Dr. Hikmet Kıvılcımlı
Allah Peygamber Kitap
Yaynlar
Allah Peygamber Kitap Dr. Hikmet Kıvılcımlı
Dijital Dijital Yayınlar İndir - Oku - Okut - Çoğalt - Dağıt Bu kitap ilk defa: 1999 yılında Bumerang Yayınları Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Bu kitap Kö X üz üz sitesinin dijital yayınıdır. yayınıdır. Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak serbesttir. Alıntılarda kaynak gösterilmesi gösterilmesi dilenir. dilenir.
Yayınları Yayınları
Allah Peygamber Kitap Dr. Hikmet Kıvılcımlı
Dijital Dijital Yayınlar İndir - Oku - Okut - Çoğalt - Dağıt Bu kitap ilk defa: 1999 yılında Bumerang Yayınları Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Bu kitap Kö X üz üz sitesinin dijital yayınıdır. yayınıdır. Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak serbesttir. Alıntılarda kaynak gösterilmesi gösterilmesi dilenir. dilenir.
Yayınları Yayınları
İÇİNDEKİLER Yayınevinin Notu
3
Giriş
11
Birinci
Bölüm
Allah-İbrahim-Muhammed-Bilim 1- Birikim Bilimi Ve Tarihin Büy ük Mirası; İbr ahi m İle İle M uh am me d 2- Pratik Ve Teo rik İhti yaç lar ın Baş kal aşt ırı p Sağla m la şt ırd ığ ı Tan rı Fik ri 3- "E sm aü 'l Hüs na" Alla h'ın Güze l İsiml eri Ve Tarihin Kanu ncu l Gidiş i 4- Hz. Mu ha mm ed 'i n Bilge (Arif) l iğ i 5- Dete rmin izm Ve "Es maü 'l Hüs na" 6- İkiz Düş man Karde şler: İsrai loğul ları Ve Hicaz Ara bla rı: Mu ham med 'in Birikimi Birikimi 7- İnsan Beyni Ve Hz. Mu ha mm ed Rejim i İkinci Bölüm Kutsallaştırma Prosesinin Çıkış Kökleri 1- Alla h-Fi yat Ve Tarihs el Devrimler 2- Tanr ısal laşm a Gidişi nde Tote mizm 'in Rolü Rolü 3- Med eni leşm e Ve Tanrı salla şma Gidişind e Komün' ün Rolü 4- Tanrı salla şma Gidişi nde Medeniy etin Rolü Rolü 5- Tanr ısal lık Gid işi nde Dağ'ın Rolü Üçüncü Bölüm Tarih Öncesi (Morgan) Bilimi-İbrahim ToplumuYazısızlık Ve Kutsallıkların Ge len ekl eşm esi 1- Tektanrıcıl ığın Yazısızlıgı Ve Ku tsallaş tırmanı n Tevrat-K ur'an Ve Gelen ekler e Yan sım ası 2- Morg an'ın Tar ihö nce si (Ko mün ) Bilimi Ve Hz. İbr ahi m Gö çeb el eri 3- İbrahim'in Determ inizm i: "Mu cize leri " 4- İbrahim Dini'nde "Ku şku lar "
23 25 31 35 58 64 69 74
81 83 91 96 106 106 110
11 3 115 115 119 119 130 130 133 133
Dördüncü Bölüm Tarihsel Devrim Özlem i Tem eli nde Alla h-İb rahi m ve Kutsallaştırma 14 5 1- Tarihsel Devrim Özlemi Temelinde Tektanrıcılığın (İbrahim Dini'nin) Teori leşme si: Kutsall aşma 147 147 Beşinci Bölüm Hz. İbr ahi m Yar atı cılı ğı' nın Semit Kökleri Ve Evrens ellik Eşiği Eşiği 15 9 1- İki Büyü k San sür- Yara tıcı Beyin Ve İbr ahi m Yara tıcıl ığın ın Ata (Semit ) Tem ell eri 161 2- İbrahim: Yeni Çağın Ala met i Ve Düşün cede ki Yeni Soy utla ma Sı çramas ı...1 70
Altıncı Bölüm İslamiyet'in İbrahim'den Gelişi İbr ahi m'in ( Tek Alla h'ın ) Sem it' ten Gelişi Ve Evrim cil Değ eri 1- İslamiye t'in İbra him' den Gelişi 2- Tevrat Tari hlem eleri yle Tektanrıcı lığın İbra him' e İntikali 3- "Al lah " Keşfinin Evrim cil Değ eri 4- Tanr ısall ığın Traje disi Ve İbr ahi m
17 5 177 179 187 192
Yedinci Bölüm K u t s a l l a ş t ı r m a n ı n S o n H a l k a s ı : K u r a n V e H z. z. M u h a m m e d 203 1- "Bism illah irrah mânirr ahim" (Rahman Ve Rahîm Allah'ın Adıy la) 205 2- Yen i Kuts alla ştır ma Halkası Ve İlk Sûreler 208 3- "A'lâ Sû res i" 217 4- "Kalem", "Mesed", "Maun", "Kafirun", "Fil", "Kureyş", "Tin", "Beled", Sûreleri Ve Tarihse l Devri m 219 5- "Alâk"- "D uhâ " Ve "İnşir ah" Sûreleri (Mek ke'd eki İlk Sûrel er) 222 6- "Fatiha Sûres i" "Kitabın An as ı" 224 7- "Ş ua râ Sûresi". 226 8- "Fu rkan Sûresi" 228 9- "K as as Sûresi". 230 1010- "R um Sûr esi" 232 1111- "Lo km an Sûresi" 232 1212- "Hic r Sûre si" 235 1313- "Yu suf Sûre si" 238 1414- "N em l Sûr esi " 248 1515- "Yû nus Sûresi " 252 1616- "Hû d Sûr esi " 258 1717- "Araf Sûr esi " 264 1818- "En -Am Sûresi " 269 1919- "Tev be Sûre si" 272 20- Müm inu n Sûresi" 277 21- "An keb ut Sûresi" 280 22- "Mâ ide Sûresi" 282 23- "Enfâl Sûres i" (Savaş Gami metl eri: İslâm Sosy alizm i Üzerine) 285 24- "Ahz ap Sûres i" 289 25-" NurS ûresi " 290 26- "M uh am me d Sûresi" 295 27- "Ra' d Sûr esi " 296 28- "Bak ara Sûresi " 300 29- "Al-i İmra n Sûr esi" 307 30- "Nisa Sûre si" 311
"Fe-in vekkeltü
tevelev Fe-kul ve
Huve
hasbiyallâhü
Lâ
ilahe
Rabbül-arşil aziyim." (Tevbe
illâ
hü,
Sûr esi ,
aleyhi
129.
te-
Ay et )
"Eğer yüz çevirirlerse, çevirirlers e, onlara de ki: "Bana Allah yeter. Ondan başka tapılacak tapılaca k ilah yoktur. Ancak ona güvenip bağlandım. Ve o büyük arşın sahibi Rabbimdir. "(T "(Tevb evbee Sûr es i, 29. Ay et ) Peygamberler, ne zama n toplu mcul evrimin ağda lı-ka rmaş ık akıakışından başları dara düşse; kendi kendi çağ ları nda tarihsel dete rm ini zmi n en yü ks ek ifadesi olan (binle rce yıllık kutsall ık gel ene kle rin in kab uğu içinde de bulunsa, bilim ve bilg bilgii yüklü olan) "A ll ah " yo ru mc ul uğ un a sığınırlardı. Tıpkı modern sosyal devrimcilerin sıkıştıkça "Bize tarihsel det erm ini zm yete r!" deyip, demir çarık demir asa bili m-de vrim görevlerinde daha fazla yoğunlaştıkları gibi. Çünkü antik Peygamberler de kendi kendi ölçüleri nde tarihs el devri m gör evl eri yle mü jd el en mi ş idile idiler. r. Ve tarihsel devrimler, en tem eld e üretici üretici güçler det erm ini zmi yle işleyen komün cül kollektif aksiy onlu insanın, insanın, kutsallaşmış (meden iyete geçiş: geçiş: sınıflı topluma parçalanış) haliydi. Kutsa llaş tırma prosesi de insanlık tarihi nin açılıp kapana n ama birbirlerini aşamayan üretici güçleri cycle'larına: Kendilerini yeniden üretiş devirdaimlerine uyar: Kutsallaştırma gidişinin son halkasında, son Peygamber, son (veda) hutbesinde şöyle seslenir: "Ey insanlar! Bugünleriniz nasıl kutsal bir gün ise, bu aylarınız nasıl kutsal bir ay ise, bu şehrimiz Mekke nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle kutsaldır, her türlü tecavüzden korunmuştur." kor unmuştur." Kutsa llaş tırm anın ilk ilk halkası olan olan To te mi zm de de böyledir: Komün, Totemi'ni kutsallaştırıp, O'nu kendi ruhu üzerinde egemenleştirirken, aynı za ma nd a kan teşk ilat ları nı, üretici güç ler iyl e birlikte her şeyini; insanını da kutsallaştırıyordu. Toplum biçimleri geliştikçe kutsallaştırma üretici üretici güçler e yansıdı a ma hep aynı tem ell ere uyma dan ede medi . Binlerce , onbi nler ce yıl sonra bile, bile, aynı teme ller ; açıla rak, geni şle yerek, rek, tan ınm az boyutlara g elec ek ölçüle rde de olsa son son Peyg amb eri n tutumunda böyle dilleniyordu...
GİRİŞ Konu muz "Din". Üzeri nde en çok spe küla syon : Düş ünc e vur gun culuğu yapılan alan! Oysa tam tersi olması gerekir. Öyleyse bilimin en çok kılıç kuşanması gereken alanlardan birisi de din konusu olmalıdır. Bu yüzden bu alanda "İdeol oji" ve "poli tika" sök eme z, sökem emeli dir. O yavanlıklar ancak bilim ateşiyle durdurulup dönüştürülebilir. Meselemiz hiç de ikincil üçüncül kategoriden bir iş sayılamaz. Çünkü din kon usu, sade ce to pl um un çat ısınd a tıkı rda yan bir kültür mese lesi değil, insan beyninde, düşünce mekanizmalarında işleyen adeta si st em le şm iş canlı bir dü şü nc e biçimi dir ve insan bey nin de kolayc a sökülüp atı lam aya cak derinliklere yapış mış köklere sahiptir. Söküldü sanıldığı yerde, başka bir nesnenin veya konunun Fetişe edilişine: Tapımına dönüşmüştür. İnsan şuuru kendisini bilemedikçe ne maddi nesnelerin, ne de manevi konuların fetişizmini (tapıncını) aşamaz. İnsan toplumunun gidişine göre, daha maddi, daha manevi tapınışlar öne çı km ak ta n geri durmazl ar. Am a bu öne çıkışlar da ima insan zihnin in işleyiş yas ala rın a etle tırn ak gibi bağlı gelişirler. Çü nk ü insan üretici gücü toplumsal kanunlarla işlerken, herşey insanın beyin aynasında yansı makla kalmaz; o yansı mala r yeniden toplum a dönerke n, etki tepkilerde, insan zihni ve toplum, kuşaklar boyunca sürüp giden gelenek göreneklerini oluştururlar. Ve onlar kolay aşılıp-kazınamaz. İnsan top lum u ve düş ünü ş sistemi , has belk ader tesad üfi olarak tanr ısal laşt ırma lara ka pılmadığ ı gibi; "Ma ta h" [meta] fetişiz mine veya nesnelerin tapıncına, illüzyonlarına da öyle gelişigüzel düşmez veya düşürülemez. Başta toplumsal gidiş kanunları etkin bulunur. Her kişide ayrı ayrı yansıyan düşünce işleyişi de kendi başlarına ayrı birer dünyadır. Ve ayrı bir uzm anl ık alanı oluşturur . Fakat to pl um sa l yas ala rın iş leyiş leri nden ha yat buldu klar ı için son zer rel eri ne kadar top lum saldırlar. Ve kanunumuz içine girerler. "Tutkular" insanı yeniden ve yeniden öldürüp diriltebilirler. Bu sadece top lums al değil, aynı zam an da zihi nseldir de. Modern çağda "Metalar"ın veya daha geniş anlamda nesnelerin manevi tapınçları aşılmış gibi dururlar. Tarihsel devrimlere kıyasla sosyal devrimler, eski uyk uda gez er şuur suzl ukta n veya altşuura atı-
lışlarından ve yık ıml arı nda n kurtu lmuş sayılırlar. Bilinç ve teşkila tlanma geliştiği ölçü de meta lar ın fetişizmi de aşılır elbet. Am a k utsall aştırmanın öyküsü bitmiş görünmüyor. İnsanlığın sosyalizmi yakaladığı günümüzdeki aşamasında bile; "So vye t" insanlarının ölümleri baha sına "duvar"ları aşma ya çalışması, sadece kapitalizmin yarattığı tüketim illizyonlarıyla (kabaca) açıklandığında bile, insan şuurunun hâlâ meta ve nesnelerin tapıncını aşamadığı ortaya çıkar. Mad diya tın maneviy atı ezişi ve tüketişi sürmektedi r. D em ek modern proletarya da mode rn büyü k-k üç ükb urj uva lar gibi nesne lerin tapıncının pot ans iyel tehd idi ve tehli kesi altın da bulunur. K onu bu kadar ciddi ve ebedi gibi görünmektedir. Stalin ve Mao'ların saraylara taşınmakta gec ikme yişl eri tes adü f sayılabilir mi? İrice "Mar ksis t-Le nini stler" böyle ya pa rs a, ufakları kimbilir neler ya pm az la r? "Tapı nçlar " konusu, doğ rud an ku tsall aştır ma proses ine ve insan zihninin işleyiş yasa lar ına bağlıdır. Bura da ikincisine gir mey ece ğiz . O apayrı ele alınacak başlı başına bir alandır. Fakat dolayısıyla eğilmiş ola cağ ız. Çü nk ü her ikisi de bir ar ad a bul unu r; t op lu m ve kişi gibi.... İnsan toplumu da, canlı türlerinin gelişim kanunları benzeri kendi kan unla rın a uyar. An c ak o ka nunla rın kökleri çok der inl erd e kaldığı ve büyük sans ürle rle top lu m biçimleri katmanl arı altında göm ülü p kaldığı için insan toplumunun gidiş kanunlarının olabileceği bile önemsen med i ve asla ka vran madı . Tarihte hiçbir gidiş kanunu bu lunm adı ğı iddialarına dek sapıldı. Oysa üzerin de hiç dur ul ma k ist enm eyen , insan to pl um un un doğadan gel me , ilk doğal ha m pırlant ası: çek irde ği olan Komün cül Top lum , tarih in bütün kilitlerini aç abi lec ek BİR İCİ K anahtar dır. Çü nk ü en ilk teme l çekird ek olması itibarıyla, to plu m biçimlerinin bütün gelişim kanunl arın ı kendi içinde saklar. 1 - İ n s a n T o p l u m u n u n K o m ü n T e m e l i n d e P a r ç a l a n ı ş v e D e rleniş (Kendis ini Ye ni de n Üre tme ) Ya sas ı Toplum biçimleri sürekli olarak komün çekirdeği temelinde parçala nışa ve top lan ışa uğr aya rak kendisini ye ni de n üretir. Pa rçala yıcı ve derle yici rol oyna mı ş gö rü ne n tari hsel ve sosyal dev rim ler de; onlardan çıkagelmiş sınıflı toplum medeniyetleri ve rejimleri de aynı tem ell erd en kal karak hep komün temel lerin i yen ide n üret mek uğruna açılıp kapanırlar. Bu yüzden o devrimlerin ve rejimlerin liderleri de birbirlerine paralelleşirler. Bir te k (aynı) akışı n so nu cu olurlar. Toplumun parçalanışları, sosyal sınıflar, tabakalar, zümreler, kişiler yön ün de artarak süre rken, to plu mun insanlık ölç üsü nde kollektif
derleni şi de arta rak sürer. İkinci büyü k sa vaş tan sonra , görü nür -gö rünmez parolaların hep "Bir tek Dünya" parolalarında ifade buluşu tesa düf değildir; de me k parçal anışın ölçüleri evrencil boyutl ara ulaştıkça, derlen işin ölçüleri de bir tek insanlık kole ktiv izmi ni vu rg ul am ak zorunda kalır. Top lum un parçala nış ve derleniş yasas ının sebeb i nedir ? Bu yasayı da gü de n daha temel li yas ala r var mıdır? Evet, b unun en genel seb ebi, top lu mu n ilk çek ird eği nde yer alan yasaları aş am am ak zaru ret leri nden kaynak alır. Bunlar üretici güçlerdir. 2- İnsan To pl um un un Üretici Güçler Yas ası Komün çeki rdeğ i, her yan ınd an sım sıkıc a birbirine bağlı, birbirinsiz ola may an üretici güçler le örülü b içimde doğal bir gelişi mle oluşm uştur . Üretici Güçler İnsan ve Tarih (g ele nek- gör enek ) üretici güçleri manevidirler. Am a maddi olan Tek nik ve Coğr afy a üretici gü çler iyle DEN K işlerler. Denk, Ma te mat iks el işle mekl e birlikte içlerinde en aktif ve canlı olanı insandır. Çü nk ü bilinç ge liş im iyl e he ps in de n ayrılır. Fa kat bu denk işleyişi değ iş tir mez , sadec e üretici güçle r yas ası nın bilinçle güdül üşü nü i nsanın eline ve rm eyi s onu na dek ister. Bu da denk gidişlerinin ic ab ınd an baş ka bir şey değildir. Üretici güç le rd en her ha ngi birisi abar tıld ı mı den kl em si (c ebi rse l) gidiş boz ulu r ve irili ufaklı krizler le bu bozukluk kendisini ifade etmeye başlar; devrimlerle düzeltmeye kadar ulaşır... Par çal anm a ve der len me yasas ı tarihsel ve sosyal devri mler yasalarıyla yürür. Ancak bu yasaların da temelinde asıl üretici güçler yasası yer alır". Bu yüzd en insan top lum u dağılıp yoz laş may ı ilanihaye: S onu na dek sü rd ür em ez . Üretici güçler, kendilerini veya biçimini verd ikle ri veya özünü oluşturdukları toplumu yeniden üretmek üzere yeni ve daha kaliteli bir aş am a için derl enip toh uml anı rla r. Üretici güçler, evre nsel i fe th et me k ve insan bilinciyle gü dü lm ek üzere "Bir tek Dünya" yayılışını ve derlenişini isterler. 3- Üretici Güçlerin DENK'liği veya Birbirlerini Aş am ay ış Yas ası Üretici güçler, birbirleriyle diyalektik çelişki ve yarış içerisindedirler. A ma birbirlerini b alt alay ara k aşa mazl ar, hiçe saya mazl ar. Kimi zaman birbirlerinin altına-üstüne-arkasına-önüne düşmeleri yüzeysel ve yanıltıcıdır". Henüz insan bilinciyle kendi kanunlarına uygun biçimde güdülemeyişlerinden; kendiliğinden akışları, henüz insan bilincinde onların
kanunları bakımından, kesin hatlarıyla oluşamadığı için, bunu oluşturmak üzere yarışırca çekişerek akarlar. a) İns an üretici gücü, to pl um ve kişi diya lekt iği yle di na mi zm bularak, tekni ği ve coğ raf yay ı işleyip geliştirirler. Tek nik ve coğ raf ya da insanı, toplum ve kişi diyalektiği içinde belirleyip determine eder. Ama ne toplum kişiyi, ne de kişi toplumu sonuna dek hiçe sayıp aşam azla r. Onl ar da kendi içler inde den k, cebi rsel akarlar. Kişi: İndıvidualizm [bireycilik], kapitalizmle birlikte urlaştırılıp da hhâ me [bü yüm e]l eş tir ilm eye çalışılmıştır. Bun un kökü 70 00 yıl öncelere, tefeci be zir ganl ığı n filizlenişler ine d ek uzanır- . Ki şi to pl um u hiçe saydıkça, toplum tarihsel ve sosyal devrimlerle kendi gücünü yeniden ve ye ni de n ol uş tur ma yı başarmıştır". Kom ün çağ ın da ys a kişi yok gibidir. İnsa n üretici gücü tü md en toplumdan ibaretmiş gibi görünür. Bu yanıltıcıdır - . Kişiler to pl um un en küçük ya ns ım al ar ı olsalar da kendi baş ları na ayrı birer dünya cıkl ardı r. Ve to pl um kişilerle di na miz mi bulur. Toplum kişiyi aşarsa sorusu bile saçmadır. Toplum kendi dinamizmini kendi eliyle öldürmüş olur. Veya bunu zaten insan üreyimi ve üretimi bak ımı nda n so nun a dek ya pa ma z. Kişi de to pl um un u aşa maz . Kişinin to pl um u aş mas ı yeni bir to pl um biçimini ön er me si yl e olur ki kon umu z o değil; kişinin to pl um u vey a to pl um un kişiyi hiçe sa ym as ıdır. Kişilerin top lum lar ını hiçe sayışla rı antik tari hte yo ğu nla şt ık ça , o med eni yet ler ve kentler yok oldular. Bu emp ery ali st dün ya için de söz konusudur. Emp ery ali zmi n ana vat anl arı nda hâlâ hazıryiyicilikle yaşaması dünya çapullarına bağlıdır. Fakat bu ilanihaye süremez. Özetle kişi toplumu, toplum kişiyi baltalayıp hiçe saydıkça, insan üretici güc ü inme leni r ve tek nik -co ğr af ya üretici güçle rini realize edemez; ür ey im ve üre tim i de felç et me ye başlar... b) Tek ni k üretici güc ü ins an ve coğ ra fya üretici güçle rini s on un a dek baltalayıp hiçe indiremez. Çünkü kendisini realize eden insandır - . Kaynağı ise doğ a coğr af ya üretici güc ü alar ak doğadı r. O halde tek niğ in ve kişi mülkiyetinin urlaştırılması evrenselleşmelerinin sonuna kadardır; toplums allaşt ırılıp sö mür üle ce k doğa ve topl um parçası ka lmayı nca binilen dalın kesildiği çıplacık herkesçe görülmüş olacaktır ki zıddına atlayış o denli evr ens elc e ya ma n gelir. Ön ce de n ayıl ma k gerekir. Ve bütün bu örgüler, sözgelimi alınyazısı, ilk insan çekirdeğinin onbinlerce yıllık gidişiyle oluşmuş komüncül yapısına dayanır - . İnsan top lum unu n kendisini (pa rçala nıp-der lenerek ) yenid en üretişi, bu yüz den o ilk çekir dek tem ell eri nde n ayrılamaz . O'nu anlay ama yış ımız, henüz ağa cın en da mı na , dal yap ra k ve mey vel eri ne takılı kalıp toh umu nu ö ne ms em ey en bencil çoc ukluğu muzdan dır. Ay ılmamız da o derecede yaman gelecektir...
4- İnsan To plu mu 'nu n Tarihsel ve Sosyal Devrimler Yasa ları İnsa nlık tari hinin ilerleyişi de vr iml erl e olur. 6500 yıllık Ant ik Tarih saat düzenliliğinde şaşmayan tarihsel devrimlerle ilerlemiştir. 500 yıldır süre n mod ern tarih daha bilinçli sosyal de vri mle rle ilerliyor. Tarihsel devrimler, doğrudan komün ve komün gelenekleri gücüyle gerçekleş miştir. Sosyal devrimler, komün cül temell erin bir açılımı ve ye ni de n üretilmi ş biçimi olan m ode rn devrim ci sosyal sınıflar la ve halklar la gerç ekle şmiş tir. Ve bu yü zd en daim a ilk doğu şlar ı kollektivizmin potasında hayat bulmuştur. Eksiklikleri de daima kollektivizmin geliştir ilmesiy le gide ril mek zoru nda kalmıştır. Tarihsel ve Sosyal Devr imle r yasa sını n temel ind e yine aynı üretici güçle r yasa sı bulunur. Üretici güçl er kendiler ini kuşa tan mülkiy et biçimlerini dar veya zincire vur ul mu ş buldukla rınd a, yenilerini y umu rtlayıp geliştirirler ve vakti gelince yavrularlar. Ama daima hatırda tutulmalıdır ki bütün bu gelişimler, o ilk insanlık to hu mu çekirdeğ i tem eli nde ; o teme ller in yen ide n üretilmesi biçimin de olur. Ve or ad a ins an, ür etici güç ler içe ris ind e en aktif ola nıdı r çünkü üretici güçlerin yukarıda andığımız bütün çelişki ve gelişimlerine bilinç ve alt bilinciyle sentezcil tepki verir. İşte kon umu zu bu yasalar çer çev esi nde işlemeye çalışac ağız. Konumuz: "Tarih Tezi"miz ışığında kutsallaştırma prosesinin son halkası olan: "Allah", "Peygamber", "Kitap"tır. Morgan'ın araştırmalarından çıkan tarih öncesi biliminden, 18 77' de n beri, Kom ün üzer ine yap ıla n ve o de re ce de de karıştırıcı olan uzman araştırmaları gibi; kutsallaştırma üzerine de onlarca yıldır süre n uzm an etüdleri oldu. Frazer, Kramer, Cer am , Ca mp bb el l, Toyn bee bunların en göze batanları. Bu alanda da birikim bilimi dağlar kadar birikti durdu. Ama tasnif edici gidiş kanun ları nı araya n bir çal ışm a ort ala rda görü nmü yor . Oysa toplu msal gidiş tümlü ğüyle gözö nünd e tutu lma dan kutsallaştırma prosesi ayd ınl ana maz . Kutsal laştı rma gidişi de tü md en bilince çıkarılamadan onun son halkası olan tektanrıcılığı örten perdeler aralanamaz. Kon füz yon izm : Kafa karışıklığı, ya ba na atılır cins ten değildir. Teoride devrimi öngörür. Sosyal devrimler kültürel devrimlere tramplen olur; doğrudur. Ama sosyal devrimler de aslında kültürel, eğitsel, hukuksal ve benzeri devrimlerin stratejilerini içinde barındıran engin teor ik (kül türe l) devr imle r ger çekl eşm ede n sağl amca do ğam az ve ayakları üzerinde yürüyeme zler. "Al lah " doğru dürüst çağrışımız şunun şurası Hz. Mu ha mm ed 'd en beridir. Oy sa ilk Allahla r, insanlı ğın ne re de yse do ğu şu nd an beridir. Ve değişegelirler.
1- De me k bir kutsal laştı rma prosesi sözko nusu dur. Tote mi zm' e kadar uzanır-. İnsan toplumu, içinde doğup geliştiği evreni yorumlamayı bile düşü ne me de n, do ğr uda n doğr uya doğa nın çocuğu olarak geliştiği anda kendisini kutsallaştırma gidişinin beşiğinde bulmuştur. Ama yine de insanın düşünmeden tasarlamadan yaşadığı bu kutsallaştırma davranışı totemcilik, kendi evriminin veya evreninin kendiliğinden yorumunu içermiştir. İnsan top lu mu nu n ilk tot em tanrıları: Ağ aç la r ve hayvanlar, insanın nereden geldiğinin ölümsüz belgeleri olmuşlardır. Totemizm, ataya inanç dini sayılır. İlk ata Doğadır. De me k ilk insan, doğ ad an gelişini ken dil iği nden bir geli şim le ort aya çıkan to te m inanışıyla ifade etmiştir. B unu bilm ede n iste mede n ama altşuu ru geliş tikçe yapmıştır- . Hayvanlar alem inden kopu şma dan bunu yapa maz dı. İnsan, hayvan dan apayrı bir ruha kavu ştuk ça düşün ces i günd elik bellek düzeyinde de olsa gelişmeden yapamadı. İlk cinsel yasak, insan to pl um un a ve insan be ynine düşer düş me z ilk kutsallaştırma gelişimleri başlamış olmalıydı. Doğa (bitki ve hayva nla rda n oluşan) atalar, ilk tot em sent ezle rin de kendilerini kesince gös ter miş bulunuyorlar. Son ra dan bunlar top lum biçimleri gelişip açıldıkça, ana ata, baba ata, kral ata, devletlü-saraylı kral ata tanr ılara , hatta sınıf, zümr e, mesle k, ye te ne k ata tanr ılar a ve gid ere k her şeyi yaratıcı bir tek ata tanrı ya: Al lah ' a dö nü şm üş tü r ki bu de te rm in iz mi n en yü ks ek ifade tarzıdır. Bund an sonr a kendisini bilince çıkarma prosesine dönüşeceğinin işaretlerini verir. Konu sanıldığından daha derin köklü ve dal budaklıdır. 200 bin yıl öncel ere dek tari hlene bilen Nean dert hal: A teş insanı, ölü gö mm ey i biliyor du ve ruhla ra, öl üm de n sonra dirilime inanıyo rdu. De me k kutsallaştırma prosesi bu denli gerilere götürülebilir. Peki öy le ys e ne den o kökler, mo de rn in san a hiç ol ma mı ş gibi görünür? 2- Bu, Büyük Sansür ile gelişmek zorunda kalan sınıflı toplum yüzündendir. Kendini ve tanrısallı klarını yücelti rken , K omün 'ü ve inanışlarını son una dek yok etm eyi bayraklaşt ırmıştır. Bu ya ma n yok edi ci, köleleştirici gidiş, kendi gü cü ne de nk bir yamanlı kta eski kökleri bi linçlere çıkarıcı ve üretici güçl erin mo der n gelişimine uygu nca yen ide n canlandırıc ı bir zıddına atlayışı get irm ede n durabilir miydi? Kutsallaştırma gidişinin son halkası olan İslam medeniyeti'nin tefeci-bezirgan saltanatını bütün kalleşliği ve korkunçluğuyla hortlatan
Emeviy e çağı, Peyga mbe rle rin Alla h sistemini hayatt an koparıp rafa kaldırdı. Evrencil bezi rga nlı k sö mü rü sü ne kılıf yaptı. Zate n bu yol tarihsel devrimleri olmamışa döndürüşünden beri açılmıştı. Arkadan gelen Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar da aynı proseleri yaşadılar. Modern kapitalizm ise, laisizm ile evrensel tefeci bezirganlığın Allah'ını dünyevi iktidarlarından alaşağı etse de göksel iktidarına dokun am ad ığ ı için, o büy ük sansür, mod ern ç ağd a da sür üp gitmiş ezi ve sömürünün aracı haline getirilmiştir. Hele doğulu toplumlarda bu gidiş katmerlenmiştir. 3- Bu yü zd en ku tsa lla ştı rma lar ın kavranışı ert ele nmi ş, ilk halka ile son halka birbi rleri ne karış arak se çi lem ez hale gelmiştir. Yi ne de her şey e ra ğm en 19. yüz yıl ın ikinci yarıs ı ve 20. yüzyı l tümlüğü, düşünce devrimleri atılımları bakımından verimli oldu. Her ala nda birik imler dolu p taştı. İş tas nif et me ye kaldı. 4- Böyle bir ta sn if te ilk dik kat çe ke n nokt a, m ad al yo nu n iki yü zü olan şu ge rçe kli k oldu: a) Büyük sansürle gelen gelişimin; b) İlk halka ile son h alka 'nın aynı te me ll er de n yük sel dik ler i halde, tanınmaz hale gelip, düşünen başları bile kurban edecek konfüzyonizme boğulmuş oluşu. Burada son halkadan asılacağız, çünkü prose o son halkada hem kör düğ üm edilirken hem de yazılı aydı nlatı mlar a bel gelere ulaşmıştır. Mesela sad ece Hâtem- ül Enbiyâ: "Son P ey ga mb er " sözü bile kutsallaştırma pro sesini n var oldu ğunu ve son una gelindiğini; bundan sonra Allah' ın ve Peygam ber inin işlerini insanlara devrettiğ ini; insan düşü ncesinde ve top lum und a yeni dönü şüml er yaşa nar ak gerçekliğe ulaşıldığının Al lah ve Peyg am be r kela mıyl a açıklanış ıdır. Bu denli ger çek çi ve öngörülüdür. Önce insan toplumu vardı. Allah insan toplumundan çıktı. Sonra insan, Al la h't an yarat ıldı gibi oldu. Allah'ı insan yara ttığı halde, insanı yaratanın Allah olduğu sanıldı. Neden? Bu san ma nı n altında bir gerçeklik, do ğa ve insan deter min izm inin payını ar am am al ı mı? "He rşe yi ins an yar at tı" der sek, insanı ne veya kim yarattı diye so rm am ız ge re km iy or mu? İlk to te m tanrı bu denli önemlidir. Doğ aya uzanır. "İns anı insa n yar att ı" sö zü nd e de bir gerçeklik payı var elbette. Ama yine de bu bir kısır döngü olmaz mı? "Doğal se lek si yon " [a yı kla nm a] yasası b u denli önemlidir. Gene l mad dec ile r için Alla h'ı in sanı n yara ttığı su gö tü rm ez bir gerçekliktir. A m a "İn san nasıl oldu da All ah'ı yara ttı ?" so ru su na yeterl i cevap arandığı, hele hele bulunduğu söylenemez. İkincisi: Allah'ı insan yarattıysa (burada rol oynayan sosyal ve zihinsel-psikolojik me-
kan izma lar ın ne old uğu bir yan a) "İns anı kimin ya da neyin yar at tığ ı" sorusuna yeterli cevap arandığı, hele hele bulunduğu söylenebilir mi? Buna da göğsümüzü gere gere evet diyemeyiz. İşte şu kadar zam and ır Darvi nizm, şu kadar zam and ır Mark sizm, madde cilik ala nınd a çarpışı yor yet mez mi? de nec ek elbette... Anc ak ne Darvin izm Marks izmle , ne de Marks izm Darv inizm le sentez olmayı bıraktık, sentez olma savaşını dürüstçe yalınkılıç başlatmış sayılmazlar. Bu da hoş görülebilir ise de bunsuz yani sentez olmaksızın yukarıda andığımız soruların cevaplarını doyurucu ölçülerde arayıp bula may ız. Belki buna vakit var, diyebili riz. A m a ne Darvi nizm , ne de Ma rk si zm kendi içlerinde kendi man tık buluş teori silsilelerini (d aim a yük sel ere k ilerleyen ve bir tek sentez e ulaşan gel işimler ini) tam am la mış sayı lmazl ar. Elbette bu ala nda da sav aşl ar veriliyor. Da rvi niz m somut bitki-hayvan genelliğinden somut hücre mikro biyolojisine girdi. Mar ksi zm, kend ince her ya nd an her şeyle meş gul pozl arını vers e de bile bildi ğimi z kada rıyla bu sav aşt a Da rvi niz m'd en çok dah a geri kaldı. Mar ks' ın ve Enge ls'i n ma nt ık buluş teor i silsile si bile ka vra nıp ilerl etilem edi. Teorik tap ınç hec mele ri (ataklar ı) içinde teo riy e doku nulm az kutsal tab u kalındı. Biz yıllar yılı bu boş luğ u dold ur ma savaş ı içinde oldu k. Konu, çok genlikli hatta denebi lir ki nükl eer ver iml ilik te oldu. Çünkü mad den in parç alanabili r en küçük parçası At om 'u n parçala nış kanu nlar ı gibi, canlı nın en küçük parça sı H ücre çe kir değ ini n gidiş kanunları gibi, to pl um un en küçük parçası K omü n'ü n parçala nış kanunları üzerinde dur ulu yor du. Barbar (Kom ün), insanın işlenme miş ilk te mel ce vhe r filiziydi. O ilk cev her filizinin me den iye tl ere ç özül üş kanunları veya barb arlarl a me denile rin kıyasıya döğüş diyalektiği hemen bütün tarihin gidişini yakalamamıza yardım ediyordu. İnsanlık tarihi, toplum biçimlerinin gelişim tarihidir. Ve bu gidiş ister istemez, tıpkı fizik ve biyoloji ka nunla rı ben zeri kan unl ara uyar. Bunda şaşılacak bir yan ara yışı mız, olab ild iği ne es nek olan sos yal ola ylar ın içi nde kanunların seçilemez oluşundan ve onları yaşamaktan seçmeye vakit ayırma gücünü bulamayışımızdandır. Hatta o gücü bulanların bile bu yolda sık sık yeni k düş mel eri nde n, yolun sarp oluşundandır . An ca k bu yol sanıla n ve umu la nd an çok dah a verimlidi r. S ade ce to pl um biçimler inin gel işi m kanu nlar ını ve rm ez ; din gibi kültürel, hukuksal, sanatsal, edebi, zihinsel proselerin peçelerini de kaldırıp, gerçe k yüzlerini eleş tire rek bu gelişim kanunları uyarınca ge rek en atılımlara yol gösterici olabilir yenilerini tem ellen direb iliri z. Birincil olan dev rim ci stratej ik gör evl eri n ya nı ba şı nd a ikincil kalan kült ür el -eğ it im se l o kadar kap sa mlı ve çok işimiz var ki; bunla r za ma nl a birincil gör evl er haline gele cekt ir şüp hes iz. Belki de bazıları çoktan içice geçmiş bulunuyor. Ama biz, onları ayıklama işine bile girişemi yoruz . A nc ak "Tarih Tezi"m izle ilgili ve stratejik aş am am ız ın öz ve
yede k güçlerini dolayısızca etkileye n kon ularda n başlıcaları olanlara eğilmeden edemiyoruz. Din gibi kül tür el dur an a ma çok der in kökl eri olan ve bilinç süreçlerimizi zincirleyen, o ölçülerde de kişilik hezeyanlarına yol açan olayların maddesini ele almaktan geri duramadık. Bu konu bir ya zı mı zd a kılıç laştı rılmı şken şehit edildi... Bir kere daha anladık ki, Türkiye gibi doğulu geri bıraktırılmış ülkelerde din; sos yal kült ürel ve psik oloj ik ola rak sağlı sollu p ek çok kafa nın kopar ılmasına yol açabilecek, iliklere sinmiş bir konudur. Şehit ol muş bir yazı ye ni de n diriltileb ilir mi? Bu imka nsızdı r. Çün kü "Hayat" gibi bir kelimede dillenmiş bulunan tarihsel determinizm hiç durmazken zihinsel devinimlerimiz de yerinde sayamaz. İster istemez aynı yazıyı yen ide n ya zma k, deyim yer ind eys e yeni baştan dirilt mek olanaksız kalır. Bakış açı lar ımı z hatta li ter atü rüm üz bile başk al aş ar ak konu yu hayatın akışına paralelleştirir. Veya hayat bakış açılarımızı, en küçük deyimlendirişlerimizi bile etkileyerek, konuyu yepyeni boyutlara taşır -. Din konusu , birçok kitabı mıza taşm ış son suz de ne bi le ce k dal budakla rla doludur. Bura da Kur 'an ve Mu ha mm ed , bir de ilgisi oldu ğu kadarıyla, bunların ilk kökleri olması itibarıyla "Hz. İbrahim geleneği" ile sınırlı kalmaya çalışacağız. Dolayısıyla insan Allah'ı nasıl yarattı veya insan insanı nasıl yarattı veya insanı yaratan nedir? gibi sorulara, somut İb ra hi m-M uha mm ed- Kur 'a n prosesi içinde cevaplar arayacağız ki, bu konudak i başka çal ışma ları mıza ve olabi lecek çalış malar a olabildiğince somut ve sağlam bir basamak oluşturabilenim. Çünkü kılına do ku nul ma mı ş, değiş tiri lmed en gü nüm üz e dek gelmiş yazılı en son en gel işki n k utsal kitap Kur'andır. Hadis ler-S ünnetl er-İn cil-Te vrat ve arkeol ojik kazılar, me deniyetler, ilk Irak me de ni ye ti ( Sü me r) , tabl etle r, mit oloj ile r bu son belge ile karşı laştı rıla rak yor uml an ab il ir se ; All ah'ın ilk kökler ine inme k ve bilinçlere çı ka rm ak daha aktü aliz e edilebili r ve kolaylaştırabilir. İnsan'ın aklı, zekası, önce aşırıca somut keskin olaylarla doldu. Ve somut , yalan bilmez düş ünd ü ve davr andı. Bu düşün ce ve davra nışını n potası, yine yalan b ilmez kollektif insan aksiy onu : Komü n idi. Do ğad an çık ag elm iş, doğan ın doğal bir eki olar ak doğa n gelişen k om ün, keskin som ut sel eks iyo n olayl arın ın ürünü oldu. O layl ar birikip tek nik geliştikçe, vahşet çağları aşılıp barbarlığa geçildikçe, somut gündelik bellekli düşünceden soyut sentetik bellekli düşünceye geçildi. Soyut sentetik bellekli dü şü nce biriktikçe yeni tek nik keşifler yapıld ı. Tekni k ilerle dikçe somut olaylar aşırı birikerek soyut fikir sentezleri hızlandı. İnsanoğlunun ilk tanr ılar ı veya dinler i de dü şü nce ve davra nış lar ı gibi yalın keskin s omut lukt a, yaş aml arı nın bir yan sım ası oldu. Tanrısı da cenneti de cehennemi de yanıbaşında hatta içinde aralarındaydı. Sınıflı toplum: Medeni yetler le birlikte bu somu t din sistemleri de soyutlaştı , yalan laşt ı,
göks elle şti. İlk kökl eri nden kopu k seç ile mez hale geldi. Bu o kadar soyutlaştı ki, insan biriken bilgileri bilimleri ışığında O'nu yeniden somutlaştırma k ve bilinçlere çıka rma k aşa mas ına gir mek zoru nda kaldı. Çok genel bir par ado ks ya pa rs ak , ilkel so mut ya şa mı n ve düşünce nin diyalektiği, soyut dü şü nm e ve dav ran ma; soyut dü şü nm e davranmanın göksel aşırılaşmasının diyalektiği, Somut bilimsel yercil düşünce ve davranma veya toplumun (kültürlerin de) gidiş kanunları oldu diyebiliriz. İnsanın tezatları kuran zekası ve sentezleri çıkaran aklı (inanılmaz-şaşırtıcı merakı) soyutluğ a sonu na dek dayan amıyor . En yüreksizler imizi bile bazen olm adı k mera kla r öldür ebili yor; öl dü rm es e süründürebiliyor. İnsan bu meraklarını giderecek; karanlıkları aydınlığa boğ mad an rahat ede mey ec ek; ayaklarını yere basan somut luk içinde huzur bula cak, çü nkü insanın ruhu ve bedeni o som ut lu k ve yalınl ık içinde hayat buldu. O gerçeği bulmadan ve o gerçeklik içinde yaşamadan ona rahat yok. Eşyanın tabiatı gereği bu. Niye alınıp darılalım ki? Bu yolda insan gibi sava şa lım yeter. Hay van gibi did işm eni n getirdiği şehit ve gazilerden ders al am am ak bön lüğü nü bile, devrim cilik, Kema lizm ve şeriatçılık öğün cü gibi gös ter mek, sosyal hayv anlı ğımı za deva olam az. Ve halkımıza reva görülemez... İnsan sosy al veya to pl um sa l bir yara tık ise, insanın "iç gü dü sü " hayva nlar da bu lunan lar gibi organcıl det er min izm le rde n ibaret zincirlemeler değillerdir. İnsanı n içgüd üsü, top lum sal gidiş kanunla rında n başk a bir şey değildir. Her kişinin aklı, ke nd is in de n çok ön ce de n işleyen evr ims el kanu nlar ıyla geriler veya ilerleyebilir. İnsanlar kendi tarihini yaparken, geçmişin mirasıyla yaparlar. Ölü kuşakların gelenekleri yeni kuşakların beyinleri üzerine birer kabus gibi çöker. Hz. Muhammed de İbrahim geleneğiyle büyüdü. Ama aklını sadece o gelenekle törpülemedi. Yaşadığı olayları yorumlayıp yönetmekten geri durmadı. Gelenek aklıyla realiteyi veya aklıyla yorumladıklarını ayırıp rasyonalizme geçemedi. O'nu İbn-i Haldun 700 yıl sonra takdire şayan bir laisizmle başardı. Muhammed, laisizmini din geleneği içinde bilmeden saklayıp geliştiren müs lüma n cumhur iyet çile r gibi davrandı. İbrahim'in tektanrıcılığını, bedevinin çoktanrıcılığına üstün ve akılcı tuttu. Bununla da kalmadı, işlediği tarihsel devrim görevlerinde ve olaylarında ulaştığı her akılcıl sentezi ayetleşt irip tekta nrı ge lene ğini geliştirdi. Muhammed nakli geleneksel bilimi baştacı edip akli bilimleri geleneğinin emrine sokarak bilinçaltına bastırdı. Tanrısallaşma prosesi böyle icabettiriyordu. An ca k bu tek ya nd a amb al e olur sak yine ger çeği kaçır mış oluruz. Muhammed, aklı geleneğin emrine bağlarken, aklın üzerinde din ka-
buğ unu bilinç yer ine ko yara k, akıl geliş imin i bir ölç üde zincir e vu rm uş oluyordu. Ama din geleneğini de akılla yoğurup evrimsel determinizme, tarihin gidiş kanunlarına bilmeden yaklaştırıyordu. Bu du ru md a İbn-i Haldun, M uh am me d' de n 700 yıl sonra, iliklerine dek müslüman olduğu halde, aklı ve tarihsel gidiş kanunlarını, nakli bilimle rden (ge leneks el teoloji bilimle rinden, Fıkıh-Had is-Tefsir ve ilh...'den) kurta rma ya, laik olm ay a çalış arak, Tarih Bilimi'ni ku rm ay a kalkışır - . Biz tar ihs el madde ciler , 600 yıl sonra İbn-i H ald un'u bir ad ım ötey e götüremez miyiz? Bun un için iki işi bir ara da den em el iy iz : 1- Nakli, gelenek sel İbr ahim Allah çılığ ının kabuğu altında gelişen Mu ha mm ed 'i n, Kur'an'ın , şuur altın da işleyen asıl tarih in, m ad de ve ruhunu bilinçlere çıkarmalıyız. 2- Böyle ce mod ern insa nın, bug ün kü bizlerin, bilinç altına bastırılmış din duygularının asıl evrimsel kanunlara uzanan köklerini bilinçlere çıkarıp teoloji k zinc irle rimi zden kurtulmay ı de nem iş oluruz. İsla mın ilk filizleni ş yıll arı nda , nakli din kab uğu bilinç yeri ne geçe rken, tarihin gidiş kanunlarını seze rek akılla yor uml aya n M uh am me d, aklıyla birlikte tarihin kanu nları nı da şuura ltına bastırmış oluyo rdu. Dinin şuuraltında yatan şey, böylece evrimin kanunları, dinin asıl maddeleri ve ruhu denen şey oluyordu. Bunu ortaya çıkarmayı denemek, geç miş dinler için de aynı şeyi ya pa bi lm e gü cü nü k az an ma k olabilir. Bu yüzden Muhammed'in (geleneksel tektanrı fikrini, bilmeden sezilerde tarihsel determinizme yaklaştırma akılcılığını bizzat kitaplaştırması ve kılına dahi doku nu lm ad an , (tahrif edil meks izin ) gelece ğe iletilmesini kurallaştırması, bu iş için bulunmaz değerde bir kaynaktır - . Hz. Muhammed ve Kur'an'ın en göksel buyrukları, en yercil tarihin madde ve ruhundan uzak düşseler bile, Tarihi yapan insanlardır. Evrim dışında hiçbir şey olup bitmediğine göre, söylenen, yazılan, sam eda ni [göksel] şeylerle gerçek ler arası ndaki bağı kur mak nasıl olabilir? Tarihin gidiş kanunlarını yaş an an çağa uyg ul ama k sûretiyle. Nasıl nakli bilimler akli bilimleri şuur alt ına itmişl erse, öyle ce modern çağd a da akli bilimler vey a daha doğ rus u bil imsel birikiş, din bilimlerini (teolojiyi) şuuraltına bastırmıştır - . Dinin altında işleyen evrimsel kanunları ortaya koyabilirsek, modern insanın da dinsel şuuraltını bilince çıkarmaya yardım etmiş oluruz. Bunu vahş i çağla ra (mit oloji lere ) dek göt ürü rs ek, aklı zincir e vuran sayısız din ve kültür kalıntılarından arınmış ve tarihin kanunlarına uyumu geliştirmiş oluruz. He me n h erke sin anla yıp kabul ede ce ği gibi, her önd er veya Peygam ber, kendi ça ğını n en otan tik yar atı ğıdı r ve ibret alı nac ak bir örneğidir.
Ayd ınl arı mız bunu pekala bilirler ama iş kendilerine gelince , aydını ve fikir adam ları nı tanr ılaş tırm aya bayılırlar. Ki kendilerine de bundan pay çıksı n. Hz. M uh am me d' i aba rt ma ya ger ek yok, olduğu gibi ele alınsın! Hayır ağız a bile al ın ma z. Bund a bir alt bil ince ba stı rm a yo k mu? Şu kad arını işaret et me kl e işe başla yabili riz. 1- Hz. Mu ha mm ed 'i n pek se ver ek söyle diği sözü şuyd u; "Ma ene, illa beşerün misliküm" "Ben sizler gibi insan kişiden başka bir şey değilim". 2- Mu ha mm ed yine üzerine basarak Peygambe rlerin s onun cus u olduğunu bildirmiştir: "Hâtem'ül en biyâ" Bütün nakli All ahç ı ge le ne kle r- mi st is izm le r bir yan a, bu iki söz de; Muh amm ed 'i Peyg amb er yapan şeyin kendi çağı ndan, tarihte n başka bir şey olmadığını sezen dahiyane akılcılık determinizmcilik yatar. Din (Bilinç) kab uğu, bu aklı, det erm ini st sezileri All ah'a bağla sa da; alttan alta alt bilinç der inli kler inde olayların g idişini sez ere k olaylara u ym a eğ ili mi yer alır. Bu şuna benzer: Bili mad amı yla sana tçı, sana tçıy la bilima damı birbirler inden pek hoşla nmazl ar. Sanatç ı bilinçaltı dem ekt ir genellik le; bilima da mı ise bilinç demekt ir. Bilinç, bilinç al tın da n, bilinçaltı da bilinçte n pek hoşlanmazlar. Çünkü ikisi de birbirlerine zıt düşman kardeştirler. Bilinç bilinçaltını bilince çıkardıkça O'nun işini bitirir ama bilinçaltı az ya ma n değildir; alttan alta bilincin kuyu sun u kazm ak için pusular da kriz bekler. Bilinç, bilimsel bütünlüğü kesin biçimlerde kurdukça bilinçaltı pes eder ek uysallaşır. An ca k o za ma n o bilim ada mıy la s anatçı ve sanat aras ında bir anl aş ma sağlanabil ir. Sa natçı da bu tür bilince yak laş tık ça sen tez olm a yolu açılır. Bilim ile sa nat ikiyü zlü lüğ ü aşıp barışır-. İşte bu aş am ay a kadar, bilinç, bast ırmı ş old uğu sanatçı bilinçaltını biliminde bilmeden yansıtırken; sanatçı da yine bilmeden bilinçaltında bilimi yansıtır- . Çün kü bilincin bilinçaltı olma ksız ın; bilinçal tının da bilinç olm aks ızın ya şa ya ma ya ca ğı gibi; bilim sana tsız, sanat da bilimsiz olm az. Am a ne çare ki iktidar savaş ı bilinç lehine ge li şm ed en bu sava ş dur ma z. An ti k ça ğd a ikti dar din de idi, bilinç, ye ri ne ge çe re k bilimi bilinç altına bastırdı. Modern çağda iktidar bilime geçti, dini bilinçaltına bastırdı. Bunu anc ak, tarihi işleten kanun lar bilindi kçe kesin eg em en bir çözüme kavuşturabiliriz; denenmesi gereken budur. Muhammed kendine Peygamberliği yakıştırsa da giderek kendisini Pey ga mb er ya pa n şeyin tarihi olayla r ol duğ unu kuvvetl e sezdi. O da her kes gibi Turh all ı bir hallı insa ndı. Ve med en iy et her yanı kap lad ıkç a kendisi gibi ülkücü kişiliklerin kalmayacağını ve çıkamayacağını da sezdi. Dini Peygamberliklerin de sonu gelmişti... Bu determinist seziler alt bilincinde işliyordu. Tıpkı sanatçıdaki gibi!..
BİRİNCİ BÖLÜM ALLAH-İBRAHİM-MUHAMMED-BİLİM
1- BİRİKİ M BİLİMİ VE TA Rİ Hİ N BÜYÜ K MİRASI; İBRAHİM İLE MUHAMMED İnsa nlık tarih inin en yazısız vahş i ç ağl arı na ait belge ler bile, evrimsel yorum lar ı ilerletecek birikimler yaptı. Yi ne yazısız barb arlık çağl arıy la ilgili belgeler, karanlık kalan antik med eni yet ler tari hiyl e ilgili arkeolojik kazılar; tabletlerin eski çivi yazılarının çözümlenişiyle okun mas ı, bu konular daki arkeo lojik yorum lar, inanı lmaz birikimler yaptı. Günümüzdeki iletişim ağının evrencil donanımı ve hızlanışıyla da bu birikimler heme n herk ese ulaşa bilec ek yakın lığa geldi. Bu durumda evrimcil görüşlerin sıçrama yapmaması düşünülmezdi. İster iste mez, bu biri kimle rin ü zerine otur an batılı ayd ınla rın üniversite çevresinde olsa da din yorumları maddeci bir ivme kazandı. Tevra t ve İncil'in Süm er 'd ek i kökler ine kadar inildi. Bu gör üşl er 12. ve 16. yüzyıllara kadar iniyordu. Daha da geliştirildi. Ancak bilgilerin üst üste yığılması, gerçekten onları bilince çıkarmak anl amı na gel miy ord u. Asıl önemli olan, Tarihin gidiş kanunlarını bulm ak ve yo ru mu nu bu kanunla ra gör e ya pm ak idi. Ve daha ön emlisi hayatı bu kan unl ara göre yeni ba ştan ör me k idi. Bu zaruretlere uyulamayınca yazan ve söyleyenlerin kendileri bile ne yaz dık lar ını ve ne söyl edik leri ni unut abil irle rdi. Doğal olarak hayat kendi kanunlar ı mer kez inde müdah ale siz akıp giderdi. Kültür, kuru bilgiler (kü tüp ha nel er ) kırka mba rı değildir. E kon omi temel li bir to pl um sis tem ini n o te me ll er de sımsı kı bağları b ulu nan çatı hatta gövdeye uzanan katlarıdır - . Bu yü zd en kuru bilgiler hayatl a ilgisi kal madı ğı ölç üde uçup giderken, hay atı n kanu nla rı bizzat haya tı ol uş tu rd uğ u için her ins anın iliğine kemi ğin e bür üne re k ya şa yıp giderler. İşte kültürü n bilince çıkarılması, hayatın kanunlarının bilince çıkarılması temelinde kalıcı adımlar atabilirse ve bilince çıkarılanlara ayak uydurabilirse ilerletici zaferler kazana bilir . Kültür yen i ba şta n bir si st em kur abi lir se kültür olur. Kur'an'daki Allah sistemi, kendinden hemen önceki İncil ve Tevrat'tan değil, en eski Ortodoks Hz. İbrahim geleneğinden alınmadır. Çünkü Tevrat ve İncil'in yazıları değil ama Musa ve İsa'ya yansıyan asıl temel ruhu yine İbrahim geleneğinden alınmadır.
Fakat hepsi nin All ah siste mini yor uml ay ış ı farklı farklıdır. Hepsi bir tek Alla h'a in anm akla birlikte yaşad ıkları koşullar bak ımı nda n tarihse l gör evl eri baş ka başk adır. Ve her insan gibi onla r da kendi ça ğla rı nı n birikimleriyle düş ün üp davranırlar. Bu ölçüd e ayrılıklar adım ad ım geliştirimler olur. Hz. İbrahim zamanı, kabaca zamanımızdan 4000 yıl öncedir. İsa önces i 1900 yılları. Hz. M usa zam anı , za ma nı mı zd an 3000 yılı aşkın bir za ma n öncedir. İsa önce si 1300. Hz. Isa Za ma nı , za ma nı mı zd an 2000 yıl öncedir. Hz. Mu ha mm ed Zama nı, za ma nı mı zd an 1400 yıl kadar öncedir. İbr ah im ile M uh am me d ara sın da en azı nda n 2500 yıllık bir za ma n farkı bulun ur. Bu çağ lar farklıdır . Her çağ, to pl um bi çimle ri geli şi m kanunla rının yep yen i açılımla ra girdiği hatta baş kala ştığ ı bir alt üst lüğ ü veya altüstlükler zincirini kapsar. Oys a İbrahi m ile Mu ha mm ed zamanı arasında bir çağ değil birkaç çağ farkı vardır- . İbra him henüz antik tefeci bezi rgan mede niye tler inin LOKAL aşamasını yaşı yord u. Irak-Mıs ır-Hint ve Çin tefeci bezir gan medeni yetler i kendi içlerin de birbirler ine pek aç ıla ma yan , ticare t yoll arıy la bağlı ama geliş gidişleri a nca k çok zor koşul lard a, k erva nla rla askeri kor uma lar altında yapa bil iyor du. Ara lar ınd a barbar toplu lukla rın ölümcül bendleri b ul unu yor du . S ad ec e Orta Tic ar et Yolu en işlek olanıy dı. Kuzey ve Gü ne y Tic are t yolu pek işlek değildi. Ve me den iye tle r henüz B İTKİ CİL den ece k yava şlık ta lokal geliş iyordu. Daha hareketli H AYV AN CIL medeniyetl er çağına geçilm emiş ti. Bu aşa ma henüz Grek mede niye tiyl e açılmaya hazırlanıyordu. O y s a M u h a m m e d z a m a n ı n d a t e f e c i - b e z i r g a n m e d e n i y e t l e r i l ok a l aşamayı çoktan aşmış, evrencil aşamaya geçmeye hazırlanıyorlardı. İsla m Mede niyet i, E VR EN SE L tefeci bezirga nlık aşa mas ını açtı. M u h a m m e d b u a ş a m a y ı , K u r ' a n ' ı n A r a b i s t a n ' d a i k ti d ar o l m a s ı y l a temellendirdi. Meden iyetle r arası ndaki barbar toplul uklar ın mede niye te (sınıflı top lum a) çözülüşleri ni hızla ndırara k ve tabii ki bu sayed e medeniye tleri de ca nla ndı rar ak, an tik ticar et yolla rını işlek biç imd e birbirl erine ve med eniy etle re bağladı: Tefec i-be zirg anlı k evrens el çağına ulaştı. Tarihin konte njan ında med eni yet e geç ebi lec ek kent kalmadı. Böylece Hz. Muh amm ed' in bu tarihsel görevini kavrayarak "Son Pe yg am be r" öngörüsü gerçek oldu. Peyg amb erl ik, bilhassa kutsal kitap inmiş Peyg amb erl ik, Kentten Orijinal med eni yet e geç ece k barbar toplu lukla rın yaratığıdır. Ara bist an barbarlığı ve tefeci-bez irganlığı , çökkün leş en MısırHabe ş-İr an-B izan s-Hi nt ve uzakta da olsa Çin med eniyetle riyle (dur gunl ukla ) kuşatılmış tı. Orta ve Kuzey Tica ret Yolları bu yerler-
de tıkan mışt ı. Onlara düşe n, hem en Kızıldeniz Um ma n' a ve Hint Ok ya nu su 'n a açılan Gü ney Tica ret Yolu idi. O yolu kullanıp birikim yapa bili rle r ve Orta ile Kuzey tica ret yo lun a hurûc [çıkış, çıkma ] edebilirlerdi. Ön ler ind e bir tek engel vardı: Mekk e'nin dah a doğa rk en çürümeye başlayan Ebu-Sufyan tefeci-bezirganlığı. Yoksul tefeci-bezirgan lar topr akla rını tefeciler e kaptırmış Medin e köylüleri, esnafla rı ve bedevileri, Muhammed'in bu sezilerini ruhlarında ve bedenlerinde duy ma kta ve başarı azmiyle teş kila tla nmak ta gecikmediler. Hatta bu konuda Muhammed'den daha ileri gerçekçi ve medeniydiler. Kur'an'ın heme n her ayet inde mala, mülke, m ed eni yet e ta pm anı n, medeniyet çöküşüyle ve Allah'ın c ehen nemc il g azabıyla cezaland ırılacağının bildirilmesi; Allah korkusu ve sisteminin daima hatırlanmasından ala cağ ımız bir ders de budur: Med eni yet e geçe n barba rlar a medeniyet özendirilmiyor. Medeni yete sevke dilmiy or; daha çok medeniyete geçilmişç e, medeniye tin, kendilerinde n önceki medeniyetl er gibi şaşaa ve zul üm içinde çür üyü p yı kıl ma ma sı için Alla h hü küml eri hatırlatılıyor. Çü nkü Mu ha mm ed zaten görü yor ve yaşıyor. Ar ab is ta n barbarlığı medeniyete geçmekte kendisinden daha çıkarcı ve daha hızlı. Mu ha mm ed 40'ına kadar yok sul luğ u da zenginliği ile düny a ahvalini (medeniyeti) de yaşayıp doymuş, artık manevi yat hümanizm arıyor. Ve bildiği, kaybettikçe özlediği komün kollektivizmine sarılıyor. Kur'an o bezeyişlerle doludur. Burada kısaca birikim açısından yararlı olmakla birlikte kafa karıştıran iki u zm an a işaret edel im. Bu dur um da Tevr at'ı n İncil'in ve Kur'an'ın, Süm er kül tür ünd en alınma gelene k olduğ unu belgel emek, İbrahi m-Mu sa-İ sa ve Muh amm ed' in gizemini (şuural tını) ve yaşa dığı top lum biçimlerini açıkl amaz . Dolayısıyla dinler in ma dd e ve ruhu (gizeml i şuura ltı) anl aş ılm az kalır. Mistik dürtüler, toplumsal ve kişisel hezeyanlarla bütünleşerek, insanlığın irili ufaklı alçaltıcı zincirleri olmaya devam ederler. James George Frazer'in 19. yüzyıl sonunda yaptığını, 20. yüzyılın ikinci ya rı sı nda n itibare n Sa mu el Noah Kram er, İlk Irak Med eniy eti Sü mer 'de yoğ unl aş ar ak ya pm ay a çalıştı. A ma bunu daha önce Berosse Tarihi ve An dr e Par rot'u n Sü me r Tarihi yapmı şt ı bile... Yi ne de her iki çab a da boşa gitme di. Frazer, bütün k ültü rle rin barbar hatta vahşi tem el le ri ne işaret etti. Kra mer me den iye t kültür leri nin Sü me r' de ki kö kle rin e işaret etti. [J. G. Frazer, The Golden Baugh, 1890 As tu dy in Com pa ra tiv e Religion, London - An dr e Pavrot, "Sümer" Paris, 1960 - S. N. Kramer, L ' H i s t o r i r e c o m m a n c e â S ü m e r , 1959 - V. G. Child e, L'Or uei ntp reh ist ori que , Paris, 1953] Ancak her ikisi de belgelerin toparlanışı ve karşılaştırmalı paralelliklerini göstere n karma şık biriki mlerd en öteye geçemed iler.
Çünkü toplum biçimlerinin gelişim kanunlarıydı asıl olan. Kültürler o kanunlara kopmaz bağlarla bağlı etki tepki içinde gelişiyorlardı. Kanunlar ele ge çm ed en ha ngi kültür ün ne rede ve ne za ma n hangi sebepl e ortaya çıkıp battığı veya benzer paralelliklerle ortaya çıkarken, neden benzer paralellikler içinde battığı ve yeniden ortaya çıktığı bilinemiyordu. O zam an geliş im kanunlar ını bul mad an bilgileri üst üste yı ğm ak ne işe yara yabi lird i? To pl um biçimle rinin gelişim kanu nlar ını bul may a yaray abili rdi. Ve buna yara dı. Bu yü zde n bu tür bilimler birikim bilimi olm akt an öte geçe medil er. Anc ak bu bir ikimler ol ma da n da asıl kanu nları arayı p bulan tas nif bilimi kendini ortaya ko ya ma zd ı. Bu böyled ir diye birikim ile tasnifi ka rış tır mam alı yız. İbr ahi m ile Mu ha mm ed 'e dönelim: Farklı ç ağlar farklı sente zler getir mişti r demi ştik . Hz. Muhammed'in yaşadığı çağ ve bu çağın determinizmiyle aldığı bilgileri yorumlayışı ve uygulayışı bu yüzden Hz. İbrahim'den çok farklı oldu. Kab aca bakıldığı za ma n, aynı All ah sis tem ine inanıyor ve uygu luy orl ard ı. A m a bilgileri, yo ru ml ay ış ve uygu layı ş (en az 2000 yıl sonra ve antik çağların içinde kutsallar çağı olarak anılabilecek bir başkalaşımın, alt üstlüğün eşiğinde) şüphesiz ki aynı kalamazdı. Nasıl Sümer'deki din anlayışı, Hz. İbrahim'de başkalaşmışsa, Muhammed ve Kur'an' da da çok fark lıla şmış tı. Bu ba şka laş ım, kalite sıçrayışa, Alla h siste mine bakılara k yüze yse l bilgi yığılımı ve karşılaştırmalarla (Aristo mantığıyla) çözümlenemezdi. Tarihsel gidişin aydınlatılmasıyla ele geçirilip, günümüzde yararlı olabilir hale getirilebilirdi. Mu ha mm ed , kom ünü n kolektif aksi yon ruhun u iliklerine dek yaşayan berr ak zekalı, gerçekc i aşiret ço cu ğu yd u. "El E mi n" ünvanı nı genç yaş ta alab ile cek kadar dürüs t, saf, temiz idi. Berra cık çoc uk bey nin e düşen her olayı sente zlere ulaştır abilme yete neği ni gelişti rebil ecek evren cil çelişkil er (ticaret yollar ı) içinde yeti şmi şti . Bu yet ene ği ni, her olayı yorumlamaktan ve hükme bağlamaktan çekinmeyen cesaretiyle, Pe ygam berl ik: Tarihsel devri m sırasında (23 yıl boyunc a) dahiya ne öngö rül ere ve ayetle re sıç rat mak tan geri durma dı. Bu gerç ekçi bilimsel sezi lere denk düş en yor um ve kararları, elbette Hz. İbr ahim'i n Allah gele neğiy le çelişecekti . Skola stik eski Alla h sistemini ap açık boz am as a da kendi içinde Allah'ı kavrayışını, yaşa dığı ve yor uml adı ğı tarihsel dev rim olayları paraleline sok ara k alabil diğine insancıllaştırdı. Tarihsel det er mi niz me yaklaştı rdı. Yaşa dığı çağ, antik Tarihin orijinal medeniyetlerinin sonunu müjdeliyordu. Bundan sonra, göçe be barbarların mede niye t rönes anslar ı çağı açıla cak ama bu sadece eskinin yeniden canlanarak bir adım daha ileriye gidilmesini ve moder n Sosyal Dev rimler çağının açılmas ını hazırl ayacaktı . Bu yü zde n
Muhammed, tarihin büyük mirasının yaratığı olarak başka türlü davranamazdı. Muhammed ve Kur'an'ın olduğu gibi, tarihin O'nu yarattığı gibi yorumlanamaması ise, tarihin bu büyük mirasına ihanet olur. Olsun denemez. Küçük ihanetlerimizin ve yenilgilerimizin bile, tarihin bu yanlış yor uml anı şla rın a gidiş kanunl arına aykırı pozisyon almam ıza bağlı kaldığını unut ma ma lı yı z. Kur'an 'ın her za ma n hatırlattı ğı gibi All ah' ın ka nun lar ına karşı gel me nin her za ma n bir cezası vardır... 14. İb ra hi m Sûr esi 51. aye t: Allah her nefsi kazandığıyla cezalandıracak. Allah'ın hesabı seridir."
Haberiniz
45. ayet: "Kendi özlerine zulmedenlerin (Ad ve Semud gibi) leştirildiniz, onlara netliğimiz (nasıl cezalandırdığımız) ti; ve sizlere örnekler de getirmiş idik."
olsun
ki,
yurtlarında yersizce bilinmiş-
15. Hicr Sûresi, 23. ayet: "Ancak biz diriltiriz, biz öldürürüz, biz kalırız." [Kalıcı olan sadece tarihsel de ter min izm in kanunlarıdır. Madd e ve mana ond an gelir ona döner.] 96. Al âk Sûres i, 8. ay et: "Dönüş Rabbi'nizedir." 99. Zilzal [Zelzele] Sûresi, 7 ve 8. ayetler: "Kim bir zerre denli iyilik yapmışsa bulacak onu" "Kim bir zerre denli şerre sapmışsa bulacak onu"... Kur'an'dan yüzlerce yıl sonra, yaşamını tarihsel maddecilikte savaşarak geçir miş bizim deyişl erimi zle, Kur'an ayetlerinin paral elleşm esi tes adü f sayılabilir mi? Sadece bizim değil, bu ve benzeri nice ayetin modern insana bile hâlâ se mp at ik gel mes i, semp at ik lik ten öte; yakın , insancıl, akılcıl, diyalekt iğe uygun gelişinde, daha gerçekçi yor uml ar ara mam alı mıyız? "İnsan"a ameli gösterilecektir. "[Zilzal, 6. ayet] İnsan ne işlediyse onunla ödüllenip cezalandırılacaktır; veya daha güzeli Kur'an deyişiyle "Kim zerre ağırlığınca hayıra ve şerre sapmışsa bulacak onu!" [Zilzal, 7-8] Ge rç ek te n de öyle değil midi r? Tarih sel de te rm in iz m, kendi kanunlarına uyma yanl arı önc e ve sonra ardı arkası kesilmez mesajla rıyla uyarır; dersini alamayanların sonu gerçekten cehennemcil ateşler kadar yakıc ı devrim ler, karşı dev rim ler ve sav aşl ar olur... S ava şla r
ve devri mler bu kadar ölümc ül ve dirimcil, yakıcı -yaşat ıcı uyarıl ardan bile dersini ala ma ma nın cezası ne ola ki? Ya şa ya ma ma k sür ünm ek! Toplum biçimlerinin gelişimi kabaca da olsa keşfedileli neredeyse bir asır oluyor. Mor gan, Mark s ve Engels 'te n beri, konu üz erin deki yeni birikimler de yine yüz yıldır kütüphaneleri müzeleri doldurdu. A m a hâlâ tari hte kanun ar am ak , olma dık işe gir işm ek gibi karşılanıyor... Hz. İbr ahi m ve Hz. Mu ha mm ed 'i n yaş adı ğı to pl um biçimleri çöz üml ene mez se, o topl um biçimlerinin denk düş tüğ ümü z kültürleri nasıl aydınlatabilir? İbr ahi m, aşağı barba r an ah an lık ta n kur banl ık koç kesen orta göçebe bar bar lığa ve Kabe'yi kurup kent to hu m un u atan yuka rı b arb arl ığa kadar bütün kom ünc ül top lu m biçimlerin i 30 0-5 00 kişilik aile efradı yla ya şa ma kl a kalmaz, ilk Irak meden iyeti S üme r kentler inden kalkıp, Anad olu'ya , s avun mal ar eşliğinde bezirganlık yapa rak göçerken , kıtalararası med eni yet ler i de tanır-. İlkel sınıfsız to pl um : Ka nka rde ş cennetiyle, medeni yeti n sınıflı top lum u: Düş man kardeşler ceh enn emi ni, en canalıcı özelliklerinden karşılaştırmalı olarak iliklerine dek hisseder. A m a Aş ağ ı Barbar ve Orta Barba r to pl um (ve kültür) kökleri O'nu daima geri çeker. Ne kendisi, ne de kardeşi oğlu Lut, çe vre med en iy et le re yeni bir diriliş (rön esa ns) ver eb il ec ek güçt e değillerdir. Yeni orijinal bir meden iyet yar ata cak yukar ı Barbar (kent) aşa mas ını d a henüz to hu m olarak içlerinde filizlendirmektedirler. Sınıflı toplum cehennemiyle kuşatılmış lardır . Tek çareyi işlek ol ma ya n te nha G ün ey Yolu üzer inde ki Ara bista n Yar ıma das ına bu kent to hum unu saklayıp geliştir mekte bulurlar. Hz. İbrahim'in mucizesi, komüncül kankardeşlerini medeniyet denen sınıflı toplu ma geç irm ek değil, med eni yet ten koruya rak aşağı barba rlıkta n orta göç ebe barbarlı ğa geçi rme k ve kent: Yukarı barbar tohumunu içlerinde filizlendirmek olmuştur. Hz. M uh a m m ed ise, İb ra him at as ın da n 2500 yıl kadar sonr a çoktan kentleş miş Ara p to pl um un u Gün ey Tica ret Yolu üzerinde medeniyete geç irm ekl e kalmaz; uzun ömür lü bir mede niye t yar ata bil men in temellerini atar... Bu kad arcık bir tarihsel s enteze ula şam ıyo rsa k eğer; kütü phan eler dolusu uzma nlıkl arım ız, ara ştı rma ları mız, onlar ca yıllık nasırcıl: Dönüp dönüp aynı şeyi okuyan emeklerimiz ne işe yarar? "Bu tarihsel gelişi ka baca olsun sen te zl eş ti rm em ek " sözü bile fazla; hâlâ bu tür yor uml ar a yöneliş , bu tür yor um la rd a yo ğu nl aş ma bile yok denebilir. Tartı şmal ar bu yönd e gelişebilirs e, Peyg amb erl er veya dinler de yerli yer ler ine oturab ilir; ger eks iz top lu ms al ve kişisel hezey anl ar kısa kesilip ü reti m ve yara tıcıl ık yar ışı na geçilebilir.
Artık erü düs yon [yığma bilgi] kır kambarl ıkların ı aşm anı n zam anı geldi de geçiyor. Su, kayn am a nokta sına ulaş ınca (yeterli basınç da olm uş sa ) buhar laş ma gerçekl eşir. S ürekli k ay nat ma nın alemi yok, artık suyu tük et me de n buhar elde etme nin daha verimli yollarına bakm alıyız; değ irm en taşlarının aras ında öğü tüle cek tane çoktan un olmuş sa, değirmeni d önd ürü p taşları boşuna yıpr atm anı n akıllıca bir yanı yok, ekmek yap may a geçmeliyiz. "Bugün sizin için, dininizi olgunlaştırdım size nimetimi (kutsal kitaplarımı) tamamladım ve size din olarak İslamı beğendim." (Maide Sûresi, 5/3. ayet) Beğenmediğimiz Muhammed, kendinden önceki birikimlerin yeterliliğini sezmişti. Bu birikimler, sadece paygamberler, dinler, kutsal kitaplar ala nınd a değil di, her ala nda ydı . Zat en her alan, k utsa l kitaplar ve Peygamber öyküleri içine girmiş bulunuyordu. Veya dinli dinlerin nüfuz edip içine almadığı bilgi alanı yoktu. Sadece yeni çağın yeni sentezlerini içinde hissed ebil ecek gücü kendis inde bulabi lmesi yeterli olabilecekti . Başlayın ca arkası gelebilirdi. Çok ge çm ed en, Medi ne'nin kendisine kucak açm ası nın (Hicre tin) 7. yılında kendisini n en son Pey gam ber old uğu nu ve en olgun dini yaratma görevinde olduğunu bütün hücreleriyle hissetti... İnsan ın kendisini böyl esin e zorlu bir göre ve ata mas ı elbette yüzlerce yılda bir gelen top lu ms al yar atı mın işidir. An ca k kişilerin kendi özel güçleri, topluma rağmen ileri atılış dinamizmleri hiç mi yoktur. Bu gücü hepimiz kullanıyoruz aslında. Ama çıkarcı nahoş bilinçaltı aksiyonl arım ızda . Bir de sentez yap abi lme gücü mü zd e den eme liy iz kendimizi. Biriki mler her alana yayılıyor. Süra t şaşırtıcı. Yaratıcı d oğ um la r yeterli değil, daha d oğr us u yok de ne ce k kadar az... 2- PRATİK VE TE ORİ K İHT İYA ÇLA RIN BAŞ KAL AŞT IRI P SAĞ LAM LAŞ TIR DIĞ I TA NRI
F İ K Rİ
Hiç dü şün dük mü? Aşir et insanlar ından kalma ve İslam d üşün cesine girmiş, "Batıl inanış", "H ur af e" dediği miz düşü nce ve davra nışla r aklımıza ters düş tüğ ü için onları ter ket mek , haya tımı zdan kovm ak hem en he pimi ze doğal gelmiştir. Hatta Kur 'an'd a da yer alab ilmiş melek-cin-şe ytan gibi düş ünc ele r bile, çoğu mü slü man a gerçekçi gelmediği için kab ul edi lm ez vey a kabul edils e bile, onla r pek ağız a alın ma z; tartış malar ımıza sokulmaz; her müslü man müslüman lığı ölçüsü nde bu konunun üzerine git mem eyi (sansür etmeyi ) yeğler. Çünkü görünmey en a ma bir ruh gibi iç imize girip çıka n bu tür var lık lar insan a klına ger çek çi gel me z. F akat bir tür lü de izahı ya pı lm ad ığ ı için ikna edici tartı şmala rla bunlar akıllar dan kovu lama z.
Barbarlıktan kalma gelenek-görenekle, köylülerimizd e, esnaflarımızda yaşayan "Batıl itikadlar"ı kara kedi önünden geçmemek, tırnak kes mem ek, salı sallanır diye çama şır yı ka ma ma k, elleri bağ la ma ma k, ayak ayak üstüne atıp di nl enm em ek , ateşi erkeği n ü flem eme si gibi inanışlar, İslamiyet içine girmiş olsa da kolayca terkedilmişlerdir. Çünkü modern çağın insan aklını ilerleten bilgileri, sentezleri karşısında bu tür barbar-vahşi gelenekleri tutunamazlar. Onların totem ve tabulardan kalma gelene kler oldukları nı b ilinçleri mize çık arm asa k da modern bilgi ve sentezilerimize açıkça ters geldikleri için o alışkanlıkları terke deri z hatta top lu m hayat ımı zdan kovarız. Çok büyük tepkil erle de kar şıl aşm ayı z; uzun boylu ta rt ışm al ar a bile ger ek kalma z. Hele çocuklar, yeni kuşak lar bunu ken dili ğin den silerler. Fakat All ah- Kur 'an ve Muh am me d öyle midir? Neden? Mo der n çağın 500 yılı bile O'nu si lm ek yer ine , İsrail saldırı ları altında güçlendirmiştir. Neden? At om çağı nda yız, uzay çağı açıldı. Am a hâlâ Al la h-K ur 'a n ve Muha mm ed g ele neğ i sü rü yo r ve işin ilginç yanı, onları to pl um hayatımızda n ere dey se eb ed il eş ti rm ek isterce adı m başına cami, Kur'an k u r sl a r ı a ç ı l m a s ı n a e l b i rl i k y a r d ı m e t m e k t e n g e r i d u r m u y o r u z . Devletin göz yu mu şl ar ı ve ön ayak oluşları ye tm iy or mu ş gibi, burn u m u z u n d i b i ne k a d a r s o k u l a n " B a ğ ı ş " m a k b u z l a r ı n ı k a ç ı m ı z g er i çevirebiliyoruz? Tarikat İslamcıl ığı bile, Erbaka n (İngili z-Ame rika n) bayraktar lığı altında legalize edildi. Hep Al la h-K ur 'a n-P ey ga mb er : İyi dilekli müslüman tol era nsı nda n yara rlan ılar ak yapı lan bu irtica beslemel eri; bir gün Musta fa Kemal Cum hur iy et im iz de olduğ u gibi sünn et edil mek zorunda kalınsa bile, All ah- Kur 'an Mu ha mm ed varlığı to plu m hayatımızda ya şa ma ya dev am edecekti r veya kolay kolay terk edil meyec ekti r. Takkeleri ön üm üz e koyup bunu ad am gibi düşü nd ük mü? İslam iyet neden evrens el bir din olab ilme kle kalm amış , mo der n çağ da bile to pl um ha yat ınd a do ğu da n batıya kadar kıtalar arası bir din olmayı hala sürdürebilmiştir? Arap dünyasında hâlâ laisizm savunmada ve ricatta [geri çekilme] döğüşebiliyor? Kapitalizm ve Sosyalizm hâlâ İslamiyet ile melezleşmeden iktidar ola mıy or? Laikliğimizle öğ ün dü ğü mü z ülke mizd e bile, meclis papa ğanla rı, halk önüne salavat get ir med en çıkamıyorlar, Laikleri kö tüley ip iktidar dan ala şağı e tm ek için hâlâ "Türk çe Ez an" tahrikatları [kışkırt malar ı] işe yaraya biliyo r. Ne den ? Bütün bunlar bir yana , Tü rk iy e' de lais izm tuttu ve kökleşti. Sola karşı irtica, panislamizm, pantürkizm ile melezleştirilip askercilleştirilse bile bizde devlet laik kalır-. İşçi sınıfı ve Ordu Gençliği veya halk çoğunluğu bunun garantisidir.
Am a iş bununla bite mez. Bilinç seferberli ği saldırıya geçm edi kçe , Allah-Kur'an-Muhammed gerçekliği, altşuurlarda toplumsal ve kişisel hezeyan ve didişmelerin kaynaklarından biri olmaya devam edecektir. Bu, toplumsal ve kişisel verimliliği düşürmekle kalmaz, huzursuz ve mutsuz top lum u ebed ile şti rme kte başka benzer etkenlerl e elbirliği yapar; üretici güçlerin dengeli gelişimi (mutlu toplum) gecikir... Abartıyor muyuz? Bilim yaratıcılığını kimselere kaptırmayan üniversitelerimiz, nice profl arım ız, uzma nla rı mı z, laik paş ala rım ız, bütün rasyonel bilim titrlerine rağmen, o akıllı başlı yorumlarının arasına veya ardına "yüce yarat ıcı" (Allah) sözc üğü nü ekl eme den , bütün inanış ve akılcılıklarını "yüce yaratıcı" ya yas la ma da n edemiyorla r. Neden? Asl ınd a bu söz cük ler in hiçbir zara rı yok, kalp fer ahlı ğı ver diğ i ölçüde yararı bile var; ama bilinmezlikleri Allah'a havale ediverişlerimizin gerisinde, yaratıcılıklarımızı körleştirme alışkanlıklarımız da bulunuyor. Allah alışkanlığımız skolastizmi, skolastizm yaratıcılıkları köreltme alışkanlığını besleyip beyinlerimizi dumura uğratıyor. En ateist geçinenlerimiz bile, bu etkiden uzak kala mad ıkla rını iyice bir düş üns ele r yakalay abilir ler. İrtica girdapları hangi ülkede aşılamamış ki; en azgın Nazizm, evrencil em pe ry al iz m des teğ ine rağ men tarihi ne kadar geriye çekeb ildi. Sonraki hızlan mayı ya ra tm ak üzere Tarihin yayını germ ekt en başka bir işe yar am ad ı. İrticalar, Nazi zml er halle dildi kten sonr a asıl öldür ücü tehlikenin beyinlerd eki skolastik alışkanlığ ın olduğu hâlâ anlaş ılmad ı. Asıl bunun üzerinde durabilirs ek beyinler de ilerlemeler sağlayabiliriz: Tarihi, evrimi bir çırpıda kavra yıp işimize bak mal ıyız . Evrimin kanun larına uygun, koşar adım ilerle meliyi z. Bunun için Allah-Kur'an-Muhammed sempatilerinin gerçek nedenlerine yaklaşıp, onların çok üzerinde, onları da kapsayarak ilerleyen tarih (doğa ve toplumun evrimi) bilincine ulaşmalıyız. Al la h-K ur 'a n-M uha mm ed neden hâlâ bize sempa tik gelir? Ken dim ize yakı n bu ld uğ um uz için. Ned en yakı n hisse der iz? Sadece müs lüm an lık gel en eğ imi zd en ötürü mü ? Bu kadar basit soruların bile üzer ine gi tm ed iğ im iz için bir me se le ye ya "tü k ak a" diye rek ya da p oh po hl ay ar ak yani ihtiya çlar ımız yöne ltis iyle çıkarcı ve yüze yse l yaklaşırı z. Oysa her mes eley e, oldukları, neyseler öylece y a k l a ş m a y ı p r e n s i p l e ş t i r m e l i y i z . Ç ü n k ü o l a y l a r i n a t ç ı d ı r l a r ; k e n di l e rini daima oldukları gibi gibi kabul etmemizi bize dayatırlar. Kendilerine uyum yapabilmemiz için; terslik olursa insanlık acılar çekmeye devam eder All ah-K ur'a n ve Mu ha mm ed 'in bize yakın gelişini; barb arlı kla-m edeniyetler çelişkisini yöresel ve evrensel ölçülerde derinlemesine içinde bulan ve onla ra karşılık ver eb il en ök sü z bir aşir et ço cu ğu olan
Muhammed'in engin hümanizmine ve bu yüzden Allah sistemini tarihsel determ inizme : G erçe klere yakla ştırm asına borçluyuz. Çün kü O, An ti k tarih in en son en orijinal tar ihse l devr imi nin önderiydi . Ond an sonra gelenl er O'nu aşama dıla r, sad ece O'nu yen ide n dirilttiler; rön esa nsa uğrattılar: Selçu klula r, Osma nlıl ar... İbni Haldun ve Şeyh Bedrettin, O'nu aşan Sosyal devrimlere kanatlanmışlardı... Ama henüz vakit dolmamıştı... Hz. M uh am me d' de n etk ile nme yen im iz var mıdır? Bunun bilinçaltı etkilerini ve bilinçlere çıkarılmasını hafife alamayız. O'nun yaşadığı çağ, O'nu Allah-Kur'an-Peygamberlik sezilerini yöreselden evren sele ul aştı rırke n, dünya yı -tab iat ve insanı- kavrayış mertebesini de Skolastisizm içinde, şuuraltı biçiminde de olsa tarihsel determ iniz me yaklaştırdı. İbrahim gel eneğiy le, yani ezberci Skolastik din anlayışıyla düşünüp davransa da; bu gelenekleri aşamasa da gerçeklerden ve yaşa dığı ça ğın olayları nın ber rak akıl cılı ğınd an kopm adı ğı için de daim a içten içe bu skolastiği gerç ekle re uydu rm ak zor und a kaldı. O'nu en akıllı ve en son ve en b üyük tar ihs el devri mc i Pey gam ber yap an özelliği de bu oldu. Eğer olay lara uyu m yap anı at say dı, İsa' dan beter, adı sonu işit ilme z "cinl ere uğr am ış deli bir oz an " olar ak yok olup giderd i. O'nun yaratıcı yetenekleri veya beynine düşen olayları çarpıştırıp ders alma gücü, sıradan Mekke-Medine kentlilerinden farklıydı. Halk pratik ihtiya çları na göre Alla h'ını seçer ve yöne lir di. M uh am m ed pra tik ihtiyaçlar ını k arş ıla mas a da onları aşa bil ec ek güce sahipti. Pratik ihtiyaçlar karşısında sızıld anara k eri mekt ens e, dünya ahvalini yor uml ama yolun da yüce ler ek, ihtiyaçların cen der esi nde küç ülm eme yollarını açma yı d ene yec ek güce sahipti. Am a daha genç yaşı nda pratik geçim , mal, mülk ihtiyaçla rını da dür üst ticare t ola nakl arı nı kulla nara k karşıla mışt ı. Man evi yola girişi bu yü zd en kola y oldu. Baş kal arı gibi zenginlik yolu nda za lim leş me k yerine, zenginl iğini mane viya t yollarına harca yarak sezdiği büyük zorlu tarihsel gö revin e soyun mas ını bildi. Komün insanının pratik ihtiyaçlarının k arş ılan ama z yoğ unl ukt a kalite atlayışı Allah inancını besleyip büyütmüştür. Buna rağmen bu ihtiyaçlar ını gid er me k için k end isi nde n daha b üyük bir güce sığ ınm a kaçışının altında, içinde yaşa dığı doğa yı ve top lum u yor um la ma (entell ektü el) ihtiyaçları d a gizlidir elbett e. Am a üstte olan pratik ihtiyaçların karşılanma zorunluluğudur. Yorumlama (entellektüel) ihtiyaçları alttan alta gelişir ve to pl um un bazı üyele rin de za ma nl a geliş ere k kültürleşir, eğitimleşir. [L'Avanture de Archologie, London. 1957 Kurt. W Mar ek (C. W: Ce ra m) - C. P. Tie le , Historie Comparre des Ancienne Redigions de L'egiyfe et des peuples Semitiques] Bunu basit olarak ço cuk la rd a izleyebiliriz: Çoc ukl ar da tanrı düş üncesi, genell ikle pratik ihtiyaç ların ın kolayca karş ıla nma sı olası lıkla rına tut una ra k gelişir. Bir dua, bir yak ar ış ile zor luk la rd an kur tul mak veya
oyuncak-oyun-arkadaş-başarı gibi isteklerinin gerçekleşmesi olanaklarını sunan "tanrı" fikrinin ilk benimseyişin temelleri olur. Yine de bu denli basi t ama yakıcı so ru nla r alt ında gizli bir ent ell ekt üel ihtiya ç yatar: Yaşa nan dünyayı tanı mak, yor um la ma k çocuklard a daha derinlerde parlasa da bu eğilim de bulunur. İşte Mu ham me d'i ke ntda şlar ında n ayıran fark buradaydı . Komün cül yetenekleri akrabalarından ve kentdaşlarından daha fazla entellektüeldi. Tanrı ihtiyacı onda, yaşadığı dünyayı ve çağını yorumlama ihtiya çları na d aha çok karşılık oldu. Bedir sa va şı na ka dar olan ayetl er bunu fazla sıy la belli eder: Muhammed o manevi derinliğine karşılık bulmak üzere durmadan düşündüğü Allah-evren-insanlık sentezlerini, henüz içine girmiş olduğu tarih sel devri m sor unl arı yla , yani halkın pratik ihtiyaç larıyla sente zleme kte pek fazla gökcül , sam ed an i ve filoz ofsa l kalır. Medi ne fukaraları, yoks ul bez irg anla r ve çevre bed evile ri, O'nu pratik ihtiyaçla rla uyarmakta gecikmezler. Savaş (içten içe ganimet) isterler. Açıkça Mu ha mm ed 'i ve Allah' ı sav aş kararını ve rm ey e zorlarlar. İşte barb arın tanrı anlayışı budur: Pratik ihtiyaçlar. Bedir sa va şın dan sonr aki ganimet payl aşm a ka vgala rında yans ıyan da budur. Peygamber , Allahtoplum yolunda saf maneviyatçı, halk pratik çıkar peşindedir. Ama sent ez ayet ya ma n olur: "Mülk-ganimet Allah'ın ve Peygamberinindir, kavga etmeden aranızda anlaşınız." [Enfal Sûresi, 41] Kur'an açıkça tarihsel devrim pratiğine girmiştir. O sıcak savaş pra tiği nden çıkan se ntez ler ayetleşir, teorileşir. All ah sistem i bu işe yarar. Bu yüz de n Mu ha mm ed 'i n ve İslam 'ın en kalıcı mirası: Kollektivizm, adalet, hoşgörü , mer ham et yani hüma ni zm olmuştur. İnandığ ı Alla h'ı bu sis te md en uzak düşeb ilir miydi? 3- "ESM AÜ'L HÜSN A" ALL AH' IN GÜZE L İSİMLERİ VE TARİHİN KANUNCUL GİDİŞİ "Ve lillahi esmaül - hüsna fed'uhu biha": "En güzel adlar, Allah-ı Teala'nındır. O'na bu adlarda dua edin!" Bu sıfatlarla yüklü isimler, Kur'an'da ayetlerle yerli yerinde anılarak geliştirilmiştir... Barbarlıktan medeniyete geçerken, çoktanrı inanışından tektanrı inanışına da geçiliyordu ve bu barbarcıl (tarihsel) devrim ile, 20 yıl içinde sıçrama ile gerçekleşiyordu. Barbar'a Ar ap la rd a Bedevi denirdi. Heme n tüm komün cül gelene kleri güçlü ce taşı yorla rdı. İna ndık lar ına, çıkarlarına ölüm ün e inanırlardı. An ca k beyinleri de yenili ğe o kadar açık tert emiz di. İnanışl arı vahşi çağlardan kalma totemizme, animizme ana tanrılara, baba tanrılara doğa tanrılarına dek uzanan putataparlık idi. Ama "Allah" İbrahim'den
nakil ile öğrenmişlerdi, daha kesin hatlarıyla, Muhammed, çoktanrılılığa karşı tektanrı fikrini benimsemekle kalmadı, bu anlayışı zenginleştirdi. Arap halkı temiz zekasıyla bu üstün tektanrı fikirlerine sarılmakta gec ikm edi . Çü nkü pratik çıkarı bu zengin teorik geli şime paralel gelişiyordu. Tarihi gelişim, Muhammed'in tektanrı kavrayışındaki zenginliği haklı çıkarınc a, Gün ey Tic are t Yolu üzer inde ki Ar abi st an halkı lehine hızla ndıkç a, Ar apl ar da gec ikm iş olara k tekt anr ı in anışları nı Muh amm ed' in zengin kavrayışına ulaştırdılar. Önce ezberled iler sonra onlarca yıl içinde Allah düşünc eleri ni tarihsel det erm iniz me yaklaştırdılar. Şüp hes iz ki bu hep fakir fuk ar al ar ve kom ün ge len ekl eri içinde tut unu p, kâh iktidar, kâh muha lefe t olarak gelişti. Azg ın tefeci b ezirg an ve modern çağın kapitalist islamlığına karşın günümüze kadar ulaştı. Şimdi gü nü mü zd e bu zengin ka vrayış, h eme n hiçbir şey ifade etme ksizin de olsa kul lan ılm ıyo r bile. İçt en, tem iz, fakir halk çoc ukl ar ı, içlerindeki en insancı l kollekti f duy gu lar ıyl a bu isimleri (Allah kav ray ışı nı) özdeştirs eler de; bunlar sınıflı toplu m ce hen nem ini n s ahtekar İslam gericiliği içinde sav rulu p eritilip tüketil iyor; bilinçaltına bastırılıyorlar. Bunlar bilinçlere çıkarılabi lirse k aybedil en enerjiler yen ide n kazanılamasa bile yeni kuşakların enerjilerinin olsun artık bu yönde zayi edilmesi azaltılıp durdurulabilir. 1- "Huvallâhüllezi lâ ilahe illâ hû": All ah'ı n bütün diğer adlar ını kend ind e top lay an adlar adıdır: "İsm-i âzam": En yüce ismidir. Şu manaya gelir: O öyle bir All ah' tır ki, ond an baş ka tapı la ca k hiçbir nes ne, ilâh yoktur. Tarihsel det er min izm veya doğa nın ve top lum un kanunları: Evrim öyle yüc e bir geli şim dir ki, her şeyi kaps ar; her şeyle sayısı z örg üs ün ü kura rak ilerler. Onu ne kad ar ince leyip ara ştı rs ak ta m olar ak ele geçir emeyiz. An ca k gidiş kanunla rını yakal ayıp , onlara sürekli uyu m ya pm ay a çalışabiliriz. Bu çabalarımız ona tapma olmasa da tapmaya benzer bir korku, saygı, dikka t içerir ve gerektirir. Bu yü zd en ond an b aşka korkulacak, du yum da kusur et mem eye çalışılacak hiçbir nesne abartılama z. Yani pa ra-pul -aşk-i deoloj i-teor i-insa n-doğa aklımıza ne gelirse her şey tarihsel dete rmi niz min kapsadı ğı parçalar ıdır sadec e. Mesele onu topyeku n ka vra mak ve uyum ya pm a çabasını sürekli arttırmaktır. Yok sa her hangi bir yans ıma sını , parçasını aba rta rak tap ınç laş tır mak değil. Doğ anı n ins anl ıkl a birlik te akışı , öyle akıl alm az bir düz enl il ikt e işler ki, onu topyekun hisseden modern bilim adamlarını bile kendisine secde ettirip "Allah" dedirtirse; yüzlerce yıl öncesindeki aşiret çocuğu Mu ha mm ed 'e daha koyu bir mis tis izm içinde benzer duy gu ve sezileri yaşatabilir. 2- Er Rahman: Rahm eti- yard ımı- koru yucu luğu her şeyin içinde ve üstünde:
3- Er Rahim: Mer ham eti ra hma nıy la birlikte her şeyin içinde ve üstünde. 4- El Melik: Mülkü, tasarrufu bir an dahi yok olmayandır. Tarihsel Determinizmin doğa ve insan üzerindeki sahipliliği ve onları yöne tişi bir an için olsun dur ak sa ma z. Her şey O'n un k anun ları uyarınca düzenlice akıp gider. 5- El Kuddüs: O noksansızdır. Tarih sel De te rm in iz mi n kan unlar ı öylesi ne girift ve her şeyi kapsayan şaşmaz düzenlilikte akıp gider ki, "her şey olacağına (kanunların kendi ilk de ng el er in e) varır-." 6- Es-Selâm: Selâm ve Selâmetin ta kendisidir. Tarihsel Determinizm'de en çözümsüz problemlerin bile çözümü bulunur. Kan unla rın yayı her yö nd e ve canlı lıkta ku rul muş tur ; kendisini day atı p her enge li aşar. 7- El Mümin: Güven verendir. Tarih sel De te rm in iz mi n ka nun lar ına bir kez vakı f olurs ak, o kanun ların işleyişine bir kez uyum çabasına başlamışsak, verim aldığımızı görü rüz. Ve son suz bir gü ve n içinde huzur a ulaşırız. Bunu seze re k yapa n halklar da öyledir. İlkel top lum lar gibi. Yo zl aş ma mı ş, doğ ad an ve top lum sal lık tan kop mam ış halklar gibi; doğayı, bitkileri, hayvanl arı ataları sayan totemizm geleneği veya kutsallaştırma boşuna değil, bu derin det erm ini zm: Kanunla ra uyum zor unl ulu ğun un ilkel beyinleri işleyişi icabıdır- . 8- El Müheymin: Saltanatı hakk ında dilediği gibi tasar ruf eden, herşeyi göze tip koruy an. [8. isim kitaptaki me tin de atla nmış tı. Değişik kaynaklardan bulup biz ekledik.] 9- El Aziz: Mutlak galiptir. Tarih sel De te rm in iz m, her şeyi belirlendirici dir. Atom'un, hücrenin ve insan toplumunun en temel kanunları, kendi den ges ini bul mak üzere açılıp ka pa nar ak ilerle rken her şeyi ke ndi sin e uydurur. Uyu m yap am aya nla rı eler: Sel eks iyo nda n geçirir. Bu yü zde n biricik galip, ev ri mi n kanunlarıdır- . 10- El Cebbar: Yar attı ğı her şeyin hallerini i htiyaçlar ını verend ir. Evrim sel akış, her şeye kendi ölç üle rin de kendi varl ıkla rını sür dürebilme gücü vermiştir. 11- El Mütekebbir: Büyüklükte eşi olmayandır. Evrim, her nesne yi kaps ayıp ya şa ta ca k kadar geni ş ve yücedir. 12- El Halik: Yar ata cağ ı herşeyi bilimi gereği nce yaratıp, takdir edendir, değerlendirendir. Tarihsel Det erm ini zm, yarattığı yarat acağ ı her şeyi, önc ede n kendi maddi ve sosy al k anun lar ı içinde saklar. O kanun lar dışı nda hiçbir şey olup bitemez ve yaratılan, yaratılacak olanlar bu yüzden daha işin başından takdir edilmiş, de ğerl endi rilm iş, övül müş veya kötü lenm iş olur.
13- El Bari: Yoktan var edendir. Evr ims el akış her şeyi yo kt an var etm iş gibidir. Mo de rn fen bilim leri, her şeyi bir pa tl am ay a ba ğl ar ke n dah a farklı bir şey sö yl em iş ol muyorlar. Mode rn insan bilimleri, insan top lu ml ar ın ın komün cül parçalanı şınd an çıka gel diği ni söy ler ken farklı bir şey söy lem iş olmuy orla r. Evrim sel kanunlar, m add e ve to pl um içinde işlerk en elbe tte var ola n bir şeyden yola çıkarlar ama bu öyle şaşırtıcı verimliliktedir ki, kimse çıkaca k sonuçla rı çok önc ede n öng öre mez 14- El Müsavvir: Yarattıklarına öz ve biçim verendir. Doğada olsun, toplumda olsun; evrim kanunları olup giderken yarattığı her varl ıkğa , at omc ul- hüc re ci l bir öz ve biçim alma g ücü verir. 15- El Gaffar: Büyük affedicidir. Evrim in tole ran sı boldur. Do ğa da ve to pl um da akışın binbir ola nağ ı bulunur. Yi ne de bu fırsat lar evr imi n kanunl arı gereğidir. İns an bunl arı bilince çıkarırsa, bu toleranslar içinde çözümsüz hiçbir problem olamaz. Doğa ve to pl um kan unla rın a u yu m pek kolay pek ucu zdur aslında. Çün kü zaten O'nun kanu nlar ında n yapılmışızdır. Uyu m zorlukları sadece o kanunlardan uzaklaşmamızla ilgilidir. 16- El Kahhâr [Kahre dici, yok edici]: İstedi ğini yapa r; hakimdir. Tarihsel Determinizm'e karşı durduğumuz zaman bile, O'nun kanunlarına uyar ak bunu başarırız. Am a bu O'na hakim ol du ğu mu zu değil, tam tersine O'nun gazabına daha fazla uğrayacağımızı gösterir. Enerjide Güneş'e yönelmemek, toplumda halka yönelme mek, sandığ ımı zda n çok büyü k cezal arı saklar. Do ğayı ve to pl um u kapitalist çıkarlar uğr una iğdiş ve tala n etm ek, kişi mülkiyet i azgı nl aş ma sı nı n yan ına kâr kal ama z. Ceza sın ı insan lıkla birlikte onlar da çekiyor; dah a da çekecekler. Ki o zaman evrimin kanunlarına Kur'an'ın dediği gibi: "Zerrece sapıtmadan" uymaktan başka çare olmadığı g örülecek... 17- El Vehhâb: Her çeş itte n nimeti dur ma da n bağışlayandır- . Evrim doğacıl ve to pl um cu l genliklidir. 18- Er Rezzak: Herşeye yararlanacaklarını verir. Doğada ve toplumda olanaklar çoktur. 19- El Fettâh: Zorlukları aşıp kolaylaştırıcıdır- . Evr im de bir kapı k ap anı rs a ba şka bir kapı açılır, her zor lu ğu n aşılacağı kolay bir yanı bulunur . 20- El Alim: Herşeyi çok iyi bilir. Bilim'in tümü, tarihsel determinist akışın incelenmesinden çıkmıştır. Bilim evrimde saklıdır - . 21- El Kâbid: Sıkar ve daraltır. Tarihsel akış önce birikir, sonra sıçrayarak açılır. O birikişi ve sıçrayışı bi lem eye nle r ona uy um yap ama zla r. Ve sıkışıp daralırlar. Evrim kendisine uyum yapanları da belirli ölçülerde sıkıp darlaştırır.
22- El Bâsıt: Açar ve genişletir. Evrim, k apa nar ak ve açıla rak, k anun lar ın uyarınc a geli şirk en varlıklara darlık getirdiğ i gibi rahatça gel işe bile cek ler i, hem birikip hazırlanma, hem de sıçrayıp kalite atlama olanakları verir. 23- El Hâfıd: Yukarıdan aşağıya indirip alçaltır. Evrim öyl e ko şull ar getiri r ki, her nes ne o ko şullar içinde uy um yapama z; buzul lar çağı bile geçici olmuştu r. İnsa nlık tar ihi nde de öyle, nice öl üm sü zl eş me k isteyen Firavunlar, Fağfurla r çağları bile gelip geçmi şlerd ir. Bin yıllık hü küm ra nlı k öng ör en Na zizm 'in sonu ibretler ibretidir. Kendi kazdığı çukura düşmüştür. İnsa nlık cellatl arını bırakalı m. Evr im'in kanun ları nı aray an bizler bile zerre ce uyum suz luk lar ımı z, anında alçat ılmay la ceza lan ma z mı? 24- Er Râf i: Yukarı çıkarıp yükseltir. "Altta kaldım diye üzülme, üste çıktım diye sevinme" diye boşuna dememi şler. Hiç umu lma dık za ma nd a evrim sürpriz yapar. Kon tenj anında neler saklıdır anc ak onun kanun ları biline bildi kçe, genel ola rak öngörülebilir. Yine de kimin ve neyin ne olacağı tam olarak bilinemez. O yüce ltti ği gibi al çal tand ır ve alçalttığı gibi yücel tendi r. Her yüc eliş te old uğu gibi, her alç alı şta da sa de ce evr im in payı yoktu r. Evri min bir yansıması olan varlıklarının da payı vardır. Ama evrim veya tarihsel akış hepsini kapsa yandır . Etki tep kil er ör gü sü dü r ama kendi kanu nla rına sım sık ı bağlı ol ara k akar 25- El Muizz: İzzet verip ağırlayandır - . Birikişle rde ve sıçrayış (dev rim )la rda bir şanlı şölenli kar şıl ama ağı rla ma bulunur. Am a buna ald anm ama lıd ır. Ezi-cefa göre n alt sınıfları, devri mler, şanlı şölenli saygılı ağı rl am ala rd a karşılar. An ca k zafer sar hoşl uğun a, sefa pezevenk liği ne kapı lma mak gerekir. O zam an horlanma aşaması kapıyı çalar. 26- El Muzill: Zillete düşürüp horlar. Evrimde uyum yap ama ya nla rı zillete düş ürü p horlama hakir etme de vardır -. 27- Es Se mi : İşi tmed iği birşey yoktur. Tarihsel akış kendi kanunları yolunda giderken adeta herşeyi önceden bel irle miş gibidir. D üş ün ce ve dav ran ışl ar gibi, do ğad aki üreyiş ve hare ketl er gibi, tüm sesl er kendi ka nun lar ına gör e oluş up şenlenirler. Evrim onların da (seslerinin de) içindedir. 28- El Basir: Görmediği bir şey yoktur. Benzer özellikler... 29- El Hakem: Hü km ed er ve hakkı yerin e getirir. Tarihsel akış içinde, kararlar ve haksızl ığa uğr ayan herşeyi n haklarını yerin e get irme ler de vardır. Bu evrimi n, tari hsel akışı, kan unla rın ca kendi akışı içind e olur. Bir rüzg arl a alüv yon la rı fazla almı ş bitkiler kudu-
rup verimlileşirler. Ama insanlar oralara yerleşip o bitkileri kendilerince yok edip baş kala rını yeşertirler. Kurak olan yerle r ise insa nlığın başka işlerine ayrılır... Bu gi diş içinde sanki bir karar ve adale t giz liy miş gibi durur. Yine de öyledir ama bu nca canlı, k ar ar -hü küm -ad al et gibi terazili tavırlar sade ce tarih sel kanu nları n akışıyla kend iliğ inde n gerçekleşirler. 30- El Adil : Çok adaletlidir. Evrimin en b üyük adaleti , kendi kanunl arın ın önüne çıka bile cek bütün engelleri elemeden geçirmesiyle oluşacaktır. Bu, teknik üretici gücünün insan ve coğrafya üzerinde allahlaştırılmasıyla oluşturulan dengesizliğe karşı verilecek büyük bilimsel mücadeleyle tecelli edebilir. 31 - El Lati f: Bilimi en ince ayrıntılara nüfuz eder. Tarihsel akış, kendi kanunları yolunda ilerlerken, en küçük maddeden en büyük insan toplumuna kadar, onların en ince iç işleyiş dinamizmlerinden çıkagelirler . Bu yüz de n en küçü kte n en büyüğe kadar her şeyd e yansırlar; ayrıntıları hala insan aklının alamayacağı denli ince hassastır. 32- El Habir: Haberdar olmadığı şey yoktur. En ince ayrıntılar da aka rken ev rim her şeyd en ha berli, irtibatlı gibidir. Mo der n fencil er bile evrim in gidişini baş ka türlü açıkla mazla r. Bunun içine elbette görm e, işitme, haber alma , teş kil atl anm a gibi sanki sosyal bir bilinç sis tem iym iş ces ine u nsurl ar da girer. Oysa şü phe siz ki evrim sad ece kendi ka nun la rı yla işlediği için böyle durur. Mod er n Kla sik bilim, anlatım kolaylığı için bu yolu seçer. Ancak evrim bu denli zengindir ki anlat maya güc ümü z yetm ez. Muh am med de yüzlerce yıl evvel bu zorluğu yaşamaktadır. O evrime Allah der ama daima onu daha yakından kav ram ak ta nı ml am ak için çaba gösterir. Sezi anl amı nda Alla h kavra yışını bilmeden, tarihsel determinizme veya evrim görüşüne yaklaştırır. 33- El Halim: Sonsuz hoşgörülüdür. Tarihs el det er mi ni zm veya evrim, ağlarını yav aş yava ş örer; başkala şım için her var lığ ın yete rli vakti bul unur. Hat ala r için de hata lar ı düzeltmek için de. Yani tarihsel oluşa uyum yapabilmek için bol bol de ne me vakti bulunur. Bu, hoşgö rüd e so ns uzl uk anl amı nı verir. Bu ola nak lar a karşın uyum ya pa ma ya n varl ıkla r olur. Onla rın sonu evri m süre cine öler ek yen id en katıl mak, miras olara k hizme t et mek olur. "Dönüşünüz Allahadır." 34- El Az iy m: Azmi sonsuzdur. Evrimin kanunla rı öyl esi ne ya ma n din am izm li di r ki, her türlü engele karşı bir o kadar şi dd etl ene re k gü çl en er ek ilerler. Üretici güçleri ne denli zincir ler seni z, o denli devr ims el güç kazanır. Ne kadar özgür bırakı rsanı z, de nge si ne o kadar ça bu k ulaşır. A ma kırıp dök er ek kayıplar arttır arak. O halde o kan unla rın işleyişini a yrınt ısın a dek kavrayıp, den gel i gidişi bilinçle kur ma k gerekir . Evrim bu yü zd en ins ana
ulaşmış, kendisini insanda yoğunlaştırıp açıklamıştır ki, beyinli insan evri min ifadesi ve yöne tic isi ols un diye. Muhammed bunu sezerek, evrimi bilmeden insan gibi tanımlamaya giriş mek zor und a kalmıştır. 35- El Gaf ur: Affı pek çoktur. Var lıkl arı n uy um u için pek ol ana k su nd uğ u gibi, ders alın mas ı için sayısız örnekle r de sunar. Bu, affe tmek, bağ ışla mak , fırsatlar ve rm ek anlamına gelir. 36- Eş Şe kü r: Te şe kk ür ü kıym et bilişi pek engi ndir . Evrim'e se zer ek olsun, bilerek olsun uyu m yapan lar, karşılığını misli misli alırlar. Tarihsel determinizmin engin verimliliği, elbette insanlığın to py ek ün bir bilinçle ona u yu m yaptığ ı za ma n elde edi leb ile cek ve görülebilecektir. Ama şimdiden bunun parıltılarını, genel kanevasını resmedebiliriz. Doğanın ve insanın huzurlu ömrünün uzaması veya kendi kanu nlar ı iç inde ola bil ece k olan ney se ona u laşı lması gibi 37- El Al iy y: Yücelişi eşsizdir. Herşeyi kapsayışı ve yönetişi yle; kendisinin en yük sek yan sıma sı olan insanın bile, O'nu hala kav ra ma kta pek çok zor la nma sı yla elbette pek yüce konum dadı r. O' nu bilinçlere çıkarıp uym am ıza son dere ce ince ayrıntıla ra kadar gel işti rdiğ imiz de bile, o yüc eli k algılayışı mistiklikten kurt ulsa bile, ger çekl ik olar ak deği şmey ecek tir. Sad ece insan tarihsel determinizmin elçisi olmaya biraz daha hak kazanmış olacaktır - . 38- El Kebir: Tektir, en büyüktür. Tarih sel de te rm in iz mi n her şeyi kap say ışı yla elbett e büyü k bir biricikliktir de. 39- El Hafiz: He rş ey i bilir ve korur. Her şey kendi k anun lar ı u yarı nca gittiği için, şa şm az bir bilgelik ve bilgilerin k oru nuş u va rm ış gibi durur. O ysa bilgiler ve bilgelik, kanu nların kendis inde potansiyel ol arak bulunur. Madd e ve top lum parça lanıp yeni öz ve biçim ler aldı kça, bilgelik ve bilgiler yeni boyu tla rın a ulaşır. Bu sürüp gider. İnsan, bilgi ve bilgeliği, tarihsel determinizmin kanunlarını bilince çıkarıp O'nu kav ram ak sûretiyle edinir. Mu ham me d' in yaptığı da bunda n başk a bir şey değildir. An ca k o, b ulun duğu aş ama bak ımı nda n bunları sad ece sez mek ve Allah geleneği ne ba ğla mak dur umu nda . 40- El Mukit: Herşeyin azığını verir. Evrim içinde ne yaratılmışsa, şüphesiz ki, o yaratığın bir iç dinamizm i, bir de or ta mı bulu nur. Bu evr im in gidiş kan unl ar ı icabıdır. En cansız maddelerin atom yapıları onların dinamizmlerini oluşturu r, at oml ar ına göre yaşarlar . Öz ve biçim değiştirirler . Uy um yaparl ar. Yapa ma zla rs a ölürler. Ö lü nc ey e kadar her varlığ ın ya ş am gıdası. Havası, suyu, toprağı ve ilh... bulunur.
41- El Hasib: Herşeyin ince hesabını bilir. Yine evrimin kanunları icabı neyin neyi nasıl yaptığının, yapacağının hes abı kendi içind e he m pot ans iye l olar ak bulun ur, hem de olay gerçekleştiğinde hesaplar karışmadan ortaya çıkar. 42 - El Celi l: Uludur. Evrim, en er ji de n ma dd eye , hücre ye ve insan a dek uzan an ululuktadır. Ama asıl ululuğu, evrimi bilince çıkaran yani o ululuğu kapsayarak bilinçle gidebilecek insan, o yansımasında görülüp anlaşılacaktır - . 43- El Kerim: Cömertliği sonsuzdur. Say ısı z ma dd e ve tür, cins ya ra ta n e vri m, her var lık için, eğer insan bilinçle uyum yapabilir se, sons uz ya şa m-v ar ol uş olanak ları içerir. 44- El Rakip: Kontrolü eşsizdir. Şüphesiz ki, tarihsel determinizm kendi temel kanunlarından fışkırıp akarken kontrolünü yine o kanunlarla yapabilir. O'nu bilmeyip sezen ama Allahl ar çağı nda ideolojinin din olduğ u ve her şeye sindiği devi rde Mu ha mm ed , evrimin kendi (temel) kanunla rının yarattığı mura kebeyi [den etle meyi , kontrolü] Allah'ı n kontrol güc ü olarak yorumlamıştır - . 45- El Mucib: İstekleri yerine getirendir. İnsanoğlunun gelişimi, kendi yarattığı teknikten, dolayısıyla toplumundan daha yavaş olur. Teknik belirlendiricilik üretici güçlerin diğer belirlendirenlerini süratle aşsa da belirlendirip ileriye götürmede aş am az. Bilha ssa insanı ilk belir leyen coğ raf ya üretici güc ü ki ona tü md en doğa diyebiliriz. O ilk vahş i çağla rda , doğ anı n insan üzerindeki etkileri, insanı tekniğe karşın daima geri çekici olmuştur. Ancak burada, tekniğin bu dengeleri hesaba katmadan ilerletilmesinden doğabilecek krizlerin işaretini de bize verir. İşte bu gidiş içinde insanın istekleri bir türlü yer ine gelm ez hal alabilir, ön üne hav uç uzatılmı ş merkep durumuna düşebiliriz. Tekniğin bu aşırılığını sezenler, tüketim ve ilerl eme tale pler ini da ha akılcı hale getirebilirler. Yi ne de insanın bu geli şim içinde dai ma başı dardadır. Ve tan rıs ına sığınıp ona ni yazl ard a bulunur; bir çoc uğu n annes ine niyazları gibi, bitmez tü ken me z. Fakat evrim aynı zam an da b olluk -cöm ertl ik de demektir. İstekler bugün olmazsa yarın oluverir. Evrim bu yü zd en El Mucib'tir. İste diğ ine verendi r. 46- El Va si: Sonsuz genişliktedir. Tarihsel akış sonsuz gelişimlidir. Bunun içinde manevi ve maddi genişl ik yer alır. İnsa n ruhu da to pl um u da ma nevi o lara k son suz gelişimli bir di na mi zm e sahiptir; şüphe siz ki dünya yaş adı kça evren de so ns uz gelişimlidir. Dün yam ız yok olabilir am a evre n evri min yeni açılımlarıyla sürer. Şüph esiz ki Mu ha mm ed 'i n algılayışları, sezişleri, yüzl erc e yıl önceki kendi çağı ayarındaydı ve mistisizmlerle doluydu. Ama o gün için bu
sezileri yapa biliy ordu . Çün kü daima gerçeği merak ediyor du. Bilime son derece açıktı. 47- El Hakim: Biricik bilim ve hüküm sahibidir. Evr im her şeyi n bilgisini iç erdiği gibi kar arın ı da içerir. Ç ün kü onu n kendi kanu nlar ı zeng in pat langıçlı bilim ve karar yüklü dür. 48- El Ve dû d: Kend ine uyanlar ı korur zen gin liğ ine katar. Evrim'e uyum yapmak, evrimle, tarihsel determinizmle yakınlaşmak, hal hamur olma k; Mu ha mm ed 'i n Alla h'a kavuşm ası gör üşm esi gibidir. Elbette evri me ne denli uyu m ya ps ak da sınıflı to pl um içi nde bu çok az bir uy um sayılır. A m a yin e de başk al ar ın a gör e tar ihs el a kışı misli misli anl am akt ır. Bu nun ödülle ri de yin e o akış içer isi nde, u yu m derecesine göre olur. 49- El Mecid: Şanı yüceler yücesidir. Tarih sel de te rm in iz m her şeye nüfuz etmiş ve insan to pl um un u yaratmıştır. Kend isin i de insa nın bi limi yle süre kli ifade ed er ek her kişiye yayılac aktır. On da n daha şanlı şöhretli yüce hiçbir şey olma yaca ktır. İnsa n ko llekt ivizm i sade ce onu ta nım ak , daha çok ta nı ma k ve ona uy ma k çab asın ı ar ttı rma k zor und a kalacaktır- . 50- El Bâis: Yeniden diriltendir. Elbette yen ide n diriliş ölülerin -g üb re le şe re k evri me karışmış varlıkların- ço cu klu k aş am as ın da ki ilkel to pl uml ar ın ve onları n lideri (dahisi) olsa bile Mu ha mm ed 'i n kav radığı an la md a bir yen id en diriliş değildir bu. Ama bu kavrayışta bile bir sezi yatar: Ye nid en diriliş evr imi n devr-i dâimidir . Kur 'an' da boy una yer alan, mala mülke zevke tapan kentlerin yok oluşu ve onların yerine başka toplumların getirilişi de bu yeniden dirilişi anlama zenginliğidir. Ancak evrimin akışında bu olay, kendi içinden sosyal devrimle kurtulamayan medeniyetlerin dışarıdan barbar (ilkel sosyalist) toplum akınlarıyla yok edilmesi ve yerl erin e yeni orijinal me deni yetl eri n ku rulmas ı biçim ind e gerçekl eşir. Bu olay bilince çı ka rı lm ay ınc a ve All ah' a bağlanınca, şüphesiz ki tanrının cezalandırışı ve ödüllendirişi sistemi içinde öl dü rü p dirilten ta nrı ola rak yer alır-. Muhammed'in kendisinin kuruluşuna öncü olduğu medeniyetin uzun ömürlü olması için elinden gelen her şeyi yapması ve çareyi kollekti vizmde bulması; O'nun Alla h'ın bu özelliğini det erm ini zme , yani gerç ekle re yak laş tır may a çalıştığına en som ut örnektir. Kur'an bunun yazılı kanıtıdır - . İşte meseleyi sözcü kler de ve kavra mla rda yüze yse l olarak çözmek, sad ece çö zdü ğü nü san ma kt an ibarettir deyiş imiz in yeri burasıdır. Bu tür çö zü ml er de da im a şuuraltı yoğ un b içi mde gizli kalır ve gerçe k çö zü mü bekler.
Mu ha mm ed 'e kavramlar, sözcü kler dışında bakış için, tarihin gidiş kanunla rının pusulası elde tutu lma sı gerekir. 51- Eş Şehid: Her za ma n her ye rd e hazır ve nazırdır. Bu sözcü kler i, ilkel bir vahş i vey a hen üz ölü gö mm ey i gelene kleştir miş Ne and er tha l insan yani Va hş et çağ ının orta kona ğın dak i bir komün insanının tanrı kavrayışına da yakıştırabiliriz, barbar insana da barbarlıktan henüz medeniyete çözülmüş insana da bir medeniye de ve modern toplumdaki bir insana da yakıştırabiliriz. Çünkü tanrı fikri, vahş ett en beri insan beyni nin yarattığı; doğasını ve to pl um un u an la ma k yo ru ml am a k için canh ıra ş u ğraştığ ı bir şeydir. Çü nk ü hayata: Doğaya ve to pl uma uyu m ya pm ak zorundadır. Bu ölü m-k alı m meselesidir. Tanrı fikrinin der inli kler inde bu çıplak ger çek lik yata r aslın da. A ma bunun mekan izm ala rı bamb aş ka yoll arda n işlediği için bilinmez kalır. Bunun üzer inde ayrıca du rm ak gerekir. Bu yüzden her kavrayış, kendi tarihi çağı, toplumu içinde değerlendirilirken bile eksik ve yan lışl ard an kurt ulun ama z; ta rihsel (doğa ve top lum ) bütü nlüğü içinde bakı lma dıkç a her mes eled e aydınl anmadı k birçok yan kalır ve olanla r olduk ları gibi neys eler öyle ce ele alınamazlar. Tarihin kanunları elde bulundukça bu daha doğruca başarılabilir. "Allah her zam an her yer de hazır ve nazırd ır" kavrayışı; Mu ha mm ed çağınd a, k endili ğinden birikere k evri m ve evri me uyum düşün ce ve davranışına yaklaşmıştır. Bu evrimin en uygun adımda tecelli [görünme, belirme] edişi, yansıması biçiminde kendisini ifade etmiştir, bu kadar. Liderler, bilim ada mla rı, Pe yga mbe rle r, Veli 'ler ve benzer i öncü ler bu açıdan sıradan insanlardan farklı olurlar. Aslında her insan tarihin bir yan sım ası dır . Evrim her varl ıkta ve bilha ssa i nsan da kendi ni gösterir. Am a sınıflar çağ ınd a evri mse l gidiş; sos yal sınıfl arda ve top lum larda birikip ya ns ım ad an önce, öncü kişilerde yoğ unl aş ar ak yansır. Bu hiyerarşik bir ilerleme veya gelişimle sahabelere [Muhammed'in çevresi] (devrim çekirdeği partiye) ve ensara [Yardımcılar, koruyucular. Hicret'ten sonra Muh am me d' e din konu sun da yar dım edenler] (devrim ce phe si ne) yansır. Bu gelişimi kişiler, sınıflar, to pl um la r ya pm ış gibi dursa da yaratıc ılık evrimi n veya tarihsel det ermin izmin dir. Peyg amb erl er Peygamberi de olsanız son duruşmada sadece "Allah'ın kulu"sunuzdur. Muhammed, kendini yaratan, tanıyıp anlamak için bütün bilgi ve sezilerini kulla nan; Alla h'ı nur yüz lü bir ihtiyar ola rak rüya ları na de k sok an, faka t dai ma Al la h kavrayı şını o ilkel komü n kavr ayı şın dan bilge kavrayışına doğru yük se lt me ye çalışan ama Peyga mbe rli k rütbesini kimse nin gözü ne so km ad an taş ıma yı bilmiş; kullu ğunu bilen bir "kul"dur. Ge rç ekt en evri min k anun lar ı her yer de hazır ve nazırdır. Her şey de hükmünü ve egemenliğini sürdürür. Geleceği bile bu yüzden kontrolü
altında tutar. Bizler anc ak o kanunla ra vakıf ol du ğu mu z kadar gel eceğ e ait öngö rül er sunabiliriz. Bu da aslında evrimin kendini falanc a ağızda n ifade ediş biçimi olur. Yanlış lar ve eksikl er yine za ma n içinde evri min kişi ve toplumlarda yansıyışı ve ifade edişleriyle düzeltilip tamamlanır.. 52- El Hakk: Varlığı kalıcıdır- . Evrim in kan unları s ons uza dek akıp gid er ken , işlediği mad de ve top lum lar ı kendi yol un a sokar ak ilerler. On un işledikleri geçici ama o kalıcıdır. O yeni ma dd el er ve ruhla r: Beyi nler bu lar ak ilerler. 53- El Ve ki l: Herş eyi herk es yer ine en iyisini yapar. Tarih sel akış, kendi doğa ve to pl um kanu nlar ıyla , her ma dd e ve her insan yerin e düş ünü p da vr an ıyo rm uş ça sı na bazen işleri kolaylaştırır, bazen zorlaştırır - . Varlıkla r uyk uda yke n, dinlen irken, hüzünl üyke n, hastay ken, öldükten sonra ve benzeri görevleri dışındayken; evrim kendi kanunlarını, pa tlangı çlı geli şiml erin i her ya nd a ve her şey de örgüt ler ve gerçekleştirir. Bu du ru md a sanki canlılar, O'nu kendi vek ili ymi ş gibi bulur ve görürler... 54- El Kaviyy: Gücü her şeye yeter. Evrimin önüne kimse ve hiçbir şey geçemez İnsan, evrimin en akıllı vekil i-res ulü olarak sade ce O'nun kanunların ı ayrıntılıca bilincine çıkarıp O'na gerektiği gibi uyum yapabilirse onun gücüne yaklaşıp mutlu olabilir. 55- El Veliyy: Dosttur Koruyucudur. Evrim her şeye karşın varl ıkla rın k end ine uyum yapt ıkl arı süre ce en iyi dost u, kor uyuc usu , velisidir. Uy um ya pa ma ya nl ar ayıklanır- . İnsan da diğer varlıkla ra göre evrimi n en yoğ unl ukl a yan sım ası olduğ u halde, bu ayıklanmadan daha uzun süreçlerle de olsa nasibini alır. Sınıflı toplum, insan toplumunun evrime uyum yapma deneylerinin ve sen tezl eri nin geçidi olurk en kayı pları az olm am ış tı r ve olmayacaktır- . 56 - El Metin: Gücü çok devrin köklüdür. Yaptırımı, üretim gücü, sürati, kalitesi, sınırsız oluşunun sebebi, evrimin patlalangıçlı dönüşümlü kanunlarından gelir. Bu evrenin en ilk ol uş um un a, mily arla rca yıl önc eye kadar uza nan derin kökler e dek uzanır. Ve bu yü zd en güc ü çok sağ lam dır . Kola yca kırılıp yok ol ma z. En kırılg an doğ a ve insan bile saz gibi eğili p bükü lür am a yo k ed il em ez . Yeni öz ve biçim lerle, evr ime uyu m ya pm ay ı be cer en özellikler le doludur. İnsan, en kötü Finans Kapitalizm çılgınlıklarında bile, bilinçaltında olsun, vicdan sağduyu biçiminde doğru yolu saklı tuttuğu için yeni uyuml ar geliştirmiş tir ve geliştir meye dev am edecektir. Ak reb in, sıkışınca, ateşle kuşatılınca kendini sokup zehirlemesi doğal içgüdüdür. Bu insana yakıştırılmasa da benzer paralellikler Finans kapitalizme den k düşer. Hitler'i besley ip Sov yet ler 'e patlatan İngi ltere ve Am er ika, son un da yine kendi eliyle onu im ha et me k zor und a kalmıştır. Bu
yeniden başka yollardan tecelli etmeden duramayacağa benzer. Eşyanın tabiatı kolay değişmez. Yani insanlık öldürülmek istendiği yerde yeniden d oğm akt an geri d urmam ıştır ve duramaz. Bu yüzüy le evrim in gücü ya pm ac ık değil, çok derin ve zen gin köklere sahiptir. 57- El Hamid: Kendisine saygıy la şükr edil endi r. Evrimin gidişi, yüceliği, verimliliği, koruyuculuğu, hakkaniyeti karşıs ında , her var lık kend in ce bir borç bildirir, şük ra n duyar, kıy met bilir. Bunu elbette insan duygusuyla yapmaz ama evrimin sınırlarını yerli yerinde değer lend ire rek , evrimin verimini arttırara k yap mış olur. Bunu Mu ha mm ed 'i n insan gibi algılayışına o kadar şa şm am ak gerekir, bugün biz bile başka anlatım tarzı bulamıyoruz. 58- El Muhsi: Herşeyin sayısını bilir: Evrimin hesa bını hiçbir insan tut am az . Say ıları n dili ye te me z; akıl alır ama he sap ya pı la ma z. Evrimin her şeyd eki hes abı kendi kanun larında saklıdır- . 59- El Mübdi: Yarattıklarını örneksiz ve maddesiz yaratandır - . Tarihsel determinizm kanunlarla işler. Ama maddeyi ve manayı işleyerek anl am kazanır. Bu yü zd en yar attı klar ının örne k ve madde ler i kendi kanu nla rın da p otan siye l olarak gizlidir. M add esi z ve örne ksi z yaratır sa nm am ız bu yüzdendir. Günümüzde Atom'un oluşumunda enerjinin yüksek derecede yoğunlaşm asıy la m ad den in yaratıld ığı artık biliniyor ve ispat edilebiliyor. Örne ksiz ve ma dde si z yar atı m gücü evrimi n ba şla ngıc ına aşırıca de nk düşüyor. 60- El Müid [Muidd]: Öldüren ve diriltendir. Evri mde ölüm kalım, onun biricik canalıcı yans ıma sıd ır. Öl üm de n ve dirim den ders alma yanl ar evrimi a nla yam azl ar ve ona gerektiği gibi uy um yap ama zla r. Ora da sadeli k al ça kgö nül lü lük ve bilim gizlidir. Bilime ne kadar ulaşı rsan ız o kadar al ça kgö nül lü olur sun uz. A ma bilim kütüp hane fareliği olsaydı, uzma nlar böyle köksüz dallar olmazl ardı. Bilim den em ek te n çıkarsa , yü ks ek bilim hayatı her yö nd en , ölüm yönünden de de ne me kt en veya o dene yler içinde ya şa ma k zorunl uluklarından isteklerinden çıkabilir Evrim öld ürü r ve diriltir. Bu bitm ez tü ke nm ez bir prosedir. O proseyi kav ra dık ça insan to pl um u dah a uzun ömü rlü bir uyum geliştirebilir . 61- El Muhyi: Bağışlayıp sağlık verir. Evrim, ders alanlara canını ve sağlığını bağışlar, geliştirir. Ders almayanları affetmediği ama binbir mesajla uyardığı halde ders alamayanları aff etm edi ği gibi ala nlar ı sanki ibret olm as ı için bağış lar sağlı klı kılar. 62- El Mümit: Ölüm onun elindedir. Ölüm de hayat gibi Alla h'ın emridir. Doğal ve to pl um sa l gidiş, varlıkları kendi kanunları içinde boyuna ayıklar kimilerini yaşatırken kimilerini öldürür.
63- El Hayy: Kendisi ezelden ebede kadar hayat ile canlıdır. Tarihsel deter min izm , mad de ve man ada işleyen kanunlar ıyla, hayat denen doğal ve toplumsal ortamda daima canlıdır; canlılıktan gelir canlıl ığa gider. O, b aş ka la şı m de ne n öl üm sü z bir canlı lığa sahiptir. 64- El Kayyum: Her şey onunla vardır. Evrimsiz hiçbir nesne ve ruh var olamaz. 65- El Vac id: Unutmaz bulur. 66- El Macid: Değeri sonsuzdur. 67- El Ehad [El Vahid]: Ortağı, eşi benzeri, dengi yoktur. Evrim, bir tek enerji yoğ un la şm as ın da n çıka gele rek dönü şe dönüşe kanunlarını başka laşt ırar ak gelişir. Her aş am an ın ka nunları ba şka başka olsa da bir tek gidi şte n dö nü şü ml e oluş tukla rı için evri m biriciktir. Mese le o dö nü şü ml er i ya ka la ma k ve ortay a çıkarmaktadır- . 68- Es Samed: İhtiyaçların giderilmesi, ızdırapların, mutsuzlukların son bul mas ı için b aş vu ru la ca k tek mercidir. Tap ınç ett iği miz o kada r çok konu, nes ne, kişi, güç ve ilh... var ki, Allah'ı, Mu ha mm ed 'i n biricik Allah'ını bile gölg ede unutu lmu ş bırakıyor artık. Allah'ın bu 99 adında veya sıfatında derlenmiş olan yüce özellikleri bilinmediği gibi, kulaktan dolma İslam fikirleri bile umurumuzda değil. Çünk ü beyin somut yakın çevre ve çıkar işlerine, kendi ya şa nm am ış lıklarına daha kolay akıy or ve ora da adet a k alakalıyor. Para gibi, küç ük hayvanlıklarımızı tatmin gibi, lüks gibi, özetle İslamın dediği cinsten "Bi na ve zi na " gibi her tür lü üre tim dış ılığ a akış içinde ta pı nç edi len , alttan alta işleyen şey tekn ik üretici gücüdür. Beyinlerin yaşa nma mış lığ ını çeken tekni k üretici güc ünü n parıltılı, tük eti me yans ımı ş gelişimidir. Bu antik medeniyetlerin de başına bela olmuş çökertici, çürütücü sinsi bir gelişim olmuştur. Kur'an, göreceğimiz gibi adım başına bu tehlikeyi ve korkusunu göze batırır -. Yılmadan usanmadan nefislerin bu dünya malı mülküne kandıkları için ateşle boğulacaklarını, üzülerek, azarlayarak, şiddetl enerek, mer hame tle nere k, kahrolar ak anlatır. Mu ha mm ed en çok buna kahrolup üzülür. Tıpkı beyin felçli Lenin'in, yeni kurduğu Sovy etle r'de beliren bür okrasi yi ve partisinin kapitalist eğilimlerini hele genel sekrete r Stalin'in kariyer izmini n derin yıkıcı anla mlar ını sezm esi ve çares izlikte n kahr olma sın a benzer bir dur umd ur bu. Mu ha mm ed 'i n de Lenin'in de çares i vardı: Her ikisi de koll ekti vizm 'in yetersizliğini görmüşler, parti ve cephelerin kollektivist ruhlu yöneticilerle, halk ateşiyle yık ama yı yenil eme yi düşü nmüş ler , sürekli bunu önerip dene mişl erdi . Am a vakit henüz dolm amış tı. Bir tek Muh ammed, Ali, Öm er yet miy ord u. Mede niyet , barbar, ya şa ma mı ş nefisleri kolay fet hed ip kendi sin e ben zet iyo rdu . S ovy etl er' de de öyle bir gidiş oldu: Bir tek Lenin ölüp gidinc e, ark ad an gelen ler in nefisleri, kapitalizmin ma dde ve ruhunu ye ne ce k gücü göste remed iler.
Oysa ideoloji Stalin için ta pm ay dı . Çok geç me di bu tapı nç, alttan sinsice işleyen yoksul Gürcü çocuğunun yaşamadığı parıltılı tüketimlerle yer deği şti rme ye ba şlaya rak zaten ezberci papaz (skola stik) akılcılığını iyice zayıflattı. Paranoyaları, ideoloji ve pratiğini gütmeye başladı. Bu gidiş içinde ne İs lam All ah' ı, ne de Ma rks ist All ah' ı Tar ihs el Maddecilik para etm iyo rd u. Tariht e Mu ha mm e d ve Leninler adım başına çıkmıyorlardı. O zaman, evrim, tarihsel gidiş, acımasızca çarklarını döndürüyor ve hükmünü işliyordu. Tek çare, o gidişe u yum yap ab il ec ek teor ik pratik gücü gös ter en teşkilatların topluma egemen olmasındaydı. Bu nasıl olurdu? Her derdin ilacı öncelik le teor ik güçt eydi . Bu nokta da mür aca at edil ecek tek merci: Tari hsel Det er min izm in bilince çık arı lma sı ve ona uyulmasıydı. Mu ha mm ed bir yan da n barbar gelen ekler i olan çokta nrıc ılığa karşı tekta nrıyı önce sürer ken , diğer yan da n kendi içinde o tekta nrıyı d eter ministçe, olayların içindeki ilişkileriyle kavram ayı bilm eden geliştir iyor ve bunları adım başına teor ileş tiri yor (aye tleş tiri yor) du. Aksi halde tari hsel devrimini başar amazd ı. Muh amm ed' in bu iç gelişimi, İbrahim geleneği kuru tektanrı ideolojisiyle hafızı ekber [büyük hafız] kalsaydı, yalancı deli bir Pey gam ber müs ved des ind en öteye geçe mezd i. Peyga mber 'i ve Kur'anı sadec e kuru tekt anrı ve din sözleriy le ele alırsak; Mu ha mm ed 'i n bu çelişkili iç gelişimini tarihsel gidiş içinde ele alamazsak, ne Peygamberi, ne kitabını, ne de islamı anlamış olamayız. Sadece bununla da kalmayız, dinlerin gelişimini de kavramakta şaşkın kalırız. Mu ha mm ed , All ah için Es Sa me d: Dua edi lec ek ihtiyaçlar için müraca at ed ile ce k tek merci dediğ i halde, kendis i bunu kuru ku ruya duayla bırakmamış daima olayların dilini çözüp, teorisine, kitabına, hadislerine, sünn etle rine katmıştır ve bunu önermiştir. 69- El Kadir: Her şeye her an gücü yeter. Allah'ın bu sıfatlarının hemen her birinde bile anlayabiliriz ki Allah fikri gid ere k soyutlaşır. Yani ilkel barb arın k avr ayı şın dan : So mu t yüzeysel dar, gündelik kavradıklarından çıkar; fikirleşir ideolojileşir. Bar bar animi sttir . Her şeyi k endi gibi bilir. Tanr ısı , ce nne ti, c eh en ne mi -ki bunlar çok sonra çık abi lmi şle rdi r- ya nı ba şı nd a içiçedir. Mu ha mm ed zam anı na kadar bu görüşle rin altından çok sular akmış, soyu tl am a pek çok ilerlemiştir. M uh a mm e d de bir deve çob anı bir barba r çoc uğud ur. Am a yaş adı ğı çağ: Med eni yetl eri n ve tica reti n evren sel leş me eşiğidir. Her türlü fikir her yan da kol gezer. İb ra him 'de n Musa'ya, İsa'ya, Mısırlı Hermes'e, İranlı Zerdüşt'e, Hintli Buda, Çinli Kon füç yüs ve ner dey se adım başına ermişler, dervişler, papazlar, ha-
hamlar... Muhammed'e en yakını Hz. İbrahim tektanrıcılığı gelir. Çünkü o da taze bir barbar olan İbrahim'den çıkagelmiştir. İbra him de barbar olma sın a karşın med eniy etl erle az ceb ell eşm emiştir. Kavrayı şını zam an ın a göre bir nebze olsun soyut laş tır ıp tek tan rı fikrini geç de olsa benimseyip geliştirebilmiştir. Muhammed de bu soyutluğu 40'ından sonra tarihsel devrim içinde, tar ihi n her an zor la yan akışı içinde, en az 23 yıld a, her sa niy e kafa çatlatan, rüyalarda bile sentez için uğraşan düşünce çalışmaları ve pratik savaşl arıyla ka zanabilmiştir. Beyin böyle dir: Zorlu ça lış mad an başarılı sente ze ulaşam az. Çal ışm ak zoru nlul uğu ise tarihin akışıyla olur; t et eb bu [etraflı in ce le me ] ile bir yere kadar geli şen be yinle r ger çek tarih içinde bocala yabili rler. Mu ha mm ed , o kitabi bilgilerle de bu la nm am ış berra k bir beyn e sahipti. Kend ine ve atası İbr ahi m'e inanıyordu. Barbarın som ut düş ünc e sistem inin, yavaş yavaş tarihin som gidişiyle sahici sentezlere ulaşması böyle oluyordu. Diğer ya nda n Mu ha mm ed 'i n bu soy utl aşt ırm ası nda yine aşırı bir somutlaştırma, yani somut olaylardan ders çıkarma, soyutlama yaparken, her soyu tlam ası nı da yeni den somut yaşad ığı olaylar a vur ma , de ne me vardı. Yo ksa İbrahi m'in tektanrı kavrayışını bu derec e zenginleştirerek kendi çağına adapte edemezdi. Bu yüzden Allah'ın bu güzel isimleri, betimlemeleri üzerinde belki daha da fazla du rma k gerekiyor. Am a şimdili k yeri miz bu kadarı na yetiyor. "El Kadir: Her şeyi her an yapabilecek güce sahiptir" t a n ı m l a m a s ı bir vah şi, bir bar bar için s om ut bir şeydir. Tapt ığı to te mi ve ya lideri; barbar ın ka nkar deşi toplu luğ u için ger eke n balık avını başarıyl a sonuç lan dır mas ını sağlamal ıdır. Barbar için tanr ısın ın gücü bu ve benzer somu tlukt adır . Bir çoc uk için (s oyut lam ayı henüz öğr enm iş ama geliştirmemiş çocuklar için) de durum farklı değildir: "Allahım bana oyu nc ak ver " veya biraz geliş ince: "All ahım b ugün öğ re tm en im beni sözlüye kaldı rmas ın" gibi... Mu ha mm ed bu aşamayı çoktan gerilerde bırakmış, Allah'ını olayların determinizmine yaklaştırmıştır.. "O her şe ye kad ir di r" ded iği za ma n, ola yla rın belli bir birikişi ve sıçra ması, vaktin dolma sı gerektiğini ka vra mak la kalmaz, olaylara (sezdiği tari hsel kanu nla ra) u yu m ya pm ay ı son gü cü ne dek zorlar; her şeyi dersleş tirip teori leşti rmes i ve teorisini yen ide n def alarc a denemesi bu yüzdendir. 70- El Muktedir: Her türlü g üc ün tas ar ruf u ondadır- . Doğa ve insan güçleri de evrimin gidişinden kaynaklanır. Her insan da ve her varlı kta aynı kanun lar çeşitli ort am la rd an ötür ü farklı ölç üle rd e am a aynı kan unl ar la işler. Kim inin güc ü, man evi vey a maddi gücü diğerinden fazlaysa bunu kendinden bilmemelidir; bu evr im in bir yan sım as ıdı r. Bunu güc ün sahibi iyice bi lm ezs e bir gün
mutlaka anlayabileceği bir musibetle karşılaşır. İşte o zaman her gücün tasarrufunun sadece evrimde veya Allah'ta olduğu söz ünü kavramaya yaklaşırız. İşte bu tür ele alışlarımızı Pey gam ber zam an ına göt ürür sek; pratik de ne yl er de n ders alıp teorisi ni (Allah kavrayışı nı) nasıl zen ginl eşt ird iğini daha iyi kavrayabiliriz. 71- El Mukaddim: Dilediğini öne alır. Kişiler veya olaylar, kimi za ma n, gidiş ka nun la rı nd an ötürü, gerid e kalırlar, Kimi zam an öne geçerler. Bura da asıl se beb le r üzer inde durulursa herkes yerini zamanını ve haddini bilmiş olur. Bu yine evrimin gücüyle olur. Yine benzer bir özellik: 72- El Muahhir: Dilediğini geri arkaya bırakır. Arkada kalan bunun sebebini araştırmalıdır. Belki bunda da bir hayır, hikmet vardır - . İllâ öne ge çi le ce k diye bir şey yoktu r. Evr im' in (Alla h'ın) bir bildiği vardır. O'n u bilin ce çı ka rm ak tı r asıl olan. 73- El Evvel: O ilktir, evveli yoktur. Tarihsel determinizmden, doğa ve insan toplumunun gelişimi kanunlarından önce, o kanunların oluşumundan önce bir kanun yoktur. Evrim kendi kanunlarını oluştururken hayatı da oluşturur. 74- El Ahi r: Sonsuzdur. Her şey; dü ny am ız yok olabili r am a evri m sürer. Baş ka yıld ızl arda hayat olabi leceğ i fikirleri bir yana , evr ens el zengi nliğ in evri min son su zlu ğun u kolayca ispatla ması da bir yana; insan to pl um un un evr imi bilince çık ara rak ona binbir uyu m k olaylıkl arı bula bile ceği ; bul mak zor und a olduğ u üzerind e dur mal ıyı z. Asıl yakıcı canalıcı mesele buradadır - . Allah'ın (Evrimin) sons uzlu ğun dan M uh am me d kendince dersini almış ve kuraca ğı m ede niy eti n uzun öm ür lü olması için eli nden gele n ge lm ey en her şeyi yapmış tır. Başarılı da olmuşt ur. Hâlâ ya şa ya n fikir ve rejim sistemlerine kaynak olmuştur. Evrimin sonsuzluğundan, insan toplumunun bilim adamları, Muha mm ed kadar olsun ders alabiliyorlar mı? İnsan To pl um un un evrimin sonsuzluğu içinde ömrü ne kadar uzatılabilir? Evrim sonsuz ise onun k anun lar ını bilirsek insan to pl um u ve yaş adı ğı dünyas ı da sonsuzlaştırılabilir mi? Bunu n için önceli kle to pl um biç imler inin geliş im ka nunlar ı dikkate alınmalıdır; içinde yaşadığımız toplum bilinmezse evrim hiç kavranamaz... Ama kimin umurunda? Bir değil bin musibet gelse ayılır mıyız acaba? 75- Ez Za hir : Sayısız belgelerle ispatlı olandır- . Mu ha mm ed , Alla h kavrayışını ezberci hafız mantığı yla geliştiremezdi. Somut belgelerle düşünülüp davranılırdı. Bunu 40 yaşına ka-
dar yaşa dığı öksüz çocuk beyniyle sınayar ak öğre nmiş ti. Her şeye değe r verdi ve her şey de bizim evri mi gör üp bu lu şu mu za benze r bir seziyl e Alla h'ı g örd ü ve buldu. Her şeyin sud an, kan pıhtıs ında n can lan dığ ını belirten aye tle rde n daha fazla derinlikli sezileri vardı. Ama söze, şiire döküşü bu kadar olabiliyordu. Allah'a Ez Zahirliği: Sayısız belgelerle ispatlı olduğunu yakıştırması onun bu zen gin kavrayış ını ve dile ge le me mi ş sezile rini anlatır. Ger çek ten de anla yana evrim, sons uz sayıda b elgeler sunar; kendi kanunları bilinçlere çıkarılsın ve O'na uyum yapılsın diye. Ama sınıfsal, züm re se l, kişisel çıkarlar gözleri kör eder. Nefis leri miz her türl ü baskı ve açlıklarla hayvanlaşır. Ve ne doğa, ne de toplum kanunları tanırız. Ezip geçtiğimizi sanırız ama ezilen biz oluruz. 76- El Batın: Akıl alıcı değildir. He m o denli delilli sepetl idir. Bili nçle re çı ka rı lm ak için binbir kok ulu çiçekle r gibi açılmıştır. A m a akıllarım ız O'nu ta m anlam ıyl a ka vraya maz. Her gün yapı lan yeni keşiflerle şa şı rm am ız bu yüzde ndir . Kendi öngörülerimiz gerçekleştiğinde bile şaşırmamız bu yüzdendir. Evrimin belgeleri o kadar son suz sayıda dır ki, onları anın da derl eyi p yo ru mlayamayı z. An ca k belirli bir ikimler den (ve kayıpl arda n) sonra onun kanunlarına ve ancak genel doğrular biçiminde ulaşabilir ve uyum ya p ma ya çalışırı z. Bu yü zd en , o bir çok yö nü yl e gizli, batın kalır-. Yine de onun kanun ları na vakıf olup uyum yap abi lme k, insanlığı (ve doğayı) büyük kayıplardan kurtarmaya yetip artacaktır. Kanunların ayrı ntıl arla işleyişi daha ç ab uk ve kolay çözüle cekti r. 77- El Va li : En yüce yöneticidir. Evrim en küçük maddenin gelişimiyle başladı ve koskoca evren oldu. D ünya mızd aki bu gelişimin en yük sek aşa mas ı insan top lum udur. Bildiğimiz bu haliyle bile evrimin yüceliği tartışılamaz. Onu en güze l, en doğr u, en baş arılı , tabii ki an ca k ve an ca k yin e on un kendi kanunları yönetebilir. Hem de hiç zor la nma da n. Çü nkü doğa nın ve to pl um un kanu nlar ı doğal olarak kend ili ğind en işlerler. İnsa n o yön elişte o kan unlar ı eline geçi rdiğ i za ma n bile pek çok zorla nacak tır. Çünkü o kanunla ra uy um ya pa bi lm ek zo run lul uğ u ile karşı karşıyadır- . O kanunların keşfine ve uyum yap ılm as ına kendini adayan insanlar çoğalmadıkça, evrim onları çoğaltmadıkça, sadece bunun için çabalayan, çalışan insanların çoğ alma sı, dur um u pek fazla değiştir mez. Çünk ü ancak kendini ada yar ak çalışa nların teş kila tla nma sı ve kanunlarda, kanunlara uyum programında sentez olmaları gerekir. Kendini a da ma k her anını bu işe va kf et me kt ir ki, bu gönü lle evrimin yo ğu n ya ns ım as ı ve yara tışı yla olan bir şeydir. Kendini ad am ad an çal ışm ak, bu adayış ın çok düş ük birikiş sevi yeler ini yansıtır. Kendini aday anlar çık maz sa çalışm alar boşa gidebilir, değerlerini bulamazlar.
Evrimin ulu yöneticiliğine bir nebze ulaşmak için o adanmış hayatların ço ğal mas ına yol vere ceğ imi z yerd e, onlara ket vu rm ak neyi gösterir? Zamanın henüz dolmadığını ve kayıpların bilançosunu... 78- El Müteali: Kendi yarattığı yaratıkların tanımlarından çok yücedir. Mu ha mm ed , her varlıkta Alla h'ın sûretini gör ürdü. En çok da Allah'ı insan sûretine yani biçimine yakıştırdı. Çünkü Allah, O'nun için varlıkların yaratı cısıydı. İ nsa n ise bütün yar atı kla rın en geliş miş iydi . Bu kavrayış, ilkel insa nın ka vra yış ınd an çoktan çıkmı ş, geniş bir som utlama dol ayı sıy la üstün bir soyutlayı ştır, sentezdir. İn san , evr imi n en son en akıllı aşamasıdır - . Bu yü zd en , bu kavrayışı n şuu ral tın da bilime yak ın sezileri yak ala yamamak, hele bunları evrim düşüncesinde birleştirememek, sadece evrimin kanu nla rınd an ve işleyişinden bi haber olma k demektir. Çün kü her şey ev ri md en çıkar, evri me döne r: "Yar ata nını z ve döneceğiniz Allah'tır" All ah' a müteali sıfatının yak ışt ırı lma sı bile, O'n un yü ks ek soyut kavranışını anlatır. Allah 'ın hiçbir varlıkla özdeşle ştirili p küç ültü leme z oluşu ile konu saptırılamaz. Burada şuuraltıyla seziş gizlidir. Basit bir mantık yü rü tm es i değil. Öy le bile olsa o basit yü ze ys el ma ntı kla rda bile çağının aşamasına göre olaylardan çıkma seziler bulunur. Onu, yaşanan aşamanın olaylarıyla çarpıştırıp bilinçaltından bilince çıkarmak önemlidir. Evrim, ge rç ekt en kendi yar at ıkl ar ınd an apayrı bir gidiştir. Var lık değildir. Varlıkların gidiş kanunlarıdır. Muhammed'in Allah'ı varlıklardan sıyrılmıştır - . 79- El Berr: Yar att ıkl arı na karşı iyilik doludur. Evrim, adı üzer inde yara tıcı dır ve yarat ıcılı ğı içinde yar att ıkl arı na karşı iyilik-bağış dolu olur. En ba ğış ve iyilik dol u ol du ğu yar atı ğı da insa ndır. Çü nk ü ona kendi kanunlarını çözme ve uyum yapabilme yeteneğini vermiştir. Uyum ya pa ma ya nl ar ele şim den geç ere k yok olurlar. Am a insan yok olmamak için en büyük uyum yeteneğine, beyninin gelişim olanaklarına sahiptir. 80- Et Te vv ab: Günahları (Tövbeleri) kabul eder: Evrimin en hoşuna giden şey, yanlışlardan ders alıp kendi kanunlarına uy um göst erm edir . Piş manl ık tövbedir , hat ala rda n geri dönüştü r. Şüphesiz ki evrim bizim gibi duygulanıp hoşlanmaz. Ama her hatadan geri ye dön üş evr ime bilinçle uyu m yo lu nd a bir bas ama ktı r ve evr imi n sonuçlarını ılımlandırır. Tarihsel akış, kendi kanunları yolunda kendiliğinden akı şı nda n bir nebz e olsun insan bilinciyle yön eti lm e: Uy um yapılacak olanın akışına girer.
Oys a insan, pişm anl ık du yd uğ u hald e bunu bilince çıkar ıp yanlı ştan geri durm a: Tö vb e alışkanlığı, pek ed ine me mi ş bir aşa may ı yürümektedir. Ne yazı k ki bu piş man lık lar ın birikişiy le son pi şma nlık fay da ver mez gidişini m i uyarıyor yoks a, bilinm ez. 81- El Müntekim: Gereken cezaları verendir. Evrim k endi ne uy um ya pm ay an her şeyi ve bilha ssa insa nları binbir mes ajıy la her an uyarır. Uyarıyı al am ay an la r küçük küçük cez ala ra çarptırılırlar; uyumsuzlukları artar, yaşamaları sekteye uğrar. Uyum yeten ekler ini gelişt ire meye nler sel eksi yona uğrarlar. Top lu m biçimleri için de aynı şey geçerlidir. Sınıflılık to pl uml ar ın bir aş am as ı ol mak la birlikte evrimin kanunlarını (bilince çıkarmak üzere) en fazla çarpıtan ve uyumsu zluk lar ı geliştiren bir aşamadır . Ve yok edilmeyi fazlasıyla hak etmiştir. Bu yok ediş yine evr imi n k anun lar ıyla sınıflı to pl um un kendi elleriyle yaptır ılaca k; evr ime uyum kanunlarını ele geçire nler uyum yapa bi lme koşullarını er veya geç teşk ilat larke n buna ap açık karşı dur anl ar elene cekle rdir ... Evrim in cez ala ndır ıcı gidişi, anc ak ona karşı duranların elenmesi biçiminde olur. 82- Ey Af üvv : Günahları siler. Bir kez evrim kanunlarına uyum geliştirilince, bütün eski uyumsuzluklar, günah la r silinip gider. Gü nah la rı n üzerin de dur ulm ası sade ce uy um su zl uk gidişi içinde olur. 83- Er Rauf : Acıması ve esirgemesi boldur. Evrimin kanunlarının acıması ve koruması nasıl işler? Kanunlar, elbe tte bunu insan gibi dü şü ne re k, acıy ara k özellikle kor um ak için yapmazla r. Evrimsel gidişte, kanunların açılış ve kapanışla rında ki olanakları n, var lıkl ara (bilha ssa duyg ulu , düşünc eli bir varl ık olan insana) dertlerine, acılarına, umutlarına veya gelecekteki gelişimlerine iyi gelmesiyle oluşur bu duygu: "Allah bize acıdı ve bizi korudu!" 84- Malik'ül Mülk: Mülkün ezeli ebedi sahibidir. Sınıflı to pl um a çöz üle n bedevi Medine li Mek keli fakir fuka ra, ipotek altında yoksu llaş tırıl mış köylü, esn af ve züğürt bezirganl arın g anim et, mal mülk gösteriş düşkünlükler ini gördükçe; Mu ha mm ed derinden sarsılıp üzü lüy ord u. Kurac ağı yeni İslam med eni yeti de önc ekil er gibi bu arsız maddiyatçılık içinde çökecek miydi? Sık sık ayetlerde azarlayarak korkutarak uyardı. Ama en şiddetlisi Enfal suresiyle oldu: "Ganimet Alla h'ın ve pa yg am be ri ni nd ir " keskin savaş komüni zmi hük mü bildirilmiştir. Bu hükm ü son rad an esne tm ek zoru nda kalmıştı, çünk ü medeniy eti yayılır ken kişi mülkü gelişimini ge ml em ek olanak sız kaldığı gibi, ben dle dik çe sel leş iyor du. Gözl eri doya r da belki manev iya ta, İslamın dediklerine uyarlardı... Muhammed'in iyi dilekleri, Hülafayı Raşidiyn, cennetle muştulan mış dört halife devri kadar, bir çe yr ek yü zy ıl da n biraz aşırı tut tu.
Mekke'nin Ebu Sufyan bezirganları-tefecileri iktidarı almakta gecikmediler ama yine de All ah'ı n, ka mu nu n mall arını özel leş tir mele ri kolay olmadı. İsla m yavaş yavaş bezirganlaştırı ldı. Mu ha mm ed' in mülk All ah' ınd ır prensi bi yelle yuf oldu, içi boşaltıldı . Ger çek değişti mi? Ar ad an yüzle rc e yıl geçti, azgın bezi rga nlık yerini azgın fin ans kapitaliz me bıraktı. Dünya malı, Alla h malı, du rm ad an kişi mü lkü ne devşirildi, devşiriliyor... Mu ha mm ed 'd en 700 yıl sonra gelen İbn Haldun; Mu ham me d'i n gel enek ler le: Nakle n alıp kendi aklıyla sezd ikle rini de gel ene kler le Allahçılığa tabi tutarak koyduklarını, akılla-nakili ayırarak gerçeklerle ko ym ak zo ru nd a kaldı. Ger çe k bir kez dah a hatırla tıldı: Mala mülke düşen medeniyetler, top luml ar çür üyüp batıyorlardı. Kamu Malına kollektif aks iyo na, g ele nek le olsa da değer ver en, değ eri içinde taşıyan göçebeler, yerleşi kler duru mlar ını bozm adı kça d aha canlı ve uzun ömürlü medeniyetler, devletler geliştiriyorlardı... Mu ha mm ed 'd en 1200 yıl sonra gelen Ma rk s- En ge ls aynı şeyi üretici güçler te me lin de , Kapitalist to pl um un gelişim biçim iyle koydu, modern sosyalizmi müjdeledi. Ve Marks'tan sonra dünyanın üçte biri sosyalist oldu. Olaylar inatçıydı. Gerç ekle r neysel er öylec e, gidiş kanunl arı bilinmeli ve uyulmalı aksi takdirde aşırı kayıplarla uymak zoru nda kalınırdı. Mu ha mm ed , geleneksel olarak, her akılcı sentezini veya sentezlerini Allah'a, dinine bağlayarak ilerliyordu. Aklıyla, nakille gelen din geleneklerini ayıramıyordu henüz; ter sine , aklını da o skola stik din gel eneğ ine sımsık ıca b ağlı yordu . O za ma nl ar için öyleyd i. Am a bü tün o batini mistik geli şim içinde bile aklını körel tmed i. Aklı k ulla nma yı All ah emri yaptı. Bizim şu akıllıca rasyonalist geçinen kü tüpha ne fareleri uzmanlar, erüdis yon kı rkamba rları, şüphes iz ki M uha mme di b eğen mezl er ama kendileri akılcı makyajlarını n altında bin beter skola stikt irle r ve ya şa md an kopa rak kitap kemir irke n akıllarını tör pül erl er aslında; ger çek ler den uçup giderler... Bu yüzden, Muhammed, içinde bulunduğu tarihsel devrim derslerini All ah kan unu ya pı yo rd u. Bizler o batıni mistik sko la sti k kab uğa alda nm ad an içindeki özü bulup ortaya çıkar abil irs ek dersi mizi alabiliriz. "Mülkün ezeli-ebedi sahibi sadece Allah'tır" sözü yabana atılabilir mi? Sınıflı toplumun yaşanan realitesi ne olursa olsun, tarihsel akışa kabac a bak an tem iz bir akıl, Alla h'ın, yani doğ anı n ve ka mu nu n malını, varlığını yağmalıyorlar demez mi? Ve çocuklar bile sezmekte gecikmiyorlar. Lakin sınıflı toplum çalmayı öğrettiği için eğitim şimdilik kişi mülkünden yana geliştiriyor... 85- Zülc elal î vel ik ram: Az am et ve Salt ana t ve ikram sahibidir. Evrimin azameti, saltanatı ve ikramı sonsuzdur. Yeter ki ona uyum getirilsin.
86- El Muksit: Dengelidir. Tarihsel det er min izm ka nunla rında bir den ge bulunur. En deng esi z deli akışlarda bile, kendi dengesine daha kalıcı oturmak üzere dolambaçlı uzun yolları dener... 87- E l Ca mi : T o p l a y a n - d e r l e y e n d i r . Tarih b irike rek ve atl aya rak ilerler. Bu doğ ad a da to pl um da da olagelir. Birikiş aşamaları dağılışı, atlayış aşamaları toplanışı gerektirir. Ve bu giderek sayıca kalitece artarak oluşur. Sular buh ar laş ır ken dağınıktır, buha r bul utla ştı kça toplanır. Dolu ve kar ve ya ğm ur iyice to pl an mı ş haldir. Ve do nm a da öyledir. Toplumda devrim anı toplanmanın en yoğun yaşadığı andır, Muha mm ed bu anı bizzat teşki latla yıp gütmüşt ür. Kendisi başr oldedir ama diya lektik deseler de herşeyi kendilerine ve hm ed en şimdiki zıpçıktı kariyeri st lidercikl er gibi değildi r; kendisi ya pa rk en bile All ah (dete rm in iz m) istediği için, devr ims el gidişe uym ak için yapar. Ve kendisi teşkila tlandığ ı halde tarihsel gidişin toplayıcı karakterin in yüceliğin i teslim eder: "Allah toplayıcıların en yücesidir: El Cami!" 88- El Ganiyy: İhtiyaçsız-bolluk doludur. Evrimin kanun ları hiçbir şeye ihtiyaç du ym az , boll uklar ve darlı klar da onun gidişi içinde oluşurlar, ihtiyaçları yaratan da gideren de odur. 89- El Mugni: Zenginlikleri verendir. Kur'an sık sık belirtir: Onla r zeng inl ik mi istiyo rlar? All ah z engin likleri onlara bol bol verecek ki onun içinde boğulsunlar... (Sınıflı toplum daima zenginliklerle boğulup bata-çıka ilerlemiştir) 90- El Mani: Engelleyendir. Evrimin kanunları zenginlikleri sunduğu gibi, geri almasını da bilir. Eğer gidişe uygu n, k anun lar la uyu m içinde gid ilm ezs e, eko no mi k politik krizler vey a kişisel ailesel an la md a ya ns ıy an sosya l, ruhsal küçük kıyametçi kler önce bu uyu ms uzl uğu uyarırlar; yine de uyum yapılama zs a zenginl ikle r, mu tlu luk la r yitirilir, ger iye alınır-. Bu gidiş içinde zenginl ikleri n sunu lma sı kadar eng ell enm esi de yer alır. Evrim, her ala nda bollu klar su nd uğ u k adar eng el le me le r de yapar. Muhammed önce iyi dilekli hayallarle umutluydu. Ama umduğu kadar kolay olm adı ğın ı görd ü. Sık sık hayal kır ıklıkla rına uğrad ı: İnsan, kolay yol a gel mi yo rl ar dı . O nla r için ne kad ar iyi dile kle dua etse de onlar, Kureyşliler, yola gel miy orl ard ı. Kendi çe vre si nde kil er bile ma l-m ül k düş kün üyd üle r. Kur'an ayetleri, sık sık bu üzü ntü ve hayal kırıklıklarını yansıtır. Pe yga mb er yine de bunu Alla h'ın eng elle diği biçimde yor uml adı ve olayların içindeki hikm ete eğilme ye de va m etti. 91- Ed Dârr: Izdırap ve zarar verendir. Evrimin kanunl arının işleyişi doğa ve to plu mla rd a öyle darlıklar ve ızdırapla r getirir ki, ka nunl ar iyice bil inm edi kçe m ode rn insan bile
bu darlı kları gökse l bir güce ba ğl am ad an ya pa ma z. Bin küsur yıl önceki Peygamber, ister istemez geleneksel (nakli) teolojik bilgileriyle her türl ü darlığı Al la ha b ağ la ma kl a kalm az, All ah fikrini bütün realite üzerinde geliştirir. Dini akılcılaştırırken, realiteyi ve aklı da dine bağlamayı geliştirir. O'nun bu gücüdür ki, hem dini bilince çıkarmamıza yardım eder, belgeleri güç lend irir ; hem de dini halk içinde dah a da sağla mlaşt ırır. Allah 'ı her olaya met od olarak adı m başın a aklını kul lana rak uygulamak bu sonucu vermiştir. 92- En Nafi: Hayır ve yarar getirendir. "Her şey de bir hayır vardır", her olayın olu mlu ve ol um su z yanl arı vardır. Kötü "şe r" bir ol ay da bile hayır, iyilik, ol um lu lu k ar am ak en azı nda n akılcı bir yakla şımd ır. Nice diya lekt ik gör üşl er bile bu zıtların bir ara dalı ğını za ma n za ma n kaçırırlar. Hatta olayları n tek yü zü nd e metafizikleşme gelenekselleşmiş olağan işlerdendir. Evrimin gidişi, şerleri, kötülükleri verdiği gibi hayırları olumlulukları da getirir. 93- El Nur: İstediklerini nurlandıran aydınlatandır - . Evr im ist edi ğin e istedi ği kad ar bilgi, bilim yükle r. Bunla rı doğ al olar ak işleyen kanunl arı ne tic esi nde oluşturur. Bazı bitkiler zehir, panzehir yüklüdür. İnc ele nme si nde n bilimsel geliş mele r elde edile cek kadar bilgi, bilim yük lüd ürl er. Bazı insa nla r da öyle, bi lime ada nır lar ; determinizm öyle istediği için... 94- El Hadi: Murada erdirendir. Tarihsel gidişe uyum yapanlar bilerek bilmeyerek istedikleri hedeflerine ulaşırlar. 95- El Bedi: Örneksiz benzersiz şaşırtıcı olayların ve yaratıkların yaratıcısıdır- . Kur'a n'da tufanlar , mucizeler, yani mitol ojik (efs anev i) olaylar durmadan sıralanır. Mitoloji, bugün bile çözümlenmeye muhtaç gizemli bir bilim dalıdır; ama özü vahşi ve barbar insanın yazısız tarihinin simg eler le anlatılışına dayanır. Yalan , u ydu rm a anla msız şeyler değil, tersine çözümlenebildiği ölçüde yazısız tarih öncesi olayların aydınlanışına ola nak verir Peyg ambe r, b unu bi lemez di. Am a yine de o mito lojik olayları kendi tarihsel devrimi açısından kullanmayı ihmal etmez. Tufanları daima Kureyş tefeci leri a ley hin e kullanır. An ca k hep All ah' ın gaz abı ve mucizesi olarak... 96- El Baki: Varlığının sonu yoktur. Kalıcıdır - . Evrimin kanunlar ı b aşkal aşıp gelişirler. A m a yok olm az lar son suz a doğr u uzanırlar. O na u yum yap am ay an la r gider am a o kalıcıdır- . 97- El Vâ ris : Biricik Var is, Sahiptir.
Her şey, herk es varlı ğını e vri me tes lim ede rek göçe r gider. Evrimin devir da imi , ezeli ve ebe di cycle'ı sürer. Bütün m ira sla r onu ndur . O kanu nlar ıyla kendisini boyun a yen ide n gen işl ete rek üretir durur. İnsan bunu her bir ya nı nd an bildikç e uy um un u geliştirip to pl um sa l ömrünü uzatabilir. [İzmirli İsmail Hakkı, K u r ' a n T e r c ü m e s i - M. fi. Karahisari, "Ahteri Kebir" 1316] 98- Er Reşid : Olgunluğu erişilmezdir. Evrimin ka nunlar ı milya rlar ca yıldır başka laşı p geliş irken, insan aklının (hiç olm azs a Hz. M uh am me d zam anı ) hemen hiç al ama ya ca ğı bir olg unlu k oluşturur. Bu olgu nluk , ister istem ez sa med ani : Soy ut gökcül bir güce yakıştırılır. Am a bu skol ast isi zmd e der inde n işleyen asıl gerçe k öz, evrimin m ilyar larca yıllık olgun luğu dur. Ve bu olgu nluk, en az 5000 yıllık antik tari hsel devr im ve m ede niy et birikimler iyle insan aklına, geleneklerine yansımış bulunmaktadır - . Akıl daima o evrimsel olg unl uğu n sırlarına ula şma k istemiştir. An ca k güce ta pac ak çocuk luğunu at am ad ığ ı ölçül erd e aklını alla hlar a kaptırır. Yin e de her şeye karşın bilim, dinlerin, allahların baskısı altında ilerlemekten geri durmaz. Din veya Allah geleneği, bilinç olarak insanda dillenir davranışlaşır. Vey a o gel ene kse l bilgiler, yas akl ar top lam ı, insa nda bilinç yer ine geçer. Akıl-bilinç gelişimi bilimsel verilerle ve değerlendirmelerle gelişmedi önce. Yasaklarla kendiliğinden gelişti. Bilim sonradan geliştikçe bilinç bilimsel öğeler kazandı. Ama yine de evrimin tüm kanunları ele geçm edik çe, bilinç yüze ysel -devr esel -çağ sal kalmaktan kurtulamadı. Bu durumda şuuraltı, krizcil gidiş anlarında, ihtiyaçları ölçüsünde patlayacak birikimler sakladı. Din, aklı ve bilimi baskı altında tuttuğu ölçülerde de şuuraltına itildi. Zamanı ve yeri geldiğinde de yeni kuşaklarda akıl ve bilim gelişi m i o lara k patladı. İslam dinini yara tan olaylar ın aslı nda İ slam t arihsel devrimi old uğun u söylemeli yiz. Bilim, o tarihsel devr im dediğim iz olayların içinde işleyen kanunlardan çıktığına göre, demek ki İslam dininin şuur alt ınd a akıl ve bilim bastırı lmışt ır deyişi anl ams ız kalma z. Veya daha zengince bir kavrayışı önermiş oluruz. İşte burada yapmayı denediğimiz birinci iş, dinin altında yatan tarihin mad de ve ru hun u göz ler e bat ırma ktır . Din kabuğ u o tar iht e bilinç yerine geçtiği kanunlarını yani evrimi saklı tutuyordu. Hz. Mu ha mm ed 'i n en göksel ayet ve hadisl eri nde bile, en yercil evrim kanunlarını sezi, öz olarak yak al am ak, bu yüz den birbirlerine uzak düşürülmüş olsalar bile yadırganmamalıdır - . Çün kü her şey evri m kan unla rıy la olup biter, hiçbir şey o ka nun lar da n ayrıca geli şem ediğ ine göre, o kanunları arayıp bulma k en akıllıcasıdır. Yo ks a bizler de anti k tar ihi n te rs in e; din ve ya nakli bi limle r nasıl akli bilimleri şu ur al tın a itmi şle rs e öyle, bu gün akli bilimle r de dini
veya naklen gelmiş gele nek gören ekler i bilinçaltına ba stır maya devam ederler. Demek ki burada yapmayı denediğimiz ikinci iş, şuuraltımıza bastırd ığım ız dinin ma dde ve ruh unun , hangi k anu nlar la işley erek beyinlere etki ettiğini bilince çıkarmaktır". Bu ve benzer işler başarıldıkça, evrimin olgunluğuna biraz daha yak ınl aş mı ş, onunl a bilinçli bir alış veri şe girmi ş oluruz. 99- Es Sabur: Çok sabırlı dır. Tarih sel D et er mi niz mi n kanunl arı, insan sab rın ın ve aklının alamay aca ğı bir za ma n ve olaylar silsilesi içinde gerekti ği yavaş lık ta ve süratte gelişir. İnsan topl umu o luş unc aya de k yüzb inl erc e yıl insan türlerin in batıp çıkışı gere kmişt ir. Med eni yet in orta ya çıkmas ı için onb inl erc e yıl gerektiği gibi, Muhammed ve Kur'an'ın temellendirdiği tarihsel devrimin g er çek leş me sin e kadar geçen ant ik mede niyet ler ve tarihsel devrimler birikimi için 5500 yıl gerekmiştir. Ve nice olaylar! Evrimi, bu bir ikere k sen tez ler e ula şma sabırlıl ığını ka vr am ak ve o sabırlılığa uyum yapmak için, evrimin gidiş kanunlarını bilince çıkarma savaş ına girm ek gerekir. Uyu mun tek başına yeterli ola may aca ğı, ne kadar zor olduğu ve ne kadar sabır istediği biraz olsun anlaşılmış olur. Uyum toplumla doğayla birlikte olur. Bu işi başarmak ise en başta sabırla durmadan çalışmak evrimsel bilinç ve teşkilatlanmak ister... 4-
Hz.
MUHAMMED'İN
BİLGE
(ARİF)LİĞİ
Dikkat edilirse, Alla h'ın güzel isimleri nin he men tüm ü, insani özelliklerden türetilmiş gibidir. Fakat insan gibi tanımlanamaz. İnsanüstüleştirilir. Fakat bu kuru bir me ta fi zi k de değildir . O öyle bir Al la ht ır ki, her yer de her şe yd e işleyen, her sûr ete giren, insan akl ının yakı ştı rıp tan ıml aya ma yac ağı kadar güçte ve sıfattadır... Am a yine de ta nım lam a gayr eti so nu na de k gösterilir ... İşte bu çelişk iler ve benz erl eri , bize, Muhammed'in bilinci (Dini gelenekleri) ile bilinçaltında bastırılmış ama kımıldamaktan geri durmayan sezilerinin din kabuğunu başkalaştırıp geliştire cek der eced e kımıldayıp veri mlil eşme özgü rlü ğün ü yine din kabu ğund an almayı Allah emrin e sokarak ilerleyen bir gerçe kçi-de terminist sezile r üretec i ol du ğu nu gösterir. Bu onun b astı rılm ış aklıdır- . Kur'an her kese , he me n her ayet te akılları k ulla nma yı, iyi işleri öğütle r durur. Çü nk ü Pey ga mbe ri dai ma aklını kullanır. Ku lla nm aya nları azarlar , onla r ad ına üzülü r ve onl ara d er in de n acır-. Akıl aslında tarihsel devrim kan unu na (dete rmi niz me) uy um da n başka bir şey değildir. A m a bu, Allah'ı n emri olarak yo ru ml an ma aşa mas ınd adı r; Peyg ambe r'i n aklının burada Alla h gibi durma sın a al da nm am ak ge-
rekir. Ge rç ek te asıl akıl, Al lah "bi lin cin e" bağ la nmı ş altbil inçle işleyen şiirselleşmiş determinist sezilerdir. Şairin şiiri bilinç altıyla yaratışına benzer: Şair kelimeleri, dörtlükleri, kafiyeleri, söz uyumlarını olayları bilinciyle düşünür ama asıl yaratıcılığı alt bilinciyle olur... Bunu bütün sûrele rde apaçık gö st er me k mümk ündü r. Anc ak bu bazen pek açık bir realite halinde herkesin görebileceği ölçülerde işlerken, bazen ka vr anm as ı güç ola yla rda mis tikl eşe rek -sez iler belli belirsizleşir- çok uzaklarda yanıp sönen yıldız parıltılarına dönüşür: "M üc ad el e" sûres i Hi cretin 4. ve 5. yıllar ında inmiştir. Ve müc ad elenin kızıştığı, Pey ga mb er in realite içinde kıvrakl aştığ ı y ıllardır. Aye tle r de açık ça yerci lleşi r; dah a açık bir de te rm in iz m kendisini göster ir: Evs Kabilesi, zengince bezirganlardandı. Her konuda mücadeleyi fraksiyonizme sürükleyip kendilerine yer açarlardı. Allah ve Peygamber, onla ra karşı z ılgıtlarını, pratik önl eml eri ni açıkç a ayet leş tir me kte n başka yol bulamadı: "9- Ey İnsanlar, aranızda gizli konuştuğunuz zaman, günah, düşmanlık ve Peygambere karşı gelme üzerinde konuşmayın; iyilik ve takva üzerinde konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun." "10Gizli konuşmalar şeytanın yapacağı işlerdendir. İnananlar üzülürler. Oysa o, Allah'ın izni olmadıkça inanmışlara hiçbir zarar veremez. Müminler boş yere üzülmesinler ve Allah'a dayansınlar." [Mücâdele Sûresi] Pey ga mb er açık ça fra ks iy on iz me çatar ve All ah ile onları zılgıtlar, iyi dilekli m üm in le re de kalp kuvve ti verir ve müc ad el ed e birleştirir. Burad a akıl pek orta dad ır am a yine All ah (din gel ene ks el bilinç) kabuğu içi nde kımılda r ve hem ona bağla nır hem de bağ lan ırk en Al lah geleneğini geliştirip akıllandırır, deterministleştirir. Yi ne bu zengi n tak ımı, Pe yg am be rl e bile uluorta fısıldaş ıp fisk osu legalize et me ye çalı şıyor lard ı. Pe yg am be r bunu ön le me k için ayet ilham ına girdi ve konu yu ku rallara ba ğla yar ak çö zm ey e çalıştı: 12- "Ey inananlar siz Peygamber ile gizli konuşacağınız zaman bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin bu sizin için daha hayırlı ve temizdir." [Mücadele] Sadaka fakirlere verileceği için, zengin takımı bu taktiğinden vazge çm ek zor und a kaldı. Pey ga mb er böyl ece onlar ın içlerind e bir iyilik, topl ums al kardeş lik uyan dırm ayı da düş ünü yor du: "Bu sizin için daha hayırlıdır. Temizdir." Belki fraksiyonizmden vazgeçip müminleşirlerdi... Ama daha da gizli hale gelebilse gizli konuşmayı bıraktıklarını görünce bu ayeti kaldıran bir başka ayet ile durumu yumuşattı: 13- "Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden korktunuz mu? Çünkü yapmadınız. Allah da sizi affetti. Artık namazımızı kılın zekat verin. Allah'a ve Peygamberine itaat edin, Allah yaptıklarınızı haber alandır." [Mücadele]
Yi ne ilginç bir geli ştir im de şöyle gerç ekle şir: As ha b' ta n Evs İbn Samit; karısına "zi har " yapm ıştı . Yani Ar ap geleneğine dayanarak, karısıyla ebediyen yatmama kararını "sen bana ananın sırtı gibis in" diyer ek bildirmişti. Bu duru md a kadın kocas ında n boş anm am ış oluyor ama er kek başka bir kadınla yat abi lme ola nağ ına kavu şuyo rdu; karısı artık kocaya "H ar am " oluyor du. Ara pla rda ki erkek çıkarcılığ ı, tabu ve aile biçimi böyl e işliyordu. A nc ak kadın evd en dışarıya atılıncayac a kadar hâlâ derin saygı görüy ord u. Çünk ü Ar ap barbarlığı a nah anl ığa o kadar uzak değillerdi. Bu yüzden kadın mücadelesini açıkça sürdürerek Peygambere durumu defalarca bildirerek kocasıyla arasını düzeltmesini istedi. Peygam ber önce düz mantı kla gelene ksel bilinçle Ara p gele neği nce kadını yanıtladı. "Sen kocana ha ra ms ın " dedi. A ma bu prob lemi çöz müş olmuyor du; hiçbir reform getir eme miş oluyor du. Kadın, çocukla rını öne sürer, gençlik boyu hizmet ettiğini, şimdi yaşlandığı için bunu yaptığını öne sürer; Peyg amb eri ikna eder; Peyg amb er ayet alma du ru mu na girer: Akılcıl sentezi yakalar: 1- "Allah kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü işitti. Allah, ikimizin birbirinizde olan konuşmasını işitir. Çünkü Allah işitendir, görendir" 2- "Sizden kadınlara zihar edenler (sen bana ananın sırtı gibisin" diyenler) bilmelidirler ki, o kadınlar onların anaları değillerdir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Onlar çirkin ve yalan olan bir söz söylüyorlar. Şüphesiz Allah affedici ve bağışlayıcıdır." [Mücadele Sûresi] Hz. Mu ha mm ed , Tarihsel Dev rimin ve çağının det erm ini zmi nin ger çek bir yans ıma sıd ır. Eko nom ik, politik, askercil, lider, hekim , psikolog, tarihçi, şair, aile babası, dert babası, hemen bütün özellikleri bilgece vey a arifçe üzer inde sent ezleş tirm işti r. Bilim ad am ı gibi değil ama sezileri bilime yakın "arif" mertebesind edir. Dolayısıyla Alla h'a yakıştırdığı özelliklerin en insancıl seviyelerini kendinde geliştirmiş bulunmakt adır. İnsanlar ı psikolojilerine dek der inde n anlar: Erkeklerin babahanlıkla azgınlaşmış olduklarını yakaladığı için, "onlar çirkin ve yalan olan bir söz söylüyorlar" diye onları azarlarken bile yola ge lme olanak lar ını açık tutar, gel ene kse l dav ra na nla rı , temiz kalpli olanları kayırır. Yanlış yoldan dönenlere "Allah'ın bağışlayıcı affedi ci" old uğu nu hatırlatır ve haksızlığa uğramı ş ezilen kad ınların tarafını tutar... He men her sûre buna ben zer büt ünl ükl erl e, insancıl özellikler le örülm üştür . Kendi çağınd a Kur'a n bu yü zd en bir muci ze gibi karşılanır. Yüz ler ce yıl bu yüz den evre nse lle şer ek ayakta kalır; gelenekselleşir. Yüzlerce yıl önce barbarlıktan medeniyete geçişin teorisini ve pratiğini yapan Muhammed'in özellikleri, mucize gibi karşılanıp Peygam-
berleştirilmişti. Gü nüm üz de adım başına mucizeler gerçekleşt iğinde, bunlar bilim ve akıl ış ığında de ğer len dir ile bil diğ i için, artık "Bu All ah' ın hik met id ir " sözleri bile ort akl ıkt an çekildi sayılır. Bundan alac ağım ız ders şudur: Bilgi-akıl-bilim geliştikçe, Allah, gen eld e din bilimi geriler. A m a bilinça ltına bastı rıla rak geriler. O nu bilince çıkarıp kü ltür ümüz de sent ezleş tiri rse k top lum sal ve doğas al uyumumuzu zenginleştirir. Tıpkı bunun gibi Muhammed zamanında da gelişen bilgi akıl ve bilim sayesinde, Muhammed eski İbrahim geleneğini, eski ilkel kavram lıs ınd an kurt ara rak geliştirdi. Am a akıl ve bilim henü z üste çıkabilecek aş am ad a değildi. Bu yü zd en Alla h geleneği altında bastırıla rak geli şme k zoru nda kaldı. Bu kolay deği ldi, çağ ını n bütün özellik leri ni kendi kişil iğind e sentezl eyen Mu ha mm ed , eko no mi k politik ve askercil bir önder olma kla kalma dı. Kişisel psikoloji ye bile has sas ça eğil mek ve bunu gel işt irm ek zor unda kalı yordu. Bu yü zde n Alla h'ın güzel sıfatlarını geliştirip heme n her sûr eye yayabi ldi. Bu özellikleri aynı zam an da kend isi nde de yansımış buluyor, kendi sind e de gel işt irm ekt en bir an geri dur mu yo rd u: Medine'ye hicretin 4. yılında bezirgan Yahudi kabileleri alttan alta hin oğlu hin muha lef etl er ini açığa çıka rdıl ar ve açı kça M ekk e bezirganlarıyla (Ebu Sufyan'la) ittifaka girdiler. Peygamber'e iki kez suikaste bile giriştiler. Bedir Sava şını iyi de ğer len di re me mi şl er di . Gönüll eri zenginlikten yanaydı. Müs lüma nlar Uhud savaşınd a yenilir yenil mez ihanetlerini hızlandırmışla rdı. Am a Muh amm ed' in sosyoloj ik ve psikolojik old uğu kadar askerc il değe rle ndi rm ele ri ve taktik leri onları ustaca suç üst ünd e ya ka la ma sı nı bildi. Onun iyi dilekli bu hassas yo ru ml u tutumları, yahudi kabilelerini kendi aralarında bölmüş, tereddüte düşürmüştü; hatta psikoloji k olar ak zaafa telaşa ç ökü ntü ye uğratmış tı. Bir iki kuş atm ada n sonra kendiliğinden dene cek biçimde bu kabilelerden Nadiroğulları Şam'a, Eriha'ya, Ezret'a, Hireye, Hayber'e sürüldüler. Muhammed alçakgönüllüce bunun hepsini kendinden bilmedi. Olayla rı uzun boylu yo ru ml ay ıp öv ün me di bile. Obje ktif gidişin ona yardım ettiğini, tarihsel devrim içinde bulunduğunu seziyordu. Ama onun için bu All ah'ı n ona yol göst er me si ve ya rd ım edişiydi: "Haş r Sûresi". Ayet 2"Kitap sahiplerinden (yahudilerden) bizi inkar edenleri, ilk sürgünde yurtlarından Allah çıkardı. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar kalelerinin kendilerini Allahtan koruyacağını sanmışlardı. Allah onlara ummadıkları yerden geldi. (Kadınlar onları Peygambere istihbarat etmişlerdi ve psikolojik çöküntüye girmişlerdi) Allah yüreklerine korku saldı. Öyle
ki evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle mahvettiler. Ey akıl sahipleri ibret alın!" [Haşr] Bu ayette bile ki her şeyi Al la h'a b ağl amı ş göz üks e bile, dikkat le yor uml anı rsa , P eyga mbe r'i n askercil, sosyolo jik ve psikolojik üstünlüğü ve de alçakgönüllüğü sezilir: Yahudi oportüzmini fraksiyonizmini en iyi izleyen ve hesabını tutup gören aslında Muhammed'dir; ne dost ne düşman, Peygamber kadar hassas ve atik olamamıştır - . Ve haklı olarak haykırır: "Ey akıl sahipleri ibret alın! Hep aklını kullanı r ve akıl önerir. Am a aklı, yi ne de aş am as ı itibarıyla Allah'a bağlar. O aynı zamanda sosyo-ekonomik bir liderdir. Yeni orijinal medeniyetinin sosyo-ekonomisini düzenler. Ayet 6"Allah'ın onlardan elçisine verdiği ganimetlere gelince, siz (onu kazanmak için) onun üzerine ne at ne deve sürmediniz. Fakat Allah elçilerini dilediği kimseler üzerine salar (onlara üstün getirir). Allah her şeye kadirdir." [Haşr] Sa vaş ma da n alınan gani metle re "Fey" denir. Peyga mber bu olayda da yeni, orijinal bir so sy o-e kon om i gel işt irm ek zor unda kalır. Yah udi kabil eleri nde bir kısmını n gör ülm esi olayı açıkça Peyg amb erl eri n başarısıdır. Ama bu önemli değildir; Savaşılmadan kazanılması ve bu ganimetle rin nasıl pay edilec eği önemlidir. P ey ga mb er burada kendisi ni ve Allah'ı öne sürerek yine "k om ün cü " gelenekleri, doğ mak ta bulunan yeni medeniyet içinde sentezlemeyi amaçlar. İslam medeniyetinin uzun ömürlü olmasının yolunu prensipleştirmekte bulmuştur. Düşünce ve davranış larının der inliklerinde bunu hi ssede rek yapar. Medeniyetlerin "M al -M ül k-S ef ah at ve Fuhuş içinde battıklar ını bilir; hem en her ayetinde buna karşı cepheden saldırır. Komüncül geleneklere sarılır. Allah ve Peygamber korkutmasıyla da bunu sağlama bağlar: Ayet 7 "Allah'ın o kent halkından aldıkları, Peygamberine ve Peygamber akrabalarına,yetimlere, yoksullara, yolcuya aittir. Ta ki o mallar, yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının, Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir." [Haşr] Burada "F ey" 6'ya pay edilse de hem en bütü nü kam u malı gibi tasa rru f edilir. Özel lik le de kesin ve zılgıtlı şar t koş ul muş tu r. "Ta ki o mallar yalnız zeng inl er ara sın da d ola şan bir şey olm as ın. " Bu m ane vi olarak herkesi n gönlün ü Komü ncül bir tut uma se vkettiği gibi; kayır mayı, zengin i zengin et mey i kes inlikle yasa klar . Kendi siyle birlikte sırf te mi z inançla Medine'ye göç edenleri de yine aynı amaçla öne çıkarıp tutar. Ayet 8 - "Bir de o malları şu göçmen fakirlere aittir ki, yurtlarından ve mallarından sürülüp çıkarılmışlardır; Allah'ın lütuf ve rızasını
ararlar; Allah'a ve elçisine canlarıyla mallarıyla yardım edenler. İşte dosdoğru olanlar onlardır." [Haşr] Medi ne yerl iler inin (Ensa r'ın) de bu pay ediş ten kıs kan ma, kin gibi psikolojilere sapabileceklerini incelikle hesap ederek, onların gönüllerini kardeşç e, top lum cul luk ve hakka niyet le doldurur. 9 - "Ve onlardan önce o yurda [Medine'ye] yerleşen, iman eden Ensar, kendilerine göç ile gelenleri severler ve onlara verilen ganimetlerden ötürü gönüllerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, yoksul göçmen kardeşlerini öz canlarından daha çok severler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar başarıya erenlerdir." [Haşr] Ya gü nü mü z? Peygamb erci l müc adel e, enayil ikten başka bir şey değildir. Moder n Peyg amb erl eri n başarısı, to pl um un külliyen eleştirisi old uğu için en iyisi o tür enay iler ya şa ma ma lı dı rl ar ; y aş ar la rsa bile mağa ral arı nda sürünm elid irl er ki foyalar ortaya çıkma sın... Modern toplum eskiyi mumla aratırken, aslında, ölemeyen ve doğuramayan ama sürünen kendi sonunu böyle hazırlar. Kendi kurtuluşunu aydı nlat anla ra elbirlik göz açtı rmay ara k.... "Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar başarıya erenlerdir. "[Haşr] Burad a "Nefis cimrili ği": maddi ve man evi büt ün derin anl aml arı yla, psikolojik ihtiyaçlar mülk-fuhuş-sefahat-başarı ve ilh... hırslar O hırslar ki insanı göklere çıkardığı gibi yere de çalar; onları dizginleyip top lum adına kullananlar, Muh am me d zam anı nda başarıya ulaşırlar. Çünkü tarih terazisinin kefesi tarihsel devrimden yanadır. Başarı çabu k gelir. A m a bu tü mc ed e tar ihin bütü n k ona kla rın da geçerli ola bil ece k bir sır ve ya ger çek lik de saklı de ğil midir? Toplumu (ve kişiyi) maddi üretici güçler belirler. Ama o maddi temelleri de insan gerçe kleşti rir. İns anla r nefisleri ni, kendini bi lme zse maddiyatın oyuncağı olurlar. Peyg amb er gönlü, sa dece kendi yur du na hapis olacak kadar dar milliyetçi değildir. Bilebildiği, algılay abil diği tü m insanlı k ve ye ry üz ü için çırpınır. Çare sinin gide rek evr ens ell eşm esi bu yüzdendir. Onu n için nefis üzerin e sezil erini n değe ri, kendi çağını aşar ak gü nü mü ze dek uzanır. Dem ek insanı müte bahi rli kten (deryalar dolus u kitap ok um ak ta n) çok, tari hsel olayla r yetişti rir ise, o ola yla rda n, kişisel çıkarlar (nefis) uğru na k aç ma k trajik sonu çlar ı biriktirir, Peyg am ber ci l liderler in erişilemezliğ i ve traj edile ri bir yan a, b üyü k eme kle rl e kurul muş med eni yetlerin çür üyüş e ve yeni bir tarihsel devr imle yoked ilişl ere sürüklenişi çabuklaştırır; sosyal devrimleri geciktirir. Elbette bu kişi mülkiyeti: İlliz yonunu n tarihteki pot ansiyel kontenja nıyla; kaçınılm az bir gidişle işler. Toplum ve kişiler kişi mülkiyetine doymadıkça, bu gidiş, bilinçli
kollektif sis tem ler in içinde bile ak ac ak kan olara k tar ihin top lu ms al dama rlar ını zorlar durur Bu duru md a P eyg amb er bilgeliği ne yapsın . Sos yal sınıfla r ve kişiler, kendi ler ini tar ihi n ak ın tı sı na karşı bilinçli pozisyon alabilecek seviyeye yükseltmek iradelerini kullanmadıkça, Pey ga mb er vey a liderlerle arala rın daki uç ur um her iki tar aft an da doldurulamadıkça bu trajedi sürecektir. 5- DET ERM İNİ ZM VE "ES MAÜ' L HÜS NA" M uh a m m ed ve Allah'ı , sanıldığı kadar mistik ve insan üstü değildir. Olayların içinde akıl ile psikolojiyle birlikte (determinizm gib i) dolaşır. Bunu yine (mün afı k-ik iyü zlül eri ): Evs ve Hazre c kabile lerine mensup zenginleri değerlendiren ve suç üstü yakalayan ayetlerinde apaçık görürüz. Haşr sûresi 14. Ayet "Onlar toplu olarak sizinle savaşamazlar, ancak korunmalı şehirlerde, surların arkasından savaşmak isterler. Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın ama onların kalpleri dağınıktır. Böyledir, çünkü onlar düşünmez bir topluluktur." Hatırlayalım, ayet, Alla h buyruğudur. A ma Pey gam ber ler in sosyolojik, psiko lojik ve ilh... aklın ın All ah ge len eği yle (bilinç kabuğ uyl a) sunu lmas ıdır . Ay n ı za ma nd a All ah, il ham -rü ya ve ilh... b içi mle rde Peygam ber in beyni nde sentez ler yar ata rak ayetlerini bildirir. Yani Alla h da Pe yga mbe ri de Kur'an vey a İsl am ile he me n her olay da kendilerini det er mi ni zm gibi gösterirler. Allah, her olayda işleyen determini st kanunlar gibidir. Peyg amb erl er ise, aklıyla dete rmi nizm i yor um la ya n bir elçidir; tarihse l det er mi ni zm in yo ğu n bir yans ımas ıdır . Zate n bu yü zd en ola yları n gidiş kanun ları nı çok iyi sez er ve yakalar. Bunu başardığı için de kendini k utsal laşt ırma gelen eğiy le Peyg amb er hisseder. Çünk ü bu sezi de sentezleri kendisine Allah'ı n verdiğini yoğu nla şm ış bir gel ene kle düşün ür. Böyle ce All ah gelene ği, de te rm in iz m ile üst üste oturur; İ nanç , kandan üstünleş ir: "Sen onları toplu sanırsın ama onların kalpleri dağınıktır." Mu ha mm ed, mücadel esi yükse ldikç e, zam an zama n, gerç ek kankarde ş birliği nden de üstün olan in anç birliğinin, bü yü me k ve doğmak iste yen ko sk oc am an bir ceni n kadar yo ğu n bir güç ol du ğu nu sezer, görür. Dü şm an ın ve münaf ıkl ar ın, top luc a birlik dur sal ar kendi aralarında şiddetli ayrılıkların ve kişi kendi gönüllerindeki, ruhlarındaki dağınıklığın, onları kasıp kavurduğunu sezer-görür. Ve bu ayetle sen tez e ulaştırır. A m a bunu O'na yap tır an baş ka bir gü cü n ol du ğu nu da sezi p te sl im ed ec ek kad ar da akıllı, dürü st bir insandır. Bu güç, Muhammed için Allah'tır - .
Bu yü zd en Mu ha mm ed 'i n Alla h kavrayışını yüze yse l, mode rn insanın din allerjili şartıyla ele almak, O'nu olduğu gibi ele almak olamaz. Fetih sûresi 29. ayetten; "(... ) Bir ekin gibidirler ki, (Allah müslümanların) Filizini çıkardı, onları güçlendirdi, kalınlaştırdı. gövdesinin üzerine dikildi. Bu ekincilerin (müslümanların) hoşlarına gider. Onlara karşı keyifleri de öfkelendirir bir duruma geldi.(...)" Hicret'in do ku zu nc u yılı: "Elçile r Yılı"dır. Mü sl üm an la r artık ordulaşmışlardır. Mekkeliler Hud eyb iye barışına getir ecek kadar güçlenmişler, biraz da zafer sar hoş u olmuşlard ır. Onl ara Hucu rat Sûre si ile terbiye kurallarını öğretir. 1- "Ey inananlar, Allah'ın ve Elçisinin önüne geçmeyin... " 2- "...Seslerinizi Peygamberlerin sesinin üzerine çıkarmayın... " 4"Odaların arkasından (uluorta) sana bağırıp-seslenenlerin çoğu düşüncesiz kimselerdi." 17"İslam olmalarını senin başına kakıyorlar. De ki: "Müslüman olmamızı benim başıma kakmayın. Tersine sizi imana ilettiği için Allah'a minnettar olunuz." 12"...zan'dan çok sakının. Zira Zan'nın bir kısmı günahtır..." Muhammed'in Allah'ı bu denli gerçekler içindedir; yeni İslam olmuş gö çe be le re ter biye yi bile öğretir. Onları azarlar, sever, hoş görür, cezalandırır. Bu sanıldığı nın ters ine Allah'ı det er mi niz me daha da yakla ştırı r; mist ikli kten kurtarır. Yü ze ys el bir görüş ile sanılab ilir ki, Allah'ın 99 ismi veya sıfatı basitçe insanın özelliklerinden türetilmiştir. Ve Sü me r'd e bulunan yüzle rce Alla h'ın özellikleri, gele nekl erle İslam'ın tektanrısının özellikleri (99 isim) haline gelmiştir. Hayır ve evet. Hayır çün kü bu özellikler, bizzat Mu ha mm ed 'i n "Arif: Bilge"cil sentez ler i halind e, ayetler içine yerli yerin de ku llanı lara k yedirilmiştir; ekletize edil memi ştir ; sırıtmaz. Evet. Süme rd en beri gelen kültür, bilhassa Tevrat ve İncil'de yazıya geçmişt ir ama Mu ha mm ed ezberi değil, kendi aklını ve dü rü st lü ğü nü bilir ve sever ; do ğr ud an Hz. İbr ahi m gele neğ ini içinde du yd uğ u için Tevr at ve İncil'i değil, İbrahi m gel ene ğin i tutar. Kendi göçe be ve yer leş ik karakte r se nt ezi ne Tevrat-İnc il değil, İbra him gelen eği denk düşer. Belki Mu ha mm ed 'i n kervancılık sıralarında pap az-h aha m-de rviş görüş lerinde Süme r kültüründen yansıma Allah'ın sayısız özellikleri kulağına çalınmıştır. Ancak Mu ha mm ed , Alla h geleneği ni sürekli olaylara vur duğ u, her adım başında deneyip sınadığı ve geliştirdiği için çoktan bu nakilleri aşmış; Allah geleneğini geliştirmiş; olayların iç yor umu nu; det erm ini zme yakla ştırm ıştır . Gece li günd üzl ü, rüya da bile yeni fikirle r üre tme yeteneği ndek i beyni, her ola yda n ders alm a tiryakisi olmuşt ur.
Bu yüz den , öyle yüze ysel yakı ştır mal ara sığm adığ ı gibi insani sosyal özelliklere de pek sığm az. An ca k insan top lum u det er min izm in en yük se k yan sı mas ı ve aşa mas ı olduğ u için, elbette dete rmi niz mi gibi Muh amm ed' in Allah'ı da insancıl topl umc uluk özellikleri yan sıt mak tan geri durmaz; yine de o kalıbı hep kırıp aşmayı zorlar. İnsan ve doğa üstüne fırlar: 1 - " İ s m - i A z a m " yani All ah' ın birinci ismi, bütün isiml erin özelliklerini kendisi nde top laya rak insani toplu msa l özelliklerin üzerine çı kma yı zorlar : "H üva ll ah ül le zi la il ahe illa hü" O, öyle bir Al la h't ır ki ondan başka tapılacak-inanılacak bir ilah yoktur. Gel miş geç mi ş ilahlar bir yan a, insan, nefsinin akıp ta pm a konus u yap ab ile ce ği her şeyi men eder. Yani top lu m ve madd e dışına çıkar; insanüstüleştirir. Ama yine de her olayı güdüsüyle insan ve madde içindedir. Bu de te rm in iz md en başka bir şey olamaz . A ma Peyg amb er bunu ancak derinlerde bir ışık olarak sezip Allah geleneğiyle özdeşleştirir. Bu yüzd en Süm er ve Mısır Tanrıları nın y ağ mur ya ğd ır ma k ekinlere sebzelere boy arttırmak gibi somut dar görevlerinin tanımlamalarına sığma z; Sü mer İnsa nının soyut düşün cesi , henüz Hz. M uh am me d kadar gelişmemiş tir. Bütün tekni k gelişimi yay mal arı na karşın soyut düşünce henüz böyle oluşamamıştır. Veya tarihin bu kontenjanı, antik tica ret yol lar ınd a, Filistin dörtyol a ğzı nda üretim , tem els iz soyut bezirga nlık yap an Hz. İbr ahim so yun da n gelmi ş Yahu di Ara pla rın a ve Ar abi sta n Ara pla rın a tanınmıştır. Kur'an'da geçen Peyg amb erl eri n büyük çoğ unl uğu yahu di Ar ap la rı nd an gelmiştir. Sad ece birisi Ar abi sta n Araplarına aittir. Ama hepsi Araptır. Adem, Şit, İdris, Nuh, Hud, Salih; bu eski ulu efsane vi Pey ga mb er le r de Ar ap ataları olan semi tle re bağlanır. Belki "Velilerle birlikte 124 bin tane olduğu söylenegelen Peyg amb erl eri n b üyük çoğ unl uğu da Semitl ere aittir. Çün kü Semitler, ilk Irak med eni yet i Süm er le re karşı arkası kesilmeye n tar ihse l dev ri mle re kalkış mış; irili-ufaklı kent lerd en, irili ufaklı liderc iklerle Tari hsel de vr im ya pm as a da bu hayalleri kur muş ve geliştirmiş bir toplumdular. Bilhassa İbr ahi m'de n sonraki Pe ygambe rler, Semitle rin artık tarihsel dev rim güçlerinin kal madığı, sığınıp Peyg amb erl er çık arm ak zoru nda kaldıkları yani soyut düşü ncel er geliştirdikleri bir dö ne me den k düşerler. Tıpkı üre tim tem els iz soyut bezir ganl ıkla rı gibi soyut düşünceleri de bu İbrahim soylu Yahudi topluluklarında bol iş ler: İbr ahi m'd en sonraki Lut, İsmail , İsha k, Ya kup , Yus uf, Eyyup, Şuayyip, Musa, Haru n, Yü sa , İlyas, Eyesa, Davu t, Sü le ym an , Zülküf, Uzeyir, Danyal, Lo km an , Zeke riy a, Yah ya, İsa Peyg am ber ler in , İsmail dışındakiler hepsi Yahudidirler. İbrahim oğlu İsmail, Hacer'den olmadır ve Kabe'nin kuruc usu- koru yucu su arasındadır. Bu yüzd en Arab ista n
Ar apl arı nda n sayılır. Bu soyut düş ünc e gelişimi içinde Süm erl eri n tanrı özellikleri, İbrahim'den beri tektanrılaşarak başkalaşıp gelişmiştir. Mu ha mm ed Yahu di Ar apl arı nda n değildir. Ama en az 2500 yıllık bu kültürel birikimi, gelene ksel (nakli) olarak Ar abi sta n Ar apl arı na da yansımı ştır. Ç ün kü tica ret Yol u üzerin de kurulmuştu r. Hicaz kentleri, Orta Tic ar et yolu üzer inde ki Ş am 'a uğrak yeridir... Sü me r' de n arta kalan, bu tanrı kül türle rinin sen tet ik birikimleridir. Ayn ısı değildir. Zaten ilk Irak med eni yet i heme n bütün med eni yet ler in tohu mla rın ı verm iş ana medeniyettir ; Bunu bilm eyen du yma ya n sağır sulta n ka lm am ış gibidir. Bunu bildi rmek , ma lu mu ilan et me kt en öte bir kaza nç geti rmi ş olm az. Kültür ya ns ım al ar ı, her çağ da, her toplumd a ayrı sente zle re uğraya bilirl er; eğer hele ayrı bir tari hsel de vr im koşulları için deyseler , M uh a mm e d ve Hicaz Ar ap lar ı öyle az gelen bir orijinalite içindeydiler. Bunun değeri çözülmedikçe, ne Muhammed, ne Kur'an ne de İsla m medeni yeti kavr anam az.. . 2- Er Rahman -Er Rahim. Kor uyuc uluğ u yardımı, acım ası, yöneti mi her varlığın içinde ve üzerindedir. İns ancı l, sosya l bir ya kış tır ma yı anl atsa bile, ins anü stü bir soyutluk apaçık ortadır. Ve sanki Tarihsel determinizmi anlatır - . 3- El Kuddüs: Noksansızdır - . Noksans ız olan kim dir? Nedir? Noksan sız olan sad ece varlıkla rın olayla rın gidiş kanunlarıdır. Ç ün kü bir te me ld en kalkıp gelişirler. 4- El Melik: Mülkü-Tasarrufu bir an yok olmuyor. Öl üm sü z olan ve her şe yd e, her ye rd e işleye n bir insan o labi lir mi? 5- El Bari: Yoktan var edendir. İnsanoğlu anc ak gü nüm üzd e dete rmin izmi n kanunlarını yakaladıkça yoğu varedebiliyor. Ama evrimi yeniden yaratabilir mı? 6- El Aziz: Mutl ak Galiptir ; ins ano ğlu b oyu na yenilir ve alçalı p durur. Ama yine de bu tanım insan toplumunun gidişinden yararlanılarak yapılmıştır- . İnsan, determinizmin en üstün yansımasıdır... 7- El Halik. Yara ttığı her şeye kendi sine özgü güc ünü , özelliğini verendir. Bunu hangi kişi insan ve to pl um ins an, nere ye kadar başa rala bili r. 8- El Gaffar: Affı-bağışlaması en büyüktür. En insanc ıl özellik affetme ktir. An ca k Pe yg am be r insanın bile affetmesi, bütün insancıl nefis patla mala rın, kuca klay abil ecek enginl ikte olama mışt ır. Ol am az dı da. Çünk ü Pey ga mb er de bir insandı ve hem de erkek düze nini n baba han gel eneğin i kıram amış bir erkek insandı. Kaçınılmaz olarak, kadın haklarımı zı erkek ege men liğ ini n hoşgörebil diği: S evgi ye kadar savunu labil di. Kadınların şuuraltı patlam alar ının sosyal dinamizmi ileriye götüren ipuçları olabileceğini algılamaktan uzak kalacaktı şüphesiz.
Am a Allah (Det erm iniz mi) nice Pey gam ber ler i ve insan kişileri ve top lum lar ı ve sayısız varlık ları bağış layıp geliştirendir ... İns an özellikleri nden geliştiril diği apaçık olan bu ta nı ml am ad a bile insa nüst ü soyutlaştırma da besbellidir. Ama bu soyutlaştırma, yine bizim din allerjili "me ta fiz ik" yakışt ırmal arımı za uymaz. Daha çok deter miniz min insancıl tanımına uyar. 9- El- Ad i l: Çok adaletlidir. 10- El-Habir: Her şe yd en haberdardır - . 12- Es Se mi : En iyi işitendir. 13- El-Basıt: Açar ve genişletir. 14- El Kabif: Sıkar ve daraltır- . 15- El Haîîd: Yukardan aşağıya indirendir; 16- Er-Rauf: Esirgemesi-acıması boldur. 17- El-Nafi: Yararlı işleri yapar. 18- Ed-Darr: Zararlı işleri yapar. 19- El-Aziym: Pek azimlidir. 20- El-Hafız: Akıllı tutucudur. Bu ve benzeri tanımlamalar, hep insani sosyal olaylardan yola çıkarak Allah'ı tan ıml am aya , anla maya çalışırken bile; O'nu insa n-topl um sınır ların dan ö tede , doğayı da yaratıp gü den olar ak, bir varlık olarak algılar. Cömertlik-bolluk-yönetim-yarar-zarar-ceza-ödül ve benzeri sınırsızlıkları hep bu yüzden dir. Bu her özelli ğinde yan sıt ılm aya çalışılsa da tarif ve ta nı ml am al ar da her za ma n zorlukla r aşılm ış sayı lma z. Biz bile bu yüce gidişi, Tarihs el Det erm ini zm, Evrim gibi sözc ükl erd en başka neyle isim len dir ebi liy oru z? Hatta diyeb iliriz ki, Alla h'ın 99 ismi öyle zengin kavra yışla r suna r ki, Tarihsel yol a çmı ş olur. Evrim'in kavr anış ında da kolaylıklara yol açmış olur. En çok şu isim veya sıfatlarda özdeşir: 1- El Hayy: Ezeli ve ebedi hayat ile diridir. Tarihsel Determinizm ded iği miz Alla h, vare ttiği hayat ile ezel den eb edi yet e geli şimi yle canlı bir akıştır-. 2- El Kayyum: Her şey Evrim'in kanunlarıyla kaimdir, var olup gelişir veya ölür. 3- El Ehad: Her işte ort aks ız ve tekdir. Biricik yara tıcı , öld ür üc ü, yeniden yaratıcı ve geliştirici evrimin kurumlarıdır - . 4- El-Kadir: Evrim'in kanunla rı her şeyi ya pm ay a kadirdir; gücü yetendir. 5- Es Samed: Bütün doğa ve insan toplumunun sorunlarının çözümlenmesinde başvurulacak biricik merci evrimin kanunlarıdır. Onların bilince çıkarılıp onlara uyum gösterilmesi başarıldıkça problemlerimiz, ızdıraplarımız sona erer. 6- El Val i: Bu muazzam doğu ve insan gidişini yöneten O'dur. Determinizmin kanunlarıdır - .
7- Ez Za hi r: O ki (Evrimin kanunları ) varlığı ve birliği sayısız delil ve belgelerle apaçık ortadadır - . 8- El Batun: Duygu ve akıllarımızın tam tamına idrakinden gizlidir, buna rağmen yine de bütünüyle kavramaz. 9- El Evvel ve El Ahir kan unl ar ı ilktir, he rş ey de n evve l ve her şey yok oldu kta n sonra ger iye kalandır. Alla h'ın İsimler i, Kur'an 'da ardı ardına sır ala nma z. Hem en her ayete yay ılı p nüfu z etmiştir . Bazı aye tl er de özel likl e anıl dığı olur. Haşr sûresi 24. Ayet: "O yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerlerde bulunanların hepsi O'nun Şanının yüceliğine anarlar. O, aziz ve hakimdir. "22-23. ayet: "O öyle Allah'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur. Padişahtır, mukaddestir, Selam, mümin, müheymin, aziz, cebbar, mütekebbirdir. Allah ortak koştukları şeylerden uzak ve temizdir." Hemen her ayette, genellikle ayetlerin sonlarında Allah'ın özelliklerinin belirtilmes i, Tari hsel mad del eri n dai ma herşeyi tarihs el Dete rmin izme veya evrim in k anun lar ına ba ğlayı şına pek benzer. Çünk ü her gidiş biricik yaratı cısı olan Alla h'a bağlanır. Ve bu bağla ntı olayl arın ge lişimi yle se nte zle ner ek ya pıl ma k alt şuuru ile gerçekl eşti ği için deva mlı gelişir. Skol asti k All ah geleneği bu altşuu r eğitimi yle karan lıkta n aydınlı ğa doğru ilerler ve yerleşir, olayların iç işleyişi ndeki Det erm ini zme yaklaşır. 6 - İ K İZ D Ü Ş M A N K A R D E Ş L E R : İ S R A İ L O Ğ U L L A R I V E HİCAZ ARA PLA RI: M UHA MM ED 'İN BİRİKİMİ Nahl Sûresi 103. ayet "Biz onların, 'Ona bir insan öğretiyor' dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili Acemcedir. Bu ise apaçık Arapçadır." Cebr a vey ahu t Yeis adın dak i bir Hıristiyan (Rum ) köle nin Kur' an'da ki ayetleri Mu ha mm ed 'e öğrettiği gibi söylentiler in Kureyş zenginler i tarafından yayılması üzerine inmişti bu ayet. Kur'an topy ek ûn, önü ardı tutar büyük bir sent ezdi r; tarih konten j a nı n d a ge ri tutula tutula d i n a m i z m k az a nmı ş ulu tarihs el devr imin yazıya geçmiş kutsal teorisi ve pratiğidir. Falanca bir insan veya hoca ile okutulup dinletilip öğretilecek bir şey değildir. A m a kim inkâ r ede bili r ki, Mısır ile Irak Me de ni ye tl er i ara sınd a soyut tica rete sıkışmı ş dörty ol ağzı Filistin'de, her krizde bir Peygamber çıkarmış İsrailoğulları'nın, soyut fikir birikimlerinden, her uyanık Hicaz Ara b'ı gibi M uh am me d' de feyl ozof çul nasibini ned en almasın. İsr ailoğu lları Gün ey ticaret yolu üzerin de kar ar gâ hla şm ış Ha-
cer İsmai l soylu Ar ab is ta n Ar apl ar ını nasıl dü şm an ikiz karde ş gibi gözlüy orsa ; Hacer İsmai loğul ları torunla rı olan Ara bis tan Arapl arı da İsrailoğulları'nı öyle gözlüyorlar. Haberleşip birbirlerinden yüzyıllardır ders alıyor lardı. Ç ün kü her şey den önce babala rı bir (İb rah im) anaları ayrı (Sar e-H ac er ) iki kola İsh ak ve İsma il soyu na day anı yor lar dı. Ve bezirgan reka betiyl e du rm ad an didişiyorlardı; Sa m Oğulları bir daha geri dönmemecesine ikiye parçalanmışlardı... Bu gidiş içinde Filistin, Mısır ve Irak ana m ed en iy et le ri ni n aklına estikçe kılıçla ve ticar etle çiğneye bild iği bir dörtyolağ zıdır. Fırat-Dicle ve Nil'in suladığı alüvyonlu topraklarda kurulmuştur. Bitkicil ana medeniyetlerin anc ak ticaret dör tyol ağz ı olabilir Filistin. Ve oraya yer leş miş Yah udil er, ister iste mez iki ana me de ni ye ti n her ya nd an ve her türl ü tutsa ğı olurlar. Barışsal zam an la rd a aracı bezir ganlık ları bile bir tutsaklıktır. Asl ınd a; Med eni yetl er krize girdik çe onlar da etkilenirler. Ekonomi k sosyal krizler, tari hsel devr imle ri sökü p getir diği nde, savaş çıl barbar akımla rı altında , dehşetli kılıçlı ezilişlere, dav ranı şlar a uğrarlar. Bir yüzy ıl içinde bir var olurla r bir yo k olurlar. Bu va rol uş ve yo ko lu şl ar sıras ında kim olsa feylos of olurdu. Ya hud ile r de soyut bezirg anlıkl arı gibi veya varoluş ve yokoluşları gibi, soyut düşüncede idmanlaştılar. En kü çük bir düş ünc e, ideoloji taslağ ını evirip çevirip mi kro sko p altına alır gibi büyü lttül er küç ücü k bir dam layı büyü tüp ha yal han ele rin de derya, deniz ve bulut ve ya ğm ur ya pm ay ı öğrendiler. Bezirg anlıkl arı da öyleydi, sosyal hayatları da öyleydi. Feylozofları da başka türlü olam adı . Irak Mısır ana m eden iyet ler i, hatta korsancı l Fenike mede niyetleri gibi ol am ay ac ak kadar bu mede niye tle rin kavş ak ağzınd aydıla r. Çekilip-itilen bezirgan tefeci oldular. Ve bu medeniyetlerin yıkılışlarını misti k edeb iyat lar , mito loji ler haline soktul ar. S osy al ve sava şçıl her krizde Peyg am ber çıkardılar. A ma bu Pe ygam berc ikle r, ne kadar barbar gel enek li olsalar, ne kada r tarih ö nces i gel ene kli kutsa l şef özellikli olsalar ve Ya hudi 'nin kaskatı olm uş bezirgan gel enek ler i dışına fırlam ış da olsalar; "ümmet'leri çoktan medeniyetin sınıflı toplum iğdişleri ve didişmeleriyle yozlaşmış delikli fıçıya dönmüştü; İsrailoğulları tarihsel devrim başarabilecek kalitede değillerdi. Üstelik karşılarındakiler, iki ana me den iye t disiplinli, köklü ve barbar paralı ask erl erd en der len miş yırtıcı ordulara sahiptirler. Bu durumda İsrail Peygamberciklerine, sazlı sözlü telkinlerini, vaizlerini, dualarını, beddualarını tektanrı ideolojilerini ge li şt ir me kt en baş ka bir yol kalm ıyo rd u. Filistin bu ideoloji gelişimi için iyi bir ras ath aney di, dene y merk eziy di. Her türlü me den iye tle ilişkili olduğ u bir tef eci -be zir gan üss üydü . Tarih sel Devri m'e özeniy or ama bir türlü fırsatını bulup ba şar aca k güce eri şem iyo rdu . Ne köklü bir tarih sel dev rim , ne köklü bir med eni yet kuramı yor ama içinde-r üyas ında , hayal inde yaş ata bil iyo rdu . Filistin, malların ünlü kerv anl ard a
transit geçtiği od akla ştığ ı bir yer olma kla kalmıyor, fikirlerin, ideolojilerin de uğ rak ve odak yeri ol mas ıyla adet a yarış ıyor du. Arz ve Tale p kanunla rı en çok bu kavş akta çarp ışıyor, çarp ıştır ılıyor ve "Te kta nrı " gibi fiyat laş ıyo rdu. Fiyat, en çok bu bezi rga nlı kta soyutlaşmış insanları biricik tanrı gibi etk ileyeb iliyor du. Çoluk ço cu ğu nd an yaşlısına kadar iliklere işlemiş biricik konu bezirganlıktı. Yani Arz-Talep ve Fiyat kanun ları ydı. Elbette bunu Marks gibi bilince çık ara mıy orlardı. Am a altbilinçle seze rek piyasa daki malların akışına, sunul uşu na ve talep görüşüne göre fiyatların kimseye sormadan iniş çıkışlarını, her yer de ve her şey de hazır ve nazır olu şun u tekt anr ıla ştı rıl abi liy or veya o tektanrı fikrini zenginleştirebiliyorlardı. Zaten tektanr ı fikri Semi tler in içinde A de m Al ey se la m' da n beri parl ayıp sön en bir yıldız fikirdi. Sem it tor unl arı nın toru nlar ı olan İsrailoğulları birlerce yıldır ya nı p- sö ne n bu yıldız fikri Hz. İb ra him atal arın dan almı şlar dı. Filistin, üç anti ka med eni yet in (Irak, Finike, Mısır'ın) bul uşm a noktası ydı. Bu yıldız fikir, bu üç med eni yet in çokt an komikleşmiş çok Allahlar ı karşısında kutup yıl dız laş mak ta gecik mey ece kti . Her krizde bir Pey ga mbe r yar atm akt a gele nek sel leş miş İsrailoğulları her Peygamber ile çoktanrı geleneklerinden tektanrı geleneklerine doğr u, ba şka m ede niy et ve kavim ler e bakıl ınca adeta koşar ad ım gelişi yord u. Mus evi ve İsevi dinler i böyl e yarat ıldıl ar. Ulu bir tar ihs el devrimi iş leme dikl eri ölç üde yere ldil er ve İsra iloğu llar ı kadar küçüktüler. A ma İsrailoğulları bir kez Filistin'de tut unu p bezirg anlıkt a soyut laşı nca hab bey ken kubbe yapıldılar. G erç ek bir tarihsel d evr im den dah a çok ses çıkarır hale getirildiler. Kerv anla rla Filist in'den Fenike 'ye, Mısır'a, Irak'a, Suri ye'y e, Hicaz'a, Ye me n' e her gidiş te ve bural ard an Filistin'i uğrak ya pa n kıtalara rası ol muş her kervan geli şind e, bu fikirler bezirganlığın psikolojik gelişi m yayı yapıla rak göklere çıkarılı yordu. A ma binyıllar içinde o fikirler başka şeyi söyler, İsrailoğulları başka şeyi ya pa r ve işler oldular. Me de ni yet iğneli fıçısı Filis tin'de ve her gittik leri yer ler de yozl aşı p kokuştular. Yeni bir tar ihs el devr imi n rüyasını dahi gör eme z, Peyg amb er dahi çıka ram az oldular. Ke ndiler inden umutları nı bile kestiler. Va rlı ğı bile işki lli -şüp heli ola n İsa P ey ga mb er ve öğü tleri, İsrail oğullarının barbar gelene klerini Pey gam ber çık ar am aya ca k kerted e yitir diği nin kanıtı oldu. A m a Ya hud i bu, um ud un u keser mi? Beynini işletm eyi öğr en miş ; akıl, sent ez yollar ını açıp id ma nla şm ış bir kez; du rm az gelişir. Fikirleri de umu tla rı da ca nl an dı ra ca k bir yol bulur ama ne kadar. Bezirganlığın elverdiği kadar. Bu azim ve umutla ve bezirgan yoklayışla ikizkardeşi Hicaz Arapları'nın içine girmiş onlarla kendi içinden çıkamayacağını İsa ile birlikte anla dıkta n yüzl erc e yıl geçmişt i. Kend isind en um ud unu kesse de Gün ey Ticar et yolu üze rindeki Hicaz'd an umutlan dı...
Yeni umutlar canland ırdı. Yeni Pey gam ber in Hicaz Arap ları içinden çıka cağı m üjde sini ver miş ti bile: Bu he me n her din ad am ını n ağ zın da tutamadığı bakla olmuştu: 61. Saff sûresi. 6. Ayeti: "Meryemoğlu İsa da: "Ey İsrailoğullan, ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak geldim demişti. Ama o müjdelenen elçi apaçık deliller getirince, bu apaçık büyüdür dediler." Bu söylenti Hz. Mu ha mm ed 'e kadar yank ıla ndığ ına göre, varın Yahudiliğin halini siz dü şü nü n. Yeni çıka cak Pey ga mbe ri n ismin e varın caya kadar müjdeliyor, açıkça Hicaz Ara pla rın ın içinde Peygam berl iği kışkırtıyor, onu arı yor du. Ç ün kü Hicaz, Güne y ticare t yolu üze rin dey di. Ve o yol hen üz işlek deği ldi. Hicaz Ar ap la rı bu yol u açsalar, İsrailoğullarının kârı ne olabilirdi? İsrailoğulları bezirganlıkta ve soyut düşüncede evrensel fikirlere ulaşmışlardı; kendilerini Hicaz Peygamberliğini yönetebilecek güçte buluyorlardı. Yönetemeseler de dümen suyunda gidip bezirgan karlarını arttırabilirlerdi. Bu kapitalizmin ilk yıll arda koca geri Asy alı ve Afri kalı dev rim ci li derliklerin ardı na sığınıp o ülkelerde sömürü işine bakışına pek benziyordu. A m a Hicaz Ara plı ğı, İsrailo ğull arı' nın um du ğu ve sandı ğı gibi kendilerine benzer açg özlül ükte çıkma dı. İ srailoğu llarının manev i edebiyat ve masal lar ına daha fazla değe r verd i. Ge rç ek mut lul uğu n ma lda mülkte değil, kardeşçe kurulmuş kollektivizmde olduğunu sezen yeni Peyg amb er (Hz. Mu ha mm ed ) ve sa vun ucu çekirdeği; S ahab eler i ve yardım cılar ı: Ensar; açıkça dünya mal ına -mü lkü ne dü şm an ilkel komünist maneviyatçılarıydılar. Rızkınızı ticarette arayın ama azıtmayın, Fakiri fukarayı kollayıp, kardeşçe birlikte, zenginliği değil İslamı yüceltip bütün insanlıkta yükselttin, diyorlardı da başka şey demiyorlardı. Bu yüceliş, açıkça Muhammed ve arkadaşlarına zenginlikten daha tatlı mutlulu klar veriyor ve getiriyor du. Yahudi kabileleri (İsrailoğulları bölükleri) bunu anlamakta gecikmediler. Bedir sa vaş ınd aki Enfal sûre sini n birinci ayeti, açıkça savaş kom üni zm i kes kinl iğin de, iki yanı keser kılıç gibi, müs lü ma nl ar arasına sızmı ş Ya hud i kabil elerin (Evs, Haz reç) o mal, mülk umut lar ını n ortasına inivermişti. Ama önce yutkundular, nefeslerini tuttular, belli etmediler, çünkü zafer Muhammed'den yana gelişiyordu; ne olur ne olmazdı. Sonra Uhud savaşında yenilgi Muhammed tarafına gelince azıttılar ve el altı nda n yür ütt ükl eri fitneliği açıkç a Mekke liler le birleştirdiler: Mu ha mm ed 'e karşı Ebu Suf yan' ın tara fına geçtiler. A m a başaramayınca sürülenler onlar oldular. Son unda ne oldu? Tefeci-be zirganl ık azgınla şması yarım yüzyıl içinde üste geldi. Am a antik tarih böyle ilerliyordu : Tar ihse l devr imler ölen med eni yet cen aze sin i kaldırıp yer ine yenis ini kuruy or vey a
can lan dır ıyor lar dı. Ve her yeni kuruluş, tarihi bir adım d aha ileriye sür üklü yord u. İslâm mede niyeti de çöktü. O'nu An ad olu Selçuklul arı ve Os man lıl ar yen ide n can lan dır ıp 20. yüz yıla kadar taşıdılar. Böyle ce İslamlık, Gün ey Ticar et Yolu 'nda n haşmet le ilerleyer ek tefeci -bezirganlığın evrensel çağını açıp geliştirmiş oldu. Am a M uh am me d'i n o ilkel komünis t prensipleri Allah'ı n değiştirilemez kutsal buyru ğu ya pm a gücü olm asa ydı, İslamı tekrar tekrar canlan dırıp yaş ata cak temi z ülkücü insanlar pek bulu nam azdı . Veya o ülkücü gaziler İslamı canl andı rac akla rına , kendilerine uygun düşen başka fikirleri bulup geliştirirlerdi. Tıpkı Muhammed'in yaptığı gibi... İşte böyle; Avr up a 19. yüzy ıl da onca "d ahi " yet işt ire n kültür ve devrim atılımlarına sahne olmuş ama devrime varamayınca ikinci enternasyonal kocakarıları türemişti. Kautsky kocakarıları bilerek-bilmeyerek Rusya'da devrimi ön görüp, Lenin'i kendi elleriyle işaret edip yetişmesine olana k verm işle rdi. Am a Lenin kendi bildiği yolda n devrimi b aşa rınca hepsi sosyal emperyalist kesilivermişlerdi. Lenin'in doğrudan MarksEngels'i kendi orijinalitesine göre kavrayıp uygulayışı gibi, Muhammed de İbrahim geleneğini, İsrailoğullarının biriktirişlerinden de yararlanarak doğ rud an kendi Hicaz orijinalliği içinde kavrayıp uyg ulam ıştı . Ama o, binyıllar, yüzyıllar boyu Peygamberler, masallar, esatirler dolusu yeniden yeniden birikişler olma say dı, Hz. Mu ha mm ed de Kur'an da bu denli "M uci zev i" sente zleri ne ulaşama zdı. Elbette tarihi yürüten fikirler değildir; asıl maddi temel: Açılmayı ve geliştiri lmeyi bekley en Gün ey Ticar et Yolu üzerin den gel işece k Hicaz Ara plar ının sınıflı topl uma geçişi Tarihsel devrim görevler iydi. Sosyal görevler, tarihin, toplumların başkalaşım ihtiyaçlarından doğarlar ve yeni top lum sa l başk alaş ımla rı getirirler. Fakat bu başkalaşımlar, canlıların görev değişimleriyle gelen organ başkalaşımlarından apayrı sosyalite başkalaşımlarıdır. İnsan beyni sonsuz gelişimli düş ün ce -da vr anı ş üretecidir. Hangi sosyal göre vler orta mı içinde bulu nuyo rsa ona uygun dü şün cel er bulur ve üretir. Düş ünc ele r olmada n ve dillenip teş kila tla nma dan sosyal görevler başar ılamaz . Bu yüzden fikirlerle görevler içice işlemekle birlikte, çoğu devrim sıçramalarında kendini belg elere ka vuş tur duğ u gibi, fikirler daha önce özgür beyinl erde ka natla nıp tarih sel gö revl ere ışık tutarlar. Kitlelerle, liderler ve fikirler arasında böylesine hiyerarşik bir bağ bulunur. Devrim cenini önce Teorik olara k Mar ks-E ngel s'i ni veya Lenin'ini bulup toh uml anır ana r ahmi nde. Son ra o doğru düş ünc ele r etrafın da çekird ekle şip, cephe leşir . İsl am tar ihs el devr imi de öyle olmu ştur . Önc e fikir ler, tıpkı Almanya'da, İngiltere'de, Fransa'da birikmesi gibi Filistin'de İsrailoğulları Pey gam ber cil ikl er iyl e birikir; hatta adeta sen tet ik hapl ar haline gelirler. Yet erki O'nu yut ac ak barb ar ok um a ya zm a b ilme se bile, dür üst , uyanık, yiğit ve ha kye me z top lum cu ol sun. O fikirler ada mını bulur