1 Kara Karanlık nlık.. 5 saniy saniye. e. 2 Açılma Açılm a ile A . 5 saniye.
3 AS: AS: O nu dü şü n dü ğü m de, hep gece eceyd i. İç İçeri girdim Erimee ile ile boş S. 5 saniye. A l şapk apk a v e palt paltoo suyla batı batı yönündeki 4 Erim karanlığın içinden belirir, beş adım ilerler ve doğu yönündeki karanlığın karşısında durur. 2 saniye. 5 A S: H ayır — 6 Erim Erimee ile A . 2 saniy saniye. e. 7 A S: H ayır, bu do ğr u değil değil.. O rta rt aya çı çıkk tığı tığınn da, h ep gece geceyy di. İçeri İçeri girdim — 8 Erim Erimee ile ile boş S. 5 saniye. A 1 şapk apk a v e palt paltoo suyla batı batı yön önündeki ündeki karanlığın içinden belirir, beş adım ilerler ve doğu yönündeki karanlığın karşısında durur. 5 saniye. 9 AS: AS: İş İşte böyl böy le. İçeri İçeri girdim , gün do ğu m u n dan itibaren itibaren yo yollla lann arşınlayıp, geceyi peşime takıp, durup dinlenip (5 saniye), son un da gi giyinm e yerine yerine vardım vardım dım ile ilerler ler, doğu doğu yönündeki kara karanlığ nlığıın iç için inde de kaybo kaybolur lur.. 10 A l beş adım 2 saniye. 11 A S: Şapk am ı ve palto paltom m u çı çık ardı rd ım , cübb cüb b emi em i ve takk em i üstüm üstü m e geçirdim, tekrar ortaya çıktım —
12 A l cüpp cüppe v e takk tak k esi esi ile doğu doğu yön önündeki ündeki kara karanlığ nlığın ın için inde denn beli belirrir, beş adım adım ilerler ve batı batı yön yönün ünde dekk i kara karanl nlığın ığın karş karşıs ısınd ındaa dur durur ur.. 5 saniye. aniye. 13 AS: AS: T ekrar ekr ar ortaya çı çıkk tım ve ö n ceki gibi du durr du dum m , sade sadece ce bu kez öb ür yön e doğru doğru dön ük , diğer diğer pro filim lim i sergi ergile leyerek yerek (5 saniye),
14 A l sağa ağa döner döner v e beş adım dım ilerle ilerleyyer erek ek k uzey uz ey yönündeki kara karanlı nlığğın içinde içinde kaybo aybolur. lur. 5 saniye. saniye. 15 AS: Küçük tapınma yerimde, kimsenin beni göremediği karanlığ karanlığın için için de ka k ayb yboldum oldum , bü züşüp k aldı dım m. Erimee ile A . 5 sa saniye. 16 Erim 17 A S: Şim di h er şeyin tam o ldu lduğun ğun a em in olal olalım. Erimee ile ile boş S. 2 saniye. aniye. A l şapk apk ası ası v e palto paltossuyla batı batı yönündeki 18 Erim karanlığın içinden belirir, beş adım ilerler ve doğu yönündeki karanlığın karşısında durur. 2 saniye. Beş adım ilerleyerek doğu yönündeki karanlığın içinde kaybolur. 2 saniye. Doğu yönündeki karanlığın içinden üstünde cüppe ve takke ile belirir, beş adım ilerler ve batı yönündeki karanlığın karşısında durur. 2 saniye. Sağa döner ve beş adım ilerleyerek kuzey yönündeki karanlığın içinde kaybolur. 2 saniye. 19 A S: İşt İşt e b öy öyle le.. 2 0 Erim Erimee ile ile A . 2 saniy saniye. e. 21 AS: AS: O rada rada bü züşmü ş k alm ışk en , kü çük tapın tapın m a yerim de, karanlıkta, kimsenin beni göremediği o yerde, yalvarmaya başla başladım, dım, on a, gö gö r ün m esi esi iç için, in, bana gö r ün m esi esi için. N e zamandır âdetim, alışkanlığım olmuştu bu benim. Ses çıkarmadan, zihinsel bir yakarış, ona, görünmesi için, bana görünmesi için. Gecenin köründe, yorgunluktan bitip tükeninceye kadar. Ya da, tabii, taa ki — Erimee ile K . 2 saniy saniye. e. 2 2 Erim Erimee ile A . 2 saniy saniye. e. 23 Erim 24 A S: Ç ün k ü bir kez bil bilee görün gör ün m em iş olsa olsaydı, bü tü n o süre süre boyunca, sürdürür müydüm, sürdürebilir miydim, yalvarıp yakarmayı, bütün o süre boyunca? Küçük tapınma yerimde yaptığım yalnızca ortadan kaybolmak değil, kendimi başka bir şeyle meşgul etmek, ya da hiçbir şeyle, kendimi hiçbir şeyle meşgul etmek? Zamanı gelip de, gün doğumuyla birlikte, tekr te kr ar dış dışarı çık çık m ak için, için, cüpp cüp p em i ve takk em i üzerim den atıp, tıp, şapkamı ve paltomu geçirip üzerime ve tekrar dışarı çıkmak,
Erimee ile boş S. 2 saniye. A i cüppe cüppe v e takk tak k esiyle esiyle k uzey uz ey yön önünde ündeki ki 25 Erim karanlığın içinden belirir, beş adım ilerler ve kameranın karşısında durur. 2 saniye. aniye. So la döner, döner, beş adım atar v e doğu yönünd yön ündek ekii karanlığın karanlığın i kaybolur. 2 saniye. Şapka ve paltosuyla doğu yönündeki karanlığın içinden belirir, beş adım ilerler ve batı yönündeki karanlığın karşısında durur. 2 saniye. Beş adım ilerler ve batı yönündeki karanlığın içinde kaybolur. 2 saniye.
26 A S: İşte İşte bö böyle yle.. 2 7 Erim Erimee ile ile A . 5 saniy saniye. e. 28 AS: AS: Şim Şim di şu şu üç du r u m u ayıra ayırallım birb irin irin den. Bir: Bir: Kadın b el elird irdii ve 2 9 Erim Erimee ile K . 2 saniy saniye. e. Erimee ile ile A . 2 sa saniye. 3 0 Erim 31 A S: Göz G öz açıp açıp k apayın apayınca caya ya k adar adar da k ayb yboldu oldu.. (2 saniye.) İki: Kadın b el elirdi irdi ve — Erimee ile ile K . 5 saniy saniye. e. 3 2 Erim 33 AS: Oyalandı. (5 saniye.) Hayattayken bana bakması için yalva yalvard rdığ ığım ım,, o gö r m eyen gözler özler le. (5 saniye.) sani ye.)
34 35 36 37 38
Erim Erimee ile A . 2 saniy saniye. e.
A S: Ü ç: Belird Belird i ve — Erim Erimee ile ile K . 5 saniy saniye. e. A S: Bir an son ra — K ’n ’nin in duda dudakla klarrı kımıld kımıldaar, söyledikleri öyledikleri z o r duyulur duyulur:: “ ... bulutlar... dudak hareketiyle hareketiyle eşzam eşzamanlı anlı sadece bulutlar... gökteki...” A S, duda olarak mırıldanır: “... sadece bulutlar...” Dudakl D udaklar ar donup kalı kalırr. 5 saniye.
39 A S: İşte İşte bö böyy le le.. 4 0 Erim Erimee ile A . 5 saniy saniye. e. 41 A S: H er şeyi b ir k ez daha dah a tekrarla tekr arlayal yalım. ım. 4 2 Erim Erim il boş S 2 aniy A 1 ş k
alto uyla batı batı yönündeki
karanlığın karşısında durur. 2 saniye. Beş adım ilerleyerek doğu yönündek yön ündekii karanlığın karanlığın iç içinde inde k aybolur. 2 saniye. saniye. C üppe üppe v e takk tak k esi esi ile doğu yönündeki karanlığın içinden belirir, beş adım ilerleyerek batı yönünd yön ündek ekii karanlığın karanlığın karş k arşıs ısında ında duru durur. r. 2 sani saniye. ye. Sağa döner dö ner v e beş adım ilerleyerek kuzey yönündeki karanlığın içinde kaybolur. 2 saniye. Erimee ile A . 5 saniy saniye. e. 4 3 Erim Erimee ile ile K . 2 saniy saniye. e. 4 4 Erim Erimee ile ile A . 2 saniy saniye. e. 45 Erim Erimee ile K . 5 saniy saniye. e. 4 6 Erim an iye.) 4 7 AS: Bana bak. (5 saniye.) Erimee ile A . 5 saniy saniye. e. 48 Erim Erimee ile ile K . 2 saniye. K ’n ’nin in duda dudakla klarrı kımıld kımıldaar, söyledikleri öyledikleri zor zo r 4 9 Erim duyulur: "... bulutlar... sadece bulutlar... gökteki...” A S, duda dudakk hareketiyle eşzamanlı olarak mırıldanır: “... sadece bulutlar...” Dudakl D udaklar ar donup kalı kalırr. 5 saniy saniye. e. AS: Kon Ko n u ş benim ben imle le.. (5 saniye.) 50 AS: Erimee ile ile A . 5 saniy saniye. e. 51 Erim 52 AS: AS: İşte İşte böyl böy le. Elbette dö r dü n cü bir du r um vard vardıı ya da, da, hoşum h oşum a giden tabiriyle, hiçlik durumu, şimdiye kadar en sıradan olanı, diyelim ki, dokuzyüzdoksandokuzda bir oranında ya da dokuzyüzdoksansekizde iki, boşu boşuna yalvarıp yakarırken, gecenin köründe, yorgunluktan bitip tükeninceye dek ve kendimi başka bir şeyle meşgul etmek, daha... tatmin edici, örneğin... küpköklerle, diyelim, ya da hiçbir şeyle, kendimi hiçbir şeyle, o KAYNAKLA, meşgul ederken, zamanı gelip de, gün doğumuyla birlikte, tekrar dışarı çıkmak için, küçük tapınma yerimi boşaltıp, cüppemi ve takkemi çıkarıp atıp, şapkamı ve paltomu geçirip üzerime ve tekrar dışarı çıkmak, yo llan llan arşın rşın la lam m ak iç için. in. (Susar.) Arka yolları. Erimee ile ile boş S. 2 saniye. A 1 cüppe cüppe v e takk tak k esiyle esiyle k uzey uz ey yönündeki 53 Erim karanlığın içinden belirir, beş adım ilerler ve kameranın karşısında
yönündeki karanlığın içinden belirir, beş adım ilerler ve batı yönündeki karanlığın karşısında durur. 2 saniye. Beş adım ilerler ve batı yönündeki karanlığın içinde kaybolur. 2 saniye.
54 A S: İşt İşt e b öy öyle le.. Erimee ile ile A . 5 saniy saniye. e. 55 Erim 5 6 Erim Erimee ile ile K. 5 saniy saniye. e. 57 A S: “ ... ufuk k arardığında arardığında...... sadece gök tek i b ulu ulutları tları andıran and ıran ... ... ya da bir kuşun uykuluö uykulu ö tü şü n ü ... gi gider derek ek k oy oyula ulaşşan gölgele gölgelerr gibi...” (5 saniye.) 5 8 Erim Erimee ile A . 5 saniy saniye. e. dan kar kararır. 5 9 A ’dan Karanlık nlık.. 5 saniy saniye. e. 6 0 Kara
N AC H T U N D T R ÄU M E
1982 yılında televizyon için İngilizce olarak kaleme alman Nacht und Trä Träume ume,, Samuel Beckett tarafından 1982’de Stuttgart’ta sahneye konmuş ve yönetilmiştir. Yapımcılığı ve dağıtımı Süddeutscher Rundfunk tarafından (12’) üstlenilmiştir. R.F.A.’da gerçekleştirilen ilk yayınlanışı 19 Mayıs 1983 tarihindedir. İlk basımı 1984 yılı yılınn da, Lon dr a’da a’da Faber and Faber tar afından afından yapıl yapılm m ıştır ıştır .
Nacht und Trä Träume (G ece ve D üş üşler) ler),, Schubert’in son Liedlerinden birinin başlı başlığı ğıdır dır (O p. 43, no: 2, si si m ajör) ajör) ve H ein ein r ich ich Joseph von C ollin’in ollin’in (Beeth (Beeth oven d e Coriolan' ı için bir uvertür yazmıştır) bir şiiri üzerine bestelenmiştir. Bu sıradan şiirin sözleri Schubert’in melodiyi oluşturmak için kullandığı bir çıkış noktasıdır yalnızca. Beckett de, müziğinin güzelliğinden dolayı bu Lied’in Lied’in birkaç ölçüsünü eserin eserin in m ü zikal zikal öğesi ola olarak rak ku llanm llanm ıştır.
G ece ece ve v e D üş üşler ler Kutsanmış gece, iniyorsun, Ve dü şler ler in dalgas dalgası da kaplıy kaplıyor or ü stü m ü zü, Bir yandan yandan karanlık sararken sararken u zamı, Ve insanla insanlarr la solu klan yatışı yatışırk rk en. Gizlice kulak verip seviniyorsun Gün ağarırken haykırmalarına: G eri gel, gel, kut sanm ış gece, gece, Geri gelin siz de tatlı düşler. (Fr ansız ansızccadan adan çevir evir en: O rçun Tü rk ay) ay) Becket t ’in yapıtın yapıtın da duyu lan lan son yedi ölçü ölçü son iki mısraya mısraya tekabü tekabü l etm etm ekt edir
Oyundakiler. A k şam ışığ ışığı. ı. Düşgören (A). D üşün de gör gör dü ğü kend isi isi (B (B). D ü ştek i eller eller (Sağ (Sağ El) ve (So l El). El). Schubert’in Nacht inin in son 7 ölç ö lçüsü. üsü. N acht und Träu Träum m e adlı Lied ’in
1 A çı çılma lma ile ile yaln yaln ızca ızca ark a duvardaki duvard aki yü k sek bir p encereden en cereden giren akşam ışığıyla aydınlanan karanlık boş bir oda. Belli belirsiz aydınlatılmış soldan boy planda, bir adam bir masada oturmaktadır. Sağ profil, baş öne eğik, gri saçlar, eller masanın ü zerin zer inee y asla aslann m ış. ış. Sadece ad ece baş, baş, eller eller ve ellerin ellerin m asada asada y asla aslann dığı k ısım n et olara olarakk gör ülm ek tedir. tedir. 2 Bir erkek erk ek sesi, y u m u şak bir h ım lamayla, amayla, Nacht N acht und Träu Träum m e’nin son 7 ölçüsünü söyler. 3 A k şam ışığ ışığıı k ar artılı rt ılırr . Lied ’in “Hol “H olde de Träume... Träum e... ” diye 4 Lied’ diye başlayan son 3 ölçüsü, sözleriyle birlikte, alçak sesle söylenir. 5 Başın aşınıı ell ellerin erinin in ü zerine zerin e yasla yaslam m ak için için daha dah a da ön e eğ eğerk en, A ’n ın ışığ ışığıı kkıs ısıl ılır. ır. Böy lel lelik ikle le,, dü düşş boy bo y u n ca, ca, azıcık azıcık aydınla aydın latılm tılmış ış olarak olarak açıl açılış ıştt aki h ali liyle yle gö gö r ü n ü r kalı kalır. 6 A dü ş görür ör ür.. A çı çılm lmaa il ilee zemin zem in k ot un dan 1-1,5 1-1,5 m . yü yükk sek likte, boy planda, sahnenin iyice sağında, görünmez bir podyum
ö n e eğ eğik, ellerin ellerinin in ü zerin e yas yasla lann m ış, ış, bir m asada asada ot otur ur m ak tadır. tadır. A m a sol sol p ro fil ilden den gö r ün ü r ve A ’yı aydın aydınla latan tan ışıkt ışıktaan daha zayıf bir ışıkla aydınlatılmıştır. 7 Karanlı Karan lığğın için içinden den , B ’n in b aşının aşının ü zerin den Sol El belir belir ir ve başın başın ü st ü n e us u su lca yasla yaslann ır. 8 B b aşım aşım ka k aldı ldırır rır,, Sol Sol E l çek çek ili ilirr ve k ayb ybolur olur.. 9 Ayn Ay n ı k ar anlıktan, anlıkt an, bir fin finca cann la Sağ E l belir belir ir, fin fin can can ı u su lca B ’n in dudaklarına du daklarına göt ür ür , B içer, içer, Sağ El kaybolur kaybolur.. 10 Sağ El b ir parça par ça b ezle y eniden en iden belir belir ir, u su lca B ’n in aln aln ın ınıı sil ileer, b ezle ezle birlik birlik te ka k aybolur. 11 B, gör ü lemeyen lem eyen yüze bakm bak m ak iç için in başını başını daha da kaldı kaldırır. rır. 12 B, ayn aynıı b akışı akışı sü r dü r ü r k en, sağ sağ el elin inii k aldı ldırr ır ve avuçi avu çiçi çi yu yukk arıya bakacak şekilde öylece tutar. 13 Sağ El y eniden en iden b el elirir irir ve usulca B ’n in sağ sağ el elin inin in üzer ü zerin inee yasla yaslanır. nır. B hâlâ yukarı doğru bakmaktadır. 14 B b akış ak ışın ınıı b irleşmiş irleşm iş o la lann elle ellerr e çevirir. çevirir. 15 B sol sol el elin inii k al aldırır dırır ve b irleşm irleşm iş o la lann elle ellerr in üzerin üz erin e koya koy ar. 16 Eller Eller m asanın asanın ü zerin e in in er ve B ’n in başı başı da on la ların rın ü zerine kapanır. 17 So l El b el elirir irir ve usulca B ’n in başının başının ü stü n e yasla yaslann ır. 18 D ü ş kararı kararır. r. 19 A çılma çılm a ile A ve akşa ak şam m ış ışığ ığı. ı. 20 A b aşını aşını başla başlann gıç ıçtak tak i gibi yu yukk arı kaldı kaldırır. rır. 21 Lied, Lied, önceki gibi (2). 22 23 24 25
A k şam ışığ ışığıı kararır. kararır. son u, ö n cek cek i gibi (4). 4). Lied’ Lied ’in son A ’n ın ışığı ışığı k ısıl ısılır, ır, ö n ceki cek i gi gibb i (5). 5). A dü düşş gör ür . A çı çılm lmaa il ilee B, ön cek cek i gi gibb i (6). 6).
26 B ’ in yakın pla p lann detayın d etayın ağ
ğ
yakla yak la ıl ılırk ırken, en, A çerçeve
27 D ü ş, ö n cek cek i gibi (7-16) (7-16) tekra tekr arlan rlan ır, bu k ez yakın planda ve daha ağır ağır h areketle arek etlerr le le.. 28 Yavaşça Yavaşça açı çılı lışştaki k o n u m a geri dö n ü lürk lür k en, A tekra tekr ar çer çer çeveye çeveye girer. 29 D ü ş kara kararır. rır. 30 A kararır. kararır.
BİTİK
Bitik, yorgunun çok ötesindedir. “Yalnızca yorgunluk değil n eden eden i, yo yorgun rgun değil değilim im yal yalnızca nızca, tırm tırm anışa nışa k arşın rşın .”1 Yorgun Yo rgun artık hiçbir (öznel) imkâna sahip değildir: Demek ki en ufak bir (nesnel) imkânı bile gerçekleştiremez. Ama bu zaten değişmez bir durumdur, çünkü bütün mümkün asla gerçekleştirilemez, hatta gerçekleştirildiği nispette yeni mümkünler ortaya çıkar. Yorgun yalnızca gerçekleştirmeyi bitirip tüketmiştir, halbuki bitik bütün mümkünü bitirip tüketmiştir. Yorgun artık hiçbir şey gerçek erçek le leşştirem tir em ez, halbu halbuki ki bi b itik artık h içbir çbir şeyi m üm k ün le leşştirem ez. “Benden mümkün olmayan isteniyor, canıma minnet, daha başka başka ne n e is istenebil ten ebilirdi irdi ki b en d en ?”2 Artık Ar tık m ü m k ü n yok tur: azgın bir Spinozacılık. Kendisi bitik olduğundan mı mümkünü bitirip tüketir, yoksa mümkünü bitirip tükettiği için mi bitiktir? Mümkünü bitirip tüketerek kendini bitirip tüketmektedir, ve de tersi. Mümkünde gerçekl gerçekleş eşm m eyeni eyeni bitirip tüketir. Mümkünle işini biti bi tirir, rir, tüm yo rgun luğun ö tesinde, tesinde, “yin “yin e hep bitirm bitirm ek için için ” . Tanrı, tüm imkânın kaynağı, ya da bütünüdür. Mümkün yalnızca türevde, yani yorgunlukta gerçekleşir, halbuki daha doğmadan bitip tükeniliyor, kendini ya da herhangi bir şeyi gerçekleştirmeden (“daha doğmadan vazgeçtim”3). Mümkün olan gerçekleştirildiğinde, bu, belirli amaçlara, projelere, tercihlere 1 Nouvelles s. 128 [Hiç için metinler ve uzun öyküler, U ğ u r Nouv elles et textes textes pour rien rien,, Min u it, s. Ün (çev.), Ayrıntı Yayınlan, 1999, s. 92], 2 L ’innomma ’innommable, ble, Minuit, s. 104 [Üçleme: Molloy, Malotıe Ölüyor, Adlanâınlamayan,
göre olur: Dışarı çıkacaksam ayakkabılarımı, evde kalacaksam terliklerimi giyerim. Konuştuğumda, mesela “gündüz” dediğimde, karşımdaki “bu mümkün...” diye cevap verir, çünkü gündüzden ne amaçla yararlanmak istediğimi öğrenmeyi bekler: Dışarı çıkk acağım, çün k ü gün dü zdü r ...4 çı ...4 D il m ü m k ün ü açı açıklar, klar, ama onu bir gerçekleşmeye hazırlayarak. Ve elbette gündüzden evde kalmak için iç in de yararl yararlaanabil nabilirim irim ; vveeyahut yah ut başka başka bir bir m üm k ün u ğr un a da evde kala kalabil biliirim (“gece (“gece oldu ”). ”). N e var var ki, ki, m üm k ün ün gerçek gerçekle leşşm esi esi daima bir şeyleri dışta bırakarak işler, çünkü o değişen, her zaman öncekilerin yerini alan tercihler ve amaçlar varsayar. İşte bu değiş değişim im le lerr , bu b u yerini yerin i almal almalaar, b üt ü n b u dışta dışta bır bır ak ılm ılm ış ayrıklıkla yrıklıklardır rdır (gece-gündüz, çıkmak-girmek...) giderek daha yorucu olan. D iğ iğer er her şe şey bi bitip tip tük en m edir: Bir Bir dur um un deği değişk en lerin erin in tü m ün ü h er tür lü t ercih rcih sırası rasın dan, dan, am aca yön elik dü zenlem eden eden ve her türlü anlamdan uzak durmak şartıyla kombine ederiz. Bu artık ne dışarı çıkmak ne de evde kalmak içindir, ve de artık ne gündüzlerden ne de gecelerden yararlanılır. Yerine getiriliyor olmasına rağmen, artık bir şey gerçekleştirilmez. Ayakkabılar, evde kalınır, terlikler, çıkılır. Bununla birlikte kayıtsızlığa ya da karşıtlıkların şu ünlü birliğine de düşülmez, üstelik pasif de k alın lın m az: H arekete geç geçil ilir, ir, am a h iç uğrun a. Bir Bir şey şey le lerr den dolayı dolayı yorgundu kişi, ama hiçten dolayı bitip tükeniyordu. Ayrıklıklar sürüp gidiyor, hatta terimlerin ayrıklığı her geçen gün daha da sertleşiyor, ama ayrık terimler yer değiştirmekten başka hiçbir şeye yaramadıklarından, çözünmez mesafelerinde varlıklarını hissettiriyorlar. Bir olay, hiç’le karışmaksızın ve yöneldiği gerçeği ortadan kaldırmaksızın vuku bulmadığından, ondan bahsederken onun mümkün olduğunu söylemek fazlasıyla yeterlidir. Varoluş ancak mümkün olarak vardır. Gecedir ya da değil değildir; dir; yağm yağm u r yağ yağıyor du durr ya da yağm yağm ıyo rdu r. “Evet, babam dım 4 Bkz. Br içe Par ain, ain, Sur la dialectique, Gallimard: Dil “olanı değil, olma ihtimali olanı söyler... Gök gürlüyor dediğinizde, kırsal kesimde size şöyle cevap verilir: Bu mümkün, olabilir... Gün doğuyor dediğimde, bu hiç de, gün doğduğundan değildir... [ama] gerçekleştirmeye niyetlendiğim, bana özgü olan şey için,
ben ve o ğl ğluu m du m .”5 Ayr ıklı klıkk içerilmiş hale geldi, her şey bölünebiliyor, ama kendi içinde, ve Tanrı, mümkünün bütünü, h er bir bir şe şeyi bir dö n ü şüm olan olan H iç iç’’le karış karışııyor. yor . “ Z am anın uzam uzam la, bazen bu oyuncaklarla, bazen şu oyuncaklarla oynadığı basit oy un la lar.”6 r.”6 Beck Beck ett k arakterle rakterleri ri m üm k ün le on u gerçekle gerçekleşştirm eden eden oynarlar, sonrasında olacakları kendine tasa etmektense, kendi türünde giderek kısıtlı kalan bir mümkünle fazlasıyla ilgilidirler. daki “em m e t aşla ları”n rı”n ın yer değiş değiştir tirdiğ diğii bö lüm en ün lü Moll Mo lloo y daki M u r phy ph y ’den itibaren, kahraman beş metinlerden biridir. Daha Mu küçük bisküvinin kombinasyon düzenine bırakır kendini, ama tüm tercih sırasını altetmiş olmak ve böylece tümden yer değiştirilebilirliğin yüz yirmi şeklini fethetmiş olmak şartıyla: “Bu düşüncelere kendini iyice kaptırmış, çimenlere, bisküvilerinin yanına uzanıverdi. Yıldızlarla karşılaştırabilirdi bisküvilerini, hiç de yersiz yersiz k açmazdı çm azdı bu , pa p arlak rlak lık ları gerçi b irb irinden irin den fark lıydı am am a birini ötekine yeğlememeyi öğrenmedikçe özlerini kavramasının olanağı olanağı y o k tu .”7 Bar Bar tleby ’n in Beck Beck et ettt ’çi fo fo r m ü lün e gö r e, I wo would uld prefer not to. Beckett’in tüm yapıtı, tükenmiş, yani bitirip tüketici dizilerle doludur, özellikle de giysi dizisiyle (erkek çorabık adın çora or abı, p o stal-p stal-p abu ab u ç-ş ç-şo so n ), ya da mobil mo bilya ya dizis dizisiiyle (k o n so ltuvalet masası-komodin-lavabo, ayakta-başaşağı-kannüstü-sırtüstüyata yatakta, kta, y at atak ak -k ap ı-p ı-p en cer e-o e-o cak : on o n b eş bin yerle y erleşşim şek li) li).8 Watt büyük bir dizisel romandır, bu romanda hiçbir şeye gereksinim duymamaktan başka gereksinimi olmayan M. Knott, koşullarının gerçekleşmesi için beklemenin gerekeceği hiçbir kombinasyonu, diğer kullanımları dışlayacak özel bir kullanım için ayrı tutmaz. 5 Nouvelles Nouv elles et textes textes pour rie rien, n, s. 134 [Hiç için metinler ve uzun öyküler, s. 95], 6 Watt, Minuit, s. 75 [Watt, U ğu r Ü n (çev.), çev.), Ayrınt Ayrınt ı Yayınlan Yayınlan , 1993, s. s. 61]. 61]. 7 Murphy, s. 73 [Murphy, U ğu r Ü n (çev.) çev.),, Ayrınt Ayrınt ı Yayın Yayın lan, 1994, 1994, s. s. 65] 65]. Murph y, Min u it, s. 8 Watt, s. 208-209, 212-214 [Watt, s. 165-166, 168-170]. François Martel, H^tt’taki diziler, aynklıklar ve kombinasyon düzeni bilimi üzerine aynntılı bir araştırma gerçekleştirdi: “Jeux formels dans Watt”, Poétique, Poétique, Sayı: 10, 1972. Bkz.
Kombinasyon düzeni, mümkünü içerilmiş ayrıklıklarla bitirip tüketme sanatı veya bilimidir. Ama mümkünü yalnızca bitik bitirip tüketebilir, çünkü her türden gereksinim, tercih, amaç ya da anlamdan vazgeçmiştir. Yalnızca bitik kendi çıkarını düşünmekten bunca uzaktır, bunca kuruntusu olan bir tek odur. Pr ojele ojelerr in yerine y erine anlam anlam ını yitirm yitirm iş çizelg çizelgel eler er ve program pr ogram la larr koy k oym m ak on un için zor un ludu r. O n un için ö n em li ol olaan, yeniden yeniden h iç uğ uğrun run a bir şey yapması gerektiğinde, yapmak zorunda olduklarını hangi sırayla yapacağı, ve iki şeyi hangi kombinasyona göre aynı anda yapacağıdır. Beckett’in mantığa büyük katkısı, bitip tükenmenin (tükenişin) belirli bir psikolojik bitip tükenme yaşanmaksızın söz k on usu olm adığını adığını gösterm gösterm esidir: esidir: Biraz Biraz N ie ietz tzssche’ ch e’nn in bilim bilimssel idealin hayati bir dejenerasyon olmaksızın söz konusu olmadığım gösterdiği göster diği gi gibb i, örn ör n eğin eğin Sü lük lü A dam ’da, tins tin sel olarak olarak vicdan vicdanlı lı ol olan, an, sülüğün beyninden her şeyi öğrenmek istiyordu. Kombinasyon dü zeni n esn esini esini biti bitirip rip tük etir, am am a b u n un n eden eden i k endi öznes özn esinin inin bitip bi tip tük en m iş olması olmasıdı dır. r. T ük enm iş ve bü tü tünn im kânlarını kânlarını tük etm iş (exhausted). Kendini kombinasyon düzenine bırakmak için ille de bitik olmak gerekli midir, yoksa bizi bitirip tüketen, bitip tükenmeye götüren şey kombinasyon düzeni midir, veyahut her ikisi birden midir, yani kombinasyon düzeni ve bitip tükenme midir? Burada da ayrıklıklar içerilmiştir. Ve belki de aynı şeyin tersi ve yüzü: M ü m k ü n ü n bir an an la lam m ı ya ya da derin b ilimi, ilimi, ben b en ’in u sa sığm az çözünmesine bağlı ya da daha ziyade ondan ayrık. Blanchot’nun Musil hakkında söylediği Beckett için de ne kadar geçerli: En yüksek kesinlik ve en aşın dağılıp yokolma; matematik formülleri arasındaki sınırsız değiş tokuş ve formsuzun ya da form üll ülleş eştiril tirilem emeeyenin yen in peş p eşine ine dü şm ek.9 Bun la larr bitip bitip tü k enm enin iki anlamı; gerçeği yıkıp yoketmek için her ikisi de gerekiyor. Yazarların pek çoğu fazlasıyla kibar davranır, bütün yapıtlarını sergilemekle ve ben’in ölümünü ilan etmekle yetinirler. Ama “b u n u n n asıl o ldu ğu” , n asıl yanlış yanlışlı lıkla klarr da barındıran barın dıran bir b ir “envan “en van t er” yapıldığı, ve nasıl kötü kokular ve can çekişmeler de barındıran
ben’in çözündüğü gösterilmedikçe hep soyut düzlemde kalınır: Böylece Malon Malo n e ölür. ölür. Çifte bir masumiyet, tıpkı bitiğin dediği gibi: “Kombinasyon sanatı ya da kombinasyon düzeni benim kabahatim değil, değil, gö gö k y ü zün zü n ü n bir b ir b el elas ası. ı. Kalanı Kalanı içi içinn su çsu çsu z diy eceğim eceğim .” 10 Bir sanat olmanın da ötesinde, uzun çalışmalar gerektiren bir bilim bili m dir bu. Kom Ko m bin binaasyo n u yapan yapan çal alış ışm m a m asa asasın da otur m ak tadır: tadır: “Ar tık tık h azı zırla rlayac yacaağım ruhum ruh umu/ u/ Seçk eçk in bi b ir okulda okulda// ok um aya zorla zorlayarak yarak onu/ Beden i yı yıpr praam ncaya ncaya,/ ,/ Kan Kan ı yava yavaşşça kuruyup/ Ö fk eyle sa saçm ala layınc yıncaaya,/ ya,/ Yo r u lup b itkin itkinle leşşinceye/ inceye/ Ya da dah dah a kötü n e vars var sa...” a...” 11 Ç ök ü ş ve yıpr yıpr an m ışlı ışlıkk çalış lışm ayı bö lm lmez, ez, aksine aksine on u koşullandırıp ona eşlik ettikçe onu bir sonuca ulaştırırlar: Bitik, çalışma masasında oturmaktadır, “ellerinin üzerine yaslanmış yana yatık baş”, eller masanın üzerinde, baş ellerin üzerinde, baş masa seviyesinde. İşte bitiğin duruşu, Nacht N acht und Träu Träum m e de d e ikileşmiş olarak yeniden karşımıza çıkan. Beckett’in lânetlileri, Dante’den beri en şaşırtıcı duruş, yürüyüş ve pozisyonlar sergisini oluştururlar. Kuşkusuz Macmann kendini “otururken ayakta dururkenkinden daha iyi, iyi, yatark en de o tu r u r k enk en k in inden den daha iy iy i” i”112 h iss issett ettiğ iğin inii saptamıştı. Ama bu formül bitip tükenmişliktense yorgunluğa daha uygun düşüyordu. Yatmak asla bir son değil, son sözcük değil, değil, son dan b ir ön ö n ces cesidir, ve k alkm ak iç için in değils değilsee bil b ilee en en azından kendi etrafında dönmek ya da yerde sürünmek için yeterince dinlenmiş olma tehlikesiyle çok ciddi biçimde karşı karşıya kalınır. Sürüneni durdurmak için, onu bir deliğe tıkmak, orada uzuvlarını kımıldatamayacak olduğundan ancak birkaç hatırasını kımıldatabileceği bir saksıya dikmek gerekir. Ama bitip tükenme yatmaya izin vermez ve gece olduğunda, masada oturup kalınır, tut sak eller eller üzerind ü zerindee içi içi oy ulm uş baş baş, “güçten dü şm ü ş el elle lerr ü zerin zerinee eğile eğilerr ek yasla yaslann m ış b aş” aş” . “Bir gece, m asas asasın ınaa otu ot u r m u ş, başı başı ell ellerin erinin in üzer ind inde. e... .. ölm üş baş başın ı kaldı kaldırıyor rıyor du ö lm lmüş üş ell elleri erinn i ggör ör m ek için ...” , “Kapalı karanlık bir yerde bir tahtanın üstüne konmuş yalnız
10 A ssez ( Têtes-mortes, Minuit, s. 36).
k a f a t a s ı . “ İki İki el eli ve başı başı bir yığ yığıın oluştu oluştu ru yo r... r... ” 13 Son bir def defa bi bizi zi dikleştirecek ve ilelebet yatıracak darbeyi sabırsızlıkla bekleyerek, ayağa kalkamadan, yatamadan, oturarak ölümü beklemek pozisyonların en korkuncu. Oturarak ondan kurtulunamaz, bir h atıra bile k ım ımıl ıldatıl datılam amaz az artık. artık. Bu b akım dan, dan , salla llan an k oltu oltukk daha da kusurludur, onun durması gerekir. Belki de Beckett’in yatan eserle eserlerr ini, yaln yaln ız başına başına otu o turr an son eserlerin eserlerin den ayırm ak gerekiyo gerekiyo r. Bu, oturan bitip tükenme ile yatan, sürünen ya da dikilip duran yorgunluk arasında bir doğa farkı olduğundandır. Bitip tükenme yalnızca bellek yitimine uğramış tanıklıkla ilgiliyken, yorgunluk eylemin tüm hallerini etkiler. Oturan; diğerinin yorgunluğun tüm derecelerini geliştirerek etrafında döndüğü tanıktır. O, doğmadan ö n ce de orada or adadır, dır, ve diğeri diğeri başla başlam m adan adan ö n ce de. de. “Ben im de böyle dönüp durduğum zamanlar oldu mu? Hayır, ben sürekli bu aynı yerd e ot u r u yo r du m ...”1 ...”144 A m a peki pek i otur an n eden h ep sözcükleri, özcükleri, insan seslerini, sesleri kollar durur? Dil mümkünü adlandırır. Adı olmayanı, nesne = X’i nasıl kombine edebiliriz? Molloy, “kesişme noktalarından bir çubukla birleş birleştirilmiş tirilmiş iki X ’ten o luşan” luşan” , dört dör t tem el üzerin de h em deng den gel elii hem h em de ayı yırt rt edile ed ilem m ez, t u h af bir şeyin eyin ö n ü n dedir ded ir.1 .155 G eleceğ eleceğin in arke ark eologları ologları k alı lınn tıla tılarr ımız aras ar asında ında bu b u n u n la karşıl karşılaaşırlars ırlarsaa, k endi en di âdetleri uy uyarınca arınca bunun ya dua etmek ya da kurban vermek için kullanılan dini bir nesne olabileceğini düşüneceklerdir. Bıçaklığın adını bilmeseydik on u nası nasıl k om binasyo binasyonn dü düzenin zenin e sok sokaacak tık? Bun u n la birli birlikt ktee, eğer eğer k om binas binasyon düzeni m üm k ü n ü sözcük özcükllerle bi biti tirip rip tük etm ek isters istersee bir ü st -dil, n esn esn el elerin erin il iliş işkk il ilerinin erinin sözcük le lerin rin il iliş işkk il ileerine rin e özdeş ö zdeş o ldu lduğu ğu ve sözcüklerin o andan itibaren mümküne artık bir gerçekleşme önermediği ama kendiliklerinden mümküne özgü, tamı tamına bitip tükenebilecek, “küçücük, daha fazla değil, yokluğa yaklaşacak kadar, sıfırın sonsuzluğa yaklaştığı gibi”16 bir gerçeklik atfettiği çok 13 C ap au pire, Min u it , s. s. 15; Soubresauts, Minu it, s. s. 7,13 ; Pour finir fin ir enc encore, ore, s. 9, 48. 14 L ’innomma s.304]. ’innommable ble,, s. 11 [Üçleme: Molloy, Malone Ölüyor, Adlandmlamayan, s.304].
özel bir dil d il k ur m ası ası gerekir. gerekir. Beck Beck ett ’teki bu b u ato tom m ik, ayrık, k esil ilm m iş, iş, parçala parçalara ra ayr ayrıılmış dili dili — sıralamanın ıralamanın ö n erm eler eler in yerin y erinii aldığ aldığıı ve kombinasyona bağlı ilişkilerin de sözdizimsel ilişkilerin yerini aldığı dili - dil I olarak adlandıralım: Adların dili. Ancak, eğer mümkünü bu şekilde, ekilde, sözcük le lerle rle bitirip tü tükk etmeyi etm eyi um uy uyor orssak , ayn ynıı şek il ilde de sözcükl özcük lerin k en dil dileerini rin i bi bitirip tirip tük tü k etm e u m u du n u da d a taşıy taşıyor or olm olm am ız gerekir; d iğ iğer er bir ü st -d il ih ih tiyac tiyacı b u n dan kaynakla kaynaklanır, nır, bu b u da, da, k om bin binee edilebilir atomlarla değil birbirine karışabilir akışlarla işleyen, adların değil insan seslerinin dili olan dil dil ITdir. İnsan sesleri, kılavuzluk eden ve dilsel cisimcikler dağıtan dalgalar veya akışlardır. Mümkün, sözcüklerle bitirilip tüketildiğinde atomlar kesilir ve parçalanır, ve sözcüklerin kendileri bitirilip tüketildiğinde de akışlar kurutulur. Adlandınla Adlandınlam m ayan dan itibaren baskın olan sorun budur, sözcüklerle işimizi artık bitirmek: hakiki bir sessizlik, basit bir konuşma y or gu n luğu bil b ilee olmaksı o lmaksızın, zın, zi zira ra “se “sessiz ka k almak çok güzel bir şey ama am a k al alınan ınan sess essizl izliğ iğii de d e dü d ü şü n m esi esi ger ger ek in inssanın an ın...” ...”117 So n sözcük öz cük h an gisi isi olacak ve onu nasıl tanıyacağız? Mümkünü bitirip tüketmek için, pos po ssibilia’ ib ilia’hh n (nesneleri veya “ şeyler”i) - iç içerilm erilm iş ayrıklı yr ıklıkla klarr aracıl aracılığ ığıyla ıyla on la ları rı tanım t anım la layan yan sözcüklerle bir kombinasyon düzeninin içinde ilişkilendirmek gerekir. Sözcükleri bitirip tüketmek içinse, onları, kendilerini telaffuz eden, ya da daha ziyade söyleyen, salgılayan Başkalarıyla, kâh birbirine karışan kâh ayrışan akışlara göre ilişkilendirmek gerek ir. Bu ik ikinci inci an an çok k arm aşıkt aşıktır, ır, birinciyle bir inciyle iliş ilişkk isiz isiz de değil değildir dir:: Sözcükler beni beklememiş olduğundan ve yabancı dilden başka bir dil olmadığından, konuşan her zaman bir Başkasıdır; nesnelere konuşarak “sahip” olan her zaman bir Başkasıdır. Mümkün hâlâ söz konusudur, ama yeni bir yolla: Başkaları mümkün dünyalardır; insan sesleri bu dünyalara, sahip oldukları güce göre her zaman değişken kalan ve ürettikleri sessizliğe göre de gözden çıkarılabilir olan bir gerçeklik verirler. İnsan sesleri kimi zaman güçlü kimi 17 L ’innomma ’innommable ble,, s. 37 [Üçleme: Molloy, Malone Ölüyor, Adlandınlamayan, s. 320].
zaman güçsüzdür, bir an gelip de (bir yorgunluk sessizliğiyle) susuncaya kadar. Kimi zaman birbirlerinden ayrılır, dahası karşıtlaşırlar, kimi zaman da birbirlerine karışırlar. Başkaları, yani kendilerine o çok istedikleri tek gerçekliği nesneleriyle, sesleriyle veren mümkün dünyalar, “hikâyeler” oluştururlar. Başkalarının, kendi seslerinin onlara kendi mümkün dünyaları içinde verdiği ger çeklik d ışınd ışınd a bir bir ger çeklikler eklikler i yok t u r .18 .18 Bu M u r p h y’di y’dir, r, Watt’tır, Mercier ve tüm diğerleridir, “Mahood ve yazgıdaşlan”, Mahood ve arkadaşları: Onlarla, sesleriyle ve hikâyeleriyle işimizi nasıl bitirebiliriz? Bu yeni anlamıyla mümkünü bitirip tüketmek için, için, tü ken m iş dizil dizil er pr oblem iyle iy le,, bir bir “ap or i ”ye dü şm ek pah pa h asına asına yen iden yü zleş zleşilm ilm esi esi gereki gerekirr . O n l ardan b ah sedebili ede bilirr h ale ale gelinm gelinm esi esi gerekirdi, ama kendimizi dizinin içine dahil etmeden, seslerini “u zatm za tm adan ada n ” , yine on l ardan geçm geç m eden , sırası rasıy la M u rp h y, M olloy, olloy, Malone, Watt..., vs... olmadan, ve sonra bitirilip tüketilemeyen Mahood’a uğramadan bu nasıl başarılabilir? Y a da o halde ben’e varmam gerekirdi, dizinin sonuna değil de, sınırına, bitik ben’e, adlandın adlandın l am ayana, ay ana, karanlı kara nlıkta kta tek baş ba şı n a otu o tu ran, W or m olm olm u ş, “anti-Mahood” olmuş, sesinden bütünüyle yoksun kalmış ben’e; öyle ki ben ’den an cak M ah o od ’un se siyle iyle bah se debilirim debilirim , ve ancak anc ak yen ye n i den M ah ood olu olu rsam rsam W or m olabi ol abill i r i m .19 Apor i tü m bu bitikler bitikler in bitiril bitirilii p t ü ket ilem ilem eyen eyen dizisind dizisind en ibare ibarett tt ir. “Son u çt a kaç kişi kişi yiz? yiz? Ve şu şu anda kim kon u şu yor ? Kim le? le? N e ü zer in e?” e?” Eşli Eşlikk eden bir bütünü nasıl hayal edebiliriz? Bir diziden nasıl bir bütün meydana getirebiliriz, yukarı çıkarak, aşağı inerek, ve biri diğeriyle konuşuyorsa 2 ile, ya da biri diğerinin de diğeriyle konuşuyorsa 3 ile?2 ile?20 Ap or i, dizin in sın sın ırın ın son son lar lar ın son son su zlu ğu n da olm adığı düşünülürse, kendi çözümünü bulacaktır, ama belki de sınır 18 Adlandm Ad landm lamay lam ayanm anm büyük “kuram”ı burada bir çembere düşmüş gibidir. Karakterlerin seslerinin belki de karakterlerin kendilerinden başka “ustalar”a gönderme yaptığı fikri buradan kaynaklanmaktadır. 19 L ’inn innomma ommable ble,, s. 103 ve devamı ı]. Adlandmla Adlandmlamay mayaarı, rı, s. 3 62 ve d evam ı].
[Üçleme: Molloy, Malone Ölüyor,
herhangi bir yerdedir, iki son arasında, iki ses ya da ses varyasyonu arasında, akıştadır, dizinin bitip tükendiği daha öğrenilmeden ulaşılmıştır sınıra, mümkün diye bir şeyin, hikâyenin artık varolm varo lm adığ adığını öğren ö ğren m em izden çok ö n ce, ce, çok çok u zun zu n zamandır.2 zam andır.211 Bitik olduğu öğrenilmeden, kendisi bunu öğrenmeden, çok uzun zamandır bitik. Bitirilip tüketilemez Mahood ve bitik Worm, Başk aşk ası ası ve ben b en ayn ynıı ka k arakterdir rak terdir,, ayn ayn ı y abancı, ölü di dil. l. Demek ki, dili sayılabilir ve kombine edilebilir nesnelerle ya da bir şey söyleyen insan sesleriyle değil de, durmadan yer değiştiren içkin sınırlarla, dışarıdan veya başka yerden gelecek şeyleri karşılayacak şekilde aniden büyümemiş olsalardı onları basit yorgunluklar zannedip farketmeyecek olduğumuz aralık (hiatus), delik veya yırtıklarla ilişkilendiren bir dil III vardır: “Sözcüklerin kaybolduğu zaman için aralık. Çare kalmadığı zaman. O halde her şey o halde gibi görülür sadece. Karanlığı kaldır. Sözcüklerin kararttığ karartt ığıı her h er şeyi şeyinn ü zerin den k ar an lığ lığı kald kaldıır. H er şe şey böy le leli likk le gör ün ür , söy le lenn m ez.”22 ez.”22 Bu gör ülen ya da du duyu yu la lann şeye İm İm ge den den ir, görsel ya da sessel, ama onu diğer iki dilin bağladığı zincirlerden kurtarmak şartıyla. İnsan seslerinin yırtıcılığı dayanılmaz hatıralar, saçma hikâyeler veya istenmeyen arkadaşlarla bizi delik deşik etmeyi sürdürse de, dil I’le (“us barındıran” kombinasyona dayalı hayalgücü) bir dizinin bütününü hayal etmek söz konusu değildir artık, ne de dil H’yle (bellek barındıran hayalgücü) hikâyeler uy dur m ak ya da hatıral hatıralaarın dö d ö k üm ü n ü yapm ak .23 .23 “Ö lü H ayalg yalgücü 21 L ’innomma ’innommable, ble, s. 169 [Üçleme: Üçlem e: Mo Mo llo ll o y, Malone Malo ne Ö lüyor, lüyor, Adlandırıla Adlandırılamay mayaan, s. 405].
Cap au pire, s. 53. Ve daha 1937’de Almanca kaleme alınmış bir mektupta (Disjecta..., Calder, Londra): “Dili tek seferde eleyemeyeceğimizden, en azından
22
gözden düşmesine yarayacak şeylerden hiçbirini ihmal etmemeliyiz. Arkada pusuya yatmış olan şey, ki bu herhangi bir şey ya da bir hiç olabilir, sızmaya başlay başlayana ana kadar bir biri ar ar dına delikler açm alıyız” ( Cap au pire t ersin ersin i söyleye söyleyece cekt kt ir: “ Sızınt ızınt ı yok ”). ”). 23 G en elde im ge bir h at ıra-im ıra-im geden zorlukla zorlukla ortaya çıkar, ıkar, özellikle özellikle Compagnie’de böyledir bu. Ve kimi zaman da insan sesi özellikle acımasız olan bir hatırayı kabul
H ayal yal edin edin ” n ok tası tasın a ulaş ulaşm ak için için im genin en in tüm bu bağl bağlan m ala ların rınıı sök öküp üp atm ak çok zordur. Lekelenm Lekelenm em iş, saf bi birr im ge kurm k urm ak çok zordur, imgeden başka bir şey olmayan, tüm tekilliği içinde kişisel hiçbir şey, ussal olandan daha fazla bir şey barındırmadan ortaya çıktığı düzeye erişerek, ve sonsuza, tanrısala olduğu gibi ulaşarak. bir el, le r...,., m avi k adın, bir el, bir ağız, ağız, gö z ler.. avi ve beyaz.. bey az...,., beyaz ve kırm k ırmızı ızı Bir ka lekeleri olan biraz yeşil, gelincikler ve koyunlarla bir parça çayır...: “kısa süreli görüntüler evet gün ışığında evet ama sık sık değil hayır san ki b ir ışık ışık yan y anm m ışça ışçassın ınaa evet sank sank i bir ışık ışık evet evet (...) evet yuk arıdak arıdak i yaşam diyor buna (...) anı değil bunlar hayır...”24 Zaman zaman bir imge kurmak (“şimdi oldu imge kurdum”), imgenin içeriği ne kadar yoksul, ne kadar vasat olsa da, sanatın, r esm esm in in,, m ü ziğin ziğin b u n dan başk başk a b ir am am acı acı olabilir olabilir m i? i?225Licht Lich t ens en st ein’ ein ’ın bir por p or sel elen en h eykel eyk eli, i, altm altmış ış santim ant imetre etre civa civarın rın da, k ah verengi gövdel gövd eli, i, üzerinde yeşil topuyla, sağında ve solunda, farklı yüksekliklerde k ü çük bir bu lut ve bir gök gök yü yüzü zü parças parçası eşli eşliği ğinn de bir b ir ağ ağaç r esm esm eder eder : N e büy ük güç! Bu Bu n dan fazl zlaası ne Bram van van V el elde’ de’den den ne Beethoven’den beklenir. İmge, görsel ya da sessel, küçük bir nakarattır, saati geldiğinde: “eşsiz saat...” Watt'ta üç kurbağanın şarkıları birbirine karışır, her biri kendine özgü kadanslanyla, Krak, Kr ek ve Krik. N akaratak arat-im im gele gelerr Beck ett ’in kitapla kitaplarında rında şk ’ ta, akıp giderler. İlk A şk’ t a, erkek, yıldızlı bir gecenin bir köşesinin sallandığını görür, ve kadın, alçak sesle bir şarkı mırıldanır. Bu, im gen gen in iç içeriği eriğinn in y üceliğ üceliğiyle iyle değil, değil, for form m uy uyla la,, yani “iç gerili gerilim m iyle” açıklanmasındandır, ya da boşluk yaratmak veya delikler açmak, sözcüklerin sıkışıklığını gevşetmek, seslerin sızmasını durdurmak için, bellekten ve ustan kurtulmak amacıyla seferber ettiği güçle; k üçük , m antıkdış antık dışı, ı, belle belleği ğinn i yiti yitirm rm iş, n eredeyse eredeyse k on uşma uşm a y eteneğini eteneğini
2 4 C omment s. 101] (ve, bir bir az mav ilik biraz beyazlık ve om ment c’est, c’est, s. 119 [Acaba Nasıl?, s. “yukarıdaki yaşam” hakkında, s. 88, 93, 96) [Acaba Nasıl, s. 73, 79, 81]. 25 L ’i
Minuit, s. 18 [İmge, Ahmet Deniz (çev.), Nisan Yayıncılık, 1989,
yitirmiş imge, kâh boşluğa tutunan, kâh açıkta titreyen.26 İmge bir n esn esn e değil değil,, bir “ sür eç”tir. N esn esn enin en in b ak ış açıs açısınd ından an n e kadar kadar basit basit olurlarsa olsunlar, bu gibi imgelerin kudreti kestirilemez. Bu dil IH’tür, sözcüklerin ya da insan seslerinin dili değil, imgelerin dili, çınlayan, renk veren. Sözcüklerin dilinde sıkıcı olan, dilin hesaplar, hatıralar ve hikâyeler altında ezilmesidir: Buna karşı koyamaz. Ama bir yandan y ine de d e saf im gen gen in dil dilin in için için e, sözcük öz cükle lerin rin ve insa insann sesle eslerr in inin in için e girm girm esi esi ggerek erekli lidir dir.. Ve V e işt işt e bu , k im imii zam zam an sess essizl izlikt iktee olacaktır; sıradan bir sessizlik sayesinde, insan seslerinin susmuş gibi olduğu o anda. Ama bu kimi zaman da tetikleyici bir terimin uyarısı sonucunda olacaktır, insan sesinin akımı içinde, Bing, “Bing imge olsa olsa neredeyse asla bir saniye yıldız zamanı mavi ve beyaz beyaz rü zgâr zgâr da” .27 Kim i zam zam an bu, b u, başk başk al alaar ına hiç h iç b enzem en zem eyen düz bir insan sesidir, önceden belirlenmiş, eskiden beri varolan bir ses gibi, gelecek imgenin tüm özelliklerini tasvir eden, ama henüz bir b iç içim im e sahip olm olmaayan b ir An A n la latıcı tıcınn ın veya Su Su n u cun cu n u n sesidir.2 esidir.288 Kimi zaman da insan sesinin bıkkınlıklarını, bağlanmalarını, kötü n iyetini iyetini yen diğ diğii ol o lur ve m üziğin üziğin sür ük le lem m esiyle, yle, b ir lie liedd ddee olduğu o lduğu gibi, kendi adına sözsel bir imge kurmaya, ya da bir şiirde olduğu gibi kendini bir müzik veya bir imgenin rengi yapmaya muktedir söze dönüşür.29 Dil III demek ki sözcükleri ve sesleri imgelerle biraraya getirebiliyor, ama özel bir kombinasyona göre: En yüksek IVatt’la tt’la ulaşan dil I romanların diliydi; dil II romanlar noktasına IVa 2 6 Le mond s. 20 (ve Bram ve G eer eer van van V elde’dek elde’dek i iki iki tür mo ndee et et le pantalon, ntalon, M in u it, s. imge - donm uş ve ve titrey titreyeen im ge - hakkın hakkın da) [Dünya ve Pantolon, Cem İleri (çev.), Sel Yayıncılık, 2000, s. 19-20]. 2 7 Bing Bing (TêtesTêtes-m o rtes) rtes): Bing, çoğunlukla bir imge eşliğinde bir mırıltı veya sessizlik başlatır. 28 Bkz. televizyon oyunu H Hay ayalet alet Ü çlüs çlü sün ünde dekk i insan sesi. Catastrophe'tu, Yönetmen’in ve Bayan Yardımcısı’nın sesi kurulacak imgeyi tasvir etmek ve kurmak için birbirlerine cevap verirler [“Felaket”, Tüm Kısa Oyunları içinde, Şadan Ayd ın (çev.), (çev.), s. s. 3 13 -31 8], 2 9 Pa Paroles et m us usique ique’t ’tee (radyo oyunu, Comédie et actes divers), kişisel hatıralarını kafasında gezdirmeye fazlasıyla bağlı, müziği izlemeyi reddeden Sözler’in kötü
arasından kendine birçok yol açıyor (Adlandmlamayan), tiyatronun için iç inden den geçi çiyo yo r, radyoda patla patlak veriyor veriyor du. Am a rom an da doğan doğan di dill III (Acaba Nasıl?), tiyatroyu katederek (O h les b eaux jo urs, Acte A cte sans sans par parol oles es,, Felak el aket et)), b irleş irleşimin iminiin sım n ı tele televi vizyo zyonn da k eşfedi diyo yor: r: H er seferinde biçim almakta olan bir imge için önceden kaydedilmiş in san sesi. T el elevi evizy zyoo n -y apıtın k end ine ö zgü bir yanı var.30 var.30 Dilin bu dışarısı yalnızca imge değil, “genişlik”tir, uzamdır. Bu dil III yalnızca imgelerle değil, uzamlarla da işler. Ve nasıl imge bir yandan tamamen belirlenmiş kalarak sonsuzluğa erişmeliyse, uzam da geometrik olarak tamamen belirlenmiş olmasına rağmen her zam zam an sırada sıradann , kulla k ullann ım dışı, dışı, et et k il ilen enm m em iş olm al alıdır ıdır (ş (şu k enarla enar lann ve k ö şegen egenle lerr iyle bir ka k ar e, şu şu alanıyla alanıyla bir dair dair e, “elli “elli m etr e çevr çevres esii ve on on altı m etr e yü k sek liğ liğiyle” iyle” bir bir sili silinn di dir) r).. İnsa İnsan n ü fusun un b u lun du ğu , baştanbaşa katedilmiş herhangi bir uzam, zaten nüfuslandırdığımız ve katettiğimiz odur, ne var ki tüm sözde nitelikli enginliklerimize karşı karşı dur ur ve “dün “d ün yanın yan ın tü m adım adım la larr ının h iç’e iç’e ne yakla yaklaşşacakları kları ne ne de ondan uzaklaşacakları burasız veya başka yersiz” diye tanımlar k end en d in i.31 N asıl asıl im ge k endisin en disinii kur k ur ana gö gö r sel veya ses sessel b ir na n ak arat gibi görünüyorsa, uzam da kendisini katedene devindirici bir nakarat, duruşlar, pozisyonlar ve yürüyüşler gibi görünür. Bütün bu imgeler bileşir ve çözülürler.32 İmgelerden bir anda ortaya çıkan Bing’lere, uzamın çeşitli yönlerindeki olağandışı hareketlerden bir anda and a orta ort aya çı çıkk an H o p ’lar karış karışır. ır. Bir yü r üy üyüş üş şekli, şekli, bir şarkıda ark ıdann veya renkli küçük bir izlenceden daha az nakarat değildir: Birçok başka ö r n eğin eğin yanı sı sıra, gövdes gövd esin inii ku zeye zeye çevir çevir erek batıya do ğru giden gid en ve Televizyon yapıt yapıt ı, bur ada yayı yayınn lan lan an dört dört oyu oyu n ( Trio du Fantôme [Hayalet Üçlüsü], 1975,... que nuages... [... sadece bulutlar...], 1976, Nacht utıd tıd Trdu Trdume me , 1982, Quad, 1982) ile D isJ isJo e ¡S ¡Söö yleJoefyu yleJoefyu (Comédie et actes divers, 1965) kapsar. En erken tarihli tarihli bu oyu n u n n eden bu yayına alı alın m adığın adığın ı göreceğiz. göreceğiz. 30
31 Pour Pour finir fin ir enc encore, ore, s. 16. 32 H ayvanlarda ayvanlarda bile nakarat nakarat lar lar yalnızca yalnızca bağırt bağırt ılar ılar ve şarkılardan şarkılardan değil ama alan belirleme ve çiftleşme gösterilerinde görüldüğü gibi, renklerden, beden du ru şlarınd larınd an ve har eketlerden oluşur. oluşur. Bu , insanlann nakar nakar atlarında atlarında da geçerli geçerlidir. dir. Félix Guattari, Proust’un yapıtında nakaratın rolünü araştırmıştır ( L ’i ient ient
sağ bacağ bacağını ını gün eye do ğru yö yönn elti ltirk rk en, peşind peşind en gövdesini gövdesini gün gün eye ve sol bacağını kuzeye yönelten Watt’in yürüyüşü.33 Görülüyor ki, tüm anayönleri kuşattığından, bu yürüyüş tükeniş getirir — ki bu anayönlerin dördüncüsü kuşkusuz yola çıkıp hiç mesafe almadığımız yöndür. Mümkün olan tüm yönleri kapsamak söz k on usudu usudu r, am a düm dü düzz gi giderek. derek. D üz çizg çizgiiyle düzlem düzlem in, dü zl zleem le oylumun eşitliği. Bu demek oluyor ki, uzamı hesaba kattığımızda bu, bitip tükenmeye yeni bir anlam ve yeni bir nesne veriyor: h erh angi bir u zam zam ın barındırdığ barın dırdığıı potans po tansiiyell yellikleri ikleri bitirip bitirip tü tükk etm ek . Uzam olayların gerçekleşmesini mümkün kıldığı ölçüde potansiyelliği sahiplenir; o halde uzam olayın gerçekleşmesinden öncedir, ve potansiyellik bizzat mümküne aittir. Ama bu aynı zamanda, mümkünü bitirip tüketmek için daha önceden özel bir yöntem sunmuş olan imgenin durumu değil miydi? Bu defa şunu söyleyebiliriz: Bir imge, uzamın dışındaki boşlukta, ama aynı zamanda sözcüklerden, hikâyelerden ve hatıralardan uzakta tutunduğu haliyle, dağılarak patlattığı düşsel bir potansiyel enerjiyi zihnine yerleştirir, imgede önemli olan, yoksul içerik değil, ama ele geçirilmiş, patlamaya hazır, deli eneğidir, bu da imgelerin asla uzun sürmemesine neden olur, imgeler sıkıştırılmış eneıjilerinin patlamasına, yanmasına, dağılıp yokolmasına karışıp giderler. En uçtaki parçacıklar gibi, asla uzun sürmezler, ve Bing bir anda ortaya çıkar “imge olsa olsa neredeyse asla bir saniye”. Karakter “yetti artık imgeler” dediğinde, bunun nedeni sadece onlardan bıkmış olması değildir, onların ancak geçici olarak varolmalarıdır da. “M avili avilikk k alm lmaadı bitti m avili avilikk .”34 .”34 İmge İm geyi yi sürdü sür dürm rm eye m uk tedir, Sanat olabilecek bir kendilik icat edilemeyecektir: İmge h azzım zzım ızı zın, n, bakışımızı bakışımızınn k açam ak zam zam an ı boyu bo yu n ca süre ür er (“Profe (“Pr ofessör Pater’in gülüşü önünde tam üç dakika kalmıştım, ona bakmak için”).33 İmgeler için bir zaman vardır, görünebilecekleri, içine girebilecekleri, sözcüklerin kombinasyonunu ve insan seslerinin 33
Watt, s. 32 [Watt, s. 26].
3 4 Nouvelles Nouv elles et textes pour rien rien,, s. 119-121 [Hiç için metinler ve uzıııı öyküler, s. 85-
akışını bozabilecekleri iyi bir an, imgeler için bir saat vardır, W in n ie’n ie’n in Eşsiz Eşsiz Saa Saati ti söy le leyy ebilece ebileceği ğinn i hhis isssett ettiğ iğii an an dır bu , ama am a son son a çok yakın bi b ir andır, son un cuya cuy a yakın bir sa saat. Sal Salla lann an k oltu oltukk k endi end i sonuna yönelen devindirici bir nakarattır, yakında gerçekleşecek ani duruşa kadar “gitgide daha hızlı” “gitgide daha çabuk”, bütün m ü m k ü n ü ora or ada hızlandırır hızlandırır.3 .366 im gen gen in en eıj eıjis isii dağıl dağılm m aya m eyil yilli lidir. dir. İmg İm ge çabu çabu cak cak biter ve k en dini da d ağıtıp yo k eder, eder, çün k ü bizza bizzatt k en disi disi bitirme aracıdır. Bütün mümkünü imha etmek üzere ele geçirir. “ İm ge k u rd um ” den diğ diğind inde, e, bu sefer bitm bitm iş dem dem ek tir, artık mümkün diye bir şey kalmamıştır. Devam etmemizi sağlayan tek belirsizlik, ressamların bile, müzisyenlerin bile imge kurmayı başardıklarına asla em in olmama olmam alarıdır. rıdır. H an gi büyük büy ük ress ressam ölürk ölür k en k endin e, az kalsın küçücük ve çok basit olsa bile tek bir imge kuruyordum, dememiştir? Öyleyse bize bir imge kurmuş olduğumuzu, biraz önce bir imge kurmuş olduğumuzu gösteren şey daha ziyade son dur , tüm t üm imk ân la ların rın son u. Ve V e bu bu,, uzam iç içiin de geç geçeer lidir: lidir: Eğer Eğer imge doğası gereği çok küçük bir süreye sahipse, uzam da belki çok sınırlı bir yere sahiptir, Winnie’yi sıkan yer kadar sınırlıdır, Winnie’nin “yerküre doğrudur”, ve Godard’ın “yalnızca bir imge” diyeceğ diyeceği anla anlam m da. da. İm gen gen in bir m ikr o -zam ana bü züş zü şm esi esi gibi, uzam uzam da bu “iğne deliği”ne büzüşür: aynı karalık, “nihayetinde ancak belirli bir külün yapabileceği o belirli karalık”; “Bing sessizlik Hop b it ittt i” .37 D em ek ki m üm k ün ü biti bitiri ripp tü k etm en in dört yolu yolu va vardır: rdır: —şeylerin tükenmiş dizilerini oluşturmak, —sesle eslerr in akışla akışların rınıı ku r ut m ak, —uzam ın po potans tansiye iyell llikle iklerin rinii bitkin dü düşşür m ek , —im genin k udr etini dağı dağıtm ak. Bitik, tükenmiş olandır, kurumuş olandır, bitkin olandır, dağılmış olandır. Son iki yol, imgelerin ve uzamların dili olan dil IH’te birleşir. Bu da, dile gelişle ilişkide kalır, ama deliklerinde, yarıkla yarık ların rında da ya da ses sesssizli izlikk le lerr in inde de yük y ük sel elir ir vey vey a yayıl yayılır. Kim i zaman sessizlikte kendi kendine işler, kimi zaman onu sunan, kaydedilmiş
bir insan sesinden yararlanır, ve dahası, sözleri imge, hareket, şarkı, şiir oluşa zorlar. Kuşkusuz romanlardan ve hikâyelerden doğar, tiyatrodan geçer, ama kendine özgü işleyişini ilk ikisinden farklı olan televizyonda en tepe noktaya taşır. Quad sessizlikle ve gerektiğinde müzikle Uzam olacaktır. H Haya ayalet let Üçlüsü Üçlüsü sunucunun sesiyle ve müzikle Uzam olacaktır. ... sadece bulutlar... insan sesiyle N acht und Trä Träume sessizlikle, şarkıyla ve ve şiirle İmge olacaktır. Nacht müzikle İmge olacaktır.
Quad, sözcüksüz, içinde insan sesi olmayan bir dörtgen, bir bir karedir. Buna rağmen kusursuz bir şekilde belirlenmiştir, belli ölçülere sahiptir, ama biçimsel tekilliği, birbirine eşit mesafede köşeleri ve merkezi dışında belirlenmiş değildir, onu durmadan kateden birbirine benzer dört karakter dışında içeriği ya da sakini yoktur. Bütünüyle tanımlanmış herhangi bir kapalı uzamdır. Kısa boylu, zayıf, cinsiyetsiz, kukuletalı karakterlerin bile, bir anayönden gelir gibi, bir köşeden yola çıkmaktan başka ayrık sıl ılıık ları yo k tu tur, r, k areyi h er bi b ir i belirli belirli bir seyir seyir ve ver ver ili ili yön yö n le lerr e göre gör e k ateden sıradan ıradan k ar akt erler. rler. O n la ları rı ayr ayr ıştırac ıştıracaak bir ışık, ışık, bir renk , bir vurmalı çalgı, bir ayak sesi her zaman onlara tahsis edilebilir. Ama bu onları tanımanın bir yolu; onlar sadece uzamsal olarak belirlenmiş dürümdalar, sıralan ve konumları dışında hiçbir şey onlara tahsis edilmiş değil. Bunlar, bir şeye tahsis edilemeyen bir uzamdaki hiçbir görev tahsis edilmemiş karakterler. Quad, müzik olarak ayakkabıların yere sürtme sesinin kullanıldığı, özünde devind irici irici olan olan b ir nakarattır. nakarattır. T ıpk ıpkıı farel fareler er gibi. N ak aratın form u burada artık kombine edilecek nesnelerle değil, yalnızca nesnesiz güzer gâh gâh la larr la il ilgi gili li olan dizidir .38 .38 D izinin izin in b ir düzeni vardır, vardır, ve b un a göre, karakterlerin karenin dört köşesinde görünme ve ortadan kaybolmalanna uygun olarak, çoğalır, azalır, yeniden çoğalır ve yeniden azalır: Bu bir kanondur. Katedilen güzergâh parçalarının art arda gelişlerine uygun olarak devam eden bir seyri vardır, bir kenar, köşegen, bir kenar... vb. Beckett’in, özelliklerini şu şekilde
açıkladığı bir topluluğu vardır: “mümkün dört solo’nun tamamı bitirilip tüketilir; mümkün altı düet’in tamamı bitirilip tüketilir (ikisi iki kez); mümkün dört trio’nun tamamı ikişer kez bitirilip tü k eti etili lir” r” ; dört k ere bir dörtlü. D üzen , se seyir ve top luluk, h areketi nesnesiz olduğu ölçüde sert kılıyor, tıpkı hareket halinde olanları bir gös gösterip terip bir yo k eden eden y ür üy en bir bant gibi bi.. Beckett’in metni kusursuz bir şekilde açıktır: Burada söz konusu olan, uzamı bitirip tüketmektir. Karakterlerin yorulacağı ve adımlarının giderek daha fazla sürüklenir olacağından hiç kuşku yok. Yine de yorgunluk, her şeyin ötesinde bu girişimin küçük bir yanını ilgilendiriyor: mümkün bir kombinasyonun kaç defa gerçekleştirildiği (örneğin İkililerin ikisi iki defa gerçekleşiyor, dört ü çlü iki defa, defa, dör tlü ddör ör t defa) d efa).. Karakt Karak t erler erler gerçek gerçekleş leştt irm e sayı sayıssın a gör e yoruyorl yoruyor lar. A m a m üm k ün , bu sayı yıda dann ba b ağım ımssız ol olaarak, rak, bitip bitip tü k enen ve on u bitirip tük tü k eten ka k arakte rakt erler rler tarafından tarafından yerine yerin e geti etiril riliiyor. yor . Sor Sor un şu: Bitip tükenme, yorgunlukla karıştırılmadan neyle ilişkili olarak tanımla tanım lann abili bilir? r? Karakt Karakt erler erler ger ger çek çek le leşştirdik tir dikçe çe karenin karen in dört dör t k öşes öşesind inde, e, k en arlarda ve kö k ö şegenler egenlerde de yoruyor yor uyorllar. A m a yerine yer ine getird getirdikçe, ikçe, karenin köşesinde, köşegenlerin birbiriyle kesiştiği yerde bitirip tüketiyorlar. Karenin Karen in potansi po tansiyel yelli liğği b ur adadır adadır di diyebili yebiliriz. riz. Potansi Po tansiyel yelli likk m ü m k ü n ü n iki katıdır. Bu, kendisi mümkün olan bir olayın belirli bir uzamda gerçekleş gerçek leşm m e im im k ânıdır. Bir şeyin şeyin ge gerçe rçek/ e,mıe ,mıe im imkk ânı ve birtak bir takım ım yerlerin onu gerçekleştirme imkânı. Karenin potansiyelliği, kareyi nüfuslandıran hareket halindeki dört bedenin birbiriyle karşılaşma imkânıdır, 2’yle, 3’le ya da 4’le, dizinin düzenine ve seyrine göre.39 M erk er k ez n ok oktt a, t am olarak olarak k arşıla arşılaşşabilec abilecekleri ekleri yerdir; ve k arşıla rşılaşşm ala ları, rı, çarpışmaları diğerleri gibi bir olay değildir, ama olayın tek imkânı da budur, yani söz konusu uzamın potansiyelliğidir. Uzamı bitirip tü k etm ek, b ü t ü n k arşıla rşılaşşm aları imk ânsız ânsız kıl kılaarak on o n u n po potansi tansiyel yelli liğğini bitkin düşürmektir. O halde sorunun çözümü, merkezin bu hafifçe geri çekilmesinde, bu belini kıra kıra yürümede, bu mesafede, bu aralıkta, bu vurgulamada, bu sendelemede, karşılaşmayı öngören ve ön le leyen yen sıyrı yr ılma veya veya k ü çük sıç ıçramadadı ramadadır. r. T ekrar, ekr ar, bö böyle ylessi bir je jestin stin
kesin ve mutlak karakterinden hiçbir şey götürmez. Bedenlerin her biri diğerlerin diğerlerinden den k açı çınn ır am am a m ut utla lakk olarak olarak ka k açındıkları ındıkları şey merk m erkez ez noktadır. Birbirlerinden kaçınmak için merkezde bellerini kıra kıra yürürler, ama her biri merkezden kaçınmak için tek başına da olsa belini kıra kıra yürür. Potansiyelliksiz bırakılmış olan uzamdır, “yalnızca bir tek beden için yeterince geniş olan bir alan, iki beden asla birbiriyle kesişmez”.40 Quad baleye benzer. Beckett’in yapıtının modern baleyle genel gen el anlam anlam da uy uştuğu n ok tal talaar epey fa fazl zlaadı dır: r: di dikk ey du ru şun tü m ayrıcalıklarının terkedilmesi; ayakta kalmak için bedenlerin bir birine bir ine yas yasla lann m ası; ası; h erh angi bir u zamın zam ın yerin e nitelikli nitelikli en en ginliklerin k on m ası ası; tüm tü m hikâye ve an an la latının tının du ru şla ların rın ve k on um ların arın m an tığ tığıı olarak olarak b ir “ gest gest u s”la y er değiş değiştirm tir m esi; esi; m inim al alizm izm arayış rayışı; yü yürü rüyü yüşş dansı ve aksamaların araştırılması; jeste dayalı uyuşumsuzluklann keşfedilmesi... Beckett’in Quad ’ın yürüyüşçülerinden “belirli bir dans deneyimi” beklemesi doğaldır. Yalnızca yürüyüşler değil, aralı ralık, vur gu la lam m a ve uy uşum suzluk da b un u gerektirir. Quad bir müzik yapıtına da benzer. Beethoven’in bir eseri, “ H ayale yalet Ü çl çlüü sü ” , Beck Beck ett ’in bir baş başka tele televi vizyon zyon oy oyun un un da karşımıza çıkar ve ona ismini verir. Oysaki Beckett’in kullandığı, Üçlünün ikinci bölümü, iki motifli, iki nakaratlı bir temanın bestelenmesine, çözülüp dağılmasına ve yeniden bestelenmesine tanık o lm lmam amızı ızı sağlar. Bu , az ya da çok y o ğu n bir parçanın m el eloo dik ve armonik çizgiler üzerinde yükselip alçalması gibidir, insanın yakasını bırakmayan, takınaklı, sürekli bir hareketle katedilen ses yüzeyi. Ama tümüyle farklı bir şey de var: Sanki tonaliteyi bir başkası veya bir hiç için terkedecekmişiz gibi, yüzeyi delerek ve u y u şu m su zluk zlu k la lann n sadece ses sesssizli izliği ği işaret işaret etm ek için ortaya or taya çı çıkk acağ acağıı hayaletimsi bir boyuta dalarak, önce baslardaki bir tehdit gibi sunulan ve piyanonun ses titretimlerinde veya dalgalanmalannda ifade bulan bir nevi merkezi erozyon. Ve bu, tam da Beckett’in Beethoven’den her bahsedişinde altını çizdiği şeydir: o ana kadar işitilmemiş bir uyuşumsuzluklar sanatı, bir dalgalanma, bir aralık, “bir çatlama vurgulaması”, açılan, saklanan ve batanla verilmiş bir
vu r gu, yal vur y alnn ızca n ih ihai ai so so n u n sess essizliğin izliğinii vu vurr gulayan bir m esafe.4 esafe.411 Ama eğer Üçlü bu özellikleri gerçekten de sunuyorsa neden bu kadar uygun düştüğü Quad’a eşli eşlikk etm iyor? iyor ? N eden başk başk a bir bir oyunu vurgulayacak ki? Çünkü belki de bunun nedeni, Quad’m, hayaletimsi boyutunu farklı bir şekilde geliştirerek başka bir rol ü stlenen bir m üziği yans yan sıtm ak gibi gibi bir bir zo r un luluğu luluğu olmama olmam asıdır. H ayalet Üçlüsü Hayalet Üçlüsü insan sesi ve müzik içerir. O da, potansiyel li lile le r in i bi biti tirip rip t ük etm ek içi çinn yine y ine uzam uzam la ililgilid idiir, anca ancak Q uad’ uad’da dann tamamen farklı bir biçimde. İlk bakışta, içini dolduran unsurların nitelik kazandırdığı bir enginlik olduğu düşünülebilir: zemin, duvarlar, kapı, pencere, döşek. Ama bu unsurlar işlevsizleştirilmişlerdir, bir yandan kamera onları yakın planda gösterirken ses sırayla isimlerini sayar, yalnızca grinin nüanslarıyla birbirinden ayrışan, aynı uzamın benzeşik, türdeş, gri dikdörtgen b ö lüm leri: art arda ard a geliş geliş sıras sırasııyla, bir zem zem in parça par çassı, bir duvar du var parça par çassı, kulpsuz bir kapı, ışık geçirmez bir pencere, yukarıdan görülen bir bir döşek. Uzamdaki bu nesneler, uzamın bölümleriyle tamı tamına özdeştir. Bu, demek ki, daha önce tanımladığımız anlamda tamı tamına tanımlanmış herhangi bir uzamdır, ancak Quad ’da olduğu gibb i b ü t ü n olarak gi olarak değ d eğil il lok lokal al olarak olarak t anım la lann m ıştır ıştır:: eşit eşit gr i şeritle şeritlerr in art arda gelişi. Bu, Bresson’un filmin yönelimi olarak tanımladığı şekilde, yakın planlarla parçalılaşmış herhangi bir uzamdır: Parçalılaştırma “temsil etmekle sınırlı kalmak istemiyorsak gereklidir. (...) bölümleri birbirinden koparmak, birbirinden bağımsız hale get get irm ek, ek , öyle ö yle ki, yeni yen i bir b ağım ağım lıl lılık ık ilişk ilişk isine isine gireb gir ebils ilsin inler.”4 ler.”422 Y eni en i 41
“D ream o f Fai Fair to M iddlin iddlin g W om en ” 1932, 1932, ve Axel Kau n ’e m ektu p 1937 (Disjecta). Beckett, Beethoven’de “bir çatlama, dalgalanma, bozulmuş tutarlılıklar vurgulamasının...” altım çizer. André Bernold, Beckett’in Beethoven ile ilgili bu metinlerini çok iyi bir makalede yorumlamıştır: “Cupio dissolvi, note sur Beckett musicien”, Déta elier de la Fon dation R oyau m on t , Say Sayıı: 3/ 3/ 4, 1991. 1991. D étail, il, At elier Müzikologlar, Beethoven’in Üçlü’sünün ikinci bölümünü incelerken finalin h em en ön ces cesind eki “köt ü t onaliteye onaliteye doğru yü yü ksele kselenn ve orada du ran ...” ...” piyanon piyanon u n tr emolo h alindeki alindeki figür figür asyo asyonlann nlann a iş işaret aret eder eder ler ler (An th ony Bur ton ).
b ir bağınt bağınt ı içi içinn b ağınt ıntıl ılaar ını kop k opaar m ak . P ar çal alıl ılaş aştır tırm m a u zam ın lokal yoll yo llaa p o tan siyelsizle iyelsizleşştiril tir ilm m esinin esinin il ilkk adım adım ıdır. Kuşkusuz bütün uzam genel plan olarak önceden verilmiştir. Ama orada bile, Quad ’da olduğu gibi, kamera sabit ve yükseltilmiş, k apalı palı uzam uz am -p lanın lan ın dışınd dışındaa ve sürekli sürek li işle işlerr h al alde de değ d eğil ildir. dir. Ku şk usuz bütün uzam ancak, sabit, hareketsiz ve sürekli işler halde olan, zoom’lu bir kameranın gücü tarafından bitirilip tüketilebilir. Ünlü bir örnek Michael Snow’un Wavelength’ idir: i dir: Kırk beş dakikalık zoom herhangi bir dikdörtgen uzamı dikkatle inceler, ve ilerlemesiyle orantılı bir şekilde olaylara yalnızca hayaletimsi bir var var oluş ka k azan zan dırarak dırarak o nları nları dış d ışan an ata tar, r, ö r n eğin eğin n egatif b ind indirm irm eyle tüm uzamın batıp yokolduğu bomboş bir deniz resmiyle kaplanmış bir fon duvarıyla birleşene kadar. Bu, denebilir ki, “saf bir potansiyelliğin giderek azalmasının hikâyesidir”.43 Ancak, bir yandan Beckett’in özel efektleri sevmemesi, öte yandan da lokal bir düzenlemenin getirdiği koşullar, kameranın kaydırmalarla h areketli, areketli, ve se sert k esm esm el elerle erle sür sürekli eklikk siz olm asını asını zor un lu kı k ılar: H er şey saptan saptan m ış ve nic n icel elend endirilm irilm işt işt ir. Bu , Üçlü’nün uzam u zamının ının yalnızc yalnızcaa üç kenarıyla belirlenmiş olmasındandır, batı, kuzey ve doğu; güney kamera tarafından hareketli bölme duvarı olarak oluşturulmuştur. Bu, Quad ’da olduğu gibi tek merkezi olan potansiyellikli bir uzam değil, üç potansiyellikli bir uzamdır, batıda kapı, kuzeyde pencere, doğğud a döş do döşeek. Ve bun lar uzamın b ölüm leri olduğun dan, k am eranın hareketleri ve kesmeler, lokal işleyişin gereklerine göre oluşan tüm bu gri şeritlerin birinden diğerine geçişini, art arda gelişlerini, yer değiştirmelerini sağlar. Ama aynı zamanda, tüm bu bölümler boşluğun içine dalarlar (bu Üçlü’nün en derin yanı), her biri kendi yöntemiyle, her biri içine daldığı boşluğu yükselterek, karanlık bir koridora doğru aralanan kapı, yağmurlu bir geceye bakan pencere, kendi boşluğunu gösteren dümdüz döşek. Öyle ki, bir bölümden 43 P. A. Sit Sit n ey, ey, “Le film film st r u ct u r el” el” , Cinéma, théorie, lectures için için de, K lin cksiec cksieck, k, s. 42: Sn ow ’un fil film i h akkında. Sn ow ’dan ö n ce Becket t ben zer bir bir çalı çalışşm a yapm yapm ıştı: ıştı: Cendres. Deniz kıyısındaki çakıl taşlan üzerinde yürüdüğünü duyduğumuz
diğerine geçişleri ya da art arda gelişleri dipsiz boşlukları birbirine bağlamaktan veya birleştirmekten başka bir şey yapmıyor. Tam anlamıyla hayaletimsi olan yeni bağlantı, ya da potansiyelsizleştirmenin ikinci adımı işte böyledir. Sessizliği vurgulamayı başardığı zaman, ve bir “ses köprüsü” “dipsiz sessizlik uçurumlarından”44 başka bir şeyi birbirine b ağla ağlam m adığ adığı zam zam an, Beeth Beeth o ven ’in m ü ziğine ziğine t ek abü l eder. eder. Ö zell zellikle ikle de, dalg dalgal alanm anm anın, yinele y inelem m enin (tremolo), üzerlerinden uyuşumsuzluklar pahasına sessel bağlantıların geçtiği sessizlik deliklerini daha önceden gösterdikleri Üçlü’ de d e olduğu gibi. Durum şudur: Kaynağı çerçeve-dışı olan, kaydedilmiş, daha önceden belirlenmiş, gelecekten haber veren bir kadın sesi mırıldanarak karakterin “kadının yaklaşmakta olduğunu du yd uğun u sanacağ anacağını” ını” ila ilann eder. eder. Kapının y ak ınındaki bir tabur tabureeye oturan ve elinde bir teyp tutan karakter ayağa kalkar, cihazı bırakır ve hayaletimsi bir gece bekçisi veya nöbetçi gibi kapıya yaklaşır, ardından pencereye, ardından da döşeğe. Tekrarlar, oturma po zi zissyo yonn un a geri dö n üşler üşler olur olur,, ve müz m üzik ik yaln yaln ızca zca karakt karakt er otur ot urup up teybin üzerine eğildiğinde teypten duyulur. Bu genel durum Beckett’in ilk televizyon oyunu olan Söyle Joe ile benzerlikler taşımıyor değil. Ama Üçlü ile olan farklar yine de daha çoktur. Bu, kadın sesinin nesneleri sunmamasından ve bu nesnelerin uzamın dümdüz ve benzer bölümleriyle karışmasından kaynaklanır: Kapı ve pencerenin dışında, odaya iç derinlik veren bir dolap, ve yere k on m uş bir d ö şeğin eğin y erine rin e al alt k ısm ısm ı olan olan b ir yatak yatak va vardı. Karakter sıkıştırılmıştı, ve sesin işlevi adlandırmak veya ilan etmek değildi, ama hatırlatmak, tehdit etmek, rahatsız etmekti. Bu hâlâ dil Il’ydi. Sesin esin n iyetle iyetleri, ri, ent o n asy asy on la lann vard vardı, ı, k arakt er için için dayanılm dayanılm az k işis işisel el h atırala tıraları anım an ımssatıyo r du du,, belirs belirsiz iz bir k işi işisizi izinn h ayaletim yaletim si bo yu tu n a yü k sele lem m eden eden b u b elle lekk sel bo boyut yut a göm ülüyo rdu . O raya raya ancak ancak Üçlü u la laşşabildi: abildi: h iç içbb ir kiş k işis isel el veriye veriy e sa sah ip olm o lmayan ayan bir b ir kadın, k adın, bir b ir erk ek ve bir çocuk. Sö yle Jo an Üçlü’ye geçerken bir nevi vokal ve uzamsal Jo e ’ d an arınma boy gösterir, bu da ilkine daha ziyade bir hazırlık anlamı k azan zan dırır ve parças parçası oldu o lduğun ğun dan da fa fazl zlaa on u tel telev evizyon izyon a dah dah il eder
alm m am aktad ak tadır).4 ır).455 Üçlü’de mırıldayan ses, (Sö yle Jo e bbuu k itapta yer al nötr, tınısız, niyetsiz, yankısız hale gelmiş, uzam ise sıradanlaşmış, zeminsiz, derinliksiz olmuş, kendi bölümleri dışında başka nesnesi kalmamıştır. Bir yandan ses mümkünü kuruturken uzam da potans po tansiye iyelllik lik le lerini rini bi b itk in dü düşşür m üştür , bu, b u, po tansiye tansiyellsizleş zleştirm en in son adım adım ıdır, ik ik ili ili b ir adım dımdır. dır. H er şe şey, dışa dışarıdan k on uşan uşan k adın ile bu uzamda beliriverebilecek kadının aynı olduğunu gösterir. Yine de, ikisi arasında, çerçeve-dışı ses ile uzamın saf alanı arasında, Yunan tiyatrosunda, Japon No tiyatrosunda, Straub’lann veya Marguerite Duras’ın sinemasında olduğu gibi, ayrıklık, ayrılma çizgisi vardır.46 Bu sanki aynı anda hem bir radyo oyunu hem de sessiz bir film oynuyormuş gibidir: yeni bir içerilmiş ayrıklık hali. Veya bu daha ziyade, bir yanda sesin sessizliklerinin, diğer yanda uzamın boşluklarının (sert kesmeler) yer aldığı ayrılma düzlemi gibidir. Müzik işte bu hayalet düzlemi üzerinde boşlukları ve sessizlikleri birbirine bağlayarak, bir doruk çizgisini sonsuzluğa açıl açılan an b ir eşik eşikm m iş gi gibb i izleyerek izleyerek yü yükk seli lir. r. Üçlüler çok sayıdadır: insan sesi, uzam, müzik; kadın, erkek ve çocuk; kameranın üç temel duruşu; doğudaki kapı, kuzeydeki pencere, batıdaki döşek, uzamın üç potansiyelliği... İnsan sesi der ki: “kadının yaklaşmakta olduğunu duyduğunu sanacaktır şimdi”. Ama korktuğunu ve kendini tehdit altında hissettiğini düşün m em eliyi iyiz; z; bu SöyleJoe için için geçe geçerr li liyy di, ama am a b u r ada art artık ık değil değil.. D aha fa fazl zlaa deği değil, l, k adın dınıı n e is istiyo tiyorr n e de bekliyo bekliyor, r, tam tersi tersi. Son dan, dan , son finalden başka bir şey beklemiyor. Üçlü tümüyle son noktayı koymak üzere düzenlenmiştir, onca beklenen son çok yakındır: Jo e ’da bulunmayan), Beethoven’in müziği sessizliğe Müzik (Sö yle Jo 4 5 D is Jœ , Co Comédie médie et actes ctes diver diverss içinde yayınlanmıştır [“Söyle Joe”, Tüm Kısa Oyunları içinde, Uğur Ün (çev.), s. 223-231]. 46 Ses-gö Ses-gö r sel im ge ayrıklığı ayrıklığı birb irin e karşıt karşıt son son u çlar çlar doğur abilir: abilir: Beck et t ’te, uzamın potansiyelsizleştirilmesi söz konusuyken, Straub’larda ve Marguerite Duras’ta, bunun tersine konunun potansiyelsizleştirilmesine rastlanır. Şu anda gösterilen, boş uzamın altında olup bitenden söz etmek üzere bir ses yükselir. Gösterilen bugünkü sessiz baloyla aynı salonda yapılmış olan eski bir balodan söz
evrilmekten, birbirine bağladığı boşlukların içinde yokolma eğil eğilim im in inden den ayn ştınlam tınlam az. G er çek te, k arakter üç kayn ağa, birbirine benzer basit ve boşlukta yüzen kör parçalar gibi davrandığı ölçüde Kadının geliş gelişini ini uzam ın tü m pot potaan siyell yelliklerini klerini bitk bitkin in düşür düşür m üştür üştür : Kadının imkk ânsız im ânsız kılmış k ılmıştır. tır. D öşek öşek bile bile o kadar kadar dü m dü zdü r ki k en di bo şluğ luğun un a tanık olur. Peki her şeye rağmen karakter neden tekrar başlar, ses sili linn ip gittik gittik ten çok zam zam an son ra, kapıya, kapıya, p ence en cerr eye, dö şeğin eğin ba b aşına neden geri döner? Bunu gördük, bu, onun öğrenmesinden çok olmasındaandır: ndır: “her şey kendi başına sürecek, her önce sonun gelecek olmasınd şeyi du r du r m a buyr bu yr uğu gelen e kada k adar” r” .47 Ve k ü çük dil dilssiz ulak ulak ortaya çıkk tığ çı tığında, ında, bu , sank i k öt ötüü bir h aberm iş gibi, ka k adının gel elm m eyeceğ eyeceğini ini bildirmek için değil, ama her şey tamamen bittiğinden, her şeyi durdurması onca umulan düzeni getirmek içindir. En azından karakt karakteerin son un çok ya y akın o lduğun u ön ceden ceden sezm e imk ân ı vardı vardı.. Dil III yalnızca uzamı değil, imgeyi de kapsıyor. Oysaki, odada önemli rol oynayan, ve “kamera pozisyonu genel plandayken” gö r ün ü r o lm adığı adığı ve başla başlann gıç ıçtak takii plan plan la larda rda yer alm alm adığı adığı iiçi çinn k apıpencere-döşek dizisinden ayrışan bir ayna var; zaten o üç şeyle değil teyple (“teyple aynı boyutlardaki gri dikdörtgen”) eşleşecek. Üstüne üstlük, karakter, üzerine doğru ilk defa eğildiğinde, bu, henüz onu göremezken, gelecekten haber veren sesin şaşırdığı, hazırlıksız yakalandığı tek andır: “Ah!”; ve nihayet aynayı gördüğümüzde, kamera daha yakın bir pozisyondayken, İmge, yani ürkütücü karakterin yüzü birdenbire beliriverir. Üçlü’nün ikinci bölümü yükselmiş son ölçülerine erişirken, imge, taşıyıcısını terkeder ve yakın planda dalgalanır. Yüz gülmeye başlar, “öfkeyle saçmalama”sıyla amacına ulaşmış birinin insanı şaşırtan sinsi ve k urn az gülüşü: ülüşü: O , im im ge kurdu.48 zam dan dan imgeye imgeye gide gider. r. H erh angi bir uzam zate zatenn im kânın Üçlü u zam k ategor tegor isine isine dah dah ildir, ildir, çü çü n k ü p ot otaan siyell yellikleri, ikleri, ken disi disi m ü m k ü n olan olan b ir ola olayın gerçe gerçekk le leşşm esini esini m üm k ün kı kıllar. A m a im ge dah dah a derin derindir, dir, çün k ü k endisi endisi artık artık bir b eden de veya n esn esn ede gerçek gerçekle leşşm esine esine bi b il e ger ger ek olmayan olmayan bir süreç, süreç, yani m ü m k ü n tarzında tarzında bir bir olay olay ha h alini lini alm alm ak
için nesnesinden ayrılıp uzaklaşır: Lewis Carroll’daki kedisiz gülüş gibi bir şey. Beckett’in imge kurarken gösterdiği titizlik bununla ilgilidir: Daha SöyleJoe’ da, d a, gülen yüz imge halinde beliriveriyordu, ama ağız görünmeksizin, gülüşün saf imkânı gözlerde, ve yukarı doğru kıvrılan dudakların iki birleşme noktasındaydı, geriye kalan şeyler eyler plan plan a dah dah il edilm edilm em işti. işti. A ğızsız ızsız ko rk un ç bir gü gü lüş. ... ... sadece bulutlar...’da, kadının yüzünün “neredeyse hiç kafası yoktur, bo şluk ta asıl asılıı ka k afasız asız bir y ü z” ; ve Nacht d e, yüz, terinin N acht und Trâu Trâum m e’ de, kurulandığı bez tarafından görünür kılınmış gibidir, İsa’nın yüzü gibi, ve uzam da sal salınır ınır dur du r u r .49 .49Am a, eğer eğer herh h erh angi bir uzam ın, on un potansiyelliklerini tüketen sakininden ayrılamayacağı doğruysa, imge de, kendi başına dağılmasını sağlayan hareketten ayrılmaz kalacaktır doğal olarak: Yüz eğilir, başka yöne çevrilir, silinir, ya da bir bulut, bir duman gibi çözülür. Görsel imge müzik tarafından, k endi en di yo k olu oluşşu n a k oşan oşan sess essel im ge taraf tarafından ından sürü k le lenn ir. H er ik isi isi de son son a doğru akıp akıp gi giderler, derler, bitip bitip tük en m iş h er m üm k ün e. Üçlü bizi uzamdan imgenin kapılarına götürüyordu. Oysa, ... sadece bulutlar... “tapınma yeri”nin içine kadar giriyor: Tapınma Mu rphyy nin yeri ka k arakt erin im ge ku k u racağı racağı yerdir. Y a da dah dah a ziyade, ziyade, Murph po st-k t-k artezyen k ur am la larına rına dö n ecek ecek olursa olursak , artık artık iki dün ya vardır, vardır, bir fiziksel ve bir zihinsel, bir bedensel ve bir tinsel, bir gerçek ve bir mümkün.50 Fiziksel olan, karakterin girip çıktığı “arka yollar”a açılan soldaki kapıyla, içinde üstünü başını değiştirdiği sağdaki giyinme yeriyle, ve içine girip kaybolduğu yukarıdaki tapınma yeriyle birlikte, nitelikleri olan bir enginlikten oluşmuş gibidir. Ama tüm bunlar ancak karakterin kendisine ait olan seste hayat bulur. G ör dü düğğüm üzs üz se, ak ak sine, he h er h angi bir uzam dır sade sadece ce,, siyahla yahla çevrili bir daire biçiminde belirlenmiş, çepere yaklaşıldığı ölçüde 49 Becket Becket t ’in tüm t elev elevizy izyon on oyun oyun larının operatör operatör ü Jim Lewis bu dur um larla arla ilgili teknik sorunlardan söz eder (Revue esthétique, s. s. 371 371 ve devam ı). ı). Ö zellikle zellikle Becket t du dak kenarları kenarlarınn ın gör ün tü de yarım yarım deği değil, çeyrek çeyrek santim santim etr e SöyleJoe’di, SöyleJoe’di, Becket yü kselm kselm esini esini istem istem iş. iş.
daha da kararan, merkeze yaklaşıldığında daha da aydınlanan: Kapı, giyinm e yeri, yeri, tapın tapın m a yeri dair dair en in iç içind indeki eki yön y ön le lerd rden en başka başka bir şe ş ey değil değildirler, dirler, d o ğu , batı, batı, kuze ku zey, y, ve uzak uzak gün eyde eyd e de, dair dair enin dışınd dışındaa sabit kamera. Bir yöne doğru gittiğinde, karakter kaçınılmaz olarak karanlığa gömülür; tapınma yerinin içindeyken, yalnızca ön planda sırttan “görünmez bir tabureye oturmuş, görünmez bir masaya eğilmiş halde” görünür. Demek ki tapınma yerinin varlığı sadece zihinseldir; bu, Murphy’nin dediği gibi bir “zihinsel hücre”dir, ve Murphy’nin ortaya koyduğu gibi terslikler kanununa cevap verir: “bu tin dünyası içindeki her hareket, bedenin dünyası içinde bir dinlen dinlen m e hal hali gerektiriyor rek tiriyor du du.” .” İm ge tam tam da bu budur dur:: N esn enin bir bir t ems em sil ilii değil, değil, tin dün dü n yası yası içind için d e b ir h arekettir rek ettir.. İm ge tins tin sel yaşamdır yaşamdır,, Aca A cabb a N asıl asıl ?’daki “öte dünya yaşamı”dır. Beden hareketsiz, büzüşmüş, oturmuş, karanlık ve kendisi de bitip tükenmiş kalmadıkça, sevinçler, tinin yaşamının hareketleri ve hünerleri de bitirilip tüketilemez: Bu, Murphy’nin “suç ortaklığı” dediği şeydir, b eden in ihtiyac ihtiyacı ile tin tin in ihtiyac ihtiyacı aras arasıın dak dak i m ü k em m el uyum uyu m , çif çifte bitip tükenme. ... sadece bulutlar ...’ın . ..’ın öznesi tinin bu ihtiyacıdır, bu ötee dün ya yaşa öt yaşam ıdı dır. r. Ö n em li ol olaan artık h er h angi bir uzam u zam değil değil,, on a göt ür en tin tinssel im imggedir. Elbette, bir b ir im ge kur ku r m ak kola k olayy değil değildir. dir. Bir şeyi veya veya bir k imseyi imseyi düşşün m ek yeterl dü yeterlii değ değild ldiir. Ses der ki: ki: “O n u dü düşşün dü ğüm de..., de..., Hayır... Hayır, bu doğru değil...” Anlaşılması güç tinsel bir gerilim gereklidir, ereklidir, O r taçağ taçağ yaza yazarlarının rlarının dedikleri gib gib i ikinci ikin cill ya da üçün üçü n cül bir intensio şe şeyi ya da k işiyi belirs belirsizl izlik ik dur du r u m u n a yü k selttiğinden elttiğind en,, aynı zamanda hem bir yakarış, hem de bir çağrı, ve de azil olan sessiz bir ruh çağırmadır: bir bir kadın... “Tinin gözünün önüne çağırıyorum” diye di ye ha h ayk ykıırıyordu W ill illie ie.5 .51 Bin Bin de dok uz yüz dok san sekiz kere kere başarısızlığa uğranır ve hiçbir şey belirmez. Ve başarıldığında, yüce imge ekranı kaplar, kontursuz kadın yüzü, ve kâh geldiği gibi “bir 51 O h les beaux jours jou rs,, Minuit, s. 80. Yeats’ten alman bir cümledir bu ([Fr. çev.] “Au puits de l’épervier” [Atmaca Kaynağında], Emprei 2). Empreintes ntes,, H aziran 1978, s. 2). Buna benzer cümlelere Klossowski’de de rastlanır: “Tin Roberte’in olacağına
(Roberte
solukta” hemen kaybolur, kâh kaybolmadan önce biraz oyalanır, kâh Yeats’in şiirinden birkaç sözcük mırıldanır. Herhalikârda, imge tin krallığında hüküm süren “İyi Görülmemiş İyi Söylenmemiş, İyi Görülmemiş İyi Duyulmamış”ın gereklerine uyar. Ve tinsel hareket olarak, kendi kayboluşunun, prematüre olan ya da olmayan çözülmesinin sürecinden ayrılmaz. İmge bir nefes, bir soluktur, ama sönüp gitme yolunda, can çekişen. İmge sönen, kendini tüketendir, bir düşüştür. Bu, ancak düşerken betimlediği yüksekliğiyle, yani sıfinn üstündeki seviyesiyle, bu şekilde tanımlanan saf bir y o ğun luk t u r .52 .52 Yeats’ Yeat s’iin şii iirr ind inden en akılda k ala lann şey, gök gö k ten geçip geçip giden ve ufukta kaybolan bulutların görsel imgesi ve gecenin içinde kaybolup giden bir kuş çığlığının sessel imgesidir. İmge, işte bu anlam anlam da k endisinin endisinin dağıl dağılıp ıp yok yo k olm olmaasına yo yoll aça açann po potansi tansiyel yel bir eneıj en eıjii barı barındırı ndırır. r. İmge m üm k ün ün son un un yakın yakın ol o ldu duğğun u iila lann eder; eder; bu, ... sadece bulutlar...’m karakteri için olduğu kadar, ebedi karanlığın, çıkışs kışsız gece gecenn in h em en ö n ces cesind indee bir “m el eltt em ” , bir “ n efes efes”” his h issseden eden W in innn ie içi içinn de geç geçerli erlidir. dir. Artık Ar tık im ge yo yokk tur, tur , uzam u zamdan dan fazl fazlaası yyok oktur: tur: M ü m k ü n ü n ö tesind tesindee yalnızc yalnızcaa karanlı karanlıkk vardır, vardır, tıpkı tıpkı karakt karakteerin tinde hareket etmez olduğu ama “mutlak özgürlüğün karanlığı içinde” kavranılamaz ve istençsiz bir atoma dönüştüğü Murphy’nin üçüncü ve son halinde olduğu gibi.53 Bu, sonun kelimesidir, “çaresiz”. Bu, ... sadece bulutlar...’a. uygun düşen Yeats’in şiirinin son kıtası kıtasın ın ta t am am ıdır: O tu ran ’ı ele ele geçi geçirr ecek ecek son u ü retm ek için için iki bitip tükenme. Ama Beckett’in Yeats’le karşılaşması bu televizyon oyun oy un uy uyla la sınırlı değil değil;; bu, bu , Beck ett ’in N o ’yu tiyatro tiyatroya ya bir yüce erişim noktası olarak dahil etme projesini yeniden ele almasından da kaynakla kaynaklanm ıyor. yor . Ö te yandan, Beck Beck ett ’in N o ’yl ylaa ortak n ok tal talaan , istemdışı olanlar bile, belki de Yeats’in tiyatrosunu varsaymaktadır, ve tel t elevi evizyo zyo n eserler eserlerin inde de k endi en di h esaplan esaplannn a orta ort aya çı çıkk arlar arlar .54 .54 52 İm gen gen in ya da Figür Figür ’ün dağılm dağılm ası ası soru nu , bu n a çok yakın yakın terim ler ler le Bacon ’ın resminde ortaya çıkar. 5 3 Murphy, s. 84-85 [Murphy, s. 74].
“Görsel şiir” olarak adlandırılmış olan şey, bir hikâye geliştirmeyi değil, değil, bir im ge kur m ayı ta tassarlaya rlayann tin tinssel b ir tiyatrodu r; h erh angi bir uzam uz amdaki daki gü gü zergâh ağ ağı içi içinn dek o r oluştur an sözcük sözcük le ler; r; tins t inseel im gede gede tanımsız kalması gerekene nazaran, bu güzergâhların uzamda ve zamanda hesaplanmış ve özetlenmiş sonsuz ayrıntısı; “kukla-üstü” gibi karakterler, ve diğer karakterlerin hareketine tezat bir halde, özerk, kaçak veya başdöndürücü hareketleri olan bir karakter olarak kamera; tinin hareketlerine uymayan yapay tekniklerin (yavaş yavaşla latılmış tılmış çek çekim im , ü st ü ste b in indir dirm m e vb.) r edd ed d i...55 i...55 Sadece Beckett Beck ett televizyonu bu gerekliklere cevap verebilir. İmge ku rm ak Nacht işleyiş yiş b iç içim im idir, idir , fak fak at bu N acht und Trä Träume ume n in de işle sefe efer k arakterin rakterin k on uşmak uşm ak için için sesi yo yokk tu turr ve duym az, pek h areket de edemez, oturur, bomboş kafası güçten düşmüş elleri üzerinde, “faltaşı gibi açılmış kapalı gözlerle”. Bu yeni bir arınmadır. “Daha çaresiz daha az. Daha çaresiz daha kötü. Daha çaresiz hiçlik. Daha da çaresiz.”56 Gecedir ve düş görecektir. Uyuduğuna inanmalı mı? Daha ziyade, uykunun, iki gün arasında bir kesinti yaptığından, son rakinin rak inin ö n cek cek in inii izlem izlem esini esini sağlayarak yarak gecey gecey e ihanet ih anet ett ettiğ iğini ini ila ilan eden Blan Blan ch o t ’ya in inan anm m al alı.5 ı.577 G ü n dü düzz hülyal h ülyaları arıyla yla veya uyanık uy anık düşle d üşle uy k udaki düş dü şü ayı yırt rt etm ekle yetin yetin ilir lir genel genelli likk le le.. A m a bu y org or gun luk ve dinlenme sorunudur. Böylelikle üçüncü ve belki de en önemli hal gözden kaçırılır: Uykusuzluk, sadece geceye uygun düşer, ve uykusuzluk düşü, bitip tükenmenin işidir. Bitik, gözleri faltaşı gibi açı açık ol olaandır. U yk udayken düş gör ülürdü, ülür dü, ama şi şim di uyk uy k usuzluğ usuzluğun un yanı yanı başı başın da düş gör ülüyor. ülüyo r. H er iki biti bitipp tü k enm e, mant ıksa ıksal ve psikolojik olan; Kafka’nın dediği gibi “baş ve akciğerler” sırtınızın 55 Fili Filinn d e (Comédie et actes divers) kamera en üst düzeyde karşıt harekete ulaşır; ama sinemanın televizyondan daha fazla “film hilelerine” ihtiyacı vardır (bkz. i n teknik sorunları, s. 130) ve sinemada imgenin kontrolü çok daha zordur Film Film' ' in [“Film”, Tüm Kısa Oyunları için için de, G ü ven Tu r an (çev.) çev.),, s. s. 187-200]. 187-200]. 56
C ap atı atı pire, pire, s. 27, 62.
57
Blanchot, L ’
litté litté ir Gallimard, s. 281: “Geceleyin, gecenin özü
arkasında randevulaşır. Kafka ve Beckett birbirine pek benzemez, am a ortak n ok talan talan uy uykk usuz usuz dü ştü r.58 r.58 U yk usuzluk usuzluk dü şü n de söz söz konusu olan imkânsızı gerçekleştirmek değil, mümkünü bitirip tüketmektir, ister Kafka’nın yöntemiyle, ona uyanık bir gündüz gerçekliği olarak davranmamızı sağlayacak en çok yayılma alanını kendisine vererek, ister Beckett’in yöntemiyle, onu uykusuz bir gecenin hiçliğine bağlı kılacak bir en aza indirgeyerek. Düş uykusuzluğun bekçisidir, onun uyumasını engellemek için. U yk usuzluk , gün gü n dü zler ka k adar uzağ u zağaa yayıl yayılaan ve geceler geceler k adar kasve kasvetle tle daralan, pusuya yatmış hayvandır. Uykusuzluğun korkunç duruşu. Nacht N acht und Träu Träum m e deki dek i uy u y k usuz, usuz , y apacağı apacağı şeylere şeylere h azırlan zırlan ır. O tu turm rm uştur, uştur , el elle leri ri de m asan ın üzerin e ot otur ur m uştur, uştur , baş başı el elllerin erin in üzerine oturmuştur: Ellerin basit bir hareketi, başın üzerine yaslanmalan ya da aynlmalan, ancak düşte karşılaşılabilecek bir imkândır, uçan bir tabure gibi... Ama bu düşü kurmak gerekir. Bitiğin, uykusuzun, istençsizin düşü, bedenin ve arzunun derinliğinde tek başına kurulan uykunun düşü gibi değildir, bu, tinin bir düşüdür, kurulması, imal edilmesi gerekir. “Düşlenen”, imge, aynı pozisyonda oturan karakterin kendisi olacaktır, yönü değiş değişm iş, iş, sağ profi pr ofill y erine sol pr ofilden ofilden gö r ülm ekt edir, ve dü şle leyy enin üstündedir; ancak, imgede düşlenen ellerin hareket etmesi için, başka eller gerekecektir, bir kadının elleri, uçuşarak gelir ve başı h afif fifçe kal k aldın dınr, r, b ir k adeht en su içirir, içirir, bir b ir bezle kur ular, ular, öyle k i, baş baş artık kalkmış, düşlenen kişi imgede enerjiyi yoğunlaştınp dağıtan elle el lerr den birine do ğru k en di elle ellerr in i uzatabil uzatabileecekt ir. Bu im ge yü yürek rek paralayıcı bir yoğunluğa ulaşmış gibi görünmektedir, öyle ki baş üç elin üzerine düşer ve dördüncü de kafatasının üzerine konur. Ve imge kaybolduğunda, bir ses duyar gibi oluruz: Mümküne Bkz. Bkz . Kafka, Pré Prépparatif ratifts ts de noc noce à la ca campa mpagne, gne, Gallimard, s. 12 [Taşrada Düğün Şipal (çev.) (çev.),, C em Yay., 6. basım basım , 2005, s. s. 9]: 9]: “Ken d im Hazırlıkla Hazırlıkları, rı, Kâm u r an Şipal kalkıp köye gitmeyebilirim, bunu ille de yapmam gerekmez; giyinik vücudumu yollarım yollarım , tam am. (...) Ç ü n kü ben b u ar ada yatağım da yatıyor yatıyor olacağı olacağım m ; sarıy sarıyaa çalan alan kahverengi battaniyeye güzelce sarınmış ve biraz aralık kapıdan gelen esintiye açık.” Ayrıca Obliques’in Kafka Kafka ında, bkz. bkz. G oeth en’in en’in metn i: “U yudu kları 58
ulaşılmıştır, “oldu, imge kurdum”. Ama konuşan bir ses yoktur, Quad ’da olduğundan fazlası yoktur. Schubert’in müziğinden alınmış gösterişsiz bir nakaratın son ölçülerini mırıldanan erkek sesinden başka bir şey yoktur, “Geri gelin siz de tatlı düşler...”, bir kez imgenin ortaya çıkmasından önce, bir kez kaybolmasından sonra. Sessel imge, müzik, görsel imgenin yerini alır, ve son finalin boşluğunu ya da sessizliğini açar. Bu sefer, Beethoven’den çok farklı bir şekilde bir nevi kopukluk, aralık ya da sıçrama meydana getiren, Beckett’in onca sevdiği Schubert’tir. Bu, sesin kesilişinde orta ort aya çıkan çıkan saf yo ğun luk lukla ları rı k eşf eşfetm ek iç için in en aza ind indirge irgenn m iş armonik payandalamanın dışına sıçrayan teksesli melodik sestir. M üziğ üz iğin in üstün e bindiği bindiği bir yok ol oluş uş vekt vektör örü. ü. Televizyon yapıtlarında Beckett, iki defa uzamı, iki defa da imgeyi imgeyi bitirip bitirip tük etir. Beck Beck ett sözcük le lere re giderek giderek dah dah a az az tahamm taham m ül ediyordu. Ve bunun nedenini de baştan beri biliyordu: “arkada pusuya yatmış olan şeyin” gözükmesi için dilin yüzeyine “delikler açm açm anın ” özel özel zorluğu. zorluğu. Bu , bo şluğun veya veya k en dind e gör gör ün ür ol olaanın ortaya çıkması amacıyla boyalı tuvalin yüzeyinde de yapılabilir, Rembrandt’ın, Cezanne’ın ya da Van Velde’nin yaptığı gibi, ya da sesin esin yüz y üzeyind eyinde, e, Beeth Beeth o ven ya da Sch Schuu b ert ’in yaptığı yaptığı ggibi: ibi: Peki P eki ama “sözcüğün “sözcüğün o denli doku n ulabil ulabiliir yüzeyin yüzeyin in y o k edil dileem em esinin esinin bi birr tek n eden i m i vardır var dır??”59 ”59 Bu y al alnn ızca ızca sö sö zcük le lerr in yal y alancı ancı olm asınd asından an değildir değildir;; üzerlerin üz erlerin e onla on ları rı birb irine irin e b ağla ağlayan yan o kada k adarr hes h esap ap ve anlam anlam , ayrıca n iyet ve k işis işisel el hatıra, hatıra, eski alış alışk anlık anlık k azın azın m ıştır ıştır k i, bir p arça sıyrılan yüzey hemen kapanıverir. Yapışır. Bizi hapseder, boğar. M üzik bu rada h erh an gi bi birr genç genç k ızı zınn ölüm ün ü genç gen ç bir k ız ölüyor ölüyor a dönüştürmeyi başarır, belirsizin bu uç belirlenimini, yüzeyi delen bir saf yo ğun luk ol olaarak, rak, “Bir “Bir M el eleğ eğin in An ısın a Ko n çer çer to ”da olduğu gibi işletir. Ama sözcükler, genele veya özele olan bağlılıklarından dolayı dolayı b u n u yapam yapam azl zlaar. O n la larr da bu “çatla “çatlam m a vu vurr gulamas gulam ası” ı”,, san ata özgü bir doğal felaketten gelen bu “ilişkisizlik” eksiktir. Beckett’in bir biçimde, sözcüklerin aşağılık durumunu aşmasına imkân sağlayan şey televizyondur: ister Q uad’ uad ’da. v e Nacht N acht und Träum Träume’d e’dee
olduğu gibi konuşma sözcüklerini kullanmayarak; ister onlardan sayım ya y apm ak , sun uş yapm yapm ak , veya veya dek or y apm ak için için yararl yararlaanarak, narak, ki bu da onları gevşetmeye ve aralarına şeyler veya hareketler H ayalet Üçlüsü, Üçlüsü, ... sadece dece b ulutl ulu tlar...) ar...);; ister bir aralığı koymaya yarar ( Hayalet veya bir ölçüyü izleyerek ayrılmış birkaç sözcüğü koruyarak, Jo e ’ n un son un da o lduğu gibi n eredeyse kalanları Sö yle Jo redeyse duyulmaya duyulmayann N acht und Träum Träume’d e’dee olduğu gibi, bir mırıltı gibi kullanarak; ister Nacht onlarda eksik olan vurgulamayı onlara sağlayan melodinin içinden b irk açın açınıı çek çek ip ala alarak. rak. H erhal erh alikârd ikârdaa televizyo televizyonn da, sıkış sıkışm m al alarını arını gevşetecek, onları ayıracak ya da tamamen dışarıda bırakacak olan şey sözcüklerden başka şeydir, müzik veya görsellik. O halde, sözcüklerin hiç kurtuluşu yok mudur, örneğin sözcüklerin birbirlerinden kendi başlarına ayrılacakları, eski dilin (“eski üslup”) arkasında algılanamaz kalan görsellikleri ve sesleri hakkıyla üretme amacıyla dilin şiir olduğu, nihayet yeni bir üslup yok mudur? Görsellikleri ya da sesleri nasıl birbirlerinden ayırabiliriz?, öyle saf, öyle basit, öyle kuvvetli ki, sözcükler kendi dışlarını göstermek için kendi kendilerini yardıklarında ve kendilerini tersyüz ettiklerinde iyii görülmem görülm emiş iş iyi iyi sö sö ylenmem ylenm emiş iş diye adlandırır onları iy adlandırırız. ız. Yü Y ü k sek sek sesle esle ve müziksiz okunan şiirin bilfiil kendi müziği. Başından beri Beckett, do k u n u n k âh del d elin inm m esi esi kâh kâh çoğal çoğaltıl tılm m asıyl asıylaa işle işleyen yen ( “ a breaking breaking down and multiplic multiplicaation o f t is isssue”) ue ”) bir üslubu ısrarla kullanır. Romanlar ve tiyatro yapıtlarında hazırlık yapar, Acaba N asıl?’da asıl?’da. belli bir düzeye varır, son metinlerinin ihtişamında parıldar. Ve Comment dire [Nasıl demeli] adlı şiirde olduğu gibi, kimi zaman sözcüklerin yüzeyiyle tüm ilişkisini kesmeye girişmek için cümlenin içine durmaksızın ek le lenn en kısa kısa parça parçala larla rla yapar yapar b un u: “D elilik gör ülm üş bu — bunası nasıl dem el elii bub u bu bu-bu ini t im bu b u -b u -
del delilik gör ülmü ş bütü n bu b u -b u ki — k in asıl asıl dem eli — görm ek — hayal hayal m meeyal görm gör m ek — haya hayall meyal meyal gör dü ğün ü san m ak — haya hayall m meeyal gör dü ğün ü san m ak istem ek delil deliliik ki haya hayall me m eyal gö r dü ğün ü san m ak istem istem ek neyi ” 60
aupire re adlı V e C ap aupi adlı şii şiirde rde o ldu lduğu ğu gib gib i, k im imii zam zam an da sözcük sözcük le lerin rin yüzeyini durmaksızın daraltmak için cümleyi delik deşik eden an la latım tımla larla rla yapar yapar bun b un u: “En iyi en dü şük . H ayır. H iç içli likk en iyi yi.. En iyi en k ötü ötü.. H ayı yır. r. En iyi en k öt ötüü değil değil.. H iç en iyi en köt k ötüü değil değil.. D ah a az iyi iyi en kö kötü. tü. H ayır. En E n az. E n az en iyi en k öt ötü. ü. En az as asla h iç olam olam az. Asla Asla hiçliğe hiçliğe taşına taşınam m az. H iç içli likk ttaarafı rafın dan dan asla asla y o k edile edilem m ez. Yo k edilem edilem eyen en az. Bu Bu en iyi iyi en k öt ötüy üyüü söylemek. söylemek . Söy le lem m eyi en az az en iyi en k öt ötüy üyee indirgeyen sözcüklerle .............................................................................. lerr in k aybo lduğu zam zam an iç için in aralık.”6 aralık.”611 ........ Sö zcük le
NORGUNK KİTAPLARI
Çin’de İdeogramlar
Henr Henrii Michaux ichaux (çev. Orçun Tiirkay) •
Saga
Enis Enis Battır ttır •
Jérôme Lindon
Jean Echenoz ((ev. Ayşe Orhun Giiltekiıı) •
Francis Francis Bacon Bacon.. D uyum samanın aman ın Mant ığı ığı
G illes illes D eleuze (çev çev. Can Batukatı Batukatı & Ece Erb Erbay) ay) •
Mekik
Enis Enis Battır ttır •
İklimler
Nuri Nuri Bilge ilge Ceyla Ceylann •
Ampirizm ve Öznellik
G illes illes D eleuze (çev. Ece Erbay) •
Kötülük Mektupları
Spinoza pino za - Blyenbe lyenberg rglı lı (çev. Alber Alb er Nahum) Nahum ) •
Kafamda Kafamda Ses Sesler Kon u şu yor
Almıla Almıla Kur urssar Kuş •
Pusu Bilici
Anita Anita Sezg Sezgener ener •
Biz Hiç Modem Olmadık
John Whiting. Çağdaş Çağdaş Bir Bir O yun Yazan Yazan
Cevat Çapan Sacher-Masoch’un Takdimi
G illes illes D eleuze (çev. tnci Uysal) •
Ö teki Prov Provaa
Enis Enis Batu tur r •
O tu z Ku Ku ş Birden irden O lm ak
Enis Enis Batur •
Kritik Krit ik ve Klinik Klinik
Gilles Deleuze (çev. tnci Uysal) •
Kasaba
Nuri Nuri Bilge ilge Ceyla Ceylann •
Kış Yolculuğu
Emine Emine Ceyla Ceylann 9
Ses İşçiliği
Pa Paul Hi Hind ndem emit ithh (çev. Yavuz Oymak) •
Komşularla Konuşmalar
(der. der. BeralMadra BeralMadra & A y şe Orhu O rhun n Giiltekin) Giiltekin) •
içimdeki Şiir Hayvanı
Fazıl Fazıl Hüsnü Hüsnü Dağ Dağlarc larcaa •
Taş Devri
Fazıl Fazıl Hüsnü Hüsnü Dağ Dağlarc larcaa •
Vahşi Balık Akvaryuma Karşı
Leven Leventt Öge Ö gett m
H avva’ avva’ya ya Mektu Mekt u plar Vü s’at s’at O . Ben er’ er ’in Anısına Anısına
(ö nsöz: nsöz: Murat Murat Ö zyaşar) zyaşar) •
Grotowski ile Fiziksel Eylemler Üzerine Çalışmak
Thomas Thom as Richards (çev. Hiilya Yıldız & Ayşm Candan) •
N eighbours in D ialo ialogue gue
(der. BeralMadra & Ayşe Orhun Gültekin) •
Andel
Jâchym Topol (çev. Martin Alaçam) •
Bellek ve Sonsuz. Sarkis Külliyatı Üzerine
(der. Uwe Uwe Fleck leckner) ner) Spinoza. Pratik Felsefe
G illes illes D eleuze (çev. Ulus Ulus Bak Baker) •
Silahtar ilahtarağa ağa.. 53 Fot oğr af / Sil Silahtar ahtarağa ağa.. 53 Photo Ph otograph graph s
Sarkis •
Uzak
Nuri Nuri Bilge Ceyla Ceylann •
Hüsnühat
Ahmet Ahm et Soysal oysal •
Kapanma Kapanma H ızı
Ufuk Üsterman m
D ada Manifes Manifest oları
Tristan Tzara (çev. Elif El if G ökteke) ökt eke) m
Ö lüm Yazı Vücut
G eçm eçm işsi işsizz G elecek elecek
Canan Tolon (çev. Elif El if G ökteke) ökt eke) •
Vü s’at O . Bener “Bir “Bir T u h afYalvaç” afYalvaç”
(der. Alpagut Gültekin) •
Yüz Yü z / T h e Face Face / Le Le Visage Visage
ArifDino •
El / T h e H and / La La Main Main
Abidi Abidinn Dino Dino •
İki Yıld Yıld a Bir Sanat
Ber Beraal Madra dra •
Mad de ve Karanlık Karanlık
Ahmet Soys Soysal al •
İki Konferans Konferan s
Gilles D eleuze (çev. Ulus Ulus Bak Baker) er) •
Mayıs Sıkınt ısı ısı
Nuri Nuri Bilge Ceyla Ceylann •
Zamanların Zam anların H afız afızas asıı
Tiraje •
Chelsea Otel Manifestosu
Yves Klein (çev. D eniz eni z Artu Artunn & Alpagut Alpagut Gültekin) G ültekin) •
Cesaret, kaçalım!
Alpag Alpagut ut Gülte Gültekin kin
Orada büzüşmüş kalmışken, küçük tapınma yerimde, karanlıkta, karanlık ta, kimsenin kimsenin beni beni göremed göremediği iği o yerde, yalvarma yalva rmaya ya başladım, ona, görünmesi için, bana görünmesi için. Ne zamandır âdetim, alışkanlığım olmuştu bu benim. Ses çıkarmadan, zihinsel bir yakarış, ona, görünmesi için, bana görünmesi için. Gecenin köründe, yorgunluktan bitip tükeninceye kadar. Ya da, tabii, taa ki S.B.
İmgenin enerjisi dağılmaya meyillidir. İmge çabucak biter ve kendini dağıtıp dağıtıp yokeder, çünkü bizzat kendisi bitirme aracıdır. Bütün mümkünü imha etmek üzere ele geçirir. "İmge kurdum" dendiğinde, bu sefer bitmiş demektir, artık mümkün diye bir bir şey şey kalmam ıştır. G.D.
ISBN
n"
176-=¡75-6b8b-55-0
9 789758 686520
Orada büzüşmüş kalmışken, küçük tapınma yerimde, karanlıkta, karanlık ta, kimsenin kimsenin beni beni göremed göremediği iği o yerde, yalvarma yalva rmaya ya başladım, ona, görünmesi için, bana görünmesi için. Ne zamandır âdetim, alışkanlığım olmuştu bu benim. Ses çıkarmadan, zihinsel bir yakarış, ona, görünmesi için, bana görünmesi için. Gecenin köründe, yorgunluktan bitip tükeninceye kadar. Ya da, tabii, taa ki S.B.
İmgenin enerjisi dağılmaya meyillidir. İmge çabucak biter ve kendini dağıtıp dağıtıp yokeder, çünkü bizzat kendisi bitirme aracıdır. Bütün mümkünü imha etmek üzere ele geçirir. "İmge kurdum" dendiğinde, bu sefer bitmiş demektir, artık mümkün diye bir bir şey şey kalmam ıştır. G.D.
ISBN
n"
176-=¡75-6b8b-55-0
9 789758 686520