretildiðini beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) O’nu (Kur’ân’ý) indirenin yalnýz Allah Teâlâ olduðunu kendilerine haber vermesini emretti ki iþte bu durumda onlarýn “Allah insana hiçbir þey indirmemiþtir” sözünün batýl olduðu ortaya çýkmaktadýr. Sonra; Kur’ân’ý, bu kitabý (Tevrat) doðrulayýcý olarak Mekke ve çevresindekileri uyarmasý için yine O’nun indirdiðini ve ahirete inananlarýn buna da inandýklarýný belirtti. Çünkü Kur’ân’ýn da onlarý ahirete inanmaya çaðýrdýðýný ifade etti. Sonra; Allah’a (c.c.) karþý yalan uydurandan veya kendisine hiçbir þey vahyedilmemiþ olduðu halde, kendisine vahyolunduðunu iddia eden kiþiden ya da Allah’ýn indirdiðinin aynýsýný kendisinin de indirmesinin mümkün olduðunu iddia edenden daha zalim hiçbir kimsenin bulunmadýðýný vurgulayýp; iþ böyle olunca nasýl olur da Peygamber (s.a.s.) Allah’a, O’nun adýna Kur’ân gibi bir kitabý yalandan uydurabilir? buyurdu. Sonra da, onlar ölüm halindeyken meleklerin onlara; Allah’a karþý gerçek dýþý þeyleri söylemelerinden ve O’nun âyetlerine karþý büyüklük taslamalarýndan ötürü zillet ve alçaklýk azabýyla cezalandýracaklarýný haber vereceklerini bildirdi. Ve yine onlarýn Allah’a, onlarý ilk kez yarattýðý anda olduðu gibi, yapayalnýz geleceklerini, o gün Allah’ýn, dünyalarýnda onlara verdiði mal vb. hiçbir þeyin onlarla birlikte olmayacaðýný ve yine kendileriyle ilgili hususlarda ortaklar olduklarýný iddia ettikleri þefaatçýlarýnýn da onlarla birlikte olmayacaðýný beyan etti. Sonra; bu iddianýn (Allah’ýn hiçbir þey indirmediði iddiasýnýn) batýl olduðunu gösterecek delillerin zikrine baþlayýp, kuþkusuz taneyi ve çekirdeði yaratanýn; kudretini, ilmini ve hikmetini ispat hususunda müteakip 183
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
âyetlerde zikrettiði diðer þeylerin de meydana getirenin O olduðunu, O’nunla birlikte ortada O’na ortak birisinin olmasýnýn doðru olmadýðýný belirtti. Sonra, böyle olmasýna raðmen onlarýn, O’na cinlerden ortaklar kýldýklarýný, O’na meleklerden ve meleklerin dýþýndaki yaratýklardan oðullar ve kýzlar isnat ettiklerini beyan edip onlara cevaben: O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir. O’nun bir eþi de olmadýðý halde O’nun nasýl çocuðu olur? buyurarak, onlara cevap sadedinde zikrettiði hususlarý sýralayarak inkarcýlarýn bu tür batýl iddialarýný reddetti. Sonra; bu nimetlerden olmak üzere, kuþkusuz onlara Rabbi’leri tarafýndan gerçeði idrak etme, görme kabiliyetleri verildiðini, kim bunlarla gerçeði görürse kendi nefsi yararýna görmüþ olacaðýný, kim de gerçeðe gözlerini kapatýr, onu görmezse onun da kendi zararýna görmemiþ olacaðýný bildirdi. Ve, Allah Teâlâ’nýn, iyice anlaþýlabilmeleri ve müþriklerin bu âyetlerin, Peygamber (s.a.s.) tarafýndan bir yerden okunarak öðrenildiðini sanmalarý için âyetlerini bu þekilde, tekrar tekrar açýkladýðýný beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), bu âyetlerden kendisine vahyolunanlara tabi olmasýný, müþriklerden, onlarýn inatlarýndan ve kendisini sýkýþtýrma isteklerinden dolayý getirmesini teklif ettikleri þeylerden yüz çevirmesini emretti. Ve, eðer O dilese onlarýn ortak koþmayacaklarýný bildirip, Peygamber’i (s.a.s.) onlarýn üzerine ne bir bekçi ve ne de bir vekil kýlmadýðýný, dolayýsýyla O’nun üzerinde Allah’ýn âyetlerini onlara tebliðden baþka bir görev olmadýðýný belirtti. Sonra; müminleri, müþriklerin ilahlarýna (putlarýna) sövmekten nehyederek, böyle bir durumda onlarýn da bilgisizce, taþkýnlýkla Allah’a küfredeceklerini belirtip: “..Ýþte böylece biz her ümmete yaptýklarý iþlerini güzel gösterdik. Sonunda dönüþleri Rabbi’lerinedir. O, onlara yaptýklarýný haber verecektir.” (Âyet: 108) buyurdu.
Tevhid ve Nübüvvet Konusunda Dördüncü Þüpheleri (109.-117. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Eðer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarýna olanca güçleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: Mucizeler an184
6- En’âm Sûresi
cak Allah’ýn yanýndadýr. Hem bilir misiniz o mucizeler gelmiþ olsa da onlar yine inanmazlar.” (Âyet: 109) buyurup, müþriklerin, olanca güçleriyle Allah’a, eðer kendilerine bir mucize gelirse ona inanacaklarýna dair, yemin ettiklerini belirtti. Sonra da onlara cevaben her ne kadar onlar bu þekilde yemin etmiþ olsalar dahi istedikleri o mucize onlara geldiðinde onlarýn ona inanmayacaklarýný bildiðini belirtti. Ve, þayet o mucize onlara gelse dahi onlarýn kalp ve gözlerinin onu görmezlikten gelip, kendilerine okunan diðer âyetlerde de yaptýklarý gibi kalp ve gözlerinin baþka tarafa çevrileceðini ifade etti. Ve, þayet onlarýn istediklerini, her þeyi toplayýp karþýlarýna getirmek suretiyle, fazlasýyla yerine getirmiþ olsa dahi, O’nun dilemesi olmadan onlarýn O’na inanmayacaklarýný; dolayýsýyla onlarýn inanmalarýný, teklif ettikleri bu mucizelere baðlamalarýnýn, onlarla ilintilendirmelerinin hiçbir anlam ve ilgisinin olmadýðýný beyan etti. Sonra; O’nun her peygamber için insan ve cin þeytanlarýndan, týpký bu müþriklerin bu tür sözleriyle kendilerine kanan insanlarý aldatmak için, sözlerini yeminleriyle süsleyip yaldýzladýklarý gibi, birbirlerine karþý sözlerini süsleyip, yaldýzlayýp söyleyen düþmanlar kýldýðýný belirtti. Sonra; Peygamber’in (s.a.s.) doðruluðuna getirilen delilin O’nun bu konudaki hükmüyle kemale erdiðini, bu hükmün kendisinden öte hiçbir hükmün taleb edilmeyeceði nihai bir hüküm olduðunu bildirdi. Yine ayný þekilde Peygamber’in (s.a.s.) risaletinin doðruluðunun ehl-i kitaptan kendisine inananlarýn þehadetiyle de tamamlandýðýný belirtip, artýk bundan sonra, Allah’ýn bu husustaki hükmünün doðruluk ve adaletle tamamlanmýþken, müþriklerin bu konuda kendisinden getirmesini istedikleri mucize isteklerine iltifat etmesinin uygun olmayacaðýný beyan etti. Sonra; yine Peygamber’e (s.a.s.): artýk bundan sonra, onlarýn getirmesini teklif ettikleri mucize isteklerine itaat etmesinin doðru olmayacaðýný ve þayet onlara bu hususta itaat ederse onlarýn O’nu doðru yoldan saptýracaklarýný bildirdi. Onlarýn iman etmelerini istemesi hususunda herhangi bir olumlu sonuca da ulaþmayacaðýný; çünkü onlarýn zandan baþka bir þeye tabi olmadýklarýný, onlarýn ancak saçmaladýklarýný belirtti. Ve: “...Þüphesiz Rabb’in, yolundan sapanlarý en iyi bilendir. O, hidayete ermiþ olanlarý da en iyi bilir.” (Âyet: 117) buyurdu. 185
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Müþriklerin Helal ve Haram Konusunda Bir Bidatlarýnýn Ýptali (118.-123. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Artýk üzerine Allah’ýn adý anýlan (besmele çekilen) hayvanlarýn etlerinden yiyiniz; eðer O’nun âyetlerine inanýyorsanýz.” (Âyet: 118) buyurup, müþriklerin ortak koþmalarýnda amil olan bir diðer bidatlarýnýn iptaline geçti ki, bu da onlarýn Allah’ýn adý anýlmadan ölen murdar hayvan vb. yiyecekleri helal saymalarýdýr. Allah Teâlâ, sözü deðiþtirme ve tartýþmayý farklýlaþtýrmak için böyle bir geçiþ yaptý. Onlar müslümanlara: “Kuþkusuz siz Allah’a ibadet ediyorsunuz; o halde Allah’ýn öldürdüðü (murdar olan), sizin yemeniz için; sizin bizzat kendinizin öldürdüðünüzden daha uygundur.” diyorlardý. Binaenaleyh Cenab-ý Hak müslümanlara onlarýn bu tür sözlerinden yüz çevirip, üzerine Allah’ýn adý zikredilen, besmele çekilen hayvanlardan yemelerini emretti. Sonra; onlara, kuþkusuz kendileri için haram kýldýklarýný geniþ bir þekilde açýkladýðýný, zaruret hali dýþýnda murdar eti yemeyi onlara mübah kýlmadýðýný, o müþriklerin onlarý kendilerinin hevalarýna ve cahilliklerine uyarak O’ndan (Allah) saptýrmak istediklerini belirtti. Sonra; yine onlara bu günahýn gizlisini de açýk olanýný da terketmelerini emretti. Ve, üzerine Allah’ýn adý anýlýp besmele çekilmeyen hayvanlarýn etlerinden yemekten onlarý nehyedip, müþriklerin þeytanlarýnýn kendilerine fýsýldadýklarý o tartýþmaya kulak vermekten müminleri sakýndýrdý. Sonra; onlara müminlerle kafirlerin durumunu birbirinden ayýrdýðý bir örnek verdi ki bu da, O’nun (Allah’ýn) þirk sebebiyle manen ölüp, ardýndan imanla dirilttiði bir kiþinin, þirk karanlýklarýna gömülüp, dolayýsýyla da onlardan çýkmasý imkansýz hale gelen kiþiyle bir olmasýnýn uygun olmayacaðý hususudur. Sonra; bu karanlýklar içerisinde kafirlere yaptýklarýný güzel gösterdiðini ifade etti. Ve: “Böylece her kentin büyüklerini oranýn suçlularý yaptýk ki, orada tuzak kursunlar, halbuki onlar kendilerinden baþkalarýna tuzak kurmuyorlar da farkýnda deðiller.” (Âyet: 123) buyurdu.
Tevhit ve Nübüvvet Hususunda Beþinci Þüpheleri (124.-135. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Onlara bir âyet gelince: “Allah’ýn elçilerine verilenin ayný bize de verilmedikçe katiyyen inanmayýz.” (Âyet: 124) dediklerini 186
6- En’âm Sûresi
belirtip, müþriklerin Allah’ýn birliði ve Hz. Muhammed’in (asv) peygamberliðini inkârlarý hususunda beþinci þüphelerini zikretti ve bu þekilde tekrar önceki anlatým biçimine döndü. Müþrikler Velid b. el-Muðîre’den (Peygamber’e) þöyle dediðini nakletmiþlerdi: “Yemin ederim ki, eðer peygamberlik gerçek olsaydý ben bu iþe Muhammed’den daha layýkdým; çünkü benim malým ve çocuklarým ondan daha çoktur.” ve yine O’nun dýþýndaki diðer müþriklerin de þöyle dediklerini nakletmiþlerdi: “Bunun gibi bir makam bize de verilmedikçe asla inanmayacaðýz.” Ýþte bunun üzerine Cenab-ý Hak onlara cevap verip: Risaletini nereye koyacaðýný, kime nasip edeceðini en iyi bilenin kuþkusuz Kendisi olduðunu belirtti. Sonra; onlara bu böbürlenme ve büyüklük taslamalarýndan dolayý O’nun katýnda aþaðýlanmakla cezalandýrýlacaklarý tehdidinde bulundu. Ve, O’nun kimin hidayetini dilerse onun kalbini/ göðsünü Ýslâm’a açacaðýný ve kimi de saptýrmak isterse onun göðsünü de dar ve týkanýk kýlacaðýný; dolayýsýyla da bu tür insanlarýn o müþriklerin inatlaþtýklarý gibi; iman etme hususunda inatlaþacaklarýný ifade etti. Sonra; O’nun yolunun doðru olduðunu, þüphesiz bunu da öðüt alanlar için geniþçe açýkladýðýný ifade edip, onlar için yapmýþ olduklarý iyi iþler sebebiyle Rabbi’leri katýnda huzur ve esenlik yurdu bulunduðunu belirti. Sonra; kuþkusuz O’nun, cinlerden ve insanlardan o ortak koþanlarý huzurunda toplayacaðýný, cinleri azarlayarak onlarýn insanlarý çok sapýttýklarýný kendilerine haber vereceðini ve insanlarý da onlarýn (cinlerin) iðvalarýný kabullerinden dolayý ayýplayacaðýný bildirdi. Bunun üzerine insanlarýn; bazýlarýnýn bazýlarýndan yararlanmýþ olduklarýný þimdi ise O’nun kendileri için belirlemiþ olduðu sürenin sonuna geldiklerini söyleyerek, O’na cevap vereceklerini belirtti. Bu sebeple de Cenab-ý Hak onlarýn barýnaðýný ateþ kýlmakla onlar aleyhine hüküm vereceðini ve yine ayný þekilde, dünyada olduklarý gibi onlarý ateþte (Cehennem) de bir araya getireceðini, dünyada kazanmýþ olduklarý günahlarý sebebiyle cehennemde de, onlarý birbirlerine dost edeceðini belirtti. Sonra da; inkar edenlere: Size âyetlerimizi anlatan ve þu gününüzde yüz yüze geleceðiniz þeyler hususunda sizleri uyaran bir peygamberimiz gelmedi mi? diye soracaðýný ve onlarýn da bu soru üzerine; bunu itiraf 187
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
edip kafirlik yaptýklarýna dair kendi nefisleri aleyhine þahitlik yapacaklarýný belirtti. Sonra da; kuþkusuz bu azabýn ancak peygamberlerin gönderilmesinden sonra olacaðýný bildirdi. Çünkü ülkeleri gafletlerinden uyarmadan önce helak etmesinin O’nun þanýna yakýþmayacaðýný belirtti. O’nun mükafatýnýn da cezasýnýn da iþlerin miktarýna göre derecelere ayrýldýðýný ifade etti. O’nun zengin ve rahmet sahibi olduðunu, þayet dilerse emirlerine karþý gelenlere azabýný dünyada da gecikmeden, ahirete býrakmadan vereceðini, bu günahkârlardan sonra halkýndan dilediðini onlarýn yerine getireceðini bildirdi. Ve, onlara va’dedilen bu tür þeylerin kesinlikle meydana geleceðini, onlarýn asla buna engel olamayacaklarýný vurgulayýp, Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “De ki: Ey kavmim, gücünüz yettiðince yapacaðýnýzý yapýn, ben de yapacaðýmý yapýyorum. Yakýnda yurdun (dünya) sonunun (Cennetin) kime ait olacaðýný bileceksiniz. Gerçek þu ki zulmedenler asla kurtulamayacaklardýr.” (Âyet: 135) buyurdu.
Müþriklerin Helal ve Haram Hususundaki (Diðer) Bidatlarýnýn Ýptali (136.-147. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah’ýn yarattýðý ekin ve hayvanlardan Allah’a pay ayýrdýlar...” (Âyet: 136) buyurup onlarýn þirke düþmelerine sebep olan bidatlarýna örnek olarak; onlarýn ekinlerinden ve hayvanlarýndan Allah’a bir pay ve kendi ilahlarýna da bir pay ayýrmalarýna deðindi. Þayet ilahlarýnýn payý artýp, çoðalýp da Allah’a ayýrdýklarý pay çoðalmazsa, ilahlarýn payýný öylece, olduðu gibi onlar için býraktýklarýný ve: “Eðer Allah dilese kendi payýný artýrýrdý.” dediklerini; yok eðer Allah’a ayýrdýklarý pay artar da ilahlarýnýnki artmazsa: bunlara bir nafaka ayýrmak lazým, diyerek Allah’a ayýrdýklarý payý alýp onu putlarýna hizmet edenlere verdiklerini belirtti. Sonra; onlarýn çocuklarýný ilahlarý için boðazladýklarýný dile getirdi. Cahiliye döneminde bir adam kalkýp: Eðer kendisinin þu kadar þöyle erkek çocuðu olursa onlardan birini mutlaka kurban edeceðine dair yemin ederdi. Sonra; o bidatlarýndan olmak üzere; yine onlarýn, bazý hayvanlarýný dokunulmaz kabul etmelerini, bazýlarýnýn sýrtýný haram kýlýp binmeyi yasaklamalarýný, bir kýsým hayvanlarýn üzerine Allah’ýn (c.c.) adýný anmayý yasak188
6- En’âm Sûresi
lamalarýný, bazý hayvanlarýn karýnlarýnda olan (yavrularýný) sýrf erkeklerine ait kýlýp, kadýnlarýna haram kýlmalarýný, bilgisizlik yüzünden aptalca çocuklarýný öldürmelerini, Allah’ýn kendilerine vermiþ olduðu temiz rýzýklarý O’na iftira ederek haram kýlmalarýný dile getirip: “Kuþkusuz onlar sapýtmýþlardýr. Hiçbir zaman doðruyu da bulamazlar.” (Âyet: 140) buyurdu. Sonra; bu konudaki hükmünü beyan edip, çardaklý ve çardaksýz bahçeleri, hurma, ekin ve diðer meyve ve ürünlerini yaratanýn O olduðunu bildirdi. Ýnsanlara onlardan yemelerini ve bu ekinler hususunda, hasat gününde O’nun hakkýný (zekatlarýný) da vermelerini emretti. Sonra; hayvanlardan yüklerimizi taþýyan, yük taþýyýcý hayvanlarý ve yine onlardan boðazlamak için yatýrýlýp boðazlanan besi hayvanlarýný da yarattýðýný belirtti. Ýnsanlara: Onlardan yemelerini, hayvanlar hususunda; yukarýda zikredilen, þeytanýn süsleyip güzel gösterdiði bidatlarý kabul etmek suretiyle, þeytana uymamalarýný emretti. Ve yine bu nimetlerden olmak üzere, erkek ve diþi ayýrýmý yapmaksýzýn koyundan, keçiden, deveden ve sýðýrdan sekiz çift hayvaný (yemeyi) mübah kýldýðýný beyan etti. Sonra; bu hayvanlardan bazýlarýný haram kýlmak suretiyle O’na iftira etmelerinden dolayý müþrikleri uyardý. Ve, Peygamber’e (s.a.s.): kendisine vahyolunanlar içinde ehlî hayvanlarla ilgili olarak, leþ, akýtýlmýþ kan... vb. âyette belirtilen haramlar dýþýnda, bu hususta herhangi bir haram bulunmadýðýný onlara söylemesini emretti. Sonra; bütün týrnaklý hayvanlarý ve bunlarýn dýþýnda onlara haram kýldýðý bazý þeyleri azgýnlýklarýndan dolayý, bir ceza olarak Yahudilere haram kýldýðýný belirtti. Bu konuda, Peygamber’i (s.a.s.) yalanlamaya kalkýþmalarýndan dolayý onlarý uyardý. Ve, Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “... Eðer seni yalanlarlarsa de ki: Rabb’iniz çok geniþ bir rahmetin sahibidir. Fakat O’nun azabý da günahkar toplumdan geri çevrilmez.” (Âyet: 147) buyurdu.
Müþriklerin Tevhid ve Nübüvvet Hususunda Altýncý Þüpheleri (148.-158. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “(Allah’a) ortak koþanlar diyeceklerdir ki: Þayet Allah dileseydi ne biz ne de babalarýmýz ortak koþmazdýk...” (Âyet: 148) buyurup, onlarýn tevhid ve nübüvvet hususunda altýncý þüphelerini dile getirdi. 189
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Ki bu da onlarýn: “Þayet Allah dileseydi ne biz ne de babalarýmýz þirke düþmezdik, O’nun haram kýldýklarýndan baþka hiçbir þeyi de haram kýlmazdýk. Eðer bunlar O’nun dilemesiyle olduysa demek ki O bunlara razý idi.” sözleridir. Sonra, Cenab-ý Hak: Onlardan öncekilerin de peygamberleri yalanlamada benzeri bahanelere dayandýklarýný; ta ki azabý tadýnca bu bahanelerinin sadece zandan ibaret olup baþka bir þey olmadýðýný öðrendiklerini belirtti. Onlarýn yanlarýnda bu hususta hiçbir bilgi olmadan bu tür zanlara kapýldýklarýný; peygamberlerini desteklediði apaçýk mucizeleriyle onlar aleyhine en mükemmel delilin Allah’a ait olduðunu bildirdi. Ve yine, onlarýn kendi nefislerine haram kýldýklarý þeyleri kuþkusuz Allah’ýn da haram kýldýðýný sanmalarý hususunda, onlarýn lehinde þahitlik yapacak hiçbir kimsenin bulunmadýðýný da belirtmek suretiyle müþriklerin bu tür söz ve þüphelerini cevaplandýrdý. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.); onlara haram kýldýðý, kendisine ortak koþmayý ve bununla birlikte zikrettiði diðer haramlarý kendilerine okumasýný emretti. Ve, onlarýn tabi olmalarýnýn üzerlerine vacip olduðu, kendilerini Allah’ýn (c.c.) yolundan ayýrýp parçalara bölecek olan diðer yollarý izlememelerinin gerektiði yol olan, O’nun dosdoðru yolunun da iþte bu yol olduðunu belirtti. Ve yine, kavmi için bir hidayet ve rahmet olarak Mûsa’ya (a.s.) Tevrat’ý indirenin de O olduðunu bildirdi. Tevrat’tan sonra küfre düþenlerin bu küfürlerine bahane olarak; kendilerinden önceki Yahudi ve Hristiyanlara indirildiði gibi onlara da bir kitap indirilmemiþ olmasýný ileri sürüp; þayet Allah (c.c.) Yahudi ve Hristiyanlara indirdiði gibi kendilerine de bir kitap indirmiþ olsaydý onlardan daha doðru olacaklarýný söylememeleri için onlara da Kur’ân’ý indirdiðini beyan etti. Sonra; kuþkusuz onlarýn ileri sürebilecekleri bu bahanelerini ortadan kaldýran o kitabýn (Kur’ân’ýn) iþte kendilerine geldiðini belirtti. Ve bundan sonra, onlardan daha zalim hiçbir kimsenin bulunmadýðýný; zira onlarýn Allah’ýn âyetlerinin doðruluðu kendilerine açýkça gösterildikten sonra o âyetlerden yüz çevirdiklerini bildirdi. Ardýndan da, bunun üzerine onlar için hazýrlamýþ olduðu kötü azapla onlarý korkuttu. Ve, þayet onlar iman etmeleri için kendilerine meleklerin gelmesi ve teklif etikleri diðer isteklerinin yerine gelmesini istiyorlarsa, þüphesiz bu isteklerinin yerine geldiði zaman onlarýn 190
6- En’âm Sûresi
iman etmelerinin hiçbir faydasý olmayacaðýný belirtti. Ve: “Rabb’inin bazý mucizelerinin geldiði gün, daha önce iman etmemiþ, ya da imanýnda bir hayýr kazanmamýþ olan kiþiye artýk inanmasý hiçbir fayda vermeyecektir. De ki: Bekleyin! Doðrusu biz de beklemekteyiz.” (Âyet: 158) buyurdu.
Sonuç (159.-165. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Dinlerini parça parça edip fýrkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir iliþkin yoktur. Onlarýn iþi Allah’a kalmýþtýr. Sonra Allah onlara yaptýklarýný haber verecektir.” (Âyet: 159) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.), dinlerini parça parça eden o müþriklerle hiçbir alâkasýnýn, iliþkisinin bulunmadýðýný bildirdi. Çünkü, Peygamber’in (s.a.s.) onlara O’nun mesajýný ilettiðini belirterek; her insanýn ancak kendi yaptýðýndan sorulacaðýný; kim iyilik yaparsa onun için o iyiliðin on katý sevap bulunduðunu ve kim de bir kötülük yaparsa sadece o kötülüðün dengiyle cezalandýrýlacaðýný beyan etti. Sonra; onlara getirmiþ olduðu dinin; hayatýnda hiçbir zaman müþriklerden olmamýþ olan, babalarý Ýbrâhim’in dini olduðunu, O’nun namazýnýn da, ibadetinin de, hayatýnýn ve ölümünün de hiçbir ortaðý olmayan Allah’a ait olduðunu ve O yüce Allah her þeyin Rabb’iyken O’nun O’ndan baþkasýný istemesinin mümkün olmadýðýný kendilerine söylemesini Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Ve: Onlarýn kendi yaptýklarýnýn yükünü taþýyacaklarý gibi O’nun da kuþkusuz kendi yaptýðýnýn yükünü taþýyacaðýný, sonra onlarýn hepsinin dönüþlerinin Rabbi’lerine olacaðýný ve Rabbi’lerinin de ayrýlýða düþtükleri hususta aralarýnda hüküm vereceðini onlara söylemesini istedi. Sonra; onlarý (insanlarý) yeryüzünün halifeleri kýlmak için yarattýðýný ve onlara verdiði þeylerde kendilerini denemek için insanlardan kimilerini kimilerinin üzerine derecelerle yükselttiðini belirtip, sonunda da: “Þüphesiz senin Rabbin cezasý çabuk olandýr ve o çok affedici ve çok merhametlidir.” (Âyet: 165) buyurdu.
191
7- A’RÂF SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý A’râf Sûresi, Sâd Sûresi’nden sonra, Cin Sûresi’nden önce nazil olmuþtur. Cin Sûresi’nin nüzulü Peygamber’in (s.a.s.) Taif ’ten dönüþü esnasýnda gerçekleþmiþti. Peygamber (s.a.s.), Taif ’e bi’setin (peygamberliðinin) 10. yýlýnda, oranýn halkýna Ýslâmý sunmak için gitmiþti. Böylece A’râf Sûresi’nin nüzulü Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasý döneme denk gelmektedir. Sûreye A’râf (Cennetle cehennem arasýnda bulunan yüksek bir bölge) adýnýn verilmesinin sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin 48. âyetinde: “A’râf halký, yüzlerindeki iþaretleriyle tanýdýklarý bir takým adamlara da seslenerek dediler ki: Ne topluluðunuz, ne de büyüklük taslamanýz size hiçbir fayda saðlamadý.” (Âyet: 48) buyurmasýdýr. 206 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý inzar (uyarma) ve öncekilerin kýssa ve ahvalinden ibret almaya yöneliktir. Müþrikler, En’âm Sûresi’nde düþünmeye davet ve delil getirmek suretiyle ele alýnmalarýnýn ardýndan bu sûrede de korkutma ve özendirme metoduyla ele alýnmýþlardýr. Bundan dolayý bu sûre En’âm Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Ve yine ayný þekilde sûre, uzunluk bakýmýndan da ona benzemektedir. Bu sûrede, En’âm Sûresi’nde kýsaca deðinilen, önceki milletlerin haberlerine etraflýca yer verilmiþtir. 193
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sûre, o öncekilerin (eski toplumlardan peygamberlerini yalanlayanlarýn) baþýna gelenler konusunda, müþrikleri kýsaca inzar edip, uyaran bir giriþle baþlamaktadýr. Sonra da, onlarýn haberlerinin detayý ve baþlarýna gelenlerin izahý bunu izlemiþtir. Ardýndan da; hidayetin ve dalâleletin Allah’ýn kudretiyle olduðu belirtilmiþtir. Dolayýsýyla, O kime hidayet ederse bu hidayet sebebiyle o kiþilerin kýssalardan faydalanabileceðini, kimi de saptýrýrsa onun da bunlardan yararlanmayacaðý gerçeði vb. gibi bu sûrenin sonunda zikredilen hususlarýn beyanýyla sûre son bulmuþtur.
Giriþ (1.-9. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, lâm, mîm, sâd, (Bu) sana indirilen bir kitaptýr. Onunla (insanlarý) uyarman ve inananlara öðüt (vermen) hususunda içinde bir sýkýntý (endiþe ve kuþku) olmasýn.” (Âyet: 1) buyurup, Kur’ân’ýn kuþkusuz Peygamber’e (s.a.s.) indirilen bir kitap olduðunu beyan etti. Onunla müþrikleri korkutmasý ve müminlere de öðüt vermesi için, Peygamber’i (s.a.s.) müþriklerin kendisini yalanlamasýndan dolayý sýkýntý ve endiþe içerisine düþmekten nehyetti. Ýþte bunda (bu uslupta) bu sûreden kastolunan amaca uygun güzel bir baþlangýç (bera’at-ý matla’) vardýr. Sonra, onlara (insanlar) Rabbi’lerinden kendilerine indirilene uymalarýný, O’ndan baþka dostlarýna uymamalarýný emretti ve onlardan önce nice kentleri gece yatarlarken, yahut gündüz uyurlarken helak ettiðini, onlara azap geldiðinde zulmettiklerini itiraf ettiklerini, ancak itiraflarýnýn da onlara hiçbir faydasý olmadýðýný özet olarak beyan etmek suretiyle insanlarý uyardý. Sonra, ahirette onlarý ve kendilerine gönderdiði peygamberlerini bir araya toplayýp, peygamberlere onlarýn yapmýþ olduklarý iþlerini soracaðýný ve onlara, toplumlarýnýn kendilerine davet anýnda neler yapmýþ olduklarýný kesin bir bilgiyle anlatacaðýný haber verdi. Onlarýn amellerinin doðru bir teraziyle tartýlacaðýný belirtti. Ve: “...Kimin (sevap) tartýlarý aðýr gelirse, iþte onlar kurtulanlardýr. Kimin (sevap) tartýlarý hafif gelirse iþte onlar da âyetlerimize haksýzlýk etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokan kimselerdir.” (Âyet: 8-9) buyurdu.
194
7- A’râf Sûresi
Adem (a.s.) ve Ýblis Kýssasý (10.-58. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Andolsun sizi yeryüzünde güç vererek yerleþtirdik ve orada size geçimlikler yarattýk. Ne az þükrediyorsunuz!” (Âyet: 10) buyurup, Allah’ýn (c.c.) yeryüzünde kendisine güç verip yerleþtirdiði ilk insan olmasý dolayýsýyla, Adem (a.s.) kýssasýna bir hazýrlýk olarak, insanlarý yeryüzünde güç vererek yerleþtirdiðini belirtmek suretiyle, onlarýn üzerlerindeki nimetini dile getirdi. Sonra; Adem’i yarattýðýný, sonra O’na biçim verdiðini ardýndan O’nun yaratýlýþýna saygý için meleklere O’na secde etmelerini emrettiðini bildirdi. Ýblis’in inat ve kibrinden dolayý Adem’e secde etmekten imtina ettiðini belirtti. Allah Tealâ’nýn bu inadýndan ve kibrinden dolayý Ýblis’i lanetlemek ve cennetten kovmakla cezalandýrdýðýný ve onun görevini en çirkin bir görev kýldýðýný -ki bu görev insanlara kötü vesvese vermedir- beyan etti. Sonra; Adem’i ve eþini cennette iskan ettiðini ve onlara kendilerine gösterdiði bir aðaçtan yemelerini yasakladýðýný; Ýblis’in ise onlarý aldattýðýný, Ýblis’e kanýp o yasak aðaçtan yediklerinde de çirkin yerlerinin kendilerine gözüktüðünü, onlar bu durumlarýndan utandýklarýndan dolayý, cennet yapraklarýný üstüste yamayýp, çirkin yerlerini örtmeye baþladýklarýný bildirdi. Sonra; onlara seslenip, kendilerine bu aðaçtan yemelerini yasakladýðýný hatýrlattýðýnda da onlarýn, suçlarýný itiraf ettiklerini belirtti. Bunun üzerine onlara cennetten yeryüzüne inmelerini emrettiðini ve orada onlarýn zürriyetinden gelecek insanlarla Ýblis arasýna düþmanlýk býraktýðýný ve Kendi’sine dönünceye kadar yeryüzünde kendilerine kalacak yer ve geçinecek meta verdiðini bildirdi. Sonra; onlara ve zürriyetlerine, yeryüzüne indikten sonra çirkinliklerini örtecek elbise indirdiðini bildirip; takva elbisesinin ise bu elbiseden daha hayýrlý olduðunu ifade etti. Sonra; Ýblis’in anne ve babalarýný fitneye düþürüp Cennetten çýkardýðý gibi, kendilerini de fitneye düþüreceði hususunda insanlarý uyardý. Ýblis’in 195
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ve kabilesinin onlara görmeyecekleri yerden gelebileceðini hatýrlatýp; Ýblis’i ve O’nun takýmýný inanmayanlarýn dostlarý kýldýðýný bildirdi. O inanmayanlarýn bir iðrençlik yaptýklarýnda: Atalarýmýzý da bu hal üzere bulduk, dediklerini ve Allah’ýn bunu yapmayý kendilerine emretmiþ olduðunu vehmettiklerini beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), insanlara: O’nun fuhþu ve çirkinliði emretmeyeceðini, O’nun ancak ve ancak doðruluðu emredeceðini ve her mescitte yüzlerini yalnýz O’na döndürüp ihlas ve samimiyetle sadece O’na yalvarmalarýný söylemesini emretti. Sonra, onlarý ilk baþladýðý gibi iki grup halinde iade edeceðini/döndüreceðini bildirdi. Bir grubun doðru yola ilettiði grup olduðunu; bir grubun da, Allah’ý býrakýp O’ndan baþkalarýný, þeytanlarý dost edindiklerinden dolayý, sapýklýða! müstehak olduklarýný belirtti. Buna raðmen onlarýn kendilerinin doðru yolda olduklarýný sandýklarýný ifade etti. Sonra; onlara indirdiði giysileri her mescide gidiþlerinde üzerlerine almalarýný, yemelerini, içmelerini; gerek giyimlerinde gerekse yiyip içmelerinde aþýrýya kaçýp israf etmemelerini emretti. -Müþrikler cahiliye döneminde Kabe’yi çýplak olarak tavaf ederlerdi. Erkekler gündüz, kadýnlar gece tavaf ederlerdi. Günah iþlediðimiz elbiselerle tavaf edemeyiz diyorlardý. Ýçlerinde; münzevî bir hayat yaþayan, zorunlu gýdanýn dýþýnda yemek yemeyen, yaðlý yemeyen kiþiler vardý.Sonra, Peygamber’e (s.a.s.) onlarý taciz sadedinde sorular sorup, onlara zineti, süslü ve güzel giyinmeyi ve temiz yiyecekleri yemeyi kimin haram kýldýðýný kendilerine sormasýný emretti. O’nun ancak gerek açýk, gerek gizli bütün kötülükleri, günah iþlemeyi, haksýz yere saldýrmayý, þirki, Allah’ýn kendilerine helal kýldýðý þeyleri O’na iftira edip nefislerine haram kýlmalarýnda olduðu gibi, yalan söylemelerini haram kýldýðýný kendilerine söylemesini istedi. Ve, þayet bunlardan dolayý onlarý hemen cezalandýrmýyor ve bu cezayý tehir ediyorsa, bunun her ümmet için bir süre tayin etmiþ olmasýndan ileri geldiðini bildirmek suretiyle de onlarý tehdit edip: “(O) süreleri gelince (onlar) ne bir an geri kalýrlar, ne de öne geçerler.” (Tam vaktinde batýp giderler).” (Âyet: 34) buyurdu. 196
7- A’râf Sûresi
Sonra; Adem’e ve onun zürriyetine; yeryüzüne indikleri vakit, kendilerine O’nun âyetlerini anlatan peygamberler geldiði zaman; onlardan kim o peygamberlere iman ederse artýk onlar için hiçbir korku olmadýðýný ve kim de yalanlar ve kibirlenirse/büyüklenirse onun cezasýnýn da ebedi cehennem olduðunu vahyettiðini bildirdi. Sonra; onlar (Adem Oðullarý) hakkýndaki bu tehdidinin izahýna geçip, O’na iftira eden ve âyetlerini yalanlayanlardan daha zalim kimse bulunmadýðýný belirtti. Onlarýn hayatta kendilerine takdir edilen ömür ve rýzýktan paylarýný alacaklarýný bildirdi. Sonra da ölüm meleklerinin onlarýn canlarýný alacaklarýný ve kendilerine; (hayatlarýna son verilirken) melekleri kendilerinden uzaklaþtýracak ortaklarýnýn nerede olduklarýný da onlara soracaklarýný belirtti. Bunun üzerine onlarýn (ölüm meleklerine) cevaplarýnda: O ortaklarýnýn kendilerini yüzüstü býraktýklarýný bildireceklerini ve inkarlarýný/küfürlerini itiraf edeceklerini beyan etti. Ýþte o esnada Cenab-ý Hakkýn onlara: Cin ve insan topluluklarýndan, kendilerinden önce cehenneme girenlerle birlikte cehenneme girmelerini emredeceðini, bunun üzerine de onlarýn, âyette zikrettiði gibi birbirlerini yerip ayýplayacaklarýný beyan etti. Sonra; onlar için göðün kapýlarýnýn açýlmayacaðýný, deve iðnenin deliðinden geçmedikçe (yani hiç bir zaman) onlar da cennete giremeyeceklerini ... vb. gibi (onlara hiç acýmayacaðý hususundaki) âyetlerde zikredilen (tarzlarda), onlara vereceðini bildirdiði diðer cezalarý açýkladý. Sonra; müminlere olan müjdelerinin detayýna geçip; onlara, cennette sahip olacaklarý nimetlerini açýkladý. Sonra, cennettekilerin cehennemliklere seslenerek; Rabbi’lerinin kendilerine va’dettiðini hak olarak bulduklarýný söyleyip; acaba onlar da Rabb’in kendilerine va’dettiði azabý gerçek olarak buldular mý? diye (onlardan) soracaklarýný bildirdi. Sonra; cennetle cehennem arasýndaki A’râf üzerinde bazý insanlarýn bulunacaðýný, bunlarýn cennetlikleri ve cehennemlikleri simalarýndan tanýyýp, âyette zikredildiði tarzda onlara sesleneceklerini belirtti. Ve, cehennem halkýnýn da cennet halkýna seslenip: Sularýndan ya da Allah’ýn onlara verdikleri rýzýklardan biraz onlarýn tarafýna akýtmalarý için yalvaracaklarýný; bunun üzerine cennet halkýnýn da onlara cevaben: Allah’ýn bu ni197
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
metleri, dünyalarýnda maðrur olup aldananlara haram kýldýðýný ve O’nun, nasýl ki cehennemlikler dünyada böyle bir günle karþýlaþacaklarýný unuttuklarý gibi, o gün onlarý unuttuðunu söyleyeceklerini bildirdi. Sonra, Cenab-ý Hak, onlara ilme göre açýkladýðý bir Kitap (Kur’ân) getirdiðini ve O’nu bir yol gösterici ve rahmet kýldýðýný belirtti. Böylece, bu Kitab’ý getirmekle, onlarýn özür beyan etmelerini ortadan kaldýrdýðýný ifade edip; onlarý uyardýðý, inzar ettiði azabýn tevilini (gerçekleþmesini) beklemelerinden dolayý da kendilerini kýnadý. O’nun tevilinin geldiði (acý sonunun ortaya çýktýðý) gün, inzar edilip, korkutulduklarý þeyin gerçek olduðunu, hak olduðunu itiraf edeceklerini bildirdi. Bundan sonra onlarýn, kendilerine þefaat edecek þefaatçilerinin olup olmadýðýný ya da dünyada yaptýklarý iþlerinden baþka iyi iþler, iyi ameller yapmalarý için tekrar dünyaya döndürülüp döndürülmemelerinin mümkün olup olmadýðýný soracaklarýný beyan etti. Sonra; o þefaatçiler hakkýndaki itikatlarýnýn iptaline geçip; onlarýn, gökleri, yeri vb. lerini altý günde yaratan Rabbi’lerinin O (Allah) olduðunu bildirdi. O’na yalvararak gizlice dua etmelerini emretti. Allah’ýn yeryüzünü onlar için yaþanýr hale getirdikten; onlara orada yerleþmeyi mümkün kýldýktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarýný istedi. O’na, azabýndan korkarak ve rahmetini umarak dua etmelerini emredip; çünkü O’nun rahmetinin iyilik edenlere yakýn olduðunu beyan etti. Sonra; ölü topraklara bulutlarý taþýyýp oralarý diriltmek için rüzgârý rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderenin O olduðunu ifade etti. Ve yine belki öðüt alýrlar diye, ölüleri diriltenin de O olduðunu beyan edip: “Güzel olan ülkenin bitkisi, Rabb’inin izniyle çýkar; kötü olandan, iþe yaramaz bitkiden baþka bir þey çýkmaz. Ýþte biz, þükreden bir toplum için âyetleri böylece tekrar tekrar açýklarýz.” (Âyet: 58) buyurdu.
Nûh (a.s.) ve Kavminin Kýssasý (59.-64. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Andolsun Nûh’u kavmine gönderdik: Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin ondan baþka hiçbir Tanrýnýz yoktur. Doðrusu ben, size büyük bir günün azabýn(ýn inmesin)den korkuyorum, dedi.” 198
7- A’râf Sûresi
buyurup, Nûh’un (a.s.), kavmine sadece O’na ibadet etmelerini emredip, eðer ona itaat etmezlerse büyük bir günün azabýndan onlarý korkuttuðunu bildirdi. Onlarýn Nûh’a cevaplarýnda: kendisini apaçýk bir dalalet, sapýklýk içerisinde gördüklerini söylediklerini ifade etti. Ve, onun da onlara cevap olarak: Kendisinde bir sapýklýk olmadýðýný; kendisinin sadece Allah tarafýndan onlara gönderilen bir peygamber olduðunu belirterek; onlara nasihat ettiðini; Allah tarafýndan onlarýn bilmediði bir takým þeyleri bildiðini kendilerine söylediðini beyan etti.
(Âyet: 59)
Sonra; onlarýn onu yalanlamada ýsrar ettiklerini, bunun üzerine Cenabý Hakkýn Nûh’u ve gemide onunla beraber olanlarý kurtardýðýný belirtip, yalanlayanlar hakkýnda: “... Âyetlerimizi yalanlayanlarý (tufan ile) boðduk. Çünkü onlar (kalp gözleri) kör bir kavim idiler.” (Âyet: 64) buyurdu.
Hûd (a.s.) ve Kavminin Kýssasý (65.-72. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Âd kavmine de kardeþleri Hûd’u gönderdik.Hûd, kavmine: Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan baþka Tanrýnýz yoktur. Hâlâ (O’na karþý gelmekten) sakýnmaz mýsýnýz? dedi.” (Âyet: 65) buyurup, Hûd’un, kavmine: sadece O’na ibadet etmelerini emrettiðini bildirdi. Buna karþýlýk kavminin bu emirden dolayý onu beyinsizlikle ve yalancýlýkla suçladýklarýný belirtti. Hûd’un (a.s.), onlarýn bu suçlamalarýna cevaben: Kendisinde bir sefihlik ve beyinsizlik durumu bulunmadýðýný; O’nun sadece Allah tarafýndan gönderilmiþ bir peygamber, kendileri için güvenilir bir nasihatçý olduðunu söylediðini beyan etti. Sonra; kendilerini uyarmak ve üzerlerinde olan nimetini hatýrlatmak için, içlerinden bir adam (Hûd) aracýlýðýyla Rabb’leri tarafýndan onlara bir zikrin gelmesine þaþmalarýndan dolayý onlarý kýnadý; zira Cenab-ý Hak onlarý, Nûh’un kavminden sonra, onlarýn yerine halifeler yapmýþ ve kendilerini yaratýlýþça da boylu poslu yaratmýþtý. Sonra da; onlarýn bütün bu hatýrlatmalara raðmen Hûd’u yalanlamada ýsrar ettiklerini, bunun üzerine Cenab-ý Hak da onu ve onunla birlikte inananlarý katýndan bir rahmetle kurtardýðýný belirtti. Ve: onu yalanlayanlar hakkýnda “Âyetlerimizi yalanlayanlarýn da kökünü kestik, onlar inanan kiþiler deðillerdi.” (Âyet: 72) buyurdu. 199
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Salih (a.s.) ve Kavminin Kýssasý (73.-79. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Semûd kavmine de kardeþleri Salih’i gönderdik. Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin ondan baþka Tanrýnýz yoktur ... dedi.” (Âyet: 73) buyurup, Salih’in (a.s.), kavmine: yalnýz O’na ibadet etmelerini emrettiðini, kendilerine bir mucize olarak Allah’ýn devesini getirdiðini, o deveye bir kötülük yapmalarýndan dolayý kendilerini acýklý bir azabýn yakalayacaðý hususunda onlarý uyardýðýný ve onlara Âd toplumundan sonra kendilerini onlarýn yerine halifeler yapmak suretiyle Allah’ýn üzerlerinde olan nimetini hatýrlattýðýný beyan etti. Sonra da; onlarýn Salih’i yalanlamada ýsrar ettiklerini, bunun üzerine de hemen onlarý bir sarsýntý yakalayýp, helak ettiðini belirtti. Ve: “Salih onlardan öteye yüzünü çevirip: Ey kavmim: Andolsun ki Rabb’imin mesajýný size ulaþtýrýp teblið ettim. Size nasihatta bulundum. Öðüt verdim. Ama siz öðüt verenleri sevmiyorsunuz, dedi.” (Âyet: 79) buyurdu.
Lût (a.s.) ve Kavminin Kýssasý (80.-84. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ve Lût’u (da gönderdik) kavmine dedi ki: Siz, sizden önce alemlerden hiçbir kimsenin yapmadýðý fuhþu mu yapýyorsunuz.” (Âyet: 80) buyurup, Lût’un (a.s.), kavminin/toplumunun kendilerinden önce hiçbir kimsenin yapmadýðý bir fuhþu yapmalarýný kýnadýðýný bildirdi. -Ki bu fuhuþ onlarýn kadýnlarý býrakýp erkeklerle cinsel iliþkiye girmeleridir-. Ve, onlarýn Lût’a cevaplarýnýn, onu ve ailesini sýnýrdýþý etmeye karar vermek olduðunu bildirdi. Bunun üzerine de Cenab-ý Hak; -orada kalýp helak olanlardan olan eþi hariç-, Lût’u ve ailesini onlardan kurtardýðýný beyan etti. Ve: “(Onlarýn) Üzerlerine bir (taþ yaðmuru) yaðdýrdýk; bak iþte suçlularýn sonu nasýl oldu.” (Âyet: 84) buyurdu.
Þuayb (a.s.) ve Kavminin Kýssasý (85. - 112. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Medyen’e de kardeþleri Þuayb’ý (gönderdik): Ey kavmim Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan baþka Tanrýnýz yoktur... dedi.” 200
7- A’râf Sûresi
(Âyet: 85)
buyurup, Þuayb’ýn (a.s.), toplumuna: yalnýz O’na ibadet etmelerini, ölçüyü ve tartýyý tam yapmalarýný, insanlarýn eþyalarýný eksik vermemelerini, ýslahýndan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarýný emrettiðini belirtti. Sonra; O’nun toplumundan bazýlarýnýn, kibirlenip büyüklük taslayarak Þuayb’ý ve onunla beraber inananlarý kentlerinden çýkarmak istediklerini ve Cenab-ý Hakkýn da onlarý müthiþ bir sarsýntýyla yakalayýp helak ettiðini bildirdi. Böylece onlarýn hüsrana uðrayan kiþiler olduklarýný beyan edip: “(Þuayb), onlardan öteye döndü de: Ey kavmim, ben size Rabb’imin gönderdiði mesajlarý ilettim ve size öðüt verdim. Artýk küfre batmýþ; kafir bir kavme nasýl acýrým, dedi.” (Âyet: 93) buyurdu. Sonra; bu kýssalarýn ardýndan Cenab-ý Hakk: Bu durumun O’nun peygamber gönderdiði her ülkede deðiþmez kural olduðunu beyan edip, O’nun hiçbir ülkeye bir defada, toptan imha etme azabýyla yakalayýp azap etmediðini; aksine onlarý önce þiddetler, sýkýntýlar ve hastalýklarla yakalayýp sýkýþtýrdýðýný, sonra onlardan bu sýkýntýyý giderip, yerine onlara bolluk ve refah getirdiðini ifade etti. Ancak bütün bu yapýlanlarýn onlara herhangi bir etki etmediðini; onlarýn, O’nun tarafýndan baþlarýna gelen bu iþleri (Allah’a deðil de) zamana nisbet edip onun adeti olduðunu söylediklerini bildirdi. Bunun üzerine de onlarý hiç farkýnda olmadýklarý bir zamanda, ansýzýn (azabýyla) yakaladýðýný belirtti. Ve, þayet onlar bütün bu yapýlanlardan ders alýp O’na inanmýþ, iman etmiþ olsalar yaðmur ve bitkilerle göðün ve yerin bolluklarýný kuþkusuz onlarýn üzerlerine açacaðýný da beyan etti. Sonra; mevcut kentler (Mekke vb.) halkýný, o (geçmiþ) kentlerin halkýnýn geceleyin uyurken, ya da kuþluk vakti oynarlarken baþlarýna gelen musibetin kendi baþlarýna da gelmeyeceði hususunda emin olmalarýndan, bu konuda endiþe taþýmamalarýndan dolayý kýnadý. Ve yine, onlara olan tuzaðýndan emin olmalarýndan -ki bundan hüsrana uðrayan topluluktan baþkasý emin olamaz-; ve böyle yapýp hüsrana uðrayan toplumlarýn topraðýna varis olduktan sonra hâlâ âdetullahýn böyle cereyan ettiðinin kendilerince anlaþýlmamýþ olmasýndan dolayý da onlarý ayýpladý. Ve, önceki milletlerin baþlarýna getirdiði musibetleri dilerse onlarýn (Mekke vb. kent halklarýnýn) baþýna da getireceðini anlatmak için, onlarýn haberlerini bun201
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lara da anlattý. Fakat, onlarýn kalplerinin mühürlendiði için artýk bu anlatýlanlarý duymadýklarýný belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), o ülkelerin haberlerini kendisine anlattýðýný ifade etti. Ve, inanmayanlarýn, daha önceden de yalanladýklarý gibi, mucizelerin iniþinden sonra da yalanlama bakýmýndan ayný olduklarýný ve onlarýn, mucizeler indikten sonra iman edeceklerine dair verdikleri sözlerini unuttuklarýný bildirdi. Ve: “Onlarýn bir çoðunda ahde vefadan eser bulamadýk. Onlarýn çoðunu yoldan çýkmýþ halde bulduk.” (Âyet: 102) buyurdu.
Mûsa (a.s.) Firavun ve Ýsrâiloðullarý Kýssasý (103-174. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “O peygamberlerin ardýndan Mûsa’yý mucizelerimizle Firavun’a ve onun toplumuna (peygamber olarak) gönderdik. O âyet ve mucizelere haksýzlýk ettiler. Fakat bak bozguncularýn sonu ne oldu!” (Âyet: 103) buyurup, Mûsa’yý (a.s.) mucizeleriyle Firavun’a ve toplumuna gönderdiðini ve onlarýn bu mucizeleri yalanlamasý üzerine de onlarý helak ettiðini bildirdi. Sonra; bu olayý detaylý olarak anlattý. Mûsa’nýn (a.s.) Firavun’a: kendisinin Allah’ýn O’na gönderdiði bir elçisi olduðunu bildirip; O’ndan Ýsrâiloðullarýný kendisiyle birlikte va’dedildikleri topraða göndermesini istediðini, Firavun’un da Mûsa’dan: doðru söylediðine dair bir mucize getirmesini istediðini belirtti. Bunun üzerine Mûsa’nýn asasýný yere atýnca birden bire asanýn açýkça bir ejderha olduðunu ve elini (koltuðunun altýndan) çýkardýðýnda da, birden, elinin kendisine bakanlarýn gözüne bembeyaz bir halde göründüðünü ifade etti. Firavun toplumunun bütün bu olanlarý görünce onlarý sihir/büyü sandýklarýný ve Firavun’dan, sihirleriyle Mûsa’yý altetmeleri için meþhur sihirbazlarý toplamasýný istediklerini beyan etti. Sonra, sihirbazlarýn, yaptýklarý sihirlerinin Mûsa’nýn mucizesi karþýsýnda acizlikleri ortaya çýkýnca, Mûsa’ya inandýklarýný belirtti. Firavun’un ve toplumunun, sihirbazlarýnýn acizliði anlaþýldýktan sonra da küfürlerinde ýsrar edip; oðullarýný öldürmek ve kadýnlarýný kullanmak için sað býrakmak suretiyle, Ýsrâiloðullarýndan, intikam alma yoluna gittikleri202
7- A’râf Sûresi
ni; bunun üzerine Mûsa’nýn Ýsrâiloðullarýna, bütün bu yapýlanlara karþý sabretmek suretiyle Allah’tan yardým istemelerini emrettiðini ve Allah’ýn onlarýn düþmanlarýný helak edip kendilerini yeryüzünde onlarýn yerine geçireceðini va’dettiðini beyan etti. Sonra, Firavun hanedanýný yýllarca kuraklýkla ve mahsullerin, meyvelerin kýtlýðýyla yakalayýp sýktýðýný; onlarýn bu tür sýkýntýlara müptela olunca dahi bundan öðüt almadýklarýný; aksine küfürlerini artýrdýklarýný ve bunun Mûsa’nýn ve kavminin uðursuzluðundan dolayý onlarýn baþýna geldiðini sandýklarýný belirtti. Sonra; bu öðüt almamalarýndan dolayý onlarýn üzerine tufan, çekirge, haþerat, kurbaðalar ve kan gönderdiðini, böyleyken dahi onlarýn büyüklük taslayýp iman etmediklerini bildirdi. Sonra da üzerlerine azabý, -tâunugönderdiðini; bunun üzerine onlarýn Mûsa’ya gidip bu azabý kendilerinden kaldýrmasý için Rabb’ine dua etmesini istediklerini, bu azap üzerlerinden kalkýnca O’na inanacaklarýný ve Ýsrâiloðullarýný O’nunla birlikte göndereceklerini va’dettiklerini bildirdi. Ancak kendilerinden azap kaldýrýlýnca da verdikleri sözde durmayýp, ahitlerini bozduklarýný belirtip; bunun üzerine de Cenab-ý Hakk’ýn, onlarý denizde boðmak suretiyle onlardan intikam aldýðýný ifade etti. Ve, Ýsrâiloðullarýný da içini bereketle donattýðý o yere (Þam veya Mýsýr...) mirasçý kýldýðýný, Firavun ve kavminin yapageldikleri ve yükseltmekte olduklarý (saraylarý)ný da yerle bir ettiðini beyan etti. Sonra; Ýsrâiloðullarýnýn, Allah Teâlâ’nýn kendilerini kurtarýp, Firavun hanedanýný (Kýzýl Deniz’de) boðduktan sonra, neler yaptýklarýný anlattý. Onlarýn denizi geçip putlara tapan bir kavme rast geldiklerini, bu durumu görünce Mûsa’dan, o puta tapanlarýn yaptýklarý gibi kendilerine putlardan bir Tanrý yapmasýný istediklerini bildirdi. Bunun üzerine Mûsa’nýn onlara: gerçekten cahil bir toplum olduklarýný söyleyip, putlara ibadet etmenin batýllýðýný, Allah Teâlâ’nýn onlarý Firavun hanedanýndan kurtardýktan sonra O’ndan baþka birisine ibadet etmelerinin kendilerine yakýþmayacaðýný bildirdiðini beyan etti. Sonra, Mûsa’nýn bu esnada Tevrat’ý Rabb’inden almak için kýrk gün kavminden ayrýldýðýný, bu süre içerisinde yerine kardeþi Hârun’u kavminin baþýnda býraktýðýný belirtti. Mûsa’nýn, tayin edilen vakitte Rabb’iyle buluþmaya geldiðinde O’ndan kendisine görünmesini ta203
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lep ettiðini bildirdi. Rabb’in (c.c.) de Mûsa’nýn bu isteðini yerine getirmeyip ondan daða bakmasýný istediðini, Rabb (c.c.) daða görününce de daðýn parçalanýp darmadaðýnýk olduðunu ve Mûsa’nýn da gördüðü bu manzaranýn dehþetinden bayýlýp düþtüðünü bildirdi. Mûsa’nýn (a.s.) O’nu görmeyi istemiþ olmasýndan dolayý Allah’a tevbe edip piþmanlýðýný gösterdiðini, bunun üzerine de Cenab-ý Hakkýn onun tevbesini kabul edip levhalara yazýlý olarak Tevrat’ý ona indirdiðini, O’nu kuvvetle tutmasýný Kendi’sine emrettiðini ve kavmine de emredip onlarýn da O’na sarýlmalarýný, O’nda herhangi bir konuda, güzeli veya en güzeli yapmalarý hususunda mühayyerlik söz konusu olduðunda, en güzelini yapmalarýný onlara emretmesini (Mûsa’dan) istediðini belirtti. Ve, kendilerine önceden va’dettiði yere onlarý sokacaðý va’dini tekrarladýðýný onlara bildirdi. Yeryüzünde haksýz yere büyüklenen ve azgýnlýk yolunu doðru yola tercih edenleri, âyetlerinden uzaklaþtýracaðýný belirtti. Çünkü onlarýn O’nun âyetlerini yalanlayýp, onlarý umursamadýklarýný, bu yüzden onlarýn amellerinin de boþa gitmiþ olduðunu bildirdi. Bu gibi kiþilerin ancak yaptýklarýyla cezalandýrýlýp; baþka bir þeyle cezalandýrýlmayacaklarýný ifade etti. Sonra; Mûsa’nýn kavminin, kendisinin Rabb’iyle mülakata gitmek için onlardan ayrýldýktan sonra, yanlarýndaki zinet ve takýlarýndan, böðüren bir buzaðý heykeli yapýp, Allah’ý býrakarak bu buzaðýya ibadet ettiklerini belitti. Ve yine onlarýn, kuþkusuz bu yaptýklarýna piþman olup, bu sebeple delalete düþüp sapýttýklarýný anladýklarýný ve Allah’ýn rahmetini ve günahlarýndan dolayý kendilerini baðýþlamasýný istediklerini bildirdi. Mûsa’nýn bu yaptýklarýndan dolayý kavmine kýzgýn ve üzgün bir halde döndüðünü, levhalarý yere atýp kardeþi Hârun’u baþýndan yakalayarak kendine doðru çektiðini, bunun üzerine kardeþinin; ona özür beyan ederek, onlarýn Kendi’sini horlayýp, neredeyse öldürecek olduklarýný belirttiðini açýkladý. Mûsa’nýn bunu öðrenince Rabb’inden kendisini ve kardeþini baðýþlamasýný, onlarýn hepsine acýyýp yaptýklarýndan dolayý cezalandýrmamasýný istediðini belirtti. Mûsa’ya (a.s.) Cenab-ý Allah tarafýndan cevap verilip, buzaðýyý ilah edinip, ona ibadeti kendilerine güzel gösterenlerin, Rabb’lerinin gazabýna çarptýrýlýp dünyada zillet içerisine düþürülecekleri, çünkü onlarýn tekrar Rabb’lerine isyana dönebilecekleri bildirildi. Kuþku204
7- A’râf Sûresi
suz onlarýn bu çirkin iþi de kendilerine va’dedilen yerin onlara açýlýþýndan sonra yaptýklarý belirtildi. Allah (c.c.) devamla da, onlar gibi buzaðýya ibadet sapýklýðýna düþmeyip de; onlar bu halde iken onlardan ayrýlmayarak, (yanlarýnda bulunmak suretiyle) kötülük iþleyen; sonra da tevbe edip, iman edenlerin suçlarýnýn affedileceðini beyan etti. Sonra; Mûsa’nýn O’nunla buluþma vakti için, Allah’la (c.c.) buluþup bu çirkin fiilden, bu kötü hareketten dolayý özür dilemeleri için içlerinden kýrk kiþiyi seçtiðini belirtti. Ve, Allah’ýn (c.c.) yapmýþ olduklarý iþten dolayý gadabýný göstermek için onlarý o müthiþ sarsýntýyla yakaladýðýný; Mûsa’nýn O’na yönelip onlarý baðýþlamasý ve acýmasý için yalvarýp yakardýðýný, onlarýn içinden bazý beyinsizlerin yaptýklarý yüzünden kendilerini cezalandýrmamasýný istediðini bildirdi. Allah Teâlâ da ona cevaben, dilediðine azap edeceðini, O’nun yaptýðýndan asla sorulmayacaðýný; kuþkusuz rahmetinin her þeyi, hatta kullarýndan isyan edenleri bile kapladýðýný bildirdi. Rahmetini kullarýndan sakýnanlar, zekatý verenler, O’na inanlar ve yanlarýndaki Tevrat ve Ýncil’de geleceðini yazýlmýþ bulduklarý, onlara marufu (iyiliði) emredip onlarý münker (kötülük)ten nehyedecek olan .... vb. gibi, Muhammed’in (s.a.s.) müjdelenmesi hususunda (kendi kitaplarýnda) zikredilen, diðer yüce sýfatlara sahip, okuma yazma bilmeyen o ümmi nebiye, kendilerine gönderildiði an tabi olanlara yazdýðýný beyan etti. Sonra; buradan istidrat yoluyla, konu dýþýna çýkarak, bu müjdenin ardýndan, Peygamber’e (s.a.s.) emredip; kendisinin insanlarýn hepsine gönderilmiþ bir peygamber olduðunu onlara söylemesini ve doðru yolu bulabilmeleri için Kendi’sine uymalarýný onlara emretmesini istedi. Sonra da; Mûsa’nýn (a.s.) kavmi içinde, hakka kýlavuzluk edip, o müjdeyi inkar etmeyen bir topluluðun bulunduðunu da belirtti. Sonra; tekrar Mûsa (a.s.) ve toplumuna dönüp, onlarý oniki torun kabileye ayýrdýðýný belirtti. Onlar kendisinden su istedikleri zaman Mûsa’ya asasýyla taþa vurmasýný vahyettiðini, Mûsa asasýný taþa vurunca taþtan onlarýn sayýsýnca oniki göze fýþkýrdýðýný, bulutu onlara gölge yaptýðýný ve onlara kudret helvasý ve býldýrcýn (eti) gönderdiðini bildirip; onlarýn bütün bunlardan sonra, yine O’na isyan ettikleri/asi olduklarý zaman da, aslýnda O’na zulmetmeyip kendi nefislerine zulmetmiþ olduklarýný belirtti. 205
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; onlarýn (Ýsrail oðullarýnýn) isyanlarýnýn detayýna geçip; onlara, kendilerine orada yerleþmeyi va’dettiði þehirde -ki orasý Beytü’l-Makdis’tir- yerleþmelerini emrettiðini ve oraya girerken “hýtta (affet)” deyip, kapýdan secde ederek girmelerini emrettiðini bildirdi. Onlarýnsa bu emri deðiþtirip “hýnta (buðday)” diyerek Allah’tan buðday isteyip, emrine karþý gelerek hatalarýnýn affedilmesini istemediklerini beyan etti. Sonra yine, onlarýn isyanlarýný zikretmeyi sürdürüp, onlardan cumartesi gününe saygýsýzlýk edenlerin kýssasýný anlattý. Onlarýn haddi aþmada ýsrar edip kendilerine nasihat edenleri dinlemediklerini, bunun üzerine de Cenab-ý Hakk’ýn onlarý yoldan çýkmalarý sebebiyle çetin bir azapla yakaladýðýný ve onlarý, oburluk ve tamahkarlýk gibi maymunlar ve domuzlara mahsus tabiatta kýldýðýný, kýyamete kadar zillet ve küçültme gibi, azabýn en kötüsünü kendilerine yapacak kiþileri onlarýn üzerlerine gönderdiðini bildirdi. Onlarý, içinde bulunduklarý yöre halkýna mahkum gruplar olarak daðýtýp, birlik ve düzenlerini bozduðunu ifade etti. Devamla onlardan; maymunlar ve domuzlar tabiatýnda olmayan salih kiþilerin de; aþaðýlýk kiþilerin de bulunduðunu belirtti. Ýþte bu aþaðýlýk kiþilerin maymunlar ve domuzlar tabiatýnda olduklarýný bildirdi. Onlarýn, Tevrat’ýn kendilerine getirip öðrettiði üstün ahlaktan sapmýþ olduklarýný beyan etti. Sonra; dinlerinin fazilet ve üstün deðerlerine dönerler diye onlarý güzellikler ve çirkinliklerle sýnadýðýný; buna raðmen onlarýn arkasýndan onlarýn yerini alan, onlardan daha fazla dinden sapan bir nesil geldiðini belirtti. Bunlarýn Tevrat’ý tahrif karþýlýðý rüþvet aldýklarýný; böyle olmakla birlikte, bu sapma ve bozukluklarýnda ýsrar edip onu terketmemelerine raðmen, nasýl olsa kendilerinin baðýþlanacaklarýný sandýklarýný bildirdi. Halbuki Allah’ýn (c.c.) onlardan Tevrat’a uyacaklarýna ve O’nu muhafaza edip tahrip etmeyeceklerine dair söz almýþ olduðunu belirtti. Onlarýn Tevrat’ta bunu okuyup bildiklerini ifade ederek, kuþkusuz ahiret yurdunun bu Tevrat’ý tahrif karþýlýðý aldýklarý rüþvetten daha hayýrlý olduðunu bildirdi. Ve devamla, Tevrat’a sarýlan, O’na baðlý kalanlarýn, O’nu tahrif etmeyenlerin ecirlerini, mükafatlarýný da zayi etmeyeceðini ifade etti. Sonra; O’nun, bu sözü onlardan, daðý üzerlerine kaldýrýp, kendilerine Tevrat’a kuvvetle sarýlmalarýný ve O’nu muhafaza etmelerini emrettiði za206
7- A’râf Sûresi
man almýþ olduðunu belirtti. Sonra; kuþkusuz O’nun bütün ademoðullarýndan onlarý yarattýðý gün, O’nun kendilerinin Rabb’i olduðunu ve O’na itaat edeceklerini ikrar etmeleri suretiyle, söz almýþ olduðunu belirtti. Onlarýn kýyamet günü bu sözden habersiz olduklarýný iddia etmemeleri ya da daha önce gelen babalarýnýn þirke batmýþ olduklarý; ortak koþtuklarý için kendilerinin de onlara uyarak, onlarý taklit ederek þirke battýklarýný; dolayýsýyla da kendilerinin bir suçu olmadýðýný, babalarýnýn kendilerinden önce yaptýklarý sebebiyle kendilerinin sorumlu tutulmalarýnýn uygun olmadýðýný ileri sürmemeleri için, onlarýn kendilerinden söz alýndýðý gün, nefislerinin aleyhine þahitlik yaptýklarýný ifade etti. Ve: “... Biz iþte böylece âyetleri detaylý anlatýyoruz, umulur ki hakka dönerler.” (Âyet: 174) buyurdu.
Ýlmiyle Amel Etmeyen Bir Alimin Kýssasý (175.-177. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Onlara þu adamýn haberini de oku. Kendisine âyetlerimizi vermiþtik; onlardan sýyrýlýp çýktý, þeytan da onu peþine taktý; nihayet o azgýnlardan oluverdi.” (Âyet: 175) buyurup, kendisine Allah’ýn (c.c.) kitaplarýnýn bilgisi geldiði halde, onunla amel etmeyen, bu yüzden de þeytanýn kendisine dost olup yoldan çýkardýðý, bir alimin haberini anlattý. Ve, onun örneðinin; üstüne varýldýðý zaman da, kendi haline býrakýldýðý zaman da dilini çýkarýp soluyan, hakirlik ve zillet içerisindeki bir köpeðin durumu gibi olduðunu bildirdi. Sonra; O’nun âyetlerini yalanlayanlarýn durumunun da iþte böyle olduðunu belirterek, Peygamber’e (s.a.s.), düþünüp taþýnsýnlar diye bu örneði onlara anlatmasýný emretti. Ve: “Âyetlerimizi yalanlayan topluluðun sergilediði örnek ne kötü bir örnektir, onlar kendi nefislerine zulmetmektedirler.” (Âyet: 177) buyurdu.
Sonuç (178.-206. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah’ýn yol gösterdiði kiþi, doðru yolu bulmuþtur, saptýrdýklarý ise iþte gerçek hüsrana/ziyana uðrayan kiþiler onlardýr.” (Âyet: 178) buyurup, doðruyu göstermek ve saptýrmanýn -ibret almak, ders al207
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
mak için yukarýda anlattýklarýndan sonra- yalnýz O’nun elinde olduðunu; kime gerçeði gösterirse onun doðruyu bulacaðýný, kimleri de saptýrýrsa iþte gerçek zarar ve ziyana uðrayanlarýn da bunlar olduðunu ifade etti. Sonra; cin ve insanlardan birçoklarýný cehennem için yarattýðýný, onlarýn bu konuda kendilerine anlatýlanlardan ders almadýklarýný; çünkü onlarýn gerçekleri anlamayan, görmeyen ve duymayan kiþiler olduklarýný bildirip, onlarýn hayvanlar gibi, belki onlardan da aþaðý yaratýklar olduðunu beyan etti. Sonra; en güzel isimlerin O’nun olduðunu ifade edip, O’na o isimlerle dua edip yalvarmalarýný, O’nun isimleri hakkýnda gerçekten/haktan sapan o tür cahillere uymamalarýný emretti. O’nun yarattýklarýndan, doðrulukla gerçeðe/hakka götürenlerin de var olduðunu, binaenaleyh onlarýn O’nun isimleri hakkýnda haktan sapmadýklarýný belirtti. Âyetlerini yalanlayanlarý ise yavaþ yavaþ helaka götürüp sonra onlardan önce ayný yolu izleyenleri yakaladýðý gibi bunlarý da ansýzýn azapla yakalayacaðýný bildirdi. Sonra; kendisinde bir cinnet eseri olmadýðý ve O’nun apaçýk bir uyarýcýdan baþkasý olmadýðýný anlamalarý için, Peygamber’in (s.a.s.) durumunu düþünmemelerinden dolayý onlarý kýnadý. Ve yine, yaratýcýlarýný tanýmalarý için, göklerin ve yerlerin melekûtunu; ecellerinin gelip yaklaþmýþ olduðunu bilmeleri için de -çünkü ecelleri gelince artýk inanmalarýnýn hiçbir ehemmiyeti olmadýðýndan- kendilerini Allah’ýn inzar edip, uyardýðý þeyleri iyice düþünüp tefekkür etmediklerinden dolayý, onlarý ayýpladý. Sonra da, o kimi saptýrýrsa artýk onun için bütün bu anlatýlardan kendisine yol gösterecek hiçbir þeyin olmasýnýn söz konusu olamayacaðýný ve Allah’ýn onlarý azgýnlýklarý içinde bocalayýp durmaya terkedeceðini bildirdi. Sonra; onlarýn Peygamber’e (s.a.s.) o azabýn saatini, ne zaman gerçekleþeceðini sorduklarýný belirtti. Onlara cevaben: kýyametin ilminin/bilgisinin yalnýz Allah’ýn katýnda olduðunu ifade edip onun insanlarýn hiçbir ön bilgileri olmaksýzýn, ansýzýn birdenbire geleceðini bildirdi. Devamla da; Peygamber’in (s.a.s.) kendi nefsine bir fayda ya da bir zarar verme gücüne sahip olduðunu ya da gaybý bildiðini hiçbir zaman onlara iddia etmediðini belirtti. Dolayýsýyla da O’nun, bu gibi iþlerin ne zaman olacaðýyla ilgisi olmadýðýný ve bu tür sorularýn muhatabý da olmadýðýný bildirdi. Bütün 208
7- A’râf Sûresi
bu iþlerin ancak Allah’ýn dilemesi ve iradesiyle olan iþler olduðunu; Peygamber’in (s.a.s.) ise inanan bir topluluk için bir uyarýcý ve bir müjdeleyici olmaktan öte her hangi bir görevinin bulunmadýðýný ifade etti. Sonra; insanlarýn O’na ortak koþmalarýnýn tutarsýzlýðýný kendilerine açýklamaya baþlayýp, onlarý tek bir nefisten yaratan ve ondan da eþini var eden yegane yaratýcýnýn O olduðunu belirtti. Eþi ondan gebe kalýnca da ikisi birlikte Allah’a yalvarýp: “... Eðer bize salih bir çocuk verirsen, andolsun ki þükredenlerden oluruz.” (Âyet: 189) diyerek dua ettiklerini; kendilerine istedikleri salih/düzgün çocuk gelince de çocuklarýný kendilerine verdiði nimetlerde, O’na ortak kýldýklarýný belirtti. Sonra da, hiçbir þey yaratmayan ve kendileri de yaratýlmýþ olan þeyleri O’na ortak koþmalarýndan dolayý... ve bunun dýþýnda, insanlarýn ortak koþmalarýnýn tutarsýzlýðý hakkýnda zikrettiði diðer þeyleri yaptýklarýndan dolayý onlarý ayýpladý. Sonra; onlarý taciz için/onlarýn acizliðini göstermek için, Peygamber’e (s.a.s.) emredip, onlardan kendisine tuzak kurmalarý için ortak koþtuklarý þeyleri çaðýrmalarýný emretmesini istedi. Ve, Kendi’sinin velisinin Kitap indiren Allah olduðunu, O’nun salihlere velilik ettiðini; halbuki bu ortak koþtuklarý þeylerin ne onlara ne de kendilerine yardým etmeye güçlerinin olmadýðýný onlara söylemesini emretti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) onlarý hidayete çaðýrsa Kendi’sini iþitmeyeceklerini, onlarýn kendisine baktýklarýný sandýðýný, halbuki onlarýn görmediklerini bildirip, Allah’ýn kendisine meþru kýldýðý çerçevede affetmeyi esas almasýný, iyi ve güzeli emredip cahillerden yüz çevirmesini ve þeytan tarafýndan bir kötü düþünce kendisine arýz olup dürtüklendiðinde O’na saðýnmasýný emretti. Çünkü böyle yapmasýnýn kendilerine þeytandan gelen bir vesvese anýnda muttakilerin davranýþý olduðunu; þeytanlarýn kardeþ ve dostlarý ise onlarý sürekli olarak kendileriyle birlikte azgýnlýða itip sonra da yakalarýný býrakmadýklarýný belirtti. Sonra; Peygamber’in (s.a.s.), onlarýn teklif ettiði mucizelerden/ayetlerden birini kendilerine getirmediði zaman onlarýn, O’nunla alay ederek: Allah adýna þurdan burdan bulup getirseydin ya! dediklerini belirtip, onlara: O’nun ancak kendisine vahyolunana uyduðunu, Allah adýna asla þurdan burdan bir þeyler uydurup getirmediðini söyleyerek cevap vermesini 209
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
emretti. Ve yine, kuþkusuz onlara: Kur’ân’dan baþka mucizelere ihtiyaç býrakmayacak ölçüde gönül gözleriyle görülen deliller geldiðini de söylemesini emretti. Sonra; onlara, kendilerine Kur’ân okunduðu zaman O’nu dinlemelerini ve susmalarýný emretti. Bu þekilde bir davranýþla baðýþlanacaklarýnýn umulacaðýný bildirerek; Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: içten yalvararak ve korkup ürpererek, gizlice, sesini yükseltmeden sabah-akþam O’nu zikretmesini emredip gafillerden olmamasýný istedi. Ve: “Rabb’inin katýnda olanlar, büyüklük taslayýp O’na kulluktan yüz çevirmezler; O’nu tesbih eder ve yalnýz O’na secde ederler.” (Âyet: 206) buyurdu.
210
8- ENFÂL SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Enfâl Sûresi Bakara Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Bakara Sûresi’nin nüzulü de Bedir Savaþýndan sonra gerçekleþmiþti. Bedir Savaþý da hicretin ikinci yýlýnda olmuþtu. Böylece Enfâl Sûresi Bedir Savaþýyla Hudeybiye Barýþý arasýnda nazil olan sûrelerdendir. Sûreye Enfâl adýnýn verilmesinin sebebi, sûrenin baþýnda Allah Teâlâ’nýn: “Sana Enfâlden (savaþ ganimetlerinden) sorarlar. De ki: Ganimetler Allah’ýn ve elçisinindir.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. el-Enfâl: Ganimetler demektir. Sûre, 75 âyettir.
Amacý ve Tertibi Enfâl Sûresi, Bedir Savaþý hakkýnda inmiþtir. Savaþ esnasýnda meydana gelen olaylarý açýklama ve bu savaþtan alýnacak dersleri özetleme amacýný taþýr. Sahabeler bu savaþtan sonra ganimetlerin taksiminde anlaþmazlýða düþmüþlerdi. Çünkü, Peygamber (s.a.s.) savaþa katýlanlara da ve savaþa katýlmayan bazý kiþilere de ganimetten pay ayýrmýþtý. Binaenaleyh, bu savaþa katýlmayanlardan olan Osman b. Affan’a ganimetlerden pay verdi. Zira, O’nu savaþ esnasýnda hastalanan Kendi kýzý ve Osman’ýn eþi olan Rukiyye’nin baþýnda býrakmýþtý. Ve yine, Talha b. Ubeydullah ve Sa’îd b. Zeyd’e de ganimetlerden pay vermiþti. Çünkü, onlarý da kervaný araþtýrmak için casus olarak göndermiþti. Bu üç kiþi de muhacirlerdendi. Ayný þekilde Peygamber (s.a.s.), Ensâr’dan da savaþa katýlmayan beþ kiþiye gani211
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
metlerden pay vermiþti. Denilmiþtir ki: Savaþtan sonra bizzat çatýþmaya giren, düþmanlarý öldürüp esir alan kiþilerle, Peygamber (s.a.s.) ile birlikte arka saflarda durup vuruþmaya katýlmayanlar arasýnda tartýþma çýktý. Birinci gruptakiler: “Ganimetler bizim hakkýmýzdýr. Çünkü biz savaþtýk, düþmaný hezimete uðrattýk” dediler. Ötekiler de: “Biz sizlere destek verdik, þayet yenilseydiniz bize sýðýnacaktýnýz. Dolayýsýyla bizi bir kenara itip ganimetlere sahip olmaya kalkýþmayýn” dediler. Aralarýnda çýkan bu anlaþmazlýk üzerine ganimetlerin taksimiyle ilgi hükmü Peygamber’den (s.a.s.) sordular. Ýþte bu olay üzerine, bu sûre nazil oldu. Sûre baþ tarafýnda onlara cevap verip ganimetlerinin taksiminin Allah’a ve Resul’une ait olduðunu bildirmektedir. Çünkü onlarý muzaffer kýlan, onlara ganimet elde etme imkaný saðlayan ve bu savaþtaki bütün tedbir ve planlarý düzenleyip onlarýn lehine çeviren, meleklerle kendilerine yardým eden, bu hususta sûrede dile getirdiði benzeri diðer þeyleri onlar için yapan yegane kudretin yalnýz Allah Teâlâ olduðunu belirtip; ganimetlerin taksiminin de Allah ve Resul’üne ait olduðunu vurguladý. Sûre bundan sonra, ganimetlerin harcanacaðý yerleri açýklamak suretiyle müminlerin bu konudaki sorularýný da cevaplandýrmaktadýr. Ve bu arada ganimetlerin nasýl taksim edileceðinin detaylarýna girerek, ganimetlerden beþte birinin Allah’a, Allah’ýn elçisine, Allah Resulü’nün yakýnlarýna, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmýþ yolculara ait olduðunu beyan etmiþ; daha önce ganimetlerin taksiminde Allah ve Resulü’nün hakký olduðunu teyid ettiði gibi, yukarda sayýlan kiþilerin de o beþte birde haklarý bulunduðunu teyid etmiþtir. Sûrenin akýþý, bu çerçevede sûrenin sonuna kadar devam etmiþtir. Böylece sûrenin seyri, þu iki konu üzerinde dönüp dolaþmaktadýr. 1. Ganimetlerinin taksiminin Allah ve Resulüne býrakýlmasý, 2. Ganimetlerin harcanacaklarý yerin açýklanmasý. Bu sûrenin A’râf Sûresi’nden sonra zikredilmiþ olmasýnýn sebebi, sûrede, müþriklerin A’râf Sûresi’nde uyarýlýp korkutulduklarý þeylerin gerçekleþmiþ olmasýdýr. Sûrenin, bundan sonraki Tevbe Sûresi’yle birlikte, yedi uzun sûreyi tamamlayan tek bir sûre gibi oluþu da bu sûrenin A’râf sûresinden sonra zikredilmesinin diðer bir sebebini oluþturmaktadýr. 212
8- Enfâl Sûresi
Ganimetlerin Taksiminin Allah ve Resulüne Býrakýlmasý (1.-40. âyetler) Allah Teâlâ: “Sana savaþ ganimetlerinden sorarlar; de ki: Ganimetler Allah ve Resulüne aittir. O halde Allah’tan korkun, aranýzda barýþ ve esenliði kurun ve eðer(gerçekten) müminler iseniz, Allah’a ve O’nun Resulüne itaat edin.” (Âyet: 1) buyurup, ganimetlerin taksiminin Allah’ýn ve O’nun Resulü’nün hakký olduðunu belirterek, müminlere: Allahtan korkmalarýný, aralarýnda barýþ ve esenlik kurmalarýný, eðer gerçekten inanmýþ kiþiler ise kendilerine verilen emirlere uyup itaat etmelerini emretti. Çünkü gerçek müminlerin, Allah’ýn adý anýldýðý zaman yürekleri ürperen, O’nun âyetleri kendilerine okunduðu zaman bu âyetler onlarýn imanlarýný artýran ... vb. gibi diðer nitelikleri âyetlerde belirtilen kiþiler olduklarýný bildirdi. Sonra; bu ganimetlerin taksiminde, her ne kadar müminlerce bilinmeyip gizli kalsa da, kuþkusuz Cenab-ý Hakk’ýn onlarýn yararlarýna olandan baþkasýný yapmayacaðýný bildirdi. Örnek olarak da, Peygamber’i (s.a.s.) Bedir günü, müþriklere karþý kendisine zafer nasib edeceði gerçek va’diyle evinden çýkardýðý zaman, müminlerden bir grubun onlarla savaþmaya isteksiz olduklarýný gösterdi. Sonra, onlara iki taifeden (Kureyþ ordusu ve kervandan) birini kendilerine va’dettiði aný hatýrlamalarýný istedi. Kendi’sinin Kureyþ ordusuna karþý müminlere zafer nasib etmeyi istediðini, halbuki onlar ise silahsýz ve güçsüz olanýn -yani kervanýn- kendilerinin olmasýný arzu etmiþ olduklarýný hatýrlattý. Bununla beraber kendisinin müminleri o düþman ordusuna muzaffer kýlmak suretiyle hakký açýða çýkarýp, izhar etmek ve kafirlerin arkasýný kesmek istediðini bildirdi. Sonra; müminlerin Cenab-ý Hak’tan yardým istediklerini ve bunun üzerine Allah Teâlâ’nýn onlara birbiri ardýnca binlerce melekle yardým ettiði aný hatýrlatýp, bu yardýmý ancak onlara bir müjde olsun ve onunla kalpleri tatmin olsun diye yaptýðýný bildirdi. Zaferin, yalnýz ve yalnýz O’nun katýndan olduðunu, ne meleklerle ne de baþkalarýyla olmadýðýný belirtti. Sonra; kendilerine güven gelmesi için onlarýn üzerine bir uyku salýverdiði aný ve kendilerini temizlemek ve onlardan þeytanýn vesvesesini gidermek için üzerlerine yaðmur yaðdýrdýðý aný da hatýrlamalarýný istedi. 213
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; müminlere: Meleklere, Kendi’sinin müminlerle birlikte olduðunu vahyettiðini, onlara müminlere sebat ilham edip onlarý desteklemelerini emrettiðini; müþriklerin kalplerine korku salacaðýný onlara bildirdiðini belirtti. Devamla yine onlara bunun akabinde müþriklerin boyunlarýnýn üstüne ve her bir parmaklarýna vurmalarýný emrettiði aný da hatýrlamalarýný istedi. Ve, bunun sebebinin de müþriklerin Allah’a ve Resulü’ne karþý gelmeleri olduðunu bildirdi. Allah’ýn azabýnýn gerçekten çetin olduðunu, dolayýsýyla müþriklerin dünyada bu azabý tatmalarýný istediðini belirtip, ahirette ise onlar için cehennem azabý olduðunu haber verdi. Sonra; müminlere, düþmanlarýyla karþýlaþtýklarýnda onlara (düþmanlara) arkalarýný dönüp kaçmayý kendilerine yasakladýðýný bildirdi ve içlerinden bu hareketi yapanlara vereceði cezayý açýkladý. Sonra; bütün bunlara raðmen, o müþrikleri öldürenlerin gerçekte müminlerin kendileri olmadýðýný, fakat asýl onlarý öldürenin -müminler lehine iþleri çevirmesi sebebiyle- bizzat Allah (c.c.) olduðunu bildirdi. Kuþkusuz bunu yapmakla da bir taraftan bu savaþtan önce müþrikler tarafýndan müslümanlara yapýlan zulümlerden dolayý müminleri güzel bir imtihanla denemek, diðer taraftan da liderlerinin öldürülmesi sebebiyle müþriklerin tuzaklarýný zayýflatýp boþa çýkarmak istediðini belirtti. Sonra; müþriklere dönerek eðer ilahlarý sayesinde müslümanlara karþý zafer kazanmak, fetih elde etmek istiyorlarsa, iþte onlarýn yardýmýnýn (!) kendilerine, müminlerin onlara karþý zafer kazanmasý þeklinde geldiðini bildirdi. Artýk bundan sonra müminlerle savaþmaya bir son verirlerse bunun kendileri için daha hayýrlý olacaðýný ifade etti. Yok eðer tekrar müminlerle savaþmak için bir daha geri dönecek olurlarsa, Cenab-ý Hakk’ýn da, inananlara böyle zaferler nasib etmek suretiyle, onlara karþý geri döneceðini, o zaman (müþriklerin) topluluklarýnýn çok da olsa, bunun kendilerine bir yarar saðlamayacaðýný belirtti. Sonra, müminlere yönelerek; bu olaylarýn konumuna uygun bir þekilde onlara öðüt vermeye baþladý. Onlara, O’nun ve Resulün çaðrýsýna koþup, icabet etmelerini, Allah Resulü’nün kendilerini davet ettiði -ganimetlerin taksiminde ve savaþa çaðrýsýnda ihtilaf edip, tartýþtýklarý gibi- birbirleriyle tartýþmamalarýný emretti. Sonra da; aralarýnda çýkaracaklarý ihtilaf 214
8- Enfâl Sûresi
ve kavga sebebiyle, baþlarýna gelecek ve onlardan haklý haksýz demeyip hepsini kapsayacak bir fitne hususunda onlarý uyardý. Ve onlara; bir zamanlar Mekke’de ezilip horlanan bir azýnlýk olduklarýný, Allah’ýn kendilerini Medine’ye yerleþtirip, barýndýrdýðýný; itaatleri ve Allah’ýn (c.c.) ve Resul’ünün emirlerine boyun eðmeleri sayesinde Cenab-ý Hakk’ýn onlara yardým edip, zafer nasib ettiðini hatýrlamalarýný emretti. Sonra; müminleri, düþmanlar ve baþkalarý lehine casusluk yapmak suretiyle, Allah’a ve Resulü’ne karþý hainlik yapmaktan nehyetti. Ve, mallarýnýn ve çocuklarýnýn kendileri için birer imtihan aracý olduðunu bilmelerini; dolayýsýyla da ganimetler elde etmek için savaþmamalarýný, Bedir ganimetlerinde olduðu gibi, ganimetler yüzünden fitneye düþmemelerini emretti. Sonra da; eðer Allah’tan korkarlarsa, O’nun kafirlere karþý kendilerine yardým edeceðini ve onlardan sadýr olacak olan hatalarýný baðýþlayacaðýný bildirdi. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) (yardýmlarýný) hatýrlatmaya ve müminlere öðüt verdiði gibi O’na da öðüt vermeye baþlayýp; bu baðlamda müþriklerin kendisine hicret gecesi kurduklarý tuzaðý hatýrlattý. O’nun da onlara tuzak kurup, o tuzaðý boþ çýkararak O’nu (Peygamberi) müþriklerden kurtardýðýný ifade etti. Ve devamla, müþriklerin, kendilerine onlarý uyarmak ve ahirette çarptýrýlacaklarý azaplarý hatýrlatmak hususundaki Allah’ýn (c.c.) âyetleri okunduðu zaman bu âyetlere inanmayýp, Peygamber’den (s.a.s.) eðer elinden geliyorsa üzerlerine gökten taþ yaðdýrmasýný, yahut onlara acýklý bir azap getirmesini istediklerini bildirdi. Halbuki Cenab-ý Hakk’ýn, Peygamber (s.a.s.) kendileriyle birlikte Mekke’de bulunduðundan ve onlarýn da O’ndan maðfiret dileyip, teker teker tevbe ederek O’na döndüklerinden dolayý onlara azap etmediðini beyan etti. Sonra; tekrar müþriklere dönüp, artýk onlarýn istedikleri azabý hak ettiklerini, çünkü onlarýn (insanlarý) Mescid-i Haram’dan geri çevirdiklerini ifade ederek onlarýn oradaki (Mescid’deki) namazlarýnýn da ýslýk çalmak ve el çýrpmaktan öte bir þey olmadýðýný belirtti. Sonra, onlarýn istediði azabý aslýnda Bedir Savaþýnda kendilerine tattýrdýðýný hatýrlatýp onlarýn bundan sonra yine maðlup olacaklarýný, sonra da cehennemde toplanýp dünyada tattýklarý azaptan sonra bir de cehennemin azabýný tadacaklarný bildirdi. Son215
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ra; Peygamber’e (s.a.s.): “Eðer küfür ve inkarlarýndan vazgeçerlerse geçmiþte yapmýþ olduklarý günahlarýn kendileri için baðýþlanacaðýný; yok eðer tekrar müminlerle savaþa dönerlerse kendilerinden önceki ümmetlerin baþlarýna gelenin onlarýn da baþýna geleceðini” onlara söylemesini emretti. Müminlere de onlar kendilerini dinlerinde fitneye düþürmeyi terkedinceye ve din tamamen Allah’ýn (c.c.) oluncaya kadar onlarla savaþmaya devam etmelerini emretti. Þayet onlar küfürden ve savaþtan vazgeçerlerse þüphesiz Allah’ýn (c.c.) onlarýn ne yapýp ettiklerini hakkýyla görmekte olduðunu bildirdi. Ve: “Eðer yüz çevirirlerse, bilin ki Allah sizin sahibinizdir. O ne güzel sahiptir! Ne güzel yardýmcýdýr!” (Âyet: 40) buyurdu.
Ganimetlerin Harcanmasý (41.-75. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Biliniz ki savaþta ganimet olarak elde ettiðiniz þeylerin beþte biri Allah’a, Resul’üne, Resul’ün yakýnlarýna, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmýþa aittir...” (Âyet: 41) buyurup, ganimetlerin beþte birinin bu zikrettiklerine harcanacaðýný, geri kalan beþte dördünün de ganimetleri elde edenlere taksim edileceðini beyan etti. Sonra Cenab-ý Hak; ganimetlerin beþte birindeki Kendi hakkýný ve âyette zikredilen diðer kiþilerin hakkýný pekiþtirmek için; Bedir Savaþýnda galibiyeti kazandýranýn þüphesiz Kendisi olduðunu belirtti. Zira o gün müminlerin vâdinin yakýn kenarýnda sudan uzak bir yerde, müþriklerin ise vâdinin uzak kenarýnda suya yakýn bir yerde konaklamýþ olduklarýný hatýrlattý. Ve, þayet bu iki ordu savaþ için önceden sözleþmiþ olsalardý müslümanlarýn azlýðý ve müþriklerin çokluðundan dolayý kuþkusuz savaþ vaktinde de anlaþmazlýða düþecek olduklarýna dikkat çekti. Bu zaferin Allah’ýn mucizelerinden bir mucize olmasý helak olanlarýn apaçýk delille helak olup, yaþayanýn da apaçýk delille (gerçeði görerek) yaþamasý için Allah Teâlâ’nýn her iki orduyu bu þekilde, onlarýn önceden bir anlaþmasý olmadan tesadüfen karþý karþýya getirmiþ olduðunu belirtti. Sonra; yine bu hakký (gerçeði) pekiþtirmek için; onlarla savaþa giriþmeleri için Peygamber’e (s.a.s.) rüyasýnda onlarýn sayýsýný az gösterenin de olduðunu belirtti. Ayrýca düþmanlarýyla karþý karþýya geldikten sonra da 216
8- Enfâl Sûresi
müminlerin gözlerinde onlarý azaltanýn da Kendisi olduðunu bildirdi. Sonra; müminlere vermiþ olduðu emirlere deðinip; onlara: düþman karþýsýnda sebat etmelerini, O’ndan yardým dilemelerini, O’nun elçisine itaat etmelerini emrettiðini belirtti. Devamla da, onlara olan yasaklarýný dile getirerek: onlarýn birbirleriyle çekiþmelerini, müþrikler gibi çalým satarak ve insanlara gösteriþ yapmak için yurtlarýndan çýkmalarýný yasakladýðýný belirtti. Müþrikleri þeytanýn aldattýðýný, onlara kendisinin onlarýn yanlarýnda olduðunu bildirdiðini; sonra da savaþ için iki ordu yüz yüze gelip birbirlerini görünce de þeytanýn onlarý býrakýp kaçtýðýný belirtti. Çünkü onun (þeytan) o gün -meleklerin müminlere yardým etmesi gibi- onlarýn görmediði þeyleri gördüðünü ifade etti. Sonra; münafýklarýn ve Yahudilerin, sayýlarýnýn azlýðýndan dolayý, müminleri hakir görüp, bu kadar sayýyla savaþa çýkmalarýndan dolayý onlarý aldanmakla itham ettiklerini dile getirdi. Ve, halbuki Allah’a güvenenleri, sayýlarý az da olsa, O’nun yardým edip muzaffer kýlacaðýný belirtti. Sonra; müþriklere musallat ettiði meleklerin, müþriklerin canlarýný alýrken onlara yaptýklarýný anlattý. Meleklerin onlarýn yüzlerine ve arkalarýna vurduklarýný, önceden yapmýþ olduklarý þeyler sebebiyle onlara haydi yakýcý azabý tadýn diye emrettiklerini bildirdi. Sonra; onlarý iþte bu þekilde bir azapla yakaladýðýný belirterek, daha önce de ayný þekilde Firavun ailesini ve onlardan önce inkar edenleri de bu þekilde yakalamýþ olduðunu hatýrlattý. Çünkü bir millet kendi öz benliðini deðiþtirmedikçe, O’nun da onlara ihsan ettiði nimetlerden hiçbirisini deðiþtirmediðini bildirdi. Sonra, sayýlarýnýn azlýðýndan dolayý müminleri aldanmakla suçlayan o münafýklarýn ve Yahudilerin, bilgisizliklerinden ve yapmýþ olduklarý antlaþmalarý tekrar tekrar bozduklarýndan dolayý O’nun katýnda canlýlarýn en kötüleri olduðunu belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) onlarý savaþta yakaladýðý zaman, onlara arkalarýndaki diðer düþmanlarýný da korkutup daðýtacak ölçüde, ibret alacaklarý bir ceza vermesini emretti. Ve, yine antlaþma yaptýðý bu toplumun, antlaþmayý bozacaklarýndan, hiyanet edeceklerinden korktuðu zaman, antlaþmayý bozduðunu onlara bildirmeden önce onlarla savaþa girmemesi için, ayný þekilde kendisinin de antlaþmayý bozduðunu onlara açýkça bildirmesini istedi. 217
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; bütün inkar edenleri tehdit ederek, Bedir Savaþý’nda Mekke’li müþriklerin baþýna getirdiðinin aynýsýný onlarýn da baþýna getirmekten kendisini hiçbir þeyin aciz býrakamayacaðýný belirtti. Ve, müminlere: müþriklerle savaþmalarý için, güçlerinin yettiði, her türlü savaþ araç ve gereçlerini yapmalarýný emretti ki böylece hem onlarý ve hem de içlerinden müminlere karþý gizli düþmanlýk besleyen münafýklarý ve Yahudileri korkutsunlar. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.), eðer onlar bütün bunlardan sonra barýþa eðilim gösterirlerse, kendisinin de buna yanaþýp, barýþ yapmasýný emretti. Ve þayet onlar bu barýþ arzularýyla ona hile yapmak, tuzak kurmak isterlerse Kendi’sinin (Allah’ýn) onlara karþý ona yeteceðini bildirip, onu ve müminleri yardýmýyla destekleyenin bizzat Kendisi olduðunu belirtti. Sonra; yine Peygamber’e (s.a.s.), müminleri savaþta daima çarpýþmaya teþvik etmesini emretti. Onlara; eðer müminlerden sabreden yirmi kiþi olsa, bunlarýn, kafirlerden iki yüz kiþiye galip geleceðini, eðer sabreden yüz kiþi olursa onlardan bin kiþiye galip geleceklerini va’detti. Sonra; müminlerden bunu (bire onluk bu oraný) hafifletip, onlardan yüz kiþinin müþriklerden iki yüz kiþiye, bin kiþinin de onlardan iki bin kiþiye karþý sebat etmelerini emretti. Sonra; Peygamber’i (s.a.s.) ve müminleri Bedir Savaþýnda esir almalarýndan dolayý itab etti (payladý); zira onlarýn topluluklarýný zayýflatmak ve sayýlarýný azaltmak için, müþrikleri öldürmek suretiyle kýrýp geçirmeden, küfrün belini kýrmadan kâfirleri (fidye karþýlýðý salývermek maksadýyla) esir etmenin onun için uygun olmadýðýný bildirdi. Sonra, onlarýn (müminlerin) fidyeye tamah ederek müþrikleri esir almayý tercih ettiklerini bildirip, þayet Allah (c.c.), uyardýktan sonra insanlara azap etmemiþ olsaydý, bu esir almalarý dolayýsýyla müminlere de kuþkusuz büyük bir azabýn dokunacak olduðunu belirtti. Sonra, bu itaptan, fidye almanýn kendilerine haram olduðunu anlamamalarý için, aldýklarý fidyeden yemelerini kendilerine mübah kýldý. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) emredip; Mekke’li müslümanlardan müþriklerle birlikte savaþýp onlarla birlikte esir alýnanlara: eðer Allah (c.c.) onlarýn kalplerinde bir hayýr olduðunu bilirse, onlara, kendilerinden alýnan fidyeden daha hayýrlýsýný vereceðini söylemesini istedi. Ve þayet onlar kendilerini serbest býraktýktan sonra ona hainlik yapmak 218
8- Enfâl Sûresi
isterlerse; (bunun önemli olmadýðýný çünkü) onlarýn ona bundan önce de hainlik ettiklerini, Cenab-ý Hakk’ýn da Peygamber’e (s.a.s.) onlara karþý imkan ve kudret vermiþ olduðunu kendilerine bildirmesini istedi. Sonra; onlarý hicret etmeye teþvik edip, Muhacirler ve Ensâr arasýnda Ýslâm kardeþliðini tesis etti. Onlardan hicret edenlerle, Mekke’de kalýp hicret etmeyenler arasýndaki dostluk ve kardeþlik (velayet) baðýný kopardý. Muhacirler ve Ensâr’a: Eðer onlar (Mekke’de kalan dostlarý) kendilerinden yardým isterlerse bu yardýmýn, müþriklerden aralarýnda antlaþma yaptýklarý kimselere karþý olmadýðý sürece, onlara yardým etmelerine izin verdi. Ve, kafirleri de birbirlerine dostlar kýlarak, artýk bundan sonra müslümanlar için, kafirleri dost edinip onlarla birlikte savaþmalarýnýn doðru olmadýðýný bildirdi. Ve, gerçek müminlerin de Muhacirler ve Ensâr olduðunu, yoksa onlar dýþýnda hicret etmeyen ötekilerin gerçek müminler olmadýðýný bildirdi. Ve yine kuþkusuz bundan sonra iman edip hicret edecek olanlarýn da gerçek müminlerden olacaklarýný belirtti. Sonra da; hicret ve yardým sebebiyle müminler arasýnda (baþlangýçta) oluþan varisliði iptal ederek, onu akrabalara tahsis etti. Ve: “Allah’ýn kitabýna göre yakýn akrabalar birbirlerine (varis olmaða) daha uygundur. Kuþkusuz Allah her þeyi hakkýyla bilendir.” (Âyet: 75) buyurdu.
219
9- TEVBE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Tevbe Sûresi Mâide Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Mâide Sûresi’nin nüzulü ise hicretin altýncý yýlý Zilkade veya Zilhicce ayýnda gerçekleþmiþti. Peygamber (s.a.s.) Ebû Bekir’i (r.a.) Zilkade ayýnýn sonlarýna doðru insanlara hac yaptýrmasý için Mekke’ye göndermiþtir. Bu sûre, Hz. Ebû Bekir’in sefere çýkýþýndan sonra nazil oldu. Sûrede ahitlerini yerine getirmeyerek antlaþmalarýna sadýk kalmayan bütün müþriklere, kendileriyle yapýlan antlaþmanýn bozulduðu duyurulmaktadýr. Peygamber (s.a.s.) hacc-ý ekber günü insanlara teblið etmesi için, bu sûreyi Hz. Ali’yle (r.a.) (Mekke’ye) gönderdi. Hz. Ali yolda Hz. Ebû Bekir’e yetiþti. Sonra belirlenen günde sûreyi insanlara teblið etti. Ardýndan da insanlara þöyle seslendi: “Bu yýldan sonra (Kâbe’yi) hiçbir müþrik haccetmeyecek, hiçbir kimse Kâbe’yi çýplak olarak tavaf etmeyecek”. Bu sebeple Tevbe Sûresi Tebük Savaþýyla Peygamber’in (s.a.s.) vefatý arasý dönemde inen sûrelerden olmaktadýr. Bu sûreye, Tevbe Sûresi adýnýn verilmiþ olmasýnýn sebebi, 117. ve 118. âyetlerde, Peygamber’in (s.a.s.) savaþa katýlmayanlara izin vermesinden ötürü ve -müslümanlardan bir grubun kalplerinin eðrilmeye yüz tuttuktan sonraki sýkýntý anýnda dahi- Peygamber’e (s.a.s.) tabi olan Muhacir ve Ensar’ýn ve bir de, Tebük Savaþýnda (seferden) geri býrakýlan üç kiþinin tevbelerinin Allah (c.c.) tarafndan kabul edilip, baðýþlandýklarýnýn anlatýlmýþ olmasýdýr. 129 âyettir. 221
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Amacý ve Tertibi Bu sûre, nübüvvet asrýnýn sonlarýna doðru, müslümanlarýn düþmanlarýyla iliþkisini belirlemek için inmiþtir. O gün müslümanlarýn düþmanlarý üç kýsma ayrýlýyordu. Birincisi: Arap müþrikleri: Bu sûrede, müþriklerden ahidlerine vefa göstermeyip, sözlerinde durmayanlarla yapýlan anlaþma bozuldu. Yeryüzünde serbest dolaþmalarý için kendilerine dört ay süre tanýndý. Ve, bu süre içerisinde antlaþmalarýna sadýk kalanlara verilen süre tamamlanmýþ oldu. Böylece Arap yarýmadasýnýn sýrf müslümanlara ait olmasý, þirkten temizlenmesi hedefleniyordu. Ýkincisi: Yahudi ve Hristiyanlardan müslümanlarla savaþanlar: Bu sûrede müslümanlar, onlarla da savaþmak ve barýþ yaptýklarý zamanda onlardan cizyeyi kabul etmekle emrolundular. Üçüncüsü: Münafýklar: Bu sûrede onlarýn münafýklýklarý yüzlerine vurularak rüsvay oldular, müslümanlar aleyhine yapmýþ olduklarý gizli iþleri açýða çýkarýldý. Ve, müslümanlara onlarla iliþkiyi kesmeleri ve onlardan uzak durmalarý emredildi. Sûre, bu bakýmdan iki kýsma ayrýlmaktadýr: Birinci Kýsým: Müþrikler ve ehl-i kitaptan söz etmekte, Ýkinci Kýsým: münafýklardan bahsetmektedir. Bu konular esnasýnda, zaman zaman konu dýþýna çýkýlarak, Huneyn Savaþý ve Tebük Savaþý gibi sûrenin nûzul tarihi içerisinde vuku bulan bazý önemli olaylara da, istidrat yoluyla deðinilmektedir. Bu sûre, Kur’ân-ý Kerîm’de Enfâl Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Bunun sebebi, daha önce de deðinildiði gibi, bu iki sûrenin yedi uzun sûreyi tamamlayan tek bir sûre gibi sayýlmýþ olmalarýdýr. Sahabelerden bir çoðu bu iki sûrenin tek bir sûre olduðu kanaatine varmýþlardýr. Bu sûrenin baþlangýcýnda besmelenin terkedilmesinin yegâne sebebi de bu husustur. Bu iki sûre arasýndaki münasebet konusunda söylenilen diðer sebeplerden bazýlarý da þunlardýr: a) Enfâl Sûresi’nde ahitlerin, antlaþmalarýn anlatýlmýþ olmasý, Tevbe Sûresi’nde de bu antlaþmalarýn bozulduðunun ifade edilmiþ olmasý; b) Enfâl Sûresi’nin, dostluðun müminlerin birbirleri arasýnda olacaðýný belirlemesi ve onun (dostluðun) müminlerle kafirler arasýnda ol222
9- Tevbe Sûresi
masýný ortadan kaldýrmakla son bulmuþ olmasý; Berat (Tevbe) Sûresi’nin ise bu alakanýn kesildiðinin ihtarýyla/ültimatomuyla baþlamasý; c) Her iki sûrenin de savaþ hakkýnda nazil olmuþ olmalarý dolayýsiyle Tevbe Sûresi’nin içeriðinin Enfâl Sûresi’nin içeriðine benzemesi..
Müþrikler ve Ehl-i Kitaptan Bahis (1.-37. âyetler) Allah Teâlâ: “Allah ve Resul’ünden kendileriyle antlaþma yaptýðýnýz müþriklere bir ültimatomdur bu!” (Âyet: 1) buyurarak, artýk müþriklerle yapýlan (ve onlar tarafýndan bozulan) antlaþmalardan müminlerin de vazgeçmelerini zorunlu kýldý. Müþriklere yeryüzünde dört ay serbest dolaþma ruhsatý verdi. Müslümanlara, bu antlaþmanýn bozulduðu ültimatomunu hacc-ý ekber günü müþriklere duyurmalarýný emretti. Müþriklere, eðer bu verilen süre içerisinde tevbe ederlerse bunun kendileri için daha hayýrlý olacaðýný, yok eðer küfürlerinde ýsrar ederlerse, dünyalarýnda Allah’ý aciz býrakamayacaklarýný belirtip, onlar için ahirette de acýklý bir azabýn olduðunu bildirdi. Sonra; müþriklerden müminlerle antlaþma yapýp da bunu bozmayan ve yaptýklarý antlaþmaya sadýk kalanlarý bundan istisna ederek, onlarýn antlaþmalarýnýn belirlenen sürenin dolmasýna kadar devam ettirilip, tamamlanmasýný emretti. Sonra; haram aylar çýktýktan sonra her nerede bulurlarsa müþriklerle savaþmalarýný, þayet onlar tevbe ederlerse onlarla savaþý kesmelerini emretti. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.), eðer müþriklerden biri kendisine sýðýnýrsa, O’ndan yardým isterse, Allah kelamýný duymasý için ona eman vermesini ve bundan sonra onu kendi kavmi içerisinde güvenli gördüðü/güven içinde bulunacaðý yere ulaþtýrmasýný emredip, böylece onun hükmünün/ statüsünün de savaþta diðerleri gibi olacaðýný bildirdi. Sonra; o müþriklerin O’nun katýnda ahitlerinin olmasýný yadýrgadý. Onlardan, Mescid-i Haram’da Peygamber’in (s.a.s.) kendileriyle antlaþma yaptýklarýný istisna etti. Ve, onlar müslümanlara karþý dürüst davrandýkça, müslümanlarýn da onlara karþý dürüst davranmalarýný emretti. Sonra; tek223
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rar bu konuya dönüp yine onlarýn Peygamber’in (s.a.s.) katýnda ahdinin olmasýný ayýpladý; çünkü onlarýn eðer müminlere galip gelirlerse onlar hakkýnda hiçbir ahdi gözetmeyeceklerini, onlarýn ahidlerinde samimi olmadýklarýný, onlarýn ekserisinin fasýk kimseler olduðunu, onlarýn katýnda ahdin ve söz vermenin hiçbir kýymeti olmadýðýný belirtti. Sonra, onlarýn fasýklýklarýný dile getirerek; onlarýn, az bir dünya metaý (menfaatý) karþýlýðý küfrü imana tercih ettiklerini ve müminlerle yaptýklarý antlaþmalara saygý duyup onlarý gözetmediklerini ve onlarýn müslümanlara karþý haddi tecavüz edip, aþýrý giden saldýrgan kiþiler olduðunu belirtti. Sonra; onlar eðer tevbe eder, namazý kýlarlar ve zekatý verirlerse iþte o zaman onlarýn müminlerin din kardeþleri olduklarýný belirtti. Ve yine onlar, eðer ahitlerinden sonra da yeminlerini bozar, sözlerinde durmazlarsa onlarla savaþýn vacip (zorunlu) olduðunu bildirdi. Çünkü onlarýn hakikatte yeminleri olmayan (sözlerinde durmayan) kiþiler olduðunu belirtti. Sonra; onlarla savaþýn caiz olmasýnýn sebebine deðinip, onlarýn yeminlerini bozduklarýný, Peygamber (s.a.s.) Mekke’den hicret etmeden önce, O’nu oradan çýkarmaya yeltendiklerini, zalimliklerinden ve gaddarlýklarýndan dolayý müslümanlarla savaþý ilk defa onlarýn baþlattýklarýný ifade eti. Sonra da Cenab-ý Hak, müminlerin elleriyle onlara azap etmesi, onlarý rüsvay etmesi, onlara karþý müminlere yardým etmesi ve böylece inananlarýn göðüslerine þifa verip içlerini rahatlatmasý için müminlere onlarla savaþmalarýný emretti. Ýmanlarýnda doðru ve samimi olanlarla (gerçek müminlerle) diðerlerini (münafýklar) cihatla birbirlerinden seçip ayýrmadan müminleri býrakmayacaðýný ifade etti. Ýnkarlarý sebebiyle Mescid-i Haram’ýn bakým ve tamirini de müþriklere býrakmayacaðýný bildirdi. Oranýn bakýmýyla ilgilenmeye ve o iþi üstlenmeye Allah’a, ahiret gününe inanan, namazý dosdoðru kýlan ve zekatý veren müminlerin daha layýk olduðunu belirtti. Sonra; müminlerin yukarda zikredilen özellikleriyle, kendilerinin yaptýðý; hacýlara su verme ve Mescid-i Haram’ýn bakýmý, tamiri gibi þeyleri bir tutmalarýndan dolayý müþrikleri kýnadý. Müminlerin O’nun katýnda, derecelerinin daima onlardan çok üstün olduðu hükmünü verdi. 224
9- Tevbe Sûresi
Sonra; kafirlerle yapýlan antlaþmadan ayrýldýktan, (antlaþmayý bozduktan sonra); küfrü imana tercih ederlerse, öz babalarý ve kardeþleri dahi olsa, bu halleriyle, onlarý kendilerine dostlar edinmelerini müminlere yasakladý. Ve, eðer onlar (müminler); inkar eden babalarýný, çocuklarýný, kardeþlerini, eþlerini, akraba ve yakýnlarýný, mallarýný ve servetlerini ve onlarla yapacaklarý ticareti Allah’a, Resulü’ne ve Allah yolunda cihada tercih ederlerse baþlarýna gelecek olan Allah’n azabýný beklemelerini bildirmek suretiyle müminleri uyardý. Sonra; Kendi’sini baþkalarýna tercih etmelerinden dolayý, birçok yerde onlara (müminlere) yardým ettiðini belirtti. Bu yardým ettiði yerlere örnek olarak da Huneyn Savaþý’ný, özel olarak zikretti. O savaþta müminlerin sayýlarý çok olduðundan dolayý bu çokluklarýnýn kendilerini gururlandýrdýðýný, ama sonunda savaþ kýzýþýnca bunun bir iþe yaramadýðýný gördüklerini, bütün geniþliðiyle sanki dünyanýn onlara dar geldiði ve sonra arkalarýný dönüp kaçtýklarýný belirtti. Devamla da Allah’ýn (c.c.), onlar böyle bir sýkýntý içinde iken Resulü’nün ve O’nunla beraber sebat edip düþmana karþý direnenlerin üzerine sukûnetini indirdiði ve (bu sebeple) düþmanlarýný yendikleri aný hatýrlamalarýný istedi. Sonra; onlardan dilediklerinin tevbesini kabul edip onlarý affettiðini, O’nun çok baðýþlayýcý ve çok merhametli olduðunu belirtip: “Ey inananlar, Allah’a ortak koþan müþrikler pisliktir. Artýk bu yýllarýndan sonra onlar Mescid-i Haram’a yaklaþmasýnlar. Eðer (onlarýn hacca gelmemeleri sonucu iktisadi hayatýnýzýn bozulup) yoksullaþacaðýnýzdan korkuyorsanýz. Allah dilediði takdirde sizi kendi lütfundan yakýnda zengin edecektir. Kuþkusuz Allah her þeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.” (Âyet: 28) buyurdu. Sonra; müminlere, kendilerine kitap verilenlerden(ehl-i kitap) Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ýn ve Resulü’nün haram kýldýðýný haram saymayan ve hak dini din edinmeyip, onu kabul etmeyenlerle, müslümanlara boyun eðerek cizye vermeyi kabul edinceye kadar savaþmalarýný emretti. Ehl-i kitaptan olanlar müslümanlarla savaþmýþ ve müslümanlara karþý müþriklerin saflarýna katýlmýþlardý. Sonra; ehl-i kitabýn inkarlarýna örnek olarak onlardan Yahudilerin: “Üzeyir Allah’ýn oðludur” (Âyet: 30) dediklerini ve Hristiyanlarýn da “Mesih Allah’ýn oðlu225
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
dur” (Âyet: 30) dediklerini belirtti. Onlarýn bu sözleriyle, kendilerinden önce meleklerden ve diðer varlýklardan Allah’ýn çocuklarý olduðunu iddia eden müþriklere nasýl benzediklerini bildirdi. Ve yine devamla; onlarýn küfürlerini ispat için; onlarýn hahamlarýný ve rahiplerini rab edinerek, Allah’ý býrakýp onlara itaat ettiklerini beyan etti. Sonra; onlarýn aðýzlarýyla Allah’ýn nurunu -ki bu Ýslâm dinidirsöndürmek istediklerini bildirdi. Ve, iþte bunu yapmak istemelerinin onlarla savaþmayý mübah kýldýðýný ifade etti. Sonra; onlarýn haham ve ruhbanlarýndan birçoðunun, kuþkusuz haksýz yollarla insanlarýn mallarýný yediklerini ve onlarý Allah’ýn yolundan alýkoyduklarýný belirtti. Onlardan altýn ve gümüþü biriktirip, depolayarak Allah yolunda harcamayanlar için çok acýklý bir azabýn olduðunu bildirerek: “O gün cehennem ateþinde onlarýn (topladýklarýnýn) üzerine lav dökülür de bununla onlarýn alýnlarý, böðürleri, sýrtlarý daðlanýr. Ýþte nefisleriniz (i tatmin etmek) için yýðdýklarýnýz. Haydi tadýn yýðdýklarýnýzý! (denilir)” (Âyet: 35) buyurdu. Sonra; yýlýn aylarýndan hangilerinde savaþmanýn helal ve hangilerinde haram olduðunun beyanýyla, Yahudi ve Hristiyanlardan bahse son verip, aylarýn sayýsýnýn oniki olduðunu ve onlardan dördünün haram aylar olduðunu bunlarda savaþmanýn onlara yasak olduðunu, bu aylarýn dýþýndaki diðer aylarda ise müþriklerin kendileriyle topyekün savaþtýklarý gibi, müslümanlarýn da onlarla topyekün savaþa girmelerinin üzerlerine farz olduðunu belirtti. Sonra; onlarýn Allah’ýn kendilerine haram kýldýðý aylarýn sayýsýný denk getirmek için nesi’ yapmalarýný (Nesi’: Araplarýn, savaþ halinde bulunduklarý ya da hac ibadeti ticaret yaptýklarý mevsime denk gelmediði zaman, haram aylarýný sene içerisinde bulunduklarý yerlerden erteleyip baþka aylara kaydýrmalarýdýr) kendilerine haram kýlýp: “(Onlar) Allah’ýn kendilerine haram kýldýðýný helalleþtirsinler! Amellerinin kötülüðü kendilerine süslü/güzel gösterilmiþtir. Allah küfre batan kavme hidayet etmez.” (Âyet: 37) buyurdu.
226
9- Tevbe Sûresi
Münafýklardan Bahis (38.-129. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Ey iman edenler! Size ne oldu ki ‘Allah yolunda savaþa çýkýn’ denildiðinde yere çakýlýp kaldýnýz...” (Âyet: 38) buyurup, münafýklarýn Tebük savaþýnda sergiledikleri durumu dile getirdi. Tebük Savaþý yaz mevsimine ve sýcaðýn þiddetli olduðu bir döneme denk gelmiþti. Üstelik Rumlarla savaþa çýkýlacaktý ki, onlar, o gün güçlü bir devletti. Daha önce savaþtýklarý Arap Kabileleri gibi deðildi. Bunun üzerine münafýklar, iþi aðýrdan alýp ayak diremeye baþladýlar. Rumlarla savaþý gözlerinde çok büyüttüler. Bu davranýþlarýyla bazý müminleri de etki altýnda býraktýlar. Kuþkusuz Cenab-ý Hak onlarýn; kendilerine “Topluca Allah yolunda savaþa çýkýn” (Âyet: 41) denildiði zaman, savaþa gitmemek için ayak direyip, yere çakýlmýþ gibi davranmalarýndan ve böylece dünya hayatýný ahiret hayatýna tercih etmelerinden dolayý onlarý kýnayýp, ayýplamaya baþladý. Sonra; eðer onlar topluca savaþa çýkmazlarsa, onlara azap edeceðini, onlarýn yerine baþka bir kavim getireceðini belirtti. Onlarýn bu hareketleriyle Peygamber’e (s.a.s.) asla zarar veremeyeceklerini ifade edip devamla; onlar eðer O’na yardým etmezlerse, kuþkusuz Allah Teâlâ’nýn, O’nun iki kiþiden biri olarak Mekke’den hicret ettiði zaman O’na yardým ettiði gibi, yine O’na yardým edeceðini bildirdi. Hicret esnasýnda, onlar iki arkadaþ maðaradayken arkadaþý (Hz. Ebû Bekir) müþriklerin kendilerine ulaþacaðýndan korktuðunu, bunun üzerine Peygamber’in (s.a.s.) ona: “Korkma Allah bizimledir” (Âyet: 40) dediðini; Allah’ýn da O’nun üzerine sükûnet ve emniyet duygusunu indirip, kendi katýndan bir orduyla O’nu (Peygamberini) desteklediðini ifade edip, kafirlerin sözünü alçalttýðýný belirtti. Yüce olanýn ise þüphesiz Allah’ýn sözü olduðunu bildirdi. Sonra onlara, atlý ve yaya olarak (her ne þekilde olursa olsun) savaþa çýkmalarýný, mallarýyla ve canlarýyla cihat etmelerini emretti. Þayet bilseler, bunun onlar için daha hayýrlý olduðunu belirterek onlarý cihada teþvik etti. Ardýndan da; tekrar onlarýn cihada karþý aðýrdan almalarýndan dolayý kendilerini ayýplamaya dönüp, onlarý þayet Peygamber (s.a.s.), yakýn (kolay elde edecekleri) bir dünya malýna ya da kolay bir yol227
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
culuða davet etmiþ olsaydý, onlarýn dünya menfaatlerine tamah ederek kuþkusuz O’na tabi olacak olduklarýný ifade etti. Ancak bu savaþta, yolculuk onlara uzak gelip, ganimetler elde edeceklerinden de ümit kestiklerinden dolayý sefere çýkma hususunda yere çakýlmýþlar gibi aðýrdan aldýklarýný belirtti. Onlarýn Allah’a yemin edip: “Þayet savaþa çýkmaya güçleri yetmiþ olsa mutlaka savaþa çýkacaklarýný” (Âyet: 42) söylediklerini bildirip, halbuki Allah’ýn, onlarýn bu sözlerinde kesinlikle yalancýlar olduklarýný bildiðini beyan etti. Sonra da; onlara savaþtan geri kalýp, savaþa katýlmamalarý hususunda kendilerine izin verdiði için Peygamber’i (s.a.s.) kýnadý. Onlardan özürlerinde doðru ve samimi olanlarla yalancý olanlarý birbirinden ayýrmadan, iyice bilmeden onlara izin vermemesinin daha iyi olacaðýný belirtti. Sonra; Allah’a ve ahiret gününe inananlarýn, mallarý ve canlarýyla cihattan geri kalmak için izin almak istemediklerini; çünkü onlarýn, cihad esnasýnda þehit olduklarýnda, kýyamet gününde kendileri için hazýrlanmýþ olan mükâfatýn büyüklüðünü bildiklerini belirtip; O’ndan cihada gitmemek için izin isteyenlerin bütün bunlara gerçekten inanmayan münafýklar olduðunu bildirdi. Ve, eðer onlar savaþa çýkmak isteselerdi elbette bunun için önceden savaþ hazýrlýðý yapýp, mücahitlerle birlikte savaþa çýkacak olduklarýna dikkat çekti. Fakat Allah’ýn (c.c.), müminlerin yararýnýn onlarýn savaþa çýkmamalarýnda olduðunu bildiði için, onlarý savaþa çýkmaktan geri býrakýp, evlerinde alýkoyduðunu ifade etti. Çünkü þayet onlar savaþa çýkmýþ olsalar, (Daha önce de Uhud Savaþýnda ve diðer savaþlarda yaptýklarý gibi) müslüman saflarý arasýna fitne sokacak, düþmanlarý müslümanlarýn sýrlarýndan haberdar edecek olduklarýný beyan etti. Sonra; nifak (iki yüzlülük) yönünden münafýklarý üç sýnýfa ayýrdý: Birincisinin: Cihada çýkmalarý istendiði zaman, Peygamber’e (s.a.s.) gidip, kendilerine savaþa çýkmayýp evlerinde kalma izni vermesini, aksi takdirde, izin vermemek suretiyle kendilerini fitneye düþürmemesini isteyip; karþýlýðýnda O’na mallarýyla yardým edeceklerini, mali destek saðlayacaklarýný arzedenler olduðunu belirtti. Ve esasen onlarýn fitneden uzak kalma isteklerini açýklarken bile fitne içerisine düþmüþ olduklarýný bildirdi. 228
9- Tevbe Sûresi
Sonra; bundan sonra eðer Peygamber’e bir zafer ve baþarý nasip olursa bunun onlarý üzdüðünü, eðer O’na bir kötülük dokunursa müminleri önceden uyarmýþ olmalarý ve kendilerinin de savaþa çýkmamýþ olmalarý dolayýsýyla sevindiklerini belirtti. Müslümanlarýn baþlarýna, onlar için önceden yazýlmýþ olandan baþka bir þeyin gelmeyeceðini, onlar (bu cihatla) kendileri hakkýnda ya zafer ya da þehadet gibi iki güzelliðin birinden baþkasýný beklemediklerini bildirip; münafýklarýn ise, ya Allah tarafýndan ya da müslümanlar eliyle hak ettikleri azaba/cezaya çarptýrýlacaklarýný kendilerine söylemesini Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Sonra; karþýlýðýnda savaþa gitmeyip evlerinde oturmak için, isteyerek veya istemeyerek harcadýklarý þeyin; onlarýn fasýklýklarýndan/bozgunculuklarýndan, inkarlarýndan, namaz ve infaklarýndaki samimiyetsizliklerinden dolayý, asla onlardan kabul edilmeyeceðini kendilerine bildirdi. Sonra da; Peygamber’i (s.a.s.) onlarýn mallarý ve çocuklarýna imrenmekten men etti. Çünkü Allah’ýn, o mallarý istemedikleri yerlere harcamalarý dolayýsýyla, onlara dünyada mallarýyla azap ettiðini bildirdi. Zira inanmadan, istemeden yapýlan böyle bir harcamanýn, infak etmenin onlara en aðýr gelen bir azap olduðuna dikkat çekti. Ve yine, kâfir olarak canlarýnýn çýkmasý dolayýsýyla da onlarýn ahirette azaba müstehak olmalarýný istediðini belirtti. Sonra; onlarýn, bütün bu yaptýklarýna raðmen yine de müslümanlardan olduklarýna yemin ettiklerini, halbuki onlarýn müminlerden olmadýklarýný, fakat onlarýn cihattan korkan bir toplum olduklarýný belirtti. Ve: “Eðer sýðýnacak bir sýðýnak, yahut maðaralar ya da girebilecekleri bir delik bulsalardý, yüzlerini oraya çevirip koþarak oraya giderlerdi.” (Âyet: 57) buyurdu. Ýkincisinin: Onlardan farz olan sadakalar(ýn taksimi) hususunda Peygamber’i (s.a.s.) ayýplayan kiþilerdir. Bunlar O’nun sadakalarý akrabalarýna ve sevdikleri kiþilere tahsis ettiðini söylüyorlar; þayet sadakalardan onlara verirse bundan memnun olup, vermediðinde de O’na kýzýyorlardý. Allah Teâlâ bunu belirttikten sonra, devamla: Þayet onlar sadakalar hususunda Allah ve Resulü’nün taksimine ve kendilerine ondan (sadakadan) verilen paylarýna razý olmuþ olsalardý, bunun kendileri için, daha hayýrlý olacaðýný ifade etti. Sonra; onlarýn ayýplamalarýna cevap olarak; sadaka229
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
larýn verileceði/harcanacaðý yerlerin belli olduðunu, bunun da fakirler ve âyette Cenab-ý Hakk’ýn zikretmiþ olduðu diðer gruplara mensup insanlar olduðunu bildirdi. Bu yerlerin, belirlenmesinde de, asla ne bir yakýnlýk ne de bir sevginin gözetilmeyeceði yerler olduðunu ifade edip, bunlarýn sadece ve sadece müminlerin yarar ve ihtiyacýnýn gözetilebileceði yerler olduðunu beyan etti. Üçüncüsü ise: Peygamber’e (s.a.s.) eziyet eden (Peygamber’in) müminler hakkýnda söylenen her þeyi duyduðu için, onun (her þeyi duyan) bir kulak olduðunu söyleyenler olduklarýný bildirdi. -Bunu belirttikten sonra- Peygamber’e (s.a.s.) hitaben, onlara: Kendisi’nin onlar için hayýr kulaðý olduðunu belirtip; çünkü onun, Allah’a inanan ve O’ndan korkan, dolayýsýyla da hiçbir kimseye eziyet etmeyen, onlarýn haberlerini nakletmekle sadece uygun olanýný, müminlerin çýkarýna olaný isteyen gerçek müminlerden baþkasýnýn sözünü dinlemediðini kendilerine söylemesini emretti. Sonra; onlarýn söylediklerinin müslümanlara ulaþtýðý zaman, müslümanlarý memnun etmek için, o sözleri söylemediklerine dair, müslümanlara yemin ettiklerini belirtip; söyledikleri bu tür günah sözleri terketmek suretiyle Allah ve Resulü’nü razý etmelerinin kendileri için daha uygun olacaðýný ifade etti. Sonra; onlar bunu yaptýklarý zaman aleyhlerine, bu yaptýklarý sebebiyle kendilerini rüsva edecek bir sûre inmesinden korktuklarýný bildirip Peygamber’den (s.a.s.), kendisiyle alay etmeye ve diðer uygunsuz hareketlerini yapmaya devam etmelerini onlara emretmesini istedi. Kuþkusuz Allah’ýn (c.c.), haklarýnda indirdiði bu sûreyle onlarýn korktuklarý sýrlarýný ortaya çýkaracaðýný kendilerine bildirmesini emretti. Sonra; Peygamber’in (s.a.s.) onlarýn yaptýklarý hakkýnda kendisine ulaþan bilgileri, neler yaptýklarýný onlara sorunca, onlarýn Peygamber’den (s.a.s.) özür dileyip, yaptýklarýnýn þaka yollu þeyler olduðu, ciddi olarak yapmadýklarýný ileri sürdüklerini belirtti. Devamla da, Allah’ýn emri, O’nun âyetleri ve Resulü... vb. gibi, onlarýn bu özürlerine red sadedinde zikrettiði diðer þeylerin, onlarýn eðlenecekleri hususlar olmadýðýný, bunlarla eðlenmenin yersiz olduðunu bildirerek, onlarýn bu tür özür ve bahanelerine cevap verip, bunlarý reddetti. 230
9- Tevbe Sûresi
Sonra; kuþkusuz münafýk erkeklerle münafýk kadýnlarýn birbirlerinden (yana) olduklarýný, onlarýn ancak birbirlerinin dostu olup, kendilerinden baþkasýný dost edinmediklerini; çünkü onlarýn kötülüðü emredip, iyilikten nehyettiklerini... vb. gibi onlarýn müminlerle dostluklarýný engelleyecek diðer vasýflarýný/niteliklerini dile getirdi. Sonra; bu hareketlerinden dolayý onlar için, içinde ebedi kalacaklarý cehennem ateþini hazýrladýðýný ifade edip, kendilerinden önce dünyada yaþamýþ olan ve güç bakýmýndan kendilerinden daha güçlü; mallar ve çocuklar bakýmýndan da kendilerinden daha çok mal ve çocuklara sahip olan, Nûh (a.s.), Âd, Semud, Ýbrâhim toplumlarýnýn ve diðerlerinin baþýna gelenlerin onlarýn da baþlarýna geleceðini kendilerine hatýrlattý. Sonra; kuþkusuz müminlerin de birbirlerine dost olmalarýnýn vacip olduðunu; çünkü onlarýn münafýklarýn yaptýklarýnýn aksine, iyiliði emreden, kötülüklerden nehyeden kiþiler olduklarýný belirtti. Ve, münafýklar için hazýrladýðý azabý beyan ettiði gibi, müminler için de hazýrladýðý mükafatý açýkladý. Sonra da; Peygamber’e (s.a.s.), münafýklara karþý kaba ve sert davranmak suretiyle onlarla cihad etmesini emredip; onlarla diðerleriyle savaþýldýðý gibi kýlýçla savaþýlmayacaðýný ifade etti. Sonra; onlarýn, kendileriyle cihat edilmesi müminlere emredildikten sonra, önceden ettikleri yeminlerini ve söylemiþ olduklarý sözlerini inkar etmelerini ikinci defa tekrarladý, böylece; onlarýn o sözleri söylediklerini tekid etsin ve Peygamber (s.a.s.) de, onlarla cihadýna devam edip, onlarýn yalan yeminlerine kulak vermesin. Dördüncüsü: Eðer kendilerini zengin ederse mallarýndan sadaka vereceklerine dair Allah’a and içip söz verenlerdir. Allah Teâlâ bunu belirttikten sonra onlara istedikleri malý verdiði zaman, sadakalarýný vermede cimrilik ettiklerini; bundan dolayý Allah (c.c.) kýyamete kadar ayrýlmayacaklarý ikiyüzlülük tohumlarýný onlarýn kalplerine yerleþtirdiðini belirtti. Ve, onlarýn sýrlarýný, gizli konuþmalarýný bildiðini belirtip, onlarýn hallerinden hiçbir þeyin kendisine gizli kalmayacaðýný bildirmek suretiyle kendilerini tehdit etti. 231
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; onlarýn, sadakalarý vermedeki cimriliklerine raðmen, caný gönülden sadaka veren müminlerle, güçlerinin yettiðinden baþka verecek sadaka bulamayan fakirleri ayýplayýp, onlara dil uzatarak, onlarla alay ettiklerini ve onlarýn böyle çok az sadaka vermekle riya ve gösteriþ yapmak istediklerini, halbuki Allah’ýn o müminlerden yoksullarýn sadakasýna ihtiyacýnýn olmadýðýný söylediklerini belirtti. Sonra da; onlarýn (bu müminlerle) alaylarýna karþýlýk Allah’ýn (c.c.) da onlarý alayla cezalandýrdýðýný ve onlar için acýklý bir azabýn olduðunu belirtip, Peygamber’i (s.a.s.) müminler için af dilediði gibi onlar için de af dilemekten nehyetti. Ve, eðer onlar için yetmiþ defa dahi af dilese yine onlarý affedip, baðýþlamayacaðýný, çünkü onlarýn O’nu ve Resulü’nü inkar ettiklerini bildirdi. O’nun da böyle fasýk bir topluma asla hidayet etmeyeceðini belirtti. Cenab-ý Hak münafýklarý böylece dört kýsma ayýrdýktan sonra, onlara vereceði cezayý üzerine bina etmek için, sözü tekrar asýl konu olan, onlarýn Tebük Savaþýnda savaþa gitmemek için ayak diremelerine, savaþtan geri kalmalarýna getirdi. Onlarýn savaþtan geri kaldýklarý için sevindiklerini, mallarýyla, canlarýyla cihadý sevmediklerini ve insanlarý savaþtan geri býrakmaya çalýþdýklarýný dile getirip, onlarý bu yaptýklarýndan dolayý þiddetle tehdit etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlar bundan sonra savaþa çýkmak için izin istediklerinde onlara asla izin vermemesini ve hiçbir düþmana karþý savaþta onlarla birlikte hareket etmemesini emretti. O’nu, kesinlikle onlardan ölen birinin üzerine namaz kýlmaktan ve kabri baþýnda durmaktan, onlarýn verdikleri mallarý almak ve savaþa katýlmamalarýný kabul etmek gibi bundan önce onlara karþý yapmýþ olduðu þeyleri yaparak onlarýn mal ve evlatlarýna göz dikmekten nehyetti. Sonra; onlardan mal sahiplerini, varlýklýlarý, bu yaptýklarýndan ve savaþa çýkmayýp evlerinde kalarak kadýnlar ve çocuklarla birlikte evlerinde oturmalarýndan dolayý kýnadý. Sonra; Peygamber (s.a.s.) ve müminlerin, o münafýklarýn yaptýklarýnýn dýþýnda olup, onlarýn yaptýklarýný yapmadýk larýný ve O’nun da bundan dolayý onlar için nimetlerle dolu cennetler hazýrladýðýný beyan etti. 232
9- Tevbe Sûresi
Sonra; Bedevîlerden münafýklarýn bu savaþta sergiledikleri tutumlarýnýn açýklanmasýna baþladý. -Daha önceki açýklamalar Medine münafýklarýnýn tutumlarýyla ilgiliydi-. Onlardan (bedevîlerden) mazeret ileri sürenlerin bu savaþ esnasýnda, kendilerine savaþa katýlmamalarýna izin vermesi için Peygamber’e (s.a.s.) gelip özür beyan ettiklerini bildirdi. Halbuki onlarýn hiçbir özürleri olmadýðý halde mazeret ileri sürdüklerini belirtti. Ve yine onlardan bazýlarýnýn da Allah’a ve Resulü’ne karþý cür’etkarlýklarýndan dolayý hiçbir özür bile beyan etmeden savaþa katýlmayýp evlerinde oturduklarýný ifade etti. Onlara, bu yaptýklarýndan dolayý acýklý bir azabýn isabet edeceði tehdidinde bulundu. Sonra da; zayýflýklarýndan dolayý ya da savaþ techizatý, azýk ve binek bulamadýklarýndan dolayý savaþa katýlamayanlarýn günahý olmadýðýný bildirip, bunlarýn, suçlanmalarý için aleyhlerinde bir sebep bulunmayan kimseler olduklarýný ifade ederek, Allah’ýn çok baðýþlayýcý ve çok merhametli olduðunu belirtti. Ancak zengin olduklarý ve kendilerinden savaþa çýkmalarýna engel herhangi bir zayýflýk ve güçsüzlük bulunmadýðý halde savaþa katýlmamak için izin isteyenlerin cezalandýrýlmasý için aleyhlerine bir sebep bulunduðunu ifade etti. Sonra; müslümanlar savaþtan döndükten sonra onlarýn gelip kendilerinden özür dileyeceklerini belirterek, Peygamber’i (s.a.s.) onlarýn özürlerini kabul etmekten nehyetti. Ve, onlarýn müminler kendilerini görmezlikten gelsin ve kendilerini ayýplamasýnlar/kýnamasýnlar diye müminlere gelip; savaþa çýkmaya güçlerinin olmadýðýna ve bundan dolayý savaþa katýlamadýklarýna dair yemin edeceklerini ifade ederek; müminlere, onlarýn bu durumlarýný bildikleri için, onlardan, kendilerine kýzgýn ve öfkeli bir þekilde yüz çevirmelerini emretti. Sonra; Bedevî münafýklarýn, inkar, münafýklýk ve cehalet bakýmýndan Medine münafýklarýndan daha þiddetli, daha yaman olduklarýný, onlar içerisinde Allah yolunda harcadýklarý mallarýn bir angarya ve zarar olduðuna inananlarýn bulunduðunu ifade edip, düþmanlarýn müslümanlara galip gelmesi suretiyle, müslümanlarýn baþýna belalarýn gelmesini beklediklerini bildirdi. Sonra da; Bedevî’lerden de imanlarýnda samimi olanlarýn bulundu233
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ðunu ve O’nun kuþkusuz onlarý rahmetine gark edeceðini belirtti. Devamla, ilk Ýslâma giren Muhacir’ler ve Ensar’la, iyilik ve güzellikle onlara tabi olanlar için, Allah katýnda o bedevî müminlerinkinden daha üstün mertebeler bulunduðunu ifade edip; çünkü bedevîler her ne kadar imanlarýnda samimi olsalar da, onlarýn ilk müslümanlardan; Muhacir’ler ve Ensar gibi, Ýslâmî geçmiþleri, Ýslâmî çileleri ve Ýslâm için cihatlarýnýn bulunmadýðýný belirtti. Sonra; Bedevîlerden ve Medine halkýndan iki yüzlülüðe iyice alýþmýþ, onu adet haline getirmiþ münafýklarýn bulunduðunu, Peygamber’in (s.a.s.) onlarý bilmediðini; Allah’ýn (c.c.) onlarý bildiðini ve onlara dünya ve ahirette iki kere azap edeceðini belirtti. Devamla, onlarýn içinde günahlarýný itiraf eden ve iyi iþle kötü iþi birbirlerine karýþtýranlarýn da bulunduðunu, bu durumun onlarýn Peygamber’le (s.a.s.) birlikte diðer savaþlara çýkýp, bu savaþtan geri kalmalarýndan ileri geldiðini bildirdi. Kuþkusuz bunlarýn tevbelerini kabul edip, onlarý baðýþladýðýný belirtti. Onlar, tevbe etmelerinden önce zekatlarýný vermeyi geciktirmiþlerdi. Allah Teâlâ, Peygamber’e (s.a.s.) onlarýn tevbelerinin tamamlanmasý için zekatý onlardan almasýný emretti. Sonra; bu hususta, tevbe etmemiþ olanlarý özendirmek için, kullarýndan tevbeyi kabul edenin ve sadakalarý alanýn O olduðunu belirtti. Geçmiþte iþlemiþ olduklarý kötülüklerini affettirmek için salih ameller yapmalarýný emretti. Onlarý salih amellere özendirmek ve günahlardan sakýndýrmak için, onlarýn yapmýþ olduklarý amellerini gördüðünü bildirdi. Sonra; onlardan yaptýklarýna piþman olan bir takým insanlarýn da bulunduðunu, fakat onlarýn korkularýndan ya da mahcubiyetlerinden ve utançlarýndan dolayý Peygamber’in (s.a.s.) huzuruna çýkýp tevbe ettiklerini açýklamaktan çekindiklerini belirterek, bu insanlarýn umutlarýný Allah’ýn emrine býrakmýþ beklediklerini, Allah’ýn (c.c.) ya onlara azap edecek ya da onlarý tevbelerini tamamlamaya muvaffak kýlacaðýný bildirdi. Çünkü sadece piþmanlýðýn bu konuda yeterli olmayacaðýný beyan etti. Sonra; onlardan Tebük savaþý öncesinde, Küba Mescidi’ne zarar vermek ve bu sebeple müminlerin arasýný açmak için bir mescit yapanlarýn bulunduðunu belirterek, Peygamber’i (s.a.s.) orada namaz kýlmaktan nehyetti. Ve, tâ ilk yapýldýðý günden beri takva üzere kurulmuþ olan Küba 234
9- Tevbe Sûresi
Mescidi’nin buna (namaz kýlmasýna) daha layýk ve daha uygun olduðunu bildirdi. Cenab-ý Hak Peygamber’e (s.a.s.) bu mescidin tahribini emretmiþti. Ýþte bu sebeple, onlarýn yapmýþ olduklarý bu binanýn, tahribinden sonra da, kalpleri parçalanýrcasýna onlarýn yüreklerinde bir kuþku olarak kalmaya devam ettiðini belirtip, Allah’ýn her þeyi hakkýyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olduðunu bildirdi. Allah Teâlâ; münafýklarýn bu savaþta yaptýklarýný anlatýp bitirince, O’nun müminlerden canlarýný ve mallarýný cennet karþýlýðý satýn almýþ olduðunu belirtti. Dolayýsýyla hiçbir müslümanýn bu münafýklarýn yaptýklarý gibi, Allah yolunda cihat hususunda, canýný ve malýný feda etmede cimrilik yapmasýnýn uygun olmayacaðýný ifade etti. Bunun (cennet va’dinin), cihad edenlere Allah’ýn, yerine getirmeyi Tevrat’ta, Ýncil’de ve Kur’ân’da kesin olarak va’dettiði gerçek bir va’di olduðunu belirtip, va’dini yerine getirmede de O’ndan daha vefalý birinin bulunmadýðýný bildirdi. Sonra; müminlere Allah’la (c.c.) yapmýþ olduklarý bu kârlý alýþveriþten dolayý sevinmelerini emrederek; bunun gerçekten büyük bir baþarý olduðunu haber verdi. Ve, onlarý tevbe edenler, ibadet edenler vb. gibi kendilerini münafýklardan ayýran; onlarý canlarýný, mallarýný Allah yolunda gönül hoþluðu ve iç huzuruyla, Allah’ýn kendilerine vereceði mükafattan emin olarak harcatan vasýflarýyla övdü. Sonra; münafýklarýn neler yaptýklarýný belirttikten sonra, tekrar Peygamber (s.a.s.) ve müminleri bu münafýklar için istiðfar etmekten nehyetti. Çünkü münafýklarýn bu tutumlarý onlarýn cezalarýný iyice artýrmýþtý. Dolayýsýyla bu durumu tekid için, onlar hakkýnda istiðfardan Peygamber’i (s.a.s.) nehyini bir daha tekrarladý. Ve, bu konuda müminlerin, Ýbrâhim’in (a.s.) babasý için istiðfar etmesini kendilerine örnek almalarýnýn doðru olmadýðýný belirtti. Çünkü O’nun, babasý kendisine iman edeceðine dair söz verdikten sonra ancak O’nun için istiðfar ettiðini, babasý sözünü yerine getirmeyince de, ondan uzaklaþýp, O’nun için istiðfar etmeyi de terkettiðini beyan etti. Sonra; Allah Teâlâ’nýn onlarý önceden (Ýslâm’dan önce) yapmýþ olduklarý iþleri sebebiyle muâheze edip de delalete düþürmeyeceðini bildirdi. Çünkü O’nun, hiçbir kavmi hidayete erdirdikten sonra, sakýnacak ol235
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
duklarý þeyleri kendilerine ayan-beyan açýklamadýkça cezalandýrmayacaðýný belirtti. Sonra da, O’nun nehyine boyun eðip/uyup, O’na güvenmek suretiyle, o münafýklardan mustaðni olmalarý (uzak durmalarý) için, ilminin sonsuzluðunu ve mülkünün sýnýrsýzlýðýný müminlere hatýrlattý. Bu savaþta Peygamber’den (s.a.s.) ve müminlerden, kýnanacaklarý bazý þeyler meydana gelmiþti. Örneðin; Peygamber’in (s.a.s.) münafýklara savaþa katýlmayýp, savaþtan geri kalmak için izin vermesi ve müminlerden bazýlarýnýn da münafýklarýn kendilerini savaþtan geri býrakma çabalarýndan etkilenmesi gibi. Ýþte bundan dolayý Allah Teâlâ, onlarýn bu tür hatalarýný baðýþladýðýný ve yine müminlerden, savaþtan geri kalýp da, sonra da piþman olup tevbe eden üç kiþinin tevbesini kabul ettiðini de bildirdi. Ki bunlar, Ka’b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ve Mürâre b. er-Rabi’’dirler. Bunlar, bu hatalarý sebebiyle, sanki bütün geniþliðine raðmen dünyanýn baþlarýna dar geldiðini, canlarýnýn, yaþamlarýnýn kendileri için dar gelip, çekilmez olduðunu hissetmiþler ve Allah’tan baþka kendilerinin sýðýnacaklarý hiçbir sýðýnaklarýnýn olmadýðýný anlamýþlardý. Ýþte böyle bir duruma geldikten sonra Cenab-ý Hak onlarýn tevbelerini kabul etti ve onlara, yalnýz Kendi’sinden korkmalarýný ve devamlý sadýklarla birlikte olmalarýný emretti. Sonra; Medine halkýna ve Medine’nin çevresinde bulunan bilumum bedevîlere Allah’ýn elçisinden geri kalmalarý, O’nunla birlikte savaþa katýlmamalarýnýn yakýþmayacaðýný bildirdi. Onlarýn cihat esnasýnda maruz kaldýklarý her türlü sýkýntýnýn, düþmana karþý kazandýklarý her zaferin mutlaka kendilerinin amel defterlerine iyi bir amelin yazýlmasýna sebep olduðunu, bu uðurda yaptýklarý her bir masrafýn, aþtýklarý her va’dinin kendilerinin lehine, sevap olarak yazýlacaðýný belirtti. Sonra da; onlardan tamamýný Peygamber’e (s.a.s.) gitmekle mükellef kýlmadýðýný, ancak onlardan, her toplumdan, sadece bir grubun, dinde bilgi sahibi olmak, cihatta O’na katýlmak, kavimlerine döndükleri zaman da onlarý inzar edip, uyarmak için Peygamber’e (s.a.s.) gitmelerini zorunlu kýldýðýný açýkladý. 236
9- Tevbe Sûresi
Sonra; müminlere, kafirlerden yakýn çevrelerinde bulunanlarla -ki bunlar münafýklardýr.- savaþmalarýný emretti. Kuþkusuz Allah Teâlâ daha önce de Peygamber’e (s.a.s.) onlarla cihadý emretmiþti. O emrini tekid için burada bir daha tekrarladý. Daha önce de geçtiði gibi onlarla (münafýklarla) savaþmaktan maksat onlara karþý güçlü ve sert bir þekilde düþmanlýk göstermektir. Sonra; müminleri onlara karþý tahrik etmeye baþlayýp, onlarýn, Kur’ân-ý Kerîm’den bir sûre indiði vakit, içlerinden: “Þimdi bu hanginizin imanýný artýrdý!” (Âyet: 124) diyenler olduðunu belirtti. Ve, onlarýn bu alaylý sözlerine cevaben: müminlerin inen her bir sûreyle imanlarýnýn arttýðýný, ama o münafýklarýn ise inen her bir sûre sebebiyle, münafýklýklarýna münafýklýk kattýklarýný bildirdi. Sonra, kendilerinin münafýklýklarý hususunda her yýl bir iki defa sýnanýp, imtihan edildiklerini bildirerek, bütün bunlardan sonra yine tevbe edip ders almamalarýný ayýpladý. Onlardan, Kur’ân indiði zaman, O’nu dinlemeyi sevmediðinden dolayý Peygamber’in (s.a.s.) yanýndan ayrýlmak istediðinde, acaba birileri kendilerini görüyor mu? diye etrafýna bakýnýp, sonra evlerine doðru sývýþýp gidenlerin bulunduðunu belirtti. Onlarýn, iþte böyle gerçeði anlamayan bir topluluk olduklarýndan dolayý Allah’ýn (c.c.) onlarýn kalplerini çevirip yamulttuðunu bildirdi. Sonra; Peygamber’in (s.a.s.) onlara karþý tavrýný dile getirip, O’nun bu tutumuna raðmen onlarýn O’na karþý münafýklýk yapmalarýnýn doðru olmadýðýna dikkat çekti. Kuþkusuz O’nun onlara kendi öz nefislerinden/ kendi içlerinden gönderilmiþ bir peygamber olduðunu, içlerinde bulunduklarý sýkýntýlý durumun Peygamber’e (s.a.s.) çok aðýr geldiðini; O’nun onlara çok düþkün, müminlere karþý çok þefkatli, çok merhametli olduðunu belirtti. Ve (Peygamber’e hitaben): “Eðer yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter! O’ndan baþka Tanrý yoktur. O’na dayandým. O büyük arþýn sahibidir.” (Âyet: 129) buyurdu.
237
10- YÛNUS SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Yûnus Sûresi, Ýsrâ Sûresi’nden sonra inmiþtir. Ýsrâ olayý hicretten bir yýl önce vuku bulmuþtu. Böylece Yûnus Sûresi, Ýsrâ ve hicret hadiseleri arasý dönemde inen sûrelerden olmaktadýr. Bu sûrede Yûnus’un (a.s.) kýssasý zikredildiðinden dolayýsý sûreye bu ad verilmiþtir. 109 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indirilmiþ bir kitap oluþunun ispatýdýr. Bu amaçla sûre, þu dört kýsma ayrýlýr: Birinci Kýsým: Ýnanmayanlarýn Kur’ân hakkýndaki þüphelerinin iptali; Ýkinci Kýsým: Kur’ân’la onlara meydan okuma; Üçüncü Kýsým: Özendirme ve korkutma yoluyla onlarý Kur’ân’ý tasdik etmeye çaðrý; Dördüncü Kýsým: Sûrenin konumuna uygun bir sonuç. Bu sûrenin Tevbe Sûresi’nden sonra zikredilmesinin sebebi; Tevbe Sûresi’nin -daha önce geçtiði gibi- insanlarý, kendi içlerinden gelmiþ olan bir elçiye imana teþvikle, son bulmuþ olmasý; bu sûreninse onlarýn, içlerinden birisine vahyedilmiþ olmasýndan duyduklarý þaþkýnlýðýn yadýrganmasýyla baþlamýþ olmasýdýr. Bununla birlikte diðer bir sebep de bu sûrenin Miûn sûrelerden (âyet sayýsý yüz ve daha yukarý olan sûreler) birincisi olmasýdýr ki bu sûreler, Kur’ân tertibinde yedi uzun sûreden sonra gelmektedir. 239
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
(Ýnkarcýlarýn) Kur’ân Hakkýndaki Þüphelerinin Ýptali (1.-36. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm, Râ; Ýþte bunlar hikmetlerle dolu Kitab’ýn (Kur’ân’ýn) âyetleridir.” (Âyet: 1) buyurup, bu harflere yemin ederek, indirdiði bu âyetlerin hikmetlerle dolu Kitab’ýn âyetleri olduðunu bildirdi. Sonra; inanmayanlarýn Kur’ân’ýn Allah tarafýndan indirildiði hususundaki ilk þüphelerini dile getirdi. Ki bu da, onlarýn; kendi içlerinden birisine, içerdiði âyetlerle onlarý öldükten sonra dirilme, ceza ve mükafat konusunda uyarmasý için, Allah tarafýndan bir kitabýn indirilmiþ olmasýný inkar edip, kabul etmemeleri ve bunun hiç bir gerçekliði olmayan, batýl bir sihir/büyüden ibaret olduðunu söylemeleridir. Sonra; onlarý öldükten sonra diriltmeye, onlara ceza ve mükafat vermeye kudretinin olduðunu ispat etmek suretiyle onlarýn bu sözlerini cevaplandýrdý. Ve, gökleri ve yeri yaratan, sonra arþ üzerinde egemenlik kurup iþini (kainatýn idaresini) tek baþýna çekip çeviren, (idare eden, düzenleyen) yegane Rabbi’lerinin O olduðunu belirtti. O’nun izni olmadan katýnda hiçbir kimsenin þefaat edemeyeceðini; müminleri adaletle/hakla ödüllendirip kafirleri de inkarlarýndan dolayý cezalandýrmasý için, O’na dönmemizin kaçýnýlmaz olduðunu bildirdi. Sonra; güneþi ýsý ve ýþýk kaynaðý, ayý bir nûr yapýp, yýllarýn sayýsýný ve hesabý bilmemiz için ona (aya) menziller (konaklar, evreler) takdir edenin de O olduðunu bildirerek, geceyle gündüzün birbiri ardýnca deðiþip durmasýnda ve O’nun göklerde ve yerde yarattýðý her þeyde sakýnan bir toplum için nice ibretlerin bulunduðunu belirtti. Sonra; O’nun huzuruna çýkacaklarýna inanmayanlarýn varacaklarý yerlerinin ateþ olacaðýný bildirerek, kendilerini tehdit etti. Müminlere ise, imanlarý sebebiyle onlarý, altýndan ýrmaklar akan, nimetlerle dolu cennetlere ileteceði müjdesini verip: “Onlarýn oradaki duasý: Allah’ým! Seni noksan sýfatlardan tenzih ederiz” (sözleridir). Orada birbirleriyle karþýlaþtýkça söyledikleri sözleri, aralarýndaki dilekleri ise “selam” dýr. Dualarýnýn sonu ise “Hamd, Alemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur (sözleridir).” (Âyet: 10) buyurdu. Sonra; eðer Allah Teâlâ’nýn onlara dünyada hayrý vermekte acele ettiði gibi, cezayý vermekte de acele etmiþ olsaydý, kuþkusuz onlarý dünyada 240
10- Yûnus Sûresi
da çabucak helak etmiþ olacaðýný bildirip; ancak O’nun, onlarý azgýnlýklarý içinde bocalayýp dururken býrakmasý için bunu istemediðini belirtti. Böylece onlarýn, kendilerine mühlet verilmesinden ve böylece özür ve bahanelerinin ortadan kalkmasýndan sonra, cezalandýrýlacaklarýný beyan etti. Sonra; insana, kendisinin önceden uyarýldýðý herhangi bir zarar dokunduðu zaman, onu kaldýrmasý için Allah’a dua edip, yalvardýðýný; Allah’ýn (c.c.) o zarar ve sýkýntýyý açýp giderdiðinde ise tekrar yine inkarcýlýðýna dönüp, önceden yalvarýp yakardýðýný unuttuðunu belirtti. Ki, böylece onlarýn azaplarýnýn çabuklaþtýrýlmasýnýn da inanmayanlarda bir etkisi olmayacaðýný ispatlasýn. Ardýndan da, kuþkusuz onlardan önceki toplumlardan inkar edenlerin azabýný çabucak, beklemeden verdiðini buna raðmen onlarýn da iman etmeyip yine küfürlerinde ýsrar ettiklerini bildirdi. Devamla, o inkarcýlarýn nasýl iþler yaptýklarýný bakýp görmeleri için bunlarý, öncekilerin yerine (geçen) halefler kýldýðýný belirtti. Sonra; inanmayanlarýn, Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indiriliþi hakkýndaki ikinci þüphelerini dile getirdi. Ki bu da onlarýn, kendilerine Kur’ân âyetleri okunduðu vakit, Peygamber’den (s.a.s.) kendilerine bundan baþka bir Kur’ân getirmesini ya da O’nu kendileri lehine deðiþtirmesini istemeleridir. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.) emredip onlara cevaben: O’nun, kendiliðinden böyle bir þey yapmasýnýn mümkün olmadýðýný belirtmesini; çünkü kendisinin, ancak kendine vahyolunana uyup, O’ndan baþkasýna uymadýðýný ve eðer Rabb’ine karþý gelirse büyük bir günün azabýndan korktuðunu söylemesini istedi. Ve, yine: Kendisinin bundan önce bir ömür boyu içlerinde kaldýðýný ve bu kýrk yýllýk süre içerisinde onlara herhangi bir kitap okumadýðý gibi, kendisinin de herhangi bir hocadan ilim tahsil etmemiþ olduðunu da onlarýn (çok iyi) bildiklerini, dolayýsýyla bu Kur’ân’ýn onun tarafýndan uydurulmuþ bir kitap olmasýnýn mümkün olmadýðýný, onlara söylemesini emretti. Sonra da; Allah’a yalan iftira edenden ve onlarýn yaptýklarý gibi O’nun âyetlerini inkar edenlerden daha zalim kimselerin bulunmadýðýný bildirdi. Bu yaptýklarýndan dolayý onlarý, onmamakla (felah bulmamak) cezalandýrýlmaktan kurtulmamakla tehdit etti. 241
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; onlarýn, kendilerine ne bir yararý ne de bir zararý olmayan putlara taptýklarýný, onlarýn Allah (c.c.) katýnda kendilerinin þefaatçýlarý olduklarýný, dolayýsýyla da putlarýn, bu konuda korkutulduklarý azabý onlardan uzaklaþtýracaklarýný; kendilerine azap edilmesine mani olacaklarýný söylediklerini belirtti. Peygamber’e (s.a.s.), onlara cevaben: kuþkusuz onlarýn bu sözleriyle Allah’a (c.c.) Kendisinin; O’nun ne göklerde ne de yerde olduðunu bilmediði þefaatçýlarýn bulunduðunu haber verdiklerini (!) söylemesini emretti. Kuþkusuz bütün insanlarýn önceden tevhid inancý üzerinde birleþip ittifak etmiþ bir ümmet olduklarýný ifade edip, onlarýn bu ittifaklarýndan sonra bu konuda ihtilafa düþmüþ olduklarýný, belirtti. Ve: “Eðer(azabýn ertelenmesi ile ilgili) Rabb’inden (önceden) bir söz (ezeli bir takdir) geçmemiþ olsaydý, hakkýnda ayrýlýða düþtükleri þeylere dair aralarýnda hemen hüküm verilirdi.” (Âyet: 19) buyurdu. Sonra; onlarýn Kur’ân’ýn indiriliþi hakkýndaki üçüncü þüphelerini beyan etti. Ki, bu da onlarýn, Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indirildiðini gösteren bir azap mucizesinin kendilerine inmesini istemeleridir. Bunu bildirdikten sonra, Peygamber’e (s.a.s.) onlara cevaben: bunun Allah’tan baþka kimsenin bilmediði gaybe ait iþlerden olduðunu kendilerine söylemesini ve yine onlara: o istedikleri þeyi beklemelerini emretmesini isteyip; çünkü kendisinin de onlar gibi onu beklediðini ve onun meydana gelmesinde de hiçbir þüphenin bulunmadýðýný kendilerine bildirmesini emretti. Sonra; onlara, Allah (c.c.) katýndan bir azap mucizesi gelip, ardýndan da Allah (c.c.), azaptan sonra onlara bir rahmet tattýrdýðýnda, o âyetler (mucizeler) hakkýnda onlarýn tuzak kurup, hileli yollara saparak yine âyetlere inanmadýklarýný belirtti. Geçmiþte de onlarýn, istedikleri mucize taleplerine cevap verildiði zaman da durumlarýnýn hep bundan ibaret olduðunu bildirdi. Devamla da, Allah Teâlâ’nýn onlarýn tuzaklarýna karþý tuzak kurup, tedbir almada onlardan daha çabuk ve süratli olduðunu belirtti. Ve, O’nun elçilerinin (meleklerinin), onlarýn kurmuþ olduklarý tuzaklarýndan dolayý Cenab-ý Hakk’ýn kendilerini hesaba çekmesi için, onlarýn yapmýþ olduklarý bütün hile ve tuzaklarý yazdýklarýný bildirmek suretiyle onlarý tehdit etti. Sonra, onlarýn bu husustaki hile ve tuzaklarýna bir örnek verdi. Onlarý karada ve denizde yürütüp, gezdirenin O olduðunu belirtti. 242
10- Yûnus Sûresi
Onlar, gemilerle denizde seyredip, tatlý bir rüzgârla o gemiler suda akýp giderken, mutlu olup sevindikleri bir esnada o gemilere bir fýrtýnanýn gelip çatmasýyla (dalgalarla) kuþatýldýklarýný anladýklarýnda, ihlas ile O’na yalvarýp: “Andolsun, eðer bizi burdan kurtarýrsan, mutlaka (sana) þükredenlerden olacaðýz.” (Âyet: 22) dediklerini bildirdi. Ancak onlarý o tehlikeden kurtardýðýnda da, yine onlarýn tekrar eski taþkýnlýklarýna döndüklerini, O’na yalvarmalarýný unuttuklarýný belirtti. Sonra da; onlarýn azgýnlýk ve taþkýnlýklarýnýn baþkasýna deðil yine kendileri, nefisleri aleyhine döneceðini, onlarýn bu sayede, bu dünyada ancak bir miktar yararlanacaklarýný, sonra dönüþlerinin tekrar yine Allah’a (c.c.) olacaðýný, binaenaleyh O’nun yapmýþ olduklarý þeyleri (ahirette) onlara haber vereceðini bildirdi. Sonra; onlarýn uðrunda taþkýnlýk yapýp, o sayede ahireti unuttuklarý bu dünyanýn durumu hakkýnda onlara ikinci bir örnek daha verdi. Dünyanýn durumunun/örneðinin, gökten indirdiði ve yeryüzü bitkilerinin, sayesinde gürleþip birbirine girdiði suyun (yaðmurun) durumu gibi olduðunu ifade etti. O suyla yeryüzünün zinetini alýp, süslendiði ve yeryüzünde yaþayan insanlarýn onun üzerinde kudret sahibi olduklarýný (oradan hasat toplayacaklarýný) sandýklarý bir sýrada, bir gece veya bir gündüz O’nun (azab) emrinin gelip, sanki daha dün orada hiç yokmuþ gibi o yeri (baðý) kökünden koparýlýp biçilmiþ bir hale getirmiþ olmasýný (dünyanýn faniliðine örnek olarak) dile getirdi. Sonra; O’nun, insanlarý esenlik yurduna çaðýrdýðýný, oranýn nimetlerinin dünya nimetleri gibi fani olmadýðýný ve kullarýndan dilediði kimselere, kendilerini o esenlik yurduna ulaþtýracak yolu gösterdiðini ifade etti. Ve, bu dünyalarýnda güzel davrananlar için o esenlik yurdunda güzel karþýlýk ve daha fazla nimetlerin varlýðýný; kötülük yapanlarýn oradaki karþýlýklarýnýn ise burada yaptýklarý kötülüklerinin aynýsý olacaðýný belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: Allah’ýn (c.c.) o gün (ahirette) onlarý hep bir araya toplayacaðýný, sonra onlara; kendilerinin ve (Allah’a eþ) koþtuklarý ortaklarýnýn (putlarýnýn) huzurunda yerlerini almalarýný emredeceðini ama artýk o gün onlarla ortak koþmuþ olduklarý tanrýlarýnýn aralarýný açmýþ olduðundan, ortak koþtuklarýnýn (putlarýnýn) onlarýn ibadet243
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lerinden beri olduklarýný ifade edip, onlarýn kendilerine yapmýþ olduklarý ibadetlerinden habersiz olduklarýna dair Allah’ý (c.c.), þahit göstereceklerini kendilerine söylemesini (Peygamber’e) emretti. Sonra; iþte o gün orada her nefis önceden yapmýþ olduðu amelini sýnayacaðýný, böylece onun yarar ve zararýný göreceðini, onlarýn, tek baþýna (yalnýz olarak) O’nun huzuruna çýkarýlacaklarýný, dünyada tapmýþ olduklarý ilahlarýnýn onlarý orada kendi hallerine býrakýp, kaybolup gideceklerini bildirdi. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.): onlarý gökten ve yerden kimin rýzýklandýrdýðýný ve onlara iþitme ve görme gücünü kimin verdiðini; ölüden diriyi, diriden ölüyü kimin çýkardýðýný; bütün bu iþleri kimin çekip çevirdiðini, idare ettiðini; onlara sormasýný emretti. Ve, onlarýn bütün bu sorulara: Allah, cevabýný vereceklerini belirtip; bu durumda onlarýn, O’ndan korkmalarýnýn vacip olduðunu; binaenaleyh durumu iþte böyle olanýn, yani bütün bu belirtilen þeyleri yapan Zat’ýn onlarýn gerçek Rabbi’leri olduðunu bildirdi. Hak’tan ötesinin de sapýklýktan baþka bir þey olmadýðýný vurgulayýp; iþ böyle olunca onlarýn nasýl olup da haktan yüz çevirdiklerine hayretle dikkat çekti. Sonra; tekrar Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: Onlarýn ortak koþtuklarý putlarýndan hiç yoktan, halký ilk defa yaratacak, sonra tekrar eski haline döndürüp (öldürüp) tekrar yeniden yaratacak güce sahip olan var mý? diye onlara sormasýný istedi. Ve, onlara cevap olarak da: ilk defa yoktan yaratanýn da, sonra onu eski haline getirip, tekrar yaratanýn da O olduðunu, iþ böyle olunca da, onlarýn nasýl olup da O’ndan yüz çevirdiklerini kendilerine sormasýný emretti. Sonra, yine Peygamber’e (s.a.s.); onlarýn ortaklarýndan hakka götürecek var mý diye kendilerine sormasýný ve onlara cevaben; Hakka götürecek yegane mabudun da O (Allah) olduðunu belirtip; bu durumda, O’nun kendisine uyulmaya, elinden tutulup yola götürülmedikçe doðru yolu bulamayanlardan (putlardan) daha layýk olduðunu vurgulayarak, öyleyse onlarýn, neleri olduðunu, nasýl böyle yanlýþ hüküm verdiklerini? sordu. Ve devamla da: “Onlarýn çoðu zandan baþka bir þeye uymuyorlar. Zan ise gerçek açýsýndan hiçbir deðer ifade etmez (Gerçeðin yanýnda zannýn hiçbir deðeri yoktur). Kuþkusuz Allah onlarýn yaptýklarýný iyice bilmektedir.” (Âyet: 36) buyurdu. 244
10- Yûnus Sûresi
Ýnanmayanlara Kur’ân’la Meydan Okuma (37.-56. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Bu Kur’ân Allah’tan baþka biri tarafýndan uydurulabilecek bir þey deðildir. Ancak O, kendinden öncekilerin doðrulamasý/tasdiki ve o kitap(lar)ýn açýklamasýdýr. O’nun alemlerin Rabb’i tarafýndan gönderilmiþ bir kitap olmasýnda asla þüphe yoktur.” (Âyet: 37) buyurup, onlarýn Kur’ân’ýn Allah Teâlâ tarafýndan indirildiði hususundaki þüphelerinin iptalinden (sonra) onlara, Kur’ân’la meydan okumaya geçti. Ve, O’nun (Kur’ân) Allah’tan baþka birisi tarafýndan uydurulacak bir kitap olmadýðýný, O’nun ancak kendinden önceki (kitaplar)ýn bir tasdiki, doðrulamasý ve bir açýklama ve detaylandýrýlmasý olduðunu bildirdi. O’nun Allah Teâlâ tarafýndan indirilmiþ bir kitap olduðunda asla þüphe olmadýðýný belirtti. Sonra; onlara meydan okuyarak; onlarý, Kur’ân’ýn benzeri bir sûre getirmeye çaðýrdý ve O’nun benzeri bir sûreyi getirmede kendilerine yardýmcý olmasý için, Allah’tan (c.c.) baþka yardýma çaðýrabilecekleri herkesi de yardýma çaðýrmalarýný istedi. Sonra; onlarýn, Kur’ân’ýn bilgisini (mesajýný) iyice kavramaksýzýn ve kendilerine yorumu gelmeden önce O’nu yalanladýklarýný belirtip; onlarýn Kur’ân’ý cahilliklerinden ve inatlarýndan dolayý, yobazca yalanlamýþ olduklarýný ifade ederek; nitekim onlardan öncekilerin de Allah’ýn kitaplarýný bu þekilde yalanlamýþ olduklarý ve bu yüzden de sonlarýnýn kötü olduðunu bildirdi. Sonra; onlarýn içlerinde Kur’ân’a inanacaklarýn da, inatlarýndan dolayý O’nu inkar edeceklerin de bulunduðunu ve yine onlardan cahilliklerinden dolayý O’na inanmayanlarýn da bulunduðunu belirtti. Kendi’sinin onlarý çok iyi bildiðini ve bu inkarlarýndan dolayý onlarý cezalandýracaðýný bildirdi. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) emredip, eðer onlar Kur’ân’ýn benzerini getirmeye çaðrýldýktan ve bunu yapmaktan aciz kaldýktan sonra, yine O’nu yalanlarlarsa onlarý terketmesini ve artýk onlarýn iman etmelerini ummamasýný istedi. Çünkü, onlardan kulak verip O’nu dinleyenlerin bulunduðu gibi dinlemeyenlerin de bulunduðunu, kendisinin, hele akýllarýný da kullanmýyorlarsa (mesajýný) saðýrlara duyurmasýnýn da mümkün olmadýðýný 245
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
belirtti. Devamla yine, onlarýn içinde ona (peygambere s.a.s.) bakanlarýn da, bakmayanlarýn da bulunduðunu, onun hele sezgileriyle de görmüyorlarsa, körlere doðruyu göstermesinin mümkün olmadýðýný bildirdi. Sonra da; kuþkusuz (Allah Teâlâ’nýn) insanlara zulmetmediðini, fakat onlarýn kendi nefislerine zulmettiklerini bildirdi. Sonra; bu konuyu inanmayanlara tehdidiyle sürdürüp, onlara kendilerini huzurunda topladýðý gün, onlarýn hallerinin, sadece gündüzün bir saatinden baþka dünyada hiç durmamýþ bir kimsenin durumu gibi olacaðýný bildirdi. Çünkü onlarýn, bekledikleri süre içerisinde hiç yararlanýp, istifade etmediklerini ve sadece birbirlerini kýnayýp ayýplamak için aralarýnda tanýþtýklarýný belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: O’nun, onlarý (dünyada) uyarmýþ olduðu azabýn bir kýsmýný dünyada kendisine göstereceðini, ya da onu onlara vereceði cezayý kendisine göstermeden önce vefat ettireceðini bildirip, ister öyle ister böyle, bunun onlar açýsýndan hiçbir þey farketmeyeceðini belirtti. Zira onlarýn dönüþünün sonunda, O’na olacaðýný, nihayet Allah’ýn (c.c.) onlarýn yapmýþ olduklarýna þahit olup; onlarý devamlý görüp durmakta olduðunu beyan etti. Her ümmetin bir peygamberi olduðunu, o peygamber gönderilmeden hiçbir ümmete azap edilmediðini bildirdi. Ve: “Artýk peygamberleri gelince aralarýnda adaletle hüküm verilip, hiçbir zulme uðratýlmazlar.” (Âyet: 47) buyurdu. Sonra; onlarýn Peygamber (s.a.s.) ile alay edip “Senin bu tehdit ettiðin azap ne zaman?” (Âyet: 48) diye sorduklarýný ifade ederek, Peygamber’e (s.a.s.), onlara cevaben: Bu azap iþinin yalnýz Allah’ýn (c.c.) yed-i kudretinde olan (O’na kalmýþ) bir iþ olduðunu; çünkü kendisinin de bizzat kendine ne bir zarar, ne de bir yarar verme gücüne sahip olmadýðýný, her ümmetin Allah tarafýndan takdir edilen bir ecelinin (süresinin) bulunduðunu, ecelleri geldiðinde hiçbir ümmetin ne o ecelden geri kalmalarý ve ne de ileri gitmelerinin mümkün olmadýðýný kendilerine söylemesini emretti. Ve, onlara: bu azabýn kendilerine çabuk gelmesinde ne yararlarý olduðunu kendilerinden sormasýný istedi. Çünkü eðer onlar azabýn meydana geliþi anýnda iman ederlerse, onlarýn bu imanlarýnýn zorlama yoluyla olduðu için, onlara bir faydasýnýn olmayacaðýný bildirip, azap geldikten sonra artýk onlara: 246
10- Yûnus Sûresi
“ebedi azabý tadýn! Kazandýðýnýz þeylerin dýþýnda bir þeyle cezalandýrýlmýyorsunuz.” (Âyet: 52) denileceðini ifade etti. Sonra; onlarýn, tekrar Peygamber’e (s.a.s.) o azabýn gerçek olup olmadýðýný sorduklarýný belirtip, Peygamber’e (s.a.s.) yine onlara cevaben: O azabýn gerçek olduðunu ve onlarýn, Allah (c.c.) kendilerine azap etmek istediði zaman O’nu önleyemeyeceklerini, O’ndan yakayý kurtaramayacaklarýný kendilerine bildirmesini emretti. Ve yine, onlara o azap geldiði zaman, azabý gördüklerinde dünyanýn bütün servetine mülküne sahip olsalar, azaptan kurtulmak için, kuþkusuz bütün o sahip olduklarýný fidye vermek isteyeceklerini de kendilerine söylemesini istedi. Sonra; Cenab-ý Hakk’ýn onlara yaptýðý tehdidini gerçekleþtirmeye kudreti olduðunu göstermek için, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin O’nun olduðunu, fakat inanmayanlarýn çoðunun bunu bilmediklerini ifade edip: “O hayat verir, O öldürür. O’na döndürüleceksiniz.” (Âyet: 56) buyurdu.
Özendirme ve Korkutma Yoluyla Münkirlerin Kur’ân’ý Tasdike Çaðrýlmasý (57.-98. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ey insanlar, iþte size Rabb’inizden bir öðüt, gönüller derdine bir deva, inananlara bir yol gösterici /kýlavuz ve bir rahmet geldi.” (Âyet: 57) buyurup, Kur’ân’ýn O’nun katýndan gönderilmiþ bir öðüt, gönüllerdeki dert ve sýkýntýlara bir þifa, inananlara bir yol gösterici ve rahmet olduðunu belirtti. Ve, kendilerine Kur’ân gibi bir kitabý lutfettiðinden dolayý sevinmelerini emretti. Çünkü O’nun, onlarýn toplayýp yýðdýklarý her þeyden daha hayýrlý olduðunu belirtti. Sonra, tekrar onlara emredip, kendilerine verdiði rýzýklarý kendi kendilerine haram ve helal kýlmalarý hususunu O’na açýklamalarýný istedi. Yaptýklarý bu iþin Allah’ýn izniyle mi olduðunu yoksa bu yaptýklarýnýn O’na karþý bir iftira mý olduðuna açýklýk getirmelerini emretti ki böylece (insanlarýn), O’nun hidayetine, yol göstermesine olan ihtiyaçlarýný beyan etsin. Devamla, eðer bu yaptýklarý Allah’a karþý bir iftira ise o zaman bu iftiradan dolayý onlarýn kýyamet günü cezalarýnýn ne olacaðýný sordu? Ve, O’nun, kendilerine helal ve haram kýldýðý þeyleri açýklayan bu Kur’ân’ý indirmek suretiyle, onlar üze247
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rinde, lûtuf sahibi olduðunu bildirip; ancak onlarýn çoðunun (buna) þükretmediðini belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) ve müminlere kendilerine indirdiðine inanmalarý ile ilgili va’dine geçerek: O (Peygamber) ne zaman bir iþ içinde olursa, ne zaman Kur’ân’dan bir âyet okusa (ve insanlar hayýr ve þer ne yaparlarsa) mutlaka Cenab-ý hakkýn onlarýn üzerlerinde þahit olduðunu belirtti. Küçük, büyük, yaptýklarý her þeyin O’nun katýnda, apaçýk bir kitapta sabit olduðunu bildirdi. Sonra; insanlardan O’nun dostu olanlara hiçbir korku olmadýðýný ve onlarýn üzülmeyeceklerini de bildirerek: “Onlar iman edip, takvaya ermiþ olanlardýr.” (Âyet: 63) buyurdu. Sonra, Peygamber’i (s.a.s.) kendisine indirileni yalanlamalarýndan dolayý üzülmekten nehyetti. Üzülecek bir þey olmadýðýný, çünkü bütün izzet ve üstünlüðün yalnýz ve yalnýz Allah’a ait olduðunu ve O’nun da onlarýn yalanlamalarýný duyup bildiðini belirtti. Devamla yine, göklerde ve yerde kim varsa, hepsinin O’nun olduðunu vurgulayarak onlarýn Allah’tan baþka taptýklarý, uyduklarý putlarýn Allah’ýn mülkünde O’na ortak olmadýklarýný, dolayýsýyla da onlarýn (sandýklarý gibi bu yaptýklarýyle) Allah’ýn ortaklarýna uymadýklarýný bildirdi. Bu durumun, sadece putlara tapanlarýn, bu hususta ellerinde herhangi bir delilleri olmadan, onlarýn ortaklar olduðunu sanmalarýndan ibaret olduðunu belirtti. Sonra; geceyi istirahat zamaný, gündüzü de aydýnlýk yapanýn da O olduðunu, kuþkusuz bunda iþitenler için O’nun ortaðý olmadýðýna dair deliller bulunduðunu belirtti. Onlarýn, Allah’ýn mülkünde kendisine ortak olacak bir çocuk edindiðini saçmaladýklarýný bildirerek, O’nun göklerde ve yerde bulunan her þeyin sahibi, yegane zengin (hiçbir þeye ihtiyacý olmayan) bir Zât-ý Uluhiyet olduðunu, dolayýsýyla O’nun mülkünde ne bir çocuk ve ne de baþkasýnýn O’na ortak olamayacaðýný belirtip, onlarýn bu saçmalamalarýnýn batýl sözler olduðunu ifade etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), Cenab-ý Hakk’a çocuðu olduðu...vb. gibi iftiralarý yapanlarýn asla iflah olmayacaklarýný, kurtuluþa eremeyeceklerini, onlara haber vermesini emretti. Onlarýn durumu hakkýnda: “(Bu) dünyada biraz nimetlenmeden ibaret olup, ardýndan dönüþleri bizedir. Sonra biz, inkar ettiklerinden dolayý þiddetli azabý onlara tattýracaðýz.” (Âyet: 70) buyurdu. Sonra; kendilerinden önce yalanlayanlarýn baþlarýna gelenlerle onlarý korkutmaya baþlayýp, Peygamber’e (s.a.s.) onlara Nûh’un (a.s.) haberini ve 248
10- Yûnus Sûresi
kavminin baþýna gelenleri, tufanda helak olmalarýný okumasýný emretti. Nûh’un (a.s.) kavminin kýssasý kuþkusuz daha önce de A’râf sûresinde geçmiþti. Fakat bu kýssanýn, burada anlatýlýþý ile daha önce anlatýlýþý arasýnda siyak, üslup ve bir takým ilave ve noksanlýklar bakýmýndan bazý farklýlýklar vardýr. Sonra; kuþkusuz O’nun, Nûh’tan sonra nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdiðini; onlarýn kavimlere apaçýk deliller getirdiklerini; ancak o kavimlerin daha önceden yalanladýklarýna asla inanmadýklarýný belirtti. Allah’ýn (c.c.) haddi aþanlarýn kalplerini iþte böyle mühürlediðini ifade etti. Sonra; Cenab-ý Hak, onlarýn ardýndan da Mûsa ve Hârun’u Firavun’a ve O’nun kavmine gönderdiðini bildirdi. Onlarýn Mûsa’ya (a.s.) inanmadýklarýný ve bu yüzden onlarý denizde (Kýzýldeniz) boðduðunu belirtti. Kuþkusuz bu kýssa da daha önce A’râf Sûresi’nde geçmiþti. Bu kýssanýn da buradaki anlatýlýþý ile oradaki anlatýlýþý arasýnda siyak, üslup ve bazý fazlalýk ve noksanlýklar yönünden farklýlýk vardýr. Allah Teâlâ burada, Mûsa’nýn kavmini firavun’dan ve kavminin kurtardýktan sonra Ýsrail oðullarýný mukaddes topraklarda iyi bir yerde yerleþtirdiðini belirtmek suretiyle kýssayý bitirdi. Mûsa’nýn (a.s.) kavminin kendilerine ilim gelinceye kadar dinlerinde ayrýlýða düþmediklerini ifade etti. Onlarýn aralarýnda ihtilafa düþtükleri konularda kendisinin aralarýnda hüküm vereceðini belirtti. (23)
Sonra, Peygamber’e (s.a.s.) -tariz yollu-: eðer kendisine anlatýlan bu kýssalardan dolayý bir þüphe içerisinde ise, onlarý ehl-i kitaba sormasýný istedi. O’nu Kendi’sinin âyetlerini yalanlayanlardan olmaktan nehyetti. Sonra: kendilerine azap edeceði kelimesi (sözü) üzerlerine hak olanlarýn, O’nun azabýný görünceye dek kendilerine (Allah’ýn) her türlü âyeti gelse dahi inanmayacaklarýný ifade etti. Onlarýn imanlarýnýn kendilerine faydasý olabilmesi için (o azabý görmeden önce) iman etmelerinin onlarýn üzerine farz olduðunu belirtti. Sonra, Yunus’un (a.s.) kavmini bunlardan istisna etti. Ve: “... Onlar (azap henüz inmeden önce) inanýnca dünya hayatýnda onlardan rezillik azabýný kaldýrdýk. Onlarý bir süre daha yaþattýk.” (Âyet: 98) buyurdu. 23
Bu âyetten maksat Yahudi bilginlerinin Resûlullah’ýn nübüvvetini ne derece kuvvetle bildiklerini anlatmaktadýr. Yoksa Hz. Peygamber’in þüpheye düþtüðünü bildirmek deðildir. (Ç.N.)
249
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonuç (99.-109. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Eðer Rabb’in isteseydi, yer yüzündekilerin hepsi mutlaka inanýrdý. O halde sen mi insanlarý inanmalarý için zorlayacaksýn?” (Âyet: 99) buyurdu. Peygamber’e (s.a.s.), eðer O istese yeryüzünde bulunan herkesin kendisine indirilene inanacaðýný ifade etti. Ve, Peygamber’in (s.a.s.) inansýnlar diye insanlarý zorlamasýnýn doðru olmadýðýný belirtti. Sonra, insanlara âyetlerini tefekkür ederek inansýnlar diye O’nun göklerde ve yerde bulunan âyetlerine bakmalarýný emretti. Ardýndan, bütün bu uyarmalarýn onlara bir yararý olmayacaðýný çünkü onlarýn iman etmek istemediklerini belirtti. Onlarýn ancak kendilerinden öncekilerin helak edildiði günler gibi günleri beklediklerini ifade etti. Sonunda, elçilerini ve onlarla beraber (Kendi’sine) inananlarý kurtaracaðýný bildirdi. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.), bütün bu uyarýlardan sonra onlar, hala O’nun dininde þüphelerine devam ederlerse, kendisinin onlarýn Allah’tan baþka ibadet ettikleri þeylere ibadet etmeyeceðini, O’nun ancak onlarý öldürecek olan Allah’a ibadet edeceðini kendilerine haber vermesini emretti. Ve yine (onlara): Allah’ýn kendisine müminlerden olmasýný, yüzünü Allah’ý birleyici (hanif) olarak dine çevirmesini ve asla müþriklerden olmamasýný emrettiðini söylemesini istedi. Devamla, Peygamber’i (s.a.s.) Allah’tan baþka kendisine ne yararý ve ne de zararý olmayan þeylere dua etmeden, onlara yalvarmadan nehyetti. Ve, eðer kendisine bir zarar dokunursa onu, O’ndan baþka kendisinden giderecek birisinin olmadýðýný ve yine þayet kendisine Allah (c.c.) bir hayýr dilerse onu da O’ndan geri çevirecek, ona engel olacak birisinin de bulunmadýðýný belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.): kendilerine kuþkusuz O’nun katýndan hakkýn (Kur’ân’ýn) gelmiþ olduðunu, kim O’na uyarsa kendi nefsi için uymuþ olacaðýný kim de sapýtýrsa kendi nefsi aleyhine sapýtmýþ olacaðýný, kendisinin onlarýn üzerinde bir vekil olmadýðýný onlara söylemesini emretti. Ve: “Sen, sana vahyedilene uy. Allah hüküm verinceye kadar sabret. O hüküm verenlerin en hayýrlýsýdýr.” (Âyet: 109) buyurdu. 250
11- HÛD SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý: Hûd Sûresi, Yûnus Sûresi’nden sonra nazil oldu. Yûnus Sûresi de Ýsrâ hadisesinden sonra, hicretten az önce nazil olmuþtur. Dolayýsýyla Hûd Sûresi’nin nüzûlü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûrede, Hûd’un (a.s.) kýssasý anlatýldýðý için sûre bu isimle adlandýrýlmýþtýr. 123 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý da Yûnus Sûresinde olduðu gibi Kur’ân’ýn Allah tarafýndan indirilmiþ olduðunu ispatlamaktýr. Bundan dolayý hem Yûnus Sûresinin amacýný tamamlamak ve hem de o sûrede zikredilen kýssalarý da ikmal etmek için ondan sonra zikredilmiþtir.
(c.c.)
Sûre, Kur’ân’ýn þanýna dikkat çekmek ve insanlarýn ona olan ihtiyacýný beyan etmek ve Yûnus Sûresi’nde olduðu gibi inkar edenlere Kur’ân’la meydan okumak için, Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indiriliþinin ispatýyla baþlamýþtýr. Sonra, Peygamber’i (s.a.s.) inkarcýlarýn kendisini yalanlamalarýna karþý desteklemek için buradan kýssalara geçmiþtir. Sonra da; bu anlatým biçimine (üslubuna) uygun bir sonuçla sona ermiþtir.
Kur’ân’ýn Allah (c.c.) Tarafýndan Ýndiriliþinin Ýsbatý (1.-24. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm Râ: Bu, engin hikmet sahibi, her þeyden haberdar olan Allah (c.c.) tarafýndan âyetleri önce muhkem kýlýnmýþ sonra de251
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
taylandýrýlýp açýklanan bir kitaptýr.” (Âyet: 1) buyurup, Kur’ân’ýn, âyetlerinin muhkem (hikmetli ve saðlam) kýlýndýðýna sonra, helal, haram, teþvik, sakýndýrma... vb. konular iyice detaylandýrýlýp açýklanmýþ olduðuna, bu harflerle yemin etti. Ve, devamla da, insanlarýn Kendi’sine ibadet etmeleri, Kendi’sinden af ve maðfiret dileyip, (Allah (c.c.) tarafýndan) belirlenmiþ bir süreye kadar, onlarý güzel bir nimetle nimetlendirmesi için ve O’na tevbe edip yönelsinler diye Kur’ân’ý insanlara indirdiðini bildirdi. Sonra; O’ndan yüz çevirdikleri takdirde onlarý büyük bir günün azabýyla korkutup, onlarýn dönüþlerinin O’na olacaðýný ve O’nun her þeye kadir olduðunu ifade etti. Devamla da O’nun, onlarýn gizlediklerini de açýða vurduklarýný da bildiðini belirtti ve yeryüzünde rýzký O’na ait olmayan hiçbir canlýnýn bulunmadýðýný, O’nun, her canlýnýn durduðu yeri de emanet býrakýldýðý yeri de bildiðini, bütün bunlarýn O’nun katýnda apaçýk bir kitapta (toplanmýþ) olduðunu bildirdi. Sonra; onlardan (insanlardan) hangisi daha iyi iþ yapacak diye gökleri ve yeri altý günde yaratanýn da O olduðunu, dolayýsýyla, onlarýn yapmýþ olduklarý amellerden dolayý hesaba çekilecekleri bir günün olmasýnýn da kaçýnýlmaz olduðunu belirtti. Sonra; bütün bu anlatýlanlara raðmen, þayet Peygamber (s.a.s.) onlara öldükten sonra diriltileceklerini haber verse onlarýn: Þüphesiz bu boþ/batýl bir sihirdir, bunun hiç bir gerçekliði yoktur, diyeceklerini bildirdi. Ve yine, onlarý cezalandýrmayý va’dettiði bu azabý onlardan geciktirdiði vakit te (O’nunla) alay ederek: “Onu erteleyen ne?” diyeceklerini belirtti. Onlara cevaben: O azabýn onlara geldiði gün, onun kendilerinden asla geri çevrilmeyeceðini ve o alay edip, eðlendikleri þeyin kendilerini sarýp, kuþatmýþ olacaðýný bildirdi. Sonra; onlara þunu belirtmek istedi: Þayet Cenab-ý Hak onlara bu azabý acele vermiþ olsaydý yine O’na inanmayacaklardý; çünkü onlardan birine Cenab-ý Hak bir rahmet tattýrýp sonra o rahmetini ondan geri çekip aldýðýnda o insanýn ümitsizlik, küfür ve nankörlükte aþýrý gittiðini; bu sýkýntýdan sonra yine ona bir nimet tattýrdýðýnda da bu sefer de kötülüklerin kendisinden bir daha dönmemecesine uzaklaþýp gittiðini sanýp sevinerek, þýmarmakta ve böbürlenmekde ileri gittiðini belirtti. Böylece bu gibi 252
11- Hûd Sûresi
insanlarýn ne sýkýntýdan ve ne de nimetten ders ve öðüt almadýklarýný bildirdi. Sonra da, sabredenleri bunlardan istisna etti. Ne sýkýntýnýn onlarý ümitsizliðe düþürüp ve ne de nimetin onlarý þýmartmadýðýný bildirdi. Ve, onlara bu dengeli tutumlarýndan dolayý baðýþlama ve büyük bir mükafat sözü verdi. Sonra; tekrar Kur’ân’dan bahsetmeye dönüp, Peygamber’e (s.a.s.), onlarýn kendisinden, ona gökten bir hazine indirilmesi yahut beraberinde bir melek gelmesi gibi, Kur’ân’ýn Allah (c.c.) katýndan indirildiðine delalet eden âyet/mucize istemelerinden bunalarak, belki kendisine vahyolunanýn bir kýsmýný terketmeye kalkacaðýný ve bu sebeple göðsü sýkýþýp bunalacaðýný ifade etti. Sonra, (O’nun, bu tür isteklere aldýrmamasý için) Kendi’sinin onlara Allah (c.c.) tarafýndan gönderilmiþ bir uyarýcýdan baþka bir þey olmadýðýný, Allah’ýn (c.c.) da kendisinden vahyi onlara teblið etmekten baþka bir þey istemediðini bildirdi. Allah’ýn (c.c.) her þey üzerine vekil olduðunu beyan etti. Sonra; inanmayanlarýn o Kur’ân’ý Peygamber’in (s.a.s.) uydurduðunu söylediklerini bildirip; Peygamber’e (s.a.s.), onlara meydan okuyarak, (öyleyse) o Kur’ân gibi on tane uyduruk sûre getirmelerini kendilerinden istemesini emretti. Ve onlara da, Kur’ân sûrelerinin benzeri on sûreyi getirmede kendilerine yardým etmeleri için Allah’tan (c.c.) baþka yardýma çaðýrabilecekleri herkesi de yardýma çaðýrmalarýný emretti. Sonra; onlara eðer Allah’tan (c.c.) baþka çaðýracaklarý yardýmcýlarý, Kur’ân’ýn bir benzerini meydana getirme isteklerinde, Kur’ân’ýn bu meydan okumasý karþýsýnda onlara cevap vermezlerse (onlara yardým etmezse), bu durumda Kur’ân’ýn Peygamber (s.a.s.) tarafýndan uydurulan bir kitap deðil ancak Allah (c.c.) tarafýndan O’nun bilgisiyle indirilmiþ bir kitap olduðunu bilmelerini, O’ndan baþka hiçbir ilah olmadýðýný, kabul etmelerini emretti. Çünkü ne onlarýn ve ne de ilahlarýnýn kendilerine meydan okuyan Kur’ân’ýn bir mislini meydana getiremediklerini belirtip, onlardan, bunu yapmadan aciz olduktan sonra, artýk akýllarýný baþlarýna toplayýp müslüman olmalarýný istedi. Sonra; dünya hayatýný Allah’a (c.c.) imana tercih edenlerin, yaptýklarýnýn karþýlýðýnýn dünyada kendilerine tam olarak verileceðini ama artýk 253
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
onlarýn ahirette ateþten baþka herhangi bir nasiplerinin kalmayacaðýný, onlarýn dünyada yaptýklarýnýn boþa gittiðini, amellerinin batýl olduðunu belirtti. Çünkü onlara yaptýklarýnýn karþýlýðýnýn dünyada tam olarak ödenmiþ olduðundan ahirette hiçbir þeylerinin kalmadýðýný bildirdi. Sonra; Rabb’i tarafýndan apaçýk bir delil üzere bulunan (ki bu delil Kur’ân’dýr), yine Rabb’inden baþka bir þahitin de O’nu takip ettiði (ki bu þahit de Ýncil’dir), ondan önce de onu tasdik eden Mûsa’nýn kitabý (Tevrat) bulunan birinin (Peygamber’in) (s.a.s.) yaptýðýnýn karþýlýðýnýn diðerleri gibi olmasýnýn mümkün olmadýðýný bildirdi. Onlarýn (Mûsa ve diðer peygamberlerin), O’na (Peygamber’e) inandýðýný belirtti. Ve kim O’nu inkar ederse artýk bundan sonra onun yerinin de ateþten baþka bir yer olmayacaðýný bildirdi. Sonra da, Peygamber’i (s.a.s.), tariz (ima) yollu, Kur’ân hakkýnda herhangi bir þüphe içerisinde olmaktan nehyedip: “O, kuþkusuz Rabb’inden (gelen) bir gerçektir. Ama insanlarýn çoklarý inanmýyorlar...” (Âyet: 17) buyurdu. Sonra; inkar etmeleri/ortak koþmalarý sebebiyle yalan düzüp Allah’a iftira edenlerden daha zalim kimselerin bulunmadýðýný belirtti. Onlarýn (ahirette) Rabbi’lerine arzolunacaklarýný dünyalarýnda kendilerini gözeten meleklerden tanýklarýn onlar hakkýnda: “Ýþte Rabbi’lerine karþý yalan söyleyenler bunlardýr. Dikkat edin; Allah’ýn laneti bu zalimlerin üzerinedir.” (Âyet: 18) diyeceklerini bildirdi. Sonra, yine o meleklerin: onlarýn, insanlarý Allah’ýn (c.c.) yolundan çevirip alýkoyduklarýný, onu (Allah’ýn doðru yolunu) eðriltmek istediklerini ve onlarýn ahireti de inkar ettiklerini söyleyeceklerini de ifade etti. Ve, onlarýn dünyada Allah’ý aciz býrakacak güçte olmadýklarýný; onlarýn, Allah’ýn azabýnýn kendilerine gelmesine mani olacak Allah’tan baþka dostlarýnýn da bulunmadýðýný belirtti. Fakat Allah (c.c.), onlara dünyada azap etmemekle, onlarýn azabýný kat kat arttýrmak için kendilerine mühlet vermek istediðini, (bu sebeple) onlarýn Kur’ân’ý iþitemediklerini, O’nun hidayetini de göremediklerini; onlarýn, kendi öz nefislerini hüsrana uðratan kiþiler olduðunu, iftira için kullandýklarý þeylerin de ahirette kendilerini býrakýp kaybolacaðýný bildirdi. Ve, kuþkusuz bunlarýn ahirette hüsranýn en beterine uðrayacak kimseler olduklarýný belirtti. 254
11- Hûd Sûresi
Sonra; Cenab-ý Hak bu konuyu müminlere mükâfât va’diyle sürdürüp, onlarýn cennet ashabý olduklarýný ve onlarýn orada ebedî kalacaklarýný ifade etti. Ve, bu iki topluluðun durumuna bir temsil getirerek: “Bu iki topluluðun durumu körle saðýr, görenle iþiten gibidir. Örneðin bu ikisi hiç bir olur mu? Hâlâ ibret alýp düþünüp taþýnmýyor musunuz?” (Âyet: 24) buyurdu.
Ýnkarcýlarýn Yalanlamalarýna Karþý Peygamber’i (s.a.s.) Kýssalarla Destekleme (25.-98. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Andolsun biz Nûh’u da kavmine elçi olarak göndermiþtik. Ben sizin için apaçýk bir uyarýcýyým... (demiþti).” (Âyet: 25) buyurup, Nûh’un (a.s.) kavmini, azabýyla yakalamadan (helak etmeden) önce, onlara, kendilerini inzar etmesi (uyarmasý) için peygamber olarak gönderdiðini bildirdi. Nûh’un (a.s.) onlara: Allah’tan (c.c.) baþkasýna ibadet etmemelerini emrettiðini, çünkü Kendi’nin, onlarýn hakkýnda acýklý bir günün azabýndan korktuðunu söylediðinde, kavminden inkar edenler Nûh’a cevaben: O’nu kendileri gibi bir beþerden baþka bir þey olarak görmediklerini ve kendisine, içlerinden basit görüþlü (bilgisiz) aþaðý tabakadan, ayak takýmýndan insanlardan baþkasýnýn da tabi olduðunu (uyduðunu) görmediklerini, ona inananlarýn kendilerine karþý herhangi bir üstünlüðünün olduðunu da sanmadýklarýný; bilakis onlarýn davalarýnda yalancýlar olduklarýný zannettiklerini... (Nûh’a) söylediklerini beyan etti. Sonra; Nûh’un (a.s.), kavminin bu sözlerine cevap olarak: Kendisinin Rabb’i tarafýndan gönderilen bir delil üzerinde olduðunu, Rabb’inin, katýndan ona bir rahmet vermiþ olduðunu, eðer bu rahmet onlarýn gözlerinden saklanmýþsa (onu göremiyorlarsa), artýk bundan sonra onlar o rahmeti istemezken, ona tiksintiyle bakarken kendilerini o rahmete zorla sokamayacaðýný bildirdiðini belirtti. Kuþkusuz Allah (c.c.) bu sûrede Nûh’un (a.s.) kýssasýný biraz daha detaylandýrýp, burada, Yûnus Sûresi’nde zikretmediði bazý haberleri, hikmetleri ve öðütleri dile getirdi. Ve, bunlarý, kýssayý Nûh’u (a.s.) yalanlayanlarýn cezasýnýn ne olduðunu beyan etmek suretiyle tamamlayýncaya kadar sürdürdü. Nûh’u, onunla beraber inanan255
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
larý bu azaptan kurtardýðýný, ona ve kavminden onunla beraber bulunan, onlarýn yolundan giden diðer insanlara hayýr ve bereket verdiðini belirtti. Ve, o insanlardan, dünyada kendilerini bir nebze nimetlendirip sonra da ahirette acýklý bir azabýnýn kucaklayacaðý kimselerin de bulunduðunu ifade etti. (Peygamber’e (s.a.s.) hitaben): “Ýþte bunlar, sana vahyetmekte olduðumuz gayb haberlerindendir. Ne sen ne de kavmin bundan önce onlarý bilmiyordunuz. Artýk (eziyetlere karþý) sabýrlý ol. Kuþkusuz güzel sonuç takva sahibi olanlarýndýr.” (Âyet: 49) buyurdu. Sonra; Âd kavmine kardeþleri Hûd’u gönderdiðini, Hûd’un da onlara; yalnýz Allah’a ibadet etmelerini emrettiðini bildirdi. Kuþkusuz Hûd’un (a.s.) Âd kavmiyle olan kýssasý A’râf Sûresi’nde de geçmiþti. Fakat, kýssadan bu sûrede zikredilenler, ayný kýssadan daha önce A’râf Sûresi’nde zikredilenlerden sibak, uslup, fazlalýk ve noksanlýk gibi hususlar açýsýndan farklýlýk arzetmektedir. Allah Teâlâ kýssanýn sonunda: Onlara helak edilmeleri hususunda emrinin geldiðinde, Hûd’u ve onunla birlikte inananlarý helaktan kurtardýðýný bildirdi. Ve, o Âd kavminin, artýk; Allah’ýn âyetlerini inkar eden, O’nun peygamberlerine âsi olan ve her inatçý zorbanýn emrine uyan bir kavim olarak anýlmaktan baþka türlü hatýrlanmayacaklarýný belirterek: “...Böylece hem bu dünyada hem de kýyamet gününde onlarýn peþlerine lanet takýldý. Dikkat edin, kuþkusuz Âd kavmi Rabbilerini inkar etmiþlerdi. Dikkat edin, Allah’ýn rahmetinden uzak kalýp helak olmuþtur Hûd’un kavmi Âd!” (Âyet: 60) buyurdu. Sonra; Semûd Kavmine kardeþleri Sâlih’i gönderdiðini, Sâlih’in de onlara yalnýz Allah’a ibadet etmelerini emrettiðini bildirdi. Bu kýssa da A’râf Sûresinde geçmiþti. Kýssanýn her iki sûrede de anlatýlýþý arasýndaki fark, Âd kýssasýnýn her iki sûrede zikrediliþi arasýndaki fark gibidir. Allah Teâlâ kýssanýn sonunda, kuþkusuz en sonunda onlarýn helakiyle ilgili emri geldiðinde, Sâlih’i ve onunla birlikte inananlarý kurtardýðýný, inkar edenleri ise korkunç bir sesin yakaladýðýný ve onlarýn (korkudan dizlerinin baðý çözülüp) yurtlarýnda öylece çöküp kaldýklarýný belirterek: “...Sanki orada hiç hayat sürüp, þenlik kurmamýþ gibi oldular. Dikkat edin! Kuþkusuz Semûd Kavmi Rabbilerini inkar etmiþlerdi. Dikkat edin! Allah’ýn rahmetinden uzak kalýp kahrolmuþtur Semûd Kavmi!” (Âyet: 68) buyurdu. 256
11- Hûd Sûresi
Sonra; elçilerinin Ýbrâhim’e (a.s.) müjde getirdiklerini ve O’nun da selamlaþmanýn ardýndan onlara yemeleri için kýzartýlmýþ bir buzaðý ikram ettiðini; onlarýn ellerinin yemek için buzaðýya uzanmadýðýný (buzaðýyý yemediklerini) anlattý. Ýbrâhim’in (a.s.) bu durumu görüp, bunu yadýrgayarak, onlardan dolayý içine bir korku düþtüðünde, meleklerin kendisini teskin edip, O’na: kendilerinin Lût Kavmi’nin helaký için gönderilmiþ (melekler) olduklarýný haber verdiklerini bildirdi. Orada yanlarýnda dikilmekte olan Ýbrâhim’in (a.s.) karýsýnýn bu habere güldüðünü ifade etti. Bunun üzerine meleklerin (doðru söylediklerine inandýrmak için) O’na Ýbrâhim’den doðuracaðý bir çocuðun (Ýshak’ýn) ve O’nun (Ýshak’ýn) çocuðu olan Yakub’un müjdesini verdiklerini belirtti. Sonra, Ýbrâhim’in (a.s.) kendilerinden, belki O’na inanýrlar diye, Lût’un (a.s.) kavminin azabýnýn ertelemelerini istediðini; meleklerin Ýbrâhim’e (a.s.) bu istekten vazgeçmesini (boþuna uðraþmamasýný) emrettiklerini; çünkü onlarýn helaký hakkýnda Allah’ýn (c.c.) emrinin gelmiþ olduðunu söylediklerini bildirdi. Sonra; Lût kavminin kýssasýný anlattý. Bu kýssa da A’râf Sûresinde geçmiþti. Bunun da (diðer kýssalarda olduðu gibi) her iki sûrede anlatýlýþ tarzý arasýndaki fark, Âd ve Semûd kýssalarý arasýnda var olduðu daha önce zikredilen fark gibidir. Bu kýssanýn sonunda Cenab-ý Hak, Lût’a ve -eþi hariç, ailesinin diðer fertlerine kentlerinden çýkmalarýný emrettiðini, sonra da o kentin üzerine piþirilmiþ çamurdan yapýlýp istif edilmiþ taþlar yaðdýrdýðýný belirterek: “Rabb’in katýnda damgalanmýþ taþlar. Zalimlerden çok uzak deðildir bunlar.” (Âyet: 83) buyurdu. Sonra; Medyen halkýna kardeþleri Þuayb’ý gönderdiðini, Þuayb’ýn da onlara yalnýz O’na ibadet etmelerini emrettiðini bildirdi. Medyen halkýnýn kýssasý da A’râf Sûresinde geçmiþti. Bu kýssanýn da her iki sûrede anlatýlýþý arasýndaki fark Âd, Semûd ve Lût kavmi kýssalarýnýn her iki sûrede anlatýlýþý arasýndaki fark gibidir. Kýssanýn sonunda Allah (c.c.), Medyen halkýnýn helaký hakkýnda emrinin geldiði zaman Þuayb ve O’nunla birlikte inananlarý kurtardýðýný, inkar edenleri ise müthiþ bir ses yakalayýp; o sesin etkisinden dizlerinin baðý çözülerek, yurtlarýnda öylece çöküp kaldýklarýný belirtti. Ve: “Sanki orada hiç hayat sürüp yurt tutmamýþ, þenlik kurmamýþ gibi oldular. 257
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Dikkat edin, Medyen halký da Allah’ýn rahmetinden uzak kalýp helak olup gitti, Semûd Kavmi’nin helak olup gittiði gibi.” (Âyet: 95) buyurdu. Sonra da, Mûsa’yý (a.s.) Firavun ve toplumuna gönderdiðini bildirdi. Firavun toplumunun kýssasý, daha önce de Yûnus Sûresi’nde geçmiþti. Ancak Allah (c.c.), kýssayý burada o sûrede detaylandýrdýðý gibi detaylandýrmadý. Burada sadece onlarýn Mûsa’ya (a.s.) muhalefet edip karþý geldiklerini, Firavun’un emrine uyduklarýný ve bu yüzden de Firavun’un onlarý (sürüyü) suya götürür gibi ateþe götürdüðünü ifade edip; götürüldükleri, sürüklendikleri yerin de ne kötü bir varýþ yeri olduðunu beyan etti. Ve: “Peþlerine çok kötü bir lanet takýlmýþtýr. Hem bu dünyada hem kýyamet gününde. Ne kötü bir takýdýr o arkalarýna takýlmýþ olan (lanet)!” (Âyet: 99) buyurdu.
Sonuç Allah Teâlâ sonra; Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “Ýþte bu sana anlattýklarýmýz o kentlerin haberlerinden bir kýsmýdýr. Onlardan kimi hala ayakta, kimi de kökünden biçilip (silinip) gitmiþtir.” (Âyet: 100) buyurup, kendisine þu ana kadar anlattýklarýnýn eski kentlerin/geçmiþ medeniyetlerin, haberlerinden bir kýsmý olduðunu, o kentlerden bazýlarýnýn izlerinin hâlâ ayakta olduðunu, bazýlarýnýn ise izlerinin bile tamamen yok olup gittiðini bildirdi. O’nun, böyle yapmakla onlara zulmetmediðini; fakat o toplumlarýn, Allah’tan baþka ilahlar edinip onlara tapýnmalarý suretiyle kendilerine zulmettiklerini vurguladý. Binaenaleyh, o tapýndýklarý putlarýnýn da Allah’ýn emrine karþý onlara hiçbir yarar saðlamadýðýný, kendilerinden hiçbir azabý uzaklaþtýrmadýðýný bildirdi. Sonra; bu kýssalarýn anlatýlmasýnda ahiret azabýndan korkanlar için kesin bir delil bulunduðunu belirtti. O ahiret gününün, bütün insanlarýn toplanacaðý bir gün olduðunu, kendisinin o günü ancak sayýlý (belirli) bir müddet için ertelediðini bildirdi. Devamla da, kýyamet gününde bedbaht ve mutlu olacak kiþilerin durumlarýyla ilgili diðer bazý hususlarý dile getirdi. Sonra da, Peygamber’e (s.a.s.) ta’riz (imâ) yollu hitap ederek; onu, kavminin ibadet ettikleri o putlarýn yararsýzlýðýndan kuþku duymadan nehyetti. Ve, bunlarýn da, helak oluþlarýnýn haberlerini kendisine anlattýðý geçmiþ 258
11- Hûd Sûresi
kavimlerin yaptýklarý gibi, putlara kulluk etmeden baþka bir þey yapmadýklarýný belirterek; bunlara da azaptan paylarýný eksiksiz vereceðini bildirdi. Sonra da; kuþkusuz, Peygamber’den (s.a.s.) önce de Mûsa’ya (a.s.) Tevrat’ý indirdiðini, Peygamber’in (s.a.s.) kendi kavminin ona indirdiði Kur’ân hakkýnda ihtilafa düþtükleri gibi, Mûsa’nýn (a.s.) kavminin de Tevrat hakkýnda ihtilafa düþtüklerini belirtti. Ve, þayet onlarýn azaplarýnýn tehir edilmesi hakkýnda O’nun (Allah’ýn) önceden vermiþ olduðu sözü olmasa, kuþkusuz bunlarýn da aralarýnda, geçmiþtekilerde olduðu gibi, derhal hüküm verilmiþ olacaðýný bildirdi. Devamla da, þüphesiz bu iki gruptan her birinin yaptýklarý iþlerinin karþýlýðýnýn kendilerine verileceðinin kaçýnýlmazlýðýný belirterek: “Çünkü O, onlarýn yapmakta olduklarýndan hakkýyla haberdardýr.” (Âyet: 111) buyurdu. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.) kendisi ve kendisiyle beraber tevbe edenlerin, emrolunduklarý gibi doðru yollarýnda devam etmelerini emretti. Ve, onlarý kendilerine ateþ dokunmamasý için, müþriklerin aþýrý giderek azdýklarý gibi, aþýrý gitmekten yahut aþýrý giden müþriklere meyletmekten nehyetti. Böyle bir durumda onlarýn, Allah’tan baþka dostlar bulamayacaklarýný, sonra onlara yardým da edilmeyeceðini belirtti. Devamla da Peygamber’e (s.a.s.), namazý vakitlerinde dosdoðru kýlmaya devam etmesini ve kavminin kendisini yalanlamasýna karþý sabretmesini emredip: “Çünkü Allah güzel düþünüp güzel davrananlarýn mükâfatýný zayi etmez.” (Âyet: 115) buyurdu. Sonra; tekrar helak oluþlarýný anlattýðý o toplumlara dönüp, onlarýn içlerinde, Cenab-ý Hakkýn kendilerini kurtardýðý pek azý hariç, onlarý yeryüzünde fesat çýkarmadan nehyedip vazgeçirmeye çalýþacak fazilet sahibi insanlarýn bulunmadýðýný, onlarýn kendilerine verilen dünyevi refahýn ardýna düþüp þýmardýklarýný ve suç iþleyen insanlar olup çýktýklarýný belirtti. Ve; kuþkusuz O’nun o ülkeleri, halklarý hayýrsever, iyi insanlar olduklarý halde, onlarý zulmederek helak etmiþ olmadýðýný bildirdi. Devamla da, eðer O istese onlarýn hepsini barýþ sever, uslu, iyi insanlar yapacaðýný belirterek; ancak, O’nun kendilerine merhamet edip acýdýklarý hariç, insanlarýn birbirleriyle böylece sürekli ihtilaf edip gideceklerini bildirdi. Ve, on259
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
larý bunun için (yani rahmet ehlini rahmet, ihtilaf ehlini de ihtilaf için) yarattýðýný belirtip: “Rabb’in, andolsun ben cehennemi, tümden insan ve cinlerle dolduracaðým, sözü tamamlanacaktýr.” (Âyet: 119) buyurdu. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: Kendi’sine anlattýðý bu peygamberlerin haberlerini, O’nun kalbini kuvvetlendirip saðlamlaþtýrmak için anlattýðýný bildirdi. Ve, bu sûrede kendisine gerçek kýssalar, müminler için de öðüt ve ibretler gelmiþ olduðunu belirtti. Ve yine ona, Kur’ân’da kendileri hakkýnda gelmiþ olan azap tehdidine inanmayanlara, o azabý kendilerinden uzaklaþtýrýp defetmek için yapabilecekleri ne varsa, onlarý yapmaya çalýþmalarýný söylemesini istedi. Allah’ýn (c.c.) da onu (azabý) gerçekleþtirmek için çalýþtýðýný ifade edip, onlarýn bunu baþaramayacaklarýný, kendilerine haber vermesini emretti. Ve, onlara (inanmayanlara) da o azabý beklemelerini emredip; çünkü Kendi’sinin de, müminlerin de onlar için o azabý beklediklerini bildirmesini istedi. Ve: “Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah’a aittir. Bütün iþ ve oluþlar ona döndürülür. O halde O’na kulluk et. O’na dayanýp güven; Rabbin yapmakta olduklarýnýzdan habersiz deðildir.” (Âyet: 123) buyurdu.
260
12- YÛSUF SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Yûsuf Sûresi, Hûd Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Hûd Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra hicretten kýsa bir süre önce nazil olmuþtur. Böylece Yûsuf Sûresi’nin nüzulü de bu tarihlerde gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn verilmesinin sebebi; sûrenin, Yusuf ’un (a.s.), babasý ve kardeþleriyle olan kýssasý hakkýnda inmiþ olmasýdýr. 111 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indirilmiþ bir kitap olduðunun ispatýdýr. Nitekim bundan önceki Yûnus ve Hûd Sûrelerinin amacý da bu idi. Ýþte bundan dolayý Yûsuf Sûresi o iki sûreden sonra zikredilmiþtir. Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indirilmiþ bir kitap olduðunu ispatýn metodu, bu sûrede diðer iki sûredeki ispat metodundan farklýdýr. Çünkü önceki iki sûrede bunu ispat metodu, inanmayanlara meydan okunup, Kur’ân sûreleri gibi bir sûre veya on sûre getirmeleri istenmiþtir. Bu sûrede, bu husûsun ispat yöntemi ise, Peygamber (s.a.s.) gibi daha önceden okuyup yazmamýþ, ümmî birinin, bilmesi asla mümkün olmayan bir tarzda, Yusuf ’a (a.s.) ait haberlerin, onlara detaylý bir þekilde anlatýlmasý tarzýnda olmuþtur. Kuþkusuz bu amaçtan dolayý sûre üç bölüm halinde tamamlanmýþtýr. Birincisi, Yûsuf kýssasýna hazýrlamayý amaçlayan bir giriþ, ikincisi: Yusuf (a.s.) kýssasý, üçüncüsü ise sûrenin akýþýna uygun bir sonuçtur. 261
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Giriþ (1.-3. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm, Râ. Bu (sûrenin âyetleri de her hakikatý) açýklayan apaçýk kitabýn (Kur’ân’ýn) âyetleridir.” (Âyet: 1) buyurup, indirmiþ olduðu bu âyetlerinin de her hakikati açýklayan apaçýk kitabýn âyetleri olduðuna bu harflerle yemin etti. Ve, O’nu, düþünüp anlamalarý için Arapça bir Kur’ân olarak indirdiðini bildirdi. Devamla, Peygamber’e (s.a.s.), kendisine bu Kur’ân’da kýssalarýn en güzelini anlattýðýný, halbuki O’nun bundan önce bu hususta hiçbir þey bilmediðini, bu sebeple Allah (c.c.) katýndan indirilmiþ olmadýkça, O’nun böyle bir þeyi bilmesinin imkansýz olduðuna dikkat çekti.
Yûsuf Kýssasý (4.-101. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Hani bir vakit Yusuf babasýna: Babacýðým, ben rüya da onbir yýldýzla, güneþi ve ayý gördüm; onlarý bana secde ediyor halde gördüm, demiþti.” (Âyet: 4) buyurdu. Yakub’un (a.s.) oniki oðlu vardý. Onlardan altýsý Liyân kýzý Liyâ’dan, dördü, kendisinin iki odalýðýndan, ikisi de yine Liyân kýzý Rahîl’dendi. Ablasý öldükten sonra Rahîl’i almýþtý. Rahîl’den iki oðlu olmuþtu. Bünyamin ve Yusuf. Allah Teâlâ, Yusuf ’un oniki yaþýndayken- onbir yýldýz, güneþ ve ayýn kendisine secde ettiklerini rüyasýnda gördüðünü ve bu gördüklerini babasýna anlattýðýný; babasýnýn da, þeytan kendilerini Yusuf ’a karþý bir tuzak kurmaya sevketmesin diye, bu gördüðü rüyayý kardeþlerine anlatmamasýný ondan istediðini bildirdi. Yakub (a.s.), Yusuf ’u ve kardeþi Bünyamin’i diðer çocuklarýndan daha çok severdi. Sonra, Yakub (a.s.) o rüyayý tabir edip: Rabb’inin, O’nu seçip yücelteceðini, O’na sözlerin (rüyalarýn) tabirini öðreteceðini, týpký daha önce babalarý Ýbrâhim ve Ýshak’a nimetini tamamladýðý gibi Yusuf ’a ve böylece Yakub ailesine de nimetini tamamlayacaðýný bildirdiðini belirtti. Sonra; Yûsuf kýssasýnda istek ve arayýþ içerisinde olanlar için iþaretler (ayetler) ve ibretlerin bulunduðunu bildirip, bundan sonra kýssanýn tafsilatýna geçti. Ve, Yusuf ’un kardeþlerinin; aralarýnda, Yusuf ’un ve öz kardeþinin babalarý tarafýndan kendilerinden daha çok sevildiðini söyleyerek; babalarýnýn sevgide onlarý kendilerine tercih edip onlarý fazla sevmekle hata yapmýþ olduðuna hükmettiklerini ve aralarýnda Yusuf ’un öldürülmesi veya ba262
12- Yûsuf Sûresi
basýnýn yanýndan uzaklaþtýrýlmasý hususunda ona karþý bir komplo hazýrladýklarýný bildirdi. Ýçlerinden birinin, onu öldürmeyip, gelen kervanlardan biri tarafýndan alýnýp götürülmesi için, bir kuyunun dibine atýlmasý görüþünü ileri sürdüðünü, onlarýn da bu görüþte anlaþtýklarýný ifade etti. Sonra, Yusuf ’u gelip oynasýn diye kendileriyle birlikte göndermesi için babalarýný kandýrdýklarýný, babalarýnýn; onlar kendisinden habersizken kurdun gelip onu yemesinden korktuðunu söylemesi üzerine, ondan gafil olmayacaklarýna, ona dikkat edeceklerine dair babalarýna söz verdiklerini bildirdi. onu götürdüklerinde de o kuyuya attýklarýný, babalarýna geri döndüklerinde ona, kendilerinin ondan uzakta habersiz iken Yusuf ’u kurt yediðini söyleyeceklerine dair aralarýnda anlaþtýklarýný belirtti. Ve, Allah’ýn (c.c.) Yakub’a vahyedip, kuþkusuz onlarýn yaptýklarý bu iþi, onlar farkýnda olmadan, (bir gün) kendilerine haber vereceðini ona bildirdiðini beyan etti. Sonra; Yusuf ’un kardeþlerinin aðlayarak babalarýna döndüklerini ve ona; kendilerinin yarýþ yapmaya gittiklerini, Yusuf ’u eþyalarýnýn yanýnda býraktýklarýný ve onu kurdun yediðini haber verdiklerini bildirdi. Yusuf ’un gömleðini üzerine sahte bir kan bulaþtýrmýþ olduklarý halde, ona getirdiklerini; Yakub’un (a.s.) gömleðe bakýp, onda herhangi bir yýrtýk, bir parçalanma izi olmadýðýný görünce, onlarýn yalanlarýný anladýðýný ve onlara, nefislerinin kendilerini aldatýp kötü bir iþe itmiþ olduðunu söylediðini belirtti. Yusuf ’un kaybý karþýsýnda güzelce sabredip onlarýn anlattýklarý yalanlarýna karþý Yusuf ’un durumunun ortaya çýkmasý ve ona ne yaptýklarýný öðrenmek için Allah’ýn yardýmýna sýðýndýðýný bildirdi. Sonra; Medyen’den Mýsýr’a gitmekte olan bir kervanýn, sucularýný kendilerine su bulmasý için su aramaya gönderdiklerini, sucu yürüyüp o kuyuya vardýðýnda, kovasýný saldýðýný, Yusuf ’un kovaya sarýlýp kuyudan çýktýðýný, sucunun Yusuf ’un cemal ve güzelliðini görünce çok beðendiðini, O’nun ve yanýndaki adamlarýn, Yusuf ’un durumunu kafilelerindeki diðer insanlardan gizlemek ve onlara, suyun sahiplerinin, onu kendi adlarýna Mýsýr’da satmalarý için, bir ticaret malý gibi býraktýklarýný söylemek üzere aralarýnda anlaþtýklarýný beyan etti. Sonra; onlarýn Yusuf ’u düþük bir fiyatla Mýsýr’da sattýklarýný bildirdi. Çünkü kendilerinin bu satýþta herhangi bir zararlarýnýn söz konusu olmadýðýný belirtti. Devamla, onu Mýsýr’ýn azizinin, maliye bakanýnýn satýn aldýðýný; bakanýn, hanýmýna emredip, ona iyi 263
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
bakmasýný, belki kendilerine yararý olacaðýný ya da onu evlat edinebileceklerini söylediðini belirtti. Sonra; Yusuf ergenlik çaðýna ulaþýnca, ona hikmet ve ilim verdiðini, onu güzel davranmasýndan ve itaatinden dolayý bununla ödüllendirdiðini bildirdi. Aziz’in karýsýnýn ona gönlünü kaptýrýp onun nefsinden murad almak istediðini, kendinden talep edilen bu istek karþýsýnda Yusuf ’un Allah’a sýðýnarak, koþup kapýya çýktýðýný, onu alýkoymak için kadýnýn da arkasýndan çýkýp, onun gömleðinden asýldýðýný ve gömleðini arkasýndan yýrttýðýný, kapýya vardýklarýnda kadýnýn kocasýný orada bulduklarýný bildirdi. Bunun üzerine kadýn ona iftira atýp kocasýna, Yusuf ’un kendisine kötülük yapmak istediðini söylediðini, Yusuf ’un da buna cevaben; asýl onun kendisinin nefsinden murad almak istediðini ve kendisinin bunu kabul etmediðini söylediðini belirtti. Kadýnýn ailesinden bir þahit gelip, eðer gömleði önden yýrtýlmýþsa kadýnýn doðru söylediðini, yok eðer arkadan yýrtýlmýþsa Yusuf ’un doðru söylediðini ifade ettiðini, Bakanýn, Yusuf ’un gömleðinin arkadan yýrtýlmýþ olduðunu görünce onun (hanýmýnýn) Yusuf ’u itham etmesinin kadýnlarýn bilinen tuzaklarýndan olduðunu anladýðýný ve Yusuf ’a, insanlarýn duymamasý için bundan kimseye bahsetmemesi, emrettiðini ve kadýna da günahýndan tevbe istiðfar edip, bir daha ona dönmemesini söylediðini beyan etti. Sonra, þehirde bir grup, kadýnýn bunu öðrenip, bundan dolayý azizin hanýmýný kýnadýklarýný, azizin karýsýnýn hanýmlarýn bu ayýplamalarýný duyunca onlarý evine davet edip; kendilerine yiyecek hazýrlayarak yiyeceklerini kesmek için onlardan herbirine birer býçak verdiðini ve bu esnada Yusuf ’a onlarýn huzuruna çýkmasýný emrettiðini, onlarýn birdenbire karþýlarýnda Yusuf ’u görünce, çarpýlýp þaþkýna döndüklerini bu yüzden her birinin ellerindeki býçaklarý kendi ellerine isabet edip, ellerini yaraladýðýný bildirdi. Sonra, azizin hanýmýnýn kadýnlara: Hakkýnda kendisini ayýpladýklarý insanýn iþte bu (genç) olduðunu söyleyip devamla, eðer ona emrettiði þeyi yapmazsa mutlaka hapsi boylayacaðýný söylediðini, bunun üzerine Yusuf ’un hapse atýlmayý onun kendisini davet ettiði þeye tercih ederek, onun istediðini yapmayýnca, kadýnýn kocasýna gidip Yusuf ’tan þikayet edip, onun kendisini insanlar içerisinde rüsva ettiðini, kendisinin onun nefsinden murad almak, gönül eðlendirmek istediðini onlara söylediðini, dolayýsýyla bu sözün zikri 264
12- Yûsuf Sûresi
insanlarýn dillerinden düþünceye (bu olay unutuluncaya kadar), Yusuf ’u hapsetmesini uygun gördüðünü kendisine söylediðini beyan etti. Sonra; Yusuf ile beraber zindana iki gencin de girdiðini bildirdi. -Bunlardan birisi kralýn aþçýsý, ikincisi ise þarapçýsý idi-. Þarapçýnýn Yusuf ’a, rüyasýnda þarap sýktýðýný gördüðünü anlattýðýný, aþçýnýn da ona, rüyasýnda kendisini baþýnýn üzerinde ekmek taþýyor ve kuþlar da o ekmekten yiyor bir halde gördüðünü söylediðini ve her ikisinin de bu rüyalarýný kendileri için tabir etmesini ondan istediklerini bildirdi. Bunun üzerine Yusuf ’un (a.s.) onlara, yemekleri kendilerine gelmeden önce rüyalarýný tabir edeceðini söylediðini ve rüyalarýn tabiri konusundaki bu bilgisinin kendisine Rabb’i tarafýndan öðretildiðini söyleyerek; çünkü kendisinin Allah’a ve ahiret gününe inanmayan bir kavmin dinini terkettiðini ve babalarý Ýbrâhim ve Yakub’un dinine tabi olduðunu onlara haber verdiðini belirtti. Sonra da, Yusuf ’un (a.s.) onlara, Allah’tan baþka ibadet ettikleri þeylerin batýl olduðunu beyan ederek, rüyalarýnýn tabirine geçtiðini, þarapçýya rüyasýný yorumlayýp (tevil edip): Onun kralýn yanýndaki iþe döneceðini bildirdiðini, aþçýya da rüyasýný yorumlayarak onun da asýlýp, kuþlarýn kafasýndan yiyeceðini söylediðini bildirdi. Ve devamla, Yusuf ’un þarapçýdan, iþine döndüðünde kralýn yanýnda kendisinden bahsetmesini istediðini ifade etti. Ancak þarapçýnýn, iþine döndüðünde kralýn yanýnda ondan bahsetmeyi unuttuðunu, böylece Yusuf ’un hapiste bir kaç yýl kaldýðýný beyan etti. Sonra; Kralýn rüyasýnda yedi zayýf inek tarafýndan yenilen yedi semiz inekle yedi yeþil, yedi de kuru baþak gördüðünü ve kavminden bu rüyayý kendisine tabir etmelerini istediðini; onlarýn bu rüyayý tabir etmekten aciz kalýp, onu tabir edemediklerini, bunun üzerine þarapçýnýn onlardan, bu rüyayý tabir etmesi için kendisini Yusuf ’a göndermelerini istediðini bildirdi. Þarapçý Yusuf ’a varýp rüyayý ona anlattýðýnda Yusuf ’un ona: Onlarýn yedi sene ardarda ekin ekeceklerini söyleyip, onlara biçtiklerini, tahýl biti yememesi için, baþaðýnda býrakmalarýný, ondan çok az bir miktarýný yemelerini tavsiye ettiðini belirtip; sonra onlara bu yedi bolluk yýlýnýn ardýndan yedi kurak yýl geleceðini, bu yedi yýl içerisinde de önceden depoladýklarýný yiyeceklerini, sonra da kuraklýktan önce olduðu gibi tekrar bolluða döneceklerini söylediðini bildirdi. Þarapçýnýn krala dönüp, onun bu tabirini kendisine haber verdiðinde kralýn Yusuf ’un hapisten çýkarýlýp kendilerine 265
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
getirilmesini istediðini belirtti. Kralýn elçisi Yusuf ’a geldiðinde Yusuf ’un; kadýnlarýn durumlarýnýn ortaya çýkmasý ve kendisinin ona isnat ettikleri suçtan beri olduðunun bilinmesi için Kral’ýn elçisine: Kral’a dönüp ellerini kesen kadýnlarýn durumunu ona sormasýný istediðini bildirdi. Böylece Kral’ýn kadýnlarý çaðýrýp onlara: Yusuf ’un nefsinden murad almak istediklerinde dertlerinin ne olduðunu sorduðunu, bunun üzerine onlarýn krala cevap verip: Yusuf hakkýnda hiçbir kötülük bilmediklerini söylediklerini ve azizin karýsýnýn da Yusuf ’un nefsinden murad almak isteyenin asýl kendisi olduðunu itiraf ettiðini beyan etti. Sonra; kralýn Yusuf ’u kendisine özel danýþman yapmak için onu getirmelerini emrettiðini, Yusuf ona geldiðinde kralýn onunla konuþup, artýk bundan sonra onun kendisinin yanýnda makam ve mevki sahibi güvenilir biri olduðunu bildirdiðini; bunun üzerine Yusuf ’un ondan, kýtlýk yýllarýnda ülke hazinelerinin durumunu iyice idare edebilmesi için, kendisini Mýsýr hazinelerinin baþýna getirmesini istediðini; Kral’ýn da onun bu isteðini kabulettiðini belirtti. Sonra; Yusuf ’un kardeþlerinin, ailelerine yiyecek satýnalmak için ona geldiklerini, Yusuf ’un onlarý tanýdýðýný, onlarýnsa Yusuf ’u tanýyamadýklarýný bildirdi. Yusuf onlarýn yüklerini hazýrlayýnca onlardan baba bir kardeþlerini (Bünyamin’i) de getirmelerini isteyerek: Bir sonraki geliþlerinde eðer O’nu da getirmezlerse bir daha kendilerine hiçbir þey vermeyeceðini söylediðini, bunun üzerine kardeþlerinin O’na:(Bünyamin’i) kendileriyle birlikte göndermesi için babalarýný o konuda ikna etmeye çalýþacaklarýný söylediklerini beyan etti. Bu söyleþinin ardýndan Yusuf ’un, emrindeki gençlere; (kardeþlerinin) ailelerinin yanýna döndüklerinde farkýna varýp da tekrar kendisine geri dönmeleri için, aldýklarý yiyeceklerine ödedikleri sermayelerini, yüklerinin içine koymalarýný emrettiðini bildirdi. Yusuf ’un kardeþleri babalarýna döndüklerinde O’na; eðer kardeþleri Bünyamin’i kendileriyle birlikte göndermezse bir daha kendilerine hiçbir þey verilmeyeceðini haber verip; ondan, Bünyamin’i kendileriyle birlikte göndermesini isteyerek, O’nu koruyacaklarýna dair Kendi’sine söz verdiklerinde, Yakub’un onlarýn bu isteklerine: Kuþkusuz bundan önce de Yusuf ’u koruyacaklarýna dair kendisine söz verdiklerini, halbuki onu korumadýklarýný hatýrlatarak cevap ver266
12- Yûsuf Sûresi
diðini belirtti. Ve, onlara: en iyi koruyucunun Yüce Allah olduðunu ve O’nun merhametlilerin en merhametlisi olduðunu söylediðini bildirdi. Yusuf ’un kardeþleri eþyalarýný açýp içinde sermayelerinin de kendilerine iade edilmiþ olduðunu görünce, bunu hemen babalarýna bildirip, tekrar Mýsýr’a gittiklerinde ailelerine yiyecek alacaklarýný, kardeþlerini koruyacaklarýný ve bir deve yükü de onun için fazladan alacaklarýný söylediklerini belirtti. Bunun üzerine Yakub’un (a.s.) onlardan Bünyamin’i mutlaka kendisine getireceklerine dair Allah adýna kendisine saðlam bir söz vermelerini istediðini ve ona Allah (c.c.) adýna saðlam bir söz vermeleri, yemin etmeleri üzerine de Bünyamin’i onlarla birlikte gönderip, onlarýn (sözleri) üzerine Allah’ý (c.c.) þahit tuttuðunu beyan etti. Sonra; Yusuf ’un kardeþleri, tekrar Mýsýr’a varýp onun huzuruna girdiklerinde öz kardeþi Bünyamin’i kendi yanýna alýp, kendisinin onun kardeþi Yusuf olduðunu Bünyamin’e söylediðini ve ondan kardeþlerinin yaptýklarýna üzülmemesini istediðini bildirdi. Ve, onlarýn yüklerini hazýrlattýðýnda Kralýn su tasýný Bünyamin’in yüküne koydurttuðunu, sonra hareket etmelerine kadar onlara mühlet verip, kafile hareket eder etmez arkalarýndan onlarý, kralýn su tasýný almakla itham eden bir elçi gönderdiðini, bunun üzerine kardeþlerinin tekrar Yusuf ’a ve ashabýna dönüp, buraya yeryüzünde fesat çýkarmak için gelmediklerine ve hýrsýz olmadýklarýna dair Allah’a yemin ettiklerini ifade etti. Buna karþýlýk Yusuf ’un: Eðer hýrsýzýn onlardan biri olduðu ortaya çýkarsa onun cezasýnýn ne olduðunu onlara sorduðunda da onlarýn: Bu iþin cezasýnýn su kabý kimin yükünde çýkarsa o kiþinin köle olarak alýkonulmasý olduðunu söylediklerini belirtti -ki bu ceza Mýsýr Kralýnýn þeriatýnda da hýrsýzýn cezasýydý-. Kuþkusuz Yusuf, böyle yapmakla kardeþini onlarýn elinden almak için hile yapmýþtý. Bu cevap üzerine onlarýn yüklerini açýp baktý, su kabýný kardeþinin yükünde bulunca da onun köle olarak alýkonulmasýna hükmedip onu kardeþlerinden aldý. Sonra; onlarýn Yusuf ’a, alýkoyduðu kardeþlerinin yaþlý bir babasý olduðunu söyleyip, onun yerine içlerinden birisini alýkoymasýný teklif ettiklerini, bunun üzerine Yusuf ’un: Su kabýný yanýnda bulduklarýndan baþkasýný yanýnda tutmayý asla kabul etmeyeceðini kendilerine bildirdiðini belirtti. Kardeþleri ondan ümit kesince içine düþtükleri durum ve babalarýna ne söyleyeceklerine dair aralarýnda gizli bir toplantý yaptýklarýný; onlardan 267
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
büyük kardeþlerinin, babasý kendisine izin verinceye ya da Allah ona kardeþini kurtarma imkaný verinceye kadar Mýsýr topraðýndan ayrýlmayacaðýný bildirerek, onlara babalarýna dönmelerini ve Bünyamin’in ne yaptýðýný ona haber vermelerini emrettiðini bildirdi. Onlar babalarýna dönüp de bu durumu ona haber verdiklerinde, babalarýnýn onlara inanmayýp, onlarý; bundan önce kardeþine (Yusuf ’a) karþý planladýklarý gibi, onun baþýna da bir iþ planlamakla itham ederek, Bünyamin’in kaybýna karþý da, daha önce olduðu gibi, güzelce sabrettiðini ve Allah’tan üç oðlunu da birlikte kendisine geri getireceðini ümit ettiðini onlara bildirdiðini belirtti. Ve, yüzünü oðullarýndan öteye döndürerek Yusuf ’a karþý olan üzüntüsünü dile getirdiðini, Yusuf ’a aðlamayý sürdürüp, sonunda gözlerini kaybetmesi üzerine, oðullarýnýn ona acýyarak kendisine; hâlâ Yusuf ’u anýp durduðunu, böylece hasta olacaðýný ya da helak olup gideceðini söylediklerini bildirdi. Yakub’un (a.s.), oðullarýnýn bu sözleri üzerine onlara cevaben: Kendi’sinin, durumunu yalnýz Allah’a arz ve þikayet ettiðini ve onun Allah katýndan onlarýn bilmedikleri þeyleri bildiðini oðullarýna söylediðini beyan etti. Sonra da Yakub’un (a.s.) onlara; Mýsýr’a gitmelerini, Yusuf ’u ve kardeþini araþtýrmalarýný Allah’ýn rahmetinden ümit kesmemelerini emrettiðini bildirdi. Bunun üzerine Yakub’un oðullarýnýn onun emrine itaat ederek, yiyecek almak ve kardeþlerini aramak için Mýsýr’a gittiklerini; Yusuf ’un huzuruna vardýklarýnda kendilerinin ve ailelerinin baþýna gelenleri ona þikayet edip anlattýklarýný; þimdi de bu yüzden önemsiz bir sermaye ile geldiklerini, ondan kendilerinden bu basit sermayeyi kabul etmesini ve onlara tam bir ölçü zahire vermesini, böylece kendilerine tasaddukta bulunmasýný ümit ettiklerini bildirerek, içinde bulunduklarý durumu ona þikayet edince Yusuf ’un onlarýn haline acýyýp gözlerinden yaþlar aktýðýný ve onlara, gençlik cehaleti içerisinde iken Yusuf ’a ve kardeþine neler yaptýklarýný sormasý üzerine onlarýn ona: Yoksa sen Yusuf musun? dediklerinde Yusuf ’un (a.s.): “Ben Yusuf ’um. Ýþte bu da kardeþimdir. Allah bize lutufta bulundu. Doðrusu kim Allah’tan korkar ve sabrederse Allah güzel düþünüp, iyi davrananlarýn ecrini zayi etmez.” (Âyet: 91) dediðini bildirdi. Sonra; onlarýn, Yusuf ’u tanýyýnca O’nun meziyet ve üstünlüðünü itiraf ettiklerini, O’na karþý yapmýþ olduklarý hatayý ikrar ettiklerini belirtti. Bunun üzerine Yusuf ’un onlarý affedip, Allah’tan onlarý baðýþlamasýný di268
12- Yûsuf Sûresi
lediðini ve onlara, gömleðini götürmelerini, kendisine gözü açýk gelmesi için, O’nu babasýnýn yüzüne koymalarýný ve bütün ailelerini kendisine getirmelerini emrettiðini bildirdi. Sonra; onlarýn babalarýna döndüklerini, Yusuf ’un gömleðini onun üzerine atar atmaz babalarýnýn gözlerinin tekrar açýlýp gördüðünü ve bütün ailelerini alýp Yusuf ’un yanýna gelerek, onun huzuruna çýktýklarýnda Yusuf ’un anne ve babasýný kucaklayýp onlarý kendi oturduðu tahtýn üzerine çýkardýðýný, bu esnada kardeþlerinin hepsinin onun önünde kendisine saygý için secdeye kapanýr gibi eðildiklerini belirtti. Ve, Yusuf ’un, kuþkusuz bu durumun kendisinin daha önceden görmüþ olduðu rüyanýn tabiri olduðunu, Rabb’inin o rüyayý gerçekleþtirdiðini ifade ederek, Rabb’inin, kendisini hapisten çýkardýðýnda da, þeytanýn kendisi ile kardeþleri arasýna fitne sokmasýndan sonra onlarý kendisine getirdiðinde de, kuþkusuz bütün bu hadiselerde kendisine lütuf ve ihsanlarda bulunduðunu babasýna söyleyip, devamla: Rabb’inin dilediði þeyde çok ince lütuflar sergilediðini ve O’nun her þeyi dileyen yegane alim, her þeyi yerli yerinde yapan yegane hikmet sahibi olduðunu bildirerek: “Rabb’im Sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin. Bana düþlerin yorumunu öðrettin. Ey göklerin ve yerin yaratýcýsý! Benim dünyada da ahirette de velim Sensin. Beni müslüman olarak öldür ve beni salih kullarýn arasýna kat.” (Âyet: 101) diye dua ettiðini bildirdi.
Sonuç (102.-111. âyetler) Allah Teâlâ bundan sonra Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “Ýþte bunlar sana vahyettiðimiz gayb haberlerindendir. Onlar (Yusuf ’un kardeþleri) birlikte karar verip (Yusuf ’a) tuzak kurarlarken sen yanlarýnda deðildin.” (Âyet: 102) buyurup, Yusuf (a.s.) kýssasýnýn, Cenab-ý Hakkýn kendisine vahyettiði ve kendisinin daha önceden hiç bilmediði geçmiþe ait gayb haberlerinden olduðunu bildirdi. Ýnsanlarýn çoðunun; Peygamber (s.a.s.) onlarýn iman etmelerini çok istese de, inatlarýndan dolayý Kur’ân’a inanmayacaklarýný belirtti. Ve, halbuki, O’nun kendilerinden, iman etmelerine karþýlýk herhangi bir ücret de istemediðini ifade edip, bu nedenle O’ndan yüz çevirmelerinin hiçbir geçerli sebebi bulunmadýðýna dikkat çekti. Peygamber’in (s.a.s.) yaptýðýnýn ancak insanlara bir hatýrlatma ve öðütten ibaret olduðunu bildirdi. 269
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra da; kuþkusuz bu yüz çevirmenin, Cenab-ý Hakkýn göklerde ve yerde bulunan âyetlerini inkar etmede, onlarýn adet haline getirdikleri bir alýþkanlýklarý olduðunu, onlarýn çoðunun þirke bulaþmadan Cenab-ý Hakka iman etmeyeceklerini ifade etti. Sonra; onlarýn bu inatlarýndan dolayý Cenab-ý Hakk’ýn kendilerini azabýndan sargýn bir belayla cezalandýrmasýndan; yahut da onlarýn farkýnda olmadýklarý bir sýrada kýyametin ansýzýn kendilerine gelmesinden hiç korkmadýklarýndan dolayý inkarcýlarý ayýplayýp kýnadý. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) hitaben; onlara: Kendi’sinin yolunun iþte bu yol olduðunu, onun ve ona tabi olanlarý Allah’a basiretle çaðýrýp, davet ettiklerini ve onlarýn inatlarýndan ve de kendisini sýkýþtýrma arzularýndan dolayý, ondan (Peygamber’den) getirmesini teklif ettikleri mucizeleri onlara getirmeyeceðini kendilerine söylemesini emretti. Sonra; yine Peygamber’den (s.a.s.) önce de kentler halklarýndan yalnýz onun gibi erkekleri insanlara Peygamber olarak gönderdiðini, onlarýn teklif ettikleri gibi melekleri (hiçbir zaman peygamber olarak) göndermediðini bildirdi. Ve onlara; kendilerinden önce Peygamberleri yalanlayanlarýn akibetlerinin nasýl olduðunu görmeleri için yeryüzünde gezip dolaþmalarýný emretti. Elbette ahiret yurdunun muttakiler (sakýnanlar) için bütün insanlarýn hepsine vermiþ olduðu onlarýn dünyalarýndan daha hayýrlý olduðunu bildirdi. Sonra; onlardan önceki yalanlayýcýlarý da baþlangýçta helak etmeyip, ancak kendilerine gönderilen Peygamberler onlarýn iman etmelerinden ümitsizliðe düþüp, onlarýn (inanmayanlarýn) da helak edilmeleri tehditleri karþýsýnda, kendilerine yalan tehditler savrulduðu kanýsýna vardýktan sonra (Peygamberinin tehditlerinin yalan olduðuna inandýktan sonra), yalanlayýcýlarý helak ettiðini belirtti. O’nun yardýmýnýn bundan sonra gelip, müminlerden dilediklerini kurtardýðýný bildirerek, hiçbir kimsenin O’nun azabýný günahkarlar topluluðundan asla geri çeviremeyeceðini beyan etti. Ve: “Andolsun ki onlarýn (Peygamberlerin) hikayelerinde akýl sahipleri için ibretler vardýr. Bu Kur’ân uydurulacak bir söz deðildir. Bilakis O; Kendinden öncekini (kitaplarý) doðrulayýcý her þeyi detaylandýrýp açýklayýcý ve inanan toplum için bir kýlavuz ve rahmettir.” (Âyet: 111) buyurdu.
270
13- RA’D SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ra’d Sûresi, Muhammed Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Muhammed Sûresi ise, kesin olarak, Nisâ Sûresi’nden iki sûre sonra nazil olmuþtur. Nisâ Sûresi’nin nüzulü Hudeybiye Barýþý ile Tebük Savaþý arasýnda gerçekleþmiþ olduðuna göre, Ra’d Sûresi de bu tarihlerde nazil olmuþ bulunmaktadýr. Buna göre Ra’d Sûresi Medine’de nazil olan sûrelerdendir. Mekke’de nazil olduðu da söylenmiþtir. Çünkü sûre, Mekke’de inen sûrelerin ele aldýðý konulara deðinmektedir. el-’Asamm: Bu sûrenin Medenî sûrelerden olduðunda icma olduðunu söylemiþtir. Sanki o, yukarda geçen söze bir deðer vermemiþtir. Halbuki Medine’de inen bazý sûrelerin, Mekkî sûrelerin içerdiði konulara deðinmiþ olmasýnda (yadýrganacak) bir þey yoktur. Çünkü Mekkî sûrelerin haklarýnda indiði müþriklerin, müslümanlarla iliþkileri hicretten sonra da kesilmemiþtir. Onlarýn bir çoðu Medine’nin etrafýnda bulunuyorlardý. Ýslâm’a davetleri de aralýksýz devam ediyordu. Bu sûrenin Medine’de nazil olan sûrelerden olduðunu teyid eden sebeplerden birisi de, Yüce Allah’ýn sûrenin 31. Âyetinde geçen þu sözüdür: “Yaptýklarý iþler yüzünden inkar edenlerin baþlarýna ani belalar gelmeðe devam edecek, yahut sen onlarýn yurtlarýnýn yakýnýna konaklayacaksýn. Allah’ýn va’di gelinceye kadar bu böyle sürüp gidecektir. Allah va’dinden asla caymaz.” (Âyet: 31) Bu sûrenin Ra’d (gök gürültüsü) ismiyle adlandýrýlmasýnýn sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin 13. Âyetinde: “gök gürültüsü, övgüsüyle O’nu tesbih eder.” buyurmuþ olmasýdýr. 43 âyettir. 271
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sûrenin Amacý ve Tertibi Ra’d Sûresi’nden önceki üç sûrenin amacýnda olduðu gibi, bu sûrenin amacý da Kur’ân-ý Kerîm’in Allah (c.c.) tarafýndan indirilen bir kitap olduðunu ispatlamaktýr. Ýþte bundan dolayý da bu sûre, o üç sûreden sonra zikredilmiþtir. Sûre, Rabb’i tarafýndan Peygamber’e (s.a.s.) indirilen Kur’ân’ýn, gerçek (hak) olduðunu beyan ederek, inkarcýlarý Kur’ân’ý tasdikten alýkoyan hakiki sebebin, onlarýn inanmadýklarý halde Kur’ân’ýn onlarý tevhide (Allah’ýn bir olduðuna inanmaya) çaðýrmasý olduðunu, beyan eden bir mukaddime ile baþlamaktadýr. Ve bu arada bir istidrat yaparak, sözü Allah’ýn birliðini (tevhidi) ispata getirmiþtir. Sonra yine tekrar sözü sûrenin asýl amacý olan Kur’ân’ýn Allah katýndan indirilmiþ bir kitap olduðu hususuna döndürüp, onlarýn bu husustaki iki þüphelerini dile getirmiþ, hemen ardýndan da bunlarýn iptaline geçmiþtir. Böylece bu sûrenin amacý, iþte bu üç hususta sýnýrlanmýþtýr.
Giriþ (1.-6. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm, Râ... Bunlar O kitabýn âyetleridir. Rabb’inden sana indirilen hak’týr. Ne var ki insanlarýn çoðu (buna) inanmazlar.” (Âyet: 1-2) buyurup, bu harflere yemin etmek suretiyle, O’nun, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) indirdiklerinin gerçekten O kitabýn âyetleri olduðunu, kendi katýndan ona indirilen her þeyin hak ve gerçek olduðunu bildirdi. Ancak, insanlarý O’nu tasdikten alýkoyan sebebin Kur’ân’ýn tevhide çaðýrmýþ olmasý hususu olduðunu ifade edip; halbuki onlarýn da buna inanmadýklarýný belirtti. Sonra, buradan istidrad yöntemi ile birliðinin ispatýna geçip; gökleri direksiz olarak yükseltenin, güneþi ve ayý kendileri için belirlenmiþ bir süreye kadar akýp gitmeye mahkum edenin, yaratýklarýnýn iþlerini düzenleyenin; O’na kavuþacaklarýna inansýnlar diye kendilerine âyetlerini açýklayanýn; bütün bunlarý yapanýn yalnýz O olduðunu beyan etti. Sonra, O’nun birliðine delalet eden baþka âyetler (deliller) de zikredip, insanlarýn sonunda O’na kavuþmalarýnýn kaçýnýlmaz olduðunu belirtti. Ve, bütün bunlarý görüp durduktan sonra, inanmayanlarýn; toprak olduktan sonra yeniden yaratýlacaklarýný inkar etmelerinin hayret verici bir husus olduðuna dikkat 272
13- Ra’d Sûresi
çekti. Bu inkarlardan dolayý onlarý tehdit edip; ahirette onlarýn boyunlarýna halkalar vurulacaðýný, onlarýn cehennem ashabý olduklarýný ve onlarýn orada ebedi kalacaklarýný bildirdi. Sonra; inanmayanlarýn Peygamber’den (s.a.s.); bu azabý çabuklaþtýrmasýný, acele getirmesini istediklerine deðinip: “Senden iyilikten önce kötülüðü acele istiyorlar, halbuki onlardan önce benzerleri (ne nice cezalar) gelip geçti. (Niçin onlardan ibret almazlar?) Þüphesiz Rabb’in, insanlara karþý, (onlarýn) zulümlerine raðmen maðfiret sahibidir. Ve Rabb’in azabý elbette pek þiddetlidir.” (Âyet: 6) buyurdu.
(Ýnkarcýlarýn) Kur’ân Hakkýndaki Ýlk Þüphelerinin Reddi (7.-26. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ýnkar edenler diyorlar ki: Önce Rabb’inden bir mucize indirilseydi ya! Sen ancak bir uyarýcýsýn ve her toplumun doðruyu ve iyiyi gösteren bir yol göstericisi vardýr.” (Âyet: 7) buyurup, onlarýn Kur’ân’ýn üzerindeki ilk þüphelerini dile getirdi. -ki bu da onlarýn Kur’ân’ý inkar edip Peygamber’den (s.a.s.) baþka bir mucize istemeleridir-. Kuþkusuz Allah Teâlâ onlara cevabýnda: Peygamber’in (s.a.s.), sadece onlara gönderilmiþ bir uyarýcý olduðunu bildirdi ve onlarý bu âyetlere inandýrmanýn onun elinde olmadýðýný vurguladý. Ve, her toplumun Cenab-ý Hakk’ýn ilminde kendi hallerine uygun mucizelerle gönderilen bir hidayetçisinin/yol göstericisinin bulunduðunu da belirtmek suretiyle, onlarýn bu isteklerine cevap verdi. Sonra; Kendisinin onlarýn durumlarýný en ince noktalarýna kadar bilmesine örnek olarak; O’nun her diþinin neye gebe olduðunu, rahimlerin neyi eksiltip neyi artýracaðýný ... vb. gibi ilminin ispatý sadedinde âyette dile getirdiði diðer þeyleri zikretti ki böylece onlar, kendileri için Allah’ýn seçmiþ olduðu mucizelerle yetinip, Peygamber’e (s.a.s.) inansýnlar. Sonra; Cenab-ý Hak, ilminin (bu þekilde) ispatýndan sonra, onlarýn teklif ettikleri bu tür mucizeleri getirmeye de muktedir olduðunun ispatýna geçip, onlara korku ve ümit olsun diye þimþeði gösterenin de yaðmur yüklü bulutlarý oluþturanýn da yalnýz O olduðunu ve gök gürültüsünün övgüyle meleklerin de korkuyla O’nu tesbih ettiklerini bildirip, yýldýrýmlar gönderip onlarla dilediðini çarpanýn da yalnýz Kendisi olduðunu belirtti. 273
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; inkar edenlerin Allah’ýn birliði hususunda mücadele edip tartýþtýklarýný, halbuki Allah’ýn (c.c.) tuzak kuranlarýn hilelerini baþlarýna geçirmede pek çetin ve güçlü olduðunu, O’nun, çaðrýldýðý/kendisine dua edildiði zaman çaðrýya/duaya icabet edeceðini, “gerçek çaðrý/duanýn da ancak O’na” olduðunu bildirdi. Onlarýn ortak koþtuklarý putlarýn ise, onlarýn hiçbir çaðrýlarýna cevap veremeyeceklerini, putlara çaðrý yapanlarýn halinin, týpký aðýzlarýna su gelsin diye uzaktan iki avucunu suya açan ama bu hareketiyle aðzýna hiç su ulaþmayanlarýn haline benzediðine iþaret edip, çünkü o suyun onlarýn çaðrýsýna icabet edip avuçlarýna gitmesinin mümkün olmadýðýný beyan etti. Sonra; göklerde ve yerde olanlarýn hepsinin ister istemez O’na secde ettiklerini bildirip, Peygamber’e (s.a.s.), onlara: göklerin ve yerin Rabb’i kimdir? diye sormasýný; ve bu soruya yine kendisinin cevap verip; O’nun, kuþkusuz Allah (c.c.) olduðunu söylemesini; çünkü göklerin ve yerin O’ndan baþka Rabb’i olmadýðýný kendilerine bildirmesini emretti. Ve buna raðmen onlarýn, O’ndan baþka kendilerine ne bir yarar saðlayýp ve ne de bir zarar vermeye muktedir olmayan þeyleri dost edinmelerini reddedip yadýrgamasýný, onlara, körle-görenin, yahut karanlýklarla-aydýnlýðýn bir olmadýðýný hatýrlatmasýný istedi. Sonra; bu sorunun ardýndan diðer bir soruya geçip: “Yoksa Allah ‘a, týpký O’nun yarattýðý gibi yaratan, ortaklar buldular da, (ikisinin) yaratma (sý) onlara benzer mi göründü?” (Âyet: 16) buyurup; Peygamber’e (s.a.s.), bu soruya cevap olarak: Her þeyin yaratýcýsýnýn O olduðunu, O’nun tek (vahid) ve her þeye üstün (kahhâr) olduðunu kendilerine söylemesini emretti. Sonra, bu misallerin ardýndan tekrar Kendi’sinin hak, onlarýn (putlarýn) batýllýðý hususunda baþka bir örnek daha verdi. Bu örnekte her ikisinin (Allah’a (c.c.) inanmanýn hak, putlara imanýn batýllýðýnýn) durumunu: Gökten yaðdýrdýðý ve onunla bütün derelerin kendi ölçülerine göre dolarak çaðlayýp aktýðý suya ve bu sel olup akan suyun üstünde taþýdýðý köpüðe benzetti. Ve yine bu durumu bir baþka örnekle, süs ya da eþya yapmak için ateþte eritilen, ayný þekilde üzerinde köpük bulunan altýnýn durumuna da benzetip, köpüðün altýnda bulunan suyun ve halis altýnýn hakkýn (Allah’a imanýn) misali (örneði) olduðunu, her ikisinin üstündeki köpüðün batýlýn 274
13- Ra’d Sûresi
(putlara imanýn) örneði/misali olduðuna dikkat çekti. Köpüðün kaybolup gittiði gibi batýlýn da sonunda yokolup gideceðini; su ve altýna gelince her ikisinin de insanlarýn onlardan yararlanmasý için kalacaklarýný beyan ederek, iþte hakkýn (Allah’a inanmanýn) da týpký bunun gibi (yararlý ve kalýcý) olduðunu bildirdi. Sonra; Rabbi’lerinin çaðrýsýna olumlu cevap verip O’na uyan ehl-i hak için güzellikler va’detti. O’nun çaðrýsýna olumlu cevap vermeyerek O’nu kabul etmeyenleri de azabýn en kötüsüyle korkuttu. Onlarýn sonunda varacaklarý yerin cehennem olduðunu ifade etti ve oranýn ne kötü bir yatak olduðunu belirtti. Sonra; bu iki grubun Allah’ýn emirlerine karþý tutumlarýndan dolayý görecekleri karþýlýk hususunda da bir olmalarýnýn mümkün olmadýðýný bildirdi. Devamla, bundan ancak akýl sahiplerinin öðüt alabileceklerini belirtti. Bunlarýn (akýl sahipleri) da; Allah’ýn ahdini yerine getiren ve antlaþmalarýný bozmayan, Allah’ýn bitiþtirilmesini (yerine getirilmesini) emrettiði þeyleri bitiþtiren, Rabbi’lerinden korkan, ahirette hesaplarýnýn kötü olmasýndan ürperti duyan, Rabbi’lerinin yüzünü (rýzasýný, cemalini) arzulayýp sabreden, namazlarýný kýlýp, Allah’ýn kendilerine rýzýk olarak verdiklerinden gizlice ve açýkça infak eden, kötülüðü güzellikle savan... kiþiler olduklarýný beyan etti. Sonra; tekrar bu dünyanýn (iyi) sonucunun onlar için olacaðýný va’dedip, bunun da (ahirette) girecekleri Adn cennetleri... vb. gibi (oradaki nimetler) olduðunu belirtti. Devamla da, Allah’a verdikleri sözü iyice pekiþtirdikten sonra bozanlarý, Allah’ýn birleþtirilip kavuþturulmasýný (yapýlmasýný) emrettiðini kesip koparanlarý, yeryüzünde fesat çýkaranlarý lanet ve bu (dünyanýn) kötü sonucuyla korkutup: “Allah dilediðine rýzký açar da kýsar da. (Onlar) dünya hayatiyle sevindiler. Halbuki ahiretin yanýnda dünya hayatý sadece bir geçim metaýndan baþka bir þey deðildir.” (Âyet: 26) buyurdu.
Ýnkar Edenlerin Kur’ân Hakkýndaki Ýkinci Þüphelerinin Reddi (27.-43. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Ýnkar edenler; O’na Rabb’inden bir âyet/mucize indirilseydi ya! diyorlar. De ki: Allah kuþkusuz dilediðini (bu gibi sözlerle) saptýrýr. (Doðruya) yöneleni de kendisine iletir.” (Âyet: 27) buyu275
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rup; onlarýn Kur’ân hakkýndaki ikinci þüphelerini dile getirdi -ki bu da onlarýn birinci þüphelerinin týpa týp aynýsýydý-. Önce: O’nun dilediði kiþileri saptýrdýðýný, dolayýsýyla, onlarýn isteklerini kabul edip teklif ettikleri mucizeleri onlara getirse dahi, Allah’ýn saptýrdýklarýnýn bunlara inanmayacaklarýný onlara bildirdi. Ve, hiçbir mucize isteðinde bulunmaksýzýn O’na yöneleni de kendisine ileteceðini belirtmek suretiyle onlarýn bu isteklerine cevap verdi. Sonra; kendisine yönelenleri; iman edenler, O’nun zikriyle kalpleri tatmin olup, sükun bulanlar... vb. gibi, kendilerini âyette nitelendirdiði diðer sýfatlarýyle övdü. Sonra; Tekrar ikinci defa olarak onlara cevap verip, Peygamber’i ümmetlerin en sonuncusu olan bir ümmete elçi olarak gönderdiðini, kendilerine okumasý için Kur’ân mucizesini O’na tahsis ettiðini bildirdi. Müminlere bir rahmet olarak O’nun (Kur’ân’ýn) mucizeliðinin aralarýnda ebedi olarak kalacaðýný ifade etti. Ýnkar edenlerin bütün bu açýklananlara raðmen O’nu inkar edip, O’nun rahmetini takdir edemediklerini belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) Kendi’sine inanmasýný, O’na tevekkül etmesini, O’na yönelmesini emredip, onlara iltifat etmemesini istedi.
(s.a.s.),
Sonra, üçüncü defa olarak yine onlara cevap verip: Eðer ortada kendisiyle daðlarýn yürütüldüðü, yeryüzünün parçalandýðý ya da ölülerin konuþturulduðu bir Kur’ân olsaydý kuþkusuz O Kur’ân’ýn da inanmadýklarý (kendilerine gösterilen) iþte bu Kur’ân olacaðýný bildirdi. Ve, indirdiði âyetlerin, indirilmesi hususunda emir ve kudretin de yalnýz Kendi’sine ait olduðunu belirtti. Þayet O dilemiþ olsa hiç kuþkusuz bütün insanlarý, kendilerine mucizelerden herhangi bir mucize göstermeden de doðru yola/hidayete erdireceðini bildirdi. Ve devamla da, onlarýn mucizeler istemedeki inatlarýndan dolayý, sürekli baþlarýna yaðmalama veya ölüm gibi musibetler gelmekte olduðunu belirtti. Ya da Peygamber’in (s.a.s.), onlarýn yurtlarýnýn yakýnýna inip onlarý kurtaracaðýný; nihayet sonunda Allah’ýn onlara karþý müminlere va’ddettiði zaferin geleceðini bildirdi. Sonra; kuþkusuz onlardan önce de çeþitli ümmetlerin, peygamberlerine deðiþik mucizeler getirmelerini teklif etmek suretiyle onlarla alay edip eðlendiklerini belirtip, buna raðmen Cenab-ý Hakkýn onlara belli bir süre mühlet verdiðini; sonra da baþlarýna indirdiði azapla onlarý yakalayýp cezalandýrdýðýný bildir276
13- Ra’d Sûresi
di. Bundan sonra Kendi’sinin onlara her türlü azabý vermeye muktedir olduðu ve ilahlarýnýn da bu azabý onlardan defetmekten aciz olduðunun ispatýna geçti. Herkesin ne yapýp kazandýðýný görüp gözeten Allah’ýn, böyle hiçbir þeyi yapmaktan aciz putlar gibi olmadýðýný bildirdi. Devamla, inanmayanlarý sýkýþtýrmak ve aciz býrakmak için kendilerine, Allah’a ortak koþtuklarý bu putlara adlar vermelerini (onlarý nitelendirmelerini) emretti. Ve, onlarýn, Allah’a, gerçekte var olmadýklarýndan dolayý O’nun bilmediði, ortaklar çaðýrdýklarýný belirtti. Onlarýn bunu yapmakla sadece sözün zahiriyle, yalýn (anlamsýz, boþ) sözlerle kendilerini aldattýklarýný; ortada onlarýn bildikleri herhangi bir bilgilerinin olmadýðýný belirtip, kuþkusuz onlarýn yapmýþ olduklarý bu saçmalýklarýn kendilerine güzel gösterildiðini ve doðru yoldan saptýrýldýklarýný bildirdi. Artýk bundan sonra onlarýn hidayete ermelerinin de mümkün olmadýðýný beyan etti. Sonra; onlarý dünya hayatýnda bir azapla ve ahirette de ondan daha çetin bir azapla tehdit etti. Allah’tan korkan, O’nun emirlerine karþý gelmekten sakýnan müminleri de, kandileri için altýndan ýrmaklar akan, yemiþleri ve gölgesi sürekli olan bir cennetle müjdeledi. Sonra; olanlara dördüncü kez cevap verip; ehl-i kitaptan, her ne kadar onlarýn fýrkalarýndan/gruplarýndan yanlarýndaki kitaplarýna uymadýðýndan dolayý Kur’ân’ýn bir kýsmýný inkar edenler varsa da, müþriklerin inanmadýðý Kur’ân’la ferahlayan O’na, sevinenlerin de var olduðunu bildirdi. Peygamber’e (s.a.s.): kendisine ibadet etmesini ve O’na hiçbir þeyi ortak koþmamasýný, sadece O’na davet etmesini emretti. Sonra; Kur’ân’ý Arapça bir hikmet (kitabý) olarak indirdiðini, ondan öte bir mucize aramanýn uygun olmayacaðýný bildirdi. Ve, Peygamber’i (s.a.s.); kendisine heveslerine uymasýnýn doðru olmayacaðý ilmin gelmesinden sonra, O’ndan istedikleri mucizeler konusunda inanmayanlarýn heva ve heveslerine uymaktan sakýndýrýp uyardý. Sonra; beþinci kez inanmayanlara cevap verip, Peygamber’den (s.a.s.) önce de nice peygamberler gönderdiðini, onlarýn da onun gibi, eþleri ve çocuklarý olan birer beþer olduklarýný bildirdi. Binaenaleyh, peygamberlerin kendi izni olmadan hiçbir mucize getirmelerinin mümkün olmadýðýný belirtti. Mucizeleri göstermek için takdir ettiði her vaktin, karþý çýkýlmasý 277
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
imkansýz bir kitabýn hükmüyle olduðunu ifade etti. Meydana gelen mahvetme (silme, neshetme, yok etme) ve ispat (býrakma, ibka etme) gibi iþlerin, o kitapta olanlara uygun olarak meydana geldiðini beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.): kuþkusuz onlarý cezalandýrmayý va’dettiði azabýn bir kýsmýný ona göstermesi de, o azap gelmeden önce onu vefat ettirmesi de mümkün olduðunu ifade edip, bunun Cenab-ý Hakkýn takdirinde olduðunu; Peygamber’in bununla herhangi bir ilgisi olmadýðýný, ona düþenin onlara Allah’tan aldýklarýný teblið etmek olduðunu bildirdi. Onlarý hesaba çekmenin ise yalnýz Kendisi’ne mahsus olduðunu belirtti. Sonra; onlara yapmýþ olduðu tehdidin bir kýsmýnýn meydana gelmiþ olduðuna dikkat çekerek inanmayanlarý uyardý. Bu baðlamda, onlarýn arazilerinin etrafýndan (sýnýrlarýndan), müslümanlarýn fetihleri sebebiyle, müslümanlar eliyle noksanlaþtrýlmýþ olmasýna dikkat çekti. Ve kuþkusuz onlarýn aleyhine olarak müminlerin zaferine hükmettiðini bildirdi. Kendi üzerinde O’na tesir edip bu hükmü bozacak birinin olmadýðýný, bunun tehiri mümkün olmayan bir hüküm olduðunu beyan etti. Sonra; onlardan önceki kafirlerin de (peygamberlerine karþý) hile ve tuzaklar kurduklarýný; ancak tuzaklarýnýn onlara bir fayda saðlamadýðýný çünkü, bütün tuzaklarý boþa çýkarmanýn Allah’a ait, O’nun elinde olduðunu bildirdi. Devamla her nefsin ne kazandýðýný bildiðini ve kafirlerin de bu dünyanýn iyi sonun kimin olduðunu yakýnda bileceklerini ifade edip: “Kafirler sen Allah’ýn elçisi deðilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranýzda, Allah’ýn ve bir de yanýnda bu kitaba dair ilim olanlarýn þahitliði yeter.” (Âyet: 43) buyurdu.
278
14- ÝBRÂHÝM SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ýbrâhim Sûresi, Nûh Sûresi’nden sonra inmiþtir. Nûh Sûresi de Ýsrâ hadisesinden sonra Mekke’de inen sûrelerdendir. Dolayýsýyla Ýbrâhim Sûresi’nin nüzûlü de Nûh Sûresi gibi Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten az önce gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûrenin Medine’de inen sûrelerden olduðu da söylenmiþtir. Ýmam Fahruddîn er-Râzi þöyle demiþtir: Bu sûrenin Mekkî mi ya da Medenî mi olduðu hakkýnda söylenen söz âhad hadislere dayanmaktadýr. Sûrede þer’i hükümlerle ilgili bir þey bulunmadýðý zaman (O) sûrenin Mekke’de ve Medine’de inmiþ olmasý ihtimali birbirine eþittir. Bu durumda ancak amaç ve hedef farklýlýðý olur. Þayet amaçta bir nasih ve mensuh söz konusu olursa; iþte o zaman sûrenin Mekkî veya Medenî olduðunu bilmede büyük yarar vardýr. Bu sûreye, Ýbrâhim adýnýn verilmiþ olmasýnýn sebebi, Ýbrâhim’in (a.s.) Mekke’de geçen kýssasýnýn sûrede zikredilmiþ olmasýdýr. 52 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý Kur’ân’ýn iniþinden maksadýn ne olduðunu açýklamaktýr. -Ki, bu da sevap kazandýrmaya özendirmek, azap ve cezadan korkutup sakýndýrmak suretiyle insanlarýn hidayete ermelerini saðlamaktýr -. Sûre, bu amacýn açýklanmasýyla baþlamýþtýr. Sonra, Kur’ân-ý Kerîm’in bu amaç yönünden kendinden önce indirilen kitaplara uygun olduðunun iza279
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
hýna geçilmiþtir. Sonra da buradan sözü, Mekke müþriklerine getirip, onlarý kendilerinden önce Peygamberlerini yalanlayanlarýn baþýna gelenlerle uyarmýþtýr. Ýþte bu sebeple bu sûrenin siyaký/seyri (belirtilen) bu üç kýsma ayrýlmaktadýr. Amaç itibariyle Ra’d Sûresi’ne benzemesi ve O sûrenin baþladýðý harflerle baþlamýþ olmasýndan dolayý da Ra’d Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir.
Kur’ân’ýn Nüzulünün Ýmana Teþvik, Küfürden Sakýndýrmak Ýçin Oluþu (1.-3. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm, Râ. (Bu), Rabbi’lerinin izniyle insanlarý karanlýklardan aydýnlýða çýkarýp, o güçlü ve övgüye layýk olan (Allah)ýn yoluna iletmen için sana indirdiðimiz kitaptýr.”(Âyet: 1-2) buyurup, Kur’ân’ýn insanlarý karanlýklardan nura çýkarmasý için Peygamber’e (s.a.s.) indirdiði bir kitap olduðuna bu harflerle yemin etti. -Ki, iþte bu metod terðip/özendirme metodudur.- Sonra O’nu inkar edenleri þiddetli bir azaptan sakýndýrýp uyardý. -Ki, iþte bu da terhip/korkutma ve sakýndýrma metodudur.-Sonra; O’nu inkar edenlerin ne tür kiþiler olduklarýný belirtip, onlar hakkýnda: “Dünya hayatýný ahiret hayatýna tercih edenler; insanlarý Allah’ýn yolundan alýkoyanlar; O’nun eðri büðrü olmasýný (karma karýþýk) olmasýný isteyenler. Ýþte onlar; derin bir sapýklýk içerisindedirler.” (Âyet: 3) buyurdu.
Allah Katýndan Ýndirilen Kitaplarýn Amaçlarýnýn Ayný Olmasý (4.-18. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Biz gönderdiðimiz her peygamberi ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açýk seçik beyanda/tebliðde bulunsun. Bunun ardýndan Allah dilediðini saptýrýr, dilediðini de hidayete erdirir. O, Azîz’dir. Hakîm’dir.” (Âyet: 4) buyurup, Kur’ân’ýn indiriliþ gayesinin insanlarý hidayete erdirmek olduðunu bildirdi. -Ki esasen Kur’ân’dan önce indirilen kitaplarýn gayesi de bu idi.Bu özlü bilgiden sonra, onun izahýna geçerek, Mûsa’yý (a.s.), Ýsrâiloðullarýna göndermesinin gayesinin de onlarý karanlýklardan aydýnlýða çýkar280
14- Ýbrâhim Sûresi
mak olduðunu bildirdi. Bu nedenle Mûsa’nýn (a.s.) onlara, kendilerinden önceki toplumlarýn baþýna gelen azap günlerini ve Cenab-ý Hakkýn, Firavun toplumundan onlarý kurtardýðý zaman onlara vermiþ olduðu nimetini hatýrlattýðýný belirtti. Ve onlara: Eðer Allah’a þükrederlerse Allah’ýn (c.c.) kendilerine olan nimetini artýracaðýný, yok eðer nankörlük edip inkar ederlerse, onlarý en þiddetli azabýyla cezalandýracaðýný söylediðini bildirdi. Ve, þayet onlar ve yeryüzünde bulunan herkes (Allah’ýn nimetlerine karþý) nankörlük ederlerse, [bunun Allah (c.c.) açýsýndan önemli olmadýðýný] hiç kuþkusuz Allah’ýn mutlak Ganî ve Hamîd olduðunu (onlarýn þükürlerine ve övgülerine hiç ihtiyacý olmadýðýný) onlara hatýrlattýðýný beyan etti. Sonra; Nûh’un (a.s.), toplumunun, Âd, Semûd ve onlardan sonra gelen toplumlarýn durumunun da böyle olduðunu bildirdi. Onlara da peygamberlerinin apaçýk mucizeler getirdiðini ve onlarýn bütün bunlardan sonra peygamberlerini yalanladýklarýný belirtti. O toplumlarýn, peygamberlerinin kendilerini çaðýrmýþ olduðu yalnýz ve tek olan Allah’a inanmalarý davetinde þek ve þüphe ettiklerini ifade etti. Ve peygamberlerinin de onlara cevaben: Allah (ýn birliði) hakkýnda þüphe etmenin asla uygun olmadýðýný, O’nun göklerin ve yerin yaratýcýsý olduðunu ... vb. gibi peygamberlerle toplumlarý arasýnda geçen tartýþmalarý beyan etti. Sonra; bu tartýþmadan sonra onlarýn, peygamberlerini tehdide baþ vurup, onlarý (peygamberlerini) ya yurtlarýndan çýkaracaklarý ya da kendi eski dinlerine dönmeleri tehdidiyle tehdit edip sýkýþtýrdýklarýný bildirdi. Bunun üzerine Cenab-ý Hakk’ýn da peygamberlerine vahyedip, Kendi’sinin o inanmayan toplumlarý helak edeceðini ve onlarýn (helakýnýn) ardýndan Peygamberi’ni onlarýn yurtlarýnda yerleþtireceðini onlara bildirdiðini belirtti. Sonra; o toplumlara dünya ve ahirette verdiði cezayý beyan edip, onlarýn yapmýþ olduklarý iþlerin ahirette boþa gittiðine dair de bir örnek verdi. Ve: “Rabbi’lerine karþý nankörlük edenlerin amelleri (iyi iþleri); fýrtýnalý bir günde rüzgârýn saçýp savurduðu küle benzer. (Onlar) kazandýklarýndan hiçbir þey elde edemezler. Ýþte asýl dönüþü olmayan derin sapýklýk budur.” (Âyet: 18) buyurdu. 281
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Müþrikleri Korkutma ve Özendirme (19.-52. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah’ýn gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yarattýðýný görmedin mi? Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.” (Âyet: 19) buyurup, onlarý korkutma sadedinde, O’nun kuþkusuz gökleri ve yeri hak ile yarattýðýný; binaenaleyh, daha önceki o kavimleri helak ettiði gibi, onlarý da helak edip, onlarýn yerine kendisine inanan, onlarýn dýþýnda baþka bir halký getirmeye muktedir olduðunu bildirdi. Sonra; onlarýn helaklarýndan sonra tekrar diriltilmeleri, Cenab-ý Hakkýn huzuruna çýkmalarý gibi kýyamette olacak hadiseleri anlattý. Ve yine orada, zayýflarýn müstekbirlerden (büyüklük taslayanlar) Allah’ýn azabýna karþý kendilerine bir yardýmda bulunup azaptan bir nebze bile olsun kendilerinden uzaklaþtýrmalarýný isteyeceklerini belirtti. Büyüklük taslayanlarýn da onlarýn bu isteklerine cevaben: artýk inleyip feryat etseler de, sabretseler de O’nun azabýndan kaçýp sýðýnacaklarý hiçbir yerin bulunmadýðýný kendilerine söyleyeceklerini bildirdi. Ve yine ayný þekilde, þeytanýn da onlardan uzaklaþýp, dünyada kendisinin iðvasýna ve Allah’ýn emirlerinden onlarý yüz çevirtme isteklerine kulak verip dinledikleri için, þeytanýn da orada onlarý kýnayacaðýný beyan etti. Sonra da, Kur’ân’daki, vaîdinden (tehdidinden) sonra va’dini (müjdesini) zikretme hususundaki deðiþmez kuralýna (üslubuna) uygun olarak, müminler için hazýrlamýþ olduðu, altlarýndan ýrmaklar akan cennetleri... vb. dile getirdi. Sonra; inkar edenleri özendirme ve korkutma sadedinde, müminlerin ve inkar edenlerin hallerine bir örnek verdi. Kendisine imaný, kökü yerde dallarý gökte olan, her mevsim aralýksýz meyve veren güzel bir aðaca, kendisini inkarý da, köksüz dalsýz ve meyvesiz kötü bir aðaca benzetti. Ve bu örneðe baðlý olarak: Tutarlý hal sahibi olanlarý (müminler) Allah’ýn dünyada da ahirette de saðlamlaþtýrýp, tutarlý kýldýðýný, tutarsýz bir hale sahip olanlarý da (münkirler) saptýrdýðýný; artýk onlarýn doðruyu bulamayacaklarýný beyan etti. Sonra; (Mekke’li) müþriklerin, O’nun hareminde (Mekke’de) oturtmak suretiyle Allah Teâlâ’nýn kendilerine vermiþ olduðu nimetini nankörlüðe dönüþtürdüklerini ve insanlarý O’nun yolundan saptýrmak için O’na 282
14- Ýbrâhim Sûresi
ortaklar koþtuklarýný belirtti. Ve, onlara bir tehdit emri olarak; dünya nimetlerinden yararlanmalarýný, onlarla oyalanmalarýný (!) emretti. Çünkü, artýk onlarýn bu yaptýklarýnýn sonucu olarak varacaklarý yerin ateþ olduðunu kendilerine bildirdi. Müminlere de, bu hususta müþriklere muhalefet edip namazlarýný dosdoðru kýlmalarýný ve herkese ancak önceden yapmýþ olduklarý iyiliklerden baþka hiçbir þeyin fayda vermediði bir (kýyamet) gün (ü) kendilerine gelmeden önce onlara vermiþ olduðu rýzýklardan infak etmelerini emretti. Sonra da, onlara (Mekke’lilere) olan özel nimetinin ardýndan, onlara ve diðerlerine umumi olarak verdiði nimetlere deðinip; gökleri ve yeri yarattýðýný, gökten yaðmur indirip, onunla kendilerine rýzýk olarak meyveler çýkardýðýný... vb. gibi sayýlamayacak ve sýnýrlanamayacak ölçüde sonsuz nimetler verdiðini belirtti. Ýnsanlarýn bu nimetlere, O’na ortaklar koþarak karþýlýk vermelerinin doðru olmadýðýný ifade etti. Sonra; tekrar Mekke’lilere has olan nimetine dönüp, onu (tekrar) açýkladý. Onlarýn o nimeti nasýl tebdil ettiklerini beyan etti. Bu sebeple; Ýbrâhim’in (a.s.), Rabb’ine yalvarýp, dua edip, Mekke’yi, güvenli bir belde kýlmasýný, kendisini ve oðullarýný putlara ibadetten uzak tutmasýný istediðini anlattý. O’nun, Rabb’ine serzeniþte bulunup þikayetlerini dile getirerek: oðlu Ýsmail’den gelen neslini, kendisine orada ibadet etsinler diye, O’nun kutsal evinin (Kabe) yanýnda ekinsiz bir vadide yerleþtirdiðini ifade ettiðini bildirdi. Cenab-ý Haktan, insanlardan bazýlarýnýn gönüllerini hac ve diðer ibadetler sebebiyle onlardan hoþlanýr, onlarý sever kýlmasý... vb. gibi, âyette Ýbrâhim’den hikaye yoluyla anlattýðý, O’nun, Kendi’sinden istediði diðer isteklerini beyan etti. Sonra; tekrar müþriklerin uyarýlýp korkutulmalarýna döndü; Kendi’sinin onlarýn yaptýklarýndan habersiz olmadýðýný; onlarýn azabýný gözlerin dehþetten donup kaldýðý bu güne tehir ettiðini bildirdi. O dehþetli gün geldiðinde insanlarn; O’nun davetini kabul etmeleri ve peygamberlerine tabi olmalarý için kendilerine yakýn bir süreye kadar mühlet vermesini (Allah’tan) isteyeceklerini bildirdi. Cenab-ý Hakkýn da -onlara cevaben-: onlarýn bundan önce de, kendileri için bir bitiþ ve baþka bir hayata geçiþ olmadýðýna yemin ettiklerini hatýrlattý. Onlarýn kendilerinden önce (peygamberleri) yalanlayanlarýn yurtlarýnda oturmuþ bulunduklarýný ve kendi283
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lerince, Allah’ýn (c.c.) o öncekilere neler yapmýþ olduðunu da açýkça belli olmuþ olduðu halde, onlarýn yine de öncekilerin baþlarýna gelenlerden ibret almamýþ olduklarýný hatýrlatmak suretiyle onlarýn isteklerine cevap vereceðini (yani, onlarýn kendilerine mühlet vermesi isteklerini kabul etmeyeceðini) beyan etti. Sonra da; onlarýn da, meskenlerinde oturduklarý önceki toplumlar gibi (peygamberlerine) tuzaklar kurduklarýný belirtip, kendisinin onlarýn tuzaklarýndan habersiz olmadýðýný bildirdi. Peygamber’i (s.a.s.), onlara azap edeceðine dair Kendi’sine verdiði sözü yerine getirmeyeceðini sanmaktan nehyetti. Sonra da; bu azabýn, yerküre deðiþip baþka bir yerküre olduðu, suçlularýn birbirlerine perçinlenmiþ bukaðýlarla çengellenmiþ olarak, gömlekleri katrandan, yüzlerini de ateþ bürümüþ bir halde O’nun huzuruna çýkacaklarý gün gerçekleþeceðini bildirdi. Ve devamla; O’nun, kuþkusuz her nefis ne yaptýðýnýn karþýlýðýný görmesi için insanlarý böyle bir günde tekrar dirilteceðini belirtti. O’nun, hesabý çok çabuk gören olduðunu beyan etti. Ve: “Ýþte bu (Kur’ân), onunla uyarýlsýnlar, O’nun (Allah’ýn)yalnýz tek Tanrý olduðunu bilsinler ve saðduyu sahipleri ibret alsýnlar diye, (bütün) insanlara yöneltilmiþ bir tebliðdir.” (Âyet: 52) buyurdu.
284
15- HÝCR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Hicr Sûresi, Yûsuf Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Yûsuf Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten az önce nazil olmuþtur. Dolayýsýyla Hicr Sûresi’nin nüzulü de bu tarihe rastlamaktadýr. Sûreye bu ismin verilmesinin sebebi sûrede Hicr halkýnýn kýssasýnýn anlatýlmýþ olmasýdýr. Hicr halký Salih’in (a.s.) toplumu olan Semûd kavmidir. Sûre, 99 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý da, geçen sûrelerde olduðu gibi Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indirilmiþ bir kitap oluþunun ispatýdýr. Ancak Cenab-ý Hak bu sûrede, inanmayanlarý kendilerinden önce yalanlayanlarýn baþlarýna gelenlerle korkutup uyarmak suretiyle (muhatap) almýþtýr. Sûre, kuþkusuz bu amaçla ve bu amaç çerçevesinde onlarla tartýþmayla baþlamýþtýr. Sonra onlarý, kendilerinden önceki yalanlayanlarýn haberlerini anlatmak suretiyle korkutmaya geçmiþtir. Sonra, iniþ amacýna uygun bir þekilde son bulmuþtur. Bu sûre, iniþ amaçlarý birbirine benzediði için Ýbrâhim Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Nitekim sûre, baþlangýç harfleri itibariyle de Ýbrâhim Sûresi’ne benzemektedir.
285
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Kur’ân’ýn Allah (c.c.) Tarafýndan Ýndirildiðinin Ýspatý (1.-27. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm, Râ. Ýþte bunlar O kitabýn ve apaçýk Kur’ân’ýn âyetleridir.” (Âyet: 1-2) buyurup, bu harflerle Peygamber’e indirdiklerinin, O kitabýn ve apaçýk (anlatýmlý) Kur’ân’ýn âyetleri olduðuna yemin etti. Ýnsanlarý O’nu yalanlamaktan sakýndýrdý. Çünkü ileride bu yalanlamalarýndan dolayý piþman olacaklarýný, keþke müslüman olsalardý, diye derin bir üzüntü duyacaklarýný bildirdi. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlarý azap edilecekleri vakit gelinceye kadar oyun ve eðlenceyle baþbaþa býrakmasýný emretti ve O’na hiçbir kenti kendilerine tayin edilen belirli süre gelmeden helak etmediðini bildirdi. Hiçbir milletin bu süreyi ne geçebileceðini ne de bundan geri kalamayacaðýný haber verdi. Sonra; Allah Teâlâ onlarýn Kur’ân ile alay etmelerine deðindi. Onlarýn, Kur’ân’ýn kendi nübüvvetine dair bir mucize olduðunu iddia ettiði için Peygamber’e (s.a.s.): Kuþkusuz kendisinin bir mecnun olduðunu söylediklerini; sonra da O’ndan eðer doðru söyleyenlerdense kendilerine melekleri getirmesini istediklerini belirtti. Onlarýn bu isteklerine cevaben, meleklerin hiçbir zaman inmediklerini, ancak indiklerinde de azapla ineceklerini, o azabý indirdikleri zaman da, inkarcýlara hiçbir mühlet verilmeyip hemen helak edileceklerini bildirdi. Devamla da, Kur’ân’ý indirenin bizzat O olduðunu, Kur’ân’dan önceki kitaplarýn baþýna gelenlerden Kur’ân’ý korumayý da bizzat kendisinin üstlendiðini ifade etti. Sonra; inanmayanlarýn alaylarýna ve kendisini Kur’ân-ý Kerîm hususunda ayýplamalarýna sabretmesi için, Peygamber’e (s.a.s.) kendisinden önce gönderilen peygamberlerle de; kendisiyle alay edildiði gibi, alay edildiðini, Kur’ân’ý inkarlarýndan dolayý daha önceki yalanlayýcýlarý cezalandýrdýðý gibi, onlarý da cezalandýrmak için Kur’ân’ý suçlularýn kalplerine bu þekilde soktuðunu ifade etti. Sonra da; yine onlarýn isteklerine cevaben; þayet onlara gökten bir kapý açsa oradan göðe yükseliyor olsalar dahi, kuþkusuz yine bunun bir sihir olduðunu söyleyip, O’na inanmayacaklarýný belirtti. Sonra; buradan onlarýn teklif ettikleri mucizeleri getirmeye gücünün yettiðini ispata geçti. Göklerde burçlar oluþturanýn ve onlarý seyredenler için süsleyenin ... vb. O olduðunu; yeri yayýp döþeyenin, oraya kuvvetli daðlar yerleþtirenin ve orada ölçülü her þeyi bitirenin ...vb. yapanýn da O olduðu286
15- Hicr Sûresi
nu; rüzgârlarý dölleyici olarak gönderenin, gökten su indirip onunla onlarý sulayanýn da yine O olduðunu; insanlarýn o suyu depolayanlar olmadýklarýný ... ve, hayat verip diriltenin de öldürenin de (bütün bunlarý yapanýn yalnýz) O olduðunu, gerçek kalýcý vârisin de O olduðunu bildirdi. Kuþkusuz O’nun onlardan öncekileri de, sonra gelecek olanlarý da bildiðini belirtip: “Muhakkak ki Rabb’in, (bizzat) O, onlarý (kabirlerinden kaldýrýp) toplayacaktýr. O Hikmet sahibidir. Herþeyi bilendir.” (Âyet: 25) buyurdu.
Kendilerinden Önce Yalanlayýcýlarýn Haberleriyle Müþriklerin Korkutulmasý (28.-84. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Bir zamanlar Rabbin meleklere þöyle demiþti: Ben kupkuru çamurdan, deðiþken balçýktan bir insan yaratacaðým.” (Âyet: 28) buyurup, Adem’in (a.s.) kýssasýný, O’nu yarattýðý aný, meleklere O’na secde etmelerini emrediþini anlattý. Ýblisin yalanlayýp âsi olduðunu, bundan dolayý onun cennetten kovulma ve lanetlenme gibi kendisine verilen cezalarla cezalandýrýldýðýný bildirdi. -Bu kýssa Bakara ve A’râf Sûrelerinde de geçmiþti; fakat burada, gerek anlatýlýþ biçimi, üslubu ve gerekse kýssada bulunan bazý fazlalýk ve noksanlýklar yönünden öncekilerden farklýlýk arzetmektedir-. Sonra, Ýbrâhim ve Lût kýssalarýný anlattý. Bu iki Peygamberin kýssasý da Hûd Sûresi ve diðer sûrelerde geçmiþti. Adem kýssasýnda deðinilen farklýlýk, bu kýssalarýn burada ve önceki diðer sûrelerde anlatýlýþ tarzlarý arasýnda da mevcuttur. Sonra, Eyke halkýnýn kýssasýný anlattý. Bunlar Þuayb’ýn (a.s.) topluluðuydu. Bunlarýn kýssalarý da Hûd ve diðer sûrelerde geçmiþti. Burada anlatýlýþý ile diðer sûrelerde anlatýlýþlarý arasýndaki fark yine Adem kýssasýnda belirtilen fark gibidir. Sonra; Hicr halkýna deðindi -ki bunlar Salih’in (a.s.) toplumuydular-. Bunlarýn kýssasý da Hûd ve diðer sûrelerde geçmiþti. Adem kýssasýnýn deðiþik sûrelerde anlatýlýþlarý arasýnda olan farklýlýk bu kýssanýn da burada ve diðer sûrelerde anlatýlan tarzlarý arasýnda aynen mevcuttur. Cenab-ý Hak kýssanýn sonunda, onlarý sabaha girerlerken korkunç bir sesle helak ettiðini bildirip: “Kazandýklarý þeyler (mallarý) kendilerinden hiçbir þeyi savamadý.” (Âyet: 84) buyurdu. 287
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonuç (85.-99. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasýndakileri ancak hak (ve hikmete) uygun olarak yarattýk. Elbette (O) saat gelecektir. Binaenaleyh þimdilik sen (onlara) aldýrýþ etme, (onlara karþý) güzel ve hoþgörülü davran.” (Âyet: 85) buyurup, o müþrikleri de, onlardan öncekileri cezalandýrdýðý gibi cezalandýracaðýnýn kaçýnýlmazlýðýný ifade etti. Çünkü O’nun, yarattýðý hiçbir þeyi boþuna yaratmadýðýný belirtti. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.), onlarýn alaylarýna aldýrmamasýný emredip, durumunu Kendi’sine (Allah’a) havale etmesi için O’nun her þeyi hakkiyle yaratan hakkiyle bilen olduðunu haber verdi. Sonra, inkar edenlerin yalanladýklarý Kur’ân’ýn þanýna, yüceliðine dikkat çekip, O’nun, Peygamber’e (s.a.s.) (namazýn her rekatýnda tekrarlanan) yedi (ayet-i kerime=Fâtiha) yi ve þu büyük azametli Kur’ân’ý verdiðini bildirdi. Peygamber’i (s.a.s.), onlarýn mallarýna gözlerini dikmeden, (inanmadýklarý için) onlara üzülmeden nehyetti. Kendisine insanlara þefkat kanadýný indirmesini, onlara karþý mütevazi olmasýný ve onlara kendisinin, kuþkusuz apaçýk bir uyarýcý olduðunu (onlarý üstlerine inecek bir ilahî azap konusunda uyardýðýný) bildirmesini istedi. Nitekim benzer uyarýyý daha önce de bölücülere indirdiðini bildirip, o bölücülerin, Mekke’nin yollarýný aralarýnda taksim edip, o yollardan Peygamber’e gelen insanlarý engelleyenler ve Kur’ân’ý bölük bölük, parçalara ayýrarak bir kýsmýna sihir, bir kýsmýna þiir ve bir kýsmýna da öncekilerin masallarýdýr diyen kiþiler olduðunu beyan etti. Sonra da; kesinlikle onlarýn hepsine, bu yaptýklarýndan dolayý hesap soracaðýna yemin edip, Peygamber’e (s.a.s.): emrolunduðu þeyi açýkça onlara teblið etmesini ve onlarýn kendisiyle alaylarýný kale almayýp, onlarýn alaylarýna misliyle mukabele etmemesini emretti. Ve, onlardan kendisiyle alay edenlere karþý Allah’ýn (c.c.) O’na yeteceðini va’detti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.): kuþkusuz onlarýn kendi hakkýnda söylediklerinden gerçekten kalbi daralýp bunaldýðýný bildiðini ifade edip, O’na içini ferah tutmasýný ve onlarýn eziyetlerine sabretmesini emretti. Ve: “Sen hemen Rabb’ini, hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. Sana ölüm gelinceye kadar da Rabb’ine ibadet et.” (Âyet: 9899) buyurdu. 288
16- NAHL SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Nahl Sûresi, Kehf Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Kehf Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten az önce nazil olan sûrelerdendir. Dolayýsýyla Nahl Sûresi’nin nüzulü de bu tarihlerde gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûrenin Medine’de nazil olan sûrelerden olduðu da söylenmiþtir. Sûreye bu ismin veriliþ sebebi, Allah Teâlâ sûrenin 68. âyetinde: “Rabbin bal arýsýna (en-Nahl) daðlardan, aðaçlardan ve (insanlarýn senin için) kurduklarý çardaklardan ev (kovan) edin... diye vahy (ilham) etti...” (Âyet: 68) buyurmuþ olmasýdýr. 128 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, müþriklerin azap ile korkutulmalarý, þirklerinin iptali ve Kur’ân, nübüvvet ve öldükten sonra dirilme hakkýndaki þüphelerinin reddi gibi hususlardýr. -Ki, esasen bunlar içiçe girmiþ birbirlerinden ayrýlmayan, birbiri ile baðlantýlý þeylerdir-. Sûre, bütün bu amaçlarý özet olarak kapsayan iki âyetle baþlamaktadýr. Bunlarla, bu konuda geniþ bir þekilde açýklama yapmak için ön hazýrlýk kastedilmiþtir. Sonra, sûre; Allah’ýn (c.c.), hareminde oturtmak (Mekke’de yerleþmek) suretiyle o Mekkeli müþriklere nasib etmiþ olduðu nimetini dile getirmek, onlarýn üzerlerinde olan, Allah’ýn bu nimetini inkar edip, nankörlük etmelerini açýklamak ve bundan dolayý da üzerlerine gelmesini hak ettikleri azapla cezalandýrýlmýþ olduklarýný beyan etmek suretiyle son bulmuþtur. 289
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Bu sûre, (Kur’ân’da) Hicr Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Çünkü Cenab-ý Hak O sûrenin sonunda Peygamber’e (s.a.s.) ölünceye kadar Rabb’ine ibadet etmesini emretmiþti. Bu sûre de (müþriklere) va’dedilen (azab)ýn, kesin olarak vaktinin geldiðini, azabýn onlara gelmesinin yakýn olduðunu bildirmekle baþlamýþtýr.
Þirkin Ýptali (1.-23. âyetler) Allah Teâlâ: “Allah’ýn emri geldi. Artýk onu vaktinden evvel istemeyin. Allah onlarýn ortak koþtuklarý þeylerden uzaktýr, yücedir.” (Âyet: 1) buyurup; sûreye, sûrenin amaçlarýný özetlediði, iki âyetle baþladý. Bu sebeple bu âyetlerde, müþriklere azab emrinin kesin olarak geldiðini, bildirmek suretiyle onlarý korkuttu ve Zât’ýný onlarýn ortak koþtuklarý þeylerden tenzih etti. Kendi’sini bilmeleri konusunda insanlarý uyarmak, O’ndan korkmalarýný emretmek için meleklerini kullarýndan dilediði kiþiye vahiyle indirdiðini beyan etti. Sonra; þirkin iptaline ve tevhidin ispatýna geçip, kuþkusuz gökleri ve yeri hak ile (hikmeti uyarýnca) yaratanýn, insaný bir nutfe (Sperma)dan yaratanýn; bizim için ýsýnma(mýzý saðlayan þeyler) ve daha birçok menfaatler bulunan hayvanlarý yaratanýn; atlarý, katýrlarý, merkepleri binmemiz ve kendimiz için bir zinet edinmemiz amacýyla yaratanýn da O olduðunu bildirdi. O’nun bizim için bunlarýn dýþýnda, bizim bilmediðimiz, ilmimiz çerçevesinde olmayan (daha nice) þeyleri de yaratmýþ olduðunu ifade etti. O’nun, kendisine varan yolun doðrusunu açýkladýðýný; (insanlarýn tuttuklarý) yollardan kimisinin eðri olduðunu, O’ndan baþka yöne saptýðýný belirtti. Ve, þayet O istese onlarýn (insanlarýn) hepsini doðru yola ileteceðini beyan etti. Sonra; içilecek suyun ve aðaçlarýn kendisinden oluþtuðu suyu (yaðmuru) gökten indirenin de yalnýz O olduðunu; ekini, zeytini, hurmayý, üzümü ve bütün meyveleri bitirenin de O olduðunu belirtti. Geceyi, gündüzü, güneþi ve ayý (bizim hizmetimize) verenin de yalnýz Kendi’si olduðunu ifade edip, bütün yýldýzlarýn O’nun emrine boyun eðdiklerini bildirdi. Taptaze et yememiz ve içinden takýnacaðýmýz süsler, ziynetler çýka290
16- Nahl Sûresi
rabilmemiz için denizi bizim emrimize verenin de O olduðunu ifade etti. Ve, (Bizleri çalkalayýp sarsmasýn diye) yeryüzüne aðýrlýklar -daðlar-, yerleþtirenin; yollarýmýzý bulabilmemiz için (yeryüzüne) nehirler ve yollar yerleþtirenin de O olduðunu; göklerdeki yýldýzlarla doðru yollarýmýzý (yönlerimizi) bulduðumuz gibi, yolumuzu bulmamýz için yeryüzündeki bu yollara da (tabii) iþaretler koyanýn da O olduðunu beyan etti. Sonra; bütün bunlarý yaratan (Allah)’ýn, O’na ortaklar olarak edindikleri, hiçbir þey yaratamayan putlar gibi olmasýnýn asla doðru olamayacaðýný belirtti. Ýnsanlarýn O’nun zikredilen bu nimetlerini ve diðerlerini saymaya kalkýþsalar onlarý sayamayacaklarýný, O’nun, onlarýn gizlediklerini de açýða vurduklarýný da, hepsini bildiðini belirtti. Onlarýn Allah’tan baþka dua edip çaðýrdýklarýnýn (putlarýnýn) hiçbir þeyi yaratamayacaklarýný; esasen, onlarýn kendilerinin de yaratýlmýþlar olduklarýný; putlarýn diriler deðil ölüler, cansýz varlýklar olduklarýný vurgulayýp; bunlarýn, ne zaman dirileceklerini de bilmediklerini beyan etti. Sonra; bütün bu anlatýlanlardan sonra onlarýn tanrýlarýnýn tek olmasýnýn vacib/zorunlu olduðunu belirtti. Ahirete inanmayanlarýn, Peygamber’e (s.a.s.) inanmayan insanlarla ayný kiþiler olduklarýna dikkat çekti. Çünkü onlarýn kalplerinin inkarcý olduðunu ve kendilerinin de büyüklük taslayan kiþiler olduklarýný belirtti. Ve: “Hiç þüphe yok ki Allah onlarýn neyi gizleyeceklerini de neyi açýklayacaklarýný da bilir. Kuþkusuz O büyüklük taslayanlarý sevmez.” (Âyet: 23) buyurdu.
Ýnkarcýlarýn Kur’ân Hakkýnda Bir Þüphelerinin Reddi (24.-34. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Onlara: Rabb’iniz ne indirdi? dendiðinde þöyle derler: Evvelkilerin masallarý!” (Âyet: 24) buyurup, inkarcýlarýn, kendilerine Kur’ân sorulunca, O’nun evvelkilerin masallarý olduðunu söylediklerini belirtti. Onlarýn bu sözlerine, kendilerini tehdit ederek cevap verdi. Bu sözleriyle, onlarýn hem kendi günahlarýný ve hem de bilgisizce saptýrdýklarý bazý kiþilerin günahlarýný da yükleneceklerini bildirdi. Sonra; önceki toplumlardan peygamberlerini yalanlayanlarýn, kuþkusuz bunlarýn Kur’ân’a karþý kurduklarý tuzaðýn aynýsýný kendi peygamberlerine karþý 291
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kurmuþ olduklarýný ifade edip, ancak Cenab-ý Hakkýn onlarýn (bütün) tuzaklarýný boþa çýkarýp kendilerini de helak ettiðini belirtti. Sonra da, kýyamet günü onlarý rüsvay edip, onlara: Kendileri adýna Kur’ân’a dil uzatýp ayýplamak suretiyle kavga çýkardýklarý ortaklarýnýn nerede olduðunu? soracaðýný; ancak bu soruya onlarýn deðil, meleklerden ya da müminlerden kendilerine ilim verilmiþ olanlarýn cevap verip; bugün rezillik ve kötülüðün onlarýn üzerine olduðunu söyleyeceklerini ifade ederek, yalanlayanlarýn (o gün) rezilliklerinden dolayý cevap vermelerinin mümkün olamayacaðýný beyan etti. Sonra, onlarý, þirkleri sebebiyle nefislerine zulmediciler olarak ölmelerinden dolayý ayýpladý. Bu yüzden onlarýn ölüm anýnda, teslim olmaktan ve yaptýklarý kötülükleri inkar etmekten baþka bir kurtuluþ yolu bulamayacaklarýný belirtti. Kendilerine cevaben: Cenab-ý Hakkýn onlarýn yapmýþ olduklarý her þeyi bildiðini ve onlara ebedi olarak kalacaklarý cehennemin kapýlarýndan girmeleri emredileceðini vurguladý ve o cehennemde kalmanýn ne kötü bir þey olduðunu bildirdi. Sonra; müminlere de Kur’ân sorulduðu zaman, onlarýn; O’nun insanlar için bir hayýr olduðu cevabýný verdiklerini belirtti. Cenab-ý Hakk’ýn bu güzel düþüncelerinden dolayý, onlara dünyada misliyle karþýlýk vereceðini, ahirette ise ondan daha iyi/hayýrlý bir karþýlýk verip, onlarý altýnda ýrmaklar akan Adn cennetlerine koyacaðýný, onlar için o cennetlerde nefislerinin çektiði þeylerden diledikleri her þeyin bulunacaðýný bildirdi. Cenab-ý Hakk’ýn muttakileri, her zaman, iþte böyle, bunun gibi güzel mükafatla ödüllendireceðini beyan etti. Sonra da onlarý övüp, meleklerin ölürken onlarýn canlarýný güzelce alacaðýný, onlara selam vereceklerini ve dünyada yapmýþ olduklarýnýn karþýlýðý olarak kendilerine cennete girmelerini emredeceklerini belirtti. Sonra; tekrar; o inkar edenlere dönüp, onlarýn, bu yalanlamalarý ile kendilerine azap meleklerinin ya da, Allah’ýn, onlarýn helak edilmeleri emrinin gelmesini beklemekten baþka bir þey beklemediklerini belirtmek suretiyle onlarý tehdit etti. Nitekim önceki toplumlardan bunlarýn yaptýklarýný yapanlarý helak etmiþ olduðunu bildirdi. Allah’ýn bu helakýyla onlara zulmetmediðini; bilakis onlarýn (yalanlamalarý sebebiyle) kendi nefislerine zulmettiklerini belirtti. Ve: “Sonunda, yapýp ettiklerinin kötülükleri 292
16- Nahl Sûresi
baþlarýna musibet oldu. Ve alay edip durduklarý þey kendilerini çepeçevre sarýverdi.” (Âyet: 34) buyurdu.
Tekrar Ortak Koþanlarýn Þirklerinin Ýptaline Dönüþ (35.-37. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ortak koþanlar dediler ki: Eðer Allah isteseydi ne biz ne de babalarýmýz, Allah’tan baþka bir þeye ibadet ederdik ve de O’na raðmen herhangi bir þeyi haram kýlardýk. Onlardan öncekiler (yalanlayanlar) de böyle yapmýþlardý. Peygamberlerin üzerinde açýk tebliðden baþka bir þey (görev) yoktur.” (Âyet: 35) buyurup; onlarýn; ortak koþmalarýnýn O’nun (Cenab-ý Hakkýn) irade ve dilemesiyle olduðunu, halbuki O’nun da razý olmadýðý bir þeyi dilemediðini ileri sürerek, yaptýklarýna bahane bulmak (buna Allah’ýn razý olduðunu söylemek) istediklerini belirtti. Onlara cevab olarak: kendilerinden önceki müþriklerin de bunlar gibi yaptýklarýný, ancak bunun onlarýn baþýna gelecek ilahi azaba karþý bir engel oluþturmadýðýný bildirdi. Peygamberlerin, peygamber olarak gönderildikleri toplumlar Allah’ýn emirlerini tebliðden baþka görevleri olmadýðýný, onlara tebliðlerini yapmalarýyla artýk o toplumlar için bundan böyle hiçbir özür ve bahanenin kalmadýðýný beyan etti. Sonra bütün peygamberlerin þirki ortadan kaldýrmak göreviyle gönderildiklerini; onlarýn toplumlarýndan; Allah’ýn kendilerine o peygambere iman etmelerini hidayet ettiklerinin de sapýklýða mustahak olanlarýn da bulunduðunu bildirerek, bunlarýn sonlarýnýn kötü olduðunu belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onun toplumunun durumunun da, bu hususta, daha öncekiler gibi olduðunu ifade edip: “Sen onlarýn hidayete ermelerini ne kadar aþýrý bir arzuyla istesen de, Allah saptýrdýðýný hidayete erdirmez ve onlarýn yardýmcýlarý da olmaz.” (Âyet: 37) buyurdu.
Öldükten Sonra Dirilme Hususundaki Þüphelerinin Reddi (38.-42. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “(Onlar) yeminlerinin bütün gücüyle, þiddetiyle, “Allah ölen kimseyi diriltmez” diye Allah’a yemin ettiler. Hayýr, öyle deðil. Öleni diriltmek, O’nun üzerine aldýðý kesin va’didir. Fakat insanlarýn çoðu (bunu) bilmezler.” (Âyet: 38) buyurup, inkarcýlarýn öldükten sonra diril293
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
meyi inkar ettiklerini ifade etti. Buna cevap olarak da: Öldükten sonra dirilmenin kesin olduðunu; ancak insanlarýn çoðunun bunu bilmediklerini belirtti. Çünkü Allah’ýn (c.c.), hakkýnda ihtilafa düþtükleri gerçeði onlara açýklamasý ve inkar edenlerin de böylece, asýl yalancýnýn kendileri olduðunu anlamalarý için öldükten sonra dirilmenin kaçýnýlmaz olduðunu bildirdi. Ve, O’nun bir þey yapmak istediði zaman, o þeye sadece ol dediðini ve bunun üzerine onun hemen oluverdiðini; binaenaleyh, hiç yoktan yaratmanýn kendisini acizliðe düþürmediði gibi, öldükten sonra onlarý diriltmenin de O’nu aciz býrakmayacaðýný beyan etti. Sonra; O’nun, kuþkusuz müminleri dünyada iyilikle mükafatlandýracaðýný dile getirip; halbuki onlarýn öldükten sonra dirilmelerinin ardýndan görecekleri mükafatlarýnýn ise, eðer bilseler, dünyadakinden daha büyük olduðunu bildirdi. Ve müminler hakkýnda: “...Onlar ki sabrettiler ve (onlar) Rabbi’lerine tevekkül etmektedirler.” (Âyet: 42) buyurdu.
Ýnkarcýlarýn Nübüvvet Hususundaki Þüphelerinin Reddi (43.-50. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Biz senden önce de, kendilerine vahyettiðimiz erkeklerden baþkasýný elçi olarak göndermedik. Eðer bilmiyorsanýz zikir ve ilim ehline sorunuz.” (Âyet: 43) buyurup, Müþriklerin: peygamber bir beþer olamaz, iddialarýný dile getirdi. O’nun, ondan (Peygamber) önce de sadece onun gibi erkekleri elçi olarak gönderdiðini belirterek bunu reddetti. Ve, eðer bilmiyorlarsa, bu hususu ilim ehlinden sormalarýný emretti. Sonra; bu hususta kötülük yapýp tuzak kurmalarý sebebiyle, kendilerini, yerin dibine geçireceðini, yahut hiç farkedemedikleri, sezemedikleri bir yerden kendilerine azabýn geleceði ... vb. gibi kendilerini âyette tehdit ettiði diðer azaplarla inkar edenleri tehdit etti. Sonra; bunu yapmaya muktedir olduðunu gösteren delillere deðinip; onlarý, yarattýðý þeylerin gölgelerinin dahi nasýl saðdan soldan boyunlarý bükük bir halde O’na secdeye kapanýp döndüklerine bakmaya teþvik etti. Ve devamla, göklerde ve yerde bulunan bütün canlýlar ve meleklerin hiç büyüklük taslamadan O’na secde ettiklerini belirtip: “Üstlerinde (egemen) olan Rabbi’lerinden korkarlar ve emrolunduklarý þeyi yaparlar.” (Âyet: 50) buyurdu. 294
16- Nahl Sûresi
Tekrar Deðiþik Þirk Çeþitlerinin Ýptaline Dönüþ (51.-100. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah, iki tanrý edinmeyin! O ancak tek bir Tanrý’dýr. Benden korkun! dedi.” (Âyet: 51) buyurarak, iyilik tanrýsý ve kötülük tanrýsý diye iki tanrý kabul eden, ikili mezhebin görüþünü iptal etti. Çünkü göklerde ve yerde bulunan bütün iyilikler-kötülükler, nimetler ve zararlar, hepsinin O’na ait olduðunu belirtti. Sonra; kendilerine -bir tehdit emri olarak- onlara verdiði nimetlere nankörlük etmelerini, nimetlerle eðlenmelerini emretti ve yakýnda (ne yaptýklarýný) bileceklerini söyledi. Sonra; onlarýn, Allah’ýn kendilerine verdiði rýzýklardan ve hayvanlardan, putlarýna pay ayýrdýklarýný, halbuki o putlarýn cansýz varlýklar olup, onlarýn nezir ve adaklarýný hiç hissetmediklerini belirtti. Ve yine onlarýn, Allah’a meleklerden kýzlar nisbet ettiklerini, O’na kýzlarý verdiklerini; kendilerine de arzu ettikleri oðlanlarý aldýklarýný bildirdi. Sonra; onlarýn kýz çocuklarýný sevmediklerini ifade edip, içlerinden birisine kýzý olduðu müjdesi verildiði zaman, yüzünün simsiyah kesildiðini, öfkeli bir hal aldýðýný, kendisine verilen bu müjdenin (kendince) kötülüðünden dolayý toplumundan saklanmaya çalýþýp aralarýnda cari olan bu ayýp duygusundan kurtulmak için onu alçakça evinde tutsun mu yoksa diri diri topraða mý gömsün? gibi düþüncelerin kendisini sardýðýný beyan etti. Sonra; bu konuda, onlarýn verdikleri bu hüküm ve anlayýþlarýn kötülüðünden dolayý hayret edilmesi gerektiðini dikkat çekerek, kötü nitelik ve vasfýn -ki bu herhangi bir çocuða vs. muhtaç olmaktýr- onlara; yüce niteliðin (vasfýn) da -ki bu da çocuða (ve hiçbir þeye) muhtaç olmamadýr- Allah’a ait olduðu hükmünü bildirdi. Ve, þayet onlarý bu nankörlükleri sebebiyle cezalandýracak olsaydý, yeryüzünde hiçbir canlý býrakmayacak olduðunu bildirdi. Ancak, O’nun takdir edilen bir süreye kadar bunlarý cezalandýrmayý erteleyeceðini, o süre gelince de artýk onu ne bir saat geciktirmelerinin ve ne de öne çekmelerinin mümkün olmadýðýný bildirdi. Sonra, ateþin (cehennem) onlar için kaçýnýlmaz olduðunu ve onlarýn kesin olarak ateþe sürükleneceðini belirtmek için tekrar onlarýn (kendilerinin sevmedikleri) kýz çocuklarýný Allah’a verip, kendileri içinse oðlanlar ayýrdýklarýný dile getirdi. 295
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; Zât-ý Uluhiyetine yemin edip, Peygamber’den (s.a.s.) önce de nice toplumlara elçiler gönderdiðini; ancak þeytanýn onlara içinde bulunduklarý þirklerini güzel gösterdiðini bildirdi. Ve, þeytanýn o (geçmiþ) toplumlara þirklerini güzel gösterdiði gibi bu (günkü) müþriklere de þirki güzel göstermekte olduðunu beyan etti. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.): Kur’ân’ý içerisine düþtükleri þirk halini müþriklere açýklamak ve O’na inananlara da bir hidayet ve rahmet olarak indirdiðini belirtti. Sonra; Bir’liðinin delillerinin zikrine geçip; O’nun gökten su indirip, o suyla ölümünden sonra yeri/topraðý dirilttiðini; hayvanlarda bizim için kesin bir ibret (alacaðýmýz bir ders) kýldýðýný; onlarýn karýnlarýndan fýþký ile kanarasýndan bize halis süt (çýkarýp) içirdiðini belirtti. Devamla bizim için hurmalýklarýn meyvelerinden ve üzümlerden sarhoþ edici içecek ve güzel bir rýzýk elde etme imkaný saðladýðýný; bal arýsýna daðlardan vb. diðer yerlerden evler edinmesini ve karnýndan renkleri deðiþik, muhtevasýnda insanlar için þifa bulunan bal çýkmasý için bütün meyvelerden yemesini ona ilham ettiðini... vb. gibi âyetlerde birliðini gösteren delillerden hepsini yapanýn ancak O olduðunu beyan etti. Sonra; bütün bunlara raðmen müþriklerin Allah’dan (c.c.) baþka, kendileri için göklerden ve yerden hiçbir rýzýk vermeye gücü olmayan putlara ibadet ettiklerini belirtti. Onlarý, putlarý: ‘Allah’ýn hizmetçileri ve halkýn O’na en yakýnlarý’ gibi sözleriyle nitelendirip, Allah’a örnekler verip durmaktan (Allah’ý kafalarýnda tasarladýklarý bir takým þeylere benzetmekten) men etti. Çünkü müþrikler, Allah’ýn bizzat kendilerinin O’na yönelmesinden çok üstün (yüce) olduðuna inandýklarý için putlarý O’na ulaþmaya bir aracý ediniyorlardý. Bu (inanýþlarý)na göre onlar (müþrikler), aþaðý tabakadan insanlar gibi kralýn havassýna, yakýnlarýna hizmet ediyorlar, onun yakýnlarý (putlar) ise O’na hizmet ediyorlardý. Ki, iþte bütün bunlar (müþriklerin Allah hakkýnda getirdikleri) batýl örneklerdir. (Onunla ilgili) doðru örnekleri Allah bilir, onlar bilmezler. Sonra; Allah Teâlâ (putlarla Kendisi arasýndaki farký açýklamak için) onlara katýndaki doðru örneklerinden, Zat-ý Ulûhiyyetine ve onlarýn ortak koþtuklarý putlara dair iki örnek verdi. Bu örneklerden birisi: Hiçbir þeye muktedir olmayýp baþkasýnýn kölesi olan bir köleyle, kendisine güzel rýzýk 296
16- Nahl Sûresi
verilmiþ; o rýzýktan gizli ve aþikar infak eden (hür) bir adamýn örnekleridir ki, bunlardan birinin diðerine eþit olmasý mümkün deðildir. Ýkincisi; iki adam misalidir ki, onlardan birisi dilsizdir. Hiçbir þeye gücü yetmez. Efendisinin üstüne sadece bir yüktür. (Efendisi) onu nereye gönderse hiçbir hayýr getirmez. Ýkinci adam ise; dosdoðru yol üzerinde bulunup adaleti emreder. Birinci örnekte olduðu gibi, bu iki insandan da, birinin diðerine eþit olmasý doðru deðildir. Sonra; geçen iki örneðin içeriðini pekiþtirmek için, kemal sýfatlarýndan bazýlarýný zikretti. Göklerin ve yerin gaybýnýn O’na ait olduðunu, kýyamet saati iþinin O’nun katýnda, göz açýp yumma gibi yahut daha kýsa, bir anlýk iþ olduðunu, O’nun bizleri annelerimizin karnýndan hiçbir þey bilmez bir halde çýkarýp bizlere iþitme gücü (gözler) ve gönüller verdiði ... vb. gibi üzerimizde olan diðer nimetlerini hatýrlattý. Sonra; eðer onlar (insanlar) bundan sonra da O’nun emirlerinden yüz çevirirlerse, artýk Peygamber’in (s.a.s.) üzerinde, onlara bu emirleri tebliðden baþka bir görev kalmadýðýný belirtti. Ýnsanlarý Allah’ýn üzerlerindeki (bu) nimetlerini bilip, sonra da inkar etmekle ayýplayarak, onlardan çoðunun nankörler olduðunu ifade etti. Sonra; (ahirette), ortak koþtuklarý þeylerin (putlarýn); onlarý, kendilerine isnat ettikleri tanrýlýklarýnda, yalanlayacaklarýný bildirmek için, onlarla ortak koþtuklarýnýn kýyamet gününde birbirlerine karþý (olacak) hallerinin izahýna geçti. O’nun kuþkusuz, kýyamet günü her ümmetle/toplumla birlikte, kendi içlerinden bir þahit getirip, ortaya süreceðini bildirdi. Bu þahidin de onlarýn peygamberi olacaðýný belirtti. Bundan sonra onlardan nankörlük edenlerin ne konuþmalarýna ne de özür dilemelerine asla izin verilmeyeceðini; onlar azaplarýný görünce de hiç bekletilmeksizin oraya sevkedileceklerini ifade etti. (Onlarýn orada) ortak koþtuklarýný gördüklerinde de Rabbi’lerine: “Ey Rabb’imiz! Ýþte bunlar Sen’i býrakýp da kendilerine yalvarýp yakardýðýmýz ortaklardýr.” (Âyet: 86) diyeceklerini bildirdi. Bunun üzerine putlarýn, kendilerine nisbet ettikleri ilahlýk/tanrýlýk iddialarýnda onlarý yalanlayacaklarýný belirtti. Ve, orada ortak koþanlarýn kendileri aleyhine verilen hükme teslim olup boyun eðeceklerini, koþtuklarý ortaklardan kendilerine þefaat edecek hiçbir kimseyi bulamayacaklarýný be297
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
yan etti. Sonra; kendilerinin inkarlarýyla birlikte baþkalarýný da imandan alýkoyanlarýn azaplarýný artýrýp, küfürlerinden dolayý görecekleri azabýn üzerine, bir de (baþkalarýný) imandan alýkoymalarýndan dolayý da onlara azap edeceðini bildirip, böylece onlarýn azabýnýn iki kat olacaðýný belirtti. Devamla da; Peygamber’i (s.a.s.) kendi ümmeti hakkýnda tanýk olarak getireceðini ifade etmek için, tekrar her ümmetten kendileri aleyhine þahitlik edecek bir tanýk göndereceðini bildirdi. Ve, Peygamber’e (s.a.s.) Kur’ân’ý, her þeyi açýklayan, (O’na) inananlara yol gösterici, rahmet ve müjde olarak göndermesi sebebiyle de artýk onlarýn (ahirette ileri sürebilecekleri) özür ve bahanelerini ortadan kaldýrmýþ olduðunu beyan etti. Allah Teâlâ (az önce) verdiði ikinci örnekte, adaletle emreden ve gerçek doðru yol üzerinde olan kiþiyi Kendi Zâtýna örnek verince, tekrar o örnekte özetlediði hususun detayýna geçti. O’nun; adaleti, iyi ve güzel davranmayý, akrabaya vermeyi emrettiðini, bütün çirkinlik ve edepsizliklerden, fenalýktan, kötülükten ve azgýnlýktan nehyettiðini belirtti. Böylece Cenab-ý Hak, bu örnekte, yükümlülükle ilgili olarak farz ve nafilelerle, ahlakla alakalý genel ve özel kurallarý bir araya topladý. Sonra; bu âyette topladýðý emirler ve yasaklardan, Allah’ýn ahdine (Allah’a verilen söze) vefa gösterme (yerine getirme) emrini ve iyice pekiþtirilip saðlamlaþtýrýldýktan sonra yeminleri bozmadan nehyi ele alýp, insanlarý; cahiliye döneminde yaptýklarý gibi, bu emir ve yasaklarý birbirlerine karþý aldatma ve hile aracý edinmekten nehyetti. Çünkü onlar, cahiliye döneminde bir kavimle antlaþma yapýp; sonra ondan daha güçlü baþka kavim bulduklarýnda, öncekilerle yapmýþ olduklarý antlaþmalarýný bozarak onlardan daha güçlü olarak bulduklariyle antlaþma yaparlardý. Sonra; O’nun bu teklif (yükümlülük)le insanlarý sýnadýðýný, onlarý imtihan ettiðini belirtip; þayet Allah (c.c.) dilese onlarý zorla o teklif üzerinde toplayýp ahdine vefa da onlarý tek bir ümmet kýlacaðýný belirtti. Fakat O’nun dilediði kiþileri saptýrýp dilediklerini de doðru yola ileteceðini; sonra da (ahirette) herkese (dünyada) neler yaptýklarýný soracaðýný beyan etti. Sonra; yeminleri bozmalarý sebebiyle onlara yaptýðý uyarýlarý yenilemek için, tekrar yeminlerini aralarýnda hile ve aldatma aracý yapmadan insanlarý nehyini tekrarlayýp; onlarý, Allah’a verdikleri sözü az bir dünya 298
16- Nahl Sûresi
menfaati (metaý) karþýlýðýnda satmaktan men etti. Çünkü O’nun katýnda bulacaklarý mukafatýn, ebedî olduðundan dolayý, onlarýn alacaklarý dünya metaýndan (menfaatýndan) daha hayýrlý olduðunu belirtip; halbuki onlarýn yanýndaki nimetlerin bir gün tükeneceðini, ebedi kalmayacaðýný bildirdi. Sonra; ahde vefa göstermeye sabreden (ahitlerini yerine getiren) müminlerden, Allah’ýn rýzasýný kazanan kiþiler için katýnda hazýrlamýþ bulunduðu güzel mükafatý ve güzel yaþamý dile getirdi. O’nun; o müminleri, yaptýklarýnýn en güzeliyle ödüllendireceðini belirtti. Sonra; insanlara iþlerini þeytanýn vesveselerinden kurtaracak ve sayesinde Allah’ýn (c.c.) onlara va’dettiði mükafatý kazanacaklarý ameli göstermek için/öðretmek için, geçen âyetlerde cem ettiði emir ve yasaklardan olan; Kur’ân okuma anýnda Þeytandan Allah’a sýðýnma emrini ele aldý. Ardýndan Allaha tevekkül eden, O’na dayanýp güvenen müminler üzerinde þeytanýn hiçbir gücü olmadýðýný belirtti. Ve: “O’nun gücü ancak kendisini dost edinen ve Allah’a ortak koþanlaradýr. (Sadece onlarý kandýrabilir)”(Âyet: 100) buyurdu.
Tekrar Kur’ân Hakkýndaki Þüphelerinin Reddine Dönüþ (101.-111. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Biz bir âyeti baþka bir âyetin yerine koyduðumuzda -ki Allah neyi indirmekte olduðunu daha iyi bilir- þöyle derler: Sen düpedüz bir iftiracýsýn. (Bunlarý sen uyduruyorsun). Hayýr öyle deðil. Onlarýn çoðu bilmiyorlar.” (Âyet: 101) buyurup, inkarcýlarýn Kur’ân hakkýndaki diðer iki þüphelerini daha dile getirdi -ki bunlardan birincisi: Ýnkar edenlerin, bir âyetin hükmü baþka bir âyetle neshedildiðinde: Vallahi Muhammed ashabýyla alay etmekten baþka bir þey yapmýyor, bir gün bir iþi emrediyor, yarýn ondan nehyediyor; dolayýsýyla bütün bunlarý (Allah’tan deðil) kendiliðinden yapýyor, demeleridir-. Allah Teâlâ (bu âyette); onlarýn bu þüphelerine cevap verip, O’nun, bunu (niçin böyle yaptýðýný) hikmetini ve yine bunda kullarýnýn ne yararlarý bulunduðunu daha iyi bildiðini ifade etti. Hükümleri tedrici olarak almalarý (öðrenmeleri) suretiyle müminlerin imanýný saðlamlaþtýrmak ve kendilerine bir yol gösterici ve müjde olmasý için Kur’ân’ý (böyle tedrici olarak) indirdiðini belirtti. Bina299
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
enaleyh, iþ böyle olunca da, onlarýn bütün hükümleri bir defada almalarýnýn doðru olmayacaðýný beyan etti. Ýkinci þüpheleri: Müþrikler Peygamber’in (s.a.s.) Kur’ân’ý Arap olmayanlardan, Mekkeli bir Hristiyandan öðrendiðini söylüyorlardý. Allah Teâlâ: Onlarýn Peygamber’in (s.a.s.) Kur’ân’ý öðrendiðini iddia ettikleri kiþinin dilinin Arapça olmadýðýný, halbuki Kur’ân dilinin, beyanýn zirvesinde son derece açýk bir Arapça olduðunu belirterek onlarýn bu þüphelerini cevapladý. Sonra; Kur’ân’a inanmayanlara ve O’nun hakkýnda bu tür (yalnýþ) düþüncelere sahip olanlara, faziletinin apacýk olmasýna raðmen, Kur’ân’a iman etmeyi nasib etmeyeceðini belirtti. O’na yalan iftira eden kiþinin ise, ancak O’nun âyetlerine inanmayan bir kiþi olabileceðini, âyetlere inanan birinin asla böyle olamayacaðýný belirtti. Sonra; Kur’ân’a dil uzatmak suretiyle O’na iftira atanýn, onlardan O’na inandýktan sonra inkar edenler olduðunu belirtip, bundan kalbi imanla dopdolu olduðu halde küfre zorlanan ve bu sebeple Kur’ân’a dil uzatmak zorunda kalanlarý istisna etti. Ve, O’na inandýktan sonra kalbini küfre açanlarýn (inkar edenlerin) Allah’ýn gazabýna çarptýrýlacaklarý ve onlar için acýklý bir azabýn olacaðý tehdidinde bulundu. Bunun sebebinin ise onlarýn dünya hayatýný ahiret hayatýna tercih etmiþ olmalarý olduðunu belirtti. Ve, Allah’ýn (c.c.), küfrü imana tercih etmelerinden sonra, artýk onlarýn hidayetini dilemediðini, onlarýn kalplerini, kulaklarýný ve gözlerini mühürlediðini, onlarýn ahirette de tam anlamýyla hüsrana uðrayanlar olacaklarýný bildirdi. Ýþkence yapýlarak küfür ve inkara zorlanan kiþilere gelince, kuþkusuz Allah’ýn (c.c.) onlarýn yanýnda olduðunu, elbet bu iþkence çekmelerinden sonra onlarý cömertçe affedip, cömertçe baðýþlayacaðýný belirtti. Ve: “O gün herkes gelir, kendi nefsini kurtarmak için mücadele eder ve herkese yaptýðýnýn karþýlýðý tamý tamýna ödenir. Onlar asla haksýzlýða uðramazlar.” (Âyet: 111) buyurdu.
Sonuç (112.-128. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah þöyle bir kenti örnek vermiþtir ki o kent, güvenli ve huzurlu idi. Her yerden rýzký bolca geliyordu. Derken bu kent (halký) Allah’ýn nimetlerine nankörlük ettiler. Bunun üzerine Allah yaptýk300
16- Nahl Sûresi
larýndan ötürü onlara açlýk ve korku elbisesini tattýrdý (giydirdi).” (Âyet: 12) buyurup, inkarcýlarýn bu sûrenin baþýnda inzar edilmiþ, korkutulmuþ olduklarý azabýn sebebinin açýklanmasýyla sûreyi bitirdi. Ki bu da onlarýn, güvenli ve huzurlu, rýzký her taraftan bolca gelen bir kentin (Mekke) vatandaþlarý olmalarý ve hal böyleyken kalkýp Allah’ýn nimetlerine nankörlük etmeleridir. Bunun üzerine Allah (c.c.) onlara, bu yaptýklarýndan ötürü açlýk ve korku elbisesini giydirdiðini belirtti. Halbuki onlara, ayný zamanda kendilerinden olan bir peygamber de gelmiþ olduðunu, onlarýn onu da yalanladýklarýný bildirdi. Ýþte bundan dolayý da onlar zulümlerini sürdürürken bu azabýn onlarý ansýzýn yakaladýðýný beyan etti. Sonra; onlara, kendilerine vermiþ olduðu rýzýklardan helal ve hoþ olarak yemelerini, o rýzýktan þirk dönemlerinde kendi kendilerine haram kýldýklarýný artýk haram kýlmamalarýný, eðer gerçekten Allah’a ibadet edenlerdenseler, onlarý bu kente yerleþtirmiþ olmasý sebebiyle, Allah’ýn üzerlerindeki nimetine þükretmelerini emretti. Sonra; onlara: murdar (ölü) hayvan etini, kaný vb. pis þeyler dýþýnda hiçbir þeyi kendilerine haram kýlmadýðýný bildirdi. Ve, onlarý kendiliklerinden (bazý þeyleri) helal (bazýlarýný) haram kýlmaktan nehyetti. Sonra; Yahudilere, bundan önce En’âm Sûresi’nde Peygamber’e (s.a.s.) anlatmýþ olduðu þeyleri haram kýldýðýný bildirdi ve bunu yapmakla onlara zulmetmiþ olmadýðýný ifade edip; fakat onlarýn, bildiklerinin tersini yapmak suretiyle, kendi kendilerine zulmettiklerini belirtti. Sonra; okuma yazma bilmeyen ümmî Araplardan (ve benzerlerinden), bilmeden kötülük yapýp da, bundan sonra da tevbe edip hallerini ýslah edenlerin yanýnda olduðunu ifade etti. Ve: “Bütün bunlardan sonra kuþkusuz senin Rabbin gerçekten çok baðýþlayan ve çok esirgeyendir.” (Âyet: 119) buyurdu. Sonra; o kenti inþa eden ve orada Kabe’yi yapan Ýbrâhim’in (a.s.) Allah’ý birleyerek O’na itaat eden bir ümmet (her iyiliði kendinde toplayan bir önder) olup, müþriklerden olmadýðýný; O’nun nimetlerine þükreden birisi olduðunu; bu yüzden de Allah’ýn (c.c.) O’nu seçip, doðru yola ilettiðini; O’na dünyada iyilik verdiðini ve Ýbrâhim’in (a.s.) ahirette salihlerden olduðunu beyan etti. 301
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) Allah’ý birleyerek Ýbrâhim’in (a.s.) dinine uymasýný ve Ýbrâhim’in O’na ortak koþanlardan olmadýðýný vahyettiðini belirtti. Devamla cumartesi þeriatýný (cumartesi günü yalnýz ibadet etmeyi) sadece onda ayrýlýða düþen Yahudilere farz kýldýðýný bildirdi. Onlarýn içlerinde ihtilafa düþtükleri konuda da kýyamet günü aralarýnda hüküm vereceðini belirtti. Binaenaleyh o þeriatla (Yahudi þeriatý) amel etmesinin Peygamber’e (s.a.s.) caiz olmayacaðýný çünkü Yahudilerin onu tahrif edip, o þeriatý aslý olan Ýbrâhim (a.s.) dininin dýþýna çýkarmýþ olduklarýný beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.); hikmet ve güzel öðütle bu dine çaðýrmasýný, bu uðurda müþriklerle en güzel bir þekilde mücadele etmesini emretti. Çünkü delaletin de hidayetin de Allah’ýn (c.c.) elinde olduðunu bildirdi. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.) ve O’na tabi olan müminlere: iþ tartýþma aþamasýndan çýkýp savaþa dönüþünce, düþmanlara, onlarýn kendilerine yaptýklarý azabýn aynýsýyla karþýlýk vermelerini isteyip; onlara karþý savaþý ilk baþlatan olmamalarýný, düþmanlarýna onlarýn kendilerine verdiði azabýn fazlasýný vererek savaþta onlardan daha aþýrý gitmemelerini emretti. Sonra, inananlarý sabretmeye ve düþmanlarýný affetmeye teþvik ederek, Peygamber’e (s.a.s.) müþriklerin, inkar etmelerinden dolayý üzülmeyi, ya da onlarýn kurduklarý tuzaklardan dolayý huzursuzluk içine düþmeyi nehyedip: “...Çünkü Allah, takva sahipleri ve iyilik edenlerle beraberdir.” (Âyet: 128) buyurdu.
302
17- ÝSRÂ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ýsrâ Sûresi Kasas Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ýsrâ olayý peygamberliðin 12. yýlýnda gerçekleþmiþtir. Böylece Ýsrâ Sûresi’nin nüzulü de bu senede gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu ismin verilmesinin sebebi, sûrenin baþlangýcýnda Allah’ýn (c.c.): “Münezzehtir O (Allah) ki, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya yürütmüþtür...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 111 âyettir. (24)
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý üç þeyi gerçekleþtirmektir. Bunlardan birincisi: Ýsrâ olayýnýn ispatýdýr. Ýsrâ (gece yürütme, gece götürme) Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya olmuþtur. Bu durum, Mescid-i Aksâ’nýn faziletinin açýklanmasý ve ora halkýnýn bazý haberlerinin zikredilmesini gerektirmiþtir. Ýkincisi: Her iki mescidin kitaplarý arasýnda bir mukayese/karþýlaþtýrma yapmaktýr. Kur’ân ve Tevrat arasýnda. Bu durum da, Kur’ân’ýn getirmiþ olduðu bazý hikmetler ve öðütlerin anlatýlmasýný gerektirmiþtir. Üçüncüsü: Ýnsanlarý böyle bir olayla imtihan etme açýsýndan Ýsrâ hadisesinin hikmetinin açýklanmasýdýr. Cenab-ý Hak, iþte bu üç hususu açýkladýktan sonra tekrar Kur’ân’ýn faziletine dönmüþ ve sûre, Kur’ân’ýn faziletinin izahiyle son bulmuþtur. Ýsrâ Sûresi Kur’ân-ý Kerîm’de Nahl Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. 24
Âyette: gece yürüttü anlamýnda (Esrâ) kelimesi geçmektedir. Sureye bu kelimenin mastarý olan (Ýsrâ’=gece yürütme, gece götürme) ad olmuþtur. (Ç. N.)
303
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Çünkü Ýsrâ olayý Medine’ye hicretin bir iþaretiydi. Medine’ye hicrette ise müþriklerin, Nahl Sûresi’nin baþýnda, yaklaþmasýyla inzar edilmiþ (uyarýlmýþ) olduklarý azablarýnýn gerçekleþmesi söz konusudur.
Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya Ýsrâ’nýn (Gece Götürülüþün) Ýspatý (1.-8. âyetler) Allah Teâlâ: “Kulunu geceleyin, âyetlerimizi göstermek için, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kýldýðýmýz Mescid-i Aksâ’ya yürüten (Allah) eksikliklerden münezzehtir. O her þeyi iþiten ve görendir.” (Âyet: 1) buyurdu; Peygamber’i (s.a.s.), Mescid-i Aksâ’daki âyetlerini (mucizelerini) göstermek için, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya geceleyin yürüttüðünü belirtti. Sonra; Ýsrâiloðullarýndan olan Mescid-i Aksâ halkýna bir þeriat olarak, Tevrat’ý Mûsa’a (a.s.) indirdiðini ve o Tevrat’ta onlara: Yeryüzünde iki defa bozgun çýkaracaklarýný, putlara ibadet etmek suretiyle þeriatlarýna karþý gelecekleri hükmünü verdiðini belirtti. Ve, ilk bozgunculuk yaptýklarýnda ülkelerini harap edip, mescitlerini yýkmak için güçlü ve zorba bir kavmi onlarýn üzerine gönderdiðini bildirdi. -Ki bunlar Babil Kralý Buhtunnasr’ýn kavmidir-. Sonra, Ýsrailoðullarýný Babillilerden kurtarýp, onlara karþý kendilerine yardým ettiðini ve onlarý saldýrýya uðramadan önceki hallerinden daha güzel bir hale getirdiðini ifade etti. Ancak ikinci defa bozgunculuk yaptýklarýnda, tekrar, birinci defa olduðu gibi ülkelerini harap edip mescitlerini yýkan baþka bir topluluðu onlarýn üzerine gönderdiðini beyan etti. -Ki bunlar da kendileriyle savaþýp onlarý yurtlarýndan çýkaran Rumlardýr-. Sonra da, Peygamber’in (s.a.s.) muasýrý olan Yahudilere dönerek: “(Bundan sonra) Belki Rabb’iniz size acýr, ama siz (bozgunculuk yapmaya) dönerseniz, biz de (sizi cezalandýrmaya) döneriz. Cehennemi kafirler için kuþatýcý (bir zindan) yapmýþýzdýr.” (Âyet: 8) buyurdu.
Ýki Mescidin Kitaplarý (Kur’ân ile Tevrat) Arasýnda Mukayese (9.-59. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Gerçekte bu Kur’ân en doðru yola iletir ve iyi iþler yapan müminlere kendileri için büyük bir ecir olduðunu müjdeler.” 304
17- Ýsrâ Sûresi
buyurup, Kur’ân’ýn Tevrat’tan daha doðru bir þeriata yönelttiðini bildirdi. O’nun müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduðunu müjdelediðini; kafirleri de kendileri için hazýrlanmýþ olan acýklý bir azabla korkuttuðunu belirtti. Sonra; inkar edenlerin, Allah Teâlâ’nýn kendilerini korkuttuðu bu azabý, sanki hayrý, iyiliði istiyorlarmýþ gibi, istemekte acele ettiklerini bildirdi ve insanýn çok aceleci olduðunu belirtti. Bu azabý getirmeye kudretinin yettiðine delil olarak da O’nun (c.c.) gece ve gündüzü (kudretini gösteren) iki âyet (niþane) kýldýðýný, binaenaleyh gece âyetini silip, insanlarýn bu esnada rýzýklarýný aramalarý, yýllarýn sayýsý ve vakitlerin hesabýný doðru yapmalarý için gündüz âyetini gösterici (aydýnlýk) kýldýðýný belirtti. Ve: “... Ýþte biz (böylece) her þeyi gereði gibi açýkladýk.” (Âyet: 12) buyurdu. Sonra; her insanýn, kýyamet günü hesaba çekilmesi için kendi dünyasýnda yapmýþ olduðu bütün iþlerinin kaydedilip korunduðunu bildirdi. Kim doðru yolu bulursa, ancak kendi nefsi için bulmuþ olacaðýný; kim de sapýtýrsa yine ancak kendi nefsi aleyhine bir sapýklýða düþmüþ olacaðýný belirtip; hiç bir günahkarýn baþka birinin günah yükünü taþýmayacaðýný bildirdi. Ve devamla: “...Biz peygamber göndermedikçe (hiçbir kimseye ve topluma) azap edici deðiliz.” (Âyet: 15) buyurdu. (Âyet: 9)
Sonra; bir kenti, halkýnýn gelmesini acele olarak istedikleri, o (acýklý) azapla helak etmek istediðini de, oranýn nimet ve refahtan þýmarmýþ varlýklýlarýna (iyilik ve itaatý) emrettiðini; ancak bu emri takiben onlarýn orada itaattan çýkýp; kötü iþler yaptýklarýný, böylece artýk o kente gerekli azabýn (gelmesinin) hak olduðunu ve Cenab-ý Hakk’ýn da (böylece) onlarý kökünden helak edip darmadaðýnýk ettiðini bildirdi. Ve, Nûh’dan (a.s.) sonra nice kuþaklarý bu þekilde helak etmiþ olduðunu, O’nun, kullarýnýn günahlarýný en iyi bilen olduðunu ifade edip, binaenaleyh onlarýn (Yahudilerin) azab edilme vakitlerini de kendisi dilediði gibi takdir edeceðini belirtti. Ve: “... Kullarýnýn günahlarýný haber alýcý, görücü olarak Rabb’in yeter.” (Âyet: 17) buyurdu. Sonra; kim bu çarçabuk geçeni (dünyayý) dilerse, o isteði doðrultusunda, dilediði iyiliði ve kötülüðü ona çarçabuk vereceðini; hiçbir kimsenin hiçbir konuda O’nu acele ettirmeye gücü (ve hakký) olmadýðýný belirtti. Devamla da; kim de ahireti isteyip onun için çalýþýrsa, onun çalýþmasýný 305
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
makbul ve takdire þayan kýlýp, yaptýðýnýn karþýlýðýný kendisine vereceðini bildirdi. Ve, kullarýndan dünyayý isteyenlere de, ahireti isteyip ona çalýþanlara da, her ikisine de dünyada ihsanýný esirgemeyeceðini, ihsanýný dünyada kullarýndan hiçbirinden kesmiyeceðini belirtti. Ancak; O’nun bu ihsanýnda, onlardan bazýsýný bazýsýna tercih ettiðini ifade etti. Ahiretin ise dereceler bakýmýndan en büyük ve en üstün olacaðýný bildirdi. Sonra; usûl (ana esaslar), fürû (ayrýntýlar) ve ahlakla ilgili olarak, Kur’ân þeriatýnýn bazý konularýnýn izahýna geçti. Bu baðlamda, kendine ortak koþmayý nehyedip, anne babaya iyilik etmeyi, akrabaya, yoksula ve yolda kalmýþlara haklarýný vermeyi emretti. Mallarda israfý, saçýp savurmayý yasakladý. Ýnsanýn iyilik yapmaktan aciz olunduðu zaman güzelce özür dilemesini ... vb. diðer hükümleri emredip, bu emirlerini: “...Bunlar Rabb’inin sana vahyettiði hikmetlerdendir. Allah ile beraber diðer bir tanrý edinme ki sonra yerilmiþ, kýnanmýþ ve kovulup uzaklaþtýrýlmýþ olarak cehenneme atýlýrsýn.” (Âyet: 39) buyurup sona erdirdi. Binaenaleyh, bu hükümlere þirkten nehyetmekle baþladýðý gibi yine bunlara ayný þekilde þirkten nehyetmek suretiyle, þirki yasaklamakla son verdi. Ardýndan da, sözü (müþriklerin) kendilerine has þirklerinden dolayý onlarý kýnamaya getirdi -ki, bu (þirk) de onlarýn; meleklerin Allah’ýn (c.c.) kýzlarý olduðunu söylemelidir-. Bundan dolayý O’nun oðullarý Yahudiler için ayýrýp, Kendisi için de meleklerden kadýnlar (kýzlar) edinmesi(düþüncesi)nin doðru olmadýðýný ifade etti. Ve: “...Gerçekten siz çok büyük (tehlikeli) bir laf ediyorsunuz.” (Âyet: 40) buyurdu. Sonra; Kur’ân’da, insanlara bir öðüt olsun diye sözü; usûl (ana esaslar), fürû (ayrýntýlar) ve ahkâm (hükümler) konusunda, bu þekilde bir çeþitlilik içerisinde, türlü türlü biçimlerde anlattýðýný ifade edip; bunun da (böyle deðiþik þekillerde bir anlatýmýn dahi) sadece onlarýn (emirlerden) kaçýþlarýný artýrmaktan öteye gitmeyip, ancak onlarýn kaçýþýný artýrdýðýný belirtti. Peygamber’e (s.a.s.); onlara, þirkin batýllýðý konusunda, (doðruluðu) hakkýnda tartýþamayacaklarý bir delil getirmesini emretti. Ki, bu delil de þudur: Þayet Allah’la (c.c.) beraber baþka ilahlar da olmuþ olsaydý, kuþkusuz onlar O’nunla tartýþmaya, nizâ etmeye bir yol bulmak arzu edeceklerdi. Peygamber’den (s.a.s.) bu hususu onlara söylemesini istedi. Sonra, 306
17- Ýsrâ Sûresi
Zât’ýný onlarýn, mülkünde ortaklarý olduðunu söylemeleri gibi batýl iddialarýndan tenzih etti. Yedi göðün, arzýn (yerin) ve bunlarda bulunan bütün varlýklarýn, Kendi’sini tesbih ettikleri (Yüce) Zât’ýn yalnýz O olduðunu, O’nu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir varlýðýn bulunmadýðýný bildirdi. Ancak insanlarýn onlarýn tesbihlerini anlayamadýklarýný belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.): Kur’ân okuduðu zaman, O’nunla ahirete inanmayanlar arasýna gizli bir perde çektiðini, onlarýn kalplerine O’nu anlamalarýna engel olacak bir kabuk, bir örtü örttüðünü ve onlarýn kulaklarýna da bir aðýrlýk koyduðunu ifade etti. Peygamber’in (s.a.s.) O’nu (Allah’ý) Kur’ân’da anýp, onlarýn ilahlarýný anmadýðý zaman müþriklerin arkalarýna dönüp kaçtýklarýný belirtti. Devamla, Allah’ýn (c.c.), onlarýn Peygamber’i (s.a.s.) dinledikleri esnadaki hallerini O’nu ne amaçla dinlediklerini en iyi bildiðini ifade etti. Onlarýn kendi aralarýnda gizli konuþurlarken (müminlere): Siz büyülenmiþ bir adama tabi olmaktan baþka bir þey yapmýyorsunuz dediklerini beyan etti. Sonra; onlarý, Peygamber (s.a.s.) hakkýnda böyle bir zanna sevkeden þeyin ne olduðu hususuna deðinip; bunun sebebinin; Peygamber’in (s.a.s.) onlarýn çürümüþ kemikler olduktan ve ufalanýp toprak haline geldikten sonra, yeni bir yaratýlýþla tekrar diriltileceklerini iddia etmesi olduðunu belirtti. Ve, onlarý ilk defa hiç yoktan yaratanýn, öldükten sonra onlarý tekrar diriltmeye kadir olduðunu bildirerek onlarýn bu yanlýþ kanaatlerini cevaplayýp reddetti. Sonra, müþriklerin bu cevap karþýsýnda alaylý alaylý baþlarýný sallayýp; ‘ne zaman o (diriliþ)?’ diyeceklerini bildirdi. Onlara cevaben: O’nun pek yakýn bir zamanda olabileceðini söylemesini Peygamber’e emredip: “Sizi çaðýracaðý gün, O’na hamdederek çaðrýsýna uyar (dirilip kalkar)sýnýz ve (dünyada) pek az kaldýðýnýzý sanýrsýnýz.” (Âyet: 52) buyurdu. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) tekrar emredip, bu söyledikleri sözden -ki müþrikler O’nun sihirlenmiþ bir adam olduðunu söylemiþlerdi-. daha güzel bir söz söylemelerini onlara emretmesini kendisinden istedi. Kuþkusuz þeytanýn onlarýn aralarýna girip, bütün bu hareketleri/saçmalýklarý onlara güzel gösterdiðini kendilerine bildirdi. Devamla da, O’nun (c.c.) onlarý en iyi bilen olduðunu; dilerse iman etmeleri sebebiyle onlara acýyacaðýný; yahut küfürleri sebebiyle onlara azab edeceðini belirtti. Peygamber’i (s.a.s.) 307
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
de onlarýn üzerine bir vekil olarak göndermediðini ifade ederek; böylece onlarýn onu sýkýþtýrýp kendisine hakaret etmeye haklarýnýn olmadýðýný ifade etti. O’nun göklerde ve yerde olan kimseleri herkesten daha iyi bildiðini (peygamber olmaya kimi layýk görürse onu seçtiðini); kuþkusuz, Kendi ilmi gereðince, peygamberlerden bazýsýný bazýlarýna üstün kýlmýþ olduðunu belirtti. Dâvûd’a da Zebûr’u verdiðini bildirdi. Binaenaleyh onlarýn Nebi (s.a.s.) ve O’nun kitabý olan Kur’ân hakkýnda, bu konuda hiçbir bilgileri olmadan bazý sözler söylemelerinin kendileri için doðru olmayacaðýný beyan etti. Sonra; onlara, kendilerine gelmesi hususunda acele ettikleri o zararý ve sýkýntýyý; ortadan kaldýrýp kendilerinden uzaklaþtýrmalarý için ortak koþtuklarý þeyleri yardýma çaðýrmalarýný emredip; bu meyanda onlarýn (putlarýnýn), o zarar ve sýkýntýyý ortadan kaldýrmaya güçlerinin yetmeyeceðini, çünkü onlarýn ortak koþtuklarý þeylerin de kendileri gibi kullar olduklarýný, onlarýn da O’na (c.c.) yaklaþmak için vesile aradýklarýný, onlarýn da O’nun rahmetini ümit edip, azabýndan korktuklarýný bildirdi. Sonra; bu yalanlayanlarýn kentlerinden, kýyamet gününden önce O’nun helak etmediði ya da þiddetli bir azapla azap etmediði hiçbir kent bulunmadýðýný belirtti. Bu hükmün Kitap’ta yazýlmýþ (kesin bir hüküm) olduðunu bildirdi. Sonra da, O’nun (Allah’ýn) inanmayanlara karþý, müminlere güç ve kudret vermek suretiyle azap etmeyi tercih ettiðine iþaret edip; onlarý cezalandýrýp helak etmede, mucizeler yoluyla helak etmeyi seçmediðini ifade ederek: “..Bizi âyetler (mucizeler) göndermekten alýkoyan þey, evvelkilerin onlarý yalanlamýþ olmasýdýr. Semûd kavmine açýk bir mucize olarak diþi deveyi gönderdik. O (mucize) zulmetmelerine sebep oldu. (Deveyi boðazlayarak kendilerine yazýk etmiþ oldular). Biz o mucizeleri korkutmak için göndeririz.” (Âyet: 59) buyurdu.
Ýsrâ Hadisesinin Hikmetinin Açýklanmasý (60.-81. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Hani sana: Rabb’in, insanlarý kuþatmýþtýr, demiþtik. Sana gösterdiðimiz o rüyayý da, Kur’ân’da lanetlenmiþ bulunan o aðacý da insanlarý sýnama dýþýnda bir þey kýlmadýk. Biz onlarý korkutuyo308
17- Ýsrâ Sûresi
ruz, fakat korkutmamýz onlarýn azgýnlýklarýný artýrmaktan baþka bir katký yapmýyor.” (Âyet: 60) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.), onlara Ýsrâ olayýný haber verdiði zaman, onlara karþý kendisine zafer va’detmiþ olduðunu ifade etti. Nitekim onlarýn bu olayý kendilerine bildirmesinin akabinde onu yalanladýklarýný ve onlardan bir çoðunun da irtidat ederek, dinden çýktýklarýný belirtti. Ve, O’nun bu Ýsrâ rüyasýný onlar için bir fitne ve bir imtihan kýlmaktan baþka bir þey için gerçekleþtirmemiþ olduðunu bildirdi. -ki, onlar bu olay sebebiyle, daha önce de Kur’ân’da zikredilen lanetlenmiþ zakkum aðacý sebebiyle þaþkýna döndükleri gibi bir þaþkýnlýk içerisine düþtüler. Nitekim zakkum aðacý zikredildiði zaman þöyle demiþlerdi: Muhammed cehennem ateþinin taþlarý yaktýðýný iddia ediyor sonra da kalkýp ateþte bir aðaç olduðunu söylüyor, halbuki ateþ aðacý yeyip bitirir. Orada aðaç nasýl biter?- Allah Teâlâ devamla; O’nun, inanmayanlarý bu þekilde korkuttuðunu; ancak korkutmasýnýn da onlarýn azgýnlýklarýný artýrmaktan baþka bir þeye yaramadýðýný belirtti. (25)
Sonra; onlara (insanlara) Adem’in (a.s.) melekler ve Ýblis’le olan kýssasýný anlattý. Zira bu kýssa da (Ýblis’i) denemek, sýnamak içindi. Bu kýssayý anlattý ki inanmayanlar, bu Ýsrâ olayý ile denenip imtihan edilmelerinde, daha önce Ýblis’in Rabb’inin emrine karþý gelip asi olduðu zaman çarptýrýldýðý kovulma ve lanetlenme gibi cezalardan ders alsýnlar da Ýsrâ olayýný yalanlamak suretiyle Ýblis’in içine düþmüþ olduðu duruma düþmesinler. Cenab-ý Hak bu Ýblis kýssasný da Ýblis’e hitaben buyurduðu: “...Kuþkusuz, benim kullarým üzerinde senin hiçbir sultan, gücün yoktur. Vekil olarak Rabb’in yeter.” (Âyet: 65) sözüyle bitirdi. 25
Burada iþaret edilen rüya, ya Mirac gecesi Hz. Peygamber (sav)’e lütfedilen müþahededir ki, Mirac’in uykuda olduðunu söyleyenler, bunu rüya diye açýklamýþlar; uyanýkken olduðunu söyleyenler ise bu kelimeyi açýktan görme diye tafsir etmiþlerdir. Rüya uykuda görülen þeylerin adý ise de asýl kelime anlamý görmektir. Mirac gecesi vukubulan görme, bir rüya deðil, uyanýklýk halinde bir müþahede idi. Kur’ân’da lanetlenen aðaç da cehennemdeki zakkum aðacýdýr. Puta tapanlar, bu aðacýn adýný duyunca: “Muhammed, cehennemin taþlarý yaktýðýný sanýyor, sonra orada aðaç bittiðini söylüyor.” diyerek alay etmiþlerdi. Halbuki bu aðaç kendi bildikleri gibi bir aðaç deðil, sembolik anlam taþýyan bir aðaç idi. Bununla Allah, cehennemde biten, cehennemin ürünü olan aðaç gibi insanlarý temsil etmiþ olabilir. Nitekim bu aðacýn þeytan veya Ebû Cehil veya Hakem b. Ebîl-Âs olduðu da söylenmiþtir. Bkz. Süleyman Ateþ, Kur’ân-ý Kerîm ve Yüce Meali, s. 287. (Ç. N.)
309
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; Allah Teâlâ (yukarýdaki âyetlerde) insanlarý uyarýp korkuttuktan sonra onlarýn özendirilmesine geçti. O’nun lütfundan (nasiplerini) arasýnlar diye, onlar için denizde gemiler yürütenin O olduðunu bildirdi. Onlarýn denizde kendilerine bir zarar, sýkýntý dokunduðu, boðulmaktan korktuklarý zaman, bu sýkýntýyý kendilerinden gidermesi, bu tehlikeden kendilerini kurtarmasý için yalnýz O’na sýðýndýklarýný belirtti. Ancak Allah (c.c.) onlarý o tehlikeden kurtarýp karaya sað salim çýkarýnca da O’ndan yüz çevirip, O’nun nimetini inkar ettiklerini bildirdi. Halbuki onlarýn (karaya çýkmakla) Cenab-ý Hakk’ýn kendilerini, karayý ters çevirip, alt üst edip, onlarý orada yere geçirmesinden veya onlarýn üzerine taþlarý savuran bir kasýrga göndermesinden ya da tekrar onlarý denize döndürüp de küfürleri sebebiyle orada batýrmasýndan emin olmadýklarýna dikkat çekti. Sonra da; Adem oðullarýný (insanlarý) akýl nimeti vermek suretiyle diðer varlýklardan üstün kýldýðýný, onlarý karada ve denizde binitlere bindirdiðini, onlarý temiz yiyeceklerle rýzýklandýrdýðýný ve onlarý yarattýklarýnýn bir çoðundan üstün kýldýðýný bildirdi. Ýnsanlarý öldükten sonra dirilteceðini ve onlara ihsan etmiþ olduðu bu nimetlerden dolayý kendilerini hesaba çekeceðini; (o gün) kimlerin kitabý sað tarafýndan verilirse iþte onlarýn, bu nimetlerin gerçekten hakkýný veren yegane insanlar olduklarýný ifade edip; onlarýn bundan dolayý da mükafatlandýrýlýp bir kýl kadar (en ufak) haksýzlýða uðramayacaklarýný belirtti. Bu nimetlerin hakkýný eda edemeyip, yerine getirmeyen, dünyaya akýl gözüyle bakmayýp bu nimetleri görmeyen bir körmüþ gibi, bir halet-i ruhiye (ruh hali) içerisine giren kimselerin de; ahirette kör ve yolca da daha sapýk olacaklarýný beyan etti. Sonra Allah (c.c.) Peygamber’i (s.a.s.) bu hususta (isrâ) tesbit edip, saðlamlaþtýrmýþtýr. Az kalsýn Hz. Peygamber’in onlarýn bu isteklerine meyletmiþ olacaðýný da belirtmiþtir. Sonra; bu olaydan dolayý kendisiyle þiddetle alay ettiklerinden ötürü neredeyse Peygamber’i (s.a.s.) Mekke’den çýkacak ölçüde tedirgin ettiklerini bildirdi. Þayet onlar O’nu Mekke’den çýkarmýþ olsalardý, kuþkusuz Cenab-ý Hakkýn, daha önce içlerinden kendilerine gönderilen peygamberleri aralarýndan sürüp çýkaran kavimleri helak ettiði gibi onlarý da helak edeceðini açýkladý. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.), müþrik310
17- Ýsrâ Sûresi
lerden yüz çevirmesini, onlara aldýrmamasýný, Allah’a (c.c.) ibadete yönelmesini, farz ve nafile namazlarý vakitleri içerisinde dosdoðru kýlmasýný isteyip; böylece Cenab-ý Hakkýn kendisine yardým etmesi ve O’nu övülmüþ bir mekana (Mekan-ý Mahmuda), davasýnýn düþmanlarýna galip geleceði bir makama ulaþtýrmasý için bunlarý yapmasýný kendisine emretti. -Kuþkusuz bu husus da Medine’ye hicret etmekle gerçekleþmiþ oldu. Çünkü Ýsrâ olayý hicretten bir yýl önce vuku bulmuþtu-. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), kendisini Mekke’den doðrulukla, güzelce, tehlikesiz çýkarmasý ve o övülmüþ makama da ayný þekilde girdirmesi için, bu övülmüþ makamýn hazýrlanmasý hususunda kendisine iltica etmesini, kendisine sýðýnmasýný emretti. O müþriklere de getirmiþ olduðu hak davanýn, onlarýn batýl inanýþlarýna galip olacaðý o günün gelmesinin yakýn olduðunu haber vermesini istedi. Ve: “De ki, hak geldi batýl yok olup gitti, batýl yok olmaya zaten mahkumdu.” (Âyet: 81) buyurdu.
Yeniden Kur’ân-ý Kerîm’in Faziletinin Ýzahýna Dönüþ (82.-111. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “Biz Kur’ân’da O’na inanan müminlere þifa ve rahmet olacak þeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin ziyanýný artýrmaktan baþka bir katký saðlamýyor (onlara).” (Âyet: 82) buyurup, tekrar Kur’ân’ýn faziletinden bahsetmeye döndü. Ve, O’nun, Kur’ân’da müminlere þifa ve rahmet olan þeyler indirdiðini, kafirlerin ise bu sebeple zararlarýnýn üzerine zarar kattýklarýný belirtti. Sonra; onlardaki bu zararýn ziyanýn sebebini açýklayýp, bunun, onlarýn büyüklük taslamalarý, Allah’ýn kendilerine ihsan etmiþ olduðu mallarýyla gururlanýp böbürlenmeleri olduðunu bildirdi. Devamla da, kafirin psikolojik durumunun hep bu olduðunu, Cenab-ý Hak kendisine bir nimet verdiði zaman onunla böbürlenip büyüklük tasladýðýný, kendisine bir fakirlik, yoksulluk isabet ettiðinde de aþýrý bir þekilde ümitsizlik içerisine düþtüðünü dile getirdi. Sonra; müminlerden ve kafirlerden her birinin bu konuda kendi karakter ve seciyesine uygun iþ yaptýklarýný belirtip, O’nun, onlardan hangisinin yolca daha doðru olduðunu en iyi bildiðini ifade etti. 311
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra, onlarýn Peygamber’e (s.a.s.) ruhun ne olduðunu sorduklarýný, ki o Kur’ân’dýr-; onun Allah katýndan olduðuna delilinin ne olduðunu? sorduklarýný belirtti. Onlara cevaben, Peygamber’e (s.a.s.): O’nun Allah’ýn emri olduðunu, kendisinin onlara getirmiþ olduðu ilmin Allah’ýn geniþ, engin ilmine nisbetle az bir þey olduðunu bildirmesini emretti. O’nun, þayet dilese onlardan bu az bilgiyi de alýp, kendilerine vahyetmiþ olduðu bu Kur’ân’ý da tamamen giderebileceðini, dilese kuþkusuz onu da yapacak güce sahip olduðunu kendilerine söylemesini de istedi. Çünkü kendisinin bununla (peygamberlikle) kendi nefsi için hiçbir þey istemediðini; sadece onlarýn iyiliklerini istediðini belirtti. (26)
Sonra; inkar edenlere, (Kur’ân’ýn) Allah (c.c.) katýndan gönderilmiþ bir kitap olduðunun delilini açýkladý. -ki bu da insanlar ve cinlerin O’nun bir benzerini meydana getirmekten aciz olmalarý hususudur-. Ve devamla, Cenab-ý Hakkýn onlardan, deðiþik þekillerde, bunu yapmalarýný (Kur’ân’ýn bir benzerini getirme) istemek suretiyle onlara meydan okuduðunu belirtti. Örneðin, Kur’ân sûreleri gibi on sûre meydana getirmelerini istemeden tutun da bir sûre meydana getirmelerini istemeye; hatta bütününü, mislini ortaya koymalarýný istemeye kadar deðiþik þekillerde onlara meydan okuduðunu bildirdi. Ancak onlarýn bütün bunlar karþýsýnda inkarlarýnda diretmekten öte hiçbir þey yapamadýklarýný ifade etti. Onlarýn yine bununla da kalmayýp, kendileri için yerden bir göze (kaynak) fýþkýrtmasýný; yahut O’nun (s.a.s.) kendi vadilerinde hurmalardan ve üzümlerden oluþan bir bahçesinin olmasýný, bu bahçede aðaçlar arasýndan ýrmaklar akýtmasýný istemeleri vb. gibi, Peygamber’i (s.a.s.) sýkýþtýrýp zor durumda býrakma gibi bir art niyetle O’ndan istemiþ olduklarý, bunlar ve benzeri diðer baþka mucizeleri istemeden öteye bir þey yapmadýklarýný beyan etti. Ve; Peygamber’e (s.a.s.) onlara cevaben: Kendisinin bir beþer, bir elçi olmaktan baþka hiçbir özelliðinin olmadýðýný, Allah’a (c.c.) karþý onlar gibi tahakkümde bulunmasýnýn, keyfi istek ve arzularda bulunmasýnýn mümkün olmadýðýný 26
Burada "ruh"tan maksat çoðunluðun görüþüne göre bildiðimiz, canlýlarda bulunan ruhtur. Ancak, bundan maksadýn, melekten daha büyük rûhânî bir yaratýk olduðu veya Cebrâil (as) olduðu ya da Kur’ân olduðu da söylenmiþtir ki, Müellifimiz’in de bu son görüþü tercih ettiði görülmektedir. Bkz. ez-Zemahþeri, Keþsâf, II, 663, Beyrut, 1995. (Ç. N.)
312
17- Ýsrâ Sûresi
söylemesini emretti. Sonra; onlarýn Kur’ân’a iman etmelerine engel olan hususun, sadece onlarýn Kur’ân-ý Kerîm’i getiren elçilerinin beþerden olmasýný yadýrgamalarýndan baþka bir þey olmadýðýný ifade etti. Peygamber’e (s.a.s.); yine onlara cevap olarak: þayet yeryüzünde(kiler) (inanç bakýmýndan), tatmin olmuþ, itminana ulaþmýþ olarak yürüyen melekler olsaydý, kuþkusuz Allah’ýn onlara (elçi olarak) bir melek göndereceðini bildirmesini emretti. Ve, Cenab-ý Hakkýn kendisinin doðruluðuna Kur’ân mucizesiyle þahitlik yaptýðýný belirtip; kendisiyle onlar arasýnda tanýk olarak da Allah’ýn (c.c.) kendisine yeteceðini onlara söylemesini istedi. Sonra; hidayetin de, dalaletin de mucizelerle deðil Allah’ýn iradesiyle olduðunu, þayet O bir kavmin hidayetini murad ederse, onlara hidayet edeceðini, yok eðer bir kavmin de hidayetini dilemezse artýk onlarý hidayete erdirecek O’ndan baþka kendilerine hidayet edecek dostlarýnýn da asla bulunmayacaðýný belirtti. Cenab-ý Hakkýn onlarý kýyamet günü yüzükoyun, kör, dilsiz ve saðýr bir halde haþredeceðini (toplayacaðýný), onlarýn varacaklarý yerin de cehennem olduðunu bildirdi. Öyle ki oranýn alevi dindikçe kýzgýn ateþi körükleyip artýracaðýný ifade etti. Ýþte bütün bunlarýn inanmayanlarýn Kur’ân mucizesini inkar etmelerinden ve yine onlarýn kendilerinin öldükten sonra dirileceklerine dair Kur’ân’ýn getirmiþ olduðu haberleri yalanlamalarýndan dolayý olacaðýný beyan etti. Sonra da; onlarýn, þayet göklerin ve yerin yaratýlýþýna bakmýþ olsalar, Allah’ýn onlarý öldükten sonra diriltmeye kadir olduðunu bileceklerini, anlayacaklarýný ifade edip; Cenab-ý Hakkýn onlarýn yeniden yaradýlýþlarý için bir ecel, bir süre belirlediðini; onlar her ne kadar bunu inkar etseler de bunda asla bir þüphe bulunmadýðýný belirtti. Sonra; eðer onlar O’nun rahmet hazinelerine sahip dahi olsalar -ki bu onlarýn (Peygamber’e) teklif etmiþ olduklarý yerden bir pýnar fýþkýrtmak vb. diðer isteklerinden daha büyüktür-, kuþkusuz bunlarda da cimrilik yapacaklarýný; dolayýsýyla onlarýn kendisine teklif ettikleri þeylere icabet etmesinin (yerine getirmesinin) de kesinlikle (onlarýn iman etmeleri bakýmýndan) hiçbir faydasýnýn olmayacaðýný Peygamber’e ifade etti. Sonra; Mûsa’ya (a.s.), bu (istedikleri) mucizeler gibi, açýk açýk dokuz mucize verdiðini, buna raðmen Firavun’un bunlara iman etmediðini; Ýsrâiloðul313
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
larýný ülkesinden sürüp çýkarmak istediðini, bunun üzerine de Cenab-ý Hakk’ýn Firavun’u ve onunla birlikte olanlarýn hepsini (denizde) boðduðunu ve Ýsrâiloðullarýný kendilerine vadetmiþ olduðu toprakta yerleþtirdiðini beyan etti. Sonra; tekrar Kur’ân-ý Kerîm’in þanýný tazime (ululamaya) dönüp, O’nu ancak hak ile indirdiðini ve Peygamber’i (s.a.s.) sadece bir müjdeleyici ve uyarýcý olarak gönderdiðini, artýk bundan sonra, isteyenin iman edeceðini isteyenin de iman etmeyeceðini ifade etti. Sonra da; kuþkusuz Peygamber’e (s.a.s.) Kur’ân’ý, insanlara aðýr aðýr (tane tane) okumasý için parça parça indirdiðini, onlarýn O’na inanmalarýnýn da inanmamalarýnýn da Kendisi için eþit olduðunu (bir þey farketmediðini) ifade edip; çünkü önceden kendilerine ilim verilmiþ olanlarýn Kur’ân kendilerine okunduðu zaman (itaat ederek) çeneleri üstüne secdeye kapandýklarýný bildirdi. Sonra da; insanlara: O’na kendi ismiyle (Allah diyerek); yahut Rahmân ismiyle ya da bunlarýn dýþýnda O’nun diðer güzel isimleriyle yakarmalarýný emredip, Peygamber’i (s.a.s.) de namazýnda sesini fazla yükseltmek, ya da çok kýsmadan nehyedip, bu ikisi arasýnda orta bir yol tutmasýný emretmek suretiyle sûreyi tamamladý. Ve: “Çocuk edinmeyen, mülkte ortaðý olmayan, acze düþüp de yardýmcýya ihtiyacý bulunmayan Allah’a hamd olsun! de ve O’nu gereði gibi tekbir et, yücelt.” (Âyet: 111) buyurdu.
314
18- KEHF SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kehf Sûresi Ðâþiye Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ðâþiye Sûresi, Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten kýsa süre önce nazil olan sûrelerdendir. Binaenaleyh Kehf Sûresi’nin nüzulü de bu tarihlerde gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn verilmesi, bu sûrede Ashab-ý Kehf ’in kýssasýnýn anlatýlmýþ olmasýndandýr. 110 âyettir.
Amacý ve Tertibi Anlatýldýðýna göre, Kureyþ müþrikleri Medine’deki Yahudi din adamlarýna elçiler gönderip, onlara Peygamber’in (s.a.s.) durumunu haber vermiþ ve O’nun hakkýnda kendilerinden bilgi istemiþlerdi. Bunun üzerine Yahudi din adamlarý; O’na geçmiþ zamanda yaþamýþ üç genci, onlarýn durumlarýnýn, ne olduðunu sorun ve yine ayrýca, yeryüzünün doðu ve batý bölgelerine ulaþan gezgin adamýn durumunu, O’nun haberinin ne olduðunu da... O’na sorun demiþlerdi. Onlar da bu hususlarý Peygamber’den (s.a.s.) sorunca, Peygamber (s.a.s.): Sorduklarýnýza yarýn cevap vereceðim demiþti de -inþallah dememiþti-. Bunun akabinde onbeþ gün/gece bekledi vahiy gelmiyordu. Öyle ki, Mekke halký da dedikodu yapýp O’nu üzmeye baþladýlar. Dediler ki: Muhammed bize yarýn haber vereceðini va’detti. Bugün onbeþ gün oldu. Dolayýsýyla bu sözler Peygamber’in (s.a.s.) çok aðrýna gitmiþti. Sonra Cebrâil (a.s.) O’na bu Kehf Sûresini getirdi ki, bu 315
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sûrede onlarýn kendisine indirilene inanmamalarý sebebiyle Peygamber’in (s.a.s.) üzülmesinden dolayý, ona bir ayýplama (itab), o gençlerin ve o gezgin adamýn da haberleri vardý. Sûre, Kur’ân’ýn indiriliþinden maksadýn ne olduðunu beyan hususunda bir mukaddime ile baþlamýþtýr ki, bu (maksat) da kafirlerin inzarý (uyarýlmasý) müminlerin de müjdelenmesi hususudur. Dolayýsýyla Peygamber’in (s.a.s.) inkarcýlarý inzar etmek ve müminleri müjdelemekten baþka bir görevi yoktur. Ve O’nun, kavminin ve kavminin önderlerinin kendisine iman etmemelerinden dolayý üzülmesi kendisi için doðru deðildir. Zira, onlarýn sahip olduklarý dünyevî konumlarýnýn hiçbir kýymeti yoktur. Sûrede bütün bu anlatýlanlarla Ashab-ý Kehf ’in kýssasýna geçiþe bir zemin hazýrlanmýþtýr. Çünkü Ashab-ý Kehf dinlerini toplumlarýnýn dünyalarýna tercih etmiþ; dinleri hakkýnda onlardan korktuklarý an, kavimlerinden ayrýlarak maðaraya sýðýnmýþlardý. Sonra Allah (c.c.) Ashab-ý Kehf ’in kýssasýnýn zikrinden maksadýn ne olduðuna uygun bir zeyille (ilave) sûreyi devam ettirdi. Ardýndan da o çok gezgin adamýn kýssasýna geçti -ki o da Zülkarneyn’dir-. Ve bu kýssayý da sûrenin sonuna kadar uygun zeyillerle sürdürdü. Bu sûre, Kur’ân-ý Kerîm’de Ýsrâ Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Çünkü bu sûre de onun gibi Kur’ân-ý Kerîm’in önemini vurgulamakta, O’nun þanýna dikkat çekmektedir. Ayrýca Ýsrâ Sûresi’nin sonunda Allah’ýn (c.c.) çocuktan münezzeh oluþu ifade edilmiþtir ki bu Kehf Sûresi’nin baþýnda da: Allah bir çocuk edindi diyenlerin uyarýsý yer almaktadýr. (Bundan dolayý da her iki sûre birbiri ardýnca gelmiþtir.)
Giriþ (1.-8. âyetler) Allah Teâlâ: “Hamd, kuluna (bu) Kitabý hiçbir eðrilik ve çeliþme yapmadan indiren Allah’a mahsustur.” (Âyet: 1) buyurdu. Katýndan gelecek þiddetli bir azaba karþý kafirleri uyarmak; müminlere de kendileri için güzel bir mükafatýn olduðunu müjdelemek ve özellikle de: ‘Allah bir çocuk edinmiþtir’ diyenleri korkutmak için, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) Kur’ân’ý, özünde kamil ve diðer kitaplarý da tamamlayýcý olarak, hiç bir eksiði ve çe316
18- Kehf Sûresi
liþkisi olmadan indirenin Kendisi olduðunu bildirdi. Sonra Peygamber’e (s.a.s.): kavmi kendisine indirilene iman etmediler diye nerdeyse üzüntüsünden kendisini helak edecek duruma geldiðini belirtip; O’nun (Allah) yeryüzünde bulunan þeyleri; insanlarýn hangisinin daha iyi amel edeceklerini denemek için, yeryüzüne bir süs, ziynet olsun diye yarattýðýný bildirerek: “...Biz elbette (bir gün) yeryüzündeki her þeyi kupkuru bir toprak yapacaðýz.” (Âyet: 8) buyurdu.
Ashab-ý Kehf ’in Kýssasý (9.-82. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Yoksa sen Ashab-ý Kehf ’in, maðara ve Rakim sahiplerinin bizim þaþýlacak âyetlerimizden olduðunu mu sandýn?” (Âyet: 9) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.), O’nun maðara ve Rakim (Ashab-ý Kehf ’in köpeklerinin adýdýr) ashabýný O’nun âyetlerinden þaþýlacak bir âyet olduðunu sandýðýný ifade etti ve O’na: O gençlerin, Allah’ýn (c.c.) kendilerine acýmasýný ve onlarý rýzasýna ulaþtýrmasýný isteyerek maðaraya sýðýndýklarý aný, bunun üzerine Cenab-ý Hakkýn nice yýllar boyunca maðarada onlarýn kulaklarýna aðýrlýk vurduðunu (onlarý derin bir uykuya daldýrdýðýný); sonra; onlarýn maðarada bekleme müddeti hususunda ihtilaf eden iki gruptan hangisinin onlarýn kaldýklarý þeyi daha iyi hesab edebileceðinin ortaya çýkmasý için onlarý dirilttiðini (kýsaca) beyan etti. Sonra; bu özeti geniþletip açarak, Ashab-ý Kehf ’in kendisine iman eden gençler olduðunu, O’nun, onlarýn hidayetlerini artýrdýðýný; krallarýnýn huzurunda kalkýp açýkça kendisine karþý Allah’a iman ettiklerini haykýrdýklarýný, krala ve toplumuna putlara tapýnmada muhalefet ettikleri esnada onlarýn kalplerine metanet verdiðini bildirdi. (27)
Sonra; Ashab-ý Kehf ’in, toplumlarýndan ayrýldýklarý zaman, þehirlerinin yakýnýndaki daðda bulunan bir maðaraya sýðýnmak üzere anlaþtýklarýný belirtip, maðaraya vardýklarýnda ve Cenab-ý Hak tarafýndan onlarýn kulaklarýna aðýrlýk konulunca (dýþ alemle irtibatlarý kesilince) ora27
Rakim’in ne olduðu hakkýnda deðiþik rivayetler vardýr. Müellif onun Ashab-ý Kehf’in köpeklerinin ismi olduðu rivayetini kabuletmiþtir. (Ç. N.)
317
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
da uykuya daldýklarýný; onlar maðarada uykudayken, (güneþ ýþýðýyla cesetlerini bozulmadan korumak için) güneþin doðduðunda maðaralarýndan saða doðru eðildiðini, battýðýnda ise maðaranýn soluna doðru meylettiðini (onlarýn üzerine hiç isabet etmediðini) beyan etti. Sonra; onlar uykuda iken cesetlerinin çürümemesi için devamlý onlarý saða sola çevirdiðini; onlarýn köpeklerinin de kendilerini korumak için, ön ayaklarýný maðaranýn kapýsýnýn eþiðine uzatmýþ bir halde onlarla birlikte uykuya daldýðýný bildirdi. Sonra; orada kalma sürelerini birbirlerine sormalarý için onlarý diriltip; uykularýndan kaldýrdýðýný; onlarýn içlerinden birini ellerindeki parayla, kendilerine yiyecek satýn almasý için þehre gönderdiklerini ve ona; toplumlarýndan birisi farkedip de kendilerini taþlayýp öldürmemeleri ya da tekrar onlarý kendi dinlerine döndürmeye zorlamamalarý için çok dikkatli olmasýný tenbih ettiklerini belirtti. Sonra; Cenab-ý Hakk’ýn öldükten sonra diriltme va’dinin hak olduðunu bilmeleri için o gençleri kavimlerine buldurttuðunu ifade etti. Çünkü Ashab-ý Kehf ’in o uzun uykunun akabinde kalkýp dirilmelerinin ölen ve sonra dirilen kiþinin haline benzediðine dikkat çekti. Sonra; Allah Teâlâ onlarý kavimlerine buldurttuktan sonra onlarýn toplumlarýnýn, kendilerinin durumu (onlara ne yapacaklarý) hakkýnda tartýþmaya baþladýklarýný; onlardan bazýlarýnýn: “En iyisi maðaranýn kapýsýný onlarýn üzerlerine kapatalým, onlarýn yanlarýna hiçbir kimse girmesin, onlarýn hallerine hiçbir insan vakýf olmasýn”, dediklerini; diðerlerinin ise: Bilakis, en iyisi maðaranýn kapýsýnda bir mescit yapalým orada Allah’a ibadet ederiz ve bu sayede Ashab-ý Kehf ’in kalýntýlarýný muhafaza ederiz, dediklerini beyan etti. Sonra; insanlarýn (daha sonra) onlarýn sayýlarý hakkýnda olan anlaþmazlýklarýna deðinip, Peygamber’e (s.a.s.), onlara: Ashab-ý Kehf ’in sayýsýný en iyi bilenin Allah (c.c.) olduðunu, bunu Allah’ýn kendilerini seçip bildirdiði az sayýda insanýn haricinde kimsenin bilmediðini söylemesini emretti. Ve, Peygamber’i (s.a.s.), onlar hakkýnda sathî bir tartýþma dýþýnda, insanlarla tartýþmaya girmekten menedip, dolayýsýyla da onlarýn belirledikleri bu sayýlar hususunda onlarý yalanlamayýp, bilakis bu sayý belirtmenin hiçbir kanýtý olmadýðný, binaenaleyh bu sayý iþinde mütereddit olup, bu ko318
18- Kehf Sûresi
nuda kesin bir þey söylememesinin gerektiðini belirtti. Sonra; tekrar Peygamber’i (s.a.s.), insanlarýn onlarla ilgili herhangi bir kesin bilgileri olmadýðý için, müþriklerden hiç birine Ashab-ý Kehf hakkýnda herhangi bir þey sormaktan nehyetti. Bu ve benzeri hiçbir iþe Allah’ýn izni ve dilemesi olmadan giriþmemesini ve dolayýsiyle de insanlarýn Ashab-ý Kehf hakkýnda kafadan attýklarý gibi bilmeden bir þeyi söylememesini istedi. Sonra; insanlarýn Ashab-ý Kehf ’in maðarada bekleme süreleri hakkýnda da ihtilaf ettiklerine deðinip, bazýlarýnýn onlarýn maðarada üçyüzyýl kaldýklarýný, bazýlarýnýn ise buna dokuz yýl daha ilave ederek 309 yýl kaldýklarýný ileri sürdüklerini bildirerek Peygamber’e (s.a.s.); onlara: kuþkusuz onlarýn orada bekleme sürelerini de en iyi bilenin Allah olduðunu söylemesini emretti. Ve: “...Göklerin ve yerin gaybý O’nundur. (bilgisindedir). O ne güzel görendir, ne güzel iþitendir! Onlarýn O’ndan baþka bir dostlarý da yoktur. Ve O, kendi hükmüne hiçbir kimseyi de ortak etmez.” (Âyet: 26) buyurdu. Allah Teâlâ bu kýssayý bitirince, arkasýndan kýssaya uygun bir zeyl (ilave, ek) getirdi. Peygamber’e (s.a.s.) bu konuda, kendisine vahyedileni okumasýný emredip; çünkü içinde hiçbir deðiþiklik bulunmayan yegane gerçeðin bu olduðunu belirtti. Herhangi bir þey hakkýnda bilgi sahibi olmak için O’ndan baþka sýðýnacaðý bir sýðýnaðý da asla bulamayacaðýný bildirdi. Sonra da; nefsini, Allah’a iman edenlerle bir tutmasýný (onlarla birlikte olmaya sabretmesini) emretti. Ve, gözlerinin o insanlarý býrakýp da kavminin önderleri ve zenginleri gibi dünya ehline sapmasýný ve onlar kendisine inansýn diye, kendisine inanmýþ (zayýf) müminleri yanýndan kovmada, o önder ve zenginlerin arzularýna itaat etmekten O’nu nehyetti. Bu konuda, kendisine Ashab-ý Kehf ’i örnek almasýný iþaret etti. Sonra; onlara, kuþkusuz hakkýn (gerçeðin) Allah’tan olduðunu, O’nun, o reis ve zenginlere ihtiyacý olmadýðýný, dolayýsýyla, dileyenin iman edip dileyenin inkar edeceðini belirtti. Kim inkar ederse onun için Cenab-ý Hakkýn, kendisi hakkýnda hazýrlamýþ olduðu azabýnýn olduðunu ve kim de iman ederse onun amelinin de asla zayi olmayacaðýný ifade edip, bütün bunlarý inananlara bildirmesini Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Ve: “Onlar o kimselerdir ki kendileri için.... Âdn cennetleri vardýr..” (Âyet: 31) buyurdu. 319
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; Mekkeli ileri gelen müþriklerin zenginlikleriyle fakir müminlere karþý böbürlenmelerindeki yanlýþlýklarýn kendilerine apaçýk görünmesi ve övünmenin ancak salih amelle olup; yoksa malla olmadýðýnýn belirlenmesi için onlara dört temsil (daha) getirmesini Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Birincisi: Ýki adam örneði ki Allah (c.c.) onlardan birine etrafý hurmalýklarla çevrili iki üzüm baðý vermiþ ve bu iki bað arasýnda da ekinler bitirmiþti. Ýki bað da yemiþlerini eksiksiz olarak vermiþlerdi. O adam bununla arkadaþýna (karþý) böbürlendi. Bu halin onun için ebedi olup geçici olmadýðýný, sahib olduðu bu nimetin hiç yok olmayacaðýný sandý. Ve yine ortada hesap vereceðinden korkacaðý bir ahiretin de olmadýðý inancýna kapýldý. Þayet olur da, bir ahiret günü de olursa, mutlaka oradaki halinin de dünyadaki bu durumundan daha iyi olacaðýna inandý. Arkadaþý ise onun bu durumunu; Allah’ý inkar etmesini, Allah’ýn nimetine þükürle karþýlýk vermemesini yadýrgayýp reddederek: eðer böyle davranýr, Allah’ýn vermiþ olduðu nimetlerinden dolayý þýmararak kendisine karþý böbürlenirse hiç belli olmaz, belki Allah’ýn kendisine ona verdiðinden daha hayýrlýsýný verebileceðini ve onun bahçelerine de gökten afetler gönderip orayý yok edebileceðini ona hatýrlattý. Derken çok geçmeden Allah (c.c.) onun bahçelerine bu afeti gönderdi ve onlarý yok etti. Ve (o) nankör adam bahçesine harcadýklarýna vahlanarak ellerini ovmaya baþladý. Artýk o da keþke Rabb’ine iman etmiþ olsaydý diye temennide bulunmaya baþladý. Allah’tan baþka kendisine yardým edecek kimse bulamadý. Kendi kendini de kurtaramadý. (Allah Teâlâ bu örnekten sonra) “Ýþte böyle bir durumda velilik (koruyuculuk) Hak olan Allah’a mahsustur. O’nun vereceði sevap da daha hayýrlýdýr. Sonuç da daha hayýrlýdýr.” (Âyet: 44) buyurdu. Ýkincisi: Hakirliði ve bekasýnýn azlýðý (geçici oluþu) bakýmýndan dünya hayatý örneðidir. Ki o (hayat) Allah’ýn (c.c.) gökten indirdiði ve yerin bitkisinin onunla karýþtýðý bir su gibidir. Çok geçmeden o bitki kurumuþ, kýrýlmýþ ve rüzgârýn savurduðu bir çöp kýrýntýsý haline gelmiþtir. O müþriklerin, fakir müminlere karþý övündükleri mal ve çocuklarý da dünya hayatýnýn zinetlerindendir. Onlar da onun gibi çabuk zeval bulup yok olup giderler. Halbuki kalýcý (olan) salih ameller sevap bakýmýndan ondan da320
18- Kehf Sûresi
ha hayýrlýdýr. (Allah Teâlâ bu örnekten) sonra, müþriklere: daðlarý yürüteceði, yeri al açýk (çýrýlçýplak) býrakacaðý ve onlarýn hiçbirini býrakmaksýzýn hepsini toplayacaðý günü (kýyameti) hatýrlatýp; onlarýn o gün beraberlerinde ne mallarý ve ne de evlatlarý olmaksýzýn O’na arzolunacaklarýný; amel defterlerinin önlerine konacaðýný, onlarýn, defterlerindekilerden korkup ürkeceklerini beyan ederek: “Þöyle diyecekler: -Vah baþýmýza! Bu ne biçim kitap! Ne küçük býrakýyor ne büyük, her þeyi sayýp döküyor-. (Onlar) yapýp ettiklerini hazýr bulmuþlardýr. Rabbin hiçbir kimseye zulmetmiyor.” (Âyet: 49) buyurdu. Üçüncüsü: Adem ve Ýblis örneðidir. Çünkü Ýblis de Adem’e karþý sýrf aslý ve soyuyla böbürlenmiþti. Ýblis cinlerdendi. Rabb’inin buyruðu dýþýna çýktý. Allah Teâlâ insanlarý bu hususta ona uymaktan onu ve zürriyetini Allah’tan (c.c.) baþka dostlar edinmekten nehyetti. Akýllý olan düþmanýný kendisine dost edinemezdi. Ýblis ve zürriyeti gibilerinin Allah’a þerik olmasý doðru olamazdý. O (c.c.), onlarý ne göklerin ve yerin yaratýlmasýnda ve ne de kendi nefislerinin yaratýlmasýnda hazýr bulundurmamýþtý. Onlar saptýrýcýlardý. Allah’ýn (c.c.) onlardan yardýmcý edinmesi de mümkün deðildi. (Allah Teâlâ bunlarý hatýrlattýktan) sonra; kýyamet günü geldiðinde insanlara o dostlar edindikleri ortaklara seslenmelerini emredeceðini, onlar o ortak koþtuklarýný çaðýrdýðýnda da, onlarýn (ortak koþtuklarýnýn bunlarýn) çaðrýlarýna icabet etmeyeceklerini, onlar hakkýnda, dünyada (insanlarýn) sandýklarý gibi, kendilerine hiçbir faydalarýnýn da olmayacaðýný belirtti. Sonra; bu örnekleri; onlardan ibret alýp da taraftarlarý ve mallarýnýn çokluðuyla fakir müslümanlara karþý böbürlenmemeleri için, insanlara getirdiðini bildirdi. Fakat bu örnek ve temsillerin de onlara hiçbir etkisi olmadýðýný, bilakis onlarýn tabiatlarýnda var olan tartýþma ve kavgayý sürdürdüklerini ifade edip, hepsini kökten yok etme azabý gibi, öncekilerin (topluca helakýna sebep olan) yol ve yasalarýnýn kendi baþlarýna da gelmesini; ya da onlar saðken kendilerine çeþitli azap türlerinin gelmesini istediklerini belirtti. Halbuki Cenab-ý Hakkýn, peygamberleri, insanlar zorla deðil isteyerek iman etsinler diye, sadece müjdeleyici ve uyarýcýlar olarak gönderdiðini ifade etti. Ýnanmayanlarýn ise hakký batýlla gidermek (yok etmek) için mücadele ettiklerini, teklif ettikleri bu âyet ve mucizeler 321
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
olmadan iman etmek istemediklerini ifade edip; ancak onlarýn kendilerine gelen âyet ve mucizeleri de inzar edilip uyarýldýklarý þeyleri de sýrf alay ve eðlence konusu yaptýklarýný belirtti. Ve, Rabbi’lerinin afet ve mucizeleri ile uyarýldýklarý halde, onlardan yüz çevirip, önceden iki ellerinin yapmýþ olduðu günahlarý unutandan daha zalim hiçbir kimsenin bulunmayacaðýný beyan etti. Sonra da; onlarýn imandan yüz çevirmelerinin sebebinin Cenab-ý Hakkýn onlarýn kalplerine o âyetleri anlamalarýna engel olacak bir takým örtüler koymasý olduðunu belirtti. Onlarýn kulaklarýna da o âyetleri duymalarýna engel olan aðýrlýklar koyduðunu bildirdi. Sonra da, eðer bu yapmýþ olduklarýyla onlarý cezalandýrmýþ olacak olsaydý, kuþkusuz onlarýn istemiþ olduklarý azabý çabuklaþtýrmýþ olacaðýný bildirip; fakat onlarýn azap edilmelerinin de bir vakti olduðunu ifade etti. Ondan kaçýp sýðýnacaklarý bir yer de asla bulamayacaklarýný belirtti. Ve: “Ýþte sana bir yýðýn kent. Zulme saptýklarýnda onlarý helak ettik. Onlarý helak etmek için de bir süre belirlemiþtik.” (Âyet: 59) buyurdu. Dördüncüsü: Mûsa ve çaðýnýn bilginlerinden birinin örneðidir. Kuþkusuz Mûsa (a.s.) (Peygamber olmasý dolayýsýyla) ulaþtýðý en yüce makama ulaþmýþtý. Fakat Cenab-ý Hakkýn kendisinin bilmediði bir ilimle, onu (o bilge kiþiyi) kendisine tercih etmiþ olduðu o bilgine tevazu gösterip, o bilgiyi ondan öðrenmek için o bilge kiþiyi bulmaya çýktý. Mûsa uþaðýna iki denizin birleþtiði yere varýncaya kadar yürümeye devam edeceðini, bu alimi orada bulacaðýný söylemiþti. O mekana vardýklarýnda uþaðý, beraberlerinde bulunup denize süzülen balýðý unuttu ki, bu (olay) da aradýðý bilginin bulunduðu yerin iþaretiydi. Fakat uþaðý Mûsa’ya bu olayý (balýðýn denize süzülmesini) haber vermedi. Böylece o mekaný geçip gittiklerinde ve Mûsa ondan (uþaðýndan) yiyeceklerini getirmesini isteyince, çocuk Mûsa’ya balýklarýný, kayaya sýðýndýklarý zaman unuttuðunu ve balýðýn da denize akýp gittiðini haber verdi. Bunun üzerine Mûsa aradýðý yerin iþte orasý olduðunu söyledi. Tekrar o mekana geri döndüler. O bilgini orada buldular. Mûsa ondan, kendisine öðretilenden, O’na da öðretmesi þartýyla, kendisine tabi olmasýna izin vermesini isteyince, bilgin, Mûsa’ya: O’nun, bilmediði ve sýrlarý kendisine gizli olan bu ilmi öðrenmeye asla sabredemeyeceðini haber verdi. Mûsa da ona kendisini -Ýnþâ322
18- Kehf Sûresi
âllahu Teala- buna sabredici olarak bulacaðýný bildirince, bilgin: kendisi konuþup hakikatýný ona bildirinceye kadar (beraberlikleri esnasýnda) kendinden hiçbir þeyi sormamasýný Mûsa’dan istedi. Böylece birlikte yürüdüler, bir gemiye bindiklerinde bu bilgin gemiye yönelip onu deliverdi. Mûsa içindekileri boðmak için onun gemiyi delmesini bilginin baþýna kaktý. Bunun üzerine alim, kendisiyle birlikte (gördüklerine) sabredemiyeceðini ona söylemiþ olduðunu Mûsa’ya hatýrlattý. Mûsa, unuttuðunu söyleyerek kendisinden özür diledi ve bu unutmasýndan dolayý onu cezalandýrmamasýný istedi. Yürüdüler, bir çocuða rastladýlar, bu alim çocuða yönelip onu öldürünce Mûsa (a.s.) bunu da ondan yadýrgayýp onu yine kýnayýnca, alim, tekrar kendisiyle birlikte sabredemeyeceðini ona söylediðini Mûsa’ya bir daha hatýrlattý. Bunun üzerine Mûsa (a.s.) ona, eðer bundan sonra kendisine bir þey soracak olursa, artýk kendisiyle arkadaþlýk etmemesini; çünkü artýk mazeretinin sonuna ulaþtýðýný belirtti. Birlikte yürüdüler, bir köyde, insanlardan yiyecek istediler. Onlar da bundan imtina ettiler, yiyecek vermediler. Bu alim o köyde yýkýlmaya yüz tutmuþ bir duvarý bulup onu onardý. Mûsa (a.s.), O’nun kendilerine yiyecek vermeyen bu kavmin duvarýný ücret almadan onarýp düzeltmesini onun baþýna kakýnca, alim artýk bundan sonra onunla arkadaþlýk etmesinin mümkün olmadýðýný bildirip; onun kendisini kýnadýðý bu üç iþin yorumunu (sýrrýný) da ona haber vereceðini söyledi. Ve O geminin denizde çalýþan fakir insanlara ait olduðunu, orada, ilerde saðlam gemiyi zorla alýp gasbeden bir kralýn bulunduðunu, bundan dolayý kral gemiyi gasbetmesin diye gemiyi deliverdiðini; o çocuðun ise, anne-babasýnýn inanmýþ insanlar olduklarýný, þayet yaþasa taþkýnlýk ve küfür üzere büyüyeceðini, anne ve babasýnýn da ona aldanýp onun gibi inkar edeceklerini; o duvarýn ise, iki öksüz çocuða ait olduðunu, altýnda kendilerine ait bir hazine bulunduðunu, babalarýnýn saðlýðýnda salih bir kiþi olduðunu, bundan dolayý, çocuklar olgunluk çaðýna ulaþýp da hazinelerini (Rabb’inden rahmet olarak) çýkarsýnlar diye duvarý düzelttiðini bildirip, devamla: “... Rabb’inden bir rahmet olarak. Ben bunlarý kendiliðimden yapmadým. Ýþte, senin sabredemediðin þeylerin yorumu, iç yüzü budur.” (Âyet: 82) dedi. 323
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Zülkarneyn Kýssasý (83.-108. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “(Ey Muhammed) Sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Size ondan bir aný okuyacaðým.” (Âyet: 83) buyurup; müþriklerin Peygamber’e (s.a.s.) Zülkarneyn’i sorduklarýný, onun kendilerine cevaben: Zülkarneyn’in bazý haberlerini kendilerine okuyacaðýný onlara bildirdiðini ifade etti. Ve bunu detaylandýrýp, Zülkarneyn’i yeryüzünde güçlü kýldýðýný, ona ilim, güç ve kendisini maksadýna ulaþtýracak techizat (donaným) verdiðini, mülkünü batý yönüne geniþletmek istediðinde, Maðrib ülkelerinin sýnýrlarýna varýncaya kadar yürüdüðünü ve orada, kara balçýklý bir güzel kaynak bulduðunu ve yine orada söz anlamayan bir kavim de bulduðunu, onlarý itaatine, emri altýna girmeye çaðýrdýðýný; onlardan bu davetine icabet etmeyenleri ahirette kavuþacaklarý Allah’ýn azabýndan önce, dünyada þiddetli bir ceza ile cezalandýrdýðýný; itaatine girenlere ise en güzel mükafatý verdiðini, onlarýn zekat ve haraçlarýný kolaylaþ týrdýðýný... vb. gibi onlara diðer iyilikler yaptýðýný bildirdi. Sonra (onun), mülkünü doðu tarafýna geniþletmek istediðini; bu nedenle yürüyüp uzak doðu ülkeleri sýnýrlarýna geldiðini, orada da öncekiler gibi (ilk insanlar gibi) güneþten vucutlarýný örtmeyen bir kavim bulduðunu, onlar hakkýnda da daha önce, itaatine girmeyenlere verdiði ceza ve itaatine girenlere de yaptýðý iyilik gibi hükmettiðini beyan etti. Sonra, buradan yürüyüp, iki dað arasýna vardýðýný, orada da öncekiler gibi bir kavim bulduðunu belirtti. -ki, bunlar Türk kabilelerinden Yecüc ve Mecüc kabileleri idiler.Yeryüzünde fesat çýkarýyorlardý. Ýtaatine giren o bölge halký onlarý kendisine þikayet ettiler, ondan kendilerinin üzerlerine onlarýn yaptýklarý yaðmalarýný, saldýrýlarýný önleyecek bir set yapmasýný istediler; bunun üzerine Zülkerneyn onlarýn bu set yapmasý taleplerini kabul etti. Onlara kendisine demir kütleler getirmelerini emretti. Bunlarý birbiri üzerine koyup tâ (28)
28
Yecüc ve Mecüc ile ilgili olarak tefsir kitaplarýnda birçok rivayetler ve efsane türü bazý olaylar anlatýlmaktadýr. Bazýlarý burda geçen seddi, Çin Seddi sanýp, Yecüc ve Mecüc’ün de Türk kavimlerinden Moðallar veya Tatarlar olduðunu söylemiþlerdir ki, Müellif’in de benimsediði anlaþýlan bu görüþün gerçekle uzaktan yakýndan hiçbir ilgisi yoktur. (Fazla bilgi için bkz. ez-Zemahþerî, Keþþâf, 2/717; Elmalýlý, Hak Dini Kur’ân Dili. 4/3287; S. Ateþ, Yüce Kur’ân’ýn áðdat Tefsiri, 5/326). (Ç. N.)-
324
18- Kehf Sûresi
zirvelerine kadar o iki daðýn arasýný kapattý. Sonra üzerine körükler koydu. Körükler kýzýp nar gibi olunca, erimiþ bakýrý üzerine döktü. Kütleleri birbirine kaynattý. Sanki sert bir dað gibi oldular. Artýk Yecüc ve Mecüc kabileleri ne onu aþabildiler, ne de delebildiler. Bu set yapma iþi tamamlanýnca Zülkarneyn bunun Allah’ýn kullarýna bir rahmeti olduðunu, onlarýn oradan çýkýþý hakkýnda Allah’ýn va’di geldiðinde, o seddi yerle bir edeceðini, Yecüc ve Mecüc’un birbirleri içinde dalgalanýr (kalabalýk) bir halde oradan çýkacaklarýný ve insanlar arasýnda þiddetli fesat çýkaracaklarýný bildirdi. Bu olay(ýn olmasý) kýyamet gününün alametlerindendir. Bundan sonra sûra üfürülür, onlar ve diðer insanlar hesap için toplanýrlar. Cehennem (o gün) dünyada kendilerine bu günün hatýrlatýlmasý karþýsýnda kör ve saðýr kesilen kafirlere açýkça gösterilir. (Allah Teâlâ bundan) sonra, kendilerine hatýrlatýlanlarý düþünmekten yüz çevirerek, Allah’tan baþka dost edindiklerinden yararlanacaklarýný sanan müþriklerin kýnanmasýna baþladý. Cehennemi onlara konak yeri olarak hazýrladýðýný, oradan onlarý hiçbir kimsenin geri çeviremeyeceðini bildirdi. Sonra onlarýn çirkin niteliklerinden bazý örnekler vererek, onlarýn dünyadaki çalýþmalarýnýn boþa gittiðini belirtip, halbuki onlarýn kendilerinin iyi iþ yaptýklarýný sandýklarýný... vb. gibi âyetlerde zikredilen onlara yönelik diðer tehditlerini dile getirdi. Sonra bunlara yönelik tehditlerinin arkasýndan, korkutma ve özendirme hususundaki adeti üzere, müminlere yönelik müjdelerini sýraladý. Ve: “Ýnanýp iyi iþler yapanlara gelince, onlarýn konaðý da Firdevs cennetleridir. Orada sürekli kalacaklardýr. Oradan hiç ayrýlmak istemezler.” (Âyet: 107-108) buyurdu.
Sonuç (109.-110. âyetler) Allah Teâlâ daha sonra: “De ki: Rabb’imin kelimeleri (ni yazmak) için denizler mürekkep olsa, Rabb’imin kelimeleri bitmeden denizler mutlaka bitip tükenir. Takviye için bir o kadarýný daha getirsek de yine yetmez.” (Âyet: 109) buyurup, sûrede zikredilen bu acib kýssalarýn þanýna, önemine dikkat çekmek suretiyle sûreyi tamamladý. O’nun, bu yüce ve hayreti mucip deðerdeki sözlerinin bitmeyeceðini; þayet o kelimeleri yazmak için de325
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
nizler mürekkep olsa, ardýndan yedi okyanus daha onlarý takviye etse de yine o kelimeler bitmeden denizlerin biteceðini bildirdi. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), inanmayanlara: kendisi gibi (okuma yazma bilmeyen) birisinin böyle acib bir Kur’ân’ý getirmeye kadir olamayacaðýný söylemesini emredip: “Deki: Ben de sizin gibi bir insaným. Ancak, Tanrýnýn bir tek Tanrý olduðu bana vahyolunuyor. O halde Rabb’ine kavuþmayý uman, makbul ve güzel iþler yapsýn ve Rabb’ine ibadette hiç kimseyi O’na ortak koþmasýn.” (Âyet: 110) buyurdu.
326
19- MERYEM SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Meryem Sûresi, Fâtýr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Fâtýr Sûresi de Necm Sûresi’nden on dukuz sûre sonra nazil olmuþtur. Ýleride geleceði üzere Necm Sûresi Habeþistan’a ilk hicretin ardýndan nazil oldu. Habeþistan’a hicret ise bi’setin (peygamberliðin) yedinci yýlýnda vuku bulmuþtur. Dolayýsýyla Meryem Sûresi de bu hicretle Ýsrâ olayý arasýnda nazil olan sûrelerden olmaktadýr. Sûreye bu adýn verilmesinin sebebi, sûrede Meryem kýssasýnýn anlatýlmýþ olmasýdýr. 98 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý; Kehf Sûresinde geçen hayret verici kýssalarý tamamlamak ve o sûrenin sonunda beyan edilen ‘Allah’ýn bu husustaki kelimelerinin asla bitmeyeceði’ esasýný iyice pekiþtirmek için, ders ve örnek almak babýnda, bazý peygamberlerin kýssalarýndan da bir nebze bahsetmektir ki, iþte bu nedenden dolayý Meryem Sûresi Kehf Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Bu peygamberlerin kýssalarýnýn akabinde de, onlarýn ümmetlerinin kendi sünnetlerinden ayrýlmalarý ve bu ayrýlmalarýndan dolayý müstehak olduklarý cezalar (da sûrede) anlatýlmýþtýr.
327
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Bazý Peygamberlerin Kýssalarýndan Alýntýlar (1.-59. âyetler) Allah Teâlâ: “Kaf, Hâ, Yâ, ’Ayn, Sâd. Bu Rabb’inin kulu Zekeriyya’ya rahmetinin anýsýdýr.” (Âyet: 1-2) buyurup, peygamberlerin kýssalarýndan altý kýssanýn anlatýmýna geçti: Birincisi: Zekeriyya ve oðlu Yahya’nýn kýssasýdýr. Kuþkusuz bu kýssa Âl-i Ýmrân Sûresi’nde de geçmiþti. Ancak kýssanýn buradaki anlatýmý, kýssayla ilgili olarak daha önce geçen bilgilerden; gerek üslup, gerekse siyak itibariyle; ayrýca kýssada bulunan bazý fazlalýk ve eksiklikler itibariyle de farklýlýk arzetmektedir. Onlardan farklýdýr. Allah Teâlâ bu kýssayý Yahya hakkýnda buyurduðu: “Selam olsun ona, doðduðu gün, öleceði gün ve diri olarak kaldýrýlacaðý gün.” (Âyet: 15) sözüyle tamamlamýþtýr. Ýkincisi: Meryem ve oðlu Îsâ’nýn (a.s.) kýssalarýdýr: Bu kýssa da daha önce Âl-i Ýmrân Sûresinde geçmiþti. Ancak, kýssa, burada da, üslubu, siyaký ve kýssadaki bazý ekleme ve çýkarmalar itibariyle oradakinden farklýdýr. Cenab-ý Hak kýssayý tamamlayýnca, burada (bu kýssada), Peygamber’e (s.a.s.) anlattýðý; kuþkusuz Îsâ’nýn (a.s.) O’nun kulu olup oðlu olmadýðý hususunun hak (gerçek) olduðunu ifade etti. Ve, insanlara yalnýz O’na ibadet etmelerini, çocuk vb. þeyleri O’na ortak edinmemelerini emretti. Sonra, bu davranýþlarýndan dolayý onlarý, sûrede tehdit ettiði (bazý) cezalarla tehdit etti. Onlarý (ileride baþlarýna gelecek olan) o hasret (keder, üzüntü) gününe karþý uyardý. Çünkü o gün, onlar gaflet içerisindeyken, iman da etmemiþken iþin bitirilmiþ olacaðýný beyan edip: “(O gün) dünyaya ve üzerinde bulunanlara biz varis olacaðýz biz. Ve (onlar) bize döndürülecekler.” (Âyet: 40) buyurdu. Üçüncüsü: Ýbrâhim’in babasýyla olan kýssasýdýr. Bu kýssa da En’âm Sûresi’nde geçmiþti. Ayný þekilde bu kýssa da, daha önce anlatýlanlardan üslup, siyak ve bazý fazlalýk ve noksanlýklar yönünden farklýlýk arzeder. Kýssanýn sonunda; Ýbrâhim’in (a.s.) kavmini ve onlarýn Allah’tan baþka tapýndýklarýný býrakýp, onlardan ayrýlýnca kendisine Ýshak ve Yakub’u armaðan ettiðini ve onlarýn hepsini de peygamber kýldýðýný belirtip: “Onlara rahmetimizden nimetler baðýþladýk. Ve kendilerine yüce bir doðruluk dili verdik.” (Âyet: 50) buyurdu. 328
19- Meryem Sûresi
Dördüncüsü: Mûsa (a.s.) kýssasýdýr. Bu kýssada da Mûsa’nýn (a.s.) ihlaslý, samimi olduðunu ve o’nun bir resul, bir peygamber olduðunu belirtip ona Tûr’un sað tarafýndan seslendiðini ve özel konuþmak için onu Kendine yaklaþtýrdýðýný belirtti. Devamla: “...Rahmetimizden, kardeþi Hârun’u bir peygamber olarak ona baðýþladýk.” (Âyet: 53) buyurdu. Beþincisi: Ýsmail (a.s.) kýssasýdýr. Allah (c.c.) bu kýssada: Ýsmail’in va’dinde sadýk, sözünde duran bir elçi ve bir peygamber olduðunu belirtti. Devamla, O’nun hakkýnda: “Ailesine namazý, zekatý emrederdi. Rabb’i katýnda, hoþnutluk kazanmýþ, beðenilmiþ bir kiþiydi.” (Âyet: 55) buyurdu. Altýncýsý: Ýdris (a.s.) kýssasýdýr. Kýssada O’nun çok doðru bir kiþi ve bir peygamber olduðunu bildirip; O’nu yüce bir makama yükselttiðini belirtti. Sonra, bütün bu peygamberleri, böyle özel olarak övüp, methettikten sonra, genel olarak da hepsini birden övüp, onlar hakkýnda: “Ýþte bunlar Allah’ýn nimet verdiði peygamberlerdendir. Adem’in soyundan, Nûh’la birlikte (gemide) taþýdýklarýmýzdan, Ýbrâhim ve Ýsrâil’in soyundan kendilerine hidayet ederek yol gösterip seçtiðimiz kimselerdendirler. Onlara Rahmân’ýn âyetleri okunduðu zaman aðlayarak secdeye kapanýrlardý.” (Âyet: 58) buyurdu.
Haleflerinin (Arkalarýndan Gelen Ümmetlerinin) Onlarýn (Peygamberlerin) Sünnetlerinden Ayrýlmalarý (59.-98. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ama arkalarýndan öyle bir nesil geldi ki; namazý yitirdiler, þehvetlere uydular. Bunlar azgýnlýklarýnýn cezasýný bulacaklardýr.” (Âyet: 59) buyurup; peygamberlerden sonra, kendilerinin sünnetlerinden ayrýlan, namazý zayi edip (terkedip) kýlmayan, þehvetlere tabi olan (azgýn) bir nesil geldiðini bildirdi. Onlarýn bu azgýnlýklarýnýn cezasýný göreceklerini belirterek; bunlar içerisinden tevbe edip, Peygamber’e (s.a.s.) iman edenleri bunlardan istisna etti. Ve, onlara cennete gireceklerini ... vb. va’detti. Sonra; onlarýn (meleklerin) oraya (dünyaya) ancak O’nun (Allah’ýn) emriyle indiklerini bildirdi. Çünkü Allah’ýn, onlarýn önlerinde, arkalarýnda ve bunlarýn arasýnda bulunan her þeyin maliki ve sahibi olduðunu; O’nun iyilik yapanýn iyiliði ve kötülük yapanýn 329
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kötülüðünü unutup ta (insanlarýn) bu yaptýklarýnýn karþýlýðýný vermemesinin söz konusu olmadýðýný beyan etti. Sonra, bu münasebetle, inkarcýlarýn, insanýn öldükten sonra diriltilmesini mümkün görmediklerinden dolayý mükafat ve cezanýn gerçekleþeceði ahireti inkar etmelerine deðinip, onlara cevaben; O’nun insaný ölümünden önce hiç yoktan yarattýðýný ifade edip, binaenaleyh (insaný hiç yoktan yaratan Allah’ýn) onu öldükten sonra tekrar diriltmeye kadir olmasýnýn (öncekine göre) daha kolay olduðunu bildirdi. Sonra; ahireti inkar edenleri ve þeytanlarý mutlaka toplayacaðýný, ve onlarý cehennemin çevresinde, hepsi diz çökmüþ bir halde hazýr bulunduracaðýný, sonra içlerinden, diðerlerinden (daha büyük bir azabý tattýrmak için), daha büyük bir cezayla cezalandýrmak için onlarýn daha fazla inat edip, karþý gelenlerini çýkarýp ayýracaðýna yemin etti. Ve, O’nun bu konuda cezaya diðerlerinden daha fazla müstahak olanlarý en iyi bilen olduðunu belirterek, cehennemdeki azaplarýnýn farklý farklý olmasýna raðmen, inkarcýlarýn azap çekmek için oraya gelmelerinin kaçýnýlmaz olduðunu beyan etti. Ve: “Sonra biz, korunup sakýnanlarý kurtarýrýz, zalimleri de orada öyle diz üstü çökmüþ halde býrakýrýz.” (Âyet: 72) buyurdu. Sonra; onlarýn bu hususa inanmamalarýnýn sebebini belirtti ki, bu da onlarýn dünyalarýna aldanmalarýydý. Bu baðlamda, onlara bu husustaki açýk âyetleri okunduðu zaman, onlarýn; müminlerden dünyalýk olarak, daha iyi bir durumda olduklarýný, þayet kendileri batýl üzere olmuþ olsalardý, kuþkusuz müminlerden daha kötü bir halde olmalarýnýn gerektiðini söylediklerini ifade etti. Ve onlara cevaben: O’nun kendilerinden önce durumlarý onlardan daha iyi olan nicelerini helak etmiþ olduðunu bildirdi. Allah’ýn onlara böyle nimet vermesinin sebebinin, ancak sapýklýk ve dalaletlerinde mühlet vermek ve özürlerini ortadan kaldýrmaktan baþka bir þey olmadýðýný belirtti. Nihayet onlarýn, kendilerine va’dedileni (azabý) dünyada ya da ahirette gördükleri vakit, artýk kuþkusuz kendilerinin yerce/konum itibariyle daha kötü, taraflarca da daha zayýf olacaklarýný bildirdi. Ve: “Allah, doðru yola gelenlerin hidayetini artýrýr. Kalýcý, yararlý iþler Rabbin katýnda sevapça daha hayýrlý; netice itibariyle daha iyidir.” (Âyet: 76) buyurdu. 330
19- Meryem Sûresi
Sonra; inanmayanlardan, gururda son haddine varmýþ, öyle ki (iþi) ahiret hususunda alay ederek: “Bana (ahirette) mal da evlat da kesinlikle verilecek. Dünyada verildiði gibi”, diyecek ölçüye vardýrmýþ bir þahsý özel olarak ele alarak, o þahsýn (ve onun gibilerin) bu düþüncesine cevaben; onun gaybý bilmediðini, Allah katýnda da bu hususta bir söz de almamýþ olduðunu bildirdi. Sonra; onu tehdit edip, ona (onun hesabýna bütün) bu dediklerini yazacaðýný belirtip, onun malýna ve evladýna varis olacaðýný, nihayet kýyamet günü o insanýn tek baþýna, yalnýz olarak (ilahî) divana geleceðini bildirdi. Sonra; inkar edenlerin yine bu hususta, kýyamet günü ilahlarýnýn kendilerine þefaatçi olacaklarýna güvendiklerini bildirip, bu düþüncelerini de, o ilahlarýn, o günde, onlarýn kendilerine yapmýþ olduklarý ibadetlerini inkar edip kabul etmeyeceklerini, onlara karþý olacaklarýný bildirerek reddetti. Sonra, þeytanlarýn onlara galip olduðunu, artýk onlara nasihat etmede herhangi bir fayda bulunmadýðýný ifade etti. Ve, Peygamber’i (s.a.s.) onlara azabýn gelmesi hususunda acele etmekten nehyetti; çünkü Kendisinin onlar için günleri saymakta olduðunu bildirdi. Sonra da; o kýyametin vakti gelince müttakileri, (takva sahiplerini) elçiler olarak (huzurunda) toplayacaðýný, suçlularý ise, suya koþuþan susuz hayvanlar gibi cehenneme sevkedeceðini ve o gün orada, Rahman’ýn katýnda, bu hususta söz almýþ olan müminlerden baþkasý için þefaat imkaný bulunmayacaðýný beyan etti. Sonra; inkarcýlardan bir grubun, meleklerin Allah’ýn kýzlarý olduðuna inanýp, onlara ibadet ettiklerini, onlarýn (meleklerin) kýyamet günü kendilerine þefaat edeceklerini kabul ettiklerini dile getirdi. Böyle düþünenlere cevaben: Onlarýn böyle yapmakla pek çirkin bir þey yaptýklarýný; Kendisinin bir çocuk edinmesinin asla yakýþýk olmadýðýný bildirdi. Sonra; göklerde ve yerde kim varsa hepsinin kýyamet günü O’nun huzuruna bir kul olarak geleceklerini ve onlardan her birinin, tek baþýna, yalnýz olarak O’na geleceðini belirtti. Onlar için ne meleklerden ve ne de onlardan baþka herhangi baþka yaratýklardan hiçbir þefaatçinin olmasýnýn söz konusu olmadýðýný bildirdi. Sonra; diðerlerinden þefaatý böylece nehyettikten sonra, þefaatýn sadece müminler için olacaðýnýn ispatýyla bu sûreye son verdi. Bu baðlam331
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
da, müminler için kýyamet günü gönüllerde, bir kýsmýnýn diðerlerine þefaat edeceði bir sevgi oluþturacaðýný belirtti. Kafirlerle, onlarýn dünyada edindikleri ortaklar ve çocuklar arasýndaki alaka ve iliþkiyi kestiði gibi, müminler arasýnda (dünyada) var olan iliþkiyi kesmeyeceðini bildirdi. Sonra; bu müjdeleme ve uyarma görevini yapmasý için, Kur’ân’ý Peygamber’in (s.a.s.) diline kolaylaþtýrdýðýný belirterek: “Biz O’nu (Kur’ân’ý) senin diline kolaylaþtýrdýk ki, onunla takva sahiplerini/korunanlarý müjdeleyesin, inatçý bir kavmi de onunla uyarasýn. Biz onlardan önce de nice kuþaklar helak ettik. Onlardan herhangi birini hissediyor musun? Yahut onlarýn gizli bir sesini, fýsýltýsýný duyuyor musun?” (Âyet: 97-98) buyurdu.
332
20- TÂHÂ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Tâhâ Sûresi Meryem Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Meryem Sûresi de Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasý dönemde nazil olmuþtu. Böylece Tâhâ Sûresi’nin nüzulü de bu tarihe rastlamaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, sûrenin “Tâhâ” sözüyle baþlamýþ olmasýndandýr. 135 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý Peygamber’i (s.a.s.), kavminin, çaðrýsýndan yüz çevirmesinden dolayý karþýlaþacaðý zorluklara karþý sabretmeye teþviktir. Ýþte bundan dolayý sûre; Allah’ýn (c.c.) Peygamber’e (s.a.s.): (insanlarýn) kendisine iman etmedikleri zaman zahmet çekmesi için Kur’ân’ý O’na indirmediðini; çünkü onun üzerinde, korkanlara bir öðüt, bir hatýrlatmadan baþka bir görev olmadýðýnýn beyanýyla baþladý. Ve, þayet onlar iman etmezlerse onlarýn iman etmemelerinden dolayý Peygamber’in (s.a.s.) bir sorumluluðunun olmadýðýný belirtti. Bundan sonra; Peygamber’e (s.a.s.) baþýndan sonuna kadar Mûsa’nýn (a.s.) kýssasýný anlattý ki, Peygamber (s.a.s.) Mûsa’nýn (a.s.) Firavun’un önündeki sebatýndan ve Ýsrâiloðullarýnýn inadýna karþý sabrýndan teselli bulsun. Sonra da; bu kýssanýn akabinde Adem (a.s.) kýssasýný anlattý ki, Adem’in (a.s.) acele etmesi, imtihan ve denemeye sabretmemesi sebebiyle içine düþmüþ olduðu durumdan sakýnsýn. Sonra sûreyi, sûreye baþladýðý gibi, Peygamber’i (s.a.s.) sabra teþvikle bitirdi. 333
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Bu sûrenin Meryem Sûresi’nden sonra geliþi, bu sûrenin de, Meryem Sûresi’ne hakim olan kýssa üslubu açýsýndan, Meryem Sûresi’ne benzemesi dolayýsýyladýr. Bu nedenle sûre bu açýdan, sanki Meryem Sûresi ve Kehf Sûresi’nin tekmilesi (devamý) ve Kehf Sûresi’nin sonunda gelen; -bu husustaki Allah’ýn kelimelerinin asla bitmeyeceði- beyanýnýn da iyice pekiþtirilmesi durumundadýr.
Sabra Teþvik (1.-8. âyetler) Allah Teâlâ: “Ta, Hâ. Biz bu Kur’ân’ý sana zahmet çekesin diye indirmedik.” (Âyet: 1-2) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.) Kur’ân-ý Kerîm’i O’nu yalanladýklarý zaman yalanlayanlarýn inkarlarýndan dolayý üzüntüden zahmet çekmesi için kendisine indirmediðini belirtti. Çünkü Kur’ân’ý O’na ancak azabýndan korkanlara bir hatýrlatma yapmasý için indirdiði, dolayýsýyla kendisine iman etmeleri umulanlarýn da bunlar (azabýndan korkanlar) olduðunu bildirdi. Sonra da, kendisinden yüz çevirdikleri bu Kur’ân’ýn þanýný/yüceliðini ilan etmeye baþlayýp, O’nun göklerin ve yerin yaratýcýsý tarafýndan indirilmiþ olduðu... vb. gibi ileriki âyetlerde zikrettiði, Kur’ân’ýn yüce vasýflarýný dile getirdi. Ve, bu konuyu: “... Allah ki, O’ndan baþka Tanrý yoktur. En güzel isimler O’nundur.” (Âyet: 8) sözüyle noktaladý.
Mûsa (a.s.) Kýssasý (9.-114. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Mûsa’nýn haberi geldi mi sana?” (Âyet: 9) buyurarak, Mûsa’nýn Medyen’den Mýsýr’a dönüþü sýrasýndaki kýssasýna geçti. onun bir ateþ görüp ateþin yanýna gittiðini, orada Rabb’inin kendisine seslenerek onu risaleti (peygamberliði)ne seçtiðini bildirdiðini ve ona iki mucize verdiðini beyan etti ki, bunlardan birisi âsâ mucizesidir. Mûsa (a.s.) âsâsýný yere atar atmaz hemen koþup duran bir yýlan haline geliyordu. Diðeri de, el mucizesidir. Elini koynuna soktuðu zaman, birden bire eli ayýpsýz (hastalýksýz) ve bembeyaz bir hal alýyordu. Sonra; Cenab-ý Hak Mûsa’ya (a.s.), Firavun’a gitmesini emretti. Çünkü onun azýp ulûhi334
20- Tâhâ Sûresi
yet/tanrýlýk iddia ettiðini bildirdi. Mûsa elçilik görevini kabul edip, bu davet uðrunda karþýlaþacaðý sýkýntýlardan bunalmamasý için göðsünü açýp ferahlatmasýný Allah’tan (c.c.) niyaz etti. Ona dua etti. Sonra Allah’tan (c.c.) kardeþi Hârun’u da kendisine yardýmcý olarak yanýna katmasýný istedi. Allah Teâlâ onun bu isteðini kabul etti. Sonra onlara; Firavun’a gitmelerini; belki nasihat dinler, ya da korkar ümidiyle ona tebliðlerini yumuþak ve tatlý bir üslupla yapmalarýný kendilerine emretti. Mûsa ve kardeþi Hârun Firavun’a geldiklerinde ona: kendilerinin Rabb’i tarafýndan ona gönderilmiþ iki elçi olduklarýný söylediler. Ondan Ýsrâiloðullarýný kendileriyle birlikte göndermesini ve onlara azap (iþkence) etmeyi býrakmasýný istediler ve kendilerinin doðru olduklarýna delalet eden bir mucizeyi getirdiklerini de ona haber verdiler. (Allah Teâlâ) Sonra; Firavun’un Mûsa’ya Rabb’inin kim olduðunu sorduðunu, Mûsa’nýn da ona cevaben, Rabb’inin her þeye yaratýlýþýný verip, sonra da ona doðru yolu gösterenin olduðunu söylediðini bildirdi. Firavun’un devamla ona; geçmiþ asýrlar halkýnýn durumunun ne olacaðýný, aradan uzun asýrlar geçmiþ olmasýna raðmen O’nun ilminin onlarý nasýl kuþatacaðýný sorduðunu, Mûsa’nýn (a.s.) da buna cevaben önceden geçen her þeyin O’nun katýnda bir kitapta tespit edilmiþ/kaydedilmiþ olduðunu, O’nun ne þaþýrýp ne de unutmayacaðýný Firavun’a bildirdiðini beyan etti. Sonra; yukarda zikredilen iki mucizeyi de ona gösterdiðini belirtip; ne var ki Firavun’un bunlarý yalanlayýp inkarýnda dayattýðýný, bunlarýn bir sihir olduðunu, Mûsa’nýn bununla onlarý yurtlarýndan çýkarmak istediðini ileri sürüp, Mûsa’ya kendisinin de ona benzer sihir getirip göstereceðini bildirerek, O’ndan kendisiyle onlar arasýnda bir araya gelip toplanacaklarý bir vakit tayin etmesini talep ettiðini, bunun üzerine Mûsa’nýn (a.s.) da o vaktin zinet günü dedikleri, onlarýn bayramý olan bir günde olmasýný belirleyince, Firavun’un hemen bütün sihirbazlarýný o günde topladýðýný bildirdi. Sihirbazlar muhtemelen civayla bulamýþ olduklarý bir takým ipler getirdiler, onlarý güneþ ýþýðýnda yere attýlar, atar atmaz ipler hareket edip canlanmaya baþladýlar, insanlar bunlarý hýzla sürünen yýlanlar sandýlar, (29)
29
Bu müellifin yorumudur. Yoksa sihrin bir hakikatý vardýr. Fiziki þeylerle onu izaha kalkýþmak zorlamadýr. (Ç. N.)
335
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
bunun üzerine Mûsa da asasýný yere attý. Birden bire asa onlarýn yýlanlarýndan daha büyük bir yýlan olup sonra iyice büyümeye baþladý. Öyle ki vadiyi doldurdu. Onlarýn yýlanlarýna doðru gidip onlarý yuttu. Böylece sihirbazlar bunun (Mûsa’nýn mucizesinin) bir sihir olmadýðýný anladýlar. Mûsa’ya ve O’nun Rabb’ine iman ettiler. Firavun onlarý (ayette zikredildiði gibi) þiddetli tehditleriyle tehdit etti; ancak nafile, artýk sihirbazlar imanlarýndan dönmediler. Allah Teâlâ bunlarý anlattýktan sonra; Mûsa’ya Ýsrâiloðullarýný geceleyin yürütmesini vahyettiðini, Firavun’un onlarýn kaçtýðýný anlayýnca ordusuyla peþlerine düþtüðünü, Allah’ýn (c.c.) denizi Ýsrâiloðullarý için yardýðýný ve onlarýn denizden sað salim geçtiklerini, onlar denizi geçerlerken Firavun’un da onlara yetiþtiðini ve ordusuyla birlikte onlarýn ardýndan denize girdiðini belirtti. Ve: “Ama denizden onlarý kuþatan (dalgalar) sarýp kuþattý (boðuldular). Firavun kendi toplumunu saptýrdý. Doðru yola iletmedi.” (Âyet: 78-79) buyurdu. Sonra; Cenab-ý Hak bundan sonra Ýsrâiloðullarýnýn (Mûsa’ya) yaptýklarýna geçip, onlarý düþmanlarý Firavun’dan kurtardýðýný... vb. gibi onlara olan ve âyetlerde zikrettiði diðer nimetlerini beyan etti. Sonra onlara, kendilerine rýzýk olarak verdiði þeylerin temizlerinden yemelerini emredip, üzerlerine gazabýnýn inmemesi için de onlarý taþkýnlýk yapmaktan nehyettiðini bildirdi. Sonra; onlarýn Mûsa’nýn (a.s.) Rabb’iyle miadýna/görüþmesine gitmesinden sonra buzaðýya ibadet etmek suretiyle fitneye düþmelerini, Mûsa kendilerine geri dönünce bu yaptýklarýndan dolayý onlarý kýnadýðýný, bunun üzerine kendilerini buzaðýya ibadet etmek suretiyle (doðru) yoldan çýkaranýn Samirî olduðunu; çünkü Samirî süs eþyalarýndan, böðüren bir buzaðý heykeli yaptýðýný; kendilerine, bunun onlarýn ve Mûsa’nýn ilahý olduðunu söylediðini, onlarýn da O’nun bu sözüne aldanýp kendisini tasdik ettiklerini Mûsa’ya söylediklerini beyan etti. Sonra, Hârun’un kendilerini bundan nehyettiðini, bunun üzerine onlarýn Hârun’a: Mûsa kendilerine geri dönünceye kadar bu iþe devam edeceklerini söylediklerini belirtti. Mûsa’nýn Hârun’u, buzaðýya tapmayanlarla birlikte onlarla savaþmamasýndan dolayý kýnamasý üzerine Hârun’un kendisine cevaben: Savaþla onlarýn aralarýný açmaktan, aralarýnda ayrýlýk çýkar336
20- Tâhâ Sûresi
maktan korktuðunu; bu yüzden onlara nasihat ve öðüt vermekle yetindiðini söylediðini bildirdi. Sonra; Mûsa’nýn bundan sonra Samirî’ye, kavmini fitneye düþürmeye kendisini sevkeden þeyin ne olduðunu sorduðunu, Samirî’nin ona cevaben; kendisinin de onun sünnetinden ve dininden bazý þeyler almýþ olduðunu, sonra kendisine bazý þeyler zahir olduðunu ve onlarý (Mûsa dininden aldýklarýný) býrakýp bu ibadete (buzaðýya tapmaya) çaðýrdýðýný söylediðini belirtti. Bunun üzerine Mûsa’nýn; onun Ýsrâiloðullarýnýn bulunduðu mahalden defolup gitmesini emrettiðini, böylece Samirî ve ailesinin kovulmuþ olarak sahraya çýktýðýný bildirdi. Sonra; Mûsa’nýn (a.s.), Ýsrailoðullarýna, Samirî’nin buzaðýsý gibi þeylerin ilah edinilmesinin doðru olmadýðýný kendilerine göstermek için o buzaðýyý ateþte yaktýðýný ve küllerini de denize saçtýðýný beyan etti. Ve: “Kuþkusuz sizin ilahýnýz kendisinden baþka hiçbir tanrý olmayan Allah’týr (c.c.). O’nun ilmi her þeyi çepe çevre kuþatmýþtýr.” (Âyet: 98) buyurdu. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) bütün bunlarý kendisine ve kavmine bir öðüt, bir ders olsun diye anlattýðýný; ayný þekilde Kur’ân’ý da O’nunla insanlara öðüt vermesi için kendisine indirdiðini ifade etti. Bundan (Kur’ân’dan) yüz çevirenlerin tehdidine geçti ve onlarýn (kýyamet) günü, tahammül edemeyecekleri bir cezayla cezalandýrýlacaðý ve onlarý sura üflendiði gün gözleri gömgök bir halde haþredeceði tehdidinde bulundu. Onlarýn, kabirlerinden kalkýp, kendi aralarýnda birbirlerine kabirlerinden kalkýþlarýndan önce (orada) ne kadar beklediklerini soracaklarýný, onlardan bazýlarýnýn ancak on gün kadar beklemiþ olduklarýný, bazýlarýnýn ise sadece bir gün kaldýklarýný söyleyeceklerini belirtti. Çünkü durumun vehametinin onlara bekleme müddetlerini unutturacaðýný beyan etti. Sonra; sura üfürülmesinin ardýndan, daðlarýn ufalanýp savrulacaðýný, yeryüzünün boþ, dümdüz, hiçbir bitkisiz bir halde kalacaðýný ve insanlarýn haþre/toplanmaya çaðýrýlacaðýný; böylece onlarý çaðýranýn (meleðin) onlarý oraya buraya sapmadan doðruca mahþer yerine götüreceðini belirtti. Hesap vermek için ilahi divanda durduklarýnda, Rahmân olan Allah (c.c.) için bütün seslerin kýsýlacaðýný artýk, kendisine izin verdiði ve sözüne razý ol337
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
duðu (konuþmasýndan hoþlandýðý) kimselerden baþka hiçbir kimsenin O’nun huzurunda þefaatçi olamayacaðýný belirtti. Sonra; (o gün) onlarýn yüzlerinin O’nun önünde boyun eðip hükmüne amade olacaklarýný; dünyada zulüm edenlerin sevaptan mahrum olacaðýný, salih amel iþleyenlerin de O’nun sevabýna nail olup, artýk ne bir zulüm ne de bir haksýzlýkla karþýlaþmayacaklarýný beyan etti. Sonra; O’nun Kur’ân’ý indirdiðini ve O’nda, sakýnsýnlar ya da onlara bir hatýrlatma olsun diye, bu tehditleri tekrarladýðýný ifade ederek: “Gerçek hükümdar olan Allah yüceler yücesidir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’ân’ý alma hususunda aceleci olma. Þöyle de: Rabb’im, ilmimi artýr.” (Âyet: 114) buyurdu.
Adem (a.s.) Kýssasý (115.-127. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Andolsun, biz daha önce Adem’e (o aðaçtan yememesini) emretmiþtik; unuttu. Biz onda bir azim (ve sebat) bulmadýk” (Âyet: 115) buyurup, cennette Adem’e (a.s.), o aðaçtan yememesini emrettiðini, Adem’in bu teklife tahammül edemeyip, onu taþýmaktan aciz kaldýðýný, bundan dolayý da cennetten çýkarýlmakla cezalandýrýldýðýný belirtti. Adem (a.s.) kýssasýndan ibret alýnacak noktayý göstermek için baþlangýçta Adem’in (a.s.) baþýna gelen bu durumu anlattý. Sonra bunun detayýna geçti. Meleklerin Adem’e secde etmelerini emretmesini, onlarýn Allah’ýn bu emrine itaat ederek secdeye kapandýklarýný, ancak Ýblis’in dayatýp secde etmediðini... vb. gibi Adem ve Havva’nýn cennetten iniþine kadar geçen diðer olaylarý anlattý. Devamla; Cenab-ý Hakk’ýn onlara ve onlarýn zürriyetlerine: Kendisinden onlara bir hidayet geldiði zaman, onlardan kim ona tabi olursa onun sapmayacaðýný ve sýkýntýya düþmeyeceðini; kim de o hidayetten yüz çevirirse artýk onun da dünya hayatýný sýkýntý ve zorluk içinde geçireceðini belirtti. Çünkü küfürle/inkarla birlikte hiçbir rahat ve huzur olmayacaðýný, ayrýca o kiþinin ahiretteki durumunun da dünyadakinden daha kötü olacaðýný bildirip, orada onun, kör olarak haþrolunacaðýný belirtti. O kiþinin Rabb’ine yönelip; niçin kendisini kör olarak haþrettiðini, halbuki önceden (dünyadayken), görmekte olduðunu sorunca 338
20- Tâhâ Sûresi
da, Rabb’inin ona cevaben: Kendi’sinin âyetleri (dünyada) ona geldiði zaman onlarý unuttuðu gibi bu gün de onun unutulduðunu söyleyeceðini ifade etti. Ve: “Ýþte haddi aþýp aþýrý giden ve Rabb’inin âyetlerine inanmayanlarý böyle cezalandýrýrýz. Elbette ahiretin azabý daha çetin ve daha süreklidir.” (Âyet: 127) buyurdu.
Sonuç (128.-135. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “(Bu gün) meskenlerinde dolaþtýklarý, kendilerinden önce yaþamýþ olan nice nesilleri yok ediþimiz, onlarý hâlâ yola getirmedi mi? Akýl sahipleri için elbette bunda ibretler vardýr.” (Âyet: 128) buyurup, Kureyþ kafirlerini, meskenlerinde oturup durmakta olduklarý, kendilerinden önceki toplumlarýn baþlarýna gelenin, onlarýn da baþýna gelmesi hususunda uyardý. Ve, Onlarý kendilerinden önce geçen ümmetler gibi helak etmeyeceði hususunda Allah’ýn (önceden geçmiþ) hükmü olmamýþ olsaydý, bunlara azap etmesinin de kendisine lazým olmuþ olacaðýný belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) onlarýn zahmet ve sýkýntýlarýna sabretmesini ve namazlarý vakitlerinde kýlmak suretiyle bu sýkýntýlara karþý kendisinden yardým istemesini emretti. Ve, onlardan bazýlarýna vermiþ olduðu dünya hayatýnýn süs ve debdebesine gözlerini dikmeden onu nehyetti; çünkü O’nun katýnda olan sevabýn (bunlardan) daha hayýrlý ve daha kalýcý olduðunu belirtti. Sonra; onlarýn [Peygamber’e (s.a.s.)] verdiði sýkýntýlarý anlatýp, onlarýn Peygamber’e (s.a.s.) kendisinin peygamberliðine delalet eden bir mucize getirmesini teklif ettiklerini bildirdi. Bu isteklerine cevaben: onlara önceki kitaplarda bulunan geçmiþ ümmetlerin haberlerinin geldiðini; çünkü o ümmetlerin de bunlarýn istedikleri gibi (peygamberlerinden) mucizeler istediklerini ve istedikleri mucizeler kendilerine gelince de onlara inanmadýklarýný; bunun üzerine de Cenab-ý Hakk’ýn onlarý helak edip, onlarýn azabýný çabuklaþtýrdýðýný belirtti. Þayet onlarý kendilerine peygamberlerini gönderip, teklif ettikleri, mucizeler getirme isteklerine cevap vermeden 339
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
helak etmiþ olsaydý onlarýn ahirette bunu dile getireceklerini bildirdi. Ve: “Diyeceklerdi ki: Rabbimiz, ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de zelil ve rezil olmadan Senin âyetlerine uysaydýk. De ki: Herkes bekleyip gözetlemektedir. Hadi siz de bekleyin, gözetleyin. Yakýnda bileceksiniz, dosdoðru yolu izleyenler kimlermiþ? Hidayete eren kimmiþ?” (Âyet: 134-135) buyurdu.
21- ENBÝYÂ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Enbiyâ Sûresi, Ýbrâhim Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ýbrâhim Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten kýsa bir süre önce nazil olmuþtu. Böylece Enbiyâ Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Sûreye Enbiyâ (peygamberler) Sûresi denmesinin sebebi, sûrenin kýsa oluþuna raðmen, bu sûrede peygamberlerden pek çoðunun kýssalarýnýn toplanmýþ olmasýdýr. Bundan dolayý Enbiyâ Sûresi onlarýn adýyla adlandýrýlmýþtýr. 112 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý; inkar edenlerin, daha önceki sûrenin sonunda, gelmesini gözetlemekle emrolunduklarý azabýn geliþinin yakýn olduðunun ispatý ve yine o âyette geçmiþ olan ‘doðru yolu izleyenlerin’ kimler olduðunun açýklanmasýdýr. Bundan dolayý bu sûre, bir önceki sûrenin arkasýnda yer almýþ ve inkarcýlara hesaplarýnýn yaklaþtýðý uyarýsýyla baþlamýþtýr. Böylece, sûrenin baþlangýcý bu uyarýyla baþlayýp, sonu da o peygamberlerin kýssalarýnýn anlatýlmasý ve onlarýn hepsinin tevhid dini üzere birleþmiþ olmalarýnýn açýklanmasýyla tamamlanmýþtýr ki, iþte yegane dosdoðru yol da bu yol (peygamberlerin yolu) dur.
341
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Ýnkârcýlarýn, Hesaplarýnýn Yaklaþmasýyla Korkutulmalarý (1.-47. âyetler) Allah Teâlâ: “Ýnsanlarýn hesaplarý (günleri) yaklaþtý. Onlar ise hâlâ gaflet içerisinde yüz çevirip durmaktalar.” (Âyet: 1) buyurup, inkar edenleri, kuþkusuz müslümanlarý kendilerine galip getirmek suretiyle hesaplarýnýn (görüleceði anýn) yaklaþtýðý hususunda uyardý. Ve onlarýn, buna raðmen, hâlâ gaflet içerisinde yüz çevirmekte olduklarýný ve kendilerine gelen, Kur’ân öðütlerinden her yeni öðüdü, eðlenerek dinlediklerini, aralarýnda kendilerini uyaran ve kendilerine öðüt veren Peygamber’i (s.a.s.) ayýplama babýnda gizli gizli fýsýldaþýp “Bu da sizin gibi bir insandan baþkasý deðil. Þimdi göz göre göre büyüye mi kapýlacaksýnýz?” (Âyet: 8) dediklerini bildirdi. Ve; onlarý tehdit edip: kuþkusuz Allah’ýn gökte ve yerde konuþulan her sözü bildiðini belirtti. Binaenaleyh onlarýn Peygamber (s.a.s.) hakkýnda birbirleriyle gizliden gizliye fýsýldaþmalarýnýn da O’na gizli kalmayacaðýný ifade etti. Sonra; onlarýn, önceki iddialarý olan, Kur’ân’ýn sihir olduðu ithamýndan vazgeçip, bu sefer de onun, karmakarýþýk hayaller olduðunu, Peygamber’in (s.a.s.) O’nu uydurduðunu veya Peygamber’in bir þair olduðunu söylediklerini belirtti. Ve yine, onlarýn Peygamber’den (s.a.s.), geçmiþ peygamberlerin mucizeleri gibi bir mucizeyi kendilerine getirmesini istediklerini bildirdi. Onlarýn bu isteklerine cevap olarak da, onlardan önce helak ettiði kent halklarýndan hiçbirinin bunlarýn þimdi istemiþ olduklarý mucizelere inanmadýðýný, dolayýsýyla bunlarýn da isteklerine cevap verilip, o mucizeler getirilse de bunlarýn da öncekiler gibi inanmayacaklarýný ifade etti. Sonra; onlarýn (Peygamber’in de kendileri gibi bir insan olduðu yolundaki) birinci itirazlarýna cevap verip, O’nun, Peygamber’den (s.a.s.) önce de beþerden erkeklerden baþkasýný elçi olarak göndermediðini ve o gönderdikleri elçileri de yemek yemeyen ölümsüz cesetler yapmadýðýný, aksine onlarýn da diðer insan oðullarý gibi birer insan olduklarýný bildirdi. Sonra; peygamberlere verdiði sözü yerine getirdiðini, onlarýn kavimlerini inzar ettikleri þeyleri gerçekleþtirdiðini, peygamberleri ve kavimlerinden onlara inananlardan dilediklerini kurtarýp, aþýrý gidenleri de helak ettiðini belirtti. Ve, onlara da içerisinde kendileri için zikir ve öðüt bulu342
21- Enbiyâ Sûresi
nan bir kitap indirdiðini belirtip; esasen o kitabýn (Kur’ân’ýn) onlarýn teklif etmiþ olduklarý o mucizelerden kendileri için daha hayýrlý olduðunu belirtti. Sonra; kendilerine gönderilen peygamberleri yalanlamada aþýrý giden nice böyle kentleri(n halklarýný) helak etmiþ olduðunu bildirdi. O kent halklarýnýn azabý hissettiklerinde, kentlerinden dört nala kaçacaklarýný; ancak onlara: kaçmayýn, amellerinizden sorguya çekilmeniz için, þýmartýldýðýnýz nimetlere dönün denileceðini belirtti. Onlarýn da: Eyvah, yazýklar olsun bize diyerek, zulümlerini itiraf edeceklerini, böylece Allah’ýn (c.c.) onlarý azabýyla yakalayacaðýný, onlarýn (o gün) kendi nefisleri aleyhine þahitlik edeceklerini beyan etti. Sonra; onlarý böylece adaletle -zulümle deðil- cezalandýracaðýný ifade etti. Çünkü O’nun göðü yeri ve bu ikisi arasýndakileri boþuna yaratmadýðýný, bilakis onlarý kendisine itaat etsinler ve O’nun birliðine inansýnlar diye yarattýðýný bildirdi. Binaenaleyh eðer onlar batýla tabi olurlarsa, onun (batýlýn) üzerine hakký atýp batýlýn beynini parçalayarak onu yok edeceðini belirtti. Sonra; göklerde ve yerde olan her þeyin O’nun kulu olduðunu ve O’nun katýnda O’na ibadet etmeden çekinmeyen, büyüklenmeyen meleklerin bulunduðunu ifade ederek, þayet bu inkarcýlar O’nun itaatýndan çýkacak olurlarsa, onlarýn baþýna da azabýný indireceðini bildirdi. Sonra; onlarýn batýl düþüncelerinin örneklerinden olmak üzere, onlarýn yerden ilahlar edindiklerini ifade etti ve þayet gökte ve yerde Allah’tan baþka ilahlar olsaydý gök ve yer, her ikisinin de bozulup gitmiþ olacaðýný ... vb. gibi birden fazla tanrý olmasýnýn batýllýðý hususunda zikrettiði diðer delilleri beyan ederek onlarýn bu tür düþüncelerini çürüttü. Sonra; yine onlarýn batýl düþüncelerinden olarak “Kuþkusuz melekler Allah’ýn (c.c.) kýzlarýdýr.” demelerini dile getirip, bu düþüncelerini de: Þüphesiz meleklerin de diðerleri gibi O’nun emirlerine boyun eðen kullar olduklarýný, þayet melekler O’nun kýzlarý olmuþ olsalardý; kuþkusuz onlarýn da O’nun gibi ilahlar olmasýnýn gerekeceðini ... vb. gibi meleklerin O’nun kýzlarý olduðu düþüncesinin çürütülmesi baðlamýnda zikrettiði diðer delillerle müþriklerin bu düþüncelerini de çürüttü. Sonra; onlara bir olduðunu gösteren delilleri zikretmeye baþlayýp, göklerin ve yerin birbi343
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rine bitiþik olduðunu, onlarý kendisinin ayýrdýðýný ... vb. gibi birliðini gösteren diðer delilleri beyan etti. Sonra; tekrar müþriklerin, Peygamber’in (s.a.s.) de kendileri gibi bir beþer olduðunu söylemelerine döndü; ve: O’ndan önce de hiçbir beþeri ölümsüz kýlmadýðýný belirtti. Böylece Peygamber’i (s.a.s.) de yemek yemeyen, ölümsüz birisi kýlmasýnýn imkansýzlýðýna dikkat çekti. O’nun da diðer insanlar gibi öleceðini, esasen her nefsin ölümü tatmasýnýn kaçýnýlmazlýðýný bildirdi. Sonra; hesaba çekilecekleri günlerine aldýrmadýklarý, o günden gafil olduklarý hususunda inkar edenlerin yaptýklarýný anlatýp, Peygamber’i (s.a.s.) gördüklerinde alay ederek birbirlerine: “Sizin tanrýlarýnýzý diline dolayan bu mu?” (Âyet: 36) dediklerini belirtti. Kendilerine Allah’ýn indirdiði zikirden gafletlerine devam ederek bu hallerini sürdürdüklerini, Allah’ýn kendilerine (dünyada) mühlet vermesine aldandýklarýný, yaklaþan hesap günlerinin gelmesinde acele ettiklerini beyan etti. Sonra; bu aceleciliðin insanýn tabiatý olduðunu çünkü onun (sanki) aceleden yaratýldýðýný; kuþkusuz onlara azap âyetlerini vakti gelince göstereceðini, bu âyetlerin o vakitten önce de gelmeyeceðini bildirdi. Sonra; insanlardaki bu kötü aceleciliðe deðinip -ki bu da onlarýn peygamberlere, alay yollu: “Doðru söyleyenler iseniz bu (bizi) tehdit (ettiðiniz azap) ne zaman” (Âyet: 38) demeleridir-, þayet onlar o günde ateþin kendilerini her taraftan kuþatacaðýný bilseler, kuþkusuz bu azabý istemede acele etmekten geri duracaklarýný ve kendilerini bundan alýkoyacaklarýný belirtti. Sonra, onlarý sadece, yalan olmasý asla söz konusu olmayan vahiyle uyarmakta olduðunu; onlara bu korkutulduklarý azabýn bir esintisi dokunsa, “Eyvah!” diye baðýrýp çaðýracaklarýný ve kendilerinin zalimler güruhu olduðunu itiraf edeceklerini beyan etti. Sonra; bunlarýn baþýna gelecek azap ve cezanýn kuþkusuz adaletli bir ceza olacaðýný belirtti. Çünkü bu cezanýn onlara, ancak amellerinin bir adalet terazisiyle tartýlacaðý bir hesaptan sonra verileceðini bildirdi. Ve: “Hiçkimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar bir þey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçýlar olarak biz yeteriz.” (Âyet: 47) buyurdu.
344
21- Enbiyâ Sûresi
Peygamberlerin Kýssalarý (48.-91. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Andolsun, biz Mûsa’ya ve Hârun’a hak ile batýlý ayýran, korunanlar için bir ýþýk ve öðüt olan Furkâný verdik.” (Âyet: 48) buyurup, bu peygamberlerden Mûsa ve Hârun’u zikrederek, kuþkusuz O’nun onlarýn ikisine Furkân’ý -ki bu Tevrat’týr- verdiðini bildirdi. Çünkü O’nun (Tevrat’ýn) hak ile batýlý birbirinden ayýran bir kitap olduðunu ifade etti. Ve, hak ile batýlý birbirinden ayýrmada Tevrat’ý destekleyici olarak, Kur’ân’ý da Hz. Peygamber’e indirdiðini beyan edip, binaenaleyh Yahudilerin O’nu inkar etmelerinin doðru olmadýðýný belirtti. Sonra da; kuþkusuz Mûsa ve Hârun’dan önce de Ýbrâhim’e doðru yolu bulma yeteneði verdiðini, bu sebeple onun, kavminin putlara ibadet etmesini yadýrgayýp reddettiðini ve onlara asýl (ibadet etmeleri gereken) Rabbi’lerinin göklerin ve yerin Rabb’i olan (Allah) olduðunu belirterek; çünkü onlarý yaratanýn O olduðunu açýkladýðýný bildirdi. Sonra da, Ýbrâhim’in bilfiil bu putlarýn ilahlar olmadýðýný kendilerine gösterdiðini, bu nedenle gizlice puthaneye gidip onlarý kýrdýðýný, putlarýnýn büyüðünü býrakýp onu kýrmadýðýný anlattý. Devamla da: Müþriklerin puthaneye gittiklerinde, birbirlerine, putlara bunu kimin yaptýðýný sorduklarýný, Ýbrâhim’i itham edip, O’nu getirerek kendisine “Bizim ilahlarýmýza bunu sen mi yaptýn?” (Âyet: 62) diye sorduklarýnda Ýbrâhim’in (a.s.) onlara cevaben: “Hayýr, ben deðil iþte bu büyükleri yapmýþtýr. Onu onlara sorun eðerkonuþurlarsa!” (Âyet: 63) dediðini belirtti. Bu cevap üzerine onlarýn az kalsýn Ýbrâhim’e hak verecek duruma geldiklerini bildirdi. -Çünkü Ýbrâhim baltayý onun (büyük putun) önüne koymuþtu. Fakat onlar tekrar Ýbrâhim’e dönüp; o putlar konuþmuyor ki onlara kendilerini kimin kýrdýðýný soralým, dediklerini, iþte bu durumda, bu ikrarlarýyla, Ýbrâhim’in (a.s.) eline onlar aleyhine bir hüccet/delil geçtiðini belirtti. Bunun üzerine Ýbrâhim’in (a.s.) onlarý, kendilerine, ne bir faydasý ve ne de zararý olmayan putlara tapmakla ayýplayýnca, onlarýn, putlarý kýranýn Ýbrâhim olduðunu anladýklarýný ifade etti. Ve, içinde Ýbrâhim’i yakmak için (büyük) bir ateþ yaktýklarýný, onu ateþe attýklarýnda, Allah’ýn (c.c.) ateþi Ýbrâhim’e serin ve selam/esenlik kýldýðýný, onu ve kardeþinin oðlu Lût’u onlarýn elinden kur345
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
tarýp, Filistin’e getirdiðini bildirdi. Ve, orada ona Ýshak’ý baðýþlayýp, ayrýca Yakub’u da hediye ettiðini ve bunlarýn hepsini Salih kimseler kýldýðýný, böylece onlarýn, Allah’ýn (c.c.) buyruðuyla hareket eden ve yalnýz ona ibadet eden samimi müminler olduklarýný beyan etti. Sonra; Lût’a ilim verdiðini, onu çirkin iþler yapan kentten kurtardýðýný ve salih kiþilerden olmasý dolayýsýyla onu rahmetine gark ettiðini bildirdi. Sonra; Nûh’u ve ailesini boðulmaktan kurtardýðý zaman, Nûh’un duasýný kabul ettiðini ve kavminin kafirlerine karþý ona yardým edip, inkar edenlerin hepsini suya gark ederek boðduðunu beyan etti. Sonra; Dâvud’a ve Süleyman’a ilim ve anlayýþ verdiðini belirtti. Bu baðlamda, örnek olarak, bir sürünün bir baða girip onu telef ettiðini, bunun üzerine baðýn sahibinin sürü sahibini Dâvud’a (a.s.) þikayet ettiðini, sürünün kýymetiyle baðýn kýymetleri arasýnda bir farklýlýk olmadýðý için Dâvud’un (a.s.), sürünün baðýn sahibine verilmesi hükmünü verdiðini belirtti. Süleyman’ýn (a.s.) ise (bu hüküm yerine), sürüyü baðýn sahibine, sürü sahibi baðý islah edip eski haline getirinceye kadar faydalanmasý için, teslim edilmesine hükmettiðini beyan etti. Ve, bu (ikinci) hükmün her iki davalý þahýs için de en insaflý, en uygun bir hüküm olduðunu bildirdi. Sonra; Dâvud’a daðlarý ve kuþlarý boyun eðdirdiðini ve ona zýrh yapma sanatýný öðrettiðini; Süleyman’a da fýrtýnayý ve þeytanlarý boyun eðdirdiðini, onun emrine verdiðini belirtti. Sonra; Eyyûb’un Cenab-ý Hakk’a yalvararak, (yakalandýðý) o derdin kuþkusuz kendisine dokunduðunu ifade edip Rabb’ine münacatta bulunduðu zaman duasýný kabul ederek ona bulaþan hastalýðýný ortadan kaldýrdýðný, ona ailesini ve ailesiyle beraber (mal ve mülkünün) bir mislini daha (fazlasýyla) verdiðini beyan etti. Sonra; Ýsmail, Ýdris ve Zülkifl’i zikredip, onlarýn hepsinin sabredenlerden olduklarýný belirtti. Zünnûn’u (Yûnus peygamberi) ve onun balýðýn karnýnda kendisine münacaat ettiðini Cenab-ý Hakk’ýn onun münacaatýna icabet edip, onu içersinde bulunduðu sýkýntýdan kurtardýðýný beyan etti. Sonra; Zekeriyya’yý
(a.s.),
O’nun hiçbir çocuðu olmadýðý hususunda, 346
21- Enbiyâ Sûresi
Allah Teâlâ’ya halini þikayette bulunduðu aný hatýrlatýp, O’na Yahya’yý hibe ettiðini ve eþini de kendisi için islah edip çocuk doðurmaya elveriþli bir hale getirdiðini belirtti. Çünkü onlarýn gerçekten hayýr iþlere koþan, umarak ve korkarak O’na yalvarýp dua eden kiþiler olduklarýný bildirdi. Sonra; ýrzýný korumuþ olan Meryem’i zikredip, O’na ruhundan üflediðini, O’nu ve oðlunu (Îsâ’yý) alemlere bir ibret, bir mucize kýldýðýný belirtti.
Sonuç (92.-112. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ýþte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabb’inizim. O halde yalnýz Bana ibadet ediniz.” (Âyet: 92) buyurup, onlara (insanlara) kendilerini çaðýrdýðý din ve bir milletlerinin, bütün geçmiþ peygamberlerin tabi olmuþ olduklarý bir din ve millet olduðunu ifade etti. Kuþkusuz onlarýn hepsinin Rabb’inin de bir olduðunu, O’na ibadet etmelerinin gerektiðini belirtti. Ve, halbuki böyle olmasýna raðmen onlarýn bu din ve milletten ayrýlýp, birçok fýrka ve gruplara bölünmüþ olduklarýný belirterek; kesin olarak kendisine dönecekleri o günün (kýyamet) gelmesinin kaçýnýlmaz olduðunu; (o gün) onlardan O’na inanýp salih amel iþleyenlerden baþka kimsenin kurtulamayacaðýný söyledi. Ve, (önceki)þehirlerin halklarýndan helak ettiklerine gelince, artýk onlarýn ellerinden kaçýrdýklarý (fýrsatlarý) ný telafi etmek için dünyalarýna geri dönmelerinin bir daha mümkün olmadýðýný belirtti. Yecüc ve Mecüc’ün önü açýldýðý zaman onlarýn kýyamet meydanýna gelen insanlarýn ilki olacaklarýný, orada “vah bize” diye feryat edeceklerini ve kendi nefisleri aleyhine þahitlik edip, kendilerinin dünyada böyle bir günden gafil olduklarýný (bu günün gerçek olacaðýný hiç düþünmediklerini) ifade edeceklerini belirtti. Bunun üzerine onlara: “Siz ve Allah’tan baþka taptýklarýnýz cehhennemin odunusunuz. Siz oraya gireceksiniz.” (Âyet: 98) denileceðini ifade edip; þayet onlar (putlar) ilahlar olmuþ olsaydý, ilahlara azab edilmesi doðru (mümkün) olmadýðý için, onlarýn cehenneme girmeyecek olduklarýný beyan etti. Sonra; katýnda kendilerine (ezelde) güzellik geçmiþ (mutluluk takdir edilmiþ) olanlarýn cehenneme girmeyeceklerini, onlarýn cennete girip orada ebedi 347
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kalacaklarýný belirtti. Ve, o günün (kýyamet) ahvaliyle ilgili anlatmýþ olduðu diðer hususlarý beyan etti. Sonra; müþrikleri, ahirette durumlarýnýn kötü olacaðý uyarýsýndan sonra, dünyada da müminleri onlara hakim, galip kýlmakla uyarýp, böylece onlarýn yaklaþan hesaplarýnýn ahirette ve dünyada birden olacaðýný ifade etmek için, O’nun Tevrat’tan sonra Zebur’da da: Arza (dünyaya) iyi ve salih kullarýnýn varis olacaklarýný yazdýðýný bildirdi. Sonra, bu inzarda (uyarý) kulluk eden toplum için yeterli uyarý bulunduðunu belirtti. Ve, O’nun Peygamber’i (s.a.s.) ancak alemlere bir rahmet olarak gönderdiðini; dolayýsýyla insanlarýn rahmet ve salahlarýnýn da bu uyarmada olduðundan dolayý, Peygamber’in (s.a.s.) kendi görevi ve durumunu insanlara açýklamasýnýn kaçýnýlmaz olduðunu beyan etti. Sonra, baþtan beri sûrede anlattýklarýný özetlemek suretiyle sûreyi bitirdi. Bu baðlamda Peygamber’e (s.a.s.), onlara: Ýlahlarýnýn bir olduðunu, O’nun hiçbir ortaðý olmadýðýný, binaenaleyh O’na inanmalarýnýn gerekli olduðunu söylemesini emretti. Ve yine devamla da, Peygamber’e (s.a.s.), onlara: eðer(bundan) yüz çevirirlerse, kendilerine azap günlerini bildirmesini emretti. Ve, o va’dedildikleri azabýn yakýn mý yoksa uzak mý olduðunu kendinin de bilmediðini söylemesini, çünkü, sözün açýðýný da onlarýn gizlediklerini de bilenin þüphesiz sadece Allah (c.c.) olduðunu onlara bildirmesini istedi. Sonra; onlarý tehdit ettiði azabýn geciktirilmesinin sebebinin, yalnýz onlarý denemek ve kendilerini bir süreye kadar yaþatmak olduðunu ifade edip: “(Allah Resulü) Dedi: Rabb’im (aramýzda) hak ile hükmet. Rabbimiz çok merhamet edendir. Sizin nitelendirmelerinize (iftiralarýnýza) karþý O’na sýðýnýlýr (O bizi her tehlikeden korur).” (Âyet: 112) buyurdu.
348
22- HAC SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Hacc Sûresi, Nûr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Nûr Sûresi de Haþr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Haþr Sûresi’nin nüzulü Hudeybiye Barýþý ile Tebük Savaþý arasý dönemde gerçekleþmiþti. Böylece Hacc Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Buna göre bu sûre Medine’de inen sûrelerdendir. Sûrenin nüzul tarihi hakkýnda meþhur olan görüþ de budur. (30)
Hacc Sûresi’nin Mekkî Sûrelerden olduðu da söylenmiþtir. Bu görüþü kabul edenler (19, 20, 21, 22, 23 ve 24.) âyetleri bundan istisna ederek bu âyetlerin Medine’de inmiþ olduðunu kabul etmektedirler. Bu sûreye Hacc Sûresi denmesinin sebebi, sûrede Hac’dan söz edilmiþ olmasýndandýr. 78 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý kýyamet gününün dehþetlerinin beyan edilmesi ve müþriklerden ve diðerlerinden Müslümanlara iþkence ve eziyet yapanlarla savaþa izin veriliþinin bildirilmesidir. Bundan dolayý sûre, Enbiyâ Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Çünkü Enbiyâ Sûresi müþriklerin kýyamet gününde en büyük korkuyla korkutulacaklarý ve dünyada da müslüman30
Daha önce de geçtiði gibi doðru olan Haþr Suresi’nin Hudeybiye Barýþýndan önce inmiþ olmasýdýr.
349
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
larýn onlara galip olacaðý tehdidiyle son bulmuþtu. Bu sûre de Enbiyâ Sûresi’nin ardýndan, baþlangýcýnda o en büyük korkunun ne olduðunun beyanýyla baþlamýþ ve sonunda da müþriklerle savaþa izin verilmiþ olduðunun açýklanmasýyla son bulmuþtur. Ki böylece, savaþ izniyle, Müslümanlarýn dünyada onlar üzerine hakimiyeti gerçekleþmiþ olsun.
Kýyamet Günü’nün Dehþetlerinin Beyaný (1.-24. âyetler) Allah Teâlâ: “Ey insanlar Rabb’inizden korkunuz! Kuþkusuz kýyamet saati depremi gerçekten çok büyük bir þeydir.” (Âyet: 1) buyurup, insanlara kendisinden korkmalarýný emretti. Onu (kýyameti) gördüklerinde þiddetinden her emzikli kadýnýn emzirdiði bebeðinden vaz geçeceði, her gebe kadýnýn korkusundan çocuðunu düþüreceði, insanlarýn sarhoþ olmadýklarý halde Allah’ýn azabýnýn þiddetinden dolayý sarhoþlar gibi görüneceði...vb. gibi, kýyamet saatinin dehþetlerinden insanlarý korkuttu. Sonra; insanlardan, bilgisizce, atalarýný taklit ederek Allah’ýn dini konusunda mücadele edenlerin olduðunu belirtip, bunlarýn bilgisizliklerinden dolayý o kýyametin dehþetlerini inkar ettiklerini, öldükten sonra diriltilecekleri hususunda þüpheye düþtüklerini ifade etti. Ve, onlara cevaben: kuþkusuz kendilerini topraktan, sonra nutfeden (sperm), sonra alaka (embrio) dan, sonra ne olduðu kýsmen belirli ve kýsmen belirsiz bir et parçasýndan vb. insanlarýn yaratýlýþ aþamalarýnda (silsile) (geçirmiþ olduklarýný) zikrettiði þeyleri beyan ederek, bütün bunlara kadir olanýn önceden yarattýðý gibi onlarý öldükten sonra tekrar diriltmeye de kadir olduðunu, O’nun bu gücüne raðmen insanlarýn kýyamet günü ve o günün dehþetleri hakkýnda þüpheye düþmelerinin doðru olmadýðýný bildirdi. Sonra; insanlardan bir kýsmýnýn da bu konuda inat ve kibirlerinden dolayý mücadele ettiklerini bildirdi. Bunlarýn kýyameti, geçmiþte olduðu gibi babalarýný taklid ederek inkar eden reisler (önderler) olduklarýný belirtti. Ve bunlar içerisinde, bu hususta mücadele etmeyip, fakat sevap ve cezaya inanmayan münafýklarýn da bulunduðunu, bu yüzden bu münafýklarýn Allah’a tam olarak kendilerini ibadete vermeden, endiþe ve sýkýntý 350
22- Hacc Sûresi
içerisinde tedirgin olarak ibadet ettiklerini belirtti. Bunlarýn kendilerine ganimetlerden ve benzerleri dünyevi nimetlerden bir mal verilince onunla yetinip ses çýkarmadýklarýný, yok eðer kendilerine kötülük dokunursa o zaman kalplerindeki nifaklarýný ortaya koyduklarýný, dolayýsýyla bu tür insanlarýn dünyalarýný da ahiretlerini de kaybettiklerini ve onlarýn Allah’tan baþka kendilerine ne bir zarar ne de bir yararlarý olmayacak olan putlara yakardýklarýný beyan etti. Sonra; öldükten sonra dirilmeye inananlarý altýndan ýrmaklar akan cennetlere sokacaðýný, onlara ahirette de dünyada da yardým edeceðini bildirip; þayet inananlarýn düþmanlarý Allah’ýn onlara yardým etmeyeceðini sanýyorlarsa bu yardýma engel olmak için güçlerinin yettiði her þeyi yapmalarýný onlardan istedi. Çünkü gerçekten onlarýn oyun ve hilelerinin kendilerini öfkelendiren þeyi gideremeyeceðini (Allah’ýn inananlara yardýmýna engel olamayacaðýný) belirtti. Sonra; inanmayanlarýn bu konuda inkar ettikleri þeylerin ispatý sadedinde baþka bir üsluba/metoda geçti. Ýnsanlarýn dünyada, müminler, Yahudiler, Sâbiîler ve müþrikler olmak üzere farklý farklý gruplara ayrýldýklarýný belirtti. Ve kýyamet günü, bu farklýlýklar içerisinde onlarýn aralarýný ayýrmanýn kaçýnýlmaz olduðunu (onlardan haklýyý haksýzý mutlaka ayýracaðýný) çünkü, onlarýn yapmýþ olduklarý iþlerden hiçbir þeyin O’nun bilgisinden gizli kalmayacaðýný, binaenaleyh, geniþ ilmiyle onlarýn arasýnda adil bir ayýrým yapacaðýný bildirdi. Ve yine, göklerde ve yerde bulunanlarýn ve insanlardan bir çoðunun O’na secde ettiðini, bir çoðuna da ceza vermenin hak olduðunu bu konuda onlarýn arasýnda adil bir ayýrým yapmanýn kaçýnýlmaz olduðunu belirtti. Sonra; dinlerinde bu tarz ihtilafa düþenlerden müminler ve kafirler grubundan her iki grup hakkýnda vereceði hükmü belirtip; onlardan inkar edenlere ateþten giysiler biçileceðini ... vb. gibi onlarýn cezalandýrýlmasý hususunda zikrettiði diðer cezalarý açýkladý. Onlardan iman edenleri ise altlarýndan ýrmaklar akan cennetlere sokacaðýný.... bildirip, onlar hakkýnda: “Sözün güzeline ve çok öðülenin (Allah) yoluna ulaþtýrýlmýþlardýr.” (Âyet: 24) buyurdu. 351
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Savaþa Ýzin Verilmesi (25.-78. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ýnkar edip küfre sapanlar, Allah’ýn yolundan ve gerek yerli gerekse dýþardan gelen yabancý bütün insanlar için ibadet yeri oluþturduðumuz Mescid-i Haram’dan (insanlarý) alýkoyup geri çeviriyorlar. Kim orada (böyle) zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona acýklý bir azap tattýrýrýz.” (Âyet: 25) buyurup, müþriklerin yapmýþ olduklarý; Allah’ýn hiç bir ayýrým gözetmeksizin, bütün insanlar için ibadet yeri kýldýðý, Mescid-i Haram’dan hiçbir kimseyi menetmeye haklarý olmadýðý halde, müslümanlarý orada ibadetten menedip alýkoymalarýný ve bununla da kalmayýp þirkleri sebebiyle orada haktan saptýklarýný zikretmek suretiyle (müminlere müþriklerle) savaþa izin vermeye bir zemin hazýrladý. Devamla, kuþkusuz Allah Teâlâ’nýn Mescid-i Haram’ý, içinde yalnýz O’na ibadet etmeleri; tavaf edenler, kýyamda duranlar ve namaz kýlanlar için temiz bir ev olmasý ve kendileri hakkýnda bir takým faydalara tanýk olmalarý için her taraftan insanlarý; orayý haccetmeleri ve Allah’ýn ismini zikretmeleri, sýkýntý içinde bulunan fakirlere yedirmeleri... vb. gibi hac ibadetlerinden, âyetlerde zikrettiði diðer ibadetler için Ýbrâhim’e (a.s.) orayý yapmasýný emretmiþ olduðunu beyan etti. Sonra; iþte bu sebeplerden dolayý müminleri savunduðunu ve onlara kendilerine zulmeden, kendilerini haksýz olarak yurtlarýndan çýkaranlarla savaþmalarýna izin verdiðini belirtip; þayet, onlara savaþ izni vermemiþ olsaydý, kuþkusuz müþriklerin kendilerine saldýrýp onlarýn mescitler vb. ibadet yerlerini yýkacak olduklarýný bildirdi. Sonra, dünyada Ýslâmýn getirmiþ olduðu namaz ve diðer ibadetler gibi dünyanýn ýslahý hususunda gerekli olan iþleri yerine getirmeleri için (müminlere) zafer ve yeryüzünde hakimiyet va’detti. Sonra; onlar (müþrikler), eðer Allah’ýn Kendisine (Peygamber’e) va’dettiði yardým ve zaferin geleceði hususunda O’nu yalanlýyorlarsa (þaþýlacak bir þey olmadýðýný), bunun bütün inkarcýlarýn iþi olduðunu belirtti. Çünkü onlardan önce de Nûh’un (a.s.) toplumu ve diðer toplumlarýn da peygamberlerini yalanladýklarýný, Cenab-ý Hakk’ýn da bu yalanlamalarýnýn ardýndan onlara belli bir süre mühlet verdiðini, sonra da onlarý ya352
22- Hacc Sûresi
kalayýp helak ettiðini bildirdi. Bu müþriklerin de kuþkusuz yeryüzünde dolaþýp onlarýn helak olan kentlerini görüp durduklarý halde bunlardan ders ve öðüt almadýklarýný ifade edip; ama onlarýn kalp ve gözlerinin kör olduðunu ve artýk bu öðütlerin de onlara etki etmediðini belirtti. Sonra; müþriklerin; alay yollu, bu azabýn acele gelmesini istediklerini bildirip; kuþkusuz O’nun (Allah Teâlâ’nýn) her ne kadar onlara mühlet verse de peygambere verdiði sözünden asla hulf etmeyeceðini (caymayacaðýný) belirtti. Çünkü O’nun katýnda bir günün bizim bin senemiz gibi (kadar) olduðunu ifade edip, onlardan önce bir çok kente (halkýna) de (böyle) mühlet verdiðini; sonra da onlarý yakalayýp helak ettiðini beyan etti. Sonra; Kendisiyle yaptýklarý bu alayýn, ona (Peygamber’e) hiçbir etkisinin olmadýðýný ve onu gönderildiði, uyarma görevinden alýkoyamayacaðýný kendilerine açýklamasý için Peygamber’e (s.a.s.); onlarý bu azap ile korkutmasýný, inananlarý ise kendileri için maðfiret ve bol rýzkýn varlýðýyla müjdelemesini ve O’nun âyetlerinin etkisiz býrakýlmasý için çalýþanlarý ise, onlarýn da cehennemlikler olduklarýnýn bildirilmesiyle kendilerini korkutmasýný emretti. Sonra; buradan, peygamberlerden hiçbir peygamberin kurtulamadýðý, inkarcýlara karþý yardýmýn acele gelmesini Allah’tan (c.c.) istemeleri hususuna geçti. Bunun gibi þeylerin þeytanýn peygamberin temennisine (bir fitne olarak) attýðý (kattýðý) þeylerden olduðunu belirtti. Allah’ýn (c.c.), kuþkusuz þeytanýn (Peygamber’in kalbine) attýðý bu tür þeyleri sileceðini, dolayýsýyla bu tür þeylerin kalbin dýþýnda herhangi bir eserinin görülmeyeceðini bildirdi. Bunun ardýndan Cenab-ý Hakk’ýn âyetlerini saðlamlaþtýracaðýný ve gelmesi için takdir ettiði vakitte de (Peygamberi’ne) yardýmýný indireceðini beyan etti. Sonra; þeytanýn (Peygamber’in kalbine) attýðý azabýn çabuklaþtýrýlmasýný isteme ya da onu temenni etme gibi þeyleri, hastalýklý kalpler için bir imtihan yapmak, böylece de onlarýn þeytanýn attýðý þeylerin peþinden gitmelerini saðlamak için azabý acele indirmediðini bildirdi. Kendilerine ilim verilenlerin ise bunun, Rabbi’leri katýndan gönderilen hak olduðunu bildiklerini ifade 353
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
edip, o azap temennisinin onlarý azabý acele istemeye sevketmediðini belirtti. Sonra; o inkarcýlarýn, ansýzýn o saat gelinceye ya da kendilerine bir savaþ gününde bir azap (yenilgi) gelinceye kadar bunda þüphe içerisinde olmayý sürdüreceklerini bildirip; iþte o vakit O’nun (Allah’ýn) onlarla inananlar arasýnda bir hüküm vereceðini, inananlarý cennetlerine sokacaðýný inkar edenler için ise alçaltýcý bir azabýn olduðunu haber verdi. Ve, Allah yolunda hicret edip, sonra öldürülüp ya da ölenleri kesinlikle en güzel bir rýzýkla rýzýklandýracaðýný ve onlarý razý olduklarý bir yere sokacaðýný; onlara kendilerine saldýranlara ve onlarý yurtlarýndan çýkaranlara karþý kesinlikle yardým edeceðini bildirdi. O’nun, geceyi gündüzün içine gündüzü de geceye sokan ... vb. gibi müminlere va’dettiðini yerine getirmede kudretini teyit sadedinde zikrettiði diðer sýfatlarýn sahibi ... çok affeden, çok baðýþlayan ... olduðunu beyan etti. Sonra; müþriklerle mücadeleyi sürdürmesi ve onun davetinden döneceði hususunda (müþriklerin) tamalarýný/heveslerini kesmek için Peygamber’i (s.a.s.) davetinde sebata teþvik edip ümmetlerden her ümmetin bir þeriatý olduðunu belirtti. Kendi’siyle gönderilen þeriatýn da müslümanlarýn þeriatý olduðunu, binaenaleyh bunda sebat edip müþriklerin þeriat hususunda kendisini aldatmalarýna imkan vermemesini ve O’na davete devam etmesini istedi. Þayet delillerini açýkça ortaya koyduktan sonra da müþrikler yine kendisiyle o konuda tartýþýrlarsa kuþkusuz Allah’ýn (c.c.) onlarýn ne yaptýklarýný bildiðini, ihtilaf ettikleri hususlarda aralarýnda hüküm vereceðini, O’nun gökte ve yerde olan her þeyi bildiðini, dolayýsýyla onlarýn yaptýklarý iþlerden de hiçbirisinin O’na gizli kalmayacaðýný kendilerine hatýrlatmasýný ve onlarý uyarmasýný emretti. Sonra; Peygamber’in (s.a.s.) davetinin doðruluðunu beyandan sonra onlarýn tutmuþ olduklarý yollarýnýn basit ve bozukluðunun beyanýna geçip, onlarýn ilah olduklarý hakkýnda kendileri için akli ve nakli hiçbir delil olmayan þeylere tapýndýklarýný ifade etti. Cenab-ý Hakk’ýn hiçbir ortaðý olmadýðýna dair kendilerine okunan açýk delilleri inkar ettiklerini belirtti. Sonra; bu hususta kendilerine verdiði bir örneði zikretti ki bu da; onlarýn Allah’tan baþka taptýklarýnýn, hepsi toplanýp bir araya gelseler dahi bir sineði bile asla yaratamayacaklarý, eðer sinek onlarýn elinden bir þeyi aþýrsa 354
22- Hacc Sûresi
onu sineðin elinden kurtaramayacaklarý örneðidir. Hal böyle iken sinekten daha zayýf olan bu yaratýklarýn ilah olmasýnýn imkansýzlýðýna dikkat çekti. Sonra, bu örnekle baðlantýlý olarak; müþriklerin Allah (c.c.) ile o ilahlar dedikleri þeyleri bir tutarken Cenab-ý Hakk’ý hakkýyla takdir edemediklerini bildirdi. O’nun, kuþkusuz hepsi kendisinin kullarý olmasý dolayýsýyla meleklerden ve insanlardan elçiler seçtiðini; (onlarýn söyledikleri) o aciz tanrýlardan Kendisine ortaklar seçmesinin mümkün olmadýðýný; O’nun onlarýn önünde ve arkalarýnda olaný (yaptýklarý ve yapacaklarý bütün iþleri) bildiðini, halbuki onlarýn ilah dedikleri þeylerin hiçbir þey bilmediklerini belirtti. Sonra; müminlere, düþmanlarla cihatlarýnda kendilerinin kurtuluþunu içeren þeyleri emretmek suretiyle sûreyi bitirdi. Bunlarýn (müminleri kurtaracak olan þeylerin) da; müminlerin Allah’ýn kendilerini mükellef kýlmýþ (yapmakla sorumlu tutmuþ) olduðu namaz ve diðer ibadetleri muhafaza etmeleri, kendilerine yapmalarý hususunda izin verdiði cihâd esnasýnda ihlas sahibi olmalarý; kendilerini Ýbrâhim’in (a.s.) din ve þeriatý olan o toleranslý þeriat için seçmiþ olduðunu hatýrlamalarý olduðunu bildirdi. Ve yine, onlarý Kur’ân’dan önce indirilen kitaplarda ve Kur’ân’da müslümanlar olarak adlandýrmýþ olduðunu belirtti. Bunun sebebini beyan hususunda (sûrenin sonunda): “Elçi size þahit olsun siz de insanlara þahit olasýnýz diye. Haydi namazý kýlýn, zekatý verin ve Allah’a sarýlýn. O sizin mevlanýzdýr. O ne güzel mevla ve ne güzel yardýmcýdýr.” (Âyet: 78) buyurdu.
355
23- MÜ’MÝNÛN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Mü’minûn Sûresi, Enbiyâ Sûresi’nden sonra inmiþtir. Enbiyâ Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra hicretten az önce inmiþti. Böylece Mü’minûn Sûresi’nin iniþi de bu tarihlerde gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn (müminler) veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Kuþkusuz kurtuluþa erdi. O müminler, ki onlar namazlarýnda huþu içerisindedirler ...” (Âyet: 1-2) buyurmuþ olmasýdýr. 118 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý; müminlerin kurtuluþa erecekleri, onlardan önce diðer peygamberler ve onlara tabi olan ümmetlerinin, düþmanlarýna karþý muzaffer olduklarý gibi, müminlerin de kendi düþmanlarýna nasýl galip geleceklerinin þartlarýnýn beyanýdýr. Bu durum, önce geçmiþ bazý peygamberlerin haberlerinin anlatýlmasýný ve onlarýn haberlerinin anlatýlmasýndan maksadýn ne olduðuna uygun olarak, o haberlere bazý eklemeler yapmayý gerektirmiþtir. Kuþkusuz Hacc Sûresi’nde müminlere savaþ izni, zafer, dünya ve ahiretlerinde kurtuluþ va’di verilmiþti. Bu sûre de, Hacc Sûresi’nden sonra, müslümanlarýn muzaffer olmalarý ve kurtuluþa ermelerinin baðlý olduðu þartlarý açýklamak için gelmiþtir.
357
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Müminlerin Kurtuluþ Þartlarýnýn Beyaný (1.-22. âyetler) Allah Teâlâ: “Kuþkusuz kurtuluþa erdi o müminler ki onlar namazlarýnda huþû içerisindedirler ...” (Âyet: 1-2) buyurarak, kesin bir þekilde, müminlerin kurtuluþa ereceklerini va’detti. Ve onlarýn kurtuluþlarýnýn dayandýðý þartlarý beyan edip, bu meyanda onlarýn namazlarýnda huþû içerisinde olduklarýný ... vb. gibi devamýný âyetlerde zikrettiði diðer vasýflarýný dile getirdi. Sonra; onlarýn bu nitelikleri sebebiyle kuþkusuz kendileri için hazýrlanmýþ olan Firdevs cennetine varis olacaklarýný, binaenaleyh bu sýfatlarla onlarýn dünyada da ahirette de kazanmýþ olacaklarýný bildirdi. Sonra; müminlere bu konudaki va’dini dünyada yerine getirmeye kudretinin yettiðine de, kendilerine va’dettiði þeylerin ahirette onlar hakkýnda gerçekleþmesi için, onlarý ölümlerinden sonra diriltmeye de gücünün olduðunu gösteren, Uluhiyyetinin delillerinden bazýlarýný zikretti. Bu baðlamda, O’nun insaný çamurdan (süzülmüþ) bir hülâsadan yarattýðýný, sonra onu bir nutfe (sperm), alâka (embriyo) ve bir çiðnem et parçasý yaptýðýný... sonra onu konuþan ve düþünen bambaþka biri yaptýðý aþamalarýna kadar insanýn yaratýlýþýný anlattý. Sonra da, üstümüzde yedi göðü yarattýðýný, gökten belli ölçü ve miktarda, yeterli su indirdiðini ... hayvanlarýn yaratýlýþýna varýncaya kadar benzer diðer nimetlerini zikredip: “Hem onlarýn (binek hayvanlarýnýn) ve hem de gemilerin üzerinde taþýnýrsýnýz.” (Âyet: 22) buyurdu.
Bazý Peygamberlerin Haberleri (23.-118. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Andolsun biz Nûh’u kavmine (peygamber olarak) gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim, Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan baþka hiçbir ilahýnýz yoktur (hâlâ O’nun azabýndan) sakýnmayacak mýsýnýz?” (Âyet: 23) buyurup, peygamberlerin haberlerinden, yine müminlerin kurtuluþu hususundaki va’dini ispat eden haberler zikretmeye baþlayarak; Nûh’un kavmiyle olan haberini; onlarýn onu yalanladýklarýný, bazen onun hakkýnda: “Bu da sizin gibi bir insandan baþka bir þey deðildir. Size karþý üstünlük saðlamak istiyor.” (Âyet: 24); bazen de: “O, kendisinde delilik bu358
23- Mü’minûn Sûresi
lunan bir adamdan baþkasý deðildir.” (Âyet: 25) dediklerini bildirdi. Bunun üzerine Nûh’un kendisinden (Allah’tan) onlara karþý yardým istediðini, bu nedenle Allah Teâlâ’nýn ona bir gemi yapmasýný ve haklarýnda daha önce söz geçmiþ (hüküm giymiþ) olanlar hariç; ehlini, ailesini ona bindirmesini kendisine emrettiðini ve düþmanlarýndan tufanda boðacaklarý hakkýnda kendisine hitapta bulunmasýný (onlarý kurtarmasý için kendisine yalvarmasýný) Nûh’a yasakladýðýný beyan etti. Sonra da; iþte bu olayda Allah’ýn inananlara yardýmý hakkýnda kuþkusuz nice ibretlerin/ayetlerin bulunduðunu belirtti. Ve, yalanlayanlarý cezalandýrmanýn O’nun þanýndan olduðunu bildirdi. Sonra; Allah’ýn, Nûh’un kavminden sonra baþka nesilleri yarattýðýný ki bunlarýn, Hûd’un kavmi olan Âd topluluðu olduklarý da, Salih’in kavmi Semûd toplumu olduklarý da söylenmiþtir- ve onlara da, yalnýz kendisine ibadet etmelerini emretmesi için içlerinden bazýlarýný peygamber olarak gönderdiðini; ancak onlarýn o gönderilen peygamberleri, kendileri gibi bir beþer olduðundan dolayý yalanladýklarýný, Peygamber’in kendilerinin öldükten sonra diriltileceklerini söylemesi gibi onlara verdikleri haberlerini inkar ettiklerini belirtti. Sonra da, sonunda o peygamberin de kavmine karþý kendisine yardým etmesini Allah’tan (c.c.) istediðini, bunun üzerine Cenab-ý Hakk’ýn da onlarý korkunç bir sesle yakalayýp helak ettiðini bildirdi. Sonra; onlardan sonra da baþka nesiller yarattýðýný; birbiri peþi sýra, elçilerini gönderdiðini; her toplumun kendisine gönderilen elçilerini yalanladýðýný bunun üzere Allah Teâlâ’nýn da onlarý birbirleri ardý sýra helak ettiðini belirtti. Sonra; Mûsa ve Hârun’u Firavun ve toplumuna gönderdiðini, o toplumun onlarýn ikisinin de kendileri gibi birer beþer olmalarýndan ve kendilerine kölelik yapan bir kavimden (Ýsrâiloðullarýndan) olmalarýndan ötürü onlarý yalanladýklarýný bildirdi. Bunun üzerine Cenab-ý Hakk’ýn onlarý (Firavun toplumunu) da kendilerinden önceki toplumlarý helak ettiði gibi helak ettiðini; sonra, kavmine doðru yolu göstermesi için, onlarý (Ýsrail oðullarýný) Firavun’un köleliðinden kurtardýktan sonra, Mûsa’ya (a.s.) Tevrat’ý verdiðini beyan etti. 359
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra da, yine Ýsrail oðullarýndan Meryem oðlu Îsâ’yý ve annesini Îsâ’nýn babasýz doðmasý konusunda (kudretini gösteren birer) âyet (ibret) kýldýðýný ve kuþkusuz Îsâ mucizesinin Ýsrâiloðullarýnýn son mucizeleri olduðunu belirtti. Sonra; bu peygamberlerin, Allah’ýn (c.c.) kendilerine düþmanlarýna karþý yardým etmesinden sonra, durumlarýnýn ne olduðu hususuna geçti; onlara, Allah’ýn kendilerine dünyalarýnda vermiþ olduðu temiz rýzýklardan yemelerini, ahiretlerinde kendilerine yararý olacak salih ameller iþlemelerini ve yalnýz O’na ibadet etmelerini emrettiðini belirtti. Çünkü onlarýn hepsinin þeriatlarýnýn bir olduðunu, tevhid esasý üzerine kaim olduðunu bildirdi. Sonra; onlarýn ümmetlerinin, onlardan sonra böyle amel etmediklerini, aksine bunda/bu emirlerde þiddetli ihtilafa düþtüklerini, onlardan her grubun, kendisine din olarak edindikleri þeyleri beðenip, onlarla avunduðunu belirtti. Ve, Peygamber’e (s.a.s.); onlarý, azaplarýnýn vakti gelip çatýncaya kadar, o peygamberlerin gönderilmiþ olduðu þeylere (azaplara) karþý umursamazlýklarý içerisinde býrakmasýný emretti. Sonra; þayet inanmayanlar büyük nimetler içerisinde iseler, bunun dinlerinden dolayý onlara acele (hemen anýnda) verilmiþ bir sevap olmadýðýný; bunun ancak ve ancak, onlarýn günah iþlemede son raddeye varmalarý için, günahkarlarda (görülen) bir istidrac (Allah’ýn dinsizlerin sapýklýðýný artýrmak için onlara üst üste ihsanda bulunmasý) olduðunu bildirdi. Sonra; onlarýn bu içerisinde bulunmuþ olduklarý nimet ve zenginliklerin gerçek iyilikler olmadýklarýný ifade edip; gerçek iyiliklerin, müminlerin Rabbi’lerinin korkusundan ve bunun dýþýnda, âyette dile getirdiði diðer amellerinden dolayý uðrunda yarýþtýklarý iyilikler olduðunu belirtti. Sonra; kuþkusuz O’nun hiçbir kimseyi bu iþlerden dolayý, gücünün üstünde bir iþle mükellef kýlmadýðýný, herkesi ancak kendi gücünün yettiði iþlerle mükellef kýldýðýný; O’nun katýnda bu amelleri kaydeden ve bunlar hususunda gerçeði söyleyen bir kitabýn da bulunduðunu belirtti. Ve, kuþkusuz müþriklerin içerisine düþmüþ olduklarý inkar ve dalaletten dolayý, (bütün) bunlardan gafil olduklarýný bildirdi. Sonra, müþriklerden bu nimet sahiplerini (varlýklýlarýný), azap ile yakaladýðý vakit o azabýn dehþetinden feryada baþlayacak360
23- Mü’minûn Sûresi
larýný ifade edip; O’nun onlarý feryat etmeden nehyedeceðini; çünkü (Allah’ýn (c.c.) dünyada) kendilerine okunan âyetlerinde onlarý bu konuda uyarmýþ olduðunu; buna raðmen onlarýn âyetlere arkalarýný döndüklerini, geceleri (Kabenin etrafýnda toplanýp) Peygamber’in (s.a.s.) kendilerine okuduðu Kur’ân’a dil uzattýklarýný beyan etti. Sonra da; onlara Kur’ân ve Kur’ân’da inzar edildikleri (uyarýldýklarý) þeyler hakkýnda iyice düþünmeleri imkaný verdiðini, buna raðmen onlarýn Kur’ân’ý hiç tefekkür etmediklerini bildirdi. Ve bu hususta, onlarýn olasý özürlerini ortadan kaldýrmak sadedinde diðer þeyleri de zikrederek (ileri sürmeleri muhtemel) özürlerini tamamen ortadan kaldýrdý. Sonra, Peygamber’in (s.a.s.) onlara hakký (Kur’ân’ý) getirdiðini, bunlarý (inkarcýlarý) O’nu yalanlamaya sevkeden þeyin, onlarýn hakký sevmemelerinden baþka bir þey olmadýðýný ve bir de O’nun (Kur’ân) onlarýn heva ve heveslerine göre gelmemiþ olmasý hususu olduðunu bildirdi. Ve, þayet hak (Kur’ân) onlarýn isteklerine uymuþ olsaydý; gökler, yer ve onlarda bulunan kimselerin muhakkak fesada uðrayacak olduklarýný belirtti. Sonra; (Kur’ân’dan) onlara zikir ve þereflerinin bulunduðu þeyleri getirdiðini, Peygamber’in (s.a.s.) bundan dolayý kendilerinden hiçbir ücret istemediðini, O’nun onlarý yalnýz Sýrat-ý Müstakim’e (doðru yola) çaðýrdýðýný, onlarýn ise o yoldan saptýklarýný belirtti. Devamla da, eðer onlarýn feryatlarýný duyup da, kendilerindeki zararý giderecek olsa onlarýn kesinlikle yine azgýnlýklarýnda devam edeceklerini bildirdi. Kuþkusuz, bu azaptan önce de onlarý yine azapla yakaladýðýný, sonra o azabý onlardan kaldýrdýðýný, buna raðmen yine onlarýn O’na boyun eðmediklerini, vaktaki onlarý bu azapla yine yakalayýnca da artýk azabýn kendilerinden kaldýrýlmasýndan ümitlerini kestiklerini beyan etti. Sonra, onlarý yüz çevirmedeki bu aþýrý gidiþlerinden kendilerini vazgeçirmeye yetecek delilleri açýklayýp; onlar için kulaklarý, gözleri ve gönülleri yaratanýn O olduðunu; onlarý, yeryüzünde nesiller yoluyla üreyip çoðalan varlýklar kýlanýn da O olduðunu ve sonunda sadece O’nun huzurunda toplanacaklarýný bildirdi. Devamla, yine onlarý diriltip öldürenin de, gece ve gündüzü birbirinden farklý kýlanýn da O olduðunu belirtti. Sonra; bütün bunlara (kendilerine gösterilen bunca delile) raðmen, 361
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
onlarýn yüz çevirmelerine ve öldükten sonra dirileceklerini inkar etmeleri hususuna deðinip, onlarýn: bunun (dirilmenin) kendilerine de babalarýna da daha önce va’dolunduðunu, ama henüz bu dirilme iþinden hiçbir þeyin gerçekleþmediðini ileri sürdüklerini belirtip, bunlarýn bu tutumlarýyla daha önce de aynýsýný yapan babalarýný taklide devam ettiklerini bildirdi. Sonra; bunlara cevaben: kuþkusuz Allah’ýn (c.c.) yerin ve yerde bulunanlarýn yaratýcýsý olduðunu, O’nun yedi göðün ve arþýn sahibi olduðunu, her þeyin melekûtunun (mülkiyeti ve yönetimi) O’nun kudret elinde olduðunu onlarýn bunu inkar etmelerinin mümkün olmadýðýný ifade ederek, durumu bu olan, böyle bir konumda olan Zât’ýn (Allah) onlarý öldükten sonra diriltmeye de kadir olduðunu bildirdi. Sonra, onlara kendilerini yaratanýn yalnýz O olduðunu ispat ettiðinde ve onlarýn, çocuk, ortak gibi baþkalarýnýn deðil sadece O’nun huzurunda toplanacaklarýný ifade ettiðinde, kuþkusuz onlara gerçeði getirmiþ olduðu, doðruyu söylediðini belirtti. Çünkü O’nun ne bir çocuk ve ne de bir ortak edinmediðini, þayet O’nunla birlikte baþka bir tanrý daha olmuþ olsaydý, her tanrýnýn kendi yaratmýþ olduðunu alýp götüreceðini, bunlardan birinin diðerine üstün ve galip gelmeye çalýþacaklarýný beyan etti. Allah’ýn (c.c.) onlarýn yakýþtýrdýklarý bu vasýflardan münezzeh ve onlarýn koþtuklarý ortaklardan çok yüce olduðunu bildirdi. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.), onlarýn va’dolunduklarý azabý göstereceði zaman, kendisini o azaptan kurtarmasý için O’na dua etmesini emretti ve onlara va’dettiði azabý O’na göstermeye kadir olduðunu bildirdi. Sonra, yine Peygamber’e (s.a.s.) emrederek, bundan önce onlardan gelebilecek eziyet çeþitlerine tahammül edip katlanmasýný ve þeytanýn onlarý kendisine eziyet etmeye sevketmek gibi çeþitli dürtüklemelerinden de kendisine sýðýnmasýný istedi. Sonra; onlardan her birine ölüm geldiði zaman bu yaptýklarýna piþman olacaðýný, O’ndan (Allah’dan) salih (iyi) amel iþlemesi için kendisini tekrar dünyaya döndürmesini isteyeceðini belirtip, bu tür insanlarýn isteklerine; bu taleplerinden men edilmeleri suretiyle cevap verileceðini bildirdi. Çünkü artýk o kiþilerin kabirlerinden dirilip tekrar dünyaya dönmelerinin hiçbir yolu olmadýðýný ifade etti. Sonra; ba’s (diriliþ) gününün ahvalinden bahsedip, o gün sûra 362
23- Mü’minûn Sûresi
üfürülür üfürülmez, hemen kabirlerinden dirilip kalkacaklarýný, o gün hiçbir yakýnýn yakýnýný tanýmayacaðýný, hiçbir þahsýn diðer bir þahsý soramayacaðýný, sonra hesaba çekileceklerini bildirip, kimlerin amellerinin tartýlarý aðýr gelirse onlarýn kurtuluþa erenler olduklarýný, kimlerin de tartýlarý hafif gelirse onlarýn da cehennemde ebedî kalacaklarýný belirtti. Sonra; onlarýn cehennemde yalvarýp, bahtsýzlýklarýnýn kendilerine galip olduðunu beyan etmek suretiyle özür dileyeceklerini, kendilerini cehennemden çýkarmasýný isteyip, eðer tekrar isyana dönerlerse artýk kendilerinin zalimlerin tâ kendisi olduklarýný bildireceklerini belirtti. Bunun üzerine de Cenab-ý Hakk’ýn onlara: orada seslerini kesmelerini, oradan çýkma hususunda kendisine konuþmamalarýný emredip; onlara, dünyada iken mümin kullarýyla nasýl alay ettiklerini hatýrlatacaðýný ve o müminleri onlarýn alaylarýna sabretmeleri sebebiyle mükâfaatlandýrdýðýný ve onlarý kurtuluþa erenlerden kýldýðýný kendilerine haber vereceðini beyan etti. Sonra inanmayanlara, ayýplama yollu: Yeryüzünde kaç yýl kaldýklarýný soracaðýný -çünkü onlar dünyada iken dünyadan baþka kalýþ yeri olmadýðýna inanýyorlardý-, onlarýn bu soruya cevaben: Orada ancak bir gün, yahut bir günün bir miktarýný kaldýklarýný söyleyeceklerini bildirdi. Bunun üzerine Cenab-ý Hakk’ýn da onlarýn dünyada kalýþ sürelerini azýmsamalarýný onaylýyarak, çünkü onlarýn ahirette kalacaklarý müddete nisbetle o sürenin gerçekten çok az bir süre olduðunu belirtti. Sonra, Allah’ýn (c.c.) kendilerini boþuna yarattýðýna ve O’na dönmeyeceklerine inanmalarýndan dolayý onlarý kýnadý; çünkü (kayýtsýz þartsýz) mülk ve (tasarruf) ancak kendi hakký olan Allah’ýn (c.c.) (böyle abes ve zatýna yakýþmayacak þeylerden) çok yüce olduðunu bildirdi. Sonra; baþlangýcýnda müminlerin kurtuluþunun kesin olarak ifade edilmiþ olmasý sebebiyle, sûrenin sonunun baþýna uygun olmasý için kafirlerden kurtuluþu (ümidini) kaldýrýp, yok etmek suretiyle sûreye son verdi. Kafirlerin bu azabýnýn tafsilatýndan sonra; maðfiret ve rahmet talebiyle kendisine yönelmesini Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Ve: “De ki: Rabb’im, baðýþla, merhamet et, sen merhamet edip acýyanlarýn en hayýrlýsýsýn.” (Âyet: 118) buyurdu.
363
24- NÛR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Nûr Sûresi, Haþr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Haþr Sûresi de Hudeybiye Barýþý ile Tebük Savaþý arasý dönemde nazil olmuþtu. Böylece Nûr Sûresi’nin nüzulü de bu tarihlerde gerçekleþmiþ olmaktadýr. (31)
Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, 35. âyetinde Allah’ýn (c.c.) “Allah göklerin ve yerin nurudur.” (Âyet: 35) buyurmuþ olmasýdýr. 64 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, namus ve iffetleri korumaya yönelik bazý pratik (ameli) hükümlerin beyan edilmesidir. Örneðin; zinanýn, iftiranýn, yabancý kadýn ve erkeklere bakmanýn hükmü ve sûrede gelecek diðer hükümler gibi. Kur’ân’ýn, hükümlerin izahýna baþladýðýndaki üslup ve adeti olduðu üzere, bu sûrede, üslûbu çeþitlendirmeyi hedef alan bazý istidratlara (ara sözlere) da yer verilmiþtir. Nûr Sûresi’nin bir önceki Mü’minûn Sûresi’nden sonra gelmesinin sebebi, o sûrenin özet olarak bazý pratik iman hükümleriyle baþlamýþ olmasýndandýr. Ki, eþler gibi cinsel iliþkinin meþru olduðu kiþiler dýþýndakilere karþý iffetleri (ýrzlarý, namuslarý) korumak da o hükümler içerisindeydi. Bundan dolayý, bu sûre de, iffet ve namuslarýn korunmasý ile ilgili hükümleri açýklamak için önceki sûreden sonra gelmiþtir. 31
Daha önce de geçtiði gibi doðru olan, Haþr Suresi’nin Hudeybiye Barýþýndan önce inmiþ olmasýdýr.
365
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Zinanýn Hükmü (1.-3. âyetler) Allah Teâlâ: “(Bu) indirdiðimiz ve (hükümlerinin tatbikini) farz kýldýðýmýz bir sûredir. Düþünüp ibret ve öðüt alasýnýz diye onda açýk açýk âyetler indirdik.” (Âyet: 1) buyurup, bu sûreyi indirdiðini ve hadler (cezalar) ve hükümlerden bir çoðunu bu sûrede takdir ettiðini belirtti. -Bu âyette, bu sûreden maksadýn ne olduðuna, sûrenin hedefine çok güzel bir geçiþ vardýr.- Sonra, zina haddini zikredip, bunun zina eden erkek ve zina eden kadýndan her birine yüzer deðnek vurmak olduðunu belirtti ve zina eden erkeðin mümin iffetli kadýnla, zina eden kadýnýn da mümin iffetli erkekle evlenmesini haram kýldý.
Ýftiranýn Hükmü (4.-26. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Evli kadýnlara iftira edip, sonra dört þahit getirmeyenlere seksen deðnek vurun ve artýk onlarýn þahitliklerini ebediyyen kabul etmeyin. Onlar yoldan çýkmýþ kimselerdir.” (Âyet: 4) buyurup, zina iftirasýnýn haddini (cezasýný) belirtti ki bu da (ayette geçtiði gibi) seksen deðnektir. Sonra; eþlerine zina iftirasý atanlarýn, eþlerinin zina ettiðine dair dört þahitleri yoksa, lanetleþeceklerini, eþlerden herbirinin diðerine lanet okuyacaðýný, böylece erkeðin: eðer yalan söylüyorsa Allah’ýn lanetinin kendi üzerine olmasýný söylemesinin, ondan zina iftirasý cezasýný kaldýracaðýný, kadýnýn: Eðer erkek doðru söylüyorsa Allah’ýn lanetinin kendisi üzerine olmasýný söylemesinin de kadýndan zina haddini kaldýracaðýný belirtti. Bunun (her ikisinden de haddin kaldýrýlmasýnýn) Cenab-ý Hakk’ýn erkek ve kadýndan her ikisine de lütuf ve acýmasýndan dolayý olduðunu beyan etti. Sonra; bu konudan, bir istidrat yaparak sözü Hz. Âiþe’ye atýlan iftira hadisesine getirdi. Onun büyük bir þer/kötülük olduðunu, o iftiranýn büyük günahýný üstleneni (iftira ataný) kýyamet günü büyük bir azapla tehdit etti. Ve, müminlerden o iftirayý dinleyip, onu atanlarý ve onu söyleyip yayanlarý bundan menetmeyenleri kýnadý. Sonra, onlara öðüt verip, eðer gerçekten inanmýþ insanlarsa böyle bir þeye asla dönmemelerini 366
24- Nûr Sûresi
öðütledi. Müminler arasýnda edepsizliðin yayýlmasýný arzu edenleri de dünya ve ahirette acýklý bir azapla uyardý. Onlarý (bu tür iþleri yapmak suretiyle) þeytanýn adýmlarýný izlemekten nehyetti; çünkü onun (þeytanýn) edepsizlikleri ve kötülüðü emrettiðini bildirdi. Ve, þayet üzerlerinde O’nun fazlý (ihsaný, merhameti) olmasa, kuþkusuz þeytanýn onlarý ýrzlarýna tecavüze düþüreceðini (birbirlerinin namuslarýna leke sürdüreceðini) belirtip; artýk (bundan sonra da) Cenab-ý Hakk’ýn onlardan hiçbirini asla temizlemeyeceðini (affetmeyeceðini) bildirdi. Sonra, kendilerine iftira haddini (cezasýný) uyguladýktan sonra, iftira atanlara af ve baðýþlama ile muamele etmelerini müminlere emredip, onlardan (iftira atanlardan) fakir olanlara ya da iftira atýlanlarla ve onlarýn ailesiyle aralarýnda yakýnlýk bulunanlar hakkýnda kendilerine önceden (iftira atmadan önce) olduðu gibi iyilik ve yardým yapmaya devam etmelerini, iftiraya katýlmalarý sebebiyle bu yardýmý onlardan kesmemelerini emretti. Sonra; evli ve bir þeyden habersiz kadýnlara iftira atanlarý, dünya ve ahirette lanetle ve ayrýca dillerinin, ellerinin ve ayaklarýnýn, yapmýþ olduklarý iþler hakkýnda aleyhlerine þahitlik edecekleri günde de büyük bir azapla uyardý. Sonra, bu konuyu Hz. Âiþe’nin suçsuzluðu hakkýnda (indirdiði) kesin bir delille bitirdi. Ki, bu da, kötü kadýnlarýn kötü erkeklere eþler olabilecekleri ve kötü erkeklerin de kötü kadýnlara eþler olabilecekleri ve yine iyi (temiz) kadýnlarýn iyi erkeklere eþler olacaðý, iyi erkeklerin de iyi kadýnlara eþler olabileceðinin bildirilmesidir. Böylece þayet Hz. Âiþe kötü bir kadýn olsaydý O’nun (Allah (c.c.) tarafýndan) Peygamber’e (s.a.s.) eþ olarak seçilmeyeceðine dikkat çekti.
Evlere Girmenin Hükmü (27.-29. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Ey iman edenler, kendi evlerinizden baþka evlere, izin alýp ev halkýna selam vermeden girmeyin. Böylesi sizin için daha hayýrlýdýr. Umulur ki düþünüp öðüt alýrsýnýz.” (Âyet: 27) buyurup, müminleri kendi evlerinden baþka evlere izin almadýkça ve o ev halkýna selam vermeksizin girmeden nehyetti. Oteller vb. yerler gibi özel mesken edinilmeyen yerlere izinsiz girmelerini mubah kýldý. 367
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Yabancý Kadýn ve Erkeklere Kötü Gözle Bakmanýn Hükmü (30.-31. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Mümin erkeklere söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakýnsýnlar, ýrzlarýný korusunlar. Bu (hareket) onlar için daha temiz (ve yararlý) dýr. Þüphesiz Allah, onlarýn her yaptýklarýný haber almaktadýr.” (Âyet: 30) buyurup, erkeklere kadýnlara bakmadan gözlerini sakýnma-larýný ve ýrzlarýný korumalarýný emretti. Devamla da, kadýnlarýn erkeklere bakmadan gözlerini sakýnmalarýný ve ýrzlarýný korumalarýný emretti ve onlarý kendiliðinden görünenler hariç zinetlerini göstermekten nehyetti. Kadýnlara baþörtülerini yakalarýnýn üzerine salývermelerini emretti. Ve yine, zinetlerini eþleri ve âyette zikredilen kiþiler haricindeki kimselere göstermekten onlarý nehyetti ve gizledikleri (görünmeyen) zinetlerin (takýlarýnýn) bilinmesi için (cahiliyye döneminde yaptýklarý gibi) ayaklarýný (yere) vurmaktan da onlarý nehyetti.
Diðer Hükümler (32.-57. âyetler) Sonra Allah Teâlâ: “Ýçinizden bekarlarý ve köle ve cariyelerinizden salihleri (evlenmeye durumu uygun olanlarý) evlendirin. Eðer yoksul iseler, Allah, lütfuyla onlarý zengin eder. Allah geniþ (nimet ve lütuf sahibi) dir, (her þeyi) bilendir.” (Âyet: 32) buyurup, müminlere içlerinden bekar olan hür erkek ve kadýnlarý, köle ve cariyelerden de durumlarý evlenmeye müsait olanlarýný evlendirmelerini emretti. Eþlerine verecek mehri bulamayanlara da Allah (c.c.) kendilerini zengin edinceye kadar nefislerini korumalarýný emretti. Eðer kendilerinde bir iyilik (iyi hal) görürlerse (köle ve cariyelerinden) mukatebe akdi yapmak isteyenlerle (çalýþýp belli bir para ödemek karþýlýðýnda hürriyetlerine kavuþmak isteyenlerle) mukatebe yapmalarýný emretti. Ve, cahiliyye döneminde yaptýklarý gibi, cariyelerini fuhþa zorlamaktan müminleri nehyetti. Sonra, burdan bir istidrat (ara söz) yapýp, bunlar gibi hükümleri indirdiði ve katýndan gökleri ve yeri aydýnlattýðý bir Nûr kýldýðý Kur’ân’ýn þanýný vurgulamaya geçti. Ve, Kur’ân’ýn nûrunun, içinde cam içerisine konulmuþ lamba bulunan penceresiz bir oyuða benzediðini, o camýn sanki 368
24- Nûr Sûresi
inciden bir yýldýz olduðunu, lambanýn, yaðýnýn nerdeyse ateþ deðmese dahi ýþýk veren bir zeytin aðacýndan yakýldýðýný beyan etti. Ve, bu nura, ticaret ve alýþveriþin kendilerini O’nu (Allah’ý) zikirden alýkoymadýðý erkeklerden dilediklerini ulaþtýrdýðýný bildirdi. Sonra Kur’ân’ý inkar etme karanlýðýna, zulmetine bir örnek verip, onun (inkar karanlýðýnýn) dümdüz ve engin çöllerde bulunan, susayan kiþinin su sandýðý, yanýna geldiðinde de hiçbir þey bulamadýðý bir serap gibi olduðunu; veya üzerinde bir dalga, onun üstünde de bir bulut bulunan bir dalganýn kaplayýp bürüdüðü derin bir denizdeki karanlýklar gibi olduðunu bildirdi. Sonra; bunu imana çaðýrdýðý þeylerin doðruluðuna delalet eden, bir takým kevnî (varlýk alemiyle ilgili) mucizelerin zikriyle takip etti. Göklerde yerde ve bu ikisinin arasýnda bulunanlarýn O’na boyun eðdiðini...vb. gibi âyetlerde zikrettiði diðer âyetlerini (mucizelerini) beyan etti. Sonra; karanlýk olmasý itibariyle, bu küfürden daha fazla karanlýk olanýný zikretti. -Ki, bu (aþýrý karanlýk) da sahiplerini iman ve itaat gösterisine (riyaya) sevkeden münafýklýk halidir-. Çünkü münafýklar aralarýnda hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde þayet hak kendi lehlerinde deðilse bundan yüz çevirirler, yok eðer hak kendilerinin lehinde ise koþa koþa O’na gelirlerdi. Sonra; münafýklarýn Peygamber’e (s.a.s.) yemin ederek, eðer kendilerine savaþa çýkmalarýný emrederse, mutlaka savaþa çýkacaklarýný söylediklerini bildirip, onlarý bütün bu tür (iki yüzlü) davranýþlarýndan men etti. Çünkü onlardan istenilenin güzelce itaat etmek olup, adetleri vechile yalan yere yeminler olmadýðýný belirtti. Sonra; Peygamber’den (s.a.s.) münafýklara, böyle güzelce itaat etmelerini emretmesini isteyip, eðer bundan sonra da yine onlar yüz çevirirlerse kuþkusuz kendisinin risalet görevini ifa edip, yerine getirmiþ olduðunu belirterek; onun üzerinde de o görevi onlara teblið etmekten baþka bir yükümlülük olmadýðýný kendisine bildirdi. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.) itaat edenlere de vaadlerde bulunup, onlarý kendilerinden önce itaat edenleri kýldýðý gibi yeryüzünde hükümran kýlacaðýný bildirdi ve onlara namazý dosdoðru kýlmalarýný, zekatý vermelerini, kendilerine emrettiði her hususta Peygamber’e (s.a.s.) itaat etmelerini emretti. Ve devamla da, o kafirlerin, Allah’ýn (c.c.) Kendi’sine inananlara va’dini yerine getirmek için, onlara 369
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
va’dettiklerini kendilerine ulaþtýrmaktan (kendilerine vermekten) Allah Teâlâ’yý aciz býrakacaklarýný sanmaktan Peygamber’i (s.a.s.) nehyetti. Ve: “Küfre sapýp inkar edenlerin yeryüzünde (Allah’ý) aciz býrakacaklarýný sanma. Onlarýn varacaklarý yer ateþtir. Ne kötü varýþ yeridir o!” (Âyet: 57) buyurdu.
Uþaklarýn ve Benzerlerinin Evlere Girmelerinin Hükmü (58.-61. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ey inananlar, ellerinizin altýnda bulunanlarla (köleler ve hizmetçileri), henüz ergenlik çaðýna gelmemiþ çocuklarýnýz sizden üç durumda (odalarýnýza girmek için) izin istesinler ...” (Âyet: 58) buyurup, köle ve hizmetçileriyle, ergenlik çaðýna ermemiþ çocuklarýnýn üç vaktin dýþýnda yanlarýna (odalarýna) girmelerini müminlere mubah kýldý. Bu üç vaktin: Sabah namazýndan önce, öðle vakti elbiselerini çýkarýp yatacaklarý zaman ve bir de yatsý namazýndan sonraki vakitler olduðunu belirtti. Bu vakitlerde köleler ve ergenlik çaðýna ermemiþ çocuklarýn da izin almadan yanlarýna (yatak odalarýna) girmemelerini bildirdi. Sonra da; yaþlýlýklarýndan dolayý kendileriyle evlenmeye raðbet duyulmayan ihtiyar kadýnlarýn baþörtülerini açmalarýnda bir sakýnca olmadýðýný, fakat tesettürlü olmalarýnýn kendileri için daha hayýrlý olduðunu beyan etti. Devamla da, köre, topala ve hastaya evlere girmelerinde ve oralarda ihtiyaçlarýndan dolayý yemek yemelerinde bir sakýnca olmadýðýný belirtti. Ve yine insanlarýn, kendi eþlerinin, babalarýnýn vb. leri gibi âyette Cenab-ý Hakk’ýn zikrettiði kiþilerin evlerinden yemek yemelerinde de bir sakýnca olmadýðýný bildirdi. Sonra, müminlere, evlere girdikleri zaman ev halkýna selam vermelerini emredip: “Allah katýndan bir esenlik, bir bereketlilik, bir temizlik dileði olarak birbirinize selam verin. Allah size âyetleri ayan beyan açýklayýp, bildiriyor ki, düþünüp anlayasýnýz.” (Âyet: 61) buyurdu.
Toplantý Meclislerinde Toplanmanýn Hükmü (62.-64. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Kuþkusuz müminler, Allah’a ve O’nun elçisine gönülden inanmýþ insanlardýr. (Onlar) Allah Resulü ile birlikte önemli 370
24- Nûr Sûresi
toplumsal bir iþ üzerinde bulunduklarý zaman O’ndan izin almadan toplantýyý terkedip gitmezler...” (Âyet: 62) buyurup, Peygamber (s.a.s.) ve müminler kendileri için önemli olan toplumsal bir iþ hakkýnda istiþare için toplandýklarý zaman, Peygamber’den (s.a.s.) izin almadýkça o meclisten çýkmalarýnýn müminler için caiz olmadýðýný belirtti. Ve, O’na, müminler kendisinden bazý iþleri için izin istediðinde, onlardan özrü olduðunu gördüklerine izin vermesini emretti. Sonra, onlarý (müminleri) kendilerini ilgilendiren iþlerden herhangi bir iþ için istiþareye çaðýrdýðý zaman Peygamber’in (s.a.s.) çaðrýsýna uymamazlýktan, ondan geri kalmaktan nehyetti. Ve, O’nun çaðrýsýna icabet etmeyenleri kendilerine bir fitnenin gelip çatmasý veya acýklý bir azabýn yakalarýna yapýþmasýndan dolayý uyarýp: “Gözünüzü açýn! Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnýz Allah’ýn dýr. O sizin ne hal üzere olduðunuzu bilir. Bir gün (insanlar) O’na döndürülecekler de O onlara, (dünyada) yapýp ettiklerini haber verecektir. Allah her þeyi iyice bilmektedir.” (Âyet: 64) buyurdu.
371
25- FURKÂN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Furkân Sûresi, Yâsin Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Yâsin Sûresi de Cin Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Cin Sûresi’nin nüzulü ise Peygamber’in (s.a.s.) Taif ’den dönüþü esnasýnda gerçekleþmiþti. Peygamberimiz de Taif ’e bi’setin (peygamberliðinin) 10. yýlýnda gitmiþti. Böylece Furkân Sûresi’nin nüzulü de bi’setin 10. yýlýnda gerçekleþmiþ olmaktadýr. Binaenaleyh bu sûre de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ Olayý arasýnda inen sûrelerdendir. Sûreye Furkân adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Alemlere bir uyarýcý olmasý için kuluna Furkân’ý (hakla batýlý ayýran Kur’ân’ý) indiren (Allah) pek kutludur.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 77 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Kur’ân’ýn nüzulünden/indiriliþinden maksadýn ne olduðunu açýklamaktýr. Ki bu da Kur’ân’ýn alemlere bir uyarýcý olmasýdýr. Sûrede bu amaca yönelik söz iki kýsma ayrýlmaktadýr. Birincisi: (Ýnkarcýlarýn) Kur’ân üzerinde ileri sürdükleri þüphelerinin reddedilmesi ve Peygamber’den (s.a.s.) önce, diðer peygamberlerin zamanýnda meydana gelen olaylarla da bunun teyidi hususundadýr. Ýkincisi ise: Onlarýn kibir ve cehaletlerinden dolayý kendilerine yapýlan bu uyarýlardan etkilenmediklerini beyan hususundadýr. Önceki sûre muhaliflerin baþlarýna bir fitnenin (imtihan, deneme) gelmesi ya da acýklý bir azapla cezalandýrýlacaklarý uyarýsýyla son bulmuþ373
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
tu. Ýþte (önceki sûredeki) bu durum da bu sûrenin baþlamýþ olduðu inzar ve uyarýya uygun düþmektedir. Bu nedenle sûre Kur’ân’da Nûr Sûresi’nden sonra yer almýþtýr.
Kur’ân’ýn Ýnzar (Ýnsanlarý Uyarmak) Ýçin Ýndiriliþi (1.-40. âyetler) Allah Teâlâ: “Alemlere bir uyarýcý olmasý için kuluna Furkân’ý indiren (Allah) pek kutludur.” (Âyet: 1) buyurup, Kur’ân-ý Kerîm’i bütün insanlýða bir uyarýcý olmasý için indirdiðini bildirdi. Ve, Zât-ý Ulûhiyetini büyüklük/ululuk sýfatlarýndan dört tür sýfatla nitelendirdi. Ki bunlarla O’nun (yapmýþ olduðu) uyarýsýný gerçekleþtirmeye kudretinin yettiðini (kullarýna) göstersin. Bu nedenle göklerin ve yerin mülk ve saltanatýnýn O’na ait olduðunu, çocuk edinmekten ve ortaktan münezzeh olduðunu, her þeyi O’nun yarattýðýný ve her þeye bir ölçü ve düzen takdir etmiþ olduðunu beyan etti. Sonra inkar edenlerin bu hususta, öne sürdükleri þüphelerinin zikrine geçip, onlarýn ilk þüphelerinin: “Bu (Kur’ân) uydurma bir iftiradan baþka bir þey deðildir. (Muhammed) O’nu uydurdu. Baþka bir topluluk da kendisine yardým etti.” (Âyet: 4) sözleri olduðunu bildirdi. Ve, bu sözlerine: Böyle konuþmanýn kesin bir haksýzlýk, günah ve iftira olduðunu; çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.s.); O’nun bir benzerini de kendilerinin ortaya koymalarý için Kur’ân ile onlara meydan okuduðunu, þayet Peygamber (s.a.s.) O’nu kendinden uydurmuþ olsaydý, kuþkusuz onlarýn da O’nun bir benzerini getirip ortaya koymalarýnýn mümkün olacaðýný belirtti. Sonra; ikinci þüphelerini zikretti ki, bu da inkarcýlarýn: Kur’ân’ýn Peygamber’in (s.a.s.) yazdýrdýðý evvelkilerin masallarý olduðunu söylemeleridir. Bu þüphelerini de: O’nu indirenin göklerdeki ve yerdeki sýrrý bilen Allah (c.c.) olduðunu, O’nun gibi bir Zât-ý Ulûhiyet’in masallarý deðil, hakikatleri indireceðini belirterek cevaplayýp, reddetti. Sonra; üçüncü þüphelerini dile getirdi. Ki bu da onlarýn: Ýnzar için gönderilen kimsenin asla yemek yiyen, çarþýlarda dolaþan bir beþer olamayacaðýný öne sürüp, Peygamber’e (s.a.s.): Kendisiyle birlikte inzar edeceði bir meleðin indirilmesinin ya da O’na bir hazine gönderilmesinin, ya da ürününden yediði bir bahçesinin olmasý gerekli olduðu gibi laflar söylemeleri ve bütün bunlar olmadan bir insanýn risalet/peygamberlik davasýna 374
25- Furkân Sûresi
kalkýþmasýnýn, onun kendisine uyulmasý doðru olmayan büyülenmiþ bir adam olduðunu gösterdiðini iddia etmeleridir. Allah (c.c.) onlarýn bu sözlerine cevaben: eðer dilerse ona ahirette, bu zikrettikleri dünya nimetlerinden daha hayýrlý bahçeler ve saraylar vereceðini ifade etti; fakat onlarýn kýyameti inkar ettiklerini, artýk ne bir sevap ve ne de bir ceza ummadýklarýný belirtti. Sonra; onlar için ahirette hazýrlamýþ olduðu azabý ve yine orada müttakilere vereceðini va’dettiði nimet ve sevabý zikretti. Ve, tekrar bu þüphelerinin reddine dönüp: Peygamber’den (s.a.s.) önce göndermiþ olduðu bütün peygamberlerin de yemek yiyen ve çarþýlarda dolaþan insanlar olduðunu, bunlarýn dýþýnda hiçbir peygamber göndermediðini bildirdi. Sonra; onlarýn dördüncü þüphelerini dile getirdi. Ki bu da onlarýn; kendilerini Peygamber’in (s.a.s.) uyardýðý þeyler hususunda, onun doðruluðuna þehadet edecek melekler inmesinin ya da kendilerine, Peygamber’i (s.a.s.) onlarý uyarmak için gönderdiðini haber vermesi için Rabbi’lerini açýkça görmelerinin gerekli olduðunu söylemeleridir. Allah Teâlâ, onlarýn sözlerine cevap olarak da: Bu dediklerinin (Peygamberi) apaçýk bir sýkýþtýrma, zor durumda koyma ve büyük bir isyan/haddi aþma olduðunu belirtip; istedikleri bu tür þeyleri kýyamet günü göreceklerini; fakat onlarýn kýyamet günü, O’nun tarafýndan sevmedikleri þeylerle karþýlaþacaklarýný bildirdi. Müminlerin o gün de sevdikleri þeylerle karþýlaþacaklarýný haber verdi. Sonra; inkarcýlarýn, ahirette dünyadaki inkarlarýndan dolayý duyacaklarý piþmanlýklarýna deðinip, onlarýn keþke dünyada peygamberlerle beraber bir yol edinseler de, (orada edindikleri) dostlarýndan kendilerini saptýranlarý(n sözlerini) dinlemeselerdi diye piþmanlýk içerisinde temennilerini dile getireceklerini belirtti. Ve Peygamber’in (s.a.s.) onlarýn Kur’ân’a dil uzatmalarýndan, O’nun bir sihir, þiir, yalan ve hezeyan olduðunu söylemelerinden duyduðu rahatsýzlýktan dolayý þikayetine deðindi. Peygamber’e (s.a.s.) cevaben de: Üzülüp þikayet etmemesini, bunlarýn durumlarýnýn, yaptýklarýnýn, onlardan önceki mücrimlerin de kendi peygamberlerine yaptýklarýnýn ayný olduðunu belirtti. Sonra; inkar edenlerin beþinci þüphelerine geçti. Ki bu da onlarýn: “Kur’ân ona bir defada, toptan indirilseydi ya” demeleridir. Bunu da belirttikten sonra, buna cevap olarak da: Kur’ân’ý Peygamber’in (s.a.s.) gönlüne iyice yerleþtirmek ve ona aðýr aðýr, acele etmeden okumak için böyle 375
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
yaptýðýný, Kur’ân’ý peyderpey âyet âyet indirdiðini bildirip, bu þüphelerini de reddetti. Sonra, bütün bunlarýn ardýndan; onlarýn Peygamber’e (s.a.s.) getireceði bu tür þüpheleri cinsinden her temsile (batýl örneðe) karþý, mutlaka onu defedecek ve onun batýllýk ve bozukluk sebebini açýklayacak bir gerçeði ona getireceðini Peygamber’e bildirdi. Ve onlarýn, ahirette baþ aþaðý, yüzleri aþaðýda ayaklarý yukarýda olarak yürüyeceklerini, böylece dünyada sapýttýklarý gibi ahiretlerinde de sapýtacaklarýný ifade etti. Sonra; bunun teyidi sadedinde, önceki peygamberlerin (toplumlarýnýn) baþýna gelenleri anlatmaya baþlayýp, Mûsa’ya (a.s.) Tevrat’ý verdiðini onunla birlikte kardeþi Hârun’u da O’nun yanýnda kendisine vezir yaptýðýný ve onlara: Âyetlerini yalanlayan topluma gidip (teblið etmelerini) emrettiðini ve (o toplum davete icabet etmeyince de) onlarý yerle bir ettiðini bildirdi. Sonra, Nûh kavmini, elçilerini yalanladýklarýnda hepsini suya garkedip boðduðunu ve onlara acýklý bir azap hazýrladýðýný ... Kureyþlilerin Þam ticaretleri esnasýnda üzerinden geçmiþ olduklarý Sodom kenti (halký) nýn -ki burasý Lût kavminin kentlerindendir- baþýna gelenlere kadar, peygamberlerini yalanlayan diðer toplumlarýn baþlarýna gelenlere deðindi. Sodom halkýnýn baþýna gelenler hakkýnda inanmayan Kureyþ müþriklerine yönelik olarak: “Andolsun (Þu Kureyþ müþrikleri) bela yaðmuruna tutulan, (üstüne taþ yaðdýrýlan) kente vardýlar. Peki onun durumunu görmüyorlar mýydý (ki ibret alsýnlar)? Hayýr, onlar öldükten sonra tekrar dirilip kalkmayý ummuyorlar.” (Âyet: 40) buyurdu.
Kâfirlerin Ýnzar (Uyarý)dan Nasip Alamayýþý (41.-77. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Seni gördükleri zaman þu þekilde alaya almaktan baþka bir þey yapmazlar: Allah’ýn elçi olarak gönderdiði bu mu?” (Âyet: 41) buyurup, kafirlerin inzar edilip uyarýldýklarý þeyler ve Cenab-ý Hakk’ýn þüphelerini gidermek için zikrettiði delillerine aptalca ve Peygamber’i (s.a.s.) alaya alarak karþýlýk verdiklerini belirtti. Çünkü onlarýn þüphelerini gidermek sadedinde kendilerine Allah’ýn (c.c.) zikrettiði delillere cevap vermeden, aciz kaldýklarýný bildirdi. Ve, eðer tanrýlarýna tapmada körü körüne israr etmemiþ olsalar, (anlatýlan) bu delillerin onlarý tanrýlarýndan saptýra376
25- Furkân Sûresi
cak (putlarýndan koparacak) güçte deliller olduðunu itiraf edecekleri ölçüde güçlü deliller olduðunu beyan etti. Sonra; inkar edenlerin, hevâlarýný ilah edindiklerini ve artýk onlarýn ne duyup ne de düþünmediklerini belirterek; durumu bu olanlara hiçbir delilin etki etmeyeceðini Peygamber’e (s.a.s.) bildirdi. Sonra; onlarýn duyma ve düþünme duygularýnýn olmadýðýný Peygamber’e (s.a.s.) iyice ispat etmek için; ona gölgeyi nasýl uzattýðýna bakmasýný söyleyip; eðer dilese onu durgun, hareketsiz yapacaðýný ... vb. gibi duyan ve düþünen kimselere Allah’ýn birliðini göstermeye delaleti gizli kalmayan apaçýk deliller zikretti. Sonra, bu delilleri ibret almalarý için insanlar arasýnda çeþit çeþit suretlerde, farklý farklý þekillerde anlattýðýný, fakat onlarýn bu delilleri dinlemekten kaçtýklarýný belirtti. Ve, þayet O dilese her kente bir uyarýcý göndereceðini fakat yalnýz onu [Peygamber’i (s.a.s.)] bu iþ için seçtiðini belirtip; dolayýsýyla davetin zorluklarýný kaldýrabilmesi için, ona bu seçime, davette çok çalýþmak, gayret göstermek suretiyle karþýlýk vermesinin gerekli olduðunu beyan etti. Sonra; tekrar o delillere dönüp, iki denizi mecralarýnda birbirinin yanýsýra akýtanýn O olduðunu ve O’nun, (sonsuz) kudretiyle bu iki denizi (bir su engeliyle) birbirinden ayýrdýðýný, böylece bu denizlerden birinin tatlý, ötekinin de tuzlu olarak kaldýklarýný, birbirlerine karýþmadýklarýný ... vb. gibi âyetlerde zikrettiði azametinin ve kudretinin delillerinden bazýlarýný beyan etti. (32)
32
Prof. Dr. S. Ateþ, Yüce Kur’ân’ýn Çaðdaþ Tefsiri adlý tefsirinde Zafer Ýlmî Araþtýrmalar Dergisi’nin yayýnladýðý “ Gerçeðe Doðru” adlý bir broþürden þunlarý nakletmektedir: “..... Ünlü deniz araþtýrmacýsý Kaptan Jacque Cousteau da þöyle diyor: “Bazý araþtýrmacýlarýn, farklý deniz kütlelerini birbirinden ayýran engellerin bulunduðu hakkýndaki görüþlerini inceliyorduk. Araþtýrmalar sonunda gördük ki:Akdeniz’in kendine özgü sýcaklýðý, tuzluluðu ve yoðunluðu vardýr. Kendine özgü canlýlar barýndýrýr. Sonra Atlas Okyanusundaki su kütlesini inceledik ve onun, Akdenizden tamamen farklý olduðunu gördük. Bu iki su kütlesi Cebel-i Târýk Boðazýnda birleþiyor ve bu birleþme binlerce yýldan beri sürüyordu. Buna göre iki denizin karýþmasý ve sonuç olarak tuzlulukta, yoðunlukta, içerdikleri madde oranýnda eþit veya eþite yakýn bir durumda olmalarý gerekirdi. Oysa kütlelerinin birbirine karýþmadýðýný ve her iki denizin yakýn kýsýmlarýnda dahi ayrý bir yapýya sahip olduðunu hayretle gözledik. Bunun üzerine yaptýðýmýz araþtýrmalarda bizi þaþkýna çeviren bir durumla karþýlaþtýk. Zira, bu iki denizin karýþmasýna, birleþme noktasýnda bulunan harika bir su engeli mani oluyordu. Ayný türdeki bir su engeli, 1962 yýlýnda Alman ilim adamlarý tarfýndan Aden Körfezi ile Kýzýldenizin birleþtiði Mendeb Boðazýnda da bulunmuþtu. Sonraki araþtýrmalarýmýzda farklý yapýdaki bütün denizlerin birleþme noktalarýnda ayný su engelinin bulunduðunu gördük.”
377
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra inanmayanlarýn, Allah’ýn (c.c.) birliðine delalet eden bu delillerden de etkilenmediklerini, binaenaleyh O’ndan baþka, kendilerine ne bir fayda ve ne de bir zarar vermeyen putlara taptýklarýný belirtti. Sonra; onlarýn bu delillerden yüz çevirmelerinden dolayý, onun üzerinde hiçbir vebal olmadýðýný Peygamber’e (s.a.s.) bildirdi. Çünkü onu sadece bir müjdeleyici ve uyarýcý olarak gönderdiðini ifade edip; onun bu görevine karþýlýk onlardan hiçbir ücret istemediðini, sadece infak etmek suretiyle Rabb’ine yaklaþmayý dileyen insanlarý istediðini beyan etti. Sonra, (Peygamber’e) onlarla mücadelesinde (mücahede) ve onlarý (imana) davetinde O’na (Allah’a) tevekkül etmesini emretti. Ve, Kendi’sine tevekkül edene, O’ndan baþka hiçbir kimseye ihtiyaç býrakmayacak þekilde, Cenab-ý Hakk’ýn yettiðini göstermek için azamet ve kudretinden deðiþik örnekler verdi. Sonra; müþriklerin kendilerine ne bir yararý ve ne de bir zararý dokunmayan þeylere (putlara) ibadet etmelerine raðmen, kendilerine, Rahmân’a secde edin dendiðinde, inat ve kibirlerinden dolayý: Rahmân da neymiþ?, dediklerini; Peygamber (s.a.s.) gibi (küçümsedikleri) birinin kendilerine, (Allah’a) secde etmelerini emrettiðinde, bunu yerine getirmeyi gururlarýna yediremediklerini belirtti. Sonra; azamet ve kudretinin delillerinden olarak: Kuþkusuz gökte burçlar -ki bunlar gezegenlerin menzilleridir- yarattýðý... vb. gibi, Kendisi’ne secde etmekten kibirlenmelerinin asla doðru olmayacaðýný gösteren deliller zikretti. Sonra; Rahmân’ýn onlardan baþka, onlarýn yaptýklarý gibi kibirlenmeyen nice kullarý olduðunu, onlarýn kibirlenmek bir yana, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüdüklerini, kendilerine cahil ve beyinsizler (hoþa gitmeyecek) laflar attýðý zaman, “Selam (etle)” deyip geçtiklerini... ve benzeri gibi o kullarýnýn diðer sýfatlarýný zikretti. Sonra da, tekrar o mütekebbirlere (büyüklük taslayanlara) dönüp, sûreyi onlarýn küçümsenmesi ve yalanlamalarýna karþýlýk tehdit edilmeleriyle bitirip: “De ki: Duanýz (ibadetiniz) olmadýktan sonra Rabb’iniz sizi ne yapsýn? (Size haber verdiklerimi) yalanladýnýz. Bu yüzden (azap) size sarýlacak (yakanýzý býrakmayacak) týr.” (Âyet: 77) buyurdu. Denizlerdeki su engeli ile ilgili açýklamasýndan sonra, yakýn arkadaþý olan Dr. Maurice Bucaille, Kaptan Cousteau’a, bu keþiflerinin yeni olmadýðýný, çünkü bunun Kur’ân’da açýkça belirtildiðini söyledi ve kendisine bu âyetleri gösterdi. Kendisine okunan âyetleri büyük hayranlýkla dinledikten sonra Cousteau’nun, “ Modern ilmin ondört asýr geriden takibettiði Kur’ân’ýn, Allah’ýn sözü olduðuna tanýklýk ederim” dediði, sözü geçen dergide yazýlmaktadýr. (Bkz. Prof. Dr. Süleyman Ateþ, Yüce Kur’ân’ýn Çaðdaþ Tefsiri,VI, 266-267 )
378
26- ÞUARÂ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Þuarâ Sûresi, Vâký’a Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Vâký’a Sûresi de Tâhâ Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Tâhâ Sûresi’nin nüzulü de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda gerçekleþmiþti. Böylece Þuarâ Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Sûrenin bu isimle (Þuarâ: Þairler) adlandýrýlmasýnýn sebebi, 224. âyetinde Allah Teâlâ’nýn: “Þairler (e gelince) onlara azgýnlar uyar” sözünde þairlerin zikredilmiþ olmasýdýr. 227 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý Kur’ân’ýn þânýna dikkat çekmektir, O’nun ehemmiyetini vurgulamaktýr. Sûrenin baþlangýcýnda Kur’ân’ý yalanlamalarýndan dolayý (inanmayanlarýn) tehdidi vardýr. Sonunda da Kur’ân’ýn Allah Teâlâ tarafýndan indirilmiþ bir kitap olduðunun ispatý ve Kur’ân’la, þeytanýn kahinler ve þairlere atmýþ olduðu þeyleri birbirinden ayýrma hususu yer almaktadýr. Bir önceki sûre, inanmayanlarýn azaplarýnýn kendilerine sarýlýp onlardan ayrýlmayacaðý (mutlaka azap edilecekleri) uyarýsýyla bitmiþti. Bu sûre de ondan sonra gelip, baþlangýcýnda: ‘eðer Allah dilerse onlara, kendilerine boyun eðdirecek azap âyetini üzerlerine indireceði’ uyarýsý yer almýþtýr. (Bu münasebetle bu iki sûre Kur’ân tertibinde birbiri ardýnca zikredilmiþlerdir.) 379
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Kur’ân’ýn Þânýna Dikkat Çekilmesi (Öneminin Vurgulanmasý) (1.-191. âyetler) Allah Teâlâ: “Tâ, Sîn, Mîm. Bunlar o hakikatleri açýklayan kitabýn âyetleridir.” (Âyet: 1-2) buyurup, Kur’ân’ýn þânýna ve güzel beyanýna dikkat çekti. Ve, Peygamber’i (s.a.s.) onlarýn Kur’ân’ý tekzib etmeleri üzerine, üzüntüde aþýrý gitmekten (aþýrý derecede üzülmekten) nehyetti. Eðer dilerse, onlara kendilerini boyun eðdirecek, Kur’ân’dan baþka, azap âyeti olarak baþka bir âyet de indireceðini belirtti. Ve, üzerlerine azabýn indirileceði uyarýsýyla alay etmelerinin, (onu yalanlamalarýnýn) haberlerinin kuþkusuz kendilerine geleceðini onlara bildirdi. Sonra, bu hususu iki þeyle ispat etti. Birincisi: Onlarýn Allah Teâlâ’nýn yeryüzünde her verimli/güzel çifti bitirmesini görmeleridir ki, bunda, O’nun (Allah’ýn) kendilerine yaptýðý uyarýyý gerçekleþtirmeye kudretinin yettiðine bir delil vardýr. Sonra; O’nun aziz, mutlak galip olduðunu, onlarýn cezalandýrýlmasýndan aciz olmadýðýný ve yine O’nun Rahîm (çok merhametli) olduðunu, rahmetiyle onlara mühlet verdiðini belirtti. Ýkincisi: Kendilerinden önceki ümmetlerin baþýna gelen bu tür azaplardýr. Ki bu hususta da, (onlarýn uyanmalarý için) Mûsa’nýn (a.s.) Firavun’la olan kýssasýný, Ýbrâhim’in (a.s.) babasý ve toplumuyla aralarýnda geçen kýssalarýný, Nûh’un kavmiyle olan kýssasýný, Hûd’un Âd kavmiyle olan kýssasýný, Salih’in Semûd kavmiyle olan kýssasýný, Lût’un kavmiyle kýssasýný ve Þuayb’ýn Eyke ashabýyla olan kýssasýný kendilerine hatýrlattý. Kuþkusuz bu kýssalar bu sûreden önce de zikredilmiþti. Fakat kýssalarýn burada anlatýlýþ tarzlarý, siyak (anlatým þekli) itibariyle, kýssalardaki bazý fazlalýklarla ve üslûbundaki deðiþiklikler itibariyle öncekilerden farklýdýr. (Örneðin) Bu kýssalardan her kýssanýn anlatlmasýnda amacýn ne olduðunu beyan eden bir ekle birlikte anlatýlmýþ olmasý iþte bu farklýlýklardan biridir. Bu ek te her kýssanýn sonunda Allah Teâlâ’nýn: “Þüphesiz bunda mutlak bir ibret vardýr. Fakat onlarýn çoðu iman ediciler deðillerdir. Senin Rabb’in, muhakkak ki O, mutlak galiptir. Çok esirgeyicidir.” (Âyet: 6768) buyurmasýdýr.
380
26- Þuarâ Sûresi
Kur’ân’ýn Allah (c.c.) Tarafýndan Ýndirildiðinin Ýspatý (192.-227. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Muhakkak ki O (Kur’ân), alemlerin Rabb’inin indirmesidir.” (Âyet: 192) buyurup, inkarcýlarýn Kur’ân’ý yalanlamalarýna karþý onlarý tehdidinden sonra, O’nun (Kur’ân’ýn) Kendisinin indirmiþ olduðu bir kitap olduðunu, Cibril’in O’nun emin ruhu (güvenilir ruhu) olduðunu, Kur’ân’ý onlarý kendi dilleriyle uyarmasý için içlerinden bir adama (Peygamber’e) indirdiðini belirtti. Sonra; bu hususu, (Peygamber (s.a.s.)) hakkýnda önceki kitaplarda gelmiþ olan müjdelerle ve doðruluðuna Ýsrâiloðullarý alimlerinin þahitlikleriyle ispat etti. Þayet (Kur’ân) O’nu Arap olmayanlardan birine indirmiþ olsaydý onlardan (Mekkelilerden) hiç birinin, kendi dillerinden baþka bir dille indiði için O’na iman etmeyeceklerini beyan etti. Sonra; müþriklerden günahkarlarýn gönüllerinde O’nu yalanlama duygusunun yerleþmiþ olduðunu, onlarýn kendilerini uyardýðý acýklý azap onlara gelinceye kadar O’na iman etmeyeceklerini belirtti. Sonra, bu acýklý azabýn gelmesini acele istemelerinden dolayý onlarý kýnadý ve onlarý bir kaç yýl yaþatýp faydalandýracaðýný, sonra da o azapla yakalayacaðýný belirtti. Bu bir kaç yýl yaþayýp faydalanmalarýnýn onlara hiçbir fayda saðlamayacaðýný bildirdi. Devamla da Allah’ýn (c.c.), helaklarý baþkalarýna da öðüt ve ibret olsun diye hiçbir kent(in halkýný) uyarmadan, hiçbir kenti helak etmediðini bildirdi. Sonra onlarýn: Kur’ân’ýn, kahin ve þairlere þeytanlarýnýn kalplerine attýðý þeyler gibi bir þey olduðunu; þeytanlarýn O’nu Peygamber’in (s.a.s.) kalbine attýðý tarzýndaki sözlerini iptal etti. O’nu (Kur’ân’ý) þeytanlarýn ona (Peygamber’e) indirmediðini belirtti. Çünkü Kur’ân gibi bir kitabý þeytanlar gibilerinin indirmeye güçlerinin yetmeyeceðini bildirdi. Ve yine, þeytanlarýn (Kur’ân âyetlerini) iþitmekten kesin olarak azlediklerini, uzaklaþtýrýldýklarýný; dolayýsýyla da meleklerin alýp öðrendikleri gibi onlarýn (þeytanlarýn) da onu (vahyi) alýp öðrenmelerinin mümkün olmadýðýný beyan etti. Sonra; bu konuya bir ilave yapýp, bu ilavede, onlarýn inzar edildikleri azaba dücar olmamasý için, Allah ile beraber baþka bir tanrý çaðýrmaktan (müþriklerin aldatmalarýna kanarak Allah’tan baþka tanrýya 381
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
yalvarmaktan) Peygamber’i (s.a.s.) nehyetti. Ve, ona yakýn akrabalarýný inzarla (uyarmayla) yetinmesini, müminlerle kendisine tabi olanlara tevazu kanadýný indirip, onlara þefkat ve merhamet göstermesini ve þayet onlar kendisine uymaz da karþý gelirlerse, onlarýn yaptýklarýndan uzak durmasýný ve O mutlak galip ve çok esirgeyici, çok merhametli olana (Allah) tevekkül edip, dayanmasýný emretti; çünkü O’nun kendisinin kýyamýný da, namazýný da gördüðünü, duasýný iþittiðini ve halini bildiðini belirtti. Sonra; tekrar onlarýn; Kur’ân’ýn þeytanlarýn ilkasý olduðu (kalbe attýðý) tarzýndaki sözlerinin iptaline dönüp, kuþkusuz þeytanlarýn ancak her günahkar ve yalancýya indiklerini, dolayýsýyla onlarýn gökten duyduklarýný sandýklarý þeyleri kahinlere attýklarýný bildirdi. Ve, þairlerin durumlarýnýn da bu hususta kahinler gibi olduðunu, onlarýn da, her vadide þaþkýn þaþkýn dolaþan yolunu kaybetmiþ kiþiler olduklarýný, medih, hiciv ve diðer þiir dallarýnda yalan söylemekten çekinmediklerini, yapmadýklarýný söylemekten utanmadýklarýný belirtti. Ve: “Ancak (þairlerden) inananlar, iyi iþler yapanlar, Allah’ý çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra (düþmanlarýna) üstün gelmeye çalýþanlar böyle deðildir. Zulmedenler yakýnda nasýl bir inkilaba uðrayýp devrileceklerini bileceklerdir.” (Âyet: 227) buyurdu.
382
27- NEML SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Neml Sûresi, Þuarâ Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Þuarâ Sûresi de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda nazil oldu. Böylece Neml Sûresi’nin nazil oluþu da bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, sûrenin 181 âyetinde, Allah Teâlâ’nýn: “... Neml (karýnca) vadisine geldiklerinde bir karýnca: Ey karýncalar yuvalarýnýza girin, dedi.” (Âyet: 81) sözünde Neml kelimesinin geçmiþ olmasýdýr. 93 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý da Kur’ân’ýn þanýný vurgulamaktýr. Ýþte bundan dolayý bir önceki (Þuarâ) sûresinden sonra zikredilmiþtir. Çünkü bu sûre de amaç itibariyle ona benzemektedir. Sûrenin baþý, Kur’ân’da bulunan, müminler için hidayet ve beþaretin; kafirler için de korkutmanýn bulunduðunun beyaný hakkýndaki âyetlerle baþlamýþtýr. Sonra, burdan, bazý peygamberler ve salihlerin kýssalarýný anlatmak suretiyle tergîb (müminleri özendirme) ve terhîbe (müþrikleri korkutma) geçmiþtir. Allah Teâlâ daha sonra da, o kýssalarýn ve onlarýn kahramanlarýnýn þanýnýn vurgulanmasýna geçip; devamla bu tür kýssalarý indiren Allah (c.c.) ile müþriklerin ilahlarý arasýnda, bir mukayese yapmak suretiyle o ilahlarýn acizliði, zayýflýðý... vb. gibi, onlarýn ilah olamayacaklarýný gösteren diðer hallerine dikkat çekmiþ ve böylece sûreyi bitirmiþtir. 383
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Kur’ân’ýn Þânýný Vurgulama (1.-6. âyetler) Allah Teâlâ: “Tâ Sîn. Bunlar Kur’ân ve apaçýk kitabýn âyetleridir.” (Âyet: 1) buyurup, Kur’ân’ýn þanýna dikkat çekti. Ve devamla Kur’ân’ýn, Allah’a (c.c.) inanan, namazý dosdoðru kýlan, zekatý veren, ahirete inanan kimseler için bir yol gösterici ve müjdeci olduðunu ifade etti. Ve, O’nun(Allah’ýn) ahirete inanmayanlarýn (bu dünyada) yapmakta olduklarý iþlerini kendilerine süslediðini, güzel gösterdiðini, böylece onlarýn o (gerçek) yol göstericiyi bulamayýp, þaþýrýp kaldýklarýný belirtti. Sonra da; kötü azabýn onlara mahsus olduðunu ve onlarýn asýl ahirette, en çok hüsrana uðrayanlar olduklarýný belirtti. Ve: “Þüphesiz ki (bu) Kur’ân sana (her þeyi) hakkýyla bilen, yegane hüküm ve hikmet sahibi (Allah) tarafýndan veriliyor.” (Âyet: 6) buyurdu.
Peygamberler ve Salihlerin Kýssalarýyla Özendirme ve Korkutma (7.-58. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Hani Mûsa, ailesine: Ben bir ateþ gördüm. (Gidip) size ondan ya bir haber getireyim, yahut bir ateþ koru getireyim de ýsýnasýnýz demiþti.” (Âyet: 7) buyurup, Mûsa (a.s.) kýssasýný; O’na, yere attýðý zaman sanki titreyen küçük bir yýlan olan asa mucizesini ve koynuna soktuðu zaman, kusursuz bembeyaz olarak çýkan el mucizesini verdiði aný anlattý. Devamla, Mûsa’yý o iki mucizeyle Firavun ve toplumuna gönderdiðini; çünkü onlarýn fasýk ve yoldan çýkmýþ bir topluluk olduklarýný belirtti. Mûsa onlara Allah’ýn âyet ve mucizelerini getirdiðinde Firavun ve toplumunun bu âyetlerin (mucizelerin) sihir olduðunu iddia ettiklerini bildirdi. Ve: “Vicdanlarýnýn onlarýn doðruluðuna kanaat getirdiði halde sýrf zulüm ve böbürlenme yüzünden ona karþý çýktýlar. Bak iþte o bozguncularýn sonu nasýl oldu!” (Âyet: 14) buyurdu. Sonra bu kýssadan Dâvud ve Süleyman kýssalarýna geçip, onlarýn ikisine de ilim verdiðini ve onlarýn bu ilimle amel edip bundan dolayý Cenab-ý Hakk’a hamd ettiklerini belirtti. Ve, Süleyman’a verdiði mucizelerin detayýna geçip kuþlarýn dilini bilme ve eþyalardan bir çoðunu onun emrine amade kýlma gibi mucizelerin Süleyman’a verdiði mucizelerden oldu384
27- Neml Sûresi
ðunu beyan etti. Süleyman’ýn, askerlerini cinler, insanlar ve kuþlardan topladýðýný; (hep birlikte) yürüyüp karýncalar vadisine geldiklerinde, bir karýncanýn kendi karýncalar topluluðuna, Süleyman’ýn, askerleriyle kendilerini ezmemesi için yuvalarýna girmelerini emrettiðini; Süleyman’ýn karýncanýn bu emrini anladýðýný, onu anlamasýndan dolayý sevincinden gülümsediðini ve Allah’tan (c.c.) verdiði bu büyük nimete karþý þükretmede, bunun þükrünü yerine getirmede kendisine yardým etmesini istediðini ifade etti. Sonra; onun kuþlarý teftiþ edip de Hüdhüd kuþunu içlerinde göremeyince onun nerede olduðunu sorduðunu bildirdi. Zira Hüdhüd kuþu Yemen’deki Sebe ülkesine uçmuþtu, çok geçmeden oradan döndü. Süleyman’a Sebe’ye hükmeden bir kadýn gördüðünü, onun ve toplumunun Allah’ý býrakýp güneþe secde ettiklerini haber verdi. Süleyman Sebelilere götürüp atmasý için Hüdhüd’e bir mektup yazýp verdi. (Mektupta): “O (mektup) Süleyman’dandýr. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ýn adýyla baþlamaktadýr. Bana karþý büyüklük taslamayýn. Teslim olarak bana gelin.” (Âyet: 30-31) diye yazýyordu. Hüdhüd mektubu Kraliçeye atýnca Kraliçe mektup konusunda kendileriyle istiþare etmek için kavminin (ileri gelenlerini) topladý. Onlar kendisine: Kendilerinin güçlü ve yaman savaþçýlar olduklarýný ifade edip; bu konuda bir karar verme iþini ona býraktýklarýný söylediler. Kraliçe de onlara: Kuþkusuz savaþýn sonucunun ülkelerinin bozulup harap olmasý olacaðýný söyleyip; kendisinin Süleyman’a hediye göndermek suretiyle O’nunla barýþ yapmayý uygun gördüðünü belirtti. Süleyman’a hediyeler gelince Süleyman hediyeleri kabul etmedi. Ve onlarý, üzerlerine karþý koyamayacaklarý ordular göndermekle tehdit etti. Böylece Kraliçe, ona itaat etmeden ve onun ülkesine sefer edip gitmekten baþka bir çýkýþ yolu, bir çare bulamadý. Süleyman kavmini toplayýp onlara: Kraliçe gelmeden önce onun tahtýný ele geçirip, ona sahip olmayý istediðini bildirdi. Bunun üzerine cinlerden bir ifrit: Süleyman daha makamýndan kalkmadan onun tahtýný kendisine getirebileceðini Süleyman’a söyledi. Kavminin bilginlerinden bir bilgin de kendisinin o tahtý, Süleyman gözünü açýp kapamadan ona getirebileceðini haber verdi. Bunun üzerine Süleyman, mülkünde bu tahtý böyle kýsa bir sürede getirebilecek kimseleri yarattýðý için Allah’a (c.c.) þükretti. Ve Süleyman (adamlarýna); 385
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
tahtýný Kraliçeye gösterdiðinde, onun kendi tahtý olduðunu tanýyýp tanýmayacaðýný görmek ve böylece onun zeka ve aklýný denemek için tahtýn þeklinde bazý deðiþiklikler yapmalarýný emretti. Kraliçe huzura gelince, kendisine: “Senin tahtýn bu mu?” diye sorulduðunda: “Sanki o”, diye cevap verdi. Ve kendisinin bu mucizeyi görmeden önce Allah’a ve O’nun kudretine iman etmiþ olduðunu söyledi. Allah Teâlâ sonra; Süleyman’ýn Kraliçe Belkýs’a köþke girmesini emrediþini anlattý. Köþk camdan yapýlmýþtý, altýnda su vardý. Belkýs köþkü görünce zemini su sandý. (Yürümek için) baldýrlarýný sývadý. Bunun üzerine Süleyman (onun su deðil) cilalý sýrçadan yapýlmýþ (parlak bir zemin) olduðunu söyledi. Kraliçe bundan dehþete düþüp, Süleyman’a bu saltanatý veren Allah’ýn kudretine inandý. Ve: “Rabb’im! Ben kendime zulmetmiþim. Artýk Süleyman ile beraber Alemlerin Rabb’i olan Allah’a teslim oldum, dedi.” (Âyet: 44) buyurdu. Sonra; bundan, Salih peygamber ve toplumu olan Semûd kavminin kýssasýna, Lût (a.s.) ve kavminin kýssasýna geçti. Bu iki kýssa da gerek buradaki anlatýlýþ biçimleriyle ve gerekse üslûp itibariyle ve ayrýca daha önce onlarýn kýssalarýnda geçmemiþ olan bazý ilavelerin zikredilmesi yönünden önceki anlatýlýþlarýndan farklýlýk arz eder.
Bu Kýssalarýn ve Onlarýn Kahramanlarýnýn Önemini Vurgulama (59.-93. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “De ki: Hamd Allah’a, selam O’nun seçtiði kullarýna! Allah mý hayýrlý, yoksa onlarýn ortak koþtuklarý þeyler mi?” (Âyet: 59) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.) kendisine okuduðu bu kýssalardan dolayý Allah’a hamd etmesini ve O’nun seçtiði kullarý olan kýssalarýn kahramanlarýný selamlamasýný ve bu kýssalarýn Allah tarafýndan kendisine indirildiðine inanmayanlara da: “Bu kýssalarý indiren Allah (c.c.) mý daha hayýrlý, yoksa bunlardan hiçbir þeyi indirmeye kadir olmayan onlarýn ilahlarý mý?” diye sormasýný emretti. Bu karþýlaþtýrmadan sonra baþka karþýlaþtýrmalar da zikretti. Nihayet onlara, þayet putlarýnýn gerçekten ilahlar olduklarý iddialarýnda doðru ve samimi iseler, onlarýn ilah olduklarýna dair delil getir386
27- Neml Sûresi
melerini, -buna muktedir olamayacaklarýný gösterme ve kendileri aciz býrakma emri olarak- onlara emretti. Ve, göklerde ve yerde Allah’tan baþka hiçbir kimsenin gaybý bilmediðini belirtti. Halbuki Allah’tan baþka onlarýn ilahlarýnýn ve diðerlerinin ise -bilme vasýtalarýnýn, nedenlerinin saðlamlýðýna ve bilme imkanýna raðmen-, ne zaman dirileceklerini dahi bilemediklerini ifade edip; fakat onlarýn þüpheciler ve cahiller olduklarýný belirtti. Sonra onlardaki bu cahillik ve þüpheciliðinin sebep ve faktörlerine geçip: onlarýn toprak olduktan sonra diriltilmelerini imkansýz gördüklerini belirterek; onlarýn kendileri ve kendilerinden önce de babalarýnýn da bununla (öldükten sonra dirilmeyle) tehdit edildiklerini, ama böyle bir þeyin de (o ana kadar) hiç meydana gelmediðini söylediklerini bildirdi. Bu düþüncelerine cevaben: Onlara günahkarlarýn hallerinin nice olduðunu görmeleri için yeryüzünde yürüyüp dolaþmalarýný emretti. Ve, onlarý ahirette de cezalandýracaðýnýn kaçýnýlmaz (kesin) olduðunu belirtti. Sonra, (inanmayanlarýn) alay yollu bu iþin çabuk olmasýný istediklerini belirtip; bu isteklerine cevaben, onun bir kýsmýnýn, müminleri kendilerine hakim kýlmak suretiyle, yakýnda dünyada gerçekleþeceðini ifade ederek; kuþkusuz bu va’dedilen cezanýn çabuk olmamasýnýn O’nun rahmetinin muktezasý (gereði) olduðunu, fakat insanlarýn çoðunun (buna) þükretmediklerini bildirdi. Sonra bu yaptýklarýndan dolayý, onlarý tehdit edip, onlarýn içlerinde gizlediklerini de açýða vurduklarýný da bildiðini belirtti. Ve: “Göklerde ve yerde hiçbir gizli þey yoktur ki apaçýk bir kitapta olmasýn.” (Âyet: 75) buyurdu. Sonra tekrar o kýssalarýn önemini vurgulamaya dönüp, Kur’ân’ýn bu kýssalarla Ýsrâiloðullarýna, aralarýnda ayrýlýða düþtükleri þeylerin bir çoðunu anlattýðýný ve onlarý kýssalar hususunda bilmedikleri doðrulara ulaþtýrdý ný ifade etti. Sonra da; Peygamber’e (s.a.s.) kendisine tevekkül etmesini, düþmanlarýna aldýrmamasýný; çünkü kendisinin (Peygamber’in)apaçýk gerçek, hak üzere olduðunu bildirdi. Devamla da yine Peygamber’e (s.a.s.) Kur’ân’la onlara etki etmesinin mümkün olmadýðýný belirtti. Çünkü onlarýn artýk, (Kur’ân’a karþý) duymayan ölüler ve görmeyen körler olduklarýný; halbuki Peygamber’in (s.a.s.) ancak, müslümanlar olarak, O’nun 387
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
âyetlerine inananlara (bu âyetleri) duyurulabileceðini ifade edip, Allah’ýn emirlerine teslim olmuþ gerçek müslümanlarýn da iþte onlar olduklarýný bildirdi. Sonra; kýyamet gününden önce olacak þeylere deðinip, bu baðlamda, insanlara bu âyetlere gereðince inanmadýklarýný kendilerine söyleyecek bir Dâbbe (canlý)’nýn çýkacaðýný bildirdi. Sonra; onlarýn (insanlarýn) kýyamet günü Rabbi’lerinin huzurunda toplanacaklarýný, Rabbi’lerinin onlarý âyetlerini inkar etmelerinden dolayý ayýplayacaðýný, onlarýn (orada) özür dileyecekleri bir söz bulamayacaklarýný, artýk onlar için bir özür ve bahane beyan etmelerinin mümkün olmadýðýný belirtip; onlara (iman hususunda) bütün özür ve bahanelerini kesip atacak bir delil getirdi. Ki bu delil de onlarýn Allah’ýn (c.c.) geceyi kendilerinin istirahatý ve gündüzü de bir gösterici, bir aydýnlýk olarak yarattýðýný görüp durmalarýydý. Onlarýn geceleyin uyuyup istirahat etmeleri, gündüzün de uykudan uyanýp iþlerine gönderilmelerinin sanki onlarýn dünyadan ahirete gönderilmelerine benzemesinden dolayý kuþkusuz Cenab-ý Hak bu âyeti (delili) seçti. Sonra; yine kýyamet günü öncesi olacak olaylardan sûra üfürülmesini anlatýp; bu üfürüþle birlikte göklerde ve yerde bulunan herkesin, boyun eðerek O’nun huzuruna geleceklerini ve Cenab-ý Hakk’ýn onlarýn amellerinin karþýlýðýný vereceðini, iyiliðe karþýlýk ondan daha iyisini vereceðini, kötülüðü de (misliyle) cezalandýracaðýný, bunun ardýndan kötülük yapanlarýn yüzükoyun cehenneme atýlacaklarýný beyan etti. (33)
Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlara; kendisinin yalnýz O’na ibadet etmekle ve onlara Kur’ân’ý okumakla emrolunduðunu, binaenaleyh kim Kur’ân’la doðru yola gelirse, onun ancak kendi yararýna doðruya gelmiþ olacaðýný bildirmesini ve kim de sapýp dalalete düþerse ona da: Kendisinin ancak uyarýcýlardan olduðunu söylemesini emretmek suretiyle, sûreyi bitirdi. Sonunda da: “... Ve, de ki Allah’a hamd olsun. O, size âyetlerini gösterecek, siz de onlarý tanýyacaksýnýz. Rabb’in yaptýklarýnýzdan habersiz deðildir.” (Âyet: 93) buyurdu.
33
Bu canlý Allahu Alem hal diliyle konuþacak. (Ç. N.)
388
28- KASAS SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kasas Sûresi, Neml Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Neml Sûresi de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Kasas Sûresi’nin nüzûlü de bu tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi sûrenin 25. âyetinde Allah Teâlâ’nýn: “(Mûsa) Gelip O’na hikayesini anlatýnca...” sözünde el-Kasas (hikaye) kelimesinin geçmiþ olmasýdýr. 80 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin de amacý, yine Kur’ân’ýn þânýný vurgulamaktýr. Ýþte bundan dolayý da bir önceki sûreden sonra zikredilmiþtir. Ve bu sûrenin baþýnda önceki sûrede özet olarak verilen Mûsa (a.s.) kýssasý geniþletilmiþtir. Sûrenin sonu, Mûsa (a.s.) kýssasýyla, Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan (gönderilmiþ) olduðuna, delil getirmek ve onlarýn (inkar edenlerin) Kur’ân üzerindeki þüphelerini giderme konusunda gelen âyetlerle bitmektedir.
Kur’ân’ýn Þânýný Vurgulama (1.-42. âyetler) Allah Teâlâ: “Tâ, Sîn, Mîm. Þunlar, (gerçekleri) açýk-seçik beyanda bulunan kitabýn âyetleridir.” (Âyet: 1-2) buyurup; Kur’ân’ýn önemini ve 389
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Kur’ân’da bu kýssayla (Mûsa kýssasý) ilgili olarak okunacak olanlarýn önemini vurguladý. Sonra; Firavun’un yeryüzünde zorbalýða kalkýþtýðýný, oðullarýný kesip kadýnlarýný sað býrakmak suretiyle Ýsrâiloðullarýna karþý küstahça ve zalimce davrandýðýný bildirdi. Ve, onun (Allah’ýn) Ýsrâiloðullarýna lütuf ve ihsanda bulunmak ve onlardan peygamberler ve krallar kýlmak ve böylece Firavun’a ve toplumuna korktuklarý þeyi göstermek istediðini bildirdi. Bu sebeple Mûsa’yý (a.s.) onlarýn içinde ortaya çýkarýp annesine onu emzirmesini vahyettiðini, onun (Mûsa’nýn) Firavun’un adamlarý tarafýndan boðazlanacaðýndan korktuðunda onu bir sandýða koyup denize (Nil’e) atmasýný (annesine) emrettiðini bildirdi. Mûsa’yý koruyacaðýna ve emzirme iþini yerine getirmesi için onu tekrar kendisine geri getireceðine dair Mûsa’nýn annesine güvence verdiðini belirtti. Mûsa’nýn annesi onu denize atýnca Firavun ailesi Mûsa’yý alýncaya dek onu kendilerine doðru yönlendirdiðini (Firavun ailesine doðru götürdüðünü), Firavun’un hanýmýnýn Mûsa’yý bulduðuna sevinip, (Firavun ve adamlarýnýn) öldürmelerine mani olduðunu ve belki kendilerine faydasý olur ya da evlat edinirler diye onu büyütmek istediðini beyan etti. Sonra; Mûsa’nýn annesinin ona üzüldüðünü ve kýz kardeþini arkasýndan gönderdiðini kýz kardeþinin Firavun ailesinin ona yaptýklarýný uzaktan gördüðünü açýkladý. Devamla, Mûsa’nýn (Firavun’un sarayýnda) süt emziren kadýnlardan hiçbirini emmeyi kabul etmediðini, bu sýrada kýz kardeþinin, onun bakýmýný üstlenecek ve onu eðitecek bir süt anne kendilerine göstermesi için ileri atýlýp, annesini onlara iþaret ettiðini belirtti. Ve, böylece annesinin gözü aydýn olsun ve kuþkusuz Allah’ýn va’dinin hak olduðunu bilsin diye Mûsa’yý tekrar ona geri döndürdüðünü beyan etti. Sonra; Mûsa yiðitlik çaðýna ulaþýp olgunlaþýnca ona hikmet ve ilim verdiðini ve onun bir gün þehre girip, Firavun toplumundan bir adamýn Ýsrâiloðullarýndan birine saldýrdýðýný gördüðünü anlatýp, Ýsrâiloðullarýndan olanýn düþmanýna karþý kendisinden yardým istemesi üzerine, Mûsa’nýn ona bir yumruk indirip onu öldürdüðünü bildirdi. -Mûsa o adamý öldürmeyi kastetmediði halde böyle bir hataya düþmüþtü.- Mûsa’nýn bu yaptýðýna piþman olup Allah’tan (c.c.) kendisini baðýþlamasýný istediðini beyan etti. Sonra; katil olduðunun 390
28- Kasas Sûresi
ortaya çýkacaðý korkusuyla Mûsa’nýn þehirde gizlice sabahladýðýný, (sabahleyin) birdenbire karþýsýnda dün kendisinden yardým isteyen Ýsrâilli’nin, kendisine saldýran Firavun kavminden baþka bir adama karþý ondan yine yardým istemekte olduðunu görünce onu yakalamak için üzerine yürüdüðünü belirtip; o adamýn Mûsa’ya: “Ey Mûsa, dün bir caný öldürdüðün gibi þimdi de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun.” (Âyet: 19) dediðini bildirdi. Sonra; þehrin öbür ucundan bir adamýn koþarak gelip; Mûsa’ya, toplumun ileri gelenlerinin onu öldürmeyi planladýklarýný söyleyerek, ona, onlar kendisini yakalamadan önce þehirden çýkmasýný emrettiðini belirtti. (34)
Böylece Mûsa (a.s.) þehirden çýkýp Medyen tarafýna yöneldi. Medyen suyuna varýnca suyun baþýnda koyunlarýný sulayan insanlar gördü. Onlarýn arka tarafýnda da koyunlarýný (suya gitmekten) alýkoyan iki kadýn gördü. Kadýnlara niye böyle yaptýklarýný, hallerinin ne olduðunu sordu. Onlar kendisine: zavallýlýk ve zayýflýklarýndan ötürü, çobanlar hayvanlarýný sulayýp çekilmeden kendilerinin sulayamadýklarýný bildirip, babalarýnýn da yaþlý bir ihtiyar olduðunu, koyunlarýný otlatmaya ve sulamaya gücü olmadýðýný haber verdiler. Bunun üzerine Mûsa onlarýn yerine hayvanlarýný suladý, sonra da bir aðacýn gölgesine çekilip, yüce katýndan kendisine bir hayýr, bir lutuf vermesi için Allah’a yalvardý. Allah Teâlâ daha sonra, (kýzlar) koyunlarýný babalarýnýn yanýna getirdikten sonra, o iki kýzdan birinin utana utana yürüyerek Mûsa’ya geldiðini ve babasýnýn onlara yaptýðý iyiliðin karþýlýðýný ödemek için kendisini çaðýrdýðýný haber verdiðini, bunun üzerine Mûsa’nýn (a.s.) ona gidip, Firavun’un kentinde yaptýklarýný kendisine anlatýnca kýzlarýn babasýnýn kendisine: “Korkma o zalimler guruhundan kurtuldun” (Âyet: 25) dediðini beyan etti. Sonra; (Þuayb’ýn) kýzlarýndan birinin babasýndan, güçlü ve güvenilir olmasýndan dolayý onu ücretle (çoban) tutmasýný istediðini, bunun üzerine (Þuayb’ýn) Mûsa’ya sekiz yýl çalýþmasý karþýlýðýnda kýzlarýndan birini kendisine nikahlamak istediðini belirtip; þayet kendisi ister de bu sekiz yýlý on yýla tamamlarsa bu34
“Þehrin ileri gelenlerinden bir adam” þeklinde de olabilir. (Ç. N.)
391
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
nun da ondan bir lutuf olacaðýný Mûsa’ya bildirdiðini belirtti. Bunun üzerine Mûsa’nýn ona: Bu iki müddetten birini doldurursa, artýk fazla bir sûre taleb etmek suretiyle kendisine bir haksýzlýk etmemesi þartýyla buna razý olduðunu söylediðini beyan etti. Sonra; Mûsa’nýn (a.s.) bu süreyi tamamlayýp, ailesini, Mýsýr’a götürünce yolda, Tûr’a vardýklarýnda, Tûr tarafýnda bir ateþ gördüðünü, bunun üzerine ailesine; ateþin yanýna gitmesi için, kendisini orada beklemelerini emrettiðini bildirdi. Sonra; onun ateþin yanýna geldiðinde, Rabb’inin ona nida edip Firavun ve toplumuna götürmek için kendisine iki mucize verdiðini bildirince Mûsa’nýn onlardan bir kiþiyi öldürdüðünü, orada kendisini öldürmelerinden korktuðunu ifade edip; lisan itibariyle kendisinden daha fasih olduðu için, kardeþi Hârun’u da kendisiyle birlikte göndermesini dilediðini, bunun üzerine Cenab-ý Hakk’ýn Hârun’u da onunla birlikte gönderdiðini ve kendisine onlara galip olacaklarýný va’dettiðini beyan etti. Ve, Mûsa (a.s.) mucizeleri onlara getirdiði vakit (Firavun ve toplumunun) bunlarýn uydurulmuþ bir sihir olduðunu iddia ettiklerini ve Mûsa’nýn (a.s.) davet etmiþ olduðu þeyi önceki atalarýndan hiç duymamýþ olduklarýný söylediklerini belirtti. Bunun üzerine Mûsa’nýn (a.s.) da onlara: Katýndan kimin hidayet (doðru inanç) getirdiðini ve dünyanýn (hayýrlý) akibetinin de kimin olacaðýnýn, kuþkusuz Rabb’inin daha iyi bildiðini söylediðini bildirdi. Bunun üzerine Firavun’un, toplumunun ileri gelenlerine seslenip; kuþkusuz kendisinin, onlarýn kendisinden baþka tanrýlarý olduðunu bilmediðini söyleyerek, veziri Hâmân’a, Mûsa’nýn tanrýsýný görmesi için çamurun üzerinde ateþ yakýp (tuðla imal ederek) kendisine bir kule yapmasýný emredip; böylece toplumuna Mûsa’nýn (a.s.), ondan baþka tanrýsý olduðu davasýnda (çaðrýsýnda) yalancý olduðunu göstermek istediðini belirtti. Ve, Firavun ve askerlerinin yeryüzünde haksýz olarak büyüklük tasladýklarýný ve Allah Teâlâ’ya hiç dönmeyeceklerini sandýklarýný; sonunda da Cenab-ý Hakk’ýn, onlarý yakalayýp denizde boðduðunu ve onlarý ateþe çaðýran önderler kýldýðýný belirtti. Onlarýn kýyamet günü de hiçbir yardým görmeyeceklerini bildirdi. Ve: “Bu dünyada arkalarýna bir lanet taktýk. Onlar kýyamet gününde de kötülenmiþler arasýndalar.” (Âyet: 42) buyurdu. 392
28- Kasas Sûresi
Kur’ân’ýn (Allah Tarafýndan) Ýndirildiðinin Ýspatý (43.-88. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Andolsun biz, evvelki nesilleri helak ettikten sonra Mûsa’ya -düþünüp öðüt alsýnlar diye- insanlar için apaçýk deliller, hidayet rehberi ve rahmet olarak o kitabý (Tevrat’ý) vermiþizdir. Olur ki onlar düþünüp öðüt alýrlar (diye)”. (Âyet: 43) buyurup, Firavun toplumundan ve diðer toplumlardan ilk nesilleri helak ettikten sonra Mûsa’ya Tevrat’ý verdiðini belirtti. Ve devamla, Peygamber’in (s.a.s.), Allah Teâlâ’nýn Mûsa’ya Tûr’un batý tarafýnda vahyettiði zaman, orada hazýr bulunmadýðýný; Mûsa Medyen’de iken onun (Peygamber’in) Medyen halký içerisinde ikamet eden birisi olmadýðýný ve yine Mûsa’ya (a.s.) nida edildiði zaman da onun Tûr’un yanýnda olmadýðýna dikkat çekti. Ancak ona bütün bu görmediði þeyleri vahyedenin (yalnýz) Allah (c.c.) olduðunu, bunlarý ona, bizzat kendi elleriyle yaptýklarýndan dolayý baþlarýna bir musibet gelenlerin (inkar edenlerin) artýk bir özrü kalmasýn diye ve Peygamber’den (s.a.s.) önce kendilerine hiç bir uyarýcý (peygamber) gelmemiþ olan (Arap) toplumunu uyarmak için vahyettiðini beyan etti. Sonra; onlarýn bu konuda kendilerine bir mucize olarak Kur’ân’ý Kerim gelince, Peygamber’den (s.a.s.) kendilerine Mûsa’ya verilen mucizeler gibi mucizeleri getirmesini istediklerini belirtti. Bunlarýn isteklerine cevaben: onlarýn seleflerinin (atalarýnýn) de Mûsa’ya verilen o mucizeleri inkar ettiklerini, onun ve kardeþi Hârun’un sihirbaz olduklarýný iddia ettiklerini belirtti. Ve, onlara: kendisine uymasý ve sayesinde doðru yolu bulmasý için Tevrat ve Kur’ân’dan daha doðru bir kitap getirmelerini emretti. Ve, þayet onlar bu isteðe cevap verip, bunu yerine getirmez ve iman da etmezlerse, artýk onlarýn, heva ve heveslerine uyan bir toplum olacaklarýný belirtip; heva heveslerine uyan kimselerin ise hidayete erip doðru yolu bulmalarýnýn asla umulmayacaðýný beyan etti. Sonra; kuþkusuz O’ndan (Kur’ân’dan) önce kendilerine kitap verilenlerin O’na inandýklarýný, çünkü Kur’ân’ýn onlarýn önceki inançlarýna da uygun olduðunu belirtti. Bu kiþilere önceki (Tevrat’a) inanmalarýndan ve sonraki (Kur’ân’a) inanmalarýndan ötürü mükafatlarýnýn iki kat vereceðini bildirdi. Ve, Peygamber’e (s.a.s.) kavminden sevdiði kiþileri kendisinin hi393
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
dayete erdirmesinin mümkün olmadýðýný, çünkü hidayete erdirmenin yalnýz O’nun kudretinde olduðunu beyan etti. Sonra; onlarýn (inanmayanlarýn) ikinci bir þüphelerini dile getirip; onlarýn: Þayet Peygamber’e (s.a.s.) indirilen hidayete (gerçeðe) uysalar insanlarýn (Mekke’lilerin) onlarý yerlerinden yurtlarýndan tutup atacaklarýný söylediklerini belirtti. Bunlara cevaben: Bundan dolayý onlara hiçbir korku olmayacaðýný; çünkü kendisinin onlarý, korkanlarýn güven içerisinde bulunduðu Hareme (Mekke’ye) yerleþtirdiðini, her þeyin ürünlerinin/meyvelerinin oraya toplanýp geldiðini belirtti. Ve, onlarýn iman etmemelerinin (ise), asýl kendileri hakkýnda korkulacak þeyin bu hallerinin olduðunu; çünkü bu durumun, kendilerinden önce refahlarýndan dolayý (þýmardýklarý için) helak ettiði birçok toplumlar gibi onlarý da Cenab-ý Hakk’ýn helak etmesine sebep olacaðýný bildirdi. Ve yine; þayet iman etmelerinden dolayý dünyalýklarýndan bir þey ellerinden çýkacak olursa da (onlar için) Allah’ýn katýnda olanlarýn daha hayýrlý ve daha kalýcý olduðunu belirtti. Çünkü kendisine ahirette güzel bir vaadde bulunduðu, akabinde de o va’dedilene kavuþan kiþilerle; dünya nimetinden bir müddet faydalandýrdýðý, sonra, kýyamet gününde huzuruna getirip kendilerine: “Benim ortaklarým olduklarýný iddia ettikleriniz nerede?” (Âyet: 62) diye nida edeceði kiþilerin bir olmayacaðýný belirtti. Ve yine, kendilerine, onlarý (ortaklarý) çaðýrmalarýný emredeceði ve çaðrýlarýna da (ortak koþtuklarý o þeyler tarafýndan) cevap verilmeyecek olup, sonra tekrar kendilerine: “peygamberlere ne cevap verdiniz?” (Âyet: 65) diye sorulduklarýnda konuþmaktan aciz kalýp hiç bir þey söylemeyecek olanlarýn da (ahirette) bir olmalarýnýn mümkün olmadýðýný bildirdi. Hemen akabinde de; küfürden tevbe edip piþman olarak; salih amel iþleyenlerin kurtuluþa erenlerden olduklarýný ifade etti. Sonra; O’nun bütün bunlarý kudret ve ihtiyariyle/isteðiyle yaptýðýný; binaenaleyh (kullarýndan) dilediðine mükafat verip dilediðine de azap edeceðini belirtti. Onlarýn, Allah’ýn dilemesi karþýsýnda hiçbir seçim haklarýnýn bulunmadýðýný ve Allah’ýn (c.c.) onlarýn gönüllerinin derinliklerinde gizli olanlarý da açýkladýklarýný da bildiðini, bunun üzerine de onlarý adil bir þekilde hesaba çekeceðini, ... vb. gibi, kudretinin, azametinin ve 394
28- Kasas Sûresi
rahmetinin (acýmasýnýn) alametlerini gösteren diðer alametlerden bazýlarýný zikretti. Sonra, tekrar müþriklere yapmýþ olduðu ilk çaðrýya: “Ýddia ettiðiniz ortaklarým nerede?” (Âyet: 74) çaðrýsýna döndü ve (ogün) her ümmetten, kendilerine risaletlerini teblið eden peygamberlerden aleyhlerine bir þahit getireceðini ve müþriklere, o putlarýn kendilerinin ilahlarý olduklarýna dair kesin delillerini getirmelerini emredeceðini bildirdi. Ve, o gün onlarýn kesinlikle hakkýn Allah’a (c.c.) ait olduðunu öðrenip, artýk hiç bir þey yapmaya cüret edemeyeceklerini ifade etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) iman ettikleri vakit ellerinden çýkacaðýndan korktuklarý dünyalýklarýnýn fazla önemli olmadýðýný onlara göstermek istedi ve kendilerine Kârûn’u anlattý. O’nun, Mûsa’nýn (a.s.) toplumundan olduðunu, onlara karþý azgýnlýk ettiðini bildirdi. Ve, ona, anahtarlarýný dahi güçlü bir topluluðun zorla taþýyabildiði miktarda hazineler verdiðini; onun kavminin kendisini bu malýyla þýmarýp- maðrur olmaktan nehyettiklerini belirtti. Kârûn’un da onlara karþýlýk: o servetin kendisine ancak, kendindeki bilgi sayesinde verildiðini, hiçbir kimsenin, kendi üzerinde, herhangi bir hakký olmadýðýný ... vb. gibi toplumuyla aralarýnda geçen diðer sözleri söylediðini bildirdi. Sonra da; Kârûn’u da sarayýný da yerin dibine geçirdiðini, hiçbir kimsenin kendisine herhangi bir faydasý olmadýðýný, dünyada kendisine verilmiþ olan dünyalýklarýn sanki önceden hiç yokmuþ gibi yok olup gittiðini beyan etti. Sonra, ahiretin þanýný büyütüp önemini vurgulayarak, ahiret yurdunu yalnýz yeryüzünde böbürlenmek ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere vereceðini belirtti. Ve, onlarý ahirette, iyiliðe karþý ondan daha iyisini, kötülüðe karþý da onun aynýsýný vermek suretiyle cezalandýracaðýný bildirdi. Sonra; sûreye, Peygamber’i (s.a.s.) müjdelemek ve ona inkarcýlarýn Kur’ân’ý yalanlamalarýna karþý sabretmesini emretmek suretiyle son verdi. Bu arada, Kur’ân’ýn hükümlerini Peygamber’e (s.a.s.) farz kýlanýn bizzat Kendisi olduðunu ve onu dönülecek yere (ahirete) döndürüp orada inkar edenlere karþý ona yardým edeceðini belirtti. Kimin hidayeti (gerçeði) getirdiði ve kimin de apaçýk bir sapýklýk içinde olduðunu en iyi bilenin de O olduðunu ifade etti. Binaenaleyh ilmine uygun bir tarzda onlarý cezalandýracaðýný bildirdi. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.): O’nun, Kur’ân’ýn kendi395
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sine ineceðini önceden ummadýðýný hatýrlatýp; ancak Kendi rahmetinin O’nu bu iþe seçmiþ olduðunu belirtti. Binaenaleyh, müþriklerin kendisine teklif ettikleri baþka mucizeler getirmesi istekleriyle müteessir olmamak suretiyle O’na þükretmesinin kendisi üzerine vacip olduðunu bildirdi. Ve: “Allah’ýn âyetleri sana indirildikten sonra, artýk sakýn onlar seni bu âyetlerden alýkoymasýnlar. Sen Rabb’ine çaðýr. Sakýn müþriklerden olma! Allah ile birlikte baþka bir tanrý daha (edinip) ona tapýnma. O’ndan baþka tanrý yoktur. O’nun zatýndan baþka her þey helak olacaktýr. Hüküm O’nundur. Ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Âyet: 87-88) buyurdu.
396
29- ANKEBÛT SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ankebût Sûresi, Rûm Sûresinden sonra nazil olmuþtur. Rûm Sûresi ise Ýranlýlarýn Rumlara galip olduðu yýl nazil olmuþtur. Bu olay da hicretten bir yýl önce gerçekleþmiþti. Böylece Ankebût Sûresi’nin nüzulü de, Rûm Sûresi gibi, bu yýlda gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Binaenaleyh bu sûre de Ýsrâ olayý ile Medine’ye hicret arasýnda inen sûrelerden olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Ankebût (örümcek) adýnýn sûrenin 41. âyetinde, Allah Teâlânýn: “Allah’tan baþkalarýný veliler edinenlerin örneði, bir ev edinen örümceðin örneðine benzer ...” (Âyet: 41) sözünde geçmiþ olmasýdýr. 69 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, müminlerin dinleri uðrunda karþýlaþtýklarý azabý, çekmekte olduklarý sýkýntýyý hafifletmektir. Bu itibarla sûre iki kýsma ayrýlmaktadýr. Birinci kýsým: Müminlerin dinleri hususunda imtihan edilmelerinin, denenmelerinin hikmetinin açýklanmasý hususundadýr. Ýkinci kýsým (ise): Müminlerin davetlerine devam etmek, kendilerini dinlerinden döndürmek isteyenlerin attýklarý þüphelerini reddetmek ve onlarýn yanýndan hicret edip dinleri hususunda kendilerini fitneye düþürmeyen baþka insanlarýn yanýna gitmek gibi -ki o günlerde Medine müminlerin hicretine kapýlarýný açmak üzereydi-, müminleri dinlerinden saptýrmak isteyen Mekkelilere karþý sergileyecekleri tutum ve davranýþlarýnýn ne olacaðýnýn beyanýndadýr. 397
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Bir önceki sûrede, müminlerin iman ettikleri zaman insanlarýn (Mekkelilerin) kendilerini yerlerinden söküp atacaklarýndan korktuklarý bildirilmiþti. Bu sûre de ondan sonra, baþýnda müminlerin dinleri hususunda karþýlaþacaklarý sýkýntýlarýn hafifletilmesi ve onlara, düþmanlarýna karþý kendilerine zafer va’di olduðu halde geldi. (ki, bu da iki sûrenin ard arda gelmesindeki münasebeti göstermektedir.)
Müslümanlarýn Ýmtihana Tabi Tutulmalarýnýn Hikmeti (1-44. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm, Mîm. Ýnsanlar, “inandýk” demeleriyle kendi hallerine býrakýlacaklarýný ve hiç imtihan edilmeyeceklerini mi sandýlar” (Âyet: 1-2) buyurup; müminleri, hiç imtihana tabi tutulup denenmeden, kendi hallerine býrakýlacaklarýný sanmaktan nehyetti. Ve, bunun (imtihan edilmelerinin) onlardan öncekilerde de uyguladýðý bir sünneti (sünnetullah) olduðunu belirtti. Ýmanýnda doðru, samimi olanlarla yalancý olanlarýn birbirinden ayrýlýp, belli olmasý için bunu yaptýðýný bildirdi. Sonra; müminleri dinlerinden saptýrmaya çalýþanlarý tehdit edip, onlarýn bu saptýrma giriþimlerinden dolayý kendilerine vereceði azabýndan kurtulmalarýnýn mümkün olmadýðýný belirtti. Ve, bu azabýn bir vakti olduðunu, Allah’a kavuþmayý umanlarýn, o azabýn belirlenen o vakitten geri kalmayacaðýný, gecikmeyeceðini bildirdiklerini ifade etti. Sonra; kim dini uðrunda karþýlaþtýðý fitnelerle/sýkýntýlarla mücadele ederse, kuþkusuz nefsi için mücadele etmiþ olduðunu bildirdi. Çünkü salih amel iþleyenlerin bu amellerine karþýlýk olarak (ahirette) onlardan daha güzeliyle karþýlaþacaklarýný belirtti. Sonra; dinde fitne (sýkýþtýrma, zorlama) örneklerinden olarak, (müþrik) babalarýn müslüman olan çocuklarýný dinden çevirip döndürmeye çalýþtýklarýný dile getirdi. Ve, çocuklara; kendilerini tekrar þirke döndürmeye çalýþmalarý dýþýnda, (diðer hususlarda) babalarýna itaat etmelerini tavsiye etti. Sonra da; insanlardan diliyle iman edip, (bu) imanýn kalbine ulaþmadýðý kimseler bulunduðunu, bunlarýn dinde imtihan edildikleri, bir sýkýntý ve eziyetle karþýlaþtýklarý vakit, bu uðurda baþlarýna gelene sabretmediklerini ve kendilerini sýkýntý ve eziyete düþüren þeyden sakýnmayý tercih ettiklerini belirtti. Ve yine, bu gibi insanlarýn, Allah’ýn yardýmý 398
29- Ankebût Sûresi
geldiðinde, müminlere: Kendilerinin de onlarla birlikte/beraber olduklarýný söylediklerini ifade etti. Ve, halbuki Allah’ýn (c.c.) onlarýn içlerinde gizlemiþ olduklarý nifaklarýný/münafýklýklarýný onlardan daha iyi bildiðini belirtti. Sonra; müminlerin dinde (karþýlaþacaklarý) imtihanlara/denenmelere deðinip, kafirlerin onlardan iman edenlere: “Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarýnýzý biz yüklenelim” diyeceklerini ve bu sözleriyle onlarýn küfre dönmelerinde bir günah olmadýðýný ve bundan dolayý hesaba çekilecekleri bir ahiret hayatý da olmadýðýný söylemek istediklerini belirtti. Ve, onlara cevaben, önlerinde bir ahiret hayatýnýn varlýðýný ve o ahiret hayatýnda onlarýn hem kendi hatalarýný ve hem de küfre düþürdükleri kiþilerin hatalarýný taþýyacaklarýný/yükleneceklerini bildirdi. Ve, Allah Teâlâ’nýn orada, ahiret hayatýný ve hesabý inkar sadedinde uydurduklarý þeylerin hesabýný kendilerinden soracaðýný belirtti. Sonra; (inananlara) kendilerinden önce imtihana tabi tutularak sýnanýpta Allah’ýn (c.c.) da kendilerine yardým ettiði müminlerin anlatýlmasýna geçti. Bu baðlamda Nûh’u (a.s.) kavmine elçi olarak gönderdiðini, onun, kavmi arasýnda 950 sene kalýp onlarýn iman etmelerini beklediðini, sonra da onlarý tufanla yakalayýp, içlerinden Nûh’u ve ona inananlarýný tufandan kurtardýðýný belirtti. Devamýnda da, Ýbrâhim’in (a.s.) kavmine Allah’a ibadet edip, O’ndan korkmalarýný emrettiðini ve Allah’tan baþka ibadet ettikleri putlara tapmalarýnýn yanlýþlýðýný... vb. gibi onlarý imana davet sadedinde söylediði diðer sözleri beyan etti. Sonra, Ýbrâhim’in kavminin ileri gelenlerinin kendisine cevaplarýnýn ise, birbirlerine onu öldürmeleri ya da yakmalalarýný emretmeleri olduðunu belirtti. Bunun üzerine de Allah’ýn (c.c.) onu, attýklarý ateþten kurtardýðýný ifade edip, bunda Allah Teâlânýn kudretinin apaçýk delilleri olduðunu bildirdi. Ve, kuþkusuz Ýbrâhim’in (a.s.) onlara: Allah’tan baþka putlarý ilah edindiklerini, bu hususta birbirlerini taklit ettiklerini; kýyamet günü ise birbirlerinden uzak durup birbirlerini tanýmayacaklarýný söyleyip; onlarýn orada varacaklarý yerlerinin ateþ olduðunu ondan kurtulamayacaklarýný kendilerine duyurduðunu belirtti. Sonra; Lût’un ona (Ýbrâhim’e) iman edip, onunla birlikte kavminin yurdundan hicret ettiðini bildirdi. Devamla, Ýbrâhim’e Ýshak’ý ve (torunu) Yakub’u armaðan ettiðini, peygamberliði ve kitaplarý da, 399
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
O’nun zürriyetine tahsis ettiðini ifade etti. Sonra, Lût’u (a.s.) ve O’nun kendilerinden önce hiçbir toplumun yapmamýþ olduðu o çirkin fuhþu (livata; homoseksüellik) iþlemelerinden dolayý onlarý (kavmini) ayýplamasýný... vb. gibi Lût kýssasýnda geçen diðer olaylarý anlattý. Sonra; Þu’ayb’ý (a.s.) ve onun Medyen halkýyle olan macerasýný dile getirdi. Devamla, Âd ve Semûd kavimlerini, Kârûn’u, Firavun’u, Hâmân’ý ve onlarýn neler yaptýðýný anlattý. Ve, onlara verdiði bu cezayla kendisinin kesinlikle onlara zulmetmediðini belirtip; ancak onlarýn peygamberlerini kabul etmemek suretiyle kendilerine zulmetmiþ olduklarýný bildirdi. Sonra, onlarýn þirkleri, Allah’a ortak koþmalarý sebebiyle nefislerine zulmediþlerine bir örnek vererek; onlarýn Allah’tan baþka kendilerine ne dünyalarýnda ve ne de ahiretlerinde fayda vermeyen putlarý ilah edinmelerine deðindi. Bu durumlarýnýn, kendisine bir ev, yuva edinen örümceðin durumuna benzediðini belirterek; evlerin en çürüðünün de örümcek evi olduðunu bildirdi. Böylece, onlarýn Allah’tan baþka taptýklarý þeylerin örümcek evi gibi olup, asla hiçbir þeye yaramayacaklarýný belirtti. Sonra; onlara benzeri diðer misalleri/örnekleri de verdiðini ifade edip, bunlarý ancak ilim sahiplerinin düþünüp anlayabileceklerini belirterek: “Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattý. Þüphe yok ki bunda iman edenler için (Allah’ýn varlýðýna ve gücüne) iþaret vardýr” (Âyet: 44) buyurdu.
Müminlerin Dinlerinde Sýnanýp, Ýmtihan Edildiklerinde Ne Yapacaklarý (45-69. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Sana vahyedilen kitabý oku. Namazý da dosdoðru kýl. Çünkü namaz kötü ve iðrenç þeylerden alýkor. Allah’ý zikretmek, elbette en büyük ibadettir. Allah (c.c.) ne yaptýðýný bilir” (Âyet: 45) buyurup; Peygamber’e (s.a.s.), kendisi için bir teselli ve müminler için de bir örnek olmasý bakýmýndan, kendilerinden önce dinlerinde sýnanan kiþilerin haberlerinden, kendisine vahyolunanlarý (inananlara) okumasýný emretti. Ve, devamla namazý dosdoðru kýlmasýný, sürekli olarak O’nun zikrine devam etmesini emretti. Çünkü namazýn onlarýn nefislerini ýslah edip, onlara sýnandýklarý þeye karþý dayanma gücü vereceðini belirtti. Sonra; müminle400
29- Ankebût Sûresi
re onlarý dinlerinden döndürmek için kendilerine iþkence yapmaya çalýþanlara karþý mücadele âdâbýný/üsullerini anlatýp, onlara, ehl-i kitapla en güzel bir þekilde mücadele etmelerini; onlara, (ehl-i kitaba) kendilerinin kesinlikle (Allah tarafýndan) indirilmiþ olan bütün kitaplara inandýklarýný ve onlarýn da inandýðý ayný tanrýya iman ettiklerini söylemelerini emretti. Sonra; ehl-i kitaptan, önce indirilmiþ olan o kitaplara inandýklarý gibi, Kur’ân’a inanan insanlarýn da olduðunu, müþriklerden de ona inananlarýn bulunduðunu; O’nu içlerinden ancak inatçýlardan baþkalarýnýn inkar etmediðini belirterek, Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indirildiðini isbat eden delillerden olmak üzere; Peygamber’in (s.a.s.) okuma-yazma bilmediðini (yani böyle birinin Kur’ân’ý kendiliðinden uydurmasýnýn imkansýzlýðýný) ifade etti. Sonra, onlarýn peygamber (s.a.s.) hakkýndaki þüphelerine deðinip, ona, önceki peygamberlere indirilen âyetler/mucizeler gibi baþka âyetlerin kendisine de inmesini teklif ettiklerini belirtti. Ve, bu tekliflerine, O âyetleri dilediði gibi indirenin bizzat O (Allah) olduðunu, Peygamber’in (s.a.s.) kendileri için ancak bir uyarýcý olduðunu; Peygamber’in (s.a.s.), Allah’a (c.c.) herhangi bir þey teklif etme gücüne/yetkisine sahip olmadýðýný ifade etti. O’nun bir ümmî (okuma yazma bilmeyen) kiþi olduðu halde, Kur’ân’ýn ona indirilmesinde, O’na iman konusunda kendilerine yetecek delil bulunduðunu belirtti. Ve, þayet onlar düþünmüþ olsalar onun getirmiþ olduðu (Kur’ân) mucizesinin kendilerinin teklif etmiþ olduklarý azap mucizelerinden daha hayýrlý olduðunu anlayacaklarýný bildirdi. Çünkü onda kendileri için rahmet ve öðüt bulunduðunu belirtti. Sonra; onlarýn, kendisine teklif etmiþ olduklarý bu âyetler/mucizelerle Peygamber’in (s.a.s.) kendilerini uyardýðý azabý çarçabuk getirmesini istediklerini beyan etti. Ve, þayet (Allah’ýn), o azabý için önceden belirlemiþ olduðu bir sûre olmamýþ olsaydý istedikleri azabýn kuþkusuz onlara hemen geleceði ... vb. gibi onlarýn azabý acele istemelerine karþý cevap sadedinde zikretmiþ olduðu diðer sebepleri açýkladý. Sonra; kendilerini dinlerinden döndürmek isteyenlerin zorlamalarýndan kurtulmak için dinleri uðrunda hicret etmelerini müminlere tavsiye edip; onlara Allah’ýn arzýnýn geniþ olduðunu, bir yerde O’na ibadet etmek sakýncalý olduðunda/zorlaþdýðýnda oradan baþka yere hicret etmele401
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rini, O’na ibadeti hiçbir durumda terketmemelerini emretti. Ve, onlarýn (nasýl olsa) ölümle sevdiklerinden ayrýlmalarýnýn kaçýnýlmaz olduðunu ifade edip, dolayýsiyle, sonunda kendine döndüklerinde Allah’ýn (c.c.) onlarý hem hicretlerinden dolayý mükafatlandýrmasý ve hem de yaptýklarý salih amellerden ve sabrettikleri sýkýntý ve eziyetlerden dolayý da onlarý ödüllendirmesi için bu ayrýlýðýn Allah yolunda olmasý gerektiðini belirtip, bunu (hicreti vb. sýkýntýlara katlanmayý) onlara kolaylaþtýrdý. Sonra, tekrar yine O’nun, yeryüzündeki bütün canlýlarýn ve onlarýn (insanlarýn) rýzýklarýný üstlenen yegane Zât-ý Ulûhiyet olduðunu belirtti. Dolayýsiyle hicret etmeleri sebebiyle (Allah’ýn kendileri için takdir etmiþ olduðu) rýzýklarýndan hiçbirinin onlarýn ellerinden alýnmayacaðýný bildirdi. Ve, onlarýn hicret sebebiyle rýzýk endiþesini taþýmamalarýný belirterek müminlere bunu (hicret etmeyi) kolaylaþtýrdý. Sonra; sûrenin baþlangýcýnda olduðu gibi müminleri dinlerinden dolayý sýkýntýya sokan kafirleri tehdit etmek suretiyle sûreye son verdi. Bu baðlamda onlara: O’nun (Allah’ýn) göklerin ve yerin yegane yaratýcýsý olduðunu, güneþi ve ayý boyun eðdiren (yöneten) olduðunu, inkar etmelerinin kendileri için mümkün olmadýðý gibi O’nun azabýndan kurtulmalarýnýn da mümkün olmadýðýný bildirdi. Ve, kullarýný imtihan etmek için dilediði kiþilere rýzký geniþletip bolca veren ve dilediðine de kýsanýn da O olduðunu; dolayýsiyle kendilerine verilen rýzkýn bolluðuyla maðrur olup, aldanmalarýnýn doðru olmayacaðýný ifade etti. Ve yine, kendilerini rýzýklandýrýp besleyenin de O olduðunu anlayýp bilmeleri için gökten suyu indirip onunla, ölümünden sora yeri diriltenin de O olduðunu bildirdi. Sonra; yine onlara, kendisiyle maðrur olduklarý bu dünya hayatýnýn ve o hayattaki rýzýklarýnýn bolluðunun sadece bir eðlence ve oyundan ibaret olduðunu belirtip, kuþkusuz asýl önemsenecek hayatýn ahiret hayatý olduðunu bildirdi. Bunu teyid için de; onlarýn denizde gemiye bindikleri zaman, baþlarýna bir felaket geldiðinde, artýk dünyayý ve onun nimetlerini unutup, yalnýz O’na dua ederek/yalvararak Allah’a yöneldiklerini ifade etti. Ancak, onlarý içine düþtükleri (bu) tehlikeden kurtarýp karaya çýkardýðý zaman tekrar eski hallerine, yine dünya sevgisine dönüp O’na ortak koþtuklarýný belirtti. Sonra, onlara bir tehdit emri olarak, kendilerine saðlamýþ 402
29- Ankebût Sûresi
olduðu bütün bu rýzýklarýna inkarla karþýlýk vermelerini emretti. Küfürlerinden dolayý kendileri için hazýrlanmýþ olan azabý ileride öðreneceklerini bildirdi. Ve, o emin ve güvenli bölgede (Mekke’de) onlarý iskan edenin/yerleþtirenin; çevrelerinde kapýlýp/kaçýrýlýp (öldürülen) insanlardan hiçbirine saðlamadýðý rýzýk bolluðunu onlara saðlayanýn (bütün bunlarý onlara ihsan edenin) O olduðunu belirtip; dolayýsiyle (O’nu) inkar etmelerinin kendileri için mümkün olmadýðýný inanmayanlara bildirdi. Bütün bunlardan sonra hala içerisinde bulunduklarý batýla (yanlýþ gidiþata) inanýp, Allah’ýn (c.c.) o emin bölgede üzerlerinde olan nimetini inkar etmelerinden dolayý onlarý ayýplayýp kýnadý. Sonra; bu durumlarý üzerine onlarý þiddetli bir azapla tehdit etti. Devamla da müminleri müjdeleyip: “Bizim uðrumuzda mücadele edenlere gelince biz onlara elbette yollarýmýzý gösteririz. Þüphesiz Allah her halde iyilik edenlerle beraberdir” (Âyet: 69) buyurdu.
403
30- RÛM SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Rûm Sûresi, Ýnþikâk Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Rûm Sûresi’nin nüzûlü, Ýranlýlarýn Rumlarý yendiði yýl içinde gerçekleþmiþti. Bu olay da hicretten bir yýl önce meydana geldi. Böylece Rûm Sûresi de Ýsrâ olayý ile Medine’ye hicret arasý tarihlerde inen sûrelerdendir. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, sûrenin baþýnda Allah Teâlâ’nýn “Elif, Lâm, Mim. Rumlar yenildi.” (Âyet: 1-2) buyurmasýdýr. 60 âyettir.
Amacý ve Tertibi Sûrenin amacý, Ýranlýlar’ýn Rumlarý yendikleri zaman müþriklerin müslümanlarla alay etmeleri gibi, inananlarýn müþrikler tarafýndan maruz býrakýldýklarý eziyetlerden dolayý müminleri teselli etmektir. Bu da onlara, Rumlarýn Ýranlýlarý dünyada yeneceklerinin va’dedilmesi ve ahirette de kendi durumlarýnýn ve düþmanlarýnýn durumlarýnýn ne olacaðýnýn beyan edilmesi suretiyle olmuþtur. Bu amaç sûrede iki kýsým halinde gelmiþtir: Birinci kýsým: Rumlarýn Ýranlýlara galip olacaðý va’diyle, müminlerin teselli edilmeleri ve bununla ilgili olarak, bu hususta zikredilen þeyler hakkýndadýr. Ýkincisi ise: müminleri destekleyip kuvvetlendiren ve onlara, (35)
35
Müþrikler, Ýranlýlarýn Rumlarý yenmesi üzerine: Bakýn bizim gibi müþrik olan Ýranlýlar sizin gibi Allah’a inanan Rumlarý yendiler, bizler de sizi yenip yok edeceðiz... gibisinden laflarla müminlerle dalga geçip eðlenerek onlarý üzmüþlerdi. (Ç. N.)
405
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
düþmanlarý tarafýndan karþýlaþacaklarý zorluklarý kolaylaþtýrýp hafifleten bazý hususlarýn beyaný konusundadýr. Bu sûre, (Kur’ân tertibinde) Ankebût Sûresinden sonra gelmiþtir. Çünkü, O sûrede müminlere, müþriklere karþý galip olacaklarý va’dedilmiþti. Ýþte bu nedenle, bu sûre de ondan sonra, baþýnda Allah Teâlânýn Rumlarýn Ýranlýlara zafer va’di olduðu halde geldi, ki böylece, bu olay (Rumlarýn galibiyeti) müminlere va’dinin gerçekleþmesi hususunda bir mukaddime olsun. Çünkü Rumlar ehl-i kitaptýlar ve Müslümanlara Ýranlýlardan daha yakýndýlar. Ýþte bundan dolayý müslümanlar Rumlarýn yenilgisine üzülmüþ, Kureyþ müþrikleri sevinmiþlerdi.
Müminlerin Teselli Edilmesi (1-16. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildi. Yakýn bir yerde. Onlar bu yenilgilerinin ardýndan galib olacaklardýr.” (Âyet: 1-3) buyurup, Rumlarýn yenildiðini ifade etti ve kendileri gibi kitap ehli olduklarý için, zaferleriyle müminler sevinsin diye, onlarýn kendilerini yenenlere karþý (yakýnda) galip geleceklerini va’detti. Sonra; kuþkusuz o vaadde bulunduðu zaman, va’dinden caymayacaðýný; fakat insanlarýn çoðunun (bunu) bilmediklerini belirtti. Çünkü insanlarýn ilimlerinin, dünyanýn lezzetleri ve eðlenceleri gibi, zahiri dünya iþlerini bilmekten öteye geçemeyeceðini, o iþlerin batýnýna ve esrarýna ulaþamayacaklarýný bildirdi. Onlarýn bunun için ahiretten habersiz (gafil) olduklarýný onun bilgisine ulaþamadýklarýný ve iþte bütün bu sebeplerden dolayý onlarýn, Allah’ýn zafer va’dini inkar edip onu tasdik etmediklerini belirtti. Ve devamla, onlarýn haþri (diriliþi) ve orada kendileri için hazýrlanmýþ olan (azab)ý da inkar ettiklerini bildirdi. Sonra; onlarý, kendilerini bu hususta bilgiye ulaþtýracak düþünce ve tefekküre teþvik etti. Çünkü insanlar þayet göklerin, yerin ve bu ikisi arasýndakilerin yaratýlýþlarýný düþünüp tefekkür etmiþ olsalar; kuþkusuz Allah’ýn (c.c.) bunlarý ancak bir hikmete binaen ve muayyen bir süre için yaratmýþ olduðunu, bundan sonra da onlarýn inkar etmiþ olduklarý kýyametin meydana geleceðini anlayacaklarýný bildirdi. Devamla, þayet onlar 406
30- Rûm Sûresi
yeryüzünde dolaþsalar, kuþkusuz kendilerinden önce (onlar gibi) yalanlayan milletlerin sonlarýnýn ne olduðunu göreceklerini ve bunun da onlarý Allah’ýn va’dettiði yardým ve zaferi tasdike götüreceðini beyan etti. Sonra; kuþkusuz (bütün bunlarý) ilk defa yaratanýn Allah (c.c.) olduðunu, dolayýsýyla O’nun tekrar yaratmaya ve onlarý öldükten sonra mahþerde huzurunda toplamaya kadir olduðunu belirtti. Onlarýn Allah’ýn (c.c.) huzurunda toplandýklarý gün, bir kurtuluþ yolu bulamayacaklarýný ve koþmuþ olduklarý ortaklarýndan da kendileri için bir þefaatçi olmayacaðýný ve müþriklerin, ortak koþtuklarýnýnýn acizliðini gördükten sonra onlarý da inkar edeceklerini bildirdi. Devamla; o gün, müminlerle kafirlerin birbirinden ayrýlacaðýný ve her grubun kendileri için hazýrlanmýþ olana yöneleceðini belirtti. Artýk müminlerin bundan sonra bir bahçede (cennette) yaþayýp mesrur olacaklarýný bildirdi. Ve: “Fakat (inkar) edip âyetlerimizi ve ahiret buluþmasýný yalanlayanlara gelince, iþte onlar (tutuklanýp) azabýn içine getirilirler” (Âyet: 16) buyurdu.
Müminleri Güçlendirme Vasýtalarý (17-60. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Haydi akþama girerken, sabaha ererken Allah’ý tenzih (ve tesbih) edin (namaz kýlýn)” (Âyet: 17) buyurup; müminlere, namazý vakitlerinde kýlmaya devam etmelerini, sabah, akþam, yatsý, öðle vakitlerinde namazlarýný kýlmalarý emretti. Nitekim önceki sûrede de (Âyet: 45) bunu emretmiþti. Sonra; müminlere, o vakitlerde Allah’ý (c.c.) tesbih ve O’na hamdi yerine getirmeyi gerektiren sebepleri açýklayýp; kuþkusuz ölüden diri, diriden ölü çýkaranýn... vb. gibi devamýnda zikrettiði, diðer âyet ve nimetlerinin yegane sahibinin O olduðunu ifade etti. Sonra; bütün bu zikredilenleri tek baþýna O’nun yaptýðýný, O’nun bu hususta yaratýklarýndan, O’nun gibi ibadete müstahak olan ortaklarýnýn olmasýnýn (böyle bir düþüncenin) doðru olmadýðýný belirtti. Nitekim bizim de, bize verdiði rýzklarda, bizim ellerimiz altýnda bulunan (köle ve cariyeler)den ortaklarýmýzýn olmasýnýn doðru olmadýðýný bildirdi. (O’nun da kullarýndan kendisinin ortaðý olamayacaðýna dikkat çekti). 407
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; uðrunda iþkence gördükleri dinin üstünlüðünü onlara gösterip, o dinin (Ýslâmýn), Allah’ýn insanlarý, ta yaratýlýþtan kendisine uygun olarak yarattýðý, fýtrat dini olduðunu belirtti. Binaenaleyh Ýslâm’a sarýlmalarý, O’nu terkedip de birbirine düþman fýrkalara ayrýlan müþriklerden olmamalarý gerektiðini ifade etti. Sonra, o müþriklerden öyle bir takým kimseler bulunduðunu ki, bunlarýn kendilerine bir zarar dokunduðu zaman, yaratýlýþlarýna uygun olarak dinlerine dönüp Rabbi’lerine yalvardýklarýný; ancak o zarar kendilerinden uzaklaþtýrýldýðý zaman da onlardan bir grubun tekrar þirklerine dönüp, kendilerinden zararý kaldýrýp uzaklaþtýraný (Allah’ý) inkar ettiklerini belirtti. Ve, devamla yine onlardan bunun aksi baþka bir grubun da bulunduðunu onlarýnsa; (Allah) Teâlâ onlara bir rahmet tattýrdýðý vakit onunla sevindiklerini, eðer onlara bir kötülük isabet ederse ümitsizlik içerisine düþüp, bütün umutlarýný kaybettiklerini bildirdi. Sonra da, inananlara: Yakýnlarýn (fakir) yakýnlarýna geçim (nafaka) haklarýný vermeleri; zenginlerin de fakir ve yolda kalmýþlara zekatlarýný vermeleri suretiyle birbirlerine yardýmcý ve destek olmalarýný emretti. Ve, aralarýnda faizle muamele etmeyi yasakladý. Çünkü faizin O’nun katýnda, zekatýn arttýðý gibi artmadýðýný beyan etti. Sonra; müminlere, kuþkusuz O’nun, onlarýn düþmanlarýný, karada ve denizde çýkarmýþ olduklarý bozgunculuktan dolayý kendilerine bu yaptýklarýnýn karþýlýðý olarak bir miktar cezayý dünyada acilen vermek suretiyle cezalandýracaðýný ifade edip, böylece onlarý burada da cezasýz býrakmayacaðýný belirtti. Onlardan önce þirk koþanlarýn durumlarýnýn nasýl olduðuna bakýp görmeleri için yeryüzünde yürüyüp dolaþmalarýný ve kendilerine azap günü gelipte o gün paramparça olmadan önce dinlerine sarýlmalarýný emretti. O gün kafirlerin küfürlerinden dolayý cezaya çarptýrýlacaklarýný, müminlerin ise imanlarýndan dolayý mükafatlandýrýlacaklarýný belirtti. Cenab-ý Hakkýn, müminleri, müþriklerin eziyetlerine sabretmelerinden dolayý lütfundan mükafatlandýrmasý için bunlarý yaptýðýný bildirip, nitekim onlara rahmetinin müjdeleyicileri olarak rüzgârlarý gönderdiðini, kendilerinden önce suç iþleyenlerden intikam aldýðý gibi müminlerin düþmanlarýndan da intikam aldýðýný belirtti. Sonra; durumlarýnýn zayýflýðýna rað408
30- Rûm Sûresi
men, onlara yaptýðý va’dine bir açýklýk getirip; Allah’ýn (c.c.) rüzgârlarý gönderip de bulutu kaldýrdýðýný, onu gökyüzüne yaydýðýný, sonra onun içinden yaðmur çýkardýðýný; sonra o yaðmurun kullarýndan dilediði kimselere isabet ettiði zaman onunla sevindiklerini ifade edip,halbuki onlarýn önceden yaðmurdan ümit kesmiþ olduklarýný bildirdi. Sonra tekrar; O’nun rahmetinin eserlerinin, ölümünden sonra yeryüzünü nasýl dirilttiðini görmelerini delil getirerek, buna (inkar edenleri cezasýz býrakmayacaðýna) yeni bir açýklýk daha getirdi. Ve, bütün bunlarý yapanýn, bu zayýf hallerinden sonra müminleri güçlendirmeye kadir olduðunu ifade edip; O’nun her þeye kadir olduðunu belirtti. Sonra; kuþkusuz o müþriklerin; þayet kendilerine va’dettiði bu azabýn kesin olduðu hususunda onlarý uyarmak için üzerlerine sapsarý bir rüzgâr dahi göndermiþ olsa, onlarýn, ondan sonra da yine küfürlerine devam edeceklerini; çünkü onlarýn cahillik itibariyle hiçbir inzar/uyarý ve çaðrýnýn etki edemeyeceði ölçüde aþýrý bir dereceye ulaþtýklarýný, artýk ondan sonra onlarýn, kendilerine karþý Cenab-ý Hakkýn zayýflara (müminlere) nasib edeceði zafer ve yardým va’dine de inanmayacaklarýný beyan etti. Sonra; bütün bunlarý yapmaya kudretinin olduðunu isbat eden âyetlerinin örneklerinden olmak üzere, Allah’ýn (c.c.) insanlarý çocukluk hallerinde bir zaaftan (zayýf durum) yarattýðýný, sonra bu zayýflýktan sonra gençlik hallerinde onlara kuvvet verdiðini, sonra tekrar, kuvvetlerinden sonra onlara ihtiyarlýk hallerinde zayýflýk verdiðini belirtip, bu sebeple O’nun onlarý (dünyada) zayýflatmaya ve onlara karþý müminlere yardým etmeye de kadir olduðunu ifade etti. Sonra, onlarýn (bu) dünya azaplarýndan sonra en büyük azaplarýný zikretti. Bu azabýn da kýyamet koptuðu gün olacaðýný bildirip; öyleki azabýn þiddetinin, onlara dünyalarýnda ne kadar kaldýklarýný unutturacaðýný, bundan dolayý onlarýn orada bir saatten fazla kalmadýklarýna yemin edeceklerini belirtti. Ve, ilim ve iman sahiplerinin onlara cevaben: Kuþkusuz onlarýn Allah’ýn kendileri için tayin ettiði dirilme gününe kadar orada beklediklerini söyleyeceklerini bildirdi. Fakat onlarýn (dünyada) buna inanmadýklarý için, bunu bilemediklerini ifade etti ve o gün de onlarýn azapla karþýlaþacaklarýný, artýk onlara özrün hiç bir fayda vermeyeceðini ve onlar için o gün Allah’ýn rýza409
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sýný taleb etmelerinin de söz konusu olmayacaðýný belirtti. Çünkü kendilerine (dünyada) her türlü temsili/örneði getirdikten sonra onlarýn (oradaki) özürlerini hiç bir þey saymayacaðýný; zira onlarýn kendilerine getirdiði âyet ve mucizelere iman etmediklerini ifade etti. Sonra sûreyi, Peygamber’e (s.a.s.) kendisine ettiði o va’d gerçekleþinceye kadar sabretmesini emretmek suretiyle bitirip; “Sabret, Allah’ýn va’di haktýr. Ýnanmayanlar seni telaþa düþürmesin” (Âyet: 60) buyurdu.
410
31- LOKMAN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Lokman Sûresi, Sâffât Sûresi’nden sonra nazil oldu. Sâffât Sûresi ise Ýsrâ olayýndan sonra Mekke’de nazil olan sûrelerdendir. Böylece Lokman Sûresi’nin nüzulü de Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten önce gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn verilmesinin sebebi sûrede Lokman kýssasýnýn geçmiþ olmasýdýr. Lokman eski hükemâdandý. Ondan baþka hiçbir hekimin adý Kur’ân’da geçmemiþtir. Sûre, 34 âyettir. (36)
Amaç ve Tertibi: Bu sûrenin amacý, Kur’ân’ýn getirdiði, Allah (c.c.) tarafýndan indirilmiþ hikmetlerle, Lokmanýn getirdiði kendisinden rivayet edilen hikmetler arasýndaki uyumun beyan edilmesidir. Çünkü Lokman da o hikmetlerinde, Kur’ân’ýn çaðýrdýðý gibi, tek olan Allah’a imana çaðýrýyor; mekârim-i ahlaký emrediyor, çirkinliklerden men/nehy ediyordu. Bu amaç, sûrede üç bölüm halinde açýklanmýþtýr. Birincisi: Kur’ân’ýn hikmetini vurgulayýp, yüceltme. Ýkincisi: Lokmanýn hikmetinden bir nebzenin beyaný. Üçüncüsü ise: Allah tarafýndan indirilmiþ hikmetlerle, hükemadan rivayet edilen hikmetlerin ittifak ettiðine/uyuþtuðuna müþrikleri inanmaya davet. Böyle bir açýklamadan maksat, kendisine inen bu türlü hikmetlerin 36
Belki de bir peygamberdi. (Ç. N.)
411
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
deðerinin beyan edilmesi suretiyle Peygamber’i (s.a.s.) teselli etmektir. Ki böylece kavminin kendisine muhalefet etmekle sadece kendine ve diðer peygamberlere muhalefet etmekle kalmayýp, bilakis Lokman ve diðer hükemanýn getirdiklerine de muhalefet ettiklerini bilsin de, bu sebeple onlarýn inkar durumlarýnýn kendi üzerindeki aðýrlýðý hafiflesin ve onlarýn inat etmelerine, iman etmemekte direnmelerine üzülmesin. Bu sûreyle Rûm Sûresi arasýndaki münasebetin sebebi de iþte bu husustur. Bundan dolayý Lokman Sûresi, Rûm Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir.
Kur’ân’ýn Hikmetini Vurgulamak (1-11. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm, Mîm. Þunlar hikmetli kitabýn âyetleridir” (Âyet: 1-2) buyurup, Kur’ân’ýn hikmetli âyetler içerdiðini, bunlarýn hedefinin hidayet ve rahmet olduðunu vurgulayarak; O’nun, kuþkusuz bu Kur’ân’la, namaz kýlan, zekat veren ve ahirete inanan insanlardan, tabiatlarý ve iþleri güzel olanlarý islah ettiðini bildirdi. Ve, Kur’ân’ýn bu husustaki fazlýný/deðerini ancak kötü ve çirkin tabiatlý olup ta alay-eðlence türü sözlerle uðraþmayý O’nun hikmetiyle uðraþmaya tercih edenlerden baþkasýnýn inkar edemeyeceðini belirtti. Sonra; bundan dolayý, böyle yapanlarý þiddetli bir azapla tehdit etti. O’na inananlarý da Cennet nimetleriyle müjdeledi. Ve, O’nun va’dinin hak olduðunu, va’dinde hulf etmediðini; çünkü O’nun Aziz ve Hakîm, üstün ve hikmet sahibi olduðunu ifade ederek; bütün kudretiyle hikmetinden yüz çevirenlere azab edip, hikmetine yönelenleri de mükafatlandýracaðýný bildirdi. Sonra; gökleri görünen bir direk olmaksýzýn yarattýðýný... vb. gibi kudretini gösteren diðer delilleri açýklamak suretiyle üstünlüðünü ve gücünü beyan etti. Ve: “Ýþte bunlar, Allah’ýn yarattýklarýdýr. Hadi gösterin bana, ondan baþka (tanrý dedik)leri (niz) ne yarattý? Hayýr, hayýr, zalimler açýk bir sapýklýk içerisindedirler” (Âyet: 11) buyurdu.
Lokman Hikmetinin Açýklanmasý (12-19. âyetler) Allah Teâlâ sonra:”Andolsun biz Lokman’a þu yolda hikmet verdik: “Allah’a þükret” þükreden kendisi için þükreder; nankörlük eden de þunu 412
31- Lokman Sûresi
bilsin ki Allah ganidir (zengindir, onun þükrüne muhtaç deðildir), hamiddir (övülmüþtür, övgüye müstahaktýr)” (Âyet: 12) buyurup; Lokman’a hikmet verdiðini ve onun, hikmetlerinde insanlarý týpký Kur’ân’ýn çaðýrdýðý gibi, Allah’a imana ve insana þirk ve benzeri Allah’a isyaný mucip þeyleri emretmedikleri sürece, anne-babaya itaata... vb. gibi oðluna vasiyetini de dile getirdiði Kur’ân’a uygun diðer þeylere çaðýrdýðýný belirtti. Ve, Lokman’ýn hikmetlerine (onun): “yürüyüþünde doðal ol, sesini alçalt. Kuþkusuz seslerin en çirkini eþeklerin sesidir” (Âyet: 19) sözüyle son verdi.
Her Ýki Hikmetin Uyuþtuðu Þeylere Çaðrý (20-34. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Görmedin mi? Allah göklerde ve yerde bulunan þeyleri sizin emrinize verdi...” (Âyet: 20) buyurup, insanlarý her iki hikmetin üzerinde ittifak ettiði Allah’a imana çaðýrdý ve onlarýn; bilgisizce, yol göstericileri ve aydýnlatýcý bir kitaplarý olmadan, bu hususta tartýþmalarýný ayýpladý. Ve, burada ilimden maksadýn Lokman’dan rivayet edilen hikmetler, kitaptan maksadýn ise Allah katýndan indirilen hikmetler olduðuna iþaret edip, onlarýn (inanmayanlarýn) yaptýklarýnýn ise, herhangi bir delile dayanmadan sýrf, sadece babalarýný taklitten ibaret davranýþlar olduðunu vurguladý. Sonra, Peygamber’i (s.a.s.) inat ve cehaletten kaynaklanan bu tür inkara üzülmekten nehyetti. Ve, Peygamber’e (s.a.s.), onlarýn bu dünyadan bir miktar yararlandýktan sonra kuþkusuz O’na döneceklerini, sonra onlarý þiddetli bir azaba sürükleyeceðini haber verdi. Sonra, (yine) Peygamber’e (s.a.s.), þayet onlara: Gökleri ve yeri kim yarattý? diye sorarsa, onlarýn o ikisini de yaratanýn yalnýz Allah olduðunu itiraf edeceklerini belirtip; fakat onlarýn cahil ve inatkar olduklarýndan bu itiraflarýnýn onlarý þirklerinden vazgeçmeye sevketmediðini; çünkü onlarýn inkarlarýnýn inat ve cehaletlerinden kaynaklandýðýný vurguladý. Sonra; göklerde ve yerde bulunan her þeyin Allah’ýn (c.c.) olduðunu, ancak O’nun durumunun bu ikisini yaratmakla da sýnýrlý kalmadýðýný ve yine O’nun mülkünün de sýrf bunlarla sýnýrlý kalýp, bunlarla bitmediðini belirterek; bilakis O’nun kudretinde ve ilminde sonsuz harikalar olduðunu ifade etti. Ve: “Eðer yer yüzündeki 413
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
aðaçlar kalem olsa, deniz(ler) de (mürekkeb olsa) arkasýndan yedi deniz (daha) ona katýlsa da (Allah’ýn kelimeleri yazýlsa), yine (bütün bunlar tükenir de) Allah’ýn kelimeleri (harikalarý, mucizeleri) tükenmez” (Âyet: 27) buyurdu. Ardýndan: Bizim yaratýlmamýzýn ve diriltilmemizin (O’nun katýnda) tek bir kiþinin yaratýlýp diriltilmesi gibi (ayný þey) olduðunu, O’nun kudreti karþýsýnda azýn da çoðun da eþit olduðunu beyan etti. Sonra; tekrar Allah’ýn (c.c.) kudret ve ilminin harika ve mucizelerinden bahsetmeye devam edip, O’nun, geceyi gündüzün, gündüzü de gecenin içine soktuðunu; güneþi ve ayý emrine boyun eðdirdiðini bunlardan her birinin (kendisi tarafýndan) belirlenmiþ bir süreye doðru akýp gittiðini bildirdi. Ve yine, O’nun, insanlara denizlerdeki bir kýsým harikalarýný ve güçlerini göstermek için nimetiyle gemileri denizde akýtýp yürüttüðünü; bu esnada insanlarý gölgeler gibi dalgalar sardýðý zaman onlarýn kendilerini o tehlikeden kurtarmasý için Allah’a yalvardýklarýný; ancak onlarý kurtarýp karaya çýkardýðýnda da, (çok geçmeden) insanlarýn tekrar üzerinde olduklarý küfürlerine döndüklerini belirtti. Ve devamla, onlardan (bütün bu) gördüklerinin tesiriyle inkarlarýndan vazgeçip, mutedil olanlar olduðu gibi, küfürlerindeki aþýrýlýklarýndan dolayý gördüðü bu mucize ve harikalarý inkar edenlerin de bulunduðunu ifade etti. Sonra; hem Allah (c.c.) tarafýndan indirilen hikmetin (Kur’ân’ýn) hem de Lokman’dan rivayet edilen hikmetin ifade ettiði gibi insanlara, yalnýz O’ndan korkmayý ve insana amelinden baþka hiçbir þeyin fayda vermeyeceði ahiret gününden sakýnmayý emrederek sûreyi bitirirken, onlara va’dinin hak olduðunu bildirip, binaenaleyh aldatýcý þeylerin kendilerini Allah (c.c.) hakkýnda aldatmamasýnýnýn gerektiðine dikkat çekti. Ve: “Kýyamet saatine iliþkin bilgi Allah katýndadýr. Yaðmuru O yaðdýrýr. O, rahimlerde olaný da bilir. Hiç bir nefis yarýn ne kazanacaðýný bilmez. Ve hiç bir kimse nerede öleceðini bilmez. Bilen ve her þeyden haberdar olan yalnýz Allah’týr” (Âyet: 34) buyurdu.
414
32- SECDE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Secde Sûresi, Gâfir Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Gâfir Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtu. Binaenaleyh Secde Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, sûrenin onbeþinci âyetinde Allah Teâlâ’nýn: “Bizim âyetlerimize ancak, âyetler kendilerine hatýrlatýldýðý zaman secdeye kapanan, Rabbi’lerini överek tesbih edenler inanýrlar. Onlar büyüklük taslamazlar” (Âyet: 15) buyurmuþ olmasýdýr ki, bu âyet, okunduðunda secde etmenin sünnet olduðu (Kur’ân) âyetlerindendir. Sûre, 30 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý Kur’ân’ýn Allah (c.c.) katýndan indirildiðinin isbatýdýr. Bu da önceki sûrenin amacýna yakýn bir amaçtýr. Bundan dolayý da o sûreden sonra zikredilmiþtir. Bunun yanýnda sûre, müminleri müþriklerin iþkencelerine karþý sabra teþvik ve kendilerinden önce Ýsrailoðullarýndan sabredenleri mükafatlandýrdýðý gibi onlarýn da mükafatlandýrýlacaklarýnýn va’dedilmesi vb. gibi içermiþ olduðu konularý itibariyle de önceki sûreye benzemektedir. Sûrenin amacý, sûrede iki bölüm halinde iþlenmiþtir: Birincisi: Kur’ân’ýn Allah katýndan indirilmiþ bir kitap olduðunun isbatý ve O’na iman eden ve O’nu yalanlayan kimselerin ahirette ve dünyada, sonlarýnýn ne olacaðýnýn beyaný hakkýndadýr. Ýkinci kýsým ise: Salim ta415
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
biatlý hiçbir aklýn inkar edemeyeceði delillerle ve Ýsrâiloðullarýndan Tevrat’a iman edenlerin þanlarýnýn yücelmesi ve Allah Teâlâ’nýn onlarý dünyada Allah Teâlâ’nýn emriyle (insanlarý) doðru yola ileten önderler kýldýðýný vurgulamak suretiyle, birinci kýsýmda belirtilen hükmün teyidi hakkýndadýr.
Kur’ân’ýn Allah Katýndan Ýndirildiðinin Ýspatý (1-17. âyetler) Allah Teâlâ: “Elif, Lâm, Mîm. Þüphe yok ki Kitabýn indiriliþi, âlemlerin Rabb’i tarafýndandýr” (Âyet: 1-2) buyurup, Kitabýn (Kur’ân’ýn) kendi katýndan indirildiðinde hiçbir þüphe olmadýðýný ifade etti. Ýnsanlarýn O’nu Peygamber’in (s.a.s.) uydurduðunu iddia ettiklerini belirtti. Ve, Kur’ân’ýn Peygamber’in (s.a.s.) kendilerine, ondan önce hiçbir uyarýcý/peygamber gelmemiþ olan kavmini inzar etmek ve onlarý, (Allah’a imandan) sapmalarýndan sonra Allah’a imana ulaþtýrmak için getirmiþ olduðu hak/gerçek olduðunu bildirmek suretiyle inkar edenlerin iddiasýný reddetti. Ve, Allah’ýn (c.c.) gökleri ve yeri altý günde yaratan (Zât) olduðu... vb. gibi, insanlarý imana ulaþtýrma/hidayet etme hususunda, kudretini gösteren diðer delilleri zikretti. Sonra, inanmayanlarýn diðer bir þüphelerini zikretti ki, bu da onlarýn, Peygamber’in (s.a.s.) kendilerine çürüyüp toprak olup, yerin içinde yok olduktan sonra tekrar dirilecekleri ve küfürlerinden dolayý cezalandýrýlmak için Rabbi’lerine kavuþacaklarý yolunda getirdiði haberini inkar etmeleridir. Allah (c.c.) onlarýn bu þüphe ve inkarlarýný, onlarýn ölmelerinin ve öldükten sonra dirilmek sûretiyle yaptýklarýnýn karþýlýðýný görmelerinin kaçýnýlmaz olduðunu bildirmek sûretiyle cevapladý. Onlarý küfürlerinden dolayý hesaba çektiðinde, onlarýn baþlarýný öne eðip, tekrar orada Kendi’sine iman etmeleri için, kendilerini bir daha dünyaya göndermesini niyaz edeceklerini belirtti. Bunun üzerine Cenab-ý Hakk’ýn onlara cevaben: Þayet dilemiþ olsaydý onlarý dünyada hidayete erdirmiþ olacaðýný ifade ederek; fakat O’nun bunu dilemediðini, artýk bundan sonra onlarý dünyaya geri döndürmek suretiyle dileðini/muradýný deðiþtirmenin de hiçbir yolu/çaresi olmadýðýný belirterek; onlarýn cehenneme girmelerinin kesinleþ416
32- Secde Sûresi
tiðini, ve yine, onlarýn dünyada böyle bir günle karþýlaþacaklarýný unutmalarý sebebiyle de, cehennem azabýný tatmalarýnýn kendileri için kaçýnýlmaz olduðunu beyan edeceðini bildirdi. Sonra; imanýn onlar gibi mütekebbir bir toplumdan sadýr olmayacaðýný, (onlar gibilerinin iman edemeyeceklerini) imanýn ancak Rabbi’lerinin âyetleri hatýrlatýldýðý vakit secdeye kapanýp, kendilerine âyetleri hatýrlatana karþý mütevazi olanlar ve âyetlerde zikredilen benzeri diðer sýfatlara sahip olanlardan sadýr olacaðýný belirtti. Ve bunlar hakkýnda: “Yaptýklarýna karþýlýk olarak onlar için ne gözler aydýnlatýcý nimetlerin saklandýðýný hiç kimse bilmez” (Âyet: 17) buyurdu.
Özendirme ve Korkutma Yoluyla Kendisini Ýmana Sevketme (18-30. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Hiç inanan kimse, fasýk gibi olur mu? Elbette bunlar bir olmazlar” (Âyet: 18) buyurup, iki sebepten dolayý Kendi’sine inanan kimselerin (ahirette) görecekleri karþýlýklarýnýn Kendi’sini yalanlayanlarýnki gibi olmayacaðýný ifade etti. Bu sebeplerden birincisi: Aklen, mümin ve fâsýkýn (amellerinin) karþýlýðýnýn bir olmayacaðý, müminlere yaptýklarýnýn karþýlýðý olarak, durulmaya deðer cennetlerin onlarýn olacaðý, fasýklarýn ise duracaklarý yerin ahirette ateþ olacaðý ve dünyada müslümanlarý kendilerine hakim kýlmak suretiyle onlarýn dünyada da buna yakýn bir azaplarýnýn olacaðý hususudur. Ýkincisi ise: Allah’ýn (c.c.) Mûsa’ya kitap verip, bu sebeple ona inananlarý, onu yalanlayanlara karþý muzaffer kýlmasýdýr. Ki, böylece peygamber (s.a.s.), Mûsa’nýn kavuþtuðu baþarý ve muzafferiyete kendisinin de kavuþacaðýnda þüphe etmesi doðru olmaz. Allah Teâlâ bu iki sebebi belirttikten sonra Mûsa’nýn kitabýný Ýsrailoðullarýna yol gösterici kýldýðýný, onunla onlara doðru yolu gösterdiðini ve onlardan kendi buyruðuyla (insanlara) doðru yolu gösteren önderler kýldýðýný, onlarý düþmanlarýnýn eziyetlerine sabretmelerinin karþýlýðý olarak bu þekilde mükafatlandýrdýðýný beyan etti. Sonra; yine o müþriklere: Bu iþin Mûsa’nýn kavmiyle sýnýrlý kalmadýðýný, aksine peygamberlerini yalanlamalarý üzerine helak etmiþ olduðu daha bir çok nesillerin bulunduðunu ve onlarýn (müþriklerin), bu helak edilenlerin yurtlarýnda dolaþýp onlarýn baþlarýna geleni bizzat gözleriy417
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
le gördüklerini ifade etti. Sonra; inanmayanlara, kuþkusuz iþte bu cezalarýn hepsinin, þayet akýllarýný kullanarak düþünseler kendileri için, O’nun kudretini gösteren birer âyet/iþaret olduðunu belirtti. Ve, onlarý üzerlerinde olan nimetlerini düþünmeye teþvik edip, hayvanlarýnýn ve kendilerinin yiyecekleri ekinleri çýkarmak için, kuru otsuz topraða suyu nasýl sevkettiðine dikkat çekti. Ve böylece onlarý ayný anda hem korkutmuþ ve hem de özendirmiþ oldu. Sonra, müþriklerin, alay yollu bir sorularýnýn zikriyle sûreyi tamamladý ki o soru da onlarýn -peygamberle alay ederek-: Doðru iseniz bu fetih ne zaman? demeleriydi. Onlara cevaben: O fetih geldiði zaman onlarýn O’nun (Peygamber’in (s.a.s.)) doðruluðuna iman edeceklerini, ama artýk iþ iþten geçmiþ olup imanlarýnýn onlara bir faydasý olmayacaðýný bildirdi. Ve, kendilerine yapmadýklarýný tamamlamak için mühlet de verilmeyeceðini belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlarýn (bu tür) alaylarýna aldýrmayýp, onlarýn helak edilmeleri va’dini beklemesini emretti. Ve: “sen onlardan yüz çevir, bekle zaten onlar da beklemektedirler” (Âyet: 30) buyurdu.
418
33- AHZÂB SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ahzâp Sûresi, Âl-i Ýmrân Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Âl-i Ýmrân Sûresi’nin nüzulü de Ahzâb savaþýndan sonra gerçekleþmiþti. Böylece Ahzâb Sûresi’nin nuzulü de hicretin beþinci yýlý sonlarýnda gerçekleþmiþ olmaktadýr. Binaenaleyh bu sûre, Bedir savaþý ile Hudeybiye barýþý arasý dönemde nazil olan sûrelerden olmaktadýr. Sûreye bu adýn verilmesinin sebebi, sûrede Ahzâb savaþýnýn zikredilmiþ olmasýdýr. 73 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý Peygamber’le (s.a.s.) ilgili bazý hükümlerin anlatýlmasýdýr. Bu sebeple sûre, Peygamber’e (s.a.s.) sesleniþ/nida ve ona takva üzere olmasý (Allah’tan korkmasý) emriyle baþlamýþtýr. Ki, bu baþlangýç kendisine teklifi kasdolunan hükümlere bir hazýrlýk olsun. Kuþkusuz bu sûrenin içerdiði hükümler de Ahzâb savaþý esasýnda yasallaþmýþ hükümlerdir. Ýþte bundan dolayý bu zamanda meþrulaþan hükümlerin ve savaþýn sûrede birlikte kaydedilmesi için sûrede geçen hükümler ve savaþýn anlatýmý birleþtirilmiþtir. Önceki sûre Kur’ân’ýn Allah (c.c.) tarafýndan indirildiðinin ispatýyla baþlamýþtý. Bu sûrede ondan sonra gelip, yalnýz O’na uymayý emir ve O’nun hükümlerine sarýlmak hususunda herhangi bir kimseden korkmayý 419
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
nehiyle baþlamýþtýr. Her iki sûre arasýndaki münasebetin sebebi de iþte bu durumdur.
Zeyd Bin Hârise’nin Evlat Edinilmesinin Ýptali (1-27. âyetler) Allah Teâlâ: “Ey Peygamber, Allah’tan kork; kafir ve münafýklara itaat etme. Kuþkusuz Allah her þeyi bilendir. Hüküm ve hikmet sahibidir” (Âyet: 1) buyurup, bununla Zeyd bin Hârise’nin oðulluðunun iptali emrine zemin hazýrladý. Ki, böylece müminler de evlatlýklarýnýn iptalinde Peygamber’e (s.a.s.) tabi olsunlar. Evlatlýk edinme, Araplarda ve sair halklarda kökleþmiþ bir adetti. Peygamber (s.a.s.) bunu iptal edince kafir ve münafýk(lardan) düþmanlarý onu þiddetle kötülediler. Ýþte bundan dolayý bu sûre Peygamber’e yalnýz Allah’tan korkmasý ve düþmanlarýna itaat etmemesi, kendisine vahyolunana uymasý ve Allah’a tevekkül etmesi emriyle baþladý. Sonra, O’na Allah’ýn bir adamýn göðüs boþluðunda, biriyle Allah’tan diðeriyle baþkalarýndan korkuyu bir araya getireceði iki kalb yaratmadýðýný belirtti. Ve yine ayný þekilde birisi hanýmýna “sen bana annemin sýrtý gibisin” dediðinde bu sözün bir anlamý olmasý için de O’nun, bir adam için iki anne de yaratmadýðýný Peygamber’e (s.a.s.) bildirdi. Ki, böylece asýl maksad olan evlatlýðýn iptaline geçsin. Sanki Allah Teâlâ þöyle buyurdu: Bir adam için iki kalb ve iki anne yaratmadýðým gibi, bir çocuk için de iki baba yaratmadým. Binaenaleyh onlarýn sadece dilleriyle söylemeleriyle evlatlýklarýnýn onlarýn öz oðullarý gibi olmasý doðru deðildir. Sonra; müminlere, oðulluklarýný kendi öz babalarýna nisbet etmelerini emretti. Çünkü bunun O’nun katýnda oðulluklarýný çaðýrma açýsýndan daha doðru ve adil bir davranýþ olacaðýný belirtti. Þayet onlarýn babalarýnýn kimler olduðunu bilmiyorlarsa, onlarýn müminlerin din kardeþleri olduðunu, kendi oðullarý olmadýklarýný bildirdi. Hataen, dil sürçmesi ve kasýtsýz olarak onlarý, kendilerini evlat edinenlerin adýyla çaðýrmalarýnda müminlerin üzerine bir günah olmadýðýný açýkladý. Sonra; Peygamber’in (s.a.s.) bütün müminlere canlarýndan daha ileri olduðunu, onun eþlerinin bütün müminlerin anneleri olduðunu, dolayýsýyla Pey420
33- Ahzâb Sûresi
gamberin müminlerden yalnýz birinin deðil, Peygamber’in (s.a.s.) babalýðý ve onun eþlerinin de analýðý açýsýndan bütün müminlerin eþit olduðunu, bunun onlarýn içinden sadece birine tahsis edilmesinin doðru olmayacaðýný bildirdi. Devamla, akrabalarýn da miras hususunda kimisinin kimisinden daha ileri (haklara sahip) olduðunu, binaenaleyh evlatlýk yoluyla kendisine yabancý olan birisini miraslarýna dahil etmelerinin de doðru olmayacaðýný beyan etti. Sonra; O’nun, Peygamber’den (s.a.s.) ve ondan önce gelmiþ olan bütün peygamberlerden, peygamberlik mesajlarýný olduðu gibi ümmetlerine aktaracaklarý ve bu hususta hiç bir kimseden korkmayacaklarýna dair söz/misâk aldýðýný hatýrlatmak suretiyle bu durumu iyice tekid edip pekiþtirdi. Ki, onu (risâleti) teblið hususunda doðru olanlara (ahdine sadýk kalarak risâlet görevini yerine getiren peygamberlere) doðruluklarýndan sorsun (onlarýn tebliðdeki sadakatlerini ümmetleri önünde açýklasýn), onlarý inkar edenlere de acýklý bir azap hazýrlasýn. Sonra, Cenab-ý Hak, emrettiði þeylerde yalnýz O’ndan korkma emrini pekiþtirmek için, burada konu dýþýna çýkarak Ahzâb savaþýnda meydana gelen olaylarýn anlatýmýna geçti. Ve, müminlere deðiþik kabile ve gruplardan düþman askerlerinin kendilerinin üzerine hücum etmek için toplandýðý, Kureyza Oðullarýnýn kendileriyle yapmýþ olduklarý antlaþmayý bozup düþmanlarýna katýldýklarý, münafýklarýn hiyaneti ve müminleri savaþtan geri çevirme çabalarýnýn ortaya çýktýðý, binaenaleyh bu durumun kendilerine aðýr gelip çok güç durumda kalarak þiddetle sarsýldýklarý an, O’nun kendi üzerlerinde olan (kendilerine ihsan ettiði) nimetini hatýrlamalarýný emretti. Ve, böyle bir durumda kendilerine güç verdiðini, bu sebeple düþmanlariyle savaþa sabredip, münafýklarýn kendilerini savaþtan vazgeçirme çabalarýndan etkilenmediklerini bildirdi. Sonunda da Cenab-ý Hakk’ýn o gruplarý, kinleriyle birlikte geri çevirip, onlarla savaþta (müminlere yardýmcý olarak) yettiðini, müminlerin muhasarasýndan sonra Kureyza Oðullarýný, hisarlarýndan indirip çýkardýklarýný; onlardan bir grubunu öldürüp, bir grubunu da esir ettiklerini hatýrlattý. Devamla da: “onlarýn topraklarýna, evlerine, mallarýna ve henüz ayak basmadýðýnýz bir topraða (Hayber’e) sizi mirasçý yaptý. Allah her þeye kadirdir” (Âyet: 27) buyurdu. 421
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Peygamber’e (s.a.s.) Hanýmlarýný Mühayyer Býrakmasýnýn Emredilmesi (28-36. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ey Peygamber! Eþlerine söyle, de ki: “Eðer siz dünya hayatýný ve onun süsünü istiyorsanýz, gelin size boþanma bedelini vereyim de sizi güzellikle salayým.” (Âyet: 28) buyurdu. Peygamber’in (s.a.s.) eþleri, ondan bazý geçici dünya nimetleri istemiþler ve ondan nafakalarýný/harcamalarýný artýrmayý taleb etmiþler ve de birbirlerini kýskanmak suretiyle onu incitmiþlerdi. Bunun üzerine Cenab-ý Hak Peygamber’e (s.a.s.), -ille de bu istedikleri dünya nimetleri üzerinde diretirlerse- onlarý boþanmakla veya Allah’ý, O’nun Resulünü ve ahireti tercih ederek Peygamber’in (s.a.s.) nikahý altýnda kalmak arasýnda bir tercih yapmakta serbest býrakmasýný kendisine emretti. Sonra, Peygamber’in (s.a.s.) hanýmlarýna nasihat ederek, onlarýn durumunun diðer hanýmlarýn durumu gibi olmadýðýný, onlarýn içinden kimin açýk bir terbiyesizlik yaparsa onun cezasýný (diðer kadýnlara göre) iki kat artýracaðýný, kim de Allah’a ve Resulüne itaat ederse onun da mükafatýný iki kez vereceðini bildirdi. Sonra; onlara, vakarla evlerinde oturmalarýný, eski cahiliye çaðý kadýný gibi açýlýp saçýlmalarý terketmelerini... vb. gibi onlara yönelik diðer emir ve yasaklarýna uymalarýný kendilerine emretti. Sonra; tekrar onlarýn muhayyer býrakýlmasý hususuna dönüp, ne onlarýn ve ne de onlardan baþkalarýnýn, Allah’ýn kendileri için seçtiði/verdiði bir hükümde muhayyerliklerinin söz konusu olmayacaðýný belirtti. Ve: “Allah ve elçisi bir iþte hüküm verdiði zaman artýk inanan erkek ve kadýnlarýn o iþi kendi isteklerine göre seçme haklarý yoktur. Kim Allah’a ve elçisine isyan ederse muhakkak ki o apaçýk bir sapýklýða düþmüþ olur” (Âyet: 36) buyurdu.
Peygamber’in (s.a.s.) Zeyd’in Boþadýðý Eþiyle Evlendirilmesi (37-44. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah’ýn kendisine nimet verdiði; senin de kendisine lütufta bulunduðun kimseye: Eþini yanýnda tut... diyordun.” (Âyet: 37) buyurup; Peygamber’in (s.a.s.) evlatlýk edinmiþ olduðu Zeyd b. Hârise’ye 422
33- Ahzâb Sûresi
“Eþini yanýnda tut (boþama)” dediðini hatýrlattý. -Zeydin eþi Cahþ kýzý Zeyneb’ti. Zeyd onu boþamak istiyordu. Çünkü Zeyneb, Zeyd’e karþý soyuyla iftihar ediyordu-. Sonra da; Peygamber’in (s.a.s.), Zeyd’in evlatlýðýnýn iptalinde daha etkili olabilmesi için, Zeyd boþadýktan sonra Zeyneble evlenme isteðini içinde gizlemiþ olduðunu bildirdi. O’nu, bu istediðini gizlemeye sevkeden sebebin de, evlatlýðýnýn hanýmýyla evlendi diye insanlarýn kendisini ayýplama korkusu olduðunu ifade ederek; Allah’ýn, Kendi’sinden korkmaya o insanlardan daha müstahak olduðunu belirtti. Bu yüzden, Zeyd boþanýnca da onu Peygamber’le (s.a.s.) evlendirdi ki böylece oðulluklarýnýn kendilerinden iliþkilerini kestikleri eþler hakkýnda insanlara (onlarla evlenmekte) bir günah olmasýn. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) de bu evlilikte bir günah olmadýðýný çünkü bunun kendisinden önceki peygamberlerde de uyguladýðý bir sünnetullah olduðunu belirtip, Peygamber’in (s.a.s.) müminlerden hiç birinin (gerçek) babasý olmadýðýndan (müminlerden birinin) boþanmýþ eþinin de ona haram olmadýðýný bildirdi. Sonra da, müminlere; Allah’ý çok zikretmelerini, O’nu sabah akþam tesbih etmelerini emretti. Çünkü O’nun bu ve benzeri gibi kendilerine meþru kýldýðý hükümlerle onlara merhamet edip, bu sebeple onlarý karanlýklardan aydýnlýða çýkardýðýný, O’nun onlara karþý devamlý, çok merhametli olduðunu ifade etti. Ve: “Kendisine kavuþacaklarý gün onlara edeceði saðlýk dileði selamdýr. (Allah) onlar için çok þerefli bir mükafat hazýrlamýþtýr” (Âyet: 44) buyurdu.
Peygamber’e (s.a.s.) Bazý Genel Prensiplerin Bildirilmesi (45-49. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ey Peygamber! biz seni þahid, müjdeci ve uyarýcý olarak gönderdik” (Âyet: 45) buyurup, Peygamber’i (s.a.s.) insanlara bir þahit, müjdeci ve uyarýcý olarak gönderdiðini belirtti. Þayet insanlar inanýrlarsa ona düþenin onlar için Allah katýnda olan lütuf ve ihsaný kendilerine müjdelemek olduðunu ifade ederek; yok eðer onlar kafir ya da münafýklar olurlarsa, o zaman da onlara itaat etmesinin, ya da her hangi bir þeyde onlardan korkmasýnýn doðru olmayacaðýný bildirdi. Peygam423
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ber’e (s.a.s.) gerekenin insanlara eziyeti býrakýp yalnýz Allah’a (c.c.) tevekkül edip O’na güvenmek olduðunu ifade etti. Sonra, Peygamber’e
(s.a.s.)
düþmanlarýna eziyeti terketmeyi emretmesi münasebetiyle, müminlere de, eþlerini nikahlayýp da henüz onlara dokunmadan boþadýklarý zaman onlara eziyeti terketmelerini emretti. Ve: “Onlarýn üzerinde sayacaðýnýz bir iddet hakkýnýz yoktur. O surette onlara mutalarýný verin (biraz geçimlik verip memnun edin) ve onlarý güzellikte (istediklerini yapmada) serbest býrakýn”
(Âyet: 49)
buyurdu.
Peygamber’in (s.a.s.) Eþleri Hakkýndaki Ayrýcalýklarý (50-58. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ey Peygamber, biz mehirlerini verdiðin eþlerini... sana helal kýldýk”
(Âyet: 50)
buyurup, dörtten fazla evliliðin O’na helal
kýlýnýþý, aralarýnda nefsini eþitçe paylaþtýrdýðý sürece, onlarýn gözlerini aydýn etmek/eþlerini memnun etmek için aralarýnda nöbetin (kasem) üzerine vacip olmayýþý ve eþlerinin sadece kendisine ve kendisinin de sadece onlara mahsus olmasý için onlarý boþamasý ya da onlardan baþka eþlerle evlenmesinin haram oluþu gibi sadece Peygamber’e susiyetleri dile getirdi. Sonra; Peygamber’in farz olduðu ve Peygamber’den
(s.a.s.)
(s.a.s.)
(s.a.s.)
mahsus olan hu-
hanýmlarýna örtünün
sonra onlarýn baþkalarýna nikahlan-
masýnýn haram oluþu gibi bu yasamayý izleyen (diðer) hükümleri zikretti. Ve, örtünme farziyetinden babalarýný ve onlar gibi yakýnlarý olan diðer erkekleri istisna etti. Sonra; bu hususta ona (Peygamber’e) gösterilmesi vacip olan saygýya deðinip; Allah’ýn ve meleklerin ona salat ettiklerini (O’nun þanýný yücelttiklerini, þerefini gözet-tiklerini) dolayýsýyla müminlere de her vakit ona salat etmek suretiyle, saygýlarýný ifade etmeleri gerektiðini bildirdi. Sonra; bu konuda onu incitenleri dünya ve ahirette lanetlemekle tehdit etti. Ve bu münasebetle bütün insanlarý incitenleri de, tehdit edip: “Mümin erkeklerle mümin kadýnlarý, yapmadýklarý bir þeyden dolayý rahatsýz edip incitenler bir iftira ve apaçýk bir günah yüklenmiþlerdir” (Âyet: 58)
buyurdu. 424
33- Ahzâb Sûresi
Peygamber’e (s.a.s.) Kendi Eþleri ve Diðer (Mümin) Kadýnlarýn Örtmeleri Gereken Uzuvlarýnýn Bildirilmesi (59-73. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ey Peygamber, eþlerine, kýzlarýna ve müminlerin kadýnlarýna söyle: (Dýþarý çýktýklarýnda) örtülerini üstlerine salsýnlar...” (Âyet: 59) buyurdu. Ve, Peygamber’e (s.a.s.): Eþlerine, kýzlarýna ve müminlerin kadýnlarýna üzerlerine örtülerini salmalarýný, vücutlarýný örtmelerini söylemesini emretti. Bunun, iffetle tanýnmalarý ve kötü yolda olan münafýklarýn kendilerine karþý kötü arzu duymamalarý için en uygun bir davranýþ olduðunu bildirdi. Sonra; o münafýklarý tehdit edip, eðer yollarda kadýnlara sarkýntýlýklarýndan ve bunun dýþýnda yaptýklarý diðer kötülüklerden vazgeçmezlerse Peygamber’i (s.a.s.) üzerlerine göndermek suretiyle kendilerini cezalandýracaðýný belirtip, artk bundan sonra Medinede çok az bir süre kalabileceklerini; gidecekleri her yerde de öldürülmelerinin kaçýnýlmaz olacaðýný bildirdi. Nitekim bunu onlardan öncekilere de yapmýþ olduðunu kendilerine hatýrlattý. Sonra, münafýklarýn yapmýþ olduklarý kötülüklere deðindi. Onlarýn, Peygamber’e (s.a.s.), -alay yollu- tehdit edildikleri þeylerin ne zaman olacaðýný sorduklarýný bildirdi. Ve onlara cevaben: Bunun yakýnda olacaðýný ifade edip; o zaman baþlarýna gelecek lanet ve azabý beyan etti. Sonra, sûrede daha önce geçtiði þekliyle münafýklarýn yaptýklarý gibi, Peygamberi karalamak vb. davranýþlarla, Peygamber’i (s.a.s.) incitmekten bütün müminleri nehyetmek suretiyle sûreyi tamamladý. Ki böylece müminler, hiç iliþkisi olmadýðý bir þeyden dolayý Mûsa’yý (a.s.) ayýplamak suretiyle ona eziyet eden (Yahudi)ler gibi olmasýnlar. Sonra; onlara: ayýplama ve çirkin sözler söyleme yerine takvayý ve doðru sözlülüðü emretti. Devamla, o, yalancýlýkla karalayanlarýn (O’na yalancýlýk suçlamasý atanlarýn) gözetmedikleri emanetin (teklifin, sorumluluðun) önemini vurguladý. O’nu (emaneti) taþýmayý göklere, yere ve daðlara arz ettiðini; fakat bütün bunlarýn onun sorumluluðunun aðýrlýðýndan dolayý ondan kaçýndýklarýný ifade etti. Ýnsanýn onu yüklenmek suretiyle kendi nefsine acýmadýðýný; zira insanýn, çok zalim ve çok cahil olduðunu; bu yüzden 425
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
onun, emaneti hafife almak suretiyle, emanet iþine gereken önemi vermediðini belirtti. Ve, yine insanýn ameneti yüklenmeyi terketmek suretiyle cezalandýrýlacaðý ve O’nu yüklenmek suretiyle de mükafatlandýrýlacaðýný bildiði için Onu yüklendiðini belirtip: “(Allah bu emaneti insanlara vermiþtir) ki, iki yüzlü (münafýk) erkeklere ve iki yüzlü kadýnlara, puta tapan erkeklere ve puta tapan kadýnlara azab etsin; inanan erkeklerin ve inanan kadýnlarýn da tevbesini kabul buyursun. Allah çok baðýþlayan, çok merhamet edendir” (Âyet: 73) buyurdu.
426
34- SEBE’ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Sebe’ Sûresi, Lokman Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Lokman Sûresi de Ýsrâ olayý ile hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Sebe’ Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Sûrenin bu isimle adlandýrýlmasý, sûrede Sebe’ halkýnýn kýssasýnýn geçmiþ olmasýndandýr. Sebe’, Yemen’deki eski þehirlerden bir þehirdi. Orada eski bir devletin baþþehriydi. Erim Seli sebebiyle Ma’rib seddinin yýkýlmasý esnasýnda harap oldu. Sûre, 54 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý kýyamet gününün ispatýdýr. Geçen sûrenin sonunda, inanmayanlar Peygamber’den (s.a.s.), alay yollu, kýyamet gününü sormuþlardý (ve orada Allah (c.c.) þöyle buyurmuþtu):” Senden kýyamet saatini soruyorlar. De ki: Ona iliþkin bilgi Allah katýndadýr. Ne bilirsin belki de o saat yakýndýr!” (Ahzâb sûresi, âyet: 3). Ýþte bundan dolayý bu sûre önceki sûreden sonra zikredilmiþtir. Sûre, inanmayanlarýn, o güne itirazlarýný zikretmeye bir hazýrlýk olmasý için Allah’a hamdla baþlamýþtýr. Sonra; sûrede söz (kýyamete) itiraz ve buna (verilen) cevap etrafýnda dönüp dolaþmýþtýr. Sonunda sûre, inkar edenlerin inat ve kibirlenmelerinin isbatýyla son bulmuþtur.
427
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Kýyamet Gününe Ýlk Ýtiraz (1-6. âyetler) Allah Teâlâ: “Hamd, göklerde ve yerde bulunanlarýn hepsi kendisinin olan Allah’a mahsustur. Ahirette de hamd O’na mahsustur. O hikmet sahibidir. (Her þeyi) haber alandýr” (Âyet: 1) buyurup, bizlere göklerde ve yerde verdiði nimetlerinden dolayý, dünyada O’na hamd etmemizin üzerimize vacip olduðunu ifade etti. Ve, O’na dünyada hamd etmemizden dolayý ahirette ödüllendirileceðimizi bildirdi. Böylece ahirette de O’na hamd etmemizin üzerimize vacib olduðunu belirtip O’nun hikmet sahibi, her þeyden haberdar, her þeyi bilen, çok esirgeyen ve çok baðýþlayan olduðunu bildirdi. Dolayýsýyla, O’nun bizi yaratmasýnýn boþ yere, hikmetsiz olmasýný düþünmenin doðru olmadýðýný vurguladý. Sonra, inkarcýlarýn kýyamet gününe ilk itirazlarýný dile getirip: “Ýnkar edenler: Kýyamet saati bize gelmez dediler” (Âyet: 3) buyurup; onlara cevaben de: Onun (kýyamet) kesinlikle geleceðini, kýyametin gelmesinde herhangi bir þüphe olmadýðný kesin bir dille ifade etti. Bunun, iman edip salih amel iþleyenleri mükafatlandýrmak, O’nun âyetlerinde kendisini aciz býrakmaya çalýþanlarý da cezalandýrmak için kesinlikle gerçekleþeceðini, mutlaka kýyametin geleceðini ifade edip: “Kendilerine bilgi verilenler, Rabb’inden sana indirilenin, gerçek olduðunu, mutlak galip ve hamda layýk (Allah)ýn yoluna ilettiðini görürler” (Âyet: 6) buyurdu.
Kýyamet Gününe Ýkinci Ýtiraz (7-28. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ýnkar edenler (birbirlerine, Peygamber’le alay ederek): Size tamamen daðýlýp parçalandýktan sonra, mutlaka yeni bir yaratýlýþ içinde olacaðýnýzý haber veren bir adam gösterelim mi? dediler” (Âyet: 7) buyurup, onlarýn ölüp, tamamen daðýlýp paramparça olduktan sonra tekrar yeniden diriltilip eski hallerine döndürülmelerinin imkansýz olduðunu düþündüklerini bildirdi. Ve, buna cevaben: onlarýn bunun imkansýz olduðunu düþünmelerinin hiçbir sebebi olmadýðýný, onlarýn, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarýnda bulunan ve O’nun kudretinin ke428
34- Sebe’ Sûresi
maline delalet eden delilleri görüp durduklarýný belirtti. Devamla, kuþlarý ve daðlarý Dâvud’un emrine verenin ve Süleyman’ýn emrine de rüzgârý verip, O’nun için erimiþ bakýrý sel gibi akýtanýn da O olduðunu bildirdi. Ve yine Sebe’ halký üzerine Erim selini gönderip onlarý helak ederek yurtlarýný harap edenin de O olduðunu belirtti. Sonra; Allah ve O’nun kudretinin kemaliyle karþýlaþtýrmalarý için onlarýn putlarýnýn aciz ve yetersizliðini belirtip, Peygamber’ine: onlara hak açýklandýktan sonra, onlarla tartýþmasýnda daha hassas olmasýný ve onlara: Ya kendisinin, ya da onlarýn (ikisinden birinin) doðru yolda veya açýk bir sapýklýk içerisinde olduðunu söylemesini emretti. Ve, Peygamber’in (s.a.s.) yapmýþ olduðu iþten inanmayanlarýn sorulmayacaðýný, nitekim onlarýn yaptýklarý iþlerden de Peygamber’in (s.a.s.) sorulmayacaðýný ve aralarýnýn ayrýlacaðý (aralarýnda hükmün verileceði) bir günün gelmesinin de kaçýnýlmaz olduðunu onlara söylemesini de emretti. Sonra; bu konuyu, onlarý kýyamet gününe... vb. diðer þeylere imana çaðýrmasýndaki doðruluðunun teyidiyle noktalayýp: “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarýcý olarak getirdik; fakat insanlarýn çoðu bilmezler” (Âyet: 28) buyurdu.
Kýyamet Gününe Üçüncü ve Dördüncü Ýtirazlar (29-42. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Diyorlar ki: Doðru iseniz bu tehdit (ettiðiniz þey) ne zaman (olacak)?” (Âyet: 29) buyurup, onlarýn, gerçekleþmesini imkansýz gördüklerinden kýyamet gününün ne zaman olacaðýný sorduklarýný ifade etti. Ve buna cevaben, kýyamet günü için belirlenmiþ bir vakit olduðunu onlarýn o vakitten ne bir saat geri kalacaklarýný ne de ileri geçebileceklerini bildirdi. Sonra; onlarýn ne Kur’ân’a ve ne de önündeki kýyamet gününe inanmadýklarýný söylediklerini belirtti. Bu sözlerine cevaben de: Onlarýn hepsinin, reislerinin ve onlara tabi olanlarýn tümünün, Allah’ýn huzurunda (hesaba çekilmek için) durdurulmalarýnýn kaçýnýlmaz olduðunu bildirdi. Ve, onlarýn o gün suçlarýný birbirlerinin üzerine atacaklarýný, tâbî olan zayýflar reislerine: Siz olmasaydýnýz biz elbette inanan insanlar olurduk, diyeceklerini; reislerinin de onlara: Size hidayet geldikten sonra biz mi si429
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
zi ondan alýkoyduk? diyeceklerini... vb. tartýþmalarla birbirlerini suçlamayý sürdüreceklerini belirtti. Ve sonunda: “Ve azabý görünce içlerinde piþmanlýklarýný gizleyecekler; biz de o inkar edenlerin boyunlarýna (ateþten) bukaðýlar vuracaðýz. Onlar dünyada iþlediklerinden baþka (bir) þeyle ceza görmeyeceklerdir” (Âyet: 33) buyurdu. Sonra; onlardan önce kendilerine peygamber gönderilen kentlerin halklarýnýn peygamberlerine karþý tutumlarýnýn da böyle olduðunu, onlarýn varlýklarýyla þýmarmýþ kiþilerinin, peygamberlerin kendilerine getirip haber verdiði kýyamet... vb. haberleri yalanladýklarýný, mallarýnýn ve evlatlarýnýn çokluðuyla böbürlendiklerini belirterek onlarýn, ahiretlerinde de kendilerine hiçbir azabýn dokunamayacaðýna inandýklarýný bildirdi. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) onlara: Rýzýklarýn Allah’ýn takdiriyle taksim edildiðini; (bunda kullarýn herhangi bir fonksiyonu olmadýðýný) binaenaleyh nice zengin ve asi kimseler bulunduðu gibi, nice de fakir ve muttaki insanlarýn da olduðunu; Allah (c.c.) katýnda mallarýn ve evlatlarýn çok olmasýnýn hiç bir þey ifade etmediðini ve hiç bir yarar saðlamayacaðýný bildirdi. Ve, O’nun katýnda ancak salih amelin yararlý olacaðýný; O’nun salih amel iþleyenleri yaptýklarýnýn karþýlýðýnýn kat kat fazlasiyle ödüllendireceðini; âyetlerini boþa çýkarmaya çalýþanlarý da, kendileri için hazýrlanmýþ olan sürekli bir azapla cezalandýracaðýný onlara haber vermesini emretti. Sonra; bir daha, rýzkýn O’nun kudretiyle cereyan ettiði haberini onlara tekrarlamasýný ve onlarýn Allah (c.c.) yolunda ve O’nun rýzasý için kendilerine verilen rýzýktan infak ettikleri zaman, o rýzýklarýn yerine kendilerine baþkasýný vereceðini de onlara söylemesini Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Sonra; O’nun bu kafirlerin hepsini, öncekileri de sonrakileri de mahþerde bir araya toplayacaðýný; sonra da onlarýn önünde meleklere: “Bunlar size mi tapýyorlardý?” (Âyet: 40) diye soracaðýný; bunun üzerine meleklerin: Kendilerinin onlarýn ibadetlerinden beri (uzak) olduklarýný beyan edip, onlarýn cinlere taptýklarýný, çoðunun onlara inanmýþ olduklarýný söyleyeceklerini belirtti. Ve: “O gün birinizin diðerinize ne bir fayda ne de bir zarar vermeye gücü yetmez. Biz zulmedenlere: Yalanlamakta olduðunuz ateþ azabýný tadýn! deriz.” (Âyet: 42) buyurdu. 430
34- Sebe’ Sûresi
Sonuç (43-45. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Onlara apaçýk âyetlerimiz okunduðu zaman (Peygamber (s.a.s.) hakkýnda): Bu, sizi babalarýnýzýn taptýðý (tanrýlar)dan çevirmek isteyen bir adamdan baþka bir þey deðildir.” (Kur’ân hakkýnda ise): Bu uydurulmuþ bir yalandan baþka bir þey deðildir” dediler. Hakký inkar edenler, kendilerine (hak; Kur’ân) gelince: Bu apaçýk bir büyüden baþka bir þey deðildir dediler.” (Âyet: 43) buyurup; bu sûrede kendilerine önceden anlatýlanlarýn apaçýk âyetler olduðunu, kafirlerin bunlarý, ellerinde hiçbir delil veya kendilerine indirilen bir kitap, ya da kendilerine gönderilen bir elçi olmaksýzýn sýrf inatlarýndan dolayý inkar ettiklerini ifade etti. Ve, kuþkusuz onlardan öncekilerin de inat edip (kendilerine gönderileni) yalanlamýþ olduklarýný belirterek; halbuki bunlarýn, onlara verilen güç ve nimetin onda birine bile eriþmediklerini; buna raðmen Allah’ýn (c.c.) onlarý azabýyla yakaladýðýný, onlara güçlerinin ve nimetlerinin hiçbir faydasý olmadýðýný bildirdi. Sonra; kendilerini uyardýðý kýyamet günü azabýnýn doðruluðunu öðrenmek/anlamak için onlara Peygamber’in (s.a.s.) durumunu tefekkür etmelerini öðütledi. Ve; onun, sözlerinde doðruluðunu gösteren delillerin zikrine geçerek; onun bundan dolayý kendilerinden herhangi bir ücret istemediðini; Allah (c.c.) onunla açýk bir gerçeði, onlarýn batýllarýnýn üzerine atarak, bu þekilde batýlý çürütüp iptal ettiðini ve yine onun, O’nunla (Kur’ân) kuvvetli bir hakký getirdiðini, O olduðu sürece batýlýn ne bir þey ortaya çýkarabileceðini ne de geri getirebileceðini belirtti. Sonra; inkar edenlere öðüdünde yumuþaklýk ve þefkat gösterip, eðer Peygamber (s.a.s.) saparsa, onun sapmasýnýn sadece kendisi aleyhine döneceðini, þayet doðruyu bulursa bunun da Allah’ýn kendisini doðruya ulaþtýrmasýyla olduðunu ifade etti. Sonra; onlarýn kýyamet günü korkup Rabbi’lerine sýðýndýklarý zaman ki, kötü hallerinin beyanýyla sûreyi tamamlayýp, artýk (o gün) onlarýn ondan hiçbir türlü kaçýp kurtulmalarýnýn söz konusu olmadýðýný ifade etti. Ve, onlarýn o vakit Rabbi’lerine inanacaklarýný, fakat artýk imanlarýnýn onlara hiçbir fayda saðlamayacaðýný; çünkü onlarýn O’nu önceden inkar etmiþ olduklarýný ve O’nun hakkýnda hakikatten uzak ola431
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rak, bilmediklerini dillerine dolamýþ, bilmeden ona her türlü iftirayý atmýþ olduklarýný belirtti. Ve: “Artýk kendileriyle arzu ettikleri þey arasýna perde çekilmiþtir. Týpký bundan önce benzerlerine yapýldýðý gibi. Çünkü onlar (kýyamet ve azab hususunda) endiþeye düþüren bir kuþku içerisinde idiler” (Âyet: 54) buyurdu.
432
35- FÂTIR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Fâtýr Sûresi, Furkân Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Furkân Sûresi de Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Fâtýr Sûresi’nin nüzulü de o tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Sûrenin bu adla adlandýrýlmasýnýn sebebi, sûrenin baþýnda Allah’ýn (c.c.): “Gökleri ve yeri yoktan var eden (Fâtýr) Allah’a hamd olsun” buyurmuþ olmasýdýr. Böylece sûre, Hamd isminin zikrinden hemen sonra gelerek; sûrenin (ilk âyetinde) hamddan sonra gelen ilk isim olan Fâtýr (yoktan var eden) ismiyle adlandýrýlmýþtýr. Böyle bir durum da, sûrenin o isimle adlandýrýlmasýnda yeterlidir. 45 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, yalnýz Allah’ýn (c.c.) hamda mahsus ve müstahak olduðunun isbatýdýr. Ýþte bundan dolayý, sûrede söz Allah’a hamdi insanlara vacip kýlan hususlarýn zikri çerçevesinde dönüp dolaþmýþtýr. Ki, böylece insanlar O’nun rýzasýný kazansýnlar ve O’nun ikabýndan (cezasýndan) kurtulsunlar. Kuþkusuz yine iþte bundan dolayý sûre, yalnýz Allah Teâlâ’nýn hamd edilmeye mahsus olduðunun ispatý ve O’na hamd eden müminlere, kendileri için rahmet kapýlarýnýn açýlacaðýnýn müjdesiyle baþlamýþtýr. Böylece, bu sûrenin baþlangýcý, önceki sûrenin sonunda zikredilen, müþriklerin Rabbi’lerinden ümit kesmeleri hususuyla baðlantýlýdýr. Çünkü zýt, zýddýn zikredilmesine sebep olur. 433
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Hamdin Allah’a Tahsisi (1-8. âyetler) Allah Teâlâ: “Gökleri ve yeri yoktan var eden; melekleri ikiþer, üçer, dörder kanatlý elçiler yapan Allah’a hamd olsun. O, yaratmada (dilediðine) dilediðini artýrýr. Þüphesiz Allah her þeyi yapmaya kadirdir.” (Âyet: 1) buyurup, hamdin kendine mahsus olduðunu dile getirdi. Çünkü O’nun, göklerin ve yerin yoktan yaratýcýsý; melekleri kudret ve sanatýnýn eserlerini ulaþtýran elçiler kýldýðýný ifade etti. Melekleri rahmetiyle insanlara gönderdiði vakit, onlarýn gönderilmesi hususunda kendisine karþý çýkacak hiçbir kimsenin bulunmadýðýný, O rahmeti insanlardan alýkoyduðunda da, artýk onu ondan baþka insanlara geri gönderecek kimsenin de bulunmadýðýný bildirdi. Sonra; insanlara, kendilerine baðýþladýðý nimetleri hatýrlamalarýný emretti. Ki, böylece insanlar o nimetlerin Allah’tan (c.c.) baþka yaratýcýsý olmadýðýný ve O’nun yegane, tek rýzýk verici olduðunu bilsinler de buna inanmadýklarý zaman, kendilerine ihsan ettiði nimetleri inkar etmelerinden dolayý onlarý cezalandýrmak için, dönecekleri yerin de yine O’nun katý olacaðýný anlasýnlar. Sonra; kuþkusuz onlarýn O’nun kendisine dönecekleri va’dinin hak/gerçek olduðunu belirtti. Öyleki sahip olduklarý dünya nimetlerinin ya da düþmanlarý olan Þeytan’ýn o va’din gerçekliði hakkýnda kendilerini yanýltýp da Rabbi’lerinin azabýna düþürmek için, kendisine tabi olanlara o iþleri süsleyip güzel göstermesinin uygun olmayacaðý ölçüde, bu va’din gerçek olduðunu ifade etti. Sonra; inkar edenlerin bu azabý hak ettiklerini belirtti. Ve, müminlerin de baðýþlanmayý ve büyük bir mükafatý hak ettiklerini bildirdi. Ve bunu: “Kötü iþi kendisine süslendirilipte onu güzel gören kimse, (böyle yapmayan müminler) gibi midir? Çünkü Allah dilediðini sapýklýk içinde býrakýr, dilediðini doðru yola iletir. Artýk nefsini onlar için üzüntülerde helak etme. Allah onlarýn ne yapacaklarýný biliyor” (Âyet: 8) sözüyle teyid etti.
Hamdin Allah’a Mahsus Olduðuna Delalet Eden Âyetler (9-40. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Allah O’dur ki rüzgârlarý yönlendirir de o rüzgârlar bir bulut kaldýrýr. Derken Biz onu ölü bir beldeye sürdük de ölümün434
35- Fâtýr Sûresi
den sonra topraða onunla hayat verdik. Ýþte ölümden sonra dirilme de böyledir” (Âyet: 9) buyurdu. Hamdin yalnýz O’na mahsus olduðunu gösteren delillerden olmak üzere; ölümünden sonra yeri diriltmek için rüzgârý yaðmurla birlikte göndermesini dile getirdi. O’nun, yeri böylece yaðmurla dirilttiði gibi ölüleri de kabirlerinden (kaldýrýp) dirilteceðini; çünkü O’nun izzet ve kudrette tek ve eþsiz olduðunu, bütün insanlarýn iþlerinin O’na yükseleceðini ve bu iþlerinden dolayý da onlarý hesaba çekeceðini belirtti. Sonra; yine (hamdin Allah’a mahsus olduðunu gösteren) o delillerden olmak üzere, bizi topraktan yarattýðýný, bizleri çiftler kýldýðýný belirtip; her diþinin neye gebe kalýp ne doðuracaðýný yalnýz O’nun bildiðini; farklý iki deniz yarattýðýný; onlardan birinin tatlý içimi kolay olduðunu, ikincisinin ise tuzlu acý olduðunu; her iki denizden de taze taze et yiyip, giyip takýnacaðýmýz süs (inci, sedef vb. þeyler) çýkardýðýmýzý ifade etti. Sonra, yine bu baðlamda; geceyi gündüzün içine sokanýn, gündüzü de gecenin içine sokanýn; güneþi ve ayý buyruk altýna alanýn da O olduðunu bildirip; bunlardan her birinin belirlenen süreye kadar akýp gittiðini belirtti. Ve, iþte hali böyle olan bir Zatýn, tek baþýna mülkün ve övgünün sahibi olacaðýný; ilahlar olarak müþriklerin yalvardýklarý putlarýna gelince onlarýn hiç bir þeye malik olmadýklarýný ifade etti. Çünkü onlarýn hiç bir þey duymayan cansýz (camid) varlýklar olduðunu; kýyamet günü geldiðinde onlarýn zayýflýk ve acizliklerinin ortaya çýkacaðýný ve (onlarýn) kendilerine (dünyada) ibadet edenlerin ortak koþmalarýný kabul etmeyeceklerini bildirdi. Sonra; insanlara, onlarýn kendisine muhtaç olduklarýný, O’nun ise onlara hiç ihtiyacý olmadýðýný bildirip, eðer dilerse onlarý götürüp (yok edip), onlarýn yerine, onlardan baþka bir halk getireceðini belirtti. Ve, kuþkusuz onlarýn þirk vb. suçlarýnýn günahýný onlardan baþkalarýnýn taþýmayacaðýný; nitekim arýnýp temizlenenin de ancak kendi nefsi için arýnýp temizleneceðini bildirdi. Ve devamla, kör ve görenin; karanlýkla aydýnlýðýn, dirilerle ölülerin bir olmayacaðý gibi bu hususta günahkarlarla günahlardan arýnanlarýn da bir olmasýnýn mümkün olmadýðýný beyan etti. Sonra, onlarýn yalanlamalarýndan Peygamber’e (s.a.s.) hiç bir þey olmayacaðýný bildirdi. Ve, onlar eðer O’nu bu konuda yalanlarlarsa bunun hiç önemli ol435
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
madýðýný, çünkü onlardan öncekilerin de kendi peygamberlerini yalanladýklarýný, bu yüzden de onlarý, üzerlerine gönderdiði azap âyetlerini gönderip, helak ettiðini belirtti. Sonra; (yine) bu (hamdin Allah’a ait olduðunu gösteren) delillerden olmak üzere; kendisiyle çeþit çeþit renkleri olan meyveleri çýkardýðý yaðmur suyunu indiriþini; daðlarý da çeþit çeþit yapýp onlarý beyaz kýrmýzý ve diðer renklerde yollara sahip farklý daðlar haline getirdiðini; (gerek) insanlarý (gerekse) yerde yürüyen hayvanlarý, davarlarý da çeþit çeþit renklere ayýrdýðýný bildirip; kuþkusuz bunun böyle olduðunu ancak kendisinden korkan O’nun kitabýný okuyup O’nu tefekkür eden ve O’nunla amel eden alimlerin bildiklerini ifade etti. Sonra; bu kitabýn (Kur’ân’ýn) üstünlüðünü dile getirip, O’nun kendisinden önce indirilmiþ olan kitaplarý doðrulayýcý bir kitap olarak geldiðini ve O’nu bütün kullarý arasýndan seçmiþ olduðu bu ümmete miras býraktýðýný belirtti. Ve, O kitapta insanlarý; nefsine zulmedip kötülükleri aðýr basanlar, iyilikleri ve kötülükleri eþit olan orta yol izleyenler ve hayýrda yarýþýp iyilikleri aðýr basanlar olmak üzere üç kýsma ayýrdýðýný beyan etti. Onlardan inananlar için hazýrlamýþ olduðu mükafatý ve inkar edenler için de hazýrlamýþ olduðu cezayý açýkladý. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), ortak koþanlara: “Allah’tan baþka yalvardýðýnýz þu tanrýlarýnýzý gördünüz mü? Bana gösterin (bakayým), onlar yoktan hangi þeyi yarattýlar? Yoksa onlarýn, göklerin yaratýlmasýnda Allah’a ortaklýklarý mý var? Yoksa biz onlara, (taptýklarý putlarý bize ortak koþmalarýný söyleyen) bir kitap verdik de onlar o kitapdan (aldýklarý) bir delil üzerinde mi bulunuyorlar...” (Âyet: 40) demesini emretti. Ki, böylece, onlarýn putlarýnýn, müþriklerin sandýklarý gibi kendilerine þefaat etmekten aciz olduklarýný tescil etsin. Çünkü yýkýlmamalarý için gökleri ve yeri tutan yegane mabud O’dur; eðer yýkýlacak olurlarsa O’ndan baþka hiç bir ilahýn onlarý ayakta tutmasý da mümkün deðildir. Sonra; onlarýn bütün bu anlatýlanlarý inatlarýndan dolayý yalanladýklarýný beyan etmek suretiyle sûreyi tamamladý. Çünkü onlarýn bütün güçleriyle yemin ederek eðer kendilerine bir uyarýcý gelirse, daha önceden 436
35- Fâtýr Sûresi
peygamberlerini yalanlayan Yahudi ve Hristiyanlardan daha doðru yolda olacaklarýný söylediklerini bildirdi. Ancak onlara bir uyarýcý gelince de bunun onlarý haktan uzaklaþtýrmaktan baþka bir þeyi artýrmadýðýný; zira onlarýn yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzaklar kurmak istediklerini belirtti. Ve, kötü tuzaðýn da ancak onu kuran sahibine dolanacaðýný ifade edip, bunun onlardan önce de peygamberlerini yalanlayanlar hakkýnda Cenab-ý Hakk’ýn deðiþmez bir kanunu olduðunu belirtti. Devamla da, güç bakýmýndan kendilerinden daha güçlü olan, onlardan önce peygamberlerini yalanlamýþ kavimlerin sonlarýnýn nasýl olduðuna bakmalarýný kendilerine emretti. Ve, ne göklerde ve ne de yerde hiç bir þeyin Allah’ý aciz býrakamayacaðýný; O’nun her þeyi hakkýyla bilen ve her þeyi yapmaya hakkýyla kadir olan yegane mabud olduðunu ifade ederek: “Eðer Allah yaptýklarý yüzünden insanlarý (hemen) cezalandýrsaydý, yeryüzünde hiçbir canlý yaratýk býrakmazdý. Fakat (Allah), onlarý belirtilmiþ bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiði zaman Allah kullarýný hakkýyla görecektir” (Âyet: 45) buyurdu.
437
36- YÂSÎN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Yâsîn Sûresi, Cin Sûresinden sonra nazil olmuþtur. Cin Sûresinin iniþi de Peygamber’in (s.a.s.) Taif ’ten dönüþü esnasýnda gerçekleþmiþtir. Peygamber (s.a.s.) hicretin 10. yýlýnda Taif halkýna Ýslâmý teblið etmek için oraya gitmiþti. Böylece Yâsîn Sûresi’nin nüzulü de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, sûrenin, adlandýrýlmýþ olduðu bu iki harfe yemin ederek baþlamýþ olmasýdýr. 83 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý peygamberliðin ispatý ve ona ihtiyacýn beyanýdýr. Bu (ihtiyaç) da, Peygamber’den (s.a.s.) önce inzar edilmemiþ/uyarýlmamýþ olup, gaflet ve ahlaksýzlýklarý sebebiyle üzerlerine azabýn inmesi hak olan Araplarýn uyarýlmasýdýr. Bu sûredeki anlatým (üslup), Allah’ýn (c.c.) buna kadir olduðuna delalet eden örnekler ve âyetlerin/mucizelerin zikri üzerinde dönüp dolaþmaktadýr. Önceki sûre, insanlarýn o azapla inzar edilmesiyle/uyarýlmalarýyla ve ne göklerde ne de yerde bulunan hiç bir þeyin Allah’ý onlarý cezalandýrmaktan aciz býrakamayacaðý uyarýsýyla son bulmuþtur. Ýþte bu nedenle, Yâsîn Sûresi de, Allah’ýn (c.c.) buna kudretinin yeteceðini o örnekler ve âyetlerle ispat amacýyla (o sûrenin ardýndan) gelmiþtir.
Ýnsanlarýn Uyarýlmalarý Ýçin Bir Peygambere Muhtaç Olmalarý (1-12. âyetler) Allah Teâlâ: “Yâ, Sîn. O hikmet dolu Kur’ân’a yemin ederim ki sen 439
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kesinlikle gönderilmiþ elçilerdensin” (Âyet: 1-3) buyurup, Muhammed’in (s.a.s.) (Kendi tarafýndan) gönderilmiþ peygamberlerden olduðuna, bu iki harfle yemin etti. Sonra; O’nun peygamberliðine olan ihtiyacý zikretti. Ki, bu da Peygamber’den (s.a.s.) önce babalarý inzar edilmemiþ olduðundan, içinde bulunduklarý o derin gaflet içerisine düþmüþ bulunan ve o sebeple bir çoðunun üzerine azabýn inmesi hak olan Araplarýn uyarýlmalarý hususudur. Halbuki Allah’ýn kanunu, kendilerini uyaracak bir Peygamber gönderilmeden hiç bir kavme azab edilmeme esasý üzerine cari olmuþtur. Bunu belirttikten sonra Allah Teâlâ, Araplarýn gafletlerinin ne ölçüde kökleþmiþ olduðunu beyan ederek; onlarýn sanki boyunlarýnda çenelerine kadar dayanmýþ halkalar bulunduðunu, o halkalarla kafalarýnýn yukarý kaldýrýldýðýný ve böylece onlarýn kendilerini gafletten kurtaracak yolu görmez olduklarýný belirtti. Sonra; kendilerinde gafletin bu ölçüye vardýðý kimselerin -ki onlar ekseriyeti oluþturuyordu- uyarýlmasýnda da hiç bir yararýn olmayacaðýný; ancak kendilerinde zikre (Kur’ân’a) uyma ve azaptan korkma istidadý olanlarýn uyarýlacaklarýný bildirdi. Ve, iþte böyleleri için maðfiret ve güzel bir mükafat müjdesinin bulunduðunu ifade ederek: “Kuþkusuz ölüleri biz diriltiriz, (insanlarýn) önden gönderdikleri þeyleri de (geride) býraktýklarý eserleri de biz yazarýz. Biz her þeyi apaçýk bir kitapta sayýp (kaydet)miþizdir” (Âyet: 12) buyurdu.
Ýnkârcýlara Azab Etme Kudretinin Ýspatý (13-83. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Onlara, elçilerin geldiði þu kent halkýný misal olarak anlat” (Âyet: 13) buyurup, (önceki toplumlardan) kendilerine gelen elçileri yalanlayan kent (Antakya) halkýný, elçilerine yaptýklarýndan dolayý cezalandýrdýðý gibi, bunlarý cezalandýrmaya da kudretinin yettiðine dair deliller açýkladý. Ve, o kýssayý ayrýntýlarýyla anlattý, kýssanýn sonunda, Kendi’sinin onlarý cezalandýrmak için gökten üzerlerine bir ordu indirmeye ihtiyacý olmadýðýný; bunun, (bu cezanýn) onlarý anýnda söndüren korkunç bir gürültü/bir patlama olup onlarý hemen söndüreceðini belirtti. Ve, onlarýn, kendilerine gelen peygamberlerle alay etmeleri, kendilerinden önce helak olan ümmetleri görüp, onlarýn bir daha kendilerine dönmeyeceklerini bildikleri halde bütün bunlardan ders almadýklarýndan dolayý, azabýn onlarýn baþlarýna gelip, onlarý acýna440
36- Yâsîn Sûresi
cak bir halde býraktýðýný beyan etti. Ve: “Ancak herkes toplandýðýnda onlar da huzurumuzda hazýr bulundurulacaklar...” (Âyet: 32) buyurdu. Sonra; bu, kudretini gösteren delillerden olmak üzere; öldükten sonra yeri diriltmesi mucizesini/ayetini ve ondan tane çýkardýðýný; orada hurma ve üzüm bahçeleri vb. gibi âyette zikrettiði diðer þeyleri de yarattýðýný beyan etti. Sonra; bu delillerden, gündüzü geceden soyup alma mucizesini; güneþin kendine takdir edilen yörüngesinde akýp gittiðini; aya menziller takdir ettiðini vb. gibi devamýný âyette zikrettiði diðer delillerini açýkladý. Sonra; tekrar yine bu delillerden olarak, onlarýn çocuklarýný, denizde kendilerini taþýyan dopdolu bir gemide taþýma mucizesini dile getirdi ve þayet O dilerse onlarý denizde batýracaðýný hiç bir kimsenin de onlarý kurtarmaya gücünün yetmeyeceðini belirtip; ancak belli bir zamana kadar onlara mühlet vermeyi iktiza eden hususun O’nun rahmeti/acýmasý olduðunu belirtti. Sonra; bütün bu delillerle birlikte onlara (insanlara): Bunun gibi azaplardan sakýnýn, umulur ki Allah (c.c.) size merhamet eder ve azabý sizden men eder, denildiðinde onlarýn kendilerine gelen her mucizeden yüz çevirdikleri gibi bundan da yüz çevirdiklerini bildirdi. Ve yine, onlara: Allah’ýn size verdiði rýzýklardan Allah için (fakirlere) veriniz, denildiðinde de: Allah’ýn dilediði takdirde yedireceði kimselere biz mi yedirelim? dediklerini belirtti. Sonra, onlarýn alay ederek: Bu azb tehdidi ne zaman gerçekleþecek? dediklerini bildirdi. Onlarýn bu alaylarýna cevaben: Onlarýn sadece, korkunç titreþimli bir sesten baþka bir þey beklemediklerini; onlar o tehdit hakkýnda çekiþip dururlarken o korkunç sesin kendilerini yakalayacaðýný, öyle ki artýk o anda ne bir vasiyet etmeye ve ne de ailelerine dönüp gitmeye güçleri yetmeyeceðini belirtti. Sonra; o korkunç azap sesinden sonra, sûra üfürülme sesi meydana geleceðini bu sesi duyar duymaz onlarýn hemen kabirlerinden dikilip kalkacaklarýný ifade etti. Devamla, bu dirilmeden sonra olacak olan sevab ve cezalandýrma gibi olaylarý anlatýp sonunda/nihayet kafirlerin o günde dünyadaki küfürlerini inkar edeceklerini belirtti. Bunun üzerine onlarýn aðýzlarýnýn mühürlenip, ellerinin ve ayaklarýnýn onlar aleyhine þahitlik edeceklerini bildirdi. Ve, dilerse onlarýn gözlerini silip kör edeceðini ve yine dilerse onlarýn olduklarý yerde suretlerini deðiþtirip kendilerini hareketten aciz býrakacaðýný belirtti. Nitekim daha önce de (inkar edip, alay edenlerin) aðýzlarýný mühürlemek suetiyle kendilerini konuþmaktan aciz býraktýðýný bildir441
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
di. Ve, kendilerine uzun ömür verdiði kimselerin ihtiyarlýklarýnda yaratýlýþlarýný bozup, onlarý güç ve kuvvetten zayýflýk ve acizlik haline düþürdüðü gibi bunlarý da o durumlara düþüreceðini ifade etti. Sonra, bu hususta kendilerine yapýlan bu gibi tehditlerin, sözünü düþünmeden, rastgele söyleyen bir þair sözü olmadýðýný; bunun ancak ve ancak “Diri olanlarý uyaracak ve inkar edenlere de (azab) sözünü hak kýlacak” bir öðüt ve apaçýk bir Kur’ân (ayetleri) olduðunu belirtti. Sonra; yine bu delillerden olmak üzere; O’nun insanlar için (yararlanacaklarý) hayvanlar yarattýðýný, onlarýn binmeleri ve yemeleri için hayvanlarý onlara boyun eðdirdiðini, hayvanlarda onlar için pek çok yararlar ve içecekler yarattýðýný; öyleki, iþte bütün bu nimetlerin onlarýn Allah’a þükretmeleri gerektirdiðini belirtti. Fakat, insanlarýn buna raðmen Allah’ý býrakýp kendilerine yardým edeceklerini ve onlardan tehdit edildikleri azabý gidereceklerini sandýklarý (putlarý) ilah edindiklerini bildirip; halbuki putlarýn, o insanlara azaplarýnýn geldiði gün onlardan hiç bir þeyi uzaklaþtýramayýp, kendilerinden uzaklaþýp yüz çevireceklerini beyan etti. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “Artýk onlarýn sözleri seni üzmesin. Biz onlarýn içlerinde sýr olarak gizlediklerini de açýða vurduklarýný da biliriz”(Âyet: 76) buyurarak Peygamber’i (s.a.s.) onlarýn inkarlarýna üzülmekden nehyetti. Sonra; yine bu delillerden olmak üzere, insaný bir nutfeden (sperm) yarattýðýný; çok geçmeden insanýn kendisine apaçýk bir hasým/düþman olduðunu ifade etti. Ve, insanýn O’na karþý hasýmlýklarýna örnek olarak, onun, öldükten sonra dirilmeyi inkarýna bir temsil getirip: “Þu çürümüþ kemikleri kim diriltecek?” (Âyet: 78) dediðini belirtti. Ve, Peygamber’e (s.a.s.), ona cevaben: kuþkusuz o kemikleri ilk defa yaratanýn onlarý tekrar diriltmeye de kadir olduðunu söylemesini emretti. Buna kudretinin yettiðinin delillerinden olmak üzere; O’nun yemyeþil aðaçtan bir ateþ çýkardýðýný, gökleri ve yeri yarattýðýný ve O bir þeyi (yapmak) istediðinde ona sadece: “ol” dediðini, bunun üzerine o þeyin derhal oluverdiðini belirtti. Ve: “Herþeyin mutlak suretle hakimiyeti elinde olan O yaratýcýnýn þaný çok yücedir. Siz sonunda O’na döndürüleceksiniz” (Âyet: 83) buyurdu. (37)
37
Araplar Mahr ve Afar denilen iki yeþil aðaçtan ateþ yakarlardý. Bu iki aðacýn yeþil dallarýný birbirine sürtünce ateþ çýkardý. Mahr çakmak demiri Afar da çakmak taþý görevini görürdü. Âyette bu aðaçlara iþaret edilmiþtir. (Ç. N.)
442
37 - SÂFFÂT SÛRESI
Nüzul Tarihi ve Adý Sâffât Sûresi, En’âm Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. En’âm Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra hicretten az önce nazil olmuþtur. Böylece Sâffât Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Sûre, bu kelimeye (sâffât; saf tutanlar) yeminle baþladýðýndan, bu isimle adlandýrýlmýþtýr. Bu kelimeden maksat ibadet için saflar halinde duran, ya da kendilerine inecek olan Allah’ýn emirlerini bekleyerek havada kanatlarýný açýp duran meleklerdir. 282 âyetttir.
Amaç ve Tertibi: Bu sûrenin amacý þirkin iptali, ortadan kaldýrýlmasýdýr. Müþrikler meleklere tapýyorlardý. Onlarýn Allah’ýn kýzlarý olduklarýný söylüyorlardý. Þeytanlardan itaat ettikleri dostlar ediniyorlar, onlarla Allah arasýnda bir akrabalýk olduðunu ve onlarýn göðe yükselip göðün sýrlarýna müttali olduklarýný ve bu sýrlarýný kendilerine haber verdiklerini sanýyorlardý. Ýþte bundan dolayý Allah Teâlâ sûreye birliðinin ispatýyla baþlayarak; meleklerin O’na ibadet ve gökleri þeytanlardan korumak için görevlendirilmiþ kullar olduklarýna iþaret etti. Þeytanlarýn kovulmuþ kullar olduklarýný, onlarýn göðün haberlerinden herhangi bir þey bilmediklerini ifade etti. Sonra; onlarý, öldükten sonra tekrar diriltmeye, þeytanlarý ve putlarýyla beraber, hepsini birlikte hesaba çekmeye kadir olduðu hususunda uyarmak ve bu 443
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
konuda kendilerine anlatmýþ olduðu geçmiþ toplumlarýn haberlerinden ibret almalarý için; (bu müþriklerin) yaratýlýþca anlatýlanlardan daha zayýf olduklarý halde, kendilerinin durumunun ne olacaðýný onlara sormasýný Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) tekrar müþriklerin; meleklerin Allah’ýn kýzlarý olduðu iddialarýnýn, O’nunla cinler arasýnda bir nesep (soy) baðlantýsý olduðunu söylemelerinin doðruluðunu da onlara sormasýný emretti. Ve böylece bu sûrenin üslubu, akýþý sonuna kadar bu minval üzere devam edip gitti. Bir önceki sûre, Allah’ýn gökleri ve yeri yaratmasýný delil getirerek, onlarý öldükten sonra diriltmeye de muktedir olduðunun belirtilmesiyle son bulmuþtu. Bu sûrenin baþýnda da onlarýn (münkirlerin) yaratýlýþ itibarýyla Allah’ýn yarattýðý diðer kullarýndan daha zayýf olduklarý belirtilip; böylece onlarýn tekrar diriltilmelerinin Cenab-ý Hak için diðerlerinden daha kolay olduðu beyan edildi. Ýþte bu husus, bu sûrenin bir önceki sûreden sonra zikredilmiþ olmasýnýn sebebidir. Bunun yanýnda her iki sûrede de, insanlarý Allah’ýn azabýyla inzar/uyarma mevcut olmasý bakýmýndan da bu iki sûre arasýnda bir benzerlik bulunmaktadýr.
Þirkin Ýptali (1-10. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Andolsun o saf baðlayýp dizilenlere, O (þeytanlarý) men edenlere. O zikri okuyanlara ki, sizin ilahýnýz hiç kuskuþuz bir ve tektir” (Âyet: 1-4) buyurup, kendisine ibadet için saf baðlayýp duran, vahdaniyetine dair göðün sýrlarýný öðrenmekten þeytanlarý þiddetle men eden... meleklere yemin etti. Bununla meleklerin de kendisine kulluklarýna iþaret etti. Sonra, kendisini, Ulûhiyette bir ve tek olduðunu gösteren delillerle nitelendirip; O’nun, göklerin ve yerin Rabb’i olduðunu, göðü yýldýzlarla süslediðini, onu (göðü), onlarýn yükselip de, sýrlarýný öðrenip kendilerine ulaþtýrdýklarýný sandýklarý þeytanlardan koruduðunu belirtti. Çünkü o þeytanlarýn oraya her yaklaþtýklarýnda oradan kovulduklarýný, bunu her denemeye kalkýþlarýnda kendilerini bekleyen sürekli bir azabýn var olduðunu bildirdi. Ve: “Yalnýz (o yüce topluluktan) þeytanlardan bir söz kapýp çalan olursa, hemen onun peþine delici bir alev takýlýr” (Âyet: 10) buyurdu. 444
37- Sâffât Sûresi
Müþrikleri Korkutma ve Özendirme (11-148. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Þimdi sor onlara: Yaratýlýþ bakýmýndan kendileri mi daha zor, yoksa bizim yarattýðýmýz (gökler, yer, yýldýz vb.) mi? Biz kendilerini yapýþkan bir çamurdan yarattýk.” (Âyet: 11) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.), onlara: kuþkusuz Allah’ýn (c.c.) yaratýlýþ bakýmýndan onlardan daha çetin ve zor olanlarý (melekleri) kendisine ibadete musahhar kýlýp, (þeytanlarý) rahmetinden kovduðu halde, bunlarýn durumlarýnýn ne olacaðý hakkýnda ve yine dostlar ve ilahlar edindiklerinin de durumlarýnýn ne olacaðý hususunda onlara soru sormasýný emretti. Ve ardýndan; onlarý diriltmekten, dostlarý ve ilahlarýyla birlikte huzura toplamaktan O’nu hiç bir þeyin aciz býrakamayacaðýný ifade etti. Sonra; onlarýn dirilmeleri esnasýnda sandýklarý gibi birbirlerine yardýmcý olamayacaklarýný, bilakis sorumluluðu birbirlerinin üzerine atýp, topluca azaba ortak olacaklarýný belirtti. Sonra; onlarýn (inkar edenlerin) azabýný açýkladýktan sonra müminler için neler hazýrlamýþ olduðunu beyan etti. Ve, onlarýn (müminlerin); dostlarý küfür onlara, öldükten sonra dirilmeyi ve ahirette ceza görmeyi inkar etmek suretiyle kendilerini yanlýþ yola sevkettiklerinde o dostlarýna nasýl karþý geldiklerini anlattý. Her iki grup için hazýrlamýþ olduðu þeyler arasýnda bir karþýlaþtýrma yaptý. Sonunda, müþriklerin dalalete düþmelerinin sebebinin onlarýn babalarýný sapýk kimseler olarak bulmalarý olduðunu belirtti. Ve: “Kendileri de onlarýn izlerinden koþturuyorlar” (Âyet: 70) buyurdu. Sonra; bunlarýn, daha öncekilerin baþýna gelenlerden ibret almalarý ve onlardan inkar edenlerle iman edenler arasýnda bir karþýlaþtýrma yapmalarý için geçmiþ ümmetlerden bunlar gibi babalarýný taklit edenlerin beyanýna geçti. Nûh’un (a.s.) kavmiyle olan haberlerini anlattý. Onun (kavminin inkar ve isyanlarýndan dolayý) kendisine yakardýðýný, bunun üzerine de Cenab-ý Hakkýn onun ve onunla beraber iman edenlerin yakarýþlarýna cevap vererek, onlarý kurtardýðýný ve onlarýn zürriyetlerini býraktýðýný (diðerlerini helak ettiðini), alemler içinde Nûh’a kalýcý bir esenlik verdiðini ve onu inkar edenleri suya gark ettiðini, böylece onlarýn telef olduklarýný, eserlerinin de yok olup gittiðini bildirdi. Sonra; Ýbrâhim’in (a.s.) ve toplumunun haberlerini anlattý. Kendisini inkar 445
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
edenlere karþý onun durumunu yücelttiðini, onu salih ve mübarek bir nesille rýzýklandýrdýðýný ve sonradan gelenler içerisinde ona kalýcý bir esenlik býraktýðýný ifade etti. Sonra; Mûsa ve Hârun’un (a.s.) haberlerini zikretti, onlarý ve kavimlerini Firavun’un zulmünden kurtardýðýný ve sonradan gelenler içerisinde onlara da kalýcý bir esenlik býraktýðýný belirtti. Sonra; Ýlyas (a.s.) ve kavminin haberlerini zikretti. O’nun onlarý Rabbi’lerine ibadete çaðýrýp Ba’l adlý putlarýna ibadeti terketmelerini söylediðini; bunun üzerine kavminin onu yalanladýklarýný ve bu yüzden de içlerinde iman edenler hariç hepsinin azaba müstahak olduklarýný bildirdi. Devamla, onlarýn içinden iman edenleri (o) azaptan kurtarýp, sonrakiler içerisinde onlara bir esenlik býraktýðýný belirtti. Sonra; Lût’un (a.s.) ve toplumunun haberlerini; Yûnus’un (a.s.) ve kavminin haberlerini zikretti. Ve Yûnus (a.s.) hakkýnda; O’nu yüzbin ya da daha fazla insana elçi olarak gönderdiðini ifade etti. Ve: “Onlar inandýlar, biz de onlara bir süreye kadar mutlu bir yaþam verip geçindirdik” (Âyet: 148) buyurdu.
Meleklerin ve Cinlerin Evlatlýðýnýn Ýptali (149-182. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Þimdi sor onlara: Rabb’ine kýzlar da, onlara oðlanlar mý?” (Âyet: 149) buyurup, müþriklerin O’nun, meleklerden kýzlarý olduðunu kabul etmelerini kýnadý. Halbuki onlar kendileri için oðlan çocuklarý istiyorlar, kýz çocuklarýný sevmiyorlardý. Ve, onlarýn bu düþüncelerinin doðru olmasý için, onlarýn meleklerin diþi olarak yaratýldýklarýný da görmediklerini, onlarýn söylediklerinin sadece bir iftira olduðunu, bunun doðruluðuna hiç bir delillerinin de bulunmadýðýný ifade etti. Sonra; onlarýn Kendisiyle (Allah’la) cinler arasýnda bir nesep oluþturduklarýný ifade etti. -ki bunlar Araplardan ve Ýranlýlardan bir takým Mecusilerdi. Hayýr ilahý ve þer ilahý olarak iki ilah olduðunu söylerler, hayýr ilahýnýn Allah olduðunu þer ilahýnýn da þeytan olduðunu kabul ederlerdi.- Sonra; onlara cevaben: kuþkusuz cinlerin de, kendilerinin azab için O’nun (Allah’ýn) huzuruna getirileceklerini bilen kullar olduklarýný belirtti. Ve, Zât-ý Ulûhiyetini, müþriklerin cinleri kötülük tanrýlarý kýlmalarý gibi nitelendirmelerinden tenzih et446
37- Sâffât Sûresi
ti. Ve, onlarýn (cinlerin) kullarýndan ihlas sahibi olanlarý saptýrmaktan aciz olduklarýný, onlarýn ancak ezelde Allah’ýn ilminde Cehennem ehlinden olmalarý geçmiþ (takdir edilmiþ) olanlarý saptýrabileceklerini, durumu bundan ibaret olan yaratýklarýn da ilah olamayacaklarýný bildirdi. Sonra; O’nun, þanýnýn yüceliðinde tek olup, eþi ve benzeri olmadýðýný ifade etti. Ve: (Meleklerin aðzýndan): “Bizden, her birimizin bilinen bir makamý vardýr. O saf saf dizilenler elbette biziz. O durmadan tesbih edenler elbette biziz” (Âyet: 164-166) buyurdu. Sonra; inkar edenlerin; þayet bizim de bizden öncekilere indirilen kitap gibi (gökten) indirilmiþ bir kitabýmýz olsaydý, kendimizi sýrf Allah’a ibadete verirdik, demelerine raðmen, sözlerinde durmayýp þirk koþmalarý üzerine onlarý ayýplamak suretiyle sûreyi bitirdi. Sonra; (onlarýn) bu sözlerine icabet edilmelerinden (kendilerine istedikleri kitap indirildikten) sonra inkar etmeleri üzerine onlarý tehdit etti. Ve, O’nun zaferi ve galibiyeti peygamberlerine ve onlara tabi olanlara yazdýðýný belirtti. Peygamber’e (s.a.s.); azaplarýnýn zamaný gelinceye kadar onlardan yüz çevirmesini emredip, onlarýn yakýnda Peygamber (s.a.s.) tarafýndan görecekleri (azabý) mutlaka göreceklerini bildirdi. Ve: “Kudret ve þeref sahibi olan senin Rabb’in, onlarýn nitelendirmelerinden yücedir. Selam gönderilen elçilere; Hamd, Alemlerin Rabb’i olan Allah’a” (Âyet: 180-182) buyurdu.
447
38 - SÂD SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Sâd Sûresi, Kamer Sûresi’nden sonra A’râf Sûresi’nden önce inmiþtir. A’râf Sûresi Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasýnda inmiþti. Böylece Sâd Sûresi’nin iniþi de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu ismin verilmesinin sebebi, sûrenin (Sâd) harfine yeminle baþlamýþ olmasýdýr. 88 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý kafirlerin dünya ve ahiret azabýyla uyarýlmasýdýr. Sûre, o azabýn mutlaka olacaðýný Kur’ân’a yemin etmek ve bunu onlardan önceki ümmetlerden Allah’ýn (c.c.) helak etmiþ olduðu diðer kafirlerle kýyas etmek (yani onlara yaptýðýný örnek göstermek) suretiyle, bu azabýn olacaðýnýn ispatýyla baþlamýþtýr. Sonra Peygamber’e (s.a.s.): inkar edenlerin; (gerçek olan) o azapla alay ederek, onun çabuk gelmesini istemeleri karþýsýnda sabretmesi emredilmiþtir. Ve, kendinden önce sabretmiþ olan peygamberlerin kýssalarý ona anlatýlmýþtýr. Sonra da; onlarýn helakýndan sonra ne olacaðý, dönüþün nereye olacaðý ifade edilmiþtir. Sonra; tekrar o uyarýyý pekiþtirmeye dönmek suretiyle sona ermiþtir ki, böylece sûrenin sonu baþlangýcýna uygun olsun ve sonunun baþ tarafýyla irtibatý bulunsun. Sâd Sûresi bu haliyle önceki sûreye, o sûrede uyarýlan azab yönünden benzemektedir. Bu sûrenin, önceki sûreden sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu benzerliktir. 449
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Kâfirlerin Dünya ve Ahiret Azabýyla Uyarýlmalarý (1-70. âyetler) Allah Teâlâ: “Sâd, öðüt ve uyarý dolu Kur’ân’a andolsun ki, iþ hiç de onlarýn sandýðý gibi deðil. Ýnkar edenler bir gurur ve ayrýlýk içerisindedirler” (Âyet: 1-2) buyurdu. Kur’ân’a yemin ederek, inkar edenlerin küfürlerinden dolayý cezalandýrlacaklarýný, fakat onlarýn bundan yana bir gaflet içerisinde olduklarýný, bir ayrýlýk içerisinde bulunduklarýný belirtti. Halbuki onun, onlardan önceki kafirlerden nicelerini helak etmiþ olduðunu, onlarýn helak anýnda feryat ettiklerini, fakat artýk çok geç olduðunu, kurtuluþ vaktinin geçmiþ olduðunu bildirdi. Sonra; onlarýn, içlerinden birinin (Peygamber olarak) kendilerini bu þekilde uyarmasýna hayret ettiklerini; onun kendilerini tevhide (Allah’ýn birliðine) ve diðer ilahlarý terketmeye çaðýrdýðýna þaþtýklarýný; zira bu durumun ilahlarý üç kabul eden öbür dine (Hristiyanlýða) da aykýrý olduðunu söylediklerini belirtti. Sonra; inkar edenlerin peygamberlik görevinin kendilerine deðil de Peygamber’e (s.a.s.) tahsis edilmesini, onun kendilerinden herhangi bir üstünlüðü olmadýðý halde Kur’ân’ýn ona indirilmesini kabul etmemelerine deðindi ve onlara cevaben: kuþkusuz bunun (kimin peygamber olarak gönderileceðinin) Allah’ýn (c.c.) rahmetinin gereði/muktezasý olarak O’nun (Allah’ýn) seçimine dönük bir þey olduðunu bildirdi. Ve, O’nun (Allah’ýn) da sahip olduðu göklerin ve yerin idaresinde hiç bir ortaðý olmadýðýný belirterek; eðer bu hususta kendilerine ait bir mülkiyet iddia ederlerse, sebeplere yapýþýp/vasýtalara binip (bunu istedikleri gibi yönlendirmek için) göklere çýkmalarýný kendilerine emretti. Ve (haklarýnda): “(Onlar) þurada (yakýnda) bozguna uðratýlacak derme çatma bir ordudur.” (Âyet: 11) buyurdu. Sonra; kuþkusuz onlardan önce de, onlardan daha güçlü olan Nûh, Âd ve Firavun toplumlarýnýn da peygamberlerini yalanladýklarýný, bunun üzerine Cenab-ý Hakk’ýn onlarý cezalandýrýp helak ettiðini belirtip; bunlarýn sonunun da onlar gibi olacaðný bildirdi. Sonra; inkar edenlerin, Peygamber’le (s.a.s.) alay ederek, o azabýn çabuk gelmesini istediklerini ifade etti. Peygamber’e (s.a.s.), onlarýn alaylarýna sabretmesi ve kendisinden önceki peygamberlerin baþlarýna gelenlerden ibret almasý için, önceki peygamberlerin durumlarýnýn ne olduðunu hatýrlamasýný istedi. Bu hususta 450
38- Sâd Sûresi
kendisine, Dâvud, Süleyman, Eyüp, Ýbrâhim, Ýshak, Ýsmail, Elyesa, Zülkifl (a.s.) gibi peygamberlerin haberlerini anlattý. Onlardan bazýlarýnýn haberlerini oldukça detaylý, bazlarýnýnkini ise özlü bir þekilde kýsa olarak anlattý. Bunlarý bitirince de Peygamber’e (s.a.s.), bunlarý kendisine Cenab-ý Hakk’ýn, kavminin eziyetlerine sabretmesi emrine teþvik için, anlattýðýna iþaret etti. Sonra; O’nu, onlara karþý sabretmeye teþvik ettiði baþka bir yola/yönteme geçti. -Ki bu da muttakiler ve azgýnlar için hazýrlamýþ olduðu karþýlýðýn ne olduðunu bildirmesidir.- Birinciler için güzel bir gelecek, diðerleri için ise kötü bir son hazýrlamýþ olduðunu belirtti. Her iki grubun ahvalini de detaylý bir þekilde anlattý. Ayrýca ikinci grupla ilgili olarak onlarla (cehennemliklerle), cehennemin görevli melekleri arasýnda meydana gelecek tartýþmayý dile getirdi. Sonra; bütün bu anlatýlanlarý sûreye baþlamýþ olduðu inzarýn/uyarýnýn tekidiyle noktalýyarak, Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “De ki: Ben ancak bir uyarýcýyým. Tek ve Kahhâr (her þeyi kahredici) olan Allah’tan baþka tanrý yoktur” (Âyet: 65) buyurdu. Ve, O (Allah), onlarýn helakýný isterse buna O’ndan baþka ilahlarýn/tanrýlarýn mani olamayacaðýný belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.); onlarý korkuttuðu þeyin (azabýn) çok büyük bir haber olduðunu, bu hususta asla bir yalanýn söz konusu olmadýðýný bildirdi. Ve, Bunu da, bu konuda Peygamber’in (s.a.s.) cehennemlikler ile cehennemde görevli melekler arasýnda geçecek olan tartýþmalarý hakkýnda hiç bir bilgisi olmadýðý halde, onlarýn arasýnda geçecek bu tartýþmayý O’na anlatmak suretiyle bu haberin doðruluðunu teyid etti. Ve: “Ben sadece apaçýk bir uyarýcý olduðum için (bu bilgi) bana vahyediliyor (de)!” (Âyet: 70) buyurdu.
Ýnkâr Edenlerin Cezalandýrýlacaðý Hususunda Eskiden Verilmiþ Söz(ün beyaný) (41-88. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Hani Rabbin meleklere þöyle demiþti: Ben çamurdan bir insan yaratacaðým” (Âyet: 71) buyurup, Adem’in (a.s.) yaratýlýþ kýssasýna ve meleklere Adem’e secde etmelerini emretmesine deðindi. Meleklerin hepsinin bu emre itaat ettiklerini; sadece Ýblisin buna itaat etmediðini; Allah’ýn da O’na lanet ettiðini ve bu itaatsizliði üzerine onu cennetten 451
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kovulma cezasýna çarptýrdýðýný belirtti. Ve, cehennemi Ýblis ve ona tabi olan kafirlerle dolduracaðýna ahdettiðini -ki O’nun ahdi gerçektir- beyan etti. Sonra; sûreyi, Peygamber’in (s.a.s.) bu inzar (uyarý) görevinden dolayý onlardan herhangi bir ücret istemediðini ve onlarý inzar dolayýsiyle güçlerinin yetmediði bir þeyle de mükellef tutmadýðýný belirterek tamamladý. Ve: “Bu (Kur’ân) alemler için bir Zikir’den (öðütten) baþka bir þey deðildir. Yemin olsun ki, bir süre sonra O’nun haberinin doðruluðunu bileceksiniz” (Âyet: 87-88) buyurdu.
452
39 - ZÜMER SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Zümer Sûresi, Sebe’ Sûresi’nden sonra nazil oldu. Sebe’ Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten kýsa bir süre önce nazil olmuþtu. Böylece Zümer Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Sûreye Zümer (bölükler, gruplar) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin sonunda: “Ýnkar edenler bölükler halinde cehenneme sevkedilirler” (Âyet: 71) ve, “Rabbi’lerinden korkanlar da gruplar halinde cennete sevkedilirler.” (Âyet: 73) buyurmuþ olmasýdýr. 75 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Allah’a ibadette ihlas ile ibadeti yalnýz Allah için yapmaya teþvik ve velilerden, çocuklardan ve diðer insanlardan aracýlar edinmekten nehydir. Ýþte bundan dolayý sûrenin akýþý, bu aracýlar inancýnýn batýllýðý hakkýnda deliller ve âyetler getirilmesi çerçevesinde cereyan etmektedir. Bu sûrenin, Sâd Sûresi ile irtibatýnýn sebebi, O sûrede Mekke müþriklerinin Hristiyanlýk’ta bulunan teslis (Allah’ý üç kabul etme) ve çocuk edinme gibi muharref (bozulmuþ) inançlara itimad ettikleri zikredilmiþti. Bu sûre de O’ndan sonra; müþriklerin bu hususta itimat ettikleri þeylerin, dayandýklarý delillerin, batýl ve boþ olduklarýný göstermek ve insanlarý, ibadeti yalnýz, hiç bir aracý olmaksýzýn sýrf Allah için yapmaya teþvik için gelmiþtir. 453
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Veliler ve Çocuklardan Aracýlarýn Ýptali (1.-75. âyetler) Allah Teâlâ: “Bu kitabýn indiriliþi Azîz ve Hakîm olan Allah’tandýr.” (Âyet: 1) buyurup, kudret ve hikmetinden, kendisinin veliler ve evlatlara ihtiyacý olmadýðýný gösteren delillerini zikretti. Sonra, Peygamber’e (s.a.s.): Ýbadeti yalnýz O’na yapmasýný emretti.Kendilerini Allah’a yaklaþtýrmalarý için, O’ndan baþka ibadet ettikleri veliler edinenleri, kýyamet gününde aralarýnda hüküm vereceðini belirtmek suretiyle tehdit etti. Sonra; O’nun dýþýnda her þeyin O’nun tarafýndan yaratýlmýþ birer mahluk olduklarýný, dolayýsýyla onlardan herhangi birinin, O’nun çocuðu olmasýnýn muhal (imkansýz) olduðunu bildirdi. Çünkü (eðer öyle olsa) çocuðun da uluhiyette babasýna denk, benzer olmasý gerektiðini belirtti. O’nun göklerin ve yerin yegane yaratýcýsý olduðunu, geceyi gündüzün üzerine gündüzü de gecenin üzerine dolayanýn da O olduðunu... vb. gibi zikrettiði diðer þeyleri yaratanýn da O olduðunu, ondan baþka hiç bir yaratýcýnýn olmadýðýný beyan etti. Sonra; Eðer onlar bütün bu delillerden sonra inkar ederlerse, Allah’ýn onlarýn imanýna ihtayýcý olmadýðýný, hiç bir günahkarýn da diðerinin günahýný yüklenmeyeceðini, onlarýn ibadet ettikleri hiç bir veli, çocuk veya bunlardan baþka herhangi bir kimsenin de (onlara) þefaat etmesinin söz konusu olmadýðýný ifade etti. Sonra; Ýnsana bir zarar dokunduðu zaman hemen yalnýz O’na sýðýndýðýný, velilerini ve þefaatçilerini unuttuðunu belirtti. Ancak, Allah (c.c.), onun sýkýntý ve zararýný giderip te kendisini tekrar feraha kavuþturunca da, bu sefer de tekrar O’nu unutup veliler ve þefaatçilerinden O’na eþler ve ortaklar edindiðini bildirdi. Sonra; böylelerinin, küfürleriyle (dünyada) azýcýk yaþayýp sonra da ateþ ashabýndan olacaklarýný bildirmek suretiyle onlarý tehdit etti. Çünkü bu gibi insanlarla, O’na ibadet edip ahiretleri için çalýþanlarýn bir olmasýnýn doðru olmayacaðýný bildirdi. Ýbadetin yalnýz Allah’a yapýlacaðýný bilenlerle bunu bilmeyenlerin de bir olmayacaðýný belirtti. Bu sebeple, müminlere: Yalnýz Rabbi’lerinden korkmalarýnýn, O’na teslim olanlarýn ilki olmalarýnýn gerekli/vacip olduðunu bildirdi. Ve, Onlarýn dýþýndakiler Allah’tan baþka dilediði þeylere ibadet etsin454
39- Zümer Sûresi
ler, (bunun hiç önemli olmadýðýný), onlarýn baþlarýna gelecek cezanýn yakýnda mutlaka geleceðini ve ibadeti sýrf Allah için yapanlarýn da mutlaka O’nun sevabýna nail olacaklarýný beyan etti. Sonra; gökten yaðmuru indirip, onu yerdeki kaynaklarýna ulaþtýranýn, sonra onunla çeþitli þekillerde ekinler çýkaranýn, sonra da onlarý kurutup sapsarý gösterenin, daha sonra onlarý kuru ufantý haline getirenin (bütün bunlarý yapanýn) yalnz Allah (c.c.) olduðunu belirterek, iþte bütün bunlarda da O’nun Ulûhiyyetinde tek olduðunu ve müþriklerin edinmiþ olduklarý þefaatçi ve evlatlarýn O’nun Ulûhiyetinde O’na ortak olmadýklarýný gösteren deliller bulunduðunu açýkladý. Sonra; bunu kalbi Ýslâmla aydýnlanmýþ olanlardan baþka kimsenin bilemeyeceðini ifade edip, böyle bir beyaný/açýklamayý getiren Kur’ân’ýn durumunu yüceltmeye (önemini vurgulamaya) baþladý. O’nunla derilerin ürperdiðini, kalplerin yumuþadýðýný ve O’nun daha önce de geçtiði gibi, va’dle tehdidi bir arada topladýðýný (yani ikiþerli bir anlatýma sahip olduðunu) belirtti. Sonra; Allah’la (c.c.) birlikte evlatlar ve veliler edinen kiþinin durumuna bir örnek verip onu, birbiriyle anlaþamayan deðiþik ortaklarýn sahip olduðu bir köleye benzetti. O kölenin onlarýn hepsini razý etmesinin mümkün olmadýðýný ifade etti. Bir örnek te yalnýz Allah’a kulluk eden adama verip, onu da tek bir adama ait olan bir köleye benzetti. Bunun, sahibini memnun etmesinin kolay olacaðýný ifade etti. Ve devamla, bu iki duruma da vermiþ olduðu örneði ilimden nasibi olan herkesin iyi anlayacaðýný; fakat o müþriklerden çoðunun bunu bilmediklerini belirtti. Sonra; önce geçtiði gibi, bunun ardýndan (müminlere) va’d ve (kafirleri de) tehdide baþladý. Sonra; O’nun, (inanmýþ) kullarýna yettiðini, binaenaleyh müþriklerin (onlarý) kendileriyle korkuttuklarý þefaatçilerden korkulmasýnýn doðru olmadýðýný ifade etti. Ve; müþrikler, eðer kendilerine göklerin ve yerin yaratýcýsýnýn kim olduðu sorulursa, kuþkusuz bu soruya cevab olarak: gökleri ve yeri Allah’ýn (c.c.) yarattýðýný söyleyeceklerini belirtti. O’nun, durumu bu olunca (O’nun göklerin ve yerin yegâne yaratýcýsý olduðunda), artýk O bir kimseye zarar vermek istediðinde o þefaatçilerinin, o kiþiden(Allah’ýn 455
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
dilediði) o zararý kaldýramayacaðýný; birine de bir rahmet (fayda) murat ettiði zaman da onu (rahmeti) o þefaatçilerin alýkoymasýnýn, engellemesinin de mümkün olmadýðýna dikkat çekti. Sonra; bunun ardýndan daha önce de olduðu gibi yine va’d ve tehdide baþladý. Sonra; onlarýn(müþriklerin), o þefaatçilerini putlardan edindiklerini, bunlarýn (putlarýn), O’nun (Allah’ýn) katýnda yakýn dostlardan (mukarrebin) olan kiþilerin heykelleri olduklarýndan, putlarýn ve onlarýn arkadaþlarýnýn kendilerine yapacaklarý þefaatlerinden yararlanmak istedikleri için bunu yaptýklarýný söylediklerini belirtti. Onlarýn (bu yanlýþ) kanaatlerine cevab olarak: Allah’ýn (c.c.) yakýn dostlarýnýn, O’nun iþine hiç bir þekilde karýþma yetkisine sahip olmayan kullar olduklarýný bildirdi. Ve, bu putlarýn ise düþünmeyen cansýz varlýklar olduklarýný ifade edip; her türlü þefaatin de yalnýz O’na (Allah ‘a) ait olduðunu belirtti. Sonra; onlarýn bununla birlikte, (böyle olmasýna raðmen); Allah (c.c.), yalnýz olarak (onlarýn tanrýlarý zikredilmeden) anýldýðý zaman kalplerinin nefretle ürperdiðini, Allah’tan baþka þefaatçiler edindikleri putlarý anýldýðý zaman ise sevinip, müjdelenmiþ gibi mutluluk duyduklarýný belirtti. Ve, iþte bu durumun, onlar açýsýndan hayret verici bir tenakuz olduðunu ifade etti. Bunun üzerine onlarý, âyetlerde tehdit ettiði þeylerle tehdit edip, onlarýn bunu nimet ve bolluk anýnda yaptýklarýný; ancak kendilerine bir zarar ve sýkýntý isabet ettiði zaman yalvararak yalnýz O’na (Allah’a) yöneldiklerini; ancak o sýkýntýyý onlardan def ettiði vakit de, önceden olduklarý hallerine dönmede hiç gecikmediklerini, kendilerine verilen bu nimetleri, yýldýzlarý bilmelerine nisbet ettiklerini bildirdi. Onlarýn, dilediði kimseler için rýzký bolca verenin de dilediði kimselerden onu kýsanýn da yalnýz Allah (c.c.) olduðunu bilmediklerini beyan etti. Sonra; onlarý davette þefkat/yumuþaklýlýk gösterip, kuþkusuz onlarýn böyle yapmakla kendi nefislerine karþý aþýrý gittiklerini ifade ederek; onlarý, kendileri böyle olmakla beraber yine de O’nun rahmetinden ümitlerini kesmekten nehyetti. Çünkü; O’nun, tevbe etmek suretiyle bütün günahlarý baðýþlayacaðýný... vb. gibi onlarýn, davetleri baðlamýnda ifade ettiði diðer hususlarý bu tarzda dile getirdi. Sonra; O’nun her þeyin yaratýcýsý olduðunu; göklerin ve yerin anah456
39- Zümer Sûresi
tarlarýnýn O’nun olduðunu bildirdi. Ve; Peygamber’e (s.a.s.), onlara: Allah Teâlâ böyle olunca, onlarýn kendisine emrettikleri veliler ve þefaatçilere ibadet etmesi hususunda onlara itaat etmesinin asla doðru olmayacaðýný kendilerine bildirmesini emretti. Sonra; daha önce olduðu gibi (inananlara) va’d ve (inkar edenleri de) tehdit etmeye devam etti. Tâ, inkar edenlerin gruplar halinde bölük bölük cehenneme sevk edileceklerini, cehennemde görevli meleklerin onlarý ne biçimde karþýlayacaklarýný ve yine Rabbi’lerinden korkanlarýn da gruplar halinde bölük bölük cennete sevkedileceklerini, cennet görevlilerinin onlarý ne þekilde karþýlayacaklarýný beyan edinceye kadar bu va’d ve tehdidi sürdürdü. Cennetliklerin, kendilerine verdiði sözü yerine getiren, cennette diledikleri yerde oturmayý onlara varis kýlan Allah’a hamdedeceklerini, bunun amel edenler için ne güzel bir mükafat olduðunu ifade etti. Ve: “Meleklerin de arþýn çevresini kuþatarak Rabbi’lerini övgüyle andýklarýný görürsün. (Bütün mahlukat) arasýnda adaletle hüküm verilmiþtir. (Bütün mahlukat tarafýndan) hamd alemlerin Rabb’ine mahsustur: denilmiþtir.”(Âyet: 75) buyurdu.
457
40- GÂFÝR (MÜ’MÝN) SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Gâfir Sûresi, Zümer Sûresinden sonra inmiþtir. Zümer Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra hicretten az önce inmiþti. Böylece Gâfir Sûresi’nin iniþi de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûrenin, bu adla adlandýrýlmasýnýn sebebi, sûrenin baþýnda Allah Teâlâ’nýn: “O, günahý baðýþlayan (Gâfir), tevbeyi kabul eden, azabý þiddetli olandýr.”(Âyet: 3) buyurmuþ olmasýdýr. 85 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, önceki sûrenin amacý gibi, ibadeti yalnýz Allah için yapmaya (ihlasa) teþviktir. Bundan dolayý ondan sonra zikredilmiþtir. Ýki sûre arasýndaki farka gelince, müþrikler önceki sûrede þefaatçileri (olduðu) hususundaki inançlarýnýn bozukluðuna, delil getirme yöntemiyle -her nekadar o metodda bir miktar özendirme (terðib) ve korkutmaya (terhib) da yerverilmiþse de- ele alýnmýþ, kendilerine o üslubla hitap edilmiþti. Bu sûrede de onlar, özendirme ve korkutma yöntemiyle -her ne kadar burada da birinci yöntemden (delil getirme yöntemi) bir miktar olsa da- ele alýnmýþlar ve kendilerine bu üslubla hitab edilmiþtir.
Korkutma (Terhib) ve Özendirmeye (Terðip) Hazýrlýk (1.-12. âyetler) Allah Teâlâ: “Hâ, Mîm. Bu kitabýn indiriliþi O Azîz ve Alîm olan Allah ‘tandýr” (Âyet: 1-2) buyurup, Zât-ý Ulûhiyetine ait bazý sýfatlarýný zikret459
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ti. O’nun, Azîz (Mutlak galip), Alîm (her þeyi bilen), günahý baðýþlayan, tevbeyi kabul eden, þiddetli azapla yakalayan olduðunu, dönüþün ancak O’na olacaðýný belirtti. Bu hususta, O’nu inkar edenlerden baþkasýnýn tartýþma yapmayacaðýný bildirdi. Bu konuda, Peygamber’i (s.a.s.), onlarýn (öyle baþýboþ býrakýlacaklarmýþ gibi, (uyarýlara aldýrmadan) þehirler arasýnda dönüp dolaþmalarýna da aldanmaktan nehyetti. Onlardan önce de, onlardan daha güçlü olan Nûh toplumu ve onlardan sonraki kabilelerin de bu gurura kapýldýklarýný ve elçilerini yalanlayýp, öldürmeye yeltendiklerini, bunun üzerine de Allah’ýn (c.c.) onlarý azabýyla yakalayýp helak ettiðini bildirdi. Sonra; bu korkutmanýn ardýndan özendirmeye (teþvike) baþlayýp, kuþkusuz O’nun meleklerinin O’na iman edenler için istiðfar ettiklerini, Cenab-ý Haktan, kendilerine va’dettiði cennete onlarý sokmasýný istediklerini ifade etti. Sonra; Kafirleri dünya azabýyla korkutmasýnýn ardýndan, tekrar ahiret azabýyla da korkutmaya döndü. Bu korkutma yöntemini sürdürüp, sonunda bunun sebebini beyan sadedinde: “Sizin bu duruma düþmenizin sebebi þudur: Tek Allah’a çaðrýldýðýnýz zaman inkar ettiniz. O’na ortak koþulduðu vakit inanýrdýnýz. Artýk hüküm Yüce ve Büyük Allah’a aittir.”(Âyet: 12) buyurdu.
Ýbadeti Yalnýz Allah’a Tahsis Etmekle Emir (13.-54. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Size âyetlerini gösteren ve size gökten rýzýk indiren O’dur.Ancak O’na yönelen öðüt alýr.”(Âyet: 13)buyurup. Ulûhiyette tekliðinin delilini dile getirdi. Ve ibadeti yalnýz O’na tahsis etmeyi (ihlasý) emretti. Sonra; Zat-ý Ulûhiyyetini vasfedip; O’nun, dereceleri yükselten ve buluþma gününe (Kýyamet günü) karþý insanlarý uyarmak için kullarýndan dilediðini Peygamberliði için seçen (Yüce Zât) olduðunu belirtti. Ve, insanlarý bu günle korkutmaya devam etti. Sonunda da, o gün zalimlerin ne bir dostu ve ne de O’ndan baþka ibadet ettikleri putlardan hiçbir þefaatçileri olmayacaðýný beyan etti. Devamla da, o günde adaletle hükmedenin de O olacaðýný bildirip, O’ndan baþka taptýklarýnýn hiçbir þeyle hüküm veremeyeceklerini ifade etti. Sonra; kendilerinden önce küfredenlerin baþlarýna gelenlerle onlarý korkutmaya baþladý. Onlarýn kuv460
40- Gâfir (Mü’min) Sûresi
vet bakýmýndan bu müþriklerden daha kuvvetli ve yer yüzündeki eserleri bakýmýndan da onlardan daha üstün olduklarýný, buna raðmen onlarýn güçlerinin ve ilahlarýnýn, onlara hiçbir yararý olamadýðýný belirtti. Ve yine, bu (önceki) kafirlerin haberlerinden olmak üzere Firavun, Hâmân ve Kârûn’un Mûsa’yla (a.s.) olan haberlerini/maceralarýný anlattý. Onlarýn kýssalarý da bu sûrede, diðer sûrelerde anlatýlanlardan, kýssada Firavun ailesinden olan bir müminin varlýðýnýn açýklanmasýyla ayrýlmaktadýr. Allah Teâlâ bu kýssanýn sonunda dünyalarýnda ve ahiretlerinde onlarý azabýn en kötüsünün kuþattýðýný belirtip, bu konuya, Mûsa’nýn (a.s.) ve kavminin zaferini bildirerek son verdi. Ve: “Andolsun biz Mûsa’ya hidayet verdik, Ýsrâiloðullarýna kitabý miras kýldýk. O akýl sahiplerine bir hidayet ve öðüttür.”(Âyet: 53-54) buyurdu.
Sûrenin Korkutma (Terhib) ve Teþvik (Terðib) Ýle Bitiriliþi (55-85.Âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Sabret, kuþkusuz Allah’ýn va’di haktýr.Günahýn için maðfiret dile. Akþam sabah Rabb’ini övgü ile an.” (Âyet: 55) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.), dünyalarýyla gururlanan o müþriklere karþý sabretmesini emretti. Mûsa’ya (a.s.) ve toplumuna; Firavun, Hâmân ve Kârûn’a karþý yardým ettiði gibi O’na da, onlara karþý yardým ve zafer ve va’detti. Onlarý, Allah’ýn âyetleri hakkýnda hiçbir delile dayanmaksýzýn, tartýþmaya sevk eden þeyin, onlarýn, astlar (yönetilenler) olmayý gururlarýna yedirememeleri ve büyüklük taslamalarý olduðunu belirtti. Onlarýn bu konuda içlerinde gizledikleri emellerine ulaþamayacaklarýný Allah Teâlâ’nýn onlara karþý va’dinin gerçekleþmesinin kesin ve kaçýnýlmaz olduðunu bildirdi. Ýnkar edenlerin durumlarýnýn (dünyalýk bakýmýndan) ne mertebeye ulaþýrsa ulaþsýn onlarýn, gökleri ve yeri yarataný asla aciz býrakmayacaklarýný ve bütün bunlarý yaratmanýn insanlarý yaratmaktan çok daha büyük bir þey olduðunu beyan etti. Sonra; müminlerle, o büyüklük taslayanlarýn durumlarýnýn bir olmadýðýný, her iki grup arasýnýn ayrýlacaðý ânýn mutlaka geleceðini ve bunda hiçbir þüphenin bulunmadýðýný ifade etti. müminlere, kendilerinden ibadetin kabul edilmesi ve onlarý, kibirlenerek kendisine ibadet etmeye tenezzül etmeyenler için hazýrlamýþ olduðu cezadan koru461
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
masý için, Allah’a ibadetlerinde ihlaslý olmaya devam etmelerini emretti. Sonra; O’na ibadet etmelerini insanlara zorunlu kýlan sebepleri açýkladý. O’nun insanlarýn istirahat etmeleri için geceyi yarattýðýný, gündüzü aydýnlýk kýldýðýný... vb. gibi kudret ve azametine, fazl ve ihsanýna delalet eden diðer âyetlerini dile getirdi. Sonra da; bütün bunlardan sonra, O’nun âyetleri hakkýnda tartýþan, o böbürlenenlerin davranýþlarýnýn þaþýrtýcý olduðuna dikkat çekti ve bunun üzerine onlarý tehdite devam edip sonra da: “Girin cehennemin kapýlarýndan, sürekli kalacaksýnýz orada. Kibirlenenlerin barýnaðý ne kötüymüþ.” (Âyet: 76) buyurdu. Sonra; tekrar Peygamber’e (s.a.s.) sabrý emretmeye ve onlara karþý kendisine zafer va’dine döndü. Kuþkusuz O’na va’dettiði þeylerin bazýlarýný dünyada göstereceðini sonra da onlarý kendisine döndürüp, onlardan en þiddetli bir þekilde intikam alacaðýný belirtti. Ve, bütün bunlarýn hepsinin geleceði bir sürenin/vaktin bulunduðunu bildirdi. Bu konuda Peygamber’in (s.a.s.) durumunun kendisinden önceki peygamberlerin durumuyla ayný olduðunu ifade etti ve hiç bir peygamber’in Allah’ýn izni olmaksýzýn herhangi bir âyet (mucize) getirmesinin söz konusu olmadýðýný belirtti. O’nun emri geldiði zaman da, onlara karþý va’dinin mutlaka tahakkuk etmiþ olacaðýný beyan etti. Sonra; yine insanlarý teþvik ve korkutmaya devam edip, binmeleri ve etlerinden yemeleri için kendilerine hayvanlarý yaratanýn..vb. gibi âyette zikrettiði diðer nimetlerini onlara verenin O olduðunu bildirdi. Sonra; onlara, kendilerinden önce inkar edenlerin sonlarýnýn ne olduðuna bakýp görmeleri için yer yüzünde gezmelerini emretti. Kuþkusuz o insanlarýn da (bunlar gibi) güçlerine aldanýp, peygamberleriyle alay ettiklerini,sahip olduklarý bilgileriyle þýmardýklarýný; Allah kendilerini azap ile yakalayýnca da: yalnýz Allah’a inandýk, O’na ortak koþtuðumuz þeyleri inkar ettik dediklerini belirtti. Ve: “Ne var ki þiddetimizi gördüklerinde ettikleri iman kendilerine yarar saðlamadý. Allah’ýn kullarý hakkýnda iþleyip duran (deðiþmez) yasasý budur. Ýþte o zaman inkar edenler hüsrana uðramýþlardýr.” (Âyet: 85) buyurdu.
462
41 - FUSSÝLET SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Fussilet Sûre’si, Gâfir Sûre’sinden sonra inmiþtir. Gâfir Sûre’si de Ýsrâ olayýndan sonra hicretten kýsa bir süre önce inmiþti. Böylece Fussilet Sûre’sinin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn (fussilet; açýklanmýþ) verilmesinin sebebi, sûrenin baþýnda Allah Teâlâ’nýn: “(Bu), bilen bir toplum için âyetleri açýklanmýþ Arapça okunan bir kitaptýr.” (Âyet: 3) buyurmuþ olmasýdýr. 54 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Kur’ân’ýn indiriliþ amacýnýn ne olduðunun açýklanmasýdýr ki, bu da (müminleri) sevapla müjdeleme ve (inkar edenleri) azapla korkutmadýr. Sûre, bu yönüyle amaç bakýmýndan önceki sûre ile týpatýp uyuþmaktadýr. Bu sûrenin önceki Mü’min (Gâfir) Sûresi’nden sonra gelmesinin sebebi de iþte bu husustur. Allah Teâlâ bu sûrede de hem teþvik ve korkutmayý hem de Kur’ân’ýn O’nun katýndan indiriliþinin delillerini bir arada toplamýþtýr.
Kur’ân’ýn Ýndiriliþ Amacýnýn Açýklanmasý (1-32. âyetler) Allah Teâlâ: “Hâ, Mîm. (Bu) Rahmân ve Rahîm (olan Allah) tarafýndan indirilmiþtir.” (Âyet: 1-2) buyurup; Kur’ân’ýn, kendi katýndan indirilmiþ olduðunu, O’nun insanlara bir müjdeleyici ve uyarýcý olmasý için 463
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
âyetleri açýklanmýþ, detaylandýrýlmýþ bir kitap olduðunu ifade etti. Buna raðmen insanlardan bir çoðunun ondan yüz çevirip onun uyarýlarýyla alay ederek (Peygamber’e): “Sen istediðini yap biz de (istediðimizi) yapacaðýz” (Âyet: 5) dediklerini bildirdi. Peygamber’e (s.a.s.), onlarýn bu sözlerine cevap olarak: Kuþkusuz kendisinin de onlar gibi bir beþer olduðunu, onlarýn cezalandýrýlmasý hususuyla ilgili elinde herhangi bir þey olmadýðýný ifade edip; O’nun, Allah (c.c.) tarafýndan kendisine vahyedilen; insanlarý O’nun birliðine (inanmaya) çaðýrma görevini kendilerine tebliðden, baþka herhangi bir yetkisinin bulunmadýðýný onlara bildirmesini emretti. Ve yine, þayet onlar buna inanmazlarsa kendilerine yazýk olacaðý ve helak olacaklarý uyarýsýndan ve müminlere de kendileri için sýnýrsýz bir nimet olduðunu müjdeleme görevinden baþka bir yetkisi bulunmadýðýný da insanlara açýklamasýný istedi. Sonra; onlarýn Kur’ân’ý inkar etmelerinin kötülüðünü/çirkinliðini kendilerine beyan etmeye baþladý. Ve, onlarýn (Kur’ân’ý inkar etmekle aslýnda) yeri (arzý) iki günde yaratan Allah’ý inkar ettiklerini belirtti. Yerin ve göklerin yaratýlýþ günlerini sýrayla açýklamaya devam etti. Sonra; eðer bundan sonra da O’na imandan yüz çevirirlerse, kendilerini Âd ve Semûd kavimlerinin baþýna düþen yýldýrým gibi bir yýldýrým düþmesiyle korkuttu. O toplumlarýn dünyada baþlarýna gelen bu azabýn detayýna geçti. Sonra; haþredildikten sonra (öldükten sonra dirilmelerinin ardýndan) onlarýn baþlarýna gelecekleri anlattý. Kulaklarýnýn, gözlerinin ve derilerinin orada (dünyada yaptýklarý þeyler hakkýnda) onlarýn aleyhine þahitlik yapacaklarýný....vb. gibi onlarýn ahirette baþlarýna gelecek diðer olaylarý etraflýca açýkladý. Sonra; tekrar sözü müþriklerin Kur’ân’dan yüz çevirmelerine getirdi. Ve onlarýn: “Bu Kur’ân’ý dinlemeyin, (okunurken) gürültü edin (Böylece O’nun anlaþýlmasýna engel olun); belki O’na galip gelirsiniz (baþka türlü onunla baþa çýkma imkanýnýz yoktur).” (Âyet: 26) dediklerini bildirdi. Sonra; bu davranýþlarýndan dolayý onlarý kendileri için hazýrlamýþ olduðu þiddetli azapla tehdit etti. Ve (ardýndan), müminler için hazýrlamýþ olduðu þeylere geçti. Meleklerin, onlarý güzelce karþýlayacaklarýný, onlara karþý takýnacaklarý tutum ve davranýþlarýný anlattý. Sonunda, meleklerin müminleri karþýlamalarý esnasýnda müminlere: “(Bütün bun464
41- Fussilet Sûresi
lar) çok baðýþlayan, çok esirgeyen (Allah)’ýn aðýrlamasý olarak (size lütfedilir)” (Âyet: 32) diyeceklerini bildirdi.
Kur’ân’ýn Çaðýrdýðý Amacýn Yüceliði (33.-54. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ýnsanlarý Allah’a çaðýran, iyi iþ yapan ve: Ben müslümanlardaným, diyenlerden daha güzel sözlü kim olabilir.” (Âyet: 33) buyurup, bizzat Kendisi, Peygamber’e verdiði Allah’a davet görevinin amacýnýn yüceliðini dile getirdi. Ve, davet görevinde insanlarýn kendisine yaptýklarý kötülüklerine iyilikle karþýlýk vermesini ve þeytan tarafýndan (kalbine atýlan) kötü bir düþünce, öfke, kendisini dürtüp kýþkýrtacak olursa o zaman da Allah’a sýðýnmasýný emretti. Sonra; gece ile gündüzün, güneþ ile ayýn O’nun alametlerinden (ayetlerinden) olduðunu ifade etti. Ve, insanlarý güneþe ve aya secde etmeden nehyedip, kendisine secde etmelerini emretti. Þayet onlar bunu yapmada büyüklük taslarlarsa, bunun da O’nun katýnda hiçbir ehemmiyeti olmadýðýný bildirdi. Çünkü insanlarýn O’na ibadet etmelerinin, meleklerin kendisine ibadetlerinin yanýnda zikre deðer bir önemi olmadýðýný beyan etti. Sonra; insanlara, yeri diriltenin ölüleri de diriltmeye kadir olduðunu izah etmek için, yaðmurla yerin diriltilmesinin, O’nun öldükten sonra ölüleri de dirilteceðinin âyetlerinden/iþaretlerinden biri olduðunu ifade etti. Ve, ölüleri diriltmeye kadir olduðunu gösteren bu iþaretini belirttikten sonra, insanlarýn öldükten sonraki hayat hakkýndaki O’nun âyetlerini inkarýndan dolayý da kendilerini tehdide geçti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) emretmiþ olduðu, onlara iyilikle karþýlýk vermesi emrini pekiþtirmek için, onlarýn kendisine yapmýþ olduklarý kötülüklerinin önemsiz olduðunun belirtilmesine döndü. Peygamber’e (s.a.s.) (inanmayanlar tarafýndan) söylenenlerin, kuþkusuz O’ndan önceki Peygamber’lere söylenilenlerden baþka (þeyler) olmadýðýný; binaenaleyh onlarýn bu sûrenin baþýnda Kendisine söyledikleri: O’nun kendilerini davet ettiði þeye karþý kalplerinde kýlýflar olduðunu, kalplerinin ona karþý kapalý olduðunu söylemeleri... vb. gibi inkar edenlerden naklettiði diðer 465
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sözlerine karþý canýnýn sýkýlmasýnýn doðru olmadýðýný belirtti. O’na düþenin, teblið ile meþgul olup, iþini Allah’a havale etmek olduðunu bildirdi. Ve, Cenab-ý Hakk’ýn da hem baðýþlama, merhamet ve hem de acýklý bir azap sahibi olduðunu beyan etti. Sonra; eðer Kur’ân’ý yabancý (dilde) bir Kur’ân yapmýþ olsaydý, (þu an) detaylandýrdýðý gibi âyetlerini, Arapça olarak açýklamamýþ olsaydý, kuþkusuz inkar edenlerin (O zaman da): O’nun âyetleri (Arapça olarak) açýklanmýþ olsaydý, ya! diyeceklerini bildirdi. Çünkü onlarýn, kendilerini hiçbir þeyin memnun etmediði, inatçý kiþiler olduklarýný belirtti. Ve, kuþkusuz Kur’ân’ýn, inananlar için bir yol gösterici ve (gönüllere) þifa olduðunu ifade edip, inananlardan baþkalarýnýn ise, kulaklarýnda bir aðýrlýk olduðunu ve Kur’ân’ýn onlara karþý bir körlük olduðunu (onun gerçeklerine karþý olanlarýn, bu yüzden hakký göremediklerini) ifade edip, binaenaleyh Kur’ân’da herhangi bir ayýp ve kusur olmadýðýný, kuþkusuz ayýbýn sadece onlarda olduðunu belirtti. Sonra; Peygamber’den (s.a.s.) önce de Mûsa’ya Tevrat’ý verdiðini, bu müþriklerin Kur’ân hakkýnda ayrýlýða düþtükleri gibi, Tevrat hakkýnda da tasdik edenler ve yalanlayanlar olarak ayrýlýða düþüldüðünü belirtti. Ve, þayet onlara (Allah Teâlâ tarafýndan dünyada) mühlet verileceði hususunda, (ilahî) hükmünün önceden geçmemiþ olsaydý, onlar arasýnda hüküm vermekte mutlaka acele edecek (onlarý dünyada cezalandýracak) olduðunu açýkladý. Sonra, (yine) Peygamber’in (s.a.s.) nefsine, onlarýn (kendisini tasdikten) yüz çevirmelerini hafifletip, bunun önemsizliðini gösterip; kim bir iyilik yaparsa yararýnýn kendi nefsi için olacaðýný, kim de bir kötülük yaparsa onun da zararýnýn kendi nefsi aleyhine olacaðýný bildirdi. Ve, bu iþin vaktinin (ne zaman olacaðýnýn) O’nun Zat-ý Ulûhuyiyetine mahsus bilgilerden olduðunu (baþkasýnýn bunu bilemeyeceðini) belirterek; o gün gelince, Allah Teâlâ’nýn onlara: Hani, nerede ortaklarým?, diye sesleneceðini; bunun üzerine onlarýn (inkarcýlarýn), O’na ortaklar isnat ettiklerini kabul etmeyip, bundan uzak olduklarýný söyleyeceklerini beyan etti. Sonra; onlarýn ahirette ortak koþtuklarýný inkar edip kabul etmemeleri, dünyada bunu ikrar ettikten sonra, ahirette böyle yapmalarýnýn insanýn (ruh) ha466
41- Fussilet Sûresi
li (psikolojik durumu) olduðunu bildirdi. Ve devamla, insanýn bir hal üzere sebat etmediðini, dünya kendisine meylettiði zaman bir derecede kalmaya (razý olmayýp) habire daha fazla istediðini, dünya kendine sýrt çevirdiði zaman da hemen ümitsizliðe düþüp, ümidini yitirdiðini, (o) nimet kendine tekrar dönünce onunla maðrur olup aldanarak, onun (nimetin) kendisinin bir hakký olduðunu, elinden hiç çýkmayacaðýný sandýðýný beyan etti. Onun, kýyametin de hiç kopmayacaðýna inandýðýný ve þayet olur da (Peygamber tarafýndan denildiði gibi) bir kýyamet kopar ve Rabb’ine dönerse mutlaka Rabb’inin O’na dünyada iyilik yaptýðý, ihsanda bulunduðu gibi ahirette de iyilik yapacaðýný sandýðýný bildirdi. Devamla, insanýn sürekli yüz çevirmeye ve yan çizmeye devam ettiðini vurguladý. Þayet onun kendisine bundan sonra (tekrar) bir kötülük dokunursa tekrar yine çokça (Allah’a) yalvarýp yakarmaya döndüðünü beyan etti. Sonra; insanlara bu tavýrlarýnda ihtiyatlý olmalarýný gerektirecek sebeplerin (þeylerin) zikriyle sûreyi tamamladý. Bu baðlamda onlara, (yalanladýklarý) Kur’ân’ýn Allah (c.c.) katýndan gönderilmiþ bir kitap olmasý durumunda, onlarýn O’nu inkar etmiþ olmalarýnýn cezalandýrýlmalarýný gerektiren en büyük sebeplerden olduðunu belirtti. Sonra; onlarý tehdit ettiði, korkuttuðu þeyleri ufuklarda ve kendi canlarýnda kuþkusuz onlara göstereceðini bildirdi. -Ki, Allah Teâlâ burada ‘ufuklarla’, çevrelerinde olan ülkelerin fethini, kendi canlarýnda; sözüyle de Mekke’nin fethini kasdetmiþtir-. Ve böylece Kur’ân’ýn gerçek olduðunun onlarca iyice belli olacaðýný belirtti. Ve: “Rabb’inin her þeye tanýk olmasý yetmez mi? Ýyi bil ki onlar Rabbi’lerine kavuþmaktan (yana) kuþku içindedirler. Ýyi bil ki, O, her þeyi kuþatmýþtýr (Her þey Allah’ýn bilgisi içindedir).” (Âyet: 53-54) buyurdu.
467
42- ÞÛRÂ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Þûrâ Sûresi, Fussilet Sûresi’nden sonra inmiþtir. Fussilet Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtu. Dolayýsýyla Þûrâ Sûresi’nin iniþi de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn, sûrenin 38. âyetinde: “Rabbi’lerinin çaðrýsýna cevap verirler, namazý kýlarlar, iþleri aralarýnda Þûrâ (danýþma, istiþare) iledir. Kendilerine verdiðimiz rýzýklardan infak ederler.” buyurmuþ olmasýdýr. 53 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, bütün peygamberlerin, baþtan sonuncusuna (Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e) kadar Ýslâm þeriatý üzerine ittifak etmiþ (Yalnýz O’nu teblið etmiþ) olmalarýnýn açýklanmasý; buna karþý çýkýp muhalefet edenlerin dünya ve ahiret azabýyla korkutulmasý ve buna inananlara da dünya ve ahirette güzel mükafatla ödüllendirilerecekleri müjdesinin verilmesidir. Bu sebeple, bu sûreyle bundan önceki sûre, her iki sûrede de bulunan korkutma ve teþvik bakýmýndan birbirine uymakta ve böylece aralarýnda bir münasebet oluþmaktadýr. Bununla birlikte her iki sûre de insanlara anlatýlan hususlarý delil getirme yöntemiyle ele almalarý bakýmýndan da birbirlerine benzemektedirler. Bu iki sûre arasýndaki münasebetin sebebi de iþte bu hususlardýr.
469
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Bütün Peygamberlerin Ýslâm Þeriatý Üzere Ýttifak Etmeleri (1.-53. âyetler) Allah Teâlâ: “Hâ, Mîn, Ayýn, Sîn, Kâf. O Azîz ve Hakîm olan Allah, sana ve senden önceki peygamberlere iþte böyle vahyeder...” (Âyet: 1-3) buyurup, böylece Peygamber’e (s.a.s.) vahyedenle O’ndan önceki peygamberlere vahyedenin tek bir Ýlah olduðunu, O’nun da Azîz ve Hakîm olan Allah (c.c.) olduðunu bildirmeye (zemin) hazýrladý. Ve, O’nun mülkünün geniþliðini, yüceliðini ve azametini dile getirip, O’nun korkusundan neredeyse göklerin çatlayacaðýný, meleklerin O’nu hamd ile tesbih ettiklerini ifade etti. O’ndan baþka veliler edinenleri, O’nun, üzerlerinde bir yönetici olarak kolladýðýný ve onlarý, þirklerinden/ortak koþmalarýndan dolayý hesaba çekeceðini belirterek tehdit etti. Sonra; O’nun Peygamber’e (s.a.s.), Mekke halkýný ve çevresindekileri kýyamet günü azabý hususunda uyarmasý için Arapça bir Kur’ân indirdiðini ifade etti. Kýyamet gününün, insanlarýn bir araya geldikleri gün olduðunu, o günün insanlardan bir bölümünün cennet ve bir bölümünün de ateþte olacaðý bir gün olduðunu belirtti. Þayet, Allah (c.c.) istese kuþkusuz insanlarý tek bir millet yapabilecek (kudreti) olduðunu; fakat O’nun iradesinin, onlardan dilediðinin rahmetine girmesini, dilediðinin de bundan mahrum kalmasýný iktiza ettiðini ifade edip; kimi bu rahmetinden mahrum býrakýrsa, onun edinmiþ olduðu dostlarýnýn, ya da yardýmcýlarýnýn, artýk onu oraya sokmasýnýn mümkün olmadýðýný bildirdi. Sonra; yalnýz ve tek veli O iken, onlarýn, Allah’tan baþka, kendilerine yardým etmeleri mümkün olmayan veliler edinmelerini kýnadý. Onlarýn, ayrýlýða düþtükleri herhangi bir þey hakkýnda kýyamet günü hüküm verme yetkisinin O’na ait olduðunu, kullarýndan hiçbir kimsenin o konuda hüküm verme hakký olmadýðýný; bilakis/aksine her þeyin O’na havale edilmesinin zorunlu olduðunu belirtti. Çünkü O’nun gökleri ve yeri yoktan yaratan olduðunu ... vb. gibi bütün iþleri Allah’a (c.c.) havale etme ve O’na býrakmanýn vacib (zorunlu) olduðunu gösteren diðer delilleri beyan etti. Sonra; bu hazýrlýktan, asýl amaç olan; O’nun, insanlar için din olarak Nûh’a, Ýbrâhim’e, Mûsa ve Îsâ’ya tavsiye ettiði þeylerin aynýsýný on470
42- Þûrâ Sûresi
lar (Peygamberimizin ümmeti) için de yasallaþtýrdýðý esasýna geçti. Ki, bu da bütün peygamberlerin þeriatlarýnýn üzerinde ittifak etmiþ olduklarý, Allah’a ve ahiret gününe iman ve benzeri gibi, bütün peygamberler arasýnda hiçbir ihtilaf olmayan diðer esaslara inanmaktýr. Devamla müþrikleri, Peygamber’in (s.a.s.) kendilerini davet ettiði ve bütün peygamberlerin de üzerinde ittifak ettikleri bu dinden uzak durduklarý için kýnadý. Sonra; O peygamberlere tabi olanlarýn da bu din hususunda kendilerine ilim geldikten sonra, sadece çekememezliklerinden dolayý ayrýlýða düþtüklerini belirtti. Ve, þayet Allah (c.c.), onlarýn aralarýný ayýrma (insanlara yaptýklarýna göre karþýlýk verme) kararýnýn sonraya (ahirete) býrakýldýðýna dair önceden hükmetmemiþ olsaydý, kuþkusuz (yaptýklarýndan dolayý) onlarýn aralarýnda bu dünyada da hüküm vereceðini (iþlerini burada bitireceðini) bildirdi. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.): Bu dine davetine devam etmesini emredip, onlarýn farklý farklý isteklerine uymamasýný; (önce gösterilen) kitaplardan bazýsýna inanýp, bazýsýna inanmamazlýk etmemesini ve onlarýn aralarýnda hüküm vermede adaletli olmasýný istedi. Çünkü O’nun ilahýyla onlarýn ilahlarýnýn ayný, tek ilah olduðunu bildirdi. Herkesin kendi yaptýklarýndan sorumlu tutulacaðýný belirtip; nihayet aralarýnda yegane hüküm verecek olanýn da yalnýz Allah (c.c.) olduðunu belirtti. Sonra; bütün o peygamberlerin, üzerinde ittifak ettikten sonra, Allah’ýn dininde hala tartýþanlarýn delillerinin batýl olduðunu; Allah’ýn gazabýnýn onlarýn üzerine olacaðýný ve onlar için þiddetli bir azabýn varlýðýný bildirdi. Bu gerçek dinle o kitabý (Kur’ân) indirenin bizzat kendisi olduðunu ve ölçüyü de -ki o ölçü hak ile batýlý birbirinden ayýran akýldýr- O’nun indirdiðini ifade etti. Artýk onlarýn, O’na iman hususunda aðýrdan almalarýnda kendileri için hiçbir özrün söz konusu olmadýðýný belirtti. Belki de kýyamet gününün, onlar küfürleri üzerindeyken, kendilerine ansýzýn gelebileceðine dikkat çekti. Artýk o zaman piþmanlýklarýnýn kendilerine hiç bir yarar saðlayamayacaðýný bildirdi. Sonra; kýyamete inanmayanlarýn, alay yollu, onun bir an önce gelmesini istediklerini belirtip, ona inananlarýn ise onun ansýzýn gelmesinden 471
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
korktuklarýný dile getirdi. O’nun, kýyameti, kullarýna olan lutfundan baþka, herhangi bir þeyden dolayý tehir etmediðini belirtti. O’nun, dilediðini rýzýklandýrdýðýný, kuvvetli ve (her þeye) galip olduðunu ifade etti. Ve, kim ahiret ekinini (sevabýný) isterse onun ekinini artýracaðýný ve kim de dünya ekini (nimeti) isterse ona da dünyadan bir þeyler vereceðini; ona (dünyada) mühlet verip, (onu cezalandýrmada) acele etmeyeceðini bildirdi. Fakat o kiþinin ahirette artýk hiçbir nasibinin olmayacaðýný beyan etti. Sonra, müþriklerin, Allah’a ortak koþmak, öldükten sonra dirilmeyi inkar etmek ... vb. gibi, þeytanlardan edindikleri ortaklarýn kendilerine güzel gösterdikleri þeyleri, kendileri için yasallaþtýrýp, din yerine koymalarýndan dolayý müþrikleri kýnamaya baþladý. Ve, onlarý tehdit edip; eðer onlarýn azabýnýn kýyamet gününe kadar tehiri hususunda önceden (Allah’ýn) verdiði hükmü olmamýþ olsaydý, onlarýn aralarýnda hüküm vermede acele edip, onlarýn iþlerini bitireceðini belirtti. Ve, bu tür batýl inançlarý kendileri için din edinmelerinden dolayý, onlarý acýklý bir azapla korkuttu. (Ardýndan da) müminleri kendileri için hazýrlamýþ olduðu cennet bahçeleriyle müjdeledi. Ve, burdan (tekrar), onlarýn Peygamber’e (s.a.s.) iftira ederek bu dini ona nisbet etmelerinden, onun uydurduðunu söylemelerinden dolayý kendilerini ayýplamaya geçti. Ve, Allah dilese onun (Peygamber’in) (s.a.s.) kalbine mühürü basýp (onu devreden çýkarýp) batýlýn mahvi ve hakkýn yerini bulmasý iþini mucizeleriyle bizzat kendisinin üstleneceðini belirtti. Fakat O’nun, kendilerine rahmet olarak Peygamber’i (s.a.s.) göndermek suretiyle, onlarýn affedilmelerini istediðini; tevbe edenlerin, O’na þirk koþmaktan dolayý piþman olup tevbe etmeleri ve O’nun da onlarýn tevbesini kabul etmesi; müminlerin dualarýný kabul edip onlara lutuf ve ihsanýný artýrmasý için böyle yaptýðýný belirtti. Bütün bunlardan sonra, kimler küfürlerinde devam ederlerse artýk onlar için de dünyalarýnda ve ahiretlerinde þiddetli bir azabýn olduðunu beyan etti. Sonra; O’nun, kullarýna acýmasýndan dolayý onlarý dilediði ölçüde rýzýklandýrdýðýný bildirip; þayet onlar için, rýzký bolca vermiþ olsa onlarýn yeryüzünde azgýnlýk yapacaklarýný belirtti. Onlarýn rýzka ihtiyaçlarý olduðu zaman kuþkusuz kendilerini ondan alýkoymadýðýný; rýzýktan ümitlerini 472
42- Þûrâ Sûresi
kestikleri bir sýrada onlarýn üzerine yaðmur indirip; rahmetini üzerlerine saçtýðýný ifade etti. Ve, bundan sonra âyetlerini ve onlar üzerinde olan nimetlerini açýklamayý sürdürdü. Bütün bu olanlarýn aslýnda insanlarýn kendi elleriyle yaptýklarý þeyler yüzünden olduðunu açýklamak için, burada konu dýþýna çýkarak onlara, dünyalarýnda baþlarýna gelecek olanlar; ya da ahirette kendilerine ihsan edilecek nimetlerin zikrine geçti. Sonra; kuþkusuz dünyada onlara verilen rýzýklarýn aslýnda hiçbir deðeri olmadýðýný belirtip; O’nun katýnda olan nimetlerin, kendisine tevekkül eden, büyük günahlardan ve çirkin iþlerden sakýnan, kýzdýklarý zaman da affeden ... vb. gibi diðer özelliklerini dile getirdiði müminler için (dünyadakilerden) daha hayýrlý ve daha kalýcý olduðunu beyan etti. Sonra; buradan, bu doðru dinden (Ýslâmdan) sapanlarý tehdide geçti. Onlarýn o azabý gördükeri zaman, o dine inanmak için, geri gönderilmelerini temenni edeceklerini.. vb. gibi ahirette gerçekleþecek diðer hallerini anlattý. (38)
Sonra; inkar edenlere, bir çaðrýda bulunarak, geri dönüþü olmayan ve O’nun azabýndan kaçýp sýðýnacaklarý bir sýðýnaklarý da olmayacak olan o gün gelmeden önce Rabbi’lerinin kendileri için vahyettiði dine icabet etmelerini kendilerine emretmek suretiyle sûreye son verdi. Eðer bu çaðrýya uymaz, ondan yüz çevirirlerse artýk, onlarýn yüz çevirmelerinden dolayý Peygamber (s.a.s.) üzerinde hiçbir vebal olmadýðýný bildirdi. Çünkü O’nun mükellef olduðu, onlara teblið görevini yerine getirmiþ olduðunu belirtti. Sonra; kuþkusuz (insanlarýn) yüz çevirmelerinin sebebinin, onlarda bulunan gurur ve cehalet olduðunu bildirdi. Zira onlara bir rahmet isabet ettiði zaman ona sevindiklerini, rahmetin onlarý þýmarttýðýný; ancak onlara bir kötülük isabet edince de küfürlerinin son haddine vardýðýný belirtti. Sonra; onlarýn dünyalarýnda sahip olduklarý þeylerle gururlanmakla hata yaptýklarýný bildirdi. Çünkü her þeyin Allah’ýn (c.c.) mülkü olduðunu; bizim elimizde bulunan her þeyin de O’nun bir armaðaný olduðunu ifade edip; O’nun dilediði kiþilere diþiler (kýzlar), dilediklerine de erkekler (oð-
38
Aslýnda “Eski din” þeklinde idi. Düzelttik. (ÇN)
473
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lanlar) armaðan ettiðini; yahut hem erkekler ve hem de diþiler ihsan ettiðini; dilediklerini de kýsýr yaptýðýný beyan etti. Sonra; inanmayanlarýn inkar ettiði vahyin ispatýna geçti. O’nun (Allah’ýn), hiçbir insanla (karþýlýklý) konuþmadýðýný, ancak vahyettiðini, ya da, perde arkasýndan konuþtuðunu veya bir melek aracýlýðýyla konuþtuðunu bildirdi. Ve, O’nun, Peygamber’e (s.a.s.) de kendi emriyle bir ruh (gönüllere can veren bir söz) vahyettiðini bildirdi. Peygamberin bundan önce kitap nedir?, Ýman nedir?, bilmediðini ifade etti. Ve, Peygamber’in (s.a.s.) bu sebeple (insanlarý) dosdoðru yola ilettiðini belirterek (bu hususta): “... Göklerde ve yerde ne varsa hepsinin sahibi olan Allah’ýn yoluna. Ýyi bilin ki bütün iþler sonunda Allah’a varýr.” (Âyet: 53) buyurdu.
474
43- ZUHRUF SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Zuhruf Sûresi, Þûrâ Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Þûrâ Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten az önce nazil olmuþtu. Böylece Zuhruf Sûresi de bu tarihte nazil olmuþ olmaktadýr. Bu sûreye Zuhruf (Altýn ve mücevherler) adýnýn verilmesinin sebebi, sûrenin 35. âyetinde Allah Teâlâ’nýn: “Ve (insanlara nice) mücevherler verdik. Bütün bunlar sadece dünya hayatýnýn geçiminden ibarettir. Ahiret ise Rabbin katýnda (sadece) korunanlar içindir.” (Âyet: 35) buyurmasý dýr. 89 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Allah Teâlâ’nýn çocuklar edinmekten (çocuðu olmadan) beri olduðunu beyan etmektir. Geçen sûrede bütün peygamberlerin tevhid (Allah’ýn birliði) þeriatý üzere ittifak ettikleri, fakat onlarýn taraftarlarýndan bazýlarnýn kendi þeriatlarýna çocuk (Allah’ýn çocuðu olma) inancýný soktuklarý zikredilmiþti. Ýþte bu nedenle bu sûre de, Allah’ýn (c.c.) bundan (çocuðu olmadan) beri olduðunu beyan etmek, o þeriatlarýn da, aslýnda bu inançtan beriliðini ifade etmek için, Þûrâ Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Sûrenin bu özelliði ve bununla birlikte sûrede konularýn korkutma, özendirme ve benzeri yöntemlerle iþlenmesi gibi benzerliklerle de, bu sûre, bundan önceki Þûrâ Sûresi’ne benzemektedir.
475
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Allah’ýn (c.c.) Çocuklarý Olmaktan Beri Olduðunu Ýfadeye Hazýrlýk (1.-14. âyetler) Allah Teâlâ: “Hâ, Mîm. Apaçýk kitaba andolsun ki, biz düþünüp anlamanýz için O’nu Arapça bir Kur’ân yaptýk.” (Âyet: 1-3) buyurup; böylece insanlara, Kur’ân’dan kendilerine okunan þeylerin önemini vurgulamaya zemin hazýrladý. Ve, Peygamber’in (s.a.s.), þirklerinde aþýrý gitmelerinden ötürü insanlarý inzar etmeden yüz çevirmesinin doðru olmadýðýný bildirdi. Allah’ýn (c.c.) önceki toplumlara da nice peygamberler gönderdiðini belirtti. Onlarýn bunlardan daha güçlü kavimler olduklarýný, (buna raðmen) peygamberleriyle alay edince onlarý helak edip, kendilerinden sonra geleceklere bir ibret kýldýðýný ifade etti. Sonra; bundan, az önce dile getirdiði ‘onlarýn aþýrý gitmelerinin ve inatlarýnýn teyidine geçti. Ve, þayet onlara gökleri ve yeri kim yarattý?, diye sorulacak olsalar kuþkusuz: Onlarý çok üstün ve her þeyi bilen (Allah) yarattý, diyeceklerini belirtti. Ve, bundan sonra üzerlerindeki lutuf ve ihsanýný bilmeleri ve Yüce Allah’ýn Zat-ý Ulûhiyetine yakýþmayan þeylerden O’nu tenzih etmeleri ve O’na dönüþlerinin kaçýnýlmazlýðýna inanmalarý için, kendilerine ihsan ettiði bazý nimetlerinin zikrine baþladý. Ve, (bunlarý zikrettikten sonra, onlarýn aðzýndan): “Biz elbette Rabbimize döneceðiz.” (Âyet: 14) buyurdu.
Meleklerin Evlatlýklarýnýn Ýptali (15.-56. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “(Müþrikler) kullarýndan (bazýlarýný) O’nun bir cüzü yaptýlar. Ýnsân gerçekten apaçýk bir nankördür.” (Âyet: 15) buyurup, müþriklerin Allah’a (c.c.) þükredecekleri ve O’nu Zât-ý Ulûhiyetine yakýþmayan þeylerden tenzih edecekleri yerde kalkýp, bir de meleklerin O’nun kýzlarý olduðunu söylediklerini belirtti. Halbuki onlarýn, kýz çocuklarýný kendilerine yakýþtýrmadýklarýna, kendilerinin kýz çocuklarý olmasýndan memnun olmadýklarýna dikkat çekti. Örneðin onlardan birine, Allah’a yakýþtýrmýþ olduklarý kýz çocuklarýndan birisinin müjdesi verilip, ‘bir kýzýnýz oldu’ denildiðinde üzüntü ve kederden yüzünün simsiyah ol476
43- Zuhruf Sûresi
duðunu beyan etti. Sonra; onlarýn meleklere ibadetleri hususunda hiçbir delillerinin olmadýðýný; sadece: þayet Rahmân dileseydi biz onlara ibadet etmezdik; ve: Biz babalarýmýzý onlara ibadet eder bulduk ve biz de onlara uyup, onlarýn izlerinden gidiyoruz. Demekten öte hiçbir mantýkî delillerinin bulunmadýðýný belirtti. Onlara cevaben: Kuþkusuz onlardan önceki müþriklerin de kendi peygamberlerine bunun gibi þeyler söylediklerini; ancak bu sözlerin kendilerine hiçbir yararý olmadýðýný bildirdi. Allah’ýn (c.c.) onlardan intikam alýp hepsini helak ettiðini ifade etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), Ýbrâhim’in (a.s.) onlarýn ortak koþtuklarý þeylerden beri olduðunu, kendilerine söylemesini emretti. Çünkü Ýbrâhim (a.s.) onlarýn en büyük babalarý ve yolundan gitmeleri zorunlu olan önderleriydi. O’nun toplumu da yýldýzlara, yýldýzlarýn sakinleri olan meleklere tapýyorlardý, ancak Ýbrâhim (a.s.), onlara uymadý, onlardan uzak kaldý, kendi zürriyeti için tevhid dinini yasallaþtýrdý ki nesil be nesil tevhid inancýna dönsünler. Sonra; Ýbrâhim’in neslinden olan Araplarý, O’nun þeriatýndan ayrýlýp o batýl ibadete dönünceye/yönelinceye kadar geçindirdiðini, onlara mühlet verdiðini ve kendilerine içlerinden bir peygamber gönderinceye kadar onlara süre tanýdýðýný ve onlarý Allah’a ibadete çaðýrmasý için Peygamber’e (s.a.s.) Kur’ân’ý indirdiðini belirtti. Bunlarýn ise, o peygamberin içlerinde riyaset sahibi birisi olmadýðýndan dolayý, onu hafife aldýklarýný ve: Bu Kur’ân Mekke ya da Taif ’ten büyük bir adama indirilmeli deðilmiydi?, dediklerini bildirdi. Ve onlara cevaben: Bunun (peygamberliðin) Allah’ýn (c.c.) bir fazlý ve rahmeti olduðunu, onu dilediði gibi taksim ettiðini beyan etti. Ve, dünya hayatýnda onlarýn geçimliklerini de O’nun taksim ettiðini; yaþamlarýyla ilgili iþlerin, bu þekilde düzene girmesi için O’nun hikmetinin, içlerinde zenginlerin de fakirlerin de bulunmasýný iktiza ettiðini belirtti. O’nun rahmetinin, insanlarýn kendi aralarýnda deðer ve fazilet ölçüsü olarak kabul ettikleri mallardan daha hayýrlý olduðunu ifade etti. Þayet insanlar küfür üzerinde bir tek ümmet olmayacak olsaydý, O’nun kendisini inkar edenler için tavanlarý gümüþten evler yapacak olduðunu ... vb. gibi diðer dünya mücevher ve zinetlerini onlara vereceðini belirtti. Ve, sonunda: “Bütün bunlar sadece dünya hayatýnýn geçiminden iba477
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rettir. Ahiret ise, Rabb’inin katýnda sadece (günahlardan) korunanlar içindir.” (Âyet: 35) buyurdu. Sonra; kuþkusuz bu düþüncelerinin kendilerine dost edindikleri þeytanýn saptýrmasý olduðunu belirtti. Onlarýn Rabbi’lerine döndüklerinde þeytana kulak verdiklerinden dolayý piþman olacaklarýný ve keþke (dünyada) kendileriyle þeytan arasýnda doðu ile batý arasý kadar bir uzaklýk olsaydý diye temenni edeceklerini belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), cehaletin onlarda kök saldýðýný ve artýk onlarýn hidayete ermelerinin umulamayacaðýný ifade edip; þayet onu (Peygamber’i) onlardan önce alýp götürürse kuþkusuz ahiretlerinde onlardan intikam alacaðýný; yok eðer ona (Peygamber’e) onlarýn uyarýldýklarý azabý dünyalarýnda gösterecek olursa onun onlara bunu yapmaya da gücünün yettiðini (bunu da yapabileceðini) beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) kendisine vahyedilen Ýslâma ve tevhide sarýlmasýný emretti. Bunun, kuþkusuz ondan önceki peygamberlere de gönderdiði dinin aynýsý olduðunu bildirdi. Devamla; tevhîd inancýnýn, zahiren de olsa, O’nun þeriatýnda diðerlerinden daha fazla kaldýðý için, peygamberler içerisinden özellikle Mûsa’dan (a.s.) bahsetti. O’nun, Firavun’a ve toplumuna gönderildiðini; Firavun’un mülküyle maðrur olduðunu, kendisinin dünya hayatýnda sahip olduðu þan ve saltanata sahip olmadýðý için Mûsa’yla alay ettiðini belirtti. Ve, onun toplumunun da Mûsa’yý (a.s.) hafife alýp Firavun’a itaat ettiklerini; böylece de (Allah Teâlâ’nýn) hepsini birlikte suya gark ettiðini bildirdi. Ve: “Onlarý sonradan gelen inkarcýlara bir selef ve ibret kýldýk.” (Âyet: 56) buyurdu.
Îsâ (a.s.)’ýn Evlatlýðýnýn Ýptali (57.-85. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Meryem oðlu, bir örnek olarak anlatýlýnca hemen kavmin, ondan ötürü yaygarayý bastýlar.” (Âyet: 57) buyurup, (Peygamber’e (s.a.s.)), onlarýn meleklere ibadet etmede Hristiyanlýða dayandýklarýný bildirdi. Çünkü onlar (Hristiyanlar) Îsâ’ya ibadet ettiler, onu Allah’ýn oðlu edindiler; halbuki melekler Îsâ’dan daha hayýrlýdýr, demiþlerdi. Allah Teâlâ 478
43- Zuhruf Sûresi
bunlara cevap olarak: Îsâ’nýn da onlar gibi bir kuldan baþka bir þey olmadýðýný belirtti. Ve, þayet dilese kuþkusuz melekleri yeryüzünde onlarýn yerine geçen halefler yapacaðýný ve onlarý, insanlarý melekler hakkýnda aþýrý gitmeye sevkeden, göklerde iskan etmeyeceðini belirtti. Sonra; Îsâ’nýn (a.s.) sadece kýyametin kopacaðýný gösteren bir alamet olsun diye babasýz bir çocuk (olarak dünyaya gelmiþ) olduðunu ifade etti. Ýnanmayanlarý kýyamet hakkýnda þüphe etmeden nehyetti. Allah’a uymalarýný, O’ndan baþkasýna ibadeti kendilerine güzel gösteren þeytana kulak asmamalarýný emretti. Sonra; kuþkusuz, Îsâ’nýn da, ondan önceki diðer peygamberlerin (insanlara) getirmiþ olduklarý (mesajý) getirdiðini, binaenaleyh onun da, Allah’tan korkmayý ve ona ibadeti emrettiðini bildirdi. Ancak, onun ölümünden sonra ona tabi olanlarýn, Îsâ’nýn getirmiþ olduðu þeriatinde ihtilafa düþüp gruplara ayrýldýklarýný; Îsâ’nýn (a.s.) Allah’ýn oðlu olduðunu iddia ettiklerini belirtti. Sonra; bundan dolayý onlarý kýyamet günü azabýyla tehdit etti. Ve, o azabýn, ansýzýn, onlar farkýna varmadan, yakýnda kendilerine geleceðini bildirdi. Devamla, o gün takva sahipleri hariç bütün dostlarýn birbirlerine düþüp, birbirlerine düþman olacaklarýný ifade etti. Sonra; o günde muttakiler (sakýnanlar) için olacak/gerçekleþecek þeyleri anlattý. Ardýndan da yine o günde günahkarlar için olacaklarý anlattý. Sonunda da onlarýn kendileri için olacak olan bu þeyleri hak ediþlerini açýklama sadedinde: “Yoksa biz, onlarýn sýrlarýný ve gizli konuþmalarýný iþitmez miyiz sanýyorlar? Hayýr, öyle deðil, iþitiriz ve yanlarýnda bulunan elçilerimiz de (bütün yaptýklarýný) yazarlar.” (Âyet: 80) buyurdu. Sonra; tekrar Allah Teâlâ’ya çocuklar isnad edilmesi hususunun iptaline yumuþak bir geçiþle sûreyi bitirdi. Bu baðlamda Peygamber’e (s.a.s.) onlara: Eðer Allah’ýn bir çocuðu olsaydý kuþkusuz O’na ibadet edenlerin ilkinin kendisi olacaðýný söylemesini emretti. Ve, Zât-ý Ulûhiyetini onlarýn nitelendirmiþ olduðu çocuk edinmeden tenzih etti. Tekrar Peygamber’e (s.a.s.), onlarý tehdit edildikleri (azap) günlerine kavuþuncaya kadar, kendi oyun ve eðlenceleri içerisinde býrakmasýný emretti. Sonra; gökte ve yerde uluhiyeti sabit olanýn yalnýz O olduðunu, göklerin, yerin ve ikisinin arasýnda bulunanlarýn mülkünün (mülkiyetinin), yalnýz O’na ait olduðu479
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
nu bildirdi. Onlarýn yakardýklarý meleklerin ve benzerlerinin bilerek hakka tanýklýk edenlerden baþka hiçbir kimseye þefaat etme yetkisinin bulunmadýðýný belirtti. Dolayýsýyla bu acizlikleriyle birlikte meleklerin Allah’ýn çocuklarý olmalarýnýn doðru olmadýðýný beyan etti. Sonra; müþriklerin, kendilerini yaratanýn Allah olduðunu bile bile meleklere ve diðer þeylere ibadet etmelerinin anormalliðine dikkat çekti. Sonra da; böylelerinin inanmayan bir toplum olduðunu ifade etti. Ve (Peygamber’e (s.a.s.) hitaben): “Artýk sen onlara aldýrma, size esenlik (dilerim) deyiver, yakýnda bilecekler.” (Âyet: 89) buyurdu.
480
44- DUHÂN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Duhân Sûresi, Zuhruf Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Zuhruf Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra hicretten az önce nazil olmuþtu. Böylece, Duhân Sûresi’nin nüzulü de bu tarihe rastlamaktadýr. Sûreye Duhân (duman) adýnýn veriliþ sebebi; Sûrenin 10. âyetinde Allah Teâlâ’nýn: “Göðün apaçýk bir duman getireceði günü bekle.” buyurmuþ olmasýdýr. 59 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, önceki sûrenin sonunda müþriklerin korkutulduklarý azabýn, yaklaþtýðýný, meydana geliþinin beklendiðini, neredeyse onun dumanýnýn, gökyüzü ufuklarýný kaplamak üzere olduðunun açýklanmasýdýr. Her iki sûre arasýnda bulunan bu apaçýk münasebetten dolayý bu sûre, Zuhruf Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir.
Azap Gününün Ýnzali (Geliþi) (1.-59. âyetler) Allah Teâlâ: “Hâ, Mîm. Apaçýk kitaba andolsun ki, biz O’nu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarýcýyýz.” (Âyet: 1-3) buyurup, onlarýn azap (edilecekleri) günlerini; önemli olaylarý takdir etmek için seçtiði ve onlarý, yerine getirmeleri için meleklerine bildirdiði bir gecede, dünya semasýna indirdiðini ifade etti. Sonra, burdan Peygamber’e (s.a.s.), göðün o günün dumanýný getireceði günü beklemesi emrine geçti. -Bu, (göðün o günün dumanýný getirmesi ifadesi) o günün þerrinin (kötülüðünün) orta481
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ya çýkýþýndan kinayedir. Çünkü insanýn korkusu þiddetlenirse gözleri kararýr, bu sebeple dünyayý dumanla dolu, duman kaplamýþ gibi görür-. Allah Teâlâ sonra; onlarýn o dumaný üzerlerinden kaldýrýp açmasý için O’na yalvaracaklarýný, iman etmeye hazýr olduklarýný ilan edeceklerini dile getirdi. Ýnanmayanlarýn, o azabý (dumaný) kendilerinden kaldýrdýðýnda dahi iman etmelerinin mümkün olmadýðýný belirtti. Çünkü onlara apaçýk bir elçi geldiði halde onlarýn ondan yüz çevirip, onun hakkýnda: “Eðitilmiþ bir mecnun.” (Âyet: 14) dediklerini bildirdi. Sonra; onlarýn, azabý kendilerinden kaldýrdýðý zaman iman etmeye hazýr olduklarý iddialarýnda yalan söylediklerini göstermek için; onu birazcýk onlardan kaldýracaðýný ve bunun ardýndan (yalancýlýklarýnýn iyice ortaya çýkmasýndan sonra) onlarý çok þiddetli bir vuruþla vuracaðýný, onlardan intikam alacaðýný ifade etti. Sonra; inanmayanlarý helak etmeye kudretinin yettiðini belirtmek için bunun ardýndan Firavun ve toplumunun baþýna gelenleri anlattý. Bu durumun, Allah’ýn (c.c.); peygamberlerini yalanlayan ve kendisine inanmayanlar hakkýnda koymuþ olduðu deðiþmez kanunu olduðunu bildirdi. Sonra; tekrar inkarcýlara dönüp; onlarýn bütün bu söylenenleri inkar ettiklerini belirtti. Öldükten sonra diriltilmeyeceklerine inandýklarýný bildirdi. Ve; onlarýn, buna inananlardan; þayet iddialarýnda doðru iseler, kendilerine bunu göstermek için babalarýný diriltmelerini (müminlerden) istediklerini belirtti. Bunlara cevaben: Kuþkusuz o inkar edenlerin, Allah’ýn (c.c.) günahlarý sebebiyle helak etmiþ olduðu, Tubba toplumundan daha güçlü olmadýklarýný ifade etti. Ve, O’nun; gökleri, yeri ve bu ikisinin arasýnda bulunanlarý boþuna yaratmadýðýný; bunlarýn hepsini sýrf, ölümden sonra dirilme olmadan ortaya çýkmayacak bir hikmete binaen yarattýðýný belirtti. Çünkü, Allah’ýn (c.c.), bütün insanlar arasýnda hüküm vereceði bir günün gelmesinin kaçýnýlmaz olduðunu vurguladý. Artýk o gün hiçbir dostun, bir dostuna herhangi bir yararý olamayacaðýný, ondan hiçbir azabý savamayacaðýný; günahkarlarýn yemeðinin o gün zakkum aðacý olacaðýný; korunanlarýn ise (o gün) güvenli bir makamda bulunacaklarýný beyan etti. Sonra da sûreye baþladýðý tarzda son verip: “Biz O Kur’ân’ý senin diline kolaylaþtýrdýk ki, insanlar düþünüp öðüt alsýnlar. Artýk, sen biraz bekle; kuþkusuz onlar da (baþlarýna gelecek azabý) beklemekteler.” (Âyet: 58-59) buyurdu. 482
45- CÂSÝYE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Câsiye Sûresi, Duhân Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Duhân Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten az önce nazil olmuþtu. Böylece Câsiye Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Câsiye (diz çökmüþ, toplanmýþ) adýnýn veriliþ sebebi sûrenin 28. âyetinde Allah Teâlâ’nýn: “(O gün) Tüm ümmetleri (Allah’ýn huzurunda) toplanýp diz çökmüþ görürsün. Her ümmet kendi kitabýna çaðrýlýr. Bu gün yaptýklarýnýzla cezalandýrýlacaksýnýz (denilir).” buyurmuþ olmasýdýr. 37 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Allah’a imana davet ve Allah’a inanmayan, öldükten sonra dirilmeyi inkar eden; ateizmi (dehriyye) reddir. Allah (c.c.) sûrede Allah’a imana daveti bazen delille, bazen de korkutma ve özendirme yoluyla yapmýþtýr. Bu hususta (uyarý hususunda) sûrenin durumu, bir önceki sûre ve daha önce zikredilen diðer sûreler gibidir. Sûre amaç itibariyle de önceki sûrelere uymaktadýr. Nitekim baþlangýç harfleri itibariyle aynýdýrlar. Ýþte bundan dolayý da o sûrelerle birlikte zikredilmiþtir.
Allah’ýn Varlýðýnýn Ýspatý (1.-23. âyetler) Allah Teâlâ: Hâ, Mîm. Kitab’ýn indiriliþi O üstün, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafýndandýr. Kuþkusuz göklerde ve yerde inananlar için 483
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sayýsýz âyetler vardýr.” (Âyet: 1-3) buyurup; varlýðýna, göklerde, yerde, insanýn ve diðer canlýlarýn yaratýlýþýnda... vb. gibi zikrettiði (kainattaki) diðer âyetleriyle (varlýðýný gösteren delilleriyle) delil getirdi. Sonra; o âyetlere inanmayanlarý, onlarý duyduktan sonra kibirlenerek küfürlerinde ýsrar edenleri helakla uyardý. Ve, buna (uyarmaya) devam edip sonunda: “Ýþte yol gösterici bu (Kur’ân) dýr. Rabbi’lerinin âyetlerini inkar edenler için azabýn en þiddetlisi vardýr.” (Âyet: 11) buyurdu. Sonra; tekrar varlýðýnýn ispatýna dönüp, gemilerin buyruðuyla seyretmesini, lütuf ve kereminden rýzkýmýzý aramamýz ve bundan dolayý O’na þükretmemiz için denizi bizlere boyun eðdirdiðini ifade etti. Devamla da göklerde ve yerde ne varsa hepsini bize boyun eðdirdiðini ve bizim emrimize verdiðini belirtti. Sonra; Allah’ýn varlýðýna inanan müminlere, O’nu inkar eden ve Allah’ýn (inanmayanlarý cezalandýracaðý) günlerinin geleceðini ummayanlarý affedip baðýþlamalarýný emretti. Böylece onlarý, o korkutmadan sonra, burada da özendirmek suretiyle ele aldý. Ve, kim iyi bir iþ yaparsa onun yararýnýn kendisine olacaðýný ve kim de kötülük yaparsa onun zararýnýn da yine kendi aleyhine olacaðýný, sonunda bütün insanlarýn dönüþünün Rabbi’lerine olacaðýný, Rabbi’lerinin de onlarýn aralarnda hüküm vereceðini belirtti. Bunun ardýndan, yine inkar edenlerin müminlere karþý yaptýklarýný kendilerine basitleþtirmek (hafifletmek) için, müminlerin bu husustaki tutumlarýnýn kendilerinden önceki Ýsrâiloðullarýnýn tutumuna benzediðini açýkladý. Ki, böylece onlarýn (müþriklerin kendilerine karþý) yaptýklarý iþlerinin fazla önemli olmadýðýný müminlere ifade etsin. Binaenaleyh Ýsrâiloðullarýna kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlýk) ve peygamberlik ... vb. gibi onlara ihsan ettiði diðer nimetleri verdiðini anlatýp; onlarýn, kendilerine verilen bu tür nimetler hususunda azgýnlýk, kýskançlýk ve haksýzlýklarýnýn sonucu olarak aralarýnda ihtilafa düþtüklerini belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), kuþkusuz ona da onlar gibi, dini buyruklarýný içeren bir þeriat verdiðini bildirdi. Onu (Peygamber’i), Ýsrâiloðullarýnýn cahillerinin hevalarýna uyarak ihtilafa düþtükleri gibi, kendisine verilen þeriatta ihtilafa düþme hususunda uyardý. Þayet böyle bir þey yapacak olursa/böyle bir durumda, onlarýn kendisine verilecek azaptan hiçbir þeyi savamayacaklarý, o azaba karþý ona hiçbir yarar484
45- Câsiye Sûresi
larýnýn olamayacaðýný belirtti. Çünkü zalimlerin birbirlerinin dostlarý olduklarýný, Allah’ýn ise sadece muttakilerin dostu olduðunu bildirdi. Ve, iþte bu durumun da tefekkür edenler için bir aydýnlatma, kesin olarak, gereðince inanan toplum için de bir hidayet ve rahmet olduðunu belirtti. Sonra; özet olarak deðindiði, (inananlarla inanmayanlarýn) aralarýndaki hükmün detayýna döndü. Kötülükleri iþleyenlerle, iman edip salih amel iþleyenler arasýnda verilecek hükmün eþit olmayacaðýný ifade etti. Ve, kuþkusuz O’nun, gökleri ve yeri, her nefis yaptýðýnýn karþýlýðýyla cezalandýrýlsýn ve hiçbir kimse zulme uðramasýn diye, hak ile yaratmýþ olduðunu belirtti. Ve: “Hevasýný Tanrý edinen ve bile bile hak yoldan sapan, kulaðý ve kalbi mühürlenmiþ, gözlerine de perde çekilmiþ kiþi hakkýnda ne düþünüyorsun? Allah ondan yüz çevirdikten sonra artýk ona kim doðruyu gösterebilecektir? Hâlâ düþünüp ibret almýyor musunuz?” (Âyet: 23) buyurdu.
Ateizmi Red (24.-37. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Dediler ki: Þu dünya hayatýmýzdan baþka hayat yoktur. Diriliriz. Ölürüz. Bizi zamandan baþkasý helak etmiyor. (Bu sözleri) bilgilerinden dolayý söylemiyorlar, onlar sadece sanýda (zanda) bulunuyorlar (öyle sanýyorlar).” (Âyet: 24) buyurup, ateistlerin sadece dünya hayatýna inandýklarýný, ondan baþka bir hayata inanmadýklarýný, kendilerini helak edenin sadece zaman olduðunu iddia ettiklerini, kendilerini öldükten sonra diriltip hesaba çekecek bir ilahýn varlýðýný inkar ettiklerini belirtti. Ve, onlara cevaben: Onlarýn bu konuda herhangi bir bilgi ve delile dayanmadýklarýný ifade edip, þayet onlara öldükten sonra dirilmenin kesin olduðuna delalet eden âyetler okunacak olsa onlarýn: “Doðru (söylüyor) iseniz (ölmüþ) babalarýmýzý bize getirin.” (Âyet: 25) demelerinden baþka bir hüccet/delil bulamadýklarýný belirtti. Ve: Peygamber’e (s.a.s.) onlara cevaben: Kuþkusuz Allah’ýn (c.c.) onlarý dirilteceðini, sonra öldüreceðini, sonra kýyamet günü onlarý (huzurunda) toplayacaðýný kendilerine bildirip; bunda hiçbir þüphenin olmadýðýný, fakat insanlarýn çoðunun (bunu) bilmediklerini onlara söylemesini emretti. 485
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; kýyamet koptuðu gün, gerçekleri saptýranlarýn hüsrana uðrayacaklarýný belirtti. Ýman edip salih amel iþleyenleri Allah Teâlâ’nýn rahmetine gark edeceðini bildirdi. Ýnkar edenlere (kendilerini kýnamak için): “Âyetlerim size okunmadý mý? (Elbette okundu) Ama siz büyüklendiniz, büyüklük tasladýnýz. Günahkar bir toplum oldunuz.” (Âyet: 31) denileceðini belirtti. Ve, (o gün) onlara söylenecek diðer benzeri sözleri de beyan etti. O gün yaptýklarýnýn kötülüklerinin açýkça onlara gözükeceðini ve alay ettikleri azabýn onlarý çepe çevre kuþatacaðýný ifade etti. Sonra; bütün bunlardan dolayý Allah Teâlâ’nýn övgüyü hak ettiðini bildirdi. Ve, sûreyi o övgüyle bitirip: “Hamd göklerin, yerin ve bütün alemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsusutur. Göklerde ve yerde ululuk yalnýz O’na aittir. O Âzîzdir, Hakîmdir.” (Âyet: 36-37) buyurdu.
486
46- AHKÂF SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ahkâf Sûresi, Câsiye Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Câsiye Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra hicretten az önce nazil olmuþtu. Böylece Ahkâf Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihlerde gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn, sûrenin 21. âyetinde: “Âd kavminin kardeþini (Hûd’u) de an. O Ahkâf ’taki kavmini uyarmýþtý.” (Âyet: 21) buyurmuþ olmasýdýr. Ki, âyette geçen Ahkâf ismi sûreye ad olmuþtur. 35 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, müþriklerin azapla uyarýlmasý ve bu uyarýyla birlikte, delillerle de onlarýn Allah birliðini ve Peygamber’in (s.a.s.) risaletini tasdike sevkedilmeleridir. Bu sebeple sûrede korkutmak ve özendirmek suretiyle yönlendirme ile delille yönlendirme bir arada toplanmýþtýr. Nitekim bu yöntem önceki sûrelerde de vardý. O sûrelerle bu sûre arasýndaki münasebetin sebebi de iþte bu metod birliðidir.
Ýnkâr Edenlerin Azapla Uyarýlmasý (1.-35. âyetler) Allah Teâlâ: “Hâ, Mîm. (Bu) kitabýn indiriliþi Azîz ve Hakîm olan Allah katýndandýr. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasýnda bulunanlarý, münasip bir þekilde, bir hikmete binaen ve belli bir süreye göre yarattýk. Ýnkar 487
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
edenler uyarýldýklarý þeyden yüz çevirmektedirler.” (Âyet: 1-3) buyurup, gökleri ve yerleri bir hikmete binaen ve bir süreye göre yarattýðýný belirtip; o süre bitince, onlarýn da ondan sonra iþlerinin bitmiþ olacaðýný ifade etti. Þayet böyle olmamýþ olsaydý onlarýn yaratýlmasýnýn abes, boþuna bir þey olacaðýný bildirdi. Binaenaleyh onlarýn sürelerinin sona ermesinden sonra hesap ve ikabýn kaçýnýlmaz olduðunu ifade edip ve yine insanlarý varacaklarý bu sonuç hususunda uyaracak bir elçinin gelmesinin de kaçýnýlmaz olduðunu belirtti. Fakat inkar edenlerin, cahilliklerinden ve inatlarýndan dolayý bu uyarýdan yüz çevirip, buna aldýrmadýklarýný ve içinde bulunduklarý þirk ve sapýklýða yapýþýp ondan ayrýlmadýklarýný beyan etti. Sonra; bu konudan inkarcýlarýn, þirk koþmalarýnda ve uyarýldýklarý þeylere aldýrmayýp yüz çevirmelerinde etken olan cehalet ve inatlarýnýn onlarýn aleyhine tesciline geçti. Ve, onlardan ortak koþtuklarý þeylerin yeryüzünde neyi yarattýklarýný, ya da onlarýn göklerde (göklerin yaratýlýþýnda) bir ortaklýklarý (katkýlarý) olup olmadýðýný, Peygamber’e (s.a.s.) söylemelerini veya (bu konuda) ona gökten indirilmiþ bir kitap, ya da akla uygun delil getirmelerini istedi. Allah’ý býrakýp da, O’ndan baþka, kendilerinin duasýna icabet etmeyecek (cevap vermeyecek) olan ve kýyamette insanlar mahþerde toplandýklarýnda onlarýn (dünyada) kendilerine yaptýklarý ibadetlerden beri olduðunu söyleyecek olan putlara yalvaranlardan, onlara dua edenlerden daha sapýk hiçbir kimsenin bulunmadýðýný beyan etti. Sonra; buradan yine inkar edenlerin kendisiyle uyarýldýklarý þeyden (Kur’ân) yüz çevirmelerine, onun bir sihir ve uydurulmuþ yalan olduðunu iddia etmelerine geçti. Peygamber’e (s.a.s.), onlara cevaben: Þayet Kur’ân’ý o uydurmuþ olsa, kuþkusuz Allah’ýn (c.c.) derhal onu cezalandýracaðýný, onlarýn da kendisine verilecek bu cezaya karþý O’ndan hiçbir þeyi savamayacaklarýný kendilerine söylemesini emretti. Sonra; onlarýn O’nun (Kur’ân veya Hz. Peygamber) hakkýnda diðer bir þüphelerini dile getirdi. Ki, bu da onlarýn inananlar hakkýnda: “Eðer (Muhammed’in (s.a.s.) getirdiði) iyi bir þey olsaydý (þu zavallý kiþiler) O’na inanmada bizi geçemezlerdi.” (Âyet: 11) demeleridir. Devamla inkar edenlerin bu þüphelerine cevaben: O’ndan (Kur’ân) önce Tevrat’ý da Ýsrâiloðullarýna bir önder, yol 488
46- Ahkâf Sûresi
gösterici ve rahmet olarak gönderenin de kuþkusuz O olduðunu bildirdi. Ve; iþte bunun (Kur’ân’ýn) da, zalimleri korkutmak/uyarmak ve güzel davrananlarý müjdelemek için onlara Arap diliyle (Arapça olarak) indirmiþ olduðu bir kitap olduðunu belirtti. Sonra; (Kur’ân’ýn) onlara müjde olmasýnýn sebebini açýkladý. Onlarýn; Rabbimiz Allah’týr, deyip sonra, dosdoðru olduklarýnda, artýk onlar için hiçbir korkunun olmayacaðýný ve onlarýn cennet yaranýndan olup, yaptýklarýnýn karþýlýðý olarak da orada ebedi kalacaklarýný bildirdi. Ve, bu mükafatla mükafatlandýrýlmalarýnýn en büyük sebebinin, onlarýn, Cenab-ý Hakk’ýn anne ve babaya iyilik etmeleri tavsiyesine (emrine) uymalarý ve kendilerine ihsan etmiþ olduðu nimetlere karþý O’na þükretme görevlerini yerine getirmiþ olmalarý olduðunu açýkladý. Sonra; anne ve babasýna kötü davranan kiþinin hadisesini anlattý. Anne ve babasý O’nu uyararak kendisini eðer Allah’a (c.c.) inanmazsa, ahiret azabýyla korkutmuþlardý. Çünkü zýddýn zikredilmesi onun zýddýnýn da zikredilmesine sebep olur. Va’d edildikten sonra da tehdit edilir-. Ve, (bu hadisenin) ardýndan da bu gibi insanlarýn, onlardan önce gelip geçmiþ olan cinler ve insanlardan, bütün toplumlarda kendilerine (azap) sözü hak olmuþ kiþiler olduklarýný belirtti. Bunlarýn (müþriklerin) da dalaletle onlarýn yollarýný izlediklerini bildirdi. Ve, kuþkusuz Ahkâf ’taki Âd kavminin de iþte bunlardan olduðunu belirtti. Onlarýn, kardeþleri Hûd’un kendilerini uyardýðýný, fakat onlarýn (uyarýya aldýrmayýp) onu yalanladýklarýný, bunun üzerine onlarýn, evlerini üzerlerine yýkýp yerle bir eden bir rüzgârla cezalandýrýldýklarýný bildirdi. Ayný þekilde Mekke’nin çevresinde, Yemen’de, Þam’da da yerle bir edilen kentlerin halklarýnýn da böyle olduklarýný, belirtti. Allah’tan baþka kendilerine yakýnlýk saðlamak için tanrý edindikleri þeylerin onlara hiçbir yardýmlarý olmadýðýný bildirdi. Ve: “Tam aksine onlardan sapýp, kaybolup gittiler. Ýþte onlarýn yalanlarý ve uydurmalarý (nýn sonu) budur.” (Âyet: 28) buyurdu. Sonra; insanlardan uyarýdan yüz çeviren ve ona aldýrmayanlarý zikrettikten sonra; cinlerden o uyarýya icabet edenleri zikretti. Böylece, onlarý (inkar edenleri) da, uyarýya icabet eden cinler gibi, uyarýya icabete sevketmek istedi. Bundan dolayý cinlerden bir topluluðun Kur’ân’ý dinlemesi ve O’na iman etmelerini, onlarýn uyarýcýlar olarak kavimlerine yönelmeleri ve 489
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
onlara Peygamber’den (s.a.s.) duyduklarýný haber vermeleri ve kavimlerini imana teþvik, küfürden de sakýndýrmalarý hadisesini anlattý. Devamla: “Kim Allah’ýn davetine uymazsa, yeryüzünde (baþýna inecek belaya) engel olamaz. Kendisinin O’ndan baþka velileri de olmaz. Onlar apaçýk bir sapýklýk içindedirler.” (Âyet: 32) buyurdu. Sonra; Sûreyi baþladýðý gibi inzarla/uyarýyla bitirdi. Ölüleri diriltip, onlarý hesaba çekmeye kudretinin olduðunu ifade etti. Ýnkar edenleri ateþe sunulacaklarý (atýlacaklarý) korkusuyla korkuttu. Ve, orada onlardan, O’nun hak olduðunu itiraf etmelerini isteyeceðini, onlarýn da (bunu) itiraf edeceklerini belirtti. Bunun üzerine kendilerine inkar etmenizden ötürü “tadýn azabý”, denileceðini ifade etti. Sonunda da Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “O halde sen de, azim (ve irade) sahibi elçilerin sabrettikleri gibi sabret. O (nankör) ler için acele etme; onlar, tehdit edildikleri azabý gördükleri gün sanki gündüzün sadece bir saati kadar yaþamýþ gibi olurlar. (Bu), bir duyurudur. Yoldan çýkmýþ topluluktan baþkasý mý helak edilecektir?” (Âyet: 35) buyurdu.
490
47- MUHAMMED SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Muhammed Sûresi, Hadîd Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Hadîd Sûresi de Zelzele Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Zelzele Sûresi ise Nisâ Sûresi’nden sonra nazil oldu. Nisâ Sûresi’nin nuzulü de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasýnda gerçekleþmiþti. Böylece Muhammed Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Bu sûreye Muhammed adýnýn verilmesinin sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin 2. âyetinde “Ýman edip, iyi iþler yapanlar ve Muhammed’e indirilene inananlar...” (Âyet: 2) buyurmuþ olmasýdýr. 38 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, inananlarý kafirlere karþý savaþa teþvik ve onlara, düþmanlarýna karþý zafer va’dinin bildirilmesidir. Bu savaþ, inkar edenlerin geçen sûrede korkutulmuþ olduklarý dünya azabýdýr. Ýþte bundan dolayý, bu sûre anlatým sýrasýndaki tertibi itibariyle Ahkâf Sûresi’nden sonra gelmiþtir. Ki, Allah’ýn (c.c.) kafirleri tehdit ettiði azabýn doðruluðunu göstersin.
Savaþa Teþvik (1.-38. âyetler) Allah Teâlâ: “Ýnkar edip, Allah yolundan (insanlarý) alýkoyanlarýn yaptýklarýný Allah boþa çýkarmýþtýr.” (Âyet: 1) buyurup, kafirlerin bunu hak ettiklerini beyan etmek suretiyle müminleri savaþa teþvike zemin hazýrladý. 491
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Kafirlerin inkar ettiklerini ve Allah yolundan alýkoyduklarýný, bu sebeple de Allah’ýn (c.c.) onlarýn amellerini boþa çýkardýðýný belirtti. Ýman edip salih ameller yapanlarýn ve Muhammed’e (s.a.s.) indirilene inananlarýn geçmiþ þirk ve günahlarýný baðýþladýðýný, (onlarýn) hallerini düzelttiðini belirtti. Çünkü, kafirlerin batýla tabi olup, ona uyduklarýný, müminlerin ise Rabbi’leri katýndan gelen hakka tabi olduklarýný beyan etti. Sonra; müminlere, inkar edenleri öldürmek ve yaralamak suretiyle sindirinceye dek kafirlerle savaþmalarýný ve onlarý etkisiz hale getirdiklerinde ise onlarý esir almalarýný emretti. Bundan sonra da onlarý ya fidye almak suretiyle, ya da fidyesiz salývermede serbest olduklarýný belirtti. Sonra; inananlardan Allah yolunda öldürülenlerin (þehit olanlarýn) ahirette en güzel bir mükafatla mükafatlandýrýlacaklarýný haber verip; onlardan sað kalýp, gazi olanlara da düþmanlarýna karþý zafer va’detti. Ve, kafirleri, hezimete uðramak, helak olmak ve yaptýklarýnýn boþa gideceði tehdidiyle tehdit etti. Sonra; bu özendirme ve korkutmayý sürdürüp, sonunda buradan münafýklardan bahse geçti. Onlarý da o kafirlere ilhak etti. Ve, onlarýn kalplerini mühürlediðini, böylece onlarýn hevalarýna tabi olduklarýný (nefsî arzularýnýn ardýna düþtüklerini) bildirdi. Ve, münafýklarýn müslümanlýk (iddialarý) nýn hançere (gýrtlak)lerini öteye geçmediðini belirtti. Ýmanlarýnda samimi olanlarýn ise, onlarýn hidayetlerini artýrýp, hidayetlerine hidayet kattýðýný ifade etti. Ve, (helak edilecekleri) saatin ansýzýn kendilerine gelinceye kadar o münafýklardan iman etmelerinin beklenemeyeceðini bildirip, iþte o saatin de yaklaþtýðýný, onun alametlerinin geldiðini, ancak o saat geldiði esnada tevbe etmenin artýk tevbe edene hiç bir þey kazandýrmayacaðýný beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), Kendisi ve müminlerin O’nu (Allah’ý) birlemedeki ihlas ve samimiyetlerini sürdürmelerini emretti. Çünkü Allah’ýn (c.c.), onlarýn dönüp dolaþacaklarý ve sonunda varacaklarý yeri bildiðini ifade edip; müminlerin de sonunda, içlerinin dýþlarýna uymamasý hususunda, o münafýklar gibi olmamalarý için bunu yapmalarý gerektiðini belirtti. Sonra, korkaklýk ve ödlekliklerinden dolayý, yolunda savaþmaktan ayrýlýp bundan vazgeçen o münafýklarý ayýplamaya baþladý. Onlarýn Allah’ýn (c.c.) yolunda savaþtan yüz çevirdikleri taktirde, önceden yapageldik492
47- Muhammed Sûresi
leri yeryüzünde bozgunculuk, fesat çýkarma (gibi eski) adetlerine döneceklerini bu yüzden yaðma arzusuyla birbirlerine saldýracaklarýný belirtti. Nitekim Evs ve Hazrec kabileleri arasýnda önceden olduðu gibi, yakýn akrabalarýn birbirleriyle savaþacaklarýný bildirdi. Sonra; Allah (c.c.) o münafýklarý saðýr yaptýðýný ve kör ettiðini artýk onlarýn bunu düþünemeyeceklerini; aksine þeytanýn kendilerine süsleyip, güzel gösterdiði þeylere ve Mekke halkýna verdikleri, (müminlerle birlikte) onlarla savaþmaktan geri duracaklarý (Mekkelilere karþý savaþmayacaklarý) va’dlerine uyduklarýný beyan etti. Sonra; münafýklarýn bu tutumlarýný dile getirdikten sonra (tekrar) onlarý tehdide baþladý. Sonunda da, Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “Biz dileseydik, kuþkusuz onlarý (münafýklarý) sana gösterirdik. Sen onlarý simalarýndan tanýrdýn ve yine onlarý sözlerinin üslubundan da tanýrdýn. Allah yaptýðýnýz iþleri bilir.” (Âyet: 30) buyurdu. Sonra; Sûreyi baþladýðý gibi (müminleri) savaþa teþvikle bitirdi. Ve, kuþkusuz O’nun bu savaþla, müminlerden cihad edenleri ve sabredenleri bilmek için, onlarý deneyeceðini belirtti. Ve onlara, düþmanlarýnýn asla kendilerine bir zarar veremeyeceðini va’detti. Sonra; onlarý, üstün durumda iken, Allah (c.c.) kendilerine zafer ve güzel ecir vadetmiþken savaþta gevþeklik gösterip, barýþ istemeden men etti. Ve, müminlere, kendilerini savaþtan ve Allah yolunda infaktan alýkoyan dünyanýn durumunun basitliðini gösterdi. Sonunda da: “Ýþte sizler, o kimselersiniz ki, Allah yolunda infak için çaðýrýlýyorsunuz. Ama içinizden cimrilik edenler oluyor. Kim cimrilik ederse, kuþkusuz sonuçta ancak kendi nefsine karþý cimrilik etmiþ olur. Allah zengindir. Sizler fakirlersiniz. Eðer yüz çevirecek olursanýz, Allah sizi deðiþtirip yerinize sizin gibi olmayan baþka bir toplum getirir.” (Âyet: 38) buyurdu.
493
48- FETÝH SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Fetih Sûresi, Cuma Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Cuma Sûresi’nin nüzulü hicretin altýncý yýlýnda Hudeybiye’den ayrýlýþ esnasýnda, yolda gerçekleþmiþti. Böylece Fetih Sûresi de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasý dönemde inen sûrelerden olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn, sûrenin baþýnda: “Kuþkusuz biz sana apaçýk bir fetih verdik.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 29 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Hudeybiye barýþýnýn önemini vurgulamaktýr. Çünkü Kureyþ o barýþa Biatu’r-Rýdvân olayýndan sonra gayret edip çaba harcamýþtýr. Böylece Kureyþ’in zayýflýðý ve önceden barýþtan kaçýnmasýnýn ardýndan, barýþ yapmaya boyun eðiþi gerçekleþmiþtir. Müslümanlarýn ölüm üzerine biat etmelerinin ardýndan Kureyþ’in güçsüzlüðü baþlamýþtýr. Ýþte bu durum müslümanlar için apaçýk bir fetihtir. Ki, bu olay bundan sonra, hicretin 8. yýlýnda Mekke’nin fethine de bir hazýrlýk olmuþtur. Böylece Cenab-ý Hak bir önceki sûredeki, müminlere zafer va’dini ye(39)
39
Peygamberimizin 627 yýlýnda Hudeybiye barýþý öncesinde, Hz. Osman’ýn Mekkeliler tarafýndan öldürüldüðü haberleri üzerine sahabelerini bir aðaç altýnda toplayýp onlardan, ölünceye kadar savaþacaklarýna dair söz almasý olayýdýr ki bu olay Ýslâm tarihinde Biatu’-rRýdvân adýný almýþtýr. (Ç. N.)
495
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rine getirmiþtir. Bu sûrenin, önceki sûreden sonra zikredilmesi, sûrenin o sûredeki zafer va’dinin yerine getirilmesinin açýklamasý oluþundandýr.
Hudeybiye Barýþýnýn Öneminin Vurgulanmasý (1.-29. âyetler) Allah Teâlâ: “Kuþkusuz biz sana apaçýk bir fetih verdik.” (Âyet: 1) buyurup, Hudeybiye barýþýný Peygamber (s.a.s.) için apaçýk bir fetih kýldýðýný açýklamýþtýr. -Denilmiþtir ki, bu fetihten maksat Mekke’nin fethidir; çünkü bu barýþ Mekke’nin fethine bir hazýrlýk olmuþtur.- Sonra; Kureyþ’in umrelerini eda etmek için (müslümanlarýn) Mekke’ye girmelerine karþý çýktýðýnda, müminlerin kalplerine huzur ve sükunu indirenin O olduðunu belirtti. Böylece müminlerin gevþeyip gerisin geri dönmediklerini, tam aksine kendileriyle Kureyþ arasýnda karþýlýklý elçiler gidip geliþinden sonra, sonucun ne olacaðýný beklemeye baþladýklarýný bildirdi. Müminlere çeþitli vaatlerde bulundu. Onlarla beraber (Mekke’ye) gitmekten geri duran ve onlarýn artýk bir daha asla geri dönmeyeceklerini sanan münafýklarý da tehdit etti. Sonra; Kureyþlilerin, (Kendilerine Peygamber (s.a.s.) tarafýndan gönderilen) Osman b. Affan’ý öldürdükleri þayiasý ortaya çýkýnca Rýdvan aðacý altýnda ölüm üzere biat edenleri övdü. -Peygamber (s.a.s.) Hz. Osman’ý Kureyþlilere elçi olarak göndermiþti- Ve, Allah (c.c.) bu ahd üzere Peygamber’e (s.a.s.) biat edenlerin kuþkusuz Allah (c.c.) ile biat etmiþ gibi olduklarýný, Allah’ýn elinin onlarýn ellerinin üzerinde olduðunu (yani biat için Peygamber’in (s.a.s.) elini tuttuklarýnda sanki Allah’ýn elini tutmuþ olduklarýný; ellerinin üzerindeki elin sanki Allah’ýn eli olduðunu); artýk kim sözünü yerine getirmez, ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuþ olacaðýný, kim de sözünde durur ahdini yerine getirirse ona da büyük mükafat vereceðini beyan etti. Sonra; kuþkusuz o münafýklardan, müminlerle beraber gitmeyip geri kalanlarýn, mallarý ve aileleriyle meþgul olduklarýný ileri sürerek özür bildireceklerini belirtip; onlarýn özürlerinde yalancý olduklarýný bildirdi. Ve, onlarý bu davranýþlarýndan ötürü çeþitli þekillerde, þiddetle tehdit etti. Sonra; münafýklarýn Peygamber’in (s.a.s.) galibiyetinin netleþtiðini gördükten son496
48- Fetih Sûresi
ra, ganimetlere tama’ ederek onunla birlikte savaþa gitmeyi isteyeceklerini ifade etti. Peygamber’e (s.a.s.), onlara kendisiyle birlikte (savaþa) gitme imkaný vermemesini ve ganimetlere heveslenerek savaþa katýlmanýn tevbelerinin kabulünün yolu olmadýðýný söylemesini emretti. Bunun yolunun ancak onlarýn ilerde çok güçlü bir düþman topluluðuyla savaþa katýlmaya çaðrýldýklarýnda -ki Muhtemelen bunlar Hayber Yahudileridir-, onun emrine uyarak o savaþa katýlmalarý olduðuna iþaret etti. Ve, o zaman kendilerine güzel mükafat verileceðini belirtti. Yok eðer o zaman da daha önce yüz çevirdikleri gibi tekrar yüz çevirip savaþa katýlmazlarsa, onlarý acýklý bir azapla cezalandýracaðýný bildirdi. Kör, topal ve hasta gibi özürlüleri bundan istisna etti. Sonra; tekrar o aðacýn altýnda biat eden müminlere dönüp, onlardan razý olduðunu ve onlarý yakýn bir fetihle ödüllendireceðini kendilerine bildirdi ki, bu fetih Hayber’in fethidir. Bu fetihle birlikte fetihten sonra elde edecekleri ganimetlerle de onlarý mükafatlandýracaðýný belirtti. (Allah Teâlâ) Kureyþ’in Hudeybiye barýþýyla müslümanlardan elini çekmesinden sonra, onlara Hayber’in fethini çabuklaþtýrdý. Bu arada onlarýn bu müddet içerisinde, elde edemedikleri baþka bir ganimet -ki o Mekke’nin fethidirdaha gerçekleþtiðine dikkat çekti. Çünkü etrafýnýn fethini müslümanlara nasip etmekle (müslümanlarýn) orayý da kuþatmýþ olduðunu beyan etti. Sonra; tekrar Hudeybiye barýþýna dönerek; þayet o barýþ yapýlmamýþ olsaydý da Kureyþ onlarla savaþsaydý, hiç þüphesiz müminlerin yine Kureyþ’e karþý galip geleceklerini belirtti. Nitekim bunun, Allah Teâlâ’nýn, deðiþmez kanunu olduðunu, O’nun kendi dostlarýna, düþmanlarýna karþý yardým ettiðini bildirdi. Fakat O’nun, müminleri düþmanlarýna muzaffer kýlmasýnýn ardýndan barýþý ve her iki grubun da savaþtan geri durmalarýný istediðini bildirdi. Çünkü Mekke’de hala müslümanlardan Medine’ye hicret etmemiþ bir grup bulunduðunu, belirtip; þayet müslümanlar zorla Mekke’ye girecek olsalar kuþkusuz müþriklerle birlikte onlara da za(40)
40
Hudeybiye barýþýndan önce düþmanlardan 80 kiþi müslümanlarýn etrafýný çevirmiþken yakalanarak Hz. Peygamber’in huzuruna getirilmiþlerdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) onlarý affetti. Bu olay düþmanlarýn barýþ istemelerine sebep oldu. (Celâleyn) Burada zikredilen muzafferiyetle iþte bu olay kastedilmiþtir. (ÇN)
497
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
rar vermiþ olacaklarýna iþaret etti. Ýþte bundan dolayý O’nun iradesinin, Mekke’de kalan müslümanlarýn hicretinin de tamamlanmasý için, bunu (barýþý) iktiza ettiðini bildirdi. Ve, þayet Mekke’de inanlarla müþrikler birbirlerinden tam olarak ayrýlmýþ olsalardý, kuþkusuz müslümanlarý onlarla savaþtan vazgeçirmeyip, müþrikleri acýklý bir azapla cezalandýracaðýný da beyan etti. Sonra; tekrar bu barýþta müminler için bulunan fazl-u kereminin zikrine döndü. Onlara, Kureyþlilerin kalplerinde cahiliyet, öfke ve gayretinin (fanatizminin) kabarýp, müminleri umrelerinden alýkoyduklarýnda Allah Teâlâ’nýn müminler üzerlerine huzur ve metanet indirdiðini belirtti. Böylece kýzmadýklarýný ve öfkelerine yenilmedikleri, bilakis sabrettiklerini bildirdi ve iþte o aný hatýrlamalarýný istedi. Halbuki kendilerinin, böyle bir durumda, kýzýp öfkelenmeye içlerinde cahiliyet fanatizmi bulunan ve bu sebeple kýzýp köpüren o müþriklerden daha müsait olduklarýný belirtti. Sonra; bu barýþla Peygamber’in (s.a.s.) rüyasýnýn da gerçekleþtiðini bildirdi. Peygamber (s.a.s.); rüyasýnda, müslümanlarýn kiminin saçlarýný traþ etmiþ kiminin de kýsaltmýþ olarak Mescid-i Haram’a girdiklerini görmüþtü. Çünkü o antlaþmada müslümanlarýn bu sene geri dönecekleri ve gelecek yýl gelip umre yapacaklarý hususunda ittifak etmiþlerdi. (Allah Teâlâ bunlarý bildirdikten sonra) Kendi’sinin bu barýþ hususunda müminlerin bilmediklerini bildiðini ve bundan önce de onlara yakýn bir fetih Hayber’in fethi- nasip ettiðini belirtti. Ve, O’nun, bütün bunlarý kesinlikle yapacaðýný ifade etti. Çünkü O’nun, peygamberini hidayet ve hak dinle, bütün dinlere galip kýlmak için gönderdiðini bildirdi. Ve, (buna) þahit olarak da, Kendi’sinin yeterli olduðunu ifade etti. Ve: “Muhammed Allah’ýn elçisidir. O’nunla birlikte olanlar kafirlere karþý çok þiddetli ve kendi aralarýnda çok merhametlidirler...” (Âyet: 29) buyurarak müminlerin bu vb. diðer vasýflarýný dile getirdi. Ve bu âyetin sonunda da onlar hakkýnda: “Allah onlardan inanýp, salih ameller yapanlara maðfiret ve büyük mükafat va’detmiþtir.” (Âyet: 29) buyurdu.
498
49- HUCURÂT SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Hucurât Sûresi, Mücâdile Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Mücâdile Sûresi ise Münâfikûn Sûresi’nden sonra nazil oldu. Münâfikûn Sûresi de Beni Mustalýk gazasýnda, hicretin 6. yýlýnda nazil oldu. Böylece Hucurât Sûresi’nin nüzulü de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasý dönemde gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Hucurât (Hücreler, odalar) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin 4. âyetinde: “Odalarýn arkasýndan sana baðýranlara gelince, kuþkusuz onlarýn çoðu senin makamýna nasýl saygý gösterileceðini bilmeyen kiþilerdir.” (Âyet: 4) buyurmuþ olmasýdýr. 18 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.s.) hakkýnda uymalarý gerekli olan bazý muâþeret kurallarýný, müminlere öðretmektir. Bu arada, bunlarla birlikte diðer bazý davranýþ kurallarý da sûrede zikredilmiþtir. Hudeybiye barýþý esnasýnda müminlerden bazýlarý antlaþmada bulunan bazý þartlara itiraz etmiþler ve umre ihramlarýndan çýkmalarý için, Peygamber’in (s.a.s.) traþ olmalarý ve kurban kesmeleri emrine baþlangýçta uymamazlýk etmiþlerdi. Bu nedenle, Hucurât Sûresi, Hudeybiye barýþýnýn anlatýldýðý Fetih Sûresi’nden sonra zikredildi ki, müminleri o kurallar konusunda bilgilendirsin de bir daha Peygamber’e (s.a.s.) karþý, o barýþ esnasýnda yaptýklarý itirazlarý yapmaya ve onun emrine uymama giriþimine kalkýþmasýnlar. 499
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Müminlerin Allah’a ve Peygamber’e Karþý Edepleri (1.-5. âyetler) Allah Teâlâ: “Ey iman edenler Allah ve Resulünün önüne geçmeyin (dinî ve dünyevî konularda onlardan önce konuþmaya, hüküm vermeye kalkýþmayýn). Allah’tan korkun. Kuþkusuz Allah her þeyi tam olarak duyan ve hakkýyla bilendir.” (Âyet: 1) buyurup, müminlerin Allah ve Resulü’ne karþý takýnmalarý gereken tavýr, edep ve terbiyelerinin nasýl olacaðýna deðindi. Bunlarýn; müminlerin Allah ve Resulü’nden önce görüþ beyan etmemeleri, seslerini Allah Resulü’nün sesinden daha fazla yükseltmemeleri, kendi aralarýnda birbirlerine baðýrarak konuþtuklarý gibi Peygamber’in (s.a.s.) huzurunda baðýrarak konuþmamalarý, bazý kaba tavýrlý bedevîlerin yaptýklarý gibi, odalarýnýn arkasýndan Peygamber’e (s.a.s.) baðýrmamalarý gibi bazý görgü kurallarý olduðunu belirtti. Devamla da, böyle baðýranlar hakkýnda: “Eðer onlar, sen yanlarýna çýkýncaya dek (baðýrmayýp) sabretselerdi bu tavýrlarý kendileri için elbette daha hayýrlý olurdu. Allah çok baðýþlayan, çok esirgeyendir.” (Âyet: 5) buyurdu.
Müminlerin Kendilerine Söylenen Haberleri Dinleme Hususundaki Edep ve Tutumlarý (6.-8. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Ey inananlar, size bir fasýk (doðru yoldan çýkmýþ) birisi bir haber getirdiðinde, onun doðruluðunu iyice araþtýrýp, doðru olup olmadýðýndan emin olun. Yoksa bilmeyerek bir kavme kötülük yaparsýnýz da sonradan yaptýklarýnýza piþman olursunuz.” (Âyet: 6) buyurup, (kendilerine getirilen) haberleri dinleme hususunda müminlerin edep ve tavýrlarýnýn ne olmasý gerektiðine deðindi. Ve, fasýklarýn getirmiþ olduklarý haberlerin tasdikinde çok dikkatli davranmalarý, onlarý iyice araþtýrýp tespit etmeleri, -Hudeybiye barýþýnda kendilerine söylenen yanlýþ haberlere kulak verdikleri gibi- kendilerine söylenen her söze kulak verip dinlememeleri gerektiðini belirtti. Ve, þayet Peygamber (s.a.s.) de o barýþ antlaþmasý esnasýnda ve onun dýþýnda diðer iþlerinde onlara uyup da o (tür) haberleri dinlemiþ olsaydý, kuþkusuz sýkýntý içerisine düþmüþ olacaklarýný bildirdi. 500
49- Hucurât Sûresi
Fakat Allah Teâlâ’nýn onlara imaný sevdirip, küfrü, fýský ve isyaný çirkin gösterdiðini belirtti. Devamla; onlara, Peygamber’in (s.a.s.) görüþü varken, kendilerine O’na raðmen (karþý) görüþ belirtme hakký vermediðini ifade edip, (bütün bunlar için): “Allah’tan bir lütuf ve nimet olarak, Allah her þeyi bilendir, her iþinde hikmet sahibidir.” (Âyet: 8) buyurdu.
Müminleri Barýþa Teþvik (9.-18. âyetler) Allah Teâlâ sonra: “Eðer müminlerden iki grup çarpýþýrlarsa aralarýnda hemen barýþý saðlayýn...” (Âyet: 9) buyurup, Hudeybiye’de olduðu gibi barýþtan kaçýnmamalarý için, müminleri barýþ yapmaya teþvik etti. Ve onlara, müminlerden çarpýþan iki tarafýn derhal aralarýný bulup barýþtýrmalarýný ve barýþ yapmaktan kaçýnan tarafla barýþa razý oluncaya dek savaþmalarýný emretti. Ve, barýþa razý olduðunda da adaletle her iki taraf arasýnda adil bir barýþ saðlamalarýnýn vacip olduðunu bildirdi. Sonra; birbirleriyle alay etmek, birbirlerini kaþ göz iþaretleriyle arkalarýndan ayýplamak, birbirlerini alçaltýcý lakaplarla adlandýrmak ve birbirleri hakkýnda su-i zan (kötü niyet)... gibi aralarýnda düþmanlýða sebep olan diðer kötü davranýþlardan müminleri nehyetti. Sonra; onlarý birbirleriyle tanýþmak için milletlere ve kabilelere ayýrdýðýný, yoksa birbirlerine karþý yabancýlaþma ve birbirlerine hasým olmak için yaratmadýðýný bildirdi. O’nun katýnda en deðerlilerinin O’nun emirlerine sarýlan ve O’nun yasaklarýndan uzak duranlar olduðunu belirtip; yoksa baþkalarýna karþý soyuyla ve diðer özellikleriyle büyüklük taslayarak, onlara karþý düþmanlýk eden ve barýþ yapmayan kiþiler(in O’nun katýnda deðerli) olmadýðýný beyan etti. Sonra; Sûreyi, sadece Ýslâmýn adýyla yetinen, Ýslâmýn edeplerinden hiçbirini kendilerine prensip edinmeyip, bilakis, cahiliye dönemlerinde olduðu gibi kabalýk, düþmanlýk ve birbirlerini görmezlikten gelip tanýmama adetlerini sürdüren bedevîlere sözü getirmek suretiyle tamamladý. Ve, onlarýn iman iddialarýný reddedip/yadýrgayýp, onlarda, dil ile müslüman olduklarýný söylemenin ötesinde henüz bir deðiþiklik olmadýðýný, henüz 501
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
imanlarýnýn dil ile söylemenin ötesine geçmediðini belirtti. Sonra; bu konu üzerinde durmaya devam edip; sonunda sözü bedevîlerin müslüman olmalarýný Peygamber’in (s.a.s.) baþýna kaktýklarýna getirdi. Ve, buna cevaben, eðer onlar doðru kimselerse özü-sözü doðru insanlarsa, býrakýn onlarýn müslümanlýklarýný Peygamberin baþýna kakmalarýný; onlarý imana ulaþtýrdýðý için Allah’ýn (c.c.) onlarýn baþlarýna kakmasý gerektiðini belirtti. Ve: “Allah göklerin ve yerin bütün gizliliklerini bilir. Sizin yaptýklarýnýzý çok iyi görmektedir.” (Âyet: 18) buyurdu.
502
50- KÂF SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kâf Sûresi, Mürselât Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Mürselât Sûresi de Necm Sûresi’nden dokuz sûre sonra nazil olmuþtur. Necm Sûresi Habeþistan’a ilk hicretin ardýndan nazil oldu. Bu hicret de bisetin (Peygamberliðin) 7. yýlýnda gerçekleþmiþti. Böylece Kâf Sûresi’nin nuzulü de bu tarihlerde gerçekleþmiþ olmaktadýr. Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasýnda inen sûrelerdendir. Sûreye Kâf adýnýn veriliþ sebebi sûrenin Kâf ’a yeminle baþlamýþ olmasýdýr. 45 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý müþriklerin dünya ve ahiret azabýyla korkutulmalarý ve bu azabýn mümkün olduðunun bazen delille bazen de korkutma yoluyla ispatýdýr. Bu (anlatým biçimi), üslup itibariyle, sûreyi, Muhammed, Fetih ve Hucurât Sûrelerinden önceki sûrelerin üslubuna geri götürmektedir. Kuþkusuz bu üç sûre, daha önce zikredilen münasebetlerden dolayý, bulunduklarý yerlerinde zikredilmiþlerdi. Cenab-ý Hak bunlarýn anlatýmýný tamamlayýnca tekrar daha önceki sûrelerin anlatým biçimine döndü. Ki bu uslupla sûrelerin arasýnýn açýlmasýnýn, kuþkusuz üslubu çeþitlendirmede ve dinleyicinin zindeliðini/canlýlýðýný yenilemede yararý vardýr.
503
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Azapla Korkutmanýn Teyidi (1.-38. âyetler) Allah Teâlâ: “Kâf, þanlý, þerefli yüce Kur’ân’a andolsun. (Ki biz seni insanlarý o Kur’ân’la inzar edesin diye gönderdik). Tam aksine, onlar içlerinden bir uyarýcýnýn gelmesine þaþtýlar da kâfirler: Bu acayip, tuhaf bir þey, dediler.” (Âyet: 1-2) buyurup, Peygamber’in (s.a.s.) insanlarý Allah’ýn azabýyla uyarmak için gönderilmiþ olduðuna yemin etti. Ve, inkâr edenlerin, içlerinden bir uyarýcýnýn gelmesine, toprak olduktan ve bütün organlarý darmadaðýnýk olduktan sonra azap için diriltileceklerine þaþtýklarýný ifade etti. Buna cevaben: Kuþkusuz Allah’ýn (c.c.) onlarýn parçalarýndan yeryüzüne nelerin daðýlmýþ olduðunu bildiðini ve onlarý toplayýp bir araya yetiþtirmeye kadir olduðunu ifade edip, ayný þekilde onlarýn dünyada yapmýþ olduklarý iþlerini de bildiðini ve o iþleri kendilerini bu yaptýklarýndan hesaba çekmek için yüce katýnda bir kitapta muhafaza ettiðini beyan etti. Sonra; bu açýklamanýn ardýndan, gökte ve yerde bulunan âyetlerinin zikrine geçti. Ki, insanlar bütün bunlarý yapmaya kadir olan Allah’ýn (c.c.) onlarý diriltmeye ve onlara azap etmeye de kadir olduðunu bilip anlasýnlar. Devamla bu konudan, kendilerinden önce yalanlanmýþ olan Nûh toplumunun, Ress halkýnýn ve diðerlerinin baþlarýna gelenleri anlatmak suretiyle inanmayanlarý korkutmaya geçti. Sonra; tekrar onlarý delil getirmek suretiyle muhatab alýp ikna etme yöntemine döndü. Ve, O’nun, insanlarý ilk defa, yoktan yaratmadan aciz kalmadýðýný, böyle olunca onlarý tekrar yaratmaktan da aciz kalmayacaðýný ifade etti. Ve, ilk yaratýlýþý açýkladý. Kuþkusuz O’nun, insaný bizzat yarattýðýný belirtip, insanýn nefsinin ona neler fýsýldadýðýný bildiðini, insaný baþýboþ býrakmadýðýný, bilakis ona, aðzýndan çýkan her þeyi kaydeden iki melek vekil ettiðini bildirdi. Ýnsan ölüp de sonra dirildiðinde, sözlerini ve fiillerini o meleklerin kitabýnda kaydedilmiþ bulacaðýný belirtti. Ýnkar etmesinden, hayra (iyiliðe) engel olmasýndan ve diðer suçlarýndan dolayý cehenneme atýlacaðýný beyan etti. Sonra; bunun ardýndan; korkutma ve özendirme uslubunu biraraya getirmek için, Rahmân’dan korkan ve O’na inananlara neler hazýrladýðýný anlattý. Sonra; onlardan önce kendilerinden daha güçlü olan kavimlerden helak ettiklerini anlatmak suretiyle tekrar inkar edenlerin terhibine/ korku504
50- Kâf Sûresi
tulmasýna döndü ki, böylece kuþkusuz O’nun, onlarý helak etmeye ve öldükten sonra onlarý tekrar diriltmeye kadir olduðunu iyice bilip anlasýnlar. Ve yine, Cenab-ý Hakk’ýn bütün bunlara kudretinin yettiðine delil çýkarabilmeleri için gökleri, yeri ve bu ikisinin arasýnda bulunanlarý hiç yorgunluk hissetmeden altý günde yarattýðýný da açýkladý. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlarýn bu konudaki yalanlamalarýna sabretmeyi, bu inkara karþýlýk; güneþ doðmadan önce ve batmadan önce ve gecenin bir kýsmýnda ve secdelerin akabinde (namazlardan sonra) O’nu tesbih etmek suretiyle Allah’tan (c.c.) yardým istemesini emrederek sûreyi bitirdi. Ve sûrenin sonunda; Peygamber’e (s.a.s.), (Kýyametin kopacaðýný) nida eden (melek) in, onlarýn yalanladýklarý dirilmenin gerçekleþmesinin yaklaþtýðýný duyurmak için, seslendiði gün, ona (meleðe) iyice kulak vermesini emretti. Ve bu hususlarý anlatmaya devam edip en sonunda: “Biz onlarýn bütün dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onlarýn üzerinde dediðini yaptýracak bir zorba deðilsin. O halde benim tehdidimden korkanlara Kur’ân’la öðüt ver.” (Âyet: 45) buyurdu.
505
51- ZÂRÝYÂT SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Zâriyât Sûresi, Ahkâf Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ahkâf Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra hicretten az önce nazil olmuþtu. Böylece Zâriyât Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Zâriyât (bulutlarý savurup kaldýran melekler) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Andolsun savurup kaldýranlara ...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 60 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, müþriklerin dünya ve ahiret azabýyla korkutulmalarýdýr. Sûrede müþriklere bazen delil getirmek suretiyle, bazen de korkutulmak suretiyle hitab edilmiþtir. Nitekim bir önceki sûrede de kendilerine bu üslupla hitap edilmiþti. Ýþte bundan dolayý bu iki sûre birarada zikredilmiþ, Zâriyât Sûresi Kur’ân tertibinde Kâf Sûresi’nden sonra gelmiþtir.
Azapla Uyarýnýn Teyidi (1.-60. âyetler) Allah Teâlâ: “Savurup kaldýran (rüzgârlar) a, (su) aðýrlýðýný taþýyan (bulutlara), kolayca akýp giden (gemi) lere, (yaðmur) iþi (ni) bölüþtüren (bulut) lara yemin olsun ki size va’dolunan þey kesinlikle gerçektir.” (Âyet: 1-5) buyurup, bütün bu sayýlanlara yemin ederek, kendilerine va’dolunan 507
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
azabýn -inkarcýlar ona inanmasa da-, gerçek olduðunu beyan etti. Sonra; yörüngelere sahip göðe yemin ederek, onlarýn o azabý inkar hususundaki sözlerinin de çeþit çeþit olduðunu, fiilleriyle uyuþmadýðýný belirtti. Çünkü onlar, (bir taraftan azabý ve ahireti inkar ederlerken diðer taraftan) binek hayvanlarýný, dirildikleri zaman binmeleri için, büyüklerinin kabirlerine baðlýyorlardý. Sonra; Allah Teâlâ bu yaptýklarýndan dolayý onlarý þiddetle tehdit etti. Sonra; onlarýn, çabuk gelmesini isteyerek ve Peygamber’le (s.a.s.) alay ederek o azabýn gününü sorduklarýný belirtti. Ve, kendilerine cevaben: O’nun, onlarýn ateþ üzerinde azab edilecekleri gün olacaðýný ve o gün onlara: “Tadýn azabýnýzý, iþte dünyada bir an önce gelmesini isteyip durduðunuz azap budur.” (Âyet: 14) denileceðini belirtti. Sonra; o günde muttakilere verilecek olan cennetler ve pýnarlara deðindi ki böylece terhip/korkutma üslubuyla özendirme üslubunu bir araya getirsin. Sonra; buradan, yeryüzünde, onlarýn nefislerinde ve gökte bulunan; onlarý öldükten sonra diriltmeye ve onlara azap etmeye kudretinin yettiðini gösteren delillerin zikrine geçti. Ve; bu bahsi baþladýðý gibi yeminle bitirip: “Göðün ve yerin Rabb’ine yemin olsun ki, o (size va’d edilen) týpký sizin (þimdi) konuþtuðunuz gibi kesin bir gerçektir.” (Âyet: 23) buyurdu. Sonra; inkar edenleri korkutmak için onlardan önce yalanlayanlara neler yaptýðýný anlatmaya baþlayýp, kendilerini helak etme göreviyle (Lût kavmine) gönderilen meleklerin Ýbrâhim peygamber ile olan haberlerini anlatarak, konuya giriþe zemin hazýrladý. Bunun ardýndan, Lût kavminin baþýna gelenleri anlattý. Sonra; Mûsa ve Firavun’un haberini, Âd kavminin ve onlarýn helak olduklarý uðursuz rüzgârýn haberini, Semûd kavmini ve onlarýn çarpýldýklarý yýldýrýmýn haberini, onlardan önce helak olmuþ olan Nûh kavmini -ki, bunlarýn nasýl helak olduklarý malumdur- anlattý. Sonra; tekrar o azabý getirmeye kudretinin yettiðine dair deliller getirmeye döndü. Buna delil olarak saðlam yapýp, geniþlettiði göðü, güzelce döþeyip döþek gibi hazýrladýðý yeri... vb. gibi kudretinin diðer alametlerini beyan etti. Sonra; müþriklere, azabýndan kaçýp kendine sýðýnmalarýný ve onunla birlikte, kendilerinden hiçbir þeyi savamayacak olan putlarý ilahlar edinmemelerini emretti. 508
51- Zâriyât Sûresi
Sonra; inanmayanlarýn, azabý inkar etmede kendilerinden önce yalanlamýþ olanlarýn yolunu izlediklerini; kendilerini o azapla uyaran Peygamber’in (s.a.s.) sihirbaz ya da mecnun olduðunu söylediklerini belirtti. Devamla da, Peygamber’e (s.a.s.) onlardan yüz çevirmesini emretti. Çünkü onlara inzarlarýný/uyarýlarýný teblið ettikten sonra artýk onun için (onlardan dolayý) hiçbir ayýplanmanýn söz konusu olmadýðýný bildirdi. Ve, ondan sadece hatýrlatmayla yetinmesini istedi. Bunda inananlar için yeterli öðüt bulunduðunu belirtti. Sonra; kuþkusuz O’nun, cinleri ve insanlarý boþuna yaratmadýðýný, onlarý ancak Kendisi’ne ibadet etmeleri ve Kendisi’ni birlemeleri için yarattýðýný bildirdi. O’nun, onlara muhtaç olmadýðýný ve onlarýn hiçbir þeyine de ihtiyacý bulunmadýný belirtti. Ve, þayet onlar Allah’a (c.c.) ortak koþarlarsa, kuþkusuz, kendilerinden önce yaþayýp yalanlamýþ olan o önceki insanlarýn azaptan bir nasibi olduðu gibi onlarýn da azaptan bir nasipleri olduðunu bildirdi. Ve: “Uyarýldýklarý o günlerinden dolayý vay hallerine o kafirlerin!” (Âyet: 60) buyurdu.
509
52- TÛR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Tûr Sûresi, Secde Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Secde Sûresi ise Ýsrâ olayýndan sonra hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtu. Böylece Tûr Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûrenin baþýnda Allah’ýn (c.c.): “Andolsun Tûr’a ve satýr satýr yazýlmýþ kitaba...” (Âyet: 1-2) buyurmuþ olmasýndan dolayý sûreye bu ad verilmiþtir. 49 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý da (inanmayanlarý) dünya ve ahiret azabýyla uyarmadýr. Böylece Tûr Sûresi de amaç bakýmýndan kendinden önceki iki sûreyle ortak amaçlara sahiptir. Bu sûrenin o iki sûreden sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu amaç birliðidir.
Azapla Uyarýnýn Teyidi (1.-49. âyetler) Allah Teâlâ: “Andolsun Tûr’a, yayýlmýþ ince deri üzerine satýr satýr yazýlmýþ kitaba, ma’mur eve, yükseltilmiþ tavana, kaynatýlmýþ denize ki Rabb’inin azabý mutlaka vâki olacaktýr.” (Âyet: 1-7) buyurup, azabýn olacaðýna dair bütün bu sayýlanlara yemin etti. Ve, (azabýn gerçekleþeceði) o gün göðün sallanýp çalkalanacaðýný, daðlarýn yerinden kopup yürüyeceðini bildirdi. Yalanlayanlarýn iþte o gün azapla helak olacaðýný, o gün on511
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
larýn, dünyada yaptýklarý sebebiyle cehennemin ateþine atýlacaklarýný beyan etti. Sonra; (fenalýklardan) sakýnanlar için hazýrlamýþ olduðu cennetleri ve nimetleri zikretti ki, böylece uyarma ve özendirme üslubunu birleþtirsin. Ve, bu üslupta devam etti. Muttakilerin kendilerine verilen nimetlerin sebebi hususunda söyleyecekleri sözlerinin zikrine kadar bunu sürdürdü. (Muttakiler bu hususda þöyle diyeceklerdir): “Kuþkusuz biz bundan önce O’na ibadet eder, O’na yalvarýrdýk. Þüphesiz O ihsaný boldur, çok esirgeyicidir.” (Âyet: 28) Sonra; buradan Peygamber’e (s.a.s.) hitaba geçip,O’na: Kendisi’ne indirdiði bu uyarýlarý insanlara hatýrlatmaya devam etmesini emretti. Çünkü kendisine indirdiði bu Kur’ân’ýn, onlarýn sandýklarý gibi ne bir kahin, ne bir mecnun ve ne de bir þair sözü olmayýp, apaçýk bir hakikat olduðunu belirtti. Ýnkar edenlerin, akýl ettiklerinden dolayý inkar etmediklerini, onlarýn ancak azgýn bir toplum olduklarýný bildirdi. Sonra; onlara -zorlama yollu-, eðer Peygamber (s.a.s.) hakkýnda yaptýklarý iftiralarda doðru ve samimi iseler, O (Kur’ân) ýn bir benzerini kendilerinin de getirmelerini emretti. Ki, böylece onlarýn acizliklerini ortaya çýkarsýn ve onlarýn Peygamber (s.a.s.) hakkýnda (sarfettikleri) kahin ya da mecnun veya þair gibi sözlerini boþa çýkarýp; (bütün bu laflarýn) batýl sözler olduðunu göstersin. Sonra; inanmayanlarý buna zorlamada baþka bir yol (yöntem) izleyip; onlarýn, hiçbir þey olmadan, kendiliklerinden yaratýlmadýklarýný, tam aksine onlarý yaratan bir yaratýcýnýn olmasýnýn kaçýnýlmaz/zorunlu olduðunu bildirdi. Ve, onlarýn kendilerinden hesap ve cezayý kaldýrabilmeleri için, bu yaratma iþinden hiçbir þeye, hiçbir yaratma gücüne de sahip olmadýklarýný belirtti. Onlara, bu konuda gökten bir haberin de gelmediðini vurgulayarak, böylece inkar edenlere kendilerini yaratan bir yaratýcýnýn olduðunu, onlarýn iþlerinde tasarruf sahibi olanýn da O yaratýcý olduðunu bildirdi. Onlarýn, Allah’ýn kendilerini amellerinden dolayý hesaba çekme isteðine engel olmaya asla güçlerinin yetmediðini belirtti. Ve; O’nun, kendisinin kýzlarý olduklarýný iddia ettikleri meleklerden de, hiçbir ortaðý olmadýðýný bildirdi. Sonra, baþka bir yolla onlarý (kabule) zorlamaya geçti. Onlarýn Hz. Peygamber’i itham (etme hakkýný elde) etmeleri için, Peygamber’in (s.a.s.) 512
52- Tûr Sûresi
onlardan iman etmelerinden dolayý herhangi bir ücret istemediðini veya onlarý altýndan kalkamayacaklarý bir borç yükü altýna sokmadýðýný belirtti. Ve, onlarýn haklarýnda hiçbir hesabýn olmayacaðýný kesin olarak ifade etmeleri için de gayb hakkýnda hiçbir bilgilerinin olmadýðýný da vurguladý. Ve, bundan sonra onlar için, aleyhlerine sonuçlanan bunca mat edilmeden sonra, kendilerinin, azaptan kurtulmak için tuzak kurmak, ya da azabý kendilerinden defedip, uzaklaþtýracak Allah’tan baþka bir tanrýlarýnýn olmasýndan baþka yapacak bir þeyleri kalmadýðýný bildirdi. Ve (bu son þýkla ilgili olarak da): “Allah’ýn þaný onlarýn koþmakta olduklarý ortaklardan münezzehdir..” (Âyet: 43) buyurdu. Sonra; inanmayanlarýn inzar edildikleri/uyarýldýklarý þeyi yalanlamadaki azgýnlýk ve inatlarýnýn aþýrýlýðýný beyan etmek suretiyle sûreye son verdi. Ve, þayet onlarýn üzerine kendilerine azap için gökten bir büyük kaya parçasý indirilmekte olduðunu görseler dahi, inatlarýndan: Bu bize yaðmur yaðdýrmak için birbiri üzerine yýðýlmýþ bir buluttur, diyeceklerini ifade etti. Peygamber’e (s.a.s.), artýk inkar ettikleri azapla karþýlaþmalarý için, onlarý azgýnlýk ve inatlarý içerisinde býrakmasýný emretti. Sonra da; müminleri onlara muzaffer kýlmak suretiyle onlarýn ahiret azabýndan önce dünyada da görecekleri bir azaplarýnýn olduðunu bildirdi. Peygamber’e (s.a.s.), bu va’dini yerine getirip, kendisini müþriklere muzaffer kýlýncaya kadar sabretmesini emretti. Ve: “Rabb’inin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin (korumamýz altýndasýn). Kalkacaðýn zaman da Rabb’ine hamd et. Gecenin bir kýsmýnda ve yýldýzlarýn ardýndan da O’nu tesbih et.” (Âyet: 48-49) buyurdu.
513
53- NECM SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Necm Sûresi, Ýhlâs Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ýhlâs Sûresi de Habeþistan’a birinci hicretten sonra nazil olmuþtu. Habeþistan’a bu hicret bi’setin (peygamberliðin) yedinci yýlýnda gerçekleþmiþti. Bu sûre indiðinde Allah Teâlâ’nýn: “Gördünüz mü o lât ve uzzayý ve üçüncüleri olan öteki (put) menatý...” (Âyet: 19-20) sözünden sonra: “Onlar yüce turnalardýr kuþkusuz onlarýn þefaatý umulur.” mealinde iki âyet daha indiði þayi oldu. Ve Peygamber’in (s.a.s.), bu þekilde onlarýn putlarýnýn þefaatýna inandýðýndan dolayý Kureyþ’in de müslüman olduðu yayýldý. Bu þayia aralarýnda yayýlýnca Habeþistan muhacirleri (buna inanarak) geri döndüler, Kureyþ’in hâlâ küfründe devam ettiðini gördüler. Böylece, Necm Sûresi de Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasýnda inen sûrelerden olmaktadýr. Sûrenin baþlangýcýnda Allah Teâlâ’nýn: “Kayan yýldýza andolsun ...” buyurmasýndan dolayý bu sûreye Necm (yýldýz) adý verilmiþtir. 62 âyettir. (Âyet: 1)
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý Peygamber’in (s.a.s.) getirdiðinin, (Kur’ân’ýn) meleklerin vahyi olduðunun ispatýdýr. Ki, bu husus, meleklerin de, görevleri vahiy getirmek... vb. iþler olan Allah’ýn kullarý olduklarýný iktiza etmektedir. Ýþte bu sebepten dolayý bu sûrede söz, bu amaçtan, meleklerin Allah’ýn kýzlarý olduklarý düþüncesinin iptaline geçmiþtir. Bu amacýn 515
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
(Kur’ân’ýn vahiy olduðu amacýnýn), önceki sûrede geçmiþ olan, inanmayanlarýn Peygamber’in (s.a.s.), bir kâhin veya bir mecnun ya da bir þair olduðunu söylemeleriyle baðlantýlý bir amaç olduðunda da asla þüphe yoktur.
Cibril’in Mesajý Ýndiriþi (1.-62. âyetler) Allah Teâlâ: “Kayan yýldýza andolsun ki, arkadaþýnýz sapmadý, azmadý. O hevasýndan konuþmaz. O’nun (okuduðu Kur’ân) kendisine vahyedilen bir vahiyden baþkasý deðildir.” (Âyet: 1-4) buyurdu. Böylece Peygamber’in (s.a.s.) sapmadýðýna, kâhin, mecnun ve þairlerin yaptýklarý gibi kendi hevasýndan konuþmadýðýna; O’nun okuduðu Kur’ân’ýn, Melek Cebrâil’in ona öðrettiði vahiy olduðuna yemin etti. Sonra; bazen Cebrâil’in semadan ona vahyi indirdiðini, bazen de onun (Mirac’ta olduðu gibi) semada ona (Cenab-ý Hakk’a) yükselip vahyi ondan aldýðýný (telakki ettiðini) belirtti. Ve, bu esnada (miraçta) Rabb’inin büyük âyetlerinden bir çoðunu gördüðünü beyan etti. Sonra; buradan, müþriklerin, bu meleklerin Allah’ýn kýzlarý olduklarý iddialarýnýn iptaline geçti. -Müþrikler melekler adýna lat, menat ve uzza gibi ibadet ettikleri putlar edinmiþlerdi.- Allah Teâlâ, onlarýn edindikleri bu üç putu (un adýný Kur’ân’da) zikretti. Onlarýn kendileri için oðullardan baþka evlada razý olmadýklarý halde, Meleklerden Allah’ýn kýzlarý olmasý (iddiasý)ný çürütüp, bunun batýl bir düþünce olduðunu belirtti. Bu tür sözlerin boþ iddialar olduklarýný ifade etti. Onlarýn bu gibi sözler söylemekle babalarýný taklit ettiklerini bildirip; bu iddialarýný doðrulayacak, ellerinde hiçbir delilin olmadýðýný belirtti. Sonra; meleklerin kendilerine þefaat edecekleri temennilerini iptal etti. Göklerde, O’nun izni ve rýzasý olmadan, þefaatleri hiçbir iþe yaramayan nice melekler olduðunu belirtti. Sonra; müþriklerin, bilmeden melekleri diþi isimleriyle isimlendirmelerine döndü. Ve Peygamber’e (s.a.s.), bütün bunlardan sonra hâlâ O’nu anmaktan yüz çeviren o insanlardan yüz çevirmesini emretti. Çünkü onlarýn, hakký (gerçeði) istemediklerini, onlarýn sadece dünya hayatýný istediklerini belirtti. 516
53- Necm Sûresi
Sonra; iyilik yapanlarý iyilikleriyle, kötülük yapanlarý da kötülükleriyle cezalandýrmasý için, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin Allah’ýn (c.c.) olduðunu, O’nun katýnda hiçbir þefaatçinin þefaatinin faydasý olmayacaðýný ifade etti. Devamla, iyilerin/güzel davrananlarýn, küçük bazý hatalar dýþýnda, bütün büyük günahlardan ve çirkin iþlerden kaçýnanlar olduðunu belirtip, onlar için (ahirette) geniþ baðýþlama ve af olacaðýný bildirdi. Sonra; müþriklerden Allah’tan yüz çevirip, meleklerin kendilerine þefaat edecekleri iddiasýna güvenenleri dile getirip, böylelerine; onlarýn bu hususta gâibten hiçbir bilgileri olmadýðý cevabýný verdi. Ve, Mûsa ve Ýbrâhim’in sayfalarýnda bulunan; hiçbir günahkarýn baþkasýnýn günahýný yüklenemeyeceði, insan için çalýþtýðýndan baþka bir þeyin olmadýðý... vb. gibi o sahifelerden naklettiði diðer esaslardan da onlara cevap verdi. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) vahyedilenin de kuþkusuz ondan önce indirilen uyarýcýlardan bir uyarýcý olduðunu belirtti. Onlarýn uyarýldýklarýnýn (azabýn) geliþ saatinin (zamanýnýn) kuþkusuz yaklaþtýðýný ifade etti. Ve, onlarýn buna þaþmalarýný ve inzar edildiklerine gülmelerini, aðlamamalarýný, onlarýn baþkaldýrma halinde olduklarýný yadýrgadý. Ve: “Haydi Allah’a secde edin, (O’na) kulluk edin.” (Âyet: 62) buyurdu.
517
54- KAMER SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kamer Sûresi, Târýk Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Târýk Sûresi de, Beled Sûresi’nden sonra nazil oldu. Beled Sûresi de Kâf Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Kâf Sûresi’nin nüzûlü de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda gerçekleþmiþti. Böylece Kamer Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Kamer (Ay) adýnýn verilmesinin sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda “O saat yaklaþtý, Ay yarýldý.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 55 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý Allah’ýn (c.c.) müþrikleri inzar ettiði saatin yaklaþtýðýný beyan etmektir. Necm Sûresi’nin sonunda onlarýn (azap) saatlerinin, kuþkusuz yaklaþtýðý belirtilmiþti. Bu sûre de, Necm Sûresi’nden sonra; hem onu te’kit etmek ve hem de Zâriyât ve Kâf Sûrelerindeki, azapla uyarma tarzýndaki anlatým biçimine dönmek için geldi. Sûrenin diðerleriyle münasebeti sona erince de anlatým biçimi önceki aslýna döndü.
Azap Saatinin Yaklaþmasý (1.-55. âyetler) Allah Teâlâ: “O saat yaklaþtý, Ay yarýldý.” (Âyet: 1) buyurup, onlarýn azap saatlerinin kuþkusuz yaklaþtýðýný, buna raðmen onlarýn hala yüz çe519
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
virmekte ve kendisiyle inzar edildikleri (Kur’ân) ýn bir büyü olduðunu, hiçbir gerçeði olmadýðýný söylemekte devam ettiklerini belirtti. Ýnkarcýlarýn bu husustaki yalanlamalarýnda hevalarýna uyduklarýný ifade edip, yakýnda onun (kýyametin) kesin bir iþ olduðunu öðreneceklerini bildirdi. Ve, halbuki onlara Kur’ân’da kendilerinden öncekilerin haberlerinden, batýlda kalmalarýný önleyici þeyler gelmiþ olduðunu, bunun kendileri için bir hikmet olduðunu beyan etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlardan yüz çevirmesini emredip, çünkü onlarýn hevalarýndan baþka bir þeye uymadýklarýný belirtti. Ve, vakti (eceli) yaklaþan o günle onlarý tehdide baþladý. Ýnkarcýlarý bu azap günüyle tehdit ettikten sonra, tekrar onlarý kendilerinden önce yalanlamýþ olanlarýn baþlarýna gelenlerle de tehdide geçti. Ve burada: “Andolsun ki onlara batýlda kalmalarýný önleyecek haberler geldi.” (Âyet: 4) sözünde özetlediði haberleri açýkladý. Nûh kavminin, Âd kavminin, Semud kavminin, Lût kavminin, Firavun kavminin baþýna gelenleri anlattý. Sonra, onlara azabý geciktirmesi için, onlarýn kendilerinden önce yalanlamýþ ve azaba uðramýþ olanlardan daha hayýrlý olmadýklarýný bildirdi. O’nun, onlarýn topluluklarýný hezimete uðratýp kendilerini helak edeceðini, sonra (onlar için belirlenen) o azap saatinin geldiðinde de onlara en feci ve en acý azabý tattýracaðýný ifade etti. O saatin geldiði zaman onlarýn baþýna gelecekleri (detayýyla) açýkladý. Ve, uyarý ve özendirme üslubunu bir araya getirmek için, bunlarý anlattýktan sonra o saat geldiðinde muttakiler/ sakýnanlar için (ahirette) neler olacaðýný anlatmaya geçti. Ve: “Kuþkusuz takva sahipleri cennetlerde ýrmaklar (kenarlarýn) da, doðruluk koltuklarýnda, kudret sahibi, padiþahýn (Allah’ýn) huzurundadýrlar.” (Âyet: 54-55) buyurdu.
520
55- RAHMÂN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Rahmân Sûresi, Ra’d Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ra’d Sûresi de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Rahmân Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Rahmân (Çok rahmetli olan Allah) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda “Çok merhametli (olan Allah) öðretti (O) Kur’ân’ý ...” (Âyet: 1-2) buyurmuþ olmasýdýr. 78 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý özendirme yoluyla Allah’a çaðrýdýr. Bu özendirme de sûrede, Allah’ýn kullarýna olan nimetlerini tek tek sayma suretiyle yapýlmýþtýr. Müþrikler, geçen sûrede inzar/uyarma ve korkutma metoduyla uyarýlmýþlardý. Ýþte bundan dolayý bu sûrede de (onlar), anlatým biçiminde bir çeþitlilik ve dinleyicinin zindeliðini yenilemek için, özendirme metoduyla uyarýldýlar. Ki, esas itibariyle böyle olmakla birlikte, yine de sûre korkutma metoduyla uyarmaktan da (tamamen) hâlî deðildir.
Allah’ýn Kullarýna Olan Nimetlerinin Sayýlmasý (1.-78. âyetler) Allah Teâlâ: “(O) çok merhametli olan (Allah), Kur’ân’ý öðretti, insaný yarattý ...” (Âyet: 1-3) buyurup, kullarýna olan nimetlerini dile getirdi. (Onlarýn) hidayetleri için Kur’ân’ý indirdiðini, onlarý yaratýp, onlara 521
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
beyaný, konuþmayý öðrettiðini, güneþi ve ayý bir hesap ile yarattýðýný, bitkileri, aðaçlarý yarattýðýný, göðü yükseltip ona bir denge koyduðunu, yeri alçalttýðýný, oraya meyveler, hurma aðaçlarý, hububat ve hoþ kokulu bitkiler, çiçekler yerleþtirdiðini beyan etti. Sonra; insaný kapkara bir balçýktan yarattýðýný, cinleri ateþten yarattýðýný bildirdi ve O’nun iki doðunun da iki batýnýn da Rabb’i olduðunu; iki denizi birbirine kavuþturup, karýþacak tarzda salýverdiðini, (böyle iken) o ikisinin arasýnda bir engel olduðunu, birbirlerine geçip karýþmadýklarýný, o iki denizden inci ve mercan çýkardýðýný, onlar da daðlar gibi gemilerin akýp gittiðini... ifade etti. Sonra; bütün bunlardan insanýn belli bir süreye kadar yararlanacaðýný belirtip, dolayýsýyla bunlara aldanýp da Rabb’ini unutmasýnýn (insan için) doðru olmadýðýný açýklamak için bu nimetlerini: “Yeryüzünde bulunan her þey fanidir. Yok olacaktýr. Yalnýz Rabb’inin Celal ve ikram sahibi zatý kalacaktýr.” (Âyet: 26-27) sözüyle noktaladý. Sonra; tekrar (kullarýna olan) nimetlerini saymaya dönüp, göklerde ve yerde bulunanlarýn, dinlerinde ve dünyalarýnda muhtaç olduklarý þeyleri hergün O’ndan istediklerini belirtti. (Ve tehdit yollu) O’nun onlar için de vakit ayýrýp, bu nimetleri inkarlarýndan dolayý onlarýn hesabýný göreceðini bildirdi. Ýnsanlarýn O’nun hesabýndan kaçýp kurtulmalarýnýn mümkün olmadýðýný; üzerlerine ateþten yalýn bir alev ve kýpkýzýl bir duman göndereceðini, bu ikisinden onlarý hiçbir kimsenin kurtaramayacaðýný, hiç kimsenin onlardan bunu engelleyemeyeceðini belirtti. Kuþkusuz bütün bunlarýn gök yarýlýp, erimiþ yað gibi kýpkýrmýzý bir gül halini aldýðý zaman olacaðýný beyan etti. Sonra; o dehþetli günde olacak olan, onlarýn hesaba çekilmelerini ve cezalandýrýlmalarýný anlattý. Bunun ardýndan; O’nun makamýndan korkan, kendine ihsan ettiði nimetleri inkar etmeyenler için hazýrlamýþ olduðu nimetlerini anlattý. Ve bunu açýklayýp detaylandýrmaya devam edip sonunda da: “Büyüklük ve ikram sahibi Rabb’inin adý ne yücedir.” (Âyet: 78) sözüyle bu konuyu noktaladý.
522
56- VÂKI’A SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Vâký’a Sûresi, Tâhâ Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Tâhâ Sûresi de Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasý dönemde nazil olmuþtu. Böylece Vâký’a Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Vâký’a (Kýyamet) adýnýn verilmesinin sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Kýyamet koptuðu zaman...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 96 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, kýyamet gününde müminlerin ve kafirlerin görecekleri karþýlýklarýn detaylandýrýlýp anlatýlmasýdýr. Ki, bu anlatým da, özendirme ve korkutma metoduyla imana çaðrý yöntemindendir. Bu da, sûrenin kendinden önce zikredilmiþ olan, ayný amaçlý sûrelerle arasýndaki münasebeti oluþturmaktadýr. Bunun yanýnda, Rahmân Sûresi’nin nimetlerin sayýmýný, insandan o nimetlere þükretmesini istemesi ve insaný o nimetleri inkardan men etmesini içermiþ olmasýnýn ardýndan, Vâký’a Sûresi’nin de o nimetlere þükredenler ve onlarý inkar edenlerin görecekleri karþýlýklarý beyan etmek için gelmesi de bu iki sûre arasýndaki münasebetin bir diðer yönünü oluþturmaktadýr.
Amellerin Ahiretteki Karþýlýklarýnýn Açýklanmasý (1.-96. âyetler) Allah Teâlâ: “Kýyamet koptuðu zaman, onun koptuðunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur.” (Âyet: 1-2) buyurup, kýyamet koptuðu zaman, onu 523
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
hiçbir kimsenin yalanlayamayacaðýný, o olayýn, bir toplumu (inananlarý) yükseltip, diðerlerini (inanmayanlarý) alçalttýðýný ifade etti. Sonra; kýyamet koptuðu zaman arzýn þiddetle sarsýlacaðýný, daðlarýn þiddetle didik didik serpilip parçalanacaðýný, insanlarýn üç gruba ayrýlacaðýný ifade etti. Bunlarýn: Sað taraftakiler, sol taraftakiler ve sað taraftakilerin önüne geçmiþ olanlar olduðunu bildirip; çünkü sað taraftakilerin bir takým dereceleri olduðunu, onlarýn önünde olanlarýn derecelerinin ise onlardan daha üstün olduðunu beyan etti. -Ki bunlar da Muhacir ve Ensardan birçok topluluk ve tabbiînden ve onlardan sonrakilerden de az sayýda bir topluluktur.Sonra; bu üç grub insan için hazýrladýðý mükafatý dile getirip, sað taraftakilerden ileride olanlarýn mertebesine ulaþamayanlarýn mükafatýný zikretti. Onlarýn mükafatlarýný beyan ettikten sonra, sol taraftakilerin yaptýklarýnýn karþýlýðý olan cezalarýný dile getirip, bunun sebebinin de onlarýn, Allah’ýn (c.c.) nimetlerinde aþýrýya kaçýp, nimetlerle þýmararak O’nu inkar etmeleri, toprak ve kemikler haline geldikten sonra tekrar dirileceklerini kabul etmemeleri olduðunu belirtti. Onlarýn bu inkarlarýna cevaben: Kuþkusuz onlarý öldükten sonra toplayýp bir araya getireceðini ve onlarý kesinlikle inkarlarýndan dolayý Zakkum aðacýndan yedirmek suretiyle cezalandýracaðýný.. vb. gibi inkarcýlar için hazýrlamýþ olduðu diðer cezalarý beyan etti. Sonra; O’nun âyetlerinden, onlarý diriltmeye kudretinin olduðunu gösteren bazý âyetlerini açýklayýp, Allah Teâlâ’nýn onlarý, kendilerinin yaratýcýlarý olduklarýný sanmalarý onlarca mümkün olmayan, o meniler (nutfeler) den yarattýðýný ifade etti. Ve yine, kuþkusuz O’nun, onlarýn aralarýnda ölümü takdir ettiðini bildirip; O’nun, onlarý evsaf ve ahlak bakýmýndan bilmedikleri bir tarzda yeniden yaratmaktan aciz, önüne geçilen (kendine engel olunan) biri gibi olmadýðýný beyan etti. Sonra; onlarýn ektiklerinin bitkisini çýkaranýn da yalnýz O olduðunu; içtikleri suyu buluttan indirenin de ancak O olduðunu ve yine kendisinden ateþi çýkarýp tutuþturduklarý aðacý yaratanýn da yalnýz O olduðunu vurguladý. Ve, onu (aðacý) kýyamet günü ateþini bir hatýrlatma ve ateþ tutuþturanlara bir meta kýldýðýný belirtti. Ve: “Biz onu hem bir ibret hem de çölden gelip geçenler için bir fayda/meta kýldýk” (Âyet: 73) buyurdu. 524
56- Vâký’a Sûresi
Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), o kafirlerin gidiþatýna muhalefet etmesi için Allah’ý tesbihini eksiksiz olarak yerine getirmesini emretti. Ve, yýldýzlarýn bulunduklarý yerlere yemin ederek onlara, kendilerine bu konuda indirdiðinin þerefli bir Kur’ân olduðunu, O’nunla onlarýn iyiliklerinin istendiðini belirtti. Sonra; kendilerine detaylarýyla anlattýðý uhrevî (ahirete ait) cezalar hususunda O’nu (Kur’ân’ý) yalanlamalarýndan dolayý onlarý kýnadý. Ve, onlarýn: Öldükten sonra hiçbir ceza yoktur, iddialarý þayet doðru olsaydý, onlarýn, bedenlerinden çýktýðý esnada, kendilerini bekleyen cezayý geciktirmek için ruhlarýný tekrar bedenlerine geri döndürme imkanlarýnýn da olacaðýný belirtti. Ve devamla da, bunun (ruhlarýný bedenlerine geri döndürmenin) onlarýn güçleri dahilinde olmadýðýndan artýk, her þahsýn yaptýðýnýn karþýlýðý olarak hak ettiði cezayla karþýlaþmasý için bu cezanýn kaçýnýlmaz olduðunu belirtti. Ve eðer o þahýs Allah’a yaklaþtýrýlanlardan (öne geçmiþlerden) ise, onun karþýlýðýnýn, rahatlýk, güzel rýzýk ve nimet cenneti olduðunu; eðer sað taraftakilerden (öne geçmiþlerden baþkalarý) iseler, onlarýn karþýlýðýnýn da (Ey saðcý selam sana saðcýlardan (denileceðini), yok eðer yalanlayýp sapanlardan (solculardan) ise, onun karþýlýðýnýn da kaynar sudan bir ziyafet ve cehenneme atýlýþ olacaðýný beyan edip, (sonunda): “Þüphesiz bu anlatýlanlar gerçeðin ta kendisidir. O halde yüce Rabb’inin adýný tesbih et.” (Âyet: 95-96) buyurdu. (41)
41
Bu âyetlerde geçen, saðcýlar ve sað taraftakilerden maksad amel defterleri kýyamet günü sað taraflarýndan verilecek olan müminler; solcular ve sol taraftakilerden maksat ise amel defterleri sol taraflarýndan verilecek olan kafirlerdir. (Ç. N.)
525
57- HADÎD SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Hadîd Sûresi, Zelzele Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Zelzele Sûresi de Nisâ Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Nisâ Sûresi’nin nüzulü de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasý dönemde gerçekleþmiþti. Böylece Hadîd Sûresi’nin nüzulü de o tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Hadîd (Demir) adýnýn verilmesinin sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin 25. âyetinde “... Ve kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için yararlar bulunan demiri indirdik...” buyurmuþ olmasýdýr. 29 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Allah ve Resûl’üne imana ve Allah yolunda harcamaya çaðrýdýr. Bu sûrenin, önceki Vâký’a Sûresi’nden sonra gelmesinin sebebi, Vâký’a Sûresi’nin Peygamber’e (s.a.s.) yüce Rabb’inin adýný anmasý emriyle son bulmuþ olmasýdýr. Ki, O’ndan sonra gelen bu sûrenin de baþýnda göklerde ve yerde bulunan her þeyin O’nu hamd ile anýp tesbih ettiði belirtilmiþtir.
Allah’a Ýmana ve (Allah) Yolunda Harcamaya Çaðrý (1.-29. âyetler) Allah Teâlâ: “Göklerde ve yerde bulunan her þey Allah’ý tesbih etmektedir. O Azîzdir, Hakîmdir.” (Âyet: 1) buyurup, göklerde ve yerdeki bütün varlýklarýn O’nu övgüyle tesbih ettiklerini, her þeyin mülkünün O’nun ol527
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
duðunu, O’nun diriltip öldürdüðünü vb. gibi Allah’a ve Resulüne iman etmeyi gerektiren delilleri zikretti. Ve, kuþkusuz O’nun elçisinin de onlarý (insanlarý) sadece Allah’a iman etmeye çaðýrdýðýný belirtti. Kendisi’nin (Allah’ýn) de, insanlarý yarattýðý andan beri, bu hususta onlardan söz (mîsâk) almýþ olduðunu bildirdi. Peygamber’in (s.a.s.), onlarý karanlýklardan aydýnlýða çýkarmak için, onlara bir kitap getirdiðini beyan etti. Sonra; onlarý (inananlarý) kendi yolunda harcamaya/ infaka çaðýrdý. Fetihten (Mekke’nin fethi) önce infak edip uðrunda savaþanlarýn, fetihten sonra infak edip çarpýþanlardan daha üstün olduklarýný belirtti. Uðrunda mallarýný infak edenlere, kýyamet günü o mallarý kendileri için kat kat artýracaðýný va’detti. O gün de onlar için önlerinde ve sað taraflarýnda koþan bir nurlarýnýn olacaðýný haber verdi. (O gün) münafýk erkek ve kadýnlardan, O’nun yolunda harcamada bulunmayanlarýn inanýp infak eden müminlere: Bize bakýn da sizin ýþýðýnýzdan/ nurunuzdan bir parça alalým! diyeceklerini; bunun üzerine onlara: Arkanýza dönün! denilip, o anda müminlerle onlarýn arasýna (müminlerden) ýþýk almalarýna mani bir engel konulacaðý ... vb. gibi o günde gerçekleþecek olaylarý ve diðer konuþmalarý dile getirdi. Sonra; o münafýklarýn kalplerinin, Allah’ýn zikrine karþý yumuþamasýnýn vaktinin geldiðini belirtti. Ve, onlarýn önceden kendilerine kitap verilip; üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katýlaþanlar gibi olmamalarý gerektiðini ifade etti. Sonra; kalplerinin Allah’ýn zikrine yumuþamasý için, âyetlerinden bazýlarýný dile getirdi. Ölümünden sonra yeri, dirilttiðini belirtti. Ve, O’na ve Resulüne inananlarýn, sýddýklar (özü ve sözü doðru olanlar) ve þehitler olduklarýný; onlarýn (O’nun Katýnda) ödülleri ve ýþýklarý (nurlarý) olduðunu, belirtmek suretiyle (münafýklarý) Allah’a ve Resulüne imana teþvik etti. Ýnkar edip, O’nun âyetlerini yalanlayanlarýn ise cehennem ashabý/ cehennemlik kiþiler olduklarýný belirtti. Sonra; dünyanýn durumunu onlara basitleþtirip, onun bir oyun, bir eðlence vs. olduðu gibi, dünyanýn durumunu onlara baþitleþtiren özelliklerini dile getirdi ve dünyadan daha yüce olan, O’nun maðfiretini ve cennetini kazanmaya koþmalarýný emretti. Sonra; yeryüzünde onlara isabet eden kýtlýk vb. þeylerin ve nefislerine isabet eden kötülük ya da iyiliðin 528
57- Hadîd Sûresi
(bütün bunlarýn hepsinin) O’nun kaza ve kaderiyle olduðunu belirtti. Dolayýsýyla, ellerinden kaçana üzülmelerinin, ya da ellerine geçenle sevinip þýmarmalarýnýn doðru olmadýðýný belirtti. Ki, onlara, yolunda infak etmeyi ve cihadý kolaylaþtýrsýn. Onlarý cimrilikten ve birbrilerine cimriliði emretmekten sakýndýrsýn. Sonra; onlara emrettiði bu gibi þeylerin, bütün peygamberleriyle insanlara göndermiþ olduðu þeylerin aynýsý olduðuna iþaret edip, O’nun peygamberlerini açýk kanýtlarla gönderdiðini, onlarla birlikte kitabý ve insanlarýn adaleti yerine getirmeleri için adalet ölçüsünü indirdiðini, bildirdi. Ve yine, kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için yararlar bulunan demiri (madenleri) indirdiðini (yarattýðýný) ifade edip; O’nun, insanlardan kimin o demirle (ondan yaptýklarý silahlar vs. ile) yolunda cihad etmek suretiyle Kendi’sine ve Resulü’ne yardým ettiðini bilmek için bunlarý yaptýðýný beyan etti. Sonra; o peygamberlerden Nûh’u ve Ýbrâhim’i anlattý. Ve, onlarýn nesillerine peygamberlik ve kitap verdiðini, sonra onlarýn peþinden ardarda elçilerini gönderdiðini belirtti. O elçilerin ardýndan da Meryem oðlu Îsâ’yý (a.s.) gönderdiðini, onlarýn toplumlarýndan azýnýn o peygamberlerin yol göstermelerini kabul edip onlara uyduklarýný, çoðunun ise yoldan çýktýðýný beyan etti. Sonra; bu ümmete, Allah’a ve o önceki peygamberleri doðrulayýcý olarak gelen O’nun Resulüne inanmalarýný emretti. Ve, hem kendi peygamberlerine ve hem de kendilerinden önceki ehl-i kitabýn peygamberlerine imanlarý sebebiyle rahmetinden onlara iki pay vereceðini ifade etti. Sonra, onlarýn bununla, ehl-i kitabýn sadece kendilerine ait olduðunu sandýklarý bir fazilete nail olacaklarýný belirtmek suretiyle onlarý imana teþvik etti. Ve: “Böylece ehl-i kitap kendilerinin Allah’ýn lütfundan hiçbir þeyi elde etme gücüne sahip olmadýklarýný, bütün lutuf ve keremin Allah’ýn elinde olduðunu, onu dilediðine vereceðini bilmezlik etmesinler. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Âyet: 29) buyurdu.
529
58- MÜCÂDÝLE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Mücâdile Sûresi, Münafýkûn Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Münâfikûn Sûresi de hicretin beçinci yýlýnda Benî Mustalik gazasýndan sonra nazil oldu. Böylece Mücâdile Sûresi’nin nüzulü de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasý döneme rastlamaktadýr. Sûreye Mücâdile (tartýþan kadýn) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda “Kuþkusuz Allah kocasý hakkýnda seninle tartýþan kadýnýn sözünü iþitti.” buyurmuþ olmasýdýr. 22 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûre, Sa’lebe kýzý Havle hakkýnda nazil olmuþtur. Havle, es-Sâmit oðlu Evs’in eþiydi. Evs hanýmýna “Sen bana annemin sýrtý gibisin” diyerek ona karþý zihar yemini etmiþti. Zihar, cahiliyye döneminin en þiddetli boþama þekliydi. Çünkü (Araplarca) zihar haram kýlmakta (diðer yeminlerden) daha kuvvetliydi. Havle, Peygamber’e (s.a.s.) gelip: Evs benimle evlendi, ben o zaman beðenilen genç bir kadýndým. Yaþým ilerleyip, çocuklarým çoðalýnca beni annesi gibi kýldý. Halbuki benim küçük çocuklarým var, onlarý O’na býrakýrsam zayi olurlar, ben kendi yanýma alýrsam aç kalýrlar dedi. Bazýlarý, Peygamber’in (s.a.s.) ona: Senin durumun hakkýnda bir þey diyemem, dediðini rivayet ettiler. Bazýlarý ise; Peygamber’in (s.a.s.) ona “Sen kocana haram oldun”, dediðini, bunun üzerine de Havle’nin: Ey Allah’ýn Resûlü ya yoksulluðum ve aþkým (ne olacak)! dediðini rivayet et531
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
miþlerdir. Ýþte bu hadise üzerine Allah Teâlâ ziharýn yasaklanmasý ve onun hükmünün açýklanmasý amacýyla bu sûreyi indirdi. Ve, buna muhalif hareket edenleri þiddetle tehdit etti. Kuþkusuz bu durum, zihar ve onun dýþýnda diðer konular hakkýnda gelen hükümlere muhalefetten sakýnmalarý ve günah, düþmanlýk ve Peygamber’e (s.a.s.) karþý gelme hususunda (münafýklarýn) aralarýnda yaptýklarý gizli gizli konuþmalarýndan dolayý kýnanmalarý amacýyla, Allah ve Resulü’ne karþý gelen münafýklardan da sûrede söz etmeye sebep oldu. Böylece bu sûre de (o) münafýklarýn durumlarýný ele almasý bakýmýndan Hadîd Sûresi’e benzemektedir. Ki, bu durum da sûrenin Hadîd Sûresi’nden sonra zikredilmesine sebep olmuþtur.
Zýharýn Hükmünün Açýklanmasý (1.-22. âyetler) Allah Teâlâ: “Allah kocasý hakkýnda tartýþan ve Allah’a þikayette bulunan kadýnýn sözünü iþitti. Allah sizin ikinizin karþýlýklý konuþmanýzý iþitir. Kuþkusuz Allah her þeyi iþiten ve her þeyi görendir.” (Âyet: 1) buyurup, burada ziharla ilgili hükümleri anlattý. Ve sonunda da bu konuya: “Bu hükümler, Allah’a ve O’nun elçisine inanmanýz için (konmuþtur). Ýþte bunlar Allah’ýn koyduðu sýnýrlarýdýr. (Bu sýnýrlarý tanýmayan) kafirler için acýklý bir azap vardýr.” (Âyet: 4) buyurarak son verdi. Sonra; bu ve benzeri konularda Allah’a ve Resulü’ne karþý gelen münafýklarý, kendilerinden önce onlar gibileri yüzüstü býraktýðý gibi, onlarý da yüzüstü býrakacaðýný bildirmek suretiyle tehdit etti. Ve, devamla da bundan baþka onlar için diriltilecekleri günde alçaltýcý bir azap olduðunu ve o gün onlarýn gizliden gizliye Ýslâma karþý nasýl tuzak kurduklarýný kendilerine haber verceðini belirtti. Çünkü O’nun göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiðini; insanlarýn kendi aralarýnda yapmýþ olduklarý gizli konuþmalarýndan dahi hiçbir þeyin O’na gizli kalamayacaðýný bildirdi. Sonra; münafýklarý gizli konuþmalarýnda yaptýklarýndan nehyetmiþ olduðunu belirtip, buna raðmen onlarýn bu nehye hiç aldýrmayýp, yine yaptýklarýna döndüklerini ve günahta, düþmanlýkta ve Peygamber’e (s.a.s.) isyan hususunda, aralarýnda gizli gizli konuþup planlar kurduklarýný açýkladý. Ve, tekrar onlarý bir nevi günaha sokucu bu tür gizli konuþmalardan men etti. 532
58- Mücâdile Sûresi
Ýyilik ve takvada gizli konuþmalarýný emretti. Peygamber’in (s.a.s.) meclisinde bulunduklarý zaman edepli olmalarýný, kendilerine meclislerde “yer açýn” denildiði zaman yer açmalarýný, “kalkýp daðýlýn” denildiði zaman da kalkmalarýný istedi. Sonra; onlara Allah Resulüyle herhangi bir konuda gizli konuþmak istediklerinde, bu gizli konuþmalarýnýn öncesinde kalplerini temizleyecek bir sadaka vermelerini emretti. Ki, böylece sadece kendileri için bir hayýr ve yarar bulunan þeyler hususunda Onunla gizli konuþsunlar. Þayet fakirliklerinden dolayý gizli konuþma öncesi sadaka verecek bir þey bulamazlarsa, böyle bir durumda kuþkusuz Allah’ýn (c.c.) onlarý affedeceðini belirtti. Mallarýna karþý olan aþýrý hýrslarýndan ötürü sadaka vermekten dolayý tedirgin olduklarýnda Allah’ýn onlarýn tevbelerini kabul edeceðini, onlarý bununla mükellef tutmayacaðýný bildirdi. Kendilerine farz olan namazý kýlmalarýný, zekatlarýný vermelerini ve diðer görevlerini (vecibelerini) eksiksiz yerine getirmelerini istedi. Bunlarý yerine getirmede, (gizli konuþma öncesi verecekleri) sadakayý vermede yaptýklarý gibi ihmalkarlýk etmemelerini emretti. Sonra; o münafýklarý, kendilerini kardeþlerine karþý kýþkýrtan Yahudileri dost edinmelerinden dolayý kýnadý. Yahudilerin onlarýn iyiliklerini istemeyen kendilerine yabancý insanlar olduklarýný bildirdi. Ve, onlarýn, gizliden gizliye Yahudilerle dostluk kurduklarýný belirtip; onlarla dostluk kurmadýklarýna dair yalandan yemin ettiklerini ifade etti. Bu yaptýklarýndan dolayý onlarý þiddetli cezalarla tehdit etti. Sonunda müminleri onlara karþý uyarmak suretiyle sûreyi bitirip: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun, Allah ve Resulüne karþý gelenlerle sevgiye dayanan bir dostluk kurduðunu göremezsin. Bunlar, onlarýn ister babalarý olsun, ister çocuklarý olsun, ister kardeþleri olsun isterse akrabalarý olsun. Allah o müminlerin kalplerine imaný yazmýþ ve onlarý kendinden bir güç ile desteklemiþtir. Onlarý altlarýndan ýrmaklar akan cennetlere koyacak, onlar orada sürekli kalacaklardýr. Allah onlardan razý olmuþtur. Onlar da O’ndan razý olmuþlardýr. Ýþte onlar Allah’ýn hizbidir (partisi). Dikkat edin Allah’ýn hizbi baþarýya ulaþacaklarýn ta kendisidir.” (Âyet: 22) buyurdu.
533
59- HAÞR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Haþr Sûresi, Beyyine Sûresi’nden sonra nazil oldu. Beyyine Sûresi de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasý dönemde nazil olmuþtu. Böylece Haþr Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûrenin Bedir savaþýyla Hudeybiye barýþý arasýnda inen sûrelerden olmasý daha doðrudur. Çünkü bu sûre, Beni Nadir gazasý esnasýnda nazil oldu. Bu gaza da hicretin dördüncü yýlýnda olmuþtu. Sûreye bu Haþr (toplanma) adýnýn veriliþ sebebi sûrenin ikinci âyetinde Allah Teâlâ’nýn: “Ehl-i kitaptan inkar edenleri, ilk toplanma gününde yurtlarýndan çýkaran O’dur.” (Âyet: 2) buyurmuþ olmasýdýr. 24 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûre, Yahudilerden Nadiroðullarýyla yapýlan savaþta nazil olmuþtur. Nadiroðullarý Peygamber’le (s.a.s.) yaptýklarý antlaþmalarýný bozmuþlardý. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.), onlara Medine’den çýkmalarýný emretti; onlar bunu reddettiler. Münafýklarýn reisi Abdullah b. Ubeyy de onlara haber gönderdi; þehirden çýkmamalarýný, þayet müslümanlar onlarla savaþýrlarsa, müslümanlara karþý kendileriyle birlik olacaklarýný, eðer müslümanlar onlarý Medine’den çýkarýrlarsa onlarla birlikte kendilerinin de þehirden çýkacaklarýný haber verdiler. Ýþte bunun üzerine müslümanlar onlarý kuþattýlar, sonunda Yahudiler, savaþ aletleri dýþýnda develerinin taþýyacaðý mallarýný alýp gitmeleri þartýyla þehirden çýkmaya razý oldular; 535
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
münafýklar onlara va’dettikleri þeylerden hiçbirini yerine getirmediler. Böylece bu sûrenin Mücâdile Sûresi’nden sonra zikredilmesinin sebebi de açýkça görülmektedir. Çünkü her iki sûrede de münafýklarýn Yahudilerle olan dostluklarý ele alýnmaktadýr.
Nadir Oðullarý Savaþýndan Bahis (1.-24. âyetler) Allah Teâlâ: “Göklerde ve yerde bulunan her þey Allah’ý tesbih etmektedir. O Azîzdir, Hakîmdir.” (Âyet: 1) buyurup, göklerde ve yerde bulunan her þeyin O’nu tesbih ettiðini, O’nun her þeye galip, üstün, hüküm ve hikmet sahibi olduðunu ifade etti. Ve böylece, açýklamak istediði bu savaþta müslümanlara olan lütuf ve ihsanýný anlatmaya zemin hazýrladý. Ve, bütün Yahudilerin Arap yarýmadasýndan çýkarýlmasýna sebep olacak olan, ilk toplanma (muhasara) da Nadiroðullarýný yurtlarýndan çýkaranýn ancak O olduðunu belirtti. Halbuki müslümanlarýn onlarýn çýkacaklarýný sanmadýklarýný, onlarýn da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacaðýný zannettikleri bildirdi. Ancak sonuçta Allah’ýn (c.c.) onlarýn kalplerine korku saldýðýný onlarýn da (yurtlarýndan) çýkmaya razý olduklarýný belirtti. Ve, þayet bu sürgün olmasaydý, kuþkusuz Allah’ýn onlarý dünyada ölümle cezalandýracaðýný bildirip; ahirette de onlar için cehennem azabý olduðunu ifade etti. Sonra; müslümanlarýn, onlarýn aðaçlarýndan barýþtan önce kesmelerinin de (onlarý kesmeden) býrakmalarýnýn da, bütün bunlarýn hepsinin O’nun izniyle olduðunu bildirdi. Çünkü Müslümanlarýn kesmiþ olduklarý aðaçlarýn gönüllerinde kötü bir etkisi olmuþtu. Kalan aðaçlardan, Yahudilerden arta kalanlarýn kendilerinin malý olmasýndan sonra, muhtemelen onlarý kesmiþ olmalarýna (üzülüp yaptýklarýna) piþman olmuþlardý. Sonra, Allah (c.c.), o Yahudilerin mallarýndan müminlere verdiði mallarýn savaþla alýnmýþ ganimetler olmadýðýný belirtti. Savaþsýz kendilerine verilen malýn hükmünün ise, o mallarýn bir hisse (kýsým, bölüm) sinin Allah’a ve Resulüne ait olmasý olduðunu bildirdi. Resul’ün o mallarý mescitlerin yapýmýnda ve diðer benzeri iþlerde harcayacaðýný ifade etti. Bir hissesinin de yakýn akrabalara ait olduðunu -ki onlar Haþim oðullarý ve Muttalip 536
59- Haþr Sûresi
oðullarýdýr-, bir hissesinin yetimlere, bir hissesinin yoksullara, bir hissesinin de yolculara ait olduðunu, beyan etti. Dolayýsýyla zenginlerin o mallardan hiçbir þey alamayacaklarýný belirtip; onu ancak, kendi mallarýna bir karþýlýk olarak yurtlarýndan çýkarýlan ve mallarý ellerinden alýnan fakir muhacirlerin alabileceðini açýkladý. Ve, onlarý (muhacirleri) hicret etmelerinden ve mallarýný (Allah yolunda) feda etmelerinden dolayý övdü. Ardýndan da, geldikleri hicret yurtlarýnda onlarý barýndýran ve Nadiroðullarýnýn mallarýnýn muhacirlere daðýtýlmasýný gönül hoþluðuyla karþýlayan ensarý övdü. Bu iki grup (insan) dan sonra da, onlardan sonra gelip, mallarýný feda etmede, (mümin) kardeþlerini kendilerine tercih etmede ve birbirlerini sevmede onlarýn yolunu izleyenleri de övdü. Sonra; münafýklarýn Nadiroðullarýna söyledikleri sözlere geçip, onlarýn kendilerine: “Þayet siz çýkarýlýrsanýz, mutlaka biz de sizinle birlikte çýkarýz. Sizin aleyhinize hiçbir kimseye itaat etmeyiz. Þayet sizinle savaþýrlarsa mutlaka size yardým ederiz...” (Âyet: 11) dediklerini ifade edip; onlarýn, Yahudilere verdikleri sözlerinde yalancý olduklarýný bildirdi. Ve, eðer onlar yurtlarýndan çýkarýlýrsa, münafýklarýn onlarla birlikte çýkmayacaklarýný, þayet onlarla savaþýlýrsa onlara yardým etmeyeceklerini belirtip; münafýklar onlara yardým etseler bile topluca arkalarýna dönüp kaçacaklarýný bildirdi. Çünkü, onlarýn müslümanlardan, Allah’tan korktuklarýndan daha fazla korktuklarýný ifade edip, dolayýsýyla onlarýn müslümanlarla savaþsalar bile ancak mustahkem kalelerin içinde, ya da duvarlarýn arkasýndan savaþacaklarýný belirtti. Çünkü birbirlerine düþmanlýklarý sebebiyle onlarýn zayýf (insanlar) olduklarýný, onlara bakanlarýn onlarý bir uyum içinde olduklarýný sandýðýný; fakat onlarýn kalplerinin farklý farklý ve daðýnýk olduklarýný bildirdi. Ve, onlarýn bu husustaki örneklerinin, kendilerinden önce yaptýklarýnýn vebalini tatmýþ olan Bedir ehli gibi olduðunu belirtip, orada da münafýklardan hiçbirinin diðerine herhangi bir yararý olmadýðýný beyan etti. Ve yine onlarýn örneðinin, þeytanýn, insaný küfre kýþkýrtýp sonra da ondan uzak olduðunu söylediði zamanki hali gibi olduðunu da ifade edip: “Nihayet her ikisinin de (münafýklar ve þeytan) sonu, ebedi olarak ateþte kalmalarý oldu. Ýþte bu, zalimlerin cezasýdr.” (Âyet: 17) buyurdu. 537
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; müminlere, Allah’tan korkmalarýný ve onlardan herbirinin, yarýný için önceden ne takdim ettiðine bakmalarýný emretti. Onlarý, Allah’ý unutan ve bu yüzden Allah’ýn da onlara kendi nefislerini de unutturduðu o münafýklar ve Yahudiler gibi olmaktan nehyetti. Sonra, bunlar gibi âyetler ve öðütleri indiren Kur’ân’ýn þanýný yüceltmeye (ta’zim) baþlayýp, þayet O Kur’ân’ý bir dað üzerine indirecek olsaydý, daðýn, O’nu indirenin korkusundan çatlayacak olduðunu ifade etti. Devamla da O’nun (Kur’ân’ý indiren Allah’ýn) diðer vasýflarýný dile getirerek sonunda: “O, yaratan, var eden, (var ettiklerine) biçim veren Allah’týr. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde bulunan her þey O’nu tesbih eder. O Azîz (mutlak galip) ve Hâkim (hüküm sahibi, her þeyi bir hikmetle yapan)dir.” (Âyet: 24) sözüyle sûreyi bitirdi.
538
60- MÜMTEHANE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Mümtehane Sûresi, Ahzâb Sûresi’nden sonra nazil oldu. Ahzâb Sûresi’nin nüzulü de Hudeybiye barýþýndan sonra hicretin altýncý yýlýnda olmuþtu. Böylece Mümtehane Sûresi de bu barýþla Tebük savaþý arasý dönemde inen sûrelerden olmaktadýr. Bu sûreye Mümtehane (imtihan olunan kadýn) adýnýn verilmesinin sebebi sûrenin 10. âyetinde Allah Teâlâ’nýn: “Ey inananlar, mümin kadýnlar hicret ederek size geldiklerinde onlarý imtihan edin...” (Âyet: 10) buyurmuþ olmasýdýr. 13 âyettir. (42)
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, müminlerin, Yahudileri dost edinmelerinin yasaklanmasýnýn ardýndan, müþrikleri de dost edinmelerinin yasaklanmasýdýr. Müslümanlar, Hudeybiye barýþýnda müþriklerle dört yýllýk bir ateþkes antlaþmasý yapmýþlardý. Bunun üzerine, o barýþtan sonra bu sûre indi ki, müslümanlar barýþýn ne demek olduðunu gerçek anlamýyla anlasýnlar; çünkü bu barýþ antlaþmasý iki taraf arasýnda savaþý tamamen ortadan kaldýrmýyordu. O sadece bu müddet içerisinde aralarýnda savaþý 42
Bu kelime "Mümtehane" ya da "Mümtehine" þeklinde teleffuz edilir. Þayet "t" harfi üstün – Mümtehane þeklinde - okunursa, kelime yukarda da belirttigimiz gibi "imtihan olunan kadýn", -Mümtehine þeklinde - esre okunursa " imtihan eden sûre" anlamýna gelir. Biz sûre’nin içeriðine uygunlugu bakimýndan birincisini tercih ettik. (Ç. N.)
539
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
býrakmayý içeren bir antlaþmaydý. Kuþkusuz bu sûre, müminleri kendilerinden olmayanlarla gönül dostluðundan men etmede önceki Haþr Sûresi’ne benzemektedir. Ýþte bu benzerlik, her iki sûre arasýndaki münasebetin de sebebidir.
(Müminlerin) Müþriklerle Dostluktan Nehyedilmeleri (1.-13. âyetler) Allah Teâlâ: “Ey iman edenler, benim ve sizin düþmanýnýz olanlarý dost edinmeyin, onlara sevgi (mi) gösteriyorsunuz?...” (Âyet: 1) buyurup, müminleri, kendilerini yurtlarýndan çýkaran müþriklerle dost olmadan nehyetti. Münafýklardan gizlice onlarla dostluk kurup, onlara sevgi gösterenleri ayýpladý. Ve, onlarýn kendilerine rastladýklarýnda onlara müslüman olduklarýndan dolayý, davranýþlarý ve sözleriyle eziyet ettiklerini ifade etti. Devamla, müminleri tehdit edip, þayet onlarla dostlukta, aralarýndaki eski yakýnlýklarýný, akrabalýklarýný gözetiyorlarsa; bunun, kýyamet günü onlara hiçbir yararýnýn olmayacaðýný bildirdi. Bilakis o günde onlarla aralarýný ayýracaðýný, o gün, birbirlerinin yakýnlýklarýndan yararlanamayacaklarýný beyan etti. Sonra; müminlere güzel bir örnek olmasý için, Ýbrâhim (a.s.) ve onunla birlik olanlarýn, kavimlerinden nasýl uzaklaþýp, onlara nasýl düþman olduklarýný anlattý. Sonra; onlar müþriklere düþman olduklarý zaman, bunun müþriklerin müslüman olmalarý sebebiyle tekrar dostluða dönüþeceðinin umulduðunu belirtti. Çünkü, düþmanlýðýn bazen dostluk ve sevgiye de sebep olabileceðini ifade etti. Sonra; kuþkusuz O’nun müminleri, kendileriyle din hususunda savaþmayan, onlarý yurtlarýndan çýkarmamýþ olanlarla dostluktan men etmediðini vurgulayýp, O’nun, müminleri yalnýz kendilerine bu kötülükleri yapanlarla dostluktan men ettiðini beyan etti. Hudeybiye barýþ antlaþmasýnda: Kureyþ’ten hicret ederek Peygamber’e (s.a.s.) gelen olursa, Peygamber’in onlarý Kureyþ’e geri iade edeceðini içeren bir madde vardý. Peygamber (s.a.s.) Hudeybiye’den ayrýlmadan, Haris kýzý Subey’a Peygamber’e (s.a.s.) geldi. Kocasý gelip aralarýndaki antlaþmada olduðu üzere O’nu kendisine iade etmesini istedi. Subey’a’nýn dýþýnda bazý Kureyþ kadýnlarý da ayný þeyi yaptýlar. Onlarýn da aileleri gelip on540
60- Mümtehane Sûresi
larýn kendilerine geri iade edilmelerini isteyince, Peygamber (s.a.s.) onlara (Mekkelilere): Antlaþmadaki bu maddenin erkekler hakkýnda olduðunu, kadýnlarý kapsamadýðý cevabýný verdi. Allah Teâlâ, bu konuda; mümin kadýnlar hicret ederek kendilerine geldiklerinde onlarý imtihan etmelerini; onlarýn gerçekten inanmýþ kadýnlar olduklarýný öðrenince artýk onlarý bir daha kafirlere geri göndermemelerini emretti. Çünkü o kadýnlarýn imandan sonra o kafirlere haram olduklarýný, kafirlerin de onlara haram olduklarýný bildirdi. Ve, müslümanlara, mehirlerini vermeleri þartýyla o kadýnlarýn kendilerine helal olduklarýný ... vb. gibi onlarla ilgili diðer hükümleri açýkladý. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.): Ýnanmýþ muhacir kadýnlar kendisine gelip, þirk koþmayacaklarýna, çalmayacaklarýna, zina etmeyeceklerine, çocuklarýný öldürmeyeceklerine, koðuculuk vb. gibi iftiralar uydurmayacaklarýna, hiçbir iyilik hususunda O’na karþý gelmeyeceklerine dair biat etmek istediklerinde onlarla biat etmesini emretti. Onlar için istiðfar etmesini istedi. Çünkü Cenab-ý Allah’ýn çok baðýþlayýcý ve çok merhametli olduðunu bildirdi. Ve: “Ey inananlar, Allah’ýn kendilerine gazab ettiði; bir topluluk ile dostluk etmeyin, mezara giren kafirlerin ümitsizliðe düþtükleri gibi, onlar da ahiretten ümit kesmiþlerdir.” (Âyet: 13) buyurdu.
541
61- SAF SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Sâf Sûresi, Teðâbun Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Teðâbun Sûresi de Tahrîm Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Tahrîm Sûresi de Hucurât Sûresi’nden sonra nazil oldu. Hucurât Sûresi de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasý dönemde nazil olmuþtu. Böylece Sâf Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin 4. âyetinde: “Allah, kendi yolunda (malzemesi birbirine) kaynatýlmýþ binalar gibi saf baðlanarak çarpýþanlarý sever.” (Âyet: 4) buyurmasýdýr. 14 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Allah yolunda cihada teþvik ve münafýklarý cihadý ihmal ve ondan geri kalmalarýndan dolayý ayýplamak (tevbîh)týr. Münafýklarýn bu durumu, onlarýn müþriklerle olan dostluklarýndan kaynaklanýyordu. Münafýklar müþriklerle savaþý istemiyorlardý; çünkü onlar da müþrikler gibi içlerinde gizliden gizliye þirk taþýyorlardý. Sûrede münafýklarýn ele alýnýþ yöntemi önceki sûredeki gibidir. Bundan dolayý da o sûreden sonra zikredilmiþtir.
Cihada Teþvik (1.-14. âyetler) Allah Teâlâ: “Göklerde ve yerde bulunanlarýn hepsi Allah’ý tesbih etmiþtir. O Azîzdir. Hakîmdir.” (Âyet: 1) buyurup, her þeyin Allah’ý (c.c.) tes543
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
bih ettiðini zikretti ki, o münafýklar da O’nu tesbih etsinler ve O’na iman etsinler. Sonra, onlarý, içlerinde gizledikleri inançlarýnýn tersini dýþa vurduklarýndan; yapmadýklarý þeyleri söylediklerinden ve müslümanlarla birlikte cihada çýkmayýp, cihattan geri kalmalarýndan dolayý kýnadý. O’nun, kendi yolunda saf baðlayarak savaþanlarý, savaþlarýnda sebat edenleri, yenilip geri çekilmeyenleri sevdiðini beyan etti. Sonra; münafýklarý bu eðrilik ve yamukluklarýnýn sonucu olarak, onlarýn kalplerinin de eðrilip, sonunda apaçýk küfre düþecekleri hususunda uyardý. Nitekim Mûsa toplumunun kalplerini de, Mûsa’ya karþý yamuklaþýp O’na eziyet ettiklerinde, eðriltmiþ olduðunu ifade etti. Sonra; Îsâ’nýn (a.s.), kendilerini (imana) davet eden Peygamber’i (s.a.s.) onlara: “... (ben) benden sonra gelecek, Ahmet adýnda bir elçiyi müjdeleyiciyim.” (Âyet: 6) sözüyle, onlara müjdelemesini dile getirerek onlarý imana teþvik etti. Sonra; onlarýn Allah’ýn müjdelediði nurunu söndürmek istediklerini, halbuki Cenab-ý Hakk’ýn nurunu tamamlayacaðýný ve dinini bütün dinlere hakim kýlacaðýný belirtti. Sonra; onlara, kendilerini ahiretlerinde kurtaracak þeyin ne olduðunu gösterip, bunun, onlarýn imanlarýnda sadýk olmalarý, O’nun yolunda mallarýyla ve canlarýyla cihat etmeleri olduðunu bildirdi. Cenab-ý Hakk’ýn, onlarýn ahiretlerinde günahlarýný baðýþlamasý ve onlarý dünyalarýnda da yakýn bir zafere nail etmesi -ki bu onlarýn Mekke’yi fethetmeleridir- için bunu yapmalarýnýn gerekli olduðunu beyan etti. Sonra onlara, samimi olarak Allah’ýn yardýmcýlarý olmalarýný emretti. Buna örnek olarak Îsâ’nýn (a.s.) havarileri gibi olmalarýný bildirip, Îsâ’nýn (a.s.), havarilerine: Allah yolunda benim yardýmcýlarým kim?, dediði zaman onlarýn Îsâ’ya (a.s.) verdikleri, cevabý dile getirdi. Ve: “(Havariler) Allah yolunda yardýmcýlarýnýz biziz (demiþlerdi). Bunun ardýndan da Ýsrâiloðullarýndan bir zümre inanmýþ, bir zümre de inkar etmiþti. Biz de inananlarý düþmanlarýna karþý destekledik, onlar üstün geldiler.” (Âyet: 14) buyurdu.
544
62- CUM’A SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Cum’a Sûresi, Sâf Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Sâf Sûresi de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasý dönemde nazil olmuþtu. Böylece Cum’a Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin 9. Âyetinde: “Ey iman edenler Cuma günü namaz için ezan okunduðu zaman Allah’ýn zikrine koþun ...” (Âyet: 1) buyurmasýdýr. 11 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, ilimle amel etmeye teþvik ve ilimleriyle amel etmeyen münafýk ve Yahudileri kýnamaktýr. Ýþte bundan dolayý bu sûre, Sâf Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir. Çünkü sûre, bu üslubuyla hem önceki Sâf Sûresi’ne, hem de ondan önceki sûrelere uymaktadýr.
Ýlimle Amel Etmeye Teþvik (1.-11. âyetler) Allah Teâlâ: “Göklerde ve yerde bulunanlarýn hepsi O Melik, O Kuddüs, O Azîz ve O Hakîm olan Allah’ý tesbih etmektedirler.” (Âyet: 1) buyurup, bütün mahlukatýn O’nu tesbih ettiðini bildirdi. Ve devamla da, O’nun, ümmîlere (okuma yazma bilmeyenler) iþlerinden kendilerini bilgilendirecek ve onlarý arýndýracak bir elçi gönderdiðini belirtti. Bunu, onlarýn bilgiyle ameli bir araya getirmeleri için yaptýðýný ifade etti. 545
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Sonra; Tevrat’ý bilip te O’nunla amel etmeyen Yahudiler’i kýnadý. Onlarý, Tevrat’ýn bilgilerini taþýyýp da o bilgilerden yararlanmamalarý bakýmýndan, sýrtýnda kitaplar taþýyan eþeðe benzetti. Sonra; onlarýn ameli terketmedeki dayanaklarýna deðindi. Onlarýn diðer insanlar deðil de yalnýz kendilerinin O’nun (Allah’ýn) dostlarý olduklarýný, dolayýsýyla da diðer insanlarý cezalandýrdýðý gibi, Cenab-ý Hakk’ýn kendilerini cezalandýrmayacaðýný iddia ettiklerini belirtti. Ardýndan da, eðer onlar bu iddialarýnda doðru iseler iddia ettikleri güzel sonuçlarýný, ispat etmeleri için kendilerine ölümü temenni etmelerini emretti. Ve, onlarýn, yapmýþ olduklarý iþlerinin sonucundan korktuklarý için ölümü asla temenni edemeyeceklerini bildirdi. Halbuki Cenab-ý Hakk’ýn onlarýn yapmýþ olduklarý þeyleri kendilerine bildirmesi için, onlarýn kaçtýklarý o ölümün onlara gelmesinin kaçýnýlmaz olduðunu beyan etti. Sonra; münafýklara ve onlar gibi, amel etmede aðýrdan alanlara (dönüp), Cuma namazý için ezan okunup, çaðrý yapýldýðý zaman, namaza koþmalarýný, ezaný duyduklarý an yapmakta olduklarý alýþveriþlerini býrakmalarýný, namazý kýldýktan sonra tekrar yapmakta olduklarý dünya iþlerine dönmelerini emretti. Sonra; onlarýn, herhangi bir ticaret vb. iþ ortaya çýkýnca namazý kýlmadan camiden çýkmalarýný eleþtirip: “Bir ticaret, yahut oyun-eðlence görür görmez, daðýlýp ona yöneldiler de seni ayakta býraktýlar. Onlara de ki: Allah katýnda bulunan ecir, eðlenceden ve ticaretten daha hayýrlýdýr. Allah rýzýk verenlerin en hayýrlýsýdýr.” (Âyet: 11) buyurdu.
546
63- MÜNÂFÝKÛN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Münâfikûn Sûresi, Hacc Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Hacc Sûresi’nin nüzulü de hicretin beþinci senesinde Beni Mustalik gazasýndan sonra gerçekleþmiþti. Böylece, bu sûre de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasý dönemde inen sûrelerden olmaktadýr. Sûreye bmünâfikûn (münafýklar) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Münafýklar sana geldiklerinde: Biz þehadet ederiz ki, sen kuþkusuz Allah’ýn elçisisin, dediler...” (Âyet: 1) buyurmasýdýr. 11 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûre, münafýklarýn muhacirlere karþý, Beni Mustalîk gazasýndan dönüþleri esnasýnda hazýrlamýþ olduklarý komplolarý hakkýnda nazil olmuþtur. Olay þöyle olmuþtu: Münafýklar, muhacirler savaþtan Medine’ye döndüklerinde, onlarý Medine’den çýkarmak için gizlice toplandýlar. Zeyd b. Erkam da onlarýn bu toplantýlarýnda hazýr bulunmuþtu. Peygamber’e (s.a.s.) olayý haber verdi. Peygamber (s.a.s.) bunu onlara iletince, münafýklar Peygamber’e (s.a.s.) gidip, adetleri olduðu üzere olayý inkar ettiler. Bunun üzerine onlarýn komplolarýný açýða çýkarmak ve Zeyd b. Erkam’ý doðrulamak için, bu sûre nazil oldu. Sûrenin, amacýný açýklamadaki üslubu ile Cum’a Sûresi ve ondan önceki sûrelerin üsluplarýnýn ayný olduðunda hiç 547
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
þüphe yoktur. Bu sûrenin Cum’a Sûresi’nden sonra zikredilmesindeki münasebetin sebebi de iþte bu üslup birliðidir.
Münafýklarýn Muhacirlere Karþý Komplolarý (1.-11. âyetler) Allah Teâlâ: “Münafýklar sana geldiklerinde: Senin kesinlikle Allah’ýn elçisi olduðuna þehadet ederiz, dediler. Senin kesinlikle O’nun elçisi olduðunu Allah biliyor. Ve Allah da tanýklýk eder ki, münafýklar kesinlikle yalan söylüyorlar.” (Âyet: 1) buyurup, münafýklarý bu sözlerinde yalanladý. Sonra; onlarýn bu yalancý yeminlerini kendilerine bir kalkan edindiklerini ifade etti. Ardýndan da; onlarýn gövdelerinin, dýþ görünüþlerinin kendilerini gören kimsenin hoþuna gittiðini belirtip; ancak (o kiþinin) bir de onlarý sýnadýðýnda onlarýn akýlsýzlýkta, birbirlerine dayandýrýlmýþ keresteler gibi olduklarýný göreceðini bildirdi. Ve, onlarýn her baðýrtýyý kendi aleyhlerine sanan korkaklar olduklarýný ifade etti. Sonra; onlarýn komplolarýný, gizli toplantýlarýnda hazýr bulunan Ensar’dan insanlara, Medine’den çekilip gitmeleri için muhacirlere yardým etmelerini yasakladýklarýný, (Benî Mustalik savaþýndan) Medine’ye döndüklerinde Muhacirler’i Medine’den çýkaracaklarýna dair ittifak yaptýklarýný açýkladý. Sonra da müminleri; mallarýnýn ve evlatlarýnýn kendilerini, münafýklarý alýkoyduðu gibi, onlarý da Allah’ý anmaktan alýkoymasýndan nehyetti. Ve, onlara, içlerinden birisine ölümü gelip de, vermediði sadakalarý vermek için keþke ecelinin bir müddet tehir edilmiþ olmasýný temenni etmesinden önce, Allah’ýn kendilerine vermiþ olduðu rýzýklardan infak edip, münafýklara kulak vermemelerini emretti. Ve devamla: “Allah eceli gelmiþ olan hiçbir caný geriye býrakmaz. Allah (c.c.) yaptýklarýnýzdan çok iyi haber alandýr.” (Âyet: 11) buyurdu.
548
64- TEÐÂBUN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Teðâbun Sûresi, Tahrîm Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Tahrîm Sûresi de Hucurât Sûresi’nden sonra nazil oldu. Hucurât Sûresi Hudeybiye barýþý ile Bedir savaþý arasý döneminde nazil olmuþtu. Böylece Teðâbun Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Teðâbun (aldanma) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin 9. âyetinde: “Toplanma günü için sizi bir araya getirdiði gün, iþte o gün aldanma günüdür...” buyurmuþ olmasýdýr. 18 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, kendilerini Allah ve Resulü’ne imana ve Allah yolunda harcamaya davet etmek için, münafýklardan ve diðerlerinden inkar edenleri dünya ve ahiret azabýyla uyarmadýr. Bu amacýn, Münâfýkûn Sûresi ve ondan önceki sûrelerin amaçlarýna yakýn bir amaç olduðunda hiç kuþku yoktur. Bu sûrenin diðer sûrelerden sonra zikredilmiþ olmasýndaki münasebetin yegane sebebi de iþte bu amaç birliðidir.
Dünya ve Ahiret Azabýyla Uyarý (1.-18. âyetler) Allah Teâlâ: “Göklerde ve yerde bulunanlarýn hepsi Allah’ý tesbih ediyorlar. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsustur. O her þeye kadirdir.” (Âyet: 1) buyurup, her þeyin O’nu tesbih ettiðini, mülk ve hamdýn yalnýz O’na mahsus olduðunu bildirdi. Bizleri yaratanýn da O olduðunu belirtip; 549
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
bizden bunu inkar edenler de (buna) inananlar da olduðunu açýkladý. O’nun bizim yapmakta olduðumuz her þeyi gördüðünü bildirdi. Gökleri ve yeri de hak ile yaratanýn da O olduðunu ve onlarý boþuna yaratmadýðýný belirtti. Bizlere þekil ve sûret verenin, bizleri en güzel bir þekilde biçimlendirenin de O olduðunu, dönüþümüzün de O’na olacaðýný bildirdi. Ve, O’nun bizim içimizde sakladýklarýmýzý da dýþa vurduklarýmýzý da bildiðini binaenaleyh bunlardan dolayý bizi hesaba çekeceðini beyan etti. Sonra; bu konuda, inkar edenlere bir uyarý olmasý için, önceki kafirlere indirdiði dünya azabýný ve onlar için hazýrlamýþ olduðu ahiret azabýný da (her ikisini de) hatýrlattý. Ýnkar edenlerin asla diriltilmeyeceklerini iddia ettiklerini belirtti. Onlara cevaben: Kuþkusuz onlarý dirilteceðini ve onlara (dünyada) yaptýklarýný haber vereceðini ifade etti. Sonra; onlara, kendisine ve elçisine iman etmelerini emredip; onlarý, hepsini biraraya toplayacaðý gün hususunda uyardý. Ýþte o günün, aldanma günü olduðunu belirtti. Çünkü hak ehlinin o gün batýl ehlini aldatacaðýný ifade etti. Ve, kim O’na inanýp da salih amel iþlerse Allah Teâlâ’nýn onun günahlarýný baðýþlayacaðýný ve onu cennetlerine sokacaðýný; kim de O’nu inkar ederse; ona da, ateþiyle azap edeceðini bildirdi. Bütün bunlarýn O’nun izni ve takdiriyle olduðunu belirtti. Sonra; bunlarýn ardýndan, inanmayanlara Kendisi’ne ve elçisine itaat etmelerini emretti. Þayet onlara (Allah’a ve elçisine) itaatten yüz çevirirlerse, artýk bundan sonra onlar için yapýlacak hiçbir þeyin olmadýðýný belirtti. Çünkü kendilerine yapmakla emrolunduklarý þeylerin teblið edilmiþ olduðunu bildirdi. Peygamber’in (s.a.s.) ise onlara teblið edip, ardýndan (o ve) kendisine iman edenlerin, inkar edenlere karþý kendilerine yardým etmesi için Allah’a tevekkül etmekten baþka yapacaklarý hiçbir þeylerinin olmadýðýný ifade etti. Sonra; insanlarýn, eþlerinden çocuklarýndan kendileri için düþmanlarý olduðunu belirtip; bunlarýn, dinleri konusunda kendilerini etkileyecekleri hususunda onlarý uyardý. Ardýndan da güçleri yettiðince O’ndan korkmalarýný, mallarýný O’nun yolunda harcamalarýný kendilerine emretti. Ve onlara, infak ettiklerini kat kat fazlasýyla kendilerine vereceðini ve kendilerini baðýþlayacaðýný va’detti. Çünkü, O’nun þükredenlere fazlasýyla karþýlýk verdiðini, çok hoþgörülü (Halîm) olduðunu ifade edip: “O, görünmeyen ve görünen alemleri bilendir. O Azîzdir. Hakîmdir.” (Âyet: 18) buyurdu. 550
65- TALÂK SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Talâk Sûresi, Ýnsan Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ýnsân Sûresi de Rahmân Sûresi’nden sonra nazil oldu. Rahmân Sûresi ise Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasý dönemde nazil olmuþtu. Böylece Talâk Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Talâk (Boþanma) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Ey nebi kadýnlarý boþadýðýnýz zaman onlarý iddetleri içerisinde boþayýn ...” buyurmuþ olmasýdýr. 12 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Talâk (boþanma) ve iddetin hükümlerini açýklamadýr. Müþrikler bu konuda kadýnlar hakkýnda zalimane hükümler uyguluyorlardý. Ýþte bundan dolayý bu sûre, kadýnlarýn boþanmalarý ve iddetleri hakkýnda onlara insaflý davranýlmasý ve müþriklerin bu ve benzeri diðer konularda zalimane hükümler içeren cahiliye yasalarýna uymakta israr etmeleri hususunda uyarýlmalarý için indi. Bu sebeple bu sûrenin üslubu da daha önceki sûrelerin üslubuna yakýnlýk arzetmektedir. Ve bu sûrenin, Teðabun Sûresi’nden sonra zikredilmesindeki münasebet de böylece açýkça görülmektedir.
551
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Talâk ve Ýddetin Hükmü (1.-12. âyetler) Allah Teâlâ: “Ey Peygamber, kadýnlarý boþamak istediðiniz zaman onlarý iddetleri içerisinde (adetten temiz olduklarý sýrada) boþayýn ve iddeti sayýn (Üç defa adet görüp temizlenmelerini hesap edin). Rabb’iniz Allah’tan korkun (bekleme süresi içerisinde) onlarý evlerinden çýkarmayýn. Kendileri de çýkmasýnlar. Ancak apaçýk bir edepsizlik yapmalarý durumu, bu hükmün dýþýndadr. Ýþte bunlar Allah’ýn sýnýrlarýdýr. Kim Allah’ýn sýnýrlarýný geçerse kendine yazýk etmiþ olur. Bilmezsin belki Allah, bundan sonra (iddet süresi içinde) yeni bir iþ ortaya çýkarýr (gönülleri uzlaþtýrýp birleþtirme ortamý yaratýr).” (Âyet: 1) buyurup, sûrenin ilk yedi âyetinde Talâk ve iddetin hükümlerini açýkladý. Bu esnada o hükümlere muhalefetten dolayý vereceði çeþitli cezalarý da dile getirdi. Sonra; zikrettiði bu emir ve hükümlere muhalefet edenleri uyarmak ve müminlerden saðduyu sahiplerinin de bundan sakýnmalarý için, Rabbi’lerinin emirlerine karþý geldiklerinde geçmiþ kentlerin baþlarýna gelen þiddetli hesabý, görülmemiþ azabý sonlarýnýn nasýl hüsran olduðunu beyan etti. Sonra; bu konuda kendilerine indirmiþ olduðu hükümlerde onlar için bir þeref olduðunu belirtti. Çünkü bu hükümlerin onlarý cehaletin karanlýklarýndan ilmin nuruna çýkaracaðýný bildirdi. Ve, Resule ve O’nun getirdiði hükümlere inanýp, salih amel iþleyenleri altlarýndan ýrmaklar akan, içinde ebedi olarak kalacaklarý cennetlere sokacaðýný haber verdi. Kuþkusuz Allah’ýn onlara gerçekten güzel rýzýk verdiðini ifade etti. Ve: “Allah O’dur ki; yedi göðü ve yerden de onlarýn benzerini yarattý. (Allah’ýn) buyruðu, bunlar arasýnda iner ki, Allah’ýn her þeye kadir olduðunu ve Allah’ýn bilgice her þeyi kuþatmýþ olduðunu bilesiniz.” (Âyet: 12) buyurdu.
552
66- TAHRÎM SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Tahrîm Sûresi, Hucurât Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Hucurât Sûresi de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Tahrîm Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Tahrîm (haram kýlma) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Ey peygamber, Allah’ýn sana helal kýldýklarýný ... niye haram kýlýyorsun...” buyurmuþ olmasýdýr. 12 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûre, Hz. Âiþe ile Hz. Hafsa tarafýndan yapýlan bir olay hakkýnda nazil olmuþtur. Peygamber (s.a.s.), eþlerinden Cahþ kýzý Zeyneb’in yanýnda bal þerbeti içtiðinde ikisi aralarýnda anlaþýp Peygamber’e (s.a.s.): Senden meðâfîr kokusu alýyoruz, dediler. -Meðafîr: Miðfer, muðfur, muðfûr, miðfâr ya da miðfîrin çoðuludur. Araplarýn Sumâm, ‘Uþar ve Rims dedikleri aðaçlardan sýzan þiredir. Bala benzer. Kokusu kötü ve tiksindiricidir.Peygamber (s.a.s.) onlarýn her ikisinden de bu sözü iþitince kendine bal þerbeti içmeyi yasakladý. Ýþte bu olay üzerine hem Peygamber’i (s.a.s.) Allah’ýn kendisine helal kýldýðý bir içeceði haram kýlmasýndan dolayý kýnamak ve hem de hanýmlarýný, aralarýndaki bu kýskançlýða son vermezlerse onlarý boþamakla tehdit etmek için bu sûre indi. Bu sûreyle Talâk Sûresi arasýndaki münasebet de her iki sûrenin de kadýnlar hakkýnda nazil olmuþ olmalarýdýr. 553
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Haram Kýlma Kýssasý (1.-12. âyetler) Allah Teâlâ: “Ey peygamber, niçin, Allah’ýn sana helal kýldýðý þeyi, eþlerinin hatýrý için haram kýlýyorsun? Allah çok baðýþlayandýr. Çok merhametlidir.” (Âyet: 1) buyurup, Peygamber’i (s.a.s.), Allah’ýn kendisine helal kýldýðý balý eþlerinin hatýrý için haram kýlmasýndan dolayý ayýpladý. Ve, yeminini bozup tekrar bal þerbeti içmesi için, müminlere keffaretle yeminlerini çözmeyi meþru kýldýðýný ifade etti. Peygamber (s.a.s.), ashabý da kendisine uyarak bal þerbetini kendilerine haram kýlmamalarý için, onu kendisine haram kýldýðýný bir sýr olarak sadece Hz. Hafsa’ya söylemiþti. Hafsa bunu Âiþe’ye haber verdi. Allah (c.c.) da O’na, Hafsa’nýn sýrrýný ifþa ettiðini bildirdi. Sonra; onlara (Hafsa ile Âiþe) eðer yaptýklarýndan piþmanlýk duyup tevbe ederlerse bunun kendileri için daha hayýrlý olacaðýný bildirdi. Çünkü onlarýn kalplerinin bu yaptýklarý sebebiyle haktan ayrýldýðýný belirtti. Ve, onlar Peygamber’e (s.a.s.) karþý birbirlerine arka çýkmaya devam ederlerse (bunun önemli olmadýðýný) ifade edip; çünkü O’nun, Cibril’in, müminlerin ve meleklerin Peygamber’in (s.a.s.) koruyucusu ve yardýmcýsý olduklarýný bildirdi. Ve, o kendilerini boþarsa, Cenab-ý Hakk’ýn belki de onlardan daha hayýrlý eþleri ona vereceðini ifade etti. Sonra; Peygamber’in (s.a.s.) eþlerinden, bütün müminlere hitaba geçip, onlara kendilerini ve eþlerini yakýtý insanlar ve taþlar olan bir azaptan korumalarýný emretti. Ve, cehennemde görevli melekler tarafýndan cehennemin yakýtý olan kafirlere: Bugün özür dilemeyin, çünkü siz, ancak yaptýðýnýz þeylerle cezalandýrýlýyorsunuz, denileceðini belirtti. Sonra; günahlarýný affetmesi ve onlarý cennetlerine koymasý, kendileri için önlerinde ve sað yanlarýndan koþan bir nûr yaratmasý için Allah’a caný gönülden tevbe edip, Ey Rabb’imiz, bize nurumuzu tamamla, bizi baðýþla, kuþkusuz sen her þeye kadirsin, demelerini emretti. Sonra, hanýmlarýnýn yapmýþ olduðu o iþlerin kendisini meþgul edip cihattan alýkoymamasý için kafir ve münafýklarla cihat etmesini Peygamber’e (s.a.s.) emretti. Ve, Peygamber’in (s.a.s.) eþlerine, Nûh’un ve Lût’un eþlerini temsil getirdi. Onlarýn her ikisinin de, o iki peygambere hýyanet ettiklerinde kocalarýnýn, Allah’ýn onlarý cezalandýrmasý karþýsýnda onlardan hiç554
66 Tahrîm Sûresi
bir þeyi savamadýklarýna dikkat çekti. Bu iki hanýmý örnek verdi ki, Peygamber’in (s.a.s.) eþleri de O’na karþý birbirlerine arka çýktýklarýnda baþlarýna gelecek olan kötü sondan sakýnsýnlar. Ve, Allah Teâlâ, bu korkutmanýn ardýndan teþvik sadedinde de Peygamber’in (s.a.s.) eþlerine bir örnek daha verdi. Geçmiþte inanmýþ hanýmlardan da ikisini onlara temsil getirdi. Onlardan birisi: Firavun’un hanýmýdýr. Ki, o haným, Cenab-ý Hak’tan kendisi için cennette bir ev yapmasýný ve kendisini Firavun ve toplumundan kurtarmasýný istemiþti. Ýkincisi onun Ýmran’ýn kýzý Meryem’dir ki, Allah Teâlâ bu sûreyi onunla bitirip, onun hakkýnda: “Ýmran kýzý Meryem’i de (misal verdi). O ýrzýný korumuþtu. Biz de o(nun Rahmine ruhumuzu üflemiþ) tik. O Rabb’inin kelimelerini ve kitaplarýný doðrulamýþ ve gönülden itaat edenlerden olmuþtur.” (Âyet: 12) buyurdu.
555
67- MÜLK SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Mülk Sûresi, Tûr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Tûr Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtur. Böylece Mülk Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda “Mülk ve yönetim elinde bulunan Allah ne yücedir! O her þeye kadirdir.” buyurmuþ olmasýdýr. 30 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Allah’a imana çaðrýdýr. Sûrede insanlarý imana çaðrý hem Allah’ýn varlýðýna delil getirmek suretiyle ve hem de onlarý korkutma ve özendirme metoduyla yapýlarak, iki türlü çaðrý yöntemi bir arada toplanmýþtýr. Bu sebeple sûrenin üslubu Tahrîm Sûresi’nin sonuyla, muhaliflerin korkutulmasý ve özendirilmesi bakýmýndan, uyuþmaktadýr. Ýki sûre arasýndaki münasebetin sebebini de iþte bu üslup birliði oluþturmaktadýr.
Allah’a Ýmana Çaðrý (1.-30. âyetler) Allah Teâlâ: “Mülk ve yönetim elinde olan Allah ne yücedir! O her þeye kadirdir.” (Âyet: 1) buyurup, mülk ve yönetimin sadece Kendi elinde olduðunu ve O’nun her þeye kadir olduðunu bildirdi. Devamla da, han557
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
gimizin daha güzel amel/iþ yapacaðýný denemek için ölümü ve hayatý yaratanýn da O olduðunu belirtti. Ve; yaratýlýþýnda hiçbir aykýrýlýk ve hiçbir kusur olmaksýzýn yedi göðü kat kat yaratanýn da O olduðunu ifade edip; en yakýn göðü, yýldýzlardan kandillerle süsleyen ve o yýldýzlarý insan þeytanlarýna gayb hakkýnda atýp tutma vesilesi kýlanýn da O olduðunu bildirdi. Ve, özel olarak, bu yýldýzlardan gayb haberleri vermeye çalýþanlar için çýlgýn ateþ azabý hazýrlamýþ olduðunu belirtti. Genel olarak da, bütün kafirler için de cehennem azabý hazýrladýðýný ifade etti. Oranýn ne kötü bir son olduðuna dikkat çekti. Oranýn korkunçluðunu detaylý bir þekilde anlattý. Sonra; korkutma ve özendirme metodunu bir araya getirmek için, Allah’tan (c.c.) sakýnanlar için bir baðýþlama ve büyük bir mükafat olduðunu belirtti. Sonra; onlarýn gizli-açýk yaptýklarý her þeyi bildiðini ve bütün yapmýþ olduklarý iþlerden dolayý kendilerini hesaba çekeceðini bildirmek suretiyle insanlarý tehdit etti. Bütün bunlarý bildiðinin delili olarak ta, onlarý Kendisi’nin yaratmýþ olduðunu, O’nun latif olduðunu, bilgisinin her þeyi en ince noktalarýna kadar kapladýðýný, O’nun her þeyden haberdar olduðunu belirtti. Ve, yine tehdit yollu olarak, O’nun insanlar için yeryüzünü bir döþek gibi düzenleyip, onlar için orada her türlü rýzýk yollarýný/sebeplerini kolaylaþtýrdýðýný ifade etti. Þayet küfürlerinde ýsrar ederlerse, bu sebeple onlarýn Cenab-ý Hakk’ýn kendilerini yere batýrmasýndan, ya da üzerlerine taþ yaðdýran bir fýrtýna gönderip kendilerini helak etmesinden emin olmadýklarýna dikkat çekti. Sonra; bu korkutmayý örnek ve delillerle pekiþtirdi. Örnek olarak onlardan önce küfürlerinde israr edenler hakkýnda neler yaptýðýný anlattý. Delil olarak da; üzerlerinde, havada kuþlarý tutmasýna dikkat çekti. Sonra; Cenab-ý Hak onlara azap etmek istediðinde onlarý O’nun azabýndan sahip olduklarý hiçbir kuvvet ve ordunun kurtaramayacaðýný belirtti. Ve yine, þayet onlara verdiði rýzkýný kesse, kuþkusuz onlarýn putlardan edindikleri ilahlarýnýn kendilerini asla rýzýklandýrmayacaðýný bildirdi. Sonra; inkar edenlerin bütün bu gerçekleri bildiklerini, fakat buna raðmen onlarýn, azgýnlýk ve nefret içerisinde (küfürde) direnmeyi sürdürdüklerini belirtti. Onlarýn, Cenab-ý Hakk’ýn bu anlattýðý durumlarýnýn daha açýk ve net bir þekilde anlaþýlmasý için, onlarýn hallerini yüzüstü kapanarak yürüyen kiþiye, müminlerin du558
67- Mülk Sûresi
rumunu da doðru yolda düzgün bir þekilde yürüyenin haline benzetmek suretiyle, bunu teyit etti. Sonra; tekrar delillerin zikrine geçip, onlarý yaratanýn, onlara iþitme gücü (kulaklar), gözler ve gönül verenin de O olduðunu bildirdi. Ve yine, onlarý yerde yaratýp, yeryüzüne yayanýn da O olduðunu ifade edip; sonunda hepsinin O’nun huzurunda toplanacaklarýný bildirdi. Sonra; inanmayanlarýn, alay yollu: Bu azap va’di ne zaman gerçekleþecek?, dediklerini ifade etti. Ve, Peygamber’e (s.a.s.) onlara cevaben: Onun ilminin (azabýn ne zaman gerçekleþeceðinin bilgisinin) Cenab-ý Hakk’ýn katýnda olduðunu, kendisinin onlarý uyarmadan baþka bir görevi olmadýðýný, söylemesini emretti. Ve, onlarýn, o azabýn bir gün kendilerine yaklaþtýðýný gördüklerinde yüzlerinin kötüleþeceðini (benizlerinin atacaðýný); kendilerini kýnamak için onlara: “Ýþte isteyip durduðunuz þey budur!” (Âyet: 27) deneceðini bildirdi. Sonra; yine Peygamber’e (s.a.s.): Eðer kendisi ve onunla beraber olanlar ölürlerse, yahut ecelleri ertelenirse de hiçbir þeyin deðiþmeyeceðini, kuþkusuz Cenab-ý Hakk’ýn onlara azap etmesinin kesin olduðunu, onlarý o azaptan kurtaracak hiçbir kimsenin de bulunmadýðýný onlara söylemesini emretti. Sonra; Kendisi’nin ve O’nunla beraber olan müminlerin Allah’a inandýklarýný ve O’na tevekkül ettiklerini belirtip, inkarcýlarýn yakýnda kimin apaçýk bir sapýklýk içerisinde olduðunu da kesin olarak öðreneceklerini kendilerine bildirmesini Peygamber’e (s.a.s.) emretmek suretiyle sûreyi bitirdi. Ve sonunda da: “De ki: Baksanýza, eðer suyunuz çekilse, kim size akarsu getirebilir?” (Âyet: 30) buyurdu.
559
68- KALEM SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kalem Sûresi, Alak Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Alak Sûresi ise Kur’ân’ýn ilk inen sûresidir. Böylece Kalem Sûresi’nin nüzulü de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasý döneme rastlamaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda “Nûn, kaleme ve yazdýklarýna andolsun ...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 52 âyettir.
Amacý ve Tertibi Cebrâil (a.s.), Peygamber’e (s.a.s.) Hira maðarasýnda indiði zaman peygamberimiz, rengi kaçmýþ, çehresi deðiþmiþ bir halde Hz. Hatice’nin yanýna döndü. Hatice ona: “Neyin var?” dedi. Peygamber (s.a.s.) de: Kendisine Cebrâil’in indiðini O’na söyledi. Bunun üzerine Hatice Peygamber’imizi amcasýnýn oðlu Varaka b. Nevfel’e götürdü. Varaka Hristiyandý. Peygamber’e (s.a.s.) baþýna gelenleri sordu. O da olanlarý kendisine anlattý. Bunun üzerine Varaka peygamberimize: Yemin ederim ki, senin davetine kadar yaþarsam mutlaka sana çok yardým edeceðim. Bu olay Kureyþ’in dillerine düþtü. Kuþkusuz o (Hz. Muhammed) cinlenmiþ dediler. Bunun üzerine, hem Peygamber’i (s.a.s.) teyit etmek ve hem de ona inanmayýp, ona mecnun diyenleri küfürlerinden dolayý uyarmak için bu sûre indi. Bu haliyle sûre inzar/uyarý amacý bakýmýndan önceki sûreyle ortak amaç taþýmaktadýr. Bu sûrenin Mülk Sûresi’nden sonra zikredilmesindeki müna561
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sebetin sebebinin de bu amaç ortaklýðýnda olduðu açýkça görülmektedir.
Peygamber’i (s.a.s.) Teyid Etme (1.-52. âyetler) Allah Teâlâ: “Nûn, kaleme ve yazdýklarýna andolsun ki sen Rabb’inin nimetiyle cinlenmiþ deðilsin.” (Âyet: 1-2) buyurup, O’nun cinlenmiþ olmadýðýna bunlarla yemin etti. Peygamber (s.a.s.) için kesintisiz bir mükafat olduðunu ve onun büyük bir ahlak üzere bulunduðunu ifade etti. Sonra; kuþkusuz kimin mecnun olduðunu onun da, onlarýn da yakýnda göreceklerini, yoldan sapanýn da doðru yolda olanýn da kim olduðunu tam anlamýyla bilenin ancak Allah’ýn (c.c.) Kendisi olduðunu Peygamber’e (s.a.s.) bildirdi. O’nu, onlardan her kötüleyene, söz götürüp getirene, her türlü hayra engel olana... vb. gibi niteliklerini açýkladýðý diðer insanlara uymadan nehyetti. O nitelikleri taþýyanlara örnek olarak, Allah’ýn kendisine mal ve oðullar verdiði böylelerinden birinin, kibir ve gururundan dolayý O’nun âyetlerini yalanlamak suretiyle bu nimetlere karþýlýk verip, nankörlük ettiðini belirtti. Sonra; kibir ve gururu sebebiyle O’nun nimetlerine karþý sergilemiþ olduðu bu davranýþtan dolayý o kiþiyi (ve onun gibileri) mutlaka cezalandýracaðýný ifade edip: “Biz onun burnu üzerine damga vurup iþaretleyeceðiz.” (Âyet: 16) buyurdu. Devamla, insanlarý mallarýyla, çocuklarýyla deneyip, imtihan edeceðini belirtti. Nitekim daha önce de bahçe sahiplerini imtihan etmiþ olduðunu bildirdi. Ve, onlarýn (bahçe sahipleri) o zaman sabahleyin bahçelerinin meyvelerini toplayacaklarýna yemin edip; inþallah: (Allah dilerse) demediklerini belirtti. Bunun üzerine Allah Teâlâ’nýn o bahçeye, meyvelere zarar veren bir afet isabet ettirdiðini bildirdi. Onlar sabahleyin bahçelerine giderken kendi aralarýnda kesinlikle yanlarýna (bahçelerine), hiçbir yoksulun girmeyeceðini, hiçbir fakiri oraya sokmayacaklarýný söylüyorlardý. Bahçelerine varýp, birdenbire bahçelerini o halde görünce dalalette olduklarýný itiraf ettiler. Dönüp bu davranýþlarýndan dolayý birbirlerini kýnamaya baþladýlar. Allah Teâlâ bu olayý anlattýktan sonra; o müþriklerin dünyadaki azaplarýnýn da, iþte o bahçe sahiplerinin azabý gibi olacaðýný, onlar için ahirette olacak olan azabýn ise dünyadakinden kat kat daha büyük olacaðýný belirtti. Ve, halbuki muttaki562
68- Kalem Sûresi
ler için O’nun katýnda na’îm cennetleri (nimet bahçeleri) olduðunu bildirdi. Bu konuda müslümanlarla suçlularýn bir tutulmasýný eleþtirdi. Ve, onlarýn (kibirlenip inkar edenlerin) kendilerinin de müslümanlar gibi olduklarýna hükmetmelerini de kýnayýp, onlarýn bu konuda ne herhangi bir bilgileri ve ne de bu verdikleri hükmü doðrulayacak kendilerine verilmiþ bir andlarýnýn da olmadýðýný ifade etti. Ve, þayet onlarýn ortaklarýnýn kendilerine bunu garantileme imkanlarý varsa onlarý, bacaðýn açýlacaðý, (iþlerin zorlaþacaðý, her hakikatin bütün çýplaklýðýyla ortaya çýkacaðý) ve secde etmeye çaðýrýlýp da secde edemeyecekleri gün, ortaklarýný da beraber getirmelerini istedi. Onlarýn önceden, saðlam iken de secde etmeye çaðrýldýklarýný, ama secde etmediklerini belirtti. Sonra; Sûreyi, Peygamber’e (s.a.s.), o kimseleri ve ona indirileni, inkar edip yalanlayanlarý kendisine býrakmasý emriyle bitirdi. Ve, onlarý þiddetli azapla yakalamak için kendilerine mühlet vereceðini Peygamber’e (s.a.s.) bildirdi. Sonra da, ona, hükmüne sabretmesini, Yûnus’un (a.s.) balýk yuttuðu zaman sýkýntýdan bunaldýðý gibi bunalmamasýný emretti. Çünkü þayet Yunus’a onun nimeti yetiþmemiþ olsaydý, balýðýn karnýndan yerilmiþ bir halde çýkarýlmýþ olacaðýný belirtti. Fakat Rabb’inin O’nu seçtiðini ve salihlerden kýldýðýný (dolayýsýyla yerilmediðini) bildirdi. Sonra; kuþkusuz o müþrikleri Kur’ân’ý dinleme anýnda, Peygamber (s.a.s.) için: Kuþkusuz o bir mecnundur, demeye sevkeden hususun sadece ve sadece onlarýn aþýrý düþmanlýklarý olduðunu vurgulayýp: “Halbuki O (Kur’ân), alemler için bir uyarýdan baþka bir þey deðildir.” (Âyet: 52) buyurdu.
563
69- HÂKKA SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Hâkka Sûresi, Mülk Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Mülk Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtu. Böylece Hâkka Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Hâkka (gerçekleþmesi kesin olan, kýyamet) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda “Gerçekleþeceði kesin olan, nedir o gerçekleþeceði kesin olan? O gerçekleþmesi kesin olanýn niteliðini sana bildiren nedir?” (Âyet: 1-3) buyurmuþ olmasýdýr. 52 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, kýyamet gününün ispatý ve o gün olacak olan mükafat ve cezanýn açýklanmasýdýr. Bu sebeple sûrenin anlatým biçimi ve üslubu da önceki sûrede olduðu gibi inzar/uyarý üslubundadýr. Her iki sûre arasýndaki münasebetin sebebi de bu üslup birliðidir.
Kýyamet Gününün Ýspatý (1.-52. âyetler) Allah Teâlâ: “Gerçekleþmesi kesin olan, nedir o gerçekleþmesi kesin olan? O gerçekleþmesi kesin olanýn niteliðini sana bildiren nedir?” (Âyet: 13) buyurdu. -el-Hâkka: Gerçekleþmesinde hiçbir þüphe olmayan kesin saat, kýyamet anlamýndadýr-. Allah Teâlâ: Âd ve Semûd kavminin o kesin olan kýyamet saatini yalanladýklarýný ve bu yüzden þiddetli bir þekilde he565
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lak edildiklerini bildirdi. Ve, Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuþ kent halklarý (Lût kavmi) nin de onu yalanladýklarýný, bunun üzerine onlarý da þiddeti gittikçe artan bir yakalayýþla yakaladýðýný belirtti. Ve devamla, Nûh kavminden kýyamete iman edenleri, sularýn azdýðý zaman (tufanda boðulmaktan) kurtardýðýný, onlarý gemiye yüklediðini bildirdi. Kýyameti yalanyanlarý da bizlere bir ibret olmalarý ve duyup anlayan kulaklarýmýzýn duyup ta bundan ders almalarý için, suda boðduðunu ifade etti. Devamla; o kýyamet gününün, sûra üfürülmesi ve diðer olaylarý gibi, bütün güçlüðü ve dehþetleriyle geldiðinde, insanlarýn Rabbi’lerine arzolunacaklarýný, kitaplarý (amel defterleri) sað taraflarýndan verilenlerin Cenab-ý Hakk’ýn zikrettiði mükafatlara nail olacaklarýný; amel defterleri sol taraflarýndan verilenlerin ise, yine zikrettiði cezalara çarptýrýlacaklarýný beyan etti. Sonra; yaratýklarýndan, insanlarýn gördüklerine ve görmediklerine yemin edip, O Kur’ân’ýn doðruluðunda asla þüphe olmayan deðerli bir elçinin sözü olduðunu, ne bir þair ve ne de sözlerinin çoðu yalan olan kahin sözü olmadýðýný belirtti. Sonra; þayet, Peygamber (s.a.s.), Allah adýna bazý laflar uydurmuþ olsa mutlaka Cenab-ý Hakk’ýn onu sað elinden yakalayýp, can damarýný keseceðini bildirdi. Hiçbir kimseye de Kendi’sine engel olma imkaný vermediðini ifade etti. Sonra; Kur’ân’ýn muttakiler için bir öðüt olduðunu ve Allah’ýn (c.c.) inanmayanlarýn Kur’ân’ý yalanladýklarýný bildiðini, bundan dolayý onlarý cezalandýracaðýný ve O’nu kafirlere bir hasret kýlacaðýný belirtti. Devamla da Kur’ân’ýn kesin bir gerçek olduðunu beyan edip, Peygamber’e (s.a.s.) hitaben: “Öyleyse Ulu Rabb’inin adýný tesbih et.” (Âyet: 52) buyurdu.
566
70- MEÂRÝC SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Me’âric Sûresi, Hâkka Sûresi’nden sonra nazil oldu. Hâkka Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten az önce nazil olmuþtu. Böylece Me’âric Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Me’âric (yükselme dereceleri) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin üçüncü âyetinde “Yükselme derecelerinin sahibi Allah’tan...” (Âyet: 3) buyurmuþ olmasýdýr. 44 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, kafirlerin uyarýldýðý azabýn yakýn olduðunun beyanýdýr. Böylece sûrenin üslubu, önceki sûrede zikredilen inzar/uyarý üslubundadýr. Bu sûrenin Hâkka Sûresi’nden sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu üslup birliðidir.
Azabýn Yaklaþtýðýnýn Beyaný (1.-44. âyetler) Allah Teâlâ: “Bir (soru) soran, inecek azabý sordu.” buyurup, inkar edenlerin (baþlarýna) inecek azabýn çabuklaþtýrýlmasýný istediklerini belirtti. Onlarýn (böyle bir) soru sormalarýný kýnamak için bunu ifade etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlarýn bu soruyla kendisiyle alay etmelerine sabretmesini emretti. Onlarýn bu azabýn inmesini uzak gördüklerini, halbuki O’nun bu azabý yakýn gördüðünü belirtti. Ve, (azabýn ineceði) o gün 567
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
göðün erimiþ maden gibi olacaðýný... vb. gibi âyetlerde zikrettiði kýyametin diðer ahvalini anlattý. Sonra; insanýn hýrslý (ve tedirgin) yaratýldýðýný, onlardan pek azý hariç Cenab-ý Hakk’ýn kendilerine emrettiði (amellere) sabretmeye güç yetiremediklerini belirtti. O sabreden azýnlýðýn da, namazlarýnda daim olan namaz kýlanlar ... vb. gibi âyetlerde zikrettiði diðer vasýflara sahip müminler olduðunu açýklayýp, bu konuyu “Ýþte onlar, cennetlerde aðýrlanýrlar” (Âyet: 35) sözüyle noktaladý. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) doðru koþuþturup, O’na alay yollu bu soruyu (azap ne zaman? sorusunu) sormalarýndan dolayý kafirleri kýnadý. Onlardan herbirinin sanki nimet cennetine gireceðini tamah edip, ve yine sanki onlarýn cezasýnýn o azap olmayacakmýþ gibi davrandýklarýný belirtti. Sonra; bu yalancý tamahtan onlarý men etti. Ve, O’nun,onlarý cansýz bir nutfeden yarattýðýný, binaenaleyh onlarý diriltmeye ve kendilerine azap etmeye ve onlarýn yerine onlardan daha hayýrlý olan baþkalarýný getirmeye (bütün bunlara) kadir olduðunu belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), tehdit edildikleri azap gelip de onlar kabirlerinden sanki dikilen hedeflere koþar gibi hýzla çýkacaklarý vakte kadar, onlarý kendi alay ve eðlenceleri içerisinde oyalanmaya terketmesini emretti. Ve (onlarýn o günkü hallerini, kabirlerinden hýzla çýkýþlarýný tasvir sadedinde): “Gözleri düþük, yüzlerini alçaklýk bürümüþ bir durumda, iþte onlara va’dedilen gün, bu gündür.” (Âyet: 44) buyurdu.
568
71- NÛH SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Nûh Sûresi, Nahl Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Nahl Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra ve hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtu. Böylece Nûh Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda “Biz Nûh’u kavmine, onlara acýklý bir azap gelmeden önce kavmini uyar diye gönderdik.” buyurmuþ olmasýdýr. 28 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, kendisine karþý geldiklerinde Nûh toplumunun baþýna gelenlerle müþrikleri uyarmaktýr. Böylece sûre, inzar/uyarý üslubunda, kendinden önceki sûrelere uygun düþmektir. Ýþte bu durum da, bu sûrenin, onlardan sonra zikredilmesine sebep olmuþtur.
Nûh Kýssasý (1.-28. âyetler) Allah Teâlâ: “Biz Nûh’u kavmine, onlara acýklý bir azap gelmeden önce kavmini uyarsýn diye gönderdik.” (Âyet: 1) buyurup, Nûh’u, küfürlerinden dolayý kendilerine azap etmeden önce, onlarý uyarmasý için kavmine gönderdiðini bildirdi. Nûh’un, Allah’ýn onlarýn günahlarýný baðýþlamasý için kavmini Allah’a (c.c.) ibadete çaðýrdýðýný, belirtti. Nûh’un onlarý her ibadete çaðýrýþýnda, onlarýn küfürlerinde, israr 569
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
edip büyüklük tasladýklarýný bildirdi. Ve, O’nun da sürekli olarak onlara daveti tekrarlayýp, onlara Cenab-ý Hakk’ýn Ulûhiyetine dair deliller getirdiðini belirtti. Sonunda, onun ümitsizliðe düþüp onlarýn hepsini helak etmesi için Rabb’ine yalvardýðýný; çünkü onlarý helak etmeden býrakýrsa onlarýn O’nun kullarýný saptýracaklarýný, onlarýn ahlaksýz ve kafirlerden baþkasýný da doðurmadýklarýný söylediðini belirtti. Ve (Nûh’un o duasýnda): “Rabb’im beni, anne ve babamý, inanarak evime gireni, inanan erkek ve kadýnlarý baðýþla; zalimlerin de sadece helakýný artýr.” (Âyet: 28) diye yalvardýðýný da beyan etti.
570
72- CÝN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Cin Sûresi, A’râf Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. A’râf Sûresi’nin nüzulü de Peygamber’in (s.a.s.) Taif ’ten dönüþü esnasýnda gerçekleþmiþti. Peygamber (s.a.s.), bisetin (peygamberliðin) onuncu yýlýnda Taif halkýný Ýslâm’a davet için oraya gitmiþti. Böylece Cin Sûresi’nin nüzulü de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasý dönemde gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “De ki: Cinlerden bir grubun Kur’ân’ý dinleyip aralarýnda þöyle dedikleri bana vahyolundu: Biz harikulade güzel bir Kur’ân dinledik.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 28 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, cinlerin iman etme kýssasýný anlatmaktýr. Zira bunda müþrikler için öðüt ve uyarý vardýr. Bir önceki Nûh Sûresi’nin zikredilmesinin amacý da bu idi. Bu sûrenin ondan sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu amaç birliðidir.
Bazý Cinlerin Ýman Etmelerinin Kýssasý (1.-28. âyetler) Allah Teâlâ: “De ki: Cinlerden bir grubun Kur’ân’ý dinleyip aralarýnda þöyle dedikleri bana vahyolundu: ‘Biz harikulade güzel bir Kur’ân dinledik.” (Âyet: 1) buyurup, sûrenin ilk onbeþ âyetinde cinlerin iman etme 571
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kýssasýný anlattý. Sonra; þayet müþrikler de, cinlerden iman edenlerin (yollarýnda) doðru gittikleri gibi, iman yolunda doðru gitselerdi kuþkusuz onlara bol su vereceðini, rýzýklarýný artýracaðýný belirtti. Devamla; kim O’nu inkar ederse onu da kendisini alt eden bir azaba sokacaðýný bildirdi. Mescitlerin Allah’a (c.c.) mahsus olduðunu belirtip; dolayýsýyla, O’nunla beraber oralarda kimseye dua edip yalvarmamalarýný emretti. Peygamber’in (s.a.s.) mescitte kalkýp Allah’a yalvardýðýnda müþriklerin hepsinin kalkýp O’nun üzerine üþüþtüklerini belirtti. Ve, halbuki Allah Teâlâ’nýn Peygamber’e (s.a.s.): Kendisi’nin ancak Rabb’ine çaðýrdýðýný, Allah’a karþý üzerine vacib olan görevini yerine getirdiðini, onlarýn inkar etmeleri ya da iman etmeleri yönünde kendisinin hiçbir þeye malik olmadýðýný ve Peygamber’in (s.a.s.) kendisini de O’nun azabýndan, Allah’ýn kendisiyle insanlara gönderdiðini (Ýslâm’ý) onlara teblið etmekten baþka, hiçbir þeyin asla kurtaramayacaðýný onlara haber vermesini emretti. Sonra; kim Allah’a ve O’nun elçisine karþý gelip baþ kaldýrýrsa, Allah’ýn onu ebedî olarak cehenneme koyacaðýný bildirdi. Cehenneme girenler kendilerine va’dedilen azabý gördüklerinde (dünyada sandýklarý gibi Peygamber’in (s.a.s.) deðil) asýl kendilerinin yardýmcý bakýmýndan daha zayýf ve sayýca daha az olduklarýný anlayýp, kendisine karþý birleþtikleri Peygamber (s.a.s.) ve ona tabi olanlarýn öyle olmadýðýný anlayacaklarýný ifade etti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) onlara: Va’dedilen bu azabýn ne zaman olacaðýný?, kendisinin de bilmediðini; onun vaktinin, Allah’ýn (c.c.) bilgisini kendisine has kýldýðý gayb bilgilerinden olduðunu belirtip, Cenab-ý Hakk’ýn o bilgiye, razý olduðu/istediði elçilerinden baþka hiçbir kimseyi muttali kýlmayacaðýný; çünkü O’nun, elçisinin (kýyametin bilgisini verdiði elçinin) önüne ve arkasýna gözetleyiciler koyduðunu onlara haber vermesini emretti. Ve (bu gözetleyiciler koymasýna sebep olarak): “O’nun elçilerinin Rabbi’lerinin kendilerine verdiði mesajlarýný duyurduklarýný bilsin. Allah onlarda bulunan her þeyi kuþatmýþtýr ve her þeyi bir bir saymýþtýr.” (Âyet: 28) buyurdu.
572
73- MÜZZEMMÝL SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Müzzemmil Sûresi, Kalem Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Kalem Sûresi’nin nüzulü de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda gerçekleþmiþti. Böylece Müzzemmil Sûresi’nin nüzulü de o tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Müzzemmil (elbisesine bürünen), adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda “Ey elbisesine bürünen (peygamber). Geceleyin kalk (ibadet et), gecenin bir kýsmýnda kalkma, dinlen.” (Âyet: 12) buyurmuþ olmasýdr. 20 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Peygamber’i (s.a.s.) davete hazýrlamaktýr. Bu hususta ona, insanlarýn yapacaklarýna karþý sabretmeyi ve onlarý inzar etmeyi/uyarmayý emretmeyi gerektirmiþtir. Kuþkusuz bu sûre, iþte bu inzar sebebiyle, önceki sûrenin üslubuna, inzar hususunda uygun düþmektedir. Ýþte bu münasebetten dolayý da ondan sonra zikredilmiþtir.
Peygamber’in (s.a.s.) Davete Hazýrlanmasý (1.-20. âyetler) Allah Teâlâ: “Ey elbisesine bürünen (peygamber). Geceleyin kalk (ibadet et), gecenin birazýnda kalkma, dinlen ...” (Âyet: 1-2) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.) gece ibadetini ve aðýr aðýr/tane tane Kur’ân okumayý 573
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
emretti ki, böylece kendisine vahyedilecek olan aðýr söze, zor göreve karþý yardým görsün ve davetini tebliðde daha güçlü ve söz itibariyle de daha etkili bir tesir meydana getirsin. Sonra, yine Peygamber’e (s.a.s.), Allah’ý zikre devam etmesini, insanlarýn kendi hakkýnda söyleyeceklerine sabretmesini ve onlardan, kendilerine verilen nimetlerin þýmarttýðý kiþileri (in hesabýný) O’na býrakmasýný emretti. Çünkü o nimetlerin kendilerini þýmarttýðý kiþilere dünyada mühlet vereceðini, sonra onlara bukaðýlar ve cehennem azabý tattýracaðýný ve onlarý helak edeceðini bildirdi. Nitekim elçisine baþkaldýrdýðý zaman Firavun’u helak ettiði ve onu aðýr bir cezaya çarptýrdýðý gibi bunlara da ayný þeyi yapacaðýný belirtti. Ve, bu Firavun olayýnýn onlara, o azap kendilerini sarmadan önce, kendi benliklerini tanýmalarý için bir öðüt olduðunu beyan etti. Sonra, Peygamber’in (s.a.s.) ve ona tabi olanlarýn gecenin ekserisinde ibadet etme ve tane tane Kur’ân okumaya devam etme zorunluluklarýný hafifletti. Onlarý bu hususta güçlerinin yettiðini yapmakla sorumlu tuttu ve onlara bundan dolayý da büyük mükafat vadedip: “Kendiniz için verdiðiniz hayýrlarý, Allah katýnda, (dünyada) verdiðinizden daha hayýrlý ve mükafatça daha büyük bulacaksýnýz. Allah’tan maðrifet dileyin. Þüphesiz Allah çok baðýþlayan, çok esirgeyendir.” (Âyet: 20) buyurdu.
574
74- MÜDDESSÝR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Müddessir Sûresi, Müzzemmil Sûresi’nden sonra inmiþtir. -Vahiy, inmeye baþladýktan bir müddet sonra kesilmiþti ki, tarihçiler bu müddetin ne kadar olduðu hakkýnda anlaþamamýþlardýr. Onlarýn en fazla tercih edilen görüþleri bu sürenin 40 gün olduðudur.- Müddessir Sûresi de iþte bu sûrenin bitiminden sonra inmiþtir. Böylece Müddessir Sûresi’nin nüzulü, vahyin baþlamasýyla Habeþistan’a hicret arasýnda gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Müddessir (örtüsüne bürünen) adýnýn veriliþ sebebi sûrenin baþlangýcýnda Allah Teâlâ’nýn “Ey örtüsüne bürünen (peygamber) kalk, (insanlarý) uyar.” (Âyet: 1-2) buyurmuþ olmasýdýr. 56 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Peygamber’i (s.a.s.), süratle davet görevini yerine getirmeye çaðrýdýr. Bu durumda beraberinde, çaðýrýldýklarý davete icabet etmedikleri takdirde kendilerini bekleyen azap hususunda, müþrikleri uyarýyý gerektirmiþtir. Bu açýdan sûre, önceki sûreyle ayný amacý taþýmaktadýr. Bu sûrenin, Müzzemmil Sûresi’nden sonra zikredilmiþ olmasýndaki münasebetin asýl sebebi de iþte bu husustur.
575
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Peygamber’i (s.a.s.) Süratle Davet Görevini Yerine Getirmeye Çaðrý (1.-56. âyetler) Allah Teâlâ: “Ey örtüsüne bürünen (peygamber). Kalk (insanlarý) uyar.” (Âyet: 1-2) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.) kalkýp insanlarý uyarmasýný emretti. Ve devamla, Allah’ý (c.c.) tekbir etmesini (O’nun büyüklüðünü anmasýný), elbisesini temizlemesini, pislikten ve iyilik yaptýðý kiþilere minnet etmeden (iyiliði onlarýn baþýna kakmadan) kaçýnmasýný, kendisine emretti. Sonra; insanlarýn uyarýlmasýna geçti. Sura üfürüldüðü zamaný anýp, o zamanýn insanlar için çok zor bir zaman olduðunu ifade etti. Peygamber’e (s.a.s.), tek olarak yarattýðý ve kendisine çok mal verdiði o (inkarcý) adamý (ýn hesabýný) O’na býrakmasýný emretti. Ve, onu dimdik bir yokuþa sardýracaðýný belirtip, çünkü onun, kendisinin uyarýldýðý þeyin (Kur’ân’ýn) rivayet edilip öðretilen bir büyüden baþka bir þey olmadýðýný ileri sürdüðünü bildirdi. Ve, onu detaylý bir þekilde tehdit edip sonunda onu Sakar’a sokacaðýný söyledi. Kur’ân’ýn, o inkarcý adamýn ileri sürdüðü gibi bir büyü olmayýp “O’nun, insanlar için sadece bir uyarý olduðunu...” (Âyet: 36) bildirdi. Sonra; insanlar için (akýllarýný kullanýp bu uyarýya uymamalarýndan dolayý Sakar’ýn) bir uyarý olmasýný yadýrgadý. Aya ve onunla birlikte (ayetlerde) zikrettiði diðer þeylere yemin edip onun (Sakar’ýn) onlar için hazýrlanmýþ yedi cehennemin tabakalarýndan en büyük bir tabaka olduðunu belirtti. Ve, yine onun insan için bir uyarýcý olduðunu bildirip, artýk (bundan sonra) kim hayýr yolunda ilerlemeyi dilerse o yolda ilerlemesini; kim de o yoldan geri kalmak isterse onun da kalmasýný istedi. Çünkü her nefsin kazandýðýyla (sorumlu tutulduðu) cezaya çarptýrýlacaðýný beyan edip; bunlardan, kitaplarý sað tarafýndan verilecek olanlarý is(43)
43
Tefsir kitaplarýnda buradaki âyetlerde iþaret edilen bu adamýn Velid b. Muðire el-Mahzûmî olduðu rivayet edilir. Baþlangýçta hiçbir þeyi olmayan bu adama Allah mal, evlat ve büyük servet vermiþtir. Mekke ile Taif arasýnda sürüleri; Taif’te yaz kýþ meyvesi eksik olmayan bahçeleri ve çok parasý; yedisi Mekke’de, beþi Taif’te doðmuþ on iki evladý bulunduðuna dair rivayetler vardýr. (Ç. N.)
576
74- Müddessir Sûresi
tisna etti. Kitaplarý sað taraflarýndan verilenlerin cennetlerde mücrimleri (suçlularý) Sakar’a sokanýn ne olduðunu onlardan soracaklarýný belirtti. Bu soru üzerine mücrimlerin onlara cevap verip: Kendilerinin asla namaz kýlanlardan olmadýklarýný.. vb. gibi dünyada yaptýklarý (Sakar’a girmelerine sebep olan) diðer iþleri anlatacaklarýný beyan etti. Sonra; bütün bu anlatýlanlardan sonra onlarýn hâlâ arslandan ürkmüþ yaban eþekleri gibi, kendilerine verilen öðütten (Kur’ân’dan) yüz çevirmelerini kýnadý. Onlardan herbirisinin hala, kendisine, davet olunduðu þeye (Kur’ân’a) uymasýný emreden, gökten bir sayfa indirilmesini istediðini belirtti. Sonra; onlarý bu istekten men edip, onlarýn (Kur’ân’a) imandan yüz çevirmelerindeki yegane sebebin onlarýn ahiretten korkmamalarý olduðunu söyledi. Ve, devamla yine onlarý bu yüz çevirmeden de men edip, O’nun (Kur’ân’ýn) belið, yeterli bir öðüt olduðunu, dileyenin O’nu düþünüp tefekkür edeceðini bildirdi. Ve: “Allah dilemedikçe onlar öðüt alamazlar. Kendisinden korkulmaya ve günahlarý baðýþlamaya ehil O’dur.” (Âyet: 56) buyurdu.
577
75- KIYÂMET SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kýyâmet Sûresi, Necm Sûresi’nden yedi sûre sonra inmiþtir. Necm Sûresi’nin iniþi de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda gerçekleþmiþtir. Böylece Kýyâmet Sûresi’nin iniþi de bu tarihe rastlamaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi; Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Kýyamet gününe and içmem ...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 40 âyettir. (44)
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, öldükten sonra dirilmeyi ve orada gerçekleþecek olan hesap, sevap ve cezanýn varlýðýnýn ispatýdýr. Bu sebeple sûrenin üslubu da diðer sûrelerde olduðu gibi uyarý, korkutma ve özendirme uslubudur. Sûrenin burada zikredilmesi kendisinden önce zikredilen sûrelere uygun düþmektedir.
Öldükten Sonra Dirilmenin Ýspatý (1.-40. âyetler) Allah Teâlâ: “Kýyamet gününe and içmem. Daima kendisini kýnayan 44
Alimlerin çoðu bu âyeti "Yoo, kýyamet gününe and içerim" vb. þeklinde tercüme etmiþlerdir. Onlar buradaki "yemin ederim" kelimesinin baþýnda bulunan "Lâ" edatýný sade vurgu olarak kabulederler. Müellif ise bu "la"yý aþaðýda da anlaþýlacaðý üzere olumsuzluk edatý olarak kabuleden görüþü tercih etmiþtir. Bu hususta fazla bilgi için bkz. ez. Zemahþeri, el-Keþâf, IV, 645646; Elmalýlý, Hak Dini Kur’ân Dili, VII, 5472-73. (Ç. N.)
579
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
nefse and içmem. Ýnsan kendisinin kemiklerini bir araya asla toplayamayacaðýmýzý mý sanýyor?” (Âyet: 1-3) buyurup, O’nun, insanlarýn öldükten sonra tekrar diriltileceklerine yemin etmediðini; çünkü bunun yemine ihtiyac olmayacak derece açýk, seçik olduðunu ifade etti. Ve, onlarýn, darmadaðýnýk olduktan sonra kemiklerinin toplanmasýný imkansýz görmelerini yadýrgadý. Sonra; kuþkusuz Allah’ýn (c.c.), ölümden önce olduðu gibi (öldükten sonra da çürümüþ) kemikleri bir araya getirmeye ve parmak uçlarýný (dahi) önceden olduðu gibi düzeltmeye kadir olduðunu bildirdi. Onlarýn bu düþüncelerinden dolayý suçlarýna devam etme isteklerini geçersiz kýldý. Sonra; onlarýn, gerçekleþmesini imkansýz görerek, kýyamet günü ne zaman? olacak, diye sorduklarýný ifade etti. Bu suale cevaben: O günün alametlerinin geldiðinde onlarýn, ondan kaçmayý temenni edeceklerini ifade edip; halbuki ondan hiçbir kaçýþ olmadýðýný bildirdi. Onlarýn kendilerinin yapýp öne sürdükleri ve yapmayýp sonraya býraktýklarý her þeyi kendilerine haber vermesi için Allah’a (c.c.) dönmelerinin kaçýnýlmaz olduðunu belirtti. (Orada) her nefsin, amelini kitabýnda (amel defterinde) göreceðini, artýk o gün hiçbir nefisten herhangi bir özür kabul edilmeyeceðini bildirdi. Sonra; kýyamette olacak olan; insanýn, amelleri toplanmadan önce kitabýnýn (amel defterinin) okunmasýnda acele ediþini Allah’ýn (c.c.) nehyedeceðini ve kitabý kendisine okununcaya kadar beklemesini; sonra, (suçlarýný) itiraf etmek suretiyle ona (Kitaba) tabi olmasýný emdereceðini dile getirdi. (Ýnsandaki) bu aceleciliðin insanlarýn çabuk geçen (dünya) yý sevmelerinden ve ahireti unutmalarýndan kaynaklandýðýný belirtti. Ve, amellerin arzýndan sonra iyilik sahiplerinin yüzlerinin ýþýl ýþýl parlayacaðýný, kötülük sahiplerinin yüzlerinin ise asýk olacaðýný beyan etti. Sonra; sûreyi, onlarýn ölümlerinden sonra beraberlerinde ne bir sadaka ve ne de bir namazlarý olmadan; fakat yalanlama, yüz çevirme ve kibirleriyle (45)
45
Bu âyetlerdeki zamirin hangi ismin yerini tuttuðu açýk deðildir. Müellif buradaki hitabýn kýyamet günü Allah’ýn huzurunda hesap verecek olan insana olduðunu kabul etmiþtir. Ancak tefsirlerde, genel olarak bu hitab Peygamber (s.a.s.)’e yönelik kabul edilmiþtir. Dolayýsiyle Allah (c.c.)’ýn Peygamber (s.a.s.)’e hitab ederek; Kur’ân’ý vahyederken acele etmemesini, onu bellemek için Cebrâil’den önce dilini depretmemesini isteyip, kuþkusuz O’nu toplama ve okumanýn Kendisine ait olduðunu, Peygamber’e gerekenin ise onun okunuþunu takib etmek olduðunu... emrettiði þeklinde tefsir etmiþlerdir. (Ç. N.)
580
75- Kýyâmet Sûresi
birlikte, Allah’ýn (c.c.) huzuruna sevkedilmelerinin kaçýnýlmazlýðýný ifade etmek suretiyle bitirdi. Ve (sonunda), durumu böyle olana yazýk, çok yazýk olduðunu bildirdi, sonra yine ona çok yazýk, yazýk olduðunu tekrar vurguladý. O’nun, öldükten sonra diriltilmeden, hesaba çekilmeden býrakýlacaðýný sandýðýný belirtti. Halbuki insanýn (daha önce) bir sperm (nutfe) olduðunu, sonra alaka (Rahme asýlan embriyo) olduðunu, sonra Allah’ýn onu yaratýp düzelttiðini ve ondan çiftleri, erkeði ve diþiyi yarattýðýný beyan etti. Ve: “Þimdi bunlarý yapan (Allah) ýn ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?” (Âyet: 40) buyurdu.
581
76- ÝNSÂN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ýnsân Sûresi, Rahmân Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Rahmân Sûresi’nin nüzulü de Hudeybiye barýþý ile Tebük savaþý arasýnda gerçekleþmiþti. Böylece Ýnsân Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Ýnsân Sûresi adýnýn veriliþ sebebi sûrenin baþýnda Allah Teâlâ’nýn: “Ýnsân üzerinden, henüz kendisinin anýlan bir þey olmadýðý uzun bir süre geçmedi mi?” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 31 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, insaný yüceltmede þeriatlarýn etkisinin açýklanmasýdýr. Bu durum da, sûrenin üslubunun bir nebze terðip (özendirme) ve terhibi (korkutma) içermesini gerektirmiþtir. Böylece sûre, üslup itibariyle kendinden önce zikredilmiþ olan sûrelere benzemektedir. Ýþte bundan dolayý da o sûrelerden sonra zikredilmiþtir.
Þeriatlarýn Ýnsaný Yüceltmedeki Etkisi (1.-31. âyetler) Allah Teâlâ: “Ýnsân üzerinden, henüz kendisinin anýlan bir þey olmadýðý uzun bir süre geçmedi mi?” (Âyet: 1) buyurup, insanýn, Allah’ýn 583
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kendisine indirdiði þeriatlarla þanýný yüceltmeden önce zikre deðer (önemli) bir þey olmadýðýný bildirdi. Ve, O’nun insaný kan vs . ile karýþýk bir nutfeden yarattýðýný, onu halden hale geçirmeye devam edip sonunda onu iþiten ve gören bir varlýk kýldýðýný belirtti. O’na (doðru) yolu gösterdiðini, insanlardan bazýlarýnýn o yolu tuttuðunu, hidayete erdiklerini; bazýlarýnýnsa inkar ettiðini bildirdi. Ýnkar edenler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateþ azabý hazýrladýðýný belirtip; O’na inananlarýnsa karýþýmý kâfûr olan bir kadehten içeceklerini ... beyan etti. Sonra; O’nun, Kur’ân’ý bu sebeple Peygamber’e (s.a.s.) indirdiðini ifade etti. Ve, Peygamber’e (s.a.s.); Allah’ýn (c.c.) hükmüne sabretmesini emredip, O’na inanmayanlardan, günahkar ve nankör olanlara itaat etmekden kendisini nehyetti. Sonra; yine Peygamber’e (s.a.s.); Allah’ý (c.c.) sabah akþam anmasýný, gecenin bir bölümünde O’na secde etmesini, bunun ardýndan da geceleyin uzun zaman O’nu tesbih etmesini emretti. Sonra; (tekrar) Peygamber’e (s.a.s.); O’nun (Allah’ýn), kendilerine itaat etmekten O’nu nehyettiði kiþilerin, çabuk geçeni (dünyayý) sevip, (gelecekteki) aðýr bir günü unuttuklarýný belirtti. Halbuki onlarý yaratanýn da, onlarýn yaratýlýþlarýný saðlam yapanýn da O olduðunu bildirip; dilediði zaman onlarý benzerleriyle deðiþtireceðini beyan etti. Sonra; bu sûrenin bir öðüt olduðunu, dileyenin onunla doðruyu bulup, hidayete ereceðini bildirdi. Ve, insanlarýn esasen, Allah dilemedikçe hiç bir þey dilemeyeceklerini belirtip, Allah’ýn (c.c.) her þeyi bilen ve (her iþinde) hikmet sahibi olduðunu beyan etti. Ve: “(O) Dilediðini rahmetine sokar. Zalimlere gelince onlar için acý bir azap hazýrlamýþtýr.” (Âyet: 31) buyurdu.
584
77- MÜRSELÂT SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Mürselât Sûresi, Hümeze Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Hümeze Sûresi de Kýyâmet Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Kýyâmet Sûresi’nin nüzulü de Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasýnda gerçekleþmiþti. Böylece Mürselât Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ bulunmaktadýr. Sûreye Mürselât (Birbiri ardýna gönderilenler; peygamberler veya melekler) adýnýn verilmiþ olmasýnýn sebebi, sûrenin baþýnda Allah Teâlâ’nýn: “Andolsun birbiri ardýna gönderilenlere” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 50 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, inanmayanlarýn korkutulduklarý azabýn gerçekleþmesinin (vukûunun) ispatýdýr. Böylece sûrenin üslubu, önceki sûrelerin üslubunda da olduðu gibi, uyarý, korkutma ve özendirme üslubudur. Bundan dolayý, bu sûrenin önceki sûrelerden sonra zikredilmesi uygun olmuþtur.
Azabýn Gerçekleþmesinin Ýspatý (1.-50. âyetler) Allah Teâlâ: “Birbiri ardýna gönderilenlere, esip savuranlara, yaydýkça yayanlara, ayýrdýkça ayýranlara, özür yahut uyarý için, öðüt ulaþtýranlara andolsun ki, size va’dolunan mutlaka gerçekleþecektir.” (Âyet: 1-7) buyurup, 585
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
insanlara va’dolunan azabýn gerçekleþeceðine bu þekilde yemin etti. Sonra; o azabýn, yýldýzlarýn ýþýðýnýn silinip yok olduðu ve âyetlerde zikrettiði diðer olaylarýn meydana geldiði zaman gerçekleþeceðini bildirdi. O zaman onlarýn cezalandýrýlmasý hükmünün verileceði günün gelmiþ olacaðýný belirtip; O günün, yalanlayanlarýn hüsran günü olacaðýna, ‘vay haline o gün yalanlayanlarýn’, diyerek dikkat çekti. Sonra; öncekileri ve onlardan sonrakileri helak ettiði gibi onlarý da helak edeceðini ifade edip; yine vay haline onlarýn, buyurdu. Sonra; kuþkusuz onlarý basit bir sudan yarattýðýný, yer yüzünü bir toplanma yeri yaptýðýný ... vb. gibi yalanlayanlara azap etmeye kudretinin olduðunu gösteren diðer delillerini dile getirdi. Sonra; bu korkutmanýn (terhib) ardýndan özendirmeye (terðib) geçti. Ve, o gün korunanlarýn gölgeler altýnda çeþmelerin baþlarýnda olacaklarýný ... vb. gibi muttakileri özendirmeye yönelik zikrettiði diðer nimetlerini beyan etti. Sonra; tekrar yalanlayanlarý korkutup uyarmaya geçti. Onlara -tehdit yollu- yemelerini, zevk-u sefa sürmelerini emrederek, onlarýn suçlular olduðunu bildirdi. Ve, onlara: Rukû edin, (namaz kýlýn, Allah’ýn emirlerine boyun eðin) denildiðinde onlarýn rukû etmediklerini ifade etti. Ve: “Vay haline o gün yalanlayanlarýn, artýk bundan sonra hangi söze iman edecekler?” (Âyet: 49-50) buyurdu.
586
78- NEBE’ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Nebe’ Sûresi, Me’âric Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Me’âric Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtu. Binaenaleyh Nebe’ Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Nebe’ (Haber) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Hangi þeyden sorup duruyorlar birbirlerine? O büyük haberden mi?” buyurmuþ olmasýdýr. 40 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, öldükten sonra dirilmeyi ispat etmektir. Bu husus da inkarcýlarý, inkarlarýndan ötürü tehdit etmeyi ve onlarý imana teþviki gerektirmiþtir. Bu sebeple, sûrenin bu konudaki üslubu, Mürselât Sûresi’nin üslubuna benzemektedir. Bu sûrenin Mürselât Sûresi’nden sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu benzerliktir.
Öldükten Sonra Dirilmeyi Ýspat (1.-40. âyetler) Allah Teâlâ: “Hangi þeyden sorup duruyorlar birbirlerine? O büyük haberden mi?” (Âyet: 1-2) buyurup, insanlarýn Peygamber’in (s.a.s.) kendilerine haber verdiði, öldükten sonra dirilmeyi (ba’s) birbirlerine sorup durduklarýný, bu konuda ihtilafa düþtüklerini, içlerinden onu inkar edenler, 587
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
onu imkansýz görenler ve onda þüphe edenlerin olduðunu belirtti. Yakýnda hepsinin bu haberin doðruluðunu öðreneceklerini bildirmek suretiyle onlarý tehdit etti. Buna kudretinin yettiðine delil olarak da, yeryüzünü beþik yapanýn ... vb. gibi (devamý âyetlerde zikrettiði) kudretinin kemalini gösteren bütün diðer þeyleri yapanýn yalnýz O olduðunu beyan etti. Sonra; o dirilmenin belirlenmiþ bir vakti olduðunu bildirip, onun sura üfürülmesi ... vs . gibi (bazý) alametlerinin olduðunu belirtti. Ve, o vakit cehennemin azanlar için bir gözetleme yeri olacaðýný, onlarýn orada kendileri için, Allah’ýn açýklamýþ olduðu azapla karþýlaþacaklarýný ifade etti. Arkasýndan takva sahipleri için ise bahçeler baðlar ... vb. den oluþan bir ödül olacaðýný bildirdi. Sonra; o günde hiçbir kimsenin O’nu hitap etmeye muktedir olamayacaðýný, Cebrâil ve meleklerin o gün (Allah’ýn) huzurunda saf saf durup, O’nun izni olmadan hiç konuþmayacaklarýný, O’nun kullarýna karþý da ancak doðruyu söyleyeceklerini, doðru þehadette bulunacaklarýný belirtip; artýk kim Allah’a (c.c.) giden güzel bir yol tutmak dilerse (bunun) kendisi için daha hayýrlý olacaðýný ifade etti. Sonra; kendilerini uyardýðý þeyin (kýyametin) yaklaþmakta olduðunu açýklamak suretiyle sûreyi bitirip: “Biz sizi yakýn bir azap ile uyardýk. O gün kiþi ellerinin yapýp öne sürdüðü, önceden gönderdiði amellere bakar ve küfre sapan (üzüntüsünü ifade için) keþke ben (daha önce) toprak olsaydým, der.” (Âyet: 40) buyurdu.
588
79- NÂZÝÂT SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Nâziât Sûresi, Nebe’ Sûresi’nden sonra inmiþtir. Nebe’ Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten kýsa süre önce inmiþti. Böylece Nâzi’at Sûresi’nin iniþi de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Nâziât (Söküp çýkaranlar) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Söküp çýkaranlara andolsun ...” buyurmuþ olmasýdýr. 46 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý da öldükten sonra dirilmeyi ispat etmektir. Bu sebeple, amaç itibariyle Nebe’ Sûresi’ne uymaktadýr. Nazi’ât Sûresi’nin Nebe’ Sûresi’nden sonra zikredilmesindeki münasebetin sebebi de iþte bu amaç birliðidir.
Öldükten Sonra Dirilmeyi Ýspat (1.-46. âyetler) Allah Teâlâ: “Andolsun söküp çýkaranlara, hemen çekip alanlara, yüzüp gidenlere, yarýþýp geçenlere, derken iþi düzenleyenlere. O gün þiddetli deprem sarsar, ardýndan baþka bir deprem gelir. O gün bazý yürekler (korkudan yerinden) hoplar.” (Âyet: 1-8) buyurup, insanlarýn öldükten sonra mutlaka diriltileceklerine dair bu zikrettiði þeylere yemin etti. Ve, on589
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
larýn diriltilmesinden sonra þiddetli depremin sarstýðý gün, onlarýn korkudan kalplerinin hoplayacaðýný ve gözlerinin yere eðileceðini ifade etti. Sonra, inanmayanlarýn öldükten sonra dirilmelerini imkansýz görmeleri ve alay yollu: Þayet bu tekrar dirilme olayý doðru olacak olsa bunun ziyanlý bir dönüþleri! olacaðýný söylemelerini, dile getirdi. Buna cevaben: O kýyametin kopmasý iþinin bir haykýrýþtan baþka bir þeyi gerektirmediðini bildirip, bu haykýrýþ olur olmaz hemen onlarýn kendilerini uyanýklýk alanýnda (kýyamette) bulacaklarýný ifade etti. Sonra; onlardan önce Firavun’un da bunu yalanlamýþ olduðunu bildirdi. Halbuki Firavun’un bunlardan daha güçlü olduðunu, böyle olmasýna raðmen Cenab-ý Hakk’ýn onu da sonun (ahiretin) ve ilkin (dünyanýn) azabýyla yakaladýðýný belirtti. Sonra; inkar edenlerin yaratýlýþlarýnýn, göðün ve Allah’ýn (c.c.), gökten baþka yarattýðý diðer yaratýklarýnýn yaratýlmasýndan daha zor olmadýðýný ifade etti. Böylece onlarýn öldükten sonra yeniden yaratýlýþlarýnýn Allah’ý (c.c.) aciz býrakmayacaðýna dikkat çekti. Ve, devamla, kýyamet günü geldiðinde her insanýn ne yaptýðýný hatýrlayacaðýný ve cehennemin (o gün) azgýnlarýn barýnaðý olacaðýný bildirip; cennetin de muttakilerin barýnaðý olacaðýný belirtti. Sonra; onlarýn (azgýnlarýn) kýyameti, onun ne zaman kopacaðýný, kýyametle alay ederek, Peygamber’e (s.a.s.) sorduklarýný ifade etti. Buna cevaben: Bunu Kendi’nden baþka kimsenin bilmediðini belirtip, Peygamber’in (s.a.s.) ancak ahiretten korkanlarý uyardýðýný bildirdi. Ve: “Onlar onu (kýyametin kopuþunu) gördükleri zaman sanki (dünyada) bir akþam veya onun (günün) kuþluk vaktinden fazla kalmamýþ gibi olurlar.” (Âyet: 46) buyurdu.
590
80- ABESE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Abese Sûresi, Necm Sûresi’nden sonra nazil oldu. Necm Sûresi de Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasýnda nazil olmuþtur. Böylece Abese Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Abese (surat astý) adýnýn veriliþ sebebi, sûrenin baþýnda Allah Teâlâ’nýn “surat astý ve döndü: A’ma (kör) geldi diye.” (Âyet: 1-2) buyurmuþ olmasýdýr. 42 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Ýslâma çaðrýda bütün insanlarýn birbirlerine eþit olduklarýný vurgulamaktýr. Abdullâh b. Ümmi Mektum (bir gün) Peygamber’e (s.a.s.) gelmiþti. O’nun yanýnda da Kureyþ’in ileri gelenleri vardý. Peygamber (s.a.s.) onlarý Ýslâma çaðýrýyordu. Abdullâh Peygamber’den (s.a.s.) kendisine Kur’ân okumasýný ve Allah’ýn O’na öðrettiklerinden kendisine de öðretmesini istedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.), sözünü kestiði için suratýný astý ve ondan yüz çevirdi. Bu olay üzerine Peygamber’i (s.a.s.) itab (tekdir) için bu sûre indi. Allah Teâlâ sûrede, Peygamber’in (s.a.s.) itabýndan sonra, (önceki sûrelerin üslubu olan) korkutma (terhib) ve özendirme (terðib) uslubuna geçti ki, bu üslup itibariyle sûre, Nâziât Sûresi’ne uymuþtur. Nâziât Sûresi’nden sonra gelmesindeki münasebetin sebebi de bu üslup benzerliðidir. 591
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Davette Ýnsanlar Arasýndaki Eþitlik (1.-42. âyetler) Allah Teâlâ: “Surat astý, yüz çevirdi. Kör geldi diye.” (Âyet: 1-2) buyurup, Peygamber’in (s.a.s.) Kendisine gelen kör adama surat astýðýný belirtti. (Ne malum!) Belki de Peygamber’in (s.a.s.) kendisine yapacaðý nasihattan kör adamýn (diðerlerinden daha çok) faydalanacaðýný ifade etti. Peygamber’in (s.a.s.) ise (körden yüz çevirip), kendisini Peygamber’in (s.a.s.) davetine muhtaç görmeyen kiþiye yöneldiðini bildirdi. Devamla o (kendisini davete muhtaç görmeyen) kiþiyi zenginliðinin þýmartýp azdýrdýðýný belirtti. Ardýndan, onlarýn (iman etmeme) durumunun Peygamber’i (s.a.s.) hiç ilgilendirmediði halde peygamberin onlara yönelerek kendisine koþan körden yüz çevirdiðini (tekrar) ifade etti. Halbuki o körün (onlarýn aksine) Rabb’inden korktuðunu beyan etti. Sonra; tekrar Peygamber’i (s.a.s.) böyle bir davranýþa dönmeden men etti. Çünkü onun üzerinde teblið ederek hatýrlatmadan baþka bir görevi olmadýðýný belirtip; tebliði yaptýktan sonra öðüt almak isteyenlerin, deðerli sahifeler içinde bulunan, o öðüdü alacaklarýný, bunu istemeyenin ise, zenginlikte ileri bir mertebeye ulaþmýþ olsa bile,(O’nun katýnda) hiçbir kýymeti olmadýðýný beyan etti. Sonra; o Kureyþ ileri gelenlerinden inkar edip, zenginliklerine aldananlarýn durumlarýnýn þaþýrtýcý olduðuna dikkat çekti. Allah’ýn onlarý pis bir nutfeden yarattýðýný, ardýndan ona biçim verip, sonra da onun için ana rahminden çýkýþý kolaylaþtýrdýðýný ifade edip, (sanki) onun (zenginliðine aldanýp inkar edenlerden herbirinin bunu) bilmediðini belirtti. Sonra, (sanki) Allah Teâlâ’nýn onu öldürüp, kabre koyup onu çürümüþ bir leþ haline getireceðini de bilmediðini ifade etti. Sonra yine, dilediði zaman onu diriltip azgýnlýk ve kibirlenmesinden dolayý hesaba çekeceðini de sanki bilmediðini belirtti. Ve, insanýn bu inkardan vazgeçmeye ne kadar müstahak olduðunu ifade edip, böyle olmasýna raðmen hala onun Allah’ýn (c.c.) kendisine emrettiklerinden hiçbir þeyi yapmadýðýný bildirdi. Sonra; insanlardan (her) birine kendisini þýmartan yiyeceðine (ibretle) bakmasýný emretti. O yiyeceðin (kolay olmayýp) ancak Allah’ýn yaðmuru iyice yaðdýrmasýndan, yeri güzelce yarýp orada tane, üzüm... vb. gibi kendileri ve hayvanlarý için yiyecek olan diðer bitkileri bitirmesinden son592
80- Abese Sûresi
ra meydana geldiðine bakmasýný istedi. Devamla, kýyamet koptuðu zaman; insanýn dünyasýnda kendileriyle övündüðü ailesinden kaçacaðý o gün, insanlarýn (dünyadayken) kendilerine verilen nimetlerden dolayý hesaba çekileceðini bildirdi. O gün bu (hesaba çekilme) neden(iy)le bazý yüzlerin parýl parýl parlayacaðýný, güleç ve sevimli olacaðýný bazý yüzlerin ise tozlanacaðýný, onlarý karanlýk kaplayacaðýný (simsiyah olacaklarýný) bildirdi. Ve: “Ýþte onlar kafirler, haktan sapanlardýr.” (Âyet: 42) buyurdu. (Çevirenin notu: Y. Öztürk, bu konuyla ilgili makalesinde yaygýn görüþün aksine, yüzünü ekþiten ve sýrtýný dönüp giden kiþinin Hz. Peygamber olamayacaðýný beþ farklý açýdan ispatlamaya çalýþmaktadýr. Bu ifadelerin muhatabý ya Velid b. Muðire’dir veya o karakterde baþka bir kiþidir. Ayrýca yazara göre, Abese Sûresinde Hz. Peygamber’in dikkatinin çekilmesine sebep olan husus, Hz. Peygamber’in sonuç almak istediði kibirli müþrik üzerinde ýsrarcý olmasý ve buna baðlý olarak istemeksizin Ýbn Ümmi Mektum’u bekletmiþ olmasýdýr.*)
*
Bkz.: Yener Öztürk, “Hz. Peygamber’in Yüce Ahlaký ve Bazý Deliller Iþýðýnda ‘Abese ve Tevellâ Ýfadelerinin Muhatabýný Yeniden Düþünmek”, Dicle Üniv. Ýlahiyat Fak. Dergisi, Cild: 5, Sayý:1, Diyarbakýr 2003. s.15-37
593
81- TEKVÎR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Tekvîr Sûresi, Mesed Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Mesed Sûresi de Fâtiha Sûresi’nden sonra nazil oldu. Fâtiha Sûresi ise vahyin baþlamasý ile Habeþistan’a hicret arasý dönemde nazil olmuþtur. Böylece Tekvîr Sûresi’nin nüzulü de bu tarihe rastlamaktadýr. Sûreye Tekvîr, güneþin dürülmesi adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Güneþ dürüldüðü zaman...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 29 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, amellerinden dolayý insanlarýn hesaba çekileceðini ve bundan sonra gerçekleþecek olan mükafat ve cezanýn varlýðýný ispattýr. Bu sebeple, bu sûrenin üslubu da yine korkutma ve özendirme tarzýnda olmuþtur. Bir önceki sûreden sonra zikredilmiþ olmasýnýn sebebi de her iki sûre arasýndaki bu üslup birliðidir.
Amellerden Dolayý Hesaba Çekilmenin Ýspatý (1.-29. âyetler) Allah Teâlâ: “Güneþ dürüldüðü zaman (güneþin enerjisini kaybedip, güneþ sisteminin bozulduðu kýyamet günü)... Her can ne yapýp getirdiðini bilir.” (Âyet: 1-14) buyurup, güneþin dürülmesi ve ondan sonra zikrettiði, kýyamet günü meydana gelecek olan diðer olaylar gerçekleþtiði zaman 595
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
her nefsin, hayýr ve þer ne yapýp getirdiðini bileceðini ve her nefsin yapmýþ olduðu ameli önünde olduðu halde, amellerinden dolayý hesaba çekileceðini beyan etti. Sonra; geri kalýp gizlenen yýldýzlara... ve onlarla birlikte zikrettiði diðer þeylere yemin edip, bu hesaba çekilme iþinin deðerli bir elçinin (Cebrâil) sözü olduðunu belirtti. Onlarýn (Mekkeli’lerin) arkadaþlarý olan (yani çok iyi tanýdýklarý) Hz. Muhammed (s.a.s.)’in cinlenmiþ olmadýðýný, onun Cebrâil’i apaçýk bir ufukta gördüðünü (yani bu söylediklerini Cebrâil’den aldýðýný) belirtti. Peygamber’in (s.a.s.) kendilerine haber verdiði bu ahiret hesabýndan dolayý da suçlanýp itham edilecek de olmadýðýný bildirdi. Yine onun bu konuda verdiði haberlerin kovulmuþ þeytanýn sözü de olmadýðýný belirtip, bütün bunlara raðmen ondan ayrýlýp, ona inanmayýp nereye gittiklerini neye inandýklarýný (müþriklere) sordu. Sonra; bütün bunlarýn, onlardan doðru hareket etmek isteyenlere bir öðüt ve hidayetten baþka bir þey olmadýðýný ifade etti. Ve: “Alemlerin Rabb’i olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” (Âyet: 29) buyurdu.
596
82- ÝNFÝTÂR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ýnfitâr Sûresi, Nâziât Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Nâziât Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtu. Böylece Ýnfitâr Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Ýnfitâr (yarýlma) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Gök yarýldýðý zaman...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 19 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, insanlarýn amellerinden dolayý hesaba çekilmelerinin ve onu takip edecek olan sevap ve cezanýn ispatýdýr. Böylece, bu sûrenin amacý ile Tekvîr Sûresi’nin amacý aynýdýr. Ýþte her iki sûre arasýndaki münasebetin sebebi de bu amaç birliðidir.
Amellerden Dolayý Hesaba Çekilmenin Ýspatý (1.-19. âyetler) Allah Teâlâ: “Gök yarýldýðý zaman ... her nefis ne yapýp önceden gönderdiðini ve neyi yapmayýp sonraya býraktýðýný bilecektir.” (Âyet: 1-5) buyurup, göðün çatlayýp yarýlmasý... ve ondan sonra zikrettiði diðer olaylar gerçekleþtiði zaman her nefsin önceden yapmýþ olduðu amellerini ve yapmayýp sonraya býraktýklarýný bileceðini belirtti. Bundan dolayý da, ya mükafatlandýrýlacaðýný ya da cezalandýrýlacaðýný bildirdi. Sonra, insana ses597
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
lenip: “Neyin kendisini O’nun keremine karþý aldattýðýný ve neyin insaný O’na isyan etmeye karþý böyle cüretkar kýldýðýný?” sordu. Halbuki; insaný Yaratan’ýn, onu düzenleyenin, ona ölçülü bir biçim verenin ve onu en güzel bir þekilde terkib edenin yalnýz O olduðunu belirtti. Sonra; insaný kendisine karþý gururlanmadan men etti. Ýnsanla beraber bulunan ve insanýn bütün yaptýklarýný yazan koruyucu melekler bulunmasýna raðmen insanýn hesap gününü yalanladýðýný belirtti. Devamla da, Cenab-ý Hakk’ýn kesinlikle iyileri nimetlerle, kötüleri de yakýcý ateþle cezalandýracaðýný bildirdi. Sonra, bir korku ve dehþet sorusu olarak, hesap gününün ne zaman olacaðýný ve o günün ne korkunç bir þey olduðunu insana bildirenin ne olduðunu?, sordu. Ve buna cevaben de Kendisi: “O, hiçbir kimsenin baþka bir kimseye yardýma güç yetiremeyeceði bir gündür. O gün buyruk, yalnýz Allah’a aittir.” (Âyet: 19) buyurdu.
598
83- MUTAFFÝFÎN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Mutaffifîn Sûresi, Ankebût Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ankebût Sûresi de Mekke’de inen son sûredir. Böylece Mutaffifîn Sûresi’nin iniþi de Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten kýsa süre önce gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Mutaffifîn (ölçü ve tartýda hile yapanlar) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Ölçü ve tartýda hile yapanlarýn vay haline” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 36 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, ölçü ve tartýda hile yapýlmasýný yasaklamak ve bunu yapanlarý, onlarýn, ölçü ve tartýda hileye veya benzeri herhangi bir þeye asla müsamaha gösterilmeyeceði bir hesap için kesinlikle diriltilecekleri hususunda uyarmaktýr. Böylece, sûrenin üslubu önceki sûrede olduðu gibi korkutma (terhib) tarzýnda seyretmiþtir. Bu sûrenin Ýnfitâr Sûresi’nden sonra zikredilmesinin sebebi de bu benzerliktir.
Ölçü ve Tartýda Hilenin Haram Kýlýnmasý (1.-36. âyetler) Allah Teâlâ: “Ölçü ve tartýda hile yapanlarýn vay haline!” (Âyet: 1) buyurup, ölçü ve tartýda hile yapanlarý acý ve azapla uyardý. Ve, onlarýn, insanlardan bir þey ölçüp aldýklarý zaman ölçüyü tam olarak yaptýklarýný, 599
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kendileri onlara bir þey ölçüp sattýklarýnda ise ölçü ve tartýyý eksik yaptýklarýný ifade etti. -Tatfif: Ölçü ve tartýda az bir þeyi gizlice (çaktýrmadan) eksiltmek, noksan yapmaktýr- Sonra; alýþveriþte hile yapanlarý uyardý. Büyük bir hesap günü için diriltileceklerini bildirdi. Onlarýn iþlerinin (amellerinin), yazýldýðý kitabýn Siccîn (en aþaðý yer/tabaka) de bulunduðunu belirtti. O gün geldiði zaman onu yalanlamalarýndan ... vb. diðer hatalarýndan dolayý: Vay hallerine onlarýn! buyurarak, bu yaptýk larýndan dolayý çok acý çekeceklerini ifade etti. Sonra; bu korkutmanýn ardýndan özendirmeye geçip, iyilerin kitaplarýnýn (amel defterlerinin) da ’Ýlliyyin (Yedinci kat gök) de olduðunu ifade etti. Onlar için de ne gibi mükafatlar hazýrladýðýný açýkladý. Sonra; o günahkarlarýn, dünyada bu iyilere güldüklerini, belirtip, bu iyilerin de ahirette koltuklara yaslanýp onlarýn hallerine bakarak: “Nankör kafirler yaptýklarýyla ödüllendirildiler mi? (!)” (Âyet: 36) diye güleceklerini bildirdi.
600
84- ÝNÞÝKÂK SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ýnþikâk Sûresi, Ýnfitâr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ýnfitâr Sûresi de Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtu. Böylece Ýnþikâk Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Ýnþikâk (Göðün) yarýlmasý adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Gök yarýldýðý zaman...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 25 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, ahiretin ve ahirette gerçekleþecek olan hesap, mükafat ve cezanýn ispatýdýr. Böylece, bu sûre de Mutaffifîn Sûresi gibi uyarý, korkutma ve özendirme üslubundadýr. Bu sûrenin Mutaffifîn Sûresi’nden sonra zikredilmesindeki münasebetin sebebi de iþte bu uslup birliðidir.
Ahiretin Ýspatý (1.-25. âyetler) Allah Teâlâ: “Gök yarýldýðý zaman ... Ey insan, sen Rabb’ine varan yolda çabalayýp durmaktasýn nihayet O’na varacaksýn” (Âyet: 1-6) buyurup, göðün yarýlmasý ve devamýnda zikrettiði olaylar gerçekleþtiði zaman her insanýn ne yaptýðýný göreceðini bildirdi. Ve, insanýn (amellerinin karþýlýðýný göreceði) bu güne ulaþýp, ona kavuþmasý için didinip durduðunu ifade et601
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ti. Sonra; o gün olacak bazý olaylarý detaylandýrýp, o gün, insanlardan bazýsýnýn kitabýný sað tarafýndan alacaðýný belirterek; bunlarýn kolay bir hesap vereceklerini bildirdi. Onlardan bazýlarýnýn da kitaplarýný arkalarýndan alacaðýný ... belirtti. Sonra; akþamýn alaca karanlýðýna ve onunla birlikte zikrettiði diðer þeylere yemin edip; insanlarýn (hesap günü) kat kat þiddetlerle karþýlaþacaklarýný ifade etti. Ve bütün bu uyarýlara raðmen hâlâ iman etmemelerinden dolayý onlarý ayýpladý. Onlarýn, bütün bu delillerin kendilerine getirilmiþ olmasýna raðmen yine yalanladýklarýný bildirdi. Ve, Kendi’sinin onlarýn içlerinde neler gizlediklerini bildiðini belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), onlarý acýklý bir azapla müjdelemesini (!) emredip: “Ancak inanýp yararlý iþler yapanlar için kesintisiz bir mükafat vardýr.” (Âyet: 25) buyurdu.
602
85- BURÛC SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Burûc Sûresi, Þems Sûresi’nden sonra nazil oldu. Þems Sûresi de Kadr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Kadr Sûresi de ‘Abese Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Abese Sûresi’nin nüzulü de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda gerçekleþmiþtir. Böylece Burûc Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Burûc (Burçlar) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Burçlar sahibi göðe andolsun” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 22 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, müminleri desteklemek, Mekke’lilerin iþkencelerine karþý onlarýn sabretmelerini saðlamak ve kendilerinden önce iman etmiþ olanlarýn da baþlarýna gelmiþ olan iþkence ve sýkýntýlarý onlara hatýrlatmaktýr. Kuþkusuz bu durum, müminlere iþkence yapanlarý uyarmayý da gerektirmiþtir. Bu nedenle de sûre, önceki sûrede olduðu gibi uyarý üslubunda seyretmiþtir. Bu sûrenin Ýnþikâk Sûresi’nden sonra zikredilmiþ olmasýndaki münasebetin sebebi de iþte bu üslup birliðidir.
Müþriklerin Eziyetlerine Karþý Müminlerin Desteklenmesi (1.-22. âyetler) Allah Teâlâ: “Burçlara sahip göðe andolsun. Va’dedilen güne andolsun, (O gün) þahide ve þahitlik edilene andolsun ki kahroldu o hendeðin 603
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
adamlarý.” (Âyet: 1-4) buyurup, bütün bunlara and içerek önceki milletlerden hendeðin adamlarýnýn kahredildiðine (katledilip, gebertildiklerine) yemin etti. - Hendeðin adamlarý: (Bunlar) Hendekler kazmýþ, içlerinde ateþler yakmýþlar ve kendilerinden peygamberlerine inananlarý bu hendekler içerisine atmýþlardý (Bundan dolayý onlara: Ashab-ý Uhdûd Hendekçiler, denilmiþtir). - Kureyþ kafirlerinden, inanan erkek ve kadýnlara iþkence edenlerin de kendilerinden önce içlerinden inananlara iþkence eden o hendekçiler gibi olacaklarýný belirtti. Onlar için cehennem azabý olduðunu bildirdi. Müminler için ise altýndan ýrmaklar akan cennetler bulunduðunu beyan etti. Sonra; O’nun, (kafirleri) yakalayýþýnýn þiddetli olduðu ... vb. gibi (kafirlere karþý) intikamýnýn ve (müminleri de) acýmasýnýn niteliklerini açýkladý. (Kullarýný yaptýklarýna göre) Cezalandýrmasý ve mükafatlandýrmasýný zikrettikten sonra bunlarý (intikamýný ve acýmasýný) da dile getirdi. (46)
Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), Firavun ve Semûd toplumlarýna neler yaptýðýný hatýrlattý. Ve devamla, o (Kureyþ) müþriklerin(in) de bütün bunlarý bilmelerine raðmen, yalanlamalarýnda devam ettiklerini belirtti. O’nun, kuþkusuz kendilerini kuþatmýþ olduðunu bildirmek suretiyle müþrikleri tehdit etti. Bu konuda kendilerini uyardýðý þeyin, onlarýn iddialarýnýn aksine þerefli bir Kur’ân’dan baþka bir þey olmadýðýný belirtti. Ve: “(O Kur’ân) korunan bir Levh-i Mahfuzdadýr.” (Âyet: 22) buyurdu.
46
Yemen’de Yahudi Zûnuvas ve Adamlarý Yahudi dinine dönmeyen Necran Hristiyanlarýný ateþ dolu hendeklere atýp yakmýþ ve onlarýn cayýr cayýr yanmalarýný seyretmiþlerdi. Âyet bu olaya iþaret ediyor ki, bu olay üzerine galeyana gelen Hristiyan Habeþiþtan halký Yemen’e saldýrýp, Zûnuvas ve adamlarýný geberterek, onlarýn zulümlerine son vermiþlerdir. (fazla bilgi için bkz. S. Ateþ, Tefsir, X, 394-396). (Ç. N.)
604
86- TÂRIK SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Târýk Sûresi, Beled Sûresi’nden sonra nazil oldu. Beled Sûresi de Kâf Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Kâf Sûresi’nin nüzulü de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda gerçekleþti. Böylece Târýk Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Göðe ve Târýk’a andolsun” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 17 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, her nefsin amellerinin kaydedilip, muhafaza edildiðinin ve bunun ardýndan da her canlý için görülecek hesap ve cezanýn varlýðýný isbattýr. Bu sebeple bu sûre de, bir önceki Burûc Sûresi’ne, uyarý üslubunda olmasý bakýmýndan uymaktadýr. Bu münasebetten dolayý da ondan sonra zikredilmiþtir.
Amellerin Kaydedilip, Korunduðunun Ýspatý (1.-17. âyetler) Allah Teâlâ: “Göðe ve Tarýk’a andolsun, Tarýk’ýn ne olduðunu sen nereden bileceksin? (O) parlayan, ýþýðýyla karanlýðý delen yýldýzdýr. Hiçbir can yoktur ki üzerinde bir koruyucu (bekçi) olmasýn.” (Âyet: 1-4) buyurup, her canlýnýn üzerinde onun amellerini kaydedip muhafaza eden melekler bulunduðuna dair bu zikredilenlere and içti. Sonra; insana, atýlan bir su605
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
dan, bel ile kaburgalar arasýndan -yani erkeðin belinden, kadýnýn kaburgalarýndan ki, bunlar göðüs ve boðaz kemikleridir-, çýkan bir sudan yaratýldýðýný yaratýldýðýný görmesi ve kendisini bunlardan yaratanýn, amellerinden dolayý da onu hesaba çekmek için tekrar insaný diriltip geri getirmeye de kadir olduðunu anlamasý için, insanýn ilk yaratýlýþýna bakmasýný emretti. Sonra; yaðmurlu göðe bitkilerle yarýlan yere and içip, insanlarý inzar ettiði (uyardýðý) bu Kur’ân’ýn kuþkusuz hakký batýldan ayýran bir söz olduðunu belirtti. Bunda asla þaka bulunmadýðýný bildirdi. Sonra; onlarýn habire Allah’ýn (c.c.) dini hakkýnda tuzak kurup, oyun çevirdiklerine dikkat çekerek, kuþkusuz Kendisi’nin de onlara tuzak kurduðunu belirtti. Ve (Peygamber’e (s.a.s.) hitaben): “O halde sen o kafirlere mühlet ver, onlara birazcýk süre taný.” (Âyet: 17) buyurdu.
606
87- A’LÂ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý A’lâ sûresi, Tekvîr Sûresi’nden sonra nazil oldu. Tekvîr Sûresi’nin nüzulü de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda gerçekleþmiþti. Böylece A’lâ Sûresi’nin iniþi de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye A’lâ (Yüce) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Rabb’inin yüce adýný tesbih et” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 19 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûre, Mekke’de inen ilk sûreler arasýnda nazil olmuþtur. Sûrenin amacý, Ýslâma Çaðrý’nýn metodunu açýklamaktýr. Ki, bununla da insanlarý o çaðrýya imana teþvik ve ona muhalefetten sakýndýrma amaçlanmýþtýr. Bu nedenle sûre, önceki sûrede olduðu gibi uyarma, özendirme ve korkutma yöntemini izlemiþtir. Bu sûrenin Târýk Sûresi’nden sonra zikredilmesinin nedeni de iþte bu yöntem birliðidir.
Davet Metodu (1.-19. âyetler) Allah Teâlâ: “Rabb’inin yüce adýný tesbih et.” (Âyet: 1) buyurup, davetin yöntemini üç þeyde özetledi: a) Allah’ý O’na yakýþmayan þirk vb. þeylerden tenzih etme; b) Kur’ân’ýn bu davette esas olmasý için indiriliþi; c) Bütün insanlara uygun en kolay þeriata ulaþtýrma. Sonra; Peygamber’e 607
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
(s.a.s.),
bunlarý kendilerine öðüdün fayda vereceði kiþilere öðütlemesini emretti. Ve devamla, kuþkusuz bu öðütten Allah’tan (c.c.) korkanlarýn ders alacaklarýný belirtip; en büyük ateþe girecek olan bahtsýzlarýn bundan (ders almaktan) kaçýnacaklarýný bildirdi.
Sonra; kuþkusuz bu davetten yüz çevirenlerin, dünya hayatýný ona tercih etmelerinden dolayý bunu yaptýklarýný ifade edip, halbuki ahiretin daha hayýrlý ve daha kalýcý olduðunu belirtti. Bu konuda zikrettiklerinin öncekilerin sahifelerinde: “Ýbrâhim ve Mûsa’nýn sahifelerinde” (Âyet: 19) de mevcut olduðunu bildirdi.
608
88- ÐÂÞÝYE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ðâþiye Sûresi, Zâriyât Sûresi’nden sonra nazil oldu. Zâriyât Sûresi Ýsrâ olayýndan sonra, hicretten kýsa süre önce nazil olmuþtu. Böylece Ðâþiye Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Ðâþiy; kaplayýp örten adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “(Þiddet ve dehþetiyle her þeyi) kaplayýp örtecek olan (o felaketin) haberi sana geldi mi?” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 26 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin hedefi, kýyamet günündeki mükafat ve cezayý açýklayýp izah etmektir. Bu açýklama da uyarý, korkutma ve özendirme yöntemiyledir. Bu yönüyle sûre, üslup bakýmýndan A’lâ Sûresi’ne benzemektedir. Bu sûrenin A’lâ Sûresi’den sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu benzerliktir.
Sevap ve Cezanýn Ayrýntýlarý (1.-26. âyetler) Allah Teâlâ: “(Þiddet ve dehþetiyle her þeyi) sarýp kaplayacak olan (o felaketin) haberi sana geldi mi? Yüzler var ki o gün öne düþüktür.” (Âyet: 1-2) buyurup, bir korkutma sorusu olarak, kýyamet günü olacak olanlarý sordu. Ve, bu soruya cevaben: Kuþkusuz o gün bazý yüzlerin zilletle öne eði609
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
leceklerini/yere bakacaklarýný, boþuna çalýþýp didinmiþ, yorgun olarak, kýzgýn ateþe de gireceklerini ... vb. cezalar göreceklerini; bazý yüzlerin de, nimet içerisinde mutlu olacaklarýný, emek ve çabasý yüzünden hoþnut, yüksek bahçeler içinde olma.. vb. mükafatlar göreceklerini beyan etti. Sonra; Allah Teâlâ’nýn kendileri hakkýnda açýkladýðý ceza ve mükafatlarýna kavuþsunlar diye, onlara öldükten sonra tekrar diriltmeye kudretinin yettiðini göstermek için insanlara: Develerin nasýl yaratýldýðýna, göðün nasýl yükseltildiðine ve bunlarýn dýþýnda zikrettiði diðer þeylere bakmalarýný emretti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.) de; onlara bunlarý hatýrlatmakla yetinmesini emredip, ondan, onlarýn iman etmelerinin ya da inkar etmelerinin Kendi’sini kederlendirip üzmemesini istedi. Çünkü Kendi’sinin onlarýn üzerinde bir zorlayýcý olmadýðýný belirtti. Onlardan kim küfrederse/inkar ederse, bu inkarýndan dolayý Allah’ýn (c.c.) onlara en büyük azapla azap edeceðini bildirdi. Ve: “Kuþkusuz dönüþleri bizedir. Sonra, kuþkusuz onlarýn hesabýný görmek de bize düþer.” (Âyet: 25-26) buyurdu.
610
89- FECR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Fecr Sûresi, Leyl Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Leyl Sûresi de A’lâ Sûresi’nden sonra nazil oldu. A’lâ Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Fecr Sûresi’nin iniþi de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Fecre (Tan yeri aðarmasý) ve on geceye (Zilhicce ayýnýn ilk on gecesi) andolsun” (Âyet: 1-2) buyurmuþ olmasýdýr. 30 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, kafirlerin azap göreceklerini ispat etmektir. Sûrenin çoðu onlarýn uyarýlmasý ve tehditleri hakkýndadýr. Tehdit ve özendirmenin sûrede birlikte verilmesi için de sûre, bir miktar özendirmeyle son bulmuþtur. Böylece, sûrenin üslubu Ðâþiye Sûresi’nin üslubuna benzemektedir. Ondan sonra zikredilmesi de bu þekilde üslup itibariyle ona uygun olmasýndandýr.
Azabýn Ýspatý (Teyidi) (1.-30. âyetler) Allah Teâlâ: “Fecre ve O’n geceye andolsun ... Görmedin mi Rabb’in Âd Kavmine ne yaptý?” (Âyet: 1-6) buyurup, fecre (tan yeri) ve onunla birlikte (sûrede) zikrettiði (diðer) þeylere yemin ederek inanmayanlarýn mut611
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
laka azap göreceklerini bildirdi. Ve, azabý böylece, yeminle teyid ettikten sonra, ayrýca onlarýn selefleri olan Âd, Semûd ve Firavun toplumlarýnýn baþlarýna gelenleri anlatmak suretiyle de o azabýn ispatýna geçti. Sonra, kuþkusuz Kendi’sinin onlarý gözetlemekte olduðunu bildirip; onlardan dünya ve ahirette umumun yararýna olacak çabalardan baþka bir þey istemediðini belirtti. Ama, onlarýnsa, her birinin kendi kiþisel çýkarlarýndan baþka bir þey istemediklerini ifade etti. Devamla, insana iyilik ve ikramda bulunup ona nimet verdiði zaman onun memnun olduðunu; (ikramýný) kestiði zamansa kýzdýðýný; sonra da hýrsta aþýrý gidip yetime dahi ikram etmeyecek bir dereceye ulaþtýðýný; yoksullarý doyurmaya teþvik etmediði-ni; helal-haram demeden nereden kolayýna gelirse, oradan malý topladýðýný beyan etti. Ve, kýyamet günü geldiðinde bunun (kötü) sonucunu öðreneceðini bildirdi. O gün insanýn bu yaptýklarýna piþman olacaðýný ve hiç bir kimsenin çarptýrýlmadýðý þiddetli bir cezaya çarptýrýlacaðýný ifade etti. Ve yine, hiç bir kimsenin vurulmayacaðý bir baða (prangaya) vurulacaðýný belirtti. Ancak huzura eren nefse ise o gün: “Razý edici ve razý edilmiþ (yaptýðýn iyi iþlerle Allah’ý razý etmiþ ve aldýðýn nimetlerle de Allah tarafýndan memnun edilmiþ) olarak Rabb’ine dön. (Ýyi) kullarýmýn arasýna gir. Cennetime gir.” (Âyet: 27-30) denileceðini bildirdi.
612
90- BELED SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Beled Sûresi, Kâf Sûresi’nden sonra nazil oldu. Kâf Sûresi de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Beled Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihlere rastlamaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Yoo, and içerim bu kente” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 20 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, dünyaya karþý hýrsý, açgözlülüðü yermek ve dünyaya tamah edenleri kitaplarý sol tarafýndan verilecek uðursuz kiþiler olmakla korkutmak; dünyaya karþý aþýrý istek göstermeyenleri, hýrslý olmayanlarý da kitaplarý sað taraflarýndan verilecek olan uðurlu kiþiler olmakla müjdelemekdir. Bu sûrenin, önceki Fecr Sûresi’nden sonra zikredilmesinin nedeni de iþte bu husustur. Çünkü bu sûre de ayný üslûptadýr. Özendirme ve korkutmada ayný yolu izlemektedir.
Dünyaya Karþý Hýrslý Olmanýn Yerilmesi (1.-20. âyetler) Allah Teâlâ: “Yoo, and içerim bu kente. Sen bu kentte iken. Doðurucuya (babaya) ve doðurduðuna da and içerim ki kuþkusuz biz insaný zorluk içinde yarattýk.” (Âyet: 1-4) buyurup, Mekke’ye ve ondan sonra zikrettiði diðer þeylere yemin ederek insaný sýkýntý ve zorluk içinde yarattýðýný ifa613
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
de etti. Ve, insanýn durumu dünyada bu iken, gücüyle maðrur olmasýný yadýrgadý. Dünyada yapmýþ olduðu az miktarda iyiliði, sanki Allah Teâlâ onun ne infak ettiðini görmüyormuþ gibi, gözünde büyütmesini ayýpladý. Sonra; Allah’ýn (c.c.) insana verdiði görme, konuþma ve düþünme nimetlerini; bu nimetlerle tefekkür etmesi için verdiðini ve yine dünyaya karþý beslediði, hýrs engelini (sarp yokuþunu) de, köle azad etmede, yahut açý doyurmada mal harcamak suretiyle aþmasý için (bütün bunlarý insana) ihsan ettiðini bildirdi. Ve yine, o nimetleri kendisine, bütün bunlarla birlikte, iman edip birbirlerine sabrý ve acýmayý tavsiye eden kiþilerden olmasý için verdiðini de belirtti. Ve, iþte o kiþilerin (kýyamet günü amel defterleri sað taraflarýndan verilecek olan) uðurlu kiþiler olduklarýný beyan etti. Küfredip, inkar edenlerin ise (onlarýn da amel defterleri sol taraflarýndan verilecek) uðursuz kiþiler olduðunu belirtti. Ve: “(Onlarýn cezasý) üzerlerine sýkýca kilitlenecek bir ateþtir.” (Âyet: 20) buyurdu.
614
91- ÞEMS SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Þems Sûresi, Kadr Sûresi’nden sonra nazil oldu. Kadr Sûresi de ‘Abese Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. ‘Abese Sûresi ise Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Þems Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Þems (Güneþ) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “Güneþe ve onun aydýnlýðýna andolsun” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 15 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, itaatlere özendirme ve isyanlardan sakýndýrmadýr. Bu da Beled Sûresi gibi özendirme ve korkutma üslûbundadýr. Bu sûrenin Beled Sûresi’nden sonra zikredilmesinin nedeni de iþte bu husustur.
Tâatlara (Ýyiliklere) Özendirme Ýsyanlardan (Kötülük lerden) Sakýndýrma (1.-15. âyetler) Allah Teâlâ: “Güneþe ve onun aydýnlýðýna andolsun ... Onu (nefsini) tertemiz yapan kiþi kuþkusuz umduðuna ermiþ, O’nu olabildiðine örten de kesinlikle ziyana uðramýþtýr.” (Âyet: 1-10) buyurup, itaatlerle nefsini tezkiye edip, arýndýran kiþinin kurtuluþa erdiðine, nefsini isyanlarla bulandýrýp onlarla örten kiþinin ise kaybettiðine dair güneþe ve ondan sonra 615
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
zikrettiði diðer þeylere and içti. Sonra da; bu gerçeði, yeminin ardýndan, Semûd kavminin baþýna gelenlerle teyid etti. Salih peygamberin onlara: Allah’ýn (kendisine mucize olarak verdiði) devesini kendi haline býrakmalarýný ve onun su içmesine (su içme sýrasýna) dokunmamalarýný emrettiði zaman, Semûd kavminin O’nun peygamberliðini yalanlayýp o deveyi boðazladýklarýný bildirdi. Bundan dolayý da Rabbi’lerinin, anýnda onlarýn üzerine azabýný kapatýp, yurtlarýný dümdüz/yerle bir ettiðini bildirdi. Ve: “(Rab) Bu iþin sonundan korkmaz.” (Âyet: 15) buyurdu.
616
92- LEYL SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Leyl Sûresi, A’lâ Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. A’lâ Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Leyl Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Leyl (Gece) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþýnda: “(Karanlýðýyla) Örttüðü zaman geceye andolsun.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 21 âyettir.
Amacý ve Tertibi Sûrenin amacý, Allah yolunda malý harcamaya teþvik ve cimrilikten sakýndýrmaktýr. Bu sûre de, bir önceki Þems Sûresi’nin üslûbundadýr. Bu nedenle ondan sonra zikredilmiþtir.
(Allah Yolunda) Harcamaya Teþvik, Cimrilikten Sakýndýrma (1.-21. âyetler) Allah Teâlâ: “Örttüðü zaman geceye andolsun. Göründüðü zaman gündüze andolsun, erkeði ve diþiyi yaratana andolsun ki, sizin çalýþma ve emeðiniz çeþit çeþittir.” (Âyet: 1-4) buyurup, insanlarýn çabalarýnýn sonucunun karþýlýk bakýmýndan birbirinden farklý olduðuna dair geceye ve ondan sonra zikrettiklerine and içti. Ve, kim malýný, takvayla (korunarak), Peygamber’in (s.a.s.) getirdiklerini de tasdik etmek suretiyle, Allah yolunda harcarsa onun yaptýðýnýn karþýlýðýnýn cennet olacaðýný belirtti. Kim de 617
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
cimrilik eder, Allah’tan korkmaz, günahlardan sakýnmaz ve Peygamber’in (s.a.s.) getirdiklerini tasdik etmezse onun amelinin karþýlýðýnýn da ateþ olacaðýný bildirip; malýnýn da ona hiç bir yararý olmayacaðýný beyan etti. Sonra; kuþkusuz O’nun kendilerine bu gerçekleri bildirmek suretiyle, insanlarýn irþat hususunda haklarýný yerine getirmiþ (kendilerini irþad etmiþ) olduðunu bildirdi. Ve yine, kuþkusuz dünya ve ahiretin mülkünün de Allah’a (c.c.) ait olduðunu bildirip; dolayýsýyla onlarýn doðruyu/gerçeði kabul etmemelerinin O’na hiç bir zararý olmayacaðýný belirtti. Sonra; inkar edenleri, içerisine, yalnýz gerçeði kabul etmeyip, onu terkedenlerden baþkasýnýn giremeyeceði (sadece onlarýn gireceði) ateþle uyardý. Hidayete erip/doðruyu kabul edip, nefsini arýndýrmak için malýný harcamýþ olan ve bununla da yalnýz yüce Rabb’inin rýzasýný umup, O’nun rýzasýndan baþka bir þey istemeyenleri de bu ateþten uzak tutacaðýný bildirdi. Ve (onlarýn her biri hakkýnda): “Kesinlikle kendisi de ileride hoþnut olacaktýr.” (Âyet: 21) buyurdu.
618
93- DUHÂ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Duhâ Sûresi, Fecr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Fecr Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Duhâ Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Duhâ (Kuþluk vakti) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn Sûrenin ilk âyetinde: “Kuþluk vaktine andolsun, sakinleþtiðinde geceye andolsun” (Âyet: 1-2) buyurmasýdýr. 11 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Peygamber’i (s.a.s.) teyid etmek/desteklemek ve onu teselli etmektir. Peygamber’e (s.a.s.) vahiy indikten sonra bir müddet gecikmiþ ve onu bekletmiþti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.), vahyin gecikmesinden dolayý endiþeye düþmüþ ve üzülmüþtü. Allah Teâlâ sûrede Peygamber’i (s.a.s.) teyid sadedinde: Kuþkusuz daha önce onun yetim olduðunu, kendisinin onu barýndýrdýðýný, yine fakir olup Allah Teâlâ’nýn O’nu zengin ettiðini dile getirdi. Sonra ona, yetimlere ve fakirlere destek olmayý emretti. Bu sebeple Duhâ Sûresi üslûp itibariyle bir nebze Leyl Sûresi’ne benzemektedir. Ki, bu ölçüde bir benzeyiþ de sûrenin Leyl Sûresi’nden sonra zikredilmesinde yeterli bir sebeptir.
619
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Peygamber’in (s.a.s.) Desteklenmesi (1.-11. âyetler) Allah Teâlâ: “Kuþluk vaktine ve sakinleþtiðinde geceye andolsun ki, Rabbin seni terketmedi ve sana darýlmadý da.” (Âyet: 1-3) buyurup, Peygamber’i (s.a.s.) terketmediðine ve vahyi geciktirmesi sebebiyle onu býrakmadýðýna dair kuþluk vaktine ve sakinleþen geceye and içti. onun için sonun (baþlangýçtan daha) iyi olacaðý garantisini verdi. Ve, ona sonunda memnun olacaðý þeyleri vereceðini va’detti. Sonra, ondan; geçmiþini; yetimliðini, okuma yazma bilmediðini ve fakirliðini hatýrlamasýný istedi. Þimdiki (yani Peygamberlikten sonraki) halini, yetimlikten sonra saliha bir eþe sahip oluþunu, okuma yazma bilmemesinden sonra þerefli bir risalete sahip oluþunu, fakirliðinin ardýndan zengin oluþunu düþünüp, halinden memnun olmasýný ve bütün bunlara þükürle karþýlýk vermesini Kendi’sine emretti. Sonra, ona nasýl þükredeceðini þu sözleriyle açýklayýp: “Öyleyse sakýn yetime kahretme, dilenciyi azarlayýp kovma, Rabb’inin nimetini anlat.” (Âyet: 4-11) buyurdu.
620
94- ÝNÞÝRÂH SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ýnþirâh Sûresi, Duhâ Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Duhâ Sûresi ise vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Ýnþirâh Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Ýnþirâh (göðsün açýlmasý, ferahlamasý) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “(Habibim) Biz senin göðsünü açýp geniþletmedik mi?” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 8 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin de amacý da, Peygamber’i (s.a.s.) desteklemek ve O’nu teselli etmektir. Böylece sûre amaç itibariyle Duhâ Sûresi’ne uymaktadýr. Bundan dolayý da ondan sonra zikredilmiþtir. Tâvûs ve Ömer b. Abdulaziz’den, her ikisinin de, bu iki sûreyi tek bir sûre olarak gördükleri rivayet edilmiþtir.
Peygamber’in (s.a.s.) Desteklenmesi (1.-8. âyetler) Allah Teâlâ: “(Habibim) Biz senin göðsünü açýp geniþletmedik mi? (Ondaki sýkýntý ve bunalýmlarý giderip, koyduðumuz ilim, hikmet ve huzurla onu rahatlatmadýk mý?)” (Âyet: 1) buyurup, risaletle (peygamberlik göreviyle) Peygamber’in (s.a.s.) göðsünü geniþlettiðini, ondan, peygamberlikten önce insanlarýn durumu ve sapýklýklarý konusundaki hayretinden 621
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
dolayý üzerine çöken aðýrlýðý kaldýrdýðýný hatýrlattý. Ve yine, peygamberlik sebebiyle onun þanýný, ününü kendinden önceki peygamberlerin üstüne yükselttiðini belirtti. Sonra; Peygamber’e (s.a.s.), kuþkusuz kavminin kendisinden yüz çevirmesinden dolayý karþýlaþtýðý her zorluðun beraberinde bir kolaylýk bulunduðunu bildirdi. Sonra; yine ona, kendisine inanmayanlarýn eziyetlerine karþý sabýrlý kýlacak þeyleri emretti. Ve: “O halde (iþlerinden) boþaldýðýnda (ibadete) dur. Rabb’ine yönel.” (Âyet: 7-8) buyurdu.
622
95- TÎN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Tîn Sûresi, Burûc Sûresi’nden sonra nazil oldu. Burûc Sûresi de Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Tîn Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Tîn (Ýncir) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “Ýncire ve zeytine andolsun” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 8 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Ýslâmýn fýtrat dini olduðunu teyid etmek, O’nu yalanlayan ve kabul etmeyerek Ýslâm’dan uzaklaþanlarý ayýplamaktýr. Bu sebeple sûre, Ýnþirâh Sûresi’ne uygun düþmektedir. Çünkü o sûre de, kavminin kendisini yalanlamasý ve O’ndan yüz çevirmeleri sebebiyle, Peygamber’i (s.a.s.) teyid etmek için inmiþtir.
Ýslâm’ýn Fýtrat Dini Oluþu (1.-8. âyetler) Allah Teâlâ: “Ýncire ve zeytine andolsun, Sînâ daðýna andolsun ve bu güvenli þehre (Mekke) andolsun ki biz insaný en güzel bir þekilde yarattýk.” (Âyet: 1-3) buyurup, insaný, baþlangýcýnda, en mükemmel akýl, din ve ilim içerisinde yarattýðýna dair bu zikredilen þeylere and içti. Ve devamla; kuþkusuz insanýn bu yaratýlýþtan inhiraf ettiðini/ uzaklaþtýðýný ifade et623
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ti. Bu sebeble de onu aþaðýlarýn en aþaðýsýna indirdiðini belirtti. Ancak dininde istikamet üzere olanlara da sýnýrsýz/kesintisiz bir mükafat olduðunu bildirdi. Sonra; insanýn bu fýtrat dininden yüz çevirmesinden dolayý da: “Hal böyle iken sana ahiret cezasýný yalanlatan nedir? Allah hâkimlerin hâkimi deðil midir?” (Âyet: 7-8) buyurarak onu kýnadý ve tehdit etti.
624
96- ‘ALAK SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Alak Sûresi, müfessirlerin çoðunluðuna göre Kur’ân’ýn ilk inen sûresidir. Diðer bir takým müfessirler de Fâtiha’nýn en evvel inen Sûre olduðu kanaatindedirler. Alak Sûresi onlara göre Fâtiha’dan sonra inmiþtir. (47)
Bu sûreye Alak (kan pýhtýsý, embriyo) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetlerinde: “Yaratan Rabb’inin adýyla oku. O insaný alaktan (kan pýhtýsý, embriyo) yarattý.” (Âyet: 1-2) buyurmuþ olmasýdýr. 19 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, gönderildiði topluma teblið görevini yerine getirmesi için Peygamber’in (s.a.s.), peygamberlik davetini ilandýr. Ki, bu da Allah’ýn (c.c.) bir önceki sûrede, insanlarý üzerinde yaratmýþ olduðunu zikrettiði dinin davetidir. Ýþte bu nedenle bu sûre, Tîn Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir.
Peygamber’in (s.a.s.) Davetini Ýlan Etmesi (1.-19. âyetler) Allah Teâlâ: “Yaratan Rabb’inin adýyla oku.” (Âyet: 1) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.), iyice öðrenmesi için önce kendisine vahyedilen tevhid 47
Bu surenin ilk beþ âyeti Kur’ân’ýn ilk inen âyetleridir. Bunda ihtilaf yoktur. Burda ihtilaf konusu olan sure’nin bütün olarak inmiþ olmasý hususudur. (Ç. N.)
625
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
çaðrýsýný okumasýný emretti. Sonra; onu insanlara teblið etmesi için tekrar okumasýný emretti. Ve, kendi sýfatlarýný zikretti. Ýlk olarak: O’nun, insaný bir kan pýhtýsýndan yaratan olduðunu ifade etti. Ýkinci olarak: O’nun en büyük kerem sahibi olduðunu belirtip, öyleki O’nun insana ihsan ettiði en önemli nimetinin de, insanýn nefsini arýtýp terbiye etmesi ve ona bilmediðini öðretmesi için, insana vermiþ olduðu okuma ve yazma nimeti olduðuna dikkat çekti. Sonra, insanýn Allah’ýn nimetine þükürle karþýlýk vermediðini, bilakis zenginliðinin onu azdýrýp þýmarttýðýný kaydetti. Ve, kuþkusuz kendisini azgýnlýðýndan dolayý cezalandýrmasý için insanýn sonunda Allah’a (c.c.) döneceðini belirtmek suretiyle de onu tehdit etti. Sonra; insanýn azgýnlýðýndan örnekler verip, onun (diðer insanlarý) Kendisine (Allah’a) dua edip namaz kýlmaktan men ettiðini ve yine insanýn Allah’ý (c.c.) inkar edip, O’nun davetinden yüz çevirdiðini belirtti. Sonra; tekrar insaný tehdit edip, kuþkusuz onu perçeminden yakalayýp, ateþe sürükleyeceðini bildirdi. O durumda kendisine yardým edecek olan yardýmcýlarýný çaðýrmasýný emreti. Ve, o yardýmcýlarýn kendisine azap etmek için Allah’ýn (c.c.) çaðýracaðý zebanilerin yanýnda hiç bir etkilerinin olamayacaðýný bildirdi. Sonra da; Peygamber’i (s.a.s.) bu (tip) insana itaatten nehyedip, davetine devam etmesini emretmek suretiyle sûreye son verdi. Ve (sûrenin sonunda): “Hayýr O’na boyun eðme, Rabb’ine secde et, yaklaþ ‘“ (Âyet: 19) buyurdu.
626
97- KADR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kadr Sûresi, Abese Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. ‘Abese Sûresi ise Habeþistan’a hicret ile Ýsrâ olayý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Kadr Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn verilmesinin sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Biz O’nu (Kur’ân’ý) Kadr gecesinde indirdik”(Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 5 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Kur’ân’ýn indiði gecenin deðerini beyan etmektir. Bu husus, Kur’ân’ýn indiriliþi için bu gecenin seçilmiþ olmasý, esasen Kur’ân’ýn önemini vurgulamak içindir. Bunun da Alak Sûresi’nde zikredilen vahyin baþlamasýyla münasebeti gizli deðildir. Ýþte bundan dolayý Kadr Sûresi Alak Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir.
Kur’ân’ýn Ýndiði Gecenin Fazileti (1.-5. âyetler) Allah Teâlâ: “Biz O’nu Kadr gecesinde indirdik.” (Âyet: 1) buyurup, Kur’ân’ý Kadir gecesinde indirdiðini bildirdi. Ve, o gecenin bin aydan daha hayýrlý olduðunu, meleklerin ve Cerail’in o sene takdir edilen iyilikleri ve kötülükleri bu gecede indireceklerini belirtti. Sonra da sûreyi: “Esenliktir O (gece), tâ tan yeri aðarýncaya kadar.” (Âyet: 5) sözüyle tamamladý. 627
98- BEYYÝNE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Beyyine Sûresi, Talâk Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Talâk Sûresi de Hudeybiye Barýþý ile Tebük Savaþý arasýnda nazil olmuþtur. Böylece Beyyine Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Beyyine (açýk kanýt) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Kitap ehlinden ve müþriklerden (hakký) tanýmayanlar kendilerine açýk kanýt gelinceye dek (halleri üzere) býrakýlacak deðillerdi (mutlaka kendilerine açýklama gelecekti).” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 8 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Kur’ân’ýn deðerini açýklamaktýr. Halbuki bir önceki sûre, Kur’ân’ýn indirildiði gecenin deðerini açýklama amaçlýydý. Ondan sonra gelen bu sûre de, bizzat Kur’ân’ýn faziletini/deðerini açýklamak için gelmiþtir.
Kur’ân’ýn Deðerini Açýklama (1.-8. âyetler) Allah Teâlâ: “Kitap ehlinden ve müþriklerden (hakký) tanýmayanlar kendilerine açýk kanýt (Kur’ân) gelinceye dek (üzerinde bulunduklarý hallerinden) ayrýlacak deðillerdi.” (Âyet: 1) buyurup, ehl-i kitab’ýn ve müþriklerin kendilerine içinde bulunduklarý durumun bozukluðuna/fesadýna da629
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ir açýk kanýt gelinceye kadar ondan ayrýlmayacaklarýný ifade etti. Ve, kuþkusuz bu açýk kanýtý da onlara, bizzat onu kendilerine okuyan Peygamber’in (s.a.s.) getirdiðini bildirdi. Bu açýk kanýtýn da içerisinde deðerli sûrelerin bulunduðu sahifeler (Kur’ân-ý Kerîm) olduðunu belirtti. Ehl-i kitab’ýn bu açýk kanýt(ýn doðruluðu) hususunda ancak, onda aleyhlerine delil bulunduktan (yanlýþ yolda olduklarýna dair aleyhlerine hüccet geldikten) sonra ihtilafa düþtüklerini beyan etti. Çünkü onlarýn o açýk kanýtta (Kur’ân’da) ibadeti yalnýz Allah için yapmalarý, namazý dosdoðru kýlmalarý ve zekatý vermelerinden baþka bir þeyle emrolunmadýklarýný belirtti. Ve, bütün peygamberlerin ümmetlerine gönderildikleri gerçek dinin de iþte bu (din) olduðunu beyan etti. Sonra; korkutma ve özendirmeye baþlayýp, o inkarcýlarýn kuþkusuz ahirette cehennem ateþinde olacaklarýný belirtti. Onlarýn kesinlikle halkýn en þerlileri olduklarýný bildirdi. Müminlerin ise kuþkusuz halkýn en hayýrlýlarý olduklarýný beyan etti. Ve: “Rabbi’leri katýnda onlarýn (müminlerin) mükafatý, altlarýndan ýrmaklar akan, içinde ebedi kýlacaklarý, Adn cennetleridir. Allah onlardan razý olmuþ, onlar da O’ndan razý olmuþlardýr. Ýþte bu (mutluluk), Rabb’inin (ikabýndan) korkanlara mahsustur.” (Âyet: 8)buyurdu.
630
99- ZELZELE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Zelzele Sûresi, Nisâ Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Nisâ Sûresi de Hudeybiye Barýþý ile Tebük Savaþý arasýnda nazil olmuþtur. Böylece Zelzele Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Yer o yaman sarsýntý (zelzele) ile sarsýldýðý zaman” buyurmuþ olmasýdýr. 8 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý iyiliðe (hayra) teþvik, kötülükten sakýndýrmadýr. Bu husus ta, bir önceki sûrenin son bulmuþ olduðu, inkarcýlarýn halkýn en þerlisi, müminlerin ise halkýn en hayýrlýsý olduklarý beyanýna uygundur. Ýþte bundan dolayý bu sûre, insanlarý müminlerin hayýrlý yoluna teþvik ve kafirlerin kötü yolundan sakýndýrmak için, Beyyine Sûresi’nden sonra gelmiþtir.
Ýyiliklere Teþvik, Kötülüklerden Sakýndýrma (1.-8. âyetler) Allah Teâlâ: “Yer o þiddetli sarsýntýyla sarsýldýðý zaman ...” (Âyet: 1) buyurup, yerin þiddetle sarsýlmasý ve içinde gizli olan þeyleri (defineleri) ortaya çýkarmasý olayýnýn gerçekleþtiði ve insanýn (þaþkýnlýk içinde) yerin bu 631
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
halinin ne olduðunu sorduðu zaman, yerin insana cevaben: Kuþkusuz bütün bunlarý kýyametin koptuðunu duyurmasý için (Rabb’inin) kendisine vahyettiðini söyleyeceðini bildirdi. Artýk o andan itibaren insanlarýn amellerini görmek için ayrý ayrý gruplar halinde (Ýlahî Divana) çýkacaklarýný belirtti. Ve: “Artýk kim zerre miktarý iyilik yapmýþsa onu görür. Ve kim de zerre miktarý kötülük yapmýþsa onu görür.” (Âyet: 7-8) buyurdu.
632
100- ÂDÝYÂT SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Âdiyât Sûresi, Asr Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Asr Sûresi de Ýnþirâh Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ýnþirâh Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Âdiyât Sûresi de ayný tarihte inmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Âdiyât (harýl harýl, soluk soluða koþan atlar) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “O harýl harýl koþanlara andolsun.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 11 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, insanýn kötülüðe meyli olduðunu açýklamak ve onu, kötülüðünden dolayý haþir gününde göreceði azaptan sakýndýrmaktýr. Ýþte bu sakýndýrmada da Zelzele Sûresi’nden kastedilen amaca bir uygunluk söz konusudur. Bu sebepten dolayý da ondan sonra zikredilmiþtir.
Ýnsanýn Kötülüðe Meyilli Oluþu (1.-11. âyetler) Allah Teâlâ: “Andolsun soluk soluða koþan(at)lara ... ki insan, Rabb’ine karþý son derece nankördür.” (Âyet: 1-6) buyurup, soluk soluða koþan savaþ atlarýna ve ondan sonra zikrettiði diðer þeylere yemin ederek: Hayýrdan kaçýnmanýn insanýn özelliðinden olduðunu ifade etti ve insanýn da bu hususta kendi nefsi aleyhine tanýk olduðunu bildirdi. Ve yine; onun, 633
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
malý çok sevdiðini, bu yüzden malýný hayýrda harcamadýðýný belirtti. Sonra, kuþkusuz Cenab-ý Hakk’ýn, insaný kabirden diriltip kaldýrdýðý ve (malýný hayýr yolunda) infak etmemesinden dolayý cezalandýrdýðý zaman; onun, bu durumunu bileceðini belirtmek suretiyle de insaný tehdit etti. Ve sûreye: “O gün, Rabbi’leri onlarýn bütün yaptýklarýndan haberdardýr.” (Âyet: 11) sözüyle son verdi.
634
101- KÂRÝ’A SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kâri’a Sûresi, Kureyþ Sûresi’nden sonra inmiþtir. Kureyþ Sûresi de Tîn Sûresi’nden sonra inmiþti. Tîn Sûresi de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda indi. Böylece Kâri’a Sûresi’nin iniþi de bu tarihe rastlamaktadýr. Bu sûreye Kâri’a (Yürekleri parçalayan felaket) adýnýn verilmesinin sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “Baþlara çarpan, yürekleri parçalayan büyük felaket.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 11 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, kýyamet günü amellerin tartýlacaðýný ispattýr. Bu yüzden sûre, ‘Âdiyât Sûresi gibi özendirme ve korkutma üslûbundadýr. Bundan dolayý da ‘Âdiyât Sûresi’ nden sonra zikredilmiþtir.
Kýyamet Günü Amellerin Tartýlmasý (1.-11. âyetler) Allah Teâlâ: “Baþlara çarpan ... ödleri patlatan büyük bela (kýyamet), nedir o büyük felaket?..” (Âyet: 1-2) buyurup, Kâri’a’nýn gerçekten en büyük felaket olduðunu bildirdi. Çünkü onun dehþet ve þiddette bütün felaketlerin üstünde olduðunu ve onun insanlarýn kabirlerden kalkýp diriltildikten sonra (insanlar ýþýk etrafýnda rast gele saða sola uçuþan kelebekler gibi korku içerisinde etrafa) daðýldýklarý gün gerçekleþeceðini bildirdi. Bu olayýn ardýndan; insanlarýn, amellerinin tartýlmasý için toplanacaklarýný, 635
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kimin amelleri (iyilikleri) aðýr gelirse onun hoþnut olacaðý bir yaþayýþ içinde olacaðý; kimin de amelleri hafif gelirse artýk onun yataðýnýn da korkunç bir uçurum olacaðýný ifade etti. Ve: “Onun (uçurumun) ne olduðunu sen nereden bileceksin? Kýzgýn bir ateþtir o.” (Âyet: 10-11) buyurdu.
636
102- TEKÂSÛR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Tekâsûr Sûresi, Kevser Sûresi’nden sonra inmiþtir. Kevser Sûresi de ‘Âdiyât Sûresi’nden sonra inmiþti. ‘Âdiyât Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda indi. Böylece Tekâsûr Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Tekâsûr (çokluk, çoklukla övünme yarýþý) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “Aldatýp oyaladý o çoklukla övünme yarýþý sizleri” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 8 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, mallar ve çocuklarla övünmeyi yasaklamak ve Kureyþ toplumunu Ýslâm davetini kabul etmekten alýkoyanýn iþte bu övünme duygusu olduðunu beyan etmektir. Bu sebeple sûre, korkutma üslubundadýr. Bu üslup, bir önceki sûrenin üslubudur. Bu sûrenin Kâri’a Sûresi’nden sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu üslup birliðidir.
Övünmenin Yasaklanmasý (1.-8. âyetler) Allah Teâlâ: “Aldatýp oyaladý sizi o çoklukla övünme yarýþý. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz (öldünüz).” (Âyet: 1-2) buyurup; insanlarý, mallarý ve çocuklarýyla övünmenin kendilerini daveti kabul etmeden alýkoyduðundan dolayý kýnadý. Sonra da, ne ile cezalandýrýlacaklarýný ilerde bilecekleri637
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ni haber vermek suretiyle onlarý tehdit edip, þayet o cezalandýrýlacaklarý þeyi yakinen, kesin olarak bilmiþ olsalar, kuþkusuz onun cehennem olduðunu göreceklerini bildirdi. Sonra tekrar, onlarý tehdit edip, kuþkusuz onu kesin olarak gözle göreceklerini belirtti. Ve: “Sonra o gün (size verilen) nimetlerden mutlaka sorulacaksýnýz.” (Âyet: 8) buyurdu.
638
103- ’ASR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý ’Asr Sûresi, Ýnþirâh Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Ýnþirâh Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil oldu. Böylece ’Asr Sûresi’nin nazil oluþu da o tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “Asra andolsun ki insan ziyandadýr.” (Âyet: 1-2) buyurmuþ olmasýdýr. 3 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, salih amel iþlemeye teþviktir. Kuþkusuz bu husus, insanlarýn mallar ve çocuklarla övünmeleri karþýlýðýnda/alternatif olarak gelmiþtir. Bundan dolayý ’Asr Sûresi, Tekâsur Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir.
Salih Amele Teþvik (1.-3. âyetler) Allah Teâlâ: “Asra andolsun ki insan ziyandadýr.” (Âyet: 1-2) buyurup, insanýn ziyanda olduðu hususunda asra and içti. -Asrdan maksat ya zamandýr, ya gecedir, ya gündüzdür, ya ikindi vakti ya da ikindi namazýdýr-. Sonra; bu hükümden: “Ýman edip, salih amel iþleyen, birbirlerine hakký tavsiye eden ve birbirlerine sabrý tavsiye eden” (Âyet: 3) insanlarý istisna etti. 639
104- HÜMEZE SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Hümeze Sûresi, Kýyâmet Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Kýyâmet Sûresi de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Hümeze Sûresi’nin nüzulü de bu tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Hümeze (Birini arkasýndan çekiþtirmek, kötülemek) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “(Ýnsanlarý) diliyle çekiþtiren, kaþ göz iþareti yapýp alay edenlerin tümünün vay haline ...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 9 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, malla böbürlenmeyi ve onun sonucu olarak insanlarý küçümsemeyi haram kýlmaktýr. Sûre, bu haliyle önceki iki sûrenin üslubuna benzemektedir. Ýþte bundan dolayý, üslup uygunluðu sebebiyle Asr Sûresi’nden sonra zikredilmiþtir.
Mallarla Böbürlenmenin Yasaklanmasý (1.-9. âyetler) Allah Teâlâ: “(Ýnsanlarý) diliyle arkalarýndan çekiþtiren, kaþ göz iþareti yapýp onlarla alay edenlerin tümünün vay haline ...” (Âyet: 1) buyurup, veyl (keder, acý) in davranýþlarý ve sözleriyle sürekli insanlarý kötüleyen bütün insanlar için olduðunu belirtti. Çünkü bunlarýn, baþkalarýnýn biriktiremediði ölçüde mal biriktirip, bundan dolayý da, biriktirdikleri mallarý 641
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sebebiyle diðer insanlara karþý böbürlendiklerini ifade etti. Sonra; onlarý Hutame’ye atmakla tehdit etti. Ve, Hutame’nin tutuþturulmuþ bir ateþ olduðunu, onun acýsýnýn tâ kalplerin derinliklerine sirayet edeceðini belirtti. Ve, O’nun (Hutame’nin) “Uzatýlmýþ sütunlar içerisinde” (Âyet: 9) onlarýn üzerlerine kilitleneceðini bildirdi.
642
105- FÝL SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Fil Sûresi, Kâfirûn Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Kâfirûn Sûresi de Mâ’ûn Sûresi’nden sonra nazil omuþtu. Mâûn Sûresi de Tekâsur Sûresi’nden sonra nazil oldu. Tekâsur Sûresi’nin nüzulü de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda gerçekleþmiþti. Böylece Fil Sûresi’nin nüzulü de o tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, sûrenin Fil sahiplerinin kýssasý hakkýnda inmiþ olmasýndan dolayýdýr. 5 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, Habeþistanlý Fil sahiplerinin Kureyþ’le Mekke’de geçen kýssasýný beyan etmektir. Bu kýssa, (ayný zamanda) Kureyþ’ten mal ve gücüne maðrur olanlara da bir ders olsun diye anlatýlmýþtýr. Bu sebeple, bu sûreyle ondan önceki sûre arasýndaki münasebet açýkça görülmektedir.
Fil Sahiplerinin Kýssasý (1.-5. âyetler) Allah Teâlâ: “Rabbinin Fil sahiplerine ne yaptýðýný görmedin mi?” (Âyet: buyurup, Fil sahiplerine, güçleriyle gururlanarak ve Mekke halkýnýn zayýflýðýna aldanarak Kabe’yi yýkmak için (Mekke’ye) yöneldiklerinde ne yaptýðýný anlattý. Onlarýn üzerlerine, birbiri ardýnca çok sayýda sürü sürü
1)
643
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kuþlar gönderdiðini, o kuþlarýn onlarýn üzerlerine, tuðla gibi piþirilmiþ, çamurdan yapýlmýþ taþlar attýklarýný bildirdi. Ve: “Nihayet (Rabb’in) onlarý, taneleri yenmiþ ekin yapraðýna çevirdi.” (Âyet: 5) buyurdu.
644
106- KUREYÞ SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kureyþ Sûresi, Tîn Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Tîn Sûresi de Habeþistan’a hicretle Ýsrâ olayý arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Kureyþ Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Kureyþ’i alýþtýrdýðý için ...”(Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 4 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, kýþýn ve yazýn yaptýklarý ticaret seyahatlerini Kureyþ’in baþýna kakmaktýr. Kureyþliler ticaret sebebiyle biriktirdikleri mallarý, taþkýnlýk sebebi yapmýþlar, mallarý hususunda Allah’a karþý üzerlerine düþeni yapmamýþlardý. Bu sebeple bu sûrenin üslubu, kendinden önceki sûrelerin üslubuyla baðlantýlýdýr. Böylece, Fil Sûresi’nden sonra zikredilmesindeki münasebet de açýkça görülmektedir. Ayrýca, bu sûre de (Fil Sûresi gibi) Kureyþ’le ilgilidir.
Kýþ ve Yaz (Ticaret) Seyahatini Kureyþ’in Baþýna Kakma (1.-4. âyetler) Allah Teâlâ: “(Eðer Allah’ýn baþka nimetlerinden dolayý O’na kulluk etmiyorlarsa hiç deðilse güven saðlayýp) Kureyþ’i alýþtýrdýðý için (O’na kulluk etsinler.)” (Âyet: 1) buyurup, onlarý kýþ ve yaz seyahatine alýþtýrdýðý için 645
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Kureyþ’e minnet etti. -Kýþ seyahati Yemen’e yaz seyahatý Þam’a yapýlýyordu.- Sonra, onlara bu beytin, Kabe’nin, Rabb’ine “Onlarý yedirip açlýktan kurtaran ve onlarý korkudan güvene kavuþturan” (Âyet: 4) Allah’a (c.c.) ibadet etmelerini emretti.
646
107- MÂ’ÛN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Mâ’ûn Sûresi, Tekâsur Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Tekâsur Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Mâ’ûn Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Mâûn (Zekat vermek, yahut basit bir þeyi emanet vermek, yardým etmek ... vb.) adýnýn veriliþ sebebi Allah Teâlâ’nýn sûrenin son âyetinde: “Onlar (Zekatý veya ev aletlerini ödünç vermek gibi) en ufak bir yardýmý bile engellerler” (Âyet: 7) buyurmuþ olmasýdýr. Mâ’ûn: Zekattýr. Ödünç verme olduðu da söylenmiþtir. Yine “Mâûn: Su, tuz, ateþ... vb. gibi (ödünç verilmesine) engel olunmasý helal olmayan þeylerdir” de denilmiþtir. Sûre, 7 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, malda cimriliði yermek ve cimrilik sýfatýyla birlikte namaz kýlmada da bir yarar olmadýðýný beyan etmektir. Bu sebeple sûre, üslup bakýmýndan kendinden önceki sûrelere benzemektedir. Kureyþ Sûresi’nden sonra zikredilmesinin sebebi de budur.
Malda Cimriliðin Yerilmesi (1.-7. âyetler) Allah Teâlâ: “Gördün mü o dini yalanlayan (adam)ý?” (Âyet: 1) buyurup, bu ifadeyle dini yalanlayaný sordu ve cevaben de: O’nun; þiddetle, 647
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
zorbalýkla yetimi itip kakan, onun hakkýný vermeyen, ya da ona yardýmý terkeden ve yoksulu doyurmaya teþvik etmeyen kiþi olduðunu belirtti. Sonra; böyle bir kötü günahla (bu þekilde) namaz kýlaný tehdit etti. Ve, öylelerin namazlarýnda riyakarlýk yaptýklarýný “(insanlara) en ufak bir yardýmý dahi engellediklerini” (Âyet: 7) belirtti.
648
108- KEVSER SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kevser Sûresi, ‘Âdiyât Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. ‘Âdiyât Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Kevser Sûresi’nin iniþi de o tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye bu adýn verilmiþ olmasýnýn sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “Kuþkusuz biz sana Kevser’i verdik.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 3 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, dinin emrini mal ve çoluk çocuða tercih etmektir. Allah Teâlâ bu sûrede; Peygamber’e (s.a.s.) din hususunda verdiklerini, Kureyþ’in birbirlerine karþý öðündüðü ve aþýrý hýrs gösterdiði, mal ve evlada tercih etmiþtir. Bunun için Peygamber’e (s.a.s.), kendisine verdiði bu nimeti hatýrlattýktan sonra, buna karþý þükür olarak namazý kýlmasýný ve kendisine daha iyisi verilmiþ bulunan o malý (Allah (c.c.) yolunda) harcamasýný emretmiþtir. Bu sûreyle Kureyþ Sûresi arasýndaki münasebet, her iki sûre arasýndaki bu zýddiyettir. Ki, yukarýda sözü geçen bu münasebetten dolayý her iki sûre arasýnda Mâ’ûn Sûresi zikredilmiþtir.
Dinin Mal ve Çocuða Tercihi (1.-3. âyetler) Allah Teâlâ: “Kuþkusuz biz sana Kevser’i verdik.” (Âyet: 1) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.) kendisine Kevser’i verdiðini hatýrlattý. -Kevser faydasý 649
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
çok olan din demektir.- Sonra; bu nimete bir þükür olarak kendisi için namaz kýlmasýný ve fakirler için kurban kesmesini emretti. Ki, önceki sûrede anlatýlan namaz kýlýp da insanlara en ufak bir iyiliði dahi engelleyenler gibi olmasýn. Sonra; Sûreyi, bu konuda Kendi’sine (Peygamber’e) verilenin (Ýslâm’ýn) O’nun adýný, malýn ve yokluðundan dolayý Kureyþ’in kendisine ebter (nesli kesik) dediði çocuðun dahi ölümsüzleþtiremediði ölçüde ölümsüzleþtireceðini beyan etmek suretiyle bitirdi. Ve: “Kuþkun olmasýn ki asýl soyu kesik, sana kin tutup dil uzatanýn kendisidir.” (Âyet: 3) buyurdu.
650
109- KÂFÝRÛN SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Kâfirûn Sûresi, Mâ’ûn Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Mâ’ûn Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Kâfirûn Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Kureyþ’ten bir grup Peygamber’e (s.a.s.) gitmiþler ve O’na: “Gel sen bizim dinimize tabi ol, biz de senin dinine tabi olalým” demiþlerdi. Bunun üzerine onlarýn hakkýnda bu sûre nazil olmuþtur. Sûreye Kâfirûn(Kâfirler) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “De ki: Ey kafirler, ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 6 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, önceki sûrelerin her türlü metodu kullanarak kafirleri imana davetinin ardýndan, onlarla bir mütareke(ateþkes)dir. Binaenaleyh bu sûre, bundan önce zikredilen sûrelerin sonucu gibidir. Bu sûrenin önceki sûrelerden sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu husustur.
Kâfirlerle Mütareke (1.-6. âyetler) Allah Teâlâ: “De ki: Ey kafirler, ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem ...” (Âyet: 1-2) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.) kafirlere; Kendisi’nin onlarýn taptýklarýna ibadet etmeyeceði ve onlarýn da kendisinin ibadet et651
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
tiðine ibadet etmeyeceklerini haber vermesini emretti. Ve, bunu pekiþtirmek için de bu cümleyi iki defa tekrarladý. Sonra: “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” (Âyet: 6) buyurarak sûreyi tamamladý.
652
110- NASR SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Nasr Sûresi, Tevbe Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Kur’ân-ý Kerîm’in Medine’de inen en son sûresidir. Veda haccýnda Mina’da inmiþtir. Böylece Nasr Sûresi’nin nüzulü de hicretin onuncu yýlýnda gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu olay Peygamber’in (s.a.s.) davetini tamamlayýp, insanlarýn bölük bölük Allah’ýn dinine girmeye baþladýklarýndan sonra olmuþtur. Bu sûreye Nasr (yardým) adýnýn verilmesinin sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “Allah’ýn yardýmý ve fetih geldiðinde ...” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 3 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, önceki sûrede kafirlerle mütareke(ateþkes)nin ardýndan, (müminlere) yardýmý ve insanlar arasýnda dinin yayýlacaðýný va’detmektir. Bu sûrenin önceki sûreden sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu hususdur.
Yardým (Zafer) ve Dinin Yayýlmasýný Va’d (1.-3. âyetler) 1)
Allah Teâlâ: “Allah’ýn yardýmý (zaferi) ve fetih geldiði zaman ...” (Âyet: buyurup, Peygamber’e (s.a.s.) yardým (zafer), fetih ve insanlar arasýnda 653
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
dinin yayýlmasýný va’detti. Kendisi’ne olan bu ihsanýndan dolayý Allah’a þükretmek ve kendisinden sadýr olmuþ olan (hata vb.) þeylerden dolayý O’nun affýný celbetmek için, Allah’ý (c.c.) tesbih etmesini ve O’ndan kendisini baðýþlamasýný dilemesini emretti. Ve: “Çünkü O, tevbeyi kabul edendir.” (Âyet: 3) buyruðuyla sûreye son verdi.
654
111- MESED SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Mesed Sûresi, Fâtiha Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Fâtiha Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Mesed Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Sûreye Mesed (Hurma lifi) adýnýn verilmesinin sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin sonunda: “Boynunda hurma lifinden bir ip olacaktýr.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 5 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, önceki sûrede müminlere yardým va’dinin ardýndan, kafirleri de helak ile korkutmaktýr. Bu sûrenin, Nasr Sûresi’nden sonra zikredilmesinin sebebi de iþte bu husustur.
Kâfirlerin Helâkla Korkutulmasý (1.-5. âyetler) Allah Teâlâ: “Elleri kurusun Ebû Leheb’in ...” (Âyet: 1) buyurup, Ebû Leheb’i malýnýn ve canýnýn helakýyla korkuttu. -Ebû Leheb’ten maksat, mallarýnýn ve servetlerinin, kendilerini Peygamber’in (s.a.s.) davetine icabet etmeden (Ýslâm’ý kabul etmekten) alýkoyduðu bütün kafirlerdir-. Sonra; kuþkusuz onun malýnýn, kendisine va’dedilen azaptan hiç bir þeyi ondan savamayacaðýný ve onun, helakýndan sonra ke655
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
sinlikle ahirette ateþe gireceðini, onun eþinin de “Boynunda hurma lifinden bir ip olduðu halde.” (Âyet: 5) cehennemin odun hamalý olacaðýný belirtti.
656
112- ÝHLÂS SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Ýhlâs Sûresi, Nâs Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Nâs Sûresi de Felak Sûresi’nden sonra nazil oldu. Felak Sûresi de Fil Sûresi’nden sonra nazil olmuþtu. Fil Sûresi’nin nüzulü de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda gerçekleþmiþti. Böylece Ýhlâs Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Ýhlâs (Dini halis yapmak, þirk bulaþýklarýndan temizlemek) adýnýn veriliþ sebebi, sûrede dinin sýrf Allah Teâlâ için yapýlmasýnýn istenmesinden dolayýdýr. 4 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, müminlere yardým, kafirlere de helak va’dinin ardýndan, dini sýrf Allah’a (c.c.) tahsis etmektir. Ýhlâs Sûresi’nin Nasr ve Mesed Sûresi’nden sonra zikredilmesindeki münasebetin sebebi de iþte bu husustur.
657
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Dini Yalnýz Allah’a Has Kýlmanýn Ýstenmesi (1.-4. âyetler) Allah Teâlâ: “De ki: Allah birdir.” (Âyet: 1) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.), dini yalnýz Allah’a (c.c.) has kýlmasýný ve, O’nun Zâtýnda tek olduðunu, her þeyin ve herkesin üstünde olduðunu, yarattýklarýndan hiçbirinin kendisine benzemediðini; “Ne doðurmuþ ve ne de (baþkasý tarafýndan) doðurulmuþ olmadýðýný, hiç kimsenin O’nun dengi ve benzeri olmadýðýný.” (Âyet: 3-4) bütün insanlara ilan etmesini emretti.
658
113- FELAK SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Felak Sûresi, Fil Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Fil Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Felak Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Felak adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin baþlangýcýnda: “De ki: Felak’ýn Rabb’ine sýðýnýrým.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. -Felak: Sabah demektir. Çünkü gece ondan yarýlýp ayrýlýr-. Sûre, 5 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý, yaratýklarýn þerrinden sýðýnmaya yalnýz Allah Teâlâ’nýn mahsus ve müstahak olduðunu bildirmek ve yaratýklarýn þerrinden sýðýnmayý O’na tahsis etmektir. Bu durum da, Ýhlâs Sûresi’nin ifade ettiði dini yalnýz Allah’a ait kýlýp, O’na tahsis etme çerçevesine girmektir. Ýþte bundan dolayý bu sûrenin üslubu Ýhlâs Sûresi’nin üslubuyla çakýþmaktadýr. Ondan sonra zikredilmesinin sebebi de budur.
Yaratýklarýn Þerrinden Yalnýz Allah’a (c.c.) Sýðýnýlacaðý (1-5. âyetler) Allah Teâlâ: “De ki: Sabahýn Rabb’ine sýðýnýrým.” (Âyet: 1) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.), bütün yaratýklarýnýn þerrinden sýðýnmayý, Allah’a (c.c.) tahsis etmesini emretti. Ve, bunlardan sadece üçünü, özellikle belirtti: (Ka659
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
ranlýðý) bastýrdýðýnda gece. Muska yapma esnasýnda ip düðümlerine üfüren üfürükçü sihirbaz kadýnlar. Baþkalarýnýn sahip olduklarý nimetlerin yok olmasýný temenni eden hasetçi. Allah Teâlâ þöyle buyurdu: “Karanlýðý çöktüðü zaman gecenin þerrinden, düðümlere üfleyip tüküren büyücü kadýnlarýn þerrinden ve haset ettiði zaman hasetçinin þerrinden (Felak’ýn Rabb’ine sýðýnýrým. de.)” (Âyet: 3-5)
660
114- NÂS SÛRESÝ
Nüzul Tarihi ve Adý Nâs Sûresi, Felak Sûresi’nden sonra nazil olmuþtur. Felak Sûresi de vahyin baþlangýcý ile Habeþistan’a hicret arasýnda nazil olmuþtu. Böylece Nâs Sûresi’nin nüzulü de ayný tarihte gerçekleþmiþ olmaktadýr. Bu sûreye Nâs (Ýnsanlar) adýnýn veriliþ sebebi, Allah Teâlâ’nýn sûrenin ilk âyetinde: “De ki: Ýnsanlarýn Rabb’ine sýðýnýrým.” (Âyet: 1) buyurmuþ olmasýdýr. 6 âyettir.
Amacý ve Tertibi Bu sûrenin amacý da, (her türlü kötülükten) yalnýz Allah’a (c.c.) sýðýnýlacaðýný beyan etmektir. Bir önceki sûrede, hastalýk vb. gibi bedenî kötülüklerden yalnýz Allah’a (c.c.) sýðýnýlacaðý, O’ndan baþkasýna sýðýnýlmayacaðý dile getirilmiþti. Bu tür kötülükler insanlarýn birbirlerine yapmýþ olduklarý kötülüklerdendir. Bu sûre ise, günahlara karþý yanýlmadan, sapýtýp günah iþlemeden, aldatýlýp yanýltýlmadan da yalnýz O’na sýðýnýlacaðýnýn beyaný hususundadýr. Ki, bu tür saptýrma da cin ve insan þeytanlarý tarafýndan yapýlmaktadýr. Bu sûrenin Felâk Sûresi’nden sonra zikredilmesinin sebebi de iki sûre arasýnda bulunan bu yakýnlýktýr. Kur’ân-ý Kerîm, Fâtiha Sûresi’nde Allah’a (c.c.) hamd ile baþlamýþ, bu iki sûrede de O’na sýðýnmakla son bulmuþtur. Hamd baþlangýca, sýðýnma da sonuca uygundur.
661
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Ayartýlýp Aldatýlmanýn Þerrinden Yalnýz Allah’a (c.c.) Sýðýnýlacaðý (1.-6. âyetler) Allah Teâlâ: “De ki: Ýnsanlarýn Rabb’ine sýðýnýrým.” (Âyet: 1) buyurup, Peygamber’e (s.a.s.), sinsi vesvesecinin, takrar tekrar insana vesvese verenin þerrinden sýðýnmayý yalnýz Allah’a tahsis etmesini emretti. O (vesvese veren) nun: “Cinlerden ve insanlardan.” (Âyet: 6) insanlarýn göðüslerine vesvese verenler olduðunu belirtti.
662
BÖLÜMLERE AYRILMIÞ MUSHAF
Bu kitabýmýn -(en-Nazmu’l-fennî fi’l-Kur’ân)- faydasý (semeresi) bölümlere (bablara) ayrýlmýþ mushafýn ortaya çýkmasý olacaktýr. Onun ortaya çýkýþý da mushafýn tertibinde büyük bir yenilik olacaktýr. Herhangi bir yeni düzenleme yapýlmaksýzýn üzerinden yüzlerce yýllar geçtikten sonra, mushafta böyle bir çalýþma yapmanýn zamaný kuþkusuz gelmiþtir. Kur’ân-ý Kerîm hala birinci hicri asrýn ortalarýnda ulaþtýðý þekil noktasýnda durmaktadýr. Halbuki o kýsa süre içerisinde, her ne kadar Kur’ân-ý Kerîm’in metninde herhangi bir deðiþiklik ve tebdilat asla söz konusu olmasa da, Kur’ân-ý Kerîm’de, O’nun þeklini halden hale dönüþtüren yenilikler yapýlmýþtý. Çünkü Kur’ân-ý Kerîm’in metni deðiþtirilemez ve bozulamaz. O, bu bakýmdan, Kur’ân’dan önce indirilen kitaplarýn baþýna gelenlerden münezzehtir. Zira Allah Teâlâ bizzat kendisi O’nu koruyacaðýný va’dedip Hicr Sûresi 9. âyette: “Kuþkusuz Kur’ân’ý biz indirdik ve kuþkusuz O’nu koruyacak da biziz.” buyurmuþtur. O’nun va’di haktýr, va’dinde asla deðiþiklik söz konusu deðildir. Çünkü alemde bulunan her þey O’nun dilemesi ve kudretiyle olmaktadýr. Yapýlan bu yenilikler, yalnýz Kur’ân’ýn þekli üzerinde olmuþtur. Hiç þüphesiz salih seleflerimiz o yeniliklerin yapýlmasýný iktiza eden sebeplere icabet etmiþler, o sebepler karþýsýnda donup kalmamýþlardýr. Nitekim onlarýn halefleri zamanlarýnýn sebepleri/icaplarý karþýsýnda donup kalmýþlardýr. Ve bu yüzden de Kur’ân’ýn tertibi o uzun zaman zarfýnda onlarýn yapmýþ olduðu noktada kalmýþtýr. Kur’ân’ýn tertibinde o kýsa zamanda meydana gelen yenilikler gibi hiç bir yenilik yapýlmamýþtýr. 663
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
Þüphesiz Peygamber (s.a.s.) öldüðünde Kur’ân-ý Kerîm bir yerde (bir kitapta) toplanmamýþtý. Sûrelerin tertibi de þimdi gördüðümüz þekilde deðildi. Bilakis insanlarýn ezberlerinde ve hurma dallarý, kemik, deri parçalarý ... vb. gibi þeylere yazýlmýþ olarak daðýnýk haldeydi. Kur’ân’ýn toplanmasýndan sonra adlandýrýldýðý mushaf ismi de o zaman henüz yoktu. elHattâbî bunun sebebi hakkýnda þöyle demektedir: Peygamber (s.a.s.) Kur’ân’ý Mushafta toplamadý. Çünkü O (s.a.s.) Kur’ân-ý Kerîm’in bazý hükümlerini ya da tilavetini neshedecek âyetlerin gelmesini bekliyordu. Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) halifeliði döneminde Yemâme Savaþý olunca Hz. Ömer O’na geldi ve þöyle dedi: Yemâme Savaþýnda, savaþ Kur’ân hafýzlarýný alýp götürdü. Ben savaþýn bütün bölgelerde hafýzlarý alýp götürmesinden, bu yüzden de Kur’ân’ýn bir çoðunun yok olmasýndan korkuyorum. Ve ben, Kur’ân’ýn toplanmasýný emretmeni uygun görüyorum. Ebû Bekir O’na þöyle cevap verdi: Resulullah’ýn (s.a.s.) yapmadýðý bir þeyi biz nasýl yaparýz? Ömer: Yemin ederim ki bu hayýrlý bir iþtir, dedi. Ve Ömer Ebû Bekir’e bu konuda müracaatý sürdürmeye devam etti. Sonunda Allah Hz. Ebû Bekir’e bu iþi sevdirdi. Zeyd b. Sabit’i getirtti ve O’na þöyle dedi: Sen, þüphesiz güvendiðimiz akýllý bir gençsin. Peygamber’e (s.a.s.) vahiy katipliði yapýyordun, Kur’ân’ý araþtýr ve O’nu bir araya topla. Bunun üzerine Zeyd hurma yapraklarý, kemikler ve insanlarýn ezberlerinden Kur’ân âyetlerini sayfalarda topladý. Topladýðý sayfalarý götürüp Ebû Bekir’e teslim etti. Bunlar, vefat edinceye kadar Hz. Ebû Bekir’in yanýndaydý. Sonra hayatta iken Hz. Ömer’in yanýndaydý. Ondan sonra Hz. Ömer’in kýzý Hafsa’nýn yanýnda kaldý. Ona ne ad verecekleri hususunda istiþarede bulundular. Bazýlarý O’na sifr (kitap) adýný vermeyi istediler. Sifr, Yahudilerin kitaplarýna verdiði bir isim olduðu için bu görüþ reddedildi. Onu sevmediler, kerih gördüler. Bazýlarý da þöyle dediler Habeþistan’da böyle bir þey gördük ona Mushaf adýný veriyorlar. Bunu benimsediler ve böylece toplanan Kur’ân’a Mushaf adýný vermede görüþ birliði saðladýlar. Ýþte bu çalýþma, Mushaf ’ýn tertibinde ve adlandýrýlmasýnda yapýlan ilk yenilik oldu. Sonra; insanlar Hz. Osman zamanýnda Kur’ân’ýn kýraatýnda (okunu664
Bölümlere Ayrýlmýþ Mushaf
þunda) ihtilafa düþtüler, öyle ki, öðrenciler ve öðreticiler Medine’de birbirleriyle kavga ettiler. Çünkü, onlar (öðrenciler) Kur’ân’ý serbestçe istedikleri gibi kendi lehçeleriyle okuyorlardý. Bu durum Osman’a iletilince onlarý toplayýp þöyle dedi: Bence, O’nu yalanlýyorsunuz ve O’nda lahn (okunuþ hatasý) yapýyorsunuz! Kim benden uzaklaþýp ayrýlýrsa daha fazla yalanlar ve daha çok lahn (hata) yapar. Ey Muhammed’in (s.a.s.) ashabý; toplanýn, insanlara bir rehber (kitap) yazýn. Bunun üzerine Kureyþ’ten ve Ensar’dan 12 kiþi toplandýlar. Ömer’in evinde bulunan sayfalarý getirttiler. O’nu yalnýz Kureyþ lehçesine göre yeniden yazdýlar; çünkü Kur’ân onlarýn (Kureyþ’in) lehçeleriyle inmiþti. Sonra, baþlangýçtaki sýkýntý ve zorluðu ortadan kaldýrmak için, Kur’ân’ýn diðer kabilelerin lehçeleriyle de okunmasýna cevaz verildi. Bu ihtilaf sona erince, o cevaza ihtiyacýn artýk ortadan kalktýðý görüldü; bu yüzden tek bir lehçeyle yazýlmasýyla yetinildi. Bu da, Mushaf ’ýn yazýlmasýnda gerçekleþtirilen ikinci yenilik oldu. Sonra, Ýslâmdan sonra Araplarýn baþka milletlerle karýþmalarý sonucu Arap Dili bozuldu. Dilde ve Kur’ân’ýn okunuþunda lahn (hata) ve tahrif ortaya çýktý. Çünkü müslümanlar Kur’ân’ý çok azý müstesna, noktasýz ve harekesiz yazýyorlardý. Kendi dilleriyle yazýlmýþ olan Kur’ân metnini bildiklerine güvendiklerinden ve lafýzlarýn/kelimelerin okunuþunda az bir iþaretle yetindiklerinden dolayý ilk baþlarda böyle yapýyorlardý. Dilde bozulma ortaya çýkýnca müslümanlar Kur’ân lafýzlarýnýn da tahrife uðramasýndan korktular. Bunun üzerine Tabiîn’den Ebul-Esved ed-Duelî (ölm. 69/688) Mushaf ’a, yazýlan yazýdan daha deðiþik renkli yazýyla bazý iþaretler koydu. Üstün iþareti olarak harfin üzerine bir nokta esre iþareti olarak harfin altýna bir nokta ve ötre iþareti olarak da harfin sol tarafýna bir nokta koydu. Tenvini iki nokta olarak gösterdi. Bu ilk çalýþma Hz. Muaviye devrinde olmuþtu. Ki bu da Mushaf ’ýn yazýmýndaki üçüncü yenilik olmuþtur. Sonra Nasr b. Asým ve Yahya b. Ya’mar, birbirlerine benzeyen harflerin birinin diðerinden iyice ayýrdedilebilmesi için Mushaf ’ýn yazýlmýþ olduðu mürekkebin aynýsýyla harflerin noktalarýný koydular. Bu iki zat Ebu’l-Esved ed-Duelî’nin öðrencileri idiler. Bu iþi Haccac b. Yusuf es-Sa665
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
kefî’nin emriyle, ‘Abdulmelik b. Mervân zamanýnda yaptýlar. Ki, iþte bu da Mushaf ’ýn yazýmýndaki dördüncü yenilik oldu. Sonra, Halil b. Ahmed (ölm.174/789) þu anda kullanýlan harekeyi icad etti. Çünkü harfleri birbirinden ayýrmak için konulan, harflere ait asýl noktalar, hareketlerini göstermek için konulan noktalarla birbirlerine benziyorlardý. Bunlarý farklý mürekkeple yazmak da zor ve zaman kaybý idi. Bunun üzerine Halil ötreyi harfin üstüne konulan küçük bir “vav”, üstünü “elif ” ve kesreyi de “ye” olarak gösterdi. Þeddeyi þin harfinin baþý, sükunu “hý” harfinin baþý ve kati hemzeyi de “ayýn” harfinin baþýyla gösterdi. Sonra, bunlarda bazý kýsaltma ve ilaveler yapýlarak bugün bilinen þekline ulaþýldý. Ýþte bu da Mushaf ’ýn yazýmýnda yapýlan beþinci yeniliktir. Sonra; Mushaf ’ýn yazýmý bu noktada durdu. Haþiyesine Kur’ân’ýn otuz cüzünü, altmýþ hizbini ve cüzlerinin dörtte birini gösteren iþaretler dýþýnda hiç bir þey yapýlmadý. Ki, bu da faydasý az ve yetersiz bir çalýþmadýr. Bundan vazgeçip, Kur’ân’ýn haþiyesine sûrelerin konularý itibariyle kaç kýsma ayrýldýklarýný gösteren açýklamalarýn konulmasý gerekmektedir. Ki, böylece Kur’ân okuyucusu Kur’ân sûrelerinden her sûrenin amacýnýn ne olduðunu öðrensin. Konunun nerede baþlayýp nerede bittiðini bilsin. Böylece sûreler tertipli ve birbirinden ayrýlan kýsýmlara ayrýlýr, bu sebeple Kur’ân-ý Kerîm de, insanlar tarafýndan telif edilen beþerî kitaplar gibi bölümlere ayrýlmýþ olur. Ve insanlara manalarý uyumlu ve yapýsý itibariyle muntazam bir halde görünür. Böylece de hiç bir kimse sûreleri, anlam bakýmýndan ve yapý itibariyle uyumlu olmaktan ve intizamdan yoksun sanamaz. Bu çalýþma, bunun yanýnda, okuyucunun okuduðuna dikkatini çekip, onu okuduðunu anlamaya da yöneltecektir. Bu sebeple insanlarýn Kur’ân’ý anlamadan okuma alýþkanlýðý da ortadan kaldýrýlmýþ olacaktýr. Ki, bu tür (anlamadan) okuyuþ esasen insanlara hiç bir yararý olmayan bir okuyuþtur. Kur’ân’ýn asýl iniþ sebebine de uygun deðildir. Kur’ân’ýn iniþ sebebi insanlara yol göstermedir. (O da Kur’ân’ý anlamakla olur.) Kuþkusuz, Kur’ân’ýn bize de etki edebilmesi için, bize tesir edebilmesi ve atalarýmýzýn yararlandýðý gibi Kur’ân okumadan yararlanabilmemiz için bu kötü alýþkanlýðý ortadan kaldýrma zamaný gelmiþtir. 666
Bölümlere Ayrýlmýþ Mushaf
Ýþte bu sebeple bölümlere ayrýlmýþ Mushaf, Mushaflar tarihinde büyük bir yenilik olacaktýr. Mushaflarý, eskiden âyetleri biraraya getirmede harcanan aralýksýz çabalarýn zorunlu kýldýðý edebî bir düzen içerisinde ortaya çýkaracaktýr. Netice itibariyle de bu sayede Kur’ân’ýn manasýnýn ve yapýsýnýn birbiriyle uyumlu olduðu ortaya çýkacak, Kur’ân’ýn; nazmýna/ tertibine dil uzatan ve O’nun manalarýnýn birbiriyle uyumsuz, cümlelerinin düzensiz olduðunu iddia edip, O’nu yeniden düzenlemeye çaðýran bazý batýlý alimlerin iddialarýnýn aksine, Kur’ân’ýn manalarýnýn birbirleriyle uyumlu, þekil itibariyle muntazam bir kitap olduðu ortaya çýkacaktýr. Binaenaleyh “en-Nazmul-fennî fi’l-Kur’ân” adlý bu eserimiz de olduðu gibi Kur’ân sûrelerinin bölümlere ayrýlmasý hususundaki bu çaðrýya icabet etmemiz gerekir. Nitekim, salih selefimiz de, asýrlarýndaki her ciddi çaðrýya icabet etmiþlerdir. Kur’ân’ý Peygamber (s.a.s.) devrinde olduðu gibi daðýnýk halde býrakmamýþlardýr. O’nu harekesiz ve noktasýz bir halde, olduðu gibi koymamýþlardýr. Bilakis O’nu bir Mushafta toplamýþlar, O’na hareke ve nokta koymuþlar ve bize Mushaflarýn yenilenmesini mecbur eden her zorunluluk karþýsýnda izleyeceðimiz güzel bir gelenek ortaya koymuþlardýr. Artýk bizi zamana uyum saðlamadan alýkoyan, bizi uzun asýrlar boyu çaðýn gerisinde býrakan bu donukluðu terkedelim, çünkü bizler bu sebeple, sonunda yaþadýðýmýz asrýn insanlarýndan sayýlmaz olduk. Ancak görmezlikten gelerek ve (neyse sizi de bu asrýn insanlarýndan sayalým!) gibi bir hoþgörü sayesinde bu zamanýn insanlarýndan sayýlýr hale geldik. Yenilik hususunda geniþ adýmlarla yürüyelim, bu konuda kaybettiðimiz mesafeyi telafi edelim, açýðýmýzý kapatalým ve yaþadýðýmýz çaða uyum saðlayalým. Çaðýn insanlarý arasýnda yaþayalým. Ýlk seleflerimizde, bizim için bu güzel örnek ve bu uygun davranýþ biçimi vardýr.
667
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
668
//////
669
EDEBÎ MESAJ KUR’ÂN
670
//////
671