Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi
TÜRK KÜLTÜRÜNDE KÜLTÜRÜNDE VE FÜTÜVVET FÜT ÜVVET-NÂMELERDE -NÂMELERDE DÖRT SAYISI1 The Number “4”in Turkish Culture and Futuvvetname Futuvvetname
Bayram DURBİLMEZ2 ÖZET Fütüvvet ehlinin uymas ı gereken kurallar ı, uygulamalar ı vs. anlatan Fütüvvet-nâmeler; Türk halk kültürünü oluşturan maddî ve manevî pek çok bilgi, beceri, kabul ve davran ışlar hakk ında önemli birer kültür hazinesidirler hazinesidirler. Bu eserler dil, töre, gelenek, görenek, tören, duygu, ahlâk anlayışı, sanat, din, tarih, ekonomi, teknoloji vb. gibi konularda birer kültür ta şıyıcısı durumundadırlar. Bunlar ın “Sayı Sembolizmi” açısından inceleme yapacak ara ştır ıcılar için de zengin malzemeler bulunduran de ğerli kaynaklar olduğu bilinmektedir. Mitolojik dönemden günümüze kadar halk kültürü ürünlerinin ço ğunda olduğu gibi Fütüvvet-nâmelerde de kimi say ılara özel anlamlar yüklendi ği görülür. Bu sayılar taşıdığı anlamlardan ötürü “kutlu” sayılırlar. Özel anlamlar yüklenen ve kutlu sayılan sayılardan biri de “dört”tür. Bu makalede, “dört”ün Türk mitolojisi ve halk kültürü ürünlerindeki anlamlar ı ile -fütüvvet-nâmelerden hareketle- ahîlik kültüründe yüklenen anlamlar ının tespit edilmesi amaçlanmaktad ır.
Anahtar Kelimeler: Fütüvvet-nâme, Fütüvvet-nâme, Ahîlik, Türk Mitolojisi, Halk Kültürü, Sayı Sembolizmi, Dört sayısı ABSTRACT Number “4” in Turkish Culture and “Fütüvvet-nâme”s. “Fütüvvet-nâme”s. The “Fütüvvet-nâme”s which tell abaut the rules and practices that “Fütüvvet” followers should obey are impartant cultural treusures about many materialistic and spiritual knowledge, ability, acceptance and behaviour that Turkish Folk Culture consists of. These works have the function of “Cultural TransporTransporter” on the subjec as; language, custom, tradition, ceremony, senses, morality, arts, religion, economy, technology etc. It is known that these are valuable sovrces which contain rich materials for the reserchers who will search in terms of “Numerical Symbolism”. From the Mythological Age till today, today, the same is as it is in most of the folk cultural products in Fütüvvet-nâmes, special meanings are attributed to some numbers. These numbers are accepted as “sacred” because of the mednins they contain. Number “4” is one of those numbers which has been been burdened with special special meanings and accepted accepted as “sacred”. “sacred”. In this article, it is aimed to determine the meanings of number “4” in “Ahilik” culture in comparisan with the meanings of “4” in Turkish Mythology and folklorical works and Fütüvvet-nâmes.
Key Words: Fütüvvet-nâme, Fütüvvet-nâme, Ahilik, Turkish Mythology, Mythology, Folk Culture, Numeral Symbolism, Number Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
71
TÜRK KÜLTÜRÜNDE ve FÜTÜVVET-NÂMELERDE DÖRT SAYISI
GİR İŞ Türk mitolojisinde ve günümüze kadar ulaşan halk kültürü ürünlerinde say ılara çeşitli anlamlar yüklendiği görülür. Sayılar tek başlar ına kutlu sayılmazlar; kar şıladıklar ı nesnelerle, düşündürdükleri kavramlarla, yüklendikleri inanç unsurlar ıyla değer taşırlar 3.
1. acı , 2. ek şi, 3. tatl ı , 4. tuzlu. Bir varlık ortamında bulunan dört ayr ı nitelik: 1. sıcakl ık, 2. so ğ ukluk, 3. kuruluk, 4. ya şl ık . Dört hayvan türü: 1. sürüngenler, 2. uçanlar, 3. yürü yenler, 4. yüzenler. Savaşmayı ve mücadeleyi simgeleyen dört kutlu kuş: 1. şahin, 2. sun gur, 3. çak ır, 4. kartal.
Osmanlı devletinin kuruluş ve gelişmesinde önemli görevleri olan dörtlü bir sis“Maddî düzenin sayısı” (Schimmel, tem mevcuttu: 1. Gâziyân-ı Rûm [=Anadolu 2000: 98) olarak adlandır ılan dört; “dünyada Gâzileri], 2. Ahiyân-ı Rûm [=Anadolu Ahile bilinen ilk düzenle ayr ılamaz bir şekilde bağ- ri], 3. Abdalân-ı Rûm [=Anadolu Abdallar ı], lantılı” olup “doğadan uygarlığa doğru bir 4. Bacı yân-ı Rûm [=Anadolu Bacılar ı]. değişime işaret eder”. Schimmel, mitlerden hareketle, ilk insanlar ın, ayın dört aşamasıI. TÜRK HALK KÜLTÜRÜNDE nı [=hilâl, büyüme, dolunay ve küçülmeyi] DÖRT SAYISI gözlemlediklerini, güneşin konumu ve gölI. 1. Türk Mitolojisinde Dört Say ısı gelerin hareketleri ile dört ana yönü ve dört rüzgâr ı keşfettiklerini belirtir: “Güne şin do ğ “Yeryüzünün bir dikdörtgen / dörtgen bidu ğ u ve batt ı ğ ı noktalar ın, özellikle ilkbahar çiminde olduğu”, “dört gök öküzün üzerinde ve sonbaharda gündüz ile gecenin e şit oldu ğ u durduğu” gibi inanışlar; “dört unsur”, “dört günlerde hassas bir biçimde gözlemlenmesi ana yön”, “dört mevsim”, “dört zaman”, 4 esas noktanın ke ş fedilmesini sa ğ lamı şt ır.” “dört renk”, “dört yıldız / yıldız kümesi”, (Schimmel, 2000: 98). Pisagorcular ın öğre- “bir ağacın dört dalındaki yasak meyveler” tilerinde “maddî dünyayla bağlantılı” olan vb. gibi hususlar mitolojik kökenlidir. “dört”e kuvvetli bir ilgi vard ır. Bunlara göre Türk mitolojisine göre, Türkler yeryüzünü dört “ideal sayı”dır (Schimmel, 2000: 102). bir dikdörtgen / dörtgen biçiminde tasavvur Dört yön, dört unsur, dört mevsim, bir etmişlerdir 4. Yeryüzü dört yöne bölünmüştü. gündeki dört zaman, dört rüzgâr, dört renk Altaylı Türkler, ‘dünyanın önce daire, sonra vb. gibi hususlar mitolojik kökenlere sahip- kare şeklinde’ olduğuna inanırlar (Çoruhlu, tir. Dört melek, dört peygamber, dört kitap 2002: 89). “Dört yan” bir Türk devlet düşünvb. gibi kabuller İslâm kaynaklıdır. Dört me- cesidir (Ögel, 1995: 304). Köktürk yaz ıtlalek: 1. Cebrail, 2. Mikâil, 3. İ sra fil, 4. Azrail . r ında geçen “tört bulung” [=dört yan, dört Dört peygamber: 1. Hz. Davut, 2. Hz. Musa, yön] sözü de bu düşüncenin bir yansımasıdır 3. Hz. İ sa, 4. Hz. Muhammed . Dört kitap: 1. (Ögel, 1995: 244). Yakut Türkleri, Dünyanın Zebur, 2. Tevrat, 3. İ ncil, 4. Kur’ân-ı Kerim. hem yuvarlak hem de dört köşeli olduğuna “Dört” sayısıyla ilgili tespitlerden bir ka- inanıyorlardı (Ögel, 1995: 243). Dört cihet çını daha burada anmakta yarar vard ır: “Dört [=yön] vardır: Do ğ u, bat ı , güney, kuzey. göz”; görme organı iki göz ile sezme organ ı Ögel’in tespitlerine göre; “Türk devletleriniki gönül gözünü simgeler. İnsan hayatının de, güney ve kuzey ikinci derecede yönlerdi. dört dönemi vardır: 1. bebeklik, 2. çocukluk, Çünkü devlet, ancak do ğ u- bat ı yönlerinden 3. olgunluk, 4. ya şl ıl ık. Dört türlü tat vardır: geni şleyebiliyor ve mana kazanı yordu. SibirTürk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
72
Bayram DURBİLMEZ
ya kavimlerine göre ise, ‘Dünya, güneyden kuzeye do ğ ru uzanmakta idi’. Çünkü büyük ve kutlu ırmaklar da, bu yönde akmakta idiler. Yakut Türkleri, ‘güneyi, dünyanın yüksek ve cennet yanı olarak dü şünüyorlard ı. Kuzey ise, dünyanın a şa ğ ı bölümü idi’. Sibirya’nın co ğ rafya konumu da, böyle idi. Asl ında Yakut Türkleri güneyden gelmi şlerdi. Onlara göre, ‘Rüzgârlar da, dört kö şeden esiyorlard ı’.” (Ögel, 1995: 243-244). Yakut Türkleri rüzgârlar ı da dört yöne ayırmışlardı. Çünkü; ‘Dünyanın dört köşesinde “büyük rüzgâr hazineleri” olduğuna inanırlardı (Ögel, 1995: 304).
Altaylar ın kuzeyindeki Teleüt Türklerine göre, Dünya, dört gök öküzün üzerinde duruyordu: “Dört gök öküz, taba ğ a benzeyen dünyayı , alt ına girerek de ğ il; kenarlar ına ko şulmu ş olarak tutuyorlard ı. Öküzlerin k ı pırdamalar ından, deprem oluyordu.” (Ögel, 1995: 248).
/kara yılan veya kaplumba ğ adır 6. Do ğ unun yıldız simgesi A ğ aç Y ıld ı zı ya da Mü şteri Y ıld ı zı, güneyin Sin Y ıld ı zı, bat ının Zühre Y ıld ı zı , Kara-alp Y ıld ı zı, kuzeyin Utarit Y ıld ı zı , Ülker Y ıld ı zıdır (Çoruhlu, 2002: 90).
Hun Türkleri savaşlarda bile dört ana yön ile ilgili kozmolojik anlay ışa bağlı hareket etmişlerdir: 1.Kuzey cephesine ‘kara atl ılar’ ı , 2. Güney cephesine ‘k ı zıl atl ılar’ ı , 3. Do ğ u cephesine ‘boz atl ılar’ ı , 4. Bat ı cephesine ‘beyaz atl ılar’ ı göndermi şlerdir (Caferoğlu, 1953: 202). Başka bir görüşe göre; ak atlar ın Batı’da, k ır atlar ın Do ğu’da, kara atlar ın Kuzey’de, al atlar ın (=kula al) Güney’de bulunması geleneği yerleşik bir kabuldü. Türklerde dört yönün her birinin bir renk adıyla anılması da ilginçtir: Kara= Kuzey, K ı zıl= Güney, Ak= Bat ı , Sar ı= Do ğ u (Demirsipahi, 1975: 13). “Türklerin ilk babası”nın yaratılışı hakk ındaki bir efsanede dört unsurdan söz edilir: “Bu efsaneye göre ilk ça ğ da ya ğ murdan ha sıl olan seller Karada ğ cı denilen bir da ğ daki ma ğ araya çamur sürükleyip getirdi ve bu çamurlar ı insan kal ıbına benziyen yar ıklara döktü. Su ile toprak bir müddet bu yar ıklarda kald ı. Güne ş Saratan burcunda idi ve sıcakl ı ğ ı çok kuvvetli idi. Güne ş , su ve toprak döküntülerini k ı zd ırd ı , pi şirdi. Mezkûr ma ğ ara kad ının karnı (batnı ) vazifesini gördü. Su, toprak ve güne şin harareti (ate ş ) unsurlar ından ibaret olan bu yı ğ ın üzerinden dokuz ay mütedil rüzgâr esti. Böylece dört unsur birle şmi ş oldu. Dokuz ay sonra bu yarat ıktan insan şeklinde bir mahlûk çıkt ı. Bu insana Türk dilince ‘Ay Atam’ denildi ki ‘ay baba’ demektir. Bu ‘Ay Atam’ denilen ki şi sa ğ lam haval ı ve tatl ı sulu yere indi...” (İnan, 1986: 21)
Dört anayönün simgeleri arasında beş unsur (= 1.merkez/ toprak, 2. su, 3.ateş, 4. maden, 5. ağaç) ile bu yön ve unsurlara ba ğlı olarak dört mevsim (=1.bahar, 2. yaz, 3. güz, 4.k ış), dört zaman (=1. sabah, 2. öğle, 3. akşam, 4. gece yar ısı), dört renk (=1.gök rengi, 2. k ızıl, 3. beyaz / beyaz lekeli, 4.kara), dört hayvan (=1. gök ejderi, 2. k ızıl saksağan, 3. pars / ak pars, 4. yılan /karayılan, kaplumbağa), yıld ı zlar (=1. Ağaç Yıldızı ya da Müşteri Yıldızı, 2. Sin Yıldızı, 3. Zühre Yıldızı, Karaalp Yıldızı, 4. Utarit Yıldızı, Ülker Yıldızı) vardır. Bu durumda do ğ unun mevsim unsuru bahar , güneyin yaz, bat ının güz, kuzeyin k ı ştır. Do ğ unun zaman unsuru sabah (=gün doğuşu), güneyin ö ğ le (=gün ortası), bat ının ak şam (=gün batışı), kuzeyin gece yar ı sı (=gece ortası)dır. Do ğ unun renk simgesi gök W. Radloff taraf ından derlenen Altay mavi (bazen ye şil), güneyin k ı zıl , bat ının be yaz / beyaz lekeli, kuzeyin karadır 5. Do ğ unun yaratılış mitinde yerin yaratılışı (yeriding hayvan simgesi gök ejderi, güneyin k ı zıl sak- pütkeni) anlat ılırken bir ağacın dört dalında sa ğ an, bat ının pars / ak pars, kuzeyin yılan ki meyvelerin yasaklandığından söz edilir: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
73
TÜRK KÜLTÜRÜNDE ve FÜTÜVVET-NÂMELERDE DÖRT SAYISI
“Burada bulunan insanlar bir a ğ acın meyve siyle besleniyorlard ı. A ğ acın bir taraf ındaki meyvelerden a ğ ı zlar ına almı yorlard ı. Erlik bunun sebebini sordu. İ nsanlar ona cevap verdiler: Tanr ı bize bu dört dal ın meyvesini yemeyi yasak etti. Güne şin do ğ du ğ u yanda bulunan be ş dal ının meyvelerinden yeme ğ i buyurdu. Y ılan ile köpe ğ e bu a ğ acın dört dal ından yemek isteyenleri bırakma diye emretti...” (İnan, 1986: 15)
I. 2. Türk Halk İnançlarında Dört Sayısı Eski Türk inanışlar ında, yılın son dört çar şambası kutlu sayılmış ve dört çar şam banın her birinde tabiatın dört unsurundan birisine (=suya, ateşe, havaya, toprağa) “cemre” düştüğü ve bu unsurlar ı uyandırdığı kabul edilmiştir. “Dört unsur”la ilgili zengin âdet, gelenek, inan ış ve âyinler yaratılmıştır. Azerbaycan Türkleri arasında “Boz ay” adı verilen Mart’ın dört kutlu çar şambasının birincisinde cemre “suya” düşer. Bu çar şam baya “Ezel Çar şamba”, “Evvel Çar şamba”, “Güzel Çar şamba”, “Su Çar şambası”, “Sular Nevruzu”, “Gül Çar şamba” adlar ı verilir. Yıl sonu çar şambalar ından ikincisinde cemre “ateş”e düşer. Bu çar şambaya “Od [=Ateş] Çar şambası”, “Üsgü Çar şamba”, “Üsgü Gecesi”, “İkinci Çar şamba”, “Addı [=Adlı] Çarşamba” adlar ı verilir. “İlahir Çar şambalar” ın üçüncüsünde cemre “hava”ya dü şer. Bu çarşambaya “Yel Çar şambası”, “Rüzgâr Oyadan [=Rüzgâr Uyandıran] Çar şamba”, “Yelli Çar şamba”, “Külegli Çar şamba” adlar ı verilir. Rüzgâr ın da dört çeşidi vardır. Yılın son çar şambasında cemre “toprağa” düşer. Yıl sonu çar şambalar ının dördüncüsü olan bu güne “Ahir Çar şamba”, “İlahir Çar şam ba”, “Toprak Çar şambası”, “Yer Çar şambası” “Çar şamba suri” adlar ı verilir (Nebiyev, 1992: 1-37, Durbilmez, 2008: 340-352). Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
74
Dinî- tasavvufî inanışlara göre; “Üçlerden sonra dünyanın dört bucağını idare eden ve direkler anlam ına gelen, ‘evtâd’ denen dört eren gelir.” (Gölpınarlı, 1990: 138). Dört: Alevî- Bektaşî Türkler taraf ından da kutlu bir sayı kabul edilir. Hz. Muhammed’in ev halk ından damadı [=Hz. Ali], k ızı [=Hz. Fatıma] ve torunlar ını [=Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i] simgeler. “Dört can bir beden” olarak algılanan bu dört kişiden “dört sevgili” olarak da söz edilir. Alevîlik- Bektaşîliğin özünü oluşturan “dört inanç” vardır: 1. ibadet, 2. niyaz, 3. adak, 4. vuslat . Bu dört inanç “dört kapı”ya dayanır. “Dört kapı” yol erinin Tanr ı’ya ulaşmada “yükselmek ve derinle şmek” zorunda olduğu dört aşamayı simgeler: 1. şeriat kapı sı , 2. tarikat kapı sı , 3. marifet kapı sı , 4. hakikat kapı sı. Tanr ı’ya ulaşmada “dört kapı k ırk makam” görüşünü temel alan öğretiye “dört kapı öğretisi” denir. Her biri bir kapıyı temsil eden ve dört unsura dayanan “dört tür insan” vardır: 1. âbidler, 2. zâhidler, 3. âri fl er, 4. muhibler . (Korkmaz, 2003: 122).
I. 3. Destanlarda Dört Sayısı Dört sayısının Türk destanlar ında da kullanıldığı görülmektedir. Sadece Başkurt Türklerinden derlenen destanlar bile bu say ının destanlarda nasıl kullanıldığını gösterecek ölçüdedir: Dört uruk, dört bahad ır, dört yol kav şa ğ ı vs. Başkurt Türkleri arasında yaygın olan “Küsek Bey” destan ına göre dört uruk varmış. Bu uruklar ın her biri kendi içinden bir bahadır seçip, yaşamışlar: “Dürt ır ıwzıñ dürt ba şqa bul ğ an at ı / Bählewän här qayhınıñ ata zat ı / Ir ıw ba şqa bul ğ an menän dine berzäy / Milläte bar ınıñ da- törki zat ı” [Dört uruğun dört başkaymış adı / Pehlivan her birinin ata zadı / Uruk başka olsa da dini bir / Milleti hepsinin de Türkmü ş] (Ergun – İ b-
Bayram DURBİLMEZ
rahimov, 2000: 259, 287). Bu destana göre dört uruk: 1. Tüñgever, 2. Tamyan, 3. K ı pçak, 4. Bu uruklardan birincisinin Timurkotlo, ikincisinin Tamyan, üçüncüsünün Babsak , dördüncüsünün Kara ğ ömbet adlı bahadırlar ı varmış. Bu destanın pek çok yerinde dört sayısı geçer. Sözgelimi destan ın bir yerinde; “Dürt bat ır dürtäwhe lä kitte inde / Arala talay köndär ütte inde / Dürtäwhe lä bert alay bergä yöröp / Dürt ayırl ı yul ba şına yete inde” [Dört bahadır, dördü de gitti şimdi / Üstünden nice günler geçti şimdi / Dördü de uzunca birlikte yürüyüp / Dört yol kavşağına yetti şimdi] (Ergun – İ brahimov, 2000: 270, 299). Başkurt Türkleri arasında yaygın olan Kusıy Kürpes destanında da dört bahadır vardır: 1. Karahakal Bat ır, 2. Akay Bat ır, 3. Mert Kilmek, 4. Bat ır şa (Ergun – İ brahimov, 2000: 412).
I. 4. Efsanelerde ve Menkabelerde Dört Sayısı Karadonlu Can Baba’nın imtihanı dördüncü gün sona erer: Karadonlu Can Baba içi suyla dolu büyük bir kazanın içine girer. Kazanın kapağını kapatırlar, dört yanını sağlamca sıvarlar. Altına büyük bir ateş yakarlar. Karadonlu Can Baba’yı üç gün üç gece kaynatırlar. Dördüncü günü Tatar Beyleri ve ulular ı, Han’a gelip derler ki: O kazana koyduğun adam demir olsa erir giderdi. Kazan ın kapağını açınca görürler ki Karadonlu Can Baba, kazanın içinde bağdaş kurmuş, oturuyor. Kaynar kazan onu yakmamış, burçak burçak terletmi ş (Gölpınarlı, 1990: 40-41).
hayvan” vb. gibi bazı masal kahramanlar ının dört olması dikkat çekicidir. Taşeli masallar ından birinin “Dört Köseler” adını taşıması da, bu sayının masal adında bile kullanıldığını göstermesi bak ımından, önemlidir (Alptekin, 2002: 324-327). “Hızır’ı Bulan Keloğlan” masalında padişahın dört veziri vardır. K ırk gün içinde Hızır’ı bulup getireceğini söyleyen Keloğlan, sözünü yerine getiremedi ği için cezalandır ılacaktır. Padişah, Keloğlan’a nasıl bir ceza verilmesi gerektiğini, dört vezire sorar. Başvezir kesilmesini, ikinci vezir asılmasını, üçüncü vezir zindana at ılmasını, dördüncü vezir de affedilmesini teklif eder. Keloğlan’la birlikte gelen ve H ızır olduğu sonradan anlaşılan delikanlı; vezirlerin sırasıyla kasap, çingene, zindanc ı olduklar ını; dördüncü vezirin baş vezir yapılması, diğerlerinin görevlerine son verilmesi gerektiğini söyler. Kendisinin Hızır olduğunu söyleyip kaybolur. Padişah, Hızır’ın dediklerini araştır ır. Denilenlerin doğru olduğunu anlar ve dördüncü veziri baş vezir yapar (Sakaoğlu, 1973b: 125; 411-412).
Bulgaristan Türklerinden derlenen “Padişah K ızı” adlı masalda “dört yol ağzı” sözü geçer: “Baba, bana dört yol a ğ zında bir yanar hamam yapt ıracaksın. Bütün etraf köylere haber edeceksin, gelip parası z yıkan sınlar. O zaman ben herkese bu ku şu görüp görmediklerini soraca ğ ım, demi ş.” (Haf ız, 1990: 97). “Telli Horoz” masal ında dört kahraman (=horoz, tilki, kurt ve ayı) vardır. Dördü beraber yürürler. Masalın sonunda horoz I. 5. Masallarda Dört Sayısı kazanır (Haf ız, 1990: 359-361). “Çingene“Dört taraf”, “dört yol kavşağı”, “dört lerle Kurtlar” masalında, dört çingene düğün gün”, “dört sene”, “dört kat bina”, “dört yapmak için bir köye çekilirler (Haf ız, 1990: kişi”, “dört kadın”, “dört bicik (=meme)”, 110). “dört yaş” gibi kullanımlar bazı masallarda I. 6. Halk Hikâyelerinde Dört Sayısı görülmektedir(Alptekin, 2002: 189). “Dört vezir”, “dört çingene”, “dört köse”, “dört Halk hikâyelerinde “dört” ile ilgili olaTürk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
75
TÜRK KÜLTÜRÜNDE ve FÜTÜVVET-NÂMELERDE DÖRT SAYISI
rak; “dört kardeş” / “dört hain kardeş”, “bütün ilimleri öğrenmiş olarak dört yaşına girme”, “görülen rüyanın yorumlanmasından dört gün sonra ölme”, “sevdi ğiyle birlikte dört gün kalma”, “kar şısına dört yol çıkma” vs. gibi kullanımlar görülmektedir.
Türkiye Türklerinden derlenen bir üç atasözü: “Dört duvar ayı p sıtar [=saklar]”, “Dört duvar sır içindir”, “Dört göz, bir evlât içindir” (Aksoy, 2004: 98). K ırgız Türklerinin bir atasözünde de dört sayısı şöyle geçer: “Tört ölçöp töp keskin / Tok eter sözdü bir aytk ın” [=Dört kez ölçüp doğru kes / Tatmin edecek sözü bir kez söyle] (Çelik Şavk, 2002: 185)
Behçet Mahir’den derlenen Yusuf ile Züleyha hikâyesinde; dört karde ş bir plân hazırlayı p saraya ıçkarlar ve babalar ını kandır ırlar. Dört hain karde ş, Yusuf’u ava Makedonya’nın Gostivar şehrinden dergötürme bahanesiyle kuyuya atarlar. Mısır sultanının gördü ğ ü rüyanın yorumlanmasın- lenen bir Türk atasözü: “Dyort güz iki güzdan dört gün sonra sultan ölür. Yakub, dört den daa çok gürür” [=Dört göz iki gözden o ğ lunu buğday getirmek için Mısır’a yollar daha çok görür] (Hasan, 1997:46). (Alptekin, 1997: 275-276). Karaçay- Malkar Türklerinden derlenen Kirmanşah dört ya şına geldiği zaman, bir atasözü: “Törtev bir bolsa, töbedegin enhocalar ona okutacak ders bulamazlar (Alp- dirir [=Dört kişi bir olsa, tepedekini indirir]” (Tavkul, 2001: 227). tekin, 1997: 183). Köroğlu kollar ından Celâlî ve Mehmet Bey hikâyesinde Mehmet Bey, Gülser’le birlikte dört gün kal ır (Alptekin, 1997: 186). Köroğlu kollar ından “Kamber Kolu”nda Kamber, Bayburt’un çevresindeki bağlardan birisinde meyve yerken, dört şehzadenin, Şemsinûrla ilgili konuşmasını dinler (Alptekin, 1997: 174). Hikâyat-ı K ıssa-i Mihr ü Vefa’da, remilciden ayr ıldıktan sonra Vefa’nın kar şı sına dört yol çıkar (Alptekin, 1997: 283).
I. 7. Atasözlerinde ve Deyimlerde Dört Sayısı Türkiye, K ırgızistan, Makedonya ve Karaçay-Malkar Türklerinden derlenen atasözleri ve deyimleri inceledi ğimizde, dört sayısı ile ilgili; “dört duvar”, “dört göz”, “dört kez ölçme”, “dört ki şinin bir olması”, “dört ağaç”, “dört ayak”, “dört dönüm” vb. gibi ifadelere rastlanmaktadır. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
76
Atasözlerinden başka; “Dört a ğ aç dibinde otmad ım”, “Dört ayakta mıh yok”, “dört dokuz konu şmak”, “dört göz olmak”, “dört dönüm bostan, yan gel Osman” vs. (Aksoy, 2004: 294,121) gibi deyimlerde de dört say ısı yaygın olarak kullanılmaktadır.
I. 8. Bilmecelerde Dört Sayısı Bilmecelerde “dört” kullanımı yaygındır. Türkiye Türkleri arasında yaygın kullanım gibi Türk dünyasının başka bölgelerinde de bu yaygınlığı görmek mümkündür. Özellikle Azerbaycan Türkleri arasından derlenen bilmecelerde bu durum daha da belirgindir. Bunlardan bir kaçını örnek vermek, “dört”ün daha çok hangi hususlarda kullanıldığını gösterecektir: 1. Adapazar ı’ndan derlenen ve cevabı “araba tekerlekleri” olan bir bilmece: “Dört karde ş ko şarlar ko şarlar, birbirini tutamazlar” (Başgöz, 1993: 46). 2. Erzurum’dan derlenen ve cevab ı “is-
Bayram DURBİLMEZ
kemle” olan bir bilmece: “Dört ya şında / çoğu da İslâm kaynaklı kabuller / inanışlardır. Çar ba şında” (Sakaoğlu, 1973a: 278). 3. Cevabı “ceviz” olan bir bilmece: “Bir Yunus Emre’nin bir şiirinde dört sayısı evim var, içinde dört odası var” (Başgöz, şöyle yer alır: “Suâlim var tapuna ey dervi ş1993: 121). ler ecesi / Me şâyıh ne buyurur yol haberi nicesi // Vergil suâle cevâb tutal ım olsun sevâb 4. Altay Türklerinden derlenen ve ceva- / Ş ûle kime gösterir a şk evinin bacası // Evvel bı “k ış, cas, cay, küs [=k ış, bahar, yaz, güz]” kapı şeriat emr ü nehyi bildirir / Yuya güolan bir bilmece: “Tört bat ır kürejet / Birü- nahlar ını her bir Kur’ân hecesi // İ kincisi zi de cengip bolboyt [= Dört yiğit güreşir / tarîkat kullu ğ a bel ba ğ laya / Yolu do ğ ru vaFakat birbirlerini yenemez]” (Ergun, 1994: rana yarl ı gaya hocası // Üçüncüsü marifet 223). Azerbaycan Türklerinden derlenen ve cân gönül gözün açar / Bak manâ sarâyına cevabı “fesiller [=mevsimler]” olan bir tap- ar şa de ğ in yücesi // Dördüncüsü hakîkat ere maca [=bilmece]: “Bir ki şinin dörd evi var / eksik bakmaya / Bayram ola gündüzü kadir Biri yaşıldı, o biri al / Biri sar ıdı, o biri ağ” ola gecesi // Bu şerîat güç olur tarîkat yoku ş (Seyidov, 1992: 31). olur / Marifet sarpl ık durur hakîkatt ır yücesi 5. Azerbaycan Türklerinden derlenen ve // Dervi şin dört yanında dört ulu kapı gerek / cevabı “divar [=duvar]” olan bir bilmece: Kançaru bakar ise gündüz ola gecesi // Ona “Bizim evde dört gelin var / Dördü de bir eren dervi şe iki cihân ke ş f olur / Onun sı fat ın ö ğ er ol hocalar hocası // Dört hâl içinde boy buhunda” (Seyidov, 1992: 137). dervi ş gerek siyâset çeke / Menzile ermez ka6. Azerbaycan Türkleri arasında sorulan l ır yol eri yuvacası //(…) Dört kapıda k ırk ve cevabı “göz” olan bir bilmece: “Bir güz- makâm yüz altmı ş menzili var / Ona erene güm var gapaglı / Dört gırağı saçagl ı” (Seyi- açıl ır vilâyet derecesi (…)” (Tatçı, 1991: dov, 1992: 121). 235-236). 7. Bulgaristan- Rodop Türklerinden derlenen ve cevabı “sacayağı” olan bir bilmece: “Dört karda ş / Bir boyda ş / Dördünün de ba şı / Bir takkede ho ş” ( Yançev, 2002: 127).
I. 9. Tekke Tarzı Şiirlerde Dört Sayısı
Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinde sayı simgecili ğinden çokça yararlanıldığı görülür. Bir örnek verelim: Ali kulu olan Hak’tan utana / Var pazarl ık ile cevher satana / Bu yolun içinde riya tutana / Sürün gitsün dört kapuda yer olmaz (Öztelli, 1985: 325)
Kaygusuz Abdal’ın Saraynâme adlı eseTekke tarzı şiir geleneğinde sayı simgerinden bir beyit verelim: Gözün açd ı dört ciliğinden yaygın olarak yararlanıldığı bilin yana bakd ı Âdem / Bu saray içinde dolmu ş mektedir (Durbilmez, 1998). Yunus Emre, hâs u âm (Güzel, 1989: 41) Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Muhyiddin Abdal ve Sorgunlu Sıdk ı Baba’nın şiirleri Muhyiddîn Abdal Dîvânı’nda “çâr arasından rast gele seçti ğimiz örnekler ince- anâsır”, “dört anâsır”, “dört nesne”, “dört lendiğinde; “dört kapı”, “dört unsur”, “dört pâre” kelimeleriyle kar şılanan ve anâsır-ı eryön / yan”, dört melek, dört renk, “dört yâr”, baa ad ı verilen dört unsur (=yel, su, toprak ve “dört özellik” vs. gibi sözlere yer verildi ği ateş), Âdem’i yoğurup yapan “dört mukarreb görülmektedir. Bunlar ın bir k ısmı mitolojik, ferişte” olarak tasavvur edilir. “Bâd, nâr, âb Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
77
TÜRK KÜLTÜRÜNDE ve FÜTÜVVET-NÂMELERDE DÖRT SAYISI
ve hâk” gibi dört unsurdan yaratılan insana İ lâh’ ım / Hidâyet, salâhat, ibadet, sünnet // “ak ıl, aşk, nefes ve can” gibi dört özellik ve- Sen tar ıkdan çıkma gel e ğ ri bası p / Hakk’a âsi olma ümîdi kesip / Dört şeyi Hasan’a sen rilmiştir (Durbilmez, 1998: 119). eyle nasip / Af ile şefaat, rahmetle cennet Muhyiddin Abdal’dan bir beyit: “Ye şil, (Deniz, 1996: 79) k ı zıl, kara, ak Hakk’dan gayr ı nesne yok / Âşık tarzı kültür gelenekleri içinde “at ış Bâd u nâr u âb u hâk; ‘ak ıl, ‘ ı şk, nefes ü cân” (Durbilmez, 1998: 313). Bu örnekte dört un- ma” önemli bir yer tutar. Âşıklar, atışmalasur ve dört özellik d ışında dört renk adına da r ında “dört”ü, değişik anlamlar ıyla kullanmışlardır. Âşık Hasretî ile Âşık Feymânî’nin yer verilmesi ilginçtir: Ye şil, k ı zıl, kara, ak. aşağıdaki atışması, konuyla ilgili güzel bir Sorgunlu Sıdk ı Baba’nın bir şiirinde “dört örnektir. Hasretî’nin “Dördünü de sevdim, sohbet taşı” ifadesi yer al ır: “Muhammed’in dördü de güzel” düz ayağıyla başlattığı ve yâri dört sohbet ta şı / Akar ‘â şıklar ın gözü- dört ile ilgili sevilenleri s ıraladığı atışmada, nün ya şı / Ferman verse, uçsa bir gönül ku şu Feymânî “Dördünü de sevmem, dördü de / yâ Muhammed cânım arzular seni” (Dur- çirkin” düz ayağıyla sevilmeyenleri söyle bilmez, 2003: 134). mektedir:
I. 10. Âşık Tarzı Şiirlerde Dört Sayısı
“Hasretî: Sana şükür olsun Cenab-ı Kudret / Dört büyük peygamber geldi hidayet / Dört sayısına yüklenen olumlu ve olum- İ sa, Musa, Davut bir de Muhammet / Dördüsuz anlamlar âşık tarzı şiirlerde yaygın ola- nü de sevdim, dördü de güzel rak işlenmektedir. Mitolojik kaynaklı olan Feymânî: Rabbim varl ı ğ ına eyledim fikir kullanımlar yanında İslâm kaynaklı olanlar ile başka inanış ve düşüncelerin yansıması / Birli ğ in bilmeyen olmu ştur hakir / Ş eddat, olanlar da dikkat çekicidir. Konuyla ilgili Karun, Nemrut, Firavun küfür / Dördünü de bir şiir ile, bir atışma metnini incelemek bile sevmem, dördü de çirkin sayı simgeciliğinin âşık tarzı şiirlerdeki yeHasretî: Tüm insana, insanl ı ğ a bu lâzım rini göstermeye yetecektir. / Dört kitapta Hakk’a ikrar niyazım / İ ncil, Erkiletli Âşık Hasan sayılar ın gizeminden Zebur, Tevrat, Kur’anü’l-Azim / Dördünü de ve simge değerlerinden yararlanarak şiirler sevdim, dördü de güzel söyleyen / yazan âşıklardandır. Dört dörtFeymânî: Asla bunlar ile edilmez dirlik / lükten oluşan şu şiirinin ilk iki dörtlüğünde A şa ğ ıl ık, horluk, kemlik, hâkirlik / Kara gün, olumsuz, son iki dörtlüğünde ise olumlu olan kötü gün, k ıtl ık, fakirlik / Dördünü de sevdörtleri sıralar: mem, dördü de çirkin “Mevlâm ırak eyle dört şeyi benden / Hasretî: Kul odur ki ola emrine nail / Dalâlet, kabahat, kerâhet, zulmet / Sen esirge Dört büyük melâyke lûtfuna kail / İ sra fil, şu dört şeyden el aman / K ıllet, zillet, illet bir Mikâil, Cibril, Azrail / Dördünü de sevdim, de husumet(?) // Bu cihâna gelen şâd olup dördü de güzel gülmez / Bilene can kurbân bilmeyen bilmez / Dört nesne var bana asla ho ş gelmez / GurFeymânî: Ok geri döner mi çıkarsa yaybet, hasret, biri firkât, bir mihnet // Haddin- dan / Akl ı selîm vermez bu i şe meydan / İ blis den ziyâde çokdur günâhım / A fiv sahibisin ile peri, cin ile Ş eytan / Dördünü de sevmem, affeyle Ş âh’ ım / Dört şey bana ihsân etdi dördü de çirkin Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
78
Bayram DURBİLMEZ
Hasretî: İ nanan bu hâle eder itibar / / Öksüz, yetim, garip, fakiri dövme / Kibir, Resulûllah dedi zati çâr-ı yâr / Ömer, Os- gurur, benlik, nefsini övme / Dördünü de sevman, Bekir, ol Ali Haydar / Dördünü de sev- mem, dördü de çirkin dim, dördü de güzel Hasretî: Gel de fikir eyle idraki, ya hu! / Feymânî: “Eylenin çocuklar, hele eyle- Temeli dört nesne, i şte insan bu / Ate ş , hava, nin / Dünya ortasında bir tekerlenin” / Fi- toprak, bir di ğ eri su / Dördünü de sevdim, del Kastro, Mao, S ıtalin, Lenin / Dördünü de dördü de güzel sevmem, dördü de çirkin Feymânî: Biraz dü şün, fikir yürüt evvele Hasretî: Bir hikmettir bu dünyanın yapı- / Sak ın ortal ı ğ a salma velvele / Sel bask ını , sı / Mülk Allah’ ın, kendinindir tapı sı / Dört yang ın, hortum, zelzele / Dördünü de sevk ıbledir Kâbe’nin dört kapı sı / Dördünü de mem, dördü de çirkin sevdim, dördü de güzel Hasretî: Ha şa düzeninde bulunmaz nadir Feymânî: Ş u dört büyük nehir, dünya- / Dört mübarek gece nur ola bedir / Rega ya f ıtrat / Missisipi, Nil ve Amazon, F ırat / ip, Miraç, Berat, biri de Kadir / Dördünü de Arasat’la Gayya, Cehennem, S ırat / Dördü- sevdim, dördü de güzel nü de sevmem, dördü de çirkin Feymânî: Ga fl ete dü şürür bak bile bile / Hasretî: Dedim seyyah olam, âlemi gezem Nankörlük, fitnelik, düzenbaz, hile / Zindan / Ömrüm var oldukça okuyam, yazam / Ş a fii, ile mahpus, esaret, köle / Dördünü de sevMalikî, Hambelî, İ mam-ı Âzâm / Dördünü de mem, dördü de çirkin sevdim, dördü de güzel Hasretî: Cümle canl ı kudretinde bar ınan Feymânî: Do ğ u ştan bunlara biz çekmi- / Dört hâlde yaratt ı canl ı görünen / Uçan, şiz rest / Ayya ş ile sarho ş , zilzurna, sermest yüzen, yür’yen [=yürüyen], yerde sürünen / / Sosyalist, kominist, ataist, fa şist / Dördünü Dördünü de sevdim, dördü de güzel de sevmem, dördü de çirkin Feymânî: Kur’an da men etmi ş , diyemem Hasretî: Kâmil olan bilir nedir hidayet / caiz / Mihrap, kürsü, minber, hutbede vaiz / Dört mertebe Hakk’a gider nihayet / Ş eriat, Harpten kaçmak, zina, katillik, faiz / Dördütarikât, hakîkât, mar’fet [=marifet] / Dördü- nü de sevmem, dördü de çirkin nü de sevdim, dördü de güzel Hasretî: Bütün sultanlar ın yık ıld ı taht ı Feymânî: Tevekkeltü deyip giymeli kisbet / Dört insan var ölüm görmedi baht ı / İ sa, / Ş u dört büyük günah kul için elbet / Dedi- İ dris, H ı zır, biri de Mehdi / Dördünü de sevkodu, vebâl, iftira, g ı ybet / Dördünü de sev- dim, dördü de güzel mem, dördü de çirkin Feymânî: Dünyanın çilesi, takdiri kader Hasretî: İ nsanı yaratt ı k ıld ı mukaddes / / Kimi zevki sefa, kimi derbeder / Hasretlik, Dört de unsur verdi evvelâ nefes / Ak ıl, iman, gurbetlik, elemle keder / Dördünü de sev sabır, biri de ne fi s / Dördünü de sevdim, dör- mem, dördü de çirkin dü de güzel Hasretî: Hasretî’yem seyr eyledim insana Feymânî: Bire güçlü insan, şu şeye evme / Dört atan ın hakk ı birdir bilene / Ana, baba, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
79
TÜRK KÜLTÜRÜNDE ve FÜTÜVVET-NÂMELERDE DÖRT SAYISI
kaynatayla kaynana / Dördünü de sevdim, İ kinci sancak yanına geldügi vaktin dua k ıldördü de güzel makdur. Bari-yi ta’âlâ’yı yâd idüp resul hazretine salavat getürmekdür. Üçünci yad idüp Feymânî: Feymânî, nur iken nâr oldu sadili tesbihde ve zikrde olmak gerekdür. Ve hil / Aman ha bunlara olma ha dahil / Bilgidördincisi atasını ve anasını ve üstad ını ve siz, görgüsüz, duygusuz, cahil / Dördünü de geçmi şleri ruhiyçün ve dahı bâkilere cemi sevmem, dördü de çirkin (Durbilmez) lerine dua etmek gerekdür.” (DTCF.M. Con. II. FÜTÜVVET-NÂMELERDE DÖRT A. 352, s.6., Torun, 1998: 203) SAYISI II.2. Usta- Çırak İlişkisi İle İlgili KulII.1. Fütüvvet, Fütüvvet Kuralları ve lanımlar Törenlerle İlgili Kullanımlar Usta çırağından memnun olduğu gün icaFütüvvet geleneğinde âdâb ve erkânla il- zet verilir. İcazet esnasında dört kişi nefes gili bütün unsurlar dört peygambere dayanır verir: 1. üstad, 2. yol atası , 3. sa ğ yol karde(Torun, 1998: 263). şi, 4. sol yol karde şi (Arslanoğlu, 1997: 26, 42). Şeddin, hırkanın ve tâcın abdesti dörttür: 1. Ş eyhin yanına eli bo ş varmamakt ır, 2. DaII.3. Belirli Kelimelerin Harf Say ısıyla ima temiz olmakt ır, 3. Pîr sözü tutmakt ır, 4. İlgili Kullanımlar Emre uyup yasaklardan kaçınmakt ır (ArslaŞeriat seccadesinde; “Nâm-ı seccâde noğlu, 1997: 27). dört harfdür: Sin, cim, elif ve dal. Sin delâlet Pîr çırağının belini bağlarken dört tem- ider selâmete, cim delâlet ider cemaate, elif bihte bulunur: 1. dur hizmetle, 2. otur izzetle, delâlet ider ülfete, dal delâlet ider devlete 3. söyle azîmetle, git icazetle (Arslanoğlu, (...)”.( Şeyh Seyyid Hüseyin F., Ankara Millî 1997: 28). Ktp., A. 4225, s.56; Torun, 1998:94). Şeyh Seyyid Hüseyin Fütüvvet-nâmesi, Fütüvvet seccâdesinde; “Sin delâlet ider Radavî Fütüvvet-nâmesi ve Şeyh Mûsâ sehâya, cim delâlet ider cem’e yani mah fiFütüvvet-nâmesinde: “Mizan ehli futayı le, elif delâlet ider i fl âh’a, dal delâlet ider dörde katlar. Futanın dört kat ı ve dört kö şemeskenete (...)” (Şeyh Seyyid Hüseyin F., sinin her biri çâr-rükn-i a’zam’a, çâr-yâr-ı bâ-safâ’ya ve çâr pîr ve çar-tekbir’e ve Ankara Millî Ktp., A. 4225, s.57; Torun, melek-i muarreb’e, dört müctehid imam’a, 1998:95). dört rükn-i salât’a, dört binâ-yı İ slâma, İr şad seccâdesinde; “(...) Yani sin delâlet 7 dört münzel Kitab’a i şaretdür” (Gölpınar- ider sıbkate, yani önürdü yürimege. Cim lı, 1955-1956: 97; Radavî F., TDK A/ 332, delâlet ider cezbeye, yani kendüni bula, nice s. 201; Şeyh Mûsâ F., Süleymaniye Pertev ki şiyi bile iletmege. Elif delâlet ider en’ama Paşa, 613/ 18, 31a.; Torun, 1998:93) yani Cânib-i Hak’dan yana bah şi şe. Dal Müellifi bilinmeyen bir fütüvvet-nâmeye delâlet ider derde, yani ı şk-ı İ lâhî’ye (...)”. göre alem ve sancak götürmenin dört erkân ı ( Şeyh Seyyid Hüseyin F., Ankara Millî Ktp., vardır: “Evvel taharet ve abdestle almak. A. 4225, s.61; Torun, 1998:95-96). Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
80
Bayram DURBİLMEZ
II.4. Fütüvvet Pirleri, İlk İnsanlar, den şöyle söz edilir: “Hak celle ve alâ’nun Peygamberler ve Meleklerle İlgili Kulla- melâike-i mukarrebi dörtdür: Cebrâ’il’dür, nımlar İ sra fil’dür, Mikâ’il’dür, Azrâ’il’dür. Cebrâ’il, vahy indürme ğ e, İ sra fil sûr ü fl eme ğ e, Mukâ’il Şit (a.s.), cennetten gelen koyunlar ın tüybulutlar sürme ğ e, Azrâ’il rûh kabz itme ğ e lerini kesip, dokur. “Cullahlık” yapar. “H ırme’mûrdur.” (TDK, A/ 332, s.21.; Torun, ka, Ku şak, Önlük, Mendil” dokur. Babası 1998: 259)9 Âdem’i “Konukluğa” çağır ır, h ırka giydirir, beline “Kuşak”, önüne “Önlük” ba ğlar (ToHz. Âdem’e cennetten erkekli dişili k ırk run, 1998: 61). koyun gelir. Âdem koyunlardan birini keser. Allah’ın emriyle o koyunun kanıyla deri üzeİdris Peygambere dört âlet gelmi ştir: 1. rine dört hece yazılır. Âdem (a.s.) bütün sahırka, 2. pamuk, 3. i ğ ne, 4. tel iplik (Arslanayii bu hecelerin tefsirinden ö ğrenir (Hâce-i noğlu, 1997: 32). Cân Ali F., TDK, A/ 332, s.15, 83-85.; Torun, Cebrail, Mikail, İ sra fil ve Azrail , Hz. 1998: 261). Muhammed’in belini bağlarlar (Arslanoğlu, II.5. Tasavvuf Kaynakl ı Kullanımlar 1997: 28). Ş eriat, Ş arikat, Marifet, Hakikat kapı“Çâr-pîr”: “Yüz yirmi dört bin peygamlar ına tasavvufta “Dört Kapı” veya “Dört ber içerisinde, fütüvvet geleneğinin nisbet Erkân” adı verilir. Fütüvvet-nâmelerde ettiği dört büyük peygambere Çâr-pîr adı “Dört Kapı” mufassal şekilde işlenir (Torun, verilir. Bu peygamberler; Âdem, Nûh, İ b1998: 385-390). Dört kapının her biri; ayr ı rahim ve Muhammed (a.s.)’dır. Her unsur bir âleme, ayr ı bir meleğe ve peygambere bu peygamberlerin İslâmda şöhret bulmuş mütealliktir. Bunlar ın taallûkatı şu şekildek ıssalar ına dayandır ılır. (Torun, 1998: 61). dir: Fütüvvet unsurlar ından tevbe, tıraş, tekbîr, yol-ata, yol kardeş, şed, emanetler (secca- Dört Kapı: Âlemler: Melekler: Peygamberde, tuğ, alem, sofra vb.), helva bizzat Hz. ler: Cebrail vasıtasıyla anılan dört peygambere gönderilmiştir. Bu sebepten dolayı bunlar “Ş eriat : Ceberrut Cebrâ’il Hz. Muhammed “Çâr Pîr” diye anılırlar. Fütüvvet bu çâr pîr Tarikat: Melekût Mikâ’il Hz. Âdem vasıtasıyla oğuldan oğula Hz. Muhammed’e kadar ulaşmış, ondan da Hz. Ali vas ıtasıyla Ma’rifet: Lâhût İ sra fil ? silsile silsile günümüze ula şmıştır (Torun, Hakîkat: Nâsut Azra’il Hz. Mûsâ” (Kitâb-ı 1998: 65)8. Çâr-pîr’in getirdikleri tekbirleSakka, Millet Ktp., 898, s. 9b; Torun, 1998: re “Çâr-Tekbîr” denir. Bu tekbirler pirlere 387). nisbetine göre sırasıyla r ı zâ, fenâ, safâ, vefâ tekbiri adını alırlar (Torun, 1998: 73). Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali’ ye Çâr-Yâr adı verilir. “Melâike-i mukarreb” diye an ılan dört büyük melek, fütüvvet geleneğinde oldukRadavî ve Şeyh Abdulkâdir fütüvvetça önemlidir. Hâce-i Cân Ali Fütüvvet- nâmelerinde Dört Kapı Tûbâ a ğ acına teş bih nâmesi’nde dört büyük melek ve görevlerin- edilir: “Ş eriat Cennet’de Tûbâ a ğ acıdur, taTürk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
81
TÜRK KÜLTÜRÜNDE ve FÜTÜVVET-NÂMELERDE DÖRT SAYISI
rikat ol a ğ acun dallar ı , ma’rifet ol a ğ acun Ktp., 885, 46b-47a.; Torun, 1998: 389-390). yapraklar ı ve hakikat ol a ğ acun yemi şidür.” Dört terkip beraber olmayınca evliyâ (Radavî F., Millet Ktp., 1009, 54b; Şeyh Abdulkâdir F., Çorum İl Halk Ktp., 885, olunmayaca ğı belirtilir: “Muhibün sı fat ı yel gibidür. Sûfînün sı fat ı su gibidür. Dervi şün 40a). sı fat ı turâb gibidür. Yel de ğ meyince ate ş yanMüellifi bilinmeyen bir fütüvvet-nâmede maz. Su gönenmeyince su akmaz. Su mahv Dört Kapı bademe teş bih edilir: “Ş eriat olmayınca ni’met bi şmez ve nebat bitmez. bâdemün ye şil kabıdur, şeriat ehli oradan Dört terkip beraber olmayınca evliyâ ol söyler içerü giremez. Tarikat ol bademün maz.” (Yâsin-i Rufâî F., Süleymaniye Hac ı berk kabıdur. Marifet bademün yufka kabı- Selimağa K ısmı, 2532, 15b) dur. Hakikat ol bademün ak cismidür. S ır ise Müridin dervişliğe başlayı p vuslata kaol bademün içinde olan ya ğ dur.” (Süleymadar sürecek manevî ve kalbî yolculu ğuna niye Ktp. İzmir K ısmı, 798, 39b) seyr adı verilir. Seyr-i İ lellah (Allah’a seyr), Şerîat pîrleri dörttür: 1. Hz. Âdem, 2. Seyr-i fillah (Allah’ta seyr), Seyr-i maallah Hz. Nuh, 3. Hz. İ brahim, 4. Hz. Muhammed (Allah ile seyr), Seyr-i anillah (Allah’tan (Arslanoğlu, 1997: 30). seyr) olmak üzere seyrin dört derecesi vard ır (Torun, 1998: 81). Şerîatin hutbesi dörttür: 1. Yalan söyleII.6. Yeme ve İçmeyle İlgili Kullanımmemek, 2. Zina yapmamak, 3. İ çki içmemek, 4. H ırsı zl ık etmemektir (Arslanoğlu, 1997: lar 27). Burgazi Fütüvvet-nâmesine göre yemeTarîkat pîrleri dörttür: 1. Hz. Ebubekir içmenin farzı dörttür: “1. Helâl yimekdür, S ıd ık, 2. Ömeru’l-Faruk, 3. Hz. Osman, 4. vebâli olmaya 2. pâk ve temiz yiye, 3. Kendü Hz. Ali Kerramallahü vechehü (Arslanoğlu, öninden yiye, 4. Ş ükr k ıla Tanr ı’ya” (Gölpı1997: 30). narlı, 1953-1954: 132.; Torun, 1998: 248).
Hakîkat pîrleri dörttür: 1. Hz. Cebrail, 2. Hz. Mikail, 3. Hz. İ sra fil, 4. Hz. Azrail (Arslanoğlu, 1997: 30).
Burgazi Fütüvvet-nâmesine göre yiyecek yemenin sünneti de dörttür: “1. Taamdan öndin elin yuya 2. Taama suna bismillah diye, 3. Çana ğ ın kenar ından yiye, ortasından Dört kapının her birinde on makam ol- sunmaya, 4. Taamdan sonra elhamdülillâh mak üzere k ırk makamı mevcuttur (Torun, diye.” (Gölpınarlı, 1953-1954: 132.; Torun, 1998:387) 1998: 248).
Tasavvufa göre insan bedeni od (ate ş), hava (yel), âb (su), turâb/ hâk (toprak) olmak üzere birbirine z ıt dört unsurdan yaratılmıştır. Dört unsurun her biri dört kapıdan birine kar şılık gelir: “Od Ş eriat’dur. (…) Yel Tarikat’dür. (…) Su Ma’rifet’dür. (…) Turâb Hakikat’dür. (Radavî F., Millet Ktp., 1009, 59a-b; Şeyh Abdulkâdir F., Çorum İl Halk Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
82
Burgazi Fütüvvet-nâmesi, Şeyh Seyyid Hüseyin Fütüvvet-nâmesi ve Dervîş Mim Ahmed Fütüvvet-nâmesine göre su sunma ile ilgili edepler dörttür: “ 1. Barda ğ ı iki eliyle duta, 2. Sa ğ elin sol eli üstine koya, 3. Sa ğ aya ğ ın ba ş parma ğ ın sol ayak üzerine koya, 4. Su temam ol ıcak fatiha dileye.” (Gölpınarlı, 1955-1956: 119.; Torun, 1998: 250)
Bayram DURBİLMEZ
II.7. Diğer Kullanımlar Hz. Ali, on yedi kemer-bestesinden dördünü dört bölgeye gönderir: Seyf-i Yemenî’yi Yemen’e, Zü’n-Nûn-ı Mısrî’yi Mısır’a, Selmân-ı Fârisî’yi Irak’a, Suheyb-i Rûmî’yi Rûm’a gönderir. Fütüvvet erkânı da bunlar vasıtasıyla dört kolda yürümüştür. (Torun, 1998: 154). Şeyh Seyyid Hüseyin Fütüvvet-nâmesi, Radavî Fütüvvet-nâmesi ve Müellifi Meçhul bir fütüvvet-nâmeye göre bu husus şöyle ifade edilir: “Ta ki her kim, her kişiye cinsi arasında halk, muhabbet ve sıdk ve safâ ve ahd ü vefâ göstereler, kendü dillerince mülâmiyet ideler, erkân göstereler ta fütüvvet kuvvet bula, bunun için Irakîlere Selmânî, M ısrî ve Şâmî meşayıha Zü’n-Nûnî, Rûmîlere Suheybî, Yemenîlere Seyfî dirler.” (Gölpınarlı, 1955-1956: 8485.; Radavî F., TDK A/ 332, s. 174-175; Torun, 1998: 154).
yin Fütüvvet-nâmesinde bu dört âdâb şöyle sıralanır: “1. İşikden da şra sol aya ğ ın basa, 2. Güle güle çıkmaya, 3. Yukaru bakmaya tekebbürlükdür, 4. Tanr ı ad ın ayda çıka.” (Gölpınarlı, 1955-1956: 123.; Torun, 1998: 247). Burgazi Fütüvvet-nâmesine göre teferrücün (=gezmenin, dolaşmanın) âdâbı dörttür: “1.Garibleri k ı ğ ıra (ça ğ ıra) andan gide, 2. Fesad ehliyle yürimeye, 2. Çok söylemeye, 3. Kimsenün engin basmaya” (Gölpınarlı, 1953-1954: 141.; Torun, 1998: 252).
Burgazi Fütüvvet-nâmesi ve Şeyh Seyyid Hüseyin Fütüvvet-nâmesine göre mahallede yürümenin âdâbı dörttür: “1. İşi olmad ı ğ ı mahalleye varmaya, 2. Kar şudan gelen ki şiye yak ın yürümeye, 3. Bacalara ve pencerelere ve açuk kapulara bakmaya, 4. O ğ lancuklara uymaya” (Gölpınarlı, 1953-1954: 140.; Gölpınarlı, 1955-1956: 123.; Torun, Burgazi Fütüvvet-nâmesine göre otur- 1998: 252-253). manın âdâbı dörttür: “1. Kendü yirin bile, 2. Burgazi Fütüvvet-nâmesi ve Şeyh Seyyid Sa ğ dizin yukaru ve sol dizin a şa ğ ı koya, 3. Aya ğ ın örte, 4. Ev ı ssı söylemeyince ol söyle- Hüseyin Fütüvvet-nâmesine göre kabir ziyameye.” (Gölpınarlı, 1953-1954: 140.; Torun, retinin âdâbı dörttür: “1. Tekbîr getüre, fatiha okuya, 2. Arkun arkun yürüye, tekebbürâne 1998: 247). yürümeye, 3. Tükürmeye ve sümkürmeye, 4. Burgazi Fütüvvet-nâmesi ve Şeyh Seyyid Irlamaya, Tanr ı ad ın zikride.” (Gölpınarlı, Hüseyin Fütüvvet-nâmesine göre sohbetin 1953-1954: 141.; Gölpınarlı, 1955-1956: âdâbı dörttür: “1. Kat ı söylemeye kim a ğ - 123.; Torun, 1998: 251). zından yar ı (tükrük) çıkmaya, 2. Bir ki şiyle Ayn, dört mefhumun remzidir: İ lm, ibakonu şurken çevre yana bakmaya, 3. Sen ben det, ibret ve ı şk. İlmden amel, ibadetten ihlas, diyü söylemeye; siz biz diye, 4. Eliyle söyleibretten hakikat, ışktan vuslat talep eder. meye.” (Gölpınarlı, 1953-1954: 139.; Gölpınarlı, 1955-1956: 122.; Torun, 1998: 250). Dört renk vardır: 1. ak, 2. ye şil, 3. gök/ mavi, 4. kara. “Ak ve yeşil hayata delâlet Burgazi Fütüvvet-nâmesine göre evden ider. Gök ve kara memâta (=ölüme) delâlet çıkarken dört âdâba dikkat etmek gerekir: ider.” (Torun, 1998: 92). “1. E şikden çıkarken ta şra sol aya ğ ın basa, SONUÇ 2. Güle güle çıkmaya, 3. Kak ı yu kak ı yu çıkmaya, 4. Yukaru bakmaya, yani tekebbürlikTürk mitolojisinde, halk inançlar ında, dür. Tanr ı ad ın ana” (Gölpınarlı, 1953-1954: destanlarda, efsanelerde, masallarda, halk 139.; Torun, 1998: 247). Şeyh Seyyid HüseTürk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
83
TÜRK KÜLTÜRÜNDE ve FÜTÜVVET-NÂMELERDE DÖRT SAYISI
hikâyelerinde, atasözleri ve deyimlerde, bilmecelerde, tekke tarzı şiirlerde, ve âşık tarzı şiirlerde örnekleri görülen dört sayısı; fütüvvet-nâmelerde de benzer ve farkl ı görevlerde kullanılmaktadır. Eski Türkler yanında; Türkiye Türkleri başta olmak üzere Altay, Yakut, Ba şkurt, Kazak-K ırgız, Karaçay-Malkar, Azerbaycan, Bulgaristan ve Makedonya Türkleri gibi Türk boylar ı ve akraba topluluklar ının halkbilimi ürünlerinde de dört sayısının yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanımlar ın büyük ölçüde Türk mitolojisinden ve İslâm dininden kaynaklanan kabullere, inan ışlara dayandığı tespit edilmektedir. Fütüvvet-nâmelerde geçen “dört” ile ilgili kullanımlar ı yedi alt başlık altında kümelendirdik: 1. Fütüvvet, Fütüvvet Kurallar ı ve Törenlerle İlgili Kullanımlar, 2. Usta- Çırak İlişkisi İle İlgili Kullanımlar, 3. Belirli Kelimelerin Harf Sayısıyla İlgili Kullanımlar, 4. Fütüvvet Pirleri, İlk İnsanlar, Peygamberler ve Meleklerle İlgili Kullanımlar, 5. Tasavvuf Kaynaklı Kullanımlar, 6. Yeme ve İçmeyle İlgili Kullanımlar, 7. Diğer Kullanımlar. Bu alt başlıklar içinde en az ikinci, üçüncü ve altıncı maddelerle ilgili malzemeler tespit edildi. KAYNAKLAR ALPTEK İ N, Ali Berat (1997): Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Akçağ yay.: Ankara. ALPTEK İ N, Ali Berat (2002): Taşeli Masalları, Akçağ yay.: Ankara. AKSOY, Ömer Asım (2004): Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler I- II, TDK yay.: Ankara. ARSLANOĞLU, İ brahim (1997): Yazarı Belli Olmayan Bir Fütüvvet-nâme, Kültür Bakanlığı yay.: Ankara. BAŞGÖZ, İlhan (1993): Türk Bilmeceleri, 1. cilt, Kültür Bakanlığı yay.: Ankara. CAFEROĞLU, Ahmet (1953): “Türk Onomastiğinde ‘At’ Kültü”, Türkiyat Mecmuası, S.X, İstanbul. ÇELİK ŞAVK, Ülkü (2002): K ırgız Atasözleri, TDK yay.: Ankara. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
84
ÇORUHLU, Yaşar (2002): Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı yay.: İstanbul. DEMİRSİPAHİ, Cemil (1975): Türk Halk Oyunları, Türkiye İş Bankası yay.: Ankara. DENİZ, Rasim (1996): Erkiletli Âşık Hasan (Zeynî), Hayatı ve Şiirleri, Kayseri Büyük şehir Belediyesi yay.: Kayseri. DURBİLMEZ, Bayram (1998): Muhyiddîn Abdal Dîvânı (İnceleme- Tenkitli Metin), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü: Elâzığ. DURBİLMEZ, Bayram (2003): Sorgunlu Sıdk ı Baba Dîvânı, Bizim Gençlik yay.: Kayseri. DURBİLMEZ, Bayram (2005): “Türk Kültüründe ve Fütüvvet-nâmelerde Üç Sayısı”, Ahilik Araştırmaları Dergisi, c.1, S.2 (K ış 2005), Gazi Üniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma Merkezi yay.: K ır şehir. DURBİLMEZ, Bayram (2007a):“K ır ım Türk Halk Anlatılar ında Sayı Simgeciliği”, Millî Folklor Uluslar arası Kültür Araştırmaları Dergisi / International and Quartely Journal of Cultural Studies , c. 10, S. 76, Ankara. DURBİLMEZ, Bayram (2007b): “Türk Kültüründe ve Fütüvvet-nâmelerde 5 Sayısı”, II. Ahi Evran-ı Veli ve Ahilik Araştırmaları Sempozyumu- Bildiriler, hzl. M. Fatih KÖKSAL, Ankara. DURBİLMEZ, Bayram (2008): “Nahçıvan Türk Halk İnanışlar ında Mitolojik Sayılar / Mythological Numbers in Nakhchıvan- Turkish Folk Beliefs ”, Turkish Studies / International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 3/ 7, (Fall 2008). ERGUN, Metin (1994): “Altay Türklerinin Bilmeceleri”, Prof.Dr. Saim Sakao ğlu’na 55. Yıl Armağanı, Bizim Gençlik yay.: Kayseri. ERGUN, Metin- Gaynislam İBRAHİMOV (2002) Başkurt Halk Destanlar ı, Türksoy yay.: Ankara. GABAİ N, A. Von, 1968, “Renklerin Sembolik Anlamlar ı”, çev. Semih TEZCAN, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, S. 3/ 1, Ankara. GÖLPINARLI, Abdülbaki (1953-1954): “Burgazî ve Fütüvvet-nâmesi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, c.15, İstanbul.
Bayram DURBİLMEZ
GÖLPINARLI, Abdülbaki (1955-1956): “Şeyh Seyyid Gaybî Oğlu Şeyh Seyyid Hüseyin Fütüvvet-nâmesi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuas ı , c.17, İstanbul. GÖLPINARLI, Abdülbaki (1990): Vilâyet-nâme / Manâk ıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî , İnk ılâp Kita bevi: İstanbul. GÜZEL, Abdurrahman (1989): Kaygusuz AbdalSaraynâme, Kültür Bakanlığı yay.: Ankara. HAFIZ, Nimetullah (1990): Bulgaristan Türk Halk Edebiyatı Metinleri II, Kültür Bakanlığı yay.: Ankara. HASAN, Hamdi (1997): Makedonya ve Kosova Türklerince Kullanılan Atasözleri ve Deyimler, TDK yay.: Ankara. İ NAN, Abdulkadir (1986): Tarihte ve Bugün Şamanizm- Materyaller ve Araştırmalar, TTK yay.: Ankara. KORKMAZ, Esat (2003): Ansiklopedik AlevîlikBektaş îlik Terimleri Sözlü ğü, Kaynak yay.: İstanbul. NEBİYEV, Azad (1992): İlahır Çarşambalar (Son Çarşambalar-Nevruz Törenleri), Doruk yay.: Ankara. NER İMANOĞLU, K. Veli (1996): “Türk Dünya Bak ışında Reng”, Nevruz ve Renkler, hzl. Sadık TURAL, Filiz KILIÇ, Ankara. ÖZTELLİ, Cahit (1985): Pir Sultan Abdal, Bütün Şiirleri, 6. bask ı, Özgür Yayın Dağıtım: Ankara. SAKAOĞLU, Saim (1973a): “Beyitlerden Kurulu Erzurum Bilmeceleri”, Türk Kültürü, yıl:11, S.125 (Mart), Ankara. SAKAOĞLU, Saim (1973b): Gümüşhane Masalları, Metin Toplama ve Tahlil, Atatürk Üniversitesi yay.: Ankara. ŞEHSUVAROĞLU, Bedi N. (1973): Sembolizm- Remizler, Muhiy yay.: İstanbul. SEVER, Mustafa, çev. (1997): “Edebiyatta Mitolojik ve Arketipik Yaklaşım Tarzlar ı”, Millî Folklor, c. 5, S. 34 (Yaz), Ankara. SEYİDOV, Nureddin (1992): Azerbaycan Tapmacaları / Bilmeceleri, hzl. Saim SAKAOĞLU, Ali Berat ALPTEK İ N, ESMA ŞİMŞEK, Elâzığ Belediyesi yay.: Elâzığ. SCHİMMEL, Annemarie (2000): Sayıların Gizemi, çev. Mustafa KÜPÜŞOĞLU, 2. bask ı, Kabalcı yay.: İstanbul.
TATÇI, Mustafa (1991): Yunus Emre Dîvânı, Akçağ yay.: Ankara. TAVKUL, Ufuk (2001): Karaçay- Malkar Atasözleri, Kültür Bakanlığı yay.: Ankara. TORUN, Ali (1998): Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler , Kültür Bakanlığı yay.: Ankara. YANÇEV, Mihail (2002): Mani ve Bilmeceler, Kültür Bakanlığı yay.: Ankara. YARDIMCI, Mehmet (1999): “Geleneksel Kültürümüzde ve Âşıklar ın Dilinde Sayılar”, Türk Halkbilimi ve Edebiyat Araştırmaları, Ankara.
Dipnotlar: 1. Bu makale, 15-17 Ekim 2008 tarihleri arasında Ahi Evran Üniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma Merkezi taraf ından düzenlenen I. Uluslar arası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu’nda sunulan yayımlanmamış bildiri gözden geçirilmiş biçimidir. 2. Yrd. Doç.Dr., Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, KAYSERİ. bayramd@ erciyes.edu.tr 3. Konuyla ilgili çalışmalar hk. bilgi için bkz..: Schimmel, 2000, Durbilmez, 2005: 1-22; Durbilmez, 2007: a: 177-190, Durbilmez 2007b: 113-126, Durbilmez 2008: 340-352. 4 . Schimmel’e göre; “Zuni, Dakota ve Siular dahil olmak üzere Kuzey Amerikan Kızılderililerinin bir kısmı 4’ü, kendi sistemlerinin temelini oluşturan sayı olarak kabul ederler. Dört katlı yinelemeleri, insan yaşamının dört katlı bölünüşünü , 4 hayvan sınıf ını, gök cisimlerinin dörtlü gruplar halinde sınıflandırılışını biliyorlardı.” (Schimmel, 2000: 111). 5. Yönlere göre belirlenmiş renkler Hun Türklerinde ve Göktürklerde biraz farklı ele alınmaktadır. Sözgelimi; Hun Türklerinde kuzey kara, güney al, doğu kır (=boz), batı ak olarak düşünülmüştür. Göktürklerde ise kuzey yağız (=konur), güney doru (=koyu boz), doğu kır boz, batı ak olarak nitelendirilmiştir (Nerimanoğlu, 1996:72.; Çoruhlu, 2002: 181). Türkiye’nin etraf ındaki denizlerin adlandırılması da tesadüfî değildir: Kuzeyde Karadeniz, güneyde Kızıldeniz, batıda Ege Denizi (=Akdeniz) vardır (Gabain, 1968: 110). 6. Uygur Türklerinde de kuzey kara yılan, güney kızıl saksağan, doğu mavi ya da yeşil ejderha, batı ak pars ile birlikte düşünülmüştür (Gabain, 1968: 109.; Çoruhlu, 2002: 181). 7. Peştemalin dört köşe bükülmesi; dört pîre, dört tekbîre, dört halifeye, dört kitaba ve dört yakın meleğe işarettir (Arslanoğlu, 1997: 25) 8. Seyyid Hüseyin Fütüvvet-nâmesinde Çâr-pîr ile ilgili şu soru ve cevabı vardır: “Eğer aydurlarsa kim kardaş tutmağın senedi kimdendür? Cevabı oldur kim: 1. Âdem’den, 2. Nuh’dan, 3. İbrahim’den, 4. Muhammed Mustafâ’dan. (Gölpınarlı, 1955-1956:115.; Torun, 1998: 239) 9. Dört büyük meleğin fütüvvet geleneğindeki yeri ve önemi büyüktür. Fütüvvet geleneğinin bu dört melek aracılığıyla peygamberlere, onlardan da insanlara ulaştığına inanılır (Torun, 1998:259).
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
85
Şiir - Ayık Hoca
BU DÜNYADA GÜLEMEDIM
Suçum nedir bilemedim Bireyliğe eremedim Şah Hüseyin sevmeyince Haktan emir olmayınca Vakti saat gelmeyince Kerbela’yı unutmam Bu can tenden çıkmayınca Ayı k Hoca
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 2009 / 52
86