İN İ İN YORUMU ALLAH İ SM SM İ N ı ı Tabu olan Tanr ı ı ismi) (Aç ı ıklanmas
“Allah” isminin yorumuna başlarken yapılması gereken ilk iş bu ismin Türkçe’ye tam olarak, kelime anlam ı ile çevrilmesi olmalıdır. Bu, çok önemlidir çünkü ismin yorumu ya da tefsiri ile kelime anlam ının açıklanması birbiri ile eştir. İlk bak ışta fazla iddialı bir şey söylüyorum gibi görünecek fakat Allah
isminin söz olarak gerçek anlamı, çevirisi bugüne kadar Türkiye’de ve Türkçe basılmış ya da yazılmış hiç bir kaynakta yap ılmamıştır. Daha da ileriye giderek şunu iddia ediyorum ki, Havâss ya da Tasavufla ilgilenen hiç kimse bu ismin çevirisini tam olarak yapmam ıştır ve daha da ileriye giderek Bu ismin söz olarak anlam ının günümüzdeki şeyhlerin hemen hemen hiç birisinin bilmedi ğini de iddia edebilirim. Bununla beraber şunu söylemek gerekir. Bu ismin anlam ını açıklayabilen ya da bilen veya belki bana kadar ula şamayan bazı el yazmalarında ya da basılı ktaplarda açıklayan ya da günümüze ya şayıp, çevresine sözlü olarak, k ısmen açıklayan kimseler olabilir. Fazla iddial ı görünmiyeyim diye, bu kimselerin varl ıklarını bilmediğim için, bilen veya aç ıklayabilen yok dediğimi de belirtmeliyim. Şimdi de ileriye gitmenin zirvesine ç ıkarak şunu söyliyeyim. Allah kelimesinin açıklanışı Arapça’dan, Arapçaya, sözlük anlamı olarak da yapılmış değildir. Yapılmış gibi görünen kayıtlar varsa bunlar da sadece zevahiri kurtarmak aç ısından yazılmış, safsata şeylerdir.
Sanki Allah isminin aç ıklanışı, söz olarak tercümesi yasaklanmış, özel olarak bundan kaçınılmış gibi. Bu açıdan bak ılırsa burada, bir İslamî tabu’yu da çiğnemiş oluyorum. 1
Allah isminin neden açıklanmadığına ilişkin verileri görmeden önce, ismin nasıl açıklanmadığı hususunda biraz daha inceleme yapalım. Bulunabilecek olan ucuz ya da pahall ı, ciddi yazılmış yahut cahilce kaleme alınmış Havâss veya Tasavvuf kitaplarına ve hatta camii önlerinde satılan dua veya namaz öğreten kitaplara bakt ığımız zaman buların bir çoğunun Esmâül Hüsnâ’yı verdiklerini, isimlerin anlamlarını teker teker aç ıkladıklarını görürüz. Havâss ile ilgili kitaplar daha da ileri olarak her ismin sayısal değerini, yıldızını, anlamını da verirler. Fakat her nedense bu açıklama cetvellerinin hepsinde de diğer isimlerin anlamları verilirken Allah isminin kar şılığı ya verilmez, ya da ismin anlamı yazmış gibi davranılarak, Allah ismini bir âyette geçti ği şekilde âyetle birlikte verirler. Mesela bir k ısım yazarlar âyetle Kürsi’nin başınıdaki sözleri kullanırlar. ş ka “Öyle bir Allah ki ondan ba ş ka yoktur tapacak. Diridir...”
Tabii bunu bile yukarda görüldü ğü gibi Türkçe yazmazlar. Arapça özgün şekli ile önce Arap harfleri ile, sonra da Türkçe harflerle verirler.
“Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum”
Bu şekilde davranan yazarlar ya da kitab ı derleyenler bir kurnazl ık yaparak, hem kendilirini bilir ki şi gibi gösterirler, hem de işi geçiştirmiş olurlar. Bunlara çok örnek vermek mümkündür fakat burada sadece bir tanesini veriyorum. Yurdumuzda basılan ve benzeri yeni Türkçe ile basılmış Havâss kitapları içinde en kullanılışlı ve hatasız olan “Gizli ilimler hazinesi” isimli kitabı ele alalım. Söz konusu kitabın üçüncü cildinin hemen hemen tamamı Esmâül Hüsnâ’ya ayrılmış gibidir. Bu ciltte, her esmâ detayl ı olarak, anlam, adet, gün, y ıldız gibi, Havâss için gereken herşey ile verilir fakat İlk esmâ olan Allah sadece aşağıda görüldüğü gibi verilmiştir. 1 Aşağıdaki yazı kitabın ilgili sayfasından olduğu gibi taranmıştır. Tabii önce, kitap hakk ında şunu söylemem gerekir. Söz konusu kitabın “Sedef yayınları” taraf ından yapılan son bask ısında Bir esmâ eksiktir yani 99 yerine 98 esmâ vard ır. Birinci ciltte 1
2
Şimdi de, aynı kitaptaki ikinci esmânın açıklanışını yine kitabın sayfasından taranmış hâli ile görelim
Diğer bütün esmâlar t ıpk ı Errahmân gibi, söz olarak anlamları, tam bir çeviri ile verilmişlerdir. Yukarda görüldü ğü gibi Allah sözünün karşılığı yoktur. Sadece bir şeyler açıklanmış gibi davranılmıştır. Yani şimdi, Allah sözünün karşılığı olarak ği olur. İ stemedi ğ i hiçbir ş ey yazılan “Yaln ı ız Allah’ ı ın istedi ğ stemedi ğ ey olmaz” sözleri bu ismin ya da sözün çevirisi mi olmaktadır? Tabii ki, Hayır. Bu veya buna benzeyen bir âyet yaz ıldıktan sonra da yaklaşık olarak bir, iki sayfa kadar da, Allah’ ın ne kadar büyük, ulu, güçlü, mükemmel olduğu alatılır ama bunlar sözün anlamı değildir. ştirme” t irme” Hemen hemen diğer bütün kitaplar da ayn ı şekilde, “geçi ş politikası ile işi idare etmektedirler. Pekiyi “Allah” sözünün ardındaki bu yazılı olmayan kural, bu tabu nereden gelmektedir?
de bir sayfa eksik olarak bas ılmıştır. Bazı diğer cltlerde de eksik sayfalar vard ır. Buna karşılık bask ı ve kağıt kalitesi olarak eski bask ılardan çok ileri ve güzeldir.
3
Bu soruya çok kesin ve bilimsel bir cevap vermek pek mümkün de ğil. Esasında vermek mümkün fakat yurdumuzda eri şilebilecek bir kaynak gösterebilmek mümkün değil. Buyüzden de aşağıdaki açıklamayı sadece bir fikir yürütme, fikir üretimi ya da komplo teorisi gibi yazd ığımı kabul etmeniz gerekiyor. Şayet konu çok ilginizi çekrse yabancı kaynaklardan durumu araştırarak, kendinize göre doyurucu bir sonuca ula şabilirsiniz. Ayrıca yazımızın bu k ısmı sadece bir İslâmî tabuyu ele almaktır. Allah isminin, Tasavufî ve Majikal veya Havâss bak ımından anlam ve yorumu ile ilgili bir şey değildir. Bu yorumlara yani esas amacımıza daha aşağıda gireceğiz. Burada İslâmiyeti değil fakat bazı, kraldan fazla kralcı olan Müslümanları biraz eleştirmenin sırası geldi. Bu kimseler sadece günümüzde mevcut değiller. Tarih boyunca her zaman ve mekanda görülmü şlerdir ve aşağıda anlatacağım tutumları bence sadece cahiliyetten, Orta Doğu kafasından ve kendilerinden böyle bir şey istenmediği hâlde Tanrı’ya yağcılık yaparak ak ılları sıra dini güçlendirmeye çalışmaktan gelir. Bu tutum, her şeyi İslamiyet içinde görmek, böyle kabul ettirtmek için savaş vermek, İslamiyetten önce hiç bir şey olmadığını iddia etme tutumudur. Adamların ellerinden gelse elektirik ampülünü de, uça ğı veya atom bombasını ve mesela futbolu da bir islam bilginine atfetmekte tereddüt etmezler. İslamiyet öncesi olan ve islamiyete adapte edilen şeylerin kaynaklar ını da tahrip ederler. Mesela aklı başında kimseler Ebced hesabının islamiyet öncesi mevcut olduğunu, harflerin ve say ısal değerlerinin, Araplar taraf ından eski kavimlerden alındığını söylerler. Hatta “Kenzül Havâss” ismindeki Havâss kitabının yazarı olan Seyyid Süleymanel Hüseynî , Kenzül Havâss’ ın, dördüncü cildinin son k ısımlarında bu konuyu ele alarak ciddi şeyler yazmıştır. Halbuki “Seyyid Süleymanel Hüseynî” öyle çok da “Bilen” ciddi bir yazar bile değildir. Buna karşılık bir kesim Müslüman da Ebced’in Fatiha suresinden çıkartıldığını, tamamen İslamî olduğunu iddia ederler. Gününüzde de aynı açıkgöz keloğlan zihniyetli birileri Nostradamus’u, Muhiddini Arabi’nin kitaplar ını çalmakla itham etmekte ve Nostradamus’un yazdığı herşeyi Muhiddini Arabi’den ald ığını iddia etmektedirler. Tabii bu kimselerin Nostradamus’u hiç okumam ış 4
oldukları ortadadır. Dedikleri doğru olsaydı Muhiddini Arabi’nin i şi gücü bırak ıp sadece Fransa tarihi ve hanedânları hakk ında fal bak ıp, kehanetler yazması gerekirdi. Bu tutumun bir uzantısı olarak da bazı şeyler yani bilgi ve belgeler tamamen yok edilip, yok say ılıp, o konuda konu şmayı da günah kabul etmektir. Allah ismi de bu şekilde, üstü örtülen konulardan biridir. Burada bütün İslam alemini kastetmiyorum fakat baz ı kimseler Allah isminin özgün bir isim oldu ğunu iddia ederler. Yani bütün tanr ı isimleri İslamiyetten önce putlara verilmi ş olan Arapça isimler, sözlerdir. Tanr ı da, bir surede buna karşı çıkarak , “Rahman da benim, Rahim de benim. En Güzel isimler (Esmâül Hüsnâ) bana aittir ” demiştir. Buna kar şılık Allah ismi, Kuran ile inen, özgün ve sadece Tanrı’ya ait olan has isimdir, denilir. Bu iddiaya kat ılmayan kesim ise duruma herhangi bir yorum getirmeyip, sadece sessiz kalır. Çünkü Allah ismi Müslümanl ık öncesi de vardı. Şimdi biraz düşünürsek İslam peygamberinin babasının isminin Abdullah olduğunu hatırlarız. “Abdullah ” ismi bildiğimiz anlamda “Allah’ ı ı n
kulu” anlamına gelir. Abd : Kul, köle anlamındadır. Ullah ise tabii, Allah sözünün bir okunuş şeklidir. Bilndiği gibi Allah sözünün de ilk iki harfi olan Elif ve Lam harfleri yer ve kullanılış durumuna göre “Ul, Ül, El, il, Er, Es, Eş, İs, İş, Ür, Ur, Üş, Us, Ed, İd” gibi değişik şekillerde seslendirilir. Bu seslendirme şekli arkadan gelen harfe bağlıdır. Mesela, Şayet Darr isminin başında ise El Darr olarak yazılmakla birlikte Eddarr olarak okunurken, Rahman isminin başına gelince El Rahman şeklinde yazılıp, Errahman olarak okunurlar. Yani ” şeklinde yazılır. Yazılış ve okunuş Abdullah ismi aslında “ Abdallah ” şekillerinin faklılıkları da anlamsal bir değişiklik oluşturmaz. Laf ı fazla uzatmadan şunu söylemek mümkündür ki, Peygamberin babasının ismi bile, Allah isminin, İslamiyet öncesi mevcut olduğunu, ve eski bir bir ilâh ismi oldu ğunu gösterir. İlâh ismi çünkü başında bir “Abd” sözü var. Bu insana tak ılan isimlerde onu tanr ıya adayan bir tak ı ya da söz. Mesela Abdürrahman, Abdürrahim gibi. Şayet Allah ismi 5
Kuran ile gelmiş olan ve önceden mevcut olmayan bir isim olsaydı durum, Pastör’ün babasının, çocukluğunda kuduz aşısı yaptırdığını iddia etmek kadar komik olurdu. Sonuç olarak kuduz a şısını pastör bulmuştur ve o keşfetmeden önce kuduz aşısı diye birşey yoktu. Allah isminin Müslümanlığa ait olduğunu iddia eden fanatik kesimden birileri şayet bu yazıyı okursa beni hemen cahillikle itham edip şöyle diyebilir: “Araplarda isim değişikliği köklü bir gelenektir. Bir erkek çocuk doğduğu zaman mesela ismini Ömer koyarlarsa babasının da adı değişir ve “Ebu Ömer” olur. Peygamberin babası yaşasaydı oğlu doğunca, onun da adı “Ebu Muhammed” olacaktı. İsim değiştirme geleneği başka durumlarda da vardır. Mesela Ebu Leheb . Kuran’da da adı geçen Ebu Leheb’in adı, İslamiyet’e ve peygambere gösterdiği düşmanlıklardan dolayı değiştirilmiştir. Ebu Leheb, “Ate şi n babas ı veya Alev babas ı ” anlamındadır ve onun Cehennemlik olduğunu gösterir. Eski ismi yani gerçek ismi unutulmuştur. O bütün kayıtlarda “Ebu Leheb” olarak geçer. Gerçek ismi Abdüluzza ’dır (Uzza’nın kulu). Bilindiği gibi Uzza veya El Uzza , Mekke’deki üç ilahenin en büyükleri olandır. Aynı şekilde Ebu Cehil de sonradan yak ıştırılan bir lakaptır. “Cehaletin babas ı ” anlamındadır. İsim değişikliği, görüldüğü gibi hem yüceltmek, hem aşağılamak için kullanılır. Dolayısıyla peygamberin babasının
ismi de Müslümanlıktan sonra, onu yüceltmek için değiştirilmiş ve İslamiyet öncesine ait olan ismi unutulmuştur.2 “
Böyle bir açıklama getiren olursa, bu çok zayıf bir açıklama olur çünkü peygamberin babasının ismi, onu şereflendirmek için değiştirilecekse yeni isim Ebu Muhammed olurdu. Bence bu çok şerefli ve anlamlı bir isimdir. Fakat varsayalım ki, peygamberin bizzat kendisi, babasının 2
Tabii, böyle bir iddia varsa bile ben duymad ım. Bu yazılanlar sadece, peygamberin babasının isminin Abdullah olmasının nedenini açıklamak için söylenebilecek olan olası şeylere örnektir.
6
isminin Abdullah olmasını istedi ve değişiklik ona göre yapılmıştır denilsin. Tabii bu da olabilir. Ama bu bile Allah isminin Müslümanl ık öncesi mevcut olmadığı anlamına gelmez. Allah veya El Lah. Allah sözünün Tanrı’ya ait olmasından ve Kuran’da tanrıyı anlatmak için en çok bu ismin kullan ılmasından dolayı İslamiyet öncesi El Lah isminde bir ilâhın var olduğu unutturlmak istenmi ştir. Bunun da haklı nedenleri vardır. El Lah isminde bir ilah ın varlığından söz edilse bu olmadık karışıklıklara ve hatta eski putprest dinlerin müridlerinin bu maske altında eski ilahlara tap ımlarının devam etmesine bile sebep olabilirdi. İşin doğrusu tanrı yani İslamiyetin, Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin tanıdığı tek tanrı, İslamiyet’te Allah isminin kendisine ait olduğunu söylemiştir. Allah ismi Tanr ı ile özleşmiş ve neredeyse bir has isim olmuştur. Bu durumda Allah isminde olan başka bir eski putun varlığından bahsetmek saçmadır, karıştırıcıdır. Dolayısı ile eski ilahın unutulması gereklidir. ya da okunuş şekline göre Allah El Lah kimdir. El Lah veya Lah , Mekkede bulunan üç ilahenin kocas ı ya da babaları olarak kabul edilen bir çeşit baştanrıdır. Müşriklerin bu tanrıçalara “Allah’ ı n k ı zlar ı ” demelerinin nedeni budur. Bu deyim zaman ın Müslümanlarında da büyük tepkilere neden olmu ştur. Müşrikler, İslam tanrısından Allah olarak bahsedildiğini görünce onu, kendi tanrıları ile karıştırarak, belki de Peygamberin, kendi tanrıları ile iletişim kurduğunu zannederek, “Bizim ilahelerimiz de Allah’ ın k ızlar ı” demiş de olabilirler. Her ne kadar İslamî çevreler El Lah’ ın unutulması uğruna, bu “Allah’ ı n k ı zlar ı ” deyiminin, sadece Müslümanlığı aşağılamak, alay etmek için ç ıkartıldığını iddia etseler de yukardaki yakla şım daha mantıklıdır. Görüldüğü gibi Lah adında bir putun varlığının hatırlanması, kabul edilmesi günümüzde bile bir çok kavram karışıklığına sebep olabilir. Buraya kadar incelediğimiz şeylerden çıkan sonuç, Allah ismi ve Esmâül Hüsnâ , İslamiyet öncesi de vardı. Biliniyordu ve değişik şekillerde kullanılıyordu. Bu değişik şekiller ise, putlara ibadet etmekten, dua ve 7
dileklerde kullanmaktan, günümüzde büyü yapmak isimlendirebileceğimiz her şekle kadar değişebilen şeylerdir.
diye
ÖNEML İ B İ R HATIRLATMA Buraya kadar yazılanlarda da görülebileceği gibi, söz konusu olan Allah, El Lah, Lah, İ lah, El gibi sözler oldukça kafa karıştırıcı olabilmektedir. Bundan sonra olabilecek olan herhangi bir karışıklığa engel olabilemek ve tam olarak neden bahsettiğimin anlaşılabilmesi için burada söylüyorum ki, a şağıda geçecek olan Allah, Lah veya El Lah gibi sözlerle hiç bir şekilde Tanrı yani İslamiyetin, Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin tebliğ ettiği tek tanrı ya da yukarda bahsedilen El Lah ismindeki ilâh kastedilmemektedir. Bu sözlerle sadece bir isim, ismin titreşimleri ve o ismin ardındaki Astral ve mânevi enerjiler, enerji seviyeleri veya katları kastedilmektedir. Bize göre ya da bizim açımızdan bak ıldığı zaman yaşayan enerjiler. Tanrısal enerjiler. Tabii bu enerjiler her şeyin kaynağı ve özü olan tanrıya ait enerjilerdir fakat isimlerle kastedilen şeyler de bu enerjilerdir. Şayet burada Kabalistik terminolojiyi kullanmak istersek, Sefiralar ve Sefira’ların değişik katlarını oluşturan, onlardan ya da oralardan gelen evrensel ak ımlar, kozmik enerjiler diyebiliriz. Esmâül Hüsnâ ’daki her isim bu enerjilerle e şzamanlıdır ve bu enerjileri bize taşırlar. Bunlar, Büyü’nü, Tasavvufun, Maji’nin, Havâss’ ın, Kabala’nın ve her mistik ekol veya uygulaman ın hedefi ve araçları ve esaslarıdırlar. Yukardaki uyarıyı da yaptıktan sonra artık Allah isminin Havâss açısından tefsirine ya da majikal veya Kabalistik yorumuna geçebiliriz. Buraya kadar olan şeyler söz konusu yorumla çok az ilgilidir. Sadece esmânın İslamiyet öncesi olan varlığından ve Tanrı’dan başka bir varlığı da ifade etmek için kullan ılmış olduğundan ya da bir varlığın o esmâ ile eş zamanlı olduğu için ismi benimsemesinden bahsettik. Tabii ismin tarihi köklerine inmek, hangi dilden, hangi esastan geldi ğini belirlemek en azından bana göre mümkün değil fakat bu, bu yaz ının amacı açısından önemli de değil. 8
ALLAH İ SM İ Havâss ve Tasavvufî kaynaklar Allah isminin en önemli, en büyük esmâ olduğunu iddia ederler ve bu iddia öyle bo ş bir iddia da değildir. Her ne kadar esmâyı, burada değişik Havâss kitaplarındaki gibi, “ Ş öyle yazarsan, böyle okursan, bu ve bu ş ekillerde dua edersen isteklerin gerçekle ş ir” şeklinde ele almıyacaksak ve Allah isminin İ smi âzam olduğu iddialarına katılmıyacaksak da, şunu söylemek mümkündür ki,
Allah esmâ’sı çok önemlidir. O, Pozitif ve Negatif evrenler ile Ayd ınlık ve Karanlık yan veya yol dedikleri şeyler arasındaki köprü, her şeyin bir olduğunu gösteren bir şeydir. Dikkat edilmişse farkedilmiştir ki, yazımızın başında Allah isminin anlam olarak açıklanmasından bahsettiğim halde buraya kadar, bu açıklama hâlâ yapılmadı. Şimdi bu açıklamayı görebiliriz.
Allah ismi hem pozitifi, hem negatifi ayn ı anda gösterir, Her iki tarafa da aynı anda yönlendirir ve her iki taraftan da ayn ı anda enerjii alınmasına neden olur. Bu yüzden de Allah isminin zikrinde insan ın çok dikkatli olması gerekir. Enerjinin kendisi tarafsızdır ve insanı, onun kendi içsel eğilim ve isteklerine göre yönlendirir. Bu noktalardan a şağıda “Allah isminin zikri” konusunda detaylı olarak bahsedeceğim için burada fazla üzerinde durmamız gereksizdir. Şimdi, ismi Bir çok âyette geçti ği gibi söyleyelim. “Allahu” . Yani mesela Ayetel Kürsi ve İhlâs suresinin başında telaffuz edildiği şekilde. Bu âyet ve sureyi ele almamın da bir nedeni vard ır. Bu ayetler yani İhlâs
suresinin birinci âyeti ve Ayetel kürsi (Bakara suresi: 255. Âyet) Allah’ ı yani hem Tanrı’yı, hem de ismi tarif eden âyetlerdir. Tanr ı’nın ne olduğunu, insana, onun anlayabilece ği şekilde tarif ederler. Dilerseniz önce bu âyet ve sureyinin meallerini görelim.
Ayetel Kürsi: 255- Öyle bir Allah ki ondan ba şk a yoktur tapacak. Diridir, her an yaratt ıklar ın ı tedbîr ve tasarruf edip durur. Ne uyuklamaya kap ıl ır, ne uykuya dalar. Onundur ne
9
varsa göklerde ve yeryüzünde. Kimdir izni olmad ıkça acak? Önlerindekini de bilir, onun yan ında ş efaate kalk ış artlar ındakini de. Onun bilgisinden, diledi ği miktardan ba şk a hiçbir ş eyi kavrayamazlar. Kürsüsü 3 gökleri de t ır, kaplay ıp kucaklam ış yeryüzünü de. Gö ğü , yeri korumak, ona a ğ ır da gelmez. O'dur çok yüce ve çok ulu.
255. Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum * la te'huzühu sinetüv vela nevm * lehu ma fis semavati ve ma fil ard * men zellez ı ye şf eu ı ndehu illa bi iznih * ya'lemü ma beyne eyd ıhim ve ma halfehüm * ve al yüh ıytune bi ş ey'im min ı lmih ı illa bi ma ş a' * vesia kürsiyyühüs semavati vel ard * ve la yeudühu h ıfzuhüma * ve hüvel al ıyyül az ıym
112 - İ hlâs Suresi: 4 Mekkîdir, dört âyettir. ı bir bilmek, tek tan ımak (Tanr ı'y anlam ına Tevhid sûresi dendi ği gibi "Kul hüvallah sûresi" de denir. Medenîdir de diyenler vard ır.)
Rahman ve Rahîm Allah Ad ıyla 3
Bu âyette "kürsi" kelimesi geçti ği için kürsü âyeti anlam ına "Âyet-ül-Kürsi" denmi ştir. Hattâ bu sûreye "Kürsi sûresi" diyenler de vard ır. Kürsü, örfte, üstüne oturulan şey anlamına gelir. Bu söz, kirs aslından gelmiştir, toplu anlamınadır. (Meal ve dipnot: Abdülbâki Gölpınarlı mealinden.) 4
Abdülbâki Gölpınarlı mealinden
10
1- De ki: O Allah, birdir. 2- Her ş ey ve herkes, ona muhtaçt ır, onun zevali yoktur, bir şe ye muhtaç de ğ ildir. (Allah Samed’dir) t ır. 3- Do ğu rmaz ve do ğm am ış 4- Ve ona, bir tek e şi t ve benzer olamaz, yoktur.
Her ne kadar aşağıdaki Arapça meal ve çeviri ile ilgili aç ıklamanın konumuzla ilgisi yoksa da, baz ı şeyleri görmemizde ve bilmemizde herhangi bir zarar yoktur. ı mealinde, “Her ş ey ve herkes, İkinci âyetin meali, Abdülbâki Gölp ınarl ona muhtaçt ır, onun zevali yoktur, bir şe ye muhtaç de ği ldir.” Şeklinde verilmiştir. Buna karşılık âyet sadece iki kelimeden ibarettir ve sadece iki tane tanrı isminden oluşur. Allah ve Samed . Tam olarak çevirisi, “Allah, Samed’dir” şeklinde olmalıdır. Buna ek olarak Samed isminin Türkçe anlamını yazmak mümkündür ki, o zaman da çeviri “Allah istekleri veren, ihtiyaçlar ı giderendir” şeklinde olabilir. Şayet çeviriyi
yapan kimse biraz Tanrıyı övmek, gerek olmasa da kendi aklınca Kuran’ ı süslemek isterse Samed isminin çevirisini biraz yald ızlayabilir. Mesela Mustafa İ lo ğ lu’nun derledi ği , Gizli ilimler hazinesi isimli kitapta, Samed isminin karşılığı olarak “Hacetlerin, isteklerin, muradlar ın verilmesi, ı zd ıraplar ın giderilmesi için tek kap ,ı tek mercii demektir.” Açıklaması yapılmıştır. Buna karşılık Edip Yüksel taraf ından hazırlanan Kur-an mealinde Bu surenin ikinci âyetinin çevirisi “Allah sonsuz ve mutlakt ı r” şeklinde yapılmıştır.
Mustafa İloğlu’nun ifadesi yani “Hacetlerin, isteklerin, muradlar ın verilmesi, ı zd ıraplar giderilmesi için tek kap ,ı tek mercii demektir.” ın Açıklaması, eskiden, süslü ve güzel sözlerle konu şmak isteyen fakat
sadece yüzeysel bilgiye sâhip olan özenti kimseler hakk ında verilen bir bir atl ı suvari örneği hatırlatıyor. Adamın biri “Dün Yüce Bâb’ ı âlî kap ıda gördüm” demiş. Şimdi, bu sözleri kim söylemiş ve zamanında hangi yazar bu sözleri cehalete örnek olarak kullanm ış hatırlamıyorum. Fakat cümlenin tamamını Türkçe’ye çevirirsek şu çık ıyır “Dün Yüce yüce kap ı kap ıda bir atl ı atl ı gördüm” . Sonuç olarak, Bâb: Kap ı demektir. Âlî: Yüce, ulu anlamına gelir ve Suvari: Atl ı demektir. Mustafa İloğlu’nun 11
ifadesindeki Hacetler, istekler, muradlar hep ayn ı şeyi anlatan eş anlamlı kelimelerdir. Bunların yerine “İsteklerin verilmesi, Izdırapların giderilmesi için tek makam” deseydi daha ak ıllıca olurdu ayrıca Samed kelimesinin çevirisinde “Tek” ve “Makam” gibi şeyler de yok. Aynı yazarın kitabından aldığım, yukardaki taranmış sayfa parçalarının altında, Rahmen ismi için “Tam bir çeviri dedim”. Fakat bu sözle, Rahman isminin açıklamasının yapıldığını ve Allah ismi gibi karşılıksız bırak ılmadığını anlatmak istedim. Yoksa konu çeviri ise o zaman abartıya kaçmış olurum. Gerek bu yazının değişik yerlerinde ve gerekse başka yerlerde defaatle vurguladığım gibi özellikle dinsel konularda inanılmaz bir yıvışıklık ve sözleri, anlamlar ı n ı çarp ı yacak kadar süsleme gayreti vardır. Bunun temelinde “Bak ın ben do ğr u Müslüman ım, ı Tanr ı’y övüyorum” gösterişi, Tanrı’ya yağ çekerek Cennet’i garantileme iste ği, Başka kimselere kendisini bilir ve kültürlü bir kimse olaral göstermek kompleksi vardır. Genellikle cahil kimseler taraf ından düşülen bir hata. Örnek olaral yukarda görülen “Rahman” isminin açıklamasına bakabiliriz. ı n yaratmad ı ğ ı mahluklar “Yaratt ığ ı mahluklar ı (Demek ki, Allah’ da var. Ve yine demek ki, Allah mutlak yarat ı c ı de ğ il çünkü di ğ er mahluklar ı da bir yaratan olmas ı gerekiyor) affeden, onlara rahmet ve merhamet bah şe den, inayet ve ihsanda bulunan demektir”.
Eşanlamlı, kafa yorucu ve gereksiz kelime salatas ı. Bunun yerine “Affedip, merhamet ve ihsanda bulunan” demek çok daha gerçekçi ve sâde olmaktadır fakat böyle beş kelime ile anlatmayı Allah’ ı övmek için yeterli bulamd ıkları için cıvık bir Orta Doğu dalkavukluğu gösterilir. Bu tutum Türkiye’de özellikle İslâmî konuları yazan ya da Kuran tefsir veya meali hazırlayan kimseler arasında çok yaygındır. Ak ılları sıra Allah, dalgınlığına geldiği için hatalı ve eksik bırakmıştır da, onlar Allah’ ın eksiğini tamamlayarak cıvık bir Ortdoğu yağcılığı göstererek Allah’ ı ve dini yücelterek Cennet’ i garantilerler. Fakat bu yap ılırken hiç kimsenin aklına yazılan şeyin aktarılmadığı ve bambaşka şeyler yazıldığı gelmez. Bu kimselere Allah’ ın tahsisçileri ya da “Allah’ ı n düzelticileri” demek 12
gerekiyor. İşte Gölpınarlı mealindeki “Her ş ey ve herkes, ona muhtaçt ır, onun zevali yoktur, bir şe ye muhtaç de ği ldir.” İfadesi. Gölpınarlı’nın bunları, “Allahüüssamed” sözünün neresinden çıkarttığı ayrıca bir merak konusu olabilir. Ya şa r Nuri Öztürk mealine bakarsak bu sefer de şunu görürüz. “Allah Samed’dir” . Bundan sonra Y.N.Öztürk, niyetlerin, Samed kelimesinin açıklamasını yapmış. “Bütün ihtiyaçlar ın, övgülerin, yakar ış yöneldi ği tek kuvvettir” . Dolayısıyla, burada lar ın Samed sözünün anlamı olarak Yaşar Nuri öztürk’ün açıklaması ve âyetin çevirisi olarak da “Allah Samed’dir” cümlesini kabul etmek en doğrusudur. Tekrar konuya dönersek, görüldüğü gibi İhlâs suresi ve Âyetel Kürsi, insanlara bazı şeyler emreden, yasaklar koyan ya da kurallar ı veya bazı olayları anlatan âyetlerden değiller. Bunlar doğrudan Tanrı’nın niteliklerini anlatırlar. Bu yüzden de burada örnek olarak ele al ındılar. Gerek Âyetel Kürsi, gerekse İhlâs suresi, yukarıda da görüldüğü gibi “O Allah” ya da “O Allah ki, Öyle bir Allah ki” ifadesi ile başlamaktadır. Bunun da Arapçası “Allahu” şeklindedir. Bu sözün Kur-an’daki yaz ılışı şeklindedir. Allah veya Allahu şeklinde okunabilir. Allahu doğrudan olarak okunması kullanılan Harakeler sayesinde mümkün olmaktad ır. Sözü Kuran’daki gibi yazarsak aynen yukarda yaz ıldığı gibi olur fakat aynı sözü hecelere ayırır da her heceyi ayr ı ayrı yazarsak şöyle bir yazı elderiz. -
-
AL –LA –HU.
Şimdi bu heceleri ya da daha do ğru bir ifade ile üç ayrı kelimeyi teker teker ele alarak daha ziyade kabalistik diyebilebilece ğimiz küçük birer
inceleme yapalım.
EL ya da AL El yerine göre Al olarak da okunabilmekle beraber buradaki gibi bağımsız yazıldığı durumlarda El şeklinde okunur. Arapça’daki kullan ımı İ ngilizce’deki “The” gibidir. Hemen her ismin başında kullanılabilir. 13
Ebced de ğ eri 31’dir . Yarı yarıya Tanrı ismi olarak da kabul edilebilir. İbranice’de ise El Tanrının bir ismidir. El veya zaman zaman da Eli (İsa’nın, çarmıhtaki son sözleri “Eli, Eli..” hitabı ile başlar.) şeklinde geçer. Tek başına bir tanrısal isim olmakla beraber tanrının diğer bazı isimlerinin başında da ilk hece olarak görülür. Elohim, Elohim Gabor, Eşşaddai gibi. Bu açıdan bak ınca El sözü, Tanrı’yı, Aydınlığı, Pozitifi, Boyun eymeyi, Kabulü, Teslimiyeti, Uymu ve benzeri bir çok şeyi sembolize eder.
LA
veya
La sözü Arapça’da reddetmek anlamında kullanılan bir sözdür. Mesela “La ilahe illallah” derken, baştaki La , reddetmeyi gösterir. Yani Allah’tan başka ilah yoktur ifadesindeki “Yoktur” sözü. Karşı gelmek. Tabii ki, kelime olarak doğrudan “Yoktur” anlamına gelmez. O, bir karşı çık ış edatıdır. Yazılışı Lam ve elif harfleri ile yapılır ve bu iki harf tek bir harf olarak kabul edilen “Lamelif” ile de gösterilir. Bu sözün Ebced değeri de aynen El gibi 31’dir. Bu söz, İsyanı, Baş kaldırmayı, Kaosu, Negatifi karanlığı ve tabii Şeytan’ ı sembolize eder. El ve La sözleri, tam olarak birbirlerinin tersi kavramlar uyand ırdıkları gibi yazılış şekli olarak da bir birlerinin ayna görüntüsüdürler. AL – LA
-
Hatta Arap harfleri ile de değil, Batı Alfabesi ile yazsak bile birbirlerinin ayna görüntüsüdürler. Buraya kadar gördük ki, Birbirlerine hem şekil olarak, ayna görüntsü verip z ıtlık ifade eden hem de kavram olarak birbirlerinin tam zıddı kavramları ifade eden ve her ikisinin de Ebced değeri 31 olan bu iki söz, bir anlamda çok zıt şeyleri ve bir anlamda da aynı şeyi ifade etmektedirler ve ikisi de Tanr ı’yı anlatan tek bir kelimenin içinde birleşmiştir.
14
HU
Hu Arapça’da üçüncü tekil şahsı gösterir yani “O” . Hu sözü Tasavvufta büyük öneme sahiptir. Esmâül Hüsnâ’dan bir isim olmamas ına rağmen bir tanrı sıfatı olarak kabul edilir ve dergahlarda zikri yap ılır. Bir zamanlar Tasavvuf ve dergahları aşağılamak için kullanılan “Huu çekmek”, “Huucular” gibi ifadeler Hu zikri yüzünden ç ıkartılmıştır. Zikir ve Tasavvuf ile Hu sözü o derece birle ştirilmiştir ki, bir zamanlar dergahların sık ı tâkibat altında olduğu dönemlerde, bazı dergahlarda, dışardan duyulur da polis basar endişesi yüzünden “Hu” zikri yapılmaz ya da çok alçak sesle yapılırdı. Hu’nun ebced değeri 11’dir. Şimdilik üçüncü tekil şahsı gösteren “O” olmasından başka vasıflarının üzerinde durmak gekmez.
ALLAH İ SM İ Nİ N ANLAMI Al, La ve Hu hecelerinin ve daha doğrusu, tek isim içinde hece şeklinde toplanan bu üç kelimenin yukardaki aç ıklamalarından ve sembolik anlamlarından çıkartılan sonuç ile kafası biraz çalışan herkes Allah isminin kelime olarak ne ifade etti ğini çıkartabilir. “Pozitif ve Negatif, Ayd ınl Tanr ı ve Ş eytan, İ yilik ık ve karanl ık, ve Kötülük olan odur. Hepsi ondan gelir ve onda birle şi r”.
Başka bir ifade ile Allah ismi hakk ında şunu demek de mümkündür. “Evrenlerin odak noktas ı” . Tabii ki, Arapça sözlü ğü açarsak burada anlatılan sembolik anlamları, sözlerin karşılığı olarak aynen bulamayız. Bunlar ve yukardaki, Allah isminin anlam ı olarak verilen ifade, sözlerin uyandırdıkları kavramdır.
15
SAYISAL E Şİ TLEMELER Buraya kadar Allah isminin sözel e şitlemelerini gördük. Şimdi biraz daha derine inerek, biraz daha Kabalistik yöntemlere ba ş vurup, sayısal eşitlemeleri de görelim. El ve La. Bunlar hem Allah ismindeki iki hece hem de bağımsız olarak ele alındıkları zaman kendi başlarına bir çok anlamları olan birer kelime. Her ikisinin de yazılı şekillerinin birbirlerinin ayna görüntüsü oldu ğu ve sayısal değerin de yine her ikisinde 31 olduğu yukarda belirtildi. Gerek Kabala’ya, gerek Havâss’a göre bu say ısal eşitlik zaten onların aynı, bir olduklarını göstermektedir. Şimdi bu iki kelimenin her ikisini de ayn ı anda ele alarak 31 sayısı ile bazı eşitlemeler yapalım. İki kelime birbirinin ayna görüntüsü olduğu gibi, sayının da ayna görüntüsünü alalım. Sayıları hem sıf ırla şifreliyerek, hem de ayna görüntülerini alarak 31 sayısından hangi sayıların oluşabileceğine bakalım. 31 = 13, 301, 103, 310, 130 Önce 31 sayısının ayna görüntüsü olan 13’ü alak ım. 31-13. Onüç’ün karşılığı olan kelime ya da Esmâ, Ahad ’dır. “Ahad” Esmâül Hüsnâ’da olan bir tanrı ismidir. Kelime anlamı olarak “Bir (1)” demektir. Arapça’da aynı zamanda bir gün ismi olarak da kullanılır. Yevmül Ahad = Birinci Gün yani Pazar günü . Ahad’ ın, El ve La ile eşdeğerli olması ve üstelik söz olarak bir say ısını ve birliği, bir olmayı ifade etmesi oldukça anlamlıdır. Ahad bir çok âyette Allah’ ın bir yani tek olduğunu ifade etmek için kullanılan bir kelimedir. Meselâ İhlâs suresi birinci âyette “Huvallahu Ahad” denilir. Yani, “O Allah birdir”. Hem bu kullanım tarzından hem de sayısal değerin eş olmasından da burada Ahad yani bir sözünün El ve La’nın ya da daha doğrusu onların temsil ettikleri şeylerin bir. Aynı oldukları sonucuna varmak çok zor bir şey değil.
16
13’ün sıf ırla şifrelenmesinden çıkan sonuçlardan birisi de, karşımıza çok ilginç bir isimle çıkar. 103 ve lis” . 13, El’ in ayna görüntüsü “ İb olan La’nın sayısıdır. Çünkü o, 31’ in ayna görüntüsüdür. Bilindi ği gibi İblis, Şeytan’ ın, Kur-an’daki özel ismidir ve ebced tutarı 103’tür. 103 sayısı da 13 ve 31 ile eş anlamlıdır. Tabii aynı zamanda Ahad ’ı n da sayısıdır. Aynı zamanda El’ in de sayısıdır. El için burada “Yani diye devam etmek de gereksiz çünkü zaten Ahad tanr ının Tanr ı ’n ın” isimlerinden biridir ve anlamı da bir’dir. Şimdi biraz da İ blis kelimesi üzerinde duralım. İ blis alışıldık, resmî tarzda yazılırsa El İ blis şeklinde yazılır. Eliblis sözünün ebced tutarı da 134’tür. Pekiyi 134 neyin karşılığı olmaktadır? “Samed” . Samed ise, “ İs tekleri veren, ı zd ıraplar ı gideren” ya da Yaşar Nuri niyetlerin, övgülerin, Öztürk çevrisine göre “Bütün ihtiyaçlar ın, yakar ış ğ i tek kuvvettir” anlamındadır. lar ın yöneldi
Tabii ki, herhangi bir sayının, diğer bir sürü şeyin sayısal değerine uyması mümkün ve hatta kaçınılmazdır. Eliblis ve Samed isimlerinin aynı sayısal değere sahip olmaları da basit bir tesadüf olabilir fakat burada dikkate alınması gereken bir husus var. Samed, Allah, Ahad ayn ı sure içinde ve Allah’ ın kendisini tarif için kullanılmaktadır. İ hlâs suresi . Aşağıda İhlâs suresinin ezoterik yorumu da görülece ği için bu noktada bundan fazla bahsetmiyoruz. Allah’ ı anlatan yani tarif eden âyetlerin hemen hemen hemen hepsinde kullanılan ve yukarda hecelere ayırdığımız “Allahu” , sözünde gördüğümüz “Hu” sözüne gelince. “O” anlamına gelen bu sözün ebced tutarı 11’dir. Onbir, önemi son yüzyılda daha çok ortaya çıkan bir sayıdır. Batı kabalasına göre 11, Kliphoth ’un yani Hayat Ağacı’nın (Etz Hayyim) arka taraf ına geçilen sefiranın ya da bölgenin sayısıdır. Buna göre 11 yani Kliphoth , Pozitif ve negatif evrenlerin ba ğlantı, kontak noktasıdır. İki enerjinin ortası ve onları birbirlerine bağlayan nokta.
17
11’ i, Sıf ır ile şifrelersek elde edeceğimiz fazla bir sayı yok. Elde edilen sayılardan biri de 110’dur. Bu da Ali’dir. Ali, Esmâül Hüsnâ’daki 37. İsimdir. “Yüceli ğ i ve bilimi sonsuz olan” anlamındadır. Onbir’in sıf ırla şifrelenmesinden çıkan başka bir sayı da 1100’dür. Bu da Zülcelalivelikram esmâsının karşılığıdır. Bu ismin anlamı da “Büyüklük ve Kerem sahibi” şeklinde çevrilir. 11 Sayısından elde edilen diğer bir sayı da 1001’dir ki, “Darr” isminin karşılığı olur. Esmâül Hüsnâ’daki 91. İsimdir ve “Keder ve s ık ınt ı verici ş eyler yaratan” anlamındadır. Yukarda hecelere ayırarak incelediğimiz “Allahu” sözünü yeniden ele alalım. Bunun ebced toplamı da 73’tür. Yetmi şü ç , Celil ululu ğ u büyük olan” anlamındadır. isminin karşılığıdır ve “ Ş an ,âzâmeti, ı Celil ismi, Elcelil şeklinde yazılırsa sayısı 104 olur. Bu yüzdört sayısına az aşağıda tekrar döneceğiz. Şimdi, mâdem ki, Allah ismini hecelere ayırdık ve bu hecelerin her birinin asl ında anlamlı bir kelime ve hatta ayrı ayrı birer tanrı ismi olduğunu gördük, o zaman La hecesini, negatif, olumsuz, karanlık ve Şeytan’ ı temsil eder olarak gördüğümüze göre “ Şe ytan” ismini de, bu konun içinde biraz incelemizde bir sak ınca yok. Şeytan’ ın ebced tutarı 370’tir. Bu sayının ayna görüntüsü ise 73’tür. Şaşırtıcı fakat 73 aynı zamanda, az yukardaki satırlarda ele alınan “Allahu” (O Allah ki ya da O Allah ) sözünün ve aynı zamanda Celil isminin ebced tutarı değil mi? Bu durumda Allahu , yani “O Allah” Ya da “O Allah ki” sözü ile Ş eytan ismi eş, aynı olmaktadır. Daha değişik bir açıdan bakarsak “O Allah ki, Ş eytan’d ı r” ya da “ Ş eytan tanr ıd veya “Tanr ı Ş eytan’d ır” gibi anlamlar bile çıkabiliyor. ır” Şimdi bir çok kimse beni Satanizm propagandas ı yapmakla suçlayabilir fakat bunlar ı benim uydurmadığım da ortada. Ne isimleri ben yazdım ve ne de belli isimleri ebced tutarları eş olacak şekilde ayarlayıp ben koydum. Bunlar böyle! Ayr ıca
burada kullanılan Ebced hesabını, harflerin ve sayıların ayna görüntülerini almayı da ben ne icad ettim, ne de çarp ıtıp, 18
kendi görüşüme uydurma gayretine girdim. Bunlar mevcut olan ve yüzyıllardan beri gerek büyük İslâm otoriteleri, gerek Havâss ustaları ve gerekse de Kabalistler taraf ından kullanılan yöntemler. Bu yöntemlerden yukardaki sonuçlar ç ık ıyorsa kimse beni suçlamayaz. Bazı yobazlar dünyayı tepsi gibi düz zannediyor ve bunu kabul etmeyini öldürüyorlarsa, bir adam dünya tepsi gibi de ği ldir. Bildi ği niz, İ ngiltere’nin çık ıp, “Asl ında bat ıs denizin sonunda büyük uçurum yok. Orada ındaki Amerika diye ba şk a bir k ıta var” derse. O kişiyi yalanlasalar da
ve hatta öldürseler de Amerika orada var olacakt ır ve var olmaya devam edecektir. Neyse ki, burada Şeytan’ ın tanrı olduğunu ispatlamaya ya da iddia etmeye çal ışmıyorum, ayrıca burada anlatmaya çalıştığım da bu değildir.
Burada söylemek istediğim bu iki enerjinin ayn ı bütünün parçaları olduğu ve biri olmadan diğerinin de olamıyacağıdır. Yine hatırlatmak isterim ki, yukarda belirtti ğim gibi burada Tanrının kendisinden bahsetmeyip İsimlerden ve isimlerin ardındaki Astral enerjilerden bahsediyorum. “ Ayn ı kaynaktan yay ılan de ği şi k ve birbirine ba ğ lı ve ba ğ ıml ı enerjiler..” Şimdi yine 370 sayısına dönelim. 370’ in sayılarından biri de 37’dir. Bu da Esmâül Hüsnâ’daki başka bir tanrı sıfatını göstermektedir. “Evvel” anlamına gelir. Evvel yani “Her ş eyin evveli. Her şe yden önce var olan!” Şimdi de yukarda bahsettiğim, El Celil isminin tutarı olan 104 sayısına dönebiliriz. 104’ün ayna görüntüsü 401’dir. Pekiyi 401 neyin karşılığıdır? Celil ismini “El Celil” şeklinde yazarak 104 sayısını bulduğumuza göre şimdi de Ş eytan ismini tıpk ı “Euzubillahie şş aytanirraciym Bismillahirrahmanirrahim” şeklinde yani Kur-an’ ın en başındaki ilk sözde, Euzu besmele’de geçtiği gibi, “E şş eytan” şeklinde yazalım.
Bunun ebced tutarı da 401’dir. Bilmem bu konuda daha fazla birşey yazmaya gerek var m ı?
19
401’ i sıf ırını atarsak 41 olur ki, bu da Havâss uygulamalarında, bütün ulvî hâdim isimlerinin arkas ına eklenen ve dört baş meleğin isimlerinin son tak ısı olan “Âyil” sözünün karşılığıdır. 41’in ayna görüntüsü olan 14 ise “Vacid” ve “Vehhab” isimlerinin tutarları olduğu gibi 104 şeklinde ele alırsak, “Âdil” esmâsının karşılığı olur. Buraya kadar gösterilen sayısal eşitlemelerin yeterli olduklar ını sanıyorum. Bu bölümde son olarak, bir de İhlâs suresinin ezoterik yorumunu görelim.
İ HLAS SURES İ ’N İ N EZOTER İ K GÖRÜNÜMÜ
112- İ HLÂS SURES İ Mekkîdir, dört âyettir. (Tanr ı'y anlam ına Tevhid sûresi dendi ğ i gibi ı bir bilmek, tek tan ımak "Kul hüvallah sûresi" de denir. Medenîdir de diyenler vard ır.)
Rahman ve Rahîm Allah Ad ıyla 1- De ki: O Allah, birdir. 2- Her şey ve herkes, ona muhtaçt ır, onun zevali yoktur, bir şeye muhtaç değildir. (Allah Samed’dir.) 3- Doğurmaz ve doğmamıştır. 4- Ve ona, bir tek eşit ve benzer olamaz, yoktur. 20
112- İ HLAS Bismillahirrahmanirrahim 1. Kul hüvallahü ehad 2. Allahüs samed 3. Lem yelid ve lem yuled 4. Ve lem yekün lehu küfüven ehad İhlâs suresi’nin incelenmesi için önce bu surenin her âyetindeki, her kelimenin ebced karşılığını ve ayetlerin ebced toplamları ile surenin
tamamının ebced tutarını bulalım. Tabi bu hesaplamalarda Besmele hesaba katılmamıştır.
1. Ayet: Kul
:130
Huv
:11
Allahu
:66
Ahad
:13
Allahü
:66
Essamed5
:165
1. Âyet’ in toplam ı : 220
2. Âyet:
5
2. Âyet’in toplam ı : 231
İhlâs suresi’ndeki ikinci âyet okunu ş olarak “Allahüssamed” şeklinde okunur fakat burada kelimeleri teker teker ele ald ığımız için doğrudan Essamed şeklinde yazıldı. Bu, hesaplamalarda hiç bir farklılık meydana getirmez sadece telaffuz farklılığıdır.
21
3. Âyet: Lem
:70
Yelid Ve
:44 :6
Lemyuled
:120
Ve
:6
Lem
:70
Yekün
:80
Lehu
:35
Küffüven Ahad
:107 :13
3. Âyet’in toplam ı : 240
4. Âyet:
4. Âyet’in toplam ı : 311 Sure’nin toplam ı: 1002
Bu sure, Doğrudan Allah’ ı anlatan, ne olduğunu izah eden bir sure olduğu için seçildi. Yani, Allah isminin ezoterik yorumuna uygun âyet ve surelerden biridir. Şimdi Birinci âyeti alalım. İlk kelimenin tutarı 130’dur. Yine birinci âyetteki son kelimenin tutarı ise 13’tür. 130’un sıf ırını atarsak elimizde kalan yine 13 olur ki, 13’ün, El, La, Ahad ve İblis ile birleştiğini yukarıda gördük. Surenin son kelimesi, yani dördüncü âyetin son kelimesi yine 13 değerindeki Ahad’dır. İkinci âyetteki “Allah Sameddir” sözünün açıklaması yani Samed’in (134), ne ile birleştiği yukardaki bahiste görülmüştü. Anlaşıldığı gibi sure, dışşal anlam olarak değişik meallerdeki anlamı taşıyor fakat içsel olarak Allah isminin yorumuna ait olan bu yaz ının başından itibaren anlatılan şeyleri eşitleyip, anlatıyor. 22
Allah isminin gerek anlam, gerekse tefsir olarak açıklanışında, buraya kadar yazılan şeyler sanırım yeterlidir. Bundan sonra, Allah isminin zikri, yani zikir olarak tekrarlan ışı, bu zikrin fayda ve tehliklelri ile dikkat edilmesi gereken şeyleri görmek lazım fakat önce ismin açıklanışını k ısaca toparlayıp, sonra zikir konusunu görelim.
EL VE LA’NIN, HU’DA B İ RLE Ş MES İ
“Allah” isminin ve daha doğrusu “Allahu” hecelerinin yorumu içinde en az üzerinde durulan hece Hu oldu. Tabii buna hece demek zayıf bir ifade oluyor. Bilindiği gibi Hu, başlıbaşına bir kelimedir. İlk bak ışta Allah veya Allahu sözündeki en önemsiz k ısım gibi görünen Hu, değişik bir açıdan bak ılınca sözün içindeki en önemli k ısım olabiliyor. Hu sözü veya sadece Allah olarak ele alırsak, “He” harfi aslında pozitif ve negatif yanları kendi bünyesinde toplayıp, barıştıran ve isme bütünlük kazandıran k ısımdır. Tabii burada He harfi ya da Hu derken yaz ılı bir, iki harfi ya da çok soyut bir şeyi anlatmıyorum. Söz konusu olan şey Allah isminin temsil ettiği enrji alanının bütünleşmesi ve denge kazanmasıdır. Allah ismi, zıt güçlerin çatışmasını, birinin diğerine düşman olmasını, yok etmek istemesini veya aralarında bir savaş olmasını değil, zıtlıkların aynı bütün içinde denge kazanmasını ve uyum hâlinde olmalarını anlatır. Konuyu dikkatsizce izleyen baz ı kimselerin zannedecekleri gibi Allah ismi ve ismin ayrışmasından elde ettiğimiz yorum sadece iyi veya kötüyü anlatmıyor. O, bütün zıtlıkları anlatıyor. Mesela Zahir ve Bat ın, Evvel ve Ahir, siyah ve beyaz gibi uçlar. Söz konusu zıtlıkların ille de Tanrı ve Şeytan, İyi ve Kötü olmaları gerekmez. Bu zıtlıklar, aşırı uçlar İyinin ya da kötünün ya da daha do ğru bir ifade ile ki şisel olarak insana iyi veya kötü görünen yanların herhangi birisinin içinde de olabilirler. Birisinin iyi veya birisinin kötü olmasına da gerek yoktur. “El” ve “La” sadece karşıt güçleri değil, aynı gücün kendi içindeki dengeyi de gösterirler. 23
Allah ismi ve güçlerin dengelenmesine örnek olarak bezer bir Okült sistemi, Kabala’yı ele alabiliriz. Hayat a ğacı iki boyutlu düzlemde, yani kağıt üzerinde daima üç sütun halinde gösterilir. Hayat ağacı ve sefiralar hakk ında bir şey söylemek gerekirse, Sefiralar hiç bir zaman çizimlerde gösterildiği gibi sıra sıra, belli sütunlar üzerine dizilmiş şeyler değildirler. Onlar her zaman, her mekanda ve içiçedirler. Hayat ağacı çizimleri sadece durumu insan anlayışına indirgemek için sistematize edilmiş çizimlerdir. Bu sistematize edilmiş çizimi aşağıda görüyoruz. Enerjilerin evrenin her yan ında olmalarının tabii ki buradan söylenen şeyler açısından bir farklılık yaratması söz konusu değildir. Hayat Ağacı iki sütun üç sütun hâlinde gösterilir dedik. Sa ğ sütun yani Pozitif ya da beyaz sütun. Sol sütun yani negatif ve siyah sütun. Bu iki sütunu dengeleyen ise Orta sütundur. Orta sütun tarafs ız ve zıt güçlerin dengeleyicisidir. El, La ve Hu’yu, Hayat A ğacı glifi ile aşağıdaki şekilde eşleyebiliriz.
Pozitif sütun “El”, Negatif sütun “La” ve orta sütun “Hu”. Hu orta sütun ve zıt enerjilerin dengesidir fakat ayn ı zamanda ağacın merkezi ve Daath ismi verilen bölgedir. O aynı zamanda ağacın arka taraf ındaki 24
negatif evrenin de geçiş ve Pozitif ağaç ile negatif ağacın kontak noktasıdır. Geçiş noktasının enerjsi ve “Kap ı” ya da “Pencere”. Yukardaki çizimde görüldüğü gibi Allahu sözünün hecelerini Hayat Ağacı’nın sütunlarına dağıtmak bir bak ımdan doğru olmayabilir çünkü Allah isminin enerjisi Orta sütunun kendisi ya da Daath ’ ın kendisi veya Ağacın, pozitif ve negatif yanlar ı ile bütünü de olabilir. Önemli olan onun pozitif ve negatifi kendisinde dengelemesi ve mükemmel dengeyi temsil etmesidir.
ALLAH İ SM İ NE UYAN SEMBOLLER Pozitif ve negatifin, Erkek ve d şinin, İyilik ve kötülüğün, Siyah ve beyazın, Aydınlık ve karanlığın bir ve aynı bütünün parçaları olduğu fikri tabii ki, sadece Allah isminin ezoterik yorumu ile s ınırlı ve İslâmîyet sonrası oluşan bir şey değildir. Adına Allah (Sadece isimden bahsediyoruz) denmese de insanlar bu bilgiye çağlar boyunca sahip oldular. Her çağda ve her yerde bunu anlatan baz ı semboller de kullanıldı. Bu sembollerin bazıları ve açıklamaları aşağıdadır. Okültizmde, değişik dinler ve inanç sistemlerindeki Allah ismini yani bu imin anlamını ve enerjilerini sembolize eden semboller vardır. Tabii ki bunların çoğu ya da hiç biri bizim burada ele ald ığımız şekilde Allah ismini düşünerek oluşturulmamış olabilir. Yine de, bak ıldıkları zaman esmânın temsil ettiği ve eşzmanlı olduğu dengeli enerjiyi, orta yolu zıtlıkları anlatırlar. Bu sembollerin bazıları kanağı bile bilinmiyecek kadar eski, baz ılarıysa modern dünyanın ürünüdürler. Bu sembollerden bilinen en eskisi Swastika’dır.
Swastika genel olarak Tibet’te çok kullan ılan bir semboldür. Ne olduğu, neyi ifade ettiği hakk ında bir çok spekülasyon yapılmıştır. Doğum, Ölüm, yeniden doğum döngüsünü gösterir denilir fakat Pozitif ve Negatif 25
etkileri ifade eder, Pozitif ve Negatif evrenler, iki farkl ı güç de denilir. Eski Tibet’teki anıtlarda genel olarak bir Hexagram ın ortasında görülür. Sol el taraf ındaki, okları saat aksi yönde uzanan Swastik pozitifi, sa ğ el taraf ındaki, okları saat aksi yönde uzanan Swastika ise Negatifi gösterir. En eski sembollerden bir diğeri de Yang, Ying sembolüdür.
Yang Ying, Çin, Kore ve Japonya’da çok yaygın olmakla beraber Asya ülkelerinin çoğunda görülür. Tam olarak yukarda Allah esmâs ı hakk ında anlatılanlara uyan bir semboldür. Baz ı yerlerde, siyahın içindeki beyaz, beyazın içindeki siyah nokta olmadan da görülür. Bu beyaz ın içindeki siyah, siyahın içindeki beyaz, Pozitifin içinde de kendi negatifi, Negatifin içinde lendi pozitifi olduğunu gösterir. Şekilde açıkça görüldüğü gibi Her iki taraf bir bütünün içinde birle şmiştir. İki güç birbirlerini sonsuzluk içinde izlerler ve her iki güçte de kendi z ıddı da vardır.
Hexagram. Hexagram yani altı köşeli yıldız ya da altıgen. Bu sembol de bilinemiyecek 6 kadar eski çağlardan beri bilinen bir uzak do ğu sembolüdür. Yukarda da belirtildiği gibi Tibet’te, Swastika ile birlikte kullanılır. Ortadoğu ve Batı dünyasındaysa Yahudilikle birleştirilmiş, Yahudiliğin sembolü hâlini almıştır. Şekil olarak çok farkl ı olmasına rağmen, anlam olarak bir üstteki Yang Ying dairesinin ya da döngüsünün tam olarak aynıdır. Sivri ucu yukar ıda olan üçgen Pozitif evreni ve pozitif enerjileri gösterirken, sivri ucu a şağıda olan üçgen negatif evren ve enerjileri gösterir. Gerek Hexagram’ ın ve gerekse Yang 6
Ya da benim bilmediğim. Konumuz İslamî esmâlar ve özellikle de Allah ismidir. Dolay ısıyla bazı semboller konuya uyumları açısından ele alınmaktadırlar. Kökenlerini ara ştırmak, Arkeolojik ve Antropolojik değerlendirmeler yapmaya ya da bilgi edinmeye gerek görmüyorum.
26
Ying dairesinin açıkça ifade ettikleri bir şey vardır ki, o da bu iki gücün aslında bir olduğu ve birbirleri ile kayna şıp, içiçe olduklarıdır. Bu enerjilerin biri olmadan bir diğeri de olamaz. Bu iki sembol Allah ismi ile ele aldığımız denge gücünün bütün olarak gösterimidirler. Buna kar şılık gerek ilk balta verilen Swastika ve gerekse a şağıdaki semboller ancak tek tek, zıt güçleri temsil ederler. Zıt güçleri gösteren bir diğer sembol de Hilâldir.
Sol el taraf ındaki, Pozitif enerjiyi gösterir. Bu sembol büyümekte olan Ay’ ı yani Güneş’ten uzaklaşma aşamasındaki Ay’ ı ifade eder. Sağ el taraf ındaki uçları sağ yana bakan Hilal ise küçülen yani Güne şe yaklaşmakta olan Ay’dır. Ay’ ın büyüme ve küçülmele aşamaları için fazla bir şey yazmak istemiyorum çünkü bu konu Havâss, Maji, Astroloji yaz ı ve kitaplarında o kadar ele alınmıştır ki, burada tekrar anlatmak tamamen gereksiz olur. Ay’dan sonra ele alınması gereken sembol ise Y ıldız’dır. Aslında bu yıldız değil de beşgen şekli, Pentagram’dır.
Pentagram tanrısal enerjiyi yansıtan bir ve negatif güçleri kovan bir sembol olarak kabul edilir. Hemen hemen bütü bat ı Majikal ekollerinde kullanılır. Ters, yani tek bacağı aşağıda olan ve yukarda, sa ğ el taraf ında görülen Pentagram ise negatif enerjileri, Şeytan’ ı ve karanlık yanı sembolize eder olarak kabul edilmekle birlikte bu sembolizm moderndir. Çok yak ın çağlarda şekillenmiş ve günümüzde yanlış olarak Satanizm ile birleştirilmiş bir semboldür. Şimdi biraz konu dışı olmakla beraber şunu da belirtmeden geçmek
istemiyorum ki, burada anlatolan sembolizm açısından bakarsak Türk bayrağının kendisi yüzde yüz negatif ve karanl ık yana ait bir sembol 27
olmaktadır çünkü kullanılan Hilal, küçülmekte olan Ay’ ı gösterdiği gibi Y ıldız da ters yani iki baca ğı yukarda olan pentagramdır. Bu sembolü her Türk vatandaşının kimliği üzerinde görmek mümkündür. Tabii ki, bayraktaki bu sembollerin bilinerek ve özellikle negatifi temsil etmek için seçildiklerini iddia etmiyorum. Tamamen komik bir tesadüf. Zıt enerji ve evrenleri gösteren di ğer bir sembol de Hıristiyan Haç’ ıdır. Tabii ki, bu da modern dünyaya ait bir sembolizimdir.
Pozitif ve negatif enerji ve evrenlerin ayn ı kaynaktan çık ıp, aslında ikisinin de bir olduğunu gösteren bir sembol de Eski Roma’dandır. Janus. Bu isim kapıları koruyan bir tanrıya aittir. Genel olarak kap ı üstlerine resmedilirdi. İki yana bakan, iki yüzü olan tek bir ba ş. Bu sembolün kapı koruyucusu olarak belirlenmesi de çok ilginç ve konumuza uygundur. Çünkü Allah ismide Kap ıdır. İki evrenin geçiş noktasıdır. Bütün bu sembollere İslamî semboller olarak El ve La’n ın yazılışlarını da ekleyebiliriz. Ya da
28
ALLAH İ SM İ Nİ N Z İ KR İ Allah isminin zikrini veya bu isme yönelik meditasyon yapmak ve ismin taşıdığı enerji ile senkronize olmak isteyen bir kimsenin Bilmesi ve dikkat etmesi gereken baz ı önemli noktalar vardır. Bilinmesi gereken ya da daha doğrusu Allah isminin zikrini, bu isim üzerinde çalışma yapmak isteyen kimsenin bilmesi gereken ilk şey çalışmasını niçin yapacağıdır. Herhangi bir çalışmaya başlamadan önce kişinin bunu kararlaştırması, kendisini anlaması ve çalışmalara ondan sonra başlaması gerekir. Bu yapılmadığı takdirde çalışmayı isteyen kimse büyük tehlike ve s ık ıntılarla karşılaşabilir. Yahudilikte önemli bir kural vardır. “Tanr ın ş yere a ğz ı na ı n ismini bo Bu çok önemli ve yerinde bir kurald ır. Herşeyden önce almayacaks ın!” bu kuralı kendimize uyarlamımız şarttır. Fakat nasıl? Yahudiliğin bu kuralına karşılık İslâmiyet tanrının s ıkça anılmasını, hatta devamlı olarak düşünülmesini söyler. Bu iki şey ilk bak ışta çelişkilidir. Fakat Konu dinler ve ibadet değil de Havâss veya benzeri ezoterik çal ışmalar olunca ortada çelişki kalmaz. Günlük hayat içinde hemen hemen hepimiz, hatta inançsız olanlarımız bile Allah ismini çok sık kullanırız. “Hay Allah, Allah ım, Al’lah bee, Allah belas ın ı versin, Allah kahretsin, Allaaaah” gibi sözler hatta aksilikler karşısında Allah’a küfretmek bile ço ğumuzun ağzından eksik olmaz. Bazı kimseler de aşırı dinsel yanları yüzünden devamlı dua hâli içinde bulunurlar ya da çevrelerine dinsel vaazlar verirler ve bol bol Allah sözünü kullan ırlar. Pekâlâ. Bu gibi anmalar ın konumuzla bir ilgisi yok ve ki şiler üzerinde bellir zararlar ı da yok. Özet olark günlük hayat içinde ne kadar Allah dedi ğinizin önemi yok fakat iş ezoterik çalışmalara gelince durum değişir. “Bo ş zaman ım var bari oturup yar ım saat zikir yapay ım” ş eklinde tepihe sarılıp, oturup gelişi güzel zikir yapılmaz. Ya da yapılır yapılmasına ama sonucun ne olacağı pek belli olmaz. Ya da sadece zihinsel rahatl ık sağlamak amacı ile anlamsız ve kararsız olarak, ne yaptığını bilmeden
zikir yapmak ve rastgele Allah esmâs ını seçerek onun zikrini yapmak 29
sağlıklı bir tutum değildir ve işte bu durumlarda Yahudiliğin altın kuralı devreye girer. “Tanr ı’n Aslında bu o ın ı bo ad ın ş yere anmayacaks ın!” derece önemli bir kural ki, ona alt ın kural ismini vermekte bir sak ınca görmüyorum. Bütün esmâlar fakat özellikle Allah ismi zikir olarak tekrarlanacaksa önceden belli bir karar al ınması, dikkatli ve planlı bir şekilde çalışma yapılması gerekir. Önce ne istediğinize karar vermelisiniz. veya “Hatice bana Şayet “Abdülcanbaz kar ıs şa y ıp da beni als ın” ın ı bo a şı k olsun” ya da “Bol param olsun” gibi bir niyetle Allah isminin zikrini yapmayı planlıyorsanız size verilecek önemli bir tavsiyen var. Bu yaz ıyı kağıt üzerinden okuyorsanız, elinizdeki kağıtları yırtıp atın ve buraya kadar okuduklarınızı da, okumadığınızı farzedin. Şayet ekrandan okuyorsanız bu dosyayı bilgisayarınızdan silin ve yine unutun. Hiç bir kaybınız olmaz. Ne yukarda yazılmış olanlar ve ne de a şağıda yazılacak olanlar size gereklidir. Siz bunları aşmış bir kimsesiniz ve aynen bildiğiniz şekilde devam edebilirsiniz. Aslında yukardaki sözleri komiklik olsun diye yazd ığım ortada çünkü bu gibi niyetlerle ilgilenenler hem bu yaz ıyı anlamazlar hem de zaten sık ıldıkları için çoktan kaldırıp atmışlardır. Daha ciddi konuşmak gerekirse Allah zikri dünyasal amaçlarla yapılamaz. Yapılabilir diyen çıkarsa ona da bir diyecek yok ama zaten Allah isminin dünyasal amaçlarla kullanılması gerekli değildir. Neden gerekli değildir? Bunu aşağıda göreceğiz.
DI Ş VE İ Ç BENL İ KER Şimdi burada, sadece bu satırları okuyan kimse ile benim aramdaki iletişimin rahatlaması ve yazım kolaylığı için iki deyim uydural ım.
“ İn san ı n iç benli ğ i” ve “ İ nsan ı n d ı ş benli ği ” . Bu deyimlerin neleri ifade ettiği konusunda anlaşabilirsek, yani ben ne demek istediğimi açıkça izah edebilirsen aşağıda anlatmak istediğim şeyler için her 30
seferinde paragraflarca şey yazmak zorunda kalmıyacağım gibi, okuyan kimsenin kafasını da konudan uzaklaştırmış, karıştırmış olmam. İç benlik ve dış benlik ya da benzeri deyimler zaman zaman her yerde kullanılan sözler fakat her durumda da farklı şeyleri ifade etmek için de kullanılıyorlar. Önce bunlardan en azından bu yazı için ne anlaşılması gerektiğini anlayalım. İnsan yapısı bir bütündür. İç ve dış benlik bizim, bazı şeyleri açıklayabilmek için uydurduğumuz sanal şeylerdir. Bu durum tıpk ı Göz’e benzer. İnsan gözü dıştan baktığımız zaman elips şeklinde
olan bir görme aracıdır. Bir insanın gözünü bütün olarak kafatas ından çıkartsalar ve bir tabağa koyup önümüze koysalar bunun ne oldu ğunu, şeklini, yapısını önceden bildiğimiz halde garipseriz. Çünkü önümüzdeki organ yıllarca görünümüne alıştığımız o organ değildir. Gerçek gözdür. Gözün, yaşayan bir insanın kafasındaki elips şeklindeki görünen k ısmı bizim “D ı ş benli ği miz” gibidir. Dıştan görünen, dışa açılan ve dışardan bilgi alan k ısım. Gözün, dışardan görünmeyen fakat aslında asıl bütünü meydana getiren asıl gövde ve büyük parçası ise “ İ ç benli ğ imiz” gibidir. Göz bir bütündür fakat burada görüldü ğü gibi belli k ısımları anlatabilmek için dıştan görünen k ısım ve içte kalıp görünmeyen k ısım diye, sanal olarak ikiye ay ırmış bulunuyoruz. İnsan yapısı da böyledir. İç benliğimiz ne dir? Başkalarının ne şekilde tarif ettikleri beni pek ilgilendirmiyor. Burada, bu yazının ak ışı içinde iç benlik sözü ile, insanın Ruhsal yapısını, Üst benlik dediğimiz ruhsal yapıyı, aynı zamanda super ego denilen şeyi, alt beniği, insanın bilinçaltını bir bütün olarak ve ayr ıca (Bir çok kimse sayd ığ ş eylerin hepsini sadece bilinçalt ı veya birer ım iki şe rini ayn ı ş ey olarak kabul edebilirler fakat ben burada her birisi ile ayr ı bir ş eyi kastediyorum) , Bilinçaltındaki istekleri, kompleksleri,
fantazilerini ve hatta önceki enkernasyonlara inan ıyorsanız, önceki enkarnasyonlardan kalan geli şim ve engelleri, bütün bunların toplamını ve karmaşasını kastediyorum.
“D ı ş benli ği miz” sözüyle de, Bilinçli zihnimizi, karar ve isteklerimizi, mantıklı düşüncemizi, dıştan gelen şeyleri bilinçli değerlendirmemizi ve dışa bilinçli yansıttığımız personamızı kastediyorum. 31
Aslında bir açıdan bak ınca burada insanı ve hatta sadece gözü bile, “Zahir” ve “Bât ı n” esmaları ile tarif etmiş oluyorum. Aynı zamanda “Al, La, ve Hu ” şeklinde de anlatmış oluyorum. Fakat bu sadece söz konusu esmâların ne derece evrensel enerjiler olduğunu göstermektedir çünkü bunları yazma amacım bu değil. Yine de insanın bütüne “Al, La, ve Hu ” açısından bakabiliriz. Hu, insan ın bütünüünü gösterirken Al, Zahir’i k ısmı, dış benliği ifade eder. La ise iç benliği, Bât ı n’ ı ve karşı çıkmayı d gösterir. Sonuç olarak ço ğu zaman insanın iç benliği, dış benliğine karşı çıkmakta, onu yönlendirmekte ve zaman zaman da beklenmedik şeyler yapmasına sebep olmaktadır. Özellikle ezoterik konularda çalışmalar yapan kimselerde İç ve Dış benlikler bir çatışma hâlinde olabilirler. Ve yine çoğu zaman İç benliğimiz, veya İç benliğimizin negatif yanı yenmemiz gereken bir düşman gibi görünmekle birlikte asl ında terbiye edip, yanımıza almamız gereken bir arkadaştır. Ya da konuya iç Benli ğin negatif yanları açısından bakarsak aynı şeyi dış benlik için söylemek mümkündür. Şimdi bütün eski masallara, efsanelere ve destanlara bakal ım. Çoğu masal veya destanda kahraman bir aray ışa çıkar (Quest). Davâsını başarabilmek için daha yolun başında bir canavar, dev, ejderha ya da büyük bir savaşçıyı yener ve yanına alır, arkadaş olur. Ancak bundan sonra kendi arayışına başlar, ilk başta yanına aldığı arkadaşı sayesinde bütün engelelrle rahatlıkla savaşabilir. Mesela G ılgam ı ş destanında “Enkidu” . İşte eski efsanelerdeki bu, en ba şta yenilip, müttefik hâline getirilmesi gereken şey her ne ise o, insanın kendi negatif yanlarını ve iç benliğini temsil eder.
Burada bazı karışıklıklar olması mümkündür. Dış ve iç benlikler ile Negatif ve pozitif yanlar eş kabul edilmemelidir. Dış benlikte negatif, ve pozitif yanlar varken, iç benlikte de ayn ı şekilde pozitif ve negatif yanlar vardır. Tekrar zikir konusuna dönerken İç benliğin insanın ezoterik dünyasını nasıl etkilediğini bir örnekle görelim. 32
Aslında hemen her alanda fakat burada söz konusu olan ezoterik şeyler olduğu için, İnsanın dışa, Astral âleme, dua, majikal aktivite ve isteklerine kesin olarak yansıttığı veya yansıttıkları bazı şeyler vardır. Para karşılığı fal baktığı için aklına geleni uyduran birisine de ğil de gerçekten bir şeyler görebilen bir medyuma fal baktırmış olan kimseler zaman zaman değişik bir durumla karşılaşırlar. Kendileri niyetlerini tutarlar. Medyum hangi sistemi kullan ıyorsa o sistemle fal bakmaya başlar ve görülür ki, anlatt ıkları tutulan niyetle ilgili değildir. Niyeti tutan kimsenin kafasını işgal eden başka bir konuyu anlatmaktad ır. Söyledikleri tutarlıdır fakat niyetle ilgili de ğildir. Fal, karşılıklı bir bilinçaltı iletişimdir ve niyeti tutan kimse o s ıralarda kendisi için önemli olan meselenin niyetlendi ği konu olduğunu düşünmesine rağmen kendi bilinçaltı diğer konuya daha fazla önem vermektedir ve fal bakan medyuma yans ıyan da bu ikinci konu olur. Soru dış benlikle sorulmuştur fakat soruyu içsel olarak yans ıtan iç benlik kendisinin daha önemli gördüğü bir soruyı ön plana çıkartmıştır. İç benliğin bizimle oynadığı oyunlar dua ve meditasyon benzeri şeylerde
de ön plana çıkabilir. Dua, yapılırken çok dikkatli olmak gereken bir şeydir. Dua etmek Tanrı’dan bir şey istemektir. İstenen bu şey herhangi bir şey olabilir.
Duanın gerçek şartları sadece konsantre ve gerçekten ne isteğini tam olarak bilmektir. Dışınızdan bir şey için dua ederken, içinizden yani bilinçaltı olarak çok başka şeyler istiyor olabilirsiniz. Dualar ınız bir yere ulaşıp da aktif olduğu zaman gelen cevabın da hangi isteğinize cevap olarak geleceğini bilemezsiniz. Mesela bir yak ını hasta olan ve onun şifa bulması için dua eden birisi bilinçaltı olarak bütün enerjisini o s ıralarda bozuk giden bir gönül ilişkisine yönlendirmiş olabilir ve bunun da fark ında olmayabilir. Tabii her şey her zaman burada yazıldığı kadar şakacıktan bir şekilde olmayıp, isteklerimiz zaman zaman çok negatif yönlere de kayabilir. 33
Z İ K İ R Dua ve fal hakk ında anlattığım bilinçaltı yönlenmeler bütün zikirler için geçerlidir. Zikir söz konusu olduğu zaman tabii ki, durum fal ve duadan biraz daha farklılaşır. Bilinçaltınızda mesela kendinizi belli bir şeyde suçlu hissettiğiniz bir zamanınızda yapacağınız olumlu zikirler size olumlu olarak yansımayabilirler. Ya da ağzınızla ve zihninizle zikir yaparken biliçaltınız başka konulara kayabilir. Birisi için hay ırlı bir çalışma yaparken fark ında olmadan o kişi ya da başka bir kimse için lanette bulunmuş bile olabilirsiniz.
Allah esmâsının zikri ise en dikkatli olunması ve kişinin kendisini tanıması, gerçekte kendisinin ne olduğunu ve ne istediğini bilmesi gereken bir zikirdir. Yukarda gördüğümüz gibi Allah ismi Pozitif ve Negatif’in merkezidir. Her iki yana eşit uzaklıkta olan yol ayr ımı, kavşak, geçiş noktasıdır. Kendisini tam bilmeden ve gerken kontrolü sağlamadan Allah zikri yapan bir kimse kendisini Şeytan’la karşı karşıya bulabilir. Bu çok kolayd ır. Yukarda iç ve dış benliklerden bahsederken sadece kendi psikolojik ve ruhsal yapımızı ele aldık. Tabii ki, bütün meseleyi bununla sınırlı bırak ırsak eksik bırakmış oluruz. Yine az yukardaki Allah zikri yaparken, Şeytan’la karşılaşabiliriz ifadesi sadece kendi iç yap ımızdaki karışıklıkların yüzeye çıkmasını ve psikolojik dengesizlikleri anlatan bir ifade de ğildir. Burada, tam olarak ne yazıldı ise o kastedildi. Allah isminin zikrini bilir bilmez yaparak hangi kapıyı açacağımızı bilemeyiz. Uhrevi duygulrla yapılan bir zikirde İç benliğimizin bize ne oyun oynayacağını bilemeyiz. Çok kolaylıkla içimizdeki, bastırılmış olan, yok zannettiğimiz negatif yanların kapısı açılabilir ve üzerimize esmânın negatif yanlarını hatta imha edici yanlarını çekebiliriz. Melek zannederek akla gelmedik varlıklarl ya da demonlarla ileti şim kurabiliriz.
34
İç huzuru bulmak, sakinleşmek ya da benzeri iyi bir dü şünce ile bir süre Allah zikri yapan, bunu üç, beş ay sürdüren bir kimse zamanla giderek
saldırgan, sinirli ya da depresif bir durumlara girebilir. Onun karakterinde bazı değişiklikler olabilir. Tabii bu değişiklikler olumsuz yönde olur.
Hayatta kendisine haksızlıklar yapıldığını, başarısız olduğunu düşünen veya benzeri olumsuz duygular alt ında olan bir kimsenin kendisini biraz olsun rahatlatmak için yapaca ğı Allah zikri onu kendi içindeki streslerden dolayı Allah isminin negatif yanına atabilir. Kişi, kişilik olarak zayıflamakla ve streslerinin artmas ı ile kalmaz, çevresi için zararlı bir kişilik hâlini de alabilir. Hatta baz ı durumlarda kişi kendisini hafiflemiş, özgür kalmış ve güçlü de hissedebilir fakat o fark ında olmadan kendi yapısını değiştirmiş, megaloman veya saldırgan, küstah bir ki şilik kazanmış da olabilir. Özet olarak Allah zikri ki şiyi heryana savurabilir. “Ben Allah’a dua ediyorum, Allah iyidir. Allah sözünü anarken, ibadet hâlindeyken kötülük gelemez” dü şü ncesi sadece aptal ın kendisini gaza getirmesidir .
Obsesyon ve Posesyon gibi şeyleri incelemiş olan Bu gibi durumların en fazla dua, ibadet gibi şeyler sırasında meydana geldiğini ve ayrıca dinsel duyguları güçlü olup çok fazla ibadet hâlinde olan kimselerde ortaya çıktığını bilirler. Kendi psikolojik baslıkları yüzünden ibadete düşkünlereşn kimselerin bir çoğunun k ısa zamanda bazı varlıklarla görüşmeye başladıklarını, zamanla kendilerini peygamber zannetmeye ba şladıklarını da bilirim.7 Herşeyden önce kendinizi tan ımalı ve ne istediğinizi bilmelisiniz. Yukarda Allah isminin büyü amaçlı olarak yani şu beni sevsin, filan, falandan ayrılsın gibi amaçlar için kullan ılmayacağını söylemiştim. Buna gerek yoktur. Allah ismini gerekti ği şekilde zikredebilen, kontrollü plan ve 7
90’lı yıllarda, Ankara’da bir kad ın, Allah’la görüştüğünü ve Allah ile evlendi ğini, geceleri Allah’ ın kendisini ziyarete geldiğini iddia ediyordu. Çevresine kendisinden daha aptal olan bir sürü de kadın toplanmıştı. “Aman kardeşim bizim hacetimizi senin efendiye iletiver” diye ricada bulunuyorlardı. O kişinin evi de bir tür dergah hâlini alm ıştı.
35
kendindeki dengeyi, esmâda olduğu gibi sağlamlaştırabilen bir kimse zikrin enerji ve özünü almış olur. Bu durumda kendi iç dengesi ile gereken enerjileri kendi işlerine ve isteklerine rahatl ıkla ve fark ında olmadan, özel bir çalışma yapmadan kanalize edebilir. Ya da ba şka bir iki basit çalışma ile isteğine uyan enerjileri uyandırabilir. Buyüzden de Allah isminin dünyasal amaçlı zikredilmesi gereksizdir. Dünyasal amaçl ı yapılan Allah zikri sadece ki şinin dengesini bozar. Hatta istenen i ş olsa bile kişinin enerji dengesi bozulur ve istenmeyen geli şmeler ortaya çıkabilir. Pekiyi. Allah zikri nas ıl yapılmalıdır? Herşeyden önce kişi kendisini tanımalıdır. Kendisini “Beyaz atl ı ş övalye” olarak görmemeli, hepimizin insan olduğumuzu bilmeli ve kendisini iyi ve kötü yanlar ı ile kabul etmelidir. Herkeste iyilik de vard ır. Kötülük de. Ayrıca herkes zayıftır. Kişi kendi negatif veya zayıf yanlarını bilmeli ve onları dostça kabul etmelidir. “Ben negatif yanlar ı m ı yok ettim” Aptalca bir sözdür . Bir şey ancak kendi zıddı varsa vardır. Negatif olmasaydı pozitif diye birşeyin olmayacağı da bilinmelidir. Altı olan şeyin üstü de vardır. Melekler tek yanlı varlıklardır. Filmlerde görülen, kendi başına işler yapan ve devamlı iyilikler yapan melekler sadece dinsel gaza getirmelerdir. Melekler tek yanl ı, tek elementin hâkim olduğu android gibi varlıklardır. Onların günahları, sevapları, ibadetleri veya dualar ıya da uyardıkları enerjiler olamaz. Onlar kendilerine emredileni yaparlar. İnsanın meleklere olan üstünlüğü buradadır. İnsan bütün elementlerin karışımı olduğu gibi pozitif ve negatifin de karışımıdır. Tek yanlı değildir ve bu onun üstünlüğüdür. Melekler ise tek yanlıdır ve tek elementten oluşurlar. Kendisindeki bütün pozitif veya bütün negatif yanlar ı yok edebilen bir insan olursa ki, bu olamaz, kişi sadece bir yanını bilinçaltına, ilerde mutlaka patlayacak olan bir bomba gibi hapseder, şayet olursa o kişi tekamül olarak ilerlemiş değil, gerilemiş olur. Tekamül etmiş bir insan olmanın yolu negatifi yok etmek değil iki taraf ı dengelemektir. Bu Allah esmâsından alınacak olan ders, enerji ve 36
ibrettir. Allah esmâsı mükemmel dengeyi, iki yanla barışıklığı ve kendi bünyesi içinde dengeleyip, kaynaştırmayı gösterir. Allah zikri yapmak isteyen kişiyani üzerine çekeceği enerjinin nasıl bir enerji olduğunu bilmeli ve kendisini bu şekide dengelemelidir. Maji’nin, Kabala’nın, Havâss’ ın ya da herhangi bir mistik ekolün amacı budur. İsterseniz Şeytan’a yönelmiş olan bir Satanist olun, isterseniz Tanr ıya yönelmiş bir mutasavvıf olun, İsterseniz büyük bir majisyen olmak isteyin her ne olmak isterseniz, bu dengeyi sa ğlamadan hiç bir şey olamazsınız. Olsa olsa kendinizi aldatmış olursunuz. Söz konusu olan bilgi ise bilmelisiniz ki, denge olmadan bilgi de olmaz. Yani gelmez. Gelirse o gelen de dengesiz bilgidir ve dengesizli ği arttırır. Herşeyden önce kendinizi tanımalı ve kabul etmelisiniz dedik. Bu kendinle barışık olmak ve kendini sevmektir. Allah zikri yapabilmek için kişi hem kendisini kabul edip tanımalı hem de hiç bir şey için suçluluk duygusuna sahip olmamalıdır. Suçluluk duygusu veya vicdan azab ı da kişiyi negatife yönlendirir. Ki şi kendisinden utanmamalı. En çılgın cinsel fantezilerini, en gaddar düşüncelerini, bilinçaltı isteklerini bilebilmeli ya da kabul etme yolunda olmalıdır. Kendi açlıklarını törpüleyip bastırmamalı, onların olduğunu kabul etmelidir. Tabii zararl ı olabilecek ve kişinin hayatını zorlaştıran aşırı uçlar törpülenecek ve zamanla dengelenecektir. Zaten Allah zikrinin bir amac ı da budur ama bunu yapmak için kendinizdeki bir yanı inkar ederek yok saymamalı, bunun olmasını kendi hâline ve zikrin enerjisine b ıraklmalısınız. Özet olarak Allah zikrini, kendi geli şmeniz, enerjinizin dengelenmesi ve evrenle daha sağlam ilişkiler kurabilmek için yapmal ısınız. Diğer dünyasal istekler, şayet bunu başarabilirseniz zaten olur ve zaten size büyünün de majinin de her şeyin kapıları açılmış olur. Zikri yaparken dengeli bir enerji ile kar şılaştığınızı bilmeli, pozitif ve negatifi aynı aldığınızı ve kendinizde özümsediğinizi düşünmeli, hissetmelisiniz. Tabii ağızdan ya da zihinden zikir yaparken, bir yandan da saçma sapan, üzerinde olduğunuz konudan başka şeyleri düşünmemelisiniz. 37
Allah zikri, bu noktalara dikkat edilerek herhangi bir şekilde yapılabilir. Kişi isterse bir vefk hazırlar ve bunun karşısında çalışır. Tabii vefkin Allah isminin vefki olması gerekir. Bu konsantrenin odak noktas ı olarak hizmet edip, düşüncenin dağılmasını önleyici olabilir. İstenirse doğrudan oturulup herhangi bir Havâss kitab ındaki tariflere uygun şekilde zikir yapılabilir. Zikredilecek olan aded de iste ğe göre değişebilir fakat bunun Allah isminin ebced tutarı olan 66’nın katları olması ve “Yâ Allah” şeklinde olması gerekir. Ya da mesela zikir bir ayette oldu ğu gibi “Allahüüssamed” şeklinde de ve yine yapılan zikrin adedi ile uyumlu olarak yapılabilir. İstenirde yukarda uzun uzun anlat ılan “Al’La’Hu” şeklinde de yapılabilir. Tabi tane tane söyleyerek, makina gibi “v ıd ıv ıd ı” tekrarlayarak değil. Bunlardan başka Allah zikrinin yapılması için söylenebilecek fala bir söz yoktur fakat daha da ileri ve mü şahhas örnekler görmek isteyebilecek olan kimseler için bir çal ışma programı da vermek mümkündür. A Ş EKL İ ÇALI ŞM
Allah isminin zikrini yapmak ve kendi enerjilerinizi dengelemek, bu esmânın enerjilerini üzerinizde toplamak, bilincinizin aç ılmasını ve benzeri şeyleri istiyorsanız herşeyden önce bu gerçekten istediğinize, oyun olsun diye veya “Bir deneyelim bakal ım” şeklinde yapmadığınıza emin olmanız. Kararlı ve kesin davranmanız gerekir. Gereken kararlılığı sağladığınıza inandıktan sonra ne süre ile çalışma yapacağınıza karar vermelisiniz. Belli seviyelere gelmi ş olan kimseler için aslında bir tek günlük çal ışma bile yeterli olur. Ya da Belli aral ıklarla mesela ayda bir gün, iki ayda bir gün veya iste ğe göre haftada bir gün olabilir fakat tabii ki, bu önceden baz ı çalışmalar yapmış ve Astral enerjilere alışık kimseler için söz konusudur. Daha önce başka zikirler yapmış bile olsanız şayet Allah esmâsı ile çalışma yapmamışsanız önce güçlü bir yüklenme ile çalışmalı ve daha sonra isterseniz yukarda anlatıldığı gibi, haftalık, aylık veya isteğinize göre değişik periodlarda çalışma yapabilirsiniz. İlk başlangıçta bir haftalık veya onbeş günlük bir çalışma dönemi en uygun süredir. 38
Başlamadan önce üç veya bir gün oruç tutman ız, günlük aktivitelerden olabildiğince uzak olmanız iyi olur. Açıkça söyşemek gerekirse eski günlerdeki gibi, bir kenara çekilip Halvet, oruç ve riyazet hâlinde olmak ve bu durumu çalışma süresinin sonuna kadar korumak en idealidir. Fakat herkes biliyor ki, günümüz şartlarında böyle şeyler kolay olmuyor. Çalışmak ya da değişik aktiviteler içinde olmak zorunday ız. Buyüzden de kendimizi çalışmaya uyarlarken, çalışmaları da kendimize uyarlamak zorundayız. Başlamadan önce en azından bir günlük oruç tutabilmek hemen hemen herkesin yapabileceği birşey. Riyzet ise oldukça kolay yapılabilir. Riyazet çalışmala süresi boyunca devamlı olarak ya da gin aşırı veya bu da zor geliyorsa üç günde bir yap ılabilir. Oruç ve Riyazetin ana nedeni bedenen, a ğır etkilerden, yani al ınan gıdaların oluşturduğu, ruhsal gelişmeyi engelleyizi ağır fiziksel etkilerden temizlenmektir. Gerek başlamadan önceki bir vey üç günlük sürede, gerekse çalışmaların devam ettiği sürede kendimizi çevreden biraz soyutlamak zorundayız. Mesela sinema, televizyon, sosyal ili şkiler gibi şeylerden mümkün olduğu kadar uzak olmalıyız. Çalışmalarda isteyen kimseler bir vefk hazırlayarak bunu, zihinsel odak noktası, konsantreyi güçlendiren bir obje olarak kullanabilirler. Bu çalışma içinmutlaka olması gereken özel bir vefk yok. İstenilen şekilde hazırlanabilir fakat hazırlanacak vefkin Allah isminin vefki olmas ı gerekir. Özellikle şart olmasa bile aşağıdaki vefki tavsiye edebilirim. Vefk, Havâss’ ın Derinlikleri 1. Kitap, 271. Sayfada görülen vefktir. Birinci hâneye Allah isminin tutar ı olan 66 yazılarak devam edilir. Bu şekilde Allah isminin adedi olan 66 kendi karesi olan 66X66=4356 sayısıyla vefke alınmış olur. 271. Sayfada görülen örnek zâten, tertibi tabii s ırası olarak 66 adedine göre tertiplenmiş olan bir vefktir. Vefkin tamamlanm ış şekli aşapıdadır.
39
Bu vefk hazırlanırken yapılabilecek bazı şeyler vardır. İstenirse vefk, aynen Havâss’ ın Derinlikleri 1. Kitapta anlat ıldığı gibi çerçevesi Besmele şeklinde yazılıp, çevresine dört baş meleğin isimleri ve merkezdeki hâneye de Allah ismi yapılarak hazırlanabilir. Bununla beraber, bu çalışmadaki vefk, çalışma sırasında öne koyularak ve hatta büyük boy hazırlanıp, çalışmaların devamlı yapılması düşünülüyorsa çerçeveleyip, duvara asılarak kullanılabilecek, dikkatin odak noktas ı olacak olan bir görsel malzemedir. Buyüzden de görsel bir etki katmak istenirse aşağıdaki şekillerden herhangi birisi kullan ılabilir. Once vefkin çerçevesi “El”, “La”, ve “Hu” sözlerinin yaz ılması ile aşağıdaki gibi hazırlanır.
40
Vefk çerçevesi ya da ızgarasındaki her çizgi aşağıdaki gibi “El”, “La” ve “Hu” sözlerinden oluşur.
Çerçeve tamamlanınca dört kenara besmele yaz ılır ve sonra gereken şekilde doldurulur. Bitmiş vefk aşağıdadır.
Tabii ki, vefk çerçevesinin Allah, Allah şeklinde Allah isminin veya Allahu sözünün arka arka arkaya yazılması ile yapılması da mümkündür. Bu, uygulayıcının zevkine bağlı bir şeydir. Şayet bu vefk ile çal ışılırsa yapılacak zikir her gece 4356 defa “Yâ
Allah” zikridir.
Vefkli çalışmalarda kişiye özel olan başka bir şekil daha vardır. Bu da vefkin uygulamayı yapacak olan kişinin isminin adedine göre 41
hazırlanmasıdır. Bunun için Havâss’ ın Derinlikleri 1. Kitap’ ın 269. Sayfasında “Ba şk a bir tanzim ş ekli” başlığı ile verilen usül kullan ılır. Tertibi tabii sırası olarak 271. Sayfada görülen sırlama kullanılır. Bu, Allah ismine göre üretilmiş olan tertibi tabii sıralamasıdır ve bu şekilde hazırlanan tertibi tabii sıralaması ile vefkin kendisi Allah ismini temsil etmektedir. Herhangi bir kafa kar ışıklığına sebep olmamak için belirteyim ki, yukarda gösterilen vefk de ayn ı tertibi tabii sırasına göre yapılmıştır fakat birinci hâneye 66 yaz ılarak devam edilmiştir. Burada farklılık olarak birinci hâneye uygulamay ı yapacak olan kimsenin isminin ebced tutarı yazılır. Varsayalım ki “Bülend” isminde bir kimse bu uygulamayı yapmak istiyor. O zaman birinci hâneye Bülend isminin ebced tutarı olan 86 yazılır ve aynen Havâss’ ın Derinlikleri 1. Kitap’taki tarife göre devam edilir. Bülend ismine göre hazırlanan vefk aşağıdadır.
Yukardaki ilk vefkin toplamı Allah isminin karesi olan 4356 idi. Bu vefkin toplamı ise “Bülend X Allah” yani 86X66=5676’dır. Bu durumda her çalışmada yapılacak olan zikir de bu say ıda yapılmalıdır. Bu vefk kişi ismine göre yapıldığı için merkez hâneye de uygulamay ı yapacak olan kişinin ismi yazılır. Bu vefkin çerçevesi için değişik bir şey kullanalım ve vefkin çizgilerini yukarda görülen, Allah ismi ile uyumlu olan İhlâs suresi ile oluşturalım.
42
Çerçeve aşağıdaki gibi olur.
Bu vefkin son şekli ise aşağıdaki gibidir.
43
Şayet çerçeve olarak İhlâs suresi kullanılmışsa zikir sırasında her bin zikirde, 10 ve en sonda da 10 defa (Ya da iste ğe göre 100’er defa olabilir) İhlâs suresi de okunmalıdır.
Yukarda görülen iki değişik çerçevenin her biri, iki de ğişik uygulamada da kullanılabilir. Yani çerçeve İhlâs suresi ile hazırlanabilir fakat vefk Allah ismine göre, ilk hâneye 66 yazılarak yapılabilir. Hangi şekilde yapılırsa yapılsın vefkin, Havâss’ ın Derinlikleri 1. Kitap’ta anlatıldığı gibi şarj edilmesi, hâdimlerin yönlendirilmesi gibi gibi uygulamalara ihtiyac ı yoktur . Sadece gerekli kurallara uyularak, yani abdest, namaz, niyet gibi şeyler yerine getirilerek, uygun bir zamanda yazılır. Bu çalışmada H.D. 1. Kitap’ta anlat ılan zamanlamalara dikkat etmek de gerekmez. Sadece Ay büyürken ve pozitif etkilere sahip bir menazilde iken yapılması yeterlidir. Vefk yazılıp, hazırlanınca ya çalışmalarda öne koyulur veya kar şıda kalan dubvara asılarak direk olarak zikir çalışmalarına başlanır. Bu vefk de çalışmalar sürdükçe esmânın enerjisi ile yüklenir ve işlevsel olur. Yani sadece görsel bir malzeme olduğu düşünülmemelidir. İstenilen şekilde vefk hazırlandıktan sonra zikir çalışmaları başlayabilir. Tabii ki, yukarda da yazıldığı gibi vefkle çalışmak bir tercih meselesidir. Uygulayıcı isterse vefk olmadan da istediği adedi karakrlaştırıp yani
Allah isminin tutarının karesi kadar veya kendi isminin adedi ile, Allah isminin adedinin çarpımı kadar zikir yapabilir. Ya da Allah isminin belli bir katı kadar yani 10X66, 100X66 veya 1000X66 gibi veya kendisine uygun görünen bir aded seçip çalışma yapabilir.
Zikir sırasında da yapılabilecek bazı şeyler vardır. İstenirse alışıldık şekilde konsantre olup, zikir yap ılır fakat istenirse çal ışmaya biraz imajinasyon katmak da mümkündür ve böylesi daha iyidir. Bu, şu şekilde yapılabilir. Gözler açık veya kapalı olarak çalışılması önemli değildir. Bir vefke bak ıp konsantre salanarak yapılan zikirlerde de imajinasyonun yap ılması mümkündür. Önce ve tabii gözler kapal ı ise bununduğunuz mekânı 44
gözünüzün önünde, gözleriniz açıkmış da fiziksel gözünüzle görüyormuş gibi canlandıracaksınız. Gözü açık çalışıyorsanız bu canlandırma işlemi, zaten gördüğünüz için gereksizdir fakat bundan sonrası biraz zor olabilir. Zikri yaparken, bulunduğunuz odanın sağ ve sol taraflarından iki farklı enerjinin geldiğini düşünmeli ve görmelisiniz. Sa ğdan gelen ışıklı, beyaz bir enerji iken, soldan gelenin Siyah veya Gri, Kül veya kurum gibi bir enerji dalgası olduğunu görmelisiniz. Sağdan gelenin “El” enrjisi ve soldan gelenin de “La” enerjisi olduğunu bilmelisiniz. Bu noktada “Hu” siz olmaktasınız. Sağ yanınız ışıklı enerji ile kaplanırken, sol yanınızın da karanlık enerji ile kaplandığını imajine etmelisiniz. Bundan sonra her iki enerjinin vücut simetri ekseninin üzerinde birle şip, tek bir enerji olarak, kuyruk sokumunuzdan beyninize kadar tek bir enerji olduklar ını, birleşip sizde dengelendiklerini düşünmeli ve imajine etmelisiniz. Çalışma yapılırken imajine edilen ve çekilen bu enerjilerin, yukarda anlartılan herşeyle ilgili olduğunu bütün pozitif ve negatif enerjileri üzerinizde toplayıp, onları barıştırıp, kaynaştırdığınızı ve kendinizde bütünlediğinizi bilmelisiniz. Çalışmanız bitince önce sağ ve soldan gelen enerjilerin yok olduklarını imajiine etmeli, ondan sonra çal ışmayı bitirmelisiniz. Çok kolay bir çalışma. Uygulaması ve tamamlanması çok kolay olan bu çalışma uyandırdığı enerjiler açısından karşılanması ve kaldırılması oldukça zor bir çalışmadır. İyice düşünüp, tartılmadan yapılmaması gerekir. Çalışmalarda görsel obje olarak yani dikkatin odak noktas ı olarak bir kartona büyük boy çizilmiş ve kendi renkleri ile boyanm ış olan bir Hayat ağacı glifinin, vefk yerine kullan ılması da mümkündür. Bazı kişilerde bu çok daha verimli olabilir.
45
Ya da şayet yapabilirseniz aşağıdaki üç bıyutlu şekil daha da çarpıcı ve gerçekçi olabilir.
Bunun yerine yine bir kartona çizilip, boyanm ış olan bir Yang Ying dairesi de kullanılabilir.
46
Şayet Yang Ying dairesi kullanacaksanız bunun imajinasyonunuza tam olarak uyması için aşağıdaki gibi çizilmesi gereklidir.
Zikir sırasında büyük bir ihtimalle bir sürü vizyonla kar şılaşacaksınız. Bunların bazıları çok ürkütücü de olabilir. Bu gibi şeylerin konsantresinizi dağıtmanıza izin vermeyin. Sadece tarafsız kalın, zikre devam edin ve seyredin. İçinizdeki olumsuz duyguların uyanmasından korkmayın. Onları ortada birleşen enerjilerin içinde erittiğinizi , dengelediğinizi düşünün. Hiç bir şeye aşırı çekim veya itilim, sevgi veya nefret duymamaya çalışmalısınız. Bu çal ı ş ma boyunca siz Hu’sunuz ve onun karakteri ile sizin tutumunuz e şi t olmal ıd ı r.
47
AYDINLIK VE KARANLIK ÇATI Ş MASI Şimdi bu açıdan bak ınca Allah isminin daha önce düşünülmeyen yeni yeni ya da bize göre yeni yeni vas ıflarının bulunduğunu farketmeye başlarız. Herşeyden önce o, Esmâül Hüsnâ’daki en dengeli isim de ğildir! O, dengenin ta kendisidir! Kabalistlerin ula şmaya çalıştırkları sonuçtur. Adam Kadmon ya da İnsanı Kâmil denilen mertebenin hedefidir.
Sefirot’taki sütunların dengesi, ruhun ve enerjinin mükemmel hâlidir. Hiç bir güç bir diğerine bask ın olmadan kusursuz dengedir. Dengenin koruyucusudur. Tabii dengenin kendisi olduğu için, dengenin koruyuculuğu vasf ı bizim için, bizdeki olabilecek tezahürüdür. Bir bak ımdan da o ulaşılmasına imkan olmayan fakat ulaşmak için yola çık ılıp, ne derece yak ınlaşılırsa o derece kâr olan hedeftir. Ona, kendisinden başka hiç bir şey tam olarak ulaşamaz ve yaklaşamaz çünkü o, kusursuz dengedir ve kendisinden ba şka hiç bir enerji tam kusursuz olamaz. Pozitif ve Negatifin mükemmel dengesi kusursuzluktur. Burada hâlâ, Tanrı’nın kendisinden değil sadece Allah isminden ve bu ismin Astral yapısından bahsettiğimi bir daha hatırlatmak isterim.
Allah Pozitif ve Negatifi toplayan ve meydana getiren güçtür. Art ı ve eksi onda dengelidir ve her ikisinin de de ğeri eşittir. Kendisi esas olarak tarafsız bir güçtür. Karanlık ve aydınlık. Ya da, İyilik ve Kötülük insanlar için olan, insan ve bizim madde boyutumuz seviyesinde olan kavramlardır. Dolayısıyla bu pozitif ve negatif arasındaki itiş kak ış da insanların kendi uydurup, oluşturdukları kavramlardır. Bu gibi zıtlıkların mücadelesi yoktur. Sadece birbirlerini izlemeleri ve birbirlerinin bo şalttıkları yeri doldurma gayretleri vardır. Negatif ve pozitif ya da aydınlık ve karanlık fikri hem eski, hem de çok yaygın bir kavramdır. Allah ismi ise bunu İslamî açıdan ya da daha doğru bir ifade ile Ortadoğu açısından anlatan, bir araya toplayan ve 48
sözel olarak anlatan ve tabii ayn ı zamanda o enerji ile ileti şimde olan bir esmâdır. Aslında aydınlık ve karanlığın savaşı, Ehrimen ve Hürmüz, Rama ve Ravana arasındaki savaş. Bunların hepsi de mitolojik destanlardır. Benzeri şeyler bir zamanlarda olmuş olabilirler fakat destanlar ın kendilerinden de anlaşıldığı gibi bunlar bir oyundur. Aydınlık ve karanlık iki aşamada incelenmelidir. Birincisi alt düzeyde, ikincisi üst düzeyde. Alt düzeyde, aydınlık ve karanlık arasında bir savaş var gibi görünür. Her iki taraf da sanki di ğerini yok etmek ister gibi görünür. Her iki taraf da kendisine taraftar çekmeye çal ışır. Sanki evren paylaşılamamaktadır. Yüzyıllardan beri insanlar ve özellikle de duygusal olarak hassas ve kompleks olarak da ağır durumda olan insanlar kendilerini hep “Beyaz ışığın şövalyesi” yerine koymu şlardır. Eski destanlar ve spiritüel bilgilerin de yüzeysel olanları hep bunu desteklemiştir. Bununla beraber insanlar nedense şuna hiç dikkat etmezler. Bu tür söylevler, hep iyi ile kötünün savaşından bahsedip, insanları iyiliğin yanında çarpışmaya davet ederler. Pekiyi neden dü şünülmez ve sorulmaz? Kim, nerede, ne zaman insanları kötülüğün yoluna çağıran bir vaiz görmüştür. Biz kötüyüz diyen hangi topluluk vardır? Herkes ama herkes iyiliğin savaşcısıdır. Yukarda da k ısmen belirtildiği gibi bu insanların kompleksinden ve kendilerini önemli birisi gibi görmek ihtiyaçlarından ve başka hiç bir tutunacak şeyi olmayanların kendilerine bir karizma saplamak peşinde olmalarından ve günümüzde de daha çok karşı cins üzerinde karizma sağlamak için yapılan bir saçmalıktır. Şimdi farz edelim ki gerçekten bir karanl ık ve aydınlık savaşı var. Karanlık yanda olanlar acaba bulunduklar ı yerde “Aman buras ı da çok karanl ık. Göz gözü görmüyor. Di ğe r taraftan bir elektirik feneri alaca ğı m a izin yok” diyorlar mı? Eğer bir karanlık taraf sava şı ama burada ı ş ığ
olsaydı onlar için aydınlık olan orasıydı. Karanlık olan ise bu taraf. Ayrıca bizim aydınlık evrende olduğumuzu kim nereden çıkartmış? Kranlık yanda da herkes diğer taraf ın karanlık ve kötü yan olduğunu söylemiyecekmiydi? 49
Tabii burada biraz uçuk bir şekilde karanlık ve aydınlık evrenler arası savaştan örnek verdik fakat söz konusu olan dünyasal durum bundan farklı değildir ki. Düşünün. Bir İran, Irak savaşında her iki taraf da Müslüman ve her iki taraf ın insanları da kendilerinin kutsal Cihat’ta olduklarını, karşı taraf ın kâfir olduğunu iddia ediyorlar. Evet bu gerçekten yaşanmış olan bir şey. Bütün karanlık ve aydınlık savaşı, mücadelesi söylevleri, destanları, insanın içindeki iç savaş bunların hepsi sadece taraftarları gaza getirebilmek için çıkartılan uydurmalar. Durum Amerikan filmlerinde gördüğümüz bazı özel kiliselerin mürid toplamak için yapt ıkları düzmece televizyon programlarından daha farklı değil. Her aptal, beyaz ışığın savaşçısı ama ortada düşman yok. Aslında bu gibi kişilerin kendileri, kendi varl ıklarını sürdürmek için hayali düşmanlar düşünen ve kendilerini kahraman ve iyi yerine koyan ya kendilerini ya da çevrelerini aldatan zavallılar. Özet olarak hangi seviyede olursa olsun yani ister ki şisel ahlak, iç değerler, spiritüel tekamül ve benzeri şeyler, ister fiziksel kötülerle olan mücadele, böyle birşey yok. Tanrı ve gerçek spiritüel güçler de insandan böyle birşey istemiyor. Tabii bir pozitif ve bir de negatif yan var. Bunlar insan ın içinde mücadele hâlinde de olabilirler. İnsan belli bir tekamül yolunda ilerlerken bu yoların ikisinden birinde daha çok olabilir ya da belli birini tercih edebilir ama amaç diğer taraf ı yok etmek değildir ki. Bir şeyin altı varsa üstü de olabilir. Karanlık olmasa aydınlık da olamaz. Bir taraf ın diğerini yok etmesi sadece kendisinin de yok olmasına sebep olur. Tanrısal davranış yani insanın yapması gereken şey evreni ve Tanrı’yı anlayarak kendi dengesini kurmas ı ve her iki taraf ı anlayarak kendisinde dengelemesidir. Bir insan ideal huzuru ve geli şmeyi ancak böyle bulur. Bunu bize gösteren şeylerden birisi de Allah isminin, yukarıda k ısmen özetlenen ezoterik açıklamasıdır. Allah’ ın ahlak ı ile ahlaklanmak budur.
50
Aydınlık ve karanlığın alt düzeyde incelenişi budur. Herşey madde âlemi ve insanlar ve özellikle de az ge şişmiş olan insanlar içindir. Üst seviyedeki incelemeye gelince. Aydınlık ve karanlık arasında bir savaş ve itişme yoktur. Onlar sadece uyumlu bir şekilde dans ederler. İyilik ve kötülük de yoktur. İyi ve kötü bize göre iyi ve bize göre kötü oland ır. Evrensel anlamda bunlar yoktur. İkisi de birdir. Hiç bir taraf ın diğerine izin vermesi, engel olması, gücünün yetip, yetmemesi diye bir şey söz konusu değildir. Bu gibi şeyler fantastik sinema ve hikayelerdedir. Evrensel güçlerin komik ve yetersiz insanî kavramlarla tartılması ve ona göre değerlendirilmesidir. Sadece birer yak ıştırmadırlar. Allah isminin temsil etti ği enerji ile kontak kuran bir kimse yavaş yavaş anlar ki, Tanrı ve Şeytan aynı bütünün parçalarıdır. İkisi birdir ve hangi yolda olunursa olunsun ilerleme ba şarılırsa sonuçta ulaşılacak olan aynı kaynaktır. Hemen belirtmem gerekir ki burada negatif yan derken bilinen, kedi kesen Satanizm gibi şeyleri de kastetmiyorum. Bunlar madde âlemi içinde olan ve yine ki şilerin zanlarından kaynaklanan şeyler. Sonuç olarak evrende her şey enerjidir. Enerjinin değişik yoğunuk seviyeleridir ve tek yanl ı enerji de olamaz. Bu bir evrensel, kozmik yasadır. Her enerji mutlaka pozitif ve negatiftir. Bir elektirik ampülünü düşünelim. Daima iki tane elektirik tei vard ır. Biri pozitif, biri negatiftir. Ampüle giden iki kabloya da pozitif güç yüklersen ne olur? Ya ampül ışık veremez ya da daha muhtemel olarak patlar. Tek yanl ı enerji ancak kendisini imha eder. Başka bir işe yaramaz. Kendisindeki bütün Negatif yanlar ı yok etmiş olan bir insan ve yine kendisindeki bütün pozitif yanlar ı yok etmiş olan bir başka insan düşünelim. Birinci kişi yani negatif yanları yok eden bize huzurlu, dingin ve rahat gibi görünür fakat o asl ında sadece içi boş bir k ılıftan başka bir şey değildir. Nereye çeksen oraya gider. B ıraktığın yerde saksı gibi kalır. Bilinci uyuşuk bir köledir o. Tam bir koyundur. Ne bir bilgi ve ne de bir ruhsal gelişim arar. İhtiyaç bile duymaz. Tam olarak baz ı dinsel liderlerin ve tarikat şeyhlerinin istediği müriddir. Diğer kişi ise inanılmaz saldırgan, 51