www.hls-cekimyasasi.com 1
Bu kitapta yer alan paylaştığım bilgi ve danışmanlık, sadece çok daha güzel, huzurlu ve sağlıklı bir hayata doğru çıktığınız kendinizi keşif yolculuğunuzda sizleri bilgilendirmek, farkına varmanıza yardımcı olmak, neşelendirmek ve ilham vermek amaçlıdır. Paylaştığım hiçbir bilgi, hiçbir çalışma, tanı, tedavi veya tıp danışmanlığı yerine geçemez. Her türlü hastalık ve tedavi gerektiren durumda bir tıp doktoru veya resmi yetkili bir uzmana danışmanızı tavsiye ederim.
Bu kitabın tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında hiçbir yolla çoğaltılamaz.
2
İçindekiler GİRİŞ BİRİNCİ BÖLÜM ÇEKİM YASASI 1. Çekim Yasası Nasıl Çalışır. a. Neyi istemediğinizi bilin. b. Bir amaç belirleyin: “Ne istiyorsunuz c. Öğrenilmiş Koşullandırmaları değiştirin. d. İmgelemek ve Netleşmek e. Serbest Bırakın ve Yaratıcı Adımlar Atın. 2. Şükretmek 3. İstediğim Kişiyi Hayatıma Çekebilir miyim? 4. Kendi Gerçekliğinizi Kendiniz Yaratırsınız - Mağduriyet 5. Kinesiyoloji Kas Testi İKİNCİ BÖLÜM BİLİNÇALTI KAYIT DÖNÜŞÜM REHBERİ 1. Ruh, Beden ve Zihin 2. Bilinçaltı Nedir? 3. Bilinçaltı Kayıt Temizliği nedir? 4. Bağ Kesme Çalışması. 5. İçimizdeki Çocukla İletişime Geçme. 6. Öfke Boşaltma ve Affetme Çalışması 7. Duyguları İfade Etme Çalışması 8. Eski İnançları İncelemek 9. İçteki Erkek ve Dişi ile Buluşmak 10. Olumlama Çalışmaları a. Oto hipnoz Şakak Vuruşu-Fizyolojik veya Psikolojik Bir Kalıbı b. Değiştirmek 3
5 12 12 13 26 28 36 44 49 55 62 69 74 77 77 78 84 86 102 111 117 122 123 127 130 133 136
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM YARDIMCI ÇALIŞMALAR 1. Doğru Nefes Alma 2. İmgeleme Teknikleri 3. Ho’oponopono Tekniği 3. EFT- Duygusal Özgürleştirme Tekniği 4. Gevşeme Egzersizleri 5. Kendini Hipnoz Etmek - BettyErickson Modeli 6. Meditasyonlar. a. Meditasyon 1: İç Gözlem b. Meditasyon 2: Kalp Meditasyonu c. Meditasyon 3: Bağlantı Kurmayı Anlamak d. Meditasyon 4: İçinizdeki Çocuğa Bağlanma 7. Kendi Telkin ve Ses Kayıtlarınızı Hazırlamak KAYNAKÇA YAZAR HAKKINDA
4
143 143 144 149 154 164 183 191 194 194 195 196 198 201 210 211
GİRİŞ Ya hayat sandığınızdan daha kolaysa? Ya hayat hakkındaki bütün doğru bildikleriniz hepsi yanlışsa? Ya hayat size sunulmuş sonsuz ve sınırsız seçenekli bir hediye ise? Kim olurdunuz? Ne olurdunuz? Hayatınız Nasıl olurdu? Bu soruları duyduğumda ilk başta anlamsız gibi gelirken her sorduğum da içimde bir açılım olmaya başladı. Ve kendime yeniden sordum; hayat sandığımdan nasıl daha kolay olabilir? Ve birden jeton düştü tabii ki kolay olabilirdi. Hayat zaten kolaydı. Hayat gerçekten kolaydı. O zor gören benim zihnimdi. Benim bakış açımdı. Zihnimdeki kısıtlamalar, yargılardı. Bakış açımı değiştirip geçmişe baktığımda bunun farkına vardım. Zaten yıllar içerisinde içerisinde birçok kez hayatın kolay olduğu durumları yaşamıştım. Ve birisi de aslında tam bir derslik olaydı. Yıllar önce 1993 yılında devlet tarafından Amerika’ya 35 günlüğüne dört arkadaşla birlikte kursa gönderilmiştim. Giderken devlet belli miktarda harcırah verirken firmaca da yemek parası adı altında ödeme yapılmıştı. Ve aynı zamanda gittiğimiz yerde kalacak yer ve kullanımımız için araba tahsis edilmişti. Ve o otuz beş günü doyasıya yaşayarak geçirmiştim. Her günü dolu dolu yaşamak için kurs bitimi her gün bir aktive planlıyorduk. Her akşam farklı yerlerde kendimize keyifli ziyafet verirken aynı zamanda farklı mekânlarda eğlencelere 5
takılıyorduk. Yeni yerler keşfediyorduk. Hafta sonu yakın şehirlere turlar düzenliyorduk. Köpek balığı etini orada denemiştim. Ve lumizine ilk orada binmiştim. Para bizim için sorun değildi. Hedeflediğimiz tek şey zevk almaktı. Ve o otuz beş gün benim için harika bir deneyim olmuştu. Cebimden para harcamadığım gibi üstüne de para almıştım. Evet, hayat aslında bu kadar kolaydı. Oraya gitmek için milyarlarım olsaydı o gittiğim zamanki yaşadığım keyfi yaşayamazdım. Bu benim için bir her şey dahil ultra lüks bir ödüldü. Bunun için o gün ne yaptığımı hatırlamıyorum. Farkında olmadan o gün ismini dahi bilmediğim çekim yasasını çalıştırmıştım. Karşılığını almıştım.. Evet, hayat bu kadar kolaydı. Amerika’daki yaşadıklarım hayatın küçük bir yansımasıydı. Çünkü hayatta bu şekilde çalışıyordu. Ben Amerika’ya 35 günlüğüne kısıtlı zaman için gitmişken bu dünyaya da kısıtlı bir zaman için gelmiştim. Aradaki fark birinin 35 gün diğerinin yıl bazında olmasıydı. Yıl bazında olanda ne kadar yaşayacağımı bilmiyordum ama bu süre beni yaratan tarafından belirlenmişti. Ve ben o süreye kadar bu dünyada kalacaktım. Bu aslında o süreye kadar yaşamımın garanti altına olduğunun göstergesiydi. Eğer ben seksen yaşıma kadar yaşayacaksam başıma ne gelirse gelsin ben hayatta kalacağım ve ihtiyaçlarım sonsuz ve sınırsız güce sahip yaratan tarafından karşılanacaktı. Ve beni yaratanın öyle bir gücü vardı ki bir şeyin olması için sadece ol demesi yeterliydi. Onun için imkânsız bir şey 6
yoktu. Yapmam gereken tek şey istediğimi ondan isteyip, onun rahmet, sonsuz ve sınırsız bolluk ve bereket havuzundan beslenirken bana verilenlere şükrederek hayatın tadını çıkartmaktı. Hayat bu kadar kolaydı. Hayat bize verilmiş bir hediye idi. Hiçbir şeyden endişe ya da kaygı duymak zorunda değildim. Eee o zaman ben endişe ve kaygı duyuyordum? Bu kaygılar, endişeler nereden geliyordu? Birden jeton yeniden düştü. Endişe ve kaygılarımın sebebi benim içimdeki hayatta kalma yaşama tutunma adına satın aldığım ikinci el bilgilerdi. Evet, beni endişelendiren çocuklukta hayatta kalma adına annemden, babamdan, ağabeylerimden, akrabalarımdan, komşulardan, arkadaşlarımda öğretmenlerimden çevremden satın aldığım onların hayatta kalma deneyimleriydi. Aslında birçok bilgi gerçekte onlarında değildi, onlarda geçmiş birilerinden satın almıştı. Ve bende satın aldığım bu bilgiler yardımıyla kim olduğumu ya da olmadığımı, ne olduğumu ya da olmadığımı veya neyi yapıp yapamayacağımı tanımlayarak bir kimlik yaratmıştım. Ve yaratmış olduğum o kimliğe bağlı kalarak hayatımı yaşıyordum. Çocukken oluşan gerçekte beni kendim olmaktan çıkartan o kimliğin içinde yetişkin olarak kendimi rahatsız hissediyordum. Yaşadığım kaygının, endişenin sebebi buydu. Yaşamının garanti olduğu, sonsuz ve sınırsız seçeneklerin olduğu bir dünyada ben hala emniyet ve güvenlik adına satın aldığım bilgilerle kendime eziyet ediyordum. 7
Bu benim 6 yıllık çekim yasası peşinde koşturmamın sonunda ulaştığım nokta oldu. Hayat bana verilmiş sonsuz ve sınırsız seçenekler içeren bir ödüldü. Yapmam gereken tek şey bunun keyfini çıkartarak yaşamakken ben bu ödülü zorlaştırmak için elimden geleni yapmıştım. Satın aldığım ikinci el bilgilere dayanarak yazdığım ve oynadığım senaryolarla bunu yapmıştım. Açılımlar oldukça daha fazla farkındalık geliyordu. Aslında hayatımın senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu da bendim. Yazdığım her senaryo hayatımın gerçeği oluyor ve ben onu oynuyordum. Senaryoyu neşe keyif üzerine yazarsam neşeli ve keyifli olaylar yaşarken, suçluluk üzerine yazdığımda kendimi suçlu hissettirecek olaylar ve cezalandırmalar hayatıma geliyordu. Ve işin ilginci senaryomun dayanağı yıllar önce satın aldığım kim olduğum ya da olmadığım, neyi yapıp, neyi yapamayacağım hakkında birilerinin bana bakış açılarından oluşmuş bir kimliğin yansımasıydı. Ben daha çocukken bu dünyayı öğrenmeye çalışırken birileri benim hakkımda karar vermiş, bende onu satın almışım ve yıllarca ona tutunup ve bırakmamak için direniyordum. Hem rahatsız oluyor, hem de ona tutunuyordum. Bunları fark etmek insanı daha da ilginç yapıyor. Bir anda yaşamınızın kendi yazdığınız senaryoyu içeren bir film etrafınızdaki herkesin de sizin filminiz de sizin yazdığınız senaryodaki rolleri oynayan kişiler olduğunu fark f ark ediyorsunuz.
8
Yaşadığınız dünyanın size ait olduğunu ve herkesin kendi dünyasında yaşadığını fark ediyorsunuz. Ve siz olmadığınızda sizin dünyanızın olmadığını fark ediyorsunuz. Evet, siz olmadığınız anda size ait hiçbir şey bu dünyada olmayacak. Oturduğunuz sandalye, yattığınız yatak, bindiğiniz araba artık sizin olmayacak. O zaman kendinize bir sorun senaryosunu sizin yazdığınız bir filmde yazdığınız senaryoya uygun size istediğiniz deneyimi yaşatmak için hayatınıza gelen kişilerle kavga etmek ne kadar mantıklı? Onlarla neden kavga ediyorsunuz. Bu öfke ve kızgınlık neden? Enerjinizi nereye harcıyorsunuz. Onların tek görevi senin yazdığın senaryoya uygun senin filminde rol almak. Onlara teşekkür etmek yerine onlarla kavga ediyoruz. Setçiyle ışıkçıyla neden kavga ediyorsunuz. Onların hepsi sizin filminizde sizin istedikleriniz yapıyorlar. Ödül olarak size tek yıldızlıdan ultra lüks seçeneklere sahip bir tatil imkânı vermişlerken siz beş yıldızlı otelde kalan insanlar arasında rahat hissedemem, ben beş yıldızlı otelde kalmaya layık değilim deyip gitmiş tek yıldızlı bir otel seçmişsiniz ve otel sahibi ile otelde neden havuz yok diye kavga ediyorsunuz. İstediğiniz kadar kavga edin o otelde havuz yok. Gerçek bu, gerçeğe direnmenin size bir faydası olmaz. Tatilinizi neşeli keyifli geçirmek istiyorsanız önce mevcut durumu kabul edeceksiniz ki zihniniz sakinleşsin. Çözüm yollarını görebilin. Zihin bir şeyle meşgulken bir yere odaklanmışken başka seçenekleri göremez. Kendinize izin verin. Mevcut durumu kabul edin. Devamında ne yapabilirime bakın. O zaman göreceksiniz ki aslında Sonsuz ve sınırsız seçeneğiniz var. 9
Hayatımız boyunca yaptığımız şey bu elimizde sonsuz ve sınırsız seçenek varken senaryomuzu kısıtlı seçeneklere, endişeye kaygıya dayalı yazıp sonrasında da olan şeye direnmek gelen şeyle kavga etmek. Bunu fark ettiğim anda kendimi şunu sordum;
Hayatımın nasıl olmasını isterdim? Hayatımı nasıl yaşamak isterdim? Soruda kaldıkça aslında cevaplar kolaylıkla geliyordu. Birden jeton düştü. Ben Amerika’dayken yaptığım şey aklıma geldi. Endişeden kaygıdan uzak beni neşelendirecek keyiflendirecek şeyler yaparak dolu dolu yaşamaktı. Bunun için ihtiyacım olan şey senaryomu bu seçeneğe uygun yazmak bunu seçmek ve ona göre oynamak. Bunu engelleyen şey ise benim yıllar önce satın aldığım beni kısıtlayan yargılayan sınırlayan sıkı sıkıya sarıldığım benlik ve kimlik bilgilerim. Buraya kadar güzel ama sorun şu ki ben o bilgilerle o kadar özdeşleşmişim ki bırakmamak için direniyorum. İçimdeki bu kimliği sahiplenmiş çocuk bu kimliği bırakmaktan korkuyor. Bırakırsa yok olacağını sanıyor. Yapmam gereken şey o çocuğu ikna etmek. Bunun için ihtiyacım olan şeyse onun anladığı dille konuşup o çocukla iletişim kurmak. Ancak yıllarca ihmal edilen ve görmezden gelinen çocuğun güvenini kazanmak sabır ve şefkat gerektirmektedir. Kitabımda size bunun için kendi kullandığım yöntemleri anlatacağım. Her insanın bilinçaltı kendine özeldir. Bu nedenle 10
kitabımda paylaştıklarım benim deneyimlediklerim olup size rehber olması amacıyla yazılmıştır. Kitap üç bölümden oluşmakta olup ilk bölüm çekim yasasını kullanarak isteklerimize nasıl ulaşacağımızı detaylı anlatan bölümdür. Eğer yukarıda yazdıklarımı anlayıp yaşam tarzı haline getirebilirseniz. Sadece bu bölüm sizin için yeterli olacaktır. İkinci bölümde yukarıda anlattığım satın aldığımız ikinci el bilgileri bırakmak için içimizdeki küçük çocuğu ikna etme adına kullanacağımız seçenekleri içermektedir. Buradaki amaç sıkı sıkıya sarılıp zihninizin derinliklerine sakladığınız sizin kısıtlayan sizi engelleyen inançları bırakmanız için sizi ikna etmektir. Evet, yapılan şey aslında sizi inandığınız şeylerin yanlış olduğuna ikna edip yeni şeylere inandırmaktır. Tekniklerin hepsi sizi ikna etmeye ve sizin kendinizi önemli hissetmenize yardımcı olan bir ilizyonlardır. Siz değişim istemedikçe içinizdeki çocuğa ulaşıp onu ikna etmedikçe onlarca teknik kullanın bir faydası olmayacaktır. Üçüncü bölümde. ikinci bölümde bilgiler yeterli gelmeyen kişilere içindeki çocuğa ikna etmek biraz daha fazla araç vardır. Bu bölümde kendi kendinize ke ndinize uygulayabileceğiniz Ho’oponopono tekniği, EFT Duygusal özgürleştirme tekniklerinin detaylarını bulabilirsiniz. Unutmayın kendiniz olmanızın denenmiş bir formülü yoktur. Kendiniz olmak için aslında formüle ya da denemeye de ihtiyaç yoktur. Sadece olmanız yeterlidir. Hayatınıza katkı olması dileğimle.
11
Saygılarımla
Halis Şahiner Senarist, Yönetmen, Başrol Oyuncusu
12
BİRİNCİ BÖLÜM
ÇEKİM YASASI
"O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir." Bakara- 117
13
1.
Çekim Yasası Nasıl Çalışır.
Her kim olursa olsun, istediğin kişi olabilseydin eğer kim olmayı isterdin? Eğer hiçbir sınır, ön yargı veya sana isteklerinin abartılı, aşırı gülünç ya da ölçüsüz olduğunu söyleyen kimse olmasaydı? Yani eğer kim olursa olsun, istediğin kişi olabilseydin ve önünde bütün yollar ve kapılar açık olsaydı kim olmayı isterdin?
Belki bir vakit vardır ki; Uyanışı gerektirir. İşte bu vakit şimdi gelmiştir. BUDDHA
Her an bir öncekinden farklı yeni bir andır ve yeni bir yaratım zamanıdır. Bu demektir ki her an yeni bir başlangıç yapabilirsiniz. Bunu istersiniz değil mi? Yapmanız gereken tek şey şu anda yaşadığınız hayatın tamamen sizin seçimlerinizden oluştuğunun farkına varmaktır.Dünyada yedi milyar insan, yedi milyar dünya var. Her insan kendi dünyasında yaşar. Her insan kendi dünyasının senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusudur. Sizde kendi dünyanızın yönetmeni başrol oyuncusu ve senaristisiniz.
14
Senarist olarak ne yazarsanız onu oynarsınız, yönetmen olarak nasıl yönetirseniz, filminiz o kadar inandırıcı olur ve oyuncu olarak nasıl oynarsanız filminiz hayatınız olur.
Şimdi hayat filminize bir bakın? Neyini beğenmiyorsunuz? Senaryosunu mu? Oyuncuları mı? Yönetimini mi? O zaman değiştirin. Dışarıda hiç bir şey yok. Her şey sizin içinizde. Siz olmasanız sizin dünyanız olmaz. Etrafınızdaki hiç bir kimse olmaz. Zaten bunların hiç bir önemide olmaz. Şimdi bir düşünün hayatınızın yaratıcısı sizseniz; Neden istemediğiniz şeyleri hayatınızda tutuyorsunuz? Neden istemediğiniz veriyorsunuz? Neden ediyorsunuz?
hayatınızın
kişilere başrolünü
hayat
oyununuzda
başkasının
eline
rol
teslim
Neden senaryonuzu istediğiniz bir hayatı yaşamak üzerine kurmuyorsunuz? Bütün sınırlamalar, yargılamalar, kısıtlamalar olmasa nasıl bir hayatınız olurdu? Kim olurdunuz? Ne olurdunuz? Hayatınız nasıl olurdunuz? Nasıl bir film senaryosu yazar? Nasıl oynardınız? Kimlere rol verirdiniz? Bunu yapmanızı engelleyen kısıtlayan herşeyi şimdi bırakın. Ve kendinize hayatınızın sahibi olmanıza izin verin.
15
Senaristliği, yönetmenliği, başrol oyunculuğunu elinize alın, gücünüzü elinize alın ve yeni bir başlangıç yapın. Hemen şimdi. Göreceksiniz ki hayat sizin sandığınızdan çok daha kolay, çok daha neşeli hale gelmiş. Bunu istersiniz değil mi? Öyleyse yapın!!! Bundan daha iyi nasıl olur? Hayatın tümü sana kolaylıkla, neşeyle ve ihtişamla gelsin . Yaratan dünyayı yaratırken bir sistem kurmuştur. Sitemin binlerce yıldır kesintisiz işlemesini sağlayan şey ise onun düzen için koymuş olduğu kurallar dizinidir. Çekim yasası da bu kurallar dizininden bir tanesidir. Çekim yasası yaşamımızdaki tüm olup bitenlerin bilinçaltındaki inandığımız şeyler yüzünden size yöneldiği ilkesine dayanır. Evet; hayatınızdaki tüm olup bitenlerin sizin bilinçaltınızdaki kendinizle ilgili inandığınız ve koşullandırmalarınız yüzündendir. İnançlarınızın bulunduğu yer ise bilinçaltınızdır. İçerisinde bulunduğunuz ruh halinizin altında içinizdeki bilinçaltı kayıtlarınız vardır. Bunu ilk kez duyan kişiler hemen tepki veriyorlar. “ Yaşamımdaki sıkıntıları üzüntüleri ve cezalandırmayı ben mi hayatıma çekiyorum. Ben manyak mıyım?” “Hayatımdaki iyi kötü her şeyden ben mi sorumluyum? Bu nasıl olur?” Evet ne yazık ki hayatınızdaki her şeyden siz sorumlusunuz. Hatta bunu yaratan kutsal kitabımız Kuran da net bir açıklamış. 16
“Başınıza ne musibet geldiyse kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Oysa bir çoğunu da bağışlıyor.” 42/Şura “(Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak da Allah yeter. “ 79/Nisa Anlamanız gereken konu şu; hayat seçimlerden ve deneyimlerden oluşur. Seçimlerinizi bilinçli yada bilinçsizce yaparız. Bilinçli seçimlerde istediğimiz şeyleri hayatımıza çekerken, bilinçli olmayan seçimlerimizle de istemediğimiz pek çok şeyi hayatımıza çekeriz. Örneğin bir yere seyahat etmeye niyetlendiğinizde, ulaşım aracı olarak, otobüs, tren, otomobil yada uçaktan birini seçmek bilinçli bir seçimdir. Seyahatte istediğimiz konfora ve imkânlarımıza göre uygun olan aracı seçer ve istediğimiz konforda seyahat ederiz. Bilinçsiz seçim ise herhangi bir seçim yapmadan başkalarının düşüncelerinin etkisi altında kalarak yaptığımız seçimlerdir. Burada toplumun yapısı, toplumun düşünüş biçimi ve toplumun koşullandırma kriterleri çok büyük yer tutmaktadır. Özellikle etrafımızdan farkında olmadan satın aldığımız düşünceler bizim hayatımızı yönlendirme üzerinde çok büyük etki etmektedir. Hayatımızda sürekli sıkıntı ve rahatsızlıklar geliyorsa bunun en büyük nedeni kendimizle ilgili duyduğumuz suçluluk duygusudur. Aile yapısı ve toplumsal kurallar nedeniyle yapmamız gerektiğini düşündüğümüz halde yapmadığımız davranışlar nedeniyle hissettiğimiz duygular bizim en büyük düşmanımızdır. İçten içe duyduğumuz suçluluk duygusu bizim hayatımıza sıkıntı ve cezalandırmayı çeker.
17
Kâinatta suç ve ceza kavramı vardır. Bir yerde suç varsa o suçun etkisini yok etmek için karşılığında ceza olmak zorundadır. Ceza insanın vicdanını rahatlatır. Birisini kontrol etmeye çalışıp edemediğimizde veya bizim istediğimizin tersine bir şeyler yaptığında eğer o anda ona karşı yaptırımımız yoksa onu suçlar ve içimizden öfke ve kızgınlık kabararak onun canını yakarak cezalandırmak isteriz. Bu bizim ortak bilinçten aldığımız bir durumdur. Bu konuyu kendimize çevirdiğimizde işte o zaman neden sürekli sıkıntı çektiğimizi ve kendimize neden eziyet ettiğimizi anlama şansına sahip oluruz. Eğer sürekli aynı tarz olayları başımıza çekip sürekli sıkıntı ve eziyet içindeysek bunun tek sebebi kendimizi suçlu hissetmemiz ve kendimize olan öfke ve kızgınlığımızdır. Geçmişte yapmış olduğumuz bir hata, söylemiş olduğumuz bir söz veya yapmamamız gerekipte yaptığımız bir olay nedeniyle kendimizi suçlu hissettiğimizde vicdanımızın rahatlaması için hayatımıza cezalandırmayı çekeriz. Tabii ki kendimize karşı hapis cezası uygulayamayacağımız için başımıza sıkıntı veren, canımız yakan tarzda olayları çekeriz. Bu bazen sürekli para kaybı, ilişkilerde terke edilme, insanların bizi aşağılaması, çok istediğin bir şeyde tam elde edecekken kendini sabote etme vb. şeklinde olabilmektedir. İşin ilginç yanı kendi hakim ve savcımız olduğumuzda kendimize karşı çok gaddar ve acımasız davranırız. Ve cezamız nedense hiç bitmez. Sanırım bilinçli ve bilinçsiz seçim konusunda birazcık aydınlanma sağladık. Şimdi yeniden asıl konumuza dönelim. “Çekim yasasını nasıl kendi istek ve ihtiyaçlarımız için kullanabiliriz?” Nasıl bilinçli seçimler yapabiliriz?” Bunu anlamak için önce çekim yasasının nasıl çalıştığı konusundan bahsetmek istiyorum. Bu yasanın temel dayanak noktası enerjidir. Evrendeki her şeyin enerji olduğu ve benzer enerjilerin birbirini çektiğidir. 18
Yaratan kâinattaki sistemi kurarken her şeyi birbiriyle bağlantılı ve uyum içerisinde yaratmıştır. Kâinattaki her şey birbiriyle bağlantılı ve uyum içinde olduğu için sistem binlerce yıldır çalışmaktadır. Bu bağlantıyı sağlayan şey ise enerjidir. Uzun dönemdir maddenin en küçük parçasının atom olduğu düşünülürken şimdi atom altı parçacıklar olduğu ve atomun foton ve sparklardan oluştuğu bilimsel tespit edilmiştir. Bunlar titreşen ve bir formu olmayan şeylerdir. Dünyadaki her şeyin atomlardan oluştuğunu düşündüğümüzde aslında dünyadaki her şey enerjinin şekil değiştirilmiş halidir. Ve her şey bir enerji yayar. Kendimizi ele aldığımızda bedenimizin yüzde 70 sudur. Su ise oksijen ve hidrojen atomlarından oluşur. Ve atomlarda atom altı parçacıklardan. Ve doğal olarak ta bizim yapımızda kâinattaki her şeyle aynıdır. Enerji kâinattaki her şeyin ortak haberleşme aracı ise insan olarak ta bizde bu kainatın bir parçası olarak bizde enerjiye sahibiz. Ve bizde kâinattaki her şeyle irtibat halindeyiz. Demektir. Ancak buradaki sorun onun farkında olmadığımız için onu kullanmasını bilmiyoruz. Başımıza gelen şeylere öfkelenip kızarken enerjimizin öfke ve kızgınlık çektiğinin farkında olmadan “Bunlar başıma neden geldi.” diye soruyoruz. Aslında cevap karşımızda dururken biz onu işimize gelmediği için yok sayıp başka nedenler aramaya çalışıyoruz. Aslında öfkelenmemizin bizim sınırlarımızın ihlalinin habercisi olduğunun farkında olarak yapılan ihlale karşı ne şekilde karşılık vereceğimizi bize bir sonraki durumu getirmektedir. Kendimizi, duygularımızı ifade ederek olayın içinden kolayca geçip daha rahat çözüme odaklanabileceğimiz gibi tepki vererek ve saldırarak daha fazla öfke ve kızgınlığı kendimize çekebiliriz.
19
Aslında bilindik bir atasözümüz vardır. “Kendi başını yedi.”. Bir kişi hal ve hareketleri ile çok aşırıya kaçmıştır ve sonunda öfkesi ve kızgınlığı ona dönmüş ve kendi başına kötü olarak adlandırılacak şeyler gelmiştir. Bizden çıkan enerji bumerang gibi tekrara döner dolaşır bize gelir.
Bedenimiz her durumda enerji yayar. Bu enerjileri yönlendiren şeyler ise duygu ve düşüncelerimizdir. Aslında enerji duygularımızdadır. Düşüncelerimiz duygularımızla aynı hizada olmadığı sürece onların bir etkisi olmamaktadır. Vücudumuzun en büyük enerji kaynakları kalbimiz ve beynimizdir. Yakın zamana kadar sadece beynimizin enerji yaydığı sanılırken kalbimizin beynimizden 5000 kat daha fazla enerji yaydığı bilim insanlarınca tespit edilmiştir . Onun içindir ki kalpten yapılan bir dua her zaman karşılık bulur. İstediğimiz şeyleri bilinçli olarak hayatımıza çekebilmek için kalbimizle beynimizin aynı istikamete bakmaları gerekmektedir. Bu iki enerji kaynağı uyum içerisinde çalıştığı sürece elde edilmeyecek hiçbir şey yoktur. Ancak sorunda burada başlamaktadır. İki enerji kaynağını uyumlayamamak. Beyin bilinçli öğrenilmiş düşüncelerle hayatı yönlendirmeye çalışırken, kalbimizin bağlantılı olduğu bilinçaltıdır. Bilinçaltımız 0-6 yaş arasında öğrendiklerimizden oluşan bir temel yapıdır ve çok fazla değişken değildir. Bütün bunlar öğrenilmiş koşullandırma/inanç kalıpları olarak hayatımıza yansır. Bilinçaltının temel görevi bedeni korumaktır. Bilinçli aklımızla zararlı olmadığı düşünülen bir şey bilinçaltımıza göre zararlı olarak tanımlanmışsa tehdit olarak algılanıp yok edilir. İrade bilinçli aklın ürünü olup, bilinçaltımızdaki öğrenilmiş koşullandırmalarımız her zaman iradeye galip gelir.
20
Örnek olarak sigara içmenin sağlık için zararlı olduğu bilindiği halde sigaranın bilinçaltındaki bağlantıları çözülmeden iradi olarak sigara bırakılama çalışmaları çoğu kez hüsrana uğramaktadır. . Bırakılsa dahi bir süre sonra yeniden başlanmaktadır. Dışarıdan gelen her bilgi bilinçaltındaki filtrelerden geçerek geçmiş kayıtlara göre kontrol edilir ve bir algı oluşturulur. Bu algı duyguya dönüşür. Ve bu duygu vücut ta bir enerji titreşimi yaratır. Bu duygu coşku içeriyorsa enerjimi yükseltirken eğer çelişki varsa ya da tehdit olarak algılanmışsa enerjimizi düşürür. Bilinçaltında olumlu olumsuz diye bir ayrım yoktur. Bilinçli aklımız ne kadar tehdit değil dese de bilinçaltı mevcut kayıtlara göre karar verir. Ve tehdit diye algılanan her durumda kalbimizin enerjisi beynimizle aynı fikirde değildir. Ve sonuçta enerjisi yüksek olan kazanır. Enerjisi yüksek olan kalp olduğu için sonuçta onun dediği olur. Eğer hayatımıza iyi şeyler çekmek istiyorsak bunu kalbimizi ikna ederek yapabiliriz. Kalbimizi ikna ettiğimiz anda tüm enerjimizi istediğimiz şeye yönlendirmiş olduğumuzdan elde edemeyeceğimiz hiç bir şey yoktur. Ne isterseniz elde edersiniz. Kainatın sonsuz ve sınırsız kaynaklarına bağlanıp, yaratanın bolluk ve bereket havuzuna bağlanıp hayatınıza istediğiniz şeylerin gelmesine izin verebilirsiniz. Teorideki bu basit işlemi pratiğe dökmek sanıldığı kadar kolay olmamaktadır. Bu durumu hayata uygulamak hem kolay hem de zor bir süreç olmaktadır. Bilinçaltı muhafazakârdır. Değişikliği sevmez. Bu nedenle de her yeni durumu kolayca kabul etmez. Mevcut bilindik durumun devamını ister. Bilinçaltının sistemini anlayıp onun ikna ederek hareket eden ve bunu hayatının bir parçası haline getiren kişiler için kolay bir durumken bunun farkında olmayan ve direnen kişiler için ise çok zordur.
21
İnsanın bilinçaltı kayıtlarının büyük bir kısmının 0 -6 yaş aralığında oluştuğunu söylemiştik. Bilinçaltı kayıtlarımızın oluşmasında çoklu değişkenlerden oluşan bir durum mevcuttur. Her kişinin bilinçaltı kayıtları bu nedenle özeldir. Bu durumu şu şekilde anlatmaya çalışıyım. Biz insan olarak yaratılırken anne ve babamızın birer parçası ile birlikte yaratanın ruhundan üflemesi ile can buluruz. Diğer canlılardan farkımız ise aklımızın olmasıdır. İnsan öğrenen bir varlıktır. Öğrenmede deneyimlemeyle olmaktadır. Ve öğrendiği her şeyi bilinçaltına kaydeder. ve kolay kolay değişmez. Bu kayıtları oluşturan şey ise yaşadığı çevre faktörüdür. Çevre faktörünün içinde Anne ve babanın davranışları, inanç sitemi ve kalıpları, etrafındaki kişiler, akrabalar, komşular, ailenin içinde bulunduğu ekonomik durum, anne ve babanın ruhsal durumu, kardeşlerin ruhsal ve fiziksel durumları, ülkenin ekonomik, siyasal, kültürel yapısı gibi milyonlarca değişkeni içerir. Bu durum aynı zamanda doğan çocukların neden farklı algıya sahip olduğunu açıklar. Bir dakika önce doğan ile bir dakika sonra doğan farklıdır. Evrende her şey enerji olduğu için her şey hareket halindedir. Bir saniye öncesi ve sonrası farklıdır. Yaratanın ruhundan üflediği canımız ve anne ve babamızdan gelen bedenimiz ve çevre faktörüyle oluşan bilinçaltımızla milyonlarca değişkenli bir yapıya sahibiz. Her bir değişkenin etkisiyle de sonsuz ve sınırsız sayıda sonuç ortaya çıkmaktadır. Her an farklıdır. Bütün bunları anlayıp hayatımıza uygulamak bir süreçtir. Beden hayatta kalabilmek için emniyet ve güvende olmak isterken ruhumuz daha fazla deneyim yaşamak için özgür olmak ister. Tüm hayatımız emniyet ve güvende hissetmekle özgürleşme arasında kendimize bir yer aramakla geçer.
22
Bulunduğunuz konumu belirleyen ise çevrenin etkisiyle oluşmuş bilinçaltı kayıtlarımızdır. Çocuklukta yapılan telkinlerle ve kodlamalarla oluşan emniyet ve güven konusundaki sınırlamalarımız bizim tüm hayatımızı etkiler. Bilinçaltının temel görevi bizi korumaktır. Ve muhafazakardır. Bulunduğu durumu değiştirmek istemez. Çünkü ne olursa olsun bulunduğu durumda bir şekilde hayatını devam ettirdiğini deneyimlemiştir. Bilinmezlik yerine bilindiğe sarılır. Bilinmezlik risklidir ve onun için emniyet ve güven barındırmaz. Bu nedenle her ne olursa olsun mevcut durumu korumaya çalışır değişime direnç gösterir. Bunun en bariz örneğini yurdumuzdaki kocası tarafından dövülen kadınlarda görülür. Dayak yemelerine ve şiddet görmelerine rağmen kocalarını bırakmak yerine ona daha sıkı sarılır ve yine aynı ortama tekrar dönerler. Çünkü ayrılmak risklidir. Hayatlarını idame ettirmek için sorumluluk alıp çalışmak zorunda kalacaklardır. Ancak evde şiddet olsa da başında bir erkek olması toplum içerisinde onun kendini emniyette hissetmesine neden olduğu için kendisini özgürleştirecek adımı atmak yerine gerisin geriye aynı ortama geri döner. Bilinçaltını değiştirmek çok zordur. Değiştirmek için iki şey gereklidir. Ya şok bir travma veya bir çocuğu nasıl ikna ediyorsak o şekilde onu ikna etmek. Onun anladığı dilden konuşmak. Onun iletişim kanallarını açmasına ikna etmek gereklidir. Onun iletişim kanallarını açmasını sağlamak için yapmamız gereken şey sürekli konuşan zihnimizi bilinçli olarak yönlendirip ona oyalanacağı malzeme vererek bedenimizi sakinleştirmekten geçmektedir. Beyin dalgalarının alfadan betaya ve teta ya geçirilmesidir. Hipnoz telkinleri ile yapılan şey de budur. Beynimiz 4 dalga boyunda çalışır.
23
1- )
Alfa (8-12 Hz) hafif trans, süper öğrenme, olumlu düşünce
2- ) Beta Dalga Boyu (13-25 Hz) Normal bilinç hali, stres, anksiyete 3- ) Delta Dalga Boyu (1-3 Hz) Derin uyku, berrak rüyalar 4- ) Teta Dalga Boyu (4-7 Hz) Derin trans, meditasyon, odaklanma, güçlü hafıza
Buna en yakın durumumuz gece uyku geçmeden hemen önceki ile sabah ilk uyandığımız zamanlardır. Bu durumlar çok kısa sürdüğü için birçok kimse bunun farkında olmamaktadır. Erişkin olarak beynimiz sakinleştirip alfa moduna ve devamında tethamoduna geçmek çevredeki çok fazla uyaran nedeniyle zor olmakla birlikte meditasyon veya hipnozla yaratılan trans durumunda bilinçaltıyla iletişimin kanalı açılmaktadır. Tabiî ki burada asıl olan şey ise bu kanalı açtıktan sonra neyi değiştireceğiniz bilmenizdir. Neyi değiştireceğinizi bilemezseniz sonuç hüsran olacaktır. Birçok insan bunun farkında olmadığı için yapmış olduğu çalışmalarda hedefine ulaşamamaktadır. Bilinçaltımızda milyarlarca veri ve kayıt vardır. Ve her değişkenin sonuca etkisi farklıdır. Kimisi çarpan etkisi yaratırken kimisi toplama etkisi kimisi ise etkisiz eleman olabilmektedir. Doğru değişken üzerinde değişiklik yapamazsak sonuçta bizim istediğimizden farklı olacaktır. Özellikle bilinçaltı kayıt değişikliği için kullanılan genel olumlamalar ve telkin kayıtlarının başarı elde edilememesinin altındaki en büyük nedeninin bu olduğunu düşünüyorum. Peki, doğru kayıtları ve doğru değişkeni nasıl bulacağız? 24
Einsteinin bir sözü vardır; “Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez.” Sorunları çözmek için onu yaratan mantığın dışına çıkmamız gerekmektedir. Yani sanki bedenimizden çıkıp bir üst boyuta gidip hayatımıza kuş bakışı objektif olarak bakmamız gerekmektedir. Basit bir durum gibi gözükse de birçok insanın tek başına bunu
yapabilmesi çok zordur. İçinde bulundukları ruh halinden yani sıkışmışlık ve çaresizlik halinden çıkıp bir üst boyuta geçmeleri mümkün olmamaktadır. Bu konuda bir terapistten destek almak işleri kolaylaştıracaktır. Ancak sadece bu yeterli değildir çalışmanın başarısı değişim ve çözüm konusunda gerçekten istekli ve ısrarcı olmaya bağlıdır. Değişime istekli olduğunuzda karşınıza bir çok kapı açılacaktır. Kendi kendinize akıllı sorular sorarak çalışmalar yapabilirsiniz. Ve sorduğumuz her soru sonrasında duygularımıza bakarak değişim yolunda ilerleme şansına sahip olabilirsiniz. Neden sorusu bizi hep çukurda tutar. Nasıl sorusu bizi bulunduğumuz durumdan çıkartmaya yardımcı olur. “Benim başıma neden geldi?” demek yerine, “Bu durumdan nasıl çıkabilirim?” yada “Bu durumu nasıl değiştirebilirim?” demek bizim enerjimizi değiştirecek çözümdür.
Duygularımız bize bilinçaltımızın mesajlarını taşırlar . Ve bedenimizin herhangi bir noktasında kaslarımız üzerinden bize uyarı gönderirler. Zihnimizde hiçbir düşünce olmadığında hiçbir duygu hissetmediğimiz için bedenimizdeki tüm kaslar gevşektir. Duygular aynı zamanda enerji taşırlar. Ve biliyorsunuz ki enerji bizim kâinattaki her şeyle iletişim kurma aracımızdır. Onun için duygularımızı çok iyi tanımamız gerekmektedir.
25
Ancak çocukluğumuzdan itibaren biz duygularımızı fark edip, ifade etmemiz gerekeni ifade edip, yaşamamız gerekeni yaşayıp boşaltmak yerine ya bastırmışız yada yok saymış olduğumuz için gelen mesajları fark edemiyoruz. Fark edemediğimiz içinde aynı kısır döngü içerisinde dönüp duruyoruz. Bunun için öncelikle duygularımızın dilini anlamamız gerekmektedir. Dilini anlamak içinde tanımak, tanımak içinde hissetmek gerekmektedir.
İlk yapmamız gereken şey duyguları hissetmek için kendimize izin vermektir. Ancak zor olanda budur. Çünkü duygular sevinç neşe, coşku barındırdığı gibi acı hüzün ve kederde barındırır. Ve bunlar canımız yakar. Canımızın yanmaması acı, keder ve hüznü hissetmemek için duyguları bastırmayı ve hissetmeyi kapatmayı seçeriz. Ve duyguların bize ilettiği birçok mesajı duymadığımız için vücudumuzun bir anda iflas ettiğini görürüz. Çevrenizde birçok kişiden duymuşsunuzdur; sapasağlam adamdı bir anda bu hastalık nüksetti diye. Aslında hastalık önceden bir çok uyarı göndermiş olmasına rağmen duyguları bastırıp kapattığı için o kişi onu fark etmemiş ancak vücut komple iflas edince fark etmiştir. Sanırım buraya kadar çekim yasasının çalışması ve hayatımızdaki bilinçsiz çekimlerimizin nedenleri konusunda yeterli bilgiye sahip oldunuz. Evet; siz isteseniz de istemeseniz de yaşadığınız her şeyin sorumlusu kesinlikle sizsiniz.
O zaman neden hayatınızı bilinçli şekilde yaşamıyorsunuz? Bilinçli
bir şekilde istediğimiz şeyleri hayatımıza nasıl
çekebilirsiniz
26
Dileyin verilecektir. Arayın bulacaksınız, Kapıyı çalın açılacaktır, Çünkü dileyen alır, Arayan bulur Ve kapı sadece çalana açılır...
Çekim yasasının çalışması ve bilinçsiz çekim hakkında genel
bilgileri verdikten sonra sıra geldi esas konuya; “Bilinçli olarak çekim yasasını nasıl kullanabiliriz?” “İstediklerimizi hayatımıza nasıl çekebiliriz?” Hazır mısınız? O zaman başlayalım. Size beş adımda bunun nasıl yapılacağını anlatacağım. • • • • •
Neyi istemediğinizi bilin. Bir amaç belirleyin: “Ne istiyorsunuz?” Öğrenilmiş Koşullandırmaları değiştirin. İmgeleyin ve Netleşin Serbest Bırakın
27
İKİNCİ BÖLÜM
BİLİNÇALTI KAYIT DÖNÜŞÜM REHBERİ
"Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür. Eğer uyumuyor da uyku taklidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarf etseniz nafiledir." Mahatma Ghandi
28
1. Ruh, Beden ve Zihin
Ruh, beden ve zihin biz insanoğlunu oluşturan muhteşem üçlüdür. Huzurlu güzel bir hayat için bu üçünün dengede olması gerekiyor. Neden bunların dengede olması gerekiyor? Önce bedenden başlayalım. Allah kainatı yaratırken her şeyi bir nizam ve intizam içerisinde yaratmıştır. Ve onun yaratmış olduğu düzen binlerce yıldır devam etmektedir. Tüm canlıların temel taşı hücredir. Hepsinin yapısı ve stratejisi aynıdır. Hayatta kalmak ve soyunu devam ettirmek.. Yaradan canlıları yaratırken bir taraftan etten kemikten yaratırken diğer taraftan hayatta kalma programını yaratmıştır. Bizim insanoğlu olarak diğer canlılardan farkımız yaratanın ruhundan üflediği parçamız. “Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secdeye kapanın.” Hicr -29 Yaratan insanı yarattıktan sonra ona ruhundan üfleyerek onu can vermiştir. Ruhundan üflediği parçamız bizim özümüz, ruhumuz veya bilinçaltımız her ne derseniz deyin. Bizi diğer canlılardan ayıran özelliğimiz. Diğer canlılar kendine yüklenmiş program vasıtasıyla standart bir şekilde hayatta kalmaya ve üremeye çalışırken biz programımızda değişiklik yapma imkanına sahip olmamızı sağlayan zihne sahibiz. Bu durum diğer canlıların yaşamından farklı olarak insan yaşantısını karmaşık bir hale getirmiştir.
29
Bedenin ve ruhun yaşamına devam edebilmeleri için birbirlerine ve beslenmeye ihtiyaçları vardır. Beden olmazsa ruh olamaz ruh olmazsa da beden olamaz. İkisinin de asıl besin kaynağı enerjidir. Bedenin enerjiyi su, yiyecek, güneş ve havadan elde ederken ruh ise duygulardan elde eder. Ruh dediğimiz bölümümüz beden üzerinden maddi dünya ile iletişime geçen yönümüzdür. Ruhun kendini ifade etmesi için bedene ihtiyacı vardır .
Beden bizim somut yönümüzken ruh ise soyut yönümüzdür. Ruhun besin kaynağı duygularımızdır. Ruhumuz duygular vasıtasıyla maddi dünya ile ilişkiye geçer. Beden üzerinde yaratmış olduğu gerilim ve hislerle kendini tanımlar. Zihin ise bedenle ruh arasındaki uyumlama birimimizdir. Beden ruh ve çevre arasında uyulmamayı sağlar. Çevreden gelen bilgileri ruha ve bedene iletirken onlardaki mevcut kayıtlara bakarak anlamlandırmaya çalışır ve davranış biçimini oluşturur. Somut dünya ile soyut dünya arasındaki geçiş birimidir. Beden için öncelikli konu hayatta kalmaktır. Onun için bedenin hayati programları otomatik olarak çalışmaktadır. Bedenin besin ihtiyacı varken ruhun ihtiyaçları geri plana atılır. Örneğin karnı aç olan kişinin önceliği yemektir, aç iken oturup güneşin batışının batışının keyfini çıkarta çıkarta seyredemez. Bedenin ihtiyaçları karşılandıktan sonra ruhun ihtiyaçları devreye girer. Bu durum ABD'li psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında ihtiyaçlar hiyerarşisi olarak tanımlanmıştır. “ Maslow teorisi, insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarıyla, kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturan daha 'üst ihtiyaçlar'ı tatmin etme arayışına girdiklerini ve bireyin kişilik gelişiminin, o an için baskın olan ihtiyaç kategorisinin niteliği tarafından belirlendiğini söz konusu etmektedir. Maslow'un kişilik 30
kategorileri kendi aralarında bir dizilim oluştururlar ve her ihtiyaç kategorisine bir kişilik gelişme düzeyi karşılık gelir. Birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez.
Maslow, gereksinimleri şu şekilde kategorize etmektedir.
1. Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım) 2. Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği) 3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık) 4. Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı) 5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdem, yaratıcılık, doğallık, problem çözme, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü)
Maslow'a göre birey için o an baskın olan gereksinimler hangi kategoriye ait gereksinimler ise, diğer deyişle günlük etkinlikleri ağırlıklı olarak hangi gereksinimleri doyurmaya yöneliyorsa, kişilik gelişmişlik düzeyi de onun istencinden ya da seçiminden bağımsız olarak bu gereksinim kategorisine karşılık gelen düzeyde bulunacaktır. Belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılamaz, böyle gereksinimleri yoktur. Örnek olarak günlük olarak karnını doyurabilen fakat güvenlik içinde bulunmayan, kendini sürekli olarak olası bir 31
tehdit altında algılayan bir insanın, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okumak gibi bir gereksinimi yoktur. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Maslow_teorisi)
32
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YARDIMCI ÇALIŞMALAR
33
1.
Doğru Nefes Alma
Oksijen vücudun ana ihtiyacıdır: iç organların, bezlerin, sinir sistemi ve beynin çalışması için elzemdir. Besin olmadan birkaç hafta, su olmadan birkaç gün yaşanabilir ama oksijen olmadan birkaç dakikadan fazla yaşanamaz… Nefes almadan yaşamamız mümkün değil, peki onu yeterince önemsiyor muyuz? Nefesimiz ne kadar kontrol altında.. Ona dikkat edin, o ne kadar kontrolümüzdeyse hayatımız da o kadar kontrolümüzde…. Teknolojinin hızlandırdığı yaşamımızda maddeye gömülerek tüketilen yaşamlarımızda her gün artan huzursuzluklarımız,mutsuzluklarımız ve yaşamımızın giderek anlamsız hale gelmeye başlaması bu günlerde herkesin olağan durumu halinde…. Oysa bütün bunları kontrol altına alabileceğinizi biliyor musunuz? Kadim çağlardan beri insanın fizik, duygu, zihin ve bedendeki sıkışıklık ve blokajların açtığı rahatsızlıkların gidilmesi için meditasyon,yoga, reiki ve manyetik şifa gibi çalışmalar geliştirilmiştir.
Bu çalışmaların dayandığı en önemli temel teknik nefes çalışmaları olmuştur. Doğru Nefes almak vücudumuzun sağlıklı kalması ve ihtiyaç duyduğu oksijenin alınması; atık ve toksinlerin vücuttan atılması açısından çok önemli…Yeterli oksijen iç organların,hormon salgılayan bezlerin, sinir sisteminin ve beynin çalışması için şart…Beynimizin diğer organlardan daha fazla oksijene ihtiyacı var…Yeterince oksijen alınmadığında,zihinde bulanıklık,negatif düşünce depresyon,işitme ve 34
görme bozuklukları başlıyor..Yaşlanmanın en belirgin sebebi hücrelerin yetersiz oksijen alması.Akut dolaşım bozukluğunun kalbe giden oksijeni durdurması kalp krizine;beyne giden oksijeni durdurması beyin kanaması ve tahribatına yol açıyor…Düzgün ve yeterli nefes alamayanlar kendilerini sürekli yorgun ve depresif hissediyorlar…Uyku düzenlerinde sorun yaşıyorlar. Aynı döngüde kalmaları bağışıklık sistemlerini zayıflatıyor..Canlı olmamanın ve genç kalmanın en önemli şartı temiz kan dolaşımı..Bunu sağlamanın en önemli yolu da nefeslerimizde saklı…Doğru nefes alarak organlarımızın beslenmelerini sağlayıp,hücrelerimizin verimliliğini arttırmak.kaçınılmaz bir gerçek..Doğru nefes almak yaşam süremizi uzatacağı gibi, bize son derce sağlıklı bir ciltte kazandırıyor..Doğru nefes alanlar karbondioksitli ortamlarda yada heyecan ve stres sırasında dengesiz tepkiler veriyor…Çünkü kırmızı kan hücreleri oksijeni organlarımıza daha yüksek oranda taşıyor. Birçoğumuz hep ağzımızdan nefes alıp veriyoruz…Bu bize anatomik rahatsızlık sağlayan son derce yanlış bir davranış…Oysa doğrusu bunun tam tersi..Kadim kayıtlarda rahat ve kendini kasmadan durarak,karnımızı dışarı doğru genişleterek,göğsümüzü de full nefesle doldurarak tam nefes tekniği uygulamak…Yani diyaframımızı da kullanarak nefes almak…Yaşam süremizde bu yanlış, diyaframımızın zayıflayarak potansiyelini kaybetmesine sebep oluyor…Ortalama bir yetişkin dakikada ortalama 14 kere nefes alıp veriyor…Bu 24 saate 20 bin 160 kez nefes alıp verdiğimiz anlamına geliyor..Yani günde 20 bin kere yaptığımız hatanın bizde ne gibi sonuçlara yol açtığını anlamamak mümkün değil…
35
KAYNAKÇA Svagito, Osho Terapi, Butik Yayıncılık, İstanbul 2013 Donna EDEN ve Dr.David FEİNSTEIN, Enerji Tıbbı, Butik Yayıncılık , İstanbul 2014 Maria-ElisaHurtado-Graciet,Dr.Luc BODIN, Ho’oponono, Pegasus Yayınları, İstanbul 2014 Dr.BülentURAN,Psk.Dnş.Nilgün ÇALIK, EFT ile İyileşin İyileştirin,Gün yayıncılık, İstanbul 2013 SvagitoLiebermeiter, Osho Terapisi,Butik Yayıncılık, İstanbul 2013
36
YAZAR HAKKINDA Amasya’nın şirin bir ilçesi olan Suluova ilçesinde doğdum. İlk ve ortaokulu Suluova’da okuduktan sonra Liseyi Ankara’da okudum. 18 yaşımda çalışma hayatına atıldım ve o tarihten itibaren yurdumun en az 70 iline bir şekilde yolum düştü. Halen kamu sektöründe çalışmaktayım. Anadolu üniversitesi İktisat bölümünü bitirdim. Konya Selçuk Üniversitesi Yönetim ve Organizasyon Bölümünde yüksek lisans yaptım. 2008 yılından itibaren kendi keşif yolculuğumu yapıyorum . Çekim yasasına ilgi duymam ve The Secret kitabıyla başladığım bu keşif yolculuğumda bu konuda yayınlanmış onlarca kitabı okuyarak hayatıma uygulamaya çalıştım. EFT Duygusal Özgürleştirme Tekniği konusunda kendimi geliştirdim. 2011 yılında Reiki 1 ve 2. Aşama uyumlaması aldım. 2013 yılında Ufuk Önen’den hipnoz eğitimi alarak Hipnotist sertifikasına sahip oldum. 2014 yılında Dr. Bülent Uran’dan Oto hipnoz semineri aldım. 2015 yılında Access Bars Uygulayıcı eğitimi aldım.
37
Keşif yolculuğumda kendimi bulmam konusunda yaşamış olduğum deneyimleri 2008 yılından itibaren http://www.hlscekimyasasi.com sitesinde paylaşmaya başladım. Yapmış olduğum kendimi bulma yolculuğum da insanın beden ve ruhtan oluştuğunu, bedenin hayatta kalmak istediğini güven ve emniyet aradığını ruhun ise özgürlük istediğini, hayatın ise emniyet ve güven ile özgürlük isteği arasındaki kendimizi bulma deneyimlerimiz olduğunu fark ettim. Mutlu olmanın bir seçim ve emniyet ve güven ile özgürlük arasında denge kurmadan geçtiğini fark ettim. Ve bütün bunların hepsinin aslında bizim beynimizle yarattığımız bir ilizyon olduğunun farkına vardım. Bakış açısını değiştirdiğimizde ilizyonun etkisinin de değiştiğini anladım. İlizyonun farkına vardığımızda ilizyonu istediğimiz gibi algılamaya ve yönetmeye sahip olduğumuzu anladım. Hipnoz eğitimi aldıktan sonra profesyonel olarak bunu kullanmaya ve bilinçaltı kayıt temizlik konusunda bireysel danışmanlık hizmeti vermeye başladım. Önemli olanın başımıza gelen şeyin büyüklüğü ya da şeklinin değil onu nasıl algıladığımız olduğu bilinciyle çocukluktaki algılar değiştirme ve düzeltme üzerine çalışmalar yapmaktayım. Hipnoterapi, Regresyon, Access Bars, NLP, EFT Duygusal Özgürleştirme Tekniği ve Egoyu ikna etme tekniklerini kullanmaktayım.
38