Bu defter, siz öğretmenlerimize özel olarak boşlukları doldurulmuş bir şekilde basılmıştır. Mavi renkli, italik yazılar, öğrencilerinize yazdırabilmeniz amacı ile öğrenci defterinde boş bırakılmıştır.
Bu ürünün bütün hakları ÇÖZÜM DERGİSİ YAYINCILIK SAN. TİC. LTD. ŞTİ.ne aittir. Tamamının ya da bir kısmının ürünü yayımlayan şirketin önceden izni olmaksızın fotokopi ya da elektronik, mekanik herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılması, yayımlanması ve depolanması yasaktır.
Çözüm Yayınları Grafik Birimi
Çözüm Yayınları Dizgi Birimi
2015, Ankara
Yorum Matbaacılık (0312) 395 21 12
Değerli Öğretmenim,
FATİH Projesi ile ülkemizdeki hemen hemen tüm okullarımıza "akıllı tahtalar" yerleştirildi ve siz değerli öğretmenlerimizin kullanımına sunuldu. Akıllı tahtalar doğru bir şekilde kullanıldığında öğrenme süreçlerini hızlandıran, öğrenme düzeyini artıran etkili bir eğitim aracıdır. Akıllı tahtaların etkili bir şekilde kullanılabilmesi için seçilecek içerik büyük önem taşımaktadır. Çözüm Yayınları, akıllı tahta ile ders işleme sistemini Türkiye'de ilk uygulayan kuruluştur. Bünyesinde barındırdığı tüm dershanelerde bu sistem günümüze kadar başarı ile kullanılmıştır. Bu teknolojiyi kullanmanın getirdiği tecrübe ile hem öğrenci hem de öğretmeni aktif bir şekilde derste tutacak, öğrenme becerilerini maksimum düzeye çıkaracak içerikleri üretmek, Çözüm Yayınlarının kültüründe yer alan önemli bir birikimdir. Şu an kullandığınız bu eser, bu birikim ve tecrübenin bir ürünüdür. Uygulamalar sonucunda her yıl geliştirilerek bugünkü hâlini almıştır. Bu ürünün tamamlayıcısı olan "Akıllı Tahta Programı"mız ile öğretmenlerimiz tahtada dersini anlatırken öğrencilerimiz basılı bir materyal olan akıllı defterlerinden dersi takip edecek ve sizin tahtaya yazdığınız bilgileri defterlerine not edeceklerdir. Yeni bir yaklaşımda bulunarak Öğretmenler İçin Özel Akıllı Defter hazırladık. Öğretmenlerimiz için hazırladığımız bu defterde, öğrencilerimizde bulunan Akıllı Defterlerdeki not almak için bırakılan boşluklar dolduruldu. Öğrenci defterinde olmayan ancak öğretmen defterinde yer alan kısımlar farklı bir renk ile belirtilmiştir.
DEDE KORKUT HİKÂYELERİ ØØ Dede Korkut Hikâyeleri’nin anlatıcısı KORKUT ATA
Mavi renkli italik yazılar
adıyla da anılan, kutsal bir Oğuz ozanıdır. Yaşadığı dönem
öğrenci defterinde yer al-
ve yaşantısı hakkında kesin bilgimiz yoktur. Hikâyelerinden
mamaktadır. Öğretmenle-
kerametler gösteren, gayptan haber veren, yarı tarih, yarı
rimiz bu bilgileri öğrencilerine yazdıracaktır.
destan kahramanı bir Türk ihtiyarı olarak tanınmaktadır. ØØ Bu hikâyelere “destanî hikâye” demek daha doğru olur. ØØ Dili XIV. yüzyıl Anadolu Türkçesi’dir.
Hikâyelerin genel karakteri, bunların ESKİ BİR DESTANDAN kopmuş olduğu kanısını uyandırmaktadır.
Öğretmenlerimiz için özel hazırlanan bu akıllı defter sayesinde, akıllı tahta olmadan da öğretmenlerimiz ders işleyebilir. Derslerden önce, anlatacakları konuları gözden geçirebilir. Ders anlatımı sırasında kullanacakları ek materyallerin notlarını defterlerine alabilirler. Birlikte başarmak dileğiyle… Çözüm Yayınları
1. BÖLÜM: Tarih İçinde Türk Edebiyatı..................................................5
2. BÖLÜM: Destan Dönemi Türk Edebiyatı........................................... 10
3. BÖLÜM: İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı............... 23
Tarih İçinde Türk Edebiyatı
1. BÖLÜM 1. EDEBİYAT - TARİH İLİŞKİSİ Edebiyat (Yazın):
OLAY, DÜŞÜNCE, DUYGU VE HAYALLERİN dil aracılığıyla SÖZLÜ ya da YAZILI olarak ETKİLİ BİR DİLLE biçimlendirilmesi SANATIDIR.
Sanatsal nitelik taşıyan metinlere EDEBÎ METİN denir.
Edebî metinlerde sözcükler daha çok YAN ve MECAZ anlamlarıyla kullanılır. Öğretme yerine SEZDİRME, HİSSETTİRME, ÇAĞRIŞIM söz konusudur.
Edebiyat Tarihi Yüzyıllar boyunca oluşan bu edebî eserleri, eserin ait olduğu milletin duygu ve düşüncede izlediği değişimleri nesnel olarak inceleyen bilim dalına
EDEBİYAT TARİHİ adı
verilir. Edebiyat tarihi hem edebiyatla hem de tarih bilimiyle ilişkilidir. Edebiyat tarihi; edebî dönemleri, yazarları, şairleri, sanatçıların dil ve anlatım özelliklerini inceleyen bir bilim dalıdır. Edebiyat tarihi alanında çalışanlara da
EDEBİYAT TARİHÇİSİ denir.
Fuat Köprülü, Vasfi Mahir Kocatürk, Ahmet Kabaklı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nihat Sami Banarlı, Agâh Sırrı Levend önemli edebiyat tarihçilerimizdendir.
Edebiyat Tarihinin Kapsamı ØØ Edebiyat tarihi, ait oldukları dönemin, insanlarının, toplumlarının yaşamlarını bütün özellikleriyle anlatan bir belge niteliği taşır. ØØ Edebiyat tarihinin genel tarihle ilişkisi vardır. Genel tarih insanlığın toplumsal, kültürel, ekonomik gelişmesini belgelere dayandırarak anlatır.
Örneğin, Oğuz Kağan Destanı’nı incelerken o DÖNEMİN TARİHİ ile ilgili önemli bilgiler elde edilir.
ØØ Edebiyat tarihinin toplum bilimi ile de ilişkisi vardır. Toplumların inançları, töreleri, yaşayış biçimleri edebî eserlere yansır. ØØ Edebiyat tarihinin halk bilimi ile de ilişkisi vardır. Halk bilimi, bir ülkede yaşayan halkın
Günümüzde EDEBİYAT SOSYOLOJİSİ adıyla yeni bir bilim dalı gelişmeye başlamıştır.
kültür ürünlerini, törelerini, inançlarını, müziğini, oyunlarını, masallarını vb. inceleyerek saptayan bir bilim dalıdır. Sonuç olarak diyebiliriz ki edebiyat tarihi, konusu insan ve toplum olan pek çok bilim dalıyla doğrudan ilgilidir. Bu bilim dallarını şöyle sıralayabiliriz:
TARİH SOSYOLOJİ FOLKLOR PSİKOLOJİ HUKUK DİNLER TARİHİ EKONOMİ
Zihniyet
BİYOGRAFİ BİLGİSİ
Her edebî metin oluşturulduğu dönemden izler taşır. Bunu “zihniyet” kavramıyla açıklıyoruz.
Zihniyet
ise dönemin toplumsal, siyasal olayların, kültürünün, sanat zevkinin, in-
sanlar arası ilişkilerinin, yaşam biçiminin, eğitim sisteminin, dinsel algılayışının oluşturduğu duygu, anlayış ve zevk bütünüdür.
Bir edebi metnin dönemin zihniyetinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
5
Tarih İçinde Türk Edebiyatı
1. BÖLÜM Uygarlık
Bir ülke veya toplumun maddi ve manevi varlıklarının bilim, sanat, düşünce ve teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygarlık, bir toplumu diğer toplumlardan ayıran YAŞAM BİÇİMLERİNİN, KULLANILAN TEKNOLOJİNİN, İNANÇLARIN, SANATSAL FAALİYETLERİN, SOSYAL ve SİYASAL örgütlenme biçimlerinin TÜMÜ dür.
Kültür ve Medeniyet Kültür, bir milletin tarih boyunca elde ettiği maddi ve manevi değerlerin tümüdür. Yapılar, evler, binalar, okullar, camiler, çarşılar, hanlar, hamamlar kültürün
MADDİ unsurunu;
insanlar arasındaki ilişkiler, komşuluklar, misafirlikler, anne - baba - çocuk arasındaki ilişki, edebiyat ve sanat anlayışları ise bir kültürün
MANEVİ unsurunu oluşturmaktadır.
Gelişim sürecinde ise önce sözlü kültür , daha sonra yazılı kültür oluşmuştur. Sözlü kültürün özelliği, yazarının olmaması, ezbere dayalı olması, halkın arasında dolaşması ve kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Yazılı kültürün özelliği ise metne bağlı, yazılı olmasıdır. Sözlü ve yazılı kültür ürünlerinin derlenip bir araya getirilmesi ise edebiyat ile ilgilidir.
2. TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERE AYRILMASINDAKİ ÖLÇÜTLER Toplumlar, ilkel toplumlardan günümüze kadar bazı aşamalardan geçmiştir. Bütün toplumlarda ilk çağlarda “sözlü”
ürünler hâlinde görülen edebiyat, “yazılı”
döneme girdikten
sonra önemli değişme ve gelişmeler göstermiş, çeşitli evrelerden geçerek günümüze ulaşmıştır. Ayrı uğraşlar, ayrı etkinlikler, ayrı yaşayış biçimleri, insanın duygu, düşünüş ve davranışlarını etkilemekte uluslararası ilişkilerden kaynaklanan KÜLTÜR ve UYGARLIKLARIN da etkilemesi sonucu edebiyatın da dönemlere ayrılması kaçınılmaz olmuştur. Türk edebiyatının çeşitli devirlere ayrılması, toplumsal değişimin tarihi akışına uygun olmuştur.
Dil anlayışı, kültürel farklılaşma, dinsel yaşam, dil coğrafyası, uygarlık değişmeleri edebiyatımızın dönemlere ayrılmasında birer ölçüttür. Din, toplumun sosyal yapısını derinden etkileyen bir faktördür.
ØØ Dinin getirdiği değer hükümleri, toplumun düşünce yapısını da değiştirir. Bu değişim edebiyata da yansır.
6
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Tarih İçinde Türk Edebiyatı
ØØ Türkler, İslamiyet’i kabul etmeden önce Şamanizm, Budizm, Maniheizm gibi inançlara sahiptiler. O dönemde bu inançlara ait çok sayıda edebî ürüne rastlıyoruz. Bazı UYGUR metinlerinde bunu görmek mümkündür. İslamiyet’in kabulü ile birlikte edebiyatımızın ve kültürümüzün İslam Medeniyeti ve kültürü ile yoğrulduğunu görüyoruz.
Kültür ve edebiyat birbirinden ayrılmayan iki önemli unsurdur. Kültürel değişim ve gelişmelerin edebiyata yansıması kaçınılmazdır. Türklerin yerleşik hayata geçmeden önceki edebiyatlarında göçebe kültür ve sanatının izleri görülmekteydi.
İslamiyet’in kabulü ile birlikte Türkler, kendilerini yeni bir kültür ve medeniyetin içinde buldular. Bunun yanında Orta Asya’dan Batı’ya göç eden Türklerin birçoğu başka kavimlerin kültürüyle tanıştılar. 19. yüzyılda, Tanzimat’tan sonra Batı’ya açılan Türk toplumu bu defa yeni bir kültür ve medeniyetle tanıştı. İslamiyet’in kabulünden sonra edebiyatımızda görülen Arap ve Fars kültürünün izleri yerini Batı edebiyatının ve Batı kültürünün etkilerine bırakır.
Edebiyatın temel taşlarından olan DİL anlayışındaki FARKLILAŞMALAR, çeşitli devirlerdeki EDEBÎ METİNLERDE kendini gösterir.
Türk dünyasının geçirmiş olduğu uygarlık aşamalarına göre Türk edebiyatını üç ana döneme ayırıyoruz:
Edebiyatın temel taşlarından olan DİL anlayışındaki FARKLILAŞMALAR, çeşitli devirlerdeki EDEBÎ METİNLERDE kendini gösterir.
1.
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
Türkler, İslam dinini kabul etmeden önce ŞAMANİZM’e inanıyordu. ŞAMAN, KAM, BAKSI, OZAN ya da OYUN adı verilen DİN ADAMLARI, aynı zamanda BÜYÜCÜLÜK, MÜZİSYENLİK, ŞAİRLİK, HEKİMLİK gibi niteliklere sahiptiler.
Bunlar, SIĞIR, ŞÖLEN ve YUĞ adı verilen dini törenlerde KOPUZ eşliğinde şiirler söylüyorlardı. Bu dönem edebiyat eserleri SÖZLÜ geleneğin ürünüdür.
Türkler önceleri GÖKTÜRK ALFABESİNİ, Budizm ve Maniheizm’i kabul ettikten sonra UYGUR ALFABESİNİ kullanmışlardır. Türklerin ilk yazılı ürünleri Göktürk harfleriyle yazılmış GÖKTÜRK KİTABELERİ’ dir. 2.
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Türkler IX. ve X. yy.da İSLAMİYETİ kabul etmişlerdir. İslamiyeti kabul eden ilk Türk Devleti KARAHANLILAR’dır.
İslamiyet’in etkisiyle oluşturulan ilk Türkçe eserler Karahanlılar döneminde yazılmıştır. Bu döneme GEÇİŞ DÖNEMİ de (1112. YÜZYILLAR) denir. İslamiyet Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı 19. YÜZYIL’A kadar gelişerek devam etmiştir. Bu gelişim sürecinde 1. DİVAN EDEBİYATI (KLASİK edebiyat) 2. HALK EDEBİYATI a) Anonim halk edebiyatı 3.
b) Dinî-Tasavvufî halk edebiyatı
c) Âşık Tarzı halk edebiyatı tarzlarını görürüz.
Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı
Klasik edebiyat 19. YÜZYILIN ORTALARINA kadar sürmüştür. AVRUPA’da, Fransa’da, ortaya çıkan yeni düşünceler OSMANLI’yı da etkilemiştir. Yaşanan SİYASİ ve SOSYAL gelişmeler EDEBİYATIMIZA da YANSIMIŞTIR. HALKA yeni DÜŞÜNCELERİ AŞILAMAK amacıyla hareket eden TANZİMAT sanatçıları BATI edebiyatı ETKİSİNDE kalarak birtakım YENİLİKLER getirmişlerdir. 1839’daki TANZİMAT FERMANI’ndan sonraki döneme “BATI Uygarlığı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı” adı verilmiştir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
7
Tarih İçinde Türk Edebiyatı
1. BÖLÜM
SÖZLÜ EDEBİYAT
YAZILI EDEBİYAT
Destan
Köktürk Yazıtları
Koşuk
Uygur Metinleri
Sagu
Sav
DİVAN EDEBİYATI
HALK EDEBİYATI ANONİM
Halk Edebiyatı
ÂŞIK TARZI
Halk Edebiyatı
DİNÎ-TASAVVUFÎ Halk Edebiyatı (TEKKE)
Tanzimat Edb. Servet-i Fünûn Edb. Fecr-i Âti Edb. Milli Edebiyat Cumhuriyet Edb.
8
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Kimyanın Gelişimi
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
9
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
2. BÖLÜM 1. DESTAN DÖNEMİ
Eski Türklerin SAVAŞÇI ve GÖÇEBE olması, yaşadıkları bölgede meydana gelen SAVAŞLAR, AVCILIK ve HAYVANCILIKla uğraşmaları onların MACERALI bir hayat yaşamalarına sebep olmuştur. Bu durum, DESTANların doğuşunda ETKİLİ olmuştur.
Türklerin ana yurdu Orta Asya’dır. Göktürk Devleti kurulana kadar Türkler, değişik adlarla anıldılar. Siyasi anlamda Türk adını ilk defa kullanan, GÖKTÜRKLER olmuştur.
DESTANlar, milletin DİN, fazilet, MİLLİ kahramanlık maceralarının MANZUM HİKAYEleridir.
Bu dönemin ürünlerinin konusu genellikle KAHRAMANLIKTIR. Olaylar birdenbire olur, olağanüstüdür; hemen gerçekleşir, hemen biter. Kahramanlar hüsrana uğramazlar, eylemler genellikle zaferle sonuçlanır. Türk dilinde olayları ele alan ilk şiirlerin örnekleri günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bu, dilimizin gücünün, zenginliğinin en güzel kanıtıdır. Destanlar, Orhun Abideleri ve diğer yazıtlar
Bir milletin destanının TABİÎ (DOĞAL) ve MİLLÎ olabilmesi için o milletin tarihinde şu şartların bulunması gerekir: 1. Millet, hayalinin efsaneler oluşturmaya elverişli bulunduğu EN ESKİ DEVİRLERDE yaşamış olmalıdır.
da bunun göstergesidir.
Destanların Doğuşu
2. O milletin tarihinde UNUTULMAZ TABİAT OLAYLARI, BÜYÜK SAVAŞLAR, GÖÇLER, İSTİLALAR gibi halkın hayat ve hafızasını nesillerce meşgul edecek hadiseler bulunmalıdır.
Her milletin destanı yoktur. Bazı milletler, destan edebiyatına ‘epopee artjficielle’ denilen, yapma destanlarla katılmışlardır. Değişik Avrupa milletlerine mensup fikir ve sanat adamlarının
Oluşumunda HALKIN KATKISININ OLMADIĞI, yaratıcısının TEK KİŞİ olduğu ve genellikle doğal destana BENZETİLEREK oluşturulan destanlara / şiirlere YAPMA destan denir.
da birçoğu, ilhamlarını eski Yunan, Latin ve Şark milletlerinin destanlarından veya mitolojilerinden almışlardır.
TÜRK DESTANLARI DESTANLARIN ÖZELLİKLERİ
İslamiyet'in Kabulünden Sonraki Türk Destanları
*
İslamiyet'in Uzun MANZUM eserlerdir. Kabulünden Önceki
*
Türk Destanları KAHRAMANCA bir yaşayışın, topluma mal edilmiş bir mücadelenin şekil lenmesidir.
1.
Altay - Yakut Dönemi YARATILIŞ
2.
Kazak - Kırgız Kültür Dairesi
2.
Sakalar Dönemi ALPER TUNGA, ŞU
Manas Destanı
3.
Cengizname
Kahramanlar TOPLUM ADINA BİR ÜLKÜNÜN savunucusudur.
*
Destanlar OLAĞANÜSTÜ unsurlarla süslenmiştir.
*
Hun 3Dönemi OĞUZ gerçekleşir: KAĞAN Destanların 3. oluşumu BASAMAKTA
4. 1. ÇEKİRDEK: 4. Toplumu KöktürkDerinden Dönemi Etkileyen bir olayla ilgili şiirler söylenme ye başlanması.
2. YAYILMA: Halkın hafızasında yer eden manzumeler ağızdan ağıza yayıUygur Dönemi lır, milletin 5. ORTAK MALI olur.
3. DERLEME: arasındaGÖÇ yayılan şiir parçalarını bir şairin derlemesi. Halk TÜREYİŞ,
BOZKURT, ERGENEKON
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
Tatar - Kırım
Timur ve Edige Destanları
Selçuklu - Beylikler ve Osmanlı Dönemleri
Seyyid Battal Gazi Destanı Danişmend Gazi Destanı Köroğlu Destanı
samakta kalmış, sen şekil verilememiştir.
Türk - Moğol Kültür Dairesi
5.
Türklerde yazının yaygın olmayışı nedeniyle destanlarımızın çoğu ikinci ba-
10
Saltuk Buğra Han Destanı
1.
*
Karahanlı Dönemi
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
2. BÖLÜM
DESTANLAR
Türk Destanları
Doğal Destanlar
Yabancı Destanlar
Yapma Destanlar
Fazıl Hüsnü D.
Alp Er Tunga
-
Üç Şehitler Destanı
Şu
-
Çanakkale Destanı
Oğuz Kağan
Ceyhun Atuf Kansu
Bozkurt
-
Ergenekon
Nazım Hikmet Ran
Türeyiş
-
Kurtuluş savaşı Destanı
Göç
-
Kuva-yı Milliye Destanı
Sakarya Meydan Savaşı
Cahit Külebi -
Kurtuluş Savaşı Destanı
Kurtarılmış Kudüs (Tasso)
YUNAN İlyada
Çılgın Orlanda (Ariosto)
Odysseia İRAN
Şehname
İlahi Komedya (Dante)
FİN
Kalevala
İTALYAN
HİNT
Ramayana
Mahabharata ALMAN
Nibelungen SÜMER
Gılgamış JAPON Şinto
Mehmet Akif Ersoy
RUS
-
İSPANYOL
Çanakkale Şehitleri Destanı
Yapma Destanlar
İgor
} } }
Yaratılış
Doğal Destanlar
Kaybolmuş Cennet (Milton) İNGİLİZ
Henriade (Voltaire) FRANSIZ
La Cid
Doğal destanla yapma destanı karşılaştıran aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır? Doğal Destan
Yapma Destan
A)
Söyleyeni belli değildir.
Söyleyeni bellidir.
B)
Olağanüstü olaylar içerir.
Gerçeküstü ayrıntılar vardır.
C)
Zamanla değişime uğramıştır.
İlk biçimini korumuştur.
D)
Dinsel ve ulusal ayrıntılar içerir.
Dinsel ve ulusal ayrıntılar içerir.
Yapma destanların manzum olmadığı
E)
Manzum bir üründür.
Manzum değildir.
bilgisi doğru değildir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
11
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
2. BÖLÜM
Aşağıdakilerin hangisinde, Türk destanlarının tarihsel sıralaması doğru olarak verilmiştir? A)
Türeyiş, Şu, Oğuz Kağan, Bozkurt
B)
Şu, Oğuz Kağan, Bozkurt, Göç
C)
Alp Er Tunga, Bozkurt, Göç, Şu
D)
Şu, Türeyiş, Alp Er Tunga, Bozkurt
E)
Alp Er Tunga, Göç, Şu, Bozkurt
Türk destanlarının tarihsel sıralaması B seçeneğinde doğru olarak verilmiştir.
2. SÖZLÜ EDEBİYAT İslamiyet öncesi Türk Edebiyatı İslamiyet’i, kabul ettiği XI. yüzyıl
MÖ 4000’li - 3000’li
yıllardan başlayarak Türklerin
ortalarına kadar sürer. Bu uzun dönemin Köktürkler’e
ait yazılı belgelerin ortaya çıktığı MS VIII. yüzyıla kadar olan bölümünü “ sözlü edebiyat ” oluşturur. Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere
dayanır. Mitolojik dönemde oluşmaya başlayan sözlü edebiyat ürünleri
günümüze kadar süregelmiştir. Atasözleri sözlü kültür ürünleridir. Atasözleri, genel durumla ilgili olduğu için zamana direnmeleri kolay olmuştur. Bu dönemde şiir, müzik, din iç içedir.
Büyük ölçüde Orta Asya’daki Türklerin yaşamını
ve kültürünü yansıtan sözlü dönemde çeşitli törenlere rastlanır. Bu törenlerin başlıcaları şunlardır. ö SIĞIR (Av törenleri) ö ŞÖLEN (KURBAN törenleri, ziyafetler) ö YUĞ (yas, cenaze törenleri) Yazılı edebiyat ürünlerinden önce sözlü edebiyat ürünleri oluşmuştur. Bu ürünlerin YAZIya geçirilişi çok sonraları olmuştur.
Ürünler, bu törenlerde Türk boylarında farklı adlarla karşılanan “şaman, kam, baksı, oyun, ozan” denen şairler tarafından kopuz eşliğinde söylenirdi. Şamanlar aynı zamanda toplumun dinsel önderi olarak kabul edilirdi.
- Başlıca edebiyat ürünleri: KOŞUK, SAGU, DESTAN, SAV - NAZIM BİRİMİ: DÖRTLÜK. HECE ÖLÇÜsüyle söylemiştir. - YARIM UYAK kullanılmıştır.
- Şiirlerin UYAK DÜZENİ genellikle abab/ cccb/dddb... - AHENK; ölçü, uyak, hece tekrarları ve Aliterasyonla sağlanmış.
- YABANCI SÖZCÜKLER YOK denecek kadar AZdır. - Benzetme, Kişileştirme, Tenasüp sanatlarına yer verilmiş. - Şiirler çeşitli şölenlerde/törenlerde söyleniyordu. - İÇERİK: GÜNLÜK YAŞAM, DOĞA GÜZELLİKLERİ...
- KOŞUK: AŞK, TABİAT; SAGU: ÖLÜM; DESTAN: KAHRAMANLIK; SAV: HAYAT TECRÜBELERİ
- SANATSAL AMAÇ GÜDÜLMEMİŞ.
- Şamanizm, Budizm, Maniheizm’in ETKİLERİ görülür.
12
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
2. BÖLÜM ALP ER TUNGA SAGUSU
Alp er Tunga öldi mü
İsiz ajun kaldı mu
Ödlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur
Könglüm için örtedi
Bütmiş başıg kartadı
Keçmiş ödüg irtedi
Tün kün keçip irtelür
-
SAGU, YUĞ adı verilen CENAZE TÖRENLERİNDE söylenen, ÖLÜM ACISINI, ölen kişinin erdemlerini dile getiren şiirlerdir.
-
DÖRTLÜKLER ve HECE ölçüsüyle söylenen sagular KOPUZ eşliğinde söylenir.
-
UYAK DÜZENİ: aaab, cccb şeklindedir.
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE Alp Er Tunga öldü mü? Kötü dünya kaldı mı? Felek (böylece) öcünü aldı mı? Şimdi yürek (ler onun ölümün acısı ile) yırtılır. Gönlüm (acılar) için için yandı. (Bu acı) kapanmış yarayı (yeniden) deşti. (Gönlüm) geçmiş zamanları aradı. Geceler ve gündüzler geçtikçe (de o zamanlar) aranıyor.
SAGU
Eski Türklerde TOPLUM’u bir araya getiren çeşitli TÖRENLER yapılırdı. Bunlardan biri de YUĞ törenleridir. SAGU, yuğ törenlerinde ölenin arkasından onun iyiliklerinin anlatıldığı AĞIT lardır. Bu sagu, ALPER TUNGA’nın ölümü üzerine söylenmiştir. –
Sagu’da 4 + 3 = 7’li hece ölçüsü kullanılmıştır.
–
Sagu’da YARIM UYAK kullanılmıştır. (Destan Dönemi şiir geleneğinin özelliği)
a
öl di mü
a
kal dı mu
a
al dı mu
b
irtelür
redif (1) = yarım uyak
–
Eski TÜRK DİLİyle söylenmiştir. Dönemin özelliği olarak YABANCI SÖZCÜKLERE YER VERİLMEMİŞTİR.
–
TECAHÜL-İ ARİF, TEŞHİS sanatları görülür.
–
Nazım Birimi DÖRTLÜKTÜR. Bu gelenek HALK EDEBİYATında devam etmiştir.
–
Ölenin ardından yas şiirleri söyleme geleneği edebiyatımızın ileriki dönemlerinde de devam etmiştir. DİVAN EDEBİYATI → MERSİYE; HALK EDEBİYATI → Ağıt.
–
Sagu, sözlü edebiyat ürünüdür. Bu şiirleri KAŞGARLI MAHMUD, DİVANÜ LÜGATİ’T - TÜRK’te bir araya getirmiştir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
13
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
2. BÖLÜM SAV
Sav, eski Türklerde ilk ATASÖZÜ özelliğini taşıyan, yüzyılların imbiğinden
–
süzülmüş ÖZLÜ SÖZlerdir.
–
Duru anlatımın en güzel örneğidir.
–
Ulagnı uluglasa kut bolur.
(Yaşlılara saygı gösterenler uğur bulurlar.)
–
Kişi alası içtin, yılkı alası taştın.
(İnsan alası içinde, hayvan alası dışında.)
KOŞUK
Kızıl sarığ arkaşı p Yipgin yaşıl yüzkeşi p
redif - (-ıp)
Bir bir gerü yörgeşi p Yalnguk anı tanglaşur 4 + 3 = 7’li HECE ÖLÇÜSÜ
14
Alın töpü yaşardı
Urut otın yaşurdı
Köl - ning suvın küşerdi
Sığır buka möngreşür
Kulan tükel kamıttı
Arkar sukak yumuttı
Yaylağ tapa emitti
Tiziğ turup sekrişür
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
(-ş) : YARIM UYAK
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
2. BÖLÜM
KOŞUK
(Günümüz Türkçesiyle)
Kızıl ve sarı (renkli çiçekler) ardı ardına yerden bitiyor Mor ile yeşil yüz yüze geliyor (Ve) birbirlerine sarılıyorlar İnsan (bu renk cümbüşünü görünce) hayretler içinde kalıyor
Yamaçlar ve tepeler yeşerdi Kuru otları gizleyip (tazelerini çıkardılar) Göllerin suyunu taşıdılar Sığırlar ve boğalar (sevinçlerinden) böğrüşüyorlar
(Bahar) yaban atlarını iyice coşturdu Dağ keçilerini ve geyiklerini (hep) bir araya getirdi (Bunlar otlamak için) yaylalara doğru yöneldiler Sıra sıra dizilip (sevinçlerinden) hoplayıp zıplıyorlar
Divanü Lügati’t-Türk
Kaşgarlı Mahmut
KOŞUK –
Koşuk, İslamiyet’ten önce Türklerde, SIĞIR törenlerinde, şölenlerde halkı heyecanlandırmak için okunan şiirlerdir.
–
Şiirde Sözlü Dönem Türk Edebiyatı’nın genel özellikleri görülür: Hece Ölçüsü, YARIM UYAK, REDİF
–
Şiir, yazıya geçirildiği dönenim, KARAHANLI TÜRKÇEsinin özelliklerini yansıtır.
KİŞİLEŞTİRME (2. dize) sanatı görülür.
–
KOŞUK, DÖRTLÜKler halinde yazılmıştır. (NAZIM BİRİMİ)
–
UYAK DÜZENİ: aaab, cccb, dddb
–
Koşukta, BAHARın gelişiyle DOĞAnın canlanışı ve bunun insanda uyandırdığı SEVİNÇ-HEYECAN anlatılmıştır.
–
KOŞUK, içerik yönüyle HALK edebiyatındaki KOŞMA ve DİVAN edebiyatındaki GAZEL nazım şekliyle BENZERLİK taşır. AŞK, DOĞA ve İNSAN SEVGİSİ bu şiirlerin ana temasıdır.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
15
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
2. BÖLÜM
SAGU
KOŞUK
Benzerlikler
Nazım birimi dörtlük, 7'li hece ölçüsü, duraklar 4 + 3'tür. Uyak düzeni a a a b'dir. Yarım uyak kullanılmıştır.
Farklılıklar
Sagu
Ölüm, kahramanlık
16
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
NAZIM ŞEKLİ
Koşuk
TEMA
Baharın gelişi, insan ve doğa sevgisi aşk
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
2. BÖLÜM 3. YAZILI EDEBİYAT
İslamiyet öncesi yazılı edebiyatı Göktürk Kitabeleri ve Uygur Metinleri şeklinde iki grupta inceliyoruz. A. GÖKTÜRK KİTABELERİ Türk Edebiyatının YAZILI DÖNEMİ 8. YÜZYILDA yazılan GÖKTÜRK KİTABELERİyle başlar. Bu yazıtlar 4 MEZAR TAŞIndan ibarettir.
1. Vezir Tonyukuk Anıtı: 720-725 tarihleri arasında KUTLUK Devleti veziri Tonyukuk tarafından dikilmiş iki taştır. Tonyukuk’un konuştuğu bu anıtta dönemin tarihi, hatıralar ve öğütler şeklinde halk diliyle anlatılır. ANI ve TARİH türün ilk ÖRNEĞİ sayılır. 2. KÜL TİGİN ANITI: 732’de Kül Tigin’in ölümünden sonra BİLGE KAĞAN tarafından diktirilmiştir. Göktürk Tarihine ait olaylar BİLGE KAĞAN’ın AĞZINDAN anlatılmıştır. Anıtı YOLLUG TİGİN yazmıştır.
3. BİLGE KAĞAN ANITI: 735’de Bilge Kağan’ın ölümünden sonra TENRİ KAĞAN TARAFINDAN yaptırılmıştır. İçeriği Kül Tigin anıtına benzer. ABİDELERİN BULUNUŞU VE OKUNUŞU
Türk edebiyatının yazılı dönemi VIII. yüzyılda yazılan
GÖKTÜRK KİTABELERİYLE
başlar. Göktürklerden kalan bu yazıtlar üç anıttan ibarettir. Bu eserleri bilim dünyasına ilk kez 1722’de İsveçli Subay Yuhan Van Strahlenberg tanıtmıştır. Ancak kitabelerdeki yazıları 1893 yılında Danimarkalı Türkolog W. Thomsen okuyup çözmüştür. Taşların bir cephesi Çince yazıldığı için Thomsen, bu satırlardan yola çıkarak ilk olarak Tengri, Kül Tigin ve Türk kelimelerini okudu. Yazıtları daha sonra Thomsen ve Radloff ayrı ayrı çevirilerini yaparak bilim dünyasına kazandırmışlardır. ö
Yazıtlarda,..................................................................
GÖKTÜRKLER’in kuruluşundan yaklaşık yarım asır sonra Çinlilerle yaptıkları savaş sonrası dağılmaları, ÇİN’İN EGEMENLİ ĞİNE girmeleri ve sonrasında BİLGE KAĞAN’ın liderliğindeki BAĞIMSIZLIK savaşları anlatılır. * * * * * *
Yazıtların Önemi
TÜRK ADInın geçtiği İLK metin
TÜRK TARİHİ hakkında bilgi veren YAZILI KAYNAKtır. TARİHİ ve SİYASİ SÖYLEV niteliğindedir.
Gerek ÇİN gerek ARAP kaynakları, MÖ 3. ASIR’dan beri, YENİSEY çevresinde KIRGIZ TÜRKÇE’NİN ZENGİN ve İŞLENMİŞ bir DİL olduğunun kanıtıdır. Türklerinin bulunduğunu belirtmiştir. Bu, Hükümdarın MİLLETE HESAP VERMESİ bakımından DEMOKRASİ göster- Yenisey Yazıtları’nın, Kırgızlardan kaldığını gesidir. düşündürmektedir. Türk HİTABET sanatının ve ANI türünün İLK örnekleridir.
Yenisey Yazıtları, bize eski Türklerin Göktürklerden önce millî veya millileşmiş bir Bize taşlar üzerine kazılmış bir Türk yazısıyla mezar kitabeleri bırakan bir kısım Türkler YAZI kullandıklarını; Türklerin BALBAL MS IV.-VI. asırlarda Yenisey çevresinde yaşayanlardır. VIII. asırdaki Göktürk yazılarının ge(Bengü TAŞ) dikme adetlerinin yaygınlığını rek harf şekilleri gerek cümle kuruluşu bakımından henüz kıvamını bulamamış, ilk halleriyle gösterir. kazılmış bu yazılar, kuvvetli bir ihtimale göre Kırgız Türklerine aittir. Yenisey Yazısı
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
17
2. BÖLÜM
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
Göktürk Yazısı
Göktürk Alfabesi,
Göktürkler, tarihte ilk defa Türk adı alan Türklerdir. O zamana kadar bir kavim veya aile adı - olan Türk sözü, Göktürkler devrinde büyük bir devlet ve millet adı olmuştur. Göktürklerin kullandığı yazı birçok bakımdan millî çizgiler taşır. Bu yazıda ok-uk sesleriyle okunan, birleşik bir harfin OK şeklinde olması, kalın sesini veren başka bir harfin YAY biçiminde yazılması, Göktürk yazıtları üzerinde Türkçenin, Türk sanat ve zekasının işlendiğini gösterir.
-
8. yy. da kullanılan bu alfabe sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılır.
-
Bu alfabeyi ilk defa Danimarkalı Türkolog Wilhelm Thomsen çözmüştür.
-
Bu alfabeyle Orhun ve Yenisey Yazıtları yazılmıştır.
Uygur METİNLERİ 745 yılında Köktürkleri devirerek Türk devletinin başına gelen Uygurlar, Köktürkler tarafından meydana getirilmiş bengü taş edebiyatını, Orhun bölgesinde bulundukları süre içinde devam ettirdiler.
Uygurlar daha Orhun bölgesinde iken üçüncü hükümdarları Bögü Han, Mani dinine girmişti. Tarım havzasına göçen Uygurlar önce Mani dinini, daha sonra Budizmi kabul ettiler. -
Tercümeler genellikle MOĞOLCA ve ÇİNCE’den yapılmıştır.
-
UYGUR YAZISI: 14 harften oluşur. Sağdan sola ve yukarıdan aşağıya yazılır.
13. yüzyılda Hoço ve civarı Müslümanlaşmaya başlayınca, Budizm, Kangu bölgesine çekildi ve gittikçe azalan Sarı Uygurlar arasında zamanımıza kadar devam etti. Tarım havzasındaki Uygurların bu iki din etrafında meydana getirdikleri edebiyat; ruh, muhteva, şekil, dil ve üslup bakımından bengü taşlardaki saf Türk edebiyatına nispetle yeni bir karakter kazandı. Bu edebiyatın en önemli iki özelliği, dinî olması ve tercümeye dayanmasıdır. Bu arada yazı da değişmiş, bengü taşlarda kullanılan Köktürk yazısının yerini, Soğdak yazısından geliştirilmiş bulunan Uygur yazısı almıştır. Uygur yazısının yanında az da olsa; Köktürk, Brahmi, Tibet, Soğdak ve Mani yazıları da kullanılmıştır.
Uygur Metinlerinin Genel Özellikleri Uygur metinleri İslamlıktan önceki dönemin önemli yazılı belgeleridir. Bu belgelerin çoğu Turfan Kazıları’nda ele geçmiştir. Eserlerin çoğu, erdemli olmayı öğütleyen öyküler, ilahiler, hukuk ve sağlıkla ilgili metinlerdir ve “kökünç” adı verilen ilkel denebilecek tiyatro metinleridir. Uygur metinleri, edebi değerinden ziyade o dönemin dili hakkında bilgi vermesi ve içerdiği konular bakımından önemlidir. Şamanizm’i bırakıp Mani dinini benimseyen Uygurlar, Mani yazısını kullanmışlardır.
18
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
4’ü ÜNLÜ, 27’si ÜNSÜZ 3’ü ÇİFT ÜNSÜZ, 4’ü HECE İŞARETLİ olmak üzere 38 HARF’ten oluşur.
2. BÖLÜM
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
Önemli Uygur metinleri şunlarıdır:
Altun Yaruk (Işık)
Sekiz Yükmek (Yığın)
Irk Bitig (Fal Kitabı)
Bu eserlerde Budizm ve Manihaizm’ dinlerini içeren hikâyelere yer verilmiştir. Bunların içinde en çok bilinenlerden birisi “Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi” dir.
Uygur alfabesi 14 harflidir. Harf sayısının az olması yazının yetersiz olduğunu gösterir. Şiirleri elimize geçen ilk Türk şairi, Aprınçur Tigin’dir. Uygur alfabesiyle yazdığı lirik bir aşk şiiri ile din içerikli bir şiiri elde bulunmaktadır. Aprınçur Tigin’in Sevgili adı verilen şiiri edebiyatımızın ilk lirik şiiridir. Dünyevi ve evrensel bir konu olan “aşk”ı işleyen ilk Türk şiiri Aprinçur Tigin’dir.
Tarım havzasındaki Uygur edebiyatı ikiye ayrılır: 1. Manici edebiyat (Maniheist Uygurların meydana getirdiği edebiyat)
Irk Bitig (Fal Kitabı) :
-
GÖKTÜRK Harfleriyle yazılan bu eser
Maniheizm’e ait bir fal kitabıdır.
104 sayfa 65 paragraftan ibarettir.
2. Burkancı edebiyat (Budist Uygurlar’ın meydana getirdiği edebiyat).
a. Altun Yaruk (Altın Işık) : BUDİST lerin KUTSAL KİTABIdır. Burkancılığın İNANÇ ve FELSEFESİ anlatılır. 700 SAYFAdır.
b. Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın): BUDİZM’in inanç ve felsefesi anlatılır.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
19
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
2. BÖLÜM
uygurlara aİt örnek metİnler YAZILI EDEBİYATIN GENEL ÖZELLİKLERİ -
8. yy. da başlar.
-
İlk yazılı ürünler ORHUN YAZITLARI dır.
-
Biri KUZEY LEHÇESİ olan GÖKTÜRKÇE, diğeri GÜNEY LEHÇESİ olan UY-
-
Hem HALK DİLİyle anlatım (Tonyukuk Anıtı) hem de sanatlı HİTABET Dİ-
-
Ürünlerde dinî (Budizm, Maniheizm) ve din dışı unsurlara rastlamak müm-
-
Manzumelerde HECE ölçüsü, YARIM UYAK kullanılmıştır. Nazım Birimi
-
Göktürkçe yazılan ürünlerde yabancı dil etkileri görülmezken, Uygurca me-
GURCA olan iki çeşit DİL kullanılmıştır.
Lİyle anlatım (Kül Tigin, Bilge Kağan Anıtı) görülür. kündür.
DÖRTLÜK tür.
tinlerde kısmen yabancı dil etkileri görülür.
SEVGİLİ kasıncıgımın öyü kadgurar men kadgurdukça kaşı körtlem kavışıgsayur men
öz amrakımın öyür men öyü evirür men öz amrakımın öpegseyür men
barayın tiser borç amrakım baru yime umaz men bagırsakım
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE Yavuklumu düşünüp dertlenirim; Dertlendikçe Kaşı güzelim, Kavuşmak isterim.
20
Öz sevgilimi düşünürüm, Düşünüp dururum, Öz sevgilimi Öpmek isterim.
Gideyim desem Güzel sevgilim; Gidemem yine ben Sâdık yarim.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
Aprınçur Tigin
1. BÖLÜM
Kimyanın Gelişimi
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
21
2. BÖLÜM
Destan Dönemi Türk Edebiyatı
Şiir ve Zihniyet: Uygurlar Döneminde MANİHEİZM ve BUDİZM’in etrafında EDEBİYAT yeni bir karakter kazanmıştır. Metinlerde bu dinlerin ETKİSİ görülür. Şiirde Ahenk: MISRA BAŞI UYAKLAR (-kal /-ö /-ba) görülür.
Şiir Dili: Şiir Uygur Yazısı / dili ile yazılmıştır.
Şiirde Yapı: Nazım birimi DÖRTLÜKtür.
Şiirde Tema: AŞK teması işlenmiştir.
Şiirde Gerçeklik ve Anlam: Şiirde sevgi aşk duyguları dile getirilmiştir.
Şiir ve Gelenek: İslamiyet’ten önceki SÖZLÜ ÜRÜNlerin UYGURLAR döneminde DEVAM ettiğini görüyoruz.
Yorum: Göktürk ve Uygur metinleri eski Türk edebiyatının, kültürünün temel özelliklerini yansıtır. Metin ve Şair: Bu şiir, İLK TÜRK ŞAİRİ olarak kabul edilen APRINÇUR TİGİN tarafından yazılmıştır.
22
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Aşağıdakilerden hangisi Yazılı Dönem Türk Edebiyatı’nın özelliklerinden biri değildir? A)
Halk dilinin sıcaklığını yansıtan akıcı bir anlatım geliştirilmiştir.
B)
Göktürkçe metinlerde dil sade olup Uygurca eserlerdeki dilde yabancı etkiler görülür.
C)
Hem dini hem de din dışı konularda ürünler verilmiştir.
D)
Şiirlerde nazım birimi dörtlük; ölçü, ulusal ölçümüz olan hecedir.
Bu dönem ürünlerinde anonimlik söz
E)
Bu dönemde ortaya konulan eserlerin hiçbiri anonim özellik göstermez.
konusudur.
Aşağıdakilerden hangisi “Göktürk Yazıtları”nın özelliklerinden birisi olamaz? A)
Türklerin yazılı ilk ürünleridir.
B)
Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynaklık edecek niteliktedir.
C)
Göktürklerin yurt sevgisine ve bağımsızlığa verdikleri önemi belirten belgelerdir.
D)
Ulusal konularla birlikte yer yer İslami motifler yer alır.
Göktürk Yazıtlarında İslami motifler gö-
E)
Söylev niteliği gösteren yazıtlarda aliterasyonlar da görülür.
rülmez.
İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI 1. XI. – XII. Yüzyıllarda İslAmİyet ve Türk Kültürü X. yüzyılda Maveraünnehir dolaylarında yaşayan Türkler, Müslüman Arapların etkisiyle toplu şekillerde ve zamanla İslam dinini kabul etmişlerdir. Bu yeni kültür birçok alanı ETKİLEDİĞİ gibi EDEBİYATI DA etkilemiştir. İslamiyet’in etkisi altında gelişen Türk edebiyatının ilk dil ve edebiyat ürünleri XI. yüzyılda verilmiştir. - Bu dönemde Türk SANATÇILARI, YENİ KÜLTÜRÜN edebiyat GELENEKLERİNİ komşuları ve daha önce Müslüman olmuş FARSların (İRAN) edebiyatından alır. Mesnevî gibi pek çok nazım şekli ve türünü Farslardan alırlar. -
İslami dönemde verilen İLK DİL ve EDEBİYAT ürünlerinde EDEBÎ NİTELİKTEN ZİYADE MANEVİ, AHLAKÎ, ÖĞRETİCİ, NASİHAT yönü ağır basan temalara yer verilir.
Hakaniye Türkçesi ile yazılan bu eserlerin başlıcaları şunlardır: 1.
KUTADGU BİLİG (11. YY.)
2.
DİVANÜ LÜGATİ’T-TÜRK (11. YY.)
3. ATABETÜ’L-HAKAYIK (12. YY.) 4. DİVAN-I HİKMET (12. YY.)
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
23
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
XI. ve XII. Yüzyılın Genel Özellikleri XI. yüzyıldan itibaren başlayan İslami Dönem Türk Edebiyatı XI. ve XII. yüzyıllarda geçiş dönemini yaşamıştır. Bu dönemde Arap ve Fars edebiyatları edebiyatımızı etkisi altına almış, millî edebiyatımız olan halk edebiyatı devam ederken klasik Türk edebiyatı ve tasavvuf edebiyatı ilk örneklerini vermiştir. Eserlerde İslamiyet öncesi ve İslamî kültür bir arada yer alır. Toplumu yönlendirme ve İslamiyet’i öğretmeyi amaçlayan eserler verilmiştir. (DİDAKTİK) HECE ve ARUZ ölçüsü birlikte kullanılmıştır. Nazım birimi olarak BEYİT ve DÖRTLÜK kullanılmıştır. Arap ve Fars edebiyatının nazım şekilleri ( GAZEL, KASİDE, MESNEVİ ... ) kullanılmaya başlanmıştır. ARAP ve FARS dillerinden alınan sözcükler kullanılmaya başlanmıştır.
İSLAMİYET ile ilgili KAVRAMLAR
HAKANİYE LEHÇESİ ve ÇAĞATAYCA ile yazılmışlardır. YARIM UYAK azalmış; daha çok TAM ve ZENGİN UYAK kullanılmıştır. TOPLUMSAL SORUNLAR, AHLAK ve DİN; İSLAM FELSEFESİ temel konulardır.
MESNEVİ Mesnevi; DİVAN edebiyatında BEYİTler halinde yazılan OLAY merkezli konuların ele alındığı ARUZ ile yazılan nazım biçimidir. Arapçada “ikişer, ikişerlik” anlamına gelen mesnevi; Arap, Fars, Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı nazım biçimidir. Mesnevi türü ilk olarak 10. yüzyılda İran edebiyatında ortaya
MESNEVİNİN BÖLÜMLERİ :
çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip’in
A. GİRİŞ (Dibâce, Tevhid, Münacaat, Naat,
KUTADGU BİLİG adlı eserleriyle başlar. Bu eser, mesnevi nazım biçimiyle kaleme alınmış kapsamlı bir siyasetnâme örneğidir. Her beytin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun aa, bb, cc, dd...metinlerin bu şekle uygun olarak yazılmasına imkân tanır. Mesneviler;
AŞK MESNEVİLERİ (Fuzulî → Leyla vü Mecnûn) DİNİ-
TASAVVUFÎ (Süleyman Çelebi → Mevlid) , ÖĞRETİCİ MESNEVİ (Yusuf HAS HACİP - Kutadgu Bilig) , ŞAVAŞ, KAHRAMANLIK; ŞEHRENGİZ (Bir Şehrin Güzelliği); MİZAHÎ mesneviler diye adlandırılabilir.
24
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
Miraciye, Medh-i Çehar-Yâr-ı Güzîn, Eserin Sunulacağı Kişiye Övgü, Sebeb-i nazım-ı kitab) B) KONUNUN İŞLENDİĞİ BÖLÜM: Hikâyenin anlatımı. (âğâz-ı dâstân, âğâz-ı kıssa) C) BİTİŞ BÖLÜMÜ: HATİME (dua)
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
2. İslAmİ Dönemde İlk Dİl ve Edebİyat Ürünlerİ (XI.-XII. yy.) MESNEVİLERİN DİĞER ÖZELLİKLERİ
KUTADGU BİLİG ØØ Mutluluk veren bilgi anlamına gelen bu eserin yazarı
YUSUF HAS HACİP ’tir. Sanatçı eserini 1069
*
OLAYLAR MASAL HAVASINDA anlatılır.
yılında Balasagun’da yazmaya başlamış, 1070’te Kaşgar’da bitirip Karahanlı hükümdar Tabgaç Buğra
*
YER, ZAMAN BELİRSİZdir.
Han’a sunmuştur.
*
KONUDA BİRLİK YOKtur. (Bazı bö-
ØØ İslam etkisinde Türk edebiyatının edebî değer nite-
lümler birbirine eklenmiş ilgisiz par-
liği taşıyan ilk örneğidir. ØØ İdeal bir toplumun nasıl yönetilmesi, ideal bir hükümdarın nasıl olması gerektiğini ve
çalar gibi görünür.)
çevresindekilerin ona nasıl hizmet edeceğini anlatan dinî, siyasi, ahlaki ve didaktik bir
*
ÇEVRE TASVİRLERİ GERÇEK DIŞIdır.
eserdir.
*
KAHRAMANLAR OLAĞANÜSTÜdür.
*
CİN, PERİ, EJDERHA ... MASAL
ØØ Eserde
SEMBOLLER aracılığıyla ve karşılıklı konuşma biçiminde öğütler
verilir. (ALEGORİK ve DİDAKTİK.) ØØ Mesnevi biçiminde yazılan eserde, 6645 beyit, 173 dörtlük vardır. Hem ARUZ hem de HECE ölçüsü kullanılmıştır. ØØ HAKANİYE lehçesiyle yazılmış olup ARAPÇA ve FARSÇA sözcüklere az DA OLSA yer verilmiştir.
MOTİFLERİ kullanılır.
İRAN EDEBİYATI → Genceli NAZMÎ → HAMSE (Beş mesneviden oluşan bütün)
ØØ Aruz ölçüsüyle yazılan ilk Türkçe eserdir. ØØ Türk edebiyatının ilk MESNEVİ örneğidir. ØØ İSLAMİ kültür etkisindeki TÜRK edebiyatının EDEBÎ değer taşıyan İLK ÖRNEĞİDİR. ØØ Devlet adamlarına öğüt verdiği için Türk edebiyatının ilk SİYASETNAME örneği sayılır. ØØ Divan edebiyatı özelliklerini taşıyan ilk eserdir. Eserin başında “tevhid, naat, dört halifenin zikri ve yaz mevsiminin tasviri” vardır. Bunlardan sonra Ulug Buğra Han’ın methiyesi yer alır. Bu şekli ile eser, klâsik tertip usulüne uygunluk gösterir. Kutadgu Bilig, dört esas üzerine düzenlenmiştir: 1. Doğru kanun (köni töri); → KON TOGDI
ADALET
2. Saadet (kut); → AY TOLDI
MUTLULUK
3. Akıl (ukuş); → ÖGDÜLMİŞ
ANLAYIŞ
4. Akıbet → ODGURMIŞ tarafından temsil edilmektedir.
YAŞAMIN SONU
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
25
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
Kutadgu Bİlİg’den Örnekler 1. Bayat atı sözüg başladım Törütgen igidgen keçürgen idim 2. Öküş ögdi birle tümen ming sena Ugan bir bayatka angar yok fena
gÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE 1.
Tanrı adı ile söze başladım Yaratan, besleyen, bağışlayan Rabbim
2. Pek çok övgü ile binlerce senâ, Kadir ve bir Tanrı’ya yoktur fenâ.
Karakterin Adı
Karakterin Eserdeki Konumu
Karakterin Temsil Ettiği Kavram
HÜKÜMDAR
DOĞRULUK ve ADALET
VEZİR
MUTLULUK - TALİH (Devlet)
Ögdülmüş
VEZİRİN OĞLU
AKIL ve ANLAYIŞ
Odgurmuş
VEZİRİN KARDEŞİ
AKİBET - KANAAT (Yaşamın Sonu)
Kün Togdu (Gündoğdu)
Ay Toldı
Aşağıda, eserdeki dört sembolden “Aytoldı ile Hükümdar” arasında geçen “sözün, nerede, nasıl söylenmesi gerektiği” ile ilgili konuşmadan bir bölüm günümüz Türkçesiyle verilmiştir.
1. Hükümdarın Ay-Toldı’ya Suali Niçin susuyorsunuz?
2. Ay-Toldı’nın Hükümdara Cevabı Hükümdarımın karşısında ne diyeceğimi bilemem. Sorulmadan cevap vermek hoş bir davranış değildir. Beni siz çağırdınız, söz sizindir.
26
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. Hükümdarın Ay-Toldı’ya Cevabı Bilgisiz her zaman susmalı, bilgili de diline hâkim olmalıdır. Bilgilinin sözünde her zaman hikmet bulunur.
4. Ay-Toldı’nın Hükümdara Cevabı Gereksiz söylenmiş sözler insana çok zarar verir (hatta ölümüne bile sebep olur.) Bu sebeple hiç kimse kendisine bir şey sorulmadan konuşmamalıdır.
5. Hükümdarın Ay-Toldı’ya Suali Dilin zararlarını söyledin, tamam, söylediklerin doğru. Acaba dilin yararı da var mı? Bir de onu söyle bakalım.
6. Ay-Toldı’nın Hükümdara Cevabı Bilgili kişinin iki alâmeti vardır: Bunlardan biri dildir, biri boğazdır. Vücudun nasibi boğazdan girer, ruhun nasibi de doğru sözdür ve kulaktan girer. (Vücut yemekle, ruh da güzel ve doğru sözle beslenir.) İnsan boğazına ve diline hâkim olursa mutlu olur.
7. Hükümdarın Ay-Toldı’ya Suali: Sözün esası nedir? Söz kaç kısımdır? Söz nereden çıkar ve nereye varır? Sözün ne kadarı söylenmeli, ne kadarı söylenmemelidir?
8. Ay-Toldı’nın Hükümdara Cevabı Sözün yeri sırdır. Söz on tanedir fakat onundan biri söylenmelidir.
9. Hükümdarın Ay-Toldı’ya Suali Sözün ne kadar yararı, ne kadar zararı vardır?
10. Ay-Toldı’nın Hükümdara Cevabı Söz, yerinde kullanılırsa insanı yüceltir. Doğru söz kara yerdekini mavi göğe yükseltir. Eğer söz doğru yerde kullanılmazsa da mavi göktekini kara yere düşürür.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
27
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Eserde şu düşünceler sunulmaktadır: ØØ Her insan diline hâkim olmalı, kendisine bir şey sorulunca konuşmalıdır. ØØ İnsan konuşmaktan çok dinlemeyi öğrenmelidir. Sözse, yerinde kullanıldığında faydalıdır, güzel düşünülerek kısaca söylenmelidir. ØØ Söz; bilgiliden, büyüklerden dinlenmeli, küçüklere söylenmelidir. ØØ Dil, her zaman doğruyu söylemelidir.
ATEBETÜ’L HAKAYIK (12.yüzyıl) ØØ Gerçeklerin Eşiği anlamına gelen eserin yazarı EDİP AHMED YÜKNEKÎ ’dir. Eser Sipehsalar Mehmet Bey (Emir Muhammed)’e sunulmuştur. ØØ Eserde cömertliğin, dindarlığın, doğruluğun, alçakgönüllülüğün, bilginin yararlarından ve bilgisizliğin zararlarından söz edilir. ØØ Dinî-ahlakî nitelikte didaktik özellikler taşıyan bu eser mesnevi tarzında ve aruz ölçüsüyle yazılmıştır. ØØ Eserin mesnevi şeklinde yazılan kısmı aruz, dörtlüklerle yazılan kısmı hece ölçüsüyle yazılmıştır. Eserdeki dörtlükler manilerde olduğu gibi aaxa
şeklinde uyaklanmıştır.
ØØ Hakaniye lehçesiyle yazılan eser, 40 beyit ve 102 dörtlükten oluşmaktadır. ØØ ARAPÇA, FARSÇA sözcükler çokça kullanıldığı için dili dönemin diğer eserlerine göre ağırdır. Eserin Uygur ve Arap harfleriyle yazılı nüshaları vardır.
ØØ HECE ÖLÇÜSÜ, DÖRTLÜKLER BİÇİMİNDE, SADE BİR DİLLE yazılmıştır. ØØ SANAT KAYGISI güdülmemiştir. ØØ AMAÇ, TASAVVUFU yaymaktır.
DİVAN-I HİKMET
ØØ DİNÎ konuların ele alındığı TASAVVUFÎDİDAKTİK bir eserdir.
Türkistan’ın büyük velisi HOCA AHMET YESEVÎ ’nin (ölümü: 1166) söylediği ØØ BİÇİM BAKIMINDAN MİLLİdir. HİKMET adı verilen şiirlerini içeren eseridir. Türk edebiyatı tarihinde “Divan-ı Hikmet”in önemi,
ØØ 4 + 3 = 7, 4 + 4 4 = 12’li Hece ölçüsüyle KOŞMA tarzında söylenmiştir.
İslamiyet’ten sonraki Türk edebiyatının daha önce
ØØ BİR KISMI ARUZ ÖLÇÜSÜYLE söylenmiştir.
yazılan Kutadgu Bilig’den sonraki bilinen en eski
ØØ HAKANİYE LEHÇESİyle söylenmiştir.
örneklerinden biri ve tasavvufî Türk edebiyatının
ØØ ÖNEMİ: Eser, 13. YY.da Anadolu’da gelişen TASAVVUFÎ halk edebiyatına KAYNAKLIK eden İLK eser olması açısından önemlidir.
ilk eseri oluşundandır.
ØØ Dini terminoloji etkisiyle yabancı sözcükler kullanılmıştır.
28
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı DİVAN-I HİKMET
1.
Kârvân eger köçer bolsa azuk alur
Azuksızın yolga kirgen yolda kalur
Sûd u ziyân bolganının anda bilür
Yükin yüklep yolga kirgen kalmas irmiş
2.
Bende niçe yaş yaşasa ölmeki bar
Körer közge bir kün toprak tolmakı bar
Bu dünyâda sefer kılgân kilmeki bar
Âhiretka sefer kılgan kilmes irmiş Ahmet YESEVİ (Günümüz Türkçesiyle)
1. Kervan eğer göçer olsa, azık kalır;
Azıksızın yola giren yolda kalır:
Kâr ve zarar olduğunu o zaman bilir;
Yükünü yükleyip yola giren kalmaz imiş.
2.
Bende nice yaş yaşasa, ölmesi var,
Gören göze bir gün toprak dolması var:
Bu dünyaya sefer kılanın gelmesi var:
Âhirete sefer kılan gelmez imiş.
Divan-ý Hikmet Atebetül Hakâyýk Divanü Lügâtit - Türk Kutadgu Bilig Köktürk Yazýtlarý
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
29
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
DİVANÜ LÜGATİ’T-TÜRK (11.yüzyıl)
ØØ Türk Dilleri Sözlüğü anlamına gelen eserin yazarı KAŞGARLI MAHMUD ’tur. 1072-1074 yılları arasında yazılan eser Abbasi Halifesi Ebu’l Kasım Abdullah’a sunul-
ØØ Eserdeki Türkçe sözcükler HAKANİYE LEHÇESİNİN özelliklerini taşımaktadır.
ØØ Eserde, 10. ve 11. YÜZYILLARDA özellikle ORTA ASYADAKİ TÜRK BOYLARININ ØØ Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapçayla eş değer, onun kadar zengin hatta kullandıkları değişik LEHÇE ve AĞIZLAR ondan üstün bir dil olduğunu ortaya koymak amacıyla yazılmıştır. hakkında bilgi verilmektedir. muştur.
ØØ Türk boylarının dağılışını, Türkçenin geleceğiyle ilgili yorumları, SAV, KOŞUK, SAGU, ØØ Kaşgarlı Mahmud, Türkçenin İLK ETİMOLOGUdur. DESTAN parçalarından örnekler içermektedir. ØØ Eser, sözlü edebiyat ürünlerini YAZIYA GEÇİRMİŞTİR. ØØ Eser, Arapça olmakla birlikte çok sayıda Türkçe sözcük kullanılmıştır. Türk halk edebiyatından ve halk dilinden alınmış çok sayıda şiir örnekleri, Türkçe deyimler ve atasözleri ØØ Edebiyatımızda SÖZLÜK yazma GELENEĞİ başlamıştır. vardır. Türkçe sözcüklerin sayısı 7500 ’den fazladır. ØØ Dilde var olan SÖZCÜKLER, DİLBİLGİSİ kuralları verilmiş. Bu açıdan TÜRK DİLİØØ Türkçe sözcüklerin açıklanışı sırasında 400 dolayında dörtlükten oluşan manzum sav NİN TARİHİ için önemlidir. örneklerine yer verilmiştir.
30
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
ØØ Eserde SAV, SAGU, KOŞUK, DESTAN örneklerine yer verildiği için eser, sözlü dönem Türk edebiyatının dil ve edebiyat kaynağı açısından büyük önem taşımaktadır. ØØ Türkçenin ilk sözlüğü, ilk dil bilgisi kitabı, ilk edebiyat antolojisi ve ilk Türk dünyası ansiklopedisidir. ØØ Kavramlarla ilgili tarihi bilgi verildiği için eser, ansiklopedik sözlük özelliği taşır. ØØ Eserin sonunda tarihi değer taşıyan, o dönemdeki Türk illerini gösteren bir de haritaya yer verilmiştir. Bu yönüyle eserin coğrafi açıdan da değeri vardır. Kendisi köklü bir filolog, etnolog, folklorcu ve sözlükçü olan Kaşgarlı Mahmut, diğerlerinin yaptığı gibi daha önce yazılan kaynaklardan derlemeler yaparken Türk halkının o zamanki sözlü kültür eserlerinden faydalanmıştır.
DİVÂNÜ LÛGATİ’T-TÜRK’ÜN ÖN SÖZÜNDEN (Günümüz Türkçesiyle) ESİRGEYEN, KORUYAN TANRI’NIN ADIYLA (...) Ben onların en uz dillisi, en açık anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı kullananı olduğum hâlde onların şarlarını, çöllerini baştan başa dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının dillerini, kafiyelerini belleyerek faydalandım; öyle ki bende onlardan her boyun dili, en iyi yolda yerleşmiştir. Ben onları en iyi surette sıralamış, en iyi bir düzenle düzenlemişimdir. Bana sonsuz bir ün, bitmez tükenmez bir azık olsun diye şu kitabımı Tanrı’ya sığınarak Divânü Lügati’t-Türk “Türk Dilleri Kamusu” adını vererek yazdım. (...) Ben bu kitabı hikmet, seci, atalar sözü, şiir, recez, nesir gibi şeylerle süsleyerek hece harfleri sırasında tertip ettim. Dileyen onu yerinde bulsun, arayan sırasında arasın diye her kelimeyi yerli yerine koydum, derinliklerini alana çıkardım, katılıklarını yumuşattım. Yıllarca birçok güçlüğe göğüs gerdim. Bu lûgat kitabını (sözlük) baştan sonuna dek sekiz ayrımda topladım. Türklerin her boyunun dilinden kendisinden kelimeler çıkan kökler aldım çünkü uzun bir sözü kısaltmakta fayda vardır. Kitaba Türklerin görgülerini, bilgilerini göstermek için söyledikleri şiir tanıklarını serpiştirdim. Kaygılı veya sevinçli günlerinde yüksek düşüncelerle söylenmiş olan savları da aldım. Onları ilk söyleyenler sonrakilere, bunlar daha sonrakilere bildirmişlerdir. Bunlarla beraber kitapta birçok önemli kelime topladım; böylelikle kitap, arılıkta son kerteyi, güzellikte son yüksekliği buldu. Gönül bağlamış olduğum şu işte Tanrı’dan yardım istedim. Her türlü güç, kuvvet ancak ona güvenmektedir. O, bize elverir ve ne güzel inançtır. Kaşgarlı Mahmut Divanü Lûgati’t-Türk Çev: Besim ATALAY
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
31
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
1. metin
BAHAR
(Günümüz Türkçesiyle) 1. Kar buz hepsi eridi,
1.
Kar buz kamug erüşdi
Taglar sıvı akışdı
Dağ suları yürüdü,
Kökşin bulıt örüşdi
Mavi bulut yükseldi,
Kayguk bolup egrişür
Kayık gibi salınır.
2. metin
AŞK
(Günümüz Türkçesiyle)
1.
Üdik mini komıttı
1. Sevgi beni coşturdu,
Sakınç manga yumıttı
Keder bende toplandı,
Könglüm angar emitti
Gönlüm ona meyletti,
Yüzüm mening sargarur
Yüzüm benim sararıyor
I.
Kutadgu Bilig: Hakaniye Türkçesinin ilk önemli eseridir.
II.
Atabetü’l-Hakayık: Topluma ahlaki değerleri öğretmeye yönelik bir XII. yüzyıl eseridir.
III. Divânü Lûgati’t-Türk: Öz Türkçeyle yazılmış ilk eserimizdir. IV. Divan-ı Hikmet: Tasavvuf kültürünün etkisinde yazılmış ilk eserimizdir. V.
Göktürk Yazıtları: Türkçenin ilk edebî metin örneğidir.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde verilen eserle ilgili açıklama yanlıştır?
Divanü Lügati’t-Türk Araplara Türkçeyi
A) I.
öğretmek için yazılmıştır. Bundan dolayı
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V.
ARAPÇA olarak kaleme alınmıştır.
Aşağıdakilerden hangisi XI. veya XII. yüzyılda yazılan eserlerden biri değildir? A) Atabetü’l-Hakayık
B) Divanü Lügati’t-Türk
C) Divan-ı Hikmet
D) Muhakemetü’l-Lugateyn
E) Kutadgu Bilig
32
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
Muhakemetü’l-Lugateyn, Ali Şir Nevaî tarafından 15. YÜZYILDA yazılmıştır.
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. OĞUZ TÜRKÇESİNİN ANADOLU’DAKİ İLK ÜRÜNLERİ (XIII - XV. yy.) Oğuz Türkçesi, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da Arapça ve Farsçanın etkisiyle değişikliğe uğrar. Metinlerde dinsel ögeler öne çıkar. Bu dönemdeki ürünlerde Türk TOPLUMSAL yapısını ve DİLİNİN bozulmamış en CANLI örneklerini görürüz. Bu dönemin ürünlerini ÜÇ GRUPTA incelemek mümkündür. A. Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler
B. Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler C. Öğretici Metinler
A. COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER
13. YÜZYILDAN itibaren EDEBİYATIMIZ İKİ ana KOLda devam etmiştir. 1. AHMET YESEVÎ’yle başlayan DİNÎ-TASAVVUFÎ HALK EDEBİYATI
2. ARAP-İRAN Edebiyatı etkisinde GELİŞEN, MEDRESE eğitimi görmüş AYDINLARCA SANAT kaygısı ön planda olan KLASİK EDEBİYAT (DİVAN EDEBİYATI) Bunun da ilk eseri KUTADGU BİLİG’dir. NOT: 13. YY. dan itibaren Anadolu’da Oğuz Türkçesiyle verilen ürünlerin temel özelliği TASAVVUF’tur.
DİNÎ - TASAVVUFÎ TÜRK HALK EDEBİYATI Türk edebiyatında TASAVVUF konusunu ele alan ve bu düşünceyi işleyen edebiyata tasavvuf edebiyatı denir. Bu tarz edebiyat BABAÎLİK, MEVLEVİLİK, BEKTAŞÎLİK gibi tarikatlarla gelişmiştir. Tasavvuf: İSLAMİYET’in temel kurallarına dayanarak NEFSİ (ÖZ BENLİĞİ) ARITMA, AHLAKI güzelleştirerek dini yaşama ve ALLAH’a ulaşma bilimi anlayışıdır. Evrenin oluşumunu, Tanrı’nın niteliğini “VAHDET-İ VÜCUT” anlayışı ile açıklayan dinî-felsefî bir AHLAK SİSTEMİdir. Vahdet-i Vücut: (VARLIK BİRLİĞİ) Tasavvuf düşüncesinde, YARATAN’la YARATILAN’ın TEK kaynaktan geldiğini ve “BİR” olduğunu savunan görüştür. Dünyadaki bütün varlıkların ve EVRENİN Tanrı’nın YANSIMALARI olduğu anlamını taşır. Tasavvuf edebiyatında hece ölçüsünün yanı sıra aruz ölçüsü de kullanılmıştır. Bu edebiyatın temsilcisi olan şairlerin dili genelde açık ve anlaşılır olmakla birlikte ağır bir dil kullananlar da vardır. Dinî - Tasavvufî halk edebiyatı şairleri, duygu ve düşüncelerini İLAHİ, NEFES, DEME, DEVRİYE, NUTUK, ŞATHİYE gibi türler içinde işlemişlerdir. XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu’da gelişmeye başlayan Dinî - Tasavvufi Türk halk edebiyatının başlıca temsilcileri şunlardır:
YUNUS EMRE HACI BEKTAŞİ VELİ HACI BAYRAMI VELİ KAYGUSUZ ABDAL PİR SULTAN ABDAL
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
33
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
ilahi Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek seni.
ZİHNİYET: Tasavvufta mutlak sevgili, dost ALLAH’tır. “Bana seni gerek seni” dizeleri bu duygu, düşüncenin ifadesidir. AHENK: 4 + 4 = 8’li HECE ölçüsü. “Bana seni gerek seni” dizesinin tekrarları şiire RİTM katmıştır. YARIM uyak kullanılmıştır.
Ben yanaram dün ü günü, Bana seni gerek seni.
Ne varlığa sevinirim.
beni
Ne yokluğa yerinirm,
seni
Aşkın ile avunurum.
günü
Bana seni gerek seni.
(-i/ü) redif, (n) → yarım kafiye
mısra halinde redif
seni
Yunus çağırırlar adım, Gün geçtikte artar odum,
KOŞMA KAFİYE ÖRGÜSÜ (abab, ccca, ddda...)
İki cihanda maksudum,
kullanılmıştır. DİL: 13. yüzyılın dil özellikleri görülür: YANARAM, VERGİL, MAKSUDUM...
Bana seni gerek seni.
“AŞK, ÂŞIK, TECELLİ, SUFΔ kavramları TASAVVUF düşüncesini yansıtır.
Yûnus Emre
İLAHİ YAPI: Şiirin tamamı 8 birim. Her birimin değeri DÖRTLÜK. (Nazım birimi) Birimler AŞK teması etrafında bir araya gelmiş. TEMA: ALLAH AŞKI GERÇEKLİK VE ANLAM: İlahi aşk: soyut gerçeklik İmge ve ses ile somutlaştırılmış.
EDEBÎ SANATLAR la
GELENEK: 12. yüzyılda Ahmet YESEVÎ ile başlayan TASAVVUF ANLAYIŞI GELENEĞİne göre yazılmıştır. ŞAİR: Yunus Emre, şiirlerinde tasavvuf düşüncesini halkın kolayca anlayabileceği bir dille yazmıştır. -
Tasavvufi halk şiirinin en lirik şairidir.
-
Hem HECEyi hem ARUZu kullanmıştır.
-
Hem DÖRTLÜK hem BEYİT kullanmıştır.
-
Daha çok İLAHİ, NUTUK ve NEFES türünde şiirler söylemiştir.
34
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
TEZAT sanatı → dünü gün
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Gazel redif
(Günümüz Türkçesiyle)
1.
Aceb bu derdümün dermânı yok mı
Ya bu sabr itmegün oranı
2.
Yanaram mumlayın başdan ayağa redif
Nedür, bu yanmağun pâyânı yok mı
3.
Güler düşmen benüm ağladuğuma
3. Düşman benim ağlamama güler.
Aceb şol kâfirin îmânı yok mı?
Acaba o kâfirin imanı yok mudur?
4.
Delüpdür cigerümi gamzen okı
4. Yan bakışının oku ciğerimi deldi.
Ara, yürekde gör peykânı yok mı?
Ara, yürekte temreni yok mu gör.
5.
Begüm, Dehhânî’ye ölmezdin öndin
Tapuna irmegün imkânı yok mı?
1. Acaba bu derdimin dermânı yok mu?
Yahut bu sabretmemin oranı yok mu?
redif
yok mı
2. Mum gibi baştan ayağa yanıyorum. Nedir bu yanmamın sonu yok mudur?
5. Beğim, ölmeden evvel Dehhânî’ye, Huzuruna çıkmanın imkânı yok mu?
Hoca Dehhânî
GAZEL Beşeri aşk işlenmiştir. (Dönemin şairlerinin SANAT anlayışları FARKLIdır, denebilir.) ARUZ ölçüsü, redif, ZENGİN kafiye; aa, ba, ca... kafiye örgüsü ahengi sağlayan unsurlardandır. 13. yy. Anadolu Türkçesinin dil özellikleri ve ARAPÇA-FARSÇA sözcükler görülür. 1. BEYİT’te → “dert-derman”: TEZAT sanatı kullanılmıştır. NAZIM BİRİMİ: BEYİT, NAZIM ŞEKLİ: GAZEL, 7 Beyitten oluşmuştur.
(GAZEL: Arap edebiyatına ait nazım şeklidir. Aşk, doğa, eğlence temaları işlenir. 5-15 beyit arası yazılır.)
TEMA: Sevgiliye kavuşamamanın acısı DİVAN Şiiri GELENEĞİNİN ilk örneklerindendir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
35
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
DİVAN ŞİİRİ GELENEĞİNİN ÖZELLİKLERİ
İslam kültürü etkisindedir.
Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan OSMANLICA ile yazılır.
Arap-Fars edebiyatının ESTETİK yapısının etkisindedir.
Nazım birimi BEYİTtir.
Divan şiirinin Anadolu’daki
ARUZ ölçüsü kullanılır.
ilk temsilcisi ilk şairi sayılır.
Belli, kalıplaşmış semboller (MAZMUN) kullanılır.
İKİ KOLDAN ilerlemiş: 1. DİN DIŞI (profane) 2. Dini Tasavvufi
Halkın anlayacağı bir dil
Hoca Dehhani
Divan şiirinin
kullanmıştır.
(13. yy)
kurucularındandır.
Döneminde etkin dinî - tasavvufî içerikli eser vermemiştir.
36
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
gazel
İlahİ
Benzerlikler
1. İslami dönemin ürünleridir. 2.
İki şiirde de uyak, redif ve söz sanatları kullanılmıştır.
3.
Son bölümlerde şair, adını ya da takma adını söyler.
Farklılıklar
İlahi
Nazım Şekli
Gazel
Dörtlük
Nazım Birimi
Beyit
Uyak Düzeni
aa,ba,ca...
Ölçü
Aruz ölçüsü
Tema
(Sevgiliye duyulan
abab cccb dddb
8'li hece ölçüsü
İlahi aşk (Allah aşkı)
Beşerî aşk aşk, arzu)
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
37
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
İSLAMİYET SONRASI TÜRK ŞİİRİ
İslamİyet Öncesİ Türk Şİİrİ
Benzerlikler
İslamiyet öncesiyle İslamiyet sonrasının ilk döneminde hece ölçüsü, tema, ritim ve ahenk ögeleri ortak özelliklerdir.
Farklılıklar
KOŞUK, SAGU
Nazım Biçimi
İLAHİ-MESNEVİ-GAZEL
DÖRTLÜK
Nazım Birimi
DÖRTLÜK-BEYİT
aaab
Uyak Düzeni
aa, bb, cc, → mesnevi
HECE
Ölçü
YABANCI DİLLERDEN
Dil ve Ses
ESKİ TÜRK
Zihniyet
AŞK, DOĞA,
Tema
ETKİLENMEMİŞ
KÜLTÜRÜnü yansıtır.
YİĞİTLİK
38
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
aa, ba, ca → gazel
Hece → ilahi
Aruz → mesnevi/gazel
ARAPÇA ve FARSÇA’dan etkilenmiş
İslamiyet sonrası Türk kültürü
Beşerî aşk → gazel
(mecazi)
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı Nefes
Şiirde, tasavvuf çizgisi etrafında Şeyh Abdal Musa’nın övüldüğü görülmekte-
Beglerimüz elvan gülün üstine,
Aglar gelür şahum Abdal Mûsâ’ya,
Urum abdalları postun egnine,
ne-egnine; Abdal Musa’ya; Kerim’den,
Baglar gelür şahum Abdal Mûsâ’ya.
hâlinden,
dir. 6 + 5 = 11’li HECE ölçüsü ve “Üstipîrimden...”
sözcükleriyle
AHENK kurulmuştur. KAFİYE konusunda TİTİZ DEĞİL. Kafiye-redif iç içe
Urum abdalları gelür dost deyü,
Egnimüzde aba hırka post deyü,
Hastaları gelür derman isteyü,
Kafiye örgüsü. Koşma düzeni (abab,
Sağlar gelür şahum Abdal Mûsâ’ya
cccb, dddb...)
girmiş. Ahenk, dize sonlarındaki SES BENZERLİKLERİyle
sağlanmış.
Düz
13. yy. ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ dil
Benüm bir isteğüm vardur Kerim’den,
Münkir bilmez evliyânun hâlinden,
Kaygusuz’am ayrı düşdüm pîrimden,
Ağlar gelür şahum Abdal Mûsâ’ya
özelliklerini taşımaktadır. aglar, gelür, deyü, çalınur, dögilür, istegüm... YALIN bir dil kullanılmış. TASAVVUF terminolojisine yer verilmiş. âşık, pîr, münkir, evliya, dost, post... Kaygusuz Abdal NAZIM BİRİMİ: DÖRTLÜK. KAFİYE DÜZENİ: abab, cccb, dddb...
NAZIM ŞEKLİ: KOŞMA
NEFES
ÖVÜLEN KİŞİ: BEKTAŞÎ şeyhi olduğundan NEFES türüne örnek. Son dörtlükte MAHLAS söylenmiş.
“Nefes” türünde Bektaşî tarikati düşüncesi ve bu tarikata bağlılık dile getirilir. “İnsan sevgisi” (Abdal Musa’ya bağlılık) içten bir üslûpla dile getirilmiş. TASAVVUFÎ HALK ŞİİRİ GELENEĞİ’nin İZLERİ’ni taşımaktadır. Kaygusuz Abdal, 15. yy. dinî-tasavvufî halk şairidir. Nefsini dünya kaygısından kurtardığı için şeyhi ona KAYGUSUZ mahlasını vermiştir. Şiirleri DİN ve TASAVVUF kültürüyle yüklüdür.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
39
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
B. OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBÎ METİNLER Öyküleyici anlatım, olayların zenginliği nedeniyle öne çıkar. Kahramanlar daha insani özellikler taşır. Zaman belirginleşir. Mekân tarif edilir. Zamansal değerlendirme, belgesel ve tarihsel nitelikler kazanır. Bu edebi metinler yaşamsaldır, günceldir, inandırıcıdır.
TARİHÎ DESTANLAR Battal Gazi Destanı; Anadolu’nun VIII. yy. da Emeviler döneminde başlayan İslamlaştırma savaşlarında yer alan ve büyük başarılar gösteren Abdullah adlı bir kahramanın adına muhtemelen önce sözlü kültür ortamında oluşmakla birlikte günümüze daha sonraki dönemlerde meclislerde okunmak üzere hazırlanmış metinleriyle ulaşmıştır. Eserin manzum ve mensur olarak birçok nüshası vardır.
Battalnâmelerde olayların merkezi Malatya çevresidir. Malatya Emiri Ömer (Ö.863) Battal’la çağdaş olarak gösterilir. Battal, Ömer’in kızıyla evlenir ve bu yolla kurulan akrabalık eserin iki kahramanın adı etrafında oluşmasına neden olur.
BATTALNÂME (Simbat adlı bir kâfir beyinin tutulup yok edilmesini ve hisarının fethini anlatan aşağıdaki parça 15. yüzyıldan kalma Battal Gazi destanından alınmıştır. (Simbat kâfiri harap bir kaleyi tamir ettirip yerleşmiş ve etraftaki Müslümanlara dehşet saçmaya başlamıştır. Battal Gazi, “Onun şerrini bu iklimden defetmeğe” karar verir.) Seyyit hemen yola çıktı. Geldiler, gördüler. Bir on bin kadar var Frenk, konmuşlar, otururlar. Seyyit, yüz kişiyi dört yol eyledi, yirmi beş kişi, dört yandan dün buçuğunda davlumbaz urdular, baskın yaptılar. Frenk askeri, birbirini kırdılar. Seyyit, vakit vakit bir taraftan nağra ururdu. Erteye değin, kâfirler birbirleriyle cenk eylediler. Cenk arasında Battal, Simbat’a erişti. Bir vuruş ile yıktı. Üstüne saldırdılar. Ortadan Simbat’ı aldılar: Lakin artık durmadı, kaleye çıktı, kapıyı kapadı. Çerisi sindi, tarumar oldu. On bin erin malın aldılar, bir yere topladılar. Seyyit, yürüdü kaleyi dolaştı ki fırsat bula, kaleyi ala. Bir yere vardı, gördü ki su gider. Ol suyu gözetti. Su geldi, bir deliğe girdi. Seyyit eyitti. “İşbu su hisara gider, eğer çare olursa iş bundan olur.” dedi. Hemen atın bir yere kodu, elbisesini çıkardı. Allahuteala’ya sığındı, o su deliğinden içeri girdi. Gide gide su geldi, bir
40
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
Allah adına savaşması
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
sarnıca döküldü. Seyyit dahi sarnıca düştü. Gayet soğuk idi. Hayli zahmet çekti. Hele nazar kıldı, bir merdiven gördü ki o merdivenden taşra çıktı. Yatsı vaktiydi. Biraz durdu, gördü bir kadın suya geldi. Seyyit’i gördü ol dem düştü, aklı başından gitti. Bir zamandan sonra aklı başına geldi, gözün açtı, yine Seyyit’i gördü. Meğer biçarenin bir oğlu gitmiş. Tanrı Taâlâ” Seyyit’i onun suretinde gösterdi. Kadın eydür: - Canım oğul, şimdiye dek kande idin, dedi. Seyyit’in üstüne düştü. Seyyit dahi: - Canım ana, dedi. Söz söyleyecek vakit değil. Üşüdüm, beni eve ilet ve hem dahi beni kimseye söyleme! Karıcık, sevindiğinden ağlayı ağlayı evine geldi. Seyyit eydür: - Canım ana, bastır beni, biraz yatayım dedi. Andan sonra yattı. Karı, bulduğu nesnelerden üstünü örttü. Kapıyı muhkem berkitti. Yanında oturdu. Seyyit biraz uyudu, hele kendiye geldi, uyandı. Eydür: - Canım ana, karnım açtır, nesnecik getir yiyeyim, dedi. Karı durdu, geldi. Yumurta pişirip üzüm pekmez getirdi. Seyyit yedi, karnını doyurdu, andan taşra çıktı. Frenk oğlunun elbisesini giymiş (olarak) sürdü, Simbat lainin sarayına geldi. Gördü ki içmiş mest olmuş laflar urur. Eydür: - Erte aşağı ineyim... Ne Battal koyam ne halifesin koyam! Her kim elime gelirse öldüreyim. Göreyim Battal’ın tanrısı bana neyler! Andan mest olup yattı, uyudu. Kullar dağıldı. Seyyit, bir karanlıkça yerde kaldı. Sabreyledi, âlem düşmanlardan boşalınca hemen Allah’a sığınıp Simbat’ın üstüne geldi. Meğer baş ucunda bir Hindî kılıç vardı, aldı. Dahi, Simbat uyurdu. Hemen lain gözün açıp banlayu eydür: - Sen kimsin? Seyyit eyitti. - Seyyit Battal Gazi’yim... Tez iman getir! Yoksa sen bilirsin! Melun diledi ki çağıra... Hemen berkçe boğazın sıktı. Komadı ki çağıra. Ol dem berkçe bağladı, getirdi kale kapısına. Kapıda kırk kişi vardır. Kamusu sarhoş yatmışlardı. Ol dem hançer çıkarıp başlarını kesti. Kapının kilidini sındı, önüne çıktı. Bir nağra urdu, haykırdı. Müslümanlar işittiler, bindiler, seğirttiler. Kale halkı birbirine dokundu. Simbat melunu dine davet eyledi, çare olmadı. Kapı önüne astı. Erteye değin kılıç yürüttü. Çünküm erte oldu, Malatya’dan üç yüz gazi çıkageldi. Seyyit’in elin öpüp görüştüler. Kale’nin fethine gayet saz oldular. Çokluk mal buldular. Seyyit, gazilere bahşeyledi. Simbat’ın kızını Hüseyin İbn -i Ali’ye verdi. Kaleyi harap kıldı. Andan yine Malatya’ya geldiler. Ahmet KABAKLI Türk Edebiyatı
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
41
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
BATTAL GAZİ DESTANI Metnin yazıya geçirildiği dönemde Anadolu’da İSLAMİYET Müslüman bey ve GAZİLER tarafından YAYILMAYA devam etmektedir. Metinde Battalgazi’nin ALLAH adına savaşması bunun örneğidir. Dönemin SOSYAL ÖZELLİKLERİyle TEMA arasında benzerlik vardır. Olay Örgüsü: Battal, Simbat’la savaşmak için yola çıkar, kalesine saldırır, Simbat kaçar, kaleye sığınır, Battal su yolundan kaleye girer, bir Frenk kadını Battal’ı evinde saklar, Battal, Simbat’ı yakalayıp öldürür, kaleyi fetheder, Malatya’dan 300 gazi gelir, Battal’ın elini öper, Simbat’ın kızı Hüseyin İbn-i Ali’yle evlendirilir. Battal kaleyi yıkar, Malatya’ya döner. BATTAL: Asıl kişi. OLAĞANÜSTÜ, YİĞİTLİK gösteren KAHRAMAN’dır. BİLGİLİ, AKILLI, DİNDAR, CÖMERT, SAVAŞÇI. SİMBAT: Müslümanlara eziyet eden ZALİM-BİZANS BEYİ. KADIN: Oğlunun kaybından duyduğu acıyla Battal’a yardım eder. İyi kalpli. ZAMAN belirsiz. Zamanla ilgili “yatsı, ol dem” gibi ifadeler geçer. MEKAN, ayrıntılı bir şekilde anlatılmamıştır. Bir destan özelliği olarak KABACA anlatılır. Olayın merkezi MALATYA’dır. Mekan TASVİRleri AZ. Olaylar, 9. yy. Malatya yöresindeki Arap-Bizans savaşlarının anlatıldığı bölgede geçmektedir. Destan, Anadolu Türkçesinin özelliklerini taşımaktadır. Urdı > vurdu çünkim > çünkü ... Metin, ilahî bakış açısıyla anlatılmıştır. Metinde “halife, gazi, mel’un, seyit, fetih” gibi İslam kültürüne ait pek çok kelime kullanılmıştır. Metin, destan geleneğinin izlerini taşır. Nazım-Nesir iç içedir.
42
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı DEDE KORKUT HİKÂYELERİ
ØØ Dede Korkut Hikâyeleri’nin anlatıcısı KORKUT ATA adıyla da anılan, kutsal bir Oğuz ozanıdır. Yaşadığı dönem ve yaşantısı hakkında kesin bilgimiz yoktur. Hikâyelerinden kerametler gösteren, gayptan haber veren, yarı tarih, yarı destan kahramanı bir Türk ihtiyarı olarak tanınmaktadır. ØØ Bu hikâyelere “destanî hikâye” demek daha doğru olur. ØØ Dili XIV. yüzyıl Anadolu Türkçesi’dir.
Hikâyelerin genel karakteri, bunların ESKİ BİR DESTANDAN kopmuş olduğu kanısını uyandırmaktadır.
ØØ Hikâyelerin anlatıcısı Dede Korkut olduğu için hikâyeler bu adla anılmıştır. ØØ Bu hikâyeler; dil, edebiyat, folklor, tarih ve etnografya bakımından dönemin zihniyetini yansıttığı için önem taşımaktadır. ØØ Nazımla nesir bir aradadır.
Olayların anlatımında NESİR, duyguların anlatımında NAZIM kullanılmıştır.
ØØ “Kitab-ı Dede Korkut”, “Kitab-ı Dede Korkut alâ Lisân-i Tâife-i Oğuzân (Oğuz Boyunun Dili ile Dede Korkut Kitabı) olarak da bilinen bu hikâyeler 12 tanedir, bir de ÖNSÖZ vardır. ØØ Dede Korkut hikâyelerinin her biri başlı başına bir bütündür. Dede Korkut, her hikâyenin sonunda ortaya çıkar. Oğuz beyleriyle boyları üzerine kopuzla söylediği dualı destanlarla hikâyeyi sona erdirir. ØØ Hikâyelerin isimleri ve içerikleri şöyledir: Oğuzların iç savaşını anlatanlar:
1. Dirse Han Oğlu Boğaç Han
2. Dış Oğuz’un İç Oğuz’la Savaşı
Doğaüstü varlıklara savaşı anlatanlar:
3. Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi
4. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
Aşk hikâyesini anlatanlar:
5. Kam Büre Oğlu Bamsı Beyrek
6. Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
43
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Müslüman olmayanlarla yapılan savaşları anlatanlar:
7. Salur Kazan
8. Kazılık Koca Oğlu Yegenek
9. Kazan Bey Oğlu Uruz Bey
10. Beğil Oğlu Emren
11. Uşun Koca Oğlu Seyrek
12. Salur Kazan Oğlu Uruz
ØØ Olaylar; AZERBAYCAN, KAFKASYA, KUZEYDOĞU ANADOLU bölgelerinde geçer.
ØØ Dede Korkut Hikâyeleri’nin bir nüshası Almanya’da Dresden Kraliyet Kitaplığı’ndadır.
DESTAN geleneğinden HALK HİKAYECİLİĞİNE geçiş örneğidir.
BASAT’IN TEPEGÖZ’Ü ÖLDÜRMESİ
Dedem Korkut gelip şadlık çaldı, boy boyladı,
Soy soyladı, bu Oğuznâmeyi düzdü, koştu...
Hânım hey, meğer hânım bir gün Oğuz oturur iken üstüne yağı geldi, geceleyin ürktü, kaçtı. Kaçıp giderken Uruz Koca’nın oğlancığı düşmüş. Bir arslan bulup götürmüş, beslemiş. Oğuz gine bir gün gelip yurduna kondu. Oğuz Hân’ın ılkıcısı gelip haber getirdi dedi: Hânım, sazdan bir arslan çıkar, ün urur, apul apul yürüyüşü adam gibi, at basıp kan sömürür. Uruz: Hânım, ürktüğünüz vakit düşen benim oğlancığımdır belki, dedi. Beyler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler. Aslanı kaldırıp oğlanı tuttular.
44
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
Uruz, oğlanı alıp evine getirdi. Şadlık ettiler, yeme içme oldu. Amma oğlanı ne kadar getirdilerse durmadı, geri arslan yatağına vardı. Geri tutup getirdiler. Dedem Korkut geldi: Oğlanım; sen insansın, hayvanla arkadaş olmagıl. Gel yahşı at bin, yahşı yiğitlere eş ol, sür dedi. Ulu kardaşın adı Kayan Selçüktür, senin adın Basat olsun. Adını ben verdim, yaşını Allah versin dedi.
Alp
: Yiğit
Apul apul
: Kazlar gibi yürüme
Aruk
: Güçsüz
Aytmak
: Söylemek, sormak
Balçak
: Kabza, kılıcın tutamak yeri
Bellik
: Silahlık
Berk
: Sağlam, sıkıca
Börklü
: Başlıklı
Buğra
: Erkek deve
Bürçek
: Saç
Metin ve Zihniyet: Bu hikâyede OĞUZ halkının / boyunun İNANÇLARI, YAŞANTILARI, TÖRELERİ, TUTKULARI dile getiriliyor.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
45
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Metinde dönemin zihniyetini yansıtan ifadelerden bazıları şunlardır: ØØ Adı görklü Muhammed’e salavat getirilmesi, “La İlahe İllallah, Muhammeden Resûllallah” ifadeleri İslam dininin Türkler arasında yayıldığını ve toplum tarafından kabul gördüğünün işaretidir. ØØ Ok, kılıç, süngü ise dönemin savaş anlayışını ve kullanılan savaş aletleri hakkında bilgi vermektedir. ØØ Daha önceki destanlarda geçen ve destan kahramanları için kullanılan “akıncı, savaşçı, kağan, yiğit” gibi ifadeler bu hikayede yerini “Alperen, Gazi Eren” gibi sözcüklere bırakmıştır. Bu, kültür değişiminin, zihniyet değişiminin İslamiyet’in toplum hayatına etkisinin bir göstergesidir. ØØ Tepegöz’ün peri anasının oğlunun parmağına yüzük takması, Tepegöz’ün bir ağacı yerinden koparması, günde altmış adam yemesi gibi durumlar ise o dönemde destansı unsurların toplumun hayal dünyasında varlığını sürdürdüğünün göstergesidir. ØØ Ayrıca masallarda kalıplaşmış “üç, yedi” gibi sayıların da kullanıldığını görüyoruz. Bu da hikâyenin masalımsı yanını ortaya koymaktadır.
Metin ve Yapı:
OLAY ÖRGÜSÜ : Ana olay, Oğuz yiğitlerinden BASAT’ın bütün OĞUZ’u sömüren ve sindiren doğaüstü bir yaratık olan TEPEGÖZ’ü öldürmesidir. (Yiğitlik ve iyiliğin, kötülüğü yenmesidir.) a. Kişiler: BASAT : Yiğitlik ve İyiliğin temsilcisi TEPEGÖZ : Kötülük ve belanın temsilcisi. PERİ KIZI : Gerçek hayatta KADINı temsil eder. Onun saygınlığı yok olursa FELAKETLER başgösterir. b. Zaman: BELİRSİZ. Olayların geçtiği zamanla ilgili BİLGİ YOK. (Ancak hikâyelerin 12-
13-14. yy.da yayıldığı 14.-15. yy. da yazıya geçirildiği bilinmektedir.) c. Mekan:
AÇIK BİÇİMDE ANLATILMAMIŞ. TASVİR AZ. OLAYLAR SIRADAN yerlerde geçiyor.
46
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Tema: Basat’ın kişiliğinde toplanan YİĞİTLİK ve İYİLİĞİN, Tepegöz’ün şahsında SEMBOLİZE edilen KÖTÜLÜK ve BELAYI yenmesidir.
Dil ve Anlatım: Dil OĞUZCA’dır. 14. yy. ANADOLU TÜRKÇESİ’nin özelliklerini yansıtır. Sözcükler öz Türkçe: apul apul yürüyüş, üç vurur, yaldır yaldır yaldırır, elin eline çaldı, kas kas güldü...” İSLAMİYET’in etkisiyle “Muhammed, şadlık, tamah, zeval, helak, zebun” gibi Arapça sözcükler de kullanılmıştır. Hikayeler İLAHİ BAKIŞ AÇISI ile anlatılır.
Metin ve Gelenek: - Olağanüstü olay- kişiler → DESTAN geleneği
- Pınara perilerin gelişi, büyülü yüzük → MASAL geleneği Olayların anlatılması metne HİKÂYE havası katmıştır. DESTAN Geleneğinden HALK HİKÂYESİ Geleneğine GEÇİŞ örneğidir.
Anlama ve Yorumlama: ESki Türklerin yaşayışları, töreleri, gelenekleri, savaşları; Türk toplumunda kadına verilen değer önemli yer tutuyor. Peri Kızı, kadını temsil eder. Kadına saygısızlık felaket doğurur.
Metin ve Yazar: Eserin kim tarafından düzenlendiği BİLİNMEMEKTEdir. SÖZLÜ GELENEKte yaşamış. Dede Korkut, ÇIKMAZLARla karşılaşıldığı veya SEVİNÇ günlerinde ortaya çıkan, OĞUZların SÖZÜ DİNLENİR, ÖĞÜDÜNE İNANILIR, DUASI BEKLENİR bir “ULU” kişisidir.
DÂNİŞMENDNÂME’DEN EL-MECLİSÜ’S-SÂNÎ
1. İkinci meclise kılduk azîmet
Bu vaktün meclisini tut ganimet
Niceler irmedi bu vakte zinde
2.
Duâya muhtâc olup kaldı sinde
Bu demde anları ansan revâdur
3.
Duâ senden olara hoş devâdur
Hikâyet bil ki bu arada kaldı
4.
Sivas kalasını Melik yapardı
(Günümüz Türkçesiyle) İKİNCİ BÖLÜM 1. İkinci meclis için başlangıç yaptık, Bu mecliste geçen zamanı ganimet say. 2. Niceler bu vakte sağ ulaşamadı. Duaya muhtaç olarak mezarda kaldı. 3. Şimdi onları ansan uygun olacaktır. Senin ettiğin dua onlara deva olacaktır. 4. Hikâyenin burada kaldığını bil; Melik, Sivas Kalesi’ni onarmaktaydı.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
47
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Günümüz Türkçesiyle Rivayet edenler şöyle naklederler: Melik Dânişmend Gazi, o din cambazı, -rahmetu’llahi aleyhi- Sivas Kalesi’nin onarımını tamamladı. Melik Dânişmend bir gün gizlice gezintiye çıktı. O gün öğleye kadar yol aldı. Bir dağ aştı, öte yanına baktı. Bir ova gördü ki, görenlerin gönlü açılır. Dört tarafında sular ve ırmaklar çağlayıp akmakta. Sanki cennetten haber veriyordu. Ovanın ilerisinde bir tepe gördü. Onun önünde bir ağaç vardı, dibinde bir çeşme bulunuyordu. Melik atını sürüp çeşmenin yanına geldi. Gördü ki, oradaki ağacın dibinde bir halı bırakmışlar, üstüne meşinden yapılmış bir döşek sermişler. Ağacın budağına bir sofra asmışlar, dibine de bir tulum şarap dayamışlar. Ayrıca bir tanbura da dayalı durmaktadır. Melik bu manzarayı görünce derhâl atından indi, abdest aldı, namaz kıldı. Atını ota saldı, kendisi döşek üzerine geçip oturdu. Uyku bastırdı, biraz uyudu. Bir süre sonra ansızın Melik Dânişmend’in atı ayaklarını yere vurup kişnemeye başladı. Melik Dânişmend uyandı, ayağa kalktı. Ovanın ortasından bir toz belirdiğini gördü. Toz ikiye bölündü, içinden bir atlı çıkageldi. Heybetli bir ata binmiş acayip bir kişi idi. Sanki bir erkek dev idi. Melik Dânişmend’i yerinde otururken gördü, bir nara atıp: “Sen kimsin, kendi ayağın ile ölmeye mi geldin? Benim yerime hangi zehir ile geldin? Heybetimden buraya devler ve aslanlar bile gelemez” dedi. Melik Dânişmend bu sözü duyunca atına bindi, ona karşı yürüyüp: “Erlik içinde neyin var, getir görelim” dedi. Yiğidin boynunda bir haç asılıydı. Melik onun kâfir olduğunu anladı. Er, hemen elini süngüye attı, Melik’e hamle yaptı. Melik onun süngüsünü engelledi, ikinci, üçüncü süngüsünü de uzaklaştırdı. Sıra Melik’e geldi, bir süre kılıç ile ve bir süngü ile hamle yaptılar. Sözün kısası o gün yüz yirmi hamle sonuca ulaşmadı, birbirini yenemediler. Gece olunca ayrıldılar. Yiğit ağaç dibine gelip atından indi, sofrayı önüne aldı, şarabı hazırlayıp bir mum çıkardı, çakmak çaktı ve mumu yaktı. Melik de bu tarafa, pınarın yanına geldi, atından indi, abdest aldı, namaz kıldı, atını ota saldı, oturdu. O yiğit yemek yemeye başlayınca gördü ki, Melik Dânişmend’in yiyeceği yoktur. Hemen yiğit sofrayı tuttu, ayağa kalktı, Melik Dânişmend’in yanına geldi: “Hey pehlivan! Gel yemek yiyelim” dedi. Melik yiyeceklere dokunmadı. Yiğit: “Niçin yemiyorsun?” Melik: “Bu yemeğe şarap değmiştir, ben yemem” dedi. Ondan sonra yiğit: “Sen ayrı ye!” dedi. Melik: “Olmaz, eğer senin yemeğinden yersem velinimetim olursun. Yarın senin ile cenk etmek olmaz. Eğer cenk edersem nimete küfretmiş olurum” dedi. Yiğit, Melik Dânişmend’in konuşmasına ve güzel söz söylemesine hayran kalıp: “Ey kişi! Adın nedir?” diye sordu. Melik: “Adım Ahmed, lâkabım Dânişmend’dir.” Yiğit: “Rum’a ne için geldin?” Melik: “Bu illeri fethetmek için geldim.” Yiğit: “Nasıl fethedeceksin?” Melik: “Bu illeri Müslüman memleketi yapmak gerekir” dedi. Yiğit bu sözü işitip “Cazu” imişsin. Melik: “Cazu değilim, Müslümanım.” Yiğit bu sözleri işitip Melik’in dinine âşık oldu. Melik Danişment’le savaşan Artuhî, daha sonra Müslüman olur ve Melik’e buralarda neden tek başına dolaştığını anlatır. Amasya Beyi’nin kızına âşık olan Artuhi, kızı babasından ister fakat olumsuz yanıt alır. Bunun üzerine dostu Melik ona yardım eder. Sevdiği kız olan Efrumiye Banu’nun düğünü esnasında her ikisi düğün alayına saldırıp kızı kurtarırlar.
Metin ve Zihniyet: Tema ile dönemin sosyal özellikleri örtüşür: Bu yemekten, senin ekmeğinden yiyip sonra seninle savaşmam, nimete küfretmiş sayılırım.” Melik’le savaşan yiğidin boynunda haç bulunması, Melik’in o illeri müslüman memleketi yapmak istemesi dönemin DİNÎ anlayışını yansıtır.
Metin ve Yapı: NAZIM - NESİR KARIŞIKtır.
48
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
a) Olay Örgüsü: Melik Danişmed’in gezintiye çıkması, bir ovayı görmesi, suların çağlaması, ırma-
ğın yanındaki ağacın dibinde bir halı bulunması, Melik’in orada uyuması, uyanınca karşısında bir dev görmesi, Melik’le devin dövüşüp yenişememesi, devin
Müslüman olması ve Melik’in yardımıyla sevdiğine kavuşması.
b) Kişiler:
MELİK DANİŞMEND : DİNÎni yaymak için KAHRAMANCA davranan kişi ARTUKÎ : Kâfir, yiğit, mert. Sonunda müslüman olmuş.
c) Zaman:
Açık olarak BELLİ DEĞİL. Olayların akışı sırasında zamanı gösteren ifadeler sıralanmış.
d) Mekân:
Açık bir şekilde BELİRTİLMEMİŞ. TASVİR yapılmayışının nedeni MEKANın açıkça belli olmamasıdır. Bir dağ aştı, bir ova gördü...
Dil ve Anlatım: Açık ve anlaşılır bir dil kullanılmış. Nazım parçalarında: “azimet-ganimet, zinde-sinde-revâdur-devadur” gibi kafiye ve redifler...
Mensur parçalarda: Olay anlatımı. Bol fiil kullanımı. Fiil cümlesi. TOKAT AĞZI’nın özellikleri var. Eski Anadolu Türkçesini yansıtır. İLAHİ BAKIŞ AÇISI ile anlatılmıştır.
Tema : Melik Danişmend’in İslam dinini yaymak için savaşlar yapması.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
49
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM Metin ve Gelenek:
DESTAN geleneği... Olaylarda OLAĞANÜSTÜLÜK var.
Anlama ve Yorumlama:
Danişmend Gazi de Battal Gazi de İslamiyeti yaymak için savaşmışlardır. -
TASVİRLER, anlatılmak isteneni TEK YÖNLÜ sunar.
-
Mekanın kahramanlar üzerindeki etkisi tasvir edilmemiş.
-
Kahramanların ruh hallerini açıklayan tasvir yok.
Bu, destanların yapısal özelliğinden kaynaklanır.
Metin ve Yazar:
SÖZLÜ geleneğin ürünüdür. Sonradan değişik kişilerce yazıya geçirilmiş.
Battalnâme Anlatım Özellikleri
Dil Özellikleri
Kahramanların Özellikleri
50
Dede Korkut
Dânişmendnâme
Anlatıcı ilahi bir bakış açısına sahiptir. Tasvir ve tahliller fazla kullanılmıştır.
İlahi bakış açısına sahip bir anlatıcı vardır. Tasvir ve tahliller fazla değildir.
İlahi bir bakış açısına sahip olan bir anlatıcı vardır. Tasvir ve tahlillere fazla yer verilmemiştir.
Bazı sözcüklerde ses değişikliği görülür. Genellikle kısadır.
Kimi sözcüklerde ses değişiklikleri görülür. Cümleler kısadır.
Bazı sözcüklerde ses değişikliği vardır. Az sözcüklü cümleler kurulmuştur.
Metindeki karakterlerin kahramanlıkları anlatılır. Dinî savaşlar yapan bir kahramandır.
Halkı dini için savaş yapan bir kahramandır. Onun kahramanlıkları etrafında eser oluşturulmuştur.
Artuhi, Önce Allah’a inanmayan, sonradan Allah’a iman eden kahramandır. Danişmend Gazi ise dini için savaşan bir kahramandır.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
İslam uygarlığının edebiyatımıza yansıması sonucu, bu dönemdeki eserlerin dilinde bazı yeni kavram ve söyleyişlere rastlamak mümkündür. Ancak bu eserler; bilgi verme amacı taşıdığı için bu tür metinlerde genellikle sade, açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. ØØ Öğretici metinlerin temel amacı aydınlatmak, öğretmek, yol göstermektir.
ØØ XIII. ve XIV. yüzyıllar arasındaki öğretici nitelikteki metinlerin bir kısmı manzum bir kısmı ise düzyazı şeklinde yazılmıştır. ØØ Türklerin İslamiyet’i kabul ettiği yıllardan itibaren yazılan birçok edebî eserde insanın eğitilmesi ve olgunlaştırılması amaç edinilmiştir.
ØØ Bu dönemdeki öğretici metinler, genellikle din ve İslâm menkıbeleri içerikli tasavvuf geleneği etrafında oluşturulmuştur.
ØØ Hacı Bektaş-ı Veli’nin “Makalat” adlı eseri buna örnek gösterilebilir.
ØØ Nasrettin Hoca fıkraları da dönemin öğretici nitelikli önemli metinlerindendir.
ØØ Tıp ile ilgili yazılan bazı mensur eserleri de dönemin öğretici metinleri arasında sayabiliriz.
Dinî
Tasavvufi Metinler
TIP
ile ilgili
Metinler
İslam
Menkıbeleri
Öğüt ve
Bilgi Verici
Fıkralar
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
51
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı BUDALANÂME
Özgün metinden ... İnsanun sıfatları çokdur. İnsan var ki sûret-i insân, sîyreti dîve benzer. İnsân var ki hartabîatdür. İnsân var ki melek-sıfatdur. İnsân var ki ne anı bilür ne bunı. Acığır, doyar, uyur, uyanur, maîşetin maslahatın bilür hemân. Yalınlaştırılmış metin ... İnsanın özellikleri çoktur. İnsan var ki görünüşü insan, ahlâkı şeytana benzer. İnsan var ki eşek huyludur. İnsan var ki melek yüzlüdür. İnsan var ki ne onu bilir ne bunu. Acıkır, doyar, uyur, uyanır, geçimini, işini bilir hemen. Yeryüzünde aklı bu kadarına erişir. Diyelim ki bildi, bildiği nedir? O ki bilmedi, dert değil! Şimdi insan kıyafeti giyenlerin sonu yok, eksiklerin ve hayalin sonu gelmez, göğe el uzanmaz, insandan başkası insan dilini bilmez. Biri birinden sorarsa durumları şöyle. Gel şimdi, sen özünü düşün ki, nesin? Doğmakta seçme hakkın yok. Ölmek de öyle. Çünkü senin elin sana erişmez, başkasına uzanmanın anlamı yok. Bilgisizlik belirtisi budur ki biçimini süsler, cahillik belirtisi budur ki, sözü çoğaltarak söyler, akıllılık belirtisi budur ki, her işi zamanında yapar. Hayvanlık belirtisi budur ki, kazançtan zararı ayıramaz. Bilgeliğin belirtisi budur ki iğrenmez. Cimriliğin belirtisi budur ki, kendine iyilik eder, dosta, yoldaşa dilemez. Kaygusuz Abdal
Büyük Türk Klâsikleri
BUDALANÂME
KAYGUSUZ ABDAL → TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİNİ öğretici metin niteliğinde dile getirmiştir.
İnsanlar, çeşitli özellikleriyle ele alınır. İnsanı alçaltan, yücelten özellikler İnsan çözümlemeleri yapar. AMAÇ, kişiyi düşünmeye yönlendirmek.
52
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı NASRETTİN HOCA FIKRALARI
Nasrettin Hoca Fıkralarından Örnekler 1. Hoca, bir gece yatarken damda, bir hırsızın gezindiğini sezer. Karısına, geçen gece geldim, kapıyı çaldım, duymadın; ben de şu duayı okudum. Ayışığına yapışıp eve girdim der, bir kısa dua okur. Bacadan duayı dinleyen ve belleyen hırsız, bu söze inanıp duayı okur, elleriyle ayışığına sarılır, kendini damdan aşağıya koyverir. Pat diye yere düşünce Hoca hemen koşar, hırsızı yakalar, karısına bağırmaya başlar: – Karı, mumu getir, hırsızı yakaladım. Hırsız perişan bir hâlde bırak efendi, bırak der, sende o dua, bende de bu akıl varken kolay kolay kaçamam ben.
FIKRALAR
ÖĞRETİCİLİK yönü ağır basar. DERİNLİK, ANLAM ZENGİNLİĞİ ve ENGİN BİR HAYAT TECRÜBESİ vardır.
Halkımızın MİZAHLI, GÜZEL ve ANLAMLI SÖZLER söyleme gücü Nasrettin Hoca’da simgeleşmiştir.
NESİR diliyle anlatılır.
Bir TEZ ve KARŞI TEZ’den oluşur.
Başlangıç, gelişme, sonuç bölümleri vardır.
Sonuç bölümünde HİSSE vardır. HÜKÜM İFADESİ taşır.
GÜLME, HİCİV ve HİKMETLİ sözler taşıyan ÇATIŞMA bölümü fıkranın ESTETİĞİNİ oluşturur.
KISSADAN HİSSE ÇIKARMA amacıyla söylenmiştir.
Nasrettin Hoca, ANADOLU İNSANINI simgeleyen bir TİPtir.
SÖZLÜ GELENEK’te yaşamıştır. Sonradan yazıya geçirilmiştir.
Nasrettin HOCA
Zeki ve nükteden biridir.
Ezilenin, zulüm görenin yanındadır.
Derin bir hoşgörüye sahiptir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
53
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Fütüvvetnâme ØØ Arapça bir sözcük olan “fütüvvet”; gençlik, yiğitlik, cömertlik, kardeşlik, kaynaşmaktır. ØØ XII. yüzyılda kurulan Âhilik (Fütüvvet); dinî, ahlaki, meslekî dayanışma ve yardımlaşma örgütüdür. Örgüt, üyelerin ahlâk kurallarını belirlediği gibi, onlara sanat da öğretir. Örgütün ilkeleri, yaşama ve davranış kuralları da fütüvvetnâmelerle belirlenmiştir. ØØ Günümüze ulaşan en eski fütüvvetnâme, 10. yüzyılda mutasavvıf Sülemi tarafından yazılan Arapça Kitabü’lFütüvve’dir. Yazarın adıyla birlikte söylenenler de vardır: Burgazi Fütüvvetnâme’si, Nasırî Fütüvvetnâme’si Haliloğlu Yahya Fütüvetnâmesi gibi. ØØ Haliloğlu Yahya’nın Fütüvvetnâmesi Türkçe yazılan ilk Fütüvvetnâmedir. Fütüvvet kavramının temeli TASAVVUFa da-
yandığı için bu tür eserlerin hepsinde tasavvufî nitelik ağır basar. 14. Yüzyıl Nesrinin Özellikleri Çeşitli konularda bilgi vermek amaçlanır. İslâmiyet’in etkisiyle yeni kavram ve söyleyişlere rastlarız. Metinlerde genellikle ilâhi bakış açısına sahip anlatıcılar vardır. Eserlerin dili, devrine göre açık ve anlaşılırdır. Sanatlı anlatım, söz sanatları çok fazla değildir.
FÜTÜVVETNÂME (Âhiler Üzerine) Yalınlaştırılmış metin Gördüm ki fütüvvet kapısında oturan kardeşlerde fütüvvet kitabı yok ki bileler ve öğreneler. Güçleri yettikçe ve ellerinden geldikçe tutalar... Diledim ki fütüvvet bilimini açıklayayım. (...) Şöyle bildireyim ki âhi yolu nedir, fütüvvet yolu nedir sınırlandırılmış ola. Ve gerçekten âhilik içinde çözümü zor sorunlar var idi. Hepsine güzel çözümler getirdim. (...) Ancak gerekir ki gece mum ışığında ve âhiler topluluğunda ve yiğitler arasında fütüvvetnâme okuna. Güçleri yettikçe ve ellerinden geldikçe kurallarına uyalar. İşitmeyenler işiteler. Bilmemekten bilmek iyidir. Onun için Türkçe yazdım ki okuması kolay ola. (...)
54
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
4. XV. YÜZYILDAN XIX. YÜZYIL ORTALARINA KADAR OSMANLI EDEBİYATI Klasik Türk Edebiyatı, Türklerin İslâmiyet’i kabul etmelerinden sonra gelişen bir edebiyattır. Arap, İran kültür ve medeniyetlerinin etkisinde gelişmiştir. DİN EKSENİNDE ŞEKİLLENMİŞTİR. İLK ÜRÜNLERİNİ ANADOLU DIŞINDA, 13.YY.DAN SONRA ANADOLU’DA VERMİŞTİR. Bu edebiyata, klasik kurallara bağlılığı nedeniyle ve çevresine seslendiği için
KLASİK TÜRK EDEBİYATI ; saray
YÜKSEK ZÜMRE EDEBİYATI şiirlerin divan adı
verilen bir kitapta toplanması nedeniyle de
DİVAN EDEBİYATI adları verilmiştir.
ØØ Kuralları ve kalıpları belli olmasına karşın, ölçüden ve uyaktan gelen ahenk şiirlerin tümüne hakimdir. Söyleyişteki sanatsal anlatım şiire derinlik katar. Temalar evrensel nitelik taşır. Beyitler ve kıtalar kendi içinde bir bütünlük oluşturur. Beyitlerdeki duygu değişik anlatımlarla diğer beyitlere geçer, şiirlerde genellikle
parça güzelliği /
bütünlüğü vardır. Nazım birimleri, dize örgüsü ve uyakların biçimlenişine göre oluşur. DİN EKSENİNDE ŞEKİLLENMİŞTİR. İLK ÜRÜNLERİNİ ANADOLU DIŞINDA, 13.YY.DAN SONRA ANADOLU’DA VERMİŞTİR.
A. COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN EDEBÎ METİNLER (ŞİİR) 1. DİVAN ŞİİRİ
Divan şairlerinin bir kısmı medrese kültürü ile yetişip Arap ve İran edebiyatının etkisinde kalırken bir kısmı da, Batı’da ortaya çıkan edebî akımlara benzeyen edebî anlayışlarla yoğrulmuştur. TÜRK-İ BASİT, MAHALLİLEŞME, SEBK-İ HİNDÎ akımları divan şiirini biçimlendiren önemli etkenler arasındadır. Divan Şiiri Geleneğinin Genel Özellikleri: 1.
Divan şiiri, kendine özgü bir zevk ve anlayış ortamında oluşmuştur.
Bu şiirde
ANLAM değil ANLATIM (SÖYLEYİŞ, ÜSLÛP) ön planda tutulmuş
biçimde kusursuzluk amaçlanmıştır. 2.
Şiirde soyut ögeler, hayalî güzellikler; efsaneler, tarihî ve dinî ögeler ağır basmaktadır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı işlenmiştir.
3.
Divan şiiri, geleneksel bir şiirdir. Kuralcı ve biçimci olmayı ön plânda tutar.
4. Arapça, Farsça, Türkçe karışımı ağır bir dil kullanılmıştır. 5. Hece ölçüsüyle yazılan birkaç şiir dışında, bütün şairler aruz veznini kullanmıştır. 6.
Kafiyeler kesin kurallara bağlanmış, özellikle TAM ve ZENGİN kafiye kullanılmıştır. GÖZ İÇİN uyak ilkesi benimsenmiştir.
7.
Divan şiirinde en küçük nazım birimi BEYİT tir. Her beyit kendi içinde bir anlam bütünlüğüne sahiptir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
55
3. BÖLÜM 8.
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Şiirlerde “parça güzelliği” esası uygulanmış; murabba, muhammes gibi “bent” bütünlüğüne dayalı nazım şekilleri de kullanılmıştır.
9.
GAZEL, KASİDE, MESNEVİ, RÜBAİ, MÜSTEZAT, MUSAMMAT gibi Arap ve Fars (İran) edebiyatının ortak nazım şekilleri kullanılmıştır. Bu nazım şekillerine Türk şairleri tarafından divan şiirine kazandırılan ŞARKI ve TUYUĞ nazım biçimleri de eklenmiştir.
10. Şairler, şiirlerinde MAZMUN adı verilen kalıplaşmış sözleri kullanmışlardır. Sanat yapma amacı güdüldüğü için sanatlı söyleyişlere yer vermişlerdir. 11. SANAT İÇİN SANAT anlayışıyla hareket edilmiş, bireysel ve soyut konular daha çok işlenmiştir. 12. Sanat yapmak için süslü anlatıma, söz sanatlarına sıkça başvurulur. 13. Genellikle içki meclisleri, aşk, aşkın getirdiği çaresizlik, sevgiliye özlem, tasavvuf gibi temaların yanı sıra övgü, yergi, ölüm acısı dinsel ve toplumsal konularda işlenmiştir. 14. Söyleyiş güzelliğine ve mükemmelliğine önem verilmiştir. 15. Divan şiirinde, Kur’an, hadis, Peygamber ve evliya hikâyeleri, tasavvuf, Arap ve İran mitolojisi kaynak olarak kullanılmıştır. 16. Divan edebiyatı “saray-medrese-konak” çevresinde toplanan aydın zümrenin edebiyatıdır.
17. Şiirlerin başlıkları yok. Gazel, kaside, murabba gibi başlıklarla adlandırılır.
Gazeller → kafiye ve rediflere
Kasideler → tasvir bölümündeki konuya ve redifine göre adlandırılır. (döne döne gazeli, su kasidesi; bahariye, nevruziye...)
18. AŞK, bu gelenekte önemli bir yer tutar. Aşk, kimi şiirlerde dünyadaki güzellere duyulan sevgi, kiminde de tasavvufi aşk’tır.
Aşağıdakilerden hangisi Divan şiirinin bir özelliği olamaz? A)
Öz ve biçim bakımından taklitçidir.
B)
Aruz ölçüsü kullanılmıştır.
C)
“Mazmun” denilen ortak kalıplar, benzetmeler kullanılmıştır.
D)
Konular sınırlıdır ve aynı konu birçok kez işlenmiştir.
E)
Şiirlerde konu bütünlüğü vardır.
Divan şiirindeki nazım türlerini şöyle sıralayabiliriz: 1. Tevhid ALLAH’ın BİRLİĞİ’nden SÖZ EDİLEN ŞİİRLERdir. 2. Münacaat: Allah’a YALVARMA, YAKARMA, NİYAZ ETME amacıyla yazılan şiirlerdir.
56
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
Şiirlerde parça (beyit) güzelliği / bütünlüğü vardır. Beyitlerdeki duygu değişik anlatımlarla diğer beyitlere geçer.
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. Naat: Hz. MUHAMMED’i ÖVME amacıyla yazılan şiirlerdir. 4. Mersiye: ÖLEN birinin ardından duyulan ÜZÜNTÜyü dile getiren şiirlerdir.
5. Medhiye: Bir KİMSEyi ÖVMEK amacıyla yazılan şiirlerdir.
6. Hicviye: Bir kimseyi YERMEK, ALAY ETMEK, GÜLÜNÇ DURUMA düşürmek amacıyla yazılan şiirlerdir.
7. Fahriye: Bir şairin KENDİNİ ÖVMEK amacıyla yazdığı şiirlerdir.
GAZEL 1.
a
Açıl bâğun gül ü nesrîni ol ruhsârı görsünler
a
Salın serv ü sanavber şîve-i reftârı görsünler
2. b
Kapunda hâsıl itdi bu devâsuz derdi hep gönlüm
a
Ne derde mübtelâ oldı dil-i bîmârı görsünler
3.
c
Açıldı dağlar sînemde çâk itdü giribânum
a Muhabbet gülşeninde açılan gülnârı görsünler
redif, (âr) ⇒ zengin kafiye
aa, ba, ca ...
4. Ten-i zârumda pehlûm üstühânı sayılur bir bir
Beni seyr itmeden ahbâb mûsîkârı görsünler
5.
Güzeller mihribân olmaz dimek yanlışdur ey Bâkî
Olur vallâhi billâhi hemân yalvarı görsünler BÂKÎ
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
57
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE 1.
Bağın gülü sen yüzünü aç da nesrini, o yanağı görsünler; salın servi ve fıstık çamı o yürüyüş tarzını görsünler.
2. Gönlüm bu devâsız derdi hep senin kapında kazandı; hasta gönlün nasıl bir onulmaz derde tutulduğunu görsünler. 3. Göğsümde yaralar açıldı, yakamı parçaladım; sevginin gül bahçesinde açılan nar çiçeğini görsünler. 4. Zayıf bedenimdeki kaburga kemikleri bir bir sayılabilir; beni görmemiş olan dostlar aynen bana benzeyen mûsîkârı görsünler. 5. Ey Bâkî! Güzeller acımaz, şefkat göstermez demek yanlıştır; vallâhi billâhi gösterirler hele biraz yalvarı görsünler.
a) Metin ve Zihniyet: DİVAN ŞİİRİ geleneği → ana tema AŞK 1. İLAHİ
AŞK
2. BEŞERİ (aşk) → aşığın çektiği ıstırap.
Sevgili, selviye benzer uzun boyuyla, salınarak edalı yürüyüşüyle, güle benzer yanağıyla tasvir edilir. b) Şiirde Ahenk: Redif - Kafiye - Uyak Düzeni. Ayrıca şiirde “s” sesiyle ALİTERASYON yapılmıştır. c) Şiir Dili: 16. YY. İSTANBUL TÜRKÇESİ. ARAPÇA-FARSÇA Sözcük-Tamlamalar Mazmunlar → gül - nesrin - servi - sanavber - gülnar - gülşen
} }
}
} renk
uzunluk eda
renk
(yara)
yaralı
beden
çam fıstığı ağacı
Gül-Nesrin - Ruhsâr, Serv, Sanavber → Açık istiare
(benzeyen (sevgili) söylenmemiş.)
Dil-i Bîmâr → teşhis (hasta gönül) Musîkâr ⇔ Aşığın vücudu → benzetme Ey Bâkî → Nida
58
Tenasüp
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
d) Şirde Yapı: Nazım BİRİMİ → BEYİT, Beyit Sayısı: 5, Nazım Şekli: GAZEL Uyak Örgüsü → aa, ba, ca ..., Tema: Aşk, Her beyitte ayrı bir duyguyla (sevgilinin güzelliği, aşk derdine müptela olmanın kaynağı, âşığın sevgiliye sitemi, aşk acısının verdiği zararlar...) Bütün güzelliği değil, parça güzelliği.
e) Şiirde Tema:
AŞK. Tasavvufî değil, insanî arzularla işlenen, dünyevî aşk.
f) Şiirde Gerçekçilik ve Anlam: Dönemin zihniyetini yansıtan soyut AŞK anlayışı. Bu SOYUT aşk anlayışı MAZMUN ve SÖZ SANATLARIYLA SOMUTLAŞTIRILMIŞ. (Aşk acısıyla sevgilinin vücudunda çıkan yaralar ile ÇİÇEK ve madeni paralar olmak üzere çeşitli nesneler arasında benzerlik ilgisi kurulur.) g) Şiir ve Gelenek:
Şiir, başta özelliklerini saydığımız DİVAN ŞİİRİ GELENEĞİnin özelliklerini taşımaktadır. h) Yorum: Divan şiiri geleneğinde AŞK işlenegelmiştir. Bu aşk anlayışında ÂŞIK-SEVGİLİRAKİP üçgeni vardır. Bu, o dönemin sosyal yaşamıyla, estetik anlayışıyla ilgilidir.
i) Metin ve Şair: BAKÎ, OSMANLI’nın her alanda zirvede olduğu dönemde İSTANBUL’da yaşamıştır. SULTANU’Ş-ŞUARA’dır. TASAVVUF konularına eğilmemiştir. KASİDE, GAZEL ve MERSİYEleriyle ünlüdür. Divan şiirini ŞEKİL bakımından MÜKEMMEL’e ulaştırmıştır.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
59
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı SU KASİDESİ
Kaside-i der-na’t -ı Hazret-i Nebevî 1.
2.
a
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
a
Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çâre su
b
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
a
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
3.
a Zevk-i tigündan ‘aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
a Kim mürûr ilen bıragur rahneler dîvâre su
4.
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su
5.
Suya versün bâğbân gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse min gülzâre su
6.
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmakdan inse gözlerine kare su
7.
Arızun yâdiyle nemnâk olsa müjgânum n’ola
Zâyi’ olmaz gül temennâsiyle virmek hâre su
8.
Gam güni etme dil-i bîmârdan tiğün dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâre su
9.
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin et
Susuzam bir kez bu sâhrada menümçüm are su
10. Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür huşyâre su
11. Ravza-i kûyûna her dem durmayıp eyler güzâr
Âşık olmuş gâlibâ ol serv-i hoş reftâre su
12. Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakibümdür dahi ol kûya koymam vare su
60
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
redif
“âr” ⇒ zengin uyak
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE
1.
Ey gözüm, gönlümdeki ateşlere gözyaşımdan su saçma. Çünkü böyle, alev alev tutuşan ateşlere su fayda vermez.
2.
Şu dönen gökyüzü kubbesinin rengi su renginde midir? Yoksa gözümden akan yaşlar mı bu dönen kubbeyi kaplamıştır, bilemiyorum.
3.
Senin kılıç gibi keskin bakışlarının zevkinden gönlüm parça parça olsa şaşılır mı? Su da akarken duvarlarda yarıklar bırakır.
4.
Yaralı gönül senin ok temrenine benzeyen kirpiklerinin adını korkarak söyler. Nitekim hasta olan da suyu korkarak, sakınarak azar azar içer.
5.
Bahçevan boşuna yorulmasın; gül bahçesini sele versin, mahvetsin. Çünkü bin gül bahçesini sulasa, senin yüzün gibi bir gül açılmaz.
6.
Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, uğraşmaktan gözlerine kalem gibi kara su inse, kör olsa, yine de gubar yazısını senin yüzündeki tüylere benzetemez.
7.
Güle benzeyen yanağını hatırlayınca ağlarım, kirpiklerim ıslansa ne zararı var? Çünkü gül elde etmek için dikene su verilirse boşa gitmez.
8.
Gamlı, acılı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin bakışlarını esirgeme, karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir, sevaptır.
9.
Gönül, sevgilinin ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste; onun yokluğunda ateşini, arzunu söndür. Susuzum, bu aşk çölünde bir kez de benim için su ara.
10. Ben sevgilinin dudağına susamışım, sofular ise kevser isterler. Tıpkı sarhoşa şarap içmek, ayık olana da su içmek hoş geleceği gibi.
11. Su galiba o güzel, salınan servi boylu güzele âşık olmuş ki, her an durmadan onun bulunduğu cennet gibi bahçede dolaşıyor.
12. Sevgilinin bulunduğu yere gitmesin diye toprak olup suyun yolunu tutmalıyım. Çünkü su da benim rakibimdir, oraya gitmesine göz yumamam.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
61
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
13. Dest-bûsı ârzûsiyle ger ölsem dôstlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâre su
14. Serv serkeşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvare su
15. İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtare su
16. Tinet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktıdâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâre su
17. Seyyid-i nev-i, beşer deryâ-yı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mu’cizâtı âteş-i eşrâre su
18. Kılmağ içün tâze gülzâr-ı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâre su
19. Mu’cizi bir bahr-i bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteşhâne-i küffâre su
20. Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügi şiddet güni ensâre su
21. Dôstı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su
22. Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû’ içün gül-i ruhsâre su
23. Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
24. Zerre zerre âh-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
62
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
13. Dostlarım, eğer sevgilinin elini öpemeden, bu arzuyla ölürsem, toprağımdan testi yapıp onunla sevgiliye su verin.
14. Selvi, kumrunun yalvarışına aldırmıyor, dikbaşlılık ediyor. Eğer su eteğine sarılır, ayağına kapanır ve yalvarırsa, belki onu bu inatçılığından vazgeçirebilir.
15. Gülün dikenli dalı, bülbülün kanını içmek istiyor. Su, bir hîle ile gül dalının damarına girer, onun isteğine göre davranırsa belki bülbülü kurtarabilir.
16. Su, Hz. Muhammed’in gösterdiği yola, Müslümanlığa uymakla temiz yaratılışını bütün dünyaya apaçık göstermiştir.
17. Hz. Muhammed insan cinsinin efendisi, seçkin incilerin çıktığı denizdir. Onun mucizeleri, kötülerin ateşine su serpip söndürmüştür.
18. Peygamberlik bahçesinin parlaklığını tazelemek için Hz. Muhammed’in mucizesiyle sert taş su çıkarmıştır.
19. Onun mucizeleri âlemde ucu bucağı olmayan engin bir denizdir. Bu denizden kâfirlerin binlerce tapınağını su basıp ateşlerini söndürmüştür.
20. En şiddetli, yakıcı günde parmağından Ensar’ına su verdiğini kim işitse, şaşkınlıktan parmağını ısırır.
21. Onun dostu yılan zehri içse ölümsüzlük suyu olur. Düşmanı ise su içse, içtiği su yılan zehrine döner.
22. Hz. Peygamber abdest alırken avucundaki suyu yanağının gülüne vurunca, bunun her damlasından binlerce merhamet denizi dalgalanmıştır.
23. Su ömürler boyunca Hz. Peygamberin ayağının toprağına erişeyim diye başını taştan taşa vurarak başı boş gezer, dolaşır.
24. Su, zerre zerre Peygamberin eşiğinin toprağını parlatıp nurlandırmak ister. Parça parça da olsa o eşiğe varmak isteğinden dönmez.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
63
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
25. Zikr-i na’tun virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer meyhâre su
26. Yâ Habîba’llâh yâ Hayre’l-beşer müştâkunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâre su
27. Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i mi’râcda
Şebnem-i feyzün yetürmüş sâbit ü seyyâre su
28. Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadun tecdîd iden mi’mâre su
29. Bîmi dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâre su
30. Yümn-i na’tunden güher olmuş Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü-i şehvâre su
31. Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâre su
32. Umduğum oldur ki rûz-i haşr mahrûm olmayam
Çeşme-i vaslun vire men teşne-i dîdâre su
25. Sarhoşlar, baş ağrılarını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da naatını dillerinden düşürmemeyi dertlerine derman bilirler. 26. Ey Tanrı’nın sevgilisi, insanlığın hayırlısı! Dudağı susamışlar yanıp nasıl durmadan su isterlerse, ben de seni istiyorum. 27. Sen öyle bir iyilik ve bağış denizisin ki, Miraç gecesinde bolluk ve bereketinin çiğ taneleri yıldızlara ve gezegenlere su yetiştirmiştir. 28. Türbeni tamir edip yenileyen mimara su gerekse güneşin pınarından her an çağıl çağıl berrak sular iner. 29. Cehennem korkusu yanan gönlümü üzüntü ateşleriyle doldurmuş. Bağışlama bulutunun bu ateşlere su serpip söndüreceğinden umutlanıyorum. 30. Nisan yağmurunun büyük, değerli inciye dönüşmesi gibi, Fuzûlî’nin sözleri de senin naatının bereketinden inci olmuştur. 31. Kıyamet günü gaflet uykusundan uyandığında, ayrılık gözyaşlarım uyanık gözümü suya boğarken.
32. Bu günde bağışından nasipsiz kalmayacağını, sana kavuşma pınarının yüzünü görmeye susamış olan bana, su vereceğini umuyorum. Fuzûlî
64
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
SU KASİDESİ
⇒ 16. YÜZYIL, Klasik şiirin İran şiirinin ETKİSİNDEN kurtulduğu, kendi GELENEĞİNİ oluşturduğu dönemdir. ⇒ Bu şiir, hem AŞK ŞAİRİ olan FUZÛLÎ nin hem de DİVAN ŞİİRİ geleneğinin AŞK anlayışını yansıtır. ⇒ Şiirde aşk, MADDİ-BEŞERÎ aşktan başlayarak DİNÎ - TASAVVUFÎ anlayışla yoğrulan İLAHÎ AŞKA geçer. ⇒ DİVAN şiiri geleneğini besleyen kaynaklar arasında İSLAM dini, KURAN-I KERİM, Hz. MUHAMMED’in hayatı, sözleri vardır.
⇒ RİTM ve AHENK, geleneksel araçlarla (redif, kafiye, aruz ölçüsü...) sağlanmıştır. Ölçü = Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün Redif = (-e su), Kafiye = (âr) sesleri zengin uyak Uyak düzeni = aa, ba, ca ... adlâr e su redif “z, s” seslerinin tekrarıyla çâr e su aliterasyon yapılmıştır.
zengin uyak
⇒ MANZUM ve EDEBÎ SANATLAR başta olmak üzere sözcüklerdeki ZENGİN ve YAN anlamlar metne ŞİİRSELLİK katmaktadır. ⇒ Bazı Mazmunlar : SERVİ, BAĞBAN, GÜLZAR, GÜL-İ RUHSAR, BÜLBÜL, PEYKAN, AB-I HAYAT... ⇒ 1. BEYİT = MÜBALAĞA, TEZAT, AÇIK İSTİARE, TEŞHİS, NİDA, HÜSN-İ TALİL, TENASÜP ⇒ Nazım Şekli = Kaside, NAZIM BİRİMİ = BEYİT (32 beyit), aa, ba, ca, da ...
}
} } 10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
65
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
Tam bir kaside altı bölümden oluşur: 1. Nesib ya da Teşbib: 15-20 beyitten oluşur. Çeşitli betimlemeler yapılır. Şair, şairlik yeteneğini ortaya koymaya çalışır. Kasideler 1. Nesib /Teşbib bölümündeki konuya:
Kaside-i Bahariye : Bahar güzellikleri, çiçekler Kaside-i Sûriye
:
Kaside-i Şitaiye
:
Düğün ve eğlenceler Kış mevsimi, kar
Kaside-i Temmuziye : Yaz mevsimi, sıcaklar Kaside-i Ramazaniye : Ramazan ayı, oruç Kaside-i Iydiye
:
Bir devlet büyüğünün bayramını kutlama Kaside-i Nevruziye : Nevruz heyecanı, etkinlikleri. 2. REDİFİNE göre adlandırılır: Sünbül Kasidesi, Kerem Kasidesi, Sözüm Kasidesi 1-15 beyitler = Nesib/Teşbib bölümü (Su Kasidesi)
2. Girizgâh veya Giriz: Kasidenin yazılış amacını ortaya koyan “methiye” bölümüne geçişi belirler. TEK beyittir. (16. beyit: Su Kasidesi) 3. Methiye: Tanrı, peygamberler, din ve devlet büyüklerinin övüldüğü bölümdür. Beyit sayısı şairin isteğine kalmıştır. Mübalağalı bir anlatımı vardır. (17 – 29. beyitler : Su Kasidesi) 4. Tegazzül:
Methiye’den sonra bir fırsat oluşturulup kaside ile aynı ölçü ve uyakta söylenen gazel’dir. (5-12) beyit arasıdır. Her kasidede bulunmayabilir. Su Kasidesi’nde tegazzül bölümü yoktur.
5. Fahriye: Şairin, kendisini, ŞAİRLİĞİNİ ÖVDÜĞÜ bölümdür. (30. Beyit) 6. Dua: Birkaç beyitten oluşur. Methiye bölümünde övdüğü kişinin başarılı, uzun ömürlü ve talihli olması için iyi dileklerde bulunur. (31. 32. beyitler : Su Kasidesi) ⇒ Şair, Hz. Peygamber’in varlığını, sahip olduğu özellikleri ve ona olan sevgisini sanatsal gerçeklikle ifade etmiştir.
⇒ Şiir, zihniyet, ahenk ögeleri, yapı, dil ve tema vb. bakımından divan edebiyatı geleneği içinde oluşturulmuştur. Naat yazma geleneği günümüzde de varlığını sürdürmektedir. ⇒ Divan şiiri geleneği içinde din ve devlet büyüklerine övgü her dönemde söz konusudur. Edebi türler şekil bakımından değişse de bu övgü geleneği devam etmiştir. ⇒ Şiirin çeşitli anlam katmanları vardır. Her okuyucu bilgi birikimi ve kültür seviyesine göre bu derinliklere ulaşabilir. ⇒ Fuzûlî; Türkçeyi, Arapçayı ve Farsçayı çok iyi kullanmıştır. ⇒ Ömrünü Bağdat ve çevresinde geçirmiştir.
⇒ 16. yy. Azeri ve divan edebiyatının en güçlü şairidir. ⇒ Şiirlerinde Azeri şivesinin özellikleri vardır. ⇒ Geniş bir tasavvuf kültürüne sahiptir.
⇒ Aşk acısını, çaresizliği, yalnızlığı coşkulu bir lirizmle dile getirmiştir.
⇒ Söylenmesi kolay gibi görünen; ama gerçekte herkesin kolayca söyleyemeyeceği SEHL-İ MÜMTENİ sanatını örnekleyen şiirler yazmıştır. ⇒ Divan edebiyatının en büyük ve en lirik şairlerindendir. ⇒ Bir aşk ve ıstırap şairidir.
66
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı RUBÂÎ
1.
Esrârını dil zaman zaman söyler imiş.
Hengâme -i gamda dâstan söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet -i hicrâne
Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş. Azmizâde Hâleti
RUBÂÎ 2.
Ya Rab dilimi sehv ü hatâdan sakla
Endîşemi tezvîr ü riyâdan sakla
Basdım reh-i vâdi-i rubâîye kadem
Ta’n-ı har-ı nâdân-i dü-pâdan sakla Nef’i
RUBÂÎ 3.
Ol göz ki yüzün görmeye göz dime ana
Şol yüz ki tozun silmeye yüz dime ana
Şol söz ki içinde sanemâ vasfun yoh
Sen bâd -ı hevâ dut anı söz dime ana Kadı Burhaneddin GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE
1.
Gönül, sırlarını zaman zaman söylermiş.
Gama düştüğü zaman destan söylermiş.
Âşık olup da ayrılık acısına,
Ben sabrederim diyen yalan söylermiş.
RUBAİ 2.
Ya Rab! Dilimi kusur ve hatadan koru.
Düşüncemi yalan ve ikiyüzlülükten koru.
Rubai vadisinin yoluna ayak bastım
İki ayaklı anlayışsız eşeklerin ayıplamasından koru.
3.
O göz, yüzünü görmezse ona göz deme.
Şu yüz, ayağının tozunu silmezse ona yüz deme.
Ey put kadar güzel sevgili, vasfının olmadığı sözü,
Değersiz tut, ona söz deme.
RUBAİ
Kadı Burhaneddin
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
67
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
RUBÂÎ ⇒ Divan Edebiyatına, İran (Fars) edebiyatından geçmiştir. Felsefî konular işlenir. 1. ve 4. rübâide AŞK, 3. Rübâide DİN ve duaya yer verilmiştir. ⇒ AHENK; aruz ölçüsü, kafiye, redif ve aliterasyonlarla sağlanmıştır. 1. RÜBÂİ:
- Zaman söyler imiş
söyler imiş: redif
- destan söyler imiş
“an”
- mihnet-i hicrâne
“s, z, ş, g, h, y” aliterasyon
- yalan söyler imiş
uyak düzeni: aaxa
uyak
⇒ Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalar kullanılmış. 1. RÜBÂÎ : dil (gönül) → insan gibi düşünülmüş. (Teşhis) ⇒ 1. RÜBÂÎ : AŞK teması işlenmiş. 2. RÜBÂÎ : Dilek- AŞK. 3. RÜBÂÎ : AŞK ⇒ Şiirlerde anlatılanlar gerçek hayatla ilişkilendirilebilir. Mecaz anlamlı sözcüklerin az kullanılması rübâilerin gerçek hayatla ilişkili olmasındandır.
⇒ Nazım Birimi: Dörtlük. Nazım Şekli. Rübâî Rübâî, aruzun belli kalıplarıyla yazılır. (24 kalıp) Uyak düzeni: aaxa. Mahlas kullanılmaz. ⇒ Kullanılan nazım şekli, nazım birimi, aruz ölçüsü, mazmun ve sanatlar divan şiiri geleneğini gösterir.
TUYUĞ Türklerin DİVAN ŞİİRİNE kazandırdığı NAZIM ŞEKLİdir. MANİnin Divan şiirindeki karşılığı sayılabilir. Aruz ölçüsünün “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla yazılır. Tek DÖRTLÜKten oluşur. Uyak düzeni (kafiyelenişi) rübaiyle aynıdır: aaxa Düşünce ağırlıklı bir şiirdir. Şair, mahlasını söylemez. KADI BURHANEDDİN ve NESÎMÎ bu türün önemli isimlerindendir. “Dilberin işi itâbu nâz olur Çeşmi cadû, gamzesi gammâz olur Ey gönül sabret, tahammül kıl ana Yâre erişmek işi az az olur”
68
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı ŞARKI
1.
Yine oldum esîri âh bir şûh-ı sitem-kârın
Ki dilber sevmemiş bilmez belhâsın âşık-ı zârın
Ne kâfirliklerin gördüm ben ol zülf-i siyeh-kârın
O ebrûnun o zâlim gamzenin ol çeşm-i mekkârın
2.
O tıfl-ı nâzı gördüm rûyuna hurşîd eser etmiş
Haberdar olmamıştım sonra bildim neylemiş netmiş
Meğer zâlim kaçıp tenhâca Sa’dâbâd’a dek gitmiş
Temâşâ eylemiş âlâyını şevketlü hünkârın
3.
Gezermiş kasrın etrâfında yer yer tâze mehrûlar
Mükahhal gözlü Şirîn sözlü Leylâ yüzlü âhûlar
Hemân alkış sadâsın andırırmış çağlayan sular
Ederlermiş duâsın pâdşâh-ı ma’delet-kârın
4.
Güzelsin bîbedelsin şûhsun âlüftesin cânâ
Söz olmaz hüsnüne gelmez nazîrin âleme hakkâ
Senin her cevrine bin cân ile sabreylerim ammâ
Beni pek öldürür ey bîvefâ illerle bâzârın
5.
Bugün bir mahrem-i esrâr yâr-ı nükte-pîrâdan
İşittim kim sayıp uşşâkını ey şûh-ı sîmîn-ten
Nedîm-i zâra benzer âşıkım yoktur demişsin sen
Efendim işte vardır ben esîrin ben giriftârın Nedim
Vezin : Mefâîlün / mefâilün / mefâilün / mefâîlün
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
69
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı ŞARKI
Bent SONLARINDAKİ DİZELER birbiriyle KAFİYELİDİR. (aaab cccb dddb...)
1.
Ah yine tutsağı oldum zulmeden bir şuhun,
Ki dilber sevmeyen bilmez acısını inleyen âşıkın,
Ne kâfirliklerini gördüm ben o günah işleyen siyah saçın,
O kaşın, o zâlim gamzenin, o hileci gözün.
2.
O nazlı yavruyu gördüm; yüzünü güneş yakmış.
Daha önce duymamıştım, ne yapıp ne etmiş .
Meğer zalim, kaçıp tek başına Sâ’dabâd’a kadar gitmiş.
Şanlı sultanın alayını seyretmiş.
3.
Köşkün çevresinde yer yer genç ayyüzlü güzeller
Sürmeli gözlü, Şirin sözlü, Leylâ yüzlü marallar...
Hemen alkış sesini andırırmış çağlayan sular,
Ederlermiş duasını adaletsever padişahın.
4.
Güzelsin, benzerin yok, nazlısın, aşk çılgınısın sevgili!
Söz olmaz güzelliğine, benzerin gelmez dünyaya belli.
Senin her sıkıntına bir can ile sabrederim amma,
Beni pek öldürür ey vefasız! ellerle sohbetin.
5.
Bugün nükteler söyleyen sevgilinin bir sıradaşından!
Tekrar eden dizeye NAKARAT denir.
İşittim ki sayıp âşıklarını ey gümüş tenli güzel.
İnleyen Nedim’e benzer âşıkım yoktur demişsin sen
Halk şiirindeki TÜRKÜ ile aynı konuları işlemiştir.
Efendim işte vardır, ben esirin, ben tutkunun.
ŞARKI
⇒ Divan Şiirine, İstanbul Türkçesinin incelik ve yalınlığını getiren halk söyleyişleri ve deyimlere başvuran şair, dönemin sanatsal zevkine uygun anlatım tarzı oluşturmuştur. → “Ne kafirliklerin gördüm, çağlayan sular, beni pek öldürür...” Nedim’e özgü Türkçe söyleyişler: → “Kara saçların, zalim yan bakışın, düzenbaz gözün...” mecazlı sözleri kullanmıştır. 1. BENT: “saç, kaş, gamze, göz” → kafirlik yapma yönüyle → insan gibi düşünülmüş (teşhis) “zülfi siyah-kâr, ebrû, zalim gamze, çeşm-i mekkâr” → tenasüp (şairi aşk tutsağı etmişler.) ⇒ Nazım şekli ŞARKI’dır. NAZIM BİRİMİ BENT’tir. Dörder dizelik bentlerden oluşur. Bent sayısı 2-5 arasındadır. Şarkılar BESTELENMEK amacıyla yazılır. Aruzun her kalıbıyla yazılabilir. Müzikal bir şiir olduğundan genellikle “mefûlü, mefâîlü, mefâîlü, feûlün” kalıbıyla yazılmıştır. Uyak düzeni: aaaa, bbba, ccca... Dördüncü dizeler kendi arasında uyaklıdır.
⇒ Şiirin teması BEŞERÎ AŞK’tır. Sevgilisine olan AŞKını anlatıyor, onun GÜZELLİKlerinden söz ediyor, aşkına İLGİSİZ kalmamasını bekliyor.
⇒ Âşık olduğu kadına karşı hissettiği DUYGULARI EDEBÎ bir dil’le ifade ediyor. Anlatı lanlar yaşamda karşılaşılabilecek durumlar... Bunu, sıradan bir anlatımla değil, edebî metnin şiirsel gerçekliğiyle ifade etmiştir. Osmanlı’da 1718-1730 yılları arası LALE DEVRİ olarak adlandırılır. Gerçekler, şairin İMGEleriyle yeniden ŞEKİL12 yıl süren bu ZEVK ve EĞLENCE devri, SARAY ve ÇEVRESİNDE yetişen LENMİŞTİR. NEDİM’in şiirlerine YANSIMIŞTIR. Nedim, bu dönemin ŞAŞALI HAYATINI, ME- ⇒ DİVAN Edebiyatı ŞİİR GELENEĞİ içindedir. Bu geleneğe YENİLİKLER getirmiştir. Halk SİRE yerlerini, EĞLENCE meclislerini anlatmıştır. şiirinden “Türkü” de yazmıştır. Şarkıda:
Sadabad’da yapılan eğlenceler, gezintiler
Padişahın adaletli olduğu
İmar faaliyetlerine (havuzlar, fiskiyeler, köşkler) yer verilmiş.
Dönemin Sanat Anlayışıyla İlgili: Doğu kültüründen esinlenilmiş, ŞİRİN, LEYLA mazmunları kullanılmış. TASVİR edilen SEVGİLİ SOYUT değil, SOMUTTUR.
⇒ Nedim, 18. YY. ŞAİRİDİR. HALK DEYİŞlerine yer vermiştir. MAHALLİLEŞME akımının öncüsüdür. ⇒ Müderrislik yapmış, Lale Devri’nde yıldızı parlamış, Patrona Halil İsyanı sırasında ölmüştür.
- Kendi yaşam tarzını gerçekçi biçimde yansıtmıştır. - Şiirleri gerçek hayatla iç içedir. (Kentin doğal güzellikleri, mekanlar, halk söyleyişleri)
⇒ Şarkılar, kural olmamakla birlikte, genellikle aruz ölçüsünün “mefâîlün, - Dünyevî aşka yer vermiştir. Lale devrinin eğlenceli hayatını işlemiştir. mefâîlün, mefâîlün, mefâîlün” kalıbıyla yazılmış. - Divan şiirine somut anlatımı yerleştirmiştir. Bu şiirler, bestenmek amacıyla yazılır; bu, ahenkli oluşlarının bir diğer yönü - Kendine özgü mecazları, mazmunları, haldür. kın yaşamını yansıtan sözler, deyim, atasöz Bu şarkının her biriminde AYRI BİR KAFİYE ve REDİF kullanılmış lerine yer vermiştir.
70
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı MURABBA
1.
Perîşan-hâlün oldum sormadun hâl-i perîşânum
Gamundan derde düşdüm, kılmadun tedbîr-i dermânum
Ne dersin rüzgârum böyle mi geçsün güzel hânum
Gözüm cânum efendüm sevdügüm devletlü sultânum
2.
Esîr-i dâm-i aşkun olalı senden vefâ görmen
Seni her kanda görsem ehl-i derde âşinâ görmen
Vefâ vü âşinâlık resmini senden revâ görmen
Gözüm cânum efendüm sevdügüm devletlü sultânum
3.
Fuzûlî şîve-i ihsânun ister bir gedâyundur
Dirildükçe seg-i kuyun ölende hâk-i pâyundur
Gerek öldür gerek ko hükm hükmün rây râyundur
Gözüm cânum efendüm sevdügüm devletlü sultânum
Vezn: mefaîlün / mefaîlün / mefaîlün / mefaîlün /
1.
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE
Senin yüzünden perîşân hâllere düştüm de bu perîşân hâlimin sebebini sormadın. Senin aşkının gamından derde düştüm, derdime bir çâre bulmadın. Ne dersin, güzel sultânım, bütün ömrüm böyle mi geçsin? Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, yüce sultânım!
2.
Aşkının tuzağına tutsak olalı senden vefâ görmedim. Seni nerede görsem, dertlilere bir yakınlık gösterdiğini görmedim. Aslında âşıklara vefâ ve yakınlık göstermeni de sana yakıştıramam. Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, yüce sultânım!
3.
Fuzuli, senin iyiliklerini görmek isteyen yoksul bir dilencidir. Yaşadığı sürece kapının köpeği, öldüğünde basıp geçtiğin ayağının toprağıdır. İster öldür, ister bırak, fikir senin fikrin, karar senin kararındır. Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, yüce sultânım! Fuzûlî
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
71
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
MURABBA
⇒ Şiir, OSMANLI MEDENİYETİ’nin zihniyetini yansıtıyor. SEVGİLİ = sultan padişah; ÂŞIK = hizmetçi
ÂŞIK - Sevgili ilişkisi Divan şairlerinin aşk anlayışını yansıtıyor. Fuzûlî, bu şiirinde dünyevi / beşerî aşkı anlatıyor. ⇒ Aruz ölçüsü kullanılmış: mefâilün, mefâilün, mefâilün, mefâilün 1. Dörtlük : “ân” : zengin uyak, “ım”: redif. Her birimde ayrı bir kafiye, redif kullanılmış. Son dizeler tekrar edilmiş. ⇒ Tenasüp : gam, derde düşmek, tedbir, derman Nida : Bentlerin son dizeleri Teşhis : “felek” insan gibi düşünülmüş. İstifham : “Böyle mi geçsin? “ sözü ⇒ Nazım ŞEKLİ : Murabba. Nazım Birimi = Bent (4’lük). Birim Sayısı: Yedi ⇒ Tema: AŞK. Sevgilinin aşığa İLGİSİZ davranması sonucu aşığın çektiği ACI - PİŞMANLIK. Sevgili: SULTAN, âşık : KUL. GÜZELLEME türü.
⇒ Sevgiliyi övmek amacıyla duygularını “sanatsal gerçeklik” kavramıyla dile getirmiştir. Somut gerçeklikle Düş Gücü iç içedir. ⇒ Zihniyet, ahenk, yapı, dil ve tema bakımından divan edebiyatı şiir geleneğini yansıtıyor. ⇒ Bu şiirdeki aşk anlayışı, âşık-sevgili ilişkisini günümüzde geçerli saymak mümkün değildir. ⇒ Coşkun bir lirizm ve aşk-ıstırap şairi olan Fuzûlî’nin bu özelliklerini bu şiirde de görüyoruz. Ancak, Fuzûlî bu şiirinde beşerî aşkı işlemiştir. TERKİB-İ BEND (Kanûnî Mersiyesi) I. Bend 1.
Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm u neng
Tâ key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng
2.
An ol güni ki âhır olup nevbahâr-ı ömr
Berg-i hazâne dönse gerek rûy-ı lâle-reng
3.
Âhır mekânun olsa gerek cür‘a gibi hâk
Devrân elinden irse gerek câm-ı ayşe seng
4.
İnsân odur ki âyine-veş kalbi sâf ola
Sînende n’eyler âdem isen kîne-i peleng
5.
İbret gözinde niceye dek gaflet uykusı
Yetmez mi sana vâkı’a-i Şâh-ı şîr-ceng
6.
Ol şehsüvâr-ı mülk-i sa’âdet ki rahşına
Cevlân deminde arsa-i âlem gelürdi teng
7.
Baş eğdi âb-ı tigine küffâr-ı Engerus
Şemşîri gevherini pesend eyledi Freng
8.
Yüz yire kodu lûtf ile gülberg-i ter gibi
Sandûka saldı hâzin-i
devrân güher gibi
...
72
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
IV. Bend 1.
Olsun gamunda bencileyin zâr u bî-karâr
Âfâkı gezsün aglayarak ebr-i nev-bahâr
2.
Tutsun cihânı nâle-i mürgân subh-dem
Güller yolunsun âh u figân eylesün hezâr
3.
Sünbüllerini mâtem edüp çözsün ağlasun
Dâmâne döksün eşk-i firâvânı kûhsâr
4.
Andukça bûy-ı hulkunı derdünle lâle-veş
Olsun derûn-ı nâfe-i müşg-i Tâtâr târ
5.
Gül hasretünle yollara dutsun kulağını
Nergis gibi kıyâmete dek çeksün intizâr
6.
Deryâlar etse âlemi çeşm-i güher-feşân
Gelmez vücûda sencileyin dürr-i şâh-vâr
7.
Ey dil bu demde sensin olan bana hem-nefes
Gel nây gibi inleyelim bâri zâr zâr
8.
Âheng-i âh u nâleleri idelüm bülend
Eshâb-ı derdi cûşa getürsün bu heft bend
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE I. Bend 1.
Ey şan ve şöhret düşüncesinin tuzağına ayağı bağlı olan kişi, bu kararsız dünyanın işleriyle uğraşma hevesi daha ne zamana kadar sürecek?
2.
Ömrünün ilkbaharının son bulup lâle renkli yüzünün güz yaprağına döneceği o günü düşün.
3.
Sonunda senin de hayat kadehine feleğin elinden bir taş gelecek ve yerin, kadehin son yudumu gibi toprak olacak.
4.
Gerçek insan, yüreği ayna gibi temiz ve lekesiz olan insandır. Eğer sen de insansan, göğsünde bu kaplan kini ne arıyor?
5.
Bakıp da ibret alması gereken gözünde bu gaflet uykusu ne zamana kadar sürecek? Sana aslan pençeli pâdişâhın başına gelen olay ibret alman için yetmez mi?
6.
O, mutluluk ülkesinin usta binicisi pâdişâhın atına, dolaşırken dünyâ alanı dar gelirdi.
7.
Macar kâfirleri onun kılıcının suyuna baş eğdiler. Fransız kâfirleri de kılıcının cevherinin tadını tadıp beğendiler.
8.
Taze gül yaprağı gibi yüzünü yavaşça yere koydu. Devran hazinecisi de onu değerli bir mücevher gibi sandığa yerleştirdi.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
73
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
IV. Bend 1.
İlkbahar bulutu senin acından benim gibi ağlayıp dövünsün; ağlaya ağlaya ufukları çepeçevre dönüp dolaşsın.
2.
Sabah vakti öten kuşların iniltileri dünyayı tutsun. Güller saçlarını başlarını yolsunlar, bülbül âh çekip feryat etsin.
3.
Dağlar yas tutup, sümbüller saçlarını yolsun, ağlasınlar; sel gibi akan gözyaşlarını eteklerine döksünler.
4.
Güzel huyunun kokusunu andıkça, Tatar miskinin göbeğinin içi, derdinle lâlenin içi gibi kapkara olsun.
5.
Gül, senin ayrılığın üzüntüsüyle yollara kulak verip dinlesin. Nergisin yaptığı gibi kıyamete kadar senin gelmeni beklesin.
6.
İnci gibi gözyaşları döken göz ağlamaktan dünyayı denizlere döndürse, yine de senin gibi büyük, değerli bir inci meydana getirmez.
7.
Ey gönül, bu anda bana dost olan yalnız sensin. Gel bari ney gibi birlikte ağlayıp inleyelim.
8.
Âhımız ve iniltilerimizin sesini göklere yükseltelim. Bu yedi bend, padişahın derdini çekenleri büsbütün coştursun.
TERKİB-İ BENT
⇒ Şiir, 16. yy. da BÂKÎ tarafından KANUNÎ Sultan Süleyman’ın ölümü üzerine yazılmıştır.
ENT 1. B
}
}
ta vası ti bey
nam ü neng bî dir eng
(-eng) = zengin uyak
nevbahar-ı ömr rûy-lale-reng küffâr-ı Engerus eyledi Fr eng gülberg-ı ter gibi (gibi) ⇒ redif, güh er gibi
(er) = tam uyak
⇒ Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalar çok kullanılmış. (1. beyitte “ey” sözcüğü hariç diğer sözcükler Türkçe değil.) Şiirde TENASÜP sanatına sıkça yer verilmiş.
Dönemin ZİHNİYETİNİ yansıtan unsurlar: - 1. Bent - 6. Beyit: Mülk-i saadet : ekonominin iyi olduğu - refah - Dünyanın geçici olduğunun vurgulanması, dünyaya bakış açısının izi - Padişahın atıyla dünyayı dolaşması: ülkeleri fethedilecek güç sahibi olunması - Devrin görkemli ve zengin hayatı
1.
ent
B
3. Beyit: hayat - kadehe benzetilmiş. 4. Beyit: paslanmış ayna - kaplan derisi
⇒ Ahenk, ARUZ ölçüsü ve UYAKla sağlanmış (Mefûlü Fâilâtü Mefâîlü Fâilün)
Terkib-i Bent I. Bent _______ a _______ a _______ b _______ a
1. beyit
_______ c _______ c
vasıta
II. Bent _______ d _______ d _______ e _______ d _______ e vasıta _______ e
74
Uyak Örgüsü
terkiphane
2. beyit
1. Beyit: İlkbahar bulutunun ağlaması (teşhis) 4. t Ben 2. Beyit: tenasüp (nale, mürgan, sulh-dem,
5-15 beyit arasında
gül, âbufigan)
bent
vasıta beyti
................. bent .................
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. Beyit: sümbüllerin saçını çözüp ağlaması (teşhis) 5-10 bent arasında!
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
⇒ Nazım Şekli = Terkib-i Bent, Nazım Birimi: BENT, Terkib-i Bentler musamattır. Vasıta Beyti her bendin sonunda AYNEN tekrarlanırsa TERCİ-İ BEND adı verilir. Genellikle talihten, hayattan ŞİKAYET; DİNÎ, TASAVVUFÎ, FELSEFÎ DÜŞÜNCEler anlatılır; TOPLUMSAL YERGİLERE yer verilir. TEMA
Konu
Nazım Şekli
Nazım Birimi
Nazım Türü
Birim Sayısı
Bağlı Olduğu Gelenek
Ölüm
Kanûnî’nin ölümüne duyulan üzüntü
Terkib-i Bent
Bent
Mersiye
8
Divan şiiri Mersiye geleneği
⇒ Bâkî, kaside ve din dışı gazelleri ile ünlüdür. Divan edebiyatının en güçlü şairlerindendir. Arapça-Farsça sözcük ve tamlamaları sıkça kullanır. Dili ağırdır.
TERCİ-İ BENT Terci-i Bent I. Bent _______ a _______ a _______ b _______ a
1. beyit
_______ c _______ c
vasıta
2. beyit
II. Bent _______ d _______ d _______ e _______ d _______ c _______ c
Uyak Örgüsü
terkiphane
5-15 beyit arasında
bent
5-10 bent arasında!
vasıta beyti
................. bent vasıta
.................
Her bendin sonunda söylenen vasıta beyitinin aynı olması dışında terkib-i bentle diğer özellikleri aynıdır.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
75
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
NAZIM BİÇİMLERİ 1. BEYİTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ Nazım biçiminin adı
İşlenen konu
Gazel
Aşk, doğa, güzellik, kadın
Müstezat
Beyit Sayısı
5-15
_________ ______ a _________ ______ a _________ ____b _________ ______ a
savaş Her tür konu
Aşk, felsefe, dintasavvuf, didaktiktir. Kaside
Kıt’a
aa ba ca
Aşk doğa
Mesnevi
Uyak örgüsü
a
a(a) a(a)
a
b(b) a(a)
b a
Konunun uzunluğuna göre
Din ve dev- 33-99 let büyüklerine övgü, Allah’a yalvarma
Diğer özellikler İlk beytine matla, son beytine makta, ikinci beytine hüsn-i matla; en güzel beytine beyt-ül gazel; beyitleri arasında konu birliği olanlara yekahenk, hem konu, hem ahenk birliği olanlara yek-avaz gazel denir. İçerik olarak halk edebiyatındaki koşmanın benzeridir. Bir gazeli oluşturan beyitlerdeki dizelerin arasına kısa dizeler ekleyerek oluşturulan nazım biçimidir. Anlam uzun dizede başlar kısa dizelerin ikincisinin sonunda tamamlanır.
c(c) a(a) aa bb cc
Bu türde, bir olay (dinî, aşk..) hikâye edilir. Beş mesneviden oluşan kitaba hamse denir. Uzun aşk hikâyeleri mesnevi şeklinde yazılır: Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha...
dd
Birkaç çeşit uyak düzeni vardır.
aa
Kasidenin bölümleri nesib ya da teşbib (tasvir), girizgah (giriş), medhiye (övgü), fahriye (şairin kendisine övgü), tegazzül (gazel), dua: Şairin adının geçtiği beyit, taç beyit, en güzel beyite beytü’l kasid denir. İlk beyte matla, son beyte makta denir. Kasideler rediflerine göre, (su, kerem, sözüm) nesiblerine göre (bahariye, temmuziyye) ve kafiyelerine göre (vaviyye, raiyye) adlandırılır.
xa xa xa
F e l s e f e , 2 - 1 2 xa t o p l u m s a l beyit xa düşüncexa ler, nükte, yergi
Dörtlükle kıt’a aynı şey değildir. Dörtlük halk edebiyatına aittir. Kıt’a nazım şeklidir, ama dörtlük nazım birimidir.
2. BENTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ A. Bent Sayısı Tek Olanlar (Tek Dörtlükten Oluşanlar) Nazım
İşlenen
Bent
Uyak
biçiminin adı
Konu
Sayısı
Örgüsü
Rubai
Felsefî, tasavvufi düş ü n c e l e r dünya görüşü, aşk
Aruzun ken- aaxa dine özgü kalıpları ile (24 kalıp)
Tuyuğ, (Halk edebiyatında maninin karşılığıdır.)
Felsefi nular konu)
Diğer özellikler
En tanınmış şairi İran edebiyatında Ömer Hayyam (11 - 12 yy.)dır. Divan edebiyatında Azmizade Haleti’dir.
1 bent (4 dize)
ko- 1 (4 dize) (her
aaxa
Halk edebiyatından Divan edebiyatına geçmiştir. En tanınmış şairi Kadı Burhaneddin’dir Divan edebiyatına Türkler tarafından kazandırılmış milli bir nazım şeklidir.
B. BENT SAYISI BİRDEN FAZLA OLANLAR (MUSAMMATLAR) Şarkı
Murabba
Aşk, sevgili
Bent
eğlence, doğa Felsefe
Aşk vb. konular
76
(4 dizelik) bentler 3-5 bent
aaaa bbba abab ccca
Halk edebiyatından divan edebiyatına türkünün karşılığı olarak geçmiştir. Bestelenmek için yazılır. En tanınmış şairi Nedim’dir. Üçüncü dizesine miyan, dördüncü dizesi tekrarlanırsa nakarat denir. Divan edebiyatına Türkler tarafından kazandırılmış milli bir nazım şeklidir.
Bent 3-7
aaaa
Musammat’ın bir çeşididir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
bbba
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Nazım
İşlenen
Nazım
biçiminin adı
konu
birimi
Terkib-i bent
Dinitasavvufi düşünceler toplumsal yergi, talihten şikâyet, ölüm
Bent (Her bent 5-10 beyit)
Bent sayısı
Uyak
Diğer özellikler
örgüsü
5-10
aa xa xa xa
●
Bağdatlı Rûhî, Bâkî ve Ziya Paşa Terkib - i
Bend’in en tanınmış şairleridir.
●
Vasıta beyitleri her bentten sonra değişir.
t ___________ en b ___________ ___________
___________ ___________ ___________ ___________ t ___________ en b ___________ ___________ ___________ ___________
Terci-i bent
Din
Bent
5-10
Muhammes
Taştir
değişir beyti
xa
Yaşam
xa .. .
Bentler arasındaki vasıta beyitleri aynen tekrar edilir. ___________ ___________ hane ___________ terkip ___________
Her konu
Her konu
Her konu
(Beşleme)
Tardiyye
vasıta
beyti
Doğa
(Dörtleme)
Tahmis
vasıta
Terkib-i bent’ten farkı şudur:
Bent (Beşer dize)
Terbi
hane
terkip
aa
bb cc xc xc . . . bb
Her konu
Her konu
4-7 bent
Bent (dörder dize)
5-7 bent
Bent (beşer dize)
5-7
Ben (Beşer mısra)
5-7
Bent (Beşer mısra)
5-7
aaaaa (n)
___________ ___________ ___________ ___________ ___________ ___________
vasıta
___________ ___________
vasıta
beyti e
han terkip
ez
değişm
beyti
İlk bendin esas kafiyesi diğer bentlerin beşinci mısralarında devam ederse böyle muhammeslere müzdevic muham-
bba(n)a(n) mes denir. Birinci bendin sonundaki mısra ya da beyit her ccca(n)a(n)
kıtada aynen tekrar edilirse böyle muhammeslere de müte-
(aa)aa
Bir gazelin ya da kasidenin her beytine üste olmak üzere
(bb)ba
Eklenenler ölçü ve uyağa uymak zorundadır.
kerrir muhammes denir.
ikişer mısra eklemek suretiyle elde edilir. Buna terbi denir
(cc)ca (aaa)aa
Başkasına ait bir gazelin her beytinin üzerine üçer mısra
(bbb)ba
mısraların vezin, kafiye ve anlamca gazele uyması gerekir.
eklenerek gazeli muhammes haline getirmektir. Eklenen
(ccc)ca aaaab
Muhammesten ayrıldığı en önemli nokta, şudur: Tardiyede
ccccb
son mısralar bendin ilk dört mısrasıyla kafiyeli değildir.
(a)aaa(a) (b)bbb(a)
bendlerin beşinci mısraları kendi aralarında kafiyelenir. Yani
Bir gazelin beyitlerindeki iki mısra arasına başka şair tarafından aynı ölçü ve uyakla üçer dizenin eklenmesiyle oluşur.
(c)ccc(a)
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
77
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
2. HALK ŞİİRİ Sözlü edebiyat geleneği, Türklerin İslamiyet’i kabulüyle başlayan kültürel değişikliklere uyum sağlamış, özünü kaybetmeden biçim ve içerik bakımından bazı değişikliklerle varlığını sürdürmüştür. Çoğunlukla halkın ortak yaşayışını, beğeni ve değerlerini yansıtan bu geleneğe “Halk Edebiyatı” adını veriyoruz. Türk halk edebiyatının ilk örnekleri, İslamiyet’in kabulünden önceki Türk edebiyatında görülmektedir. Kopuz
Ozan, Kam,
Baksı,
adı verilen çalgı eşliğinde
Şaman, sığır ,
Oyun
şölen
ve
gibi adlarla anılan sanatçılar; yuğ
törenlerinde, sade bir
dille hece ölçüsünü ve dörtlük nazım birimini kullanarak şiirler söylemişlerdir. 13-15 yy.da destan edebiyatından halk hikâyelerine geçildiğini ve şiirde genellikle din konularının işlendiğini görüyoruz. 15. yy.dan itibaren toplumsal yaşam değişmiş; ozan, kam... yerini âşıklara bırakmıştır. Destansı şiirlerin yerini koşmalar almıştır. Türk halk şiirinin genel özellikleri: 1. İçerik, tema ve şekil yönünden İslamiyet Öncesi Türk şiir geleneğine benzer. 2.
Anadolu insanının zihniyetini yansıtır.
3. Hayatın gerçeklerine yönelik bir şiirdir. (Soyut unsurlardan çok somut unsurlar, günlük hayatın gerçekleri; hayalî güzellerden çok gerçek güzeller işlenir.) 4. Sözlü gelenek içinde, İrticalen (doğaçlama, birdenbire ve içinden geldiği gibi söylenen) oluşur. 5. İlk söylendiğinde yazıya geçirilmediğinden hafızalarda kaldığı kadarıyla günümüze ulaşmıştır. 6. Âşıklar, şiir söylerler. Bu şiirler, sonradan yazıya geçirilmiştir. Şiirlerin başkaları tarafından yazıldığı defterlere “mecmua”, “cönk” denir. 7. Halkın konuşma diliyle oluşmuştur. (Anonim ve âşık tarzında yöresel söyleyişler de vardır.) 8. Anlatım içten, canlı ve yalındır. 9. Kalıplaşmış benzetmeler kullanılmıştır. (MAZMUN): İnci, kalem, elma, ok... 10. Nazım birimi genellikle dörtlüktür. 7, 8, 11’li hece ölçüleri kullanılmıştır. 11. Redif; yarım ve cinaslı uyak kullanılmıştır. (Ahenk unsurlarının kullanımında Divan şairleri kadar titiz değiller.) 12. Biçim güzelliği değil anlam güzelliği ön plandadır. 13. Müzikle iç içedir. Belli bir ezgiyle söylenir.
HALK ŞİİRİNİN BÖLÜMLERİ 1. Anonim Halk Şiiri
2. Dinî - Tasavvufî Halk Şiiri
(Tekke Şiiri)
3. Âşık Tarzı Halk Şiiri
Söyleyeni belli olmayan, halkın ortak malı olan
Dinî - tasavvufi konuları işleyen, tekkelerde
Aşk, doğa ve yiğitlik konularını ele alan,
edebiyattır.
gelişen edebiyattır.
söyleyeni belli olan edebiyattır.
Ürünleri: Türkü
Ürünleri:
Ürünleri:
Mani Ninni Ağıt
78
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İlahi Nefes
Deme
Şathiye
Devriye
Nutuk
Methiye
Semaî Destan Varsağı Koşma
Güzelleme Koçaklama Taşlama Ağıt
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
A. ANONİM HALK ŞİİRİ ØØ Anonim halk şiir geleneği, Orta Asya’daki sözlü edebiyatın devamıdır. Söyleyeni belli olmayan ürünlerden oluşan bu şiir geleneği, halkın ortak duygu ve düşüncesini yansıtır. Anonim halk şiirinin başlıca özellikleri: ØØ Sözlü bir şiir geleneğidir. Bu nedenle ürünler, söylendikleri dönemin ve yörenin dil özelliklerini taşır. İlk doğdukları biçimlere, zamana /yöreye göre değişir. ØØ Ürünlerde yalın bir halk dili kullanılmıştır. ØØ Ürünler hece
ölçüsüyle ve dörtlük
nazım birimiyle söylenmiştir.
Kavuştaklı ürünlerde birimlerin mısra sayısı iki/üç olabilir. ØØ Ezgiyle iç içedir. ØØ Halkın mizah anlayışını ve keskin zekâsını, değer yargılarını yansıtır. ØØ Dönemlerinin zihniyetini yansıtır. ØØ Mani-Türkü-Ninni-Ağıt ØØ Anonim halk şiiri geleneğiyle oluşturulan ürünlerin birim değeri genellikle dörtlüktür. ØØ Şiirlerde genellikle yarım ØØ Genellikle aşk
, doğa
uyak kullanılmıştır.
, ölüm , toplum yaşamı gibi konular işlenmiştir.
ØØ Bu şiirdeki en önemli nazım biçimleri mani ve türküdür. Bunun yanında ninni ve ağıt da bu şiir geleneğinin izlerini taşıyan ürünlerdir.
7’li hece ölçüsüyle söylenir. 4 dizeden oluşur. İlk ikisi : Doldurma, 3-4 : Asıl söylenen Uyak düzeni aaxa’dır.
Mâni
Özel bir ezgiyle söylenir.
Mâni söyleyenlere mânici, mâni yakıcı, mâni düzücü adı verilir.
DÜZ
CİNASLI
ARTIK
KARŞILIKLI
(Tam)
(Kesik)
(Yedekli)
(Deyiş)
Sevda mânileri, şehir mânileri, ramazan mânileri, gelin-kaynana mânileri, sünnet mânileri, asker mânileri vardır. Anonim ürünlerdir. (Bazılarında mahlaslara rastlanır.)
1. Düz Mâni (Tam Mâni): 4 dizeden oluşur. 4 + 3 = 7’li hece ölçüsüyle söylenir. (aaxa) uyak düzeni vardır.
Ay doğar batar şimdi
a
Işığı tutar şimdi
a
Ben yârimin kuluyum
b
Dilerse satar şimdi
a
}
doldurma dizeler
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
79
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
2. Cinaslı Mâni (Kesik Mâni): Cinaslı uyak bulunur. İlk dizenin hece sayısı 7’den azdır. Dize sayısı 4’ten çok olabilir.
Yâr sana
a
Çağlar sular yâr sana
a
Madem Ferhat’ım dersin
b
Şu dağları yarsana
a
3. Yedekli Mâni (Artık Mâni): Düz mâniye, onunla ilgili dizelerin eklenmesiyle oluşur. Asıl uyak değişmez. Cinaslı uyak bulunmaz. İlk iki dize de anlamlıdır.
Ağlarım çağlar gibi
a
Derdim var dağlar gibi
a
Ciğerden yaralıyım
b
Gülerim sağlar gibi
a
Her gelen bir gül ister
c
Sahipsiz bağlar gibi
a
4. Karşılıklı Mâni (Deyiş): İki kişinin karşılıklı söylediği mânilerdir. Doğu Karadeniz’de yaygındır.
–
A benim bahtı (talihi) yârim
a
Gönlümün tahtı yârim
a
Yüzünde göz izi var
b
Sana kim bahtı (baktı) yârim
a
–
Kapıdan bahtı (baktı) yârim
a
Su gibi ahtı yârim
a
Yüzüme göz değmedi
b
Güneşler yahtı yârim
a
80
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
MÂNİ
Armudu taşlayalım
Atımızı koşalım
Dibinde kışlayalım
Dağı taşı aşalım
Kâğıt kalem al yârim
Sen yağmur ol ben bulut
Mâniye başlayalım
Yağarken konuşalım
KESİK MÂNİ (CİNASLI MÂNİ)
Bağ bana Bahçe sana bağ bana Değme zincir kâr etmez Zülfün teli bağ bana
Gam dağıdır (dağıtır) Güzeller gam dağıdır İnişim dert deresi Çıkışım gam dağıdır.
Yara sızlar Ok değmiş yara sızlar Yaralının hâlinden Ne bilsin yarasızlar
Yaradan Tabip anlar yaradan Cümlenin ver muradın Benim de ver Yaradan Dertli sînem doludur Her dert ile yaradan
Karadan Gel geç gönül karadan Yârim gider gemiyle Ben giderim karadan
Ciğerim göz göz oldu Görünmüyor yaradan Ayırmasın Hak beni Kaşı gözü karadan
Elmayı bütün dildim
Çamura düştü sildim
Ben yârimin kıymetini
Gittikten sonra bildim
MÂNİ ⇒ İnsan, sevdiklerinin kıymetini onu yitirdiğinde anlar. ⇒ 7’li hece ölçüsü. (dim) redif, (1) yarım uyak. ⇒ Halkın konuşma dili kullanılmıştır. ⇒ Nazım şekli: mani (düz mani). Nazım birimi: Dörtlük. (aaba) ⇒ Pişmanlık teması işlenmiştir. ⇒ Anlatılmak istenen doğrudan verilmiştir. ⇒ Sözlü geleneğin ürünüdür. Anonim ürünlerdir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
81
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
TÜRKÜ ØØ Türkülerin anonim özellik kazanmasında gurbet, göç, gezgin halk şairleri ve günümüzde de kitle iletişim araçlarının etkisi rol oynamıştır. ØØ Türkü kelimesinin kaynağı Türk kelimesidir. Diğer halk şiiri türlerinin ferdî niteliğine karşılık türkülerde sosyal yan ağır başar.
Hece ölçüsüyle söylenir. (En çok: 7’li, 8’li, 11’li) İki bölümden oluşur: BENT , BAĞLANTI (Kavuştak)
}
}
Asıl bölüm
Nakarat
Bentler ve bağlantılar kendi içinde uyaklıdır. Başlangıçta söyleyeni bilinse de zamanla asıl sahibi unutulmuştur. ØØ Türküler üç şekilde sınıflandırılabilir: 1. Yapılarına Göre Türküler
2. Temalarına Göre Türküler
3. Ezgilerine Göre Türküler
1. Yapılarına Göre Türküler: Bentlerin, kavuştakların kümelenişi ve uyakların düzenine göre değişik yapılar gösterirler. Bent ve bağlantılarda mısra sayısı değişebilir. ØØ Mani dörtlükleriyle kurulan kavuştaksız türküler ØØ Bentleri dört mısradan oluşan türküler ØØ Bentleri üç mısradan oluşan türküler ØØ Bentleri iki mısradan oluşan türküler 2. Temalarına Göre Türküler: Bu türküler; Ninniler, çocuk türküleri, doğa türküleri, kahramanlık/askerlik türküleri, tören türküleri, hapishane türküleri, taşlama, yergi, güldürücü türküler, ölüm türküleri, oyun türküleri 3. Ezgilerine Göre Türküler Usullü Türküler: Kırık havalar, oyun havalarıdır. Ölçüsü ve ritmi belli ezgilerdir. Konya’da oturak, Urfa’da kırık hava, Ege’de zeybek, Trakya ve Marmara’da karşılama, Karadeniz kıyılarında horon, Kars ve Erzurum’da Sümmanî ağzı adını alan güzelleme, koşma, ninni, taşlama ve yiğitleme de bu bölüme girer. Usulsüz Türküler: Bunlar uzun havalardır. Söyleyen kişi ana melodiyi değiştirmeksizin kendi üslubu ve ses özelliklerine göre nağmeleri uzatıp kısaltabilir. Ağıt, bozlak, Çukurova, divan, hoyrat, kayabaşı, koşma, maya, Türkmanî adlı çeşitleri vardır.
82
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
TÜRKÜ
Gesi bağlarında üç top gülüm var, Hey Allah’tan korkmaz sana bana ölüm var, Ölüm var da şu gençlikte zulüm var. Atma garip anam, şu dağların ardına, Kimseler yanmasın, anam yansın derdime. Gesi bağlarında dokundum taşa Yazılanlar gelir sağ olan başa, Bizi hasret koydu kavme kardaşa. Atma anam atma, şu dağların ardına, Kimseler yanmasın, anam yansın derdime. Ana, mendilimi düremiyorum Yalınız evlere giremiyorum Anasız babasız duramıyorum Anam anam atma, şu dağların ardına Kimseler yanmasın, anam yansın derdime.
Anonim
Aşk değil mi beni derde düşüren Ferhat gibi yüce dağlar aşıran Yâri böyle benden ayrı düşüren Adüv müdür, engel midir, il midir Yukarıdaki dörtlük için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A)
Durak yoktur.
B)
Kafiye düzeni “aaab” biçimindedir.
C)
Lirik bir şiirdir.
D)
Ek biçimindeki redif kullanılmıştır.
E)
Bir koşmadan alınmıştır.
Dörtlüğün uyak düzeni “aaab” dir. “ş”
yarım uyaktır. Ayrılık teması işlenmiştir. Lirik bir şiirdir. “üren” sesleri rediftir, ek biçiminde redif vardır. 11’li hece
ölçüsüyle söylenmiştir, koşma biçimindedir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
83
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
B. Âşık Tarzı Halk ŞİİRİ Âşık edebiyatı, halk arasında yetişen saz şairlerinin oluşturduğu bir edebiyattır. Bu edebiyatın geçmişi Orta Asya’daki destan geleneğine kadar dayanır. Saz şairlerine ÂŞIK
ya
da OZAN
adları da verilir. Manzum niteliği önde olan Âşık edebiyatının şairleri,
USTA - ÇIRAK
ilişkisi içinde yetişir. Yeniçeri Ocağı’nda yetişen saz şairleri de vardır.
Âşık tarzı şiir geleneğini günümüzde de sürdüren âşıklar vardır. Bu edebiyatın başlıca temsilcileri; Kul Mehmet, Köroğlu, Kayıkçı Kul Mustafa, Gevheri, Karacaoğlan, Aşık Ömer, Kağızmanlı Hıfzî, Dertli, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Seyrani, Bayburtlu Zihni, Âşık Veysel, Sümmani, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Âşık Reyhani’dir. Anlatımdaki sadeliğe karşın şairler söz sanatlarına da yer verirler. Koşma, semai, destan, güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt biçimlerini sık sık kullanırlar. Divan şiiri gibi ortak temalar kullanırlar. Şiirlerin tümünde halkın beğenisi, özlemi, yaşayışı yer alır. Şairler kendi şiirlerini doğaçlamayla oluştururken usta şairlerin şiirlerini de seslendirirler.
İslamiyet Öncesi Türk şiirinin devamı niteliğindedir.
Âşık, saz şairi, meydan şairi, çöğûr şairi olarak da adlandırılır.
Şiirler doğaçlama söylenir.
Şiirler, saz eşliğinde söylenir.
Cura, çöğür, bozuk, divan sazı, meydan sazı gibi çalgılar kullanılır.
Aşık tarzı şiir geleneği nazım şekilleri şunlardır: KOŞMA Aşk edebiyatının en yaygın nazım biçimidir. Genellikle lirik konularda söylenir: Aşk ve doğa konularının yanı sıra, ayrılık, özlem, yalnızlık, gurbet, sıla, ölüm... Dörder mısralık bölümlerden oluşur. Koşmalar konu yönünden Divan edebiyatındaki gazel ve şarkıya benzer. Konu bakımından: Güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt gibi çeşitlere ayrılır. SEMAİ Semai “İşitilerek öğrenilen şiir.” demektir. Hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde düzenlenir ve özel bir ezgi ile söylenir. En az üç, en fazla beş dörtlükten oluşur. Kafiye düzeni ve dörtlük sayısı bakımından koşmaya benzer fakat semailerde sekizli hece ölçüsü kullanılır. VARSAĞI Güney Anadolu’da yaşayan Varsak Türkleri tarafından söylendiği için bu adla anılır. Çok yaygın olmayan bir nazım biçimidir. Genellikle üç beş dörtlükler, hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla söylenir. DESTAN Hece ölçüsünün sekizli ya da onbirli kalıbıyla dörtlüklere, koşma şeklinde söylenen şiirlerdir. Uyak düzeni koşmanınkine benzer. Dörtlük sınırlı değildir. Son dörtlükte şairin adı geçer. Destanlarda savaş, kahramanlık, göç, deprem, salgın hastalık, isyan, yangın gibi konular toplumsal taşmalar... işlenir.
84
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı SEMAİ Gönül gurbet ele çıkma, Ya gelinir ya gelinmez. Her dilbere meyil verme, Ya sevilir ya sevilmez.
Yüğrüktür bizim atımız,
Yardan atlattı zatımız,
Gurbet elde kıymatımız,
Ya bilinir ya bilinmez.
Bahçenizde nar ağacı,
Kimi tatlı, kimi acı,
Gönüldeki dert ilâcı,
Ya bulunur ya bulunmaz.
Deryalarda olur bahri,
Doldur da ver içem zehri,
Sunam gurbet elin kahrı,
Ya çekilir ya çekilmez.
Emrah der ki düştüm dile,
Bülbül figan eder güle,
Güzel sevmek bir sarp kale,
Ya alınır ya alınmaz.
Erzurumlu Emrah
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
85
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
SEMAİ
⇒ “SILA” dan ayrılıp “GURBET EL”de yaşamak âşıkların âdeta yaşam tarzı olmuştur. “Gurbet” motifine bu şiir geleneğinde sıkça rastlanır. ⇒ “Ahenk’e “saz” da eklenmiştir. Ölçü’ye ezgi de eşlik etmiştir. 4 + 4 = 8’li hece ölçüsüyle söylenmiş. 1. dörtlükte uyak yok (-mal/me; maz/mez) redif at-ımız, zat-ımız, kıymet-ımız ⇒ ımız: redif,
at : tam uyak
⇒ Gurbet ele çıkmak, meyil vermek, kıymeti bilinmek... ⇒ deyim ⇒ konuşma dili örnekleri Bülbül, gül, suna imgeleri kullanılmıştır. Gönül gurbet ele çıkma: kişileştirme / Sunam gurbet elin kahrı : istiare (açık) Güzel sevmek bir sarp kale : Benzetme ⇒ Nazım Şekli: Semai . Semainin kendine özgü ezgisi vardır. 8’li hece ölçüsü kullanılmıştır. Diğer şekil özellikleri KOŞMA ile aynıdır. Son dörtlükte mahlas söylenir. Nazım birimi DÖRTLÜK. Birim sayısı 3-6’dır. Uyak düzeni: abab, cccb, dddb... ⇒ TEMA : Gurbet 1 : Her güzeli geçici hevesle sevmemek
2 : Gurbette kişinin kıymeti bilinmiyor.
3 : Gurbette gönül derdine çare bulunmuyor.
⇒ Şiirde, somut yaşamla ilgili gerçeklikler, somut anlamlı sözcüklerle anlatılmış. ⇒ Sözlü geleneğin devamı olan âşık tarzı halk şiiri geleneğinin izlerini taşımaktadır. ⇒ Erzurumlu Emrah, 19. yy. saz şairlerindendir. Şiirlerinde yapmacıktan uzak bir üslûp ve sade bir dil kullanmıştır. Şehir kültürüyle yetişmiş “kalem” şairlerindendir. Medrese eğitimi görmüş. Aruzla şiir yazmış. Divan sahibi bir şair. “Emrah Kolu” diye bilinen bir aşıklık kolunun kurucusu.
VARSAĞI
Erzurumlu Emrah
86
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
ÂŞIK TARZI HALK ŞİİRİ NAZIM BİÇİMLERİ Nazım
İşlenen
Kullanılan
Nazım
Dörtlük
Uyak
biçiminin adı
konu
ölçü
birimi
Sayısı
örgüsü
Diğer özellikler
Koşma
Aşk, 11’li Hece 4’lük Doğa, Acı, 4 + 4 + 3 Taşlama, 6 + 5 Ayrılık, Eleştiri
3-6
abab cccb
abcb
dddb aaab cccb
Semaİ
Varsağı
Aşk
8’li hece
Güzellik
4 + 4
Doğa
5 + 3
Her konu
8’li
4’lük
4’lük
3-6
3-6
Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer. İşlediği konuya göre güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt diye ayrılır. Âşık edebiyatının en çok kullanılan nazım şeklidir.
xaxa bbba
Koşmadan tek farkı 8’li hece ölçüsüyle yazılma-
xaxa
Anadolu’nun güneyinde yaşayan Varsak boyla-
bbba
sıdır. Son dörtlükte şairin adı geçer.
rına aittir. İçinde bre, hey, vb. seslenme sözcükleri geçer. Yiğitçe bir üslûpla söylenir. Son dörtlükte şairin adı geçer. Koçaklamayla üslûp bakımından benzerlik gösterir.
Destan
Savaş
8’li
Yiğitlik
4’lük
Değişik xaxa
11’li
bbba
Eleştiri
Yazarı ve söyleyeni bellidir. Esnaf destanı, bekçi destanı, mirasyedi destanı gibi türleri vardır. Milli destanlarla karıştırmayınız.
KOŞMANIN KONULARINA GÖRE ADLANDIRILMASI (Âşık Edebiyatı Nazım Türleri) Nazım Türü
İşlenen Konu
Kullanılan Ölçü
Birim Sayısı Uyak Örgüsü
Güzelleme
Lirik-Pastoral Konular
Savaş-Yiğitlik-Kahramanlık
Ağıt
Birey-Toplumun bozuk, beğenilmeyen yönlerini eleştirir.
diğer nazım türleri
3-6
Divan edebiyatında gazel; aşık edebiyatında semaiyle benzerlik gösterir. (Güzelleme 11’li hece ölçüsü, semai 8’li hece ölçüsü)
Lirik Şiir
11
3-6
Varsağıyla benzerlik gösterir. Koçaklama 11’i hece ölçüsü, varsağı 8’li hece ölçüsü ile yazılır.
Epik Şiir
11
3-6
Epik anlatım Taşlama
Şiir türü
11
Aşk, sevgi, doğa Koçaklama
Diğer edebiyat dönemlerinde aldığı ad veya aynı konuyu işleyen
Ölen kişinin ardından söy- 11 lenir. Ölümünden duyulan üzüntü dile getirilir.
3-6
Divan edebiyatında hicviye, Batı edebiyatında satirik şiir adını alır.
İslamiyet’ten önceki Türk edebiyatında sagu, Divan edebiyatında mersiye ile benzeşir.
Didaktik Satirik Şiir LirikDramatik Şiir
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
87
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM I.
Söz ve müziğinde meydan okuyan, yiğitçe bir hava vardır.
II.
Hayattan, felekten şikâyet üzerinde sık sık durulur.
III. Kimi dörtlüklerinde “bre, behey” gibi ünlemler yer alır. IV. Genellikle 3-5 dörtlükten oluşur, ölçüsü ve uyak düzeni semaiye benzer. Yukarıda özellikleri verilen nazım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
Söz ve müziğinde “meydan okuyan, yiğitçe”
A) Koçaklama
B) Varsağı
bir hava olması, kimi dörtlüklerinde “bre,
D) Mâni
E) Türkü
C) Destan
behey” ünlemlerinin olması “varsağı” nın ayırt edici özellikleridir.
C. DİnÎ - Tasavvufİ Türk Halk Şİİrİ Dinî- tasavvufi Türk edebiyatı, vezin, kafiye, anlatım şekli, dil ve üslup özellikleri bakımından İslâmiyet’ten önceki edebiyatımızın tesiri altında kalmış, Türklerin İslam dinini kabullerinden sonra da İslamiyet ile yeni bir ruh, tasavvufla da düşünce zenginliği kazanmıştır. - X. YY. dan sonra TEKKElerin çevresinde gelişen TASAVVUF düşüncesi bu tarz şiirin doğmasına neden olmuştur. - Din ve Tasavvuf içerikli şiirler hem HALK hem DİVAN şairlerince yazılmıştır. - TASAVVUFİ HALK ŞİİRİ, halk edebiyatı ile divan edebiyatını ve hitap ettikleri kitleyi birbirine YAKLAŞTIRAN bir KÖPRÜ olmuştur. Tekke Şiiri ve Özellikleri Tekke Şiirinin Şekil Bakımından İncelenmesi 1. Vezin (Ölçü) : Hem HECE hem ARUZ ÖLÇÜSÜ kullanılmıştır. DÖRTLÜK
BEYİT
2. Kafiye : TAM ve CİNASLI UYAK kullanılmıştır. 3. Nazım Şekilleri: Tekke edebiyatında şiirler nazım biçimlerine göre değil nazım türlerine göre sınıflandırılır. En yaygın NAZIM TÜRÜ: İLAHİ, NEFES, NUTUK, DEVRİYE, ŞATHİYE, Şiirler belli bir ezgiyle söylenmiştir.
a) Divan Edebiyatına Ait Nazım Şekilleri:
b) Tekke Edebiyatına Ait Nazım Şekilleri:
88
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Dinî - Tasavvufî Türk halk şiirinin nazım türleri de sırasıyla şöyledir: 1. İlâhi : Allah’a yalvarma - Allah aşkı / 8’li hece (7’li-11’li) / 3-7 dörtlük / aaab cccb Lirik Şiir
- Dini-Tasavvufî Halk şiiri geleneği, TOPLUMSAL bir görev üstlenmiş. O dönemde Anadolu’da yaşanan MOĞOL İSTİLASI karşısında toplumda BİRLİK ve
2. Tevhid :
BERABERLİK oluşmasını sağlamıştır.
Allah’ın birliğini işleyen, anlatan şiirler 3. Münâcaat :
- Söz konusu bu TEMAlar, herkesin anla-
Allah’a yalvarma, yakarışı içeren şiirler
yabileceği ORTAK, SADE bir DİLle anla-
4. Naat :
tılmıştır.
Hz. Peygamber’e övgü içeren şiirler 5. Miraciye :
Hz. Peygamber’in miraca çıkmasını anlatan şiirler 6. Mevlid :
Hz. Peygamberin doğumunu ve üstünlüklerini anlatan şiirler 7. Hilye : Hz. Peygamberin güzelliklerini anlatan şiirler
- SANATSAL kaygı İKİNCİ planda tutulmuş, TASAVVUF ve DİN düşüncesi-
ni YAYMA amacı güdülmüş, DİDAKTİK unsurlar ağır basmıştır.
- Temel KAYNAK DİN ve TASAVVUFTUR.
DİL, DİN ve NAZIM ŞEKİLLERİ gibi DIŞ
8. Ramazaniye :
unsurlarda MİLLÎ RUH yansıtılmıştır.
Ramazan ayı ve faziletlerini anlatan şiirler 9. Methiye : Tasavvuf büyüklerini (daha çok Bektaşi tekkelerinde) övmek için okunan şiirler. (8’li -7’li hece) 3-7 dörtlük - aaab cccb Didaktik şiir 10. Hikmet :
Ahmet Yesevi’nin manzumeleridir. (7’li - 12’li hece) - 3-7 dörtlük aaab cccb - Didaktik şiir 11. Nutuk : Tarikata yeni giren müritlere tarikat kurallarını (âdâb-erkân) öğretmek amacıyla söylenir. 7’li-8’li hece ölçüsü- 3-7 dörtlük - aaab cccb. Didaktik şiir 12. Devriye :
Yaratılışın başlangıç ve sonunun tasavvufa göre açıklanması. İnsanın Allah’tan geldiği ve tekrar Allah’a döneceğini, yani tam bir DEVİR yapacağını anlatan şiirlerdir. 8’li - 11’li hece ölçüsü . 3-7 dörtlük - aaab cccb... Didaktik şiir
- Bu tarz ilk TÜRKİSTAN’da HOCA AHMET YESEVÎ ile başlamış. Onun yolundan
giden
YUNUS
EMRE,
ettirmişlerdir.
12. yy → Ahmet Yesevî 13. yy → Yunus, Hacı Bektaş 14-15. yy → Seyyid Nesimi
13. Şathiye :
15. yy → Hacı Bayram
Allah ile teklifsiz, şakalı bir eda ile konuşur gibi söylenen şiirlerdir
Kaygusuz Abdal
Eşrefoğlu Rûmî
CİDDİ bir DÜŞÜNCE veya duyguyu, iğneli ve ŞAKACI bir DİLLE anlatan şiirlerdir 8’li - 11’li hece ölçüsü - 3-7 dörtlük - aaab
cccb
Uzun bir süre yasaklanan şathiyeler halkın belleğinde yaşayarak günümüze ulaşmıştır Tekke Şiirinin Dil ve Üslup Özellikleri: Tekke edebiyatında dil, halka hitap eden bir okumuşlar dilidir. Bu yüzden Divan ve Halk şairleri, Tekke edebiyatı sahasında yazdıkları eserlerini, ortalama bir dille yazarlar. Dilleri, saz şairlerininki kadar duru olmaz.
HACI
BEKTAŞ-I VELİ bu düşünceyi devam
16. yy → Pir Sultan
Aziz Mahmut Hüdayî
17. yy → Niyazi Mısrî 18. yy → Erzurumlu İbrahim Hakkı
Ahmet Yesevi ve onun takipçileri, halkı millî, dinî birlik ve beraberlik bünyesinde toparlamak için “Hikmet”ler yazdılar. Mevlâna, Sultan Veled, Hacı Bektaş- ı Velî, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Âşık Paşa... vb. Türkler arasında tasavvuf propagandası yapmak maksadıyla Türkçe şiirler söylediler.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
89
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
Methiye
Bugün ben pîrime vardum,
Pîrin cemâli
Oturmuş taht makâmına,
Taht-ı revânı
Gülden terazi tut arlar,
Gülü gül ile tart arlar,
Gül alırlar, gül sat arlar,
Çarşısı, pazarı güldür gül.
Toprağı gül, taşı gül,
güldür gül. redif
güldür gül.
redif
redif
“aş” tam uyak
Kurusu gül, yaşı gül,
Has bahçenin içinde,
Serv-i revânı güldür gül.
Anun ile gül dögerl er,
Akar arkı, çarkı dön er,
Bendi pınarı güldür gül
Ak gül ile kırmızı gül,
Çift yetişmiş bir bahçede,
Bakışırlar hâre karşı,
Hârı ezhârı güldür gül.
Hak nefesi güldür gül,
Şu öten garip bülbülün,
Derd ü figânı güldür gül.
“t” yarım uyak
Gülden değirmeni dön er, redif
redif
Gel ha Seyyid Nesîmî,
Seyyid Nesîmî (14-15. yy.)
Pîr: Bir tarikat ya da sanatın kurucusu, Cemal: Yüz güzelliği, Taht-ı revân: Pirlik (şeyhlik) makamı, Serv-i revân: Yürüyen servi, Hâr: Diken, Ezhâr: Çiçekler
90
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
Şiir ve Zihniyet: Dönemin (14. yy) şiire yansıyan unsurları arasında en belirgin olanı TASAVVUF anlayışıdır. (Şiirde mürşit-mürit ilişkisi anlatılmıştır.) Şiirde Ahenk: Ölçü, kafiye, redifte bir bütünlük sağlanamamıştır. Bazı dörtlükler 8’li, bazısı 7’li Hece ölçüsü ile söylemiştir. Şiir Dili: SADE bir DİL kullanılmıştır. Yer yer TASAVVUFla ilgili Arapça-Farsça sözcükler de kullanılmıştır. (PİR, CEMÂL, SERV-İ REVAN, TAHT-I REVÂN, EZHÂR) Şiirde Tema: PÎR için yapılan ÖVGÜ. Şair, pîri sayesinde dünyadaki bütün varlıkları GÜL ile ÖZDEŞLEŞtirmiştir. Pîrine olan SADAKAT ve SEVGİ’yi öne çıkarmaktadır. Şiirde Gerçeklik ve Anlam: “Sadakat, aşk, bağlılık, sevgi, pîre hayranlık, gülün güzelliği, saygı” gibi kavramlar tasavvuf düşüncesine ait İMGElerle dile getirilmiştir. PÎR = İnsanları aydınlatan, TAHT MAKAMI : Mürşit, HAK NEFESİ : Pîr’in Allah’ı anlatan sözleridir. Şiir ve Gelenek: Dinî-Tasavvufi halk şiiri geleneği ile yazılmıştır. (Tasavvufî terimler, hece ölçüsü, dörtlükler, anlaşılır dil... Yorum: Dinî-tasavvufî halk şairleri (tekke şairleri) Divan şiiri ve Halk şiiri özelliklerini aynı anda bünyesinde barındırmasıyla KÖPRÜ vazifesi görmektedir. ArapçaFarsça sözcük/tamlamalara yer vermesi, Divan şiirine ait mazmunlara yer vermesi gibi... Metin ve Şair: Seyyid Nesimi (? - 1404) 1. Hem Farsça hem de Türkçe şiirler yazmıştır. 2. Şiirleri didaktik olmakla birlikte lirik özellikler taşır. 3. Din dışı Divan şiirinin ve Tasavvufi Divan şiirinin gelişmesini hızlandırmıştır. 4. Hurûfîlik düşüncesinin yayılmasında önemli rol oynamıştır. 5. Fuzûlî, Bağdatlı Ruhî gibi şairleri etkilemiştir. HURÛFÎLİK: Evrenin ve insanın oluşumunu maddeye dayandıran, her varlığı 32 harfle açıklayan, harflere esrarengiz anlamlar yükleyen düşüncedir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
91
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
DİNÎ - TASAVVUFİ TÜRK EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ Nazım
İlahİ
Ölçü
Konusu
Türü
8’li (7’li11’li olanları ● Dinsel törenlerde Özel bir ezda var) giyle söylenir. ● Din ve çeşitli inanışlar işlenir.
● Allah’a yalvarma ve Allah aşkı dile getirilir.
Nefes
● Bektaşi tarikatının görüşlerini dile getirir.
8’li
Nazım
Birim
Uyak
Birimi
Sayısı
Düzeni
Dörtlük 3-7
Dörtlük 3-7
● İlahilerle aynı konuları ele alır, ancak bu konular Bektaşilik açısından işlenir. Deme
● Bektaşî - Aleviliğin görüşlerini yansıtan şiirlerdir.
Devrİye
● İnsanın Tanrı’dan ayrılarak dünyaya geldiği ve tekrar Tanrı’ya döneceğini, yani tam bir devir yapacağını anlatan şiirlerdir. Nutuk
Şathİye
8’li
Dörtlük 3-7
8’li
11’li
Dörtlük 3-7
92
aaab
Lirik-Didaktik
Kaygusuz Abdal Seyranî
aaab
Lirik
cccb
Hatayî (Şah İsmail)
aaab
Didaktik
cccb
Dörtlük 3-7
aaab
Didaktik
● Allah ile teklifsiz, şakalı bir eda ile konuşur gibi söylenen şiirlerdir.
7’li
Dörtlük 3-7
aaab
Kaygusuz Abdal
7’li
Dörtlük 3-7
aaab
Didaktik Kaygusuz Abdal Seyyid Nesimi
7’li 12’li
Dörtlük 3-7
aaab cccb
Didaktik
Ciddi bir düşünce veya duyguyu, iğneli ve şakacı bir dille anlatan, inançlardan teklifsizce, alaycı bir dille söz ediyormuş gibi yazılan şiirlerdir.
● Tasavvuf büyüklerini övmek için yazılan mazum eserlerdir.
● Sadece Ahmet Yesevi’nin manzumelerine verilen addır.
8’li
8’li
8’li
Aşağıdakilerden hangisinde Tekke edebiyatına ait ürünler bir arada verilmiştir? A) Devriye - ilahi - semai
Yunus Emre
7’li
● Daha çok Bektaşi tekkelerinde okunan şiirlere denir. Hİkmet
cccb
● Tarikata yeni giren müridlere, tarikat kurallarını (âdab ve erkânını) öğretmek amacıyla söylenen manzum eserlerdir.
●
Methİye
Lirik
Pir Sultan Abdal
Başta Hz. Ali, oğulları Hasan ve Hüseyin olmak üzere “on iki İmam”a, Alevilik düşüncesi etrafında övgüler yapılır.
● Yaratılışın başlangıç ve sonunun tasavvufa göre açıklanmasıdır.
aaab
cccb
● Bestelenen bir nazım türüdür. ●
Şiir Türü ve Temsilcileri
B) Varsağı - semai - koşma
D) Destan - mâni - ağıt
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
C) İlahi - rubai - tuyuğ
E) İlahi - nefes - şathiye
cccb
cccb
cccb
Semaî, varsağı, koşma, destan: Âşık tarzı halk edebiyatı Rübâî, tuyuğ : Divan edebiyatı
Mânî, ağıt : Anonim halk edebiyatı
İlahî, nefes, şathiye : Tekke edebiyatı
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
B. OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN EDEBÎ METİNLER
(Ferhat ile Şirin)
Türk edebiyatında, temelinde hareket unsurunun bulunduğu olaya dayalı metinler anlatma ve gösterme yoluyla oluşturulmuştur.
“ÂŞIK” dediğimiz anlatıcılar tarafından günümüze kadar getirilmiştir.
GÖSTERME Yoluyla Oluşturulanlar
ANLATMA Yoluyla Oluşturulanlar
Karagöz
Destan (İslamiyet Öncesi)
Ortaoyunu
Battalname
Meddah
(İslamiyet Etkisi) DİN Danişmendname
Köy Seyirlik Oyunları
MESNEVÎ (11. yy)
Modern Tiyatro
HALK HİKAYELERİ (15. yy. →) MASAL ÖYKÜ ROMAN
(19. yy)
1. Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler Anlatma yoluyla oluşturulan metinlerin ilk önemli örnekleri İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatındaki destanlardır. Epik özellikler taşıyan destanlar, İslamiyet’in etkisinde gelişen Türk Edebiyatının ilk dönemlerinden on beşinci yüzyıla kadar devam eden döneminde Battalnâme, Danişmendnâme Hamzanâme gibi hikâye yönü de bulunan dinî - epik bir kimliğe bürünmüştür. Anlatma esasına bağlı bu ürünler 15. yüzyıldan sonra ise daha çok “aşk” teması etrafında oluşan “halk hikâyeleri”yle edebiyatımızdaki çizgisini devam ettirmiştir. Destandan halk hikâyeciliğine geçiş sürecinde köprü görevi yapan ilk ürün ise Dede Korkut Hikâyeleri’dir. 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Halk edebiyatında “halk hikâyeleri” Divan edebiyatında ise “mesneviler” aracılığıyla anlatmaya bağlı metinler verilmiştir. Halk Hikâyeleri ØØ Halkın ortak duygularını yansıtan, anlatma yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılan hikâyelerdir. Öykü türünün eski biçimleri olan bu ürünler halkın içinde ve halk diliyle oluşmuştur. ØØ Halk hikâyeleri destan ile günümüz modern hikâye arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. Bu köprünün ilk ayağı ise 15. yüzyılda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri’dir.
Destanlarla başlayıp, Dede Korkut Hikayesi, Battalname, Danişmendname, Saltukname ile devam eden ANLATMA geleneğinin 15-19. yy. arasındaki SÖZLÜ EDEBİYAT AŞAMALARından biridir. Belli bir olay üzerine kurulan bir çeşit ÖYKÜ gibidir. Kahramanlarıyla gerçek yaşamdaki insanlar arasında benzerlikler vardır. Oluşma şekilleri bakımından destanlarla benzerlik gösterir. Hikâyeyi anlatanlar bazı bölümlerine TÜRKÜ dahil eder; anlatıma müzik de eşlik eder. Nazım-Nesir iç içedir. Âşıklar, hikâyeyi anlatırken kendi yorumunu, hayal gücünü, üslûbunu katarak hikâyeyi zenginleştirir. (Varyant) “Aldı sazı eline, aldı Kerem, bakalım ne dedi, deyip kesti” gibi kalıplaşmış ifadeler vardır. Mekan unsuru, destanlara göre daha belirgindir. Kent, ülke, saray, köşk, bahçe adları verilir; ama ayrıntılı tasvir yapılmaz. Olayların gerçekleştiği ZAMAN dilimi çoğunlukla BELİRSİZDİR. (Çok eski zaman, bir zaman vaktin birinde, bir gün gel zaman git zaman) Bu, dinleyiciye hayal zenginliği kazandırır. Ayrıca “masal ve destanlarda da kullanılan “yedi gün, yedi ay, yetmiş yıl, kırk yıl” gibi sayılarla oluşturulan motifler vardır. Kahramanlar GERÇEĞE YAKINdır. Olağanüstünlüklere fazla yer verilmez. Halkın sözcük yöresel bir DİL
GÜNLÜK yaşamda kullandığı ve deyimlerle zenginleştirilmiş, tabirlerin de kullanıldığı YALIN kullanılır.
Edebî metindir, kurmacadır. Dil, şiirsel işleviyle kullanılır. Anlatımda İLAHÎ BAKIŞ AÇISI kullanılır. Konuları genellikle din, kahramanlık, aşktır.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
93
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı TAHİR VE ZÜHRE
ÜÇ BÖLÜMden oluşur:
(Bir padişahla vezirinin çocukları olmamaktadır. Vezirin önerisiyle diyar diyar gezmeye DÖŞEME = Dinleyiciyi hikâyeye hazırlamak amacıyla söylenen ve asıl konuyla ilgisi olmakarar verirler. Yolda bir dervişe rastlarlar. Derviş bir elmayı yan bölümdür. ikiye bölüp verir. Birinin bir kızı olacağını, adını Zühre koymalarını, birinin de bir oğlu olacağını adını Tahir koymala- ASIL OLAY: Bir DUA ile başlar, hikâye anlatılır. Kahramanlar ve konu kısaca tanıtılarak rını ve bunların birbiriyle evlenmelerini tembih eder. Sözbaşlanır. lerine, bunları ayırmaya kalkanların dertten kurtulamayacağını ekledikten sonra sır olur. Padişahla DUA : Sevip kavuşamayanlara dua edilir. veziri yurtlarına dönerler. Bir zaman sonra padişahın bir kızı, vezirin de bir oğlu olur. KONULARINA GÖRE HALK HİKÂYELERİ:
Bunlar öyle figân ederler ki ancak yan yana gelince sesleri kesilir. İkisini bir köşke koyup birlikte büyütürler. Büyüyünce Tahir ile Zühre birbirine sevdalanır. Aşklarını mânilerle anlatırlar.
Aşk Hikâyeleri: Kerem ile Aslı, Emrah ile Selvihan, Arzu ile Kamber Kahramanlık Hikâyeleri : Dede Korkut Hikâyeleri, Köroğlu Hikâyesi
Ne diyeceklerse birbirine “mâni”lerle demişler, E her mâni bir ima ise her ima da bin mana değil mi? Kâh gül, kâh karanfil, kâh sümbül üstüne mâniler dizerek diyeceklerini demişler KAYNAKLARINA GÖRE HALK HİKÂYELERİ: birbirine ve o gün bu gün mâniler, kalpten kalbe giden bir yol olarak kalmış bizlere... Sözü - Türk Kaynaklı : Dede Korkut, Kerem ile uzatıp da günaha girmeyelim, ne diyecektim sizlere: Aslı, Âşık Garip ile Şahsenem, Bir gün bu iki sevdalı, ne yaprağı bırakmışlar, ne dalı; mâni üstüne mâniler dizmişler. I Aldı Tahir Benim yârim bir tane Sarılmış bir mintana Canım kurban olsun Senin gibi sultana
II Aldı Zühre Yalanım yok sözümde Sevdası var özümde Tek Tahir benim olsun Sultanlık yok gözümde
III Aldı Tahir Maşallah Zühre’m, maşallah! Sen benimsin inşallah, Herkesi kavuşturan, Bir Allahtır, bir Allah.
II Aldı Zühre Koncalar açıp doldu, Ne kurudu, ne soldu, Ben seninim Tahir’im, Bu benim ahdim oldu.
Bu sevdazedeler mânilere bürünerek gönüllerini birbirine açadursun, gelin biz haberi öteki yüzden verelim.
Emrah ile Selvihan, Köroğlu
- Arap-İslam Kaynaklı : Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Gazavat-ı Ali, Battalgazi,
Danişment Gazi
- İran-Hint Kaynaklı : Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne Kasaba ve köylerde Uzun kış gecelerinde, düğünlerde anlatılır. Köy odalarında, kahvelerde
Kimi üç beş saat kimi 3-7 gece sürer.
Anlatıcı duruma göre hikâyeye eklemeler yapar.
(Padişahın karısı kızının Tahir’le evlenmesini istemez. “Karadiken” adlı zenci köleden Tahir
İle Zühre’nin birbirlerini sevdiklerini öğrenince büyücü “Belliboncuk”a büyü yaptırarak padi- HALK HİKÂYELERİ şahı da yanına çeker. Padişah Zühre’yi “Billûrköşk”ten alıp saraya kapatır.)
- Tarihi bir olaya dayanır.
Tahir, Zühre’nin aşkıyla kendini dağlara vurur.
- Nazım-Nesir karışıktır.
Tahir kimlerin oyununa uğradığını öğrenir gibi olup büsbütün feleğe kahrederek kendini - Kişi ve olayların gerçeğe yakın olması yönünden destanlardan ayrılır. avereliğe vermiş; dağ bayır dememiş, kır çayır dememiş, dönüp dolaşmış, kalbi dile, aşkı tele getirmiş; (Zühre, babasından yeni bir köşk yaptırmasını ister. Babası da bu isteğini yerine getirir. Kendilerini annesinin ayırdığını dadısından öğrenince kahrolur.)
94
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Tahir bir gün bahçıvanbaşına rastlar. Günlerden bir gün Tahir, kimi görse beğenirsiniz? Bahçıvanbaşıyı... İhtiyar onu öyle perperişan görünce yüreğinin başı sızlamış. “İlahî size edenlerin ömrü, günü tükene!” diye beddua üstüne beddua ettikten sonra, şimdi Zühre’nin hangi köşkün kafes ardına çekildiğini de kulağına söylemiş. Daha durur mu Tahir! Akşamı iple çekmiş, el ayak çekildikten sonra da o köşkün etrafında dönüp dolaşmaya başlamış; derken, bir gölge belirmiş kafes arkasında: Zühre’nin mum ışığında titreyen gölgesi... Tahir, sürüne sürüne kafesin altına gelmiş ve dokunmuş sazın teline: Ayrıldım gülüm senden, Dili bülbülüm senden, Ölüm ayırsın derken Dirim ayrıldı senden. Zühre kulaklarına inanamamış. Durmuş ve dinlemiş: “O! Tahir’in sesi, Tahir’in sazı” Yüreği kuş gibi çırpınmaya başlamış ve kafes ardından kafesteki kuş gibi Tahir’in sesine ses vermiş: 1 ALDI ZÜHRE Ay doğdu düze düştü, Zülüfler yüze düştü, Eller çifte gezerken, Ayrılık bize düştü.
2 ALDI TAHİR Bülbül ah ile öter, Hasretle ömrü biter, Dünyanın sonu ölüm, Ayrılık daha beter.
3 ALDI ZÜHRE Zeytin yaprağın dökmez Bu hasret sürüp gitmez Mektupla konuşalım El ermez, Eller görmez
Demeye kalmamış, düşman düşmanlığını yapmış. Gene o Karadiken varıp fitlemiş bunu... Padişah dönüp kapı kullarına el etmiş, onlar da gidip bağlamışlar Tahir’i kollarından ve sürüye sürüye götürmüşler saray katına. Karısının şerrine uğradığı günden beri Tahir’e diş bileyen padişah köpürüp küplere binmiş: “A tuz, ekmek haini; şimdi senin boynunu cellada verirdim ama o yeşil başlı derviş gözümün önüne geldi; ona bağışlıyorum seni, girmesine kanına girmeyeceğim ama ömrünü, gününü zindanlarda çürüteceğim. Bundan geri, Zühre’m yıldız olsa başına doğmayacak senin!” deyip demir kuşaklı pehlivanların önüne katarak kalesi’ne yollamış onu ama bu yol Zühre’nin köşkü önünden geçiyormuş. Bir firkat gelip Tahir’e bakalım ne demiş: Ne darağacı, ne zindan, Gönül geçer mi yârdan, Gözü çıkası baban, Sürdü beni bu diyardan. Zühre korktuğuna uğrayınca ne diyeceğini bilememiş: İnan Tahir sözüme, Ateş düştü özüme, Sensiz bu yalan dünya, Zindan olur gözüme. demiş. Daha da dizip koşacakmış ama demir kuşaklılar aman vermemiş yoksa... Son sözleri suyum suyum akan yaşlar olmuş.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
95
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM
Padişah, Tahir’i Mardin Kalesi’nde zindana attırır. Hele bir gün, bir sıra dayağına çekildikleri gün insanlığından bile utanmış... Ve o gece ne su ne ekmek... Ne uyku, ne tünek; tel tel dizip destan etmiş Mardin Kalesi’ni: 1
2
Şu Mardin’in başı dağlar
Her taraflı sulu çamur
Ne ot biter, ne su çağlar
Boynumuzda paslı demir
Oturmuş bir yiğit ağlar
Çürür gider nice ömür
Şu Mardin’in Kalesi’nde
Şu Mardin’in Kalesi’nde (Tahir, zindana atılınca Zühre de köşkünü kendine zindan eder. Anası ve babasıyla konuşmaz yalnız dadısıyla dertleşir. Aradan yedi yıl geçer. Bir gün köşkün önünden bir kervan geçer. Zühre kervandan Tahir’i sorar. Kervanın içindeki Keloğlan, Zühre’den aldığı
Mardin Kalesi
mektubu zindandaki Tahir’e götürür. Tahir dua edince Allah’ın inayetiyle zindancıbaşı onu salıverir.
Tahir, babasının konağına gelir. Hasret giderdikten sonra köşkünün önüne gelerek Zühre’ye seslenir. Zühre, pencereden ip uzatarak her gece Tahir’i köşke alır. Kırk gün sonra Karadiken görür, padişaha bildirir. Padişah, adamlarını gönderir ancak Tahir hepsini öldürür, onun yanına yaklaşamazlar. Bunun üzerine padişah, Tahir’e teslim olursa düğünlerini yapacağına söz verir. Fakat Tahir teslim olunca onu bir sandığa koyup Şat Nehri’ne attırır. Şat Nehri kenarında hüküm süren çöl beyinin üç kızı Zühre’nin arkadaşıdır. Çöl kızları, sandığın yolunu nehir kıyısında bekleyerek Tahir’i kurtarırlar. Ancak üçü de Tahir’e âşık olur. Tahir hiçbirine yüz vermez, oradan kaçar, ak sakallı pirin yardımıyla memleketine gelir, görür ki Zühre ile bir padişahın düğünü kurulmuştur.) Tahir, âşık kılığına girerek sazını omzuna atıp düğün evine varır. Tahir, her âşık gibi iki naz bir niyazdan sonra o tarafa geçmiş ve dokunmuş sazın üç teline... “Kâh esmiş yeller gibi, kâh tozmuş yollar gibi... Sonra niyet tutmuş gelinler, kızlar... Tahir de mâni mâni kalbini okumuş onların.. Kimi bahtına gülmüş, kimi ağlamış ve lakin gelinlik tahtında süzülüp duran Zühre, ne gülenle gülmüş ne de ağlayanla ağlamış; kendi içine öyle bir kapanmış ki kaşını kaldırıp da bakmamış bile.. Onun yüzünü güldürmek için ne yapacağını şaşıran yengeler, çaresizlik içinde son çare olarak işi “müşaare” dedikleri karşılıklı mâni sallamaya dökmüşlar ama Tahir’le kim dil yarıştırabilir, dereden tepeden bir iki mâni yuvarlamışlar ama sonunda hepsinin de dilleri tutulmuş. Zühre’nin mâni dizmekteki üstünlüğünü biliyorlarmış; ama kimsenin ağzı varıp da ona da bir şey diyememişler. Düğündekilerin kaşından mı, gözünden mi bunu sezmiş olacak ki Zühre, başını Tahir’den yana çevirip. “Sesime ses ver âşık baba!” demiş.
96
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM 1
2
3
ALDI ZÜHRE
ALDI TAHİR
ALDI ZÜHRE
Sevdiğim bir tanedir,
Saraylarda bağ olur,
Gül ektim ekin ekin,
Sedeftir, dürdanedir,
Kara salkım ağ olur,
Kaybettim elindekin
Daldım aşk deryasına,
Hünkâr kızı sevenin,
Ne düğün ne de bayram,
Çıkardım bir tanedir.
Yüreğinde dağ olur.
Bilmezsin gönlümdekin.
4
5
6
ALDI TAHİR
ALDI ZÜHRE
ALDI TAHİR
Şu dağın taşına bak,
Karanfilim biterim,
Kaynar kazan taşmaz mı,
Kar yağmış kışına bak,
Bir gönülde tüterim,
Karanfiller açmaz mı,
Ben sevdim eller aldı,
Eller yârim dedikçe
Dağ dağa kavuşmazsa
Feleğin işine bak.
Ben boynumu bükerim.
Hasretler kavuşmaz mı?
Zühre bu, mânilerin her birinde bir ima bulmuş, Öyle ya “Ben sevdim eller aldı.” sözünde bir ima “Hünkâr kızı sevenin yüreğinde dağ olur.” sözünde başka bir ima yok mu? Ve lakin Zühre, Tahir’in öldüğüne iyiden iyi inandığı için bu imalara bir mana verememiş. Ama “Dağ dağa kavuşmazsa da hasretler kavuşmaz mı?” sözünü duyunca başın kaldırıp da bakmış ki ne görsün, Tahir! Kaşıyla, gözüyle o, sazıyla, sözüyle o... Demek öldürmeyen Allah, öldürmüyor insanı; Mardin zindanlarına atılmazsa Şat Nehri’ne atılsın! Zühre öyle bir olmuş, öyle bir olmuş ki nasıl deyim, az daha düşeyazmış! Tez elden kendini toparlamaya çalışmış ya betine benzine bakanlar yorgunluğuna vererek dadısına kaş göz etmişler. O da koltuğuna girip odasına çıkarmış onu. Dadı, gece yarısı Tahir’i Zühre’nin odasına götürür. Düğün hamamı günü kaçmayı kararlaştırırlar. O gün gelince Tahir iki atla yol üzerinde bekler ama Karadiken olacakları yine sezip yine padişaha haber vermiştir. Tahir yakalanır. Padişah içinde Zühre geçmeyen bir türkü söylerse affedeceğini duyurur. Tahir Zühre’siz türkü söyleyemez. Padişah Tahir’i öldürtür, bunu duyan Zühre koşar gelir, Tahir’in üzerine kapanır, o da orada ölür. Padişah ile karısı da inleye inleye ölür. Zenci köle Karadiken ise gizli gizli Zühre’ye âşıkmış, tüm kötülükleri onun için yaparmış. Tahir ile Zühre’yi yerde yatar görünce o da onların yanlarına düşüp ölür. Bu dünya bir bakıma Tahir ile Zühre binası! Karadiken gibi dikenler de eksik olmuyor bu âlemde... Bundandır, ile güne ibret olsun diye bir toprağa gömmüşler bunları... Gel zaman, git zaman Zühre’nin mezarı üstünde bir ak gül bitmiş, Tahir’inkinde bir kırmızı gül... O gün bugün bu iki gül birbirine kavuşmak istiyormuş ama kara kölenin toprağında biten bir kara diken ayırıyormuş bunları.! Suat BATUR Türk Halk Edebiyatı
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
97
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Metin ve Zihniyet: İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı döneminde oluşturulmuştur. İslam kültürü ortamında şekillenen bir aşk hikâyesinin, halkın bakış açısından aktarılarak çeşitli ögelerle zenginleştirilmesiyle oluşmuştur. Metin ve Yapı: Olay örgüsü - kişiler - zaman - mekân 1. Olay Örgüsü: Art arda gelişen olumlu ve olumsuz olayların sıralanmasıyla oluşur. Hikâyenin sürükleyici anlatımı, dinleyenlerin merak duygusunun uyanık kalmasını sağlamıştır.
2. Kişiler: “Karakter” özelliği taşımaktadır. Bir kısmı “aslî kişiler”, bir kısmı “yardımcı kişiler” dir. Tahir (Aslî), Zühre (Aslî), Padişah (Yardımcı), Padişahın karısı (Yardımcı) ... 3. Zaman: Metinde anlatılanların ne zaman gerçekleştiği bilinmemektedir. Bu metin kurmacadır. Dolayısıyla bu durum çok da önemli, gerekli değildir. Metinde oluşturulan zaman, önceden sonraya, doğrusal bir çizgide hareket etmektedir.
4. Mekan: Tasvir, (betimleme) yapılmadan anlatılmıştır. Mekanların bir kısmı gerçek, bir kısmı hayalîdir.
Metindeki Mekanlar: Mardin Kalesi, Şat (Dicle) Nehri (gerçekte var olanlar) billurköşk, saray, hasbahçe, dağ, ova, bayır (hayali olanlar)
Tema:
Uğrunda ölüm bile göze alınabilecek “aşk”tır.
Dil ve Anlatım: Dil, şiirsel işlevde kullanılmıştır. Kurmaca metindir. İlahi bakış açısı kullanılmıştır. Halk söyleyişleri, tabirleri, kalıplaşmış ifadeler kullanılmıştır.
98
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM Metin ve Gelenek:
Halk hikâyeciliği geleneğine bağlı olarak oluşturulmuştur. Halk Hikâyeci Geleneği: “Âşık” denilen saz şairleri anlatır. Aşk, yiğitlik temaları işlenir. Nazım-Nesir iç içedir. ZamanMekân belirsizdir. Kişiler hayâlidir. Anlama ve Yorumlama: Hikâyede, sabır ve kavuşma ekseninde oluşan bir aşk anlatılmaktadır. Metin ve Yazar: Kimin tarafından yazıldığı belli olmayan anonim bir eserdir.
LEYLA İLE MECNUN Türk, İran ve Arap edebiyatlarının en çok işlenen konularından biri olan Leyla ve Mecnûn; hüzün, gözyaşı, acı, kederle yoğrulmuş bir aşk hikâyesidir. Bu hikâyenin ortaya çıkışı Asurlulara kadar gider. Leyla ile Mecnun Hikâyesi : Kays zamanla büyür, on yaşına gelince okula gönderilir. Orada Leyla ile karşılaşır. Kays ile Leyla birbirlerini severler. Okuldayken bir arada bulunurlar; ancak aşkları gizli kalmaz, çevreye yayılır. Dedikodular, Leyla’nın annesinin kulağına gider. Annesi Leyla’ya kızar, ona öğütler verir. Leyla anlatılanları inkâr etse de, ailesi onu okuldan alır. Kays, okulda Leyla’yı göremeyince ağlayıp inler, felekten yakınır, okulu bırakarak başı boş dolaşmaya başlar, sonunda çöllere düşer. O günden bu yana adı “Mecnûn” olur. Bir gün arkadaşları Mecnûn’u biraz gezdirmek amacıyla birlikte kıra çıkmaya karar verirler. Leyla ile Mecnûn kırda kavuşurlar, düşüp bayılırlar. Kızlar, Leyla’yı ayıltıp eve götürürler. Mecnûn da ağlayarak ve şiirler söyleyerek çöle döner. Babası oğlunun bu durumuna çok üzülür ve onu arayıp çölde bir köşede bulur. “Leyla bizdedir” diye kandırarak eve getirir. Evde Mecnûn’a öğütler verir, hangi kızı beğenirse alacağını söyler. Ancak gözü Leyla’dan başkasını görmeyen Mecnûn çöllere döner. Mecnûn’un babası çaresiz kalır. Kabilesinin büyüklerini toplayarak Leyla’yı istemek üzere Leyla’nın babasına gider. Babası da Mecnûn’un artık deli diye anıldığını, bu durumda bir deliye kız veremeyeceğini söyler. Ama oğlu iyileşirse, kızını Kays’a vereceğine söz verir. Babası hemen oğlunu bulup bu sözleri aktarır. Mecnûn ise akıllanmasının kendi elinde olmadığını söyleyerek babasından yardım ister. Babası en iyi doktorları çağırır, Mecnûn’u iyileştirmeye çalışır; ama başaramazlar. Babası Mecnûn’u Kâbe’ye götürür. Bu dertten kurtulması için Allah’a yalvarmasını ister. Mecnun ise tersine derdinin artması için dua eder. Burada aşağıdaki gazeli okur:
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
99
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Bu gazel, Mecnun’un yalvarmasıdır.
1.
Yâ Râb belâ-yı aşk ile kıl âşinâ meni
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ meni
2.
Az eyleme inâyetüni ehl-i derdden
Yani ki çoh belâlara kıl mübtelâ meni
3.
Oldukça men götürme belâdan irâdetüm
Men isterem belâyı çü ister belâ meni
4.
Men handan u mülâzemet-i i’tibâr ü câh
Kıl kâbil-i saâdet-i fakr u fenâ meni
5.
Eyle zaîf kıl tenüm firkatinde kim
Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ meni
6.
Nahvet kılup nasib Fuzulî kimi mana
Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak mana meni
Günümüz Türkçesiyle
1. Allah’ım! Beni aşk belâsıyla dost eyle, beni bir an olsun aşk belâsından ayırma.
2.
Dert çekenlerden yardımını azaltma, yani beni çok belâlara düşür.
3.
Ben var oldukça (benden) belâ isteğimi eksik etme; ben belâyı isterim; çünkü belâ da beni ister.
4.
Ben nerede, dünya varlığına, büyüklüğe özenip bağlanmak nerede? Beni yoksulluğun ve yok olmanın mutluluğunu kabul edici yap.
5.
Onun ayrılığında vücudumu öyle zayıflat ki, sabah yeli beni götürüp ona kavuştursun.
6.
Allah’ım! Fuzûlî gibi bana (da) gururu, kibri nasip edip beni benliğime sımsıkı bağlama
Babası, Mecnûn’dan ümidini tamamen keser. Mecnûn da tekrar çöle döner, çölde tuzağa düşmüş bir ceylan görür. Bütün varını vererek onu avcının elinden kurtarır. Bütün ceylanlar Mecnûn’la dolaşmaya başlar. Aşağıdaki bölümde bu olay anlatılmaktadır. Başka bir gün tuzağa yakalanmış bir güvercini kurtarır. Mecnûn artık çölde hayvanlarla dolaşır, onlarla öylesine dost olur ki kuşlar Mecnûn’un başında yuva yapar. Bu arada Nevfel adlı bir yiğit, bir mecliste Mecnûn’un bir şiirini duyar, çok etkilenir. Mecnûn’un başından geçen acıklı durumu da öğrenince ona yardım etmek ister. Nevfel, Leyla’nın babasına mektup yazarak kızını Mecnûn’a vermesini, yoksa gelip zorla alacağını bildirir. Leyla’nın babası, kızını Mecnûn’a vermemekte ısrar edince Leyla’nın babasının kabileleriyle Nevfel’in adamları arasında çetin bir savaş başlar. Ancak Mecnûn, bu savaşta Leyla’nın babasının savaşı kaybetmemesi için dua eder. Savaşı bir türlü kazanamayan Nevfel, Mecnûn’un yaptığı duayı da öğrenince hem üzülür hem de hırslanır. Artık savaşı kazansa da Leyla’yı zorla almaktan vazgeçer. Bunu duyan Mecnûn bedduayı bırakır. Nevfel sırf yiğitliğini ispatlamak için bir kez daha savaşır ve kazanır. Fakat sözünde durarak
100
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Leyla’yı istemekten vazgeçer, Mecnûn’u kendi haline bırakır. Bu arada Leyla da aşk ateşiyle yanıp tutuşmaktadır. Arkadaşları onu eğlendirmek ister; ama Leyla kimseye kulak vermez. Rahat ağlayabilmek için kendi canına zarar verir. Mumla, pervaneyle, sabah rüzgârıyla, ay’la konuşur; derdini onlara anlatır. Kızının bu durumuna çok üzülen babası, onun aşk derdinden kurtulması için, onu İbn-i Selâm’la evlendirmeye karar verir. İbn-i Selâm, büyük bir düğün yaparak Leyla’yla evlenir. Leyla, eli kılıcında yanlarında bir peri olduğunu söyleyerek kocasını yanına yaklaştırmaz. Mecnûn’un arkadaşlarından Zeyd adlı bir genç de Leyla’ya âşıktır. Zeyd, Leyla’nın evlendiğini Mecnûn’a ulaştırır. Acısı bir kat daha artan Mecnûn, Leyla ile İbn-i Selam arasında nelerin olup bittiğini bilmediği için Leyla’ya sitem dolu bir mektup yazar, Zeyd’in aracılığıyla ona yollar. Zeyd, Leyla’ya mektubu verir; mektubu alınca Leyla da hemen cevap yazar. Leyla; ahde vefa gösterdiğini, zorla evlendirildiğini, kocasının kendisine dokunmadığını söyleyerek Mecnûn’un sitem ederek derdine dert katmamasını ister. Bunun üzerine Mecnûn, sitem ettiğine pişman olur. Mecnûn’un babası, Leyla’nın babasının Mecnûn’u öldürmek üzere çöle adamlar saldığını öğrenince çöle gider, oğluna öğütler verir. Babası konuşurken Mecnûn titremeye başlar ve kolundan ellerine doğru kan boşanır. Mecnûn, Leyla’nın kolundan kan alındığını, artık iki bedende tek ruh olduklarını söyleyerek durumu babasına açıklar. Mecnûn’un ileri mertebeye vardığını anlayan babası, oğluna vasiyetlerini yaparak evine döner, kısa süre sonra da ölür. Zeyd, Mecnûn’la Leyla arasında mektup götürüp getirir. Kavuşmalarına engel olan İbn-i Selâm’a beddua eder, İbn-i Selâm hastalanıp ölür. Zeyd, İbn-i Selam’ın öldüğünü haber verince Mecnûn’un sevineceğini zanneder. Mecnûn sevineceği yerde, İbn-i Selâm için ağlamaya başlar. Çünkü o da kendi gibi âşıktır, aşk yolunda kendini kurban etmiştir. Mecnûn gerçek bir “âşık”ta bulunması gereken özellikleri bir gazeliyle şöyle sıralar:
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
101
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Bu gazel Mecnûn’un dilindendir.
1.
Âşık oldur kim kılur cânın fedâ cânânına
Meyl-i cânân etmesün her kim ki vermez cânına
2.
Cânını cânâna vermekdür kemâli âşıkun
Vermeyen cân itirâf etmek gerek noksânına
3.
Vasl eyyâmı verüp cânâne cân râhat bulan
Yegdür andan kim salur cânın gam-ı hicrânına
4.
Aşk resmin âşık öğrenmek gerek pervâneden
Kim köyer gördükde şem’ün âteş-i sûzânına
5.
Fânî ol aşk içre kim benzer fenâsı âşıkun
Feyz-i câvîd ile Hızr’un çeşme-i hayvânına
6.
Aşk derdinün devâsı kâbil-i dermân degül
Terk-i cân derler bu derdün muteber dermânına
7.
Hiç kim cânân içün cân vermeye lâf etmesün
Kim gelüpdür bu sıfat ancak Fuzûlî şânına
102
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Günümüz Türkçesiyle
1.
Âşık, canını sevgilisi için feda edebilendir. Canını vermeyi göze alamayan, sevgili istemeye kalkmasın!
2.
Âşığın olgunluğu, canını sevgilisine verebilmededir. Canını vermeyen, (aşktaki) eksikliğini itiraf etmelidir.
3.
Kavuşma gününde sevgilisine canını verip rahata eren, sevgilinin ayrılığında canına üzüntü çektirenden daha iyidir.
4.
Âşık, aşkın yordamını pervaneden öğrenmelidir. Ki (o pervane) (mumu) görür görmez (kendini) mumun yakıcı ateşine düşürüverir.
5.
Aşk içinde kendini yok et. Ki âşığın yok olması, Hızır’ın sonsuz bereket veren ölümsüzlük suyu çeşmesinden su içmeye benzer.
6.
Aşk hastalığına ilâçla çare bulunmaz. Bu hastalığın en güvenilir çaresi candan vazgeçmektir derler.
7.
Hiç kimse sevgili için canını vermekten söz etmesin. Ki bu özellik yalnızca Fuzûlî’nin şanına yakışır.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
103
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Leyla, kocası İbn-i Selâm’ın ölümünden sonra babasının evine döner. Kocasının ölümünü fırsat bilen Leyla, iki yıl gecesini gündüzünü matemle geçirir. Aslında Mecnûn için ağlamaktadır. Dillere düştüğünü gören babası, kabilesiyle beraber başka bir yere göç etmeye karar verir. Bu göç sırasında Leyla’nın devesi çölde kaybolur. Yolunu kaybeden Leyla çölde bir adamla karşılaşır. Adam, adının Mecnûn olduğunu söyleyince Leyla ona çıkışır. Mecnûn şiir okuyarak hikâyesini anlatınca, Leyla onu tanır; ama o Leyla’yı tanımaz ve Leyla’nın kim olduğunu şu sözlerle sorar:
“Ey bana sırrını açan ve lütufkâr sözleri ile beni şereflendiren! Kimsin?
Bana adını açıkla, bu çölde ne arıyorsun?
Tatlı tatlı sözler söylüyor, gönlümün hâline acıyorsun.
Bu, gönlümü, alıp başımın üzerine gölge salmak boşuna değil.
Mademki benden anlama ihtimali yok; ey güzel insan, sen kendinin kim olduğunu söyle!”
Leyla ve onun ilgisizliğinden yakınır ve kendini şu sözlerle tanıtır:
“Canının arzusu, hasta ve yaralı gönlünün muradı olan Leyla benim.”
“Eğer hasta isen tabibin benim; yok, eğer âşık isen sevgilin de benim.”
“Gel, vuslat meclisine mahrem ol da bir an için olsun benimle beraber bulun.”
Bunun üzerine Mecnûn da Leyla’yı tanır. Ne var ki Mecnûn dünya zevklerinden tamamen uzaklaşmış, ilahî aşka ulaşmış, sadece ruhu ile yaşar olmuştur ve tanınmaz hâldedir. Artık onu bedenen değil, ruhen sevmektedir. Gözünde maddenin önemi yoktur. Çünkü o ilâhi (gerçek) aşka erişmiştir. Artık ikilik ortadan kalkmıştır. Bunu...
Ger men men isem nesen sen ey yâr
Ger sen sen isen neyem men-i zâr
beyitiyle anlatır. Leyla, Mecnûn’un yüce bir merkeze ulaştığını anlar, kendisini aramaya gelen adamla oradan ayrılır, eve döner. Leyla, Mecnûn’dan umudunu kesmiştir. Ona kavuşmanın mümkün olmadığını anlar, ölmek için Allah’a yalvarır. Dileği yerine gelir, yataklara düşer, annesine gidip Mecnûn’u görmesini ve duasını almasını vasiyet ederek umutsuzluk içinde genç yaşta ölür. Mecnûn, Leyla’nın ölümünü Zeyd’den öğrenince yanık bir ciğerle âh çeker. Zeyd’in ardına düşüp Leyla’nın mezarına gider. Üstüne kapanıp mezarı kucaklar. Önce ona sonra ecele niyaz eder:
Ya Râb mânâ cism u can gerekmez
Cânânesüz cihân gerekmez
104
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
beyitini okuyan Mecnûn şöyle devam eder:
“Ey ay yüzlü! Bu yolda benim yoldaşımdın; yoldaş, yoldaşı bırakıp gider mi?”
“Ey ömür! Gel şimdi sen de sona er! Çünkü âlem gözüme zindan oldu.”
“Yârim var iken âlem hoş idi; madem artık yâr yok, o hâlde her şey yok olsun!”
“Ey ecel! Seni arzuluyorum, kerem et, elemlerimi gider, gamlarımı kaldır!”
Bu kararsız ve zavallı âşık “Leyla” diyerek tatlı canını verir. Mecnûn’u derin bir keder içinde Leyla’nın yanına gömerler. Oraya bir mezar taşı dikerler. Zaman içinde hikâye dilden dile yayılır, bu mezar halk arasında kutsal bir yer hâline dönüşür. Zeyd buranın türbedarı olur. Bir gün o mezara yaslanıp uykuya dalar. Rüyasında bir güzel bahçe içinde birçok güzeller arasında iki çok güzel insan görür. Oranın neresi, bu insanların da kim olduğunu sorar. “Burası cennet bahçesidir. Yanlarındaki huri ve gılmanlardır. Bu iki seçkin insan da Leyla ve Mecnûn’dur.” cevabını alır.
Leyla ile Mecnûn
Metin ve Zihniyet: İstanbul dışında (Bağdat) yazılmış ise de Osmanlı başkentine hakim olan zihniyet hakimdir. İki coğrafyaya da aynı zihniyet hakimdir. Metin ve Yapı: Beşeri aşkla başlayıp ilahi aşka geçen bir âşığın şahsında hem dönemin hem şairin sanat anlayışı görülmektedir. Nazım birimi: Beyit. Her beyit kendi içinde uyaklıdır. 3036 beyitten oluşmuştur. Aruz ölçüsü (mefûlû mefâilün feûlün) kullanılmıştır.
Olay Örgüsü:
Olumsuz olaylar daha çok dikkat çekmektedir.
Mekan:
En önemli mekan çöl. Bir kısmı hayal ürünü (ev) bir kısmı gerçek (Kâbe çöl)
Kişiler:
Leylâ (A), Mecnûn (A), Mecnun’un babası (Y), Leyla’nın babası (Y) Metin ve Tema: “Aşk” ekseninde gelişen bir olay örgüsüne sahiptir. Hayatın aşk’la anlam kazanacağını vurgulamıştır. Tasavvufî aşk anlatılmıştır. Dil ve Anlatım: Şiirsel işlevde kullanılmıştır. İlahî bakış açısıyla yazılmıştır. Kahramanların karşılıklı konuşmaları gazel, mektupları murabba biçimindedir. Aruz ölçüsü, redif, kafiye ile ahenk sağlanmıştır. Metin ve Gelenek: Mesnevî geleneğine bağlı kalınarak yazılmıştır. FUZÛLÎ : Fuzûlî’nin edebî kişiliğini AŞK, ISTIRAP, KARAMSARLIK, LİRİZM oluşturur. - Fuzûlî bir aşk şairidir.
- Fuzûlî bir ıstırap şairidir.
- Aşkı, hep acı ve kavuşma isteğiyle yanıp tutuşma yönüyle işlemiştir. - Fuzûlî karamsar bir şairdir. -
Şiirleri bir sehl-i mümteni örneğidir.
-
Özgün imgeler oluşturabilen bir şairdir.
-
Bilgin bir şairdir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
105
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Mesneviler yazılış amaçlarına göre de sınıflandırılır. A) Didaktik Mesneviler Dinî-tasavvufî mesneviler Ahlâkî temaların işlendiği mesneviler Ansiklopedi özelliği taşıyan mesneviler
B) Kahramanlık Temalı Mesneviler
C) Sanatsal Temalı Mesneviler Aşk Temalı Mesneviler Macera Temalı Mesneviler Mesnevi’nin teması nasıl olursa olsun, anlatımda masalsı bir yol izlenmiş, olağanüstü olay ve varlıklardan faydalanarak kurmaca metin oluşturulmuştur.
Türk edebiyatında en önemli mesneviler şunlardır: Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacib) İskendernâme Ahmedî Yusuf u Zeliha Şeyyad Hamza Mantıku’t-Tayr Gülşehrî Vesîletü’n-Necât-Mevlid Süleyman Çelebi Leyla vü Mecnûn Fuzûlî Hayriyye Nâbî Sûr-nâme Nâbî Risâletü’n-Nushiyye Yunus Emre Cemşîd u Hurşid Ahmedî Garibnâme Âşık Paşa Hüsrev u Şirin Şeyhî Har-nâme Şeyhî Beng ü Bade Fuzûlî Hayrâbâd Nâbi Hüsn ü Aşk Şeyh Galip
106
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Mesnevi geleneğinin özellikleri şunlardır: İran edebiyatına özgü nazım şeklidir. Nazım birimi beyit Uyak örgüsü “ aabbcc
” biçimindedir.
Aruzun kısa kalıpları ile yazılır. Beyit sayısı sınırlaması yoktur. Genel olarak mesnevide şu bölümler bulunur: Dibâce (ön söz), tevhid, münacaat, naat, miraciye, dört halifeye övgü, eserin sunulduğu kişiye övgü, eserin yazılış nedeni, hikâyenin başlaması, bitiş. Mesnevide olayların geçtiği mekânlar belirsizdir. kahramanlar hayal ürünüdür. Halk söyleyişlerine ve kalıplaşmış sözlere (deyimler) yer verilmiştir.
2. Göstermeye Bağlı Edebî Metinler (Karagöz, Meddah, Ortaoyunu) Türk seyirlik oyunları, doğrudan doğruya göstermeye dayalı etkinliklerdir. Geleneksel Türk Tiyatrosu ve Modern Türk Tiyatrosu Osmanlı Türkçesinde tiyatro sözcüğünün karşılığı “temaşa”dır. Tiyatro sanatının en önemli ögesi “temsil”dir. Tiyatro metinleri okunsun diye değil, temsil edilsin (oynansın) diye yazılır. Oynanmayan bir tiyatro eserinin gerçek anlamda var olduğundan söz etmek zordur. Geleneksel Türk tiyatrosu dört alt gelenekten oluşur: Karagöz, ortaoyunu, meddahlık, köy seyirlik oyunları. Karagöz Karagöz, bir gölge oyunudur. Birçok milletin kendine özgü gölge oyunu vardır. “Karagöz”ün başlıca özellikleri şunlardır: 1. Birçok yeteneğe sahip olan sanatçının tek başına yaptığı sanatsal bir gösterimdir. Bu gösterimi yapan kişiye “ hayalî
, ha-
yalbaz ” denir. 2. Karagöz oyunlarında yazılı metne bağlı kalmak gerekli değildir. 3. Karagöz oyununda Karagöz ile Hacivat toplumda birer tipi yansıtır. Karagöz; öğrenim görmemiş fakat zeki, nüktedan (şakacı)
tiptir.
Hacivat ise, biraz öğrenim görmüş, bilgiç geçinen, gösteriş meraklısı, yarı aydın tiptir.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
107
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Başka tipler de vardır: Kayserili, Kastamonulu, Bolulu, Eğinli, Arap, Acem, Arnavut, Laz, Kürt, Rumelili, Muhacir, Ermeni, Yahudi, Rum, Beberuhi, Tiryaki, Kekeme, Sarhoş, Tuzsuz Deli Bekir, Çelebi, Köçek, Zenne. 4. Karagöz oyunlarının olmazsa olmazlarından biri de müziktir. Bazı sahnelerde köçeklerin oynadıkları oyunlar sırasında müzik ögelerinden yararlanılır. 5. Karagöz oyunları usta-çırak geleneği içinde yüzyıllarca devam etmiştir. 6. Karagöz dört bölümden oluşur: Mukaddime (giriş) fasıl , bitiş KANLI KAVAK Kişiler: Karagöz Hacivat Karagöz’ün karısı Zenne Âşık Hasan Muslu Cin Bayram Ağa (Kavak bekçisi, Ar navut) Ramazan Ağa (Kavak bekçisi, Ar navut) Birinci Bölüm: MÂNİCİ MUHAVERESİ (Hacivat semai okuyarak gelir.) (Makamı: Ferahnak) Sözü canları bağışlar, Bizim cânânımız vardır var. Yüzü hurşîde benzer. Meh-i tâbânımız vardır var. HACİVAT – Of hay Hak...
Eylemez mi seyreden yârânı hayran perdesi,
Mûcid-î zıll-i hayâlin ehl-i irfan perdesi,
Perdeye akseyleyen resm-i hayâlin zıllini,
Gösterir tenvir olundukça bu meydan perdesi.
Sen de ey Hüsnî bu şeb, gel eyle dikkatle nazar,
Bezm-i yârâne kuruldu işte burhan perdesi.
108
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
, muhavere (söyleşme)
,
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Huzûr-ı hâzıran cem’iyyet-i irfan vakt-i safâ-yı merdan. Lâdindir, dinsizdir, münafıktır şeytan. Şeytanın dinsizliğine, Rahman’ın birliğine ve bizi seyreden ahibbânın sağlığına. (Yer öper ve ayağa kalkarak devamla...)
Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz,
Dîvânelerin hemdemi dîvâne gerektir.
KARAGÖZ – (Penceresinden) Hoş geldin ıspanak suratlı (Çekilir.) HACİVAT – Bir yâr-i vefâ-şiârım olsa geliverse şu dört kûşe hayme üzere kadem bassa. O söylese ben dinlesem. Haddim olmayarak bendenize söylesem Huzzâr-ı Kirâm safâyâb olsalar.
Diyelim işimizi Mevlâ’m rast getire
Yâr bana bir eğlence meded!..
Aman bana bir eğlence meded!..
KARAGÖZ – (İçeriden) Geliyorum, geliyorum... HACİVAT – Aman bana bir eğlence meded!.. KARAGÖZ – (Boğuşurken atlar) Dur Hacivat, şaka yaptım. HACİVAT – Bırak birader, sakalımı yoldun (Kaçar.) KARAGÖZ – (Sırt üstü yatar.) Of aman amanın, öldüm bayıldım, eski hasırlar gibi yerlere yayıldım. (Ayağa kalkar.) Seni gidi utanıp arlanmaz, bacası çökmüş, çatısı yıkılmış, kiremiti kalmamış... Hele bir daha gel de bak. HACİVAT – Vay Karagöz’üm, maşallah maşallah akşam-ı şerifler hayırlar olsun. KARAGÖZ – Lebbeyk! HACİVAT – Akşam-ı şerifler hayırlar olsun derim. KARAGÖZ – Senin de silsileni sansarlar boğsun. (Tokat...) HACİVAT – (Hiddetli) Bak Karagöz, beni böyle gelir gelmez darba (vurmaya) hakkın yok. KARAGÖZ – Sen de şu yumruğu al da burnuna sok. (Tokat...) HACİVAT – A birader, ben şuraya gelir gelmez bir vâveylâdır koptu. KARAGÖZ – Nerden koptu? HACİVAT – Ne? KARAGÖZ – O mor leylak. HACİVAT – A külhânî, ben sana şimdi mor leylak sordum mu? (Tokat...)
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
109
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
KARAGÖZ – Ya ben de sana taze açmış zambak sordum mu? (Tokat...) HACİVAT – A birader, hep lafların setrepeki. KARAGÖZ – On paralık da bana al. HACİVAT – Neden? KARAGÖZ – O sert tönbekiden. HACİVAT – A birader, ben senden sert tönbeki sordum mu? (Tokat...) KARAGÖZ – Ya ben de senden taze Bafra tütünü istedim mi? (Tokat...)
Hurşid : Güneş Meh-i Taban : Parlak ay Zıll : Gölge Resm : Suret Tenvir : Nurlandırma, aydınlatma Şeb : Gece Bezm : Meclis Burhan (Bürhan) : Delil Merdan : Mertler, erkekler, insanlar, yiğitler Aibba : Dertler Nadan : Bilmez, kaba, terbiyesi kıt Telezzüz : Lezzet, tat alma Divane: Deli Güzin : Seçilmiş, seçkin Müedda : Mana Etvar : Tavırlar Fasihüllisan : Anlaşılır, düzgün bir söyleyiş Musâhabet : Sohbet etme, konuşma Vefa-şiar : Vefalı Hayme : Çadır Kadem: Adım Safayab : Safa bulmuş, safalanmış.
Metin ve Zihniyet: Karagöz oyunları yüzyıllar boyunca aynı figür, dekor ve kişilerle günümüze kadar gelmiştir. Oyunda dönemin kozmopolit sosyal yapısı, dinin toplum yaşamındaki yeri, sosyal ve eğlence hayatına dair izler görülmektedir. Metin ve Yapı: Olay Örgüsü: Giriş, Muhavere, Fasıl ve Bitiş bölümlerinden oluşmaktadır. Kişiler: Metindeki kişiler, tipleri yansıtmaktadır. Karagöz, bir halk adamıdır. Hacivat, yüze gülmesini bilen, bilgiç, daha ağırbaşlı biridir. Zenne, Bayram, Ramazan, Karagöz’ün karısı... Mekân: Deriden yapılmış hayvan, insan, bitki vb. bazı şekillerin arkasından ışık verilerek beyaz bir perdeye yansıtılmasıyla sahne oluşturulur. Oyun bu perdenin ardında oynanır.
110
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Tema: Oyunda güldürü ögesi egemendir. Bunun yanında metin “ağaçların kesilmemesi gerektiği” öğüdünü vermektedir. Dil ve Anlatım: Hacivat, medrese diliyle konuşur. Arapça-Farsça sözcükler kullanır. Karagöz, halkın konuştuğu dili kullanır. Metin ve Gelenek: Halk tiyatrosu geleneğine (Geleneksel Türk Tiyatrosu) bağlıdır. MEDDAHLIK
a) Meddahlığın temelinde “gösterme”nin yanı sıra, “anlatma” eylemi de vardır. b) Meddahlar olayları anlatırken olay kahramanlarının; (Acem, Arnavut, Çerkez vb.) sadece ağız farklılıklarını değil, aynı zamanda çeşitli hayvan seslerini ve doğadaki diğer sesleri taklit etmişlerdir. c) Karagöz’deki gibi özünde güldürme ögesi vardır. Ancak bu durum daha da kapsamlıdır. d) Meddahlar geniş bilgilere sahiptir. Türk kültür ve tarihinin önemli bilgilerini özümsemiş kimselerdir: Köroğlu, Battal Gazi, Hz. Ali’nin kahramanlık hikâyeleri, Hz. Hüseyin’in zalimce öldürüldüğü Kerbelâ faciası, İran mitolojisi, Şehname’deki epik hikâyeler, gerçekçi halk hikâyeleri, Binbir Gece Masalları vb. e) Meddahların belli bir sahne düzenleri yoktur. f) Meddahlar, sanatlarını icra ederken Mendil
ve sopa
gibi araçlardan
yararlanırlar. Kadın taklidi için başörtüsü, yemek için sofra örtüsü kullanılır. g) Meddahlık geleneği, usta-çırak ilişkisine göre süregelmiştir. h) Meddahlar hikâyelerine başlarken ve hikâyelerini bitirirken “tekerlemeler” diye adlandırılan söz kalıplarına başvururlar. i) Meddahlık da, Karagöz’deki gibi yazılı metne bağlı değildir. j) Meddahların “tek kişilik” gösterilerine en çok benzeyen sahne etkinliği “stand-up”tır.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
111
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı MEDDAH
ALİ ASKAR AĞA’NIN BURSA SEYAHATİ ALİ ASKAR (ACEM) – Bana bah Sururî Efendi. Davullar ki çalınır ne vardır gardaş? Düğün vardır. SURURÎ – Valla bilmiyorum Ali Askar. Bir kere sorduralım. Garson!.. GARSON (Bursalı göçmen) – Efendim? SURURÎ – Bak davullar çalınıyor oğlum, şu nedir, öğreniver. GARSON – Efendi dayı, pınar başında pehlivan güreşi var da o nişten (için, o yüzden) çalıyorlar. SURURÎ – Ali Askar, pehlivan güreşi varmış pınar başında. İran’da pehlivan var mıdır ve İran halkının ne dereceye kadar pehlivanlığa merakı vardır? ALİ ASKAR – Sururî Efendi, sararaten yalan danışmaram. İran’da her kişi pehlivandır, hatta özüm de pehlivanam ha. SURURÎ – Maşallah. ALİ ASKAR – Belî!.. SURURÎ – Öyleyse gidelim de seninle Türk aslanlarını seyredelim. ALİ ASKAR – Gidelim, men çok nice severem pehlivan güreşi. BİR SES – (Anlarlar.) Pınar başında. SURURÎ – Ali Askar Ağa. ALİ ASKAR – Ne vardır, Hacı Sururî Efendi? SURURÎ – Bak bu ufak pehlivanlara, bunlara deste güreşi derler. ALİ ASKAR – Belî, o destler Tehran’da da vardır. SURURÎ – Hah, bak şimdi daha büyükleri çıktı. Bunlara küçük orta derler. ALİ ASKAR – Bilirem ağ küçük ortayı da bilirem. SURURÎ – Dikkat et, başpehlivanlar çıkıyor. Bak gördün mü, sarı pehlivanı, sarı bıyıklıyı? ALİ ASKAR – Görmüşem. SURURÎ – O kim biliyor musun? ALİ ASKAR – Yoh, bilmirem. SURURÎ – Ona meşhur, Mihaliçli Hasan Pehlivan derler. Onun daha kolunu bükecek, kâinata kimse gelmemiştir. O karayağız olan da İnkayalı İbram Pehlivan. ALİ ASKAR – Onlar pehlivandır? SURURÎ – Elbette. ALİ ASKAR – Sururî Efendi, ne diyesen gardaş? Onlar çocuktur. SURURÎ – Neler? ALİ ASKAR – Onlar. SURURÎ – Yok canım çocuk olur mu? Yaptığın şeye bak Ali Askar, onlar hep en namdar pehlivanlardan.
112
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
ALİ ASKAR – Sururî Efendi, o sarı bıyıklı pehlivanı gördün? SURURÎ – Evet. ALİ ASKAR – Hasan Pehlivan, diyesen. SURURÎ – Evet. ALİ ASKAR – O Tehran’a geldi. SURURÎ – Ne vakit? ALİ ASKAR – Çok oldu. SURURÎ – Eee? ALİ ASKAR – Günde on sekiz yüz kişi yener gardaşım (?) Hatta Şah ferman eyledi ki, bu Hurşid-i Mellâ ile Hasan Pehlivan güleşsin, meydana çıktılar, ellerini şaklattılar. Hasan Pehlivan’ın sekiz metre boyu vardı, yedi metre galınlığı vardı ha... Bu Hasan Pehlivan’a parmağın havale eyledi, bahırlar (bakarlar) Hasan Pehlivan yok. Semavata gitmiş. On yedi gün sonra telgraf geldi. “Hasan Pehlivan salimen Bandırma’ya vasıl olmuş” diyeler.
Meddah Kitabı Hzl. Ünver ORAL
Metin ve Zihniyet: Dönemin özelliklerini yansıtan en önemli unsur Osmanlı Devleti’nin etnik ve dinî yapısıyla ilgilidir. Metin ve Yapı: I. Başlangıç: Meddah ellerini vurarak/değneği yere atarak/sopasını üç kez vurarak üç kez elini göğsüne götürüp selam vererek söze başlar. “Hak dostum, Hak!” der. Tekerlemesine girer, divan okur. II. Açıklama Bölümü: Halk hikâyelerindeki “döşeme” bölümü gibi hikâye kahramanının öncesi, annesi-babası, toplumsal ve ekonomik durumu açıklanır. III. Senaryo: İçinde mâniler, atasözleri, deyimler ve türküler bulunur. Konu meddahın yeteneğine göre uzar, kısalır. IV. Bitiş Bölümü: “Kıssadan Hisse” çıkartılır. “Sürç-i lisan ettikse affola!” denir, bitirilir. Kişiler: Ali Asker (Acem), Sururî, Yahudî. Fakat bunlar ayrı ayrı kişiler değildir. Oyunun asıl kahramanı Sururî, diğer kişilerin sesini taklit eder.
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
113
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM Zaman:
Metnin hangi zamanda anlatıldığı belirsizdir. Mekân: Genellikle kahvehanelerde, masanın üzerine iskemle konarak gerçekleştirilir. Dil ve Anlatım: Dönemin dilini yansıtmaktadır. Farklı etnik ağızlar kullanılmıştır. Metin ve Gelenek: Halk tiyatrosu geleneğine bağlıdır. Metin ve Yazar: Meddah, sözlü edebî ürünlerdendir. Sözlü geleneğe bağlıdır. Yazılı metni yoktur. Sonradan yazıya geçirilmiştir.
ORTA OYUNU Orta oyunu, Karagöz’ün gerçek kişiler aracılığıyla canlandırılmış şekli, modern tiyatroya daha çok benzeyen bir geleneksel halk tiyatrosu ürünüdür. Genel özellikleri şunlardır: 1. Yazılı metne bağlı değildir. Doğaçlama ile zenginleşmiştir. 2. Karagöz’deki gibi, orta oyunundaki kişiler de birer tiptir. Bu tiplerin en önemlileri
Kavuklu
Diğer tipler; Zenne (kadın kılığına girmiş erkek oyuncu), Çelebi, Tiryaki, Beberuhi, Laz,
ve Pişekar
dır.
Kastamonulu, Kürt, Arnavut, Arap, Acem, Rum, Ermeni, Yahudi. 3. Müzik ve raks (dans), orta oyununun en önemli ögelerindendir. 4. Orta oyunu, çevresi seyircilerle kuşatılmış yuvarlak bir açık alanda oynanır; bu açık alana modern tiyatrodaki gibi “sahne” denir, orta oyununda “meydan” adını alır. 5. Orta oyunu meddahtaki gibi usta-çırak ilişkisine bağlı olarak süregelmiştir. 6. Orta oyunu dört bölümden oluşur: giriş (öndeyiş) fasıl , bitiş
114
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
, muhavere (söyleşme) ,
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
Köy Seyirlik Oyunları Köy çevrelerinde, uzun kış gecelerinde, yılın belirli günlerinde, bazı törenlerde, düğünlerde, bayramlarda eğlenmek ve hoş vakit geçirmek amacıyla oynanan dramatik gösterilerdir. “Oyun yapma”, “oyun çıkarma” adları altında sergilenen bu oyunların bazıları söyleşme ağırlıklı, bazıları ise müzik, dans, ritim ve hareket ağırlıklıdır. Köy ortamının dışa kapalı olması ve her yıl yinelenen belirli törenlerle sıkı ilişkisi, bu oyunların günümüze değin tüm canlılığı ile ulaşmasında en önemli etken olmuştur. Belli bir oyun yeri yoktur; köy odaları, meydan, avlu gibi doğal ortamlarda oynanır. Makyaj ve kostüm basittir; takma sakal, yüz boyama, gülünçleştirilmiş kıyafetler bunlardandır. Köy seyirlik oyunlarının belli bir metni yoktur. Diğer geleneksel oyunlarda olduğu gibi, tekerleme, muhavere vb. kalıplaşmış bölümler bulunmaz.
Karagöz
Ortaoyunu
Meddah
Köy Seyirlik
Trajedi
Komedi
Dram
Oyunları MODERN TİYATRO
Sahne
Müzik Tipler
Dekor
Her oyuna göre değişen, zengin dekor kullanılan bir sahne vardır.
KARAGÖZ
ORTA OYUNU
MEDDAH
Deriden kesilmiş insan, hayvan, bitki, eşya vb. birtakım şekillerin arkasından ışık verilerek beyaz bir perde üzerine yansıtılması ile sahne ortaya çıkar.
Herhangi bir sahne olmadan seyirci karşısında oynanır.
Etrafı seyircilerle çevrilmiş, üstü açık bir alanda oynanır. Standart özelliklere sahip sahne unsurları vardır.
Her zaman ve her çeşit müzik kullanılabilir.
Def ve nâreke kullanılır. Ahenkli bir şekilde semâi okunur.
Müziksiz gerçekleştirilir. Taklit yaparken herhangi bir müzik aletinin sesi taklit edilebilir.
Müzik vardır. Daha çok Zurna, Pişekâr’ın elinde tuttuğu iki dimili, birbirine çarpıp ses çıkaran şakşak kullanılır.
Oynanan esere göre değişir.
Hiç değişmeyen belli özellikleri olan tipler vardır.
Meddah genellikle aynı özellikleri taşıyan tipleri canlandırır.
Hiç değişmeyen belli özellikleri olan tipler vardır.
Her oyuna ve oyunun her sahnesine göre değişen dekor kullanılır. Kullanılan dekor profesyonelce hazırlanmıştır.
Oyun başlamadan önce perdeye çiçek dolu saksı, ağaç, fıskiyeli havuz, kalyon, Zümrüdüanka, gemi, denizkızı, çalgıcılar vb.den oluşan bir göstermelik (ya da gösterme) yerleştirilir.
Dekor yoktur.
Belirli dekorlar kullanılır. Kapı: Oyuncuların meydana girip çıktıkları bölümdür. Dükkân: Kavuklu’nun işyeridir. Yenidünya: Çoğu zaman ev, bazen de hamam vb. olarak kullanılır. İçine giren oyuncuların her yandan görülebilmesi için, yenidünyanın her tarafı açıktır. Önceleri, oyun gece oynandığı takdirde, palanga sırıklar üzerine konulan meşaleler, daha sonraları cam fenerler ve lüks lambaları ile aydınlatılırdı.
Meydan, Palanga
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
115
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
C) Öğretİcİ Metİnler (Tezkİre, Tarİh, SeyahatnÂme, Mektup, İlmî Eserler, Dİnî Eserler) DİVAN EDEBİYATINDA NESİR (DÜZ YAZI) Divan edebiyatında öğretici metinleri oluşturan nesir alanında telif (yazma), tercüme (çeviri) ve adapte (uyarlama) birçok eser verilmiştir. Bunların bir kısmı didaktik özellik taşıyan, açık bir dil, yalın bir üslupla kaleme alınırken, bir kısmı süslü (sanatkârane) bir üslupla yazılmıştır.
Divan nesrinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz. ØØ Uzun cümle kurmak amaçlanmış, Farsça ve Arapçadan alınan “ki, ve” bağlaçları çok kullanılmıştır.
ØØ Düşünceler kümelenmediği için paragraf düzeni yoktur.
ØØ Tamlamalar, Arapça ve Farsça kurallara göre yapılmıştır.
ØØ Eş anlamlı sözcüklerin birlikte kullanılması bir sanat sayılmıştır.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir bilgi yanlışı vardır? A) Divan edebiyatında düz yazıya inşa denmiştir. B) Divan edebiyatında nesir yazarına münşi denmiştir. C) Münşeat nesir yazılarının toplandığı eserdir. D) Seci, düz yazıdaki kafiyedir.
Tezkireler, şairler hakkında bilgi veren
E) Tezkirenin günümüz edebiyatındaki karşılığı otobiyografidir.
eserlerdir. Tür olarak günümüz biyografisine yakın durur.
ØØ Genellikle “ne”yin değil, “nasıl” anlatılması önemli sayıldığından içerik göz ardı edilmiş, söyleyiş güzelliğine önem verilmiştir. ØØ Noktalama işaretleri hiç kullanılmamıştır. (Noktalama işaretlerini ilk kez Tanzimat Dönemi’nde Şinasi kullanmıştır.)
116
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar devam eden divan nesrini dil ve anlatım özelliklerini dikkate alarak üç başlık altında toplayabiliriz: 1. Sade Nesir Sade nesir özelliği taşıyan bazı eserler Kitab-ı Siyer-i Nebî
Erzurumlu Mustafa Darir
“Kâbusname” Çevirisi
Mercimek Ahmet
“Kelile ve Dimne” Çevirisi
Kul Mesut
Nefahatü’l-Üns Tercümesi
Lamii Çelebi
Risale-i Kaygusuz
Kaygusuz Abdal
Müzekkî’n-Nüfûs
Eşrefoğlu Rumi
Muhameketü’l-Lügateyn
Ali Şir Nevai
Muhayyelat
Giritli Ali Aziz
Keşfü’z-Zünûn
Katip Çelebi
Babürnâme
Babürşah
Sade nesirle yazılan metinlerde amaç, sanat yapmak değil, bir düşünceyi ifade etmek, bir bilgiyi aktarmaktır. Süslü anlatımdan uzaktır. Halkın konuşma diline yakın bir üslûp kullanılır. Kur’an tefsirleri, fıkıh-hadis kitapları, merkıbevî İslam tarihleri, fütüvvetnameler, gazavatnameler... 2. Sanatkârane (Süslü) Nesir Sanat yapma kaygısının ön planda tutulduğu nesir türüdür. Üslûba özen gösterilmiş, anlam ikinci planda bırakılmıştır. Seci ve cinaslara yer verilmiştir. Dil, daha çok şiirsel işlevde kullanılmıştır.
Sanatkârane nesir özelliği taşıyan bazı eserler: Tazarrunâme
Sinan Paşa
Maarifnâme
Sinan Paşa
Dürretü’t-Tac
Veysî
Münşeât-ı Veysi
Veysî
Hamse
Nergisi
Tacü’t-Tevârih
Hoca Saadettin
Tuhfetu’l-Harameyn
Nâbî
Sûrnâme-i Vehbi
Seyyid Vehbî
Tezkiretü’ş-Şûâra
Hasan Çelebi
Gülşen-i Şuara
Ahdî
Meşairü’ş-Şuâra
Âşık Çelebi
Tevarih-i Âl-i Osman
Kemal Paşazade
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
117
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. Orta Nesir
Asıl amaç, öğretmek olmakla beraber sanat yapmak amacı da güdülmüştür. Konuşma dilinden epey uzaklaşılmıştır ama anlamak süslü nesir gibi güç değildir.
Orta nesir özelliği taşıyan bazı eserler: Tarih Kitapları
Naima ve Peçevi Tarihi
Risâle
Koçi Bey
Risâle
Koca Sekbancıbaşı
Mir’atü’l-Memâlik
Seydi Ali Reis
Seyahatnâme
Evliya Çelebi
Fransa Sefaretnâmesi
28 Çelebi Mehmet
Prusya Sefaretnâmesi
Ahmet Resmi Efendi
Mizânü’l-Hâk
Katip Çelebi
Düstûrü’l-Âmel
Katip Çelebi
Cihannüma
Katip Çelebi
Tuhfetü’l-Kibar fi Esfâri’l-Bihâr
Katip Çelebi
Heşt Bihişt
Sehi Bey
Tezkire-i Şûara
Latifi
Şikâyetnâme
Fuzûlî
Âsafnâme
Lütfi Paşa
C. ÖĞRETİCİ METİNLER
Osmanlı döneminde oluşturulan öğretici metinlerin bazıları nazım biçiminde bazıları nesir biçiminde kaleme alınmıştır. Ancak duygudan ziyade düşünceler ön planda tutulduğu için bu tür metinlerin daha çok nesir (düz yazı) biçiminde yazıldığı görülmektedir. Klasik Türk edebiyatında öğretici metinlerde bazen sadece öğretmek, bazen hem öğretmek hem de sanat yapmak bazen de öğretmekten çok sanat yapmak amacı güdülmüştür. Metinlerdeki dil ve anlatım özelliği de işte metnin bu yazılış amacına göre şekillenmiştir.
118
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
OSMANLI DEVLETİ’NDE NESİRLE YAZILMIŞ METİNLER
1. TEFSÎR KİTAPLARI: Kuran’ı yorumlayan kitaplar
2. HADÎS KİTAPLARI: İslam’ın ikinci kaynağını oluşturan hadisler, Hz. Muhammed’in sözlerinin toplandığı kitaplardır.
3. FIKIH KİTAPLARI: İslam hukukunun anlatıldığı kitaplardır.
4. HİLYE: Hz. Muhammed’in fizikî ve ruhî özelliklerini anlatan kitaplar
5. SİYER KİTAPLARI: Hz. Muhammed’in yaşamını anlatan kitaplar
6. KISÂS-I ENBİYÂ: Peygamberlerin hayatlarını ve mucizelerini anlatan kitaplar
7. AKAİD KİTAPLARI: Dinin iman esaslarını, temel kural ve hükümlerini anlatan kitaplar
8. TASAVVUFÎ KİTAPLAR: Tasavvuf sisteminin esaslarını anlatan kitaplar
9. MENAKIBNÂME VE VELAYETNÂMELER: Tarihe mâl olmuş kişilerin şahsiyetleri etrafında oluşan hikâyelerden oluşan kitaplar
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
119
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
a. Destanî menâkıbnâmeler: Müslümanların yaptıkları savaşlarda kahramanlık gösterenlerin etrafında oluşan eserlerdir. Hamzaname, Battalname, Danişmendname
b. Tasavvufî menâkıbnâmeler: İslamî yaşayışı ve dünyaya önem vermeyişiyle tanınmış büyük sûfîlerin hayatları etrafında oluşan menkıbelerdir. 10. GAZAVATNÂME: Sefer hazırlıklarını, ordunun yolculuklarını, savaşları, fetihleri, zaferleri konu edinen eserlerdir. 11. FÜTÜVVETNÂMELER: Ahiliğin kurallarını, özelliklerini anlatan eserler 12. MÜNŞEÂT: Değişik konularda yazılan düz yazı biçimindeki ürünlerin ya da mektupların toplandığı kitaplar 13. MEKTUPLAR: Bir kişiye, bir topluluğa ya da kuruma bir haberi, isteği veya şikayeti bildirmek amacıyla yazılmış eserlere mektup denir. Fuzûlî → Şikâyetname 14. TEZKİRELER: Çoğunlukla Divan şairlerinin olmak üzere bazen evliya ve hattatların hayatından, edebî özelliklerinden söz eden, eserlerinden örnekler veren biyografik kitaplardır. 15. SEYÂHATNÂMELER: Gezilip görülen yerleri, buraların çeşitli yönlerini anlatan gezi yazılarıdır. Evliya Çelebî → Seyahatname İlk örnek: Seydi Ali Reis → Miratü’l - Memalik 16. SEFÂRETNÂMELER: Osmanlı elçilerinin (sefir) gittikleri ülkelerde gördüklerini ve yaptıkları görüşmeleri bir çeşit rapor biçiminde anlattıkları eserlerdir. Yirmisekiz Mehmet Çelebi - Paris Sefaretnamesi
120
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
3. BÖLÜM Kara Mehmet Çelebi
→ Viyana Sefaretnâmesi
Dürrî Ahmed Paşa
→ İran Sefaretnâmesi
Vasıf Efendi
→ İspanya Sefaretnâmesi
Resmî Ahmed Efendi
→ Viyana Sefâretnamesi, Prusya Sefâretnâmesi
Ebubekir Râtip Efendi
→ Viyana Sefâretnâmesi
Abdürrezak Bahir Efendi → Paris – Londra Sefaretnâmesi
17. NASİHATNÂME VE SİYASETNÂMELER: İnsanlara sorumluluklarını hatırlatan, devlet yönetimi hakkında bilgi veren, öğüt niteliği taşıyan ahlak ve siyaset kitaplarıdır. Pendname
Mercümek Ahmet → Kâbusnâme (Farsçadan çeviridir) Kul Mes’ud
→ Kelile ve Dimne (Beydeba’nın Farsça eserinin çevirisidir.)
Nizamü’l - Mülk
→ Siyasetnâme
Lütfi Paşa → Asafnâme Koçi Bey → Risâle
18. TARİHLER: Tarihi olayları dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak sebep sonuçlarıyla anlatan kitaplardır.
Naima
→
Naima Tarihi (17. yy. ilk resmi vak’anüvistir.)
Peçevi İbrahim Efendi
→
Peçevî Tarihi (17. yy.)
Âşık Paşazâde
→
Âşıkpaşazâde Tarihi ( 15. yy.)
Erzurumlu Mustafa Darir →
Fütühü’ş-Şam (Manzum-mensur karışık)
Gelibolulu Ali
→
Künhü’l-Ahbar
Kemal Paşazâde
→
Tevarih-i Âl-i Osman
Katip Çelebi
→
Fezleke
Ahmet Cevdet Paşa
→
Cevdet Tarihi
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
121
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı
19. SÜRNÂMELER: Şehzadelerin doğumları dolayısıyla yapılan şenlikleri, sünnet düğünlerini, padişah kızlarının, kızkardeşlerinin evlenme merasimlerini konu edinen manzummensur eserler
20. İLMÎ ESERLER: Tıp, coğrafya, astronomi gibi konularda yazılan eserler
21. MERSİYE:
Bir kimsenin ölümünden duyulan üzüntü ile yazılan eserler Maktel maktel-i Hüseyini Hz. Hüseyin’in şehit edilişi
22. RESMÎ YAZILAR: Yöneten ile yönetilenler arasındaki ilişkiyi düzenleyen yazılar. Kanunnameler, fermanlar, fetvalar...
23. MEKTUP: Türk ediyatında mektup türünün uzun bir geçmişi vardır. Divan Edebiyatı’nda “münşeatlarda” özel ve resim mektuplara geniş yer verilirdi. Bunlar çok süslü ve ağır bir dille yazılmışlardır. Bu dönemde mektup tarzında yazılan edebi metinlerde vardır. Fuzuli’nin “Şikayetname”si bu türün ilk örneğidir.
122
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı ŞİKÂYETNÂME
“Selâm virdüm rüşvet degüldür diyü almadılar, hüküm göterdüm fâ’idesüzdür diyü mültefit olmadılar. Egerçi zâhirde sûret-i itâ’at gösterdiler ammâ zebân-ı hâl ile cemî-i suâlüme cevâb virdiler. Dedüm: Yâ eyyüha’l-eshâb’ bu ne fi’l-hatâ ve çîn-i ebrûdur. Dediler: Muttasıl âdetümüz budur. Dedüm: Benüm ve re’âyetüm vâcib görmişler ve bana berât-ı tekaaüd vermişler ki evkaafdan hemîşe behre-mend olam ve pâdişâha ferâgatle du’â kılam. Dediler: Ey miskîn senün mezâlimüne girmişler sana sermâye-i tereddüd vermişler ki müdâm bî-fâ’ide cidâl idesin ve nâ-mübârek yüzler görüp nâ-mülâyim sözler işidesin. Dedüm: Berâtümün mazmûnı niçün sûret bulmaz. Dediler: Zevâyiddür husûli mümkin olmaz. Dedüm: Böyle evkaaf zevâyidsüz olur mu? Dediler: Zarûriyyât-ı âsitâneden ziyâde kalursa bizden kalur mı? Dedüm: Vakıf mâlin ziyâde tasarruf itmek vebâldür. Dediler: Akçemüzle satun almışuz, bize helâldür. Dedüm: Hisâb alsalar bu sülûkünüzün fesâdı bulunur. Dediler: Bu hisâb kıyâmette alınur. Dedüm: Dünyâda dahı hisâb olur zîrâ haberin işitmişüz. Dediler: Andan dahı bâkımüz yokdur kâtibleri râzî itmişüz. Gördüm ki su’âlüme cevâbdan gayrı nesne virmezler ve bu berât ile hâcetüm revâ görmezler nâçâr terk-i mücâdele kıldum ve me’yûs u mahrûm gûşe-i ‘uzletüme çekildüm.” Fuzulî
Abdülkadir Karahan Fuzulî’nin Mektupları
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
123
3. BÖLÜM
İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı Günümüz Türkçesiyle
“Selâm verdim, rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim, yararsızdır diye iltifat etmediler. Gerçi görünüşte itaat gösterdiler, ama hâl diliyle bütün sorularıma cevap verdiler: Dedim: – Ey memurlar! Bu ne yanlış iş ve kaş çatıklığıdır. Dediler : – Her zaman bizim âdetimiz budur. Dedim: – Benim saygımı uygun görmüşler ve bana emeklilik beratı (yazısı, ferman) vermişler ki, ondan sürekli olarak yararlanayım ve padişaha gönül rahatlığı ile dua kılayım. Dediler: – Ey zavallı! Sana haksızlık etmek istemişler ve ne olacağı belirsiz bir mal vermişler ki durmadan mücadele edesin ve uğursuz yüzler görüp sert sözler işitesin. Dedim: – Beratımın içindekiler ne için yapılmaz? Dediler: – Zevâiddir (gelir fazlasıdır), yapılması mümkün olmaz. Dedim: – Böyle evkaf zevâidsiz olur mu? Dediler: – İstanbul’un giderlerinden arta kalsa bile bizden kalır mı? Dedim: – Vakıf malını çok kullanmak vebaldir (günahtır.) Dediler: – Akçamız ile satın almışız, bize helâldir. Dedim: – Hesap isteseler, bu tuttuğunuz yolun bozukluğu görülür. Dediler: – Bu hesap kıyamette sorulur. Dedim: – Dünyada dahi hesap olur, haberini işitmişiz. Dediler: – Ondan dahi korkumuz yoktur, kâtipleri râzı etmişiz. Gördüm ki, soruma yanıttan başka nesne vermezler ve bu berat ile isteğimi yerine getirmeye gerek görmezler. İster istemez uğraşmayı bıraktım, yaslı ve yoksun olarak yalnızlık köşeme çekildim.
124
10. Sınıf / Edebiyat / Akıllı Defter
Bu defter, siz öğretmenlerimize özel olarak boşlukları doldurulmuş bir şekilde basılmıştır. Mavi renkli, italik yazılar, öğrencilerinize yazdırabilmeniz amacı ile öğrenci defterinde boş bırakılmıştır.
Sunum - Tartışma - Panel
1. BÖLÜM
1. BÖLÜM: Sunum - Tartışma - Panel................................................ 127
2. BÖLÜM: Anlatım ve Özellikleri....................................................... 135
3. BÖLÜM: Anlatım Türleri ............................................................... 149
126
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Sunum - Tartışma - Panel
1. BÖLÜM I. SUNUM
Sunum: Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli noktaları öne çıkaran; bir çalışma sonucunu açıklayan, laboratuvar araştırmalarını sunan, anket sonuçlarını ifade eden; önemli olay ve olguları dile getirmek üzere yapılan konuşmalardır.
Sunum yapan kişi sunumdan önce şunlara dikkat etmelidir. –
Prova yapmalı, malzemeleri kontrol etmeli.
–
Ses tonuna, jest ve mimiklere; sahne-kürsü kullanımına dikkat etmeli.
–
Vücut diline, telaffuza özen göstermeli.
–
Teknik personelle uyumlu bir süreç olmalı.
–
Grafik, şekil, belgeler kullanılmalı.
–
Konuya hakim olarak, sorulara cevap vermeli. Gereksiz tartışmalara gir-
memeli.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
127
Sunum - Tartışma - Panel
1. BÖLÜM
SUNUMUN İLETİŞİM ÖGELERİ Gönderici (Kaynak) (Kim?)
İleti (Mesaj) (Neyi?)
Kanal (Hangi araçlardan faydanılmış?)
Alıcı (Kime?)
Sunumu yapan kişi
Dilin işlevleri
Bilgisayar, mikrofon
Dinleyiciler
Dönüt
Dilin işlevlerinin anlaşılması
Bağlam
SUNUM
Bir Sunum Aşağıdaki Tabloya Göre Değerlendirilir: Sunumdan Önce
ØØ Sunum yeri önceden görülüp prova yapılır. ØØ Kullanılacak malzemeler (kürsü, mikrofon, slayt makinesi, bilgisayar, cd...) kontrol edilir.
Sunum Sırasında
ØØ ØØ ØØ ØØ ØØ ØØ
Sunumdan Sonra
ØØ Dinleyiciler tarafından yöneltilen sorulara tartışmaya girilmeden doyurucu ve net cevaplar verilir.
128
Ciddi, ağırbaşlı, derli toplu bir görüntü sergilenir. Ses tonu, vücut dili, jest ve mimikler konuya uygun olarak kullanılır. Değişik kaynaklara başvurulur. Belge, grafik ve slaytlar kullanılır. Slaytlarda kısa, açık ve etkili cümleler kullanılır. Slaytların sırası ve yapılan açıklamalar eş zamanlı olmalıdır.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Sunum - Tartışma - Panel
1. BÖLÜM
Göndergesel
Heyecana Bağlı
Alıcıyı Harekete Geçirme
Kanalı
Kontrol
Dil Ötesi
Şiirsel
(Poetik)
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
129
1. BÖLÜM
Sunum - Tartışma - Panel
130
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Sunum - Tartışma - Panel
1. BÖLÜM II. TARTIŞMA
Tartışmanın genel özellikleri şunlardır: 1. Tartışmanın amacı, bir konu çevresinde lehte ve aleyhte karşılıklı düşünceleri ortaya koyma, sorunlara cevap ve çözüm bulma; gerçek, doğru, iyi ve güzel olanı birlikte aramaktır. 2. Tartışmada; karşılıklı saygı ve hoşgörünün, nazik, sabırlı olmanın; konuşma kurallarına, verilen zamana ve sıraya uymanın amaca ulaşmadaki yararları dile getirilmelidir. 3. Tartışmayı yöneten bir başkana ihtiyaç vardır. Başkanın; konuyu ortaya koyup sınırlaması, konuşmacıların konu dışına çıkmalarını ve gereksiz konuşmaları engellemesi, konuşmacıların birbirini suçlamaya yönelik tutumlarına izin vermemesi, tartışmanın kurallarına uygun yürütülmesi ve bir sonuca ulaşması, bu sonucun da rapor hâline getirilmesini sağlaması gerekir. 4. Dinleyicinin huzurunda dinleyiciler için gerçekleştirilen tartışmalarda, konuşmacıların tartışma konusundaki bilgi, birikim, görgü, düşünce ve tartışmalarla kamuoyu yaratma endişesi konuşmacı-dinleyici ilişkisini belirleyen önemli faktördür. 5. Açık oturum, panel, sempozyum, forum gibi tartışmalar basın ve halk önünde gerçekleşirken, münazara daha çok eğitim amacıyla sınıflarda düzenlenir.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
131
1. BÖLÜM
Sunum - Tartışma - Panel
TARTIŞMA TÜRLERİ Münazara (Tartışı, Aytışma) Bir konunun olumlu ve olumsuz yönlerinin iki grup arasında tartışılmasıdır. Bir anlamda konuşma yarışmasıdır. Önemli olan doğruyu ortaya çıkarmak değil, konuyu en iyi biçimde savunmaktır.
Açık Oturum Önceden belirlenen bir konunun, o konudaki uzman kişilere topluluk önünde çeşitli yönleriyle ortaya konmasıdır. ØØ Bir başkan ve en az üç konuşmacı bulunur. ØØ Her konuşmacı, konuyu bir yönüyle ele alır ve inceler. ØØ Başkan, önceden not aldığı konuşmaları özetler ve konuşmaları birbiriyle ilişkilendirir.
Forum Herkesi ilgilendiren bir konu, bir sorun üzerinde ve bir başkanın denetiminde yapılan konuşmalar olarak tanımlanabilir. ØØ Başkan konuyu olumlu ve olumsuz yanlarıyla katılımcılara açıklar. Dinleyiciler söz alarak kendi görüşlerini bildirirler. ØØ Forumdan, sınıf içi çalışması olarak, sınıf ve okulca yapılacak işlerde alınacak kararlar hususunda yararlanılabilir.
Sempozyum (Bilgi Şöleni) Sanat ve bilim alanında uzmanlaşmış kişilerin bir araya gelerek sorunlarını tartışmak, açıklamak ve bir sonuca ulaşmak için yaptıkları toplantıdır. ØØ Sempozyumda davetli dinleyiciler vardır. ØØ Toplantı sonunda alınan kararlar bilimsel değer taşıdığı için basılarak kamuoyuna duyurulur. PANEL Panelin sonunda dinleyicilerin üyelere soru sorma ve düşüncelerini açıklama hakları vardır. Eğer dinleyiciler soru sorma ve düşüncelerini açıklama imkanı bulursa panel, “forum” hâlini alır. -
Seçkin bir konuşmacı grubunun bir başkan etrafında düşünce ve tezlerini en geniş biçimde sunmasıdır.
-
Bilgi, kültür ve sanat alışverişidir.
-
Seçilen konu üzerine farklı düşünceler dile getirilir.
-
Herkesi ilgilendiren sosyal problemler üzerinde durulur.
-
3-6 katılımcı vardır.
Aşağıdakilerden hangisi, “sunum” yapan birinden beklenemez? A) Ses tonunu dinleyicilerin ilgilerini canlı tutacak şekilde ayarlamalıdır. B) Dinleyicileri gözleyerek onların tepkilerini ölçmeye çalışmalıdır. C) Karşısına tartışmacı olarak çıkarılan kişinin düşüncelerini açıklamasına izin vermelidir. D) Hoşgörülü olmalı, dinleyicileri kıracak argo sözlerden kaçınmalıdır. E) Sunumunu kendisine ayrılan sürede yapmaya özen göstermelidir.
132
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Sunum, bir tartışma türü değildir.
1. BÖLÜM
Sunum - Tartışma - Panel
Aşağıdakilerden hangisine “panel” denebilir? A) Dört yazarın yüz-iki yüz kişilik bir topluluk karşısında edebiyat ve sanat konusunda sohbet havası içinde yaptıkları konuşma B) Bir belediye başkanının şehir meydanında halka yaptığı konuşma C) İki grubun “Şiir mi önemli öykü mü?” konusunda bir jüri önündeki tartışması D) Bir sunucunun çevre kirliliği konusunda bir bilim adamıyla yaptığı söyleşi
B’deki söylev, C’deki münazara, D’deki
E) Bir yazarın kitapları hakkında okuyucularına bilgi vermesi
mülakat, E’deki sunum olabilir. Panel, A seçeneğinde ifade edilen konuşma türüdür.
Aşağıdakilerden hangisi tartışmada başkanın görevlerinden biri değildir? A)
Konuşmacıları dinleyicilere tanıtması
B)
Yerine göre konuşmacılara soru yöneltmesi
C)
Konuşmacıların konu dışına çıkmasını engellemesi
D)
Tartışma kurallara uymayanları uyarması
E)
Konuşmacıların bilgi eksikliklerinin dinleyiciler tarafından fark edilmesini engellemesi
A, B, C, D seçeneklerinde belirtilenler başkanın görevleridir. E seçeneğinde ifade edilen konu içeriği itibariyle tartışmalarda olmaması gereken bir durumdur.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
133
2. BÖLÜM 1.
134
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
klerii Gelişim Özelli nın ım ve Kimya Anlat
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM I. ANLATIMA HAZIRLIK
Yazmaya veya Konuşmaya Başlamadan Önce Yapılması Gerekenler ØØ Yazmaya başlamadan ve konuşma yapmadan önce yeni bilgilere ihtiyaç olup olmadığını belirlemek, bilgi toplamak, deneyimlerini topladığı bilgilerle zenginleştimek gerekir.
ØØ Yazı yazma ve konuşma hazırlamada; toplanan bilgilerin ve kişisel deneyimlerin, hazırlanacak metnin yazılış amacı ve hedef kitlesine göre düzenlenmesi gerekir.
ØØ Metinlerde genelden özele ya da özelden genele gidilebileceği dikkate alınmalıdır.
ØØ Metin, öyküleme ve öykünün anlatılmasına nereden, niçin ve nasıl başlanması gerektiği, olayın hangi noktalarının anlatılacağı, hangi kısımlarının farklı ifadelerle tekrar edileceği, hangi kısımlarının okuyucu ya da dinleyici tarafından belirleneceği önceden ortaya konmalıdır.
ØØ Her yazının; kendi düzeni, teması ve ifade biçimiyle kendi içinde anlamı olan organik bir bağ kurulmalıdır.
ØØ Yazının inandırıcılığını güçlendirmek için başvurulan yöntemlerden biri de dipnotlara yer vermektir.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
135
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM
II. ANLATIMDA TEMA VE KONU Tema
eserde dile getirilen duygu, düşünce ve hayaldir. Temanın soyut olduğu belirtilir.
Temanın belli bir bağlamda kişi, yer, zaman ve durum bildiren dil birlikleriyle sınırlandırılması, somutlaştırılması, anlatılması ise
konuyu
yu oluşturur.
ØØ Söz ve yazıya dönüştürülebilecek her anlatım konudur. Aynı konuyu değişik sanatçı işler.
TEMA Özgürlük
Türkiye'deki kadınların özgürlüğü
İnsan sevgisi
Yunus Emre'nin şiirlerinde insan sevgisi
Göç
136
KONU
Ortadoğu'daki
insanların
Avrupa'ya
göç etmesi
Hoşgörü
Mevlana'nın şiirlerinde hoşgörü
Hüzün
Türk sanat müziğinde hüzün
Kahramanlık
Köroğlu'nun şiirlerinde kahramanlık
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM
III. ANLATIMDA SINIRLANDIRMA
Gereksiz sözlerle dolu, plansız anlatımlar ve konuşmalar ilgiyi dağıtır ve iletişimi yok eder. Örneğin, “Bir denizi bardağa dökersen bardağın alacağı yine bardak kadardır.” sözünü insanlar için düşündüğümüzde, her insanın da belli bir bilgiyi alma kapasitesi olduğunu söyleyebiliriz. Futbol veya basketbol sahalarındaki çizgiler olmasaydı bu oyunların kurallarını belirlemek, oyunu oynamak mümkün olmazdı.
IV. ANLATIMIN VE ANLATICININ AMACI Anlatıcının her zaman 5N – 1K ile hareket etmesi kaçınılmazdır. Bu formül, iletmek istediğimizi netleştirir, somutlaştırır. Anlatımın temel nedeni de budur.
5N
Ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden?
1K
Kim?
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
137
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM
Her iletişimde olduğu gibi gönderici - alıcı, ileti - kanal ve şifre gibi iletişim ögelerinin işlevlerine göre anlatım şekillenir. Her anlatımda anlatıcı ile okuyucu ya da dinleyici arasında bir ilişki vardır. Bu ilişki anlatımın amacını oluşturur. Gönderici .................. İleti .............. Kanal .............. Alıcı
Dönüt Bağlam İletiyi gönderene mesaja bağlam
ileti
gönderici , ileti gönderilene , iletiyi gönderme şekline
alıcı
kanal
, alıcının iletiyi algılayarak verdiği cevaba da
Gönderici
“kim, ne”
İleti
“neyi”
Kanal
“Nasıl, ne ile”
Alıcı
“kime, neye”
, göndericinin vermek istediği
, iletişiminin gerçekleştiği ortama dönüt
denir.
sorularına cevap verir.
V. ANLATIMDA ANLATICININ TAVRI Öznel Yargılı Cümleler Kişisel görüşün yansıtıldığı, yoruma açık yargılardır. Bence, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın en güzel eseri Beş Şehir adlı kitabıdır.
Nesnel Yargılı Cümleler
Görece anlam taşımayan, bilimsel nitelikli, değişmeyen cümlelerdir. Geçen yıl yitirdiğimiz romancımız adına düzenlenen yarışmada bu yazar, ilk romanıyla ödül aldı.
Doğrudan Anlatım Bir sözün değiştirilmeden, söylendiği gibi aktarıldığı cümlelerdir. Çocuk, annesine sordu: “Onlar buradan ne zaman gidecek?”
Dolaylı Anlatım Başkasından alınan bir sözün kişi ve zaman değişiklikleriyle aktarıldığı cümlelerdir. Çocuk, annesine onların buradan ne zaman gideceğini sordu.
Üslupla (Biçem) İlgili Cümleler Bir yazarın/eserin dil/ üslup ile ilgili özelliklerini belirten cümlelerdir. Ağır bir dil ve süslü bir anlatımın kullanıldığı eserlerde aydın kişilere hitap edilmektedir.
Biçimce Olumlu Anlamca Olumsuz Cümleler Dil bilgisi bakımından olumlu olduğu halde, anlamca olumsuz cümledir. -
Ne gelir ne gider. (Gelmez de gitmez de.)
-
Hiç böyle şaka yapılır mı evladım? (Yapılmaz)
-
Sanki ben onu çok seviyorum. (Sevmiyorum)
138
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM Biçimce Olumsuz Anlamca Olumlu Cümleler
Olumsuz iki sözcüğün birlikte kullanılmasıyla oluşan olumlu cümlelerdir. -
O beni anlamıyor değil. (anlıyor)
-
Onu anlamadı mı sanki bu çocuk? (anladı)
-
Nelere katlanmadık bu mücadelede? (katlandık)
Soru Cümlesi
Cevap almak amacıyla kurduğumuz cümlelerdir. - -
Bu soruların cevaplarını verdi mi? Bu çocuklar bizden ne istiyor?
Sözde Soru Cümleleri
Soru anlamı taşımayan, cevap beklemeyen cümlelerdir. - -
Eski anılara yolculuk neye yarar? (hüzün)
Ben git demeden nasıl gidersin sen? (kızgınlık)
Ünlem Cümleleri
Bir coşkuyu, duyguyu, yargıyı dile getirir. - -
Kellesini vurun şunun!
Yaşamak ne güzel şey be kardeşim!
Koşul (Şart) Anlamı İçeren Cümleler
Eylemin gerçekleşmesinin şarta bağlı olduğu cümlelerdir. -
Herkes hakkını aramalı ki tüm işler düzelsin. neden sonuç
-
Bu maçı da alırsak çeyrek finale yükseliriz. neden
sonuç
Dilek (İstek) Anlamını Veren Cümleler
Bir dileği, isteği, özlemi anlatan cümlelerdir. - -
Bakar mısın ahbap!
Ahmet Bey, sen yazıver şu yazıyı!
Gereklilik Anlam Taşıyan Cümleler
Gereklilik kipi ya da bu anlamı veren sözlerle kurulur. -
Her şair, kendinden önceki şiir ustalarını okumalıdır.
Buyurma (Emir) Anlamlı Cümleler
Emir kipiyle çekimlenmiş cümlelerdir. - -
Bir daha karşıma çıkma! Şimdi beni iyi dinleyin!
Varsayım Anlamı Taşıyan Cümleler
Gerçekleşmemiş bir olay ya da durumun gerçekleşmiş gibi “varsayıldığı” cümlelerdir. -
Tut ki sınavı kazandın.
Yaklaşıklık Anlamı İçeren Cümleler
Yüklemdeki eylem veya durumun gerçekleşmesine az kaldığını belirtir. - Gün battı batacak. - Onun yüzünden işimden oluyordum az daha.
Olasılık Anlamı Taşıyan Cümleler İhtimal anlamı taşıyan cümlelerdir. - Bunca olanlardan sonra der mi der. -
Araba çalışmıyor, benzini bitmiş olmalı.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
139
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM
Neden-Sonuç İlgisi (Nedensellik Bağıntısı) Kuran Cümleler Yargının gerçekleşmesi bir nedene bağlanmıştır. -
- Derslere düzenli çalışmadığı için kötü not almış.
Denize girmiyor, doktoru yasaklamış. sonuç
neden
neden
sonuç
Amaç-Sonuç İlgisi Kuran Cümleler Yüklemin gerçekleşmesi bir amaca bağlanmıştır. -
Ders çalışmak için kütüphaneye gitti. amaç
sonuç
-
Annemi görmek için gittim
amaç
sonuç
Değerlendirme Cümlesi Bir sanatçının, sanat eserinin, özünü, önemini, niteliğini belirleyen cümlelerdir. -
Bu yazar, sorumluluk bilincini taşıyarak ürünler vermiştir.
-
Bu eserde, kişiler karakterlerine uygun biçimde konuşturulmuştur.
Tanım Cümlesi Bir şeyin ne olduğunu belirten cümlelerdir. Bir destek üzerine oturtulmuş bir tablodan oluşan mobilyaya masa denir.
Beğeni - Eleştiri Cümleleri Bir kişinin/eserin olumlu/olumsuz yönlerini bildiren cümlelerdir. - Geçmişle kan bağı taşımayan, yenilikten yoksun, son derece yetersiz cümleler vermiş. (olumsuz eleştiri) -
Anlatımında konuşma dilinin inceliklerinden ustaca yararlanmış.
Tahmin Anlamlı Cümleler Bazı verilere dayanarak fikir yürütmektir. - Bu durum, burada eski bir Zeus Tapınağı’nın bulunduğu yolunda düşünceleri daha güçlendiriyor.
Ön Yargı Cümleleri Gerçekleşmemiş bir konuda önceden yargıya varan cümlelerdir. -
Bırakın kitabı, onun gazete bile okuduğuna inanmıyorum.
Aşağıdakilerin hangisinde üslupla ilgili bir eleştiri vardır? A) “Yaban”, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun köy yaşamını iyi bilmediğini göstermektedir. B) “Şıpsevdi” romanında Hüseyin Rahmi, bazı sosyal sorunları tek yanlı anlatıyor. C) Dil okuyucuyu usandıracak kadar ağır olmasaydı “Mai ve Siyah” bugün de okunurdu. D) “Çalıkuşu” bir aşk hikâyesi üzerinden eğitimci kadınların zorluklarını anlatmaktadır. E) “Devlet Ana” romanında tarihi gerçeklerle çatışan ayrıntılar vardır.
C seçeneğinde “Mai ve Siyah” ın dilinin ağır, anlaşılmasının zor oluşuyla ilgili bir eleştiri vardır. Bu, üslupla ilgilidir.
140
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
2. BÖLÜM
Anlatım ve Özellikleri
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde doğrudan anlatım vardır? A) Ünlü yazarın ülkemizde bir hafta kalacağı bildirildi. B) Başkan, tutumumun neden değişmediğini açıklamayacağım, dedi. C) Son hastalıktan bu yana kendini toparlayamadığını söyledi D) Durumu birazdan haber vereceklerini size bildirmemi istediler. E) Konuyla ilgili bilgisinin yetersiz olduğunu dile getirdi.
B seçeneğinde, başkanın söylediği cümle olduğu gibi, hiç değiştirilmeden aktarılmıştır.
Yıllar öncesinden kalma bir kış gecesini anımsadı. O gece yağan kar tanelerinin arasından gökyüzünde annesini görmeyi ummuştu. Annesinin ölümü üzerinden bir yıl geçmişti. Ama o sanki her gece pencerenin önüne gelip onu gözlüyordu. Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A)
İlk cümlede öyküleme vardır.
B)
İkinci cümlede gerçeküstü bir istekten söz edilmiştir.
C)
Üçüncü cümlede anlatım nesneldir.
D)
Son cümlede gerçek olmayan bir durum söz konusudur.
E)
İkinci cümlede anlatım yalın ve durudur.
İkinci cümlede “yağan” sözcüğü duruluğu bozmaktadır.
Aşağıdakilerin hangisinde yazar, kişisel görüşüne yer vermemiştir? A) Telefon, insani ilişkileri mekanikleştirdiği için zararlıdır. B) Cep telefonlarının fiyatı modeline göre değişmektedir. C) “Size bir telefon kadar yakınız.” sözü içtenlikten uzaktır. D) Mektubun sıcaklığı telefon sesinde yoktur. E) İnsanlar, telefona yaklaştıkça birbirlerinden uzaklaştılar.
B seçeneğindeki ifade öznel, kişiden kişiye değişen bir yargı içermez. Cümledeki yargı ispatlanabilir, doğruluğu, yanlışlığı görülebilir niteliktedir.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
141
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM
VI. ANLATIMIN ÖZELLİKLERİ Anlatım özellikleri şöyle sıralanabilir:
♦ Akıcılık
♦ Duruluk
♦ Açıklık
♦ Yalınlık - Doğallık
♦ Özlülük
♦ Özgünlük - İlginçlik
♦ Tutarlılık
♦ İnandırıcılık
♦ İletişim Dilinde Yetkin Olmak
Akıcılık Anlatımda ses akışını bozan, söylenmesi güç seslere ve sözcüklere yer vermemek, gereksiz söz tekrarlarından, karmaşık ve anlaşılması güç cümle kuruluşlarından kaçınmaktır.
Duruluk En az sözcükle eksiksiz anlatımı yakalamaktır.
Açıklık Cümledeki yargıdan birden çok anlam çıkması, yazım kurallarına uyulmaması, noktalama işaretlerinin yerinde kullanılmayışı, sözcük seçiminde özenli olunmaması anlatımın açıklığını bozar.
Yalınlık - Doğallık Anlatımın süsten ve yapmacılıktan uzak olmasıdır. Ayrıca anlatımın akla ve mantığa uygun olması, düşünce ve duygu çelişkileri içermemesidir.
Özlülük Az sözle çok şey anlatmaktır.
Özgünlük - İlginçlik Kişinin anlatımı kendine özgü ise başkalarını taklit eder nitelikte değilse ilginç demektir.
Dilin kullanımındaki kıvraklık, duyuş ve üslûbun kişiye özgü olması özgünlüktür.
Tutarlılık Kişinin anlattıkları önceki anlattıklarıyla çelişmemeli, yaptıklarına ters düşmemeli.
İnandırıcılık Kişinin anlatımının inandırıcı olması için kişinin, anlattıklarına güvenmesi gerekir.
142
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM İletişim Dilinde Yetkin Olmak
Kişi, kullandığı dilde yetkin olmalıdır. Kullanılan sözcükler, cümledeki yerine tam oturmalıdır.
Dipnot: Yazıda geçen herhangi bir söz ya da sözcükle ilgili olarak sayfa altına konan aydınlatıcı, ek bilgiler içeren ya da kaynak belirten açıklamaya dipnot denir. Bu dipnotlar yazının ciddi kaynaklardan yararlanılarak bir emek sonucu hazırlandığını gösterir. Dipnotun amaçları şunlardır: ØØ İlgili konularda yazacaklara başvuru olanağı sağlamak, ØØ Bilgilerin doğruluk ve güvenilirliğini belirtmek, ØØ Bilgilerin kaynağını göstermek, yazıya katkısını ortaya koymak, ØØ Yazıdaki düşüncelerin ve görüşlerin doğruluğunu desteklemek,
VII. ANLATIMIN OLUŞUMU
Her bütün bir oluşum aşamasıyla somutlaşır. Metinlerde de bu yol izlenir. Anlatılmak istenen, sözcüklerle, cümlelerle, paragraflarla metne yansıtılır. Dilde bir anlam bütünlüğü taşıyan yazılı her ürün bir “metin” olarak kabul edilir. Makale, röportaj, gazete haberi gibi bazı metinler, doğrudan bilgi verme, haber iletme amacını taşır. Roman, hikâye, şiir, tiyatro gibi bir kısım metinleri ise yazar; hayatı ve dili yorumlayarak ortaya koyar.
Bağdaşıklık - Bağlaşıklık Bir metin, yalnızca dil bilgisi kurallarına göre düzenlenmez. Dil ögelerinin ifade ettikleri husus ve durumlar arasında anlam bağıntıları da vardır. Bu anlam bağıntılarına bağdaşıklık adı verilir.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
143
2. BÖLÜM
Anlatım ve Özellikleri
Bir metinde dil ögelerinin dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesine bağlaşıklık adı verilir. Kelimelerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana gelerek oluşturduğu söz gruplarına bağdaştırma adı verilir.
Bağlaşıklık: Cümledeki kelimeler arasında, dil bilgisi bakımından bağıntılar vardır: Özne-yüklem uyumu, fiil çekiminde kişi/zaman uyumu, söz gruplarının dizilişi... Metindeki kelimeler ve cümleler arasındaki bu ilişkiye “bağlaşıklık” denir.
Alışılmış - Alışılmamış Bağdaştırma Bağdaştırmalar, dilde yaygın olarak kullanılan ifadelerle oluşturulabildiği gibi birbiriyle uyuşmayan kelimelerden de oluşabilir.
Kirli elbise → Alışılmış Bağdaştırma →
Dilde yaygın olarak kullanılan ifadeler
Günlük hayatımızda kullanılan söz kalıpları
Kirli düşünceler → Alışılmamış Bağdaştırma →
Günlük dilde bir arada kullanılması mümkün olmayan, garipsenecek bir ilişkilendirme ile sözcüklerin çağrışımlarından yararlanarak yapılan bağdaştırmalardır. Dil bilgisi kurallarına uysalar bile mantığa aykırıdır. Özellikle şiir dilinde, alışılmamış bağdaştırmaların sık kullanıldığı görülmektedir.
A. Bağdaşıklığa Uyulmaması Sonucu Ortaya Çıkan Anlatım Bozuklukları (Anlamsal Bozukluklar) 1. Gereksiz Sözcük Kullanımı Bir cümlede anlamları aynı olan veya anlamca biri diğerini içeren sözcüklerin birlikte kullanılmasıdır. Sanıyorum o sizi anlıyor olmalı. (“Sanırım” veya “olmalı” atılmalıdır.)
2. Sözcükleri Birbiriyle Karıştırma Anlamları veya yazılışları çok benzer olan sözcüklerin karıştırılmasıdır. -
Bu binalar gerçekten çok yaklaşık yapılmış. (yakın)
3. Sözcüklerin Yanlış Anlamda Kullanımı Sözcüklerin anlamlarına uygun kullanılmamasıdır. -
Kardeşimin tembelliği sınıfta kalmasını sağladı. (neden oldu)
4. Sözcüğün Yapısındaki Yanlışlık Bir sözcüğün, dil bilgisi kurallarına aykırı türetilmesidir. -
144
Mehmet Efendi, on beş yıldır bakkalcılık yapıyor. (bakkallık)
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM
5. Yerinde Kullanılmayan Sözcük veya Ögeler (Söz Dizimi Yanlışları) Sözcüğün, cümlenin akışına veya anlamına uygun yerde kullanılmamasıdır. -
Günde kırk kere limonlu salatalık turşusu satan dükkana uğrardı.
6. Anlamca Çelişen Sözcüklerin Bir Arada Kullanılması Bir cümlede anlamca birbirine ters olan sözcüklerin birlikte kullanılmasıdır. -
Hiç şüphesiz bu olaya en çok üzülen başkan olsa gerek.
7. Deyim ve Atasözü Yanlışları Kullanılan deyim/atasözünün kalıplaşmış şekliyle ve anlamıyla cümleye uygun kullanılmasıdır. - Her ağızdan bir ses çıkarsa bu toplantı bitmez. (kafadan)
8. Gereksiz Yardımcı Eylem Kullanımı Türkçede doğrudan fiil olarak çekimlenebilecek bir kelimenin yardımcı eylem alarak çekimlenmesi yanlıştır. -
Boşuna umut etme, oraya gelmeyeceğim. (umutlanma)
9. Mantık Hataları İyi ve sağlam bir cümlenin temel mantık ilkelerine uygun olması gerekir. - -
Yüksek sesle müzik dinlemek kulaklara zarar verir. (yüksek sesli) Değil bir lokma ekmek, bir tabak yemek bile bulamaz.
10. Zamir Eksikliğinden Kaynaklanan Anlam Belirsizliği Bazı cümlelerde kişi zamiri kullanılmadığı takdirde bir anlam belirsizliği ortaya çıkar. -
Senin? Onun?
- Ehliyetini polis almış, öyle mi?
-
Bana ne söyleyeceğini biliyorum.
11. Karşılaştırma Hataları
Onun?
Senin?
Bazı karşılaştırma bildiren cümlelerde iki farklı anlam çıkması anlam belirsizliğine yol açmaktadır. -
Adam, politikayla karısından çok ilgileniyor.
2. Adamın politikaya gösterdiği ilgi, karısına gösterdiği ilgiden fazla.
1. Hem adam hem karısı politikayla ilgileniyor.
3. Adam karısıyla az, politikayla fazla ilgileniyor.
12. Noktalama Eksikliği Adlaşmış sıfatlardan, sıfat-fiillerden sonra ya da özneyi belirlemek için özneden sonra virgülün kullanılmamasıdır. -
Yabancı gazeteciye her şeyi anlattı.
Yabancı (,) gazeteciye her şeyi anlattı.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
145
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM
B. Bağlaşıklığa Uyulmaması Sonucu Ortaya Çıkan Anlatım Bozuklukları (Dil Bilgisel Bozukluklar) 1. Özne Eksikliği Sıralı ya da birleşik yapılı cümlelerde görülür. Bu tür cümlelerde yargılar tek özneye bağlanmak istenir. Eğer özneler farklıysa anlatım bozukluğu meydana gelir. -
Mağazanın inşaatı eylül ayında bitecek ve faaliyete geçecektir. (mağaza)
2. Özne - Yüklem Uyumsuzluğu Özne ile yüklem kişi ve tekillik-çoğulluk bakımından uygun olmalıdır. - -
Gözlerim yaşardılar. (yaşardı)
Okula gideceğimi sen de o da biliyordu. (biliyordunuz)
“Ne ... ne” bağlacının bulunduğu cümlelerin çoğu yüklem olumlu olmalıdır. -
Ne bende ne onda para yok.
(var)
3. Nesne Eksikliği
Birleşik ya da sıralı cümlelerde görülür. Yüklemi Fiil olan cümlelerin bazıları nesne alır, bazıları ise almaz. -
Her gün ona telefon ediyor ve çok sevdiğini söylüyor.
(onu)
4. Dolaylı Tümleç Eksikliği
Birleşik ya da sıralı cümlelerde görülür. Dolaylı tümleç alabilen fiilleri dolaylı tümleçsiz kullanmak, anlatım bozukluğuna yol açar. -
Onu gördü ve her şeyi anlattı. (ona)
-
Gazetelere göz gezdirerek olay hakkında bilgi edinmek istendi.
5. Çatı Uyumsuzluğu
{
{
Birleşik cümlelerde fiil ve fiilimsilerin çatısının etken-edilgenlik yönünden uyuşmamasından kaynaklanır.
edilgen istedi
etken
etken
6. Ek Fiil Eksikliği
Yüklemi ek fiille kurulan birleşik veya bağlı cümlelerde ek fiil eksikliği anlatım bozukluğu ortaya çıkarır. -
Ahmet Bey oldukça titiz; fakat kibirli değildi. Yüklem titizdi
Yüklem
7. Yüklem Eksikliği
Farklı yüklem alan sıralı, bağlı ya da birleşik cümlelerde yüklemlerden birinin kullanılmamasından kaynaklanır. - Onlar bana, ben onlara bakıyordum. (bakıyordu) Yardımcı Eylem Eksikliği -
-
8. Tamlama Yanlışları İsim ve sıfatın aynı tamlanana bağlanması
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Kamu ve özel kuruluşlarda yılbaşı tatili başladı. (t.nan eksikliği)
Sabaha kadar dans ve müzik dinlediler. (ettiler)
146
(kuruluşlarında)
(çocuğun) -
Çocuk ilgi ister, çünkü ilgisizliğe
tahammülü yoktur. (t.yan eksikliği)
Anlatım ve Özellikleri
2. BÖLÜM
Aşağıdaki cümlelerde bağdaşıklığa uyulmaması sonucu ortaya çıkan anlatım bozukluklarını düzelterek cümlelerin doğru şekillerini ve anlatım bozukluğunun sebebini yazınız.
BAĞDAŞIKLIK Bağdaşık Olmayan Cümle
Cümlenin Bağdaşık Şekli
Bağdaşık Olmayışının Sebebi
(Anlatım bozukluğu bulunan cümle)
(Anlatım bozukluğu giderilmiş şekli)
(Anlatım bozukluğunun sebebi)
Günümüzde sık kullandığımız "yayım ve yayın" sözcüklerini birbirine karıştırmamalıyız.
Günümüzde sık kullandığımız "yayım ve yayın" sözcüklerini birbiriyle karıştırmamalıyız.
Yanlış sözcük kullanımı
Çok üzgün bir haberle bültenimize son veriyoruz.
üzgün → üzücü
Yanlış sözcük kullanımı
Otobüsümüz gecikme yapınca endişelendik.
gecikme yapınca → gecikince
Vapur rıhtıma yaklaştıkça heyecanım artıyordu.
yaklaştıkça → yanaştıkça
Sözcüğün yapısındaki yanlışlık
Bugünlerde "Cemile" diye bir roman okuyorum.
diye → adında / adlı
Yanlış sözcük kullanımı
Benim söz konusu dernek üyesi olduğuma ilişkin haberler, tümüyle gerçek dışı ve iftiradır.
gerçek dışı ↔ iftira
Gereksiz sözcük kullanımı
Gereksiz yardımcı eylem kullanımı
Aşağıdaki cümlelerde bağlaşıklığa uyulmaması sonucu ortaya çıkan anlatım bozukluklarını düzelterek cümlelerin doğru şekillerini ve anlatım bozukluğunun sebebini yazınız.
BAĞLAŞIKLIK Bağlaşık Olmayan Cümle
Cümlenin Bağlaşık Şekli
Bağlaşık Olmayışının Sebebi
(Anlatım bozukluğu bulunan cümle)
(Anlatım bozukluğu giderilmiş şekli)
(Anlatım bozukluğunun sebebi)
Roman daha ilk sayfasında elinize yapışıyor ve bitirene kadar bırakamıyorsunuz.
Roman daha ilk sayfasında elinize yapışıyor ve (romanı) bitirene kadar bırakamıyorsunuz.
Nesne eksikliği
İslamiyet öncesindeki "kopuz"un 16. yüzyıldan itibaren "saz" adıyla anılır.
“kopuz”un → kopuz
Tamlama yanlışlığı
Öğretmenler, öğrencilere yardım etmek ve sorunlarıyla ilgilenmek zorundadır.
onların sorunlarıyla
T.yan eksikliği
Kantinde yeterli sayıda sandalye olmadığından öğrenciler, aldığı yiyecek ve içeceği ayakta yemek zorunda kaldılar.
ayakta yemek ve içmek
Fiilimsi eksikliği
Öğrenci, ders işlenişi esnasında öğretmenini dikkatle dinliyor ve söylediklerini not alıyordu.
(onun) söylediklerini
Derste görsel araçların kullanılması öğrencilerin hoşuna gidiyor ve derse daha fazla katılıyorlar.
ve öğrenciler derse...
Tamlama yanlışlığı (T.yan eksikliği)
Özne eksikliği
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
147
3. BÖLÜM 1.
148
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Türleri ımGelişim nın Anlat Kimya
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
ANLATIM TÜRLERİ Anlatım Türleri şunlardır:
1.
Öyküleyici anlatım,
2.
Betimleyici (tasvir edici) anlatım,
3.
Coşku ve heyecana bağlı (lirik) anlatım,
4.
Destansı (epik) anlatım,
5.
Emredici anlatım,
6.
Öğretici (açıklayıcı - tartışmacı - kanıtlayıcı) anlatım,
7.
Düşsel (fantastik) anlatım,
8.
Gelecekten söz eden anlatım,
9.
Söyleşmeye bağlı (diyalog) anlatım,
10. Mizahî anlatım. I. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (Hikâye Etme) ØØ Bir anlatıcının bir olayı ya da birbiriyle ilişkili olayları anlatması, nakletmesi sonunda ortaya çıkan anlatıma “öyküleyici anlatım” denir. ØØ Kimi öyküleyici anlatımlarda anlatıcı, yazarın kendisidir. “Günlük, anı, öz yaşam öyküsü” bu türlerdendir. İfadeler, “Geldim, gördüm, söyledim.” şeklindedir. En çok başvurulan anlatım ise üçüncü tekil kişili anlatımdır. Anlatıcı, olayları bir gizli kamera gibi izler. Okura öyle iletir. İfadeler “Geldi, gördü, söyledi.” şeklindedir.
Öyküleyici Anlatımın Ögeleri Öyküleyici anlatımda olay, kişiler, yer ve zaman unsurları vardır. Olay: Her öykü bir olaya dayanır. Kişiler: Öyküde anlatılan olayı yaşayanlardır.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
149
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM Yer (Mekân):
Öyküde anlatılan olaylar belli bir yerde geçer. Zaman:
Öyküdeki olayların gerçekleştiği zaman dilimidir. Öyküde Plan Öyküde hareketli plan uygulanır. Bölümleri şunlardır: a. Serim: Öykünün “giriş” bölümüdür. b. Düğüm: Öykünün “gelişme” bölümüdür. c. Çözüm: Öykünün sonuç bölümüdür. Öyküleyici anlatım kurmacadır. Öykü ve romanlarda dil, günlük kullanımdan farklı şekilde karşımıza çıkar ama çok belirgin olmaz. Hikâye ve romanlarda üç farklı anlatım yöntemi vardır. Bu, olay örgüsünü anlatan kişinin durumuyla ilgilidir. 1. Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı : Olayları anlatan kişi, kahramanlardan biridir. 2. Gözlemci Anlatıcının Bakış Açısı : Anlatıcı ya olay örgüsünde çok fazla ortaya çıkmaz ya da olay örgüsünde hiç yer almayıp olayları sadece gözlemlemekle yetinir. 3. İlahi Bakış Açısı : Anlatıcı hem aslî hem de yardımcı kişilerin gerçekleştirdiklerini, bunların kafalarından ve kalplerinden geçenleri bilir.
KERAMET Yangın yarım saatten beri devam ediyordu. Fakat mahallenin ahalisi iki ev sonra söneceğine inanıyorlardı. Çünkü bir zat-ı şerifin türbesi var dı. Mümkün değil, o tutuşmazdı! Şiddetli kıble rüzgârı esiyor; alevleri, kıvılcımları saçan tahta parçalarını, türbenin üzerine, altındaki evlerin çatılarına fırlatıyordu. İtfaiye bölüğü, tulumbalar, son gayretlerini sarf ediyorlardı. Polisler etrafı ablukaya almışlar, kaçırılan eşyanın yağmasına meydan vermiyorlardı. Çiroz Ahmet, etrafına bir göz gezdirdi. Bu, kaşarlanmış bir külhanbeyiydi. Onca yangın demek vurgun demekti. Ama mahalle çok fakirdi. Biliyordu ki yanan zavallı kulübeciklerin içinde yatak yorgandan başka bir şey yoktu. Oysa vurgunda âdet “yükte hafif, pahada ağır şeyler”i bulmaktı. “Allah belası-
150
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
nı versin! Faydasız yangın!” diye başını salladı. Ahali türbenin önüne toplanmıştı. “Buraya gelince söner!” diyorlardı. Çiroz Ahmet yeşil, boyalı türbenin penceresine sokuldu. Kör
bir kandilin hafifçe aydınlattığı sandukaya
baktı. Baş ucunda iki büyük şamdan duruyordu. Sandukanın iki tarafında iki seccade yayılıydı. Açık rahlelerde büyük Kuran-ı Kerim’ler yan gelmiş yatıyorlardı. Çiroz Ahmet kelepir karşısında parlayan bir Yahudi gözüyle bunlara baktı. Asgari bir hesap yaptı. İçinden “Şamdanlar onar liradan yirmi... Seccadeler on beşerden otuz... Kitaplar mutlaka yazmadır. Yirmi de onlara de! Etti yetmiş...” dedi. Yeşil boyalı kapıya gitti. Çiroz, kemikli omuzlarıyla bu kapının kuvvetini yokladı. Sonra kilidine baktı. Yavaş yavaş dayanmaya başladı. Halk yangınla meşguldü. Çiroz Ahmet son derece kuvvetliydi; hani o yalnız külhanbeylerine mahsus, pazusuz, idmansız, sporsuz, gizli harikulade kuvvet... Dayandıkça kapı çıtırdamaya başladı. Nihayet küt etti, açıldı. Çiroz’un içeri girince ilk işi, kör kandili üflemek oldu. Fakat, alacağı şeyler her ne kadar pahada ağır ise de yükte öyle pek hafif değildi. Zihni hemen bir vurgun planı tertibine başladı. Plan, zihninde teşekkül ettikçe Çiroz “netice”yi beklemiyor, teferruatını tatbik ediyordu. Şamdanların mumlarını çıkarıp yere attı. Rahlelerdeki kitapları alıp hepsini belinden çıkardığı Trablus kuşağına sardı. Sonra biraz durdu, burnunu kaşıdı. Yavaşçacık seccadeleri topladı; bunları, beygirin üzerine çul vurur gibi, sandukanın sırtına örttü. Şimdi kapıdan çıkmak lazım geliyordu. Ama dışarısı doluydu. Sandukaya dayandı. Biraz düşündü. Kavuk da bırakılacak bir şey değildi, üzerinde sırmalı bir çevre vardı. Sanduka birdenbire kaydı. Çiroz Ahmet düşmemek için toplandı. Acaba evliya diriliyor muydu? Durdu, baktı, gülümsedi. “Vay canına, yere mıhlı değilmiş be!” dedi. Eğildi, altına bakmak için sandukayı kaldırdı. Bu gayet hafifti. İnce tahtadan yapılmış, üstüne yeşil çuha kaplanmıştı. Zihnindeki “çıkış planı” tamamlandı. Kitaplarla şamdanları kucakladı. Sandukanın altına girdi. Yavaş yavaş yürüdü. Durdu. Sandukanın altından elini çıkarıp yavaşça kapıyı açtı. Sol taraf caddeye çıkıyordu. Yakalanmak ihtimali vardı. Sağ taraftaki sokak tenhaydı. Viranelikler çoktu. Ama yangın o taraftaydı. Herkes o tarafa birikmişti. Çiroz Ahmet sandukanın altında uzun süre düşünmedi. Paldır küldür kapıdan çıktı. Gürültüye başını çeviren halk şaşırdı. Herkes olduğu yerde kaldı. İşte evliya kalkmış yürüyordu. Tulumbalar durdu. Şiddetle esen rüzgâr birdenbire durdu. İtfaiye askerleri korkularından ellerindeki baltaları, kancaları, hortumları düşürdüler. Sanduka yangına doğru yürüdü. İki tarafa açılıp yol veren ahali korkudan titriyordu. Sanduka, korkunç, manevi bir heybetle sallana sallana aralarından geçti karanlıklarda kayboldu. Türbeden önceki iki ev de ateşten kurtulmuştu. Yanmayıp evliyasız kalan türbe, yine mahalldeki kutsiyetini muhafaza etti. Yalnız, okuyanlar, yüzlerini eskisi gibi artık boş binaya çevirmiyorlar, kıbleye bakıyorlar, “İki gözüm, yangın gecesi bu tarafa gitti.” diyorlardı.
Ömer SEYFETTİN
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
151
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
Okuduğunuz parça, öyküleyici anlatım biçimiyle yazılmıştır. Yazar, türbede çıkan yangını kişilere, mekâna ve zamana bağlı olarak bir devinim yani hareketlilik içinde anlatmıştır. Anlatımda “görülen geçmiş zaman” kipinin kullanıldığını görüyoruz. Öykü planı ise şöyledir: Serim: Ermişin türbesinde çıkan yangının çıkış nedeni belirtiliyor. Olay göz önüne seriliyor.
Düğüm: Çiroz Ahmet türbeye girebilecek mi, orada ne yapacak, diye merakımız artıyor.
Çözüm: Çiroz Ahmet’in türbeden çıkış planını uyguladığı bölümdür.
a) Olay: Çiroz Ahmet’in yanan türbeden mal kaçırmasıdır.
b) Kişi: Çiroz Ahmet
c) Yer: İstanbul’un bir semtindeki türbedir.
d) Zaman: Olay, gece saatlerinde meydana gelmiştir.
Ana düşünce: Bu tür klasik öykülerde yazarı, öykü yazmaya iten bir amaç vardır. “İnsanlar çalışarak hayatını kazanmalılar, asalak yaşamamalılar.” düşüncesi iletilmeye çalışılmıştır.
152
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
Kokarağaçlara Kocamustafapaşa’da da rastladık. Ancak bunlar burada kendiliğinden yetişmiş. Boyları ve göğüs çapları bakımlı türlerinden oldukça farklı. Cerrahpaşa’daki bir kokarağacın boyu 15, göğüs çapı 1 metreye bulurken onların boyu 3-5 metre, göğüs çapları da 60 cm’yi geçmiyor. Yaprakları da daha ince, çiçekleri az ve solgun. Bu metinden yola çıkılarak açıklayıcı betimleme ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A)
Kişisel görüş ve duygulara yer verilmez.
B)
Amaç, okuyucuya bilgi vermektir.
C)
Öznel cümlelerden oluşur.
Verilen parçada kişisel görüş ve duygulara
D)
Terimlere yer verilebilir.
(öznel cümleler) yer verilmemiştir. Amaç,
E)
Gerçeküstü (düşsel) ayrıntılara yer verilmez.
okuyucuyu bilgilendirmektir. Terimler kullanılmıştır. Düşsel ayrıntılar yoktur.
1. İSİM (AD) İsimler varlıkları, kavramları karşılayan sözcüklerdir.
A. Varlıklara Verilişine Göre Evrende sadece bir varlığı karşılayan isimlerdir.
a. Özel İsim: Ankara, Ahmet Efendi, Nemrut Dağı, Çözüm Yayınları...
b. Tür İsmi (Cins İsmi) : Aynı türden ve genel özellikleri ortak olan varlık ve kavramları karşılayan isimlerdir.
akşam, gürültü (yansıma ismi), yeşil, bin beş yüz altı, sevgi, sevme, okumak, uyanış (eylem ismi)
B. Varlıkların Oluşlarına Göre a. Somut İsim: Duyu organlarımızla algılayabildiğimiz varlıkları karşılayan isimlere denir. Çocuk, hava, ateş, ses, sis, tahta, ipek...
b. Soyut İsim: Duyu organlarıyla algılanamayan; düşünce, tasarı yoluyla oluşturulan varlıkların isimleridir.
Sevgi, bilinç, umut, erdem, düşünce...
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
153
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM C. Varlıkların Niceliklerine (Sayısına) Göre: a. Tekil İsim: Tek varlığı karşılayan isimlerdir. kedi, kitap, masa, sıra...
b. Çoğul İsim Aynı türden birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. evler, kuşlar... Çoğul eki eklendiği sözcüğe değişik anlamlar da katabilir: Soy, aile, anlamı : Dün akşam Ahmetlere gittik. Abartma anlamı
:
Onun geleceğini duyunca dünyalar benim oldu. Saygı anlamı
:
Yakup Beyler teşrif etmediler. Benzerlik anlamı : Mevlana’lar, Yunus’lar ölmez. Yaklaşıklık anlamı : Bizi kırk yaşlarında bir kadın karşıladı. Her zaman anlamı : Sabahları erken kalkarım.
c. Topluluk İsmi Yapıca tekil olduğu halde, anlamca birden fazla varlığı karşılayan isimlerdir. Ordu, sürü, takım, bölük, alay, kurultay, orman... İsimlerde Küçültme: –cik, –cek, -(i)msi, - (i)mtrak ekleri isme küçültme anlamı katar: tanecik, büyücek, yeşilimsi, mavimtırak...
Yapılarına Göre İsimler İsimler yapılarına göre “basit, türemiş, birleşik isimler” diye üçe ayrılır.
a. Basit İsimler Yapım eki almamış isimlerdir. Kuş, ot, evlerimizden, arabanızın, anahtarı...
b. Türemiş İsimler Yapım eki almış isimlerdir. başlık, aşçı, sevgi, doğum, yağmur, Bursalı
C. Birleşik İsimler Birden çok sözcüğün kaynaşması, kalıplaşması ile oluşmuş isimlerdir. Kuşburnu, akciğer, bilgisayar, karadut, Akdeniz, gecekondu, demirbaş, basımevi,
154
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM İSİM TAMLAMALARI Üç tür isim tamlaması vardır:
1. Belirtili İsim Tamlaması - Edebiyatımızın birçok yazarından daha başarılıydı. Şiirin anlamı kişiden kişiye değişir.
- Ali’nin yeni elbisesini hiç görmedim.
t.yan t.nan ØØ Yoksulluğun hiç değilse yüzyılımızın sonunda ortadan kalkması t.yan
t.nan
ilgi eki
2. Belirtisiz İsim Tamlaması
iyelik eki
Şirket yöneticileri, toplantı sonras ı yemek masasına geçtiler. t.yan t.yan
t.nan
t.nan
t.yan
t.nan
iyelik eki
ØØ Türk şiiri, Türk resmi, özellikle Türk tiyatrosu 1950’den sonra zenginleşti, olgunlaştı.
3. Zincirleme İsim Tamlaması ► Arap kültürünün etkisiyle divan şiirinde mazmunlar çok kullanılmıştır. (b. siz i. t.) t.yan
►
Kardeşimin kırmızı kazağı eskidi. t.yan
t.nan
sıfat
t.nan
belirtili i. t.
zincirleme i. t. ► Türkçe öğretmeninin not defteri masada duruyor. t.yan t.nan (b. siz i. t.) t.yan
t.yan t.nan (b. siz i. t.) t.nan
zincirleme i. t.
Aşağıdaki dizelerin hangisinde tamlayanı ile tamlananı yer değişmiş bir ad tamlaması vardır? A) Çiçeğini özleyen kirazın yapraksız dalına
Bir çığlık salıyor rüzgâr gideceği yer belirsiz
B) Yoğun sisiyle boğulmadan düşüncenin
İnce bir ışık aralığını açayım dedim
C) Fakir bir geceyi rüzgârın ıslığına beleyip
Yaşıyoruz acıların, kederlerin masalında
D) Aynalara baktığında, ömrün son yatağında
Bir sardunya gibi daralıyor anıların sokağında
E) Ateşin narından yanacak sözcükler ve kuralları
Birkaç sayfa kurtaralım kekeme kalsa da isimleri
Dizelerdeki isim tamlaması: yoğun sisiyle düşüncenin Tamlamanın asıl şekli: düşüncenin yoğun sisi t.yan
t.nan
belirtili i. t.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
155
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
II. BETİMLEYİCİ ANLATIM (Tasvir Etme)
Bir yerin, bir varlığın özelliklerini, bu özelliklerin duyularımızda uyandırdığı
izlenimleri sözcükler aracılığıyla gözümüzde canlanacak şekilde aktarıldığı anlatımlardır.
Ruh çözümlemeleri de bir betimlemedir; buna “tahlil” denmektedir. Betimlemelerde sıfatlar yoğun biçimde kullanılır. Varlıkların ayırt edici özellikleri anlatılır. Bunlar, nesirde olabileceği gibi nazımda da yapılabilir. ØØ Betimleme, özellikle öykülemeyi destekleyen biçimdir; tek başına fazla kullanılmaz. Betimlemeyi iki başlıkta inceleyebiliriz: 1. İzlenimsel (Öznel) Betimleme Betimlenen varlıkların duyularımız üzerindeki etkilerini canlandırma, görünür kılma amacı vardır. 2. Açıklayıcı (Teknik) Betimleme Varlıkları tanıtmaya yönelik betimlemedir. Bilgilendirme amacı güder.
Deyim Aktarmaları Deyim aktarması, benzetmeye dayalı bir aktarmadır. Öyküleyici ve betimleyici anlatımda sıkça başvurulan yöntemlerden biridir. Deyim aktarmalarını şu alt bölümlerde inceleyebiliriz: a. Organ İsimlerinin ve İnsana Özgü Kavramların Doğaya Aktarılması Yolun başında dinlenelim. Kapının kolunu çevir, içeri gir.
156
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
b. İnsana Özgü Kimi Kavramların Doğadaki Başka
Varlıklara Aktarılması
Sırtını bu yaşlı ve yorgun çınara dayadı. c. Doğaya Özgü Kavramların İnsana Aktarılması İnsana özgü bir kavramın, herhangi bir yönden benzetildiği başka bir nesne ya da kavramın adıyla anılmasıdır. Kadın, koca pençeleriyle çocuğu dövüyordu. O, keçinin biridir, inadından vazgeçmez.
d. Duyularla İlgili Kavramların Aktarılması Bir duyu alanıyla ilgili kavram başka bir duyu alanına aktarılır. Soğuk gülüşünden bir şeyler sezdim. dokunma duyusu
görme duyusu
Ad Aktarması Benzetme amacı güdülmeden bir sözcüğün başka bir sözcüğün yerine kullanılmasıdır. Düğünde geline çok altın takılmış. (gelinin boynuna / parça-bütün ilişkisi) Otobüsümüz yarım saat mola verecek. (otobüs şoförü / nesne-insan ilişkisi) Sobayı yak, üşüyoruz. (odun, kömür / iç-dış ilişkisi) Her kafadan bir ses çıkıyor. (insandan / parça-bütün ilişkisi) Kasaba derin bir uykudaydı. (insanlar / yer-insan ilişkisi)
2. SIFAT (ÖN AD) İsimlerin karşıladığı varlıkların biçimlerini, durumlarını niteleyen, belirten sözcüklerdir. 1.
İsimlerden önce gelip isimleri nitelemesi ya da belirtmesi gerekir.
Akıllı düşman, akılsız dosttan iyidir. 2.
İsim çekim eklerini almaması gerekir, alırsa adlaşmış sıfat olur.
İyi insanlar mutlaka kazanır. sıfat İyiler mutlaka kazanır. adlaşmış sıfat (isim)
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
157
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM A. NİTELEME SIFATLARI
Varlıkların renk, biçim, durum özelliklerini belirten sıfatlardır. Sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışım. Bir sıfat birden çok ismi niteleyebilir; Küçücük, hoş odaları olan bir evde oturuyor. sıfat sıfat isim
Sıfatlarda Pekiştirme Sıfatların anlamını güçlendirmeye pekiştirme denir.
bembeyaz ev, kıpkırmızı yüz, tertemiz oda, masmavi gökyüzü
Sıfatlarda Derecelendirme (Karşılaştırma) “Daha, çok, pek, en, fazla...” sözcükleri zarfların, sıfatların anlamını pekiştirir veya derecelendirir. -
Onun kadar çalışkan öğrenci görmedim. (eşitlik) zarf
-
sıfat
isim
Daha büyük bir eve taşındı. (üstünlük) sıfat
isim
zarf -
Çok neşeli bir insan karşıladı. (aşırılık) zarf
-
sıfat
isim
En çalışkan memur oydu. (en üstünlük) zarf
sıfat
isim
Sıfatlarda Küçültme Sıfatların anlamı “-imsi, -ımtırak, -cik, -cek, -ce” ekleriyle küçültülür. -
Güzelce ev, kısacık boy, ekşimsi üzüm, genişçe ev, ekşimtırak elma, ...
Adlaşmış Sıfat (Sıfatın ad olması) Niteleme sıfatlarında, sıfat tamlamasındaki isim düşer. Sıfat olan sözcük, isim görevini alır. -
Büyük kişi buyurur, küçük kişi yapar. s.
s.
-
Büyük buyurur, küçük yapar. adlaşmış sıfat
Unvan Sıfatları Kişi adları ile birlikte kullanılan unvanlardır. Ali Bey, Avukat Sevil Hanım, Ahmet Efendi, Doktor Emel Bayrak
Sıfat Tamlaması Bir sıfatın bir ismi tamlamasıyla oluşan tamlamadır.
158
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
adlaşmış sıfat
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM ØØ Genç, yakışıklı, tertemiz giyimli bir
tamlayan
adam önümde belirdi. tamlanan
ØØ Beyaz zambaklar, renk renk sümbüller vardı bahçede.
B. BELİRTME Sıfatları 1. İşaret (Gösterme) Sıfatları İsimlerin yerlerini işaret ederek belirten sıfatlardır. Bu, şu, o, öteki, beriki, diğer, öbür Şu kitabı değil, diğer kitabı istiyorum.
2. Sayı Sıfatları Varlıkları sayı yoluyla belirten sözcüklerdir. Görevleri bakımından dörde ayrılır: a. Asıl Sayı Sıfatları Üç gün dedin, beş gün dedin, aylar oldu gelmedin. (Asıl sayı sıfatları) b. Sıra Sayı Sıfatları İkinci baharı yaşıyor ömrüm. (Sıra sayı sıfatları) c. Üleştirme Sayı Sıfatları Beşer kitap, altışar kalem getirmişti. (üleştirme sayı sıfatları) d. Kesir Sayı Sıfatları Yarım elma, gönül alma. (Kesir sayı sıfatları)
3. Belgisiz Sıfatlar Varlıkları yaklaşık olarak belirten sıfatlardır: birkaç, birçok, birtakım, bazı, her, hiçbir, baze, çoğu, kimi... Her gecenin bir sabahı vardır. Çoğu öğrenci bunu bilmez. Buradan tüm dünyaya sesleniyorum.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
159
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
4. Soru Sıfatları Varlıkları soru yoluyla belirten sözcüklerdir. Nasıl çocuk?, Kaç kuruş?, Ne türlü davranış?, Ne kadar para?, Kaçıncı ev? Hangi çılgın...?
Yapısına Göre Sıfatlar Sıfatlar yapılarına göre üçe ayrılır:
1. Basit (Yalın) Sıfatlar Yapım eki almamış sıfatlardır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.
2. Türemiş Sıfatlar Yapım eki almış sıfatlardır. Yağmurlu havalarda yürümeyi seviyorum.
3. Birleşik Sıfatlar İki ya da daha çok sözcüğün birleşmesinden doğan, bitişik veya ayrı yazılan sıfatlardır.
A. Anlamca Kaynaşmış Birleşik Sıfatlar Açıkgöz çocuk, gelişigüzel yazı, ikiyüzlü adam, vurdumduymaz insan...
b. Kurallı Birleşik Sıfatlar ØØ Kimi sıfat tamlamalarından sonra -li, -lı, -lik, -lık, -siz, -sız ekleri getirilerek birleşik sıfat (sıfat grubu) oluşturulur. Uzun boylu adam, geniş bahçeli ev...
160
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
ØØ Kimi sıfat tamlamalarında adla sıfatın yeri değiştirilip ada iyelik eki (-i) getirilerek birleşik sıfat oluşturulur. boyu uzun adam, bahçesi geniş ev...
c. Öbekleşmiş Sıfatlar Beş kilo şeker, iki çuval buğday, ceviz büyüklüğünde dolu
O güzel nisan gününün akşama doğru başlayan yağmuru yarım saat sonra dinmiş; ıslak I
II
III
yeşilliğin üstünde şimdi masmavi gökyüzü adeta titriyor, toprağın ve ağaçların ıslak soluğu IV
O → işaret sıfatı, nisan günü → isim, yarım → kesir sayı sıfatı
V
her şeyin içine işliyordu. Bu cümlede numaralanmış sözcüklerden hangisi bir niteleme sıfatıdır? A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E) V.
ıslak yeşilliğin üstü → isim, masmavi → ni
gökyüzü
teleme sıfatı
III. COŞKU VE HEYECANA BAĞLI ANLATIM Sevinç, üzüntü, heyecan vs. duyguların coşkulu bir şekilde anlatılmasıdır. Coşku ve Heyecana Bağlı Anlatım ile Öyküleyici Anlatım Arasındaki Farklar ØØ Coşku ve heyecana bağlı anlatımlar daha çok nazım türündeki metinlerde görülür. Öyküleyici anlatım ise düzyazıda vardır.
ØØ Öyküleyici anlatımda kişi, zaman, mekân, olay ve olay örgüsü görülür. Diğer anlatımlarda ise bu ögeler bulunmayabilir.
ØØ Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda söz sanatları ve ahenk unsurları yoğun bir biçimde kullanılır. Öyküleyici anlatımda ise bunlar çok fazla yer almaz.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
161
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM SERENAT
Yeşil pencerenden bir gül at bana Işıklarla dolsun kalbimin içi
Geldim işte mevsim gibi kapına, Gözlerimde bulut, saçlarımda çiy.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana.
Tozlu yollardan geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen ağır
Goncanın altında bükülmüş her sak;
Senin için dallardan süzülen ıtır,
Senin için yasemin, karanfil, zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından
Gözlerin gönlümde açar nergisler,
Düşen bin öpüştür yanaklarından
Mor akasyalarla ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman Işıklarla dolacak kalbimin içi.. Geçiyorum mevsim gibi kapından,
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiy. Ahmet Muhip DIRANAS
BEN HEP SENİ DÜŞÜNÜRÜM
Aşktan yana söz duyunca
Ben hep seni düşünürüm
Uçsuz hayaller boyunca
Ben hep seni düşünürüm.
Yıldızlar kayar yüceden
Renkler sıyrılır geceden
Yüreğim sızlar inceden
Ben hep seni düşünürüm.
162
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
Aklın ucu değer hiçe
Yol ararım içten içe
Kâinat uyur sessizce
Ben hep seni düşünürüm.
Korkunun bittiği yerde
Haz duyarım ince ince
Bir mezar görsem bir yerde
Ben hep seni düşünürüm.
Zaman hep sonsuza akar
Meyve dökülür dal kalkar
Çiçeklere bakar bakar
Ben hep seni düşünürüm.
Rüzgâr eser ilden ile
Sağlıkta bitmez bu çile
Vardan öte yokta bile
Ben hep seni düşünürüm. Abdurrahim KARAKOÇ
ØØ Her iki şiirde de coşku ve heyecanı dile getiren diziler var. “Serenat” şiirinde: ışık, kalp, mevsim gibi kapına geldim, gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ... çağrışım değeri olan imgelerdir. pencere: göz, gül: bakış
ØØ “Ben Hep Seni Düşünürüm” şiirinde: meyve dökülür, dal kalkar, çicekler bakar bakar...
Her iki şiirde de dil, heyecana bağlı işlevde ve şiirsel işlevde kullanılmıştır.
ØØ
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
163
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM 3. ZAMİR (ADIL) İsimlerin yerini tutan sözcüklerdir.
A) Sözcük Hâlindeki Zamirler 1. Kişi Zamirleri Kişileri karşılayan, kişi isimlerinin yerine kullanılan sözcüklere denir. Siz daha iyi bilirsiniz tabi. Şuna bak, beyimiz bizden şikayet ediyor.
Çoğul
Tekil Ben
1. Kişi
Biz
Sen
2. Kişi
Siz
O
3. Kişi
Onlar
ØØ İsim tamlamaları kişi zamirleriyle de kurulur.
Benim evim, senin evin, onun evi
ØØ “Kendi” sözcüğü de bir kişi zamiridir. Ayrıca “kendi” sözcüğüne “dönüşlülük zamiri” de denir. Benden önce herkes kendi halinde yaşayıp gidiyordu.
“Kendi” sözcüğü özneyi pekiştirmek amacıyla da kullanılır.
Bu ödevleri ben kendim yaptım.
2. İşaret Zamirleri Bu, Şu, O; Bunlar, Şunlar, Onlar
O benimdir, o benim milletimindir ancak. (parmakla gösterilen varlıkların yerine)
Hava nasıl oralarda, üşüyor musun? (Yer anlamlı işaret zamirleri)
Orası, burası, şurası, oralar, buralar, şuralar
Böylesini hiç görmedim. (Tarz anlamlı işaret zamirleri)
böyle, şöyle, öyle, böyleleri, şöyleleri, öyleleri
3. Belgisiz (Belirsizlik) Zamirler Ne kadar olduğu belli olmayan isimlerin yerine kullanılırlar. Birçoğu, bazısı, birkaçı, hepsi, birisi, başkaları, tümü, çoğu, herkes, hiçkimse, şey... Merak etme, her şeyin bir çaresi var. Başkalarına değil, kendi aklınıza uyunuz.
Belgisiz Sıfat
Belgisiz Zamir
Hiçbir soruyu çözemedi.
Hiçbirini çözemedi.
Çoğu eğitimci böyle düşünüyor.
Çoğu böyle düşünüyor.
Birçok öğrenci bundan memnun değil.
Birçoğu bundan memnun değil.
164
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Söyleyen Dinleyen
Sözü edilen
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM 4. Soru Zamirleri Soru yoluyla isimlerin yerini tutan sözcüklerdir. Ne, kim, hangi, kaç, neyi, nerede, nerelerde, kimde, kimi ... Anlamadıklarımı kime sorabilirim? Neyimiz kaldı dışarıda ıslanacak? Arabayı nereye bıraktın?
Soru Sıfatı
Soru Zamiri
Hangi kitapları okudun?
Hangilerini okudun? Kaçını çözdün?
Kaç soru çözdün?
Neyle meşgulsün?
Ne işle meşgulsün?
B) Ek Hâlindeki Zamirler 1. İlgi zamiri (–ki) İsim tamlamalarında tamlanan söylenmediğinde, onun yerini tutan eke denir. Herkesin defteri var, seninki nerede? ↓ (defterin)
2. İyelik Zamirleri Tamlayanı zamir olan isim tamlamalarında, tamlayan düştüğünde tamlanan-
daki iyelik eki tamlayanın yerine geçtiği için iyelik ekleri bu defa iyelik zamiri görevini üstlenir.
Benim kitabım kayboldu. → Kitab-ım kayboldu. iyelik eki
→
→
t.yan
iyelik
zamiri
t.nan
Zamirlerin Yapısı Zamirlerin yapı bakımından iki özelliği vardır:
1. Basit Zamirler Yapım eki almamış zamirlerdir. Ben, sen, o, biz, siz, onlar...
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
165
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM 2. Birleşik Zamirler İki sözcükten oluşan zamirlerdir. Birkaçı, birçoğu...
Kimi sokaklar ... – Kimi Ankara’ya ... (bazı) isim
Aşağıdakilerin hangisinde altı çizili sözcük I. cümlede sıfat, II. cümlede zamirdir? I. cümle
II. cümle
A)
Kimi sokaklar oldukça tenhaydı.
Kimi Ankara’ya, kimi Çubuk’a gidiyordu.
B)
Birçoğu soğuktan titriyordu.
Birçok evde soba kurulmamıştı.
C)
Çoğu, genç yaşta şair olmuştu.
Dergilerin çoğu şiire önem veriyordu.
D)
Her evde bir kitaplık bulunmalı.
Her öğrenci dersine çalışmalı.
E)
Hiçbiri doktora gitmedi.
Hiçbir doktor onunla ilgilenmedi.
sıfat
Bazıları zamir
Birçoğu → zamir, birçok evde → sıfat Çoğu → zamir, dergilerin çoğu → zamir her ev → sıfat, her öğrenci → sıfat hiçbiri → zamir, hiçbir doktor → sıfat
IV. DESTANSI (EPİK) ANLATIM
Tarihî olay ve kişilerin, olaağanüstülükler temelinde heyecan ve coşku uyandıracak şekilde anlatılmasıdır. Destansı anlatımların en belirgin görüldüğü tür, destanlardır. ØØ Destanlar şiirsel anlatımlardır.
ØØ Destanlardaki olağanüstü kahramanlar düşsel değil, tarihin gerçekliğinde yaşayan kişilerdir. Olaylar da aynı özelliği taşır.
ØØ Destanlar bir dil gücü göstergesidir. Her ulusun destanı yoktur. Bu, Türklerin zenginliğidir.
ØØ Destanların çağı kapanınca o anlatım, hikâyelere, masallara bürünerek ortaya çıkar. Destan döneminden hikâyelere geçiş, Dede Korkut Hikâyeleri’nde göze çarpar.
166
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
Genç Osman Destanı
İbtidâ Bağdat’a sefer olanda.
Atladı hendeği geçti Genç Osman.
Vuruldu sancaktar, kaptı sancağı,
İletti bedene dikti, Genç Osman.
Eyerleyin kır atımın ikisin,
Fethedeyim düşmanların hepisin,
Sabah namazında Bağdat kapısın,
Allah Allah deyip açtı Genç Osman.
Sultan Murad eydür gelsin göreyim,
Nice kahramandır ben de bileyim;
Vezirlik isterse üç tuğ vereyim,
Kılıcından al kan saçtı Genç Osman.
Kul Mustafa karakolda gezerken,
Gülle kurşun yağmur gibi yağarken,
Yıkılası Bağdat seni döğerken,
Şehitlere serdar oldu Genç Osman. Kayıkçı Kul Mustafa
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
167
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM V. Emredİcİ Anlatım
ØØ Emredici metinler bin yıl öncesinden başlayarak insanlar arası ilişkileri düzenlemek, insanlarla konuşmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Anlatıcının, okuyucuyu bir iş yapmaya, bir davranışı gerçekleştirmeye, bir
eylemde bulunmaya zorladığı ya da bu konuda telkin ve önerilerde bulunduğu metinlerde kullanılan anlatım türüdür.
ØØ Öğretici yanları kesin anlatımlarının içinde saklıdır. Kanunlar, trafik kuralları, bazı eşyaların veya ilaçların kullanma kılavuzları emredici anlatıma örnek verilebilir.
168
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
Aşağıda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın emredici anlatım özelliği taşıyan bazı maddelerine yer verilmiştir.)
I. Devlet Şekli Madde 1. Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. II. Cumhuriyetin Nitelikleri Madde 2. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
III. Devletin Bütünlüğü, Resmî Dili, Bayrağı, Millî Marşı ve Başkenti
Madde 3. Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Başkenti Ankara’dır.
IV. Değiştirilemeyecek Hükümler Madde 11. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar anayasaya aykırı olamaz. (...) Madde 12. Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. (...) Bu yasaklara aykırı hareket eden veya başkalarını bu yolda teşvik veya tahrik edenler hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir. Anayasanın hiçbir hükmü, anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamaz. TC Anayasası’ndan
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
169
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
ØØ Metinde emir ve telkin cümleleri hakimdir. Kesin yargılar taşıyan ifadelere yer verilmiştir. ØØ Metinde uyulması gereken, zorunluluk anlamı taşıyan bir üslûp vardır. ØØ Dil, alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılmıştır.
4. FİİL (EYLEM) Bir işi, oluşu, durumu kişi ve zaman kavramlarıyla anlatan sözcüklere denir. ver-mek, dur-mak al-mak, süz-mek
Çekimli Eylem: Cümlelerde yargıyı bildiren sözcüklerdir. Ben sizlere oldum kağan. Ay Han bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Eylemler, anlamlarına göre üçe ayrılır:
1. İş - Kılış Eylemleri Bir işin oluşunu anlatan fiillerdir. “Neyi, kimi?” sorularına cevap verir. at-, ez-, sev-, anlaÖmrümce seni sevdim. nesne
170
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM 2. Durum Eylemleri Öznenin durumunu sürekliliğini anlatır. Nesne almaz. dur-, bak-, uyu-...
Pencereden sokağa bakıyordu. (Kimi/Neyi bakıyordu? → Cevap yok, geçişsiz)
3. Oluş Eylemleri Öznenin bir durumdan başka bir duruma geçtiğini belirten eylemlerdir. acık-, sarar-, kızar-, büyüAğaçlar çiçek açtı.
ØØ Eylemler kişi ve zaman kavramıyla bir anlam kazanır. Dil bilgisi açısından üç ana zaman vardır: Geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman.
Eylemde Kişi Kişi, eylemin kim tarafından yapıldığını, kimle ilgili olduğunu belirtir: Ben → -ım, -m
Biz → -iz, -k
Sen → -n, sın
Siz → -siniz, -niz
O → (ek almaz)
Onlar →-ler, -lar
ØØ Kişiye ve zamana bağlanarak bir durumu ya da dileği bildiren çekimli eylemlere kip denir. Kipler ikiye ayrılır: Haber kipleri, dilek kipleri.
EYLEM KİPLERİ
A. Haber Kipleri
B. Dilek Kipleri
1. Bilinen geçmiş zaman
1. Gereklilik kipi
2. Duyulan geçmiş zaman 3. Şimdiki zaman 4. Gelecek zaman 5. Geniş zaman
2. Şart kipi 3. İstek kipi 4. Emir kipi
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
171
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM A. Haber (Bildirme) Kipleri
Bu kiplerde zaman kavramı vardır. Belirli zaman eklerinin getirilmesiyle oluşur.
1. Bilinen Geçmiş Zaman (Görülen)
(-di)
geldi, vardı, uyudu, gördü, aştı, itti, tuttu, öttü
2. Duyulan Geçmiş Zaman (Öğrenilen)
(-miş) Başkasından duyma, sonradan farkına varma anlamları
var. gelmişim, oturmuşsun, ağlamışız, gitmişsiniz...
3. Şimdiki Zaman Söz ve eylem aynı anda gerçekleşir. (-yor) geliyorum, ağlıyorsun, oturuyoruz, gidiyorsunuz...
4. Gelecek Zaman Eylem henüz gerçekleşmemiştir. (-ecek) geleceksin, oturacağız, ağlayacaklar, gideceğim...
5. Geniş Zaman Eylemlerin her zaman gerçekleşeceği belirtilir. (-r) gelirim, oturursun, ağlarız, gidersiniz...
B. Dilek / Tasarlama Kipleri
Genellikle “gelecek zaman” anlamı hissettirir. Duyguları, istekleri anlatmak için kullanılır. Zaman anlamı yoktur.
172
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM 1. Şart Kipi: (-se, -sa) gelsem
2. Emir Kipi: kip eki almaz. 1. tekil ve 2. çoğul çekimi yoktur. 2. tekil → gel
2. çoğul → gelin, geliniz
3. tekil → gelsin
3. çoğul → gelsinler
3. Gereklilik Kipi: (-meli / -malı) gelmeliyim
4. İstek Kipi: (-el - a) geleyim
Eylemlerde Zaman (Anlam - Kİp) Kayması Eylemde kullanılan kip (kendi kipi) ile kastedilen kipin farklı olmasıdır.
a) Şimdiki Zaman (-yor) ØØ Özgür yarın İstanbul’a gidiyor. → (gelecek zaman, kastediliyor → gidecek)
b) Geniş Zaman (-r) ØØ Büyük ihtimalle yarın buraya, uğrar (uğrayacak → gelecek zaman)
c) Gelecek Zaman (-ecek, -acak) ØØ Dün beni arayan, babam olacak. (olmalı → gereklilik kipi → anlam kayması)
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
173
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM d) İstek Kipi: (-e, -a)
Genellikle emir anlamında kullanılır.
Susalım, dersi dinleyelim. (Susun, dersi dinleyin.)
e) Emir Kipi:
Genellikle istek anlamında kullanılır.
ØØ
Allah’ım bu çocuklara zihin açıklığı ver!
f) Şart kipi (-se, -sa) Hava iyi olursa pikniğe gidelim.
Bazen istek anlamında kullanılır.
ØØ
Keşke o da gelse. (Şart kipi kullanılmış ama istek anlamı söz konusudur.)
BİRLEŞİK ZAMANLI Fİİller Birleşik zamanlı fiil oluşturulurken,
Fiil kökü + Basit zaman eki + Birleşik zaman eki + şahıs eki sıralamasına uyulur. Birleşik zamanlı fiiller üç şekilde yapılır:
1. Hikâye Birleşik Zamanı koşuyordum (şimdiki zamanın hikâyesi)
bakmalıydın (Gereklilik kipinin hikâyesi)
yürüyecektin (gelecek zamanın hikâyesi) gitseydi (şart kipinin hikâyesi) konuşurduk (geniş zamanın hikâyesi)
soraydı (istek kipinin hikâyesi)
okuduydunuz (geçmiş zamanın hikâyesi) yazmıştılar (Duyulan geçmiş zamanın hikâyesi)
2. Rivayet Birleşik Zamanı yazıyormuşum (şimdiki zamanın rivayeti)
gitmeliymişim / (gereklilik kipinin rivayeti yazacakmışım (gelecek zamanın rivayeti) gitseymiş (şart kipinin rivayeti)
yazarmışım (geniş zamanın rivayeti) soraymış (istek kipinin rivayeti)
yazmışmışım (duyulan geçmiş zamanın rivayeti)
3. Şart Birleşik Zamanı Basit zamanlı fiile “-se, -sa” eklerinden biri getirilerek oluşturulur. Geleceksem arabayla gelirim. Görünürsem korkarlar.
kırıyorsam
kıracaksan
kırarsa kırmışsak
kırdıysanız
yapmalıysam
174
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM FİİLLERDE OLUMSUZLUK
Fiilin bildirdiği işin, oluşun, hareketin yapılmadığını gösteren fiiller olumsuzdur. Fiil köküne eklenen “-me, -ma, -mez, -maz” ekleri ile olumsuzluk ifadesi sağlanır. Zaman eki ve kişi ekinden önce gelir. gel-me-di-ler gitmiyorsun
EyleMDE ÇATI Eylemlerin özne ve nesnelerine göre gösterdikleri özelliklere eylemde çatı denir.
EYLEMDE ÇATI
Öznesine Göre
Nesnesine Göre
1.
Etken eylem
1.
Geçişli eylem
2.
Edilgen eylem
2.
Geçişsiz eylem
3.
Dönüşlü eylem
3.
Oldurgan eylem
4.
İşteş eylem
4.
Ettirgen eylem
A. Öznelerine Göre Eylemler 1. Etken Eylemler Eylemi gerçekleştirenin, eylemdeki işe doğrudan katıldığı eylemlerdir. Eylemi gerçekleştiren bellidir. Konu döndü, dolaştı, bu olaylara geldi. (Konu) Ünlü golcü bir açıklama yaptı. (ünlü golcü)
2. Edilgen Eylemler Eylemi gerçekleştiren belli değildir. (-l) (-n) çatı ekleri (yapım eki) vardır. Taşlıktan kadın sesleri duyuldu. (Duyan belli değil.) Yazılanlar silindi. (Silen belli değil.)
3. Dönüşlü Eylemler Eylemi gerçekleştirenin yaptığı işin etkisinin, yine eylemi gerçekleştirene döndüğü eylemlerdir. (-l), (-n) çatı ekleri (yapım) vardır. Eylemi gerçekleştiren bellidir. Çocuk etrafına bakındı. (Bakan belli → çocuk) Bugün derste çok gerildim. (Gerilen belli → ben)
4. İşteş Eylemler Bir işin birden çok kişi/şey tarafından karşılıklı veya birlikte yapıldığı eylemlerdir. (-ş) çatı eki (yapım) vardır.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
175
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM Eylem karşılıklı yapılabilir.
Eylem birlikte yapılabilir.
İki saat yüz yüze görüştüler.
Kuşlar birdenbire uçuştu.
Onunla toplantıda tanıştık.
Çocuklar orada gülüşüyordu.
B. Nesnelerine Göre Eylemler 1. Geçişli Eylemler Gerçekleşmesi nesne gerektiren eylemlerdir. (Ne, Neyi, Kimi) sorularına cevap veren fiillerdir.
Çiçeği toprağa bırakıyorlar. (Neyi? → çiçeği) Sabahleyin okudum. (Neyi? → onu vb.) (cümlede söylenmemiş.)
2. Geçişsiz Eylemler Gerçekleşmesi nesneye gereksinim duymayan eylemlerdir. (Ne, Neyi, Kimi) sorularına cevap vermez. Ağaçlar yeşererek güldü. (Neyi? → cevap yok.) öl-, gül-, ağla-, git-, sus-
3. Oldurgan Eylemler Geçişsiz eylemlere (-r, -t, -dır) çatı ekleri (yapım) getirilerek geçişli yapılır. Sonunda yılanı öl dür dü. (Neyi öldürdü? → yılanı) g.siz
Gürültü çocuğu kork ut tu. g.siz
çatı eki
çatı eki
g.li
g.li
oldurgan
oldurgan
4. Ettirgen Eylemler Geçişli ya da oldurgan eylemlere (-r, -t, -dır) çatı ekleri (yapım) getirilerek eylemin geçişlilik derecesi artırılır. Ödevi yaptı. (geçişli) Ödevi yaptırdı. (ettirgen)
yap tır dı g.li
Sütü çocuğa iç ir di. g.siz
çatı eki
çatı eki
g.li
g.li
oldurgan
ettirgen
YAPILARINA GÖRE EYLEMLER Eylemler yapı yönünden üçe ayrılır:
1. Basit Eylemler Yalın hâlde bulunan, yapım eki almamış veya sadece çekim eki almış eylemlerdir. at-, bul-, gel-, görEvde tek başına ders çalışıyordum.
çalış-yor-du-m ç.e. ç.e. ç.e.
176
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM 2. Türemiş Eylemler Yapım eki almış eylemlerdir.
a. Adlardan türeyenler giz-le-,
yaşa-,
birik-,
yüksel- ...
b. Eylemlerden türeyenler an-ımsa- giy-in-,
sev-in,
yaz- dır-
Maçı alırsak turu atlarız.
3. Birleşik Eylemler Üç şekilde oluşur:
a. Özel Kurallı Birleşik Eylemler Eylem kök ya da gövdesine
-ebil-
-eyaz-
-edur-ekal-
gibi eylemler getirilerek oluşturulur.
● Yeterlilik eylemi (-ebil-) eylemiyle yapılır. Yeterlilik, olasılık, gücü yetme, izin anlamları katar. Dayımlar bu akşam bize gelebilir. Bu işi bitirebilirim.
alabilirim → alamam (yeterlilik fiilinin olumsuzu)
O da içeri girebilir.
alırım → almam
● Tezlik Eylemi (-iver-) eylemiyle yapılır. Çabukluk anlamı katar. Marketten bir ekmek alıver. Gel yârim oluver şimdi.
● Sürerlik Eylemi (-ekal-, -egel-, -edur-) eylemleriyle yapılır. Sürerlilik, devamlılık anlamları katar. Sen gidedur, ben geliyorum. Bakakalırım giden geminin ardından. Bu eser asırlardır okunageldi.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
177
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM ● Yaklaşma Eylemi (-eyaz-) eylemiyle yapılır. Az kalsın anlamı katar. Hızlı yürüyünce düşeyazdı. (Az kalsın düşüyordu.) Bu soğukta donayazdı.
b. Yardımcı Eylemle Kurulan Birleşik Eylemler Yardımcı eylemler: et-, eyle-, ol-, kıl-, buyurSizinle tanıştığıma memnun oldum. Dün akşam üzeri telefon etti. Türkiye ünlü bir sanatçıyı kaybetti. Yanlışlarımız affola.
C. Anlamca Kaynaşmış Birleşik Eylemler
İki eylem anlamca kaynaşarak birleşik eylem oluşturur. -
Söylediklerinden hiç vazgeçmedi.
Sınav için okula başvurmalısın.
-
Düzenli çalışmaya karar verdi.
Çok çalışmaktan yorgun düştü.
● Deyimleşmiş Birleşik Eylemler Deyim biçiminde öbekleşen sözcükler, yüklem görevini üstlendiklerinde deyimleşmiş birleşik eylem oluşturur. Her sözcük ayrı yazılır. Karnesindeki zayıfları görünce babasının gözü döndü. Sınavı kazanınca sevincinden etekleri zil çalıyordu.
FİİLİMSİ (EYLEMSİ) Eylem anlamını korumakla birlikte cümlede AD, SIFAT, ZARF görevini üstlenen, FİİLİMSİ EKLERİYLE TÜREMİŞ sözcüklerdir. YAN CÜMLECİK oluştururlar.
1. İsim - Fiiller (Mastarlar)
(-ma, -ış, -mak) eklerinden biriyle oluşur. Ad görevindedir. Çakmak çakmaya geldik
Kına yakmaya geldik Ayşe teyze ağlama
Aşk, bazen bir bakış; bazen bir gülüştür. Gülmek, sana yakışıyor.
Kızını almaya geldik
2. Sıfat - Fiiller (Ortaçlar) (-an, -ası, -mez, -ar, -dik, -ecek, -miş) eklerinden biriyle oluşur. Sıfat görevindedir. Seni soran adam, işte buydu. Kör olası çöpçüler, aşkımı süpürmüşler. Utanmaz adam, ağzına geleni söylüyor. Çalar saati kurduk. Tanıdık insanlar var. Gelecek yıl sınava gireceğim. Gelen çocuğa bak. Gelene bak. adlaşmış ortaç
178
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM 3. Zarf - Fiiller (Bağ- Eylemler / Ulaç)
(-ip, -ince, -eli, -ken, -madan, -erek, -dıkça, -r...-maz, -cesine, -dığında, -esiye, -maksızın Çantasını alıp eve gitti.
Oraya varınca bize haber ver. Gideli on yıl oldu.
Çalışırken sessizlik olmalı.
Oraya gitmeden bizi ara.
O ağladıkça içim yanıyor. Gelir gelmez telefon etti.
EK FİİL (Ek Eylem) “-i- “ fiildir. İki görevi vardır: 1. Ek fiil, isim soylu sözcükleri yüklem yapar. Dört çekimi vardır. Ek fiilin Görülen Geçmiş Zamanı Yüce dağ başında yağan kar idim
Ek Fiilin Duyulan Geçmiş Zamanı Dost hasreti zor imiş
Evvela yârin sevdiceği ben idim Ek Fiilin Şartı
Ek Fiilin Geniş Zamanı
Eldeki para buysa Ben doktorum. Yolda kaldık demektir.
Siz öğretmensiniz.
Adım Cemil’se bu
O, çalışkan (dır).
İşi hemen hallederim. 2. Ek fiil, basit zamanlı fiilleri birleşik zamanlı yapar. okuyordu → okuyor idi çıkacakmış → çıkacak imiş çatlarsan → çatlar isen
Ek Fiilin Olumsuzu : “Değil” sözcüğüyle yapılır. Ben doktor değilim.
Buralar güvenli değil. Neden mutlu değilsin? Bir doğa sevdalısıydın sen I Ilık rüzgârlar okşardı yüzünü II Saçlarını yapraklar tarardı III Doyamazdı ayakların yeşile IV Gözlerin daima seyrindeydi güzelliklerin V Bu dizelerde numaralanmış kelimelerin hangilerinde ek fiil farklı bir görevde kullanılmıştır? A) I. ve V. B) II. ve III. C) III. ve IV. D) III. ve V. E) IV. ve V.
II. → okşa-r-dı (okşar idi) III. → tara-r-dı (tarar idi) IV. → doya-maz-dı (doyamaz idi) I. → sevdalısıydın (sevdalısı idin) V. → seyrindeydi (seyrinde idi)
} }
Birleşik
Zamanlı
Fiil yaptı. İsimleri
yüklem yaptı.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
179
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
Aşağıdaki dizelerin hangisinde fiilimsi yoktur? A) Sönerken dağlarda günün şulesi
Sarar yamaçları ince bir duman
B) Duyulur uzaktan bir kaval sesi
Sürüler çiftliğe döndüğü zaman
C) Bir leylek tarlanın orta yerinde
A’da sönerken,
B’de döndüğü (zaman)
Bükülmüş başıyla canlı bir sual
D) Yan yana bir sıra teşkil ederek
C’de bükülmüş (başıyla),
D’de teşkil ederek,
Irmakta yıkanan ördekler
E) Hindiler, nadide yelpazesini
E’de fiilimsi yok. (Getirmiş: Çekimli eylemdir.)
İlk göçlerinde getirmiş Çin’den
çe çe
Aşağıdakilerin hangisinde I. cümlede etken olan bir fiil, II. cümlede edilgen çatıdadır? I. cümle
II. cümle
taşıdık : Etken fiil
taşındık : (biz) dönüşlü
A)
Evimizi taşıdık.
Evimizden taşındık.
B)
Kitaplarımı ayırdım.
Arkadaşlarımdan ayrıldım.
C)
Saçımı özenle taradım.
Dışarı çıkmadan önce tarandım.
taradım: Etken fiil
D)
Arkadaşlarımı uyardım.
Geç kaldığım için uyarıldım.
uyardım: Etken fiil uyarıldım: (Belli değil!) edilgen
E)
Onu gerçekten sevdim.
Onu görünce sevindim.
Sevdim: Etken fiil
ayırdım : Etken fiil ayrıldım: (ben) dönüşlü tarandım: (ben) dönüşlü
sevindim: (ben) dönüşlü
(I) Kendimizi sözcüklerin arkasına saklanmadan anlatmalıyız. (II) Çevremizdekiler bizim kadar tanımalı. (III) Bunun için kendimizi anlatacak buluşmalar gerçekleştirmeliyiz. (IV) İç dünyamızdaki dinmez fırtınaları arkadaşlarımızla paylaşmalıyız. (V) Kendimizi anlattıkça
III. cümlede : anlatacak buluşmalar
kişiliğimizin oturduğuna tanıklık edeceğiz. Bu metinde numaralanmış cümlelerin hangilerinde zarf-fiil grubu vardır? A) I. ve V.
180
B) II. ve III.
D) III. ve IV.
I. cümlede : saklanmadan
E) IV. ve V.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
C) II. ve IV.
IV. cümlede : dinmez fırtınalar V. cümlede : anlattıkça, oturduğuna saklanmadan, anlattıkça ⇒ zarf fiil
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM Kurt sarılmıştı
yavrularına
Az önce boğazladığı keçi Yavrularından sonra
A) Dönüşlü bir fiildir.
sar- ıl-mış-tı,
→
Bu dizelerdeki yüklem için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
kip kip e. e.
çatı eki
B) Geçişli bir fiildir.
(yapım eki)
C) Türemiş bir fiildir.
Eylemi gerçekleştiren belli → Kurt ⇒ Dönüşlü
D) Birleşik zamanlı bir fiildir.
E) Durum bildiren bir fiildir.
Durum bildiren eylemdir. “Neyi sarılmıştı?”
eylem
sorusunun cevabı yok.
VI. ÖĞRETİCİ ANLATIM ØØ Alıcının bilmediği varsayılan bir konuda, onu bilgilendirmek ve bu bilgilere göre davranmasını istemek için hazırlanan metinlerde öğretici anlatım kullanılır. Öğretici anlatımda “öğretici, açıklayıcı, kanıtlayıcı, tartışmacı” anlatım biçimleri kullanılabilir. ØØ Öğretici anlatımda dil, göndergesel işlevde kullanılır.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
181
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM VII. AÇIKLAYICI ANLATIM
ØØ Bir sorunun ortaya açık seçik ve kesin sonuçlarıyla konulmasıdır. Anlatıcı, bir konuyu açıklayıcı anlatımla sunarken ona değişik boyutlar kazandırır. Somut, soru cümleleriyle alıcının (okuyucu, dinleyici) ilgisini diri tutar.
ØØ Öğrenme ve bilgilendirme amaçlandığı için somutlaştırma, anlatımları görünür kılma önemli özelliklerdir.
ØØ Bilimsel metinler, her türlü ders kitabı, her türden başvuru kitabı, ahlak dersi, dinî bilgiler, deneme, felsefî metinler açıklayıcı metinlere örnek gösterilebilir.
Halk Kavramı
Halk, günlük yaşamda en yoğun kullanılan kavramlardan biridir. Sosyal bilimlerin her dalında kullanılan bu kavram, aslında sosyolojiye aittir: Belli örgütlü yer ve zamanda yaşayan
182
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
ortak özelliklere sahip insan topluluğunu anlatmak için kullanılmaktadır. Kullanım, örgütlü ilişkilerin doğasına ve ideolojik biçimlendirmeye göre değişir. Örneğin, siyaset sosyolojisinde halk ülke olarak belirtilen bir siyasal birimi oluşturan insan kitleleri (kamular) ve seçmenler olarak ele alınır. Halk, yönetici sınıfların (üst tabakanın) dışında kalanlar ve yönetilenler olarak da tanımlanır; böylece halk, yönetilen kitlelere verilen isim olur. Ticarî yapıların çıkarlarını temsil eden çevrelerde (örneğin, işletme okullarında) halk, bir firmada veya kurumda çalışan insanlardan (örgüt iç halkından) ve firmaların veya kurumların ilişkide bulunduğu insanlardan (müşterilerden, izleyicilerden, katılımcılardan, seyircilerden) (örgütün dış halkından) oluşur. Aslında, bir firmanın binlerce işçisi olsa bile, o işçiler firmanın iç halkı değildir çünkü sermaye ile çalışanlar arasındaki ilişkide çalışanları halk olarak ortaya çıkartacak bir ilişki biçimi yoktur ve firma içindeki ilişkiler de halkla olan ilişkiler değildir. (...) Örneğin, Baskın ve Aronoff’a göre halk, organizasyona bağlı olan veya organizasyonla ortak amacı paylaşan gruptur. Benzer şekilde, Gruing ve Hunt da halkı, organizasyona bağlı olan yöneticiler, hisse sahipleri, tüketiciler, çalışanlar, endüstrideki diğer organizasyonlar, çevreci aktivist gruplar ve genel toplumdan gelenler olarak tanımlar. Dikkat edilirse, bu tür tanımlamalar örgütü merkeze alarak yapılmaktadır: Örgüt, “var olandır” (Allah gibi soruşturmasız var olan) ve her şey örgütün varlığı ve çıkarının gerçekleştirilmesi, sürdürülmesi ve geliştirilmesi bağlamı içinde ele alınıp anlamlandırılır. (...) Tüketiciler: Aşa, etnik kökene, harcama potansiyeline ve diğer ölçülere göre, düzenli veya düzensiz; bağlı, sadık veya rekabetçi; eski, şimdiki ve potansiyel halk/tüketici olabilir. Üreticiler: Çalışanlar, gönüllüler, memur, yönetici, yatırımcı olabilir. Plan ve politika yapmada halkın saptanması ve karakterlerinin bilinmesi gerekir ancak böylece etkili ve başarılı bir strateji çizilebilir: İlgisiz halk: Umursamaz, sonuçlar önemli olarak görülmez. Farkında olan halk: Bir durumla karşılaşır, onu ilgi olarak algılar; konuda aktif ve örgütlü değildir. Aktif halk: Farkındadır ve eylem için örgütlenir. İşçi, memur, müşteri, aktif veya ilgisiz halk ve “biz” gibi kavramların kullanılması rastgele ve masum bir karaktere sahip değildir. Kavramlar, amaçlı şekilde hazırlanmış belli bir biliş yaratmak için, bilinçli bir şekilde seçilip kullanımla, örneğin halkla ilişkiler, toplam kalite yönetimi ve esnek üretim gibi kavramlar, belli yönde biliş otuşturacak biçimde tanımlanır ve işlenir. İrfan Erdoğan Teorik ve Pratikte Halkla İlişkiler
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
183
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
1.
Halk kavramının açıklaması yapılmıştır.
Kelime ve kelime grupları gerçek anlamlarıyla kullanılmıştır.
2.
Basit-yalından yola çıkılarak karmaşık alana gidilmiştir.
Örneklendirme, tanımlama, tanık gösterme, karşıtlıklardan yararlanma yöntemlerine başvurulmuştur.
Dil, göndergesel işlevde kullanılmıştır.
3.
VIII. TARTIŞMACI ANLATIM
Okuyucuyu istenilen davranış veya düşünceye yöneltmek amacıyla başvurulan anlatımdır. ØØ Bir düşünceyi değiştirme amacıyla bu anlatım biçimine başvurulur. Ele alınan düşünce tüm ayrıntılarıyla ortaya konur.
ØØ Düşünceyi geliştirmek için tanımlama, örnekleme, tanık gösterme, karşılaştırmaya sık sık başvurulur.
184
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
ØØ Daha sonra, karşı çıkılan görüşün çürütülmesi için ortaya deliller konur, örneklerle desteklenir. Yazarın savunduğu düşünceyi ifade etmesiyle bitirilir.
ØØ Dil, genellikle alıcıyı harekete geçirme göreviyle kullanılır.
YÜZ YILLIK BİR TARTIŞMA Türk tiyatrosuna, kendi gösteri geleneklerimizden yararlanarak mı, yoksa Batı örneklerine özenilerek mi varılır? Bu soru yüz yıldır tartışılıyor. Şair Evlenmesi, tiyatroculuğumuza (la) sesini verdiğinden bu yana, Âli Bey, Ayyar Hamza’sı Ahmet Vefik Paşa yerli oyunmuş duygusu veren Moliere uygulamaları, Toeodor Kasap, Pinti Hamit’i, İşkili Memo’su, ama daha da çok Hayal dergisinde açtığı ilginç ve yürekli kampanyası ile Şinasi’nin çığrını destekleyip sürdürdüler. Ne var ki, Tanzimat kırması bir Avrupa hayranlığının at oynattığı aydınlar, daha dorusu yarı aydınlar ortamında yankı bulamadılar. Hele Namık Kemal, biraz sonra da Abdülhak Hâmit biçim bakımından Batı kalıplarına kapılınca tiyatro tarihimizin ilk biz bize benzercileri azınlıkta kaldılar. O günden sonra da Türk tiyatrosunun kaderi en az bir doksan yıl için çizilmiş oldu. Arada Fecr-i Âti’nin ölü doğan, halk damarından kopmuş kavanoz edebiyatı tiyatroya da el atıp Şahabettin Süleyman’ın kaleminden acayip yapıtlar sunduğu ve gidişin sakatlığını gülünce varan bir sivrilikle vurguladığı hâlde yine de uyanan olmadı. Başkent seçkinlerinin tek tiyatrosu sayılan Darülbedayi’nin ilk oyun dağarcığına bir göz atın.
(-------) Onlara göre, hepimiz yanlış yoldayız. Commedia del Arte’yi hâlâ yola düzene koyup yeni üsluba
kotaran Goldoni’ler, Gozzi’ler hep yanlış
yoldalar. Raimund’lar, Nestroy’lar, Ludwig gibi yazarlar yanlış yoldalar. Halk müziğinden kalkan Bartok’lar, Kodallı’lar yanlış yolda. Bunları matah sanan tiyatrolar, orkestralar da yanlış yolda, alkışlayanlar da. Bir 1874 Hadika’sı ağzı ile konuşan bu yeni Haşmet’ler, Ayvazyan’lar doğru yolda. Bu kuruntu balonları onları daha ne kadar oyalar, bu her birinin kültür ve algılama ve iyi niyet ölçüsüne göre değişir. Burasını kestirmek kolay bir şey değil. Kolaylıkla kestirebildiğimiz bir şey varsa o da şu: Şinasi’nin Şair Evlenmesi ile açtığı çığır artık 1874’lerdeki kadar kolay susturulamayacaktır. Çünkü, bu halkçı zincirin 1966’daki ucundakiler yere daha sağlam, daha bilinçli basıyorlar. Haldun TANER
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
185
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM IX. KANITLAYICI ANLATIM
Bir konuyla ilgili olarak okuru ikna etmek amacıyla yazılan yazılarda kullanılan anlatımdır. Ortaya atılan bir soru ya da düşüncenin alıcıya ulaşması birçok yol gerektirir. İletilenin çoğu alıcı tarafından kabul görmez. Alınmaz, algılanmaz, beğenilmez, karşı çıkılır. Bunlar iletişimin kaçınılmaz olgularıdır. Oysa ileti ortaya konuyorsa o, alıcı tarafından benimsenmelidir. Bu savı, düşünceyi kanıtlamazsak alıcıya mâl edemeyiz. Kanıtlayıcı anlatım eleştiri, deneme, makale, fıkra, felsefî yazılar ve düşünce yazıları, röportaj gibi türlerde sıkça kullanılır.
TÜRK DÜNYASININ ORTAK EDEBÎ VARLIĞI Bugün dünya coğrafyasının büyük bir kısmına yayılmış bulunan Türkler, asırlar önce ana vatanları olan Asya’da bir arada yaşamaktaydı. Üç bin yıla yaklaşan bir tarihî geçmişe sahip Türk milleti, bu uzun tarihin büyük bir kısmını aynı coğrafyada ve ortak bir kültür zemininde geçirmiştir. Biraz da tarihî ve coğrafik şartların zorlamasıyla sınırlı bir mekânda yaşayan Türk boyları, başlangıçta aynı muhtevadaki edebî eserlerle coşmuş ve bu eserlerle heyecanlanmışlardır. Destan, sagu, koşma, türkü, fıkra, masal, hikâye gibi edebî ürünler, boyların göç etmesi veya zarurî olarak yer değiştirip farklı coğrafyalara yayılmasıyla birlikte, yeni unsurlarla zenginleşip asıl mahiyetlerinden kopmuşlardır. Özellikle sözlü gelenek yoluyla yayılan ve şifahî kültürün bir gereği olarak ağızdan ağıza geçerken değişen edebî eserler, milletimizin kültürel zenginliklerini de ortaya koymaktadır. Tek bir kaynaktan yayılan ve birbirinden farklı kollara ayrılarak devam eden edebî eserlerimiz, bugün Sibirya’dan Balkanlara, Çin içlerinden Akdeniz havzasında kadar farklı isim, motif ve muhtevada karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde Türk edebiyatının temsilcileri olarak ders kitaplarımızda yer alan Ali Şîr Nevâi, Bâbür, Şah İsmail Hatayî, Nesimî, Fuzûli, Mahtumkulu, İsmail Gaspıralı ve Şehriyar gibi ünlü şairler, Anadolu coğrafyası dışındaki Türk bölgelerinde doğup buralarda yaşamışlardır. Ancak biz bu isimleri, Süleyman Çelebi, Bâki, Nâbi, Mehmet Âkif gibi şairlerimizden ayırt etmeden kabullenmiş ve benimsemiş durumdayız. Bu kabulleniş, büyük oranda ortak kültür mirasına ve tarihî serüvene sahip olmanın bir sonucu olarak tezahür etmektedir. Köroğlu Destanı gibi Anadolu’da yaşanmış olduğu bilinen bir destanın, Türkmen, Tatar, Özbek, Karakalpak, ve diğer Türk boyları arasında yaygın olarak bilinmesi de aynı şekilde bir “ortak kabulleniş”in eseridir. Türk dünyasında “Köroğlu”, “Göroğlı”, “Kûroğlu”, “Guroğlu” isimleriyle tanınan Köroğlu’nun birbirinden farklı menkıbeleri bilinmektedir. (Yaman,1998:92) XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya göç eden Orta Asyalı şairlerin Osmanlı şiir geleneğine uyum sağlayarak bu tarzda başarılı eserler ortaya koymaları da “ortak kültür zemini”nin ne-
186
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
ticesi olarak dikkat çekmektedir. Anadolu’ya geçen ve Osmanlı şiir tarzını temsil eden Orta Asyalı şairlerin sayısının 85 civarında olması, bu karşılıklı ilişkinin önemini göstermektedir. (Kurnaz, 1997) Esasen Türkçe yazılan edebî eserlerin beslendiği ana kaynak birdir. Muhteva, üslup ve şekil hususiyetleri bakımından aynı kültürel zeminden ve gelenekten kaynaklanan edebî eserlerimiz, insanımızın temel karakterini, duygu, düşünce ve his dünyasındaki zenginliği, coğrafya farklılığını hissettirmeden yansıtma hususiyetini taşımaktadır. Böylece, tarihî zaruretlerden, göçlerden, mazlumiyet ve mahkumiyetlerden kaynaklanan ayrılıklar ve kopukluklar, aradan geçen yüzyıllara rağmen, ortak hissiyatlarımızı etkilememiştir, diyebiliriz, İşte bu “ortak hissiyat”, bugün kederde ve kıvançta aynı duygularla hareket etmemizi sağlamakta ve çeşitli olaylar karşısındaki tepkimizi yönlendirebilmektedir. Zaten millet olmanın en büyük göstergesi, fertlerin heyecan, sevinç, hüzün, mutluluk gibi duyguları birlikte yaşamaları ve ortak his ve düşünce dünyasına sahip olmaları değil midir?
5. ZARF (BELİRTEÇ) Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ya da (kendi görevindeki) zarfların anlamını çeşitli yönlerden etkileyen sözcüklerdir.
eylem
eylemsi
sıfat
zarf
zarf
Pek çok sözcük zarf görevi ile kullanılır. ØØ İsimlerden, sıfatlardan, eylemsilerden, zarflardan, yansıma sözcüklerden kurulan ikilemeler zarf görevi ile kullanılabilir. Ankara’yı karış karış gezdim. → ikileme Tatlı tatlı uyuyorlardı. → ikileme Bilir bilmez konuşuyor. → eylemsi Görev ve Anlatım Açısından Zarfların Çeşitleri
1. Yer-Yön Zarfları İleri, geri, aşağı, yukarı, içeri, dışarı, öte, beri, sağ, sol... Çalıştıktan sonra yukarı çıktım. zarf
(... yukarıya çıktım.) isim
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
187
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM 2. Zaman zarfları dün, şimdi, sonra, sabahları, geceleyin...
(Akşam, hüzünleri getiriyor.)
Ayşe bize akşam gelecekmiş.
isim
zarf
(zarf t.)
(özne)
3. Ölçü (Nicelik) Zarfları az, pek, çok, en, kadar, daha, biraz, fazla, hep, kısmen... Bu yaptıkların ona az geldi. zarf fiil
Çok güzel konuşuyorsun.
zarf zarf
En güzel insan, dürüst olandır.
zarf sıfat
Az konuştuğunu görmedim.
zarf
fiilimsi
4. Durum (Hâl) Zarfları İyi düşün, güzel düşün. İşler kötü gidiyor.
5. Soru Zarfları ne, nasıl, niçin, neden, niye, ne kadar, ne zaman... Ne ağlarsın ben zülfü siyahım? Niye böyle yaptın? Bunu nasıl inceleyeceksin?
Zarfların Yapısı Zarflar, yalın, türemiş, birleşik hâlde bulunurlar. 1. Yalın (kök) durumda olanlar: dün, pek, az, çok...
2. Türemiş olanlar:
içeri, önce, kuşkusuz, günlerce, sessizce, ansızın...
Müfettiş, ansızın içeri girdi.
188
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM 3. Birleşik olanlar:
biraz, birdenbire, bugün, herhâlde...
Basın açıklamasını bugün yapacak.
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “yalnız” kelimesi zarf görevinde kullanılmıştır? A) Bu küçücük evde yalnız yaşıyor.
A’da yalnız (yaşıyor) → zarf
B) Kendini yalnız bir şair gibi görüyordu.
B’de yalnız (şair) → sıfat
C) Yalnızlara özgü bir bunalım içindeydi.
C’de yalnızlara → isim
D) Savaşın yalnız kurtları bir bir yaşamını yitirmişti.
D’de yalnız (kurtlar) → sıfat
E) Sana yardımcı olurum yalnız bunu kimseye söyleme.
E’de yalnız : ama, fakat → bağlaç
x. Düşsel (Fantastİk) ANLATIM Gerçek olmayan, hayali olayların anlatıldığı anlatım türüdür. ØØ Düşsel anlatımda konu ve tema, olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip hayal ürünüdür. Zaman belirli ya da belirsizdir. Kişiler çoğunlukla gerçekten uzak, hayalî, olağanüstü özelliklere sahiptir.
ØØ Düşsel anlatımlar; masallar, korku romanları, fantastik ve bilim - kurgu romanlarında kullanılır. Masallardaki düşsel kahraman genellikle güç bir işi gerçekleştirir. Bunu gerçekleştirmede büyü gücü olan bir unsurdan yardım alır.
DEĞİŞİM Gregor Samsa, bir sabah korkulu rüyalardan sonra uyandığı zaman yatakta kendini
ko-
caman bir böcek olarak buldu. Arkası üstü yatıyordu. Sırtı bir zırh hâline gelmişti. Başını birazcık kaldırınca, kubbe gibi şişmiş, rengi koyulaşmış, kavis biçimi bölüklere ayrılmış karnını gördü. Yorgan, karnının üstünden kaymış, neredeyse yere düşecekti. Koca bedenine karışık, ipincecik, sayılmayacak kadar çok bacakları parlaklıkları ile Gregor’un gözlerini kamaştırıyordu.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
189
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
“Bana ne oldu böyle?” diye düşündü. Rüya görmüyordu. Odası gerçek bir insan odasıydı, yalnız biraz küçüktü; her zamanki dört duvarı içinde sessizdi. Masanın üzerine örnek kumaş parçaları serilmişti. (Samsa bir gezgin satıcıydı.) Üst tarafındaki duvarda, kısa bir süre önce resimli bir dergiden kestiği, yaldızlı güzel bir çerçeveye yerleştirdiği bir resim asılıydı. Dimdik oturan bir kadının resmiydi bu. Kadının başında kürk bir şapka, boynunda bir boğa vardı. Kollarını dirseklerine kadar bir mançonun içine sokmuştu. Gregor, pencereye doğru baktı. Hava bulanıktı. Yağmur damlalarının pencerenin çinko çerçevesine düştüğü duyuluyordu. Bu bulanık hava onu iyice kederlendirdi. “Biraz daha uyusam da şu aptalca şeyleri unutsam nasıl olur?” diye düşündü. Ama olacak şey değildi bu. Çünkü o, hep sağına yatıp uyumaya alışıktı. Şimdiki hâliyle sağına bir türlü dönemiyordu. Bütün gücünü toplayıp sağına dönmeye çalıştıkça sallanıp sallanıp gene sırt üstü düşüyordu. Belki 100 defa denedi bu işi; titreyen bacaklarını görmemek için gözlerini yumdu. En sonunda daha önce hiç bilmediği, hafif, ama derinden gelen bir acı saplandı böğrüne; sağına dönmeyi denemekten vazgeçti. (...) Karnının üstünde hafif bir kasıntı duydu. Başını daha iyi kaldırabilmek için yattığı yerde sürünerek karyola demirine yaklaştı. Kaşınan yeri buldu; ne olduğunu bilmediği birçok küçük beyaz noktacıklarla kaplıydı burası. Bacaklarından biriyle oraya dokunmak istedi. Ama dokundurmasıyla çekmesi bir oldu; bütün bedeni ürperdi. (...)
ØØ Düşsel ögelere yer verilmiştir. ØØ Düşsel dünyada yaşadıklarını gerçek hayatta yaşıyor gibi anlatmıştır. ØØ Hayal, abartma, varsayımlara yer verilmiştir. (Fantastik anlatım) ØØ Olay örgüsü olağanüstü nitelik taşır.
190
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
Kurmaca Metİnler (Düşsel Olmayan Metİnler)
Düşsel Metİnler Konu
Olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip hayal ürünüdür.
Yaşanmış ya da yaşanabilir ögelerden oluşur.
Tema
Hayalî, fantastik ögelerden oluşur.
Günlük yaşama ait yaşanabilir nitelikte temalar işlenir.
Zaman
Zaman belirli ya da belirsizdir. Zaman ötesi nitelik taşır.
İçinde bulunduğumuz zamanın özelliklerini taşır.
Mekân
Olağanüstü düşsel ögelerden oluşur.
Sıradan, günlük yaşamda karşılaşacağımız özellikler taşır.
Kişiler
Gerçek hayatta olmayan, olağanüstü özelliklere sahip hayalî kişilerdir.
Gerçek hayatta olabilir, günlük hayatta karşımıza çıkabilir.
6. EDAT (İLGEÇ) Sık kullanılan edatlar şunlardır: ile, gibi, için, yalnız, sadece, ancak, kadar, diye, sanki, göre, üzere, -e kadar, -e karşı, -e karşın, -e doğru, -den dolayı, -den beri... Edatların cümleye kattığı anlamlar şunlardır: 1.
(sebep - sonuç)
Çalışmadığı için kazanamadı.
2.
(amaç - sonuç)
Kazanmak için uğraşıyor.
3.
(araç ilgisi)
At arabasıyla taşınmışlar.
4.
(benzetme ilgisi)
Cennet gibi bir ülkemiz var.
5.
(eşitlik ilgisi)
Senin cennet kadar güzel vatanın var.
6.
(görece, bakış açısı)
Ayağıma göre ayakkabı bulamadım.
7.
(hakkında, ilgili)
Olup bitenler için bir kelime söylemedi.
8.
(uğruna, adına)
Ağlama ölü için, ağla deli için.
9.
(eşitlik)
Soba, el yakacak kadar sıcak değil.
10. (zaman ilgisi)
Senelerden beri bu düşü kuruyor.
ØØ Edatlar, sıfat veya zarf öbeklerinin içinde yer alabilir.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
191
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
XI. GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM
İnsan, günlük yaşamdaki tekdüze ritimden kurtulmak için değişik ve güzel yollar arar. Sanatçı ve bilim adamının kaygısı ve amacı daha nesneldir. Bu durum sanatçıyı bağlar, somut dünyanın yüz yüze kaldığı olumsuz gerçeği de tetikleyince geleceğe yönelik düşler, düşünceler ortaya çıkar. Bunlar daha mutlu ve daha güzel bir dünyanın özlemidir. Ütopya, insan mutluluğunun, yeryüzünde (belki de evrende) gerçekleşmesinin kutsal bir çabasıdır. Önemli olan, metinlerin düşler uçuculuğu değil, insan gerçekliğinin bir yansıması biçimine dönüşmesidir.
ÜTOPYA “Ütopia adası, ortalarına düşen en geniş yerinde iki yüz mildir. Bu genişlik, adanın iki yanına doğru bir hayli sürüp gider, sonra uçlara doğru azalmaya başlar. Öyle ki, ada beş yüz milimlik bir yarı çember olur ve iki ucunun arası aşağı yukarı on bir mil çeken bir hilal biçimi alır. Hilalin ortası geniş bir körfezdir. Toprak, hilalin sırtına doğru yükselir ve rüzgârı keser. Onun için de körfez dalgasızdır ve az çok durgun bir gölü andırır. Bu körfez her yerine gemilerin yanaşabileceği bir tek geniş liman gibidir. Körfezin girişi tehlikelidir. Çünkü bir yanda kumluk sığlar, öbür yanda neredeyse suyun yüzüne çıkan sarp kayalar vardır. Tam ortada, çok uzaklarda gözüken ve gözüktüğü için de tehlikeli olmayan bir kayalık vardır. Utopialılar bu kayalığın başına bir kale yapmışlar ve içine bir alay asker yerleştirmişlerdir. Öbür kayalar su altında olduklarından, gemiler için birer tuzaktır. Bu kayalar arasındaki yolları yalnız Utopialılar bilir. Bir Utopialı kılavuz olmadan hiçbir yabancı gemi buradan içeri giremez. Kaldı ki, kıyılarda fenerler olmasa kendileri bile zor girerler. Bu fenerlerin yerini değiştirecek olsalar, en kalabalık düşman filosu yolunu şaşırıp kayalara çarparak batabilir. Adanın öbür yanında birçok liman vardır. Ama orada gerek tabiat gerekse insan eli öylesine savunma olanakları yaratmıştır ki, bir avuç asker bütün bir ordunun karaya çıkmasına engel olabilir. Söylenenlere inanılacak olursa, burası eskiden bir ada değilmiş. Eskiden buraya
192
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
Abraxa denirmiş ama kral Utojpus orayı fethedince Utopia olmuş. İzlediği başarılı siyasetle bu kaba saba, medeniyetten habersiz halkı eğiterek insanlık içerisinde önemli bir seviyeye getirmiştir. Yerli halkı kısa sürede egemenliği altına alarak kara parçasının ana karayla bağlantısını kesmeyi ve bu kara parçasının etrafını sularla çevirmeyi tasarlamış. Bunu gerçekleştimek için on beş mil uzunluğunda derin bir kanal açılmasını emretmiş; yerlilerin onun kendilerine esir muamelesi yaptığını düşünmemeleri için kendi askerlerini de bu işte çalıştırmış. Böylece, iş umulandan çok daha kısa bir sürede tamamlanabilmiş. Önceleri bu çılgın tasarıya gülüp geçen komşu halk, kanal açılma işinin bitmesiyle şaşkınlığa düşüp hayranlık içinde kalmış. Gelenekleri, kurumları, yasaları bir olan elli dört büyük ve görkemli kent vardır. Kentler arasındaki mesafe en az yirmi beş mil olup en uzaktakine bir günlük yürüyüşle ulaşılabilir. Her kent, senatosundan en yetkin üç temsilciyi her sene bir kere ortak sorunların görüşülmesi için Amaurot ‘a gönderir; adanın tam yüreğinde bulunan Amaurot bu konumundan dolayı toplantı için en uygun kenttir. Her kentin arazisi yaklaşık yirmi mil kadardır, fakat bu nicelik kentten kente biraz olsun değişebilir. Hiçbir kent, toprağını genişletmeyi düşünmez; çünkü halk kendisini kentin sahibi değil, kiracısı olarak görür. Arazinin her yerine çok iyi tasarlanmış ve her türlü tarım gerekçeleriyle donatılmış çiftlik evleri inşa etmişlerdir. (...) Ütopyanın bir kentini gören, hepsini görmüş gibi olur; çünkü arazi şekilleri dışında hepsi birbirine benzer. Bu yüzden, size kentlerden sadece birini anlatarak hepsini anlatmış olurdum aslında. Bu yüzden, fakat Amaurot şehri özel bir öneme sahiptir. (Ve hiçbiri onun kadar önde değildir, çünkü orası idari meclisin toplandığı kenttir.) Ayrıca, ben orada beş yıl oturduğumdan en iyi tanıdığım yer orası. (...) Thomas MOORE Ütopya
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
193
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
gelecekten söz eden metİnler
194
DÜŞSEL METİNLER
Konu
Yaşanabilir ya da yaşanması istenen konular işlenir.
Olağanüstü ve fantastik ögelere sahip hayal ürünü konulardır.
Tema
Gelecekte yaşanması istenen temalar işlenir.
Hayalî, fantastik ögelerden oluşan temalar işlenir.
Zaman
Genellikle gelecek zaman kullanılır.
Zaman belli ya da belirsizdir, zaman ötesi nitelik taşır.
Mekân
Gelecekte olması istenen bir mekân tasavvur edilir.
Kişiler
Gelecekte olması düşünülen kişilerden oluşur.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Günlük yaşamda karşılaşacağımız nitelikte ya da düşsel ögelerden oluşan mekândır. Gerçek hayatta olmayan, olağanüstü özelliklere sahip kişilerdir.
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
7. BAĞLAÇ Benzer görevdeki ögeleri, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklerdir. Sık kullandığımız bağlaçlar: ve, ya, ya da, de, ile, ki, ama, yahut, ayrıca, fakat, ne ... ne, hem ... hem, oysa, oysaki, meğer, demek, demek ki...
Sen ve ben gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız. Halk hikâyelerimizden Zühre’dir.
8. ÜNLEM Korkma, şaşma, acıma, sevinç, kızma gibi ansızın beliren duyguları anlatan; kimi zaman da karşı çıkma, çağrı, buyruk, uyarı... duygularını belirten ya da kendi başına
Ne sen beni ara ne ben seni arayayım.
var.
Mademki
cümle değeri taşıyan sözcüklere ünlem denir.
Sanki
ØØ Kimi sözcükler de ünlem olmadığı hâlde cümle içindeki bağlamına göre ünlem niteliği
çünkü halbuki
kazanır.
oysaki
A! Doğru mu söylüyorsun?
meğerki
Eee! Yeter artık!
Ah! Kimseler bilmiyor sevdiğimi. Eh! Doğrusu pes!
Ayol! Daha bir yıl var.
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın! ___________
Hiçbir şeyde gözüm yok.
Ahmet! Neredesin?
Benim kitabım sizinkinden daha ilginç. (ilgi zamiri)
Evdeki hesap çarşıya uymaz. (sıfat y. e.)
Yalnız taş duvar olmaz. (sıfat)
XII. SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIM (DİYALOG)
Sen de güzel günler gör.
Gümbür, diye karşıki ev çöktü!
Birleşik yazılır.
belki
Tanrım! Bu insanları koru.
}
“ki” kalıplaşmıştır.
Vay doktor! Neler biliyorsunuz? ___________
ile
Onunla çalışabilirim; yalnız bazı şüphelerim
Tahir
Çok çalıştı ama iyi puan alamadı.
bağlaçları karşıt yargıları birbirine bağlar.
de
Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini.
ØØ Ama, fakat, yalnız, ne var ki, ancak, lakin, oysa, halbuki, oysaki, bununla birlikte
biri
Anladım ki bu iş sensiz olmayacak. (bağlaç)
Sen de yalnız kaldın. (zarf)
Bu iyi; yalnız biraz dar. (bağlaç) Beni yalnız sen anladın. (edat)
sadece
ØØ En az iki kişi arasında gerçekleşen konuşmayı belirten bu tür anlatımların kullandığı metinlerin en belirgin örnekleri sohbet (söyleşi), diyalog ve mülakattır. Günlük yaşam, hikâye ve romandaki karşılıklı konuşmalar da söyleşme anlatım türü çerçevesinde oluşmuştur. Bir kişinin kendi kendisiyle konuşması ise
monologdur.
Bu da
söyleşmeye bağlı bir anlatımdır.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
195
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
ØØ Bu tür anlatımlarda alıcının (dinleyici) en belirgin özelliği, olayı anında izlemek zorunda kalmasıdır. Bir tiyatroda oyun bir kez canlandırılır. Dinleyici olan biteni sahnede anlamak durumundadır.
ØØ Söyleşmeye dayalı her anlatımda ses tonu, jest, mimik ve bedensel davranışlar anlatımı destekler.
ØØ Söyleşmeye bağlı metinlerle “tiyatro” metnindeki anlatım arasında fark vardır. Mülakat ya da sohbette yalnızca konuşma varken tiyatroda hem konuşma hem konuşmanın bağlamı vardır. Tiyatro, iletisini aynı zamanda görsel olarak aktarır.
TALAT SAİT HALMAN İLE SÖYLEŞİ ... Öyküşiir: Sayın Talat S. Halman, kısaca yaşamınızdan söz eder misiniz? Talat S. Halman: Yetmiş yıla yaklaşan trajikomik bir yaşam... Derin acılarla, büyük mutluluklarla dolu. Daha verimli olabilirdi, olmalıydı, Kim bilir, belki bundan sonra olur. İstanbul doğumluyum.
Asker
çocuğu.
Bahriyeliydi
babam,
Amiral
Sait
Halman.
An
nem Trabzon’un zenginlerinden Tahsin Paşa’nın kızı... İlkokuldan sonra Robert Koleji’ne verdiler beni. 1951’de Sanat ve Edebiyat Bölümünü bitirdikten sonra 1952’de New York’a gittim. Colombia Üniversitesi’nde
(1965-71
ve
1972-1980),
Pensylvania
Üniversite’nde (1984-86) hocalık yaptım. 1966-71 arasında New York Üniversitesi’nde dersler vermiştim. 1980’den sonra profesör oldum. 1996’ya kadar, 1993-95 New York Üniversitesi’nde Ortadoğu Dilleri ve Edebiyat Bölümü Başkanı’ydım. ... Öyküşiir: Eski uygarlıkların eserlerini de Türkçeye kazandırdınız. Bunların derinliği, tadı nedir? Türk okuru neler kazandı? Talat S. Halman: Ben, eski çağların şiirlerinin güçlü, güzel hatta görkemli olduğuna inanıyorum. Yüzlercesini uyarladım Türkçemize. O şiirler, insanlığın temel gerçeklerinin çağlar boyunca değişmediğini de gösteriyor bence. Tadına doyum olmaz şiirler var aralarında. Bazıları belki köpük gibi, ama pek çoğu derin, sarsıcı... Umarım Türk okuru, yeni zevkler ve anlayış boyutları kazanmıştır. Basında ve edebiyat çevrelerinde (özellikle dergilerde) çok ilgi gördü o kitaplarım. Eski uygarlıklara ilişkin çalışmalarımı sürdürmeyi tasarlıyorum.
196
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
Öyküşiir: İlk şiir kitabınız Can Kulağı (1968) Türk edebiyatının en devingen olduğu bir zaman diliminde çıktı. Duygularınızı ve o dönemin havasını anlatır mısınız? Talat S. Halman: Sevincim çok coşkulu oldu. Ne var ki, kitap pek ilgi görmediği için üzüldümdü. Birçok kimseler, vaktimi ve çabalarımı Türkçeden İngilizceye çeviri yapmaya yöneltmemi istediklerinden olsa gerek, kendi şiirlerimi yazıp yayımlamamı istemiyor gibiydiler. Benim hizmet etmeye can attığım edebiyat dünyamız, beni şair olarak görmezlikten gelmek gibi bir vefasızlık yaptı diyebilirim. Yine de, gücenmedim, moral bozukluğuna kaptırmadım kendimi. Türk edebiyatına hizmetlerimi sürdürmek için canla başla çalıştım. Öyküşiir: Bugünle yetmişli yılları kıyaslayabilir miyiz? Nelerin altını çizersiniz? Talat S. Halman: 1970’li yıllardan bu yana, Türkiye yaygın ve derin değişmeler geçirdi. İstatisliklerin ötesinde havsalaya sığmaz ilerleme oldu her alanda. 1970’li yıllarda telefon etmek bile bir işkenceydi. Türkiye’de yaşam, birçok yönleriyle bir kâbustu. Bugün de, bazı vahim sorunlarımız var... Özellikle gelir dağılımındaki dengesizlik, adalet düzenimizdeki bozukluklar, ahlaki çöküntümüz vb. Ama, her şeye rağmen, 20, 25, 30 yıl önceki Türkiye’nin çok ilerisindeyiz ve yakın (özellikle uzak) geleceğimiz bakımından çok iyimser olabiliriz. Öyküşiir: Günümüz şiiri için ne söyleyeceksiniz? Talat S. Halman: Canlı, çeşitli, özgün. Belki, önceki dönemlerden farklı olarak, doruklarda dolaşan çok şair yok; ama bugün üretilen eserler incelikli, derinlikli, imge ve benzeti zenginlikleriyle dolu. Bize benzeyen, benzemeyen nice ülkelerden çok daha ilginç şiirler ve akımlar yaratıyoruz. Öyküşiir: Bir şair olarak on kitaba imza attınız. Öyküşiir dergisinde (1992) “Seven Rubailer” yayımlanmıştı. Seveni çok oldu. Başka şiirleriniz de var. Çok yoğun çalışmalar içindesiniz. Bu yoğunluğun içinde şiire ne kadar vakit ayırabiliyorsunuz? Talat S. Halman: “İşlerim başımdan aşkın.” deyimi cılız kalıyor. Bilkent’te Türk Edebiyatı Bölümü’nün işleri ve verdiğim dersler... TRT-2 de haftalık “Sözün Büyüsü” programları... Yurt içi ve dışı konferanslarım... Yayına hazırlamakta olduğum Türkçe ve İngilizce kitaplar... Gerçekten, çok az vaktim kalıyor şiire... Son zamanlarda üretken olamadım. Ama, yeniden harekete geçeceğimi umuyorum.
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
197
Anlatım Türleri
3. BÖLÜM
RomanHikâye
Sohbet
Tiyatro
Mülakat
Röportaj
XIII. MİZAHÎ ANLATIM Mizah”ın sözlük anlamı “gülmece”dir. Neşelendirmenin ötesinde “acıma”, “eleştiri” sözcüğünü de çağrıştırır.
ØØ Mizahî anlatımın amacı, okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir. Kimi zaman çok sıradan bir durum gülünç hâle gelebilir ya da topluma ait bir geleneğin eksik ve yanlış yanları gülünçleştirilebilir. Temelinde bir eleştirinin de olduğu söylenebilir. Mizahî anlatımlarda her zaman özenli bir dil kullanılmaz, bazen argo bile mizah unsuru olabilir.
ØØ Mizahî anlatım, okuyucuda uyandırmak istenen etkiye göre düzenlenir. Bu etkinin oluşturulmasında ses, taklit ve konuşma önemlidir.
GECEKONDU Evlendikten sonra hanımın dırdırından mıdır, yoksa rahatlıktan mıdır bilmem, şiştikçe şiştim. Su içsem et olmaya başladı. Çöp gibiydim evlenmeden önce, hatta karım ilk zamanlar alay etmişti benimle: – Hayri, sokağa çıkma bugün! – Niye? – Hava çok rüzgârlı da ondan. – Rüzgârlı olursa n’olurmuş? – Ayol uçuverirsin!
198
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Anlatım Türleri
Bu alay, Allah’ın hoşuna gitmedi mi nedir, o günden sonra şişirdikçe şişirdi beni, otuz beşimde yüz ona varınca: – Eh, dedim kendi kendime, kırkında yüz elli, ellisinde iki yüz, Allah ömür verir de daha çok yaşarsak tabutumuzu vinç kaldırır, vinçle koyarlar mezara. Gittim doktora, Doktor: – Hormon, dedi, yazdı bir yığın ilaç. İlaçları içtikçe daha çok şişmanlamaya başladım. Gittik başka doktora. Bu doktor: – Sen kendine bir dert edin kardeşim, dedi. – Aman Doktor Bey, dedim; bundan daha iyi dert olur mu? – Vallahi bilmem, sana bir dert gerek! – Efendim, politikaya atılayım desem seçimler bitti, bir daha evleneyim desem kanunlar izin vermez, boykot yapayım desem okul çağım değil. – Benim sana söyleceklerim bu kadar! Gittim eve, elimi çeneme koyup kara kara düşünmeye başladım. Karım sordu: – Ne düşünüyorsun öyle, diye. – Hanım bırak beni, dertliyim ben, dedim. – Aa, o da nesiymiş öyle, böyle bir kadına sahip olan bir insanın ne gibi bir derdi olabilirmiş? İşin yoksa anlat şimdi ona, yok efendim böyle dertli olursam zayıflayacak mışım da kilolarımı kaybedecek mişim de anlamaz ki, hemen alay eder. On beş gün kara kara düşündüm. Çocukluğumda bir kez pederin beni iyice bir dövdüğünü hatırıma getirdim, dertlendim. Bir keresinde bir kızın beni terslediğini aklıma getirdim, dertlendim... Olmadı, olmadı değil bir gram vermek, on beş günde on beş kilo aldım... Ulan aman, bu böyle giderse patlamak işten..
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
199
1. BÖLÜM
200
10. Sınıf / Dil ve Anlatım / Akıllı Defter
Kimyanın Gelişimi