ARİF TEKİN Bilinmeyen Yönleriyle
Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)
ARİF TEKİN KİMDİR? Diyarbakır ili, Kulp (Pasur) ilçesi G a g v a s K ö y ü ' n d e d o ğ d u . K ö y ü n d e okul olmadığı için Arap grameri üzerine m e d r e s e tah siline başladı. Bu öğrenimi yıllarca sürdü. Arapçanın temel ku rallarını (Nahiv-Sarf) kavradıktan sonra kendi çabasıyla İslami bilimler hakkında araştırmalarını sürdürdü. Bu arada babasından Latin harfleri öğrenip Türkçesini de geliştirdi. İlk, orta ve İ m a m Hatip Lisesi diplomalarını okul dışından aldı. İnönü Üniversite si Matematik b ö l ü m ü n ü kazandı; ancak ailevi sorunları nedeniy le vazgeçti. D a h a sonra bu kez İzmir 9 Eylül İlahiyat'ı kazandı ve buradan 1994'te m e z u n oldu. Anadili Zazacadır. Kendini bil di bileli 7 sülaleye kadar hem anne, h e m de baba tarafı Sünni-Şafii m e z h e b i n e bağlıdır. Yazarın, "Kur'an 'ıh Kökeni" ÜĞ\\ ilk kitabı, 1999 Turan Dur sun Araştırma
Ödülü'ne
layık
görüldü.
Kur'an'ın
Kökeni,
K u r ' a n ' d a Kadın v e Hz. M u h a m m e d ' i n H a n ı m l a r ı , K u r ' a n ' d a Allah, S u m e r l e r ' d e n İ s l a m ' a Kutsal Kitaplar ve Dinler adlı ya pıtları Berfin yayınlarında basılmıştır.
Bu çalışmamı, rin
insanlık
birer mitolojik
noğlunun
bunlarla
rafından
yönetilmesi
yolda
mücadele
ithaf
ediyorum...
"Din
tüm dinle
için didinen,
düşünce değil;
oldukların;! ancak
gerekliğine
yürüten
tüm
ve
inanan duyarlı
ve
kötü şeyler yapabilmesi için
ta bu
insanlara
olmasa da iyi insanlar iyi şeyler,
sanlar da kötü şeyler yapar. Ancak
insa
kendisi
kötü in
iyi insanların
din gereklidir.
"No-
bel ödülü sahibi fizikçi Steven Weinberg (1933)
IÇINDEKILER
ÖNSÖZ BİRİNCİ BÖLÜM K U R ' A N ' ı N MIMARı
15
a) Kabe Temelinden Çıkan Belgeler
15
b) Zeyd bin Sabit'in Süryaniee Öğrenmesi
20
c) Halife Ö m e r ' i n Düşündürücü Açıklamaları
26
d) Hz. M u h a m m e d ' i n İntihara Kalkışma Nedenleri
35
e) O G ü n k ü Ünlü Şairlerin K u r ' a n ' d a k i İzleri
41
İKİNCİ B Ö L Ü M HZ. M U H A M M E D OKURYAZAR M ı Y D ı ?
58
a) Hz. Muhammed Ümmiydi D e m e k N e Anlama Gelir
58
b) Hz. M u h a m m e d ' i n Okuryazar Olduğuna İlişkin Somut Kanıtlar
66
c) K u r ' a n ' d a k i Yazını Yanlışları
78
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM HZ. M U H A M M E D ' I N VAHIY KÂTIPLERI
88
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM K U R ' A N ' A GÖRE K U R ' A N E V R E N S E L M I Y D I ?
. . . .108
BEŞİNCİ BÖLÜM K U R ' A N T N KITAP H A L I N E GETIRILMESI
112
a) K u r ' a n ' ı n Ebubekir Z a m a n ı n d a Kitap Haline Getirilmesi
.118
b) O s m a n Z a m a n ı n d a k i Farklı K u r ' a n Nüshaları
122
c) K u r ' a n ' ı n O s m a n Z a m a n ı n d a Kitap Haline Getirilmesi . .131
d) K o m i s y o n Üyeleri Hakkında Bir Özet
135
e) K u r ' a n ' ı İyi Bilenler K o m i s y o n a Alınmıyor
157
f) E b u b e k i r ' l e O s m a n ' ı n Nüshaları Arasındaki Fark
158
g) K u r ' a n Yazımı Sırasında Gözden Kaçan Çarpıcı Bir Olay
.164
ALTINCI B Ö L Ü M HZ. O S M A N ' ı N K U R ' A N N Ü S H A S ı N A TEPKILER . .167 a) Abdullah bin M e s u t ' t a n Ağır Suçlamalar
168
b) Übey b. K a ' b ' ı n Çıkışı
178
YEDİNCİ BÖLÜM T Ü M AYETLER K U R ' A N ' A YAZıLDı M ı ?
181
a) Recim Cezasıyla İlgili Ayet K u r ' a n ' d a Yok
183
b) Sütkardeşliğiyle İlgili Ayet K u r ' a n ' a Yazılmamış
191
c) Kıır'an Harfleriyle İlgili Çarpıcı Açıklamalar
193
d) Hz. Ayşe'nin Önemli Sözleri
195
e) Übey bin K a ' b ' ı n Anlattıkları
199
1") Mezhep Liderlerinden Çarpıcı Sözler
200
g) İbn-i Şihab Z ü h r i ' n i n Önemli Açıklaması
203
h ) E ş ' a r i ' y e G ö r e K u r ' a n ' a Yazılmayan Sureler Var i) Hüzeyfe'nin Önemli Açıklaması
. . . . . .203 205
SEKİZİNCİ BÖLÜM HZ. ALI'NIN K U R ' A N N Ü S H A S ı N A NE OLDU?
206
a) Maide Suresi 67. Ayetinin Hz. Ali'yle İlişkisi
210
b) Hz. Ali'nin M e y d a n Okuması
211
DOKUZUNCU BÖLÜM DEĞIŞIK M U S H A F L A R ı N IMHA EDILMESI
215
a) Mervan Niçin Hafsa'nın M u s h a f ' ı m Yaktı
215
b) Zalim H a c c a c ' ı n K u r ' a n ' a Müdahalesi
217
c) Süyuti Kaynaklarında Konuya İlişkin Bilgiler
219
ONUNCU BÖLÜM K U R ' A N ' D A NASIH V E M E N S U H
233
ON BİRİNCİ BÖLÜM K U R ' A N ' D A K I Y A B A N C ı KELIMELER
264
a) İbranice Kelimeler
270
b) Süryanice Kelimeler
274
c) Farsça Kelimeler
278
d) Habeşçe Kelimeler
282
e) Nebatice Kelimeler
288
f) Berberice/Kıptıce Kelimeler
291
g) Rumca Kelimeler
294
h) Diğer Dillerden Kelimeler
296
O N İKİNCİ B Ö L Ü M I S L A M ' D A GÖZ A R D ı E D I L E N GERÇEKLER
303
a) İnsanların Kol ve Bacaklarının K e s i l m e Meselesi
303
b) M ü s l ü m a n l a r H z . H a m z a ' y ı N e d e n Seviyorlar
331
c) Yoksulluk Yüzünden Evlenemeyenlere Kur'an Formülü
. .334
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM K U R ' A N G Ö Z Ü Y L E T E V R A T ' ı N INIŞ BIÇIMI
339
SONSÖZ
345
YARARLANıLAN KAYNAKLAR
346
ÖNSÖZ
Ş i m d i y e kadar yayınlanan kitaplarımda genelde K u r ' a n ' ı n k ö k e n i ve içeriği ü z e r i n d e d u r d u m . Bu ç a l ı ş m a m d a yine K u r ' a n ' ı n köken ve içeriğiyle ilgili yeni bazı bilgiler sunacağım, yanı sıra M u h a m m e d ' i n okuryazar olduğu, onun vahiy kâtipleri nin olmadığı konusu üzerinde d u r a c a ğ ı m . Yine K u r ' a n ' d a k i bil gilere göre K u r ' a n ' ı n evrensel olmadığı; ancak o coğrafyada ya şayan ve Arapça bilenleri ilgilendirdiği konusunu işleyeceğim. Ayrıca Nasih-Mensuh hadisesine açıklık getireceğim. Bir de Şeytan ayetleri hakkında kısa ve öz bir bilgi s u n a c a ğ ı m . K u r ' a n ' d a Arapça olmayan kelimeler hakkında bir b ö l ü m aça cağım ve en önemlisi de bugün elimizde bulunan K u r ' a n ' ı n , ilk başta kitap haline getirilmesi aşamaları anlatacağım. Bu a ç ı k l a m a m a bakılarak, 'Şu an varolan Kur'an, Hz. Mııhammed'e gelen Kur'an'ın aynısı mıdır?'şeklinde bir soru yönellilebilir. Hayır, kesinlikle böyle bir şey söz konusu değildir: İslami kaynaklardaki bilgiler gösteriyor ki, şu an var olan ve ha life O s m a n z a m a n ı n d a kitap h a l i n e getirildiği s ö y l e n e n K u r ' a n ' ı n , Hz. M u h a m m e d ' i n K u r ' a n ' ı ile ilgisi yoktur. Bu, an cak ve ancak bir derlemedir. Bununla ilgili önemli ve çarpıcı bil giler var; onları kitapta takdim e d e c e ğ i m . Acaba bu kutsal dinler denen ve ağırlıklı olarak eski mitolo jilerden oluşan, biraz da Musa, İsa, M u h a m m e d peygamberlerin o günkü siyasetlerini içeren yasalarını rafa kaldırıp kendi siste mimizi k e n d i m i z kursak dünyanın sonu mu olacak? Elbette her yönüyle daha iyi olacak. Ancak bunu söylerken, sakın yaratıcıyla dinleri aynı kefede değerlendiriyorum anlamı ortaya çıkmasın. Tanrı olayıyla, ona mal edilen dinler birbirlerinden bağımsız iki 11
konudur. D a h a net bir ifadeyle, bu dinlerin liderleri tanrı inancını kendi siyasetleri için insanlara karşı hep kullanmışlardır. Yoksa bu mitolojilerin tanrıyla ne ilgisi var ki? Ayrıca bu ciddi konularda y a z m a m ı n tek bir amacı var ve bu nu açıklama ihtiyacım d u y u y o r u m : O da, sadece ve sadece in sanlık görevimi yerine getirmek. Buna a y d ı n l a n m a da diyebili riz. Sistemin içinde kaldığım için İslami kesimin mantalitesini çok iyi biliyorum. Onlarda mantık, bilimsellik aranmıyor. Benim gibileri gerçekleri su yüzüne çıkarınca onlar çevrelerine, 'Bu gi bi yazarları boş verin. Bunlar ya kafayı yemişler, ya falanca dev letle çalışıyorlar veya başka amaçları vardır' gibi çok basit ve sığ laflarla işi geçiştirmeye çalışırlar. Yani her imkân onların elinde. Dolayısıyla benim gibi gerçekleri deşifre edenleri ya m ü m k ü n olduğunca g ü n d e m e getirmezler veya değişik yalan» dolanlarla itibarsız kılmaya çalışırlar. Onlar varsın görevini yapsınlar; ben de görevimi yapıyorum. B e n i m anlattıklarımdan, ancak sağduyu sahipleri, ilim ve aklı rehber edinenler anlar. Bu kitapla ilgili yararlandığım kaynakları burada sıralamakla boşuna hantal bir yapı ortaya k o y m a k islemiyorum. Bu eserlerle ilgili geniş bir listeyi, kitabın sonunda " K a y n a k ç a " kısmına ek leyeceğim. Bir de önemli g ö r d ü ğ ü m her konu için, hatta bazen bir söz için dipnot olarak birçok kaynak göstereceğim. İnsanlar bu kitabı okuyunca haklı olarak bana, 'Bu tarz bilgi leri neden şimdiye kadar başka İslam düşünürleri gündeme ge tirmemişler; sadece bu yazar mı biliyor?'sorusunu yöneltebilir ler; tabi ki yerinde bir soru. İslam tarihine bakıyorum; aslında iş leyeceğim konular kimi kaynaklarda detaylıca, kimilerinde de dağınık bir şekilde yazılmıştır. Ne yazık ki onlar bunları işledik leri halde hakikati görememişlerdir. Yani hep inanmak istemiş lerdir. Diyelim ilk yazanlar zamanında bugünkü d ü z e y d e imkân lar yoktu, bilim ilerlememişti; bu yüzden gerçeği göremiyorlardı. Peki, çağımızdaki İslam akademisyenlerine ne o l m u ş , on lar neden söylemiyorlar? Ne yazık ki, İslam düşünürleri b ü y ü k oranda sınırlı kaynak ve dallarda çalışmalar yürütürler. Burada T ü r k i y e ' d e n Diyanet'in faaliyetini örnek olarak gösterebiliriz. Yıl içinde birkaç ay Hac hizmetiyle geçer. Ayrıca Umre var, bir 12
ay R a m a z a n seferberliği var, zekât, mevlit kandili ve diğer kan diller derken yıl bitti. Yani sene içinde h e p bazı özel k o n u l a r tek rarlanır ve bir sonraki yıl aynı d u r u m d e v a m eder. İlahiyat müf redatında da farklı bir şey yok. O n l a r da Diyanet, Milli Eğitim gibi kurumlara ancak eleman yetiştirir. Dolayısıyla böylesine bir yapılanmadan aydın ve eleştirmen bir kadronun ortaya çıkması m ü m k ü n olmuyor. Sait Nursi ve Turan Dursun gibi bireysel an lamda farklı yapılar ortaya çıkmışsa da, bir kere bunlar o bilgile ri devletin o k u l u n d a n değil; özel eğitimden, medrese tahsilinden almışlardır. Diğer İslam ülkelerinde niye aydın din adamı ç ı k m ı y o r diye sorulursa, bir kere İslam ülkelerinin d u r u m u ortada. Hem genel de rejimleri çok gaddar, hem de böyle bir y a p ı l a n m a d a n muhalif birinin çıkması zor. Şayet aydın biri çıksa da onu yaşatmazlar. Bu yüzden h e p mürit ve itaatkâr bir kadro yetişir. Bir de ezberi bozan bilgileri İslami kaynaklarda görebilmek için mantalite önemli. Eğer insan önyargılı olarak dine inanıyorsa zaten ö n ü n e ne gelirse gelsin, adeta kör gibidir, onun eleştirel yanı öne çıkmaz, kendisi o bilgileri g ö r m e z . Bir d a h a yineliyorum ki, elimdeki bilgiler sadece ve sadece güvenilir İslami kaynaklardan sağlanmaktadır ve tabi ki sonuçta en önemli hakem akıl ile ilimdir.
13
BİRİNCİ BÖLÜM
K U R ' A N ' I N MİMARI
Bu başlık altında K u r ' a n ' ı n kökeniyle ilgili tefsirlerden, ha dis, labakat ve diğer güvenilir İslami eserlerden derlediğim bazı önemli bilgiler sunacağım. Bunu birkaç ali baslık şeklinde ele alacağını.
a)
Kabe
T e m e l i n d e n Çıkan B e l g e l e r
İslami kaynaklarda, Kabe kutsiyetinin insanlık tarihiyle bir likte var olduğu, hatta Hz. Adem'in Hindistan'dan 4 0 sefer yaya olarak gelip Kabe'yi tavaf ettiği anlatılıyor. Halebi gibileri, aslında Adem'in bin sefer H i n d i s t a n ' d a n Kabe'yi ziyarete geldi ğini; üç yüz sefer hac için, yedi yüz sefer de Umre için geldiğini belirtiyor.
1
Bu d u r u m d a şu ek bilgi de ortaya çıkıyor ki, Hz.
A d e m aslen Hindistanlıymış! (Ki zaten aslı olmayan bir mitolo ji). Bazı rivayetlere göre Kabe'nin d ü n y a d a n da önce yaratıldığı; ancak Hz. İbrahim z a m a n ı n d a üzerinde bina inşa edildiği söyle niyor. Buranın d a h a ö n c e Hıristiyanlık ve diğer inançların mer kezi olduğu ve hatta İ s l a m ' a göre batıl inançlar diye t a n ı m l a n a n H a l e b i , İnsan-ül U y u n , K a b e ' n i n inşası başlığı allında. B e g a v i , B a k a r a süre s i 1 2 7 . a y e t a ç ı k l a m a s ı n d a ; Kurtubi, E n ' a m s u r e s i b a ş l a n g ı ç / m u k a d d i m e k ı s m ı n d a A d e m ' i n bu h i k â y e s i n i anlatıyorlar.
15
diğer dinlerin mensupları tarafından ilk defa yapıldığı konusun daki kanıtlar güçlü; ancak İslamiyet gelince burayı k e n d i n e ma bet olarak seçmiş ve doğru olmayan bazı yakıştırmalarda bulun mak suretiyle tüm tarihi gerçekleri g ö z ardı etmiştir. Bilindiği gibi Kabe'nin bugünkü misyonu d a h a ö n c e Ku düs'teki Mescid-i A k s a ' y a aitti. Hz. M u h a m m e d gelince bu kut siyeti alıp Kabe'ye, kendi m e m l e k e t i n e verdi. Böyle yaptıktan sonra da, yeni bir ayet geldi: 'Bazı beyinsizler diyecekler ki var olan kıbleden (Mescid-i Aksa 'dan) hangi nedenle çevrildiler, ya ni kıble niye değişti? Hâlbuki doğu da batı da Allah'ındır. 'Yani Allah'tan sual edilmez, değiştirmişse karşı koymak-itiraz etmek yoktur şeklinde ilginç bir ayettir bu. 2 Şimdi de sanki böyle değil mi? Yıllardır hep tartışılıyor; İs tanbul'daki Ayasofya'yı c a m i y e çevirelim mi çevirmeyelim mi diye. Şu an birçok ülkede cami olarak bilinen mabetler, aslında başlangıçta farklı inançlar tarafından inşa edilmiştir; ancak yöne tim el değiştirince bunlar c a m i y e çevrilmiştir. G ü n ü m ü z d e de iş gal edilen coğrafyaların il, ilçe, köy, dağ, vadi, ırmak vs adlan değiştirilmiyor m u ? K u r ' a n ' ı n kökeniyle ilgili vereceğim bilgiler arasında Ka b e ' y l e alakalı önemli bazı ipuçları var; h e m e n izah edelim. Hz. M u h a m m e d h e n ü z 35 yaşındayken ve d a h a peygamberlik fikri ortalıkta yokken, Kabe tamir ediliyor ve o sırada Süryanice yazılmış iki-üç kitap/belge Kabe'nin temelinde ve Makam-ı İb rahim denilen yerde ele geçiyor. Hatta bu tamirat sırasında altıng ü m ü ş hazineler de çıkıyor ve talan ediliyor. Bu arada talan edenlerden Düveyk adında biri yakalanıyor ve eli kesiliyor. Ka b e ' d e hazinelerin olduğunu Hz. M u h a m m e d de dile getiriyor. Ta bi ki tamirat esnasında çalınanlar hariç; daha sonra kendi za m a n ı n d a da bu hazineler orada d u r u y o r m u ş . Mesela eşi Ayşe şöyle diyor: "Muhammed bir gün bana, 'İnsanlar cahil olma saydı ben Kabe içindeki hazineleri çıkartıldım' dedi." Bu, en başta Müslim'de geçiyor. 3 Anlaşılan, H z . M u h a m m e d kendi za-
B akara, 1 4 2 . M ü s l i m , H a c kısım, bab 6 9 , n o : 1 3 3 3 .
16
inanında o hazinelere d o k u n m a m ı ş . O halde onlara ne oldu, hâ lâ duruyorlar m ı , yoksa birileri mi almış? Bilmiyoruz. Bu olay dan da anlaşıldığı kadarıyla, d e m e k ki K u r ' a n ' d a geçen, 'Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah 'tan bir ceza olarak ellerini kesin!'4 ceza yöntemi çok eski; H z . Mu h a m m e d ise, bu geleneğe ancak onay vermiş oluyor, tanrı buyru ğu olarak kabul ediyor ve ona baş eğiyor. İslamiyet yayıldıktan sonra hâlâ Kabe içinde birçok şekil (re sim, heykel) vardı ve onlar arasında Hz. İsa ve annesinin de re sim figürleri vardı. Hatta bir ara H z . M u h a m m e d Şeybe adında ki kişiye, 'Hepsini kıı-boz; ancak Hz. İsa ile Meryem 'in resimle rine dçkutvva!' diyor ve onlara dokunulmuyor. 5 Kaynaklarda bu resimlerin M e k k e ' n i n fethi sırasında Kabe'de durduğu ve o sıra da M u h a m m e d ' i n , 'Hz. İsa ile annesininkinc karışmayın!"dedi ği anlatılıyor. Bunu şunun için yazdım: Bir taraftan Kabe temelinden Süryanice belgeler çıkıyor, diğer taraftan bugünkü kiliselerde oldu ğu gibi Hz. İsa ile annesinin resimleriyle Kabe süslenmiş durum da. Bu aslında bazı şeyleri çağrıştırıyor: Demek ki bu mabet, de ğişik inanç mensupları arasında h e p el değiştirmiş; kim o coğraf yaya hakim o l m u ş s a orayı kendi inanç merkezi haline getirmiş. Bu bir b a k ı m a şundan da Önemli: Hani Ebrehe gelip Kabe'yi yıkmak islerken o, 'Bbabil Kuşlarını' gönderip onu ve askerleri ni yok etmeyi bildiriyor, K u r ' a n ' d a 'Fil' suresinde. Bir taraftan bırakmıyor ki Ebrehe gelsin zarar versin; diğer taraftan da tarih boyunca h e p değişik batıl inançların merkezi haline gelmiş bir
4
Maidc,
38.
" a) E z r e k i , A h b a r - i M e k k e , 1/251. B u r a d a b i r ç o k rivayet anlatılır, b ) İbn-i İ l i ş t i m . S i y e r , Bina-UI K â b c k ı s m ı n d a , ç . 1 / 2 2 0 - 2 4 8 . C) İbn-i İ s h a k , S i y e r . 1/152 vd. d ) İbn-i K e s i r , f i l - B i d a y e v e ' l N i h a y e adlı e s e r i , ' K u r e y ş ' i n K a b e ' y i Y e n i d e n İnşa E t m e s i ' b ö l ü m ü n d e , e . 2 / 3 7 0 . e ) K e l a î , ' E l - i k t i f a . , 1/163 vd. 1) Halebi, Insaıı'ül- uyun. Bina'Ul K a b e ve Hz. M u h a m m e d ' i n nesebi bölümün de anlatıyor. g) Salibi, Sübül-ül Hûda, 2/231. Kabe kısmında.
17
yere tanrı d a seyirci kalıyor. En azından İslami kaynakların da kabul ettiği şu gerçeklik var: Hz. M u h a m m e d henüz peygamber lik iddiasında b u l u n m a d a n önce Kabe'nin içinde 360 put vardı. Peki niye Ebrehe'ye karşı sert davranılmış; ancak bunlara da göz y u m u l m u ş diye sorulmaz mı? Neyse asıl konuya devam edelim: Çıkan belgeler k i m d e kaldı sorusuna gelince; o d ö n e m Mek ke'nin yönetimi Hz. Muhammed'in soyuna aitti. Mesela pey gamberin dedesi Abdülmuttalib hayatta iken yönetici oydu. O n u n ö l ü m ü n d e n sonra yönetimi Hz. Ali'nin babası devralıyor. Yani o belgelerin Hz. M u h a m m e d ' i n eline geçmesi k o n u s u n d a herhangi bir zorluk yoktu. Para-maddiyat olsaydı kabul edilme yebilirdi. Kaldı ki yönelim onlarda olunca elbelle çıkan bu gibi belgeler de onların eline geçmiştir. Sunacağım bilgiler birçok İs lami kaynakla anlatılıyor. Örneğin; en eski tarihçiler İbn-i İshak, İbn-i I i i ş a m , S a l i h i gibileri, Kabe tamiri sırasında Uç bel genin ortaya çıktığını yazıyorlar. Herkes gücü oranında bu çalışmada yer alıyor. Hz. M u h a m m e d de onlar gibi bu işte yer alıyor, amele gibi çalışıyor. Kendisi de Kabe tamirinde çalışma ya başlayınca, amcası Abbas, 'Pcşiemulım omzuna al öylesine taş çek; yoksa yara olur!' diyor. Hz. M u h a m m e d bir ara taş çe kerken yere d ü ş ü p bayılıyor; aklı başına gelince, 'Avret yerimi örtün! 'diye sesleniyor. Bu olay B u h a r i ' d e birkaç yerde ve Müs l i m ' d e anlatılıyor. 6 İşte bu çalışma esnasında biri K a b e ' n i n teme linden, diğeri de Makanı-ı İbrahim denilen yerden iki belge/ki tap ortaya çıkıyor. Bunlar "Süryanice"olarak yazılan eserler. Şu not da önemli: O çıkan kitabı okuyan kişi d a h a sonra şu ifadeyi kullanıyor: 'Bu belgelerde yazılanları size tam okuyup aıılatn saydım başım belaya girerdi diyor. Kim bilir belki de diyecek-
6
Bııluıri:
a ) Nama/, b ö l ü m ü , b a b 8 , n o : 3 6 4 . b) Hac, bab 4 2 , no:
LS82.
c ) M e n a k i b - i Ensar, B ü n y a n ' ü l K â b c k ı s m ı m l a , b a b 25, n o : 3 8 2 9 . d) Müslim, Hayız kısmı, no: 3 4 0 . 7 B u a ç ı k l a m a , A s k a l a n i , E l - İ s a b e f i t e m y i z i s ' S a h a b c adlı y a p ı l ı n d a E s v c d bin A b d ' d a n aktarıyor.
18
ti ama başım belaya girer diye sessiz kalmayı tercih ediyor. Yok sa niye, anlatsam başım belaya girer desin ki! M ü s l ü m a n yazarlar bu belgelerin içini boşaltmak için eften püften yorumlar uydurmuşlar; ancak onların bu gibi açıklama larının birer yakıştırma-uydurma olduğu, hem farklı İslami kay naklardaki bilgilerden anlaşılıyor, hem de mantıksal olarak bu yorumların doğru olmadığı belli oluyor. Mesela şöyle deniliyor: O çıkan kitaplarda yazılıymış ki, ben tanrı olarak kâinatı ya rattığımdan beri burayı da kutsal bir mabet olarak yarattım, bu coğrafyada yaşayanların rızkı dünyanın her yerinden buraya akar. Bir de, Kabe içindeki hazinelere kimse karışmasın diye tanrı bir ejderhayı oraya görevlendirmiş, Kabe içindeki o hazine leri tam beş yüz yıl korumuş şeklinde mitolojik rivayetler an latılıyor. Peki, m a d e m beş yüz yıl boyunca tanrı emriyle o ejder ha o hazineleri korumuş, bu d u r u m d a sorulmaz mı ki o hazineler ilerden geldi ve tanrı kimler için korudu, bunlar daha sonra ne ol du, kimin eline geçti? Çünkü az ö n c e de hadis s u n d u m ki, Hz. M u h a m m e d kendi zamanında o hazinelere d o k u n m a m ı ş . Onun için diyorum; m a d e m öyleyse tanrı onları kimler için k o r u m u ş ve o altınlara ne olmuştur? Şu bir gerçek ki, Hz. M u h a m m e d d ö n e m i n d e o coğrafyada hem yerel inançlar vardı, hem de Mecusilik, Hıristiyanlık ve Ya hudilik yaygındı. Mesela Rabia, G a s s a n , Kudaa, Teğlibe, Cüzame gibi birçok kabile Hıristiyan'dı. Temim oğulları Mecusi idi. Hz. M u h a m m e d ' i n , İslamiyet'i kabul etsin diye kendisine 100 deve verdiği A ' k r a ' bin Habis Mecusi idi. Himyer, Beni K e n a n e , 8 Beni Hars ve Kinde tarafındakiler ise Yahudi idi. Tabi ki o dö nem için politik-siyasi açıdan en güçlü olanlar Yahııdilcrdi. Hz. M u h a m m e d Buhari ve Müslim'e alınan bir hadisinde, Yahudi lerden lek on kişi beni kabul etseydi, tüm Yahudiler inanırdı di yor. Yani, onları alt etmenin çok zor olduğunu belirtiyor.
8
a) Ibiı-i Kuteybe, el-Mearif, s. 339.
b) C a n ı z . Kitab-ül H c y c v a n , 7/2 Ki 9 B u h a r i , M c n a k i b - i Ensar, H z . M u h a m m e d ' e g e l e n Y a h u d i l e r b a ş l ı ğ ı a l l ı n d a . B a b 52, n o : 3941. M ü s l i m , S ı t a t - i M ü n a l ' ı k i n , n o : 2793.
19
Hz. M u h a m m e d projesini oluştururken, en çok onların ki tabından (Tevrat'tan) yararlanıyor. İncil'de, p e y g a m b e r diye bi linen o eski İsrail oğullarının hikâyeleri anlatılmıyor. O yüzden M u h a m m e d en çok Tevrat'tan yararlanmış. Bir taraftan kitap larından yararlanıyor, diğer taraftan onları azılı d ü ş m a n olarak ilan ediyor. Bu da işin bir başka yönü. İzzet Derveze şunları aktarıyor: Mekke-Hicaz Arapları, baş ta Şam ve Yemen olmak üzere değişik çevre ülkelerine ticaret gi bi nedenlerle gidip gelirlerdi ve bunun sonucu olarak da Yahudi lik, Hıristiyanlık ve diğer dinler hakkında fazla m a l u m a t a sahip olmuşlardı. Hatla bir kısmı Hıristiyan, bir kısmı da Yahudilik di nini kabul etmişti. Öyle ki bu dinlerin mezheplerini ve tartışmalıtarlışmasız konularını çok iyi bilirlerdi. Derveze'nin anlatmak islediği şu: O z a m a n bu dini hikâyeleri bilen birçok insan Mek k e şehrinde yaşıyordu. Bunu, "Siyer-J Nebi" adlı yapıtında bir başlık altında anlatırken, bir başka kaynağında da bu k o n u d a da ha teferruatlı m a l u m a t verdiğini de ekliyor. 1 0 K u r ' a n ' ı n k ö k e n i n e ışık tutacak bilgiler olduğundan ve insan lar, 'İşte Muhammed, kendi bilgilerini benzer kanallardan sağlıyor' demesinler diye, İslami kaynaklarda bu Kabe onarımı sırasında ele geçen o yazılı belgelerin içeriği hakkında gerçek anlamda (birkaç mitolojik m a d d e dışında) bilgi verilmemiş; bu nu az önce de belirttim. Hatta çıkan o Süryanice belgeler ne ol du sorusuna açıklık da yok. Belgelerden yararlandıktan sonra onları imha ettikleri kesin. Ama İslami kaynaklarda Kabe teme linden çıkan o belgelerin Süryanice olduğu yazılıyor. Bu tespiti miz şimdilik dursun.
b) Zeyd bin Sabit'in Süryanice Öğrenmesi Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e hicretinin ilk yıllarında Yahudi asıllı Zeyd bin Sabit'e,
'Bana Süryanice yazüargelir. Ben,
Yahu-
İ z z e t D e r v e z e , S i r e t - i N e b i , 1/327 v e s o n r a s ı . S ö z ü n ü e t l i ğ i d i ğ e r kitabı i s e , Asr-i N e b i v e B i e t ü l ı ü K a b l e ' l B i ' s e y a n i H z . M u h a m m e d ' i n z a m a n ı v e p e y g a m berlikten ö n c e k i ç e v r e s i .
20
dilerin,
başkalarının
sırlarımı
bilmelerini istemiyorum.
sen gel de bu Süryaniceyi öğren,
bana lazımsın'
Onun
için
diyor. Zeyd,
'Kısa bir zamanda, 2 hafta içinde ben bu dili öğrendim: Hem ge len
mektupları
liyordum'
okuyabiliyordum,
hem
de sahiplerine yanıt
verebi
diye anlatıyor. Bir kere yabancı bir dili iki hafta gibi
kısa bir sürede öğrenmek, hele Z e y d ' i n dediği gibi diplomatik dü zeydeki yazıları çözmek ve onlara yazılı olarak yanıt vermek dü zeyinde geliştirmek hiç de m ü m k ü n değildir. Burada gerçek dışı bir açıklamanın olduğu kesin; ancak önemli olan Hz. M u h a m m e d ' i n Süryanice öğrenmek için Z e y d ' c verdiği görevdir. 1 1 Buradan şu ortaya çıkıyor: Hatice tüccar-zengin bir kadın; onun eline değişik yerlerden mutlaka başka belgeler de geçmiş tir. Varaka hayatta olduğu sürece M u h a m m e d , Hatice ve Varaka, H a t i c e ' n i n evinde h e m bu belgeler, h e m de diğer birçok dinler k o n u s u n d a çalışmalar yürütmüş; Hatice'nin evini adeta karargâh gibi kullanmışlardır. (Varaka olayını az sonra anlatacağım.) Da ha sonra Varaka vefat edince, kalan yerden bu belgelerden anla yan birinin d e v a m etmesi lazımdı. İşte bu konuda da Zeyd gibi zeki ve yetim birinin ayarlanması en uygun olanıydı. Nitekim Zeyd bu görevi güzelce yerine getiriyor. Tabi ki V a r a k a ' n ı n ölü m ü y l e M e d i n e ' y e geçiş ve bu arada Z e y d ' i ayarlama arasında bi raz zaman var. Ben, ille de Varaka'nın boşluğunu Z e y d hemen kapatmıştır demiyorum. A m a Zeyd, Medine d ö n e m i için önemli bir elemandır. Yoksa Varaka gibi konulara vakıf birçok uzman vardı M e k k e ' d e . Bunları başka k a y n a ğ ı m d a detaylıca işledim. Burada da benzer bilgiler s u n a c a ğ ı m . 1 2 İslami kaynaklarda deniliyor ki, Zeyd bu Süryanice dilini o zamanlar M e d i n e ' d e k i
Süryanice medreselerinde ö ğ r e n m i ş . 1 3
Peki, o z a m a n k i M e d i n e ' d e bu kadar aktif Süryanice medreseler 11 a) İbn-i S a ' d , Tabakat, 2 / 4 3 0 . b ) H i n d i , K e n z , n o : 3 7 0 5 7 - 3 7 0 6 0 ' a kadar. c ) E b u D a v u d , S ü n e n . İ l i m - 1 . bab. d ) İbn-i E b i D a v u d , M e s a h i f , C c m ' u l K u r ' a n k ı s m ı n d a , 1/143. e ) B e l a z u r i , Fütuhü-I B u l d a n , s . 6 6 3 . 1 2 K u r ' a n ' ı n K ö k e n i adlı ç a l ı ş m a m , h e m e n ilk b a ş l a r d a . 13 Hindi, Kenzü-I Unımal, no: 3 7 0 5 7 . Fedail, Z e y d b. Sabit kısmında.
21
mi vardı? Yoksa Zeyd daha önce mi bu dili biliyordu; bilmişse nerede öğrenmişti'.' Yoksa oralar bir ara Süryanilerin hâkimiyeti ne mi geçmişti? Hz. M u h a m m e d için şu avantaj da vardı: O zamanın Yahudi leri Tevrat'ı kendi dilleriyle okur, Arapça olarak Müslümanlara anlatırlardı. Bu, zaten Diyanetçe tercüme edilen Tecrid-i Sarih'ic de anlatılıyor. 1 4 İzzet Derveze'nin de belirttiği gibi inançlar o kadar iç içe girmişti ki, birbirlerinden etkilenmemesi, yararlan maması m ü m k ü n değildi. O dönemdeki O r t a d o ğ u ' d a örf-âdet ve inançların birbirlerini nasıl etkiledikleri k o n u s u n d a somut bir örnek vermekte yarar var: Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e g e ç m e y e n e kadar Medine halkı iki bayrama inanır, onları kutlardı. Bunların adları da her yıl 21 Mart'ta kullanan ' N e v r o z ' b a y r a m ı y l a yine o zaman M e z o p o t a m ya halkları taralından her yıl 22 E y l ü l ' d e kutlanan 'Mihrican/Mihriban' bayramıydı ve Medinelilcr de bunları kutlardı, yani bu iki bayramın çıkış yeri orası olmadığı halde, oralara ka dar yayılmıştı ve o halklar tarafından kutlanırdı. 1 5 O d ö n e m tek noloji gelişmemişti a m a iletişim bir şekilde sağlanabiliyordu. Z e y d ' l e ilgili şu önemli notu y a z m a k t a yarar var: Hz. Mu h a m m e d M e d i n e ' y e gelince halk kendisini karşılıyor. O zaman Zeyd b. Sabit de karşılayanlar arasındadır. Z e y d ' i n , 'Ben o za man 11 yaşındaydım'şeklinde açıklaması var. 1 6 Zeyd anlatıyor: Karşılamaya gelenler o sırada Hz. Muhammed'e, 'Bu çocuk/ yani Zeyd sana gelen Kur'an surelerinden 17sini okuyabiliyor' deyince, ben Muhammed'in yanında onları okumaya başladım, kendisi beni dinledi ve hayretler içinde kaldı}1 14
Tecrid-i Sarili, D i y a n e t t e r c ü m e s i n o : 1 6 7 9 . B u h a r i , T c f s i s h o l ü m ü , b a b 11,
no: 4 4 8 5 ve Tevhid, no: 7 5 4 2 . D i y a n e t i n tercümesi Tecrid-i S a r i h n o : 5 1 3 ' ü n ş e r h i , cilt 3 / 1 5 7 . E b u D a v u d ' u n T ü r k ç e t e r c ü m e s i 1 / 6 7 5 . B u r a d a h e m N e v r o z , h e m d e M i h r i c a n i s i m l e r i var. Prof. İ b r a h i m C a n a n . K ü t ü b - i S i l l e t e r c ü m e s i 1 3 / 1 3 3 . . . ^ Kenz'ül U m m a l . no: 3 7 0 5 5 hadis, Fedaii kısmı, Z e y d b. Sabit bölümü. Zch e b i , Siret-i A ' l e m , Z e y d b . S a b i t k ı s m ı n d a . * ^ a ) Tirnıizi, İstizan, n o : 2 9 3 4 . b) Belazuri, Fütuh-ül B u l d a n , s. 6 7 3 .
22
Bir kere Hz. M u h a m m e d henüz M e d i n e ' y e g e ç m e d e n o ufak çocuğun K u r ' a n ' d a n bu kadar sure ezberlemesi akıldan uzak bir şeydir. Çünkü en başta Zehebi gibi bir İslam düşünürü, Hz. Mu hammed
Medine'ye
gelince
Zeyd
Ii
yaşındaydı
ve
yeni
Müslü
man olduli diyor. Peki, bu d u r u m d a 17 sureyi ne z a m a n öğren mişti? B u r a d a b e n i m anladığım şu: K u r ' a n ' d a p e y g a m b e r diye geçen ve olayları Tevrat'tan alınan Yusuf-Züleyha, Adem-Havva, İbrahim-oğulları İshak ve İsmail, N u h , Lût ve birçoğunun hi kâyelerini çocuk babalarından ö ğ r e n m i ş ve bu karşılaşmada bun ları anlatmış olabilir. Ancak tabi ki İslam tarihçileri bunu abartıp K u r ' a n ayetleri şeklinde değerlendirmiş olabilirler. B u n u n ger çekle ilgisi yok. Ç ü n k ü dediğim gibi Zeyd h e m 11 yaşında bir çocuk, hem Yahudi bir aileden g e l m e , hem de o n d a n ö n c e İsla miyet oraya daha girmemişti. Ferdi d ü z e y d e M ü s l ü m a n olmuş olanlar olabilir; ancak bu denli köklü bir tedrisat h e n ü z söz ko nusu değildi. Hz. M u h a m m e d 4 5 0 km uzaktaki M e k k e ' d e n Me d i n e ' y e yeni geliyordu ve halk onu karşılamaya gidiyordu. Yani bir kere o ana kadar koşullar K u r ' a n ' ı n ezberlenmesi için uygun değildi M e d i n e ' d e . Diğer y a n d a n zaten yazılı ayet diye bir şey yoktu M u h a m m e d zamanında. S a d e c e sözlü olarak bir şeyler an latılıyordu. Fikirlerini yazıya d ö k e l i m düşüncesi ancak halife Ebubekir zamanında
ortaya
atılıyor.
Zaten
bu
çalışmamda
ağırlıklı olarak bunları anlatacağım. Z e y d ' i n babası, Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e hicret e t m e d e n 5-6 yıl ö n c e m e y d a n a gelen
"Buas"harbinde ö l d ü r ü l m ü ş t ü .
Bu
savaş M e d i n e ' d e yaşayan Evs ve Hazrec kabileleri arasında ya şanmıştı. Bu ç a t ı ş m a d a nerdeyse yaşlılardan h e m e n h e m e n hiç kimse k a l m a m ı ş ; çoğu öldürülmüştü. Zaten M u h a m m e d ' i n ko layca M e d i n e ' y e yerleşip taban bulmasının en ö n e m l i nedeni, M e d i n e ' d e yaşayanlar arasındaki iç çekişmeler, kavgalardı. Yani bir bakıma halk, aman ne olur bir yabancı gelsin de yönetimi ele alsın, bundan daha iyidir, d e m e k d u r u m u n a gelmişti. Bu, Hz. M u h a m m e d için önemli bir avantajdı. S i y e r - i A ' l e m , Z e y d bin S a b i t k ı s m ı n d a .
23
Zeyd, az çok Yahudi inançlarını biliyordu. Hele Süryaniceyi öğrendiği/veya d a h a ö n c e bildiği için M u h a m m e d ' i n yanında da ha da popüler oluyordu; tam da M u h a m m e d ' i n işine yarar bir ki şiydi. Ayrıca hem Ö m e r kendi halifeliği d ö n e m i n d e 2-3 kez onu M e d i n e ' d e kendi yerine vekil tayin ediyor, hem de halife O s m a n . İbn-i Esir, 'Zeyd halife O s m a n ' ı severdi, ondan yanaydı' diyor. Doğrudur. Ç ü n k ü O s m a n K u r ' a n ' ı n bir araya getirilmesi veya o l u ş t u r u l m a s ı için onu k o m i s y o n başkanı y a p m ı ş s a (ki yapmıştır) ve ilerde Zeyd k o n u s u n d a değineceğim gibi ona eko n o m i k imkânlar sağladıysa elbette ki Zeyd onu sever. 1 9 Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e geçişte Z e y d ' i n yeteneklerini gö r ü n c e onu yanına alır, kendine kâtip yapar ve gitgide Z e y d ' i n yıldızı parlamaya başlar. Bugün mevcut bulunan K u r ' a n nüsha ları Z e y d ' i n başkanlık ettiği k o m i s y o n u n ürünüdür. İbranice o z a m a n halk arasında yaygındı. Az önce de belirtil diği gibi, Yahudiler bir yönüyle de Tevrat'ı Arapçaya çevirip bu y ö n t e m l e dinlerini insanlara ulaştırmaya çalışırlardı. Yani Tevrat bilgisi halk ııczdinde adeta ezberlenmişti. Hele içindeki hikâye ler çok fazla merak uyandırdığı için daha da cazip geliyordu in sanlara: Yusuf-Züleyha, Â d e m - H a v v a , S ü l e y m a n - B e l k ı s vs. Halk İncil'e de yabancı değildi; bu k o n u d a da sıkıntı yoktu. Ör neğin; H a t i c e ' n i n amcaoğlu Varaka, İncil'in hem Arapça olarak, h e m de İbranice çevirilerini yapıp kitap halinde yazardı. Kısa cası, o z a m a n isteyen kişi hem Tevrat, h e m de İncil'den kolayca yararlanabiliyordu. O z a m a n ı n hikayecileri m e ş h u r d u . M e s e l a Temimdari, K u r ' a n ve Tevrat'ta anlatılan hikâyeleri camilerde anlatıyordu. İbn-i Şebbe (173-262) "Medine Tarihi" adlı yapıtında bu gibi hikayecilerden çok söz eder. Bir eserinde, bu eski inançları Cu ma günleri camide halka anlatsın diye, hem halife Ömer, hem de halife Osman Temimdari 'ye izin vermişlerdi, diye yazıyor. 2 0
ly
a ) Buhari, B e d ' ü l Halk, H z . A y ş e ' d e n r i v a y e t l e . . . M i ş k a t ' ü l M e s a b i h , n o : 1 5 5 .
b) Hindi, Kenz-ül U m m a l , no: 3 7 0 5 5 - 3 7 0 6 0 . e) Ebu Davud, İlim kısmında, h e m e n baştaki hadislerde, no: 3 6 4 5 . d ) İbn-i Esir, Üsd-til G a b e , Z e y d b . S a b i t m d , n o : 1 8 2 4 . 20
24
İbn-i Ş e b b e , T a r i h i M e d i n e , s .
1/11.
Burada H z . M u h a m m e d ' i n elinde bulunan Süryanice belge lerle Z e y d ' i n bu dili öğrenmesi olayı arasında bir bağ k u r m a k ih timal dahilindedir. Yani M u h a m m e d , bu gibi gizli belgeleri çöz mek, onlardan yararlanmak için Z e y d ' e ,
'Bu dili öğren
bana
lazımsın' diye görev vermiştir. Yoksa o günlerde hangi devlet Süryanice konuşurdu ki bu dilde M u h a m m e d ' l e mektuplaşsın? Bir kere böyle bir iddia tarihi gerçeklere terstir. Zeyd bin S a b i l ' e Süryanice yazıyı ö ğ r e n m e teklifi M e d i n e döneminin 4. yılına denk geliyor ki, o z a m a n kendisi h e n ü z 15 yaşlarında. Şunu bir daha belirtmekte yarar var: Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e göç etti ği sırada M e d i n e ' d e yaşayan Evs ve H a z r e c kabilelerinden Arap ça okuyup yazanlar ç o k azdı. İ s l a m i y e t ' i n ilk yıllarında bu sayı on kişiyi g e ç m i y o r d u . Hatta bu on kişinin isimleri kaynaklarda anlatılıyor. 2 1 Bu d u r u m d a 11 yaşındaki Z e y d ' i n Arapçayı iyi bil me olasılığı ortadan kalkmış oluyor. Deniliyor ki,
Zeyd
Muhammcd'i
karşılamaya geldiğinde
K u r ' a n ' d a n on yedi sureyi ezbere biliyormuş. İslamiyet'ten ön ce Medine'deki Arapçanın durumu bu iken ve henüz dini faali yet de M e d i n e ' d e yok iken Zeyd nasıl Arapçayı öğrenip bu ka dar sureyi ezberleyebildi? Bunun abartı olduğu kesin. Bir de iler de bahsedeceğim gibi, Zeyd Yahudi bir babadan yetim kalmıştı. Yahudilerin ne kadar kültürlerine bağlı oldukları bilinen bir ger çektir. Bunu Hz. M u h a m m e d de dile getirmişti: On Yahudi beni kabul etseydi tüm
Yahudiler bana
inanırdı, diyordu.
İşte Z e y d ' i n
Yahudi bir ailenin çocuğu olması, o n u n Arapçayı ve hele bu ka dar iyi K u r ' a n ' ı bilmesi daha da zorlaşır. Z e y d ' i n Süryanice öğrenmesiyle
ilgili
verdiğim
bilgiler
şimdilik
burada
dursun;
başlığın sonuna doğru hepsini bir n o k t a d a birleştireceğim.
2 1 B e l a z u r i , Fütuh-ül
B u l d a n ' ı n s o n ş a y i a l a r ı n d a , s . 6 7 3 ' t e .şunlar g e ç i y o r :
S a ' d b . U b a d e , M ü n z i r b . A m r , Ü b e y b . K a ' b , Z e y d b . S a b i t , Rab'i' b . M a l i k , Ü s e y d b, udeyr, M ' a n b. A d i y y , B e ş i r b. S a ' d , S a ' d b. R a b i ' , E v s b. H a v e l l i , A b d u l l a h b. Ü b e y A r a p ç a biliyorlardı d i y e belirtiliyor.
25
c) Halife Ömer'in Düşündürücü Açıklamaları Az önceki belgelere (Kabe temelinden çıkan Süryanice yazıla ra) paralel olarak K u r ' a n ' ı n oluşmasına ışık tutacak farklı bazı ipuçlarını halife Ö m e r ' d e n v e r e l i m . Başka k a y n a k l a r ı m d a Ö m e r ' i n Hz. M u h a n ı m c d ' c karşı ne kadar etkili olduğunu, Hz. M u h a m m e d ' i n onun çoğu fikirlerine ne kadar değer verdiğini ör neklerle izah etmiştim. Burada ise Ö m e r ' d e n farklı bazı bilgiler sunacağım. Bunu anlatırken, bilinsin ki o zaman her taraf belge lerle doluydu. Yazılı belgelerden ziyade; halk sözlü olarak zaten eski dinler hakkında malumat sahibiydi. Bugün Müslümanlardan da -okuyanı olsun, okumayanı olsun- sorulsa, herkes zekât, hac, namaz, o r u ç . . . yani bu temel bilgiler hakkında bir şeyler bilmek tedir. O zaman da böyleydi. Kaldı ki daha önce de belirtildiği gibi ayrıca yazılı b e l g e l e r d e vardı ve onlara kolayca ıılaşılabilinirdi. Halife Ö m e r bir gün birinin yanından geçerken, adamın bir kitap okuduğunu (Tevrat'tan bölümler) duyuyor. Ö m e r yaklaşık bir saat adamın okuduklarını dinliyor ve çok etkileniyor. Bu ara da adama sorar, bundan bana da yazar mısın, diye. A d a m olum lu yanıt verir, Ö m e r pazara giderek bir deri parçası alır (o zaman kâğıt yoktu; yazı için deri gibi m a lze m e le r kullanılıyordu) ve adamın yanına gelir. A d a m derinin her iki yüzüne o kitaptan yazıp Ö m e r ' e verir. Ö m e r ' i n işi bitince doğruca Hz. M u h a m m e d ' i n yanma gidip o yazıları o k u m a y a başlar. O kendine göre iyi bir iş yaptığını sanır. Ama M u h a m m e d öylesine bozulur ki, orda bulunanlardan biri Ö m e r ' e , 'Sen ne okudun; baksana II/.. Muhammed'in yüzü ne kadar kıpkırmızı oldu, bozuldu,!'der. Söz, deri p a r ç a l a n üzerine yazılardan açılmışken burada Muh a m m e d ' d e n asırlar önce yaşamış olan ve felsefesi tüm kutsal dinlere ışık tutan Zerdüşt'ün kitabı Avesta'mn o z a m a n üzerine yazıldığı m a l z e m e hatırıma geldi. Avesta'yı 12 bin öküz derisi üzerine yazıyorlar o zaman. Büyük İskender M e z o p o t a m y a ' y ı istila edince bunlardan, ele geçirdiği yaklaşık 17 ciltlik kısmını yakıyor. Şu an var olan Avesta'yı, o zaman bu istila nedeniyle H i n d i s t a n ' a kaçanlar beraberlerinde götürüp kurtarıyorlar. 2 2 A v e s t a , E s a t A y a t a , s . 1 1 . 3 . b a s k ı , K o r a yay., 2 0 1 1 İst.
26
Evet; insanlık çok eski; hayat Hz. M u h a m m e d ' l e başlamıyor. Aynı konuda halife Ö m e r ' d e n farklı bir olay d a h a anlatalım: Ö m e r bir gün Hz. M u h a m m e d ' e gelerek, ' B e n i Kureyza Yahudiİrinden bir d o s t u m bana Tevrat'tan bir bölüm yazıp verdi, sana sunabilir miyim'?' deyince, Hz. M u h a m m e d çok bozulur. O sıra da Abdullah adında bir sahabi Ö m e r ' e , 'Allah senden akıl almış mı; baksana M u h a m m c d ne kadar b o z u l d u ' , der. S o n u ç t a Ö m e r özür dilercesine, 'Yemin olsun ki ben A l l a h ' a inanırım, seni de hak p e y g a m b e r bilirim, dinim de İ s l a m ' d ı r ' açıklamasında bulu nur. O arada Hz. M u h a m m c d , şayet 'Musa şu an hayatta olsa ve siz
beni değil onu
tercih ederseniz,, ne ben sizin peygamberini
ne de siz benim ümmetim' ifadesini kullanır. 2 3
zim,
Bir gün a d a m ı n biri halife Ö m e r ' e , 'Yaptığımız baskınlarda şehirleri ele geçirirken ilginç bir kitap elimize geçti. Bu kitapta çok önemli yazılar var' deyince, Ö m e r o adamı kırbaçlıyor: ' K u r ' a n dışında başka kaynakları k u r c a l a m a y ı n ' diyor. Yine bir gün Ö m e r d u y u y o r ki, adamın birinde Tevrat'tan Dantel bölümü varmış. H e m e n onu çağırıyor ve cezalandırmak isliyor. A d a m ona, ' B a n a karışma, ben bunu imha e d e r i m ' deyince, Ö m e r ken disini serbest bırakıyor. 2 4 —
23
a) A . R e z z a k , M u S a n n a f , nb:
10163 10164.
lı) İbu-i Kesir, K e n d i tefsiri, Al-i iıımın s u r e s i . H2. a y e l . Ve Yusuf:suresi, 3. a y e l ışıklamasında. e) S ü y u l i , k e n d i tefsiri 'Diirr-ül M e n s u r ' . Y u s u f s u r e s i
1-3 ile Al-i İninin sure
ni H2. a y e t i n a ç ı k l a m a k ı s m ı n d a . ıl) M e z h e p lideri A h m e t b . 1 l a n b c l d e h u n u . h a d i s i i A b d İ l l a l ı bin S a h i l k ı s m ı n d a İşlemiş. i yok!"
c ) H e y s e m i , M c e ı n e ' u Z e v a i c l . n o : 8 0 5 - K I O . " P e y g a m b e r e karşı k i m s e y e s ö z bölümünde. f) A y r ı c a h a l i f e Ö m e r ' i n bir Y a h u d i d c n a l ı p Muhammed'e g e l i n l i ğ i y a z ı l a r l a
ıh'ilı d e t a y l ı a ç ı k l a m a l a r v e k a y n a k l a r . Dr. M u h a m m c d b , A b d u l l a h e l - M e s ' a r i ' n i n ı ılı 11ıı- a l d ı ğ ı Kitab-u M u l ı a s e b e l - i l d ü k k a n ı adlı e s e r i n d e g e ç m e k l e d i r . g ) H i n d i , K c n z ' ü l U ı ı ı n ı a l . n o : 1 6 2 5 . 1 6 2 8 v e 1 6 3 2 . Burada a y r ı c a A S k a r i ' n i n ' M e v a i z ' adlı y a p ı t ı n d a ; İbn-i D ü r c y s ' i n i s e . ' F c d a i l - i K u r ' a ı ı ' d a b u n u y a z d ı k l a r ı n ı ı- İnliyor. h ) llercvi. Z e m m - ü l k e l a m . 3/94. no: 5 9 0 v e 5 9 1 . 24 a) Hindi, Kenz, no: 1 6 3 2 . h) A. Rezzak, Musanna!', no: 1 0 1 6 6 .
27
Benzer bir olay da şöyle: Hz. M u h a m m e d ' i n eşlerinden Hai'sa (ki aynı zamanda halife Ö m e r ' i n kızı) bir deri parçasını Hz. Muh a m m e d ' e getiriyor. Üzerinde Tevrat'ta anlatılan biçimiyle H z . Yusuf olayı yazılıymış. Hafta o yazıları H z . M u h a m m e d ' e oku yunca, onun morali bozuluyor ve şunu diyor: 'Eğer şu m Yusuf mezardan kalksa ve siz de onu bana teıvih ederseniz, bilin ki da lalete düşmüş olacaksınız.' Hafsa'nın bu hadisi birçok İslami kay nakta anlatılmaktadır. 2 5 Bellidir ki, Ö m e r o kadar Yahudi inanç larıyla içli dışlıymış ve getirdiği belgeler o kadar ç o k m u ş ki, artık bir taraftan da onun kızı Hafsa Hz. M u h a m m e d ' e getirir olmuş. Tevrat kültürü o d ö n e m Hicaz bölgesinde çok yayılmıştı. Ebu Hüreyre, 'Yahudiler Tevrat 'ı Arapçaya tercüme edip Müs lümanlara anlatırdı''diyor, Öyle ki, halife Ö m e r ' i n de dediği gi bi bu inanç her tarafta kendini gösteriyordu. 2 6 İlk başla Ö m e r de bu belgeleri M u h a m m e d ' e getiriyordu; ancak M u h a m m e d ' i n ko nuya bakışını anlayınca, kendisi değişiyor ve belge bulunduran kişileri cezalandırmaya başlıyor. Halit b. Arfete anlalıyor: Bir gün Ö m e r ' i n yanındaydım; adamın biri geldi. Kendisi Sus bölgesinden Abd-i Kays denilen kabileye bağlıydı. Ö m e r ondan sordu: 'Falanca kişi değil mi sin?" diye. A d a m , 'Evet' dedi. Ö m e r başladı bastonla onu döv meye. A d a m sordu: 'Suçum ne ya Ömer?'Bu arada Ö m e r Yusuf suresinin başından ilk üç ayeti okudu, daha sonra adam da oku du. Ö m e r yine başladı d ö v m e y e ve ona üç baston vurdu: 'Sen üç ayet okudun, buyurun sana üç sopa' dedi. A d a m yine sordu, .sa cımı ne diye. Ömer, 'Sen Daniel'in kitabını bulunduruyorsun', dedi. A d a m , 'Peki ne yapmam gerekiyor?', diye sordu. Ömer, 'Onu imha edeceksin, ondan hiçbir iz bırakmayacaksın' dedi ve gerekçesini de belirtti: Ben de senin gibi bir ara e h l i kitabın kay-
a
a) A. Rezzak, Musannaf, no:
1 0 1 6 5 , c. 6/113 ve
11/110, n o : 2 0 0 6 1 .
b) Beyhaki, Şuab-ül İman, 7/175, no: 4 8 4 0 . c) Herevi, Zemm-ül Kelam, 3/97, no: 5 9 2 . 26
a ) B e y h a k i , Ş u a b - ü l İ m a n , 7 / 1 7 5 , n o : 4 8 4 2 . B u h a d i s i n B u h a r i ' d e Tefsir, İti-
sam ve Tevhit bölümlerinde geçtiğini de yazıyor. b ) B u h a r i , Tefsir, B a k a r a s u r e s i , 1 3 6 . a y e t b a ğ l a m ı n d a , n o : 4 2 1 5 , B u h a r i , İ t i s a m no: 6 9 2 8 , Buhari, Tevhid, no: 7 1 0 3 .
28
Haklarından kopya yapıp Hz. M u h a m m e d ' e götürüyordum. Ken disi benden, 'Bu da ne ya Ömer?'diye sordu. Ben de dedim ki, bunlar Tevrat'tım bazı kopyalardır; getirdim ki okuyalım, bunlar dan istifade edelim, bilgimizi artıralım. O sırada baktım ki yüzü kıpkırmızı olmuş, çok bozulduğunu anladım. Artık n a m a z vak tiydi, ezan okundu. Crmicle herkes onun suratına bakınca çok kızgın olduğunu anladı. Bunun üzerine ona yaklaşıp 'Hayırdır, bir yere baskın mı var, savaş mı var?' diye sordular. O da bu olup bitenlere karşı bir açıklama yaptı. İşle bu yüzden ben K u r ' a n dışında herhangi bir belge bulsam kabul etmem diyor. Ar kasından da uzunca bir açıklama yapıyor. 2 7 Ö m e r ' i n sözünü ettiği Daniel, Tevrat'ta geçiyor (s. 840-855) ve orada ona ayrıca 15 sayfalık da yer veriliyor, İsrail oğul larından önemli bir isim ve Babil kralı Nebukadnesar K u d ü s ' ü ele geçirip Yahudileri Babil'e s ü r d ü ğ ü n d e , o da içlerinde vardır ve o sürgün hayatında M e z o p o t a m y a ' y a yerleşen Zerdüşt inanç larını öğrenip Yahudi kültürünün değişimi noktasında önemli katkısı olan bir isimdir. Var olan bilgilere bakıldığında, aslında Ö m e r ' i n bu konuda birkaç kez Tevrat'la ilgili belge ve bilgiler getirdiği kesin. Ö m e r zaten hep Yahudilerle yakın ilişki içindeydi; bunu kendisi de uzunca bir hadiste anlatıyor! Ben de Yahudilerin dini ayinlerine katılıyordum. Bir ara bana dediler ki, ashab arasında en çok seni severiz. Çünkü sen bize ilgi duyar, aramıza girersin. G i t m e m i n nedeni de, bakıyor dum ki Tevrat'la K u r ' a n aynı şeyleri söylü yorlar, bu yüzden giderdim, diyor. 2 8 Ö m e r ' i n bu Tevrat kültürü ne sempatisi halifeliği zamanında da d e v a m ediyor. Mesela Ka'bu'l Ahbar meşhurdur. Kendisi aslen Yemenlidir. H z . Mulıamnıed zamanında vardı; ancak Ebubekir veya O s m a n za manında M ü s l ü m a n olur. Tabi ki o da nasıl olmuşsa. Ç ü n k ü Hz. M u h a m m e d ' i n ö l ü m ü n d e n sonra tüm bölgelerde M ü s l ü m a n l a r dini terk edince, E b u b e k i r onlara karşı savaş açıyor ve Müslü-
Heysemi,
Mecme-uz-Zevaid,
no:
X57.
S e l e f denilen
geçmişlere
uyma
k ı s m ı n d a . I. c i l l . 2 8 Kenz, Tefsir b ö l ü m ü . Bakara suresi n o : 4 2 2 2 .
29
manlar bir daha toparlanıyorlar. İşte K a ' b da bu k o r k u n u n sonu cu İslamiyet'i b e n i m s e y e n l e r d e n biri. Neyse konu bu değil. Ö m e r artık halifedir. Bir gün Ka'b onun hakkında; sun
Tevrat'ta
kul
İsrail
şunlar yazılıydı:
oğullarına
bağlı
Bir gün
memleketleri
gelecek, fethedecek
'Biliyor mu
salilı/temiz (Hani
bir
Ömer
K u d ü s ' ü almış, a d a m buna işaret ediyor. Aslında Tevrat'la böyle bir bilgi zaten söz konusu değil. A d a m bilerek Ö m e r ' e yaranmak için yapıyor. Tabi ki onun bu abartılı sözleri -hele loplum içinde olunca- Ö m e r ' i n daha da hoşuna gidiyor).
'O insan Müslüman
lara şefkatli, kâfirlere karşı da çok serttir. Ayrıca çok şeffaf biri dir:
İçi ve dışı,
yoktur. detle
sözü ile eylemi hep aynıdır.
Yabancı-akraba meşguller,
birbirlerini
hep
gündüz de
aynıdır.
Ona
düşmana
karşı
sever sayarlar...' şeklinde
Onun yanında
bağlı aslan
sözler
olanlar gece kesilirler;
söyleyerek
torpil iba ancak
Ömer'i
Tevrat'a yerleştiriyor. İşte benzer sözlerinden dolayı Ö m e r onun la çok ilgileniyor. Kaynaklarda halife Ö m e r ' l e K a ' b ' ı n hikâyele ri çok anlatılıyor. Bir gün
Ö m e r ona,
'Ey Ka'b.
bizi Allah'ın azabıyla korkut!"
diyor. K a ' b başlıyor anlatmaya: 'Ey Ö m e r , biliyor musun; kıya met günü insanoğlunun 70 p e y g a m b e r kadar iyilikleri varsa yine Allah'a
karşı
b o r ç l u d u r ' d e y i n c e , Ö m e r bayılıyor.
Bir ara
aydınca, ' E y K a ' b , bizi korkutmaya/uyarmaya d e v a m el!" diyor. Bu sefer K a ' b , ' C e h e n n e m ateşi o kadar keskindir ki, tek bir kıvılcımı yeryüzüne açılsa, bütün insanların beyni y a n a r ' diyor. O sırada korkudan Ö m e r bir d a h a bayılıyor. 2 9 Yani K a ' b hikâye lerde, hurafeler konusunda uzman biri, zaten tarihte bunlarla meşhurdur. İşte İs lam i kaynaklardaki çoğu hikâye, mitolojik bil gi bu gibi kişilerin ürünleridir. Kısacası, Ö m e r ' i n Yahudilerle ilişkisi onun halifeliği d ö n e m i n d e de h e p d e v a m etmiştir. Ünlü K u r ' a n y o r u m c u s u Fahrettin er-Razi kendi tefsirinde, Nahl berliğe
suresi iten,
103.
ayette,
teşvik
eden
"Bazıları, aslında
'Hz.
Muhammed'i peygam
Hatice 'nin
kendisidir' diyor
lardı"şeklinde bir rivayet ekliyor. Aslında en doğru olanı budur. Çünkü Hatice o günkü şartlara göre bilgi bakımından doluydu. İbn-i A s a k i r , Tarih-i D ı m a ş k , 5 0 / 1 6 2 - 1 6 6 . n o : 5 6 1 7 .
30
Ayrıca Varaka adında bilge bir kişi vardı onun yanında. İbn-i Hişam, bu adam bilgi bak almıştı, din olarak da Hıristiyan'dı, bunu çok iyi biliyordu. Ayrıca Yahudilikte de bilgisi fazlaydı, 3 0 diyor. Şu da var ki, Ha tice'nin malı, tüm Kureyşlilerin malından da fazlaydı ve Muh a m m e d de onun işçisi olarak Ş a m tarafına gelip Hatice adına ti caret yapıyordu. Bu süre içinde birkaç kez de rahip Bahira ile gö rüşmüş, bu gibi konularda ondan da bilgi almıştı. Hatla kitaplar da şu da var: G ü y a Hz. M u h a m m e d , 'Cebrail bana vahiy getir di' dediği zaman Halice bizzat Ş a m ' a Bahira'ya gidip soruyor: 'Muhammed bu gibi şeyleri anlatıyor,
fikrin nedir?' diye.
Hati
ce, aslen Ninevalı (Musullu) olan ve birçok kitap sahibi olan Hıristiyan A d d a s ' a da uğrayıp soruyor. 3 1 Bahira Hatice'ye, 'Müj deler olsun
size!
Şeytan
Cebrail kılığına giremez.
se doğrudur, eşin peygamberdir' diyor. Belli ki
Madem
Hatice bu
öyley iki
in
san ve daha nice benzerlerini çok iyi tanıyormuş. K o n u m u itiba riyle bu gayet doğal. Ç ü n k ü o büyük bir tüccardı ve her kesim den müşterileri vardı.' Bunlara gidişinin nedeni aslında M u h a m med'in d u r u m u n u sormak değil; (ersine onlardan bilgi alıp Mu h a m m e d ' e aktarmaktı. Konuya ilişkin ilginç bir örnek verelim; hem de güvenilir ve en eski İslam tarihçileri İbn-i Hişam (h. 213. ö) ve İbn-i İsh a k ' t a n (h. 151. ö ) : I İz. M u h a m m e d h e n ü z başına gelenleri çöz meden, neyin nesi olduğunu bilmeden konuyu Hatice'ye açıyor: Biri benimle konuşuyor, C e b r a i l ' i m diyor. Sence bu ne olabi lir?' diye fikrini almak istiyor. Hatice ona, 'Bir gün sana gelirse bana bilgi ver' diyor. Bu arada Cebrail geliyor ve Hz. M u h a m med H a t i c e ' y e , 'İşte geldi, şu an y a n ı m ı z d a d ı r ' diyor. Hatice, 'Peki o zaman kalk, sol dizim üzerinde o t u r ' diyor. M u h a m m e d oturunca Hatice soruyor: 'Cebrail hâlâ burada m ı ? ' O, ' E v e t ' yanıtını veriyor. ' P e k i , kalk bu sefer sağ dizim üzerinde o t u r ' di-
30
a ) İbn-i İshak, S i y e r , s . 1 6 3 .
b) Nümcyri, N i h a y e f i i ] Ereb, 16/122. * ' a ) H a l e b i . i n s a n - ü l U y u n , V a h y i n b o ş l a m a s ı k ı s m ı n d a . 1/493. 10 Nüveyri, N i h a y c ı ' ü l Ereb. 16/122.
31
yor. M u h a m m e d onu da yapıyor ve Hatice yine soruyor: 'Cebra il hâlâ burada m ı ? ' Kendisi de ' E v e t hâlâ b u r a d a ' diyor. Bu kez, 'Kalk k u c a ğ ı m d a o t u r ' diyor. M u h a m m e d onu da yapıyor ve Cebrail yine orda, gitmiyor. Son kez Hatice, ' B u sefer ben basımı a ç ı y o r u m ' diyor ve açıyor. Bundan sonra yine soruyor: ' H â l â burada m ı ? ' O da 'Hayır; ç ı k t ı ! ' diyor. B u n u n üzerine Ha tice M u h a m m e d ' e , ' S e b a t göster, dayan; o Cebrail'dir, sen de peygambersin. Ç ü n k ü Cebrail başı açık kadınlara bakmıyor, on ların yanında d u r m u y o r ' diyor. 3 2 İşin mitolojik yanı bir tarafa; demek ki onun p e y g a m b e r olup olmadığını test eden, bu konuda uzman olan H a t i c e ' y m i ş . Kadın kısmı K u r ' a n ' d a bir hiçtir; ama bu olayda bakıyoruz Hatice
başaktördür ve
Muhammed'in
peygamber olup
ol
madığını kendisi test ediyor. Bir de M u h a m m e d H a t i c e ' n i n sağ dizi, sol dizi üzerine oturuyor, d a h a sonra onun kucağında oturu yor. Cebrail bunu ayıp görmüyor, oradan gitmiyor; ancak Halice başını açınca, sanki harama bulaşmayayım diyerek orayı terk ediyor ve başı açık bir kadına bakmadığı için, Cebrail diye kabul ediliyor» Başörtüsü, demek Cebrail için bu kadar ö n e m l i y m i ş ! Evci; bunları önemli kişiler anlatıyor. İçlerinde tarihçi, tefsir sa hibi T a b e r i de var ve bunlar bunu anlatırken de zevkle an latmışlar; böyle saçmalık olur mu, bunlar yanlıştır gibi bir yo rumda da bulunmamışlar. Hz. M u h a m m e d bu kadar malın ahş-verişini yaptığına göre, mantıksal olarak onun okuryazar olmadığı d ü ş ü n ü l e m e z . Bir ke re okuryazar olmasaydı Hatice o büyük servetini ona teslim edip, götür Şam taraflarında sat, d e m e z d i . 3 3 Bir de şunu d ü ş ü n m e k lazım: M u h a m m e d ' i n dedesi A. Multalip vefat edince, M u h a m m e d ' i n amcası Ebu Talip onun velayetini üstlenmiştir ve hatta riski göze alarak onu inanmayanlardan korumuştur. Yani Ebu Ta-
32 a) İbn-i İ s h a k , S i y e r . 1/270 İbn-i İ s h a k ' t a n da alır burada. b) N ü v e y r i , Nihayet'UI Ereb, 1 6 / 1 2 5 . c ) Taberi, Tarih, 2 / 3 0 3 . d ) Muhammed S a h i h , B a h s ' ü n C c d i d a n ' i l K u r ' a n , s . 3 3 . 33A.
32
R e z z a k Nevt'el, M u h a m m e d Resulen, N c b i y y c n , s. 97.
lip M u h a m m e d ' i ç o k seviyordu; bir kere bunda itiraz yok. Hatta kimileri, yetim kaldığı için onu kendi oğulları Ali ve C a f e r ' d e n de çok seviyordu, diye rivayetler aktarmışlar. 3 4 Peki, o z a m a n ni ye iki oğlu Hz. Ali ve C a f e r ' e o k u m a - y a z m a öğretti de H z . Mu h a m m e d ' e öğretmedi diye sorulmaz mı? Bilindiği gibi Hz. Ali M u h a m m e d ' i n kâtibiydi. Yine Ömer, O s m a n , Ebubekir okurya zardı. Neden M u h a m m e d ' i n yaşıtları okuryazardı da, kendisi bü rokrat ve hatta kral mevkiinde sayılan bir ailenin çocuğu ve üs telik zeki olduğu halde okuryazarsız kaldı? Bunu ilerde özel bir başlık altında detaylıca izah e d e c e ğ i m . Bir de eğer M e k k e ' d e Habeşçe konuşanlar yoksa, o zaman nasıl iletişim kurdular da 1-2 sefer H a b e ş i s t a n ' a hicret ettiler! Demek ki o z a m a n ticaret sayesinde birçok dil biliyorlardı. Za ten küçükken a m c a s ı Ebu Talib'le birlikle ticaret amacıyla Ye men, Şanı tarafına gidip birçok şey öğrenmişti. Hatta kendisinin, 'Benden daha iyi Antpçıı bilen yoktur' a n l a m ı n d a sözü var. Ve bunun gerekçesini de kendisi açıklamıştır: Ben Kureyş soyundanım (yani M e k k e ' n i n bürokrat kesiminden geliyorum). Bu po zitif bir faktördür. Ayrıca, S a ' d oğullarında allı yıl kaldım, on ların Arapçaları en fasih olanıydı. O yüzden en iyi Arapçayı ben bilirim, 3 5 diyor. Temimdari gibi hikayecilerin faktörü de önemli: Bu a d a m ı n adı Temim b. E v s ' d i r ve aslen Filistinli bir Hıristiyan'dır... Hz. M u h a m m e d ' i n ö l ü m ü n e yaklaşık I yıl kala gelip M ü s l ü m a n ol muştur.
36
Bu a d a m hakkında bazı Avrupalı bilim araştırmacıları
şunları anlatıyor: Aslında Temimdari M u h a m m e d ' i n projesi üze rinde çok olumlu etki bırakan biri; ancak bu, insanlardan gizlen miştir. Mesela bir gün bir çıra getirip M u h a m m e d ' i n c a m i s i n d e yakınca, M u h a m m e d çok sevinip ona d u a da ediyor. Hatta buna 34
İbn-i S a ' d , T a b a k a t , 1/56.
35
a ) İbn-i S a ' d , T a b a k a t . 1/53.
b ) Prof. Dr. Z c k c r i y a K i t a p ç ı , Yeni İ s l a m Tarihi v c T ü r k l e r , s . 1 3 6 . c ) Prof. Dr. İ b r a h i m C a n a n , Kütüb-i S i l l e , 1 5 / 3 4 9 . d ) Prof. Dr. H ü s e y i n A k g ü l , Hz. M u h a m m e d , s . 14. D i y a n e t y a y ı n ı . 3
^ A s k a l a n i , İ s a b e , n o : 8 3 8 . T e m i m b . E v s k ı s m ı n d a . Y i n e İbnü-I Esir, Ü s d . T e
mim b. Evs bölümünde.
33
karşı Temimdari'ye, 'Senin bu iyiliğine karşı bir kızım olsaydı sana verirdim'dediği gibi r i v a y e t l e r d e var. K u r ' a n ' d a k i hikâye ler, İ s l a m ' d a m e ş h u r olan 'Deccal' inancı, ö l ü m d e n sonraki ha yat gibi konularda Temimdari u z m a n biriydi. Tabi ki onun Hz. M u h a m m e d ' i n son yılında M ü s l ü m a n olması eğer doğruysa, bu M u h a m m e d için fazla bir şey ifade etmiyor. Belki M u h a m m e d d a h a önce de bununla iletişim kurmuştur. Ancak Temimdari dışında da bu gibi düşünceler zaten o coğrafyada vardı. Temim dari ile ilgili az önceki iddiayı savunan yazarlardan biri de İtal
yan araştırmacı Levi Della Vidi (1886-1967)'dir. Burada Tirmizi'den önemli bir örnek verelim. Haris b . Yezid el-Bekri anlatıyor: "Bir gün Medine'ye gelip Hz. M u h a m m e d ' i n yanına vardım. O sırada cami cemaatle do luydu ve orada siyah bayraklar dalgalanıyordu. B i l a l i Habeşi kılıcını kuşanmış, Hz. M u h a m m e d ' i n yanında duruyordu. ' N e l e r o l u y o r ? ' diye sordum. Hz. M u h a m m e d yanıt verdi, ' A n ı t b. A s ' ı R e b i a ' y a gönderiyoruz (baskın v a r ) ' dedi. Bu arada ben, 'Ad el çisi gibi olmaktan Allah'a sığınırını' d e d i m . II/.. M u h a m m e d benden, 'Ad elçisi de ne d e m e k ? ' diye sordu. Ben de anlatmaya başladım. Ad kavmi kıtlığa uğrayınca Kayl adında birini su bul mak için görevlendirir. O da B e k r b. M u a v i y e ' y c uğrar. Bekr K a y l ' e şarap içirir; ayrıca iki güzel cariye de ona şarkılar söyler. Orada bir ay kaldıktan sonra M ü h r e bölgesindeki bir dağa çıkıp Allah'tan su/yağmur ister. Bekr b. Muaviye ona ikramda bulun duğu için onu da su duasında zikreder, ey Allahım ona da su ver, der. Allah da siyah bir bulut göndererek, ' A d k a v m i n d e n tek bir kişi bırakmayıp helak eden şu bulutu toz d u m a n olarak al' der." Adam olayı buraya kadar anlatınca, Hz. M u h a m m e d de nok tayı koyar ve şu ayetler o esnada gelir: "Ad kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik. O rüzgârlar, üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu." İşte bir ayetin ortaya çıkış hikâyesi de böyle. K u r ' a n ' d a anlatılan hikâyelerin büyük çoğunluğu direkt Tevrat'tan alınmış, bir kısmı da bu gibi hikayecilerden dinlenerek ayetle şekillenmiştir. 3 7
37 Zariyat suresi, 4 1 - 4 2 . Tinnizi, Tefsir bölümü, Zariyat suresi, no: 3 2 7 3 - 7 4 .
34
d) Hz. Muhammed'in İntihara Kalkışma Nedenleri Hıristiyan asıllı Varaka, h e m H z . M u h a m m e d ' i n soyundandı, hem de Hz. Hatice'nin ameaoğluydu. Daiıa önce de yazdım ki, birçok dini biliyordu, bilge bir adamdı. İslami kay naklara göre, Hz. M u h a m m e d ilk d e t a Hira dağından d ö n ü p gör düklerini H a t i c e ' y e anlatınca, kendisi olup bitenleri Varaka'ya iletiyor. O, 'Alı ne yapayım ömrüm kalmış olsaydı Muhammed'e yardımcı olurdum. İşaretler, onun peygamber olduğunu gösteri yor' diyor ve burada M u h a m m e d ' l e ilgili methiyeler şeklinde uzunca bir şiir okuyor. Bu şiirlerden yaklaşık 40 mısrasını İ b n - i Kesir kendi kaynağına almış. 3 8 Bu şiirlerin kime ait olduğu, ne zaman yazıldığı belli değil. En başta Buhari ve Müslim'de geçen ve başka birçok İslami kaynakla da anlatılan, Varaka'nın "Hem Arapça, hem de Ibranice/Siiryanicc bildiği, Tevrat konusunda iyi bir uzman olduğu ve kendisinin Hıristiyan olduğu. İncirin Arapçaya çevirisini yaptığı"da ifade ediliyor. Buhari'de birçok yerde ve özellikle de 'Tabir' b ö l ü m ü n d e ge çen şu açıklamalar dikkat çekicidir: Hıristiyan olan Varaka ölün ce Hz. M u h a m m e d ' e vahiy gelmiyor/kesiliyor. Bu yüzden çok üzülüyor. Vahyin kesildiğini zaten İslami kesim de kabul ediyor. Ne kadar kesildiği konusunda ihtilaflar var. Vahyin kesildiğine dair ayet de var. Duba suresi hemen başta bunu açıklıyor. Burada vahyin ne kadar zaman zarfında kesildiği o kadar önemli değil; önemli olan Varaka'nın vefalından sonra vahiy denilen tanrı me sajının kesilmiş olması. Öyle ki, Hz. M u h a m m e d Varaka'nın ölü münden sonra oluşan bu boşluk vc vahyin kesilmesi nedeniyle, defalarca dağa çıkıp intihar etmek istiyor; ancak her seferinde ('ebrail gelip onu yatıştırıyor, onu intihar etmekten vazgeçiriyor şeklinde net açıklamalar var. Burada sorulması gereken, bir kere neden tanrı vahiy kesiyor ve öyle oluyor ki, inanmayanlar Mu-
i
° E l - B i d a y c v e ' l N i l ı a y c , 2 / 3 6 2 v c d e v a m ı . H a t i c e ' n i n Varaka b . N c v l ' c l ' c ari-
allıkları b ö l ü m d e .
h a m m e d ' l e alay ediyorlar: Nerde şeytanın, neden senden ilişkini kesti, gibi ağır sözler söylüyorlar. Bir diğer önemli nokta ise, vah yin kesilmesinin Varaka'nın ö l ü m ü n e denk gelmesi.
39
Varaka b. Nevfel M u h a m m e d için o kadar önemliydi ki, ken 'Ben onun için 2 cennet gördüm' di
disi bir gün onun hakkında, yor. Bir diğer s ö z ü n d e de, giymiş
biçimde gördüm.
'Ben rüyamda Varaka 'yı, beyaz elbise
Eğer cennetlik olmasaydı
böyle
sede görmezdim' diyor.' 1 0 Buhari'de ve başka birçok
bir elbi kaynakla
anlatılan bu bilgiler anlamlı. Şöyle ki, Varaka'nın ölümü üzerine M u h a m m e d ' i n çok üzülmesi, onun ö l ü m ü y l e birlikte vahyin uzun süre g e l m e m e s i ve kendisinin sık sık dağa çıkıp intihara kalkışması, hatta zaman z a m a n geceleri u y u y a m a m a s ı , az önce de belirtildiği gibi vahye ara verilmesi sonucu bazılarının ona, 'Ey Muhammcd,
bakıyoruz
senin
şeytanın
bilgi iletmiyor/vahiy getirmiyor' d e m e s i 4 1
na
bu
artık
sa
aslında dikkate
günlerde
de
ğer açıklamalardır. Bir de zaten ona inanmayan o günün insan ları, ' M u h a m m e d ' i n söyledikleri, h e p eskilerin masallarıdır. Ar kadaşlarından birilerine yazdırıyor...' gibi sözleri hep söylerler di. Çoğu, Hz. M u h a m m e d ' i n anlattıklarını boş buluyorlardı. Bü tün bunlar zaten K u r ' a n ' d a anlatılmaktadır. 4 2 Başkalarından da bilgi alırdı derken, burada somut bir-iki ör nek vermek istiyorum. Bunlar, en başta D i y a n e t ' i n t e r c ü m e etti ği
Tecrid-i Sarih'tc anlatılmaktadır: A d a m ı n biri M u h a m m e d ' e
vahiy kâtipliği yapıyor; ancak daha sonra İslamiyet'ten ayrılıyor ve şunu diyor: M u h a m m e d bana ne dediyse ben h e p tersini K u r ' a n ' a yazıyordum, o bunları fark edemiyordu, ben de İslami y e t ' i bıraktım... Bir gün gelir bu a d a m vefat eder ve defnedilir.
Jy
1 ) B u h a r i : a ) B e d ü - 1 Vahy, 3 . b ) E h a d i s - i E n b i y a , b a b 2 1 , n o : 3 3 9 2 . c ) Tef
sir, A l a k s u r e s i , b a b 1 , n o : 4 9 5 3 . d ) T a b i r - 1 , n o : 6 9 8 2 . B u s o n h a d i s ö n e m l i . 2 ) M ü s l i m , İ m a n , 1 6 0 . A y r ı c a b u k o n u d a s i y e r , tarih v e t a b a k a l k i t a p l a r ı n d a da h a d e t a y l ı b i l g i l e r var. 40
İbn'iil Esir, Ü s d , V a r a k a b . N e v f e l k ı s m ı n d a . A s k a l a n i , İ s a b e , n o : 9 1 3 7 Va
raka b i n N e v f e l b ö l ü m ü n d e . 4
1 İbn-i K e s i r tefsiri, D u h a s u r e s i ilk a y e t .
42
36
N u n 2 v e 5 1 , Tekvir 2 2 , T e v b e 6 1 , Nahl 103, Enfal 3 1 , Furkan 5 , N e m i 6 8 .
Millet ertesi günü sabahı bakıyor ki cenazesi kabrin dışında du ruyor. Cenaze sahipleri, Hz. M u h a m m e d ve yandaşlarını suçlu yorlar, siz bu cenazeyi kabirden çıkarmışsınız, diye. O n l a r da, hayır biz yapmadık; Allah'a karşı geldiği, K u r ' a n ' l a alay ettiği için kabir bile onu kabul etmiyor, diyorlar. Bir daha gömüyorlar; ancak ertesi günü cenaze yine kabir dışında bulunuyor. Yine aynı tartışmalar başlıyor ve tekrardan gömülüyor. Üçüncü günü sa bahleyin bakıyorlar ki adamın cenazesi yine kabir dışında. Tek rar tartışmalar başlıyor ve sonuçta cenazesi yıpranıp orta yerde kalıyor. Bu olay, birçok İslami kaynakta anlatılıyor ve özellikle de Buhari ile M ü s l i m ' d e ortak olarak. 4 3 İşte şimdi nasıl k i m s e korkudan dinin kılına d o k u n a m ı y o r s a o zaman disiplin daha faz laydı: Dokunan m e z a r d a bile affedilmezdi. İbn-i H i ş a n ı , Nadr b. Haris adında farklı bir kişinin daha kâ tiplikten ayrılıp kaçtığını ve Bedir harbinde yakalandığını, ancak fidye verip kurtulduğunu yazıyor. 4 4 Bir de M e k k e ' n i n fetih günü Kabe'nin perdesine sığınan, af dileyen İbn-i Hatal olayı meşhur dur. O da vahiy kâtibi iken bırakıp kaçıyor. Vahiy kâtipliğini yapıp da sonradan bırakıp kaçan İbn-i Ebi Serh zaten meşhur dur. 4 5 Bu vahiy kâtipliğini bırakıp kaçanlar hakkında ilerde "Vahiy Kâtipleri"bölümünde
daha
geniş
bilgi
vereceğim,
İlginçtir ki, I İz. Muhammed Ebu Süfyan'la anlaşınca, onun oğlu ve aynı z a m a n d a M u h a m m e d ' i n de kaynı olan ( Ü m m ü Habibe'nin ağabeyi) Muaviyc'yi de kendine vahiy kâtibi yapıyor. A m a kaş yapayım elerken burada göz çıkarıyor... Ç ü n k ü Muavi43
a ) Tecrid-i S a r i h , D i y a n e t l e r c e n ı e s i , n o : 1477.
b) M ü s l i m : Slfat-i n u ' m a l ı k i n , n o : 27X2. c ) Buhari v c M ü s l i m ' i n ortak hadislerini i ç e r e n E l - L ü ' l ü t i vc'I M e r c a n , n o : 1772. d ) B u h a r i , M c n a k i b , M u h a m m e d ' i n İ s l a n ı d a k i Üstünlükleri k ı s m ı n d a , b a b 25,
no: 3617. e) K e n z , n o : 4042-44. f) İbn-i Kesir, B i d a y e - N i h a y e , A d a b - ı T a a m k ı s m ı n d a , 6. e i l ı . 44
İbn-i H i ş a m , S i re, B e d i r harbi b ö l ü m ü n d e .
a ) İbn-i Esir, Ü s d - t i l - G a b c , A b d u l l a h bin S a ' d b i n Ebi S e r e k ı s m ı n d a . b ) A s k a l a n i , İ s a b c , A b d u l l a h b . S a ' d ibn-i E b i S e r e k ı s m ı n d a , n o : 4 7 1 4 . 4
-"
Kur'aıı'ın
Kökeni
adlı y a p ı l ı m ı n
h e m e n başında,
M u h a m m e d ' i n yarar
l a n d ı ğ ı ç o ğ u k i ş i n i n i s i m l e r i var.
37
y e ' y e verilen bu görev, zaman içinde ç o k pahalıya mal oluyor: M u a v i y e ' n i n Hz. Ali'yle olan o l u m s u z ilişkisi ve tarihteki yeri bilinen bir gerçek. Burada gözden kaçan önemli bir şey daha var: Varaka yaşlı ve â m â olduğu için bu misyonu üstlenemezdi. Hatice de kadın oldu ğundan o günkü şartlarda üstlenseydi zaten kabul görmezdi. Kadın kısmı İslam toplumunda hâlâ da bir hiç değil mi sanki! A m a şu da var ki Hatice çok bilgili ve çok zengin... Her bakımdan M u h a m m e d ' e yardımcı oluyor. S o n u ç t a bu yeni oluşumda/yeni din konusunda M u h a m m e d ' e görev biçiliyor ve kendisi öne çıkıyor. Çok bilgili olan Varaka b. Nevfel, M u h a m m e d ' i n asıl ho casıydı demek yerinde bir ifade. Tabi ki her şeyi Varaka'dan öğ rendi d e m e k yanlış; onun farklı bilgi toplama kaynakları da vardı. A m a ilk start Hatice-Varaka ve M u h a m m e d ' l e başlamıştır demek yerinde bir söylem. Hele de Hatice bu peygamberlik konusunda çok
önemli
biri.
Hatice'nin
ölümüyle
zaten
Muhammed
sarsılıyor, onun vefatıyla Hz. M u h a m m e d ' d e oluşan boşluk nasıl doldurulur kaygısıyla kendisi üzüntüye boğuluyor. Hz. M u h a m m e d aynı z a m a n d a rahip Bahira, rahip Nastura, Cebr-i Rumi, Sclman-i Farisi gibi birkaç köleden de yarar lanıyordu. Hilf-ül Füdul gibi insan hakları teşkilatları onun pey gamberlik iddiasında bulunmasını sağlayan önemli birer faktör dü. Yirmi yaşından itibaren oraya gidip gelirdi ve p e y g a m b e r ol duktan sonra da, bu teşkilata davet edilsem giderim ve bu, benim için
kızıl develere sahip
olmaktan
daha
iyidir,
diyordu.46
Onun
bu açıklaması o teşkilatın kendisinde ne kadar etki yaptığının bir göstergesidir. Şurası önemli; ancak üzerinde fazla durulmuyor: Deniliyor ki, H z . M u h a m m e d kaç kez Şam tarafına gidip rahip Bahira ve Nas tura ile uzun uzadıya baş başa görüşmeler yapmıştır. Peki bunlar kendi aralarında hangi dille konuşuyorlardı? Buna değinilmiyor. Bir de coğrafya ortada: Kudüs Suudi ile Suriye arasında kalan bir bölge. O zaman kutsal bir yerdi ve H z . . M u h a m m e d de ilk n a m a -
4"
Ezraki, A h b a r ' ü
kısmında.
38
Mekke,
Kurcyş'in
cahiliye
döneminde
Kabe'yi
lamir
m e n herkes bunu biliyordu. 4 8 Tabi ki Hıristiyanlık da vardı ora larda. M e s e l a Varaka örneğinde olduğu gibi. Kısacası, k a r m a inançlar yapısı içinde yaşıyordu ve bunların toplamından yeni bir şey ortaya çıkarmak zor değildi. Hep söylüyorum: Kurulan sistem; talan, ganimet, fey, cennetc e h e n n e m gibi avantajlardan besleniyor. Hz.
Muhammed'in aldığı vahyin ilk cümlelerinde Tevrat'ın
mantalitesi görünüyor. Yahudi peygamberlerinden Yercmya kü çük yaşta peygamberlik görevini üstlenince inandığı tanrısına hi taben, 'Ey Yehova! Ben k ü ç ü ğ ü m söz bilmiyorum, nasıl anlata c a ğ ı m ? ' diyor. Bunun üzerine rab Yehova ona, ' K o r k m a ben se n i n l e y i m ' karşılığını veriyor. Bu arada Rab kendisine, 'Elini uzat, ağzına bir şey bırakırını; işte bunlar sözlcrimdir' diyor. Tıpkı Hz, M u h a m m e d gibi: İlk gelen ayetin o k u n m a s ı isteniyor, o da, ben bilmiyorum, karşılığını veriyor. Gerçi ' b i l m i y o r u m ' Kur'an'da geçmiyor; bu, hadislerin eklemesidir. A m a olsun. So nuçta hikâye-mautalile aynı. 4 '' Hz. M u h a m m e d zamanında Varaka gibi bilgili insanların varlığını K u r ' a n da kabul ediyor, h e m de ilginç bir şekilde. Yu nus suresi 94. ayette şöyle deniliyor: "Eğer sana indirdiğimizden (vahiyden)
kuşkuda
isen,
senden
önce kitabı
okuyanlara
sor. "
Peki, tanrının da güvendiği danışma heyeti, bilirkişiler kim lerdi ki Hz. M u h a m m e d gidip onlardan sorsun? Cidden ilginç bir ayet. Bununla ayrıca şu tespit ediliyor ki, o zaman için halk arasında bu birikime sahip insanlar vardı. Hz. M u h a m m e d Hatice ile 15 yıl yaşadıktan sonra peygam berlik iddiasında bulunuyor. Bellidir ki H a t i c e ' d e n ya da başka yerlerden sağladığı belgeleri ç ö z m e işinde Varaka çok önemli bir isim. Aynı z a m a n d a M u h a m m e d ' e fikir verme k o n u s u n d a da önemli. Burada Varaka'nın gücünü göstermek için, değişik kay naklarda anlatılan, Varaka'dan kaldığı söylenen yaklaşık kırk mısralık bir şiirinin özetini n u m u n e olarak vermek istiyorum.
° B u şiirler, İbn-i H i ş a r n , S i r e . E l - A ğ a n i . S i r e t i H a l e b i , M e c m e ' i i i - B u l d a n , İbn-i K e s i r ' i n , B i d a y e - N i h a y e v e İbn-i'il A r a b i ' n i n M u h a k e m a l adlı e s e r l e r i n d e v c L ü v e y s Ş e y h o ' n u n ' Ş ı ı a r a ü ' n - N a s r a n i y c t i f i l - t s l a m ' m d a n alınmıştır.
40
'İnsanlara nasihat edip diyorum ki, ben sadece uyarıcıyım, kimse sizi kandırıp da yaratıcıdan başkasına ibadete teşvik etme sin. Şayet yaradan dışında başkasına ibadet etmek için birileri sizi kandırırsa, siz aranıza mesafe koyun. Kâinatın sahibi Allah'ı, her noksanlıktan
uzak
tutarım.
Kendimi
onunla
korurum/ona
sığınırım. Kâinattaki her şey ona kulluk eder. Kimse onun salta natına ulaşamaz. Allah dışında her şey yok olur/baki olan ancak Allah'tır. Mal-evlat geçicidir ve geriye kalır. Dünya, Süleyman gi bi büyüklere bile kalmamıştır' anlamında şiirleri var Varaka'nın. 5 0
e) O Günkü Ünlü Şairlerin Kur'an'daki İzleri Varaka-1 Iatice-Muhammed artık değişik kanallardan da bilgi toplamaya başlamışlardır. Mesela Hadremi oğullarının iki üç Kö lesinden söz edilir (Yesar, Yaiş, C e b r . . . ) . Bunların dilleri farklıdır ve M u h a m m e d sık sık onlara gider gelirdi. Bu yüzden onun mu halifleri, ta
'İsle
Mulıaınnıcd bildiğini
ben peygamberim
bu
diyor' eleştirisinde
insanlardan
alıyor,
bulunuyorlardı.
sonuç
O yüz
den Nahl suresi 103. ayeti indirilir ki, sizin M u h a m m e d hakkımla falancadan yararlanıp onun sözlerini ayet yapıyor dediğiniz kişi nin dili Arapça değildir, şeklinde açıklama yapılıyor. Burada soru şu: Madeni M u h a m m e d okuryazar değildi ve onların da dilleri yabancıydı; o zaman M u h a m m e d neden boşuna onların yanına gidip gelirdi? Şurası tartışmasız ki Hz. M u h a m m e d onlara o ka dar sık uğruyordu ki, artık bu durum milletin dikkatini çekiyordu. Öyle ki halk, ey M u h a m m e d sen bilgini bunlardan alırsın, diyor du. Bir de madem onların dili yabancıydı, peki onlar dilsiz-sağır gibi mi yaşıyorlardı M e k k e ' d e ? Bu konuda
Taberi
Fahrettin er-Razi
ve
tefsirlerinin az önceki ayetin açıklama kısımlarına bakıla-
5 0 D i y a n e t t e r c ü m e s i , Tecricl-i Sarili, n o :
1362...
1) B u h a r i : a ) Bedi-I
Halk 15, n o : 3 3 0 2 .
b) M e g a z i 7 4 , n o : 4387. c ) Talak bab 2 5 , n o : 5 3 0 3 . 2 ) M ü s l i m , İman n o : 5 1 - 5 2 . 41
bilir. Burada en başta Buhari'de birkaç kez tekrarlanan ve Müs l i m ' d e de geçen bir hadis var: İman Yemenlidir' diyor. 5 1 Bence Hz. M u h a m m e d bu ifadeyi o Yemenli hocalarını, bilge kişileri kastederek kullanmıştır; yoksa imanın Yemenli olması da söz mü yani! Kaynaklarda, bu kölelerin kitapları vardı, Tevrat ve İncil'i iyi biliyorlardı, bilgisi de var. Bana göre K u r ' a n ' m oluşumuna katkı sunan, başka bir deyişle Hz. M u h a m m c d ' i n en çok yararlandığı alan, o günkü şairlerin şi irleridir. Nedense bu hep gözden kaçmıştır. Aslında o günkü şiir lerle K u r ' a n karşılaştırılırsa çarpıcı bir sonuç ortaya çıkar. Özellik le Ümeyye b. Ebi Salt ve Kuss b. Saide el-İyadi'nin şiirleri içerik itibariyle K u r ' a n ' a çok yakındır. Burada şu rahatlıkla söylenebilir: Peygamberin önemli bir kaynağı, İslam öncesi şiirlerdir. Burada İmr-ül Kays'ııı somut bir şiirinden altı mısrayı K u r ' a n ' l a karşılaştıralım. Ö n c e şiirin tercümesini verelim, sonra K u r ' a n ayelleriyle karşılaştırmasını yapalım. Şunu da belirtelim ki bu şair Hz. M u h a m m e d ' d e n vaklaşık 30 yıl ö n c e vefat elmişlir. Kendisi 5 4 0 ' t a vefat elıniş, M u h a m m e d ise 571 'de dünyaya gelmiştir. Bunu niye yazdım? Eğer M u h a m m e d z a m a n ı n d a veya daha sonra yaşamış olsaydı, M ü s l ü m a n l a r diyebilirlerdi ki ken disi M u h a m m e d ' d e n kopya almış. Dolayısıyla böyle bir şey de m ü m k ü n değildir; bunu da hatırlatmış olalım. İ m r - ü l Kays'ııı şiiri şöyle: *Kişi yazın ortasında kış ister, öyle ki kış geldiğinde bu sefer ikrah eder. *0 tek tip ( m o n o t o n ) hayata razı değildir, kahrolası insan, ne kadar da n a n k ö r d ü r ! *Kıyamel yaklaştı, ay yarıldı. Bu, bir ceylanın kalbimi alıp sonra beni terk etmesinden oldu. * Yerküre k e n d i n e h a s sarsıntısıyla ağırlıklarını dışarı çıkardığı z a m a n . . .
sallandığı,
toprak
''•'İnsanlar çarçabuk hazırlanır ki, hesap günü kendi hesabını versin.
31
no:
42
M u h a m m e d A . R a u f c l - M c n a v i . Faydi.il K a d i r Şerlı-ül C a m i i S a ğ i r , 2 / 1 8 7 ,
1625-1626.
*0 gün adil bir padişah hesap görecek; sonuçta ya kişinin aleyhine, ya da lehine olacak. İnsan kuş bakışı şiire bakınca, şiirle K u r ' a n mantalitesinin benzer olduğunu görüyor, detay k ı s m ı n d a da K u r ' a n ' l a örtüşen c ü m l e l e r var. Mesela; "Kahrolası insan, nc kadar da nankör
dür" cümlesi harfiyen Abese suresi laştı,
ay yıınldt"cümlesi, olduğu gibi
"Yerküre
kendine
ağırlıklarını
dışarı
has
17. ayette;
sarsmtısıyla
çıkardığı..."mısrası,
"Kıyamet yak
K a m e r suresinin sallandığı,
Zilzal
suresinin
başında; toprak başında
yer almaktadır. Bunlar harfiyen aynı olan cümleler. Bu şair kıya metten söz ediyor, adil bir padişahın ö n ü n d e verilecek hesabı ve sonuçta verilecek kararın ya lehte ya da aleyhte olduğunu dile getiriyor. Yine insanoğlunun lek bir şeye razı olmadığını, istek lerinin farklı olduğunu işliyor şiirlerinde ki, K u r ' a n ruhuna tam da uygundur. Daha sonra yeri gelince anlatacağım ki, insanın is tekleri
sonsuzdur
şeklinde
bir
ayet
varmış;
ancak
Kur'an
yazılırken o ayet kayda geçmemiştir. Olay sadece bu kısa benzetmeyle bitmiyor; daha farklı ve önemli örnekler s u n a c a ğ ı m . 5 2 O d ö n e m i n şairlerinden ünlü
Ümeyye b. Ebi
S a l t ' l a ilgili bi
raz bilgi vermek istiyorum. Bu adam Hz. M u h a m m e d z a m a n ı n d a yaşamış, çok ünlü bir şair ve aynı z a m a n d a bilge bir a d a m . Ki milerine göre hicri ikinci yılı Bedir harbinden sonra, kimilerine göre de hicri d o k u z u n c u yılında Ta il' 'te vefat etmiştir. Yahudilik, Hıristiyanlık, Manii" dini hakkında ç o k bilgi sahibi biri. M u h a m med nasıl Şanı tarafına gidip papazlarla tanışmışsa, aynı şeyi M u h a m m e d ' d e n ö n c e o da yapmıştır.
Bir gün
Muhammed
Ü m e y y e ' n i n kız kardeşi F a n a binti Ebi Salt'la konuşuyor. Sen ağabeyinin şiirlerinden hiç biliyor m u s u n , diye. Kadın, evet, de yince o, başla bakalım, diyor. Kadın ö n c e onun hakkında bazı bilgiler veriyor. U y k u d a nasıl onun karnının açıldığını, kalbinin çıkarılıp tekrar yerine konduğunu anlatıyor. Bilindiği gibi aynı yöntem M u h a m m e d ' i n hayatında da var. Miraç olayından önce üç melek inip onun karnını açıyor ve kalbini çıkarıp z e m z e m sıı-
Bıılıari, T c v h i d , b a b 37, n o : 7517. M ü s l i m , İ m a n , n o : 1 6 4 .
43
yu ile yıkadıktan sonra tekrar yerine bırakıyorlar ve ondan sonra göklere çıkıyor. Bu rivayet en başta B u h a r i ve M ü s l i m ' d e an 53 latılmaktadır. İşte aynı şeyi bu Ü m e y y e denen şahıs da daha önce ortaya atmış; benim karnımı açıp kalbimi yıkadılar, diyor. O n d a n sonra Hz. M u h a m m e d de aynı yöntemi uyguluyor. De mek ki o zama n la r bu tür gelenekler adetmiş. Zaten Ü m e y y e ar kadaşlarına, ben peygamber hazırlıklarını yapıyorum, kendimi buna hazırlıyorum diyordu; ama arkasını getiremeden vefat edi yor, daha sonra da M u h a m m e d bu projeye sahip çıkıyor. O n u n kız kardeşi şiirlerinden on üç tane okuyunca, H z . M u h a m m e d kadına, 'Meğerki senin ağabeyin şiirleriyle Müsliiınan'mış; an cak kendisi kâfir' diyor. Bu, fikirlerinin ne kadar birbirine yakın olduğunun da ifadesidir. Ü m e y y e de Hz. M u h a m m e d gibi, Allah'ın varlığını göster mek için kâinattaki eşyayı, önceki peygamberleri örnek gösteri yor, bunları argüman olarak kullanıyor. Ayrıca nerde babalar, nerde ecdal, Kabe'yi yıkmaya gelen Ebrehe nerde şeklinde hep insanları uyarıyor ve korkutuyordu. Genelde şiirlerine 'Elhamdii lillah/Allah'a teşekkür'le başlardı. Hz. M u h a m m e d nasıl K u r ' a n ' d a Hanif dinini övmüşse, o da hep Hanif dinini dillendi riyordu. Hatla cinlerle irlibalını var, diyor; yoksullarla çok ilgi leniyordu. Hz. M u h a m m e d nasıl K u r ' a n ' d a yabancı kelimeler,, anlamları olmayan sure başlarındaki işaretler kullanmışsa, aynı u y g u l a m a Ü m e y y e ' n i n şiirlerinde d e sıkça g ö r ü l m e k t e d i r . K u r ' a n ' d a yedi kal gökten birkaç kez söz edilmiştir. Bu ş a i r d e defalarca bu yedi kal meselesini şiirlerinde işlemiştir. İlginçtir ki, K u r ' a n ' d a yer kelimesi tekil, gök ise yedi sayısıyla birlikte 'Semavaf şeklinde çoğul olarak işlenmiştir. Bu şair de yer kelime sini tekil, gök kelimesini de çoğul olarak kullanıyordu şiirlerin de. K u r ' a n ' d a , biz göğü direksiz, yarattık, onu yıldızlarla süsle dik, yeryüzünden çeşmeler fışkırttık, tertemiz tatlı sular var ettik, çeşidi ekinler için yeryüzünü uygun kıldık ve siz her şeyi ekip biçersiniz, her canlı belli bir süreden sonra ö l ü m e m a h k û m d u r ; ancak baki olan Allah'tır. Ö l ü m d e n sonra günahkârlar çıplak (bu
L i i v e s Ş c y l ı o , Şuuraii-I n c s r a ı ı i y y c k a b l c - l İ s l a m , s. 226 vcl.
çıplak kelimesi hadiste de geçiyor) bir şekilde mahşer günü or taya çıkacaklar ve 'Yazıklar olsun bize' diyecekler; sonunda uzun zincirlere vurulup ateş alevine atılacaklar (ki K u r ' a n hem bu zincirleri işliyor, hem de uzunluklarını veriyor: 70 arşındır di yor. Hakka suresi 32. ayet). Orada ölmezler ki cezaları bitsin ve cezaları hep bu şekilde devam edecek. İyiler ise gölgelik yerler de keyif safa içindeler ve canları ne isliyorsa alırlar gibi konular işlenmiştir Ü m e y y e ' n i n şiirlerinde. 5 4 Kuss b. Saide de K u r ' a n ' l a örtüşen bu gibi temaları şiirlerin de işlemiştir. Az sonra ondan da bir özet sunacağım. Bundan sonrasını Kiilüb-i Sitte yazarlarından M ü s l i m ' d e geçen iki hadi si temel alarak özetleyelim. Şerid adında bir sahabi anlatıyor: Bir gün yolda giderken baktım ki Hz. M u h a m m e d y a n ı m d a durdu ve bana, 'Seni arkam da d e v e m e bindirsem ne d e r s i n ? ' diye sordu. Ben de olur dedim. O arada devesini çöktürdü, beni arkasına aldı ve yola d e v a m et tik. Benden sordu: ' Ü m e y y e b. Ebi Sait'in şiirlerinden bildikle rin var m ı ? ' Evet, d e d i m . 'O z a m a n başla, bize oku b a k a l ı m ' de di. Ben şiirlerinden bir kesil o k u d u m . O bana, hep ' d e v a m e t ' di yordu. Bir daha o k u d u m , yine ' d e v a m ' dedi. Bunu iki-üç sefer tekrarladı. S o n u n d a bana onun şiirlerinden yüz şiir okullu... Ü m e y y e o kadar önemli biri ki, bazı ayetlerin tefsirlerinde adı geçiyor, ayet onun yüzünden inmiştir deniliyor. Mesela İ m a m S ü y u t i bunu A'raf suresi L 75 * inci ayetin açıklamasında, İ m a m K u r t u b i Şuara 2 2 4 ' ü n c ü ayetin tefsirinde, az önce s u n d u ğ u m bilgilerle birlikte işlemişlerdir. Ü m e y y e , şiirlerinde bir mısrada şunu diyor: Yaradan dünyayı devekuşu yumurtası şeklinde yarattıktan sonra üzerinde canlılar yaydı... Hatırlıyorum; birçok yazar, 'Peki Hz. Muhammed 14 asır önce nasıl biliyordu ki dünya elips biçimindedir?' şeklinde propaganda yapıp K u r ' a n ' d a k i mucizeleri ispata çalışıyorlardı. D ü n y a elips şeklinde mi değil mi tartışmalarını a ç m ı y o r u m . Me-
34
a ) K u ı l u b i tefsiri, N u z i a t s u r e s i 3 0 . a y e l t e f s i r i n d e v e G a f ı r s u r e s i , 2 9 - 3 3 .
ayet açıklamasında. b ) Kcıızü-1 U m m a l , n o : 8 9 5 7 v e 5 8 .
45
sele, bu cümlenin b a ş k a yerden alınmış olması. Üstelik bunu önemli K u r ' a n yorumcuları kendi tefsirlerinde işlemişler.
55
Bu
rada soru şu: Şiirleriyle K u r ' a n ayetleri bir araya getirildiğinde aralarında büyük o r a n d a uygunluk/ortaklık bulunan Ümeyye b. Ebi S a i t ' i n şiirleri hakkında Hz. M u h a m m e d n e d e n bilgi edin m e k isterdi? O da M u h a m m e d ' d e n önce içkiyi yasaklamıştı, iç meyin diyordu. Çok kitap o k u y o r d u . Putlara karşıydı. Ebu Süfyan anlatıyor: Biz Şam tarafına ticaret için giderken, o bize yol du
hep
kitap
okuyordu
ve
papazlar onunla
özel
56
ilgilenirdi...
Böylesine bilgili biri olan H z . M u h a m m e d için, cahildi, bir şey bilmiyordu; işte tanrı verdi mi verir şeklinde yakıştırmalarda bulunmak ancak gerçeği gizlemek olur. Bu k o n u d a başka bir şairin şiirlerini de karşılaştıralım ba kalım, o zaman
gerçek daha da
netleşir.
Vereceğim
örnek,
K u r ' a n ' ı n nasıl oluştuğu, Hz. M u h a m m e d ' i n okuryazar o l u p ol madığı konularına açıklık getirecek sonıul bilgiler içeriyor. İzleyelim: Bir gün, şair Kuss bin S a i d e ' n i n bağlı olduğu kabileden bir heyet Hz. M u h a m m e d ' i n yanına gelir. Kendisi sorar, ' K u s s b. S a i d e ' y e ne o l d u ? ' Onlar, vefat elti diyorlar. Bunun üzerine Mu h a m m e d o n u n l a ilgili bir anısını a n l a t m a y a başlar. Bir gün ben onu Ukaz panayırında g ö r d ü m , kırmızı bir d e v e üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma yaptı. O n u n o günkü konuşmasını hiç u n u t a m ı y o r u m . (Burada şu notu da ekle yelim ki, şair Kuss b. Saide miladi 6 0 0 ' d e vefal ederken h e n ü z M u h a m m e d peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra p e y g a m b e r oluyor.) Hz. M u h a m m e d K u s s ' l a ilgili gör düklerine d e v a m ediyor: Kuss, k o n u ş m a s ı n ı n başında, giden bir
a ) S ü y u t i , Dürrü-1 M e n s u r . A'raf s u r e s i ,
175. ayet.
b ) Kurtubi tefsiri, Ş u a n ı s u r e s i , 2 2 4 . a y e t . e ) M ü s l i m , Ş i i r b ö l ü m ü , n o : 225.5. d) İbn-i Abdi-I Bcr, Istiab, Faria b. Ebi salt k ı s m ı n d a , n o : 4 0 4 9 . e ) İbn-i A s a k i r , Tarih-ü M c d i n c t - i D ı m a ş k , 9 / 2 5 5 v e s o n r a s ı . f ) İbn-i! C e v z i , e l - M ü n t a z a m ' ü fi-t-Tarih, 3 . e i l t . B e n i K a y n u k a b a s l ı ğ ı a l t ı n d a . g ) A s k a l a n i , İ s a b e , n o : 5 2 2 . Ü m e y y e b . Ebi S a i t m d . 56
46
Al-i İ m r a n 185, E n b i y a 3 5 , K a s a s 8 8 v e A n k e b u t 5 7 .
daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Giden ler halinden m e m n u n l a r mı ki sesleri ç ı k m ı y o r veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor. K u s s ' u n , gökte haber var, yerde ibret var sözünden sonra, M u h a m m e d onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete anlatıyor. Bu k o n u ş m a d a geçen karşılaştıralım:
bazı
cümleleri
Kur'an
ayctleriyle
Kuss tanrıyı tanıtırken, 'Öyle bir Allah ki erkekle kadını ya rattı' diyor. Aynı c ü m l e . Leyi suresi üçüncü ayet olarak K u r ' a n ' d a karşımıza çıkıyor. Yine, 'iler canlı ölümü tadacaktır' cümlesini kullanıyor o panayır k o n u ş m a s ı n d a . Bu konuya da K u r ' a n ' d a birkaç surede yer veriliyor, işleniyor. 5 7 Kuss, 'Akan nehirler'terimini kullanıyor. K u r ' a n ' d a da cen net tanıtılırken, 'Altlarından ırmaklar akan cennetler' deniliyor, K u r ' a n ' d a Arapçası, "Fecri inin tahtihel enhar' kalıbındadır. Kuss ise, 'linharün mecriyye' kalibinı kullanıyor. Sonuçla deği şen bir şey yok: Eşanlamlı iki cümle. Kuss konuşmasında dağları işlerken, 'Dünyanın sallanma ması için bir nevi kazık görevini gören dağlar' diyor. Bu da de falarca Kur'an'da işleniyor. 'Ölçtüğünüz /.aman taslamam ölçün ve doğru terazi ile tartın' diyor Kuss. Aynı cümle olduğu gibi 58 K u r ' a n ' d a da yer alıyor. Kuss konuşmasında gökle ilgili bilgi verirken 'Ve Sakl'in merfu' diyor. Yani gökyüzünün k o r u n m u ş bir tavan gibi ya ratıldığını belirtiyor. Bu tür cümleye de K u r ' a n ' d a iki surede yer veriliyor. 5 9 Kuss, "Ve eşreketi-l Ardii"diyor. Yani yeryüzünün aydınlan masından söz ediyor. Aynı cümle aynı kelimelerle K u r ' a n ' d a yer buluyor. 6 0 İnsanların ahiretteki durumlarıyla ilgili de, 'Ferikim li-l cen neti ve ferikti'm fi-s'Sair'; yani, bir kısım insanlar cennette, bir Kchf suresi, 3 5 . Enbiya 32 ve Tur 5. Z ü n ı e r suresi 6 9 . Ş u r a s u r e s i , 7.
47
kısmı da cehennemdedir, diyor. Bu ifade de hiç değişikliğe uğra madan, K u r ' a n ' d a yer alıyor.
61
K u r ' a n ' d a Leyi suresi var. Leyi gece d e m e k ve bir surenin başında bu kelime geçtiği için o bölüme de ad o l m u ş . H e m e n ilk başta
"And olsun
bürüdüğü zaman geceye"denU'ıyor.
Aynı
cüm
'İnsanlar yıldızlarla yollarını
bulur
le K u s s ' u n o günkü k o n u ş m a s ı n d a da geçiyor. Kur'an'da
deniliyor
ki,
lar'. Aynı c ü m l e K u s s ' u n o günkü konuşmasında var. 6 2 Üstelik bunları anlatan da Hz. M u h a m m e d ' i n kendisidir. Kuss,
'Burçlar sahibi gökler' cümlesini kullanıyor.
Kur'an'da
aynı cümleye üç surede yer veriliyor. 6 3 K u r ' a n ' d a 'Sema-i Zati-I buruc' şeklinde geçerken, Kuss,
'Sama'ün Zat-ü cbrac' diyor ki,
anlamlan aynı. Kuss o konuşmasında kıyamet günü üfürülecek bir borudan söz ederken şu Arapça cümleyi kullanıyor:
'nül'iha fi-s-suri, nü-
Qiıe l'i-n-nakuı: 'Aynı kelime kalıbı hiçbir değişiklik yapılmadan K u r ' a n ' d a da yer alıyor. 6 4 Kuss k o n u ş m a s ı n ı n bir yerinde, dünyayı beşik gibi tanıtıyor. Dünyanın bu şekilde tanımlanması K u r ' a n ' d a iki surede yer alıyor. 6 5 Kuss,
'Andolsun
ki
siz
kıyamet
günü
teke
caksınız' diyor. Bu da K u r ' a n ' d a yer alıyor.
tek
haşr oluna
66
K o n u ş m a s ı n d a tanrıyı tanıtırken, 'O bir tanedir, ne doğur muştur, ne de doğıırulmııştıır' diyor. Bu da İhlâs suresinde yeri ni buluyor. Yine yaratıcıyla ilgili,
'Rabbii-1 ahiret-i be-1 ula' di
yor. Yani h e m ahiret, hem d ü n y a n ı n rabbidir, diyor. Bu da deği şikliğe u ğ r a m a d a n K u r ' a n ' d a yer alıyor. 6 7 61
Nahl,
16.
. H i c r 16, Furkan 61 ve Buruc I. ayel. "3 M ü d d e s s i r s u r e s i 8. a y e t . 64
T a n a 5 3 v c Z u h r u t 10.
^ M ü ' m i n 32 ve Meryem 95. 6 6
Necm, 25.
67
İbn-i K e s i r , e l - B i d a y e v e ' l N i h a y e ' 3 / 2 9 9 v d . T a h k i k e d e n , Dr. A b d u l l a h A .
Muhsin. Hecer matbaası,
48
1997.
Hz. M u h a m m e d , K u s s ' u n bu konuşmasını gelen o heyetin hu zurunda anlatıyor. Bu bir örnektir. Hele eğer Kuss'un tüm şiirleri ortaya konup da bir karşılaştırma yapılırsa eminim ki daha ilginç anlatımlar da bulunacaktır. Bu anlattıklarımı, K u r ' a n üzerinde tef sir yazan, aynı zamanda tarihçi olan İ b n - i K e s i r (h. 774. ö) yazıyor. Kitabı tahkik eden kişi, ayrıca birçok yazarın da bunları işlediğini ekliyor ve kaynaklarını sayfalarıyla birlikte yazıyor. 6 8 Peki, K u s s ' u n bunları anlatmaktan amacı neydi? Kuss Hıristiyan'dı; ancak arayışlar içindeydi, yeni bir din pe şindeydi. Daha doğrusu, ben p e y g a m b e r i m , bana vahiy geldi de m e y e hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı, ömrü buna yetmedi. De mek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi. Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Hep söylüyorum; Müseyleme ve T u l e y h a gibileri de o d ö n e m peygamberliğini ilan edenler arasındaydı. İşte bu yüzden, M u h a m m e d için Kuss, Ü m e y y e , İmr-ül Kays gibi şairler önemli birer ilham kaynağı ol muşlardır. Bunlar varken M u h a m m e d henüz p e y g a m b e r ol mamıştı. Daha sonra peygamberliğini açıklayınca, bakıyoruz K u s s ' u n bu bilgileri M e k k e ' d e oluşan ayetlerde de yer alıyor. 6 9 Hani d ü n y a d a k i dağların kazık görevini yaptığını, dünyanın sallanmaması için dağların ö n e m l i bir görev yaptığını ve K u s s ' u n da o z a m a n bunu işlediğini anlatırken, ilerde dağların bu misyonuyla ilgili bilgi vereceğim demiştim. Şimdi onu anla tacağım. Ö n c e konu hakkında var olan bir hadisi m a l z e m e ola rak verip sonra d e v a m edelim. Hadisi Hz. M u h a m m e d ' i n hizmetlisi E n e s b. M a l i k aktarıyor, Ben Enes'in aktardığı hadisten sadece konuyla ilgisi olan bölümü buraya alıyorum. O da şu: Hz. M u h a m m e d , Allah dünyayı ya rattığı zaman sağa sola sallanmaya başladı. Bunu önlemek için üzerinde dağlar yarattı, böylece dünya sabilleşti, diyor. 7 0 Ben da hil, biz hocalar bunu cemaate anlatırken o kadar zevkle söylüyor-
00
K u s s b . S a i d e ş i i r l e r i n i n i s l e n d i ğ i s u r e l e r şunlardır; Hicr, K c h f . M e r y e m , Ta
ba, E n b i y a , F u r k a n , Ş u a r a , M i i ' m i n , Ş u r a , Tur, N e c i n , R a h m a n , M ü l k , M ü d d c s s i r , N c b c v e B u r u c s u r e l e r i ki, h e p s i M e k k e ' d e o l u ş m u ş t u r . ® T i m ı i z i , Tefsir, M ü a v v e z e t e y n , n o : 3 3 6 9 . 70
N a h l 15, E n b i y a 3 1 , L o k m a n 1 5 v e N c b e 7 .
49
duk ki, sanki gerçekmiş, bir mucizeymiş gibi anlatıyorduk. Bin dereden su getirip bunu olağanüstü bir olay olarak takdim ediyor duk. Bilmem A m e r i k a ' d a falanca jeoloji uzmanı demiş ne kadar dağlar dünya yüzeyinde görünüyorsa da büyük bir kısmı dün yanın içindedir ve dünya sallanmasın diye deveyi kazığa bağlar gibi bunlar da sanki böylece dünyayı bağlamışlar gibi laflar uydu rurduk. Çünkü o zaman benim de bilgim yoktu. Konuya ilişkin K u r ' a n ' d a var olan ayetleri D i y a n e t ' i n K u r ' a n tercümesinden verelim: *Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı. *Onları sarsmasın diye yeryüzünde birtakım dağlar diklik. Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar. *Sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu. *Dağlari da birer kazık yapmadık m ı ? 7 1 Aynı ayetler Tevrat'ta da var. Mesela bir yerde, ey dağlar ve yerin sarsılma/, temelleri, denilirken, bir başka yerinde, yeryüzü nü
temeller üzerine
kunlu,
asla
sarsılmayacaklar,
deniliyor. 7 2
Dünya sallanmasın diye dağların bir nevi kazık gibi ya ratıldığına ilişkin ifadeler, daha önce kendisi hakkında biraz bil gi verdiğim şair Ü m e y y e b. Ebi Sait'in şiirlerinde de var. Ben jeoloji uzmanı değilim ki bu dağlar hakkında yorum ya payım. Ancak yakın tarihte T ü r k i y e ' d e meydana gelen deprem ler hep dağlık bölgelerde oldu. Mesela E r z i n c a n ' d a h e m 1939'da şiddetli bir d e p r e m oldu, 30 binin üzerinde can kaybı m e y d a n a geldi, hem de I 9 9 2 ' d e oklu ve yine ölümlere neden oldu. Bu ilin her tarafı dağlık. A m a fayda vermedi. Yine B i n g ö l ' d e d e p r e m sıkça oluyor ki, burası T ü r k i y e ' n i n en dağlık bölgesi. Keza Lice ilçesi dağlık bir alan ve 1975'teki d e p r e m d e üç binden fazla in san hayalını kaybetti. Japonya dağlık bir bölge; a m a en şiddetli d e p r e m l e r orda oluyor. Örnekler çoğaltılabilir.
n
7 2
Tevrat, M c z m u r l a r . 18/7 v e 1 0 4 / 5 , M i k a b ö l ü m ü 6 / 2 . Buharı":
a) Bedü-I Halk. 6, no: 3 2 1 8 . b) Tefsir b ö l ü m ü , M e r y e m suresi 6 4 . ayet kısmında, no: 4 7 3 1 . c) Tcvhid bölümü, no: 7 4 5 5 .
50
Demek ki dağlarla ilgili verilen bu bilgi gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bakıyoruz deprem olduğunda ilkin kazık yiyen dağlar olu yor. Benim burada amacım, şayet dağların bu kazık görevini yap masında bir keramet varsa, bunun ilk başta Tevrat'ın ve daha son ra da sözünü ettiğim şairlerin kerameti olduğunu belirtmektir... Konuyu özetleyelim: a) Varaka'nın ö l ü m ü y l e vahyin kesilmesi ve hemen akabinde Hz. M u h a m m e d ' i n birkaç kez d a ğ a çıkıp intihara kalkışması acaba hiçbir şey çağrıştırmıyor m u ? Burada ilginç bir ayet üzerinde d u r m a k istiyorum. Ayet, Mer yem suresi 64. Ö n c e anlamını verelim: "Biz ancak Rabbinin em riyle şey
ineriz. O'na
Önümüzde,
aittir
Rabbin,
arkamızda asla
ve
unutkan
bunlar arasında
olan
her
değildir."
Bu ayette sanki bir mazeret beyanı söz konusudur, tanrının unutkan olmadığına vurgu yapılmakladır. Peki, ama niye, olay ne? İşte, bundan sonrası önemli. Bunun detayına g e ç m e d e n , ko nuya ilişkin en başta B u h a r i ' d e geçen bir hadisi de ekleyip on dan sonra olayın özünü anlatalım, Hadisi, İ b n - i A b b a s aktarıyor: Hz. M u h a m m e d bir gün Ceb rail'e,
"Engel nedir ki sıkça
bizi ziyaret
etmiyorsun?"diye
soru
yor. O da bunun üzerine az önceki ayeli getiriyor; g e l m e konu sunda biz özgür değiliz; Allah ne z a m a n ferman buyurursa o za man geliriz, diyor. Bu hadis B u h a r i ' d e birkaç yerde geçiyor. 7 3 Tabi ki burada şöyle bir soru da isler istemez karşımıza çıkıyor: Acaba Hz. M u h a m m e d o soruyu sorunca Cebrail h e m e n orada kendisi mi bu ayeli indirdi, yoksa dur önce Allah'a gideyim de ondan sonra soruna yanıt getireyim dedikten sonra mı indirmiş; bunu da d ü ş ü n m e k lazım! Yukarıdaki ayetteki gibi tanrının I İz. M u h a m m e d ' i lerk etme diği veya M u h a m m e d ' e , deme.
Ancak Allah
"Hiç bir şey için, bunu yarın yapacağım
dilerse yapacağım
bini an"demesi, ya da,
"Kuşluk
de.
vaktine
Unuttuğun zaman
Rab-
ve sakinleşen geceye and
olsun ki, rabbin seni terk etmedi ve darılmadı"gibi yeminle üze-
Kehf suresi, 2 3 - 2 4 . Dulıa.suresi
ilk a y e t l e r .
51
rine basa basa dile getirdiği bu Hz. M u h a m m e d ' i ihmal e t m e m e olayı herhalde durup dururken g ü n d e m e alınmamıştır.
74
Burada özellikle tefsirlerde ilgili ayetlerin açıklama k ı s m ı n d a şu bilgiler var: İ n a n m a y a n l a r z a m a n z a m a n Hz. M u h a m m e d ' d c n sorular soruyorlarmış. Özellikle Zilkarneyn, Ruh, Ashab-ı Kefil'" gibi konularda sorular yöneltirlermiş. O da, bekleyin yarın Ceb rail gelirse ondan soracağım, yanıtını verirmiş. Ben ne yapayım Cebrail gelmedi, şeklinde yanıt veriyor... Kimisine göre, aylarca, kimisine göre 12 gün vahiy gelmiyor. Yani zaman k o n u s u n d a ih tilal" var. A m a şu kesin ki, zor d u r u m l a r d a Cebrail g e l m e m i ş ya da geç kalmış ve bu d u r u m d a da M u h a m m e d muhaliflere karşı zorda kalmış. İşte günün bilinde Cebrail gelince Hz. M u h a m m e d ondan bu g e c i k m e nedenini sormuş: Nerelerde kaldın diye! C e b r a i l ' e bu gecikme hakkında nasıl soru sormuş; bu konu daki rivayetleri de özetleyelim. B i r i n c i g ö r ü ş : Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, m e z h e p lide ri Ahmet b. Hanbel, Abd b. Hamil, İbn-i Cerir, İbn-i Münzir, İbni Ebi Hatem, İbn-i Merdeveyh, Hakim Nisaburi, Beyhaki... bü tün bunlar İbn-i A b b a s ' t a n şu hadisi aktarıyorlar: Bir gün Cebra il
inince M u h a m m e d ondan soruyor,
'Neden sık sık gelmiyor-
s u n ? ' d i y e . Bunun üzerine Cebrail Meryem suresi 64. ayetini ge tiriyor:
'Biz melekler Allah'tım
izinsiz gelemeyiz',
diyor.
Adı
ge
çen hadis uzmanlarına göre ayetin iniş nedeni Hz. M u h a m m e d ' i n bu şekilde soru sormasına bağlıdır. Bu yorum B u h a r i ' d e birkaç yerde geçiyor. 7 5 İ k i n c i g ö r ü ş : İbn-i Merdeveyh E n c s ' ı e n aktarıyor: Bir gün Muhammed'den,
'Allah'ın en sevdiği ve en nefret ettiği şey ne-
dir?'şeklinde soru soruluyor. M u h a m m e d , Cebrail'i bekleyin di yor. Ancak Cebrail belli bir süre gelmiyor. Z a m a n içinde gelince
7 4
Buhari:
a) B a d ü l H a l k , 6, no: 3 2 1 8 . b ) Tefsir, M e r y e m 6 4 . a y e l , n o : 4 7 3 1 . c) Tevhid, no: 7
7455.
^ K e h f 2 3 - 2 4 , D u h a ilk a y e t l e r , M e r y e m 6 4 . B u a y e t l e r l e ilgili t ü m u z u n tef
s i r l e r d e d a h a f a z l a b i l g i l e r var.
52
M u h a m m e d ona şöyle diyor: İnan ki sen gecikince ben korktum, acaba Allah benden rahatsız mı olmuş diye.' Buna karşı Cebrail az önceki ayeti öne sürüyor ki, biz her zaman istediğimiz biçim de hareket e d e m e y i z , biz de emir kuluyuz, diyor. Üçüncü görüş: Abd b. Hamil, İbn-i Ebi Hatem î k r i m e ' d e n aktarıyorlar: C e b r a i l kırk g ü n e k a d a r . M u h a m m e d ' e uğramayınca, bir gün geldiğinde M u h a m m e d ona, 'Ey Cebrail, sen gecikince seni çok özledim' diyor. Cebrail de, aslında ben de se ni ö z l e d i m : ancak ben m e m u r u m , istediğim an g e l e m e m , karşılığını veriyor, ayet bunun üzerine geliyor. Dördüncü görüş: İbn-i Ebi H a t e ı n ' i n , Süddi'den aktardığı bir başka rivayet ise şöyledir: M e k k e d ö n e m i n d e belli bir süre Cebrail gecikince M u h a m m e d üzülüyor, sıkıntı çekiyor. Bunu H a t i c e ' y e anlatınca o, ola ki tanrı seni terk etmiş ve sana darı İmiş, diyor. Bunun üzerine Cebrail Dıılıa suresi ikinci ayeti ni getiriyor. Bu ayette Allah yeminle diyor ki: Ey Muhammed inancın olsun ben ne seni terk ettim, ne de sana darıldım. Daha sonra Cebrail inip Meryem suresi 64. ayetini de kanıt olarak gön deriyor: Ki biz melekler m e m u r u z , her an için gelemeyiz. Beşinci görüş: Sail b. Mansur, Abd b. Haınit, İbn-il Münzir ve İbn-i Ebi H a t e m Farklı bir hadisi M ü c a h i t ' t e n aktarıyorlar: Cebrail belli bir süre gecikince, günün birinde geldiğinde Mu h a m m e d ondan soruyor, yanıma gelmekten seni alıkoyan ne? Cebrail, nasıl size uğrayalım! Tırnaklarınızı ve bıyıklarınızı kes miyorsunuz. Misvak denen bir nevi diş fırçasını kullanmıyorsu nuz. İşte neden budur diyor ve bunun üzerine ilgili ayet geliyor ki, melekler gelmekte özgür değiller. Bütün bunları ve d a h a faz lasını İmam Süyuti, kendi tefsiri "Diirriil Mensur" M e r y e m 64. ayette aktarıyor. Ayrıca Duha, Kehf 23 ve 24. ayetleri ve d a h a ni celerinde daha farklı bilgiler de var. Altıncı Görüş: Bir gün Kureyş'ten birkaç kişi Hz. M u h a m m e d ' d e n bazı sorular soruyorlar. Dinimizi kabul etmiyorsun; pe ki senin dinin ne, nasıl bir din? O da, Ben R a h m a n ' d a n geliyo rum, diyor. Onlar, bizim bildiğimiz tek bir R a h m a n var, o da Yem a m e l i R a h m a n ' d ı r (O zaman peygamberlik iddiasında bulunan M ü s e y l e m e ' y e R a h m a n diyorlardı). Nihayet hazırlanıyorlar ve 53
başlıyorlar soru sormaya. Zilkarneyn kimdir ve ruh ile Ashab-ı Kehf (bu meşhur bir mitolojidir) hakkında bize bilgi ver diyorlar. M u h a m m e d işi Cebrail'e bırakıyor: Yarın gelin Cebrail bilgi ge tirir sizi yanıtlarım diyor. Burada deniliyor ki, Hz. M u h a m m e d yarın yanıtlarım derken, 'Allah dilerse' cümlesini unutmuş. O yüzden Allah da Cebrail'i göndermek istememiş. G ü n ü n birinde Cebrail gelince M u h a m m e d ' i n yanlışını belirtmiş ve şöyle demiş: 'Hiçbir şey hakkında, bunu yarın yapacağım deme. Ancak Allah dilerse yapacağım de. Unuttuğun zaman hatırına geldi mi hemen Rabbini an! 'uyarısında bulunuyor. Tanrı hep anılmak ister! 7 6 Hz. M u h a m m e d , Allah'ı anmanın önemini vurgulamak için Yahudi peygamberlerinden meşhur Süleyman peygamberi örnek gösteriyor ki, daha ikna edici olsun. Bir kitabımda bunu işledim, bu vesileyle bir özelini yapalım: S ü l e y m a n peygamber bir gün, 'Ben bu gece 90 hanımımla ilişkiye gireceğim, hepsi de hamile kalıp birer kahraman dünyaya getirecekler ve Allah rızası için cihat edecekler' diyor. Ancak bu kadınlardan yalnız biri hamile kalıyor ve doğurduğu çocuk da sakat/handikap. Nedeni, Süley man peygamber d e m e m i ş ki, 'Allah dilerse/yani inşallah deme miş de ondan.' Bu olay en başta Buhari'de defalarca an latılmıştır. Ancak bazı yerlerde 99-100 eşimle bu gece yatacağım diye geçiyor. Çoğu yerlerde doksan sayısı var. Bazı yerlerde yet miş sayısı, bir yerde de altmış diye geçiyor. Sayı o kadar ö n e m li değil; ancak B u h a r i ' d e geçen bu hadisin bu kadar farklı ol ması, İslami kaynakların halini gösteriyor. 7 7 M u h a m m e d ' i n be lirttiğine göre geciken Cebrail'in nedeni bunlarmış. b) Hz. M u h a m m e d ' i n Tevrat'la ilişkisi, Kabe temelinden çıkan Süryanice belgeler, Kabe'deki Hz. İsa-Meryem resimleri, halife Ö m e r ' i n sözünü ettiği belgeler, kızı Hafsa'nın M u h a m 7 6
Buhari:
a) Cihat, 2 3 , no: 2 8 1 9 . b) Ehadis-i Enbiya, 4 0 , no: 3 4 3 4 . c) Nikâh
119, no: 5 2 4 2 .
d ) E y m a n bab 3 , n o : 6 6 3 9 v e bab 9 , n o : 6 7 2 0 5 . e) Tevhid, 3 1 , no: 7 4 6 9 . 77
54
İbn-i Abdi-1 B e r , İ s t i a b , S e l m a n - i F a r i s i m d . n o : 1 0 1 4 .
m e d ' e getirdiği Tevrat parçalan, Hz. M u h a m m e d ' i n Ö m e r ' i n ge tirdiği belgelere karşı gösterdiği o l u m s u z tepki, Z e y d ' e , Süryanice öğren bana lazımsın, demesi ve daha neler n e l e r . . . üzerinde düşünülmesi gereken önemli meselelerdir. Varaka dışında da Hz. M u h a m m e d ' i n yararlandığı birçok insan vardı. Örneğin Selman-i Farisi çok önemliydi. Hatta Ayşe, 'Bazı geceler Hz. M u h a m m e d Selman'la o kadar sohbete dalıyordu ki, artık bizi unutuyordu, gecenin geç saatlerine kadar sohbetleri de vam ediyordu' diyor. 7 8 S e l m a n - i F a r i s i ' n i n önemi şu hadisten de ortaya çıkıyor. Bir gün M u h a m m e d elini onun omzuna bırakarak, "İlim, iman Merih'le de olsa Selimin gidip onu oradan alır" diyor. Bu hadis B u h a r i ve M ü s l i m ' d e ortak olarak işlenen hadislerden. 7 9 Bunlar karşılıksız söylenen sözler değildir. İran asıllı; ancak Arapların eline köle olarak geçen Salim Mevla Ebu Hüzeyfe ismi de çok önemli. Halife Ö m e r onun hakkında,
'Eğer Salim sağ olsaydı
yacım kalmazdı' diyor.
benim
danışma
Bu adam da baştan beri
heyetine ihti llz.
Muham-
m e d ' l e beraber olmuştur. 8 0 Benzer isimler çoğaltılabilir. Bu başlığın ruhuna yakışan ö n e m l i bir hadisi buraya eklemek istiyorum. Bu, aynı z a m a n d a başlığın da bir bakıma özeti olur. Birçok İslami kaynakta Hz. Ayşe'nin aktardığı bir hadis: Hz. M u h a m m e d bir ara, ' F a l a n c a sureden bir ayeti artık atmıştım; ama Allah razı olsun; caminin yanından geçerken baktım ki içer de biri o ayeti okuyor. O yüzden ben onu bir daha hatırladım ve K u r ' a n ' ı n ilgili yerine e k l e d i m ' diyor. Bu hadis B u h a r i ' d e bir kaç yerde geçiyor. 8 1 Hadis m e t n i n d e Hz. M u h a m m e d ' i n , 'Ben
I) Buhari, Tefsir b ö l ü m ü . C u m a suresi, bab 1, no: 4 8 9 7 . 2 ) M ü s l i m , Fedai!, bab 5 9 , no: 2 5 4 6 . Buhari, T e f s i r b ö l ü m ü , C u m a s u r e s i , n o : 4 8 9 7 . M ü s l i m , F e d a i l , S e l m a ı ı bö lümü, no: 2 5 4 6 . Yine M ü s l i m Reda, n o : 1 4 5 3 . İsabe. S a l i m M e v l a Ebi H ü z e y f e md. n o : 3 0 5 4 . İbıı-i Esir, Üscl, S a l i m M e v l a Ebi 80
Müzeyle md.
a ) B u h a r i . I ) Ş e h a d a t , b a b 11, n o : 2 6 5 5 . 2 ) F e d a i l i K u r ' a n , b a b 2 6 . n o : 5 0 3 7 ,
5 0 3 8 v e 5 0 4 2 . 3 ) D c a v a t , b a b 18, n o : 6 3 3 5 . b) M ü s l i m , M i s a f i r n a m a z ı b ö l ü m ü n d e , B a b ' ü l erni'-i bi laalıhüdi'l K u r ' a n , n o : 78X. c ) E b u D a v u d , K i t a b ' ü l Hurul', n o : 3 9 7 0 . 8 1
A ' l a , 6.
55
artık o ayeti terk etrniştim/atrnıştım' ifadesi de var; ancak bir yer de, ' B a n a artık unutturulmuştu' şeklindedir. B i r kere ortada bir çelişki var. Ç ü n k ü K u r ' a n ' d a , ' S a n a K u r ' a n ' ı okutacağız; artık A l l a h ' ı n dilediği hariç, sen hiç u n u t m a y a c a k s ı n ' ayetiyle Al lah'ın kendisine verdiği bir söz var. 8 2 Peki, o z a m a n tanrı neden o n a o ayeti unutturuyor da, bu arada başka bir a d a m o k u y u n c a Hz. M u h a m m e d onu hatırlıyor ve bir daha yazıyor? Burada bazıları, Allah'ın M u h a m m e d ' e verdiği sözle (sana unutturma y a c a ğ ı m demesi) ilgili
ayet ç o k sonraları inmiş; o yüzden orta
da bir çelişki yoktur gibi bir s a v u n m a ö n e sürebilirler. B ö y l e bir s a v u n m a zaten akıldan uzak. Kaldı ki din mantığına göre de bu doğru değildir. Çünkü Ayşe bilindiği gibi M e d i n e ' d e M u h a m med Me evlenir ve sözü edilen o unutulan ayet hadisesi de Medi n e ' d e olur.
'Sıma unutturmayacağım' ayeti ise, çok önceleri inen
ayetlerden. Bu ayetin içinde bulunduğu sure, M e k k e d ö n e m i n i n ilk beş yılında inen surelerden biri. Ki o z a m a n Ayşe h e n ü z dün yaya bile gelmemişti. Yani Allah bu sözü çoktan vermiş. K u r ' a n ' d a bir başka ayette, çarçabuk
almak
için
ve okumak bize aittir.
dilini
"(Ey Muhammed!)
kımıldatma.
O halde,
Şüphesi/,
Onu (vahyi)
onu
toplamak
biz onu okuduğumuz zaman,
okunuşuna uy!'deniliyor.83 Peki, d u r u m bu olunca, Hz.
onun
Muham
med nasıl diyebilir ki ben artık onu alınış/unutmuştum; fakat sağ olsun cami cemaatinden biri onu o k u y u n c a bir daha hatırladım ve gerekli yere e k l e d i m ! Aslında açıklama yorum istemeyecek kadar nettir. c)
Ş a i r l e r i n D u r u m u : Yukarıdaki
iki-üç şairin
şiirleriyle
K u r ' a n ayetlerini karşılaştırmamızdan çıkan sonuç, aslında bu k o n u d a çok şeyler gösteriyor. Ayetlerle onların şiirleri o kadar birbirlerine benziyor ki insan hayret ediyor. Anlatılan konular arasında bir de şunlar var: Genel konu için de gözlerden k a ç m ı ş olabilir, o yüzden hatırlatmak istiyorum. İs lam mantalitesine g ö r e K a b e sürekli temiz ellerde, Hanif dini
8Z
K ı y a m e t s u r e s i , 1 6 - 1 8 . ayetler.
8 3 Al-i İ m r a n s u r e s i , 7 5 . a y e t . B u r a d a d e n i l i y o r ki: Y a h u d i l e r , Ü m m î l e r e k a r ş ı y a p t ı k l a r ı m ı z d a n b i z e g ü n a h yoktur, yani her şeyleri b i z e helaldir.
56
üzerine kurulmuş ve bunun garantörü de tanrıdır deniliyor. Nite kim K u r ' a n ' d a bir sure de var bu garantörlükle ilgili (Fil suresi). Hani E b r e h e gelip Kabe'yi yıkmak istiyor; ancak tanrı Ebabil kuşlarıyla onu ve askerlerini imha ediyor. Peki, m a d e m tanrı Ka be'yi o kadar k o r u m u ş , o zaman Kabe içinde 360 put ne gezer di, tanrı niye buna izin verdi? D a h a ö n c e yılan hikâyesini an lattım ki, beş asır Kabe içindeki hazineleri o ejderha k o r u m u ş di ye; o halde o altın hazineleri kim oraya yerleştirmişti; yoksa gü nün birinde orayı Asuriler ve daha sonra başka inanç mensupları mı inşa etmişti? H z . İsa ile annesi M e r y e m ' i n resimleri ne gezer di Kabe içinde? Kabe çok el değiştirmiş, farklı hâkimiyetlerin kontrolüne girmiş; ancak Hz. M u h a m m e d ona farklı bir kimlik kazandırmış ve Kabe'nin daha önce değişik inançlar tarafından geçirdiği evreleri reddetmiştir.
57
IKINCI BOLUM
HZ. MUHAMMED OKURYAZAR MIYDI?
a) Hz. Muhammed Ümmiydi D e m e k Ne Anlama Gelir? Bu konu önceki bölümle alakalı okluğu için anlatmakta yarar görüyorum. Üstelik İslami kesimce bir nevi mucize şeklinde hep dile getirilen bir mevzu. Hz. M u h a ı n m e d ' i n okuryazar ol madığına dair İslami kesimce en çok öne sürülen ve K u r ' a n ' d a da birkaç yerde geçen, "Ümmi" ve türevi olan "ÜmmİyyUn" kavi ramları üzerinde duracağım. Ayrıca kaynaklarda M u h a m m e d ' i n okuryazar olduğuna ilişkin kanıtlar var, onlardan da örnekler su nacağım. Sonuçla görülecektir ki, M u h a m m e d ' i n okuryazar ol madığı düşüncesi, Müslümanlar tararından ortaya atılan kuru bir iddiadan öte bir şey değildir. Aslında bununla, denilsin ki okurya zar olmayan bir insan nasıl böyle bir kilap ortaya koyabilir? Do layısıyla, bu ancak ilahi bir mesajdır gibi bir sonuca varmak he deflenmiştir. Bu başlık altında konuyu irdelemeye çalışacağım. K u r ' a n ' d a geçen ü m m i ve türevlerinin değişik anlamları vardır. Yahudilerden Tevrat'ı bilmeyen kişilere eskiden ümmi de nildiği gibi ( K u r ' a n ' d a k i bilgiye göre tabi ki) Yahudiler dışında kilere de ü m m i deniliyordu. Hatta Yahudiler A r a p t o p l u m u n a ümmi/peygambev-kitap görmeyen toplum diyorlardı eskiden. Bir de M u h a m m e d ' d e n önceki d ö n e m l e r d e Araplar dışında, genel a n l a m d a kendilerine tanrıdan kitap gelmeyen toplumlara da üm mi deniliyordu. 58
Bazıları, ü m m i d e m e k okuryazar olmayan demektir şeklinde yorum yapmışlardır. Aslında Ü m m i kelimesi, ' ü m m ' d e n gelir. ümm Arapçada anne demektir. Burada sözcük anlamını düşü nürsek, annesinden d o ğ d u ğ u gibi tertemiz-masum anlamına gel diği söylenebilir. Tabi ki ümmi kelimesinden okuryazar olma mak anlamını da çıkarıyorlar. A m a az sonra açıklayacağım gibi K u r ' a n ' d a bu son a n l a m a pek yer yoktur. Bilindiği gibi M e k k e ' n i n isimlerinden biri de 'Ümmü-I Ku ra 'dır. Ümm kelimesi Kura kelimesiyle birleşip M e k k e ' y e ad ol muştur. Yani şehirlerin anası, metropol demek. Hatta bazı batılı yazarlar, eğer ümmi teriminden okuryazar olmayan kastedilirse, o zaman Mekke'nin diğer adı olan 'Ümmü-I Kura' isminden de yer leşim birimlerinin en cahili, okuma yazma bilmeyen merkez an lamı ortaya çıkıyor, demektedirler. Bu yorum aslında mantıklıdır. Çünkü ümmiden amaç yazı bilmeyen kesimse, o zaman 'Ünuntk-1 Kura 'dan çıkan anlam da cahillerin toplandığı merkez demek olur. Hâlbuki olay bu değildir. Bunun üzerinde duracağım. Başta K u r ' a n o l m a k üzere, 8 4 İslami kaynaklarda anlatılıyor ki, eskiden Yahudiler Araplara ümmi d e y i p mallarının kendileri ne helal olduğunu söylüyorlarmış. M e s e l a bir gün Sa'saa adında Müslüman biri İbn-i A b b a s ' l a n soruyor: ' B i z baskınlarda Yahu dilerin tavuklarını, keçilerini alıp yiyoruz. Beki, haram değil mi?' İbn-i Abbas, 'Sen gitmiş Yahudilerin tavuğuna kafayı takmışsın. Hâlbuki onlar bize ü m m i diyorlar. Onlara göre bizim her şeyimiz kendilerine m u b a h t ı r ' karşılığını veriyor. 8 5 Zaten Tevrat'ta Yahudilerin üstün bir kavim oldukları y ö n ü n d e pek çok ayet var. 8 6 Ü m m i teriminin yaygın olan anlamlarını verdikten sonra ba kalım K u r ' a n ' d a ne gibi manalara g e l m i ş ! mi
Bakara suresi 78. ayette, "Bunların (Yahudilerin) bir de üm takımı vardır. Kitabı (Tevrat'ı) bilmezler"deniliyor. Burada ° 4 S i i y u t i , Dürr-ül M e n s u r , Al-i İ m r a n s u r e s i , 20. a y e t . 8
^ T e v r a t , S a y ı l a r k ı s m ı , 23/9: B u r a d a o n l a r ı n d i ğ e r i n s a n l a r d a n ü s t ü n o l d u ğ u
söylenir. ^ İbn-i Abd-i R a b b i h , İkd-ül F e r i d ' d e b u n l a r ı n a l t ı n l a y a z ı l d ı ğ ı n ı a n l a t ı y o r .
59
K u r ' a n zaten ü m m i n i n ne olduğunu açıklıyor: Yahudilerden Tev rat'ı bilmeyen kesim demektir, diyor. Ayette gaye, okuryazar ol mayan Yahudiler demektir, fikri yanlıştır. Mesela g ü n ü m ü z d e de adam var ki herhangi bir dalda profesördür; ancak K u r ' a n bilim leri k o n u s u n d a bilgi sahibi değildir. Dolayısıyla biz böyle birine okuryazar olmayan diyemeyiz. Burada kastedilen Tevrat konu sunda u z m a n olmayandır. Al-i İmran 20. ayette, "Kendilerine kitap verilenlere ve ümmileıe de ki" şeklinde bir hitap söz konusudur. Burada da net an laşılıyor ki, ü m m i kelimesinin çoğulu olan "Ümmiyyun', kendi lerine ilahi kitap gelmeyenler anlamındadır. Niye? Çünkü ma demki İslam'a göre Hz. M u h a m m e d her kesimin peygamberidir; o halele muhatap da her kesim olmalıdır, kimse bunun dışında kal .ııamalıdır. Eğer bu ayette geçen ümmi (çoğulu olan üınmiyyun) kelimesinden okuryazar olmayanlar alınırsa, o zaman d e m e k ki, "ey Muhammed; kitap ehlime (Yahudi ve Hıristiyanlara) ve okur yazar olmayanlara anlat "olacak ki, bu durumda okuryazar olup da Yahudi-Hırisliyan olmayanlar bunun dışında kalır. Zaten hiç kimse ayetten bu anlamı çıkarmamıştır. Bir de mademki ayette, kitap ehline ve ümmilere söyle, diyor; o zaman ehli kitap arasında ümmi (yani okuryazar olmayan) yok demektir. Ki bu da m ü m k ü n değildir. Şu halde bu ayete göre ümmi demek, kitap ehli olmayan kesim demektir: İsler yazı bilsin, ister bilmesin fark etmez. Ü m m i kelimesi (türevi) Al-i İmran 75. ayette de geçiyor: " K i tap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder (dürüstler). Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar (yani c ü z ' i bir para) emanet etsen, tepe sine dikilip d u r m a d ı k ç a onu sana iade etmezler. Bu da onların, ' Ü m m i l e r e karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal y o k t u r ' d e m e l e rinden dolayıdır. Onlar, bile bile A l l a h ' a karşı yalan söylerler." Az ö n c e de İbn-i Abbas'tan aktardığım hadiste ifade edildi ği gibi d e m e k ki ümmi kelimesi burada Yahudi o l m a y a n kesim anlamına gelir ki, onlara göre kendileri dışındaki insanların mal ları kendilerine helaldir. Çünkü ayet bunu net olarak belirtiyor. Nasıl ki K u r ' a n ' a göre savaşlarda karşı tarafın malı-mülkü, kızları-kadınları M ü s l ü m a n l a r a helalse, demek ki o z a m a n ı n Ya-
60
Iindileri de Yahudi olmayanlara (özellikle komşuları olan Arap lara) böyle bakmışlar, h e m de onlara farklı bir sıfat takmışlar: l lirimi diye. Artık burada sözlük anlamı düşünülmüyor. Bu, o günkü adetlere göre özel bir anlam, ıstılahı bir terim olur. Ü m m i kelimesi Hz. M u h a m m e d hakkında A'raf suresinde iki yerde geçiyor. Buradaki en sağlıklı a n l a m ı şu: Hz. M u h a m m e d ümmidir demek, yani öyle bir topluluktan gelmedir ki, onlar ne kitap, ne de p e y g a m b e r görmemişlerdir. Şu anlam da kastedilmiş olabilir: Annesinden d o ğ d u ğ u gün gibi m a s u m bir kul. Kimileri bu ayetlerde geçen ü m m i d e n Hz. M u h a m m e d ' i n okuryazar ol madığı anlamını da çıkarmışlar. Bunlar ancak kelime oyun larıdır. Önemli olan pratiktir. Bu konuda onun hayatından somut örnekler sunacağım. Ü m m i kelimesinin çoğulu C u m ' a suresi ikinci ayette de ge çer.
Orada,
lerini okuyun,
"O (Allah) ki.
bir peygamber gönderdi. sapıklık
ümmilere,
onları temizleyen,
Hâlbuki onlar,
içindeydiler" deniliyor.
içlerinden,
onlara kitabı Burada
kendilerine ayet
ve hikmeti öğreten
bundan
önce apaçık
ümmiden
kasıt,
bir pey-
gamber-kitap g ö r m e y e n topluluk demektir. Eğer desek ki bu ayette okuryazar o l m a y a n kesim kastedilmiştir, o z a m a n işler karışır: lerini
Çünkü okuyan
ayetle,
"Allah
bir peygamber
ümmiler içinden,
seçip
kendilerine ayet
gönderdi" deniliyor.
Bunun
anlamı şu oluyor: Hz. M u h a m m e d o k u m a - y a z m a bilmeyenler den p e y g a m b e r olarak seçilmiş ve yine ancak o okuryazar olma yanlara
ayetlerini
o k u y a c a k ki,
bu
anlam
İslam'ın
ruhuna
aykırıdır, kesinlikle böyle bir şey söz konusu değildir. Hiçbir yere müracaat etmeden; sadece K u r ' a n ' d a geçen Üm mi kelimesinin anlamları bir araya getirildiğinde, görülecektir ki ümmilikle okuryazarlık arasında bir bağlantı kurmak söz konusu değildir. Kaldı ki M u h a m m e d ' i n okuryazar olduğuna dair güçlü kanıtlar var; bu başlık altında somut örnekler sunmaya çalışa cağım. Bir kere, M u h a m m e d okuryazar değildi ve okuryazar olma yan Araplardan seçildi d e m e k , çok mantıksız ve tarihi gerçekle re aykırıdır. Ç ü n k ü o z a m a n Araplarda şiir, edebiyat çok ö n e m liydi, bunların yarışları vardı. Şiirleri birincilik kazanıp da altın 61
suyu ile yazılarak Kabe içine asılan 'Muallakat-ı Sab'a' gerçeğ^ meşhurdur. Bunlar yedi şairin şiirleridir.
87
B u n d a n önceki bö
lümde Hz. M u h a m m e d ' i n bu şiirlerden de yararlandığını örnek leriyle anlattım. Bana göre grameri en zor olan dil Arapçadır. Ve bu Arapça grameri var olduğu zaman Hz. M u h a m m e d ' i n sülalesi bile h e n ü z dünyaya gelmemişti, bu kurallı dil asırlar önce de vardı. Do layısıyla Araplara ü m m i demek, onlara okumaları-yazmaları ol mayan halk d e m e k , ancak g ü l ü n ç olur. Hz. M u h a m m e d ' i n okuryazar olmadığına ilişkin kanıt olarak en çok öne sürülen ayetler şunlardır: " İ n k â r edenler: Bu ( K u r ' a n ) , olsa olsa onun ( M u h a m m e d ' i n ) uydurduğu bir yalandır. Başka bir zümre de bu hususta kendisi ne yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır. Yine onlar dediler ki: (Bu ayetler), onun başkasına yazdırıp da kendisine sabalı-akşam o k u n m a k t a olan, öncekilere ait masallardır." 8 8 Şimdi de K u r ' a n ' d a k i Nahl suresine bakalım. Burada, "On lar.
Muhammed bu
boyutu
Kur'an'ı
yoktur diyorlar.
bancıdır/
Arap
başkasından
alıyor,
bunun
sözünü
etlikleri
o
Hâlbuki
değildir"*9
deniliyor.
Yani
bu
tanrısal
başkası ayete
ya göre
K u r ' a n ' ı n benzerini ortaya k o y m a k için tek sorun dil sorunudur. Yine Hz. M u h a m m e d hakkında buna benzer, "Eğer sen daha önce kitap okumuş olsaydın,
o /.aman
etmeyenler kuşku
Bilgilidir o yüzden
duyarlardı:
batıla
tapanlar/ seni kabul kendi
öz gücüne
dayanarak bu kitabı ortaya koyuyor" şeklinde bir ayet daha var. Bu ayetler dışında K u r ' a n ' d a hodri meydan tipinde farklı a y e t l e r d e var. bir araya mazsınız',
gelin, veya
Mesela, bunun 'Kur'an
'Bu Kur'an'da şüpheniz benzerini surelerinden
siz
ortaya on
sure
varsa siz hepiniz
çıkarın. ortaya
Ki
çıkara
çıkarın',
gi-
° ' B u .şiirlerin y a z a r l a r ı : I ) H a r i s b . H a i z e . 2 ) İ m r ' i i l K a y s . 3 ) Z ü h e y r b . Ebi S c l n ı a . 4) T a r e t e b. Abd. 5) Arar b. Kelsunı. 6) A m e r e b. Ş e d d a d ' i l Absi. 7) L ü b e y d b . Ebi R a b i a e l - A m i r i ' d i r .
62
8 8
Furkan, 4 - 5 .
8 9
Nahl suresi, 103.
Iıi ayetler de var. Bunlar az önceki ayetlere göre zaten bir çelişki taşıyor; kaldı ki m e y d a n okumanın ne gereği var? Burada d a h a çok içerik ve projeye b a k m a k lazım; bunlar önemlidir. Az önceki ayette Hz. M u h a m m e d ' i n yararlandığı bir kişi söz konusu ve o da Arap olmayan biri; ancak Furkan suresi 4. ayet le muhalif olanların onun hakkında, "Bit zümre/ çokluk onu vardım ediyor ki böyle bir kitabı ortaya çıkarıyor" ded'\k\ev\ şek linde farklı bir açıklama var. Aslında bu cümlecik şu açıdan önemli: D e m e k ki o zaman K u r ' a n ' ı ortaya çıkarabilecek kapa sitede insanlar vardı ki muhalefet bunu öne sürmüş ve bu yüzden lanrı da cevap niteliğinde ayet indirme gereğini duymuştur. Şim diki İslam toplumu bir nevi kültür mirası gibi d ü ş ü n m e d e n dine inanıyor, çocuk nüfusa kayıt edilir e d i l m e z dini İslam'dır diye yazdırıyor; ama o z a m a n böyle değildi: İnsanlar itiraz ediyor; Al lah aşkına bu masallardan bize ne hayır gelir, diyorlardı. Zaten bütün bunlar K u r ' a n ' d a anlatılmaktadır. Gelelim en tartışmalı ayet olan Ankcbut 4 8 ' e . . . Burada deni liyor ki, sen bundan önce ne bir kitap okuyordun, ne de yazıyor dun. Burada ümmi kelimesi yoktur; ancak farklı ve net bir vurgu söz konusudur. Bunun abanılacak bir yanı da yoktur. Burada okuryazarlık kastedilmiyor. Hani İsrail oğullarında peygamberlik bazen baba-oğul ta rafından yürütülüyordu: Davut-Süleyman, İbrahim-İsnıail gibi. Bazen kardeşler paylaşıyordu: Musa-1 lanın gibi ve genelde bir Süreklilik vardı, bu zincir devam ediyordu; sonradan gelenler ön cekilerin davalarını sürdürüyorlardı. İşle bu ayetle, sen ey Mu hammed böyle bir zincirden gelmcdin, seninki ani oldu, sen baş kasının devamı değilsin, sülalende böyle bir şey yoktu, sanki sen daha olağanüstüsün denilmek isteniyor. Yani sen bu davada sıfırdan başlıyorsun ve profesyonel bir yazar da değilsin. Kısa cası, ü m m i kelimesinde olduğu gibi bu ayette de başka şeylere vurgu yapılmak isteniyor; ayette a m a ç l a n a n okuryazarlık değil dir. Şunu da belirtelim ki, K u r ' a n net olarak ifade etseydi ki Hz. M u h a m m e d okuryazar değildir, yine bir şey değişmezdi; ancak o /aman gerçeğe ters geliyordu. Burada belirtmek istediğim, şayet bu yazı k o n u s u n d a K u r ' a n ' ı da h a k e m kabul etsek, yine böyle 63
bir şeyin olmadığı ortaya çıkıyor. K o n u y a ilişkin K u r ' a n ' d a k i ayetler böyle. 9 0 Değişik yönlerden konuyu somutlaştırmaya çalışalım: M u h a m m e d S a b i h v e Ezher üniversitesi öğretim üyelerin den Dr. A h m e t S u p h i M a n s u r gibi İslam düşünürleri H z . Mu h a m m e d ' i n Süryanice, Habeşçe, Farsça ve hatta Yunanca bildi ğini yazıyorlar ve İslami kaynaklarla da kanıtlıyorlar. Onlara gö re Hz. M u h a m m e d , Selman-i Farisi, B e l ' a m ve Cebr-i Rumi gibileriylc konuşurken, Arapça değil; onların kendi dilleriyle ko nuşmuştur. Her iki yazarın da bu konuda iyi tespit ve tahlilleri vardır. 9 1 Aslında mantık bir yana; İslami kaynaklara göre de bu yazarlar haklılar. Bu k o n u d a var olan birkaç hadisle devam edelim: *Ubeydullah b. Müslim anlatıyor: M e k k e ' d e Rum asıllı iki köle vardı. Bunların ayrıca kitapları vardı ve onları kendi dille riyle okurdu. Hz. M u h a m m e d zaman zaman onlara uğrar, oturur kendilerini dinlerdi. *îbn-i İshak anlatıyor: Hz. M u h a m m e d M e r v e ' d e Hadremi oğullarının kölesi olan Hıristiyan dinine bağlı bir köle ile sıkça buluşurdu. *İbn-i Abbas anlatıyor:
Hz.
Muhammed
M e k k e ' d e iken
Bel'aın adında bir köleye gidiyordu. Mekkeliler de o n u n bu giriş-çıkışlarını
görüyorlardı. Huveytib b. Abdullah'ın bir kölesi
vardı (Ai.ş ya da Yaiş adında). Bu adamın kitapları vardı. Ayrıca bunun bir arkadaşı da vardı ve bunlar M e k k e ' d e demircilik ya pardı, Tevrat ve İncil okuyorlardı. Hz. M u h a m m e d z a m a n zaman onlara uğrar, yanlarında oturur ve onları dinlerdi. Bu gibi m a l u m a t l a r genelde uzun telsi ilerin
Nahl suresi
103'üncü ayetin açıklama kısmında geçiyor. Ayrıca başka dini
9 0 İ m a m S ü y u l i , K u r t u b i v e d i ğ e r b i r ç o k m ü f e s s i r " Ü m m i " v e t ü r e v l e r i y l e il gili B a k a r a , 7 8 , Al-i İ m r a n , 2 0 v e 7 5 , A ' r a f 1 5 7 - 1 5 8 , C u m ' a , 2 v c a y n ı /.amanda N a h l , 1 0 3 v e A n k e b u t 4 8 . a y e t l e r i k ı s m ı n d a ç o k gii/.el t e s p i l l c r d c b u l u n m u ş l a r d ı r . 91 B a h s ' ü n C e d i d an'il Kur'an, s. 97 ve sonrası. Bu kaynak ç o k ö n e m l i ! Ah m e t S u p h i ' n i n g ü z e l bir m a k a l e s i ş u d e r g i d e g e ç i y o r : R u z ' ü Yusuf, S a y ı 3 5 6 7 , 2 1 Ekim 1996, s. 74-76.
64
kaynaklarda da bunlar işlenmiştir. M u h a m m e d S a b i h bu bilgi lere karşı haklı
olarak,
bunların
anhyormuş' s o n u c u n a
dilinden
'Bu durumdu demek ki Hz. Muhammed varıyor. 9 2
Çünkü
onlar
köle, hep efendileri tarafından çalıştırılıyorlardı. Dolayısıyla, on ların Arapça ö ğ r e n m e l e r i çok zordu. Bundan da anlaşılıyor ki Hz. M u h a m m e d onların dilinden a n h y o r m u ş ve aralarındaki di yalog Arapça ile sağlanıyormuş. D u r u m bunu gösteriyor. Bir ke re M u h a m m e d ' i n okuryazar olduğu kesin. A m a diyelim ki okur yazar değildi; yine değişen bir şey yok. Maalesef bugün dünyadaki sorunların başında dinler geliyor. Tarih boyunca en büyük savaşlar, katliamlar, tanrının (ki tanrı bu işlerde yok. Burada din mantığına göre k o n u ş u y o r u m ) gönderdi ği kutsal dinlerin mensupları arasında yaşanmıştır. Somut örnek. Haçlı seferleridir ve hâlâ da her üç din mensupları arasında bu çekişme devanı ediyor. Kaldı ki kutsal kitapların içerdikleri, mi tolojiler, hatta masal türü konulardır. Bu kısa aradan sonra tekrar konuya devanı e d e l i m ! İslami kaynaklar gösteriyor ki Hz. M u h a m m e d tahsil g ö r m ü ş bir insandı. Daha ö n c e de ifade edildi: Okuryazar değildi sözüne bilerek başvuruluyor ki, insanlar desin bu kitap ancak tanrıdan gelmedir. A m a Hz. M u s a da ben p e y g a m b e r i m diyordu ve ken disi Firavun sarayında b ü y ü m ü ş okuryazar biriydi. B u n a rağmen okuryazarlığı
peygamberliğine gölge d ü ş ü r m e d i , s o n u n d a ba
şardı da. A m a İ s l a m ' ı n kalemşorları Hz. M u h a m n ı e d ' i okuryazarsız ilan e t m e k t e n keramet ç ı k a r m a y a çalışmışlar. Ancak ne yazık ki bunun aslı yoktur. İslami kesim tarih boyunca bu okuryazarlık konusunu o ka dar tabu haline getirmiş ki, aksini ortaya koyanlar çeşitli olum suzluklara m a r u z kalmıştır. Mesela; hicri 5. asırda Kadi E b ü ' l Velit Baci (403-474), İslami kanıtlarla Hz. M u h a m m e d ' i n okur yazar olduğunu öne sürdüğü için başına gelmeyen kalmamıştır.
M u h a m m e d S a b i h , B a h s ' ü n C c d i n ani-l K u r ' a n , s . 9 6 .
65
b) Hz. Muhammed'in Okuryazar Olduğuna İlişkin Bazı Somut Örnekler 1) İ s l a m ' d a meşhur olan o Miraç gecesinde Hz. M u h a m m e d "O gece cennet kapısı üzerinde, kim bir iyilik ya
şunu söylüyor: parsa
karşılığında
karşılığında
18
kat
on
kal,
sevap
kim
birine
borç
kazanır diye yazılıydı,
para
verirse,
bunu
gördüm."
Burada işin mantığı bir yana; eğer yazı bilmiyorsa, nasıl diyebi lir ki, böyle bir yazı gördüm ve içeriği de ş u y d u ? 9 3 .Bazıları, me leklerden biri ona tercüme etmiş diyebilir. Ama kendisi, birileri bana t e r c ü m e etti demiyor. Bir de geçmiş ve gelecek insanların gireceği cennet çok büyük olmalı ki, zaten K u r ' a n da belirtiliyor: 'Öyle
bir cennet ki genişliği yerle gök
dardır.
194
kadar /adeta
evren
ka
Şu halde bu oranda kapısı da çok büyük olmalı. Do
layısıyla Hz. M u h a m m e d ' i n sözünü ettiği az önceki c ü m l e n i n kapı üzerindeki pankartı da bu paralelde büyük olmalı. Belki ga rip bir cümle oldu; a m a işin doğasında böyle bir s o n u ç var. 2) İslam tarihinde Iludeybiye antlaşması meşhurdur. Bu, hicri altıncı yılı, miladi 6 2 8 ' d e gerçekleşir. Hz. M u h a m m e d yaklaşık 1400 kişilik bir Müslüman kafileyle birlikte ( U m r e niyetiyle) Mekke yolunu tutar. Tabi ki bu, hicretten sonra M e k k e ' y e ilk ge lişi olur. M e k k e ' y e yaklaşınca, İslam tabiriyle müşrikler diye ad landırılan Mekke halkı bunun bilgisini alınca girişlerine engel olurlar. Sonuçta Hz. M u h a m m c d ' l e onlar arasında Iludeybiye ant laşması yapılır. Bunun kâtibi de Hz. Ali'dir. M u h a m m e d ona, "Yaz! Amr
Bu,
Allah 'm
arasında
yapılan
ıvsulü
Muhammed ile
Mekkelilerdcn
bir antlaşmadır" diye
emir
verir.
Süheyl b. Süheyl
buna itiraz eder, eğer senin Allah'ın resulü olduğunu kabul etsey-
° ^ a ) İbn-i M a c c , S a d a k a t , bab-ül kar/, k ı s m ı n d a , n o : 2 4 3 1 . b ) İbn-i-l Cev/.i, e l - İ l e l ' ü l M U t c ı ı a l ı i y c , n o : 9 8 9 - 9 9 0 , c . 2 / 1 1 2 . A y r ı c a b a ş k a kaynaklar da var d i p n o t u n d a . c ) İbn-i K u d a m e , M ü ğ n i . B u y u , " K a r z " k ı s m ı n d a . d ) C e v a t Ali, c l - M u f a s s a l , 8 / 9 7 . 94
66
Al-i İ m r a n ,
133.
dik zaten bu sıkıntı yaşanmazdı; siz ancak, " A l l a h ' ı n resulü" ye rine "Abdullah oğlu M u h a m m e d " şeklinde yazarsanız olur, der. Sonuçta Hz. M u h a m m e d bunu kabul eder ve Hz. Ali'ye, "Ö;ıcekini sil, yerine de Abdullah oğlu Muhammed yaz" der. Ağır bir ifa de olduğu için Ali bunu kabul etmez, y a z m a m der ( D e m e k ki o zaman tabular y o k m u ş , rahatlıkla karşı çıkılabiliyormuş ki Hz. Ali hayır diyebilmiş. Tabi buna Ö m e r de karşı çıkıyor. Bu kısa bilgi yi de hatırlatmış olalım). Bunun üzerine Hz. M u h a m m e d bizzat kalemi eline alıp Hz. Ali'nin yazdığı o tartışmalı ibareyi (Allah re sulü ibaresini) silip karşı tarafın dediği biçimde, Muhâttimed"şeklinde kendisi yazıyor.
"Abdullah oğlu
Bu hadisi, en başta B u h a
r i , mezhep lideri A h m e t b. H a n b e l gibileri aktarıyorlar. Her ne kadar bu hadis değişik versiyonlarla yazılmışsa da, yine olay bu şekliyle en başta Buhari'de geçmektedir. Ama aynı Buhari hem az önceki net ifadeyi kullanıyor (Muhammed öncekini sildi ve ken disi yazdı diyor), hem de kitabın farklı bir bölümünde, "Elendim Muhammed kendisi yazdı ama yazısı da güzel değildi"" diyor. 9 3
Hz.
Burada gerçek dışı bir açıklamanın olduğu ortada. 3) M ü s l i m ' d e Hz. M u h a m m e d ' i n şöyle bir açıklaması ak tarılıyor: K e n d i n c e kıyametin alametlerinden olan D e c c a l ' d a n söz. ederken,
"Alnında kfıl'ir kelimesi yazılıdır'''diyor ve
bu
terim
içindeki harfleri, 'k. f. r. ' ş e k l i n d e harflere ayırıyor. Bir de bir ha disinde, K u r ' a n ' d a Bakara, Al-i İmran ve birçok surenin başında geçen
'Eliflammim' harfleri var. " K i m K u r ' a n ' d a n tek bir harf
okuyorsa on kat sevap kazanır, on günahı silinir ve on derece ka zanır. Yani bir harfin karşılığı otuzdur.
'Eliliammim' bir harf de
ğildir, (elif), (lam) ve ( m i m ) olmak üzere üç harftir ve do layısıyla bunu o k u y a n üç harf sevabını kazanır," diyor. 9 6 Peki,
y
-> 1) B u h a r i : a) K i l a b ' ü S u l h , b a b 6, n o : 2 6 9 8 - 9 9 . b) Kitab-ül M c g a / J , U m r e l -
ü l Kaza, bab 4 3 . no: 4 2 5 1 . 2) Alımcı b. Hanbel Müsncd-i, Müsnedü-I Kııliyyin, Bera b. A z i b hadisleri, no:
18168 3) Müsncd-i Tevalisi, Bera b. Azib bölümü, no: 7 4 8 . 9 6 M ü s l i m , F i l e n , D e c c a l k ı s m ı n d a . K u r t u b i tefsiri, A n k c b u t 4 8 . İbn-i D ü r e y s .
Fcdail-i Kur'an. s. 4 6 . H e y s c m i , B c ğ i y y c l - ü Raid, tefsir kısmı, n o : 1 1 6 5 4 , 7 / 3 3 9 . 67
yazısı yoksa bunu nasıl söyleyebiliyor? Tabi ki bazılarına kalsa yanıtı kolay: O k u m a d a n Allah ona söyletir, derler. 4) Hz. M u h a m m e d ' i n A k r ' a b. H a b i s ' e okuduğu m e k t u p ha disesi var. Bir gün U y e y n e b. Hısn ve A k ' r a b. Habis H z . Muh a m m e d ' e gelip bir istekte bulunuyorlar; M u h a m m e d de istekle rini kabul ediyor ve M u a v i y e ' y e ,
"İsteklerini ynz"diyor. Bu
iki
liden A k ' r a m e k t u b u n u alıp sarığın altına koyuyor ve çıkıyor. Ancak U y e y n e -herhalde M u a v i y e ' y e de g ü v e n m e m i ş olmalı kiyeniden Hz. M u h a m m e d ' e varıyor ve "Ey Muhammed! Ben şim di
bir
topluluğun
unlutmum
yunma
gereken
bir mektuplu
mektuptu
neler
vur
gidiyorum
ve
bilemiyorum.
kendilerine Peki,
bu
doğru olan bir şey mi?" şeklinde durumu ona iletiyor ki, Mu h a m m e d bir baksın, acaba Muaviye farklı bir şey y a z m ı ş mı, di ye. B u n u n üzerine M u h a m m e d mektubu ondan alıyor ve açıp bakıyor.
S o n u n d a atlama,
aynısıdır"diyor.
"Ben ne demişsem mektuptaki yazı da
hadis birçok kaynağa konu olmuştur. 9 7
Bu
5) Hatip b. Ebi Bellia Hz. M u h a m m e d ' i n planları hakkında (bir nevi casusluk yaparak), bir m e k t u p yazıp kadına veriyor, cak
bunu
Muhammed
Mekke'ye götür oradakilere
Sare
adında bir
ver, diyor. An
bunun duyumlarını alıyor ve adamlarını o
kadının peşinden gönderip mektubu ele geçiriyor. Ekip o mektu bu kadından alınca doğruca M u h a m m e d ' e getiriyorlar. Tabi ki hassas bir konu olduğu için kimse açmıyor. M u h a m m e d açıp okuyunca, olayın casusluk olduğunu anlıyor. Burada m a k s a d ı m , Hz. M u h a m m e d ' i n mektubu açıp bizzat kendisinin o k u m u ş ol masını dikkate s u n m a k .
98
6) Hz. M u h a m m e d ölüm döşeğindeyken bir ara, "Bana kâğılkalem y/
getirin,
size
çok önemli
şeyler yazayım" diyor.
Bu
arada
a ) C e v a l A l i , e l - M u f a s s a l f i Tarilıi-I A r a p , S/98.
b) İbn-i Ş c b b c , Tarib-i
M e d i n e , 2/535.
c ) B e y h a k i , S ü n c n - i Kübra, Kitab-ü k ı s m ı s a d a k a t , bab-ii l a v a k t e f i m a y u ' t i - l
Fukaraa... n o : 1 2 8 4 5 . d) Asbahani, Marifet-ü Sahabe, Sehl
b. H a n z e l i y y e cl-Ensari
bölümü, no:
1182, Hadis no: 3 2 8 9 . 9 8 B e y h a k i , S ü n e n - i K ü b r a , K i t a b - ü S i y e r , bab-ü e l - m ü s l i m - ü y e d ü l l ü - 1 m ü ş rikin k ı s m ı n d a , n o : 1 7 8 6 9 .
68
Ö m e r karşı çıkıyor, hastadır, dolayısıyla
bu
haliyle
artık ne dediğinin farkında değildir,
yapacağı
açıklama
geçersizdir,
şeklinde
itiraz ediyor ve o vasiyet yazılmıyor. Ö m e r ' i n bizzat isminin geçtiği ve itirazını içerdiği bu hadis. B u h a r i ' d e üç yerde tekrar lanıyor. Aynı z a m a n d a M ü s l i m ' d e de geçiyor. M u h a m m e d ' i n amcaoğlu İbn-i Abbas da o sırada hazırdır. Ö m e r ' i n bu tavrına karşı hayretini dile getiriyor ve bu olaya
'sn büyük facia, kara
perşembe' ismini v e r i y o r . " D a h a sonra İbn-i Abbas bu olayı an latırken ağlamaktan kendini alamıyor. Bir ara sakinleşince bu kara perşembe olayını anlatmaya başlıyor. Adı " K a r a Perşem b e " . Çünkü bu olay perşembe günü m e y d a n a geliyor. 1 0 0 Hadis metninde bunlar vardır. Hele en ilginci. A s k a l a n i gibi bir İslam düşünürünün Buhari üzerine yazdığı şerh kitabında yaptığı yo rum. Şunları öne sürüyor: İmam N e v e v i ' y e göre, Ö m e r ' i n bu çıkışı aslında o n u n çok bilgili, geniş görüşe sahip biri olduğunu gösteriyor. Çünkü Ö m e r biliyordu ki Hz. M u h a m m e d ' i n sözü kesinlik ifade ediyor. Dolayısıyla belki toplumun taşıyamaya cağı bir vasiyetle bulunur da millet b u n d a n zarar görür düşünce siyle engel olmak istemiştir. Bir de Ö m e r ' i n niyeti, her şeyi Mu h a m m e d açıklamasın; içtihat yolu açık olsundu gibi inanılması güç
bir s a v u n m a
yapıyor.
İşle Ö m e r ' i n
Hz.
Muhammed'e
saygısızlığının açık bir örneği! Bu söz üzerine oradaki cemaat ikiye bölünüyor, tartışmalar başlıyor. Bu yüzden M u h a m m e d on ları oradan kovmak /.orunda kalıyor. Yeri değil; ancak kısaca şunu belirtelim ki, Ö m e r ' i n amacı, iktidarı ele geçirmekti. Çünkü M u h a m m e d dışında bir siyasi ha reket, iktidara giden ikinci yol yoktu. Nitekim Ö m e r m a k s a d ı n a ulaştı ve halifelik m a k a m ı n a oturdu. Burada vermek istediğim mesaj, Hz. M u h a m m e d ' i n , "Kalem-kâğıt getirin,
9
9
ben
size
önemli
şeyler yazayım " açıklamasıdır,
a ) B u h a r i , 1) İ l i m , bab 3 9 , n o : 114. 2 ) M e r t l a , b a b 17, n o : 5 6 6 9 . 3 ) İstizan,
bab 2 6 , no: 7 3 6 6 . b) M ü s l i m , Vasiyet, no: 1637. 1 0 0
Buhari,
1 ) C i h a t bab
1 7 6 , n o : 3 0 5 3 . 2 ) C i z y e , bab 6 . n o : 3 1 6 8 v e 3 ) M c g a -
zi, bab 83, no: 4 4 3 1 .
69
D e m e k yazabiliyormuş ki, ifade gayet açıktır.
İslami kesim,
okuryazar o l m a s a da Allah ona okutur inancını taşır. O z a m a n neden Ö m e r bırakmadı ki son nefesinde vasiyetini yazsın? İslam mantalitesinde Allah için ha hastadır, ha sağlıklıdır fark e t m e z : K o n u ş t u r m a k isledi mi konuşturur. Yineliyorum; o z a m a n niye Ö m e r bırakmadı ki konuşsun? Ö m e r ' i n korkusu, belki son nefe sinde Hz. Ali'ye halifelik tavsiye eder, korkusudur. Bunu zaten bir kitabımda yeterince a n l a t m ı ş t ı m . 1 0 1 7) Abdullah b. Ö m e r ' e dayanan şöyle bir hadis var: Hz. Mu h a m m e d , vergi m e m u r l a r ı n a göndermek üzere bir kitap yazmıştı (Dikkat edilirse m e k t u p değil; kitap yazmış). Ancak g ö n d e r m e den vefat etti. Bu kitabı kılıcının yanına bırakmıştı. Ebubekir ha life olunca bu mektuptan hep yararlandı, içeriğini uyguladı. Son ra Ö m e r halife olunca onun eline geçti, o da yararlandı. Kitapta develere, koyun ve keçilere zekât nasıl düşer, hangisi verilmeli şeklinde, uzun listeler vardı, diye anlatıyor. Ben burada Hz. M u h a m m e d ' i n yazdığı teferruatlı yazıdan bir kesit s u n m a k istiyorum: " B i r insanın beş devesi varsa bir koyun/keçi zekât versin. Yir m i y e kadar bu kural geçerlidir. Yani her beş deve için bir ko yun/keçi verilir; ancak yirmi beşe ulaşsa otuz beşe kadar yalnız bir İbnet-ü M e h a d (iki yaşına girmiş bir dişi deve) verilir. Otuz altıdan kırk beşe kadar bir İbnet-ü Lebun (üç yaşına girmiş bir dişi deve) verilir. Kırk altıdan altmışa kadar bir Hikka (dört yaşına girmiş bir dişi deve) verilir. Altmış birden yetmiş beşe ka dar bir C e z a ' a (beş yaşına girmiş bir dişi deve) verilir. Yetmiş altıdan doksana kadar iki binti L e b u n verilir. Doksan birden yüz yirmiye kadar iki Hikka verilir. Yüz yirmiden sonra her artan el li için bir Hikka, her artan kırk için de bir binti Lebun zekât ve rilir. K o y u n a gelince; kırkın aşağısına zekât d ü ş m e z . A n c a k kırk olursa verilir ve ta yüz yirmiye kadar bir koyun verilir. Yüz yir mi birden iki yüze kadar iki koyun zekât düşer. İki yüz birden üç yüze kadar üç koyun, üç yüzü aştı mı her yüz koyuna bir koyun zekât düşer. Yüzden aşağı olan küsurata zekât d ü ş m e z . "
B i l i n m e y e n Y ö n l e r i y l e H z . M u h a m m e d ' i n Ö l ü m ü adlı ç a l ı ş m a m d a n .
70
Hz. M u h a m m e d
böyle diyor ve d e v a m ediyor:
" Z e k â t korkusuyla ortaklar b ö l ü n m e z , yine zekât korkusuyla ortak olmayanlar ortak olmazlar. (Ortaklarla ortak olmayanların zekât k o n u s u n d a durumları farklı olduğu için bu açıklamayı yapıyor, yani hile yapmayın d e m e k istiyor.) Zekât olarak verece ğiniz çok yaşlı ve kusurlu olmasın. Vergi m e m u r u geldiğinde malı üç kısma ayırın. Çok iyi olanlar, kötü olanlar ve orta olan lar. M e m u r zekâtı orta kısımdan alsın." Bu açıklamada sığırlarla ilgili bilgi yok. Öyle anlaşılıyor ki, hazırladığı bu vergi kitabını öyle yerlere g ö n d e r m e k istemiş ki, demek ki onlar sığır beslemiyorlarmış; yoksa onları da yazardı. Zekât için yaptığı matematiksel oranlama mantıklı ve gerçekçi mi bu ayrı bir şey! Ancak yazdığı vergi kitabını deyim yerindey se bir muhasebeci de beceremez. Bellidir ki bu kadar becerikli olmasaydı, Hatice onu alıp Suriye tarafına gönderdiği kervanın başına geçirmezdi. Görüldüğü gibi Hz. M u h a m m e d ' i n vergilerle ilgili yazdığı özel kitabı bile varmış ve bunlar sağlam hadislerde anlatılmaktadır. 1 0 2 8) En başla B u h a r i ve M ü s l i m ' d e şöyle bir hadis var: Ravi, Hz. M u h a m m e d R u m imparatoru ve İran şahına m e k t u p yazıyor; ancak g ö n d e r m e d e n önce çevresi ona, eğer m e k t u p mühürlü de ğilse buna itibar etmezler, diyor. Bunun üzerine o kendine bir m ü h ü r kazdırdı ve üzerine de Arapça olarak M u h a m m e d Al lah'ın elçisidir cümlesini yazdırdı; o n d a n sonra m ü h ü r kullanma ya başladı... Burada deniliyor ki, Hz. M u h a m m e d bir m e k t u p yazdı ki göndersin. Yani hadisin metnine göre yazan kendisidir. Ancak
bazı
hadislerde, mektup yazmak istedi, şeklindedir.
Tabi
ki değişen bir şey yok: Her iki d u r u m d a da yazan kendisidir. 1 0 3 9)
Yine
en
başta
Buhari'de
baskınlara gönderdiği birliğin
1 U Z
anlatılıyor ki
Muhammed,
reisine bir m e k t u p gönderiyor;
aj Ebu D a v u d , Zekâl, bab 5, n o : 1568-1.570.
b ) Tirmi/.i, Z e k â l 4 , n o : 6 2 1 . C ) İbn-i M a c c , Z e k â l 9 , n o : 1 7 9 8 1 0 3
a ) Buhari, Cihat, bab 1 0 1 , no: 2 9 3 9 , y i n e Cihat, bab 102, no: 2 9 4 0 .
b ) M ü s l i m , Cihat, 7 5 , no: 1774, Libas 13, no: 2 0 9 2
71
'ancak falan yere gelirsen açarsın' diyor.
Burada da maksat, Hz.
M u h a m m e d ' i n bizzat yazdığı gizli bir m e k t u p söz konusudur. B u h a r i aynı yerde hemen b u n u n d e v a m ı n d a şunu anlatıyor: H z . M u h a m m e d yazdığı bu mektubu a d a m ı n a veriyor,
'Bunu götür
Bahreyn emirine ver' diyor. E m i r bunu alınca İran Şahına gön deriyor, o da m e k t u b u . yırtıyor. 1 0 4 Yani burada Hz. M u h a m m e d ' i n yazdığı iki örnek söz konusudur. 10) Benzer örneklere devam edelim: A. M e c i t b. V e h e b an latıyor. Bir gün cl-Adda b. Halil bana, ' H z . M u h a m m e d ' i n bana yazdığı bir mektup var, sana okuyayım m ı ? ' dedi. Ben de, evet, de dim. İçinde bir alış-verişten söz ediliyordu, Hz. M u h a m m e d ona bir köle-cariye satmış, onunla -ilgili bir nevi garanti belgesi gibi bazı şeyler yazmıştı. Hz. M u h a m m e d , Adda'nın benden aldığı köle-cariyede herhangi bir maddi (hastalık gibi), manevi (hırsızlık, zina, efendisinden kaçma gibi) sorun yoktur, ayrıca M ü s l ü m a n ' ı n satışı da böyle olmalıdır, gibi bir cümleyle kapatmıştı diyor. Bu Hadis Külüb-i Sitte kaynaklarından T i r m i z i ve İbn-i M a c e ' d e an latılmaktadır. Benzer bir açıklama İ m a m M a l i k ' i n Muvatta'sında var. Hz. M u h a m m e d , Abdullah b. Ebubekir'e bir mektup gönderi yor.
O
mektupta, ancak
teiniz olanlar Kur'an'a dokunsun cümle
si de vardı diyor. 1 0 5 Burada dikkatten kaçmaması gereken önemli bir nokta var. Az önceki hadiste geçtiği gibi Hz. M u h a m m e d ada ma köle salıyor ve adeta herhangi bir mal gibi sağlam olduğuna dair bir de garanti belgesi düzenleniyor. 11) Amr b. Şchr anlatıyor: M u h a m m e d peygamberlik iddi asında bulununca, H a m d a n kabilesi bana; git hakkında bilgiler al, şayet olumluysa biz de onu tanıyalım, dediler. Ben de gittim, beğendim ve M ü s l ü m a n olduk. Hadis uzun; ancak ravi burada Hz. M u h a m m e d ' i n iki kişiye yazdığı farklı iki m e k t u p t a n söz ediyor ve 1 0 4
'Muhammedyazdı' şeklinde
ifade
ediyor.
Buhari:
a) İlim 7, no: 6 4 . b) Cihat
101, no: 2 9 3 9 .
c) Megazi 82, no: 4 4 2 4 . 1 0 5
İbn-i M a c e , T i c a r e t bölümü, 4 7 , n o : 2 2 5 1 . T i r m i z i , B ü y u 9 . n o :
İ m a m M a l i k , M u v a t t a , K u r ' a n , 1, e. 1/199.
72
1216.
Ebu Davud ise kitabında farklı bir m e k t u p örneğini daha ve riyor. S e l e m e b. N u a y m b. İbn-i M e s u t babasından aktarıyor: 'Yalancı p e y g a m b e r diye tanımlanan M ü s e y l e m e , M u h a m m e d ' e bir m e k t u p göndermişti. Elçiler iki kişiydi. M u h a m m e d mektubu açıp okuyunca onlardan sordu, siz bu M ü s e y l c m e ' n i n davasına nasıl bakıyorsunuz? Onlar, biz M ü s e y l e m e ' y e hak veriyoruz, de yince M u h a m m e d , elçileri ö l d ü r m e k âdet değildir; yoksa ka fanızı uçururdum, dedi...' şeklinde aktarıyor.106 12) Zeyd b. Abdullah anlatıyor: Biz B a s r a ' d a Mirbed denilen yerdeydik. Saçları dağınık biri yanımıza geldi. Tipinden köylü olduğu belliydi. Biz sorduk: Köylüsün galiba? O, evet dedi. Elin de bir deri parçası vardı, hele ver bakalım ne var içinde dedik ve ondan aldık. İçinde şu cümleler vardı: Allah'ın resulü M u h a m m e d ' d e n Beni Z ü b e y r İbn-i Kays'a. Şayet Allah'a inanır, Muh a m m e d ' i p e y g a m b e r olarak kabul eder, n a m a z kılar, zekât ve rir, ganimetten beşte birini, safiyy denen p e y g a m b e r hissesini ve rirseniz o zaman Allah ve peygamberi yanında güvendesiniz, şeklinde bilgiler vardı, diyor. Sonunda biz a d a m d a n sorduk, kim size bu mektubu yazdı diye? O, Hz. Muhammed yazdı, yanıtını verdi. Hadis E b u D a v u d v e N e s a i ' d e geçiyor. 1 0 7 13) Ilz. M u h a m m e d M e k k e ' y i yöneten bir ailenin çocuğu ve /eki biri. Peki, nasıl olur da eşlerinden Ö m e r kızı Hafsa ve Ebubekir kızı Ayşe bile okuryazar da, kendisi o k u m a - y a z m a öğrene memiş. N e ı d c y s c devlet başkanlığı pozisyonunda olan bir aile nin çocuğu olduğu h a l d e cahil kalmış? Kaldı ki, amcası Ebu Ta lip kendisine çok iyi bakıyor, onu koruyor ve de çok seviyordu. Kaç kez beraberinde Suriye tarafına ticarete götürmüştü. Kendi sini aşırı derecede seven amcası neden çocuklarını okutsun da onu cahil bıraksın? Yine Hz. Hatice onu işçi başı olarak y a n m a alıyor ve o m u a z z a m sermayesini ona teslim ediyor, götürün Şam taraflarında satın, diyor. Peki, bu a d a m hesap kitap bilmeseydi, yazı bilmeseydi Hatice bu malı o n a e m a n e t eder miydi?
1 U 0
Ebu Davud, Haraç 2 7 , no: 3 0 2 7 , Ebu D a v u d , Cihad 166, no: 2 7 6 1 .
1 0 7
Ebu Davud, Haraç 2 1 , no: 2 9 9 9 , Ncsai, F e y ' ,
1.
73
Çünkü henüz o z a m a n peygamberlik iddiası da ortalıkta yok ki, diyelim Hatice ona güvensin. Kendisi d a h a yirmi-yirmi üç yaş larında bir delikanlı.
Hatice'nin
malından daha fazlaydı.
108
malı da tüm Mekkelilerin
Bundan da anlaşılıyor ki, aslında Ha
tice iyi bir eleman, yazı, hesap konusunda, ticaret k o n u s u n d a iyi bir uzman seçmiştir. Öz olarak, koşullar Hz. M u h a m m e d yazı bilmiyordu iddialarını yalanlıyor. 14) Bir gün Hz. M u h a m m e d , Hz. Ali ile Halit bin Velit'i baskınlara gönderiyor. muta Ali'de olsun"diyor.
Bu
arada
"Şayet savaş başlarsa emir-ko-
Bunlar seferdeyken Halit
b.
Velit
Hz.
M u h a m m e d ' e bir m e k t u p gönderiyor Ali hakkında. M u h a m m e d mektubu açıp kendisi okuyor, diye hadis var. Bu da ayrı bir ör nektir ki, gerekliğinde kentlisi bizzat okumuştur. Bu hadisi, I b n i
Ebi
Şeybe,
Tirmizi
gibi
hadis
âlimleri
aktarmışlardır.
Kıskançlıktan olsa gerek, Halil b. Velil, I Iz. Ali hakkında çok çir kin şeyler planlamış bu seferde. Yalnız önemli bir k o m u t a n oldu ğu için M u h a m m e d ona bir şey d e m e d i ğ i gibi iftiralarına da ku lak asmamıştır. 1 0 9 15) Bazı İslami yazarlar, Hz. M u h a m m e d ölmeden önce hem okuyor, h e m de yazabiliyordu diyorlar. N a k k a ş i , Ankebul sure si 4 8 . ayetini açıklarken Ş a ' b i ' d e n böyle bir hadis aktarıyor. Bu nu, aynı z a m a n d a B e y h a k i ve Ş e v k a n i gibi yazarlar da işlemiş lerdir. Bazı müfessirler de tefsirlerinde buna yer vermişlerdir. 1 1 0 Tabi ki bu realiteye uygundur. Kendisi daha önce de okuma-yazma biliyordu, h e m de çok m ü k e m m e l bir şekilde. 16) Kadi İyad şöyle bir hadis aktarıyor (ki, aynı z a m a n d a bazı tefsirlere de konu olmuştur): Hz. M u h a m m e d M u a v i y e ' y e , 'Sen Besmele yazarken i u
(B)
harfini şu
şekilde,
(S)
harfini
bu
biçimde.
° Abdurrezzak N e v f e l , M u h a m m e d e n Resula, s . 9 7 . a ) İbn-i E b i Ş e y b c , M u s a n n a f , F a d a i l b ö l ü m ü H z . Ali k ı s m ı n d a , n o : 3 2 7 1 7 ,
Bera b. A z i b rivayet ediyor. b) Tirmizi, M e n a k i b , Hz. Ali kısmında, no: 1 7 0 4 , hadis sıralaması, 3 7 2 5 . K u ı t u b i tefsiri, A n k e b u l , 4 8 . a y e t . B e y h a k i , S ü n e n - i K ü b r a , N i k â h k ı s m ı , E b v a b - i i m a h u s s e bihi, r e s u l ü l l a h k ı s m ı n d a . Ş e y k a n i , H ü l l i y c t ü - I E v l i y a , A v n b . Abdullah b. Utbe, no: 5 8 0 7 .
74
tiL) harfini şu sitilde yaz' gibi harfleri t a n ı m l a m a d a b u l u n m u ş tur.
111
Tabi ki harfleri tanımasaydı bu detaylı açıklamayı yapa
mazdı. Yine bir sözünde kendi kâtibine, Yazıya ara verirken, ka lemi
kulağın
arkasına
yazıcıya hatırlatır/daha
bırak.
Çünkü
faydalı olur' diyor.
bu
şekilde
bırakılırsa
Bu da gösteriyor ki,
kendisi y a z m a k o n u s u n d a hayli deneyim sahibi, mesafe almış bi li. Bütün bunlar İslami kaynaklarda anlatılmaktadır. 1 1 2 Hani hep deniliyor, ilk gelen ayet İ k ' d a ' d ı r , yani oku'dur. An cak bu konuda da en başla B u h a r i ' d e farklı bilgiler var ki, ilk ge len ayet İkra değil; Müddessir süresidir. Buhari bu k o n u d a Ca b i r ' d e n üç hadis alıyor. A m a ne yazık ki bu konudaki hadisler bir birleriyle çelişiyor. Biri şöyle: Yahya b. Ebi Kesir Ebu Selem e ' d e n soruyor: len
Müddessir'dif
'İlk gelen ayet hangisidir?' Ebu Seleme, yanıtını
veriyor.
Yahya,
'Ama
"İlk ge
benim
duydu-
mum, ilk gelen İkra süresidir' deyince, bu sefer Ebu Seleme,
'Ben
de
İkra
aynen
senin
sorduğun
gibi
Cabir'den
sordum,
başkaları
diyorlar ne dersin diye? O bana olayı detaylıca anlattı len
surenin
İkra
değil;
Müddessir olduğunu
ve ilk ge
söyledi' diyor, 1 1 3
G e l g e l d i m aynı B u h a r i ' d e , aynı C a b i r ' e dayanan farklı riva yetler de var. Yine C a b i r ' d e n alıntı yapan E b u S e l e m e ' d i r ; ancak ondan aktaran bu kez Yahya değil; ya İbn-i Şihab'dır, ya da Zühli'dir. Bu birbirlerine zıt iki rivayet B u h a r i ' d e birkaç yerde tek rarlanıyor. Farklı rivayette C a b i r ' i n dediği şu: İlk vahiy geklikten sonra bir ara vahiy kesiliyor. Özellikle Varaka vefat edince bu oluyor. İşte bu kesintiden sonra gelen ilk vahiy Mikldessir'dir. Bu sözde düzeltmeli bir açıklamadır. Dikkat edilirse, ön ceki hadiste Ebu S e l e m e ' y e hatırlatılıyor, kimileri İ k r ' a ' d ı r di yorlar, ne dersin diye uyarılıyor. Buna r a ğ m e n , İkra değil; Müddessir'dir diyor. G ö r ü l d ü ğ ü gibi bir k o n u d a aynı kişiye d a y a n a n
1 1 1
a ) Ktırtubi tefsiri, A n k e b u l , 4 8 .
b ) K a d i İyad, K i t a b ' U Ş İ f a b i Tarif-i H u k u k i - I M u s t a f a , birinci k ı s ı m , s . 3 4 5 . 12 a) Tirmizi, İstizan, no: 2 9 3 2 . b) Hindi, Kenz, no: 2 9 3 0 1 - 2 9 3 0 2 . A y r ı c a S ü y u t i , İbn-i A s a k i r D c y l c m i g i b i h a d i s u z m a n l a r ı d a a l m ı ş l a r d ı r . 1 1 3
B u h a r i , Tefsir, M ü d d e s s i r , n o : 4 9 2 2 .
75
farklı bilgiler söz konusu. Burada ya İbn-i Şihab ve Zühri yanlış anlamışlar, ya da Yahya yanlış anlamış. Olabilir ki hadis uzman ları bilerek cümleyi bu şekilde ayarlamışlar ki, ilk gelen ayetin adresi İkra olsun. Yine en başta B u h a r i ' d e o l m a k üzere hadisler var ki, Cebra il
M u h a m m e d ' e oku deyince o,
'ben okuma bilmiyorum' demiş
ve bu, üç kez tekrarlanmışın". Görüldüğü gibi en güvenilir kay nak K u r ' a n ' d a n sonra Buhari'dir; ancak o da bir nalına vurmuş, bir de mıhına... 1 1 4 Şu da önemli ki, muhaliflerin Uz. M u h a m m e d ' e karşı kul (andıkları kötü ifadeler K u r ' a n ' d a hep işlenmiş: Şair, deli, sihirbaz, saçına sapan rüyalar, kafadan uydurma, eski toplulukların masal ları (mitolojiler), birilerinden kopya alıyor, ona yardım ediyorlar gibi ifadeler geçiyor; ancak okuma-yazması yoktur anlamında on ların bu yönlü herhangi bir eleştirileri K u r ' a n ' d a yoktur. Eğer böy le bir eksiği olsaydı, muhalif olanlar ilk etapta bunu kullanırdı: (A)) harfi nedir bilmeyen bir insandan peygamber mi çıkar, diyecekler di. Ama böyle bir şey yok. Şunu da belirtelim ki, bazı İslam âlim leri şu yakıştırmada bulunuyorlar: Efendim Uz. M u h a m m e d ' e va hiy geldiği zaman yazı bilmiyordu; ancak zamanla öğrenmiş di yorlar. Tabi ki bunlar temeli olmayan açıklamalar. Yineliyorum: Hz. M u h a m m e d ' i n eşlerinden Hz. Ayşe, Ilalsa ve Ü m m ü S e l e m e , yine diğer kadınlardan U k b e k ı z ı İJmmü Gül süm, Şifa binti Abdillah Adeviye, S a ' d kızı Ayşe, Mikdad kızı Kerime gibi kadınlar bile imkân bulup o k u m a - y a z m a öğrenmiş ken, M u h a m m e d ' i n o k u m a m ı ş olması inandırıcı değildir. 1 1 '' Ya ni nereden bakılırsa bakılsın, şu ortaya çıkıyor ki, Hz. M u h a m med o k u m a - y a z m a biliyordu. Kâtipleri tabi ki vardı; bu bir yö netici için normaldir. Şimdi de devletlerin yöneticileri mi kendi elleriyle tüm yazıları yazıyorlar? Bunların birçok d a n ı ş m a n , sekreter-kâtipleri var. Bu, onların o k u m a yazma bilmedikleri an-' lamına gelmez tabi ki.
1 1 4
B u h a r i , B e d ü - I Vahiy, b a b 3 , n o : 3 v e 4 , Badii-I H a l k , 7 , n o : 3 2 3 8 , Tefsir,
M ü d d e s s i r , n o : 4 9 2 2 - 4 9 2 6 ' y a kadar. Y i n e Tefsir, İkra s u r e s i b ö l ü m ü n d e , n o : 4 9 5 4 . B e l a z u r i , Fütuh-UI B u l d a n , s . 6 6 1 vd.
76
Özetle,
onun
okuryazar
olmadığı
tezi,
peygamberliğini
kanıtlamak için ortaya atılan asılsız bir iddiadan öte bir şey de ğildir. Sağlam İslami kaynaklarda bu k a d a r bilgi varken, birileri M u h a m m e d ' i okuryazarsız göstermek için bin dereden su getir meye çalışmışlar. Mesela İ b n - i Esir, Temim b. Cüruşe b ö l ü m ü n de bir mektuptan söz ediyor. Mektupta yazılan bazı olumsuzluk lar varmış, neresidir bana gösterin de silelim, demiş. Bu söz de gösteriyor ki M u h a m m e d okuryazar değilmiş savı saçmadır. Yi ne sözde kimi tarihçiler, M u h a m m e d ' i n amcası Abbas'ın bir mektubundan söz ediyorlar. Gizli bir m e k t u p yazıp M e d i n e ' y e Muhammed'e
göndermiş
ki,
Mekkeliler
ona
karşı
savaş
hazırlığını yapıyorlar diye. Mektubu Übey b. K a ' b ' a okutmuş, bazı rivayetlere g ö r e S a ' d b. R a b i ' a ' y a o k u t m u ş . Burada, Hz. M u h a m m e d yazı bilseydi bu önemli mektubu başkasına okutmazdı, gibi yorumlar var. Bir kere bu m e k t u p hadis kaynak larında geçmiyor. İkincisi, bu olay İbn-i M e ' k u l a dayanır, o bu olaydan söz etmiş, denir. Bu adam Hz. M u h a m m e d ' d e n dört asır sonra dünyaya gelmiş (m. 1030-1082). Yani bunu kendinden ön ce kimlerden aldı, onların isimleri yok. Burada demek istediğim çok temelsiz şeyler öne sürülmüş; an cak bu tezler gerçeği yansıtmıyor, güvenilir İslami kaynaklarda da bunların yeri yoktur. Burada şu savunma da yapılabilir: Efendim her ne katlar çoğu rivayetlerde (yazdığı mektuplar olsun, vergi ki tabı olsun vs) M u h a m m e d yazdı deniliyorsa da, aslında onun kâ tipleri vardı, onlara yazdırmış; ancak ona mal edilmiş. Nitekim gü nümüzde de bu geçerlidir: Mesela bir devlet yetkilisi birine mek tup yazdı denildiği zaman, ille de kendisi yazdı anlamı çıkmıyor. Çünkü onun yazı işleri müdürü, çeşitli yardımcıları var, onlara yazdırıyor gibi argümanlar öne sürülebilir. Bir kere bugünkü za manı
14
asır öncesine kıyaslamak
doğru değildir:
Koşullar
farklıdır. Bir de bu kadar kanıt varken ve mantığın gereği de bu iken, M u h a m ı n e d ' i zorla ümmi ilan etmenin inandırıcılığı yoktur. Şimdi de İslami kesimce hep dile getirilen bir konuya değinmek istiyorum. Hani, K u r ' a n ' ı n gramatiği, yazı denklemi çok mükemıııelmiş. Bu da çok abartılı bir söylemdir; tam tersine K u r ' a n ' d a yazım hataları pek çoktur. Örneklerle bunu izah edeceğim. 77
c) Kur'an'daki Yazım Yanlışları Kur'an'da peygamber diye isimleri geçen birkaç kişi var. On lardan biri de Şuayıp peygamberdir. Bu adam H z . M u s a za m a n ı n d a yaşamış. O n u n memleketinin adı da 'EyAe'dir. Bu keli me K u r ' a n ' d a dört yerde geçiyor. 1 1 6 Bu dört yerden ikisinde 'eleyke' şeklindedir ki doğru olanı da budur. Kalan diğer iki yerde ise
'I-cyke' kalıbnidadır. Bilindiği gibi her dilin bir kuralı vardır. Mesela T ü r k ç e d e
'okul kapısı' şeklindeki
belirsiz
tamlama,
'okulun
kapısı' o l d a
mu belirli tanılama olur. Arap dilinde buna 'Maril'e, nekre veytl muzal'-nuızaf'ii-n ileyh' denir. Arap gramatiğinde bir ismi (öze^ olmayan, cins isim) belirli hale getirmek için 4-5 kural var. On lardan biri de o isimden ö n c e 'el' takısının gelmesidir. İngilizeede bunun karşılığı
'//ıc'dır. Mesela Arapçada
'karye' şeklinde
olursa herhangi bir köy; a m a 'el-karye' oldu mu artık belirli bir köy anlamına gelir. Arapçadaki bu 'el'takısı hiçbir z a m a n bölün m e z . Yani kullanılırsa ya her iki harf gelir (e ve I) veya ikisi d kullanılmaz. G e l g e l d i m konumuza... 'Eyke' kelimesi K u r ' a n ' d a iki yerde 'el' takısını lam almış; güzel, burada sorun yok. harfi y a z ı l m a m ı ş . masını
118
117
Çoğu
yapıp geçmişler,
İki yerde de 7' harfi yalnız var, ' e ' Kur'an
yorumcusu ayetin açıkla
buna değinmemişler.
Yani
bu
'el
takısının ' e ' h a r f i neden yok (çünkü böyle bir kural Arap d i l i n i yoktur), b u n a açıklık getirmemişler. Az. da olsa bazı K u r ' a n yo rumcuları
buna -kendilerince-
bir açıklık
getirmiş
yakıştırmada bulunmuşlar: Nasıl M e k k e ' n i n adı hem
ve
şu
'Bekke',
h e m de 'Mekke' olarak K u r ' a n ' d a geçiyorsa, d e m e k ki o z a m a n bu
'Eyke' de iki şekilde söyleniyormuş: Eyke ve Leyke şeklinde.
Yani tanrı
bu
hassasiyeti
bile göz önüne almış
H i c r s u r e s i 7 8 , Ş u a r a 1 7 6 , S a d 1 3 v e Kal' 14. a y e t . Hicr 78 ve Kaf 14' tam almış. Ş u a r a 1 7 6 v e S a d 1 3 ' t e " E " harfi y o k .
78
olmalı
kij
K u r ' a n ' d a her iki ismi de işlemiştir d e m e y e getiriyorlar. Tabi ki bu d u r u m d a 'Leyke' kelimesindeki %' harfi, ' e / ' t a k ı s ı anlamı dışında kelimenin k ö k ü n d e n sayılır. 1 1 9 A m a yine hata var. Ç ü n k ü Leyke olursa, bu kalıpta K u r ' a n ' d a örnek yok. K u r ' a n ' d a geçen o muhalif şekil yine uymuyor. Ç ü n k ü o n u n içinde de 'Hemze' denilen harf var. Bu basit imla hatasını neden işlediğimi az son ra belirteceğim. Kaldı ki, 'el' takısı kelimenin başında yoksa o z a m a n gayri münsarıf diye bir kural var. Kelime hem özel isim, hem de te'nis denilen (lafzen) dişi o l d u ğ u n d a n sonunda kesre de nilen hareke gelmez ve şayet bir rivayete göre bu yerleşim biri minin adı 'Leyke' ise, 'L' harfinin harekesi de düşmez. Bu du r u m d a 'Esâhab'Ü Leykete' denmesi lazımdı. Kısacası, burada açık bir yazım hatası vardır. Bu yazım hatalarıyla ilgili bir iki örnek daha verelim: A r a p gramerine (Sarf ilmine) göre, fiillerde nakıs diye bir şey var. Mesela 'Y' nakıs harfi "müzuri' denilen şimdiki ve gelecek zaman için kullanılan fiilin sonuna gelirse bazı durumlarda dü şer/ yazılışla olmaz ki buna hazf denir. Bu durumlar da bellidir. Ya bilinen o beş harften (İn, Lcrn, Lemına, La ve Lam) biri, o fi il kalıbından önce gelmeli veya başka bazı nedenler var, onlar dan biri olmalı (Emir ve Nehiy cevapları gibi). Kısacası, sözü edilen o fiil sonundaki nakıs harfler, benzer kurallar dışında ke limeden atılmaz; okuyuşta telaffuz edilmezse de (diyelim o keli m e d e n sonra el takısı geldi, o zaman iki sessiz bir araya geldiği için okunurken telaffuz edilmez), yazılışta yine o harf vardır; ku ral bu. Fakat bu gramalik kurala ters gelen örnekler K u r ' a n ' d a çoktur. Mesela; Nisa suresi 146 ve Kaf suresi 4 1 . ayetler. Bura da her iki nakıs fiil de (Ye'ti ve Yünadi) şeklinde yazılmış, se bepsiz, olarak 'Y' harfi y a z ı l m a m ı ş t ı r . Aynı k e l i m e l e r i n K u r ' a n ' d a başka yerlerde doğru olarak yazıldığı da vardır. Me sela Al-i İmran 26. ayette 'TU'ti' gelmiştir. Burada 'Y' harfi vardır. Bazıları, "Efendim kurul vur; iki sessiz harf (ki Arap di linde buna sakin denir) bir araya gelmiş. O yüzden 'Y' harfi afı/mjjür"diyebilirler. Bir kere iki sessiz harf kuralı bu nakıs de-
Kurtubi'nin yorumu böyle. Hicr suresi 78 ve Şuara 176.
79
nilen harfler için bu durumda/bu örneklerde söz konusu değildir. Kaldı ki, K u r ' a n ' d a bunun gibi birçok kelime var, atılmamış; ku- 1 rai üzeri kalmıştır. Mesela az ö n c e örneğini verdiğim Al-i İm-j r a n ' d a 'Tü'tî-l mülke' şeklinde gelmiş. Yani Y' harfi yazılışta vardır. Hâlbuki burada da iki sessiz (sakin) harf bir araya gelmiş ve atılmamıştır. Yine buna benzer 'Hud' suresi 105. ayette gelecek z a m a n (müzari) kipiyle gelen Y e l / ' k e l i m e s i n d e hiçbir neden yok iken sondaki 'Y' harfi yazılmamıştır. Asıl olması gereken Ye W" kalıbıdır. Merak olmasın diye ayetin mealini de verelim: "Kıya met günü gelince Allah'tan izinsiz kimse konuşamaz." Bazıları bu yazılmayan harf için çok tuhaf yanıtlar vermişler. Mesela F a h r e t t i n - i er-Razi, Araplardan bilmem şu şahıslar bu harfi okumuşlar, b i l m e m bu kişiler okumamışlar, diyor ve Arap dilbi limcilerinden Halil ile Sibcveyh bu konuda böyle demişler gibi bir savunma yapıyor. Hâlbuki genel kurala aykırıdır, yanlıştır. K u r ' a n ' d a var olan yazım hatalarına bir örnek daha verelim. Nisa suresi 162. ayeti; anlamı şu: "Ama onların (burada kas tedilen ehl-i kitaptır) ilimde derinleşmiş olanları ve müminler, sana indirilene de senden önce indirilene de inanırlar. Namazı yerine getirirler, zekâtı verirler. Allah'a ve âhiret gününe inanırlar. İşte bunlara yakında büyük bir ödül vereceğiz." Bu ayette geçen 'Mukimine' Arapça kelimesi kurala aykırıdır. Çünkü ayetin başında geçen 'Rasihun' kelimesi ötreli ve ıniibtedadır. Bu da onu takip ediyor, ona atfediliyor. Dolayısıyla 'Müqimin' yerine 'Müqimun' kalıbında olmalıydı. Zaten Fahrettin erRazi, Süyuti gibi ünlü K u r ' a n yorumcuları bu ayetin açıklama kısmında belirtmişler ki, halife O s m a n ' ı n , 'Kur'an'da yanlışlar görüyorum, umarım zamanla Araplar bunları düzeltecekler' sö züyle Hz. Ayşe'nin, "Bu kelime yanlış yazılmış, burada kâtip ha tası vardır"hadisini kanıt göstererek bunun da yanlış yazılan keli melerden olduğunu belirtiyorlar. Ancak aynı Razi, bin dereden su getirerek bilmem, Kisai şöyle yorumlamış, gibi laflarla sanki bu şekilde yazılması oluyormuş gibi kabul edilmeyen yorumlar da ek liyor. O detayları buraya almanın bir faydası yok. Çünkü okuyucu Arap gramatiğini bilmiyorsa, bu gibi açıklamalar gerekmeyebilir. 80
Olay şu: İlerde açıklanacağı gibi K u r ' a n ' ı n yazımı bittikten sonra, hazırlanan kitap halife O s m a n ' a takdim ediliyor. O s m a n onu gözden geçirince veya ona o k u n u n c a içinde yanlışlar bulu yor, u m a r ı m z a m a n l a Arap dilbilimcileri bunları düzeltecekler, ifadesini kullanıyor ve şöyle d e v a m ediyor: onun
kâtibi
olsaydı
Sakil7 kabilesinden,
bugün
bu
taslıibçi
gibi yanlışlar söz
de
"Kur'an yazılırken
Hüzeyl
konusu
kabilesinden
olmazdı"diyor.120
Daha önce de ifade edildi ki, Halife O s m a n z a m a n ı n d a K u r ' a n kitap haline getirilip en son kendisine sunulurken O s m a n onu gözden geçiriyor ve
'İçinde yanlışlar var; aslında
daktörlük
işini de
işini
Hüzeyl,
yazı
yapsaydı
bu yanlışlar olmazdı.
yanlışları
düzelteceklerdir'diyor...
çok İslami kaynakta geçiyor.
Sakil'kabilesine
Umarım Halife 121
zaman
eğer re
bağlı
kişiler
içinde Araplar bu
Osman'ın
bu
sözü
bir
Yani h e m e n işin başında bunu
yapan şahıs bile ( O s m a n ) bunun eksik olduğunu, iyi hazırlan madığını kabul ediyor. Burada ilginç bir örnek verelim: K u r ' a n ' d a R a ' d suresi var. Bunun 3 1 . ayetinde bir kelime geçiyor:
'Yey'esü.' Bu kelimenin
içinde bulunduğu cümleciğin anlamı şu: ler mi ki Allah
dileseydi tüm
insanlara
"İman edenler bilmedi-
hidayet
verirdi. ' 1 2 2
Ben
burada geçen bir kelime üzerinde d u r u y o r u m . Demek ki herke sin inanması istenmediği için, insanlar Müslüman-kâfir şeklinde gruplara ayrılıyor, sonuçta birbirlerine d ü ş m a n kesiliyorlar! İşte ayetin anlamı da bir o kadar ilginç! Şimdi
konumuzla
ilgili
ayette geçen
Yey'esü' kelimesi yaygın olarak
kelimeye d ö n e l i m .
ümitsizlik anlamına gelir.
Hâl
buki ayette ümitsizlik anlamı uymuyor. K u r ' a n yorumcuları buSiiyuti, ttkan, 4 1 . bölüm, Irab'Ul Kur'an. Dürrü-I M e n s u r tefsiri, N i s a 162. a y e l . İ m a m S i i y u l i tefsirinde O s m a n ' ı n bu a ç ı k l a m a s ı y l a ilgili dört h a d i s s u n u y o r . B u n u aktaranlar, İ k l i m e , K a t a d c , Y a h y a b. Y a ' m c r v e A b d u l l a h b. A m i r ' d i r ş e k l i n
d e takdim ediliyor. 1 2 1
no:
a ) İbn-i Ebu D a v u d , M c s a l ı i f , 1 / 2 2 8 - 2 3 2 . B u r a d a b i r ç o k r i v a y e t aktarılıyor,
1 0 4 - 1 1 l ' c kadar. B u r a d a kitabı talikik e d e n d i p n o t t a a y r ı c a S i i y u l i , D a n i gibi
başka yazarların da O s m a n ' ı n bu açıklamasını ekliyor. b ) K a s ı m b . S e l a m , Fcdail-i K u r ' a n , s . 3 3 9 . 1 2 2
R a ' d suresi, 3 1 .
81
rada zoraki a n l a m l a r yükleyip bu kelimenin aslında bilmek an lamına da geldiğini, burada da bilmek anlamında kullanıldığını öne sürüyorlar. Kanıtları da bir o kadar tuhaf. Mesela Fahrettin Razi burada açıklama yaparken, Araplardan falanca şair de şiir lerinde
yey'esü'kelimesini
bilmek
anlamında
kullanmış,
diyor
ve bu şiiri kanıt göstererek böylece işi kurtarmaya çalışıyor. Hâl buki A r a p dilbilimcisi Kisai, da
bilgi
anlamında
kullanıldığım
"Ben yey'esü kelimesinin Araplarhiç
duymadım",
diyor.
Bu konuda M u h a m m e d ' i n amcaoğlu İbn-i Abbas'ın da dedi ği gibi, komisyon bu ayeti yazarken bir sehiv/yanlışta bulunmuş tur. İbn-i Abbas'ın bu açıklaması farklı bir versiyonla da ak tarılmış: Bu ayeti yazan kişi o sırada herhalde uykuya dalmış ki bu şekilde y a z m ı ş , diyor ve d e v a m ediyor: "Ben, yey'esü kelime sine
burada
bir
anlam
veremiyorum."
Yine İmam Ahmet b. Hanbel'den soruyorlar: Sen R a ' d su resinde geçen bu 'Aynı
soruyu
'yey'esü' kelimesi hakkında ne diyorsun? O,
İbn-i Abbas'tan
da
sormuşlar;
kendisi,
'bu
ayetle
yazım hatası vardır demiş'şeklinde yanıt veriyor. 1 2 3 Tabi ki İsla mi kesim bin dereden su getirerek yanlışı da doğru olarak kanıtlamaya çalışmış/çalışıyorlar da; bu bir gerçek. Yine rum,
başa
umarım
dönelim. zamanla
Osman'ın,
Araplar
bunları
Kur'an'da
yanlışlar buluyo
düzeltecekler,
sözü
ger
çeklen yerindedir. Bilindiği gibi Arapça yazılar harekesizdir. Yani sesli harfler ye rine geçen işaretler yazıda yoktur. Kural öğrenildikten sonra oku yucu bunları telaffuzda okur. Ancak bu, anlamını bilen, tahsil gör müş kişiler için geçerlidir. Bu d u r u m d a tahsilsiz olan/Arapça gramatiği olmayan kişiler K u r ' a n ' ı o k u m a k istediklerinde hangi işa retin (hareke) nerede kullanılacağını bilmez. Hele ilk zamanlarda değil bu harekeler; kelimelerde başka işaretler de (noktalar) yok tu. Herkes K u r ' a n ' ı düzgün okusun diye zaman içinde harekeleri yazmak (sesli harfler yerine geçen işaretleri yazıda göstermek) zorunda kalınmıştır. Halife O s m a n K u r ' a n ' ı bir araya getirdiği zai
l
i
F a h r e t t i n R a z i , Tefsir-i Kebir, R a ' d s u r e s i 3 1 . A h m e t b . H a n b e l , M e s a i l - i
İ m a m A h m e t , ravi, İ s h a k b . İ b r a h i m , c i l l 1 / 1 0 1 , n o : 5 0 5 .
82
man bu yoktu. O n d a n uzun z a m a n sonra buna başlanır ve hicri üçüncü asra kadar devam eder. Bunu ilk yapanlar Ebül Esved Düeli, Yahya b. Ya'mer, Nasr b. Asım Leysi gibi şahıslardır. Tabi ki bunlar K u r ' a n ' a harekeler yazan kişilerdir; ancak bu arada ke limeler düzeyinde de K u r ' a n ' d a değişiklikler olmuştur. Mesela meşhur zalim H a c c a c ' ı n K u r ' a n ' d a on bir yerde değişiklik yaptığı rivayet edilir. Yeri gelince bunu detaylıca anlatacağım. Asırlarca üzerinde durulduğu halele, yine az önce verdiğim örneklerde oldu ğu gibi, K u r ' a n ' ı n denklemi eksiklerden temizlenmemiştir. 1 2 4 Hep vurgu yapıyorum: O zaman ortalıkta yazılı hazır ayetler diye bir şey yoktu. Çıkarlarına uygun düştüğü için (talan, fidye, cizye, haraç, cariye gibi), Ebubekir ve Osman zamanında bunu yazılı hale getirdiler. O yüzden, K u r ' a n ' d a k i en azından bu yazım yanlışlarını düzeltmek gayet normaldir; a m a kim cesaret edebilir ki? Maazallah, Allah'ın kelamını değiştirdiler diye çarpılırlar! Şimdi de K u r ' a n ayetlerinin birbirleriyle çelişik olduğu yer lerden birkaç örnek vermek istiyorum. K u r ' a n ' d a birçok yerde tanrı,
ben yedi gökle yeri âltl günde
yarattım, diyor. Birkaç yerde s a d e c e yedi gökle yer ifadesi geçi yor ve
bu
de yedi gök,
ikisini altı günde yarattım.125 deniliyor; yer
ve
aralıırmdakileri
birkaç
allı günde yarattım,
ayetle
diyor. 1 2 6
İster yedi gökle yer yalnız olsun, isler bunlarla birlikle aralarındakiler de olsun, K u r ' a n ' a göre bunlara harcanan z a m a n altı gündür. Bu altı gün meselesi h e m e n Tevrat'ın başında da geçi yor. B u n a inanıp i n a n m a m a k ayrı şey a m a benim d e ğ i n m e k isle diğim, ayetler arasındaki çelişkidir... Dipnot olarak az ö n c e ek lediğim ayetlerde, kâinatı yaratırken altı gün harcandığını, yere kaç gün, göğe kaç gün verildiği yazılmıyor; toplam r a k a m d a n söz ediliyor. Az sonra sunacağım örnekle ise tanrı işi detaylıca açıklıyor; bu altı günden ne kadarını yere, ne kadarını uzaya har cadığını açıklıyor. Bakalım ne d e m i ş !
1 / 4
Dr. S u p h i S a l i h , M c b a h i s - ü l'i u l u m i - l K u r a n , s . 9 1 .
1 2 5
Araf 5 4 , Yunus 3 , H u d 7 , H a d i t 4 .
1 2 6
Furkan 39, S e c d e 4 , K a f 3 8 .
83
a) F u s s i l e t s u r e s i d o k u z u n c u ayet: "De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip ona ortaklar mı koşuyorsu nuz?" Burada o altı günden iki günü yere ayırdığı belirtiliyor ve d e v a m ediliyor. b) F u s s i l e t o n u n c u ayet: "O, yeryüzüne sabit dağlar yerleş tirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyen ler için fark gözetmeden gıdalar takdir elti." Dikkat edilirse da ha ö n c e verilen altı gün burada bitti; yalnız daha göklere sıra gel medi. D e v a m ediliyor. c) F u s s i l e t on i k i n c i ayet: "Böylece onları (gökleri), iki gün de yedi gök olarak yarattı." İşle burada hesap yanlış! Ayetlerde harcanan zaman toplu halde belirtilirken altı gün deniliyordu; görüldüğü gibi detay kısmında sekiz gün geçiyor. Peki, neden böyle ve nasıl bir ç ö z ü m b u l u n m u ş ? Bunu da hemen belirtelim. Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirmek, bereketler, gıdalar yarat mak için dört gün derken, daha önce dünyaya verilen iki gün de bu dört güne dahilmiş. Durum bu olunca tabi ki çelişki ortadan kalkıyor gibi bir kurtarma. Nesefı bu ayetle ilgili, yorum yap mazsak sekiz gün olur ki, bu da önceki ayetlerle çelişir diyor. 1 2 7 Görüldüğü gibi ortada çok basit bir hesap yanlışı var. Bunun da nedeni, ayetlerin farklı zamanlarda oluşturulması ve k o n u y a iliş kin daha ö n c e söylenen ayetlerin farkına varılmamış olması. Göklerle yer hakkındaki ayetler ve diğer bazı konularda bir sahâbinin çıkışı var; hemen onu buraya alalım. Hadis B u h a r i ' d e geçiyor. 1 2 8 A d a m İbn-i Abbas'a, "Ben Kur'an'da birbirleriyle çelişik ayetler görüyorum"'diyor ve örneklerini sıralıyor. Hadis te birçok örnek ayet var; ancak k o n u m u z olan yerle gökler hakkındaki sorusunu buraya alıyorum. Şunu soruyor: Ben gök lerle yer hakkındaki ayetlerden anlamadım. Bir yerde diyor altı g ü n d e yarattım, bir başka yerde sekiz gün diyor. Bazı ayetlerde önce göğü, sonra yeri yarattım diyor; a m a tam tersine ö n c e yeri sonra da göğü yarattığını ifade e d e n ayetler de var. Mesela Fus silet suresinde ilkin yerden başladığını, içindeki dağ, nebatat her u /
l 2
84
N e s e f i , M e d a r i k ' ü tenzil... Fussilet 9 - 1 2 . 8 B u h a r i Tefsir, F u s s i l e t s u r e s i , h e m e n ilk b a ş t a , n o : 4 6 1 5 ' l e n s o n r a .
ne ise var ettiğini, d a h a sonra göklere yönelip onları iki g ü n d e yarattığını söylüyor. A m a Nazirat suresinde tam tersi söz konu sudur: Burada, ilkin gökleri ve gece ile g ü n d ü z ü yarattığı, ondan sonra da yerküreyi döşediği söz konusudur, diyor. 1 2 9 A d a m haklı, gerçekten böyledir. İşte burada iş kurtarma yorumlarına kalıyor. O da şöyle: Al lah ilkin h a m m a d d e olarak dünyayı yaratmış ve d ü z e n l e m e yap m a d a n böylece bırakmış. O n d a n sonra gökleri yaratmış ve onları (dünya gibi) ara v e r m e d e n h e m e n d ü z e n e k o y m u ş . Yani onlar için yaradılışla t e k â m ü l aynı anda o l m u ş . Onları bitirince bu se fer daha önce yaratıp da h a m m a d d e olarak bıraktığı d ü n y a y a son şeklini vermeye yönelmiş gibi bir savunma. Bu varsayıma göre tanrı dört gününü d ü n y a y a , kalan iki gününü de ilim evrene har camış
oluyor.
Yorumcular burada
kaş
yapayım
derken
göz
çıkarmış oluyorlar. Ç ü n k ü bilim, d ü n y a n ı n çok sonraları güneş ten (dolayısıyla göklerden/uzaydan) k o p u p oluştuğunu
ispat
lamıştır. Hele sorulara m u h a t a p olan sahabi İbn-i Abbas da, Hz. Muhammed
vefat
ettiğinde
ben
daha yeni sünnet
olmuştum,
kimi
rivayetlere göre de, 15yaşındaydım, diyor. Bu d u r u m d a Hz. M u h a m m e d ' d e n ne almış olabilir ki, kalkıp milletin sorularına yanıt vermiş o l s u n ? 1 3 0 K u r ' a n ' d a n benzer bir olay daha aktaralım: S e c d e suresi beş ve Mearic suresi d ö r d ü n c ü ayetler h e m il ginç, hem de birbirlerine zıttır. Ö n c e T ü r k ç e anlamlarını verelim: "Gökten
yere
(yukarıdan
aşağıya)
kadar
bütün
işleri
o
düzenle
yip yönelir, sonra da sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde
ona yükselir";
rail),
süresi elli
niliyor.
Bir kere
ikinci
bin yıl
ayette
tutan
ise,
bir günde
ilk ayette geçen,
"Melekler ve Ruh ona yükselip
(Ceb
çıkarlar"'de
'ona yükselir' cümlesindeki
ö z n e belirsizdir: O n a yükselen ne? Ayette bunu kanıtlayacak bir d u r u m söz konusu değil ve zaten çok a n l a m s ı z bir ayet. A m a ge nelde K u r ' a n yorumcuları,
bundan kastedilen,
insanın yaptığı iş
ler/onun amelleridir, demişler. Tabi ki tahmini bir yorumdur. İyi
F u s s i l e ı 9-12 v e N a z i a l 2 7 - 3 0 . İbn-i Abdi-1 B e r , İ s t i a b , A b d u l l a h m d .
85
de; ortada farklı bir d u r u m söz konusu. N e d e n bir ayette bir gün lük olan yolculuk bizim saydığımız yıllara göre bin yıldır da, di ğer ayetle bu rakam elli kat fazlası (elli bin) oluyor? Bu iki ayet hakkında tefsirlerde öyle garip yorumlar yapılmış ki, adeta bir tiyatroyu aratır şekilde. Ben onları buraya almıyo rum. Çünkü gülünç şeylerdir. M e r a k edenler, Ş e v k a n i ve Ş ü y u t i ' n i n tefsirlerinde bunları görebilirler. 1 3 1 Dini eserlerde şu bilgi de var; eklemek isterim: Abdurrezzak, Sait b. Mansur, H a k i m , İbn-i-I Münzir, İbn-i Ebi H a t e m , İbn-il Enbari... bunlar Ebu Miileyke'den aktarıyorlar. Ebu M ü l e y k e ve M u h a m m e d b.
Firuz adında bir kişi
birlikte İbn-i A b b a s ' a
varırlar. Ebu M ü l e y k e , nedir bu Kur'an'claki yukarıya yüksel mekten kasıt: Bir yerde bir gün bizim hesabımıza göre bin yıldır, diğer bir yerde de bizim hesabımıza göre elli bin yıldır denili yor? İbn-i Abbas yanıt veremiyor, bu konuda y o r u m yapacak du r u m d a değilim, diyor. A d a m haklı, verdiği karar yerinde. Başka türlü söyleseydi yalan olurdu çünkü ve bunu anlatan K u r ' a n yo rumcusu, tefsir sahibi İmam S uyut i. 1 3 2 İşte İslami k e s i m i n bir kısmı böyledir: K u r ' a n ' ı n anlamını bilmeden baştan sona kadar defalarca K u r ' a n kelimelerini boşuna h a t m e d i p b u n d a n sevap kazanmayı düşünürler, iler şey ortada; ben yorum y a p m ı y o r u m . Bu iki zıt ayetten ciddi bir sorun daha ortaya çıkıyor. O da, Cebrail ve meleklerin ancak bir g ü n d e yukarıya A l l a h ' ı n huzuru na çıkabilmeleri olayı. O bir gün de bizim hesabımıza göre ya bin yıldır, ya da elli bin yıldır. Bundan şu ortaya çıkıyor, demek ki Cebrail tek bir seferde Hz. M u h a m m e d ' e uğramamıştır. Ç ü n kü Cebrail'in yalnız yukarıya ç ı k m a s ı için (sadece gidişi için) bi zim bin sene veya elli bin sene y a ş a m a m ı z lazım. Hz. M u h a m med ise 63 sene yaşamış ki, ayete göre Cebrail bu kısa d ö n e m d e tek bir sefer bile ona gelememiştir. H e s a p ortada. A m a hadisler bu ayetleri yalanlıyor. Mesela M e d i n e ' d e ilk önce, "İnananlar dan
oturanlarla
mallarıyla
canlarıyla
Allah yolunda
cihat
eden-
T ü m t e f s i r l e r e M a a r i c 4 v e S e c d e 5 . a y e t e bakılabilir. Dürrü-1 M e n s u r tefsiri, S e c d e s u r e s i , 5 . ayet. M e a r i c 4 . a y e t e d e bakılabilir.
86
ler bir olmaz" şeklinde bir ayet iniyor. A m a aynı anda itirazlar gelince, Cebrail ikinci kez h e m e n o anda inip ayeti düzeltiyor. Anlatacağım olay, B u h a r i ' d e birkaç yerde geçiyor. Olayı sahabi Bera'dan özetle sunalım: Ayet inince H z . M u h a m m e d , 'Ba na Zeyd'i çağırın; tirsin
beraberinde kalem,
bunu yazdıralım',
'İnananlardan
diyor.
oturanlarla
Zeyd
mallarıyla
cihat edenler bir olmaz' ayetini yaz,
kemik parçası gelince
ve
boya ge
Muhammed
canlarıyla
Allah
diye emir veriyor.
ona,
yolunda O sırada
M u h a m m e d ' i n arkasında, âmâ/kör A m r b. Ü m m i M e k t u m duru yor ve hemen m ü d a h a l e ediyor:
'Benim gözlerim yok, ben nasıl
cihat edeyim/savaşa gideyim?' Yani a d a m bu ayete itiraz ediyor. Bunun üzerine h e m e n ikinci bir vahiy geliyor ve az önce gelen o ayet, larıyla
'özür
sahipleri
canlarıyla
dışında,
oturanlarla,
cihat edenler aynı
Allah
yolunda
mal
olmaz' şekline dönüşüyor. 1 3 3
A d a m kör, a n c a k etkili biri! Hz. M u h a m m e d ' i n müezziniydi. Ayrıca M u h a m m e d M e d i n e ' d e n çıktığında, onu defalarca yerine vekil bırakmıştı. Evet; bunlar K u r ' a n v e B u h a r i ' d e anlatılıyor. K u r ' a n ' d a n benzer örnekler çoğaltılabilir. Bu hadis olayında İslami kesim şuna sığınabilir: Elendim her zaman Cebrail vahiy getirmiyor ki; bazen Allah ilham yoluyla ku luna vahiy iletiyor, bazen de perde arkasından ona sesleniyor. Za ten bunu belirten ayet de var. 1 3 4 Dolayısıyla az önceki İbn-i Ü m m i Mektum olayında belki Allah direkt ayet göndermiş (bu işi Cebrailsiz yapmış). Ehh, onların savunmaları da ancak bu kadar olur! Başlık Hz. M u h a m m e d ' i n okuma-yazmasıyla ilgiliydi; bu arada farklı olaylar da işledim. Yalnız birbirleriyle ilgili konu lardı. O yüzden yararlı olduğu kanısındayım.
133
Buhari:
a) Cihat, bab 3 0 , no: 2 8 3 1 . b ) Tefsir, N i s a 9 5 , n o : 4 5 9 3 - 4 5 9 4 . c ) Fedail-i K u r ' a n , b a b 4 , n o : 4 9 9 0 . 1 3 4
Şura 5 1 .
87
UÇUNCU BOLUM
HZ. M U H A M M E D ' İ N VAHİY KÂTİPLERİ
İslami kaynaklarda, Hz. M u h a m m e d ' i n vahiy kâtipleri vardı, .şeklinde açıklamalar var; Müslümanlar da bunu böyle biliyorlar. Gerçekten var mıydı, yok muydu; bu başlık altında bu konuya açıklık getirmeye çalışacağım. Ç ü n k ü bazıları, sanki o z a m a n bu işler çok disiplinli bir şekilde y ü r ü t ü l m ü ş , her şey virgülüne ka dar yazılmış gibi bir anlayışa sahipler. Bir kere o zamanki koşul lar böyle bir o l u ş u m a elverişli değildi; bu bir yana. Bir de var olan kaynaklar böyle bir şeyin olmadığını zaten ortaya çıkarıyor; bunları anlatacağım. Şunu kabul etmek d u r u m u n d a y ı z ki, Hz. M u h a m m e d ' i n ken disi de önemli bir idareci olduğu için, özellikle Medine d ö n e m i n de değişik konularda ona yardım etmiş, yazıp-çizmiş insanlar ol muştur; ancak bugünkü gibi m ü k e m m e l , sistematik, her şeyini yazan disiplinli bir kâtip kadrosu yoktu. İslami k a y n a k l a r d a da zaten farklı bir şey anlatılmıyor. İsimleri kâtipler listesinde geçenlere bakıyorum; kimisi ona maliye kâtipliği yapmış (muhasebeci), baskınlarda ele geçirdik leri develerini saymış, bunların hesabını tutmuş; kimisi toplanan hurmaların hesap-kitabını y a p m ı ş , kimisi diplomasi d ü z e y i n d e ona bir-iki m e k t u p yazmış (tabi ki bunlar ancak M e d i n e d ö n e m i için geçerli), kimisi onun talimatıyla bir kabile reisine ya bir m e k t u p yazmış ya da y a z m a m ı ş . Öyleleri de var ki a n c a k M u h a m m e d ' i n ö l ü m ü n e az bir süre kala M ü s l ü m a n o l m u ş a m a bun88
ların isimleri vahiy kâtipleri listesinin başında geçiyor. İnsan bu gerçekleri görünce, işin içinde çok abartılı bir propagandanın söz konusu olduğunu kolayca anlıyor. Anlaşılan o ki, ayetler çok disiplinli bir şekilde zapturapt altına lınmış imajını vermek için, İslami kesim böyle bir yönteme bileek başvurmuştur. Bu başlık altında bunun gerçekle alakası oladığını kanıtlarıyla birlikte ortaya koymaya çalışacağım. Burada Muhammed Sabih'in bir y o r u m u n u ekleyip k o n u y a devam e d e l i m . . . Kendisi, ' B ü t ü n kanıtlar gösteriyor ki, Hz. Mu h a m m e d Mekke d ö n e m i n d e K u r ' a n ' ı ya zd ır m a mı ş ım Tarihi aynaklarda geçen, Ö m e r Müslüman olunca eniştesi ve kız kar deşi Fatma yanında yazılı birkaç ayet bulmuş, şeklindeki olay, aslında başka türlü de anlatılır, diyor. Ola ki bu iki kişi birkaç ayeti kendilerine kaydetmiş; burada genelleme yapıp K u r ' a n Mekke d ö n e m i n d e de yazılıyordu, d e m e k yanlıştır. Kaldı ki Ö m e r ' i n İslamiyet'i kabul etmesi acaba İslam tarihinde an latıldığı gibi mi? Aslında o da yanlış olabilir. Ayrıca K u r ' a n Hz. M u h a m m e d ' d e n sonra bir araya getirilirken taşlar, tahtalar, deri ler üzerine yazılan ayetler toplanıp ki lap haline geldi, şeklinde en başta Buhari'de hadisler var. İşte bunun için Muhammed Sa bih şu ilginç yorumu yapıyor: Farz edelim ki, M e k k e ' d e inen K u r ' a n ' ı n yaklaşık 3/4'ii o zaman taşlar, tahtalar üzerinde yazılmış. Bu kadar yazı için yirmi devenin çekemeyeceği kadar tahtalar söz konusu demektir. Hiçbir tarih kitabı, kaynak demi yor ki, Hz. M u h a m m e d hicret ederken şu kadar deve de o üze rinde ayetler yazılan tahtaları, taşları M e d i n e ' y e çekti. Yazarın bu açıklaması aslında bir abartı değildir. O zaman bu günkü gibi ince kâğıt yoktu ki üzerine yazsınlar. Örneğin; Zer d ü ş t ' ü n kutsal kitabı Avesta, ilk yazıldığında 12 bin öküz. derisi 135 üzerine yazılmıştı. Bu yüzden Muhammed Sabih'in, o üze rinde ayetler yazdan tahtaları çekmek için yirmi deve getekiyordu, sözü bir abartı değildir. Zaten ayetler vardır ki, K u r ' a n yazı olarak değil; kalplere yerleşmek için bir mesaj olarak gönderil miştir. A m a M e d i n e d ö n e m i için bazı devlet başkanlarına mekE s a l Ayata, Z e r d ü ş t , Avesta, s. 11.
89
tuplar gönderilmiş; Hudeybiye antlaşmasında da yazışma sö konusu. Şu da var ki, ra
suıesini
ezberlemeye
'Halife Ömer'in oğlu, zaman içinde Baka başlayınca,
bunu
ancak
8 yılda
tamam
lamıştır (tabi ki ayetlerin anlamını kavramakla birlikte)', diyor
Muhammed Sabih
ve ezberin o günkü şartlarda p e k kolay ol
madığını belirtiyor. 1 3 6 Burada değişik İslami kaynaklardan bu katiplerle ilgili var olan listeler hakkındaki bilgileri sunacağım, daha sonra da de taylar üzerinde duracağım. Konuya K u r ' a n yorumcusu, tarihçi Taberi'den başlayalım:
Taberi
(310.
h),
"Hz.
Muhammed'e•yazanlar"şeklinde
(her
konuda yazan; sadece vahiy kâtiplerini kastetmiyor. Bir kere hem baslık böyle, hem de detay kısmında farklı konularda yazanlardan söz ediyor) özel bir başlık açmış, burada on kişinin ismini veri yor. Verilen bu isimler arasında halife Osman ve Hz. Ali ile bir likte Ebu Süfyan'ın meşhur oğlu Muaviye, Übey b. K a ' b , Zeyd b. Sabit ve Abdullah b. Ebi Sarh gibi isimler var. Kendisi şu notu da düşürüyor:
Kimilerine göre M u h a m m e d ' e ilk
kâtiplik yapan
Übey b, K a ' b ' d ı r ; ancak o hazır olmadığı vakit Zeyd b. Sabit bu işi yürütüyordu, diyor. Taberi'nin özel olarak açtığı bu kâtipler listesinde ne halife Ebubekir, ne de Ö m e r ' i n ismi geçiyor; ancak kaynaklarının farklı yerlerinde değinnıisse olabilir. 1 3 7 Tabi ki eğer vahyin ilk kâtibi Übey ise, bu d u r u m d a 13 yıllık Mekke d ö n e m i y l e ilgili bir boşluk söz konusu, o d ö n e m d e kâtip y o k m u ş demektir. Çünkü hem Zeyd, h e m de Übey Medineli ve M u h a m m e d ' l e ancak hicretten sonra tanışmışlardır. Taberi'nin açıklamaları bunu gösteriyor. Bu d u r u m d a kâtiplik işi M e d i n e ' d e başlamıştır sonucu ortaya çıkıyor. Ama genel listeyi verirken, Abdullah b. Ebi Sarh da içlerinde vardı, diyor. Bu ise Mekkclidir; ancak bu kişi daha sonra İslamiyet'i bırakıp kâtiplikten de ayrılıyor. B u n u n hikâyesini d a h a sonra anlatacağım.
" ° B a h s ' ü n C e d i d , s . 7 0 v d a y e t l e r , B a k a r a 9 7 v c Şuara 1 9 4 . 1 3 7
T a b e r i Tarihi, 3 / 1 7 3 . B u r a d a Halil'e O s m a n , H z
Ali, M u a v i y e , Ü b e y b .
K a ' b , Z e y d b . S a b i t , H a n z e l e Ü s e y y i d i , A b d u l l a h b . Ebi S e r h , A ' l a b . H a d r e m i , H a lit b . S a i t v e E b a n b . S a i t i s i m l e r i n i v e r i y o r .
90
K a s t a l a n i (h. 9 2 3 . ö ) , başta dört halife olmak üzere 25 ci varında bir liste sunuyor. Ancak başlığın adı "Muhammed'in va lileri, elçileri, kâtipleri, mektupları" şeklindedir. Yani yalnız va hiy kâtipleri diye başlık vermemiştir. Kâtiplerden söz edince en başta dört halifenin ismini verip haklarında kısa özgeçmiş bilgi leri veriyor. İlkin E b u b e k i r ' l e başlıyor; o n u n zehirlenerek öldü rüldüğünü, Hz. M u h a m m e d ' i n sırlarını yazdığını belirtiyor. Ka lan üç halife için de bir özet sunuyor. Hz. A l i ' n i n Hudeybiye ant laşmasında kâtip o l d u ğ u n u yazıyor. Bunlar K u r ' a n ayetlerini de yazıyordu, şeklinde herhangi bir bilgi vermiyor. Sunduğu listede Ebu Süfyan, oğlu M u a v i y e , Zeyd b. Sabit, Übey b. K a ' b , Halit b. Velit, A m r b. As, M u g i r e b. Ş u ' b e , H u v e y t ı b b. Abdiluzza gi bilerin isimleri var. O da Taberi gibi Übey b. K a ' b ve Z e y d b. Sa bit için, "Bunlar vahiy kâtipliğiyle meşhur olan kişilerdir" diyor. Bunlar dışında vahiy kelimesini diğerleri hakkında kullanmıyor. Bu durumda, d e m e k ki kalanlar ancak normal işlerde kâtiplik apmıştır, sonucu ortaya çıkıyor. 1 3 8 Y a k u b i (292. h ) , "Muhammed'in
kâtipleri" şeklinde
genel
ir başlık veriyor vc bununla ilgili bir liste sunuyor. Detay kısmında, bunlar içinde İslamiyet'e girsinler diye kabile başkan'arına m e k t u p yazanlar vardı; bunlar içinde h e m vahiy kâtipliği apanlar, hem de normal mektuplar, ahit ve sözleşme gibi belge ler yazanlar vardı, diyor ve 15 civarında bir liste sunuyor. O n u n 'a listesinde Ebu Süfyan'la oğlu M u a v i y e ' n i n isimleri geçiyor. âtiplikten kaçan ve İslamiyet'i bırakan Abdullah b. Ebi S a r h ' ı n adı tüm listelerde geçtiği gibi burada da geçiyor. Bunun listesin de A m r b. As, Mugire b. Ş u ' b e gibi isimler de var. Yine Medineli Zeyd b. Sabit ve Übey b. K a ' b ' ı n isimleri geçiyor. Bunlardan kimin, hangi konularda kâtiplik yaptığına açıklık getirmiyor. Kısacası, özet şeklinde k a r m a bir liste s u n u y o r . 1 3 9 İ b n - i K e s i r (h. 774. ö), "Vahiy kâtipleri ve diğer konularda Muhammed'e yazanlar"şeklinde k a r m a bir başlık açıyor ve otu za yakın isim sayıyor. Bir de bunların kısa özgeçmişlerini veri1 J ! İ
1 3 9
K a s t a l a n i , M e v a h i b , 1/435 vci. Yakubi, 2/87.
91
yor. Ayrıca İbn-i Ebi Şeybe (ö. 2 3 5 . ö ) , İbn-i Ebi Heysem'e ( h | 279. ö) göre, Hz. M u h a m m e d ' e ilk vahiy kâtipliği yapan kişinin Übey b. K a ' b olduğunu; ancak Übey hazır olmadığı vakit Zey b. Sabit'in bu görevi yaptığını belirtiyor. Burada ilginç olan, ver diği isimler arasında Zeyd b. Sabit, Übey b. K a ' b ve kâtiplikten ayrılan Abdullah b. Ebi S a r h ' ı n vahiy kâtipliği yaptığı net olarak belirtiliyor; diğerleri ise ya bir sözleşme-antlaşma yazmışlar, y bir kabile reisine m e k t u p yazmışlar, ya da maliye hesabıyla ilgi li bir d o k ü m a n çıkarmışlar tarzında örnekler verilmesi. İbn-i Kesir gibi bir tarihçi, K u r ' a n yorumcusu, Ebubekir'i de kâtiplerden saymak için tuhaf bir gerekçe öne sürüyor ve şöyle de vam ediyor: Ebubekir'in Hz. M u h a m m e d ' e kâtiplik yaptığına iliş kin kanıtımız, kendisinin Hz. M u h a m n ı e d ' l e birlikte hicret eder ken bir ara yolda M u h a m m e d ' i n emriyle bir mektup yazdığını öne sürmesidir. Yani bundan yola çıkarak Ebubekir'i de vahiy kâtiple ri listesine alıyor. Şunu yineliyorum: Verdiği bu kadar kabarık bir listede sadece az önce isimlerini verdiğim o üç kişinin vahiy kâ tipliği yaptığını yazıyor; diğerleriyle ilgili bu açıklama yapılmıyor. Kaldı ki detay kısmında onlarla ilgili verilen kâtiplik örnekleri hep günlük hayatla ilgilidir; içlerinde vahiy yoktur 1 ' 1 0 Salihi (h. 9 4 2 ö), en kabarık listeyi verenlerden biridir. O n u n listesinde 44 kişinin adı geçiyor; ancak diğerleri gibi o da karma bir başlık atıyor. Yani kısmen vahiy kâtipliği yapan, kısmen di ğer işler k o n u s u n d a yazan genel ve karma bir başlık sunuyor. Bu da kâtipler listesinde Ebu Süfyan, iki oğlu, Muaviye ve Yezit'in adlarını veriyor. Detay k ı s m ı n d a kimin hangi k o n u l a r d a yazdığını örneklerle izah ediyor. O da Zeyd b. Sabit, Übey bij K a ' b , kâtiplikten ayrılıp İslamiyet'i bırakan Abdullah b. Ebi : Sarh, Abdullah b. Hatal ve N a c a r oğullarından birinin vahiy kâ tipleri olduklarını açık olarak belirtiyor. Onun listesi, çoğu son raları M ü s l ü m a n olan kişilerden oluşuyor. Bu kâtiplerin kimlik leri hakkında ayrıca kısaca bazı bilgiler v e r e c e ğ i m . 1 4 1
1 4 u
İbn-i K e s i r , e l - B i d a y e v e ' l N i h a y e , hicri 1 1 . y ı l ı o l a y l a r ı b a ğ l a n ı m d a , c i l t
8/321 v d . 1 4 1
92
Salihi, Sübül-ül Hûda ve'l Reşad, 12/383 v e sonrası.
İbn-i A s a k i r (h. 5 7 1 . ö), meşhur seksen ciltlik tarih kitabında 24 kişinin ismini veriyor. O da Zeyd b. Sabit, Übey b. K a ' b , M u aviye, Abdullah b. Ebi Sarh -ki kâtipliği bırakıp İslamiyet'ten de çıkan ve M u h a m m e d ' d e n kaçan kişi- bunlar vahiy kâtipliği apmışlar, diyor. Ayrıca Halit b. Velit gibi çok sonraları Müslü man olan kişilerin adlarını da veriyor. O da bazıları gibi Ebubckir'in de kâtiplik yaptığını (normal günlük işler için; değil ki va hiy kâtipliği) kanıtlamak için, hicret esnasında yazdığı bir mek tubundan söz ediyor. Kalanların ise d ü n y a işleriyle ilgili kâtip likte bulunan ve çoğu da Hudeybiye ve M e k k e ' n i n fethinden »onra Müslüman olan kişilerden olduklarını hem belirtiyor, hem ile ne gibi mektuplar yazdıkları k o n u s u n d a somut örnekler veri yor. Tabi ki onun da açtığı başlık "Muhammed'in kâtipleri"şek^ İmdedir. Yani vahiy kâtipliğine özel bir bölüm değildir. 1 4 2 B e l a z u r i (h. 279. ö), "Muhammed'in kâtipleri" şeklinde haslık atıyor. Ancak açıklama kısmında bu işin Übey b. K a ' b ' l a haşladığını belirtiyor, kendisi hazır olmadığı zaman Zeyd b. Sa hil'in bunu yürüttüğünü yazıyor. Bu ikilinin aynı z a m a n d a Hz. Muhammed için dünya işleriyle ilgili de kâtiplik yaptıklarını ek liyor. B e l a z u r i , Übey-Zeyd ve Abdullah b. Ebi Sarh'ın vahiy kâ tipliği yaptığını belirtiyor; daha sonra M e k k e ' n i n fethinde Muavi ye Müslüman olunca o da kâtipliğe başlamış, diyor. Burada İbn-i I.bi Sarh'ın neden kâtipliği bıraktığını da açıklıyor. Tabi ki bu ge rekçe birçok kaynağa konu olmuştur. Şöyle diyor: Bu adam din den çıkıp M u h a m m e d ' i n korkusundan memleketi terk ediyor. Ne denini de şöyle açıklıyor: Hz. M u h a m m e d ona K u r ' a n ' ı n falanca suresine " K â f i n i n " yaz. deyince o, " Z a l i m i m " yazıyormuş, "Azi zim H a k i m " yazdırmak isteyince o, "Gafurun R a h i m " yazıyor muş. Hz. M u h a m m e d onun bu hilesini fark etmeyince adam, Mııh a m m e d ' d e bir keramet-olağanüstü durum yok diye ayrılıyor ve aleyhle propaganda yapıyor: Ne var yani? Ben de K u r ' a n gibi bir kitap, hatta daha iyisini ortaya koyabilirim, diyor. Bu yüzden E n ' a m suresinin 9 3 . ayeti iniyor. Ayet uzun; ilgili kısım şöyledir: '7?en de Allah 'm indirdiği ayetlerin benzerini indirebilirim di-
İbıı-i A s a k i r , T a r î h ' ü M e d i n e l - i D ı n ı a s k , 4 / 3 2 4 vd.
93
yenden kim daha zalim olabilir?" Görüldüğü gibi H z . M u h a m m e d ' d e n aynlınca onun için özel ayet geliyor. Tıpkı Ebu Lehe için özel bir sure indiği gibi. B e l a z u r i , kâtipler listesinde dört halifeden yalnız O s m a n ' ı r adını veriyor. Yanı sıra M u a v i y e ' n i n de kâtiplik yaptığını belirti yor. Kalanlar ise dünya işleriyle ilgili mektup, m u h a s e b e , anlaş malar gibi konularda yazmışlar, diye bilgi veriyor. Zaten listesi kadar kabarık da değildir. On kişilik bir liste veriyor. 1 4 3 İ b n - i H a z m (h. 456. ö), bu konuda az sayıda kişiden bahse diyor. O da diğerleri gibi vahiy kâtipleri demiyor; genel bir liste de, "Hz. Muhammed'in Kâtipleri" şeklinde bir başlık atıyor. Mektuptan tutalım da anlaşmalar, m u h a s e b e vs b u n a hepsi dahil dir. Açıklarken dört halifenin ismini, Ebu Süfyan'ın iki oğlu Muaviye ile Yezit'in adlarını veriyor. Ancak burada Zeyd b. Sa bit hepsinden daha önemliydi; daha sonra Muaviye de o n a yetiş ti. İkisi sanki kadrolu iki kâtip gibiydi. Bunlar h e m vahi; yazıyordu, h e m de başka konularda yazı işlerine bakıyorlardı, di yor. Onun verdiği genel liste on kişiden ibarettir. 1 4 4 İbn-i S e y y i d ' i n - N a s (h. 734), geniş bir liste veriyor: Yaklaşık 40 kişi. Verirken de başlık yine diğerleri gibi, "Hz. Mııhammed'i kâtipleri"şeklinde geneldir. İlginçtir ki listesinde Hz. Ali'nin is mi yok; ancak Ebu Süfyan'la oğulları Muaviye ile Yezit'in adlar var. Kalanlar ise, son yıllarda Müslüman olan kişilerden oluşuyor. Olayı meşhur olan, kâtiplikten ve dinden ayrılan Macar oğulların bağlı kişinin hikâyesini de anlatıyor. Yine kâtiplikten kaçan İbn-i Hatal ve Abdullah b. Ebi Sarh'tan söz ediyor; bunların başına ge lenleri anlatıyor. Kalan kâtipler neyi yazmışlar sorusuna açıklık getirmiyor; sadece isimlerini sıralıyor. 1 4 5 İbn-i-1 C e v z i (h. 597), M u h a m m e d ' i n kâtipleriyle ilgili bi başlık atıyor. Dört halife ismini veriyor. Übey b. K a ' b ' ı n ilk kâ-
i4
-* Belazuri:
a ) E n s a b ' ü l E ş r a f 1/531. b) Fütulı'ül B u l d a n , s. 6 7 3 , kitabın s o n sayfalarında. 1 4 4
14
94
İbn-i H a z m , C e v a m i - u S i y e r v e h a m s - ü R e s a i l e ulıra, s . 2 6 - 2 8 .
^> İbn-i S e y y i d - i N a s , U y u n - i i l E s e r , 2 / 4 1 3 .
tip olduğunu da vurguluyor. Kendisi toplam 12 kişinin ismini veriyor; ancak Zeyd b. Sabit ile M u a v i y e ' n i n o n u n devamlı kâtip leri olduklarına vurgu yapıyor. Birinin de kâtiplikten vazgeçip İslamiyet'ten ayrıldığını belirtiyor. D i p n o t u n d a b u n u n Abdullah 146 b. Ebi Sarh olduğu ifade ediliyor. İbn-i Kayyim el-Cevzi ( 7 5 1 . h ) , "Muhammed'in Kâtipleri" başlığı altında 17 isim veriyor. En başla dört halife geliyor. Muavi ye, Halit b. Velit isimleri de var. Ancak sona doğru, en profesyo nel kâtibin Zeyd b. Sabit olduğunu belirtiyor. Kalanlardan hiçbiri hakkında vahiy kâtibiydi diye söz etmiyor. Hatta bu başlık altında vahiy kelimesi hiç geçmiyor. Zaten kısaca birkaç isim verip he men kabile reislerine yazdığı mektup örneklerine geçiyor. 1 4 7 İmam Nevevi (h. 676), gibi bu ünlü isim İbn-i Asakir'den i l i n t i yapıyor, kaynağında 23 kişinin isimlerini vermiştir diyor. O da Hz. M u h a m m e d ' i n yazı işleriyle en çok ilgilenenlerin Zeyd ile M u a v i y e olduklarını belirtiyor. O n u n listesinde ayrıca Halit b. Velit de geçiyor. 1 4 8 Halebi (lı. 1144 ö), "Muhammed'in meşhur kâtipleri" başlığı altında kimileri 26 kişiynıis der, kimileri de bu sayıyı 42 kişiye ka dar çıkarmıştır, diyor. Ancak Mekke'de ilk vahiy kâtibi olan kişinin Abdullah b. Ebi Sarh olduğunu, bunun da dinden çıkıp " B e n isledi ğim şekilde cümleleri K u r ' a n ' a yazar, M u h a m m e d ' e okurdum. O, " l a m a m lamanı, d ü z g ü n d ü r ! ' derdi" dediğini aktarıyor. E n ' a m su resi 93. ayetin bunun için indiğini belirtiyor. Bu da Hz. M u h a m m e d tarafından idamlık olanlardan; ancak halife O s m a n onu kurtarıyor, diyor. Muaviye ve kardeşi Yezit'in isimlerini veriyor. Kâtiplik ko nusunda en müdavim olanların ise Zeyd b. Sabit ve Muaviye olduk larını belirtiyor. Bu ikilinin hem vahiy, hem de günlük işlerle ilgili kâtiplik yaptıklarını yazıyor. Listesinde Halit b. Velil'in de adı var. Verdiği listede, yalnızca Abdullah b. Ebi Sarh, Zeyd b. Sabit, Übey b. K a ' b ve Muaviye'nin vahiy kâtipliği yaptığını belirtiyor. 1 4 9
İbn-il Ccv/.i, î e l k i h - ü l
Puhum, 1/80.
İbn-i K a y y i m c l - C c v / . i , Z a d - ü l M a a d , 1/ 1 1 3 . İ m a n ı N e v e v i , T e h z i b - ü l E s m a , 1/29. H a l e b i , İnsan-ül U y u n , M u h a m m e d ' i n k â t i p l e r i b a ş l ı ğ ı a l l ı n d a .
95
İ b n - i A b d i R a b b i h (h. 328. ö), "İkd'ül Ferid" adlı yapıtında, Hz. Ali
ve
Osman
da
vahiy kâtipliği yapardı;
olmadıkları zaman Zeyd b.
Sabit ve
Übey b.
ancak
bunlar hazır,
Ka 'b bunu yürütü
yorlardı, diyor. Bu d u r u m d a ancak M e d i n e d ö n e m i söz konusu olabilir; işin içinde on üç yıllık M e k k e d ö n e m i yoktur. Ç ü n k ü Z e y d ile Ü b e y -hep tekrarlıyorum- Medineli ve ancak bu d ö n e m de Muhammed'le tanışıp birlikle olmuşlardır. İ b n - i A b d - i l B e r (h. 463. ö), " İ s f ; ' a b " a d l ı yapıtında Übey b. K a ' b ve Z e y d b. Sabit kısmında birçok isim veriyor; ancak bun lardan Zeyd b. Sabit, Übey b. K a ' b ve Abdullah b. Ebi S a r h ' ı n vahiy kâtipliği yaptıklarını net olarak belirtiyor. Hz. Ali için de, "O
barış-sulh
gibi
antlaşmalar yazardı" diyor.
dünya işleriyle ilgili kâtipliklerde geçiyor.
Hz.
Ali'nin
adı
150
B a k ı l l a n i (h. 403. ö), hangi kâtip ne yazmış açıklamasını y a p m a d a n rastgele bazı isimler sıralamış. Bunlar arasında dört halifeyle birlikte çoğu yukarıdaki var.
kaynaklarda geçen
isimler
151
Bu kâtipleri işleyen kaynaklardan daha fazla listeler vermek m ü m k ü n . Mesela K u r t u b i yirmi altı isim vermiş, Şebramelesi kırk demiş; ancak bu kâtipler vahiy de yazmışlar d e m e k doğru değildir, diyor. O n a göre vahiy kâtipleri Zeyd b. Sabit ile Muavi ye ve Abdullah b. Ebi S a r h ' t ı . ' » Kısacası, k o n u y a ilişkin d e ğ e r l e n d i r m e yapan İslam yazar ları, aşağı yukarı bu isimler üzerinde yoğunlaşmışlar. Kimisi on kişi yazmış, kimisi on beş derken, bunu kırka çıkaranlar da var. Bütün kaynaklardan çıkan ortak sonuç, bir kere M e k k e ' d e olu şan sureler için kâtip y o k m u ş . Z a m a n zaman İbn-i Ebi Sarh ve İbn-i Hatal yazmışlarsa da, bunlar da sonradan h e m kâtipliği bırakmışlar, h e m de İslamiyet'ten çıkıp memleketi terk etmek zorunda kalmışlar. Kâtiplik k o n u s u n d a hem s u n d u ğ u m kaynaklarda, h e m de ka lan diğer İslami kaynaklarda isimleri geçen kişiler hakkında kısa 1 5 0
İbn-i Abdi-I B e r , İ s l i a b . Ü b e y b . K a ' b k ı s m ı n d a , 1/65, n o : 6 .
l - ^ B a k ı l l a n i , e l - i n t i s a r . 1/413 v e d e v a m ı . 1 5 2 Kettani, N i z a m - ü l Hükumetü-i N e b e v i y e , s. 152.
96
bazı bilgiler s u n m a k istiyorum. Ç ü n k ü işin içinde enteresan bil giler var; h e m e n anlatalım: A b d u l l a h b . E r k a n ı : B u a d a m M e k k e fethinde M ü s l ü m a n ol muştur. Yani M u h a m m e d ' i n kalan iki buçuk yıllık ö m r ü n d e an cak
Müslüman
olup
onunla beraber olabilmiştir.
Bu
mevzu
tartışmasızdır. Kâtipliği hakkında şu bilgi var: Bir ara birilerinden Hz. M u h a m m e d ' e bir mektup geliyor. K i m bunu yanıtlayabilir, diye sorunca, Abdullah b. Erkanı, ben yapabilirim, diyor ve yanıtlıyor. O sırada Ö m e r de hazır, Abdullah'ın bu yanıtına-yeteneğine hayret ediyor. Z a m a n içinde Ö m e r ve O s m a n halife olun ca, onlar için de kâtiplik yapıyor. O n u n kâtipliğiyle ilgili var olan somut bilgi, kendisinin ancak dünya işleriyle ilgili M u h a m m e d ' e kâtiplik yaptığı yönündedir. Kaynaklarda onun K u r ' a n ayetlerini yazdığı konusunda herhangi bir örnek yoktur. Kaldı ki zaten Hz. M u h a m m e d ' l e son iki yılda yaşamış ki, nerdeyse K u r ' a n bitmiş ti! İ b n - i H a z m ' ı n aktardığına göre, onun Hz. M u h a m m e d ' d e n ri vayet ettiği hadis sayısı ikidir. Doğrusu, M u h a m m e d ' e kâtiplik yapan birinin ondan bu kadar hadis alması tuhaftır.133 A b d u l l a h b . R e v a h a : Medineli M ü s l ü m a n l a r d a n d ı r v e hicri 8. yılı başında m e y d a n a gelen Mule savaşında öldürülür. Bu da sadece yedi yıllık M e d i n e d ö n e m i n d e Hz. M u h a m m e d ' l e bera ber olmuştur. Yani, M e k k e d ö n e m i n d e yoktur. O n u n M e d i n e M ü s l ü m a n l a r ı n d a n olduğu ve hicri sekizinci yılı başında meyda na gelen M u t c harbinde öldürüldüğü k o n u s u n d a hiç ihtilaf yok tur. Eğer bir şey yazmışsa, bu süre zarfında ancak yapabilmiştir. Bu da eğer savaşlar, baskınlar fırsat vermişse! H a l i t b. Velit: Bu meşhur komutan, A m r bin As'la birlikte Hu deybiye antlaşmasıyla Mekke fethi arasındaki d ö n e m d e Müslü man olmuştur. M e k k e fethinden önce birkaç kez M u h a m m e d ' e karşı yapılan savaşlarda yer aldı, onun azılı düşınanlarındandı. M u h a m m e d ' i n ö l ü m ü n e 3-4 yıl kala M ü s l ü m a n olmuştur. Bunu
1 5 3 a ) A s k a l a n i , Fcllıü-I B a r i , B u h a r i ş e r h i , A h k â m b ö l ü m ü , bab-u y e s l e h i b b i i lil kâtibi, n o : 6 7 6 8 . b ) İbn-i H a z m , C e v a m i - ü S i y e r , s . 2 9 4 . e ) İbn-i Kesir, B i d a y e - N i h a y c , 8 / 3 4 5 . d ) İbn-i Abdi-I B e r , İ s t i a b , n o : 1 4 6 9 .
97
da Hz. M u h a m m e d ' i n kâtipleri arasında saymışlar; doğrusu gü lünç bir şey. Çünkü bir kere bu a d a m Müslüman olduktan sonra hep baskınlarda hayatını, geçirmiş. Bir taraftan kâtipler arasında adı geçiyor, diğer taraftan Hz. M u h a m m e d ' d e n aldığı toplan hadis sayısı b e ş ! 1 5 4 Bir de belirtildiği gibi ne zaman Müslüman olduğu ortada. Bu süre zarfında neyin kâtipliğini yapmış olabilir ki? E b a n b. S a i t : Bu a d a m aslen Mekkelidir; ancak Hudeybiye antlaşmasından sonra M ü s l ü m a n olmuştur. Kendisi Bedir har binde karşı tarafın safında yer almış, Müslümanlarla savaşmıştır. Bunun iki kardeşi As ve U b c y d e Bedir harbinde M ü s l ü m a n l a r ta rafından katledilmişti. Hudeybiye antlaşması Mart 6 2 8 ' d e ger çekleşmiş, Hz. M u h a m m e d de Haziran 6 3 2 ' d e vefat etmiştir. Pe ki, az önce Halil b. Velit kısmında yazdığım gibi, bu a d a m da M u h a m m e d ' i n ö m r ü n d e n kalan o dört yılda neyin kâtipliğini yapmış diye sorulmaz mı? Üstelik hicri dokuzuncu yılında Mu h a m m e d tarafından Bahreyn valiliğine atanmış. Hz. M u h a m m e d vefat ettiğinde kendisi görevi başında B a h r e y n ' d e y d i . O z a m a n telefon da yoktu ki, diyelim bir ayet oluştuğunda Hz. M u h a m med ona bildirsin de, o da not elsin. 1 5 5 B a k ı l l a n i gibi bazıları Esat bin Z e r a r e ve M ü n z i r b. A m r isimlerini de kâtipler listesine almışlar. Bunların ikisi de Medinelidir. Esat, M e d i n e ' y e yapılan hicretten 9 ay sonra vefat etmiş tir. M ü n z i r ' i n Medineli olması bir yana, hicri dördüncü yılında "Bir-i
Maııne" denilen
olayda
katledilmiştir.
Bu
olayla
ilgili
kısaca bilgi verelim. H i c a z ' ı n Necd bölgesinden Ebu Bera adında biri Hz. Mu h a m m e d ' e gelip kavminin M ü s l ü m a n olduğunu, ancak onlara İs lamiyet'i anlatacak hocalara ihtiyaç olduğunu söylüyor. Bunun üzerine H z . M u h a m m e d , onlara 70 kişiden oluşan bir irşat ekibi gönderiyor. Bunlar giderken yolda onlara k o m p l o kuruluyor ve bir kişi dışında hepsi katlediliyor. Bu olay üzerine Hz. M u h a m m e d ç o k üzülüyor ve bir aya kadar her sabah n a m a z ı n d a kunut
İbn-i H a z m , C a m i - ü S i y e r , s . 2 8 9 . İbn-i Abdi-1 B e r , İ s l i a b , n o : 4 , h e m e n ilk başla... A s f a h a n i , M a r i f e t - ü S a h a b e , n o : 7 9 8 . 1 5 5
98
Salihi, S ü b ü T ü l Hûda, 12/383. Askalani, İsabe no: 111.
d u a s ı n d a onlara b e d d u a ediyor. Ayrıca onlar h a k k ı n d a ayetler iniyor. O ayetlerden biri de .şöyledir: Öldürülenlerin diliyle gelen ayette, 'Kavmimize ulaştırın ki biz Allah'a ulaştık. O bizden memnun, biz de ondan memnunuz' deniliyor. Tabi ki onlarla ilgi li bu ayet şu an K u r ' a n ' d a yok; sonradan bu geri alınmış/mensuh bir ayettir. Bu olay böyle kenardan, kıyıdan anlatılmıyor; bu, Bu hari'de birçok yerde geçiyor. Bu açıklamada birkaç nokta ö n e m li: Vahiy kâtiplerinden sayılan Münzir b. Amr bu yetmiş kişilik grubun lideri ve o da katlediliyor. II/.. M u h a m m e d ' i n , namazlar da onlar hakkında bedduada bulunması da çok ilginç. Üç yıllık M e d i n e d ö n e m i n d e bu baskınlarla birlikte M u h a m m e d ne yazdırmış; bu da m e ç h u l . 1 5 6 Daha önce de belirttim, önemli olan fazla kâtip ismi vermek değil; bunun inandırıcı olmasıdır. Yine Bakıllani'nin listeye aldığı Cüheym b. Salt ismi var. Bu da M e k k e ' n i n fethinden sonra M ü s l ü m a n olmuştur. İbn-i Hac e r onun hakkında, "Bu adamın hadis rivayet ettiğini hiç duy madım" diyor. Bir yandan vahiy kâtibi. M u h a m m e d ' l e haşir-neşir olan biri, diğer y a n d a n hiçbir hadis almaması, aslında o n u n kâtipliğinin ne kadar gerçek olduğunu ortaya koyuyor. Kâtipler arasında Ebu Seleme ismi var. Bu aslen Mekkeli ve H z . M u h a m m e d ' i n sütkardeşi. Hicri 4. yılında, daha ö n c e U h u d harbinde aldığı darbeden dolayı vefat ediyor. Ondan sonra Hz. M u h a m m e d onun eşi Ü m m ü S e l e m e ile evleniyor. B u n u n ne 157 yazdığı konusunda kaynaklarda herhangi bir bilgi yok. Kaynaklarda Müaykıb b. Ebi Fatime'nin de ismi geçiyor. Bu ancak ele geçirilen ganimetleri sayan, kaydeden biri. Kay naklarda bu şekilde bilgi veriliyor. Vahiy kâtipliği yaptığı konu sunda somut bir örnek y o k . 1 5 8 Tekrar Eban b. Sait'e dönersek; M u h a m m e d ' e dünya işleri için kâtiplik yaptığı kaynaklarda anlatılıyor. Mesela devlet baş00
B u h a r i , C i h a t , b a b 9 , n o : 2 8 0 1 . b a b 19, n o : 2 8 1 4 , b a b 1 8 4 , n o : 3 0 6 4 , M e -
g a z i , b a b 2 8 , no: 4 0 9 0 - 4 0 9 5 . 1 5 7
B a k ı l l a n i , İntişar, 1 / 4 1 3 .
1 5 8
İ b r a h i m E b y a r i , K u r ' a n Tarihi, s . 6 4 .
k a n l a n olsun, kabile reisleri olsun vs. E n başta Askalani, Buha ri şerhinde bu k o n u d a böyle bir bilgi veriyor. Görüldüğü gibi kâtiplik k o n u s u n d a isimleri verilenlerin çoğu Medineli. H z . M u h a m m e d ' i n 13 yıllık peygamberliğinin geçtiği M e k k e d ö n e m i n d e bunlar yok. Mesela en popüler olan Zeyd b. Sabit, Übey b. Ka'b gibi. Yine aslen Mekkeli olup da Bedir, Uhud, Hendek gibi önemli savaşlarda karşı tarafın başını çeken, onların liderliğini yapan Ebu Süfyan ve onun oğulları Muaviye ile Yezit ancak M e k k e ' n i n fetih günü Müslüman olmuşlardır (korku Müslümanlığı). Yani M u h a m m e d ölmek üzereyken, öm rü bitmiş iken M ü s l ü m a n olmuşlardır. Korku belası M ü s l ü m a n olan ve daha sonra Hz. Ali ve onun soyuna yapmadığı kötülük kalmayan Muaviye'nin kâtipliğe alınması çok yanlış bir karar; bunu da hatırlatmış olalım. Kâtiplerden Erkam b. Ebi Erkam hakkında şu örnek verili yor: Hz. M u h a m m e d ona bir m e k t u p yazdırıp Abd-i Yegus b. Va'le Harisi denilen kişiye göndermiş ki İslamiyet'i kabul etsin, vergilerini, zekâtlarım versinler. A m a vahiy kâtipliği yaptığına ilişkin somut bir örnek yok. A d a m kendi hayatında M u h a m m e d ' e ya bir m e k t u p yazmış, ya da yazmamış; bakıyoruz ismi vahiy kâtipleri listesinde başta geçiyor Bunlardan Sabit b. Kays aslen Medinelidir. Yani M e d i n e ' d e diyelim oluşan ayetler için kâtiplik yapmış. k e ' d e oluşanları kim yazdı? Kaldı ki bu da az önceki h a m m e d ' e , S ü m a l e ve Hüddan kabilelerine iletilmek m e k t u p yazmıştır o kadar.
olsa olsa Ya Mek gibi Mu üzere bir
Hüveytıb b. Abdiluzza'nın adı da kâtipler listesinde geçiyor. Bu adam da aslen Mekkeli; ancak M e k k e ' n i n fethinden sonra M ü s l ü m a n olanlardan. Hüzeyfe b. Yeman o kadar meşhurdur; ancak o n u n kâtipliğiyle ilgili, H z . M u h a m m e d ' i n h u r m a gelirlerini yazıyordu, bu nunla ilgileniyordu, deniliyor. Kâtipliğiyle ilgili s o m u t tek ör nektir bu. İ s t a n b u l ' d a g ö m ü l ü olan m e ş h u r Ebu Eyyub el-Ensari'yle ilgili n o r m a l mektuplar için kâtiplik yaptığının örnekleri var. Mesela bir m e k t u p yazıyor ki, Himyerli Beni A m r kabilesi M ü s 100
lüman olsun. Vahiy kâtipliğiyle ilgili herhangi bir işaret onun h a k k ı n d a da yoktur. Bir diğer isim de Halit b. Sait. Bu da H a b e ş i s t a n ' a hicret et m i ş ve on küsur yıl orada kalmıştır. Bu d u r u m d a nasıl kâtiplik y a p m ı ş diye sormak lazım! Sait b. Sait b. As'ın adı var kâtipler listesinde. Bu da Mek k e ' n i n fethinden az ö n c e M ü s l ü m a n o l m u ş ve Taif seferinde de öldürülmüştür. Yani olsa olsa M u h a m m e d ' l e iki yıl kalabilmiştir. Bir-iki kaynakta Sicili adında birinin ismi de genel kâtipler arasında geçiyor; ancak bu kimdir, neler yazmıştır, diye açıklık yoktur. Taberi gibi bazı K u r ' a n yorumcuları Enbiya suresi 104. ayetin açıklama kısmında bundan söz ediyorlar: Taberi, kimile ri bunu kâtiplerden saymış; ancak böyle biri yoktur, eliyor. Ayrıca hadis âlimlerinden Ebu Davud bunun Hz. M u h a m m e d ' i n kâtibi olduğunu belirtiyor; yalnız detaylı bilgi vermiyor. İmam Müzi, her ne kadar Ebu Davud bu hadisi almışsa da, böyle biri kâtipler arasında yoktur, bu bilgi yanlıştır, diyor. İbn-i Kesir de böyle bir ismin olmadığını belirtiyor. 1 5 1 ' Ebu D a v u d ' u n bu kişiyle ilgili verdiği bilgi, "Sicili, Muham med'e kâtiplik yapmıştır" şeklinde ve çok kısadır. Vahiy mi yazıyordu, develerini mi sayıyordu, kaç ton hurma toplanmış on ları mı yazıyordu; b e l i r s i z ! 1 6 0 Kâtipler arasında Amr b. Füheyr de var. Bu da H z . M u h a m med henüz hayatta iken Bi'ri Maune denilen v a k ' a d a hayatını kaybedenlerden biri. Bunun kâtipliğiyle ilgili Buhari ve Ahmet b. Hanbel'in M ü s n e d ' i n d e şu bilgi var: Hz. Muhammed'in hic reti esnasında kendisi bir mektup yazmış. İşte buna dayanarak a d a m vahiy kâtibi sayılmıştır. 1 6 1 Abdullah b. Abdullah b. Selul'un ismi d e geçiyor kâtipler arasında. Ancak bu adanı aslen Medineli ve m e ş h u r münafık İbni S e l u l ' u n oğlu. Kabul edelim ki gerçekten M ü s l ü m a n olmuş,
1 5 9
İbn-i K e s i r . S i y e r , 4 / 6 8 3 - 8 5 .
1 6 0
E b u D a v u d , Kilabii-l H a r a ç , n o : 2 9 3 5 . T a b e r i Tarihi E n b i y a s u r e s i 1 0 4 .
1 6 1 B u h a r i , M e n a k i b - i Ensar, H i c r e t - i N e b i b ö l ü m ü , n o : 3 9 0 6 . A h m e t b . H a n bel M ü s n e d , M ü s n e d - i Ş a m i y y i n S ü r a k a b . M a l i k h a d i s i , n o : 1 7 1 4 1 .
101
M u h a m m e d ' i yürekten benimsemiş; yine d e M e k k e ' d e oluşan surelerden haberi yok. Listelerde Büreyde b. Huseyn var. Bu da Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e hicret edince yolda onunla tanışmış ve 8ü hanelik köy halkıyla birlikte Müslüman olmuştur. D a h a sonra M u h a m m e d ' i n safında U h u d harbine katılmış; ayrıca Hudeybiye antlaş ması sırasında o da M u h a m m e d ' l e beraber olanlardanmış. Aslen Medinelidir. Daha sonra Basra'ya yerleşir. Neyin kâtibi olmuş; merak k o n u s u ! Abdullah b. Zeyd'e gelince; bu da n o r m a l m e k t u p l a r yazmış; vahiyle ilgisi yok. Çünkü verilen örnekler vahiy dışında ki işlerle ilgili. A'la b. Hadremi adındaki şahıs, Hz. M u h a m m e d için bir-iki kabileye iletilmek üzere mektuplar yazmış. A'lab. Ukbe, Beni M a ' n ve Beni Şamlı kabilelerine mektup lar yazmış. Muhammed b. Mesleme Medinelidir; baştan beri M u h a m m e d ' l e kalan biri değildir. Kendisinin Hz. M u h a m m e d ' i n emriy le Mühre kabilesine yazdığı bir m e k t u b u n d a n söz edilmektedir. Bundan dolayı o da kâtip sayılmıştır. Mügire b. Şu'be adındaki kâtibin, M u h a m m e d için Necran ve D e b a b oğullarına, Beni Kenan, Haris oğullarından Yezit b. Mahaccel ve başka birkaç kişiye yazdığı mektuplarından söz ediliyor. Bunun hakkında vahiy kâtipliği yapmış diye herhangi bir işaret yoktur. 1 6 2 Kimileri Hanzala bin Rabi de kâtiplik yapmıştır, diyorlar. İbn-i Küteybe, Belazuri gibileri, 'Bu adam hayatında Hz. Mu hammed'e tek bir mektup yazdığı için insanlar ona Kâtip Han zala ismini takmışlardır' diye bilgi veriyorlar. 1 6 3 Eski tarihçilerden Vakıdi (h. 13ü. ö), İbn-i Ebi Şeybe (h. 235. ö), İbn-i Ebi H e y s e m (h. 279. ö), Belazuri (279. ö) ve İbn-i Asa kir (h. 5 7 1 . ö) gibileri, Hz. M u h a m m e d ' e ilk kâtiplik yapan, vah-
1 6 2 S a l i h - i SUbül-UI H û d a v e ' l R e ş a d , 12/ 3 8 3 v d . K â t i p l e r b a ş l ı ğ ı a l t ı n d a . 1 6 3 İbn-i K ü t e y b e , Maarif, s . 1 6 9 - 1 7 0 . B e l a z u r i , FUtulıii-1 B u l d a n , s . 6 7 2 . İbni B e d r a n e l H a n b e l i , T e h z i b - U Tarih-i İbn-i A s a k i r , 5 / 1 1 4 .
102
y i yazan kişinin " Ü b e y b . K a ' b " o l d u ğ u n u belirtiyorlar.
164
Tabi
ki bu d u r u m d a K u r ' a n ' ı n M e d i n e ' d e oluşan yaklaşık 28 suresi için kâtipliği söz konusu; M e k k e ' d e oluşan yaklaşık 86 sure için böyle bir pratik bahis konusu değildir. H e p vurgu yapıyorum; o z a m a n l a r H z . M u h a m m e d ' i n ayetle ri yazılmıyordu. Kabul edelim ki yazılıyordu. Peki ya M e k k e ' d e oluşan surelerin kâtipleri kimlerdi? İşte b u n u n l a ilgili bilgi yok. Soyut olarak, dört halife deniliyor; ancak bu da kuru bir iddiadan başkası değildir. M e d i n e asıllı Z e y d b . S a b i t v e Ü b e y b . K a ' b bir şeyler yazmışlar. O yüzden kaynaklarda bunlardan sıkça söz edilmektedir. M e k k e ' d e de bunlar gibi ona bir şeyler y a z a n ol m u ş olsaydı onlarda da en azından bu iki kişiden söz edilmeliy di. Belirttiğim gibi, A b d u l l a h b . S a ' d b . E b i S a r h v e İ b n - i H a t a l M e k k e ' d e ona bir şeyler yazmışlar, sonra da hayati tehlikeyi göze alarak İslamiyet'i ve kâtipliği bırakıp kaçmışlardır. Bun ların dışında, M e k k e c e p h e s i n d e bir şey yok! H e l e de dört halifeyle ilgili kâtiplik iddiası gerçek olsaydı, en azından Z e y d b. S a b i t kadar onlar hakkında da somut bazı ör nekler İslami k a y n a k l a r d a işlenmiş olmalıydı. Yukarıda ela belir tildi ki, kimi yazarlar halife E b u b e k i r ' i kâtip saymak için bin de reden su getirircesine,
efendim, hicret esnasında .Hz.
Muhammed
bir şey söylemiş, o da yazmıştır, diyorlar veya Hz. M u h a m m e d ' i n sırlarını yazıyormuş gibi inandırıcılığı ve alakası o l m a y a n örnek ler veriliyor. Z e y d b. S a b i t ' i n kâtipliği h a k k ı n d a en başta Buha ri ve M ü s l i m ' d e hadisler var; ancak dört halifenin kâtipliği ko n u s u n d a Buhari ve M ü s l i m ' d e bilgi yoktur. Bazı tabakat ve m ü s nedlcrde, onlarda vahiy katibiydi, şeklinde geçiyor; a m a bu yet miyor. Hz. Ali'nin kâtipliğiyle ilgili şu örnek var: Mekkelilerlc yapılan
"Hudeybiye"
antlaşmasında
kendisi
kâtiplik
yapmıştır,
deniliyor ve b u n d a n yola çıkılarak vahiy kâtibi sayılıyor. Ben Hz. Ali yazmış veya y a z m a m ı ş d e m i y o r u m . Benim d e m e k iste diğim, Z e y d b . S a b i t , Ü b e y b . K a ' b v e kâtiplikten ayrılıp Mu h a m m e d ' i n k o r k u s u n d a n m e m l e k e t i terk eden İ b n - i H a t a l v e
1 6 4
İbn-i Kesir, B i d a y e , 8 / 3 2 2 v e S a l i h - i , S ü b ü l - i l H û d a , 1 2 / 3 8 4 . İbn-i A s a k i r ,
Ratilı-i D ı n ı a ş k , 4 / 3 2 4 . A s k a l a n i , İ s a b e , n o : 3 1 , birinci c i l t . B e l a z u r i , E n s a b , 1 / 5 3 1 .
103
Abdullah b. Sa'd b. Ebi Sarh gibi onların da sıkça isimlerinden söz edilmeliydi. A m a böylesine bir bilgi ne Hz. Ali, ne de kalan halifeler h a k k ı n d a söz konusudur. Muaviye'nin kâtipliğe alınması d a h a ilginç. M e k k e alınırken bir ara Ebu SüTyan H z . M u h a m m e d ' e , " S a n a üç teklifim v a r " di yor. M u h a n ı m e d , buyur söyle, d e y i n c e o, güzel ve temiz bir kızım var sana vereyim ( Ü m m ü H a b i b e ' y i kastediyor), diyor. Aslında M u h a n ı m e d bununla d a h a ö n c e evlenmişti; ancak Ebu Süfyan'ın görüşü alınmamıştı. İşle burada ben de onay vereyim, anlaşalım d e m e k isliyor. İkinci teklifim, oğlum M u a v i y e ' y i ken dine kâtip yap. Üçüncüsü ise, beni Müslüman o r d u n u n başına geçir, daha ö n c e nasıl Müslümanlarla savaştıysam bu sefer kâfir lerle savaşayım, diyor ve Hz. M u h a n ı m e d onun bu tekliflerini kabul ediyor. M u h a n ı m e d bir ara bir yazı işi için İbn-i Abbas'ı gönderiyor, git M u a v i y e ' y i çağır gelsin, eliyor. Hatta İbn-i Abbas diyor ki: Ben gittim, Muaviye y e m e k yiyordu, geldim M u h a m m e d ' e söyledim. Bunun üzerine o, 'Muaviye dayımısın inşallah! diyeıvk bir bakıma ona beddua Gitti', diyor. Ondan sonra Muavi ye günde en az yedi sefer veya d a h a fazla yemek yiyordu, diyor. Yani M u h a m m e d ' i n bedduası yerini bulmuş demek istiyor.16-'' Bizim Kürtçede bir atasözü var: "Axc me Oın'c, \wcli lısere me kome." Om bir isim, yaramazın biri ve bir yerleşim birimin de ağaymış. İşte bu atasözü bunun üzerine söylenmiş. Yani a ğ a m ı z Om olursa, vay halimize! Ebu Süfyan'la oğlu Muaviye de yıllarca M u h a m m e d ' e karşı savaştıktan sonra m a ğ l u p olunca bu kez ailece Hz. M u h a m m e d ' e vahiy kâtibi oluyorlar! İşin daha enteresanı. Buharı gibi İ s l a m ' d a önemli bir hadis âlimi bu kâtiplikle ilgili bir bölüm a ç m ı ş ve adını da "Muham med'in Kâtibi"diye belirtmiştir. Yani çoğul değil; tek kâtip diye bölüm açmış ve burada yalnız Zeyd b. Sabit üzerinde d u r m u ş tur, onunla ilgili örnekler vermiştir. Z e y d ' i n bu vahiy kâtipliğiyle ilgili B u h a r i ' d e kaç yerde açıklama var; ancak bu başlık
1 0 3
M ü s l i m , Fcclail-i S a h a b e , Ebu S ü T y a n b ö l ü m ü , n o : 2 5 0 1 Y i n e M ü s l i m , Ki-
lab-ül Birr, B a b ' ü m e n l a a ı ı e h ü . n o : 2 6 0 4 . A h m e t b . H a n b c l . M ü s n e d , M ü s n e d - i B e n i H a ş i n i , A b d u l l a h b . A b b a s k ı s m ı , no: 2 6 4 6 . Bcla/.uri, Fütulı-ül B u l d a n s . 6 7 2 .
104
tında iki hadis geçiyor. 1 6 6 Birinci hadiste Ebubekir z a m a n ı n d a ıır'an bir araya getirilmek istenirken, Ebubekir Z e y d ' e teklif nuyor ve zaten sen bu işte ustasın, daha önce de Hz. Muham•cf'e vahiy kâtipliği yap'.vordun, dediği şeklinde bir bilgiden ediliyor. Bir diğer hadis de Nisa suresi 95. ayeti ilk indiğinHz. M u h a n ı m e d , "Bana Zeyd b. Sabit'i çağırın, yazı malzecsini getirsin yazalım"diyor. Bunu zaten daha önce anlattım. Nerdeyse tüm kaynaklarda müşterek işlenen bir gerçek var. u kâtiplerden beş tanesi az çok Hz. Muhammed'in ayetlerini '.mışlar, bunların vahiy kâtipleri oldukları açık ve detaylı olaanlatılıyor. Bunlardan Abdullah b. Sa'd b. Ebi Sarh ve AbUah b. Hatal (kimi yerlerde Abdüluzza diye geçiyor) M e k k e öneminde yazmışlar. Zeyd b. Sabit, Übey b. Ka'b ve N a c c a r pullarından biri de Medine dönemi vahiy kâtiplerinden. Medine d ö n e m i n d e Naccar oğullarından olan kişinin olayı eşhur; ancak belli ki adı üzerinde sansür söz konusu. Çünkü ynaklara bu kadar geniş kapsamlı konu o l m u ş biri hakkında, damın biri" d e m e k mantıklı gelmiyor. H e m Buhari-Müsın'de, hem de D i y a n e t ' i n tercüme etliği Tccrid-i Sarihle arı tılıyor ki, Hıristiyan asıllı (Naccar oğullarından) biri güya Me ne d ö n e m i n d e M ü s l ü m a n olup M u h a m m e d ' e vahiy kâlipliği pmaya başlamış, Bakara ve Al-i İnıran surelerini iyi biliyoruş; ancak zaman içinde hem kâtiplikten ayrılmış, hem de anli opaganda yapmaya başlamış. Tabi ki bu olay Hz. Mulıaıııe d ' i n hoşuna gitmemiş. G ü n ü n birinde bu adam ölünce, Mua m m e d ' i n adamları o n u n cesedini gece y a n s ı kabirden çıkarıp işarı atmışlar. Sanki suçlu olduğu için cenazesi kabirden atılmış 'bi, D i y a n e t ' i n yayınlarında ilginç bir y o r u m var. "İşle böyler; münafıklık yapanın sonu budur' şeklinde bir açıklama var. 1 6 7 Vahiy kâtiplerinden birinin hikâyesi ve başına gelenler işte yle... Söz bu kâtiplerin kaçışlarından açılmışken, Hz. M u h a m e d ' i n eşlerinden Ebu Süfyan'ın kızı Ü m m i i H a b i b e ' d e n kısa ir örnek eklemek isterim. Bu kadın daha ö n c e eşi Ubeydullah b. B u h a r ı , F c d a i l - i K u r ' a n , B a h - ü Kâlib-i N e b i . n o : 4 7 0 3 - 4 7 0 4 .
C a h ş ' l a birlikte H a b e ş i s t a n ' a hicret ediyor. Yani M ü s l ü m a n ol muşlar ve M e k k e müşriklerinin haksızlıklarına d a y a n a m a y ı p oraya k a ç m a k zorunda kalmışlar. Z a m a n içinde Ubeydullah İsla miyet'ten çıkıyor ve bir süre sonra orada vefat ediyor. İslam ta rihinde bu olay meşhurdur. Kâtiplerin kaçışı bitmiyor. Gerçekten kabarık bir liste. Az önce isimlerini verdiğim M e k k e dönemi kâtiplerinde A b d u l l a h b . H a t a l konusu önemli. Olay hemen h e m e n tüm h a dis kaynaklarında anlatılıyor. Hz. M u h a m m e d ' e vahiy kâtipliği yaparken hayal kırıklığına uğruyor ve sonuçta onu bırakı kaçıyor. Bunun üzerine M u h a n ı m e d onun ölüm fermanını veri yor. Daha sonra M e k k e ' n i n fetih günü talimat veriyor, şu şu ki sileri nerede bulursanız katledin, diyor. Tabi ki en başta İ b n H a t a l ' ı n adı geçiyor. Hz. M u h a n ı m e d onların ölüm fermanların veriyor. Bu ölüm listesinde Ebu Süfyan'ın eşi Hind de vardı Hind, Vahşi adımla birini kiralık katil olarak tutup Mııhamm e d ' i n amcası H a m z a ' y ı Uhud harbinde v u r d u r m u ş tu. Anca~ Ebu Süfyan ve oğlu M u a v i y e ' y i affettiği gibi, H i n d ' i d bağışlıyor. Üstelik Ebu Süfyan ve o ğ u l l a n M u a v i y e ile Yezid' ayrıcalık tanıyıp onlara hazineden yüzer deve (toplam üç yüz de ve) ve ayrıca kırkar ukkiye de para veriyor. 168 Nihayet M e k k e ' n i n fetih günü Hz. M u h a m m e d ' e haber veri-j liyor ki, "İbn-i Hatal Kabe'ye sığınıp perdesinden t u t m u ş , bana karışmayın diye bağırıyor, ne y a p a l ı m ? " deniyor. Hz. Mulıammed, "Kabe'nin perdesini de tutsa arlık fayda vermez; onu öldü r ü n " diyor. Bunun üzerine iki kişi birden adama h ü c u m edip Ka be içinde onu infaz ediyorlar. Hâlbuki Hz. M u h a m m e d ' e o sıra da, "Kim bugün Kabe 'nin içine girerse o güven içindedir, ona, karışılmayacaktı!-" şeklinde ayet indirilmişti. 1 6 9 İnfaz e d i l e n bu
1 0 /
a ) Tccritl-i S a r i h , 9 / 3 0 9 , no: 1 4 7 7 .
b) Buhari, M e n a k i b , Alamct-i N ü b ü v v e , bab 2 5 , no: 3 6 1 7 . c ) M ü s l i m , Sıfat-i M ü n a f ı k i n , n o : 2 7 H 1 . d) Bııhari-Müslim hadisleri, L. M e r c a n , no: 1 7 7 2 .
106
1 6 8
Z e h c b i , S i y e r - i A ' l e m , 1/329, Y e z i d b . E b u S ü f y a n k ı s m ı n d a .
1 6 9
Al-i İ m r a n , 9 7 .
i d a m l a ilgili kaynaklar da güçlü. Trajedisi en başta B u h a r i M ü s l i m ' d e ve diğer hadis kaynaklarında anlatılmaktadır. Buha rı bunu birkaç yerde ele almıştır. 1 7 0 Kaldı ki, H z . M u h a n ı m e d yalnız b u n u n ölüm fermanını ver memişti. Şiirleriyle o n u n aleyhine p r o p a g a n d a yapan bu a d a m ı n iki cariyesi için de ölüm fermanını vermişti. Bunlardan biri kaçıp kurtuluyor, diğeri yakalanıp infaz ediliyor. Bu iki cariyenin isim leri bile kaynaklarda belli. Biri Fertena veya Kureyna, diğeri de ş r n e b e veya Kureybe şeklinde geçiyor. Yine şiirleriyle Hz. Mu hanımed aleyhinde propaganda yapan Beni Abdülmuttalip cari yelerinden Sare adında bir kadın için de ölüm emri veriyor. Bazı rivayetlere göre bu kadıncağız kaçmayı başarıp kurtuluyor. Mek ke d ö n e m i n d e vahiy kâtibi iken işi bırakıp kaçan, daha doğrusu hayal kırıklığına uğrayan A b d u l l a h b . S a ' d b . E b i S a r h ' ı n du r u m u daha da farklı. 1 7 1 Bu adanı, halife O s m a n ' ı n sütkardeşi. O yüzden O s m a n onu belli bir süre gizli tutuyor, daha sonra uygun bir z a m a n d a o n u n l a birlikte Hz. M u h a n ı m e d ' i n yanına gidiyor, bunu bağışla, diyor. M u h a n ı m e d de onu affediyor. O s m a n kendi halifeliği d ö n e m i n d e bunu Mısır valisi olarak tayin ediyor. Hat la kâtiplikten ayrılıp kaçınca, "Başlasam ben de Muhammed'in kitabı gibi bir kitap ortaya çıkarabilirim"diyor. Hal böyle olun ca H z . M u h a n ı m e d onu kolay kolay affetmezdi ama O s m a n ara ya girince onu affediyor. İslami kesimin vahiy kâtipliğiyle ilgili sıkça dillendirdiği hikâyenin özeli böyle. B u kâtiplerden Z e y d b . S a b i t ' i n , k i aynı z a m a n d a K u r ' a n ' ı bir araya getiren k o m i s y o n u n da b a ş k a m , d u r u m u d a h a ilginç. İlerde o n u n l a ilgili g e n i ş bir bilgi s u n a c a ğ ı m ı ş i m d i d e n hatırlatmış olayım. İşte Hz. M u h a m m e d ' i n vahiy kâtipleriyle ill'ili bilgiler gösteriyor ki, bu kâtiplik meselesi adeta aslı esası ol mayan kuru bir iddia. i
/
u
a ) Buhari. I ) M e g a z i Bab-ü E y n e zikrü'n-Nebi, no: 4 0 3 5 . 2 ) Cihad, B a b -
ü katlil esir, n o : 2 8 7 9 , 3 ) Cczaii-I S c y d , n o : b) Müslim, H a c c , no:
1749.
1357.
c) Ebu Davud, Cihad, no: 2 8 6 5 . d) Tirmizi, Cihad, no: 1 6 9 3 . e ) N e s a i , H a c c , bab, 1 0 7 . 1 7 1
Belazuri, Eıısab 1/531.
107
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KUR'AN'A GORE KUR'AN EVRENSEL MİYDİ?
Bu b ö l ü m d e Kur'an'lfl lüm insanları kapsamadığı, doğrudan Hz. M u h a m m e d ' i n doğduğu Hicaz bölgesindeki insanları (dili Arapça olanları) ilgilendirdiği hususu üzerinde duracağını. Bu nu, Kur Van'daki ayetlerden hareketle ortaya koymaya çalışa cağım. H e m e n bir ayetle konuya giriş yapalım: "Onu yabancı bir dilde (Arapça olmayan bir dilde) bir Kur'an yapsaydık, her halde derlerdi ki: 'Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap\ olana, A'cemi (Arapça olmayan bir dil) mi olur?'"1'12 Evet; doğru olanı zaten bu! M a d e m insanlara bir mesaj iletil mek isleniyor ve sonuçta da dini inanca göre cennet, c e h e n n e m gibi mükâfat ve ceza söz konusu, o halde insanların rahatça an layabileceği bir dille olmalı. Daha bitmedi, başka a y e t l e r d e var. Hemen onları da özetle ve relim: "Biz sana Kur'an'ı Arapça olarak gönderdik ki UmmüKura denilen Mekke halkı ve civarında yaşayanları uyanısın di 173 ye!" deniliyor ve bu ayet K u r ' a n ' d a iki surede geçiyor. Allah, Nahl suresinde yeminle başlayarak, "Yemin olsun ki, biz onlarım (inanmayanların), 'Kur 'an 'ı ona (Muhammed'e) bir insan öğre-
108
172
Fussilct suresi, 4 4 . ayet.
173
E n ' a m s u r e s i , 92 v e Ş u r a 7. ayet.
tiyor' demekte olduklarını biliyoruz. Sözünü ettikleri kişinin dili yabancıdır/Arapça değildir. Oysaki bu, apaçık Arapça bir dil174 (/;'/•" deniliyor. B a ş k a bir ayet ise, "Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alırlar diye senin dilinde indiıvrek kolayca anlaşılmasını sağ 115 ladık" şeklindedir. Kur'an'da, "Biz, her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik (onlardan birini seçtik) ki kendileri ne açıklasın"ayeti de var. 1 7 6 Bu ayetlerden gayet açık bir şekilde anlaşılıyor ki K u r ' a n , Araplar dışındakilere gelmiyor. Gerekçesi de K u r ' a n ' d a belirtili yor: Başka dilde gönderseydim haklı olarak diyecektiniz ki, biz Arabız ama bize gelen kitap yabancı. Tam burada Arap olmayan ların da, 'Peki eğer biz de bu Kur'an 'dan sorumluysak, bizim dili mizde olmayan bir dille mi bize kitap gönderiyorsun?' elemeye hakları vardır. Eğer bu gerekçe Araplar için göz önüne alınıyorsa, dünyanın diğer insanları için de alınmalıdır desek, yanlış mı olur? Hadis külliyatında geçen şöyle bir olay var: Hz. M u h a n ı m e d ölmek üzereyken bazı tavsiyelerde bulunur. O n l a r d a n biri, "Arap yarımadasında iki dinin olmaması; buna asla izin veril' memesi"şeklindedir.177 Bir diğer hadis ise şöyledir: "Müslüman olmayanları Arap yarımadasından çıkarın." Gayet açıktır ki o bölgede yaşayan ve Arapça konuşan insan ları ancak ilgilendiren bir din. Peki, eğer bölgesel bir din olma saydı; tersine evrensel olsaydı, M ü s l ü m a n olmayanları bölgeden çıkarın, denilebilir miydi? Aslına bakılırsa artık bugünkü Arap lar da Kur'an'dan sorumlu olmamalı. Ç ü n k ü o günkü Arapça ile ( K u r ' a n Arapçası) bugün konuşulan ve basın-yayında kullanılan Arapça arasında ç o k fark vardır. B u l u n d u ğ u m çevrede birçok Arap doktor, öğretmen, m ü h e n d i s vs olan insanlar var. Bazen kendilerinden hadis olsun, eski kaynaklar olsun çok kısa cümle ler soruyorum; yanıt veremiyorlar. Bunu .şunun için yazıyorum:
1 / 4
Nahl s u r e s i , 1 0 3 . a y e t . D u h a n s u r e s i . 58. a y e t . İbrahim s u r e s i , 4 . a y c l . Buharı, M e g a z i , H z . M u h a m m e d ' i n hastalığı başlığı altında, n o : 4 4 3 1 .
Müslim, no: 1767.
109
Artık bugünkü Arapların da K u r ' a n ' ı anlamaları için özel bir ih tisas gerekiyor. Şu soru sorulabilir: Peki m a d e m bu ayetler açıkça belirtiyor ki, K u r ' a n M e k k e ve çevresinde yaşayan ve Arapça konuşanlar] için inmiş; dolayısıyla diğer dillerde konuşanlar bundan sorum lu tutulamaz. O halde nerden çıktı bu halk arasındaki K u r ' a n ' ı r J tüm
insanların
yasası
olduğu
düşüncesi?
Hiç
mi
bunun
K u r ' a n ' d a bir kanıtı yok? Bu k o n u d a hadislere g i r m e d e n , sadece K u r ' a n ne diyor buna açıklık g e t i r m e y e çalışalım. K u r ' a n ' d a az ö n c e geçen ayetlerin bir k ı s m ı n d a "Ümmü-1 K u r a " k e l i m e s i geçiyor. Bu, o z a m a n l a r M e k k e ' n i n diğer adıydı. Mekke, Bekke, Ümmü-1 Kura hepsi bildiğimiz M e k k e şehrinin adlarıydı ve bunların tümü de zaten K u r ' a n ' d a geçiyor. Bugün nasıl T ü r k i y e ' d e bazı il, ilçe ve köylerin birden fazla isimleri varsa, M e k k e , M e d i n e için de aynı şey söz k o n u s u y d u . Mesela M e d i n e ' y e aynı z a m a n d a Yesrib de deniliyordu. İşle İslam âlim leri burada Ümmü-1 Kura kelimesinden, köylerin anası-ana kent, başkent şeklinde bir yorum çıkararak, bunu tüm d ü n y a n ı n ve hat ta belki ilerde t ü m evrenin başkenli yapıp böylesine bir y o r u m l a K u r ' a n ' ı evrensel y a p m a y a çalışmışlar. Kabul edelim ki zoraki de olsa Ümmü-1 Kura kelimesinden tüm dünyanın başkenti an lamını çıkardık ve böylece tüm insanları K u r ' a n ' d a n sorumlu tuttuk; peki az önceki net ayetler ve akıl ne olacak? T ü m insanların K u r ' a n ' d a n sorumlu olduğunu iddia edenler şu ayeti de kanıt gösteriyorlar: " B i z seni ancak âlemlere rahmet olarak g ö n d e r d i k . " Bir diğer ayet de, " B u K u r ' a n bana vahyoluntlu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi u y a r a y ı m " şeklindedir. Başka bir yerde, " B i z seni tüm insanlara müjdeci ve uyarıcı ola rak g ö n d e r d i k " deniliyor. M e k k e ' d e oluştuğu söylenen sureler den birinde d e ,
'Kur'an,
beşer denen insan için
bir uyarıcıdır'
anlamında bir ayet var. 1 7 8 Bu son ayetler, K u r ' a n ' ı n evrenselliğiyle alakalı değildir. Bunlar soyut açıklamalardır ve birer pers pektif vermektedir. Mesela
Atatürk,
'Yurtta sulh cihanda sulh"
S e b c S u r e s i , 2 , E n b i y a s u r e s i , 1 0 7 . a y e t . E n ' a m , 19. a y e t . M ü d d e s s i r , 3 6 .
110
demiş. Bu şu d e m e k değildir ki Atatürk tüm dünyanın liderliği ne s o y u n m a k istemiş. Kaldı ki tüm d ü n y a şöyle dursun; getirmiş olduğu sistem T ü r k i y e ' n i n ihtiyaçlarını bile karşılayamamak ladır.
Dostoyevski,
değilim"demiş.
"Yeryüzünde tek
bir can acı çekerken mutlu
Herhalde bu güzel s ö z d e n dolayı k i m s e kalkıp
onu p e y g a m b e r ilan e t m e z . Yukarıdaki ayetler afaki bir anlam içeriyor; daha ö n c e verdi ğim ayetler ise konuyu somutlaştırıyor. Mesela Araplara başka dille gönderdeydim
sorun
çıkardı,
deniliyor.
Burada
somut
ve
mantıklı olanı soyutla karıştırmamak lazım. B i r d e m a d e m k i cin lerin de peygamberidir ve cinlerin dili A r a p ç a da değildir (kim bilir belki onların da dili Arapçadır ve en çok Araplarla diyalog kurarlar da o yüzden A r a p alemi ilerlemiyor!), o halde tüm in sanların da peygamberidir gibi y o r u m l a r da m ü m k ü n . Bu cin inin konusuna girmeyelim; ne bileyim belki cinler çarpar! Bu be nim branşım değil; efsuncuların-üfürükçülcrin işidir! Eğer Arapça gönderilen K u r ' a n ' d a n t ü m insanlar sorumlu tu tulsa, bu ancak asimilasyonun daniskası olur. Sakın yanlış an laşılmasın, hakaret a n l a m ı n d a d e m i y o r u m . Çünkü bu d u r u m d a inanan insanlar Arapçaya yönelirler - k i , inanan yönelmeli. So nuçta bu inancın girdiği yerlerde anadilin cılız kaldığı gibi bir gerçeklik var. B u n u n s o m u t örneği, yaklaşık bir asırdır T ü r k i y e uğraşıyor, Türk Dil K u r u m u olsun üniversiteler olsun saf bir Türkçe ortaya ç ı k a r m a y a çalışılıyor. A m a hâlâ T ü r k i y e ' d e tüm önemli m a k a m , unvan ve dairelerin isimleri Arapça: Türk, dev let, cumhur, adalet, belediye vs. İşte milliyetçiliği b e n i m s e y e n bir Türkiye ve bir asırdır yapılan çalışmaların bile silemediği bir tahribat. Bu yüzden eğer tüm ulusların kitabı olsa, asimilasyon olurdu, diyorum.
111
BEŞINCI
BOLUM
KUR'AN'IN KİTAP HALİNE GETİRİLMESİ
İnsanlar sanıyorlar ki, gerçekten Hz. Mııhanımed z a m a n ı n d a K u r ' a n adı altında zaptı rapt altına alınan yazılı bir kitap varmış. Buna kısmen vahiy kâtipleri b ö l ü m ü n d e değindim. Burada ko nuyu daha detaylı bir şekilde açıklamaya çalışacağım. Bir kere o günkü şartlarda kesinlikle böyle bir şey yoktu. N e y e d a y a n a r a k böylesine e m i n bir ifade kullanıyorum? Ç ü n k ü var olan bilgiler bunu kanıtlıyor. Ancak okuyucu için burada kısa ve güçlü bir ipucu vermeden g e ç e m e y e c e ğ i m . İ m a m Süyuti kendi tefsirinde Abdullah b. M e s u t ' t a n şunları aktarıyor: " H z . M u h a m m e d Ahkaf suresinden bana ayetler öğ retin işi i. Bir gün baktım ki başka biri aynı bölümü okuyor; ancak bana anlatıldığı gibi okumuyor/farklı şeyler okuyor. Ben h e m e n m ü d a h a l e ettim, bunu nerden öğrendin, dedim. A d a m , Hz. Mu h a m m e d bana böyle öğretti, dedi. Doğrusu ne ise öğrenelim di ye biz M u h a m m e d ' e gittik. İlkin ben konuyu açtım, sen bana bunları şöyle şöyle öğretmedin mi diye sordum. O da evetJ haklısın dedi. Ö b ü r adam ortaya çıktı, o da benim gibi sordu, sen] bana böyle öğretmedin mi, dedi. Hz. M u h a m m e d ona da evet de di ve mimik-jestleri bozuldu. Burada bize şunu söyledi: Benden nasıl işitiyorsanız öyle okuyun, dedi ve konuyu, 'Sizden önceki ler de bu gibi tartışmalar yüzünden helak oldu' sözüyle k a p a t t ı " diyor. Yani, bunu tartışma k o n u s u y a p m a y ı n d e m e k i s t e m i ş . 1 7 9
S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , A h k a f s u r e s i 1-3. a y e t l e r a ç ı k l a m a s ı n d a .
Burada, s a v u n m a niyetiyle, aslında o z a m a n var olan K u r ' a n nüshaları arasında okuyuş farkları varmış; yoksa ayetlerde sorun y o k m u ş gibi sözler söylenebilir. Ancak vereceğim bilgilerden b u n u n doğru olmadığı, tam tersine ciddi farkların olduğu görü lür. Ayetlerde sarih yazılmayan bir gerçeklik var. En başta dini kaynaklar bunu doğruluyor. Yukarıdaki hadise benzer bir örnek daha verelim: Hz. M u h a m m e d iki arkadaşına K u r ' a n ' d a n bir sure/bölüm öğretiyor. Onlar bir ara n a m a z kılarken, n a m a z içinde F a t i h a ' d a n sonra zamm-i sure şeklinde onu o k u m a k isliyorlar; ancak hatırla y a m ı y o r u m Daha sonra Hz. M u h a m m e d ' e gidip d u r u m u an latınca, Peygamber, sözünü ettiğiniz sure/ayetler m e n s u h olan lardan/tekrar ortadan kaldırılan ayetlerdir, diyor. Bu, İbn-i Ebi Halem, Hakim, İbn-i Adiyy, İbn-i Asakir, Taberani gibi birçok İslami yazar laralindan işlenmiştir.
Hadis İ b n - i Ö m e r ' e da
yanıyor. Ayrıca İ b n - i A b b a s şu önemli açıklamayı aktarıyor: "Hz.
Muhammed'e gece
Bu yüzden Allah
o
ayet
ayetlerin
kılınmasıyla ilgili Bakara suresi
gelirdi,
gündüzleyin
onu
unuturdu.
neshiyle/bir daha geri alıp geçersiz 106.
ayetini indirdi "diyor.
Na-
sih-nıcıısuh k o n u s u n d a bu ayelle ilgili geniş bilgi sunacağım. Ş e v k a n i burada, hicri dördüncü yılında Bir-i Matine denilen yer de katledilen ashabla ilgili ayetlerin indiğini (tabi ki örnekler ve rerek) ve daha sonra mensuh olduğunu (yani tanrı laralindan bir daha yürürlükten kaldırıldığını) anlatıyor. Bu hadis B u h a r i ' d e birkaç yerde geçiyor, daha önce de b u n a d e ğ i n d i m . 1 8 0 Beni Esed kabilesinden bir heyet Hz. M u h a m m e d ' e gelir. Kendisi, o heyetten Hadremi adındaki kişiden sorar, ' K u r ' a n ' d a n bildiğin bir şey var m ı ? ' diye. A d a m ' e v e t ' deyince M u h a m m e d , 'o z a m a n oku b a k a l ı m ' der. H a d r e m i başlar Abese suresini oku m a y a ve sonunda, şu an A b c s e ' d e yazılı olmayan bazı ek c ü m l e lerle devam eder. O sırada M u h a m m e d , 'Fazla o k u m a , okuduk ların yeterli' der. Tabi ki bu ö r n e k t e önemli olan şu: A d a m baş-
1 8 U
Ş e v k a n i , Fcthii-I Kadir, B a k a r a s u r e s i 1 0 6 . a y e t a ç ı k l a m a s ı n d a . A y r ı c a S ü
y u t i , Dürr-ül M e n s u r T e f s i r i , B a k a r a 1 0 6 v e İtkan, s . 4 7 2 , 4 7 . b ö l ü m . B u h a r ı , C i h a l , b a b 19, n o : 2 K 1 4 v e 1 8 4 , n o : 3 0 6 4 .
113
tan sona kadar düzgün o k u m u ş ; ancak bazı cümleler ekleyince, H z . M u h a m m e d , 'bu kadar yeter', demiştir. Ama, 'son okuduk 181 ların ayet değildir', dememiştir. Zaten o z a m a n yazılı ayetler olmadığına ilişkin en sağlam kanıt Ebubekir'in açıklamalarında vardır. K u r ' a n ayetlerini ki tap haline getirelim önerisi E b u b e k i r ' e ilk kez yapıldığında, o bunu kabul etmiyor, gerekçesini de şöyle açıklıyor: "Hz. Mu hammed'in kitap haline getirmediği, kendisinin yapmadığı bir işi nasıl bana teklif ediyorsun?" diyor. Ebubekir'le Ömer K u r ' a n ' ı y a z m a konusunda anlaşınca, bu görevi Zeyd bin Sa hil'e veriyorlar. Bu arada Zeyd, "Bir dağı alıp başka yeıe taşımak, benim için bu görevden daha zordur"diyor. Bu açıkla malar, en başta Buhari'de kaç yerde tekrarlanmaktadır. 1 8 2 Özel likle bu konuda Kurtubi ve İbn-i Kesir'in tefsirleri 'Mukaddi me'k\smm&<.\ çok yararlı ve kapsamlı bilgiler var. O zaman durum şöyleydi: Hz. M u h a m m e d ben peygamberim diyor ve davasını sözlü olarak sürdürüyordu. Bir hareketin lideri olarak kendisi de bir şeyler anlatıyor, bir dava öne sürüyordu. Bu günkü devlet yetkilileri gibi kendisi konuşunca, ona ilgi duyanlar, konuşmalarından ve icraatından kendilerine göre bir şeyler algılıyorlardı. İşle onun ö lü m ü n d e n sonra nasıl diyelim cumhur başkanı, başbakan bir konuşma yapınca icabında her gazeteci ve ya seyirci nasıl ondan farklı mesajlar çıkarıyorsa, K u r ' a n için de aynen böyle olmuş. Herkes Hz. M u h a m m e d ' d e n anladığı biçi miyle, başlıyor K u r ' a n ayetlerini şekillendirmeye, cümleler kur maya. Veya şöyle diyelim: Farz edelim ki bir örgüt lideri kısa bir açıklama yapıyor. Onun etrafındakiler, müritleri eğer isterlerse, bu konuşmadan ciltler dolusu kitap ortaya çıkarabilirler. Durum Hz. M u h a m m e d ' d e n sonra da aynen bu şekilde devam ediyor. Peki, K u r ' a n ayetleri nasıl kitap haline getirildi? Tarihçesine bir bakalım.
1 8 1
Dürrii-I M e n s u r , A b e s e s u r e s i , ilk a y e t t e .
1 8 2
Buhari:
a) Tefsir b ö l ü m ü , T e v b e suresi bab 2 0 , n o : 4 6 7 9 . b ) Fedail-i Kur'an b ö l ü m ü , bab 3 , n o : 4 9 8 6 . c ) A h k â m , bab 3 7 , no: 7 1 9 1 .
114
K u r ' a n ' ı n kitap haline getirilmesi k o n u s u n d a farklı tarih ve farklı gerekçeler var. Bunlar başta B u h a r i olmak üzere İslami kaynaklarda anlatılmaktadır. H e r ne kadar kimi İslami eserlerde, "Kur'an Hz. Muhammed zamanında bir araya getirilmişti"de niliyorsa da, c u m h u r bu görüşü dikkate almamıştır. K e n a r d a n bir görüş şeklinde kimi yazarlar (Hakim gibi) buna da yer vermişler dir. K u r ' a n bir bütün olarak H z . M u h a m m e d z a m a n ı n d a yazılı olmadığı gibi; ayetleri parça parça k o r u n m a y a da alınmamıştır. Bu ç a l ı ş m a m d a var olan bilgi ve kanıtlar bir bütün olarak değer lendirildiğinde böyle bir sonuç ortaya çıkıyor. Hz. M u h a m m e d z a m a n ı n d a K u r ' a n yazılmış olsaydı, onu or taya k o y m a k için en başta iki halife d ö n e m i n d e yıllarca süren çalışmalar yürütülmezdi. Hz. M u h a m m e d döneminde kitap haline getirilmemesinin ne denlerine baktığımızda, inandırıcılığı olmayan yanıtlar görüyoruz İslami kaynaklarda. Mesela H a t t a b i gibi bazıları şunu diyorlar: K u r ' a n Hz. M u h a m m e d zamanında kitap haline gelemezdi. Çün kü gelen ayetlerden bazen biri diğerinin h ü k m ü n ü ortadan kaldırıyordu. O yüzden eğer o zaman kitap haline gelseydi, geçer liliği olmayan ayetlerle geçerli olanlar birbirlerine karışırdı. İşte olay tam da belli olsun ondan sonra kitap haline gelsin diye, Mu h a m m e d zamanında toplanmadı. Kendisi ölünce Allah onun arka 183 daşlarının kalbine ilham verdi, onlar kitap haline getirdiler. İ m a m S ü y u t i , A s k a l a n i gibileri Hattabi'nin az önceki gerek çesini anlatırken, 'Böyle şey mi olur?' diye itiraz da etmemişler: Neymiş; Allah sahabenin kalbine ilham yoluyla bilgi vermiş ki K u r ' a n ' ı şöyle yazın, böyle yazın diye! D e m e k ki o zaman tanrı nerdeyse herkese vahiy gönderiyor, ilham veriyormuş. Bu konu da bazıları da şu nedenleri öne sürmüşler: K u r ' a n Hz. M u h a m m e d zamanında kitap haline gelemezdi. Ç ü n k ü vahiy daha d e v a m ediyordu. Dolayısıyla neyin nereye yazılacağı belli değildi. B i r d e Hz. M u h a m m e d isterdi ki, yazmaktan ziyade; ashab ezberlesin,
l " " a ) İbn-i H a c e r A s k a l a n i , B u h a r i şerlı-i F e t h - ü l B a r i , F c d a i l - i K u r ' a n , C e nıu-1 K u r ' a n k ı s m ı n d a , b a b 3 , n o : 4 9 8 6 . b ) S ü y u t i , İ l k a n . i / 1 2 9 . B ö l ü m 18, C c n u ı - I K u r ' a n k ı s m ı n d a .
115
kafasına koysun. Bir diğer neden de, zaten herkes K u r ' a n ' ı bili yordu. O yüzden y a z m a y a da gerek yoktu, şeklindedir. 1 8 4 K o m i s y o n başkanı Z e y d ' i n bizzat açıklaması var ki, "Hz. Muhammed vefat edince Kur'an hiçbir yerde toplu halde yoktu" 185 diyor. İki halifenin çalışmaları dışında başka insanların da K u r ' a n ' ı n bir araya getirilmesi için özel çalışmaları vardı. Şu m e ş h u r bir gerçektir ki, H z . M u h a m m e d vefat ettikten sonra Hz. Ali uzun z a m a n evine kapanıp toplum içine çıkmamıştır. B u n u n b a ş k a nedenleri olmakla birlikte, birini Hz. Ali şöyle açıklıyor: "Yemin ettim ki Kur'an ayetleri kitap haline gelmeyene kadar ben toplum içine çıkmam; evimde bu konuyla meşgulüm" diyor. Ebubekir de ona, "İyi düşünüyorsun"'karşılığını veriyor. 1 8 6 Z e h e b i gibi bazı İslam d ü ş ü n ü r l e r i , Ebubekir K u r ' a n çalışmalarını sonlandırmadan vefat etmiş, aynı z a m a n d a halife Ö m e r vefat ettiğinde Kur'an çalışmaları daha bitmemişti şeklin de bilgi veriyorlar. 1 8 7 Kimi kaynaklara göre, K u r ' a n ' ı kitap haline getirme konu sunda ilk girişimin halife Ö m e r ' d e n geldiği söyleniyor. Bir gün Ömer, " F a l a n c a konuda bir ayet vardı, kim bunu biliyor?" diye so runca, oradakiler, "O ayeti bilen kişi savaşta öldürüldü" karşılığını veriyorlar. Ö m e r buna üzülüp, "Allah'tan geldik, sonunda ona dö neceğiz" eliyor ve bunun üzerine, " K u r ' a n ' ı kitap haline getirelim" önerisini g ü n d e m e getiriyor. İ b n - i E b i D a v u d , İlk fikir ve çalışmanın Ö m e r ' l e başladığına dair ayrıca Özel bir bölüm de açmış. Ö m e r çalışmaya başlayınca, bir de çağrıda bulunuyor, kim de ayetler varsa iki şahit getirsin, biz Kur'an ayetlerini kitap hali ne getireceğiz, diyor. Ö m e r bu çalışmayı bitirmeden öldürülüyor. Tabi ki en köklü değişiklik O s m a n zamanında gerçekleşiyor. İbrahim N i m e t . Ulumü-I Kur'an. s. 3 6 . 1 8 5
İtkan. 1/129, 1 8 . b o l ü m ( C e m ' ü l K u r ' a n k ı s m ı n d a ) .
1 8 6
a ) İbn-i D ü r c y s , F e d a i l , n o : 2 2 , s . 3 6 .
b ) S ü y u t i , İtkan, 1 / 1 3 0 - 1 8 . b ö l ü m . c ) İlindi, K c n z : no: 4 7 9 2 . d) S i c i s l a m , Mesailif, s. 169. 1 8 7
a ) Z e h e b i . Marit'ctii-I Kutra, 1/107.
b) Sicistani, Mesahif, s. 171.
116
Sanırım Ö m e r ' i n bu girişimi, Ebubekir zamanında ortaya attığı teklifin aynısıdır. Detay kısmında bunları anlatacağım zaten. Yani Ebubekir zamanındaki çalışmadan farklı bir şey değildir. Ne olur sa olsun; K u r ' a n ayetlerini toplayalım fikri ilk defa Ö m e r ' d e n çıkıyor. Bunda ihtilaf yok. Hadislerde, Ömer, öldürülene kadar halktan ayetler toplamaya devam ediyordu, bunu yaparken de iki şahit istiyordu, öldürülene kadar uğraştı; ancak Ömrü yetmedi/ki tap haline getiremeden öldürüldü, diye bilgiler var. 1 8 8 Yani nereden bakılırsa işin içinde illaki halife Ö m e r vardır; bu işin asıl koordinatörü kendisidir. İlk girişim E b u b e k i r za m a n ı n d a o l m u ş s a da, yine Ö m e r ' i n önerisiyle olmuştur ve bunun sonucu olarak E b u b e k i r Ö m e r ve Z e y d ' e kim
iki
şahitle
birlikte
ayet/ler getirirse
'Cami önünde durun,
Kur'an'a
ekleyin'
diyor.
Bunu zaten E b u b e k i r kısmında anlatacağım. Hatta şu da var: Ebubekir Z e y d ' e görev verince kendisi, yapamam;
Ömer de
bunu kabul ediyor;
benimle olur,
'ben bunu tek başıma
bu işi yürütsün' diyor ve
Ebubekir
birlikte çalışmalara başlayın, diyor. 1 8 9
Yaygın o l m a m a k l a birlikte, rivayetlerde K u r ' a n ' ı
ilk defa
Ebıı Hüzeyfe'nin kölesi Salim adındaki kişinin bir araya getirdi ği bilgisi de var. Kaynaklardaki yaygın görüş, K u r ' a n ' ı kitap haline getirme fikir ve çalışmasının, ilk defa halife Ebubekir z a m a n ı n d a baş lamış olmasıdır. K u r ' a n ' ı bilen çoğu kişinin savaşlarda öldürül meleri M ü s l ü m a n l a r ı kaygılandırmış, onu bilenler biterse ne ya pacağız diye e n d i ş e y e sevk etmiştir. Bu gerekçeyle ilk çalışma lar Ebubekir z a m a n ı n d a başlamıştır. İkinci bir çalışma da halife O s m a n zamanında yürütülmüştür. Var olan bilgilere göre Ebubekir ile O s m a n ' ı n hem çalışmaları, hem de gerekçeleri farklı. Ebubekir, K u r ' a n kaybolmasın diye onu düzensiz bir şekilde kayda geçirmeye çalışmış; O s m a n ise, Ebube1 8 8
a ) Hindi, K e n z . n o : 4 7 5 9 C c m ' u l Kur'an kısmında.
b ) S ü y u t i , İtkan, 1 / 1 3 0 - 1 8 . b ö l ü m . c ) İbn-i Kesir, F e d a i l - i K u r ' a n , s . 5 9 . d ) İbn-i S a ' d , T a b a k a t , İstihlaf-u Ö m e r k ı s m ı n d a , 3 / 1 5 7 . e ) İbn-i E b u D a v u d , Kitab-Ul M e s a h i f , s . 1 7 0 . ^ Süyuti, İtkan,
1 / 1 3 1 - 1 3 2 . K u r ' a n ' ı n bir a r a y a g e t i r i l m e s i k ı s m ı n d a .
117
kir'in hazırladığı nüshayı temel alarak yeni bir K u r ' a n ortaya çıkarmış ve kalan tüm K u r ' a n nüshalarını yakıp imha etmiştir.
190
Her ne kadar Ebubekir ve O s m a n ' ı n K u r ' a n ' l a ilgili çalışma ları üzerinde daha fazla d u r u l m u ş s a da, aslında ilk ç a l ı ş m a n ı n H z . Ali
ile
başladığı
tezi
gerçeğe
daha
yakındır.
Hz.
Ali
K u r ' a n ' ı n bir araya getirilmesi için dert yandığı, bu k o n u d a özel çalışmalar yürüttüğü ve baştan beri vahiy kâtipliği de yaptığı halde, ne Ebubekir, ne Osman z a m a n ı n d a k i çalışmalarda yer al mamıştır; daha doğrusu rakip olduğu için ona yer verilmemiştir. Şu bir gerçektir ki, ayetlerin kitap haline getirilmesiyle ilgili bu gün
milyonlarca
Müslüman'ın
ezberindeki
bilgi,
gerçeği
yansıtmıyor. G e r ç e k bunun tam tersidir. Bu ç a l ı ş m a m d a n a m a ç da bunları belgelemektir. 1 9 1 K u r ' a n ayetlerinin toplanıp bir araya getirilmesiyle ilgili bu genel bilgiyi sunduktan sonra detay kısmına geçelim; bakalım çalışmalar nasıl yürütülmüş?
a) K u r ' a n ' ı n Ebubekir Z a m a n ı n d a Kitap Haline Getirilmesi Hz. M u h a m m e d öldürülünce M ü s l ü m a n l a r kitlesel bir şekil de İslamiyet'i terk ediyorlar/ dinden çıkıyorlar. M e k k e ve Medi n e ' d e k i camilerle B a h r e y n ' d e bir cami olmak üzere yalnız üç merkezdeki camiler kalıyor. 1 9 2 Halife Ebubekir M ü s l ü m a n l a r ı bir daha toparlamak için, dinden çıkanlara karşı değişik c e p h e -
1 9 0
S ü y u t i , İtkan. 18. b ö l ü m 1 / 1 3 3 .
1 9 2
a ) İbn-i A s a k i r , Tarih-ü M c d i n c l - i D ı m a s k , cilt 3 0 / 3 1 9 .
S ü y u t i , İtkan, İbn-i D u r c y s ' l e n alıntı y a p a r a k . 1/130 v e d e v a m ı , 18. b ö l ü m .
b ) İbn-i Esir, e l - K a m i l , 2 / 2 0 5 . e ) Tabcri Tarihi, 3 / 2 2 5 . d) K a n d e h l c v i , Hayat-i Sahabe, 2 / 2 5 . e ) İbn-i K e s i r , B i d a y e - N i h a y e , 6 / 3 4 0 v e d e v a m ı . f ) T a b e r i , Tarih, 3 / 2 8 0 - 3 3 0 , B u h a r i , F e d a i l - i K u r ' a n , C e m ' u l K u r ' a n k ı s m ı n d a . K i ilk d e f a Y e m a m e s a v a ş ı n e d e n i y l e k i t a p h a l i n e g e t i r i l m e s i n e karar verilir. g ) İbn-i-il Esir, e l - K a m i l , E b u b e k i r ' i n h a l i f e l i ğ i k ı s m ı n d a .
118
lerde savaş ilan ediyor, peygamberlik iddiasında bulunanların üzerine gidiyor. M e s e l a m e ş h u r a) M ü s e y l e m e , b) Şecah binti Haris adında bir kadın, c) Yakıd isminde bir başka kadın (Suri ye'nin du),
193
Halep
tarafında
peygamberlik
iddiasında
bulunuyor
d) Lakit bin Malik Ezdî (Umman'da peygamberliğini ilan
etmişti ve zaten İslamiyet'ten ö n c e de oranın emiriydi, asıl adı Cülendi), e) Esved-i Aıısî, f) Tuleyha b. Huvcylid Esedî gibileri de kendi bölgelerinde peygamberliklerini ilan etmişlerdi. Hz. M u h a m m e d ' i n vefatından sonra kitlesel bir şekilde İslamiyet'i bırakanlar bu kez isimlerini verdiğim p e y g a m b e r adaylarından özellikle Müseyleme, Şecah ve Esvcd ile Tuleyha etrafında top lanmaya başlıyorlar, onları p e y g a m b e r olarak tanıyıp destekli yorlar. Bunlar, H z . M u h a m m e d ' i n ö l ü m ü n d e n sonra yeni ortaya atılan adaylar değildi; tersine M u h a m m e d z a m a n ı n d a da pey gamberliklerini ilan etmişlerdi ve bunlardan bazılarıyla M u h a m med arasında diyaloglar, savaşlar bile olmuştu. Ebubekir sahte peygamberlerin
üzerine giderken, en çok
kayıp M ü s e y l e m e ordusuna karşı veriliyor. Rivayetlere göre bu savaşta 21 bin insan hayatım kaybediyor. Savaş, Y e m a m e deni len yerde olduğu için adını bundan alıyor (Yemame savaşı), Hz. M u h a m m e d ' i n vefat ettiği yılda (Miladi 632) m e y d a n a geliyor. İşte bu savaşta M ü s l ü m a n l a r d a n K u r ' a n ' ı bilen birçok insan ha yata veda edince Ö m e r E b u b e k i r ' e , Kur'an 'i bilenler gitgide or talıktım
kayboluyorlar;
o yüzden
tedbir alalım,
bunu
kitap
hali
ne getiıelim, teklifini sunuyor. Rivayetlere göre bu savaşla öldü rülen ve K u r ' a n ' ı bilen M ü s l ü m a n l a r ı n sayısı 70; ancak bazı kaynaklarda bunların 500 kişi olduğu söyleniyor. 1 9 4 Bundan sonrasını, K u r ' a n ' ı bir araya getiren k o m i s y o n baş kanı Z e y d b . S a b i t ' t e n dinleyelim. Hadis e n başta B u h a r i ' d e birkaç yerde ve diğer hadis kaynaklarında anlatılıyor. 1 9 5 l y j
a) Hamevi ( 5 7 4 - 6 2 3 ) , Mucem'UI Buldan, 5/426. b) Zcbidi, 1 1 4 5 - 1 2 0 5 . c)
Tac'ül Arus, s. 2 3 6 9 . 1 9 4
İbn-i K e s i r . F e d a i l - i K u r ' a n , s. 5 3 .
1 9 5
Buhari, IVTefsir, T e v b e , b a b 2 0 , no: 4 6 7 9 . 2 ) F e d a i l - i K u r ' a n , b a b 3 , no:
4 9 8 6 . 3 ) Vahiy k â t i b i k ı s m ı n d a , b a b 4 , n o : 4 9 8 9 . 4 ) A h k â m , b a b 3 7 , n o : 7 1 9 1 . 5 ) T e v h i d , bab 2 2 , no: 7 4 2 5 .
119
"Ebubekir, Y e m a m e savaşından sonra beni yanına çağırdı. K e n d i m gidince baktım ki Ö m e r de orda. Bana şunu söyledi: Ö m e r bana gelip, h e n ü z K u r ' a n ayetlerini bilenler yaşıyorken onları kitap haline getirelim, önerisini sundu. Ben de Ö m e r ' e , Hz. M u h a m m e d ' i n yapmadığı bir işi nasıl yapalım, d e d i m . Ç ü n kü kendisi z a m a n ı n d a bunu kitap haline getirmedi. Biz yaparsak ona ters d ü ş m e z miyiz, dedim. Ö m e r , bu işte hayır vardır, dedi ve ısrar etti. S o n u n d a ben de ikna o l d u m . Ebubekir; ey Z e y d , sen g e n ç ve akıllı birisin, daha önce de Hz. M u h a m m e d ' e kâtiplik yaptın, bu işi başarırsın, K u r ' a n ayetlerini bir araya getirelim, sen de bu işin başına geç, dedi. Ben de bu teklifi kabul ettim..." diyor Zeyd b. Sabit. Bu karardan sonra halife Ebubekir, Ö m e r ve Z e y d ' e , "İkiniz cami kapısında
durun.
getirirse
diyor.
yazm"
Kim
size iki
şahitle
birlikte
ayet/ayetler
Z e y d şöyle d e v a m ediyor: " K u r ' a n ayetlerini bir araya getirme çalışmalarına başladık. O z a m a n ayetler parçalan),
'LihaC (ince k ü ç ü k taşlar),
'Rikâ' (deri-kâğıt
'Ektaf' (deve, koyun-keçi kemikleri),
parçaları-lahlalar) gibi
'Usiib' (ağaç
m a l z e m e l e r üzerine yazılıyordu. Bazı
ayetler de insanların ezberindeydi. Kimin yanında ne varsa, iki şahitle birlikte getiriyordu, biz de kabul edip yazıyorduk. Hatta H ü z e y m e b. Sabit bana Tevbe suresinin son iki ayetini g e t i r d i ,
196
ondan başka bu ayetlerin şahidi yoktu ve onu da şahitsiz olarak kabul edip ekledik (Bu kişinin getirdiği ayetler şahitsiz olarak kabul edilir. Ç ü n k ü bu özel bir kişiydi, Hz. M u h a m m e d ' l e anısı vardı. Kendisi bu adamla ilgili, herhangi bir davada şahit olursa tek başına yeterlidir demişti. İlerde zaten buna d e ğ i n e c e ğ i m . ) , böylece K u r ' a n ayetlerini kitap haline getirdik." Z e y d , konuş masını
şöyle
sürdürüyor:
kir'de kaldı.
Kendisi
kızı
Muhammed'in
ve Hz.
"Bir araya
vefat edince
verildi.
eşi Hafsa 'da kaldı."
128 ve 129. ayetler. Kenz, no: 4 7 6 6 .
120
Ömer'e
getirdiğimiz nüsha
Ebube
O da gidince
B u n l a r uzunca bir hadisin özetidir. 1 9 7 Çoğunluk Ö m e r ve Z e y d ' i n K u r ' a n ayetlerini kitap haline ge tirdiklerini söylüyorlar; tarihçi Yakubi ise, Ebubekir zamanındaki K u r ' a n çalışmalarında birçok ismin görev aldığını belirtiyor. Ak tardıkları şöyle: Yemame harbinde Müslümanların fazla kayıp ver mesi üzerine bu fikir ortaya atıldı. Ebubekir K u r ' a n ' ı kitap haline getirmek için bir komisyon oluşturdu. Bunun 25 üyesi Mekkelilerden, 50'si de Medinelilerdendi. (Tabi ki hepsi de okuryazar ve sa habeler arasında seçme insanlar.) Ebubekir bunlara görev verirken şu talimatı da veriyor: Hazırlanan K u r ' a n ' ı en son Sait b. A s ' a su nun, o kontrol etsin. Çünkü Sait, K u r ' a n Arapçasmı iyi bilen biri. O yüzden ona teslim edin, o gözden geçirsin, diyor. Sait b. As, O s m a n zamanında da K u r ' a n kitap haline getirilir ken oluşan dört kişilik komisyonda görev almış. O s m a n onun hakkında, "Zeydyazsın, Sait de kontrol etsin. Çünkü Kur'an, Sait lehçesi üzerine inmiştir" diyor. Bunu O s m a n kısmında detaylıca anlatacağım. Ancak Yakubi'nin bu bilgisi gerçeği yansıtmıyor. Çünkü Hz. Muhammed vefat ettiğinde Sait b. As henüz çocuktu, 9 yaşındaydı. Bu yaşta onun komisyona alınması m ü m k ü n olmu yor. Bunu bu başlık altında daha sonra anlatacağım. Yakubi devam ediyor: O sırada Hz. Ali'nin de hazırlamış ol duğu bir K u r ' a n nüshası vardı, onu getirdi. Kendisi K u r ' a n ' ı 7 bölüm şeklinde hazırlamıştı. Her bölüm birkaç sureden oluşu yordu. Şu an var olan K u r ' a n surelerinden birkaçını Bakara adı allında birinci bölüm (ki buna c ü z ' denir) yapmıştı. İkinci bölüm ise Al-i İınran etrafında topladığı birkaç sureden oluşuyordu. Üçüncü bölüm, Nisa suresinin adını alıyordu ve o da birkaç su reden oluşuyordu. Dördüncüsü ise, M a i d e adı altında bazı sure lerden meydana geliyordu. Beşinci b ö l ü m E n ' a m suresi adını alıyordu ve o da birkaç sureden oluşuyordu. Altıncı bölüm, A'raf 1 9 7
Buhari:
a ) Tefsir, T e v b e s u r e s i , b a b 2 0 , n o : 4 6 7 9 . b) Fedail-i Kur'an, bab 3, n o : 4 9 8 6 . c ) A h k â m , bab 37. n o : 7 1 9 1 . Ç o ğ u hadislerde H ü z e y m e b. Sabit ismi geçiyor; az da olsa Ebu H ü z e y f c Ensari i s m i g e ç i y o r . İ s i m o k a d a r ö n e m l i d e ğ i l . B u r a d a ö n e m l i o l a n o l a y d ı r .
121
adını alıyordu ve 16 sureden oluşuyordu. Yedinci ve son bölüm ise adını Enfal suresinden alıyordu ve bu da 16 sureden oluşu yordu. Kısacası, Hz. Ali'nin K u r ' a n nüshası (Tabi ki Yakubi'nin aktarımına göre) yedi cüzden oluşuyordu. Şu an var olan K u r ' a n 30 cüzdür. A m a Hz. Ali'ninkinin her c ü z ' ü yaklaşık 15-16 sureden oluşuyordu. Yakubi bunu uzun uzadıya anlatıyor. 1 9 8 Ebubekir z a m a n ı n d a k i komisyon K u r ' a n ayetlerini kitap ha line getirirken adı ne olsun diye tartışıyorlar: Kimisi adı "Sifm olsun diyor. Bu kelime büyük kitap anlamına gelir. Ancak daha önce Yahudiler Tevrat'ın bölümler ine bu adı taktıkları için bu teklif kabul edilmiyor. Her ne kadar burada Yahudi kökenli bir kelimedir, bunu K u r ' a n ' a isim y a p m a y a l ı m demişlerse de, bu nun çoğulu olan "Esl'aı" (kitaplar d e m e k ) kelimesi K u r ' a n ' d a kullanılmıştır. 1 9 9 (Kitabın sonlarına doğru ayrıca K u r ' a n ' d a işle nen bu Arapça olmayan yabancı kelimelerle ilgili özel bir bölüm açacağım; orada daha detaylı bilgiler ekleyeceğim). Kimisi de, Habeşliler kendi kutsal kitaplarına "Mushaf"diyorlar, biz d e bu ismi kullanalım deyince, bu görüş kabul ediliyor ve o günden bu yana
Kur'an'a
"Mushaf'deniliyor,
Ebubekir zamanında yapılan çalışmanın özeti bu. Osman döne mine geçmeden onun zamanında var olan K u r ' a n nüshaları hakkında da bazı bilgiler verelim. Bu farklı nüshalar, aynı zamanda halife Osman'ın yeni bir K u r ' a n çalışması başlatmasının da asıl ne denleridir. O yüzden ilkin bunlar hakkında bilgi vermek istiyorum.
b) Osman Zamanındaki Farklı Kur'an Nüshaları O zamanki farklı K u r ' a n nüshaları hakkında değişik kaynak larda yeterince bilgi var; ancak İ b n - i E b u D a v u d S i c i s t a n i bun ları güzelce toparlayıp bir araya getirmiş. Ben burada onun kayl y
° Y a k u b i Tarih-i, 2 / 1 5 2 v e d e v a m ı . A s k a l a n i , Felh-UI B a r i , B u h a r i ş e r h - i , C e -
mu'l Kur'an, no: 4 7 0 2 , hadisin açıklamasında. C u m ' a s u r e s i , a y e t 5 . S ü y u t i , İtkan, 1 2 . b ö l ü m 1 / 1 3 0 .
122
tıağını temel alarak ve aynı zamanda diğer kaynaklarla da takviye ederek o d ö n e m d e var olan değişik K u r ' a n nüshaları hakkında özet bir bilgi sunuyorum. Altı hadis kaynaklarından 'Sünen' sahibi E b u D a v u d Sicistan i ' n i n (h. 202-275) oğlu Ebubekir Abdullah b. Ebu Davud Sicistani (230-316. h), 'Kitab'ülMesailif adlı eserinde K u r ' a n ' ı n nasıl oluştuğu noktasında önemli bilgiler veriyor. Bu yazar aynı zaman da İslam camiasında kabul görmüş önemli biri. Güvenirliğiyle il gili bir-iki örnek vermek gerekirse, İ m a m Z e h e b i kendi kaynak larında 2 0 0 bunu, bir ilini deryası, hadis konusunda en otoriter kişi olarak tanımlıyor. 2 0 1 Yine ünlü tarihçi A h m e t b. Ali B a ğ d a d i 2 0 2 Sicislani hakkında, 'Takva sahibi, büyük bir hoca, o dönem için Irak 'm en büyük din adamı...' şeklinde değerlendirmede bulunu yor. Ş e m s ü d d i n İ b n - i H a l k a n o n u , 2 0 3 'Bağdat'ın en büyük hafızı, o dönem için ittifakla kabul görmüş büyük din adamı, döneminde Mısır, Şam, Horasan. Şiraz. İsfahan, Sicistan gibi diyarlarda ilim konusunda şöhret sahibi biri' olarak tanımlıyor. İşte başta bu yazar ve daha birçok İslam düşünürü, K u r ' a n ' ı n nasıl kitap haline getirildiği k o n u s u n d a çarpıcı bilgiler veriyor lar. Bunları ö z e t l e m e y e çalışalım: İ b n - i E b u D a v u d S i c i s t a n i kendi kitabında o d ö n e m için 26 ayrı K u r ' a n nüshasının isimlerini verip aradaki farklılıklarla bir 204 likte izah ediyor. 2 0 0
2
0
2 0 2
T c z k i r e l ' U I Huffaz, 2 / 7 6 7 - 7 6 8 .
T u r i h - ü Bağdat, 9 / 4 6 5 .
2 0 3
2
Siıei-i Alem, 1 3 / 2 1 8 - 2 2 1 . 1
Vefcyal-ül A'yan... 2 / 4 0 5 , no: 4 8 .
^4 Sicistan, Mesahif, c . l/J53-386'ya k a d a r ş u farklı K u r ' a n n ü s h a l a r ı n ı an
latıyor:
I ) Halil'e Ö m e r ' i n K u r ' a n n ü s h a s ı . 2 ) H z . A l i ' n i n K u r ' a n ' ı . 3 ) Ü b c y b .
Ka'b'ın. 4) Abdullah b. M e s ' u l ' u n , 5) Abdullah b. Abbas'ın. 6) Abdullah b. Zübcyr. 7 ) A b d u l l a h b . A m r . 8 ) H z . A y ş e . 9 ) H a f s a . 10) Ü m m i i S e l e m e ' n i n n ü s h a l a r ı . B u n lar s a h a b i o l a n l a r . B i r d e t a b i i n d e n ş u n l a r ı n n ü s h a l a r ı n ı v e r i y o r :
II)
U b c y d b.
U m c y r . 1 2 ) A t a b . E b i r R e b a h . 13) İ k r i m c m e v l a İbn-i A b b a s . 14) M ü c a h i t b . C c b r . 1 5 ) S a i t b . C e b i r . 16) E s v c d b . Y e z i t , 1 7 ) A l k a r n a b . K a y s . 1 8 ) M u h a m m e d b . Ebi M u s a . 19) Hitan b. Abdillah R e k a ş i . 2 0 ) Salih b. K o y s a n . 2 1 ) Talha b. Müsrif. 2 2 ) S ü l e y m a n b. Mehran/A'meş. 2 3 ) Halife O s m a n , 2 4 ) Halife Ebubekir nüshası. 2 5 ) H ü z e y f e ' n i n kölesi S a l i m , 2 6 ) Ebu Z e y d nüshası.
123
En başta Buhari'nin yazdığı gibi, O s m a n K u r ' a n ' ı kitap ha line getirirken o d ö n e m var olan tüm bu nüshaları yakıyor, yalnız kendisinin ortaya koyduğu nüshayı çoğaltarak değişik bölgelere 205 gönderiyor. O s m a n ' ı n şahsen ulaşamadığı yerler için de eyalet valilerine, 'Şayet muhalif Kur'un'hır bölgelerinizde varsa sizi yakın' diye talimat veriyor ve onlar gerekeni yapıyorlar. İbn-i Ebu Davud'un şu açıklaması önemli: N e d e n falan canın Mushafını K u r ' a n nüshası şeklinde adlandırıyoruz? Çünkü bunlar, halife O s m a n ' ı n kitap haline getirdiği K u r ' a n nüshasına uymuyordu, aralarında farklılıklar vardı. Bu yüzden böyle diyo ruz ve bunu babam Ebu Davud (Kütüb-i Sitte yazarlarından) bi ze anlatıyordu, diyor. 2 0 6 Farklı nüshalar vardı derken, acaba bu fark ne kadardı; keli me düzeyinde ufak tefek farklar mıydı, yoksa aşırı derecede bir fark mıydı insan merak ediyor. Bu konuda somut birkaç örnek sunup ondan sonra halife O s m a n ' ı n K u r ' a n çalışmalarına d e v a m edeceğim. Ayrıca "Osman'ın ortaya koyduğu nüshaya tepkiler" bölümünde bu ayrı nüshalar arasındaki farklılıklar k o n u s u n d a örnekler vereceğim.
1) İbn-i Mesut'un Kur'an Nüshasından Örnekler: İbn-i Mesut'un K u r ' a n n ü s h a s ı n d a bir kere Felak ve N a s su releri yoktu, kendisi bunları K u r ' a n ' d a n saymıyordu. O n a göre K u r ' a n sureleri 112 idi; onun yanında Nas ve Alak sureleri bir nevi dua gibiydi. Kendisi bu iki sure hakkında, "Hz. Muhammed bunları zaman zaman tiyle
okuyordu,
duadır.
Sakın
torunları
bunlar Kur'an'ı
Kur'an
Hasan sureleri
yazarken
ve Hüseyin değil;
bunları
için dua niye
ancak
güzel
birer
eklemeyin"diyor.
Bazıları, ona ait nüshanın bir kopyası K û f e ' d e vardı ve taraf tarları onu okuyordu, şeklinde bilgi veriyorlar; ancak b u n u n doğ ruluğu tartışılır. 2 0 7 Buhari, Fedail-i Kur'an, c e m ' u l K u r ' a n başlığı altında, bab 3 , no: 4 9 8 7 . İbn-i E b i D a v u d , M c s a h i f , 1/283. İbn-i K e s i r , B i d a y e - N i h a y e , 1 0 / 3 9 5 .
B u h a r i , İbn-i M e s u t ' u n Feiak v e N a s surelerini K u r ' a n ' d a n saymadığına ilişkin iki kısa hadis almış; a m a nasıl almış? H e m e n verelim: Bunları üst üste Tefsir bölümü, Felak ve Nas sureleri kısmında vermiş. Birinci hadiste Felak ve N a s surelerinin isim leri geçiyor; ancak metin çok kötü. İkinci hadiste ise daha ilginç ifadeler kullanılıyor. Z i r adındaki kişi olayı şöyle anlatıyor: Ben Übey bin K a ' b ' d a n , İbn-i M e s u t şöyle böyle diyor, ne dersin, di ye sordum. O da bana şu yanıtı verdi: Ben M u h a m m e d ' d e n sor d u m , kendisi bana, bana denildi, yanıtını verdi. Biz de Hz. Mu h a m m e d ' e denildiği gibi deriz, şeklinde bir muammadan söz ediyor. Peki, sormak lazım, böylesine b u l m a c a şeklinde aktarılan bir hadisten ne anlaşılır? B u h a r i , 'İbn-i Mesut şöyle böyle d i y o r ' şeklinde ifadeler yazıyor. Ne demişse neden direk yazmıyorsun; şöyle böyle ne de mek! Onun bu tarz açıklaması, ' b e n şeye gittim, şey yedik, şeye baktık, şey konuştuk, şey aldık...' tarzı bir anlatıma benzer. Hâl buki Buhari hicri 194'tc d o ğ m u ş , 2 5 6 ' d a vefat etmiştir. K u r ' a n nüshaları ise yaklaşık 2 asır önceki d ö n e m e ait. Demek ki Bııhari'ye kadar bu bilgiler farklı bir şekilde gelmiş; net anlaşılıyor ki kendisi bazı yerleri kesmiştir. İşin ilginç yanı, Buhari'nin aldığı bu hadis (ki Übey b. K a ' b demiş ben M u h a m m e d ' d e n sordum, o Nas ve Felak sureleri bana denildi, şeklindeki hadis), İslami kay naklarda bile kabul görmemiştir. Ç ü n k ü bu hadisi anlatan kişiler arasında A s ı m bin B e h d c l e
var;
bunu
güvensiz
biri
olarak
saymışlar. Bu Asım aynı z a m a n d a İslam aleminde K u r ' a n tecvidi konusunda m e ş h u r olan kişi. İ b n - i E b i Ş e y b e , A s k a l a n i ve da ha birçok din bilgini, bunun sicilinin temiz olmadığı konusunda bilgiler vermişlerdir. Ayrıca Buhari'nin az önceki hadisini aktaran kişiler arasında İ s m a i l b. M ü s l i m adındaki şahıs da var. Kaynak larda bunun da güvensiz biri olduğu anlatılıyor. Mesela H e y s e m i , bu hadisi aktaran kişiler arasında İsmail b. Müslim var; bu adamın aktardıkları hadisler doğru değildir, diyor. 2 0 8
2 0 8
İbn-i E b i Ş e y b e , M u s a n n a l ' , 1 0 / 6 1 , n o : 3 0 8 1 0 h a d i s i n d i p n o t u , n o : 2 ' d e .
A s k a l a n i , Tehzib-i T c h z i b 5 / 3 8 vd. H e y s e m i , " M e c m c - u Z e v a i d " t e f s i r b ö l ü m ü , N a s v e Alak sureleri k ı s m ı n d a , n o : 1 1 5 6 4 . hadis.
125
Kısacası, B u h a r i o kadar hadiste o y n a m a yapmış; ancak boş uğraş. Görüldüğü gibi onun meslektaşları bile bunu kabul etmi yorlar. Buhari neden böyle bir y ö n t e m e başvurmuş? Ç ü n k ü açık olarak deseydi ki İ b n - i M e s u t gibi önemli bir sahabi Felak ve Nas surelerini K u r ' a n ' d a n s a y m a m ı ş , o zaman kafalar karışırdı. İşte buna meydan vermemek için hadisi az önce s u n d u ğ u m gibi bulmaca şeklinde takdim etmiş. Her şeye rağmen B u h a r i ' n i n K u r ' a n ' l a ilgili İbn-i M e s u t ' u n çıkışını ve Nas ile Felak sureleri ni saymadığını kendi hadis kaynağında işlemesi bile yeterli ve an lamlıdır. İ b n - i M e s u t ' u n Nas ve Felak surelerini K u r ' a n ' d a n say madığına ilişkin geniş bir kaynak listesini aşağıya alıyorum. 2 1 1 9 B u h a r i İbn-i M e s u t ' u n K u r ' a n nüshasının farklı olduğuna ilişkin ayrıca -belki farkında olmadan- başka örnekler de veriyor. Mesela Leyi suresi hemen ilk baştaki ayet, "Büriiyiip örttüğü za man
geceye,
yemin
ederim"
açıldığı
zaman
şeklindedir.
gündüze Yani,
ve şu
erkekle an
dişiyi yaratana
elimizde
bulunan
K u r ' a n ' d a bu şekildedir. Ancak Abdullah b. Mesut bu ayeti 'Er keği
ve dişiyi yaradan' yerine;
'and olsun erkeğe
ve dişiye' şek
linde okuyordu. Buhari bu farklı okuyuşu birçok yerde yazıyor. Tabi ki bu d u r u m d a anlam değişir: Allah kendisiyle yemin edi yorsa başkadır; erkek ve dişiye y e m i n ediyorsa bambaşkadır.
w
-
a ) Buhari, T e f s i r b ö l ü m ü , N a s ve. Helak k ı s m ı m l a , n o : 4 9 7 6 v e 4 9 7 7 .
b ) İbn-i A s a k i r , Tarih-ü Meclineı-i D ı m a ş k , cilı 5 1 / 3 6 . Muhammed b. A l ı m c ı b. Davud kısmında. c ) S ü y u t i , K u r l u b i , İbn-i
Kesir, d a h a n i c e l e r i F e l a k v e N a s a ç ı k l a m a s ı n d a
almışlar. d ) A l ı m c ı b . H a ı ı b c l , M i i s n c d - i E n s a r Zirr b . H ü s e y i n k ı s m ı n d a , n o : 2 0 6 7 7 - 8 4 . e) Bezar, 5/29, no: 1586. f ) İbn-i H a c e r A s k a l a n i , Fclhü-I B a r i , N a s s u r e s i n o : 4 9 7 7 h a d i s . g ) B e y h a k i , S ü n c n - i Kübra, N a m a z b ö l ü m ü , N a s v e F e l a k b a b ı n d a , n o : 3 7 6 6 . h ) İbn-i Ebi Ş e y b e , Musanna!',
10/61, no: 3 0 8 1 0 vc sonrası.
i ) İbn-i Ş c b b e , Tarih-i M e d i n e , 3 / 1 0 1 1 . j ) H e y s e m i , M . Z e v a i d , tefsir b ö l ü m ü , N a s v c F e l a k k ı s m ı , n o : 1 1 5 6 2 - 6 4 . k ) İ m a m Ş a f i i , e l - Ü m m , 8 / 5 0 3 . H z . A l i v e A b d u l l a h b . M e s u t ' u n ihtilafları, n o : 3575. I ) S a h i h - i İbn-i H a b a n , cilt 1 0 / 2 7 4 . H u d u t , n o : 4 4 2 9 . k ) İbn-i A s a k i r , Tarih-u M e d i n e t - i D ı m a ş k , 5 1 / 3 6 . n o : 5 8 9 4 . M u h a m m e d b . A h m e t b. D a v u d b. S e y y a r b. Ebi U l a b k ı s m ı n d a .
126
t
Aslında ayetlerde işlenenlere bakılınca İbn-i Mesut'un ak tarımı daha mantıklıdır. Çünkü K u r ' a n ' d a Allah bu ayetlerde hep kendi dışındaki nesnelerle yemin içiyor, önce gece ve gündüzle yemin içiyor, daha sonra farklı bir şekilde kendini ortaya alıyor, 'erkek ve kadını yaradana yemin olsun' diyor. Bu d u r u m d a bir uyumsuzluk söz konusudur. Bir de eğer burada Allah kendisiyle yemin içiyorsa, o z a m a n ilk başta kendinden başlaması gerekliy di. Ç ü n k ü o her şeyden büyüktür, ilk sıra onun olmalıdır. İlkin gece gündüzle yemin etmesi, kendini sonraya alması bir kere kendine saygısızlıktır, K u r ' a n ' d a k i genel işleyişe de aykırıdır. 2 1 0 Çünkü mademki en büyük Allah'tır, o zaman ondan başlan malıdır. Bana göre İbn-i Mesut'un bu rivayeti, h e m tanrıya saygı bakımından, h e m de m a d e m başlan beri tanrı burada eşya ile yemin içmiş, d e m e k ki burada da gaye olan eşyadır, erkekle kadındır demek daha doğrudur. Fakat m e v c u t K u r ' a n ' d a İbn-i M e s u t ' u n dediği şekilde yazılmamıştır. Aslında İbn-i Mesut, Nas ve Felak surelerinde d e haklı görü nüyor. Çünkü bir kere bu iki surede olumlu, mantıklı ve yararlı bir mesaj yoktur. Anlamlarını da verelim. Felak suresinde, ' D e ki ben Allah'ın yarattığı şer olan şeylerden, karanlık bastığı z a m a n gecenin şerrinden, üfürükçülerin şerrinden ve haset ettiği zaman hasctçinin şerrinden sabahın yaratıcısı Rabbe/Allah'a sığınırım" deniliyor. Nas suresinde ise, ' D e ki, ben kalplere sinsice şüphe düşüren ins vc cin olan şeytanın şerrinden insanın rabbinc, mali kine (sahibine) ve ilahına sığınırım' deniliyor. Ancak sağ olsun Edison formül buldu, gece ile g ü n d ü z he men hemen aynı ve eğer gece tehlikeyse, böylece bu tehlike orladan kalkmış oldu. Nas suresinde ins ve cin olan şeytanın şerrinden söz ediliyor. Burada da, bana sığının, deniliyor. İnsanların rabbi, insanların sahibi, insanların ilahı şeklinde sıralanıyor. 2
1
0
Buhari:
a ) M c ı ı a k i b - i Ensar, A m m a r v e H ü z e y f e k ı s t ı n , b a b 2 0 , n o : 3 7 4 2 v e 3 7 4 3 . b ) M e n a k i b - i İbn-i M e s u t , B a b 2 7 , n o : 3 7 6 1 . e ) Tefsir, L e y i s u r e s i , b a b 1-2, n o : 4 9 4 3 v e 4 9 4 4 . d) İstizan, bab 3 8 , no: 6 2 7 8 .
127
İbn-i Mesut'un karşı çıktığı bu iki suredeki mesajlar işt böyle. 2 1 1 Halife O s m a n K u r ' a n ' ı kitap haline getirip diğer nüsha lan yakınca, en sert tepki gösterenlerin arasında da zaten İbnMcsut geliyor.
2) Übey b. Ka'b'ın Kur'an Nüshasındaki İki Fazla Sure: Evet; Übey'in de İbn-i Mesut gibi elindeki K u r ' a n nüshası farklıydı. H e m nüshasında farklı ayetler vardı, hem de iki sura fazladan vardı. Bunların isimleri, " H a / d " v e " H ü / " i d i . Yani ona göre K u r ' a n 114 sure değil; 116 m r c y d i . 2 1 2 Bu, en bariz, göze çarpan örnektir. İbn-i Abbas ve Ebu Musa el-Eş'ari'nin Kur'afi nüshalarında da bu iki sure vardı, onlar da bunları K u r ' a n ' d a n sayıyorlardı. 2 1 3 Übey'den birkaç örnek daha verelim: Fetih suresi 26. ayette, " İ n k â r edenler, kalplerine öfke vc bağnazlık k o y m u ş l a r " denili yor. Übey burada, 'Siz de onların (inkâr edenlerin) yaptıkları gi bi yaparsanız o z a m a n Mescid-i H a r a m bozguna u ğ r a r ' ayetini de ekliyor. Elimizdeki K u r ' a n ' d a bunlar yok. Yine A h z a b suresi altıncı
ayette,
'Muhanimed,
inananlara canlarından
da önce ge
Onun eşleri de anneleriniz.dir' deniliyor. Übey ise burada,
lir.
'Muhammed de onların/inananların babasıdır' cümlesini de ek liyor. Bu son c ü m l e , elimizdeki K u r ' a n ' d a yok. Halife Ömer, Ü b e y ' d e n bu farklı ayetleri d u y u n c a kendisiyle konuşuyor, senin bu aye'leri farklı o k u m a n doğru mu, diye! Übey, evet, diyor v 'Ben
Kur'an'la
keyfinle,
meşgul
iken
sen
çarşıda,
sokakta
ticaretinle meşguldün'diye de ekliyor,
ki gösteriyor.
214
alkışla,
Ö m e r ' e sert tep
Ö m e r hakikaten hadisle, ayetle fazla ilgilenmi
yordu; onun uğraş alanı farklıydı. O da bunu kabul ediyor.
• Müslim, misafir namazı bölümünde. 2 1 2
2
S ü y u t i , İtkan. n o : 8 4 3 - 8 4 4 , 8 4 8 v c 8 5 0 .
^ a ) Süyuti, İtkan,
1/143 v e d e v a m ı n d a .
b ) İbn-i D u r e y s ( 2 9 4 . h), Fedail-i K u r ' a n , s . 1 5 7 . H a f d v e H u l ' k ı s m ı n d a . 2
128
1
4
yan
İbn-i Asakir, T a r i h - u M e d i n c ı - i D ı m a ş k , 7 / 3 3 7 - 3 3 8 .
<
Ö m e r ' l e ilgili şu olay B u h a r i ' d e birkaç yerde ve M ü s l i m ' d e anlatılmaktadır: Bir gün Ö m e r , Ebu Musa el- E ş ' a r i ' y i bir iş için yanına çağırıyor. A d a m kapıya vardığında üç sefer çalıyor; ancak içeri girmek için o n a izin verilmeyince, herhalde müsait değildir, diyerekten geri dönüyor. O arada Ö m e r onun gelip kapı çaldığı bilgisini alıyor ve tekrar çağırıyor. A d a m gelince Ö m e r ona, 'Seni çağırmıştım,
neden gelmedin?' diye
soruyor.
Ebu
Musa, geldim,
üç s e f e r d e kapı çaldım; ancak yanıt almayınca gittim. Çünkü Hz. Muhammed'in,
Bir eve giderken
üç sefer kapı
çalın;
size izin
çıkmazsa geri dönün' şeklinde hadisi var, diyor. Ö m e r buna itiraz ediyor, senden başka bu hadisi duyan var mı, diye. Bazı insanlar gelip bu hadis için şahitlik yapınca, Ö m e r onu cezalandırmaktan vazgeçiyor. Kaynaklarda, eğer adamın böyle bir mazereti olma saydı, Ö m e r o n a ceza verecekti, şeklinde bilgi var. E b u M u s a haklı çıkınca, Ö m e r burada, meğerki gerçekten ben sokaklarda alkışla/ticaretle uğraşırken Hz. M u h a m m e d ' i n hadislerini ihmal etmişim, şeklinde ilgisizliğini ve bilgisizliğini itiraf ediyor. Hatta bir ara k o n u ş m a s ı n d a , " K i m K u r ' a n ' d a n bir şey ö ğ r e n m e k istiyorsa Ü b e y ' e gitsin, kim faraiz/verasetle ilgili bir şey ö ğ r e n m e k istiyorsa Zeyd b. S a b i t ' e gitsin, Fıkıh için ad res M u a z b. C e b e l ' d i r , mal/ekonomi k o n u s u n d a da ben uz m a n ı m " diyor.
215
Ü b e y ' i n iddiasına göre m e v c u t K u r ' a n ' d a birçok ayet yok tur/yazılmamıştır. Mesela bir gün Hz. M u h a m m e d onu yanına çağırıp kendisine, Cebrail bana vahiy getirdi ki, Allah demiş, K u r ' a n ' ı Übey için oku; gel dinle, sana okuyayım, diyor ve Beyyine suresinin ilk ayetini o k u m a y a başlıyor. Aynı surede, 'İnsa noğlu bir vadi dolusu mat istese ben de versem, ikinci vadiyi istemeye. ler
sonsuza
doldurur.
2 1 5
kadar
Onu da sürer.
bu sefer başlar
versem üçüncüyü ister ve bu istek
Ancak
Allah katında gerçek din
toprak/yani
ölüm
Hanif dinidir (Hz.
onun
gözünü
İbrahim
di-
I ) B u h a r i a ) B u y u ' , balı 9 , n o : 2 0 6 2 . b ) İ s t i z a n , bab 13, n o : 6 2 4 5 c ) İ t i s a m ,
bab 2 2 , no: 7 3 5 3 . 2) Müslim, Adab/islizaiı, bab 7. no: 2 1 5 3 . 3 ) İbn-i A s a k i r , Tarih-u M c d i n c l - i D ı m a ş k , Ü b e y k ı s m ı , n o : 5 5 8 , oîİl 7 / 3 1 0 .
129
nidir).
Bunun
batıldır.
Kim
dışında bir
olan
iyilik
müşriklik,
yaparsa
Yahudilik
mükâfatı
ve
Hıristiyanlık,
kaybolmayacaktır'
şek
linde u z u n bir ayettir. Y i n e l i y o r u m : Ü b e y ' i n sözünü ettiği bu ayetler şu an var olan K u r ' a n ' d a yoktur.216 G ö r ü l d ü ğ ü gibi nüshalar arasındaki fark çok büyük. Ü b e y ' i n K u r ' a n ' l a ilgili farklı ayetleri hakkında d a h a sonra yine bilgi ve receğim. 3) H z . M u h a m m e d ' i n Eşlerindeki K u r ' a n Nüshaları H z . M u h a m m e d ' i n eşlerinden Hafsa, Ayşe ve Ü m m ü Sclem e ' n i n K u r ' a n nüshalarında farklı ayetler vardı. M e s e l a H a f s a , A m r b. Rafi'ye kendi K u r ' a n nüshasını yazdırırken, Bakara su r e s i n d e geçen "Namazlara ve orta namaza dikkat edin"ayetinin sonunda, "İkindi namazına da dikkat edin" c ü m l e s i n i de y a z d ı r ı y o r ve ayet bu şekilde gelmiştir, diyor. Ki bu c ü m l e şu an var o l a n K u r ' a n ' d a yoktur. İ b n - i E b u D a v u d bununla ilgili üst üste d o k u z h a d i s sıralıyor. Ayrıca bu bilgi başka birçok kaynak ta da geçiyor. S ü y u t i bunu tefsirinde işlerken, en başla B u h a r i o l m a k üzere birçok hadis uzmanı ve K u r ' a n y o r u m c u s u n u n da bunu işlediğini belirtiyor. İ m a m M a l i k d e bunlardan biridir. 2 1 7 Hafsa'nın bu farklı ayeti H z . Ayşe'nin K u r ' a n nüshasında da vardı. Ayşe kendi nüshasını Ebu Yusuf adındaki kişiye yazdırırken, Hafsa gibi Bakara süresindeki ayete, "İkindi namazına da dikkat 218 edin"cümlesini yazdırıyor. Bu, en başta M ü s l i m ' d e anlatılıyor.
216 i
m a m
A h m e t b . H a n b e l , M ü s n e d - i Eıısar, Z e r b . H U b e y ş hadisleri k ı s m ı n d a ,
no: 2 0 6 9 7 - 6 8 . 2 1 " 7 a ) S ü y u t i , Dürrü-1 M e n s u r , B a k a r a s u r e s i , 2 3 8 . a y e t . b ) İbn-i E b i D a v u d , Kitabü-1 M c s a h i f , s . 3 7 1 v d . c ) Taberi Tefsiri, Bakara 2 3 8 . d ) İ m a m M a l i k , M u v a t t a , N a m a z b ö l ü m ü , b a b 8 , e i l t 1/139. a) M ü s l i m , M e s a c i t bölümü, bab 3 6 , no: 6 2 9 . b ) Kitabü-1 M e s a h i f , S i c i s t a n i , s . 3 6 4 . c ) A y r ı c a i l g i l i a y e t l e h a k k ı n d a b a ş t a İbn-i K e s i r o l m a k ü z e r e b i r ç o k m ü f e s s i r A y ş e ' n i n bu ayetini işlemişlerdir. d ) E b u D a v u d , N a m a z k ı s m ı , ikindi b ö l ü m ü , b a b 5 , n o : 4 1 0 .
130
I
A z önceki
ayet, M u h a m m e d ' i n eşlerinden Ü m m ü
Sele-
m e ' n i n K u r ' a n nüshasında d a vardı. Kendisi, azatlı kölesi Ab dullah b. Rafi'ye K u r ' a n nüshasını yazdırırken, Ayşe ve Hafsa gibi Bakara suresi 238. ayete,
"İkindi namazına da
dikkat edin"
cümlesini de yazdırıyor. 2 1 9 Görüldüğü gibi Hz. M u h a m m e d ' i n her üç eşinin de K u r ' a n nüshalarında bu c ü m l e ortak olarak yazılmıştır; ancak şu anki K u r ' a n ' d a yok. Kaldı ki bu üç kadın okuryazardı; yani boş insanlar da değildi. 4) Halife Ö m e r F a t i h a Suresini Bile Farklı O k u y o r d u . Mesela F a t i h a ' n ı n son ayetinde 'eiiezine' k e l i m e s i var. Ö m e r bunun yerine
' M e n ' kelimesini kullanıyordu. Yine bu ayette
'Gayr' kelimesi bir sefer geçiyor. Ö m e r ise bunu iki sefer oku yordu ve c e m a a t e n a m a z kıldırırken de böyle o k u y o r d u . İbn-i E b u D a v u d b u n u n l a ilgili yedi hadisi üst üste sıralıyor. 2 2 0 İşte nüshalar arasındaki fark böylece h e m fazla, h e m de her kes benimki d o ğ r u d u r deyince, halife O s m a n o l a y a el koyuyor v e yeni bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları imha ediyor. Şimdi de O s m a n ' ı n bu konuda nasıl bir çalışma yürüttüğünü anlatmaya geçelim.
c) Kur'an'ın Osman Zamanında Kitap Haline Getirilmesi Ebubekir b ö l ü m ü n d e belirtildiği gibi burada da yine B u h a r i ' d e k i bilgiyi temel alarak konuyu a n l a t m a y a ç a l ı ş a c a ğ ı m . E n e s b. M a l i k anlatıyor: ' H ü z e y f e bin Ycman halife Os m a n ' ı n yanına geldi. Kendisi o sırada Ş a m tarafında M ü s l ü m a n larla Ermeni ve Azerilere karşı yapılan savaştan yeni d ö n m ü ş t ü . Hüzeyfe bu savaş c e p h e s i n d e yetkili biri olduğu için, Müslüİbn-i Ebi D a v u d , M e s a h i f , 3 7 7 v e d e v a m ı . 2
2
0
İbn-i Ebi
Davud, Mesahif,
1/2X4 v e s o n r a s ı , n o :
1 4 3 - 1 4 9 hadisler hep
Ö m e r ' i n b u farklı o k u y u c u y l a ilgilidir.
131
manlar arasında K ı ı r ' a n ' l a ilgili yapılan tartışmaları (hem Ş a m , h e m de Irak Müslümanları arasında) iyi biliyordu. Basralılar Ebu Musa
el-Eş'ari
rivayetini.
Kuleliler
Abdullah
b.
Mesut,
Dımaşk/Şamlılar Übey b. K a ' b ve Humus halkı da M i k d a d b. E s v e d ' i n rivayetini tercih e d i y o r l a r d ı . ' 2 2 1 Bu savaşla ilgili kısa bir bilgi verip sonra devam e d e l i m : Müslümanlarla Azerbaycan-Ermenistan arasında halife Ö m e r z a m a n ı n d a bir savaş m e y d a n a gelir. İlk karşılaşmada M ü s l ü m a n lar galip gelir. Bunun sonucu olarak Azeriler, maddeleri ağır bir antlaşmayı kabul etmek zorunda kalır: M ü s l ü m a n l a r sekiz yüz bin dirhem haraç almak üzere onlarla anlaşma yaparlar. İslam ta rafını temsilen bu anlaşmayı Hüzeyfe bin Ycman onaylar. Bu olay halife Ö m e r d ö n e m i n d e hicri 22. yılında cereyan e d e r . 2 2 2 B u n d a n iki yıl sonra Azeriler-Ermenikr kendilerini toparlayınca, d a h a önce anlaştıkları parayı vermektim vazgeçerler. Bu yüzden hicri 24-25. yılında onlarla M ü s l ü m a n l a r arasında savaş yeniden başlar ve bu sefer M ü s l ü m a n l a r çok kayıp verir. 2 2 3 Hüzeyfe
Müslümanların
Kur'iin
hakkındaki
olumsuz
tartışmalarını g ö r ü n c e endişeye kapılır.
Bu yüzden O s m a n ' a ,
"Müslümanlar,
gibi
den
Kur'an
lanabileceği
Yahudi hakkında
ortak
ve
Hıristiyanlar
tedbir alalım,
bir Kur'an
olsun'
herkesin diyor.
ihtilaflara
düşme
okuyabileceği,
Halife
Osman
kul Hü-
zeyfe'nin teklifini kabul ediyor v e bu konuda bir k o m i s y o n oluş turup start veriyor. O s m a n zaten bu olup bitenlerden habersiz değildi. Her yerde Kur'an nüshaları hakkında tartışmalar vardı, her kafadan bir ses çıkıyordu. Herkes benim K u r ' a n ı m veya falancanın K u r ' a n ' ı ger çektir, kalanlar ise yanlıştır, diyordu vc bu yüzden birbirlerini kü fürle suçluyorlardı. Hatta aralarında kavgalar oluyordu. Sonuçta halife Osman duruma müdahale ediyor ve 'Nedir kimisi Zeyd b. Sabit'in K u r ' a n ' ı gerçek, bilmem Muaî b. Cebel'inki gerçek veya Übey b. K a ' b ve diğeıierinki gerçektir diyorsunuz! Hz. M u h a m -
132
2 2 1
İbn-i H a t i p , o l - F u r k a n . 3 8 .
2
2
2
T a b e r i Tarihi, 4 / 1 5 3 - 1 5 5 . Hicri 2 2 . y ı l ı olayları b ö l ü m ü n d e .
2
2
3
İbn-i C e r i r T a b e r i , Tarih, hicri 2 4 . y ı l ı olayları k ı s m ı , 4 / 2 4 6 - 4 7 .
m e d ' l e bu kadar yıl yaşadınız, bunun karşılığı bu mu olmalı?' gibi bir konuşma yapıyor ve Kur'an yazımı çalışmalarını başlatıyor
224
ve daha önce Ebubekir zamanında hazırlanan ve Ö m e r ' i n kızı Hafsa'da bulunan K u r ' a n nüshasını Hafsa'dan alıyor. O s m a n ' ı n kurduğu dört kişilik k o m i s y o n şu kişilerden oluşu yordu: Z e y d b i n S a b i t , A b d u l l a h b i n Z ü b e y r , S a i t b i n A s v e A b d u r r a h m a n b i n H a r i s b i n H i ş a m . B u dört kişinin O s m a n ta rafından K u r ' a n k o m i s y o n u n a alınmasıyla ilgili hadis en başta B u h a r i ' d e geçiyor. 2 2 5 Bunlardan Z e y d b. Sabit Medineli, geriye kalanların ise babaları Mekkeli; ancak onlar hicretten sonra Me d i n e ' d e doğmuşlardı. Hepsi gencecik insanlardı. A b d u l l a h b . Z ü b e y r M e k k e ' n i n Esed kabilesinden, Sait b i n As halife O s m a n ' ı n bağlı olduğu Emevi kabilesinden, A b d u r r a h m a n b i n H a r i s de Mahzumi kabilesindendi. Osman bu dört kişi ye görev verirken, aranızda yazım konusunda bir anlaşmazlık olursa, komisyondaki üç Kureyşli üyenin görüşüne göre karar ve rilsin; çünkü K u r ' a n Kureyş lehçesi üzerine inmiştir, diyor. A s k a l a n i , Ebu D a v u d ' u n bir rivayetine göre, Osman on iki kişiye görev verdi, şeklinde farklı bir aktarımda bulunduysa da, bu, İslami k e s i m c e pek itibar gören bir görüş değildir. Kabul edi leni, oluşan k o m i s y o n u n az ö n c e isimleri verilen dört kişiden ibaret o l m a s ı . 2 2 6 O s m a n bir de ö n e r i d e bulunuyor; y a z m a işine Zeyd baksın, onun yazısı iyi. Gramer/redaksiyon işine de Sait b. As baksın, diyor. Çalışmalar sürerken, hazırladıkları K u r ' a n ' ı n son ayetini H ü z e y m e bin Sabit getirip komisyona sunuyor. O da Ahzab suresi 23. ayeti. İ5 bittikten sonra K u r ' a n O s m a n ' a takdim ediliyor. Ken disi, iyi etliniz, güzel; ancak kitap haline getirdiğiniz K u r ' a n ' d a hatalar görüyorum; umarım zamanla Araplar bunları düzeltecek ler, diyor ve
Z Z 4
ekliyor:
Aslında kâtip
"Sakif kabilesinden,
redaktör
B u h a r i . I ) C i h a t , bab, 12, n o : 2807. 2) M c g a / i , b a b 17, n o : 4 0 4 9 U h ı ı d sa
vaşı kısmında. 3) Tefsir, A h z a b bab 3, no: 4 7 8 4 . 4) Fedail-i K u r ' a n b a ş l ı ğ ı , C e m ' u l 1 Kur'an bab 3, n o : 4 9 8 7 - 8 8 . Keıız'iil U m m a l , n o : 4 7 8 0 . 2 2 5 Buhari. Fcdaili-i Kur'an, C c m ' u l Kuran bab 2, no: 4 9 8 4 . 2 2 6 Askalani, Fethul Bari, C e m ı ı ' l K u r ' a n k ı s m ı , n o : 4 7 0 2 ' n i n ş e r h i n d e .
133
"Hüzeyl" kabilesinden
de
olsaydı
böyle yanlışlar olmazdı.
Hindi,
O s m a n ' ı n bu açıklamasıyla ilgili üst üste dört hadis aktarıyor. Os m a n ' ı n bu ifadesini içeren kaynaklar pek ç o k . 2 2 7 Burada R a g ı b I s f a h a n i ' d e n farklı bir bilgi e k l e m e k istiyo rum.
Kendisi,
ken
aslında
tur.
kurul
Bu yüzden
manlar
"Osman uzman
halife
bunları
zamanında olmadığı
Osman.
Kur'an
haline getirilir
için yazımda yanlışlar olmuş
'Umarım
düzeltecekler'
kitap
zaman
ihtiyacında
içinde Arap
bulunmuştur"
uz
diyor.
R a g ı b bu k o n u d a ayrıca özel bir başlık da a ç m ı ş . 2 2 8 İş bitince H a f s a ' d a n aldıkları nüshayı tekrar ona iade ediyorlar ve yazılan K u r ' a n ' ı birkaç nüsha şeklinde çoğaltıp değişik mer kezlere gönderiyorlar. nüsha
dışında
O arada
Halife O s m a n ,
"Hazırladığımız
kalan diğer Kur'an nüshaları yakılsın " ş e k l i n d e ta
limat veriyor. Ulaşabildiği nüshaları kentlisi imha ediyor; uzaklardakiler için de (Basra, Küfe ve Şam gibi) oradaki valilere, "Ben, hazırladığımız bölgenizde
dışındaki
tüm
varsa siz de onları
nüsha
imha
nüshaları
yaktım/imha
edin"şeklinde talimat
ettim, veriyor
ve her yetkili kendi bölgesinde muhalif olan K u r ' a n nüshalarını imha ediyor. O s m a n ' ı n Kur'an nüshalarını yakma olayı en başta B u h a r i ' d e olmak üzere birçok İslami kaynakta anlatılmaktadır. 2 2 9 Hatla Osman o nüshaları yakınca, olay önemli olduğu için mille tin zoruna gidiyor; ancak korkudan kimse bir şey diyemiyor. Za man içinde başka nedenler de buna eklenince, Müslümanların Os m a n ' a karşı olumsuz tepkileri artıyor ve nihayet onu katlediyorlar.
1
1
1
a ) B u h a r i , F e d a i l ' ü l Kur'an, Cem'ul K u r ' a n k ı s m ı n d a , b a b 3 , n o : 4987.
b) H i n d i , K e ı ı z , n o : 4782-87. c ) K a s ı n ı b . S e l a m , F e d a i l - i K u r ' a n adlı e s e r i , s . 285. 2 2 8 R a g ı b I s f a h a n ı , M u l ı a d c r a l - ü l Ü d c b a , 2/434 v d . B a ş l ı ğ ı n a d ı , " K u r ' a n ' d a ki yanlış yazını". 2 2 9 i ) B u h a r i , F e d a i l - i K u r ' a n , C c m ' ü ' l K u r ' a n k ı s m ı , b a b 4, n o : 4987.
2) H i n d i , K e n z - ü l U m m a l , n o : 4773 vc 4775. 3) B a k ı l l a n i ' n i n N ü k e t ' U I İntişar adlı y a p ı l ı , s. 363. 4 ) İbn-i K e s i r , F e d a i l i K u r ' a n , s . 7 8 . 5 ) İbn-i E b u D a v u d S i e i s l a n i , M e s a h i f , O s m a n b ö l ü m ü n d e . 6 ) İbn-i Ş e b b e , Tarih-i M e d i n e , s . 992. C e m ' u l K u r ' a n k ı s m ı n d a . 7 ) E b u Ş a m e M a k d i s i , ' e l - M ü r ş i d ' ü l - V e c i z ' adlı y a p ı t ı , s . 175.
134
İbn-i
Şebe,
"Mısırlılar
rinden,
'Neden
bunu
'Osman
Kur'an'ı
yaktığı
Osman 'ı
yapıyorsunuz?' için
biz
katletmeye gelince diye
sorulduğunda
onu
öldürmek
kendile onlar, istiyoruz'
yanılını veriyorlar" şeklinde bilgi aktarıyor. 2 3 0 Buraya kadar sunulan bilgileri, B u h a r i ' d e anlatılanları temel alarak aktardım. Tabi ki b u n u n detayları var. Mesela İ b n - i H a c e r A s k a l a n i b u hadislerin açıklama kısmında, K u r t u b i v e İ b n i K e s i r d e kendi tefsirlerinin m u k a d d i m e l e r i n d e şunları anlatıyor lar: Hüzeyfe, Müslümanlarla Azerbaycan arasında yapılan sa vaştan d ö n m ü ş t ü . Kendisi hem Suriye, h e m İrak Müslümanları arasında K u r ' a n ' ı n nüshalarıyla ilgili m e y d a n a gelen olumsuz lukları yerinde g ö r m ü ş , bunları çok iyi biliyordu. O z a m a n nerd e y s e her kesimin farklı bir K u r ' a n ' ı vardı. Öyle olmuştu ki, b a z d a n diğerlerinin K u r ' a n nüshalarına uydurmadır diyorlardı ve hatta b u n d a n dolayı birbirlerini küfürle suçluyorlardı, ara larında kavgalar bile oluyordu. Halife O s m a n da bu k o n u d a n ha berdardı. H i i z e y f e ' n i n O s m a n ' a teklifi artık bardağı taşıran son damlaydı.
Bunun
üzerine halife O s m a n bir hutbe o k u m a y a
başlıyor: Biliyorum; her biriniz K u r ' a n hakkında farklı şeyler söylüyorsunuz, bilmem İbn-i M e s u t ' u n K u r ' a n nüshası, Übey b. K a ' b ve M u a z b. C e b e l ' i n K u r ' a n nüshaları gibi farklı farklı şey ler ö n e sürüyorsunuz. O yüzden ben bir komisyon oluşturuyo rum, buna bir ç ö z ü m bulacağız, diyor ve bundan sonra çalışma ları başlatıyor.
231
Oluşturulan bu K u r ' a n nüshalarından Ş a m ,
Basra, Küfe ve Hicaz bölgelerine de gönderiyor. 2 3 2
d) K o m i s y o n Üyeleri Hakkında Bir Özet Buraya kadar anlatılanlardan n o r m a l bir m a n z a r a gözükebi lir; ancak işin içinde enteresan şeyler var, k o n u y a ilişkin çarpıcı 2
3
2 3
0
İbn-i Ş e b b e , T a r i h i M e d i n e , s . 1 1 3 6 .
* A s k a l a n i , Feth-ül Bari, Ş c r h ' ü l B u h a r i , C e m ' u l K u r ' a n , n o : 4 9 8 7 , h a d i s i n
açıklama kısmında. Kcnz, no: 4 7 8 0 - 4 7 8 3 . 2 3 2
Kenz: 4 7 6 7 .
bilgiler var. H e p söyleniyor ki, Z e y d b. Sabit başkanlığında dört kişilik bir k o m i s y o n toplanıp K u r ' a n ' ı ortaya çıkardı/veya kitap haline getirdi. A m a bu dört kişi kim, nasıl insanlardı, yaşları kaçtı, biyografileri hakkında kimse bilgi sahibi değil veya m e r a k etmemiş/herkes anlatılanlara safça inanmış. Burada dengeleri bozan bilgiler söz konusu. O yüzden komisyon üyeleri hakkında dikkate değer bazı bilgiler s u n m a k t a yarar var. 1) Zeyd b. Sabit: Bu adam aslen Medinelidir. M u h a m m e d M e d i n e ' y e hicret etti ği sırada kendisi on bir yaşında yetim bir ç o c u k . 2 3 3 Hatta hicri üçüncü yılında m e y d a n a gelen Uhud harbine küçük olduğu için katılamıyor. Demek ki Ebubekir zamanında K u r ' a n ' ı bir araya ge tirirken 20-23 yaşlarında bir delikanlı. İşin ilginç yanı, hep vurgu yapıyorum ki bu adamın babası Yahudi idi. 2 3 4 Z e h e b i ve İ b n - i S a ' d gibi tarihçilerin anlatımına göre Zeyd, evli olduğu dört hanımından 28 çocuk sahibi.235 Ö m e r halife iken bir yere gittiğin de onu M e d i n e ' d e kendi yerine vekil
bırakıyordu ( Ö m e r za
manında bu vekâlet üç sefer gerçekleşir). Osman da halifeliği dö neminde bir yere giderken Z e y d ' e vekâlet bırakıyordu. Bizanslıla ra karşı yapılan Yermuk savaşında ( M . 636) ele geçen ganimetle* rin dağılım yetkisi Z e y d ' e verilmişti. Kendisi ölürken ardından
l
i
i
a ) Kenz-iil U m m a l , n o : 3 7 1 ) 5 5 .
b) Zehebi, Siycr-i A'lcnı, Z e y d b. Sabit kısmında. 2
3
4
İbn-i Ş e b h c . T a r i h - i M e d i n e 3/ÎO08,
2
3
5
Z e h e b i , S i y e r i A l e m , Z e y d b, Sahil ı n d . n o : 83, 2/428,
Kadın ve çocukları: a ) C e m i l e binli S a ' d b i n R c b i h a n ı m ı n d a n ş u ç o c u k l a r olur: 1 ) S a i l , 2 ) H a r i c e , 3 ) S ü l e y m a n , 4 ) Y a h y a , 5 ) A m a r e , 6 ) İ s m a i l , 7 ) E s a l , 8 ) U b a d e , 9 ) İshak, 1 0 ) H a s e tte, I I ) A m r e , 1 2 ) Ü m m - ü İshak, 13) Ü m m - ü G ü l s ü m . b ) A m r e b . M u a z b . E n c s a d ı n d a k i h a n ı m ı n d a n : I ) İbrahim, 2 ) M u h a m m e d , 3 ) A. Rahman, 4) Ü m m ü Hasan. c) Ü m m ü Veled'den (savaş cariyesi) şunlar doğar: 1) Zeyd, 2) A. Rahman, 3) Ubeydullah, 4) Ümm-ü Gülsüm. d ) Y i n e b a ş k a bir Ü m m ü - 1 V e l e d ' d e n ( s a v a ş e s i r i c a r i y e ) ; I ) S a l i l , 2 ) İ m r a n , 3 ) Haris, 4 ) Sabit, 5 ) S a f i y e , 6 ) Karibe, 7 ) Ü m m - ü M u h a m m e d .
136
aşın derecede miras bıraktı. Öyle ki, varisleri ondan kalan külçe altınları paylaşmak için balta ile parçalara ayırıyorlardı. Ayrıca ka lan diğer serveti yüz bin dinarı (altın para) geçiyordu. 2 3 6 Bunlar Yermuk'a giderken savaş hakkında p r o p a g a n d a göre vi Ebu Süfyan'a verilir. Mikdad b. Esved adındaki kişi de İslam ordusu arasında dolaşarak yüksek sesle K u r ' a n ' d a n Enfal suresi ni okur. Enfal, ganimetler demektir ve bu sure içinde ganimetle rin M ü s l ü m a n l a r a helal olduğuna dair ayetler var. Bunu okumak la; kendi savaşçılarına ganimetleri, cariyeleri hatırlatıp moral vermek, onları h ü c u m k o n u s u n d a bir bakıma motive e t m e k he defleniyordu. 2 3 7 Bir keresinde halife Osman devlet malını akrabasına, dost larına dağıtırken, H a k e m ' i n oğlu Haris'e üç yüz bin dirhem verir. Bu arada Z e y d ' e de yüz bin dirhem ikramda bulunur. 2 3 8 Bunlar ta lan malıydı ve idareci istediği kişilere rahatlıkla verirdi. Halife Os man bir ara Z e y d ' i n yanında bir köleye iki bin dirhem bağış yap maya karar verince Z e y d itiraz eder, biz bir köleye bu kadar bağış yapamayız., der. Bunun üzerine O s m a n bu yardımı bine indirir. 2 3 9 Bu da Z e y d ' i n vicdanı konusunda önemli bir işaret. Burada hem Halife Ömer, h e m O s m a n ve hem de Z e y d ' l e il gili enteresan bir bilgi daha sunacağım. Bunu s u n m a d a n ö n c e , konu tam anlaşılsın diye bir ek bilgi vermek gerekiyor. Bazı ha dislerde (pek güçlü rivayetler de değil) deniliyor ki, bir savaş esi ri kadın (cariye), eğer efendisinden h a m i l e kalırsa, onun efendi si
vel'al etliğinde artık o cariye ö z g ü r kadın statüsüne tabi
olur/cariyeliği biter. İslam inancına göre n o r m a l d e eğer bir cari ye efendisinden ç o c u k d o ğ u r m a d a n efendisi ölür ve kendisi dul kalırsa, o z a m a n varisler mal gibi onu kendi aralarında pay laşırlar. Ya kendi aralarında anlaşıp birine satmak suretiyle pa-
"°
Mcs'udi,
Mliruc-ü
Zchcb,
2/343.
İbn-i K e s i r , B i d a y e - N i h a y e , Y c n n u k b ö l ü m ü . Hicri
13. yılı o l a y l a r ı , cilt
7/553. B c l a z u r i , E n s a b ü - I Eşraf, 6/166. A m m a r b . Y a s c r k ı s m ı n d a . 2 3 9 İbn-i Abdi-I B e r , İ s l i a b , Z e y d b . Sabit m d . n o : 8 4 0 . B u o l a y ı a y n ı /.aman d a İbn-i E b i Ş e y b e M u s a n n a f ' l a v c B c y h a k i d e S ü n e n ' i n d e a l m ı ş l a r d ı r .
137
rasını bölüşürler v e y a başka bir anlaşma yolunu bulurlar. Kısa cası, o h e r h a n g i bir mal gibidir. Var olan rivayete göre, normalde cariyenin hamile kalması hem efendisi için, h e m de varisler için maddi bir kayıptı. Ancak az da olsa bazılarının çocuğu yoktur; onlar çocuk ister. Bu istis n
a
i bir durum. H a m i l e kalması kayıptı diyorum. Çünkü bu durum da artık efendi onu satamazdı. Aslında bu konuda kanıt sayıla hadis de ilginç: Cariyesi Marya çocuk doğurunca Hz. M u h a m med ona özgürlük veriyor. Tabi ki bu özel bir durum/erkek çocu ğu olduğu için sevinçten yapıyor. İşte bazıları, m a d e m Hz. Mu hammed böyle y a p m ı ş biz de buna uyarız şeklinde bundan genel bir sonuç çıkarmışlar. Bazıları da bunu özel bir mesele sayıp di ğer Müslümanları bağlamadığını öne sürerek çocuk doğuran ca riyelerini yine de satıyorlardı. Mesela C a b i r , "B/z hem Hz. Mu hnmmed
zamanında,
doğuran
cariyelerimizi
yıllarında
da
devam
hem
de
Ebubekir zamanında
satardık. etti;
Hatta
ancak
bu.
daha
bizden
Ömer'in
sonra
ilk
çocuk halifelik
Ömer bunu yasak
ladı" d\yor. Anlaşılıyor ki, Ö m e r zamanında arlık cariye parasına gerek kalmamış; o yüzden kendisi bunu kaldırmıştır. C a b i r v e E b u S a i t e l - H ı d r i ' y e d a y a n a n v e e n başta B u h a r i ' d e birçok yerde ve D i y a n e t ' i n tercüme ettiği Tecrid-i Sarih'te geçen diye
şöyle bir olay biz
onlarla
var:
sevişirken
Savaş esiri kadınlar hamile kalmasın
menimizi
dışarı
akıtırdık...
rak, biz savaş esirleriyle sevişirken, diye belirtiliyor.
Açık
ola
240
İ m a m Şafii, A h m e t bin H a n b e l , N e s a i , İ b n - i M a c e , B e y h a ki ve birçok
İslam düşünürü, cariye çocuk da doğursa satılabi
lir,
fikir belirtmişler;
şeklinde
satılmasında sakınca yoktur,
de
mişlerdir. A s k a l a n i , B u h a r i ' n i n şerhi olan
Eetlui'l Bari'adlı yapılında
bunu detaylıca işlemiştir. O da ilgili yerde ekliyor, çocuk doğul
Z 4 U
a ) D i y a n e t , Tecricl-i S a r i h , n o : 1 5 9 6 , c i l t 1 0 / 2 3 7 d i r e k t v e 1 1 1 7 a ç ı k l a m a
kısmında. b) Müslim, Reda kısmı, no: 1456. c) Ebu Davud, Nikâh, no: 2 1 5 5 - 5 6 . d ) Buhari, N i k â h , A z l kısmı, n o : 4 9 1 2 v e Kader, n o : 6 2 2 9 .
138
i
M/ı cariye
özgür olur diye sağlam
bir kanıt yoktur, diyor.
Bura
da tuhaf bir kanıt s u n m a k isterim. İ k r i m e ' d e n soruyorlar, " B i r erkeğin yanında b u l u n a n cariye o erkekten çocuk doğurursa du rumu ne o l u r ? " O, " Ö z g ü r kadın statüsüne tabi o l u r " karşılığını verir. " P e k i , kanıt n e d i r ? " diye sorulunca o, " K a n ı t Nisa suresi 19. ayetidir" diyor. Ö n c e ayetin anlamını verelim: edenler,
Allah'a,
edin/onları
peygambeıe
dinleyin-dediklerini
ve yapın"
sizden
olan
deniliyor.
"Ey iman
idarecilere Adam
itaat devam
ediyor: " P e k i bu ayetin cariyelerle ne alakası v a r ? " Şöyle yanıt veriyor: "Ayette geçen 'Sizden idareciler' kavramından çıkarıyo r u m " diyor ve iddiasını şöyle açıklıyor: " M a d e m k i Ö m e r de Müslüman bir idarecidir ve kendi halifeliği d ö n e m i n d e çocuk doğuran cariye artık ö z g ü r d ü r d e m i ş , o halde bu da ayete girer." Burada d e m e k istediğim şu: Bu konuda kanıt yok. İş kalmış bu tip yorumlara. B e y h a k i , savaş esiri cariye efendisinden çocuk do ğurursa artık özgüıie.şir anlamında birçok hadis alırken, bunların hepsinin asılsız olduğunu belirtiyor. 2 4 1 Söylendiği gibi en somut kanıt, Hz. M u h a m m e d ' i n cariyesi Marya olayıdır. Burada sevinç ten eşine bir tolerans lanımışsa, bundan genel bir hüküm çıkarmak yanlıştır. O yüzden İmanı Şafii, Ahmet bin Hanbel, Nesai, İbn-i Mace, Beyhaki ve birçok İslam düşünürü, cariye efendisinden ço cuk da doğursa satılabilir demişlerdir. Bir de eğer amacı genel ol saydı, niye ta Marya olayına kadar bekledi; neden daha önce bu nu söylemedi? Bu tarihte arlık Hz. M u h a m m e d ' i n ö l ü m ü n e 1-2 yıl kalmıştı! İşte kanıt sağlam o l m a m a k l a beraber, bazı sahabeler yine m ü m k ü n derece bu rivayete uymaya çalışırdı: M a d e m Hz. M u h a m m e d , cariyesi çocuk doğurunca özgürdür, demiş, bizim de başımıza böyle bir şey gelse biz de aynısını yaparız, diyorlardı. Bakalım uymuşlar mı; uymamışlarsa ne y a p m ı ş l a r ? 2 4 2 Hem halife Ebubekir, Ömer, O s m a n ve hem de Zeyd b. Sa-
Z 4 İ
B e y h a k i , Siinen-i Kübra, ümnıehat-iil e v l a l kısmında, 1 0 cilt, no: 2 0 0 7 1 -
2 0 0 7 7 . Kurtubi tefsiri, N i s a s u r e s i , 5 9 . a y e t a ç ı k l a m a s ı n d a . 2 4 2
İbn-i R ü ş d , B i d a y e t * U l M U c t c h i d , 4 / 2 1 5 7 . A s k a l a n i , T c l h i s - ü l H a b i r . K i t a b -
ü Ü m m e h a t i ' l E v l a d , n o : 2 7 4 2 . A s k a l a n i Fcthü-I B a r i , Ş e r h - ü Sahihi-1 B u h a r i , Ki tabü-1 Itk, B a b - ü Ü m m i - 1 V e l c d , n o : 2 3 9 6 .
139
bit'in cariyeleri onlardan h a m i l e kalır; ancak çok çirkin, asılsı bahanelerle hem cariyelerini lekelemiş, hem de onları L'mmii'l Veled (çocuk sahibi cariye) olarak kabul etmemişlerdir. Zeyd bl Sabit, halife Ebubekir, Ö m e r vc O s m a n K u r ' a n çalışmalarında görev aldıkları için cariyeler k o n u s u n d a özellikle onlardan birıj iki somut örnek vermek isterim ki, kişilikleri tam bilinsin. Halife Ö m e r ' i n bir cariyesi kendisinden çocuk doğuruyor. Ta bi ki bu d u r u m d a (var olan rivayete göre) Ö m e r onu satsa iyi oli maz. ile
Ö m e r kadına,
sen
hamile
"Çocuk siyahtır bizim aileye benzemiyor.
kalınayasın
diye
hep
tedbirimi
aldım.
Bir
Dolayısıyla
bu çocuk benden değildir"diyor. Tabi ki çocuk ondan değilse, ca riyelik statüsü devam etler demektir; zaten a m a ç da bu. Burada şu] söyleniyor: Ö m e r bunu deyince, kadın da bir çobanla yattığını iti raf ediyor. Bir kere Ö m e r bu iddiayı öne sürdükten sonra elbette i kılıfını da uydurur. Bu rivayetten kasıt, Ö m e r ' i biraz olsun iddi asında haklı kılmak! Ama sonuç ne olursa olsun bu zulmün haklılık payı olamaz. Bu kadınları kendi cinsel zevki için kullan mak ve herhangi bir mal gibi salıp onlardan gelir temin e t m e y e ' çalışmak dünyada en ağır vahşet örneklerinden biridir. Kaldı ki, Ö m e r gibi biri kadına, sen başkasıyla yatmışsın diyorsa, c a r i y e ! statüsündeki kadın ne diyebilir ki? Ö m e r ' d e n beler bir ceza alma mak için, ona ancak itiraf etmek düşerdi; yoksa Ömer onu rahat bırakır mıydı? Bir de bu d u r u m d a Ö m e r ' i n eşinin başkasıyla zinaj yapma durumuyla karşı karşıya kalması söz konusu. A m a öyle anlaşılıyor ki işin bu yanı pek tınların umurunda değilmiş; cariye olduğu için bunu ayıp saymamışlar. İnsan bu olaylara bakınca, aktardıkları hadislerinden hüküm çıkarılan, onlardan şeriat prensipleri ortaya atılan çoğu hadis ra-j vilerinin kim olduklarını çıkarmaya çalışıyor: Ç o ğ u n u n babaları kimdir bilinmiyor. Bunu hakaret anlamında d e m i y o r u m . Çünkü durum o r t a d a ! Bir kere cariye değişik kişilere satılıyor, farklı in sanlarla sevişiyorlardı. Hele Ö m e r ve Z e y d b . Sabit örneğinde de görüldüğü gibi cariyelerinden çocuk doğuyor, onlar kabul etmi yorlardı. Peki, daha sonra çoğu fetva m a k a m ı n d a oturan ve dört mezhep liderlerinin kendilerinden yararlandıkları bu köle ası çocukların babaları kimdi? 140
İslami kaynaklarda, "Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer. Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Amr b. As öldükten sonra artık fetva makamı köle asıllı Müslümanlara-geçer"şeklinde bir 243 bilgi var. Hadisleri aklanın kişinin hadis sayısı bin ve üzeri ise, bu gibi ravilere "Müksirun"denir. Bunların sayıları altıdır. Onlardan bi ri de İbn-i Abbas'lır. Bu adam bir savaşta imam olup Müslü manlara n a m a z kıldırıyor. N a m a z içindeyken bir ara c e m a a t e dö nüp gülüyor ve "Ben Rum asıllı cariyemle yattım ve boy abdesfı almadan/cünup olarak önünüze geçtim"diyor. Orada yeniden toprakla abdest alıp (bu y ö n t e m e t e y e m m ü m denir) bir d a h a on lara n a m a z kıldırıyor. Hatta burada deniliyor ki, M ü s l ü m a n baskıncılar yolda giderken İbn-i Abbas, cariycsiyle sevişmek için bilerek kafilenin gerisinde kalıyor vc onunla cinsel ilişkide bulunuyor. İslam tarihinde halim-selim bilinen E b u Z e r - i Gıfari de aynı şeyleri y a p ı y o r d u . Yani bu yaygın bir âdetti, yadırganmıyordu. İşte o z a m a n cariyeler ancak erkeklerin seks aracı (özür dilerim böylesine terbiye dışı terimler kullandığım için; ancak gerçek bu) olarak kullanılıyordu. G ü n ü n birinde cin selliğe ihtiyacı olmayan/ yaşlanan kişi, bu sefer cariyesini/ cari yelerini satıp parasıyla yaşıyordu/ bunların parasıyla bugünkü ta birle emekli o l u y o r d u . 2 4 4 Cariyenin İslam sisteminde bir ç ö p kadar değeri olmadığı bir gerçek; ancak detaylarda çok ilginç şeyler de var. Gerçi ben en başta İslam'ın bu gibi konulara bakışını irdeliyorum; bunun üze rinde d u r u y o r u m ; yalnız bunlar önemli İslam temsilcileri olduk ları için bunu da deşifre etmekte yarar var. K o n u m u z o l m a m a k l a birlikle, söz cariyelerden açılmışken önemli bir not d a h a eklemek isterim. Başta Hz. M u h a m m e d ol mak üzere sahabenin en önemlileri bile ölümlerine kadar ellerin de köle/ cariye bulundurmuşlardır. Hz. M u h a m m e d hasta iken
2 4 3
Dıma.şki, Ş c z c r a ı - ü Z c l ı e b , 1/103 v e 1 3 0 . İbn-i-l C e v z i , A ' l c n ı ü - I M ü v a k -
kiin, t . I , bab-ü ' M e n s a r e ı 2
4
4
lleyhi-l fetva minc-t-Tabiin' başlığı altında.
İbn-i Ebi Ş e y b e , M u s a ı ı n a l , Taharet k ı s m ı n d a , c r - r c c ü l ü y e k u n u l i s - s e l e r i
v e m a a h ü a h l ü h i i , 1 1 5 . f a s ı l , 1/179 vd.
141
kölelerinden kırkını azat etmiştir. Peki, sorulmaz mı ki, onları ni ye daha ö n c e azat etmedin, n e d e n elinde b u l u n d u r d u n ? 2 4 5 Kaldı ki, ara sıra köle azat etmişse veya onlar hakkında güzel bir söz söylemişse de onların aleyhine kararlar da almıştır. H z . M u h a m m e d , "Şayet bir köle efendisinden kaçıyorsa kafir olur. Efendisi nin izni olmadan evleniyorsa zina sayılır. Bir köle efendisinden kaçıp kafir toplumuna sığmıyorsa katli vaciptir" gibi hadislerle hep onları kontrol allında t u t m u ş t u r . 2 4 6 Hz. M u h a m m e d ' e on yıl özel olarak hizmet eden/yaverlik ya pan E n e s b. M a l i k ö l d ü ğ ü n d e ondan azat edilmeyen köleleri vardı. Basra'da m e ş h u r olan Fıkıh âlimi İ b n - i Ş i r i n , Beysan esir lerinden olup E n e s ' i n kölesiydi. Enes onunla a n l a ş m a yapıyor, sen çalışıp bana yirmi bin dirhem verirsen seni azat ederim, di yor. A d a m bu parayı temin e d i n c e , Enes onu özgürlüğüne kavuşluruyor. Yine m e ş h u r fıkıh âlimi İ k r i m e , İbn-i Abbas'ın kölesiy di. İbn-i Abbas vefat edince oğlu onu Halit b. Yezid'e dört bin di nara (altın para) satıyor. 2 4 7 Kısacası, eğer Hz. M u h a m m e d köle azat etmişse d e , soruna köklü bir ç ö z ü m getirmemiştir. Buna B u h a r i ' d e n birkaç somut örnek verelim: A m m a r b. Yaser, 'Ben Hz. Muhaınmed'i görünce yanında iki bayan, Ebubekir ve beş tane de kölesi vardı' diyor. 2 4 8 Ayrıca E n c i ş e adında bir kölesi vardı, Hz. M u h a m m e d ' i n hanımlarına yardım e d e r d i . 2 4 9 A s h a b ' d a n Cabir anlatıyor: Bir adamın kölesi vardı, 'ben öldükten sonra özgür olsun' diye söz! vermişti. A d a m ölünce Hz. M u h a m m e d bırakmadı ki özgür ol sun. Çünkü a d a m ı n varislerine kalacak başka malı yoktu. O yüz den Hz. M u h a m m e d kabul etmedi. Bu köleyi Naim b. N u h a m
2 4 5
İbn-i-l C e v z i , Ebu-I F e r e c , el-Muntazam l'i-l Tarih, 4 / 3 3 . H . M u h a m m e d ' i n
ölümü kısmında. 2 4 (
* Süncn-i Ebu Davud, no: 2 0 7 8 ;
kısmında. Tirmizi, Nikâh, no:
Nikâh, Velisinden izinsiz e v l e n e n köle
1111-1112.
M ü ğ n i , İbn-i K ü d a m c , 7 / 4 9 . N i k â h
k ı s m ı n d a . İbn-i Ebi Ş e y b e , M u s a n n a f , N i k â h k ı s m ı n d a . N e s a i , n o : 3 9 8 7 . 2 4 v
" Dımaşki, Şezerat-ü Zeheb,
2 4
^ Buhari, M e n a k i b kısmında.
2 4 9
142
I . c i l t İkrime m d .
Buhari, Edep, no: 5 7 9 7 v c 5 8 0 9 .
adındaki kişiye sekiz yüz d i r h e m e ( g ü m ü ş para) sattı. A d a m hic ri birinci yılında öldü, diyor. ( K i m bilir belki onun patronu ona zor işler yaptırdığı için a d a m d a y a n a m a y ı p bu yüzden ö l m ü ş ola bilir.) 2 5 0 Hayber baskınında Rufaa b . Yezit adında biri Hz. Mu h a m m e d ' e M ü d i m adında bir köle hediye etmişti. Bu köle Hz. M u h a m m e d ' i n eşyalarını taşırdı. A m a H a y b e r ' d e n d a h a d ö n m e den orada katledilirdi. 2 5 1 H ü n c y n adında başka bir kölesi vardı, onu da amcası A b b a s ' a hibe eder. D a h a sonra Abbas onu azat eder. Bir de M e h r a n adında bir kölesi vardı. A d a m çok güçlüy dü: Seferlerde yorulanların yükü ne varsa ona yüklenirdi, a d a m deve gibi çekerdi. Bunun için M u h a m m e d ona 'Sefine'adını ver mişti. Sefine d e m e k , gemi demektir. Yani maşallah gemi kadar yük taşıyabiliyorsun, demek. Bu a d a m aslında M u h a m m e d ' i n eşlerinden Ü m m ü S e l e m e ' n i n kölesiydi. Ü m m ü S e l e m e ona, 'Eğer Muhammed'e
hizmet edersen
ben
kölelik statüsünü senin
üzerinden kaldırırım' diyor. A d a m n e yapsın! M e c b u r e n kabul ediyor. İşte bunun da adı ö z g ü r l ü k t ü r ! 2 5 2 Bunlar B u h a r i ' d e n birkaç örnek; yoksa onun köleleri çoktu. Burada şu söylenebilir: Efendim o günkü şartlara göre Hz. M u h a m m e d ve dolayısıyla K u r ' a n köleler hakkında -yeterli ol mamakla birlikte- bir iyileştirme getirmiş. Hayır; bu konuda hiç bir iyileşlirme yoktur. K ö l e azat e t m e k zaten daha Önce d e vardı. Burada somut bir örnek verelim. İslamiyet henüz yok iken Hz. Hatice'nin amcaoğlu H a k i m adındaki kişi yüz tane köle azat edi yor, her k o n u d a insancıl biriydi. Buna dayanarak herhalde kalkıp da adamı p e y g a m b e r ilan e t m e y i z . 2 5 3 Sağlam İslami kaynaklarda şöyle bir olay anlatılıyor: Abbasi halifesi Harun R e s i f i n hesapsız cariyeleri vardı. Bunlardan biri, güzelliğiyle çok m e ş h u r d u . H a r u n ' d a n hiç ayrılmıyordu, erkek-
2 5 0
2
2
B u h a r i , a ) ilk, n o : 2 3 9 7 . b ) Kefaret-ül E y n ı a n , n o : 6 3 3 8 .
* 1 Buhari, E y m a n . no: 6 3 2 9 . ^
2
tbn-i
Kesir,
Bidayc-Nihayc,
5/259
ve
262.
Muhammed'in
köleleri
k ı s m ı n d a . B u r a d a M u h a m m e d ' i n o n l a r c a k ö l e s i n i s a y ı y o r . İbn-i Ebi Ş e y b e , M u s a n na!', B u y u , 7 / 6 2 0 , n o : 2 3 5 3 8 . 2 5 3
Dımaşki, Şezerat-ü Zeheb, 1/ 6 0 .
143
ler yanında, her an onunlaydı. Bir gün H a r u n ' u n eline su d ö k e r J ken bir ara cariye donakalıyor, H a r u n su beklerken kadının aklı o an başka yerlerde; H a r u n ' d a n haberi yok. M e ğ e r o sırada Ha-I r ü n ' u n oğlu M e ' m u n da onların yanında ve babasının c a r i y e s i n i göz kırpmış, cariye de ona olumlu karşılık vermiş ve bu y ü z d e l l H a r u n ' u n eline su dökmeyi u n u t m u ş . Harun soruyor, ne oldu di-j ye vc zaten kendisi olup bitenler hakkında bir şeyler g ö r m ü ş . C a l riye olayı anlatınca, M e ' m u n -sözde- çok utanıyor. Harun onu kucaklayıp, bu cariyeyi seviyor m u s u n , diye soruyor. M e ' m u n evet deyince H a r u n , m a d e m seviyorsun onu al şu o d a y a girin, se-J vişin, diyor. İkisi odaya girip gerekeni yaptıktan sonra bu kez Harun oğluna, haydi bunun üzerine bir de bir şiir söyle, d i y o i j M e ' m u n bu olup bitenler üzerine dört mısralık bir şiir okuyor. İl gili kaynaklarda onun bu şiiri de geçiyor. Üstelik bu olayı a n k j l tan kişi hakkında Z e h e b i ve A s k a l a n i gibi ö n e m l i İslam d ü ş ü l nürleri çok olumlu raporlar vermişler, çok âlim, dürüst, Kur'afil hafızı biri o l d u ğ u n u ifade etmişlerdir. 2 5 4 Konuyla ilgisi nedeniyle burada başka bir örnek verelim: E b u S a i d e l - H u d r i anlatıyor: Biz Hz. M u h a n ı m e d ' l e beraber j Beni Muslalik baskınına gitmiştik. Arapların en güzel kadınlarını j ele geçirdik. Çoktan cinsel ilişki yaşamadığımız için çok aşın isti yorduk. Kendi aramızda, bunlarla sevişelim; ancak hamile k a i l masallar diye önleyici tedbir alalım, yine en iyisi Hz. M u h a m m e d aramızda iken ondan soralım dedik. Biz sorunca şu yanıtı verdjB 'Onlarla cinsellik yaşayıp da hamile kalmamaları için tedbir al manızda bir sakınca-günah yoktur. Bir de eğer kaderde bir insanın dünyaya gelmesi varsa, siz ne kadar tedbir alırsanız alın o ÇOCUM yine dünyaya gelir.' Bu hadis en başta B u h a r i ' d c birkaç yerde geçiyor. 2 5 5
2 5 4
Cafer b. A h m e t E s - S i r a c - ü l Karî, M e s a r i u İ U ş ş a k , 1/240, ' M e r m i n v e ba
b a s ı n ı n c a r i y e s i ' b a ş l ı ğ ı altında. 2
^ a ) B u h a r i , 1 ) B u y u ' , B e y ' ı ı R a k i k k ı s m ı n d a , n o : 2 1 1 6 . 2 ) Itk, b a b ü m e n mel
l e k e . . . n o : 2 4 0 4 . 3 ) M e g a z i , B e n i M u s t a l i k b ö l ü m ü , n o : 3 9 0 7 . 4 ) Kader, n o : 6 2 2 9 . b ) M ü s l i m , N i k â h , bab-ü hükmi-1 a z l , n o : 1 4 3 8 .
144
Burada halife Ö m e r ' l e ilgi bir ek bilgi daha vermekte yarar var. Kendisi bir gün bir kuyunun y a n ı n d a n geçerken bakıyor ki bir cariye ile bir erkek kuyudan su içiyorlar. Soruyor (yakışıksız bir tabir kullanıyor), bu cariye bu adamın mı, diye. Evet yanıtım alınca, senden h a m i l e kalınca çocuğa bakacaksın ha haberin ola, diyor. Bellidir ki, kadın güzelmiş, Ö m e r ona göz d i k m i ş : Adamı korkutmuş ki vazgeçsin, onu k e n d i n e alsın, ancak b a ş a r a m a m ı ş . Kendisi cariyesinden olan çocuğu kabul etmiyor; diğer yandan da başkası için böyle konuşuyor. Okuyucu şimdi merak ediyor! Acaba bu bilgiler nerden sağ lanmış diye. Biliyorum; bunlar çirkin şeylerdir. Ancak kanıtlar güçlü. Bunlar, önemli İslam düşünürlerinin kaynaklarında işlen miştir. Zaten her c ü m l e y l e ilgili kaynakları dipnot olarak ekliyo rum. Mesela Hanefi mezhebinin kurmaylarından S e r a h s i gibi, yine Hanbeli mezhebinin m e ş h u r âlimlerinden İ b n - i K ü d a m e gibi, A b d u r r e z z a k vc daha birçoğu bu örnekleri kaynaklarında işlemiş, herhangi bir s a v u n m a da y a p m a m ı ş l a r d ı r . 2 5 6 Ö m e r ' l e ilgili benzer bir örnek d a h a verelim: Miladi 63()'da Mekke'nin fethinden sonra aynı yıl Havazin/Hüneyn savaşı yaşanıyor. Konu, V a k ı d i ' n i n (h. 207) kay nağında daha detaylı anlatılmış; diğer kaynaklarda ise dağınık an latıldığı için Vakıdi'deki bilgileri temel alarak özetliyorum: Bu sa vaşta Müslümanların asker sayısı 12 bin, karşı tarafın ise 20 bin ci varı. Ele geçen cariye-köle sayısı 6 bin, 24 bin deve, 40 bin koyunkeçi ve 4 bin ukiyye gümüş (bugünkü ölçeğe göre yaklaşık 2 ton). Kaynaklarda geçiyor ki, bu esir kız ve kadınlar, Hazair denilen yerlerde toplanıp gölgeliğe alınırlar. "HaZa.it, Hazire'nin çoğulu olup kaçmamak için hayvanların içine alındığı çeperli yer" de 257 mektir. E b u S ü f y a n o sırada yeni teslim olmuş, o da bunlara bakıyor. Bir ara Hz. M u h a m m e d ' e , "Sen bugün dünyanın en zen-
a) S e r a h s i , M c b s u t , 17/99. b ) İbn-i K ü d a m e , M ü ğ n i , c i l t 1 4 / 5 8 3 . c ) A b d u r r e z z a k , M t u s a n n a f . n o : 12536, cill 7 / 1 3 6 . A y r ı c a b a z ı k a y n a k l a r ı n d i p n o t l a r ı n d a İ m a n ı Ş a f i i Ü m ı n ' d e , İbn-i E b i Ş e y b e M u s a n n a f ' t a , Belazuri Eıısab-ül E ş r a f l a v e B e y h a k i d e Süncıı-i K ü b r a ' d a b u olayı aldıklarını y a z m ı ş l a r . 2
5
7
V a k ı d i . 3/943. D i p n o t : 3 .
145
ginisin maşallah!"deyince M u h a m m e d gülüyor. Ebu Süfyan he men istemeye başlıyor, bundan b a n a ver, diyor. M u h a m m e d Bilal'e, "Bu gümüşten kırk ukiyye, ayrıca develerden de yüz deve Ebu Süfyan 'a v e r " diyor. Bu arada Ebu Süfyan iki oğlu Yezit ve Muaviye için de istiyor. Hz. M u h a m m e d ' i n talimatıyla onlara da yüzer deve ve kırkar ukiyye g ü m ü ş veriliyor. M u h a m m e d dağıtıma başlıyor. Kişinin ağırlığına göre dağıtıyor. Yani ileri gelenlere yü zer deve, fakir-fukaraya daha az veriyor. Hatta bu duruma, cesaret edip itiraz edenler bile oluyor. Hakim b. Hizam önemli bir isim; fazla isteyince Hz. M u h a m m e d üç yüz deve veriyor; ancak sözle riyle de onu dolaylı olarak eleştirince, H a k i m almak istemiyor. So nunda o da yüz deveyi kabul ediyor. Abbas b. Mirdas'a ise çok az sayıda verince, adam bunun üzerine M u h a m m e d hakkında eleşti rel bir şiir yazıyor. Sonunda Hz. M u h a m m e d onu susturmak için kendisine de yüz deve veriyor. Zül I Iuveysera Temimi adındaki ki şi bu duruma karşı çıkıyor, "Ey Muhammed seni adalete davet ederim"diyor. Adamın biri de, "Bu dağıtımda Allah rızası yok tur" diyor. Nihayetinde kimse paysız kalmıyor. Asker olmayan normal vatandaşlara ya dört deve ya da kırk koyun dağıtılıyor. M e k k e ' n i n fethinden sonra Havazin/Hüneyn baskınında ele geçirilip Hz. M u h a m m e d laralindan Müslümanlara dağıtılan de velerle ilgili geniş bir listeyi aşağıya alıyorum. Ele geçen mal ile ilgili sayı konusunda birçok kaynak aynı şey leri yazıyor. 2 5 8 Tabi ki askerlere daha fazla veriliyor. Mal dağılımı yapıldıktan sonra sıra ele geçirilen savaş esiri kız ve kadınlara ge liyor. Hz. M u h a m m e d , Büsr b. Süfyan Huzai adındaki kişiyi Mek-
Vakitli, 3 / 9 4 5 v e s o n r a s ı : I ) 3 0 0 d e v e v e 1 2 0 u k i y y e g ü m ü ş E b u S ü f y a n v e o ğ u l l a r ı M u a v i y e ile Ye/.id'c. 2 ) H a k i m b , H i z a m ' a 1 0 0 d e v e . 3 ) N a d r b . H a r i s ' e 1 0 0 d e v e . 4) Ü s e y i d b. H a r i s e ' y c 100 d e v e . 5) A'la b. C a r i y e ' y e 50 d e v e . 6) M a h reme b. N e v f e l ' e 5 0 . 7) Haris b. H i ş a m ' a 100 d e v e . S) Sail b. Yer'hu'a 50 d e v e . 9) S a f v a ı ı b . Ü m e y y c ' y c 1 0 0 d e v e . 1 0 ) K a y s b . A d i y y e ' y e 1 0 0 d e v e . 11) O s m a n b . Veh e b ' e 5 0 d e v e . 12) S ü h e y i l b . A m r ' c 1 0 0 d e v e . 13) H u v e y l ı b b . A b d i l u z z a ' y a 1 0 0 d e v e . 14) H i ş a m b . Ö m e r ' e 5 0 d e v e . 1 5 ) A k ' r ' a b . H a b i s ' e 1 0 0 d e v e . 16) U y c y n c b . B e d r ' e 1 0 0 d e v e . 17) M a l i k b . Avl " a 1 0 0 d e v e . l 8 ) A b b a s b . M i r d a s ' a 1 0 0 d e v e . Bu ağır toplara bu kadar verdikten sonra sıra diğerlerine ve g ü m ü ş d a ğ ı t ı m ı n a g e lir. A y r ı c a , İbn-i K e s i r , B i d a y e - N i h a y c 7 / 8 2 - 8 7 T a i f d ö n ü ş ü b a ş l ı ğ ı a l ı m d a . İbn-i-I C e v z i , e l - M ü n a h a b - ü fi-1 Tarih, 3 c i l t , M e k k e ' n i n fethi b a ğ l a m ı n d a . Tarih-i E b i ' l F e d a , H a s a r ' t ı T a i f k ı s m ı n d a , 2 . cilt. İbn-i H i ş a ı , . , S i y e r , H a v a z i n k ı s m ı n d a .
146
k e ' y e gönderiyor, kadınlar için
bir şeyler al da giydirelim, diyor.
O kadınlar sanki suçlu, korku içinde toplandıkları yerde bekleşiyorlar. Hz. M u h a m m e d onları yandaşlarına dağıtmaya başlıyor. Tabi ki önce kurmaylarından, cennet müjdesini verdiği kişilerden başlıyor. Önce Abdurrahman bin Avf'a veriyor ve o da cariyesiyle cinsel ilişki yaşıyor. (Bu
konuyu kitaplarda işlendiği için
yazıyorum; yoksa benim görüşüm falan değil. Bunları yazarken zaten tüylerim diken oluyor.) Hz. M u h a m m e d , damadı Ali'ye de, Rayte binti Hilal b. Heyyan adında bir cariye veriyor. Ancak an latıldığına göre Ali diğer sahabe gibi hemen alelacele onunla iliş kiye girmiyor. Halife O s m a n ' a Z e y n e p binti Heyyan adında bir ca riye veriyor. O s m a n onunla cinsel ilişki yaşıyor; ancak kadın ona karşı çıkıyor, olumsuz tepki gösteriyor, onu sevmiyor. Hz. Mu h a m m e d Ö m e r ' e de veriyor; ancak Ö m e r cariyesini oğluna hibe ediyor.
Oğlu da M e k k e ' y e dayılarının yanına gönderiyor ki,
hazırlık yapsınlar, uygun bir z a m a n d a yanına alsın. K o n u m u z farklı; ancak faydalı bir bilgi olduğunu sanırını. O yüzden halife Ö m e r ' i n bu oğluyla ilgili birkaç c ü m l e e k l e m e k is terim. Bu a d a m g e n e l d e r a m a z a n ayında iftarını 1-2 cariyeyle cinsel ilişkide b u l u n m a k suretiyle açardı. Herhalde babası Ö m e r onun bu d u r u m u n u göz ö n ü n e alarak kendi payına düşeni de ona hibe etmek istemiştir. Halta İbn-i Ö m e r bir gün seferin birinden d ö n ü n c e , sabahleyin kalktığında 11 h a n ı m l a (cariyeler dahil tabi ki) o gece yattığını söylüyor. Kendisi, Hz. M u h a m m e d hariç; dünyada benim k a d a r cinsellikte güçlü olan biri yoktur, diyor. İ m a m M a l i k Muvatta adlı kitabının Nikâh kısmında şöyle bir hadis aktarıyor: Halife Ö m e r bir cariyesini oğluna hibe ederken, onunla yatmayacaksın, çünkü ben onunla yatımı, diyor. A b d u r r e z z a k da Ö m e r ' l e ilgili birkaç hadis aktarıyor. İçerik şu: Bir gün Ö m e r alıcı gözüyle bir cariyenin elbiselerini indirip bakıyor. Daha sonra oğullarından biri ona, baba bana hibe et, de yince Ömer, sana helal değil, diyor. Ç ü n k ü Ö m e r o n u n avret ma hallini g ö r m ü ş , o yüzden sana helal değildir, d i y o r .
259
•"9 İ m a m M a l i k , M u v a t t a N i k â h k ı s m ı , n o : 1 1 4 6 . A . R e z z a k , M u s a n n a ! ' , 6 / 2 8 0 . no: 10839-40.
147
Daha ilginç örnekler de var. H z . M u h a m m e d d ö n e m i n d e ca riyeleri pazara götürüp salana
"Nehhas" adı veriliyordu.
260
Bir
gün bunlar p a z a r d a bir cariyeye bakarken, hatta sağa sola çevi rirken halife Ö m e r ' i n oğlu oradan geçiyor. H e m e n c a r i y e y e ya naşıp onu y o k l a m a y a başlıyor, bunun sahibi nerde, diyor. Zaten* bu adam bir cariye almak istediğinde kalçaları ve bacaklarını yoklardı. Bazen elbiselerini kaldırıp direkt kalçalarına bakar, ca riyeye d o k u n m a k l a sorun yoktur, elerdi. Ha bir cariyeye dokun mak, ha bir duvara; fark etmez, diyordu. İbn-i E b i Ş e y b e (h, 262) -ki aynı z a m a n d a meşhur hadis âlimi B u h a r i ' n i n hoca larından- İbn-i Ö m e r ' i n az önceki ahlakıyla ilgili dört hadis almış ve satılık cariyeye bakmak için ayrıca özel bir b ö l ü m de açmıştır. Yine hadis âlimlerinden A. R e z z a k kitabında bu konu da özel bir bölüm açmış, halife Ö m e r ' i n oğlunun cariyeleri yok laması k o n u s u n d a çok çirkin hadisler almış. Cariyenin tenasül organı dışında her yerine bakıyordu; hatla elleriyle oraya da do kunuyordu diye birçok hadis var. A b d u r r e z z a k (h. 211) da, İbni Ö m e r ' i n cariye hakkında,
"Ha benim yanımda bir duvara do
kunmak ha bir cariyeye, fark ezmez " s ö z ü n ü alır. Halife Ö m e r ' i n bu oğlu ayrıca diğer müşteriler için de uzmanlık yapar, kadını m u a y e n e eder, ona göre 'iarar verir, fiyat biçerdi. Bu gibi hadis leri B e y h a k i de almış, o da buna özel bir bölüm açmış. Son yılların popüler İslam düşünürü E l b a n i , bu hadisleri değerlendi rirken, bu hadislerin sahih/doğru olduğu y ö n ü n d e görüş bildir miştir. Kaldı ki zaten bu konuda Hz. M u h a m m e d ' i n sahili hadis lerinde; ancak
2
6
"Bir cariye
avret yeri
0
alınırken
müşteri onun
/jan'e"deniliyor.
her yerine
bakabilir;
261
İbn-i Ebi Ş c y b c , Mıısannal', b u y u v e a k d i y c . bab, 2 9 . e i l l 7 / 1 8 5 , n o : 2 0 4 9 2 .
tlipııolla. 2 6 1
a ) Abdurrezzak. Musanna!', 7/285, no:
13198-13209.
b ) İbn-i Ebi Ş e y b e , M u s a n n a ! ' . B ü y u b ö l ü m ü n d e , n o : 2 0 4 9 2 - 2 0 4 9 9 , b a b 2 9 , eill. 7 / 1 8 5 vd. e) Elbani, İgva-ül Galil, 6 / 2 0 1 , no: 1 7 9 2 . d ) B e y h a k i , S ü n e n - i Kübra, B u y u b ö l ü m ü n d e , 5 / 5 3 7 , b a b 6 9 , h a d i s n o : 1 0 7 8 9 10790.
148
İşte böylesine bir A b d u l l a h b. Ö m e r , Ebu H ü r e y r e ' d e n son ra en çok hadis alan ve bugünkü İslam alemi hadislerinden çıkan hükümlerle yönetilen bir kişilik. 2 6 2 K o n u m u z İbn-i Ö m e r değil; ancak babası kendi payına düşen cariyesini ona hibe edince, konuyu biraz açtım. Tekrar ganimet lerin dağıtımına geçelim: Mekke fethinden sonra Hüneyn/Havazin harbinde ele geçirilen kadın ve kızlardan yine cennetle müjdelediği Talha b. Ubeydullah ve Ebu Ubeydc b. Cerrah'a birer cariye veriyor, onlar da cariyeleriyle cinsellik yaşıyorlar. Kadınlardan S a ' d b. Ebi Vakkas ve Zü beyr b. Avam'a da veriyor. 2 6 3 Tabi ki bunlar M u h a m m e d ' d e n cen net müjdesini alan seçme kadro; ayrıca bunlar dışında diğer Müs lümanlara da esir kadınları dağıtıyor. İşle kadınların (ki çoğu ev liydi, çoluk-çocukları vardı), bu durumuna bazı Müslümanlar olumlu bakmıyorlar. Ya vicdanları kabul etmiyordu veya evli ve eşleri de müşrik olduğundandı. Bunlar nasıl bize helal olur gibi düşünceler yüzünden olumsuz bir hava oluşunca Hz. M u h a m m e d bunu duyuyor. Bunun üzerine Nisa suresi 24. ayeti indiriliyor. Özeti şu: "Savuş esiri olarak aldığını/, cariyeler hariç, evli kadınlarda .size haramdır"diyor. Bu ayetin bu olay sırasında ve bu tartışmalar üzerine indiğine ilişkin tefsirlerde ilgili ayet açıkla masında ve hadis kaynaklarında geniş bilgiler var. 2 6 4 Daha sonra esirler arasından Hz. M u h a m m e d ' e müracaat edenler oluyor: Senin halaların, teyzelerin, sütkardeşin Ş e y m a ve daha birçok akraban var bu tutsaklar arasında, dolayısıyla sen den bunların serbest bırakılmasını dileriz, diyorlar. Bunun üzeri-
l
°
l
2(
>3 V a k ı d i , 9 4 4 v d . İbn-i 1 l i s a n ı , S i y e r , 5 8 1 v e s o n r a s ı . İbn-i K e s i r , B i d a y c , H z .
A . M e l i k b , Habib, Kilab'ü Edeb-i N i s a , s . 178. no: 6 7 .
M u h a m m e d ' i n T a i f ' t e n d ö n ü ş k ı s m ı n d a . M u v a t t a , 2 / 6 1 7 . Prof. İ b r a h i m C a n a n Kütüb-i S i t t e .
16/53.
264 İbn-i K e s i r , B i d a y e - N i h a y e , 7 / 4 9 hicri 8 . y ı l ı o l a y l a r ı k ı s m ı n d a . B u r a d a ayrıca bunun M ü s l i m , A h m e t b . Hanbel M ü s n c d - i , N e s a i , Tirmizi, Ebu D a v u d gibi h a d i s k a y n a k l a r ı n d a d a g e ç t i ğ i n i y a z ı y o r . N i s a b u r i , E s b a b - i N ü z u l v c S ü y u t i , Diirrii-1 M e n s u r , i l g i l i a y e t k ı s m ı n d a . ( N i s a , 2 4 ) T e c r i d - i S a r i h , D i y a n e t ter. n o : 1117 açıklamasında. Müslim, Rcda bölümü, no:
1456. Ebu Davud. Nikâh, Bab-ün fi
v a t ' i S o b a y a , n o : 2 1 5 5 . T i r m i z i , Tefsir, N i s a , 2 4 , n o : 3 0 1 7 . N e s a i , N i k â h , n o : 3 3 3 3 .
149
ne H z . M u h a m m e d M ü s l ü m a n l a r a sesleniyor, bunları serbest bırakalım, diyor. Ancak, herkes kendi cariyesini serbest bırak m a k zorundadır, demiyor. Zaten çoğu kişi artık onlarla cinsel ilişki yaşamış oluyor. Kısmen teklifine uyuyor, kısmen de u y m u yorlar. Bu arada sütkardeşi Ş e y m a ' y a da epey eşya veriyor. Üç köle, bir cariye, koyun-keçi gibi. 2 6 5 İ b n - i E s i r Ebu Vecze'den aktarıyor: Havazin/Hüneyn harbin de O s m a n ' ı n eline bir cariye geçmişti; ancak cariye amcasının oğluyla evliydi. Cariyeler geri verilince o da eşine gitti. G ü n ü n birinde O s m a n o n u n l a çarşıda karşılaşınca kendisine bir şeyler verdi. Çünkü O s m a n ' l a onun anısı vardı. O s m a n yanında eşini de görünce sordu: Yazıklar olsun! Eşin bu mu ki sen o z a m a n be ni kabul etmedin, bunu tercih ettin? Kadın, evet; esimdir ve am c a m ı n oğludur, seviyorum, yanıtını verdi. 2 6 6 K u r ' a n ' ı bir araya getiren komisyon başkanı Z e y d ' i n olayına gelince; aynen Ö m e r gibi bir savaş kadını ondan h a m i l e kalıyor. Tabi ki bu d u r u m d a , eğer var olan rivayete uyarsa onun için bir kayıp. D e m i n de belirttim ki, bu kadınları istedikleri kadar kul lanır,
bıktıkları
zaman
veya
yerine
daha
güzelini,
gencini
aldıkları z a m a n onu pazara g ö t ü r ü p satarlardı. Hamilelikle bu imkân kısıtlanıyordu. O yüzden Zeyd de Ö m e r gibi ç o c u ğ u n kendisinden olmadığını iddia e d i y o r ve şöyle bir b a h a n e uyduru yor: Ben seninle sevişirken, hamile k a l m a m a n için tedbirimi alıyordum
diyor ve
kadına,
"Ümmülveled" denilen
(efendisin
den çocuk sahibi olma) statüsünü vermiyor, bunu kabul etmiyor. Z e y d ' l e ilgili oğlu Harice farklı bir olay anlatıyor: Z e y d ' i n İranlı bir cariyesi vardı. H a m i l e kalmasın diye Zeyd tedbir alıyordu. B u n a rağmen h a m i l e kaldı. Zeyd bunu kabul etmedi, ç o c u k be nim değildir, dedi ve kadına zina cezası uyguladı, çocuğu da azat etti, diyor. Tabi ki k a d ı n a zina cezası uygulasa, cariyelik yine de vam eder. Zaten olay bu. Ancak burada farklı bir anlatını da var. Z e y d k a d ı n d a n soruyor, çocuk k i m d e n , diye. Kadın da, senden dir, diyor. B u n a karşı Zeyd ona,
"Sen yalan konuşuyorsun. Ben
İbn-i S e y y i d - i N a s , U y u n - ü l E s e r , 2 / 2 6 0 - 6 2 . H ü n e y n k ı s m ı n d a . İbn-i Esir, Z e y n e p b . H u n n a s m d .
150
senden
çocuk
rum"karşılığını
istemiyorum;
ancak
seni
metres
olarak
kullanıyo
veriyor.
Şu ilginç durum da söz konusu: Şayet cariyesi g ü n ü n birinde tek başına dışarı çıksa ve z a m a n içinde efendisinden hamile kal sa, efendi bu statüyü ona vermeyi kabul etmek istemediği takdir de, dışarı çıkmış, başkasıyla sevişmiş olabilir diyerek kadının ca riyeliğini sürdürebilir hükmü var fıkıh kaynaklarında. 2 6 7 Bunları, en başta Hanefi mezhebinden S e r a h s i , Hanbeli mezhebinden İ b n - i K u d a m e , hatta İ m a m Şafi, B e y h a k i ve A s k a l a n i gibi şah siyetler aktarıyorlar. 2 6 8 Kaldı ki, Ö m e r ' l e Z e y d ' i n ne yaptıklarını ancak İslami kaynaklardan öğreniriz; bunların hayat hikâyeleri de K u r ' a n ' d a anlatılacak değildir. Bir kere savaş esirlerine bu m u a m e l e y i reva g ö r m e k bir in sanlık suçu. Ö b ü r yandan, kabul etsek ki bu çocuklar Zeyd ve Ö m e r ' d e n değildi; buna r a ğ m e n en başta Zeyd, halife Ebubekir ve Ö m e r bu kadınların doğurdukları çocukları kabul e t m e m e k l e Hz. M u h a m m e d ' i n de prensiplerini çiğnemiş oluyorlardı. Konuya ilişkin B u h a r i ' n i n birkaç yerinde anlatılan çarpıcı bir örnek verelim: S a ' d b. Ebi Vakkas'ın ağabeyi Utbe'nin bir cariyesi vardı. Gü nün birinde onu M u h a m m e d ' i n kayınpederi (Sevde'nin babası) Z e m ' a ' y a satıyor ve kadın bu son alıcının evinde çocuk doğuru yor. Bu arada Utbe, kardeşi S a ' d ' a vasiyette bulunuyor, kadın ben den hamile, doğum yapınca çocuğu yanınıza alın, diyor. Tabi ki cariyeyi satın alanın evinde d o ğ u m yaptığı için, o da vermek iste miyor, evimizde dünyaya geldiği için artık bizimdir, diyor. Mek ke'nin fetih günlerinde bir ara S a ' d ' l a birlikte Z e m ' a ' n ı n oğlu
z o /
a) A. R e z z a k , Musannaf, T a l a k konusunda, n o : 12528, c i l ı 7/132 vd.
b ) S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , Ş u r a s u r e s i , 51. a y e t a ç ı k l a m a s ı n d a . C i l ı 13/180. 2 6 8
a) Serahsi,
Mchsul,
17/99
b) İbn-i K u d a m e , M u ğ n i , 14/583, K i l a b ' ü Ü m m c h a t i - I e v l a d , l'aslun i z a v a l i e r'racülü e m m e ı c h ü .
c ) A . R e z z a k , M u s a n n a f , 12531, 12532 v c 12536, cilt 7/136. d) A s k a l a n i , Telhis-ül Habir, R c d a k i t a b ı n d a n h e m e n ö n c e , bab-til isti':ra, n o : 1652. B u r a d a a y r ı c a Ş a f i i ' n i n d e Ümm adlı y a p ı t ı n d a B e y h a k i ' n i n d e b u n u i ş l e d i k l e rini k a y d e d i y o r .
151
Abd, çocuk kime düşer, diye olayı ç ö z m e k için Hz. M u h a m m e d ' i n yanına varıyorlar. Abd, babamın evinde d o ğ u m yaptığı için bize düşer, diyor. S a ' d b. Ebivakkas da, ağabeyimin vasiyeti var, çocuk onundur, diyor. M u h a m m e d şu kararı veriyor: Çocuk kimden olur sa olsun, en son cariye kimin mülkünde/evinde doğurursa çocuk son alıcınındır. Dolayısıyla çocuk Z e m ' a ' n ı n d ı r , diyor ve kendi kaynına teslim ediyor. Bu arada Hz. M u h a m m e d kendi eşi Sevd e ' y e de şu enteresan açıklamayı yapıyor: "Her ne kadar bu ka rarla çocuk senin kardeşin saydıyorsa da, sen yine de kendini ona karşı ört.
Çünkü çocuk yüzde yüz öbür adama
(Utbe b. As'a) ben
ziyor. " Bu hadis B u h a r i ' d c birçok yerde geçiyor. 2 6 9 Kısacası, Hz. M u h a m m e d ' e göre, cariyenin doğurduğu çocuk aslında kimden olursa olsun, çocuk d o ğ d u ğ u zaman hangi efen dinin yanındaysa onda kalmalı. Buna göre cariye herhangi bir mal
gibi
olduğundan,
karnındaki
çocuk
da
onunla
birlikle
satılmış sayılır. Dolayısıyla az önceki s o m u t örneği de bu kural la birlikte göz ö n ü n e alırsak, hem halife Ömer, hem de Z e y d ' i n yaptıkları aslında İ s l a m ' a aykırıdır. Çünkü ne olursa olsun, ço cuk onların evinde dünyaya gelmiştir. E b u b e k i r ' l e ilgili de bir örnek verelim. Çünkü insan z a n n e d e r ki o halim-selim biriymiş bu konularda; ancak tahmin edildiği gibi değil. Kaldı ki o n d a n örnek vermekten kastım, K u r ' a n ' l a il gili bir çalışma yürüttüğü için azıcık onun hakkında da bu konu larda bilgi e d i n m e k yararlı olur diye d ü ş ü n ü y o r u m . Ebubekir, bir gün bir cariye satın alıyor veya birileri ona hibe ediyor. Kadıncağız ona; haberin olsun, ben daha önce yanında b u l u n d u ğ u m efendimden h a m i l e y i m , diyor. B u n u n üzerine Ebu bekir d u r u m u H z . M u h a m m e d ' e anlatıyor ve sonunda kadından vazgeçiyor.
Bu
konuda
hadisler
Abdurrezzak'ın
Musan
naf m&d çok. S ü y u t i de kendi tefsirinde buna yer vermiştir. 2 7 0 " ™ a ) Buhari birçok y e r d e a l m ı ş : 2218.
1) B ü y u , bab 3, no: 2 0 5 3 ve bab 100, no:
1 ) H u s u m a t , b a b 2 , n o : 2 4 2 1 . 3 ) İlk, b a b 8 , n o : 2 5 3 3 . 4 ) V a s i y e t , b a b 4 , n o :
2 7 4 5 . 5 ) M e g a z i , bab 5 3 , no: 4 3 0 3 . 6)Feraiz, bab 18, no: 6 7 4 9 v c bab 2 8 , no: 6 7 6 5 . 7 ) H u d u t , bab 2 3 , n o : 6 8 1 7 . b) Müslim, Reda, no: 1457. 2 7 0
152
A . Rezzak, Mcsannal', no:
12527 ve
12528.
Halife O s m a n ' d a n da bir örnek verelim: Bir defasında Abdul lah b. A m r adında biri O s m a n ' a bir cariye hibe ediyor. Meğerki sa hibine ücret verilmeden kadın birilerinin eline geçmiş, tabi ki bu durumda çalıntı-gasp söz konusu. O s m a n bunu duyunca eski eşi ondan ayrılmıyor, o l m a z diyor. Abdullah b. Amr gidip sahibine durumu anlatınca, adam hakkından vazgeçiyor, ondan sonra Os man onu kabul ediyor. Tabi ki adamın ne kadar kendi isteğiyle vazgeçtiği tartışma konusu. Çünkü O s m a n halife ve adama teklif yapılıyor ki, cariyeni ona ver. Bu d u r u m d a yapılacak hiçbir şey yok: Ancak adama evet demek düşer. Bunu hem A s k a l a n i İmam Malik'in
Muvatta adlı
kitabının şerhi olan
"Tcnvirii-1 lîavalik'\e
anlatıyor, hem de el-Baci, Muvatta'nın bir başka şerhi olan "Mİinfe/a-f "adlı yapıtında açıklıyor. Ayrıca Prof. İ b r a h i m C a n a n ' ı n ter c ü m e ettiği "Kütüb-i Sitte"de bu olay anlatılıyor. Elbette İ m a m M a l i k de " M u v a t l n " a d l ı yapıtında bunu işlemiştir. 2 7 1 Benzer olaylar o z a m a n çok yaygındı. Mesela m e ş h u r hadis ravilerinden İ b n - i A b b a s ' ı n cariyesi hamile kalınca, ben ' a z / ' yaptım, yani cariyenin hamile k a l m a m a s ı için tedbirimi aldım. Dolayısıyla çocuk benden değildir, diyor ve kabul e t m i y o r . 2 7 2 Z e y d ' i n oğlu H a r i c e anlatıyor: Halife Ö m e r bazen seferden d ö n ü n c e Z e y d ' e bir bahçe bağışlardı, yani kıymetli bir ikramda bulunurdu, diyor. Bunu Zeyd de söylüyor: G e n e l d e Ö m e r sefer den döndü mü bana bahçe gibi kıymetli bir ikramda b u l u n u r d u , diyor. Verecek tabi ki! Çünkü talan çoktu, her yerden mal geli yordu. Hatta halife Ö m e r Hz. M u h a m m e d ' i n her bir h a n ı m ı n a on bin dirhem m a a ş verirken Hz. Ayşe'ye iki bin de (toplam 12 bin) fazla veriyordu. Bir seferinde Süheyl b. Amr, Haris b. H i ş a m ve İkrime b. Ebu Cehil Ö m e r ' e gidince, her birine beş y ü z bin para ve bir at bağışlıyor. 2 7 3 Zaten Ömer, Z e y d ' e kadılık görevini vermiş, ayrıca o n a ma aş da bağlamıştı. Ö m e r halifeyken ona öylesine ö n e m veriyordu
2 7 1
Prof. İ b r a h i m C a n a n , Kütüb-i S i t l e , 1 6 / 5 3 . M ü v a t a 2 / 6 1 7 .
2
A . Rezzak, Musannaf, no: 1 2 5 3 4 .
7
2 7
2
^ Hindi, Kenz-ül U m m a l , no: 1 1 6 7 7 v e 3 7 7 7 5 . İ m a m Müzi, Tehzib-i Kemal,
Haris b. Hişam, no:
1 0 5 0 , cilt 5 / 3 0 0 .
153
ki, bir a r a k e n d i yerine vekil bırakıp Şam tarafına gidince, Ş a m ' dan Z e y d ' e b i r m e k t u p gönderiyor. O zaman âdetti, halife ismi hep ö n c e y a z ı l ı r d ı . Yani Ö m e r ' d e n Z e y d ' e şeklinde olması gere kirken, Z e y d ' e verdiği ö n e m d e n dolayı onu ö n e alıyor ve "Zeyd b.
Sabit'e İşte
Ömer'den" şeklinde
hem
Ömer,
hem
yazıyor.
de
Osman
Zeyd'e bu
ayrıcalığı
tanıdıkları i ç i n , g ü n ü n birinde M ü s l ü m a n l a r O s m a n ' ı katletmeye geldiğinde yardım
Zeyd,
"Ey
edin" deyince;
ayrıcalık
tanıyıp
hurma
Ensar (Medineli Müslümanlar),
Osman'a
orada bulunan Sehil b. Hüneyf, bahçelerinden
verince
tabi
ki
"Sana
böyle ko-
diyor.274
nıışıırsım"
K u r ' a n ' ı h a z ı r l a y a n k o m i s y o n üyeleri hakkında bilgi verme ye b a ş l a r k e n Z e y d üzerinde biraz fazla d u r d u m , hatla bu arada başka ş a h ı s l a r l a ilgili enteresan bilgiler de işleme fırsatı oldu. Amaç, o k u r l a r bilsin ki bu s e ç m e sahabi denilen kişiler aslında çok
farklı
insanlardı.
Zeyd
komisyon
başkanı
olduğu
için
sanırım o n u n hakkında bu kadar bilgi vermek isabetli oldu; o yüzden uzattım. Z e y d ' l e ilgili şu ortaya çıktı ki, hem yaşı küçük, olgun biri d e ğ i l ; h e m de daha sonra açıklayacağım gibi Yahudi asıllı; ü s t e l i k de verdiğim örneklerden de anlaşıldığı gibi sicili pek t e m i z o l m a y a n biri ve bunlara rağmen, K u r ' a n ' ı y a z m a k için k o m i s y o n b a ş k a n ı seçiliyor. 2) S a i t b i n As: Bu a d a m halife O s m a n ' ı n soyundan/Emevi biri. Babası, çoğu rivayetlere g ö r e halife Ö m e r tarafından Bedir harbinde katledili yor. Bir a r a halife Ö m e r Sait'e, katlettiğimiz dayımdır;
için din
senden
"Baban As bin Hişam't Bedir'de
özür dilemem.
için öldürdük"diyor.275
Hz.
Senin
babansa
benim
de
M u h a m m e d vefat etti
ğinde S a i t h e n ü z d o k u z yaşındaydı. Tabi ki çocuk olduğu için Hz.
2 7 4
İ b n - i Ş e b b e , Tarih-i M e d i n e , 2 / 6 9 3 . Z e h e b - i , Siret-i A ' l e m , 2 / 4 2 8 , n o : 8 5 .
Z e y d b . S a b i t k ı s m ı n d a . Tarih-i H a l i f e , h i c r i 2 3 . y ı l ı o l a y l a r ı b ö l ü m ü n d e . B e l a z u r i , Ensab, 6 / 1 9 7 . 2 7
154
^ Vahidi, E s b a b - ı Nüzul, M ü c a d e l e suresi, son ayet.
M u h a m m e d ' d e n direkt aldığı hadisler yok; ancak daha sonra di ğer sahabeden aktardığı ikinci elden hadisler var. O n u n Hz. Muh a m m e d ' l e sohbeti olmamıştır. Bu yaşta zaten ne sohbeti olsun ki! Halife O s m a n ' ı n damadı olan m e ş h u r M e r v a n ' ı n kız kardeşiy le evliydi. O s m a n onu Kııfe valiliğine tayin ediyor. Muaviye za manında da Medine valiliğine atanıyor. K u r ' a n Arapçasını çok iyi bilen biri. Hatta Askalani, "Arapçası çok iyi olduğu için halife Osman onu Kur'an komisyonuna almış" diyor. Zeyd, Ebubekir zamanında K u r ' a n ' ı toplarken, Sait b. As henüz 10-11 yaşlarında bir ç o c u k t u . 2 7 6 Kimi İslam tarihçileri, bu adam E b u b e k i r za manında K u r ' a n ' ı yazan k o m i s y o n d a görev almıştı, diyorlar. Artık bu yaşta k o m i s y o n d a hangi işler yapmış merak k o n u s u !
3) Abdullah bin Zübeyr b. Avam: Bu kişi, aynı z a m a n d a halife E b u b e k i r ' i n torunuydu. Annesi Esma, E b u b e k i r ' i n kızıydı. M e d i n e ' y e yapılan m e ş h u r hicret sırasında annesi ona hamileydi. H z . M u h a m m e d vefat edince o sekiz yaşındaydı. O n u n da Sait gibi Anıpçası d ü z g ü n d ü . Ebu Süfyan'ın oğlu Yezit'ten sonra kendisi halife seçildi; d a h a sonra m e ş h u r Haccac onu çarmıha gerip feci bir şekilde katletti. Buha ri ondan altı, Müslim iki hadis almış; bir hadis de h e r iki hadis kaynağında müşterek işlenmiştir. İbn-il Cevzi, Buhari ve Müs l i m ' d e geçen ravileri yazarken, Sait b. As ve A b d u r r a h m a n b. Haris'in isimlerine yer vermiyor. Hele komisyon başkanı Zeyd b. Sabit'in Buhari ve Müslim'de geçen toplam hadis sayısı on dur. Beş tane müşterek işlenmiş, bir tanesini Buhari yalnız almış, dört hadisi de yalnız Müslim işlemiştir. 2 7 7 H e m K u r ' a n komisyo nu başkanı, h e m Hz. M u h a m m e d ' i n kâtibi hem de aktardıkları hadisler de bu kadar az. Tuhaf değil mi?
2 7 6
a ) Askalani, İsabe, Sait b . A s kısmında, n o : 3 2 7 0 .
b) İmam Müzi, Tehzib-i Kemal, Sait b. As md. 10/173, no: 2 2 9 9 . c) Belazuri, Ensab. 6 / 1 7 3 . 2
7
7
M ü z i , Tehzib-i K e m a l , Abdullah b . Z ü b e y r kısmında, no: 3 2 6 9 / 10. cilt.
İbn-il C e v z i , T e l k i h . 3 9 2 - 3 9 5 .
155
4) Abdurrahman b. Haris b. Hişam: Bu adam halife O s m a n ' ı n kızı M e r y e m ' l e evliydi. Genel kanı, Hz. M u h a m m e d zamanında bu varmış; ancak çocuk yaştaymış. Bu, tabiilerden sayılır. Vakıdi gibi bazıları, Hz. M u h a m m e d öldü ğünde kendisi 10 yanlarındaydı diyorlarsa da, bu görüş pek kabul görmemiştir. Genel kanı, onun daha da küçük yaşta olduğu yö-i nünde. Hz. M u h a m n ı e d ' i görmüş; ancak yaşı küçük olduğu için ondan direkt hadis almamıştır. Zengin biriydi, öldüğünde şahsına ait 15 evi vardı. Bellidir ki O s m a n ' ı n damadı olduğu için o da Os m a n ' ı n diğer yakınları gibi köşeyi dönenler arasında. Bu kişi, aynı zamanda meşhur Ebu Cehl'in yeğeniydi. Babası Haris ile Ebu Ce hil kardeşti. A b d u r r a h m a n ' ı n babası muhaliflerdendi/ Müslüman değildi. Ancak Mekke fethedilince 'Kılıç İslamı'nı kabul eder. Babası Hz. Ali'nin kız kardeşi Ü m m ü Mani'nin evine sığınır, ri-a cacı ol, M u h a m m e d beni öldürmesin, der. Sonunda Hz. M u h a m med kadının ricasını kabul eder ve ayrıca önemli biri olduğu için, Havazin harbinde ele geçirdiği ganimetlerden ona da (Haris b. Hiş a m ' a ) yüz deve bağışta bulunur. 2 7 8 Şunu yinelemekte yarar var: Baştan beri ta M e k k e ' d e n itiba ren Hz. Muhammed'le birlikte olan birçok kıdemli sahabe, okur yazar, K u r ' a n ' ı bilen kişiler varken, O s m a n ' ı n kalkıp komisyonu bu çocuklardan, çoğu da akrabası olan kişilerden oluşturmuş ol ması ve hele Sünni kaynaklarda da geçtiğine göre Yahudi asıllı Zeyd b. Sabit'i komisyon başkanı yapması ne kadar sağlıklıdır di ye düşünmek lazım. Üstelik Zeyd, kendisine tanıdığı imkânlar dan dolayı O s m a n ' ı hep destekliyor. Bir ara her taraftan insanlar gelip O s m a n ' ı katletmek isterken, Hz. Ali araya giriyor ve onları susturuyor. A m a d a h a sonra halife O s m a n ' ı n bir mektubu ortaya çıkınca, artık kimse muhalifleri durduramıyor. Bunları, başka bir kaynağımda detaylıca a n l a t t ı m . 2 7 9 İkinci baskında Zeyd b. Sabit
2
' ° T i r m i z i , Ş c r h - i Tııhl'ctü-I A h v c z i . n o : 3 5 6 6 , D e a v a t k ı s m ı n d a . İ s l i a b , n o :
1 3 9 7 . Askalani. İsabe, Abdurrahman b. Haris md. İmam Müzi. Tehzib-i K e m a l , no: 3 7 8 8 - c i l t 17, Ü s d ' U I G a b e , A b d u r r a h m a n b . H a r i s k ı s m ı n d a . 2 7 9
156
T ü m Yönleriyle Hz. M u h a m m e d ' i n Ölümü, O s m a n kısmında.
Hz. Ali'ye gidiyor, tekrar devreye gir, bunları sustur diyor. Hatta insanlar, eğer Ali girişimde bulunursa bunlar duracak diyorlardı. Ali, benim ne kimseye zararım var, ne de ilgilenirim, diyor. Z e y d O s m a n ' a d ö n ü n c e Ali'nin bu anlattıklarını ona iletiyor. Burada Z e y d ' i n Ali hakkında net şekilde bir dedikodusu söz konusu. Son olarak, k o m i s y o n üyelerinden Abdullah b. Z ü b e y r ' i n de özel K u r ' a n nüshası vardı. Artık o yaşla nüshayı kimden öğren miş, bu da ayrı bir k o n u . 2 8 0
e) K u r ' a n ' ı İyi Bilenler K o m i s y o n a Alınmıyor K u r ' a n ' ı n kitap haline getirilmesi konusunda onu en çok bilen kişilerin durumu da önemli. Açık bir ifadeyle, K u r ' a n ' ı en çok ta kip eden, ilgilenen kişiler o zaman komisyona alınmadı. Bunlar; Ü b e y b . K a ' b , M u a z b . C e b e l , A b d u l l a h b . M e s u t , S a l i m gibi şahsiyetler. 2 8 1 İbn-i Mesut'la ilgili daha önce kısa bazı bilgiler ver dim. İ b n - i M e s u t , ben M u h a m m e d ' d e n yetmiş küsur sure alırken Zeyd henüz kâfir bir babadan doğmamıştı, diyordu. Bir ara toplum huzurunda, ben herhangi bir ayetin nerede, ne zaman, niçin indi ğini herkesten daha iyi bilirim; bunu derken de, hepinizden daha iyiyim demek istemiyorum; ancak bu konuyu iyi biliyorum, diyor. Bunu aktaran kişi şunu da ekliyor: İbn-i Mesut bu açıklamayı ya parken hiç kimse itiraz etmedi/onu onayladı, diyor. 2 8 2 Bu dört kişiden S a l i m ve İ b n - i M e s u t M e k k e ' d e n beri Muh a m m e d ' l e beraberdiler; M u a z ile Ü b e y Medineliydi, ancak M e d i n e ' d e Hz. M u h a n ı m e d ' l e beraber olmuşlardı. A m a bunlar dan hiçbiri k o m i s y o n a alınmadı.
2
8
0
2 8 1
İbn-i Ebi D a v u d , M e s a h i f , 1/284 v e 3 5 9 . Buhari:
a) Fedail-i A s h a b , bab 2 6 , no: 3 7 5 8 . s a l i m kısmında. b) Abdullah b. M e s u t kısmında, bab 2 7 , no: 3 7 6 0 . c ) M c n a k i b - i E n s a r , M u a z b . C e b e l b ö l ü m ü , b a b 14, n o : 3 8 0 6 . d ) M e n a k i b - i E n s a r Ü b e y b . K a ' b k ı s m ı n d a , b a b 16, n o : 3 8 0 8 . 2 8 2
Buhari, Fedal-i Kur'an, bab 8 , n o : 5 0 0 0 .
157
Bir diğer hadiste, K u r ' a n ' ı Medinelilerden dört kişinin bildi ği ve bunların da Z e y d b. Sabit, Übey b. K a ' b , M u a z b. C e b e l ile Ebu Zeyd olduğu, anlatılıyor.
283
Komisyon başkanı Zeyd b. Sabit her ne kadar ç o c u k ve M e dineli de olsa onun hakkında hadisler var ki M u h a m m e d ' e kâtip lik yapmış; ancak kalan üç üye Abdullah b. Zübeyr, Sait b. As ve] Abdurrahman b. Haris hakkında Hz. M u h a m m e d ' i n hiçbir hadi si yok. Ç ü n k ü bunlar M u h a m m e d zamanında daha ç o c u k m u ş .
f) Ebubekir'le Osman'ın Mushafları Arasındaki Fark Yaygın olan görüşe göre Ebubekir, K u r ' a n ortadan kaybol masın diye onu gayri nizami bir şekilde kayıt altına almış, onun zamanında K u r ' a n yedi Arap lehçesine göre hazırlanmıştır. Os-j man z a m a n ı n d a ise tek lehçeye indirgenmiş, bir de her sure artık kendi yerine, nizami
bir şekilde yazılmıştır. 2 8 4
İler
ikisinin
hazırladıkları Mushaf'lar aynıdır deniliyor; ancak bu doğru değil dir. Tabi ki bu iddia, ancak bir yakıştırmadır. Zaten her fırsatta bunu kanıtlarıyla anlatacağım. Kaynaklarda, nu
"Halil'e
Ömer Kur'an
bitirmeden öldürüldü"şeklinde
ayetlerini
bilgiler var,
loplarken,
bu
Bu d a h a ö n c e de
belirtildi. B u n a göre, demek ki O s m a n zamanına kadar hazır, ta-J marnlanmış bir nüsha henüz yoktu. O s m a n ' ı n ortaya koyduğu K u r ' a n , E b u b e k i r ' i n hazırlayıp kitap haline getirdiği ve son ola rak da Ö m e r ' i n kızı Hafsa'da olan K u r ' a n nüshasının aynısı olsaydı, o zaman O s m a n , iki şahitle ruz"
birlikte
demezdi.
takdim
"Ey ahali; kimde Kur'an ayetleri varsa etsin,
biz ayetleri kitap haline getiriyo
285
- ° i B u h a r i , M c n a k i b - i Ensar. Z e y d b . S a h i l b ö l ü m ü , b a b 17, n o ; 3 8 1 0 . S i i y ı ı i i , e l - İtkan 1 8 . b ö l ü m , 1/130 v c d e v a m ı n d a , a ) İbn-i A s a k i r , Tarihi M e d i n e t - i D ı m a ş k , H ü z e y f e k ı s m ı n d a , 1 6 / 3 6 5 . b) Hindi, Kenz... no: 4 7 5 9 . c ) İbn-i Ebi D a v u d , E l - M c s a h i f , 1 / 1 7 1 - n o : 3 3 .
158
Anlaşılan şudur: Şu an var olan K u r ' a n , z a m a n içinde uzun çalışmalar ve aşamalar sonucu bu hale gelmiştir. Ö m e r ' l e ilgili az önceki açıklama, zamanında şekline
parçalar
halinde
getirilmemiştir.
yazılmış;
Osman
ise
286
"Aslında Kur'an Ebubekir
ancak
bunu
düzenli
düzenli
bir
haline
kitap
getirmiş
tir" iddiasını yalanlıyor. Bu k o n u d a farklı ve güçlü kanıtlar da var ve en başta B u h a r i ' d e geçen şu olay var: Z e y d , biz Kur'an 'ı Osman
zamanında
me b.
Sabit )e bulduk;
şahitliğini
iki
yazarken
kişinin
son
bu
ayeti
(Ahzab
Hüzeyme ki, Hz.
şahitliği
değerinde
kabul
suresi 23)
Hüzey-
Muhammed'in onun ettiği kişidir,
şek
linde açıklama yapıyor. Eğer d a h a ö n c e söz tam olarak yazılıp H a f s a ' y a teslim edilen nüshanın aynısı olsaydı, o z a m a n sağdan soldan
ayetler b u l m a y a ,
toplamaya
gerek
kalmazdı.
Hazır
K u r ' a n var iken h e m e n nüshaları çoğaltılır, dağıtılırdı. Üstelik Z e y d ' i n az önceki açıklamaları birkaç yerde B u h a r i ' d e geçmek ledir. 2 8 7 D e m e k ki öne sürülen, her ikisinin nüshaları aynıydı, id diası gerçeği yansıtmıyor, bu tez yanlıştır. Bir diğer önemli nokta da, eğer her gelen K u r ' a n y a z m a s a y d ı , yani E b u b e k i r ' l e O s m a n ' ı n nüshaları aynı olsaydı, o zaman M e r v a n , z a m a n içinde H a f s a ' d a k i nüshayı alıp y a k m a z d ı . Bu çok önemli bir saptamadır. H a f s a ' n ı n nüshası şöyle dursun; aslında halife O s m a n ' ı n hazırlamış olduğu K u r ' a n nüshası da bugün m ü z e l e r d e bulunmalıydı; a m a maalesef yok. O s m a n kendi z a m a n ı n d a yepyeni bir çalışma yürütüyor. Aynı Zeyd, Ebubekir zamanında yazarken de, son
iki
ayetini
Ebu
Hüzeyme
el-Ensari'nin
"Biz Tevbe suresinin yanında
bulduk"di
yordu. Acaba bu sonların sonu g e l m e z m i ! Çoğu yerlerde ayeti,
2 8 6
a)Tabakat,
3/157.
b ) İbn-i Ş e b b e , Tarih-i M e d i n e , C e m ' u l K u r ' a n b ö l ü m ü , s . 7 0 5 . c ) B e l a z u r i , E b u b e k i r vefat e d i n c e K u r ' a n kitap haline g e l m e m i ş t i . 3 / 3 2 2 v c 3 / 4 0 7 . d ) K a s ı n ı b . S e k i m , F e d a i l - i K u r ' a n , 1/317. 2 8 7
Buhari:
a ) C i h a d , bab
12, n o : 2 8 0 7 .
b) Megazi, Uhud kısmında, bab 2 2 , no: 4 0 4 9 . c ) Tefsir, A h z a b 2 3 . a y e t . n o : 4 7 8 4 . d) Fedail-i Kur'an, Ccnı'UI Kur'an başlığı allında, n o . 4 9 8 7 ve 4 9 8 8 .
Hüzeyme b. Snbit'te bulduk, şeklindedir; az da olsa E b u H ü z e y 288 me e l - E n s a r i ' n i n de ismi geçiyor. Bu isimler o k a d a r önemli değil; bunlar üzerinde d u r m u y o r u m . Ö n e m l i olan olaydır. Halife E b u b e k i r z a m a n ı n d a bir a r a y a getirilen K u r ' a n çalışmalarını sadece Zeyd b. Sabit ve halife Ö m e r yürütmüşler dir. Tabi ki o z a m a n Zeyd 22-23 yaşlarında d e n e y i m s i z bir ço cuk. Dolayısıyla Ö m e r ' e karşı o bir hiçti. Burada denilebilir ki Zeyd bir nevi m e m u r gibi Ö m e r ' e ancak kâtiplik yapmıştır. De mek oluyor ki, Ebubekir z a m a n ı n d a bir araya getirilen K u r ' a n ' ı Ö m e r tek başına hazırlamıştır. Daha ö n c e de ifade edildi ki bazıları, K u r ' a n ' ı ilk kitap haline getiren Ö m e r ' i n kendisidir, derler. İster kendisi yalnız olsun, ister Ebubekir z a m a n ı n d a Z e y d ' l e birlikle bir araya getirmiş olsun; sonuç aynıdır: Ç ü n k ü Ebubekir z a m a n ı n d a hazırlandığı iddia edilen K u r ' a n ' ı n baş ko ordinatörü yine Ö m e r ' i n kendisidir: Hem K u r ' a n ' ı bir araya ge tirelim diye kendisi E b u b e k i r ' e teklif sunuyor, hem de bizzat Z e y d ' l e beraber bu çalışmada görev alıyor. O s m a n z a m a n ı n d a ise durum daha farklıdır. Yaygın olan görüşe göre 4 kişiden (ki yukarıda isimleri detaylıca verildi), kimi rivayetlere göre onlar ca kişiden oluşturulan bir komisyon K u r ' a n ' ı hazırlamış. Bugün kü tabirle adeta bir kurucu meclis tarafından hazırlatılmıştır. Ebubekir. K u r ' a n ortadan kaybolmasın diye ayetlerini rasigele, gayri nizami bir şekilde kaydetmiş, bir bakıma kurtarmış de niliyor. Bu a m a ç , zaten en başta B u h a r i ' d e geçen ilgili hadiste ifade ediliyor. 2 8 9 O s m a n z a m a n ı n d a ise K u r ' a n ' ı n farklı nüsha ları vardı. Her nüsha sahibi ve ona bağlı kişiler, ille de benimki gerçek Kur'ıın'dır; başkâlarıninki ise sahtedir, diyorlardı. Ö y l e bir a ş a m a y a gelinmişti ki, her n ü s h a mensubu diğerlerine kâfir diyordu ve halta bunlar arasında z a m a n zaman kavgalar oluyor du. Bunu h e p tekrarlıyorum. E b u b e k i r ' i n K u r ' a n ' ı bir araya ge tirme nedeni en başta B u h a r i ' d e belirtildiği gibi, O s m a n ' ı n ne deni de yine en başta B u h a r i ' d e anlatılıyor. 2 9 0
2 8 8
B u h a r i . F c d a i l - i K u r ' a n , C e m ' u l K u r ' a n , n o : 4 9 8 7 - 4 9 H S v c T e s i r Ah/.ab,
no: 4 5 0 6 v e A h k â m , no: 6 7 6 8 : Kâtibin g ü v e n i l i r o l m a s ı konusunda. 2 8 9
Buhari, Fedail-i Kur'an, bab 3 , n o : 4 9 8 6 .
2 9 0 Buhari. Fedail-i Kur'an, bab 3, no: 4 9 8 7 .
160
Her iki nüshanın aynı olmadığına ilişkin bir diğer çarpıcı kanıt da şu: Halife O s m a n ' ı n hazırladığı K u r ' a n , Ebubekir zamanında hazırlanıp da Hafsa'ya teslim edilenin aynısı olsaydı, o zaman O s m a n niye kitabın redaksiyonunu en iyi Arapça bilen kişiye yaptırsın ve yine neden kimi rivayetlere göre 75 kişilik bir Kur'an komisyonu o l u ş t u r s u n ! 2 9 1 Tabi ki yaygın olan, komisyonun dört kişiden oluşmuş olması; az da olsa farklı sayıdan söz edenler de var. En önemlisi de eğer bir darbe K u r ' a n ' ı olmasaydı, İslami yet'in başından beri Hz. M u h a m n ı e d ' l e beraber olan ve o meşhur Hudeybiye antlaşmasında Hz. M u h a m m e d tarafından kâtip seçi len ve yine Hz. M u h a m m e d M e d i n e ' y e hicret ederken, Mekkeli muhalifleri yanıltmak için yatağına bırakılan (Ali), yine onun ölümünden
sonra
Kur'an'ın
bir araya
getirilmesi
için
özel
çalışmalar yürüten Hz. Ali niye komisyonda yok'? Bunları az son ra Hz. Ali kısmında daha geniş bir biçimde ele alacağını. Kaldı ki, h e p vurgu yapıyorum; Zeyd b. Sabit, Yahudi bir ai lenin ç o c u ğ u y d u . Şimdi de örneğin T ü r k i y e ' d e eğer denilse ki falanca yöneticinin babası veya annesi şu farklı din veya etııisit e d e n d i r o z a m a n k a m u o y u n d a kıyamet k o p m a z mı? (Burada din mantığına göre yazıyorum; yoksa tüm etnisiteler benim yanımda kutsaldır ve siyasete bulaşmadığı sürece, yalnız bireyle tanrısı arasında kaldığı m ü d d e t ç e inançlara saygım sonsuzdur.) Bir de Zeyd aslen Medineli ve K u r ' a n ' ı n I 14 suresinden yaklaşık 86'sı daha önce M e k k e ' d e inmiş ve o z a m a n Zeyd daha dünyaya gel memişti. Hz. Ali ve İbn-i M e s u t ' u n belirttikleri gibi, kendileri bir ayetin sebep-sonuç ilişkilerini, ne z a m a n , nerede, niçin indiğini detayına kadar biliyorlardı ve Z e y d ' l e diğer üç arkadaşı diyelim K u r ' a n ' ı n kalan 28 M e d i n e surelerini bildiler. Peki, M e k k e ' d e inen 86 sureyi H z . A l i ' d e n daha mı iyi biliyorlardı ki onlar ko misyonda görev aldılar; a m a Hz. Ali pasif bir üye bile olamadı? O s m a n tarafından hazırlatılan K u r ' a n için Hz. Ali'nin, "Eten dim
ben
de
Osman'ın
yerinde
hazırlardım"sözlerini aktarıyorlar. 2 9 1
2 9 2
292
Yakubi, Tarih, 2 / 1 5 3 . İbn-i Ş e b b e , Tarih-i M e d i n e , s . 9 9 6 .
olsaydım
Kur'an'ı
B u n u n aslı
yok.
bu
şekilde
Çünkü
az
önce de ifade edildiği gibi Hz. Ali bu önemli işte bir pasif ü y e bi le değilken n a s d kalkıp da bu açıklamayı yapsın? Z a t e n bir ha diste şu a ç ı k l a m a da var: " H e y Allahım, gerçekten H z . Ali Os m a n ' ı n bu yaptığına onay mı v e r i y o r d u ? " Birileri m e v z u y u bu şekilde hayret edilecek bir durum olarak değerlendirmiş. Mervan b ö l ü m ü n d e değineceğim gibi, eğer O s m a n ile Ebube k i r ' i n hazırladıkları nüshalar aynı o l m u ş olsaydı, Mervan neden Hafsa'da bulunan ve Ebubekir z a m a n ı n d a hazırlanan K u r ' a n nüshasını alıp y a k t ı ? 2 9 3 D e m e k ki k ö p r ü n ü n altından epey sular a k m ı ş ! Osman'ın
K u r ' a n nüshalarını
y a k m a olayı
halk arasında
o l u m s u z etki bırakıyor; onların zorlarına gidiyor; ancak ilk baş ta kimsenin karşı
k o y a c a k gücü
olmadığı
için
halktan
ses
çıkmıyor. Hatla bazıları o d ö n e m için; " B i r taraftan O s m a n ' ı n yaptığından rahatsız oluyorlar, diğer taraftan da onun hazırladığı K u r ' a n ' ı kabul ediyorlar. Hele bunların ahmaklığına b a k ı n ! " şeklinde sert ifadelerle karşı çıkıyorlar. 2 9 4 Z a m a n içinde Os m a n ' ı n icraatıyla ilgili gelişen olumsuzluklar artınca, halk Os m a n ' a karşı g a l e y a n a geliyor, sonuçta M ü s l ü m a n l a r Mısır, Bas ra, Küfe gibi merkezlerden gelip O s m a n ' ı katlediyorlar. Tabi ki bu isyanın önemli nedenlerinden biri, O s m a n ' ı n ortaya çıkardığı yeni K u r ' a n ve yaktığı diğer nüshalar. Hatta isyancıların elebaşlarmdan
halife
Ebubekir'in
oğlu
içeriye
Osman'ın
yanına
varınca, onu sakalından tutup o d a d a süründürüyor. O s m a n , "Sen benden
neyin
intikamını
alıyorsun
ey
arkadaşım
Ebubekir'in
oğ
lu?" diye sorunca, kendisi O s m a n ' l a alay ederek, "Ey Na'sel! (Alay niyetiyle son zamanlarda O s m a n ' a bu isimle hitap edilir di.)
Senin
"Sen
dinin
Kur'an'ı
2 9 3
ne,
yok
sen hangi dine ettin,
yaktın,
bağlısın?"diyerek,
suçun
devamla,
budur!"diyor.295
İbn-i Ş e b b c , Tarih-i M e d i n e , s . 1 0 0 4 , 3 , c i l t .
2 9 4
İbn-i Ş e b b e , a g e . , s . 1 0 0 4 , İbn-i E b u D a v u d , M e s a h i f , 1/178.
2 9 5
a ) İbn-i A s a k i r , Tarih-i D ı m a ş k , c i l ı 3 9 / 4 0 3 .
b ) İbn-i K e s i r , B i d a y e - N i h a y e , 1 0 / 3 0 7 . H i c r i 3 5 . y ı l ı o l a y l a r ı , O s m a n ' ı n katli bölümünde.
162
O s m a n ' ı n nasıl katledildiğini bir başka k a y n a ğ ı m d a detaylıca açıkladığım için burada bunun üzerinde d u r m a y a c a ğ ı m . Özellikle Mervan d ö n e m i n e kadar K u r ' a n ' d a çok değişiklik ler olmuştur. A c a b a şu an e l i m i z d e bulunan K u r ' a n O s m a n ' ı n hazırlatmış olduğu nüsha mıdır? Mesela; ' M a l i k ' t e n soruyorlar: Halil'e O s m a n ' ı n hazırladığı K u r ' a n nüshası şu an n e r e d e ? ' O, ' O s m a n z a m a n ı n d a hazırlanan K u r ' a n nüshası gitti (ortalıkla y o k ) ! ' yanıtını veriyor. 2 9 6 Aslında şu soru önemli: O s m a n ' ı n son şeklini verdiği K u r ' a n nüshalarından (orijinal elyazması) neden şu an yok? Anlaşılan, nasıl Hz. M u h a m m e d ' d e n kalma orijinal nüsha yoksa, aslında halife O s m a n ' ı n hazırladığı n ü s h a da yok. Yakma k o n u s u n d a halkın verdiği tepkiyle ilgili bir-iki örnek verelim. A m r b i n Ş ü r e h b i l anlatıyor: Ben n a m a z kılarken biri gelip bana, 'Sen n a m a z ı n ı kılıyorsun! Karar almışlar Allah'ın kitabını yakıyorlar/imha e d i y o r l a r ' deyince, h e m e n n a m a z d a n çıktım, hiç duramıyordum/panik y a ş ı y o r d u m . O an bakimi ki E ş ' a r i ' n i n yanındayım, bir de Hüzeyfe o an İbn-i M e s u t ' a , 'Yanındaki K u r ' a n ' ı k o m i s y o n a ver onu da yazsınlar' diyordu. İbn-i Mesul, ' B e n p e y g a m b e r d e n 70 küsur sure alırken Zeyd h e n ü z Müslü m a n o l m a m ı ş t ı . Ben nasıl K u r ' a n ı m ı o n l a r a v e r e c e ğ i m ? ' karşılığını verdi. Halife O s m a n K u r ' a n hazırlatıp kalan nüshaları yakınca Abdullah b. Mesut, Al-i İmran suresinin 161. ayetini bu na uyarlayarak, 'Kim hıyanet ederse kıyamet günü, hıyanet etti ği şeyle birlikte gelir' şeklinde tepkisini dile getiriyordu. 2 9 7 İ b n - i M e s u t ' u n bu reaksiyonuyla ilgili detaylı bilgiyi ilerde onun kısmında s u n a c a ğ ı n ı . 2 9 8
2
9
6
İbn-i Kesir, Fedail-i K u r ' a n , s . 9 0 .
2
9
7
a) K a s ı n ı b . S e l a m . Fedaili K u r ' a n . s . 283.
b ) İbn-i K u l e y b e , T c ' v i l ' ü m ü ş k i l i ' l K u r ' a n . s . 2 5 . c ) İbn-i Ebi D a v u d S i c i s l a n i , K i t a b ' ü l - M c s a h i f . s . 2 9 8
178.
a ) Hakim, Müslcdrek. Tefsir kısmı, Kim Kur'an'ı indiği b i ç i m i y l e o k u m a k
islerse Abdullah
bin
M e s u t ' t a n dinlesin b ö l ü m d e anlatıyor.
b ) T a b e r a n i , M u e c m - i Kebir, ' A y n ' harfi, A b d u l l a h b . M e s u t k ı s m ı n d a . c) Kasını b. S e l a m , Fedail-i Kur'an, s. 2 8 4 . d ) İbn-i Ş e b b e , Tarih-i M e d i n e , s . 1 0 0 5 . e ) İbn-i E b u D a v u d , M e s a h i f , a . 1 5 - 2 2 .
163
g) Kur'an Yazımı Sırasında Gözden Kaçan Çarpıcı Bir Olay K u r ' a n ' ı n bir araya getirilmesiyle ilgili var olan hadislerde le bir c ü m l e geçiyor ve hep de gözden kaçıyor. Bunu anlatan da k o m i s y o n başkanı Z e y d b. rirken, bitle
son bulup
hitliğini
Sabit:
olarak da Ahzab suresinin 23. ekledik"diyor
iki
kişinin
ve
şahitliği
"Hani Hz. değerinde
"Kur'an'ı
bir araya geti
ayetini Hüzeyme b. Muhammed kabul
etmişti"
Sa
bunun
şa
diye
de
hatırlatıyor, Bu şahıs M e d i n e ' n i n Evs kabilesinden; tabi ki M ü s lüman olmuştu. H e r k e s yanındaki ayet/leri komisyona sunarken iki şahit getiriyordu, bu adamın getirdiği ayet şahitsiz olarak ka bul edilip K u r ' a n ' a yazıldı. Peki niye? Az önce e k l e d i ğ i m gibi, hadis m e t n i n d e , Hz. M u h a m m e d bu a d a m ı n şahitliğini iki kişi nin şahitliği değerinde kabul e t m i ş , açıklaması var; b u n d a n do layı artık başka şahide gerek d u y u l m a m ı ş . Bu açıklama, en baş ta B u h a r i ' d e geçiyor. Peki,
Hz.
Muhammed
bu
adama
bu
ayrıcalığı
neden
tanımıştı? H e m e n özetleyelim: Bir gün Sevad b. Haris adında bir köylü -kimi rivayetlerde Sevad yerine Seva geçiyor- atını satmak için şehir pazarına iniyor. Hz. M u h a m m e d onun elinde at görünce, 'Satılık m ı ? ' diye soru yor. Adam, ' E v e t ' diyor. Bu arada pazarlık yapıyor ve anlaşıyor lar. Ancak o sırada Hz. M u h a m m e d ' i n üzerinde para yok. O n u n için, 'Atı al yanına, eve gidelim, paranı vereyim' diyor. İkisi bir likte eve gitmek üzere yola çıkıyorlar. Hadiste şu ifade de var: Hz. M u h a m m e d hızlı yürüyordu, acele ediyordu, adamsa elinde atı, normal bir şekilde onu arkadan takip ediyordu. O sırada birkaç ki şi onlarla karşılaşıyor ve at sahibine, 'Atın satılıksa şu kadar para veririz' deyince, a d a m pişman oluyor. Çünkü bunların verdiği fi yat fazlaydı ve üstelik de H z .
M u h a m m e d ' i n bu atı
satın
aldığından onların haberleri yoktu. Bu olup bitenler karşısında a d a m M u h a m m e d ' e , sana satmıyorum, diyor. Hz. M u h a m m e d de ' S e n daha önce b a n a sattın' diyor. A d a m , ' M a d e m öyleyse iki şa hit göster' diyor. Tabi ki şahit yok. O sırada oraya gelen Müslü164
manlar adama, 'Nasıl M u h a m m e d ' e böyle diyorsun, o peygam berdir' diyorlar. D a h a sonra H ü z e y m e b. S a b i t çıkageliyor. Olayı dinleyince, ' B e n şahitlik ederim ki Hz. M u h a m m e d bu atı adam dan satın aldı' diyor. Hz. M u h a m m e d tabi ki buna seviniyor; an cak, 'Biz pazarlık yaparken sen yanımızda yoktun. Peki, neye da yanarak şahitlik ediyorsun?' sorusunu yöneltince adam, 'Biliyo r u m ki
sen doğru
karşılığını sonra
veriyor.
konuşuyorsun da ondan şahitlik ederim' Bunun üzerine
Hüzeyme herhangi
bir davada
M u h a m m e d orada şahitlik yaparsa,
'Bundan
onun
si iki kişinin ifadesine bedeldir' diyor. Çünkü normalde iki
ifade şahit
gerekiyor; ancak ikinci şahit olmadığı için bu yöntemle iş ka patılıyor. Hz. M u h a m m e d ' i n adamla ilgili bu açıklamasından son ra arlık M ü s l ü m a n l a r nezdiııde H ü z e y m e b. Sabit, "İki şahitlik .s'a/ıab/"lakabıyla anılıyor. Çünkü adam burada terfi ediyor. İşte K u r ' a n kitap haline getirilirken bu a d a m ayet getirince, komisyon şahitsiz bir şekilde onu K u r ' a n ' a ekliyor. K o n u y a iliş kin açıklamalar, en başta D i y a n e t ' i n t e r c ü m e ettiği Tecrid'i Sa rih (Yani
Buhari'nin özeli) ve diğer İslami kaynaklarda an
latılıyor, A s l ı n d a birçok y ö n d e n ibretlik bir olay. Sanki görmedi ği bir davada şahitlik yapmakla iyi etmiş de, bu yüzden ona ödül veriliyor ve K u r ' a n ' ı n bir araya getirilmesi k o n u s u n d a da ona ayrıcalık t a n ı n i y o r , 2 W 2 9 9 a j T c c r i d - i S a r i h , D i y a n e t t e r c ü m e s i , S / 2 7 3 , n o : 1 1 8 7 . B u r a d a a y r ı c a İbn-i S a ' d i n T.ıhakat v c İbn-i E s i r ' i n Ü s d ' ü ı ı d e n d e alıntılar var. b) Buhari,
I) C i h a t , b a b
12, no: 2 8 0 7 . 2) M i r g a z i , b a b
17, no: 4 0 4 0 . 3) Tefsir,
T c v b c , bab 2 0 , 110: 4 6 7 9 . 4 ) Tefsir, A h / a b , b a b 3 , n o : 4 7 8 4 . A s k a l a n i , ilgili h a d i s l e rin a y ı k l a m a s ı n d a d e t a y l ı c a a n l a t ı y o r . A s k a l a n i , b u n u a y r ı c a İ s a b c ' d e n o : 3 5 7 9 H ü z e y m e kısmında da anlatıyor. c ) H e y s e m i , M e c m e ' u Z e v a i d , M e n a k i b - i H ü z e y m e b , sabit k ı s m ı n d a , no: 1 5 7 8 0 . d ) Tabcrani, M u c c m - i K e b i r H ü z e y m e b . S a b i t k ı s m ı n d a , n o : 3 7 3 0 . e ) K c ı z - ü l U m m a l , 4 7 9 3 v e 9 4 ' l e C e m ' u l K u r ' a n k ı s m ı n d a iki h a d i s , Fedail b ö l ü m ü , H ü z e y m e b . S a b i t k ı s m ı , n o : 3 7 0 3 6 - 3 7 0 3 9 ' d a d a d ö r t h a d i s var. I) Askalani, İsabc, H ü z e y m e b. Sabit kısmında, no: 2 2 5 3 . g ) İbn-i K e s i r , A h z a b s u r e s i 2 3 . v e F e d a i l - i K u r ' a n s . 6 0 . B u r a d a a y r ı c a d i p n o t ta birçok yazarın isimleri de g e ç i y o r : İ m a m A h m e t , Ebu D a v u d , N e s a i gibi. h ) İbn-i S a ' d , 4 / 5 0 4 , İbn-i Esir, Ü s d , H ü z e y m e b . S a b i t k ı s m ı n d a . i ) Tuhfetü-1 A h v e z i , İstizan, b a b 2 2 . B u r a d a a y r ı c a B u h a r i ' d e d e g e ç t i ğ i n i ekliyor, j ) D . B e k i r i , Tarih-i H a m i ş , 1/464.
165
Bazı hadis kaynaklarında deniliyor ki, K u r ' a n yazılırken hali fe Ö m e r de ayet getirip komisyona sunuyor. Ancak onun dışında şahit olmadığı için, getirdiği ayet k o m i s y o n c a kabul edilmiyor. Yani adamın bu şahitlik yüzünden Hz. M u h a m m e d ' d e n aldığı pu an o kadar yüksek ki, bir bakıma Ö m e r ' i bile geçiyor. 3 0 0 Aslında bu Ö m e r hikâyesi gerçeği yansıtmıyor. Çünkü Ö m e r , O s m a n z a m a n ı n d a K u r ' a n yazılırken artık yaşamıyordu. E b u b e kir zamanındaki K u r ' a n çalışmalarında ise sadece Ö m e r ' l e Z e y d b. Sabit vardı. Dolayısıyla ayet getirdi, komisyon kabul e t m e d i iddiası büyük yalan. Ç ü n k ü bu ikisi dışında bir kere k o m i s y o n yoktu ki. Hatta rahatlıkla söylenebilir, Ebubekir z a m a n ı n d a k i K u r ' a n komisyonu yalnızca Ö m e r ' d e n ibaretti. Çünkü 23 yaş larındaki Zeyd ancak kâtiplik görevini yapabiliyordu ve Ö m e r ' i n yanında bir nevi emir kulu gibiydi. O yüzden Ö m e r ayet getirdi, bilmem komisyon kabul etmedi iddiası gerçeği yansıtmıyor.
3 0 0
166
Prof. İ b r a h i m C a n a n , Kütüb-i S i t t e , n o : 4 1 4 7 .
ALTINCI BOLUM
HZ. OSMAN'IN KUR'AN NÜSHASINA TEPKİLER
Peki, halife O s m a n böyle bir Mushaf ortaya k o y u p diğer mu halif nüshaları yakınca, bu işi bilen, baştan beri H z . M u h a m m e d ' l e beraber olan insanların tepkisi ne oldu, o an için karşı çıkanlar hiç mi o l m a d ı ? İşte bu sorulara yanıt b u l m a k için yine İslami kaynakları h a k e m s e ç e c e ğ i m . Çünkü k o n u y a ilişkin önemli ashaptan çarpıcı açıklamalar vc yeterince bilgi var. Aslında O s m a n ' ı n hazırlatmış olduğu nüshayı çoğaltıp deği şik coğrafyalara dağıtması ve kalanları yakması, ilk başta mille 301 tin zoruna gidiyor; ancak kimse korkudan sesini çıkaramıyor. Daha önce A m r b i n Ş ü r e h b i l ' i n , "Ben namaz kılıyordum, biri leri gelip bana haber verdiler: 'Osman karar almış Kur'anları yakıyor; sen namaz mı kılıyorsun?'dediler"rivayetini anlattım. Burada farklı bilgiler sunacağım. Toplumun genel s u s k u n l u ğ u n a karşı ağır eleştirilerde bulu nanlar da vardı. E b u M i c l e z şunu diyor: "Ahmak insanlara bakın! ( O s m a n ' ı n bu yaptıklarını tasvip etmedikleri hakle korku dan suskun kalan sahabileri kastediyor.) Hem Osman'ın Kur'an nüshalarını yakmasına ve tek bir nüsha hazırlatıp dağıtmasına karşılar, hem de suskun kalıyorlar!'^01 İlk başta fazla tepki yok3 0 1
İbn-i E b u D a v u d , M e s a h i f ,
3
K a s ı m b . S e l a m , F e d a i l - i K u r ' a n , s . 3 2 3 . B u r a d a d i p n o t t a İbn-i E b u D a
0
2
I/I7S.
v u d ' u n da M e s a h i f ' t e y a z d ı ğ ı belirtiliyor.
167
sa da, z a m a n içinde O s m a n ' ı n icraatına karşı t o p l u m d a öyle bir infial m e y d a n a geliyor ki, M e d i n e ' d e kalan Müslümanlar, İsla m i y e t ' i y a y m a k için değişik coğrafyalara dağılan irşat ekibi ar kadaşlarına, "Geri gelin! Siz inan imiyim kırı dine davet etmek için uzaklara gitmişsiniz; ancak iş temelden bozuktur, gelin bu rada Osman'a karşı cihat edelim!" diyerek dışarıdaki Müslü manları O s m a n ' a karşı mücadele etsinler diye geri çağırıyorlar. İşte zaman içinde öyle bir an geldi ki halk çarşıda, sokakta c e m a atler içinde, "Nasıl olsa Osman bir gün katledilecek" Sözlerini açıkça söyleyebileli ve nitekim O s m a n ' ı n sonu da böyle o l d u . 3 0 3 O n u n hayat hikâyesini başka bir kitabımda detaylıca işledim. K u r ' a n ' l a ilgilisi nedeniyle burada biraz değindim; yoksa o ko nuları bir daha tekrarlamanın bir anlamı yok. 3 0 4 Daha önce de belirttiğim gibi, O s m a n ' ı n bu y a k m a işine karşı ilk zamanlar korkudan kitlesel bir karşı çıkış olmuyor. Ancak az da olsa isyan bayrağını açanlar da vardı. Şimdi onlardan bir iki örnek verelim.
a) Abdullah B i n Mesut'tan Ağır Suçlamalar İ b n - i M e s u t aslen Mekkeli olup ilk M ü s l ü m a n olan altı kişi den biri; inanmayanların tehlikesini göze alarak K u r ' a n ' ı ilk aşi kâr okuyan kişi. M e d i n e ' y e göç eden M ü s l ü m a n l a r d a n (muha cirlerden). O s m a n z a m a n ı n d a K u r ' a n bir araya getirilip diğer nüshalar yakılırken Abdullah
b.
Mesut
buna
şiddetle
karşı
çıkıyor. Bu başlık altında kendisinin nasıl bir tepki gösterdiğini, bunda haklılık payının olup olmadığını ve en önemlisi de bu olup bitenler y ü z ü n d e n Abdullah'ın ödediği ağır bedel üzerinde duracağım. İlkin Hz. M u h a m m e d ' i n kendisine verdiği ö n e m ko nusunda en başta B u h a r i ' d e geçen hadislerden birkaçını sun3 0 3
a ) Taberi Tarih-i, 3 / 3 3 3 vd.
b ) İbn-i Kesir, B i d a y e , 7 / 2 2 2 v c s o n r a s ı . c ) İbn-i T e y m i y e , M i n h a c - ü S ü n n e , 3 / 2 0 6 . 3
°4 O s m a n ' l a ilgili bilgileri, B i l i n m e y e n Y ö n l e r i y l e Hz. M u h a m m e d ' i n Ö l ü
m ü adlı k i t a b ı m d a i ş l e d i m .
168
maklâ başlamak istiyorum. Ç ü n k ü böyle olursa Abdullah daha da iyi anlaşılır. Abdullah b. Amr H z . M u h a m m e d ' i n , 'Kur'an'ı, Abdullah b. Mesut, Ebu Müzeyle 'nin azatlı kölesi Salim, Übey b. Ka 'b ve Mu az b. Cebel'den alın' elediğini aktarıyor. Bunlardan Abdullah ve Salim Mekkeliler, M u a z ile Übey b. K a ' b da Medineli Müslü manlardan. Buhari bu hadisi birkaç yerde tekrarlıyor. 3 0 5 Ebu Musa el-Eş'ari, 'Abdullah b. Mesut ve annesi, H z . Mu h a m m e d ' i n evine sıkça gider-gelirdi. Öyle ki, artık biz onlara M u h a m m e d ' i n aile ferileri gibi bakıyorduk' diyor. Buhari'nin diğer bir hadisinde, 'Abdullah b. Mesut birçok yönden Hz. M u h a m m e d ' e b e n z i y o r d u ' deniliyor. 3 0 6 Yine en başla Buhari'den; bu kez Şakik b. Seleme anlatıyor: Bir gün Abdullah b. Mesut bize açıklamalarda bulundu. Konuş masına A l l a h ' a yeminle başladı ve ' B e n bizzat H z . M u h a m m e d ' i n ağzından (yani direkt) yetmiş küsur sure aldım. Yine Al lah'a yemin olsun ki, Hz. M u h a m m e d ' i n arkadaşları arasında be nim kadar K u r ' a n ' ı bilen yoktur. A m a d e m i y o r u m ki ben hepini zin en iyisiyim; ancak K u r ' a n konusunda benim kadar bilen içi nizde yoktur d i y o r u m . ' Ravi ise şunu ekliyor: Ben de cemaat içinde onu dinliyordum; kimse onun bu sözlerine çıt demedi/iti raz etmedi... Buhari hemen aynı bölümde bu sefer Mesruk adındaki başka raviden şu hadisi aktarıyor. İbn-i Mesut burada da yeminle başla yarak; 'Allah'a yemin olsun ki! Ben bir ayetin nerede ve niçin/han gi olayla alakalı olarak indiğini biliyorum. Bilsem ki, K u r ' a n ' ı benden daha iyi bilen başka biri dünyanın herhangi bir yerinde var; 307 ulaşmam mümkünse hemen gider ondan alırım' diyor. Aslında olay nedir, ne değildir bilinince, bu hadislerden bazı parçaların atıldığı kolayca anlaşılıyor. Bir kere mantık var; durup
3 0 5
bab
a ) B u h a r i , Feclail, b a b 2 6 , n o : 3 7 5 8 , b a b 2 7 , no: 3 7 6 0 . M e n a k i b - i Ensar,
14, n o : 3 8 0 6 v c b a b 16. n o : 3 8 0 8 . b ) M ü s l i m , Feclail, A b d u l l a h b . M e s u t k ı s m ı n d a , n o : 2 4 6 2 . 3 U
6 B u h a r i , F c d a i l , İbn-i M e s u t b ö l ü m ü , b a b 2 7 , n o : 3 7 6 3 v e M e g a / . i , b a b 7 4 ,
no: 4 3 8 4 . 3 0 7
B u h a r i , F a d a i l - i K u r ' a n , Bab-UI Kurra. B a b 8 , n o : 4 9 9 9 - 5 0 0 2 .
169
dururken Abdullah b. Mesut her c ü m l e s i n d e , ey ahali A l l a h ' a ye min olsun ki ben K u r ' a n ' ı h e p i n i z d e n d a h a iyi bilirim, d e m e z . Olay
şudur:
Zeyd
b.
Sabit
başkanlığında
yeni
Kur'an
hazırlanırken ve O s m a n ' ı n talimatıyla bunun dışında kalan nüs halar yakılırken, karşı çıkışlar olur. Bunların başında da î b n - i M e s u t ' u n geldiğini diyebiliriz. Aslında az önce B u h a r i ' d e n ver diğim Abdullah b. M e s u t ' l a ilgili hadisler de bu olayla bağ lantılıdır. Bu a d a m , O s m a n ' ı n hazırlatmış olduğu K u r ' a n nüs hasına şiddetle karşı çıkanlardan biri. A d a m bağırıp çağırıyor; ancak fayda vermiyor. S o n u ç t a O s m a n istediğini yapıyor: Yeni K u r ' a n dışında kalanları yakıyor. Abdullah b. Mesut, O s m a n ' ı n halife olduğu sırada Kûfe'dc talim-terbiye ve maliyeden sorumlu bir m e m u r olarak çalışıyordu. Bir gün Küfe valisi Velit b. Ukbe ondan, devlete ait maldan bir miktar yardım istiyor. Abdullah, geri ödemesi niyetiyle Velit'in is tediğini veriyor. Zaman içinde geri isteyince valinin zoruna gidiyor, sen kim oluyorsun ki benden geri isliyorsun, diyor ve aldıklarını ia de etmiyor. Tabi ki Abdullah direniyor, peşini bırakmıyor. Sonuçta vali onu halife O s m a n ' a şikâyet edince, Osman valiyi destekliyor ve gönderdiği mektupta Abdullah'a, " S e n bir memursun, validen hesap soramazsın!" diyor. Buna karşı Abdullah onlarla çalışmak is lemiyor ve anahtarları teslim edip istifa ediyor. Bu arada A b d u l l a h da boş durmuyor, halife O s m a n ' ı n icra atını ve oraya vali olarak atanan Velit'i her fırsatta eleştiriyor: " Z a n n e d i y o r d u m ki ben M ü s l ü m a n l a r ı n hazinesinden sorumlu yum; bilmiyordum ki O s m a n vc ona bağlı kişilerin hazinesine bakan bir b e k ç i y i m " diyerek tepkisini gösteriyor. H e l e Velit'in ondan aldığı para da yüksek bir meblağ. Çünkü h e m e n aralarının açıldığı g ü n ü n gecesinde c a m i d e halka, " E y ahali! Bir g e c e d e malınızdan (hazineyi kastediyor) yüz bin gitti. Bu k o n u d a hali feden bir haber g e l m e d i ! " diye hitap ediyor. 3 0 8 Tabi ki o n u n bu çıkışları ne Velit'in, ne de O s m a n ' ı n işine gelmiyor. Velit bir daha onun d u r u m u n u O s m a n ' a bildiriyor, İbni
3 0 8
a ) İbn-i A b d - i R a b b i h , İkd-ül F e r i d , 5 / 5 7 .
b ) Tarih-i Y a k u b i , 2 / 1 9 7 .
170
Mesut'un
kendisi
aleyhinde
propaganda
yaptığını,
halkı
kışkırttığını, bildirince, halife O s m a n onu M e d i n e ' y e çağırıyor. Abdullah, O s m a n ' ı n hutbe o k u d u ğ u bir sırada c a m i y e girince O s m a n onu görüyor ve 'İşte bakın şu an kötü bir hayvan içeri gi riyor. K i m onun y e m e ğ i n e bulaşsa kusar, ishal o l u r ' diyerek ağır hakaretlerde b u l u n u y o r . 3 0 9 Buna karşı İ b n - i M e s u t da diyor ki: ' B e n Hz. M u h a m m e d ' i n arkadaşıyım ve onunla birlikte Bedir harbine katılan bir insanım ( O s m a n Bedir harbine katılmadığı, kimi rivayetlere g ö r e kaçtığı için b u r a d a aynı z a m a n d a dolaylı bir şekilde onu eleştiriyor).' O s m a n
a d a m l a r ı n a onu ceza
landırmaları için talimat veriyor. Adamları onun ayağından tutup yerde
sürüklüyorlar.
Bu
arada
kaburga
kemiklerinden
ikisi
kırılıyor ve öğlen ile ikindi namazlarını kılamıyor. 3 1 0 Hz. M u h a m m e d ' i n eşlerinden Ebubekir kızı m e ş h u r Ayşe bu nu d u y u n c a , O s m a n ' a karşı çıkıyor ve bu olaydan itibaren Os m a n ' a karşı tavır alıyor. Zaten O s m a n M ü s l ü m a n l a r tarafından hunharca infaz edildiği sıralarda Hz. Ayşe de ona karşı tavır alanlardan biriydi. 3 1 1 Sonuçta O s m a n orada Ayşe'ye de çatıyor: 'Sen
kadınsın,
Kur'an'a
göre
sen
benimle
konuşamazsın,
sen
evine kapan!'diyor. O s m a n toplum içinde İ b n - i M e s u t ' a haka ret ediyor, haysiyetini kırıyor ve onu c a m i d e n kovuyor. Burada, Hz. Ali O s m a n ' ı uyarıyor: Sen Velit b. U k b e (Küfe valisi) yüzünden nasıl bu a d a m a bu cezayı veriyorsun, diyor. Os m a n da diyor ki, ben Velit için ona bu cezayı u y g u l a m ı y o r u m ; d u y d u ğ u m a göre benim h a k k ı m d a , " O s m a n ' ı n katli vaciptir" di ye fetva vermiş. İşte bundan dolayı o n a ceza veriyorum, diyerek kendini haklı ç ı k a r m a k için kılıf uyduruyor. Tabi ki sonuçta Ali'nin bu çıkışı fayda vermiyor; O s m a n istediğini yapıyor. Bu olup bitenlerden sonra onu sürgüne g ö n d e r m e k istiyor; ancak O s m a n ' ı n sağ kolu v e aynı z a m a n d a d a m a d ı M e r v a n , 'Sen I r a k ' a gönderdin oradakileri senin h a k k ı n d a örgütledi/alarma ge-
3
0
9
Belazuri, Ensab..., 6/147.
3
1
0
Tarih-i Y a k u b i , 2 / 1 9 7 .
3
^ B i l i n m e y e n Y ö n l e r i y l e H z . M u h a m m e d ' i n Ö l ü m ü adlı y a p ı l ı m ı n , O s m a n
kısmında.
171
çirdi. D u r u m bu iken sen Ş a m ' a göndersen oradakileri de örgüt ler. En iyisi b u r a d a kalsın bari kontrol altında o l u r ' deyince, Os man bunu uygun buluyor ve m a a ş ı n ı keserek onu M e d i n e ' d e mecburi iskâna tâbi tutuyor. Abdullah, arkadaşlarından A m m a r b. Yaser'e vasiyet ederek, eğer O s m a n ' d a n ö n c e vefat e d e r s e m sakın c e n a z e m e katılmasın, diyor. Abdullah b. Mesut O s m a n ' d a n önce (h. 3 2 ' d e ) vefat edi yor. Arkadaşı A m m a r b. Yaser, Abdullah'ın vasiyeti üzerine Os m a n ' a haber vermeden onu gömüyor. Daha sonra O s m a n bunu duyunca alay edercesine A m n ı a r ' a , 'Allah arkadaşına rahmet eylesin!' diyor. A m m a r da, O s m a n ' l a alay edercesine, 'Evet he pimiz tarafından Allah rahmet eylesin!' karşılığını veriyor. Os m a n bunun alay olduğunu anlayınca orada onunla tartışıyor. Hat ta onu da sürgüne göndermek istiyor. Hz. Ali burada da O s m a n ' a karşı çıkıyor ve aralarında sert tartışmalar m e y d a n a geliyor. So nuçta olay orada kapanıyor. Benim bu k o n u d a vardığım sonuç şu ki, bunlar arasındaki çe kişmenin asıl nedeni, o kadar ehil insanlar varken, ta M e k k e ' d e işin başından beri Hz. M u h a m m e d ' l e beraber iken (Mesela Hz. Ali, İbn-i M e s u t gibi) O s m a n ' ı n kalkıp K u r ' a n ' ı n kitap haline getirilmesi için görevi, Yahudi asıllı genç bir çocuk olan Zeyd b. Sabit'e vermiş olmasından kaynaklanmaktadır. Halife O s m a n , İbn-i Mesut'u Kûfe'den M e d i n e ' y e çağırınca, diğer nüshaları yaktığı gibi onun da nüshasını kendisinden alıp yakıyor. 3 1 2 Tabi ki O s m a n ' ı n haksız yere Velit'i desteklemesi aralarının daha da açılmasına neden oluyor; ancak onunla Abdul lah arasındaki asıl çekişme nedeni K u r ' a n meselesidir. Her ne kadar kaynaklarda konu dağıtılınışsa da yine var olan bu dağınık bilgiler bir araya getirildiğinde, kavganın asıl nedeni, O s m a n za manında oluşan yeni K u r ' a n ve yakılan diğer nüshalarla ilgilidir. Velit b. U k b e ' n i n bu kadar açık haksızlığına karşı O s m a n ' ı n Ab dullah'a bunları reva görmesi tabi ki yanlış bir şey. Kaldı ki bu anlatılanlar İ s l a m ' ı n muteber sayılan kaynaklarında yazılı.
İ U
a ) Belazuri, Ensab, 6/140-164.
b ) Ş e l ı r i s t a n i , M i l e ! v e N i h a l , s . 14. N i z a m i y e m e z h e b i k ı s m ı n d a .
172
Velit b. Ukbe halife O s m a n ' ı n kardeşiydi: Anneleri Erva bin ti K u r e y z ' d i , b a b a l a n ise farklıydı. Velit'in babası U k b e , Bedir harbinde sağ olarak ele geçirilmiş ve Hz. M u h a m m e d ' i n tali matıyla öldürülmüştü. Daha sonra Beni Mustalık kabilesi M ü s lüman olunca (tabi ki kılıç zoruyla), Hz. M u h a m m e d onlara, "Be/ı adamımı gönderirim, zekâtınızı/verginizi ona teslim eder siniz" diyor. G ü n ü gelince Hz. M u h a m m e d Velil b. U k b e ' y i bu işle görevlendiriyor. A n c a k a d a m yarı yoldan geri dönüyor. Bu nun nedeni de korku! Çünkü daha ö n c e bu kabile ile Velit b. Uk be arasında h u s u m e t var, o n u n için gitmeye cesaret e d e m i y o r : Ya gidersem de b a ş ı m a bir şey getirirlerse gibi evhamlara kapılıyor ve gitmiyor. Bu arada Hz. M u h a m m e d , 'Ne yaptın?' diye sorun ca o, 'Ben gittim, meğer onlar tekrardan İslamiyet'ten dönmüş ler. Kendimi zor kurtardım; yoksa beni de öldüreceklerdi. Üste lik zekât da vermeyeceklerini söylediler' diyor. Bunun üzerine Hz. M u h a m m e d onlara karşı savaş hazırlığını yapıyor. Diğer taraftan Hz. M u h a m m e d ' i n elçisi, belirlenen z a m a n d a gitmeyince, Beni Mustalık tarafında da bir evham başlıyor vc li derleri olan ve aynı z a m a n d a Hz. M u h a m m e d ' i n eşlerinden Cüveyriye'nin de babası olan kişi M e d i n e ' y e gelip d u r u m u öğren mek istiyor. Olayı d u y u n c a . Yalandır, biz zekâtımızı topladık, hazır; ancak memur bekliyorduk; fakat bize herhangi biri uğra madı' diyor. B u n u n üzerine Hz. M u h a m m e d konuyu araştırıyor vc sonuçla elçisi Velit b. U k b e ' n i n onlara uğramadığı ortaya çıkıyor. Bu olay üzerine H z . M u h a m m e d ' e , H u c u r a t suresinin altıncı ayeti indiriliyor. Anlamı şu: 'Ey inananlar! Bir fasık/kötü insan size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz/ onlara karşı yanlış yaparsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz.' H e m e n h e m e n tüm önemli tefsirlerde ve ayetlerin sebep-sonuç ilişkisini irdeleyen kaynaklarda, bu ayette sözü edilen fasık/kötü insandan maksat, bu olaydan dolayı Velit b. U k b e ' d i r diye yazılıyor. Askalani, el-îsabe adlı yapıtında, İbn-i Abdi-1 Ber'in aktardığına göre, bu ayetin Ukbe hakkında nazil olduğu na ilişkin, ilgili d a l d a u z m a n olan İslam âlimleri arasında görüş birliği vardır, deniliyor. 173
Bazı kaynaklarda, Ibn-i Mesut ağır hasta iken Osman'ın onun evine gidip ziyaret ettiği ve aralarında şu konuşmaların geç tiği belirtiliyor: O s m a n ona, daha önce kestiğim tüm maaşlarını vereyim ne dersin, diyor. İbn-i Mesut, ihtiyacım olduğu zaman kestin, şimdi de ihtiyacım yok, ölmek üzereyim, sen gelmiş bana para veriyorsun, artık neye yarayacak ki, karşılığını veriyor ve ka bul etmiyor. O s m a n , sana faydası yoksa da çocuklarına kalsın, de yince, bu sefer İbn-i Mesut, çocukların rızkını Allah verir, diyor. Osman, peki haklarını bana helal et, deyince; İbn-i Mesut, ben se ni Allah'a havale ederim ve haklarımı helal etmem, diyor. Kaynaklarda O s m a n onun maaşını kestikten sonra 2, kimile rine göre de 3 yıl yaşadı; ondan sonra vefat etti şeklinde bilgi var. Hatta O s m a n helalleşmeye gidince beraberinde o g ü n k ü para bi riminden
15 bin d i r h e m götürüyor, al bu kestiğim maaşındır, di
yor. Ancak a d a m kabul çimiyor. B u n u n üzerine O s m a n gidip M u h a m m e d ' i n hanımlarından Ebu Süfyan kızı Ü m m ü Habibe'ye durumu
iletiyor, sen git İbn-i Mesut'un gönlünü al,
hakkım helal etsin ve kestiğim maaşını da alsın, diyor.
bana
B u n a rağ
men a d a m kabul etmiyor. 3 1 3 İşte halife O s m a n , en başta Hz. M u h a m m e d ' i n sevmediği, hakkında fasıktır/kötü insandır diye ayet indirdiği bir insana, Velit'e önemli bir k o n u d a (halkı y ö n e t m e d e ) görev veriyor. Kaldı ki, bu a d a m öylesine içki içerdi ki, bir gün kendisi c e m a a t e sa bah namazını kıldırırken, 4 rekat kıldırıyor (ki sabah n a m a z ı iki rekattır) ve n a m a z içinde c e m a a t e d ö n ü p , daha fazla kıldırayım mı, diyecek k a d a r sarhoş oluyor. Hatta bir savaşta Velit içki içer ken, arkadaşları ceza verelim, diyorlar; Hüzeyfe b. Yeman buna engel oluyor, savaş var karşımızda biz içki cezasıyla uğraşa nlayız, diyor. Bu arada Velit, ' H a r a m da olsa, size r a ğ m e n ben içerim' diyor. Ö y l e oluyor ki halk onu içki k o n u s u n d a halife Os m a n ' a şikâyet ediyor. O s m a n sonuçta, Hz. Ali'nin de baskısıyla
i
l
i
a ) Belazuri, Ensab, 6/148.
b ) Yakub-i. 2 / 1 9 7 . c ) İbn-i Ş e b b e , Tarih-i M e d i n e , 3 / 1 0 5 1 . d) M u h i b b ü d d i n Taberi, Riyad, 2 / 1 4 8 .
174
m e c b u r kalıp h e m onu görevden alıyor, hem de içki içtiğine da ir şahitler olduğu için ona kırk kırbaç içki cezası veriyor. Bu ceza uygulamasını Sahih-i Müslim'deki hadisi temel ala rak aktaralım: O s m a n Hz. A l i ' y e , ' K a l k sen cezayı u y g u l a ! ' di yor. Ali kabul etmiyor. Oğlu H a s a n ' a ' S e n kalk kırk kırbaç v u r ! ' diyor. Hasan da b u n a karşı çıkıyor, bu işlerden bana ne, diyor. Hatta H a s a n ' a , " S e n kalk cezayı u y g u l a ! " deyince, Hasan haklı olarak, 'Halifeliğin iyi tarafından yararlanan o, kötü tarafını da o uygulasın' diyor. En son Abdullah b. Cafer bunu uyguluyor. 3 1 4 Tabi ki farklı rivayetler de var. Halife O s m a n , Velit hakkında, "İçki içiyor"
diye şahitlik yapanları dövüyor, niçin ifade verdi
niz, diye. Bunu d u y a n Hz. Ali karşı çıkıyor; 'Senin kardeşindir, haranı
konusunda
bile onu
destekliyorsun'
diyor.
Osman
mec
bur kaldığı için Velit'e ceza uyguluyor. Bu arada O s m a n ' ı n bu il timasını duyan H z . Ayşe de karşı çıkıyor; hatta onunla Osman arasında tartışmalar oluyor ve orada bulunanlar ikiye ayrılıyor lar: Bir kısmı Ayşe'yi, O s m a n ' ı n taraftarları da O s m a n ' ı destek liyorlar ve aralarında kavga çıkıyor, hatta terliklerle birbirlerini d ö v m e y e başlıyorlar.
Kimi
İslam
tarihçileri,
Hz.
Muham
m e d ' d e n sonra M ü s l ü m a n l a r arasında ilk çıkan kavga budur, di ye açıklamada b u l u n m u ş l a r d ı r . 3 1 5 Az önce ifade edildiği gibi, anlatılanlara göre İbn-i Mesut Ve lit'e karşı ç o k haklı. Kendisi devlete ait inaldan sorumlu; Velit'e yedirmek istemiyor. Aslında O s m a n bu d u r u m d a onu takdir et meliydi. İşle halk nezdinde bilinen hayali halife O s m a n ' l a ger çek O s m a n arasında bu kadar fark var. i
l
4
a ) Müslim, Hudut, Hadd'ül H a m i ' k ı s m ı n d a .
b) İbn-i K u t e y b e , Maarif, s. ISO v d . c) Z e h e b i , Siyer-i A ' l c n ı , 3 / 4 1 2 vd. no: 6 7 . B u r a d a kilabı tahkik e d e n , d i p n o t t a a y r ı c a İ m a m A h m e t b . H a n b c l , Tabcrani, Tehzib-i K e m a l , B i d a y c - N i h a y c , İstiab, İ s a b c , A ğ a n i , Ü s d ' ü l G a b e , c l - K a m i l f i Tarih, e l - M a r i f e v c Tarih ( B c s c v i ) . N c s c b ' ü Kıırcyş. g i b i k a y n a k l a r d a d a g e ç t i ğ i n i belirtiyor. d ) İbn-i A s a k i r , Tarih-i D ı m a ş k , 6 3 . c i l t / 2 1 8 vd. n o : 8 0 3 3 . e ) A s k a l a n i , İsabe, Velit b . U k b e k ı s m ı n d a , no: 9 1 5 3 . 1") Taberi Tarihi, 3 / 4 3 3 . g ) İbn-i Esir, E l - K a m i l 2 / 5 3 5 . 3 1 5
Belazuri, Ensab... 6/144.
175
Bazı İslam tarihçileri İ b n - i M e s u t ' u n en s o n u n d a O s m a n ' l anlaştığını ispatlamak için şu ilginç hadisi öne sürüyorlar: Bir ara İbn-i M e s u t ' u n O s m a n hakkında,
"Yanlışlıkla bir ok atsam,
Osman 'a isabet edip de öldürülse,
buna
karşı
altın
olamam"dediğini
da
bana
verilse yine mutlu
Uhud dağı kada aktarıyorlar.
Bununla onun O s m a n ' d a n m e m n u n olduğu öne sürülmek isteni yor. Hatta O s m a n onu sürgüne g ö n d e r m e k isterken birçok insan ona, "Sakin sürgüne gitmeyi kabul e t m e . Biz seni destekleriz, se ni b ı r a k m a y ı z " deyince, İ b n - i M e s u t , "Hayır; emrini dinleyece ğim. Ç ü n k ü bazı olaylar ve fitneler olacaktır. Bu yüzden ben is temiyorum ki bunun ilk kıvılcımını kendim y a k a y ı m " diyor. Bu rada da en başta Hz. Ali ve diğer bazı insanlar araya girince vef O s m a n ' ı n da, " B a ş k a yere g ö n d e r s e m orayı da karıştırır" endişe leri y ü z ü n d e n sürgüne g ö n d e r i l m e s i n d e n vazgeçiliyor. Bir başka rivayet de şöyle: İbn-i Mesut d e m i ş ki, eğer Os m a n ' ı katlederlerse artık bir d a h a onun gibi bir halife bulamaya caklar. Hatta İbn-i Mesut daha hayatta iken, O s m a n h a k k ı n d a her yerden muhalefet oluşunca kendisi, ben O s m a n ' a ok almak iste miyorum, d e m i ş . 3 1 6 Bellidir ki bazı u y d u r m a cümleler kurmuş; ancak becerememişler. Çünkü m a d e m m e m n u n kalmış, o zaman daha örnek mi kalmadı ki, kendisi kalkıp O s m a n ' ı n ö l ü m ü y l e il gili örnekler versin? Şimdi de bu konuya ilişkin B u h a r i ' n i n kıstığı bazı bilgileri, tabi ki yine İslami kesimce güvenilir sayılan kaynaklardan akta racağım. Buhari bu konuda çok anlamsız bir hadis aktarmıştı, onu daha ö n c e s u n d u m : S ö z d e İbn-i Mesut, yemin içiyor ki; K u r ' a n ' ı benden daha iyi bilen yoktur, ben K u r ' a n ' ı n yetmiş kü sur suresini bizzat H z . M u h a m m e d ' d e n aldım diye açıklaması var. Peki, s o r m a k lazım; durup dururken adam niye y e m i n içip de bu tezi ortaya atsın? D e m e k ki bunun geçerli bir nedeni varmış. İşte şimdi bunu İslami kaynaklardan anlatacağını. Anla tacağım ki, B u h a r i ' n i n ne kadar tahrifat yaptığı açıkça bilinsin.
3 1 6
a ) İbn-i Abdi-1 B e r , İstiab, İbn-i M e s u t m d . n o : 1 6 5 9 .
b) H e y s e m i M. Zevaid, no: 1 4 5 4 8 , cilt 9/109. e) Belazuri, Ensab, 6/148.
176
Yine A b d u l l a h ' t a n aktaralım, d a h a doğrusu, B u h a r i ' n i n yaz madıklarını
başka kaynaklardan
t a m a m l a y a l ı m : Abdullah'ın,
" M e k k e ' d e nazil olan surelerden 70 küsurunu bizzat Hz. Mu h a m m e d ' d e n alırken, o z a m a n Z e y d b. Sabit h e n ü z kâfir bir ba badan d o ğ m a m ı ş t ı , h e n ü z çocuklarla o y n u y o r d u , M ü s l ü m a n ol mamıştı. Dolayısıyla Hz. M u h a m m e d ' d e n bizzat aldıklarımı nasıl bırakıp da gider onun hazırladığı K u r ' a n ' a u y a r ı m ? " şek linde ağır eleştirileri var. 3 1 7 Diğer bir sözü de, " B e n yetmiş küsur sure Hz. M u h a m m e d ' d e n ö ğ r e n d i ğ i m d e Zeyd b. Sabit henüz Ya hudi bir b a b a d a n d o ğ m a m ı ş t ı " şeklindedir. 3 1 8 Bir açıklamasında da, " E y Irak halkı, ey Küfe halkı, M ü s l ü m a n l a r ! Yanınızdaki o eski K u r ' a n nüshalarına yapışın. Yeni K u r ' a n hazırlanmış, ben k o m i s y o n d a y o k u m . Ben M ü s l ü m a n o l d u ğ u m d a Z e y d b. Sabit h e n ü z kâfir bir babadan d o ğ m a m ı ş t ı " diyor. 3 1 9 Bazı aktarımlar da şöyledir: " B e n yetmiş küsur sure öğrendiğim z a m a n Z e y d ' i n tüyleri
henüz
bitmemişti/yani
çocuktu.
Ben
kalkıp
onun
hazırladığı K u r ' a n ' ı mı d i n l e y e c e ğ i m ! " Bir diğer sözü ise, " B e n elimdeki
Kur'an
nüshasına
sımsıkı
bağlı
kalacağım.
Kim
K u r ' a n ' a sıkı bağlanmak isterse b u y u r s u n " şeklindedir. 3 2 0 İbn-i M e s ' u t ' l a ilgili verilen bilgilerin çoğu, başla B u h a r i , M ü s l i m ve İslami k e s i m c e güvenilir kabul edilen diğer kaynak larda anlatılmakladır. Zaten önemli g ö r d ü ğ ü m yerlerde ilgili k a y n a k l a n dipnot olarak ekliyorum. Çok açıktır ki, K u r ' a n ' ı bir araya getiren k o m i s y o n oluşturu lurken, m u t l a k a siyasi hesaplar yapılmış, O s m a n ' a daha yakın isimler görevlendirilmiştir. Yoksa H z . A l i ' d e olduğu gibi baştan
3 1 ' İbn-i K e s i r tefsiri, m u k a d d i m e k ı s m ı n d a , C e n ı ' ü l K u r ' a n , 1 . c i l ı . Y i n e Kıırtubi, k e n d i t e f s i r i n d e m u k a d d i m e b ö l ü m ü n d e teferruatlı b i l g i l e r aktarıyor. İbn-i Ebi D a v u d , Mesahif, 1 / 1 8 3 - 1 8 9 . Y i n e M ü z i Tehzib-i K e m a l 3 3 / 3 5 1 , n o : 3 7 9 1 ' d e belirliyor. T i r m i z i , Tefsir, T e v b e s u r e s i b ö l ü m ü , n o : 3 1 0 4 . A y r ı c a u z u n t e f s i r l e r i n Al-i Irilrart 1 6 1 . a y c l i n a ç ı k l a m a s ı n d a b u k o n u d a yararlı b i l g i l e r vardır. 3 1 8
İbn-i Ş e b b c , Tarih-i M e d i n e , 3 / 1 0 0 8 .
3 1 9
İbn-i Ebi D a v u d , M e s a h i f , 1 / 1 9 1 .
3 2 0
İbn-i Ebi D a v u d , M e s a h i f , 1 / 1 8 6 - 1 8 8 . Al-i İmran, 1 6 1 . İbn-i S a ' d , T a b a k â t ,
2/423.
177
beri Hz. M u h a m m e d ' l e birlikte olan Abdullah b. Mesut gibileri, K u r ' a n ayetleri toplanırken niye saf dışı bırakılsınlar ki? Başlığı bitirmeden, İbn-i M e s u t ' l a ilgili kısa bir bilgiyi d a h a e k l e m e k istiyorum. İ m a m T a b e r a n i (h. 260-360) yazdığı 2 5 ciltlik kitabının n e r d e y s e iki cildini (dokuz ve onuncu ciltlerini) İbn-i M e s u t ' a ayırmış. H e m e n h e m e n tüm K u r ' a n ' ı n ayetlerini açıklarken hep İbn-i M e s u t ' u n görüşlerini referans göstermiş. Toplam 2164 hadisi ona isnat etmiştir. Kısacası, İbn-i Mesut ade ta tek başına bir ekol gibi. 3 2 1 A m a oluşturulan k o m i s y o n l a r d a y o k ! Şu da hatırda tutulmalı ki, İbn-i M e s u t ' u n bildiği K u r ' a n ayetleri farklıydı. Daha önce de yazdım; en başta Nas ve F e l a k surelerini birer dua olarak kabul ediyordu; bunları K u r ' a n ' d a n saymıyordu.
b) Übey b. K a ' b ' ı n Çıkışı Hatırlanacağı üzere vahiy kâtipleri konusunu işlerken, ismi öne çıkanların b a ş ı n d a Ü b e y b . K a ' b geliyordu diye belirtmiş tim. B u h a r i başta olmak üzere, H z . M u h a m m e d ' i n açıklaması var ki, K u r ' a n ' ı Medinelilerdcn dört kişi iyi bilir, onlardan biri de Übey b. K a ' b ' d ı r , denilir. 3 2 2 En önemlisi de Hz. M u h a m med'in
bir ara ona,
hammed'e
söyle,
Übey
"Cebrail geldi, b.
Ka'b'a
Allah ona demiş, Kur'an
'git
Mu
okusun'c/ec/i"şeklinde
yaptığı açıklamadır. Übey soruyor, yani Allah benim adımı mı anmış? Hz. M u h a m m e d "Evet " d i y o r vc ona K u r ' a n ' d a n Beyyine suresini okuyor. Bu hadis B u h a r i ' d e dört yerde geçiyor.
323
İnandırıcı olup o l m a m a s ı bir yana; din içinde kalarak değer lendirme yapacak olursak, Übey İ s l a m ' d a ve özellikle K u r ' a n
3 / 1
T a b e r a n i , M u c e m - i Kebir, n o : 7 7 2 , c i l t 9 / 5 6 s o n u n a k a d a r v c e i l l 1 ( 1 / 1 - 2 8 6 .
Hadisler, 8 4 0 0 - 1 0 5 6 4 . Toplanı hadis sayısı 2 1 6 4 . 3 2 2
B u h a r i , M e n a k i b - i Ensar, b a b 17, n o : 3 8 1 0 .
3 2 3
B u h a r i : 1 ) M e n a k i b - i Ensar, Ü b e y b . K a ' b b ö l ü m ü n d e , b a b 16, n o : 3 8 0 9 .
2) Tefsir bölümü, B e y y i n e suresi, bab 1, 2 ve 3. no: 4 9 5 9 , 4 9 6 0 ve 4 9 6 1 . Ayrıca a y e t l e ilgili t e f s i r l e r e b a k ı l a b i l i r .
178
k o n u s u n d a önemli biri. Ü b e y ' d e n en çarpıcı açıklama şu: Bir gün Ütey b. D a m r e M e d i n e ' y e Übey b. K a ' b ' ı n yanına gelip di ni konularda ondan bilgi e d i n m e k istiyor. Bu arada Übey, "Cu ma
günü
çok
de
kalsam
da
önemli
açıklamalar
söyleyeceğim"diyor.
yapacağım.
Ancak Cuma
Arlık
öldürülsem
gelmeden
per
şembe günü vefat ediyor. Neyi açıklayacağı belli değil; muğlâk bir açıklama a m a C u m a g e l m e d e n vefat etmesi de tabi ki soru işareti. 3 2 4 Açıkçası, suikastla gitmiş olabilir. K i m bilir belki Hz. M u h a m m e d veya K u r ' a n ' ı n hangi senaryolarla yazıldığı konu sunda açıklamalar yapacaktı. İşte buna fırsat v e r m e m e k için kat ledilmiş olabilir. Tabi ki v u r u l d u ğ u n a ilişkin herhangi bir bilgiye rastlamadım; bu benim y o r u m u m d u r . Kimileri halife Ö m e r za m a n ı n d a vefat etmiş, kimileri de O s m a n z a m a n ı n d a diye ak tarmışlar. Ancak en sağlıklı olanı O s m a n d ö n e m i n d e vefat etmiş olması. Her ikisinin de dönemleri karanlık olaylarla doludur za ten. Şu da var ki, kendi de aktif ve K u r ' a n k o n u s u n d a işin için de biri. O yüzden ölümü şüphelidir diyorum. Ü b e y M e d i n e ' n i n Hazrec kabilesinden. Her n e kadar K u r ' a n konusunda İbn-i Mesut kadar değilse de yine de ö n e m l i biri. 3 2 5 Hatırlanacak olursa, daha önce Hz. M u h a m m e d ' i n kâtipleri ko nusunda bilgi verirken, vahiy yazımı hususunda ismi en çok öne çıkan kişiydi, yani önemli bir isimdi diye belirtmiştim. Neden İbn-i Mesut kadar önemli değil? Ç ü n k ü bu a d a m , Hz. M u h a m m e d ' i n M e k k e ' d e k i 13 yıllık peygamberliği d ö n e m i n d e yoktu. Ancak M e d i n e ' d e oluşan yaklaşık 28 sure hakkında bilgi sahibi olduğu söylenebilir. Diğer sureleri ö ğ r e n m i ş s e de ancak
3 2 4
a ) İbn-i S a ' d , T a b a k a l - i B c d r i y y i n . 3 / 2 6 0 .
b) İbn-i A s a k i r , Tarilı-ü M c d i n e t - i Dımaşka, 7 / 3 4 0 . Ü b e y b. K a ' b k ı s m ı n d a . c ) Z e h e b i , S i y e r - i A ' t e m , 1/399. d ) M ü z i T e h z i b - i K e m a l , 1/270, n o : 2 7 9 . e ) İbn-i K e s i r , B i d a y e - N i h a y e , h . 1 9 . y ı l ı o l a y l a r ı k ı s m ı n d a . 0 tbn-i T c y n ı i y c , M i n h a c - Ü S ü n n e , 3 / 2 0 6 . d ) T a b e r i Tarihi, 4 / 3 3 3 v c s o n r a s ı . 3 2
^ B u h a r i , F e d a i l - i Ensar, Ü b e y k ı s m ı n d a , n o : 3 8 0 8 . M u a z , S a l i m v e A b d u l
lah b . M e s u l b ö l ü m l e r i n d e n o : 3 7 6 0 , 3 8 0 6 v e Fedail-i Kurra n o : 4 9 9 9 .
Müslim, no:
2462-63.
179
ikinci elden m ü m k ü n olabilmiştir. Bu adamın da halife Os m a n ' ı n hazırlatmış olduğu K u r ' a n ' l a ilgili itirazları ve o l u m s u z açıklamaları var. D a h a net bir ifadeyle, ona göre şu an var olan K u r ' a n orijinal değildir. Zaten o n u n K u r ' a n nüshası h a k k ı n d a daha önce k ı s m e n bilgi verildi. O n a g ö r e K u r ' a n 114 sure değil; 116 sureydi. Bu
başlık
altında vermek
istediğim mesaj, Ü b e y ' i n ç o k
önemli biri olması (ki hadislere göre Allah onun adını bile anmış), ancak K u r ' a n oluşurken k o m i s y o n a alınmamıştır. Ü b e y de Abdullah
b.
Mesul
gibi
Osman'ın
hazırlatmış
olduğu
K u r ' a n ' a karşıymış; ama çıkışı sonuç v e r m e m i ş . Ayrıca, kellem de gitse artık C u m a günü önemli açıklamalar yapacağım, sözü ve C u m a g e l m e d e n vefat etmesi soru işaretidir. Burada sorgulan ması gereken, öldürülscm de artık açıklayacağım, sözü: N e y m i ş o ana kadar d i y e m e d i ğ i vahim sırlar'? Tabi ki K u r ' a n ' l a ilgili önemli açıklamaları var. Onları b u n d a n sonraki başlıkta anlata cağım. Şimdi farklı bir konuya, K u r ' a n ayetleri toplanırken dini kaynaklardaki bilgiye göre acaba hepsi yazıldı mı; b u n a açıklık getirmeye çalışacağım.
180
YEDİNCİ BÖLÜM
TÜM AYETLER K U R ' A N ' A YAZILDI MI?
K u r ' a n ' d a şöyle bir c ü m l e var: Zikri (çoğu y o r u m c u burada zikir kelimesinden K u r ' a n kastedilmiştir diyorlar) biz indirdik; elbette yine
biz onu koruyacağız.326 Tevrat'ta,
lar;
Allahunızm sözü ebediyyen durur',
ancak
iki nüshasında Hz. gamberleri geldim.
yıkmaya
ot kurur, ayeti
çiçek so
var.
İncil'in
İsa, sanmayın ki ben şeriatı veya eski pey geldim;
Size doğrusunu
ben
söylerim
yıkmaya ki.
tan en küçük bir harf veya bir nokta
gök
değil,
tamamlamaya
ve yer durdukça
şeriat
bile yok olmayacaktır, diyor.
Peki, s o n u n d a ne oldu? Tevrat ve İncil varken K u r ' a n ortaya çıktı ve onlar ctkisizleşti, bunların zamanı bitmiştir, denilmedi m i ?
327
Bazı İslam önderleri, bu ayetten kasıt, k o r u n m a s ı gereken K u r ' a n ' ı n kelimeleri değil; onun anlamı, içerdiği mesajlardır, di yorlar. Tabi ki onların a m a c ı , K u r ' a n ' ı n bazı ayetleri hakkında var olan gramatik ve sözlük yanlışlarına bir n e b z e de olsa yanıt vermek a m a yeterli
olmuyor.
İbn-ül
Hatip
"el-Furkan" adlı
yapıtında Zalim H a c c a c ' ı n K u r ' a n ' ı n 12 kelimesinde yaptığı de ğişikliği açıklarken, s o n u n d a şunları diyor: K u r ' a n ' d a geçen 'Biz Kur'an'ı
indirdik,
yine
biz koruruz' ayetinden
amaç,
mesajdır,
Hicr suresi 9. Tevrat/ İ ş a y a b ö l ü m ü , 4 0 / 8 . İ n c i l : M a t t a 5 / 1 8 , M a r k o s 1 3 / 3 1 .
181
onun içeriğidir. Dolayısıyla H a c c a c ' i n yaptığı kelime değişikliği ayete ters düşen bir d u r u m değildir. H a c c a c ' m bu kelime değişikliğiyle ilgili bilgileri, d a h a sonra ki bölümlerde anlatacağım. Yine ünlü İslam düşünürü Zehebi önemli bir aktarımda bulu nuyor: Ebu Ü v e y s adındaki kişi Zühri'den sormuş, biz bir hadi sin orijinal metnini değiştirebilir miyiz, diye. Zühri, ' A n l a m bo zulmadan, bütünlüğe zarar vermeden K u r ' a n ayetleri bile deği şikliğe uğrayabilir' yanıtını v e r m i ş . 3 2 8 Urve, Tekvir suresinde geçen bir kelime hakkında Hz. Ay şe'den
soruyor,
yazılmıştır,
bu
doğrusu
nasıldır,
diye.
Ayşe,
'kelime yanlış
bir kâtip hatasıdır' diyor. 3 2 9 C u m a suresi
doku
zuncu ayetinde geçen 'Fes'av' kelimesini halife Ömer, İbn-i Me sut, İbn-i Abbas ve K u r ' a n ' ı bir araya getiren komisyonun üyesi Abdullah b. Zübeyr,
'Femdû' şeklinde o k u y o r l a r d ı . 3 3 0 İbrahim
Nahai, Tekvir, Maide ve Nisa surelerinde geçen bir iki kelime hakkında,
'aslında
burada yazım
halası
olmuştur'ıiiyor.
Kelime
yanlışlarıyla ilgili bu gibi tartışmalar İslami kaynaklarda çoktur; ben ise K u r ' a n yazılırken cümleler d ü z e y i n d e yazılmayan ayet lerden
ve
hatta
surelerden
bahsediyorum,
onları
işlemeye
çalışıyorum. Bu başlık altında İslam literatüründe ayet diye söy lenen sözlerin hepsi o zaman yazıldı mı; bunun yanıtını İslami kaynaklardan sunacağım. Bu konuda hangi sahabe ne d e m i ş , de tayına kadar anlatacağım. Ancak bunlara g e ç m e d e n ö n c e , tüm hadis kaynaklarında ortak olarak işlenen bir iki örnekle başla mak istiyorum. Bunlar bir bakıma olayı çözer zaten.
° Z e h e b i , İ s l a m tarihi, hicri 1 2 1 - 1 4 0 o l a y l a r ı b a ğ l a m ı n d a . İbn-il H a t i p , e l Furkan, s. 5 0 - 5 2 . 3 2 9
S ü y u t i , Dürrül M e n s u r tefsiri, N i s a 1 6 2 . Y i n e a y n ı a y e t t e K u r t u b i d e A y ş e
hadisini almış. 3 3
182
^ Süyuti. Dürrül M e n s u r , C u m a suresi, 9 . ayet.
a) R e c i m Cezasıyla İlgili Ayet K u r ' a n ' d a Yok! U z u n c a bir hadiste şunlar aktarılıyor: Ö m e r halifedir, son haccında M i n a ' d a n M e k k e ' y e geçince C u m a günü minbere çıkıyor ve şöyle bir k o n u ş m a yapıyor: Allah Hz. M u h a m m e d ' i hak olarak görevlendirip ona kilap gönderdi. Gelen ayetler arasında recim (taşlama yöntemiyle öldür me) ayeti de vardı. Biz bu ayeti okuduk, aklımıza aldık ve koru duk. Ayrıca h e m Hz. M u h a m m e d zina yapanları recimle ceza landırdı, hem de Ebubekir'le ben bunu uyguladık. Bu bir Kur'an ayetidir. Korkarım ki zaman içinde bazıları, ' H a n i bu ayet K u r ' a n ' ı n neresinde var?' deyip, Allah'ın emrini terk etmekle da lalete düşsünler. K u r ' a n ' a göre evli olan bir erkek veya kadın zina yaparsa recimle cezalandırılır. Suçun ispatı da ya şahitle, ya da ki şinin suçunu itiraf etmesiyle olur. Bir de eğer zina yapan kadın baş kasından hamile kalırsa bu kanıt olarak kabul edilir ve recim cezası gerekir... diyor. Ö m e r konuşmasının devamında da, 'İnsanlar, Ömer Kur 'an 'a yeni bir şey ekledi, Kur 'an 'la oynadı demeselerdi ben bu tecim ayetini kendi elimle Kur'an 'a yazardım' diyor. Ö m e r ' i n bu açıklaması B u h a r i ' d e birkaç yerde, M ü s l i m , tüm hadis külliyatında ve müsnedlerde ortak olarak işlenmiştir. 3 3 1 Detaya g e ç m e d e n ben burada Ö m e r ' d e n s o r u y o r u m : Ebube kir zamanında K u r ' a n ' ı sen topladır»; peki niye o z a m a n bunu yazmadın da daha sonra bu şekilde g ü n d e m e getiriyorsıın? Ayrıca bunun dışında Ö m e r ' i n şu farklı açıklaması var: Hüzeyfe'den soruyor, sence Ahzab suresi kaç ayettir? Hüzeyfe, 73 ayet-
3 3 1
a ) B u h a r i , I ) H u d u l , b a b . 3 0 , n o : 6 8 2 9 , bab, 3 1 . n o : 6 8 3 0 . 2 ) A h k a m , bab,
2 1 . 3 ) İtisam, hah,
15, n o : 7 3 2 3 .
b ) M ü s l i m , H u d u l , bab, 4 , n o : 1 6 9 1 . c ) Ebu D a v u d , H u d u d , b a b 2 3 , n o : 4 4 1 8 . d ) İbn-i M a c e , H u d u t , b a b , 9 , n o : 2 5 5 3 . c ) T i r m i z i , H u d u t , b a b 7 , n o : 1 4 3 1 - 1 4 3 2 Sait b . M ü s e y y c b v c İbn-i A b b a s ' l a n . I ) N e s a i . S ü n n c - i Kübra, R e c i m b ö l ü m ü , b a b , 4 , n o : 7 1 5 1 ' d e n 7 1 7 2 ' y e kadar. Yaklaşık on hadis. g ) İ m a m M a l i k , M u v a t t a adlı y a p ı t ı , H u d u t k ı s m ı , r e c i m b ö l ü m ü n d e , n o : 1 5 6 0 . h ) İ m a m Şaf'i-i, M ü s n e d , n o : 1 5 7 1 , s . 9 3 2 , H u d u t b ö l ü m ü n d e .
183
tir deyince (zaten şu an var olan K u r ' a n ' d a Ahzab suresi 73 ayet tir), Ömer, "Hayır! Bu surenin ayetleri Bakara suıesi kadardı (ya ni 286 ayeti vardı) ve ıeciın ayeti de bu sinede geçiyordu "diyor. İbn-i Düreys, İ k r i m e ' d e n de benzer bir açıklama aktarıyor. Hatta İ k r i m e ' y e ait şu açıklama da var: O n d a n soruyorlar, peki K u r ' a n ayetleri yazılırken, iniş sırasına göre yazılması, yani ilk gelen ayet öne, d a h a sonra gelen ayeti onun arkasına y a z m a k üzere böyle bir tertip m ü m k ü n değil mi? İkrime, 'Kâinat birleşse bile bu mümkün değildir'yanıtını veriyor. 3 3 2 D e m e k istediği, neyin ne zaman indiği bilinmiyor. Aslına bakılırsa İkrime çok haklı. Hz. M u h a m m e d hayatında birçok şey söylemiş; ancak is tisnalar dışında neyi, ne zaman söylediğini kontrol altına almak mümkün o l m a m ı ş . Zaten M u h a m m e d ' d e n de sorulsa kendisi de konuşmalarının sıralamasını y a p a m a z d ı . Buhari T a r i h ' i n d e , Hüzeyfe'nin 'şu an var olan Ahzab şule sinden en az yetmiş ayetin yazılmadığı' sözünü aktarıyor. Artık Hüzeyfe Ö m e r ' i n az önceki sözüne dayanarak mı bu açıklamayı y a p m ı ş veya kendi bildiği bir şey mi vardı; bunu bilemiyorum. Sonuçta o da K u r ' a n ' ı n bir bölümünün yazılmadığını belirtiyor. Zaten Ö m e r ' i n kaygıları sadece recim cezasıyla ilgili ayetin ol mayışı ve Ahzab suresinin tüm ayetlerinin yazılmamasıyla ilgili değildi. O daha farklı şeyler de söylüyordu. Örneğin; bir gün Abdurrahman b. Avf'a soruyor: Bakıyorum, 'daha ö n c e cihat ettiğiniz gibi cihat e d i n ' ayetini K u r ' a n ' d a g ö r m ü y o r u m , diyor. A d a m , 'işte sözünü ettiğin ayet de K u r ' a n ' d a n atılanlar arasında gitti/yazilamadi' diyor. Yine Ö m e r bir gün bir ayet için, bunu bi len yok mu diye sorunca, aldığı yanıt, 'o ayeti bilen kişi Yema 333 m e harbinde v u r u l d u ' şeklindedir. Ahzab suresinin en az Bakara kadar uzun olduğu k o n u s u n d a İbn-i Ömer ve Übey b. Ka'b'ın da açıklamaları vardır. Detay kısmında onları da a k t a r a c a ğ ı m . 3 3 4 Yine Ebu Ü m a m e b. Sefil'in " 2 S ü y u t i , İtkan, 1 8 b ö l ü m , c e m ' u l K u r ' a n k ı s m ı n d a , 3 3 3
a ) K a s ı m b . S e l a m , Fedail-i K u r ' a n s . 3 2 5 .
b ) S ü y u t i , İtkan, 1 8 . b ö l ü m , 1/130. 3 3 4
184
S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , A h z a b s u r e s i ilk b a ş t a .
1/130.
teyzesi başka bir sahabiye, 'Hz. Muhammed bize, evli olan kişi lerin zina yapmaları halinde taşlanarak öldürülmeleriyle ilgili 335 ayeti (ıecim ayetini) okuyordu' şeklinde bilgi veriyor. Sözü edilen recim ayeti de şu an ne A h z a b suresinde, ne de K u r ' a n ' ı n diğer surelerinde m e v c u t değildir/yazılmamıştır. Ö m e r ' i n recim cezasıyla ilgili açıklamaları doğrudur. Hz. M u h a m m e d de bu y ö n t e m l e insanları infaz ettirmiş, Ö m e r ' l e Ebubekir de. Bununla ilgili birkaç somut örnek s u n m a k istiyo rum. M e d i n e d ö n e m i n d e Yahudilerden bir erkekle bir kadın zina yapınca Hz. M u h a m m e d ' e getiriyorlar. Kendisi soruyor: "Ma dem Yahudisiniz ve bu işi yapmışsınız, o zaman bir soralım ba kalım Tevrat bu konuda ne diyor?" Onlar, Tevrat'ın bu konuda fetvası, zina yapan ayıplanır, yüzü karartılır ve ayrıca kırbaçlanır diyorlar. Ancak M u h a m m e d , ille de Tevrat getirin, diyor. Sonuç ta Tevrat'ı getirip bakıyorlar. Tam da o sayfaya gelince, Yahudi lerden biri (bazı kaynaklarda bu kişinin ismi de veriliyor: İbn-i Suriya d i y e . ) 3 3 6 elini o ayetin üzerine bırakıyor ki g ö r ü n m e d e n onu allatsınlar. Hâlbuki bu iddia bir iftiradır. Ç ü n k ü Tevrat'taki zina cezalarıyla ilgili tek bir ayet değil ki h e m e n üstü parmakla kapalılabilsin. Tevrat'la, Tesniye kitabı 22. b ö l ü m d e bu konuda tam bir sayfalık açıklama ve örnekler var. O sırada birileri Hz. M u h a m m e d ' e hatırlatıyor, bak işte Tevrat'ta bunun cezası var ve bu taşlanarak infaz etmektir, diyor. Bunun üzerine M u h a m m e d ' i n emriyle o çili orada taşlanarak infaz ediliyor. Bu olay da en başla, Buhari'de değişik bölümlerde defalarca anlatıldığı gi 337 bi, Müslim vc diğer hadis külliyatında da anlatılıyor.
3 3 5
S ü y u t i , İtkan, 4 7 . bölüm. 1/470.
3 3 6
Sahih-i İbn-i Haban, 1 0 / 2 8 1 , Hudut, no: 4 4 3 5 .
3 3 7
1 ) B u h a r i : a ) Nama/., b a b 6 0 , no: 1 3 2 9 . b ) M e n a k i b : b a b 2 6 , no: 3 6 3 5 . c )
Tefsir, b a b 5 6 , no: 4 5 5 6 . d ) H u d u t , b a b 2 4 . n o : 6 8 1 9 . bab, 3 7 , no: 6 8 4 1 . e ) İ t i s a m , bab.
16, n o : 7 3 3 2 . t ) T e v h i t , bab, 5 1 , no: 7 5 4 3 . 2 ) M ü s l i m , H u d u t , no: 1 6 9 9 . 3) Ebu D a v u d , Hudut, 2 5 , no: 4 4 4 6 . 4 ) İbn-i M a c e , H u d u t , b a b 10, n o : 2 5 5 8 . 5 ) N e s a i , R e c i m b ö l ü m , b a b 2 3 , n o : 7 2 1 3 ' t e n 7 2 1 8 ' e kadar. 6) Tirmizi, Hudut, bab 10, no: 1 4 3 6
185
Daha ilginci, başka bir adam gelip Hz. M u h a m m e d ' e , kendi sinin zina yaptığını söylüyor. Sadece onun bu itirafı üzerine (olayın şahidi yok), M u h a m m e d bu adamı taşlama yöntemiyle infaz ettiriyor. Bu da bütün hadis külliyatında ve en başta Buha ri'de birkaç yerde geçiyor. Buhari bunu Ebuhürcyre, İbn-i Abbas 338 ve Cabir b. Abdullah gibi farklı insanlardan aktarıyor. Buhari somut bir örnek d e Hz. Ali'den veriyor. Hz. Ali, zina yapan bir kadını perşembe günü yüz kamçı ile kırbaçlıyor, C u m a günü de o kadını taşlayarak katlediyor, 3 3 9 diyor. Hatla kaynaklar da bu kadının adı da geçiyor: Şürahc H e m e d e n i y e . 3 4 0 Burada bir açıklama y a p m a gereğini d u y u y o r u m . Çünkü h e p ' Buhari diyorum, bunun nedenini bilmeyenler olabilir. İslam âle minde güvenirlilik bakımından K u r ' a n ' d a n sonra Buhari gelir. Şafii ve Hanefi m e z h e b i n e bağlı İslam âlimleri Buhari üzerine şerhler yazarken, kaynakların h e m e n başında, 'Buhari'deki ha disler İslam otorilerlcrince ittifakla sağlam kabul edilmiştir' açıklamasını yapıyorlar. Mesela Aynî, Askalani, Kcşmiri gibi. Ayrıca Zehebi, Sarahsi, İbn-i Salah, İbn-i Teymiye ve saya madığım birçok İslam düşünürü de, Müslim'le Buhari'nin hadis leri cumhura göıe sağlamdır, diye açıklamalarda b u l u n m u ş lardır. Hatta Buhari hadislerinin doğruluğuyla ilgili o kadar ma salımsı şeyler söylenmiştir ki insan yazmaya utanıyor. Mesela Ebu Zeyd el-Mervezi ( 3 0 1 - 3 7 I h ) , şunu anlatıyor: Ben Kabe'de uyku ile uyanık halinde olduğum bir sırada rüyam da Hz. M u h a m m e d ' i gördüm. Bana, d a h a ne zamana kadar sen
3
3
8
ıı) B u h a r i . I) Talak n o : 5 2 7 0 v c 5 2 7 2 Cabir b . Abdullah'tan, 5 2 7 1 Ebu H ü -
reyre'den. 2 ) Hudul, bab 2 1 , no: 6 8 1 4 , 6 8 1 6 , 6 8 2 0 v c 6 8 2 6 Cabir b . Abdullah'tan. Y i n e n o : 6 8 1 5 v c 6 8 2 5 E b u l ı i i r c y r e ' d e n . n o : 6 8 2 4 d c İbn-i A b b a s ' l a n a k l a t ı y o r . b ) M ü s l i m . H u d u l , 5 . n o : 1 6 9 1 E b u H ü ı e y r e ' d c n . Y i n e Maiz a d ı n d a k i k i ş i n i n itirafı s ö z k o n u s u . M ü s l i m , H u d u l , b a b 5 , n o : 1 6 9 2 . C a b i r ' d e n aktararak. B a b 5 , n o : 1 6 9 3 . R a v i İbn-i A b b a s ' l ı r . B a b 5 , n o : 1 6 9 4 . R a v i , E b u S a i t c l - H u d r i , B a b 5 , n o : 1 6 9 5 . Burada S ü l e y m a n babasından aktarıyor. c ) E b u D a v u d , H u d u t , n o : 4 4 1 9 ' d a n 4 4 3 1 ' c k a d a r b i r ç o k s a l ı a b i d e n aktarır. 3 3 9
Buhari, Hudut, bab, 2 1 , n o : 6 8 1 2 .
34
İbn-i T e y m i y e , S a r i m - ü l M e s l u l , 2 / 1 2 6 . B u r a d a a y r ı c a d i p n o t t a b a ş k a bir
0
ç o k k a y n a k i s m i var.
186
İ m a m Şafii'nin kaynaklarını o k u t m a y a d e v a m edeceksin; neden kitabımı o k u t m u y o r s u n , ilgi d u y m u y o r s u n , dedi. B e n de sordum: Kitabın hangisi? O, kitabım B u h a r i ' d i r dedi. Üstelik bu rüya hikâyesini anlatan Zehebi gibi bir İslam dü şünürü ki, 55 ciltlik İslam tarihi, 30 ciltlik Ansiklopedi ve daha nice kaynaklar bırakan ünlü bir isim; bunu iki k a y n a ğ ı n d a birden fazla yerde işliyor. Zehebi bunlara daha ilginç şeyler de ekliyor, bir-iki örnek ve relim: Muhammed'i rüyasında, ashabıyla birlikte
A d a m ı n biri H z . beklerken g ö r m ü ş .
Bu arada a d a m ,
Ya
resulullııh hayır mıdır
bekliyorsunuz?' diye
sormuş.
Hz.
Muhammed,
bekliyoruz' yanıtını
vermiş.
'İşte
bu
Buhari
vefat etti',
rüyamdan
'BİZ
Buhııri'yi
kaç gün
sonra
diyor.
B u h a ı a ' d a bir ara y a ğ m u r y a ğ m a y ı n c a millet y a ğ m u r duasına çıkıyor; ancak y a ğ m u r yağmıyor. S o n u n d a evliya biri Semerkant kadısına nalım,
başvuruyor,
biz
Buhari'nin
mezarına gidip ricada
belki onun hatırı için yağmur yağar, önerisini
bulu
sunuyor ve
kadı önerisini kabul ediyor. Kadı ile birlikte halk gidip Buha r i ' n i n mezarı başında dua edip y a ğ m u r istiyor ve duaları kabul ediliyor, bir hafta aralıksız olarak y a ğ m u r devanı ediyor. Buhari vefat edince onu g ö m d ü k t e n sonra günlerce kabrin d e n , miskten daha güzel bir koku geliyormuş ve bu koku hadise si etrafa da yayılıyormuş. B u n u n için insanlar uzaklardan geli y o r m u ş ve öyle bir an gelmiş ki kabir başında çok izdiham ya şanmış. İşte bu izdiham nedeniyle o güzel koku Allah tarafından kesilmiş, şeklinde anlatıyor Zehebi. 341 İşin masal tarafı bir yana; Buhari, İslam â l e m i n d e önemli ol duğu için hep Buhari diyorum. B ö y l e c e bunu hatırlatmış olalım. Görüldüğü gibi recim ayeti K u r ' a n ' a y a z ı l m a m ı ş diye halife Ö m e r yakınıyordu. A m a şu da bilinmeli ki, ilk başta Ebubekir
3 4 1
Z e h e b i : 1 ) İslam Taı'iıi, 2 6 / 5 0 3 . M u h a m m e d b . A h m e t b . Abdullah Ebu
Z e y d M e z u r i k ı s m ı n d a . 2 ) Sirct-i A ' l c m 2 1 . t a b a k a k ı s m ı , M u h a m m e d b . A h m e t b . A b d u l l a h E b u Z e y d M e ı v e z i k ı s m ı n d a 1 6 / 3 1 4 . Z e h e b i ' n i n y i n e Siret-i A ' l e r n 1 4 . ta b a k a , cilt 1 2 / 4 6 9 ' d a B u h a r i ile i l g i l i aşırı ö v g ü l e r a n l a t ı y o r .
187
zamanında K u r ' a n kitap haline getirilmeye çalışılırken, Ö m e r ' i n sözünü ettiği ayet yine Ö m e r y ü z ü n d e n yazılmamış. Yani ilk baş ta Ö m e r karşı çıkmış; a m a ö m r ü n ü n sonlarına doğru da farklı ko nuşuyor. D a h a ö n c e de ifade edilmişti ki, Ebubekir z a m a n ı n d a ilk K u r ' a n çalışmasında oluşan komisyon Ö m e r ' l e Z e y d ' d e n ibaretti. O z a m a n Zeyd Ö m e r ' e öneriyor, bu ıvcim ayetini de ya zalım, diyor. A n c a k Ö m e r bunu onaylamıyor. Ö m e r ' i n , recim ayetinin yazılması için ilk başta engel olduğu na ilişkin açıklamayı yine Zeyd b. Sabit'ten dinleyelim. O s m a n zamanında oluşan komisyon K u r ' a n çalışmalarını yürütürken, başkan Zeyd ve üye Sait b. As bu recim ayeti hakkında ' K u r ' a n ' a yazalım mı yazmayalım m ı ? ' diye tartışıyorlar. Zeyd şunu diyor: Ben daha önce Ö m e r ' l e birlikte Ebubekir zamanında K u r ' a n çalışmalarını yürütürken Ö m e r ' e dedim ki, 'Evli olanlar zina ya parlarsa mutlaka recimle cezalandırın' ayetini Hz. M u h a m m e d ' d e n d u y d u m , ne dersin, yazalım mı? Ömer, 'Bu ayet indiği vakit ben bunu K u r ' a n ' a yazalım mı diye Hz. M u h a m m e d ' d e n sordum. Kendisi sanki bu teklifimden hoşlanmadı' karşılığını ver di ve böylece biz de o zaman bu ayeti yazmadık diyor. Zeyd şunu da ekliyor: 'Görmüyor musun ki, evli olmayan biri zina yapsa kırbaçlanır; ama evliyse recim cezasıyla cezalandırılır.' Bu çelişkili açıklamalardan, Buhari üzerinde şerh yazan As kalani şu yorumu çıkarıyor -ki aynı z a m a n d a Cumhurun da gö rüşüdür: 'Evli olanlar zina yaparlarsa recimle cezalandırılırlar; ancak bu konuda Kur 'an 'da yazılı ayet yok/daha önce inen ayet sonra ortadan kaldırılmış. Allah onu geri almış; fakat pratikte hükmü geçerlidir. ™ Artık bu açıklama kime inandırıcı gelirse! Recim cezasının Hz. M u h a m m e d tarafından uygulandığına ilişkin bir örneği de Ebu Hüreyre ve Zeyd b. Halit Cüheni'nin birlikte aktardıkları bir hadisten sunalım: Biz Hz. M u h a m m e d ' i n yanındaydık. Biri kalktı, aramızda Allah'ın emriyle h ü k ü m ver, dedi. Bu arada ikinci kişi kalkıp k o n u ş m a y a başladı. Belliydi ki ikinci k o n u ş m a c ı birinciden d a h a bilgiliydi. O da önceki gibi,
3
6830.
188
• A s k a l a n i , Fethü-I B a r i , B u h a r i ş e r h i , H u d u t , Z i n a itirafı, k ı s m ı , b a b , 3 1 , n o :
Allah'ın emriyle aramızda karar ver, dedi ve k o n u ş m a k için izin istedi. Hz. M u h a m m e d ona, ' B u y u r u n ' d e d i . A d a m , oğlum bu şahsın yanında çalışırken eşiyle cinsel ilişkide b u l u n m u ş . Biz bunu duyunca, a d a m a yüz koyunla bir köle verdik ve anlaştık. D a h a sonra bilenlerden sorduk. Bana dediler ki, oğlun evli ol madığı için yüz kamçı ceza alır ve sürgün edilir. Kadın evli ol duğu için taşlanarak infaz edilir. D u r u m b u . . . Bu olup bitenler den sonra Hz. M u h a m m e d A l l a h ' a yeminle başlayıp, aranızda Allah'ın h ü k m ü y l e karar vereceğim, dedi ve şöyle açıkladı: O yüz deve ve köle sana geri verilir. O ğ l u n a yüz kamçı ve bir yıllık sürgün cezası uygulanır. Kadın da evli olduğu için o n a recim ce zası verilir. Hz. M u h a m m e d o arada, Ü n e y s adındaki kişiye tali mat verdi; git kadından sor, suçunu kabul ederse onu ıecimle ce zalandır, dedi. A d a m gitti, kadından sordu, kendisi suçunu kabul edince Üneys onu taşlayarak infaz etti. Bu olay B u h a r i ' d e 2 0 ' d e n fazla yerde ve diğer hadis kaynak larında müştereken anlatılıyor. 3 4 3 Burada şunu s o r m a k lazım: M a d e m Hz. M u h a m m e d o dava sahiplerine, ben aranızda Al lah'ın hükmüyle/kanunuyla karar vereceğim d e m i ş , peki niye şu an var olan K u r ' a n ' d a Allah'ın o h ü k m ü n ü içeren ayet yok! Sadece itiraf yüzünden Hz. M u h a n ı m e d ' i n recim cezası uy guladığına ilişkin B u h a r i ' d e n bir örnek daha verelim: Adamın biri camiye gelip M u h a m m e d ' e , zina yaptım gereken ne ise onu yap, diyor. Hz. M u h a m m e d soruyor, deli falan değil misin? A d a m , hayır deli değilim deyince, M u h a m m e d talimat veriyor ve o adam taşlanarak öldürülüyor. 3 4 4
3 4 3
a ) B u h a r i : I ) V e k a l e t b ö l ü m ü , bab 1 3 , n o : 2 3 1 4 - 2 3 1 5 . 2 ) S u l h b ö l ü m ü , b a b
5, n o : 2 6 9 5 - 2 6 9 6 . 3 ) Şurut, b a b 9 , n o : 2 7 2 4 - 2 7 2 5 . 4 ) E y m a n b ö l ü m ü , b a b 3 , n o : 6 6 3 3 - 6 6 3 4 . 5 ) H u d u t b ö l ü m ü , bab 3 0 , n o : 6 8 2 7 - 6 8 2 8 , bab 3 4 , n o : 6 8 3 5 - 6 8 3 6 , bab 3 8 , n o : 6 8 4 2 - 6 8 4 3 , h a b 4 6 , n o : 6 8 5 9 v c 6 8 6 0 . 6 ) Ahkam, b a b 3 9 , n o : 7 1 9 3 v e 7 1 9 4 . 7 ) Ahbar-i A h a d b ö l ü m ü , n o : 7 2 6 0 . 8 ) İ ' t i s a n ı b ö l ü m ü , b a b 2 , n o : 7 2 7 8 v c 7 2 7 9 , b) M ü s l i m , Hudul, no: 1 6 9 7 - 9 8 . c) Ebu Davud, Hudul, no: 4 4 4 5 . d) Nesai, Racim bölümü, no: 7 1 9 0 - 9 2 . c) Tirmizi, Hudut, bab 8, no: 1 4 3 3 . f ) İbn-i M a c e , H u d u l , n o : 2 5 4 9 . 3 4 4
Buhari, 1 ) T a l a k , b a b , 11, n o : 5 2 7 0 ' d c n 5 2 7 1 ' e k a d a r ü ç h a d i s . 2 ) H u d u t ,
bab, 2 2 , 2 8 v e 2 9 . n o : 6 8 1 5 , 6 8 2 4 v e 6 8 2 5 . 3 ) A h k â m , b a b , ! 9 , n o : 7 1 6 7 .
189
B e n z e r örnekler çoğaltılabilir.
Bütün
bunları
şunun
için
yazdım: Ömer, recim ayeti vardı, M u h a m m e d de bunu uyguladı, biz de gerektiğinde uyguladık diyor. T ü m hadis kaynaklarında da pratikten bu örnekler varken, aslında ayetin daha ö n c e var oldu ğu ve K u r ' a n yazılırken değişik hesaplardan dolayı yazılmadığı sonucu ortaya çıkıyor. Burada şu soru akla gelebilir: Peki Ö m e r ve diğer M ü s l ü m a n lar inançsız mıydı ki böyle bir şey yapıyorlardı? Evet; onlar bu günkü saf M ü s l ü m a n l a r gibi değildi; tersine bugünkü çıkarcılar nasıl dini siyasetlerine alet ediyorlarsa, onlar da çıkar için (İkti dar hırsı, ganimet, talan, cariye vs) böyle yapıyorlardı. 0 yüzden K u r ' a n ' a bir şey eklemek veya K u r ' a n ' d a n bir şey ç ı k a r m a k on lar için hiç de önemli değildi. Zalen K u r ' a n ve Hz. M u h a m m e d çok sonraları tabu haline getirildi, resmi tarih bunları böyle yaptı. Yoksa o z a m a n bugünkü gibi Hz. M u h a m m e d ' e inanmak diye bir şey yoktu.
,
Peki, neden K u r ' a n ' ı n ilk çalışmalarında Ö m e r recimle ilgili ayeti k a y d e t m i y o r da daha sonra ö l ü m ü n e günler kala C u m a gü nü halka hitaben verdiği hutbesinde recini cezasının K u r ' a n ' ı n bir ayeti o l d u ğ u n u anlatıyor; nedir bunun gerçeği? Burada şu an laşılıyor: Başlangıçta Ö m e r erkeklerin çıkarı için ayeti kaydet mek istememiş. Çünkü en azından o da bir erkek, belki onun da başına gelirdi. Nitekim 60 yaşlarında iken halifelik m a k a m ı n ı kullanarak H z . Ali'nin 9-10 yaşlarındaki kızına el koydu. Bunu başka bir ç a l ı ş m a m d a detaylıca işledim. Neden erkeklerin çıkarı d i y o r u m ! Ç ü n k ü tecavüzcü olan kesim hep erkek kısmıdır. Hele o d ö n e m kadın zaten o coğrafyada yok sayılırdı. Bu inanca bağlı ülkelerde d u r u m bugün de farklı değildir. Ö m e r ' i n ayeti başta y a z m a m a s ı , bu erkek çıkarıyla ilişkilidir d e m e k , yerinde bir tes pittir. Ç ü n k ü olayların bütünü g ö z ö n ü n e alınırsa işin içinde iyi niyetin olmadığı ortaya çıkıyor. Yoksa niye başta engel olsun, sonra da vay efendim vardı; a m a yazılmadı desin ki? Ö m r ü n ü n sonlarına doğru değişmesinin n e d e n i , yaşlanınca kadına olan il gisinin a z a l m a s ı n d a n ileri gelmiş olabilir veya başka bir şey dü190
sürünüş olabilir. B u n u n işaretini zaten kendisi veriyor. İ m a m M a l i k bu konuda şunları aktarıyor: Ö m e r son haccında, Ey Allahım,
yaşını
ilerledi,
kuvvetim
azaldı' dedikten
sonra,
Medi
n e ' y e geçip verdiği hutbede recim cezasının K u r ' a n ' d a n bir ayet olduğunu açıklamış, diyor. 3 4 5 Kısacası, dört m e z h e p lideri de eğer evli olanlar zina yapar larsa recimle cezalandırılırlar h ü k m ü n ü vermişler; ancak bu ağır ceza için K u r ' a n ' d a bir ayet yok. Yani kanunda bir boşluk söz k o n u s u ! Burada şunu öne sürerler: Değil ki ayet yazılmamış; aslında K u r ' a n tam yazılmış. Fakat gönderilen ayet nesli edilmiş. Yani bir defasında inmiş; ancak sonra tekrardan tanrı onu geri almış; hükmü ise yine geçerlidir... İlginç bir söylem! Nasih-mensuh k o n u s u n d a bu geri alma meselesini daha detaylı izah e d e c e ğ i m .
b) Sütkardeşliğiyle İlgili Ayet K u r ' a n ' a Yazılmamış K u r ' a n ' a göre bir insan (hadislerde süt çağındaki çocuk de mek) şayet akraba olmayan başka bir kadının sülünü içerse artık onun evladı sayılır. 3 4 6 Ancak mevcut K u r ' a n ' d a kaç sefer içince bu geçerlidir sorusuna yanıt yok. Bu konuda Ayşe şunu anlatıyor: K u r ' a n ' d a bununla ilgili ilk gelen ayet on sefer koşulunu içeriyordu; daha sonra o ayet kalktı, (mensuh kadının
oldu),
onun
yerine,
"Herhangi
sütünü beş sefer içerse artık
bir çocuk
başka
bir
onun evladı sayılır" ayeti
geldi. Öyle ki, Hz. M u h a m m e d vefat ettikten sonra da biz bunu K u r ' a n ' d a n bir ayet olarak o k u y o r d u k . Ayşe'nin bu anlatımı hadis kaynaklarında, tefsirlerde ve mez hep liderlerinin kitaplarında itirazsız bir şekilde anlatılıyor. Bu rada şu söyleniyor: Evet ayet Ayşe'nin dediği biçimiyle bir ara inmiş; ancak tekrardan mensuh olmuş/ Allah onu K u r ' a n ' d a n
İmam Malik, Hudut, bab 10, 2 / 8 2 4 . K u r ' a n ' d a n N i s a suresi 2 3 . ayet.
191
kaldırmış; yalnız hükmü geçerlidir/ yürürlüktedir y o r u m u n u 347 yapıyorlar. Tıpkı az önceki recim ayeti gibi. Burada şunu sormak lazım: N e d e n tanrı hem bu konuda, hem de az önceki recim konusunda ilkin ayetler gönderiyor ve daha sonra onları ortadan kaldırıyor? Kaldı ki, hükümleri de geçerli. Bazı rivayetlerde bu statü, sütte olan çocuklar için geçerlidir deniliyor, bazılarında ise farklı ve ilginç şeyler anlatılıyor. Örne ğin; Ebu Hüzeyfe, Salim adında birini üvey evlat olarak kabul ediyor. D a h a sonra Hz. M u h a m m e d , evlatlığı Z e y d ' i n eşi Zey n e p ' i alıp Z e y d ' i n evlatlığının geçersiz olduğuna ilişkin ayetler K u r ' a n ' a eklenince tabi ki evlatlık statüsünde değişiklikler olu yor. Bu yüzden Ebu H ü z e y f e ' n i n eşi Sehle, Hz. M u h a m m e d ' e gelip Salim 'in evlatlıkla ilgili d u r u m u n u n ayete g ö r e değiştiğini, artık onların akrabası sayılmadığını ve evleri de tek o d a olduğu için S a l i m ' i n artık o evde kalmasının dinen uygun olmadığını Söylüyor. Bunun üzerine M u h a m m e d o kadına, "Sen git onu sü tünden içiı: o bununla senin evindin saydır ve bu durumda evi nizde kalabilir"diyor. Gerçekten ilginç bir açıklama. 3 4 X Birileri, belki Salim sülteymiş ondan Hz. M u h a m m e d kadına, 'Git ona süt v e r ' d e m i ş gibi şüphelere kapılırlar diye konuyu bi raz izah edelim. Bir kere hadis m e t n i n d e açıklanıyor ki, Hz. Mu h a m m e d kadına, ona sütünden ver, artık böylece sana evlat sayılır d e y i n c e kadın; 'Bu k o c a m a n a d a m a nasıl süt i ç i l e c e ğ i m ? ' diyerek hayretini dile getirir. 3 4 9 O sırada Hz. M u h a m m e d gülü yor ve 'Büyük olduğunu biliyorum' diyor.
J 4 /
I ) M ü s l i m , Rcda, bab 6 , no: 1 4 5 2 . Ebu D a v u d . Nikâh, bab 1 0 no: 2 0 6 2 .
2) Tirmizi, R c d a , bab 3, no: 1150. 3 ) N e s a i , S ü n c n - i Kübra, N i k â h , 3 / 2 9 8 . b a b 4 X n o : 5 4 4 S v c d e v a m ı . 4 ) İbn-i M a c e , N i k â h , b a b 3 5 , n o : 1 9 4 2 . 5) İmam Şafii, a) e l - Ü m m , Rcda 6/73 vd. b) Müsııcd, Nikâh, bab 2 5 , no: 1180. Burada dipnotla ayrıca birçok kaynak daha veriliyor. İ m a m Malik. Muvatta, Rcda, 1 2 9 3 . İ m a m A h m e t , M ü s n e d , Hadisü-I Ensar, Z c r r b . H ü b c y ş . k ı s m ı , n o : 2 0 7 0 2 . İbn-i K ü d a m e , M U ğ n i , 9 / 2 0 0 , İ m a m N c v e v i , e l - M e c m u , 2 0 / 8 8 , R c d a k ı s m ı n d a . İbn-i H a z m , M u h a l l a 1 0 / 1 4 v e s a y a m a d ı ğ ı m b i r ç o k k a y n a k . 3 4 8
3 4
N e s a i , S ü n e n - i Kübra, b a b 4 8 , n o : 5 4 4 9 .
^ M ü s l i m , R e d a , n o : 1 4 5 3 . İ s a b e , S a l i m m e v l a Ebi H ü z e y f e m d . n o : 3 0 5 4 .
İbn-i Esir, Ü s d , S a l i m M e v l a Ebi H ü z e y f e m d .
192
Z e y d ' i evlatlıktan azl eden ayetler A h z a b suresinde geçiyor ve bu sure M e d i n e d ö n e m i n d e oluşuyor, bu olaylar da Medine d ö n e m i n d e yaşanıyor. Kaldı ki, Ebu Hüzeyfe kardeşinin kızı Fat m a ' y ı bu üvey evladına nikahlıyor. Yani adam b ü y ü k ! Kendisi aslen İranlı, o z a m a n köle olarak onların eline geçmişti. Hatta a d a m M u h a m m e d ' d e n de ö n c e M e k k e ' d e n M e d i n e ' y e göç et mişti. H z . M u h a m m e d , "Kur'an 'ı dört kişiden öğrenin' diyor ve isimlerini sayıyor. Bunlardan biri, adı geçen S a l i m ! Bu şahıs, Bedir, U h u d , Hendek gibi tüm önemli savaşlara katılır ve Yema me harbinde vurulur. Yani a d a m yaşlı; hatta Hz. Ö m e r ' d e n önce vefat ediyor. Ö m e r onun için, "Aslında Salim hayatta olsaydı, benim için danışma heyetine gerek kalmazdı' diyor. Ö m e r ' i n bu açıklaması, onun ne kadar bilgili ve becerikli olduğunu göster m e y e yeter. D a h a önce Ebubekir kısmında belirtildi ki, K u r ' a n ' ı ilk kitap haline getirme çalışmaları S a l i m ' l e başlamış d i y e n l e r d e var. Hatla insan S a l i m ' i n bilgisine bakınca, Hz. M u h a m m e d ' i n Varaka, Selman-i Farisi gibi insanlardan yararlandığı gibi ondan da yararlanıp ondan da bilgi aklığını düşünüyor. Bunu zaten ön ceki b ö l ü m l e r d e işledim. İşle Ö m e r ' i n ve birçok sahabenin recimle ilgili dile getirdik leri (ki en başla I İz. M u h a m m e d , halifeler ve m e z h e p liderleri ta rafından uygulandığı) ayet k o n u s u n d a ve sütkardeşliğiyle ilgili sunduğum bilgilerle az sonra Ö m e r ' i n , "Kur'an bir milyon yir mi yedi bin (I milyon 27 bin) harften ibaretti" açıklaması da gösteriyor ki, gerçeklen şu an elimizde bulunan K u r ' a n bambaş ka bir çalışmanın ürünüdür. T ü m hadis kaynaklarında ortak olarak işlenen recim cezası ve siilkardeşliğiyle ilgili bilgiyi verdikten sonra, bazı önemli saha benin, halife O s m a n ' ı n hazırlatmış olduğu K u r ' a n ' l a ilgili açıklamalarını s u n m a y a geçelim.
c) Kur'an Harfleriyle İlgili Açıklamalar İslami
kaynaklara bakıldığında görülecektir ki,
Kur'an'ın
yaklaşık 1/4'iinün ancak yazılabildiği, kalanının ise kayıp oldu ğu ortaya çıkıyor. H e m e n o bilgilere geçelim. 193
Şu anki K u r ' a n ' ı n harfleri 323 bin civarındadır.
350
D a n î , hicri
birinci asırdan 7. asra kadar K u r ' a n ' ı n ayet ve harfleriyle ilgili yazılan kitapları kendi kaynağına alıp bu konuda iyi bir çalışma yürütmüştür. B u n a ilişkin hazırlanan kaynaklardan otuz altısının isimlerini veriyor.
Belirttiğim
gibi
bunlar yedinci
asra kadar
yazılanlar. Daha sonra kaleme alınanlar bu listenin dışındadır. Söylemek istediğim, konuya ilgi duyanlar hayli fazla. 3 5 1 B u n a ilişkin var olan kanıtlardan önemli g ö r d ü ğ ü m biri şöy ledir.
Halife
ibarettir.
Kim
Ömer,
"Kur'an
bir milyon yirmi yedi
inanarak
sabırla
onu
okuyorsa,
bin
harften
her harf için
cen
nette ona bir huri verilecektir" diyor. Hal böyle iken ortada a ş ı n derece bir fark söz konusudur: Bir küsur milyon ayet nerde, üç yüz bin nerde? Önemli bir açıklama olduğu için, bu hadisle ilgili İslam'ın otoriter yazarlarından uzunca bir listeyi aşağıya alıyorum. Biri leri, bir milyon harfleri vardır rivayeti sağlıklı değildir, iddiasını ö n e sürebilir. Fakat bunu kanıtlama şansı yok. Sadece doğru de ğildir d e m e k l e o l m a z . Bir kere bu hadisleri aktaranlar önemli ki şilerdir. Bunlar arasında İ m a m S ü y u t i var, Z e h e b i , T a b e r a n i gi bi isimler var. İşte bu, sadece harfler arasında var olan bir fark. A m a olay sa d e c e bu değil ki. Başka nice tartışılacak k o n u l a r var. Daha önce somul
bazı
örnekler sundum.
Mesela
Hz.
Ayşe'den,
halife
Ö m e r ' e , İbn-i M e s u t ' t a n Übey b. K a ' b ' a kadar farklı örnekler sundum ve daha da sunacağım. K u r ' a n harfleriyle, ilgili halife Ö m e r ' e dayanan az. önceki ha diste, kİm inanarak Kur'an okursa, şiye cennette bir huri
buna karşı her harf için o ki
verilecek açıklaması
vardı. Cinsellikle
in
sanları alt e t m e k , M ü s l ü m a n l a ş t ı r m a k isteniyorsa, bari inandırıcı 3 3 0
a ) N e d i m , F i h r i s t , s . 3(1.
b ) İbn-i D ü r e y s , F e d a i l - i K u r ' a n , s . 3 5 . c ) S ü y u t i , İtkan, 1 9 . b ö l ü m , 1/146. d ) Z c r k c s j , B u r h a n , s . 1 7 6 , 14. b ö l ü m . e ) İbn-i-1 C e v z i , F ü n u n - ü l E f n a n , 1/246. 1 ) D a n i , e l - B e y a n f i A d d - i Ayyi-I K u r ' a n , s . 7 3 . B u r a d a b i r ç o k r i v a y e t a n l a t ı y o r . 3 5 1
194
E d - D a n i E b u A m r O s m a n ( 3 7 1 - 4 4 4 ) , c l - B e y a n f i Add-i Ayyi-I K u r ' a n .
olmalı: Bir erkeğe milyonu aşan kadın ne d e m e k ! H e l e a d a m var ki K u r ' a n ' ı bir haftada t a m a m l a r ve ölene dek bu hatim işini de falarca tekrarlar. Bu d u r u m d a sayı milyarları bulur.
d) Hz. Ayşe'nin Önemli Sözleri H z . Ayşe anlatıyor: " K u r ' a n ' d a h e m zina yapan kişinin taşla narak öldürülmesiyle ilgili, henı de sütannUlğiyle ilgili ayetlerin yazılı olduğu m a l z e m e , e v i m i z d e yatağın altındaydı. Biz Hz. Muhammed'in
cenazesiyle
meşgul
iken
meğerki
o
sırada
' D a c ı n ' denilen ehli bir hayvan eve girip onu imha etmiş. Daha sonra K u r ' a n yazılırken artık o ayetler y a z ı l m a d ı " diyor. 3 5 2 Bir taraftan ayetleri bir keçi imha ediyor! Bir taraftan da ba kalım anılan bu ehli hayvanla ilgili hadis hakkında İsf.'.mi kesim ne gibi değerlendirmelerde b u l u n m u ş ? İ b n - i H a z m , sağlam bir hadistir; K u r ' a n yazılırken recim ayetiyle süt k o n u s u n d a k i ayet yazılmamıştır. Ç ü n k ü şu bilinen bir gerçektir ki, Hz. M u h a m m e d recim ayetiyle hükmetmiştir, onu uygulamıştır diyor. İbn-i H a z m ' a göre Ayşe'nin hadisi doğ rudur; ancak ayetin K u r ' a n ' a yazılmaması o kadar önemli değil; önemli olan pratiktir. Bu da H z . M u h a m m e d laralindan uygu lanmıştır ve o günkü kamuoyu zaten bunu g ö r m ü ş vc biliyordu, diyor. Bir b a k ı m a sözü edilen ayet/leri lafzen m e n s u h (yazılışla yok); ancak h ü k m e n geçerli d u r u m u n a getiriyor. Kısacası, Ay ş e ' n i n az önceki hadisine eleştiri getirmiyor, Keçi olayıyla ilgili İ b n - i K u t e y b e ' n i n açıklaması daha il ginç; o şöyle diyor: "Bazıları bu keçi hadisini eleştirebilirler; hâlbuki eleştirilecek ne var ki? Eğer denilse ki K u r ' a n niye hir 3
5
2
a) İbn-i M a c e , N i k â h , R ı d a ' ü l K e b i r , no: 1 9 4 4 .
b ) Ehıı Y a ' l i M e v s ı l i , Müsned, 8 / 6 4 . n o : 4 5 8 7 - 8 8 . e ) Taberani, M u c e m i E v s a l , 8 / 1 2 . n o : 7 8 0 5 . d) Darekulni, S ü n e n , Rcda kısmı, no: 4 2 9 6 , e. 3/412. e ) İbn-i K u t c y b c , T c ' v i l ' ü M u h t e l i f i ! h a d i s , s . 4 3 9 . f") İbn-i H a z m . Muhatla, 1 1 / 2 3 6 . g ) A l ı m e l b . H a n b e l , M ü s n e d , 6 / 2 6 9 . E b u Yaii'nin d i p n o t u n d a n .
195
sayfaya yazılmış, buna eleştiri gelirse; ben de (İbn-i Kuteybe olarak) derim ki, o z a m a n insanlar taş, deri, ağaç gibi şeyler üze rinde yazıyorlardı; sayfa o d ö n e m için en lüks olanıydı. Do layısıyla bunun eleştirilecek tarafı o l m a m a l ı . Eğer denilse ki Al lah kelamı neden yatak altına k o n m u ş , orası onun yeri mi? Ben de derim ki, sanki Hz. M u h a m m e d padişah mıydı ki mobilyaları olsun ve K u r ' a n ' ı oralarda k o r u s u n ? Allah'ın kelamı koyun-keçi a ğ z ı n d a n e gezer, Allah kelamının bir hayvana karşı garantisi yoksa bu nasıl olur deniliyorsa, ben de derim ki, keçiden d a h a güzel bir hayvan mı var? Eğer denilse ki K u r ' a n yakılmış veya münafıklar çalmış, o zaman kolay inanılır değil m i ? " Evet, böyle bir savunmayı İbn-i Kuteybe yapıyor. Keçi hadisiyle ilgili K u r ' a n y o r u m c u s u K u r t u b i ' n i n bakışı ise farklı. Kendi tefsirinde Ahzab suresi h e m e n ilk başla 'mukad dime kısmında'şunları anlatıyor: Bu surede recimle ilgili ayetin var olduğunu, Hz. Ayşe ve Ubey b. K a ' b ' a dayanan, Ahzab sure si en az iki yüz ayet kadardı veya Bakara suresi kadar uzundu, hadislerini aktardıktan sonra, sıra keçinin imha ettiği hadise ge lince, çok kısa ve net bir ifade kullanıyor ve bu hadisi kabul et miyor; dir'
'Ayşe'nin bu sözü ancak din düşmanı
vc Ralizileritı işi
diyor. Yine usul-ü tefsirin en eski yazarlarından B a k ı l l a n i (h. 4 0 3 .
ö), Ayşe'ye mal edilen bu keçi hadisi için, "Bu ancak geri zekâlı, kalın
kalalı,
kıl anlayışlı
ve cahil kişilerin işidir" diyor.^-^
j-jer
ne kadar ağır konuşsa da, maalesef fikrini güçlendirecek herhan gi bir kanıt yoktur. İşte İslami kesim zor d u r u m d a kalınca benzer s ö v m e ifadelerini kullanmayı meşru buluyor. Tabi ki bu d u r u m da iş bozulur. Ç ü n k ü bu hadisi aktarıp da tasvip eden, sahih bu lan İ m a m Tirmizi, Taberani, İ m a m Süyuti, Ebu Ya'li, İbn-i H a z m , İbn-i Kuteybe, Darekutni gibileri Rafizilik ve din düş manlığıyla itham edilirler veya en azından hadisin sahih ol madığını bilmedikleri için cahillikle itham edilirler. D e m e k ki K u r t u b i h e p s i n d e n d a h a fazla k o n u y a hâkimıniş. Kaldı ki KurB a k ı l l a n i , e l - İ n t i s a r , 1/418.
196
tubi gibi kişilerin kanıtsız bir şekilde hadisi kabul etmemeleri hiçbir değer ifade e t m e z . 3 5 4 Bir diğer çarpıcı husus, o z a m a n K u r ' a n yazılırken bazen bir ayet/ayetler hakkında: Acaba ayet mi veya ayetse, doğrusu nasıldır şeklinde şüpheler-tartışmalar olurdu ve falan yerde şehir dışında birileri var bunu iyi biliyor denilirdi. İşte o z a m a n bu gi bi ayetler bir kenara bırakılır, kalanlara d e v a m edilirdi. Daha sonra ya o ayetleri bilen kişiye gidilir orada ifadesi alınır, ya da kendisi gelir, "Bu/bunlar da Ayettir, ben şahitlik ederim " aç ı k l a masından sonra onlar da yazılırdı, bilgisi var. Bu açıklama bir çok kaynakta değişik versiyonlarla anlatılmakladır. 3 5 5 Hz. Ayşe'den farklı bir bilgi: Kendisi, A h z a b suresi iki yüz ayetti; O s m a n zamanında K u r ' a n ayetleri toplanıp kitap haline getirilirken hepsine ulaşılamadı, ancak bu kadarı (73 ayet) tespit edilebildi ve yazıldı, diyor. 3 5 6 Ahzab suresi 56. ayetin şu anki anlamı, "Allah ve melekler, Peygamber'in şanım yüceltirler. Ey inananlar! Siz de onun şanım yüceltin ve ona selam verin/saygı gösterin" şeklindedir. Ayşe ise burada bir fazlalıktan söz ediyor ve onun, "Aynı saygıyı namazda birinci sırada saf tutanlara da gösterin " şckl inde oldu ğunu belirtiyor ve kendisi ayeti bu.şekilde o k u y o r d u . 3 5 7 Yazını k o n u s u n d a da K u r ' a n ' d a yanlışlar var diye Ayşe'nin itirazları vardı. Kendisi üç ayet hakkında şu açıklamayı yapıyor: "Aslında bunlar yazım hatalarıdır. Komisyon Kur'an hazırlar ken yanlış yazmıştır"diyor.358 3
5
4
ıı) İbn-i K t ı l e y b e , T e v i l ' i i Muhtelifli H a d i s , s. 4 3 9 - 4 4 1 .
b) İbn-i H a z m , Muhalin, 11/235: c ) Kıırlubi tefsiri, Ahzab s u r e s i ilk başta m u k a d d i m e k ı s m ı n d a . 3 5 5
a ) Hindi, Kenz-ül U m m a l , no: 4 7 7 6 .
b ) İbn-i E b u D a v u d , M e s a h i f , 1/204 n o : 7 5 , 1/214. n o : 8 8 - 8 9 . e) İbn-i K e s i r , F e d a i l - i K u r ' a n H5. d ) S ü y u t i , İtkan, 1/133. 3
-"6 ;ı) Kıırlubi T e f s i r i , A h z a b s u r e s i ilk a y e t i n a ç ı k l a m a k ı s m ı n d a , b) Süyuti,
I ) İtkan 4 . b ö l ü m .
1/470. 2 ) Dürrü-1 M c n d u r , A h z a b s u r e s i b a ş
kısımda. 3 5 7
S ü y u t i , İtkan, 1 / 4 7 1 . İbn-i E b u D a v u d , M e s a h i f , 1/370.
3 5 8
N i s a 162, M a i d e 6 9 v e Taha 6 3 . ayetleridir.
197
Süyuti Ayşe'nin açıklamasını, Kasım b. Selam, Sait b. Mansur, İbn-i Ebi Şeybe, İbn-i Cerir Taberi, İbn-i Ebu Davud ve İbn-il Münzir gibi kaynaklardan aktarıyor. Ayşe aynı zamanda Münafikun suresinden 10. ayeti de komisyon taralından yanlış yazılanlar dan sayıyordu. 3 5 9 Yine kendisi Bakara suresi 185. ayetinde geçen, 'Mazeret Sahipleri bûŞka günlerde oruç tutsunlar' anlamındaki ayette, 'Mütcvahyat' kelimesinin de var olduğunu söylüyor ve kendisi K u r ' a n okurken bunu da okuyordu. Bu durumda diyelim bir insanın kaza orucu varsa onları tutmak için bazı günlerde tutup bazı günlerde ara verirse o l m a z . 3 6 0 Mütevaliyat, üst üste ara ver meden tutup bitirmek demektir. 3 6 1 Görüldüğü gibi Ayşe iki yönden K u r ' a n ' d a eksikler buluyor: Biri hazırlanırken yazılan yanlış keli meler. Bir diğeri ve en önemlisi de, kayda geçmeyen birçok ayet. Ayşe'nin bunu söylerken kullanmış olduğu şu cümle önemli: "Os man Kur 'an'/ bir araya getirirken ancak şu an var olan kısma ula şabildi: hepsine ulaşamadı"diyor. Bu açıklaması birçok güvenilir İslami kaynakta geçmektedir. 3 6 2 Hz. Ayşe'nin Osman zamanında hazırlanan K u r ' a n ' l a ilgili bakışı böyle.
3 5 9
a) A. R e z z a k . Musannaf, no; 13928.
b ) Kurtubi, N i s a s u r e s i 1 6 2 . a y e t açıklamasında, e ) Taberi. N i s a
I62'de.
d ) S ü y u t i . Dürrül M e n s u r , N i s a 1 6 2 . e ) ibn-i Ş e b b ö j Tarih-i M e d i n e . 3 / 1 0 1 4 . A y r ı c a A l u s i , B e g a v i , İbn-il C e v z i ( Z a dü-l M e s i r ) , H a z i n gibi m ü l c s s i r l c r d e N i s a 1 6 2 . a y e t t e H z . A y ş e ' n i n b u h a d i s i n i iş
lemişlerdir. Ayrıca ilgili tefslrlerlerde, Muide 69 v c Taha 63 ayetlere d e bakılabilir. 3
6
0
a ) A . R e z z a k , M u s a n n a f , no:
I3l)28.
b ) Kıırlubi, N i s a s u r e s i 1 6 2 . ayette. c) Taberi, N i s a I 6 2 ' d c . A y ş e , ' K u r ' a n ' d a 3 ayet y a n l ı ş y a z ı l m ı ş t ı r ' diyor. O n lar; N i s a 1 6 2 , M a i d c 6 9 v c T a h a 6 3 . ayetlerdir. d ) S ü y u t i , Dürril-I M e n s u r tefsiri, B a k a r a 1 8 5 . ayet açıklamasında, c ) İbn-i H a z m , M t ı h a l l a , o r u ç k ı s m ı n d a 6 / 2 6 1 . f) Et-Tahrir v e l T e n v i r , İbn-i A ş u r tefsiri, A h z a b s u r e s i b a ş l a n g ı ç k ı s m ı n d a . g ) K a s ı m b . S e l a m , F c d a i l - i K u r ' a n , 1/318. 3
" * a) S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r tefsiri. Bakara 1 8 5 . a y e t a ç ı k l a m a s ı n d a . b ) İbn-i H a z m , M t ı h a l l a , o r u ç k ı s m ı n d a 6 / 2 6 1 . c ) Et-Tahrir vel T e n v i r . İbn-i A ş u r tefsiri, A h z a b s u r e s i b a ş l a n g ı ç k ı s m ı n d a . d ) K a s ı m b . S e l a m , F c d a i l - i K u r ' a n , 1/318.
3
^
a
) Kurtubi T e f s i r i , A h z a b s u r e s i b a ş l a n g ı ç k ı s m ı n d a ,
b ) S ü y u t i , İtkan, 1/470. A y r ı c a Dürrü-1 M e n s u r adlı tefsiri, A h z a b s u r e s i n i n h e m e n basında.
198
e) Übey bin Ka'b'm Anlattıkları Bir gün Ü b e y , ' Z i r r ' adındaki kişiden soruyor, " S e n c e Ahzab suresi k a ç a y e t t i r ? " A d a m , 72 veya 73 ayettir, diyor. (Mevcut K u r ' a n da zaten 73 ayettir). Ü b e y d e v a m ediyor: " B u sure Baka ra suresi kadar uzundu, yani yaklaşık 286 ayetti, hatta o n d a n da ha fazlaydı ve içinde, evli olanlar zina yaparlarsa recimle (taşla narak) cezalandırılırlar ayeti d e v a r d ı " diyor. Hatta bazı kaynak larda Übey A l l a h ' a yemin ederek bunu anlatıyor. M e s e l a H e y s e mi bu şekilde aktarıyor. Ü b e y ' i n bu hadisini aktaran kaynaklar dan geniş bir listeyi e k l i y o r u m . 3 6 3 B e c a l e anlatıyor: Bir gün halife Ö m e r bakıyor ki biri Ahzab suresi altıncı ayetini okurken, M u h a m m e d ' i n hanımları inanan ların anneleridir, M u h a m m e d ' i n kendisi de onların babasıdır, şeklinde okuyor. Hâlbuki m e v c u t K u r ' a n ' d a , M u h a m m e d de ina nanların babasıdır, ifadesi yok. Ö m e r okuyan kişiye, bu son cümleyi o k u m a , onu sil, çünkü K u r ' a n ayeti böyle değildir, di-
B u h a d i s i aktaranlar a r a s ı n d a A . R e z z a k , T c y a l i s i , S a i l b, M a ı ı s u r , A b d u l lah b . A h m e t , İbn-i C e r i r T a b e r i . N e s a i , İbn-i M ü n z i r , İbn-il B n b a r i , D a r c k u l n i , H a k i m N i s a b u r i , İbn-i M e r d c v e y h , K a s ı n ı b . S e l a m g i b i k i ş i l e r var. O l a y ı n g e ç t i ğ i k a y n a k l a r d a n bir k ı s m ı i s e ş u n l a r d ı r : 1 ) İbn-i C e r i r T a b e r i , T e h z i b - i A s a r , M ü s n e d - i Ö m e r b ö l ü m ü , 2 / S 7 1 v e s o n r a s ı . 2 ) S ü y u t i , a ) Dürrü-I M e n s u r A h z a b s u r e s i ilk başta, b ) İtkan, 1/470, 4 7 . bö lümde. 3 ) İbn-i K e s i r Tcl'sir-i, A h z a b s u r e s i ilk a y e t a ç ı k l a m a s ı n d a . 4 ) İbn-i H a z m , M t ı h a l l a , H u d u t , 1 1 / 2 3 5 . 5 ) H e y s e m i , M e v a r i d - i Z c m ' a n ila Z e v a i d - i İbn-i H i b a n , T e f s i r b ö l ü m ü , A h / a b s u r e s i ilk h a d i s , cilt 5 / 4 3 3 , n o : 1 7 5 6 . 6 ) İbn-i H a c c r A s k a l a n i . M ü v a l ' a k a t ü - I H a b e r , 2 / 3 0 4 , n o : 7 4 1 . 7 ) M e z h e p lideri İ m a n ı A h m e t b . f l a n b e l , M ü s n e d - i Ensar, Zirr b . H ü b c y ş b ö lümü, no: 2 0 7 0 1 - 7 0 2 . 8 ) İbn-ü D a k i k i - I İ y d , A h k â n ı ü - I A h k â m , n a m a z k ı s m ı , ı n c v a k ı t . B u r a d a i m a m M a l i k ' i n de bunu aldığını y a z ı y o r . 9 ) Sahih-i İbn-i H i b a n bitertib-i İbn-i B e l b a n , c . 1 0 / 2 7 3 , Hudut, n o : 4 4 2 8 - 4 4 2 9 . 1 0 ) Ş e v k a n i . FcthU-l Kadir, A h z a b s u r e s i m u k a d d i m e k ı s m ı n d a . 11) K e ş ş a f t e f s i r i , A h z a b ilk b a ş l a . 12) K a s ı m b. S e l a m , Fedail-i K u r ' a n , s. 3 1 8 . 13) Z c r k c ş i , e l - B u r h a n , 1/351, 3 4 . b ö l ü m .
yor. A d a m , bu ayet Ubey b. K a ' b ' ı n Mushaf'ında bu şekilde ge çiyor, diyor. Ö m e r Ü b c y ' e gidip bunu soruyor. Kendisi, 'Evet; Sen keyfinle uğraşırken ben Hz. Muhammed 'den ayetler alıyor dum. Kendisi bana bu şekilde öğretti'karşılığını veriyor. Bu olup bitenlerden sonra Ö m e r vazgeçiyor. İ m a m S ü y u t i bunu birçok kişiden aktarıyor. 3 6 4 Farklı bir örnek de İbn-i A b b a s ' t a n verelim: Bir gün Ö m e r ' i n yanında şu ayeti o k u d u m : ' İ n s a n o ğ l u n u n iki dere dolusu malı varsa üçüncüsünü de isler. Sonuçla onun içini ancak toprak dol durur. Kim tövbe ederse Allah onu bağışlar.' O sırada Ö m e r sor du, ' B u da n e ? ' Ben de dedim ki, bunu bu şekilde 1 -İz. M u h a m med bana o k u l l u . 3 6 5 Sonuçla Ö m e r bilgisizliğini kabul etti ve 'Meğerki insanlar M u h a m m e d ' d e n bilgi toplarken ben başka şeylerle u ğ r a ş m ı ş ı m ' dedi. Onun bu ifadesi B u h a r i ' d e birkaç yerde ve M ü s l i m ' d e geçi yor. 3 6 6 Bir gün Ömer, Ü b e y b . K a ' b ' a , K u r ' a n ' d a b u l u n m a y a n bir iki ayet hakkında ' B u n l a r da ayel değil m i y d i ? ' diye soruyor. Übey, 'Evet bunlar da ayetti'diyor. Bunun üzerine Ö m e r , 'Ayet lerden neler gitti/yazılmadı neler neler...' diyor. 3 6 7
f) M e z h e p Liderlerinden Çarpıcı Sözler İbn-i Veheb İ m a m M a l i k ' t e n soruyor: Halil'e O s m a n ' ı n hazırlatmış olduğu K u r ' a n hakkında ne dersin? İ m a m Malik, 368 "Osman'ın Kur'an'ı .g/m"yanıtını veriyor.
3 6 4
a ) İbn-i Ş e b b c , Tarih-i M e d i n e , 2 / 7 0 8 . A y r ı c a S ü y u t i , Dürrül M e n s u r adlı
tefsiri ilgili a y e l k ı s m ı n d a . b ) Hindi, K e n z ' ü l U m m a l , n o : 4 7 4 6 . 3 6 5
Hindi, K e n z ' ü l U m m a l , no: 4 7 4 7 .
3 6 6
a ) Buhari, B ü y u , bab 9 , n o : 2 0 6 2 , İsrizan, bab 1 3 , no: 6 2 4 5 v c İtisanı, bab
2 2 , no: 7 3 5 3 . b) M ü s l i m , istizan bölümü, no: 2 1 5 3 .
200
3 6 7
Hindi, Kenzü-I U m m a l , no: 1 5 3 7 2 , cilt 6/208.
3 6 8
İbn-i Abdi-I B e r , T e m h i d , M u v a t t a ş e r h i , 8 / 2 9 2 .
Yani İmam Malik'e göre O s m a n ' d a n kalma olduğu iddia edilen ve şu an m e v c u t bulunan K u r ' a n orijinal değildir; zaman la değişime uğramıştır. İmam M a l i k ' i n farklı bir açıklaması da ha var. Bilindiği gibi K u r ' a n ' ı n 114 suresinin başında besmele var; ancak 'Tevbe' suresinin başında bu yok. Bu k o n u d a çeşitli yorumlar var; ancak k o n u m u z l a ilgisi nedeniyle bunlardan birini e k l e m e k i s l i y o r u m . İmam Malik'ten b e s m e l e n i n bu s u r : başında olmayışının nedeni sorulunca o şöyle yanıt veriyoı: Aslında Tcvbe suresi, Bakara suresi kadar u z u n m u ş . Kur'an yazılırken besmeleyle birlikte bu surenin baş kısmına u l a ş ı l mayınca, sure besmelesiz yazılmışlır. 3 6 9 Bu surenin/bölümün Bakara suresi kadar uzun olduğu, yazılırken de tüm ayetlerine ulaşılamadığı fikri başka sahabiler tarafından da dile getirilmiştir. Mesela meşhur sahabi Hüzeyfe, "Şu an var olan Tevbc suresi, aslında ancak gerçek Tevbe süre sinin dörtle biridir; yani bunun dörtte üçü yoktur"diyor.370 Tevbe suresi şu an 129 ayettir. İmam Malik ve bunu öne sü ren diğer sahabilere göre Tevbe suresinin en az yarısından fazlası yazılmamıştır. A h z a b suresinin de Bakara suresi kadar uzun ol d u ğ u n u söyleyenler var. Bunu d a h a ö n c e y a z d ı m . B u n h r arasında halife Ö m e r ' i n de adı vardır. 3 7 1 Yine bölümün başında bir vesileyle değindiğim gibi Hanbel i mezhebinin kurucusu Ahmet b. Hanbel'in de bu k o n u d a söyle dikleri var: O n d a n , sen R a ' d suresinde geçen Yey'esü" kelimesi hakkında ne diyorsun, diye soruyorlar. Ahmet bin Hanbel, "Aynı soruyu sahabi İbn-i Abbas'tan da sormuşlar; kendisi, 'bu ayette yazım hatası vardır' demiştir" şeklinde yanıt veriyor. 3 7 2 Yani, o da kelimenin yanlış yazıldığını doğruluyor. 3 6 9
a ) Zcrke.şi. B l - B u r h a n . 1/185, 14. b ö l ü m .
b ) Tirmizi ş e r h i . TuhfetU-l Ahvezi, T e f s i r b ö l ü m ü , T c v b c s u r e s i , n o : 3 0 8 6 . c) Süyuti, itkan, 1/143, 19. bölüm. 3 7
^ a ) Hakim, MUstedrck, Tefsir bölümü, T e v b e suresi, no: 3 3 3 4 , 2 / 3 9 2 .
b ) S ü y u t i , İtkan, 1/472, b ö l ü m 4 7 . 3 7 1
3
Hindi, Kenzül U m m a l , no: 4 5 5 0 .
' 2 a ) F a h r e t t i n R a z i , Tel'sir-i K e b i r , R a ' d s u r e s i 3 1 . b ) A h m e t b . H a n b e l , M e s a i l - i İ m a m A h m e t , ravi, İshak b . İ b r a h i m , C i l t 1/101,
no: 505.
201
Süfyan-i ca
onların
yazılınca
Sevr-i, bildikleri
çoğu
"Birçok
sahab&
ayetler de yok
ayetlere
ulaşılamadığı
Yemame harbinde olmuş; için
daha
sonra
kayda
vurulun Kur'an
geçmemiştir"
diyor. 3 7 3 Şu da g ö z d e n k a ç m a m a l ı ki, İmam Süfyan-i Sevr-i'nin de çıkardığı ve ehl-i sünnet tarafından da hak m e z h e p olarak ka bul edilen bir m e z h e b i vardı. Ancak onun taraftarı kalmayınca sadece kaynaklarda ismi geçiyor; a m a önemli biri. En enteresan bilgi, Tefsir usulü uzmanlarından K a d ı E b u b e kir Bakıllani'den
geliyor.
Kendisi
şöyle
bir olay
aktarıyor:
Hatırlanacağı gibi Osman K u r ' a n için dört kişilik bir komisyon oluştururken onlardan biri de S a i t b. As idi. İşte bu a d a m günün • birinde Hz. Ali'nin oğlu Hasan'la münakaşa ederken, o ara şöyle diyor:
"Ben sizin kitabınıza bin harf kendi katımdan,
istediğim şe
kilde ekledim, bin harf de çıkardım. " B u n a karşı Hasan, ben senin eklediklerine inanıyorum; ancak sildiklerine inanmıyorum, diyor. Bu açıklamanın doğruluk derecesi aslında çok yüksek! Çünkü Hz. Muhammed vefat edince bu Sait b. As daha çocuk ve dokuz yaşlarındaydı. Yani reşit biri değildi ki diyelim Hz. M u h a m m e d ' d e n güzel şeyler gördü de kendi iradesiyle inandı. Kaldı ki İslam'a karşı onun kindar olması da gayet doğal. Çünkü Bedir harbinde babası Müslümanlar laralindan katledilmişti: K u r ' a n ' a sahte söz ler yazmakla onun öcünü almayı d ü ş ü n m ü ş olabilir. 3 7 4 Bu bilgiler Mezhep liderlerinden, önemli sahabeden. Ancak Şia kaynaklarında daha farklı bilgiler de var. Mesela A m r b. As Mısır'da
hutbe
okurken,
"Kur'an'dan
bin harf atıldı,
yerine
bin
harf yazıldı" açıklamasında bulunuyor ve az önceki Sait b. A s i n sözünü doğruluyor. B u bilgi, M u h a m m e d b . A b b a s M a h y a r ' ı n (h. 330. ö) tefsiri, Zuhruf suresinde geçiyor. Aslında Şia kaynak larında geçen (ister doğru ister yanlış) bu gibi bilgilere gerek yok. Yalnız daha farklı bilgiler de var diye bir hatırlatmada bulundum. Çünkü benzer bilgiler zaten Sünni kaynaklarda var: Kısmen sun dum, sunmaya da devam edeceğim. Güvenilir İslami kaynaklarda
* M A . Rezzak. Musannaf. 7/329, hadis no: tefsiri, A h z a b ilk b a ş t a . 3 7 4
202
B a k ı l l a n i , el-İntisar, 1/419.
1 3 3 6 3 v c Süyuti, Dürrül M e n s u r
var olan bu kafa karıştırıcı ve ezber çözücü açıklamalar, ya satır aralarında kalmış, kimse fark etmemiş veya duymazlıktan gelin miş ve kamuoyuyla paylaşılmak istenmemiştir. A m a görüldüğü gibi konu gerçekten kaynak bakımından zengin...
g) İbn-i Şihab Zühri'nin Önemli Açıklaması Bu da Süfyan-i Sevri gibi, " A s l ı n d a K u r ' a n çoktu; ancak Ye m a m e harbinde çoğu hafızlar katledilince birçok K u r ' a n ayetle rini beraberlerinde götürdüler. Ebubekir, Ö m e r ve ve O s m a n da ha sonra K u r ' a n ayetlerini bir araya getirirken onlara ulaşıla madı; böylece onlar kayda g e ç m e d i . Zaten K u r ' a n ayetlerinin yazılmasına, kitap haline getirilmesine neden olan, bu ayetlerin zaman içinde kayıp olma kaygısıydı" diyor. 3 7 5 Bu adam önemli biri; ancak H z . M u h a m m e d z a m a n ı n d a henüz dünyaya gelme mişti. Hicri ellilerde dünyaya gelir. Yalnız Hz. M u h a m m e d ' i n ar kadaşlarıyla b u l u ş m u ş . Mesela Hz. M u h a m m e d ' i n yaveri/hiz metlisi Enes b. Malik gibi. Kısacası, İslam literatüründe bunun önemli yeri var.
h) E ş ' a r i ' y e Göre K u r ' a ' n a Yazılmayan Sureler Var Sunacağını hadis birçok kaynaKla geçiyor. M ü s l i m ' d e geçen metni temel alarak özetleyelim. Ebfı Mûsâ el-Eş'arî bir gün Basralıların hafızlarına haber gönderir. Onlardan üç yüz kişi toplanır. S ö z d e hepsi K u r ' a n ' ı bi len kişilerden. Tabi ki K u r ' a n o zaman artık halife O s m a n ta rafından yazdırılmış. E b û M û s â el-Eş'arî onlara şu açıklamayı yapıyor: Siz Basralıların en iyileri ve hafızlarısınız. K u r ' a n ' ı okuyun. Sakın o k u m a k o n u s u n d a üzerinizden uzun zaman geç mesin, fazla ara vermeyin. Aksi takdirde öncekiler gibi sizin de 3 7 5
a ) İbn-i E b u D a v u d , M e s a h i f , cilt 1/208, n o : 8 1 . b ) H i n d i , K e n z U - l U m m a l ,
no: 4 7 7 8 .
203
kalpleriniz katılaşır. Biz vaktiyle K u r ' a n ' d a n bir sure okuyor duk. Uzunluk bakımından Tevbe suresi kadardı. Sonra o sure ba na unutturuldu. Yalnız ben ondan şunları e z b e r i m d e tutabiliyo rum: 'İnsanoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, mutlaka üçüncü vadiyi dc ister. Onun kamını/gözünü ancak toprak doldurur/do yurur' deniliyordu. Biz K u r ' a n ' d a n bir sure/bölüm daha okuyor duk, onu müsebbihât denilen surelerden (yani başında sebbeheyüsebbihü kelimeleri geçen sureler) birine benzetirdik. Bana o da unutturuldu. A n c a k o sureden şu ayet ezberimde kaldı: 'Ey iman edenler! Yapmadığım/, şeyleri niçin söylüyorsunuz? Sonra bunlar boyunlarınıza bir şahadet olarak yazılır da. kıyamet gü nünde onlardan sorumlu tutulursunuz' şeklindeydi. Aynı E b u M u s a şunu da söylüyor: "Beyyine suresi Bakara sinesi kadar (286 ayet) uzundu; ancak ondan sadece yedi ayet yazıldı." Evet; Ebu M u s a ' n ı n sözünü ettiği ayet ve surelerden hiçbiri şu an K u r ' a n ' d a yok/ yazılmamış. Başta Ebu Musa olmak üzere Zeyd b. Erkan, İbn-i Abbas, Ebu Vakıdî Leysî ve Cabir bin Abdul lah'a göre; şu an var olan K u r ' a n ' d a n değil ki ayet düzeyinde; uzun surelerin yazılmadığı ve bunlardan birinin 129 ayetlik Tevbe suresi kadar, d'ğerinin de Bakara suresi kadar (286 ayet) uzun ol duğu, ancak bundan da sadece yedi ayet yazılabildiği söyleniyor. Bunu aktaranlar arasında B u h a r i ve M ü s l i m de var. 3 7 6 Buhari, 'İnsanoğlunun iki vadi dolusu malı olsa...' sözüne bir yerde hadistir diyor; ayet olarak söz. etmiyor; ancak daha son ra, 'İbn-i Abbas demiş ki, insanoğlunun iki vadi dolusu malı ol sa üçüncüyü de ister sözüyle ilgili c ü m l e hadis mi yoksa ayet mi ben h a t ı r l a m ı y o r u m ' şeklinde farklı bir hadis aktarıyor. Bir yer de de, ' Ü b e y b. K a ' b Tekasür suresi i n m e y e n e kâuar biz vadi do lusu mal meselesiyle ilgili sözü ayet biliyorduk' şeklinde farklı 3 / 0
a ) B u h a r i , R i k a k b ö l ü m ü , b a b 10, n o : 6 4 4 0 .
b ) M ü s l ü m , Z e k â l , İ n s a n o ğ l u iki v a d i s a h i b i i s e ü ç ü n c ü y ü d c ister k ı s m ı n d a . B a b 39, no: 1050. c ) Süyuti, itkan 4 7 . b ö l ü m d e . d ) K a s ı m b . S e l a m , F e d a i l ' i l - K u r ' a n , s . 3 2 0 vd. e ) B a k ı l l a n i , İntişar. 1/410.
204
bir rivayet ekliyor. Tabi ki nasıl olsa şu anki K u r ' a n ' d a sözü edi len c ü m l e yok. Yine Ebu Musa da diğer sahabiler gibi şu anki K u r ' a n ' d a 73 ayet olan Ahzab suresinin aslında çok uzun olup iki yüz ayetinin eksik olduğunu söylüyor. Hatta bunu söylerken kendisinden so ruyorlar, 'Bu kadar eksik sadece A h z a b ' d a mı var d i y o r s u n ? ' O, evet, diyor ve ekliyor: 'Bu eksiklik K u r ' a n ' ı n t ü m ü n d e var, K u r ' a n ' a yazılmayan ayetler ç o k t u r ' diyor. 3 7 7
i) Hüzeyfe'nin Önemli Açıklaması Hüzeyfe de diğerleri gibi A h z a b suresinin çok uzun olduğu nu; bu sureden en az yetmiş ayeti unuttuğunu/yani şu anki K u r ' a n ' d a olmadığını ifade ediyor. Bunu zaten daha ö n c e d e yazdım. Buhari bunu "Tarih-i Kebir"'adlı yapıtında anlatıyor. Şevkani, Fctlüi-1 Kadir ve İmam Süyuti, Diirrü'l Mensur adlı tefsirlerinde
Ahzab
suresi
mukaddime
kısmında
işlemişlerdir.
Ayrıca aynı bilgiler Kcnz-ül Umma/'de de geçiyor. 3 7 8 Hele Hüzeyfe'nin şu açıklaması daha ilginç: Şu an K u r ' a n ' d a var olan Tevbe suresi -ki şu an 129 ayettir- aslında gerçek Tevbe suresi nin dörtte biri kadar bile değildir. Yani K u r ' a n yazılırken kalan kısmı yazılmamıştır. 3 7 9 Bunu daha ö n c e d e yazdım. Evet; ayetle rin toplanma biçimi böyle. Yorum size ail!
3 7 7
Bakıllani.
3 7 8
Kenzü-I U m m a l , n o : 4 5 5 0 .
3 7 9
I ) S ü y u t i , a ) Dürr-ül M e n s u r tefsiri, T e v b e s u r e s i ilk başta, b ) İtkan, 4 7 . bö
l ü m , s. 4 7 2 . 2 ) Hakim, MUstcdrek, Tefsir b ö l ü m ü , n o : 3 3 3 4 , cilt 2 / 3 9 2 . 3 ) İbn-i E b i Ş e y b e , M u s a n n a f , F e d a i l - i K u r ' a n , n o : 3 0 6 9 9 , e . 1 0 / 4 1 .
205
SEKİZİNCİ BÖLÜM
HZ. ALİ'NİN KUR'AN NÜSHASINA NE OLDU?
Daha önce Ebubekir kısmında da değindiğim gibi, İslami ke sime bakılınca, sanki daha ö n c e H z . M u h a m m e d zamanında K u r ' a n ayetleri yazılmış, hazır duruyordu da Ebubekir ile Osman kolayca onları kitap haline getirmişler gibi görünüyor. Olay aslında çok farklıdır. 11er şeyden önce, Hz. M u h a m m e d ' i o günkü şartlarda bir nevi siyasi bir hareketin lideri olarak ele almak lazım. Kendisi siyasetini konuşmuş, birçok konuda değerlendirmelerde bulunmuş ve etrafındakiler de bunu lam veya eksik hafızalarına almışlar, en azından onunla birlikte bazı şeyler yaşamışlar. Aynen bugünkü basın mensupları gibi, Hz. M u h a m m e d konuşunca bazıları hazırdı ve duyuyordu, bazıları o an için hazır değildi. Da ha sonra zaman içinde Hz. Muhammed'in sözleriyle pratiği topar lanmaya çalışılınca, bu konuda bilgisi olan veya ilgisi olan kişiler ortaya çıkıp bende de şu şu ayetler, hadisler var diyorlar ve bu şe kilde onun mesajları, düşünceleri -doğru veya yanlış- kitap haline getiriliyordu. Mantıksal olarak bu böyle olduğu gibi, İslami kay naklar da bunu gösteriyor. Ancak burada bir adım daha ileri gide rek, Hz. M u h a m m e d ' d e n sonra iktidarı ele geçiren kesimce hazırlanan Mushafları irdelemek en mantıklı olanıdır. Eğer o günkü M ü s l ü m a n l a r cidden Hz. M u h a m m e d ' i n ayet lerine veya mesajlarına inansalardı, onun ö l ü m ü n d e n sonra kitle sel bir şekilde İslam'ı terk edip başka peygamberlere k a ç m a z lardı. D a h a ö n c e de yazdım ki, M e k k e , M e d i n e ve B a h r e y n ' d e 206
bir cami olmak üzere sadece bu üç m e r k e z d e İ s l a m ' ı n taraftarları kalır; diğerleri yalancı peygamberler diye İslam tarihinde ifade edilen M ü s e y l e m e , T u l e y h a gibi kişilerin saflarına katılırlar. D a h a sonra E b u b e k i r kılıç zoruyla onları yeniden t o p a r l a m a y a çalışır ve zaten din iktidar için kullanışlı olduğundan z a m a n için de büyütüle büyütüle bugünkü hale gelir. Kısacası, ö n ü m ü z d e yanlışlarla dolu bir tarih vardır. Burada hakem akıldır, ilimdir ve tabi ki eksik ve yanlı olmasına r a ğ m e n , yine İslami kaynaklarda ki m e v c u t bazı bilgilerdir. Bu hatırlatmadan sonra k o n u y a geçelim. Bilindiği üzere Hz. Ali, M u h a m m e d P e y g a m b e r ' i n en yakını ve okuryazar da olduğu için, K u r ' a n ' ı bir araya toplama/kitap haline getirme k o n u s u n a d a h a fazla özen gösteriyor. Daha doğ rusu H z . M u h a m m e d ' i n siyasetini ilk yazıya d ö k m e k isteyen ki şi H z . Ali'dir d e m e k , en isabetli olur. İslami kaynaklar da bu ko nuda ilk girişimin A l i ' d e n başladığını gösteriyor. Hem K u r ' a n işiyle meşgul olmasından, hem Ebubekir vc Ö m e r ' i n F a t m a ' n ı n veraset malına el koymalarından ve hem de halifeliğin kendi hakkı olduğunu ve ancak gasp edildiğini iddia et mesinden dolayı Hz. Ali belli bir süre milletin içine girmiyor. K u r ' a n ' ı kitap haline getirince toplum içine çıkıp, "Bu Allah'ın kitabıdır, indiği biçimiyle bir araya getirdim"diye duyurmak isti yor. Dinleyicilerden bazıları ona, "Boş ver, git, kitabını sen kendin okursun" diyorlar; yani onunla alay ediyorlar. Çünkü o zaman Ö m e r ' i n de desteğiyle Ebubekir halifelik m a k a m ı n a oturmuştu; bu yüzden artık kimse Ali'ye -isteyerek veya iktidarın korkusun dan- önem vermiyordu. Ah onlara Hz. M u h a m m e d ' i n , "Size iki emanet bırakıyorum: Biri Kur'an, diğeri ehl-i beyttir"demesini hatırlattığı halde sözünü dinletemeyince evine çekiliyor. Tabi ki onun başına getirmedikleri kalmıyor. Bunları başka bir kitabımda detaylıca anlattım. Burada gayem, onun da hazırladığı bir K u r ' a n nüshası vardı; a m a kimse ne onu dinledi, ne de K u r ' a n bir araya getirilirken onun hazırladığı nüshayı göze a l d ı ! 3 8 0 Sünni kaynaklardaki bilgiye göre, Hz. Ali'nin bir araya getirdi ği K u r ' a n , bir kere surelerin iniş sırasına göre ve nasih-mensuh
3
8
0
a ) M e s u d i , İspat-ül V a s i y e , s . 1 5 3 vd. b ) Y a k u b i Tarihi, 2 / 1 5 4 v d .
207
ayetlerini belirtir şekilde hazırlanmıştı. Mesela bugünkü nüshalar da ilk sure Fatiha 'dır; a m a onunki böyle değildi. İlk inen sure " A / a t " suresi olduğu için, onun nüshasında ilk sure buydu. İkin ci sure "Müddessir", üçüncüsü "Kalem", dördüncü "Müzzemmil", daha sonra "Tebbet" ve "Tekvt" gibi iniş sırasına göre de 381 vam ediyordu. Ayrıca onun nüshasında "Nasih" (geçerli olan) ve "Mensuh"(hükümleri ortadan kaldırılan) ayetler belliydi, Hz. Ali bunları ayrı ayrı yazmış ve belirtmişti. Hani K u r ' a n ' d a şöyle bir durum söz konusudur: Bazı ayetler ancak belli bir zaman geçeıiiymiş; daha sonra ortadan kaldırılmış diye. 3 8 2 Bu konu üzerin de ilerde bağımsız bir başlık altında bilgi vereceğim (Nasih-menSUh bölümünde). İşte Hz. Ali'nin hazırladığı K u r ' a n ' d a bunlar te ker teker belirlenmişti. Hatla Hz. Ali zamanında herhangi biri K u r ' a n ' d a n bir şeyler açıklamak istediğinde hemen, "Sen hangi ayetlerin nasih, hangilerinin mensuh olduğunu biliyor musun ki Kur'an 'a müdahale ediyorsun?" diye sorarlardı. 3 8 3 Bu k o n u d a E b u C a f e r N a h h a s (h. 337. ö) Hz. A l i ' d e n örnek ler veriyor. Bir gün adamın biri vaaz verirken H z . Ali oradan ge çip dinliyor, sonunda a d a m d a n soruyor: Sen nasih ve m e n s u h ne dir biliyor m u s u n ? A d a m , hayır d e y i n c e de Ali, 'Sen de helak ol dun, başkalarını da helak ettin' diyor. 3 8 4 Aynı uyarı m e ş h u r sa habi İ b n - i A b b a s i a n da gelmiş. N a h h a s ; İbn-i Abbas ve Hüzey fe b. Yenıan'dan da örnekler veriyor. Halta N a h h a s , 'Nasih ve mensubu bilmeyen Kur'an'a (anlam bakımından) müdahale et mesin, çünkü bu durumda ola ki haram olan bir şeyi helal, helâ li de haram kılmış olur', diyor. 3 8 5 Bir de m e v c u t K u r ' a n otuz c ü z ' olarak belirlenmiş. Hz. Ali ise hazırladığı nüshayı yedi temel c ü z ' e ayırmıştı. Bu köklü bir 386 değişiklik değilse de, onun nüshası b ö y l e y d i . 3 8 1
S Ü y ü t i , İtkan. IX. b ö l ü m , 1/137.
3 8 2
S ü y u ı i . İtkan, 1/130. 18, b ö l ü m .
3 8 3
İbn-il C e v z i , N e v a s i h - U I K u r ' a n . s . 15;
3 8
^ E b u C a f e r N a h h a s , e l - N a s i h ' u v e ' l M e n s u h İTİ K u r ' a n ' i l K e r i m . s . 5 v c 2 6 0 .
3 8 5
3 8
Nasih-Mcnsuh, Nahhas, s . 260.
^ B a k a r a , Al-i İmran, N i s a , M a i d c , E n ' a m , A ' r a f v e E n f a l c ü z l e r i o l m a k ü z e
re 7 c ü z . Y a k u b i Tarih-i, 2 / 1 5 3 .
208
E b ü ' l K a s ı m K e l b i kendi tefsirinde, İ b n - i A b d i ' l B e r 'Tcmhid'de, N e d i m , 'Fihrist'te, H i n d i "Kenz'ül Ummal "de ve daha birçok yazar, "Hz. Ali'nin kitap haline getirdiği Kur'an ele geç seydi muhakkak ondan istifade edilecek çok şey vardı" şeklinde a ç ı k l a m a l a r d a b u l u n m u ş l a r d ı r . Bunlar ayrıca, " H z . A l i ' n i n hazırladığı nüsha, uzun z a m a n onun ağabeyi C a f e r ' i n çocuk larında kalmış, z a m a n içinde bazıları bu nüshayı, kimi yerlerin den yıpranmış, harfleri silinmiş şekilde Ebu Ya'l.i H a m z a el-Haseni adındaki şahsın yanında bulmuşlar ve d a h a sonra kitap or talıktan k a y b o l m u ş " bilgisini de aktarıyorlar. S ü y u t i İbn-i Şir i n ' i n , " B e n Hz. Ali'nin hazırladığı K u r ' a n nüshasına ulaşmak isledim, çok uğraştım, araştırdım; ancak u l a ş a m a d ı m " açıkla masına da yer veriyor. 3 8 7 Bu olayları anlatan İbn-i Şirin için İ b n - i A b d i T B e r şunu yazıyor: İlim erbabı kişiler, İbn-i Ş i r i n ' i n ç o k dürüst biri oldu ğ u n u , bir şeyin g e r ç e ğ i n i bilmiyorsa onu y a z m a d ı ğ ı n ı , ifade ediyorlar.388 Birçok kaynakta E b u b e k i r ' i n halife seçilmesi b ö l ü m ü n d e , Hz. Ali'nin K u r ' a n çalışmasından söz ediliyor: Bu, yoğun işle nen bir m e v z u . Hz. Ali, ben Hz. M u h a m m e d ' i n ö l ü m ü n d e n son ra yemin içlim ki, K u r ' a n ayetlerini kitap haline getirmeden, Cu ma namazı dışında evden ç ı k m a y a c a ğ ı m , diyor. 3 8 9
3 8 7
S t l y u i i , İtkan, 18. b ö l ü m , I/L30,
3 8 8
a ) N e t l i m . Fihrist, 1/30.
b)
Bb-UI
Kasım,
el-leslıil
li' ıılıımil-tenzil,
1.
Mukaddime
hemen
kitabın
başında. e ) A b d u r r e z z a k tefsiri, Z a r i y a t s u r e s i k ı s m ı n d a . d ) İbn-i A b d i l B e r , C a m i - u Beytini-I İ l i m . n o : 7 2 6 . A y r ı c a b u r a n ı n d i p n o t u n d a b i r ç o k k a y n a k d a h a v e r i l i y o r , b ) T e n ı h i d adlı y a p ı t ı c . 8 / 3 0 0 - 3 0 1 . d ) Ezraki, Ahbar-u M e k k e , no: 4 0 . e ) Kcnz-iil U m m a l , no: 4 7 4 0 - 4 7 9 2 . f ) M . T a b e r i , Z e h a i r - ü l U k b a , H z . Ali b ö l ü m ü , 1/150. B u r a d a d i p n o t u n d a a y r ı c a İ s t i a b , Tarih-ül
Hulefa ve
M u h l a s a r ' ı ı Tarih-i
D ı m a ş k ' l a da bu hadisin geçtiği
y a z ı l ı . Tabi k i y e r l e r i d c g ö s t e r i l i y o r . g ) B e l a z u r i , E n s a b ' ü l Eşraf, 1/587. h ) İbn-i E b u D a v u d S i c i s t a ı ı i , Kitab-ül M e s a h i f 1/169. 3 8 9
S ü y u t i , İtkan, 1 8 . b ö l ü m , c i l t 1/130.
209
H z . Ali h a k k ı n d a övgü anlamında yüzlerce hadis var. B e n on ları anlatmaya gerek g ö r m ü y o r u m ; ancak onun ağırlığını iyi an lamak için b u g ü n e kadar k a m u o y u n a mal edilmeyen; ancak İsla mi kaynaklarda anlatılan bir iki örnek s u n m a k istiyorum. A m a ç , bu kadar önemli olan birinin neden h e m Ebubekir, h e m de Os m a n d ö n e m i n d e oluşan K u r ' a n komisyonlarında görev a l m a m ı ş olmadığını dikkatlere sunmak.
a) Maide Suresi 67. Ayetinin Hz. Ali'yle İlişkisi K u r ' a n ' d a Maide suresi 67. ayetinde, "Ey ıesul! Rabbinden sa mı indirileni tebliğ et/halka söyle. Eğer bunu yapmazsan peygam berlik göıevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan A:o;r;r"deniliyor. İşte burada bir cümleciğin yazılmadığını, K u r ' a n ayetleri toplanırken kayda geçmediğini belirten önemli İslam dü şünürlerinin aktarımları var. O da, "Rabbinden sana indirileni teb liğ et/halka söyle" cümlesinden hemen sonra "ki Hz. Ali inanan ların lideridir"Cümlesidir, Bunu söyleyen ise, Hz. M u h a m m e d ' i n amcaoğlu meşhur İbn-i Abbas'tır. Burada olay tam anlaşılsın diye bir kısa bilgi v e r m e m gereki yor. Bir kere bu ayetin içinde bulunduğu Maide suresi Medi n e ' d e ve Hz. M u h a m m e d ' i n son zamanlarında inmiştir (oluş muştur). Surenin iniş zamanı tabi ki önemli. Bir de her ayetin sebep-sonuç ilişkisi vardır ve ilgili dalda uzman olanlar bunu yazmışlardır. Az önceki ayetin sebep-sonuç ilişkisi kısmında şunlar geçiyor: Kimi yorumcular, Hz. M u h a n ı m e d ' e peygamber lik görevi verilirken o, ben tek bir kişiyim, nasıl başarabilirim, şeklinde kaygılarını dile getirince ayet buna bir yanıt olarak in miştir diyorlar. Yani moral için inmiştir. İbn-i Ebi Halem, İbn-i Cerir Taberi, İbn-i Asakir de E b u S a i t e l - H u d r i ' d c n aktararak, aslında bu ayetin Hz. Ali için indiğini (ayetle halifeliğin onun hakkı olduğu vurgulanmak istenmiştir) belirtiyorlar. Yine İ b n - i M e r d e v e y h İbn-i A b b a s ' a dayandırdığı şöyle bir h a d i s ak tarıyor: İbn-i Abbas, bu ayet içinde 'Hz. Ali müminlerin yöneticisidir' cümlesi de vardı ve biz böyle okuyorduk, diye aktarıyor. Bu ayetten benim anladığım, H z . M u h a m m e d ' d e n istenen şu: 210
K o r k m a , H z . Ali'yi kendinden sonra halife olsun diye şimdiden ilan et. Yoksa görevini yerine getirmemiş olursun. Bu bilgiler, İ m a m S ü y u t i , Ş e v k a n i , V a h i d i gibi K u r ' a n yorumcuları v e di ğer birçok İslami kaynaklarda işlenmektedir. 3 9 0 Peki, ayetin sebep-sonuç ilişkisi k o n u s u n d a ö n e sürülenler den hangisi daha doğru? H e m e n yanıtlayalım. Aslına bakılırsa ayet içinde Hz. Ali'nin var olduğu ve K u r ' a n yazılırken bu ifadenin atıldığı kesine yakın. Çünkü bu ayetin içinde bulunduğu M a i d e suresi n e r d e y s e K u r ' a n ' ı n son gelen süresidir. Bu d u r u m d a ayet moral için gelmiştir d e m e k asılsız bir iddia olur. Zira bu ayet M e k k e d ö n e m i n d e o l u ş m u ş olsaydı yeri vardı: O z a m a n Hz. M u h a m m e d her bakımdan zayıftı, m o r a l e ihtiyacı vardı. A n c a k hiç yeri değilken, tam da hâkimiyetini kurduğu bir sırada böyle bir ayet moral için inmiş tir demek, gerçeği yansıtmıyor. Öyle anlaşılıyor ki H z . M u h a m med halifeliği A l i ' y e vermek istemiş ve bu yüzden böyle bir ayet oluşturmuştur. Tabi ki rakipler hem nicel, h e m de nitel ola rak çok güçlü. Dolayısıyla Hz. M u h a m m e d kolay kolay cesaret e d e m e m i ş ki Ali'yi halife ilan etsin. S o n u ç t a işi tanrıya havale etmiş; buna r a ğ m e n m a k s a d ı n a ulaşamamıştır. Nitekim sonuçta Ö m e r ' i n desteğiyle Ebubekir halife seçilir vc bu halifelik zinci ri bilinen şekilde d e v a m eder. b) Hz. Ali'nin M e y d a n O k u m a s ı H z . Ali bir gün hutbe okurken orada bulunanlara, "Benden Kur'un hakkında ve diğer konularda istediğinizi sorabilirsiniz. Çünkü ben herhangi bir ayetin gece mi, gündüz mü, ovada mı, dağda mı, nerde indiğim iyi biliyorum" diyor yani detayına ka dar bilgim vardır d e m e k istiyor. 3 9 1 Tabi ki o sırada kendisine her k o n u d a sorular yönelliliyor, ilk soru İbn-i K e v a ' d a n geliyor. D a h a sonra Sa'saa b. Savhan ve Asbağ b. Nebate sorular s o r m a y a başlıyorlar ve toplantı soru-cevap 3 y
" S ü y u l i , DüiTü-l M e n s u r , N i s a b u r i , E s b a b - i N ü z u l v e Ş e v k a n i , Fcllıü-i K a
dir M a i d e s u r e s i 6 7 . a y e l . 3 9 1
ibn-i A s a k i r , 4 2 / 2 3 7 .
211
şeklinde uzuyor. K o n u orada sorulan sorular ve yanıtlar olmadığı için, ben o sırada olup bitenleri buraya taşımıyorum. M a k s a d ı m , Hz. Ali'nin İslam literatüründe nasıl işlendiği, nasıl biri olduğu k o n u s u n d a biraz bilgi vermek. Ali'nin az önceki açıklaması bir çok kaynakta anlatılıyor. Bunlardan birkaçının isimlerini vere lim. Bir daha hatırlatmak istiyorum ki, tüm bunlar İ s l a m ' d a ehli sünnet sayılan ünlü musannıliar tarafından kaleme alınmış, za ten İ s l a m ' d a bunlar meşhurdur. Kimileri, belki sunduklarımı Şia kaynakları sanır diye bunu belirtmek istedim. Bunlardan İbn-i Hacer Askalani "Fethü-I Bari" adlı Buhari şerhinde. Hakim, " M ü s t e d r e k ' t e " , H e y s e m i , " M e c m e ' ü Z c v a i d ' d e " , Dani, " E s ' S ü nenü-1 Varidel-ü fi'l F i t e n " d e , İbn-i Ebi Şeybe, "Musannaf'dâj Ebu Ya'li Mevsıli, " M ü s n e d " i n d e , Tahavi, "Miişkil-1 Asar"da, Abdurrezzak kendi tefsirinde, Hatib-i Bağdadi, "el-Fakih ve'l Mütefaqqih"te, Ezreki, "Ahbar-i M e k k c " d e , İbn-i Abd-il Ber, hem "Cami-ü Beyani-1 İ l m " , h e m de "İstialV'da, İbn-i Cerir Ta beri, "Camiü-1 B e y a n " tefsirinde, İbn-i Kesir kendi tefsirinde, MuhibbÜddin Taberi, "ZehairÜ-1 U k b a " d a , Menavi, " F e y d ü l Ka dir, Cami-ü Sağir Ş e r h i ' i ı d e , Hindi, "Kenzü-1 Um mal " d e ve da ha sayamadığım birçok İslami kaynakla Hz. Ali'nin bu açıkla ması geçiyor. 3 9 2 Halta kimi kaynaklarda değişik yerlerde, defa larca tekrarlanıyor. İsmini verdiğim kaynakların detayını aşağıya a l ı y o r u m 3 9 3 ve burada bir daha hatırlatıyorum: İşle böylesine
Taberi v e İbn-i K e s i r İbrahim s u r e s i 2 8 . a y e t l e , A . Rezzak da Zariyal s u r e si h e m e n ilk b a ş l a b u n u almışlardır, 3 9 3
1 ) A s k a l a n i , F c l h ü l b a r i , B u h a r i ş e r h i , Icl'sir b ö l ü m ü , T u r s u r e s i , b a b I , n o :
4853. 2 ) H a k i m , M U s l e d r c k , eill 2 / 4 1 6 , Tefsir b ö l ü m ü , İ b r a h i m s u r e s i , n o : 3 4 0 ( 1 . 3) Heysemi, Mecnıe-ü Zevaid ve Menba'ül Fevaid, Nikâh kısmında, no: 7 4 1 8 , e i l l 4 / 2 6 9 v c Z a r i y a l s u r e s i Tefsiri, 2 / 5 4 9 , n o : 3 7 9 3 . 4 ) İbn-i Ebi Ş e y b e , M u s a n n a f , N i k â h , n o : 1 7 0 6 7 , 1 6 / 1 5 4 . K a d ı n l a r l a a r k a d a n ilişkiye girme kısmında. 5 ) Hatib-i B a ğ d a d i , el-l'aqih v e ' l mütcl'aqqilı. 1 / 3 5 1 - 5 2 , n o : 1 0 8 1 - 1 0 8 2 . 6 ) M u h i b b Ü d d i n T a b e r i , Zehair-i U k b a , 1/150. H z . Ali b a h s i n d e . 7 ) Hindi, K e n z ü l
Ummal,
Ezkar, n o :
4 7 4 0 , 3 6 4 1 5 , 3 6 5 0 2 , Fedail-i
H z . Ali
kısmında. Kıyamet bölümü no: 3 9 7 0 9 ve Nikâh bölümü, no: 4 5 6 9 6 . 8 ) E z r a k i , Ahbar-i M e k k e , B e y t - ü l M a ' m u r b ö l ü m ü , n o : 4 0 , c i l t l / 9 2 .
212
-»
m e y d a n o k u y a n ve d ö n e m i n d e bilgi b a k ı m ı n d a n hiç kimsenin cesaret
edip
de
karşısına
çıkamadığı
bir
Ali,
hazırlanan
K u r ' a n ' ı n hiçbir aşamasında yoktur. Peki, bu normal bir şey mi? Yanlış anlaşılmaya m e y d a n v e r m e m e k için b u r a d a bir açıkla ma y a p a m a m uygun olur. H z . Ali'yle ilgili bu tarz bilgileri su narken, kimileri, acaba bu yazar Ali taraftarı mı gibi bir e v h a m a kapılabilir. Bir kere Hz. Ali K u r ' a n sistemi dışında farklı bir şey getirmiyordu ki ben ona taraftar olayım? Yani dava aynı. Ben İs lam kuralları içinde kalarak çelişkileri ortaya k o y m a y a çalışıyo rum; yoksa ortada farklı bir şey yok. Hatta Hz. Ali'nin aşırı yanlışları da vardı. Bunu da bir iki örnekle özetleyelim: Kendisi M e d i n e d ö n e m i n d e Hz. Fatma ile evlenir. Yaşça da F a t m a ' d a n büyük. A m a aynı Ali günün birinde Hz. M u h a m m e d ' i n azılı d ü ş m a n l a r ı n d a n Ebu C e h l ' i n kızıyla ikinci bir evli lik y a p m a k ister. Hz. F a t m a bunun bilgisini alınca durumu ba basına ilelir. O da kalkıp c a m i d e bir k o n u ş m a yapar, ya Ali kızımdan ayrılır öyle evlenir ya da kabul etmem, der.
Bu açıkla
ma üzerine Hz. Ali ikinci evlilikten vazgeçer. 3 9 4 Hadis, en başta B u h a r i ' d e birkaç yerde ve M ü s l i m ' d e anlatılmaktadır. Bunu şu nun için y a z d ı m . Eğer o z a m a n bugünkü gibi aşırı derecede H z . M u h a m m e d ' e karşı inanç ve saygı olsaydı, Fatma hayatta iken Hz. Ali nasıl cesaret edip ben Ebu C e h l ' i n kızıyla evlenirim di yebilirdi? Şimdiki M ü s l ü m a n l a r d a n biri Ali'nin yerinde Muham m e d ' i n d a m a d ı olsaydı, bunu yapar mıydı? Asla! D e m e k ki İs l a m ' a bağlılığın bugünkü gibi fanatik bir yanı yoktu. Dini tabu 9) İbn-i Abcli-1 Ber, a) İ s l i a b , H z . Ali b ö l ü m ü , n o : 1855. b) C a m i - ü B c y a n i - I i İm, 1/464, n o : 7 2 6 . 10) D a n i , c s - S ü n c n ü - l Variclet-ü l'il-Filen, 3 / 8 3 7 , n o : 4 2 8 v e eill 6 / 1 1 9 6 , no: 6 6 4 ve daha s a y a m a d ı ğ ı m nice kaynaklar. 11) A . R e z z a k T e f s i r i , Z a r i y a l s u r e s i n d e . 12) T a b e r i , C a m i ü - I B e y a n tefsiri, İ b r a h i m s u r e s i 2 8 . a y e l a ç ı k l a m a s ı n d a . 13) İbn-i K e s i r tefsiri, İ b r a h i m s u r e s i 2 8 . a y e t tefsirinde. 3 9 4
a ) B u H a r i : 1 ) Fardü-1 h u m u s , b a b 5 , n o : 3 1 1 0 . 2 ) Fedail-i S a h a b e , b a b 16,
no: 3 7 2 9 . 3 ) Nikâh, bab 109, n o : 5 2 3 0 . b) Müslim, Fedail, Hz. Fatma kısmında, no: 2 4 4 9 . c ) Ebu D a v u d , N i k â h , b a b 12, n o : 2 0 6 9 . d ) İbn-i M a c e , N i k â h , b a b 5 7 , n o : 1 9 9 8 - 1 9 9 9 .
213
haline getirmek, onunla insanları kolayca s ö m ü r m e k için, za m a n l a yöneticiler bu hale getirdiler. B u n u hep yineliyorum. A m a M u h a m m e d ve F a t m a hayatta oldukları z a m a n ikinci evlilikten vazgeçen Ali'nin, onlardan sonra maşallah rekor dü z e y d e kadınla evlendiğini İslam tarihçileri yazmışlardır. Bunlar arasında İ m a m Müzi, MuhibbÜddin Taberi, İbn-i-1 Cevzi vc D. Bekiri gibi yazarlar teferruatlı bilgi vermişlerdir. Zaten bir kaynağımda bunları detaylıca işledim. 3 9 5 Basit bir örnek verelim: İ m a m Müzi, Hz. Ali'nin 21 erkek, 18 kız çocuğunun isimlerini veriyor. 3 9 6 D e m e k ki Hz. M u h a m m e d z a m a n ı n d a fırsat bulup da ç o k evlilik yaşasaydı, bu sayı d a h a da yüksek olurmuş. Hatırlıyorum; biz küçükken hocalarımız hep şunu söylerdi: K u r ' a n ' d a birden fazla kadınla evlenilir şeklinde ayet var; ancak, mazeret anında bu olabilir. Peki, Hz. Ali'nin mazereti neydi ki 20 yaşlarındaki Fatma hayatta iken, üstelik Hz. M u h a m m e d ' e düş m a n olan birinin kızına talip çıkıyordu? Bir de eğer mesele mazeretse, diyelim erkek çocuk ister; ancak kadın biyolojik olarak uygun değil, bu d u r u m d a mazeret var ve erkek evlenebilir. Peki ya erkek kısırsa ve bu kez kadın çocuk isliyorsa, acaba kadın ye dek bir erkek alabilir mi? Asla bunu y a p a m a z ! K o n u m u z bu değil; burada kimileri yazılarımdan beni Ali yanlısı algılayabilirler diye bu kısa açıklamayı yaptım. Benimki, sadece İslam sistemi içinde kalarak gerçekleri ortaya koymaktır; yoksa ha Ali ha Veli fark e t m e z ! A n c a k teamüllere göre Hz. Ali'nin bu K u r ' a n hazırlama çalışmalarında bulunması gerekir ken; pasif üye olarak bile g ö r ü n m e m e s i , bence işin ne kadar yanlış olduğunun belgesidir.
*°
Kur'an'da Kadın ve
Hz.
M u h a m m e d ' i n Hanımları adlı ç a l ı ş m a m ,
A l i ' n i n hanımları kısmında. 3 9 6
214
İmam Müzi, Tehzib-i Kemal, 2 0 / 4 7 9 .
Hz.
DOKUZUNCU BOLUM
DEĞİŞİK MUSHAFLARIN İMHA EDİLMESİ
a) Mervan N i ç i n H a f s a ' m n Mushaf'ını Yaktı? İslami kesimin iddia ettiği gibi eğer H a f s a ' n ı n yanındaki K u r ' a n , Ebubekir z a m a n ı n d a yazılmış ve daha sonra O s m a n ' ı n hazırlattığı K u r ' a n ' ı n da aynısı ise, neden Mervan bunu yaktı? Bu olaya g e ç m e d e n ö n c e M e r v a n hakkında kısaca bilgi ver mek istiyorum. Kendisi h e m halife O s m a n ' ı n d a m a d ı , hem de amcaoğlu. Uz. M u h a m m e d onun babası H a k e m ' i T a i f e sürgüne gönderince, o da babasıyla birlikte gider. Tabi ki o z a m a n kendi si henüz çocuk. Onların bu sürgün hayatı halife O s m a n dönemi ne kadar d e v a m eder. M e d i n e ' y e d ö n ü ş yapabilmeleri için Ebu bekir ve Ö m e r z a m a n ı n d a girişimlerde bulunulur; ancak ikisi de kabul etmez. O s m a n işbaşı yapınca onları M e d i n e ' y e alır. Ha kem, O s m a n ' ı n amcası olduğu için ayrıca ona birçok ayrıcalık da tanır. Mesela; H a k e m geri gelince O s m a n devlet m a l ı n d a n ona yüz bin dirhem bağış yapar. Kaldı ki, Hz. M u h a m m e d ' i n Ha 397 k e m ' i lanetlediğine ilişkin birçok hadis de var.
3 9 7
a) İbn-i A s a k i r , Tarih'ü Medinet'i Dımaşk) 57. cilt/270 vd. no: 3712.
b) H e y s e m i , M e c m e ' ü Z c v a i d , n o : 431 v e 9233. c ) T a b e r a n i , M u c e m - i Kebir, A b d u l l a h k ı s m ı n d a n o : 13770. d ) B e z a r , B a h r ' ü Zihar, n o : 2060. e ) Fakihî, A h b a r - u M e k k e , n o : 706.
215
Bir kere Mervan'ın babası Hz. M u h a m m e d ' e inanmıyordu. M u h a m m e d ' i n moralini bozmak için yaptığı işlerden biri de Mu h a m m e d ' i n minberine çıkıp inmesiydi. Bir de Hz. M u h a m m e d on dan yüzünü çevirdi mi. Hakem hemen göz-kaş, dudak işaretleriyle onun taklit ederdi. Buna benzer nedenlerden dolayı Hz. M u h a m med onu sürgüne gönderdi. Halife O s m a n ' ı n sonunu getiren önem li nedenlerden biri de, Hz. M u h a m m e d ' i n lanetleyip sürgüne gön derdiği bu adamı geri getirmek ve onlara ayrıcalıklar tanımaktır. İşte bu sabıkalı Mervan, O s m a n ' d a n sonra Muaviye ta rafından Medine valiliğine atanınca (h. 42-49 yılları arası), daha ö n c e Ebubekir laralindan hazırlanan ve O s m a n z a m a n ı n d a yapılan K u r ' a n çalışmalarında referans olarak gösterilen ve so nuçta Hafsa'ya teslim edilen K u r ' a n nüshasını birkaç kez Hafs a ' d a n ister; ancak o bunu vermez. Z a m a n içinde Hafsa vefat edince, defninden h e m e n sonra aynı gün içinde Mervan, Hafsa'nın kardeşi Abdullah b. Ö m e r ' e haber gönderip 'O Kur'an nüshasını hana gönder' der. Abdullah gönderince de Mervan onu imha eder. Gerekçesini de; ' O s m a n K u r ' a n nüshasını hazırlarken zaten Hafsa'daki nüshayı içine almıştı. Korkarım ki zaman içinde bazıları nüshalar arasında farklar var deyip şüphe ye düşerler. O yüzden yaktım/imha e l l i m ' şeklinde açıklar. 3 9 8 Kaynaklarda, cenazeden h e m e n sonraki saat içinde bunu yaptı, bilgisi de var. Kaldı ki, Mprvan'in Hafsa'daki K u r ' a n nüs hasını hemen ölüm g ü n ü n d e kardeşinden alıp yaktığına ilişkin bilgiler birçok İslami kaynakla ortak olarak işlenmiştir; bir 399 kısmını aşağıya a l ı y o r u m . 3 9 8
3
9
9
K a s ı n ı b . S e l a m , F e d a i l - i K u r ' a n , 2 S 2 v e İbn-i K e s i r . F c d a i l - i K u r ' a n , 8 6 . 1 ) İbn-i Abdi-1 B e r , T e m h i d , 8 /300.
2 ) İbn-i Ebi D a v u l , M e s a h i f , 1/203 v c 2 1 1 . n o : 7 3 v e 8 5 h a d i s l e r . 3 ) T a b e r a n i , M u c c m - i Kebir, 2 3 / 1 8 " , n o : 3 1 0 . 4 ) İbn-i K e s i r , F e d a i l - i K u r ' a n , s . 8 6 . 5) Heysemi. M c c m e ' u Zcvaid, 7/326, no:
11614.
6 ) İbn-i H a e c r A s k a l a n i . F e l h ' u l Bari, B u h a r i ş e r h i , C e m ' u l K u r ' a n b ö l ü m ü , no: 4 7 0 2 hadisin açıklamasında. 7 ) İbn-i Ş e b b e , Tarih-i M e d i n e , 3 / 1 0 0 4 . 8) Kasım b. S e l a m , Fcdail-i Kur'an, s. 2 8 2 . 9) Ebu Ş a m e , Mürşid-ül Veciz, s. 178. 10) S e h a v i , C e m a l - i i l Kura, s . 3 0 9 . 11) Hindi, Kenz, n o : 4 7 5 4 - 4 7 5 9 hadisler.
216
Burada rahatlıkla söylenebilir ki, Mervan o eski M e r v a n ' d ı : Babasıyla sürgüne giderken ne ise, sonra da aynıdır; en azından babasının acısını u n u t m u ş değildir. Hep v u r g u l u y o r u m : Onlar bugünkü
Müslümanların
aşırı
derecede,
Hz.
Muhammed'e
inandıkları gibi inanmıyorlardı. Ancak avam tabakasından bu günkü saf M ü s l ü m a n l a r gibi inananlar olmuş olabilir; bu ayrı bir şeydir. Şimdi soru şu: Deniliyor ki, H a f s a ' n ı n yanında bulunan K u r ' a n , E b u b e k i r d ö n e m i n d e hazırlanan v e daha sonra O s m a n d ö n e m i n d e nüshaları çoğaltılan K u r ' a n ' m ı ş . Bir kere bu gerçeği yansıtmıyor. Başlan beri hep anlatıyorum ki, ikisi arasında çok fark
var
ve
her
ikisi
de
uzun
ve
farklı
çalışmalar
sonucu
hazırlanmıştır. Kabul edelim ki, Hafsa'daki E b u b e k i r z a m a n ı n d a hazırlanmış ilk orijinal nüshadır. Peki, E b u b e k i r ' i n hazırladığı, O s m a n ' ı n ondan nüshalar çoğaltıp tekrar Hafsa'ya verdiği o nüs hayı, M u h a m m e d laralindan sabıkalı ilan edilen ve babasıyla birlikte T a i f e sürülen Mervan, hangi yetkiyle ve gerekçeyle yaktı; var mı izahı? M e r v a n ' m y a k m a gerekçesi dc ilginç: Os man'ın
nüshasıyla
Hafsa'daki
nüsha arasında
farklar bulun
masından k o r k m u ş ! Eğer O s m a n z a m a n ı n d a hazırlanan tüm nüs halar o n d a n çoğaltılmışsa n e d e n fark olsun, niye korksun ki? Ayrıca, d a h a ö n c e dc Hafsa hayatta iken Mervan o n d a n Mus haf'ını birkaç kez istemiş de alamamıştı. Bu a c i l i y d i n önemli bir nedeni olmalı. Hafsa'nın v e r m e m e s i de ayrı bir soru işareti. O n u n da bildiği bir şey olmalı ki, v e r m e m e k t e direnmiş. Or talıkla ciddi senaryoların var olduğu kesin.
b ) Z a l i m H a c c a c ' ı n K u r ' a n ' a Müdahalesi Evet; g a d d a r h ğ ı y l a tarihe g e ç e n bu insan da iddialara göre K u r ' a n ' a m ü d a h a l e etmiş, kendisi d e K u r ' a n ' ı n birkaç yerinde değişiklik yapmıştır. Bir iş ki bu a d a m da ona bulaşmışsa düşün m e k lazım. Haccac b . Yusuf (halk tabiriyle H a c c a c - ı Z a l i m ) K u r ' a n ' ı n on bir-on iki y e r i n d e değişiklik yapmıştır. H a c c a c b. Yusuf'un 217
o y n a m a yaptığı, değiştirdiği iddia edilen ayetleri a ş a ğ ı y a alıyo rum.
400
B u r a d a H a c c a c h a k k ı n d a kısa bir bilgi vermekte yarar var: Kendisi (h. 41-95) yılları arasında yaşamış. Aslen Sakif kabile sinden olup E m e v i l e r i n en zalim valilerindendir. En çok E m e v i sultam M e r v a n b. H a k e m d ö n e m i n d e yıldızı parlamış. Tabi ki o da Emevilerin sadık bir adamıydı. O sıralar halifelik d a v a s ı n d a bulunan Z ü b e y r b. A v a m ' ı n oğlu Abdullah, M e k k e ' y e yerleşiyor (ki bu adam aynı z a m a n d a K u r ' a n ' ı kitap haline getiren dört ki şilik k o m i s y o n u n bir üyesiydi). A b d u l l a h ' a muhalif olan H a c c a c M e k k e ' y i ablukaya alıyor, s o n u n d a Abdullah katledilince H a c cac onun v ü c u d u n u parçalara ayırıp Emevi lideri M e r v a n b. Ha k e m ' e gönderiyor. Tarihi kaynaklar, H a c c a c ' ı n yüzbinlercc insanı katlettiğini, onbinlercesini hapsettiğini, hatta tutuklular arasındaki o t u z bin kişinin sadece kadın okluğunu yazıyorlar. M e ş h u r Ö m e r b. Abdülaziz
onun
hakkında,
adamıyla
ortaya
çıksa,
lükte
şampiyon
oluruz" diyor.
halife, Haccac Irak 'ta Hayyan ci
4 0 0
demek
ki
her
toplum
Yine
aynı
sorumlu
dünya
ve
zulümle
kendi
kötü
kesinlikle kötü
Ömer,
vali, onun kardeşi Yemen
Hicaz bölgesinden
olursa,
"Dünyadaki
biz dc Haccac 'la çıksak,
"Velit Şam'da
valisi, Osman b.
Kurre de
Mısır'da
idare
dolmuştur"o]\yov.m
Kitab-UI M e s a h i f , İbn-i E b u D a v u d S i c i s t a n i , 1/280, n o :
B a k a r a 2 5 9 ' d a g e ç e n Icm yeıescımch k e l i m e s i n d e a s l ı n d a s o n
142 vc devamı.
lıarf o l a n ( h ) y o k t u r .
M a i d e suresi 4 8 . ayette g e ç e n ' Ş i r ' a t e n ' kelimesi, aslında ' Ş c r i a t e n ' imiş; a m a Hac c a c değiştirmiş. Yine Yunus suresi 2 2 . ayette g e ç e n ' Y ü s c y y i r u k u m ' aslında 'Yünşiruküm'
biçimindeymiş.
Yusuf suresi
45.
ayetle
geçen
'Ünebbiukum'
kalıbı,
aslında, 'Atiktim' ş e k l i n d e y m i ş . M ü m ' m i n u n suresi 8 5 , 8 6 v e 8 9 . ayetlerde 'Lillafı' geçiyor. Bunlar da aslında ' A l l a h ' ş e k l i n d e y a z ı l ı y m ı ş . Şuara suresi
116. a y e t i N u h
hakkında g e ç e n ' M e r e t i m i n ' aslında ' M u h r c c i n ' imiş. Yine aynı sure 1 6 7 . ayette Lut h a k k ı n d a k u l l a n ı l a n
'Muhrecin'
kelimesi, aslında
'Meretimin' şeklindeymiş.
Zuhruf suresi 3 2 . aytete g e ç e n , ' M a i ş e t ' k e l i m e s i d e aslında ' M e a y i ş ' b i ç i m i n d e y m i ş . M u h a m m e d s u r e s i 15. a y e t t e g e ç e n ' Â s i n ' k e l i m e s i , a s l ı n d a ' Y a s i n ' ş e k l i n d e y miş. Hadid suresi 7. ayette 'Enfiku' k e l i m e s i de aslında 'İttekav' b i ç i m i n d e y m i ş . Tekvir suresi 2 4 . ayette g e ç e n ' D e n i n ' k e l i m e s i d e aslında ' Z e n i n ' ş e k l i n d e y m i ş , t ü m bunları H a c c a c b . Y u s u f d e ğ i ş t i r m i ş t i r . 4 ü
218
* Z e h e b - i , D ü v e l - ü l İ s l a m , 2 / 7 9 , h . 7 1 . yılı o l a y l a r ı b ö l ü m ü n d e .
H a c c a c hicri 74. yılında M e d i n e ' y e gidince çoğu sahabilere hakaret ediyor. Bunlar arasında m e ş h u r olanları da var. Mesela Enes b. Malik, Sehl b. S a ' d ve Cabir b. Abdullah gibi. Süleyman b. Abdülmelik görevi devralınca, Haccac'm zindanlara attığı in 402 sanlardan, yalnız bir g ü n d e 81 bin kişiyi tahliye ediyor. En korkutucu bilgileri, Tarih-i Hamiş yazarı ve Mesudi yazmışlardır. Katlettiği insanların sayısı h a k k ı n d a çok yüksek ra kamlardan, mesela 170 bin ölü ve tutuklu sayısından söz edili yor. Tabi ki o z a m a n insan nüfusu bugünkü kadar fazla değildi. Dolayısıyla o z a m a n için bu sayı çok yüksek bir rakam. Bu konuyu, K u r ' a n hakkında tefsirler yazan, Sebeb-i nüzul denilen ayetlerin sebcp-sonuç ilişkileri konusunda yazan, aynı zaman da tefsir usulü denilen ilimde u z m a n olan ve bu konuda eserler bırakan S ü y u t i ' d e n bazı örnekler sunmakla bitireceğim. Süyuti gibi biri K u r ' a n ' ı n orijinal olmadığına ilişkin bu kadar bilgi sunmuşsa, arlık gerisini d ü ş ü n m e k lazım.
c) Süyuti Kaynaklarında K o n u y a İlişkin B i l g i l e r Aslında bu bilgileri daha önce de sundum. Burada amaç, bun ca kanıtın S ü y u t i gibi önemli bir İslam düşünürünün kendi kay naklarında işlenmiş olmasını vurgulamak. Aynı dalda uzman olan lardan her biri bu kadar bilgi işlemişse, artık iyi düşünmek lazım. 1) Hz. M u h a m m e d ' e gece vahiy gelirdi, sabahleyin unuturdu. Bunun için B a k a r a suresi 106. ayet indi ki bu iş tanrının işidir: Allah bir daha o ayeti kaldırmıştır şeklinde bir hadis gösteriyor İ m a m Süyuti. Bunu İbn-i Ebi Hatem, H a k i m Nisaburi, İbn-i Asa kir ve İbn-i A d i y y ' d e n aktarıyor. 4 0 3 H a c c a c b . Y u s u f ' l a i l g i b u b i l g i l e r i , Z e h e b i D ü v e l - ü l İ s l a m adlı y a p ı l ı ikin ci c i l t , hicri 7 1 . y ı l ı n d a n itibaren b i l g i v e r i y o r . 2 / 7 0 vd. Y i n e Yakub-i k e n d i tarihin d e A b d ü l m e l i k b . M e r v a n k ı s m ı n d a . İbn-i H a l k a n V e f e y a t - ü l A ' y a n ' d a H a c c a c b . Y u s u f b ö l ü m ü n d e , S ü y u t i , T a r i h ' ü l H u l e f a , A b d ü l m e l i k b . M e r v a n b ö l ü m ü n d e . İbnü l Esir, e l - K a m i I ' d c , H i c r i 7 3 . o l a y l a r ı A b d u l l a h b . Z ü b e y r ' i n katli k o n u s u n d a i ş l e m i ş l e r d i r v e tabi k i d a h a n i c e tarihçi d c o n u n h a k k ı n d a y a z m ı ş l a r d ı r . 4 0 3
S ü y u t i , DUrr-ül M e n s u r T e f s i r i , B a k a r a 1 0 6 .
219
2) tki kişi H z . M u h a m m e d ' d e n bir sure/bölüm öğreniyorlar. Bir gün n a m a z k d a r k e n öğrendikleri bu yeni sureyi o k u m a k isti yorlar;
ancak hatırlamıyorlar/unutuyorlar.
Bir d a h a M u h a m
m e d ' e gidip biz unuttuk, neydi o sure bir daha söyler misin, di ye
soruyorlar.
M u h a m m e d , sözünü
ettiğiniz sure bir d a h a
m e r ' i y e t t e n kaldırıldı/unutturuldu, yanıtını veriyor. İ m a m Süyu ti bu hadisi Taberani, Ebu D a v u d , Beyhaki, İbn-i-1 Münzir, İbnil Enbari, Ebu Zer-il H e r e v i ' d e n aktarıyor. Olayı ilk aktaran sa habe ise İbn-i Ö m e r ' d i r . 4 0 4 3) Az önceki olaya benzer bir hadise de Abdullah b. M e s u t ' u n basından geçiyor. Kendisi anlatıyor: M u h a m m e d bana da, başka birine de Ahkaf suresini öğretmişti. Ancak ikimiz farklı okuyor duk. Bir gün a d a m d a n sordum, kimden bu şekilde öğrendin di ye. Hz. M u h a m m e d bana böyle anlattı dedi. İkimiz de M u h a m m e d ' i n yanına gidip sen bize böyle öğrettin deyince, kendisi evet dedi; ancak morali de çok bozuldu ve 'İkiniz de benden nasıl öğrenmişseniz öyle okuyun. Zaten bizden öncekiler hep bu ihtilaf lar yüzünden helak oldular d e d i ' şeklinde aktarıyor. Süyuti bunu İbn-i Düreys ve H a k i m ' d e n aktarıyor. 4 0 5 4) Beni Esed kabilesinden bir heyet M u h a m m e d ' e gelir. Hz. IVluhamnıed, onlardan A'la b. Hadremi adındaki kişiden sorar, K u r ' a n ' d a n bildiğin bir şey var mı diye. A d a m ' e v e t ' deyince Hz. M u h a m m e d , o zaman oku bakalım der. Hadremi başlar Abe se suresini o k u m a y a ve sonunda, şu an A b e s e ' d e yazılı o l m a y a n bazı ek c ü m l e l e r de okur. O sırada Hz. M u h a m m e d , ' F a z l a oku ma, okudukların yeterli' der. Tabi ki bu örnekte önemli olan şu: Adam baştan sona kadar düzgün okur; ancak bazı c ü m l e l e r ekle yince M u h a m m e d bu kadar yeter, der. A m a son okudukların ayet değildir, d e m e z . Üstelik adamın o cümleleri de hem a n l a m , h e m de kafiye bakımından sureye uyuyordu. İnsan a d a m ı n o okuduk larına bakınca, bilgili biri olduğunu h e m e n anlar. 4 0 6 Kurduğu cümleler çok güzel.
4
0
4 u
4
220
4
S ü y u t i , a g e . , B a k a r a 1 0 6 , İtkan, s . 4 7 2 , 4 7 . b ö l ü m .
^ S ü y u t i , a g e . , A h k a f s u r e s i , 1-3. a y e t l e r k ı s m ı n d a .
° 6 S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , A b e s e s u r e s i , ilk a y e t t e . Kenzü-I U m m a l , n o : S 9 5 1 .
5) Ebu M u s a el-Eş'ari anlatıyor: Tevbe suresi kadar (129 ayet) uzun bir sure vardı. O n d a n hatırımda bir şey kalmadı; unut tum veya bana unutturuldu. Bu sureden yalnız, ' İ n s a n o ğ l u n u n iki vadi dolusu malı varsa üçüncü vadiyi de ister. Toprak ancak böylesinin içini d o l d u r u r ' ayeti a k l ı m d a kaldı, diyor. Bunu İmam Müslim, İbn-i Merdeveyh, İbn-i Düreys, Ebu N a i m ve Beyhak i ' d e n aktarıyor, Süyuti, E b u M u s a dışında Ebu Vakıd Leysi, Ca bir b. Abdullah, Zeyd b. Erkanı, Ebu Zer-i Gıfari, Bürcyde'nin de bunun ayet olduğunu anlatıyor. Kısacası, b u n u n arkasında bir çok sahabe var. 4 0 7 6) Yine Ebu
M u s a ' d a n bir örnek
veriyor İmam
Süyuti:
K u r ' a n ' d a Müsebbihat denilen sureler kadar (başında sebbeheyüsebbihü
kelimeleri
bulunan
sureler
demektir
ki,
bunlar
K u r ' a n ' d a birkaç tanedir) uzun bir sure vardı. Hepsi bana unut turuldu; yalnız, ' E y m ü m i n l e r ! Yapmadığınız bir şeyi neden söy lüyorsunuz? Bu, sizin aleyhinize şahit o l a c a k ! ' ayeti aklımda kaldı. Bunu Müslim, İbn-i M e r d e v e y h , Ebu N a i m , Ebu Ubeyd, İbn-i Düreys ve B e y h a k i ' d e n aktarıyor. 4 0 8 7) Halil'e Ö m e r Übey b. K a ' b ' a , 'Babasını inkâr eden kâfir dir; ayrıca bir cariye kimin evinde d o ğ u m yaparsa o n d a n doğan çocuk artık
evinde d o ğ u m
yaptığı
erkeğin ç o c u ğ u d u r (baş
kasından da olsa fark e t m e z ) ' şeklinde ayet o k u m a d ı k mı, diye soruyor. Übey, evet yanıtını veriyor. Tabi ki K u r ' a n ' d a böyle bir ayet yok. Süyuti, İbn-i Abd-il B e r ' i n bu hadisi "Temhid" adlı yapıtına aklığını,
U m e y r b.
K a z v e ' n i n bunu Ö m e r ' d e n ak
tardığını söylüyor. Ayrıca Adiyy b. Adiyy de bunu Ö m e r ' d e n ak tardığını belirtiyor. Kimi rivayetlerde Ö m e r böyle bir ayeti Zeyd b. Sabit'ten s o r m u ş , o da, evet böyle bir ayet vardı, karşılığını vermiş deniliyor. Süyuti, bunu Ebu U b e y d ' d e n alıntı yapıyor. Ancak O s m a n z a m a n ı n d a yazılan ve şu an elimizde bulunan K u r ' a n ' d a böyle bir ayet yok. 4 0 9
4 0 7
S ü y u l i , a g e . , B a k a r a s u r e s i , 1 0 6 . a y e t . İtkan, 4 7 . b ö l ü m , s . 4 7 1 .
4 0 8
S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , B a k a r a 1 0 6 , v c İtkan, 4 7 . b ö l ü m , s . 4 7 1 .
4
S ü y u t i , İtkan, 4 7 . b ö l ü m , s . 4 7 1 .
0
9
221
8) Bir gün halife Ö m e r A b d u r r a h m a n b. Avf'tan soruyor: ' D a h a önce cihat ettiğiniz gibi (yani ciddi ciddi) cihat e d i n ! ' aye ti vardı; ne dersin? A b d u r r a h m a n , 'Bu da K u r ' a n ' a yazılmayan veya m e n s u h olan ayetlerden biridir' karşılığını veriyor. İmam Süyuti bunu Ebu Ubeyd, İbn-il Enbari, İbn-i D ü r e y s ' t e n ak tarıyor ve hadisi de Misver b. M a h r e m e ' n i n Ö m e r ' d e n ak tardığını belirtiyor. 4 1 0 9) Halife Ö m e r ' i n oğlu (İbn-i Ömer) anlatıyor: 'Kesinlikle kimse demesin ki ben tüm K u r ' a n ' ı biliyorum. T ü m K u r ' a n ' ı n ne kadar olduğunu nerden bileceksin! Çünkü K u r ' a n ' ı n çoğu gitti. Yalnız var olanı biliyorum diyorsa bu olabilir' diyor. Süyuti bunu İbn-i'1 Enbari, İbn-i Düreys ve Ebu U b c y d ' d e n aktarıyor. 4 1 1 10) K u r ' a n ' d a Al-i İmran suresinin hemen başında ikinci ayette 'Kayyımı' kelimesi geçiyor. Ancak Abdullah b. Mesut, ha life Ömer, Alkarna gibi ashab bu kelimeyi 'Kıynm' şeklinde okurlardı. Hatta halife Ö m e r millete n a m a z kıldırırken özellikle bu ayeti n a m a z içinde okurdu ve burada geçen kelimeyi 'Kıynm' şeklinde okurdu, diye bilgiler aktarıyor. Tabi burada bir kelime farklılığı söz konusudur; ancak ben büyük farklardan söz etmek isliyorum. Benzer örnekler çoktur Siiyuti'nin kaynaklarında. Mesela 'Subiım, Mukimin, Snhirnn' gibi kelimelerin aslında yanlış yazıldığını, kâtip hatası olduğunu, bu k o n u d a Hz. Ay şe'nin de itirazları olduğunu ve onun da bunların bu şekilde yazılmasının bir yazım hatasından kaynaklandığı ifadesinin ol duğunu belirtiyor. Yani kelime yanlışı düzeyindeki hatalarla ilgi li örnekler çok. Bu bilgi İbn-i Mesul, Alkarna ve A ' m e ş ' e da yanır. İ m a m Süyuti bunu Sait b. Mansıır, Ebu Ubeyd, Abd b. Hamit, İbn-i Ebu Davud, İbn-i' 1 Enbari, İbn-i' 1 Münzir, Hakim, İbn-i Cerir, T a b e r a n i ' d c n aklarıyor. 4 1 2 11) Süyuti, Ayşe'nin, ' D a h a önce sütkardeşliğiylc ilgili inen ayette, bir çocuk bir bayanın sütünü ancak on sefer içerse onun evladı sayılır, ayeti vardı. D a h a sonra gelen ikinci ayetle bu sayı 4 1 ° S ü y u t i , DÜITÜ-1 M e n s u r , B a k a r a s u r e s i , 1 0 6 . a y e t . İtkan, 4 7 . b ö l ü m , s . 4 7 1 . 4 1 1
S ü y u t i , Dürrü-1 M e n s u r , B a k a r a 1 0 6 v e İtkan, 4 7 . b ö l ü m , s . 4 7 0 . S ü y u t i , age., Al-i İmran, h e m e n ilk ayetlerin a ç ı k l a m a s ı n d a v e N i s a ,
222
162'de.
beşe indi. H z . M u h a m m e d vefat e d e n e kadar biz b u n u bu şekil de K u r ' a n ' ı n bir ayeti olarak o k u r d u k ' hadisini de alıyor ve bu nunla ilgili birçok rivayet aktarıyor. 4 1 3 12) A h z a b suresi h a k k ı n d a H z . Ayşe'nin söyledikleri var, on ları da aktarıyor. Ayşe, ' A h z a b suresi M u h a m m e d ö l m e d e n önce 2 0 0 ayet civarındaydı. Z a m a n içinde O s m a n ayetleri kitap hali ne getirince, hepsine ulaşılamadı; ancak şu an var olan 73 ayete ulaşılabildi' diyor. Bunu, Ebu U b e y d , İbn-il Enbari ve İbn-i Merd e v e y h ' t e n aktarıyor. 4 1 4 13) Übey b. K a ' b ' ı n , şu an 73 ayetten oluşan A h z a b suresinin aslında Bakara suresi kadar (286 ayet), hatta daha uzun olduğu ve aynı surede evli olanların zina yapmaları d u r u m u n d a ceza larının taşlanarak infaz olduğu ayetinin de bulunduğu açıklaması var. Ü b e y ' i n bu ifadesini yazanlar arasında A. Rezzak, Tayalisi, Sait b. Mansur, Abdullah b. A h m e t , İbn-i Muni, Nesai, İbn-i Müıızir, İbn-il Enbari, Darekutni, H a k i m , İbn-i M e r d e v e y h , Ziya gibi isimler var. 4 1 5 14) H ü z e y f e ' d e n rivayetle halife Ö m e r ' i n , ' A h z a b suresi Ba kara suresi kadar uzundu ve recim ayeti de bunun için vardı' şek linde ayrı bir örnek veriyor. Yanı sıra Hüzeyfe'nin kendisinden de, Ahzab suresi çok uzundu, ben ondan en az yetmiş ayet unut t u m , açıklamasını aklatıyor ve b u n u n , Buhari'nin Tarih-i Kebir kaynağında geçtiğini yazıyor. Tabi
ki Ö m e r ' i n recim cezası
vardı, K u r ' a n ' a yazılmadı açıklamasıyla, Ahzab suresi Bakara 41
suresi kadar uzundu açıklaması farklı iki konudur. * 15) Süyuti tefsirinde, üsl üste dört hadis getiriyor ki, O s m a n zamanında K u r ' a n hazırlanıp en son kendisine takdim edilince o şunu söylüyor: K u r ' a n ' d a yanlışlar g ö r ü y o r u m . D ü z e l t m e işini yapan Hüzeyl kabilesinden, kâtip de Sakil" kabilesinden olsaydı bu yanlışlar o l m a z d ı . U m a r ı m z a m a n içinde Araplar bunları dü zeltecekler, diyor. Bu açıklama tabi ki birçok kaynakta geçiyor.
Süyuti, Dürrül Mensur, N i s a , 23. S ü y u l i , a g e . Dürrü-I M e n s u r , A h z a b , ilk başta, a y r ı c a İtkan. 47. b ö l ü m , s. 470. S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , A h z a b h e m e n b a ş l a . İtkan, 47. b ö l ü m , s . 4 7 0 . S ü y u t i , D ü r r ü l M e n s u r tefsiri, A h z a b , ö n s ö z d e .
223
Bunu rivayet edenler arasında İkrime, Katade, Yahya b. Ya'mer ve Abdullah b. A m i r ' i örnek gösteriyor S ü y u t i . 4 1 7 16) Halife Ö m e r ' i n zina cezasıyla ilgili kaygılarını, bu konuda ayet olduğunu; ancak yazılmadığını; halka, ' Ö m e r K u r ' a n ' a faz lalıklar yazdı demeseydi ben Ö m e r olarak bu recim ayetini K u r ' a n ' a eklerdim... ' şeklindeki açıklamasını da alıyor. Ö m e r gi bi aynı z a m a n d a hem İkrime, hem de Ebu E m a m e b. S e h l ' i n tey zesinin recimle ilgili ayetin aslında var olduğunu, Hz. M u h a m m e d zamanında bunu ayet olarak okuduklarını; ancak yazılmadığını anlattıklarını aktarıyor. 4 1 8 Ö m e r ' i n bu kaygılarıyla ilgili hadis, en başta B u h a r i ' d e kaç. yerde geçiyor. Ancak K u r ' a n ayetlerini kitap haline getiren komis yon başkanı farklı bir şey anlatıyor: Benle Ö m e r Ebubekir za manında K u r ' a n çalışmaları yürütürken ben ona teklif sundum, zi na yapan evli ise cezası taşlanarak infazdır ayetini yazalım mı, de dim. Ö m e r kabul etmedi ve şöyle gerekçelendirdi: Bu ayet inince ben Muhammed'den sordum, yazalım mı diye? Öyle anladım ki, sanki yazmaktan yana değil. O yüzden biz de yazmadık, diyor. 4 1 9 17) Ahzab suresinde, Hz. M u h a m m e d ' i n hanımları inananların anneleridir, deniliyor; ancak Übey b. K a ' b ' ı n K u r ' a n nüshasında, Hz. M u h a m m e d de inananların babasıdır, cümlesi vardı. Bir gün Ö m e r gidip ondan soruyor, doğru mu diye. Übey, evet diyor. Sü yuti, İbn-i Ebi Şeybe, Feryabi, İbn-i Cerir, İbn-i Müıızir, Hakim, Beyhaki ve İbn-i Ebi Halcm'in de bu hadisi kaynaklarında işledik lerini belirtiyor. Aynı zamanda İbn-i Abbas ve Mücahid d e ayeti bu şekilde okuduklarını ilave ediyorlar. Mevcut K u r ' a n ' d a , Hz. Mu hammed de inananların babasıdır, cümlesi yok. 4 2 0 18) K u r ' a n ' d a C u m a suresi dokuzuncu ayetinde, 'Ey iman edenler, c u m a günü n a m a z için çağrı yapıldığında, h e m e n Allah'ı zikretmeye koşun ve alış-verişi b ı r a k ı n . . . ' deniliyor. Bir gün ha4 1 7
S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r tefsiri, N i s a , 1 6 2 .
4
S ü y u t i , a g e . A h z a b baş k ı s ı m d a . İtkan, 4 7 . b ö l ü m , 4 7 2 .
İ
8
4 1 9
a ) S ü y u t i , I ) İtkan, 4 7 . b ö l ü m , 1/473. 2 ) Dürrü-I M e n s u r tefsiri, A h z a b s u
resi h e m e n b a ş t a . b) Kenzü-1 U m m a l ü , no: 1 3 4 8 2 . 4
224
^
u
S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , A h z a b 6 . a y e t
life Ömer, H a r ş e b . H ü r a d ı n d a birinin bugünkü yazılışıyla 'Fes 'av' kelimesini yazdığını görüyor. Ömer, kim sana böyle öğ retti, diye soruyor. A d a m , Ü b e y b. K a ' b öğretti deyince Ömer, Übey b. K a ' b genelde m e n s u h olan, inip de tekrar yürürlükten kaldırılan geçersiz ayetleri karıştırıyor. Dolayısıyla sen bundan sonra 'Femdû' şeklinde oku, diyor. Burada İ m a m Süyuti ekliyor: Aslında İ m a m Şafii, A. Rezzak, Feryabi, Sait b. Manstır, İbn-i Ebi Şeybe, Abd b. Hamit, İbn-i Cerir, İbn-il Münzir, İbn-i Ebi Halem, Beyhaki, Taberani tüm bunlar halife Ö m e r ' i n oğlundan aktararak, babası Ö m e r ' i n hiçbir z a m a n bugünkü gibi yazılı olan 'Fes'av' değil de, hep 'Fem'dû' şeklinde okuduğunu aktardıklarını ekli yor. Hâlbuki bu rivayette bir yanlış var. Ç ü n k ü başta Übey b. K a ' b olmak üzere İbn-i Abbas, İbn-i Mesut ve Abdullah b. Zü beyr ( K u r ' a n ' ı hazırlayan komisyon üyesidir aynı z a m a n d a ) bu günkü yazıldığı gibi değil; 'Fem'dû' şeklinde okuyorlardı. So nuçta burada bir farklı kelime kullanımı söz konusudur. 4 2 1 19) A h z a b suresi 56. ayette, "Allah ve melekleri, Peygam ber'in şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de onun şanını yücel t i n " deniliyor. İşle Hz. Ayşe burada, " N a m a z l a r d a birinci salta yer tutanların da şanını yüceltin" ifadesi, O s m a n K u r ' a n nüshalarında değişiklik y a p m a d a n önce bu ayetle vardı, diyor. Yani Ayşe'ye göre şu an var olan bu c ü m l e d e eksiklik söz k o n u s u d u r . 4 2 2 20) Mesleme b. Mahled el-Ensari bir gün, ' K i m bana K u r ' a n ' a yazılmayan iki örnek gösterecek?' diye soruyor. Kimse yanıt ver meyince kendisi anlatmaya başlıyor ve Enfal suresinin 72. ayetini örnek gösteriyor, onu bugünkünden çok farklı okuyor. 4 2 3 21) Hüzeyfe, şu an var olan Tevbe suresi (ki 129 ayettir), an cak gerçek Tevbe suresinin dörtte biri, bir rivayete g ö r e de üçte biri kadardır, diyor. Yani b u n u n aslında çok uzun olduğunu, ayet lerinin fazla ve içinde farklı içeriklerin olduğunu ifade etmek is tiyor. Hakim bunu M ü s t e d r e k ' i n d e aktarıyor ve sahihtir diyor. 4 2 4 Süyuti, a g e . C u m a suresi 9. ayet açıklamasında. 4
2
2
4
2
3
S ü y u l i , İtkan, s . 4 7 1 , b ö l ü m 4 7 .
4
2
4
S ü y u t i , a g e . , T e v b e s u r e s i ilk c ü m l e l e r d e . İtkan, 4 7 . b ö l ü m , s . 4 7 2 . H a k i m ,
S ü y u t i . İtkan, 4 7 . h o l ü m , s . 4 7 1 .
tefsir b ö l ü m ü , n o : 3 3 3 4 , 2 / 3 9 2 .
225
22) Übey b. K a ' b , insanın iki vadi dolusu malı varsa üçüncüsü nü de ister ayeti Beyyine suresinde vardı. Hz. M u h a m m e d ömrü n ü n son günlerinde beni çağırdı, bana bu şekilde okudu ve bu sure de daha farklı ayetler de vardı, diyor ve bir kısmını da anlatıyor. 4 2 5 23) Süyuti, halife O s m a n h e n ü z ayetleri kitap haline getirme den önce var olan nüshalarda surelerin yazım sıraları farklıydı, diye buna da d e ğ i n i y o r ve örnekler veriyor. Mesela Hz. Ali iniş sırasına göre yazıyordu. İlkin İkra, d a h a sonra Müddessir, Müzz e m m i l , Tcbbet şeklinde d e v a m ediyordu. Abdullah b. M e s u t en başta Bakara suresini yazıyordu. O n d a n sonra sırayla Nisa, Al-i İmran, A'raf, E n ' a m , M a i d e . . . şeklinde d e v a m ediyordu. Abdul l a h ' ı n n ü s h a s ı n d a N a s ile Felak yoktu. Übey b. K a ' b F a t i h a ' d a n başlıyordu. O n d a n sonra Bakara, N i s a , Al-i İmran, E n ' a m . . . di ye d e v a m ediyordu. Yani hiçbirinin surelerinin dizilişi b u g ü n k ü K u r ' a n ' d a k i gibi d e ğ i l d i . 4 2 6 24) Bilindiği gibi K u r ' a n ' d a k i t ü m surelerin başında besme le var; ancak Tevbe suresinin başında yok. Bu k o n u d a çok yo rumlar yapılmış. Süyuti burada m e z h e p lideri İ m a m Malik'iıı de görüşünü kaydetmiş. İ m a m M a l i k ' e göre, Tevbe suresi Bakara suresi kadar u z u n m u ş ; ancak O s m a n z a m a n ı n d a yazılırken onun başındaki b e s m e l e ile birlikte birçok ayete u l a ş ı l a m a m ı ş ve bu yüzden dc bu sure besmelesiz kalmıştır. 4 2 7 25) Abdullah b. Mesul, Nas ve Felak surelerini K u r ' a n ' d a n saymıyordu ve ona göre K u r ' a n 114 sure değil; 112 sureydi. Aynı z a m a n d a Übey b. K a ' b da iki sure artırıyordu. Bunlar da Hafd ve Hul sureleriydi. Ki bugün Hanefi m e z h e b i n e bağlı M ü s lümanların sabah n a m a z l a r ı n d a kunut duası olarak okudukları cümlelerdir. Bazı rivayetlere göre Ü b e y ' i n yazdığı bu iki fazla sureyi Hz. Ali de nüshasına yazmıştı. Süyuti bu iki c ü m l e y l e il gili, bunlar yazılı olarak K u r ' a n ' d a yoktur; ancak hafızalarda yer edinmiştir, diyor. 4 2 8 42-> İtkan, 4 7 . b ö l ü m , s , 4 7 1 . Dürrü-I M e n s u r , B e y y i n e s u r e s i b a ş t a . H a k i m , Müstedrek, tefsir b ö l ü m ü 2 / 6 2 5 , no: 4 0 2 1 . 4
226
2
6
İtkan, 1 8 . b ö l ü m , 1 / 1 3 7 - 1 4 1 .
4 2 7
İtkan, 1 9 . b ö l ü m , 1/143.
4 2 8
İtkan, 1 9 . b ö l ü m , 1/143.
26) Şu anki K u r ' a n ' d a yaklaşık 3 2 3 bin harf vardır. Ancak halife Ö m e r bu k o n u d a ç o k farklı bir rakam öne sürmüştür. Ona göre K u r ' a n ' d a k i harflerin sayısı 1 milyon 27 bindi. Yani şu an var olan ayetlerin dört katı k a d a r d ı . 4 2 9 27) Süyuti gibi bir İslam âliminin şu örneği verip de hiç savun ma y a p m a m a s ı ilginç doğrusu. Maide suresinde, 'Ey resul, sana gönderileni duyur; aksi halde görevini yapmamış olursun' denir. İşte burada Abdullah b. Mesut, biz bu ayeti okurken, Hz. Ali mü minlerin reisidir/yöneticisidir ifadesini de okurduk, bu da ayetten di diyor. İ m a m Süyuti bunu tefsirinde ilgili ayet açıklamasında an latıyor. 4 3 0 Yine Süleyman Kenduzi " Y e n a b i . . . " adlı kaynağında İmam Süyuti'ye atıfta bulunarak, A h z a b suresi 25. ayette ' A l i b . E b i T a l i p ' isminin var olduğunu; ancak yazılmadığını belirtiyor. Bunu İbn-i Asakir ve başkaları da yazıyorlar. 28) M e z h e p liderlerinden Süfyan-i Servi, K u r ' a n h e n ü z top l a n m a d a n M ü s e y l e m e ' y e karşı yapılan savaşta K u r ' a n ayetlerini bilen M ü s l ü m a n l a r d a n önemli bir sayı katledilince beraberinde o ayetleri de götürdüler. Daha sonra K u r ' a n ayetleri yazılınca ço ğuna ulaşılamadı, diyor. Bunu da İ m a m Süyuti tefsirinde ak tarıyor. 4 3 1 29) Bakara suresi 238. ayette ' N a m a z l a r ı ve orta namazı ko r u y u n ' deniliyor. Hz. Ayşe ve Hafsa'nın nüshalarında, ' O r t a na m a z ı n d a n sonra bu orta namazı da ikindi namazıdır, şeklinde bir ek c ü m l e söz konusudur. Ayşe'nin bu hadisi en başta M ü s l i m ' d e geçiyor. 4 3 2 Yani Ayşe ve H a f s a ' y a göre bu ayetle, ' O r t a namazı ikindi n a m a z ı d ı r ' cümlesi yazılmamıştır. 30) Fatiha suresinde ' G a y r ' kelimesi bir sefer geçiyor. Ancak halife Ömer, İkrime ve Esved iki sefer bu ' g a y r ' kelimesini oku yorlardı.433
4
2
4 3
9
4 3 1
no:
İtkan, 1 9 . b ö l ü m , 1 / 1 4 6 - 1 5 3 . T a b e r a n i ' i n E v s a f ı n d a n , n o : 6 6 1 2 .
^ S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , M a i d e s u r e s i , 6 7 . a y e l . DürrU-1 M e n s u r , A h z a b , g i r i ş b ö l ü m ü . A . R e z z a k , M u s a n n a f , T a l a k k ı s m ı ,
13363. 4
3
2
4 3 3
Dürrü-1 M e n s u r , B a k a r a s u r e s i 2 3 8 . M ü s l i m , M e s a c i t , n o : 6 2 9 . Dürrü-1 M e n s u r , F a t i h a s u r e s i s o n a y e t t e .
227
31) Şuara suresi 2 1 4 ' ü n c ü ayetinde M u h a m m e d ' e hitaben, ' E n yakın akrabanı u y a r ' şeklinde bir ayet var. A n c a k kimi ashab bu ayetin d e v a m ı n d a , ' A k r a b a n d a n da en halis/muhlis olanları u y a r ' şeklinde bir fazlalıkla okumuşlar. A n c a k daha sonra bu son kısım m e n s u h olmuş/tekrar geri alınmış. Süyuti dışında birçok kaynakta da bu işlenmiştir. Bunlar arasında Müslim de vardır. Ayrıca çoğu müfessir bunu ilgili ayetin açıklama k ı s m ı n d a işle mişlerdir. İ m a m N e v e v i de bu ayetin daha önce var olduğunu; ancak sonradan m e n s u h olduğunu yazıyor. Müslim burada farklı bir değişiklikten d a h a söz ediyor: Tebbel suresinin ilk ayetinin 'Tbbbet yeda Ebi L&hebin ve tebbe'yerine,
'Tebhetyeckı Ebi Le-
hebin vc kııd tebbe' şeklinde olduğunu, K u r ' a n yazılırken 'kad' teriminin y a z ı l m a d ı ğ ı n ı belirtiyor. 4 3 4 32) Fetih suresi 26. ayeti, " İ n k â r edenler, kalplerine öfkeli ta assubu,
o
cahiliye
taassubunu
yerleştirmişlerdi..."
şeklinde
başlıyor. Übey b. K a ' b buna ilaveten, ' E ğ e r siz inkâr e d e n l e r gi bi kalplerinize öfke ve taassup yerleştirmiş olsaydınız o z a m a n Mescid-i Haram b o z u l m u ş olacaktı' cümlesini de ekliyordu. Hat ta halife Ö m e r bunu duyunca Zeyd b. Sabit, Übey ve birçok salıabiyle toplantı yapıyor. Zeyd bugünkü gibi o k u y u n c a Ö m e r kızıyor. Bu arada Übey Ö m e r ' d e n izin istiyor, eğer kızmazsan M u h a m m e d bana nasıl öğretmişse ben o şekilde o k u y a y ı m , di yor. Ö m e r izin verince Übey az önce s u n d u ğ u m gibi o fazla c ü m leyle birlikte o k u y o r ve bana böyle öğretildi, diyor. Süyuti bunu Hakim ve N e s a i ' d e n aktarıyor. 4 3 5 33) Hicri 4. yılında Bir-i M a u n e ' d e katledilen bir grup Miislümanla ilgili Enes bin Malik şunu anlatıyor: Bu katledilen insanlar hakkında (onların lehinde, övgü anlamında) K u r ' a n ayetleri in mişti. D a h a sonra bu ayetler bir daha ortadan kaldırıldı... İ m a m Süyuti bunu en başta Buhari, Müslim, İ m a m Ahmet b. Hanbel, İbn-i S a ' d , Ebu Davud, İbn-i Düreys, İbn-i Carir Taberi, İbn-il Münzir, İbn-i Hiban, A. Rezzak, İ m a m Süfyani Sevri ve Beyhak i ' d e n aktarıyor, bunlar da kaynaklarında işlemişlerdir diyor. Dürrü-I M e n s u r , Ş u a r a 2 1 4 v e T e b b e t s u r e s i . M ü s l i m , İ m a n , n o : 2 0 8 . S ü y u t i , Dürrü-1 M e n s u r tefsiri, F e t i h s u r e s i 2 6 .
228
Ayrıca bu Bi'ri M a u n e ' d e katledilen insanlarla ilgili ayet indiği, daha sonra tekrardan m e n s u h olduğu/yürürlükten kaldırıldığı ko nusunu birçok K u r ' a n yorumcusu da Al-i İmran 171-175. ayetle rinde işlemişlerdir. Ayrıca bu ayetle ilgili hadis kaynaklarında ve özellikle B u h a r i ' d e birkaç yerde işlenmiştir. 4 3 6 34) İbn-i Mesut, Leyi suresinde geçen 'Erkeği ve dişiyi yaradana/Allah'a yemin o l s u n ' ayetini, ' E r k e k ve dişiye yemin ol s u n ' şeklinde okuyordu. Bunu, Buhari de işliyor. 4 3 7 Bütün
bunlar
ve
daha
niceleri
sadece
Süyuti'nin
ak
tardıklarından birer n u m u n e d i r ; yoksa değişik tefsir ve kaynak larda hem bunlar anlatılıyor, hem de farklı örnekler vardır. Süyu ti'nin işlediği bu konuları ve daha farklı olanları, ilgili ayetler kısmında Taberi, Kurtubi, Şevkani gibi K u r ' a n yorumcuları da işlemişlerdir. Süyuti ise bunlardan bir örnektir. 35) K u r ' a n ' d a Müddessir suresi kırk ikinci ayetinde deniliyor ki, öbür d ü n y a d a cenneltekiler suçlu olanlardan, 'Sizi şu cehen n e m e sürükleyip-ilen n e d i r ? ' diye soracaklar.
İşte bu
ayeti,
K u r ' a n ' ı bir araya getiren komisyon üyelerinden Abdullah b. Zü beyr, ' E y falanca; sizi şu c e h e n n e m e sürüklcyip-iten n e d i r ? ' ş e k linde o k u m u ş . Abdullah b. M e s u t ' u n K u r ' a n nüshasında ise, 'Ey kâfirler; sizi şu c e h e n n e m e sürüklcyip-iten n e d i r ? ' şeklindedir. 4 3 8 Süyuti bu bilgiyi Ebu Ubeyd ve İbn-il M ü n z i r ' d e n aktarıyor. 36) Süyuti, tefsirinde Nisa suresi 24. ayetle ilgili birçok kişi den aktararak şu an ayette yazılı o l m a y a n bir eksiklikten söz edi yor. Olay şu: K u r ' a n ' d a deniliyor ki, yararlanmak islediğiniz kadınlara ücretlerini verin. Tabi ki Sünni kesim burada nikahla nan kadına verilen m c h i r d e n söz ediyor, y o r u m yapıyor; ancak bu doğru değildir; çarpıtmadır. D a h a ö n c e bu konu ü z e r i n d e dur-
4
3
6
S ü y u t i , a g e . , B a k a r a 1 0 6 , A h z a b , ilk b a ş t a . İtkan, 4 7 . b ö l ü m , s . 4 7 2 . B u h a
ri, Cihat, 9 , n o : 2 X 0 1 , 19, n o : 2 8 1 4 , 1 8 4 , n o : 3 0 6 4 . 4
3
7
S ü y u t i , a g e . Leyi suresi, 3 . ayet. Buhari, Fedail-i S a h a b e , A m m a r v e H ü
zeyfe kısmında, no: 3 7 4 3 . Ayrıca Buhari Tefsir b ö l ü m ü no: 4 9 4 4 vc Fcdail-i A s h a b , Abdullah b. Mesut kısmı, no: 3 7 6 1 . 4 3 8
S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , M ü d d e s s i r 4 2 .
229
muştum.
Burada
fazla
detaylandırmayacağım.
ö n e m l i n o k t a y a d e ğ i n m e gereğini
Yalnız
bir-iki
d u y u y o r u m . E ğ e r ayetten
m a k s a t nikâh ve m e h i r olsaydı, o z a m a n neden ' M u t ' a ' terimi kullanılsın ki? Ç ü n k ü M u t ' a , İslam tarihinde meşhur olan bir te rimdir ve paralı cinsellik için kullanılır. O yüzden gaye nikâh ol saydı bu söz kullanılmamalıydı d i y o r u m . Bir de ayette ücret ke limesi geçiyor. Ücret denince bir satış meselesi akla gelir. Yine maksat nikâh akdi esnasında kadına verilen mal-mülk her ne ise, İ s l a m ' d a buna m e h i r denir. Olay bu olsaydı ücret yerine m e h i r kullanılmalıydı. Yani Sünni k e s i m c e yapılan s a v u n m a c ü m l e d e n k l e m i n d e n çok uzaktır. Şu an var olan ayet şöyledir: "Yarar lanmak istediğiniz kadınlara ücretlerini verin." Ancak İbn-i Ab bas ve Übey b. K a ' b bunu şöyle okumuşlardır: "Belli bir süreli ğine anlaştığınız kadınlara (paralı cinselliği kastediyor) ücretle rini verin." Bu k o n u d a T a b e r i ve diğer uzun tefsirlere dc bakıla bilir. Ben şahsen burada bilerek yapılan bir kesintiyi g ö r ü y o r u m . N e y s e konu bu değil. Bununla ilgili daha önce en başta Buhar i ' d e n hadisler verdim. Ki o z a m a n sahabiler ücret karşılığı ya bancı kadınlarla cinsellik yaşamışlardır. İşte bu ö r n e ğ i m i z d e de ayete yazılmayan bir önemli eksiklik söz k o n u s u d u r . 4 3 9 37) K u r ' a n ' ı n ' A s r ' suresinde de bir farklılıktan söz ediliyor. Süyuti, Hz. A l i ' n i n bu surenin başında 've nevaibi-I delıri/zamanın afetleri, o l u m s u z l u k l a r ' ibaresini de o k u d u ğ u n u yazıyor. Bunu, Feryabi, H a k i m , Abd b. Hamit, Taberi, İbn-il Müıızir, İbnil Enbari'den aktarıyor. 4 4 0 38) Bakara suresi 185. ayette R a m a z a n orucuyla ilgili, hasta ve misafir olanlar R a m a z a n ' d a değil de başka günlerde (maze retleri kalkınca) oruç tutsunlar. A n c a k o günleri ara v e r m e d e n bir seferde mi tutsunlar/kaza mı etsinler, y o k s a parça p a r ç a da tuta bilirler mi; işte ayette buna açıklık yok. Burada Ayşe şunu diyor: Bu ayet ilk indiğinde, 'Mütetabiat/üst üste t u t m a k ' kelimesi vardı; ancak daha sonra m e n s u h oldu/tekrar tanrı izniyle ortadan
S ü y u t i , N i s a s u r e s i 2 4 . a y e t . Dürrü-1 M e n s u r . S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , A s r s u r e s i t e f s i r i n d e .
230
kaldırıldı. Süyuti bunu İbn-i-1 Münzir, B e y h a k i ve Darekutn i ' d e n aktarıyor.
441
39) Nisa suresi 95. ayetle ilgili S ü y u t i ' n i n açıklamalarına ba kalım. D a h a önce anlatmıştım ki, bu ayel ilk indiğinde H z . M u h a m m e d Zeyd b. Sabit'i çağırıyor, yanına kalem, deri parçası, mürekkep/boya getir yazalım, diyor. M u h a m m e d ilkin Z e y d ' e , ' İ n a n a n l a r d a n evde oturanlarla cihat edenler aynı değiller. Cihat edenlerin
dereceleri
oturanlardan
daha
üstündür'
şeklinde
yazdırıyor. O sırada M u h a m m e d ' i n arkasında oturan gözlerini yitirmiş İbn-i Ümmi M e k t u m hemen m ü d a h a l e ediyor; ' B e n âmâyım. Dolayısıyla bu halimle nasıl cihat e d e b i l i r i m ? ' diyor, tabir caizse M u h a m m e d ' i n oluşturduğu ayete itiraz ediyor. O sırada tekrar d ü z e l t m e yapılıyor, Cebrail gelip ayetin son şeklini bildiriyor ve ilk c ü m l e y e , ' M a z e r e t sahipleri b u n u n dışındadır' ibaresi ekleniyor. Süyuti bunu
Buhari, Ebu Davud, Tirmizi,
İmanı Ahmet, İbn-i S a ' d , Taberi, İbn-i Münzir, Ebu N a i m , Bey haki ve daha birçok hadis u z m a n ı n d a n aktarıyor. 4 4 2 Zaten bunun hakkında daha önce bilgi verdim. Burada a m a ç , Süyuti gibi önemli bir ismin bu gibi konuları büyük oranda işlemiş olması. 40) I lac suresi 52. ayeti, " B i z senden ö n c e hiçbir resul ve ne bi g ö n d e r m e d i k " şeklinde başlıyor. Süyuti burada, yazılmayan bir terimden söz ediyor. O da 'Muhaddis' kelimesidir. Bu durumda ayet, 'Biz. senden önce hiçbir resul, nebi ve m u h a d d i s gönderme dik ki... ' şeklinde olur. Muhaddis demek. L o k m a n hekim, Musa arkadaşları demcklir... Daha sonra bu Muhaddis kelimesi mensuh olmuş, bir d a h a meriyyetten kaldırılmış. Bunu söyleyenler, Abd b. Hamit Hamit, İbn-i Ebi H a t e m ve İbn-i-1 E n b a r i ' d i r . 4 4 3 S ü y u t i ' n i n bu k o n u d a k i t ü m örneklerini t a r a m a d ı m ; buna rağ men verdiğim örnekler gerçekten büyük bir yekûn oluşturmak tadır. Başta vurguladığım gibi; bu kadarını Süyuti kaynaklarında işlemişse, artık ona göre d ü ş ü n m e k lazım.
DiiiTü-l M e n s u r , B a k a r a s u r e s i 185. a y e l tefsirinde, cilt 2/247. N i s a s u r e s i 95. Dürr-ül M e n s u r , i l g i l i a y e l k ı s m ı n d a . S ü y u t i , Dürrü-1 M e n s u r , H a c s u r e s i a y e t 52.
231
Peki, Süyuti kimdir: Adı, Celalettin Abdurrahman b. Ebibekir'dir. Kendisi Mısırlı ve aynı z a m a n d a da Sünnidir. Hicri 911 ' d e vefat etmiş. Birçok dalda kitapları var. Özellikle K u r ' a n ilimleri k o n u s u n d a şöhret sahibi biri. Kimilerine göre 415, kimi lerine göre 576 kitap yazmıştır ki, o z a m a n h e n ü z m a t b a a da y o k t u . 4 4 4 Hele bu kitaplardan öyleleri var ki birkaç ciltlen oluşu yor. K u r ' a n ' l a ilgili yazdığı kitaplardan birkaçını aşağıya alıyo r u m . 4 4 5 Kısacası İslam âleminde önemli bir isim. Tabi ki bunu ör nek olarak seçtim; yoksa baştan beri B u h a r i ' d e n , M ü s l i m ' d e n , m e z h e p liderlerinden ve değişik İslami kesimlerden konuya iliş kin bilgiler-kanıllar s u n d u m . Arlık y o r u m okura ait!
4 4 4 İtkan, ilk b a ş l a s . 1 3 , kitabı lalıkik e d e n i n k a l e m i n d e n . 4 4 5 | ) DüiTii-l M e n s u r I'i'l-Tcl'siri b i ' l M c ' s ı ı r a d l ı 1 6 c i l t l i k b ü y ü k t e f s i r kitabı. 2 ) C c l a l c y n tefsiri. 3 ) e l - İ t k a n fi ulumi-1 K u r a n adlı usul-ü t e f s i r k i t a b i . 4) Tabakat-ül M ü f e s s i r i n adlı kitabı. 5) E l - M ü h c z z e b fima v e k a a l'i'l Kur'an-i M i n - c l M u a r r a b . . . U s u l - ü tefsir kitabı. 6) M ı ı ' t c r e k ' ü l A k r a n fi İ ' c a z i - l K u r ' a n . . . 7 ) L ü b a b - ü N ü k u l f i E s b a b - i Nüzul adlı k i t a p l a r ı b a ş t a g e l e n l e r v c h e p s i d c K u r ' a n i l m i y l e ilgili e s e r l e r d i r .
232
ONUNCU BOLUM
KUR'AN'DA NASİH VE MENSUH
Burada nasih-mensuh k o n u s u n a g e ç m e d e n bir örnekle giriş y a p m a k isliyorum. İslam
inancına
göre
insanlar
kıyamet
günü
diri 1 ince,
K u r ' a n ' a g ö r e hareket e t m e y e n l e r c e h e n n e m e girecekler. Peki, o / a m a n soru-cevap şeklinde bir yargılama var mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için b u n a gerek yok; artık kendisi bildiği için istedi ğini c e n n e t e , istediğini de c e h e n n e m e mi atacak? Burada inanıp i n a n m a m a k t a n ziyade; K u r ' a n ' ı n bakışını göstermek isliyorum. Bazı ayetlerde, kıyamet günü ne insandan, ne de cinden gü nahı sorulmayacak. O gün suçluların ağızları m ü h ü r l e n e c e k ; an cak elleri konuşacak, ayakları da şahitlik e d e c e k ! Yani suçları kesinleşmiş olanlara günahları k o n u s u n d a soru sorulmayacak (çünkü Allah hepsini bilir) deniliyor. cakları gündür.
Özür dilemek
için
'Bu. onların konuşamaya
onlara
izin
de
verilmeyecek'
deniliyor, K u r ' a n ' d a . 4 4 6 Bir de bunun tam tersi var. Mesela; (Ey Muhammed!)
Rabbine
and
olsun
ki,
onların
hepsinden,
yaptıklarım m u t l a k a soracağız. Ş ü p h e s i z siz kıyamet günü Rabbinizjn h u z u r u n d a yargılanacaksınız. Allah o gün şöyle diyecek: 'Benim huzurumda çekişmeyin.
Ç ü n k ü ben
bu
(konudaki)
uyarıyı size d a h a önceden y a p t ı m . ' Suçlular birbirlerine yönclip sorarlar (çekişirler). Şöyle derler: ' S i z bize sağdan gelirdiniz. Bi4 4 6
Rahman, 39-Yasin, 6 5 - Kasas, 7 8 - Murselat, 35-36.
233
ze haktan y a n a g ö r ü n ü r d ü n ü z . ' Diğerleri de onlara şöyle karşılık verirler:
'Hayır,
siz zaten m ü ' m i n kimseler d e ğ i l d i n i z ' an
lamında farklı içerik belirten ayetler var. 4 4 7 Artık o gün insanlar k o n u ş a c a k mı, yoksa Allah her şeyi bil diği için buna gerek yok m u ? K u r ' a n ' d a k i bilgi bir şekilde birbi rine zıt. İşte K u r ' a n ' d a böylesine zıt olan ayetler h a k k ı n d a İslam âlimleri nasih ve m e n s u h kuralını devreye koymuşlar. Bu başlık altında bunları işleyeceğim. Burada basil bir örnekle konuya d e v a m edip, bir şahıstan söz edeceğim. Adı, H a f s b . S ü l e y m a n . Hicri 9 0 ' d a d o ğ m u ş , 180'de vefat etmiş. Bugün tccvicl ( K u r ' a n ' ı n o k u n u ş u ) k o n u s u n d a dün ya çapında onun okuduğu usûl üzerine K u r ' a n okunur. Bu kadar önemli olan bu insan, bakalım nasıl biriymiş? İ m a m B u h a r i bu şahıs hakkında üç kaynağında özetle şunu yazıyor: Dürüst olmayan, e m a n e t e riayet etmeyen biri, başka larından kitap alıp kopya y a p a n ve ben yazdım diyen bir tiptir, diyor. İ m a m M ü s l i m onun için,
'sözlerine güven yok, ya
lancıdır' diyor. Aynı açıklamayı, m e z h e p lideri A h m e t b . H a n b e l d e kaynaklarında y a p m ı ş . 4 4 8 A b d u l l a h b . A h m e t , "hadisleri güvensizdir", İ b n - i M u i n , 'hadislerine güven y o k t u r ' , E b u H a t e m , 'doğru biri değildir', İ b n - i H a r a ş , 'bu a d a m kezzaptır, ha disleri
u y d u r m a k l a m e ş h u r d u r ' diyorlar.
İbn-i
H i b a n , İbn-i
Adiyy, Heysemi, Zehebi, Askalani, Nesai, Tirmizi, Beyhaki ve sayamadığım birçok İslam âlimi bunun yalancı biri olduğunu de falarca dile getirmişlerdir. G e l g e l d i m d u r u m a göre bunlar, yine de ondan hadis almışlardır.
449
Peki, bundan ne anladık! Ya-
lancıysa neden alıyorsunuz? İşte vaziyet hep böyle: D u r u m a gö-
4 4 7
Hier, 9 2 - 9 3 . Z u n ı e r , 31-Kal', 2 8 - S a l l a t . 2 7 - 2 9 .
4 4 8
a) Buhari,
I ) Tarih-i Kebir, 2 / 3 6 3 , n o : 2 6 6 7 . 2 ) Tarih-i S a ğ i r , 2 / 2 3 3 v e 3 )
Duafau Sağir, s. 3 5 , no: 7 3 . b ) A s k a l a n i , T e h z i b - i T e h z i b . 1/450 H a f s b , S ü l e y m a n m d . e) A h m e t b. Hanbel, el-İlel ve Marifet-ü Rical, 4 / 3 8 0 , no: 2 6 9 8 . d ) Z e h e b i , M i z a n ü - I İtidal,
1/5558, n o : 2 1 2 1 .
c ) İbn-i-1 G e z e r i , G a y e t - ü N i h a y e , n o : 1 1 5 8 , cilı 1/229. 4 4 9
a ) Tirmizi, Sevabü-1 Kur'an bab 13, n o : 2 9 0 5 .
b ) İbn-i M a c e , İ m a n n o : 2 2 4 .
234
re en zayıf" dedikleri kişiden de hadis alırlar, bazen zorda kalınca bu sefer en güvenilir dedikleri kişiyi de kabul etmezler. Şimdi d e k o n u m u z a geçelim. Nasilı-mensuh, İslam âlimleri arasında tartışmalı, sayılama yacak kadar çok kaynakta geçen bir k o n u d u r . 4 5 0 Ayrıca her müfessir ( K u r ' a n ' ı n açıklamasını yapan İslam d ü ş ü n ü r ü ) k e n d i ese rinde ilgili ayetler kısmında buna genişçe yer vermiştir. Ben ke limenin sözlük anlamı ü z e r i n d e d u r m a y a c a ğ ı m ; asıl üzerinde d u r m a k istediğim ıstılah (terim) anlamıdır. Bazı İslamologlar, modern dünyadaki gelişmelere u y u m sağlayamayan fikirleri sa vunurken, konular hakkında bilgisi olmayan a v a m tabakasının kafasını karıştırmak için bin d e r e d e n su getirerek, sözlük anlam ları şuymuş, bilmem falanca y o r u m c u şunu d e m i ş gibi onların bu lüzumsuz tartışmalarına g i r m e y e c e ğ i m . Çünkü k o n u y a ilişkin vereceğim bilgi ve örnekler her şeyi açıkça ortaya koyacaktır. Nasih ve M e n s u h ' t a n bir şeyler anlaşılsın diye k o n u y a ilişkin bir özet ç ı k a r m a y a çalışacağım.
Yoksa bu
konu
ç o k geniş;
aslında bağımsız bir kitap halinde işlemek d a h a u y g u n olacaksa da K u r ' a n ayetlerinin kitap haline nasıl geldiğini işlerken bu bağlamda nasilı-mensuh hakkında da bir özet s u n m a k uygun olur diye d ü ş ü n d ü m . Ç ü n k ü olaylar birbirlerine yakındır.
450
Kaynaklardan
birkaç örnek
verelim.
Üstelik
bunlar,
ilk z a m a n l a r d a
y a z ı l a n l a r . D a h a s o n r a y a z ı l a n l a r ı n ise s a y ı s ı h e s a p s ı z : a) Kalade b, D c a m e Seddusi (h. I 1 8 ' d c velal e t m i ş ) c n - N a s i h ' u ve'l M e n s u h fi k i t a b - i l l a h atlında bir e s e r i var. b ) K a s ı m b . S e l a m H e r e v i ( 2 2 4 . ö ) , N a s i h - M e n s u h a d ı n d a kitabı var. c ) E b u D a v u d ' u n ( 2 7 5 . ö ) ayrıca N a s i h - M e n s u h a d ı n d a kitabı var. d ) A b d u l l a h b . H ü s e y i n ( h . 3 . a s ı r d a yaşamı.';), N a s i h - m c ı ı s ı ı h l a i l g i l i e s e r i var. e ) N a h h a s ' ı n (338, ö ) d a b u k o n u d a kitabı var: E n ' N a s i h ' u v e ' l M e n s u h fi'l Kur'an'il Kerim. f) Ebu Mansıır Abdtılkahir B a ğ d a d i ' i n ( 4 2 9 . ö) N a s i h - M e n s u h kitabı. g ) E b u b e k i r M e k k i ( 4 3 7 . ö.), c l - İ d a h l i n a s i h - i l K u r ' a n . . . h ) K a d i E b u b e k i r M u h a m m e d b . A b d u l l a h İbn-il A r a b i e l - M u a f i r i ( 5 4 3 . Ö), e n N a s i h v e ' l M e n s u h fi-1 K u r ' a n . i ) İbn-il C e v z i ( 5 9 7 . ö ) , a ) N e v a s i h ' ı ı l K u r ' a n . b ) A h b a r ' u Ehl-i R ü s u l ı . j ) E b u b e k i r H e m e z a n i ( 5 8 4 . ö ) , K i t a b ' ü l İtibar. k ) E b u A b d i İlah Ş u ' l e ( 6 5 6 . ö ) , S a f v e t ' ü R a s i h f i i l m i l m e n s u h v e ' l N a s i h v e d a h a birçok k a y n a k .
235
K u r ' a n ' d a k i N e s h ' t e n kasıt, d a h a önce yürürlükte olan bir ayeti geçersiz kılmak (halk tabiriyle yasada değişiklik y a p m a k ) . Sözde bu da M ü s l ü m a n l a r ı n lehineymiş. Bunu zaten ilgili ayet içeriyor; onu az sonra sunacağım. Tabi ki aynı d u r u m hadisler için de geçerlidir. Bu konuda H z . M u h a m m e d ' d e n ö n e m l i örnek ler vereceğim. Aslında K u r ' a n ' ı n gelmesiyle Tevrat ve İncil'in dc hükümleri geçersiz kılınmış. Dolayısıyla bu da nasih-mensuh k o n u s u n a girer. Yani tanrı gün gelmiş, gönderdiği yasaları ken disi kabul e t m e m i ş ve K u r ' a n ' l a onları geçersiz kılmıştır. Ben bu başlık altında ağırlıklı olarak, K u r ' a n ayetlerinin yine K u r ' a n ayetlerini geçersiz kılmasından ( K u r ' a n ' d a k i nasih ve m e n s u h tan) söz e d e c e ğ i m ; Tevrat ve İ n c i l ' e d e ğ i n m e y e c e ğ i m . Şu da var ki, genelde hem geçerli olan (nasih), h e m de geçer siz kılınan ( m e n s u h ) ayetler K u r ' a n ' d a duruyor; öyle ki, hangisi geçerli, hangisi geçersiz bu da pek bilinmiyor. Artık d u r u m a gö re hangisi daha uygunsa, o seçiliyor. Hani derler ya; kanun lastik gibidir, nereye çekersen oraya gider. G ü n ü m ü z d e bir yasa çıksa, onun numarası var, tarihi var vs. K u r ' a n ' d a bu böyle değildir; her şey karmaşıktır. İş yorumlara kalmış; yoksa belirleyici bir kanıt g ö s t e r m e k kolay değil. K u r ' a n ' d a öyle örnekler vardır ki, tanrı hem geçerli, h e m de geçersiz olan ayetleri ortadan kaldırmış, ikisi de K u r ' a n ' d a yazılı olarak yok. Ancak, nasih olanın h ü k m ü geçerlidir. B u n u n örnek leri var, anlatacağım. Burada sıcağı sıcağına kısa bir örnek verip geçelim. bancı
Mesela Ayşe,
kadının
"İlk gelen ayette, şayet bir çocuk bir ya
sütünü on sefer içse
onun
evladı
sayılır" diyordu.
Daha sonra gelen başka bir ayetle bu sayı beşe indi. Hz. M u h a m med vefat e d e n e kadar biz bu şekilde K u r ' a n ' d a n o k u r d u k , örne ğinde anlattığı gibi. İşte bu k o n u d a ne on sayısı, ne de b e ş s a y u K u r ' a n ' d a yoktur; ancak çoğu m e z h e p l e r beş sayısını temel almıştır. Yani ikisi yazıda yoksa da nasih olanın/sonradan gele nin h ü k m ü
y i n e geçerlidir.
Bazen
bir a y e t v e y a
surenin
varlığından söz edilir ve başka bir ayet veya sure ile sözü edilen bölüm m e n s u h edilmeden bakıyoruz K u r ' a n ' d a yok. Örneğin E b u M u s a e l - E ş ' a r i ' n i n , ş u anki Tevbe suresi, aslında gerçek Tevbe suresinin ancak dörtte biri kadardır, demesi gibi. Yani bir 236
kısım K u r ' a n ayeti, geldiği halde hiçbir neden yokken kayıplara karışmıştır. B u n u n bir çeşidi de şu: K u r ' a n ' d a ayet yok; ancak ayetin indiği ve bir daha ortadan kaldırıldığı d u r u m l a r söz konu su. Burada ikinci ayet (nasih) söz konusu değildir. Ortada yazılı belgeler var ki böyle bir ayet varmış. Bir de h e m H z . M u h a m m e d hem de dört halife, sözü edilen ve K u r ' a n ' d a b u l u n m a y a n ayetin gereğini yapmışlardır. Örne ğin; recim cezasıyla ilgili ayet K u r ' a n ' d a yok; ancak uygulama da geçerlidir. Bir diğer dikkat çekici nokta, bu nasih-mensuh, çelişkili ve unutulan ayetlerin en çok M e d i n e ' d e oluşan surelerde bulunmuş olması. Mesela Bakara, Al-i İmran, Nisa, Maide, Enfal, Tevbe, Mücadele gibi surelerde var. Hatta kimi İslam düşünürlerine göre M e k k e ' d e oluşan surelerde nasih (bir önceki ayeti geçersiz kılan) ayet hiç yoktur. 4 5 1 Bunun da nedenini bölüm içinde belirteceğim. Hele de hem geçersiz, hem de K u r ' a n ' d a duruyorsa tabi ki an lamsız bir durum sözkonusu. Onun için kimi İslam düşünürleri kendilerince bazı savunmalar yapmışlar. Örneğin; geçersiz de olsa Allah'ın kelamıdır ya da zararı yok dursun, ne olacak gibi yorum lar getirmişler. Bir de hem yeni, hem de eski ayel K u r ' a n ' d a duru yorsa, insanlar Allah'ın kıymetini, onlara karşı ne kadar merhamet li olduğunu daha iyi anlarlar, gibi değerlendirmeler yapmışlar. 4 3 2 Zaten K u r ' a n ' d a geçiyor ki, bu değişiklikler insanların çıkarınadır. G e l g e l d i m sonradan gelen ayetler bazen bir öncekinden (mensuh olandan) daha çok yük getirir, durum tam tersidir. Nasih-mensuhla ilgili birkaç ayet var; ancak çok net olan be şinin anlamını verip detay kısmına geçeceğim. 1) " B i z bir ayeti siler veya unulturursak ondan daha iyisini, ya da benzerini getiririz. A l l a h ' ı n g ü c ü n ü n her şeye yettiğini bilmedin m i ? " 2) "Biz bir ayeti, bir başka ayetin yerine k o y d u ğ u m u z d a -ki Al lah neyi indirmekte olduğunu daha iyi bilir- şöyle derler: 'Sen dü pedüz bir iftiracısın.' Hayır, öyle değil. Bunların çoğu bilmiyor." N a h h a s , Nasih-mcnsııh, s. 2 6 3 vd. S ü y u t i , M u ' t e r c k Akran, s. 8 8 - 9 0 . S ü y u t i , M u ' t e r e k , s . 9 1 . Z e r k e ş i , B u r h a n , 1/353. 3 4 . b ö l ü m .
3) " A l l a h dilediğini siler, dilediğini de bırakır. Kitabın anası ( t c a y n a ğ ı ) o n u n yanındadır." 4) " S a n a okutacağız, hiç u n u t m a y a c a k s ı n . Yalnız Allah'ın di lendiğini unutursun:" 5) " A n d olsun, biz dilesek, sana vahyettiğimizi (ayetleri) ta m a m e n gideririz."453 İlk ayetin ifade ettiğine göre nasih olan/ sonradan gelen ayet, i ç e r d i ğ i mesaj itibariyle mensuhtan (geçersiz kılınandan) daha yar a t r l l olmalı ki, insanlar buna karşı Allah'ın merhametini takdir etsi nler. G e l g e l d i m hiç dc böyle değildir. Hele hayali konularda ön c e k i ayetler sonrakilerden daha iyi. Mesela Hz. M u h a m m e d Mek k e ' d e iken, 'Sizin dininiz sizin olsun, benim de dinim benim olsun. &en Allah 'a ibadet ederim; islerseniz siz de Allah dışında neye iEjüdet etmek isterseniz edin/edebilirsiniz' diyor (inanç özgürlüğü n e saygı ifade eden cümleler kullanıyor). 4 5 4 A m a M e d i n e ' y e ge çi p askeri olarak güçlenince, bu kez fütuhat ayetlerini öne sürüyor v e ganimet, feyy', cariye, talan gibi şeyler helaldir diyerek insan ö l d ü r m e y i meşru kılıyor. D e m e k ki nasih olan/son d ü z e n l e m e m e n s u h t a n daha iyi olmuyor. O yüzden hem yürürlükteki, hem de h ü k m ü ortadan kaldırılan ayetler K u r ' a n ' d a duruyorsa Allah'ın m e r h a m e t i daha iyi anlaşılır tezi isabetli bir tez değildir. Bir konu hakkında K u r ' a n ' d a bazen ikiden fazla değişiklik y sapılmıştır; bunun da örnekleri vardır. Az önce verdiğim örnekte o I d u ğ u gibi, M e k k e d ö n e m i n d e inen surelerde inanç özgürlüğünü i ç r e r e n ayetler var; daha sonra M e d i n e d ö n e m i n d e inen Tevbe su r e s i n d e hürmetli aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürcJn, ayeti gelir/iş daha da zorlaştırılır. 4 5 5 Bu konuda üçüncü bir değ î s i k l i k yapılır ve 'Cizye verene kadar savaşın' denilir. 4 5 6 K u r ' a n ' d a k i ayetlere göre bazen ortada sorun var; ancak o an i ç : i n ç ö z ü m ü yok; sorun orta yerde bırakılır. 4 5 3
B a k a r a , 1 0 6 , N a h l , 1 0 1 , R ' a d , 3 9 , A ' l a , 6 - 7 , İsra 8 6 .
4
K â f i r i m s u r e s i ile Z ü m e r , 1 4 - 1 5 .
^
4
4
^5 T e v b e , 5 . a y e t .
4
^ 6 J e v b e , 2 9 . a y e t . S ü y u t i , İtkan, 4 7 . b ö l ü m ( N a s i h v e m e n s u h ) , a y r ı c a M u ' t e -
r e = k , s. 93.
2C38
Mesela fuhuş yapanlarla ilgili şöyle deniliyor: Şayel dört şa hitle ispat edilse ki fuhuş olayı gerçekleşmiş diye, o zaman Al lah, o fuhuş yapanların ruhunu alıncaya kadar, ya da bir ç ö z ü m yolunu gösterinceye kadar onları evlerde hapsedin. Çok ilginç bir ayet. Hemen aynı ayetten sonra bu kez, içinizden fuhuş ya pan her iki tarafa eziyet çektirin/ bir b a k ı m a ceza verin (tabi ki nasd ceza sorusuna yanıt yok; m u ğ l a k bir ifade) deniliyor. Şayet tövbe ederlerse o z a m a n ceza vermekten vazgeçin, deniliyor. Bir başka ayette de, zina yapan her iki tarafa 100'er değnek ceza uy gulayın, deniliyor. 4 5 7 Tabi ki bu m u a m m a d a , iş İslam yorumcu larına düşer. Burada kimisi yüz d e ğ n e k cezasını evli olmayanla ra tahsis etmiş, kimisi Nisa suresi 15. ayetinde geçen ev hapsi ayetini le/biyeıılerc ayırmış, kimisi de 16. ayette geçen, her iki sine eziyet çektirin ta ki tövbe e d e n e kadar ayetinden eşcinseller kastedilmiştir, y o r u m u n u y a p m ı ş . B u r a d a zina cezalarını işlemi yorum; amacım, 'suçluları evlerde hapsedin, ben onlara çözüm bulana kadar 1 ayetinin ilginçliğine dikkat çekmektir. Demin de d e ğ i n d i m ki, son z a m a n l a r d a yetişen bazı modern K u r ' a n yorumcuları işi kurtarmak adına (tabi ki kendilerince), N i s a suresinin 15. ayetinde geçen " F u h u ş yapan k a d ı n l a r d a n " maksadın, kadınların birbirleriyle sevişmesi/ lezbiyenler söz ko nusudur
yorumunu
yapmışlar.
Çünkü
ayette
geçen
"el-kıtî"
mevsul harfi, kadınlara aittir. Bir de kadınlarınızdan anlamına gelen 'M/n nisaiküm' kelime kalıbı var ayette. Dolayısıyla bu ayet
sadece
zina
yapan
lezbiyenlerle
ilgilidir
sonucunu
çıkarmışlar. B u n d a n sonra gelen 16. ayette ("Sizlerden fuhuş ya panların ikisine de eziyet edin. E ğ e r tövbe ederler de ıslah olur larsa artık onlardan vazgeçin. Ş ü p h e s i z Allah, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir."), eşcinseller kastedilmiştir y o r u m u n u ya panlar d a v a r . Ç ü n k ü burada d a 'ellezani'mevsul kelimesi tesniyedir ve iki erkek için kullanılır. O y ü z d e n ayetten kasıt eşcinsel lerdir denilmiştir. Ancak b u r a d a d a ceza belirsizdir: İkisine ezi yet edin, deniliyor. Nasıl bir eziyet sorusuna yanıt yok. İkincisi, bu durumda cinsler arasında aynı suçta eşitsizlik söz konusudur.
N i s a s u r e s i , 1 5 v e 1 6 . ayetler. N u r s u r e s i , 2 . a y e t .
239
Demek ki suç işleyen kadınlarsa, ölünceye kadar ev hapsi, ya da tanrı yol b u l a n a kadar bekletilmeli. A m a konu erkekler olunca onlara eziyet edin deniliyor. Bu eziyet basit bir ceza şeklinde de olabilir (manevi bir eziyet olabilir), d a r p da olabilir. Yani belir siz. Şu da var ki, o zaman eşcinsellik sorunu da lezbiyen sorunu da yoktu. D i y e l i m ki K u r ' a n tüm zamanları içine alır, b u n d a n dolayı böyle bir c ü m l e kullanılmış; ancak bu y o r u m c u m h u r u n görüşüne aykırıdır. Z o r a girildiğinde hemen Arap gramatiğine sarılmak çare olmaz, bu kurtarmıyor. Çünkü o / a m a n işin için den hiç çıkılamaz. Mesela Oruç ayetinde, ey iman edenler, diye hitap edilir ve ayette kullanılan 'ellezine amenu', 'aleyküm', 'el lezine min kablikiim', 'le;ıllckünı\ 'tettakun' kelimeleri hep er keklere m a h s u s t u r . 4 5 8 Bu ayette kadınlarla ilgili hiçbir işaret yok tur. Bu d u r u m d a d e m e k ki oruç yalnız erkeklere farzdır, d e m e k gerekir. Çünkü ayet gayet açıktır. Ahzab suresi 56. ayette, 'ey inuın edenler siz de Hz. Mııhammed'e saygı gösterin' deniliyor. Burada da kullanılan 'ellezineamenû', 'Safflû/S$lMinû' kelimeleri h e p erkeklere aillir. Ahzab'la devam edelim: 57. ayetle, Allah ve resulünü incitenlere Allah, hem dünyada, hem de ahirette lanet etmiş ve onlara horlayıcı bir azap hazırlamıştır, deniliyor. Burada da kullanılan 'Ellezine yü'züne/onlar ki incitirler' ve iki yerde kullanılan 'Mttl/onlûr' çoğul zamiri erkeklere mahsustur. Dolayısıyla kadınlar Allah ve resulüne eziyet ederse, onlar bu cezaya çarptırılmazlar sonucu ortaya çıkar. A h z a b 58'iııci ayete d e v a m ediyoruz: 'İnanan erkek ve kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphe siz bir iftira ve apaçık bir günah işlemişlerdir' deniliyor. Burada da hitap erkekleredir; en azından kullanılan kelimeler erkeklere aittir. M e s e l a 'Ellezine', 'Yü'zûne', 'îht&Itielû'kelimeleri erkek lere aittir. Eğer kelimelere bakarsak, burada da d e m e k ki kadınlar serbesttir, iftira edebilirler yorumu söz konusu olur. Benzer örnekler K u r ' a ı r ı n h e m e n h e m e n her sayfasında vardır. D e m e k ki kelime oyununa takılmak çare değildir; a m a ç K u r ' a n bilgisinden habersiz olanların kafasını karıştırmaktır. 4 5 8
240
Bakara 183.
Peki, nedir son d u r u m ? İstisnalar dışında K u r ' a n ' d a takip edilen metot şudur: Hitap h e m erkekleredir, hem kadınlara; ancak konuyu işlerken (ataerkil bir zihniyetin sonucu olarak) erkeklere ait kelimeler seçilmiştir; yalnız m u h a t a p her ikisidir. Burada, 'Tağlip' denilen bir kural ge çerlidir. Yani, görünürde erkek kalıbıyla yazılmış; ancak içinde kadın vardır şeklinde. Yoksa tanrı kadını muaf tutar mı hiç? Tekrar oruç ayetine d ö n e l i m . Burada, Oruç sizden öncekilere yazıldığı/farz kılındığı gibi, size de farz kılındı, deniliyor ve de vamında,
'Sayılı günler' ifadesi
kullanılıyor. 4 5 9 A r a p gramatiği-
ne göre (Nahiv kuralına göre) bu sayılı günler dediği ifadeden, farz olan orucun üç ile d o k u z gün arasında olması lazım. Yani bir ay değil. Zaten R a m a z a n ' d a tutulması gereken orucun bir ay ol ması diye açık bir ifade K u r ' a n ' d a yoktur. Bu sayı ile ilgili ge çen
'Eyyam/günler'çoğul
kelimesi
vardır.
Buda
'Kille'denilen
bir çoğul olduğu için ve yanında da rakam bulunmadığı için sayı üç ile dokuz gün arasında olmalı. Ancak daha sonra gelen ayet te, hilali gördüğünüzde oruç tutun, deniliyor. O r d a da bir kavram kargaşası var: Bir zamir geçiyor. Eğer orada geçen zamirden oruç alırsak (ki c u m h u r böyle yapmış), d e m e k ki
Ramazan
ayının hilali ile birlikte oruç başlıyor. S o n u ç şöyle oluyor: Rama zan ayında üç ile dokuz gün oruç tutun. Artık hangi günlerinde tutarsanız serbestsiniz, anlamı çıkıyor. Hâlbuki bu sözünü etti ğim (Kille ve kisre) çoğul kelimeleri birbirlerinin yerinde kul lanılır. A m a kural odur ki, ayette geçen terimden üç gün ile do kuz gün alınmalı. Fakat bu da c u m h u r u n g ö r ü ş ü n e ve Hz. Muh a m n ı e d ' i n pratiğine ters düşer. D e m e k ki d u r u m u kurtarmak için z a m a n z a m a n kelime o y u n u n a b a ş v u r m a k çare değildir. Az önceki ayetlerin sebep-sonuç ilişkisi üzerinde biraz dur makta fayda var. Çünkü ilginç bazı d u r u m l a r söz k o n u s u . Aslında her ayetin bir geliş ( o l u ş u m ) nedeni var. H z . M u h a m m e d d u r u p dururken bir ayeti ortaya atmamıştır. B u r a d a ünlü Kur'an yorumcusu
4
5
9
Bakma.
Fahrettin er-Razi'nin
anlattıklarını akta-
183-X4.
241
ralıın.
460
İlgili ayet h a k k ı n d a birçok y o r u m c u aynı bilgileri Razi
ile paylaşıyor. R a z i , şunları anlatıyor: Hz. M u h a m m e d ' e yöneltilen eleştiri lerden biri de, H z . M u h a m m e d ashabına ö n c e bir şey e m r e d i y o r (yapın diye), d a h a sonra onu yasaklıyor (yapmayın diyor): Ak ş a m söylediğini sabah unutur gibi eleştiriler yöneltiyorlardı, di yor. Zaten bu m e v z u Nahl suresinde şöyle geçiyor: 'Biz bir aye ti
değiştirip
yerine
başkasını
getirdiğimizde
derler
ki
Muham
med iftira ediyor.7461 İslam âlimleri bu iftiranın yersiz o l d u ğ u n u , H z . M u h a m m e d ' i n aslında unutkan olmadığını belirtmek için, Allah ilgili ayetleri göndermiştir, diyorlar. Bu sebep-sonuç ilişkisi üzerinde iyi d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n d e çok il ginç şeylerle karşılaşılıyor. Mesela az önceki ayetlerden birinde Yahudilerin o eleştirisine karşı, ben bir ayeti silerim de unutturu rum da; her şey elimdedir, şeklinde yanıt veriliyor. Yine yukarıda ki
ayetlerden
kaldırırsak ya
birinde daha
deniliyor
ki:
iyisini yerine koyarız,
'Biz ya
bir hükmü da
ortadan
aynısını.' Daha
iyisini yerine k o y m a y a evet diyelim. Ya bir şey varsa, onu kaldırıp aynısını yerine koymanın veya tekrarlamanın ne gereği var? Hz. M u h a m m e d ' e yapılan eleştirilerde iki terim ö n e m l i : Unutkan ve çelişkili konuşan. Dikkat edilirse yanıt amaçlı gön derilen ayetlerde her iki terim de geçiyor. Çelişkili k o n u ş m a k için, yanıt a m a c ı y l a nasih-mensuh devreye giriyor, böylece çeliş kili beyanatta bulunmadığı ortaya k o n m a y a çalışılıyor. Unut kanlık vardır"
için de,
"Allah
bir ayeti uıuıtturursa onda sizin için hayır
deniliyor.
İşte o
kadar h a k k ı n d a kitaplar yazılan
"Nasih-mensuh"hikâ
yesinin temel esprisi b u n a dayanır: H e m ayet g ö n d e r m e k , h e m de onu u n u t t u r m a k ! Az önce s u n d u ğ u m ayetler, tanrının değişiklik yapabileceğini ve bunun gayet n o r m a l olduğunu gösteren teorik bilgilerdi; pratik olarak bu gibi değişikliklerin örnekleri K u r ' a n ' d a d a h a çok. Da-
4 0 U £ r _ r a z i ; Tefsir-i Kebir, B a k a r a , 1 0 6 . a y e t . N a h l ı a s , N a s i h - m e n s u h , s . 2 6 3 v e sonrası. 4 6 1
242
Nahl, 101. ayet.
ha önce de ifade ettim ki bu gibi değişiklikler özellikle M e d i n e ' d e oluşan surelerde sıkça görülmektedir. Bu k o n u d a enteresan şeyler ö n e sürülmüş. Mesela; genelde bir ayetin h ü k m ü n ü ancak başka biı ayet ortadan kaldırabilir. A m a aynı z a m a n d a bir ayetin hük m ü n ü Hz. M u h a m m e d ' i n bir hadisi de geçersiz kılabilir görüşü de var ve bu görüşün arkasında İ m a m Ebu Hanife, A h m e t b. Hanbel, İ m a m Malik, Şafii âlimleri, ehl-i kelam ve Zahir-i mezhebi var. 4 6 2 D e m e k ki bazen hadis ayetten daha güçlü oluyor ki onu ge çersiz kılabiliyor. Bu konuda Nisaburi, 'Eğer Hz. M u h a m m e d ' i n hadisi vahye dayalı ise, o zaman ayeti geçersiz kılabilir; yok onun kendi görüşü ise, o zaman o l m a z ' diyor. 4 6 3 Peki, bu d u r u m d a Hz. M u h a m m e d ' i n bir hadisinin vahye dayanıp dayanmadığı nasıl bi linir, b u n u n ispatı ne? Tabi ki bu da ayrı bir sorun. Bir hadisin ayetin h ü k m ü n ü ortadan kaldırabileceğini söyleyenlerin kanıtı, 'Muhammed arzusuna göre söylemiyor' ayetidir. 4 6 4 Tanrının bu değişiklik örnekleri h e m K u r ' a n ' d a n sorumlu tu tulan insanlara karşı var ( M ü s l ü m a n l a r a karşı), hem de üç büyük din arasında örnekleri var. Mesela haftalık tatil günleri; Hz. Mu s a ' d a C u m a r t e s i , H z . İ s a ' d a Pazar v e Hz. M u h a m m e d ' d e C u m a günleridir. Bu değişiklikler y a ş a m l a ilgili konularda olsaydı, de nilebilirdi ki o zamanlar, koşullar farklı; dolayısıyla eski kurallar yeni topluma artık d a r gelir. Bu y ü z d e n y e n i f o r m ü l l e r kaçınılmaz olur. A m a haftanın tatil günlerini değiştirmek, bir ya rar sağlamaz. Bir de her z a m a n ı n ihtiyaçları farklı olduğu için dinler hep değişmiştir deniliyorsa, o zaman g ü n ü m ü z ü n de ihti yaçları bin dört yüz sene öncesinin ihtiyaçlarından çok farklı. Yani değişikliğin gerekçesi buysa, sonsuza kadar bu h e p vardır. Hz. M u h a m m e d M i r a c ' d a n -günde beş vakit kılınmak üzerenamazla d ö n ü n c e , yaklaşık bir buçuk yıl Kudüs'teki Mescid-i Aksa'yı kıble olarak kullanır, ondan sonra bir gün ikindi namazının ilk iki rekâtını yine Mescid-i A k s a ' y a doğru kılarken Cebrail ayet getirir, bundan sonra kıbleniz Kabe'dir, der. O c a m i y e de 'MesciDr. A . K e r i m N e m l e , E l - M ü l ı e z z e b f i ilmi-1 fıkh, 2 / 6 0 2 . 2 4 . m e s ' l e . Süyııli, Mu'terek, 8 3 . N e c m suresi, 3 . ayet.
243
dü'lkıbleteyn' adı verilir. Yani iki kıbleli cami. Hz. M u h a m m e d o camide bir namazın iki rekâtını Kudüs'teki Mescid-i A k s a ' y a yö nelerek, kalan iki rekâtı da K a b e ' y e yönelerek tamamladığı için o camiye iki kıbleli cami anlamına gelen M e s c i d ü ' l Kıbleteyn adı verilmiş. Buradaki a m a ç açık: Bu maddi ve manevi misyonu Mek k e ' y e aktarmak. Bilinir ki. Hac ve U m r e amaçlı her yıl milyonlar ca insan oraya akın eder ve tabi ki gelir oraya akıtılır. Hz. M u h a m med bu ziyareti İslam'ın bir şartı olarak zorunlu kılar. Bu kıble değişikliğiyle ilgili Bakara suresinde birkaç ayet var. Üstelik bu ayetlerden birinde,
'Kim bu kıble değişikliğini eleşti
riyorsa beyinsiz ve ahmaktır' deniliyor» Bakara suresinde, bu de ğişikliği, acaba kimler bu k o n u d a Hz. M u h a m m e d ' e uyacak, kimler uymayacak, bunlar bilinsin diye sınav amacıyla yaptım, deniliyor. Yaklaşım ve gerekçeler ilginç. 4 6 5 Tanrı bu değişikliğin bir nedenini de şöyle belirtiyor: 'Biz se nin
(ey
Muhammed!),
bette görüyoruz. ceğiz.
Artık
yüzünün
Hoşlanacağın
yüzünü
Mescid-i
bahire göğe bir kıbleye Haram
doğru seni
yönüne
çevrildiğini elbette
el
döndüre-
çevir'.m
Bellidir ki, kıblenin Mekke olması Hz. M u h a m m e d ' i n beklcntisiymiş ve Allah da buna onay verdiğini, sonuçla onu m e m nun elliğini belirtiyor. K u r ' a n ' d a , Tevrat'la geçtiği öne sürülen nasih-mensuh konu sunda bir iki örnek verelim: a) "Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yo lundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu halde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle ön ceden kendilerine helal kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara ha ram kıldık." b)
"Yahudilere tırnaklı
hayvanların
hepsini
haram kıldık.
Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunan lar, ya da k e m i k l e r i n e karışanlar dışındaki iç yağlarını (yine) on lara haram k ı l d ı k . " 4 6 7
244
4 6 5
Bakara, 1 4 2 , 1 4 3 , 1 4 4 , 1 4 9 v c 150. ayetler. N o t : 142 v e 144 ç o k ilginç.
4 6 6
Bakara 144.
4 6 7
Nisa, 160, E n ' a m , 146.
G ö r ü l d ü ğ ü gibi tanrı, n o r m a l d e helal sayılan bazı şeyleri, ce za olarak Yahudilere yasak ettiğini söylüyor. B u n u n üzerine Hz. İsa peygamberlik iddiasında bulununca, " B e n d e n ö n c e gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri he lâl kılmak için g ö n d e r i l d i m " diyor. 4 6 8 H a r a m kılınan şeylerden kasıt, az önce sözü edilen yasak lardır. O y ü z d e n onları tekrardan size helal kılacağım, deniliyor. Bu, önceki dinlerle ilgili değişiklik örneğidir. Tanrı Yahudilere, n o r m a l d e helal olan bazı şeyleri yasaklarken, gerekçesini de gös teriyor: Onların yaptıkları z u l ü m , faiz, haksız yere başkalarının malını y e m e k gibi. Peki, bu gibi cezaları ve hatta çok d a h a ağırını bugünkü İslami y ö n e t i m l e r hak e t m e m i ş l e r mi ki, bunla ra seyirci kalınıyor? Şimdi de K u r ' a n ' d a k i değişikliklere (nasih-mensuh) ilişkin birkaç örnek verelim. K u r ' a n ' d a bir yerde, ' S i z peygamberle gizli bir görüşme yaptığınız z a m a n , g ö r ü ş m e öncesi bir sadaka v e r i n ' deniliyor. H e m e n d e v a m ı n d a da, 'Gizli bir şey k o n u ş m a n ı z d a n önce sada kalar v e r m e k t e n çekindiniz mi? Bunu y a p m a d ı ğ ı n ı z a ve Allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin, A l l a h ' a ve Resulüne itaat e d i n ' 4 6 9 deniliyor. Konu gayet açıktır: H z . M u h a m m e d ' l c g ö r ü ş m e ö n c e sadaka ya bağlanıyor, ikinci bir c ü m l e y l e bundan vazgeçiliyor. Bakara suresinde, ' O r u ç gecesi kadınlarınıza cinsel ilişkide b u l u n m a k size helal kılındı. O n l a r sizin için giysidir, siz de on lar için giysisiniz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet et tiğinizi ( g ü v e n m e d i ğ i n i z i ) bildi, o yüzden tövbenizi kabul edip sizi a f f e t t i ' 4 7 0 deniliyor. Ayet uzundur. Bir yerinde, 'Sabah olun caya
kadar yiyip içebilirsiniz' cümlesi
de var.
B u r a d a olay
şu:
R a m a z a n orucu ilk farz kılındığında, iftardan sonra u y u m a m a k ve yatsı n a m a z ı n ı kılmamak şartıyla y e m e k - i ç m e k ve cinsel iliş4
4
6
8
Ai-i t m r a n , 5 0 .
^ 9 M ü c a d e l e suresi, 1 2 - 1 3 . a y e t l e r v e Tefsir b ö l ü m ü B a k a r a suresi, bab 2 7 ,
no: 3 5 0 8 . 4
7
0
Bakara suresi, 187.
245
kide b u l u n m a k serbestti. Başka bir tabirle, ilk yıllarda yemek-içm e k ve cinsellik şimdiki gibi geceleyin serbest değildi; az ö n c e belirttiğim gibi şarta bağlıydı. Bir gün K a y s b . S ı r m a a d ı n d a bir Medineli, iftar vakti evine gelir. M e ğ e r e v d e y e m e k y o k m u ş . Eşi ona, sabret sana temin etmeye çalışayım, diyor. D a h a sonra ye mek hazırlanınca, o arada a d a m c a ğ ı z uyuyakalmış. Dolayısıyla kurala göre artık ertesi günün akşamını b e k l e m e k zorundadır. S o n u ç t a aç k a r n ı n a bekler ve bunun sonucu olarak geceleyin baygınlık geçirir. Ertesi günü Hz. M u h a m m e d bunu ö ğ r e n i n c e ve adaletin kılıcıyla m e ş h u r olan Ö m e r de mazeretini o n a bildirince -ki oruç gecesinde ben de u y m u ş t u m , uyanınca e ş i m l e seviştim diyor- Bakara suresinin az önce a n l a m ı n ı verdiğim fetva ayeti iniverir. C u m h u r a göre bu ayet nasihtir: Yani Allah tarafından d a h a önce k o n a n bazı kuralları, yine Allah bu ayetle değiştirmiş tir. Ayetin, adı geçen şahıs ve Ö m e r ' i n mazereti y ü z ü n d e n indi ğine dair bilgi en başta B u h a r i ' d e var. 4 7 1 Ayetin, Allah tarafından d a h a ö n c e konan bazı hükümleri nesli ettiğine/ortadan kaldırdığına ilişkin kanıtlar yine ayette var. Yani bu bir y o r u m değil. Eğer d a h a önce tanrı tarafından oruç gecesinde yiyip-içmek ve cinsel ilişkide b u l u n m a k serbest olsaydı, andan
itibaren
geceleyin
kayıtsız
şartsız
'helal kılındı ve şu
yiyip-içebilirsiniz,
cin
sellik serbesttir'denilmeMi. Yine, Allah bildi ki siz kendi nefsi nize hainlik y a p ı y o r s u n u z , ifadesi gösteriyor ki tanrı d a h a ö n c e yasak k o y m u ş ; a n c a k onlar kuralı çiğnemişler, nefislerine h a k i m olamamışlar. Bir diğer kanıt, tövbenizi kabul ettim, deniliyor. T ö v b e , işlenen bir g ü n a h a karşı olur. D e m e k ki A l l a h ' a göre on ların yaptıkları suçtur ki, tövbenizi kabul ettim, diyor. Bunu şu n u n için biraz uzattım: Bazıları, efendim K u r ' a n ' d a nasih-mensuh/tanrının fikir değiştirmesi olayı yoktur; burada başka gerek çeler var gibi asılsız yorumlar ö n e sürebilirler; a n c a k bu gibi asılsız yorumların şansı yok.
4
/
1
B u h a r i , O r u ç b ö l ü m ü , b a b 1 5 , n o : 1 9 1 5 . F a h r e t t i n R a z i , Tefsir-i K e b i r , B a
kara suresi, ayet 187.
246
K u r ' a n ' d a aynı sure içinde ve aynı k o n u d a iki farklı d u r u m da söz k o n u s u olabiliyor, bu tür ayetlerden örnekler verelim: * "İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla sorguya çekecektir. İstediğini bağışlar, istediğine de azap e d e r . " 4 7 2 Bu ayete göre bir insan kendi içinde bir kötülük düşün se, bu bile suçtur ve o kişi ahiret hayatında y a p m a d ı ğ ı ; ancak dü şündüğü kötülüğün de cezasını çekecektir. A m a bu ayetten he m e n bir ayet arayla bu sefer, "Allah kişiyi a n c a k g ü c ü n ü n yetti ği kadar sorumlu t u t a r " 4 7 3 a n l a m ı n d a ayet var ki, önceki ayetle çelişiyor. * " E y iman edenler! A l l a h ' a karşı g e l m e k t e n nasıl sakınmak gerekiyorsa ö y l e c e sakının. Tabi ki İslam inancına göre insanın aleyhine olan bir ayet. Çün kü İslam felsefesine göre insanoğlu ne kadar çalışsa da Allah'ın hakkını ö d e y e m e z . Bu ayete göre, yerine getirilmesi imkânsız bir görev insana verilmiş oluyor. İşte burada farklı bir ayet karşımıza çıkıyor: " G ü c ü n ü z oranında Allah'tan sakının." 4 7 5 * "Birinize ölüm geldiği z a m a n , eğer bir mal/servet bırakacaksa, anaya, babaya, yakınlara uygun bir b i ç i m d e vasiyet etmek bir borçtur." İlk yıllarda varislerin ölüden alacağı pay konusun da kesin bilgi yokken bu ayet geliyor. Ancak d a h a sonra herke sin payı beliıienince, artık bu vasiyet ayetine gerek kalmıyor. Hatta Hz. M u h a m m e d d e ,
'varis için vasiyet etmek yoktur' diyor.
Çünkü sonradan oluşan ayetlerde çoğunun hakkı belli.
476
* " E y peygamber, m ü m i n l e r i cihada teşvik el! Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa iki yüz kişinin üstesinden gelir ve eğer sizden yüz kişi olursa o küfredenlerden bin kişiyi alt eder. Çün kü onlar, gerçeği k a v r a y a m a y a n anlayışsız bir topluluktur." Aynı ayetten h e m e n sonra bu kez şu ayet geliyor: " A l l a h sizin yükü-
4 7 2
Bakara, 2 8 4 .
4 7 3
Bakara, 2 8 6 .
4 7 4
Al-i t m r a n , 1 0 2 . a y e t .
4 7
^ T e g a b ü n , 16. a y e t .
4 7 6
Bakara
180 v e N i s a 12.
247
nüzü hafifletti ve sizde bir zaaf b u l u n d u ğ u n u bildi. Şimdi sizden sabredecek yüz kişi olursa, iki yüz kişiyi alt eder. Sizden bin ki şi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye üstün gelir." 4 7 7 Burada gözden kaçan farklı bir durum d a h a var: Birinci şıkta, yirmi kişi iki yüz kişiye bedeldir denirken, tüm rakamların sayılmasına gerek kalmaz. Mesela yüz olsa zaten biliniyor ki bin kişiye bedeldir. Bin kişi olsa o z a m a n on bin kişiye bedeldir. Ç ü n k ü kural k o n d u k t a n sonra h e s a p kolay olur. Bir de birinci ör nekte yirmi üzerinde oranlama yapılıyor, d e v a m ı n d a ise, yüz ra kamı örnek gösteriliyor. İşin anlam tarafı bir yana; c ü m l e yapısı da pek edebi değil. Örnek gösterdiğimiz ilk ayette, M ü s l ü m a n l a r d a n her askere on düşman gücü verildiği söyleniyor. Ancak bir sonraki ayette, bu oran düşüyor: Her M ü s l ü m a n askere, d ü ş m a n ı n iki katı kadar kuvvet verileceği belirtiliyor. G e r e k ç e d e ilginç: 'Allah sizde bir zaaf gördüğü için
böyle bir değişikliğe geçti.' Burada,
belirleyi
ci olan insan gücüdür. Başka bir k a y n a ğ ı m d a da işledim; buraya özetini almakta fayda var: * Bedir harbinde M ü s l ü m a n l a r kazanınca, Hz. M u h a m m e d rehavete kapılır. Bu arada ilginç ayetler oluşur. Bunlar, ' B e n si ze binlerce savaş melekleri gönderdim, kâfirlerin kalbine korku salarım; böylece siz onların boyunlarını vurun, parmaklarını d o ğ r a y ı n ' gibi ayetlerdir. 4 7 8 Bir yıl sonra m e y d a n a gelen Uhud harbinde M ü s l ü m a n l a r hezimete uğrar, en başta M u h a m m e d ' i n amcası H a m z a öldürülür ve Hz. M u h a m m e d ' i n dişi kırılır ayrıca kendisi de yaralanır. Haber etrafa yayılıp " M u h a m m e d vurul m u ş t u r " denilince, şöyle bir ayet iner:
"Savuştu kazanmak varsa
kaybetmek de vardır. "Ayetin anlamını D i y a n e t ' i n K u r ' a n tercü mesinden
aynen
veriyorum:
" E ğ e r siz
(Uhud'da)
bir yara
aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (müşrikler de B e d i r ' d e ) ben zeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir t o p l u m a iyi ya da kötü
4
7
7
4 7 8
248
Enfal suresi, 6 5 - 6 6 . Al-i İ m r a n , 1 2 4 - 1 2 5 v e E n f a l , 9 , 1 2 , 17.
günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden i m a n edenleri ayırt etmek, sizden şahitler e d i n m e k için böyle y a p a r . "
479
Kısacası, b u r a d a da nasih ve m e n s u h söz konusudur. * Yine açık örneklerden biri de Bakara suresinde dul kalan kadınların statüsüyle ilgilidir. İslamiyet'ten ö n c e bir gelenekti, kadın dul
kaldığında bir yıla kadar kocasının e v i n d e kalır,
malından geçinirdi. K u r ' a n ' d a bu doğrultuda bir ayet var; anlamı da şöyle: " S i z d e n hanımlarını geride bırakıp ölecek olanlar, ko calarının evlerinden çıkarılmayarak bir yıla kadar o n d a n yarar lanmalarını vasiyet etsinler. Şayet dul kalan kadınlar bir yılı beklcmeyip kendi iradeleriyle çıkmayı tercih ederlerse bunda her hangi bir sakınca yoktur." Gelgelelinı buna ters düşen farklı ayetler de var; " K o c a s ı ölen kadınlar dört ay on gün beklerler, ondan sonra ne yaparlarsa öz gürler" ayeti gibi. Bir üçüncü d u r u m da şöyle: " E ş i ölen kadın, eğer ölenin evladı yoksa onun malının dörtte birini alır. Şayet ev lat varsa o z a m a n sekizde birini a l ı r . " 4 8 0 * Peki, g ü n ü m ü z d ü n y a s ı n d a diyelim M ü s l ü m a n bir memle ketle bir kadın dul kaldı. Bu d u r u m d a kocasının ç o c u ğ u n u n olup olmadığını da göz önüne alarak o n a dörtte bir/sekizde bir verilip serbest mi bırakılsın, dört ay on gün beklesin o n d a n sonra istedi ğini yapsın veya eşi vasiyet etsin, onun evinde bir yıla kadar kalsın mı? Bu k o n u d a İslam literatüründe her kafadan bir ses çıkıyor. Ayetler farklı olunca y o r u m l a r da çoğalıyor. B u n u n l a il gili bir bilgiyi de B u h a r i ' d e n dinleyelim: Halife O s m a n za manında K u r ' a n ayetleri kitap haline getirilirken, komisyon üye si Abdullah b. Z ü b e y r O s m a n ' a öneriyor, bu bir yıl b e k l e m e aye ti, dört ay on gün ayetiyle m e n s u h olmuştur/geçerliliği yoktur. Dolayısıyla biz bunu artık K u r ' a n ' a y a z m a y a l ı m , diyor. O s m a n , sen buna k a r ı ş m a ! Biz hepsini yazarız, diyor. Evet; benzer örnekler K u r ' a n ' d a çoktur ve nasih-mensuh yöntemiyle işin içinden çıkılmaya çalışılmıştır. 4 7 9
Al-i İmran, ayet 140.
4 8 0
Bakara 2 3 4 , 2 4 0 v e Nisa 12. ayet.
249
* " H e r kim bir m ü ' m i n i kasten öldürürse -onun cezası-, için de sürekli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazabetmiş, l a ' n e t et miş ve o n u n için büyük bir azap hazırlamıştır!" F u r k a n suresin de ise tam tersi bir ayet var: "Allah iyi kullarının niteliklerini sa yarken, onlar A l l a h ' a eş koşmazlar, A l l a h ' ı n h a r a m kıldığı cana, haksız yere kıymazlar ve zina yapmazlar. Ancak tövbe edip iyi işler yapan b u n u n dışındadır." 4 8 1 Peki bu nasıl olur? Bir tarafta kim sebepsiz yere bir m ü m i n i öldürse ebediyen c e h e n n e m var; diğer tarafta aynı suç a m a ancak tövbe ederse kurtulur deniliyor. Özü şu: Kuleliler bu çelişik ayetler k o n u s u n d a ihtilafa düşer ler. D u r u m İ b n - i A b b a s ' a iletilince o, " B i z burada son geler ayete bakıyoruz. Yani bu sözü edilen suçu işleyen ebediyen ce h e n n e m d e kalacak, pişmanlık fayda vermeyecek. T ö v b e edenler kurtulur, diyen ayet M e k k e ' d e inmiştir. Dolayısıyla b u r a d a ge çerli olan son gelen ayettir" diyor. 4 8 2 Verdiğim çoğu örneklerde, daha önce ayet var, başka bir ayet le geçersiz kılınır; hiç olmazsa bunlar yazıda görünür. Bazen or talıkla ayet yok; ancak yürürlükle çok ağır bir ceza yöntemi var. i Bu gibi d u r u m l a r için de deniliyor ki: K u r ' a n ' ı n bazı ayetleri mensuh olmuş/yazılı olarak yok-ortadan kaldırılmış; ancak hü kümleri geçerlidir. Mesela recimle ilgili ceza ayeti K u r ' a n ' d a yazılı olarak geçmiyor; a m a hükmü geçerlidir. Bunu daha önce de anlattım. Peki, h ü k m ü geçerliyse, o ayet niye indi, neden kalktı? Kaldı ki çok önemli, hayati bir konu; ancak ortalıkta meşruiyetini gösteren yazılı bir kanıt yok. Bir de, sütkardeşliğiyle ilgili Hz. Ay şe'nin açıklaması vardı: Ö n c e ayet indi, bir çocuk yabancı bir ba yanın sütünü on sefer içerse onun çocuğu sayılır, daha sonra yeni bir ayet indi, bu sayı beşe düştü ve Hz. M u h a m m e d ölene kadar biz bu ayeti böyle okurduk, diyor. A m a ne nasih sayılan on sayısı, ne de m e n s u h kabul edilen beş sayısı ile ilgili ayetler K u r ' a n ' d a
4 8 1
N i s a 8 3 v e Furkan 6 8 - 7 0 .
4
a ) B u h a r i , M e n a k i b - i E n s a r , 2 9 , n o : 3 8 5 5 . Tefsir, N i s a n o : 4 5 9 0 v e y i n e
8
2
Tefsir Furkan n o : 4 7 6 5 - 6 6 . b ) M ü s l i m , Tefsir, n o : 3 0 2 3 .
250
yok; fakat hükümleri geçerli: M e z h e p liderleri Ayşe'nin açıkla masını temel alarak beş sayısını esas almışlardır. İşte nasihin bir kuralı da budur: Ortada bir k o n u y a ilişkin ne ilk ayet, ne de daha sonra inen ayet yok; ancak hükümleri yürürlükte! Bazen öyle olur ki, nasih-mensuh dışında farklı ayetlerden de söz edilir: Birçok ayet, hatta surenin kayıp olması söz konusu dur. H z . Ayşe ve birçok kişinin dediği gibi A h z a b suresinin en az Bakara suresi kadar uzun olması veya halife Ö m e r ' i n , K u r ' a n harfleri bir m i l y o n d a n fazlaydı, açıklaması gibi. İşte burada da Bakara suresi 106. ayette geçen u n u t t u r m a teriminin misyonu devreye girer. Yani, o ayet ve sureler bir ara gönderilmiş; ancak insanların yararına bir d a h a unutturulmuştur gibi savunmalar. Bazı ayetler var ki, diyelim kaldırılmış; ancak yerine yeni şeyler k o n u l m u ş veya o ayetin içeriği artık halk arasında haber olmuş, d u y u r u l m u ş (recim ve sütkardeşliği gibi); a m a öylelerinin varlığından söz ediliyor ki, bunların içerikleri belli değil, insan lar bilmiyor. Mesela şu an 73 ayet olan Ahzab suresi B a k a r a su resi kadar u z u n s a (286 ay etse), peki yazılmayan, unutturulan yaklaşık o iki yüz ayet neyi içeriyordu? İşte bu bilinmiyor. Şimdi de Hz. M u h a m m e d ' i n hadislerinden birkaç nasih-men suh örneklerini verelim. K a n ı m c a hadislerden s u n a c a ğ ı m örnek lerle konu d a h a kolay anlaşılacak. 1) H z . M u h a m m e d Medine d ö n e m i n d e bir ara bakıyor ki halk h u r m a ağaçlarına tırmanmış; h u r m a mevsimi olmadığı için dik katini çekiyor. O yüzden, bunlar ne yapıyorlar diye soruyor. Hur ma ağaçlarını aşılıyorlar, yanıtını alınca, bunun bir yarar sağla yacağını s a n m ı y o r u m , diyor ve tasvip etmiyor. Bu yüzden ona inananlar ağaçlardan inip aşı işini bırakıyorlar. Z a m a n içinde o aşısız ağaçlar çiçek d ö k ü p kötü m a h s u l verince, bu sefer Hz. M u h a m m e d onlara, 'Allah'la ilgili size bir şey söylersem beni dinleyin; ancak dünya işlerinde ben de sizin gibiyim, istediğini zi yapabilirsiniz' diyor. H a t t a Müslim'in bir aktarımına göre Hz. M u h a m m e d , dünya işlerinde benden daha bilgilisiniz, şeklinde bir ifade kullanıyor. 4 8 3 M ü s l ü m a n l a r işi kurtarmak için herhalde b u r a d a da nasih-mensuh k o n u s u n a sığınırlar. M ü s l i m , F e d a i l , n o : 2 3 6 2 - 2 3 6 3 v e İbn-i M a c e , R u h u n , n o : 2 4 7 0 - 2 4 7 1 .
251
2) M e d i n e ' d e belli bir z a m a n a kadar baskınlarda ücretle cin sel ilişkide b u l u n m a y a izin veriliyor. Bazı hadislerde deniliyor ki, H z . M u h a m m e d daha sonra bunu kaldırmış; ancak ortada hem farklı rivayetler var (ki bu paralı cinsel ilişki serbestti ta Ö m e r halife oluncaya kadar). Üstelik, Nisa suresi 24. ayete göre ücret karşılığı cinsellik haram değildir. Ö n c e konuya ilişkin var olan birkaç hadisi sunalım:
Cabir b. Abdullah ve Seleme b. Ekva, 'Biz bir baskındaydık. Hz. M u h a m m e d bize, ücret karşılığı yabancı kadınlarla cinsellik yaşayabilirsiniz d e d i ' şeklinde hadis aktarıyorlar. Bu örnek en baş ta Buhari ve Müslim'de anlatılmakladır. 4 8 4 Ebu Sait el-Hudri anlatıyor: ' B i z Beni Mustalık baskınına katılmıştık (Bu olay hicri 5. yılında oluyor). Bu baskında güzel bayanlar ele geçirdik. (Nitekim Hz. M u h a m m e d bu seferde ele geçirilen kadınlardan C ü v e y r i y e ' y i kendine seçmişti; bu zaten bilinen bir şeydir). Kadınlardan belli bir süre uzak kaldığımız için cinsellik kafamıza vurmuştu. Bu arada onlarla sevişirken ha mile kalmamaları için tedbir alalım, dedik. Bu yöntem dinen ca iz mi diye, m a d e m Hz. M u h a m m e d y a m m ı z d a d ı r bir de o n d a n soralım, dedik. Biz sorduğumuzda o, bir insanın kaderinde dün yaya gelmek varsa ne yapılırsa yapılsın ille de dünyaya gelir. Dolayısıyla ne yaparsanız yapın, özgürsünüz, d e d i . ' Bu da, h e m Buhari'dc birçok b ö l ü m d e , h e m de Müslim'de anlatılıyor, 4 8 5 İşte bu haksızlığı, Hz. M u h a m m e d daha sonra ortadan kaldırmıştır, deniliyor. Ben kaldırmış veya kaldırmamış, bunun üzerinde d u r m u y o r u m . Amacım burada nasih ve m e n s u h u iyi analiz etmek. Hz. M u h a m m e d bu baskında eşlerinden Hz. Ayşe'yi de bera berinde g ö t ü r m ü ş t ü . Ayşe'nin m e ş h u r İlk olayı bu baskın sırasında m e y d a n a gelmiş; bunu da belirtelim. Benzer bir hadis de Abdullah b. Mesut'tan (Ki sözde e n meşhur sahabi: H a n i O s m a n K u r ' a n ' ı bir araya getirirken en çok
4 8 4
Buhari, N i k â h , b a b 3 1 , n o : 5 0 1 7 - 1 8 . M ü s l i m , N i k â h r i l U t ' a k ı s m ı n d a , n o : 1 4 0 5 .
4 8 5
B u h a r i , 1 ) B U y u , b a b 1 0 9 , n o : 2 2 2 9 . 2 ) Itk, b a b 13, n o : 2 5 4 2 . 3 ) M e g a z i ,
b a b 3 2 , n o : 4 2 3 8 . 4 ) N i k â h , b a b 9 6 , n o : 5 2 1 0 . 5 ) Kader, b a b 4 , n o : 6 6 0 4 . 6 ) T e v h i d , bab
252
18, n o : 7 4 0 9 .
karşı çıkan ve bu yüzden de ağır bedel ödeyen kişi! Bunu daha ö n c e detaylıca anlattım). ' B i z H z . M u h a m m e d ' l e birlikte savaşa gitmiştik. Cinsellik a r z u m u z ağır basmıştı. Bu arada biz karar aldık, kendimizi iğdiş edelim, diye. Hz. M u h a m m e d bunu du yunca, bize şunu söyledi: Elbise gibi şeyleri yabancı kadınlara verin, onlarla ücretle cinsellik yaşayın, dedi ve K u r ' a n ' d a n şu ayeti bize o k u d u : ' E y iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aş mayın. Allah sınırı aşanları s e v m e z ! ' İbn-i M e s u t ' u n bu hadisi Buhari'de birkaç yerde ve Müslim'de geçiyor. 4 8 6 Buna bağlı olarak ashabdan Cabir, " B i z ücret olarak yabancı kadınlara bir avuç hurma, un gibi verip onlarla cinsel ilişki ya şardık. Bu iş ta halife Ö m e r d ö n e m i n e kadar sürdü; ancak o gö rev başı yapınca zaman içinde bunu kaldırdı" diyor. 4 8 7 Bu konuda Sebre şunu anlatıyor: " M e k k e ' n i n fethi esnasında biz 15 gün M e k k e ' d e kaldık. Bunun üzerine Hz. M u h a m m e d bize izin verdi, mut'a/parayla, herhangi bir eşya ile yabancı kadınlarla cinsellik yaşayabilirsiniz, dedi. Bunun üzerine ben ve arkadaşım yolda genç bir bayan gördük. İkimiz ona geçici bir süre için, ücret karşılığı cinsellik teklif ettik. Sonunda ben onu kaptım ve onunla devam ettim; ta ki M u h a m m e d yasak getirene kadar." Bu k o n u d a benzer örnekler çoktur. 4 8 8 Her şeyden ö n c e bu geçici ilişki için bir kere Nisa suresi 24. ayeti var. Burada amacım, Hz. M u h a m m e d ' i n insanların geçici de olsa ücretle cinselliğe izin vermesini örnek göstererek (beğe nilir veya beğenilmez; bu ayrı bir k o n u ) nasih-mensuh olayına açıklık getirmek. Bir de şuna dikkat çekmek isterim: Hz. Mu h a m m e d ' i n arkadaşları birkaç gün kadınsız kalınca bunu maze ret kabul edip, ücretle yabancı kadınlarla sevişebilirsiniz, fet vasını veriyor. İnsan buna bakıp bir m u k a y e s e yapınca, gerçek ten g ü n ü m ü z d e evlilik imkânını bulamayarak yıllarca bekâr
4
8
0
I ) B u h a r i , Tefsir, Maicle s u r e s i 8 7 . a y e t , b a b 9 , n o : 4 6 1 5 . N i k â h , b a b 8 , n o :
5075. 2) M ü s l i m , N i k â h , no: 1404. 4
8
7
M ü s l i m , Nikâh, no: 1 4 0 5 .
4
8
8
M ü s l i m , N i k â h , no: 1 4 0 6 .
253
kalıp iffetini koruyanlar, (halk tabiriyle) maşallah onlara göre sayılamayacak d e r e c e d e ilerdeler. Ö y l e ki, bu karmaşık, birbiri ne zıt ayet ve hadislere karşı öylesine tuhaf yorumlar yapılmış ki, anlatılır gibi değil. Bunlarla ilgili de birkaç örnek verelim: a) K ü ç ü k k e n bizim din hocaları h e p anlatırdı, ayakta ufak su d ö k m e k dinen yasaktır, diye. G e r ç e k t e n en başta B u h a r i ve M ü s l i m ' d e b u n l a r işlenmiş. 4 8 9 A m a aynı kaynaklarda şu da var ki, Hz. M u h a m m e d ' i n kendisi buna uymamıştır. O ufak su dö kerken ayakta yapmıştır. Hüzeyfe anlatıyor: Ben Hz. M u h a m m e d ' l e beraberdim; bir çöplükten geçerken ayakta ufak su dök tü, diyor. Bunu E b u M u s a e l - E ş ' a r i d e aktarıyor. B u hadis h e m B u h a r i ' d e kaç yerde, hem de M ü s l i m ' d e geçiyor. 4 9 0 Yine Hz. M u h a m m e d , tuvalet ihtiyacınızı giderirken, ne ö n ü n ü z , ne de ar kanız K a b e ' y e dönük olmasın, diyor. Tabi ki tuvalet içinde değil; eğer açık alan ise. Ancak kendisinin buna da uymadığını görüyo ruz. Mesela İbn-i Ömer, ben d a m a çıkınca baktım ki M u h a m m e d iki kerpiç üzerine çıkmış, yüzü K a b e ' y e dönük ayakta ufak su döküyor, diyordu. Bu hadis de en başta B u h a r i ' d e kaç yerde ve M ü s l i m ' d e anlatılmaktadır. Ayrıca C a b i r bu k o n u d a şunu an latıyor: Hz. M u h a m m e d bize, tuvalet ihtiyacınızı giderirken ne ön tarafınız, ne de arkanız kıbleye dönük olmasın diyordu. A m a o kendisi b u n a u y m a z d ı ; bunu g ö z ü m l e g ö r d ü m . Hatta ö l ü m ü n e bir yıl kala o n u n , bize verdiği nasihate uygun şekilde davran 491 madığını g ö r d ü m , diyor. b) Ebu Musa el Eş'ari anlatıyor: Tebuk savaşı hazırlıklar! yapılırken biz Eş'arilerden bir grup Hz. M u h a m m e d ' i n yanına gel dik. Savaşa giderken silahlarımızı, eşyamızı yüklemek için hazine ye ait develerden istedik. M u h a m m e d vermeyeceğine dair yemin içti. Fazla geçmeden bu sefer bize beş deve verilmesi için adam larına talimat verdi. Tabi ki bizim yüzümüzden yemin edip verme yince ve daha sonra yemininde durmayıp tersini yapınca, biz bun-
4 8 y
4
9
0
B u l u m , V u d u , 1 4 4 , s a l a l b a b 2 9 , n o : 3 9 4 . M u s l i n i . Taharet, n o : 2 6 2 - 2 6 5 . B u h a r i , 1 ) A b d e s t b ö l ü m ü , bab, 6 0 - 6 2 , n o : 2 2 4 - 2 2 6 . 2 ) M e z a l i m , b a b 2 7 ,
no: 2 4 7 1 M ü s l i m , Taharet, n o : 2 7 3 . 4 9 1
Buhari, Vudu, bab 12, n o : 1 4 5 , 1 4 8 , 1 4 9 . M ü s l i m , Taharet, n o : 2 6 2 - 2 6 6 .
H a f ı z E b u b e k i r , el-İtibar,.., s . 3 7 .
254
dan kendimizi sorumlu hissettik. O sırada ben h e m e n Hz. Muham m e d ' i n yanına vardım ve 'Sen yemin içtin ki bize hayvan verme yeceksin; ancak yeminini bozup kısa zaman içinde yine verdin' di ye hatırlattım. O, 'Evet; ben vermem diye yemin ettim; ancak da ha sonra baktım ki vermek vermemekten hayırlıdır, o yüzden ye minimi b o z d u m ' diyor. Bu hadis en başta Buhari'de birçok yerde ve Diyanet'in tercüme ettiği Tecrid-i Salih'iz anlatılmaktadır. Az da olsa bazı rivayetlerde Hz. M u h a m m e d yemin kefaretini ödemiş şeklinde bilgi var. A m a çoğunda bu da yoktur. İster kefaret versin, ister vermesin fark etmez, böyle bir şey olmamalıydı. 4 9 2 Herhalde diyecekler, bu da nasih-mensuh konusuna girer! c) Hz. M u h a m m e d derin uykuya dalmış, öyle ki horlamaya başlamıştır. A m a d a h a sonra kalkıp abdest almadan c a m i y e git miş, cemaatin ö n ü n e geçip onlara n a m a z kıldırmıştır. Bu hadis Buhari'de birkaç yerde ve Müslim'de anlatılmaktadır. Ancak burada, " E f e n d i m o bir peygamberdir, gözlerini kapatsa da, uyu m u ş olsa da a s l ı n d a o h e p u y a n ı k t ı r " ş e k l i n d e s a v u n m a yapılmıştır. Peki, eğer uyanıksa, o h o r l a m a n i y e ? 4 9 3 Bu hadisler de, Hz. M u h a m m e d uyuduğu z a m a n horluyordu bilgisi de var. d) Ayşe anlatıyor: Ben Hz. M u h a m m e d ' i n secde ettiği yerde uzanıyordum. Kendisi geceleyin n a m a z kılarken secdeye var mak istediğinde göz işaretiyle bana, 'önümden çekil secde ediyo rum' diyordu. Ben çekiliyordum, o secde ediyordu. Secdeden
4 V Z
a ) Tecrid-i S a r i h , Diyanel t e r c ü m e s i , 10/3X5, n o : 1651.
b) Buhari: 1) Far/.ü-l h u m u s , b a b 14, n o : 3 1 3 3 . 2 ) M c g a z i , b a b 74. n o : 4 3 8 5 , b a b 7 8 , n o : 4 4 1 5 . 3 ) Z e b a i h b a b 26, n o : 5 5 1 8 . 4 ) E y m a n , balı I , n o : 6 6 2 3 , b a b 6 , n o : 6 6 4 9 v e b a b 18, n o : 6 6 7 8 v c 6 6 8 0 . 5) KclTarat, b a b 9, n o : 6718 vc 6719, b a b 10, n o : 6 8 2 1 . 6) Tcvhid, b a b 56, no: 7555. 4 9 3
a ) Buhari:
1) İ l i m , b a b 4 1 , n o : 117. 2 ) A b d e s t , b a b 5 , n o : 138. 3 ) E z a n , b a b 57, 7 7 v c 161. n o : 6 9 8 , 7 2 6 v c 859. 4 ) D e a v a t b ö l ü m ü , b a b 10, n o : 6 3 1 6 . b ) M ü s l i m , M i s a f i r n a m a z ı , b a b 26, n o : 7 6 3 .
255
kalkınca yine o n u n ö n ü n d e u z a n ı y o r d u m . Evet; n a m a z içinde göz işaretinde bulunuyor, ben de yorumu size b ı r a k ı y o r u m . 4 9 4 Hz. M u h a m m e d ' i n bir konudaki farklı eylem ve sözlerini de kimileri nasih-mensuh bağlamında ele almıştır. Mesela Hafız E b u b e k i r ' i n (h. 586. ö) değerlendirmesi böyledir. Bu bilgileri derlerken, Ayşe'nin şu farklı açıklamasını da gör d ü m ; onu da ekleyelim: " B i r gün M u h a m m e d bana, 'Ayşe, senin kızgın ve mutlu anlarını biliyorum' dedi. Ben de s o r d u m , 'Nasıl anlarsın?' O, keyifli olduğun z a m a n bana ' A l l a h ' ı n resulü' diyor sun; keyifsiz iken yalnız ' M u h a m m e d ' diye hitap ediyorsun de d i " diye aktarıyor. 4 9 5 Bu nasih-mensuh ayetleriyle ilgili yapılan savunmalara biraz daha d e ğ i n m e k t e yarar var. İmam Süyuti, Allah gönderdiği bazı ayetlerini geçersiz kılar, yerine farklı ayetler koyar veya bazen de gönderdiği ayetleri in sanların zihninden çıkarır, onları insanlara unutturur (Bakara su resi 106, A'la 7) anlamındaki ayetler hakkında, " A s l ı n d a bu gibi ayetler şunun için inmiştir: Hz. M u h a m m e d ' e gece vahiy gelir di, sabahleyin unuturdu. Bu gibi ayetler indi ki, aslında M u h a m med unutkan değil; tersine bunlar tanrı tarafından bilerek Muh a m n ı e d ' e u n u t t u r u l u y o r " şeklinde bir bilgi iletiyor ve bunu İbni Ebi H a t e m , Hakim Nisaburi, İbn-i Asakir, İbn-i Adiyy, Kurtubi, Zemahşeri, Sa'lebi gibilerden aklardığını, onların da kay naklarında bu gerekçeyi işlediklerini yazıyor. 4 9 6 Bu bağlamda farklı bilgiler de var. İki kişi Hz. M u h a m m e d ' d e n bir sure/Kur'an bölümünü öğre niyorlar. Bir gün namaz, kılarken öğrendikleri bu yeni b ö l ü m d e n okumak istiyorlar; ancak hatırlamıyorlar/unutuyorlar. Bir daha
4
9
4
Buhari:
1) N a m a z kısmı, bab 2 2 , no: 3 8 2 . Yine N a m a z bölümü, bab 104, no: 5 1 3 ve 5 1 9 . 2 ) K i l a b - ü l a m e l - i l'i-s-Salat, b a b , 10, n o : 1 2 0 9 . 49
- * İ m a m A h m e t M ü s n e d - i , B a k - i M ü s n e d - i l Eıısar, A y ş e b ö l ü m ü , no: 2 3 4 9 2 .
49
6
Süyuti:
a ) Dürr-iil M e n s u r T e f s i r i , B a k a r a 1 0 6 . b ) U c c a b f i B e y a n i - I E s b a b , s . 1 6 3 vd. c ) ttkan, s . 4 7 2 , 4 7 . b ö l ü m .
256
M u h a m m e d ' e gidip biz unuttuk, neydi o sure söyler misin diye 497 soruyorlar. M u h a m m e d , sözünü ettiğiniz K u r ' a n kısmı Allah tarafından unutturuldu yanıtını veriyor. İ m a m S ü y u t i bu hadisi Taberani, Ebu Davud, Beyhaki, İbn-il Münzir, İbn-il Enbari, Ebu Zer-il H e r e v i ' d e n aktarıyor. Olayı ilk aktaran sahabe ise İbn-i Ö m e r ' d i r . 4 9 8 Bellidir k i M u h a m m e d n o r m a l bir k o n u ş m a yapıyordu ve doğal olarak z a m a n içinde unutuyordu. Dediğim gibi, çevresindeki müritleri de onun normal k o n u ş m a s ı n ı ayet olarak kabul ediyorlardı. A b d u l l a h b . M e s u t anlatıyor: Hz. M u h a m m e d bana da, baş ka birine de Ahkaf suresini öğretmişti. Ancak ikimiz farklı oku yorduk. Bir gün a d a m a , ' k i m d e n bu şekilde öğrendin d i y e ? ' sor d u m . H z . M u h a m m e d bana böyle anlattı, dedi. İkimiz de doğru ca M u h a m m e d ' i n yanına gidip ayrı ayrı ve farklı okuduk ve üs telik ona, 'sen bize böyle ö ğ r e t m e d i n mi, diye sorduk. O, evet dedi; ancak morali de çok bozuldu ve ikiniz de b e n d e n nasıl öğrenmişseniz öyle okuyun; ' Z a t e n bizden öncekiler hep bu ihtilaflar-tartışmalar yüzünden helak o l d u l a r ' dedi şeklinde aktarıyor. S ü y u t i bunu İbn-i Düreys ve H a k i m ' d e n naklediyor. 4 9 9 Bir gün H z . M u h a m m e d ' e , falanca adam gelip seninle görüş mek istiyor, diyorlar. O, bırakın o kötü adam gelsin, diyor. Adam yanına gelince, bu sefer o n a ç o k ilgi gösteriyor. Adanı gidince Ayşe d a y a n a m a y ı p H z . M u h a m m e d ' e soruyor: ' N e d e n sen, bırakın o kötü adam gelsin dedin ve adam y a n m a girince sen ona karşı b a m b a ş k a o l d u n ? ' Hz. M u h a m m e d , ' K ı y a m e t günü en kö tü kişi o d u r ki, insanlar k o r k u s u n d a n onun yanında kendisine bir şey d i y e m e z , hakkında o l u m s u z bir şey k o n u ş a m a z ' diyor. 5 0 0 Bu, Buhari ve M ü s l i m ' d e ortak işlenen hadislerdendir. H a d i s , yorum 4 y /
K ı ı r ' a n ' ı n 1 1 4 b ö l ü m ü n d e n h e r b i r i n e S u r e denir.
4 9 8
S ü y u t i , a g s . B a k a r a 1 0 6 , tıkan, s. 4 7 2 , 4 7 . b ö l ü m .
4
9
9
Süyuti, age., A h k a f suresi, 1 - 3 . ayetler k ı s m ı n d a
5
0
0
I ) Buhari:
a) Edeb. b) bab 3 8 , no: 6 0 3 2 . c) bab 4 8 , no: 6 0 5 4 . d) bab 8 2 , no: 6 1 3 1 . 2 ) M ü s l i m , B i r r 2 2 , no: 2 5 9 1 .
y a p m a m a gerek bırakmayacak kadar açık. Acaba İslami kesim ce H z . M u h a m m e d ' i n bu sözü de nasih-mensuha mı girer? Hz. M u h a m m e d ' i n unutkan o l d u ğ u n u , nasih-mensuh ayetle rinin bunun için indiğini birçok müfessir de ilgili ayetler kısmında işlemiştir. Örneğin İbn-i Kesir, Şevkani, Taberi ve da 501 ha nicelerinin tefsirlerine bakılabilir. Bu iddiayı haklı çıkar m a k için ilginç örnekler tasarlanmıştır. Adamın biri K u r ' a n ' ı n bir suresini biliyormuş. Geceleyin n a m a z kılmaya kalkınca onu o k u m a k istemiş; ancak halırlayamamış. Aynı bölümü ikinci bir adam denemiş o da o k u y a m a m ı ş . Üçüncü adam da aynı şekilde o k u y a m a m ı ş . Sabahleyin I iz. M u h a m m e d ' e gidip olayı anlatınca o, sözünü ettiğiniz bölüm dün akşam m e n s u h oldu/yürürlükten kaldırıldı, yanıtını v e r m i ş . 5 0 2 Şimdi de konuyu kısaca özetleyelim: N e y m i ş bu olup biten lerin gerçeği acaba? Hz. M u h a m m e d z a m a n zaman sıkıntıya gi rince, çelişkiler olunca; unuttuğu konuşmasını, önemli değil, Al lah bize unutturdu, şeklinde yanıtlamış. Kanıtını da ayetlerden göstermiş. Örneğin A'la suresinde "Sana (Kur an'ı) okutacağız; sen hiç unutmayacaksın. Yalnız Allah'ın dilediğini unutursun"503 deniliyor. K u r ' a n ' d a duran birbirlerinin tersi ayetleri de, Allah değiştirdi, bu bizim lehimizedir, diye s a v u n m u ş . Dikkat çeken bir nokta da şudur: M e k k e ' d e oluşan K u r ' a n su relerinde, nerdeyse bu nasih, birbirleriyle çelişik ayet-sure yok; bunlar M e d i n e ' d e oluşan kısımda var. Peki niye? Çünkü Medi n e ' d e Yahudilerden elit bir sınıf vardı. Hz. M u h a m m e d ' i n ayetle ri bunlara inandırıcı gelmiyordu, hep sorular, itirazlar vardı. Bu yüzden ayetler hep farklı oluşmuştur. Benzer çelişkilerin önemli bir nedeni budur demek, sanırım yerinde bir belirleme olur. Konuya, çok tartışılan " Ş e y t a n Ayetleri" denen m e v z u y l a de v a m edelim. Bilindiği gibi bundan kaç yıl önce S e l m a n Rüşti'nin şeytan ayetleriyle ilgili bir kitabı yayınlanmış, epey de ses getirmişti. Doğrusu ne kadar ciddi bir kitap olduğunu bilemiyorum; çünkü - * u * Ö z e l l i k l e B a k a r a s u r e s i 1 0 6 . a y e t ile N a h l s u r e s i 101 v c A ' l a 6 - 7 . a y e t l e r . Ş e v k a n i , Fcthü-I Kadir, B a k a r a s u r e s i 1 0 6 . a y e t . 5 0 3
258
A'la suresi, 6-7.
o k u m a d ı m . Peki, K u r ' a n ' d a bu k o n u d a herhangi bir ayet var mı, varsa olay nedir? Bu başlık altında konuya ilişkin özet bilgi su nacağım. N e c m suresi 19-20 ile H a c suresi 52. ayetleri konuyla direkt alakalıdır. Ayrıca b u n u n detayını anlatan İslami kaynaklar çok fazla; hepsinden bir özet ç ı k a r m a y a çalışacağım. Hz. M u h a m m e d ' i n peygamberliğinin beşinci yılında onun iz niyle bir grup M ü s l ü m a n Habeşistan'a hicret ediyor. Bugün nasıl sorunu olanlar Avrupa ülkelerine akın ediyorlarsa d e m e k ki o za man da Habeşistan'ın insancıl bir yönetimi varmış ki göç için orası seçilmiş. Gidenler arasında halife O s m a n ' l a (tabi ki o zaman daha halife değil; halk arasında bu şekil tanındıkları için tüm hali feler hakkında halife kelimesini kullanıyorum) Hz. M u h a m m e d ' i n kızı Rııkiye de vardı (ki aslında Rukiye M u h a m m e d ' l e Hatice'nin kızı değildi. A m a İslam tarihinde böyle bir yanlış bilgi söz konu su. Bununla ilgili geniş bilgiyi başka bir kaynağımda y a z d ı m ) . 5 0 4 İslami kaynaklardaki bilgilere göre; bunlar Hz. M u h a m m e d ' i n da vasına inandıkları için, Mekkeli muhalifler tarafından kendilerine haksızlık yapılınca hicret etmek zorunda kalmışlardır. İşte hem bu yakınlarıyla arkadaşlarının uzaklara gitmesi, hem de Mekke'deki muhalifler tarafından kendisine karşı gösterilen olumsuz tepki, Hz. Muhammed') psikolojik sıkıntıya sokmuştu. Hatta öyle bir an gelmişti ki kendisi, " K e ş k e bu süreçte Allah sert ayetler göndermeseydi; keşke uzlaşmacı ayetler iııdirseydi" diye istekte bulunu yordu. Nitekim bunun akabinde de istediği şekilde ayetler indiril miştir! Başta Fahrettin er-Razi olmak üzere hemen hemen tüm uzun tefsirlerde bu konu detaylıca işlenmiştir. 5 0 5 İşte bu olup bitenler esnasında, bir gün toplum içindeyken N e c m suresi iniyor ve onu o r a d a kendilerine okuyor. "Gördünüz mü Lat, Uzza'yı, ve üçüncüsü olun Menat'/"ayetini okuyup de vamında, "İşte bunlar yüce kuğu kuşlarıdır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul edilir" şeklinde ilginç bir ayetle devam ediyor. Tabi ki m e v c u t K u r ' a n ' d a bu son c ü m l e yok. Bu sureyi
B i l i n m e y e n Y ö n l e r i y l e H z . M u h a m m e d ' i n Ö l ü m ü adlı ç a l ı ş m a m d a . 505 E r - R a z i , Tefsir-i Kebir, H a c s u r e s i , 5 2 . a y e t . A y r ı c a İbn-i C e r i r T a b e r i , Ş e v kani, İbn-i K e s i r , Kurtubi v e d a h a s a y a m a d ı ğ ı m b i r ç o k tefsir, N e c m s u r e s i 1 9 - 2 0 v e Hac 5 2 . ayette işlemişlerdir.
259
bitirince secdeye varıyor; orada bulunan kim varsa, M ü s l ü m a n lar-müşrikler herkes onunla beraber secde ediyor ve enteresandır ki bu, onun ilk tilavet secdesi oluyor. Ancak bir kişi secde etmi y o r (bunun isminde ihtilaf var). B u a d a m ı n secdeye varma* 506 masının değişik nedenleri var; bunun üzerinde d u r m u y o r u m . Hz. M u h a m m e d adı geçen üç putu öven bu ayeti okuyunca, Müslümanlar da, inanmayanlar da hayretler içinde kalıyorlar. Müslümanlar, tanrı nasıl putları öven ayetler gönderir, diye şoka giriyor; muhalefetse, demek ki sonunda M u h a m m e d inadından vazgeçip uzlaşma yolunu seçti, bizimle barış içinde yaşamaya vardı ki, pullarımızı öven ayetler indirdi, şeklinde yorum yapıyor. Bu olay etrafa yayılıyor, halta Habeşistan'a giden M ü s l ü m a n l a r d a bunu duyuyorlar ve nasıl olsa barışmışlar; o zaman biz de memle ketimize dönelim, diyerek tekrar Mekke yolunu tutuyorlar. Daha sonra yarı yolda bunun yanlış olduğunu, uzlaşmanın olmadığını anlayınca, herkes yine başının çaresine bakmak zorunda kalıyor. Hz. M u h a m m e d ' i n bu sureyi o k u d u k t a n sonra s e c d e y e vardığını ve Miislüman-kâfir herkesin secde ettiğini (bir kişi dışında) ifade eden hadisler, en başla Buhari'nin birkaç yerinde geçmektedir. D u r u m bu iken, kanıt göstermeden rastgele inkâr edenler de var. Mesela İbn-i Teymiye, 'Deniliyor ki, hem önce kiler, hem de sonrakiler (yani tüm İslam âlimleri) bu olayın ya şandığını ve sonradan tekrar tanrı tarafından düzeltildiğini söy lemişler. Bir kere bu iftiradır, böyle bir şey yoktur' diyor. Her n e kadar Buhari bu putları öven cümleyi kitabına a l m a m ı ş s a da, yine kurduğu cümlelerden gerçek anlaşılıyor. Çünkü diyor ki: H z . M u h a m m e d bu N e c m suresini okuduğu zaman, M ü s l ü m a n kâfir herkes secde etmiştir. Ben de soruyorum: Peki kâfir olanlar eğer o övgü ayeti olmasaydı, n e y e dayanarak secde ettiler, avan tajları neydi? Gayet açıktır ki, Buhari sıklıkla yaptığı gibi bura da da ayeti bilerek yazmamıştır. 5 0 7
5 0 6
Buhari, S e c d e , I , no: 1 0 6 7 v c 4 , no: 1070. Mcnakib-i E n s a r 2 9 , no: 3 8 5 3 .
M e g a z i 8, no: 3 9 7 2 . ^ a ) B u h a r i , K i t a b ' u S ü c ı ı d bir k a ç y e r d e ; ö z e l l i k l e b a b 5 , n o : sir b ö l ü m ü N e c m s u r e s i n o : 4 8 6 2 . b ) İbn-i T e y m i y e , M i n h a c ' ü S ü n n e , 2 / 4 0 9 .
260
1071
v e Tef
H z . M u h a m m e d ' i n , adı geçen putları öven açıklaması bir ke re o z a m a n için hazır bir cümleydi, özellikle Sakif kabilesine bağlı kişiler, senenin belli günlerinde Hz. M u h a m m e d ' i n o put lar için dile getirdiği cümleyi, putlarına karşı saygı niyetiyle kul lanırlardı. Zaten her kabilenin kendi ilahına özel telbiye kelime leri vardı. S a k i f liler de yukarıdaki cümleyi kullanırlardı. M ü s lümanlarca bugünkü H a c ibadeti ifa edilirken söylenen 'Telbiyye/ L e b b e y k e ' d a h a önce bazı kabileler tarafından söylendiği gi bi, Hz. M u h a m m e d ' i n bu putlar hakkında kullandığı ifade de Sakiflilerin adeta bir nevi telbiyyeleri d u r u m u n d a y d ı . H z . M u h a m med, karşı tarafla uzlaşmak için onların bu hazır cümlelerini kul lanmıştır. O n u n bu farklı çıkışı (uzlaşmacı yanı) ise s o n u n d a ters tepiyor, bu ayetler Allah tarafından tekrar ortadan kaldırılıyor. Olay bu şekilde k a p a n m ı ş oluyor. A m a tam da kapanmamıştır ki, kullandığı cümlenin izleri, kanıtları o surede kalmıştır. Şöyle ki: N e c m
19 ve 20. ayetlerinde, "Gördünüz mü Lâfı, Uzzu'yı ve
üçüncüsü ohm Menııt'/"diyor. Bu şekilde ayetten hiçbir şey an laşılmıyor; c ü m l e bu haliyle eksiktir: C ü m l e lehte mi, yoksa aleyhte mi bu haliyle hiçbir şey anlaşılmıyor. Burada Diyanet Vakfı'nın K u r ' a n tercümesini ekleyelim ki daha iyi anlaşılsın: " G ö r d ü n ü z mü o Lat ve U z z a ' y ı ve üçüncüleri olan ötekini, Men a t ' ı ? " C ü m l e bu şekilde söyleniyor ve ondan sonra başka bir konuya geçiliyor. Aslında K u r ' a n ' d a n atılan o u z l a ş m a cümlesi ile kalan kısım arasında bütünlük açısından bir bağlantı olduğu kesin. Bence, Hz. M u h a m m e d şu an var olan kısımla bir giriş yapıyor, d a h a sonra konuyu açıyor ve c ü m l e d e n k l e m i şöyle olu yor: Bu Lat, U z z a ve Mcnat var ya; işte onların Allah katında şe faatleri kabul edilir, bunlar yüce tanrıçalardır. S o n r a d a n cümle nin son kısmı atılıyor. B u n u yapınca da kalan kısım bir anlam ifade e t m e d e n orta yerde kalıyor. Yani hiçbir k a y n a ğ a başvurma dan, sadece ayetin bu anlaşılmaz yapısına bakılınca aslında bel li oluyor ki ayetten bir şeyler atılmış. Zaten sayısız İslam düşü nürü olayı doğru bir şekilde işlemişlerdir. Bir de K u r ' a n o k u n u r k e n bazı yerlerde secde ayetleri var; orayı o k u y u n c a tilavet/okuma secdesi adıyla kişinin secde etme si gerekiyor. İşte bu âdet ilk defa bu surede ve bu olayda başlıyor. 261
N e d e n tilavet secdesi bu olayda meşru oluyor? D e m e k ki biz barıştık, bunun üzerine bize düşen A l l a h ' a teşekkür etmektir. Bu nu da secde ile yerine getirelim niyeti söz konusudur. Zaten Hz. M u h a m m e d bir sözünde, " İ n s a n ı n tanrıya en yakın olduğu an, onun secde ettiği a n d ı r " diyor. 5 0 8 Daha ö n c e de belirtildiği gibi bu k o n u d a Hz. M u h a m m e d ' i n açıklamaları var ki, keşke bu süreçte moral bozucu, ayrımcı ayetler gelmeseydi, diyor. İşte bu övgü dolu ayetlerle bu keske nin gereği yapılmış aslında. A m a s o n u n d a bakmış ki kâfir olan lar zaten inanmazlar; bari Müslümanları kaybetmeyeyim düşün cesiyle geri adım atmak zorunda kalmış ve daha sonra anlata cağım
Hac
süresindeki
ayetle
şeytanın
aslında
kendisini
kandırdığını, C e b r a i l ' i n gelip ayeti düzelttiğini ö n e sürmüştür. Diğer yandan kâfir dedikleri kişiler zaten tanrıya inanırlardı. Mesela henüz M u h a m m e d yokken babasının adı Abdullah, dede sinin adı Abdiilmullalip idi. M e d i n e ' d e M u h a m m e d ' e rakip olan ve münafıkların lideri diye bilinen kişinin adı, Abdullah b. Selul idi. Bu, Allah'ın kulu demektir. Yalnız bu adamın değil; çoğu kâ fir dedikleri kişilerin isimlerinde de Allah kelimesi vardı. Ayrıca K u r ' a n ' d a bu putlara inananlar hakkında şöyle bir ayet de var: "Bunlar, luk
'Bu putlar bizi Allah 'a yaklaştırsınlar diye
ediyoruz' diyorlardı."509
Yani
bu
putlar
ancak
onlara
kul
temsiliydi.
Şimdi nasıl M ü s l ü m a n l a r H a c ' d a taş atarken/şeytanı recmederken b u n d a n amacın gerçek şeytan olmadığını, a n c a k temsili, sembolik bir eylem olduğunu söylüyorlarsa, aynen bunun gibi onların bu tanrıçalara inanmaları da bu amaçlaydı. G ö r ü l d ü ğ ü gibi K u r ' a n ' d a onların bu putlara gösterdikleri ö n e m i n gerekçe si anlatılıyor ve onların deist oldukları kabul ediliyor. B i r d e eğer bu ayetlerden maksat M e k k e müşrikleriyle uzlaşma olmasaydı, neden yalnız onların putlarının adı geçiyor ki? Çünkü o z a m a n o coğrafyada çok farklı dinler ve inançlar da vardı.
Şevkani,
Ncylii-1
Evlar,
no:
966:
Müslim,
Ebudabud,
Nesa-
i v c A l ı m c ı b . H a m b c l ' d c n aktararak. M ü s l i m , N a m a z k ı s m ı b a b 4 2 , n o : 4 8 2 ' d e g e çiyor. Z ü m e r suresi, 3. ayet.
262
Bellidir ki burada d u r u m özeldir. Bu d u r u m H a c suresi 52. ayetiyle telafi e t m e y e çalışılmış. Ö n c e ayetin a n l a m ı n ı verelim: "Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, tasarladığında/okuduğunda, bir şey
atmış
olmasın.
şeytan Ama
ayetlerini sağlamlaştırır. " E v e t ;
onun
Allah, bu
düşünce
şeytanın
ve
attığım
o bir şey dileği
içine
siler,
kendi
bir K u r ' a n ayetidir.
Şimdi de K u r ' a n yorumcularına/ müfessirlere ve ünlü İslam düşünürlerinin beyanlarına bir bakalım. B u r a d a İ m a m S ü y u t i ' n i n tefsirinde yazılan açıklamalardan bir özet s u n m a k istiyo rum: Cebrail bir daha inip N e c m suresinde geçen ayetten, "İşte bunlar (adı geçen bu üç put) yüce kuğu kuşları (yani tanrıçalar)dır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul edilir" kısmını at, bunu şeytan senin kalbine/kafana atmış, bu ayet değildir" diyor. İşte
Hac
kendi
suresinde geçen,
ayetlerini
"Allah,
şeytanın attığını
sağlamlaştırır"cümlesinin
siler,
sebep-sonuç
sonra
ilişkisi,
tarihçesi budur. Cumhur-i müfessirin ( K u r ' a n yorumcularının kahir ekseriyeti), Hz. M u h a m m e d ' i n ilk etapta o övgü dolu söz leri ayet olarak o k u d u ğ u n u ; ancak şeytanın b u r a d a Hz. M u h a m m e d ' i kandırdığını vc C e b r a i l ' i n Hac suresinden az önceki ayeti indirerek bu şekilde konuyu kapattığını kabul ediyorlar. S ü y u t i bu bilgileri, İbn-i Cerir Taberi, İbn-i Münzir, İbn-i Mansur, İbn-i Ebi Matem, Beyhaki, Abd b. Hamit, Ziya, Bezar, Taberani, İbn-i M e r d e v c y h ' t e n aktarıyor. Tabi ki bu bilgiler için ayrıca tüm tef sirlerin ilgili ayetler b ö l ü m ü n e bakılabilir. 5 1 0 Ben S a l m a n R ü ş t i gibi olaya y a k l a ş m ı y o r u m . Tabi ki ki tabını g ö r m e d i m ; ancak burada eğer ayetleri şeytan getirmiştir d e m e k l e şeytana inanılıyorsa ben şeytan-meytan gibi mitolojile re i n a n m ı y o r u m . Benim için burada önemli olan, H z . M u h a m m e d ' i n M e k k e ' d e aslında muhaliflerle uzlaşmak istemesi, ancak o l u m s u z tepki alınca b u n d a n geri adım atması ve H a c süresinde ki ayetin oluşturduğu mantalitedir, benim için burası önemlidir. İşte şeytan ayetlerinin K u r ' a n ' d a k i hikâyesi özetle böyledir.
S ü y u t i , Dürrü-I M e n s u r , H a c s u r e s i , a y e t 5 2 .
ON BIRINCI BOLUM
K U R ' A N ' D AKİ YABANCI KELİMELER
K u r ' a n ' d a Arapça olmayan yabancı kelimelerle ilgili tasnifi yaparken Arap edebiyatından ve tabi ki İ s l a m ' d a m e ş h u r olan çok eski Arap dilbilimcilerinden/ filologlardan ve birçok miifessir, hadis uzmanı ve diğer dallarda u z m a n olan İslam ünlülerinin aktarımlarından yola çıkarak bir şeyler ortaya koymaya çalışıyo rum;
yoksa
bu
yeni
bir
konu
değildir.
Benim
yaptığım,
K u r ' a n ' d a var olan bu yabancı kelimeleri, kaynaklarıyla birlikte bir araya getirmektir. E n başla Kur'an vc Kitap kelimeleri Arapça değil. Ç ü n k ü Arapçanın çok güzel bir gramatiği-kuralı vardır; bir kelimenin hangi kökenden geldiği bellidir. Ama K u r ' a n kelimesi hangi Arapça
kökenden
gelmiş;
bu
bilinmiyor
veya
en
azından
tartışmalı bir konu. Örneğin Suphi Salih, bu iki kelimenin aslında Aramiceden geldiğini
söylüyor ve kitabın A r a m i c e d e
harflerin dizilişi, o k u m a k d e m e k olduğunu belirtiyor, ondan son ra K u r ' a n kelimesiyle ilgili ihtilaflara geçiyor. Bazıları, K u r ' a n kelimesi 'k'. r. e' k ö k ü n d e n o k u m a k anlamına gelir demişler. Bu nu az sonra anlatacağım; ancak Suphi Salih burada farklı bir bil gi veriyor. Aslında o k u m a k a n l a m ı n a gelen 'kıraet' kelimesi, İs lamiyet'ten önceki Araplarda d o ğ u m y a p m a y a n develer için kul lanılırdı, diyor. Araplar o zaman o k u m a y a 'kıraet' değil; tilavet diyorlardı. Bu kıraet kelimesi köken olarak Aramiceden gelme264
dir, diyor. Yine K u r ' a n ' ı n isimlerinden ve aynı z a m a n d a bir su renin de adı olan Furkan kelimesi Aramicedir. K u r ' a n kelimesiy le ilgili geniş bir bilgi İ b n - i M e n z u r ' u n
'Lisanii-1 Arap' adlı ki
tabında vardır. 5 1 1 İ m a m Şafii, F e r r a v e E b u H a s a n e l - E ş ' a r i K u r ' a n kelimesi "k. r. e" hemzeli (mehmuz) kökünden gelmiyor demişlerdir. On lar, herhangi bir kökten geldiğine bakmaksızın sadece Allah'ın kendi kitabı için kullandığı özel bir isim olarak değerlendirmişler dir. Bu görüş zayıftır. Çünkü bundan, sanki adı taş da olsa, toprak da olsa kurcalamadan kabul etmek zorundayız, sonucu ortaya çıkıyor. Kaldı ki her şeyden önce bu kuralsız bir iddiadır. E ş ' a r i ve d a h a birçok kişi, bu kelime, birbirine b a ğ l a m a k an lamına gelen 'k. r. n . ' k ö k ü n d e n gelir; ancak burada Allah'ın ke lamına ad o l m u ş özel bir isimdir ve tabi ki sözlük anlamından da uzak değildir. Çünkü K u r ' a n ayetlerinde birbirleriyle bağlama söz k o n u s u d u r diyorlar. Bu y o r u m da kuraldan uzaktır. Çünkü 'k. r. n . ' k ö k ü n d e n türeyenlerin kalıplan bellidir. İsmü-1 fail, İsmü-l meful, ef'el-ü tefdil, sıfat-ü mü.şebbehe gibi kalıplar belli. K u r ' a n kalıbı 'k. r. n . ' d e n gelir diyorsak, kural dışı, u y d u r m a bir karar vermiş oluruz ki, bu yanlıştır. F e r r a ' m n bir başka y o r u m u , bu kelimenin aslı ' K e r a i n ' d i r ' ; ancak h e m z e denilen harf (ki burada Türkçe olarak ' i ' okunur) d ü ş m ü ş , K u r ' a n kelimesi kalmıştır diyor. Bu da diğerleri gibi asılsız bir görüştür. Çünkü burada bir harfi almanın hem gerek çesi yok, h e m de ' K e n t i n ' kelimesindeki (i) harfini atarsak yine K u r ' a n kelimesi çıkmaz; ' K e r a n ' çıkar. Bu d u r u m d a ikinci bir değişiklik y a p m a zorunluluğu söz konusu olur. Z e c c a c gibi bazı y o r u m c u l a r da, bu kelime aslında bir araya getirme/toplama anlamına gelen 'k. r. e . ' k ö k ü n d e n gelen bir sıfattır; çünkü K u r ' a n da eski kitapların özünü topluyor/içeriyor veya bir araya gelen/toplanan surelerden oluşuyor şeklinde bir yorum yapıyorlar. Bu görüş, kural bakımından öncekilerden bi raz daha u y g u n d u r denilebilir.
5 H M e b a h i s - ü f i U l u m i - 1 K u r ' a n , s . 17. İbn-il M c n z u r , Lisanii-1 A r a p , 1/126, k. r. e m a d d e s i n d e . 265
Kimileri de aslında ' k . r. e.' k ö k ü n d e n mastardır ve bu kez anlamı o k u n a n kitap demektir şeklinde te'vil etmişlerdir. Bir başka görüş de, K u r ' a n kelimesinin aslında Süryanice ' K i r y a n ' k ö k ü n d e n geldiği ve o k u n a n şey, ayin kitabı d e m e k ol duğu yönündedir. Bunu niye o kadar uzattım? Ç ü n k ü Arapça olsaydı dilbilim cileri bu kadar zorlanmazlardı. Dikkat edilirse tek bir kelimeyle ilgili birkaç farklı yorum var. Yine Yahudiler, tanrıdan gelen v a h y e ' M i k r a ' cliyorlarmış. Bu d u r u m d a K u r ' a n ' ı n ilk ayeti olduğu söylenen İ k ' r a ile Mikra arasında bir ilişki kurmak yakın bir ihtimaldir. Yine İ s l a m ' d a ' S e l a m ' kelimesi m e ş h u r d u r . 5 1 2 Bunun İbranicc S a l o m ' d a n gel diği bir gerçektir. Yahudiler selam yerine ' S a l o m ' kelimesini kullanırlarmış ve hâlâ da kullanıyorlar. Tabi ki anlamları a y n ı . 5 1 3 'Ayet' Süryanicede kanıt, alamet anlamındadır. ' S u r e ' kelimesi Süryanice 'Surta/Sursa' d e m e k , kitabı m u k a d d e s anlamındadır. K u r ' a n ' d a birçok yerde geçen ' A d n ' kelimesi d e Siiryaniceden gelmedir: Ü z ü m bahçesi/bağ demektir. Hele özel isimler olarak K u r ' a n ' d a geçen tüm p e y g a m b e r adları yabancıdır.
Kimileri
A d e m Arapçadır demiş; ancak Kadi Beydavi, Nesefi, Z e m a h ş e ri gibi müfessirler, bunun da yabancı bir kelime o l d u ğ u n u belirt mişlerdir. A d e m , Salih ve Ş u a y ı p ' ı n Arapça okluğunu edenler de var.
iddia
514
Az sonra h e r dilin b ö l ü m ü n d e örnekler sunacağım. Burada h e m H z . M u h a m m e d ' i n Süryanice öğrenime verdiği önem/disip lin, hem de birçok Süryanice kelimenin K u r ' a n ' d a bulunması dikkat çekicidir. Bu b ö l ü m d e K u r ' a n ' d a hangi kelimeler Arapça değildir, değilse ne olur? Bunlara açıklık getireceğim. İlk başta konu ilgi çekici gelmeyebilir; ancak bölüm bitimine doğru pek
MZ
Prof. T h c o d o r N ö l d e k e , K u r ' a n Tarih-i, s . 3 0 . S u p h i S a l i h , M e b a h i s - ü f i
Ulumi-I Kur'an, s. 18. 5 1 3
B u k o n u d a Prof. T h e o d o r N ö l d e k e ' n i n ( 1 8 3 6 - 1 9 3 0 ) , K u r ' a n Tarih-i adlı e s e
r i önerilebilir. B e n A r a p ç a s ı n a b a k t ı m ; a n c a k T ü r k ç e ' y e ç e v r i l d i ğ i n i b i l e m i y o r u m . İbn-il C e v z i , Fünunü-I E f n a n 1 6 1 . K a d i B e y d a v i , Z e m a h ş e r i , N e s e f i B a k a ra 3 1 ' d e bunu izah etmişlerdir.
266
de sıradan bir mevzu olmadığı anlaşılır. Aslında konu bir kitap halinde yazılacak kadar zengindir. A n c a k bir şeyler anlaşılsın di ye buraya özetin özeti şeklinde bir bilgi sunacağım. K u r ' a n ' d a A r a p ç a olmayan kelimeler çoktur. İlk başta meş hur sahabi İbn-i Abbas'tan başlayalım. Kendisinin bu konuda bir kitabı var. Kitabında sureler ayrı ayrı ele alınarak, hangi su rede yabancı kelimeler varsa sırayla ele alınıp incelenmiştir. Bu yabancı kelimeler arasında Nebatice, Süryanice, Farsça, Rumca, İbranice, H a b e ş ç e ve Kıptice dilinden olanlar vardır. 5 1 5 İbn-i Abbas, A r a p diline vakıf biri olmasına r a ğ m e n , 'Ben K u r ' a n ' d a geçen Gassak, H a n n a n , Evvah ve R a k i m kelimeleri nin anlamını b i l m i y o r u m ' diyordu. Zaten bunlar yabancı, yeri gelince anlatacağım. İbn-i Düreyd, "Cemheret-ü Lügat" adlı yapıtında bu ya bancı kelimelere yer vermiş. Bu k o n u d a özel olarak bir kitap y a z m a y a başladığı; ancak bitirmeden vefat ettiği kaynaklarda belirtilmektedir. 5 1 6 İbn-i-1 Cevzi K u r ' a n ' d a k i yabancı kelimelerden yüz ci varında kaydetmiş. İbn-i Hacer Askalani (Buhari üzerine Fethü-1 Bari adında şerh kitabı yazan kişi), İbn-i Sebeki gibi bazı ünlü İslam düşünür leri, K u r ' a n ' d a geçen bu yabancı kelimeleri şiir haline getirmişler. Süyuti, 'Mühezzeb' adlı yapıtında bu şiirlerin ö n e m l i bir kısmını yazmış, yanı sıra K u r ' a n ' d a geçen yüzden fazla kelime hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Ayrıca kitabın sonuna bu kelimelerle ilgili bir cetvel eklemiştir. Bunlar tekrarsız olan keli melerdir, çoğu yabancı kelimelerse K u r ' a n ' d a defalarca tekrar lanmıştır. Cevalıki, K u r ' a n ' d a k i bu yabancı kelimeler h a k k ı n d a Şüyuti'den d a h a fazla bir liste sunmuştur. 5 1 5 ibn-i A b b a s , Kitab-i L u g a t - i fi-l K u r ' a n . B a ş l a n s o n a k a d a r b u n l a r ı an latıyor. Z a t e n k ü ç ü k bir k i t a p 8 2 s a y f a . 5 1 6
I ) S ü y u t i , a ) M ü h e z z e b , s . 1 8 3 v e d e v a m ı , b ) İtkan, 3 8 . b ö l ü m 1/288 vd.
2 ) İbn-il C e v z i , FUnunü-1 E f n a n s . 1 6 0 . 3 ) İbn-i A b b a s , e l - L u g a t ' ü fi-l K u r ' a n , s . 5 . 4) M u h a m m e d Sabih, Bahsün Cedid... s. 9 8 .
267
Kahire Şarkiyat Enstitüsü Sami Dilleri profesörlerinden A r t h u r Jeffery (1893-1959), K u r ' a n ' d a k i bu yabancı kelimelerle ilgili Kur'an'daki
Yabancı Kelimeler adında kapsamlı
bir çalışma yürüt
müş ve 320 kelimenin Arapça olmadığını/ çeşitli dillerden geldiği ni, hatta bunlar arasında en başta Allah kelimesinin (ilah) yabancı dillerden geldiğini (ay tanrısı), aynı zamanda K u r ' a n , Sure, Ayet, Cennet, Cehennem ve bunlara benzer birçok kelimenin yabancı ol duğunu belirtmektedir. Tabi ki argümanları da güçlü. A d a m bu es ki dillerde uzman biri ve tarihi gerçekler de onu doğrular mahiyet te. Ancak ben en çok İslami kaynaklarda bu konu nasıl ele alınmış, bunun üzerinde duracağım. A r t h u r ' u ı ı bu çalışmasının Türkçeye çevrildiğini bilmiyorum; varsa okunmasında fayda var. Bu başlığı ortaya çıkarmak için, bu dalda asırlar önce hazırla nan birçok İslami kaynağı gözden geçirdim. Ancak tasnifi yapar ken S ü y u t i ' n i n kitabını temel aldım. Çünkü kendisi bunları bir araya getirip güzel bir şekilde işlemiştir. Tabi ki az çok aynı bil giler aşağıdaki kaynaklarda ve bu yabancı kelimelerin geçtiği ayetlerle ilgili tefsirlerde de vardır. 5 1 7
•>*'
1)
Ebu
Kasım
b,
.Sclam'ııı
(157-224);
a)
Lugat-ül
Kcbail'il
Varklct'i
fİl'Kur'an ( B u r a d a birçok dilden ö r n e k l e r v e r i y o r ) , b ) Fedail'UI-Kur'an i s i m l i kitabı. 2 ) E b u M a t e m er-Razi'nin (lı. 3 2 2 . ö ) , K i t a b - ü ez-Ziynet'i l ' i f k c l i m a i i - l İ s l a m i y e . . . adlı e s e r i . s . 1 4 0 . 3 ) İbn'il- E n b a r i ' n i n ( 2 7 2 - 3 2 8 ) ; a ) E l - e d d a d ' ü fil-iuga. b ) 'ez-Zahir'ü fi-luga* v e c ) Â c a i b ' U ulum'il K u r ' a n adlı e s e r l e r i . 4 ) E b u Ş e y l ı İbn-i H a y y a n ' ı n ( h . 3 6 9 . ö ) T e f s i r i , ilgili k e l i m e l e r k ı s m ı n d a . 5 ) S e a l i b î ' n i n ( 3 5 0 - 4 3 0 . h ) , F ı k h ' i l luga v e Esrar'UI A r a b i y c adlı kitabı, s 3 3 5 , 29. bölüm. 6 ) R a g ı b Isfahani'nin (lı. 4 5 0 . ö ) , e l - M ü l V e d a i ' ı . 7 ) Ş e y z e l e Eb-ül M c a l i ' ı ı i n ( l ı . 4 9 4 . ö ) , c l - B u r h a n fi MUşkilati-1 K u r ' a n adlı eseri. 8 ) M a h m u t b . H a m z e - K e r m a ı ı i ' n i n (lı. 5 0 5 . ö ) , G a r a i b ' ü T e f s i r v c A c a i b ' ü Te vil adlı y a p ı t ı . 9 ) Vasıtî, Eb-ül İ z z M u h a m m e d b . H a s a n (lı. 5 2 1 . ö ) , cl-İr.şad... a d l ı kitabı, farklı y e r l e r d e . 10) E b u
Mansur
cl-Cevahkî'niıı
(465-540),
el-Muarrab-U
min'el
Kelam'il
A ' c e m isimli eseri. 11) İbn'il C e v z i Eb-ül F e r c e A b d u r r a l ı m a ı ı (h. 5 9 7 . ö ) , F ü n u n ' ü l - E f n a n adlı y a p ı t ı n d a b u y a b a n c ı k e l i m e l e r e ö z e l bir b ö l ü m a ç m ı ş v e g ü z e l bir ş e k i l d e a ç ı k l a m a l a r d a b u l u n m u ş t u r . S. 1 6 1 - 1 6 6 .
268
—»
Ç o ğ u n d a müşterek olan şudur ki: K u r ' a n ' d a İbranice, Sürya nice, Farsça/Pehlevi dili, Kıptice, Nebatice, R u m c a , Habeşçe, Berberi, H i n t ç e kelimelerden örnekler vardır. Ö n c e bu yabancı kelimelerin K u r ' a n ' d a g e çme si y le ilgili İs lam âlimleri arasında var olan bazı ihtilafları özetle aktaralım:
Başta İmam Şafii, İbn-i Cerir, Ebu Ubeyde, Kadi Ebubekir olmak üzere bazıları, m a d e m K u r ' a n ' d a birkaç yerde, 'Anlayasınız diye biz K u r ' a n ' ı , eğrisi-büğrüsü o l m a y a n , ayrıntılı bir şekilde ve akıl erdiresiniz diye size Arapça olarak g ö n d e r d i k ' de niliyor, ö z a m a n t ü m ü n ü n Arapça olması lazım, diyorlar. 5 1 8 Bun lara göre kim K u r ' a n ' d a yabancı k e l i m e vardır d i y o r s a günaha girer. Kimileri de, K u r ' a n o k u n d u ğ u n d a ancak Araplar anlar. D o -
12) Z e r k e ş î ' n i n (lı. 7 9 4 . ö\), el~Burhaıı f i U l u m i ' l K u r ' a n adlı ç a l ı ş m a s ı i s e b u k o n u d a ( S ü y u t i ' n i n b i r ç o k e s e r i g i b i ) bir t e m e l kaynaktır. K u r ' a n ' d a A r a p ç a o l m a yan kelimelerin listesini
1/200 v d a l ı y o r 17. b ö l ü m d e .
13) İ m a m S ü y u t i ' n i n ( 8 4 9 - 9 1 1 ) a ) e l - M ü z h i r f i u l u m ' i l u g a v e E n v a i h a , b ) c l İlkan. e ) e l - M ü h e z z e b . . . adlı yapıtları. 14) Rel'aii N a i l l e e l - Y e s u î ' n i n ( 1 8 9 0 - 1 9 7 3 ) , Garaib'ii lugat-il A r a b i y e adlı e s e ri. B u a d a m H ı r i s t i y a n . D o ğ r u s u , e s e r i n i pek d e d o y u r u c u b u l m a d ı m . 15) Şebabettin A h l M t Hafaci'nin ( h . 9 7 7 - 1 0 9 6 ) , ' Ş i l ' a ' ü l - G a l i l f i m a fi K c l a n ı ' i l Arab-i m i n - e l D a h i l ' adlı e s e r i . 16) Dr. S u p h i S a l i h ' i n , ' M e b a h i s ' ü f i U l u m - i l K u r ' a n ' adlı k i t a b ı . 17) M u h a m m e d AltUtlCU'nuri ' e l - M u a r r a b ' U v c ' t l D a h i l f i L ü g a t ' i l A r u b i y y e v c A d a b i h a ' adlı e s e r i . 18) tbn-il H a t i p , E l - F u r k a n adlı tek c i l t l i k y a p ı t ı , s . 2 1 4 vd. 19) İbn-i E b i Ş e y b e ( 1 5 9 - 2 3 5 ) , M u s a n n a f , F e d a i l - i K u r ' a n , c i l t 1 0 / 1 6 vd. 2 0 ) İ b r a h i m E b y a r î , Tarih-ül K u r ' a n , s . 1 9 0 , 2 7 . b ö l ü m . 2 1 ) M u h a m m e d S a b i h / S u b e y l ı , B a h s ' ü n C e d i d an-il K u r a n , s . 9 9 vd. 2 2 ) Dr. Tuhanii R a c i e l - H a ş i m i ' n i n k a l e m i n d e n ' M c c c l l e l ü - 1 B a h s i - 1 i l n ı i y y i ' adlı d e r g i d e 1 9 6 8 , s a y ı 1 3 , s . 5 7 ' d e n i t i b a r e n K u r ' a n ' d a k i b u y a b a n c ı k e l i m e l e r l e il gili g ü z e l bir t a s n i f i var. 2 3 ) S c a l i b î (lı. 4 3 0 . ö ) , Fıkh-U L u g a v e Esrarü-1 A r a b i y y e . s . 3 3 5 ' t e n itibaren 3 9 . bab. 2 4 ) İbn-i K ü t e y b e ( ö . 2 7 6 . h ) , Edebü-1 K â t i p , s . 4 9 4 vd. 2 5 ) İbn-i D U r e y d / h . 3 2 1 . ö ) , C e m h e r e t - ü L u g a , 3 / 1 3 2 5 . 2 6 ) İbn-i-lCinni ( h . 3 9 2 . ö ) , e l - H a s a i s , 3 c i l t . 2 7 ) E z h e r i E b u M a n s u r ( 2 8 2 - 3 7 0 . h), T e h z i b - i L u g a . F a r k l ı farklı y e r l e r d e açıklıyor. 2 8 ) A b d u l l a h İbn-i A b b a s ' ı n ( h . 6 8 ) , e l - L u g a t ' ü fi-l K u r ' a n a d ı n d a b u k o n u d a bir e s e r i var. 5 1 8
K u r ' a n ' d a n Yusuf, 2 , T a h a 1 1 3 , Z ü m e r 2 8 , S e c d e 3 , Ş u r a 7 v e Z u h r u f 3 .
269
layısıyla b u r a d a önemli olan bütünlüktür; yoksa her dilde ya bancı kelimeler vardır ve bu gayet normaldir şeklinde fikir be lirtmişlerdir. Bazıları, daha ileri giderek, m a d e m k i Allah her dili biliyor ve K u r ' a n ' d a n herkes sorumludur, o halde K u r ' a n ' d a tüm diller vardır, şeklinde y o r u m yapmışlardır. 5 1 9 Bu son şıkla ilgili z a m a n h a r c a m a y a c a ğ ı m . Çünkü böyle ol saydı Orta Amerika dilleri, Japonca, Ç i n c e , İngilizce, İspanyolca gibi o z a m a n Hz. M u h a m m e d ' d e n uzak olan yerlerin dillerinden de örnekler o l m a l ı y d ı ! Diğer iki görüş hakkında d ü ş ü n c e m i başlığın sonlarına doğru belirteceğim... Şimdi de bu yabancı kelimelerin tespitine geçelim.
a) İbranice Kelimeler: 1)
Ahlede/hulud: Bu kelime İbranicedir ve karargâh k u r m a k ,
bağlanmak a n l a m ı n d a d ı r . 5 2 0 2) Azer: İki a n l a m a gelir. İsim alınırsa bu farklıdır; ancak ke limenin sözlük anlamı farklıdır. İbraniccde bir insan diğerine karşı bu kelimeyi kullandığı z a m a n kötülük anlamını kaste der/sövmek demektir. Zaten Taberi, Kurlubi, İbn-i Kesir gibi müfessirler ilgili ayet tefsirinde 'Azer' kelimesi İbraniccde söv m e k anlamına gelir diye açıklamada bulunmuşlardır. Bu kelime K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor ve İbrahim peygamberin babası ola rak anlam verilmiştir. Ayeti de verelim:
İbrahim, babası A z e r ' e ,
tanrılar mı
ediniyorsun? Doğrusu
bir sapıklık
içinde
ben
görüyorum" demiş.
seni
de
Aslında
"Birtakım putları
kavmini
de
apaçık
İbrahim'in
ba
basının adı Azer d e değildir. Bunu zaten ilgili ayette M ü s l ü m a n yorumcular da belirtiyorlar. Kaldı ki İ b r a h i m ' i n babası Tevrat'ta Tenah olarak geçiyor. , l y
521
A z e r ' i n ayette İ b r a h i m ' i n babası an-
a ) S ü y u t i , e l - M u h a z z e b f i m a v e k a a fi-l K u r ' a n m i n e l M u a r r a b , S . 6 1 .
b ) İbn-il C e v z i , F ü n u n ü - 1 E f n a n , s , 1 6 1 . ' 2 0 Süyuti, M ü h e z z e b , s . 6 7 . E n a m suresi, 7 4 . ayet. ' 2 1 Tevrat, T e k v i n 11 bab/26 ve sonrası. E n ' a m 1 7 6 .
270
lamına geldiğini mantık da kabul etmiyor. Ç ü n k ü İbranicede Azer s ö v m e k a n l a m ı n a geldiğine göre, o z a m a n İ b r a h i m ' i n ba basına neden bu kötü ismi ad yapsınlar ki? B a n a göre ayet şimdiye kadar yanlış yorumlanmıştır. Çünkü H z . M u h a m m e d ' i düşünün, N u h peygamberin yaşını bile olduğu gibi Tevrat'tan almış, 950 yıl yaşadı, diyor. 5 2 2 Ancak İbrahim peygamberin babasını farklı söylüyor. Bir kere bu d ü ş ü n ü l e m e z . Ayetin gerçek anlamı şu şekilde olmalı: İbrahim babasına, adeta Türkçedeki azarlama kelimesi gibi " A z e r ! " d e m i ş . Yani yazıklar olsun sana diye başlamış ve birtakım putları ilahlar mı ediniyor sun, şeklinde k o n u ş m a s ı n a d e v a m etmiştir. Tabi ki Hz. M u h a m med burada ne maksatla kullanmış bunu bilmiyoruz. Bir de aca ba İbrahim babasıyla böyle bir tartışmaya girmiş mi, bu doğru mu bu da ayrı bir k o n u . 5 2 3 Yineliyorum: İ b r a h i m ' i n babası Tevrat'ta başka bir isimle anılırken n e d e n Azer olarak K u r ' a n ' a geçsin ki? D o ğ r u s u bu gö rüş hiç inandırıcı olmuyor. 3) E s b a t : İbranicede kabileler-aşiretler, gruplar, hatta aileler a n l a m ı n d a kullanılır. K u r ' a n ' d a bu anlamıyla beş y e r d e geçiyor. Kimileri, aslında İbranicesi Eşbat şeklinde (ş) iledir; ancak harf değişikliği olmuştur demişler. 5 2 4 4) Yenim: İbn-il Cevzi, İbranice kökenlidir ve deniz an lamına gelir, diyor. Kimileri N e b a t i c c d c n gelmedir derler. İbn-i K ü l e y b e ve Ebu Hatem de, aslında Süryanice bir k e l i m e olup de niz demektir diye bilgi vermişler. K u r ' a n ' d a sekiz y e r d e geçiyor ve zaten deniz-ırmak a n l a m ı n d a kullanılmıştır. 5 2 5 5) B a i r : Bu k e l i m e K u r ' a n ' d a iki yerde, Yusuf ve kardeşleri nin olayları b a ğ l a m ı n d a geçiyor. İbranicede binek hayvanı (de ve) a n l a m ı n a gelir. Zaten K u r ' a n ' d a her iki yerde de deve an l a m ı n d a kullanılmıştır. 5 2 6 5 2 2 Tevrat T e k v i n b ö l ü m ü , b a b 10, a y e t 2 9 v e K u r ' a n ' d a n A n k e b u t suresi a y e t 14. 5 2 3 Süyuti, Mühezzeb, s. 68. 5 2 4 B a k a r a , 1 3 6 v e 1 4 0 . Al-i İ m r a n 8 4 , N i s a 1 6 3 v e A ' r a f 1 6 0 . S ü y u t i , M ü h e z z e b , s. 7 0 . 525 Süyuti, Mühezzeb, s. 166. 5 2 6 Yusuf suresi, 6 5 v e 7 2 .
271
6) Hitta: İsrail oğulları bu kelimeyi iyilik s ö y l e m e k v e y a gü nahlardan b a ğ ı ş l a n m a k için af dilemek a n l a m ı n d a kullanıyor larmış. K u r ' a n ' d a da bu a n l a m a geliyor. 5 2 7 7) Dereste:
Uzmanlar, bu
kelimenin Arapça olmadığını;
aslında İbraniceden alındığını ve ders anlamına geldiğini belirti yorlar. K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor o da belirttiğim a n l a m d a kul lanılmıştır. Ayet şöyle: Tanrı, Hz. M u h a m m e d hakkında, 'Biz ayetleri geniş geniş açıklıyoruz ki,
desin sen ders almışsın 'diyor.
D e m e k ki ders almakla böyle bir kitap insanlar için ortaya çıkabiliyormuş. Ayetten anlaşılan bu! Tabi ki bu ayrı bir konu; ancak dikkat ç e k i c i . 5 2 8 8) Raina: Bu kelime K u r ' a n ' d a iki yerde geçiyor. Yahudiler bu nu bir nevi sövme/küfür kelimesi olarak kullanıyorlarmış (tıpkı Azer kelimesi gibi). Zaman içinde Müslümanlar da bunu farklı bir anlamda Hz. M u h a m m e d ' e karşı kullanınca, onun hoşuna gitme miş. O yüzden ayet inmiş ki, ' R a i n e ' değil de; 'Ünzürna/bize bak kelimesini kullanın' denilmiştir. Sözün özü, kelime İbraniccdir. 5 2 9 9) Rahman: Bu kelime en başta K u r ' a n ' d a k i tüm Besmelel e r ' d e ve başka birçok yerde geçiyor. Allah'ın sıfatlarından bir sıfattır. İbranice Rağnıan kökeninden gelmedir. 5 3 0 10) Remz: İbraniccde dudakların kıpırdanması demek; başka bir deyimle dudaklarla işaret demek. K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor. Zekeriya peygamber çok yaşlı iken Allah da demiş ki sana Yahya adında bir evlat vereceğim. Adam buna inanamamış: Ben yaşlıyım, eşim de kısır; peki bu nasıl olur, demiş ve Allah'a, 'Eğer böyle bir şey olursa işareti nedir?' diye sormuş. Bunun üzerine, içinde remz kelimesinin de bulunduğu şu ayet inmiş: Üç gün zarfında insanlar la işaretleşme (ki remzin anlamıdır bu aynı zamanda) dışında ko nuşma, Rabbini çok an ve sabah akşam onu teşbih et. Bu yöntem beğenilir mi beğenilmez mi, bu da ayrı bir konu.
531
B a k a r a 5 8 v e A ' r a f 1 6 1 . S ü y u t i , İlkan 3 8 . b ö l ü m v c M ü h e z z e b , s . 8 3 . 5 2 8
En'am 105.
5 2 9
Bakara 104 v e Nisa 46.
5 3 0 Süyuti M ü h e z z e b , 9 1 v e İtkan, 3 8 . b ö l ü m . 5 3 1 Ai-i İ m r a n , 4 1 .
272
11) Tuva: İbranicede gece v e y a e y erkek a n l a m ı n a gelir. B u k o n u d a farklı anlamlar da verilmiştir. K u r ' a n ' d a iki yerde geçi yor. O da Hz. M u s a ile ilgilidir. Ayetlerden birinde tanrı M u s a ' y a seslenerek, " B e n i m ben, senin R a b b i n ! Haydi, pabuçlarını çıkar; sen kutsal vadide, T u v a ' d a s ı n " diyor. Ö b ü r ü n d e de "Kutsal vadi T u v a ' d a M u s a ' n ı n rabbi ona şöyle seslenmişti: ' F i r a v u n ' a git; çünkü o, a z d ı . ' 5 3 2 12) Salavat: Çoğul bir kelimedir, İbranice kökenli olup hav ralar a n l a m ı n a gelir. Bunun aslı Saluta'dır. K u r ' a n ' d a bir yerde geçen bu kelime, zaten havralar a n l a m d a kullanılmıştır. Bunun Süryanice olduğunu söyleyenler de vardır. 5 3 3 13) Fum: İbranicede buğday demektir. K u r ' a n ' d a bir yerde İsrail oğulları mitolojileri arasında geçiyor; genelde sarımsak an lamını vermişler. 5 3 4 14) Hüdna: Bu kelime İbranicede tübna a n l a m ı n a gelir. Yani tövbe ettik demektir. K u r ' a n ' d a bir yerde geçen bu terim, tanrıya y ö n e l m e , tövbe e t m e a n l a m ı n d a kullanılmıştır. Zaten bu kelime Hz. M u s a ve kavminin hikâyelerinin anlatıldığı b ö l ü m d e geçi yor. D e m e k islediğim, h e m İbranice k ö k ü n d e n gelmedir, hem de Musa ve kavminin hikâyeleri K u r ' a n ' d a anlatılırken bu bağlam da geçiyor. 5 3 5 15) Hud-Yehud: H u d kelimesi K u r ' a n ' d a Bakara suresinde üç yerde geçiyor; Yahudi a n l a m ı n a gelir. Aynı k e l i m e bir pey gamberin adı olarak d a üç y e r d e geçiyor. Yine Yehud kelimesi Yakup peygamberin Yahuza oğlunun soyundan gelenlere denir. Yani her iki kelime de A r a p ç a değildir. 5 3 6 16) L i n e : M e d i n e Yahudileri hurma a ğ a c ı n a
'Line' diyor
lardı. Bu kelime K u r ' a n ' d a bir yerde, o da şu olayda geçiyor. M ü s l ü m a n l a r M u h a m m e d ' i n talimatıyla Yahudilerin
hurma
ağaçlarını kesip imha edince eleştiriler geliyor, ağaç nasıl kesilir 5
3
2
Talıa 1 2 v e N a z i a t 16. S ü y u t i , M ü h e z z e b , s . 114.
533
Hac suresi 4 0 .
5
Bakara 6 1 .
3
4
5 3 5
5 3 6
A'raf 156. Süyuti, M ü h e z z e b , 153. Bakara 111,135, 140. Süyuti, M ü h e z z e b , 155.
273
diye. O yüzden ayet iniyor ki, sizin M ü s l ü m a n l a r ı n kestikleri h u r m a ağaçları Allah'ın izniyledir diyor ve bu ağaç k e s m e n i n so 537 rumluluğunu tanrı üstleniyor. 17) k. f. r: Yok etmek, bağışlamak anlamına gelir. Bu an lamıyla K u r ' a n ' d a on dört yerde geçiyor. Kimisi Nebaticedir, ki misi de İbranice kökenlidir demiştir. 18) E l î m : Bu kelime bazılarına göre Nebaticeden gelmedir, bazıları da İbranice bir kelimedir demişler. Anlamı, acı vermek demektir. K u r ' a n ' d a birçok yerde ' A z a p ' kelimesinden sonra gelmiş, acıklı azap d e m e k . 5 3 8 19) Hittetün: Bu kelime K u r ' a n ' d a iki yerde geçiyor. Affet m e k anlamına gelir. 5 3 9
b) Süryanice Kelimeler: 1) Esfar: Bu kelime kitaplar a n l a m ı n a gelir. Halife Ebubekir zanıanında K u r ' a n toplanırken, adı ne olsun diye tartışırlar. Ki mileri 'Sifr' olsun deyince (Sifr, Esfar kelimesinin tekilidir), hayır; bu Yahudilerin kullandıkları bir kelimedir, biz bunu ki tabımıza ad olarak kabul etmiyoruz diyorlar. Yani kelime Arap ça değildir. K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor; o da asıl anlamını içe riyor. Ayetin anlamını da verelim: Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merke bin durumu gibidir. Kelime zaten yabancı. Ayetten çıkan bir di ğer anlamlı sonuç da kanunu d i n l e m e y e n e rahatlıkla eşek denilebilmesidir. 5 4 0 2) Rebbaniyyun/ribbiyyun: Bu kelime K u r ' a n ' d a dört yerde geçiyor. Yahudiler bunu tanrıya kulluk yapan kişilere karşı kullanırlarmış. Yani bugünkü tabirle evliya demek. Zaten K u r ' a n ' d a Haşir suresi 5. Süyuti, a g e . 139. 5 3 8
S ü y u t i , İtkan 1 / 2 9 1 .
5
3
9
Bakara 5 8 v e A'raf 1 6 1 . Süyuti age., 8 3 .
5
4
0
C u m a s u r e s i , 5 . S ü y u t i , İtkan, 12. b ö l ü m 1/130. M ü h e z z e b , s . 7 2 . E b u H a
l e m , Kitab-ü Z ü y n e , s . 1 4 0 .
274
da benzer anlamlarda kullanılmıştır. Az da olsa İbranice bir keli me olduğunu söyleyenler de vardır.
541
3) R e h v / r e h v e n : Bu kelime K u r ' a n ' d a bir seter geçiyor. Ki mileri Süryanicedir, kimileri de Nebatice kökenlidir demiştir. K u r ' a n ' d a bu kelime, Hz. M u s a toplumuyla birlikte Nil'i geçti ğinde Firavun ve askerleri de peşlerine takılırlar, onlar da suya girip kendilerini y a k a l a m a k isterler. Hani M u s a kendi Asa'sını N i l ' e vurunca kara yolları gibi yollan açılmış ve böylece kurtul muşlardı. İşte burada tanrı M u s a ' y a Nil'i bırakın, onlar ar kanızdan gelsin, k o r k m a y ı n , çünkü onlar size yetişemezler, ben onları suda b o ğ d u r u r u m diyor. İşte ayette geçen 'Denizi/Nil'i sa kin bırak' anlamı ' R e h v ' kelimesinden çıkıyor. 5 4 2 4) S ü c c e d e n : Süryanicede baş eğmek anlamına gelir. Demek ki namazlarda Müslümanların başlarını eğip yere değdirmeleri âdeti Süryanilerden gelmedir. Kelime K u r ' a n ' d a birçok yerde geçiyor; ancak üç yerde bu asıl anlamında kullanılmıştır. Ayetlerde Allah İs rail oğullarına hitaben, bu kasabaya girin, orada bulunanlardan di lediğiniz şekilde bol bol yiyin, kapısından eğilerek girin... diyor. Bazıları kapısından secde ederek girin şeklinde tercüme etmişler. Bu yanlıştır. Çünkü secde anında nasıl kapıdan girilir ki? Eğer na mazdaki secde gibi bundan bir anlam çıkarırsak, o zaman hem sec de, h e m de yürüyüp kapıdan girmek m ü m k ü n olamıyor. Şu halde kelime burada Süryanice anlamını korumuştur.
543
5) Seriyy/seriyyen: Bu k e l i m e K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor; o da Hz. M e r y e m ' l e ilgilidir. S ö z d e Hz. M e r y e m kocasız hamile kalınca k o r k m u ş , beni fahişelikle itham edecekler demiş. İşte bu rada M e r y e m ' e aşağı tarafından sesleniliyor ki, ' S a k ı n üzülme, Rabbin senin altında bir su arkı yarattı' deniliyor. Artık su arkından neyi kastetmiş, bu da belirsiz. Bu su arkından maksat nedir k o n u s u n d a kimisi, m e c a z i a n l a m d a Hz. İsa d e m e k t i r diyor, her kafadan kanıtsız iddialar çıkıyor. Konu bu değil; ancak cüm-
5 4 1
M a i d e , 4 4 , 6 3 . Al-i İ m r a n 7 9 v e 1 4 6 . S ü y u t i , M ü h e z z e b , s . 9 0 . İlkan, 3 8 .
bölüm. 5
4
2
5 4 3
Duhan 24. Bakara 58, Nisa 154 v e A ' r a f 161.
275
lede de a n l a ş ı l m a y a n bir durum söz konusu. Bu c ü m l e d e , Süryanicede nehir ve su arkı anlamına gelen ' S e r i y y e n ' kelimesi geçi yor. Ayette de S ü r y a n i c e anlamı olan dere-nehir kastedilmiştir. Nebatice kökenli olduğunu söyleyenler de vardır. 5 4 4 6)
C e h e n n e m : Aslında A r a p ç a değildir. Süryanice Keh-
n a m ' d a n geldiği söylenir. Ayrıca İbranice ve Farsçadan geldiği ni yazanlar da vardır. Bir kere yabancı bir kelime olmasaydı Na hiv kuralına göre gayr-i münsarıf sayılmazdı. Yani tenvin ve kes reyi kabul ederdi. Özel isim ve yabancı kelime o l m a s ı n d a n d o layı i'rab kabul e t m e z . Bu gramalikle ilgili bir kuraldır. Bu keli me K u r ' a n ' d a yetmişten fazla y e r d e geçiyor. 5 4 5 7) T u r : Süryanicede dağ anlamına gelir; K u r ' a n ' d a dokuz yer de geçiyor ve dağ anlamında kullanılıyor. Yine dağ anlamında Ne batice dilinden geldiğini söyleyenler de var. Arami/İbrabice kö kenli olduğunu ve onlarda da dağ anlamında kullanıldığını yazan lar da vardır. Kısacası, Arapça bir kelime değildir. 5 4 6 8) Ş e h r : K u r ' a n ' d a yirmi bir yerde geçiyor. S ü r y a n i c e d e S e h r ' d e n geliyor. Ay demektir. Hz. M u h a m m e d z a m a n ı n d a yaşa yan şair Ü m e y y e b. Ebi Salt bunu o zaman şiirlerinde kul lanmıştır. K u r ' a n ' d a da zaten bu a n l a m d a kullanılıyor. Mesela; Şehr-ü R a m a d a n / R a m a z a n ayı deniliyor. 5 4 7 9) F i r d e v s kelimesi K u r ' a n ' d a cennetin bir çeşidi olarak geçi yor. Süryanicede üzüm bağı demektir. Ü z ü m anlamında Nebatice Ferdasa kelimesinden geldiğini söyleyenler de vardır. Kimi yazar lar da Rumca bir kelime olup bağ anlamına geldiğini yazmışlardır. Sonuçta hangi dilden olursa olsun, anlamlar aynı. K u r ' a n ' d a iki yerde, cennetle birlikte geçiyor. Yabancı bir kelime olduğu için, Kur'an'ı tercüme edenler genelde, Firdevs cennetleri deyip geçM e r y e m suresi, 2 4 . Süyuti, M ü h e z z e b , 9 9 . M u h a m m e d Sahih, Balısün Ge dil, s. 1 0 1 . 5 4 5
Süyuti, M ü h e z z e b , s . 8 2 .
5 4 6
Bakara suresi, 6 3 v c 9 3 . N i s a 154, M e r y e m 5 2 , Talıa 8 0 , M ü m i n i m 2 0 , Ka-
sas 29 vc 4 6 , Tur I, Tin 2. ayel. E b u H a t e m , Kitab-ü Z i y n e , s . 1 4 0 . S ü y u t i , M ü h e z z e b , 1 1 4 , İtkan, 1/295. 5 4 7
a ) Cevahki, el-Muarrab, sehr m d no: 3 5 4 , s . 3 8 3 v e no: 3 7 1 , s . 4 1 0 .
b) Süyuti, M ü h e z z e b s.
276
1 0 4 v e İtkan
1/294.
misler. Ayetlerin anlamı şöyledir: " İ m a n edip iyi davranışlarda bu lunanlara gelince, onlar için yer olarak Firdevs cennetleri vardır. 548 Bunu hak edenler, orada ebedî olarak kalacaklardır." 10) Adn: B u n a Süryanice Firdevs kelimesinin eşanlamhsıdır d e m e k doğru olur: Üzüm bahçesi/bağ demektir. R u m c a d a n gel diğini söyleyenler de vardır. K u r ' a n ' d a on bir yerde hep cennet kelimesiyle birlikte (Adn cennetleri şeklinde) geçiyor. Hz. M u h a m m e d ' i n amcaoğlu İbn-i Abbas K a ' b ' d a n soruyor, K u r ' a n ' d a geçen 'Cennet'ü A d n ' söz kalıbının anlamı nedir diye? O, Sürya nice bir kelimedir ve bağ- üzüm demektir diyor. 5 4 9 11) Kıntar: Tartıda belli bir ağırlık birimi demektir. Rumlarda 12 bin U k k ı y y e ' y e kıntar denirmiş. Süryanicede ise bir öküz cildi dolusu altın ya da g ü m ü ş miktarına denirmiş. Kelime aslında R u m c a d a n mı gelmedir, yoksa Süryaniceden mi; bu ko nuda ihtilaf vardır. K u r ' a n ' d a dört yerde geçiyor. 5 5 0 12) Hevnen: K u r ' a n ' d a tek bir yerde geçiyor; tevazu an lamına gelir. Kelime, kimisine göre İbranice, kimisine göre de Süryanice kökenlidir. İçinde geçtiği ayetin anlamı da şu: Rahm a n ' m kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile /alçak gönüllü olarak yürürler... diyor. 5 5 1 13) Kummel: K u r ' a n ' d a tek bir yerde geçiyor; süne haşeresi demektir. Bu da Süryanice veya İbraniceden g e l m e bir kelimedir. Hz. Musa z a m a n ı n d a tanrının Mısır halkına verdiği cezalar sayılırken, onlardan birinin de üzerlerine süne yağdırmak oldu ğu belirtiliyor. 5 5 2 14) Kayyum: Süryanicede uyumayan demektir. K u r ' a n ' d a üç yerde geçiyor ve asıl anlamını k o r u m u ş t u r . 5 5 3
5 4 8
K e h f 107 v e M i i ' m i n u ı ı 1 1 . S e a l i b i , Fıkh-i L u g a s . 3 3 9 .
5
T c v b e 7 2 , R a d 2 3 , N a h l 3 1 , K e h f 3 1 , M e r y e m 6 1 , T a n a 7 6 , Fatır 3 3 , S a d
4
9
50, Galir 8, Saf 12 vc B c y y i n e 8. S ü y u t i , M ü h e z z e b , 1 1 7 , İtkan 1/295. 5 5 0 A.I-İ İ m r a n 1 4 : Ç o ğ u l v e i s m - ü l m e f u l iki s e f e r . Y i n e Al-i İ m r a n 7 5 t e k i l . N i s a 2 0 ç o ğ u l olarak g e l m i ş . 5 5 1
Furkan 6 3 . Süyuti, age., 155.
5 5 2 Araf 133. M ü h e z z e b 130. 5 5 3 B a k a r a 2 5 5 , Al-i İ m r a n 2 , T a h a 1 1 1 . M ü h e z z e b . . . 1 3 4 .
277
c) Farsça Kelimeler: 1) Ebariq: İbrik kelimesinin çoğulu olup suyolu, suyun yavaş dökülmesi anlamına gelir. K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor. Türkçede kullanılan ibrik kelimesi bu kökten gelir. İçinde ' E b a r i k ' kelimesi geçen ayet, cennet ehlinin nimetlerinden söz eder. Bir önceki ayet le birlikte anlamı şu: 'Onların çevrelerinde gencecik uşaklar, akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadeh lerle dolanır, sürekli hizmete adanmışlardır (bugünkü tabirle garsonlar-hizmetçiler gibi)'. Cennette akıp giden şarap ırmağıyla il gili Hz. M u h a m m e d suresi 15. ayeti çok nettir. 5 5 4 2 ) İstebrak: Pehlevi dilinde kalın halı demektir. Bu d u r u m d a K u r ' a n ' d a içinde dört yerde istebrak kelimesi geçen ayetlerin anlamı şöyle olur: İman edip salih amellerde bulunanlar için allından ırmaklar akan Adn cennetleri var. Ayrıca orada altın bi leziklerle süslenirler (erkek-kadın (arkı olmaksızın), hafif ipek ten vc kalın atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. Bu, ne güzel sevap ve ne güzel destektir... Hem hafif ipek, h e m de kalın atlas giyilir derken, b u n d a n ö b ü r dünyada havaların değişeceği anlaşılır. Sanki orda da m e v s i m l e r y a ş a n a c a k m ı ş ! Kelimenin geçtiği diğer ayetlerin anlamı şöyle: İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar. Cennettekiler, astarları kalın atlastan işlenmiş yataklar üzerinde yas lanırlar. Cennetlikler üzerinde yeşil ipekten, ince ve kaim atlas tan elbiseler vardır; g ü m ü ş bilezikler takınmışlardır. Rablcri on lara tertemiz bir içki içirir. Evet; bütün b u n l a r ayettir. A m a ö n e m l i olan bu ayetlerde ge çen İstebrak kelimesinin Arapça kökenli o l m a m a s ı . 5 5 5 3) Biya: Bu kelime kiliseler anlamına gelir, K u r ' a n ' d a tek bir yerde havralar, mescitler ve manastırlarla birlikte kullanılmıştır.
556
- > - v * V a k ı a s u r e s i 1 8 . a y e t . S ü y u t i , M ü h e z z e b i s . 66. C e v a l ı k i , M u a r r a b , 3 5 . S e alibi, Fıkh-i L u g a , s . 3 3 7 . 5 5 5 K e h f suresi, 3 1 , D u h a n suresi, 5 3 , R a h m a n 5 4 v e İnsan suresi 2 1 . 5 5 6 )_)ac s u r e s i , 4 0 .
278
4) D i n a r : Bilindiği gibi g ü n ü m ü z d e de dinar bazı Ortadoğu ülkelerinde para birimi olarak kullanılmaktadır. Bu kelime Farsçadaıı gelmedir. Arap filologlar ve Usul-ü Tefsirle uğraşanların 557 tespiti böyledir. K u r ' a n ' d a yalnız bir yerde geçiyor. 5) D i r h e m : Cevalıki'nin değerlendirmesine göre bu kelime Farsça veya Rumca/Yunancadan gelmedir. Yusuf suresinde bunun çoğulu olan ' D e r a h i m ' olarak geçiyor: Yusuf peygamberi kıymet siz bir pahaya, sayılı dirhem değerinde sattılar deniliyor. 5 5 8 6) Z e n c e b i l : Zencefil bitkisi demektir. Bu da k ö k e n olarak Farsçadan gelmedir, K u r ' a n ' d a bir yerde, cennet içecekleri ko nusunda geçiyor. Ayetin özü şu: " C e n n e t t e insanlara bir kâseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında zencefil vardır". O ki zencebil/zencefil cennetin içeceklerinden olup K u r ' a n ' d a yer almış, o zaman d e m e k ki önemli bir bitkiymiş: İnananlar bundan bir an lam ç ı k a r m a l ı l a r ! 5 5 9 7) Sicili: K u r ' a n ' d a bir sefer geçiyor. Pehlevicede kitap de mektir. Yazarlar bu kelimeler Farsçadır derken o zamanki Pchlcvi dili kastedilmiştir; bunu da belirtmiş olalım. K u r ' a n ' d a asıl anlamına yakın kullanılmıştır. Ayet kıyamet g ü n ü n d e n söz edi yor. Anlamını da verelim: "O gün (kıyameti kastediyor), göğü kitaplar için defter dürer gibi düreceğiz, y a r a t m a y a ilk baş ladığımız gibi yeniden yaratacağız, bu v a a d i m i z d i r " diyor Allah. Bazıları bunun Yunanca kökenli olduğunu belirtmişler; sonuçta Arapça d e ğ i l d i r . 5 6 0 8) Siccil: Pehlevicede taş ve kil/çamur anlamına gelir. Bu kalıp üzerine K u r ' a n ' d a üç yerde geçiyor. Her üç yerde de balçıktan pişi rilmiş taşlar kastedilmiştir ki, asıl anlamında kullanılmıştır. Tanrının eskiden bazı toplumları cezalandırırken üzerlerine balçıktan pişi rilmiş taşlar (tuğlalar) yağdırdığından söz ediliyor bu ayetlerde. 5 6 1 5 5 ' C e v a l ı k i , e l - M u a f r a b . . . s . 2 9 0 . İ m a m S ü y u t i , M ü h e z z e b , s . 8 8 . Al-i İmran suresi, 7 5 . ayet. 5 5 8 Yusuf suresi, ayet 2 0 . Cevalıki, Muarrab, s. 4 0 . 5 5 9 İ n s a n s u r e s i , 17. 5 6 0 E n b i y a suresi 1 0 4 . C e v a l ı k i , Muarrab... s . 5 5 . 5 6 1
H u d 8 2 , H i c r 7 4 v e Fil 4 . İbn-i E b i Ş e y b e , M u s a n n a f , 1 0 / 1 8 , n o : 3 0 5 8 2 .
279
9) S ü r a d i k : Dehliz anlamına gelir. Bazıları, Farsçadır ancak evin perdesi demektir demişler. K u r ' a n ' d a bir yerde kullanılmıştır. Ayet cehennem ehlinin cezasından söz eder. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Bir tarafta dehliz anlamı, diğer tarafta c e h e n n e m i n on ları sarması, aralarında birbirlerine yakın iki ifade. 5 6 2 10) Kâfur: A r a p dilbilimcisi S e a l i b i ' n i n değerlendirmesine göre Pehlevice bir kelimedir. K u r ' a n ' d a tek bir yerde geçiyor. O da iyiler için cennet tanıtılırken bu b a ğ l a m d a işlenmiş. Ayetin anlamı da önemli, h e m e n verelim: "İyiler ise, kâfur (bir nevi bit ki) katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler." 5 6 3 Dikkat edi lirse daha önce aynı d u r u m ' Z e n c e b i l ' için de söz k o n u s u y d u , o da cennette şarap karışımı s u n u l a c a k m ı ş .
Maşallah c e n n e t .
İran'ın yiyecek-içecek, madenler, halı ve t o p y e k û n eşyalarıyla süslenmiş. Bu da ilginç! 11) M i s k : Koku demek. K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor. Şu dikka timi çekiyor ki, K u r ' a n ' d a geçen bu yabancı kelimeler genelde ya cehennemle birlikle, ya da cennetle birlikte geçmektedir. Misk ke limesi cennet nimetleri arasında zikredilmiş. Özeti şu: Cennette öyle bir içecek var ki, insan içti mi sonunda misk kokusu verir. 5 6 4 12) S ü n d ü s : İnce atlas demek. K u r ' a n ' d a üç yerde, cennet ehlinin giyecekleri bağlamında geçiyor. Burada ince ipek ve ma vi renkte bir elbise olarak tanımı yapılıyor. 5 6 5 K u r ' a n ' d a , ' m ü ş riklerden her biri ister ki bin yıl yaşasın' ayeti var. Bu bin yıl bir çoğunluk ifadesidir. Nasıl ki T ü r k ç e d e binbir çeşit terimi varsa, bu da bunun gibi çokluk ifade eden bir terim. İşte İbn-i Ş e y b e gi bi bazı düşünürler, aslında bu da Farsçada ' Z e n d e h e z a r sal', ya ni bin yıl yaşa s ö z ü n ü n Arapçaya çevrimidir, diyorlar. Yani bura da sündüs yabancı bir kelime olduğu gibi, K u r ' a n ' d a kullanılan bu bin yıl örneği de aslında öyledir. 5
6
2
566
Kehf, 2 9 .
563
j
564
Mutaffifin suresi 2 6 . Süyuti, M ü h e z z e b , s. 144.
n s
.
m
s u r e s i , 5 . a y e t . S c a l i b i , Fıkh-i L u g a , s . 3 4 0 .
565 K e h f s u r e s i 3 1 , D u h a n 5 3 v e İ n s a n 2 1 . 566
280
jbn-i Ebi Ş e y b e , M u s a n n a f , 1 0 / 1 8 , n o : 3 0 5 8 4 .
13) Mekalid: Ç o ğ u , b u n u n Farsçadan geldiğini yazmışlar; ancak Nebaticeden geldiğini yazanlar da vardır. Anahtarlar an lamına geliyor. K u r ' a n ' d a iki yerde geçiyor. Her iki yerde de 'Göklerin ve yerin anahtarları A l l a h ' ı n d ı r ' deniliyor. Ayette anahtarlardan kasıt, hüküm/iktidar Allah'ındır d e m e k t i r . 5 6 7 14) Nun: Bu kelime K u r ' a n ' d a K a l e m suresinin başında ge çiyor, Pehlevicede istediğini y a p a n l a m ı n d a kullanıldığını söyle yenler var. K i m K u r ' a n ' ı T ü r k ç e y e çevirmişse, bu k e l i m e konu sunda 'Nun' d e y i p geçmiştir, anlam verememiştir. Haklılar. Çün kü Arapçada böyle bir kelime yoktur ki anlam verilsin. 5 6 8 15) Küvviret:
Pehlevicede
dürülmek
anlamına
gelir.
K u r ' a n ' d a Uç yerde geçiyor. İki yerde gelecek z a m a n kipiyle, bir yerde de g e ç m i ş z a m a n kipiyle kullanılmıştır. Z a t e n K u r ' a n ' d a da dürülmek anlamına geliyor. 5 6 9 16) Yakut: K u r ' a n ' d a R a h m a n suresinde bir sefer geçiyor. Bir kıymetli cevherin adıdır. Bu kelime, cennetteki huriler an latılırken onların nitelikleri hakkında kullanılmıştır. Ayetleri de verelim: "O cennetlerde, bakışlarını yalnız eşlerine d i k m i ş öyle kadınlar vardır ki, daha önce ne bir insan ne de bir cin onlara dokunmanıı.ştır (bakireler). Sanki onlar yakut ve m e r c a n d ı r l a r . " 5 7 0 17) Mercan: K u r ' a n ' d a R a h m a n suresinde iki y e r d e geçiyor. Bir yerde inci ile birlikte geçiyor ve tanrı, bu iki c e v h e r denizden çıkıyor diyor. Bir diğer yerde, az önce belirttiğim yakut kelime siyle birlikte cennet hurileri bu cevherle tarif ediliyor: Huriler mercan gibi güzeller d e m e k isteniyor. Cevalıki, b u n u n Yunancadan geldiğini iddia ediyor.
571
18) Kenz/künüz: Bu kelime hem tekil (kenz), hem de çoğul olarak (künuz) K u r ' a n ' d a birkaç yerde geçiyor. K i m i dilbilimci-
• > ° / Z ü m e r 6 3 , Ş u r a 12. S ü y u t i , a g e . , s . 1 4 5 . 5 6 8
Süyuti, age., s . 153.
569 Z ü m e r s u r e s i , 5 : B u r a d a iki k e z g e ç i y o r . T e k v i r s u r e s i I . S ü y u t i , a g e . , 1 3 9 . M u h a m m e d Sabih, age., s. 101. 57
0
Rahman 58. Süyuti, age., s . 1 4 2 ve 161. M u h a m m e d Sabih age 101.
T " R a h m a n suresi 2 2 , 5 8 . Süyuti, age., s . 1 4 2 . C e v a l ı k i , Muarrab..., s . 5 5 .
281
leri bunu F a r s ç a kökenli bir kelime olarak saymışlardır. Biriktir mek/ hazine a n l a m ı n a gelir. 5 7 2 19) M e c u s : K u r ' a n ' d a bir defa geçiyor, Mecusiler (din) an lamına gelir. 5 7 3 20) T e n n u r : T ü r k ç e d e bilinen tandır demektir. İbn-i Düreyd, Cevalıki, Sealibi gibileri, bunun köken olarak Farsçadan geldiği ni söylüyorlar. K u r ' a n ' d a iki yerde geçiyor. Burada da tandır kastedilmiştir. 5 7 4 21) Kufi: K u r ' a n ' d a bunun çoğulu olan ekfal kelimesi geçi yor; kilit/ler demektir. Bu da aslen Arapça o l m a y ı p Farsçadan gelmedir. 5 7 5
d) Habeşçe Kelimeler: 1) I b ' l a i ; Bu kelime K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor; o da Nuh tufanıyla ilgilidir. Kimisi H a b e ş ç e , kimisi de Hintçe bir kelime dir demiştir. A n l a m ı , çekmek-yutmak... Ayetin anlamı şu: Niha yet, ' E y yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de suyunu tut' denildi. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudi dağı üzerine yerleşti ve 'za limler topluluğunun canı c e h e n n e m e ' denildi... Yani ayet Nuh tu fanıyla ilgilidir. İşte suyunu yut c ü m l e s i n d e geçen yutmak keli mesinin ayetteki karşılığı ' İ b l a î ' kelimesidir ve yabancıdır.
576
2) E r a i k : Bu kelime K u r ' a n ' d a beş yerde geçiyor. Aslında Habcşçede tahtlar anlamına gelir. K u r ' a n ' d a cennetlik olanlar hakkında ahirel hayatıyla ilgili bu konuda, 'Onlar tahtlar/ koltuk lar üzerinde kurulup-dayanırlar. Kendileri ve eşleri, gölgelikler de, koltuklar üzerinde yaslanmışlardır. Orada ne bir g ü n e ş görür ler ne de kavurucu bir soğuk. Tahtlar/ koltuklar üzerinde seyret5 7 2
Süyuti, a g e , 138.
5 7 3
Hac 17. Süyuti, age., 141.
5 7 4
Hud 4 0 , M ü m i n u n 27. Süyuti, age., s . 80.
^ 7 ^ M u h a m m e d suresi 2 4 . Cevalıki, Muarrab, s . 5 2 8 . -*76 A y e t 4 4 , H u d s u r e s i . S ü y u t i , M ü h e z z e b , s . 6 7 . E b u Ş e y h İbn-i H a y y a n d a t e f s i r i n d e ilgili a y e t t e b u n u n H i n t ç e ç e k m e k a n l a m ı n a g e l d i ğ i n i y a z ı y o r .
282
mekteler. Bu koltuklar/tahtlar kelimesi, H a b e ş ç e olan Eraik'in tercümesidir. 5 7 7 3) Evvah: M e r h a m e t l i , ç o k d u a eden, inanan kişi demektir. K u r ' a n ' d a iki yerde geçiyor. Her iki yerde de İbrahim peygam berle ilgilidir. H z . İbrahim babası için b a ğ ı ş l a n m a d a bulunur. İb r a h i m ' i n bu bağışlanması, aslında daha önce verdiği bir sözün yerine getirilmesi nedeniyledir. D a h a sonra babasının Allah düş manı olduğunu anlayınca ondan uzaklaşır, deniliyor ve İbra h i m ' i n ahlakından söz ediliyor: O çok duygulu, merhametli, bağrı yanık, kendini A l l a h ' a v e r m i ş biri şeklinde övgüyle söz ediliyor. Kimileri, aslında İbranice bir kelimedir, dua anlamına gelir d e m i ş t i r . 5 7 8 4 ) Evvab, Evvibi: Bu kelimeler d e Arapça değil; Habeşçedir. Bunlardan Evvah K u r ' a n ' d a beş yerde geçiyor. Üç yerde Davud peygamberle ilgilidir, bir yerde E y y u p peygamberle, diğer yerde de genel olarak inananlar için geçerlidir. Anlamı, Allah'ı teşbih eden/anan kişi demektir. Evvibi kelimesi tek bir yerde geçiyor ve aynı a n l a m a geliyor. Yalnız bu kelimenin içinde bulunduğu ayet yine Davud peygamberle ilgili; fakat tanrının m u h a t a b ı burada dağlarla kuşlardır: Ey dağlar ve kuşlar, siz de D a v u d ' l a birlikte beni teşbih edin/anın, deniliyor. 5 7 9 5) Cibt ve Tağut kelimeleri. Cibl H a b e ş ç e d e şeytan demek tir. Sihirbaz a n l a m ı n a geldiğini söyleyenler de vardır. Tağut ise kâhin/ gelecekten haber veren kişi demektir. K u r ' a n ' d a Cibt ile Tağut kelimeleri şeytan ve putperestlik a n l a m ı n d a kullanılmıştır. Cibt K u r ' a n ' d a bir yerde; ancak Tağut sekiz yerde geçiyor. 5 8 0 6) Haram: Bu kelime Habeş dilinde vacip/gerekli anlamına gelir. Nitekim Enbiya suresi 9 5 . ayetinde geçen h a r a m kelimesi,
5 7 7
Ayetler: Kehf, 3 1 . Yasin 5 6 , İnsan 1 3 v c Mülaffifin 2 3 ile 3 5 aynıdır. S ü
yuti, M ü h e z z e b , s. 6 8 . 5 7 8
^
7 9
T e v b e 114 v e Hud 7 5 . Süyuti, age., s . 7 5 S a d suresi, 17,19, 3 0 v e 4 4 . Bir d e Kaf suresi 3 2 . Evvibi kelimesi sadece
S e b e suresi 10. Süyuti, age., 76 5 8 0
Cibt, N i s a 5 1 . Tağut, Bakara 2 5 6 v e 2 5 7 . N i s a 5 1 , 6 0 v e 7 6 . M a i d e 60,
N a h l 3 6 v e Z ü m e r 17.
283
dinde bilinen h a r a m anlamı dışında, imkânsız a n l a m ı n d a kul lanılmıştır. Ayet şu: Helak ettiğimiz bir belde için artık (yeniden m a m u r o l m a k ) imkânsızdır. 5 8 1 D e d i ğ i m gibi, h a r a m kelimesi ve türevleri K u r ' a n ' d a çok kullanılmış; ancak az önce verdiğim ör nekte, kendi asıl anlamıyla kullanıldığı söylenebilir. 7) H a s e b : Afrika dillerinden gelmedir. Ateşe m a l z e m e olan madde demektir. K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor; asıl a n l a m ı n d a kullanılmıştır. Ayette, putperestler taptıkları putlarla birlikte C e h e n n e m ' e yakıt/odun olacaklar deniliyor. 5 8 2 8) H û b e n : Habeşçe kökenli olup günah anlamındadır. Nisa su resi ikinci ayette yetimlerin malını yemenin büyük günah olduğu ifade ediliyor. İşte büyük günah huben kelimesinin anlamıdır. 5 8 3 8) D ü r r i y y : K u r ' a n ' d a yalnız bir defa geçiyor. Kelimenin an lamı aydınlatıcı/ ışık saçan d e m e k . K u r ' a n ' d a da zaten bu anla ma geliyor. Allah kendini bir nura benzetiyor ve bu kelimeyi de bu bağlamda kullanıyor. 5 8 4 9) Sekr/sekeren: Sarhoşluk veren m a d d e demek. K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor. Ayette, sizin üzüm ve hurmadan hem içki hem de te miz gıdalar sağlamanızda iyi düşünenler için büyük ibret vardır, deniliyor. Cevalıki'yc göre Farsçadan Arapçaya geçmiştir. 5 8 5 10) S i n i n : Halk arasında bilinen Sina dağı bu k ö k e n d e n gel medir. K u r ' a n ' d a bir yerde Tur kelimesiyle birlikte geçiyor. Ayet şöyle başlıyor: İncire, zeytine, Tur-i S i n a ' y a ve şu güvenilir bel d e y e yemin olsun... Bu kelime başka bir yerde, yine Tur kelime siyle birlikte gelmiş; ancak bu yerde
'Tur-i Sinin' yerine
'Tur-i
Scynuc' şeklinde geçiyor. Burada tanrı olayı şöyle anlatıyor: Turi S e y n a e ' d e yetişen bir ağaç daha m e y d a n a getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin e k m e ğ i n e katık edecekleri (zeytin) verir. Tanrı burada zeytin ağacım anlatıyor.
3 8 1
Süyuti, age., s . 8 2 .
582 E n b i y a s u r e s i , 9 8 . 5 8 3
S ü y u t i , İtkan 3 8 . b ö l ü m v e M ü h e z z e b , s . 8 4 .
584
N u r s u r e s i 3 5 . a y e t t e . İbn-i E b i Ş e y b e , M u s a n n a f , 1 0 / 1 8 , n o : 3 0 5 8 5 . S ü y u
ti, M ü h e z z e b , 8 8 . 585
284
Nahl suresi, 6 7 . Cevalıki, el-Muarrab, s. 4 4 .
Dikkat edilirse bu kelime kullanıldığı her iki yerde de zeytinle ilişkilendirilmiştir. Yani olay aynıdır. A m a nedense bu kelime bir yerde Sinin, diğer yerde Seynae şeklinde yazılmıştır.
586
Tabi ki bu
yazım yanlışına karşı İslami kesim, tanrı burada farklı bir dağ kas tetmiştir; Tur-i Sinin ile Tur-i Seynae dağları aynı değildir, diyebi lirler. Nasıl olsa 14 asır öncesine ait bir dönemdir, zaten hangi dağ olduğu da bilinmiyor veya bunun aslı var mı yok mu bu da bilin miyor. Tanrının dağa, taşa yemin etmesi örnekleri zaten K u r ' a n ' d a pek çoktur. Kurtarma yorumları yapılmıştır; ancak ne olursa olsun böyle bir yaklaşım uygun değildir. K a n ı m c a her iki yerde de keli me aynıdır; ancak yazım halası vardır. Nitekim Abdullah b. Me sut'un K u r ' a n nüshasında
'Sinin' yerine
yor. 5 8 7 Bu da ikisinin aynı
'Seynae' kelimesi geçi
o l d u ğ u n u n kanıtıdır;
yazılırken
yanlışlıkla farklı yazılmıştır. Seynae kelimesinin Nebatice olup güzel-bahçe anlamına geldiğini söyleyenler de vardır. 5 8 8 11) Ş a t r : Habeşçede taraf a n l a m ı n a gelir. K u r ' a n ' d a Bakara suresinde Kıble k o n u s u n d a üç sefer kullanılmıştır. Özeti şu: N e rede olursanız olunuz, yüzünüzü Mescid-i Aksa tarafına çeviri niz (kıbleden söz ediliyor). 5 8 9 12) T u b a : Bu kelime H a b e ş ç e d e cennet demektir. K u r ' a n ' d a ağırlıklı olarak mutluluk a n l a m ı n d a kullanılmıştır. 5 9 0 13) A r i m : Bir yerde toplanan suyun patlayıp etrafa zarar ver mesi a n l a m ı n a gelir. Yalnız Sebe suresinde bir defa geçiyor. Ayet Sebe
(Süleyman
peygamber
zamanında
San'a'daki
Belkıs)
halkının güzel bahçelerini anlatıyor; evlerinin sağında ve solun da iki güzel bahçe b u l u n d u ğ u n u , Allah'ın da onlara, 'Yiyin, için ve bana ş ü k r e d i n ' dediği halde onların yüz çevirdiğini, buna karşı A l l a h ' ı n onları Arim seliyle cezalandırdığını vc o iki güzel bahçeyi buruk yemişli, acı meyvalı ve içinde biraz da sedir ağacı
°
Tin s u r e s i , 2 v e M ü ' m i n u n s u r e s i 2 0 .
5 8 7
K c n z ü - 1 Ummal, no: 4 8 0 5 .
5 8 8
Süyuti, M ü h e z z e b , 103.
5 8 9
Bakara 1 4 4 , 149, 150.
5
R a ' d suresi, 2 9 . Süyuti, M ü h e z z e b , 113.
9
0
285
bulunan iki kötü bahçeye çevirdiğini anlatıyor. İşin mitolojik yanı bir tarafa, burada geçen Arim kelimesi A r a p ç a olmadığı için, her t e r c ü m e eden kişi, ' A r i m seli' deyip geçmiştir.
591
14) G i y d e : Bu kelime K u r ' a n ' d a iki yerde geçiyor; ç e k i l m e k demektir. Bu da N u h tufanıyla ilgilidir. S o n u n d a Allah yere ses lenerek suyunu yut diyor. Su da çekiliyor. İşte b u r a d a geçen çe kilme anlamı ' G i y d e ' kelimesinin karşılığıdır. Diğer yerde ise ' H e r dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik, neyi zi yade edeceğini Allah bilir' şeklinde geçiyor. Yani ana rahmiyle ilgili bir şeyler anlatılıyor. Doğrusu, burada neyin anlatıldığı da anlaşılmıyor ( y o r u m a açık bir a y e t ) . 5 9 2 15) K a s v e r e : H a b e ş ç e d e aslan demektir. K u r ' a n ' d a tek bir yerde geçen bu kelime zaten aslan a n l a m ı n d a kullanılmıştır. Bu kelimenin geçtiği ayetteki b e n z e t m e de bir garip. Tanrının öğüt lerine kulak vermeyenler, hakkında, ü r k m ü ş yaban eşekleri gibi aslandan kaçar gibi öğütlerden kaçıyorlar, deniliyor. 5 9 3 16) Y a h u r : Bu kelime K u r ' a n ' d a yalnız bir sefer geçiyor; d ö n m e k a n l a m ı n a geliyor. Tanrı c e h e n n e m l i k olan kişinin duru munu anlatırken bu kelimeyi bu bağlamda kullanıyor. Ayetin an lamı şu: " O , hiç (Rabbine) d ö n m e y e c e ğ i n i s a n m ı ş t ı . " 5 9 4 C ü m l e içinde o l u m s u z edatı olduğu için d ö n m e k yerine d ö n m e m e k an lamı çıkıyor. Kısacası, kelime asıl anlamını yitirmeden kul lanılmıştır. 17) N a ş i e : G e c e kalkmak a n l a m ı n a gelir. K u r ' a n ' d a yalnız bir yerde geçiyor; o da gece uyanıp kalkmak d e m e k . Tanrı, bu kelimenin içinde bulunduğu ayette, gece kalkıp ibadet e t m e n i n faydalı o l d u ğ u n d a n söz ediyor. 5 9 5
S e b e suresi
16. Süyuti, M ü h e z z e b , 118.
592 H u d s u r e s i 4 4 v e R a ' d 8 . S ü y u t i , a g e . , 1 2 0 . M u h a m m e d S a b i h , B a h s ü n C e did s. 9 9 . 593
M ü d d e s s i r 5 I . Süyuti, Mühezzeb, s.
594
İnşjkak 1 4 . S ü y u t i , a g e . , 1 6 2 . M u h a m m e d S a b i h , a g e . , 9 9
595
M ü z z c m m i l 6 . S ü y u t i , a g e . , 1 5 2 . M u h a m m e d S a b i h , a g e . , 9 9 . İbn-i E b i
Şeybe, Musannaf,
10/17-30574.
126. likan, 2/296.
18) Kifleyn: Habeşçe v e y a Nebatice iki kat a n l a m ı n a gelir; yalnız bir yerde geçiyor. B a ş k a bir ayette de b u n u n tekili olan ' K i t T terimi var. 5 9 6 19) Müttekeen: H a b e ş ç e veya Kıpticede turunç anlamına ge lir. K u r ' a n ' d a ise Hz. Yusuf-Züleyha olayında anlatılır, dayana cak yastıklar a n l a m ı n a gelir. 5 9 7 20) Münfatir: Yarılma a n l a m ı n a gelir. K u r ' a n ' d a bir sefer geçiyor. Ayette, kıyamet günü dehşetinden gökyüzü bile yarılacaktır deniliyor. Hep vurgu yapıyorum; K u r ' a n ' d a kullanılan bu yabancı kelimeler ya cennet hakkında işlenmiş, ya da kıyamet dehşeti, c e h e n n e m gibi korkutucu konularda işlenmiştir. 5 9 8 21) Ya-sin: Ey insan d e m e k t i r Habeşçede. K u r ' a n ' d a bir yer de surenin başında geçtiği için aynı z a m a n d a ona ad olmuştur: Yasin suresi d i y e . 5 9 9 22) Yesuddune: K u r ' a n ' d a birkaç kez geçen bu fiil, gencide uzaklaşmak anlamına gelir. İslami kaynaklarda bunun Habeşçeden geldiği bilgileri vardır. 6 0 0 23) Ebben: K u r ' a n ' d a Abese suresinde geçen bu kelime, Mağrip dilinden alınmıştır. Asıl anlamı kuru ot, haşhaş demektir. Ancak K u r ' a n ' d a tanrının nimetleri arasında geçiyor ve otlakçayır anlamına geliyor. Burada tanrı tabiattaki nesneleri sayıyor: Ekinleri, zeytin ve hurmayı, üzüm ve bahçelerini, hatta yoncayı yaradan odur, dedikten sonra, m e y v e ve çayır/otlakları da ya rattık, diyor. Bazı kelimeler hakkında bunlar Mağrip veya başka dildendir deniliyor. Ben bunlara ayrı bir başlık a ç m a d ı m . Burada benim için önemli olan yabancı kelimelerin tespitidir. 6 0 1
5 9 6
H a d i d 2 8 , N i s a 8 . 1 İbn-i
Ebi Ş e y b e , M ü S a n n a f
10/16, no: 3 0 5 7 3 . Süyuti,
age., 137. 5 9 7
^
9 8
Yusuf 3 1 . S ü y u t i , a g e . , 1 4 0 . M ü z c m m i l 18. Süyuti age., 1 5 1 .
5 " Y a s i n ilk a y e t , S ü y u t i , a g e . , 1 6 3 . 6 0 0
Süyuti, age., 165.
w * A b e s e 3 1 . M u h a m m e d Sabih, Bahsüıı Cedid..., age., 9 9 . Süyuti, age., 6 6 .
287
e) Nebatice Kelimeler: 1) İsrî.
K u r ' a n ' d a bir
sefer geçiyor.
Sözüm/ahdim
an
lamındadır. 6 0 2 2) Ekvab: Aslında testiler anlamındadır; ancak küpler-kadehler de denebilir. Genel anlamıyla kap demektir ve K u r ' a n ' d a dört yerde bu anlamıyla geçiyor. O yerlerden birini verelim. Ayet, cennettekilerin zevklerini anlatıyor: Onların ö n ü n d e altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. O r a d a canların çektiği, gözlerin hoşlandığı her şey var! Ve siz orada ebedi kalacaksınız. 6 0 3 3) İli: K u r ' a n ' d a Tevbe suresinde iki yerde geçiyor. Nebaticede İli tanrı demektir. Aslında K u r ' a n ' d a antlaşma a n l a m ı n d a kullanılmıştır. Ayet müşriklerden söz ediyor ve ilgili kısımda şöyle deniliyor: Onların ahdine nasıl güvenilebilir! Eğer üzeri nizde egemenlik kurarlarsa, sizinle ilgili ne antlaşmaya saygı du yarlar ne de yemine. Bu ayette geçen antlaşma terimi ' İ H ' keli mesinin karşılığıdır. 6 0 4 4) Havariyyun: K u r ' a n ' d a b e ş sefer geçiyor. Nebatilerde el bise yıkayan-temizlikçi/yardımeı
anlamında
kullanılıyormuş.
Nitekim K u r ' a n ' d a da Hz. İ s a ' n ı n havarileri kastedilmiştir ki za ten yardımcıları demektir; tıpkı Hz. M u h a m m e d ' i n ashabı gibi. Görüldüğü gibi ayette eski anlamını korumuştur. 6 0 5 5) Seferetün: K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor. Genel kanı Neba tice bir kelimedir ve okuryazar kitlesi demektir. Zaten K u r ' a n ' d a da kâtipler a n l a m ı n d a kullanılmıştır. Daha ö n c e anlattığım Esfar kelimesiyle h e m harfler itibariyle, hem de anlam b a k ı m ı n d a n aynı olduğu için, bunların aynı dilden geldiği söylenebilir. 6 0 6 6)
Sürhünne
(sür):
Nebaticede parçalamak demektir.
K u r ' a n ' d a yalnız bir yerde Hz. İ b r a h i m ' l e ilgili bir anlatımda ge-
6 0 2
Al-i İ m r a n 8 1 . S ü y u t i , M ü h e z z e b , s . 7 3
6 0 3
Z ı ı h r ı ı l ' 7 1 , V a k ı a 1 8 , İ n s a n 1 5 v e G a ş j y c 14. S ü y u t i , a g e . , s . 7 3 .
6 0 4
T e v b e suresi, 8 v e 10.
6 0 5
Al-i İmran 5 2 , M a i d e 1 1 1 - 1 1 2 , S a f f 14. a y e t l e iki k e z . C u m a suresi 5 ve A b e s e suresi 15.
288
çiyor. İbrahim p e y g a m b e r bir gün Allah'a, ' H e l e b a n a göster sen bir daha ölüleri nasıl dirilteceksin?' demiş. Allah da, 'Yoksa sen b u n a i n a n m ı y o r m u s u n ? ' karşılığını vermiş. İbrahim, 'Hayır; inanırım da, yalnız isterim ki kalbin rahat etsin' demiş. Bunun üzerine Allah da ona, ' S e n yanına dört tane kuş al, sonra kesip parçala ve her dağın başına onlardan bir parça koy, sonra da on ları k e n d i n e çağır. Sana koşarak gelirler' demiş. A m a ayette, İb rahim de tanrının bu önerisini denedi ve sonuç alındı diye bilgi yok. Ancak o ki tanrı işi buraya kadar getirmiş, o halde K u r ' a n ' a göre gerçekleşmiştir! Yoksa İbrahim yanıtını a l m a m ı ş olur. İşte bu ayette sözü edilen ' S ü r h ü n n e ' kelimesi de var ve asıl an lamına yakın m a n a içermektedir: P a r ç a l a m a k . 6 0 7 7) A b b e d t e : Nebaticede ö l d ü r m e k demektir. K u r ' a n ' d a bir yerde g e ç e n bu kelime, çoğunlukla köle e t m e k anlamında kul lanılmıştır.
Hâlbuki asıl a n l a m ı üzerine kullanılsa daha uy
gun/makuldür. Sözde F i r a v u n ' l a Hz. Musa arasında geçen ko nuşmalarda Firavun ona karşı yaptığı iyilikleri öne sürmüş, seni sarayımda büyüttüm diye iyiliklerini onun y ü z ü n e vurmuş. Buna karşı M u s a ona, sen İsrail oğullarına soykırım uyguluyorsun (Abbedte), bir de kalkıp bana minnette b u l u n u y o r s u n , demiş. Neden soykırım anlamı olsa d a h a uygundur? Ç ü n k ü K u r ' a n ' ı n kendisinde kaç yerde geçiyor ki, F i r a v u n ' u n talimatıyla binlerce erkek ç o c u k katledilmiş, kadınlar dul bırakılmıştır. Durum bu iken, ' A b b e d t e ' kelimesinin anlamı adı geçen ayette uygulansa (öldürmek) daha gerçekçi olur diyorum. Ç ü n k ü ortada köle et mekten d a h a vahim bir d u r u m söz konusudur. O yüzden köle yapmak uymuyor diyorum.608 8) T a - h a : Nebaliceden g e l m e bir kelime, ey insan demektir. Bazı kaynaklarda bunun H a b e ş ç e kökenli olduğu da söyleniyor. H a k i m , İbn-i A b b a s ' a dayandırdığı bir hadiste, bu kelimenin Ha beşçe o l d u ğ u n u belirtiyor. H a t t a Süryaniceden geldiğini söyle yenler de var; anlamı ey erkek demektir. İbn-i Ebi Şeybe gibi
6 0 7
B a k a r a 2 6 0 . S ü y u t i , M ü h e z z e b , s . 1 0 5 , İtkan, 3 8 . b ö l ü m .
6 0 8
Ş u a r a , 2 2 , B a k a r a 4 9 , A ' r a f 141 v e İ b r a h i m 6 . S ü y u t i , M ü h e z z e b , s . 1 1 6 .
İtkan, 1/295, 3 8 . b ö l ü m .
289
B u h a r i ' n i n üstadı, bir hadis getiriyor ki aslen Habeşçedir; ancak ü ç h a d i s d e a k t a r ı y o r ki, k e l i m e N e b a t i c e d e n g e l m e d i r . K u r ' a n ' d a yalnız bir yerde o da surenin başında geçtiği için o su reye ad olmuştur: Ta-ha suresi diye. Yabancı bir kelime olduğu için, K u r ' a n yorumcuları buna anlam vermeden 'Ta-ha' şeklinde yazıp geçmişler. Hâlbuki anlamı çok basit. Burada tanrı M u h a m m e d ' e hitap ediyor: Ey insan/ey M u h a m m e d d e m e k istiyor. Ayette d e m e k istenen, kelimenin asıl anlamıdır. 6 0 9 9) K ı t t e n a : K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor, pay nasip anlamında kullanılmıştır, Olay şu: Mekkcli inanmayanlar Hz. M u h a m m e d ' e , öbür dünyada defterimiz mi sol ele verilir, ceza mı çekeriz, varsa böyle bir şey, biz payımızı şimdiden isteriz, diyorlar. Yani bir bakıma meydan okuyorlar, neyin varsa yap bizi ölüm ötesiyle kor kulma, demek isliyorlar. Buna karşı Allah da, " E y M u h a ı n m e d , onların bu sözlerine karşı sabret, baksana Davud peygambere; o hep Allah'a yönelirdi" diyor. Artık bu yanıt yeterli gelir mi, tat minkâr mı ayrı bir konu; ancak burada geçen ve pay/amel defteri anlamına gelen 'Kıttena' kelimesi Arapça değildir. 6 1 0 10) M i n s e e t : Habeşçe, Z c n g i c e ve Nebatice şeklinde farklı yorumlar yapılmış; baston/değnek anlamına gelir. K u r ' a n ' d a bir yerde geçen bu kelime zaten bu anlama geliyor. O ayeti de vere lim: " S ü l e y m a n ' ı n ö l ü m ü n e h ü k m e t t i ğ i m i z zaman, onun öldüğü nü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi (Kurdun ye m e s i y l e d e ğ n e k ç ü r ü y ü p d e o n a dayalı d u r a n S ü l e y m a n ) 611 yıkılınca (onun öldüğü anlaşıldı)." 11) M e n a s : K u r ' a n ' d a bir anlamına gelir. K u r ' a n ' d a da Ayetin anlamı şu: " O n l a r d a n bağrıştılar, ancak kaçış yoktu;
6 0 9
yerde geçiyor, Nebaticede kaçış zaten bu anlamda kullanılmıştır. ö n c e nice nesilleri helak ettik, zaman geçmişti."612
T a h a ilk a y e t . S ü y u t i , a ) M ü h e z z e b , ! 10, b ) İ t k a n , 3 8 . b ö l ü m , H a k i m , M ü s -
i c d r c k , T e f s i r b ö l ü m ü , T a i ı a s u r e s i , 2 / 4 4 5 , n o : 3 4 8 5 . İbn-i Ebi Ş e y b e , M u s a n n a f 10/16, no: 3 0 5 7 1 6 1 0
Sad suresi
ve 3 0 5 7 8 - 3 0 5 8 0 . 16-17.
S e b e suresi, 14. Süyuti, M ü h e z z e b , 1 4 9 . M u h a m m e d Sabih, B a h s ü n Cedit, s. 1 0 1 . 6 1 2
290
S a d suresi 3 . S ü y u t i , M ü h e z z e b , 1 4 8 . M u h a m m e d S a b i h , B a h s ü n C e d i t , s . 1 0 1 .
12) Melekut: N e b a t i c e d e n gelme, melik-padişah demektir. K u r ' a n ' d a dört yerde geçen bu kelime, h ü k ü m r a n l ı k anlamına gelir. 6 1 3 13)
Vezer:
Nebaticede
dağ-sığınak
anlamına
gelir.
K u r ' a n ' d a ise kurtuluş a n l a m ı n d a kullanılmıştır. Mesela Kıya met günüyle ilgili, "O gün insanoğlu, kaçacak yer nerede? diye soracak. B u n a karşı " H a y ı r , sığınacak yer y o k t u r " yanıtı verile cek. G ö r ü l d ü ğ ü gibi K u r ' a n ' d a da aynı a n l a m d a kullanılmıştır. Ayrıca bu kelimenin türevleri de K u r ' a n ' d a var. Onları da saysak yirmi dört y e r d e geçiyor. Tabi ki bu d u r u m d a hepsi aynı anlama gelmez; bunu da belirtelim. 6 1 4 14)
Verae:
Nebaticede
ilerisinde/önde
anlamındadır.
K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor. Hz. M u s a ve arkadaşı (Hızır) arasında geçen olaylar anlatılırken bu kelime de bu b a ğ l a m d a kullanılmıştır. 6 1 5
f) Berberice/Kıptıce Kelimeler: 1) İnahü: Bu kelime K u r ' a n ' d a bir sefer geçiyor. Olgunlaş mak, k ı v a m ı n a gelmek a n l a m ı n a gelir. Z a t e n K u r ' a n ' d a da bu a n l a m d a kullanılmıştır. Bunun N e b a t i c e d e n değil; başka bir dil den geldiğini söyleyenler de vardır. 6 1 6 2) An: Ç o k sıcak a n l a m ı n a geliyor ve yalnız bir sefer geçiyor K u r ' a n ' d a . Ayet, ahiret h a y a t ı n d a suçlu insanların ceza yönte minden söz ediyor: O suçlu insanlar, c e h e n n e m l e kaynar su arasında dolaşırlar, deniliyor.
Burada Berbericedeki asıl an
lamıyla kullanıldığı söylenebilir.
617
3) Aniye: Bu d a az önceki 'An' kelimesinin bir türevidir, çok sıcak a n l a m ı n a gelir. K u r ' a n ' d a iki yerde geçiyor. Birinde zaten
6 1 3
En'anı, 7 5 , A ' r a f 1 8 5 , M ü m İ n u n 2 3 v c Y a s i n 8 3 . S ü y u t i . a g e . 1 4 7 .
6 1 5
Kehf suresi, 7 9 . Süyuti, M ü h e z z e b , s . 158.
K ı y a m e t suresi, 11. S ü y u t i , M ü h e z z e b , 1 5 9 . M u h a m m e d S a b i h . A g e . , s . 1 0 1 .
A h z a b suresi, 5 3 . Süyuti, age., s. 7 4 . R a h m a n suresi, 4 4 .
291
çok sıcak a n l a m ı n d a kullanılmış. Ahiret g ü n ü n d e cezalı insan ların içeceği anlatılırken bu kelime bu bağlamda kullanılmış. Ayette, onlara kaynar su pınarından içirilir, deniliyor. 6 1 8 D i ğ e r ayette asıl a n l a m ı n d a n farklı kullanılmıştır. 4) Ahire ve Ulâ: B u iki kelime Kıpticedir. Bilindiği gibi ölümden sonraki hayata ahiret denir. Yani en sona kalan. Ö n c e gelene de Ulâ denir. A m a Kıpticede d u r u m tam tersinedir: Ahirete Ula, U l a ' y a da ahiret denir. S ö z ü n kısası, bunların yabancı olduğu öne sürülüyor. Özellikle Sad suresi yedinci ve A h z a b otuz üçüncü ayette kelimenin Berberice anlamını koruduğu yo rumları da yapılmıştır. 6 1 9 5) Betain: Bir şeyin dış kısmı. K u r ' a n ' d a tek bir yerde geçi yor. O da cennet ehlinin yataklarıyla ilgilidir. Onların yatak larının astarları atlastan döşekler diye geçiyor. İşte bu astar ilgili kelimenin anlamıdır. 6 2 0 6) Tetbir/yütebbirü: K u r ' a n ' d a iki ayette geçiyor. Kimisi Kıplice, kimisi de Nebatice bir kelimedir demiş. Anlamı, boz mak, tahrip etmek, kırıp geçmek. Nitekim ayetlerde bu a n l a m d a kullanılmıştır. 6 2 1 7) Teht: K u r ' a n ' d a birkaç yerde geçiyor; Kıptice batın/karın anlamına gelir. Ancak K u r ' a n ' d a alt anlamında kullanılmıştır ki, asıl anlamına yakındır zaten... M e r y e m , İ s a ' y a h a m i l e kalınca uzak bir yere gidiyor. Doğum sancıları başlayınca bir h u r m a ağacının altına çekiliyor ve keşke ölseydim de unutulup gitseydim diyor. B u n u n üzerine aşağısından ses geliyor. Bebek İsa ya da melek tarafından, ona; ' K o r k m a ! Rabbin senin alt yanında bir su arkı m e y d a n a getirmiştir' deniliyor. Artık su arkından m a k s a t ne ise bu da ayrı bir tartışma k o n u s u . 6 2 2 8) Seyyid: Bu kelime K u r ' a n ' d a bir yerde kullanılıyor. O da Yusuf-Züleyha olayı kısmında. 6 1 8
Sözde Yusuf ve Züleyha birlikte
G a ş i y e , 5 . B i r d e İ n s a n 15.
6 1 9
Süyuti, age., s . 7 6
62° R a h m a n s u r e s i 5 4 . a y e t . A u y u t i , a g e . , s . 7 7 . 6 2 1
^
292
2 2
İsra 7 v e F u r k a n 3 9 . M e r y e m suresi, 2 4 Süyuti age., 7 9 .
kapıya doğru koşunca, o sırada Züleyha'nın kocasıyla karşılaşırlar. İşte burada geçen koca kelimesi Seyyid'in karşılığıdır. O zaman Mısırlı
kadınlar
kocalarına
Seyyid
diyorlarmış
ve
nitekim
K u r ' a n ' d a bu anlamıyla kullanılmıştır. 6 2 3 9) M ü z c a t : K u r ' a n ' d a bir yerde Yusuf peygamberin kardeş leri hakkında kullanılmış. Farsça veya Kıptice olduğunu söyle yenler de var. Anlamı az demektir. Zaten K u r ' a n ' d a da bu anlam da kullanılmıştır. 6 2 4 10) M i ş k a t : Habeşçeden gelen bu kelime, kandil, kandil yu vası demektir. K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor, o da bu anlamı taşıyor. Allah kendini bir nura benzetiyor; bu kelimeyi kendi aydınlığını anlatırken o b a ğ l a m d a kullanıyor. 6 2 5 11) H e y t e L e k e : Bu kelimenin hangi dile ait olduğu ihti laflıdır. Kimileri İbranice, kimileri Farsça, Süryanice, H e v r a m c a veya N e b a t i c e demişler.
K u r ' a n ' d a bir y e r d e Yusuf-Züleyha
olayının anlatıldığı kısımda geçiyor. Haydi gel/ buyur anlamına gelir. İlgili ayette şunlar var: Sözde Züleyha Yusuf'la sevişmek için evin kapılarını kapatıp/kilitleyip ona, 'haydi g e l s e n e ! " de miş; Yusuf da kabul e t m e m i ş . İşte burada geçen ' H a y d i gelsene' kelime kalıbı, ' H e y t e l e k e ' sözünün a n l a m ı d ı r . 6 2 6 12) M ü h l : Berberi veya Mağrip dilinden gelme, zeytinyağı veya zeytinyağı tortusu demektir. K u r ' a n ' d a erimek anlamında üç yerde geçiyor. İki yerde c e h e n n e m l i k l e r e verilecek ve içildiği zaman yüzlerini asit gibi haşlayan bir sudan söz ediliyor. Diğer yerde de kıyamet günü göklerin erimiş m a d e n gibi olacağını be lirtiyor. G ö r ü l d ü ğ ü gibi, asıl a n l a m ı n a yakın bir m a n a d a kul lanılmıştır.
627
Yusuf suresi, 2 5 . ayet. 6
2
4
Yusuf, 8 8 . S ü y u l i , a g e . , s . 1 4 3 . N u r s u r e s i 3 5 . S ü y u t i , a g e . , 1 4 4 . İbn-i Ebi Ş e y b e , M u s a n n a f , 1 0 / 1 7 , n o :
30570. 6 2 6
Yusuf suresi
23.
İbn-i E b i
Şeybe,
Musannaf,
10/18, no:
3 0 5 8 1 , Süyuti,
age., 156. M u h a m m e d Sabih age., 9 9 . 6 2 7
K e h f 2 9 , D u h a n 4 5 , M e a r i c 8 . S ü y u t i , a g e . , 1 5 1 . M u h a m m e d S a b i h , age., 9 9 .
293
13) Y u s h e r ü : M a ğ r i p dilinden g e l e n bu kelime e r i m e k an lamına gelir. K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor. İçinde b u l u n d u ğ u ayet, c e h e n n e m l i k o l a n l a r ı n öbür d ü n y a d a çekecekleri ceza yön temini anlatıyor. Ayetin a n l a m ı n ı da verelim: 'O inkâr edenler için ateşten elbiseler b i ç i l m i ş t i r ; başları üstünden de k a y n a r su dökülür. Bu suyla, k a r ı n l a r ı n ı n içindekiler ve derileri eritilir.' 6 2 8
g ) Rumca K e l i m e l e r : 1) İ n c i l : Hz. İsa'ya i n d i ğ i öne sürülen İncil kelimesi aslında Yunanca bir kelimedir, s e v i n d i r i c i h a b e r anlamına gelir. 6 2 9 2 ) R a k i m : G e n e l k a n ı b u k e l i m e R u m c a kökenlidir; anlamı levha demektir. B a z ı l a r ı , İbranice bir kelimedir ve dudakların kıpırdanması a n l a m ı n a g e l i r demiştir. K u r ' a n ' d a bir y e r d e Ashab-ı Kehf olayıyla b i r l i k t e geçiyor. Ayetin anlamını da verelim: Yoksa sen Ashab-ı K e h f vc Rakim'ıın, ayetlerimizden şaşılacak bir olay olduklarını mı s a n d ı n ? 6 3 0 Burada olay şu: S ö z d e 7-X kişilik bir grup, d ö n e m i n zalim yö neticisinden kaçıp bir k ö p e k l e birlikle mağaraya yerleşmişler ve üç yüz d o k u z yıl orada u y k u d a kalıp d a h a sonra tekrar kalkıp çarşıya pazara ç ı k m ı ş l a r , hayata başlamışlar. İşte Allah burada Hz. M u h a m m e d ' e h i t a b e n , yoksa inanılması zor bir olaydır diye sen hayrete mi d ü ş t ü n , diyor ve bunun meydana geldiğini onaylıyor. İşte bu ayette g e ç e n 'Rakim' kelimesi Arapça değildir. Yine rakim k e l i m e s i n e y a k ı n 'Merkum' terimi de K u r ' a n ' d a iki sefer geçiyor. İ b r a n i c e d e , yazılmış/ kaydedilmiş d e m e k t i r . 6 3 1 Tanrı, günahkârların ö b ü r dünyadaki durumlarını açıklarken b u kelimeyi de bu b a ğ l a m d a kullanıyor. M e r k u m , bir ihtimal r a k i m gibi R u m c a d a n gelmiş olabilir. O eski dillerin özelliklerini b i l m i y o r u m ; ancak her ikisinin de (r. k.
0 / 8
Hac suresi, 2 0 . ayet. S ü y u t i , age., 166.
6
2
9
Cevaliki, Muarrab, s . 5 5 .
6
3
0
Kehf suresi, 9 .
6 3 1
Muttaffifin, 9 - 2 0 . S ü y u t i , M ü h e z z e b , s . 1 4 3 . M u h a m m e d Sabih, B a h s ü n
Cedid..., s. 101.
294
m) k ö k ü n d e n gelmesi, onların aynı dilden geldiğini gösterir. M e r k u m teriminin içinde geçtiği ayetler şöyledir: "Rezilliğe batmışların kitabı, karanlık ve pis bir çukurun, S i c c i n ' i n ta için dedir. Siccin n e d i r bilir misin? Yazılmış bir kitaptır. O gün, ya lanlayanların vay h a l i n e ! " Tanrı b u r a y a kadar kötüleri anlatıyor; 'Merkum' kelimesi aynı surede cennetlikler için de kullanılmış, şöyle deniliyor: İyilerin kitabı İlliyyun'dadır. İlliyyun nedir bilir inisin? Yazılı b i r kitaptır. 6 3 2 3) Mizan, tartı anlamına gelen bu kelime K u r ' a n ' d a defalar ca geçiyor ve A r a p ç a değildir... 4) Kıstas, K u r ' a n ' d a adalet anlamında kullanılmış; iki yerde geçiyor. Bir de K u r ' a n ' d a aynı kökten gelen kist, eksitû, tüksitû, kasitûn, cksetû, muksitîn gibi yirmibeş kelime daha var; onları sayarsak k e l i m e l e r çoğalır. 6 3 3 5) Kırtas/keratis: Yunancadan gelme bu kelime K u r ' a n ' d a iki yerde geçiyor; kâğıt anlamına gelir. K u r ' a n ' d a da bu anlam da kullanılmıştır. 6 3 4 6) Sırat: Yol anlamına gelen bu kelime aslında Rumca/Yu nancadır. Bilindiği gibi Latincede Street/strate de sokak/yol an lamına gelir ki birbirlerine benzeyen kelimelerdir. K u r ' a n ' d a yol anlamında tekil olarak kırk beş yerde geçiyor; ancak mecazi an lamında kullanılıyor. Mesela doğru yol, doğru istikamet gibi. Süryaniceden geldiğini yazanlar da vardır. 6 3 5 7) Tafak/Tafika: Rumca/Yunancada kastetmek demektir. K u r ' a n ' d a iki yerde  d e m ile H a v v a ' n ı n cennet hikâyesi bağ lamında geçiyor. Ayetlerde, y a p m a y a başlamak a n l a m ı n d a kul lanılmıştır. 6 3 6 6
3
2
6 3 3
Muttaffifin, 9 - 2 0 . Süyuli, M ü h e z z e b , 1 4 3 . M u h a m m e d Sabih. Age., 101.
Şuara 1 8 2 ve İsı a 3 5 .
a) İbn-i Ebi Ş e y b e , Musannaf, 1 0 / 1 7 , n o : 3 0 5 7 5 v c 3 0 5 7 7 . b) Süyuti, M ü h e z z e b ,
1 2 5 . İtkan 2 / 2 9 6 .
c ) Cevalıki, Muarrab, no: 4 9 7 , s . 4 8 8 . d ) İbn-i D ü r c y d , C c m h e r c l ü d l u g a . 2 / 8 3 6 . 6
3
4
En'am, 7 ve 9 1 , Cevalıki s. 56. a) C e v a l ı k i , Muarrab, s. 155, no: 6 5 .
b ) S ü y u l i , M ü h e z z e b , 1 0 4 v c İtkan 1/294. 6 3 6
A ' r a f 2 2 v e Tali a 1 2 1 . S ü y u t i , M ü h e z z e b , 1 1 2 .
295
h) Diğer Dillerden Kelimeler: K u r ' a n ' d a geçen yabancı kelimeler yalnız bunlar değildir; ancak bunların hangi dilden geldikleri k o n u s u n d a farklı bilgiler var. Birkaç kelime de bunlardan ekleyelim: 1) Ress: Kuyu d e m e k . K u r ' a n ' d a iki yerde geçiyor. Bunu farklı anlamlarda yorumlayanlar da var; 6 3 7 ancak hangi dilden ol duğu konusunda net bir bilgi yok. 2) Sakar: K u r ' a n ' d a dört yerde geçiyor; bir çeşit c e h e n n e m i n adıdır. Tanrı ö b ü r d ü n y a d a inkarcıları S a k a r ' a koyacağını söylü yor ve h e m e n a k a b i n d e de, ' S a k a r n e d i r ? ' diye sorup kendisi yanıt veriyor: ' S a k a r öyle bir yerdir ki hem (bütün bedeni helak eder, hiçbir şey) b ı r a k m a z , hem de onu bir daha eski hale getirip tekrar azap e t m e k t e n ) vazgeçmez.' Tanrı ahiret hayatında bu suç lulardan soracak: Neden Sakar denilen bu yere düştünüz? Onlar, biz namaz kılmadık, yoksullara yedirmedik, batıl olan şeylerle uğraştık ve ahireti inkâr etlik d e ondan buralara düştük yanıtını verecekler. Bir de bu insanlar Sakar denilen yere girince, yüzüs tü sürünerek gidecekler... Bülün bunlar K u r ' a n ' d a anlatılıyor. 6 3 8 3) Selsebil: Bu kelime K u r ' a n ' d a bir sefer geçiyor. C e n n e t t e ki insanların kullanacakları, ondan su içecekleri bir ç e ş m e olarak tanımlanıyor K u r ' a n ' d a . Hangi dilden geldiği konusunda bir net lik yok. 6 3 9 4) Sena: Bu kelime N u r suresinde geçiyor; anlamı parıltı de mek. Orada tanrı şunları anlatıyor: G ö r m e z misin ki Allah bir takım bulutlan (çıkarıp) sürüyor; sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasından y a ğ m u r çıkıyor. Tanrı gökten, oradaki dağlardan (bulutlardan) dolu indi riyor. Onu istediğine isabet ettiriyor; istediğinden de onu uzak tutuyor; (bu bulutların) şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri
6 3 7
Furkan 3 8 v e Kaf 12.
6 3 8
K a m e r s u r e s i 4 8 , M ü d d e s s i r 2 6 , 2 7 , 4 2 . S ü y u t i , M ü h e z z e b 1 0 0 v e İtkan 3 8 .
bölüm. 6 3 9
296
İnsan s u r e s i 18.
alıyor! Tanrı bunları anlatmakla kendi büyüklüğünü ve varlığını insanlara tanıtmaya çalışıyor.
640
5) G a s s a k : Bu kelime de Arapça kökenli değildir. K u r ' a n ' d a iki yerde C e h e n n e m l i k olanların içecekleriyle ilgili geçiyor; irin anlamında kullanılmıştır. Bu kelime yabancıdır derken, yorum cular buna bir adres de bulmuşlar: T ü r k ç e d e n soğuk kelimesin den geldiğini iddia ediyorlar. 6 4 1 İ m a m S ü y u t i , C e v a l ı k i , Vasıti, Alusi gibilerinin değerlendirmeleri böyledir. 6 4 2 Burada dikkatimi çeken önemli bir nokta var. Bir kere soğuk kelimesi ile gassak kelimesi arasında ne anlam, ne de harfler iti bariyle bir benzerlik yoktur. Harfler ortada; a ç ı k l a m a m a gerek yok. Anlam da, biri irin, diğeri de soğuk demektir. Ki birbirinden dağlar kadar uzaktır. Arap u z m a n l a r bu kelime T ü r k ç e d e n gel medir derken, herhangi bir kötü niyet taşımışlar mı bilemiyorum. Ancak Hz. M u h a m m e d ' i n Türkler aleyhinde olan açıklamaları göz ö n ü n e alınınca b u n u n bilerek tercih edildiğini söylemek m ü m k ü n . O n u n en başla B u h a r i ' d e geçen hadisleri var ki, açık olarak Türkleri hedef göstermiştir. Sizler Türklerle savaşmadan kıyamet kopmayacaktır, demiştir. 6 4 3 Bence Emevilcrin orta As y a ' y ı talan etmesi ve yine Emevi komutanın, ben Türklerin kanıyla değirmen d ö n d ü r m e y e n e kadar katliam durmayacaktır, demesi ve en vahimi de bu komutanın, kim bana bir Türkün kel lesini getirirse ben ona yüz dirhem para veririm, d e m e s i ve bu nun üzerine bir gün içinde on bin Türk kellesinin onun huzuruna getirilmesi Hz. M u h a m m e d ' i n böyle cesaret verici hadislerine bağlı o l m a s ı n ? 6 4 4
6 4 0
6 4 1
ö
4 2
Nur suresi, 43. Sad s u r e s i 5 7 v e N e b e 2 5 . S ü y u l i , cl-Mühc/./.cb, s . IIX v c İtkan 3 8 . b ö l ü m , 1/295. A l u s i , S a d s u r e s i
5 7 . ayet a ç ı k l a m a s ı n d a . 6 4 3
Buhari:
a) Cihat, bab 9 5 , no: 2 9 2 8 . b) Menakib 25, no: 3 5 8 7 . <
' 4 4 E m e v i l c r i n katliamı v e k o m u t a n ı n b u a ç ı k l a m a s ı n ı , S ü m e r l e r d e n İslama
K u t s a l K i t a p l a r v e D i n l e r adlı y a p ı t ı m d a i ş l e d i m , s . 1 8 v d .
Hz. M u h a m m e d ' i n bu açıklamaları, K u r ' a n yorumcuları üze rinde de etkisini göstermiştir. Örneğin; K u r ' a n ' d a geçen ve boz guncu diye t a n ı m l a n a n Ye'cüc v e M e ' c ü c ' d e n , K u r ' a n yorumcu ları Türkleri almışlardır. Mesela Kadi Beydavi, H a z i n tefsiri, Nesefi, İbn-i Kesir ve daha niceleri, ilgili ayetler kısmında, bu Ye'cüc ve M e ' c ü c ' ü n Türkler olduğunu yazmaktalar. Buhari'de geçen hadislerde iki yerde Hz. M u h a m m e d Türk kelimesini dil lendiriyor. Hatta Buhari bu k o n u d a özel bir başlık açmıştır. 6 4 5 Bu Y e ' c ü c - M c ' c ü c ' l c ilgili Hz. M u h a m m e d ' i n Buhari'de ge çen ayrıca enteresan açıklaması vardır; özetle sunalım, çünkü ko nuyla alakalıdır: Kıyamet günü Allah  d e m ' e , haydi cehennem likleri ayırt et diyecek. Âdem, peki bunların miktarı ne kadar diye sorunca; Allah, her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuz kişi ce hennemliktir diyecek. Bunun üzerine ashab Hz. M u h a m m e d ' e , peki hangimiz bu bir kişi olacağız, diye sorulunca da ö, sizden bir kişiye karşı, Ye'cüc ve M e c ü c ' d e n bin kişi cehenneme girecek... Burada vurgulamak istediğim, c e h e n n e m i dolduran bu iki ke simin Türklerle ilişkilendirilen Ye'cüc ve M e ' c ü c o l m a s ı . 6 4 6 Ka bul etsek ki bu kelime Türkçe soğuktan seçilmiş, Neden yabancı kelimeler seçilirken, diğer milletlerden hem birçok kelime, h e m de anlamları güzel olanlar seçilmiş (örneğin İran halıları, misk, yakut, mercan gibi) de, Türkçeden yalnız bir kelime seçilmiş ki; o da c e h e n n e m d e suçlulara içirilen irin (gassak) olsun! Ne diye lim! Gassak kelimesinin T ü r k ç e d e n geldiği kaynaklarda an latılınca, konuyu azıcık uzattım. 6) Kıssisin: Doğrular anlamına gelir. Halk arasında kul lanılan keşiş bu kelimeden gelmedir. Bilindiği gibi Hıristiyan din âlimlerine keşiş denir. K u r ' a n ' d a yalnız bir yerde geçiyor; o da keşişler anlamında. Ayrıca K u r ' a n bu ayette onlardan övgüyle söz ediyor. 6 4 7
6 4 5
İlgili a y e t l e r : K e h f 9 4 , E n b i y a 9 6 . B u k o n u d a Tecrid-i S a r i h 9 / 9 5 v d n o :
1 3 7 2 v e 7 3 ' t e v e i l g i l i a y e t l e r i n t e f s i r l e r i n d e i l g i n ç ş e y l e r d e var. S ü m e r l e r d e n İ s l a m a Kutsal Kitaplar v e D i n l e r adlı yapıtım, b a ş l a n g ı ç b ö l ü m ü .
298
6 4 6
Tecrid-i S a r i h , D i y a n e t t e r c ü m e s i , 9 / 1 0 4 , n o : 1 3 7 3 .
6 4 7
Maide, 8 2 . Süyuti, M ü h e z z e b , 128.
7) K a s i y e : İbn-i Manzur, Cevalıki, Ezhari gibi kimi A r a p dil bilimcilerine g ö r e bu kelime Arapça değildir; yabancı kökenli K a ş i y e ' d e n gelir. K u r ' a n ' d a üç yerde katı yürekli, kalplerinde hastalık
olan
anlamında
kalp
kelimesiyle
birlikte
kul
lanılmıştır. 6 4 8 8) V e r d e t e n : Bu terim K u r ' a n ' d a bir yerde geçiyor: Kırmızı gül ya da gül rengi demek. Hangi dilden geldiği k o n u s u n d a net bir bilgi yok; ancak bunu da Arapça olmayan kelimeler listesine almışlar. 6 4 9 9)
Rum:
Bu
kelime,
bilinen
Rum
halkıyla
ilgilidir ve
K u r ' a n ' d a bir sefer geçiyor. Her ne kadar yabancı da olsa, ben bunu bir eksik olarak saymıyorum. Ç ü n k ü isimler değişmez. Bu rada, Arapçada karşılığı olduğu halde kullanılan yabancı sıfat, fi il gibi kelimeler benim için önemlidir; yoksa K u r ' a n ' d a geçen yabancı kelimelerden özel isimlerde sorun yok, olmamalıdır. 6 5 0 10) Siccin: Bu kelimenin köken olarak hangi dilden geldiği konusunda kesin bir bilgi yok. Anlamı zindan/hapishane/cezaevi demektir. K u r ' a n ' d a bir surede iki defa geçiyor. Kötü insanların kıyamet g ü n ü n d e k i amel defterlerinden söz ediliyor bu ayetler de. Tanrı ö n c e , rezilliğe batmışların kitabı S i c c i n ' d c d i r diyor ve akabinde bu sefer soruyla d e v a m ediyor: Siccin nedir biliyor mu sun? Yazılı bir kitaptır! Anlaşılan, tanrıya göre kötü olanların not defteridir. 6 5 1 11) S a m i d u n : Bu kelime Himyericeden gelme, başkaldırı an lamına gelir. K u r ' a n ' d a yalnız bir sefer geçiyor, o da başkaldırı anlamındadır.652 Bu örnekler çoğaltılabilir. A m a c ı m , K u r ' a n ' d a k i tüm yabancı kelimeleri tespit etmek değildir. Bir sonuca v a r m a k için verdi ğim örnekler yeterli. Her şeyden önce etimolojik (dil kökenbili-
0 4 8
Maiclc 1 3 , H a c 5 3 , Z ü m e r 2 2 . C e v a l ı k i , M u a r r a b , s . 4 9 6 , n o : 5 0 6 . S ü y u l i ,
M ü h e z z e b , 128. Ezheri, T e h z i b 9 / 2 2 6 . ö
4 9
Rahman suresi, 3 7 . Süyuti, age., 158.
6
5
Rum suresi 2 .
0
6 5 1
Mutaffîfin, 7 - 9 .
6
N e c m s u r e s i 6 1 . İbn-i E b i Ş e y b e , M u s a n n a f , 1 0 / 1 7 - 3 0 5 7 6 .
5
2
299
mi) açıdan şu ortaya çıkıyor ki, K u r ' a n ' d a Arapça o l m a y a n keli meler vardır. Ayrıca bunlar Arapçanın herhangi bir lehçesi falan da değildir; çok farklı dillerden gelen kelimelerdir. U z m a n l a r ayrıca, o zaman Arap yarımadasında bulunan tüm Arapça lehçeleriyle ilgili kelimeler de var K u r ' a n ' d a diye yazmışlar ve her lehçe için de örnekler vermişlerdir. G e r e k yok; ben o lehçelere değinmeyeceğim. Evet; bir dilde ister istemez yabancı kelimeler bulunur; bu ga yet normaldir; buna diyeceğim de yoktur. Ancak, verdiğim ör neklerde tüm kelimelerin Arapça karşılıkları da var. Birkaç ör nek verip uzun bir listeyi dipnot olarak ekleyeceğim. Mesela; de niz anlamına gelen ' Y e m m ' kelimesi yerine Arapça karşılığı olan B a h r , sarımsak anlamına gelen ' F u m ' yerine, ' S e v m ' , arslan an lamına gelen Kesvere yerine ' E s e d ' , bağ anlamına gelen ' A d n ' yerine ' A ' n a b veya K ü r ü m ' , ş u a n K u r ' a n ' d a anlamı o l m a y a n Yasin kelimesi yerine, ' E y i n s a n ' , kitaplar anlamına gelen esfar yerine, ' K ü t ü b ' v s kullanılabilirdi. Türkiye, yaklaşık 100 yıldır bir ulus devlet olarak inşa edil miş. Bu arada ö z T ü r k ç e n i n geliştirilmesi için ilkokullardan üni versitelere kadar programlar yapılmış/ yapılmakladır. Hatta bu konuda özel kurumlar da oluşturulmuş (Türk Dil Kurumu gibi). Buna rağmen Türk dili yabancı kelimelerden arındırılamamıştır. Devletin en büyük makamı Cumhurbaşkanlığı"makamıdır. A m a cumhur kelimesi T ü r k ç e bir kelime değildir;
Arapçadır.
Yine
devleti ayakta tutan en önemli kurumların adları hâlâ Arapçadır: Adalet/Adliye, Belediye, Emniyet, Valilik gibi. Daha önemlisi, eğitimin belkemiğini oluşturan m a l z e m e n i n isimleri hâlâ Türkçe değildir: Kalem, kitap kelimeleri hep Arapçadır. Devlet kelimesi Arapça kökenlidir; Türkçe değildir. B u r a d a şunu d e m e k istiyo rum: Eğer K u r ' a n Allah'a mal edilmeseydi, içinde Arapça olma yan kelimelerin bulunması doğaldı. Aksi halde, K u r ' a n ' d a tek bir yabancı kelimenin bulunması bile uygun değildir. K u r ' a n ' ı T ü r k ç e y e çevirenler
Yasin' kelimesine gelince ol
duğu gibi Yasin yazıp geçiyorlar! Peki, biri bunu o k u y u n c a ne anlar? 'Taha ' kelimesi de aynı: Taba d e y i p geçiyorlar. K a l e m su300
resinin başında geçen 'Nun' kelimesi için de d u r u m aynı: Anlam vermeden
Nun
deyip geçiyorlar.
Bunlar,
'Huruf-i mükattaa'653
denilen kelimeler de değildir; b u n l a r yabancı kelimelerdir ve an lamları da bellidir. Tabi ki bu huruf-i mükattaa denilen rastgele kural dışı bazı kelimelerin kullanılıyor olmasının da akla uygun bir izahı yoktur. Bilindiği gibi b u l m a c a var, sudoku var; a m a sonuçta bunların kuralları var ve zor da olsa çözümleri vardır. K u r ' a n ' d a sözü edi len harfler ise böyle değildir. Denilsin ki, maşallah Hz. M u h a m m e d ' e gelen kitapta ne gibi olağanüstü kelimeler var! Hatırlana cağı gibi d a h a önce Hz. M u h a m m e d z a m a n ı n d a k i şairlerden ör nekler verirken, onların da şiirlerinde benzer taktikler uygu ladıklarını yazmıştım. Sanırım bu gibi harfleri k u l l a n m a hususu nu Hz. M u h a m m e d onlardan almıştır. K u r ' a n ' d a kullanılan bu yabancı kelimelerden dikkati çeken şöyle bir gerçek de ortaya çıkıyor: Pehlevi kültürünün (içecek, giyecek ve sergiler...) damgasını vurduğunu görüyoruz. Cennet teki birçok m a l z e m e , model olarak İran eşyasından seçilmiştir. Cennetteki içki içinde zencefil, kâfur var; ayrıca insan içince misk kokusu verir, deniliyor. Bu terimler Pehleviccden gelmedir; bunları vc geçtiği ayetleri daha ö n c e yazdım. Yine cennet giysi leri, bakıyoruz hep İran m a l ı n d a n örnek gösterilmiş. S ü n d ü s , İslabrak gibi: İnce ipekten ve kalın atlastandır, deniliyor. 6 5 4 Bir de cennetteki giyim kuşamları olsun, üzerinde oturdukları koltuk, yatak -her ne ise- renkleri yeşildir deniliyor. Model olarak yeşil renk seçilmiştir. Bütün bunlar zaten ayetlerde geçiyor. 6 5 5 Cennet te kadın-erkek ayrımı y a p m a k s ı z ı n herkesin altın ve inciden bi lezikler kullanması ve cennetteki kap-kaşığın yine altın ve gü m ü ş t e n olması, bu yabancı kelimelerin içinde bulunduğu ayetler d e anlatılmaktadır.
656
" H a - m i m " , "elif- lam- m i m " g i b i s u r e b a ş l a r ı n d a b u l u n a n a n l a m s ı z harfler. 6
5
4
K e h f 3 1 , D u h a n 5 3 , R a h m a n 5 4 v e İnsan 2 1 ,
6
5
5
Kehf 3 1 , R a h m a n 7 6 . İnsan suresi 2 1 .
6
5
6
Kehf 3 1 , H a c 2 3 v e Zuhruf 7 1 .
301
K u r ' a n ' d a geçen b u yabancı kelimelerden, n u m u n e olarak birkaçının A r a p ç a karşılıklarını aşağıya a l ı y o r u m . 6 5 7 G ö r ü l d ü ğ ü gibi K u r ' a n ' d a geçen her yabancı kelimenin Arapça karşılığı var. O d ö n e m teknoloji d ö n e m i değildi ki diye lim
yeni
ürünler
ilk
isimleriyle
kullanılsın?
Dolayısıyla
K u r ' a n ' d a y a b a n c ı kelimelerin kullanılması için akla uygun bir g e r e k ç e yok. Bu tür çelişkilere yanıt v e r m e k amacıyla m u h k e m ve müteşabih ayetler diye bir ifade var K u r ' a n ' d a . Hatırlanacağı üzere Hz. M u h a m m e d ' i n okuryazarlığıyla ilgi li b ö l ü m d e bir hadisten söz etmiştim. Kim K u r ' a n ' d a n bir harf okursa otuz yararı var. Bu d u r u m d a , K u r ' a n ' d a yer e d i n m i ş bu yabancı kelimelerden örneğin irin a n l a m ı n a gelen ' G a s s a k ' keli mesini k i m g ü n d e on sefer o k u s a yüzlerce sevap kazanır. Bir de d a h a ö n c e örnekler verdim; mesela İ b n - i A b b a s o ka dar güzel dil biliyordu; a m a yine de K u r ' a n ' d a geçen şu şu keli melerin anlamını bilmiyorum diyordu. Hepsi Arapça olsaydı, ba ri yabancılar anlamasa da Araplar anlardı.
o-3'
Yemnı:
Bahr. K i s t :
Adi... E s f a r : Kütüb. F u m :
S c v m . T a ğ u t : Kâhin.
M ü z c a t : K a l i l . M e k a l i d : M e f a t i h . M e n a s : Firar. K e s v e r e : E s e d . E s f a r : K ü t ü b . F u m : S e v m (peltek - s ) . N a ş i e : Kıyam. H ü d n a : Tübna. L a Vezer: L a m e l c e e . Kif l e y n : D a ' f e y n . H e v n e n : H i l m e n . E k v a b : E k v a z . E s b a t : K e b a i l . F i l : D ü l e m . YaS i n : y a i n s a n ! H e y t e y e r i n e H e l ü m m e . E l i m : M U c î ' . İsrî: Ahdî. E v v i b î : Sabhilti, B i y a : K e n a i s . A b b e d t e : Ketelte H u b e n : İ s m e n (peltek s). C i b t : Şeytan D e r e s t e : Kere'te G a s s a k : Barid veta. E v v i b i : Sebbihi. E v v a b : Müsebbih. R e h v e n : SehlMJ A d n : A'nab-kürüm. Y e h u r ü : Yerciü söylenebilirdi.
302
ON IKINCI B O L U M
İSLAM'DA GÖZ ARDI EDİLEN GERÇEKLER
a) İnsanların Kol ve Bacaklarının Kesilmesi Meselesi İşleyeceğim
konuyu
Turan
Dursun
1990'larda
kaynak
larında işlemişti. O z a m a n Diyanet işleri eski başkanlarından Prof. Süleyman Ateş'in d e buna yanıt niteliğinde iki ciltlik bir çalışması yayınlanmıştı. Diyanet İşleri Başkanlığınca tercüme edilen
Tecrid-i
Sarih'te
ilgili
konu
kısmında
ayrıca
önemli
açıklamalar var. İzah e t m e y e çalıştığım k o n u n u n asıl kaynağı K u r ' a n ' d a zaten vardır. Ayrıca hadis külliyatında da bu konuda çok zengin bir d o k ü m a n var. Kısacası, İslami kaynaklarda bunun kadar kanıtları h e m çok, h e m de sağlam olan başka bir konu bul m a k hemen h e m e n m ü m k ü n görünmüyor. Konu anlatılınca zaten anlaşılacaktır. Bir de geçmişten g ü n ü m ü z e kadar İslam otoritele rince b e n i m s e n e n ortak bir görüş var; onu anlatacağım. Konunun ufak bir b ö l ü m ü y l e B e d i ü z z a m a n Sait Nursi'nin bakışını da be lirteceğim. Bunların hepsi, mevzu h a k k ı n d a farklı şeyler söylü yorlar. Özellikle Turan Dursun farklı, Süleyman Ateş farklı, İs lam camiasındaki görüşle D i y a n e t ' i n tercümesindeki anlayış da farklıdır. D u r u m bu o l u n c a , k o n u y u kanıtlarıyla ve her kesimin argümanlarıyla birlikte e n i n e b o y u n a işlemek istedim. 303
Bu konuyu değişik kesimlerin argümanlarıyla birlikte değer lendirmemden, birilerinin düşüncelerini çürütmek, k e n d i m e de pay çıkarmak gibi bir anlayış algılanmasın. Benim a m a c ı m , in sanlığı ilgilendiren önemli bir k o n u d a okurları bilgilendirmektir. Mevzu, K u r ' a n ' d a M a i d e suresinde geçen ağır bir ceza ve onun detayını anlatan hadisler ve diğer İslami kaynaklar. Ö n c e ayetin mealini verelim; daha sonra gerçekleşen olayı diğer kay naklardan özetleyelim. Ayet, M a i d e suresi 33: 1) " A l l a h ' a ve Resulüne savaş açanların ve yeryüzünde boz gunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri ya hut asılmaları v e y a ellerinin vc ayaklarının çaprazlama kesilme leri ya da sürgüne gönderilmeleridir. Bu cezalar onlar için dün yadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır." (Diyanet'in K u r ' a n tercemesinden) 2) " A l l a h ' a ve p e y g a m b e r i n e karşı savaşmaya kalkışan ve yeryüzünde b o z g u n c u l u ğ a çalışanların cezası, öldürülmelerin den veya asılmalarından veya ellerinin ve ayaklarının çaprazla ma kesilmesinden, ya da bulundukları yerden sürülmelerinden başka bir şey olamaz. Bu, onların d ü n y a d a çekecekleri bir zillet tir. Ahirette ise kendilerine büyük bir azap vardır." ( H a m d i Yazır'ın K u r ' a n tercemesinden) 3) "Allah ve elçisiyle savaşanların ve yeryüzünde bozguncu luk y a p m a y a çalışanların cezası, (ya) öldürülmeleri, ya asılma ları, ya eller ve ayaklarının çapraz kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların d ü n y a d a çekecekleri rezillik tir. Ahirette ise onlara büyük bir azap vardır." ( S ü l e y m a n Ateş'in K u r ' a n tercemesinden) 4) "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozguncu luk y a p m a y a çalışanların
cezası
şudur:
Öldürülürler,
yahut
asılırlar, yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir, yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için d ü n y a d a bir rezil liktir. Ahirette de onlara büyük bir a z a p vardır." ( Y a ş a r N u r i Ö z t ü r k ' ü n K u r ' a n tercemesinden). 304
Şimdi de hadise nedir, neyin nesidir izah e t m e y e çalışalım: Hicri ( M e d i n e d ö n e m i n i n ) altıncı yılında U k l kabilesiyle Becile kabilesine bağlı Ureynelilerden (yaygın görüşe göre) 8 kişi lik bir grup M e d i n e ' y e gelip H z . M u h a m m e d ' e
'Müslüman ol
duklarını ' bildiriyorlar. A n c a k M e d i n e havası onlara iyi gelmi yor ve hastalanıyorlar. S o n u ç t a H z . M u h a m m e d onlara, gidin fa lanca yerde ( M e d i n e ' d e n 6 mil uzakta, Feyfa'ul H a b a r adında sa kin bir yerde) devlete ait develer var; siz onların sütünden ve si diğinden için, iyileşirsiniz diyor. Bunlar da gidip M u h a m m e d ' i n tavsiyesini yerine getiriyor ve iyileşiyorlar. D a h a sonra develerin Yesar adındaki çobanını öldürerek develeri alıp götürüyorlar. Hatta kaynaklarda bu insanların öldürüldüğü yerin ismi "el-Münekka"diye geçiyor. Aynı z a m a n d a götürülen develerin sayısı da belli: 15 deve; birini de kesip yiyorlar. 6 5 8 Peki, sonuç ne olmuş; bir de buna bakalım: S a ğ l a m diye kabul edilen altı temel hadis kaynağında müşte rek olan ve birkaç yerde tekrar edilen konuya ilişkin bilgiler var. D i y a n e t ' i n t e r c ü m e ettiği Tecrid-i Sarilfteki hadisi temel ala rak konuyu özetleyelim: Hz. M u h a m m e d , bir gün sabahın erken saatlerinde bu çoban ö l d ü r m e ve çalma haberini duyar d u y m a z , onların peşinden, Kürz b. Cabir veya Sait b. Zeyd k o m u t a s ı n d a silahlı bir grup gönderir. O n l a r gün yükselirken (çok kısa zaman da) o insanları yakalayıp H z . M u h a m m e d ' i n yanına getirirler. Hz. M u h a m m e d ' i n talimatıyla onların elleri ve bacakları kesilir, gözleri oyulur. H e n ü z ö l m e m i ş ; ancak can çekişen o insanları, sıcaklığıyla m e ş h u r olan "Harre " denilen yere bırakırlar (artık bu şekilde can verene kadar ö l ü m e terk edilirler). O arada su is tiyorlar; a n c a k kendilerine su da verilmiyor.
° " a ) İbn-i Kesir, B i d a y c - N i h a y e , hicri altıncı yılı o l a y l a r ı b a ş l ı ğ ı altında, 6/24. b ) İbn-i S c y y i d - i N a s , U y u ı T ü l E s e r , 2/132. e ) İbn-i S a ' d , T a b a k a t , 2/296, K ü r z b . C a b i r ' i n A r e n i l e r c y a p t ı ğ ı b a s k ı n kısmında, d) Kurtubi, M a i d e suresi, 33 a y e t a ç ı k l a m a s ı n d a . e ) H a l e b i , İnsan-ül U y u n , M e g a z i , S a i t b . Z e y d s e r i y e s i b ö l ü m ü n d e .
305
Kütüb-i Sitte denilen tüm hadis kaynaklarında ve Tecrid-i Sa659 riA'te olayın m ü ş t e r e k özeti b u . Şu notu da e k l e m e k t e yarar var: Bu k o n u d a E b u K ı l a b e , var olan hadislerin sonunda, "Bu ceza, hem çalmak suçunu işlemekten, hem adam öldürmekten, hem inandıktan sonra dinden çıkmalarından ve hem de böylece Allah'a ve peygambere karşı da savaşmış insanlar sınıfına gir melerinden dolayı onlara uygulandı" diyor ve tam da az önce anlamını s u n d u ğ u m Maide suresinin 3 3 . ayetine uyarlıyor. Bu hadis B u h a r i ' d e dört yerde ve D i y a n e t ' i n t e r c ü m e ettiği Tecridi Sarih'te geçiyor. 6 6 0 Olayı bu şekilde anlatan hadisler, B u h a r i ' d e sekiz farklı bö lümde ve on dört defa tekrarlanmıştır. Buhari bunu değişik ravi zinciriyle anlatıyor. Bunların sayısı otuza yakın, dipnot olarak isimlerini e k l i y o r u m . 6 6 1 M ü s l i m ' d e " K a s a m c " b ö l ü m ü n d e do kuz farklı ravi zinciriyle geçmektedir. 6 6 2 N e s a i ' d e Tahrim-i D e m kısmında bu hadis 20 sefer, Taharet kısmında da iki sefer farklı ravi zinciriyle geçmektedir. Burada hadis Hz. Ayşe, Enes b. Ma lik, Urve, Sait h. Müseyyeb, Zübeyr, halife Ö m e r ' i n oğlu Abdul lah ve Ebu Z e n a d gibi kişilerden aktarılmıştır. 6 6 1 E b u D a v u d ise,
6 5 9
a) B u h a r i : 1 )Vuclu, b a b 6 6 ' n o : 2 3 3 , 2 ) Zekat, bab 6 8 , n o : 1 5 0 1 , 3 ) C i h a t , bab
1 5 2 , n o : 3 0 1 8 . 4 ) M e g a z i , bab 3 6 , n o : 4 1 9 2 - 4 1 9 3 . 5 ) Tefsir, M a i d e 3 3 , bab 4 , n o : 4 6 1 0 . 6 ) T ı p , b a b 5 , n o : 5 6 8 5 , b a b 6 , n o : 5 6 8 6 v c b a b 2 9 , n o : 5 7 2 7 . / ) Hudut, b a b 15, n o : 6 8 0 2 , 16, n o : 6 8 0 3 , 17, n o : 6 8 0 4 , 18, n o : 6 8 0 5 . 8 ) D i y a l , b a b 2 2 , n o : 6 8 9 9 . b) Muslini, Kesanıe, no: 1671, c) Ebu Davud, Hudud, no: 4 3 6 4 - 7 1 . d ) T i r m i z i , T a h a r e t , B a b - u m a c a c f i bcvl-i m a y ü ' k e l ü l a h m ü h ü , n o : 7 2 - 7 3 . e ) İbn-i M a c e , H u d u l , n o : 2 5 7 8 . D N c s a i , T a h r i m - i D e m b ö l ü m ü n d e , n o : 4 0 2 0 hadisleri n o : 4 0 4 3 ' e k a d a r top lanı 2 0 h a d i s . 66® a) Tecrid-i S a r i h , Diyanet t e r c ü m e s i , n o : 1 7 2 h a d i s i n a ç ı k l a m a s ı , 1/182 v d . b) Buhari, 1) Vudu, bab 6 6 , no: 2 3 3 . 2) Cihat, bab 152, n o : 3 0 1 8 . 3) Hudut, b a b 1 7 v c 18, n o : 6 8 0 4 - 0 5 . 661 Y a h y a , Ş u ' b e , K a l a d e , S ü l e y m a n , H a m m a d , E y ü p , E b u k c l a b e , M u a l l a , V ü h c y b , A b d u l l a h , Y e z i t , S a i t , A l i b . A b d u l l a h , M u h a m m e d , İbn-i A v n , S e l m a n , M ü s l i m , S a b i t , S e l a m , M u s a , H c m a m , Velil, E v z a i , K ü l e y b e , İ s m a i l , H a e c a c , 1lüm e y d vc Ebu Rica. Bütün bu isimler yukarıda 9 0 . dipnotta Buhari'dcn g ö s t e r d i ğ i m yerlerde geçiyor. 662 M ü s l i m , K a s a m e b ö l ü m ü , n o : 1 6 7 1 . 6 6 3
306
N e s a i , Tahrim-i D e m . N o . 4 0 2 0 ' d e n n o : 4 0 4 3 .
Enes b. Malik, halife Ö m e r ' i n oğlu Abdullah ve E b u Z e n a d ' d a n aktarmıştır. T i r m i z i ' d e , Taharet kısmında geçen bu hadisler, Enes b . M a l i k ' e d a y a n m a k t a d ı r . 6 6 4 K o n u y a ilişkin İ b n - i M a c e ' d e k i hadisler ise H z . Ayşe ve E n e s ' e dayanıyor. Başta da belirttiğim gibi, nerdeyse İslami k a y n a k l a r d a bunun kadar güçlü bir hadis h e m e n h e m e n bulunmamaktadır. Tabi ki M a i d e suresinin 3 3 . ayetiyle ilgili tefsirlerde daha te ferruatlı bilgiler var; a n c a k İslami kesim tarafından sahih diye bilinen hadislerdeki bilgiler ve var olan ilgili ayet, k o n u n u n çö zümü için yeterli. Bu b a k ı m d a n o detaylara girmeyi gereksiz bu luyorum. Kaldı ki, tefsirlerde d a h a ağır aktarımlar var. Örneğin; Hz. M u h a m m e d ' i n ateşte ısıttığı çivilerle onları dağladığı, göz lerini
oyduğu,
latılıyor.
665
onları
ateşte
yaktığı
gibi
farklı
bilgiler an
K u r t u b i kendi tefsirinde, " O n l a r o halde su isterken,
Hz. M u h a m m e d buna karşılık ' A t e ş ' yanıtını veriyor. Yani size su mu vereceğim; ateş için a n l a m ı n d a alaylı bir şekilde yanıt ve r i y o r " 6 6 6 diyor. Belirttiğim gibi detaylara g i r m e y e gerek yok. Bir kere ortada ağır bir ceza y ö n t e m i n d e n söz eden ayet var ve u y g u l a m a örne ği de hadis külliyatında geçiyor. T ü m hadis kaynaklarında ortak olarak ve defalarca anlatılan bu olay, birkaç sahabe tarafından aktarılıyor; a m a en çok E n e s b. M a l i k ' i n ismi geçiyor. Bu da normaldir. Ç ü n k ü Enes'in ayrıcalığı vardı. Kendisi, Hz. M u h a m m e d ' e on yıl yaverlik y a p m ı ş , h e p onunla beraber o l m u ş t u r . 6 6 7 Olayı bu şekilde özetledikten sonra tekrar başa dönelim: Kim ne demiş; bir bakalım. Diyanet'ten başlayalım. Bir kere Diyanet'in yazdıklarında bazı bilgi eksiklikleri var, önce onları hatırlatalım. Tecrid-i Sarih Diyanet tercümesinde, bu katliamla ilgili hadis, B u h a r i ' d e yedi
6 6 4
Tirmizi, Taharet, n o : 7 2 - 7 3 .
6 6 5
M u h a m m e d b . Y u s u f S a l i h i e l - Ş a m i ( h . 9 4 2 . ö ) , SUbUl'lK h ü d a , 6 / 1 8 2 v d .
Kür/, b . C a b i r v e y a S a i l b . Z e y d s e r i y e s i k ı s m ı n d a . 666 K u r t u b i tefsiri, M a i d e s u r e s i 3 3 . a y e t a ç ı k l a m a s ı n d a . w » Buhari, E d e p , Hüsn-ül buluk, no: 5 6 9 1 . M ü s l i m , Fcdail. M ü s l i m , Fcdail, no: 2 3 0 9 .
307
yerde, dokuz farklı yolla geçiyor. M ü s l i m ' d e de H u d u d başlığı altında yedi yolla, N e s a i ' d e dört yolla alınmıştır deniliyor ve di ğer hadis kaynaklarının tasnifine bu şekilde devam ediliyor. Belli ki kitabı tercüme eden, hadis kaynaklarını yeterince gözden geçirmemiştir. Çünkü B u h a r i ' d e sekiz büyük bölümde on dört sefer ve bir o kadar da farklı ravi zinciriyle geçiyor. Bunun d ö k ü m ü n ü az önce dipnot olarak ekledim. N e s a i ise bu cinayetle ilgili hadisi sa dece bir b ö l ü m d e yirmi sefer aktarmıştır. Ayrıca başka bir bölüm de de iki sefer almıştır. 6 6 8 Benim için önemli olan içeriktir; sayısal ifadeye pek takılmam. Ancak m a d e m Diyanet bu işi yapmış, bu nun hakkını vererek yapmalıydı. Çünkü bu hadisler B u h a r i ' d e yedi sefer geçiyorsa farklıdır, bunun iki katı kadar geçiyorsa farklıdır. Bir de belli olmaz; bakarsın farklı rivayetlerde ayrı bil giler de çıkabilir. O yüzden hepsini belirtmek önemlidir. Gelelim işin ö n e m l i kısmına: Ö n c e k o n u y a ilişkin T e c r i d - i Sarih
mütercimi
ve
yorumcusu
Ahmed
Naim'in
açıkla
masından başlayalım: Bazıları, Hz. M u h a m m e d ' i n bu insanları bu şekilde öldürmesini tartışma konusu yapıyorlar. Yıllar ö n c e bu hususta u z u n c a bir yazı yazmıştım, ondan bir özet aktarmak istiyorum diyor ve d e v a m ediyor: Bunu anlatırken de A h m e t Z e y n i D a h l a n ' ı n (1816-1886) hazırlamış olduğu siyer kitabını temel alarak konuyu özetlemek isterim, diyor. H e m e n h e m e n ha diste anlatılanları yazıyor; ancak Hz. M u h a m m e d bu insanlara iyilik yaptı, onlar ise çobanın ellerini ve ayaklarını kesip gözle rine diken batırarak " M ü s l e " denilen işkenceyle onu öldürdüler ve develeri çaldılar. Dolayısıyla Hz. M u h a m m e d onlara karşı farklı bir şey u y g u l a m a m ı ş ; ancak kısasa karşı kısas uygulamıştır diyor, olayı gayet normal görüyor. Bu konuda bazı İslam otorite lerinin isimlerini de veriyor,
669
onlar da kaynaklarında bunu işle
mişlerdir diyor ve öldürülen bu insanlarla ilgili hadisler konu sunda
0 0 8
da,
"Bu
hadisler
ve
olay
hakkında
şüphe
etmek
hiçbir
N e s a i , Taharet, n o : 3 0 5 - 3 0 6 v e Tahrim-i D e m , n o : 4 0 2 4 ' t e n 4 0 4 3 ' e kadar,
2 0 hadis. M e s e l a ; A b u A v a n e , İbn-i S a ' d , T a b e r i , T a b e r a n i , A b d ü r r e z z a k , İbn-i Tall a \ İbn-i H i b b a n , İbn-i İ s h a k , V a k ı d i g i b i l e r i n i s i m l e r i n i v e r i y o r . T c c r i d , n o : 1 7 2 .
308
Müslüman 'm
işi
(haddi)
değildir" cümlesiyle
nokta
koyuyor.
Özetle, H z . M u h a m m e d b u n u yapmıştır ve de haklıdır, diyor. D e v e idrarının ilaç olup o l m a m a s ı k o n u s u n d a da iki noktadan b a k m a k lazımdır, diyor. Biri tedavi açısından, diğeri de pislik. Bir kere o d ö n e m d e Arapların deve sidiğiyle tedavi yaptıkları bir gerçektir, diyor. Hatta d e v e sidiğinin ilaç o l d u ğ u n a ilişkin İslam âlimlerinden kitap yazanlar da vardır, diye ekliyor ve D a v u t A n t a k i ' d e n örnekler veriyor. Kısacası, ilaç olabileceğini savunuyor. Deve sidiği necis mi değil mi k o n u s u n d a da İslam âlimleri arasında ihtilaflar vardır, diyor. Bu d e v e idrarıyla ilgili hadis ve y o r u m l a r ı n a bakınca, şöyle farklı bir hadis hatırıma geldi. H z . M u h a m m e d , " H e r kim her gün s a b a h l a n aç k a m ı n a yedi tane h u r m a (kimi rivayetlerde M e d i n e ' n i n A c v e denilen h u r m a cinsinden) yerse, o gün içinde o kimseye ne zehir (yılan-akrep gibi) ne de sihir/büyü zarar vere m e z " diyor. Bu hadis B u h a r i ' d e birkaç yerde, Tecrid-i Sarih Di yanet tercemesinde ve M ü s l i m ' d e anlatılmaktadır. 6 7 0 H u r m a sorun
değil
de;
çünkü
nasıl olsa bir yiyecektir,
sakıncası yok, isteyen yiyebilir. A m a iyi ki bizimkiler deve sidi ğiyle ilgili hadisi d u y m a m ı ş l a r ; y o k s a hurma, z e m z e m suyu gibi Arapların deve sidiğini de kavanozlara doldurarak Suudi Arabis t a n ' d a n getirip şifa niyetine insanlara içirirlerini^. Bunu hakaret a n l a m ı n d a d e m i y o r u m , y o r u m da değildir. Ç ü n k ü sağlam diye kabul edilen hadisler ortada. S ü l e y m a n A t e ş ' i n az önceki insanların o ağır cezayla infaz edilmeleri ve ilgili ayet k o n u s u n d a y o r u m u ,
Tecrid-i Sarihteki
açıklamaya ve genel İslami kesimin görüşlerine terstir. O yüzden onun da k o n u y a bakışını özetlemek isterim. Kendisi, Hz. Mu h a m m e d ' i n bu insanları bu şekilde öldünrıediklerini iddia edi yor, yani b u n c a hadise r a ğ m e n , olayı inkâr ediyor. D e v e sidiği nin şifa olamayacağını ve H z . M u h a m m e d ' i n b u n u yapmadığını
a) Tecrid-i Sarih D i y a n e t tercümesi, T a a m k ı s m ı n d a , no: 1 8 6 3 . b ) B u h a r i , 1 ) E t ' i m e , b a b 4 3 , n o : 5 4 4 5 . 2 ) T ı p , b a b 5 2 , n o : 5 7 6 8 v e 5 7 6 9 . tıp, bab 5 6 , n o : 5 7 7 9 . c) M ü s l i m , Eşribe, M e d i n e hurmasının ayrıcalığı kısmında, n o : 2 0 4 7 .
309
ö n e sürüyor. Bakalım hangi kanıt ve argümanlarla bunu teyit et m e y e çalışmış? 1) Hadislerde deniliyor ki, bu insanlar Ukl-Ureyne kabilesin* dendi. Kimi rivayetlerde bunlar yalnız Ukl kabilesinden, kimile rinde bir grup insanlar, bir topluluk, kimilerinde yalnız Ureyne ka bilesinden şeklinde anlatılınca, S. A t e ş bunu sorun yapıyor ve ma dem kim oldukları konusunda netlik yoktur; o halde buna güven olmaz;
dolayısıyla
bu
da olayın
olduğu
konusunda
şüphe
uyandırıyor, diyor. Hatta Ukl-Ureyne'den başka bir de " B e c i l e " kabilesini ekliyor. Bir kere Becile ayrı bir kabile değil; Becile bü yük bir kabile ve Ureyne de onun bir kolu. Bugünkü tabirle biri il çe, diğeri de o ilçenin köyü gibi. İlgili kaynaklarda zaten bu şekil de açıklama var. 6 7 1 Bir de " U c l " kabilesini ekliyor ve referans ola rak da B u h a r i ' y i gösteriyor. Onun kaynak olarak gösterdiği yer de " U c l " değil; Ukl kabilesinden sekiz kişi diye geçiyor. Sanırım dikkatinden k a ç m ı ş . 6 7 2 Bir kere altı hadis kaynağında Ucl kelime si hiç geçmiyor. Bir de bazı kaynaklarda Beni Füzarc, Beni Süleym gibi isimler geçiyor. Sayın hocanın bu kelime taktiğine baş vurmasının nedeni, dinden haberi olmayan saf M ü s l ü m a n ' ı n ka fasını karıştırmak. Çünkü ceza işlenmiştir; bu konuda var olan kanıtlarda sorun yok. Şairin dediği gibi, " B i r mektup yazdım; ha sana, ha H a s a n ' a " . Ceza uygulandıktan sonra arlık kişiler şunlar mı bunlar mı, bu o kadar sorun değil. Süleyman hoca böylelikle işi yokuşa sürmek istiyor; ancak bu taktiğin başarı şansı yok. 2) Bir diğer argümanı da, alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. M u h a m m e d ' i n böylesine ağır bir cezayı uygulaması m ü m kün değildir, oluyor. Ayrıca temizliğe bunca önem veren bir Hz. M u h a m m e d nasıl olur da hayvan pisliğini o insanlara ilaç niye tiyle içirir, şeklinde bir mantık yürütüyor. Yani yanlışın adresini başka yerde arıyor; asıl yanlışı dillendirmekten uzak kalıyor ve ya ne bilelim belki de inanıyor. O öyle inanmış olabilir. A m a ben onun icraatına ve K u r ' a n ' ı n içeriğine bakıyorum. Mutlak bir ka bul veya karar b e n i m için geçerli değildir. Herhalde kafamdaki
İbn-i S e y y i d - i N a s , İnsan'UI U y u n , 2 / 1 3 2 v c İbn-i K e s i r tefsiri, M a i d e 3 3 . a y e t . Buhari, Diyat, bab 2 2 , n o 6 8 9 9 . S ü l e y m a n A t e ş , Gerçek D i n B u - 2 , s . 5 7 .
310
milyarlarca beyin hücrelerimin de bir görevi olmalıdır. Hele eğer ilimle de beslenmişse onu d u r d u r a c a k hiçbir şey yoktur; ancak fiziki olarak yok edilebilir! 3) S ü l e y m a n Ateş b u r a d a H z . M u h a m m e d ' i n bu yaptıklarına karşı şeriat dersini veriyor: Efendim bu olayda bir hırsızlık söz k o n u s u d u r (aslında olay bir gasptır; hırsızlık da değildir). Eğer develer kapalı yerden çalınmış olsaydı ancak el k e s m e cezası uy gulanırdı; hırsızlıkta kol ve bacak kesilmez, diyor. Fakat bu olay da develeri kapalı yerden değil de; açık yerden aldıklarına göre, el k e s m e k de yoktur diyor. Ayet bir kere bu fakir-zavallı kişilere uymuyor, onlar için inmemiştir, diyor ve şöyle açıklıyor: Ayete göre bu ceza, yeryüzünde b o z g u n c u l u k yapan, Allah ve peygam bere karşı savaşan kişilere verilir. Peki bu d u r u m d a bu hasta olan zavallı birkaç kişi nasıl Al l a h ' a karşı savaş ilan ettiler ki bu cezayı hak ettiler gibi bir fikir yürütüyor. Şunu da söylüyor: Diyelim ki bu insanlar o çobanı katlettiler; peki kim gördü, şahitler kimdi gibi sorularla olayın gerçekleşmediğini kanıtlamaya çalışıyor. H a l t a şahit varsa bile ancak kısasa kısas gerekir diyor. Burada K u r ' a n ' d a k i kısas ve el k e s m e cezalarını tabi ki kabul ediyor ve n o r m a l karşılıyor! Sanki dini kuralları Hz. M u h a m m e d ' i n onayladığını bilmiyor da onun icraatını onun kurallarına göre değerlendiriyor. Kurallar Hz. M u h a m m e d ' d e n çıkmıştır ve istediğinde kendi kurallarına uymamıştır. Ne istemişse onu yapmıştır. S ü l e y m a n hocaya göre, sanki ayette geçen A l l a h ' a karşı m u h a r e b e kelimesinden kasıt gerçek savaştır. Burada A l l a h ' a karşı savaşmak, o n u n emir vc yasaklarını d i n l e m e m e k demektir. Bu hasta birkaç kişi nasıl Al l a h ' a karşı savaşabilir diyor. D e m e k ki hasta değillerse savaşabiliyorlarmış. Peki nasıl? Allah görünen bir şey mi ki ona karşı sa vaş edilsin? 4)
Bir d e K u r ' a n ' d a p e k d e ö n e m s e n m e y e n
kelimelere
takılıyor. Mesela; ayette bu cezalar anlatılırken, "Ya/ ya d a " an lamında olan " E v " atıf harfi kullanılmış. " V e " bağlacı şeklinde geçmiyor. Ve bağlacı olsaydı tüm bu cezalar birden uygulanabi lirdi; ancak " y o k s a " bağlacı olunca bunlardan biri uygulanır di yor. D u r u m bu olunca H z . M u h a m m e d nasıl t ü m cezaları onlara 311
uygulamış; bu o l a m a z diyor. Bir de ayette geçen m u h a r e b e keli mesinin fiil kalıbı şimdiki v e gelecek z a m a n kipindedir (Yüharibune). Yani kim b u n d a n böyle bu ayette belirtilen s u ç l a n işler se bu ceza uygulanır, diyor. Hâlbuki eğer maksat o insanların olayı olsaydı, ayet d a h a sonra geldiğine göre geçmiş z a m a n ki piyle (Harebu) şeklinde kullanılması gerekiyordu. Yani, " A l l a h ve resulüne karşı daha önce savaş açmış olanların cezası işte bu d u r " denmeliydi diyor. Az sonra bunun açıklamasını yapacağım. 5) T ü m hadis kaynaklarında anlatılan ve bugüne kadar sağ lamlığı tartışılmayan bu Ukl-Ureyne olayını içeren hadisi kabul etmiyor. Hz. M u h a m m e d bir kere böyle bir ceza uygıılamanııştır diyor. G e r e k ç e s i n d e de, bunu rivayet e d e n kişiler Enes b. Malik ve Ebuhüreyre'dir de ondan, diyor. Çünkü Hz. M u h a m m e d ve fat edince Enes h e n ü z 15 yaşlarında bir çocuk ve Ebuhüreyre de H z . M u h a m m e d ' i n ö l ü m ü n d e n 3 yıl ö n c e Müslüman olmuş, bu olay (eğer doğruysa) daha önce hicri dördüncü yılında olmuştur, diyor. Dolayısıyla hem E n c s ' i n küçük olmasını, h e m de Ebuhiireyre'nin olaydan sonra Müslüman olmasını, onların hadisleri nin sağlıklı olmadığına kanıt olarak belirtiyor. Aslında bu ağır ceza, zaman içinde İslam yöneticilerinin hesabına geldiği için, bilerek Hz. M u h a m m e d ' e mal edilmiştir, iftiradır, hadisler sahte dir diyor. İddialarını doğrulamak için ayrıca Ebuhüreyre üzerin de çok duruyor ve onun hadisleri hakkında güvensizlik oluştur m a k için onun biyografisi/sicili ile ilgili dört sayfalık özel ve o l u m s u z bir açıklama yapıyor. 6 7 3 6) Aslında bu ağır cezayı içeren ayet, Hz. M u h a m m e d ' l e Ya hudiler arasında yapılan bazı anlaşmaları, Yahudilerin bozmaları sonucu onlar hakkında inmiştir diyor. D e m e k ki ona göre söz ko nusu Yahudiler olunca, tanrının böyle bir ceza ayetini g ö n d e r m e si gayet doğaldır. A m a bu inançta olanlar şunu hiç d ü ş ü n m ü y o r lar ki, tanrı m a d e m k i biz insanları yaratmış ve m a d e m k i iyiliği mizi istiyor, o z a m a n makul-geçerli bir ç ö z ü m göstermesi gere kiyor. Kol-bacak kesin diyen tanrıdan korkulur doğrusu. İşte ho ca bunu olumlu karşılıyor. Prof. S ü l e y m a n A t e ş , G e r ç e k D i n B u - 2 , s . 6 2 - 6 6 .
312
Sait Nursi'yi de bir noktada konuya katmak istiyorum, demiş tim. S. Ateş Ebuhüreyre'yi yerden yere vururken Sait Nursi tam da 674 tersini işliyor kaynaklarında. Onu öylesine övgüyle anlatıyor ki, sanki Hz. M u h a m m e d ' i n yardımcısı. Bu bakış açısı aynı zamanda tüm m e z h e p liderlerinin ve İslam önderlerinin de görüşü. Süleyman Ateş'in Ebuhüreyre hakkında yazdıklarından bir özet verelim: Halife Ö m e r ona güvenmediği için hadis rivayet et meyi kendisine yasaklamıştır, diyor. Ö m e r hayatta olduğu sürece, Ebuhüreyre onun korkusundan diyemezdi ki Hz. M u h a m m e d şu hadisi şöyle demiş. Hz. Ayşe ve İbn-i Ö m e r de onun hadislerine kuşkuyla bakıyorlardı, diyor. Hatta Ö m e r onu B a h r e y n ' e vali tayin ederken, malında çok artış olur (yani rüşvet alır), bu yüzden Ö m e r hem onu valilikten alır, hem de malına el koyar. Hatta Ö m e r ona, "Allah ve Kitap düşmanı, sen bu malı nerden getirdin?" diye ağır hakaretlerde bulunur. Ebuhüreyre eşeğe binip Medine sokak larından geçerken halka, "Çekilin çekilin vali geliyor!" diye sesle nirdi diyor ve böylece onu adeta deli, komedyen, Nasrettin hoca ti pi bir kişiliğin sahibi olarak takdim ediyor. Yani ilgili ceza ayetini kurtarmak için kusuru başkalarında arıyor. Diyanet'in tercüme et tiği Tecrid-i Sarih mütercimi Ahmet Naim de, "Bu hadis ve olay hakkında şüphe etmek hiçbir Müslüman'ın işi (haddi) değildir" diyor. Oysa, Sait Nursi ondan övgüyle söz ediyor. Peki, bu d u r u m d a normal bir M ü s l ü m a n ne yapsın, hangisi doğru, hangisine inansın? İşte bu anlattıklarımdan sonra şimdi de konuyu toparlamaya geçelim. Bir kere Süleyman Ateş'in, efendim o insanların olayı daha önce olmuş, ayet ise d a h a sonra gelmiş; dolayısıyla ayet onlarla ilgili olsaydı, A l l a h ' a karşı savaşmış olanlar (Harebu) şeklinde g e ç m i ş z a m a n kipiyle söylenmesi gerekiyordu sözü, talihsiz bir, açıklamadır. Ç ü n k ü bu z a m a n kipleri K u r ' a n ' d a (bazı istisnai durumlar dışında) pek uygulanmıyor. H o c a n ı n bu basit kuralı bilmediğini tahmin e t m i y o r u m ; ancak bunu bir taktik olarak öne sürdüğünü sanıyorum. Prof. S ü l e y m a n A t e ş , G e r ç e k D i n B u - 2 , s. 6 3 - 6 5 .
313
Bu kuralın genelde K u r ' a n ' d a geçerli olmadığına ilişkin biriki örnek verelim: a) " B i z en yakın göğü ziynetlerle, yıldızlarla donattık. O n u itaatten çıkan her şeytandan koruduk. O şeytanlar, yüce toplulu ğu (melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır. An cak onlardan söz kapan olur. O n u da delip geçen bir alev izler (onları yok e d e r ) . 6 7 5 Burada son c ü m l e d e geçen 'söz kapan olursa' anlamını ve ren fiil 'hatife' şeklinde geçmiş z a m a n kipiyle yazılmış; 'yehtefu' şeklinde
şimdiki
ve gelecek
zamanı belirten
fiil
kipiyle
yazılmamıştır. Hâlbuki burada tüm z a m a n l a r geçerlidir; bir sü reklilik söz konusudur. Ama buna rağmen geçmiş z a m a n kipiyle kullanılmıştır. Yine, ' O n u da delip geçen bir alev izler' cümlesin deki 'izler' anlamına gelen 'etbeahü' kelimesi, di'li geçmiş za man kipiyle yazılmış; ancak burada geniş z a m a n anlamını taşır. b) "Mutlu olanlar cennetledirler, gökler ve yer durdukça onlar orada ebedi kalacaklardır; kesintisiz bir lütuf olmak ü z e r e . " 6 7 6 Burada ' G ö k ve yer d u r d u k ç a ' cümlesindeki 'durdukça/ dâmet' geçmiş z a m a n kipiyle yazılmıştır. Hâlbuki, cennetle olan lar orada ebediyyen kalacak, la ki yer ve gök var oldukları süre ce, deniliyor. Yani fiil mazi (geçmiş z a m a n ) kipiyle yazılmış; an cak hadise cennet ehliyle ilgilidir, gelecekle ilgilidir. Oysa, 'Yer ve gök d e v a m edecekleri s ü r e c e ' şeklinde gelecek z a m a n kipi olan 'tedumü' fiil kalıbı kullanılmalıydı. c) " M a d e m iman sahibiydiniz, d a h a ö n c e Allah'ın peygam berlerini neden ö l d ü r ü y o r d u n u z ? " (Ehl-i kitap h a k k ı n d a ) . 6 7 7 Kanımca, K u r ' a n O s m a n z a m a n ı n d a yazılırken b u r a d a bir yazım hatası olmuştur. Çünkü d u r u m normal değildir: ayetteki fiil çekimi şimdiki ve gelecek z a m a n l a ilgilidir. Yani
kelime
kalıbına, fiil ç e k i m i n e göre tercüme edilirse,
'İmlininiz olsaydı,
Allah'ın
önce'
0 / : >
6
7
6
6 7 7
314
peygamberlerini Saffat, 6 - 1 0 . a y e t l e r . Hud,
108.
Bakara s u esi, 9 1 .
öldürmüyorsunuz
daha
şeklinde
olurdu ki, ç o k yanlış bir diziliş. B u r a d a fiil şimdiki z a m a n ; an cak h e m d a h a önce kelimesi var; h e m de H z . M u h a m m e d , za manındaki
ehli
ehl-i kitap
onları
kitapla öldürsün,
konuşurken, deniliyor.
artık peygamber yoktu ki Olay,
geçmişle
ilgilidir;
ancak kullanılan fiil şimdiki ve gelecek z a m a n l a ilgilidir. Fah rettin Razi gibi K u r ' a n yorumcuları bin d e r e d e n su getirerek yanlışı telafi e t m e y e çalışmışlar. O y s a ben, K u r ' a n ayetleri kitap haline getirilip halife O s m a n ' a sunulduğunda, o n u n , çok
yanlışlar
buluyorum,
umarım
zamanla
Araplar
'Kur'an'da
bunları
dü
zeltecekler' açıklaması b a ğ l a m ı n d a değerlendiriyorum. Yani ha ta k o m i s y o n u n d u r diyorum. Ç ü n k ü burada farklı bir d u r u m söz konusudur. Her ne ise, ö r n e ğ i m i z d e k i fiil şimdiki z a m a n a ait; an cak kastedilen g e ç m i ş zamandır. D e m e k ki bazılarının, eleştirile ri bertaraf e t m e k için başvurdukları bu kelime oyunu yöntemi yeterli ve geçerli değildir. d ) K u r ' a n ' d a kıyametin dehşeti anlatılırken, " O günün şidde tinden/dehşetinden gök bile yardır/çatlar" deniliyor. 6 7 8 Arap gramatiğinde nitelenen ile niteleyen arasında bir uygun luk olmalı. Burada gök anlamına gelen 'Semâ' kelimesi simaî bir müennes/dişi kelimedir. Dolayısıyla ona sıfat olan 'Münfatir' kelimesi de 'Münfe tire tün' şeklinde dişi olmalıydı; a m a eril gel miş ve kural çiğnenmiştir. Benzer örnekler K u r ' a n ' d a çoktur. Tabi ki bin dereden su getirerek yanıtlar vermeye çalışmışlardır. Halta o yanıtların başında da 'Allah'u Â'lem' gelmektedir. Yani kesin bir yanıt veremedikleri için, en iyisini Allah bilir, demişlerdir. e) " E y A d e m ! Şeytan h e m senin, h e m de eşin (Havva) için büyük bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. S o n r a yo rulur sıkıntı ç e k e r s i n . " Ayette şeytanın hem  d e m ' i n , h e m de eşinin azılı düşmanı olduğu, sakın ikinizi cennetten çıkarmasın, denildiği h a l d e , son kelimede hitap yalnız  d e m ' e d i r : Yorulur, sıkıntı çekersin deni liyor. Hâlbuki baştan beri m a d e m k i hitap iki sinedir, o halde yo rulur sıkıntı çekersiniz şeklinde ikisi de kastedilmeliydi. Tanrı b u r a d a kadını ö n e m s e m e m i ş s e bu ayrı bir şey... D ü n y a tarihine M ü z z e m m i l suresi, 18.
315
baktığımızda da g ü n ü m ü z d e de her gün n a m u s davası, b i l m e m şu davası derken kadınlar infaz e d i l m e k t e . 6 7 9 A d e m ' e sıkıntı çe kersin deniliyor; ancak sıkıntının en alasını kadınlar çekiyor. Bariz yanlışlar harife; normalde her dilde fiil kipleri birbirleri ye rine kullanılır. Mesela Türkçede, 'Yarın önemli bir etkinliğe katılıyorum' denilebilir ve sıkça da şimdiki zaman kipi, gelecek için kullanılabilir. Yani illa da 'Yarın önemli bir etkinliğe katıla cağım' şeklinde gelecek zaman kipi kullanılır diye bir kural yoktur. Yine S. Ateş'in öne sürdüklerinden biri, o ağır cezayı içeren ayette (ki öldürün, çarmıha gerin, el ve bacakları kesin ayeti, Mai de, 33) 've' bağlacının kullanılmamış olması; bunun yerine 'ya da' anlamına gelen atıf harfinin (Arapçası ev olan) kullanılmış ol ması. Bu görüş tefsirlerde de detaylıca işlenmiştir. Yani yeni bir konu değildir. 6 8 0 Tabi ki bu durumda ayette geçen eczalardan ' y a şu, ya da bu uygulanır' anlamı çıkar. Yani Hz. M u h a m m e d ' i n o insanlara uyguladığı söylenen tüm cezalar, ayete göre uygulana maz sonucu ortaya çıkar, diyor ve bundan yola çıkarak Hz. Mu h a m m e d ' i n böyle bir cezayı uygulamadığını öne sürüyor. Çünkü eğer bu Arapça gramatik K u r ' a n ' d a uygulansa, hep geçerli olsa dengeler altüst olur. Kısacası, hocanın ileri sürdüğü argümanlar (istisnai durumlar dışında) K u r ' a n ' d a geçerli değildir. Bu d u r u m a birkaç örnek verelim: Nisa suresinde, ' B a ş kaldırdıklarını g ö r d ü ğ ü n ü z kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın, onları d ö v ü n ' de 681 niliyor. Burada 've' bağlacı geçiyor. Hocanın dediği gibi eğer 've' olursa hepsi birden uygulanır; ancak 'ya da/yoksa' olursa tek bir şık uygulanır sözü bu ayette geçersizdir. Ayelte d e m e k is tenen, önce öğüt, sonra yatakların ayrı olması, bu da sonuç ver miyorsa son alternatif d ö v m e k gelir. Halbuki bağlaç, 've' bağ lacıdır ve bu d u r u m d a d e m e k ki h e m öğüt verin, h e m yataklar ayrı olsun ve h e m de dövün, olması gerekir; ancak anlam böyle değildir. Kısacası 've' bağlacıyla 'ya da/yoksa' a n l a m ı n a gelen T a h a s u r e s i 11. Fahrettin er-Razi, M e f a t i h ' ü l G a y b , M a i d e 33 tefsirinde. N i s a s u r e s i , 34.
ev
bağlacı birbirlerinin yerlerine kullanılabilir ve bu k o n u d a
sorun yoktur. H e p belirtiyorum; istisnai d u r u m l a r vardır; ancak bu k o n u l a r d a geçerli değildir. Aynı sureden başka bir m e ş h u r örnek verelim: "Eğer, (velisi o l d u ğ u n u z ) yetim kızlar (ile e v l e n i p onlar) h a k k ı n d a adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, d ö r d e r o l m a k üzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli d a v r a n m a y a c a ğ ı n ı z d a n korkar sanız o takdirde bir tane alın veya sahip o l d u ğ u n u z (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten a y r ı l m a m a n ı z için d a h a u y g u n d u r . " 6 8 2 B u r a d a m a k s a d ı m birden fazla kadınla e v l e n m e k konusunu işlemek değil. Burada farklı bir şey var. Ayette 've' bağlacı kul lanılmıştır. H o c a n ı n dediği gibi eğer 've' olursa tüm şıklar için birden geçerli anlamını verirsek, o z a m a n bu ayete göre bir erkek birden fazla kadınla e v l e n m e k islediği zaman, onları ikişer (Bu rada üleştirme sıfatından iki alıyorum; sayı fazla kabarık ol masın), üçer, d ö r d e r alabilir. Eğer kelime o y u n u n a takılırsak, bir erkek aynı anda hem iki kadın, hem üç ve h e m de dört kadınla evlenebilir. Hâlbuki c u m h u r a göre burada ayrı ayrı da evlenebi lir. Yani 've' bağlacıymış, 'yoksa' bağlacıymış; bunun burada bir anlamı yok. Kaldı ki, ' E ğ e r adaletli d a v r a n a m a y a c a ğ ı n ı z d a n endişe ediyorsanız, o z a m a n ya bir tane hür kadınla yelinin, ya da cariye/ler ile' diye bir c ü m l e geçiyor ayette. B u r a d a cariye ile hür kadın arasında 'ya' bağlacı var: Yani ya hür kadın olsun, ya da cariye/ler. Böyle düşünürsek d e m e k ki her ikisi birden olmu yor. Hâlbuki böyle bir şey yok. Ç ü n k ü h e m c u m h u r a göre böyle bir yasak yok, h e m de pratikte Hz. M u h a m m e d ' l e her dört hali fenin aynı anda birden fazla hür kadın ve cariyeleri vardı. D e m e k ki kelime o y u n u n a takılmak çare d e ğ i l . Bu
kelime
kalıpları
hakkında
683
müfessirler
açıklamalar
yapmışlardır. Yanlış anlaşılmasın! Ben d e m i y o r u m ki fiil kipleri t a m a m e n anlamsızdır. K u r ' a n ' d a mesela Musa-Firavun veya
6 8 2
Nisa, 3 . ayet. B u k o n u d a ' K u r ' a n ' d a K a d ı n v e H z . M u h a m m e d ' i n Kadınları' adlı eseri
m e bakılabilir.
317
 d e m - H a v v a ile ilgili bir şey anlatılıyorsa, " F i r a v u n M u s a ' y a şöyle d e d i " şeklinde dili g e ç m i ş z a m a n ı n kipi tabiki kullanılır; ancak toplumu ilgilendiren bir konu ise, o z a m a n dünü de, bugü nü de, yarını da bağlar. Yani fiilin kipine bakılmaz. Sayın A t e ş , bu katliamla ilgili ayetin geçtiği M a i d e suresi hicri d ö r d ü n c ü yılında inmiştir, diyor. Hâlbuki bu surenin ayetle ri, hicri d ö r d ü n c ü , beşinci yılında başlamak üzere parça parça in miş ve hicri d o k u z u n c u yılına kadar d e v a m etmiştir. Bu k o n u d a 'Usul-ü Tefsir' kaynaklarında geniş bilgiler var. Ayrıca Diyanet yayınlarında da bu geçiyor. 6 8 4 Bir de şu bir gerçek ki, genelde hangi ayetin veya surenin ne z a m a n ortaya çıktığı kesin olarak bilinmiyor; bunların tarihleri bir kere belirsiz. Kaldı ki M a i d e su resinde, "Bugün sizin için dininizi mükemmel İmle getirdim. Si ze nimetimi tamamladım" ayeti de var. 6 8 5 Çoğu K u r ' a n yorum cusu, bu ayeti en son ayet olarak saymışlardır. Çünkü m a d e m k i dininizi t a m a m l a d ı m , size karşı nimetimi m ü k e m m e l hale getir dim deniliyor; demek ki artık her şey bitmiştir. Bu ayeti z a m a n olarak öne alıp da o katledilen kişilerin olayını sonraya b ı r a k m a k gibi bir yorum sağlıklı bir yorum değildir. Zaten K u r ' a n ' d a he men hemen tüm sureler z a m a n a yayılmış; sure var ki ayetleri bir kaç yıl içinde ancak bitebilin işi ir. Kaldı ki, hem hadis kitap larında, hem de ilgili ayetin tefsirlerinde genel kanı bu ayetin, katledilen o insanlar yüzünden indiğidir. Yalnız şunu da kabul et mek lazım ki, Sayın Atcş'in hadislerle ilgili öne sürdüğü güven sizlik meselesi doğrudur. A m a yine de bir fark vardır. S ü l e y m a n Ateş bunu d e m e k l e K u r ' a n ' a gölge d ü ş ü r m e m e y i amaçlıyor. Hâlbuki ister bu hadisler doğru olsun, ister olmasın, ister o in sanlar bu şekilde katledilmiş olsun ister olmasın (ki edilmiştir. Çünkü kanıtlar çok güçlüdür); bir kere K u r ' a n ' d a geçen bu ağır ceza insaf ve m e r h a m e t dışıdır. Bir de S ü l e y m a n hoca diyor ki; eğer onlar çobanı ö l d ü r m ü ş se ve bu da ispat edilmişse K u r ' a n ' a göre kısas gerekir. Yani kısas cezasının, bu çağda hâlâ geçerli olduğuna inanılıyorsa bu na ne diyebilirim ki?
318
6 8 4
Dr. O s m a n K e s k i o ğ l u , K u r ' a n İ l i m l e r i , D i y a n e t y a y ı n ı , s . 1 2 0 - 1 2 9 .
6 8 5
Maide, 3 . ayet.
Kaldı ki, şiddeti içeren ayetler sadece m e v z u m u z olan bu ayetten ibaret değildir. Birkaç örnek verelim: Bedir harbiyle ilgi li, " B e n size bin melekle, üç bin, beş bin m e l e k l e savaşta yardım e t t i m " ayetleri var. 6 8 6 Yine B e d i r ' d e katledilen kâfirlerle ilgili H z . M u h a m m e d ' e hitaben, " S i z onları öldürmediniz; ancak Al lah onları öldürdü. Attığın z a m a n da sen atmadın, Allah a t t ı " var. 6 8 7 B e d i r ' l c
ayeti
ilgili
bir başka ayet: "Allah
melekleri
yardıma g ö n d e r i n c e biz de onlara, ' H a y d i gidin; ben inkâr eden lerin kalplerine korku salacağım; siz de onların boyunlarını vu run, parmaklarını d o ğ r a y ı n ! " 6 8 8 Az önceki ayetlerin anlamını S. A t e ş ' i n K u r ' a n tercümesin den aynen veriyorum: a ) Al-i İ m r a n 1 2 4 - 1 2 5 : " O z a m a n sen m ü ' m i n l e r e : 'Rabbinizin size indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi, size yetmez m i ? ' diyordun. Evet, sabreder, korunursanız; onlar h e m e n şu da kikada üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder." b) E n f a l 9. a y e t : " S i z Rabbinizden yardım istiyordunuz, O da: ' B e n size birbiri ardınca bin melek ile yardım e d e c e ğ i m ' di ye duanızı kabul buyurııuışlu." c) E n f a l 12. ayet: " R a b b i n meleklere vahyediyordu ki: Ben sizinle beraberim, siz inananları pekiştirin; ben inkâr edenlerin yüreklerine korku salacağım; vurun (onların) boyunların (ın) üs tüne, vurun onların her p a r m a ğ ı n a ! " İşte Bedir harbinde M ü s l ü m a n l a r kazanınca H z . M u h a m m e d ' e inen kahramanlık ayetleri bunlar. Bir yıl sonra U h u d ' d a d a r b e alınınca, gelen ayetlere bakalım; bunu da A t e ş ' i n tercüme sinden dinleyelim: d) Al-i İ m r a n , 140: " E ğ e r size bir yara dokunduysa, o toplulu ğa da benzeri bir yara dokunmuştu. O günleri biz insanlar arasında çevirip dururuz (kâh bir kavme, kâh ötekine galibiyet veririz; bazen bir topluma iyi veya kötü günler gösteririz, bazen ötekine)". 6
8
6
Al-i İ m r a n , 1 2 4 - 1 2 5 , E n f a l 9 .
6
8
7
E n f a l , 17.
6
8
8
E n f a l . 12.
319
Yani savaşı kaybetme d u r u m u n d a Allah, ben sizi d e n e d i m , hep siz kazanacaksınız diye bir kural yoktur diyor. Ateş'in eksik bulduğu bir diğer nokta, bu hadisin yalnız Ebu hüreyre gibi güvensiz olan bir kişi ile Hz. M u h a m m e d vefat edince h e n ü z 15 yaşlarında olan E n e s b. Malik tarafından ak tarılmış olması. Bir kere bu hadisleri aktaranlar arasında Kiitübi Sitte denilen altı hadis kaynaklarında Ebuhüreyre ismi geçmi yor. Sanırım E b u h ü r e y r e ' y i bilerek k o n u n u n içine k a t m a k iste miş ki onu eleştirsin ve konuya bir nebze yanıt olsun. Bazı uzun tefsirlerde, ' E b u h ü r e y r e ' y e şöyle bir hadis mal edilir' şeklinde değinilmiştir; bu ayrı bir şey. M e s e l a İbn-i Kesir kendi tefsirin de ilgili ayet açıklamasında E b u h ü r e y r e ' y e değiniyor. Ancak katledilen o insanlar m e ş h u r hadislerde ' U k l - U r e y n e kabilesind e n d i ' diye geçerken, Ebuhüreyre'nin aktarımında, ' B u n l a r Beni Fezare kabilesindendi' biçiminde kısa bir not düşülüyor. Altı hadis kaynaklarından Buhari ve Müslim dışında bu olayı aktaranlar arasında Hz. Ayşe, İbn-i Ömer gibi m e ş h u r sahabiler var. Yine " M ü r s e l " de olsa, Ebu Zenad, Urve, Sait b. Müseyyeb gibi isimler var. Yani işin içinde zengin bir ravi kad rosu var. A m a Süleyman Ateş, bunlardan söz etmiyor; ancak altı hadis kaynağında bu k o n u d a ismi geçmeyen Ebuhüreyre'yi lis teye ekliyor ve eleştiriyor. 6 8 9 Gelelim, E n e s ' i n 15 yaşında olması ve bu nedenle hadislerinin güvensiz olması konusuna. Evet; kaynaklarda E n e s ' i n yaşının kü çük olduğu geçiyor. Ancak 15 yaş konusu pek inandırıcı gelmi yor. Hz. M u h a m m e d ' e on yıl hizmet etmişse ve M u h a m m e d ' i n ölümüyle de on beş yaşındaysa, o zaman demektir ki 5 yaşınday ken hizmete başlamış, buysa inandırıcı gelmiyor. Neyse, bu o ka dar önemli değil. Eğer, Ebuhüreyre bu olaydan sonra M ü s l ü m a n olmuş; dolayısıyla bu hadiseyi bilmiyor diye itiraz edilse, o za man her altı hadis yazarı da Hz. M u h a m m e d ' d e n yaklaşık 2 asır sonra dünyaya gelmişler ve kalkıp onun hadislerini bir araya ge tirmeye çalışmışlar. Hele e n başta gelen Buhari, aslen Arap d a
6 8 9
E b u D a v u d , H u d u d , n o : 4 3 6 9 . N e s a i , Tahrim-i D e m i n o : 4 0 3 7 , 4 0 3 8 v e
4 0 4 1 . İbn-i M a c e , H u d u d , n o : 2 5 7 9 .
320
değil; kendisi bugünkü Özbekistan'ın Buhara şehrinde doğmuş, daha sonra tahsil g ö r m e k için Hicaz bölgesine geçmiştir. Yine Buhari kadar önemli olan İ m a m M ü s l i m Nişaburludur v e Arap değildir. Eğer Ebuhüreyre, adı geçen olaydan 1-2 yıl sonra dün yaya gelmişse, nasıl olur da bu konuyu aktarır diye itiraz edilirse, o z a m a n asırlar sonra d ü n y a y a gelen bu hadis âlimlerinin t ü m ü n e ' d u r ' d e m e k lazım. Şu halde bu savunma da pek tutarlı değildir. Çünkü ya hep ya da hiç misali: Kurallar ya tüm hadisler hakkında geçerli olsun, ya da keyfi olmasın. Eğer hadisleri aktaranların yaş meselesine takılırsak, zaten işin içinden hiç çıkılmaz. Mesela; Hz. M u h a m m e d ' i n amcası Abbas'ın oğlu İbn-i Abbas'ııı bizzat açıklaması var ve bu ifadesi bir kaç yerde B u h a r i ' d e geçiyor ki, Hz. M u h a m m e d vefat edince ben yeni sünnet olmuş, 10 yaşlarında bir ç o c u k t u m , diyor. 6 9 0 Hâl buki bu insan, " M ü k s i r u n " denen en çok hadis aktaran altı-yedi kişiden biridir ve iki bin civarında hadis aktarmıştır. Hz. Ali gibi ünlü biri yaklaşık beş yüz civarında, o da ç o k önemsiz hadisler alırken, bu çocuk binlerle ifade edilen hadisler aktarmış ve onun hadislerinden
de
mezhep
liderleri
sonuçlar çıkarıp
kanun
yapmışlardır. Yine m e ş h u r d u r ki Hz. Ayşe çok k ü ç ü k yaşta Muh a m m e d ' l e evlenmişti, dul kaldığında ise 18 yaşındaydı. Ayşe en çok hadis aktaran altı kişiden biri. D e m e k ki Enes küçüktür de mek de bir taktiktir; işin içinde gerçek payı yoktur. Niye? Çünkü o z a m a n ya bu küçük yaştaki insanların aktardıkları tüm hadisler rafa kaldırılsın ya da tersi olsun. Hesabına gelirse evet; gelmiyor sa çocuktu d e m e k makul bir anlayış değildir. Ç o k basit bir örnek verelim: E b u h ü r e y r e H a y b e r fethinden sonra M ü s l ü m a n o l m u ş , H z . M u h a m m e d ' l e yaklaşık 3 yıl bera ber olmuştur. O n d a n sonra H z . M u h a m m e d vefat etmiştir. Yanı sıra her dört halife, baştan beri H z . M u h a m m e d ' l e birlikte ve hepsi de okuryazar. A m a ilginçtir ki, halife E b u b e k i r ' e mal edi len tüm hadislerin toplamı 142, halife O s m a n ' ı n k i 146, halife
6 9 0
Buhari:
a) Fedail-i Kur'an, bab 2 5 , n o : 5 0 3 5 . b ) İstizan, bab 5 1 , no: 6 2 9 9 v e 6 3 0 0
321
Ö m e r ' i n 527 ve halife Ali'nin de t o p l a m 537 hadistir. Yani h e r dört halifenin ezberledikleri, aktardıkları
hadislerin t o p l a m ı
(aşağı yukarı) 1350 civarı iken, sadece 3 yıl Hz. M u h a m m e d ' l e beraber olan E b u h ü r e y r e , 5374 hadis alır ve tüm sahabeler arasında birinciliğe yükselir. 6 9 1 İşte bu hadisler konusu bu kadar sağlıksız. A m a bu İ s l a m ' ı n problemi. Yanlış ise tüm hadisleri kaldırsınlar, o z a m a n tarih fa lan da kalmasın, biz sadece K u r ' a n cümleleri üzerine konuşalım. Burada merak edilen şu: Bazı İslam düşünürleri, modern çağın da etkisiyle bu deve sidiğinin ilaç olamayacağını ve bu hadisin asılsız olduğunu iddia ediyorlar. Peki diyelim tıp yeni bir buluşla böyle bir şeyin olabileceğini, hatta kanser, aids için iyileştirici ve kesin sonuç verir olduğunu açıklasa, acaba olayı inkâr eden hoca lar bu sefer ne diyecekler? İnanıyorum ki hemen ifade değiştirip bu sefer başka bir argümanla öne çıkarlar. Tabi ki tıp böyle bir şey olur dese de yine Hz. M u h a m m e d ' e bir keramet atfedilemez. Çün kü onun zamanında bu bir gelenekti, tedavi için başkaları da bunu yapıyordu. Kendisi de bu geleneği uygulamışıır. Kaldı ki bu başlıkta, işin cezai yönü üzerinde d u r m a k istedim: Bir tarafta rah man ve rahim olan Allah, diğer tarafta önerdiği ağır ceza. Kimi rivayetlere göre bu ayet Hz. Muhammed'e bir uyarıdır. ' H a n i onların gözlerini çıkarmıştı, ateşte şişler ısıtarak gözlerine batırmıştı.' Ancak ayet cezanın sınırını belirliyor, sen gözlerini oydun; ancak ben tanrı olarak bunu kabul e t m i y o r u m , gibi yo rumlar çıkaranlar da var. Sanki, ey M u h a m m e d sen neden bunu yaptın, gibi bir uyarı. Demek ki göz ç ı k a r m a k biraz ağır c e z a y a kaçıyor. O yüzden ayetle Hz. M u h a n ı m e d ' i uyarılmış oluyor. Bu savunma amaçlı yapılan y o r u m l a r a bakınca, A t e ş ' i n k i da ha makul geliyor: En azından cezanın ağır olduğunu kabul edi yor ve k e n d i n c e (kabul edilir veya edilmez) bazı s a v u n m a l a r yapıyor. Bu sevindiricidir; yalnız b u r a d a böyle deyip de t e r c ü m e ettiği K u r ' a n ayetlerinde o ağır cezaları açıkça dile getirmesi ta bi ki bir çelişki. O z a m a n bu ayetlerdeki ağır cezayı nasıl kabul edebilirsin? Yaklaşımı sevindirici de; kendisinin yanıt niteliğinİbn-i H a z m , E s m a ' u S a h a b e , s . 3 0 v d .
322
de hazırlamış olduğu kitabın baş k ı s m ı n d a yazdığı bazı olaylar var ki; doğrusu savunması b e n c e yetersiz; hele o olayları da ki tabında anlatınca verdiği e m e k b o ş u n a gitmiş oluyor. Bunlardan birkaçına b a k a l ı m : 1) 1973'te B a ğ d a t ' t a bazı Kadiri ve Rıfai tarikatlarına men sup dervişlerin bedenlerinin değişik yerlerine şişler batırdıklarını ve sonra çıkarınca bir iz bile bırakmadıklarını g ö r d ü m , diyor. Aynı şeyleri B a ğ d a t ' t a İmam-ı A z a m m e s c i d i n d e de gördüğünü belirtiyor ve bunu büyük bir keramet sayarak sonunda konuyu, " P e k i siz bu olayı nasıl izah e d e r s i n i z ? " diye bir soruyla bitiri yor. Hâlbuki g ü n ü m ü z d e bu gibi olaylar oluyor ve insanlar ço cuklarını alıp eğlence niyetiyle gidip seyrediyorlar. Yani doğal bir şey. M e s e l a adamlar ateist oldukları halde kafalarına uzunca demir parçaları geçirip uçlarına da içinde eşya b u l u n a n torbalar asıyorlar ve hiç de bir şey olmuyor. Ki Rıfailerin yaptıkları bunlarınkilerin yanında hiç kalıyor. 2) Başka bir yerde, U ğ u r D ü n d a r ' ı n p r o g r a m ı n d a izlediği bir olayı anlatıyor. Hatay/ D ö r t y o l ' d a ünlü bir efsuncu yıllar ö n c e Uğur D ü n d a r ' ı n p r o g r a m ı n a katılmış. A d a m , ısıran yılan ve ak rep yerlerini üfürme-püfürmeyle iyileştiriyornuış. Bunu televiz yonda D ü n d a r ' a da uygulamış. U ğ u r yeter artık d a y a n a m a m , iyileştir beni d e m i ş ve efsuncu elini sürmekle tedavi etmiş gibi bir olay anlatıyor. A n l a t m a s ı n a anlatıyor da, bunu da bir ocak/evli ya işi olarak değerlendiriyor. O aile ocakmış, bu mahareti baba dan oğula g e ç i y o r m u ş , diyor. 3) S ü l e y m a n Ateş h e n ü z g e n ç k e n E l a z ı ğ ' d a H o c a M u h a r r e m efendinin yanında o k u y o r m u ş . Bir gün hocası ona bir anısını an latmış. Hocası bir p e r ş e m b e günü, şeyhi H a c ı Ö m e r ' i n k ö y ü n e gitmiş. O köyle Elazığ arası da yaklaşık 30 km imiş (burada kö yün de ismini veriyor). O gece orda kalmış, sabahleyin kahvaltı yaptıktan sonra yola ç ı k m a k istemiş; ancak şeyh, bekle demiş. Derken z a m a n ilerlemiş ve c u m a n a m a z ı n a iki saat kalmış. Yani c u m a y a E l a z ı ğ ' a yetişmesi g e r e k i y o r m u ş . Ç ü n k ü c a m i d e görevliymiş. A m a artık ümidini kesmiş. Ç ü n k ü 30 kilometrelik bir yo lu yaya olarak ancak 6 saatte alması m ü m k ü n m ü ş . Şeyh o n u n hocasına şunu söylemiş: K o r k m a ! K ö y ü geç ve rabıta yap (göz323
lerini kapatıp şeyhinden yardım dile). H o c a da köyü geçtikten sonra gözlerini k a p a t ı p rabıta yapmış. O sırada şeyhi gelmiş (ta bi ki gözler kapalı), hocanın elinden tutup E l a z ı ğ ' a bırakmış. Gözlerini açınca b a k m ı ş ki kendisi Elazığ'dadır... Tabi ki bunlar keramet işi ve hocanın anlatımına göre saniyelik olan bir olay. Bilmiyorum; yılan-akrep, şiş batırma hikâyelerini o kitaptan o k u y u p da tatmin olan olmuş mu acaba; insan merak ediyor. Ta bi ki görünen köy kılavuz islemez misali, toplum bu anlayışta yetiştirilince maalesef bu hikâyelerin müşterileri çok oluyor. Bu başlıkta E b u h ü r e y r e üzerinde biraz fazla duruldu; ayrıca katledilen çobanlara fazla yer verildi. Tabi ki bunlar olmuş şey ler. Ancak şu dikkatlerden uzak d u r m a m a l ı ki, bir tarafla rahman ve rahim olan tanrı, diğer tarafta ona mal edilen böylesine ağır cezalar. Bunların ikisi bir arada olamaz, tşte hep vurgulamak is lediğim budur. Burada o çoban cinayetine yakın birkaç örnek daha verelim, ki İslam tarihi benzer örneklerle doludur. Hz. M u h a m m e d , M e k k e ' n i n fetih günü, "Kim Ebu Süfyan'ın evine giıvrsc onu dokunulmayacak, kim kendi evinden çıkmıyorsa veya Kabe içinde kalıyorsa onlara dokunulmayacak"dediği halde, bu talimata uyulmamış vc Kabe'nin perdesini tutan, bağışlanmasını isteyen İ b n - i H a t a l (asıl adı Abdullah) için, "Kabe'nin perdesini de tutsa faydası yok; onu öldürün!" tali matım vermiş ve adam Kabe içinde infaz edilmiştir. Bu olay, B u 692 h a r i v e M ü s l i m ' d e ortak işlenmiştir. Adamın suçu, M u h a m m e d ' i n vahiy kâtibi iken, daha sonra on dan ayrılıp aleyhinde propaganda yapmasıydı. Durum bu olunca tabi ki Hz. M u h a m m e d onu affetmez! İslami kesim burada adama bazı suçlar yüklüyor: Efendim onun yanlışı sadece dinden çıkmak veya vahiy kâtipliğinden ayrılmak değildi; bir de daha önce bir Müslümanı katlettiği için bu ağır cezayı hak etmişti vb. Olay bu değil; ancak böyle olduğunu kabul etsek de, m a d e m Hz. Muham med, "Ben tanrıdan geliyorum"diyor ve nasıl olsa o zaman artık Kabe'yi de almış; ona dokunmaması gerekiyordu. B u h a r i , C e z a - ü S a y d , b a b 18, n o : 1 8 4 6 . M ü s l i m , H a c , n o : 1 3 5 7 .
324
O sırada infaz edilmesi gerekenler listesinde Abdullah b. Ebi Sarh da vardı. Hz. O s m a n ' ı n akrabası olduğu için, O s m a n onu belli bir süre gizliyor ve d a h a sonra M u h a m m e d ' i n huzuru na g ö t ü r ü p o n u n affını diliyor, Hz. M u h a m m e d de o n u bağışlıyor. Tabi ki bunun da suçu, az önceki İbn-i Hatal gibi va hiy kâtipliğini bırakıp dinden çıkmış olması. Başka bir kâtip de bu işi bırakıp İ s l a m ' d a n da çıkıp kaçmıştı. G ü n ü n birinde öldü ğ ü n d e M u h a m m e d ' i n talimatıyla onun cenazesi geceleyin kabir den çıkartılıp dışarı atılıyor ki, millet desin H z . M u h a m m e d ' e karşı geldiği için toprak bile onu kabul etmiyor. Hatırlanacağı gi bi bu kâtipler hakkında d a h a ö n c e geniş bilgi verdim. Hz. M u h a m m e d , Hz. Ali'nin ablası olan Ü m m ü Hani'nin evi ne gidiyor M e k k e ' n i n fetih günü ve orada b a n y o yapıp n a m a z kılıyor. Bu kadın iki kişi için M u h a m m e d ' e ricada bulunuyor, bunları bağışla diye ve o da, "Senin ricacı olduğun kişileri bağışladım " diyor. 6 9 3 O n u n Ü m m ü Hani ile ayrıca bir anısı da var. Ebu Talip sağ iken kendisi için ondan isliyor; ancak babası vermiyor. Daha sonra z a m a n içinde Hz. M u h a m m e d ona bir daha teklif sunuyor; bu sefer de kadın kabul etmiyor. Yani kadının evine gidip banyo yapması da pek normal bir olay değil. Hele hele Hz. Muham m e d ' i n cezalı kişileri hatır için affetmesi hiç de olumlu bir yak laşım o l a m a z . İşin ilginç yanı, o ana kadar kaç sefer M u h a m m e d ' e karşı savaşan müşrik ordularının başkomutanı durumun daki Ebu Süfyan için de, "Kim bugün onun evine sığınırsa alTed e n ' m " d i y o r . Tanrısal boyut itibariyle uygun bir davranış değil, ancak beşeri siyaset adına normal sayılabilir. Daha sonra O s m a n , halife olduğunda Hz. M u h a m m e d ' i n idamını istediği ve ancak O s m a n için bağışladığı Abdullah b. Ebi Sarh'ı eyalet valisi yapıyor/ödüllendiriyor. Bu olay, Kütüb-i Sittc denilen hadis kaynaklarında ve birçok İslami kaynakta anlatılmaktadır. Bunu vahiy kâtipleri bölümün de detaylıca anlattım. Hz. M u h a m m e d ' i n ölüm fermanını verdi ği kişiler listesi hayli kabarıktır. İslami kaynaklar bunların dokuz kişi olduklarını yazıyor. İbn-i K a y y ı m c l C e v z i , Zad-iil M c a d , 3 / 3 6 1 .
325
Yine Hz. M u h a m m e d ' i n , kendini eleştirdikleri için öldürül melerini emrettiği insanlar arasında kadınlar da vardı. M e s e l a M u h a m m e d ' i n talimatıyla bir grup E b u R a f i i ' n i n evine baskın düzenleyerek onu uykuda katlediyor. B u h a r i sadece M e g a z i bö l ü m ü n d e üst üste üç hadis aktarıyor bu suikast konusunda; ayrıca başka bölümlerde de işliyor bu o l a y ı . 6 9 4 Yine K a ' b olayı meşhurdur. B u h a r i ve M ü s l i m buna özel bir bölüm açmışlar. Hz. M u h a m m e d ' i n emriyle M u h a m m e d b. Mesleme adındaki şahısla birlikte birkaç M ü s l ü m a n ' ı n onu katlettiğini belirtiyorlar. 6 9 5 Tabi ki Buhari-Müslim dışında birçok İslami kay nakta da K a ' b ve Ebu Rafi'nin, niçin ve nasıl öldürüldükleri de taylıca anlatılıyor. Şunu da vurgulayalım ki, bu iki şahıs Yahudi idi. İ b n - i T e y m i y e (h. 728. ö) vc K a d i İ y a d ' ı n (h. 544. ö), kendi kaynaklarında, İ s l a m ' d a kimlerin katli vaciptir konusunu işler ken, Hz. M u h a m m e d ' i n öldürülmelerine karar verdiği insanlar dan tüyler ürperten örnekler veriyorlar. Hz. M u h a m m e d aleyhi ne şiir söylediği için, İbn-i H a t a l ' ı n iki cariyesinin katline karar veriliyor. M e k k e ' n i n fethinde bunlardan biri infaz ediliyor, diğe ri kaçmayı başarıyor. İbn-i A b b a s ' ı n aktardığı şöyle bir olay var: E s m a adında bir kadın şiirleriyle Hz. M u h a m m e d ' i eleştiriyordu. Bugünkü tabirle sanatçı bir kadın ona şiirleriyle karşı çıkıyor. M u h a m m e d , 'Kim ona
gemken
basından
cezayı
biri,
verir/öldürür?' diye
sorunca,
"Ben gerekeni yaparım"'yanıtını
kadının
veriyor
ve
akra bunun
üzerine gidip o sanatçı kadım öldürüyor. M u h a m m e d b. Ali elHanbeli bunu, kısalttığı İbn-i T e y m i y e ' n i n eserinde anlatırken, ayrıca dipnotunda birçok kaynak daha veriyor. Hatta Hz. Muham m e d ' i n meşhur şairi Hassan bunun üzerine beş mısralık bir şiir de söylüyor. Bu olay, Bedir savaşı dönüşü meydana geliyor. Bu kadının, Hz. M u h a m m e d ' i şiirleriyle eleştirdiği için, onun tali matıyla katledildiği konusu kaynaklarda özellikle vurgulanıyor.
o y 4
B u h a r i , 1 ) M e g a z i , E b u Rafi k ı s m ı n d a , b a b 1 6 , n o : 4 0 3 8 - 4 0 4 0 . 2 ) C i h a t ,
bab 155, no: 3 0 2 2 ve 3 0 2 3 . 6 9 5
Buhari, 1 ) R e h n , b a b 3 , no: 2 5 1 0 . 2 ) Cihat, bab 1 5 8 , n o : 3 0 3 1 v e 1 5 9 , b a b 3 0 3 2 .
b) M ü s l i m , Cihad bölümü, K a ' b kısmı, no: 1 8 0 1 .
326
Başka bir kişi Hz. M u h a m m e d ' i şiirleriyle eleştirirken onun da ö l ü m fermanı veriliyor. A d a m bunu d u y u n c a H z . M u h a m m e d ' e gelip özür diliyor, bu sefer d ö n ü ş yapıp M u h a m m e d ' i şi irleriyle ö v m e y e başlıyor. Yazdığı şiir örnekleri kaynaklarda iş lenmiştir. M e k k e ' n i n fetih günü birçok eleştirmenin katline fet va verilip ele geçenler öldürülünce, şair İbn-i Z i b e r a ' n ı n adam ları ona " k a ç " diye haber gönderiyorlar; a d a m N e c r a n ' a k a ç m a k zorunda kalıyor. Daha sonra d ö n ü p pişman o l d u ğ u n u belirtiyor ve bu k e z H z . M u h a m m e d ' i n lehine şiirler y a z m a y a başlıyor. Bu arada şairlerden K a ' b b. Z ü b e y i r ise kaçmayı başarıyor. Abdullah b. Mugire ile Ebu Süfyan da M u h a m m e d ' i hem şi irleriyle yerden yere vuruyorlardı, h e m de kaç kez ordu yöneti cisi olarak onunla savaşmışlardı. Rivayetlere göre onları da ölüm listesine almıştı; ancak bunlar güçlü oldukları için karışmadı. Üstelik Ebu Süfyan ve oğulları Muaviye ile Yezit'e yüzer deve (toplam üç yüz deve) ile kırkar ukkiye g ü m ü ş para bağışında bu lundu. Bunu daha önce anlatmıştım. Nadr b. Haris Hz. M u h a m m e d ' i eleştirdiği için Hz. Ali onu öldürüyor. Bu eleştiri cezası h e m M e k k e ' n i n fethinde geçerli/uy gulanıyordu, hem de d a h a sonra Hz. M u h a m m e d ' i n ölümüne ka dar tatbik ediliyordu. Yani bu geçici bir süreye özgü değildi; lam lersiııe H z . M u h a m m e d ölene kadar gerektiğinde kendisi bunu uyguluyordu.696 Tabi ki o n d a n sonraki halifeler d ö n e m i n d e d a h a beteri uygu lanmıştır. M e s e l a Ö m e r halifedir. O n u n d ö n e m i n d e bir adam Hz. M u h a m m e d ' i eleştirdiği için onu alıp Ö m e r ' e getiriyorlar. Ö m e r onu katlediyor ve kim bunu yaparsa cezası budur, diyor. 6 9 7 Bir örnek de halife Ebubekir d ö n e m i y l e ilgili verelim: Kendi si M u h a c i r b. Ebi Ü m e y y e ' y i Y e m e n ' e vali olarak tayin ediyor. Bir ara vali, bir kadının Hz. M u h a m m e d ' e sövdüğü haberini alıyor. S o n u n d a onun hem elini kesiyor, h e m de azı dişini çeki-
® 6 M u h a m m e d b . Ali e l - H a n b e l i , M u h t a s a r - ü S a r i m i ' l M c s l u l , s . 5 6 vd. B u rada b i r ç o k k a y n a k d a h a v e r i y o r . İbn-i T e y m i y e , S a r i m , 2 / 7 9 8 . B u r a d a a y r ı c a Zadii-I M a a d 5 / 6 0 ' d a d a g e ç tiği y a z ı l ı .
327
yor. Ebubekir b u n u n bilgisini alınca, artık ceza verdin; yoksa ben onu öldürecektim, diyor. 6 9 8 Yine M e k k e ' n i n fethinden sonra hicri onuncu yılında "Uzza" baskınında ele geçen mal ve altınlar Hz. M u h a m m e d tarafından bazı kişilere dağıtılınca, itiraz edenler oluyor: Otorite sahipleri ne fazla veriyorsun, fakir-fukaraya ise az veriyorsun, diye. Bu nun üzerine M u h a m m e d E b u b e k i r ' e talimat verip bunu öldürün, diyor. A m a adam kaçmayı başarıyor. 6 9 9 Yine bir gün Hz. Ali ele geçirdiği bir miktar külçe altını Y e m e n ' d e n Hz. M u h a m m e d ' e gönderiyor. Kendisi bu altınları, A k ' r a ' b. Habis el-Hanzeli, Uyeync b. Bedr el-Fezari, Alkarna el-Amiri ve Zeyd-ül Hayr elTaî adındaki dört kişiye dağıtıyor. Tabi ki kalan Müslümanların zoruna gidiyor böyle bir dağıtım. O arada biri d a y a n m a y ı p H z . Muhammed'i eleştiriyor, Allah'tan kork diyor. Bunun üzerine H z . M u h a m m e d ona, soyundan İslam düşmanı insanlar olacak. Ben bunları n e r d e görsem Semud kavmi gibi öldürecektim, di yor. Bu hadis defalarca B u h a r i ' d e ve Müslim'de geçiyor. 7 0 0 Diyelim ki a d a m onu eleştirdiği için haksız; ama bu suçu ye di sülalesine teşmil etmek, onları da suçlu ilan etmek doğru de ğil. Halife Ö m e r hiç yoklan adamı katlediyor. N i s a suresi 65. ayeti inince Ö m e r vaziyeti kurtarıyor. Bunu özellikle " K u r ' a n ' ı n K ö k e n i " v e " B i l i n m e y e n Yönleriyle Hz. M u h a m m e d ' i n Ö l ü m ü " adlı kitaplarımda detaylıca işledim. Ebu Davud-Nesai ile başka birçok kaynakta geçen şöyle bir olay var: İbn-i Abbas anlatıyor: Kör bir adamın bir cariyesi vardı ve ondan da iki çocuğu vardı. Kadın Hz. M u h a m m e d ' e inanmıyor du/ hakkında kötü şeyler söylüyordu. Bir gece yine eleştirilere başlayınca, eşi ona vurmaya başlıyor, demir parçasını onun 6 9 8
K a d i İ y a d , Ş i f a , 2 / 2 2 2 vd.
6 " M u h a m m e d t>. A l i , M u h t a s a r - ü S a r i m i ' l M e s l u l , s . 7 5 . 7
0
0
Buhari:
I ) e l hadis-ül enbiya, bab 6 , no: 3 3 4 4 . 2 ) M c n a k i b , bab 2 5 , no:
3 6 1 0 . 3 ) Mcga/.i, b a b 6 1 , n o : 4 3 5 1 . 4 ) Tefsir, T e v b e s u r e s i 6 0 . a y e t , b a b 10. n o : 4 6 6 7 . 5 ) E d e p , b a b 9 5 , n o : 6 1 6 3 . 6 ) İstitabet-ül m i i r t e d d i n , b a b 7 , n o : 6 9 3 3 . 7 ) T e v h i d , n o : 7 4 3 2 . 8 ) M ü s l i m , Z e k â t , no:
328
1064.
karnına batırıyor ve katlediyor. D u r u m Hz. M u h a m m e d ' e an latılınca,
"Ey ahali! Şahit
olun,
bu kadın yüzünden
herhangi bir ceza uygulanmaz" diyor.
701
bu adama
Ebu Davud aynı bö
lümde, Hz. Ali'den rivayetle Yahudi bir kadın Hz. M u h a m m e d hakkında kötü konuştuğu için akrabasından birinin onu öldürdü ğünü aktarıyor ve Hz. M u h a m m e d , katil a d a m a herhangi bir ce za u y g u l a n m a z dedi, diye açıklama yapıyor. Tabi ki bu olay bir çok kaynakta anlatılıyor. 7 0 2 Daha enteresan bir örnek verelim: Yahudi bir kadın, kör bir adama sahip çıkıyor, yediriyor, giydiriyor, ona iyilik yapıyor; an cak kadın Hz. M u h a m m e d ' e karşı, onun aleyhinde konuşan biri, onun sistemine inanmayan biri. Kadının bu d u r u m u kör adamın hoşuna gitmiyor. Sonuçta kadını bir gece yatakta öldürüyor. Sa bahleyin olayı anlatınca, Hz. M u h a m m e d
"Katledene herhangi
bir ceza düşmez" şeklinde açıklama yapıyor. İşte ilimsiz inanç böyledir: Kadın ona yardım ettiği halde hiç yere kalkıp gece yarısı onu yatakta katlediyor. Bunu aktaran, en başta Şeyhü-I İs lam İbn-i Teymiye. Bunu ayrıca, Zehebi gibi bir İslam düşünü rü de kaynaklarında işlemiştir. 7 0 3 Beyhaki, Halal gibi isimler de bu olayı k a y n a k l a r ı n a taşımışlar. Zehebi'ye göre bu kör adam, Hz. M u h a m m e d ' i n mü ezzinlerinden meşhur Abdullah İbn-i Ü m m ü M e k t u m imiş. O n u n d a gözleri k ö r m ü ş . İbn-i Teymiye bunu anlatırken bir sa-
/
u
l
Muhammed b. A l i el-Hanbeli, Muhtasar-ii Sarimi-I M c s l u l , s . 5 3 . E b u D a v u d
n o : 4 3 6 1 , N e s a i , 7 / 1 0 7 , Darckutni 3 / 1 1 2 , H a k i m , 4 / 3 5 4 , B e y h a k i , 7 / 6 0 ' d a n aktararak. 7 0 2
a ) E b u D a v u d , Hudut, M u h a m m e d ' i s ö v m e başlığı altında, n o : 4 3 6 1 v c 4 3 6 2 .
b) Şevkani,
N e y l ü - I Evlar,
Hudut bölümü,
M u h a m m e d ' i s ö v m e kısmında,
9/234. no: 3 2 0 0 ve 3 2 0 1 , C) R u b a i (h. 1 2 0 0 - 1 2 7 6 ) , Fclhü-I G a f f a r c l - c a m i u - i l  h k a m - ı S U n c n - i N e b i y yi-1 Muhtar, 3 / 1 7 1 9 , n o . 5 0 6 5 - 6 6 d ) N a s i r ü d d i n E l b a n i , İravü-I G a l i l . C i h a t k ı s m ı n d a , 5 / 9 1 , n o : 1 2 5 1 - 5 2 . e) Kadi İyadi, Şifa, 2 / 9 5 0 vd. f ) Muhtasar-ü Sarimi-I M c s l u l , s . 5 2 v e d e v a m ı ö n e m l i . g ) İbn-i T e y m i y e , E s - S a r i m ü - 1 M c s l u l . . . 2 / 1 2 5 - 4 1 . B u r a d a b i r ç o k k a y n a k i s m i ni daha veriyor: Ebu Davud, Nesai, Darekutni, Hakinı-Müstcdrek, Beyhaki gibi. 7 0 3
Z e h e b i , Siyer-i A ' l c m , 1/363.
329
v u n m a da yapmıyor; üstelik öyle bir anlatıyor ki, sanki, k e ş k e o kör adamın yerinde olsaydım da o kadını ben öldürseydim, gibi bir i m r e n m e izlenimi veriyor. 7 0 4 Bir de Yahudi E b u Afek olayı var. O da Hz. M u h a m m e d ' i eleştirenlerden. B u n u n akıbeti pek net değildir. Ancak birçok İs lami kaynakta geçiyor. 7 0 5 Bir adam Hz. M u h a m m e d ' e gelerek, "Ey peygamber, babam senin
aleyhinde
konuştuğu
için
onu
infaz
ettim;
ne
dersin?"diye
sorunca, kendisi adamın yaptığını tasvip ediyor. Yine K a d i İ y a d ve İ b n - i T e y m i y e , 7 0 6 Hz. M u h a m m e d ' i n aleyhinde olan, onu ka bul etmeyen kişileri katletmek için Hz. Ali, Halit b. Vclit ve Zübeyr b. Avam'ı gönderdiğinin vc onların bu emri yerine getirdik lerinin örneklerini veriyorlar. Mesela Z ü b c y r ' l c igili (ki C e n n e t müjdesini Hz. M u h a m m e d ' d c n alan kişilerden biri) somut bir ör nek verelim: A d a m ı n biri M u h a m m e d ' e s ö v ü y o r Bu arada kendi si, " B u n u n haddini kim bildirecek?" diye sorunca, Z ü b e y r onun la kapışıyor ve onu öldürüyor. Bundan dolayı I İz. M u h a m m e d onun silahını da Z ü b e y r ' e veriyor, onu ödüllendiriyor. 7 0 7 Aynı şeyi Halit b. Veli) de yapıyor. O da llz. M u h a n ı n ı e d ' i n talimatıyla ona söven birini katlediyor. Eyüp adında biri o z a m a n A d n bölgesine gidiyor. Ona, burada bir Hıristiyan var ve H z . M u h a m m e d ' e sövüyor denilince o adamı orada katlediyor. Yine H z . M u h a m m e d ' e yalancıdır diyen biri için, kendisi Hz. Ali ve Z ü b e y r ' i gönderip " B u l u r s a n ı z ö l d ü r ü n " talimatını veriyor. 7 0 8 Aleyhinde p r o p a g a n d a yaptığı için Hz. M u h a m m e d ' i n Halit b. Vclit ile ortadan kaldırdığı bir kadının da örneği var... '™
İbn-i T e y m i y e , E s - S a r i m ü - I M e s l ü l . . . , 2/126. Burada a y r ı c a d i p n o t t a bir
kaç yazarın ismini daha veriyor. 7 u
^ Muhlasar-Lİ S a r i m i - I M c s l u l , s . 5 7 . B u r a d a V a k ı d i v e İbn-i H i ş a m ' l h d a ak
tardığı y a z ı l ı . 7 0 6
K a d i İ y a d i , Şifa, 2/221 vd. İbn-i T e y m i y e , e s - S a r i m ü - l M e s l ü l , 2/126 v c
devamında. 7 0 7
A . Rezzak, Musannaf, 5/307, no: 9 7 0 4 .
7 0 8
a ) A . Rezzak, Musannaf, Cihat bölümü, Hz. M u h a m m e d ' i s ö v m e başlığı
altında 5/307, no: 9 7 0 4 - 3 7 0 7 , . b) Kadi İyad, Ş i f a , 2/221
330
vd.
Bunlar Kadi İyad ve İbn-i Teymiye gibi ünlülerin kitap larında anlatılan örneklerden birkaçı. Bu u y g u l a m a H z . M u h a m m e d ' d e n sonra da d e v a m ediyor. Halife E b u b e k i r kendi döne m i n d e , dinden çıktığı için Ümmü Kurfe adındaki bir kadını kat 709 lediyor. En başta Buhari'de anlatılıyor ki, Hz. M u h a m m e d bir grup insanı iki kişinin üzerine gönderirken, onları ateşte yakın tali matını veriyor. A n c a k hadiste şu da var: Onlar yola çıkınca Hz. M u h a m m e d kendilerine, " H e r ne kadar yakın d e d i m s e de, yak mak A l l a h ' a mahsustur ( c e h e n n e m i kastediyor), siz yakmayın; ancak ö l d ü r ü n " diyor. Bu hadis Buhari'de iki yerde geçiyor. 7 1 0 Buhari iki yerde Hz. Ali'nin dinden çıkanları ateşte yakmak suretiyle yok ettiğini aktarıyor. İbn-i Abbas bunu d u y u n c a , " E v e t ben de olsaydım katlederdim, çünkü hadis var ki, dinden çıkan öldürülür; ancak Hz. M u h a m m e d ateşte yakmayı yasaklamıştır" diyor. 7 1 1 İmam Beyhaki k a y n a ğ ı n d a bu y a k m a y l a ilgili birçok örnek veriyor. Bir kere yukarıda s u n d u ğ u m bu ayetler varken, artık örnek, kanıt göstermeye de gerek yok; bunlar detay: Her halde bunlar süs olsun diye b o ş u n a K u r ' a n ' a konmamıştır.
b) M ü s l ü m a n l a r Hz. H a m z a ' y ı N e d e n Seviyorlar? M ü s l ü m a n l a r için Hz. H a m z a deyince sular durur. Hani Hz. M u h a m m e d ' i n amcası ve Ebu Süfyan'ın eşi H i n d ' i n ayarladığı Vahşi tarafından Uhud harbinde katledilen H a m z a . Bakalım nasıl biriymiş? Ö n c e onunla ilgili bir anım var onu anlatayım: Tarih 1991. Diyarbakır Hüsrevpaşa c a m i s i n d e din görevlisi olarak m e m u rum. Seçim mevsimidir, yoğun bir trafik var. Bir yatsı namazı cami avlusuna vardım, baktım ki her taraf insanlarla dolu. H o 7
0
9
K a d i İ y a d , Ş i f a , 2 / 2 2 2 vd.
7
1
0
Buhari, Cihat, bab 107, no: 2 9 5 4 v e bab 149, no: 3 0 1 6 .
7 1 1
B u h a r i , C i h a t , b a b 1 4 9 , n o : 3 0 1 7 v e İstitabet-ül m i r t e d d i n , b a b 2 , n o : 6 9 2 2 -
6923.
331
parlörden k o n u ş m a sesleri geliyor. Ses öylesine yüksekti ki ma halle sakinleri rahatlıkla duyabiliyordu. Cami avlusunda Fethullah Gülen c e m a a t i n e bağlı Hüsrcvpaşa yurdu var, çeşitli okullar da okuyan
öğrenciler burada
kalıyor.
Müezzin
arkadaşıma,
hayırdır, bu da nerden çıktı d e d i m . Arkadaş bana, bunların Anka ra,
İstanbul gibi
merkezlerden
kurmayları
gelmiş, k o n u ş m a
yapıyorlar, dedi. Ben ona, sen bu akşam görev yap, ben cami av lusunda k o n u ş m a c ı y ı biraz dinler, giderim dedim. K o n u ş m a c ı kalabalığa şu anısını anlatıyordu: Biz bu yıl altı yüz kişi Umr e ' y e gittik, ö n e m l i yerleri ziyaret ettik. Bir ara Uhud dağına, Hz. H a m z a ve diğer şehitlerin kabirlerini ziyarete gittik. O r a d a lisani hal ile bize dendi ki (tabi ki bunu anlatmakla kerametten bir payı da kendine çıkarıyor!), maalesef ne Hz. H a m z a , ne de diğer şehitler bugün burada değiller. T ü r k i y e ' d e k i Nurculuk hareketi adı altında yürütülen dini faaliyet onları o kadar mutlu etmiş ki, sonuçta T ü r k i y e ' y i ziyaret e t m e y e karar verdiler ve hepsi şu an Türkiye'deler... Evet; bunu anlatan, ta uzaklardan gelen örgütün bir kurmayı. Tabi ki bunları bilerek uyduruyorlar. Millet cahil olduğu için bu şekilde etkilemeye çalışıyorlar. İşte bu H a m z a hakkında en başta B u h a r i ve M ü s l i m ' d e an latılan bir olayı özetlemek isterini. Hz. Ali Anlatıyor: Bedir harbinde ele geçirdiğimiz develer den yaşlı biri bana düşmüştü. Bu arada Hz. M u h a m m e d bana bir yaşlı deve d a h a verdi. Bunları E n s a r ' d a n bir arkadaşımın kapısı önünde ç ö k t ü r d ü m . Üzerlerine boya otu yükleyip pazarda sat mayı d ü ş ü n ü y o r d u m . Yanımda Beni Kaynuka Yahudilerinden bir kuyumcu vardı.
Ondan
Fatma'nın
düğün daveti
hususunda
yardım g ö r ü y o r d u m . Develeri kapısında ç ö k t ü r d ü ğ ü m arkadaşın evinde m e ğ e r benim ve M u h a m m e d ' i n amcası İ l a n ı z a b. Abdil Muttalip içki içiyormuş. Yanında şarkı söyleyen bir cariye de varmış. Cariye ona, H a m z a , semiz yaşlı develere dikkat deyince, H a m z a h e m e n kılıcını çıkarıp develerin yanına varmış ve onların hörgüçlerini kesip böğürlerini yarmış ve ciğerlerini söküp götür m ü ş . Böylece develer de ö l m ü ş tabi ki. Ben manzarayı görünce hayrete d ü ş t ü m , bu beni çileden çıkardı. Ben h e m e n H z . Mu332
h a m m e d ' i n yanına vardım. Yanında Zeyd b. Harise de vardı. Du r u m d a n onu haberdar ettim. Kendisiyle ben ve Z e y d ü ç ü m ü z H a m z a ' n ı n yanına gittik. Kendisi H a m z a ' y a öfkelendi. O sırada H a m z a başını kaldırdı ve ' S i z b e n i m ecdadımın kölelerinden başka bir şey misiniz s a n k i ? ' dedi. Hz. M u h a m m e d bunun üzeri ne bir şey y a p m a d a n orayı terk etti. İ m a m B u h a r i bunu beş yerde işlemiş. Ü ç yerde k o n u y a de taylıca değinmiş, kalan iki yerde kısa d e ğ i n m e şeklinde işlemiş tir.^ B u h a r i ve M ü s l i m ' d e deniliyor ki: Şarkı söyleyen kadın H a m z a ' y a , ' S e m i z yaşlı develere d i k k a t ' deyince H a m z a gidip develeri bu hale getirmiş; ancak tarihi kaynaklarda kadının uzun ca bir şiirinden söz ediliyor. Mesela; şişman yaşlı develere dik kat et! Onlar avluda bağlanmışlar. Bıçağı onların sinesine vur, getir de çabuk pirzola y a p . . . gibi sözler. Detay ne olursa olsun; Hazret denilen H a m z a , burada Hz. Ali'nin malına meşru o l m a y a n bir şekilde saldırıyor ve üstelik Hz. M u h a m m e d onların bedelini de ona ödetmiyor. İkincisi, H a m z a bir d a n s ö z e takılıyor ve onun sözleri üzerine şahlanıp de veleri bu hale getiriyor. Bir üçüncüsü de, içki içiyor ve o devele ri de dini kurala göre kesmiyor; sadece karınlarını deşip ciğerle rini çıkarıyor. Dikkat edilirse Hz. Ali diyor ki: Bu develeri hicri ikinci yılında yapılan Bedir h a r b i n d e ele geçirmiştik. Bir yıl son ra da H a m z a Uhud harbinde katlediliyor. D e m e k ki H a m z a hayatta olduğu sürece içiyormuş ve o za manlar içki yasaklanmamıştı. İçki, hicri dördüncü yılında yasak lanıyor. Hatta d a h a sonra yasaklandığı rivayetleri de var. Kısa cası, Hz. M u h a m m e d 13 yıllık M e k k e d ö n e m i n d e içkiyi yasak lamıyor. Dört yıl da M e d i n e ' d e bekliyor (ki peygamberlik döne minin 17. yılına kadar bekliyor), ondan sonra yasak koyuyor. Bu yasak da b e n z e r maddi belalar sonucu ancak oluyor. Bari Hz. 7
1
2
1 ) B u h a r i , a ) Fardü-1 H u m u s , I , n o : 3 0 9 1 . b ) M ü s a k a t 1 3 , n o : 2 3 7 5 . c ) M e
g a z i 1 2 , n o : 4 0 0 3 . B u U ç y e r d e d e t a y l ı a ç ı k l a m a var; B ü y u 2 8 , n o : 2 0 8 9 v e L i b a s 7, no: 5 7 9 3 hadiste de kısaca bilgi vermiş. 2) Müslim, Eşribe, no: 1979. 3) Ebu D a v u d , Haraç 20, no: 2 9 8 6 .
333
Ali'nin develerinin başına gelen olayda yasak koysaydı! A m a öyle yapmıyor; iki yıl daha bekliyor. M ü s l ü m a n yazarlar burada şunu diyorlar: İçkinin yasaklan ması için uygun ortam bekliyormuş. Peki, Hz.
Muhammed
Z e y d ' i n eşi Z e y n e p ' i ondan alırken onu da üvey evlatlıktan atar ken acaba bu k o n u d a ortam uygun m u y d u ? H a m z a ' n ı n olayını şundan anlattım: İ s l a m ' d a H a m z a ç o k önemli biri ve söylediğim gibi örnek B u h a r i ve M ü s l i m ' d e ve başından g e ç e n kişi de Hz. Ali. Bu kısa örnekten gerçekle haya li bilginin çok farklı olduğunu vurgulamak istedim. İnsanlara her şey güllük gülistanlık sunulmuş; ancak gerçekler çok farklı.
c) Yoksulluktan E v l e n e m e y e n l e r e K u r ' a n Formülü. N u r s u r e s i 33. ayette üç konudan söz ediliyor. 1) " E v l e n m e y e gücü yetmeyenler, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar/sabretsinler." 2) " K ö l e ve cariyelerinizden, bir müddet içinde birden veya tak sitle bir mal veya para karşılığı azat olmak isleyenlerin dileklerini de, eğer bunda bir hayır-fayda olduğunu bilirseniz kabul edin." 3) " D ü n y a hayatının geçici menfaatlerini elde e t m e k için if fetli olmak/namuslu/temiz kalmak isteyen cariyelerinizi fuhuşa zorlamayın. K i m onları fuhuşa zorlarsa, bilinmelidir ki hiç şüp hesiz onların zorlanmasından sonra Allah çok bağışlayıcı ve ç o k merhametlidir." Ayetin ikinci şıkkında ' m ü k a t e b e ' olayı anlatılıyor. Mükatebe hakkında kısa bir bilgi verelim. O z a m a n köleler vardı. Bazen efendi kölesine, bana şu kadar para-mal-maddiyat verirsen seni azat ederim derdi. İşte bu y ö n t e m l e köle azat etmenin adı müka tebe olur. A n c a k burada da K u r ' a n bir şart koşuyor: Kölenin bu şekilde özgür o l m a s ı n d a yarar-fayda varsa yapın, diyor. Yani ge nel bir yöntem değildir. Bunu g e ç i y o r u m . Çünkü işlemek istedi ğim farklı şeyler var. Dikkat edilirse, K u r ' a n ' ı n bu ayetiyle fakirlik yüzünden evle n e m e y e n insanlara bir çözüm yolu gösteriliyor: Sabredin, namu334
sunuzu koruyun, ben tanrı olarak sizi zengin edene/imkân sahibi kılana kadar dayanın diyor. Bu, o zaman için geçerli olabilir. Çün kü tanrı adına her an için bir cephe açılabilir, karşı tarafın malı, kızı ve kadınları toplanabilirdi; ancak bugün artık bu da mümkün değildir. Burada fıkra tipi şöyle bir olay hatırıma geldi. İki arka daş bir ırmaktan geçerken biri yüzme bilmediği için suya kapılıp gidiyor. Diğer arkadaşı ona, 'Sakın korkma! Bakıyorum gökte gü neş g ö r ü n m e y e başladı; yakında yağmur kesilecek, sular inecek ve sen kurtulacaksın' diyor. Kendini sele kaptıran bir insan eğer başka alternatif bulamayıp da güneşin çıkmasını, yağmurun-suyun kesilmesini bekliyorsa, o zaman kemikleri bile yok olur. Bu öneri de buna benzer: Ben sizi zengin edene/imkân sahibi yapana kadar bekleyin deniliyor. Acaba tanrı insanları varlıklı yapıp da bu sorunu çözecek mi! Pratik bunu doğrulamıyor ve bu çağda artık çocuklar da buna inanmıyorlar: Fakirlik yüzünden değil evlene bilmek; bir lokma ekmek bulamayan milyonlarca insan var. Ayetlerde imkânsızlıklar nedeniyle e v l e n e m e y e n l e r için gös terilen bir alternatif de şöyle: N i s a suresi, 2 4 . ayet: 'Evli kadınlar da size haram kılındı; ancak savaş esiri kadınlar hariç/ onları almanız için evli olmaları sorun değildir.' N i s a 2 5 . ayet: 'Sizden kimin hür m ü ' m i n kadınlarla evlen meye
gücü
yetmezse
sahip
olduğunuz
mü'min
genç
kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Bu (cariye ile evlenme iz ni), içinizden günaha d ü ş m e k t e n korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için d a h a hayırlıdır. Allah, ç o k bağışlayandır, çok mer h a m e t edendir.' Yukarıda k o n u m u z olan ayetteki üçüncü şık d a h a ilginç: "Te miz
kalmak
isteyen
mak
için
fuhuşta
cariyelerinizi,
para
kazanmak,
çıkar sağla
kullanmayın/zorlamayın."
B u r a d a mefhumu muhalif denilen şu anlam ortaya çıkıyor: D e m e k ki iffetli kalmak istemeyen, fuhuş yolunu benimseyen cariyeler bu işte kullanılabilirler. Ayetin anlamı gayet açıktır. Ç ü n k ü ortada; cariyelerin temiz kalmayı isteme koşulu var. D e v a m ı n d a da, kim onları fuhuşa zorlarsa bilinmeli ki şüphesiz on ların z o r l a n m a s ı n d a n sonra Allah çok bağışlayıcı ve merfıametli335
dir, deniliyor. B u r a d a da bir gariplik söz konusu. Çünkü A l l a h ' ı n bağışlayıcı ve m e r h a m e t l i olması, bir suçun, yasağın işlenmesi ne karşı olur. Eğer bir cariye zinaya zorlanırsa, zaten o suçsuz dur.
Tanrı
da
diyor
ki,
kim
onları
fuhuşa
zorlarsa
ben
bağışlayıcıyım. Burada sormak lazım: Bu d u r u m d a bağışlanacak olan kim? Cariyeler zaten m a s u m . O halde bağışlanacak olanlar, onları fuhuşta kullananlardır. Eğer, onlar m a s u m ve en iyi şekilde korunmalıdır denseydi, ayette geçen şekilden daha insani bir yaklaşım olurdu. A m a ne yazık ki savaş esiri kadınlar, üstelik rızaları dışında M ü s l ü m a n lara dağıtılmış ve bir mal gibi kullanılmışlardır. Hz. M u h a m m e d ' i n Cüveyriye, Safiye ve R e y h a n e adlarındaki eşleri de sa vaşlarda zorla ele geçirilmiştir. Ayetin tefsirlerinde bazı detaylar geçiyor; ancak onlar sonucu değiştirmiyor. Mesela; o zaman kimilerinin M ü s e y k e , Ü m e y m e ve M u a z e adlarında cariyeleri varmış; onlar bu cariyeleri, p a r a kazanmak için fuhuşta kullanıyorlarmış. Tabi ki bu işte ka zanılan para patronlara gittiği için cariyelerin z o r u n a gitmiş ve ya belki de o cariyeler gerçeklen bu işi benimsememişler; a m a kullanılmışlar. S o n u ç t a bunlar durumlarını Hz. M u h a m m e d ' e , Hbubekir'e iletince, az önceki ayet gelmiş ki, bu işi zorla onlara yaptırmayın, diye. Burada zorla yaptırmayın diyor; yoksa kesin yasak söz konusu değil. Dikkat edilirse tek bir ayette üç k o n u y a değinilmiş; ne yazık ki her ü ç ü n d e de ç ö z ü m getirilmemiştir. Birincisinde; ben
sizi
zengin edene
kadar
siz
maddi
im
kânsızlıklar yüzünden evlenemeyenler namuslu durun/ fuhuşa bu laşmayın, ben size çözüm buluncaya kadar bekleyin, deniliyor. İkincisinde; para karşılığı köleye özgürlük yolu açılıyor. Eğer köle olan kişi silahlı olarak ele geçmişse, bir kere o zavallı bir as kerdir ve piyondur, suçu yoktur. H e l e eğer karşı tarafın silahsız insanı ise, o z a m a n zaten hiçbir kusuru yoktur. İşte esir alınıyor, köle statüsüne tâbi oluyor ve öldürülmezse para karşılığı/sömüıülerek azat ediliyor; çok vahim bir d u r u m . Üçüncüsünde; canları istemiyorsa, isteksiz iseler cariyelerini zi fuhuşa zorlamayın, deniliyor. 336
Dikkat edilirse b e n baştan beri h e p K u r ' a n ' ı n değişik cepheleriyle ilgili bilgiler verdim. Detay kısmında, ayetlerin daha da iyi anlaşılabilmesi için, Buhari ve Müslim başta olmak üzere hadislerden de örnekler s u n d u m . Yani işin masal tarafına girme dim. B u r a d a ne demek istediğimi bir iki hadisle somutlaştırmak isterim.
Vereceğim örnek hadisler Buhari'de birkaç yerde ve
Müslim'de ortak olarak işlenen hadislerdir. H z . M u h a m m e d anlatıyor: " B i r gün a d a m ı n biri hayvanlarını otlatırken kurt onun bir koyununu alıp götürüyor, o da peşinden koşuyor ve nihayet koyunu kurtarıyor. O sırada kurt konuşuyor, ' G ü n ü n birinde ben ve bu koyunlar yalnız olsak, kim bunları benden kurtarır?' diyor. C e m a a t burada, 'Fesübhanellah kurt nasıl k o n u ş u r ? ' diye hayretlerini dile getiriyor. B u n u n üzerine o, 'İşte E b u b e k i r ' l e Ö m e r burada olsalardı, onlar inanırdı' diyor." Kendisi bir toplantıda anlatıyor: " A d a m ı n biri ineğini sürer ken bir ara yolda ona biniyor. Tabi ki inek onu taşıyamayınca adam d ö v m e y e başlıyor. O sırada hayvan k o n u ş u p ona, ' B e n binmek için yaratılmadım; görevim bu d e ğ i l ! ' diyerek itirazda b u l u n u y o r " diyor. Oradakiler, " F e s ü b h a n e l l a h ! İnek nasıl konu ş u r ? " diyerek hayretlerini dile getiriyorlar. M u h a m m e d burada da, " B e n , Ebubekir vc Ö m e r b u n a inanırız" karşılığını veriyor. Olayı aktaran kişi şunu da belirtiyor: H z . M u h a m m e d bunu söy lerken, o sırada Ebubekir ile Ö m e r orada hazır değillerdi. 7 1 3 İşte bu gibi şeyleri anlattığı z a m a n insanlar onunla alay eder di. Bunların başında da Amr b. Hişam, Utbe ve Şeybe b. R a b i ' , Velil b. Utbe, Ebu Cehil, Ü m e y y e b. Halef, Utbe b. Ebi M u a y t gibileri gelirdi. Bunları Buhari-Müslim anlatıyorlar.
ni
714
İşte bun-
a ) Buhari, I ) Hars-Ziraat, bab 4 , no: 2 3 2 4 . 2 ) Ehadis-i Enbiya, bab 5 4 , no:
3 4 7 1 . 3 ) Fcdail-i A s h a b , bab 4 , n o : 3 6 6 3 . 4 ) Fedail-i A s h a b , bab 6 , Ö m e r kısmı, no: 3690. b ) M ü s l i m , Fedail-i S a h a b e , Ebubekir kısmında, n o : 2 3 8 8 . 7 1 4
a ) B u h a r i , 1 ) V u d u , 6 9 n o : 2 4 0 . 2 ) S a l a t , bab, 1 0 9 , n o : 5 2 0 . 3 ) C i h a t , b a b
9 8 , n o : 2 9 3 4 . 4 ) C i z y e , b a b 2 0 , n o : 3 1 8 5 . 5 ) M c ı ı a k i b - i Ensar, b a b 2 9 , n o : 3 8 5 4 . 6 ) Megazi, bab 7, no: 3 9 6 0 . b) M ü s l i m , bab 39, no: 1794.
337
lar sağlam hadisler oldukları halde, ben kitapta zorunlu kal m a d ı k ç a benzer hadislere yer v e r m e d i m . Bunlar gibi yüzlerce hadis var. K o n u y a ilişkin bir iki ayet mealiyle bu başlığı n o k t a l ı y o r u m : a) " E y iman edenler, eğer babalarınız, kardeşleriniz imana karşı küfürden hoşlanıyorlarsa onları dost e d i n m e y i n ! E ğ e r ba balarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, ka zandığınız mallar, ticaretiniz, h o ş u n u z a giden evler, sizler için Allah'tan, O ' n u n R e s u l ü ' n d e n v e O ' n u n yolunda cihad etmekten d a h a sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleycdurun (yani s o n u n u z hüsrandır d e m e k i s t e n i y o r ) . " 7 1 5 b) " A l l a h ' a ve ahiret g ü n ü n e iman eden hiçbir topluluk bula mazsın ki, A l l a h ' a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sev gi/dostluk bağı k u r m u ş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister ço cukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri/soyları o l s u n . " 7 1 6 B u h a r i ve M ü s l i m ' d e ortak işlenen bir hadisle bitirelim: Hz. M u h a m m e d , " D i n i n i değiştireni/dinden çıkanı ö l d ü r ü n " diyor. 7 1 7 Kısacası, karşımızda evrensel barış formülünü ö n e r m e k yerine; savaşı azami d e r e c e d e meşru kılan bir yapı söz k o n u s u !
338
Buhari, 1 ) C i h a t , b a b 1 4 9 , n o : 3 0 1 7 . 2 ) İstitabctü-1 m ü r t e d d i n , b a b 2 , n o : 6 9 2 2 .
ON UÇUNCU BOLUM
K U R ' A N GÖZÜYLE TEVRAT'IN İNİŞ BİÇİMİ!
Z a m a n zaman şu soruyla karşılaşıyorum: Senin bu bakış açın hep K u r ' a n ' a mı yöneliktir; yoksa tüm kutsal dinlere bakışın aynı mı? H e m e n belirtelim ki, hepsine karşı bakış açım aynıdır, değişmez. Bu b ö l ü m d e T e v r a t ' l a ilgili bir şeyler anlatmak istiyorum. Çünkü -özellikle- p e y g a m b e r l e r konusunda Tevrat'la K u r ' a n ' ı n işledikleri aynıdır. Daha doğrusu, Hz. M u h a m m e d bu konularda Tevrat'taki bilgileri temel almıştır. Bunu işlemekle aynı z a m a n da K u r ' a n ' ı n mantalitesi de ortaya çıkmış olacak. K u r ' a n ' d a anlatıldığına göre; Musa ve etrafında toplananlar M ı s ı r ' d a n ayrılıp S i n a ' y a gelince, Musa uzaktan bir ateş (ışık) görüyor ve ailesine, ' B e k l e y i n ! G ö z ü m e bir ateş ilişti. Olabilir ki, ondan size bir kor parçası getiririm ya da onun üzerinde bir kılavuz b u l u r u m ' diyor. 7 1 8 Bazı tefsirlerde, onlar çöle gelince Hz. M u s a ' d a n mucize ola rak bir kitap istiyorlar ve Musa yanına, İsrail oğullarından 70 s e ç m e insan alıp dağa çıkıyor. Kendi aralarında bazı şeyleri (Tevrat adıyla) ortaya koyabilecek bir kadro oluşturuyor. Ç ü n k ü bunlar Mısır'dan/harikalar diyarı piramitler memleketinden ge-
T a h a s u r e s i , 10. a y e t .
339
len insanlar. Dolayısıyla Tevrat'ta anlatılan mitolojileri anlatma noktasında u z m a n kişiler. Yani b u r a d a geçerli olan m a d d i faktör lerdir; yoksa Musa, Firavun ve etrafındakileri bilmem yılanla, şu m u c i z e y l e m a ğ l u p etti gibi sözler h e p mitoloji. 7 1 9 Hz. M u s a ' n ı n bu 70 s e ç m e insanla birlikte dağa ç ı k m a olayı K u r ' a n ' d a da anlatılıyor. Ayetin anlamını verelim: "Musa, kav minden,
belirlediğimiz
yere
gitmek
için
yetmiş
seçti. '72°
adam
Aslında tefsirlere gerek yok. Çünkü K u r ' a n ' ı n farklı bir yerinde onların M u s a ' d a n bir kitap isteğinde bulundukları anlatılıyor. Bu ayetin de tercümesini verelim: med)
kendilerine
şaşma!) bize
gökten
Musa'dan,
açıkça
bir
bundan
göster'
"Kitap ehli, senden (ey Muham
kitap
daha
indirmeni büyüğünü
istiyorlar.
istediler
ve
(Buna 'Allah'ı
diyorlardı. '721
Bu konuda Bakara suresi 108. ayetin tefsirinde daha detaylı bilgiler var. 7 2 2 Musa da bu isteğe karşı arayışlara giriyor ve dağa çıkıp 40 gün içinde onların isteklerine yanıt veriyor. Tanrı ne za m a n vahiy başlatsa M u s a daha ö n c e d e n biliyormuş ki, dağa çıkıp kitabını bekliyor. Millet zaten Mısır Firavunlarından bıkmış, can derdinde, şaşkınlık içinde, ne yapacağını bilemiyor. M u s a da bu nu çok iyi değerlendiriyor. Bu 40 gün olayı Bakara suresi 5 1 . ayetinde geçiyor. Araf suresinin 142. ayetinde ise, ö n c e 30 gün den söz ediliyor, 10 gün daha ilave edilerek 40 g ü n e t a m a m landığı belirtiliyor. Ayetin anlamı şu: Musa ile otuz gece için vaallcştik. ce
Ve bunu,
Rabbinin
çıkınca), rime
kardeşi
sen geç,
bir on gün daha ekleyerek tamamladık.
belirlediği
süre
Harun'a barışçı
ol,
dedi
kırk ki:
geceye
ulaştı.
"Toplumum
bozguncuların
yolunu
Musa
içinde
Böyle (dağa
benim ye
izleme!"
Burada belli ki M u s a ilk etapta kendi k a v m i n e (tanrıdan kitap getireceğim diye) 30 g ü n l ü k bir süre belirlemiş ama dağa çıkınca
Kurtubi, B a k a r a s u r e s i 5 1 . a y e t i n a ç ı k l a m a s ı n d a b u n u belirtiyor. 7
2
7 2
7
2
0
Aral', 1 5 5 .
* N i s a suresi, 1 5 3 . ayet. 2
Taberi, B e g a v i , İbn-i K e s i r , Kurtubi, E n d ü l ü s i , M u h a m m e d E m i n , Ş e v k a
n i v e d a h a b i r ç o k müt'essir, b u a y e t k ı s m ı n d a Y a h u d i l e r i n M u s a ' d a n k i t a p i s t e d i k lerini y a z m ı ş l a r d ı r .
340
belirlenen süre içinde kitabını bitiremeyince (tabi ki m e r m e r ve ya taş oymak, üzerinde yazı yazmak hayli z a m a n alır), on gün lük bir süre daha ekliyor ve Allah o süreyi uzattı şeklinde kendi k a v m i n e anlatıyor. Bakara suresi 51. ayette, verilen süreyle ilgili, 'Ve Musa ile kırk gece
için
edinmiştiniz.
sözleşmiştik Zulme
de
siz
sapmıştınız'
bunun
ardından
buzağıyı
tanrı
deniliyor.
Burada şu da dikkatlerden uzak kalmamalı: Musa nasıl vahiy için kırk rakamını kullanmışsa, Hz. M u h a m m e d de peygamberli ğini 40 yaşında iken ilan ediyor. Bence, bu ulak tarih benzerliği bi le tesadüfi değildir. Şu benzerlik de gözden kaçmamalı: Musa işi nasıl dağda başlatmışsa, Hz. M u h a m m e d ' i n vahiy alması da dağ da başlamıştır. M u h a m m e d ' i n vahiyden önce dağa gidip orada çalışma yapması, bir şeylere yoğunlaşması bir gerçektir! Zaten K u r ' a n , efsaneler/mitler konusunda Tevrat'ı detayına kadar temel almıştır. Örneğin; Hz. N u h ' u n 950 yıl yaşadığı olayı/yani onun kaç yıl yaşadığı Tevrat'tan alınıp işlenmiştir. D e m e k ki N u h ' u n bu yaş meselesi o kadar hayati bir konuymuş ki, asırlar arayla Cebra il bunun için iki sefer yollanmıştır. 7 2 3 İşte bunun için yukarıda sö zü edilen bu kırk rakamı boşuna seçilmemiştir diyorum... K u r ' a n ' d a az. önceki iki ayette M u s a ' y a verilen sürenin 40 gece olarak ifade edilmesi b e n c e daha da anlamlıdır! Neden 40 gün değil de; 40 gece? B i l i n m e z ! İşte
ne olduysa, yazının
başında sözünü
ettiğim o ateş
olayında oluyor ve M u s a d a ğ a gidip d ö n ü n c e Tevrat'ın levha larını getiriyor. K u r ' a n Hz. M u h a m m e d ' e parça parça ve yak laşık 23 yıl değişik aralıklarla inmişken, M u s a ' y a bir sefere mah sus/ yani toplu halde ve levhalar üzerinde yazılmış vaziyette g ö n d e r i l i y o r . . . Bu olay K u r ' a n ' d a işleniyor. İlgili ayetin an lamını
verelim:
rak yazdık. güzel
"Biz Musa için levhalarda her şeyi ayrıntılı ola
Bunları kuvvetle tut ve toplumuna da emıet,
şekliyle
tutsunlar.
onları en
'724
Tevrat, Tekvin b ö l ü m ü , 9/29. Kur'an, Ankebut suresi 14. ayet. 7
2
4
A'raf 145. Ayrıca 1 4 2 - 1 5 0 v e 154. ayetleriyle Taha suresinin ç o ğ u ayetleri
v e Bakara 5 1 .
341
İlgili ayetlerde deniliyor ki, Hz. M u s a dağdan geri d ö n ü n c e , arkasında bıraktığı k a v m i putperestlikle uğraştığı için, ağabeyi H a r u n ' a kızıyor, o n u n sakalından ve boğazından tutup çekiyor ve bu arada kızgınlıktan, tanrısından getirdiği levhaları yere fırlatıyor. Buraya k a d a r ayetlerde anlatılıyor (mesela A'raf 145), a n c a k tefsirlerde şu da var: parçalanıyorlar. ' 7 2 5 Tefsirlerde,
"Musa o levhaları yere atınca kırılıp M u s a ' n ı n kızgınlığı
geçince o
levhaları aldı, şeklinde bilgi de var. Levhaların kırılıp kırılmadığına ilişkin tefsirlerde farklı yo rumlar var. K u r ' a n ' ı n ne gibi yöntemlerle kitap haline getirildi ğini baştan beri anlatıyorum. O halde niye M u s a ' n ı n k i toplu hal de kıymetli m a d e n l e r üzerinde yazılıp gönderiliyor da, diğeri parça parça gönderiliyor; sonuçta deri, taş gibi kıymetsiz malze m e l e r üzerine yazılıyor? Aslında olay şu: Mısır piramitleri şu an d ü n y a n ı n 7 harikasından biri. Musa, özellikle ağabeyi Harun ve onunla birlikte S i n a ' y a gelenler aynı kültürün insanları ve zaten Harun çok önemli bir heykeltıraş/mimardı. Olayların akışından bu ortaya çıkıyor. 7 2 6 Tabi ki o çöle gelince Musa uygun bir Ortanı arıyor. Benim bu k o n u d a hem Tevrat'taki bilgilerden, h e m de K u r ' a n ' d a anlatılanlardan (ve mantığın da gereği olarak) an ladığım şu: Kendisi o çölde bir m e r m e r veya başka maden-taş ocağına giriyor, uzun z a m a n levhalarını oyuyor ve üzerinde iste diklerini yazıp bir gün kavmine geri geliyor. 'Ey ahali, haberiniz olsun
ben
bu
levhaları
tanrıdan
getirdim,
bunlar onun
ayetleri
dir' diyor. Az ö n c e de ifade edildiği gibi, dağdan d ö n ü p ağabeyi H a r u n ' a kızınca ve bu arada onun sakal ve boğazına asılınca, elindeki levhaları yere fırlatıyor... İşte burada K u r ' a n yorumcuları arasında ihtilaflar var: Kimisi, Musa onları yere atınca çoğu kırılır ve Allah kırılan levhalarda yazılanları geri götürür, diyor. Aynen K u r ' a n ' ı n nasih-mensuh ko nusundaki mantalitesi gibi. Hani örnekler verdim ki, mesela recim
7 2
- ' S ü y u t i , D ü r r ü l - M e n s u r , A r a f s u r e s i 1 4 5 , 1 5 0 v e 1 5 4 . İbn-i K e s i r , K u r t u b i ,
T a b e r i v e d a h a b i r ç o k K u r ' a n y o r u m c u s u d a a y n ı a y e t l e r i n t e f s i r l e r i n d e b u n u belir tiyorlar. 7 2
342
6 T a h a , 8 8 - 9 6 ' y a k a d a r k i a y e t l e r i n tefsirleri ö n e m l i b u k o n u d a .
cezasıyla ilgili ayet kaldırılmış; ancak h ü k m ü geçerli. Yine örnek ler verdim ki, bazı ayetler, insanların lehine olarak unutturulmuş, onlardan iz kalmamış. Mantalite aynen Tevrat mantalitesi. K i m i K u r ' a n yorumcuları da, o levhalar üzerindeki ayetlerin ancak çok az bir kısmı kalmıştır, gibi ilginç yorumlar yapıyorlar. Bu ayetlerle ilgili tefsirlerde garip y o r u m l a r da var. Bu levha lar altındanmış, b i l m e m özel olarak cennetten gelmiş, bazıları da altından da kıymetli m a d d e l e r d e n m i ş ve üzerlerindeki yazıyı da bizzat Allah yazmıştır, diyorlar. Ben
bundan
yaklaşık
35
asır ö n c e
oluşan
bir mitoloji
hakkında, K u r ' a n ' d a k i bilgileri temel alarak bir özet sundum. Burada şunu da e k l e m e k isterim ki, K u r ' a n ' d a , parça
gönderdim
ki,
insanlar
kolay
'Kur'an'ı parça
kavrayabilsinler'
şeklinde
bir g e r e k ç e belirtiliyor. 7 2 7 Oysa, M u s a ' n ı n k a v m i için toplu hal de ve levha şeklinde gönderiliyor ayetler. D e m e k onun kavmi daha zeki imiş! Evet; Tevrat'la ilgili kısa bir öyküden bahsettim. O zaman in sanlar cahil oldukları için benzer senaryolara çabuk inanabiliyor du. Sanki insanlar 2 1 . asırda bu gibi mitolojik inançları aşmışlar mı; ne yazık ki hayır!
İsra, 1 0 6 . a y e t .
343
SONSÖZ
K u r ' a n ' l a ilgili farklı açılardan bilgi s u n d u m : Hz. M u h a m m e d ' i n okur-yarar olmasından, vahiy kâtiplerine, ticaretle uğraş masından Bahira ile görüşmesine, Kabe temelinden çıkan belge lerden Süryaniccye verdiği ö n e m e , Yahudi kültürü ve Tevrat'la olan ilişkisinden, bilge olan Selman-i Faris-i ile gecenin geç sa atlerine kadar sıkça sohbet etmesine, Yemenli kölelerden R u m asıllı kölelere varana kadar bolca iletişim kurmasından, Hilf'iil l'üdııl cemiyetine, Suriye tarafındaki papazlarla görüşmesine ka dar bilgi s u n d u m . Daha önemlisi, Hz. M u h a m m e d ' l e Hatice ve Varaka'nın planlarından vc Varaka'nın ölümü üzerine h e m vah yin kesilmesinden, hem de Varaka'yı kaybetmekle ümitsiz kalan Hz. M u h a m m e d ' i n birkaç kez dağa gidip intihar e t m e y e teşeb büs etmesine kadar tüm bu olup bitenleri sağlam kanıtlarıyla bir likte takdim ettim. Bunlar, K u r ' a n ' ı n asıl kaynağına ışık tutan güçlü kanıtlardır. Kaldı ki daha ö n c e de belirtildiği gibi o d ö n e m de Hz. M u h a m m e d dışında başka birçok şahıs da biz p e y g a m b e riz diyorlardı. Yani bu inanç o d ö n e m için bir sürpriz değildi. Ayrıca K u r ' a n ' ı n içeriğiyle ilgili değişik konularda bilgi verdim. Diğer yandan K u r ' a n ' ı n hazırlanış biçimi de bir o kadar il ginç. Tanrı buyruklarının, kitapta anlatılan yöntemlerle surdan burdan çalıştım.
toplanması
ne kadar gerçekçidir bunu
izah
etmeye
Yanı sıra baştan beri H z . M u h a m m e d ' l e beraber olan
ve aynı z a m a n d a aktif, becerikli, okuryazar olan Hz. A l i ' n i n , K u r ' a n hazırlanırken hiçbir aşamasında komisyonlarda görev al madığını kanıtlarıyla izah ettim. B e n i m y a n ı m d a Hz. A l i ' n i n bu işte görev a l m a m a s ı ciddi bir skandalin kanıtıdır. Hele H z . Ali 344
dışında Abdullah b. M e s u t ve Salim gibi d a h a nice ehil olanlar varken, yirmi yaşlarındaki d e n e y i m s i z ve üstelik de ilgili konu larda yetersiz olan o gençlerin k o m i s y o n d a görev alması şüphe leri d a h a da artırmaktadır. Ayrıca defalarca açıkladım ki, bunlardan k o m i s y o n başkanı olan Zeyd bin Sabit'in h e m sicili temiz değildi, h e m de Yahudi asıllıydı. ( K u r ' a n Yahudileri azılı düşman ilan ettiği için ben bi lerek b u n a vurgu yapıyorum; yoksa bu ayrımcılık benim an layışım o l a m a z ) . 7 2 8 Bir de bu hassas konuları işlerken m ü m k ü n derece objektif d a v r a n m a y a çalıştım. B u g ü n e kadar kimse b e n i m gibi bu konu ları ele almadığı için yazılarım eleştirel gözükebilir. A m a bu ben den kaynaklı değil; işin d o ğ a s ı n d a vardır. Umarım çok yakın zamanda eski mitolojilerin devamı olan bu dinleri hayatımızdan çekip atarız, yazılı belgelerini de müzelere alır, sistemimizi kendimiz kurarız. İşte o zaman görev (yönetim erki) asıl sahibine devredilmiş olur.
7 2 8
İbn-i Ş e b b e , Tarih-i M e d i n e , 3 / 1 0 0 8 .
345
KAYNAKÇA
1) A b d u l l a h b. A b b a s (h. 68. ö), "Kitab-ül L ü g a t ' i fi-l K u r ' a n " , tek cilt. Tahkik eden, Selahattin M ü n c i d , Risale matba ası, 1946 Kahire. 2 ) B a k ı l l a n i , M u h a m m e d b . T a y y i b b . C a f e r (338-403): a) " N ü k e t ' ü l İntişar...", Tek cilt. Maarif matbaası, İskenderi ye, 1971. Tahkik eden, M u h a m m e d Zeğlul Selâm. b) "el-İntisar li'l K u r ' a n " , 2 cilt. Tahkik, M u h a m m e d U s a m , D a r ' u İbn-i H a z m matbaası, Beyrut 2 0 0 1 . 3) C e l a l e t i n S ü y u t i , (h. 9 1 1 . ö ) : a) "el-Itkan", m ü e s s e s e t ' ü risale Naşirun, Şam, 2 0 0 8 . Tahkik eden Şuayıp Arnaut. 2 cilt. b) " M u ' t e r e k ' ü l - A k r a n fi İcazi'l K u r ' a n " 2 cilt. Tahkik eden Ahmet Şemsettin. D a r ' ü l K ü t ü b ' i l İlmiye, Beyrut İ988. c) ' E d ' D ü r r ü ' l M a n s u r ' . (Tefsir). 1993. D a r ' ü l Fikir matbaası Beyrut. 8 cilt. d) "el-Müzhir fi U l u m ' i Luga ve E n v a i h a " . 2 cilt, 7 2 6 sayfa. Darü-I fikir, Beyrut, h. 1324. Saadet matbaası. Tahkik e d e n M. Sait Kafi. e) " e l - M ü h e z z e b ' ü F i m a Vekaa fi-l K u r ' a n ' i min-el M u a r rab". Tahkik eden, Dr. Raci H a ş i m i . N e ş r ' ü Türas-il İslami, Mağrib ve E m a r a t ortaklaşa yayınlamışlar. Tek cilt. 0 "Lübab-ü Nükul fi esbab-i n ü z u l " . Tek cilt. Müessesetü-1 kütübi-1 sükafiye matbaası, 2 0 0 2 Beyrut. 4) D i y a r b e k i r î , Hüseyin b. M u h a m m e d (h. 990. ö. ), Şaban matbaası, Beyrut, tarihsiz, 2 cilt. 5) Dr. S u b h i S a l i h , " M e b a h i s ' ü fi u l u m i ' l K u r ' a n " , tek cilt. D a r ü ' l İlmi lil'melayin, 27. baskı, Beyrut 2007. 6 ) Dr. A b d u l l a h M a s ' a r i , " K i t a b ' ü M u h a s e b e t ' i l H ü k k a m " , Londra, 2002. İslami reform teşkilatı. 346
7) Ebubekir Abdullah b. Süleyman Sicistani (230-316 h), " K i t a b ' ü l Mesahif', D a r ü ' l Kütüb'il İlmiye, 1995 Beyrut. Tek cilt. 8) Ebu Ömer Sadık A'laî, " A ' l a m ' ü l Halef b i m e n kale bi t a h r i f il K u r ' a n ' n ı min A'lam-i s'Selef', 3 cilt. Enteresan bir ki tap, garip konular içerir. 9) Ebu Ubeyd Kasım b. Selam el-Herevî ( h. 157-224), a) " F e d a i l ' ü l - K u r ' a n " adlı eseri. Darü İbn-i Kesir, Beyrut 1420 h. Tahkik edenler: M e r v a n Atiye, Muhsin H a r a b e ve Vefa Takiyyüddin. b) " L u g a t ' ü l Kebail'il Varidet'i f i ' l - K u r ' a n " , tek cilt. Derle yen Halit Hasan Ebü-I C u d , ufak bir kitap. 10) Ebu Şame el-Makdisi (599-665), " e l - M ü r ş i d ' ü l Veciz". D a m Sadır, 1975, Beyrut. Tahkik eden, eski Diyanet işleri baş kanlarından Tayyar Altıkulaç. Tek cilt. 11) Ebi Mansur el-Cevaliki (-540), " e l - M u a r r a b m i n ' e l Kelam'il e c n e b i . . . ' T a h k i k eden, Dr. Abdurahim. Darül kalem mat baası, Dımaşk/Şam. 1990. 12) Hindî. Alaüddin Ali bin Ebu Bekir (ö. 1567. miladî), " K e n z ' i i l U m m a l fi S ü n e n ' i l Akval-i ve'l A h v a l " , 16 cilt, Bey rut, 1978. 13) Heysemi, Ali b. Ebibekir, (h. 807. ö) a) "Bcğiyyet-ü Raid fi tahkiki M e c m e - i ' z - Z e v a i d ve Menbai'l F e v a i d " , Tahkik eden, Abdullah M a h a m m e t Derviş. Darül fi kir matbaası Beyrut, 1994, 10 cilt. b) Mevarid-i Z e m ' a n ila Zevaid-i İbn-i Hiban, 9 cilt. Tahkik, Hüseyin Selim ve Abduh Ali Kuşk. Darü Sekafeti-1 arabi Beyrut. 14) Isfahanî, EbüT Ferec Ali b. Hüseyin (ö. hicri 967), "elEğanî...", 24 cilt, e l ' H e y ' e t ü ' l A m m e . Mısır, 1983, Tahk. Ali M u h a m m e d Becavî. 15) İbn-i Halkan, Şemsettin A h m e t (608-681 h ) , "Vefeyat'ül A y a n ve E n b a ' ü e b n a ' i z a m a n " , 7 cilt+fihrist. Tahkik eden Dr. İhsan Abbas, Sadır matbaası, Beyrut 1994. 16) İbn-i Sa'd (ö. 2 3 0 hicri), "et-Tabakat'ül K ü b r a " , 8 cilt, Daru İhya, 1996 Beyrut. 17) İbni-1 Cezeri Şemsettin ebü-1 Hayr Dımaşki (h. 8 3 3 . ö ) , " G a y e t ' ü l N i h a y e fi Tabakati-1 K u r r a " , 2 cilt. Darü-1 kütübi-1 İl miye, Beyrut 1971. 347
18) İbn-i Hatip El-Ezheri, " E l - F u r k a n " , D a r ü ' l kütüb-il ilmiyye, Beyrut 1993. 19) İbn-i Ebi Şeybe (159-235). " M u s a n n a f , 26 cilt. Tahkik eden, M u h a m m e d Avvane. Darü'l Kurtube matbaası, Beyrut, 2006.
20) İbn-i Kesir, Ebü-1 Fida İsmail (h. 7 7 4 . ö ) : a) ' F e d a i l ' ü l K u r ' a n ' , Tahkik eden, Ebu İshak, İbn-i Teymiye matbaası, Kahire, 1416 h. b) "el-Bidaye ve'l N i h a y e " , 20 c ü z ' , Beyrut. 2 0 0 3 , A l e m ' ü l kütüb. Tahkik eden Dr. Abdullah b. Abdilmuhsin. c) " C a m i u ' l Mesanidi v e ' s - S ü n n e " . 37 cilt, D a r ' ü kütüb-il il miye, Beyrut, 1994.
21) İbn-i Düreys, Ebu Abdillah Muhammed b. Eyub elBecelî(h. 294 ö), " F e d a i l ' ü l K u r ' a n " . Tek cilt. D a r ' ü l fikir mat baası, Dımaşk, 1987. Tahkik eden G a z v e Bedir. 22) İbn-i Hişam (213. h), "Siyer-i N e b i " , 4 cilt. Tahkik eden, Dr. Ö m e r A. Selam Tedmüri, Darü'l kitabi'l Arabi matbaası, Beyrut, 1990.
23) Ebu Ömer Yusuf b. Abdill; h b. Muhammed b. Abd'il Ber Endülüsi (ö. hicri 463): a) "el-İstiab fi Marifeti'l A s h a b " . 4 cilt. D e r ' ü N a h d e matba ası, Mısır, tarihsiz. Tahkik eden, Ali Becavî. b) "et-Temhid'ü lima fi'l- Muvatta min-el Meani ve'l Esanid". 26 cilt. Mağrib, İslami işler bakanlığı yayını, 1967. Tahkik edenler: Mustafa b. Ahmel vc M u h a m m e d Abdülkerim. c) " e d - D ü r r ü ' l Mesnun fi Ulumi Kitab-il M e k n u n " , 11 cilt, Darü'l K a l e m , Dımaşk. 1986.
24) İbn-il Cevzi Ebü'l Ferec Abdurrahman (h, 5 9 7 . v): a) " F ü n u n ' ü l Efnan fi acaib-i ulunıi-k K u r ' a n " , tek cilt. Tah kik eden, Salah b. Fethi Helel. Müessesetü-I kütübi-l Sekafiye matbaası, Beyrut, 2 0 0 1 . b) "el-İlelü'l M ü t e n a h i y e " , 2 cilt. Tahkik eden, Şeyh Halil, Darü'l Kütübi'l İlmiye. Beyrut, 1983. c) " N e v a s i h u ' l K u r ' a n " , tek cilt. Tahkik: M u h a m m e d Eşref Ali Milebari. 1984. İlıya-u Türasi-1 İslami, Medine. d) "Telkih-ü Füluımi-I Eser", 2 cilt, 7 6 2 sayfa. Tahkik eden Ali Hasan, Mektebiı-I adab, 1975, Mısır. 348
V 25) Kettani Muhammed A. Hayy (h. 1382. ö ) , "Nizamü-1 Hükumeti-1 İdariyye", 2 cilt. Tahkik eden Abdullah Halidi, Şirket-ü Dari-1 E r k a m , Beyrut. Tarihsiz. 26) Nisaburî, Hakim (ö. 1014 miladi), " e l - H a k i m " 4 cilt. D a r ' ü l H a r e m e y n matbaası, 1997, Kahire. 27) Şehabettin Ahmet Hafaci (h. 1096), "Şifa'ül-Galil fima fi k e l a m ' i l arab-i min-el d a h i l " . Tahkik eden, N a s r ' ü l Hüreyni ve Mustafa Vehbi, Vehbi matbaası, h. 1282, Mısır. Arap diline giren yabancı kelimelerle ilgili bir kitap. 28) Saalibi, Ebu Mansur A. Melik (430. h ) , " F ı k h ' ü luga ve esrar'ül Arabiye". Tek cilt. Tahkik eden, Yasin Eyubî, Mektebet'ül Asriye, 2000. Ebarik kelimesi üzerinde duruyor.
29) Vasıtî, EbüT İzz Muhammed b. Hasan (h. 5 2 1 . ö ) , "Elİışacl'ül m ü b l e d i ve tezkiretü-l mintehi fil-kıraat'il A ş e r e " . Tah kik eden Ö m e r H e m e d a n el-kebsi. Suudi Arabistan, hicri 1404. M e k k e ' d e k i " Ü ı n m ü - I K u r a " üniversitesi k ü t ü p h a n e s i , n o : 0 0 3 1 3 0 . Bu eserin yazarı, K u r ' a n ' ı n tecvid kısmını işlemiş; an cak z a m a n z a m a n bazı kelimelerin kökeni hakkında da açıkla malarda bulunmuştur.
30) İbn-i Hazm, Ali b. Ahmet (h. 4 5 6 . ö ) : a) " M u h a l l a " , 11 cilt. İdaret'ü Tabaat'il M ü n i r c , Mısır. H. 1352. b) " C e v a m i - u Siyer ve H a m s ' ü Resaile U h r a " , tek cilt. Darü'l Marife, Mısır, Tahkik eden komisyon. 31) Safedi Halil b. Aybek ( ö . 7 6 4 ) . "El-Vafi bil-Vefeyat". 29 cilt. Darü İhyai Türas'il Arabi, Beyrut 2000. 32) İbn-i Hacer Askalani (h-852-ö): a) " L i s a n ' ü l Mizan", Müesseset'ül A l e m i , Beyrut, 1986, 7 cilt. b) " e l - U c a b fi Beyan-il E s b a b " , tek cilt. İbn-i H a z m matbaası, Beyrut, 2 0 0 2 . Tahkik eden, Ebu A. R a h m a n Fevaz A h m e t . c) " e l - İ s a b e " . Tahkik eden M. Becavi, D a r ü ' l Ceyl, Beyrut, 1992. 8 cilt... d) "Müvafakatü-1 Haber..." 2 cilt. Tahkik edenler, Haindi A. Mecit Selefi, Suphi Seyyit Casim. 2 cilt. Rüşt yayınevi, Riyad. 1998
33) Zehebi, Şemsettin Muhammed b. Ahmet (673-748. h): a) " M i z a n ' ü l İtidal", 8 cilt, Tahkik, Ali M u h a m m e d Muavved ve Adil Ahmet Abdulmevcut, Darü'l Kütübi'l ilmiye, Beyrut 1995. 349
b) " S i y e r ' ü A'lam-i N ü b e l a " , cilt 29+fihrist. Risale mat. Beyrut 1984, tah. komisyon. c) " M a r i f e t ' ü l K u r r a i ' l Kibar...", tahkik eden Tayyar Altıkulaç. 4 cilt. îst 1995. İ S A M yayını. d) "el-Kaşiffi Marifet-i men lehü rivayettin fi'l-kütüb-i sitte", 2 cilt. Tahkik, M u h a m m e d Avvame ve A h m e t M u h a m m e d N e m ı r el-Hatip. Darii-1 kıble li sekafeti-1 İslamiyye, Cidde 1992. e) Tarih'ül İslam, 55 cilt. Tahkik eden Dr. A. Selam Tedmüri, 1999 Beyrut, Darü-1 kütübi-1 Arabi. f) "el-İber, 4 cilt. Tahkik eden Ebu Hacir. D a r ü ' l kütübi'l il miye Beyrut. g) " T c c r i d ' ü Esma-i S a h a b e " , 2 cilt. D a r ü ' l M a r i i e , Beyrut. h) " T e h z i b ' ü Tehzib-il K e m a l " , 11 cilt, komisyon. Farukü'l Hadise yayınevi, Kahire 2004. i) " D ü v e l ' ü l İslam", 2 cilt. Daru Sadır matbaası Beyrut. 1999. Tahkik eden, komisyon.
34) Ibni Teymiye Ahmet b. Abdulhalim (661-728): a) " M i n h a c ' ü - s S ü n e " . Kurtube matbaası, 8 cilt. Hicri 1406. Tahkik eden Dr. M u h a m m e d Reşat. b) "el-Sarimü-l Mcslul ala şalımi-r- Resul", 2 cilt. Tahkik, ko misyon. Remadi yayınevi 1997, Cidde/Suudi Arabistan.
35) Cevheri, Ebubekir Ahmet b. A. Aziz Bağdadî (h. 3 2 3 . ö), 'Sakile ve F e d e k ' . Tahkik eden Dr. M u h a m m e d Hadi. Nineva matbaası, Tahran.
36) Ebü-1 Feda, İmadüddin İsmail b. Ali (m. 1298. ö), "Ta rih'ü Ebi-I F e d a " . Diğer ismi, " e l - M u h t a s a r fi Tarih-il Beşer". Dar-ül Kütüb-il İlmiye, Beyrut 1997. 2 cilt.
37) Besevi, Ebu Yusuf Yakub b. Süfyan (ö. 277), "El-marife ve Tarih". 3 cilt+f'ihrist. Tahkik eden, Dr. Ekrem Ziyaettin Ömeri. M e k e t e b e t ' ü Dar'il kütüb, M e d i n e . 1410 hicri.
38) Belazurî Ahmet b. Yahya b. Cabir (ö. 279), a) " E n s a b ' ü l E ş r a f , 13 cilt. Tahkik eden Dr. Süeyil Z e k a r ve Dr. Riyad Zerikli, 1996 Beyrut. b) " F ü t u h ü ' l B u l d a n " , D a r ' ü l Fikir matbaası. Tahkih Abdul lah Enis Tabbah. Müessesetü-1 Mearif, 1987 Beyrut. 777 sayfa.
39) Mesudi, EbüT Hasan Ali b. Hüseyin (346. h), " İ s p a t ' ü l Vasiye", tek cilt. D a r ' ü l Edva, Beyrut, 1988. 350
40) Rafii Mustafa Sadık, "İcaz-el K u r ' a n " , tek cilt. Tahkik, Dr. Derviş Cüveydi, e l - M e k t e b e t ü ' l Asriyye Şeyda, Beyrut 2003. 41) Mekki, Ebu Muhammed b. Ebi Talib Kaysi (ö. 437. h ) , "el-İdah li Nasihi-1 K u r ' a n ve M e n s u x i h " , tek cilt. Tahkik eden, Dr. A h m e t Hasan Ferhat, D a r ü ' l M e n a r e matbaası, Cidde 1986. 42) Ezreki, Muhammed b. Abdullah b. Ahmet (h. 250. ö ) , "Ahbar-i M e k k e " , 2 cilt. Tahkik eden Dr. A . M e l i k b. Dehiş. 2 0 0 3 , M e k t e b ü ' l Esedi matbaası. 43) İbn-i İshak ( 1 5 1 . ö ) , "Siyer-i N e b i " , 2 cilt. Tahkik eden A h m e t Ferid. D a r ü ' l K ü t ü b i ' l İlmiye, Beyrut, 2004. 44) Kelai, Süleyman b. Musa (565-634), "el-İklifa..." 4 cilt. Tahkik eden Dr. M u h a m m e d Kemalettin. A l e m ' ü l K ü t ü b matba ası. Beyrut, 1997. 45) Cahız Ebu Osman, (159-255), " K i t a b ü ' l H e y e v a n " , 8 cilt. Mustafa'1 Babi-1 Halebi, Kahire. 1950. Tahkik eden A. Selam. 46) İbn-iT Esir Ali b. Muhammed Cezeri (630. ö), " Ü s d ü ' l G a b e " 8 cilt. Tahkik eden k o m i s y o n . D a r ü ' l Kütübi'l İlmiye, Beyrut. 47) Beyhaki Ebubekir b. Ahmet (458. ö), " e l - C a m i ' u li Şuabi'l İ m a n " , 14 cilt. Tahkik eden M u h t a r A h m e t Nedvi. Mekteb e t ' ü Rüşd, Riyad, 2 0 0 3 . 48) Herevi, ŞeyhüT İslam Ebu İsmail b. Abdullah (396481), " Z e m m ü ' l K e l a m " , 5 cilt. Tahkik eden, A. R a h m a n , D a r ' u Neşr matbaası Medine, 1998. 49) İzzet Derveze, "Siret-i N e b i " , 2 cilt. M e k t e b e t ü ' l Asriy ye, Beyrut. 50) Cevat Ah, "el-Müfassal fi Tarih-il Arap k a b l e ' l İslam", 10 cilt. Bağdat Üniversitesi yayınları. 1993. 51) İbn-i Seyyid-i Nas Muhammed b. Muhammed Ya'meri (734. h ) , " U y u n ü ' l Eser", 2 cilt. İbn-i Kesir matbaası Beyrut. Tahkik, M u h a m m e d ' ü l İyd ve Muhittin. 52) EbüT Kasım Muhammed b. Ahmet Kelbi (h. 7 4 1 . ö ) , "el-teshil li ulumi-1 tenzil", 2 cilt tefsir. D a r ü ' l Kütübi-1 İlmiye, Beyrut 1995. Tahkik, M u h a m m e d Selim H a ş i m . 53) Ebu Şame Şehabettin A. Rahman Makdisi (ö. 6 6 5 . ö ) , " M ü r ş i d ' m Veciz", tek cilt. Tahkik, Dr. Velit. 1993. M e k t e b e t ' ü İ m a m Z e h e b i , Kuveyt. 351
54) D a n i E b u A m r O s m a n b . S a i t (ö. 444. h ) : a) "el-Beyan fi Add-i Ayyi-1 K u r ' a n " , tek cilt. 378 sayfa. Tah kik, G a n i m K a d u r i . Yayın, Merkez-ul Mahtutat ve-1 Turas ve-1 Vesaik, Kuveyt, 1994. b) " M u k ' n i ' , tek cilt, 747 sayfa. Tahkik eden N u r e binti Ha san b. Fahd, Dar-ii Tedamüriyye matbaası 2010. Riyad/Suudi. 55) İ b n - i Ş e b b e N ü m e y r i (173-262), " T a r i h ' u M e d i n e t ' i l M ü n e v v e r e " , 4 cilt. Tahkik eden Fehim M u h a m m e d Şeltut. 1979, M e k k e . 56) I s f a h a n i Ebü-1 K a s ı m H ü s e y i n b . M u h a m m e d R a g ı b (502. ö), " M u h a d e r a l ü ' l Ü d e b a " , 4cilt. D a r ' ü Mektcbeti-I Hayat, Beyrut. 57) İbn-i E b i D a v u d A b d u l l a h b . S ü l e y m a n S i c i s t a n i (230316), " K i t a b ü ' l Mesahif", 2 cilt. Tahkik eden Dr. M u h i b b ü d d i n A. Suphan Vaiz. D a r ü ' l Beşairi-1 İslami, Beyrut, 2002 58) S e h a v i E b ü T H a s a n A l i b . M u h a m m e d (558-643), " C e m a l ' ü l K u r a a " . Tahkik eden, Abdü'l Hak, Müesseselü'l kütüb'il Sekafiye, Beyrut, 1410 hicri. Toplam 4 8 4 sayfa. 59) N ü m e y r i Ş e h a b e t t i n A h m e t b . A . V a h h a b (h. 7 3 3 . ö), " N i h a y e t ü ' l E r e b " . 30 cilt. D a r ' ü K ü t ü b ' i l İlmiye, Beyrut. Tah kik eden, Ali M u h a m m e d I laşim. 60) Y a k u b i A h m e t b. Y a k u b (h. 292), " T a r i h " , 3 cilt. Necef, Gara matbaası, 1358 hicri. 61) T a b e r i E b u C a f e r M u h a m m e d b . C e r i r (224-310), "Ta rih-i Taberi", 11 cilt. Tahkik eden M u h a m m e d E b ü ' l Fadl, Darü'l Maarif matbaası, Mısır 1968. 62) İbn-i K ü d a m e M ü v e f f i k ü d d i n (620. ö), " M u ğ n i " , 14 cilt+ fihrist. Tahkik komisyon. D a r ' ü Alemi-1 Kütüb, Riyad, 1997. 63) C a f e r b . A h m e t E s - S i r a c ü ' l K a r î (417-500. h ) , " M e s a riu'l Uşşak", 2 cilt. D a r ' u Sadır matbaası, Beyrut. Tarihsiz.
64) Rubai, H a s a n b . A h m e t (h. 1200-1276), "Fethü-1 Gaffar el-Cami' li Ahkam-i Sünnet-i Nebiyyine-1 M u h t a r " , 4 cilt. Alemü-1 fevaid yayınevi M e k k e , hicri 1427. 65) N e v e v i E b u Z e k e r i y a Y a h y a (h. 676. ö ) , " e l - M e c m u " , 23 cilt. İrşad yayınevi, Cidde. Tahkik eden M u h a m m e d N e c i p Mutii. Tarihsiz. 352
66) Şafi-i, Muhammed b. İdris (lı. 150-204), " e l - Ü m m " , 11 cilt. Tahkik eden Dr. Rıfat Fevzi, Darü-I Vefa yayınevi, 2001, Mısır. 67) Taberani, Ebü-1 Kasım Süleyman b. Ahmet (h. 2 6 0 360), " M u c e m - i Kebir", 25 cilt. Tahkik eden H a m d i A. Mecit Se lefi. İbni Teymiye matbaası, Mısır. 1404 hicri. 68) Harbi Ebu İshak İbrahim b. İbrahim (h. 198-285), "Garibü-1 H a d i s " , 3 cilt. S ü l e y m a n b. İbrahim b. M u h a m m e d Ay id doktora tezi. Ü m m ü l Kura üniversitesi, M e k k e 1985. 69) Kadi İyad (ö. 544. h), "el-Şifa bitarif-i hukuki-1 Musta fa", 2 cilt bir arada. Darü-1 kütübi-1 ilmiye, Beyrut. Tarihsiz. 70) Muhammed b. Ali Hanbeli (h. 7 7 8 . ö ) , " M u h t a s a r ' u Sarim-il meslul", tek cilt. Tahkik eden Ali b. M u h a m m e d İmran. Darü Alemi-1 fevaid matbaası. 1422 hicri, M e k k e . 71) İbn-i-1 Hatip, " e l - F u r k a n " , tek cilt, 2 4 8 sayfa. Darül kü tübi-1 ilmiye, Beyrut 1993. 72) İbn-i Şame Şehabettin A. Rahman Makdisi (h. 6 6 5 . ö ) , " e l - M ü r ş i d ' ü l Veciz...", tek cilt. Tahkik eden Dr. Vclit, 1993 Ku veyt, Mektebet-ü İmam Zehebi matbaası. 73) Nahhas, Ebu Cafer Muhammed b. Ahmet (h. 3 3 8 . ö ) , " e l - N a s i h ' ü ve'l Mensuh fi'l Kıır'an'il K e r i m " , tek cilt. Tahkik eden M u h a m m e d E m i n . 1323 hicri. Saadet matbaası Mısır. 74) Ebubekir Muhammed b. Musa Hemezani (h. 5 8 4 . ö ) , "el-İtibar fi beyan-i Nasih ve'l m e n s u h " , tek cilt. 256 sayfa. Baskı tarihi hicri 1359 Haydarabad. 75) Ebu Muhammed Mekki b. Ebitalip Kaysi (h. 4 3 7 . ö), "el-Idah'ü li-1 Nasih-i ve M e n s u h i h i " , tek cilt, Tahkik eden Dr. Ahmet Hasan Ferhat. Darü-1 nıenar matbaası C i d d e . 1986. 76) Dr. A. Kerim Nemle, " e l - M ü h e z z e b fi ilm-i usuli-1 fıkhiI m u k a r ı n " . 5 cilt. Mektebet-ü Rüsd, Riyad, 1999. 77) Prof. Theodor Nördeke (1836-1930), " K u r ' a n Tarih-i", tahkik eden Prof. Friedrich Zacharias Schvvall (1863-1919). A r a p ç a y a çeviren Georges Tamer. 2000. 78) İbrahim Ebyarî, "Tarih-ül K u r ' a n " , tek cilt. Darü-1 küttab-i L ü b n a n i y e , Beyrut, 1991. 79) Muhammed A. Rauf el-Menavi (h. 9 5 2 - 1 0 3 1 ) , " F e y d ü l Kadir Şerh Ti Camii Sağir". 6 cilt. Marife matbaası, Beyrut 1972. 353
80) M u h a m m e d S u b a y h , " B a h s ' ü n Cedid an'il K u r ' a n " , tek cilt. 1986 Kahire. D a r ' u Şüruk matbaası. 81) E l - C e v a l ı k î E b u M a n s u r M e v h u b b . A h m e t b . M u h a m m e d b . H ı d ı r (h. 465-540), "el-Muarrab-ü min-el kelami-1 A'cemiyyi ala hurufi-1 m u c e m " . Tek cilt, 678 sayfa. Tahkik eden Dr. A. Rahim. Darü-1 kalem matbaası, 1990, Beyrut. 8 2 ) E b u M a n s u r A . M e l i k b . M u h a m m e d S e a l i b î (h. 4 3 0 . ö), " F ı k h ' ü Luga ve Esrarü'l Arabiyye", tek cilt. Tahkik eden Dr. Yasin Eyyubî. Asriye matbaası, Beyrut 2000. 83) R e f a h N a h l e e-Yesuî (1890-1973), "Garaib-ü Lugati-I Arabiyye", tek cilt. Beyrut 1986. Darü-1 Maşrik, Bu Mısırlı ya zar doğu dilleri uzmanı; ancak Hıristiyan. 84) E r - R a z i E b u H a t e m A h m e t b . H e m e d a n (h. 322. ö), "Kilab'ii Z i y n e " tek cilt. Tahkik eden Hüseyin b. Feyzi!İlah. Merkez-ii Derasat ve'l Bühusi-I Yemeni, S a n ' a . 1994. 85) İbn-i D i i r e y d E b u b e k i r M u h a m m e d b . H a s a n (h. 3 2 1 . ö), "Cemheret-ü L u g a " 3 cilt. Tahkik eden Dr. Remzi Münir B a ' l e b e k i , darü-1 İlnıı lİ-ş Melayin, Beyrut. 1987. 86) İ b n - i K ü t e y b e E b u M u h a m m e d A b d u l l a h b . M ü s l i m (ö. 276. h): a) "Edebü-1 K â t i p " , tek cilt, 790 sayfa. Tahkik eden M u h a m med Dali, Müesseset-ü Risale, Beyrut. Tarihsiz. b) " T c ' v i l ' ü Muhtelif-il Hadis", Beyrut. 1999. Tahkik eden. Muhittin Asfer. E l - M e k t e b e t ü ' l İslami. C) " M e a r i f , tek cilt. Darul kutubil ilmiye, Beyrut 2 0 0 3 . d) "Tefsir'ü Garib'il K u r ' a n " , D a r ' ü l Kütüb'il İlmiye Beyrut. 1978. Tahkik eden, S. Ahmet Saktır. 87) E z h e r î , E b u M a n s u r M u h a m m e d b . A h m e t (lı. 282370), "Tehzib-i L u g a " 14 cilt. Tahkik eden komisyon. Darü-1 Mısriyye Kahire. Tarihsiz. 88) T e b r i z i , M u h a m m e d A b d u l l a h e l H a t i p (h. 737. ö), " M İ ş k a t ' ü l M e s a b i h " , 3 cilt. M e k t e b e ! ' ü l İslam, Beyrut, 1985. Tahkik eden, Elbanî. 89) Z e r k a n i , M u h a m m e d A . A z i m (ö. 1367. h), " M e n a f ı ü ' ü l İrfan fi ulum'il K u r ' a n " , 2 cilt. D a r ' ü l kütüb'il arabi, 1995, Bey rut. Tahkik eden, Fevaz Ahmet. 354
9 0 ) Zerkeşi, Bedrettin Muhammed ( 7 4 5 - 7 9 4 ö. lı), "el-Burhan fi U l u m i ' l K u r ' a n " . Tahkik eden E b ü ' l Fadl Dımyati, D a r ü ' l H a d i s , 2 0 0 6 Beyrut, tek cilt, 1232 sayfa. 9 1 ) Ebu Naim Ahmet b. Abdillah Esabahani (h. 339-430), "Marifet-ü S a h a b e " , 7 cilt. Tahkik eden Adil b. Yusuf Azazi, D a rü-1 Vatan matbaası, Riyad 1998. 92) A. Melik b. Habib (h. 238. ö), " K i t a b ' ü e d e b ' i N i s a " ; di ğer adı, " e l - G a y e ve'l N i h a y e " , tek cilt. Tahkik eden, A. Mecit. 1992 Beyrut. D a r ' ü l G a r b ' i l İslami. 93) Kastalani, Ahmet bin Muhammed ( ö . hicri 923), " e l M e v a h i h b - ü ' l - L e d ü n i y y e " . 3 cilt, Darü'l K ü t ü b i ' l İlmiyye, Bey rut, 1996. 94) El-Müzî, Cemalettin Yusuf (lı. 654-742): a) "Tehzib-i K e m a l " , 35 cilt. Risale Matbaası. Beyrut, 1992. f>) " T u h f e t ' ü l Eşraf', 13 cilt, tahkik eden Bessar Avvad Ma ruf. Daru Garbi-1 İslami Beyrut, 1999. 95) Ahmet Emin (1886-1954), " D u h a ' l İslam", 3 cilt. 1997, Mısır. Üsre matbaası. 9 6 ) Özellikle Kurtubi (h. 6 7 1 . ö) ile (el-Cami'u li Âhkami-I K u r ' a n ) ve İbn-i Kesir (h. 774. ö) tefsirinin (Tefsirü-1 Kur'ani-1 Azim) M u k a d d i m e l e r i , K u r ' a n ' ı n nasıl toplandığı konusunda çok ö n e m l i bilgiler içermektedir. 9 7 ) Muhammed b. Ali el-Hanbeli (h. 7 7 8 . ö), " M u h l a r a s - u Sarimi-1 Meslul", lek cilt. Tahkik eden, Ali M u h a m m e d İmran. D a r ' ü Alemi-I l'evaid matbaası, Cidde, hicri 1422.
355
B E R F İ N
Y A Y I N L A R I
ARIF TEKIN Kitapları Kur'an'ın
(1)
Kökeni
*** Sumerler'den Kutsal
İslam'a
Kitaplar ve
Dinler
;|::|:
Kur'an'da Hz.
Kadın
ve
M u h a m m e d ' i n Hanımları
Kur'an'da
Allah
^f» *\'
Bilinmeyen
Yönleriyle
(Kur'an'ın
Kökeni
Kur'an -2)
BERFİN YAYINLARI Araştırma-İnceleme Dizisi • Han Suyin / S a b a h Tufanı 1. Cilt (Çev. Coşkun Irmak) • Han Suyin / S a b a h Tufanı 2. Cilt (Çev. Kürşat Bozkurt) • Mao Zedung / K ü l t ü r S a n a t ve E d e b i y a t Ü z e r i n e (Çev. Celâl Üster) • Turan Dursun / D i n ve Seks (3. Baskı) • Turan Dursun / " E v r e n " B i r Ş a k a m ı ? (2. Baskı) • Abit Dursun / T u r a n D u r s u n ve Aydınlan ma • Abdullah Rıza Ergüven / Yunus E m r e • Abdullah Rıza Ergüven / D i n l e r i n K ö k e n i ve İ s l a m ' d a R e f o r m (2. Baskı) • Abdullah Rıza Ergüven / Tanrıları N a s ı l Y a r a t t ı k (2. Baskı) • Abdullah Rıza Ergüven / T a n r ı l a r Neyi Y a r a t t ı ? (2. Baskı) • Abdullah Rıza Ergüven / Tarih B o y u n c a G ö k N e s n e l e r i - U F O • Abdullah Rıza Ergüven / E v r e n b ü i m ve T a n r ı K a v r a m ı • Abdullah Rıza Ergüven / Ş i ü i n G e r ç e ğ i T o p l u m d a k i Yeri • Abdullah Rıza Ergüven / S a n a t ve E r o t i z m • Cemşid Bendcr / K ü r t M u t f a k K ü l t ü r ü ve K ü r t Yemekleri • Cemşid Bender / Kürt Mitolojisi (Genişletilmiş vc Birleştirilmiş 3. Baskı) • Cemşid Bender / K o r k u ve C e s a r e t • Cemşid Bender / 1 2 İ m a m ve Alevilik (5. Baskı) • Erol Sever / Yezidilik ve Yezidilerin K ö k e n i (4. Baskı) • M. Sıraç Bilgin / Z a r a t h u s t r a (Genişletilmiş 2. Baskı) • Said Nefisi / B a b e k (Çev. Mahmut Ayaz) • Özdemir Başargan / G ö k s e l D i n l e r d e İ n s a n • E. Xemgiıı / Aleviliğin K ö k e n i n d e k i M a z d a İ n a n c ı ve Z e r d ü ş t Öğretisi (3. Baskı) • Faik Bulut / O r d u ve D i n • Faik Bulul / Allah Devletinde D e m o k r a s i • Faik Bulut / A r a p l a r ı n G ö z ü y l e I r a k İşgali • Faik Bulul / E h m e d e X a n î ' n i n K a l e m i n d e n K ü r t l e r i n B i l i n m e y e n D ü n y a s ı (2. Baskı) • Faik Bulut / H a s a n S a b b a h G e r ç e ğ i (3. Baskı) • Faik Bulut / K ü r t D i l i n i n Tarihçesi (2.Baskı) • Faik Bulut / O r t a d o ğ u ' n u n S o l a n R e n k l e r i (2. Baskı) • Faik Bulut / İ s l a m ' d a C i n s e l B ü y ü l e r • Faik Bulut/Ali'siz Alevilik (3. Baskı) • Faik Bulut / H o r a s a n K i m i n Y u r d u ? (2. Baskı) • Faik Bulut / İ s l a m K o m ü n c ü l e r i • Turabi Saltık / Tarihsel M ü c a d e l e Sürecin de Adiğeler, A b h a z l a r , A l a n l a r (Osetinler), Ç e ç e n l e r • Hıdır Aslan / T a n r ı ve K a d ı n • Halil Nebiler / S o n Meclis • Esat Korkmaz / A n a d o l u Aleviliği (2. Baskı) • Firdevs Gümüşoğlu / T ü r k i y e ' n i n P a s t e u r ' ü • Şemsettin Orhan / Y e r y ü z ü n d e k i T a n r ı :
Devlet • O s m a n Şahin / Son Y ö r ü k • İbrahim Ülger / Ş e y h Sadîi Şirazî • İbrahim Ü l g e r / İ b n i H a l d u n • İbrahim Ülger / Z e r d ü ş t • Mustafa Borak / G o t i n e P e ş i y e n K u r d a • Maria Dzielska / İ s k e n d e r i y e l i H y p a t i a (Çev.: G a m z e Deniz) • Cafer Tiryaki / A ş k ı n K ö k e n i • Cafer Tiryaki / İ n s a n ve U y g a r l ı k • Kaya Çetin / Ş e r i a t m ı , Ç a ğ d a ş Y a ş a m m ı ? • Faik Acar / Din, İ n a n ç ve Bilinç (2. Baskı) • Arif T e k i n / K u r ' a n ' ı n K ö k e n i (2. Baskı) • Arif Tekin / S u m e r l e r d e n İ s l a m ' a K u t s a l K i t a p l a r ve D i n l e r (2. Baskı) • Arif Tekin / K u r ' a n ' d a Allah • Arif Tekin / K u r ' a n ' d a K a d ı n ve H z . M u h a m m e d ' i n H a n ı m l a r ı • Arif Tekin / B i l i n m e y e n Yönleriyle K u r ' a n ( K u r ' a n ' ı n K ö k e n i - 2 ) • Elvin Azar / Seks T a n r ı l a r ı • Nurettin Koç / L a i k E ğ i t i m d e n Şeriatçı E ğ i t i m e (Ulusal E ğ i t i m d e Ç ö k ü ş Süreci) • Derya Çağlar / H a y a l i K o m ü n i z m ( S o ğ u k S a v a ş T n T ü r k i y e Söylemleri) • Sırrı Ataman / U n u t t u r u l a n Ayetler (Turan D u r s u n S ü l e y m a n Ateş Tartışması) (2. Baskı) • Ahmet Kerim Gültekin / T u n c e l i ' d e S ü n n i O l m a k • Cazim G ü r b ü z / K a r t a l G ö z ü y l e L a i k l i k • Tayfun Atay / B a t ı ' d a B i r N a k ş i C e m a a t i (Şeyh Nâzını Kıbrısî Örneği) Tarih Dizisi • Etcm Oruç / N a z i l l i C u m h u r i y e t i • Etem Oruç / Ç a k ı c ı D a ğ d a n İ n m i y o r • Etcm Oruç / G i z e m l i K a d ı n Efe Deneme Dizisi • O s m a n Şahin / Ateş Yukarı D o ğ r u Y a n a r • Aydın Öztürk / Y a ğ m u r Y ü r e k l i M e k t u p l a r • Aydın Öztürk / Y ü r e k S a p a ğ ı • Ö n e r Yağcı / Y i n e de İ y i m s e r • A n ı Dizisi • Çerkeş E t h e m / A n ı l a r ı m (5. Basım) • Faik Bulut / Filistin R ü y a s ı • İbrahim Balaban / N â z ı m H i k m e t T e Yedi Yd • Balaban / A v r u p a ' d a D o l a ş a n l a r • Zeki Sarıhan / B e n i m H a p i s h a n e l e r i m • H. N e d i m Şahhüseyinoğlu / B o z u k D ü z e n d e Y a ş a m • Ufuk S o m e r / G i t m e Z a m a n ı • İnci Gürel / B i r Yaşamdan Özel Dizi • Öner Yağcı / N â z ı m H i k m e t Aydınlığı • Veysel O t u n ç / F ı r t ı n a y d ı H a z a n - N a m ı k T a r a n c ı • Zeki Bayaklanır (Haz.) /
Mezopotamya Bilgesi: Cemşid Bender • A b d u l l a h Gürgiin / Aziz Nesin ve İsveç Serüveni
Roman Dizisi A b d u l l a h R ı z a E r g ü v e n / Büyük Oyun ve İçimizdeki Cehennem • Abdullah Rıza Ergüven / Yasak Tümceler • Ab dullah Rıza Ergüven / Gece de Güneş Doğar • Aydın Öztürk / Bilirim Dayanır Yürek (3. Baskı) • Cemşid Bender / Çatıdaki İsa (2. Baskı) • O s m a n Şahin / Başaklar Gece Doğar • Balaban / Dağda Duruşma • Prof. Dr. Esin İnan / Karanlıktaki Aydın lar • Wera-Klaus K ü c h e n m e i s t e r / Amigo • M a h m u t Alınak / Ateşte Yıkanmak • M a h m u t Alınak / Nazo • Torî / Mendik (Kürtçe) • Ali Arslan / Serçe-1 • Ali Arslan / Serçe-2 • Ali Arslan / Ama Sevgi Kalmalı • Fazlı Necib / Saraylarda Mecnun lar • Moralızade Vasaf Kadri / Kadınlar Komitesi • Orhan Mit hat / Aşk İhtiyacı • O r h a n Mithat / Şişli Hayatı • Sabri Kuş k o n m a z / Çık Dışarı • Sabri K u ş k o n m a z / Amerika'yı Krizden Kurtaracak Acele Komünistler Aranıyor • Yılmaz Ünlü / Giritli Gelin • Yılmaz Ünlü / Giritli GelinTe Felsefeci Halil • Mustafa Sancar / Aze'nin Yakarışı • Mustafa Sancar / Lal Ağıtlar • Mustafa Sancar / Şehirler Ağladığında • Cafer Tir yaki / Maya (Bilimkurgu) • İzzet Harun Akçay / General Söz Verdi • İzzet I lanın A k ç a y / Ay Uğuru • A. Metin Akpınar / Al manya Tatlı Vatan (Yeşil Sermayenin R o m a n ı ) • A. Metin Ak pınar /Maganda • Sadık Y ı l m a z / U m u d a Akan Nehir • Askeri Ö n e r / Anadolu'da Kızılca Halvet • Ahmet Türkay / Seher Gitti • Arslan Kaçar / Pepo Kuşu • Lütfi Kaleli / Acılı Yaşam • Berivan Kaya / Bay CH • Hasan Çerçioğlu / Kürecik'te Güneş Geç Doğar Öykü/Anlatı /Oyun Dizisi Cemşid Bender / Kürt Kızı Zenge (3. Baskı) • Al bert Camus / Caligula ( 3 . Baskı) • Metin İlkin / Nöbet • Metin İlkin / Çocuk luğumuz • Maksim Gorki / Bosiyaklar • Jack L o n d o n / Meksi kalı Devrimci • Mayakovski / Mektuplar • Esin İnan / Bu Ya zar Yaları Söylüyor • Ö z d e m i r Başargan / Hasıraltı • Balaban / Tekbıyık • Âşık İhsani / Ağalı Dünya • İzzet H a r u n Akçay / Gülistan • Ali Arslan / Küçük Umutlar • A h m e t Türkay /
Gelecekten ödünç Ömürle
Antoloji
• Özgün E. Bulut
Dizisi
/Siklerin Diliyle D e r s i m
• Şükrü Günbulut / N e y d i Bu İ ş l e r i n Aslı • Şükrü Günbulut / H a l k Ş i i r i n d e B a ş k a l d ı r ı • Şükrü Günbulut / H a l k Ş i i r i n d e K a d ı n • Âşık İnsani / Ozan Dolu Anadolu
Şiir Dizisi Abdullah Rıza Ergüven / S e v g i l e r T ü k e n m e z • Abdullah Rıza Ergüven / Ş a r a b ı T a n r ı l a r l a Y u d u m l a d ı k • Abdullah Rıza Ergüven / A c ı S ı c a k • Abdullah Rıza Ergüven / T a b a n c a m ı n İ p e k B a ğ ı • Abdullah Kıza Ergüven / K u y u y a D ü ş e n Ay • Abdullah Rıza Ergüven / V. M a y a k o v s k i - Y a ş a m ı - S a n a t ı - Ş i i r l e r i • Abdullah Rıza Ergüven / A l a i n B o s q u e t - Y a ş a m ı - S a n a t ı - Şiirleri • Pcter C u r m a n / K u z e y E s i n t i l e r i (Çev. Abdullah Gürgün) • Âşık İhsani / B ı ç a k K e m i k t e • Edith Södergran / Y ü r ü y e r e k G e ç t i m G ü n e ş S i s t e m l e r i n i n A r a s ı n d a n (Çev. Erol Sever) • Aydın Öztürk / B i r S e v g i K ı r ı l m a s ı y d ı (4. Basım) • Aydın Öztürk / A ğ ı t l a r a Yazıldı Z a m a n (2. Basını) • Aydın Öztürk / Y ı k ı k D u v a r l a r G i b i K a l d ı G ö z l e r i m (2. Basım) • Aydın Öztürk / Ö l ü l e r l e H a t ı r a F o t o ğ r a f ı • Aydın Öztürk / Y a ğ m u r Y ü r e k l i m (4. Basım) • Aydın Öztürk / Ş e h r i b a n • Aydın Öztürk / A n ı m s a m a n ı n Z a f e r i ( 3 . Basım) • Aydın Öztürk / Saklı S e v d i ğ i m • Aydın Öztürk / A ç ı l m a m ı ş B i r M e k t u p t u Z a m a n • Aydın Öztürk / N e Ç o k V e d a i a ş t ı k • Aydın Öztürk / G ü n e ş S e n i n l e G i t t i • Aydın Öztürk / A n ı l a r ı n A k ş a m ı Yok •Özgün E. Bulut / E f s u n • Ö z g ü n E. Bulul / A n ı y a Ş a r k ı • Özgün E. Bulul / A ş k ı n G a y r i R e s m i T a r i h i • Şenel G ö k ç e / S e n s i z l i ğ i m i n G ö l g e s i B ü y ü d ü • Öztürk Uğraş / E k m e ğ i n ve Suyun Tanrısı •
Toplumcu ve Aydınlanmacı Bir Çizgi.. w w w . b e r f i n . n e t