Cemil Koçak
Türkiye’de
M illi Şef D önem i ( 1938-1945) CİLT 1
C E M İL K O Ç A K 1956’da İz m ir 'd e d o ğ d u . O rta ö ğ r e n im in i İz m ir ’de ta m a m la d ık ta n so n ra , 1 9 7 8 'd e SBF B a sın -Y a yın Y ü k s e k O k u lu Y ıd a n m e z u n o ld u . S B F d e y ü k s e k lisa n s ve d o k to r a e ğ itim in e d e v â m e tti (1 9 7 8 -1 9 8 0 ). A fe t in a n T â r ih A ra ş tırm a la rı Ö d ü lü ’ n ü k a z a n a n ( 1 9 9 0 ) T ü r k iy e ’de M i l l î
$ e j Dönemi (1938-1945)
y a z a rın
d o k to ra te z id ir (1 9 8 5 ). K a m u Y ö n e tim i ve S iyâ set B ilim i D o k to ra s ın d a n so n ra , 1991 y ı lm d a
S iyâ sa l ve S o s y a l B ilim le r D o ç e n ti o ld u . A M u lh a m ic T tn M ir a s ı
(2 9 9 0 ) ve Sedat S irn â vi V a kfı S o syal B ilim le r Ö d ü lû 'n ü k a z a n a n ( 1 9 9 1 )
man
Türk-Al
iliş k ile r i ( Î 9 2 3 - İ 9 3 9 ) ( 1 9 9 1 ) a d lı a ra ş tırm a la rı y a y ın la n d ı. M a k a le le ri ve k i
Toplumsal T â rih o lm a k üze re , ç e ş itli d e rg ile rd e y a y ın la n d ı. Sam et A ğ a o g lu Y u ın S iyâ sî Günlük (Demokrat Partinin K u ru lu ş u ) a d ın ı taşıyan g ü n lü ğ ü n ü (1 9 9 2 ) ve H a ld u n D c r in ’ ın Çankaya Özel Kale mini A n ım s a rk e n (1 9 3 3 -1 9 5 2 ) a d lı a n ıla rın ı (1 9 9 S ) ya yın a h a z ırla d ı. Sabancı Ü n i ta p ta n ıtm a y a z ıla rı, başta T â r ik ve Toplum ve
v e rs ite s i ta ra fın d a n 1 9 98 y ılın d a y a y ın la n a n B irin c i M e clis a d lı k ita b ın da E d itö r lü ğ ü n ü y a p tı. 1 9 8 4 -1 9 9 9 y ılla r ı a ra sın d a T Ü B İT A K ’ta ça lışa n yazar, h â le n Sabancı Ü n iv e rs ite s i Sanat ve S osyal B ilim le r F a k ü lte s in d e ö g re rim ü y e s i o la ra k , y a k ın d ö n e m siyâ sî tâ r ih im iz ile i l g i l i a ra ş tırm a la n m s ü rd ü rm e k te d ir.
CEMİL KOÇAK
Türkiye’de Millî Şef Dönemi
( 1938-1945)
Dönemin iç ve dış politikası üzerine bir araştırma CİLT 1
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ............................................................................................................11 SUNUŞ.............................................................................................................13 İKİNCİ BASIM İÇİN SUNUŞ.......................................................................... 17 GİRİŞ...............................................................................................................21
I. BÖLÜM A t a t ü r k d ö n e m in in s o n
s i y a s a l g e l i ş m e l e r i ...... 2 3
1) ATATÜRK*!MÖNÜ İLİŞKİLERİ VE ÇATIŞMALARI...........................2 4 Hükümete Dışarıdan Müdahalelerin Yarattığı Sorunlar.......... 2 5 Dış Politika Sorunları...................................................
27
Devletçilik Sorunu...................................
29
Çelâl Bay ar Un İktisa t V ekâleti'ne A ta n m a s ı.................................3 5 2) ÇATIŞMADAN AYRILIĞA: İNÖNÜ'NÜN BAŞVEKİLLİKTEN AYRILIŞI...................................... 4 7 3) CELÂL BAYAR HÜKÜMETİ................................................................ 7 6 Bayar Hükûmeti'nin Kuruluşu.........................................................7 6 İktisâdı ve Siyâsî Alanda Yeni ve ÖnemliAtıl imler.................... 8 6 Ekonomik Politika............................. ... ............................ ......... 8 7 Denizbank K â n u n u ......................................................... 8 7 D evletleştirm eler ve Dış Y a rd ım la r.............................. 9 3 Siyâsî Değişiklikler....................................................................... 93 Siyâsî M ü ste ş a rlık la rın K a ldın İm ası...............
93
7
Ö nem li Siyâsî A ta m a la r................................................... 9 5 Celâl Bayar H ü k ü m e ti Hakkında Kısa B ir D e ğ e rle n d irm e ............................................................. 9 6 4) 10 KASIM'A DOĞRU İKTİDAR MÜCÂDELESİ: SİYÂSAL GELİŞMELER, AYRILIKTAN SONRA ATATÜRK-İNÖNÜ İLİŞKİLERİ. ATATÜRK'ÜN HASTALIĞI, SİYÂSÎ MENKÛB İNÖNÜ'NÜN MÜNZEVÎ HAYÂTI VE İNÖNÜ'YE KARŞI SİYÂSAL GİRİŞİMLER....................................... 9 7
II. BÖLÜM
Geçiş dönemi: Celâl Bayar Hükümeti...................... 139 1) İSMET İNÖNÜ'NÜN CUMHURBAŞKANLIĞINA SEÇİLMESİ.......................................... 1 3 9 2) CELÂL BAYAR HÜKÜM ETİ.............................................................. 1 4 4 3) İNÖNÜ'NÜN İLK YURT GEZİSİ: KASTAMONU KO NUŞM ASI........................................................... 152 4) CUMHURİYET HALK PARTİSİ ÜSNOMAL b ü y ü k k u r u l t a y i: DEĞİŞMEZ GENEL BAŞKAN VE MİLLÎ ŞEF İSMET İNÖNÜ
154
ARA EK I: 1936 Yılında CHP'ye Kayıtlı Üye Sayısı ve 1936 Yılında CHP Parti Örgütü Sayısı..............................1 5 9 CHP 1927 Senesinden Sonra Yapılan Kongreler............163 Değişmez Genel Başkan ve M illî Şef İsm et İn ö n ü ..................... 1 6 4 5) İNÖNÜ'NÜN BARIŞ POLİTİKASI: MUHALEFET, YENİ DÖNEMLE BARIŞIYOR................................. 173 6) İNÖNÜ’NÜN SİYÂSAL DÂVALARI: İNÖNÜ, GEÇMİŞ DÖNEMLE HESAPLAŞIYOR............................ 1 8 2 İnönü'nün Siyasal Dâvaları (I): İstanbul Valisi, CHP İstanbul il Başkanı ve İstanbul Belediye Başkanı Muhiddin Üstündağ Dâvası.......... 183 H ü kü m e tte Tedricî D eğişim in Başlangıcı.....................................1 8 9 İnönü'nün Siyasal Dâvaları (II): Ekrem Hamdi Bakan (König) Dâvası............................................192 8
t
İnönü'nün Siyasal Dâvaları (fil): Impeks, Satie ve Denîzbank Dâvaları................................ ..........2 1 0 7) BAYAR HÜKÜMETİ NİN İSTİFÂSI..................................................2 2 4
lif. BÖLÜM
Savaşın başından Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırısına kadar olan dönemde Türk dış politikası (1939-1941)......................... 229 1) TÜRKİYE'NİN BATI İTTİFAKI: ÜÇLÜ İTTİFAK ANTLAŞMASI
238
İtalya'nın Arnavutluk'tı İşgali..................................................242 Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu.................................................. 2 4 3 Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu................................................. 2 5 5 Türk-Sovyet Görüşmeleri................................................................2 5 7 Türk-İngiliz-Fransız Üçlü İttifak Antlaşm ası...............................2 7 0 ARA EK II: Türkiye, Ingiltere ve Fransa Arasında 19 Ekim 1939 Târihinde İmzalanan Üçlü İttifak Antlaşması........................................................271 İngiltere ve Fransa İle İktisâdı Görüşmeler ve Antlaşm alar.............................................2 8 5 Ingiltere ve Fransa İle Askerî Görüşmeler ve Antlaşm alar.............................................. 2 8 9 Baku Plân i ..........................................................................................2 9 1 2)
GARİP SAVAŞ" DÖNEMİNDE VE SONRASINDA TÜRKİYE'NİN BALKAN POLİTİKASI............................................. 2 9 4 Türkiye ve Balkan A n tan tı..............................................................2 9 5 İtalya'nın Savaşa Girişi, Ingiltere ve Fransa'ya Savaş İlânı, Fransa'nın Yenilgisi ve Etkileri...................................................... 2 9 9
İtalya'nın Yunanistan'a Savaş İlânı ve Etkileri........................312 A RA EK Ilı: İkinci Dünyâ Savaşı Yıllarında Türk Ordusu nun Durum u................................................ 3 1 9
9
341
Sıkıyönetim İfânı
3) TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİ................................................................3 4 2 Türkiye'nin Batı İttifakına Yönelişi ve Alm anya....................... 3 4 5 Türk-lngilız Görüşmeleri ve Almanya (I).......... .......................... 3 5 5 Arnavutluk'tın İşgâli ve Türk-Alman İlişkileri Üzerindeki Etkileri........................................................................... 3 6 0 Tûrk-İngiliz Görüşmeleri ve Almanya (W)................................... 3 6 4 Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu ve A lm anya........................... 3 8 6 Türk-fransız Ortak Deklarasyonu, Hatay Sorunu ve Almanya............................................................. 4 4 0 Türk-Sovyet Görüşmeleri ve Alm anya.........................................4 4 9 Üçlü ittifak Antlaşması ve A lm anya.............................................4 5 5 "Garip Savaş" Döneminde Türk'Alman İlişkileri...................... 4 8 5 Fransa'nın Yenilgisi, Bakü Plânı'nın Açıklanması ve Etkileri.................................................................... 4 9 4 Baku Plânı'nın Açıklanm ası ve E tk ile ri........................................ 5 0 2 Alman Ordusu'nun Balkanlar'a İnişi ve Sonuçları.................... 5 1 3 Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması......................5 4 7 ARA EK IV: Türkiye ve Almanya Arasında 18 Haziran 1941 Târihinde imzalanan Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşm ası...............................5 8 7
IV. BÖLÜM A lm a n y a 'n ın S o v y e t le r B ir liğ i'n e s a ld ır ıs ın d a n m ü t t e f ik z a f e r le r in e k a d a r o la n d ö n e m d e T ü r k d ı ş p o l i t i k a s ı ( 1 9 4 1 - 1 9 4 3 ) .................................... 5 9 9 1) TÜRKİYE'DE ALM AN ETKİSİNİN ARTM ASI................................5 9 9 Almanya'nın Türkiye'yi Savaşa Sokma Ç abalan....................... 5 9 9 Almanya ve Tûrancı Akım (I)......................................................... 6 6 0 2) TÜRKİYE'DE ALMAN ETKİSİNİN ARTMASINA KARŞI MÜTTEFİKLERİN ÇABA VE FAALİYETLERİ ................................ 6 9 5
10 P
Ö N SÖ Z
Genç arkadaşım Cemil Koçak'm, iki yıl önce doktora tezi ola rak hazırladığı Türkiye ile Millî 5c/ Dönemi, 1938-1945 başlıklı kitabına benim bir Sunuş yazmamı istemesinden kıvanç duyu yorum, Çünkü, oluşmasını yakından izlediğim bu yapum, eşi ne az rastlanır düzeyde, titiz bir çalışma sonucu olduğu kanı sındayım. Millî Şeflik dönemi, Türkiye Cumhuriyeti kadar, (doğumu nun 100. yılı dolayısıyla, hakkında sözlü ve yazılı birçok ya yınlar yapılan) İsmet İnönü'nün yaşamında da önemli bir ke sittir. İnönü’nün Atatürk'le ilişkileri ve siyasal tulumunun onunkiyle karşılaştırılması konusunda, birbirlerinden çok de ğişik görüşler var. Cumhuriyetin bu iki önderi arasındaki kişi lik ve anlayLŞ farklarının birçoklarınca abartıldığı kanısında ol duğum için, Dr. KoçakTn serinkanlı yaklaşımını çok sağlıklı buluyorum. Kuruluş dönemi üzerinde kendim de bir kitap yazdığım, tek-parti yönetiminin Milli Şeflikle geçen son evresi, bu dene yin bütününe ışık tutmaktadır ve onun tümünün doğru değer lendirilmesi bakımından, bu evrenin iyi bilinmesi gerekmekle dir. Girmemiş olsak da, dünya savaşı koşullarında tek parti ya şamı, elbette özel bir durumdur. O nedenledir ki, elinizdeki kitabın yarısı dış politikaya ayrılmıştır. Yazarın, çoktan yayımlanmış bulunan Alman dış politika belgelerinden geniş ölçüde yararlanması, çalışmanın değerine çok önemli bir katkı oluyor. Bizimse, İkinci Dünya Savaşı şöy le dursun, Birinci Dünya Savaşıyla ilgili arşiv belgelerimiz bile 11
araştırıcılara henüz doğru dürüst açılmadığı için, bu lür bilim sel araştırmalar bir anlamda topal kalmakta; kendi hükümeti mizin tutumu, ancak yabancı resmî kaynaklara yansıdığı biçi miyle öğrcntlebilmektedir Atatürk döneminde geliştirilen uluslararası ilişkiler, savaş yıllarında tümüyle değiştirilmek zorunda kalınmıştı* Bu çerçe ve değişikliğinin iç politikaya yansıması ve giderek, doğrudan doğruya onun niteliğini başka bir biçime dönüştürmesi, Dr. Koçak'm çalışmasından pek güzel anlaşılıyor Aramızda âdettir: Siyasal bilimde bir kitap övülürken, önemli bir boşluğu doldurduğu söylenir. Alanımız, tüy kabası, iyi düşünülmemiş, taklitçi, yüzeysel, korkak incelemelerle, çö zümlemeye çalıştıkları olguları bile denetlemeden biribirlerinden aktardıkları için güvenilirlikten uzak araştırmalarla, ezbe re bir kuramsal model ışığında üretilen kurgulamalarla dolu olduğu için, ciddi bir çalışmanın boşluk doldurması marifet sayılmamak gerekir. Dr. Koçak'm kitabı ise, Millî 5ef dönemi hakkında, bundan çok daha fazlasını başarmaktadır. Emeklerinin ürününü candan kutluyor ve genç araştırıcılara da örnek olmasını diliyorum. M ETE TUNÇAY
[Ankara/1985]
12
S unuş
Bu kitap, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne sunulmak üzere. Doç, Dr. Mete Tuncay'ın danışmanlığı altında, bir doktora tezi ola rak hazırlandı. Bir doktora tezi yazmak için pek çok neden bulunabilir. Be nim nedenim, yalnızca tarihsel bir merak ve bilimsel araştırma tutkusu olmaktan ileriye geçmez. Doktora tezim in Türk siyasal hayâtının belirli bir dönemini kapsayan târih çalışması olması konusunda hiç tereddüt etme dim. Târih çalışması, benim kişisel tercihlerime uygun düşü yordu. Ancak, bu belirli dönemin, niçin Milli Şef dönemi ol duğunu herhalde açıklamak gerekir. Bu seçimin astında iki nedeni var. Öncelikle, yapacağım çalışmanın, Türk siyâsi târihinin üze rinde pek durulmamış bir bölümü üzerine olmasını daha ba•| şmclan istiyordum. Ole yandan, uzun zamandan beri, bu alan da yapılmış çalışmaların, her nedense, Atatürk’ün ölümünden çok-partili hayâta geçişe kadar olan dönem üzerinde hemen hiç durmadıklarının ya da pek az ve önemsiz oranda durduk larının farkına varmıştım. Oysa bu aralıkla, gözardı edilen önemli bir dönem vardı. Bu dönem, çok-partili hayâta girişe temel olmak bakımından da dikkate değerdi. Yeni dönemin açıklamasını yapabilmek için, Millî Şef döneminin de yeterin ce üzerinde durulmuş ve incelenmiş olması gerekirdi. İşte, dönemin yeterince üzerinde durulmamış olması çalışmanın seçiminde önemli rol oynadı. Diğer yandan, 'İsmet Paşacı” bir evde yetişmem nedeni ile her zaman 'İsmet Paşa'ya bir ilgi duyduğumu belirtmeliyim. 13
Belki biraz da bu nedenle İsmet İnönü’yü konu alan bir çalış mayı tercih ettim. Bu iki nedenden hangisinin daha baskın geldiğini ben de bilmiyorum... Çalışmanın başında, söz konusu dönemde Türkiye'nin yal nızca iç politika gelişmelerini araştırmak istiyordum. Oysa, aradan kısa bir süre geçtikten sonra derhâl fark ettim ki, bu dönem, İkinci Dünyâ Savaşı gibi bir büyük olay gözardı edilerek incelenemez. Bu nedenle, hiç aklımda yokken, dönemin dış politikasını da özenle açıklamaya çalıştım. Çünkü, dönem boyunca iç ve dış politika arasındaki yakın ilişkileri ve karşılıklı etkileri vur gulamanın başka bir yolu yoktu. İç ve dış politika arasındaki yakın etkileşimi vurgulamak amacı ile, çalışmanın temel ayrım noktalarını saptadım. Bu anlamda çalışma, dönemin iç ve dış politikasını kapsa mak üzere genişlemiş oldu. Çalışmanın belki de hayli uzun olmasının temel nedeni, işte bu nesnel gereklilikten kaynaklanıyor. Diğer yandan, bu nedene, döneme ilişkin şimdiye dek ay rıntılı bir inceleme yapılmamış olması ve dolayısıyla çalışmada her konu ile ilgili ayrıntılı bilgi verilmek islenmesi de eklene bilir. Dış politika bölümlerinde geniş yer kaplayan, dönemin Türk-Alman ilişkilerine yönelik bilgi ve açıklamalar, birinci el kaynaklardan, ilk kez tamâmı kullanılarak. Alman Dışişleri Bakanlığı arşivlerinden [Aklen zur Deutschen Auswaertigen Politik l c) 18-1945 (ADAP)/Aus dem Archiv des Deuıschen Ausvvaerıigen Amts/Bonn] elde edilmiştir. Bu çalışmada kullanılan Alman Dışişleri Bakanlığı arşivleri, seçilerek basılmış olan belgeler olmakla birlikte, dönemin I ürk -Al man ilişkileri hakkında genel ve doğru bir likir ver mektedir. Türkiye'nin müttefiklerle olan ilişkileri ise, ikinci el kaynak lardan yararlanılarak derlenmiştir. Ancak söz konusu ikinci el / kaynakların da, aslında arşiv çalışmasına dayanan değerli ve özgün araştırmalar olduğunu belirtmeliyim. 14
Araştırmayı kitap hâlinde yayınlarken içeriğini değiştirme dim. Fakat önemli ölçüde biçim değişikliği yapımı. Bunun nedeni, akademik bir çalışmada yoğun ve ayrıntılı olarak bulunması gereken bütün tarihsel olay ve olgularla, yal nızca târihse! bir merakla, dönem hakkında genel bir bilgi ve fikir edinmek isteyebilecek okuyucuları yormamak endişesi olmuştur. Bu düşünce ile, geniş ve ayrıntılı bilgi almak isteyen okuyu culara ve bu alanda daha sonra yeni araştırmalar yapmak iste yebilecek araştırmacılara, yeri geldikçe, ayrıntılı ve geniş bilgi alabilecekleri, EK bölümler hazırladım. Dönem hakkında genel bir bilgi edinmek isteyen okuyucu lar esas metin ile yetinebilirler. İlgilerini çeken herhangi bir konuda da konu ile ilgili ElCe oaşvurabîlirler. Dönem hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isteyen okuyu cuların ve araştırıcıların ise, EK bölümlerden yararlanmaları mümkündür. EK’lcrde yer alan bilgi ve. açıklamaların önemsiz ayrıntılar sayılmaması gerektiğini burada vurgulamak isterim. Aksine, târih çalışmalarında ayrıntıların önemi inkâr edile meyeceği'gibi, ayrıntıların çok önemli öğeler olduklarım da düşünüyorum. Bu ilginç ayrıntılar olmaksızın herhangi bir ko nuda yorum ve saptama yapma olanağı yoktur. Esas metinde yer alan hemen hemen bütün genel yorum ve saptamalar, her zaman, mümkün olduğunca, tarihsel olay ve olgularla desteklenmeye çalışılmıştır. Burada çalışmanın başından sonuna dek yakın ilgisini esir gemeyen Doç. Dr. Mete Tun çay a sözcüklerle ifâde edemeyece ğim teşekkürlerimi açıklamak istiyorum. Zor ve sıkıntılı za manlarında beni bir an olsun yalnız bırakmadan, bir "doktora baba sı" ııın ne demek olduğunun en iyi örneğini vererek, çalış manı ite yakından ilgilendi, yol gösterdi ve yüzlerce sayfa elyazmasını hiç itiraz etmeden ve en kısa zamanda okuyarak de ğerlendirmesini yaptı. Onun çok değerli zamanım boş yere harcamamış olmayı diliyorum. Doktora tezimin kabulü aşamasında, bir hayli uzun süren akademik süreç sırasında, gösterdiği yakınlığı ve ağabeyliği 15
hiçbir zaman unutamayacağım hocam Prof, Dr. Ahmet Mumcu’ya teşekkür etmek, benim için yerine getirilmesi zevkli bir görevdir. Ve nihâvel son olarak (ama önem bakımından asla sonuncu / değil!) eşim Gülayşe’ye sevgi ile teşekkür etmek isliyorum. Yaptığım işe değer ve anlam verdi. Coşkumu ve sıkıntımı pay laştı, Tüm yazdıklarımı (tüm ev işleri ve çocuk bakımının ya nında) satır sektirmeden okudu ve düzeltti. Öneriler getirdi. Ona duygusal olarak pek çok şey borçluyum. Pek az doktora tezi benim içinde bulunduğum olumlu ve rahat koşullar altında yazılabilmiştir. Ben bu olağanüstü im kândan ne ölçüde yaraı lanabildiğime dâir bir karam hâlâ vara bilmiş değilim. Çok değer verdiğim kişilerin zamanlarını ve il gilerini boşa harcamamış olmayı diliyorum. Çalışmamı destek leyenleri mahçup etmemiş olmayı umuyorum. Bana gösterilen yakın ilgiye, dostluğa vc harcanan zamana karşılık, hatâların ve yanlışların yanında, daha iyi bir çalışma yapamamış olma nın bütün sorumluluğu bana âiddir. CEMİL KOÇAK Ankara/Aralık 1Ö85
16
İKİNCİ BASIM İÇİN SUNUŞ
Türkiye'de Millî Sef Döncıru (19.38-1^45), 1986 yılının Şubat ayında yayınlandığından bu yana on yılı aşkın bir süre geçli." Mclıii, ilk kez, J 982-1 9 8 3 yıllarında, doktora tezi olarak yazmıştım, İlk aşamada red edilince, dörtte üt oranında bir
"
İzleyebildiğini kadarı ile kitabıırı hakkında yayınlanan tanılma/eleştm yanları şunlardı- Cıımhu* r iy e i 120 Şubat 1986); Selim Oeringıl, "Bir A lternatif Târih'e Doğru", Cunılıtıriyei, {3 Nisan 1986), “ Yakın Târihimiz İle İlgili İki Eser” . Tercüman, (16 Mayıs 1986); Hikmet Özrteınıı, "Türk Tek-Parti Yönetimi Üstüne Bir Târih Çalışması: Türkiye'de M illî Şef 0 Önemi {1938-1945)''’ . Tâ rih ve Toplum. Sayr 41, {Mayıs 1987): W alter F W eikerr "Türkiye'de M illî Şef Dönemi {19381945)', Journal of Econonıics and Administrativo S ludies/ Ekonomi ve İdâri B ilim le r Dergisi. Volume/Cifr 1, Number/Sayı: I, {W inter/Kış 1987} ve Ayşe Güneş-Ayata, "Türkiye’de M illî Şef Dönemi (193-8-1945)'’, ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 1-2,11988} Araştırmamda yeı alan olgusal düzeydeki halaları, gözüme çarptığı oranda, yeni baskıda dü zeltmeye çalıştım. Umarım, okuyucular ve araştırm acılar yem baskıda da yer alması kaçınıl maz olan, dizgi hatâlarımın dışında, olgusal düzeydeki yanlışlarımı da hulııp çıkarırlar. Tıpkı, Başar Başarır ın, Toplumsal Târih dergisinde {Sayı 21, Eylül 1995) yayınlanan "Orta'da Cum huriyet Halk Fırkası" adlı makalesinde, bunun güzel bir örneğini bize gösterdiği gibi... Tabii yorumlarımı da tartışmaya hazırım. Ama, öncelikle belirtmem gerekir kı. bu metinde orta ya çıkan butun yorumlar ve sonuçlar, esas itibârı ile. araştırmamda belirginlik kazanan olgusal malzeme ile t eme İlen dmlm iştir. Bunun için de. sonuçlarımı ve yorumlarımı tartışmaya hazırlananların. öncelikle, ya bu çalışmamda onaya koyduğum olguların yanlışlığını, ya bu tür otgııla* ■rn benim yorumlarımı hakir çıkaramayacağını, ya da bütün bu olguların yanında, benim yo rumlarımın yanlış olabileceğini göstermek üzere, benim gösterdiğim olgusal malzemenin dışın da,
ama en az benim gösterdiklerimin ölçüsünde ve sayısında, yeni olgular gösterm eleri gere
kir. Aksi hâlde, teorik düzeyde kalarak, ıdeolojik/sıyâsi sonuçlara varabilmek gayreti içinde, ikincil el araştırmaları releıans göstererek, benim bu metinde ulaştığım sonuçların ve yorum ların aksım gösterir sonuç ya da y-orumlara ulaşmak gayretini, pek nafile bulduğumu ve bula cağımı belirtmek isterim. Dikkati çekmek istediğim nokta, geçmişimize ve günümüze iliş km siyâsî tarih/siyâset tartışmalâfında, soğukkanlılığımızı körUfna gereğidrr. Aksi hâlde, ne dünümüzü, ne de bugünümüzü an lamamız mümkün... Bu da, "k ö re liş" olmaktır ki. sanırım, ne çocukluğumuzda ' körebe" olmak isterdik, ne de s im d i.. s
17
kısaltmaya giderek, yeniden yazmak zorunda kaldım. Yayın lanma saikasında ise, metnin uzunluğu dolayısıyla, kısaluııaya da gönlüm elvermediğinden, bir kez daha düzenlemeye gitmeye ve metnin teinden seçilmiş bâzı bölümleri ek hâline getirmeye karar vermiştim. Kitabın ilk baskısı bu şekilde ortava aktı. Yeni baskı için ise, hçrşcye veııiden başlamak gerekti. Kitabı dördü nen kez kaleme alırken, amacım, metne sâdece birikmiş yeni bilgi ve belgeler eklemek değildi. Tabii buıuı da yapıtın. Yeni kaynaklar kullandım. Metni, bilgi ve belge yö nünden, biraz daha zenginleştirdim. Dahası, yorumlarımı, da ha açık, nel ve kesin iİadeler ile, mümkün olduğuma, keskin leştirmeye çalıştım. Ancak bunlar da, temekle, biçimsel değişikliklerdi. Tıpkı, ilk baskıda yer alan ekleri, bu kez, yeniden metin içine al mam. dipnotlarda kullandığım bilgileri de yeniden metne ak tarmam ve dipnotlarda birikmiş ağırlığı ortadan kaldırmaya çalışmam gibi... Ama. esas amacım, daha değişik ve daha kapsamlıydı. Hedefim, bu türden uzun, kapsamlı, ayrıntılı ve yer yer teknik bir araştırma metnini, daha rahat okunabilir bir kitaba dönüştürmekti. Yâni, kapsamlı bir araştırmanın da okuyucu yu yormayan bir kitap hâline dönüştürülebileceği kanısına varmıştım ve bu baskıda, bunu gerçekleştirmeye çalıştım. Önce, bugün baktığımda, ilk baskıda kullandığım ve artık l.uııa akıcılıkıaıı uzak ve soğuk gibi görünen üslûbu düzeltmek isledim. Mümkün olduğunca ve elimden geldiğince, bu tür den çalışmalarda görülen soğukluğu ve iticiliği önlemeye gay ret euım. burada, bâzı teknik sorunlara da değinmek isterim. Dış politikada» Almanya ile ilişkilerde yer alan ve 1939 yılı öncesine âid bâzı bilgileri, daha önce, Türk-A İman İlişkileri (1923-1939) (Türk Târih Kurumu. Ankara, 1991) kitabımda kullanmışımı. Burada da kullanmak zorunda kalınca, az da olsa, bir çakışma söz koıuısu oldu. Kaynakçamda ver alan bâzı metinleri su âna kadar ben de göremedim. Ama bir gün onları da inceleyebileceğimi üıııiı *
'
18
s
'
ediyorum. Göremediğim metinleri, yanımı (*) işareti koya rak, belli ellim. Nerede ise on beş yıl önce, bu araştırmayı yapar ve metni kaleme alırken, mel inde sözü edilen bâzı ülkeler arlık harita da görünmüyorlardı. Yâni, târih olmuşlardı. Estonya, Lilvaııva ve Loton ya,., Bugün ise, durum yine farklı değil,.. Metinde sözü edilen bâzı ülkeler, arlık atlaslarda ver almıyorlar. Sovyeller Birliği ve Yugoslavya... Yukarıda sözünü ettiğim üç ülke ise, yeniden doğdular. Ülkemizde dış politika tartışmaları yeni yeni başlıyor. İzle nen dış pol i likaların a 1le ma t i heri olduğu/olabileeegi o rla ya konuluyor. Bugün bu tartışmaların ışığında, ülkemizin İkinci Dünyâ Savaşı yıllarında izlediği dış politikayı irdelemenin bir anlamı olabilir mi? Bu soruyu yanıtlamak güç olmakla birlikte, eıı azından şu nu belirtmek gerekir: Bugün dış politikada pek sık gündeme gelen, 12 Ada, Kuzey lrak/Musul, Batı Trakya gibi konuların, elli yıl önce de hangi koşullarda vc nasıl gündeme geldiğini bilmek, bize, dış politikada bâzı konuların, konjonktüre bağlı olarak, zaman zaman yeniden gündemin ilk sıralarım işgal edebileceğini gösteriyor Ama daha da önemlisi, bu tür konu ların târihse! arka plânlarını soğukkanlı bir şekilde gözler önüne sermek, temelsiz suçlamaların ve demagojik yaklaşım ların önlenmesi için, sanırım, bilimsel bir alan yaratabilir. Okuyucu, bu metinde, söz konusu tartışmaların geçmişini öğrenecek ve hâlen süren ve günlük basında sık sık rast geldi ği görüşlerin doğruluk pay mı test etme imkânına sâlıip olabi lecektir. Sanırım, sâdece bu temel bile, dış politika tâıiİlimi zin dışında, günlük dış politika tartışmalarına doğrudan bir katkı sağlayabilir. Eğer merak eden varsa, bundan sonra, öykün tın devamım, yâni, 1CH > 1 L)50 döneminin nıâcerâsmı, aynı çerçevede, yaz mak niyetindeyim. B»« yıl, muhtemelen, "Türkiye’de Demokrasinin 50. Yılı’ olarak değerlendirilecek.,. Bununla birlikte, dem okratik l e ş e m e m e tartışmalarının daha uzun vıLlaı süreceğini tah min etmek için de, kâhin olmaya gerek yok.,. Metnin iç poli19
lika ile ilgili kısımları, ülkemizin demokrasi macerasının Ke men öncesindeki, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal at mosferi hissetmemizi sağLıyor. Bu büyük kasırga/alabora ön cesinde, toplumun nerede bulunduğunu yakından görmek, kanımca, bu türden tartışmalara yine doğrudan bir katkı nite liğindedir. C EM İL KO ÇA K
Ankara/23 Mart 1996
20
GİRİŞ
Türkiye'de Milli Şef dönemi (1 938-1945), îsnıei İnönü'nün Cumhurbaşkanlığının ilk ve Türkiye Cumhuriyeli'nde lekparti yönetiminin son yıllarını içerir Bu araştırmada Millî Şef döneminin iç ve dış politikasını birlikle incelemeye çalıştım. Dış politikanın iç politika üzerindeki etkisini ve bu etkinin derecesini, araştırmada tek tek somut olaylarla orLaya koyma ya vc böylece iç ve dış politikanın karşılıklı etkileşimine iliş kin genel nitelikte bir kuramsal önermenin doğruluk payını, tarihsel olguları temel alarak, araştırmaya gayret ettim. Dış politikanın iç politika üzerindeki etkileri abariılmamahdır. Bununla birlikte, tek-parti dönemi boyunca, dış politika gelişmelerinin iç politika üzerinde (belki de) en çok etkili ol duğu dönem, İkinci Dünyâ Savaşı yılları olmuştur. Araştırma, Atatürk döneminin son siyasal gelişmeleri ile başlıyor. Bu gelişmeleri, kronolojik olarak savaştan önce ve dış politikadan tam am en bağımsız oldukları için, incelemenin ba şında vc dış poliıikn gelişmelerinden ayrı olarak ele aldım. Savaşla birlikte dış politikanın önemi artacak ve iç politika nın anlaşılabilmesi açısından da ele alınması gerekli olacaktır. Bu nedenle, iç polilika bölümlerinden önce dış politika bö lümlerine ver verdim. Araştırmalım dış polilika ile ilgili bölümlerinde, Türkiye’nin savaşa katılmamayı nasıl başarabildiği sorusuna yanıt vermeye çalışımı. Bunu yaparken dönemin Türk dış politikasını ayrıntılı bi çimde tasvir ettim. 21
Diğer yandan, İkinci Dünyâ Savaşı yıllarında izlenen Türk dış polilikasının sonuçlarını da yeri geldikçe irdeledim. İç siyasal gelişmeler konusunda ise, birkaç temel soruyu ya nıtlamak istedim. ismet İnönü'nün Atatürk ile çatışmasına ve sonunda Ata türk-! ııunü ayrılığına ne gibi sorunların yol açtığı ele aklığım ilk sorudur. İnönü'nün, Atatürk’ün ölümünden yaklaşık bir yıl öııee, Başvekillikten ayrıldığı Iıâlde, nasıl olup da, Atatürk’ün ölü münden hemen sonra, Cumhurbaşkanı seçilebilmiş olduğu, yanıtlamaya çal işliği m ikinci sorudur. Millî Şef dönemi ile Atatürk dönemi arasında yönetim açı sından temel bir fark olup olmadığı ise, incelenen diğer bir konudur. Bir başka soru. Cumhuriyet Halk Partisi nin târihi ile ilgili dir, Atatürk ve İnönü dönemleri karşılaştırıldığında, partinin yapısında bir değişiklik olup olmadığına ilişkindir. İnönü dönemindeki yeni girişimlerin nedenleri ve etkileri ile tütvı siyasal sistem içinde bir liberalleşmeye gidilip gidilme diğini ya da bu yönde bir amaç taşınıp taşınmadığını, bir baş ka soru grubu olarak ele aldım. Savaş yıllarında izlenen iktisâdı politikaları, etkilerini vc si yasal sonuçlarını da göz önüne alarak, bir başka konu olarak inceledim. Millî Şef dönemi, 1945 yılı başlarında sona ermeye başlaya cak ve ülke, bu târihten sonra, yeniden bir "geçiş dönem i”ne girecektir. Araştırmanın sonunda, 1945 yılındaki siyasal gelişmelere kısaca ve genel olarak değinerek, özellikle siyasal ortamın, üs lubun ve havanın nasıl değiştiğine, değişmekle olduğuna dik kat çekmeye çalıştım. Vurgulanan değişim, dönemin sonuna işaret etmek bakımından önemlidir. Milli Şef döneminin iç ve dış politika açısından geniş ve ay rıntılı olarak incelenmesi, tarihsel bir merak olmanın ötesinde bir anlama sahiptir. Savaş sonunda başlayan yeni dönemin, ye ni siyasal sistemin ve siyasal mücâdelelerin anlamım kavra mak, Millî Şef döneminin yakından bilinmesini gerektirir. 22
I. B Ö L Ü M
Atatürk döneminin son siyasal gelişmeleri
Mustafa Kemal Atatürk'ün 10 Kasım 1938'de ölümü üzcııııc Cumhurbaşkanlığına ismet İnönü'nün seçilmiş olması, ilk bakışla olağan vc doğal bir gelişme olarak yorumlanabilir. Nitekim yakın dönem siyasî tarihimiz ile ilgili incelemelerde bu konu nedense İliç sorgulanmaz. Oysa Türkiye Cumhur iyeti’ nin ikinci Cumhurbaşkanı secilen lsıııel İnönü, Atatürk'ün ölümünden yaklaşık bir yıl önce Başve killik görevinden uzaklaştırılmış (Eylül 1937), bu târihten Ata türk'ün ölümüne dek geçen sürede, beşinci dönem TBMM'de yal nızca Malatya mebusu olarak görev yapmış vc aktif siyasa t hayat tan tamamen çekilmişti. Atatürk'ün ölümünden bir süre önce Atatürk ile çatıştığı ve bu nedenle de görevinden ayrıldığı bilinen İnönü'nün, Atatürk’ün ölümünün ertesi günü, karşısında hiçbir aday olmaksızın, nasıl ve hangi ortamda Cumhurbaşkanı seçilmiş olduğunu açıklayabilmek için, önce Türk siyasal târihinin 1930’lu yıllara rastlayan dönemini ve bu dönemdeki Atatürk-İnönü ilişkilerini daha yakından incele mek gerekir. Bu bölümde, Atatürk-lnönü ilişkilerini ve çatışmalarını göz önünde bulundurarak, İnönü'nün Başvekillikten ayrılışı, Başvekil liğe Celâl Bayar m getirilişi ve Bayar'rn Başvekillik dönemi üzerin de durarak, iktidardan uzaklaştırılmış İnönü'nün nasıl yeniden ik tidara gelebildiğine açıklık kazandırmaya çalışacağım. 23
1) ATATÜRK-İNÖNÜ İLİŞKİLERİ VE ÇATIŞMALARI Aıauırk-tnötui ilişkilerinin başlangıcı Harb Akademisi yıllarına rastlar. Bu yıllarda ilişkinin bir tanışıklıktan öteye geçmediği anla şılıyor. Ancak Akademi yıllarından sonra, Oıdu yaşamının değişik dönemlerinde bazı görevlerde birlikte oldukları ve ilişkilerinin sürdüğü biliniyor.1 Tanışıklığın yakın çalışma arkadaşlığına dönüşmesi Kurluluş Savası yıllarına denk düşer. Bu dönemde Mustafa Kemâl Atatürk BMM Başkanı iken, ismet İnönü de önce Meclis üyeliği. Ban Cep hesi Konuı lan lığı ve Hariciye Vekilliği görevlerinde bulunur. Cumhuriyetin ilânında Atatürk Cumhurbaşkanı seçildiğinde, İnönü de Başvekâlete getirilir vç böylecc uzun yıllar sürecek bil si yasal işbirliğinin temelleri atılır. Atatürk ile İnönü arasında süregelen uzun ve yaksrı siyasal iş birliği kendini hcıııetı belli etmektedir: İsmet İnönü, Cumhuriye tin ilânından il ibaren, 21 Kasım 1924-2 Mart 1925 târihleri arasın-
1
İnönü, bu donemde Atatürk ile ilişkilerini şöyle arılatıyor 'Atatürk ile bizim Erkânı Harb sınıflarında sınıflarımız birbirine yakındı Atatürk, benden «ki se ne ileride idi. <..) Atalürk ile mektepte fezta bir münâsebetimiz olmamıştır, t...} Mektepten çıktıktan sonra Orduda birbirimizin hayâtını daha yakından işitir, tanır, ilgilenir ol duk. (...I Atatürk ile yakın r$ münâsebetleri Birinci Cihan Harbi ile başlar. Birinci Harbin çıkması ile her birimiz bir cephede vazife almışlık. Meselâ, rahmetli Atatürk, Ça nakkale’de en büyük ve tehlikeli muharebelerim yaparken, ben Genelkurmay1 ’da, yâni Başku mandanlık Karargâhı'ııda Harekât Şubesi Müdürü olarak hâdiseleri yakından takip eder, vazife temasları yapardım. f...J Atatürk ile de bu şekilde temaslarım olmuştur. Atatürk, Birinci Cihan Harbı'niıı ilk devrinde, kısa zamanda büyük kumandan olarak çıktı 6u arada benim de Gene-lkurmay’da vazifem bitti. İlk kumandanlıklarım Kafkas Cephesinde oldu. Atatürk ile orada buluştuk. Ben cephe Erkânı Harb Reisi idim Atatürk, Kolordu Kumandam idi. Henüz General olmamıştı. Olmak üzere idi. Muharebe esnasında ben Kolordu Kumandanı ol* clmn. 0 da Ordu Kumandam oldu. Böylece münâsebetlerimiz daha yakın bir hâle geldi. Gerek Ordunun, gerekse memleketin âtisi için en yalcnı münâsebetlerimiz, o zaman orada ol muştur. Atatürk ile aramızda siyâsî ve içtim âi bakımdan yakın bir anlaşma, görüşlerimiz ara sında uygunluk ve ilerisi için düşüncelerde açıklık, Kafkas Cephesinde beraber bulunduğu muz o sırada teessüs etmiştir. Sonra ayrıldık oradan... 6en Filistin Cephesinde iken. Atatürk oraya, benim bulunduğum Ordu ya. Ordu Kumandanlığına geldi. Böylece tekrar buluştuk ve muharebe sonuna kadar da bera ber kaldık." İnonii Atatürk'ü Anlatıyor, s 9-11.
24
da görev yapan Fethi Okyar Hükümeti dışarıda tutulacak olursa, 1937 yılırım Eylül ayına dek kesintisiz biçimde Başvekillik yap mıştır. İnönü, Atatürk döneminin değişmez Başvekili; tek-partı iktida rının "İkinci Adanırdır. Bu yakın çalışma arkadaşlığı sırasında, gerek uz tın dönemli dü zeltim programları, gerek günlük siyasal olaylar, gerek dış politika konulan ve gerekse parti ve hükümet sorunlarında; kısaca, yeni biı devletin kurulma sürecinde ve günlük yönelim alanında karşı laşılan sorunlar hakkında her zaman aynı fikir, görüş ya da uygu lama yanlısı olmamaları ve bu nedenle de aralarında belirli bâzı konularda anlaşmazlıklar ve tanışmalar olması doğal görülmelidir. Türkiye'de tek-parıi yönetiminin tamamen yerleştiği ve yönetim sorunlarının ağır bastığı 19301u yıllarda, bu tür anlaşmazlıkların değişik örneklerini bulmak mümkündür:
Hükümete Dışarıdan Müdahalelerin Yarattığı Sorunlar 1932 yılının Ağustos ayında bir gece, “Atatürk'ün Sofrasf nda, dönemin Maarif Vekili Esat (Sagay) Bey Doktor Reşit Galip ıara rından çok sert bir biçimde eleştirilir. Genç ve atılımcı bir kişi olan Doktor Reşit Galip, o târihte Cumhuriyet Halk Fırkası Umumi İdare Heyeti üyesi olarak, Halkevlerinin yönetimi ve denetimi ile ilgileniyordu. Gâlip’in iddiasına göre, Maaril Vekili, çalışmaları sı rasında, yeniliklere destek olacak yerde güçlük çıkarmaktaydı. Ga lipsin seri eleştiri ve şikâyetleri Atatürk’ü fazlasıyla rahatsız cdcı. Çünkü Esat Bey. nUıâyel Atatürk'ün eski hocasıdır. Sonunda tar tışma, Atatürk'ün sofrayı terle etmesi ile sonuçlanır. Fakat komi kapanmaz 2 Olaydan kısa bir süre sonra, 18 Eylül de, Atatürk Esat Bey ile konuyu yeniden görüşür ve 19 Eylülde, yine bir sofra davetinde, diplomatça bir üslûpla, eski hocasına sağlık nedenleriyle dinlen mesini tavsiye ederek, muhtemelen daha önce aralarında kaıarlas-
2
İsmet Bozdağ. Atatürk'ü» Sofrası, s. 77-87; Hasa» Cemil Çambel, Makâleler-Hâlıralar, s. 79 82; Yâkup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl. s. 132*134
25
tırclı klan biç iiriyle, Esat Beyin kendi yerine Doktor Reşit Gâlip'i önermesini sağlar. Hemen aynı gece, Atatürk, Cumhurbaşkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ (Soyadı çağırır ve İnönü'ye Vekil deği şikliği isteğini, daha doğrusu karârın] telgrafla bildirir, Un u l u imama) idtr ki, olay, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayında geçmekte ve Ankara'da bulunan Başvekil İnönü'nün bilgisi dışında olmaktadır. Gece yarısı İnönü’den umulmadık ve beklenmedik biçimde sen bir vamt telgralı gelir: "Geceyarısı gaflet uykusundan uyandırılarak, kabinesinde de ğişiklik yapılmak istendiği haberini alan bir Başvekilin, bu hususta ileri süreceği mütâlâadan nasıl bir fikir selâmeti beklenebilir?"3
İnönü, hiç kuşkusuz, hükümet çalışmalarınuı kendi dışında, hele parti ve Meclis dışında konuşulup tartışma konusu yapılması na, Vekillerin resmî mekanizmalar dLşnıda, konuyla ilgisi olmayan kişiler önünde ve hattâ onlar tarafından değiştirilmesine tepki du yuyordu. Ayrıca, hu tür örneklerin istisna oluşturmadığım da vurgula mak gerekir. Örneğin, Ahmet Hamdi Başar, 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapanmasından sonra, Atatürk’ün çıktığı yurt gezisinde, Kayserfde karşılaşılan sorunlar üzerine Ankara’ya çekilen bir telgrafın öyküsünü anlatıyor: "Gazi bu işe kendisi el koydu. Gece sofra başında Ankara'dan gele cek telgrafı bekliyoruz. Bizzat Gazi imzası ile bir telgraf çekilerek. Baş vekil İsmet Paşa'dan hâdisenin sebebi sorulmuştu. Geceyarısı Anka ra'da Başvekil ve alâkalı Vekiller ve memurlar faaliyette,.. (...) Çekilen telgrafa cevap geliyor. Hayır, bu telgraf asd mühim noktayı örtbas etmektedir. [Vakit] geceyarısmı geçmiş... Sofrada Gazi, Recep [Pekerl Bey'e içinde ağırca kelimeler bulunan bir telgraf dikte ettiri yor."4
tnönü, hiç kuşkusuz, arada sırada hükümetinin bu şekilde sor guya çekilmesine ve kınanmasına karşı da duyarlı davranıyor ve bu tür davranışlara karşı sert tepki gösteriyordu.
3
Kar-aosmanoğlu, PoIiıikada- 45 Yıl, s. 132. Bozdağ, Aiatürk'ün Solrası, $. 85-86.
4
Ahmet Hamdı Başar, Atatürk'le Üç Ay ve 1930'dan Sonra Türkiye, s. 37.
26
Rcşil Galip'in Maarif Vekilliği ne getirilmesine benzer bâzı olayların daha önce de yaşanmış olması, İnönü tarafından her za man hükümet işlerine dışarıdan müdahale olarak değerlendiril miştir. İnönü, anılarında, bu konuda şunları yazıyor: "Evvelce de Atatürk ile hükümet başkanı olarak beni müteessir eden bir olay cereyan etmişti. Atatürk, Vekillere sert muamele yapacak,.. Ata türk'ten bilhassa ricâ ettiğim, Vekillerden hangisini istemiyorsa, itimâdı yoksa söylesin,.. Vekile söyleriz. Hiç kimse kendi itimâdına mazhar ol madığı hâlde Vekâlette kalmak arzusunda değildir. Emin olşıın bundan... Bunu değiştirmek mümkündür. Yapmasın bunu... Bunu ricâ ettim kendi sinden... Bu nokta üzerinde son derece kırılıyorum. Toplanıyoruz... Herhangi bir Vekili istilâya mecbur etmek için, sert muamele yapmak, onun için çok ağır bir muamele oluyor. Hükümet ola rak, Başvekil olarak, benim için de çok üzüntü verici bir hâdise oluyor.' 5
Ayrıca, unutulmasın ki, 1932 yılının Eylül ayında, yâni bu olay dan hemen önce, İktisat Vekili de aynı şekilde değiştirilmişti. Bu konuyu ileride dalıa ayrıntılı olarak de alacağım.
Dış Politika Sorunları Atatürk'ü yaşamının son yıllarmda bir dış politika sorunu ola rak yakından ilgilendiren Hatay konusu, Atalürk-İnönü ilişkilerin de gerginlik yaratan bir başka önemli noktaydı. Atatürk, kendine özgü sezgi gücü ile uluslararası ilişkiler ve po litikayı değerlendirdiğinde, Türkiye’nin Hatay’ı topraklarına kala bileceğine inanıyordu. Fransa, gerek kendi iç politika sorunları ve gerekse 1930'lu yılların ikinci yarısında Avrupa'da Almanya’nın meydana getirdiği dış politika sorunları nedeniyle Hatay'a gereken ilgiyi gösteremezdi. Oysa bu konuda Atatürk'e göre daha ılımlı bir politika izlemek ten yana olan İnönü, herhangi bir ileri adını almaksızın, sorunun görüşmeler yoluyla ve gerekirse daha uzun bir sürede çözülmesin den yanaydı. Sorunun gündemde birinci sırayı almasına karşın sürüncemede
5
İsmet İnönü, Hâtıralar, (2. Kitap!, s. 289
27
kalması, Atatürk'ün açıkça hükümeti eleştirmesine neden olur.6 İnönü, anılarında, Hatay konusunda Atatürk ile olan görüş ayrı lığını şöyle açıklıyor: "|19]36 senesi ve (19]37 [yılı] başı, olayların gittikçe birikerek, yorgun luk ve gerginliğin artmış olması devridir. Türlü meselelerden Atatürk ile aramızda münâkaşa çıkmıştır. Bunların büyüğü Hatay meselesinde ol du. U Fransızların (...) Hatay meselesinde gösterdikleri olumsuz siyâset Atatürk'ü dâima meşgul ediyordu. Muhitinde, yakınlarında, hattâ hemşi resinde bile örneğini gösteren büyük bir hassasiyet başlamıştı. Hatay'da vaziyetin devâmı{nınl artık mümkün olamayacağı kanaati yayılıyordu ve akşama, sabaha bir büyük hareket olacakmış gibi bir ha va yayılmıştı. Hatay meselesindeki bu her an patlama havası ve her an büyük bir hareketin başlayacağı intibaı Atatürk'ten geliyordu. (...) Atatürk, bütün bu hâdiseler bir araya gelince, Hatay meselesini artık hâlletmek zamânı geldiğine hükmediyor ve birdenbire büyük tezahürat şeklinde bu mesele ortaya atılıyor. Dışişleri, gece gündüz Hatay meselesi ile meşgul oluyor ve nihayet Fransa Hükümeti nezdinde teşebbüse geçerek, bu meselenin bir an evel hâlledilmesini iki memleket iki halk arasında huzurun tesisi için acele bir mâhiyet taşıdığı bildiriliyor. Bu şartlar altında Hatay meselesinden Fransızlarla aramız açıldı. Ta biatıyla açıldığından rtıbâren uzun bir müzâkere devri başladı. Hatay'da bir neticeye varmak ve uzun müzâkere devrini kısaltmak için, Atatürk, hergün sabırsızlanıyor, hâdiseyi yakından tâkip ediyordu. (...) Bir aralık Atatürk'ün hâlinden bir askerî müdahale ile emrivaki yap mak fikri geçtiğini fark ettim. Kendisi ile bu meseleyi görüştüğüm gibi. Erkânı Harbiyei Umumîye Reisi Fevzi [Çakmak] Paşa ile de görüştüm. Hatay'daki meselede haklarımızı tatbik sahasına koymak için bir neti ce alabilirdik, almak için çalışabilirdik. Fakat her siyâsî teşebbüsü bir ta rafa bırakarak, bir askerî hareketle emrivâki yapmak şeklini mahzurlu buluyordum. Kesin olarak vaziyet aldım. Ne yapabilir Fransızlar? 'Hiçbir şey yapacak hâlde değiller' fikri ileri sürülüyordu. Evet, Fransızlar Suri ye'deki mevcutları itibârıyla hiçbir şey yapacak hâlde değiller. Fakat sâdece harb ilân edilmesi bile, bizim memleketimizi büsbütün yeni bir siyâsî ortam içine atardı, Avrupa'da gelişmekte olan büyük siyâ-
6
Hasarı Rız'a Soyak, Atatürk'ten Hâtıralar, {Cilt;
2),
$ 546-654; Mete Tuncay. "Hatay Soumu ye
TBM M ", Türk Parlam e ntocu lüğünün İlk Yüzyılı {1S76-1976}, (Kânunu E sasfnin 100. Y ılı Sem pozyumu |, s 251-260.
28
$î olaylar sebebiyle, kendi imkânlarımızı, durumumuzu birdenbire muayyen bir meseleye bağlamış oluruz ihtimâlim, ciddî bir sakınca olarak gö rüyordum. Fev2 i [Çakmak] Paşa'dan rica ettim. Bana yardım etmesini söyledim. Nihayet Atatürk, İstanbul'da son gösterişli hareketleri yaptıktan son ra, Ankara'ya dönerken, yolda kendisi ile Eskişehir'de görüştüm. Uzun boylu tekrar anlattım. Bir askerî hareket şıkkına girmenin mahzurlu ola cağına onu ikna etmeye çalrştım ve muvaffak oldum. Dinledi uzun boy lu... Böyle bir hareket yapmayacağını, yaptırmayacağını söyledi. (...) Hatay meselesinde, böyle büyük bir buhrandan, hem hükümet olarak, hem de şahsen kendim geçmiş bulundum. (...) Atatürk ile Hatay konusunda {,„} 1936-[19]37‘de çok münâkaşa ettik. Uzun sürdü. Ve belki, 'O zaman bir askeri hareket yapsaydık, daha isa betli olurdu, daha iyi olurdu' fikri onda kalmış olacaktır. Ama bunun işa retini, izini hiçbir zaman göstermedi/'7
Dış politika alanında bir diğer önemli anlaşmazlık konusu da 1937 yılındaki Nyon Antlaşması olacaktır. Bu konuyu ileride da ha ayrımılı olarak ele alacağım.
Devletçilik Sorunu Genç Cumhuriyetin ülkenin ekonomik sorunlarını çözme yo lunda altığı adımların başarılı olamadığı, 1929 Dünyâ Ekonomik Buhranının dıştaki ve Serbest Cumhuriyet Fırkasfııın içteki etki leriyle daha yakından anlaşılır. Cumhuriyetin kuruluşundan Büyük Ekonomik Euhrân’a dek (1923-1929) izlenen ekonomik gelişme modelinin 'liberal" ve 'özel girişim yanlısı" okluğu konusunda iktisat tarihçileri birleşivorlar.8 Genç Cumhuriyet, içinde bulunduğu geri tarım top!umunu sa-
7
İsmet Inönü, afle, s 283-284. Ayrıca, Hatay konusunda, Atatürk ile İnönü arasındaki görüş far kını belgeleyen bir başka kaynak olarak bkz. "A tatürk'ten İnönü'ye, İnönü'den Atatürk'e Özel Mektuplar
8
(2)\ M illiyet
(22.1.1990}
Ha Idun Derin, Türkiye'de Devletçilik; Korkut Boratav, Türkiye'de Devletçilik; Ilhan Tekeli-Selım Jfkm. 1929 Dünyâ Buhranımla Türkiye'nin İktisâdi Politika Arayışları; Ilhan Tekeli-Selim İlkin. Uy gulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu; Çağlar Keyder. Dünyâ Ekonomisi İçinde Türkiye (1923-1929); Çağlar Keyder, Türkiye'de Devlet ve SınıfJar; Yahya Seîâi Tezel. Cumhuriyet Döneminin İktisadî Târihî 11923*1950); Korkut Boratav. Türkiye İktisat Târihi (1908-1985); Bilsay Kuruç, Mustafa Kemâl Dörteminrfe Ekonomi; Mustafa Sönmez, Kapitalist Devlet İşletmeleri ve Türkiye; Korkut Boratav, "Büyük Dünyâ Buhranı İçinde Türkiye'nin Sanayileşme ve Gelişme So-
29
nâyilcşme yönüne hızla itebilecek özel sermâye birikiminden ve özel girişim dinamizminden tamamen yoksundu. Ekonomik alandaki zayıf yapı, 1929 Buhranı ile karşılaştığında, buhranın ilk belirtileri siyasal ortamı da etkilemiş ve Scrbesı Cum huriyet Fırkasının simgelediği güçlü bir muhalefet akımı yarat mışın Gerek ekonomik ve gerekse siyasa! yapıda basgösteren ciddî sarsımıJur, CHP’»in ve hükümetin, izlenen İktisadî politikaları, so mut koşullan da göz önüne alarak, yeniden gözden geçirmesine neden olacaktır. 1929-1932 yılları arasındaki dönem, bir arayış dönemi olarak kabul edilebilir. Bu dönemde, liberal İktisadî politika terk ediliyor vc devletin ekonomi üzerindeki müdahaleci eğilimleri ağırlık ka zanıyordu. Ancak, özel girişime duyulan yakınlıkta bir soğuma ol mamıştı. Arayış döneminin sonunda, 1932 yılında, 'devletçilik” dönemi başlamış sayılmaktadır. Korkut Bora tav, bu iki dönem arasındaki benzerliği ve farkı şöy le özetliyor: "1923-192$ dönemini liberal' diye nitelemek yaygındır. lib e ra l' sözcüğü, 'özel sermâyenin desteklenmesi' anlamında kulla nılıyorsa, bu yaftaya itiraz etmeyebiliriz. Ancak liberalizm, genel olarak anlaşıldığı gibi, devletin ekonomiye müdahalesinin mümkün en az dü zeyde tutulmasını ifâde ediyorsa, bu döneme 'liberal' demekle bâzı ciddî yorum hatâlarına yol açmış oluruz. Zirâ 1923-1929 yılları, devletin Ö2el sermâye birikimi lehine çeşitli do laysız müdahaleler yaptığı bir dönemdi."-9*
runfarı: 1929-1939". Tarihsel Gelişim İçinde Tiirtciye Sanayi; Orhan Kurmuş, 'Cumhuriyetin İlk Yıl larında Sanayım Korunması ve Ticâret Sermâyesinin Tavrı". Tarihsel Gelişim İçinde Türkiye Sa nayi; Ilhan Tekelı-Selirn İlkin, "Devletçilik Öncesinde Sanayi Politikası Arayışları". Târihse! Geli şim İçinde T-ürkiye Sanayi; Korkut Bora lav. "1923-1939 Yıllarının İktisat Politikası Açısından De ğerlendirilmesi", Atatürk Döneminin Ekonomik ve Sosyal Sorunlan; Emre Kongar, "Devletçilik ve Günümüzdeki Sonuçlan", Atatiirk Döneminin Ekonomik ve Sosyal Sorunları: Orhan Kurmuş, "T91$ve 192$ Gümrük Tarifeleri Üzerine Bâzı Gözlemler", Türkiye İldisai Târiiıi üzerine Araştır malar, ODTÜ Gelişme Dergisi, {1978 Özel Sayısı); Çağlar Keyder, "1923-1929 Döneminde Para ve Kredi”. Türkiye İktisat Târihi üzerine Araştırmalar, ODTÜ Gelişme Dergisi, 11978 Özel Sayısı), Çağlar Keyder, "Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türk Tüccarının 'Millî leşmesi". Türkiye İktisat Târihi Üzerine Araştırmalar II. ODTÜ Gelişme Dergisi, 11979-1980 Özel Sayısı); Türkiye'de Tarımsa» Ya pılar {1923-20001. 9
Boratav. “ 1923-1929 Yıllarının İktisat Politikası Açısından Değerlendirilmesi ’, Atatürk Dönemi ni n Ekonomik ve Sosyal Sorunları, s. 42.
30
1930 yılında başlayan il01himayecilik" dönemini, nihayet “deviel edik" tartışmaları ve uygulamaları ile 1932-1939 dönemi izleye cektir.10 1930’lu yıllar boyunca az ya da çok, fakat mutlaka süıcn libcralizm-devletçilik" tartışmasının, özü itibarıyla yeni bîr tartışma olmadığına burada özellikle işaret etmek isterim. Bu tartışma, aslında İkinci Meşru tiye ftcıı itibaren İttihat ve Te rakki Cemiyeti içinde geniş ölçüde mevcutlu. İttihat ve Terakki ik tidarı döneminde, önceleri bir hayli revaçta olan "liberalizmden sonra, özellikle Birinci Dünyâ Savaşı sırasında "devletçilik" eğilimi ağır basmıştı.11 Görüldüğü gibi, bir iktisat politikası olarak devletçilik uygula ması ve liberalizm-dcvleıçilik tartışması.* Cumhuriyetin Osman/ lı’clan devraldığı bir mirastı. İttihat ve Terakki Cemiyeti ııiıı İktisâdi ve siyâsi amaçlarını, bü yük ölçüde İttihat ve Terakki CemiyetiTıin içinden gelen C umhıt ri yet in siyâsi kadroları da paylaşıyorlardı. Amaç, devletin ekono miye etkin müdahalesi ve uygun iktisat politikaları ile milli bir ka pitalizm ve millî bir burjuva sınıfı yaratabilmekti. Cumhuriyet döneminde de, özel girişimin desteklenmesi anla mında, libçral ekonomi anlayışı hiçbir zaman terk edilmeksizin, ancak bâzı düzenlemelere tâbi tutularak, devletin ekonomik alan da, ama özellikle de sanayi alanındaki müdahalesi genişleyecektir. Bu genişleme, hiçbir zammı özel girişime karşı olmayacak; devlet, sanayi yatırımlarında bulunurken bu alanda bir çatışma yaratma maya özen gösterecektir. Devletçiliğin niteliği vc tanımı, devletçiliğin ne olduğunun, dev letçilikten ne anlaşıldığının ya da anlaşılması gerekliğinin, hiçbir zaman somul ve açık olarak tartışıİmaması/taruşıİamaması ve dev letçi uygulamalarda dönemden döneme görülen, ancak açıkça ka bul edilmeyen farklılıklar sonucunda, hiçbir zaman belirginleşe medi.
10 Boratav, "1923-1929 Yıllarının iktisat Politikası A çım d a n Değerlendirilmesi", A tatürk Dönemi nin Ekonomik ve Sosyal Sorunları, s. 44. 11 Zafer Toprak. Türkiye'de "M illi İkü sa t“ (1908-1918). (Özellikle "Milli Bankacılık ', "Millî Sana y i" ve "Savaş Devletçiliği" bölümlerine bkz.J
31
Bununla birlikle, devletçilik, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’ nin resmi belgelerinde, kısaca da olsa, tanımlanmışu. Örneğin, Cumhuriyet Halk Fırkası (CHFVnın 1931 yılında ka bul edilen programında bu konuda şu görüşlere yer veriliyordu: "Ferdî mesaî ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu ka dar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi memuriyete eriştirmek için, milletin umûmî ve yüksek menfaatlerinin icâp ettirdiği işlerde - bil hassa iktisâdî sahada- devleti fiilen alâkadar etmek mühim esaslarımız da ndırC12
CHP nin 1935 yılında kabul edilen programında ise, devletçilik konusuna daha ayrıntılı olarak değiniliyordu: "Özel kınav ve çalışma esas olmakla beraber, imkân olduğu az za man içinde ulusumuzu genliğe ve yurdu bayındırlığa eriştirmek için, ge nel ve yüksek asığların gerektirdiği işlerde, hele ekonomik alanda, dev leti filiğ sûrette ilgilendirmek başlıca esaslarımızdandır. Devletin ekonomi işleri ile ilgisi filiğ sûrette yapıcılık olduğu kadar, özel girişimlere ön vermek ve yapılmakta olan işleri düzenlemek ve kontrol de etmektir. Devletin, filiğ olarak, hangi ekonomik işleri yapacağının belirtilmesi, ulusun genel ve yüksek asığlarına bağlıdır. Bu lüzum üzerine, devletin, filiğ olarak, kendi yapmaya karar verdiği iş, eğer özel bir girişit elinde bulunuyorsa, onun alınması her defasında özgü bir kânun çıkarmaya bağlıdır. Bu kânunda özel girişitin uğrayacağı zarârın devlet tarafından ödeme şekli gösterilecektir. Bu zarar oranlanırken, gelecekteki kazanç ihtimâl leri hesaba katılmaz."13 Bununla birlikte, CHP nin 1931 ve 1935 yıllarında yapılan ku
rultaylarında, devletçilik konusunda ayrıntılı herhangi bir açıkla ma ya pil madiği gibi, ayrıca konuyu ayrıntıları ile tartışan ve açık layan yayın da yapılmamıştı.14
12 Cumhuriyet Halk Fırkası Programı, (1931), {ikinci Kısım/Ç Fıkrası). 13 CttP Programı, f 1935b {İkinci Kısun/Ç Fıkrası). 14 Bu konuda bkz Recep |P e ke rl CHF Programının İzahı; CHF Kâtibi Umûmîsi Recep Bey'in Bir Nınku; CHP Genel Sekreteri R. P eker'in Söylevleri; Tekeli-llkin, Uygulamaya Geçerken Türki ye'de Devletçiliğin Oluşumu, s 79-106; Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s. 164-201. Gayri res mî bir tartışma odağı olarak Kadro dergisi istisnaî bir örnek oluşturur. Bk 2 . Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s. 206-236.
32
Kemal Kaıpat, üzerinde hiçbir zaman resmî bir tanışma açılma nı* ofan Tüı k devletçiliğini şöyle tanımlıyor: "Türk devletçiliği sağlam oturtulmuş bir teori olmaktan ziyâde, olay ların zoru ile ortaya çıkan pratik bir siyâsetti. Mânâ ve tarifinin bir Ba kandan ötekine değişmesi de bunu gösteriyordu. (...) Devletçilikte kişinin yerinin ne olduğu açıkça belli değildi. Teoride özel sermâye ve teşebbüse hak tanınıyordu. Zamanın Başba kanı [İsmet İnönü], 1934‘de (...) CHP'nin özel teşebbüsü memleket eko nomisinin ana unsuru olarak kabul ettiğini söylemişti. Pratikte devletin ekonomik faaliyetleri, bu çeşit işletmeleri sınırlaya cak, hattâ ortadan kaldıracak derecede genişlemekteydi."15
Aslında CHP, devletçiliği, ilk kez 1930 yılında, Serbest Cumhu riyet Fırkasına karşı, İsmet İnönü'nün ağzından sav unmuş tu. İnö nü, Sivas’ta yaptığı konuşmada, Serbest Cumhuriyet Fırkası tara lından hükümete ve CHPye yöneltilen eleştirileri yanıtlıyor ve ye ni ekonomik politikayı şöyle açıklıyordu: "Liberalizm nazariyatı bütün bu memleketin güç anlayacağı bir şey dir. Biz iktisadiyatta hakikaten mutedil devletçiyiz. Bizi bu istikâmete sevk eden, bu memleketin ihtiyâcı ve bu milletin fıt rî temayülüdür. Memleketin ihtiyaçları için herkes ve her yer hâzineden çâre arar.
U Mutedil devletçi olarak halkın temâyülâtına ve metâlibine yetişemi yoruz diye kusurluyuz. Devletçilikten büsbütün vazgeçip, her nimeti sermayedarların faali yetlerinden beklemeye sevk etmek, bu memleketin anlayacağı bir şey midir?"16
İnönü, üç yıl sonra, Kadro dergisinde, aynı konuda şunları ya zacaktır: "İktisatta devletçilik siyâseti, bana heışeyden evvel bir müdâfaa vâ sıtası olarak kendi lüzumunu gösterdi, (...) İktisatta devletçiliği, biz, inkişâf yolu takip edebilmek için bir müdâfaa vâsıtası ve bu sebeple bir azimet noktası, bir temel addetmeye mecbur bulunuyorduk. (...)
15 Kemâl H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, s 80-81. 16 Herbert Melzig, İnönii Diyor ki, s. 163-164.
33
Bir iktisâtta devletçiliği, inkişâf için ve yeni düzeni kurmak için de fe yizli ve müsbetbir yol sayıyoruz. Memfeketin muhtaç olduğu sanayii, teşkilâtı, vesâiti, devletin yardım cı nezâreti ve hattâ doğrudan doğruya teşebbüsü olmaksızın kurabilmeyi, safdil olanlar düşünebilir. (...) Geri ve eksik vesâit içinde bırakılmış olan kahraman ve büyük bir mil letin sanayiini ve İktisadî düzenlerini, devletin bütün vâsıtaları ve imkan* ları ile bir an evvel vücûda getirmek, taşıdığımız vazifelerin en ağır ve en mühimidir. {J
'Devlet ancak ferdin yapamayacağı şeyleri yapmaya çalışmalıdır' nazariyesi, basiretle mütâlâa olunmalıdır. Bir defa, efradın yapabileceği bir şeyi, devletin, bahusus bizim devle timizin yapmaması, şayanı arzudan da fazla bir şey, lâzım bir şeydir. Çünkü herşeyden sarfınazar, yalnız maddî vâsıta bakımından, yapacağı mız işler o kadar çok ve o kadar mühimdir ki, bunlardan, efradın yapabi leceği kısmına vesâitimizi dağıtmamak, elbette en mâkûl şeydir. Maahaza. benim kanaatimce, bir işin efrada veya devlete âid olması, o işin talep ettiği vesâitle ölçülemez. Meselenin bütün memlekete alâkası veya husûsî menfaatlere terk edilebilmesi ihtimâlidir ki, bu hususta karar vermeye esas olacaktır."17
Devletçilik tartışmalarının yalnızca akademik düzeyde bir İkti sâdi politika tanışması olarak kalmadığını, aksine bu tartışmaların ve yarattığı çatışmaların siyasal alana da yansıdığım, sâdece yansı makla da kalmayıp, si yasat alandaki aktörler arasındaki ilişkileri yakından ve derinden etkilediğini ve hattâ belirlediğini burada vurgulamak isterim, İktidarda bulunan ve yönetici konumda olan asker-sivil bürok rasinin. bu dönemde ticâret ve sanayi sermâyesi ile işbirliği yap maya vc orLaklık kurmaya başladığı göz önüne alınırsa, uygulanan ve uygulanacak İktisâdi politikaların, devletin çeşitli kademeleri ile kurulacak tıcâri bağlamı ve iş ilişkilerinin, sözünü ettiğim ge niş çevrenin, yâni gerek asker-sivil bürokrasinin, gerekse ticâret ve sanayi sermâyesinin, doğrudan doğruya maddî çıkarlarını, hem de yakından ilgilendirdiği kendiliğinden anlaşılır. Bu nedenle de, iklisâdî/mâlî alanda başgösteren çıkar çalışma ları, kendini doğrudan doğruya siyâsî alanda da gösteri yordu.
17 Başvekil Isnıei |lıiönü|, "Fırkamızın Devletçilik Vasfı", Kadro, Sayr 22, {Teşrinievvel 1933}, s. 4-6.
34
Bu noktada İktisâdi politika alanında meydana gelen tartışma ve çatışmaların siyâsi alatıa nasıl yansıdığını göstermeye çalışaca ğım. İnönü'nün yazısının en önemli kısmı, "meselenin bütün mem lekete alâkası veya husûsi menfaatlere terk edilebilmesi ihtimâli dir ki, bu hususta karar vermeye esas olacaktır" cümlesi, öz ola rak, bu dönemdeki devletçilik tartışmalarının ana öğesine dikkat çekmek bakımından son derece yararlıdır İnönü nün devi elçilik görüşü ile CHP’nin 1935 yılında kabul edilen programında yer alan devletçilik anlayışı arasında tam biı benzerlik olduğu da dikkati çekiyor. Bu konudaki tartışmalar en azından resmî düzeyde, bir kuram sal açıklıktan yoksun kaldığı için, siyasal düzeyde aslında gruplar ve kişiler arasında çatışmalar biçiminde ortaya çıkacaktır C elâl B ay at'ın İk tis a t V e k â le t in e A tan m ası "Karar vermeye esas olacak” bir ölçüt üzerinde anlaşılamamış olması, devletçi uygulamalara geçiş aşamasında, 1932 yılında, önemli bir tartışma vc çalışmaya neden olur. Aslında bu çatışma, 1924 yılında Atatürk’ün önerisi vc desteği ile kurulan İs Bankası'nm CHP içindeki özel girişim yanlısı ve des tekçisi çevresi ile, daha çok devletçi müdahale ve. girişimlerden ya na olan İnönü ve çevresi arasındaki, herhalde sayılan pek çok olan, çatışmalardan yalnızca biridir Fakat sonuçlan açısından çok önemli bir çalışmadır. Bu dönemde İs Bankası, özel girişim dinamizmi ılc değişik ve kârlı sanayi alanlarına yatının yapıyor ve verimli yatırım lan ile çok kez başarılı bir politika izliyordu. Ne var ki, İs Bankası ile İnö nü’nün yatırım kararlan, anlaşılan aynı alanları hedef almışıı. Son olarak, ülkede kâğıt sanayiinin kurulması yolunda İş Bankası Umum Müdürü Celâl Dayardan gelen bir öneri yem bir tartışmaya ve çatışmaya neden olur. Bayar’ın kâğıt sanayiinin İs Bankası tara fından kurulması için iktisat Vekâleti ne yaptığı başvuru, anlaşılan Vekâletin bürokratik işleyişini aşamaz ve sürüncemede kalır. Oysa bu alanda kâı h bir yatırım gören İktisat Vekâleti, kâğıt sanayiinin, bir kamu hizmeti olması dolayısıyla, kendisi tarafından, yâni devlet 35
tarafından kurulmasını planlamakladır Çatışma, muhtemelen İş Bankası çevresine yakınlık duyan ve Atatürk un de yakınında bulu nan kişiler tarafından bizzat Atatürk’e aktarıl m Bu çatışma da, he men her zaman olduğu gibi, Atatürk'ün karârı ile son bulacaktır. Yalova'da, 1932 yılının Eylül ayında, donemin İktisat Vekili Mustafa Şeref Özkan'ın, yine ''Atatürk’ün Sofrası ”nch, bizzat Ata türk tarafından seıt biçimde eleştirilmesi ve bu nedenle ele istifa etmek zorunda kalması, Atatürk ile İnönü arasında yüzyüze bir çatışma ile sonuçlanır18 Bu kez de Başvekil İnönü’nün bulunmadığı bir sırada, yine res mî mekanizmalar dışında, hükümet ve İnönü eleştiriliyor; dahası bir Vekil, yine İnönü'ye danışılmaksızın, hatla onun haberi dahi ol maksızın, değiştiriliyordu, İnönü’nün bu olay üzerine bizzat Atatürk’e karşı gösterdiği scı t tepki, bu tür dışarıdan müdahalelere karşı olan Lutumunu yansıt maktadır. İnönü nün, hiç kuşkusuz, tepkisini çeken bir başka konu da, Atatürk’ün yakınında bulunan ve İş Bankası çevresi tule yer alan bâzı mebusların ve bu çevreye yakın kişilerin, siyasal güçlerini, nüfuzlarını ve ilişkilerini kullanarak maddî kazanç sağlamaya yö nelik girişimlerine göz yumulduğuna ilişkin söylentiye dayalı ha berlerdi. Yâkup Kadri Karaosmanoğlu, anılarında, İnönü’nün bu tür giri şimlere karşı yürüttüğü siyâsî mücâdeleyi ve sonuçlarını şöyle özetliyor: "İsmet Paşa, (...)devletçilik sistemini gereği gibi tatbik etmiş olsaydı, (...) 'affairiste' adını taktığı kimselere beylik atlar üstünde cirit oynamak imkânını vermezdi. Zira onlara bu imkânı veren, ekonomik ortamın kar gaşalığından başka birşey değildi. Hâl böyle iken, nedendir bilinmez, İsmet Paşa bu sebebi şunun bu nun siyâsî ahlâka aykırı davranışlarında aramış ve açtığı 'fazilet mücâ delesini birkaç şahsın üstünde teksif edip, hep onlarla uğraşmaya baş lamıştı.
18 Karaasmanoğlu, Politikada 45 Yık s. 116-130; Bozdağ, Atatürk'ün Softası, s. 99-118; Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, {Cilt: II, s. 476-464; Tekelı-llkin. Uygulamaya Geçerken Türki ye'de Devletçiliğin Ofuşııınu, s. 144-148.
36
Fakat İsmet Paşa nın 'siyâseti ticârete âfet' edenler aleyhine sarf ettiği bütün bu gayretler, mîllî ekonomi bünyemizde hemen hiçbir müsbet netice vermiyor; sâdece kendisine karşı yeni bir muhalefet cephesi nin kuruluşuna yol açıyordu ve bu sefer, başgösteren İktisadî buhran yü zünden. bu cephe memleket ölçüsünde bir genişlik gösteriyordu."192 0
Görülüyor ki, İnönü, İş Bankası grubu ile, bir yandan, Iş Bankası’ııın yatırımlarını engelleme ve devletin yatırım alanlarını geniş letme eğilimi nedeniyle; diğer yandan da, bu grubun önde gelen kişilerinin ‘'siyaseti ticârete âlet eden'’ girişimlerini olanak ölçü sünde engelleme çabaları sonucunda, iki farklı alanda çalışıyordu. Aslında farklı gibi görünen bu iki çatışma alanının, birbirinin içine geçmiş, karmaşık ve tek bir alan oluşturduğuna dikkat edil melidir Çatışmaların şiddeti, değişik zamanlarda farklı derecelerde ol muş; fakat çatışmalar, tüm dönem boyunca hiç eksik olmamıştır. Yalova'da devletçiliğin esasta farklı yorumlanmasından ve uygu lama anlayışındaki farklılıktan kaynaklanan Atatürk-İnönü çalış ması, sonunda bil uzlaşma ile sonuçlanır. Atatürk, kâğıt sanayi inin devlet girişimi ile kurulmasını kabul ederken, İnönü de îktisat Vekili Muştala Şeref Özkan'ın istifasını onaylar 1932 yılında Yalova’da vardan uzlaşma ile, Atatürk'ün arzusu ve İnönü'nün muhtemelen gönülsüz kabûlü ile, ülkenin ekonomik sorunlarının çözümü için, Celâl Bayar, İnönü Hükümeti ne İktisat Vekili olarak katılır. Hilmi Uran, anılarında, Celâl Bayat’ın, ''hükümetin İktisadî po litikasını beğenmeyip, tenkil edenlerin başında” geldiğini belirti yor.21 Urarı’a göre, "Belli idi ki, Mustafa Şeref [Özkan] merhumun ik tisat Vekilliği'nden çekilmesini de, oraya Malımud Celâl [Bayar] Bey’iıı tâyinini de merhum Atatürk dikçe etmişti.”22 *
13 Karaosnıanoglu, Politikada 45 Yıl, s. 99-100. Ayrıca bkz. Aydemir, İkinci Adam, {Cilt.l J, s. 486476. 20 Mahmut Gobğlu, Tek Partili Cumhuriyet, s. 4547: Hilmi Uran, Hâtıralarım, s. 268-269: ismet Bozdağ, Bit Çağın Perde Arkası {Atatürk-İnönü, Inönü-Bayar Çekişmeleri}, s. 41-56. 21 Uran, age, s. 269.
22 Uran,age,s. 269. 37
Celâl Bayar da, bir gazele sohbetinde, Abdi İpekçi nin, "İktisâdi görüşleriniz farklı idiyse, İnönü'nün Başbakanlığı sırasında, beş yıldan tizini bir süre nasıl İktisat Bakanlığı yaptınız?” sorusunu, "Atatürk empoze etti” biçiminde yanıtlıyor. Ancak, Bay ar, aynı gazele sohbetinde, İktisat Vekilİiğfne inci ri üye karşın atanmadığım vurgulayarak, bu koııuda Atatürk iie İnönü'nün aralarında anlaştıklarım belirtiyor.23 İş Bankası Umum Müdürü Celâl Bayar, 9 Eylül'de İktisat Vekâ letine atanır ve haber aynı gün Anadolu Ajansı tarafından da açık lanır: "İktisat Vekili Mustafa Şeref [Özkan] Bey'in sıhhî vaziyetinden dolayı vûkû bulan istifası üzerine, yerine İzmir mebusu Mahmud Celâl Bey'in tâyini, 9 Eylül 1932 târihinde Reisicumhur Hazretlerimin yüksek tasvibinden geçmiştir. İş Bankasının kuruluşundan beri Umum Müdürlüğü makamında bu lunan Mahmud Celâl Bey, memleketin iktisat âleminde fikirlerinin itidal ve isabeti ile şöhret kazanmış bir zattır. Bundan evvel de aynı makamda bulunmuştu. Bugünkü şerait dâhilinde iktisâdî hayâtımızın başına gelişi hayırlı ve efkâra sükûn verici tesir yapacağına şüphe yoktur.” 24
İktisat Vekili Celâl Bayar, yeni görevine başlarken, Atatürk’e gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: "İrâde ve feyzinizin ilhamı ile işe başladım. Halkın ve memleketin ihtiyaçlarmı en iyi sezen yüksek dehânızın açtığı nurlu yolda, şimdiye kadar olduğu gibi, mefkûreci bir ameleniz sıfatıyla candan çalışacağım. Yeni vazifemde muhtaç olduğum kuvvet ve mukavemeti de teveccüh ve itimâdınızdan alacağım. Bütün teşebbüslerimde bana tükenmez bir kuvvet ve mukavemet menbaı olan yüksek teveccüh ve itimâdınızın de* vâmı en yüksek emelimdir. Derin bir saygıile ellerinizdenoperim büyük Paşam..."25
Atatürk de, yeni iktisat Vekili Bayar’a, pek de alışılmamış bir bi çimde, Anadolu Ajansı aracılığıyla yanıt veriyor ve bir de kutlama mesajı yolluyordu:
23 "H er Hattâ Bir Sûhbet... Konumuz: Atatürk, Konuğumuz- Celâl Bayar". M illiy e t, ilk i Kasnnl, (12.11 19741 24 Cemâl Kutay, Celâl Sayar*m Yazmadığı ve Yazmayacağı Üç Devirden Hakikatler, s. 105. 25 Ulus. (30.9.19371.
38
"Yıllardan beri büyük ve ciddî iktisat işlen içinde bizzat uğraştınız. Görgü ve tecrübelerinizi çoğalttınız. Bu defa İktisat Vekâleti'nı daha yük sek ve amelî vasıflarla deruhte etmiş bulunuyorsunuz. Bundan memnun ve müsterihim. Gerek zâtı devletinize ve gerek zâtı devletinizi büyük isâbetle seçen Başvekil Paşa Hazretlerine teşekkür ederim. Bütün dünyâda olduğu gibi memleketimizde de en başta bulunan mühim işimiz, iktisat işidir, Bu işte en yüksek muvaffakiyeti temine çalış mak hayatîdir, zarurîdir. Bunun için bu işte bütün devlet teşkilâtının, bü tün yurttaşların ve hepimizin ciddî duygularla alâkalı olmamız Iü2ümu ta biîdir. Millî iktisat yolunda emin olarak ve emniyet vererek kat'i ve radikal adımlar atarken, esas programımızın itham ettiği amelî tedbirleri tercih etmek en doğru yoldur. İçtimaî heyetimizin bütün işbölümleri sahiplerini aynı faydalı alâka ile bu yolun el ele vermiş, omuz omuza dayanmış bir hedefe yürüyen sami mî yolcuları yapmak, devletin iktisat işinde yorgunluğunu azaltmak ve muvaffakiyet zamanını kısaltmak için tek çâredir. Muvaffakiyetiniz için benimle beraber bütün arkadaşlarımızın ve yurttaşlarımızın maddî ve manevî her türlü vâsıtalarla yardımcını? oldu ğunu düşünerek, müsterihâne ve muvaffakiyetten emin olarak radikal surette çalışınız efendim..."26
AiaUırk, İnönü Hükümetlerinin, Lozan'dan kalına bir endişe ve alışkanlıkla desteklediği, yabancı sermâyeye ve dış yardıma karşı siyasal bakımdan tedbirli politikalarım, ayrıca sıkı sıkıya bağlı ol duğu denk bütçe, denk dış ödemeler dengesi ve aıUücnllasyonıst sıkı para politikalarım, TBMM'yi açış konuşmalarında ve devletçi lik konusunda yaptığı konuşmalarda desteklemişse de27 aslında daha başından iıibâren devletçi İktisâdi politikaların başarısından kuşku duymuştu. CHP'nin devletçilik ilkesi ile, 1937 yılında yapılan bir değişikli\
26 Ulus, (30.9.19371 27 Atatürk'ün ekonomiyi de içeren TBM M açış konuşmaları ve hükümet program lan için bkz. Âfet İnan, D e vle tçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin B irinci Sanayi Plânı (1933), s. 27-183
39
sal olarak ve ayrıntılı biçimde hiçbir zaman açıklanmadığı da bir gerçektir. Dolayısıyla yöneticiler, devletçilik ianmıı ve anlayışı konusunda, aynı kavramdan yola çıkarak, farklı sonuçlara varabi liyorlardı. Halta devletçiliğin ianmıı yalnızca dönemden döneme ve kişiden kişiye değişmekle kalmıyor; dahası ayın kişiler farklı dönemlerde aynı kavramı farklı biçimde yorumluyorlardı. Fa kal bu farklı anlayışlar da resmî düzeyde bir tartışmaya neden olmu yordu. Uygulamada meydana gelen ve ayrıntı sayılabilecek konu lardaki çatışmalar gerçckLc tamamen bundan, yâni devletçiliğin farklı yorumlanmasından vc anlaşılmasından ileri geliyordu. İnönü de, Atatürk'ün aslında özel girişime öncelik tanıdığını doğrulamaktadır: "Başından itibâren o z e I teşebbüsü esas tutmuş ve ölünceye kadar bu prensibi tatbik etmiştir."28 "Atatürk devletçi değildi. Liberal ekonomiden yana idi."29
Cumhuriyetin kuruluşundan beri ekonomik alanda ciddi bir ilerleme sağlanamamış olması, 1929 Dünyâ Buhranının iktisadi alanda etkisini çok sert duyurması ve aradan zaman geçmesine karsın, henüz ortada bir düzelme işaretinin de bulunmaması, lire kuşkusuz, Atatürk'ü düşündürüyor ve rahatsız ediyordu Cüııkü, ülkenin kısa sürede hızla sanayileşmesi gerektiğini çok iyi biliyor du. Fimdeki imkânları değerlendiremeyen vc zâten imkânları da az ve yetersiz olan, bürokratik, kırtasiyeci, yavaş isleyen, kararsız bir dcvlcı/hükümet mekanizması içinden sanayileşmeyi sağlayıcı hızlı vc atılımcı bir dinamizm beklenemeyeceğini bizzaı kendi de neyimi ile seziyordu. Oysa, diğer yandan, gözünün önünde, son derece kısıtlı olanak lar ile yola çıkmış, fakat kısa zamanda verimli ve başarılı yanı un ları ile atılım yapmış bir ts Bankası örneği ve onun Umum Müdü rü Celâl Bayar vardı. Yâkup Kadri Karaosmanoğlu, anılarında, Bayar m Atatürk nezdindeki itibarını şöyle anlatıyor:
28 İnönü A tatürk'ü Anlaiıyor. s. 36. 29 Sabahattin Selek, "Ölümünün Birinci Yılında İnönü: Demokrasiye Geçiş, Atatürk-lnöm i Ayrılı ğı", M illiye t, (4.1.1375). (Cümlenin İnönü'ye âict olduğunu belirtmek isterim).
40
"(İktisat Vekili Mustafa Şeref Özkan'ın] bir çeşit güdümlü ekonomi politikasına meyilli oluşu da, iş âleminde bir takım tertiplere yol açmış bulunuyordu. Böylece İktisat Vekâleti, sanayileşme ve ekonomik geliş me hareketlerimizi destekleyecek yerde, köstekleyen bir hükümet cihazı zannmı uyandırmaya başlamıştı. Oysa, öte yanda, bir İş Bankası vardı ki, hemen bütün sınaî ve ticarî teşebbüslere yardım etmekten ve hana çoğuna bizzat katılmaktan geri kalmamaktaydı. Bu mâlî müessesenin başında bulunan ise, Maiımud Celâl Bey'den başka biri değildi. Şu hâlde Celâl Beyin memleketin en yetkili iktisatçısı olduğuna inanmak lâzım gelmez miydi? İtiraf ederim ki, Atatürk de buna inanmış ve bu inancını birçok vesile lerle açıklamıştır. Meselâ, ne vakit İş Bankasından söz açtı ise, o bankanın bütün ba şarılarını Celâl Bey'in dirayetli sevk ve idaresine atfedici beyanlarda bu lunmuştur. Hattâ bir gün gelmiş, İş Bankasînın kuruluşunun onuncu yılı münâ sebetiyle İstanbul'da Ertuğrul yatında yapılan bir törende, bize Celâl Beyi göstererek, 'Bilesiniz ki, Mahmud Celâl Beyefendi Türkiye'nin en büyük iktisatçısıdır demiş ve herbirimizin kalkıp onu ayrı ayrı tebrik et memizi istemişti."303 1
Atatürk, Cumhuriyetin ilk yıllarında büyük ve öne mi i siyasal sorunların çözülmesi için İsmet İnönü'yü tercih ettiği gibi, bu kez de ülkenin ekonomik sorunlarının hızla çözülmesi için Celâl Bayar'j tercih ediyordu. Böylece İnönü'nün ekonomide devlet müdahalesini genişletme eğilimine karşı bir tulum almaktaydı. Bayann yeni görevine başlarken İş Bankası Umum Müdürlü ğü"tiden ayrıldığını düşünmek yanıltıcı olur. Buyar, îş Ban kasnıdan ayrılırken yaptığı ve 9 Eylül 1932 tarihli Akşam gazetesinde yayınlanan açıklamasında şöyle diyordu: "Sizden ayrılmak olur mu? Bundan böyle de hep berâber çalışacağız. Gayelerimiz müşterek değil mi? Resmî vaziyetim ne olursa olsun, iş Bankası'm asla ihmâl edemem. Şimdiye kadar olduğu gibi o müesseseye maddeten ve manen dâima bağlı kalacağım/'21
30 Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, s. 131-132. 31 Ilhan Tekeli-Selım Ilkın, bir çalışmalarında, yanlış olarak. ‘Bayar'm İş Bankasındaki görevinden ayrıldığını belirtiyorlar. Tekeli-llkm, Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu, s 171.
41
Bayar, bu iki görevi bir arada yürüttüğünü belirtiyor: "Hem İktisat Vekili, hem İş Bankası UmumMüdürü idim. (...) İş Bankası na gelen bir arzuyu Umum Müdür olarak hükûmeıe ben intrkâl ettirdim ve İktisat Vekili olarak i2 âhım yapacak yine bendim/'32 Bayar ın sözünü eniği olay, Turhal Şeker Fabrikasının kurulma sı önerisidir. Fabl ikanın temeli 7 Eylül 1933 târihinde alılmışım O halde, hiç olmazsa bir süre için, Bayar, hem İktisat Vekili, hem de İş Bankası Umum Müdürü olarak görev yapmış olmalıdır. Bayann İş Bankasından ayrılırken verdiği söze sâdık kalmaya çalıştığım ise, ileride göreceğiz. İktisat Vekili ve İş Bankası Umum Müdürü Celâl Bayar, 12 Eylül de yayınladığı bir tamimde, "serbest sermâyenin çalışmasına müsaade etmeyen ve bütün İktisadî faaliyetleri benimseyen aşırı devletçilik fikrine/’ karşı çıkıyordu.33 1932-1937 yılları arasındaki dönem genel olarak değerlendiril diğinde, İktisat Vekili olarak Bavar’ın ikili bir işlevi olduğu görü lür. Birincisi, dönem boyunca Türkiye’de gelişme eğilimi gösteren devlet işletmeciliğinin ve müdahaleciliğinin özel girişim ile çatış mamasına dikkat edilmesini sağlaması, bu gelişmenin ölçülü ve dengeli tutulmasına dikkat etmesi; İkincisi ise, İş Bankası çevresi ile İnönü arasında bir denge karmaya çalışmasıdır. Bayar ın, İş Bankası Umum Müdürü olarak ve özel girişimi esas kabul eden iktisat politikası anlayışı ile, Türkiye’de devletçilik uy gulamasını yönlendirmesi vc yönetmesi, ilk bakışta şaşırtıcı gele bilir. Fakat Bayat'ın luilıaı ve Terakki Cemiyeti içinde ve Millî Mücâ dele sırasında ekonomik alanda devletçilikten yana bir politikayı savunduğu da unutulmamalıdır. Bayan İnönü'den farklı kılan, onun devletçiliği bir İktisâdi poli tika olarak geçici bir süre uygulamak, bu sırada özel girişime kat kıda bulunmak ve bundan sonra da ekonomide liberalizmin tedrı-
32 Kutay. Celal Bayar'ın Yazmadığı ve Yazmayacağı Üç Devirden Hakikatler, s. 124-125. İClimleram Bayara ârd olduğunu belirtmek islerimi. 33 Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s:. 172.
42
o n yeniden Ağırlık kazanmasına çalışmak gerekliğine inanmasıy dı. İnönü ise, devletçiliği sürekli bir uygulama olarak görüyordu. Bu görüş, muhtemelen, CHP Umumî Kâtibi Rcccp Pekerckn de (ikilenmek teyel i. tnöııii, elbette özel girişime karşı değildi. Ancak uygulamada, özel girişim-devlet işletmeciliği tercihi, devletçilik lehine gelişme eğilimindeydi, İnönü de. Peker de, devletçiliği salı bir iktisâdı politika aracı olarak görmüyorlar, devletçiliğin iktisâdı boyutunun dışında, siya sal ve sosyal sonuçlarım da vurguhıyorlardı. Atatürk ise, 19301u yılların ikinci yansında kurulmaya çalışılan "yepyeni bir güdümlü ekonomi düzeni" konusunda aslında Bayar ile ayııı görüşleri paylaşıyordu. Ûze) girişimin başarılı olabileceği alanlarda devletin yatırım yapmasını, devlete yüklenmiş gereksiz bir ağırlık olarak görüyordu. Devlet, ancak özel girişimin ulaşa mayacağı alanlara müdahale etmeliydi. Zâten bir süre sonra, özel kesim güçlendiği oranda, bu tür müdahalelere gerek de kalmaya caktı.34 Atatürk'ün, tnönunım devletçi uygulamalarına karşı, İktisat Ve killiği için, iş Bankası Umum Müdürü Celâl Bayar t seçmesinin an lamını, bu görüş yakınlığında aramak ve bulmak gerekir. Ahinel Hamdı Başar, İnönü ile Bayar arasındaki anlayış (arkını şöyle dile getiriyor: "1932 senesi, inkılâp târihi bakımından bâzı mühim cereyanlar ve hâ diselerle doludur. Açık olarak iki cephe teşekkül etmiş ve çarpışmaya başlamıştır; Himâyeler sayesinde canlanan yeni sanâyiciler ve yeni burjuva bir tarafta; devletin kuvvetlenmesi nispetinde kuvvetlenen memur sınıfı di ğer tarafta... Bunlardan birincisi, iş Bankası etrâfında toplanmış... İkincisi de, hükümet ve Mecliste hâkim olmaya başlamıştır. İş Bankası, Gazi nin himayesinde... Gazi, işin, zenginliğin çoğalmasını istiyor. Bunun yapacağı fenalıklar üzerinde hiç durmuş değil... İkinci temayül ise, daha çok ismet Paşa taralından himaye görüyor.
34 Boratav. Türkiye'de D e vle tçilik, s 181-201.
43
1932 senesinde İsbankçüarla hükümetçilerin gizii ve açık çarpışma larının şiddetlendiğini görüyoruz. Hükûmetçiler, Mecliste bütçe müzâkereleri ve teşkilât kânunları vesi lesiyle, az çok serbest işleyen iktisâdı devlet teşekküllerinin bütün salâ hiyetlerini daraltmakta ve her işe el atmaktadırlar. Eninde sonunda bu işletmelerin bütün haklan ve salâhiyetleri alınarak, tapu idareleri hâline konulmayı intaç eden bugünkü idârî devletin ve hükûmetçiliğin kafi ga lebesini hazırlayan faaliyetler, o târihlerde başlamıştı. Hükûmetçilere bu galebeyi temin eden âmillerin başında, o zaman idârî devletin karşısında rktisâdî devleti temsil eden İsbankçılann. şahıs himayesinde biraz ileri gitmiş bulunmaları sebep olmuştu. Bilhassa der hâl yüksek maaşlarla iş bulan gençlerin gördüğü himayeler, hükümet memurları muhitinde ve Orduda geniş tepkiler yaratmaktaydı. Piyasada ve iş sahasında ise, bâzı nüfuzlu insanlar, ekseriya gayri Türk müteşeb bislere siper olarak, sanâyi ve iş sahasında birdenbire büyük kazançlar elde etmekte idiler 8u nüfuz yüzünden de bu kabil teşebbüsler, gerek gümrük ve gerek devlet himayelerinden emin şekilde faydalanmakta idi.
U Celâl Bey’in İktisat Vekili olması, hükümetçilerin kafi mağlubiyetine ve iktisâdı devletin, İş Bankası cephesinin zaferine alâmet sayıldı. (...) Halbuki Celâl Bey, İktisat Vekili ve hattâ Başvekil olduktan sonra, hü kümetçilerin baltalama hareketleri için için daha şiddetlendi. Devlet mesuliyeti üzerinde olduğu için, Celâl Bey, İşbankçılar etrafın da toplanmaya çalışan iktisâdı devleti istediği gibi müdâfaa edemiyordu. Celâl Bey'in devlet adamı olması, bilakis hükümetçilerin işine yaradı. Barem Kânunu'mın iktisâdı işletmelere de teşmili, salâhiyetlerin kâ nunlarla daraltılması, ’rşbilir ve enerjik elemanların işbaşından uzaklaştı rılması gibi usûllerle, İktisadî devlet işletmeleri de kuşa benzetiliyor du ~35
İnönü ile Bayar, 1932 yılırım Eylül ayından 1937 yılının Eylül ayına dek, beş yıl süreyle, aynı hükümette, tnönü Başvekil ve Ba yat İktisat Vekili olarak, ortak siyasal sorumluluklar yüklenirler vc işbirliği yaparlar. Bayaı\ bir gazete sohbetinde, Abdi İpekçi nin, "İnönü ile İktisadî görüşlerinizin ayrılığına rağmen, onun hükümetinde uzun süıc İktisat BaUanlığnu nasıl yürütebildiniz?" biçimindeki sorusunu yanıtlarken, lıeın bu karmaşık siyâsî uzlaşmanın nasıl mümkün
35 Başar, ege, s. 15M52. Ayrıca bkz Muammer Tuksavul, Doğudan Batıya ve Sonrası, s. 382-383
44
olabildiğini açıklıyor, hem de Atatürk ile İnönü’nün devletçilik an layışındaki farklılığa bir kez daha dikkat çekiyor: "Ben İnönü'ye saygı gösterirdim. Şefimdi... Kendisine her fırsatta izâhat verirdim. Ve o da bana yardım ederdi. Yâni, anlaşırdık... Atatürk, tedricen dar devletçilikten beriye doğru geldi. İsmet Paşa, olduğu yerde kaldı. Mesele budur.'°6
Ancak bu zorunlu işbirliği, çok kez tartışmalı ve çatışmak bir nitelik gösterecek; önemli tartışmak*r/çatışnıalar ise, her zaman Atatürk'ün hakemliği altında çözüme kavuşacaktır. Örneğin, Bayar, Turhal Şeker Fabrikasının kurulmasına ilişkin hükümet içinde çıkan tartışmaları anlatarak, bu sert tartışmalar sı rasında kendisinin toplantıyı terk etmek zorunda kaldığım belirti yor, Bu tanışma da, Atatürk tarafından Bayar lehine çözülecektir.3637 Anlaşıldığı kadarı de, Atatürk, İnönü-Bayar tartışmalarında, Da yarın sorun ve çatışma çıkarmamaya büyük özen gösteren dikkat li politikasına karşılık, çok kez Bayar’dan yana tutum alıyordu. Bayar, tartışma, çatışma ve uzlaşma üzerine kurulu bu hassas dengeyi şöyle tasvir ediyor: "Önce şu hakikati, ispat hakkım dâimâ mahfU2 olarak, tekrar edeyim: Uzun hayâtımda, istisnasız hiçkimse ile şahsî anlaşmazlığım olmadı. Bilhassa İsmet Paşa ile kendimize âid sayılacak mevzularda ihtilâfa düşmek için hiçbir sebep yoktu. Ne mazi münâsebetlerimiz vardı, ne de meslektaşlık rekabeti... Ferdî ve ailevî yaşantımızda da açık inhiraflar yok, bilakis benzerlikler vardı. Görünürdeki şahsî çekişmeleri isteseydik de mümkün değildi. Çünkü başımızda öylesine mihrak kudret vardı ki, şahsen muvâzene unsuru olabilmesinin memleket hizmetlerini aksatmadan yürütmeye kâfi gördüğü müddetçe, ona da, bana da faydalı neticelere bağlayacağımız vazifeleri verdi ve senelerce aynı kabinede hizmet ettik. İsmet Paşa Başvekil, ben Vekil olarak... Fakat ispatları ortada olduğu için, söyleyeceğim; Atatürk için benim hizmetlerim bir başka değerdi. Merak edenler, 9 Eylül 1932'de ikinci defa İktisat Vekâleti'ne tâyinim ve Başvekil olarak 8 Kasım 1937'de Millet Meclisi'nde okuduğum hükû-
36 "Her Hatla Bir Sohbet... Konumuz: Atatürk, Konuğumuz: Celâl Bayar", M illiy e t, {İki Kısım). (12.11.1974). 37 Kulay, Celâl Bayar'm Yazmadığı ve Yazmayacağı Uç Devirden Hakikatler, s 124-126.
45
met programından sonra lütfettiği telgraf ve mektubu okusunlar (,..) Millî Mücâdelenin iki Ön şahsiyeti arasına girmemeye mutlak itinâ ile gayret ettim. İsmet Paşa ile çekişmelerimiz olmamış mıdır? Elbette ve dışarıdan tahmin edildiğinden daha derin olmuştur. Hemen kaydedeyim ki, bunlar teferruat ve tatbikatta değildi. Esasta idi. (...) Zaman zaman aslından çok uzak şâyiaların dile getirildiği rahmetli Is* met Paşa ile anlaşamadığımız mevzuların temelinde, (...) bilhassa eko nomik hayatta devfet-fert münâsebetleri, devletin rehberlik hududu, hür teşebbüsün hak garantisi, vatandaşın refah sınırının meşru emeğinin ulaşabileceği kadar genişliği, sosyal hakların sâdece resmî hizmetlere münhasır kalmama görüşü, yaratıcı gücün devlet adalet ve şefkatine mazhariyeti babislerinden dir/'3S
Görüldüğü gibi, Bayar, İnönü ile aralarındaki temel anlaşmazlık konulanın gayet açık ve net olarak belirtiyor. Yâkup Kadri Karaosmanoğlu, anılarında, hassas denge olarak tanımladığım Atatürk-Inönü-Bayar üçgeninde, İnönü'nün konu munun zamanla geri plâna düşmeye başladığım da vurguluyor: "Eminim ki, o zaman bu törene [İş Bankası'rım İD. kuruluş yıldönümü münâsebetiyle yapılan törene], bu [Celâl Bayar'ı] kutlama sahnesine dâ ir haberler ve Atatürk'ün bu sözleri, onun çevresinde bütün olup bitenler ve söylenip konuşulanlar gibi, mutlaka İsmet Paşaya iletilmiş olacaktı. Zira o târihten sonra İsmet Paşa'nm iç tedirginliği artık yüzünden, davranışlarından anlaşılmaya başlayacaktı. (...) Belli ki, İsmet Paşa, o vakitten beri Başvekillik otoritesinin gittikçe za yıflamakta olduğunu seziyordu. Meselâ, takip etmek istediği ekonomik politikada iktisat Vekili ile an laşmazlıklarının devam edip gitmekte ve ara sıra ona bir takım tâvizler vermek zorunluluğuna katlanmakta olduğuna şüphe yoktu. * Ote yandan, Atatürk'ün etrafında bulunanların kendisi aleyhindeki tahrikleri de sona ermiş değildi."3 39 8 •
Aıaıürk-Inönü ilişkilerinin gerginleşmesine neden olan hiç kuş kusuz birçok elken vardı. Ancak ekonomik konulardaki görüş ayrılıkları ve devletçilik uygulaması ile ilgili anlaşmazlıklar, bu konuda temci önemde rol oynamış gibi görünüyor.
38 Kutay. Celâl Bayar'm Yazmadığı ve Yazmayacağı Üç Devirden H akikatler, s. 142-146. 39 Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, s. 132-134.
46
Zâten eğer sorun yalnızca bâzı siyasal konulardan (örneğin, dış politika, parli, hükümet ya da günlük yönetim konularından) kay naklanıyor olsaydı, bu durumda Celâl Bayar’m hızlı siyasal yükse lişini açıklamak mümkün olamazdı. Çünkü Bayar, Atatürk tarafın dan tamamen tnönü'nün ekonomik tercihlerine bir seçenek olarak desteklenmişti. Özellikle Bayat'ın desteklenmesinin vc tercih edil mesinin nedenini isct Atatürk ile İnönü arasındaki iklisâdî polili kaya ilişkin ve muhtemelen gittikçe genişleyen görüş ayrılığında aramak gerekir. Aksi hâlde, sorun yalnızca bâzı siyasal konulardan ibaret olsay dı. Atatürk un yanında siyasal alanda İnönüye seçenek olabilecek ve gerek partide, gerek hükümette, gerekse Mecliste Bayar dan ön de gelen, örneğin Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Araş ile Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya gibi kişiler vardı. Böyle bir durumda Atatürk, İnönü'ye karşı vc İnönü’ye bir seçenek olarak rahatlıkla onları destekleyebilirdi. Özellikle Bay arın tercih edilmesinin elbette bir anlamı vardır. Bu da, Atatürk-İnönü anlaşmazlığımı! ve çatışması nın nereden kaynaklandığını gösteren son derece önemli bir nok tadır. 19301u yıllar boyunca ekonomik sorunlar ve bu sorunların ya rattığı tartışma ve çalışmalar, Alaıürk-lnönü ilişkilerinin önemli biı- kısmım oluşturmuştur. Atatürk ile İnönü arasında bu dönem de çok değişik konularda, bilinen ya da bilinmeyen, yazılmış ya da yazılmamış, önemli ya da önemsiz pek çok taruşma ve çatışına ol muş, ancak ekonomik sorunlar ve devletçilik uygulaması ile ilgili tartışma vc çatışmalar ilişkinin temelini belirlemiştir.
2} ÇATIŞMADAN AYRILIĞA: İNÖNÜ'NÜN BAŞVEKİLLİKTEN AYRILIŞI Atat ürk-İn önü ilişkilerinde tartışmalara ve çatışmalara neden olan temel konuları ayrımılaıı ile ortaya koyduktan sonra, bu kı sımda İnönü'nün Başvekillikten ayrılmasına kadar uzanacak süre ci yakından izleyebiliriz. İnönü'nün Başvekillikten ayrılış târihi olan 1937 vdinin Eylül ayma dek, Atatürk ile İnönü arasındaki tartışıra ve çatışmaların arttığı ve şiddetlendiği anlaşılıyor. 47
Çatışmaların ayrılığa dönüşeceği bu süreci değişik boyutları ile değerlendirebilmek için anılara başvurmanın yararlı ve gerekli ol duğunu düşünüyorum. Fal ilı Rıfkı Atay, anılarında, ayrılış öncesi siyasî ortamı şöyle lasvir ediyor: "İnönü, ittihat ve Terakki devrinden kendisince büyük dersler almış olanlardandı. 0 devrin tenkitçisi idi. İsmet Bey komitecifiği sevmez. Mer kezi Umûmî gibi sorumsuz otoritelerin hükümet işlerine müdahalesini is temez. 0, bir düzen adamıdır. (...) Daha ilk zamanlarda Atatürk'ün bir 'etraf' meselesi olmuştur. Atatürk işi ehline verir, fakat boşuna gidenle buluşur ve eğlenirdi. Yakın çevre sinde idealistler vardı, entrikacılar vardı, menfaatçiler vardı. İsmet Paşa, bu 'etraf'a karşı çekingen ve uzak, hattâ sert durmuştur. Ona hatır için iş yaptırmaya teşebbüs etmek cesareti kimsede yoktu. Atatürk nüfuzunu da ona karşı kullanmaya imkân yoktu. Bu hâk bilhassa nüfuz tüccarları arasında hoşnutsuzluk yaratıyordu. Sonra herhangi biri nüfuz oyununa kalkışıp da, haber alsa, Atatürk'e şikâyet ederdi. İsmet Pasa, Atatürk şerefini ve devrini nüfuz ticâreti faciaları île lekelenmek ten korumak için dâima ciddî ve tesirli müdahalelerde bulunmuştur. Korkusu da 'etraf' tahakkümüne ve eski Merkezi Umûmî komiteciliğine dönülmesi idi. Partinin hükümet işlerine müdahalesini, bazen çok sert önlemiştir. Doğrusu bu da biraz aşırılık hâlini almıştı. Meclis mura kabesinin pek zayıf olduğu o devirde, partiyi canlı tutmak, halk ile kay naştırmak ve partiye bir nüfuz tanımak da lâzımdı. İsmet İnönü hükümet reisi ve parti Umûmî Reis Vekili idi, ama dâımâ hükümet tarafı haklı idi. Rahmetli Recep Peker gibi dinamik şahsiyetler parti Umûmî Kâtibi olduğu 2aman çatışmalar olur, rahmetli Saffet Arıkan gibi Şef âşıklısı kimseler geldiği zaman çatışma dururdu. Daha ilk günlerden Çankaya sofrasında ve iç çevrelerde İnönü aley hine dedikodu ve tahriklerde bulunanlar olmuştur. Atatürk, şahsî müda halesini gerektirecek önemli meseleler olmazsa, dinler geçer, fakat Başvekil aleyhine latife dahi etmezdi. Sofrasında en çok saygı gösterdi ği, en çok nazını çektiği şahsiyet de İnönü idi."40
Şevket Süreyya Aydemir, bu dönemde, Atatürk ile İnönü arasın daki ilişkilerin hızla soğumakla olduğuna dikkat çekiyor: "İnönü bâzı tahriklerden tedirgindi. Müdahale saydığı şeylere karşı titiz, âsiydi. Ve belki de yorgundu. Ama ne var ki, bu direniş hakkını ve
40 Fâlih Rrfkı Atay. Çankaya, s. 492-493.
48
cesaretini, resmî mevkiinin kendisine verdiği yetkiden ziyâde, Atatürk i/e müşterek geçen çetin ve mihnetli bir maziden alıyordu. {...) Tahriklere gelince: ismet Paşa, Atatürk'ün etrafında ve onun yakınları tarafından dâima çekiştirilmiştir, Daha bâzı tahriklere mâruz kaldığına inanmıştır. Ama bunlara karşı dâimâ titiz, hattâ sert olduğu da bilinen bir gerçektir. Bunu doğrulayan birçok işaretler vardır. Ama şu muhakkaktır ki, Atatürk'ün çevresinde hiç kimse, onu geçmek, ondan önce olmak tavrını takınamamıştır. Onun yerini alan Celâl Bayar bile, arada İsmet Paşa lehine ve dâima nâzik bir mesafe muhafaza etti. Sanıyorum ki, bu tahrikler, siyâsî olmakla beraber, İktisadî mâhiyet teydi. Atatürk'ün bâzı yakınları, bilhassa İş Bankası teşkilâtında söz sa hibi olanların, bu banka etrafında affairizma ve iş alanlarında. Başvekilin hoşuna gitmeyen bâzı şeylerin cereyan ettiği, kendisinin bunlara karşı mukâvemetve hattâ mücâdele hâlinde olduğu bilinmektedir."41
I937 yılında Atatürk’ün Inönü’ye karşı sert tuttun almasında, ilerleyen hastalığının da etkisi olduğunu düşünmek mümkündür. Örneğin, Şevket Süreyya Aydemir, bu konunun önemine dikkat t ekiyor; "Atatürk'e gelince; artık o hasta ve yalnızdı. Sinirliydi. {.„( [Hastalık), Atatürk'ün mizacında ve davranışlarında çok dikkat çekici değişiklikler yaratmaya başlamıştı. Gittikçe daha içine kapalı, daha si nirli, daha haşin bir şahsiyet oluyordu. Bu huşunet, bizzat İnönü'ye karşı da ve İnönü'nün hergün biraz daha dikkatini çekecek şekilde gelişiyordu."42
Bizzat İnönü de, Atatürk ile ilişkilerinin gerginleşmesinde ve so ğumasında, Atatürk'ün ilerleyen hastalığının önemli rol oynadığı kanısındadır. Abdi İpekçi nin, 'Atatürk ile aranızın açılmasında etrafındakileıın, sofradakilcrin telkinleri mi etkili olmuştur?” şeklindeki soru sunu İnönü şöyle yanıtlıyor: "Şimdi mühim mesele budur... Bakın bir hâtıramı anlatayım: İçeride karışıklıkların olduğu, bir takım ciddî meselelerin belirdiği bir srrada idi. Atatürk ile oturmuş, vaziyeti mütâlâa ediyorduk. Birden bana şunları şöyledi: 'Rejim aleyhtarlarının bir tek ümitleri vardır. Bir tek ümit-
41 Aydemir, İkinci Adam, (Cilt: 1). s. 514-516. 42 Aydemir. İkinci Adam, (Cilt: t), s. 514-515.
49
ieri kalmıştır. Aramızda çıkacak ihtilâf.., İçeride, dışarıda ümit buna bağ lanmıştır. Hatırında olsun bu../ İşte ondan sonra herkes her vesile ile söylerdi. Bunlar hiç tesir et mezdi Atatürk'e... Hasta olduktan sonra tesir etmeye başladı. Hastalığı ilerledikten son ra dedikodulardan müteessir oimaya başladı. Benim teşhisim budur. Atatürk ile çalışmamızı iki ayrı devrede izah edebilirim. Başlangıçtan hastalığına kadar şöyle olmuştur: Akşamlan bir araya gelir, toplanırız. O çoşar, biz çoşarız. Meydan okuyucu bir takım konuş malar olur. Hepimiz katılırız buna... Atatürk dâhil... 'Şöyle yapalım, böyle yapalım' diye bir takım kararlar alır ve gece geç vakit dağılırız. Ertesi sa bah uyanınca, düşünürüm. Dün akşam bir takım şeyler konuştuk, bir ta kım kararlar aldık. Hemen kalkar, Atatürk'e giderim. Onu yatakta iken uyandırırım. Oturup, konuşuruz. Söylerim; 'Dün akşam biz yine çoştuk. 'Şunu yapalım, bunu yapalım' diye kararlar aldık. Ama olacak şeyler de ğil.,. Nasıl yapacağız?' "Canım sen bildiğini yap' der bana... Sonra bir devir oldu. Viııe aynı şekilde akşamlan toplanıp alınmış ka rarları ertesi sabah görüşmeye gittiğimde, artık ‘Sen bildiğini yap' demi yordu. Israr ediyordu bu sefer... Asabileşiyordu... Esaslı bir değişiklik olmuştu Atatürk'te... Doktorlarına sordum. ‘Hasta lığın bir safhasıdır bu' dediler. Yânı, demek istediğim şudur ki, Atatürk'ün sıhhati ciddi olarak bozul duktan sonra, sinir hâkimiyeti, sinir sükûneti zayıflamıştı. Bu, birlikte ça lışmalarımızı etkiliyor ve etrafında telkinler yapanlar için ümitli bir hal yaratıyordu."4"3
ligine olan nokta, İnönü'nün bu gözlemini daha o dönemde günlüğüne geçirmiş olmasıdır: "Son seneleri Atatürk'ün çok zor olmuştu. Gece, alkol tesiri ile atman teşebbüsleri, ertesi gün iptal etmek, bir eski âdetimiz idi. Son seneler[de} bu âdet kalkmaya başladı. Hele nihayete doğru <1936-[I9J37 vuzuh ile hatırladığım seneler), gece arzu veya teşebbüs et tiği bir işi, ertesi gün tamamen sakin ve tamam iken de, iltizam ve takip etmeye başladı. Sıhhatinde ve alkolün tesirâtında bu tebeddülü fark ettiğim andan iti baren korkum çok arttı. Son senelerjde] hükümet âzâsımn ayrı ayrı kendisine çok bağlı olma sını düşünüyordu. Bunun için iptidaî usûller kullanmak istedi/'4 44 3
43 İnönü A ta lü rft'ii Anlatıyor, s. 13-14. Ayrıca bkz. Aydemir. İkin ci Adam, {Cilt: 1lr s. 514-515. 44 "İnönü'nün Hâtıra Defterinden S ayfalar", {Yayınlayan: Metin Joker), H ürriyet, {M etin: 17),
50
İnönü., anılarında da, Atatürk'ün hastalığının yol açtığı sorun lam vurguluyor: "1936-119]37'lerde ben nasıl yorgun, artık geçinmekte büyük güçlük çekilen bir adam hâline gelmişsem, Atatürk'ün de, sıhhatinde başlayan bozukluklarla, sükûnetini kolaylıkla kaybeder hâle geldiği kanaatinde yim. Atatürk'ün son anlarında beraber bulunmadım. Ama işittiğime ve tahmin ettiğime göre, son ana kadar melekâtınr muhafaza etmiştir. insanlar melekâtını muhafaza edebilir. Bununla beraber hasta bir in sanın, bir tartışmada sükûneti dâima müteessir olur. Hasta vücut, tartış malarda, muhakemelerde dâimâ bir yorgunluk ve az tahammül göster mek istidâdmdadır. Muhtelif meselelerde, çekişmelerde, bunları, benim üzerimde bir yorgunluk devri saymak kabil olduğu gibi, Atatürk üzerinde de bir hasta lık devri, başlamış olan hastalıkların sinir üzerindeki yorgunluk devri saymak mümkündür."45
Oysa Atatürk'ün hastalığı sırasında Başvekil olan Celâl Bayar, İnönü'nün bu değerlendirmesine kesinlikle katılmadığım befini yor: *
"[Atatürk ile İnönü arasında] bu sürtüşme mevcut ve açık... Ama se bebi Atatürk'ün hastalığı değil... Hastalık sebebi ile Atatürk bunu yapı yor... Oda değildir iddia ediyorum ki, Atatürk, hastalığı esnasında ne idiyse, sıhhatli za manında da oydu. Sıhhatli zamanındaki görüşleri, muhakemeleri ve irâ desine sahip olmak hususları, hastalığı zamanında da tamâmı ile berkemâldi, işliyordu. İnönü, Atatürk'ü bu şekilde göstermekle, aklınca fıem Atatürk'ü koru yor, hem de kendisini korumak istiyor."46
(30,1.19741. İsmet İnönü'nün 1938 yılı sonlan ile 1939 yılı başlarını kapsayan bu kısa günlüğu/notlan, Metin Toker tarafından gazetede yayınlanmadan önce, ya 2 arm Tek Partiden Çek Partiye adlı kita bında kullanılmıştı. Ayrıca. Orhan Erkanlı da. Anılar... Sorunlar,,, Sorumlular adlı kitabında aynı kaynağı yayınla mıştı. İnönü'nün günlüğü son olarak İsmet Inönü/Hâlıralar. (2. KitapJ'ta yer almıştır. 45 İsmet İnönü, age, s 289. Ayrıca bkz. Atay, Çankaya, s. 487. 46 "Her Hafta Bir Sohbet", Konumuz. Atatürk, Konuğumuz: Celâl Bayar, M illiy e t, (İki Kısım}, 112.11.1974).
51
Atatürk’ün hastalığının kendisi üzerindeki etkileri farklı değer lendirmelere vc yorumlara neden olduğu için, bu konuda tam ve kesin bir hükme varmak mümkün görünmüyor. Ancak, bir başka önemli boyut saptanabilir: Atatürk, son zamanlarda, sürekli olarak daha çok dil ve tarih gi bi kültür, Balkan Antantı ve Hatay gibi dış politika sorunları ile il gileniyordu. Bu dönemde Atatürk, siyasal alanın, hükümet ve par ti sorunlarının tamamen dışında kaldığını hissediyordu. Oysa Atatürk, son yıllarında, siyası sorunlara ve konulara yakın ilgi duyuyor vc sorunların çözümünde yeniden itici güç kaynağı olmak istiyordu. Nitekim yukarıda çeşitli anılardan yaptığım alın lılarda da, Atatürk’ün yönetimde daha etkin bir rol oynamak isle diği hemen göze çarpıyor. Atatürk'ün bu tutumu, İnönü'nün başında bulunduğu hüküme te dışarıdan müdahalelerde bulunmasını gerek Uyordu ki, tam da bu unumun, İnönü’nün çok hassas olduğu bir konuda, zaman za man çok sert tepki göstermesine neden olduğunu daha önce gör dük. Atatürk ile İnönü arasındaki ilişkilerin tanı da bu dönemde hızla gerginleşmesi, İnönü'nün yönetimi paylaşmama eğiliminin bir sonucu olarak kabul edilebilir. Unutulmamalıdır ki, İnönü'nün tam bu sırada yönetimde Atatürk'ün etkinliğini kabul etmesi, aynı zamanda yönetimde Atatürk'ün çevresinin de etkinliğinin artması anlamına gelecekti. Böyle bir gelişme ise, hiç kuşkusuz, İnö nü'nün uzlaşabileceği bir siyâsî konum olamazdı. Gelişmelere bu açıdan bakıldığında, 1930'lu yılların ikinci yan sının başında, Atatürk ile İnönü'nün artık yönetimi paylaşamaya cakları açıktı. Çünkü, bir yandan Atatürk, yönetimde ipleri yeni den eline almaya çalışırken, diğer yandan İnönü, bu tür bir ortak lığı, muhtemelen artık kendisinin tamamen ikinci, hattâ belki de üçüncü plânda kalacağı bir yönetim ortaklığını, kabul etmemekte direniyordu. Bu ortamda siyâsî bir uzlaşmanın mümkün olamaya cağı açıktır. Nitekim Atatürk ile Inönü arasındaki ilişkilerin mm da bu sırada iyice gerginleştiği ve soğuduğu, sık sık tartıştıkları ve çatıştıkları ve bu tartışmaların ve çatışmaların gitgide daha sert vc uzlaşmaz bir hâl aldığı anlaşılıyor. Atatürk ile İnönü arasındaki gergin ve soğuk ilişkileri ve gergin liğin temel nedenlerini açıklığa kavuşturduktan sonra, şimdi artık 52
çalışmadan ayrılığa giden süreci açıklamak müınkün olacaktır. Ayrılış öyküsüne, 1937 yılının yaz aylarında toplanma hazırlığı na haşlanan Akdeniz Konferansı ile başlamak uygun olur. 1937 yılında Akdeniz'in güvenliği devam etmekte olan Ispanya İç Savaşı nedeniyle tehlikededir. Kimliği belirsiz gibi görünen, an cak aslında İtalya'ya âid olduğu bilinen bâzı denizaltılar, Akde niz’de Ispanya’nın Cumhuriyetçi hükümetine silâh ve cephane ta şıdığından şüphe ettikleri değişik bandıralı ticâret gemilerini batır maktadırlar. Bu duruma bir çâre bulabilmek, ama aslında İtalya ya karşı sert önlemler alabilmek için, aralarında Türkiye’nin de bu lunduğu çeşidi devletler, İsviçre’nin Nyon kentinde bir toplamı yapılmasını kabul ederler. Türkiye’yi Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Aras’ın temsil etliği Nyoıı Konferansı 10 Eylül 1937’de toplanır. Konferans sonunda oluşan metnin Nyon Antlaşması olarak im zaya açılması ve Aras ın da hükümetten bu konuda talimat ve im za yetkisi islemesi, dış politika konusunda önemli ve yem bir an laşmazlığın başlangıcım oluşturacaktır. Çünkü, bu sırada tsıanbul/Florya’da olan Atatürk ile Ankara'da bulunan İnönü, antlaş manın imzalanması konusunda Arasa farklı ve çelişkili talimatlar verirler. Atatürk, dış politika konularındaki genel tulumuna uygun ola rak, antlaşma ile yakından ilgilenmiş ve Araş ile doğrudan ilişki kurarak, temel politikayı saptamıştı. Ancak bu noktada Atatürk ile İnönü arasında anlaşmazlık ko nusu olmaya aday iki önemli sorun bulunuyordu. Birincisi, hükümetin sorumluluğunda olan dıs politikanın ( iumhurbaşkam’nca saptanıyor ve uygulanıyor olması, hiç kuşku suz, bu dönemde İnönü’nün onaylayabileceği bir davranış değildi. Ama dalıa da önemlisi, Türkiye’nin izlemesi gereken dış politika konusunda bu kez Cumhurbaşkanı ile Başvekil arasında önemli bir görüş ayrılığının ortaya çıkmasıydı. Nyon Antlaşmasfna göre7Akdeniz’de ticâret gemilerine saldıran denizaltılar, gerektiğinde imzacı devletlerin askerî operasyon kırı sonucunda batırılacaklardı. Anılarında bu konuya temas edenler, antlaşmada bir maddenin formüle ediliş biçiminden dolayı, Türki ye'nin, söz konusu denizaltılarırı imzacı devletlerin ortak askerî 53
o p e ra s y o n la rı so n u c u n d a b a tın la b ilm e s i iç in k e n d is in d e n la le p e d ile b ile c e k y a rd ım ı y e rin e g e tirm e k z o ru n d a k a la b ile c e ğ in i ve b u n u n so nucunda da ü lk e n in İta lya ile b ir savaşa s ü rü k le n e b ile c e ği endişesi ile . A ta tü rk 'ü n a n tla ş m a y ı im z a la m a k is te d iğ i halde, İn ö n ü 'n ü n b u n a karşı ç ık tığ ın ı vc a n tla ş m a n ın im za e d ilm e m e s in i i s ıcd i ği ni b e li itiy o r la r 474 8
Bu çatışma, esas itibarıyla, Atatürk ile İnönü arasında Türk dış politikasına ilişkin önemli bir görüş ayrılığının bir kez daha alımı çiziyordu. Atatürk, Türkiye’nin bu şuada İngiltere ve branşa ile yakınlaş ması gerektiğini ve bunun için de Nyon Anılaşmasının önemli bir (irsal okluğunu savunurken; İnönü, Batılı ülkelere yakınlaşma ko nusunda daha ihtiyatlı bir politika izlenmesinden yanaydı. Saptanan politikaların farklı olduğunu İnönü şöyle anlatıyor: Tevfik Rüştii Nyon'de idi. Ben Ankara'da İdim. Atatürk Florya'da idi Tevfik Rüştü konferansta bâzı teklifler, teşebbüsler yapıyordu. Bunlar bizim verdiğimiz talimata uygun değildi. Soruyordum. 'Nereden çıktı bu?' 'Atatürk haber veriyormuş ona' dediler. Ama Tevfik Rüstii Bey dikkatli idi bu işlerde... Benim anladığım, ikimizi def Atatürk'ü de, beni de, ayrı ayrı idare etmeye çalışıyordu. Anlaşılan Florya'dan sormuşlar. O da tabiatıyla malûmat vermiş... Öy* fe o/muş, böyle olmuş... Aslında f a z l a ehemmfyerh bir şey değildi bu hâ
in önü, anılarında* dış politikadaki bu anlaşmazlığı şöyle açıklı yor: "Bir de Nyon meselesi olmuştur. Bu, İtalya'nın Habeşistan seferi esnâsındaydı. Birleşmiş Milletler'in (Milletler Cemiyeti'nin) verdiği bir kararda, Akdeniz'de Italyan gemileri
47 Aydemir. İk in c i Adam. {Cilt: 1). 5. 507-509: Atay, Çan haya,
s.
495; Fahir GiritfroğJu. Türk Siyâsi
Târihinde Cumhuriyet Halk P aıtisi'nin M evkii, s. 123-124;Âsim Us,Âsim U s u n H âtıra N otla rı, {Atatürk, İnönü, İkinci Dünyâ Harbi ve Demokrasi Rejimine Giriş. Devri Hâtıralar»), s. 209-210. Oysa, Cumhurbaşkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ Soyak, anılarında, tam tersi bir durumu, yâ ni Atatürk'ün antlaşmanın imzalanmamasını, İnönü'nün ise imzalanmasını istediğini açıklıyor. Haşan Rızâ Soyak, Atatürk'ten Hâtıralar. {Cilt: 2), $. 657-682. Ancak Soyak'ın bu açıklamasının, başkaca herhangi bir kaynak taralından desteklenmediğini de burada belirtmeliyim 48 İnönü Atatürk'ü Anlatıyor, s. 13.
54
ne karşı Akdeniz devletlerinin müşterek bir tedbir almaları söz konusu idi. Biz de bu devletler arasına iştirak edip, vazife alacaktık. Ben, bu münâsebetle İtalyanlarla evvelâ temâsa gelmek ve İtalyan larla temâsa gelip, eğer Italyanlar bizim tarafta. Doğu Akdeniz'de bir hâ dise çıkarmak istiyorlarsa, bizimle tutuşmalarının Iü2umsu2 ve sakıncalı olacağı kanaatındeydim. Bunu onlara söyleyelim. Onun için İtalyanlarla bu şüphe devirlerini idare ederken, tedbirde dikkatli olduğumuz kadar, çatışmak için vesile vermemeye ve İtalya'nın arzuları nerede kendini gösterecek ve patlayacaksa, onu sükûnetle kendi seyrinde bırakarak, takip etmeye dikkat ediyordum. Bir bahane vererek, bir macerayı kendi üzerimize çekmekte fayda görmüyordum. Bu Nyon meselesi böyle bir dâvadır. Bunu görüşmek üzere Hâriciye Vekilimiz Dr. Tevfik Rüştü Araş Cenev re'de idi. Orada temas ediyordu. Hükümetçe kendisine verdiğimiz tali mat... 1937 yazında oluyor... Dr. Tevfik Rüştü Araş orada... Hükümetçe kendisine bu talimatı vermiştik... İştirak etmesin diye... Nyon'da Italyanlara veya İtalyan gemilerine karşı limanlarımızda tedbir mevzuu bahis.,. Nyon görüşmelerine katılıyoruz. Akdeniz devleti olarak... Bir madde var. Bu antlaşmayı imzalayan devletlerin donanmaları, antlaşmaya dâhil bir devletin limanlarından ikmal yapabilir. Bir suretle İtalya aleyhinde fiilî bir hareket gibi geldi bu bana». İtalya aleyhine fiilî bir düşmanlık... Siyâsî bütün tartışmalara olumlu bir Akdeniz devleti olarak iştirâk ettikten son ra, fiilî bir hareket için ihtiyatlı olmamız ve girmememiz lâzım geldiği ka naatindeyim, Bunun için ısrar ediyordum. 'Fazla uğraşmayalım' diyor dum. Tevfik Rüştü oradaydı. Ben hükümet nokta ı nazarı diye bunu takip ediyorum. Atatürk de o zaman Florya'da... Onlar da Tevfik Rüştü ile temas etmiş ler. Tevfik Rüştü'nün verdiği bilgiye göre, Florya'dan da ona ayrı talimat veriyorlarmış. Tevfik Rüştü, hükümetle de, Reisicumhurla da temas ederek, her iki talimatı idâre etmek için gayret ve maharet göstermeye çalışıyor. Niha yet bir gün tâlımatlar çelişiyor. Biz, İstanbul'dan verilen emre göre Tevfik Rüştü'nün bir karar verdiğini veya vereceğini Öğrendik. Böyle bir hâdise oldu. Tahkik ettim. İstanbul'dan talimat vermişler. ‘Geleyim, görüşelim' dedim. Gelip görüşmek için izin istedim ben... Görüştüm... Mutabakata vardık."49
Bu konudaki anlaşmazlıkta dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta var.43
43 İsmet İnönü, age, s. 285-286. 55
Birincisi, Atatürk’ün, İnönü Başvekil iken, Hariciye Vekili Tevl'ifc Rüştü Aras ile doğrudan bağlatın kurması ve ona talimat vermesi, İnönü’nün son derece hassas olduğu bir konuda, zâten vûr olan tepkisini artırmış olmalıdır. İkincisi, dış politika konularında, Hatay sorununda olduğu gibi, bir yaklaşım farkı, bir görüş ayrılığı sürüyordu. Nihayet üçiincüsü, sorunun tartışılması sırasında, Ankara ile Florya arasında kurulan telefon haberleşmesi esnasında, görüşme lerin kesintiye uğramasına İnönü'nün sert tepki göstermesidir. Cumhurbaşkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ Soyak, vakit gcccyaıısını geçtikten ve Atatürk yattıktan sonra, İnönü'nün telefonu üzerine Atatürk’ü artık kaldırmadığını ve görüşmenin ertesi güne kaldığını açıklıyor.50 Nyon Antlaşması 14 Eylül de imza edilir.51 Aynı gün Atatürk, anılaşmanın görüşülmesi için TBMM yi 18 Eylül de toplantıya çağırır.52 Nyon Antlaşması’tun, TBMM’de anılaşmanın imzacısı Hâriciye Vekili tarafından değil de, bizzat Başvekil tarafından savunulacağı na ilişkin bir gazete haberi, belki de Başvekil ile Hâriciye Vekili arasındaki mevcut anlaşmazlığın bir görüntüsüydü: *
"Nyon'da imza edilmiş olan antlaşmanın tasdikini mütedair kânunun BMM de bizzat Başvekil İsmet İnönü müdâfaa edeceği cihetle. Milletler Cemiyeti Asamblesinde Türkiye'yi temsil etmekte bulunan Hâriciye Ve kili Dr. Tevfik Rüştü Aras’m Ankara'ya gelmesine lüzum kalmamış oldu ğunu Anadolu Ajansı haber almıştır."535 4
Daha antlaşmanın inızâkuıması sırasında ciddi bir çatışmanın mevcut olduğunun ve önemli gelişmeler olabileceğinin bir başka belirtisi dc, İnönü ile Dayarın 15 Eylül akşamında Karabük-Knstamonıı-inebolu'yu da icinc alan bir geziye çıkacakları yolunda ba sında çıkan bir habere karşılık, bu gezinin yapıl mamasıdır w
50 Soyak. age, s. 660 ve 680-682. 51 Nycm Antlaşması'nın metni için bkz. İsmail Soysal. T ürkiye'nin Siyasal A m il aşm aları (192019451, (Cilt: 1>, s 523-527 52 Ulus, (15 9.19371 53 Ulus, (16 9.19371. 54 Cumhuriyet (14 91937}
56
İnönü’nün, hükümet toplantısında, Nyon Atlaşması’nııı hükü metçe onaylanmamasını talep etmesi vc Atatürk’ün de buna karşı lık, TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırarak, İnönü’nün Mecliste düşürülmesini planlaması ve bu yönde girişimlerde bulunması, bu sırada anlaşmazlığın ne denli ciddî boyutlarda olduğunun bir baş ka göstergesi olarak kabul edilebilir,55 Bu tarihte henüz Atatürk’ün özel mülkiyelinde bulunan Atatürk Orman Çiftiiği'nin Hâzine ce satm alınması konusu, bu sırada Ata türk ile tnönü arasındaki günlük tartışma konularından biliydi. Atatürk, çiftliğin kendi mülkiyetinde olduğunu ve bu nedenle de Hâzinece satın alınması gerektiğini savunurken; tnönü, çiftli ğin gelişmesi için devlet bütçesinden harcamalar yapıldığını ve bu nedenle de çiftliğin, özel mülk kabul edilerek, Hâzine ye satılama yacağım vurguluyordu. İnönü’ye göre, Atatürk, çiftliği Hâzineye karşılıksız olarak devretmeliydi. İnönü, anılarında, bu konuyu şöyle anlatıyor: "Bu meseleyi ben açtım Atatürk'e... Atatürk ile {...} bu Orman Çiftligi'nin satın alınması meselesini konuştuk. Atatürk, Ziraat Vekâletimin çiftliği almak istediğini söyledi, 0 zaman, hatırımda tam rakamı kalmadı, bedeli meselesinin konuşulduğunu da orada öğrendiğimi zannediyorum. Ben buna itiraz ettim. 'Orman Çiftliğî'ni yetiştirmek için çok emek sarf etmişsiniz. Ama hükümet ve devlet de, bir örnek göstermek için, göster diğiniz gayreti kolaylaştırmak üzere, çok emek sarf etmiştir. Büyük ölçü de hükümet yardımı ile. Hazine yardımı ile meydana gelmiş bir eseri tek rar Hâzineye satmak muamelesi bizim için doğru olmaz/ 'Ne olacak bu çiftlik?' diye sordu. 'Ne olacak... Bunu alacaklar bir gün...' dedim. 'Yolunu devlet yapar, suyunu devlet getirir, ağacını devlet diker; sonra eser meydana gelince, bunu değerlendirir, satarsın... Özel bir maldır diye bu yürür gider. Bırak mazlar. Hepimiz gideriz, gitmeyiz, ama ondan sonra bunu alırlar.' 'E ne yapalım?' dedi. 'Bilmiyorum, ne yaparsın...' Vereyim öyle ise... Nereye vereyim?' dedi. 'Hazine'ye ver doğrudan doğruya' dedim. 'Vereyim' sözünü o söyledi. '0 hâlde ben vereyim' dedi.
55 İsmet Inönü. ege, s. 286; Us, age, s. 209-210
Sİ
Bu muamele böyle takarrür etti aramızda... Ali Çetinkaya, öğrendiği zaman, beni gördü. 'Atatürk çiftliği Hazine ye veriyormuş' dedi. 'Evet, öyle kararlaştırdık' dedim. Tafsilat söylemedim. 'Öyle kararlaş tırdık' dedim. Hakikat de öyle*.. Dedi kr, 'Atatürk bu çiftlikte her ağacın dikilmesine ilgi göstermiştir, takip etmiştir, zevk almıştır. Bunu seviyor. Üzüntüsü yok mu? Bunu böyle Hazine'ye bağışlamakla müteessir olmaz mı?' 'Hiç öyle görmedim ben' dedim. Hakikat de Öyle... ‘Olmaz... Son derece müteessir örmüştür. Hiç şüphe etme buna..,' de di. ‘Bir ağacına kıyamayan hepsini birden verir mi bunun?' dedi. Aslında çiftliği elden çıkarmanın bir sebebi de, zarar etmesi... Ondan kurtulmak için satış muamelesi düşünülüyor. Çetinkaya, 'Mümkün değil... Çok müteessir olmuştur.' dedi. 'Doğru bir şey değil bu...' (dedim). ‘Doğru bir şey yapmadı1mânâsına mı söylüyorsunuz? Doğru bir şey değil mânâsına mı söylüyorsunuz?' dedi. 'Öyle görmedim ben' dedim. Böyle bir ikâzı aldım. Böyle bir şey yaptı bana... Bu bir.,."56 1 / E ylü l g ü n ü , yâni T B M M to p la n tıs ın d a n sâdece b ir g ü n önce, A ta tü rk ile, ls u ııb u l/F lo r y a dan d ö n ü ş ü n d e k e n d is in i A n k a ra 'd a A ta tü rk O rm a n Ç iftliğ i is ta syo n u n d a karşılayan İn ö n ü arasında, bu kez de A ta tü rk O rm a n Ç iftliğ im d e b u lu n a n bira fa b rikası k o n usunda yeni b ir tartışm a çıkar. A slın d a , ç iftlik te b u lu n a n b ira fa b rik a s ın ın ya ra ttığ ı so ru n daha eski tâ rih le re u za n ıyo rd u . A n c a k o g ü n k o n u A ta tü rk ta ra fın d a n ye n id e n gündem e g e tirilir. A ta tü r k , A ta tü r k O rm a n Ç if t liğ i k a rş ılık s ız o la ra k H â zin e ye d e v re d ilirk e n , ç iftlik te b u lu n a n b ira fa b rik a s ın ın yine k e n d i m ü l k iy e tin d e kalm asına karar v e rm iş tir. A n c a k b ira fa b rik a s ın ın İs ta n b u l'd a b ir ra k ib i v a r d ır B o m o tu i Bira F abrikası... İs L a n b u ld a k i Bc>m o ıu i Bira Fabrikası ise dâvâlıdır. İm tiy a z süresi sona e rd iğ in d e n devletçe devralınacak tır. B una k a rş ılık , B o m o m i Bira F a b rika sı, bu m u a m e le n in ip ta li iç in yargı y o lu n a b a şvu rm u ş ve d â va n ın D anış tay'da g ö rü ş ü lm e s in i talep e tm iş tir. A n c a k A ta tü rk , b u k o n u d a ıs r a rlıd ır ve gereken m u a m e le n in b ir an önce ta m a m la n m a sın ı ve
56 İsmet İnönü, 58
s. 288.
bira fabrikasının devlete devrini talep etmektedir. Atatürk, özel mülkiyetinde bulunan Atatürk Orman Çiftliğindeki bira fabrikası nın, rakip nitelikteki Bomonti Bira Fabrikası’nm devlete devrin den sonra, bir sözleşme yapılarak, bira üretiminde ve satışında te kel haline getirilmesini istiyordu. İnönü ise, bu projeye şiddetle ve sert biçimde karşı yıkıyordu. 17 Eylül günü de, İnönü, Atatürk'ün sorusu üzerine, Atatürk'ün düşündüğü projeyi eleştiren bir konuşma yapar. İnönü'ye göre, Atatürk Orman Çiftliği ndeki bira fabrikasının maliyeti yüksektir ve kalitesi de düşüktür. Ayrıca, fabrikanın üret tiği biranın dağılımı da güçtür. İnönü, çiftlikteki bira fabrikasının Bomonti Bira Fabrikası ile rekabet edemeyeceği görüşündedir.57 İnönü, anılarında, bira fabrikası sorununu şöyle özetliyor: "İkincisi, çiftlik Hazine'ye devrediliyor, fakat bira fabrikası devrediimiyor. Bunu sonradan Öğrendim. Dediler ki, 'Bira fabrikası devredilmeye cek.' 'Pekâlâ' dedim. Bira fabrikası devredilmeyecek ve bira inhisarı ya pılacak. İstanbul'da Bomonti Fabrikasının bir dâvası var. Ondan bir defa da Atatürk şikâyet etti. Bomonti Fabrikası, imtiyaz müddetinin bitmesi üzeri ne devlete intikâl ediyor. Bomonti Fabrikası buna itiraz ediyor, JHarb se neleri müddetten sayılmaz' diyor. 'Harb seneleri müddetten sayılır' diye bir toplantımızda Atatürk Bomonti Fabrikasının haksız olduğunu, bu mu ameleyi bir an evvel neticelendirmek lâzım geldiğini söylüyordu, 'Nedir? Niçin teehhür ediyor?' diye aradık. Adam Danıştay'a müracaat etmiş... 'Adam haksızdır. Muamelesini durdurmak lâzım... Bir an evvel bitirmek lâzımdır.' mülâhazasına karşı, ben dedim ki, 'Ne yapıyor adam? Böyle bir muameleye mâruz kalmıştır. Bir Türk şirketidir. Türk mahkemesine mü racaat ediyor. Yabancılık diye iddiası yok adamın... 'Mahkemeye gitme yin' mi diyeceğiz? Olmaz böyle şey... Gitsin.' dedim. Bakalım mahkeme ne hüküm verecek? Bu meseleyi böyle kapattım ben... 'Bomontiye'ye lüzum yok' diye düşünüyorlar, 'Halbuki ona da ihtiyaç var' diye söyledim ben... ikisine de ihtiyaç vardır dedim. inhisar Vekâleti bira fabrikası ile bir mukavele yapacak... İnhisar mukâvelesi yapılara k, tâyin olunan fiyatla, bira fabrikası satış yapacak... İş letilecek,.. Bu muamele bahis konusu... Orman Çiftliği yapacak bunu... Orman Çiftliği devlete verilecek ve sonra da bira fabrikası ile Vekâlet böyle bir şey yapacak... Mukavele yapacak...
57 Soyak. age, s. 698; Giritlioğlu, age, s. 125; İsmet Bojdağ, Bif Çağın Perde Arkası (Atatürfc-İnönü, İnönü-Bayar Çekişmeleri), s. 106-107; Us, age, s. 207. 59
Bir gün Vekil bana geldi. Oedi ki, 'Orman Çiftliği ile bira fabrikası... Bütiin bu tasarruflar Atatürk adınadır. Onun için bu inhisar mukavelesi Vekâlet le Atatürk arasında yapılmak lâzımdır/ Bunun üzerine ben Atatürk ile konuştum. 'Vaziyet bu' dedim. Bira fabrikası ile mukavele yapılacak ve bunu Or man Çiftliği yapamaz. Mal sahibi olan, tasarruf sahibi olan sizinle Vekâ let arasında inhisar mukavelesi yapılmak lâzım... Güldü Atatürk... 'Nasıl olacak?’ dedi. 'Bu, olmayacak' dedim. 'Karşı karşıya geçeceğiz de. Devlet Reisi ile hükümet olarak inhisar mukavelesi yapacağız. Olmaz bu...' dedim. Çiftlik hikâyesinde vaziyet bu.,/'58
Ancak İnönü’nün açıklamaları konunun yalnızca bir yönünü sergiliyor. Simdi sorunun diğer yönüne işaret etmek istiyorum. Fâlih Rıfkı Alay, antlarında, bu konuda şunları anlatıyor: "Ahmet Ihsan Tokgöz. ki tam bir menfaatçi idi, İstanbul’daki Bomonti Fabrikası nın hisselerini almış ve İdare Meclisi Reisi olmuş... İsmet İnö nü'nün eniştesi Kudüslü Abdülrezzak'ı da İdare Meclisi'ne almıştı. Her ikisi, Ankara'da bira fabrikasının genişletilmesini önlemek ve Bo monti imtiyazını uzatmak için, Ankara fabrikasının gelir getirmeyeceği fikrini İsmet İnönü'ye telkin ettiler/'59
Atatürk, aynı gün, 17 Eylül’de, Atatürk Orman Ciltliği ne gider vc konuyu kendi yakınlarından bir kez daha soruşturur. Bu sırada projenin soruşturulması ile görevlendirilen Cumhur başkanlığı Unnımi Katibi Haşan Rıza Soyak, Atatürk'e, Bomonti Biıa Fabrikası nın imtiyaz sahibinin ve idare Meclisi Rcisfnin Ah met İhsan Tokgöz olduğunu ve İnönü’nün eniştesi uKudüslü Abdulrezzak ın da şirketin idare Meclisinde üye olduğunu anlatır. Soyak tarafından DanimarkalI uzmanlara yaptırılan soruşturma sonucunda, uzmanlara göre, eğer çiftlikte bira fabrikasının ürettiği biralar fıçılarla taşınıp Istanbul/Haydarpaşa’da şişelenecek olursa, Bomonti Bira Fabrikası na bile rakip olabileceği belirtilir Atatürk, Soyulan yaptırdığı soruşturma sonucunda, projenin başarılı olaca ğına inanır.
5# ism et İnönü, a-ge, s. 289. 5$ A t ay, Çankaya, s. 494
60
Ancak, Atatürk tarafından özel olarak Haşan Rızâ Soyak a yaptıulan bu soruşturma, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya tarafından Inöım’ye iletilir.60 Aynı günün akşamı, Çankaya’da, “Atatürk'ün Sofrası nda, konu hükümet üyelerinin de huzurunda yeniden açılır. Atatürk. hem bira fabrikası sorununu ele alır ve kendi soruştur masının sonucunu açıklar, hem de Ziraat Vekili Şâkir Kcsebir i sert biçimde eleştirir İnönü, bu eleştirileri aynı sertlikte yanıtlar. Ön ce, daha önce de birkaç kez olduğu gibi, bir hükümet üyesinin is tilâsının istenmesini, kendisine danışılmadan ve sorulmadan böyle bir karar alınmasını, hükümete dışarıdan yeni bir müdahale d a lak değerlendirir ve kınar. Daha sonra, kendi değerlendirmelerine güveni İnleyerek, başkalarına soruşturmalar yaptırılmasından ra hatsız olduğunu belirtir vc bundan şikâyetçi olur. Ayrıca. Atatürk ite doğrudan ilişki kuramadığından söz ederek, araya aracılar gir mesini eleştirir. Hükümeti ilgilendiren konuların resmî mekaniz malar dışında ve resmen sorumlu olmayan kişiler tarafından görü şülüp, karâra bağlanmasını ve sorumlu Başvekil olarak kendisinin bu sürecin tamamen dışında bırakılmasını da kınar. Tartışma, o gece Atatürk'ün sofradan çekilmesi üzerine yarıda kalır61 İnönü, anılarında, bu sahneyi şöyle özetliyor: “Nyon olayını takiben İstanbul dönüşünde, akşamüzeri, Atatürk ça ğırıyor' denildiği zaman. Vekillerin türlü sebeplerle, çoktan beri birikmiş olan dolgunluklarla sert muameleye mazhar olmaları ihtimâli benim zih nimde bir kâbus gibi canlandı. Bundan sonraki sofra hayâtının teferru atının ehemmiyeti yok... Ziraat Vekâleti nin çalışmadığından bahsettik ten sonra, şahıslara karşı çok kırıcı olmaya başladı. Ben onları müdâfaa etmek mecburiyetinde kaldım. Bununla sofra toplantımız ekşi bir hava içinde bitti."62
İnönü, bu sahneyi günlüğüne de şöyle işlemiş: "Hulâsa Eylül 1937 kavgası oldu.
60 Atay, Çankaya, $ 494; Soyak. age. s. 705-707. 61 Aydemir, ik in c i Adam, (Cilt: 1), s. 509-511; Golofjlu, Tek P a rtili Cumhuriyet, s 252; Giritliûğlu. age. s. 125-126: Atay, Çankaya, s. 496-497; Soyak, age. s. 707-708; Hilmi Uran, Hâtıralarım, s 302-303; Us. age. s 206-207. 62 İsmet İnönü, age. s. 289-290.
61
Bu kavgada haksızlık esâsında Atatürk'ündü. Tatbikatta idaresizlik ve haksızlık ikimiz arasında bana düştü. Haksızlık ona aitti. Şunun için: Aramızda geçen bir devlet işini, 'Sonra görüşürüz dedikten sonra, akşam masada hâlletmek, yâni gündüzden tasarladığı mülâhazaları ve sebepleri imposition şeklinde karar alarak tebliğ etmek ve bu vesile ile sevmediği birkaç Vekili tahkir etmek istedi. Evvelâ sakin idim. Sükûnet ile geçiştirmek istedim. Hâlindeki tecâvüz mânâsının arttığım görünce, sabrım tükendi. Sonra şiddetle mukabele ettim. Mukâbelemin şiddeti onu sükûnete getirdi. Tasmim ettiği hâdise* lerde haklı olmak için sebep toplamak karârına derhâl başladı. Sükûnet... Tariz... Hatif tahrik... Sonra Hatay ve Nyon meselelerini de söyledi.” 53
Ertesi güıı, 18 Eylülde, TBMM, Nyon Antlaşmasını görüşmek vc onaylamak üzere toplantı. Atatürk, aynı gün, İnönü ile bir kez daha görüşür.64 İnönü, ayrılık öncesindeki bu son görüşmeyi şöyle anlatıyor: "Bir akşamüzeri sofrada kavga eder gibi bir münâkaşa geçti. Ertesi gün Atatürk ile görüştük. Kendisinin bana söylediği şuydu: 'Şimdiye kadar bin meselede bin defa kavga ettik. Akşam pek aleni oldu. Bir müddet çekilmen, istirahat etmen lâzım.' 'Minnettâr olurum sana' dedim. 'Çok teşekkür ederim' dedim. Hakikaten kendime hâkim olamayacak bir vaziyet idi. Olabilir... Olu yor... Hepimizin hergün yanımızda bulunanlarla, birlikte çalıştıklarımızla başına gelen bir mesele... (...) Bin defa kavga ettik, ama hepsinde ikimiz başbaşa idik. Yalnız bu so nuncusu Vekiller Heyeti önünde olmuştur."6 65 4 6 3
18 Eylül günü TBMM toplantısına katılmayan Atatürk, yaptığı
63 "İnönü'nün Hâtıra Defterinden Sayfalar", Hürriyet, (Metin: 17). {30.1.1974). İnönü, Abdi Ip e kçı'n in ," Münâkaşarımın sebebi neydi?" şeklindeki sorusunu şöyle yanıtlıyor 'Türüi meseleler... Filan mesele nasıl oldu? Falan mesele nasıl oldu? Şimdi teferruatı ile hatır layamayacağım. Birtakım meşaleler... Günlük meseleler. " İnönü Atatürk'ü Anlatıyor, s. 12 64 Atatürk'ün Nöbet Defteri. 65 Sabahattin Selek, ‘'Ölümünün Birinci Yılında İsmet İnönü: Demokrasiye Geçiş, Atatürk-lnönü Ayrılığı", M illiy e t (2.1.1975).
62
uzun gezinti sonunda66 kesin bir karâra varır. 18 Eylül akşamı Atatürk de İnönü, Ankara’dan İstanbul'a git mek üzere birlikle nenle hareket ederler Tıenclc Atatürk ile tuönü arasında yalnız geçen bir görüşme sırasında InöniVnün Başvekil likten çekilmesi ve yerine Celâl Bayann geçmesi kararlaştırılır6768 İnönü, Atatürk ile trende geçen konuşmalarım günlüğüne şöyle not etmiş: "Ayrılmak karârı kısa oldu. OH Kongresi JTârih Kongresi) için İstanbul'a giderken trende beraber bir kahve içtik. 'Ne olacak?' dedi. Ben evvelâ çok müteessirdim. Ağlayacak vaziyette idim. Gönlünü al mayı istiyordum. 'Çok muzdaribim' dedim. ‘Bilmiyorum nasıl oldu?' Âlem önünde olmasaydı' dedi. 'Ne düşünürsün?' dedi. Birden uyanebm. Her zamanki gibi geçmiş veya geçecek hâdise ad dediyordum. Bu suâl üzerine ayıldım. Teessürümü yendim. ‘Bir şey düşünmedim. Ne emrederseniz öyle yaparız.' dedim. 0: 'Bir fasıla verelim' Ben: 'Hay hay... Size müteşekkir olurum.' 0 :'Şekli' Ben: 'Hastalık' 0 :'Evvelâ izinle yapalım' Ben: 'Çok iyi... Kongreden evvel mi, sonra mı?' 0: 'Nasıl istersen... Sofraya gidelim.' Ben: 'Çok yorgunum. Gidip yatayım.' 0: ‘Gizli tuta hm. Kimi düşünürsün?' Ben: ‘Mazur gör... Kimseyi söyleyemem.' 0 :'Celâl Bayar!' Ben: ‘Hakikaten bana iyi tesir etti'"63
İnönü, anılarında. Atatürk’ün kendisine seçenek olarak ortaya attığı Bayar adını samimi olarak benimsediğini şöyle ifâde ediyor:
66 Atatürk'ün Nöbet Defleri. 6? Aydemir. İkin ci Adam, (Cilt: U, s. 512-513. Atay, Çankaya, s. 497-498; Soyak, age. 708. 68 "İnönü'nün Hâtıra Oefteri'nden Sayfalar", H ü rriyet (Metin; 121, (24.1.1974). İnönü, aynı sahne yi, anılarında da anlatıyor. İsmet Inönu. age, s. 290.
63
"Pek münâsip olacağını, isabetli olacağını söyledim. Gerçek şudur ki, samimî kanaatimi söylüyordum. 0 günkü mevzuu bahis olabilecek insanlar arasında ve uzun müddetten beri teessüs etmiş olan beraber ça lışma devrinde, en iyi seçmenin bu olacağını samimî olarak söyledim.' 69
18 Eylül akşamı Atatürk ile İnönü arasındaki mevcut anlaşmaz lıklar ve çatışmalar nihayet bir ayrılık ile sonuçlanır. Ayrılığa, ilk bakışta, gündelik sorunlar neden olmuş gibi görü nüyorsa da, aslında bunlar, ayrılığın mevcut temelleri üzerinde, birer bahane olarak kalır İnönü, anılarında, bunu gayet açıklıkla belirtiyor: "Btı toplantıya giderken muhtemel hâdiselere göre, ondan kopmak için, vazifeden çekilmek için kesin bir niyetim var mıydı? Bir hâdiseye gi diyoruz. Neticesi ne olacak? Nasıl çıkacak? Bilgim yok,,. Bir olaya git mek endişesi bende uyandı. Artık çalışma güçlüğünden dolayı ayrılmayı da düşünüyordum. Ben, sabırlı ve tahammüllü bir adam olarak tanınmışımdif. Arkadaşla rım, siyâsî rakiplerim münâkaşa ederler. Benim sabırla ve tahammülle geçirdiğim her meseleden sonra, büyük bir gayret sarf ederek, o işten kurtulmaya çalıştığıma, gayretimin bu maksada dayandığına hükmet mezler, Arkadaşlarım da, herkes de, '0 sabırlıdır, dayanır (derler,) Beni böyle muhakeme ederler. Sonra bir gün yine zorladıkları zaman, hiç um madıkları ölçüde sabrımın tükendiğini görürlerse, şaşakalırlar. Bu sefer beni haksızlıkla itham etmeye kalkarlar. Bütün hayatta kaderim bu... Atatürk ile berâber çalışmaktan sonra ayrılma olayının tafsilâtı bu... Sebepleri söyledim. Birikmiş sebepleri söyledim. BunJarm hepsinin üstünde olan temel sebep, biraz evvel de işaret et tiğim gibi, bendeki yorgunluk ve uzun müddet berâber çalışmaktan mi zaçlarımız arasında vakit vakit hâsıl olan tartışmaların, çekişmelerin ver diği netice bu... Bunu tabiî bir netice olarak almak lâzımdır. Uzun şiire berâber çalışmanın, uzun bir yorgunluk ve tartışma ortammın, bir gün bir kopmaya müncer olması tabiat hâdisesidir. Böyle olmak lâzım gelir."70
İnönü, bir sohbetinde, bu kopuşu şöyle değerlendiriyor: "Atatürk ile aramızdaki hâdisenin patlamasına sebep olan olaylar bi rer vesile ve bahanedir. Aslında ikimiz de dolu idik.
69 ismet İnönü, age, s. 290. 70 ismei İnönü, age, s. 290.
64
Ben çoktan beri çekilmek istiyordum. Fakat istiyordum ki, bu çekilmem kolay olmasın... Öyle bir şekilde çe kileyim ki, onu sarssın, intibaha getirsin... Asıl mesele, işte budur,” 71
Hilmi Uran da, anılarında, yukarıdaki açıklamaları doğruluyor: "Fakat İnönü'nün Başvekillikten istilâsına tek bir hâdise sebep olma dığı... (...) Fakat bu sofrada cereyan eden o geceki hâdise, nihayet bardağı ta şıran son damla vazifesini görmüştür. Hakikat, Atatürk'ün bir müddetten beri bâzı devlet ve hükümet işleri ni, hükümet dışındaki ve kendi etrafındaki birkaç kişinin meşveretiyle hâlleder olması ve İnönü'nün de bu gibi olup bittiiere karşı tahammülü nün tükenmiş ve taşmış bulunmasıdır."7*
Celâl Bayar da, bir gazete sohbetinde, Abdi İpekçinin, 'Aslında nedir efendim ihtilâflarının gerçek nedenleri?” şeklindeki sorusu nu şöyle yanıtlıyor: ‘'Ben o meselede İnönü'yü haksız bulurum. O vok uzundur.” İpekçinin, “Kısaca lütfetmez misiniz?” şeklindeki ikinci sorusunu da, Bayar, “Kısaca izahı mümkün değildir” seklin de yanıtlıyor.73 19 Eylülde içlerinde Celâl Bayar, Refik Saydam, Ali Râna Tar kan, Ali Çcıinkaya ve Şükrü Saraçoğlu’nun da bulunduğu bâzı Ve killer ve mebuslar irenle Ankara'dan İstanbul'a hareket ederler.74 Aym gün, Atatürk ile İnönü trenle İstanbul'a varırlar vc doğru dan Dotmabahçe Sarayj’na geçerler. Programa göre, Dolmabalıçe Sarayı nda İkinci Türk Târih Kongresinin açılışında birlikte bulu nacaklardır. Ancak İnönü, Atatürk'ün arzusu üzerine. Dolmabalıçe Sara yında kalmaz ve buradan ayrılarak Heybeli ada'daki evine gider.75 20 Eylül’de İkinci Türk Târih Kongresinin Dolmabalıçe Sara
zı
Sabahattin Selek, "Ö/hmünün Birinci YıJmda İnönü; Demokrasiye Geçiş, Atatürk-İnönü A y r ı ğı", M illiy e tim i. 1975).
72 Uran, age, s. 302. 73 'H er Hafta Bir Sohbet..., Konumuz: Atatürk, Konuğumuz: Celâl Bayar", M illiy e t {İki Kısım!, (12.1MS74). 74 Ulus, (20.9.1937) 75 Aydemir, İk in c i Adam, (Cilt: 1), s. 513-514
65
yı ndaki açılışında Atatürk yalnız olarak ve yanında İnönü olmak sızın bulunur.76 Başvekil İnönü'nün, 'lne sabah sergi açılışında, ne de kongrenin açılışında bulunamaması dikkati” çeker; "türlü ihtimâllere, tefsir lere” yol açar.77 Yine aynı gün, 20 Eylülde, Anadolu Ajansı nca yayınlanan res mî bir tebliğ ile, İsmet İnönü'nün görevinden izin alarak ayrıklığı haberi kamuoyuna duyurulur: ‘Başvekil Malatya mebusu İsmet İnönü'ye, talep ve ricası üzerine, Reisicumhur Atatürk tarafından birbuçuk ay mezuniyet verilmiş ve Baş vekâlet vekâletine İktisat Vekili Celâl Bayar tâyin edilmiştir."78
Gerçekten dc, 20 Eylül günü trenle İstanbul’a gelen vc resmi tebliğin yayınlandığı gün Atatürk tarafından kabul edilen Boyara, Başvekâlet görevi verilecektir.79 Bu önemli değişim sırasında Dâhiliye Vekili vc Cuıııhuriycı Halk Partisi Genel Sekreteri Şükrü Kaya’mıı da Başvekâlete atana bileceği konusunda ümiıvâr olduğunu, ancak Atatürk tarafından kendisine bir Başvekil adayı sorulduğunda da, Celâl Bayar'ı öner diğini burada belirtmeliyim.80 Bu kısa not, Şükrü Kayanın siyâsî beklentilerini açığa çıkarması bakımından önemlidir. Bu bilgi, ay m zamanda, yeni Cumhurbaş kanı seçimi aşamasında. Şükrü Kaya nın yer alacağı siyâsî konu mun ipuçlarını da daha bu sırada bize veriyor. Siyasal alandaki bu yeni gelişmeler elbcue olağan karşılanmadı. Çünkü, İnönü, Başvekilliği döneminde hiçbir zaman "resmen isti rahat için mezuniyet" almamıştı. Ayrıca, kendi isteği ile izinli ol duğu zamanlarda da, her zaman Refik Saydam bizzat İnönü tara lından Başvekâlete vekâleten atanırdı. Oysa şimdi Celâl Bayar, İnö-
76 Ulus, <21.9.1937} 77 Us. »ge, s. 205.
78 Tan, <21 9.1937) 79 Kutay, Celâl B a ya n n Yazmadığı ve Yazmayacağı Üç Devirden Hakikatler, s. 151-152; Bozday. B ir Çağın Perde Arkası {Alaltırft-İnönü, Inönü-Bayar Çekişmeleri), s 133-134. 80 Bozdağ. Bir Çağın Perde Arkası (Atacürfc-İnönü, İnÖnü-Bayar Çekişm eleri), $ 133; Alay. Çan kaya- s>- 498.
66
mimin vekili olarak bizzaı Atatürk tarafından Başvekâlete atanı yordu. Atama işlemindeki resmiyet ve soğukluk da dikkati çeke cek derecede belirgindi.81 Hu aşamada, İnönü'nün Başvekillikten ayrılmasının ve Bayaı*1m lıince vekâleten) Başvekil olmasının nasıl değerlendirildiğim daha yakından görelim. Asım Us, hâtıra notlarında, bu konuda şunları yazıyor: "Büyük Millet Meclisi nin açılmasına muallâk olan en kuvvetli ihtimâl, Celâl Bayar'ın başkanlığı altında yeni bir kabinenin kurutmasıdır. Fakat bugünkü fiilî vaziyet, ismet İnönü'nün Başvekil olması ve Celâl Bayar'ın Başvekil vekili bulunmasıdır İsmet İnönü, birbuçuk ay sonra muhakkak surette çekilecekse, niçin bu karar bugünden tatbik mevkiine konulmuyor da, birbuçuk aylık bir fa sıla veriliyor? Bazılarının iddia ettiği gibi, bu hususta hiçbir kanunî engel olmadığı na ve Meclisin tatil devresinde bulunduğu sırada dahi böyie bir değişik lik yapılabileceğine göre, bu sebebi yeni kabineyi teşkil için bir hazırlık devresine lüzum görülmesinde aramak doğru olur. Ayrıca, kabine reisliğinden çekilecek olan İsmet İnönü'nün yeni bir vazife deruhte etmesi, bunun için de Meclisin toplanmasına ihtiyaç gö rülmesi gibi ihtimâller hatıra gelir. Nihayet İsmet İnönü'nün çekilerek. Başvekâlete Celâl Bayar'ın gel mesi ile bir siyâset değişikliği olmayacağının daha iyi tebarüz ettirilmesi için Meclisin içtimâ hâlinde bulunması daha faydalı olacağı düşünülmüş olabi!M...> İsmet İnönü'nün, Atatürk'ten birbuçuk ay mezuniyet aldıktan sonra, İstanbul'da durmayarak, ailesiyle birlikte Ankara'ya gidişi, bu istirahat müddetinin birbuçuk aya münhasır kalmayacağını göstermişti.
Bundan sonra muhtelif kaynaklardan gelen haberler bu ihtimâli teyid etti. Celâl Bayar, Meclis açılınca, kati olarak Başvekilliği deruhte edecek ve yeni bir kabine için çalışmaya başlayacaktın Böyle bir değişikliği cumhuriyet ile idare edilen bir memlekette tabiî görmek lâzım gelirken, bir takım dedikodular meydan almaktadır. (.,.)■ İsmet İnönü, iktidar mevkiine sarılarak, ondan ayrılmak istemeyen bir insan değildir. Şimdiye kadar Atatürk tutmuştur Bu defâ müsaade etmiş ise, memleket menfaatlerinin yüksek bâzı icâpları olduğuna hükmetmek lâzım gelir. Bu icâp, Türkiye'nin bir tek kabine kurulabilir bir memleket
öl Us. age, s 205. 67
olmadığı kanaatini dâhilde ve hâriçte göstermek olabilir. (...) Dün olduğu gibi, bugün de Atatürk devrindeyiz. İsmet İnönü, Celâl Bayar isimleri, bu devrin birer faslıdır ki, araların da ruh ve renk itibârıyla hiçbir fark yoktur. İsmet İnönü, yorgunluğu hasebiyle bugün işbaşından çekilmiştir. Yarın Atatürk'ün göstereceği sahada faziletli ve feyizli mesaîsinde yine memleketi müstefid edebilir."82
Hilmi Uran da, anılarında, Âsim Us’uıı görüşlerine katılıyor: "Yalnız İnönü'nün Başvekillikten hemen ayrılmasından bâzı mahzur lar doğabileceğini düşünen Atatürk, bir ihtiyat tedbiri olmak üzere, ona iki [birbuçuk] aylık bir izin vermeyi münâsip görmüş ve öyle yapmıştır."83
Metin Toker de bu görüşlere katılıyor. Toker, hükümette siyâsî kariyer bakımından Bayar’m önünde yer alan Dâhiliye Vekili Şük rü Kaya ile Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Araş gibi önemli isimler varken, özel olarak Celâl Bayar m seçilmesinin bir iktisadi politika tercihi olduğunu da bu vesile ile bir kez dalıa vurguluyor: "Celâl Bayar'ın ismi sürpriz tesiri uyandırmıştır. Atatürk'ün bir süre için, 'Evvelâ izinle yapalım' demesi, herhalde Bayar ismine alışılmasını sağlamak hususundan doğmaktadır. (...) Atatürk'ün Bayar'ı seçmesindeki bir başka sebep, onun İktisadî ve mâlî sahada ismet Paşa politikasından farklı, daha liberal bir görüşün sahibi olmasıdır."848 5
Kâzım Özalp ise, “Niçin Bayar?" sorusunu, dönemin gergin si yâsî atmosferin» göz önüne alarak ve çatışmaların dindirilmesin i sağlayıcı bir başka boyuta da dikkat çekerek, şöyle yanıtlıyor: "Atatürk, Celâl Bayar'ı çok severdi. İş Bankası'm ona kurdurdu. Bun dan da çok memnun idi. Celâl Bey de Atatürk'e çok bağlı idi. Atatürk, o günlerde, 'Bundan sonra ben idare edeceğim' diyordu. Bu duruma göre, ona her işi gelip soracak, danışacak ve her emrini yapa cak ve daha doğrusu herşeyi rahat rahat söyleyebileceği bir Başvekil lâzımdı. Celâl Bey de bu bakımdan çok uygundu. Onun için seçti."8^
82
Us, age, s. 208-213.
83 Uran, a g *. s 303 84 "İnönü'nün Hâtıra Defieri'ndeo Sayfalar". (Metin Toker'in 12. Yorumu), H ü n ıy e t (24.1.1974). 85 Sabahattin Selek, "Ölümünün Birinci Yılında İnönü: Demokrasiye Geçiş. Al atür k-İnönü Ayrılığ f . M illiy e t 18.1.1975).
68
Şevket Süreyya Aydemir de, Kâzım Özalp'in bu görüşüne kanlı yor: "Belki de daha uysal ve itaatli bir Başvekil onun muhtaç olduğu isti rahat havası için kendisine daha uygun geliyordu. Ve galiba şu da vardı ki, hükümeti biraz daha hareketli, biraz daha hamleli görmek istiyordu. Hükümetin ise, bürokratik bir görünüş havasında, kendi içine kapandığı kanaatine de varmış olması, onu sarsmak, kımıldatmak ihtiyaçları duy muş olması da mümkündür."86
Aydemir, aynı noktayı bir kez daha vurguluyor: "Uysal ve itaatli bir Başvekil, onun son zamanlarında muhtaç olduğu bu istirahat havasını daha iyi sağlayabilirdi ve Celâl Bayar, bu bakımdan elbette ismet Paşa'dan daha başka bir insandı."87
1937 yılının Eylül ayında Başvekâletle meydana gelen bu önem li değişimin, sâdece aradan zaman geçtikten sonra değerlendirildi ğini düşünmek son derece yanıltıcı olur. Aksine, o dönemde de bu değişimin nedenleri üzerinde durulu yor ve resmi açıklamaların dışında da kamuoyuna bilgi verilmeye çalışılıyordu. Basında bu konuda verilen bilgilerin, dönemin koşulları vc tekparti dönemi basınının içinde bulunduğu siyası atmosfer göz önü ne alınırsa, mümkün olabilen açıklıkla yazılabildiğitıi burada be lirtmek isterim. Kişisel çatışmaların yazılabilmesi elbette mümkün değildi. Bu büyük siyâsî değişim, ancak lıiçbir şeyin değişmediği vc değişmeyeceği üslûbundan lıaveket edilerek açıklanabil irdi. Ni tekim öyle yapıldığını da görüyoruz. Daha da ilginç olan nokta, İnönü'nün halefi olarak seçilen Celâl Bayar m, siyâsî bir rekabetten değil, fakat iktisâdı politikadaki gö rüş farklarından dolayı seçildiğinin bu dönemde dahi basın organ larında yazılabdmiş olmasıdır. Bu noktada, bu önemli siyâsî değişimin, dönemin basınında ya rattığı yankılara değinmek istiyorum. 1937 yılı sonbaharındaki bu önemli değişim, basında büyük ilgi
JJ6 Aydemir, İkinci Adam, (Cilt: 1|, s 515. 8u konuda benzer görüşler için bkz. Aydemir, Tek Adam, ICılt: 3), s. 543-552; Atay. Çankaya, s. 463 K7 Aydemir, İkinci Adam, (Cilt* I). s. 518.
69
uyandırmış ve yankı yapmıştı. Örneğin, Cumhur[yeı gazetesi, İnönü'nün bu uzun iznini oku yucularına şöyle açıklamaya çalışıyordu: "Başvekilimiz Birbuçuk Ay Mezun Tahkikatımıza nazaran. Başbakanın Reisicumhur nezdinde bu istirha mına, doktorların bu kadarlık bir istirahat fasılası için gösterdikleri iüzun âmil olmuştur Başbakanın sıhhî vaziyetinde endişe olunacak hiçbir ci het yoktur. Mesele, yeni ve büyük işlerin başlangıcı olan Meclis içtimâi iptidalarına kadar Başbakanın istirahat eylemesinden ibârettir."8S
Tan gazetesinde ise, haberler çok daha açık bir biçimde yazıhıbilmişti: "Başvekâlette Kafi Değişiklik Clelâlî Bayar Başvekil oldu.
Fakat Meclis açılıncaya dek vekil sıfatı ile vazife görecektir. Bu kat'i tebeddülden ecnebi devletlerde haberdâr edilmiştir. Tebeddül, hiçbir fikir ihtilâfından doğmamıştır. Atatürk ile ismet İnönü arasındaki arkadaşlık ve sevgi her vakîtki kadar derin ve samimîdir,"*89
Tan gazetesinin bu cesur haberciliği hayli şaşmıcıdır. Ama belki de daha da şaşıma olan, gazetenin, değişimin ‘'iktisat davası" ile yakın ilgisine dikkat çekmesidir ki, bu dönemde bu konu sâdece aşağıdaki satırlarda ve şu şekilde dile getirilebilmiştir■: "Fakat tekâmülümüzde öyle bir merhaleye gelinmiştir ki, serdeki fida nı açık havaya çıkarmak, geniş bir surette dal budak sahibi olmasına im kân harlam ak icâp etmiştir. Bir büyük asker ve diplomata ihtiyaç gösteren makam, bu yeni dev rede bir iktisatçıya lüzum göstermiştir. En kestirme yol, bu iktisatçıyı doğrudan doğruya işbaşına getirmek; para, ziraat, iktisat şeklinde olan memleket dâvâlar» ile yeni bir tarzda ve yeni usûllerle uğraşmasına im kân bırakmaktı.
İşte Başvekâlette değişiklik saiklerini bu yolda tahmin etmek caizdir. Dediğimiz gibi, bunda inkılâp cephesinde, kıymetli çalışma arkadaş ları arasında en küçük bir ahenksizliği hatıra getirecek hiçbir nokta yok tur."90
86 Cumhuriyet (2 1 S. 1937). 89 Tan, (26.9.t937> 90 Tan, 126.9.19371
70
Diğer yandan, Ahmet Emin Yalman, yine Tan gazetesinde, yine aynı gün şunları yazıyordu: "Başvekil İsmet İnönü'nün birbuçuk ay İ2in için rica ettiği resmî bir tebliğ şeklinde duyulunca, siyâsî hayat içinde bulunanlar bunun mânâsı nı tefsirde güçlük çekmediler. ismet Inonıi, hiç şüphesiz Başvekâletten istifa arzusunu göstermiştir. Birbuçuk aylık zamanın tam Meclisin açılışına tesadüf etmesi de, va ziyeti bu bakımdan aydınlatmaya yardım ediyordu. Yeni Vekiller Heye tinin kurulması için Meclisin açılmasına ihtiyaç var. Meclis açılıncaya kadar vaziyetin idaresi için de tabiî sekil, ancak Başvekilin mezun sayıl ması ve yeni Başvekilin Meclis açılıncaya kadar vekil adı altında vazife görmesi olabilir İşte tutulan yol budur. (...) Önümüzde bulunan dâvalar olduğu için, Atatürk, inkılâbımızın yeni merhalesinde doğrudan doğruya bir iktisatçının işbaşında bulunmasının faydalı ve amelî bir hareket olacağını düşünmüştür. Prensip itibârıyla bu karâra vardıktan sonra, bu mevkii Celâl Bayar'm doldurmasından tabiî birşey olamazdı. Celâl Bayar, Türk bankacılığında ve Türk iktisâdı hayâtında geniş gö rüşü, amelî ve verimli çalışma usûlleri, prensiplere bağlılığı sâyesinde memleket için hayırlı varlıklar kurmuş, yeni yeni çığırlar açmıştır. Demek ki, inkılâbın yeni devresinde hükümetin başına geçen yeni Başvekil, üze rine aldığı vazife bakımından çok esaslı tecrübelerden geçmiş, kıymetli bir şahsiyettir. Mâziden kalan en fena miraslardan biri de, kırtâsî zihniyettir, İdare mekanizması içinde saplanıp kalmış olan bu zihniyet ve bunun doğurdu ğu dar usûller, geniş ölçüde bir inkişâfın engelidir. Celâl Bayar, mazinin bu fenâ mirasım az bir zamanda tasfiye etmek hususunda memleketin en ziyâde güvenebileceği bir şahsiyettir."91
Tnn gazetesi. Başvekaletteki değişimin kalıcılığına ilişkin habcs ini ertesi gün bir kez daha yineliyordu: "Henüz resmiyet kesbetmeyen bir Başvekâlet değişikliğinden ecnebi sefirlerin resmen haberdâr edilmesi elbette akla gelemez. Fakat hükü metimizle temasta bulunan bütün ecnebi sefirlere gayri resmî surette haber verilmiştir ki. Celâl Bayar'm Başvekâlete geçmesi takarrür etmiş bir meseledir.”92
i) I Ahmet Emin Yalman, "Başvekâlette Değişiklik", Tan, (26.9.19371. Ayrıca bkz. Us. age, s. 211
V.
Tan, (27.9 1937).
71
Basında yayınlanan haberler ve muhtemelen kamuoyundaki söylentiler arttıkça, resmi bir açıklama yapılması zorunlu hâle gel miş olmalı ki, 27 Eylül'de, Başvekil vekili ve İktisat Vekili Celâl Bayar’a hitaben bir tebliğ yayınlanır: "Başvekil Malatya mebusu İsmet İnönü, şiddetli sürmenaj neticesi olarak mutlak istirahat şeklinde mezuniyete ihtiyaç hissetmekte oldu ğundan bahisle, tedavisini bitirebilmek üzere birbuçuk ay müddetle me zuniyet istemiş ve talebi tensip edilerek, Başvekâlet vekâletine sizin tâ yininiz muvafık görülmüş, keyfiyet BMM Riyaseti ne ve kendisine tebliğ edilmiştir."93
Basında yayınlanan haberler üzerine ve nihayet resmî açıklama dan soma, Başvekâletteki değişimin aslında kalıcı okluğunu Cum huriyet gazetesi de doğrulamak zorunda kalacaktır. Cumhuriyet * / gazetesi, ertesi güıı, 28 Eylül’de, “İsmet İnönü’nün mezuniyeti bi tince, Başvekâlete Celâl Bayar'm geleceği anlaşılıyor” şeklinde ya zıyordu.94 Ancak Cumhuriyet gazetesinde, aynı gün yayınlanan bir başka yazıda, 'lKeııdi Kendimizi Tenkit: Hükümet ve Matbuat Disiplini” adlı makalede ise, Tan gazetesinin bu cesur haberciliği sert bir bi çimde eleştiriliyordu: "Muzır elemanların aleyhimize yapabilmeleri muhtemel spekülasyon lara meydan vermemek için, son vaziyetin izahında matbuatın teenni ile hareketi bir vazife bilinmiş, hattâ İstanbul Vilâyetimin bir tebliği ile Baş vekâletteki tebeddüle dâir birdenbire curcuna şeklini alıveren neşriyata devamın caiz olmadığı bildirilmişti/*95
Yunus Nâdı'nin yönelim ile otan yakın ve samimî ilişkileri de goz önüne alınırsa, deyim yerinde ise, yarı-resmî nitelik taşıyım bu uyanlara dikkati çekmek isterim. Cumhuriyet gazetesinin doğrudan Tan gazetesine yönelik bu suçlamalarının yanında, yitıe aynı gün, Yunus Nâdi, "Hükümet Te beddülü Eftrâfmda Mülâhazalar” adlı makalesinde şunları yazıyordu:
93 Cumhuriyet, (28.9.19371 94 C u m h u riye t!289. î 93? f. 95 Cum huriyet 128.9.1937). 72
"Başvekil İsmet İnönü'nün, Büyük Başbuğ Cumhurreisimizden iştira* hat ihtiyâcı ile istirham ederek istihsâl ettiği birbuçuk aylık mezuniyeti hitam bulduktan sonra dahi, hükümet reisliğine avdet etmeyeceği ve buna göre, Başvekil vekili Celal Bayat'ın, önümüzdeki ikinciteşrin iptida sında açılacak Meclise Başvekil olarak yeni kabinesi ile geleceği anla şılıyor. {„.} Gerek İsmet İnönü, gerek Celâl Bayar, Büyük Şefin en yakm ve en sevdiği arkadaşlarıdır. Binaenaleyh vukuu kararlaşan değişiklikte, siyâsî bir noktai nazar farkı gibi herhangi derecesinde bir ihtilâf tasavvur etmeye imkân yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir hükümetini, aynı partinin diğer bir hü kümeti ıstihlâf etmiş olacaktır. 0 kadar... f...) Celâl Bayar'a gelince... 1$ Bankası'ndan İktisat Vekâletı'ne geçen bu kıymetli arkadaşın, memlekette millî ekonomi fikirlerini yaratanların en başında gelenlerin den olduğunu bütün millet bilir. (...| Memlekette hizmet safında sâdece nöbet değiştiriliyor gibi bir vazi yet önündeyiz."96
Ancak, basma yansıyan haberler ile resmi tebliğ arasında hâlâ önemli bir fark vardı. Başvekâletteki değişimin kalıcı olduğu he nüz resmen doğrulanmamıştı. Gerçi kamuoyu, basın aracılığı ile, İnönü’nün izin almasından yalnızca bir hafta sonra, ayrılığın kalıcı olduğunu öğrenmişti. An cak bu, basındaki söylentiye dayalı haberlerin bir sonucuydu. He nüz resmî bir bilgi yoklu. 28 Eylül tarihli Tan gazetesinde ise, siyâsî gelişmelerle ilgili da lla çok söylentiye dayalı haberlere yer veriliyordu. Buna göre, Teş kilâtı Esâsiye Kânuntfnda değişiklik yapılacak ve TBMM toplamı şından sonra da seçime gidilecekti. Dahası, bu arada seçim kânu nu da değişecek ve tek dereceli seçim sistemi kabul edilecekti. Ay rıca, hükümette de değişiklik yapılacağına ilişkin haber, yorum ve tahminler ardı ardına sıralanıyordu^7 Nihâyet aynı gün, 28 Eylülde yayınlanan yeni bir resmî tebliğ ile durum açıldığa kavuşturuldu. Ancak resmî tebliğ, sâdece fiilî durumun aydınlatılmasına yönelik değildi. Bunun yanı sıra, resmî
%
Cumhuriyei. {28.9.1937).
‘)7 Tan, (28 9.19371.
73
tebliğ ile, bu konuda basında yayınlanan, özellikle de Tan gazelesinde yayınlanan haberler sert biçimde ve şiddetle eleştiriliyordu: "Resmi Tebliğ Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterlkji'nden tebliğ edilmiştir; Başvekil İsmet İnönü'nün mezuniyet alması üzerine bâzı gazetelerde rivayet şeklinde çıkan ve hakikate uygun olmayan şayialar, içeride ve dışarıda yanlış akislere meydan verecek bir mâhiyet almaktadır. Başvekil İsmet İnönü mezuniyet almıştır ve Meclis toplandığı vakit Celâl Bayat'ın Başvekâlet makâmına getirilmesi takarrür etmiştir. Şayialar nâmı altında Tan gazetesinin 28 Eylül tarihli nüshasında çı kan Teşkilâtı Esâsiye Kânunu'nun tebdili mâhiyetindeki yazılar ve intiha* batın yenilenmesine âid rivayetler, hiçbir esâsa istinâd etmeyen haber lerdir. Bâzı gazetelerin, memleketimizin esaslı işleriyle alâkadar rivayetleri, hiçbir kontrole tâbi tutulmaksızın ve mesul ve salahiyetli merciilerden tahkik etmeden, herhangi u2ak ve yabancı bir memlekette geçiyormuş gibi ve laubali bir tonda neşretmeleri, milletimizin yüksek menfaatleri ile hiçbir vakit kabili telif değildir ve Türk efkârı umümîyesinin böyle hare ketleri tasvip etmeyeceğine şüphe yoktur."98
Resmi tebliğ de İnönü'nün Başvekâletten kesin ofarıık ayrıldığı ıcsmetı doğrulanmış oluyordu. Bu doğrulama, mezuniyet haberin den tam bir hafta sonra yapılmıştı. Ancak İnönü, resmî plânda Başvekillik görevini hâlâ sürdürüyor görünüyordu. Yayınlanan resmi tebliğ, sâdece son siyâsi durumun açıklığa ka vuşturulması ile ilgili değildi; diğer yandan da, tek-partı dönemi basmmııı içinde bulunduğu siyâsî atmosferi yatmıyordu. Tebliğ, basının serbestlik derecesini ve çerçevesini çizmesi bakımından da üzerinde durmayı gerektirir. Görüldüğü gibi, ıek-parti dönemi basını, hiç kuşkusuz Türk dış politikasına uygmı düşecek bir biçimde, uzak, hattâ çok uzak ül kelerde meydana gelen siyâsi değişimlerin dedikodularını ve ay rıntılarını rahatlıkla yazabilirdi. Ancak, kendi ülkesindeki en önemli siyâsî değişimin nedenleri üzerinde duramaz, bu konutla herhangi bir görüş açıklayanıaz ve konunun ayrıntılarım dahi ya zamazdı. Basın, yukarıdan gelecek resmî açıklamaları beklemeli.*74
96 Cumhuriyet, (28 9 19371. Ayrıca bkz. Us. age, 211-212.
74
resmî tebliğleri yayınla malı ve bununla da yetinmeliydi. Yunus Nâdirin deyimi de, tek-parli döneminin "matbuat disiplini” elbet te bunu gerektiriyordu. Tek-parü yönetiminin, Tan gazetesinin bu cesur tutumunu, sa dece resmî tebliğin sert ve şiddetli eleştirileri ile yanıtladığım dü şünmek yanıltıcı olur. Tan gazetesi, Matbuat Kânunu nun 50. maddesi gereğince, "memleketin umumi siyâsetine dokunacak neşriyattan dolayı", 28 Eylülde, hükümet tarafından 10 gün sü reyle kapatılacaktır 99 Fiilî değişimin resmî yorumunu ise, partinin ve hükümetin res mî gazetesi ve sözcüsü olan Ulus gazetesinde Fâlilı Rılkı Alay söy le yapıyordu: “ Bu değişmeyi, Cumhuriyet hükümetinin iç ve dış politikası bakımın dan herhangi bir tefsire müsait telâkki edenler, en kısa zamanda aldan dıklarını göreceklerdir, (. d (Atay, İnönü ve Bayan övdükten sonra şöyle devam ediyor:! İsmet, bir kelime ile, harbte ve sulhta, Atatürk'ün emrinde ve Ata türk'ün evlât, arkadaş ve yoldaşı İsmet! (...) Yeni Türkiye'nin mâliye ve iktisat inkişâfının târihini yazacak olanlar, Celâl Bayar ismini hürmetle anmayı unutmayacaklardır. 0, yalnız İş Bankası'nı değil Türkiye'de modern milli bankacılık hayâ tını kurmuş ve mâliye ve iktisat âleminin Türk unsuru ile kadrolanmasmı temin etmiştir. (...) Atatürk'ü seven herkes Celâl Bayat'ın yardımcısıdır."100
Celâl Buyarın bir süre sonra Başvekil olacağı kesin olarak ve ıcsnıen açıklandıktan sonıa} Bayar’m Başvekâlet vekilliği (kendisi hâlen Başvekâleti vekâleten sürdüren İktisat Vekili idi) 20 Eylülde başlamış ve yaklaşık olarak bir ay sürmüştür. Başvekâlet görevini 20 Eylülde bizzat Atatürk’ten İstanbul'da alan Bayar, 24 Eylülde Ankara’ya döner ve ertesi gün, 25 Eylülde, Ziraal Vekili Şâkir Kesebir ile İş Bankası’nı ziyaret ederek, İş Ban kası Umum Müdürü Muammer Eriş ile görüşür.101
99
Ulus, (29.9.1937). Ayrıca bk2 Us. age,
213.
100 Fâlih Rıfkı Atay, “ B a ş v e k a le tte U lu s , (29.9.19371. 101 Ulus, 125-26 $.1937).
75
Bayar'm yeni görevine başlar başlamaz, deyim yerinde ise, daha ayağının tozu ile, öncelikle İş Bankası Umum Müdürü Muammer Eriş ite görüşmesi, yeni Başvekilin belirgin eğilimini sembolize et mesi bakımından cok önemlidir. Diğer yandan, bu strada Bayar'ın Atatürk ile de sık sık görüştü ğü anlaşılıyor.102 İsmet İnönü'nün siyâsi menkûbiyetine daha sonra yeniden dön mek üzere, bu noktada dikkatimizi, siyâsi bakımdan gözden ve iti bardan düşmüş İnönü’den ayırarak, bu sırada siyâsî kariyerinin en yüksek noktasına ulaşmış olan Celâl Bayar'a ve kuracağı hüküme tin etkinliklerine çevirmemiz yerinde olur.
3) CELÂL BAYAR HÜKÜMETİ Başvekillik görevini vekâleten yürüten İktisat Vekili Celâl Bayar, 25 Ekim de, o zamana elek Başvekil olan İsmet İnönü’nün bu gö revden resmen istifası sonucunda, Başvekil olur ve yeni hükümeti kurmakla görevlendirilir.
Bayar Hükümet i'nin Kuruluşu ismet İnönü, 25 Ekimde Başvekillikten resmen istifa eder ve is tilâ resmî bir tebliğ ile duyurulur:
"Resmî Tebliğ Malatya mebusu İsmet İnönü, bu ayın 25 inci günü Başvekâletten is tifasını vermiştir. (,..| Hükümet ve parti teşkilâtımızın birleştirilmesi dolayısıyla Malatya me busu İsmet İnönü Parti Umum Reis Vekilliğimden istifa etmiş ve bu vazi fe Başvekil Celâl Bayar'a tevdi olunmuştur.’ 103
DikkM edileceği gibi, tebliğin son bölümü doğrudan CHP He il giliydi ve Başvekil Bayar, aynı zamanda CHP Umûmî Reis Vekili oluyordu. İsmet İnönü, sâdece hükümetten ayrılmış olmuyor, fakat aynı zamanda parti üzerindeki denetimini de yitiriyordu.
102 Atatürk'ün NÖbat Defteri. 103 Ulus, (26.10.1937),
76
Ancak burada dikkat edilmesi ve üzerinde durulması gereken bir noktaya işaret etmek istiyorum. Belki de bu küçük ve önemsiz ayrıntının o dönemde hiç üzerinde durulmamış, hattâ farkına dahi varılmamıştı. Aslında tebliğde söz konusu edilen (ve ikinci bölümde bir baş ka açıdan üzerinde duracağım) 1936 tarihli genelge, sâdece ‘'hü kümet vc parti teşkilâtı”nın birleştirilmesi ile ilgiliydi. Genelge. CHP Umumî Reis Vekilliği’ne ilişkin bir düzenleme ile hiçbir şe kilde ilgili olmadığı gibi, genelgede CHP Umûmî Reis Vekilliği söz konusu dahi edilmiyordu. Ancak, “parti ve hükümet leşldlüu'ıım birleştirilmesi sonucunda, mantıken, nasıl Dâhiliye Vekilliği ile parti Genel Sekreterliğinim aynı kişide birleşmesi gerekiyorsa, Baş vekillik ile Parti Umûmî Reis Vekilliği nin de aynı kişide birleşme si gerekecekti. Dolayısıyla, bu aşamada, parti genelgesi uyarınca, Celâl Bayar CHP Umûmî Reis Vekili oluyordu. Başvekil Celâl Bayar’m CHP Umûmi Reis Vekilliği tıe atanması, aslında, bu konuda parti nizamnamesinde öngörülen bir düzenle meye dayanılarak yapılmalıydı. Ancak bu mümkün değildi. Çün kü, 1935 tarihli CHP Nizamnâmesi'nde bu konuda herhangi bir hiikûm yer almıyordu. Yâni, parti nizâmnâmesi, partinin Umûmî Reis Vekili nin nasıl atanacağına ve nasıl görevden alınacağına iliş kin herhangi bir düzenleme öngörmemişti. CHP Umûmî Reis Vekilliği, bir makam olarak, 1923 tarihli CHP Nizamnâmesi’nde yer almamıştı. CHP Umûmi Reis Vekilliği, Cumhuriyetin ilânından sonra, parti nizâmnâmesinin herhangi bir hükmüne dayanmaksızın, doğrudan doğruya CHP Umûmî Reisi Mustafa Kemâl Paşanın ismet İnönü'yü bu makama ataması ile ihdas edilmişti. 1927 tarihli parti nizamnamesinde ise, CHP Umûmî Reis Vekil liği artık bir makam olarak yer alacaktır. CHP Umûmi Reis Vekilli ği’ne nasıl atama yapılacağına ilişkin olarak ilk kez 1927 tarihli parti nizamnamesine açık bir hüküm konulacak ve Umûmî Reis VekiliYıin bizzat Umûmî Reis tarafından atanacağı hükmü, nizam nameye eklenecektir Ancak 1931 tarihli nizamnamede artık bu yönde bir hükme rastlanmıyordu. Her ne kadar, parti nizâmnâmesinde Umûmî Reis Vekilfnden söz ediliyorsa da, nizâmnâmede bu makama nasıl ata 77
ma yapılacağına ilişkin bir açıklık yoktu, ?935 tarihli nizamnamede de bu durum devam edecektir Yâni, 1937 yılında, parti nizamnamesinde, CHP Umumî Reis Vekili nin atama yöntemi ile ilgili herhangi bir düzenleme bulun muyordu. ismet İnönü, 1923-1937 yılları arasında, CHP’nin Değişmez Umûmî Reis Vekili olmuştur denilebilir. Uygulamada, 1923-1937 yılları arasında, yaklaşık onbeş yıl bo yunca, CHP Umumî Reis Vekilliği makamında herhangi bir deği şiklik yapılmamıştı, 1937 yılının sonbaharında ise, CHP Umûıııî Reis Vekili iği’ııdc ilk kez bir değişikliğe gidiliyordu. 1937 yılında CHP Umumî Reis Vekilliği nde yapılan değişiklik hiçbir şekilde parti nizamnamesine dayandırılamazdı. Olsa olsa, 1927 tarihli eski nizâmnâmenin parti içinde yarattığı kuşkulu bir geleneğe dayanılarak, yeni Umûmî Reis Vekili nin Umumî Reis ta rafından atanması söz konusu olabilirdi. Ancak bu yola gidilmedi ği görülüyor Atama, herhalde hukukî ve meşru bir temel sağladığı düşüncesiyle, parti genelgesine bağlanacaktır. Şimdi bu konuyu biraz daha yakından incelemeye çalışalım: Bilindiği gibi, 1923-1938 yılları arasında, İsmet İnönü, iki kez Başvekillik görevinden ayrılmıştır. İlk kez, 24 Kasım 1924 târi hinde Başvekillikten istifa etmiş ve yeni hükümet aynı gün Fethi Okyar tarafından kurulmuştu. Mete Tunçay, tek-parti dönemi üzerindeki araştırmasında, bu değişim üzerine şu yorumu yapıyor: ism e t Paşa, Başvekillikten ayrıldıktan sonra da, ‘CHF Umûmî Beis Vekili' sıfatını muhafaza etmiştir. Vâni, Fethi Bey'e hükümet verilmiş, ama parti teslim edilmemiştir. Bu, Fethi Bey iktidarının geçici olarak dü şünüldüğünün bir kanıtı sayılabilir. Nitekim ikinci kez (1937'de Celâl Bayar'a} Başbakanlığı bıraktığında, CHP Genel Başkan Vekilîiği'n) koruya ma mıştır."10*
Bayar, Mete Tuııçay’a yazdığı özel bir mektupta, İnönü'nün CHP Umumî Reis VHdlJigi'm korumak istemesine karşın, bizzat Ata türk'ün tâli mâlı ile, bu göreve getirildiğini açıklıyor:
104 Mete Tunçay. Türkiye Cumhuriyetinde Tçk-Parti yönetimini* Kurulması (1923-1931), s 105/dipnot 91 78
"istanbul/28 Eylül 1980 İsmet Paşa Başvekillikten ayrıldıktan sonra, CHP [Umûmî] Reis Vekil lin d e kalmak için benim yanımda Atatürk'ten istekte bulundu. Atatürk, gayet nâzik bir şekilde, 'Bu, usûlümüze aykırıdır' dedi ve beni göstere rek, ’0 vazifeyi de görecektir diyerek İlâve etti, İsmet Paşa, bir şey söy lemeden ayrıldı."105
Bu noktada iki saptama yapmak gerekiyor. Birincisi, Atatürk'ün belirttiği gibi, parti içinde tek bir olay ile bu konuda bir geleneğin oluştuğu şüphelidir. Eğer böyle bir gele neğin oluştuğu kabul edilecek olursa, bu takdirde, geleneğin, 1937 yılının Ekim ayında uygulananın tanı aksi olduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim 1924 yılında Başvekâlette meydana gelen değişiklikle, İsmet İnönü CHF Umumî Reis Vekilliği sıfatını koru yabilmişti. Dolayısıyla da, bu kez, 1937 yılında, Atatürk'ün bekri liğinin aksine, parti içindeki geleneğin aksinin uygulandığına ta nık oluvoruz. / t kincisi, eğer, Mete Tunçay tn belirttiği gibi, ilk aynlılaa CHF Uuıümî Reis Vekiîlliği'nin İnönudc kalması, Fethi Okyar Hükûmeti'ııin geçiciliğine bir kamı oluşturuyorsa, bu kez aksi olan du rum, Bayar Hükûmcti'nin kalıcılığına bir kanıt olarak değerlendi rilmelidir. Bavar Hükümeti 25 Ekim'dc açıklanır: *
Adliye Vekili Millî Müdâfaa Vekili Dâhiliye Vekili Hâriciye Vekili Mâliye Vekili Maarif Vekili Nâfia Vekili İktisat Vekili Sıhhat ve İçtimâi Muavenet Vekili Gümrük ve İnhisarlar Vekili Ziraat Vekili
Şükrü Saraçoğlu Kâzım Özalp Şükrü Kaya Tevfik Rüştü Araş Fuat Ağralı Saffet Arıkan Ali Çetinkaya Şâkir Kesebir Hülüsi Alataş Ali Râna Tarhan Şâkir Kesebir
Daha sonra, 1938 yılının Nisan ayında yapılan bir ara seçimde, İktisat Vekâleti Müsteşarı Faik Kurdoğlu Manisa mebusu olacak
105 Tunçay age, $ . 1Û5/dipnoî91.
79
ve 13 Nisanda da Sâkir Kese birin yerine Ziraat Vekaleli’ne atana caktır.106 Kurdogİıı’nun, Bayar’m İktisat Vekilliği döneminde, Ba yat’a hayli yakın olduğu bu atamadan hemen anlaşılıyor. Yem kurulan Bayaı Hükümeti ile istifa eden İnönü Hükümeti karşılaştırılacak olursa, yeni hükümetin, tek bir farkla, eskisinin aynı olduğu görülür. Yeni hükümette yalnızca İnönü Hüküme ti ncle Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekili olarak görev yapan Refik Saydam yer almamıştı. Bu konuda yapılan resmi açıklama ise şöyleydi: ism e t İnönü Kabinesi'nde Sıhhat [ve İçtimaî Muavenet) Vekili bulu nan Refik Saydam, ahvâli sıhhiyesinin uzun müddet istirahat ve tedaviye muhtaç olması hasebiyle, yeni teşekkül eden kabinede vazile alamamış tır."107
Oysa gelişmelerin perde arkasını Âsim Us un notlarından oku yabiliyoruz: 'Celâl Bayar Kabinesi teşekkül edilmeden evvel, Atatürk, İsmet İnö nü Kabinesi âzâsına birer birer sormuş... Celâl Bayar ile teşriki mesaî edip etmeyeceklerini anlamak istemiş... Yalnız Sıhhîye (Sıhhat ve İçtimaî Muaveneti Vekili Refik Saydam itiraz etmiş..."108
Hilmi Uran, anılarında, bu gelişmeyi şöyle değerlendiriyor: "Refik Saydam'ın o vakit kabineye girmek istememiş olması da, mey velerini bundan sonraki senelerde müsbet ve menfî olarak vermiştir. ” 109
Bu nedenle, Sıhhat ve İçtimâi Muavenet Vekâletime, Refik Say damın yerine, Hulusi Alataş getirilmiş; Sâkir Kescbir ise, tküsai Vekili olmuştu. Yine Hilmi Uran ın anılarından, Bayar Hükumeti’nin kurulu şunda Atatürk'ün doğrudan oynadığı rolü yakından görmek dc mümkündür: "0 vakit işitildiğine göre, Başvekillik vazifesini üzerine alırken. Celâl
106 Cumhuriyet 04.4.1936) 10? Ulus, (26.9.1937). 108 Us, age, s. 226. 109 Uran, age, s. 305.
80
Bayar, kim bilir, belki de İnönü gibi asker olmadığı için, Ordu üzerinde te* sis edebileceği hâkimiyetten endişe izhâr etmiş ve Atatürk de bu ciheti kendisi sağlayacağını vaad ederek, böyle bir endişe taşımamasını Bayar'a tavsiye etmiştir Bunun gibi, merhum Ali Çetinkaya'nın Nâfia Vekâleti nde bırakılması* m da Celâl Bayat'a yine Atatürk'ün tavsiye etmiş olduğu ve Çetinkaya yı orada kalmak için ayrıca ikna ettiği söylenebilir. Çünkü, o vakitler, Celâl Bayar ile Ali Çetinkaya’nın bu kabinede birlikte çalışamayacak kadar aralarının açık olduğu ve münâsebetlerinin, Refik Saydam ile Bayar mü nâsebetinden daha iyi olmadığı bilinen bir şeydi/'110
Bayar Hükümeti, İnönü Hükümeti’ndetı farklı olmadığı gibi, Si yâsî Müsteşarlıklar ela da biı değişikliğe gidilmemişti. Bu noktada. Siyâsi Müsteşarlıklar hakkında, kısa da olsa, bilgi vermek isterim. Siyâsî Müsteşarlıklar, 1937 yılı başında Anayasada yapılan bir değişiklikle kurulmuşlardı. 10 $ııbaı 1937 târih vc 3115 sayılı yasa ile, bir yandan CHP'niıı o ilkesi (6 Ok) Anayasaya girmiş; diğer yandan da, Anayasalım 44. maddesine şu fıkra eklenmişti: ‘ Siyâsî Müsteşarları, Başvekil, Mec lis âzası anısından seçerek, Reisicumhurdun tasdikine arz eder/' Yi ne aynı yasa gereğince, Anayasanın 47. maddesi, “Vekillerin ve Si yâsi Müsteşarların vazife ve mesuliyetleri mahsus kânunla lâvın olunur*' biçiminde değiştirilmişti. Anayasanın 49. maddesini de değiştiren yasa ile, Siyâsî Müsteşarlardın gerektiğinde Vekile vekâ let edebilecekleri de öngörülmüş ve eğer Siyâsi Müsteşar Vekil olursa, kararnamesinin Meclise sunulacağı hükme bağlanmıştı. Anayasanın 50. maddesinde yapılan bir değişikle de, Siyâsî Müsleşarlarm TBMM karârı ile Divânı Âli'ye sevk edilebilecekleri ön görülmüştü. Yasa, Anayasanın 61. maddesini de değiştiriyor ve buna göre, Siyâsi Müsteşarların Divânı Âli'de yargılanabilecekleri hükme bağlanıyordu. 3117 sayılı yasa ile Siyâsî Müsteşarlar']n durumu açıklık kazan dı. Yasaya göre, Siyâsî Müsteşarlık sayısı Başvekil tarafından sapta nacak ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan hükümet listesi ile
110 Uran, age, s. 304
81
belirlenecekti. Bir Vekâlete birden çok Siyâsi Müsteşar alabilecek ti. Siyâsî Müsteşarların görevleri. Vekâletin TBMMdcki işlerini Vekiller adına izlemek ve sonuçlandırmak, Vekillere yöneltilen so ruları Vçkil adma yanıtlamak, Vekilin bizzat yapacağı bütün işler de ona yardımcı olmak vc yönetimi kendisine verilen belli Vekâlet hizmetleri hakkında gereken kararları almaktı. Siyâsî Müsteşarlar, ancak Başvekilin arzusu ile hükümet toplan ularına katılabiliyor* laıdı. Toplantı sırasında kuHadıldarı oylar ise, ancak danışma nite liğindeydi. Kendilerine verilen işlerden dolayı kişise! sorumlulukları bu lunduğu. hükümetin ya da Vekilin istilâsı hâlinde, istifalarının ya da düşmelerinin gerekmediği, görevlerinin sınır ve derecesi ile türlerinin kararname ile belirleneceği ilgili yasada öngörülmüştü. 29 Mart 1937 târihinde ise Siyâsî Müsteşarlar atanırlar: Adliye Vekâleti Siyasi Müsteşarı Millî Müdâfaa Vekâleti Siyası Müsteşarı Dâhiliye Vekâleti Siyasî Müsteşarı Maarif Vekâleti Siyâsî Müsteşarı Ziraat Vekâleti Siyâsî Müsteşarı İktisat Vekâleti Siyâsî Müsteşarı Nâfıa Vekâleti Siyâsî Müsteşarı Sıhhat ve Içtimâî Muavenet Vekâleti Siyâsî Müsteşarı
: Salâh Yargı : Necip Ali Küçtika ; AbdulmuttaJip Öker
: Nâfi Âtuf Kansa : Rızâ Erten : Ali Rızâ Türel : Sırrı Day : Hulusi Alataş
Dalıu soma, Hâriciye Vekâleti Siyâsî Müsteşarlığıma Nüman Menemendoğlu getirilecek, Mâ fi ye Vekâleti Siyâsî Müsteşarlığına Faik Baysal ve boşalan Ziraat Vekâleti Siyâsî Müsteşarlığı na da Tahsin Coşkun atanacaktır.™ Hilmi Uran, anılarında. Siyâsî Müsteşarlıkların kurulmasını şö yIc değe rIe ndiriyo r; "Bu, Vekillere yakın bir yardımcı olmak ve mebuslar arasından seçi lip, tâyin edilmek üzere ihdas edilmiş Müsteşarlıklar idi. Siyâsî Müsteşarlıkların [Musteşarlar'ml, mebus olmaları sebebiyle,1
111
Tarha mErdem, Anayasalar ve h u riy e t s. 210-220.
82
Seçim Kanunları, s. 31*40 ve 43-44; Goloğlu, Tek P a rtili Cum
bilhassa Meclis çalışmalarında Vekillere verimli birer muavin olacakları düşünülmüş ve aynı zamanda eğer istidatları varsa, ileride birer Vekil sandalyesini işgâl için de yetişmiş olacakları mülâhaza edilmişti/'112
Siyâsî Müsteşarlıklar konusuna ileride yeniden değineceğim. O zaman konunun değişik boyutlarına da değinme fırsatı bulacağını. Yeni hükümetin resmî yorumu ise, Fâlih Rıfkı Atayın kalemin den şöyle yapılıyordu: "Yeni Başbakan, memleket ekonomisinin mesuliyet makâmında, par tinin devletçilik dâvâsını takviye etti. 0, devletçi prensibin zayıflığa uğramaması için, onu mutlaka ve en iyi muvaffak kılacak tedbirlere başvurmuştur. Devletçiliğimizin bir hususiyeti var: Biz yalnız müdahaleci değiliz; aynı zamanda isletmeciyiz. Müdahalecilikte dünyâ devletlerinin ekseriyesiyle beraberiz. Tecrübeler istifâdemize açıktır. Bundan başka doğrudan doğ ruya fabrika, mâden ve müessese işletiyoruz. Celâl Bayar, bu hizmeti, büsbütün yeni zihniyet ve usûllerle temsil et mek lüzumunu Kamutayda muhtelif kânun müdâfaalarında izah etmiştir. Devletçilik prensibini muvaffakiyetsizlikle zayıflatabilir usûller yerine, onu muvaffakiyetlerle kuvvetlendirir usûller koymak..."113
Fâlih Rıfkı Atayın, Ulus gazetesinde, yeni hükümetin ve Başve kilin özetlikSe devletçilik uygulaması ile ilgili yeni yaklaşımları ol duğunu açıkça vurgulaması, Başvekâletteki değişimin temel nede ninin iktisat politikası ve devletçilik sorunu olduğu yolunda yuka rıda uzun uzun sözünü elliğim konunun başka bir vesile ile yeni den doğrulanması olarak değerlendirilmelidir. Nitekim Atatürk de, 1 KasmVda, TBMM’yi açış konuşmasında, aynı şekilde ekonomik sorunlara, özel olarak da devletçilik konu suna değiniyordu: "Kesin zaruret olmadıkça piyasalara karışılamaz. Bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir. I...) Endüstrileşme karar ve hareketimize mütenazır olarak bugünkü mev zuatımızda düşünülecek tâdiller ve ilâve edilecek bâzı yeni hükümler vardır. Bunların başlıcalarım şöyle hulâsa edebiliriz:
11? Uran, age, s. 304-305. Ayrıç a bk2 . Us, a ge, s. 14 M 42 113 Falıh Rıfkı Alay, "Yeni Hükümet'. Ulus, {27.10.1937}.
83
Sermâyesinin tamâmı veya büyük kısmı devlete âid ticârî-sınâî kurumların mâlî kontrol şeklini, bu kuramların bünyelerine ve kendilerin den istediğimiz ve isteyeceğimiz ticarî usûl ve zihniyetle çalışma icabfarma süratle tevfik etmek.,. Bu gibi kurumların bugünkü usûllerle çalışabilmelerine ve inkişâf et melerine imkân yoktur. (...) Cumhuriyet bütçelerinin taayyün eden ve dâima kuvvetlenmesi gere ken müşterek hususiyetleri, yalnız denkli oluşları değil, aynı zamanda, koruyucu, kurucu ve verici işlere, her defasında daha fazla pay ayırmak ta olmalarıdır."114
Bir hafta sonra, 8 Kasım’da, Bayar, yeni hükümetin programını Mecliste okur. Bayar Hükümetinin programında, özellikle özel girişimin geliş mesi yolunda devletçe alınması gereken önlemler vurgulanarak, şu görüşlere yer veriliyordu: "Bizim gibi parti hükümetlerinin kendilerine mahsus bir programı yoktur. (...) Takip edecekleri program, CHP'nin realist ve dinamik programıdır.
U Dâimâ her işte, plân, program ve rasyonel çalışmayı temel olarak alacağız. (...) Hulâsa, politikamız zaman ve ihtiyâca uyan güdümlü ekonomi politi kasıdır. (...) Biz otarşist' değiliz. Fakat Türkiye'de, ekonomik şartlar mevcut ve millî ekonomi bakımından yapılması kabil ve zarurî herşeyi yapmak ve yaptırmak azmindeyiz. Fert tarafından yapılabilecek işlerin, fertlerce yapılmasını himaye ve teşvik edeceğiz. Bu maksatla, sanayi teşvik siyâsetimizde devâm ede ceğiz. Fakat ferdî mesâi ve sermâyenin bugün için yetmediği ve gidemediği işlerde, millî korunmanın gerektirdiği hususlarda, millî emniyeti ve umû mî menfaati temin etmek, ferdî mesâî ve sermâyenin çeşitlenip büyüme sini kolaylaştırmak için devlet işbaşına gelecektir."115
ilginç olan bir başka nokta da, bu yönde bir gelenek olmamakla birlikte, Atatürk'ün Bayar Hükûıneti’nin programına sahip çıkması
114 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, s. 392-405. 115 Celâf Bayar'ın Söylev ve Demeçleri (1920-1953), s. 308-321.
84
ve bunu lıer vesile ile açıkça belirtmesidir. Atatürk, henüz Bayar Hükümetinin programı hazırlanırken, 5 KasııtVda, Bayar’a şu mesajı yolluyordu: "B(ay] Bayar Programınızı okudum. Kıymetli bir iş programıdır. Hayırlı olsun. Cüm lenize kolaylıklar ve başarılar dilerim. Kemâl Atatürk. 5.11.1937/'116
Atatürk, Bayar Hükümeti nin Meclisten güvenoyu aldığı günün akşamı da, bu kez Çankaya’da, Bayar'a, hükümet üyelerinin önün de, şöyle hitâb eder: "Millete yepyeni bir program bildirdiniz. Bu program, benim millete vaad ettiğim hususlardır. Celâl Bayar ve arkadaşları, benim millete vaad ettiklerimi yapacaklarını bana ve millete vaad ettiler Ben, milletle bera ber, Celâl Bayar'm ve arkadaşlarının programının nokta nokta tatbik edildiğini takip edeceğim."117
Hükümet programlımı okunmasından sonra, Bayar Hükümen için yapılan güven oylamasında, hükümet, TBMM üye tam sayısı olan 399 mebustan oylamaya katılan 364'ünün oybirliği ile Mec listen güvenoyu alır.118 Bayar Hükümeti nin programı, esas itibârıyla, Atatürk’ün L Ka run'da TBMM'yi açış konuşmasında verdiği talimatların adetâ ye mden ifadesiydi. Hatta Bayar ın okuduğu program metninde vlŞdv deyiminin bir hayli sık geçmesi de hemen dikkati çekiyordu. Ba şar, hükümet programında tam 39 kez "Şef'in talimatlarından soz ediyordu. Programda Atatürk’ün adı ise toplam beş kez geçiyordu, Bayar, eski hükümet üyelerini ve Siyâsi Müsteşarları değiştirmcm ışh.
Ancak hükümet programında ekonomik sorunları vurgulama nın gayreti içindeydi. Yeni Başvekil, hiçbir şeyin değişmediği ve değişmeyeceği geleneksel söylemi içinde, yeni İktisadî politika eği limle rım tanıtmaya çalışıyordu. Bununla birlikle, görüldüğü gibi, başlangıçta radikal bir değişim programı ortaya konulmanı ıştır.
I Ih II
100. Yaşında Celâl Bayar'a Armağan, s.
140.
/ 100. Yaşında Celâl Bayar'a Armağan, -5 . 140.
1 1» 1 jfoğlu, Tek Partili Cumhuriyet, s. 278
85
Oysa, daim başlangıçtan itibaren, gerek yabancı basın, gerekse Türk basını, siyasa! ve ekonomik alanda önemli değişimler olaca ğı beklentisi içindeydi. Bayar’ın, İnönü'nün temel iktisâdı politikalarını (yâni, sıkı para politikası, denk bütçe, düşük yatırım programlan ile düşük ithalât kapasitesi vb.) değiştireceği daha ilk zamanda basında yer almıştı. Buna karşılık, Bayaı, göreve başladığının daha ilk günlerinde, 24 Ey lülede, '‘Paramızın kıymeti asla düşürülmeyecek” diyordu.119 Kemâl Karpat, siyasal yapıda da radikal bir değişiklik bekleticisi olduğunu şöyle ifâde ediyor: "İnönü'nün yerine Bayar'ın Başbakan oluşu, bazılarınca rejime de mokratik bir nitelik verilmek istendiği şeklinde yorumlandıysa da, bu tah minler doğru çıkmadı."120
Bayar, yeni hükümetin programını okurken, eski Başvekil ismet İnönü'den de saygıyla söz etmeyi ihmâl etmiyordu: "İnkılâbın hidâyetinden beri zaman zaman refakatinde çalışmak, fa kat asıl maksat için fasılasız arkadaşlık etmek şerefini taşıdığım selefim Malatya mebusu İsmet İnönü'yü hürmet ve muhabbetle anmayı zevkli bir vazife telâkki etmekteyim."121
Anıl ürk, Başvekâletteki değişiklikten sonra, yanında Başvekil Ccİâl Bayar olduğu hâlde, bâzı Vekillerle birlikte Doğu seyahatine çıkar,122 Bu seyahatin, yeni Başvekili tanıtma amacı taşıdığını düşünebi liriz. Atatürk'ün bâzı önemli değişim programlarından önce ve sonra, halkla doğrudan ilişki kurmak ve programını halka U n u t mak amacı ile, bu Uir gezilere çıktığı burada halirlaıımalıdır.
İktisadî ve Siyâsî Alanda Yeni ve Önemli Atılımlar Bayar Hükümeti nin açıklanan resmi politikası, hiç olmazsa baş langıçta, İnönü Hükümetlerinden farklı değildi.
119 Ulus. C25.9.1937). Ayrıca okz. Yabancı Matbuat Bülteni. lEylül-Ekim 19371.
120 Kemâl Karpat. 09e, s. 65/dipnot 110. 121 Celâl Bayar'ın Söylev ve Demeçleri (1920- 1953J.
86
O hâlde gerçek farklılıklar, (eğer varsa), elbette ancak uygula mada onaya çıkacaktı. Bu aşamada, yeni Bayar Hükûmeti’nin İktisadî ve siyâsi alandaki etkinlikler ine eğilmemiz gerekiyor.
Ekonomik Politika Dentzbânk Kânunu Atatürk, 1 Kasım da, TBMM’yi açış konuşmasında, "şu günlerde Yüksek Meclise (...) Denizbank hakkında bir lâyiha gelecektir' di yordu. 1930'lu yıllardaki devletçilik politikası, ulaştırma sektöründeki, özel olarak da deniz yollarındaki uygulamalar de göze çarpmıştı. Korkul Bora tav; bu durumu şöyle anlatıyor: “ 1932-1939 yılları arasında, demiryollarının, denizyollarının ve rıhtım işletmelerinin tamamen devletleştirildigini görüyoruz. Ekonominin her hangi bir kolunda kamu sektörünün hu derecede ve bu hızla hâkim oldu ğuna rastlanmamaktadır. (...) Denizyollarında, özellikle de iç batlardaki posta seferlerinde, devlet işletmelerinin hâkimiyeti ise, tartışmalı bir biçimde gerçekleştirilmiş ve bu icraat, devletçiliğin gelişimi bakımından da ilgi çekici ve önemli bir aşama olmuştur."12i
Bu konudaki eski mevzuat ile değişikliklerini yine Korkut Boraınv'ın incelemesinden izlemek yararlı olacaktır: "Türkiye İskele ve Limanları Arasında Posta Seferleri Hizmetlerinin Devlet İdaresine Alınmasına Dâir Kânun'a göre, Türk limanları arasında ki posta seferleri devlet tekeline verilmekte ve bu işte çalışan özel kişi lere âid gemiler ihtiyarî bir devletleştirmeye tâbi tutulmaktadırlar. {...) Kânıma göre, Türk limanları arasında muntazam posta seferleri ya parak, yolcu, hayvan, eşya nakli devlet tekeline geçmektedir. Ancak, şilepçilik, özel tertibatlı hayvan nakli, liman-içi ve körfez-içi*
MI Atatürk ve beraberindeki heyet, 12 Kasım da trenle Ankara'dan hareket eder. 13 Kasım'da Si
vas'a, 14 Kasımda Malatya'ya. 15 Kasım'da Diyarbakır'a, 17 Kasım'da Elazığ'a, IS Kasım'da Adana'ya, 19 Kasım'da Mersin'e ve Konya'ya, 20 Kasım'da da Afyon'a varan heyet, aynı gün Eskişehir üzerinden Ankara'ya döner Mehmet Önder, Atatürk'ün Yurt Gezileri. 173 B or ata v. Tür kiy e'de De v letçi I ik . s. 269.
87
nakliyat ve devletin muntazam vapur işletmediği limanlar arasında yapı lan n akliyat devlet tekeline tâbi değildir."124
Muştala Şeref Özkan'ın İktisat Vekili olduğu dönemde kabul edilen yasa, devlet lekeline alman alanda hâlen posta seferleri ya pan özel kişilere âtd gemilerin, devlet tarafından betirli koşullarla satın alınması m öngörüyordu. O sırada böyle bir yasa çıkarılmasının nedenini ise, Korkut Bo rat av şöyle açıklıyor: "Cumhuriyetten sonra, yabancılara muhtâç olmaksızın kıyı ulaşımım yapabilmek için, bir yandan Seyrisefâin İdaresi yeni gemilerle genişle miş, öte yandan armatörlere gemi almaları için büyük kolaylıklar tanın mış ve neticede gemilerimiz ihtiyâcı aşacak kadar çoğalmıştır. Bu duru ma bir de büyük buhranın sahil nakliyatı üzerindeki etkileri eklenince, özel armatörlerle Seyrisefâin arasında kıyasıya bir rekabet baslam ış ftır1251 6 2
Ancak özel kişiler in elindeki gemiler, eğer muntazam sefer yap maya elverişli ve iki ay içinde de gemilerin satılacakları bildirilir ise, devle içe satın alınacaklardı. Gemilerin altııı fiyatları bir komis yon tarafından saplanacaktı.. Fakat ekonomik buhran sonucunda hızla düşen fiyatlar nedeni iİe, armatörlerin bir zaıâra uğramama ları için, gemiler piyasa fiyatından daha yüksek bir değere satın alınacak vc bedelleri nakden ödeninceye dek, gemileri kullanma hakkı armatörlere ûid olmava devam edecekti. TBMM efe eleştirilen tasan, sonunda yasalaşmış, ancak Bayann İktisat Vekili olmasından sonra, yasanın değişeceği beklentisi için de, gemisini satmak için hiçbir armatör girişimde hulunmanus-
124 Boratav, Türkiye'de Devleiçilik, s. 269-270 Ayrıca bkz. T ek-eli-llkın. Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu, s. 250-251.
125 Boratav. Türkiye'de Devletçilik, s. 270 Ayrıca bkz. Tekeli-llkin, Uygulamaya Geçerken Tür kiye'de Devlelçiliğin Ol uçumu, s. 251-252. 126 Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s. 269*270; Tekeli-llkin, Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu, s. 252.
Özel girişime karşı sert önlemler içeren bu katı devletçi yasa tasarısına özel gemi sahipleri de karşı çıktılar. Tasarının TBMM'de kabul edilmemesi için propaganda yaptılar ve mebuslar arasında kulis faaliyeti yürüttüler. Fakat bu çabalarından bir sonuç alamadılar. Ancak. Mecliste tasarının görüşülmesi sırasında bâzı milletvekillerinin tasarıyı ve tasarının 88
Gerçeklen de Bayar'm İktisat Vekili olmasıyla, 9 Temmuz İ932 târih ve 2068 sayılı yasa, 29 Mayıs 1933 lârih ve 2239 sayılı De nizyolları İsletme Kânunu ile değiştirilecektir. Yeni yasanın gerekçesinde, 2068 sayılı yasanın özel deniz ticâre tini hemen hemen ortadan kaldırdığına işaret ediliyor ve özel de niz ticâretinin genişletilmesi arzusu vurgulanıyordu. Korkul Boratav, yeni yasayı şöyle değerlendiriyor: "Kânun, 2068 sayılı kânunla karşılaştırılırsa, özel armatörlerin de pos ta seferleri yapmasını mümkün kıldığı için, daha liberal bir içerik taşı maktadır. Ancak, 2068 sayılı kânundan önceki yıkıcı rekabet hâlinin yeniden doğmaması için, piyasaların bölünmesi ve fiyat tesbitlerine ilişkin hü kümler konmuş, seferlerin devletçe denetlenmesi imkân dâhiline alın mıştır."127
Ancak bu nispeten liberal eğilimli yasa da amaçlananın lam ter si bir sonuç verecektir. Korkut Boratav, bu olumsuz sonucu şöyle özetliyor: "2239 sayılı kânun da posta seferlerinde devlet tekeli ile sonuçlan mış, hattâ özel şilepçiliği eski kânuna kıyasla yeni Sınırlamaların altına sokmuştur."128
Bu yasadan sonra, 31 Mayıs 1933 târih ve 2248 sayılı Denizyol ları ve Akay tşleımcleri ile Fabrika ve Havuzlar Hakkında Kânun kabul edilecektir. Yasa, Seyrisefâin Müdürlüğü’nü kaldırıyor ve yeni bir örgütlen me öngörüyordu. Eski merkezî yönetimin sorumluluğu alımdaki tüm işler yeni ve ayrı yönetim birimlerine bağlanıyordu. Bu yasanın yanı sıra, 18 Mayıs 1934 târih vc 2521 sayılı Liıııaıı İşlerinin Hükümetçe İdaresine Dâir Kânun, 10 Haziran L936 târih ve 3023 sayılı İstanbul vc İzmiı Limanlarının Sureti İdaresi Hak
ardında yatan görüşleri eleştirmeleri göz önüne alınırsa, söz konusu dilekçede öne sürülen görüşlerin Mecliste de taraftar bulduğu lya da taraftan olduğu} kabul edilebilir Cemil Koçak, "Türkiye İktisat Târihinden Bir Belge: Devletçilik ve Teşebbüs-ü Şahsî. Millî Vapurcularımi2 in Bir Ârîzası ', Yapıt, {Toplumsal Araştırmalar Dergisi), Sayı: 13, (Kasmn-Aralık 1985). s. 133-137. 127 Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s. 273-275. Ayrıca bkz. Tekeli-likm, Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu, s. 252-253. 128 Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s. 275. Ayrıca bkz. Tekeli-llkin, Uygulamaya Geçerken Tür kiye'de Devletçiliğin Oluşumu, s. 252-253. S9
kında Kanun ve 10 Haziran 1936 târih ve 3025 sayılı Van Gölü İs letmesi Kânunu, bu dönemde denizyolları ile ilgili devlet girişim lerini ortaya koymakladır.129 Denizyolları isletmesinde ve yönetiminde verimli bir çalısına düzeninin sağlanamamış olması sonucunda ve bu alandaki devlet girişimlerine yeni bir örgütlenme içinde hız verilmesi düşüncesiy le, Bayar Hükümeti nin kuruluşundan sâdece iki av sonra. 27 Ara lık 1937 târih ve 3295 sayılı Denizbank Kânunu TBMM ye sunu lur ve kabul edilir. Yasamn gerekçesinde, eski mevzuatın yönetimde bir parçalaıv ma yarattığı, rasyonel vc verimli bir örgütlenme sağlayamadığı vurgulanıyor ve denizcilik işlerinin tek bir elde toplanmasının ya rarlan belirtiliyordu. Kredi vc finansman sağlayabilmek için de bu yeni kuruluşun bir banka biçiminde örgütlenmesi gerekli görül müştü. Denizbank. ,5cyriscfâin İdaresi nden doğan kurumlan (De nizyolları İşletmesi ni, Aka) İşlctmesi’ııi, Fabrika ve Havuzlar Mü dürlüğü nü, İstanbul, İzmir ve Trabzon Limanlarının İşle tine Mü dür) üideri'ni vc Van Golü işletme Idâresi'ni) ve liman işletmelerini içerecekti. Söz konusu yönetimlerin tüm varlıkları ile devletin ve receği sermâye, Demzbank'ın ana sermâyesini (50.000.000 TL) oluşturacaktı. Korkut Boratav, Denizbank hakkında şu bilgileri veriyor: "Denizbankın yapacağı işler ise, şöyle sayılmaktadır: 1 \ Bu kânunla uhdesine geçen inhisar ve imtiyazları işletmek, 2J İnhisarları gerektirmemek şartı He, deniz, göl, nehir ve limanlarda ve bunların kıyılarında deniz ticâreti, denizcilikle ilgili sanayi ve inşaat ile şâir denizcilik işlerini ve Bakanlar Kurulu karârıyla zorunlu görülecek iskeleler veya şehirler arasında karayolu nakliyatı yapmak, 3) Denizcilik işleriyle ilgili kredi açmak, 4) Her türlü banka muamelesi yapmak, 5) Denizlerimizi ilgilendiren turizm meseleleriyle uğraşmak. 6) Deniz yardım teşkilâtım ve Devlet Reisi'ne âid deniz vâsıtalarım yö netmek. Deni2bank‘ın bankacılık dışı hizmetlerinin târifelerini, İktisat Vekâleti ve b-anka temsilcilerinden kurulu bir komisyon bir yıl için tesbit eder. De-
1?S Boratav, Türkiye'de Devleiçilik, s 276-278; Tekeli-llkin, Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu, s 253-255.
90
nizbank'a intikâl edecek kurumlar, Bakanlar Kurulu karârı ile tüzel kişili* ği hâiz kumrulara veya şirketlere dönüştürülebilir. Şirket hâlinde hisse lerinin nâma muharrer ve hissedarlarının Türk olmaları şarttır."130
Korkul Boratav%Denizbank Kâmınu’nu devletçilik politikası açı sından da söyle değerlendiriyor: "Denizcilik işlerimizde kânun, bâzı yönleriyle daha devletçi, bâzı yön leriyle de daha ılımlı bir görünüş taşımaktadır. Daha devletçi olan hükümleri, Denizbank'a, tekeli getirmemek şartı ile, deniz ticâretine girişmek, denizcilikle ilgili sanayi ve inşaat yapmak ve Bakanlar Kurulu karârı ile belirli yerler arasında karayolu nakliyatı yetkilerini veren hükümlerdir (...) Öte yandan, kânun, denizcilikle ilgili işletmelerin, hattâ (...) limanların. Bakanlar Kurulu karârı ile şirket hâline getirilebileceğini belirtmekle, 1920'lerin şirketlerle yürütülen kamu hizmetlerine yemden bir dönüş eği limini de taşımaktadır. Bu sebeple, kânunda iki zıd yöndeki farklı eğilimlerin bir arada vâr ol masını, belki de devletçi gidişin iyice yavaşladığı, hattâ bir geriye dönü şün ilk belirtilerini taşıyan 1937 [yılıl sonunun çelişkili durumunun bir ifâ desi olarak yorumlayabiliriz."131
Denizbank Kânunu, aslında Bayar’ın İş Bankası deneyiminden kaynaklanan gerçek tercihini yansıtıyordu. Ancak vurgulamak istediğim nokta, sâdece yasanın kendisi de ğil.., Yasa kadar, hattâ belki de yasadan daha da önemli olan nok ta, yeni örgütlenmenin yönetim kadrosu ve bu kadıonım oluştu rulma biçimidir. Bu noktada, Denizbank’ın yönetici kadrosunun, büyük ölçüde İş Bankası nın yönetici kadrosundan oluşturulmaya çalışıldığını göreceğiz. Yeni örgütlenmenin en önemli ataması 1938 yılı başında yapılır vc Denizbank Umum Müdürlüğü ne İş Bankası İstanbul Şube Mü dürü, "muktedir bankacılarımızdan1’ Yusuf Ziya Öııiş getirilir.132 BayarTn, hiç kuşkusuz, İş BankasTndaki çalışma yıllarından ya kından tanıdığı Yusuf Ziya Ûniş, bu atama ile, DenizbankTn en yetkili kişisi oluyordu.
130 Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s 278-279 131 Boratav,Türkiye’de Devletçilik, s 279*280. 132 CumhuriyeU9.1.1938).
91
Burada ilginç olan bir başka nokta da» bundan hemen hemen bir yıl önce, basında, Denizyolları idaresinde değişiklik yapılacağı ve Denizyolları Müdürü Saadettin Bey’in görevinden alınacağı yo lunda bir habere rastlanmasıdır,133 Ancak bu haber hemen ertesi gün resmen tekzib edilmiştir.134 Belki de Bayar, daha İktisat Vekil liği döneminde, Denizyollarında yeni bir düzenlemeye gidilmesi yönünde girişimde bulunmuş, fakat bu konuda Başvekil tnönu nün desteğini alamamış ve bu nedenle de girişimi sonuçsuz kalmıştı. 25 Şubat 1938 târihinde, “Denizbank ldâre Meclisi Reisliği ne, banka ve deniz iktisâdı işlerinde tecrübe sahibi olup, İktisat Vekilleti ııce inha edilen Ziya Taner; ldâre Meclisi âzâ[hkllarma, İktisat Vekâletince inha edilen Cemâl Şâhingiray ile Mâliye Vekâleti nce inha edilen, deniz subaylığından mütekait Sedat Urubun tâyinle ri", 3295 sayılı yasanın 10. maddesi gereğince ve İcra Vekilleri He yetinin 16 Şubat 1938 tarihli karârı uyarınca yapılır.135 Görüldüğü gibi, Denizbank’m ldâre Meclisi Reisliği de üyelikle rine, hiç kuşkusuz, Bayar'ın İktisat Vekilliği sırasında yalcından ta nıdığı ve kendisine yakın olan isimler atanıyordu. 23 Mail 1938 târihinde ise, Denizbank Umum Müdürlüğü lşldınc Kısmı Muavinliği’ne İş Bankası İstanbul Şubesi Fen Müşaviri Hamdi Emin Çapın’ın, Fen Kısmı Muavinliği’ne M. Harun IInıen’in ve Bankacılık Kısmı Muavinliği’ne de îş Bankası Hamburg Şube Müdürü Tâhir Kevkepin tâyinleri, İcra Vekilleri Heyeti nin 14 Mart 1938 tarihli karârı ile onaylanır,136 Denizbank'm yönetim kadrosu, görüldüğü gibi, büyük ölçüde, bankacılık konusunda deneyimli ve başarılı sayılan îş Banka sından sağlanmaya çalışılıyor ve hiç kuşkusuz Bayar’ın güvendiği ve ona yakın isimlerinden oluşuyordu. İş Bankası nın çalışma yöntemleri ve ilkeleri, hiç kuşkusuz, De niz ban Iba da aynı şekilde uygulanmak istenecekti. Yönetimin oluşturulma biçimi, bu kanıyı fazlasıyla güçleııdirmekledir.
133 Akşam. (204 1937). 134 Ayın Târihi, (AT), No: 41, (Mayıs T937) 135 Resmi Gazele. (R6). Sayı: 384 U 25.2.1938). 136 RG, Sayı: 3863, (23.3.1938).
92
Bu dönemde Büküme içe alman iki karan burada belirtmek, bel ki de yeni yönetimin İktisadî politika alanındaki belirgin eğilimini yansıtmak bakımından yararlı olur: İş Bankası'na Londra'da şube açına iznini hükümet onaylamış;137 yine İş Bankasfnm gıda sana yii alanında özel girişim ile ortaklık kurması kabul edilmiştin138 Vurgulamak gerekir ki, yeni bir atılım olarak Denizbank, tama men, İnönü ve ekibine zıd, Bayar ekibince oluşturuluyordu ve bunun gözden kaçması da mümkün değildi.
Devletleştirmeler ve Dış Yardımlar Bayar Hükümeti döneminde birkaç özel girişim devletleştirt lir, 25 Ocak 1938'dc İzmir Telefon TAŞ İşletmesi nin hükümetçe sa tın alınması için sözleşme imzalanır. Bu arada Ereğli Şirketi ile Üs küdar ve Kadıköy TAŞ devletleştrilen işletmeler olarak sayılabilir. Diğer yandan, 23 Mayıs 1938 târihinde İstanbul Elektrik Şirketi hükümetçe satın alınır ve şirket, 1 Temmuz 1938'den itibaren Nâ fıa Vckâleti’nce işletilmeye başlanır. Dış politika bölümünde göreceğimiz gibi, bu dönemde, İngilte re ve Almanya'dan alınan dış yardımı, bir iktisâdı politika değişik liği olduğu kadar, dengeli bir dış politika gereği alınmış siyasal bir karar olarak da değerlendirmek mümkündür. Dış yardımlar, daha çok dış politika dengeleri açısından önemlidir. Fakat elbette bir ik tisâdı politika eğilimini de yansıtır.
Siyâsî Değişiklikler Siyâsî Miteteşarlıklar'ın Kaldırılması Bayar Hükümeti. TBMM'den güvenoyu aldıktan çok kısa bir sü re sonra, Siyâsî Müsteşarlıkların kaldırılması yönünde bir yasa önerisi hazırlar. Âsim Us’un hâtıra notlarından konunun önemli bir boyutunu saptamak mümkün oluyor. Âsim Us, Siyâsî Müsteşarlıklar m tnönu'nün talebi üzerine oluşturulduğunu, ancak Atatürk'ün o za man bunu pek de benimsemediğini şöyle anlatıyor:
W
RG, Sayrı 4028. (4.10.1938).
138 RG, Sâyr: 4043. (21.10.1938).
93
"A nl aş r/dığma g ö r e , Atatürk, esasen Siyâsî Müsteşarlık Kânunu'rrun çıkarılmasına, böyle bir teşkilât kurulmasına taraftar değildi. Fakat İsmet İnönü'nün arzusuna [da] karşı gelmek istememişti. Bu teşkilât, birtecrübe olarak kurulmuştu. Atatürk, bu teşkilâtın ilgâsı için münâsip bir za man bekliyordu."139
Nitelsini Hilmi Uran da, anılarında, Âsim Us’ıı destekler biçim de, konunun İnönü taralından gündeme getirildiğini, ama Ata türk'ün bu türden bir örgütlenmeyi yararsız bulduğunu açıklı yor.140 Bayar'm da bu konuda Atatürk ile aynı görüşte olduğunu bura da belirtmeliyim. Âsim IJs’a göre, ycııi örgütlenmenin bu denli hızlı biçimde orta dan kalkmasının nedeni, " intihap edilen Siyâsî Müsteşarlar'm ek seriyetle Vekillerin yanında emir kulu vaziyetinde arkadaşlar ’ ol malarıydı.141 Nitekim Âsim Us, Siyasî Müsteşarların siyâsî etkinliklerini de sövlc özeılivor: / / *
"Siyâsî Müsteşarlar, Bakanlar Kurulu toplantısına bir kere gayri res mî surette iştirak etmişler... Bir defa da ilga karârı verilmek için Atatürk’ün başkanlığı altında ya pılan son Bakanlar Kurıılünda bulunmuşlar ve bu teşkilâtın lüzumsuz ol duğunu Atatürk karşısında itiraf etmişlerdir! (.„) Atatürk, Siyâsî Müsteşar(lık)lar'ın kaldırılması için toplanan Bakanlar Kuruluna riyaset etmişti. 0 zamanki Siyâsî Müsteşarların birer memur vaziyetinde olduğunu izah ettikten sonra, Siyâsî Müsteşarlara da böyle olduğunu kabııl ve tasdik ettirmişti Bundan sonra Siyâsî Müsteşarlar is tifâlarını vermişlerdi."142
22 Kasım da tüm Siyâsî Müsteşarlar, bizzat Atatürk'ün talebi üzerine, istifa ederler.143 23 Kasım da toplanan CHP Meclis Grubu,
139 Us, age. s. 237. 140 Uran, age, s. 304-305. 141 Us. ege. s. 234-235. 142 Us. age, s. 236.
143 Cumhııriyei, <23.11.1938}. Ayrıca, bir geceyarısı vûkû bulan emri vâki şeklindeki istifaların ayrıntılı öyküsü için bkz. Us. age, s. 235-236; Uran, age, s. 305-306.
94
hu konuda bir Anayasa değişikliği yapılmasını kabul eder144 ve TBMM de 29 Kasım da toplanarak, yeni bir yasayla Anayasanın il gili maddelerim değiştirir ve Siyasî Müsteşarlıklar kaldırılır.145 Bu gelişme üzerine, Hariciye Vekâleti Siyâsî Müsteşarı Numarı Mencmencioğlu, Gaziantep mebusluğundan da istifa edecek ve Hâriciye Vekâleti Umûmî Kâtipliği'ne atanacaktır
Önemli Siyâsi Atamalar Dctıizbank yönetimine 1$ Bankası'ndan atanan kadro, esasen bir siyasal tercihi de yansıtıyordu. Ancak bu dönemdeki (Eylül 1937-Ocak 1939) Resmî Gazete koleksiyonu incelendiğinde, Bayar Hükümeti döneminde, üst dü zey bürokrasi içinde, yönetimde, radikal, anlamlı ve önemli bir değişiklik yapılmadığı görülür. Bu saptama şaşırtıcı değildir. Aksine, eğer bunun aksini göste ren bir saptama ile karsılaşılsaydı, bu kez, İsmet İnönü'nün, ara dan bir yıl geçtikten sonra, nasıl olup da, buna karcın, Cumhur başkanı seç ilebildiği sorusuna yanıt bulmak herhalde cok güç olurdu. Ancak, bu yönde atama beklentileri de vardı. Örneğin, Yunus Nâdi, bir yazısında, Cumhurbaşkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ Soyakuı, bir ara seçimde mebus olacağım ve daha sonra da Ziraat Vektlliği'nc getirileceğini yazıyordu. Yunus Nâdi'nin bu sırada yö netimle olan çok yakın vc samimî ilişkileri göz örtüne alınırsa, bu haberin dikkat çekici olduğunu vc üzerinde önemle durmayı ge rektirdiğini burada belirtmek isterim. Bununla birlikte, bu tahmin ya da istek hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.146 Bu arada Resmî Gazcte’dc benzerine sık rastlanmayan, lakatsoıı derece ilginç bir atamaya yer vermek istiyorum: İş Bankası Umum Müdürü ve aynı zamanda Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şir keti Yönelim Kurulu Başkanı Muammer Eriş, 1938 yılının Nisan
144 Cumhuriyet, {24.11.1937). 145 Cumhuriyet <30. it. 1937). Ayrıca bkz. Goloğlu, Tek Partili Cumhuriyet s 278-279; Erdem, age, s. 45 (29 Kasını 1937 târih ve 3272 sayılı yasa). 146 Yunus Nâdi, "Yeni Başbakan: Celâl Bayar "Cum huriyet <27.10.1937).
95
ayında yapılan bir ara seçimde Ankara mebusu olur.147 Bu atama, Celâl Bayarm gerçek siyâsî tercihini göstermesi bakı mından sanırım hayli anlamlıdır ve semboliktir.
Celâl Bayar Hükümeti Hakkında Kısa Bir Değerlendirme Bayar Hükümetinin yaklaşık bir yıllık faaliyeti göz önüne alın dığında, siyasal ve ekonomik kararları İnönü Hükümetleri ile kar şılaştırıldığında, bâzı yeni iktisâdı poliLİka eğilimleri hemen sezili yordu, Uygulamada fazlaca örnek olmamasına karşın, yalnızca Deııizbank örneğine bakarak, Bayar’nı kendi tercihine uygun bir politi ka güttüğünü söylemek mümkündür. Yalnızca Dcnizbank örneği bile, bir iktisadi politika değişikliği eğiliminin sembolü olarak l^abu! edilebilir. Nitekim bu dönemde de Dcnizbank, yem yönetimin sembolü olarak kabul edilmiştir. Devletleştirme örneklerini de göz önüne alarak, Bayar Hükümetinin, İnönü Hükümetleri ile kı yaslandığında, bayii liberal bir iktisadi politika eğilimini temsil el liğini belirtmek gerekir. Bayar Hükümeti nin siyâset üslûbu da farklıdır. Bu dönemde, İnönü'nün Başvekilliği sırasında çatışma yaratan konuların arlık tamâmen çözüldüğü hissediliyor. Atatürk, ipleri yeniden eline al mıştır ve hükümeti yönelmektedir Hükümete dışarıdan müdaha leler Bayar için Şefin talimatlarıdır. Bu bakımdan, Atatürk'ün si yâsî amacına ulaştığım belirtmek gerekir. Siyasal alana bakıldığında ise, iki hükümet arasında hiçbir lai k görülmeyen bir noktaya hemen işaret etmek yerinde olur Bu da, her iki hükümetin hemen hemen aynı isimlerden oluşmasıdır. Son İnönü Hükûıncti’nin üyeleri, bir tek eksikle, Bayar Hükıımcii'nde dc karşımıza çıkarlar. Yeni hükümette Hulusi Alataş ile Faik Kurdoğlunun adlarına ise yeni rastlanıyor. Hiç olmazsa, Faik Kurdoğlu’ıımı Bayar’a yakın olduğunu tahmin edebiliyoruz. Bunun yanı sıra, Bayar, kendisine yakın bâzı isimleri siyâset sahnesine çı karmak için girişimde bulunmuştur. Bu girişimler. Bayann siyâsî alanda da zamanla etkin bir konuma gelmek istediğini gösteriyor. Bayar, CHP Umûmî Reis Vekili olarak, anlaşıldığı kadarı ile,*96
147 RG. (10.2.1938), Cumhuriyet (1.4.1938)
96
parti içinde bir değişikliğe gitmemiştir Bürokraside de önemli ve anlamlı bir değişiklik yapılmamıştır. Bir genel seçim olmadığından TBMM üyeleri de değişmemiştir. Ancak dönemin kısalığı, Bayat'ın Başvekilliği nin Atatürk'ün hastalığı sırasına denk gelişi, dış politikada Hatay sorununun sü rekli olarak hükümetin gündeminde bulunması gibi nedenlerle, Bayar Hükümetinin faaliyeti konusunda tam hır yargıda bulun mak zor görünüyor. Zaman daha uzun olabilse vc Atatürk'ün hastalığı gibi olumsuz koşullar olmasa, Bayar Hükümeti nin, özellikle de ekonomik alan da, İnönü Hükümetlerinden farklı bir tutum alacağım düşünmek için ycLerii neden ve gösterge vardır. Bayar Hükûmeti’nin siyaset üslubunun da Atatürk’ün arzu ettiği biçimde süreceğini belirtmenin yanlış bir öngörü olmayacağı kanı sındayım. Bayar Hükümeti döneminde siyasal kadrolarda radikal ve önemli bir değişim olmaması ise, İnönü'nün Cumhurbaşkanı se çilmesinin temel koşullarından birini yaratacak ur. Bu noktada, gözlerimizi artık yeniden siyâsî menkûb ismet İnö nü ye çevirebiliriz. Simdi İnönü'nün, belki de en zor yıllarından biri olan, bu uzun yılının ayrıntılı biçimde üzerinde durmak isti yorum.
4) 10 KASIM'A DOĞRU İKTİDAR MÜCÂDELESİ: SİYÂSAL GELİŞMELER, AYRILIKTAN SONRA ATATÜRK-İNÖNÜ İLİŞKİLERİ, ATATÜRK'ÜN HASTALIĞI, SİYÂSÎ MENKÛB İNÖNÜ'NÜN MÜNZEVÎ HAYÂTI VE İNÖNÜ'YE KARŞI SİYÂSAL GİRİŞİMLER İnönü, Başvekil olarak allı hafta izin aldığının resmen açıklandı ğı 20 Eylül günü, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayında toplanan İkinci Türk Târih Kongresinin açılışına katılmaz ve Atatürk’ün ar zusu üzerine, Dolmabahçe Sarayında da kalmayarak, dinlenmek üzere Heybeliada’daki evine gider.148
MÖ Cumhuriyet, (22.9.19371.
Kongrenin ikinci günü, 21EylüPdet tnöııü, Dolınabahçc Sara yı na gelir ve toplan Uya kalık t 149 Burada Aiaıüık ve Bayar ile ele görüşür. Ancak ertesi gün, 22 Eylül de, İnönü, beklenmeyen bir biçimde, ani bir kararla, Ankara’ya dönmek üzere, İstanbul'dan ayrılır.150 23 Eylül günü Ankara'ya varan İnönü, aynı gün öğleden sonra Başvekalete gider.151 Aynı gün Bayar ela Ankara'ya gelmiştir ve 24 Eylül'dc İnönü ile Bayar birlikte Başvekâlete giderler.152 Kısa bir süre sonra, 29 Eylül’dc, Atatürk İnönü'ye Ege bölgesin de yapılacak askeri manevralara birlikle katılmayı önerir1S3 Ata türk ile İnönü, 8 Ekim'de başlayan manevralarda yeniden bir ara ya gelirler ve 12 Ekim’de birlikte Ankara'ya dönerler. İnönü, anılarında, bu birlikteliği şöyle tasvir ediyor: "Manevralar sırasında münâsebetlerimiz, bilhassa dış görünüş itibâ rıyla. eskisi gibiydi. Sık sık beraber oluyorduk. Tartışmalara beraber katı lıyorduk. Fakat bu durumr daha ziyâde kısa ve geçici bir müşterek misa firliğin icâbı idi."154
25 Ekim’de Başvekillikten resmen istifa eden İnönü, sâdece Baş vekillikleri ayrılmakla kalmıyor, fakat aym zamanda, CMP Umûmi Reis Vekilliği görevinden de ayrılıyor ve o günden itibaren siyâsî arenada yalnızca Malatya mebusu olarak kalıyordu. İnönü'nün Başvekillik görevinden resmen ayrılması, siyâsî et kinliğinin clc büyük ölçüde sonu anlamına geliyordu. İsmail Arar, bir yazısında, bu durumu şu örnekle açıklıyor: "Güzel Ordunun başından buna benzer bir olay da 1937 yılında geç miştir. Gazetenin Cumhuriyet Bayramı günü yayınlanacak sayısına İsmet Inönunün resmi basılmış, altına da 'Başbakan İsmet İnönü diye yazılmış-
149 Tan. (22.9.1937).
150 Ulus. 123 9.1937! 151 Ulus. (24 9.1937)
152 Ulus, (25.9.1937). 153 Cumhuriyet, {30 9.1937^
154 İsmet İnönü, age. s. 29i.
98
tır. Oysa İsmet İnönü, 25 Ekim 1937 günü Başbakanlıktan istifa etmiştir Sonuç: Gazetenin Ordu'da dağıtılan ve başka yerlere gönderilmek üzere postahâneye verilmiş olan bütün sayıları toplatılmış, İsmet İnö nü'nün resmi altındaki 'Başbakan' sözcüğü çizildikten sonra yeniden da ğıtılmasına izin verilmiştir!"155
İnönü, 29 Ektinde Cumhuriyet Bayramı törenine katılırsa da, gece verilen baloya gelmez.156 İnönü, Atatürk'ün daveti üzerine, Ekim ayında üç\ Kasım aynı da iki ve Aralık ayında da bir kez Çankaya'da bulunur.157 İnönü, anılarında, bu davetleri şöyle değerlendiriyor: "Yine Ankara'dayız... Resmî münâsebet bakımından uzak bulunuyo ruz. Resmî vazifeliler yanında, vazifesi olmayanların, münâsebetlerini az çok uzak tutmaları tabiîdir. Bu arada bir, iki defa Çankaya'ya çağırdı. Berâber sofrada bulunduk."158
Başvekillikten ayrıldıktan sonra, 1937 yılında, İnönü'ye karşı ıvsmı tutumun sen olmadığı anlaşılıyor. Bu sırada, soğuk ve mesafeli olmakla birlikte, Atatürk-İnönü ilişkisi sürüyordu, tııönü Başvekillikten ayrıldıktan sonra, Ata nırken emri ile, kendisine, Atatürk'ün Iş Bankası ndaki özel hesa bından, lıcr ay 3.000 TL ödenir. İnönü Başvekil iken de, Atatürk, her ay kendisine, yine tş Bankasındaki özel hesabından, 2.000 TL maddî yardımda bulunuyordu. Ayrıca, Bayar Hükümeti nde görev almayan Refik Saydam’a da, yine Atatürk'ün arzusu üzerine, aynı kanaldan her ay 500 TL yardım yapılır. Bu ödemeler, 1938 yılının Kasım ayma, yanı Atatürk'ün ölümüne dek devam edecektir.ÎS9 Yi ne İnönü Başvekil iken kullandığı devlete âid otomobil ile yanın daki müstahdemlerin bazıları da emrinde bırakılır.160 Bu dönemde İnönü'nün Özel Kalcın Müdürü Vedıd Uzgören de yanında ve em rinde kalır.*l
İV» İsmail Arar, "Köyde Çıkan ilk Gazete” #Tdrih ve Toplum, Sayı: 60. (Aralık 1988). s. 58.
İMİ 115.090.5.222. ı 'ı/
Atatürk'ün Nöbet Oeftert-
IV! Isıoet İnönü. 0 9 e, s. 291l ,*,l Soy ak. age, s. 713 mu G ırıtlıoğlu, aç e, s. 130.
Başvekillik görevinden ayrıldıktan sonra, İnönü’nün o zamana dek CHP ile Halkevleri nde bulunan resimlerinin ne olacağı soru su, 1937 yılının son günlerinde resmî bir genelge ile yanıtlanır; "Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliği Ankara
18.t2.1S37
CHP Başkanlığına, Halkevi Başka nlığı'na. Umûmî Müfettişlere, Zâta Mahsustur İşgal ettiği makamlardan ziyâde, yurduna ve ulusuna yaptığı hizmet' ferle, inkılâp ricâlsmiz arasına girmiş olan İsmet İnönü'nün, parti teşkilâtı ve Halkevi binalarında resmine gösterilen hürmet ve itibârın, eskisi gibi devam etmesi tabiîdir. Bu resimlerin, yalnız mevki ve makam icâbı asıldığı zahabı ile, indiril miş olanları varsa, eski yerlerine konulması lüzumunu bildirir, sevgiler sunar ve başarılar dilerim. CHP Genel Başkan Vekili Celâl Bayar"1611 2 6
Genelgeden arılaşılan, bâzı yerlerde, CHP ile Halkevi binaların da, İnönü'nün resimlerinin kaldırılmış ya da kaldırılıyor olmasıdır ki, bıı tutunı genelge ile engellenmek isteniyordu. Ancak resmî devlet dâirelerinin genelgenin dışında tutulması dikkat çekicidir. İnönü'nün resmi devlet dâirelerinde bulunan resimlerinin ise, kal dırılıp kaldırılmadığına ilişkin herhangi bir bilgiye rastlayamadığımı burada belirtmeliyim. Ancak Âsim Usun hâtıra notlarından bu konuda bir izlenim edinmek mümkündür: "Başvekillikten çekildiği zaman, İsmet İnönü'nün resimleri bir mesefe olmuştu. Hattâ Ankara'da, köşe başındaki fotoğrafçı dükkânındaki re simleri kaldırılınca, gençler dükkâncıyı asmaya mecbur etmişlerdi."1^
161 Gıntlioğlu, age-, s. 131. 162 Us, age, s. 346.
100
İnönü, anılarında, bu sıradaki sâde siyâsî hayâtını ise söyle an latıyor: "Meclis 1 Kasım'da açılmıştı. İlk günler Meclise girdiğim zaman, mil letvekilleri, şaşkın ve çekingen bir hava içinde, bir şeyler bekler hâldey diler Ben, bir milletvekili olarak, Meclis içinde bir köşeye otururdum. Bi raz zaman geçtikten sonra, milletvekilleri, yeni hükümetle, yeni idare ile kaynaşmış bir hâle geldiler/'163
Ayrılıktan sonra İnönü’yü siyâsî bakımdan ciddî olarak sıkıntıya düşüren ilk olay» Ekim ayı içinde meydana gelir. İnönü’nün futbol maçı seyretmek üzere bir pazar günü gittiği stadyumda, kendi lehine, Atatürk ve yönetim aleyhine yapılan te zahüratın nihayet bir gösteri biçimini alması, siyâsî çevrelerde ge niş tepki yaratır. İnönü karşılı çevrelerde» bu gösteri bir teri ip ola rak yorumlanır. Tertibin hazırlayıcısı olarak da, İnönü'ye yakın olarak bilinen Ankara Valisi Nevzat Tandogan gösterilin164 İnönü» anılarında, bu gösteriyi şöyle anlatıyor: "Bir pazar giinü futbol maçına gittim. Yürüyüşe çıkmıştım. Yanımda çocuklarım ile Kâzım Özalp'in oğlu da vardı. Onlar maçı görmemiz için ısrar ettiler. Stadyumda, Atatürk'ün Kalemi Mahsus Müdürü rahmetli Süreyya Bey bir yerde oturuyordu. Ben de gittim, yanına oturdum. Biraz zaman geçtikten sonra, halk benim orada bulunduğumu fark etti. Büyük ölçüde nümâyiş yapmaya, bağırmaya ve alkışlamaya başladılar. Baktım, tezahürat devam ediyor. Orada oturamaz hâle geldim. Artık stadyumda kalmam doğru olmayacak... Çıktım... Güç hâlde bir arabaya bindim ve eve döndüm. Sonra öğrendim ki, bağırırken fena sözler söylemişler. 'Bizi bırakıp nereye gidiyorsun?' demişler. Çok fenâ sözler söylemişler. Hâdi seden pek müteessir oldum. Fakat yapacak bir şey yok... Bir emri vâki karşısında kalmıştım. Bu olay, Atatürk'ü çok etkilemiş... Arkadaşlarıyla akşam toplantıla rında bunun üzerinde konuşulmuş... Her birine ayrı ayrı fikirlerini soruyormuş... Ve sofrada bulunanlardan, kimi müteessir olduğunu, kimi şaş tığım, kimi böyle şeyler beklemediğini söylermiş... Görüşmeler günlerce
devam etmiş...
Bu lâflar yayılmış ve herkes [hiçkimse] ne olacağını bil miyor... Çankaya'daki bu endişenin ve Atatürk üzerindeki etkisinin sebe
liı.l İsmet İnönü. age, s. 292.
M
Kandemir, Siyâsî Dargınlık lar; Atatürk-İnönü, İnönü-Mareşal (Dargınlığı, $. 40. Ayrıca ökz Öz den ve Gülsün Toker, "50 Cumhuriyet Yüını Mevhibe İnönü Anlatıyor". Hürriyet, (31.1.1974).
101
bini sonradan bana anlatmışlarda Atatürk'ün yakınlan, kendisine ilk an da, benim çekilmemin halkça iyi telâkki olunduğu raporunu vermişler. Atatürk, hakikatin, bunun tam zıddı olduğunu hâdısat ile öğrenmeye başladıkça, dikkatli davranmak lüzûmunu hissetmiş... Stadyum hâdise sinden önce de halk gördüğü yerde beni alkışlamaktaydı. Fakat stad yumdaki tezahürat bunların hepsini geçti ve tezâhürâtı yapanların öne mi, işi bir ciddî mesele hâline getirdi."165
Gerçeklen de konu kapanmaz. Olay, Kasını ayı başında, CHP Meclis Grubu’nda ele alınır. 6 Kasım tarihli CHP Meclis Grubu toplantısında önce Baytır Hükümetinin programı görüşülür. Ar dından, Atatürk'ün yakını Saldı Bozok, hiç adeti olmadığı hâlde ve hayatında ilk kez bir Grup toplantısında söz alarak. Atatürk-İnönü ayrılığına ilişkin ortada değişik söylentilerin dolaştığını belirtir ve ayrılığa neden olan gelişmeleri bizzat İnönü’nün açıklamasını is ter. İnönü, CHP Meclis Grubu nda söz alarak, şu açıklamayı yapar: "Arkadaşlar, politika hayâtında bu kadar çetin bir azizlik ilk defa başı ma geliyor. Salih Bozok arkadaşımız, çekilen bir Başvekilin niçin çekildi ğini bilmediğini ve ortalıkta dönen dedikodulara cevap vermemi istiyor. Bu, çetin bir vazifedir. Şimdi arkadaşımın ne işittiğini ve şöyledir, böyledir diye hangi ihtimâlleri bertaraf etmek için benden izahat istediğini bil miyorum. Fakat parti de, onun arzusuna uymuş olmak için, hiç sesini çı karmayarak, bekler gibi bir vaziyet gösterdiğinden, buna hürmet etmeye mecburum. Ortada merak edilecek bir şey yoktur. Uzun zamandan beri hakikaten yorucu ve bunaltıcı işler içinde bulunduğumu bilirsiniz. Ve ben Ata türk'ten her vesile ile, artık bana müsaade etmesini ve kendimi toparla mak için fırsat vermesini isterdim. Hattâ o kadar çok isterdim ki, bunun naz telâkki edilmesinden ve lütufkârlıklarından mahrum etmemesini ve mütemadiyen onların yeniden ifâdesini tekrar istiyormuşum gibi telâkki edilmesinden sakınırdım. Geçende Nyon Antlaşması ile neticelenen Akdeniz'deki korsanlık işi için kendisiyle münâkaşa etmiştik. Bir defâ, o zaman partide izah ettiğimden anlaşıldığı gibi, ben bu vazi yeti çok endişe ile telâkki ettim. İzmir'e gidiyordum. İzmir seyahatime gitmeden evvel Atatürk'e İstan bul'da maruzatta bulundum. Bütün bu Avrupa ahvâlinin fenâ olduğun-*1 2 0
165 İsmet İnönü, age, s. 292
102
dan, memleketimizin bu bulanık hava içinden selâmet ve emniyetle çı karılmasında şedit bir endişe gördüm. Vazıyeti Atatürk ile beraber mütâ lâa ettik. Bu endişeli mütâlâalarımdan kendileri daha ileri giderek ihti yatlı tedbirler tavsiye ettiler. Bu vaziyette ayrıldık. Biz İzmir'de iken Nyon Konferansına davet olunduk. Hâriciye Vekili miz dışarıda idi. Oradan muharebe ettik ve talimat verdik. Sureti umûmîyede fikrimiz şu idi: Akdeniz Konferansına iştirak etme mek mümkün değildir. Vazifemizdir. Ama kendimizin arzu etmediğimiz ve memleketimizin tâkâtı hâricinde bir bağlantıya girmekten sakınalım. Sureti umûmîyede Atatürk'ün de fikri böyle idi. Biz de onu tâkip ettik. Hükümet erkânına ayrı ayrı İzmir'den mâlûmat vermekle beraber, Hâ riciye Vekilimize de tebligat yaptık. Burada hükümet toplandı. Üç, dört gün bu konferansa âid mesaî çok yorucu şartlar altında devam elti. Gündüz akşama kadar çalışıyorlar. Fransa ve Ingiltere konferansa hazır olarak gelmişler. Binaenaleyh bir an evvel düşündüklerini, tâdil ettirme den, olduğu gibi kabul ettirmek istiyorlar. Kararlar veriyorlar ve istiyorlar. Biz bunu geç vakit haber alıyoruz. Aldıktan sonra cevap vermek lâzım... Gece sabaha kadar çalışıyoruz. Hulâsa çok yorucu bir şey... Nihayet müsbet bir neticeye vardık. Bunları muhakeme ediyoruz. Tabiî bunları dışarıdan, Avrupa’dan alıyoruz. Kendimiz burada mütâlâa ediyoruz vc Devlet Reisimize arz ediyoruz. Onun mütâlâasını alıyoruz. Hulâsa her çe tin meselenin müzâkeresi zamanında olduğu gibi, dikkatli ve devamlı, sı kı çalışmalar... Böyle bir çalışmadan çıktıktan sonra, insan büyük bir gü reşten çıkmış kadar yorgun ve yıpranmış bir vaziyette oluyor. Sonra buraya geldik. Atatürk de İstanbul'dan geldi. Mukaveleyi tas dik etmek için Meclis toplandı. Meseleyi Mecliste müzâkere edeceğiz. Atatürk İstanbul'dan geldiği gün, ben kendilerini dışarıda karşıladım. Görüşülmüş olan, cereyan etmiş olan meseleleri yemden müzâkere et tik. O gün Heyeti Vekile toplandı. Akşamüzeri hükümeti dâvet buyurdu lar. Vekillerle beraber orada bulunduk. Orada günün geçmiş meselele rinden konuşuluyordu. Çetin münâkaşalar esnasında, Avrupa ile münâ sebetler üzerine münâkaşalarımız esnasında, bâzı mütâlâaları, biz bura da tetkik ederken, kâfi derecede kavrayamamıştık. 0 cihetleri tekrar münâkaşa ettik. Vaziyeti Atatürk'e arz ettim. Bu mâruzâtımı kendilerini istikbâl esnasında yaptım. Sonra söz devlet işlerine intikâl etti. Bu ara da, kendisine tekrar tekrar çok yorgun olduğumdan ve vazifeme devam edebilmek için kendimde kudret görmediğimden ve işlerin icâbındaki mündemiç zorlukları ve güçlükleri karşılayacak kudretimin kalmadığını arz ettim. Bendenizin terbiyeli bir adam olduğumu bilirsiniz. Benim resmî işle rimde olduğu gibi, husûsî hayâtımda da Atatürk benim velinimetimdir. En mühim resmî hayâtımda ve karşılaştığım hâdiselerin hepsinde, muvaffak
103
olmam için Atatürk'ün çok emeği geçmiştir. Fakat kendisi silinmiş, dâ ima bütün muvaffakiyet şerefini bana vermiştir. Tabiî bütün bunlar meydana çıkmıştır. Muharebede de böyle yapmıştır. Sonra, servetim olmamakla beraber, böyle bir düşünce hiçbir zaman benim zihnimden geçmedi. Ama husûsî hayâtımda bu memlekette mad dî bakımdan rahat bir adamın hayâtını geçirdim. Bunu bana Atatürk te min etti. Kendisi bir dilim ekmek yerse, bana yarısını yedirmekten zevk alır. Onun için, gerek resmî hayana, gerek husûsî hayatta kendisine ne kadar minnettar olduğumu takdir etmek kolaydır. O gece kendisiyle konuşurken, şikâyetlerimi, vicdanî olarak bugün takdir ettiğim gibi, bir Şefe, büyük bir adama söylenemeyecek sûrene, billhassa Heyeti Vekile'de, kalabalık bir yerde söylenemeyecek şekilden daha ileri giderek söyledim. Şimdi düşünürken takdir ediyorum. Şikâye timde söylediğim şu idi; 'Canımdan bezdim... Artık devam edemeyece ğim../ Bunların lüzumu yoktu. Çünkü ortada muayyen hiçbir mesele yoktu. Bu kadar tecrübeden sonra ikimiz arasında cereyan eden konuşmada. Artık bu işten usandım’ dediğim zaman, dışarıda birisi bunları ışitse idi, tiirlü türlü sebepler tahayyül edebilirdi. Ama olmuyor. Bir gün evvelki ifâdelerimde ölçülerimin normal olmadığını ertesi günü takdir enim. Hükümet işlerinde çalışamayacak kadar yorgun düştüğümü ve yıp randığımı tekrarlayarak, kendisinden istirham ettim ki, bana izin versin... Atatürk, o giin pek lütufkâr davrandı. 'Peki' dedi. Tasvip etti. Meclis yeni dağılmış... Tekrar toplamaya da lüzum görülmedi. Onun üzerine, izin şek linde bir fasıla verdikten sonra, hükümet tebeddülünü tasvip ettiler. Me selenin heyeti umûmîyesi b undan ibarettir. (...) Siyâsî hayatımda uğradığım çetin müşkülâtı iktihârrı için lâzım olan kuvveti hâiz olmadığım yolundaki ısrarım, hükümetten çekilmemi intaç ettirmiştir."166
Konu, tnönuuüıı bu açıklaması ile de kapanmaz. Salih Bozok, hu kez de, İnönü'den, stadyumda meydana gelen gösterileri açık lamasını talep eder. Butum üzerine İnönü, stadyumdaki gösterileri ve bu gösteriler karşısındaki tutumunu da açıklamak zorunda kalır;
166 İsmet İnönü, age, s. 293-295. İnönü'nün konuşma metni içm birbirine yakın yazılmış kaynaklara bkz. Salih 6 ozok*Cemil S. Bozok, Hep Atatürk un Yanında, s. 244-250; Sabahattin Selek. "Ölümünün 8 ir ine i Yılında İnö nü Oemokrasiye Geçiş. Atatürk-İnönü Ayrılığı'. Milliyet, (11.12 1975); Turhan Aytul, "Türki ye'de Gürültülü Günler ", M illiyet, (16.9.19791. Ayrıca bkz. Bozdağ. Bir Çağın Perde Arkası (Atatürk-İnönü. Inönü-Bayar Çekişmeleri), s. 9.
104
"Futbol maçına gittim. Biraz sonra alkışladılar. Maçı veya dışarısını alkışlıyorlar. Ne ise... İşi uzattılar. Baktım, bana tezahürat yapıyorlar. Ço cuklarım da beraberdi. Otomobille çıkmayacaktım. Ben esâsen yürümek niyetiyle çıklmışjtım. Dışarıda birkaç mektep talebesi, izciler ve halk ka labalığı vardı. Kalabalıktan bir kısmı kapının etrâfında bulunuyordu. 'Ya şa' diye bağırmaya başladılar. Selâmladım... Bırakmadılar... Onun üzeri ne orada bulunan bir açık otomobile atladım ve yürüttüm. Hattâ yanıma çocuklarımı dahi alamadım. Biraz yürüyebildik. Polis, jandarma, yol aç mak için uğraşıyorlardı. Bağıranlar içinde, 'Yaşa'dan fazla veya başka bir söz işitmedim. Böyle değişme zamanlarında ne hâdise olabilir? Böyle herhangi bir memlekette, herhangi bir sebeple sempati tezahürleri ola bilir. Böyle anlarda kalabalık içinde birkaç tahrikçi sûreti mahsusaria teşvikler de yapabilir. Fakat evvelce de arz ettiğim gibi, halktan 'Yaşa' sözünden başka bir şey işitmedim. Çok kalabalıktı. Zâten fazla işitir bir adam olmamakla beraber, herhangi bir mülahazaya sebebiyet verecek bir şey hissetmedim. Böyle zamanlarda türlü türlü sebeplerle, belki aramıza ve partiye ni fak sokmak isteyenler bulunacaktır. Cumhuriyet, ilk günden beri büyük imtihanlar geçirdi. Yeni bir devlet, yeni bir rejim ve cemiyet kurmak kolay bir iş değildir. Çok daha zengin ve daha varlıklı memleketlerde bu tecrübelerden müsbet neticeler alın mamıştır. Yenilerden de ne netice alınacağı bilinmez. Onun için Türki ye'nin varlığı, dâhilde, hâriçte itimat telkin eden büyük bir varlıktır. Memleketler için, milletler için en mühim ve en zararlı şey, içte nifaktır. Şimdi böyle zamanlarda, bizim aramıza nifak sokmak için gösterile cek gayretlerin hepsinin beyhude olduğunu ispat etmeye mecburuz. Şimdiye kadar geçirdiğimiz zamanlarda bu esasen sabit olmuştur. Fakat daha zaman geçmeye lüzum olursa, hepimiz nâmuskârâne, vatanperve rine varlık göstermeye mecburuz. Kendi aklımıza, kendi vicdanımıza, kendi vatanperverliğimize, kendi varlığımıza inanıyoruz. Salih Bozok, bana azizlik yapmaktan başlayarak, iyi bir sistemin baş langıcını da göstermiş oluyor. Eğer böyle dedikodu ile veyâhut yanlış tefsirlerle, arkadaşlar arasında, parti içinde birtakım şüpheler hâsıl ol duğunu işitirsek, herhangi bir arkadaşın kürsüden açık konuşmaya da vet edilmesi faydalı olacaktır. Ben zannederim ki, bu ümitleri kesilinceye kadar, nifak yapmak iste yenler, benim üzerimde oynamaya çalışacaklardır. Arkadaşlarımın bana itimat etmelerini rica ederim. Böyle dedikoduları veya nifakları tahrik edecek temayüllere müsait olmak için en az istidadı olan, hiç istidadı ol mayan bir yaradılıştayım. Bunun çok sebepleri vardır. Fakat sebeplerin başında, size sözlerimin başında söylediğim gibi, Atatürk'ün bana olan yakın arkadaşlığıdır. Arkadaşlar, bu sefer de ayrıldığım zaman, bana, 'Yi105
ne eskisi gibi arkadaşım ve kardeşimsin' dedi. Atatürk’ü ben yalnız bu teveccüh ve hitapları ile değil, resmi ve husûsî maişet hayâtımda kendi sini velinimet olarak tanıdım ve ölünceye kadar da böyle tanıyacağım. Bu sözlerim, aramızda fena bir rol oynamak isteyenleri her türlü cesâretten mahrum edecek kuvvettedir. Bu nümayişi yapanlar kimlerdir ve ne maksatla yapmışlardır? Ata türk’e düşmanlık göstermek için benim orada bulunuşumu ve çekilmemi bir fırsat mı bilmişlerdir? Yoksa, masumane, şuursuz bir gösteriden mi ibarettir? Bunun hakkında bir teşhis koyacak durumda değilim. Hükü metin elinde her türlü imkân vardır. Hâdiseye kimler karışmıştır? Ne maksatla yapmışlardır? Bunları tahkik edebilir. Gerçek, ne ise, meydana çıkabilir. Arkadaşlarım, parti içinde bana teveccüh edecek her vazifeyi en şe refli ve en yüksek vazife aşkı ile çalışarak yapacak bir emniyet ve liyâ katte beni görmenizi bilhassa rica ederim.” 1671 8 6
İnönü’nün bu sıcak vc samimî açıklamasının etkisi olmadığı söylenemez. Atatürk, stadyumdaki gösteriler üzerine olumsuz bir tepki göstermez. Halta gösterileri haklı bile bulur. Nihayet, bu ola yı, önemli hizmetler görmüş ve çekilmiş bir devlet ve siyâset ada mına, halkın gösterdiği içten, yakın ve samimî bir ilgi olarak yotumlar.768 İnönü, her no kadar Sal ili Bozok anılarında bunu doğrulamıyor sa da, Bozok'uıı CHP Meclis Grubu ndaki sorusunun, Bozolcun kişisel bir girişimi olamayacağına ve bu girişimin kesinlikle Ata türk un talimatı üzerine yapıldığına inandığını belirtiyor İnönü, Atatürk'ün bu vesile ile, kendisine bir açıklama fırsatı yarauiğim düşünmektedir169 Nitekim İnönü, aynı akşam Çankaya'ya davet edilir. İnönü, bu toplantıyı da şöyle tasvir ediyor: "0 akşam Atatürk'te idim. Çok mahçup ve sakin görünüyordu. Celâl Bayar ve etraf da çok memnun idiler Fakat Atatürk'ün ızdırap içinde ok
167 İsmet İnönü, age, s. 296-297. İnönü'nün konuşma metni için birbirine yakın yazılmış kaynaklara bkz. Bo?ok-Bo 20 k. age. s 250-252; Turban -Aytul. “ Türkiye'de Gürültülü Günler", M illiy e tJ 16.9.1979). 168 IsmeT İnönü, age, s 297-298; Soyak. age, s. 715 169 "İnönü'nün Hatıra Defteri nden Sayfalar", {M etin Toker'in 18 Yorumu), Hürriyet, (31 1.1974); Bozok-Bozok, age, s. 253
106
duğunu fark ediyordum. Sofrada bir hiçi bahane ederek, bana karşı an^ sızın azami derecede arrogans gösterdi. Sükûnet gösterdim. Artık hiçbir münâkaşaya girmeyecektim.” ' 70
(tu sırada yabancı devlet adamları ile görüşmesi dalı i engellen mek istenen tnönü, anılarında, bu konuda bir dc örnek veriyor. "Kasım ayının ilk haftasında Balkan Paktı devletlerinin Erkânı H arbi ye Reisleri Ankara'da toplanmışlardı. Bunlardan Yunan Erkânı Harbiye Reisi General Papagos ile görüşmem mühim bir nıesele olmuştur. Gene ral Papagos, buraya gelince, benimle görüşmek istediğini söylemiş... Bu görüşmeye mâni olmak istemişler. General Papagos. bunu mesele yaptı 'Ankara'ya gelirim... İnönü ile görüşmeden giderim... Bu, olmaz!' diye ıs rar etmiş... 'Bunu yapamam' demiş... Bunun üzerine bana geldi. Görüş, tük. Sonra ben de kendisini ziyaret ettim."
İnönü. 1937 yılı sonbaharında, kendi durumunu ve siyâsi orta mı. günlüğünde, şöyle değerlendiriyordu: "İlk pek şiddetli, pek kıyasıya şeyler düşünüldüğü günler yumuşar gi bi oldu. Bütün dikkatim, yeni tertibin muvaffakiyetsiz ve antipatik olması ih ti mâline mahal vermemek için... Dostlarıma hep sükûn ve yardım tavsiye ettim. İlk anda Atatürk'e, benim çekilmemen) halkça iyi telâkki olunduğu ra porunu vermişler, Atatürk, hakikatin tam zıddı olduğunu hâdisât ile öğre nince çok şaşkın oldu. Meclis açıldı. Yeni hükümeti, hem bir ay alıştıktan sonra, çok soğuk karşıladı. Stadyumda, konserde, sokakta, bana tezahürat devam etti. Bir yere çıkamaz oldum. Stadyum tezahürü hakikî bir hâdise oldu. Hayâtım fazla gelmeye başladı. Meclis Grubu'nda Salih Bozok suâl sordu. Ansız ve nâzik bir mevzu olmasına rağmen sukunetli konuştum. Bilhassa Atatürk'e muhabbet ve minnetimi tebarüz ettirdim. Bana yaptığı para yardımlarını söyledim. Çünkü bana en çok ızdırap veren şey, para yardımı idi. B unu senelerce istemedim. Bu, en nihayet emniyet meselesi de oldu. Bunu alenen söy lemek için bir vesile benim için pek kıymetli idi. Söyledim ve kurtul dum.7 1 0
170 "İnönü'nün Hatıra Defter i'nden Sayfalar ', (Metin: 18), Hürriyet, (31.1 1974} 171
ismet İnönü, age, s. 29$.
107
B ir müddet sonra yeni nizam teessüs etti. Tamamen şahsî bir gidiş... Benim vesvese vermekten sakınmamı anladı. Adamlarının ağızlarım açıktan tutmaya karar verdi. Benden hiçbir suretle bahsetmemek muraccah olacağını kabul etti. Bana da azamî derecede emniyet vermek istedi. Vedid'i [İsmet İnönü nün Özel Kalem Müdürü Vedid Ü2gören) her ak şam yanma çağırmaya başladı. Öyle kif bazıları, onu benim yanımda kendi adamı görmeye başladılar. Hükümet için 1937 teşrini nutukları ve sonraları baştan başa sansasion ve demagoji oldu."172
tncmü, anılarında, 1937-1938 kışında, Atatürk'ün davetlisi ola rak, Atatürk iîe Çankaya'da sık sık görüştüğünü açıklıyor:
"Bıı kış boyunca hemen hemen haftada bir defa beni Köşke çağırırdı. Onunla ve arkadaşlarla beraber yemek yerdik. Atatürk ile görüşür dük. " 173 Atatürk ün hastalığının ilk belirtilerinin 1936 yılı sonunda açığa çıktığı, sağlık durumunun ise, 1937 yılında bozulduğu an taşılıyor, 1 7 4 Atatürk’ün hastalığı, ancak 1938 yılı başında, Ocak-Şubat ayla rında, kesinlikle teşhis edilebilecektir.175 Bilal Şimşirin kapsamlı bir araştırmasında belirttiği gibi, Ata türk'ün sağlık durumunun son derece ciddî olduğuna ve yakın bir zamanda da ötebilcceğine ilişkin ilk haberler, yabancı başkentlere daha 1937 yılı sonlarında ulaşmaya başlamıştı.176 Şubat ayı sonunda ise, Atatürk’ün sağlığının daha da kötüye git tiği yolunda başkent Ankara'da dolaşan söylentiler, Büyükelçili İs le ıc kadar ulaşmıştı. Örneğin, tngiliz Büyükelçisi Sir Percy kom ine, 24 Şubat 1938 târihinde, bizzat Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü
172 "İnönü'nün Hâtıra Deften'nden S a yfa la r", {Metin. 181. Hürriyet, 131 1.1974). 173 Is met İnö nü, age, s. 299. 174 Âsim Arar, Son Günlerinde Atatürk, ?, 27-30; 6 edi Şçhsuvaroğlu, Atatürk'ün Sağlık Hayâtı, s. 15' 17; Kılıç Ali, Son Günleri, s. 7-13. 175 Âsim Arar, age, s. 33-34, Şehsuvaroğlu, age, s. 19-21; Ruşen Eşref Onaydın, Atatürk'ün Has talığı, s. 8 - 1 ®. 176 Bilâl Şimşir, "Atatürk'ün Hastalığı", Belleten, Cilt: Lll, Sayı: 204, {Kasım 1988), s. 1200-1205.
108
Aras’um, Atatürk'ün sağlık durumu hakkında bilgi alma ihtiyâcını hissediyordu. Gerçi Atatürk'ün hastalığı resmen gizleniyordu. Ama bu gizlili ğin daha uzun süre devamına imkân olmadığı ck\ herhalde görülü yordu.177 Zâten hastalık, Mart ayından itibaren hızla ilerleyecektir. Şubat ayı sonlarında yapılan bir konsültasyon sırasında ise, İnö nü de Atatürk'ün yanında bulunur.178 Mart ayı başlarında Paris'ten Prof. Dr. Fisscngcr davet edilir. Pis se nger, Atatürk'ü muayene edecektir.179 Avrupa kamuoyu, Mart-Nisan aylarında, Atatürk'ün ağır hasta olduğunu Batılı basın organlarından öğrenir. İngiliz Dışişleri Ba kanlığında ise, hastalığa siroz teşhisi konulur.18018 Bu sırada, 19-24 Mayıs 1938 târihleri arasında, Hatay sorunu iîe ilgili olarak, güneye yapılan bir yolculuk, hastalığın hızlı gelişme sinde rol oynar, Atatürk, 26 Mayısta Ankara’dan son kez ayrılır ve ertesi gün İstanbul’a varır. Yeni alınan Savarona yatında dinlenme ye başlar 1938 yılının yaz aylarında ise, hastalık daha da iicrlcı ve ciddi yet kazanır: "[Temmuz ayında] Prof. Fissenger de vaziyeti çok daiıa vahimleşmiş bulduğunu bizlere ifâdeden çekinmiyordu. (...) Hükümet erkânından temas ettiği zevata vaziyetin ciddiyet ve vaha metini ihsas etmekten geri kaldığı yoktu. Hattâ Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya'ya her türlü ihtimâlleri göz önüne - - 1fi 1 alarak hazır bulunması lüzumunu açıkça söylemişti."
Atatürk, 25 Temmuz gecesi Savarona yatından Dolmabahçr. Sa rayı’na nakledilir.
1 7? Şimşir, agm. Belleten. Cilt; Lll, Sayı 204, İKasım 1983}, s. 1205-1206 178 Şehsuvaroğlu. age, s 13-21; Aydemir, Tek Adanı, (Cilt. 3}r s. 555-556; Â$ım Arar, age, $ 34. Onaydın, anılarında, bu târihte Ankara'da Atatürk'e bir konsültasyon yapılmadığını ve kendi sinin de böyle bir konsültasyona katılmadığını açıklıyor. Onaydın, age, s 18. Oysa Âsim Arar, anılarında, Ünaydın'ın da
sez konusu konsültasyona
katıldığım belirliyor.
179 Şehsuvaroğlu. age. s 21, Aydemir, Tek Adam, |Cilt: 31, s. 557. 180 Şimşir, agnrı. Belleten, Cilt:
Lll, Sayı: 204, (Kasım
1988), s. 1211-1214 ve 1222-1228.
181 Âsim Arar. age, s. 44-45. Ayrıca bkz. Aydem ir, Tek Adem, {Cilt: 3). 5.559-560.
109
Atatürk Do İmabahçe Saray ândayken, İnönü, İstanbul’a gelir ve kendisini zivârct eder. İnönü» bu ziyaret sırasında Dolmabahçc Saray nida bir hafta kadar misafir kalır. “Eskiden olduğu gibi arka daşça bir hafta" geçirir ve yeniden Ankara’ya döner.182 1938 yılının yaz aylarında Atatürk’ün hastalığının ciddî ve tehli keli olduğu» hastalığın yakın bir zamanda ölümle sonuçlanabileceği, hiç olmazsa yüksek yönetici çevrelerde (hükümet, Meclis ve parti nin ileri gelen yönetim kadrolarında) artık bilinen bir gerçekti.183 Ayrıca, zâten Avrupa basınında da bir süredir Atatürk’ün ağır hasta olduğu ve Türklehn yakında yeni bir Cumhurbaşkanı seç mek zorunda kalacakları yönünde haberler çıkıyordu.184 Ancak Türk kamuoyuna hastalıkla ilgili henüz resmî bir açıkla ma yapılmamıştı. "13 Ağustos’ıa Ingiliz Büyükelçisi nin İstan bul'dan bildirdiğine göre» Türk gazeteleri» Atatürk'ün sağlığı ko nusunda hiçbir şey yazmamaları için uyarılmışlardı/'185 Ancak ka muoyunda çeşitli söylentilerin dolaştığı da biliniyordu. "Panik yaratmamak için alınan bu tedbire rağmen'/186 Ağustos ayının ilk yarısında, Alımcı Emin Yalman, Tan gazetesinde yayın lanan uzun bir yazıda, Atatürk’ün sağlığı hakkında bilgi veriyor, Atatürk'ün ağır hasta olduğunu açıklıyor ve ulusun» onun hakkın da lıergün bilgi sahibi olmak ve gerçekleri öğrenmek hakkına sa hip bulunduğunu vurguluyordu. Yalman ın bu cesur yazısı, bekle nebileceği gibi, yönetimin sert tepkisi ile karşılaşacaktır. Tan gaze tesi, bu yazı üzerine, üç ay kapatılır. Aynı yazının Haber gazetesi’ndc de yayınlanması, bu gazetenin d e birbuçuk ay kapatılması' na neden olur. Dahası, Yalman’m yazısını çevirerek yayınlayan İs tanbul'da yayınlanan bîr Rumca gazete ile üç Ermenice gazete de, bu uygulamadan nasiplerini alacaklar ve onar gün kapatılacaklar dır.127 Hükümet, Matbuat Kânunu'nun 50. maddesini uygulamak la İliç tereddüt göstermemiştir.
\IW
t:.... . tnrimi. age, s. 299.
İlil IJ:,. «(|C, s 204-286 nü
Şimali. ıMjiTt.B e llile n , Cilt: LU, Sayı: 204, {Kasım 1988), $. 1222*1239.
ur.
>ut-J«ı. .mm,iletirle». Cilt: UÇ Sayı: 204, {Kasım 19881, s. 1236.
mı.
.Mfıiı.B e lirle n , Cıli: III, Sayı: 204, (Kasım 1988), s. 1236.
m ' aihuh ............ ..........m. lurVey *n M yTim e.s. 170-171; Şimşir, agm. Belleten, Cilt Lll, Sayı: 204,
Asım Us, günlüğünde, bu gelişmenin perde arkasını açıkladığı gibi, değerlendirmesini de yapıyor: ”8.8.1938... Ahmet Emin Yalman'ın, Tan da, Atatürk'ün sıhhatine dâir yazdığı makale üzerine, gazetesi üç ay tatil edildi. Ahmet Emin, bu makaleyi, hem Şükrü Kaya'ya, hem Başvekil Celâl Bayar'a göstermiş... Müsaade istemiş... 'Olamaz' cevâbtnı almış... Bu nunla beraber yine [dej neşre tmiştir. Bundan do/ayı hakkında derin infi al uyanmıştır. (...) Rivayete göre, Tan gazetesinin üç ay tatiline sebep olan makâle, ya zıldıktan bir hafta sonra neşrolunmuştur. Makâlenin altında Refik Hâlit (Karay]'ın 'Yezidin Kızı' ismindeki roma nının reklâmı vardı. Makâlenin bu reklâmı kuvvetlendirmek için neşredil di ği söyleniyor. Ahmet Emin'in, bîr taraftan Refik Hâlit'in romanım tefrika için ilâna başlaması, diğer taraftan, Şükrü Kaya ve Celâl Bayar tarafından neşredilmemesi söylendiği hâlde, Atatürk'ün sıhhatine dâir olan makaleyi neşretmesi, bir rejim değişikliğini beklediği ve o zaman hükümete karşı muhalefet cephesi almak karârı verdiği gibi bir mânâ taşıyor. (...) Ahmet Emin'in Tan gazetesinde Refik Hâlit'in romanını neşretmek için duvar ilânlarındaki resimler, (Refik Hâlit) kırmızı boya ile meçhul bir el tarafından boyanmış... (...) Tan gazetesi yerine Ulus gazetesinin çıkacağı ve matbaayı tekrar İş Bankasının satın alacağı rivayetleri var."1SS
Ekim ayııula, Atatürk’ün sağlığının kötüye gitmesi üzerine, 1722 Ekim târihleri arasında, hükümetçe Atatürk'ün sağlığına ilişkin resmî sağlık raporları yayınlanır.*18189 Bu sayede Türk kamuoyu, Atatürk’ün sağlık durumunun ciddi olduğunu resmen ilk kez öğrenmiş olur. Oysa, yine Ekim ayında, Ingiliz Dışişleri Bakanlığında yapılan bir değerlendirmede, Atatürk'ün bir daha yataktan kalkamayacağı belirtiliyordu.190 19 Ekimde ise, İngiliz Büyükelçisi, İngiliz Dışişleri Bakanlığı na gönderdiği bir raporda, Atatürk'ün her an ölebileceğin i bildiriyor
| Kasım 1988), s 1236-1237. 188 Us, age, s. 287-283. Ayrıca bkz. Us, age, s. 233. 189 Şehsııvarotjlu, age, s. 52-56. 190 Şimşir, agm, Belleten, Cilt: Ul. Sayı: 204, {Kasım 19881, s 124Û-1241.
111
du. İngiliz Büyükelçisi, Türk Hükümeti’nin, Atatürk'ün çok ya kında öleceği beklentisi ik, gereken önlemleri almaya başladığım da açıklamaktaydı. Rapora göre, Türk Hükümeti, Atatürk'ün ölümü kâimde, TBMM'yi yirmidörl Saat içinde toplayarak, yeni Cumhurbaşkanınm seçilmesini sağlamak için önlemler almaya başlamıştı. Bu ara da, Ankara'daki İngiliz Büyükelçiliği ile İngiliz Dışişleri Bakanlığı arasında, Atatürk’ün cenaze töreni için restnı hazırlıklara dahi baş1lanmıştı.1Ql Atatürk’ün sağlığına ilişkin resmi raporun yayınlandığı ilk gün, 17 Ekimde, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, İstanbul’da basın men suplarına yaptığı açıklamada, tabiî yazılmamak koşuluyla, Ata türk'ün yakın bir zamanda her an ölebileceğim b ild ir ir i Nâdir Nâdi, bu açıklama sahnesini, anılarında, şöyle anlatıyor: "Bakan ne diyecek, önceden biliniyordu. Atatürk'ün ölmek üzere bu lunduğunu haber verecekti. Böyle nâzik günlerde gazetecilere düşen ağır görevi hatırlatacak, her türlü tahriklerden kaçınılmasını öğütleye cek, Atatürk ile ilgili sağlık raporlarının yorumsuz olarak yayınlanmasını isteyecekti. (...) . Meraksız bakışlarla Şükrü Kaya'yı dinledik. Atatürk'ü her an kaybe debileceğimizi, bunun birkaç gün, bilemediniz birkaç hafta olduğunu söylediği 2 amarı, doğrusu, salonda pek bir üzüntü havası da esmedi. Hastalığın affetmez türden olduğu aylardan beri duyuluyordu. 0 günlerde Bâbıâlinin çenesin», 'Atatürk'ten sonra kim Cumhurbaşka nı olacak?' dedikodusu yoruyordu/'*1 193 2 9
Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, aynı basın toplantısında, bir gazete cinin sorusu üzerine, Atatürk’ün bir vasiyeti olmadığını belirtir. Bir başka gazetecinin, ‘'Yetti Cumhurbaşkanının kim olacağı” yo lundaki sorusunu da, “TBMM kiıııi seçerse, o olacak”; “Namzet, bir, iki kişiyi geçmez” şeklinde yanıtlar. Son olarak, Genefkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’m Cumhurbaşkanı seçilip seçile meyeceği yolundaki bir başka soruyu da, Çakıııak'm mebus olma dığı şeklinde yanıtlayarak, “Bakalım, Meclisin kabul edeceği kim
is i
Şimşir, agm, Belleten, Çili: LU, Sayı: 204, {Kasım 1888), s. 1249-1250.
192 LPs.age. s. 299-301. 193 Nadir Nâdi, Perde Aralığından, s.
112
1.
şeye namzeiliği nasıl kabul ettireceğiz?'' diye sorar ve kimi imâ el liğini de açıklamadan toplantıyı bitirir194 5 Eylül'de vasiyetnamesini hazırlayan Atatürk, 29 Ekini günü, Cumhuriyetin 15. yıldönümü dolayısıyla, Orduya da bir mesaj yayınlar, Atatürk, mesajında. Orduya, “Türk vatanının ve Türklük cami asının şan ve şerefini dâîıilî ve haricî her türlü tehlikelere karşı ko rumaktan ibaret olan" görevini bir kez daha hatırlatır.195 Bu mesajı Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile bir likte hazırlamış olan Atatürk, belki de, yeni Cumhur başkanın m seçimi arifesinde, ülkede çıkabilecek olası siyâsî karışıklıklara kar şı güvendiği Orduyu uyarmak ihtiyâcım hissetmişi i. Bir başka ilginç gelişme de, Atatürk'ün vasiyetnamesine, yüksek eğilimlerini tamamlayabilmeleri için, İnönü’nün çocuklarına özel bir yardım sağlanmasını öngören bir madde yazdırmasıdır. Atatürk'üıı, gerek Başvekil olduğu, gerekse Başvekillikten ayrıl dı kum sonraki dönemlerde İnönü’ye maddî bakımdan her zaman destek olduğu göz öııüne alınırsa, vasiyetnamesinde İnönü'ye doğ rudan hiçbir şey bırakmamış olması dikkati çeker. Belki de, bu sı rada Atatürk'e İnönü nün ağır hastalıktan kurtulamayarak öldüğü söylenmişti vc Atatürk dc İnönü’nün hayatta okluğunu bilmiyor du. İnönü öklüyse, ona miras bırakmak elbette mümkün olamaz dı. Buna karşılık, İnönü nün çocuklarına yüksek eğitimlerini ta mamlayabilecekleri bir maddî imkân tanımak, Atatürk için bir vclâ borcu ve kadirşinaslık örneği olarak değerlendirilmelidir Atatürk-İnönü ilişkileri gözden geçirildiğinde, vasiyetnamede bu yön de bir madde bulunmasının sürpriz olmadığım da belirtmek gere kir. Ancak, Haşan Rızâ Soyak, anılarında, bu yöndeki söylentilerin laınâmen asılsız olduğunu belirtiyor.196 Bu sıralarda Ankara’da bulunan İnönü ile Dol ma bahçe Sara yında hasta yatan Atatürk arasındaki ilişkilerin tamamen koptu ğunu düşünmek yanıltıcı olur.
11M Nadi, age, s. 8; Us, age, s. 299-301 11)5 Şimşir, agm, Belleten, Cilt: LIL Sayı: 204. İKasrm 1989), s. 1269-1270. 196 Soyak, age, s. 128-129: Giritfioğlu, age, §. 129-130 ve 138; Atay, Çankaya, s. 500.
113
Cumhurbaşkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rıza Soyak, yaptığı bir açıklamada, Atatürk ile İnönü’nün, “Atatürk'ün ölümüne katlar aralıksız ve cok samimi temas halinde" olduklarını, Atatürk ün sağlık raporlarının lıergün hükümete verilirken, bir kopyasının da, Atatürk'ün eniriyle, İnönü'ye verildiğini belirtiyor. IQ38 ytlinin yaz aylarında, İnönü de, Ankara'da ciddî ve tehli keli bir hastalık geçirmektedir. Bu dönemde basında adı lıic anıl mayan İnönü'nün bu sırada bâzı sağlık sorunları olduğu basına da yansır. Iııcmu nün de hasta olduğunu haber alan Atatürk, kendisi ni muayene etmeye İstanbul'a gelen Prof. Dr. Fisscngcı’i, Anka ra ya, İnönü’yü de muayene ve tedavi etmesi için gönderil. Bu sı rada İnönü de, tıpkı Atatürk gibi, sürekli hastadır ve vuıaıak teda vi görmektedir. Aralarındaki haberleşmeyi ise, İnönü'nün Öze) Kalcın Müdürü Vedid Uzgörcn sağlamaktadır. Uzgören, İnönü’nün mektuplarını Atatürk'e getiriyor ve Atatürk'ün yanıt ve tavsiyelerim İnönü'ye iteliyordu,197 Atatürk ile İnönü arasındaki mektuplaşmalar da sürüyordu. Fal ili Rıfkı Alay, anılarında, bu mektuplaşmaları şöyle anlatıyor: "Bu sırada [İnönü), Atatürk'e, zarfların üstünde ‘huzur-ı âli-yi riyâsetpenâhiye' yazılı bir hayli mektup göndermiştir. Atatürk öldükten sonra, köşkteki kâğıtları ayıklamak hizmeti verilen Nâfi Âtuf Kansu ve arkadaşları, bu mektupları İnönü'ye geri vermişler d ir/'1989 1
Auı t ürk ile İnönü arasındaki dolay]/ ilişki, Başvekil Celâl Bu yur m. Atatürk ün hastalığı sırasında, İstanbul'dan “Ankara'ya her [gelişinde] İsmet İnönü’yü de ziyaret" etmesiyle bir başka biçimde sürüyordu.1" Sabi ha Gökten de, ilişkinin devamı yönünde rol oyna mıştır. İnönü’nün günlüğünde bu konuda şunlar yazılı:
T97 Grrrrlıoğlu, a g e . s. 128; "Atatürk'ten j»öniiVe, İnönü'den Atatürk'e ÖzeJ Mektuplar (4)", M illi
yet, (24.1.19901; Cumhuriyet, (10.6.1938). 198 Atay, Çankaya, s 499. 199 "Her Hafta Bir Sohbet... Konumuz: Atatürk, Konuğumuz: Celâl Bayar", M illiyet, (İki Kısım), 112 11.1974).
114
"Sabiha Gökçen, her hafta cumartesi gider ve pazartesi gelirdi. Gelir gelmez, bana Atatürk'ten haberler, muhabbetler getirirdi."200
Metin Tokcr, dolaylı ilişkinin Âfet Itıan aracılığı ile de kuruldu ğunu belirliyor.201 İnönü, bu gelişmeleri günlüğünde şöyle kaleme almıştı; "Atatürk'ün hastalığı Ağustostan itibaren ağır istikâmet aldı. Bundan sonra Atatürk'ün bana karşı muamelesinde şu noktalar ka rakteristiktir; İstanbul'a geldiğimi istemiyordu. Temasa gelmekten katiyen çekini yordu. Çok iyi muamele ediyordu. Hatırımı almaya çalışıyordu. Arada bir derin mahçubiyet ve muhabbet nöbetine uğruyordu. Fakat benden çeki niyordu, Ceiâl Bayar ile her zaman selâm yolladı. Selâmlarına mektupla cevap veriyordum. Or. [Tevfik Rüştü] Araş ile selâm yolladr. Mektupla cevap verdim, Lozan gününde kimseye bir kelime yazdırtmadılar. Kendisi telefonla çok muhabbetli şeyler söyletti. Sonra haber aldığıma göre, bunları yazı ile göndermek düşüncesinde idi. [Cumhurbaşkanlığı Umûmi Kâtibi) Ha şan Rızâ [Soyakİ, bu şekli ile iktifa etti. Salih Bozok mektuplar yazmaya başladı. Behiç Bey ile selâm yolladı. Hastalığın son ağır zamanında Cefâ! Bayar beni haberdâr etmeye başladı."202
İnönü, bu sırada Atatürk ile ilişkilerini, anılarında, söyle anlatı yor: "Atatürk, o devrede, Celâl Bayar ile dâima selâmlar yoNeck Bunlara mektuplarla teşekkür ettim. Birkaç defa Dr. Tevfik Rüştü Araş selâmını getirdi. Ona karşılık da bir mektupla şükranımı bildirdim. Sabiha Gökçen, hemen her harta cumartesi günleri İstanbul'a gider, pazartesi günleri Ankara'ya dönerdi. Bana Atatürk'ten haberler ve mu habbetler getirirdi. Atatürk, onunla da bana iyi duygularını bildirirdi. Kendisine teşekkürlerimi sunar, sağlıklar dilerdim. (...) Sonradan, benim Atatürk'e, hastalığının dikkati çeken bir ağırlık gös terdiği sırada yazdığım bu mektuplara başka mânâlar verilmek istendi
700 'İnönü'nün Hâtıra Defteri nden Sayfalar". {Metin: l>. Hürriyet, {13.1 1974}. 701 "İnönü'nün Hâtıra Oefteri'nden Sayfalar", {Metin Toker’in t. Yorumu}, Hürriyet {13.1. t974} 7(J7 "İnönü'nün Hâtıra Pefterı'nden Sayfafar", (Metin; 19J, Hürriyet, O 2.1974}.
115
ğinde, bunların etrafında polis romanları tarzında hikâyeler anlatıldığın da, pek şaşmışımdır. Mektuplar, insanın ağır hasta olan bir yakınma, bü yük âmirine göstereceği samimî alâkanın ifâdesidir Yazdıklarım, böyle bir durumda duyulan teessür İfâdeleri ve teselliden ibarettir. Aynı za manda, bana gösterdiği ilgiye, bütün bu zevat vâsıtasıyla gönderdiği se lâmlara, muhabbete teşekkürdür Selâmını aldığımı bu mektuplarla ken disine duyururdum. Mektupların, tabiatıyla hiçbir siyâsî mâhiyeti yoktur. Zâten yazıldığına göre, Atatürk, benim mektuplarımı, yatağının başındaki komodinin çekmecesinde tutarmış.,. Atatürk gibi bir devlet adamının, dost ve arkadaş mektubunun dışında mâhiyet taşıyacak yazıları komo din çekmecesinde tutacağı hatıra dahi getirilmez. Üstelik mektupların gizli kapaklı bir tarafı da yoktu. Atatürk'ten bütün o selâm ve muhabbet duygularını getirenler, kendisinin mektubumu aldığım, memnun olduğu nu bana bildirirlerdi. Mektupların hepsi, işte bu mektuplardan ibarettir. Ve mektupların mâhiyetleri, amansız bir hastalık içinde muztarib yat makta olan bir yakınımıza bağlılık ve sevgi göstermekten, teselli etmek ten, bu duyguları ifâdeden başka bir şey tabiatıyla olamazdı. Atatürk öldüğü zaman ben Ankara'daydım ve gerek hükümetin başın da, gerek partinin başında aynı Başvekil bulunuyordu. Benim bildiğim kadarı [ile), Atatürk'ün evrakının gördüğü muamele, tamâmı ile resmî muameleden ibarettir. Başka türlü muamele görmesi için de, ben bir se bep bilmiyorum."203
İnönü, Atatürk’ün hastalığı sırasında onu Dolmabahçc Sara yında ziyaret eder. Ancak bu ziyaret, Cumhurbaşkanı ile eski Baş vekilin son görüşmesi olacaktır. İnönü, Atatürk'ün hastalığı ağırlaştığında, kendisi de ağır hasla olduğu için., onu görmek üzere bir daha İstanbul’a gidemez. Haşan Rızâ Soyak, bu sırada İnönü’nün İstanbul’a gitmek ve Atatürk'ü görmek istemesine karşın, Atatürk’ün, İnönü’nün hasta olduğunu bilerek ve seyahatin İnönü’yü yoracağını düşünerek, onun İstan bul’a gelmesini istemediğini yazıyor.204 Ancak, İnönü’nün İstanbul'a gitmemesinin, gidememesinin baş ka nedenleri de vaıdı. Inönü, kendisi iyileştikten sonra da İstan bul'a gitmeyecek, gidemeyecektir. Bunun nedenin?» dönem m ger gin havasında aramak gerekir, İnönü, bu sırada günlüğüne, “Haya
203 İsmet İnönü, age, s. 299-300. 204 Gıfıtliöîjlıj,
116
S. 129.
tim faz fa gelmeye başladı'' şeklinde yazarken, kesinlikle mübalağa etmiyordu. Bu sırada İnönü’ye karşı bir suikasL düzenleneceği söy lentisi hayli yaygındı. Bir söylenti, Recep Zühtü’rüin İnönü’yü vu racağı yönündeydi.205 Âsim Us, günlüğünde, bu konuda şunları yazıyor: "Atatürk'ün ağır hastalığında l(smet) İnönü'nün yakınlarından sayılan İrfan Ferit ile aramızda şöyle bir konuşma oldu: Atatürk'ün geçirdiği kriz esnasında olsun İsmet İnönü İstanbul'a gel meli idi. 'Niçin geîmedi?' diye herkes merak ediyor/ İrfan Ferit Nasıl gelsin? Recep Zühtü, 'Onu vuracağım' diyormuş. İs met, birkaç defa gitmek için hazırlandı. Sonra yine vazgeçti/'206
Gerçekten de İnönü, Atatürk ilk komadan çıktıktan sonra. Ekim ayında ya da daha sonra, İstanbul’a gitmek için girişimde bulunur. Haşan Rıza Soyak, bu girişimi şöyle anlatıyor: "0 kadar ki, bir keresinde, İstanbul'a gelmek için, trende yer ayırtmış, bavullarını trene yerleştirmiş, kendisi de, evinden gara gelmek üzere yo la çıkmış ve haberi alan Refik Saydam, telâşla koşmuş ve İnönü'yü ade tâ zorla döndürebilmişti. Çünkü, yolculuk o günlerde ölümüne sebep ola cak derecede tehlikeli idi."207
Ancak, Refik Saydam ın İnönü’nün İstanbul yolculuğuna mâııi olmak istemesinin ardında. Haşan Rızâ Soyak'm belirttiği gibi, sâ dece İnönü’nün sağlığının seyahat nedeniyle tehlikeye düşmesi ih timâli yoktu. Ondan daha ağırlıklı bir biçimde, Refik Saydam ve İnönü’nün çevresi, İnönü'nün İstanbul'da bir suikast sonucunda öldürüleceğine inanmışlardı ve İnönü'yü bu nedenle İstanbul'a göndermek istemiyorlardı208 Gerçekten de bu dönemde, İnönü'nün yakın çevresinde, İnö nü'ye bir suikast yapılacağı kuşkusu ve endişesi egemendi. Olası l>ir suikastı önlemek için, Ankara Valisi ve Belediye Başkam, CHP Ankara II Başkanı Nevzat Tandoğan ile Refik Saydam ve Faik Özt-
205 6 o2dağ. Bir Çağın Perde Arkası (Atatürk-İn Önü, Inönü-Bayar Çekişmeleri), s. 164 ve 204. M» Us, age,s. 30? 707 Giriılioğlu, age, s. 129. 70H Giritlioğiu. age, s. 129: Soyak, age, s. 761, Beydağ, Bir Çağın Perde Arkası (Atatürk-hönü,
I nö nü -Baya r Çe k tşm el eri), $. 185-188. 117
rak, Inönü'ttün evini (Pembe Köşk ü) ve kendisini yakın konmıa altına almışlardı.209 Falih Rıfl^ı Aıav, anılarında, bu sıkı ve yakın korumayı şöyle anlatıvor: / "Gene son zamanlarda kendisini sevenler, İsmet İnönü'ye karşı bir suikast tehlikesini önlemek için tedbirler almışlardı. 0 zamanki Emniyet Umum Müdürü, bir tehlike sezildiği vakit, İnö nü'yü kaçırmak ve gizlemek tertiplerini dahi düşünmüştü. Çankaya'daki İnönü Köşkü İPembe Köşk] sıkı korumada id». "210
İnönü, bu durumu günlüğünde şu satırlarla akın rıyor: "Şükrü Kaya, son zamanlarda herkesi takip ettiriyor. Tabiî bu, eski muhalifleri çok ayjp ve şiddetli bir sûrene tâzip ediyor. Herkesi, iktidar mevkiinde olanlar, hayat endişesi ile, muhafızlara, hu sûsî muhafızlara gark etmek istiyorlar] idi,"211
lıtöııü, anılarında, bu gergin durumu şöyle anlatıyor: "Ankara Valisi rahmetli Nevzat Tandoğan haftada muayyen bir gün bana yemeğe gelirdi. Bir nevi koruyucu vazife almış gibiydi. Gelir, ihti yaçlarımı sorar, vaziyeti tetkik eder, özellikle yakından alâkadar olur-
du.”2'2 Bizzat İnönü, günlüğünde, bu tür bir suikast girişimini ima ediyor: "Teşrinisani günleri beni İstanbul'a götürmek için Şükrü Kaya ve onun tertibinde ansızın bir fazla gayret belirdi. Ben de candan istiyor dum. Şükrü Kayal'mn] tertibindeki bu gayret yakın arkadaşlarımın dikka tini çekti. Kafiyen bırakmad/lar. Onlar haklı ve isabetli çıkılar. Şükrü Ka ya, İstanbul'a son anda beni götüremediği için, pek hiddetli idi."213
Şevket Süreyya Aydemir, 1938 yılında İnönü'nün Pembe Köşk'leki münzevî hayâtını şöyle tasvir ediyor: "[İnönü], Mecliste ve Meclis dışında, mümkün olduğu kadar arka plânda kalmaya çalışarak, evine kapanmış bir insandı.
209 Gı rıtl io ğlu, a ge, s. 122. 210 At ay, Çankaya, s. 500. 211
"İnönü'nün Hâtıra Defterı'nden Sayfalar ". {Metin: 14), Hürriyet, {26.1.1974}.
212 ismet İnönü, age, s. 298 213 “ İnönü'nün Hâtıra Defteri'nden Sayfalar", {Metin: 19}, Hürriyet, {1.2.1974). Ayrıca bkz Özde» ve Gülsün Toker, "50 Cumhuriyet Yılım Mevhibe İnönü Anlatıyor". Hürriyet, 0.2.19741.
118
O günlerde Pembe Köşk'ün münzevîsi, bir parlamento üyesi ve bir eski Başbakan için günlük hayâtın gerekli kıldığı görünüşler dışında, çevresinden kendisini çekmiş gibiydi. Pembe Köşk'ün üstüne, bir taraftan içeriden sızan çekingenliğin, di ğer taraftan dışarıdan gelen merak, tecessüs, hana kontrollerin havası sinmişti."214
Aydemir in çizdiği bu tabloyu Yâkup Kadri Kmaosmnnoğlu nun bir anısıyla tamamlamak mümkündür. KaraosmaııoğliL Prag Büyükelçiliği nde görevliyken, İnönü'nün sağlık nedenleriyle görevinden ayrıldığını duyar. Bir süıc sonra Ankara'ya geldiğinde, İnönü'yü Anadolu Klubü'ııdc gayet sağlıklı görünec şaşırır. İnönü nün kendisine eskisi kadar yakın ve sıcak davranmadığını görünce de, bundan alınır. Ancak İnönü, bir sure soma, klüpten dışarı çıktığında, kendisini bir garson aracılığıyla çağırtır ve akşam evine yemeğe davet eder. Yâkup Kadri Karaosmanoğlu, öykünün devamında, bu dönem de İnönü'nün siyâsi durumunu şöyle tasvir ediyor: "İtiraf ederim ki, o anda şaşkınlık sırası bana gelmişti. Bu gizli, kapalı çağrı neden icâp ediyordu? {...} Bunların cevâbını, kendi kendime, ben ancak birkaç giin Sonra vere bilecektim. Ankara'da dolaşan söylentilere göre, İsmet Paşa ile buluşup görüş mek ya da böyle bir arzuyu göstermek, birçoklarınca büyük bir cesaret sayılmaca imiş... Meğer İsmet Pasa 'tecrit' olunmuş, göz hapsine alınmış bir durumda imiş) Şu halde, İsmet Paşa'nın kendisi de buna inanmış olacaktı ki, -başı ma bir şey gelmesin diye- beni evine gizime alıp götürmek, gibi bir ihtiyat tedbiri almayı lüzum görmüştü."215
İnönü, ant kırında, bu sıradaki yaşantısını söyle anlatıyor: "Ben Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra ve Atatürk'ün hastalığı sıra sında, bazı kısa zamanlar hâriç, hemen dâima Ankara'da kaldım. Anka ra'daki evimdeydim. Meclis çalışmalarına katılıyor, daha ziyâde okuyor ve yazıyordum. Yazın eşim ve çocuklarım İstanbul'a gittiklerinde, Ankara
214 Aydemir, İkin ci Adam, İCilt: 21. s. 2 ? 215 Karsosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, s. 135-136
119
Palas'a geçtim. Bir süre orada kaldım. Sonra tekrar kendi evimize dön düm.” 216
Bıı noktada ilginç ve çok önemli bir bilgiye rastlıyoruz. Ingiliz Büyükelçisi, 26 Ekim’de, İngiliz Dışişleri Bakanlığına yolladığı bir raporda, Atatürk’ün koma hâli sırasında, önemli her konuda İsmet İnönü'ye danışıldığım bildirmektedir.217218 Bu bilgi bize, bu sırada dahi hükümet ile İnönü arasında yakın ilişki olduğunu gösteriyor. Atatürk'ün ölüme yaklaştığı bu sırada, yâni 10 Kasıma doğru, kısa zamanda kendini belli edecek zorlu bir iktidar mücâdelesi başlıyordu. Sorun, Atatürk'ten soııra yeni Cumhurbaşkanının, bir başka ifâ de ile, yeni Sef'in kim olacağı sorusunda düğümleniyordu. Hiç kuşkusuz, aday terazisinin bir kefesinde, bütün ağırlığı ile, İsmet İnönü bul unu /yordu. Sorun, terazinin karşı kefesine hiç olmazsa İnönü kadar ağırlıklı bir aday yerleştirebilmekti. Atatürk'ün çevresinin bu konuda harekete geçtiği ve bâzı ciddî girişimlerde bulunduğu biliniyor. İktidar mücâdelesi, hiçbir zaman Atatürk ile İnönü arasında ol mamıştır. Bu konuda yanılgıya düşmemek gerekir. Tâli h Rıfkı Atay, Atatürk'ün, ölümünden sonraki siyâsî gelişme lere hâkim olamayacağım bildiğini, çünkü onun büyük bir realist olduğunu belirtirken, Atatürk’ün siyâsî bir vasiyet bırakmadığım vurgulamaktadır.210 Gerçekten de bu mücâdelede Atatürk taraf değildi. Taraflar, Atatürk'ün çevresi ile Inöıui vc çevresi yeli, Atatürk'ün çevresi, l nü nü nüıı siyâsî alanda yeniden yükselmesine kesinlikle karsıydı ve bu konuda her türlü siyâsî girişimde bulunmaya da hazırdı. Gerçekten de, daha İnönü Başvekillikten yeni ayrıldığı sırada, o zamana dek kendisine siyâsal alanda alttan aha ya da açıktan açığa muhalefet etmiş olan kişi ve gruplar harekele geçmişler vc lııö-
216 İsm et İnönü, age, s. 298. 217 Şim şir, ağırı. B e lle te n , Cilt: Lll, Say» 204. t Kasım 1988}, -s. 1260. 218 A tay. Ç a n k a y a s 500.
120
nüyü bundan sonra siyasal alanın tamamen dışında bırakabilmek için bâzı girişimlerde bulunmaya başlamışlardı. Dâhiliye Vekili ve CHP Genel Sekreteri Şükrü Kaya, Hâriciye Vekili Tcvfik Rüştü Araş, İnönü'ye eskiden beri karşı otan ve Ata türk'ün yak m çevresinden Salih Boz ok, Ali Çetin kaya. Cumhur başkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ Soyak ve bu grubun içinde bulunanlar ile bu gruba yakınlık duyanlar, İnönü’nün Cumhur başkanı seçilmesini engellemek için bâzı girişimlerde bulunmaya başladılar. Dönemin Başvekili Celâl Bayar, İnönü’ye karşı olan bu siyasal girişimleri ve gruplaşmaları şöyle anlatıyor: “ Duyuyorum ki, Mecliste aleni, kapalı gruplaşmalar oluyor. Ben bu durumda aleni, kapalı gruplaşmaların aleyhindeydim. |...| Buna rağmen, buna Şükrü Kaya da dâhil oluyor, ismet Paşa'ya bağlı [karşıl olanlar bir grup kurmuşlar. Buna bizim Şükrü Kaya da girmiş... Ali Çetinkaya da katılmış..."219
Bir başka yerde, Bayar, şunları ekliyor: “ Bâzı kimseler el altından harekete geçtiler. Ya kendileri olmak isti yorlar veya İnönü hesabına çalışıyorlardı. Ben şu prensibi ilân ettim: Kendim hiçbir şey olmayacağım. (...) Sonra beni İnönü aleyhine veyahut başka birinin lehine çekmek, parti tutmak üzere temayül gösterenler oldu."220
Hâriciye Vekili Tcvfik Rüştü Araş, İnönü’nün Başvekillikten isti lâ ederek ayrılmasından kısa bir süre sonra, İnönü’yü Türkiye'den uzaklaştırmak için, WashinglotTa Büyükelçi olarak atanmasını sağlamaya çalışırsa da, bunda başarılı olamaz. Aras ın plânına göre, İnönü Büyükelçi olursa, mebusluktan, bu sû retle de Meclisten ayrılmak zorunda kalacak vc 1924 Anayası'nııı 31. maddesine göre de, Cumhurbaşkanının Meclis için den seçilmesi zorunlu olduğundan, İnönü'nün hiçbir şekilde Cumhurbaşkanı sevilme imkânı kalmayacaktı. TBMM üyesi ol mayan kişilerin Cumhurbaşkanı seçilmesi Anayasaya göre kesin likle mümkün değildi. İnönü ise, Malatya mebusu olarak, bu im-
219
"Celâl Bayar, Atatürk ve İnönü'yü A nlatı/or", Tercüman, (16.8.1981 \
27.0
"Her Hafta Bir Sohbet... Konunuz: Politika. Konuğumuz: Celâl Sayar", Milliyet. (10 9 19731. 121
kandilli her zaman yararlanabilecek bir adaydı. Avuca İnönü, Türkiye dışına çıkarılmış ve bu surede fiilen de siyasetten uzak laştırılmış alacaklı. Bununla birlikle, Tevfik Rüştü Araş, bir yazısında, bu yönde bir girişimden hu; söz etmemekle, fakat bu sıralarda tanı aksi yönde biı siyasal tutum aldığını iddia etmektedir: “Atatürk’ten sonra, devletimizin başına gelmesinde, Sayın Celâl Bayar, Sayın Şükrü Kaya ile elimden geldiği kadar çalışnğını ve İkinci Cihan Harbi arifesinde ve esnasında, memleketimizin faydasını onun etrafında toplanmakta gördüğüm hâlde, gazabından kendimi kurtaramadım."221
Oysa Araş, yıllar sonra, bu girişimini şöyle itiraf'edecektir: "Hem Atatürk'ü, hem Sayın İnönü'yü huzura kavuşturmak emeli ile, (İsmet) Paşa nın Birleşik Amerika Devletleri nezdinde Büyükelçi olması nı düşündüm ve bu tasavvurumu, mütâlâalarım öğrenmek için, bir, iki yakın dostuma açtım. "222
l’cvfik Rüslü Aıas: bu önerisinden bizzat İnönü'ye de söz eder. İnönü, anılarında, bu girişime karşı olan tepkisini şöyle anlaııvor: t "Bir gün Tevfik Rüştü Bey gelmişti. Nevzat Tandoğan ile tesadüf elli ler. Bundan sonra Tevfik Rüştü Bey de her hatta muayyen bir gün gelir di. Tatlı tatlı konuşur, beraber yemek yerdik. Umumiyetle Nevzat Tandoğan ile aynı gün gelirlerdi. Tabiî bazen ayrı günlerde geldikleri de oluyor du. Bu, devam etti. Bir aralık, benim Amerika'ya Büyükelçi (olarak) tâyin olacağım hava disi çıktı. Hiç haberim yoktu. Fenâ hâlde canım sıkıldı ve çok müteessir oldum. Şiddetli tepki gösterdim. İlk buluştuğum hafta Tevfik Rüştü Bey'e sordum. 'Evet' dedi. 'Haber benden çıktı' dedi. 'Nasıl oluyor?' diye sorunca, şöyle izah eni: ‘Sîz bana her 2 aman söylerdiniz. 'Amerika'yı görmedim' derdiniz. Amerika'yı gör meyi ar2 u ettiğinizi söylerdiniz. Ben de bir vesile bulup, sizin Amerika'yı tanımak ve incelemek arzunuzu gerçekleştirmek istedim.' Kendisine teşekkür enim ve kesin olarak kabul etmeyeceğimi, bun dan vazgeçmesini, bir arzuyu söylemiş olmamla, onu bir vazife ile ta mamlamak arasında fark olduğunu bildirdim. Çok sert konuştum ve 'Se-
221 Tevfik Rüştü Araş, Görüşlerim, (Cilt: 2), T B ir Cevap ve Gazı Ifş a a f adlı 1957 tarihli yazısın dan), s 46. 222 Tevfik Rüştü Araş, "N eler Olacaktı?", M illiy e t, {4 Kısım}. (14.3.1971 \
122
ni mesul tutarım' dedim. Hulâsa, çok şikâyet ederek, Tevfik Rüştü'yii bundan vazgeçirdim."223
Bu sahneyi, İnönü» o dönemde güncesine şöyle not etmiş: "Kıyameti kopardım. Böyle bir şeye teşebbüs ederse, dünyâyı başına yıkacağımı bağırdım. Ürktü... Sindi... Evvelâ böyle bir niyet taşımadığım, bunun şimdi aklına geliverdiğini bildirdi. Sıkıştırdım... Bunu düşündükle rini itiraf etti. Düşünmemelerini kesinlikle tembih ettim.' 224
Şükrü Kaya, Meclisin luönuye yakınlık duyduğunu biliyordu. Aynen C1IP de aynı eğilimdeydi. İnönü karşıtı grubun önereceği bir ismin mevtin Meclis içinden Cumhurbaşkanı seçilıııcsi ol dukça kuşkulu ve zor görünüyordu. O halde, Sükıü Kayaya göre, yapılması gereken, TBMM üyelerini yenilemek için yeni seçimlere gitmekti. Boylece, yeni Meclisin yapısı, İnönü karşıtı grubun elin de şekillenecek; bu suretle de yeni seçimler sırasında hem İnönü Meclis dışında bırakılmış olacak (kı, Anayasaya göre, İnönü’nün ancak bu şekilde Cumhurbaşkanı adayı olması ve seçilmesi imim.kim olamayacaktı), hem dc yeni ve uygun bir Cumhurbaşkanı adayı ya da adayları yeni Meclise girebilecek: sonuçla yeni Mecli sin, İnönü karşıtı grubun önereceği Cumhurbaşkanı adayım onay lama ihtimâli hemen hemen kesin olacaktı. Eğer Tevfik Rusıü Aras ın plânı uygulanabilirse, bu takdirde, İnönü zâten Büyükelçi olarak Meclisten uzaklaştırılacağı için, İnönü nün yeniden mebus seçil memesi için bir takım ayrı siyasal girişimlerde bulunmaya ge rek de kalmayacaktı. Şükrü Kaya ile Tevfik Rüştü Araş, bu olanağı değerlendirmek isleyeceklerdir. Dâhiliye Vekili ve CHP Genel Sekreteri Şükrü Kaya nın, Başve kâletteki değişim sırasında Başvekillik beklentisi içinde olduğuna ve bu yöndeki siyâsî ihtiraslarına daha önce dikkati çekmiştim. Aşağıdaki satırlar bu saptamayı desteklemektedir: "İsmet İnönü ile zamanlardır ihtilâf hâlinde olan devrin ünlü şahsiyeti (...) Şükrü Kaya'nın, Atatürk'ün ölümünden sonra ülkenin yolu üzerinde
223 İsmet İnönü, age, s. 298-299 224
İnönü’ nün Hâtıra Defteri nden Sayfalar". |Metin; 7), Hürriyet. (19 1 1974). Ayrıca bkz. "İnö nü'nün Hâtıra Defter i nden Sayfalar" {M etin Tokerin 7. Yorumu), Hürriyet, (19.1.1974); Alay, Çankaya, s 498.
123
belirgin fikir ve arzuların sahibi olduğu ısrarla söylenen ve rivayet sınırı nı aşan olaydı."225
İnönü, günlüğüne, bu konuda şunları yazmış; "Şükrü Kaya, Meclisi yeniden intihap ettirmek için ciddî teşebbüs ai di. Başvekil de buna taraftar idi. Atatürk, Meclisin açılmasına Ankara'ya gelemedi. Bu teşebbüs de dile düştü ve red olunması muhakkak bir mâ hiyet arz etti,"226
İnönü, bu girişimin içinde Bayar’m da bulunduğu kanısındadır. Ancak Faîih Rıfkı Atay, bu girişimin bizzat Bayar taralından ön lendiğini açıklıyor 22728 İnönü karşıtı kişilerin, grup ya da grupların, Cumhurbaşkanlığı seçiminde İnönü'ye seçenek olarak ortaya koyabilecekleri güdü bir aday bulabilmeleri aslında hiç de kolay değildi. Zâten söz ko nusu kişi ve grupların ortak noktası, İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesine karşı olmalarıydı. Yoksa, bir Cumhurbaşkanı adayı bulmaları ve onun üzerinde birleşip anlaşmaları çok zor görü nü ve rdu. Cumhurbaşkanı adayı olarak ortada bâzı adlar da dolaşıyordu. Örneğin, İnönü, kulağına gelen isimleri günlüğüne söyle not el miş: "İki, üç ay türlü şayialar çıktı. Haberler hep halefler üzerine dolaşı yordu. Mareşal (Fevzi Çakmak], Fethi Okyar, Celâl Bayar... Bir aralık ve sonraları, Dr. (Tevfik Rüştü) Araş ve bilhassa Şükrü Kaya..."229
1934 yılından beri Londra Büyükelçisi olarak görev yapan, Ata türk'ün yakın arkadaşı ve Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurucu su vc lideri Fethi Okyar'm adı da adaylar arasında geçiyordu. Ancak, Okyar mebus olmadığından Cumhurbaşkanı seçilmesi Anayasaya göre mümkün değildi. Bununla birlikte, daha 193-8 yılının Temmuz ayında, Avrupa’nın
225 Cemâl Kutay, Atatürk'ün Son Günleri, -s. 22. 226 “ İnönü'nün Hâtıra D efterinden Sayfalar", (Metirv 7), Hürriyet, ( 1 $. 1.1 $7 4 } Ayrıca I>k2
'İnö
nü'nün Hâtıra Oefterı'nder» Sayfalar'’ (M etin Tokerrn 7. Yorumu}. H üniyei, (19.1.1974); Atay, Çankaya, s. 49S. 227 Atay. Çankaya, s. 499. 228 “ İnönü'nün Hâtıra Oefteri'nden Sayfalar", (Metin. 1), Hürriyet, (13. î.1974}.
124
diplomatik merkezlerinde. Fethi Okyar'm adı telâffuz edilmeye başlanmıştı, İngiliz Büyükelçisi, 30 Temmuz’da kaleme aldığı bir raporda, bu söylentiyi İngiliz Dışişleri Bakanlığına iletti.229 Okyar adı Ekim ayında da gündemdeydi. Okyar, Londra Büyükelçiliği'den Ankara'ya izinli olarak dönmüş, Atatürk’ün hastalığı sırasında ülkeden ayrılmamayı tercih elmiş ve Londra’ya dönüşü nü iki kez ertelemişii, "Ingiliz Büyükelçisi, 10 Ekim'de, Ingiliz Dışişleri Bakanlığına yazdığı bir raporda, bu duruma dikkat çektikten sonra, Fethi Ûkyar'ın Cumhur başkanı seçilmesi olasılığına değiniyor ve bu takdirde, yeteri kadar po püler olmayan Okyar'm siyâ-s? çatışmaları ön Iey emeye bileceğin i endişeli bir tarzda vurguluyordu. Büyükelçi, Okyar'm seçilme şansı olmadığı ka nısındaydı."230
Bu arada Fransız basınında da Okyar'm Türkiye'nin yeni önderi olacağına ilişkin haber ve yorumlar yayınlanıyordu. Ancak bu tür haber ve yorumlar, muhtemelen siyâsi bir İst ili bâ ra ta ya da öngörüye dayanmaktan çok, bir isteğin yansımasıydı.231 Âsim Us, bu konuda günlüğüne şunları yazmış: "Atatürk'ün hastalığı esnasında İsmet [İnönü] ve Fethi (Okyar) isimle ri etrâfında bir takım şayialar çıktı. Şükrü Kaya, bu gibi şayiaları tekzib için, Fethi'nin niçin İstanbul'da kalarak, Londra'ya gitmediğini gazeteciler toplantısında izah etti. Atatürk, Fethi'ye, 'Git' demiş... Fethi de, 'Ben seni bu hâlde yatar ve hasta bırakıp gidemem' diye cevap vermiş,.. Atatürk, 'Allah Aflah... Bu Fethi de benim hastalığımı ne kadar merak ediyor.' demiş..."232
İnönü, Fethi Okyar'm siyâsî tutumunu, günlüğünde, söyle de ğerlendirmişti: "Fethi Okyar, fitneye iltifat etmedi."233
22$ Şimşir, açm, Belleten, Cilt: LII, Sayı 204, {Kasım 1988K s. 1275. 230 Şimşir, agm, Belleten. Cilt: LII, Sayı 204, (Kasım 1988). $. 1276-1277 231 Şimşir, agm. Belleten, Çift: LII. Sayı: 204. (Kasım 1988), s. 1279-1281 232 Us. age, s. 303. 233 "İnönü'nün Hâtıra Oötteri'nclen Sayfalar", (Metin: 11, H ü n iye t (13.1.1974).
125
İnönü, bu kısa cümle ile, herhalde, Fethi Okyar’m Alal ürk’ün çevresinde yer almadığını, kendisine karşı herhangi bir siyâsî giri şimde bulunmadığını ve bu tür siyâsî girişimlere de katılmadığını belirtmek isliyor. İnönü'ye karşı olanlar, ona bir seçenek oluşturmak üzere, tera zinin diğer kefesi için. İnönü'ye yakın bir güce ve ağırlığa salı ip ol duğunu hissettikleri bir adayı, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fev zi Çakmak') düşünürler. Ancak bu konuda bâzı önemli hukukî engeller vardı. Öncelikle, Çakmak TBMM üyesi olmadığından, Anayasaya göre Cumhurbaş kanı seçilmesi mümkün değildi. Bu durumda, ya Meclisi yenile mek için yeni seçimlere gitmek ve bu suretle Çakmaları mebus ol masını sağlamak ya da Anayasanın Cumhurbaşkanı secimi ile ilgili maddesini değiştirmek gerekiyordu. Şükrü Kaya rım Meclisi yeni leme girişimi sonuçsuz kalacak; ikinci olasılığı gerçekleştirmek için ise, bilinen bir girişim olmayacaktır. Zâten bir başka sorun da. Çakmak'm, mebus olabilmesi için, Genelkurmay Başkanlığı ndan ayrılması gereğiydi. Dolayısıyla, Çakmak’ın bu konuda ikııâ edil mesi gerekiyordu. Ancak Çakmak, bu konuda kendisine yapılan öneriler* red edecek ve Ordunun başında kalmayı tercih etliğini açıklayacaktır. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak nı adaylığı konu su, Çakmak'm adavlık önerisini red etmesiyle kapanmaz. Bu sırada bir siyâsî vasiyet söylentisi vardır ^ fil
"Vasiyet fikri ve ihtimâli üzerine memleket aylarca çalkala n[ır|."
Cumhurbaşkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ Soy ak. Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya ve Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Araş, Atatürk'ün bir siyasal vasiyet bırakmasını beklerler. Soyak, bir süre sonra, Başvekil Bayar uçzdmck, bu konuda bir girişimde, de bulunur. Soyak, Atatürk'ün, 5 Eylül günü, Dolmabahçe Sarayı'uda vasi yetnamesini yazdırdıktan sonra, kendisine bir sözlü siyasal vasi yet bıraktığını Bavar'a açıklar.234
234 " İnönü 'nün Hâtıra Defteri'nden Sayfalar". IM etin: Ih
126
Hürriyet (13.1.1974).
Soyak, Atatürk'ü» vasiyetini hazırlattıktan sonra, kendisini tek ba$ma alıkoyduğunu ve sözlü olarak kendisine siyasal vasiyetini açıkladığım belirtil. Sûyak'ın açıkla ması ııa göre, Atatürk, Soyak'a, bu konuda söz ve seçim hakkının elbette ulusa ve onun temsilcisi olan TBMM've Aid olacağını vurguladıktan sonra, bu konudaki kendi görüşlerini an latır. Kendisinden sonra akla gelebilecek ilk adın ismet İnönü oldu ğunu, gerçekte onun ülkeye önemli hizmetlerde bulunduğunu, fa kat halkın sevgisini bir türlü kazanamadığım ve bu nedenle de onun seçilmesinin pek mümkün olmadığım belirtir. Bundan sonra da sözü Genelkurmay Başkam Mareşal Fevzi Çakmak a getirir vc onun du ülkeye önemli hizmetleri olduğunu, ayrıca herkesle iyi geçindiğini ve sorumlu makamların görüşlerine daima değer ve önem verdiğini anlatarak, onun kimse ile çatışma mış olması dolayısıyla Devlet Başkanlığı için en uygun aday olaca ğını vurgular, Çakmak'ın bu görev uğruna çok sevdiği Ordudan belki de ayrılmak zorunda kalacağım, ancak kendisinin bunu iste meyebileceği nl tahmin eden Atatürk, bu tür bir sorunun da önem li olmadığım, çünkü Cumhurbaşkanlığı makamının aynı zamanda Başkumandanlık makamı olduğunu ve Çakmakdı bu şekilde Or du ile de yakından ilgilenmesinin mümkün olacağım belirtir. Bütün bu görüşlerin ışığı alımda, Atatürk, yasal bir yol bulunup daT Çakmak aday gösterilir ve Cumhurbaşkanı seçilirse, çok iyi olacağım sandığım açıklar. Bayar, Soy alem bu şaşırtıcı açıklamasını dinledikten sonra, dip lomatik bir biçimde, Atatürk'ün bu tür bir siyâsî vasiyeti olursa, bunu mutlaka kendi Başvekiline açıklayacağım sandığım belirtir. Anlaşılan Bayar, Soyak’m açıklamalarına inanmamıştır Aıaıürk de Bayar a bu konuda hiçbir zaman bir açıklamada bulunmaz. Böylcce bir siyasal vasiyet olduğu yolundaki iddia da, Dayarın tu tumu dolayısıyla sonuçsuz kalır.235 *
235 Soyak, age. s. 758-760; "İnönü'nün Hâtıra Defteri'nden Sayfalar", (Metin Toker'iıı 1. Yorumu). Hürriyet <13 1.1974); Şimşir, agm, Bellelen, C ilt l l l . Sayı. 204. (Kasım 19881. s 1277-!279, Atay, Çankaya, s. 499-500; Kutay, Celal Bayarın Yazmadığı ve Yazmayacağı Üç Devirden Hakikatler, s. 138*142; Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, s. 139-140.
127
Bayar, bir gazele sohbetinde, aynı görüşünü bir kez daha dile getiriyor: "Abdi İpekçi: Affedersiniz, söz konusu şahıs İnönü müydü? Celâl Bayar: Ondan başkası yoktu zâten... Abdi İpekçi: Yâni aslında [Atatürk'ün) İnönü olmasın' diye bir isteği olmamıştır sizce... Öyle mi? Celâl Bayar: 0 kadar olmamıştır ki, Atatürk, ben Başvekil olduktan sonra, İnönü malûm çekilmiştir, oturup da ne lehinde, ne aleyhinde be nimle herhangi bir meseleyi konuşmuş da değildir."236
İnönü, bu girişimleri günlüğüne şöyle not etmiş: "Şükrü Kaya, H|asan] R[ızâ] Soyak, başlıca ... (okunamamıştır) olarak Dr. (Tevfik Rüştü} Araş ile beraber bir vasiyet koparmak veya uydurmak için çok çırpındılar. Son ana kadar bu ümidi muhafaza ettiler. Atatürk'ten koparamadılar. Şifahen uydurmaya H[asan] Rızâ [Soyak] teşebbüs etti. Celâl Bayar kabul etmedi."237
Aslında Genelkurmay Başkam Mareşal Fevzi Çakmak Cumhur başkanlığı iç in güçlü bir aday olabilirdi. Nitekim Avrupa'nın diplomatik merkezlerinde vc Avrupa bası nında Çakmak'uı adaylığı üzerinde ciddiyetle ve önemle durulu yordu238 > Ancak Çakmak, aday olmayı kesinlikle red ederek vc Ordunun basında kalacağını açıklayarak, İnönü karşın gevrenin siyasal giri şimlerinden uzak kalmayı teıcih edecek vc bu suretle tnöıufye ra kip olmayacaktır. İnönü, Çakma kın siyâsî tutumunu günlüğüne şöyle geçirmiş: "Mareşal, ortalığı bir müddet yokladıktan sonra, müstağni bir vaziyet aldı. Çekilmemin bidayetinde, başında korkmuş, bana hiç sokulmamıştı. Sonra eski[sin]den daha çok sokuldu."239
İnönü’ye kaışı yasai açıdan seçiline olanağı bulunan yeni bir aday arayışı sırasında, son kez, TBMM Başkam Abdülhâlik Reıı-
236 “ Her Hafta Bir Sohbet.. Konumuz: Atatüık, Konuğumuz-. Celâl Bayar", M illiy e t, (İki Kısım). (11.11.1974). Ayrıca bkz. "Celâl B ayir. Atatürk ve İnönü'yü Anlatıyor7. Teröünriâü, {17 6.1981). 237 "İnönü'nün Hâtrra Deften nden S ayfalar",{M etin: 1). Hürriyet, {13.1 1974) 238 Şimşir, aç m. Belleten, Cilt: IH, Sayı: 204, (Kasım 1968), s. 1272-1283. 239 “ İnönü'nün H atıra D efterinden Sayfa far“ , {M etim 1). Hürriyet, (13.1.1974}. *
128
da'nın adı üzerinde ciddîvede durulur Bu amaçla, Atatürk'ün sağlık durumunun ağırlaştığı vc 17-22 Ekim târihleri arasında sağlık durumunu bildirir ıcsmî raporların yayınlandığı sırada. Araş ile Kaya vc arkadaşları, Rcnda’yt, nede ninden söz etmeksizins İstanbul'a çağırırlar vc Reııdaya, 20 Ekini günü, Dülmabahçe Sarayı nda, hükümet üyelerinin yanında. Cumhurbaşkanı adayı olmasını önerirler, Renda ise, öneriyi kesin bir biçimde red eder. Cumhurbaşkanlığına vekâlet etmesi yolun daki öneri ise. Başvekil Bayar tarafından kabul edilmez. Zâten Ata türk hayattayken, vekâlet söz konusu olamazdı 240 İnönü karşıtı grubun, bilinen örneklerini yukarıda açıkladığım siyasa/ girişimlerinden bir sonuç alamadığı anlaşılıyor Diğer yandan, kendisine karşı her türlü siyasal girişimden ha berdâr olan İnönü, karşıtı olan grubun da kabul etliği gibi, Ata türk’ten sonra Cumhurbaşkanı olabilecek adaylar arasında ilk sıra da yer alıyordu. İnönü’den sonra gelebilecek adayların ise, bu sıralamada ikinci ya da üçüncü sırada dahi yerleri yoktu. Terazinin karşıt kefesinde yer alabilecek kişiler. Başvekil Celâl Bayar ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ise, hiçbir zaman aclay olmayı gündeme getirmemişlerdi. Sonuçta, terazinin bir kefesinde bütün ağırlığı ile İnönü durur ken, terazinin diğer kefesi tamamen boş kalmıştı. Elbette hu boşluğun yara ti İmasında, İnönü karşıtı gruba yakın durmayarak, hattâ uzak durarak, sonuçta tnönü’nün tek aday ol masını sağlayan Celâl Bayaıün, Fevzi Çakmak'm, Fethi Okyar'ııı ve Abdûllıâlik Reııda'ıım ayrı ayrı, ama önemli rolleri olmuştur. Bu tulum, iktidar mücâdelesinin sertleşmesini de önlemiştir. Gerçi görünüşle İnönü, Pembe Köşk1te münzevî bir hayat sürü yordu. Fakat aslında bütün siyasal gelişmeleri yakından izliyordu. Itıöııü, iktidar mücâdelesinde dikkatli, dengeli ve itinalı davranı yordu. Kendisi de, Atatürk'ten sonrası için en güçlü aday olduğu nu elbette biliyordu.
240 Aydemir. İk in c i Adam, {Cilt: 2}. s. 23j Karaosmanoğlu. P olitikada 45 Yıl, s. 139*140; Turhan Ay tul, "Türkiye'de Gürültülü Günler", M illiy e t (31.3.1979); Şimşir, agm, Belleten, Cilt: LU, Says: 204, {Kasım 1988), s. 1281; Us. 09 0 . s. 302*303.
129
Nitekim, Atatürk’ün hastalığının ölümcül olduğu ve hastanın yakın bir zamanda kaybedileceği anlaşıldıktan sonra, Atatürk’ün halefi sorunu ile yakından ilgilenen Avrupa'nın diplomatik mer kezlerinde, pek çok haber ve söylenti arasında, İnönü’nün çn güç lü ve tek $ef adayı olduğu sonucuna varılıyordu, Ingiliz Büyükelçisi, daha 31 Ekim L937 târihinde, yâni İnö nü'nün Başvekillikten ayrılmasından hemen birkaç gün sonra, İn giliz Dışişleri Bakanlığına yolladığı bir raporda, İnönü’nün siyasal alandan tasfiye edilmediğini vurguluyor ve ileride yeniden en önemli siyasal konuma gelebileceğinden emin bulunduğunu açık lıyordu. t Ingiliz Büyükelçisi, İnönü'nün Başvekillikten ayrılmasından sonra, Atatürk'ün ölümüne kadar geçen süre içinde, Atatürk'ün ölümünden sonra onun yerine İnönü’nün geçeceğinden hiç kuş kusu olmadığım değişik zamanlarda Ingiliz Dışişleri Bakan lığı’ııa bildirmişti. İngiliz Dışişleri Bakanlığı da, daha Ekim ayında, İnönü’nün Alalürk’e halef olacağı konusundaki kesin görüşünü açıklamıştı.241 Bu noktada konutum bir başka önemli boyutuna değinmek ge rekiyor. 1938 yılında Atatürk'ün sağlık durumunun ciddîleşmesi, yun içinde olduğu kadar, yurt dışında da tedirgin bir beklenil havası yaratmıştı. Avrupa ııııı önemli diplomatik merkezlerinde, Avrupa’da siyasal çatışmaların şiddetlendiği ve askerî bağlantıların güçlendirilmeye çalışıldığı bir sırada, Atatürk'ün ölümünden sonra, son yıllarda İn giltere ve F ransa ile daha yakın ilişkiler kuran Türk dış poiılikası nın (ki, bu politikanın Atatürk'ün temel tercihi okluğu da bilini yordu) yeni Sekin yöneliminde aynı yönde devam edip etmeyece ği tartışılıyor ve bu konuda kimin $ef olacağının belirleyici ögc ol duğu yolunda görüş birliğine varılıyordu. Bu nedenle, kimin Cumhurbaşkanı seçileceği, Avrupa'nın diplomatik merkezlen açı sından, dıs politika gelişmeleri ve Avrupa’daki siyâsi ve askeri güç dengeleri açısından büyük önem taşıyordu. Yeni Sel'iti ülkede is*
2'İt
130
Smışir. agm. Belleten, Cık: III. Sayj. 204JKasım 19661, s. 12710283
tikrarlı siyâsi rejimi sürdürüp sürdüremeyeceği de bu tedirgin bekleyişin bir diğer nedeniydi. Türkiye'de rejimin istikrarı, doğru dan doğruya ülkenin dış ilişkilerini etkileyeceğinden, bu soru da özel bir önem kazanmıştı, O zamana dok, Atatürk'ün dinamizmi ile yapılan devrimler ve düzeltim hareketleri, ama en önemlisi Cumhuriyet rejimi ve laik lik ilkesinden, Atatürk'ün ölümünden sonra vazgeçilecek miydi? Cumhuriyet sürecek miydi? Yönetim değişikliğinden sonra dev rimler korunacak mıydı? Yoksa yeni bir restorasyon dönemi mi başlayacaktı? Atatürk'ün ölümünü bekleyen bir başka grup daha vardı. Kılıç Ali, bu grubu ve beklentilerini şöyle anlatıyor; "Atatürk'ün kudreti karşısında, yıllardan beri bir tarafa sinerek fır sat bekleyen mürteciler, Atatürk'ün ölümü ile, işbasına geleceklerin yardmıı ile, eski şeriat devrinin tekrar doğacağını ümid ediyor ve bekli yorlardı. Felâket yaklaştıkça, hislerine, kinlerine, şahsî menfaat hırslarına mağlûp bir takım insanlar, vefakârlık, insanlık hasletlerini bir Tarafa bı rakmışlar, sinsi sinsi, kötü kötü, faaliyetlerine başlamış bulunuyorlardı. Bunlar, artık bir kin ve intikam devrine yaklaşıldığını sezerek, mazide güya uğradıkları zararları, kaybettikleri makamları telâfi etmek ümidlerine kapılarak, Atatürk'ün ölümünü neredeyse sanki temenni ediyorlar dı."243
Kılıç Ali’nin sözünü ettiği ilk grup, yaşamını yurt dışında sürdü ren, Osmanlı Hâııedâm'nın siyâsî amaçlar peşinde koşan küçük bir kısmıydı. Amaçları, Atatürk'ten soma iktidarı ele geçirmek ve Saltanatı vc Hilâfeti yeniden kurmaktı. Ancak bu küçük gıup kendi içinde bile parçalanmış bir hâldey di. Eski Pâdişâh Vahdettin in grubu ile eski Halife Abdülmecid in grubu birbirleri ile de çekişiyorlardı. Abdülmecid grubu Alman yanlısı idi; Vahdettin grubu ise, İngiliz yanlısı,.. Dolayısıyla, bu iki grup, siyâsî amaçları için, yabancı devle ilerle siyâsî ilişkiler kurmaktan çekinmiyorlardı. Kendiler ini yakın hıs-
742 Şimşir, agnrt. Belleien, Cilt. Lll, Sayı 204, (Kasım 1988). s. 1271-1283. 743 Kılıç Ali, a § *. S. 70.
131
setti klert ülkeden, /Almanya’dan ya da Ingiltere’den destek sağla mak için de, karşı grubun iktidar mücâdelesini kazandığı takdir de, Türkiye’de Ingiliz ya da Alman karşın bir yönetimin işbaşına gelebileceği olasılığını diri tutmaya çabalıyorlar ve Avrupa’daki si yâsî ve askeri alandaki hassas dış politika sorunlarından ve geliş melerinden yararlanmak sûre tiyle İngiltere’nin ve Almanya’nın kendilerine yardımcı olmasını sağlamaya çalışıyorlardı. Ingiliz Dtşişleri Bakanlığının bu grubu hiç ciddiye almadığı açık lir. Gerçekten de, Saltanatçı/Hilâfetçi bu grubun, ne yurt dı şında, ne dc yurt içinde, üzerinde durmaya değecek ve ciddiye alı nabilecek bir siyâsî örgütlenmesi ya da yandaşı yoktu. Siyâsî bek lentilerinin ise, herhangi bir gerçekçi temeli yoktu. Bu olağanüstü dönemde, biraz ümitlenmiş olmakla birlikte, Avrupa'daki diplo masi merkezlerine bâzı küçük, kişisel ve önemsiz girişimlerde bu lunmakla yetinmek zorunda kalacaklardır. Bu grup, herhangi bir siyâsî atılımda bulunamayacak kadar güçsüz, kendi içine kapalı, küçük ve dar bir gruptu. Kendi arasında dahi siyâsî bir ilişki ve anlaşma yoktu. Aksine, siyâsî geleceklerini yabana ülkelerin yar dım ve desteğine bağlamışlardı» Türkiye’nin siyâsî geleceğinin be lirlenmesinde bir katkıları ya da müdahaleleri olması kesinlikle mümkün değildi.2*4 Kılıç Ali’nin belirttiği ikinci grup ise, yurt içindeydi ve siyasal gelişmelerden somut yararlar sağlamak istiyordu. Bu grup, Atatürk ile çatıştıktan sonra, siyasal alanı tamamen ve kesinlikle terk etmek zorunda kalmış, ancak isimleri önemini ko ruyan kişilerden oluşuyordu. İnönü, bu konuda günlüğüne şunları yazmış: “ Kâzım Karabekrr hikâyesi,,, Atatürk ölmeden bir, iki ay evvel Celâl Bayar İle temas etmiş... Garpçı hareketlerin, yeni inkılâpların taraftârı ol duğunu, bankalar sistemini takdir ettiğim söyleyerek, Celâl Bayar ile be raber çalışmak, görüşmek istediğini söylemiş... Celâl Bayar, bu teması iyi telâkki ederek, görüşmenin vakti olmadığını bildirmiş... Bunları bana anlatan Celâl Bayar'dır. Ben, meyus etmemek muvafık olacağı mütâlâ asında bulundum.2 4
244 Şimşir, agm, Belleten, Cilt: ll l. Sayı. 204, IKasım 1988}. s. 1214*1222 ve 1274
132
Vasıf Fâtih isminde mütekâit bir topçu zabitinin eline bir mektup vere rek, bana göndermiş... Mektupta selâm, sabah.,. Şifahen söylenen berâber çalışmak telkini... Bunlar Atatürk ölmezden evvel... Benden mektup istiyor Sudan cevap verdim. Posta ile mektubuna cevap verdim."245
Görüldüğü gibi, 10 Kasım'a doğru, önemli siyasal değişim önce sinde, herkes kendi payına bir beklenti içine girmişti ve bu bek lentinin gerçekleşmesi için de bâzı girişimlerde bulunuyordu. Yeni Cumhurbaşkanı adayı, hiç kuşkusuz, Ordunun yüksek ko muta kademelerinde de tartışına konusu olur. Bu sırada Ordunun içinde bulunduğu haleti rüİıîyeyi şu satırlar* da okumak mümkündür: "Atatürk öldüğü zaman Harb Okulu'nun ikinci sınıfında idim. (...) Güniln en mühim meselesi, Atatürk öldüğü zaman yerine kimin geçe ceği idi. Başvekil Celâl Bayar ve Atatürk'ün yakın arkadaşları olarak bilinenle rin, Atatürk'ü sevenler ve ona bağlı gençlik indinde pek makbul şahsi yetleri yoktu. Bu, belki de, o devirdeki kulak gazetesinin propaganda te siridir. Ne olursa olsun, o zaman iktidardan uzaklaştırılmış, bulunan İsmet Paşaya karşı büyük bir hayranlık ve itimat besliyorduk. Biz, Harbiye ola rak, ismet Paşa'yı dâimâ sevmiştik. (...) İnönü, Başvekillikten uzak bulunduğu günlerde, Harbiye civarında sık sık at gezintisi yapardı. Onun geçtiğini gören biz Harbiydiler, hangi du rumda olursak olalım, hemen pencerelere fırlayarak, büyük tezahürat yapardık. Hulâsa, İnönü sevgisini, onun Başvekillikten uzaklaştırılması, bizim genç kalplerimizden söküp atamamıştı. Harbiyeli olarak, Atatürk'ün yerine mutlaka İnönü'nün geçirilmesini istiyorduk. Atatürk'ten ayrılmanın ağır hüznü ve rûhî baskısı altında, Harb Okulu iç bahçesinde toplanıyor ve bu arzumuzu açıkça belirtiyor duk."246
Harb Okulu öğrencilerinin tnönü yanlısı bu açık tutumu, hiç kuşkusuz, komutanları tarafından da destekleniyor ve belki de yönlendiriliyordu.
/4 ‘> “ İnönü'nün Hâtıra D efterinden Sayfalar'’ . iMetin: 13), H ü rriye t {25.1.1974). / 4 i> Oündar Seyhan. Gölgedeki Adam, s. 8
133
Genelkurmay İkinci Başkanı Asım Gündüz, anılarında, yeni Cumhurbaşkanının kim olacağı konusunda Genelkurmay Başkan lığında bir toplantı yaptıklarını anlatıyor. Bu toplanırda alman karar, yeni Cumhurbaşkanının TBMM ta rafından seçilmesi ve Ordunun bu seçimden uzak durması gerek tiği biçiminde olur Toplantıdan sonra Genelkurmay Başkanlığı na gelen ve toplantıya katılamadığı anlaşılan Başvekil Celâl Bayar'a bu karar, Genelkurmay Başkam Mareşal Fevzi Çakmak'm yanında, Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral Âsim Gündüz tarafından bildirilir. Bununla birlikte. Bayar. Çakma k’a, Meclisle çoğunluğun kendi sinin Cumhurbaşkanı seçilmesini istediğini belirterek, Çak ma krtan Cumhurbaşkanlığı için aday olmasını, elalı a doğrusu Cumhurbaşkanı olmasını ister Ancak Çakmak, Dayarın bu öneri sini red edecektir. Bu toplantıdan kısa bir süre sonra. Birinci Ordu Komutanı Or general Fahrettin Akay Genelkurmay Başkanlığfna gelir ve Genel kurmay ikinci Başkanı Âsim Gündüz ile görüşür Gündüz, Altay’a, Genelkurmay Başkan! tğı’nda yapılan toplantı dan ve bu toplantıda alman karardan söz edince, Al tay, bu karâra itiraz eder ve Birinci Ordu’da Kolordu ve Tümen Komutanları ile yapılan toplantıda tnönü üzerinde karâra vardıklarını açıklar Anlaşılan Genelkurmay Başkanlığında yapılan ilk toplamı, Or dunun tamâmııım eğilimini yansıtmaktan uzak, dar bir askeri kadronun katıldığı bir toplantıdır Gündüz, bunun üzerine, Çakmak’a durumu anlatır ve bu gö rüşmenin sonunda, İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesi yolunda görüş birliğine varılır. Ordunun yeni eğilimi, ilk toplantıdan sonra olduğu gibi, hiç kuşkusuz, bu sefer de, Başvekâlete ve TBMM yc yansıtılır247 Artık bu noktada genel ve kapsamlı bir değerlendirme yapabilir ve İsmet İnönü’nün Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanlığına tüm engellemelere karşın seçilebilmesinde, Başvekillikten ayrıldıktan sonra, TBMM, hükümet, CHP ve bürokraside radikal bir tasfiyeye
247 Âsim Günd üz. Hâtıralarım, s. 216-218 ve 223.
134
gidilmemiş ve dolayısıyla da İnönü’nün bu alanda etkinliğini yitir memiş olmasının büyük önemi olduğunu belirtebilirim. Bu temci olmasaydı, İnönü’nün seçilmesini açıklamak çok güç olurdu. Hat tâ İnönü'nün böylesi bir siyâsi temele dayanmaksızın seçilmesi belki de mümkün olmayabilirdi. Buna ek olarak, Ordunun eğiliminin ve desteğinin de İnö nü’nün yanında olduğunun görülmesi, elbette seçimi son derece kolaylaştıran önemli bir etken olmuştur. Burada, ikinci Cumhurbaşkanı seçiminde, Ordunun siyâsi etki sini, belki etkiden, de öte, rolünü açıkça görmek ve hissetmek mümkündür. Ordu, kendi içinde, siyaset adamlarının dışlandığı bir toplantı da, can alıcı siyâsî kararlar alabiliyor ve daha sonra bu kararlar, yi ne Ordunun içinden gelen, ama herhalde Orduyu temsil gücü ba kımından daha ağırlıklı bir başka kararla değişebiliyordu. Bu bakımdan, tek-parıi döneminde Ordunun siyâsi alanda oy nadığı rol henüz yeterince incelenmemiş ve araştırılmamış, bu alanda yeterli bilgi birikimi sağlanamamış ve bu konuda kesin bir saptama yapılamamış iken, bu olağanüstü dönemde, Cumhurbaş kanı seçiminde, Ordunun siyâsî rolü üzerinde ağırlıklı olarak dur mak ve bu rolü vurgulamak gerekir.248 İnönü karşılı kişi ve grupların, İnönü'ye karşı gerçek ten seçilme imkânına ve Meclisin desteğine salı ip bir aday bulamamış ve bir aday adı üzerinde uzlaşamamış olmaları da, iktidar mücâdelesinin sertleşmesini önleyici önemli bir faktör olmuştur. Terazinin diğer kefesine İnönü kadar ağırlıklı bir aday buluna bilseydi, bu takdirde seçim mücâdelesi, hiç kuşkusuz, daha da scrıleşe bili reli. Ancak, böyle bir adayın bulunması, bulunabilmesi de hiç kolay değildi. Nihayet Başvekil Bayar’m bu çok önemli, olağanüstü ve gergin dönemde, önce kendi adaylığını kesinlikle red ederek, sonra Ata türk ile İnönü arasındaki ilişkilerin kopmamasına çalışarak ve İnönü’ye karşı olan siyasal girişimlere kesinlikle ve ta mâ mcıı karşı
248 İnönü'nün Cumhurbaşkanlığına seçilmesinde Ordunun rolünü ve etkisini özellikle vurgulayan bir inceleme için bkz. Hikmet Özdemir, Devlet K*İ 2 İ, (TC Cumhurbaşkanlığı Seçimleri), s. 55-76.
135
durarak, İnönü'nün adaylığına büyük ölçüde destek olduğu vur gulanmalıdır. Başvekil Bayarm bu tutumu, hem iktidar mücâdelesinin sertleş mesini, lıenı de İnönü’ye karşı bir başka adaym akmasını önleye rek, İnönü'nün tek aday olarak seçilmesini kolaylaştırmış ur. Bayaı\ bu tulumu ile, İliç kuşkusuz, İnönü’nün güvenini de ka zanmıştı r. Bayar’m bu tutumunda, güç dengesini İnönü lehine görmüş ol masının ve bu nedenle İnönü karşıtı bir tutum içine girmek iste memesinin de rolü olabilir. Ancak bu, Dayar ın oynadığı siyâsî rolü değiştirmez. Aksine, eğer Bayar, Atatürk'ün çevresi ile birlikle, Inöııü karşıtı siyasal girişimlere katılsaydı, bu takdirde, hiç kuskusuz, iktidar mücâdelesi son derece sertleşiıdi. Bu durumda, terazinin tnöıuı karsın kefesi yeni bir ağırlık kazanırdı. Bu bakımdan şu tahlil dikkate değerdir: “ Celâl Bayar Başvekil olunca, İsmet İnönü'ye karşı düşmanlık ve re kabet hisleri belirtecek ve Atatürk'ün İnönü'ye karşı o sırada uyandırılan menfî hislerini ateşleyecek yerde, ara bulmayı iş edindi. Atatürk'ü yatış tırdı. İnönü'yü Atatürk'ün sofrasına çağırttı ve Atatürk'ün sağındaki yere onu oturttu. Atatürk'ün ölümünde de. Celâl Bayar, memleket endişesi ile, fedakâr lık ve feragatin çok kuvvetli bir imtihanını geçirdi. 0 sırada Celâl Beyin muhitindeki 'mûtad zevat' İsmet Paşa'ya karşı şiddetli düşmanlık hisleri besliyorlar, ayrıt zamanda ondan çekiniyorlar dı. 'Cumhurbaşkanı ve Millî Şef olursa, hepimizin boynuna ip takarak sokaklarda sürükletir' diyorlardı. Celâl Bey Başbakandı. İdareye hâkimdi. Bizzat Cumhurbaşkanı olmak ve maceralara atılmak, bilhassa kendi özel muhitinin şiddetli baskısı al tında, pekâlâ hatırına gelebilirdi. Fakat Bayar, memleketin menfaatini ve huzurunu muhitinin baskısına göğüs germekte, her türlü ihtirasları yenmekte, bununla ilgili şahsî risk leri göze almakta buldu."245
TBMM, 1 Kasımda, Atatürk’ün adına Başvekil Bayar ın yaptığı açış konuşması ile yeni toplamı yılına başlar.249
249 Ahmet Emin Yalman, Gördüklerim ve Geçirdiklerim, (Cilt: 4), s. 39-40.
136
Kısa bir süre sonra, Atatürk'ün sağlık durumu ciddileştiğinden, 8 Kaşıtırcfa resmî sağlık raporları bir kez daha yayınlanır Tanı bu sırada, hükümet Ankara’da Bayar’m başkanlığında top lanır ve bu toplantıya Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çak mak ite İnönü dc davetli olarak katılır.250 Bu, olağanüstü bir dönemde hükümetin olağanüstü bir toplan tısı olarak değerlendirilmelidir. Çünkü, hükümet toplantısına katılan ve hükümet üyesi olmayan bu iki kişi, iki gün sonra öle cek olan Cumhurbaşkanından sonra ülkede onun yerini alabile cek ağırlıktaki iki kişiydi. Çakmak'm aday olmadığı göz önüne alınırsa, Cumhurbaşkanlığı için tek adayın ismet İnönü olduğu açıkça görülüyordu.
250 Bozdağ. B ir Çağın Perde A rkası {Atatürk-İnönü, Inönii-Bayar Çekişm eleri), $ 1 3 9 -1 9 5 ve 197, Girıtlioğlu. age, s. 122.
137
II. B Ö L Ü M
Geçiş dönemi: Celâl Bayar Hükümeti
1) İSMET İNÖNÜ'NÜN CUMHURBAŞKANLIĞINA SEÇİLMESİ Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’dc İstanbul'da Dolmabalıçe Sarayuıcla ölür. Âsim Us, günlüğünde, ölüm haberinin İstanbul'dan Ankara’da ki şu üç merkeze öncelikle bildirildiğini açıklıyor: "İstanbul'dan, Celâl Bayandan, biri Meclis Reisine, diğeri İnönü'ye, üçüncüsü hükümete olmak üzere, üç şifreli telgraf gelmiş.,. Şifrenin meali mâlûm olmamakla beraber, emri hakkın maalesef vâkfı ihtimâlini teyid ediyor. Hükümetçe İsmet İnönü'nün Cumhurreisliği için aralarında ittifak bu lunduğuna dâir sözler var."1
Ölüm haberi, resmî hır tebliğle yurda ve dünyaya derhâl açıkla nır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti nce yapılan resmi açıklamada, Anayasanın 33. maddesi gereğince, TBMM Başkanı Abdiilhâlik Renda’nm Cumhurbaşkanlığına vekâlet edeceği de belirtiliyordu.2 Cumhurbaşkanı Vekili ve TBMM Başkanı Renda, TBMM'yi, Anayasanın 34. maddesi gereğince, yeni Cumhurbaşkanı seçimi için 11 Kasmada toplantıya çağırır.3
1
Us.age, s. 311
2
Atatürk ve İnönü Başkanlıklarında Cumhuriyet Yılları, s. 163-164.
3
Ulus, (11.11.1938)
139
Zâteıı dahil 9 Kasım günü İstanbul’da olan tüm mebuslar An kara'ya çağrılmıştı. Hattâ tsianbul'a yeni gelmiş mebuslardan da Ankara’ya geri dönmeleri istenmişti. Bu sayede 10 Kasım günü mebusların çoğunluğunun Ankara’da olması da sağlanmıştı.4 Bu sırada dahi, İnönü karşıtı grubun, İnönü'nün Cumhurbaş kanı seçilin emesi için almış olduğu önlemlerde bil gevşeme ol mamıştı. Asım Us’un günlüğünde bu konuda şunlar yazılı: "İsmet İnönü'nün Cumhurreisi seçilmesini ihtimâlini Vakit bir gün ev vel yazmıştı. Bunu da bir mesele yapmışlar. Kontrol altına alınan telefon haberlerini ellerine alır almaz, gazete muhabirlerini partiye çağırmışlar. Şükrü Kaya: 'Bakalım ismet'i parti namzet gösterecek mi?' demiş,,,"5
Oysa, 10 Kasım sabahı, İnönü’nün yeni Cumhurbaşkanı olaca ğı artık kesinleşmiş gibidir: "10 Kasım sabahı Pembe Köşk'te uyananlar etrafta bir gayri tabiîlik hissettiler. Mevhibe [İnönül Hanım (...) odanın perdelerini açarken, karşı komşu larının bahçesinde askerlerin dolaştığını gördü. Sonradan bunun Genelkurmay Başkam Mareşal Fevzi Çakmak tara fından alınmış bir ihtiyâtî koruma tedbiri olduğunu öğrenecekti. (...) Pembe KÖşk'ün çevresi askerler tarafından artık tam kordon altına alınmıştı. Ev, bahçe vazifelilerle dolup taşıyordu."6
Atatürk’ün ölümü sırasında İstanbul’da Dohııabahçc Sarayı nda bulunan Başvekil Bayaı, o gece Ankara'ya gelir. Önce Cumhur başkanı Vekili ve TBMM Başkam Renda ile. görüşür ve ardından geeeyansı hükümeti toplar.7 11 Kasım sabahı, CHP Meclis Grubu, Baş%'ekil ve CHP Genel Başkan Vekili Bayar’ın başkanlığında toplanır.
4
Us.age.s. 3IÛ
5
Us.age.s. 320.
6
Özden ve Gülsün Toker, '50 Cumhuriyet Yılını Mevhibe İnönü Anlatıyor", Hürriyet, {1.2.1974).
7
Ulus. {11.11.1938).
140
"Reisicumhur olarak İnönü'nün seçilmesi umûmî bir kanaat halinde dir."8
Bay ar, CHP Meclis Grubunda kısa bir konuşma yaparak, Cuıtv hurbaşkam seçimi için partinin adayım belirlemek üzere, gizli oy la ve bir aday adı onaya a almaksızın, seçim yapılacağını belirtir. Asım Us. günlüğünde, bu sahneyi şöyle canlandırıyor: "Celâl Bayar, Reisicumhur seçimi yapılacağından, partinin namzedini seçmek teklifinde bulundu. Gizli rey ile oylar verildi. (...) Parti âzası. Celâl Bayar'ın tarzı hareketini sürekli alkışlar ile takdir et tiler. Partiye hiçbir isim zikredilmeksen, herkesin bildiği gibi rey vermesi ne serbest bırakılması, büyük bir memnuniyet uyandırdı.” 91 0
CHP Meclis Grubu toplantısında, partinin Cumhurbaşkanı adayım belirlemek için yapılan seçimde, 322 oy İnönü'ye, bir oy da Hikmet Bay ur tarafından Celâl Bayar'a verilir.18 Ertesi gün gazetelerde bu önemli seçime ilişkin haberi okuyan lar, Parti Meclis GrubuYıda Başvekil Bayar a da oy verildiği yolun da bir bilgiye rast!uyamayacaklardır. Basında İnönü'nün oylamaya katılan 323 mebusun oybirliği ile partinin Cumhurbaşkanı adayı seçildiği yazılıdır.1' Parti Meclis Grubu toplantısından sonra TBMM Genel Kurulu toplanır. Aslında Cumhurbaşkanı seçimi Parti Meclis Grubu'nda zâten yapılmıştır. Artık TBMM’yc kalan sâdece bu seçimi onaylamak ve seçimin önemine uygun bir tören düzenlemeklir. ismet İnönü, bu gelişmeler sırasında Pembe Köşkledir. Parti Meclis Grubu toplantısına olduğu gibi, Meclis toplantısına da ka tılmaz. Sonuçtan emin gibi görünmektedir. Ancak Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile Birinci
8
U s,aç«,s.312
S
Us,age,$.313.
10 Us, fiğe, s. 313. 11 Ulus, (12.11.19381; Tan, (12.11.1938}.
141
Orckı Komutanı Orgeneral Fahrettin Al tay TBMM toplamışına iz leyici olarak katılırlar12 Bu katılım» herhalde bu önemli seçimde Ordunun ilgisini ve tercihini sembolize ediyordu. Cumhurbaşkanı Vekili ve TBMM Başkanı Renda, oturumu aç tıktan sonra» Atatürk'ün ölümüne ilişkin tezkere okunur ve yeni Cumhurbaşkanı için seçime geçilir Oylamaya katılan 348 üye oybirliği ile Malatya mebusu İsmet İnönü'yü Türkiye Cu mhuriye ti'nin ikinci Cumhurbaşkanı seçer13 O sırada TBMM mn üye tam sayısı 399’dur. On iki üyelik boş tur Demek ki, TBMM'de toplam 387 üye vardır, İnönü 348 oyla seçildiğine göre, 39 üye bu seçimde oy kullanmamıştır. Asım Us, günlüğünde* seçim sahnesini şöyle tasvir ediyor: "BMM İsmet İnönü'ye nasıl rey verdi? Türlü dedikodular var, Cımıhurreisi seçiminin en karakteristik noktası budur. Bâzıları Celâl Bayar ın Meclise namzet göstereceğini sanıyordu. Ya hut böyle bir namzet gösterilmek muannelesinin âzâdan bazıları tarafın dan yapılacağını tahmin ediyordu. Bu» olmadı.
İptida Parti Grubu [CHP Meclis Grubu! toplantısı yapıldı, Celâl Bayar, 'Reylerinizi serbestçe vereceksiniz. Parti Grubu toplantı sı Reisicumhur namzedi seçmek içindir. Herkes istediği namzedi yaz sın... En çok rey alan umûmî heyette namzet gösterilecektir/ dedi. Grup toplantısında 323 mevcut vardı. Hiç kimse kime rey vereceğini yâhut rey vermek muvafık olacağını sormadı. Gizli reyler yazıldı. Bunlar toplandı. 322 reyin İsmet İnönü'ye verilmiş olduğu görüldü. Yalnız bir rey Celâl Bayar'a verilmişti. Celâl Bayar şiddetle alkışlandı. Hakikaten Celâl Bayat'ın parti başkanlığına geçtiği günden beri arka daşlar arasında zâten kuvvetli olan sempatisi birkaç kat arttı. Bundan sonra umûmî heyette (TBMM Genel Kurulu'nda) yapılan şey, artık bir formaliteden ibârettir. Yalnız umûmî heyette toplanan reyler 348 çıkmıştır. Bunun sebebi.
12 Cumlıuriyet, 02.11.1938}. 13 Ttirkiye Büyük M illet Meclisi Zabıl Ceridesi (Bundan sonra kısaca TB M M ZC olarak anıla c a k ta Devre: 5. İçti ma 4, Cilt: 27-28.3. inikat. H 1.11.1938): Ulus, [ I I . I I . 1938).
142
bâzı âdânın Parti Grubu toplantısına iştirak edememiş bulunmasıdır. (...) Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, İsmet İnönü'nün Cumhurreisi seçiminde reyini veremedi. Reyler toplandıktan sonra, elinde bir beyaz kâğıt parçası olduğu hâl de ayağa kalktı. Reisin kürsüsüne doğru gitti. Elindeki rey pusulasım göstererek, 'Reylerin toplanması muamelesi bitti mi?’ diye sordu. Reis Mustafa Abduİhâ/ik Ren da da, 'Bitti' dedi. Bunun üzerine reyini koymaksızın yerine oturdu. Bir rivayete göre, dalgınmış... Diğer bir rivayete göre, bir telgraf gel miş... Onu okurken rey vermek sırasını kaçırmış... Herhâlde garip bir hâ dise otdu."14
İnönü, bu sevimi o günlerde şöyle değerlendirmişti: "iktidarda olmayan, hattâ iktidar mevkiindekilerin sevmedikleri, kork tukları bilinen, bir çekilmiş adamın (Cumhurbaşkanlığına! getirilmesi, rı zâ ile, serbest rey ile yapılmış, hakikî bir intihap olarak târihe geçecek tir."15
Seçim sonucu açıklandıktan sonra, Renda, ‘ kendilerine haber vermek ve burada yem ine davet etm ek üzere”, İnönü'yü TBMM’ye getirmek için, Meclis toplamışına ara vermiş ve 'Isıtıcı İnönü'nün Çankaya’daki köşklerine giderek, intibaı') neticesini kendilerine arz etmiştir.”16 İnönü, TBMM'ye geldikten sonra, ikinci oturumda yemin eder vc bu sırada Cumhurbaşkanı olarak ilk konuşmasını da yapar: "Türk milletini a z zamanda büyük bir medeniyet seviyesine yükselt miş, Türk milletine en kısa yoldan temiz cemiyet hayâtını, feyizli terakki yollarım açmış olan inkılâplar, kâlb ve vicdanımızın en aziz varlıkları dır.” 17
İnönü'nün, daha ilk konuşmasında, inkılâpları savunması el bette bir tesadüf değildi. Yeni dönemde artık birçok şeyin (örneğin, Latin Alfabesi nin ve kadınların seçme ve seçilme hakkının) değiştirileceği, kaldırılaca
14 Us, »gç, s. 315 ve 320. Ayrıca bkz. Uran, a jç , s. 323. Ir> “ İnönü'nün Hâtıra Defterinden Savlalar". [Metin: 2 }, Hürriyet.<14.1 .1938). İÜ TanJ12 11.1938) I / TBMMZO, [a y n ıy e rd e ),U M U 938}-
143
ğı yolunda basında daha ilk günlerde görülmeye başlayan söylen tilere bir yamuı. Siyâsî menkûbiyet donemi boyunca basında adı pek ender geç miş olan yeni Cumhurbaşkanı İnönü, basında övgülerle karşıla nır. Yunus Nâdi, ''Atatürk ve İsmet InöniC adlı makalesinde, "Ata türk un prensiplerini en iyi biten İsmet İnönü, Büyük Şef in eseri ni olduğu gibi devam ettirecek en seçkin devlet adamımızdır'' di ye yazıyordu»18 Yine Yunus Nâdi, “Yeni Cumhurreisimiz ismet İnönü” adlı ya zısında, uYeni Türkiye'nin ikinci Cumhurreisi olan İsmet İnö nü'ye ikinci Atatürk demekte tereddüt etmeyiz" diye yazarken, aslında tüm basının ortak açıklamalarını özetliyordu.19
2) CELÂL BAYAR HÜKÜMETİ Cumhurbaşkanı seçiminden sonra Bayar, hükümetin is tifâsını İnönü'ye sunar vc İnönü, Baya ra yeniden Başvekillik görevi vere rek, kendisinden yeni hükümeti kurmasını ister.20 Bayar. yeni hükümeti, aynı gün, 11 KasınYda açıklar. Bu hızlı cereyan eden siyâsî sürecin, önceden İnönü ile Bayar arasında kararlaştırıldığı hemen anlaşılıyor. Başvekil Celâl BayarYn kurduğu ikinci hükümet söyleyeli: Adliye Vekili Millî Müdâfaa Vekili Dâhiliye Vekili Hâriciye Vekili Mâliye Vekili Maarif Vekili Nâfıa Vekili İktisat Vekili
Hilmi Uran Kâzım Özalp Refik Saydam Şükrü Saraçoğlu Fuat Ağralı Saffet Arıkan Ali Çetinkaya Şâkir Kesebif
18 CuiüJıuriyet» (12.1 î. 1933? 19 Cumhuriyet, (13.11.19381. Ayrıca bkz. Gül İnanç, "Yarım Asırlık Bir İmaj: M illî Şef", Toplumsal Târih, Sayı: 8, (Ağustos 1994i. s. 39-41 20 Ulus, (12 11.1938)
144
Sıhhat ve İçtimâi Muavenet Vekili Gümrük ve İnhisarlar Vekili Ziraat Vekili
Hulusi A/a taş Ali Râna Tarhan Faik Kurdoğlu
Bayar’ın kurduğu İlci hükümet arasında bâz* önemli larklar vard i.
Rüşuı Arasın yeni hükümetle görev almamaları anlamlıydı.
kûmclte aym görevi sürdürmüştü. Kaya ise, 22 Kasım 1924 târihinde kurulan hcıhi Ok yar Hükü meti'ne Hâriciye Vekili olarak katılmış, 4 Mart 1925-2 Kasım 1927 târihleri arasında goıev yapan İnönü Hükümeti dışında, bu rak bulunmuştu. Her iki siyâset adamı da, Atatürk döneminde, gerek İnönü Hü kümetlerinde, gerekse Bayar Hükümeti nde uzun yıllar Vekil ola rak bulunmuşlardı. Simdi bu yeni dönemin eşiğinde, önemli siyâsî değişimde, hü kümetten uzak kalmaları, elbette değişik yorumlara neden ola caktı. Âsim Us, günlüğüne, olayın perde arkasını şöyle not etmiş: "Reisicumhur seçiminden sonra Başvekil Celâl Bayar istifasını İsmet İnönü'ye verdi. (İnönü], cevaben, yeni kabineyi kendisinin teşkil etmesini, yalnız Hâ riciye Vekili Tevfik Rüştü Araş ife Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya nın değişti rilmesini bildirmiş..."21
İnönü de, bu değişimi, günlüğüne şöyle not eder. "İlk hükümet için Dâhiliye ve Hâriciye Vekillerini değiştirmesini Celâl Bay ar'a tavsiye ettim. Tereddüt ettikten sonra kabul etti.” 22
Bayar ise, bu dönemde Başvekilliği kabul edişinin nedenlerini,
21 Us, a je , s. 316. Ayrıca bkz. Aydemir, İkin ci Adam, (Cilt-
2), s. 27*2$.
22 "İnönü'nün Hâtıra Defterinden Sayfalar", (M etin:3), H ü rriyet (15.1.19741.
145
hükümeti kurmasını ve İnönü dönemindeki Başvekilliğini şöyle değerlendiriyor: “Bana, zaman zaman, Atatürk'ün ölümünden sonra, İsmet İnönü'nün Başbakanlık teklifini neden kabul ettiğim sorulmuştur. (...) Î937'de benim Başbakanlığa getirilişim normal prosedür içinde olma mıştır. Dikkat edilirse, dâima tercih edilmiş olan "nöbet değiştirme' tabin kullanılmamıştır Söyleşine bünye farkı meydanda olan devrenin başını çektikten son ra, yerinde kalabilmenin mantık rahatsızlığı ortada gözükür. Doğru hüküm vermek için, o günlerin şartlarım olduğunca, rahmetli İnönü ile karar için aramızdaki görüşmelerin muhtevâsım (da) bilmek şarnır. (...) İnönü, kabineyi yeniden kurmamı istedi. 'Bu, sizin için, memleketin içinde bulunduğu şartlar önünde, red ede meyeceğiniz vatanın selâmeti meselesidir' dedi. Atatürk başımızda olmadan, ismet İnönü ile uzun zaman çalışamaya cağımı çok iyi biliyordum. (...) Tecrübe edecektim. İnönü, çok memnun gözüktü ve kabine hakkında düşündüklerimi sor du. Kabinede yerleri değiştirilmez kat'iliği içindeki Bakanlar arasında, İçişleri Bakanı ile Dışişleri Bakam'm vazifelerinde bırakmak istemeyece ğini tahmin ediyordum. Bu zanmm doğru çıkarsa, İnönü'nün kendi kadrosu ve kendine has bir yönetim kuracağı yolundaki ihtimâlin hakikat olduğunu anlayacaktım. ‘Sizin karar ve direktifiniz ne olacaktır? Lütfen açıklamanızı istirham edeceğim.' dedim. Bir sükûn ânı oldu. Sonra, İçişleri ve Dışişleri için kimleri düşünüyorsunuz?’ suâlini sor du Zannederim, karşı karşıya, belirli bir mevzu üzerinde farklılığımızı ilk defa ortaya koyuyorduk. 'Malûmu devletleri. Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü [ArasI, Atatürk'ün yerlerinde kalmasını ve hizmetlerine devamını kat iyetle istediği iki emektârı idi. Ben de hükümet reisi olarak sahalarındaki hizmetlerinden memnunum.' dedim. İnönü, açıklamamı bir başka suâl ile, fakat bu defa hafiften güJerek cevaplandırdı. ‘Bu iki dostumuz yerlerinde kalmazsa, hükümet kurmaya cak mısınız?' Şöyle bir muhasebe yaptım: Bana 'memleketin selâmeti' demişti. Vaziyetin nâzik olduğunu ben de 146
biliyordum. Bilhassa dış dünyâ bakımından... Ne olursa olsun, kuraca ğım kabinenin kısa ömrü de bence meçhul değildi. O hâlde ısrar edip de, Atatürk devrinin bu iki mümtaz devlet adamını yıpratmakta ne mânâ var-
dı?
^ .
'Dışişleri ve İçişleri iki hayâtı Bakanlıktır. Buralarda da Sayın Devlet Reisi’nin şahsî itimâdına ve tercihine sahip iki zâtın bulunması şarttır. Lütfen seçiminizi yapınız.' dedim. Bu cevâbı beklemiyordu. Çok rahatlamıştı. Çok yakını Dr. Refik Saydam içişleri, Şükrü Saraçoğlu Dışişleri ne böylelikle geldi."23
 s im U s da B a ya r’a k a n lıy o r: ism e t İnönü, Celâl Bayar Kabinesi'nden Şükrü Kaya ile Tevfik Rüştü Aras’ı çıkarmakla ve bir Sefarete göndertmekle kendilerini korumuş olu yor. Zira yerlerinde kalmış olsalar, bir gün düşürülmeleri muhakkaktı.
Atatürk'ün hastalığı sırasında. İnönü’ye karsı tavır alan Araş ile Kaya’nın görevlerinden lıeıncn alınmaları, kaçınılmaz bir siyasi değişim ve tasfiye sayılmalıdır. Bu, İnönü'nün ilk siyasal tasfiyesi olarak da kabul edilebilir. Kaya, artık yalnızca mebus olarak kalmıştı. Dikkaı edilmesi gereken bir başka önemli nokta da, Kayanın Dâhiliye Vekiliiği'nden alınmakla, aynı zamanda, CHP Genel Sekretorliği’nden dc alınıyor olmasıydı. Böylelikle, Kaya’tun tasfiye edilmesi, İnönü açısından ıkı önemli siyâsî mevziin bir anda ele geçirilmesi anlamına geliyor du. Araş ise, kısa bir sûre sonra, 12 Ocak 1939 târihinde. Londra Büyükelçiliğine atanacak; bu suretle mebusluk görevinden de uzaklaştırılacak ve böylece hem Türkiye’den, hem de siyâsetten 2s İtilen ayrılmak zorunda kalacaktır. i *24
n Cemâl Kuiay. Celâl Bayar'm Yazmadığı ve Yazmayacağı Üç Devirden Hakikatler. $. 159-164 24 U s,a g e ,s.3 l7 .
n
Gonhard Jaeschke, Die Trirkei in den Jahren 1935-1941. (Bundan suma kısaca JK 1 olarak anılacaktır!, s. 67, (12.1.1938); RG. Say, 4112,116.1.1939). (Kararname No 10226): K eesm gs Conl8 m|>arary Arehives. (Bundan sonra kısaca Keesıtto's olarak anılacakur), (WeeklY Oıa.y of World Events|, Volüme No: III. (1937-1940}, 11939/3401). Araş1m yurt dışına tâyin edileceği haberi daha önce siyâsî çevrelerde yayılmış olmalıdır: 'Z ira Tevfik Rüştü Londra Sefareti'ne gidecek...” Us, age, s. 317.
147
Hilmi Uran, anılarında, Arasın bu tür bir tasfiyeden memnun kaldığım açıklıyor. Araş, yeni Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu’nu ziyaret etliği bir sırada, Hilmi Uran at “Hiç olmazsa Şükrü Kaya gibi açıkla bırakılmadım" demiş..,26 Asını Us, Aras’ın, yun dışına çıkmadan önce, tııönü ile görüş mek islediğini, ancak bu girişiminde başarılı olamadığını günlü ğüne şöyle not etmiş: " 15.12.1938... Bugün Tevfik Rüştü Araş, İsmet İnönü'nün köşküne git miş... Eski laubali tavrı ile kapıdan girmiş... Yukarı çıkmak istemiş... Fakat izin alarak gelmediği için kabul edilmemiş../'27
Araş, savaş yıllarının ilk yarısında Londra’da kalacak, daha sonra, 1942 yılı basında, emekliye ayrılarak, Türkiye’ye dönecek ti r. Arasın siyasal tasfiyesinde bir kara mizah örneği bulmak da mümkündür. Arasın İnönü’yü tasfiye edebilmek için, onu Waslıingı.aı Büyükelçiliğime atamayı düşündüğü hatırlanırsa, aynı plânı İnönü'nün de Araş için düşündüğü ve uyguladığı hemen görülür. İnönü'nün siyâsî karşıtlarına uyguladığı bu tasfiye biçimi, İnö nü’nün tasfiye harekeline ne kadar yumuşak başladığını da açık lıkla gösteriyor. Şükrü Kaya’mıt Aras'tan daha sert bir şekilde tasfiye edilmesi, belki de İnönü’nün Kaya'yı, Araş ile kıyasladığında, daha ön plân da görmüş olmasındandır. İnönü, hu konuda günlüğüne şunları yazmış: "Dr. Araş ile Şükrü Kaya'mn iktidardan gitmeleri, memlekete hakikî bir inşirah verdi. Kendilerine karşı antipatinin bu kadar şâmil olduğunu görmek herkesi şaşırttı."28
Asım Us, o sırada İnönü’nün kendisine bu konuda şunları an lam ğını yazıyor:
26 U ran, age, s. 325. 27 Us, age. s. 347.
28 "İnönü'nün Hâtıra Defteri nden Sayfalar", (Metin: 3), Hürriyet, (15.1.1974).
148
'İnönü'ye şu suâli sormuştum; Tevfik Rüştü Araş ile Şiikrü Kaya'mn değişmesini herkes beklemiyordu. Bu değişikliğin zamanla olacağı sanı lıyordu/ İnönü, suâlime şu cevâbı verdi: 'Fenâ mı oldu? Haklarında hayırlı olan budur. Onlar kendilerini kaybetmişlerdi/” 29
Bu tür tasfiyelere karşı bâzı küçük direniş örnekleri ve görün tüleri de olmuyor değildi. Örneğin, Âsim Us, bu konuda dikkatimizi çekiyor: "Ulus gazetesi, bugün (13.11.1938) [târihlij nüshasında, kabineden açıkta kalan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya ile Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Aras'ı methediyor. Bu iki Vekil kabineden çıkıyorsa, herhalde mükâfat eseri değildir. Acaba bu yazı ile 'ya2ik oldu* mu denilmek isteniyor?"30
Adliye Vekâleıi'ne Hilmi Uran, Aras’lan boşalan Hâriciye Vekâ letime ise, Adliye eski Vekili ve Sayarın tâbiri ile, İnönü'nün yakı nı sayılan $ükrü Saraçoğlu getirilmişti. Bayar'm ilk kurduğu İnik tünelle, bütün ısrarlara karşın, görev almayan ve yaklaşık bir yıllık siyâsî menkübiyeı döneminde İnö nü'nün en yakınları arasında bulunan Refik Saydam ise, bu kez, İnönü'nün de telkini ile, Dâhiliye Vekili olmuştu. Dâhiliye Vekili Saydam, 1936 yılında alman ve CHP ile hükü met arasında birliktelik sağlayan karar gereğince, aynı zamanda, (TİP Genel Sekreteri oluyordu.31 Bu sûretle İnönü, Saydam aracılığıyla, CHP üzerinde en azın dan kısmî bir denetim sağlayabilecekti. Bayar’m, CHP Genel Başkan Vekili olarak, CHP üzerindeki otorite ve denetimi, SayclaııTuı Genel Sekreterliği ite kısmen den gelenmeye çalışılıyordu. Yeni Bayar Hükümeti 15 Kasmı’da CHP Meclis Grubu ndan gü venoyu alır.32
Usr age,$. 333 .111 Us.agfc, s. 320 M Uran, öflft, s. 324-325. Xi
ÜS,
$. 322.
149
Başvekil ve CHP Genel Başkan Vekili Celâl Bayar (bu sırada CHP Genel Başkanlığı, Atatürk'ün ölümünden dolayı hâlen boş tur), 16 Kasım da TBMM’de hükümet programım okur ve Meclis ten de 342 oyla ve ittifakla güvenoyu alır.33 Bavar, güvenoyu öncesinde, yeni hükümetinin kısa programını okurken, 'Gecen sene lütfen tasvibinize iktiran eden pograi m i n i zin şimdiye kadar yapılmış olan kısımlarından maadasını yürüt mek azim (...) ve kararındayız. Aynı zamanda (...) CHP programı da bizim rehberi titizdir/' şeklinde konuşuyordu.34 Bekleneceği gibi, hükümet programı üzerinde bir görüşme ol maz. Program hakkında yapılan kısa ve övücü konuşmaların birinde ise, yine Bayar gibi İzmir mebusu olan Halil Menteşe şunları şöyler: "0 [Celâl Bayar), mevkii iktidara gelir gelmez, beynelmilel şeraitin mahmul olduğu endişeler karşısında, bütçe imkânları ile mukayyet ol mayarak, Hâzinenin beynelmilel ve dahilî pazarlarda kredisini azamî (İtilıze ederek, vaziyetin icâb ettirdiği geniş ve fevkalâde tedbirleri almakta tereddüt etmemiş ve bu yolda büyük cesaret göstermiştir. (...) Ata'nın öfiim haberi beni Milas'ta buldu, 0 gün Kaymakamın odasın da toplanmıştık. Yenr Reisicumhurun kim olabileceği suâli her dilde do laşıyordu. Celâl Bayar mı. İsmet İnönü mü? Benden reyimi sordular. Şu cevâbı verdim: ‘Benim bildiğim Celâl B-ayar, öyle yüksek feragat sahibi bir insandır ki, kendi lehinde bir cereyan olsa dahi, arkadaşlarına İnö nü'yü tavsiye edecektir' dedim/'35
Bayar Hükümeti nin programı eski hükümet programından farksızdı. Zaten hükümetteki değişiklik de radikal olmamıştı. Bununla birlikte, İnönü'nün Bayar'] Başvekâlete getirmesi deği şik biçimlerde yorumlanacaktır. Örneğin, Yeni Sabah gazetesinde, Hüseyin Câhil Yalcnı, tıpkı
33 TB M M ZC, Devre: 5, İçtimâ: 4, Cık: 27-28, 5. İnikat, 116.11.1938). Ayrıca bk z. Us, age, s. 322-333. Uran, age, s 326-327 Basında güvenoyu sayısı 344 d a rak veriliyor. Ulus. (17.11.19381. Oysa, T B M M 2C ye göre güvenoyu sayısı 34Zdir. 34 TB M M ZC. (aynı yerde). <16.11 -1938}. 35 T B M M ZC. (aynı yerde), {16.11.1938).
150
Atatürk döneminde Başvekalete İnönü'nün yerine Bayar getirildi ğinde rejimde bir yumuşama olacağı beklentisine benzer biçimde, daha 14 Kasımda, 'Dâhiliye Vekaleti nde vukua gelen değişikliği, dahilî siyâsete âid geniş, müsamahalı ve liberal işaretlerin ilk müjdesi olarak anlamak istiyoruz'1diye yazıyordu.36 Oysa bu tür beklentiler doğru çıkmayacaktır. Aslında bu olağanüstü geçiş döneminde Bayar m yeniden Baş vekilliğe getirilmesinin tcıncl nedenini, yine bizzat Bayar'm Ata türk’ün hastalığı sırasına rastlayan Başvekilliği döneminde göster diği siyâsî utlumda aramak gerekir. İnönü, bu olağanüstü dönemde, Bayar'ut dikkatli, itinalı ve kendisine yalcın politikasını unutmamıştı. Ahmet Emin Yalman, 'İnönü'nün buna karşı ilk tepkisi. Celâl Bayar'j Başbakan yapmak oldu" diyor.37* Metin iöker dc aynı kanıdadır: "İnönü, Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Bayan Başbakanlıkta tuttu. Tlevfik] R[üştiı] Araş ve Şükrü Kaya gibi, onu da ilk anda değiştirebilirdi. Bunda, hemen daha Atatürk'ün toprağa verilmeden, ortaya bir hükü met meselesi çıkarmamak arzusu ve basireti şüphesiz tesirli olmuştur. Ama böyle bir mesele, o günlerin çılgın İsmet Paşa'cı havası içinde birkaç günde halledilebilirdi. Asıl sebep, İnönü'nün Bayar'ı Tlevfik] Rüştü {Araş] ve ŞLükrül Kaya ile aynı kefeye koymamasıdır.'08
İnönü ile Bayatın, yâni Atatürk'ün iki eski Başvekilinin, Ata türk'ten sonra. Cumhurbaşkanı ve Başvekil olarak, birlikle görev de bulunmaları, içte ve dışta, Atatürk dönemi vc sisteminin süre ceği yolunda bir işaret olarak yorumlanacaktır. Bu sırada içte ve dışta Atatürk'ün kurduğu sistemin devam edip etmeyeceği yolunda soru soranlar vardı. Fakat gerek siyasal alanda olup bitenlere yabancı olmayanlar, gerekse İnönü ile Bayar arasındaki görüş ayrılıklarını bilenler için, bu dönem bir geçiş dönemiydi.
;i6 Aydemir, İk in c i Adam, {Cilt: 2), s. 28 ;|7 Yalman, Gördüklerim ve G eçirdiklerim , {Cilt: 4), s. 40 :m “ İnönü'nün Hâtıra Defterinden Sayfalar", (Metin Toker'ân 3. Yorumu), H ü rriy e t (15.1.1974).
151
Yeni hükümetin ilk görevi, Atatürk için görkemli bir cenaze tö reni hazırlamak olur. Atatürk'ün cenazesi öııce İstanbul'da kalır ve 16-19 Kasım günlerinde Dolmabahçe Sarayında tazim geçişi yapılır. Bu tören sırasında 2 7 Kasım günü rzdihaın nedeniyle yedisi kadın cmbir kişi ezilerek ölür.39 Cenaze töreni 19 Kasmada İstanbul'da yapılır. Cenaze, önce Yavuz zırhlısı ile Izmil e nakledilir, oradan dcınıryokıyla Ankara ya götürülmek üzere yola çıkarılır ve 20 Kasım da da Ankara'ya varır.40 Atatürk’ün cenazesi 21 Kasım günü Anka ra’da yapılan bir törenle geçici olarak Etnografya Müzesinde ha zırlanmış katafalka konulur.41 İstanbul'daki ccııâzc töreninde bulunmayan tnönüv Ankara’da ki törene katılır. Ancak Inönu nün İstanbul'daki törene katılmayışı dikkati çe ker. Daha Atatürk’ün cenaze töreni sırasında, dönemin geçiciliğine işaret eden ve yeni bir dönemin eşiğinde bulunulduğuna ilişkin haberler basında yer almaya başlayacaktır.
3) İNÖNÜ'NÜN İLK YURT GEZİSİ: KASTAMONU KONUŞMASI İnönü, ö Aralık ta, CHP II Kongresi nde bulunmak üzere, Kas tamonu ya gelir42 Uzaklan bakıldığında. Cumhurbaşkanının partinin basit bir il kongresine gelmesi yadırganabilir. Oysa İnönü'nün Kastamonu'yu da içine alan bu yurt gezisi iki acıdan önemliydi. Hatırlanacağı gibi, İnönü, bu bölgeyi ziyaret edeceği hırsımda.
39 Ulus, 119 11.1938i. 40 Ulus, (21.11.19381. 41 Tan, (22.11.1934). 42 JK 1.(6.12.19381, s. 66 . İnönü, 6 Aralık'tâ Kastamonu'ya, ? Aralık'ta Oaday ve Taşköprü'ye. 10 Aralık'ta Amasra ve İne bolu'ya. İ l Aralık'ta Zongıtldak'a ve 12 Aralık'ta da Karabük'e gelecek, bu yörelerde yönetici lerle ve halkla görüşerek, 13 Aralık'ta Ankara'ya dönecektir.
152
1937 yılmm Eyiül ayında. Başvekillikten ayrılmıştı. Simdi aynı geziyi, aradan bir yıldan uzun bir sure geçlikle» sonra. Cumhurbaşkanlığına seçilir seçilmez yapması, adetâ işe kalman yerden, bir sure aradan sonra da olsa, yeniden başlandığı na ya da başlanacağına ilişkin önemli bir işaretti. Bu, aynı zamanda, Cumhurbaşkanı İnönü'nün halkla doğruda» temasını sağlayan ilk yurt gezisiydi. Gezinin bir diğer önemli noktası da, İnönü’nün, Cumhurbaş kanlığına seçilmesinden sonra, iç politika ve CHP ile ilgili ilk si yasal konuşmasını yapacak olmasıydı. İnönü, Kastamonu konuşmasında, daha çok CHP üzerinde du racaktır; "Unutmayınız kı, sınıl ve zümre (arkı tanımaksızın, büyük Türk milleti nin yekpare bir insanlık ve medeniyet kitlesi olmasını ideal tutan partimi zin başlıca kuvveti, bütün vatandaşların muhabbet ve itimâdı olduğu gi bi, başlıca vazifesi de bütün vatandaşların hizmet ve ihtiyaçlarının temi nidir. Parti âza lığım, husûsî menfaat mülâhazasına asla tenezzül ve müsa ade etmeyen bir siyâsî terbiyenin sıfatı ve şartı telâkki etmek sayesinde, partiyi bütün vatandaşları kucaklayan büyük bir aile ocağı hafine getire biliriz."43
Gerçi İnönü, “içeride laik, cumhuriyetçi ve milliyetçi bir re ji m"d en söz ediyordu. Fakat asıl üzerinde durulan, parti ve parti üyeliği konusuydu. O sırada kamuoyunda söylentilere neden olan, parti üyelerine “husûsî menfaaı" sağlandığı yolundaki iddialara karşı, İnönü, partiyi ve parti üyelerini açıkça uyarıyordu. Bu uyarı, yakında bu konuda önemli önlemler alınacağı yolun da bir işaret olarak yorumlanabilir, İnönü'nün konuşmasında vurguladığı en önemli konulardan biri de, partinin “bütün vatandaşları kucaklayan bir aile ocağı hâ line’’ getirilmesiydi. Konuşmanın bu kısmı, yeni dönemde rejimde bir yumuşama ya da serbestlik bekle)enler Lcin hayal kırıklığına yol açmış olmalıdır
43 Kadri Kemâl Kop, M illî Ş e fin Söylev, Demçç ve M esajları, s 15-16.
15 3
Çünkü İnönü'nün konuşmasında bu yönde bir imâ ya da bir i$âıei olmadığı gibi, partinin siyâsî gücünün artmasından söz celiliyordu ki, bu eğilim, otoriter tek-parti rejiminin, Atatürk'ten son ra da, kaldığı yerden devanı edeceğini gösteriyordu.
4) CUMHURİYET HALK PARTİSİ ÜSNOMAL BÜYÜK KURULTAYI: DEĞİŞMEZ GENEL BAŞKAN VE MİLLÎ ŞEF İSMET İNÖNÜ İnönü’nün Kastamonu’da özellikle CHP ile ilgili olarak yapa cağı konuşmadan dalıa birkaç gün önce, basında, "partide tadilat yapılacak” biçiminde haberler çıkıyordu.44 Ancak daha da önce, siyâset sahnesinde bulunanlar, cok yakın da bir kurultay toplanacağıııı tahmin ediyorlardı. Nitekim CHP Genel Başkanı Atatürk’ün ölümü ile CHP Genel başkanlık ma kâmı boşalmıştı ve hâlen boş bulunuyordu. Cumbuıbaşkanlığı seçiminden sonra CHP Genel Başkanlığı se cimi için yakın bir zamanda parti olağanüstü kurultayının toplan ması gerekiyordu. Âsim Us, günlüğünde, dalıa Atatürk’ün cenaze tören inden he men sonra bir kurultay beklentisi içinde olduğunu söyle an lanvor: 2 "24.10.1933... Atatürk, [Cumhuriyet) Halk Partisinin Değişmez Reisi idi. Ölümü, tabiî olarak bu vaziyette fiilî bir değişiklik yapmış oluyor. Cumhur reisliği gibi, Parti Umûmî Başkanlığı fiilen münhal bulunuyor. Bu vaziyete göre yapılacak şey nedir? Bunu yine partinin Umûmî Kongresi tesbit edecektir. Normal olarak şimdiye kadar dört senede bir toplanan Parti Umûmî Kongresinin süratle toplantıya çağrılması lâzım geliyor. (...) Bu defa toplanacak Büyük Parti Kurultaya, Genel Başkanlığa âid se çim işini hâllettikten, yâni yeni parti nizamnamesinin buna dair olan maddesini tâdil ile berâber İsmet İnönü Genel Başkan seçildikten sonra dağılacaktır.5 4 *1
44 Cumhuriy«1,12.12.1938)
154
Dört senette bir defa umûmî işler için yapılan toplantı, aglebi ihtimâl gelecek sonbaharda seçilecek yeni mebusların iştirakiyle ikinciteşrin ayında olacaktır."45
Nitekim, Aralık ayı başlarında, vakurda toplanacak parti kurul tayı için hazırlıkların ilerlediğine ilişkin haberleri basından izle mek mümkündür.46 İnönü’nün Kastamonu gezisinden sonra, 16 Aralık'ta, CHP Bü yük Kurultayı, CHP Çene i Başkan Vekili Celal Bay ar taralından, 26 Aralık1ta toplantıya çağrılır. Bayar, çağrı metninde, kurultay gündemim de şöyle saptıyor du: "Cumhuriyet Halk Partisi Büyük Kurtıltayı'nı, aşağıdaki maddeleri gö rüşmek üzere, Ankara'da birincikânun yirmialtısında toplantıya davet ediyorum. CHP Genel Başkan Vekili Başvekil Celâl Bayar Müzâkere Ruznâmesi: 1) Nizamnamenin Genel Başkan intihâbına âid maddelerinin tâdil ve tanzimi 2) Genyönkur [Genel Yönetim Kurulu) intihabı"47
Bu noktada küçük bir hukukî ayrıntıya dikkat çekmek istiyo rum: CHP tıin 1935 yılında kabul edilen vc bu sırada yürürlükte olan tüzüğünün 30. maddesi gereğince, ancak Genel Başkan, ge rek görürse, CHP Büyük Kurullayım zamanından önce toplantı ya çağırma yetkisine sahipti. Bu yetki, partinin herhangi bir baş ka organında bulunmuyordu. Tüzüğe göre, CHP Genel Başkan Vekili nin, "Cumhuriyet Halk Partisi Büyük Kurul tayfın fevkalâde toplantıya davet” etme yet kisi yoktu.
45 Us, age, s. 329 ve 331. 46 Tan. {3.12.1938). 47 Cumhuriyet,! 17.12.1938).
155
Bu durumda, yâni CHP Genel Başkanlığımın boş olduğu bir sı rada, partinin olağanüstü kurultaya gidebilmesi hukûken müm kün değildi. Ancak bu olağanüstü dönemde, Bayar’ın, CHP Genel Başkan Vekili stfatı ile, olağanüstü kurultay çağrısı yapması, tüzüğe uy gun olmamakla beraber, yine de doğal karşılanmalıdır. Aksi hâlde, kurultay, parti tüzüğüne göre, bundan böyle ne olağan, ne de olağanüstü şekilde, bir daha hiçbir zaman toplana mazdı. Çünkü, parti tüzüğüne göre, “Büyük Kurultay, dört yılda bir, Genel Başkanın göstereceği yer ve bildireceği zamanda topla nır [di], Genel Başkan, lüzum görürse. Büyük Kurultayı daha ön ce toplayabilir [di]/’ Parti tüzüğünün öngörmediği ve daha önce üzerinde hiç düşü nülmemiş böyle olağanüstü bir durumda, partinin hukûka bağlı kalarak yeni bir Genel Başkan seçmesi artık hiçbir biçimde müm kün olamazdı. Bu hukûkl darboğazı aşmak, ancak siyâsî bir kararla mümkün olabilirdi ki, böyle de yapılmıştır. Yalnız bu dönemde bu küçük hukukî ayrıntının dikkati çekip çekmediğini ya da bu küçük pürüz üzerinde düşünülüp düşünül mediğini bilmiyorum. Bu konuda bir bilgiye rastgelmedim. Basın da elbette bu küçük hukûkî ayrıntı üzerinde hiç durulmamıştı. Yönetici çevrelerde de konunun üzerinde durulduğuna ilişkin bir ipucu yoktur. Belki de tüzüğün bu hükmü hiçkimsenin dikkatini çekmemiştir. Belki de üzerinde durulmaya değmeyecek kadar kü çük bir ayrıntı olarak değerlendirilmiştir. Basında kurultay hazırlıkları ile ilgili haberler yer alırken;48 ku rultayın toplanacağı gün, Cumhuriyet gazetesinde, Yunus Nâdi’nin kurultayda yapılacak Genel Başkanlık seçimi ile ilgili ilginç bir yazısı çıkar; "Türkiye'de Cumhurreisi bizzarûre Cumhuriyet Halk Partisi Umumî Reîsi alacak diye bir kâide olmadığı gibi, öyle bir an'anenin teessüsü de mutlak bir zaruret değildir.*1 6 5
48 Tan, {23. 2.1938)
156
Zamanla bu vaziyet başka tekâmül şekilleri alabilir. Bugünkü hâl henüz bugün şahıslarıyla içinde yaşadığımız yakın bir târihin devamıdır da, onun için Cumhur Reisimizin sayın şahsiyetinde kıymetli İnönü'nün Parti Umûmî Şefliği'm dahi deruhte etmeye davet olunması en kuvvetli İhtimâlini ileri sürmüş bulunuyoruz/'49
Yunus Nâdi, yazısında, Cumhurbaşkanlığı ile CHP Genel Baş kanlığınım aynı kişide birleşmemesi talebini son derece ılımlı bir üslûpta dile getirmeye çalışıyordu. CHP [Birinci) Üsnomal Büyük Kurultayı, 26 Aralıkla, Anka ra’da TBMM binasında toplanır. Kurultay 375 mebus, 2Ö7 delege ve 7 Valinin katılımıyla ve CHP Genel Başkan Vekili, Başvekil ve Kurultay Başkanı Bayar’m toplantıyı açmasıyla çalışmalarına başlar CHP kurultayında mebus sayısının, parti örgütünü temsil eden ya da en azından temsil etmesi gereken delege sayısından nerede ise iki kat fazla olması, hemen dikkati çekiyor. Kurultayda, partinin taşra örgütünün temsilcileri azınlıktay dılar. Bu açıdan bakıldığında, CHP kurultayı CHP Meclis Grubu’ndan farksızdı. Kurultayda kararların çoğunlukla alındığı ve mebusların da kurultay üye sayısının çoğunluğunu oluşturduğu düşünülürse, CHP kurultayının CHP Meclis Grubu gibi çalıştığı ve CHP Meclis Grubu’ndan oluştuğu sonucuna varılabilir. Kurultay Başkanı tarafından yapılan sayımdan, CHFnin 1938 yılı sonunda, yâni partinin kuruluşundan 15 yıl sonra dahi, Ağrı, Diyarbekir, Elazığ, Muş, Mardin, Siirt, Urfa, Van, Bingöl, Bitlis, Hakkâri ve Tunceli illerinde parti örgütünün bulunmadığı anla şılıyor. Bu oniki ilin delegesi yoktu ve bu iller mebuslar tarafın dan temsil ediliyordu.50 ARA EK Ede ayrıntılı olarak verdiğim bilgilerin ışığında, 1936 yılında, CHFnin Beyazıt, Van, Bitlis, Muş, Hakkâri, Siirt, Mardin,
49 Yunus Nâdi, "Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı", Cumhuriyet, (26.12.1933). 50 Cumhuriyet Halk Partisi Üsnomal Büyük Kurullayı'nın Zabtı, (Bundan sonra, kısaca. Kurultay Zabtı olarak anılacaktır); Tan, (23-26.12.1939). Basında, kurultaya 214ilâ 21S delegenin katıldığı belirtiliyor.
157
Diyarbekir, Urfa, Elâziz, Tunceli ve Bingöl illerinde, yâni toplam 12 ilde, parti örgütünün bulunmadığı anlaşılıyor. Bu dönemde toplam il sayısı 63 idi. Bu, CHP’nin her beş ilden birinde parti ör gütü kurmadığım gösteriyor. CHPYtin örgütlenmeye gitmediği ya da gidemediği bu illerin yalnızca Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulunması da ayrıca dikkat çekicidir. CHP'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, bu bölge lerde bulunan illerin önemli bir kısmında örgüt kurmama yoluna gittiğini saptamak ilginçtir. Cumhuriyetin ilk 15 yılında sürekli olarak isyan ve ayaklanma lara kaynaklık etmiş bu bölgelerde ve illerde, CHP, ya sürekli ve düzenli bir örgütlenmeye gidememiş ya da özel bir politika izle yerek, bu bölgelerde ve illerde parti örgütü kurmamayı tercih et miştir. Bunun nedenlerine ilişkin herhangi bir kaynakta bir bilgiye ya da ipueuna rastlayamadım. Ancak sâdece bu saptama dahi, CHP’nin, daha doğrusu hükü metin, bu alanda özel bir politika uyguladığım açıkça gösteriyor. Belki de bu bölgelerde ve illerde oluşturulacak parti örgütlen mesinin kısa zamanda yerelleşeceği ve bunun engellenmesinin de mümkün olamayacağı kuşku ve endişesi, bu politikanın, örgütsûzîük politikasının ana nedenlerinden biriydi. CHP tarafından 1938 yılında Cumhuriyetin 15. yıldönümü do layısıyla yayınlanan hayli kapsamlı bir tanıtma kitabında, CHP'nin 2.000.000'a yakın üyesi olduğu açıklanıyor. Ancak bu rakamın mübalağlı olması çok muhtemeldir. 1935 yılında yapılan nüfus sayımına göre Türkiye nüfûsu 16.000.000 olarak saptanmıştı. 1940 yılında yapılan nüfus sayı mında ise, bu rakam 18.000.000 olarak bulunmuştu. O hâlde, 1938 yılı için Türkiye nüfûsunun 17.000.000 olması akla yakın dır. Çocukların, gençlerin ve yaşlıların nüfûsun yaklaşık olarak ya nsını oluşturduğu göz önüne alınırsa, bu durumda, Türkiye nü fûsunun siyâsi etkinlik gösterebilecek grubunda bulunan her dört kişiden birinin CHP üyesi olması gerektiği sonucuna varılır. Üstelik bu kaba hesaba, siyası etkinlik alanında, göreli olarak, 158
çok daha geri durmaya aday, kadınlar da dâhildir. Eğer kadınların bu konuda erkeklere oranla, göreli olarak, daha geride kalacağı olasılığı da dikkate alınırsa, bu takdirde erkekler için CHP üyesi olma oranı çok daha arlar. Belki de bu kaba hesaba göre, her üç ya da iki erkekten birinin CHP üyesi olması gerekecektir. Bu kabaca yapılmış hesabın dahi, CHP'nin üye sayısı konusun daki resmî açıklamayı çok kuşkulu bir hâle getirdiği kan ısında yım. Aynı kaynağa göre, yine 1938 yılında, CHP, 1.777 resmi ve iti barî nahiyede, 25.307 köy ve mahallede örgütlenmiş durumday-
cck hayâl a nc oranda uyduğu, sorulmaya değer bir başka soru dur. Muhtemelen pek az uymaktadır. ARA EK Ede verdiğim ayrıntılı bilgilerin ışığında, 1036 yılımla CHP’nin toplam üye sayısı 1.237.504 olarak görülüyor. Gerçeklik payı çok kuşkulu görünen bu rakamlar karşılaşımU dıgında, CllPniıı üye sayısında, iki yıl içinde, olağanüstü ve çok önemli, nerede ise, % 50 oranında bir artış olduğu hemen göze ç a r p ıy o r .
ARA EK I 1936 YILINDA CHP'YE KAYITLI ÜYE SAYISI VE 1936 YILINDA CHP PARTİ ÖRGÜTÜ SAYISI
Oye Sayısı Toplamı
Parti Örgütü Buluna»
Kayıtlı
Kayıtlı İli
Üye Sayısı
Kaza Sayısı
Nahiye Sayısı
Ocak Sayısı
Üye Sayısı 50.000'den Çok Ankara
57.757
13
129
1.124
M Cumtıırriyet Halk Partisi, On Be$ir*ci Yıl Kitabt, (XV), s. 9.
159
İzmir
51.278
15
65
641
Bursa Samsun Konya Kayseri İzmit Manisa Zonguldak
48.620 45.864 45.285 44.S42 43.869 43.341 42.000
10 8 14 6 9 11 5
105 46 94 33 32 74 39
908 737 933 582 669 745 719
Balıkesir Çorum İstanbul Kastamonu Kütahya Tokat Aydın
36.435 36.558 35.179 34.115 33.544 33.462 32.615
12 6 16 9 6 6 6
64 39 45 36 40 18 35
825 625 349 703 664 561 476
Yozgat Giresun Muğla Sivas Eskişehir Adana Mersin (içeli Bolu Edirne Trabzon Ordu Çanakkale Niğde Sinop
28.833
4
26.854 26.678 26.622 26.508 26.140
6 7 10 4 10
16 22 16 34 31 67
605 513 354 937 368 472
25.995 25.924 24.670 24.331 23.864 23.379 22.570 21.141
6 6 5 6 5 8 6 4
22 35 15 32 29 32 37 6
287 595 263 536 428 470 383 145 —>
Üye Sayısı 40-50.000 Arası
Üye Sayısı 30-40.000 Arası
Üye Sayısı 20-30.000 Arası
160
Üye Sayısı
10*20.000 Arası Afyonkarahisar 19.963 19.104 Tekirdağ 18.580 Kars Antalya 17.545 Denizli 17.303 Çankırı 14.587 13.493 Bilecik Amasya 12.356 Kırkiareli 11.825 Kırşehir 11.152 10.497 Maraş İsparta 10.024
4 6 8 10 7 3 5 3 5 4 4 5
41 12 26 55 39 21 ?0 15 14 48 56 22
505 229 640 463 625 431 287 325 169 325 214 253
7 5
27 1?
1.201 19î
4 14 6 25 2 7 (okunamadı) 25 4 19
172 927 277 209 570
Üye Saytsı 5-10.000 Arası Erzurum Gümüşhane
9.630 8.630
Burdur Malatya Rize Erzincan Çoruh G[âzı] Ayıntap
4.781 4.463 3.546 3.039 2.270
Üye Sayısı 5.000'in Altında
SONUÇ: Umum Üye Sayısı : Vilâyet Sayısı : Kaza Sayısı ; Nahiye Sayısı : Ocak Sayısı :
1.575
5
39
259
1.237.504 50 342 1.800 25.941
CHP'nin bu târihi belli olmayan propaganda broşüründe açıklanan parti üyesi sayısı kanımca fazlasıyla abartılmıştır.
161
CHP'nin taşra örgütlerinde görevli yöneticiler, bürokrasinin taş rada önde gelen yöneticileri olan Vali ve Kaymakamlarla işbirliği içinde, illerindeki parti üyesi sayısını olduğundan çok daha yüksek göstererek, hem parti merkezinin dikkatini çekmek, daha doğru bir ifâde ile, merkezin gözünü boyamak ve siyâsî etkinlik seviyelerinin yüksekliğini göstermek; taşradaki bürokrat yöneticiler ise, yöne timleri altındaki illerin ve yörelerin siyâsi bağlılıklarını ve dolayısıy la da kendi siyâsî bağlılıklarını göstermek ve kanıtlamak amacı ile, partinin üye sayısını merkeze çok abartılı alarak bildirmiş olabilir ler. Bu nedenle resmî rakamları ihtiyatla karşılamak gerekin 1935 yılında yapılan nüfus sayımında, Türkiye nüfıısu 16.000.000 olarak bulunmuştu. Çocukların, gençlerin ve yaşlıların nüffisun yaklaşık olarak yarısını oluşturduğu göz önüne alınırsa, bu durum da, siyâsî etkinlik gösterebilecek her on kişiden birinin CHP üyesi olduğunu kabul etmek gerekir. Ayrıca kadınların siyâsî etkinlik düzeylerinin, erkeklere kıyasla, göreli bir gerilik içinde olduğu da dikkate alınırsa, bıı takdirde, bu oran kendiliğinden daha da yükselir ve siyâsî etkinlik gösterebile cek her altı ya da yedi erkekten birinin CHP üyesi olduğu sonucu na varılır. Bunun da hayli abartılmış bir rakam olduğu açıktır Bu tablonun ortaya koyduğu sonuçlar da ayrıca ilginçtir. Ankara'nın, nerede ise 60.000'e yaklaşan üye sayısı ile, CHP'nin en çok üyeye sahip olduğu il olması şaşırtıcı değildir. Çünkü Anka ra, bürokrasinin merkezidir ve bu dönemde bürokrasi ife CHP'yi ayırabilmek neredeyse olanaksızdır. Bununla birlikte, Ankara’nın bu târihteki nüfûsu göz önüne alınırsa, 60.000'e yakın üye, Anka ra'da siyâsi etkinlik çağındaki erkeklerin olağanüstü yüksek bir oranda CHP üyesi olduğunu gösterir. Asıl şaşırtıcı olan, 50.0001 aşan üye ile, İzmir'in sıralamada ikim ci gelmesidir. Bir ticâret kenti olan İzmir'de CHP [iyelerinin bu yük sek oranı hayli şaşırtıcıdır. Nüfus bakımından ülkenin birinci kenti İstanbul'un, sıralamada, Bursa'nm, Samsun'un, Konya'nın, Kayseri'nin, İzmit'in, Manisa'nın, Zoııguldak'ın, Balıkesir'in ve hattâ Çorum'un dahi gerisine düşme si ve İstanbul'da sâdece 35.000 CHP üyesine rastlanması da şaşır tıcı bir başka noktadır. Bu rakam dahi, tek başına, CHP'nin toplam üye sayısının bir hayli kuşkuyla karşılanmasını gerektirir
162
CHP örgütünün bulunduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge lerinde yer alan illerdeki parti üyesi sayısının, diğer illerle karşılaş tırıldığında, göreli olarak azınlıkta kalması, yukarıdaki bulguları doğruluyor. Gerçekten de CHP'nin en az üyeye sahip olduğu sekiz ilin dört tanesi bu bölgelerde bulunuyordu. CHP'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde genellikle parti örgütü kurmadığı, bu bölgelerde parti örgütü bulunan illerde ise, parti üyesi sayısının, diğer illerle karşılaştırıldığında, bir hayli az olduğu görülmektedir. Resmî açıklamada belirtilen parti örgütlerinin ve parti üyesi sa yısının, büyük ölçüde kâğıt üzerinde kaldığını düşünmek ve gerçek hayatta bir karşılığı bulunmadığını kabul etmek, muhtemelen daha gerçekçi bir yaklaşım tarzı olacaktır. Resmî rakamların bir an için gerçeği yansıttığını kabul etsek bi le, bu, yalnızca, CHP üyesi olmanın siyâsî bakımdan bir önemi ol madığını gösterir, Çünkü, isteyen herkes CHP'ye rahatlıkla üye ola biliyor ve bu nedenle de parti üyesi olmak siyâsî bir önem ve an lam taşımıyordu. Diğer yandan, yine bu durum, parti üyelerinin ideolojik bakım dan da ne denli düşük bir seviyede bulunduklarını gösterir. Çünkü, parti, üye kaydederken, ideolojik plânda bir seçme yapmıyordu. Bu konuyu ileride daha ayrıntılı olarak ele alacağım. CHP [1]927 SENESİNDEN SONRA YAPILAN KONGRELER 927
928
929
930
930/931
932
Vilâyet
57
Kaza Nâhiye Ocak
290 606 23.897
0 294 616 23.897
58 294 616 23.897
0 280 588 23.897
56 310 1.737 23.897
0 310 1.737 23.897
934 934/935
936
936/937
49 310 1.800 25.941
49 310 1.800 25.941
0 342 1.800 25-941
Yıllar
Yıllar Vilâyet Kaza Nâhiye Ocak
932/933 49 310 1.737 23.897
0 310 1.737 23.897
Büyük Kongre: 1919,1927,1931,1935 = 4
163
Açıklama: Yukarıdaki bilgiler, 1937 ya da 1938 yılında basılmış, kapağında bir isim olmayan, fakat kapakta Atatürk'ün TBMM kür süsünde konuşurken çekilmiş büyük boy bir fotoğrafı yer alan, ar ka sayfasında ise, Alâeddin Kıral Basımevi/lstanbul ibaresi bulu nan, CHP'nin bir propaganda broşüründen derlenmiştir. Broşürde, yukarıda belirtilen rakamlar, iki ayrı Türkiye haritası (mikyası: 1: 3.000.000} içinde yer almaktadır. Tarafımdan tek bir tabloya çevrilmiştir. Broşür, Doç. Dr. Mete Tunçay tarafından bu kitapta kullanılmak üzere bana teslim edilmiştir Kendisine teşekkür ederim.
Bayar’ın kurultayı açmasından sonra, tüzüğün 33. maddesi ge reğince, iki Asbaşkanlıga T B M M Başkanı Çankırı mebusu Abdülhâlik Renda ile Konya delegesi Şevki Ergun seçilirler. Altı kişinin de kurultay sekreterliğine seçilmesinden sonra, Renda kısa bir teşekkür konuşması yapar,52 Dâhiliye Vekili ve CHP Genel Sekreteri Refik Saydam, tüzüğün 44. maddesine göre, kurultayca seçilmiş 16 üyeden oluşan Genel Yönetim Kurulunca (Genyönkur) hazırlanan ve yine tüzüğün 24. maddesi gereğince, Genel Başkan ile Genel Başkan Vekili ve Genel Sekreterden oluşan Genel Başkanlık Kurulu’nca (Genbaşkur) onaylanan tüzük değişikliği projesini kurultaya sunar vc projenin incelenmesi için, tüzüğün 34. maddesi gereğince, kurul ması gereken encümenin 15 üyesinin seçimine geçilir. Ancak SaydamTn önerisiyle bu sayı 30 a çıkarılır ve encümen üyeleri kur’a ile saptanır. Buııun üzerine birinci celse sona erer.53
Değişmez Genel Başkan ve MiHî Şef issftet İnönü Daha sonra açılan ikinci celsede encümen mazbatası okunur. Encümenin önerdiği tüzük değişikliği önerisi şöyledır: 'Madde 2) Partinin bânisi ve ebedî başkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin müessisiolan Kemâl Atatürk'tür.
52 Kum İl ay Zabtı, s . 31-32 53 Kurultay Zabtı, s. 33.
164
Madde 3) Partinin Değişmez Genel Başkanı İsmet İnönü'dür. Madde 4) Partinin Değişmez Genel Başkanlığı aşağıdaki üç sûrette inhitâl edebilir: a) Vefat b) Vazife yapamayacak bir hastalığı sabit olması hâlinde c) İstifa Bu üç şekilden birisi dolayısıyla inhilâl vûkûnda parti büyük kurultayı derhâl toplanarak, partiye nıensup mebuslardan bir zâtı Değişmez Ge nel Başkanlığa seçer."54
Bu noktada tüzük değişikliği önerisi üzerinde biraz durmak is liyorum. Hatırlanacağı gibi, Bayar, olağanüstü kurultayı toplantıya çağı rırken, kurultay gündemine Genel Başkanlık seçimini almamıştı. Aslında bu, hukukî bir zorunluluktan kaynaklanıyordu. İlk bakışta bu çok anlamsız gibi görünür Çünkü CHFnin olağanüstü kurultayı aslında tek ve acil bir ne denle, Genel Başkanlık seçimi dolayısıyla toplanıyordu. Buna karşın, Bayar, Genel Başkanlık seçimini kurultay günde mine alamazdı. Çünkü, CHFnin 1935 yılında kabul edilen tüzüğüne göre, ku rultayın Genel Başkan seçmeye yetkisi yoktu. Dahası, yine tüzüğe göre, CHP Genel Başkanı’nııı nasıl seçile ceği de tamamen belirsizdi. Çünkü tüzüğe göre, “Partinin Değişmez Genel Başkanı, onu kuran KamâL Atatürk'tü.” (nıd. 2). Tüzükte, Değişmez Genel Başkanın herhangi bir nedenle göre vinden ayrılması ya da ayrılmak zorunda kalması durumunda, yeni Genel Başkan'ın ya da Değişmez Genel Başkanın nasıl ve kim tarafından seçileceğine ilişkin bir hüküm bulunmuyordu. Açıkçası, CHP’de Atatürk Değişmez Genel Başkan ilân edil miş, fakat Atatürk’ten sonrası için, yeni Şefin seçilme yöntemine ilişkin bir usûl hiç düşünülmemiş ve öngörülmemişti. Ancak bu sadece, 1935 yılında kabul edilen parti tüzüğünün eksikliği değildi.
f>4 Kurultay Zabtı, s. 37.
165
CHP Nizamnameleri gözden geçirilirse, aynı eksildiğin 1927 vc 1931 yıllarında kabul edilen parti nizamnamelerinde de olduğu hemen görülür. Ancak 1923 yılında kabul edilen ilk parti nizâmnâmesinde, parıi Genel Başkanı'mıı kurultayca seçileceğine ilişkin açık biı Inıkum bulunuyordu (md. 3). Simdi, Atatürk'ün ölümünden sonra, bu boşluk nedeniyle, ön celikte tüzüğün değiştirilmesi gerekiyordu. bu nedenle de, önce tüzüğün ilgili hükmü değiştiriliyor, paıti kurultayına Genel Başkan seçme hak vc yetkisi tanımvor ve an cak bu suretle kurultayda yeni Genel Başkan seçimi için hukukî imkân sağlaıııyordu. Ancak, dikkat edilmesi gerekir ki, yeni tüzükle parti kurultayı na sadece partinin yeni Değişmez Genel Başkam’nı sccmc yetkisi tanınmıştı. Encümence hazırlanan tüzük değişikliğinin gerekçesinde ise, şu görüşlere yer verilmişti: "Siyâsî partiler, millî ve vatanî yüksek menfaatleri temin edici pren siplerde kanaatleri birleşmiş vatandaşların teşkil ettikleri siyâsî cemi yetlerdir. Millet arasında politik kanaatleri birbirine uygun olanlar kendi hâlin de dağınıktırlar). Bunları ancak bir Şef birleştirir ve hepsini bir teşkilât altında toplaç Şefin rolü, her memlekette ve bilhassa parti hayâtına yeni girmiş memleketlerde çok mühimdir. Çünkü politik kanaatleri ekseriyâ prensipler halinde birleştirip olgun laştıracak ve prensipleri zihinlere aşılayacak ve mütamâdiyen besleye cek, memleket siyâsetine istikâmet verecek, millet efradım politik saha da yetiştirecek olan Şeftir. Her cemiyette ve her parti içinde bü yüksek vasıflarda şahsiyetleri dâima ha2ir bulmak kolay olmadığı gibi, bir siyâsî partinin, idârei âliyesini eline teslim ve emânet ettiği makam ve şahsiyet üzerinde sık sık deği şiklikler yapması da otoriteyi zayıflatmak bakımından mahzurdan ârî ad dedilemez. Cumhuriyet Halk Partisi gibi milletin kurtuluş ve ilerleyiş mücâdele sinde kendisine rehberlik etmiş. Cumhuriyetçilik, İnkılâpçılık, Laiklik gibi Türk milletini mütamâdiyen itibar ve refah mevkiine yükseltmekte olan prensipleri, değişmez bir akidei siyâsîye olarak kabul ve ilân etmiş olan ve siyâsî bir partinin dar çerçevesinden çıkarak, hemen bütün vatan daşları sinesinde toplamış olan bir partinin Şefliğine intihap edilecek 166
olan âli şahsiyetin (Millî Şef) vasfını da iktisâb etmiş olması tabiî olduğu na göre, parti Umum Reisi nin yüksek şahsiyetini her dört senede bir ve her kurultay toplanışında müzâkere ve münâkaşaya mevzuu ittihaz et meyip, parti Umum Reisliğinde (Değişmez) vasfını esas olarak kabul et mek, bu yüksek makâmm istikrârını temin ve otoriteyi takviye bakımın dan millî menfaate daha uygun görülmüştür."55
Tüzük değişikliği konusunda encümence ortaya konulan bu gerekçelerin yeni görüşler içerdiği söylenemez. Aynı görüşlere daha önce CHP Kâtibi Umûmîsi iken Recep Po kerin konuşmalarında ve yazılarında da rastlanıyordu: “ Siyasal parti hayâtında bilhassa üzerinde durulmaya lâyık başlıca bir unsur. Şeftir. Şef, bir siyasal partinin bütün ana düşüncelerini, irâdesini, yapış kuv vetini ve şerefini temsil eder.
Şef, kendi ruhunda beslediği heyecan ve hararetle partisini ve muhi tini ısıtır, aydınlatır. Bütün etrafını kendine ve birbirlerine içten gelen bağlarla sararak, doğruladığı amaca ilerletir. (...) Eğer bir siyâsal partinin hakikî Şefi yoksa, o partinin bugünkü politika hayâtında k i büyük guç/ükfere göğüs germesine imkân yoktur (...) Şefe verilecek değer telâkkisinde, zamanımızın olgun muhitleri, az çok farklarla, bir düşünürler. Fakat bunun yanında ya Şefin rolünü küçülten anarşik düşüncelere veya medenî ve değerli insanların bilgilerini, tecrübelerini, zekâlarını hi çe indiren ve Şefi zamanımız telâkkisine uymayan, yapma bir büyütüşle peygamberleştiren fikirlere rastlarız. İki de yanlış olan bu akışın ortasında hakikate uyan nokta, bizim Şef telâkkimizin ifâdesidir. Şef, dediğim gibi, bütün ısıtıcı, besleyici, alıp götürücü vasıfları ile baştadır. Fakat onunla birlikte giden ve beraber inanan varlıkların yekununu, bir sürü telâkki etmek hatâdır. Şefin onuru da, değeri gibi, üstün olmalıdır. Hiçbir kıymet taşımayan ve sürü farz edilen yığınların başında olmayı onur tanıyan bir Şef telâkkisi, yeni Türkiye'nin anlayışında yer almamış
sa Kurultay Zatili, s. 35-36. 56 Recep Peker, İnkılâp Dersleri Nctlan, s. 64-65. Recep Peker uı 1934-1935 yıllarında Ankara ve İstanbul Üniversiteleri nde verdiği inkılâp tarihi
167
Encümen mazbatası okunduktan sonra, tüzük değişikliği ko nusunda görüşmelere başlanır. Muş mebusu Hakkı Kılıçoğlu, Sivas mebusu Şemsettin Günaltay, Urfa mebusu Ali Sâip Ursavaş, Corum mebusu İsmet Eker, İz mir mebusu Mahmul Esat Bozkurt, Kars delegesi Zilini Orhun, İçel delegesi Dr. Muhtar Berker ve Erzincan mebusu Azız Şamili Üter söz alarak, tüzük değişikliğini savunurlar ve bu arada İnö nü’yü de överler. Bu konuşmalardan en ilgi çekici olanı, Mahmut Esat Bozkurfun, Türk tek-parti yönetimini savunan açık, özlü ve kısa ko nuşmasında, btı yönetim şeklinin Batı demokrasilerinden üstün olduğunu belirtmesidir.*5785 Bu konuşmalardan sonra verilen bir “kifayeti müzâkere tezke resi’n in kabul edilmesi üzerine maddelere geçilir ve tüm madde ler görüşülerek ittifakla kabul edilir.5S Tüzük değişikliği önerisinin parti kurultayında ittifakla kabul edilmesi ile, İsmet İnönü, CHFnin Değişmez Genel Başkam olu yordu. Bu noktada, parti içinde Değişmez Genel Başkanlık için bir se çim yapılmadığına dikkat çekmek istiyorum. Her ne kadar tüzük değişikliği önerisinde, ilk bakışta, parti kurultayına Değişmez Genel Başkanı seçme hak ve yetkisi tanı nıyor gibi görünse dc, madde, pratikte, göründüğü gibi uygulan mamıştı. Çünkü, kurultayın tüzük değişikliği önerisini onaylaması ile, artık yeni tüzüğün 3. maddesi gereğince, İsmet İnönü, karşısında herhangi bir aday bulunmaksızın ve bir seçime de gerek kalmak sızın, partinin Değişmez Genel Başkanlığına atanmış oluyordu. Kurultayın yeni Değişmez Genel Başkanı seçme hak ve yetkisi, artık bu durumda, pratikte, ancak İsmet İnönü’den sonrası için geçerli olabilirdi.
derslerinin gözden geçirilmesi sonucunda oluşturulan bu kitabın. 'Siyâsî Partinin Tarifi" ve ‘ Siyasal Parti Programlan" kısımları da benzer görüşler içermesi bakımından ilginçtir. Bk 2 .
Peker.aga.s. 62-63. 57 Kurultay Zabtı, s. 48-50. 58 Kurultay Zabtı, s. 56-57.
16$
Aslında bu gelişim, Atatürk dönemindeki yönetim üslûbuna ve CHP’nin geleneklerine son derece uygundu. CHP'de Değişmez Geııeİ Başkanlık kurumu» ilk kez 15 Teşrini evvel 1927 târihinde toplanan Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) Büyük Kongresinde kabul edilen 1927 tarihli CHF Nizamnamesi ile oluşmuştu. CHFnin 1927 tarihli nizamnamesinin 6. maddesi, "Cumhurivet Halk Fırkasının Umûmî Reisi, fırkanın banisi olan Gazi Muslafa Kemâl Hazretleridir'' demekteydi. Nizamnamenin 7. maddesi ise, umûmî esaslar kısmında yer alan 6, maddeyi de dâhil ederek» "İşbu umûmi esaslar, hiçbir veç hile tebdil edilemez" hükmünü getiriyordu. Böylece Mustafa Kemâl Atatürk'ün CHP’nin Değişmez Genel Başkam olduğu hükmü» görüldüğü gibi» daha CHF’nin 1927 ta lihli nizâmnâmesi ile getirilmişti. Bu durum daha sonraları da sürdü. CHF’niıı 1931 yılında toplanan Üçüncü Büyük Kongresinde kabul edilen 1931 tarihli CHF nizâmnâmesine (md. 2) göre, “Cumhuriyet Halk Fırkasimn Daimî Umûmi Reisi, fırkayı kuran Gazi Mustafa Kemâl Hazretleridir." CHFnin 1935 yılında kabul edilen tüzüğünde ise, bu konuda Mi hüküm benimsenmişi! (md. 2); "Partinin Değişmez Genel Baş kanı, onu kuran Kamâl Atatürk’tür." Bu kez, 1938 yılında yapılan tüzük değişikliği ile, Atatürk I bedî Başkan olurken, tnönü de, tıpkı Atatürk gibi, Değişmez ı ,enel Başkan oluyordu. Dikkat edildiği takdirde hemen görüleceği ve fark edileceği gi bi, lüzükte Millî Şef deyimi yer almıyordu. Bu sıfat, tüzük değişikliği önerisinin gerekçesinde ve eııcümenı v kullanılmıştı. Bununla birlikle, Milli Şef deyimi yeni de sayılmazdı. Şef deyimi, Atatürk döneminde ve Atatürk için basında sık sık kullanılmıştı. Ayrıca, hatırlanacağı gibi, Bayar, İ937 yılında okuduğu hükûmrt programında Atatürk için Şef deyimini sık sık kullanmıştı. Millî Şef deyimine, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığına seçilmem i h Jc i i hemen sonra basında da rastlanıyordu. 169
Örneğin, Ali Naci Karacan, 13 Kasım 1938 tarihli Bugün gaze tesinde, Millî Şeften söz ediyordu.59 Nadir Nadi, anılarında, bu gelişmeyi şöyle anlatıyor: 'M illî Şef' deyiminin ardında Şefliği müesseseleştirmek isteyen bir gayret seziliyordu. (...) Tiizük değişikliğine itiraz eden bir kişi çıkmadı. İtiraz etmek şöyle dursun, dünyâ şartları değişip de, İsmet İnönü, 'Millî Şeflik've 'Değişmez Başkanlık' payelerini kendisi üzerinden silkip attığı güne değin, biz onu avuçlarımız pa-tlayasıya alkışladık."60
Hilmi Uran ise, anılarında, bu gelişmeye karşı içten içe oluşan muhalefeti şöyle tasvir ediyor: "Atatürk'ün ölümünden sonraki hükümet değişikliğinden memnun ol maya nJarcJan biri de, bu tadil teklifinin kurultayda böyle kabulünü imâ ederek ve İnönü'yü kasd ederek, bir gün Meclis koridorunda, bana, 'Ar tık Hakan oldu' demişti."61
Millî Şef deyimi, daha o zamanki söylentiye göre, daha sonra Maaril Vekili olacak olan. Hasarı Âli Yücel taralından bulun muş tu. Bu sıfat, kurultaydan sonra resmî olarak da kullanılmaya haşla nacak ve Millî Sel, bir dönemin adı olacaktır62 Değişmez Genel Başkanhk geleneğini devanı ettirmek ve Millî Şef sıfatını kabul etmek, bu dönemde iki ayrı nedenden kaynak lanmış olabilir. Birinci neden, bu dönemde âdeta moda olan vc içle vc dışta prestijleri hayli yüksek, başardı tek-paruli Sef sistemlerinin (Al manya'da Mitler-FUhrcr, İtalya'da Mussolini-Duçe ve Ispanya’da Franeo-Caudülo) etkisidir.63
59 Aydemir, İkrııct Adam. (Cilt. 2), s. 31 Nâdr, age,
$. M* 15.
60 Nâdi, age, s. 17 61 Uran, aç e, s. 339. 62 8u konuda ayrıca bk2 . inanç, agm. Toplumsal Târih, Sayt: 8, (Ağustos 1994), s. 39-41. CHP Değişmez Genel Başkanı sıfat». 10 Mayıs 1946 târihinde toplanan CHP 2. Olağanüstü Kılrultayfnda yapılan bir tüzük değişikliği (md. 41 ve ittifakla kabul edilen bir öneri üzerine kaldırı lacaktır. 63 Nâdi.age, s 17. 170
Fakat bu dış etkenin, söz konusu süreçle ancak ikincil derece de rolü vardır. Buna karşılık, ikinci neden, yâni Türkiye'nin iç politika geliş meleri. bu konuda temel önemde rol oynamışın. Atatürk'ün ölümüyle ülkede bir iktidar boşluğunun vc iktidar mücâdelesinin meydana geldiği unutulmamalıdır. Gerçi İnönü'nün derhâl vc ittifakla seçilmesi, sistemin devam edeceğinin bir göstergesiydi. Ancak bâzı değişikliklerin de olacağı biliniyor ya da sez ili yor du. Örneğin. Nâdir Nâdi, anılannela. o dönemdeki beklentilerini şöyle yazıyor: İnönü, devlet makinesinin hiçbir çarkına dokurunaks-ızın, Atatürk'ten kalan büyük emâneti Öylece yürütsün... Bunu bekleyemezdik. Elbette değişiklikler olacaktı."64
İnönü nün, belki ele uzun bir zamandır bu ânı bekleyen dağı nık muhalefete karşı, hem sistemin devamlılığını sağlamak, hem de d üşündük leıi ııi uygulamak için, doğal olmak, siyâsî güce vc otoriteye ihtiyâcı vardı. İnönü. Cumhurbaşkanı seçildikten hemen sonra, hükümette yaptığı bâzı küçük, ama etkili ve önemli değişikliklerle, hükûmeı üzerindeki siyâsî otoritesini vc gücünü tedricen artırmayı başar mıştı.
Bu kez de pimi üzerinde siyâsi otoritesini kurma yolunda önemli bir adım atıyordu. CHP Değişmez Genel Başkam İsmet İnönü, hatırlanacağı gibi, iktidardan uzak kaldığı sırada, kendisini izleyerek aktif siyâsetten kendi isteği ile ayıdan Dr. Refik Saydam*! Dâhiliye VekilliğiYıc ge tirmek süreliyle, Saydam ı, aynı zamanda, CHP Genel Sekreterli ği’ne atamıştı. Bu atamada, İnönü’nün parti üzerindeki siyâsî otoritesini artır ması anlamına geliyordu. Bu süreç, olağanüstü kurultay ile tamamlanacaktır.
t>4 N âdı,age,s. 18. 171
CHP'nin yeni Değişmez Genel Başkanı İnönü» kurultayda yap tığı konuşmada» CHP temsilcilerine şöyle hitâb ediyordu: "Cumhuriyet Halk Partisi'nın bütün vatandaşları kendisinin muhabbet ve hizmet muhitinde toplamaya çalışan zihniyetini ifâde etmiş oluyorum. (...) Geçmiş zamanın muhasebesi, son zamanlarda hiçbir milletin siyâsî partisine nasip olmamış kadar müsbet ve verimlidir."65
İnönü'nün konuşmasından sonra Bayar yeniden söz alır ve Millî Şefin kendisini CHP Genel Başkan Vekilliğime getirdiğini açıklar66 Dâhiliye Vekili ve CHP Genel Sekreteri Refik Saydam, “Millî Şef İsmet İnönü’nün emirlerinde çalışacak arkadaşların yeniden seçilmesini temin emeli ile” parti Genel Yönetim Kurulu'nun (Genyönkur) istifasını sunar67 Aslında Bayar'ın olağanüstü kurultay için yaptığı çağlıda, Ge nel Yönetim Kurulu seçimi konusunda da bir madde vardı. Fakat olağanüstü kurultayda parti Genel Yönetim Kurulu'nun değiştirilmesi ya da yeniden seçilmesi için acil herhangi bir neden bulunm uyordu.
Nihayet kurultay, gerçekte, partinin yeni Genel Başkanı’nı seç mek için toplanıyordu. Bu seçim isteği, İnönü’nün, kurultay vesilesi ile, parti Genel Yönetim Kurulu'ııda da bâzı değişiklikler yapmak istediği gösteri yor. Nitekim kurultayda Genel Yönetim Kurulu için 1.6 kişilik bir liste önerilecek ve bu liste ittifakla seçilecektir. Genel Yönetim Kurulu'na tüzük gereğince dâhil olan Genel Başkan Vekili ve Başvekil Bayar'ın dışındaki 16 kişilik yeni üye listesinde, Amasya mebusu Esat Uras, Ankara mebusu Mümtaz Ökmeıı, Erzurum mebusu Dr. Fikri Tuzer, Erzurum mebusu Nâfi Âtuf Kansu, Giresun mebusu Münir Akkaya, İstanbul mebusu
65 Kop,«ge,$. 17-21. 66 K urutta/ Zabtı, s. 61. 67 Kurultay 2abtı, s. 62.
172
Refik Saydam, Kütahya mebusu Muhlis Erkmen, İstanbul mebu su Salâh Ciıııcoz, İzmir mebusu Haşan Âli Yücel* Zonguldak me busu Halil Türkmen, Antalya mebusu Dr. Cemâl Tunca, tsianbul mebusu Şükrü Ali Özel, Tekirdağ mebusu Rahmi Apak, Gazian tep mebusu Remzi Güreş, İzmir mebusu Hüsnü Çakır ve Sinop mebusu Cevdet Kerim lncedayı bulunuyordu. Yeni Genel Yönetim Kurulu eskisinden farklıydı. Bu kez partinin önemli isimlerinden Recep Peker listede görül müyordu. İnönü’nün, daha ilk adımda, partinin yıllarca Genel Sekreteri iğfni yapan Peker’i parti yönetimi dışında bırakması ilginçtir. Ayrıca, Abdulmuttalip Öker, Necip Ali Küçüka, Ali Rızâ Erten, Salâh Yargı ve Haşan Tahsin Berk de yeni Genel Yönetim Kuru lu nda yer alamamışlardı. Diğer 10 üye ise değişmemişti.*8 Görüldüğü gibi, İnönü, kurultay vesilesi ile, parti Genel Yöne tim Kuıulu’nda da yeni bir düzenlemeye gitme fırsatı bulmuştu. Dâhiliye Vekili Refik Saydaırnn yeniden CHP Genel Sekreterliği’ne atanmasından sonra, kurultayın kapanış aşamasında, “Milli Şefe kurultayın bağlılık tezkeresi” kabul edilecek ve kurultay Bayar'm kapanış konuşması ile sona erecektir 69 86
5) İNÖNÜ'NÜN BARIŞ POLİTİKASI: MUHALEFET, YENİ DÖNEMLE BARIŞIYOR İnönü, Cumhurbaşkanlığına seçilmesinden hemen sonra, bir yandan, hükümet ve parti üzerindeki siyâsî otorite, güç ve pres tiji ııi artırmaya çaba harcarken, diğer yandan da. Cumhuriyet döneminde değişik nedenlerle ve çeşitli zamanlarda mevcut yö netimle ve bizzat Atatürk ile olan anlaşmazlıkları sonucunda, si yasal alam tamamen terk etmek zorunda kalmış önemli ve önde
68 Tan, (27.12.1938i. Ayrıca, 1935 yılında yapılan CHP kongresinde seçilen parti Genel Yönetim Kurulu üyeleri için bkz. Giritlioğlu, age, s 11 î • 112.
69 Kurultay Zabtr, $.64.
173
gelen siyâsî kişiliklerle yeniden ilişki kurmak ve uzlaşmak isli yordu. * Bu uzlaşma arzusu, temcide, Atatürk döneminde, bizzat İnö nü'ye karşı da muhalefette kalmış ve kendilerini siyasal alanda herhangi bir biçimde lemsi! etme ya da ettirme olanağından lanıâıncn mahrum kişilerin ve belki de grupların, bu yeni dönem de, hele bir geçiş döneminde, bu kez de yeni yönetime muhalefet edebilecekleri endişe vc kuşkusunda aranmalıdır. Bu konuda bizzat İnönü günlüğünde şunları yazıyor: "Atatürk'ün ölümünden sonra ilk. iş olarak dâhilde emniyet tesisinin lâzım olduğunu gördüm. Eski muhaliflerin teskini, mümkünse kazanılması, kıymetli bir şey idi. İhtilâf ve nifak esasen şahsiyetten doğmuş idi/'70
Asım Usun günlüğü de İnönü'n ün ki ile paralellik taşıyor: "İsmet İnönü'yü bir ziyaret sırasında bana söylediği: 'Evvelce bizden ayrılmış olanlar içinde tekrar bizimle birlikte çalışmak isteyenler bulu nursa, kendilerine imkân vereceğim. Bir devletin başına her türlü kayıt tan âzâde bir Şef getirilmesi bunu icâb eder. (...) Şimdiye kadar hâriçte kalmış olan bâzı tanınmış vatandaşların CHP'ye girecekleri hakkında birkaç gündür şayialar var. Bu şayiaların nereden çıktığını terfik ettik. Vardığımız netice, İsmet İnönü'nün Cumhurreısi seçildikten sonra Mecliste söylediği nutukta görülen bir fıkra ile alâkalı olduğunu anladık. Filhakika bu fıkrada Cumhurreisimiz vatandaşlar arasında muhabbeti derinleştirmekten bahsetmiştir. Bu ifâdenin o gibi şayialara sebep olma sı tabiî idi."717 2 s
Hiç kuşkusuz, 20 Haziran 1938 târihinde TBMM tarafından kabul edilen al yasası ile 1501 ildesin ele affedilmiş ol makırı ve kendilerine yari dışından geri döımıe olanağı tanınması, bu po litikanın uygulanmasını kolaylaş tın a önemli bir rol ov namı ş-
ur.7î İnönü'nün düşündüklerini uygulamak üzere Kastamonu gezi
70 "İnönü'nün Hâtıra Defteri nd en Sayfalar". (Metin: 1 4), Hürriyet, (2 6 .1 .1974). 71 Us. age, s. 332-333 72 8u konuda tok?. Nâdir Nâdı'nin yazıları. Cumhuriyet, (27-28.6.1938)
sinden hemen sonra ve daha kurultay öncesinde önemli girişim lerde bulunmaya başladığını görüyoruz. Hatırlanacağı gibi. Kâzım Karabckir, TBMM’ııin 2. döneminde İstanbul mebusu ve 1924 yıl mm sonbahar aylarında kurulan Te rakkiperver Cumhuriyet Fırkası nın (TpCF) da başkaıuydı. Tak riri Sükun Kiinunu’ndan sonra 1925 yılının Haziran ayında TpCF kapalı imiş vc fırkaya mensup mebuslar ile birlikle Kâzım Karabc kir dc İzmir Su ikaslı dolayısıyla 1926 yılında İzmir'de Ankara İs li klâl Mahkemesi nce yargılanmıştı. Bu yargılama sonucunda Karabckir beraat etmişse dc, 1927 yı lında askerlikten ay atarak emekli olmuştu. 192o yılından sonra Atatürk ile Karabckir arasında hiçbir ilişki kurulmamış ve Karabckir İstanbul Erenköy’deki evinde aktif siyâ setten la mâ inen uzak bir yaşam sürmüştü,73 İstanbul Erenköy’deki evinde uzun yıllardan beri münzevi bir yaşam süren Kâzım Karabckir 18 AralıkTa İstanbul'dan Ankaraya gelecek. Inöıui taralından Çankaya'da resmen kabul edile cek ve aralarında uzun bir görüşme olacaktır,74 Bu uzun vc muhtemelen samimî görüşmenin, aslında siyâsî bir yakınlaşma vc uzlaşma belirlisi olduğunu hemen bu sıradaki bir gazele haberinden dahi öğrenmek mümkündür: "Karabekir'in münhal mebusluklardan birine fırkaca namzet gösteril mesi muhakkak sayılmaktadır."757 6
Aynı gazete, Karabekir'in Aralık ayı sonunda yapılacak olan aıa secimde mebus adayı olacağı yolundaki söylentiye davalı habere dc yer veriyordu. Gerçeklen dc 31 Aralık 1938 târihinde TBMM'd e hâlen boş olan 12 üyelik için araseçim yapılacaktı. İnönü'nün ara seçim vesilesiyle ve bu fırsatı değeri en dircıck, eski muhali İlerle ilişki kurduğu ve onlara CHP içinde mebusluk önerdiği anlaşılıyor.
73 Ali Fuat Cebesoy. Siyâsî Hâtıralar, (2. Kısım), s. 246-247; Tuncay, age, s. 108-109,146 ve 163.
74 Tan. 119.12 1938). J K 1, (18.12.1938}. S. 66. 75 Tan, {19 ve 22.12.1938} 76 Tan, (22.12.1938).
175
tnöııü-Karabekir görüşmesinin olumlu bir sonuca bağlandığı, Karabekir’in birkaç gün sonra Ankara Yenişehir’de bir ev kirala masından da anlaşılıyor.77 Nihayet 29 Aralı k’ta açıklanan mebus adayları arasında Kâzını Karabekır İstanbul mebus adayı olarak CHP listesinde yer alacak ve yılın son günü yapılan ara seçimde de CHP İstanbul mebusu olacaktır.78 İnönü, Kâzım Karabekir gibi, 1926 yılındaki İzmir Su ikasUndan sonra Ankara’da Ankara istiklâl Mahkemesinde yargıla narak beraat eden, fakat bu tarihten sonra siyasal yaşamdan uzak laşmak zorunda kalan Hüseyin Cahit Yalçın ile de Bayar aracılı ğıyla ilişki kurar. İnönü, o dönemde, bu ilişkilerin siyasal boyutunu, günlüğüne şöyle not etmiş: "Celâl Bayar'ı [Kazınıl Karabekir ve Hüseyin Cahit [yalçın] ile temas ederek, fırkaya girmelerinin ve mebus olmalarının teminine memur et tim. Tevessül ettim. Kabul ettiler.” 79
Âsim üs da, tam bu sırada, günlüğüne, muhtemelen bizzat İnönü’den ya da İnönü'nün yakın çevresinden aldığı bilgilere da yanarak, şöyle not düşüyordu: "Hüseyin Cahit Yalçın, arzu ederse CHP'ye girebilir. Cahit, Haber ga zetesine yazı yazacaktır."80
Hüseyin Cahit Yalçın, önce Yeni Sabah gazetesinde yazı yaza cak vc daha sonra da Timin gazetesini çıkaracaktır. Yalçının Aralık ayı sonunda yapılacak olan ara seçimde mebus adayı olacağı söylentisi, o dönemde basında da yer alır.81 Gerçekten de, siyâsî bir uzlaşma sonucunda, 31 Arahk’ta yapı lan ara seçimde, Yalçın, CHP Çankırı mebusu olacaktır.82
77 Tan, I25.12.1S30). 78 Tan. |30.12.1938} ve 11.1.1939). 79 ‘İnönü'nün Hâtıra Defteri'nden Sayfalar", (Metin: 14}, H ü rriye t (26.1.1974). 80* Us,öge,$.330. 81 Tan, (22.12 1933]. 82 Tan, (22.12.1938} ve (30.12.1938).
176
Bu girişimden daha önce, İnönü, Fethi Okyar ile de benzer bir ilişki kurar. TBMM Hükümeti döneminde Dâhiliye Vekilliği yapmış, daha sonra 1924 yılı sonbaharında Başvekil olmuş ve 1925 yılının Mart ayma dek bu görevde kalmış olan Okyar, 1930 yılında kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası nın Genel Başkam olmadan önce, Pa ris Büyükelçiliği görevinde bulunmuş ve fırkanın kapanmasından sonra da, 1934 yılında Londra Büyükelçisi olmuştu °3 Okyar, Atatürk'ün hastalığı sırasında, 1938 yılının yaz ayların da Türkiye'ye dönmüş ve ondan sonra da siyasal gelişmeleri izle mek üzere, ülkeden ayrılmamıştı. Londra Büyükelçisi Fethi Okyar’m CHFye girmek için müra caat etliği yolunda bir haber bu sırada basında da yer alır8 84 3 İnönü'nün siyasal girişimlerinin bir sonucu olarak, Okyar, aynı ara secimde, CHP Bolu mebusu olacaktır85* Âsini Us, bizzat İnönü’nün ağzından, İnönü’nün Fethi Okyan değerlendirişini şöyle özetliyor: "Fethi Okyar'ın karârı: Yakını olan zatların ifâdelerine göre, mebus ofacak ve Celâl Bayar Hükûmeti'nin muvaffakiyetine yardım edecektir.
U Fethi Okyar, İnönü'ye karşı çok dürüst hareket etmiştir. Kendisine yapılan türlü teklifleri red etmiştir. İsmet İnönü ye gelerek teminât vermiştir. (...) İsmet İnönü'yü husûsî bir ziyâretimde söylediği bir söz: 'Fethi Okyar bana geldi. Konuştuk... Adama çok teklifler yapılmış ve hepsini red etiniştir. Dürüstlüğünü göstermiştir. İyi hisler ile mütehassıstır."
Âsim Us'un günlüğüne yazdıkları ile, İnönü'nün, A tanır kim hastalığı sırasına denk düşen dönemde, Fethi Okyar a ilişkin gö rüş vc düşüncelerini dile getirdiği ve günlüğüne not ettiği satırlar, görüldüğü gibi, birbirini tamamlıyor. Atatürk döneminde bir ara muhalefetle kalmış ve değişik ne-
83 Tunçay. age, s. 250-251 ve 258. 84 Tan, (19.12.19381. 8f> Tan, (30.12 1938); Ulus, (1.11939} «6 Us, age, s. 330 ve 338.
177
deııterle siyasal yaşamdan bir sûre iyin uzaklaşmış bulunan, Milli Mücadelenin yönetici kadrosu iyinde yer alan bazı isimler ise, zâ ten dalıa Atatürk döneminde, bizzat Atatürk ile ilişki kurarak, si yasal yaşama yeniden geri dönmüşlerdi. TBMM ııiıı 2. döneminde Ankara mebusu ve TpCFmn Genel Başkanı olan Ali Fuat Cebesoy, fırkanın 1925 yılında kapatıl masıiKİan sonra, tıpkı Kâzını Karabekir gibi, İzmir Suikastı nedeniy le İzmir'de Ankara İstiklâl Mahkemesince yargılanmış ve: beraat etmişti. 1927 yılında askerlikten ayrılarak emekli olan Cebesoy, 1935 yılında Atatürk ile yeniden ilişki kurmuş ve TBMM ıı in 4. döne minde 1933 yılında yapılan bir ara şeyimde Konya mebusu ofmuştu. Cebesoy, 1933 yılında yapılan genel secimde de, TBMM'nin 3. dönenimde, Konya mebusu olarak sivâsal yaşamını sürdürüyor du.87 Dolayısıyla Cebesoy, zâten bu sırada TBMM de Konya mebusu olarak goıcv yapıyordu ve siyasal yaşamın içindeydi. TBMM'nin 2. döneminde İstanbul mebusu ve TpCFmn öve m olan Refel Bele, Kazını Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy gibi, İzmir Suikastı nedeniyle İzmir’de Ankara İstiklâl Mahkemesi nce yargı lanmış ve beraat ederek, 1927 yılında askerlikten ayrılarak emekli olmuştu. Bele, 1935 yılında yapılan genel seçimde İstanbul bağmışız me busu olmuştu ve TBMM'nin 5. döneminde görev yapıyordu.88 Dolayısıyla Bele de, tıpkı Ali Fuat Cebesoy gibi, zâten bu sırada İstanbul bağımsız mebusu olarak siyasal yaşamın içindeydi. Atatürk döneminde muhalefetle kalmış ve bu nedenle yalnız siyasal yaşamdan ayrılmakla kalmayıp, ülkeyi de terk etmiş ya da terk etmek zorunda kalmış kişilerle ilgili haberlere, 1938 yılı so nunda basında sık sık rastlanacaktır.89
87 Câbesoy, ag-e, s. 224*226 ve 242;TunçayJ age, s. 108*109 ve 163. 88 Cebesoy, ag«. s 242-243 89 JK 1,118.12 19381. s. 66.
178
Uzun zamandan beri Mısır’da bulunan Sinop eski mebusu, eski Vekillerden Dr. Rızâ Nur bu sırada Ankara'ya geri döner90 Aralık ayı sonunda yapılacak olan ara seçimde, halen Paris'le bulunan TBMM eski Reisi Dr. Adnan Adtvarın, emekli General Cafer Tayyarın ve Dr. Rızâ Nurun mebus adayı olacakları yolun da söylentiye dayalı haberler, basında geniş ölçüde yer alır.91 Basında yer alan ve son derece dikkal çekici bir başka haber, Denizyolları eski Umum Müdürü Saadettin Serim in de mebus adayları arasında yer alacağı yolundaydı.92 Bu haber de doğru çıkacaktır. Denizyolları eski Umum Müdürü Serim in, Demzbank ile ya kından ilgili bir üsı düzey bürokrat olduğu kendiliğinden anlaşı lıyor. / İnönü'n ün Başvekâleti sırasında, denizyolları nda İnönü’nün kadrosu içinde görev alan Scrim'in, Dayar Hükümeti döneminde, Dcnizbank’m kurulmasından sonra, aynı görevini sürdü re meçi iği lalımın edilebilir. İnönü’nün kadrosu içinde yer alan ve üsı düzey bir bümkraı olan Serim in bu şekilde ıcrfi ettirildiğini düşünmek herhalde ya nıltıcı olmaz. Söyle illiye dayalı haberlerin yine söylentiye dayalı başka haber lerle lekzib edildiği de oluyordu. Örneğin, aynı gazetede, sâdece iki gün sonra yayınlanan bir başka haberde. Dr. Rtzâ Nur ile Ahmet Ağaoğlu mm mebus adcıyı olmayacaklarının kesinleştiği açıklanıyordu.93 31 Aralık ta 12 ilde yapılan mebus seçimi sonucunda, Delhi Okyaı Bolu, Hüseyin Cahit Yalçın Çankırı, Saadettin Serim Kay seri. Fahri Engin Samsun, Naci Tınaz Bursa, Cezmı Ercin Amalya, Haşan Rızâ Soyak Burdur, Reşat Mimaıoğiu tzıııir, Nâki Berk imin Siirt, Sandullah Güney Muğla, Arif Baytın Ankara ve Kâzım Karabekir İstanbul mebusu olurlar.94
90 Tam, 119.12 1938). 91 Tan, (22.12 1938) 92 Tan, (22.12.1938). 93 Tan, (24.12.1938) 94 Ulus, II 1.19391.
Elazığ'da CHP’nin mebus adayı Şükrü Kasapoğlu’dur. Ancak saplayamadığım bir nedenle seçim tehir edilir.95 8 Ocak 1939 târihinde yapılan seçimde ise, bu kez CHP adayı Fethi Altay'dır. A/tay, CHP Elazığ mebusu oîur,^6 Ara seçimde mebus olan bâzı isimlerin, Fethi Okyar'm, Fahri Engin'in, Naci Tınazın ve Cezmi Erçin in, bu dönemde kurula cak olan hükümetlere katılarak, Vekillik yapacaklarına burada özellikle dikkat çekmek isterim. İnönü, ara seçimde, düşündüğünü iki açıdan uygulama fırsatı bulmuştu. Öncelikle, bu dönemde kurulacak olan müstakbel hükümetler de görev almasını islediği ve düşündüğü isimlerin, ara seçimi ve sile ederek, Meclise girmesini sağlıyor, diğer yandan da, barış po litikası sonucunda, siyâsî uzlaşma ve anlaşma sağladığı eski mu halifleri aynı bünye içinde eritmeye çalışıyordu. Ara seçimin, bu iki düşünceyi de uygulamak için, İnönü açı sından önemli bir fırsat olduğu ve İnönü'nün de bu olanağı de ğerlendirdiği söylenebilir. Ara seçimle ilgili bir başka ilginç nokta da, siyasal bakımdan İnönü ye yakın olmadığı bilinen, hattâ Atatürk'ün hastalığı sıra sında Atatürk'ün çevresinde yer alan ve İnönü'ye karşıt siyasal gi rişimlerde baş rolü oynadığı bizzat İnönü tarafından da yakıncn bilinen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Haşan Rızâ Soyak'm Burdur mebusluğuna getirilmiş olmasıdır. Bu atama, İnönü'nün bu sırada acele ve radikal bir siyasal tasfi ye hareketi düşünmediğini ve plânlamadığını göstermektedir.97 Bununla birlikte. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olarak son derece önemli bir siyâsî konumda olan Soyak, bu atama ile terfi etmiş olmuyor, fakat siyâsî etkinlik alanını terk ederek, oldukça pasif ve siyâsî gelecek açısından da güvenilir olmayan önemsiz bir konuma kaydırılıyordu. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nc ise, Soyak'ın yerine,
95 Cumhuriyet <2.1.1939}. 96 Ulus, 191.1939) 97 "İnönü'nün Hâtıra Defleri nden Sayfalar", IMetin J o k e rin 6. Yorumu), H ü rriy e t (18.1 -1974).
180
Başvekâlet Müsteşarı Kemâl Gedeleç atanacaktır 98 Ara secimden hemen sonra, 9 Ocak 1939'da? müstakil mebus lardan Konya mebusu AH Fuat Cebesoy ile İstanbul mebusu Refet Bele, CHP’yc girmek için müracaat edecekler vc müracaatları CHP Genel Başkanlık Kurulu'nca da onaylanacaktır.99 İnönü’nün barış politikasının daha ilk aşamada başarılı olduğu görülüyor. Eski muhaliflerin en kısa zamanda kazanılması vc tek-parti bünyesi iç inde eritilnıesi/smdirilmesi politikası ve çabası devam edecek Lir. İsmet İnönü, yeni dönemin vurgulanmaya değer gördüğüm bu politikasını Metin Toker'in kaleminden şöyle anlatıyor: "Benim şahsî bir politika yaptığımı sansınlar istemiyordum. 0 takdir de tutumları değişecekti. Kendilerinde bir takım güçler vehmedecekferdi. Kendimi kuvvetlendirmek için onlara muhtaç bulunduğum kanısı ge lecekti. Buna rağmen bazılarına gelmedi de değil ya... Ama hizaya ça buk çektim. Onlarla temas, onlara fırsat verilmesi, aslında beni kuvvetlendirmi yordu. Aksine, partide bir takım şüpheler, endişeler yaratıyordu. Çünkü bizde âdet, her hareketin altında bir 'başka maksat' aramaktır. Buna rağmen eski muhaliflerin kazanılması fikrini takip ettim ve Bayar bana [bu konuda) yardımcı oldu. Maksat, Atatürk'ün ölümünün fırsat bilinerek, bir tartışma havasının açılmamasıydı. Böyle bir havayı açmaya ise, eski muhaliflerden bir kısmı kendini uzun zamandan beri hazırlıyordu. Hareketleri, yeni idârede alacakları yere, yâni idârenin kendilerine karşı (olan] tutumuna göre olacaktı. Meyus edilmelerinde hiçbir yarar görmüyordum."100
Görüldüğü gibi, eski muhaliflerle İnönü arasında siyâsî bir uz laşma sağlanmıştı. İnönü, eski muhaliflerin yeni dönemde yönetimde görev alma larını sağlarken, eski muhalifler de, Milli Mücâdele’deki ve AUl
us Ulus, (4.1.1339): R& Sayı: 4102. (4 1.1939MKararnâme No: 10148}. 99 Ulus. (10.1.19391; JK 1, {10 1.1939), s. 67. 100 "İnönü'nün Hatıra Defteri'nden Sayfalar", {M etin Toker'in 14. Yorumu), H ü rriy e t <26.1 1974).
181
türk dönemindeki siyasî anlaşmazlıkları, çatışmaları ve siyâsi [as li yel eri. Atatürk ile olan anlaşmazlıklarını gündeme getirmemeyi, eski dönemi ve yönelimi lariışmamayı, bir başka iİadeyle, eski defterleri kapatmayı, geçmişe sünger çekmeyi kabul ediyorlardı. Yâ kup Kadıi Karansın an oğlu, anılarında, bu politikayı şöyle değerlendiriyor: "Düşünüyordum ki, İsmet Paşa, eski muarızlarıyla, Atatürk'e dayan maksızın, tek başına uğralamayacağım anladığı için, böyle bir hoş ge çinme yolu tutmuş ve bununla pek akıllıca bir harekette bulunmuştur. Zira bu hareket ne kadar zoraki olursa olsun, ne gibi ard düşüncele re dayanırsa dayansın, iç politikada bir barış denemesi mânâsına gele bilir ve Atatürk'ün ölümünden sonra sarsılması çok muhtemel olan dev let otoritesi de ancak bu suretle korunabilirdi."101
6) İNÖNÜ'NÜN SİYÂSAL DÂVÂLARI: İNÖNÜ, GEÇMİŞ DÖNEMLE HESAPLAŞIYOR Geçiş döneminde, aslında birbirinden tamamen farklı, ıkı ana siyâsî eğilim görülür. İlki, yukımda açıkladığını gibi, siyâsi uzlaşmayı ve anlaşmayı temel alan, barışçı bir yaklaşımla siyasal yakınlaşmayı amaçlayan ve böyJeee yeni yönelimle eski muhaliflerin uzlaşılan bit noktada buluşmasını sağlayan siyâsi eğilimdir kı, bu, İnönü'nıın baııs po litikasını oluşturur. Bunun lanı aksi bir siyasal tutumu temel alan geçi? döneminin ikinci ana siyasal eğilimi ise, Atatürk’ün son döneminde, 1937 yı lı sonbaharı ile 1938 yılı sonbaharı arasında. Bayar m Başvekâleti sırasında, yâni İnönü'nün yönetimden vc iktidardan uza kİ astın tdıgı dönemde vûı olan yönetimden hesap sormayı amaçlar. İlk tutumun aksine, saldırgan ve suçlayıcıdır, bir dönemin, ka palı kapılar ardında değil, kamuoyu önünde gözler önüne seril mesi ve hemen hemen tüm faaliyetleriyle hesaplaşıl masıdır. Ancak dikkat edilmesi gereken asıl önemli nokta, b±ı temelden (ark lı ve birbirine karşıt iki ayrı politikan m, ay m anda, yâni birbi-281*
101 Karaosmanoğlu. Politikada 45 Yıl, s. 152.
182
ıi anılma değil, fakat yan yana ve birbirini tamamlayıcı şekilde uy gulandığıdır. Söz konusu bu ikinci politikanın bir diğer ilgine yanı da, ikinci Celal Bayar Hükümeti nin, Birinci Bayar Hükûmcli'nin laaliyetkrini denetlemesi ve bu faaliyetlerden yeri geldikçe hesap sorması dır. Bu olağandışı durumun ve tutumun nedenim, geçiş döneminin özelliğinde aramak yerinde olur. Bayar1m ilk hükümetinin faaliyetleri üzerine bu denli ısrarla ve sert biçimde gidilmesi, yine bizzat Bayar'm basında bulunduğu yeni hükümetin sağlam bir siyasi temeli olmadığını, luutâ geçici o İduğu nu göste riyo rdu. Nitekim İnönü'nün sivâsal dâvaları ile İkinci Bayar 1lü küm e • *
ti ndeki tedrici değişim ve hükümetin ömrü arasında yakın bir ilişki ve paralellik kurulabilir
İnönü'nün Siyasal Dâvaları (I): İstanbul Valisi, CHP İstanbul İl Başkanı ve İstanbul Belediye Başkanı Muhiddin Üstündağ Dâvası Yeni yönetimin daha ilk zamanlarında, eski yönetimin yakın geçmişteki faaliyetlerinin soruşuırulmaya/deneılcnmeyc başlandı ğı ve birçok alanda önemli siyâsî atamaların yapılacağı yolunda haberler basında yer almaya başlayacaktır. Yem siyâsi atamalarla ilgili - larak basında yer alan ilk önemli isim, İstanbul Valisi, dolayısıyla CHP İstanbul 11 Başkanı ve İstan bul Belediye Başkam Muhiddin Üstündağ olur. Üstündağ, adetâ tek-parti döneminin İstanbul'daki simgesiydi. Nevzat Tandoğan Ankara iyin ne anlama geliyorsa, Üstündağ da İstanbul için ay m anlam a geliyordu.
Atatürk döneminde Ankara Ta tul Oğan’dan sorulurken, İstanbul ela Üstünci ağdan soruluyordu. Üstündağ, tek-parti döneminde, Atatürk’ün çevresinde yer alan İstanbul’daki en güçlü siyâsî kişiliklerinden biriydi, belki de en güçlüsüydü. İnönü'nün iktidardan uzaklaştırıldığı ve iktidar mücâdelesinin sertleştiği dönemde, Atatürk'ün çevresi İstanbul Valisi Üsıün183
dağm desteğini alırken, İnönü'nün Ankara Valisi Nevzat TandoğaıVm siyâsî ve fiilî himâyesi alunda olduğunu da unutmamak gerekir, 1938 yılı boyunca Atatürk'ün çevresinin mekânı hâline gelen İstanbul un simgelediği iktidara karşı, tnönu’ıum simgelediği An kara iktidar alternatifinin mücâdelesinde, Üstündağın ALaıürkün çevresinde, Tancloğatvın ise İnönü'nün yanında yer aldığı hatırla nırsa, İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesinden çok kısa bir süre sonra, Ü stündağın görevine devam edip edemeyeceği sorusunun
gündeme gelmesinin kaçınılmazlığı kendiliğinden anlaşılır. Önce Muhiddin Üstündağ aleyhine geniş bir basın kampanyası baslar ya da başlatılır. Basında Üstündağ hakkında çok kez söylentilerle karışık ha berler yoğunlaşır. Örneğin, bir gazetede şu haber yayınlanır; "Üstündağ, 30 senelik devlet hizmetini doldurduğundan, emekliliğini isteyecek."1021 3 0
Tek-parti dönemi basınında bu türden söylentiye davalı haber lerin, hem de resmî kişilikler hakkında resmî olmayan haberlerin böyleşine açık bir biçimde yazılabilnıesinin son derece ısLisnâî vc ancak olağanüstü bir durum olduğunu burada bir kez daha vur gulamak isterim. Basında Üstün dağın emekliliğini isteyeceğine ilişkin haberin yayınlandığının ertesi günü, haber bizzat Üstündağ tarafından lekzib edilecektir105 UsuiiKİağ, kendisi ile ilgili haberi tekzrb ederken, belki de (anı bu sırada. Âsim Us, aldığı bilgilere dayanarak, günlüğüne şunları vazıvord u: > / "İstanbul Valisi Muhiddin Üstündağ emekliye ayrılmasını (ayrılmak] istemiştir. Yerine Manisa Vâfisi Lütfi Kırdar'ın tâyini âli tasdike ar2 edilmiştir."104
102 Cumhuriyet, {30. 11. 1938\ 103 C u m h u riy e U l2 12.1938). 104 Us, age, s. 330
184
Üstündağ, emekliye ayrılacağına ilişkin haberi tekzib elliği gün, “görülen lüzuma binaen” Vekâlet emrine alınır ve yerine Manisa Valisi Dr. Lütfi Kırçlar atanır105 Âsim Us, bu tâyini, günlüğünde şöyle değerlendiriyor: "Vekâlet emrine alınan Muhiddin üstündağ, İstanbul Vali ve Belediye Reisliğinde 12 sene 9 ay kalmış... Vekâlet emrine alınmış olmasından dolayı sinirlenmesine lüzum yok tu r/'106
Üstündağ1m görevden alınmasının siyâsî iktidar mücâdelesinin bir yansıması olduğu acıktır. Nitekim, yukarıda simgeleştirerek tasvir etmeye çalıştığım gibi, Ankara ile İstanbul arasındaki siyâsî iktidar mücâdelesini kaza nan taraf, yâni Ankara, kaybeden tarafın, yâni İstanbul'un, önde gelen ve en önemli siyâsî kadrolarım tasfiye etmeye başlıyordu. Ankara, İstanbul üzerindeki siyâsî denetimini ve otoritesini ar tırırken, Üstündağ1ın görevden alınmasından sâdece birkaç gün sonra, Ankara Emniyet Müdürü Sadri Akanın İstanbul Emniyet Müdürlüğüme atanması,107 Ankara'nın İstanbul'u güvenlik acısın dan da denetimi altına almaya başladığını gösteriyordu. BoyIece İstanbul, Ankara'daki yeni yönetime tamamen bağlan mış oluyordu. Basında yayınlanan haberler de, Üstündağ hakkındaki işlemin basit bir atama işlemi olmadığım açıkça gösteriyordu:
"İstanbul Vâli[si] ve Belediye Reisi Muhiddin ÜstiindağTn Vekâlet emrine alınmasının] (...) şimdilik sâdece görülen lüzuma binâen olduğu dert sürtmektedir. Bunun. Valinin gerek Temyizde, gerek Devlet ŞOrâsı'nda muhakeme ve tahkikat mevzuu olan muhtelif meselelerle alâkalı bulunmadığı beyân edilmektedir. Bununla beraber, pek yakında İstanbul'a âid umûmî muamelâtın ge niş mikyasta bir tahkik ve tetkike tâbi tutulacağı da anlaşılmaktadır."108
105 RG, Sdyı: 4073, (1.12.19381 106 Us, age, s. 333. 107 RG, Sayı: 4077.(6.12.1938). 108 Cumhuriyet, 11 12.1938|.
Gazetenin, Üstimdağ ile ilgili işlemin, muhtemelen kamuoyun da yeterince ya da hiç bilinmeyen, bâzı “muhakeme ve tahkikat mevzuu olan muhtelif meselelerle alâkalı" olduğunu vurgulaması kayda değer... Gerçeklen de Ûstündağ hakkında İstanbul'daki Asri Mezarlık konusu ile ilgili olarak daha 1938 yılının ilkbahar aylarında Dev let Sunîsi'uca lüzumu muhakeme karârı verilmiş,109 Üstündağ yargılanmış vc aynı yıl beraat etmişti.110 Zâten bu dâvâ, Cumhu riyetin 15. yıldönümü vesilesiyle, 29 Haziran 1938 târihinde ka bul edilen af yasası ile düşmüştü,111 Usuiııdağ*m görevinden alındığı gün basında yer alan bu habe rin doğruluğu hemen belli olacak ve gerçekten ele. Üst ün dağın görevden alındığının ertesi günü, "İstanbul Vilâyet ve Bclediyesi tıdc tetkik ve tahkik için" Ankara'dan müfettişler gelecektir.112 UsıüiKİağ'ııı görevden alınmasından sâdece ıkı halta sonra, Devlet Şurası Umûmi Heyeti, İstanbul eski Valisi ve Belediye Baş kam Üst ün dağ ile Belediye Başkan Muavini Ekrem Sevencan m muhakeme edilmelerine karar verir.113 Ayrıca, bundan yalnızca bir hafta önce, İstanbul Belediye Baş kan Muavini Ekrem Sevencan, İcra Vekilleri Heyeıi niıı 7 Aralık 1938 tarihli karârı ile Bodrum Kaymakam lığına atanır.114 Sevencan m atama kararnamesinin Resmî Gazetede vavııılaııdığı gün. Devlet Şûrası Umûmi Heyeti nin de söz konusu karârı açıklanır. Sevencan için bu karar iki yönlü bir darbe olarak kabul edilme lidir. Sevencan, bir yandan, meslek yaşamı için çok önemli bir gö revden ve konumdan, bir anda çok daha alt sıralara kayıyordu. Sevencan için, aynı aşamaya bir kez daha ulaşmak, bele yeni db-
109 Cumhuriyet, 128. 5. 1938). 110 Cumhuriyet, i l 7.7. 1938). 111 Us, age, s. 258 ve 275-276. 112 Ten, {3 12.1938). 113 Ten, {7.12.1938).
114 RG, Sayı: 4083, {13.12.1938).
186
nemde, belki ele artık tamamen olanaksızdı. Diğer yandan, Sevencan, sâdece önemli bir makamdan ayrık malda kalınıyor, ama aynı zamanda, meslek yaşamı acısından da kendisine ileride hayli güçlükler yaratacak biçimde, bundan ön ceki faaliyetleri soruşturuluyor ve mahkemeye veriliyordu. Bu arada, Dolmabahcc Sarayı nda Atatürk’ün katafalkını ziyaret eden kalabalığın yarattığı izdiham nedeniyle meydana gelen ölümler hakkında yapılan soruşturmada, Muhiddiıı Üstündağ m da görevi dolayısıyla sorumlu olabileceği saptanır115 Birkaç gün içinde Dolmabalıçc Saraylında meydana gelen ölümler hakkında soruşturma açılır ve olayda bâzı idâıe âmirleri nin görevlerini yapmadıkları saptanarak, hazırlanan rapor Dcvleı Şûrasına sunulur.116 Yine bu sırada, Vekâlet emrine alman Üstündağ emekliye sevk edilir.117 Soruşturmalar genişletilir ve son on yıllık Vilâyet ve Belediye faaliyetleri müfettişlerce incelemeye alınır.118 Nihayet Üstündağ ve Sevencan ile İstanbul Belediyesindeki bâ zı yöneticiler hakkında, otobüs aiıın-sattınında yolsuzluk ve suis* limâJ yaptıkları gerekçesiyle "Otobüs Dâvası” ve Asri Mezarlık konusunda da "Asri Mezarlık Dâvası” açılır.119 Bu dâvalar devam ederken, Dolmabahçe Sarayında meydana gelen ölümler hakkında açılan soruşturmada, Devlet Şüıâst, 2. Dâire maznunlarından Salih Kılıç m muhakemesine, Üstündağ ile diğer yöneticilerin ise meni muhakemesi ne karar verir.120 Bu karardan iki gün soma, Üstündağ ve Sevencan, aleyhlerine yolsuzluk ve su isli mâl suçlamalarıyla açılan “Otobüs Dâvası "uda, "Asri Mezarlık Dâvası’ııda ve daha sonra açılan “Sûrpagop Me zarlığı Dâvası*nda beraat ederler.
115 Tan, {23.12 1938} 116 Taa (3.1.1939). 117 la n . {24.2.19391 118 Tan. (9.3.1939). 119 Ulus, (3.3 1939). Cumhur*yet (3 3.1939}. 120 Tan, {5.7.1939).
187
Yalnızca Üstündağ'a, Sürpagop Mezarlığı işinde Vekâlete danış madan hareket elliği gerekçesiyle 50 TL ceza kesilirse de, bu ceza da tecil edilir.121 Muhiddin Üstündağ dâvası, uzaktan ve ilk bakışta, her ne ka dar basil bir yolsuzluk ve suistimâl dâvası olarak görülebilirse de, aslında tam anlamı ile, siyasî bir davadır. Dâvanın seyri ve dâva sırasında basının Üstündaga karşı aldığı tutum, bu yargıyı destekliyor. Görüldüğü gibi, Üstündağ ve yakın çevresi hakkında değişik soruşturmalar ve dâvalar açılmış, bütün bu dâvalar basın aracılı ğıyla kamuoyuna açıkça ve âdeta geniş bir propaganda kampan yası biçiminde duyurulmuş, ancak tüm dâvalar sonunda beraalle sonuçlanmıştı. Üstündağ, Aralık ayı başında görevinden alınmış, baklandaki basın kampanyası ite birlikte, aleyhine açılan dâvalar ise, ancak bir somaki yılın Temmuz ayında sonuçlanmıştı. Aylarca süren ve basında Üstündağ hakkında iddialar ve imâ larla dolu, çok defa da söylentilerle süslenen haberler biçiminde görülen Üstündağ dâvasının, sonunda, basma ve kamuoyuna su nulduğu biçimin aksine, beraatle sonuçlanmış olması çok ilginç tir. Aslında yargılama sırasında basında görülen haberler, bu ha berlerin kamuoyuna sunuluş biçimi ve bunun geniş bir biçimde aylarca sürmesi, hiç kuşkusuz, dâvanın sonucundan daha etkili olmuştur. Böyle.ce kamuoyu, yeni yönetimin kendisine aksettirmek iste diği ölçüde ve yönde, eski dönemin üst düzey yöneticilerini daha yakından tanıma fırsatı bulmuş oluyordu. Basının dâva ile ilgili olarak, dönem basınının sahip olduğu serbestlik sınırını bir hayli aşaıâk haberler verebilmesi de, basılım bu yönde bir haber sıkıntısı çekmediğini, hattâ belki de bizzat yö netimin haber bakımından basını beslediğini düşündürüyor. Üstündağ dâvası, İstanbul gibi Türkiye'nin en büyük ilinde es ki yönetimden bir nevi hesap sormaydı.
121 Tan, (9.7.19391; Ulus, (9.7.1939); Cum huriyet {9.7.1939).
BoyIece yeni yönetim, tüm sorumlu yöneticilere bir gösteri ya pıyor ve onları uyarıyordu. Yargılama sırasında ortaya atılan iddialarla mahkeme karan arasındaki büyük çelişki, biraz da bu gösteriyi ortaya koyuyor Ancak dâva, gedmiş dönemin önemli yönetim mevkilerinde bâ zı değişiklikler olacağına ilişkin önemli bir işaret sayılabilirdi. Nitekim bu sırada basında görülen haberler de bu yorumu des tekliyor. Örneğin, Adana Valisi Vekâlet emrine alınmış ve yine Vekalet emrine alınan Konya Valisi Cemâl Bardakçı, Üstündağ ile birlik te, emekliye sevk edilmişti.122 Basında Dâhiliye ve Hâriciye Vekâletlerinde de önemli ulama lar yapılacağı duyuruluyordu.123 Bu sırada Valiler arasında da atamalar yapılacağı haberi resmen lekzib edilirse de, İstanbul Vali Muâvinliği’tıe Muzaffer Akalın atanacaktır.124 Bu atama ile yeni İstanbul Valisi Kırdar'a güvenilir bir yardımcı sağlandığına hükmedilebilir. j
Hükümette Tedrici Değişimin Başlangıcı 1939 yılına yeni girildiği bir sırada, hükümette tedrici bir deği şim olacağı yolundaki söylentiler hızla gerçekleşmeye başlayacak tır Zâten daha 1938 yılının son günlerinde Vekiller arasında bir değişiklik yapılmış vc daha çok İş Bankası çevresine yakınlık du yan ve her iki Bayar Hükümeti nde de tktisaı Vekili olan Şâkir Ke sebil*, resmi olarak sağlık nedenleriyle görevinden istifa etmiş vc yerine İzmir mebusu Hüsnü Çakır getirilmişti. Yine görevinden islifâ ederek ayrılan Maarif Vekili Saffet Arıkanın yerine de İzmir mebusu Haşan Âli Yücel atanmıştı,125
122 Tan, 123-24 2.1939}. 123 Tan, 124.2.1939):Cnmhuıiyet, 17.7.1939). 124 RG, Sayı: 4152, (9.3.1939). Ayrıca bkz RG, Sayı: 4100,12.1.1939) ve Sayı: 4106, (18.2.1939). 125 Tan, <29 12-1938)
189
İnönü, bu değişimin gerçek nedenlerini, günlüğüne söyle nm ediyordu: "B-ir müddet sonra Saffet Arıkan'ı Maariften, hakikaten hastalık se bebi ile, Şâkir Kesebir'i [ise], zahiren hastalık sebebi ile, hakikatte istikâ metine itimat kâfi olmadığından çektirildi/'126 /.
As/m Us isc\ Sitkir Kesebir'in istifasını, günlüğünde şöyle de ğerlendiriyor: "Şâkir Kesebir, külliyetli bir serveti karısı nâmına Alman bankalarına yatırmış... Halbuki karısı Müslüman olmuş bir Yahudi imiş,.. Almanlar, Yahudilçrin bankalardaki paralarına el koydukları sırada, bu paranın üzeri ne de Yahudilere âid diye ambargo konmuş,,. Alman İktisat Nâzın Funk Ankara'ya geldiği zaman, Şâkir Kesebir İkti sat Vekili idi. Fıınk'a rica etmiş... 'Almanya'da karıma âid olan para esâsen benimdir' demiş... Para üzerindeki ambargonun kaldırılmasını iste miş... Bir müddet sonra Hâriciye Vekâleti'ne Berlin'den gelen bir yazıda, Şâkir Kesebir'in karısının paraları üzerindeki ambargonun kaldırıldığı bil dirilmiş... Şâkir Kesebir'in iktisat Vekâleti'nden çekilmesi ile bu hâdise arasın da münâsebet görenler var."127
Sitkir Kesebir'in seker yolsuzluğu iddiasıyla mahkemeye verile ceği yolunda söylentiye dayalı haberler ise, doğru çıkmayacakt.r.128 Bayar ile İnönü arasında iktisadi politika konusundaki görüş ayrılıkları. Vekil değişikliğinde ilk plânda rol oynamış gibi gönü IU İV* O I.
Gerçeklen de, yem hükümetin kurulmasının üzerinden daluı iki ay bile geçmeden, öncelikle iktisat Vekili nin istilâ etmesi, da ha doğrusu görevinden alınması, Bayar ile İnönü arasında, uygu lanan ve uygulanması gereken İktisadî politikalar konusunda önemli görüş ayrılıkları olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Diğer yandan da, İnönü, bu hassas Vekâletin basma Bayar gı u •
126 "İnönü'nün Hâtıra Defteri nden Sayfa I ar” . (Metin: 31, H ü rriye t 115.1.19741.
127 Us, age, s. 357. 128 Tan, (29.3.1939).
190
bandan değil de, kendi grubundan bir kişinin gel irilmesini tercih etıiğmi açıkça belli ediyordu. Hükümetle bir başka değişiklik ise, birkaç gün sonra olacaktır. 3 Ocak 1939 da CHP Meclis Grubu toplanır ve boş bulunan CHP Grup Reis Vekilliği’ 11e Genel Başkanlık Kurulu (Genbaşkutj (aralından Adliye Vekili Hilmi Uran aday gösterilir. Uran, CHP Meclis Grubu Reis Vekili iğnıc seçilmesi üzerine, Adliye Vekili iğinden istifa eder ve yerine Konya mebusu Tevfik bikre t Sı lav atanır.129 Hilmi Uran, anılarında, bu atamayı ve İst ifâsını söyle an kılıyor: "Bir gün beni Cumiıurreisi İnönü çağırmıştı. 0 henüz kendi köşkünde [Pembe Köşk'te) oturuyordu. Ben de oraya gitmiştim. Bana partide çalışmamı daha uygun gördüğünü ve beni parti Meclis Grubu Başkan Vekilliğime almak istediğini, çünkü bundan böyle Meclis Grubuna fazla ehemmiyet vereceği için, orada benim gibi her hususta güvendiği bir kimsenin bulunmasını arzu ettiğini söyledi. Sonra da böyle bir tekliften kat'iyen aünma(ma]nu ve bana öteden beri muhabbeti ve güveni olduğunu temin etti. Bu teminata lüzum yoktu. Ben teklifi bir karar olarak almış ve partide de memnunlukla çalışa cağımı söylemiştim. İnönü, söz arasında, o günlerde, ayrı ayrı sebeplerle, Kâzım Özalp ile Saffet Arıkan'ın da kabineden çekileceklerini bana haber vermişti. (...) (Uran, bu görüşmeden sonra, Bayar'ın kendisini ziyaret eniğini belir terek, bu görüşmeyi de şöyle anlatıyor:| Bu arada, [Bayar], Saffet Arıkan'ın Maarif Vekilliğimden çekileceğini, yerine Haşan Âli Yücel i düşündüklerini haber vererek, fikrimi sorar gibi oldu. Ben de, pek muvafık olduğu cevâbını verdim. Sonra da, asıl beni ziyareti sebebine geçmiş olmak için, Meclis Grup Başkan Vekilliklerimden birinin açık olduğunu ve oraya münâsip bir kim se bulamadıklarını söyledi ve benden oraya birini tavsiye etmemi istedi. Anlaşıyordu ki, İnönü, ikimize de rollerimizi ayrı ayrı telkin etmiş ve derslerimizi vermişti. Bu düşünce ile ben, eğer tensip ederlerse, Grup Başkan Vekilliğime istekli olduğumu söyledim.1 3 2
123 Ulus, {4.1.1939).
191
Celâl Bayar, ilkin istiğrâp eder gibi göründü. 'Nasıl olur?' dedi ve kabineden ayrılmamın muvafık olmayacağım ileri sürdü. Fakat hakikî duruma karşı bu tehâcüf rolü fazla devam etmedi. Gerçi bunun dönüp dolaşıp böyle olacağım ve böyle olması için de her ikimizin daha evvel talimat almış olduğumuzu birbirimize itiraf etme dik. Fakat Grup Başkan Vekilliği için benim Adliye Vekilliği nden çekil memde hemen mutâbık kalarak, birbirimizin işini kolaylaştırdık. (...! İlk grup toplantısında ben Başkan Vekilliği'ne seçildim ve Adlîye Vekilliği'nden istifa ettim.” 130
İnönü, Başvekilliği döneminde, Cumhurbaşkanı taralından hü kümete dışarıdan müdahalede bulunulmasına tepki göstermiş ol makla birlikte, görüldüğü gibi, Cumhurbaşkanlığı döneminde, bu kez dc kendisi sorumlu Başvekile Vekil değiştirmesi vc hükü mde hangi adın katılması gerekliği konusunda tâlimin veriyordu. Daha önce de rastladığı m ız bu durum, rejimin siyâsî mekan iz li lalarında hiçbir değişim olmadığını ve olmayacağını açıkça gös teriyordu.
İnönü'nün Siyâsal Dâvâları (II): Ekrem Hamdı Bakan (König) Dâvâsı Yeni yılın ilk günlerinde meydana çıkarılan bir kaçakçıhk ola yı, hükümette başlayan tedrici değişimi hızlandıracaktır. Söz konusu olay, Millî Müdâfaa Vekâleti iİe Hâriciye Vekâlcti ııin imza vc mühürleri taklit edilerek, Türkiye Cumhuriyeti adına Kanada'daıı uçak satın alınmaya ve daha sonra da bu uçak ların İspanya Hükümeti'ne satılmasına teşebbüs edilmesiydi. Örneğin, Tan gazetesinde haber kamuoyuna şöyle duyurulu yordu: "Tayyare Kaçakçılığı,,. Türkiye için Amerika'dan tayyare alıp, Franko'ya satmak isteyenler tutuldu.” 131
130 Uran, age, s. 339-341. 131 Tan, 18.1.1939).
192
Ancak, ertesi gün Cumhuriyet gazetesi, uçakların Ispanya'da o sırada kalen yönelimde bulunan Cumhuriyetçi Madriı Hûkümcli’ne satılmak istendiğini yazacaktır.132 Olayla ilgili olarak basında çıkan ilk haberler, görüldüğü gibi, çelişkili olur. Ancak daha başlangıçta dahi olayın basil bir kaçakçılık olayı olmadığı, basındaki söylentilerle karışık haberlerden hemen anla şılır. Kaçakçılık olayında baş rolü oynayan kişi, aynı zamanda bâzı gizli haber alma (istihbara!.) işlerinde kullanılan Ekrem Hamdi Bakan (König) idi. Olayın ayrıııtılarma girmeden önce. Asım Us un günlüğünden, lâkabı König olan Ekrem Hamdi Bakan ııı kim olduğunu öğren meye çalışalım: "Mahrem istihbarat işlerinde kullanılan Ekrem [Hamdi Bakan] König ismindeki adamr resmî sıfatım suistimâl ederek, kaçakçılık şebekeleri ile iş görürmüş... İsmet İnönü ilk Cumhurbaşkanı olduğu sırada, bu adamın bir sahte kârlık rezaleti meydana çıkmıştı. Rezalet, aslında beynelmilel mâhiyette, yâni Türkiye Cumhuriyeti nâ* mına Amerika'dan tayyare satın almak ve Ispanya'nın Madrit Hükümeti'ne satmak teşebbüsü idi. Millî Müdâfaa Vekili'nin imzası taklit edilerek 50 tayyare sipariş edil* miş... Fransa Hükümeti ile VVashington Sefirimiz Münir Bey in ihbarı üzeri ne mesele meydana çıkmış ve birçok dedikodulara sebep olmuştu. Alınan bilgilere göre, sahte evrak antetli idi. Fakat resmî dâirelerden alınmış değildi. Onlar da uydurma idi ve Cumhuriyet kelimesi (Comhuriyet) şeklinde yazılmıştı. Evrakın ve imzaların sahte olduğunda hiç şüphe yoktu. Ekrem König, bu sahtekârlığı laubali bir zihniyet ile yapmıştı. Eskişehir milletvekili Emin Sazak, bu iş için Meclis tahkikatı açılması nı istemişti. Bu hâdisenin dedikoduları arasında bir gün Yahya Kemâl [Beyatlı) şöyle dedi;
132 Cumhuriyet. {9.1.1939}
193
se
'Bu mesele, Karagözün şadırvanı gibidir. Hükümet isterse akar, durur.'
ister
Abdülhamid'in Mabeyincisi baş hafiye Kadri Bey, şâir Yahya Kemâl'e anlatmış: 'Fehim Paşa berbat bir adamdı. Bununla beraber, Abdülhamid en şok Beyoğlu semtinden korkardı. 'Şöyle bir bomba patlatacaklar. Pâdişâhı mızı havaya uçuracaklar' diye bir kafiyenin jurnal etmesi, evhamım ga leyana getirirdi. Bazen bu evham o kadar kendini sarardı ki, Pâdişâh ba ğırmaya başlar, koşmaya başlardı. Âdeta deli gibi olurdu. fehim Paşa, böyle bir zamanda, Beyoğlu nda Rus tebaasından bir adamı dövecek olursa, bunu duyunca içi rahatlanırdı. Hâdisede Rus Sofâreti'ne bir tarziye verilir, bu suretle iş biterdi. 'Elverir ki, Fehim Paşa, Beyoğfu'nda bir adam dövebiliyor, demek, vaziyet tehlikesizdir' derdi Bunun gibi Ali Şâmil Paşa da Üsküdar ve Kadıköy taralının hâkimi idi. O tarafta da o bir adam döverse, sükûnet alâmeti sayılırdı.' Yahya Kemâf (Beyattı) tunu naklettikten sonra ilâve etti: 'Ekrem Köııig de. Cumhuriyet devrinde bir nevi Fehim Paşa olmuş-
Asm
Us, bu imâsıyla, he ılı aide. KörıigTn A ıa u irk dönem inde
önem li görevlerde bulunduğunu anlatm ak isliyor.
Mete Tuncay du Usun bu imâsını, bir yazısında söyle değer lendiriyor: / "Atatürk'ü fl. Abdülharmd'e benzetmeyi de içeren bu söz, König'in devlet istihbaratında, ama doğrudan doğruya Devlet Başkam'na bağlı olarak çalıştığım imâ etmektedir."1 134 3
Bir başka biyografi kitabında ise, K ö ııig ve Konig olayı ha kkın da su bilgilere rastlıyoruz: "Atatürk’ün Ölümünden sonra Cumhurbaşkanı olan İsmet Paşa'nın iktidarının ilk ayları, içte de, dışta da, büyük dalgalanmaların olduğu günlerdi. Basında üst üste patlak veren suistimâl olayları, bu olaylarda nüfuzlu kişilerin. Meclis üyelerinin, hattâ Bakanların isimlerinin geçmesi, hükü meti adamakıllı sinirlendiriyordu.
133 Us. »ge. s 353-354. 134 Mele Tunç ay. "Ekrem Kömg’in Uçak Kaçakçılığı, -Sınan Kuneralpin İlen Sürdüğü Gibi- M illi yetçiler Adına mı. Yoksa Cumhuriyetçiler Hesabına mı Yapılmıştır?", Târih ve Toplum, Sayı 00. tAralık 1938). s. 8.
194
Gerçi bütün bunlarda CelâJ Bayat'ın henüz Başbakanlıktan ayrılma mış olmasın ın rolü yok değildi. İsmet Paşa'cılar, fırsattan istifâde, ortalığı iyice toza dumana katma* mn iyi olacağı düşüne esindeydiler.
Mustafa Kemâl'in hastalığı döneminde işleri ellerine geçirmiş olanlar, tasfiye edilmeden önce, kamuoyu önünde iyice hırpalansınlar isteniyor du. Fakat üst üste o kadar çok nüfuz ticâreti ve vurgunculuk elayı patla* tıldı ki, gazetelerde iş, zâten pusuya yatıp fırsat kollayan rejim düşman larıma ekmeğine yağ sürme noktasına kadar sürükleniverdi ve tabiî bun dan en fazla rahatsızlık duyan da İsmet Paşa oldu. Bu skandalların en fazla gürültü çıkaranı, İsmet Paşanın- iktidara ge lişinin ikinci ayında patlak veren 'Ekrem König' olayı İdi. Üst tabaka yöneticilerle senli benli görüşen, bâzı hükümet üyelerinin evlerinde misafir kalacak kadar yakın arkadaş olan bir eski Ûsmanlı za biti idi, Ekrem [Hamdi Bakar»] König... Dışişlerinin ve Savunma Bakanlığı'mn mühürlerini ve yetkili imzalan* nı taklit ederek, Türkiye adına Kanada’ya kırk bombardıman uçağı ıs marlamış ve bunları uluslararası silâh mafyası kanalıyla İsponya'ya ulaştırmıştı. Olay patlak verdiği zaman Franko artık Ispanya'nın defterini dürmek üzereydi. |...| Bâzı İstanbul gazeteleri, tayyarelerin Franko'ya satıldığını yazınca, (Frankol, şahsî temsilcisi Giulio Palenzia imzasıyla açıklamada bulun muş, olayla alâkası olmadığım bildirmişti. Gerçekten de mahkeme sırasında, tayyarelerin Cumhuriyetçi Barse lona Hükümetine verildiği, işin içinde Leokatz adlı ünlü bir örgüt adamı* nın bulunduğu ortaya çıkmıştı. Leokatz'ın Ispanyol İç Savaşfnda Cumhuriyetçilere silâh temin eden ve Moskova ile irtibatlı bir mafya lideri olduğu bilmiyordu. Ekrem König onunla çalışmıştı. Garip bir adamdı Ekrem König... Birinci Dünyâ Savaşinda bir Alman Generaline yaverlik yaptığı, Kö nig lâkabını da o sırada aldığı söyleniyordu. König, Alman dilinde. Kral demekti. Adamın hâli, tavrı, birkaç yabancı dili rahatça konuşması, ilişkileri fi lan, doğal olarak, kişiliğini etkin hâle getiriyordu, İyi giyiniyor, güzel konuşuyor, yaşayışıyla varlıklı bir insan havası ya ratıyordu. Atatürk'ün eski Özel Kalem Müdürü Hayati Bey'in hem akrabası, hem de yakın arkadaşı olarak biliniyordu. Cumhuriyetin ifk yıllarında her yere giriş çıkışı, yığınla önemli dostu 195
bulunuşu, Avrupa ile Ankara arasında mekik dokuyuşu, herkeste onun gizli ve Önemli bir takım yüksek hizmetler yaptığı intibaını uyandırırdı. Adam öyle sevimli, girgin, işbilir davranır, güzel sanatlardan, antika cılıktan . mimari ve dekorasyondan öyle anlar görünürdü ki, zengin çev relerde sâdece bu yönüyle bile müthiş bir süksesi vardı. Kadınlarla pek çabuk senli benli olur, el şakaları yapar, başkaları için 'sululuk' denilebilecek davranışları bile kendisine yakıştırır*. Hiç beklenmedik zamanlarda da yırtıcı b/rçın, edepsiz o l u v e r i r d i Bir vak'ası vardı... Beyoğlu sinemalarından birinin önünde, sinirine dokunan bir cikletçi çocuğa tokat atmış, çocuğun hâline acıyan Ingiliz asıllı bir Madam da, 'Utanmıyor musun el kadar çocuğu tokatlamaya!' deyince, zavallı kadı nı. Türklüğe hakaret etti diye, karakollarda süründürmüştü. Koyu Türkçü ve milliyetçi görünmeye özel bir dikkat gösterdiği anla şılıyordu."135
Olay basına yansır yansımaz, 10 Ocak 1939 da, konuyla ilgili olarak CllP Meclis Grubu toplanır ve bu toplantıda Başvekil Ka yar. Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu ile Adliye Vekili levfık Fikret Sılay bâzı açıklamalarda bulunurlar. Bu açıklamalar, kamuoyuna resmî olarak şöyle duyurulur: "Başvekil Celâl Bayar, bir, iki günden beri matbuatta mevzuu bahis olan beynelmilel bir tayyare kaçakçılığı meselesinin bugünkü ruznâmeye alınarak görüşülmesini teklif etti. TeMifin kabulü üzerine kürsüye gefen Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğ lu, 28 Haziran 1938 târihinde toplanan Grup Heyeti Umûmîyesi'nde [CHP Meclis Grubu nda] Hâriciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü Aras ın beynelmilel bir kaçakçılık şebekesinin Ispanyol muhariplerine Türkiye nâmına tay yare sattığı hakkında Hâriciye Vekâleti'ne vâki ihbar üzerine yapılan tahkikatı ve işin o vakit adliyeye intikâl etmek üzere olduğunu bildirmiş olduğunu hatırlatarak, izahatına bervech-i âti devâm eni: 'Haziranın ilk günlerinde Franko İspanyasının Türkiye mümessili Hâ riciye Vekâleti'ne müracaat ederek, birçok tayyare yüklü vagonların Amerika'dan hareket ettiğini ve bunların Türkiye Hükûmeti'ne âid oldu ğunun iddia edildiğini söyleyerek, doğru olup olmadığını sormuştu. 11 Haziran 1938'de VVashington Sefirimizden aldığımız bir telgraf da aynı mevzua temas ediyordu. Amerika'da Türk mübâyeat/ işleri ile uğraşan resmî makam VVasbing-*1 6 9
135 Şadım Tanju, Dolu Dizgin. (Ali Nâcı Karaçam Bir Gazetecinin Hayâlı), s. 105-106.
196
ton Sefaretimiz olduğuna göre, bizde o vakit mevzuu bahis sevkıyatın bir kaçakçı şebekesine aidiyeti hissi ve zannı hâsıl olmuştu. 13 Haziran'da gerek Ispanya mümessilinin verdiği haber ve gerek Wa$hington Sefirimizden alınan telgraf birleştirilerek, keyfiyet Millî Mü dâfaa Vekâleti'nden soruldu. 14 Haziran'da bu Vekâletten aldığımız cevapta, böyle bir mübâyeanm aslı olmadığı ve hiçbir tayyare sipariş edilmediği ve Türkiye nâmına bü tün siparişlerin VVashingcon Sefaretimiz vâsıtasıyla yapıldığı bildirilmiş tir. Bu cevap ve Ispanya mümessilinin ihbarı, VVashington Sefaretimize tebliğ olunmuş ve beynelmilel bir sahtekârlık şebekesi ile karşılaştığımız hissi hâsıl olduğunda, Sefaretin elindelki] mevcut evrak ve vesaikin asıllan, fotoğrafları ve mümkün değilse, musaddak suretlerinin gönderilme si istenmiştir. 16 Haziran'da alınan cevapta, bu vesâikin Amerikan eksport müessesesinin İstanbul acentası tarafından Hâriciye'ye tevdi edileceğifninl bil dirilmesi üzerine, aynı târihte Anadolu Ajansı ile bir tekzib neşrolunmuş ve bu tekzibde, husûsî ellerle hiçbir yerden tayyare satın alınmadığı ve böyle bir alışverişle Türkiye'nin alâkası mevcut olmadığı bildirilmiştir. 22 Haziran'da [daj Hâriciye Vekâleti'ne gelen vesaik Adliye Vekâle time tevdi olunmuştur/"136
CHP Meclis Grubu'nda yapılan bu açıklamalardan anlaşıldığı na göre, basındaki söylentilerin, dedikoduların ve imâların aksi ne, bâzı mebusların, Vekillerin ve diplomatların bu olayla uzak lan yakından hiçbir ilgileri bulunmuyordu. Yapılan açıklamalar. Koniğin, Milli Müdâfaa Vekâleti ile Hâri ciye Vekâleti nin mühür ve imzalarım taklit ederek, muhtemelen Nisan-Mayıs aylan uda Kanada’ya uçak sipariş ettiğini gösteriyor du.137 Sinan Kuneralp, bir incelemesinde, hem Koniği, hem de König olayını şöyle anlatıyor: "Aralarında iki Türkün adına rastlıyoruz. İkisi de o sıralarda yeşermekte olan millî Türk burjuvazisinin ileri ge len isimlerinden...
136 Tuncay, "Ekrem Könıg'in Uçak Kaçakçılığı. -Sinan Kuneralp in İleri Sürdüğü Gibi- M illiyetçi ler Adına mı, Yoksa Cumhuriyetçiler Hesabına mı Yapılmıştır?", Târih ve Toplum, Sayı: 60. {Aralık 1988). s 6. J3? U J ıı& m .l 3939):Tart. 111.1 1939).
197
Birincisi, Fransız Schneider, Ingiliz Hotchkiss ve Çek Skoda fabrikala rının Türkiye mümessili ve ismi bilâhare Fransa'da bir esrar kaçakçılığı na karışacak olan Babanzâde Fuat Bey... Kendisi, Paris'te İstanbul doğumlu Ventura adlı bir Yahudi ve Polon ya'nın Gdansk limanında yaşayan Yunan asıllı esrârengt2 ölr doktor ile işbirliği hâlinde, Cumhuriyetçilerin Silâh Mubayaa Komisyonu'na Fransız ve Belçika menşeli silâhlar temin etmiştir. Fuar Baban mkr her ne kadar basrt bir uluslararası kaçakçdrk olayı ise de, diğerini üç ayrı boyutla algılamak mümkündür. Birincisi, yine salt kaçakçılık ve sahtekârlık olayı olarak; İkincisi ise, Atatürk'ün son zamaolar|ın)daki Bayar-inönü çekişmesinin bir parçası olarak; üçiincüsıi de, Mazi Almanyası'nm Türkiye'de propaganda ve fa aliyetlerinin çerçevesi içinde... Olayı belgelemek zor, hattâ imkânsız... Ama insanı rahatsız eden ve düşündüren cevapsız kalmış çok soru var. Olayın kahramanı Ekrem Hamdi İBakan) König, sürükleyici bir mace ra romanına konu olabilecek bir hayat yaşadı. Babası Kiraz Hamdi Paşa ile dayısı Süleyman Şefik Paşa (Dâmad Ferid Paşa Hükûmeti'nde Harbiye Nâzın) 150'likler arasında yurt dışına sü rülmüşlerdi. Ekrem Hamdı, Almanya'da tahsil ettikten sonra, Birinci Dünyâ Sava şımda Alman zabitlerin yanında istihbâraî konularında çalıştırılmış. Al manlar tarafından kendisine verilen 'Konıg' lâkabını, soyadı kânunu çı kınca, soyadı olarak benimsemişti. Harb bitince ticârete atılmış, çeşitli Alman firmalarının mümessilliğim üstlenmiş (son olarak Lufthansa'nmkind, İstanbul sosyetesinin tanınmış simalarından biri olmuştu. Birinci karısı kazara lizol içerek ölmüş, ikinci karısını boşamıştı. Olay cereyan ettiği zaman, kendinden epey genç olan ve hâlen İstan bul'da yaşayan Mefkure Hanım ile beraberdi. Ticarî faaliyetlerinin yanı sıra, Ankara'daki siyâsî çevrelerle İde] iliş kilerine itina göstermiştir. Recep Zühtü, Kılıç Ali yakın dostları idi. 1930'ların ortalarında işleri bozulmaya yüz tutmuştu. Almanlarla ilişkileri sâyesinde 1936 senesinde yine Paris'te perde ar kasında faaliyet gösteren bir Alman komitesi ile temas ediyor. Bu komitenin amacıPİspanya'da milliyetçi saflarına silâh sağlamak... Yürürlükteki silâh ambargosu yüzünden, milliyetçiler alıcı olarak görünemedıklerınden, satışların üçüncü bir ülke üzerinden yapılması gere kiyor. Ekrem König, Kanada'dan 50 adet bombardıman uçağının Frankistlere sevk edilmesi işini üstleniyor.
198
Komite, finansmanı sağlıyor ve mesaîsi karşılığı 500.000 TL tutarında bir komisyonu König'e Ödemeyi taahhüt ediyor. O dönemlerde İstanbul Tramvay Şirketi nin 2.500.000 ÎL'ye kamulaşıırıldığı düşünülürse, meblağın önemi anlaşılmış olacak... Uygulanacak olan senaryoya göre, sahte belgeler tanzim odi/ıp, uçaklar Türkiye Cumhuriyeti tarafından sipariş edilmiş gibi gösterilecek, sevkıyat esnasında ise, milliyetçilerin elinde bulunan Cadiz limanına gönderilecek... König, Ankara'daki tanıdıklarını seferber edip, Millî Müdâfaa VokiIfniıı ve Hâriciye Müsteşarfmn imzâlannı taklit ederek, Türkiye adına hu uçakları sipariş etti. Bu ara Avrupa'da Millî Müdâfaa ve Hâriciye Vekâletlerimin sahte mühürlerini yaptırdı. Abdülmahidin meşhur Kaplanpaşası Haşan Paşa nın torunu Ruhi Bozcalı, Hâriciyede kiiçük bir memurdu. Kendisi, siparişle ilgili olarak Amerika'daki fabrikadan gelen teiçjral ve mektuplara el koyup, König'e teslim ediyordu. Bu hizmetin karşılığın da 10.000 Ura almıştır. Nihaî teyid telgrafını. König, 17 Ağustos 1937 târihinde gönderip, ya nında Mefkure Hanım bulunduğu hâlde, 24 Ağustos ta yurt dışına gidi yor. Buraya kadar herşey düzenli... İşler, sonra karışıyor. 1938 baharında foya meydana çıkıyor. Çıkış şekli belli değil... Bâzılarıua göre, fabrika son parti uçağı yanlışlıkta Cadiz yeıine İstan bul'a gönderince, mesele ortaya çıkıyor. Başkalarına göre ise, Amerika Harb Sanayi İhracat Kontrol Komisyo nu, Türkiye taralından satın alınmış gibi görünen bu uçakların çokluğu üzerine meraklanmış ve konu hakkında VVashington Elçifoğ/'nden bilgi is temişler Herhâlükârda, König, durumun anlaşıldığını öğrenince apar topar İs tanbul'a geliyor. Ancak iddiaya göre, kendisine Ankara'dan gelen bir telkin üzerine, vapurdan inmekten vazgeçiyor ve Romanya üzerinden Paris'e 3vdel ediyor. Ankara'daki bu kaynak kim? Burası hâlen meçhul... Konu basma sızdırılmıyor. Ancak Hâriciye Vekâleti, bir tebliğ neşrederek, bâzı kimselerin har iç te Türk Hükümeti'nin adını kullanarak sahtekârlık yaptığını ve hükümetin buıuı vaktinde haber alarak, alâkadarları ikâz ettiğini bildirdi. 199
Mesele tam olarak örtbas edildi. Zâten, birkaç zaman sonra, Hatay'ın ilhakı, Atatürk’ün vefatı dikkatle ri dağıtmıştı. Tâ ki, Ocak 1939'da, İnönü Cumhurbaşkanı seçilip, Bayar hâlen Baş vekil iken, olay yeniden gündeme geliyor ve bu sefer basına yansıtılıyor. Başta Sertelln Tanl olmak üzere, gazetelerin bazıları veryansın edip, imalı da olsa, bâzı hükümet üyelerini ve milletvekillerini bu işe karışmış olmakla suçlarken, Cumhuriyet gazetesinin tutumu alenen Franko ve Nazi Almanyası yanlısı olarak göze çarpıyor. Cumhuriyetin tavrı, gazetenin ne denli Nazi propaganda örgütünün bir sözcüsü hâline geldiğini açıkça göstermektedir, {„.) König olayında üç ayrı konu birbiriyle girift olarak karşımıza çıkıyor: 1} Belge sahtekârlığı ki, burada König'in bıı işi tek başına örgütleye bilmiş olması zordur. Kendisini korumuş olanlar aynı zamanda Könıg ile bir menfaat birliğindeler miydi? 2) Könıg olayını İnönü, etrafında temizlik yapmak için kullanmış olabi lir mi? Bahriye Vekili Ihsan Bey dâvasında lYavuz-Havuz Dâvâsr'nda] Ko niğin isminin [de] geçmiş olması ve olayın arkasında İsmet Paşa nın vâr olduğunun bilinmesi, bu düşünceyi akla getiriyor. 3) König'in kurmuş olduğu şebeke, Türkiye’de Nazilerin örgütlenme sine bir basamak teşkil edebilir miydi? Ne yazık ki. bütün bu sorular cevapsız kalmaya mahkûm..."'33
Kuneralpin incelemesinde ortaya altığı sorulan burada dini den geldiğince yanı damaya çalışacağım. Ancak bundan önce, bir başka konu üzerinde, bir ayrıntı üze rinde durmak isliyorum. Olayla ilgili resmî açıklamalarda, Koniğin uçakları Ispanya'nın Cumhuriyetçi Madric Hükûmetihle salmak islediği özellikle vur gulanarak açıklanıyordu. Konuya ilişkin bülün kaynaklarda, uçakların ıııilfiycıçilere de ğil dc. Cumhuriyetçilere satılmaya çalışıldığı belirtilmektedir. Buna karşılık. Kuneralp, incelemesinde, König'in uçakları Krankisılere satmaya çalıştığım özellikle vurguluyor.
m
200
Sman Ktıneralp, "Ispanya Jç Sayı: 60. (Aralık 19881, s. 6-7.
Savaşı'nda Uçak Ticaret»
ve Ekrem Konig", Târih ve Toptum,
Kuneralp, König1in Nazi Al manyası ile olan ticarî ilişkilerim ve daha da önemlisi bâzı gizli ilişkilerini, bu konuda önemli bir ka mı olarak açıklıyor. Köııig olayında iki olasılık vardır: Birincisi, bu olayda König, uluslararası silâh ticâreti yapan bir grubun komisyoncusu olarak, sâdece maddi menfam sağlamak üzere, sahtekârlığa katılmıştır. Bu olasılık çerçevesinde, Köııig, sahtekârlığın örgütlenmesi acı sından elbette yakından tanıdığı ve muhtemelen daha önce de birlikte bu tür işler yaptığı bâzı kişilerle ortaklık kurmuştu ve yi ne muhtemelen siyâsi nüfuz sahibi bu kişiler, Koniğin sahtekâr lık işinden belirli bir komisyon da alacaklardı. Eğer sahtekârlık sâdece bir grup kişinin kendi başına girişliği hır olaysa, bu durumda, König grubunun uçakları Erankistlcre satmaması için bir neden yok gibi görünmektedir. Türk Hükümetinin bu gerçeği tekzib etmesi, muhtemelen, bu sırada Türkiye'nin izlediği dış politikanın bir gereğiydi. Cüııkü, Türkiye, Ispanya İç Savaşında, Cumhuriyetçi Madriı 11akameti1tu sonuna kadar tanımıştır.1' 9 Bununla birlikte, König grubunun, uçakları Cumhuriyetçilere de satması mümkündü. Çünkü, sahtekâr grubun ilgilendiği sade ce maddi çıkarlarıydı. Onların herhangi bir ideolojik yanı bulu namazdı. ikinci olasılık, Koniğin, Türk istihbarat görevlisi olarak, ulus lararası silâh ticâreti yapan bir grupla ilişki kurması ve resmî gö revli olarak, Türk Hükümeti nin bilgisi ve desteği ile, gerçekten de o sırada Türk Hükümetinin dış politikası gereği. Cumhuriyet çi Madrit Hükûmeıi'nc uçak satışında yardımda bulunmak üzere gırişimde bulunmasıd11\ Ancak bu olasılık çerçevesinde, Könıg, muhtemelen kendisine ve belki dc grubuna bir komisyon payı da çıkarıyordu. Koniğin vasim biçimi, bu olasılığın hayli yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak bu durumda, Türk Hükümeti, König olayının bu denli dal budak salmasına kesinlikle izin vermez ve olay, 1938 yılının
i:i9 Sinan Kuneralp, "Ispanya İç Savaşı ve Türkiye", Târih ve Toplum, Sayı: 37. (Ocak 1987). S.
6 8 -
.
201
v,»z ay hırında olduğu gibi, yitir kolayca ve lamâmcn ön bas edikbilirdi Oıum için ikinci olasılığın geçerli olamayacağım bel inmek is lerim. O hâlde. KonEg. daha doğrusu König grubu, resmi ve siyâsi ııu iuz unu kullanarak, bu sahtekârlık olayını örgüılemisü. \kaklann hangi gruba salıInıak islendiği ise, bugün için (.lalıi hala karanlıkta kalan biı* başka sorudur. Konig in yaklaşık on yıl önce meydana gelmiş bir başka su islimalı, de kaııslığı ve zamanında bu olayda kendisinin de parmağı nın bulunduğu yolunda ihbarlar yapıldığı basında yer alıyordu.140 Soz konusu suistnııâl, İMiklâl Mahkemesi Reisliği de yapmış ve ° dönemde bahı i)e Vekili olaıı Topçu İhsan (TTvavuz) Bey in. Ya vuz 211 lılısının onanını için bir Fransız sirkeli İle yaptığı söclc.s nüde rüşvet alması ve İ927 yılında Divan. Ali'ye sevk edilerek. [Yavuz-Hav uz Dâvasında] iki yıla hüküm gıymcsiydi.141 Basında bu sııistimâl olayında Konig’in de ıhbâr edilmiş olduğu bel inil hordu. Yine basımla. Koniğin ilişkili okluğu kaçakçılık olayımla bazı mebusların ve diplomat lamı da rolleri olduğu ısrarla vurgulattıyord u. lâlih kı İki Alay ise, l 1! us gaz e leşinde yazdığı bir yazıda, sahlıkâılıkla ilgili olarak basında yıkan haberleri yalanlıyor ve sâdece resmi açıklamalara inanılmasını isliyordu142 Oysa resmî ayıklamalarda. Koniğin sahtekârlığının 1 9 i» yılınm yaz aylarında onaya aktığı ve durumun daha o sıratla adalete intikâl ettiği belirtiliyor, ama Köııig aleylıiııc bir dâvanın 103V> vılı İlasında dahi hâlâ atılmamış olması, basılıdaki söylentiye davalı haberleri ve dedikoduları inanılır hâle getiriyordu. Asını üs. günliığıtııe su önemli yönü de ııot emıis: "Yahya Kemâl'in ifâdesine göre, Ekrem Koniğe Dâhiliye IVekâlcti) tahsisatı mesturesinden Eyliil 1938 târihine kadar para verilmiş...
140 Ta». (8.1.1939). 141 Tuncay, age. $. 206-207. 142 Fâlih RıfKı -Atay. "Bir Sahtekârlık Etrafında D edikodular", Ulus. (1? ı 1939)
202
Halbuki Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, tahsisatın Haziran ayında kesildiğini söylüyormuş... ^ Ekrem König'ın sahtekârlık işi Haziranda meydana çıkmıştı."
Soruşum m devanı ederken, Koniğin yun dışında bulunduğu anlaş dır. Koniğ in, olay onaya çıkarıldıktan sonra, yarı dışına çıkısının, daha doğrusu kaçışının da, y ü k s e k düzeyde bâzı yöneticiler aracı lığıyla okluğu basında açıkça yazılıyordu. " Yine lanı bu sırada. Koniğin bir ıra İlk kazası nedeniyle Fran sa'da bir has uı hân ede bulunduğu sırada kimliğinin meydana çık tığı, ancak Fransız polisinin, Türkiye’nin bir talebi olmadığım ile ri sürerek. Koniği yakalamadığı basında açıklanıyordu. Oysa Türkiye, Koniğin yakalanması için birkaç kez taleple hul un m ustu.1 144 34 ^ Daha somu iı ansız polisi Koni g1i aramaya başlamışsa da, hu lâk ıpıcn bir sonuç alınamayacak lir. Koniğin snhic evrak, imza ve mühür kullandığı kesinlik kazam!ıklan sonra, söz konusu sahte mühür ve imzaların loıoğr.tllan basında yer alır. Ancak Cumhuriyet Müddeiumumisi Baba Arıkan. soı u>uu maVI bu aşamada tamamlar ve bu arada haberlerinde ve yorumların da değişik iddialara, söylentilere ve imâlara yer veren gazetelerin sorumlularının da iİadeleri ne başvurur. Ancak bu kişiler yazılanları kam dayamazlar. Hattâ haberlerin "tahminen" yazıldığım belirtirler.146 Köıııg olayı, C11P Meclis Grubunda da önemli görüşme ve tarusmalara neden olur. Millî Müdâfaa Vekili Kâzım Özalp olaydan sorumlu umdur ve
parti içinde sert biçimde eleştirilir. Hilmi Uran, anılarında, daha Ocak ayı başında, İnönü'nün.
143 Us. age, s. 356. 144 Ulus,i 13.î. 1939). 145 Ulus. (19.1 1939). 146 Ulus, {17.1.1939). Ayrıca bkz. Tanju, age. s. 103*111.
203
kendisine, Miflî Müdâfaa Vekili Kâzını Özalp'in görevinden ayrı lacağım açıkladığını belirtiyor,147 İnönü, König olaynıtıı hükümet üzerindeki etkilerini, günlü ğünde şöyle anlatıyor: "lEmekliJ General [Kâzım] Özalp için de dedikodu çok idi. Kendisini parti grubu reisliğine [CHP Meclis Grubu Başkan Vekilliği'nel alarak değiştirmeyi düşündüm. Kendisine bunu söyledim. Çok infial ile karşıladı. Kabul etmedi. Cevap ve hesap vermeye hazır olduğunu söyledi. Bıraktım. (...) Ongtin geçmedi... Fırkada [CHP Meclis Grubu'nda) Emin Sazak, Ekrem KÖnig'in sahtekarlık, işi konuşulurken, Özalp'in çekilmesini ve onun sert mukabelesi üzerine de, çünkü şaibeler olduğunu, sözünü geri alması için teşebbü süne cevap olarak da, herkesin böyle söylediğini açıkça söylemiş... Meseleyi bana böyle tafsilâtıyla anlattılar. Meseleyi fırkada (CHP Meclis Grubu'nda) derhâl açmak ve neticede itimat reyi istemek lâzım idi. İcrâ Vekili zan altında kalamaz. Fırka reislerinin (CHP Meclis Grubu Başkan Vekillerimin) bana söyle diklerine göre, Emin Sazak'ın tecâvüzüne karşı. Fırka Grubu Heyeti Umûmiyesi (CHP Meclis Grubu) seyirci kalmış, hiçbir tezahür yapmamış... Bııf daha ziyâde Vekile karşı bir dolgunluğun manâsına havi imiş... Ne ise, fırsat geçmiş... Yakın bir zamanda fırkada [CHP Meclis Grubu'nda] itimat reyi almak lâzımdır' diye Başvekile söyledim. Hak verdi. Düşünemediklerini söyledi. Yeni teşebbüs olacağım bildirdi. Özalp iJe beraber geldiler. Ertesi salı {konuyu] fırkada (CHP Meclis Grubu'nda! münâkaşaya açmaya karar verdiler. Emm Sazak a da fırkadan (CHP Meclis Grubu'ndan] tebFigat yaptslar. Özalp, yalnız tekrar bana geldi. Münâkaşaya girmek istemediğini, münâkaşa etmeksizin
147 Uran, age, ş. 339204
ç e k ilm e y i *2 4 0
daha muvafık bulduğunu, temi2 olduğunu, himaye edilmesini söylüyor du. Tamamen demoralize olmuştu. Başvekili çağırdım.
Çekilmeyi takarrür eni."148*1 0 5
Milli Müdâfaa Vekili [emekli General] Kâzım Özalp, 17 Ocak'ıa, "tayyare soruşturmasının selâmetle yürütülebilmesi için istifa eder vc yerine Bursa mebusu emekli General Naci Tmaz atanır. 149 Âsim Us, bu gelişmeyi şöyle anlatıyor: "13 Kânunusâni 1939 (Cuma)... Celâl Bayar Kabinesi istifa etti... Reisicumhur, kabine teşkilini yine Celâl Bayar’a verdi. Bu istifanın sebebi, Millî Müdâfaa Vekili Kâzım Özalp'i açıkta bırak maktır. Salı günkü parti toplantısında |CHP Meclis Grubu'nda), Emin Sazak'm hücumuna karşı, Kâzım Özalpl'in}, icâb eden bir şekilde mukabelede bu lunmamış, partiden itimat karârı istememiş olması bu neticeyi doğur muştur Kâzım Özalp, daha evvel istifa teklifini red etmişti. Kendi kendine çekilmediği için, kabinenin istifâsı ile açıkta bırakılmış ölüyor. Kâzım Özalp'in istifası ile Ekrem König meselesinin tahkikatında alâ kalı obn Vekâletlerin IVekillerin) hepsi değişmiş oluyor. (...) Milli Müdâfaa Vekili Kâzım Özalp istifâ etti. istifâsmı bildiren tebliğde, mebuslardan birinin Ekrem König mesele sinde tahkikatın selâmeti için çekilmesi muvafık olacağının söylenmiş olması tasrih ediliyor."’ 50
Özalp’in istifasının, lek-parıi döneminde Veldl değişiklikleriıııle kullanılan geleneksel sıhlıı nedenler gerekçesi ile açıklanma mış olması da çok ilginçtir. Cumhuriyet gazetesinde, resmî açıklamadan bir gün önce, -Kâzım Özalp'in istifasının sıhhi sebeplerden mütevellid olmadığı
148 "İnönü’nün Hâtıra D efterinden Savlalar", (Metin: 3 ve 41, H ü rriy e t (15-16.1.1974İ.
143 Vlus. <19 1 1-939). 150 Us, afle, s. 354-355.
205
söylenmektedir'* diye yazılmıştı.151 Resmî açıklama ela, Özalp’in istifasının olağanüstü ıı iiçliğim vurguluyordu. Bil aynı zamanda, Özalp'in olayla ilgili olduğunun imâ edilme si ve üstü kapalı bir biçimde kamuoyuna açıklanması anlamına da cclivordu. Özalp'in görevden alınmasının bir diğer ilginç ezelliği ise, biz zat İnönü'nün de günlüğünde belirdiği gibi, bu konuda Cumhur başkanının önemli rol oynadığı vç hükümete dışarıdan müdaha lede bulunduğu gerçeğini bize bir kez daha ve bütün açıklığı ile göstermesidir. Naci Tınaz ın son ara seçimde Meclise girdiğine de burada bu kez daha dikkat çekmek isterim. İnönü, bu suretle. Millî Müdâfaa Vekâleti ne hem yine emekli ✓ bir askeri, bir emekli Generali, hem de güvendiği bir kişiyi gelir miş olu voıclu. / Kuneıalp, incelemesinde, olayla ilgili olarak, Hâriciye Vekâleti Müsteşarı'mn da görevden uzaklaştın İdiğim belirliyor.152 Kömg olayı, görüldüğü gibi, geçmiş dönemin hükümetim, do layısıyla da mevcut hükümeti zor durumda bırakan ve nihayet il gili Vekilin istilâsını gerektiren siyasal sonuçlan bakımından çok önemlidir. Mulıiddiıı Üslünduğ dâvası, yalnızca geçmiş dönemin sorumlu yöneticilerine yönelikken, König dâvası, doğrudan doğruya hü kümetle ilgili bir sonuç yaratmıştır. Köıııg olayı, hükümetteki tedrici değişimi hızlandıran rolü ba kımından da önemlidir bu aşamada, Kuncıalpin ikinci sorusunu yanıtlamak artık tmimkım gö ı ünCıyoı. König olayı, İnönü'ye, hem geçmiş dönemin suisti ilmilerinin kamuoyu önünde açıkça sergilenmesi açısından yem bir fırsat ya ratmış, hem de bu fırsat, Bayar Hükûmeıi'ni bir kez daha sarsmak
151 Cumhuriyet. U7 1.19391.
152 Sınan K u ne ıa lp . "Ispanya Sayı: 60. (A ra lık 1986}. s. 6-7 206
S a v a ş ın d a U çak Ticâreti ve Ekrem K onur", T ârih ve Toplum ,
vc hükümet içinde yeni bir değişiklik yapmak için İnönü tarafın dan ustaca kullanılmıştır. Maliye Vekili buaı Ağralının da istifa eniğine ilişkin basında çıkan haberler ise, Anadolu Ajansı tarafından resmen ıckzib edi lecektir.153 Bu arada, Köııigin Nazi örgütleriyle ilişki içinde olduğu konu su uda herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlamadığımı da belinmel iv ✓ im.154 Basında ise, König olayına ilişkin siyasal içerikli ve sııdavıcı ni telikte yazı ve haberler, çok kez ele dedikodularla karışık olarak, yoğunlaşacaktır. Âsim Us, günlüğünde, bu konuda şu yorumu yapıyor: "Ekrem König rezaleti hakkındaki neşriyat Kozanoğlıı'mın düğününe benziyor. Rezalet kabağının kimin başında patlayacağı henüz belli değil... Ekrem König meselesinde asıl hazin cihet, herkesin bildiği ve hiçbir kimsenin açıkça söyleyemediği şey/erdir."155
Nıhâvct dâva aalır. Mahkeme safhasındaki açıklamalardan anlaşıldığına göre, 1:1%* rem Hamdı Bakan (König), Ispanya İç Savası nda Cumhuriyetçi Madrit Hükümeti'ne silâh satmak isteyen vc uluslararası silâh licârcıi yapan bir grubun üyesiydi ya da yaptığı isten komisyon alı yordu. 0 Millî Müdâfaa Vekili Kikim Özalp in imzası taklit edilerek. Hâ riciye Vekâleti kanalı ile vc yine bu Vekâletin mühür vc imzalan da taklit edilerek. Kan adadan uçak sipariş edilmişi i. Kanackulaki yapımcılar, siparişin gerçek olup olmadığını og ıcıııııek için Hâriciye Vekâleti ne bir yazı ile başvurmuşlar, ancak hçyle bir yazının yazıldığı König tarafından öğrenilmiş ve Vekâle tin Protokol Dâiresi nde görevli Ruhi Bozcalı ile bu sûrede ilişki kurulmuştu.
153 Ulus, <18 1.1939). 154 Cenul Koç ek. Türk-Alman İliş k ile ri <1923-1939).
155 Us,age.s.355
207
Bozcalı, Vekâlete gelen yazıyı evrakta bulmuş ve gizleyerek Ko niğe vermişti. Köııig. bu yazıyı, yine kendisi, sahte biçimde, Millî Müdâfaa ve Hâriciye Vekâletleri adına yanıtlamıştı. Olay, uçakların Paris’te teslimi istendiğinde, KanacLulaki ya pımcıların duıunıdan Washingtojı Büyükelçiliğini haberdâr cımeleri üzerine öğrenilmişti. Mahkeme, 21 Nisan da başlar.1S6 Ankara i. Asliye Ceza Mahkemesinin kendisini yetkisiz gör mesi üzerine, dâvaya Ağır Cczâ Mahkemesi nde devanı edilir.157 t krem Haindi Bakan (Köııig) yurt dışında bulunduğundan, yalnızca suc ortağı Ruhi Bozcalı yargılanır. Bozcalı'nın avukatı Hâmit Şevket Ince’diı.158 Dâva, b Mavıs'ıa sona erer. â Bozcalı, son duruşmada, yaptığı işten dönemin Dâhiliye Vekili Sükı ü Kaya ile. Agâh Aksel'in haberdâr olduklarını iddia ederse dc, duruşma hâkimi tarafından sert bir biçimde ikâz edilerek sus turulur. Sonuçla Bozcalı, üç ay hapis ve üç ay da memuriyetten men ce zası alır. Fakat zâten on aydır luLuklu olduğu için tahliye edilir.159 Ancak karar, yıl sonuna doğru, Temyizce bozulur ve dâvaya ye niden bakılır.160 Bu kez Bozcalı iki yıl hapis cezasına mahkum olacaktır.161 Bu şekilde sonuçlanan König dâvası arlık unutulmuş iken, sa vaş içinde, 1942 yılında basında yeniden önemli bir yer işgal et meye başlayacaktır. König’in. Pâris'te tutuklandığı haberi basında 4 Eylül 1942 târi hinde yer alır.162
156 Ulus, {22.4.1939|. 157 Ulus, {4.5.1339). 158 Ulus, (4.5 1339}. 159 T
208
Önce bu haberin doğruluğu kesiıı olarak anlaşılamaz.163 Tan gazetesi» Koniğin sekiz ay önce Monaco Prensi iği' nde tu tuklandığım vc yakında İstanbul’a getirileceğini yazar. Bu sırada basınçla König ile ilgili pek çok haber yayınlanır. König, .1943 yılının Mayıs ayında Ankara'ya getirilir. ''Bulgaristan hududunda emniyet memurlarımıza teslim edilen Ekrem König (...) tevkifevine" gönderilir.164 Koniğin Türkiye’ye kimin tarafından, niçin ve nasıl teslim edildiği bilinmiyor. Ancak eğer gerçekten de Fransa’da tutuklandığı haberi doğruy sa, Koniğin Naziler tarafından yakalanarak Türkiye’ye teslim edildiğini düşünebiliriz. Tam da bu sırada Türk-Alman ilişkilerinde görülen siyâsi vc askeri yakınlaşma, bu ihtimâli güçlendiriyor. Belki de König, Al man lanıı Türkiye’ye bir siyâsi jest yapmak istemeleri sonucunda yakalanmış ve teslim edilmişin. Ancak bu ihtimâl, Kuneralpin varsayımım desteklemiyor. Eğer König gerçekten de Naziler tarafından Türkiye’ye teslim edildiyse, bu takdirde, Koniğin Nazil erle işbirliği yaptığım dü şünmemek gerekir. Mazilerim FranUo’ya uçak satmak isteyen ve kendileri ile dc işbirliği yapmış bir kişiyi Türkiye'ye teslim etme leri için geçerli bir neden bulmak zordur Koniğin bu zaman zarfında nerede olduğu vc ne yaptığı ise, halen esrarım koruyor, König dâvasına bir süre sonra yeniden bakılır. Dâvaya 20 Temmuz 1943’de başlanır. König. savunmasında, 1920-1921 yıllarında Hâriciye Ve kale li nde memur olarak çalıştığım açıklar Koııig, sahtekârlıktan haberi olmadığım da iddia eder. I uat Baban ile beraber çalıştıklarından söz ederek, dönemin Milli Müdâfaa Vekili Kâzım Özalp'in da Fuat Balkan'ın "'hâmisi" olduğunu ve Vekâletin kapılarının bu kişiye, yâni Fuat Baban a İ n i zaman açık olduğunu belirtir
im
Tun. 15.10.1942) ve (4-5.5.1943)
İM
Ulus, 16.5 1943).
209
Özalp'in Al manyada yapılan vc 22.000.000 TL değerimle biı siparişle ilgili olarak, Fuat Baban aracılığıyla, 200.000 Tl. korniş* voıı aldığını iddia etler. Konig, savunmasında, bu sahtekârlıkta Kâzım Özalp mcthaldaıdıı' şeklinde konuşur. Sahte belgeleri Fuaı Baban ın hazırladığını ve kendisinin İspan ya Hükümeti ııdcn 175.000 Dolar aldığını belirtir. Ancak Konig, hâkimin bu iddialar karşısında yaptığı sen uyan lar üzerine, söz konusu iddialarım kaımlayaıııayacuğmı ela bildi ril 16S Kon iğ, Siline belgeleri Fuat Babandan aklığım söylerse de. Ba ban bu iddiaları red eder. Oysa Konig, mahkemede. Baban ın Fransa hesabına casusluk yaptığım da öne sürecek ve Celâl Bayar’m da Fuat Baban ı koru duğu için kendisinin yurda döne niceliğin i iddia edecektir.1 166 56 Mahkeme sonunda Koniğ e doıt yıl hapis ve döıı yıl da kanın hizmetleri ilden ma hru mive t cezası verilir.167 * ‘temyiz de hu karârı uı lavla varaktır.168
İnönü'nün Siyasal Dâvaları (III): İmpeks, Satie ve Denızbank Dâvaları Basında geçmiş donemin suisümâllcrme yönelik iddialar ve İm herler Ekrem Haindi Bakan (Konig) dâvası ile sona ermez. Yine hükümeti yakından ilgilendiren daha başka yolsuzluk w Miısiımâl iddiaları ile dolu haberler ve bu olaylarla ilgili olarak acılan dâvalar basında önemli ölçüde vc geniş olarak yer alnıavj devanı etler. Bu olaylarla ilgili iddialar ve haberler, aslında birbideriyle ya kından ilişkili üe değişik noktada toplanır: İmpeks Olayı ", Satie Olayı' ve "Dcııizbunk Olayı' ...
165 Ulus. (21 7 1943); Tan. (217.1943) 166 Vatan. (21.7 1943) ve (31 7.1943) ve \14-158 1943) 167 Tan. (15.#. 1943); Ulus, {15 8 19431. 16» Vatan. {5.11.1943).
210
İmpeks Şirketi, 1938 yılırım Kasını ayında kurulmuştur. Amacı, bazı İngiliz firmaları ile anlaşarak, Türkiye'de yapılacak işlerde kendisine komisyon ödendiği takdirde, isin firmaya veril mesini sağlamaktır. Ocak ayının sonlarına doğru İmpeks ile ilgıiı / mâl iddiaları ve haberleri hasında görülmeye başlar. Eki haberler vc iddialar üzerine, Başvekil Bayan TBMMde bir açıklama yapma gereğini duyacaktır: "Gayet kuvvetli bir menbaadan istihbar ettik ki, İmpeks adında bir şir ket İngiltere'de bâzı mtiesseselere mürâcaat etmiş ve kendisine % 4-6 komisyon verildiği takdirde, Türkiye’de yapılacak işlerin o müesseseler* verileceğini temin edeceklerini söylemiştir. Bu sabah öğrendik ki, şirket İstanbul'dadır Üç ay önce kurulmuştur."169
Şirketin adı olan İmpeks, inıport-cxporı kelimelerinin kısaltıl masından elde edilmiştir vc asıl işi, komisyonculuktur. Bayan CHP Meclis Grubıuıda yaptığı konuşmada da, ‘ Aldığı mız habere göre, bâzı resmî dâire vc müesseseler meımıtlaıının sır keller itıc dâhil olduklarım iddia etmişlerdir" şeklinde açıkla ma Iaıcla bu luıı uyoı d u.170 İmpeks şirketinin kurucuları Kemâl Seden ve Sâkiı Seden kar deşlerdi. Süleyman Scdcıı ise, üçüncü kardeşti vc Denizbank İstanbul Şubesi nde Umum Müdürlüğe bağlanmış bulunan teknoloji Sûbosfîule müdürdü. Bu şekilde daha olayın başlangıcında* impeks şirketi de Dcnizlunk arasında yakın bir bağ kuruluyordu. Şirketin. Denizbank tarafından İngiliz tezgâhlarına sipariş edi len ve sözleşmesi imzalanıp da henüz İktisat Vekâleti ilce onay lanmayan on bir geminin siparişinde komisyonculuk yaptığı 11 ıc vsu ke ıı" söyle 11iyo ı du. Süleym an Seden iıı basında bulunduğu şûbeııin dış siparişlerle
H.'i îm ı. 125.1.1939). MU Ulus, (25.1 1939) 211
ilgili bulunması da, Denızbankm konuyla yakın ilgisine bir işa retti.171 Bir başka gazetede ise, Süleyman SedeıTin Denizbank'ın Fen Şubesi Müdür Muavini olduğuna dikkat çekiliyordu 172 Bu arada Dcnizbaıık’a satılan Satie binası da söylentiler in ge nişlemesine neden olacaktır. Saıic binası, Elektrik idaresi Larafmdan 106,000 TL karşılığında satın alınmak üzere iken, Satie şirketince 250.000 TLyc Denizbank'a satılır. Bu alım-saum işlemi de basında şöyle değerlendirilir: "Fındıklı daki Satie binasının Denizbank tarafından satın alınması ile (ortaya] çıkan mesele, nihayet mahkemeye intikâl etmek üzeredir. Satie şirketinin, bu satış işinde bir devlet müessesesine ve dolayısıy la devlete karşı dürüst hareket etmediği kanaati hâsıl olmuştur."173
Basında konuyla ilgili haber ve iddiaların ağırlık kazandığı biı sırada, 24 Ocakta, lmpeks şirketinin İstanbul'daki merkezinde, Dcnizbank’ın Teknoloji Şubesi nde ve Şâkir ve Kemâl Seden kar deşlerin evlerinde aramalar yapılır. Deniz ban kın da, Ingiliz firmalarına başvurarak komisyon kar şılığında iş teki il eden lmpeks şirketine Leminat mektubu verdiği anlaşılır ve bu şekilde Denizbank, lmpeks şirketi ile ilgili geliş melerle. yeniden ön plâna geçer. Basında konuyla ilgili haberler geniş yer tutar: "Ancak ortada bâzı resmî dâire ve müessese memurlarının bu şirket le ve bu teşebbüsle alâkalı olduğu şeklinde bir iddia bulunduğun dan..."174 “ Bahsettiğimiz ticarethanenin Ingiltere ve Amerikalılarla Öteden beri normal ticâret ilişkileri ile meşgul olan eski bir firma ile a (akası vardır. Fakat lmpeks'in tesis tarzı da ticarî mahfilde birçok dedikoduya mücib olmaktadır."175
171 C um huriyet <26 1.1939). 172 Tan. 126.1.1939) 173 Cum huriyet (25 1.1939). Ayrıca bkz. Cum huriyet (17.2.1939); Tan, 128.1.1939} 174 Cumhuriyet {26 1.1939). 175 Cumhuriyet, (25.1.1939).
212
Denizbank1m basında mâruz kaldığı yoğun vc seri ekşimler üzerine» Celâl Bayann Atatürk dönemine rastlayan ilk Başvekilli ği sırasında, Denizbank’m kuruluşu aşamasında, İş Bankası kad rosundan alınarak, bizzat Celâl Bayar tarafından Denizbank Umum Müdürlüğü ne getirildiğini burada bir kez daha hatırlat mak istediğim, Denizbank Umum Müdürü Yusuf Ziya Ömş, 24 Ocakta görevinden istifa eder ve yerine Şirketi Hayriye’nin eski Müdürü ve Başvekâlet Umûmî Murakabe Heyeti Reisi Yusuf Ziya iLrzin atanır.176 Öniş, ayrıca İstanbul Ticâret Odası ikinci Reisliği vc üyeliğin den de istilâ edecektir.177 Denizbank hakkında acılan soruşturma sonucunda, Satie sirke line âid binanın, Satie binasının samı alınmasında rol oynayan vc Birinci Celâl Bayar Hükümeti nce göreve getirilen Denizbank lclârc Meclisi Reisi Ziya Taner’in, Denizbank idare Meclisi iktisat Ve kâleti üyesi Cemâl Şahin giray ın, Denizbank klâre Meclisi Mâliye Vekâleti üyesi Seclaı Utul un ve Denizbank Umum Müdür Muavi ni T âhir Kevkepın görevlerine, 28 Ocakta, Bankalar Kânununa aykırı hareket enikleri gerekçesi ile, hükümetçe son verilir.178 Bu arada, Denizbank Idârc Meclisi Reisliği görevinden alınan, ' Ziya Taner(‘in] dc. Ticâret Odası Birinci Reis Vekili iken, istilâ etmesi emri vâki halindedir."179 Basında, Denizbank inşaat Şubesi Müdürü Kasım Neşet ile Umûmî Kâtip Şadını Calip Savcının da görevlerine iktisat Vekâ let ince son verildiği bildiriliyordu.180 Bu sûrede, Celâl Bayar’m ilk Başvekilliği döneminde. Denizbank'ın kuruluşu sırasında, Iş Bankası kadrosundan Denizbank a aktarılan ve Celâl Baya ra yakın olduğunu dalta önce gördüğü müz Denizbank'in yönetici kadrosu tamamen tasfiye edilmiş olu yordu.
176 Ulus. (25.1.19391. 177 U lu s ,|3 1.1.1939). 178 Ulus, {29.1.1939}; Cum huriyet (29.1.1939) 179 Cum huriyet (31.1.1939). 180 C um huriyet (28 1 1939); Tan. (29.1.1939).
213
Bu arada Dcnizbank tarafından İngiltere'ye sipariş edilen onbiı geminin sipariş işlemi de hükümetçe durdurulacaktır.181 Yunus Nâdi. son zam ani arda ardı ardına onaya akan ya da çı kartı lan su isli mâl ve yolsuzluk iddialarını, Cumhuriyet gazetesin de, '"Cumhuriyet Rejimimizde Demagojiye Yer Yoktur’ adlı yazı sında şöyle değerlendiriyordu: "Ekrem Kömg'ın silâh kaçakçılığı maksadı ile yaptığı ve yaptırttığı sahtekârlık cürmü iîe ahiren zuhur eden ve henüz hakikî mâhiyeti tavaz zuh etmemiş olan Impeks şirketinin hareketleri, bâzı millî mahfillerimizle, bilhassa matbuatımızda lüzumundan fazla büyütülerek, âdeta bu hâdi selerle hükümet değişimi arasında münâsebetler aramaya kadar ileri götürülmüştür."182
Ocak ayının son günlerinde, Dcnizbank'ın satırı aldığı gemile rin sözlesme ve .saıtnâmelere uygun olup olmadığım denetlemek üzere bir Tahkikat Hevci i işe başlar ve öncelikle de Ltıusk ganisi inceleme ve alımı. Soruşturma konusu olan gemilerin, Celâl Bayar'ın İktisat Vekil liği döneminde, onun tarafından imzalanan sözleşme ve sarı nâ melerle sıpâriş edilmiş ve satın alınmış gemiler okluğuna burada bir kez daha vc özellikle dikkat çekmek isterim.183 Siparişler Alman Krupp firmasına verilmiş, fakat Kruppun tez gâhlan tamamen dolu olduğu icin, iş Krupp taralından başka fir malara parça paıea dağıtılmıştı. Oysa işlerin dağıtıldığı firmaların tezgâhlarının vc bu konudaki leerııbelciiniıı yetersiz olduğunu saptayan bir rapor, o sırada Al manya'ya giderek incelemelerde bulunan iktisat Vekâleti Deniz Müsteşarı ve hâlen Muğla mebusu Suadullah Güney taralından hazırlanmıştı. Bu noktada Sıvadı;Nalı Güney in son ara seçimde mebus oklu ğunu hatırlatmak isterim. Anlaşılan Saadullah Güııcy, Bayar'ın İktisat Vekilliği dönemi n-
131 Tün, 129.1.1939}. 182 Cumhuriyet, (28.1.1939}. 183 Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri |19£3-1939k s. 206*207
214
de. Vekaletin üsı düzey yönetim kademesinde, la kat lııöııu gıııbu içinde yer sıkıtı bir bürokrattı. Bıı varın iktisat Vekilliği döneminde, bizzat Bayan ti girişimini vazıh ve resmî olarak dest ire bildiğine vc bu konuda bürokrasi içinde zamâııı geldiğinde eok değerli olabilecek bir de rapor hazırlayabikliğine göre, Saadullalı Güney, Bayar dan uzak, fakat İnö nü'ye hayli yakın bir üst düzey burokıaite Güney İnönü'ye olan siyâsî yakınlığının imi kafalını aıa secim de mebus olarak görmüştü. Söz konusu gemiler Almanya’ya iki yıl önce sipârıs edilmişti18' Oysa Den iz bank eski Umum Müdürü Yusuf Ziya On iş, yaptığı açıklamada, gemilerin teslim târihi geldiği hâlde, daha kızağa da hi konulmadıklarım bildiriyordu. 2ö Ocak ta yeni İktisat Vekili Hüsnü Çakır, Mâliye Vekili kuat * Amali ve veııi Maarif Vekili Hasarı Ali Yücel îstarıbul a gelirler ve o Dcnizbank ı denetle iler.18 İki dönemde Celâl Bayanı ve onun iktisadi politikalarına ya kınlık duyan ve dönemin Kamu İktisadî Devlet Teşekkülleri nde usı düzey yönetici olarak çalışmış olun Muammer Tuksavul, yıllar sonra kaleme aldığı anılarında, bu atmosferi söyle canlandırıyor: "Bunlar, kilit yerleri ellerinde tutan bürokrat çevreler ile Umunu Mu rakabe Heyeti ve İnönü'ye yaranmak isteyen siyâsî gruplar taralından türlü baskılar altında tutuluyorlardı. Bu kutuplaşmanın tatsız baskısı. Şeker Şirketi, özellikle [Ziyâl Taşkent üzerinde de yoğunlaşmakta idi. Onun çalışma arkadaşı olarak bizlerde bu baskı ve antipatiden payı mızı alıyorduk. İnönü'nün Cumhıırreisi olmasından sonra kurulan ilk hükümette İkti sat Bakanlığına getirilen rahmetli Hüsnü Çakır'ın, o yıllarda İş Banka sına ve ortaklarına. Denizcilik BankaSı'na [Denizbank a], Şeker Şirke tine yaptığı eziyet, bezdirici, ürkütücü teftişler, baskınlar, bu korumlarin görevli yöneticilerinin anadan emdiklerini (analarından emdikleri sübil burunlarından getirmişti.
IÖ4 Cumhuriyet. 118.1 >9391. Ayrıca bkz. Cemil Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1323-1939), s. 206-207. l«f> Cumhuriyet, (29.1.1939) IHü Cumhuriyet. (30.1.1939): T»n,(3Û.l. 1939).
215
Ardı arkası kesilmeyen tahkikat, mahkemeler ile kovuşturmalar yıllar ca sürmüş, ancak gazetelerde büyük manşetlerle ilân edilen yolsuzluk lardan, hırsızlıklardan üstünde durulacak sonuç alınamamış, suç töhme ti altında tutulanlar beraat etmişlerdi."187
Bu aıadu, incelenen Etrüsk gemisinin sözleşme şartlamıa uy gun olmadığma ilişkin bir rapor basında da yayınlanır.188 Aynı gün Satie binasının ahmmda birinci derecede sorumlu vc Almanya'ya sipariş edilen gemilerin denetlenmesi için Alman ya'ya giden heyetin üyesi de olan D en iz bank H u k u k Müşaviri İs mail lsâ Can iş, soruşturmanın tamamlanabilmesi için, görevin den istifa eder,189 Oysa ertesi gün, yine aynı gazetede, Etrüsk gemisinin şartna meye uygun olduğu haberi yer alacaktır.190 Dcnizbank la soruşturmaları sürdürmek üzere bir komisyon kurulur. Amiral Vâsıf Bey başkanlığında kurulan komisyon, sipariş ha tâlarını ve sözleşmeleri inceleyecektir. iktisat Vekaletinde Fcıı Heyeti Reisi Abdurrahim Beyin baş kanlığında kurulan bir başka komisyon da Etrüsk gemisini ince ler. Emekli Deniz Binbaşı Rahmi Bey'iıı başkanlığında kurulan bir başka komisyonun da görevi, Cumhuriyet gemisinin daha önce yapılan tamirini incelemektir.191 Diğer yandan, İnebolu (âdâsı dâvasının takibi için hâlen istila etmiş olan Dcnizbank Hukuk Müşaviri İsmail lsâ Can iş ı anıl ni dan görevlendirilen İstanbul Barosu Başkam vc Kocaeli mebusu Hasarı Hayrı Tana 12.000 TL (ki, bu miktarın 6.000 TLsi öden mişi i) vekâlet ücreti ödenmesinin kararlaştırıldığı saptanır. Oysa Dcnizbank Hukuk Müşavirliği kadrosunda bu tür dâvala rı izlemekle görevli zâıen tam 14 avukat bulunmakladır.192
187 Tııksavul, age, s. 383. 188 Cumhuriyet, 19 2.1939). 189 Cumhuriyet, 19.2 1939).
190 Cumhuriyet,! 102 19391 191 Cumhuriyet, <18 2.19391. 192 Cumhuriyet, <18 2 1939)
216
Haberin basında yayınlandığının ertesi günü İstanbul Barosu Başkanı Haşan Hayri Tan görevinden istifa eder.193 Ancak Tanın istifası Istaııbul Barosu tarafından kabul edilme yecektir.1* Bu arada Etrüsk gemisinin altmış ayrı noktada şartnameye uy madığı saptanır vc Krupp firması resmen protesto edilir.19' Dcnizbank taralından satın alınan gemilerle ilgili olarak acılan soruşturmalar ve yapılan incelemeler sonucunda, Almanya'dan alman vc halen Izmir Körfezi'nde çalışan Sus vc Efes gemilerinin arızalı o la ra k teslim alındıkları, hizmete girişlerinden iki ay sonra arızalandıkları, bu nedenle İzmir Körfezi nde Bayraklı-Gözıcpc hattının kapatıldığı vc Bayraklı gemisinin de aynı durumda oldu ğu saplanır. Bu arada üç geminin siparişi iktisat Vekâleti nce durdurulur. Amiral Vâsıl Bey in başkanı olduğu komisyonun hazırladığı ra por da İktisat Vekâleti ne sunulur. Raporda, yapılan inceleme sonucunda i n h a n gemisinin de sözleşme sarılarına uygun olmadığının saptandığı belirtilir.197 Etrüsk gemisi, tamir için Almanya’ya geri yollanır. Şaton, Kadeş ve Tırlısın gemilerinde de tadilat yapılmak üzere girişimde bulunulur.195 İktisat Vekâleti yaptığı açıklamada, Almanya’dan alınan Etrüsk gemisinin sözleşme şartlarına uymadığını ve gemiyi teslim alanlar hakkında soruşturma açılacağını bildirir. Bununla birlikte, Trak, Sus, Marakas, Suat ve Alev gemilerinin »aglanı olduğu açıklanır.199 200 Doğu gemisi de Almanya’dan teslim alınmaz.
11111 C um huriyet (19.2 1939). I'H Tan. (12.3 1939).
H'ı Cumhuriyet (22.2.1939). lift Tan, (1.3.1939). 0.1/ Tan. (1.3.1939). riK Cum huriyet {20.3.1939) ve 131.3 1939).
m
Ulus, 12 4 1939)
/Ol) Cumhuriyet {25.7.1939).
217
Basında yer alan geniş haber kampanyası ve hukdinelin aldığı önlemlerden sonra, soruşturmalar mahkemeye intikâl edecektir Dcnizbankm yüksek fiyatla satın aldığı iddia edilen Saıic bina sı ile ilgili olarak acılan dâvâda ("Satic Davası"), Demzhank eski Umum Müdürü Yusuf Ziya Ötıiş, Dcnizbank eski Umum Müdür Muavini Tâhir Kcvkep, Dcnizbank eski Hukuk Müşaviri İsmail Isa Can iş, Dcnizbank eski Umumî Katibi Sâduıı Galip Savcı. Dc nizbank İnşaat Şubesi eski Müdürü Neşet Kâsımgil, Mclcos Tcmel. Reasürans avukatı Atıf Ödül, Reasürans İkinci Müdürü Mâ lik Kcvkcp vc Haindi Iımin Çap tutuklanırlar.201 Ancak Tâhir Kcvkep, Haindi Emin Çap, İsmail İsa Caniş, Şa dını Galip Savcı ve Ani Ödül dalta sonra serbest bırakılacaklar dır202 Adliye Vekili vekili Rûif Karadeniz imzası ile 2 Haziran 1Q><-) ıarı hinde Cumhuri ye ı Müddeiumumiliğimle yazılan bir vazı da, Dcnizbank Vaki yolsuzluk ve suistimâl iddiaları gayet açık olarak ve ayrıntıları ile anlatılıyor ve soruşturmada adı gecen sanıklara isnad edilen suçların ağır cezayı gerektirdiği belirtilmek sûremle de, soruşmrmamıı aşamalarına ilişkin bilgi isteniyordu. Bu yazı, hükümetin dnvfı ile ilgili olarak yargı üzerinde etkili olmaya çalıştığını gösteriyor.203 8 Ağustosta dâva açılır. Sanıklar önce tutuklanıp, daha sonra tahliye edildiklerinden, 2 l Ağustosla, dâvaya sanıklar tutuksuz olarak başlanır.204 Uzun süıcn yargılama sonucunda, Saıie Dâvâsı'nda. Dcnizbank eski Umum Müdürü Yusuf Ziya Öııiş ile Dcnizbank eski Umum Müdür Muavini Tâhir Kcvkep 4,5 ay hapis ve 4,5 ay da memuri yeti en mcıı eczasına mahkûm olurlar.
201 Cum huriyet 124 6 19391 ve <27.6 1939); Taıı. (24*25.6.1939): Ulus. (24-25 6.1939) 202 Ulus, ( 1 5.9.19391; C um huriyet (19-21.7.1939). 203 M ille t Sayı: 42-43 ve Sayı: 61. <3 Nisa» 1947). Ayrıca, Denizbank dâvası ile ilgili olarak, yıllar sonra, Faik Q2 tr?k ile Rğıf Kdrddeıu? arasın daki siyasi ve hukukî 'artrşma için bkz M ille t Sayı: 63, {17 Nisan 1947); M ille t Sayı: 64, {24 Nisan 19471; M ille t Sayı: 71. {5 H azirarı 1947); M ille t S ayı: 75. \10 Temmuz 1947); M îlle t. Sayr: 82. (28 Ağustos 1947); M ille t Sâyr 87, [l Ekim 1947). 204 Cumhuriyet (9.8 1939) ve |24.8.1939).
218
Dcnizbank eski Umumî Kâtibi Şadım Galip Savcı ile Denizbaıık eski Hukuk Müşaviri İsmail Isa Can iş e 3,5 ay hapis ve 3,5 ay da memuriyetten men cezası verilir. Dcnizbank İnşaat Şubesi eski Müdürü, yapı ve bin alarm so rumlu seli, mühendis Neşet Kâsımgil ise, üç ay hapis ve üç ay da memuriyetten men cezasına çarptı rıh r. Mahkeme, Savcı ve KâsımgiTin cezalarının tecil edilmesine ka rar verir. Diğer sanıkların cezaları ise tecil edilmez. Aleyhlerine dâva açılan diğer sanıklar ise beraat ederler. Karar Temyize gönçler ilil.205 13u arada, Dcnizbank hakkında yeni davalar açılacağı yolunda haberler basında geniş ölçüde yer alır: ‘Denizbank Hakkında Yeni Bir Dosya... Mülga Denizbank Umum Miidürii ile Muavinlerinden, Hukuk Müşa virlerinden ve erkânından bazıları hakkında kısmen memuriyet vazifesini suistimâl, kısmen dc ihmâl ve teraki suçları ileri sürülmektedir."20*1
Bu arada. Temyiz, Saiic Dâvası nda verilen karârı bozar ve dâ vava yeniden bakılır 207 / j Savcılık, ilk dâvâda verilen beraat kararlarının bozulmasını ve beraat eden sanıkların da cezalandırılmalarım, ilk dâvâda çeşitli hapis cezalarına mahkûm olan sanıkların ise, cczâlamım arın ıl ınasım talep çiler.208 Ancak mahkemenin son karârı laikli olacak ve Satic Da vâ si'uda yargılanan tüm sanıklar beraaı edeceklerdir 209 Bu noktada, her ne kadar ele aldığım dönemin dışında kalacak sa da, ilerideki bir Lânlıte olacaklara dikkat çekmek istiyorum: D cnizbank eski Umum Müdürü Yusuf Ziya Öııiş, Demokrat Parti iktidarı döneminde, 1 Maı t 1052 târihinde, yenide ı Deniz cilik Bankası Genel Müdürü olacaktır.210
205 C um huriyet (6 6.1940).
m
Vatan. (28.12.1940}.
?07 Tan. |1B. 1.1941}.
208 Tan. (21.1 1941). m
Tan, <22 1.1942}; Vatan. (22 1.1942)
710 Gonhard Jaeschke. Die Tıirttei in den Jahren 1952-1961. (1.3 1952). s. 3.
219
Bu arada, tınpeks şirketi ile ilgili olarak açılan soruşmmıa, Denizbank soruşturması ve dâvası nedeni ile, gölgede kalnuşiır. Oysa, Impeks şirketinin kurucuları arasında Başvekil Celâl Bayar'ın büyük oğlu Refii Bay ar da bulunuyordu.211 Refii Bayar da, şirketle ilgili soruşturma nedeni ile, sorguya çe kilir. Ancak Refii Bayar, bıı sırada, belirtildiğine göre, btı olay nede niyle, hayâtına son verir.212 Bayar'ırt diğer oğlu Turgut Bayar da, bir başka soruştu rina dola yısıyla sorguya çekilecektir.213 Bu olayın, Tüık siyasal hayâtının bundan sonraki dönemlerin de, özellikle de cok-partili hayat döneminde, Înönü-Baynr ilişkile rini önemli ölçüde etkilediğini düşünmek mümkündür. tınpeks şirketi ile ilgili olarak açılan soruşturma sonucunda. Ankara Cumhuriyet Müddeiumûmîsi Baha Ankan, şirket hakkın da, 'hukuku amme dâvası açılmasına mahal görülmediği’ ne ka rar verir.214
Basında bu sonuç şöyle açıklanacaktır: "İmpeks İşi... Tahkikat neticelerini ilân etti. (...) Namuslu, gül kadar temiz ve masum vatandaşlar..."2152 6 1
Basındaki haberler üzerine, Demzbank hakkmdakı söylemi vc şüphelerin kamuoyuna yayıldığı bir sırada, hükümet, Dcnizbaıık hakkında radikal kararlar almaya başlayacaktır. Önce Denizbank Umum Müdürlüğü kadrosu yeniden saplanır vc iiç şube lağvedilir. Basında Denizbank’ta personel tasfiyesine gidileceği vc memur sayısının büyük ölçüde azaltılacağı yolunda haberler çıkar21$
211 1Oö Yaşında Celâl Bayar'a Armağan, s 354. 212 100 Yaşında Celâl S ayara Armağan, s 354. Ayrıca bkı. C um huriyet İ20 12.1940|. 213 100 Yaşmda Celâl Bayar a Armağan, s. 354. 214 Cumhuriyet 1232.1939) 215 Cu mhuriye t (2.3 1939) 216 Cum huriyet (1.3.19391: Tan, (1 3 1939).
220
Bu haberlerin doğruluğu hemen anlaşılacak ve Denizbankia geniş bir personel tasfiyesine gidilecektir: "Denizbank'ta yüze yakjn memur ve âmir kadro dışı kaldı/'217 Ertesi gün bu savı 180 e ulaşır218 Denizbankia personel tasfiyesine gidileceği vc başka memurla rın da işlerine son verileceği yolundaki haberler resmen tekzib edilir. Ancak açıkta kalan memurlar için de herhangi bir işlem yapıl maz.21502 Daha sonra, açıkta kalan memurların İktisat Vekaleti kaclıosuna alınacağı yolunda bir haber çıkar. Açıkta kalan 43 memurdan 20 memurun yeni bir işe yerleştiril diği açıklanır.221 Ancak basındaki haberlerden, Denizbankia çalışan birçok me mulun işten çıkarıldığı vc yeniden herhangi bir ise de geri alın madığı anlaşılıyor. Denizbaıık tartışması, çok-parüli hayâta geçiş sürecinde yeni' den gündeme gelecektir. Ah mel Emin Yal man'ın 21 Nisan L948 târihinde Vatan gazete sinde yayınlanan ve Bayar ile Denizbank'ı öven yazısından sonra. Devlet Deniz Yollarfnm yeni bir örgütlenmeye gideceği yolunda hasında çıkan haberler üzerine, 2 Ocak 1949 târihinde, Hürriyet gazetesinde, * Marilimbank" adlı şu yazı yayınlanır: r» a
"Maritimbank... Eski Denizbank, şimdiki Devlet Oeniz Yolları, bu isim altında teşkilâta bağlanacakmış ve bundan sonra Denizbank'ın Fransızca mukabili olan Maritimbank ismini alacakmış... Celâl Bayar Atatürk'ün Ölümü ile Başvekillikten ayrılmak mecburiye tinde kaldığı zaman, arkasından eserlerini de ortadan kaldırmak sevda sına düştük.
217 Cumhuriyet, 12.3 1939)
218 Cumhuriyet, (3.3.1939), Tan, 12.31339) 219 Tan, (3-5 3.1939). 220 Tan, 18.3.1939). 221 Tan. (19.3 1939).
Bunlar meyânında, güzel bir buluşla meydana getirdiği Denizbankâ da baltaladık ve bir düşman müessesesi imiş gibi, alt üst enik. Aradan seneler geçti,.. Yeni kurmak istedikleri Deniz Yolları İdaresi bir türlü yoluna giremedi. Şimdi, baltaladıkları Celâl Bayar'ın müessesesini tekrar ihya etmeye hazırlanıyorlar ve Celal Bayar'ın eserini hatırlatmamak için de, ismini Fransızcalaştırarak, Maritimbank demeye hazırlanıyorlar. Demek oluyor ki, bundan on küsûr sene evvel bu işi düşünen Celal Bayar'ın eserini yine canlandırmak mecburiyeti hâsıl oldu! Netice, Celâl Bayar hesabına övünülecek bir hâdise... Bize öyle geliyor kr, bu memlekette faydalı bir iş görmek için, şahısla ra karşı olan garezlerimizi artık bir kenara bırakmalıyız. Celâl Bayar düşmanlığı ile ortaya atılmış olanlar, bugiin ister istemez, onun kurduğu esaslara avdet etmek mecburiyetinde kalıyorlar."227 İsmet İnönü. CliPnin Kastamonu II Kongresi nde yaptığı ko nuşmada, parti üyesi olan kistlerin, bu durumlarından yararlana rak. kendilerine nıcıı buu sağlamamaları gerektiğini, sân i 'siyâseti ticârete âlet etmemek' gerektiğini vurgularken, bu konuda bâzı önlemler almakla da gecikmeyecektir. Mebusların dcvlci ilıfıldcritıdc aracılık ve komisyonculuk yapmalarının, İnönü'yü Başvekâleti döneminde uzun zaman ıa ha ısız ve tedirgin eniğini hatırlamak gerekir. Bu nedenle, yeni yılın ilk günlerinde, bu olanağı ortadan kaldı racak bir yasa TBMM'den geçirilir.2 223 2 Ancak İnönü'nün bu konuda aldığı önlemler hım un la sınırlı kalmayacak ur. j Aksine, İnönü, bu konuda ne denli hassas olduğunu âdeta ka nıtla /vahilmek aıııacıvla. daha önce bu tür olaylara karışanları ne / / gibi akıbetlerin beklediğim kamuoyuna duyurmak isteyecektir. As İmda, yukarıda uzun uzun ve ayrın uları ile sözünü ettiğim dâvalarla ilgili ilginç nokta, bu dâvaların hepsinin, birbiri ardınca değil, lâkııı aynı anda, yani aynı târihte patlak vermesidir. Bu, elbette bir tesadüf değildi Bütün bu soruşturmaların ve dâva lamı basit birer yolsuzluk
222 Hürriyet. (2.1 1949J. 223 JK 1.15.1.1939U 67.
222
vc su İSLİ ıııfı 1 icl dinsi ile başlaması ve basındaki yoguıı ha her, söylemi ve dedikodularla birlikle, kısa zamanda siyasi hir nite liğe dönüşmesi, belirli bir siyâsi yönlendirmenin uru 11ü ve so nucuydu. Bütün bu soruşturmalarda ve acılan dâvalarda,* bâzı basil /vol• suzluk ve su istimal iddiaları karşısında, nihâyeı Den iz bank, k o nunun ana temasım oluşturmaya başlamıştır. De m2 bank tarafından Satie binasının samı alınması vc Detıizbank’m lmpeks Sirken ile ilişkili olması, Denizbank'ı derhâl iddia ve haberlerin odak noktası hâline gel irmiş lir. Bütün bu soruş ıtır ma ve dâvalarda, zâten ana hede! Deaizbankıın Tıpkı Mııhiddin ÜstümUtğ ve Ekrem Hamdt Bakan (Koniği dâ vâ lan ııd a okluğu gibi, lmpeks, Satie ve Deniz bank dâvalar ıııda da, basında yayınlanan söyle nüye ve dedikoduya davana 11 haber ler ve yolsuzluk ve su İst imâl iddiaları ile ine kıyaslananla varak derecede hafif cezalar ver ilmesi vc daha sorıra bu cezaların da kıs men ya ela tamamen kaldırılması, söz konusu dâvalar m sonuçlan bakımından değil, (akal yalnızca birer dâvâ olarak önem taşıdığı nı gösteriyor. Bu dâvalar vasıtasıyla geçmiş dönemle siyasal bakımdan hesapIaşılmıştır. Siyasal hesaplaşmanın özellikle Denizbank üzerinde yoğunlaş ması da bir raslantı değildir Deııizbaıık, hatırlan malıdır ki, Bayar Hükümeti niıı en önemli vc ıck girişimiydi ve âdeta bir sembol durumundaydı Den izharı kân bu denli üzerine gidilmesi, yalnızca hu yeni ku rumu değil, fakal daha da önemlisi, eski ve dolayısıyla da ve m hükümeti sarsmak anlamına geliyordu. Nitekim lııöııu de, aynı görüşü günlüğüne, söyle not elmiş: "Tayyare kaçakçılığı skandalına yeni bir şey, lmpeks işi eklendi. Haber, İngiltere (İngiliz) Sefaretinden resmen gibi verildi.
Kredi üzerine yapılacak devlet satın almalarına % 4-6 iskonto ile Etibank-Merkez Bankası-Denizbank-Kömür Şirketleridktisat Vekâleıi'ni temsil ettiğini iddia eden bir Türk şirketi tavassut teklifi ile İngiliz firma larına temas ediyormuş... Tahkikat başladı... Denizbank, diğer bir tahkikat ile de sarsılmıştı. 223
Hükümetin otoritesi, müteakip çekilmeler, skandaflar ile lıergün zayıf-
lıyordu. " 2 2 4 Söz konusu dâvaların basit birer yolsuzluk ve silisti mâl dâvası olmadığı, basının verdiği haberlerden ve verilme biçimlerinden de anlaşılıyor. Ayrıca, dâvalarla hükümetteki tedrici değişini arasında kurulan yakın ilişki de anlam lıdır. İnönü'nün siyasal dâvaları mn temel hedefinin, geçmiş döne min faaliyetleri ve sorumlu yöneticileriyle bir hesaplaşma olduğu açıktır. Dâvaların bir diğer doğrudan sonucu da, Bayar Hükümeti nin otorite ve prestijini tedricen yitirmesidir. Böylece, geçmiş dönemin sorumluluklarım da taşıyan hükü met, hem geçmiş dönemin faaliyetlerinden ve dolayısıyla da ilgili clâvfdarındnn yıpranıyor» hem de mevcut hükümet olarak, basın daki geniş olumsuz kampanya nedeniyle sarsılıyordu. Bu sarsımı, hükümetteki tedrici değişikliklerden de derhâl vc açıkça belli oluyordu. Kısa zamanda ve bazen de dâvalarla yakından ilgili olarak, arka arkaya dört Vekilin değişmesi, elbette hükümetin güçsüzUiğiıının bir başka göstergesiydi.
7) BAYAR HÜKÛMETİ'NİN İSTİFÂSI Basında aynı anda ve birdenbire yoğunlaşan yolsuzluk vc su is timal iddiaları vc haberleri sonucunda yıpranan hükümetin uzun ömürlü olmadığı, kendi içindeki tedrici değişimden de anlaşılı yordu. Bayar Hüküm eli, görünüşte, İnönü'nün başkanlık ettiği CHP Parti Divânı toplantısında alınan, TBMM seçimini yenileme karâ rı üzerine,22562gerçekteyse, bu yıpratıcı durumun yarattığı siyâsi oıumı içinde, aynı gün, 25 Ocak 1939’da, istifa edecektir.220
224 "İnönü'nün Hât»ra Oefteri'ncten Sayfalar", ( Metin: 5). H ü rriye t {17.1.1974}. 225 JK 1, (25.1.1939); Keesing's, (1939/3454). 226 Tan, |26 1.19391; Keesing's, (1939/3421).
224
Bu noktada CHP tüzüğü ile ilgili küçük bir ayrın uya değinmek istiyorum. CHP'nin 1935 yılında kabul edilen tüzüğüne göre, Genel Baş kan, Genel Başkan Vekili ve Genel Sekreterden oluşan Genel Baş kanlık Kurulu (Genbaşkur) ile TBMM Başkanı, partinin hükümet üyeleri, IJmtımî İdare Hey eli ve Meclis Grubu İdare Heyeti'ndcıı oluşan Parti Divanı, Genel Başkanlık Kurulunca (Genbaskur) toplantıya düvel edilir ve yine Genel Başkanlık Kurulu nca (Gcnhaşkur) kendisine sunulan konuları görüşürdü. Parti Divânı kararlarının kesinleşmesi için CHP Değişmez Ge nel Başka m1nııı onayı gerekiyordu. Parti tüzüğünün daha sonra özlürkçeye çevrilmesi sonucunda. Parti Divânı, Parükur olarak adlandırılacaktır, Bayar m resmî istilâ yazısı şöyleydi: 2
"Türkiye Reisicumhurunun Yüksek Huzurlarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi intihabının yenilenmesine Parti Divâm'nea karar verilmiştir. Partimizin intihaba yeni ve tize bir kuvvetle çıkmasını, maksat ve esâsa daha uygun ve fâideli mülâhaza ettim. Bu imkânı zâtı devletlerine vermiş olmak için, Başvekâletten istifamı arz ve takdim ediyorum. Yüksek teveccühlerinizin devimim, sonsuz hürmet ve tazimlerimle istirhâm ederim. 25.1.1939 İzmir Mebusu Celâl Bayar"227
Elbette istifanın ardında dalın başka nedenler, özellikle de "mâ li ve İktisâdi politika" ile ilgili nedenler vardı. Bizzat İnönü, istilânın gerçek nedenlerini, günlüğünde şöyle anlatıyor: "Asıl mesele, Celâl Bayar'ın mâlî ve iktisâdı politikası idi, Demagojiye fazla yer vererek başlamış olan bu İktisadî politika hiçbir temele istinat etmiyor. Devletin mân vaziyeti esâsından harâb oluyordu.
V) Giritlıoğiu, ag*. s 143.
225
Ticâret, millî para alt üst olmuştu. Bütün bu ahvâlin, hattâ hükümet âzasından gizli kalması bir seneden beri takıp ediliyordu. Atatürk zamanında geçen bu usûl artık düzelmek lâzım idi. Zaman geçtikçe hiç düzelmeyecek bir hâle gelebilirdi. (...) Celâl Bayar, Meclisin intihabını yenilemek için sabırsızlık gösteriyor du. Böyle bir karârın zamanı gelmişti. Ancak sarsılmış bir hükümet ile iki ay yalnız kalmaktan endişe ediyor dum. Fırka reisleri [CHP Meclis Grubu Başkan Vekilleri] ile konuştum. (Ha şan Saka-HilmiUranl. Karar verdim. Ertesi gün Fırka Divânı'nda intihabı yenileme konuşulacaktı. Sabahleyin erkenden Celâl Bayalı çağırdım. İntihaba yeni hükümetle gitmek lüzumunu söyledim. Kabul etti. Divân dan {CHP Parti Divânı toplantrsından| sonra istifasını getir di.” 228
Hilmi Uran, tınılarında, istilanın ardındaki nedenleri de bölü lerek» bu gelişmeyi söyle anlatıyor: "Bir gün akşama doğru, beni, arkadaşım Haşan Saka ile birlikte, İnö nü, Çankaya'ya köşküne (Pembe Köşk'e] çağırdı. Gittik... Oraya varınca İnönü, hiçbir başlangıca lüzum görmeksizin, Celâl Bayar'ın hükümetten istifa edeceğim söyledi. Ben. ortada bir istifa sebebi görmediğim için, bu habere hayret etmiş ve gayrı ihtiyari, 'Niçin efendim?' demiştim. Benim, eğer bir sebep varsa, onu öğrenmekten başka bir maksat ta şımayan bu suâlimi İnönü lâkayt karşıladı ve bir cevap vermiş olmak için de, 'Birbirleriyle geçinemiyorlar. Kabine allak bullak.,: dedi. Bu, tedariksiz verilmiş bir cevaptı ve bence hiç de tatminkâr değildi. Fakat anlaşılıyordu ki, bize Celâl Bayar'ı istilâya davet için verdiği bir karârı tebliğ ediyordu ve Parti Grup Başkanları (CHP Meclis Grubu Baş kan Vekilleri] olarak, onu vOkûndan evvel öğrenmiş bulunmamızı istiyordn. Fakat bence, Celâl Bayar'tn istifâ ettirilmesi sebebinin seçim dâvâsı-*2 6
228 "İnönü'nün Hâtıra Deften'ııden Sayfalar", (Metin: 6). Hürriyet, (18.1.19741.
226
na bağlanmış olması, inandırıcı bir şey değildi ve hakikati tıâl, daha ziyâ de Celâl Bayar yerine Cumhurreisinin kendisine itimât ettiği anlaşılan Dr Refik Saydam'ı Başvekil yapmak arzusu idi. Cumhurreisinin hükümet başında kendi itimât ettiği bir zâtı görmek istemesi haklı olabilir ve Celâl Bayar'ın şu veya bu sebeple kendisin e bu emniyeti verememekte olduğu da düşünülebilir Bununla beraber, İnönü ile Celâl Bayar arasına atılan iğbirar ve ayrı lık tohumunu bu hâdisede bulmak ve bu tohumun Refik Saydam eliyle mütemadiyen filizlendirdiğini kabul etmek, hatâ olmaz sanırım,
Inönü, Bayar m istifasını kabul etliğine ilişkin kendisine şu me sajı yollayacaktır; “ İzmir mebusu Celâl Bayar, Biiyük Millet Meclisi intihabının yenilenmesi ihtimâli üzerine vuku bu lan istifanız kabul olunmuştur. İktidar mevkiinde geçen hizmet zamanınızı takdirle yâd ederek, size ve arkadaşlarınıza hâlis teşekkürlerimi ifâde etmek isterim. Siyâsî târihimizin çetin bir devresini yüksek meziyetlerinizle iyi idâre etmenizi milletimiz dâima teşekkür ve takdir duygulan ile hatırlayacaktır Hükümetin teşkiline İstanbul mebusu Dr. Refik Saydam memur edilmiştîr. 25.1.1939
Reisicumhur İsmet İnönü"230
Bu resmî yazının büyük ölçüde İnönü'nün gerçek düşünce vc duygularını yansmığmı, İnönü’nün günlüğü de kanıtlıyor: “ Celâl Bayar'a açık bir teşekkür mektubu yazdım. Atatürk'ün malul ve hasta zamanında, eğer onun yerinde fena bir adam olsa idi, memleket çok fenalıklar görürdü Atatürk'ün hayat tehlikesi ve memleketin efkârı umûmîyesindeki ce reyanı gördükten sonra, kendisini fitne ve hırslara kaptırmamak ahlâk ve zekâsını göstermiştir. Eğer mâli ve İktisadî anlayışını salim bir istikâmete sevk etmek ümi dim olsaydı, kendisini uzun müddet muhafaza edecektim. Bütün zevahire rağmen doğru bir adam olduğuna inanıyorum."^1
/7ü Uran, age, s. 345-346. ZiO Giri(lioğkJ,age, $ 144.
/31 "İnönü nün Hatjra Defterînden Sayfalar", iMetın: 111. Hürriyet. {23.1.1974}
227
Metin Toker de aynı görüşü yineliyor: "Yeni Başbakan [Bayar], işadamlarına, iş çevrelerine daha bir yakın dı ve onun da kendi etrafına karşı tutumu daha müsamahalı, daha göz yumucuydu. Yoksa eksiği, ne doğruluktu, ne de iyiniyet.,,"232
Görüldüğü gibi, Bayar Hükümeti nin istifası, Şeflik gelenekleri ne uygundu. Cumhurbaşkanı İnönü, tıpkı Atatürk gibi, 1924 Anayasası rıda olmayan yetkilerim, siyasî otorite ve gücüne dayanarak serbestçe kullanıyor, kendisinin bir zamanlar hayli şikayetçi olduğu bir usulü, hükümete dışarıdan müdahale usûlünü sık sık uygula maktan kaçınmıyordu. İnönü, bu en önemli siyasî kararları, herhangi bir danışmaya gerek duymaksızın, hükümete de, partiye de sâdece tebliğ ediyor du. Kayarın Başvekillikten ayrılması, geçiş döneminin de sonu an lamına geliyordu. Bu noktada arlık ‘siyâset dönemi " bitiyor, yeniden "idare dö nemi" başlıyordu. Ancak ‘"idare dönemi "ne geçmeden önce, bu tarihte hızla geli şen ve değişen uluslararası ilişkileri ve bu ilişkiler çerçevesinde yeniden biçimlenen Türk dış politikasını incelemek gerekir. Türkiye’nin dış ilişkileri, bundan sonraki dönemde ülkenin iç politikasını zaman zaman yakından ve derinden etkileyecektir82*
232 “ Inö nüJnün Hâtıra Defter i' nden S aytai ar M Metin Tok e r'm 5. Yorumu), Harf iyel, (17.1.1974).
228
III. B O L Ü M
Savaşın başından Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırısına kadar olan dönemde Türk dış politikası (1939-1941)
iki dünyâ savaşı arasındaki donemde Türk dış politikasının lenıel eğilimi, Lozan Antlaşması ile oluşan statükonun devam ettirilmesi yönünde olmuş ve böylece Türkiye, Avrupa’da savas sonrası olu şan dengeyi sürdürmeye çalışan devletlerin çabalarına katkıda bu lunmuştur Bu katkı, özellikle, Türkiye'nin izlediği bölgesel dış politikada somut olarak görülür. Lozan Anılaşmasından sonra, Türkiye'nin gerek komşu devlet ler, gerekse Balkan ve Orta Doğu devletleri ile kurmaya çalıştığı yakın ilişkiler, statükonun kabulünü ve sürdürülmesini amaçlı yordu. Bu anlamda Lozan sonrası Türk dış politikasının temel amacı, bir yatıdan, Türkiye'ye yönelebilecek olası bir askerî müdahaleye karşı Türkiye’nin etrafında ortak bir güvenlik sistemi oluşturmak, diğer yandan da, uluslararası ilişkilerde mevcut sorunları barışçı yollardan çözmek olmuştur. Bu amaçla, Yunanistan ile 30 Ekim 1930'da Dostluk, Tarafsız lık, Uzlaşma ve Hakem Antlaşması, 14 Eylül 1933’de de Samimî Antlaşma Misâkı imzalanır.1
1
Olaylarla Tür k Dış Politi kası, IB und an sonra, kısa ca, ÖTÜP ol ar ak an ıla c akı ır), s
1î
ve 105-106.
229
Anılaşmaya göre, orhik sınırların korunması karşılıklı olarak garaıui ediliyordu. Bu anılaşma» 27 Nisan 1938 târihinde bir kez daha uzatılacak ur. Türkiye, diğer Balkan devletleriyle de yakın ilişkiler kurmak ivin caba harcamış ve bu amaçla, Arnavutluk ile 15 Aralık 1923 de Dostluk Anılaşması, Bulgaristan ile 18 Ekim 1925'dc Dostluk Anılaşması ile 1929 yılında Tcirafsızhk, Uzlaşma ve Ha kem Antlaşması ve nihayet 1933 yılında da bu anılaşmanın bes yıl daha uzatrİması için bir başka anılaşma, Yugoslavya ile 28 Ekim 1925’dc Dostluk ve Barış Anılaşması ile 27 Kasım 1933 tâ rihinde Dostluk, Saldırmazlık, Adlî Tesviye, Hakem ve Uzlaşma Anılaşması ve Romanya ile de 17 Ekim 1933 de Dostluk, Saldır mazlık. Hakem ve Uzlaşma Antlaşması imzalamıştı,2 Türkiye, uzun süre caba harcadıktan sonra, daha ziyâde İtal ya'yı goz önüne alarak, kendisine yönelebilecek olası bir asken müdahaleyi karşılamak amacıyla, Balkan devletleri arasında siyâsi ve askerî işbirliğini sağlamayı da başaracaktır. Türkiye'nin Balkan Birliği kurulmasındaki temel amacı, biı yandan, Balkanlarda revizyonist, yayılmacı bir politika izleyen Bulgarisi ana karşı bir güvenlik ham oluşturmak, diğer yanılan ila. Bal kan 3aı a yönelebilecek bir saldırıya karşı, diğer Balkan devletleri ile birlikte topluca karşı koyabilmek ti. Oysa, 9 Şubat 1933 târih inde Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında kurulan Balkan Antantı, bu amaçlardan yal tuzca ilkine çözüm getiriyor, fakat Balkanlar1», Balkan dev İçilen dışından gelebilecek bir askerî müdahale olasılığına karşı lıerlıan gi bir önlem öngörmüyordu. Bu konu, aslında Balkan Birliğnıiıı zayii noktasını oluşturacaktır. Anılaşmaya göre, imzacı devletler, yalnızca ortak sınırları ga rami altına alıyorlardı. Bu durumda, bir Balkan devletinin, uygu lamada Bulgaristan’ın, diğer bir Balkan devletine saldırısı hâlinde toplu bir hareketi, toplıı bir karşı koymayı gerektiren ittifak, Bal kan dışı devletlerin Balkanlara yönelik olası bir askerî müdahale sine karşı herhangi bir askerî önlem öngörmüyordu.
2
0TDP, s. 103-106
230
Türkiye, bütün çabalarına karşın, ittifakın bu açık kalan kapı sını kapa tamam işti. Oysa, Türkiye'nin Balkan Antantı nın kurulu sundaki ilk amacı, Balkanlar a, bu arada Türkiye'ye karşı olası bir Italyan askerî müdahalesine, İtalya'nın Balkanlardaki yayılmacı ve saldırgan politikasına karşı, Balkan devletlerinin toplu vc bir likte harekelini sağlamaktı.3 Diğer yandan, yine Balkan devletleri olan Arnavutluk ve Bul ga li s uııı Balkan Anlanırııa katılmamışlardı. Çünkü, Bulgaristan, Balkanlarda revizyonist ve yayılmacı bir politika izliyor, komşu* larmdan, Yunanistan vc Romanya'dan bâzı toprak taleplerinde bulunuyordu. Arnavutluk ise, büyük ölçüde Italyan m vesayeti alımdaydı. / Türkiye, doğusundaki komşuları ile ele yakın ilişkiler kurmak la gecikmeyecektir. 1 Mart 192 İtle Afganistan ile imzalanmış Dostluk Antlaşması, 2ri Mayıs 1928’dc T ürk-Afgan Dostluk ve işbirliği Antlaşması olaı ak veııilcnir. 5 Kasını ] L)32'clc İran ile Güvenlik vc DosLİuk Antlaşması im zalanır. Bu antlaşma, aslında daha öııcc imzalanmış bâzı anıl aş malar ın bir sonucuydu. Irak ile 5 Haziran 1026 târihinde imzalanan Dostluk anılaşma sı. 1937 yılının Nisan aynıda uzatılır. S Temmuz 1937de de Türkiye, Afganistan, İran vc İrak arasın da Sâdâbâd Paktı imzalanır. Anılaşmaya göre, imzacı devletlerin ortak sınırları garanti altına almıyordu.4 T ürk-Kalyan ilişkileri, 30 Mayıs 1928 târihinde imzalanan Ha kem, Ademi Tecâvüz ve Bitaraflık (Tarafsızlık, Saldırmazlık, Uz laşma vc Adlı Tesviye) Antlaşmasına karşın, iki savaş arası dö nemde hkbir zaman düzelmeyecek ve İtalya'nın Kuzey Afrika, orta Doğu vc Akdeniz bölgesinde izlediği yayılmacı ve saldırgan ılış politika nedeniyle. Türkiye, İtalya'dan her zaman çekinecek*
.1 ÖTÜP, $.103-106. \
0T 0P , s 111-113. OTDP, s 65 38.
231
Lozan Anılaşması ndan sonra Türkiye’nin Batılı devletlerle ılış* kilerinde önceleri olumlu bir değişini olmaz. 20 Ekim, 1921- tarihli Türk-Fransız Anılaşması, Türkive-Sûrıvc sınırını cızı yor, fakat diğer yandan, Halay sorununu onaya çıkarı yordu. Bu sorunun uzun zaman çözülememesi, Türk-Fransız iliş* kilerinde bir ilerleme sağlanamamasının temel nedeni olacakın-. Bir başka neden de, Osmanlı borçlarının ödenmesi görüşmelerin de ortaya çıkan anlaşmazlıklardı. 1iıt'k-Ingiliz ilişkilerinin gelişmesi de zor olacaktır. İlişkilerde ki mevcut soğukluk ve gerginlik, Lozaıı Anılaşması ndan kalan bir sorun olan Musul konusunda artarak sürer. Musul sorununun ]Ö2(> yılında Ingiltere lehine çözülmesinden soma ilişkilerde bir normalleşme başlarsa da, bu, yakın bir ilişkiye dönüşmez. Diğer yandan, Osmanlı borçlarının ödenmesi sorunu, tıpkı Fransa ile olan ilişkilerde olduğu gibi, lüıkdngiliz ilişkilerini gergin tutan önemli bir diğer nedendi 6 •
*
*
1urkryc ile Sovyeller Birliği arasında Millî Mücâdele yıllarında başlayan yakın ilişkiler. 15 Man 192Tde Moskova Antlaşması ile somut sonuçlarım vermeye başlayacak ve Lozan Anılaşması ndan sonra da s ürece kı ir. 17 Aralık 1925 tarihli Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması. 24 Aralık 1929'da yenilenir ve iki yıl uzatılır. 7 Kasım 19 55‘de ise, bu anılaşmayı 7 Kasım 1945 târihine dek uzaıaıı bir de proto kol imzalanır.7 İki dünya savaşı arasındaki dönem, Avrupa’da Versay Anılaş ması nın oluşturduğu .statükoyu korumaya çalışan İngiltere ile I ransnnın öncülüğündeki anıi-revizyonist devletler gı ubıı ile Versay Anılaşması nın değiştirilmesini amaçlayan ve Almanya ile İtalyanıtı onculuk etliği devletler grubu arasındaki siyasal, diplo matik. ekonomik külııirel/idcolojik ve nihayet askeri mücâdele târihidir. Anıi-revizyonist devletler, Avrupa'nın savaş sonrasında oluşan yeni simi lanın ve yemden paylaşılan sömürgeleri revizyonist dev cile ıe karşı korumayı amaçlamışlardı.
6
OTDP. s 123-124.
7
OTDP, $.80-84 ve 1T3-115
232
Revizyonist devletlerden İtalya, kendi iyinde yeni bir rejim. Fa şizm ile emperyalist bir dış politika izliyordu. Ancak düşündükle rim uygulaması, Orta Avrupa’da, kendi rejimine benzer bir ie dü zenleme, Nasyonal-Sosyalizm ile hızla güçlenen Almanya'nın des teğini almasıyla mümkün olabilecektir. 1033 yılında Nasyonal-Sosyalisı bir iktidar ve rejini değişikli ğinden sonra, Almanya, Vcrsay Antlaşması ile kurulmuş statüko yu yadsıyarak, dış politikada açıkça saldırgan ve yayılmacı amaç lar gütmeye başlayacaktır. 1930'iu yılların ikinci yarısında bu mücâdele hızlanır. İtalya. Almanya'dan aldığı destekle, 3 Ekim 1935 târihinde Ha beşistan'ı işgale baslar ve 9 Mayıs 1936da da ilhak cdet. Türkıye’ıım 1932 yılından beıi üyesi okluğu Milletler CenuyeK’mn İtalya'ya karşı aldığı ünlemler ise, başarılı olamaz ve bir so nuç vermez. Böylccc uluslararası barışı koruyacak bir üsı organın görevini yapamayacağı ortaya çıkar. İtalya'nın bu saldırgan tulumu Türkiye’yi kaygılandırır. 1 tilki ye, İtalya'nın Akdeniz, Orta Doğu vc Balkanlardaki yayılmacı ve saldırgan amaçlarının kendisi için de yakın bir tehdit oluşturdu ğu mm farkındadır. Ancak tehdidin gerçekliği, nilıâyet uygulama da da kendisini göstermekte gecikmez. İtalya, 1936 yılında, Ege Demzi’ııdeki 12 Adayı silâhlandırmaya vc askerî yönden dc tali kim etmeye başlar. Bu gelişme, Turk-ltalyaıı ilişkilerinin daha da gerginleşmesi sonucunu doğurur. Almanya vc İtalya'nın saldırgan ve yayılmacı dış politika talep leri Türkiye’yi tedirgin ettiği ölçüde, Türkiye de diğer Batılı dev letler. Ingiltere ve Fransa ile olan ilişkilerinde önemli adımlar âlmayii başlayacaktır. Türkiye ııiıı Ingiltere vc Fransa ile yakınlaşması, İtalya mn Ak deniz üzerindeki egemenlik mücâdelesi ile paralellik göstcı ir. İtalya'nın Habeşistan t işgali ve ilhakı, Almanya'nın Vcrsay AnıIaşınası'mn koyduğu esaslarla kendisini bağlı saymaması vc Ja ponya'nın da Milletler Cemiyeti nden ayrılması türünden siyasal vc askeri gelişmelerin. Avrupa'nın ve Akdeniz'in güvenliğini teh dit ettiği gerekçesi ile, Türkiye, 1936 yılında, Lozan Antlaşması ile oluşmuş bulunan Boğazlarca âid egemenlik hükümlerinin ye niden görüşülmesini talep eder. 233
Montrö görüşmelerinde Türk-lngiliz ilişkileri daha da güdenir. t.oıüşmeler sırasındaki Türk-lngiliz siyasal yakınlığı, aslında 1
8
0TDP. S. 123-132, Ludmilla J.vkova. Turk-İngiliz İlişkileri
(1933-19391. s 91-126. Selim Deruıgil.
urkev s Dıplomatıc P osıtıon ol the Outbreak of the S e c o tıd VVorld War" Boğaziçi Ul.rvefS,tesi Dergisi. Volüme: 8-9. (1980-1981). s 63-64; Selim Oenngil. Tırrkısh Foreıgn Policy Dıınng ıhe Second World Waı: An 'Adiye' Neulrality. s 71-72; Selim Deruıgil, Denge Oyunu Po'hcy U t o ' i M bT 9
sT
s T" rk'Ye
P0İ" 'kaSlt s 69'70: Tiirkkaya Atabv. Turkish Foreigıi
Jıvkova, âge. $ 123-146; Keesing's, (1938/3297}.
234
1937 yılındaki Nyon Anılaşması, Türkiye ile İngiltere arasın da, Akdeniz'in güvenliği konusunda yapılan aynı lür işbirliğinin bir lx\$ka örneğidir. Diğer vanelan, Sovyeller Birliği ile Baldı devletler arasındaki •'üvensizlik onanımda, Ban iie yakınlaştığı ölçüde, Türkiye mn Sovyetkr Birliği ile ilişkilerinde bir soğuma olduğunu da saplanıuk gerekir.10 Türk-SovycL ilişkilerindeki soğuma 1938 yılı başında önem ı bir noktaya ulaşır. Almanya'mn Moskova Büyükelçisi, lc)38 yılı başımla, Alman Dışişleri Bakanlığı’™ yazdığı bir raporda, Sovyeller Biılığı’mn Türkiye'deki Konsolosluklarını kapatmaya karar verdiğim açıklıyordu. Büyükelçi, raporunda, Sovyeller Birliği nin Türkiye'de sadece İstanbul Konsolosluğunun açık kalacağım, buna kaışılık, lüı oye'nin de Odc-sa. Balum, Baka. Erivan ve Leningrad’daki Konso los lukl an nı kapatacağını belirtiyordu. Diğer yandan, lam bu sırada, S o v y e l l e r Birliğinde lop lam Konsolosluk (5 kalyan, 5 Alman, 2 Japon, 2 Polonya, 3 Afğan ve B İran Konsolosluğu) kapatılıyordu. Büyükelçi, raporunda, bu yöndeki gelişmeleri, Sovyeller B.rlıği'nin dış ilişkilerini sisicınalik olarak sınırlandırma eğılmıı ile açıklıyordu. Dolayısıyla da bu gelişmeyi, sâdece Türk-Sovycı ı ıs|
10 Suat Bilge. Türk-Sovyet .İçkilerin, konu alan bir çalışmasında. Türk,ye ,1e Sovyeller Bıdığı arasında daha 1936 yılında yapılan M ontrö Antlaşması görüşmeleri sıras.nda başlayan soğukluk ve uzaklığın, ik. ülke arasmda ya p.lm as, öngörülen bir ittifa k antlayınaıı görüşmelerinde de sürdüğünü, Ankara ile M oskova arasındaki bu anlaşmazlığın ısas itibârıyla. Türkiye'nin Ingiltere ,1e olan iliş k ile ri nedeniyle 0 " TM' k ‘ ' £ yakınlaşmasının Moskova'da kuşku ve end<şe uyandırdığın, belgeleriyle açıklıyor Suat Büğe, Göç Komşuluk, ITtirkiy e*Ş o s e tle r Birliği İlişkileri 1920-1964}, s. 113-128.
1 1 Akten Zur Detı.schen Ausvvaen'ıgen Politik 1918-1 « S (Bundan sonra, kıtaca. ADAP olarak anılacaktır). Aus dem Archiv Ausvvaeîtıgen Amts. Şerre D; 1937-1945. Bant) I. (Septembe. 1937.Sep.en.ber 1938). 'Almanya'nın Moskova Büyükelçiliği nden Alman ° ' W * * ^ 6 , (Alman D,şişlen Bakanlığı, bundan sonra, kısaca. ’ AOB" Olarak a ^ c a k b r (AOB y a l . Nr. 614. 13 1.1938, (590/244 498-499): Cemil Koçak,Türk -Alm an iliş k ile ri (1923-19391. s. L
235
Büyükelçi, el ört gün sonra kaleme aldığı bir başka raporunda, Sovyetler Birliğnıin, ülkesinde bulunan diplomatik temsilcilikleri azaltma eğiliminde olduğunu ve konuyla ilgili ilk adımları atma ya başladığını haber verecektir Sovyet Icr Birliğindeki Polonya Japonya, Almanya ve İtalya'ya âid Konsoloslukların sayısı, Sovyetler Birliği'nin bu ülkelerde bu lunan Konsolosluklarının sayısı ile eşit olacak şekilde sı nırkın dırNacaktı. Buna göre, Sovyeıler Birliği ndeki 14 Konsolosluk (5 Italyan, 5 Alman, 2 Japon ve 2 Polonya Konsolosluğu) kapını bı çaklı. Büyükelçi, raporunda, Moskova'daki diplomatik çevrelerin, önceleri, söz konusu önlemlerin Sovyeıler Birliği ile iyi ilişkileri olmayan devletlere karşı alınmış olduğunu belirttiklerini, lakın aradan bir süre geçtikten sonra, bu görüşün yanlış olduğunun an laşıldığının kabul edildiğini belirliyordu. Moskova, (ngiİlere, Türkiye, Iran, Afganistan ve Çekoslovak ya'dan da Konsolosluklarım azaltmaları ulebinde bulunmuştu. İsveç ve Danimarka'dan da ay m talepte bulunulacaktı. Bu sayılan lardan, örneğin Türkiye ile Çekoslovakya, Moskova açısından, bi rer "dost' ülkeydi. Büyükelçi, raporunda, Sovyeıler Birliği nin ül kesinde casusluk amaçlan ile kullanılan diplomatik temsilcilikle rin sayısını azaltmak istediğini yazıyordu. Raporda, bu tutum, Sovyeıler Birligi’ndc iç politika gelişmeleri nin dış politikanın önüne geçtiği şeklinde yorumlanıyordu. Ayrı ca. Sovyeıler Birliği nin aynı konuda Norveç ve Finlandiya'dan da talepte bulunacağı açıklanıyordu. Raporda, I ürkıyc'nin hâlen Sovyeıler Birliği nde bulunan alu Konsolosluğunun (Odesa, Batum, Tiflis, Baku, Leningrad vc Eri van) dörde ineceği, Sovyeıler Birliği'nin ise, Türkiye'deki İzmir vc Kars Konsolosluklarım kapatacağı bildiriliyordu. Moskova, Tür kiye'nin Odesa ela ki Konsolosluğunun kalmasına izin vermişti. Çünkü Ankara için bu Konsolosluğun önem taşımadığım biliyor du. Diğer Konsolosluklar, bulunduktan bölge itibârıyla (Türk azınlık bölgeleri) Türkiye için önemli sayılıyorlardı ve bu nedenle de Sovyeıler Birliği'nin Konsolosluk kapatma politikasının kurbâ nı olacaklardı. Büyükelçi, raporunda, Türkiye’nin Moskova Büyükçlçisnıin, 236
Moskova'nın bu işleklerim geri çevirdiğini ve bu tür taleplerin, iki "d o sf ülke arasındaki iyi ilişkilere zarar verebileceğini ve iki “dost” ülke arasında “münasebetsiz” olarak görüldüğünü anladı ğım belirliyor. Türk Büyükelçisi, konunun incelenmesini ve yeni den görüşülmesini istemişti. Raporda, Türk Hükümeti nin bu talebi geri çevirmek için, İs tanbul Konsolosluğu’ıuı kapatmakla tehdit ederek. Moskova üz erinde baskı kurabileceğini hesap ettiği bildiriliyordu. Ankara. Sovyetler Birliğindeki tüm Konsolosluklarını korumak istiyor du.'2 Sonuçta. 1938 yılında imzalanan Türk-Sovyet Antlaşması’na göre, Konsolosluklar gerçeklen de karşılıklı olarak azaltılır. Tür kiye, Odesa, Balcû, Erivan ve Leningrad'daki dört ve Sovyeıler Birliği de İzmir vc Kars’taki iki Konsolosluğunu kapatır. Böylece Sovyeıler Birliği’nin İstanbul’da ve Türkiye’min de Batlımda tek Konsolosluğu kalır.1 13 2 Gctıel olarak bakıldığında, 1930'lu yılların sonuna doğru, Av rupa devletlerinin siyâsi ve askeri yönden gruplaştığı bir savaş öncesi ortamında, Türkiye, gittikçe hızlanan bir tempoda Batılı devletlere, İngiltere ile Fransa’ya yaklaşıyor; bu yakınlaşma ora nında ve ölçüsünde de Türk-Sovyei ilişkileri gölgeleniyordu. Türkiye’nin İngiltere ve Fransa’ya yakınlaşmasının ana neden lerinden biri, İtalya’nın Akdeniz’deki yayılmacı ve saldırgan polıtikasıydı. Bir diğer neden de, yine Ualya’nm Balkanlardaki saldırgan vc vavılnıacı amaçlarına karsı, Balkan Anıanlı’ntn tek basma caydına bir güç oluşlu rama maşıydı. Balkan Amamı, 1930’lu yılların ikinci yarısında, özellikle de Almanya’nın izlediği dış ticaret politikası ve siyasal baskılar sonu cunda, yavaş yavaş parçalanmaya başlamıştı. Gerçekle, Balkan Antantı, Avrupa'nın siyasal ve askerî yönden gruplaşmasına para
12 ADAP, Serie D: 1937*1945, Band I, (September l$37-3eptembet 1938). "Almanya'nın Moskova Büyükelçiliği nden ADB'ye*, Nr. 615, 17.1.1938, {590/244 500*508); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri {1923*1939), s. 124-126. 13 SSCB Bilimler Akademisi, Ekim Devrimi Sonrası Türkiye Târihi, s. 257.
Antlaşma. 31 Mart 1938 târihinden itibaren geçerli olacaktı AT, Sayı: 51. {Mart 1938)
237
lel bir çözülme sürecine girmişti ve gruplaşma hızlandığj ölçüde ve oranda fiilen işlemez hale geliyordu. Balkan Amamı’nm işlememesi, Türkiye’nin uzun yıllar çaba harcayarak kurabildiği güvenlik sisteminin Alman vç/veyâ İtalyan yayı İmasına karşı koyamayacağı, buna engel olamayacağı anlamı na da geliyordu. Balkanlar ve Akdeniz’de güvenliğini tehlikede gören Türkiye, 19301u yılların sonunda, bölgesel güvenlik siste minden öteye, daha güvenli ve işlerliği olan bir güvenlik sistemi ne ihtiyaç duyuyordu. Türkiye, bu nedenle de, doğal olarak, sta tükocu aıui-revizyonist güderin, yâni Ingiltere ile Fransa’nın ya nında ver alacaktır. >
1) TÜRKİYE'NİN BATI İTTİFÂKI: ÜÇLÜ İTTİFAK ANTLAŞMASI 1933 yılında Almanya’da iktidara gelen Nasyonaİ-Sosyalizm, Vcrsay Antlaşması'»m oluşturduğu statükoyu değiştirmek ve Al manya’nın sınırlarım yeniden saptamak amacı ile kısa zamanda önemli adımlar alacaktır, Vcrsay Antlaşması gereğince geçici bir süre için Fransa'ya bıra kılan Saar Bölgesi. 13 Ocak 1935 târihinde yapılan bir plebisit ile yeniden Al manyaya katılır. Aynı yıl Almanya’da genel vc zorunlu askerlik yükümlülüğü kabul edilir ve İtalya’nın Habeşistan'ı işgali açıkça desteklenir. Versay Antlaşması ile dem il itarize edilen (as kerilen arındırılan) Ren Bölgesi 7 Mart 1936'da yeniden mihutrize edilir (askerileştirilir). Ay m yılın Kasım ayında Alına n-italyan Antlaşması (BerliıvRoma Mihveri) ve 25 Kasım I93(Vda da Al manya ılc Japonya arasında Anıi-Kominlern Pakt imzalanır ve 6 Kasım 1937 târihinde İtalya da bu antlaşmaya katılır. Yine 1936 yılında Versay Antlaşması gereğince uluslararası bir statüye ka vuşturulan Ki el Kartalı, Fİ be. Öder, Tuna, Nicnıan, Ren vc Mosel nehirle rinde yemden Alman egemenliği Hân edilir, Almanya nm sınırlarını genişletme ve yayılma politikası. 13 Mart 1938 târihinde, Avusturya ile birleşmesi sırasında en önemli ve yüksek noktasına ulaşır. Hemen ardından Almanya. Çekoslo vakya’dan da toprak talebinde bulunur. Sorunun barışçı yoldan çözüme kavuşturulması için, Ingiltere, Fransa, İtalya vc Almanya 238
arasında, 29 Eylül 1938 târihinde imzalanan Münih Anılaşması ile Çekoslovakya’nın Sıkletler bölgesi Almanya'ya bırakıl ir. Ancak aradan kısa bir süre geçtikten sonra, Almanya, 14 Mart 1939'da, Münih Amlasmasj'na karşın, Çekoslovakya'yı tamamen işgal eder ve hemen ardından Bohemya ve Moravya'yı himâyesi akma aldı ğım açıklar. Mart ayının sonunda bölgede Alman egemenliği res men kurulur Tanı da bu sırada, Versay Anılaşması ile Litvanya’ya bırakılmış olan Memel Bölgesi yeniden Almanya’ya katılır Almanya’nın, yukarıda özetlediğini, yayılma ve genişleme poli tikası, önceleri Türkiye’yi fazla rahatsız etmez ve kaygılandırmaz. Hattâ, tıpkı Türkiye'nin bir zamanlar haksız Sevr Antlaşmasına karşı çıktığı gibi, Almanya’nın da haksız Versay Antlaşmasından kurtulmak islemesi, büyük ölçüde hoşgörü ve anlayışla karşıla nır. Türkiye'nin bu tutumunda, Almanya’nın Türkiye’den bir hayli uzak bir Orta Avrupa ülkesi olmasının da payı vardı.îd Türkiye, bu sıralarda da, kendi güvenliği açısından somut bir tehlike olarak hâlâ sâdece İtalyan yayılmasını görüyordu. Nite kim İtalya'nın Habeşistan'ı işgali ve ilhakı ve sürekli bir tehdit unsuru olması, Türkiye’yi Ingiltere ile ilişkilerinde hızlı bir ya kınlaşmaya ve işbirliğine sevk edecektir. İkinci Dünyâ Savaşı yıllarında Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde görevli olan Hans Kroll, anılarında, 1936 yılı sonbaharın da yeni bir Türk-lngitiz dostluk işaretinin Ankara'da vâr olduğu nu ve buna da İtalya’nın Habeşistan işgalinin yol açtığını belirti yor. Bu olay, Türkiye'de İtalya’nın Akdeniz'deki yayılma hedefinin başlangıcı olarak kabul edilmiş ve Akdeniz'deki güç dengesinin bozulmaması konusundaki çıkar ortaklığı iki devleti, Türkiye ile İngiltere’yi ya km hâle getirmişti,1 145 Almanya'nın Çekoslovakya'yı parçalaması ve Münih Antlaşması na karşın ilhak etmesi ve daha önce de Avusturya'yı sınırlarına katmış olması, Türkiye’nin Almanya'ya karşı olan hoşgörülü vc anlayışlı tutumunu, 1939 yılının ilkbaharında, hızla değiştirmesi ne neden olur. Çünkü Türkiye, Almanya ile ttalya’mn, siyâsi vc
14 Bu dönemdeki {1923-19391 Türk-Alman siyâsî, kültürel, askerî ve ekonomik ilişkileri konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri <1923''1939>. 15 Hans Kroll, lebenserinnerungen Eines Botschafters, s. 90-91.
239
askerî işbirliği içinde, saldırgan bir tutum aldıkları, yayılmacı ve genişlemeci bir politika izledikleri kanısına varmıştı. Almanya tarafından desteklenen İtalya'nın yayılmacı hedefleri ne karşı, o zamana dek tarafsızhk/askerî ittifaklara girmeme poli tikasından ayrılmamış olan Türkiye'nin, artık dağılmaya yüz tut muş ve işlemesinden kuşku duyulan Balkan Antantı bölgesel güvenlik sisteminden başka güvenebileceği bir güç kalmamıştı. Alman-Italyan revizyonist politikasına karşı, statükocu IngilizFransız ortak gücü bir blok olarak görülüyordu. Akdeniz’de sta tükoyu koruyucu güç olan bu blok, doğal olarak, Türkiye ile aynı ilgi alanlarım paylaşıyordu. Çekoslovakya'nın Alman işgaline uğraması siyasal bakımdan önemli sonuçlar yaratacaktır. Prag'ın işgaline dek Almanya, yayıl macı polilikasım, tüm Almanları tek bir devletin sınırları içinde toplama temeline dayandırıyordu. Çekoslovakya’nın tamamen iş gali ile, Almanya artık Avrupa'da "Hayat Alanı1' (‘ Lebe ustaıım”) ve ‘Yeni Düzen" ÇNeue Ordnung") gibi sınırsız anlamlarla yüklü vc içeriği tamamen belirsiz kavramları politika gündemine gelir iniş ti. Sınırlan Balkanlara dayanmış ve yayılma hedefinin nc ol duğu tam olarak bilinmeyen, üstelik İtalya'nın da müuefiği olan Almanya'nın, Türkiye'nin de gözünde arlık farklı biçimde değer lendi ri Imes i kaçı n 11ınazd ı .16 Krolk anılarında, Almanya'nın Çekoslovakya'yı işgalinin, Tür kiye’nin Almanya'ya bakışını temelden değiştirdiğini yazıyor. Hâriciye Vekâleti Genel Sekreteri Nfıman Mene menci oğlu, Krolİ’dan, "Hayat Alanı” formülünün nc anlama geldiğini, nerede başlayıp nerede bittiğini, Almanya'nın Çekoslovakya'yı yutmak isteyip istemediğini sormuş ve Kroll un askerî işgali açıklamaya yönelik tüm çabaları etkisiz kalmıştı. Me ııe monci oğl ıTn a göre, 'Hayal Alanı” formülü Ankara için kesinlikle anlaşılmaz bir kavramdı. Almanya’nın bu eylemi, Tür kiye'nin gözünde, bu ülkenin eski yayılmacı Orta ve Yakın Doğu politikasının devamı olarak görülmüş ve öyle değerlendirilmişti. Hele Almanya'nın, askeri gücünden yararlanarak, Romanya’ya,
16 Cemil Koçak. Tiirk-Alm an İliş k ile ri {1923-19391, s. 126-138. 240
teİKİitUür bir ortamda, adetâ zorla imzalattırdığı ticâret antlaşma sı, bu gelişmenin son halkasını oluşturduğu vc aslında sömürge ci bir anılaşma olduğu biçiminde yorumlan misti. Mcıtcmencioğlu, Kroirdan. Almanya'nın Türkiye ile d c ay m yöntemle ve aynı hiçimde bir antlaşma imzalamak isteyip istemediğini dahi sor muştu. KroM ım bu konuda oluşan tereddütleri ortadan kaldırmaya yö nelik çabalan lık: etkili olu mam ış ve Türkiye'nin kuşkulan oldu ğu gibi devam etmişti. Türkiye'de Nasyonal-Sosyalizm’e karsı olan tutum sertleşmişti. Kroll un bu konuda Berlin nezdinde.. hat tâ bizzat Alman Dışişleri Bakam Ribbcntrop nezdinde yaptığı uyanlar da bir sonuç vermemişti.17 Almanya tun Çekoslovakya’yı parçalayarak ilhak etmesi. Türki ye tarafındaıı tarafsız bir gözlemcilikle karşılanmayacaktır. Bu iş gal, Almanya'nın Balkanlara inme plânının ilk aşaması olarak de ğerlendirilir ve Almanya'nın bundan somaki revizyon isı politika sı tamamen ve kesinlikle red edilir.18 Nitekim Hâriciye Vekâleti’nce 4 Mayıs 1939 târihinde hazırla nan bir genelge de bu saptamayı doğruluyor: "Dünyâ siyâsî vaziyetinin son zamanlardaki süratli inkişâfı önünde. Cumhuriyet Hükümeti, memleketin emniyeti esâsına müstenit hârici si yâsetini, bu inkişâfın icaplarına uydurmak zaruretini duymaktadır. Umûmî vaziyette Türkiye'ye taalûk eden ve Türkiye siyâsetinin tanzi minde âmil olan hâdiseleri ve bunların bizce ta 2ammun ettiği mânâları berveçhi âti hulâseten arz ed’yorum; Cumhöriyet Hükümeti, Hitier rejiminin bidayetinden beri Almanya'da görülen dinamizmi tam bir bitaraflıkla karşılamış ve bilâhare Roma ve Berlin arasında hâsıl okan takarrubu aynı suretle telâkki ederek, bu iki devletle ve bilhassa Almanya ile İktisadî bağların tenmiye ettiği dostluk münâsebetlerine büyük devletlerle olan ihtilâfları kendilerine bırakarak, idâme etmekten hâli kalmamıştı. Almanya'nın ırkî ittisal, Cemiyeti Akvam nazariyesinin iflâsından beri
1 7 Kroll, age, s. 106; Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri <1923-1939), s. 134. İH Zehra Önder. Die Tüfkische A tıssenpolilik im Zvveifen VVeltkrieg, s 13-14; Lothar Krecker. Deulschland und die Türkei im 2w eh en VVeltkrieg. s. 20. 24-25 ve 29, Johaones Glasneck. Ttirkei und Afgbamsian, s. 39; OTDP, s. 122; Kroll, age, s. 103-104: Aıaov, age. s. 8-9; Cemil Koçak, Tiirk-Alnıan İliş k ile ri (1923-1939), s. 134.
241
teessüs eden yeni konsepsiyonların bir icâbı zarurîsi idi ve Türkiye, bu* na karşı tamamen lakayt kalmış ve fiilî ve hukukî vaziyetleri olduğu gibi kabul ederek, Almanya'ya dostluğunun müsbet delillerini de vermiştir. Hâdisâtm bu inkişâfı Münih'e kadar devam etmiş, Slidet menâtıkının işgali, Münih mukarrerâtı, büyük devletler arasında uzlaşma teşebbüs leri, tarafımızdan aynı bitaraflıkla takip olunmuştur. Almanya siyâsetinin bizim için ilk câlibi dikkat tezahürü Çek devleti nin ortadan kaldırılmasıyla başlamıştır. Hitler in ırk nazariyesi, hayatî saha nazariyesine inkılâp etmeye baş lamakla, mücavir ve daha uzak devletleri, irtisam, hangi yeni nazariyeler altında, nereye kadar gideceğini düşünmeye sevk etmiştir. Bununla beraber Türkiye, Çek meselesini de Almanya ile olan münâsebâtma tesir icra edecek bir unsur telâkki etmemiştir. Hâdisâtm endişeye şayan olan inkişâfı, asıl bundan sonra, Alman ya'nın Romanya'ya cebren kabul ettirdiği İktisadî antlaşma ve bunu ya kından takip eden müttefiği İtalya'nın Arnavutluğu işgali ile başlamış ve Axe (Mihver} devletlerinin ne vâsıtalarla, ne hedefe vâsıf olmak istediği ni nazarımızda tebarüz ettirmiştir Almanya, İktisadî domination'u İtalya'nın stratejik işgaliyle perçinle diği anda, Garp devletlerinin, atâletten çıkarak, beliren büyük tehlikeyi önlemek istedikleri görülmüştür. Balkan yarımadası üzerine şimalden ve garpten vâki olan tecâvüzî hareket, hangi merhalelerden geçerse geçsin, memleketimizi tehdit eden bir hareket olarak telâkki edilmek tabiîdir. Balkan Antantı'nı zayıflatmak ve binnetice Bulgaristan’ı ümitlere sevk ederek, yarımadanın emniyetini bozmak, iktisâdı esaretleri tevsie çalışmak ve nihayette ne ırkî, ne İktisadî herhangi bir ihtiyaç mevcut ol madığı hâlde, esasen mevcut bir tahakküm vaziyetini askerî işgale tahvil etmek, umûmî bir kombinezonun çok seri inkişâfa müsâit merhalelerini teşkil etmekte bulunmuştur ki, bunun önünde emniyet tedâbiri almakta gecikmek, memleketi telâfisi mümkün olmayan azim tehlikelere ilcâ et mek demek olurdu/'19
İtalya'nın Arnavutluktu İşgali İtalya, 7 Nisan 19397la Arnavutlumu işgal etmeye başlar. İtalya'nın Balkanlara doğrudan adım atması, Türkiye tarafın-
19 Zeki Kuneralp, İkin ci Dünyâ Harbi'nde Türk Dış Siyâseti. (Birinci Telgraf: 4 Mayıs 1939 Tarihli Genelge/Satı Demokrasilerine Katılma Karârı), s. 12-14.
242
dan, İtalya'nın yayılma plânlarını bizzat kendisine karşı uygula maya koyduğu biçiminde değerlendirilir. Arnavutluğun işgalinin Çekoslovakya'nın işgalinden hemen sonra olması da, bu konuda bir Alman-İtalyan işbirliği olduğu yolundaki kuşku ve endişeleri daha da güçlendirir. Türkiye, kendisine yönelmiş İtalyan tehdidi nin ardında ve/veya yanında Almanya’nın olduğunun farkınday dı. Ayrıca, Balkan Antantı'nm bu tehdide karşı koyma gücünde olmadığı da biliniyordu. Bu durumda Türkiye’nin önünde iki seçenek bulunuyordu: Ya o zamana dek izlediği iaralsızlık/askerî ittifaklara katılmama poli tikasını sürdürerek, yakıtı tehlikeyi tek başına karşılayacaktı ya da Mihvere karşı olan diğer devletler grubuna katılacaktı... Türkiye, 1930lu yılların ortasından itibaren yakın ilişkiler kur maya başladığı Batılı devletlerle, benimsenen dış politikanın do ğal bir uzantısı olarak ve olayların da zorlaması ile, hızlanan bir biçimde. Mihver devletlerine karşı işbirliğine başlayacaktır. Batılı devletlere yakınlaşmak ve onlarla daha yakın ve sıkı işbirliğine gitmek, 1930 lu yılların ikinci yarısında, yâni Atatürk döneminde başlayan Türk dış politikasının aynı yönde doğal bir uzantısıydı. Arnavutluğun işgali, Türkiye açısından, Türk dış politikasının ana öğesi olan tarafsızlık/asken bloklardan uzak kalma ilkesinin ciddiyetle yeniden tartışılmasını ve üzerinde bir karâra varılması nı âcil hâle getiriyordu. Âsim Us, günlüğüne, tam da bu sırada, şunları not ediyordu: "İtalya, Arnavutluğu işgal ederek, Balkan Birliği'ne karşı suikast vazi yeti almakla, bu düşmanlığı açığa vurmuştur, İtalya'nın Arnavutluğu iş galini tasvip eden Almanya da bu düşmanlığa iştirak etmiştir."20
Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu Arnavutluğun işgali ile birlikle, Türkiye’nin Batılı devletlerle sürmekte olan görüşmeleri hız kazanacaktır.07
70 Us, ege. s. 361. Benzer görüşler için bkz. Faik Ahmet Barutçu, Siyâsî Anılar ft$39-1954), s 19; Kroll. age, s. 107-109; Oeringıl, agm, Boğaziçi Ü niversitesi Dergisi, Volüme: 8-9, {138Û-1981), s. 64-65: Oeringil. Turkish Foreign P olicy During the Second W orld W ar: An ‘A d iy e * N eııtrality, s. 72-73; OeFingıl, Denge Oyunu. (İkinci Oünyâ Savaşı nda Türkiye’nin Dış Pofitikasü. s. 71-72.
243
Aslında Türk-ingiliz görüşmeleri daha önceki bir târihte vc İn giltere'nin talebi üzerine zâten başlamıştı/1 Ingiliz Dışişleri Bakam Halifax, 21 Mart ta, 12 Ocak 1939’da Londra Büyükelçiliği ne atanan Tevfik Rüştü Araş ile görüşür, Halifax, bu görüşmede. Araş a. Mihvere karşı olası bir savaş duru munda, Türkiye’nin tngiltere ile dayanışmasını ilân edip etmeye ceğini sorar Araş, bu soruya verilecek yanıtın, İngiltere’nin Tür kiye ile işbirliğinin ve. Akdeniz’de Türkiye’ye olan desteğinin de recesine bağlı olduğunu belirtir Aras’a göre, İngiltere savaşa gir diği takdirde, Türkiye, tarafsızlığını yalnızca İngiltere’nin yaranııa bozabilirdi. Bu görüşmeden sonra iki ülke arasında ortak bir deklarasyon ilâm için girişimler başlayacaktır. Bu arada, 6 Nisan da, İngiltere, Almanya'nın sürekli tehdidi al ımda bulunan Polonya ile karşılıklı yardımlaşma paktı imzalar. İngiltere, 1.3 NisanTla da, Balkanlara yeni bir saldırı hâlinde, Yunanistan ve Romanya’ya tek yanlı garanti verir. İngiltere’nin bu tutumu Fransa tarafından da desteklenil ve ay nı şekilde yinelenir Bütün bu gelişmelere karşın, Türkiye, İngiltere’nin Arnavutlu ğun işgaline yeterince kararlı bir şekilde direnmedigi izlenimine kapılır. Nitekim, 10 Nisan’da, Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi Knaıchbull-Hugessen’e, İngilte re'nin, hareketsizliğinden dolayı, İtalya’ya yeterince etkin bir şe kilde karşı koyamadığı yolundaki endişesini dile getirir. K-Hugessen, Ingiliz Dışişleri Bakanlığı na yazdığı raporda, Türkiye’nin, bu nedenle, Ingiltere’nin söz konusu hareketsizliği ti den dogaıı bir çekimserlik içinde bulunduğunu belirtir. Bu çe kimserlik sonucunda, Türkiye, İngiltere’nin garantiler politikası na katılmaz.21
21 Önder, age, s. 17, Krecker, *g e , s. 26-35; Alaöv, age, s 11-18 22 Önder, age, s. 18. H âriciye Vekili Tevfik Rüştü Araş, 25 M art'ta. Fransa^nın Ankara B üyükelçisi M assıgJye. Ingiltere ile Fransa'nın Alman saldırısının genişlemesine karşı kesin tavır almaları gerektiğini söylüyordu. Jıvkova, age, $. 178.
244
Ludmilla Jivkova, İngiltere'nin bu aşamada Türkiye ile ilgili politikasını şöyle değerlendiriyor;
I
"[Ingiliz Dtşişl-eri Bakanı] Halifax, 12 Nisan'da, Ingiltere'nin Ankara (Büyüklelçisi'ne [K-Hugessen'el, Türkiye'nin Akdeniz'de bir Italyan sal dırısıyla güvenliğinin tehlikeye düşmesi hâlinde, İngiltere'nin Türkiye'ye dolaylı veya dolaysız yardıma hazır olduğunu bildirdi, Ingiliz Hükümeti, bir yandan, Ingiltere İtalya ile bir savaşa sürüklene cek olursa, Türkive'den karşılık değerinde yardım garantisi almak istiyordu."
Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, 13 Nisan da, İngiltere ile Tür kiye arasında imzalanması öngörülen antlaşmaya, İtalya'nın ya nında, Almanya'nın da eklenmesi gerektiğini vurgular, İngiltere, 14 Nisanda, bu talebin, ancak Türkiye'nin Roman ya'ya verilen tek yaııiı İngiliz garantisine katılması hâlinde kabul edileceğim bildirir Ancak Türkiye, İngiltere’nin, diğer Balkan ülkelerine yaptığı gibi, yalnızca tek yanlı bir garanti açıklaması ile yetinmek niye tinde değildi. Ankara, bu tür garantilerin pratik bir değerinin ola mayacağının farkındaydı. Ingiltere ise, İtalyan tehdidine karşı Türkiye'ye vereceği garan tiyi Almanya'ya karşı da genişletmek istemiyordu. Oysa Türkiye, İtalyan-A iman işbirliğini açıkça görüyordu, An kara’nın 15 Nisan tarihli yanıtında, İngiltere ile olan çıkar ortaklı ğı dile getirilir ve Mihver devletlerinin tehdidi vurgulanır. Ancak Türkiye, henüz, tarafsızlık politikasından tamamen ayrılıp, bâzı askerî yükümlülükler alıma girmekten de çekiniyordu. Aynı gün, Saraçoğlu, K-Hugessen’e, Türkiye’nin Balkanlar ve Akdeniz'de çıkabilecek olası bir savaşta, İngiltere ile işbirliği yap mak isteğini gayri resmi olarak belirtir. Ertesi gün ise, İngilte re'nin Akdeniz'de bir saldırıya uğraması hâlinde, Türkiye’nin bâzı yükümlülükler atıma girebileceğini, batıdan bir saldırı olduğu lakdirde de tarafsız kalacağım açıklar. Saraçoğlu, aynı zamanda.*
n
Jivkova, age, s. 192. Ayrıca bkz. Deringil, agrn, Boğaziçi Ü niversitesi Dergisi, Volüme: 8-9.
(1980.19311, s. 66.
245
iki ülke arasında ortak bir savunma örgütü kurulması gerektiğini de ileri sürer.24 Türk-lngiliz görüşmeleri bu târihten itibaren hızla ilerlemeye başlayacaktır. Nitekim, "25 Nisan İ939 [târihinde] Fırka Grubu [CHP Meclis Grubu] toplatılır]. İngiltere ile antlaşma müzâkeresine girmek için hükümete sa lâhiyet verif(ir[."2S
Türkiye, Almanya ile İtalya'nın olası tepkisinden çekindiği için, İngiltere ile süren görüşmelerin gizli kalmasını ister. Ancak Hans Krolh anılarında, söz konusu görüşmelerin hic de gizli kalmadığını söyle anlatıyor: "Arnavutluk eyleminden hemen sonra Ankara'da başlayan [Türk-İıv giliz] görüşmeleri!] büyük bir gizlilik içinde yürütüldü. Ancak biz görüş melerin gidişinden haberliydik. Çünkü, Türkiye'nin Londra, Paris ve Moskova ife ofan telgraf haberleşmeleri, aynı zamanda Berlin'de de okunuyordu. Ama bizzat Ankara'da da haber toplamak mümkündü. Çünkü, Dışişle ri Bakanlığının arşivinde çalışan bir memur, en Önemli görüşme tuta naklarım bizim de görmemizi sağlıyordu/'26
Tuık-îngiliz görüşmelerine ilişkin olarak sâdece Fransa ile Sovyet ler Biri iği’ne bilgi verilir. Türkiye, Batılı devletlerle, Ingiltere ve Fransa ile olan yakın ilişkilerinin Sovycılcr Birliği ile olan ilişkilerini gölgede bırakma sını lıicbir zaman aızu etmemişti. Aksine, Batılı devletlerle yakın laşmakta ve işbirliğine gitmekteki ana fikir, Sovycılcr Birliği nııı de bıı orıaIslıkla yer alacağı konusundaki beklentiden doğuyordu. Isıtıcı İnönü, Cumhurbaşkanı seçilerek, yeniden iktidara gedi ği sırada, bir büyük savaşın yakında çıkabileceğini tahmin ediyor
24 Jıykova, age, s. J&M93, 204-207 ve 313; Önder, age, $ 18-19; Krecker, Ttirkei ıınd Afgtıanisian, s. 40-41.
age. s.
32-33; GtosrtecJt
Jivkova. görüşmelerde, Türkiye'nin yükümlülüğünü Balkanlar ı da kapsamak üzere genişleten maddenin sörn»1yarattığını, ancak hır uzlaşma eseri olarak, Balkanlar ile ilgili maddenin. İngiliz baskısı ile. formüle edildiğini belirtiyor. Jivkova, age, s. 313. 25 Us, age, s. 361 26 Kroll,a«e,s. 110.
246
>
du. Zâten hu öngörü, dünyâda pek çok yönetici tarafından da paylaşılmaklaydı. Asıl sorun, savaşın çıkıp çıkmayacağı değil, la ka t ne zaman, nerede ve nasıl patlak vereceğiydi. hıönü, bir savaş ânında, Türkiye'nin güvenliğinin ancak İtalya ve müııcfiği Almanya tarafından tehdit edilebileceği görüşündey di, Bu tehdidi önleyebilmek için, ülkesinin. Batılı müttefiklerin, Ingiltere ve Fransa'nın yanında. Mihver devletlerine, Almanya ve İtalya'ya karşı olan ve içinde Sovycılcr Birliği'nüı de bulunduğu, devletler grubuna katılması gerekliğini düşünüyordu. Bu çerçevede. İÜ39 yılının kış aylarında, dış politikada islen mesi gereken yol çok basit görünüyordu. Mihver güçlerinin Avru pa'da ve Balkanlarda yayılma arzularına karşı. Batılı müuciiklcr ile Sovyet ler Birli ği'ımı görünürde kurmaya çalıştıkları bloka ka* ıılmak ve bu blok un kurulmasına katkıda bulunmak... Hattâ Tür kiye, bir yandan Batılı müttefikler, diğer yandan da Sovycılcr Bir liği ile inifak bağlan kurmaya çalışırken, aynı zamanda Batılı dev letler ile Sovyet 1er Birliği arasında kurulması öngörülen askeri itlif âkı da kolaylaştırıcı bir işlev gördüğüne inanıyordu. Bu sırada but ün göstergeler, Mihver güçlerine karşı geniş bir barış cephesinin doğacağına işaret ediyordu. Hattâ bu cephenin. Mihver devletlerine karsı güçlü bir baskı oluşturarak, barısı koruvahiImesinin dahi mümkün olabileceği düşünülüyordu. Krolh 1 Şubat 1939, târihinde Alınan Dışişleri Bakanlığı na yaz dığı bir raporda, Turk-Sovvct ilişkileri konusunda Berlin'e bilgi verivoıd u. / Kroll, raporunda, Türk-Al man ilişkilerinde son zamanlarda meydana gelen olumlu gelişmelerin Sovyet!er Birliği' 11i rahatsız edebileceğini düşünen İnönü'nün, böyle bir olasılıktan tedirginlik duyduğunu haber veriyordu. İnönü, izlenen politikanın Mosko vada kuşku vc tereddüt uyandırmasını istemiyordu. Moskova da İnönü'nün politikasının Sovyet dostu bir politika olup olmadığı nın bu suretle sınandığım ve T ürk-Alman ilişkilerinin bu konuda hu denek lası oluşturduğunu düşünüyordu. Bu anlamda, Ankara ılr Moskov a arasındaki ilişkilerin yeniden canlandırılması ve guçtrmhıilmesi için yeni bir /irşat yaratılmıştı. Kroll, değişik kaynaklardan edinilen bilgilere göre, iki aydan beri Moskova'da bulunan Sovyeıler Birliği nin Ankara Büyükelçisi 247
Tcıcıııicv'in, Ankara'ya dönüşünde, Türkiye ile Sovyctlcı Birliği arasında sıkı ve yakın kır işbirliğini gerçekleştirmek üzere kap samlı bir programı beraberinde getirdiğini belirliyordu. Kroll'a göre, Moskova’nın yeniden yakınlaşma konusundaki ümidinin kaynağı, İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu ile Hâriciye Vekâleti Genel Sekre teri Nüman Mcnemencioglu nun konuya ilişkin açıklamalarıydı. Bu tur açıklamalar bizzat Kroll'a karşı da yinelenmişti. Bu yakınlaşma çabalan, Ankara’daki diplomatik çevrelerde, her ne kadar, güvenilmez vc aldatıcı olarak nitelendiriliyorsa da, Kroll, Berlin'den, karsı etkilerin güçlendirilmesi talebinde bulu nuyordu. Ankara'nın en azından daha ihtiyatlı bir unum içine girmesi sağlanmalıydı. Hattâ bu konuda, Berlin ziyaretinden ön ce, Nliman Mcnemencioglu ılc de görüşülmeliydi. Kroll, bu gö rüşmenin ve bu tür karşı ikâz ve önerilerin, Mcnemencioglu nun pol i likasını güçlendireceğini ve bu politikayı savunmayı kolay laşınacağını kendi yorumu olarak vazıvordu,27 Weizsacı:l
27 ADAP, Sene D: 1937-1945. Bantf V, (Jııni 1937-Maerz 1939), Kapitel VII, Oie Tiırkeı 116. Jıılı 1937-10. FcDrcıar 1939J. "Kroll‘dan AOB'ye". Nr. 559,1.2.1939.11593/384 233); Cemil Koçak, TûrkAlman İliş k ile ri (1923-1939}. s. I32
248
Bu güvenceye karsın. Weizsaecker, Menemencioglu’mı uyar maktan geıi kalmaz ve son haberlerin Türk-Sovyet ilişkilerinde yeni bir yakınlık doğduğuna işârel ettiğini ve bu haberlerin Ber lin'de dikkatle izlendiğini açıklar.28 Kredi, ertesi gün yazdığı bir raporda, Türk-Sovyet ilişkilerinde, Atatürk'ün ölümünden sonra, temelde bir değişim olmadığım saptıyordu. Kroll’a göre, Türkiye, Moskova’ya yeniden bağlanmak ve ona karşı yükümlülük altına girmek islemiyor, bu konuda bir girişim de dc bulunmuyordu. Hattâ ilişkilerin ölçüsünde ters yönde bir değişiklik dahi dikkati çekiyordu. İnönü, Türkiye’nin Sovyeller Birliği ne karsı olan somut tutumunu ve politikasını vurgulamak konusunda, Atatürk’e nazaran, daha ihtiyatlı ve çekingen davra nıyordu2903 Kroll. 7 Nisanda. Alman Dışişleri Bakaıılığı’na yazdığı bir baş ka raporda da, olası bir savaş hâlinde yapılabilecek ekonomik yardım konusundaki Turk-Sovyet görüşmelerinin Moskova'da sürdüğünü haber veriyordu. Bu sırada Sovyeller Birliği de Batılı güçlerle ayııı konuda görüş melerde bulunuyordu. Bu konuda Türkiye’ye de bilgi veriliyor t
»V A
•
du. Daha 23 Kasım 1^38 tarihinde. İnönü ile Saraçoğlu. Ankara’da. Sovyet temsilcileri Tcreıuicv ve Potcmkin ile görüşmüşlerdi. Mos kova, Bamında bir görüşme daha önerirse de, bu görüşme, Potemküvin 28 Nisaıı'da Ankara’ya gelişine dek gerçekleşmez. As lında Sovyeller Birliği, 18 Nisanda, Türkiye'ye bir ittifak anllaş-
28 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band V, (Juni 1937-Maerz 1939), Kapıtel VII. Dıe Türkeı, (16. Juli 1937-10. Februar 1939), -Weizsaeckenn Raporu", Nr. 560,10.2.1939. (96/107 758); Cemil Koçak, Türk-Alman ilişkileri (1923-1939). s. 133
29 ADAP, Sene 0: 1937-1945, Band V, (Jum 1937-Maerz 1939), Kapiıe! VII. Oio Türkeı, (16 Juli 1937-10. Februar 1939). 'Weizsaecker’ in Raporu", Nr. 560. 10 2.1939, (96/107 758); KroH un Raporuı\ 1 1 .2 .1 9 3 9 , (1593/384 234-237), Cemil Koçâk, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 133 30 Krecker. age, s. 34. Haberi- doğrulayan bir başka kaynak için bkz. SSCB Dışişleri Bakanlığı. Slalin-Roosevelı ve ChurchilHn Gizli Yazışmalarında Türkiye (1941-1944) ve İkinci Oünyâ
Savaşı Qncesi
Sovyyet Barış Çabaları ve Türkiye (1938-1939) (Seçmeler), s 10-12, 32-33. 35,
38-41. Aynca hkz. AT, Nr. 65. (Nisan 1939), s. 40
249
ması önermişti ve l’oıcmkın'iıı Türkiye’ye gelişi de bu öneri ılc il giliydi.31 Ancak Türk-Sov-yeı görüşmeleri sırasında önemli bir değişim olur. SSCB Dışişleri Bakanı Litvinov’uıı yerini Moloıov alır. Bu değişildik, aslında Sovyet dış politikasında temel bir deği şim anlamına gediyordu. Bundan böyle Sovyeıler Birliği. Mihvere karşı Baldı devletlerle ortak bir tulum izlemek yerine. Batılı dev letlerin Almanya’yı kendi üzerine kışkırttığından şüphelenerek. Almanya ile iyi ilişkiler geliştirme yoluna girecektir32 Bolcin kin iıı ziyareti sırasında, Türk-Sovycı, Türk-lngilız ve Sovyet-lngiliz Antlaşmaları konusunda ortak bir tutum gol isı iril mek istenirse de, görüşmelerden somut bir sorıue alınamaz. Mel iki taraf da, şimdiye kadar yapılan görüşmeler konusunda bilgi alır vc tutumlar karşılıklı olarak desteklenir. Türkiye, Batılı güderle yapacağı bir antlaşmanın, Sovyeıler’m de Batıya yakınlaşmasına yardımcı olacağı vc buna katkıda bulu nacağı kanısındaydı. Ayrıca, yine Türkiye'nin görüsüne göre. zAıcn yakın bir gelecekte Türk-Sovyet Anılaşması da yapılacaktı,33 Türkiye. Turk-lngiliz Antlaşması nın, Sovyetler in de Balı ile arılaşmasında bir köpı ıı görevi göreceğini lıesâp ediyordu. Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonu, işte lanı bu aşamada, 12 Mayıs 1939 tarihinde ilân edilir. Deklarasyonun üçüncü maddesi uyarınca, Akdeniz’de biı savas durumunda iki devlet karşılıklı olarak yardımlaşacaklardı. Alıma
31 Bilge, »ge, s. 129 130. 32 Feridun Cemâl Erkin, Türk-Sovyeı İliş k ile ri ve Boğazlar M eselesi, s 128-130 Bilge ftge s 129-132; Keesing’ s. (1939/3576). 33 Krecker. Potemkin tn Tüık-Tngjlrz görüşmelerini olumlu bulduğunu belirtiyor. Ancak, Türkiye, Ingiltere ve Sovyeiter Birliği arasında ortak bir tutum sağlanamadığını da vurguluyor. Krecker, aym zamanda, İnönü'nün. 2 M ay ıs'ta, General VVeygand'a. Sovyetler B irliğim in de mutlaka ittifaka alınması gerektiğini, aksi hâlde. Kızıl Ordu'nun olası bir Avrupa savaşı sonun da tek güç olarak ayakta kalacağım söylediğini
de açıklıyor
Glasneck ise, Sovyetler Birliği nin Türkiye'ye her turlu yardımı yapacağını belirttiğim , fakat, buna karşın. Türkiye'nin görüşmelerde Ingiltere'yi öne aldığını savunuyor. Krecker. age, s 34* 3&; Çlşşnşçk, Türkei Mnd Afgbfltiistsn, s. 41. Ayrıca bkz. Bilge, age, S. 129-132; Dsnngil. agm, Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, Volüme: 8-9. (1930-1981), $ 66
250
maddede ise, Balkanlar m güvenliğinden sö2 ediliyordu. Ancak bu konuda bir yükümlülük alıma girilmemişi i,3453 TBMM, aynı gün deklarasyonu onaylar. Başvekil Refik Saydam, TBMM toplamışında konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapar "Avrupa'da ve biltiin dünyâda başgösteren ihtilâflar üniinde, sulh perver siyâsetimizin samimî bir tezahürü olan bitaraflığı muhafaza et mek, Cumhuriyet Hükümeti için esas siyâseti teşkil etmekte bulunuyor du. Fakat hâdisâtm Balkan yarımadasına intikâl etmesi ve Akdeniz emni yetinin millî hayâtımızda kendisini yeniden hissettirmesi ânından itiba ren, hükümetiniz, kendisini ciddî bir millî emniyet meselesi karşısında bulmuş ve bu emniyeti tehlikeli tesadüflere mâruz bırakmaksızın, lakayt ve bitaraf bir vaziyette bulunmanın mümkün olamayacağı kanaatine varmıştır. (...) Bu şartlar içinde, hükümetiniz, milleti harb badiresinden azamî im kânlarla uzak bulundurmanın en müessir çâresini, gene sulh içinde bir leşen memleketlerle, harbi göze alarak, sulh gayesinde teşriki mesaî et mekte bulmuştur (...) Cumhuriyet Hükümeti, hiçbir memleket aleyhine müteveccih olma yan, hiçbir memleketi ihata ve i2rar maksadına rnâtııf bulunmayan, bila kis, milletleri harbin fecî akıbetinden mâsun bulundurmak maksadını gü den bir sulh, müdâfaa ve emniyet beraberliğinde Ingiltere ile yan yana yürümek ve yer almak için bugün milletvekillerinin müsaade ve tasvibim istemeye gelmiştir " "5
Savclanı, Ingiltere ile görüşmelerin olayların Balkanlara yayıl ması sırasında başladığını vurguladıktan sonra, konuşmasına sövle devam cdıvoıclu. "Müşterek beyannameyi [Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonunu) aynen
okuyorum: 1) Türkiye ve Büyük Britanya Hükümetleri, birbirleri ile sıkı bir istişa rede bulunmuşlardır. Aralarında cereyan eden ve hâlen devanı etmekte bulunan müzâkereler, görüşlerinde mutad birliği tebarüz ettirmiştir. 2 ) İki devletin, kendi millî emniyetleri netine olarak, karşılıklı taahhüt-
34 OTDP. s 144045, Glasneck, T iirke i und Alghanistan, s 41; Krecker, age, s. 39; Önder, age, $. 19-20, Deringil, agm, Boğaziçi Ü niversitesi Dergisi, Volüme. 8-9. (1980-1981), s. 66-87; Ataöv, age. s. 22-27; Kee sing‘ S, (1939/3569). 35 T B M M ZC, Devre; 5, İçtimâ. Fevkalâde, C ilt 1-2,11. Irıikdl, (12.5.1939).
251
lerı tazammun edecek uzun müddetli nihâî bir antlaşma akdetmeleri ta karrür etmiştir. 3) Bu nihâî antlaşmanın akdine intizâren, Türkiye Hükümeti ve Büyük Britanya Hükümeti, vükû bulacak bir tecâvüz hareketinin Akdeniz mıntı kasında bir harbe saik ofması hâlinde, yekdiğeri ile bilfiil işbirliği yapma ya ve yedi iktidarında bulunan bütün yardımı ve muzahereti birbirlerine göndermeye hazır bulunduklarını beyân ederler 4) Gerek beyanat ve gerek derpiş edilen antlaşma hiçbir memleket aleyhine müteveccih değildir. Ancak lüzûmu tahakkuk ettiği takdirde, Türkiye ve Büyük Britanya (arasında] bir yardım ve muzaheret teminine matuftur. 5) Nihâî antlaşmanın ikmâlinden evvel, karşılıklı taahhütlerin mevkii fiile geçmesini icâb ettirecek şartların daha sarih bir sûrette tâyini de dâhil olmak üzere, bâzı meselelerin daha derin bir tetkike ihtiyaç göster diği her iki hükümetçe (de| kabul edilmektedir. Bu tetkik devam etmekte dir. 6) İki hükümet, Balkanlar'da emniyetin teessüsünü temin etmek lüzu munu dahi tasdik ederler ve bu gayeyi en seri bir surette istihsâl için müşavere hâlindedirler. 7) Şurası mukarrerdir ki, yukarıda zikredilmiş olan hükümler, iki hükü metten herhangi birinin, sulhun takviyesindeki umumî menfaat iktizâsın da olarak, diğer hükümetlerle antlaşmalar akdetmesine mâni değil dir/'56
Simlimi, I ransa ile do dostâne görüşmelerin sürdüğünü belir tirken, yakın bir gelecekle olumlu bir sonuca varılacağından ümitli olduğunu açıklıyordu.3 37 6 Nitekim M Mayıs târihi i Ulus gazetesi de. Saydam m bu öngö rüsüne kaulıyor ve İngiliz basınının, Hatay sorunu çözülür çözül mez Türk-Fransız Ortak Deklarasyonunun da yayınlanacağını, bunun gecikmeyeceğini yazdığını belirliyor ve bu antlaşmanın Sovyeı-tııgiîiz Antlaşması için bir köprü görevi göreceğinin akını cizivordu.38 Fethi Okyar, TBMM'clc yaptığı konuşmada, “Beyannamenin mânâsı çok mühim ve büyüktür ve Türkiye Cumhuri)eti'niıı
36 TBM M ZC. {aynı yerde), H 2.5.1939). 37 TBM M ZC. tayın yerde), (12.5.1939). 38 Ulus, (M 5.1939)
252
şimdiye kadar teşkil ettiği haricî siyâsetin bir dönüm noktasını teşkil etmektedir" diyordu. Okyar, olaylar karşısında artık tarafsız kalınamayacağım da vurguluyordu.39 Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonu, TBMM’de bulunan 353 üye nin oybirliği ile kabul edilirken, 70 üye de toplantıda bulunmaya caktır.40 Deklarasyon. Türk basınında da olumlu karşılanır. Kamuoyunu oluşturmak amacı ile olsa gerek, Ulus gazetesi, 1 Nisan tarihli nüshasında, 24 sayfalık büyük boy Büyük Britanya ilâvesi verir: "Ulus, bugünkü fevkalâde nüshasını Büyük Britanya'ya tahsis etmiş tir. Bu nüsha, Times ve Financial Times gazeteleri tarafından memleketi’ mize tahsis olunan fevkalâde nüshalara bir teşekkür karşılığı olduğu ka dar, iki dost millet arasında daha iyi ve daha yakın bir tanışma temin et mek maksadı ile neşrolunmaktadır,"41
Ahmet Şükrü Esmer, Ulus gazetesinde, Almanya'nın Balkan lara yayılma amacından, kalyanın ise Arnavutluğu işgalinden söz ederek, izlenen barışçı ve uzlaşmacı politikaların bu tür olay ları önlemeye yetmediğini ve bu nedenle de askerî bir ittifaka gi rildiğini yazıyordu. Esmer, Almanya'nın Avusturya ile Çekoslo vakya’yı ilhak etmesinin bardağı taşıran son damla olduğunu da vurgu luyovdu.4234 Faldı Rıfkı Alay ise, Almanya ile İtalya’nın deklarasyonu olum suz yorumlamalarına karşılık, tıpkı Ahmet Şükrü Esmer gibi, bu devletlerin son yıllardaki yayılma amaçlarından söz ediyor ve ba rışçı önlemler alındığını belirtiyordu.45 4Son 1ilgi 1iz-Türk Antlaşması, tam zamanında alınmış biı cm-
33 TBM M ZC.{aynıyerde}.H25.1939K 40 TB M M 2C. (ayn.yerdeki 1 2 S. 19391 4 1 Fâlıh RıfVr Alay. Büyük Britanya ve Türkiye'. Ulus. 11 4.1939). D eklarasyonun yayınlandığı gün ise , In g ilte re 'n in m eşhur denizcilik ba hisle ri m uharriri Helbert DawsorTun gazetemiz için husûsi suretle yazdığı m akale' ('Ingiliz Deniz Kuvvetleri 1 tüm bir gazete sayfasını kaplıyordu Ulus» (12.5.1 9391. 42 Ahmet Şükrü tsm ec 'Ttirk-lngılız Deklarasyonu", Ulus, (13.5.1939). 43 Fâlıh Rıfkı A la y ,‘ Deklarasyon Etrafında Akisler*. Ulus. {15 5 1939}
253
myeı tedbirinden başka bir şey değildir"44 şeklinde yazan Nadir Nadimn yanı sııa; Sabi ha Serle!, "Avrupa kılasım bir Alman kıla sı, Akdeniz'i bir İtalyan denizi sayan devletlere karşı Türkiye'nin tedbir almaması, bu tehlikeyi efkârı umûmîyeden saklayarak, biUiafkalması, mümkün değildi" diyordu.45 Tam da bu sırada, 22 Mayıs 1939’cla, Alman-İtalyan İttifak Anı laşması (Çelik Pakı) imzalanır. İnönü, 29 Mayıs'ıa, CHP’nin Beşinci Büyük Kurul layı'm auş konuşmasında, durumu şöyle özetliyordu: "Fakat her şeyden mühim olan bir ana prensibin bütün milletlerin vic danında sarsılmaz olarak yerleşmesi gereklidir 0 da, nüfûsu az olan mil letlerin de müstakil ve millî bir hayâta müstahak olduklarının samimi ola rak kabul edilmesidir. İnsan cemiyetlerinin büyükleri tarafından yutul ması mukadder olduğu nazariyesini hiçbir yer için kabul etmiyoruz (ve| kabul etmeyeceğiz. Benliğine ve şuuruna sahip olan milletlerin dokunul maz, müstakil bir devlet olarak yaşaması hakkı, insanlığın sarsılmaz müşterek bir akidesi olarak tesbit olunmak lâzımdır. Beynelmilel münâsebetlerimizde bizim zihniyetimizde bulunan dev letlerle müşterek prensip ve emniyet dâvası, bizi müşterek cepheye sevk etmiştir. Siyâsî antlaşmalarımızı ve ittifaklarımızı bu zaviyeden gör melidir. (...) Bütün Avrupa'yı kaplayan son emniyet buhranı içinde, Türk-lngiliz it tifakı, hiçbir tecâvüz fâkri beslemeyen, fakat kendi emniyetimiz ve müş terek sulh ve insanlık ideali için alınmış bir taahhütttür. Bu müşterek sulh ve emniyet idealini takviye edecek diğer taahhütlerden de çekin meyeceğiz. (..) Komşularımıza gelecek tehlikeleri, bir adım sonra bize gelecek tehli keler gibi önlemek için iktidarımızda olan tedbirleri alacağa. (...) Fransa ile aramızdaki yakınlığı, bitmek üzere olan tek meselenin, yâni prensiplerde tamamen mutabık kaldığımız Hatay meselesinin hâilinden sonra, hiçbir kuvvet bozamayacaktır."46
İnönü'nün konuşması, bu sırada Türk dış polilikasının ana öğesine dikkat çekmek bakımından çok önemliydi. İnönü, Tüık dış politikasının neden ve sonuçlarım açıklarken, İngiltere ile ku
44 Nadir Nadi. Türk-İngiliz Anılaşması", Cumhuriyet, {13.5.1939}. 45 Sahihe Sertel, "Sulh ve Müşterek Emniyet’, Tan, {14.5.1939}. 46 Kop, age, s. 36-37.
254
rulan ve çok yakında Fransa ile de kurulacağı açıklanan askeri il li lâkı, Ban Ulilâkım (İJclü tııifakı) savunuyordu.
Tiırk-Fransız Ortak Deklarasyonu Tûık-İngiliz iili fak anılaşması için görüşmeler sürerken, TürkFransız görüşmelerinde de önemli ilerlemeler sağlanıyordu. Ne var ki, İngiltere ile olduğu gibi, Fransa ile de bir deklarasyon ya yınlanması, ancak Halay sorununun çözümüne bağlıydı, Türkiye, l laıav sorunu çözülmeden Fransa ile orlak bir deklarasyon vavmlamaya hiçbir zaman van aşmayacak lir, > * * Hatay sorunu, T ürk-Fransız ilişkilerinin yakınlaşın asında olumsuz rol oynayan yegane unsurdu, 20 F.kim 1021 tarihli Ankara hilâfnâmcsi ile Sancak (Hatay) Türkiye'nin sın ırkın dışında kalmıştı, 25 Nisan 1Q2Ü tarihli San Kemo karârı ise, Suriye'yi Fransız mandası altında bırakıyordu ve bu karar, 1923 yılında Mil teller Cemiyeti Liralından da on ay kın ını su. Tüık-Fransız Anılaşması na göre, Hatay’da özel bir yönelim k tınılacak m Fransa ile Suriye arasında 1936 yılında imzalanan anılaşmaya göıe, Suriye'de Fransız mandası kalkıyor ve Süriyc bağımsızlığına kavuşuyordu. Bu antlaşma, Sancak (Hatay) soru nunu da gündeme gel irecektir. Çünkü, Fransa, bu anılaşma ile. Sancak (Halay ın) yönetimini Sûriye ye devrediyordu. Burum üzerine Fransa ile Türkiye arasında uzun görüşmeler başlayacak tır.
Türk dış politikasının en önemli sorunlarından biri olan Haıay sorununun çözümünde iki önemli aşamadan geçilecek, önce 1938 yılının Eylül ayında bağımsız Hatay devleti kurulacak ve ar dından 23 Haziran 1939’J a da Halay Meclisi Türkiye'ye katılma karârı alacaktır. Yine avın lârihıe T ürk-Fransız Anılaşması da imzâ edilecektir.*7
4? Feridun Cemâl Erkin, D ış iş le rin d e 34 Yıl. s. 85-109; A b du rra hm a n M elek, Halay N»$ıl Kurtuldu; Tayfur Sökmen, Hatay'ın Kurtutuşu İçin Harcanan Çabalar;
Mete Tunçay,
Hatay
Sorunu ve TBMM-. T iirk Parlamenloculuğunun İlk 100 Y ılı. s. 249-282. Gotthard Jaeschke, 7Uexan<1rertö uııd Hatay’ . Die W eİt
des Islams, 6and. 22, (1940). $. 149-154; Ataöv, age. s. 29-
31; Keesing's, 11939/3642) ve (1939/3661).
255
Hatay sorunu 1939 yılının Haziran ayında kesin bir çözüme kavuştuğunda, Türk-Fransız görüşmelerinde de hızlı bir gelişme görülür. Fransa’nın uzlaşmacı bir tutum içine girmesinde ısrar eden Ingiltere'nin Fransa üzerindeki baskısı da, hiç kuşkusuz, bu konuda önemli rol oynamıştı.48 Türk-Fransız Ortak Deklarasyonumun ilânı Hatay sorununun çözümüne o derece yakından bağlıydı ki, sorunun kesin olarak çözüldüğü gün, yâni 23 Haziran 1939’da Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu da açıklanır.49 Başvekil Refik Saydam, aynı gün, TBMM’dc yaptığı konuşma da, “Türkiye-Fransa beyannâmesi [TürkTngiliz Ortak Deklaras yonu), Ingiltere Hükümeti ile kararlaştırılmış ve tatbik mevkiine koymuş olduğumuz beyanname metninin harfi harfine aynıdır” diyordu.50 Türk-Fransız Ortak Deklarasyonunun ilânından sonra, İngilte re, deklarasyonda sözü edildiği gibi, Balkanlarda güvenliğin sağ lanması konusunda Türkiye’den sürekli taleplerde bulunmaya devam edecektir, Ingiltere, Yunanistan ile Romanya’ya verdiği tek yanlı garantile re Türkiye’nin de katılmasını sağlamaya çalışırken, Türkiye, Bal kan Anlatın dışında hiçbir yükümlülük akına girmek istemiyor du. İngiltere’nin bu konudaki ısrarı anlaşılabilirdi. Çünkü, İngilte re, Türkiye olmaksızın, tek yanlı garanti verdiği ülkelere, Ro manya ile Yunanistan’a etkili ve ciddî bir askerî yardımda buluna mazdı. Bu nedenle de İngiltere. Türkiye’den ısrarla müttefik güç ler için Boğazlar dan geçme kolaylığı istiyordu.
48 Jivkova, age, s. 218-220; Önder, age. s. 20-21; Krecker, age, s. 20; Gotthard Jaeschke, V ie Politisçhe Entvvicklung der Tü'kei seû Ausbrvçh de$ Krişge?', Jatırljuçh Politik und Aıışlandskutıde i m
s. 236-238.
49 Keesing’s, {1939/3620) ve (1939/36611. İtalya, Hatay'ı Türkiye'ye terk ettıŞı içm. Fransa'yı resmen protesto edecektir. Keesing's. (1939/36431. 50 TBM M ZC. Devre: 6, İçtimâ; Fevkalâde. Cilt: 3,30. İnikat, (23.6.1939). Oylamada bulunan 343 üye beyannameyi ittifakla kabul ederken, 79 üye de oylamaya katılma mıştı
256
İngiltere'nin bu yöndeki talepleri değişik formüller alımda de van) eniyse de, herhangi bir sonuca ulaşamadı.5125
Türk-Sovyet Görüşmeleri Türkiye, Mihver devletlerine karşı, İngiltere ve Fransa ile aske ri bir iııilaka doğru yol alırken, Sovyetler Birliğini hiçbir zaman bu ortaklığın dışında düşünmemişti. Alımcı Sükı ü Esmer, SSCB Dışişleri Bakam Lııvinov un isli la sından sonra dahi, 'Bu vaziyette Sovyetler ile İngiltere ve Fransa arasında bir antlaşma pek yakında olmalıdır" şeklinde yazıyor du." Fiilili Rıfkı Alay ise, dileğinin Sovyetler Birliği ile Batılı devlet ler arasında askerî bir itti lâkın bir an önce kurulması olduğunu belirliyordu.53 ✓ Ulus gazel esinde. Temmuz ayının sonunda dahi, Sovyetler Bırliği’nin yakında Türkdngiliz-Fransız Antlaşması na kanlacağı yo lunda haber ve makaleler yayınlanıyordu,54 Ahmet Şükrü Esmer, barış ittifakının yavaş, fakat emin bir şe kilde ilerlediğini belirterek, Sovyetler Birliği ile Batılı devletler arasında beklenen antlaşma karşısında hiy kimsenin İ niklerden daha fazla sevi ilemeyeceği ııi belirtiyordu.55 Oysa, uluslararası siyasî ilişkilerde bu tür iyimser beklentiler yaralan hava, yalnızca görünüşteydi. Ağustos ayında Sovyetler Birliği ile Batılı devletlerin askeri he yetleri arasımla süren görüşmelerin aniden kesildiği açıklanır. Oysa, savaşa eok az bir süre kala gerginlik en üst noktaya çık mıştı. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, 4-14 Tem muz târihleri arasında lige Bölgesi ndeki askerî birlikleri denetle dikten sonra, 15-21 Ağustos târihleri arasında da Trakya da
51 Önder, age, s 23 25 52 Ukus, (8 5.19391 53 Fâlıh Rıfkı Atay. 'Sovyetler ve Anılaşmam*", Ulus. 117 5.1939). 54 Ulus, [27 7 1939). 55 Ahmet Şükrü Esmer, "Sovyetler ve demokratlar", Ulus. {30 7.1939}.
257
70.000 askerin katıldığı askeı î manevralarda bulunmuştu.56 23 Ağustosta ise, timi dünyâda ve Türkiye’de şok etkisi yarata cak olan Almanya iie Sovyctler Birliği arasında imzalanan Saldır mazlık Paktı açıkla mr. Fâtih Rtfkı Atay, haberin "elerin bir hayret' ve ‘'darbe tesiri" ya rattığım yazmaktan kendini alamazken,57 27 Ağustosta tüm Ve killer resmi bir tebliğ ile Ankara'ya çağrılır,58 Sovyctler Birliği ile Batılı devletler arasında süren görüşmelerin olumsuz s on uçlanması mn nedenlerini şöyle özetlemek mümkün dü: Moskova'ya göre. Batılı devletler, Almanya'ya karşı izlenen uz laş ınacı/yatıstırıcı politika ile, Almanya ile Sovyctler Birliği ni kar şı karşıya getirmeyi amaçlamışlardı. tngiİLcrc ııiıı amacı, Alman ya'yı doğuya, yâni Sovyctler Birliği üzerine sevk edebilmekti. Sov yctler Birliği, bit politikanın ve arzu edilen sonuçların m farkın daydı vc hu nedenle de Batılı devletlere güvenmiyordu, Molo lo v un SSCB Dışişleri Bakam olması ile, Batılı devletlerle süren görüşmeler sürüncemede bırakılırken, Sovyctler Birliği asıl Al manya ile olan ilişkilerine önem vermeye başlamışın Buııım so nucunda. Sovyctler Birliği, Batılı devletlerin kendisine karşı yap mak islediğini yapacak ve ustaca bir manevra ile. Ban h devle ilere karsı. Almanya ile anlaşacaktır. Ancak, Berlin-Moskova paktı, Moskova'nın gözünde, bazen sa nıldığı gibi, gccici bir anlaşma değildi. Aksine, geniş kapsamlı bir dış politika çerçevesinin önehıli bir halkasını oluşturuyordu. Bütün bunlar bir yana, olay m yarattığı şaşkınlık ve tedirginli ğin en cok yaşandığı yerlerden biri, lıic kuşkusuz, Türkiye idi (icrci resmî görümü hiçbir şeyin değişmediği ve değişmeyeceği yolundaydı. Ama bunun gerçekle bir ilgisi olduğu söylenemezdi.
56 Ulus. 14-14 7 1939} vo (5 8 1939): Keesing’s, (193973709). 57 FÂlılı Rtfkı A t ay. "Almanya ye Sovyetler", Ulus, (25.8.19391. Ayrıca bkz. Denngıf. agm. Boğaziçi tiınveısilesi Dergisi. Volüme: 8-9. (1980-19811, s. 69-673 ve 80-82; Deringıl, Turkish Foreign Poîicy Ourinçp llıe Secontl W ortd W ar; An ‘A d iy e ’ N euiraliiy, s. 77-80: Derin git. Denge Oyunu. (İkinci Oimya Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası}, s. 78-90; Atabv. age. s 48-50. 58 Ulus, (27.8.19391.
258
Aslında savaşa sâdece birkaç giııı kala, Türkiye'nin uzun za mandır çaba harcayarak kurmaya çalıştığı ittifak sistemi lam orta sından ikiye ayrılmışın Bir yanda Batılı müttefikler kalmıştı. Di ğer yanda ise, Almanya i (e anlaşmış görünen Sovyctler Birliği... Tür ki ve ise, kelimenin tanı anlamı ile, ortada kaim ıslı. Mihver güçlerine karsı ortak bir barış cephesi kurulması plânı, sonuçta artık uygulanamaz hâle gelmişti. Tabiî dostluk bittiği için simdi artık herkes birbirini suçluyordu. Ama başarısızlıkla suc ki min olursa olsun, gerçek değişmiyordu. Türkiye, İliç beklemediği ve ummadığı bir durumla karsı karşı ya kalmışın Bu durumda dış politikada üç seçenekleri bilisini ter cih etmek zorundaydı. İnönü, artık bir yol ayı tmmdaydı. Ya o zamana dek izlenen politikaya devam edilecek vc Türkiye, Sovvcılcr Birliği olmaksızın, Batılı müttefiklerin yanında yer ala cak. ya Almanya ile olan anılaşmasına aldırmaksızırı, Batılı müt tefiklerden ayrılıp, Mihver güçlerine yakıtı bir konuma geçmek anlamına gelecek bir şekilde, Sovyctler Birliği ile bir ortaklığa gi recek, ya da o zamana dek olduğu gibi, herhangi bir askerî ittifa ka girmeksizin, bağlantısızlığım korumaya devam edecekti. Yâni, kısa bir süre önce Ingiltere ve Fransa ile ilân edilen ortak dekla rasyonlara bağlı kalacak, fakat bu konuda artık ileri bir aduıı al maktan da kaçınacaktı. İnönü'nün bir karâra varması gerekiyordu. Hetıı de acilen... Eğer Hâriciye eski Vekili vc Londra Büyükelçisi Tevfik Rüştü Araş m iddia ettiği gibi, Balkan Antantı, gerçekten de Mihver güç lerinin Balkanlar elan gelebilecek bir saldırı olasılığına karşı, Tür kiye’nin güvenliğini koruyabilecek güçle olsaydı, bu takdirde, son seçeneğin tercih edilmesi mümkün olabilirdi. Ancak Balkan Amamı, gerçekte bu işlevi görebilecek durumda değildi. Özellikle, anılaşmadaki, bir Balkan devletinin, uygulama da Bulgaristan'ın, bir başka Balkan devletine saldırısı hâlinde. antlaşmaya taraf diğer Balkan devletlerinin, Yunanistan, Roman ya, Yugoslavya vc Türkiye'nin saldırgana karşı ortak bir askeri müdahalede bulunacaklarını öngören ve askerî bir ittifaka yöne lik hüküm, Balkan devletleri dışından gelebilecek okısı saldırıla ra. uygulamada Almanya vc İtalya’ya karşı, bir yükümlülük iccı259
mi yordu* Do kıyısıyla bu boşluk nedeniyle. Mihver güçlerinin Bal kanlar üzerinden gelmesi muhtemel bir saldırısına karsı ortada Türkiye açısından bir güvence bulunmuyordu. Ankara, her ne kadar, hu yoııde bir yükümlülüğün ele anılaş mada yer almasını sağlamak için, gerek savaştan önce, gerekse sa vaşın çıkmasından hemen sonra girişim ve çabalarını sürdürecek se de, bu alanda somut bir sonuç almak mümkün olamayacaktır. Bu başarısızlığın alımda yatan temel neden, Balkan Amanınım Avrupa'da meydana gelen siyasal ve askeri güç dengelerine göre parçala ıı mas ivdi. Bu sırada, Türkiye ite Yunanistan Batılı numefikleıe, Romanya ile Bulgaristan ise Mi(iver devletlerine daha ya kındı. Yugoslavya ise, Milıvcı güçleri ile müttefikler arasında he nüz kararsız bu* konumdaydı. Bu parçalanmış yapıdan, hele Türkiye'nin arzu ettiği biçimde, askeri bakımdan Mihver devletlerine karşı koyabilecek etkin bir örgütlenme sağlamak, görüldüğü gibi, çok zor. Iıaua imkânsızdı. İnönü, ilke olarak. Batılı müttefiklerin yarımda yer almayı ka imi edecektir. Bu yoldan geri dönülmeyecek ve Mihver güderinin tehdidine karşı, Baıılı müttefiki erin askerî desteğinin sağlanması na çalışılacaktır. Aııcak İnönü, Sovyeller Birliği ile olan ilişkilere de önem veri yordu, İnönü, müuelikleıe katılırken, Sovyeller Biri iği'11i tama men dışarıda bırakmak istemiyor, aksine Sovyeller Birliği ile de bir uzlasına/antaşma fırsatı yakalamak istiyordu. Dolayısıyla Türkiye, politikasını hiç değiştirmeden, lıcnı Batılı güderle, hem de Sovyeller Birliği ile anlaşmaya çalışacak vc gerek Baıılı güçler, İngiltere ve Fransa ile, gerekse Sovyeller Birliği ile ilişkilerini geliştirmek isteyecekti 59 Ancak bunun ne denli güç bir iş olacağı da bilinmiyor değildi. Almanya’ya yakınlaşan Sovyeller Birliği ile anlaşmak, Türki ye’nin, bir lehtiiı olarak gördüğü İtalya ve Almanya ile uzlaşması nı. batla anlaşmasını zorunlu kılıyordu. Müttefikler ile bir askerî itıi(âka girmekte olan Türkiye'nin, Almanya ve Sovyeller Birliği ile nasıl uzlaşabileceğine ilişkin soruya ise, hiçkimse doyurucu
59 ÖTDP, s. 146'147; Önder, ege, s 25-26; Krecker, age, s. 54-55
260
hir yanıl bulamıyordu. Gerçekte, bu yöndeki girişimlerden olum lu .bir soııuc alınabileceği konusunda derin kaygı ve kuşkular mevcutlu. Türkiye mn dıs politika alanındaki manevra yeteneği bir bayii azalnnstı. Ancak yukarıda sözünü etliğim son olasılığı değe ilen di mı ek. bundan sonra Türk dış politikasının temel amacı olacak ın. Ama bunu gerçekleştirmek için önce Tûrk-Sovycı ilişkilerinde bir netleşme sağlanması gerekiyordu, Sovyeller Birliği nin Ankara Büyükelçisi Teren ticv, T Ağustosuu Ankara da. Saraçoğlu'na, Moskova’nın Türkiye ile bir iuilak ant laşması imzalamak istediğini yineler ve bu amaçla kendisini Mos kova'ya davet eder. Türk Hükümeti, Moskova'nın bu önerisini derhâl kabul edecek ve bu konudaki görüşmeler daha Ankara’da başlayacaktır. Ankara'nın amacı, bir yandan, Batılı devletlerle, diğer yandan da. Sovyeller Birliği ile bir anılaşma imkânı bulmaktı. Ancak son AJman-Sovyet Saldırmazlık Paktı, bu yöndeki iyimser beklentileri kökünden sarsmıştı.60 Uzun zamandan beri Polonya’dan bâzı talepleri olan Almanya, 1 Evlül 1939 sabahı Polonya'ya saldırır. Almanya ıım Polonya'ya savaş ilân etmesi üzerine, mevcut itti fak aıulaşmaları ve tek yanlı verilen garantiler nedeniyle, Ingiltere ve Fransa, Almanya'dan saldırıyı derhâl durdurmasını isterler ve aksi hâlde ittifak antlaşması hükümlerine uyacaklarım açıklarlar. Almanya'nın bu ültimatomu yanıtsız bırakması üzerine de, 3 Ey lül sabahı İngiltere ve aynı gün öğleden sonra Fransa Almanya'ya savaş ilân eder.61
öO Önder, age.s. 25-27; Krecker.age, s. 51-53; Bilge, age. s. 13M 32. Halide Edib Adı var, Alrn an-Sovyet Saldırmazlık P e klin in imzalanmasından sonra yazdığı fen yazıda, Almanya'nın Sovyeller B irliğine saldırmak içm yalnızca gününü beklediğim belirtirken, geleceği sanki önceden görüyor ve haber veriyordu. Halide Ed-ıb Adıvar. T u rk c y and l»6r Allıe$\ Foreign Aflairs, Volüme; 18, No; 1*4. s. 449 61 İnönü, 3 Eylülde. Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugessen'i kabul edecek ve ona Türki y e 'n in Ing iltere ile Fransa'nın yanında olduğuna iliş k in te m in a t v e re c e k tir. K e esiııg's, 0939/3711) ve 0939/3733}.
261
Avrupa savaşı bu suretle başlamış otur. Nc var ki, batı cephesinde, yâni Almaıı-Frarısız sınırında uzun zaman önemli bir çatışma olmayacak ve savaş, hiç olmazsa bir süre için, Almanya ile Polonya arasında sınırlı bir çalışma olarak kalacaktır. Genel beklentinin aksine. Almanya, Polonya Ordusu nu hızla yenilgiye uğratacaktır. Sovyet Ordusu (Kızıl Oıclu), 17 Eylülde Doğu Polonya'ya girecek vc Polonya üç hafta içinde teslim ola caktır. Almanya ile Polonya arasındaki savaş süresince Türk basının tutumu havli ilginçti. Tüık basını, savaşa büyük yer ayırır ve hemen bütün gazeteler, yayınladıkları büyük boy askeri haritalar yanında, savaşın genel gidişatı konusunda hol haber ve yorum yayınlar. Bu haber vc yo rumlar, genellikle iyimserdi. Türk basını. Alınan karşıtı ve mütte fik yanlısı bir hava içindeydi Polonya Ordusu nun Alınan Ordu su karşısındaki basanları övülüyor ve yakın bir gelecekle batı cephesinde gerçekleşecek bir müttefik saldırısının muhtemel ba şarısı bekleniyordu. Almanya'nın uğrayacağı askerî başarısızlık üzerine savaşın kısa zamanda soııa ereceği havası yaygındı. Polonya tim kısa zamanda gerçekleşen askeri yıkılışı, Türk ba sınında bir sok etkisi yaratacak ve iyimser beklentileri büyük öl çüde değiştirecektir. Hele ban cephesinde müttefiklerin her an haşlaması beklenen, ama bir (ürfü gerçekleşmeyen askerî harekâtı ela, müttefiklerin askeri guciı konusunda derin kuşkular uyandı racaktır. Türk hasılımdan izlenen beklentilerin ve hayal kırıklıklarının buy tık ölçüde Türk Hükümetinin duygularım yansın ığmı düşün mek için elimizde vcierli neden vardır. Polonya’nın Ankara'daki Askerî Ataşesi Tadeusz Machalsld, anılarında, Ankara mn Polonya’ya olan sempatisini söyle anlatı yor: "Ertesi gün Genelkurmay Başkanlığı'ndaydım. Bana, durumumuzun bütün ayrıntılarını, imkânlarımızı soruyor, dediklerimi dikkatle dinliyordu. Görüşmemiz sırasında, masada duran. Alman tümenlerinin vaziyetini gösteren haritayı fark ettim. Türkierin, Berlin'de Asker? Ataşesi vardı. Bu yüzden bir şeyler biliyorlardı. Her tümen küçük bir kare ile belirlenmişti. 262
Bu kareler bir tarafta Bydgoszcz, bir tarafta Czetochowa ile Krakov dolaylarrnda sıklaşıyordu. 'Demek ki, iki taraftan bizi kuşatmaya çalışıyor lar' dedim, kendi kendime... Görüşmemizi mümkün olduğu kadar uzatmaya çalışıyor, aynı zaman da masadaki haritayı, üzerinde işaretli noktalarla birlikte var gücümle hafızama yerleştirmeye çabalıyordum. Amacım, tümenlerin konumunu evimde hatırlayıp, Varşova'ya telgraf ile bildirmekti. General, herhalde heyecanımı ve dalgınlığımı fark etmiş olmalıydı kı, birdenbire benden öziir dileyip, yan odada âcil bir telgraf görüşmesi ya pacağını belirtti. On dakika sonra döneceğini ekledi. Onu beklememi ri ca etti. Sonra odadan çıktı. Haritadaki durumu çizmek ve bâzı bilgileri not etmek için deli gibi haritaya doğru atıldım. Bir süre sonra kapının ko lunun kımıldadığını duydum. Hemen geri çekilip, General odaya girme den, evvelce oturduğum koltukta yerimi aidim. Görüşmemizde, General, Berlin'den yeni donen bir subaydan aldığı bütün haberleri, sanki farkın da olmadan, bana iletti. Harita konusunda bir söz bile konuşmadık. Buna rağmen birbirimizi çok iyi anlıyorduk. Vedalaşırken, General, bütün kalbi ile yanımızda olduğunu, bize karşı sempati duyduğunu ve yardım etmek istediğini bana belirtti."62
Türkiye’nin Varşova Büyükelçisi Cemâl Hüsnü Ta ray da. Po lonya Dışişleri Bakam Beckiu belirttiği gibi, son ana kadar Polon ya'da kalacağını açıklavacaklıı.6346 Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Franz von Papeıı'in. Türki ye'nin Polonya ile ilişkilerini kesmesi yolundaki baskılan da bir sonuç vermeyecek ve Polonya Büyükelçiliği nin ve İs lan İn il Baş konsolosluğu mm faaliyetlerine bir engel çıkarılmayacaktır.6* Bu sırada Ankara ile Varşova arasındaki ilişkiler çok yakındı: "17 Eyfiil 1939 günü saat 14'de, yük olarak 70 ton Polonya Devleı Bankası altını ve 330.000.000 Polonya parasım taşıyan İngiliz gemisi 'Eocele' İstanbul'a geldi. Değerli yüke, Bakan Ignacy Matuszevvski ve Ban ka Müdürü Orczykovvski (del dâhil olmak üzere, yirmi memur eşlik et mekteydi. Böyle bir yükün geleceği önceden Türklere bildirilmemişin]. Bu yüzden kötü niyetli birinin yorumu ile kaçak m3İ olarak nitelendirile bilirdi.
62 Jerzy S. Laîka, Lehistan'dan Gelen Sefirler, {Türkiye-Polonya ilişkilerinin Altı Vüzyılı). s. 65-66. 63 latka, age, $. 66. 64 la ika . age, s. 66.
263
Polonya Büyükelçisi, bu yükün Türkiye'den geçirilmesi |için] izin al mak (üzere] Türkiye Dışişleri Bakam Şükrü Saraçoğlu’na gittiğinde, böy le (bir) iznin Türkiye Hükümetince verildiğini öğrendi. Saraçoğlu, Polon ya altınının Türkiye'den geçirilmesi gerektiğini Türkiye'nin Bükreş [Büyükjelçisi nden daha önce Öğrenmişti ve karârın bir saat içinde verilme si gerektiğinden, Polonya temsilciliğinin resmi ya da hiç olmazsa Özel başvurusunu beklemeden, konuyu Türkiye Başbakam'na iletmişti. Altım, Fransız kruvazörü 'Jean Bart' alabilirdi. Ama bunu yapabilmesi için, iznin gerekli olduğu, demilitarize (askerden arındırılmışı Boğazlar mıntıkasına girmeliydi. Boğazlar'a yalnızca Türkiye Hükumeti'nce veri len onay ile giriliyordu. Türkiye Hükümeti ise, Montreaux Antlaşması nın 19. maddesi uyarınca, savaş olduğu için böyle bir izni veremezdi. Bu du rumda, altının karadan, Fransız Sûriyesi ne taşıtılmasına. oradan kruva zöre yüklenmesine karar verildi. Değerli mal. özel trenle, çok sıkı koru ma altında yola çıkarıldı. Taşıma ücreti ise (39.000 Dolar) PolonyalIlara göre çok düşüktü. Polonya Bankası Müdürü'nün dediğine göre, ‘diğer yerlere nazaran daha ucuza çıktı.' Savaşın birinci günü gelen Askerî Ataşe T. Machalski'nin görevi, as kerî levâzıınâtı Polonya'ya gönderme işini organize etmekti. Ama, kendi sinin yazdığı gibi, 'Her şeyi ters istikâmete çevirmek gerekti/ Yapacağı iş, Macaristan ve Romanya'da bulunan takriben 100.000 Polonya askeri ni oradan çekmek ofdu. Bu askerlerin bir kısmı Batı Avrupa'ya Türkiye üzerinden varmıştır. Türkiye, tarafsız bir ülke olduğu için, PolonyalIları kabul edip, onlar için geçici kamp teşkil edemezdi. Sâdece bir transit ülkesiydi. PolonyalI lar, Türkiye'den diğer yerlere giderlerdi. Başlangıçta askerler, Türki ye'ye çeşitli gayri resmî yollarla, türlü kılıklarda gelirlerdi. 11 Kasım 1939 günü, o zamanki Polonya Büyükelçisi MicbaJ Sokoinicki günlüğünde şöyle yazar: '30 göçmenimizin J. Bonkovvski ve Bayan Wowakowa'mn yardımseverlikleri sayesinde sığmak yeri olan 'Polonya Evini ziyaret ettik.' (...) 'Polonya Evi' dışında, PolonyalI askerler, Yeniköy deki Polonya Konsolosluğu na âid villa ve İstanbullu bir Burn un eşi olan Bayan Wanda Kurukli mn yönettiği 28 odalı Moda Palas Oteli nde kalırlardı. Pasaport meseleleri de ciddîydi. Oaha önce sözünü ettiğimiz Askerî Ataşe ye İnanırsak, Binlerce PolonyalI subay ve asker, transit geçişler deki polislere verdikleri küçük bahşişler sayesinde Türkiye üzerinden geçebildi. Bu polisler, 'gerekli olduğu anda, görmemeleri gerekeni gör memek için, sırtlarını çevirirlerdi. Polis şefi ise bu duruma göz yumardı.* Ayrıca, vizesiz PolonyalI askerlerin Türkiye sınırları içerisinde başka ge milere geçmesi olayının az olmadığını Sokolnicki anılarında doğrula maktadır. 264
Türkiye'ye gelen PolonyalI askerler, Fransa'da teşkil edilmekte olan Polonya birliklerine ulaşmak üzere gemilerle oraya giderlerdi. Askerlerin Türkiye üzerinden aktarılabilmesi işlemi, Türklerce kontrol ediliyordu. İlk başta. Türkiye'nin Bükreş, Belgrad ve Budapeşte'deki Konsoloslukları, ancak, daha önce Türkiye'ye gelmiş olan PolonyalIların Türkiye'den ayrıldıklarına dâir haberler geldikçe, yeni vizeleri verirlerdi. Asker çekme işlemi bu nedenle önemli ölçüde aksamaktaydı. Bu yüz den, T. Machalski, vize vermede bir sınırlamanın olmaması için, Türkiye Dışişleri Bakanı'na başvuruda bulundu. Ve yine Türklerin büyük yardım severliği ortaya çıktı. Machalski bunu şöyle anlatıyor: 'Bakan, bunu, yürürlükteki kânunla ra aykırı düştüğü için yapamayacağım söyledi. Fakat, eğer Türkiye'de kimseyi bırakmayacağıma ve Türkiye'ye giriş yapanların hepsinin Türki ye'den ayrılacaklarına dâir söz verirsem, emrime 400 vize vereceğim, bu vizeler bittiğinde otomatik olarak bir 400 vize daha alacağımı ve bu işle min, gereksinim duyduğum sürece devam edeceğini söyledi. Anlaşma mıza sâdık kaldım. Ayrıca, Bakan, Türkiye'nin ileride savaşan bir iilke ol ması hâlinde, PolonyalI askerlerin başka yerlere gitmelerinin gereksiz olacağını, Türkiye’de kalıp birliklerini burada teşkil edebileceklerim söz lerine ekledi. Bu, Türkiye’nin savaşa katılabileceği hususunda ilk sözler di. Bakan tarafından kabulümden sonra asker çekme işlemi, taahhüdüm altında 400'er kişilik gruplar hâlinde yapıldı. Bu, prosedürü çok kolaylaş-
Ikı arada savaşın somut etkileri Türkiye'de de görülür.6 66 5 Nüvük kellilerde pasif korunma önlemleri alınmaya başlanır. Ankara'da p a s i f korunma tatbikatı yapılır ve gece de tıava taıbikâtı düzenlenir. Yine Ankara'da Bahçclievlcr ve Bakanlıklar gibi »cimlerde yeni sığmaklar kazılır. Kızılay semtine adını veıctı Kızı lay binasının arkasında büyük bir sığmak iıışâ edilir ve bombalar halka (anıtılir. Sığmaklar konusunda bir nizâmnâme yayınlanır. Çocuklar kin gaz maskesi olmadığından, yun dışından getirtil mesi ieiıı girişimlerde bulunulursa da, bu girişimlerden bir sonuç alınamaz67 Büyük kemlerde bulunan ve herhangi bir hava saldı rısında zarar görebilecek değerli müze eşyaları, Konya gibi k:
65 Latkar afler s. 67-70.
66 Keesing’s, (1939/3733). 67 Ulus. {IS -16. 19 ve 284.1939).
265
Anadolu'nun merkezlerine nakledilir ve bıı gibi eşyaların buralar da toprağa gömülerek korunmasına çalışılır.6896 l ink-Sovyet görüşmeleri, savaş nedeniyle, hemen gerçekleşe mez. Zâten Saraçoğlu ıuın Moskova gezisi öncesinde bir güvensizlik havası ortalığı kaplamıştı. Türkiye niıı Batılı devletlerle ortak deklarasyon yayınlanmasın! gerçi Poıcıııkiıı memnunlukla karşılamıştı. Takat son asken ve si yası gelişmelerden sonra Sovyctlcr Birliğin ııı ay m konuda alacağı tutum Türkiye’de endişe ve kuşkuyla bekleniyordu. Berlin ile Moskova arasındaki askerî ve siyasî işbirliği Polonya'da somuı olarak görülmüştü ve bu işbirliği Türkiye'nin güvenliğini yakın dan lelıdil ı diyoıdu. Aııkaı a, Iıırk-Sovyet yakınlaşması konuşun da pek de limitli değildi.60 Hancıyc \ekil i Şükrü Saraçoğlu, Moskova ziyârc tinden kısa bir süre önce, 23 kylül'de, Almanya'nın Ankara Büyükelçisi h a n ı voıı Papen c, Türkiye’nin Sovyet baskısına boyun eğmektcııse. Moskova ile bir savaşı kabul etmeyi tercih edeceğini açıklamıştı.70 Ancak fürk basınında bu yönde bir hava yaratılmaması için azamî ölçüde gayret edilecek ur. Ingiltere. I ürk-Sovyct görüşmelerim endişe ve kuşku ile izli yordu. Çünkü, İngiltere, Saraçoğlu’nun Moskova ile yapacağı bir anılaşma sonucunda, Türkiye'nin yalnızca saldırıya uğradığı tak dirde savaşa gireceği ve Akdeniz'de bir savaş durumunda da Batılı güçlere Boğazlar ı kapatabileceği görüşündeydi. Bu durumda, he le Ankaıa ııııı Moskova ile anlaşarak Mihver devletlerine vaktıı/ kısması olasılığı karsısında. Türkiye, Ingiltere vc Fransa arasında hazırlan inakla olan askerî iıufak anılaşmasının tamamen suya düşmesi bile mümkündü.71 Böyle bir olasılığın varlığı, Ingiltere'yi Uçlu İttifak Anılaşması nın bir an önee, mümkünse Moskova gö rüşmelerinden önce yapılmasını islemeye götürecektir.
68 friız Neıımefk, Zuflucht Am Bosporus, s. 201 -205 69 Bilge. age, s. 133-134. 70 Önder, age, s. 27. 7î Önder, Age, s 27
266
Türk delegasyon mum yola çıkışından hemen önce Sovyel Ordus un ım Polonya’ya girdiği ve Sovyeller Birliğinde seferberlik ilân edildiği gözöııüne getirilir ve Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Papcnın Eylül ayı ortalarında Alman Dışişleri Bakanlığı na yaz dığı bir raporda da bel iriliği gibi, Boğazlarda askerî tahkimatın güçlendirildiği ve Türk Ordusunun da doğuda Sovyel sınırında yığınak yaptığı hatırlanırsa, Saraçoğlu’nun bu gibi her türlü olumsuz koşul altında başlayan Moskova ziyareti oldukça uzun sürecektir. Bununla birlikle Türk basım iyimser tutumunu sürdü rüyordu. 21 Eylül'de Ankara'dan ayrılan Saraçoğlu, ertesi gün İstanbul a eclir ve 25 Eviüİde de Moskova'ya varır.7237Hemen cncsi gün Tûrk-Sovyeı resmî görüşmelerine başlanır. J Saraçoğlu’nun amacı, Türkiye'nin Batılı devletlerle yapacağı obası ittifak antlaşması çerçevesinde, Moskova ile de bir itti lak anılaşması imzalayabil inekti. Oysa, Ağustos ayından beri, Sovyet dış politikasın da bu konu da ciddi bir değişiklik söz konusuydu. Sovyctlcr Birliği, Batılı devletlerin görüşmeleri uzun zamandan beri devam eden itti lak antlaşmasını ciddiye almadıkları, dahası Almanya'yı kendisine karşı kışkırttıkları görüşündeydi. Özellikle 1938 yılında imzala nan Münih Antlaşması vc daha sonraki siyâsî ve askeri gelişme ler. Moskova'nın bu yöndeki kuşku ve endişelerini pekiştirmişti. Sonuçta, Ankara ile Moskova arasında ciddî görüş ayrılıkları bulunuyordu. Saraçoğlu, görüşmeler sırasında, Balkanlar ve Akdeniz bölgesi ni kapsayan bir ittifak antlaşması önerirse de, Stalitt ile SSCB Dı şişleri Bakam Moloıov, böyle bir itLifak antlaşmasını ancak bâzı koşullarla kabul edebileceklerini bildirirler. Böyle bir ittifak unı-
72 Ulus. (22-23.9.1939); Bilge, age. s. 134. 73 OTDP. s 146149, Önder, age. s. 23-31; Krecker. age, s. 58-62; Glasneck, T ü rke i und Algham stan, s. 50; Erkin, Türk-Sovyet iliş k ile ri ve Boğazlar M eselesi, i. 135-156; Deringil. agm, Boğa z iç i Üniversitesi Oerqisi. Volüme: 8-9. (19*0-1981). s. 77-73. Deringil, Turkish fo re ig n P olicy Durma ih e Secend W otM W ar: An ‘ A ctivç’ N ftu "a ü ty. s 80-89; Deringil. Denge Oyunu. (İkinci dünyâ Savaşı nda Türkiye'nin Dış Politikası), s 90-96, Ataöv. age. s. 51-60, Bilge, age. s 134-
148; Keesing's. (1939/3767). 267
kısması, Moskova'yı Almanya ile bil askeri çalışmaya sevk e inle meli ve Montrö Anılaşması nın bazı maddeleri de değiştirilmeliy di Sovyciku Birliği, aııeak Karadeniz’de kıyısı olmayan devletle rin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesinin önlenmesi hâlinde böyle bir anılaşmayı imzalamaya hazırdı. Moskova'nın bu uir laicp ve önerilerine karşın, görüşmelerin basında bir antlaşma ümidi hâlâ mevcuttu. Saraçoğlu. T ürk-İngi liz-Fransız İtti lak Anılaşması hükümlerinin Tü düvemin Sovve iler / * birliği ile yapacağı anılaşmaya göre düzenlenmesi için de gayret ediyordu. Ancak, Türk-Sovycı görüşmelerinin hemen başında, 28 Ey lül de, Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop, Polonya sınır antlaş ması m imzalamak üzere Moskova Ya gelmişti. Böylcee, bir yandan, Türk-Sovyet görüşmeleri sürerken, ay m zamanda, diğer yandan da, Alman-Sovyeı görüşmeleri başlamış oluyordu. Aynı gıiıı Vcrsay Antlaşması ile kurutmuş olan Ballık devletle rinden Fstonya ile Sovyetler Birliği arasında karşılıklı yardım palat imzalanır. Yine Vcrsay Antlaşması ile kurulmuş olan Leıoııya ve Liivaııya ile de sırası ile 5 ve 11 Ekini târihle rinde aynı tür de anılaşmalar imzala nacak ur. Bu antlaşmalar sayesinde Mosko va, Ballık devicticrindc askerî üsler elde ediyordu. Dışarıdan ha kan bir gözlemci için Alman-Sovyet Anılaşması Ballık la da somui sonuçlarını vermişi i. Alman-Sovyet görüşmeleri, Saraçoğlu'nun ziyaretini gölgede bırakacak ve Türk-Sovvct görüşmeleri bu nedenle kesintiye uğra yacak tır. * 9
•
Görüşmeler yemden başladığında ise ortam değişir. Moskova, Boğazların orıak savunulmasını la lop eder. Ayrıca, Sovyeileı Birliğinin Bulgaristan ve Romanya'dan toprak talepleri konusunda Türkiye'nin iarafsız kalması islenir. Sıahıı, olası bir Türk-Ingiliz-Fransız Üçlü İttifak Antlaşması1uda yer alacak bir hükmün, Ingiltere ve Fransa'nın, Romanya ve Yunanistan'a ver dikleri tek yanlı garantiler nedeniyle bir savaşa girdikleri takdir de, Türkiye ııin de yardı mmı alacakları konusundaki maddenin anılaşmadan çıkarılmasına taraftar olduğunu açıklar. Stalin, S o y yeller Birliği ile İngiltere ya da Fransa arasında çıkabilecek olası 268
bir savaşta, Türkiye’nin imzaladığı Üçlü ittifak Anılaşmasının sa vaş sırasında geçersiz sayılması gerektiğini ete ifâde eder. Feridun Cemâl Erkin, Türk dış polilikasının bu aşamadaki aç mazım söyle ifâde edecektir: "Türkiye'nin kaçınmak istediği durum, yâni birbirine zıt iki dostluk arasında sıkışıp kalma vaziyeti, kaderin mâkûs bir cilvesi olarak, bu su rette yeniden ortaya çıkmıştı/'74
Görüşmeler ilerledikçe iki tarafın hedeflerinin birbirinin tam aksı yönde olduğu daha iyi anlaşılır. Türkiye, Sovyeilcr Bıı liğiTıin Batılı devletlerin yanında yeı al masını isterken, Sovyeller Birliği ise, Türkiye’yi Batı ittifakından ayırmaya çalışıyor ve mümkünse Mihver devletlerinin yanında yer almasını sağlamak için caba harcıyordu. Mihver devletlerinin Türkiye'ye saldırı olasılığına karsı bir Sov yet utifâkının mümkün olmadığı anlaşılmıştı. Saraçoğlu, Moskova'nın önerilerini geri çevirecek ve üc halta süren Türk-Sovyet görüşmeleri hiçbir sonuca ulaşılamadan kesi lecektir Malta görüşmeler sonunda T ürk-Sovyet ilişkilerinde ciddi bir soğuma ve uzaklaşma olduğunu da saptamak zor olmasa gerekti T ürk ive, kendisini konu almış olası bir Sovyet-Alınan gizli anı laşmasından kuşkulanmaya başlayacak ve Ankara'nın bu konuda ki endişeleri, Sovyetlefin Ballık devletlerine karşı izlediği dış po litika ile dalıa da anacaktır. Saraçoğlu, 17 Ekim'dc Moskova’dan ayrılır75 ve Türk basınında da görüşmelerin sonuçsuz kaldığı açıklanır. Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, savaş başladıktan hemen sonra. Sovyetlcr Birliği ile Türkiye arasındaki güc sorunları çöz mek ve aslında Batılı müttefikleri değil de, Mihver güderini hedef
74 Erkin. Türk-Scvyel İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, s. 139. Ayrıca bkz. Barutçu, age. s. 9-15. Keesing's, 11939/376'?}. Türk-Sovyet görüşmelerinin basarısızlrkla sonuçlanm asına nedenleri konusunda Türk tarafın ca yayınlanan resmi belge için bkz. Kuneralp, age-, {İkinci Telgraf; 25 Ekim 1939 Tarihli Genelge/Moskova Görüşme leril, s. 28-38.
75 Ke esing‘s J 1939/3767}
269
akın bir askeri iiıifak anılaşması imzalamak amacı ile, Moskova’ya gitmişti. İnönü, bu sırada dahi, hâla Sovyeıler Birliği ile anlaşmayı ve Sovyetler Birliği nin, Türkiye'nin de içinde yer alacağı. Ban jtıilâkında yer almasını kuvvetle arzu ve ümit ediyordu. Moskova’nın bu konuda Ankara nezdindeki girişimleri de hu ümidi artırmışın Bu sırada resmi hava hâlâ iyimserdi. Ne var ki, clalıa gör üşmelerin başında iki tarafın niyetlerinin uımâmeıı farktı olduğu onaya çıkacaktır. Sovyeıler Birliği, Türkiye'nin izlediği politikanın tam aksine, askerî ittifakın Mihver güçlerine karşı değil de, Batılı müttefiklere karsı olmasında direniyordu. Sovyetler Birliği, olası bir çatışma hâlinde, in ila kın kendisini Mihver devletlerine karşı bir yüküm lülük altına sokmasını islemiyordu. Bu durumda, görüşmeler uzun sürmekle birlikte, tabii ol arak sonuçsuz kal m i ş l i . Moskova, Berlin ile olan paktı o derece sürekli bir politika ola rak görüyordu ki, bu sırada Batı ittifakından kesin olarak koptu ğu gibi, bu politikayı Türkiye ile olaıı ilişkilerinde de uygulamak tan çekinmiyordu. Sovyetler Birliği, Almanya ile anlaştığından, kendisini Almanya’ya karşı askeri yönden yükümlülük alıma so kacak herhangi bir antlaşmayı artık gereksiz görüyordu. Hattâ buna ek olarak, Türkiye'nin Batı ittifakından ayrılıp, kendisinin ve Almanya'nın yanında kesin olarak yer almasını sağlamak için de Berlin ile işbirliği yapmıştı. Gerçi resmî görüntüde değişen bir şev olmadığı ve olamayacağı belirtiliyordu. Ama İnönü, Sovyetler Birliği ile ilişkilerde bundan böyle aıtık bir nitelik değişikliği olduğu görüşündeydi. Artık he men herkes, bu koşullar altında, herkesi birden tatmin eden bir orta yol politikasının başarılı ve mümkün olamayacağının faı kma varmıştı.
Türk-Ingiliz-Fransız Üçlü İttifak Antlaşması Türk-Sovyet gör üş melerinin sonuçsuz kalması Türkiye'nin önünde tek bir seçenek bırakıyordu: Mihver güçlerine karşı Batılı devletlerle derhâl bir ittifak antlaşması imzalamak... 270
T ürk-Ingiliz-Fransız görüşmelerinde ise, bu sırada ttolıi, olası bir ittifak anılaşmasının ayrıntıları konusunda tartışma la r sürüvordu. Ingiltere, bir yandan, Türkiye'yi Balkanların güvenliği konu sunda daha aktif olmaya zorlarken, diğer yandan da, İngiliz ve Transız birliklerini, Sovyeıler Birliğime karşı Trakya'da toplayabil mek için, mümkünse Türkiye’ye göndermek istiyordu. Oysa Tür kiye, Moskova ile görüşmelerin sonuçsuz ve başarısız kalmasın dan sonra, Sovyeıler Birliği ile bir çatışma içine sürüklen memeye âzami dikkat gösteriyordu. Ankara ile Londra’nın bu birbirinden farklı dış politika amaçla rına karşın, bir uzlaşma sağlanması uzun sürmeyecektir. Saraçoğlu daha yuıda dönmeden, 19 Ekim 1939 târihinde, Türk-Ingiliz-Fransız Üçlü İttifak Antlaşması imza edilir.76 ARA EK II
TÜRKİYE, İNGİLTERE VE FRANSA ARASINDA 19 EKİM 1939 TARİHİNDE İMZÂLANAN ÜÇLÜ İTTİFAK ANTLAŞMASI Türkiye Cumhuriyeti İle Fransa Cum huriyeti ve Ingiltere Krallığı Arasında Ankara'da İmzalanan Üç Taraflı Yardım Muahedesi77 MUAHEDE
Fransa Reisicumhuru, Majeste Büyük Britanya, İrlanda ve Denizleraşırı Ingiliz Ülkeleri Kralı, Hindistan İmparatoru, "Büyük Britanya ve Şimali İrlan-
76 Keesing’s. 0939/3772). Ayrıca bkı . Deringil, agm, Boğaziçi (jfliv e ıs ite s i Dergisi, Volüme. S-9, (1980-1981),$ 73-77 ve 80, Deringil, Ttırkish Foreign Potıcy During the Second W orld W«tr: An ’Acıive' Neuttality, s. 88; Deringil, Denge Oyunu. Hlkinci Dünyâ Savaşı nda Türkiye'nin Dış Po litikası), s. 95-96; Ataöv. age. s 60-05. Üçlü İttifak Antlaşması, Türk basınında da olumlu karşılanacaktır. Örneğin, 1$ Ekim tarihli Ulus gazetesi, T ürkS ovyel görüşmelerinin sonuçsuz kaldığını haber veriyor ve CHP M eclis Grubu nun da toplandığını bildiriyordu. Barutçu, age, s 15-20 77 TBM M ZC. Devre: 6 İçtim â’ 1. Cilt: 6. 3. İnikat, (8.11.1939). S. Sayısı 1 Antlaşmanın gizli maddeleri için bk2 . İsmail Soysal, Türkiye’ nin Siyasal Antlaşm aları (19201945), (Cilt: 1)r s. 603-609.
271
da Birleşik Krallığı İçin'' ve Türkiye Reisicumhuru, Millî emniyetlerinin menfaati iktizâsı, mütekâbil mâhiyetre bir muahede akdini ve tecâvüze mukavemet için yekdiğerine karşılıklı yardım temin ey lemeyi arzu ettiklerinden, Murahhas olarak, Fransa Reisicumhuru; Büyükelçi ve Fevkâlâde Murahhas Legion d'Honneur Comandeur rütbe sini hâiz Bay Rene Massigli'yc Majeste Büyük Britanya, İrlanda ve Denizleraşın Ingiliz Ülkeleri Kralı, Hindistan İmparatoru, "Büyük Britanya ve Şimalî İrlanda Birleşik Krallığı İçin"; Büyükelçi ve Fevkâlâde Murahhas Sir Hughe Montgomery KnatchbullHugessen, K.C M.G'yi, Türkiye Reisicumhuru; Başvekil ve Hâriciye Vekâleti Vekili, İstanbul mebusu Bay Dr. Refik Saydam'ı tâyin eylemişler ve bu murahhaslar, usûlüne muvafık görülen salâhıyetnâmelerini teati enikten sonra, aşağıdaki hususları kararlaştırmışlardır; Madde 1 Türkiye'ye karşı bir Avrupa devleti tarafından vâki bir tecâvüz neticesin de, Türkiye bu devletle muhasamata giriştiği takdirde, Fransa ve Birleşik Krallık fiilen Türkiye Hükümeti ile teşriki mesaî edecekler ve ona yedi ikti* darlarında olan bütün yardım ve bütün müzahereti ifâ eyleyeceklerdir. Madde 2 A} Bir Avrupa devleti tarafından vâki olup, Akdeniz mıntıkasında Fransa ve Birleşik Krallığın karışacakları bir harbe müncer olan bir tecâvüz hare keti hâlinde, Türkiye, fiilen Fransa ve Birleşik Krallık ile teşriki mesaî eyleyecek ve onlara yedi iktidarında olan bütün yardım ve bütün müzahereti ifâ eyleyecektir. B) Bir Avrupa devleti tarafından vâki olup, Akdeniz mıntıkasında Türki ye'nin karışacağı bir harbe müncer olan bir tecâvüz hareketi hâlinde, Fran sa ve Birleşik Krallık, fiilen Türkiye ile teşriki mesaî edecekler ve ona yedi iktidarlarında olan bütün yardım ve müzâhereti ifâ eyleyeceklerdir. Madde 3 Fransa ve Birleşik Krallık tarafından 13 Nisan 1933 târihli beyannâmeleri ile Yunanistan ve Romanya'ya verilen garantiler mer iyet mevkiinde kaldığı müddetçe, bu iki garantiden biri veya diğeri hasebi ile Fransa ve Birleşik
272
Krallık muhasamata giriştikleri takdirde, Türkiye, fiilen Fransa ve Birleşik Krallık ile teşriki mesâi eyleyecek ve onlara yedi iktidârında olan bütün yardtm ve bütün müzahereti ifâ eyleyecektir. Madde 4 Fransa ve Birleşik Krallık, birine veya diğerine karşı, ikinci ve üçüncü maddeler hükümleri mahallî tatbik bulmaksızın, bir Avrupa devleti tarafın dan vâki bir tecâvüz neticesinde, bu devletle muhasamata giriştikleri tak dirde, yüksek akit taraflar derhâl istişarede bulunacaklardır. Ancak şurası mukarrerdir kı; Türkiye, böyle bir hâlde, Fransa ve Birleşik Krallık hakkında hiç değilse hayırhahâne bir bitaraflık muhafaza edecektir. Madde 5 Yukarıdaki îiçüncii maddenin hükümlerine halel gelmemek üzere, A) Gerek bir Avrupa devleti tarafından, yüksek akit taraflardan biri hü kümetinin, tecâvüze karşı, kendi muvafakati ile istiklâl veya bitaraflığım muhafazaya yardımı taahhüt eylediği bir Avrupa devletine karşı ikâ edilen tecâvüz hâlinde, B ) Gerek bir Avrupa devleti tarafından ikâ edilen ve diğer bir Avrupa devleti aleyhine müteveccih bulunmakla beraber, yüksek akit taraflardan biri hükümetinin fikrsnce kendi emniyeti için bir tehdit teşkil eden bir tecâ vüz hâlinde, yüksek akit taraflar, müessir görülecek her müşterek harekete teşebbüs etmek üzere derhâl istişarede bulunacaklardır, Madde 6 Bu muahede, hiçbir devlet aleyhine müteveccih değildir. Hedefi, tecâ vüze karşı koymak için, Türkiye, Fransa ve Birleşik Krallığa, lüzum hâsıl olursa, karşılıklı bir yardım ve müzaheret temin eylemektir. Madde? Bu muahedenin hükümleri, Türkiye ile diğer iki yüksek akit taraftan her biri arasında iki taraflı taahhüt olarak da muteberdir. Madde 8 Yüksek akıt taraflar, bu muahedenin tatbiki neticesi olarak muhasamata girişmiş bulunurlarsa, ancak müşterek bir mutabakatla mütâreke veya sulh akdedeceklerdir. Madde 9 Bu muahedenâme tasdik edilecek ve tasdiknameler mümkün olan siı- ►
273
ratfe ve ayna zamanda Ankara'da tevdi olunacaktır. Muahede, bu tevdi târihinde mer'ıyete girecekti. Bu muahede, onbeş senelik bir müddet için akdedilmiştir. Yüksek akit taraflardan hiçbiri muahedeye nihayet vermek arzusunda olduğunu mezkûr müddetin inkızâsmdan önce altı ay evvel diğer iki tarafa tebliğ etmezse, muahede beş senelik yeni bir müddet için kendiliğinden temdit edilmiş bulunacak ve böylece devam edip gidecektir. Aşağıda imzalan bulunan murahhaslar, işbu muahedeyi, muhtevî olduğu hükümleri tasdiken imza etmişler ve mühürlemişlerdir Ankara'da, üç nüsha olarak, 1939 senesi ilkteşrininin oııdokuzunda ya pılmıştır R. Massigli H M Knatchbull-Htıgessen Dr. Refik Saydam Protokol No: I Aşağıda imzalan bulunan ve usûlüne tevfikan bu hususta salâhiyettar kılınmış olan murahhaslar, bugünkü tarihli muahedenâmeyi imzasından iti baren mer iyete koymak hususunda kendi hükümetlerinin mutabık bulun duklarım ınüşâhade ederler. İşbu protokol. Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasında bugünkü tâ rihle akdedilen muahedenâmenin ayrılmaz bir ciiz'ü olarak telâkki edile cektir. Ankara da, üç nüsha olarak, 19 ilkteşriıı 1939 da yapılmıştın R. Massigli H.M Knatchbull-Htıgessen Dr. Refik Saydam
Protokol No: 2 Aşağıda imzaları bulunan ve usûlüne tevfikan bu hususta salâhiyettar kılınmış olan murahhaslar, Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasındaki muahedenâmeyi imza ettikleri sırada berveçhiâti hususta mutâbık kalmış lardır: Yukarıda adı geçen muahedenâme mucibince Türkiye tarafından sim miş olan taahhütler, bu memleketin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri İttihadı ile müselfâh bir ihtilâfa sürüklenmesini mûcib olacak veya intâç edecek bir harekete onu icbar edemeyecektir. İşbu protokol, Fransa. Birleşik Krallık ve Türkiye arasında bugünkü ta rihle akdolunan muahedenâmenin ayrılmaz bir cüz ü olarak telâkki oluna caktır Ankara'da, üç nüsha olarak, 19 ifkteşrin 1939'da yapılmıştır.
274
R. Massigli H.M. Knatchbull-Hugessen Dr. Refik Saydam
Protokol No: 3 (Gizli) Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasındaki antlaşma imzalanırken, yöntemince yetkili kılınmış, aşağıda imzaları bulunan yetkili temsilciler, bu antlaşmanın beşinci maddesinin ikinci paragrafının uygulanması konusun da şu nokta üzerinde anlaşmışlardır: Fransa ve Birleşik Krallık, bir Avrupa devletince girişilen bir askersel ey lem Bulgaristan ya da Yunanistan sınırına erişir erişmez. Türkiye ile edim sel biçimde işbirliği yapmaya ve ona, istemi üzerine, ellerinden gelen tüm yardım ve desteği göstermeyi yükümlenirler. Bu protokol, Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasında bugiin bağıtlanan antlaşmanın ayrılmaz bir parçası sayılacaktır. Ankara'da. 19 Ekim 1939'da, üç örnek olarak yapılmıştır. R. Massigli H.M. Knatchbull-Hugessen Dr. Refik Saydam
Askersel Sözleşme (Gizli) (Conventıon Militaire) (Metin) Fransız Cumhuriyeti. Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, bugün bağıtlanan antlaşmada öngörülen durumlarda işbirliğini ve karşılıklı yardımı etkin kılmayı amaçlayan askersel önlemler üzerinde anlaşmak isteğiyle, aşağıdaki hükümleri kararlaştırmış lardır: Madde l Bağıtlı yüksek taraflar, bugünkü antlaşmada öngörülen durumlardan biri ortaya çıkınca, düşmanın girişeceği eylemlerin gelişmesini, gecikmeksizin önlemek üzere, başkaca danışmada bulunmaksızın, antlaşma hükümlerini bütünüyle yerine getirecek askersel önlemleri alac aklardır. Madde 2 Bağıtlı taraflar, başka bir devletin Balkanlar bölgesinde savaşa neden olacak bir saldırısı durumunda, eğer durum ve koşullar, Bulgaristan'ın ba ğıtlı taraflardan birine karşı bir eyleme katılacağım gösteriyorsa, Türki ye’nin, Bulgaristan'ı kımıldatmamak için, ortaya çıkabilecek çeşitli durum-
275
fara uygun askersel önlemler almasını kararlaştırmışlardır. Yukarıdaki fıkrada öngörülen önlemlerin uygulanması sırasında, Fransa ve Birleşik Krallığın da. Özdeş amaç için girişilen ortak çabalan uyumlu kıl mak üzere, gereken önlemleri almaları kararlaştırılmıştır. Madde 3 Bağıtlı taraflar, bugünkü antlaşmanın hükümlerini uygulama alanına koymayı gerektiren ve İtalya'nın düşmanca bir hareketim ortaya koyarı bir uyuşmazlıkta, Oniki Adayı en kısa zamanda tehlikesiz bir duruma getirme nin yaran üzerinde anlaşmışlardır. Böylece girişilecek harekât, öbür iki bağıtlı devletin ayırabilecekleri de niz ve hava kuvvetlerinin işbirliği rfe, Türk kuvvetleri tarafından y ö n e til çektir. Denizde ve havada üstünlüğün sağlanmasına, söz konusu adaların dışarı ile bağlantısının kesilmesine ve oradaki garnizonların hareketsiz du ruma getirilmesine ilişkin önlemler, olanaklı ölçüde, bu harekâttan önce afrnacaktır. Bu harekât için kabul olunacak plânlar femir ve komutanın düzenlenme si, harekâtın gelişen aşamaları ve bunların hedefleri, ayrılacak kuvvetler, gerekli ulaşım araçlarının toplanması ve kullanıma hazır tutulması, gemi den çıkarma eyleminin korunması vb), işbu askersel sözleşmenin yürürlü ğe konulmasından sonra ilgili Genelkurmaylar arasında yapılacak toplantı larda saptanacaktır. Madde 4 Bağıtlı yüksek taraflar, bir üçüncü devletin saldırısı durumunda, onun Selâniği almasını olanaksız kılmanın ve bu bölgede ortak düşmana karşı yapılacak savunmaya başından itibaren müttefikler arası bir nitelik verme nin yararım kabul ederler. Kuşkusuz, Yunan topraklarının savunulması te melde Yunan Ordusu na düşmektedir. Yunan Trakyasnıın bütünlüğü ve Türk Trakyası ile bağlantılarının ko runması için alınacak önlemler konusunda, Türk Ordusu, tehdit altına gire cek bölgede, ikinci maddede yazılı genel koşullara göre, yardımda buluna caktır. Düşmanın aşağı Adriyatik'te ve İyon Denizi'ndeki ulaşımım bozmaya yö nelik olarak denizde girişilecek her eylemin, Selâniğin elde tutulması için yapılacak kara harekatına etkin bir yardım sağlamış olacağı kabul edilmek tedir. Fransa, aşağıdaki beşinci maddede gösterilen koşullar içinde, Yakın Doğu'dan yollayacağı bir Kolordu (Corps Expedîtionnaire] ile Selanik bölgesi nin savunmasına başından itibaren katılmaya hazırdır.
276
Gerek Balkanlar harekât alanında, gerekfse) onun yöresindeki deniz bölgelerinde eyleme girişecek olan müttefik kuvvetleri arasında bağlantıyı kolaylaştırmak ve gösterecekleri çabaların eşgüdümünü sağlamak üzere, Fransa, Selâniğe yüksek rütbede bir asker yollamaya hazırdır. Türk Genelkurmayı, bu kararları Yunan Genelkurmayına bildirmeyi, boylece, olanak bulursa, Yunan topraklarında alınacak ilk önlem ve düzenle meleri Yunan Kurmayları ile birlikte incelemeyi kabul eder. Fransız ve Ingiliz Genelkurmaylarına bu temaslardan bilgi verilecektir. Madde 5 Türkiye, toprakları üzerinde ve Marmara Denizi nde müttefik kuvvetler ulaşımını kolaylaştırmayı kabul eder Söz konusu kolaylıklar, her Özel durum için belirlenecek koşullar ve ivedilik sırasına göre, kara ve demiryollarının, limanların, uçak alanlarının vb. kullanılmasını kapsamı içine alır. Bu sözleşmeyi uygulamak üzere, önceden öngörülmesi olanaklı eylem lerin biçimi, ilgili Kurmaylar arasında varılacak anlaşmaya göre, barış za manından başlayarak belirlenecektir. Yakın Doğudan getirilecek birliklerin demiryolları ile Tiirk topraklarından taşınması için, bu birliklerin bir uçtan öteki uca bindirilmiş olacakları trenlerden yararlanmaları ve bu trenlerin dah3 sonra çıkış garlarına en kısa bir zaınanda geri gönderilmeleri karar laştırılmıştır. Öte yandan, Türk makamları ile anlaştıktan sonra, müttefik kuvvetler, Türk deniz ve bava limanlarında, kendilerince kullanılmak üzere, üsler ku rabilecekler ve oralarda lojistik gereksinimlerini görebileceklerdir Bu ko nuda gerekli aşamalar, barış zamanından başlayarak, ilgili Kurmaylar ara sında incelenecektir. Madde 6 Bağıtlı yüksek taraflar, Romanya'ya karşı başka bir devletin saldırısı du rumunda, Romanya topraklarının savunulmasının herşeyden Romanya Ordusu’na düştüğünü kabul ederler. Bugün imzalanan antlaşmanın hükümlerini yerine getirmek üzere, Ro manya'ya yapılabilecek yardım şöyle gerçekleştirilecektir: 1) Dolaylı olarak, yukarıda ikinci madde hükmü uyarınca, Türkiye tara fından alınan askersel önlemler ve 2} Doğrudan olmak üzere, duruma göre ve olanak ölçüsünde, FransızIngiliz Kuvvetleri nce... 3) Türlere beşinci maddede yazılı olduğu üzere, kendi topraklarından in san ve gereç transitini kolaylaştıracaktır.
277
Madde 7 Bağıtlı taraflar, Doğu Akdeniz'de deniz harekâtının gelişmesinin Yakın Doğudaki kara harekâtının iyileşmesi üzerinde önemli etki ve yankıları ola cağını kabul ederler. Bağıtlı taraflar, Türkiye kıyılarım düşmanın denizden gelecek sürekli ey lemlerinden uzak tutmak, Ege Denizi'nde harekâtlarını korumak ve Akde niz'in her tarafında düzenli bir deniz gidiş gelişini gerçekleştirmek için, bu denizde deniz üstünlüklerini kullanmakta ortak çıkarları bulunduğu kanısındadırlar. Madde 8 Bağıtlı yüksek taraflar, Fransa ve Birleşik Krallık tarafından Türkiye'ye olanaklı tüm maddesel yardımın yapılmasını, bugün imzalanan antlaşmanın uygulanması için, birlikte hareketlerinin bir gereği olarak kabul ederler. Madde 9 Bağıtlı taraflar, işbirliklerini ilgılendirici nitelikte olup, kendi Kurmayları nın yabancı kuvvetler konusunda ellerinde bulunan her türlü haberleri, ola nak ölçüsünde, birbirlerine vermeyi ve haber alma çalışmalarını birbirleri ne kolaylaştıracak önlemleri birlikte almayı kararlaştırmışlardır. Savaş zamanında girişilecek harekâtla ilgili olarak Türkiye ile Batılı müt tefikleri arasında gerekli bağlantıların (liaiSûrıs) yapılması sorunu, barış za manından başlayarak. Kurmaylar arasında bir inceleme konusu olacaktır. Madde 10 İşbu Askersel Sözleşme, Türkiye, Fransa ve Birleşik Krallık arasında bu gün imzalanan antlaşmanın ayrılmaz bir parçası sayılacaktır. SÖ2İeşmo, bu antlaşma ile birlikte ve özdeş koşullar içinde yürürlüğe gi recektir. Aşağıda adları yazılı yetkili temsilciler, işbu sözleşmeyi, içerdiği hüküm leri kabul ederek imzalamışlar ve kabul etmişlerdir. Ankara'da, üç örnek olarak, 19 Ekim 1939 günü yapılmıştır. R. Massigli H.M. Knatchbull-Hugessen Dr. Refik Saydam A. VVeygarıd (General) A. Wavell (General)
278
ÖZEL ANTLAŞMA (ACCORO SPECIAL) (METİN) Fransa Cumhuriyeti, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik. Krallığı ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, bugünkü antlaşmaya ilişkin olarak, Türki ye'yi ilgilendiren kimi parasal, ekonomik ya da savaş araçlar» teslimi üzerin deki sorunları çözmek isteği ile, aşağıdaki hükümleri kararlaştırmalardır; Madde 1 Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri, aşağıdaki ikinci maddede öngö rülen, savaş gereçleri teslimini karşılamak üzere, Türkiye'ye 25.000.000 Sterlinlik bir kredi açmaktadırlar. Fransa ve Birleşik Krallık Hükûmetleri'nin gene bu amaçla Türkiye'nin emrinde tutacaklarım daha önce bildirdikleri 465.000.000 Franklık kredi ile 10.000.000 Sterlinlik kredi bıı paranın rçine girmektedir. Yukarıda alınan kredi yirmi yılda ödenecek ve % 4 faizli olacaktır. Ödeme koşulları, sonradan yapılacak bir antlaşmaya konu olacaktır. An cak. bu antlaşmanın düzenlenmesi, aşağıdaki ikinci maddede öngörülen gereçlerin yollanmasını yavaşlatmayacaktır. Madde 2 Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri, Türkiye'ye birinci maddenin ikin ci fıkrasında sözü geçen kredilerin açılmasına konu olan gereçlerin veril mesini olanaklı en kısa zamanda sağlayacaklardır. Birinci maddede sözü geçen krediden geriye kalanıyla alınacak gereç lerle ilgili programı saptamak üzere, Paris ya da Londra'da en kısa bir za manda her üç hükümetin yetkili mümessillerinden oluşan bir komisyon top lanacaktır. Komisyon, bu programın son biçiminin saptanmasın» beklemeksizin, ive dilikle teslimi gereken gereçleri belirleyecektir. Bu amaçla, komisyon, Tür kiye’nin, onun Avrupa'daki sınırlarına yakın bir zamanda yöneltilebilecek bir saldırıya etkinlikle karşı koyabilecek bir duruma hemen getirilmesi ge reğini göz önünde tutacak, ayrıca Fransa ve Birleşik Krallık Hükûmetleri'nin şu sıradaki olanaklarını da hesaba katacaktır. Madde 3 Yukarıdaki birinci ve ikinci maddelerin hükümleri, bugünkü antlaşmanın uygulanması sonucu üç hükümet birlikte savaşa girişmiş olurlarsa, Türki ye’ye gerekli görülecek gereçlerin verilmesi için aralarında yap/labifecek antlaşmaları etkilemez.
279
Madde 4 Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri, Türkiye'ye 15.000.000 Sterlin lik bir ödünç vereceklerdir. Bu paranın altın olarak tutarı, Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri nce Türk Hükümeti ne Ankara'da teslim olunacaktır. Bu ödünç, yukarıdaki birinci maddede sözü geçen gereçlerle ügili kredi için öngörülen süreler içinde ödenecek ve % 3 faizli olacaktır. Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri, bu borca ilişkin faiz ve amortis man ödemelerinin, tütün ya da antlaşma yolu ile öbür Türk ürünleri abırun da kullanılmak üzere, Türk Lirası ile yapılmasını kabul ederler. Madde 5 Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri nden, Fransa Hükümeti, 1.500.000 Sterlinin bugünkü Fransız Frangı ile karşılığı olan bir Ödünç parayı ve Birle şik Krallık Hükümeti, 2.000.000 Sterline dek olan tutarı için de kliring hesa bına yazılı bulunan Ingiliz ticâret alacaklarının serbest bırakılmasına önce lik tanımayı yükümlenir. Bu istikrazlar, dördüncü maddede sö2ü geçen istikrazın Özdeşi fâiz vo ödeme koşullarına bağlı tutulacaktır. Madde 6 Türkiye'nin bugünkü antlaşma uyarınca üstlendiği yükümlülükleri, an cak yukarıdaki ikinci maddenin son fıkrasında öngörülen gereçlerin kendi emrinde tutulduğu zaman ve dördüncü maddenin birinci fıkrasında ve be şinci maddenin birinci fıkrasında sözü geçen yükümlerin uygulanmasından sonra yerine getirmek zorunda olmasını, Fransa ve Birleşik Krallık Hükü metleri kabul ederler. Madde 7 Bu antlaşma, Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasında bugün bağıtla nan antlaşmanın ayrılmazdır parçası sayılacaktır. Bu antlaşma, yukarıda andan antlaşma ile eşzamanda ve özdeş koşullar içinde yürürlüğe girecektir. Aşağıda imzaları bulunan ve yöntemi uyarınca yetkili kılınmış olan tem silciler, işbu sözleşmenin içerdiği bükümleri kabul ederek imzalamışlar ve onu miihürlomişlcrdir. Ankara'da, üç örnek olarak, 19 Ekim 1939 giînıi yapılmıştır. R.Massigli H.M, Knatchbull-Hugessen Dr. Refik Saydam
2 8 0
Anılaşmaya göre, Türkiye, bir Avrupa devleti tarafından saldı rıya uğradığı takdirde, Ingiltere ve Fransa ile görüşmelerde buluııaeak ve her iki devlet, tüm olanakları ile Türkiye'ye yardım ede cekti (md. 1). Ingiltere vc Fransa, bir Avrupa devleti tarafından Akdeniz de savaşa yol açan bir saldırıya uğrayacak olurlarsa, bu kez, Türkiye, bu devletlerle görüşerek, İngiltere ve Fransa'ya tüm olanakları ile vardım edecekti (md, 2). / Yine aynı maddeye göre, bir Avrupa devletinin saldırısı sonun da Türkiye’nin Akdeniz’de bir savaşa girmesi durumunda, İngil tere ve Fransa, Türkiye ile görüşerek, Türkiye’ye tüm olanakları ile vardım edeceklerdi. Ingiltere vc Fransa, Yunanistan vc Romanya'ya verdikleri tek vanlı garantiler nedeniyle savaşa girdikleri takdirde, Türkiye, In giltere ve Fransa ile görüşerek, İngiltere vc Fransa'ya tüm olanak ları ile vardım edecekti (md. 5). / İn g iİL e rc v c Fransa, antlaşma hükümleri dışında kalan bir Av rupa devletinin saldırısına uğrarlarsa, bu takdirde, Türkiye uıralsız kalacaktı (md. 4). Antlaşmaya ek ikinci prokokölc göre, anılaşmadan doğan yü kümlülükler, Türkiye’yi Sovyeıler Birliği ile bıı* çatışma ya da an laşmazlığa asla sürüklcmeyecekLi (‘"Sovyet Çekincesi"). İngiltere vc Fransa, anılaşmaya ek gizli ücüncü protokol gere ğince, bir Avrupa dcvlcıimn saldırısının Bulgaristan ya da Yuna nistan sınırına erişmesi durumunda, Türkiye ile görüşerek, Tür kiye ile işbirliği yapacaklar ve Türkiye'nin talebi hâlinde de, Tür kü e ve Uım olanakları ile yardım edeceklerdi. Gizli Askersel Sözleşme. Türkiye, İngiltere vc Fransa arasında değişik ihtimâller karsısında alınması gereken askeri önlemleri içeriyordu ve luıyli ayrıntılı hazırlanmıştı. özel Anılaşma ise, İngiltere ile Fransa’nın Türkiye'ye yapacak ları mâlî yardımları öngörüyordu. Üçlü İttifak Antlaşması karşısında, Sovyeıler Birliği nin LepkiG. Sovyeı Çekincesi “ne karşın, beklenmeyen ölçüde sert olur. Tcrcıuicv. anılaşmayı 'aptallık” olarak niteler vc kısa bir süre soma da, Sovyeıler Birliği, Türkiye’ye petrol şevkini durdurur. Izvestia gazetesi işe, T ürk-İngiliz-Fransız l nifak Anılaşmasının ba t
281
n$n karşı yapıldığım ve mü Heliklerin Türkiye’yi savaşın kenarına kadar getirdiğini yazar. Nihayet Molotov, 31 Ekim de, Yüksek Sovyet Meclisi önünde yaptığı konuşmada. Türkiye'yi ayıkça suç lar. Moloiov'a göre, I midye, tarafsızlığını terk etmiş ve savaşan devletler salına katılmıştı, Molotov, ayrıca, üstü kapalı olarak, Türk-Sovyet antlaşmasının olmayışını Türkiye'nin aldığı tuluma bağlıyordu Teremiev, Moskova’ya, Türk Ordusu nun Sovyet sını rında yığınak yaptığını bildiriyordu. Türk-Sovyel ilişkilerindeki soğuma ciddi boyutlara ulaşmıştı.78 f (ırkiye’nin Batı ittifakı. Türk dış politikasının geleneksel tarafsızlılt/askcrî ittifaklardan uzak durma politikasının da sonu olaeak ıır. Lkı târihten sonra Türkiye, artık tarafsız olmaktan çıkacak w Ikuı inifakı (cinde bâzı askeri yükümlülükler alıma giıeccklir. Kcsiıı. iKi ve acık luıumunu Doğan Avcı oğlu tul a bulan bir göi ü s . lurkiycniıı Atatürk döneminde Batıdan uzak, Sovyet Jcr Bir liği ne yakın ve taralsız/bağlan tısız bir dış politika izlediği yolun dadır. Avcıoğkı ıı un çalışmalarında79 bu görüşün açık anlatı mma rasılanır. Avcı oğluna göre. Türkiye’nin Atatürk döneminde izlediği ve övülmesi gereken dış politika çizgisi. İnönü döneminde temelinden ve yerilmesi gereken biçimde değişmiştir Bu dönemde, ki tâ rihi dönüm nok lası olarak 1030 yılı, yâni Türkiye'nin Ban ittifakı kabul edilir. Batı yanlısı ve Sovyeder Birliği nden uzak bir politika izlenmişin. Ancak bu görüşün. Türk dış politikasının hayli basitleştirilmiş, eksik ve dolayısıyla da yanlış bir anlatımı olduğu arlık kabul edil melidir. Daha Millî Mücâdele yıllarında, yâni Balıklarla savaşı kliği bir sırada dahi, Ankara Hükûmcıi'niıı, İngiltere’ye karşı, îıalva ve Fransa ile daha yakın ilişkiler kurduğu. Cumhuriyetin ilk villaunda, her ne kadar, Sovyet 1er Birliği ile. Milli Mücâdele yılların
78 Önder, age. s. 33-34; Erkin, Tiırk-Sovyet İliş k ile ri ve Boğazlar M eselesi, s. 156-160; Krecker, age. s 63-64; Keesing’ s. 11939/3772) ve (1939/3781). 79 Bkz Doğan Avc»oğlu. Türkiye'nin Oiireni ve M illî Kurtuluş Târihi.
282
dan beri süren, yakın biı ilişki içinde olunduğu doğru ise de. Tıirk-Sovycl ilişkilerinin, yukarıda da anlatmaya çalıştığım suree içinde. Batılı devletlerle dalva yakın ilişkilere girilmesi yolundaki istekleri ortadan kaldırmadığı ve Lozan sonrası dış politika so runlarının tedricen çözülmesi ile do, 1930 lu yılların başından iti baren Batıklarla olan gerek siyasal, gerekse ekonomik ilişkilerde gözle görülür bir yakınlaşmanın meydana geldiği, bele 1930'lu villamı ikinci yarısında, söz konusu ilişkilerde görülen yakınlaş manın, Sovyeıler Birliği ile olan ilişkileri dahi gölgede bıraktığı açıkça belirt ilmelidir. Türkiye’nin Atatürk dönemindeki temel dış politikası, iyi kontsuluk ilişkileri ile Balkan Paktı ve Sadakat Paklı gibi bölgesel sa vunma ini lakları kurulmasıydı. Bölgesel savunma ittifakları kurma politikasının, Avrupa’da Bi rinci Dûııva Savası sonrası dönemde, özellikle de 1020’li yıllarda izlenen bölgesel anılaşmalar yoluyla barışın korunması ve güç lendirilmesi politikasına uygun düştüğü ele söylenebilir Bu acıdan bakıldığında, Inönunün politikasının, Türkiye'nin Atatürk döneminde, özellikle de 19301u yılların ikinci yarısında izlediği dış politikaya aykırı olduğu söylenemez. Hattâ lam akse ne, onun tutarlı bir dcvâıtu olduğu dahi belirtilebilir. Türkiye, Atatürk döneminde de, tnönü döneminde dc\ temelde Batı tercihli bir dış politika izlemiştir. Bu aşamada, tek-parti döneminde izlenen Türk dış politikası nın alt aşamalarının birbirinden katı çizgilerle ayrılması pek de mümkün görünmüyor. Tek-parti dönemi boyunca, dış politikada, bir farklılaşmadan çok, bir süreklilikten ve bütünsellikten söz etmek, daha uygun ve gerçekçi olacaktır. 1939 yılındaki tarihsel tercih ya da tarihsel dönüm noktası, as lında, çok dalıa öııcc oluşmuş ve önce Montrö Antlaşması uda, daha soma da Lyon Antlaşmasında kendisini iyice belli eden hır tercihin ve karârın sonucudur. Nitekim Baskın Oran, bir incelemesinde, bunu şöyle ifâde edi yor: / “ Bu süreç, 1939 yılında, İngiltere ve Fransa ile (Batının Batı sayılma yan ülkelerine karşı) savunma antlaşması yapılmasına dek varmıştır. 283
Bu anılaşma. Atatürk'ün ölümüne bağlanmama!!, tersine, onun dış politikasının savaş bulutlan içinde ulaştığı kaçınılmaz bir sonuç olarak değerlendirilmelidir. (...) Yoksa, bir hatâ olarak ve Atatürk'ün tutumundan sapmak gibi değerlendirilınemelidir."80
Inöıuı, i Kastın 1939'da, TBMM’mn yeni yasama yılmı açış ko nuşmasında, durumu şöyle değerlendiriyordu: "19 Teşrinievvelde imza edilen ve bu hafta içinde yüksek tasdikinize arz edilecek olan muahede def hiçbir devletin aleyhinde olmayarak, hiç olmazsa tesirimizin yetiştiği sahada beynelmilel sulh ve emniyete hizmet etmek sureti ile kendi emniyetimizi mâsun tutmak gayretine matuftur. (...) Malûmunuz olduğu veçhile, Hâriciye Vekilimiz, Sovyet Hükümetinin misâfiri olarak Moskova'da üç hafta kadar temas ve müzâkerelerde bu lundu. 8u müzâkerelerden eski dostumuz Sovyet İttihadı ile aramızda bu günkü mesut münâsebetlerden daha ileri bir vaziyet ifâ edecek bir ant laşma meydana geleceğini ümit etmiştik. Neticeye varmak için iktidarımızda bulunan bütün gayreti sarf etmiş ve bir an muvaffakiyetin elde edildiği anlayışına varmıştık. Buna rağmen, bizim menfaatimize olduğu kadar, karşı tarafın menfa atine de muvafık olduğunu zannettiğimiz neticenin istihsâli, bu defa mümkün olamamıştır. Bununla beraber, bilesiniz ki, iki komşu memleket arasındaki dostluk, kuvvetli esaslara müstenittir. Bu devrin muvakkat icaplarından doğan şartlar ve imkânsızlıklar, bu dostluğu ihlâl etmemelidir. Biz, mâzide olduğu gibi, âtide de, Türk-Sovyet münâsebetlerinin dos tâne seyrini samimî olarak takip edeceğiz."81
80 Baskın Oran. “A ta tü rk 'te ve G ünüm üzde Bağım sızlık ve B a tılıla şm a Kavram ları". S iy â s o l B ilg i le r F a k ü lte s i Oeryisi, A ta tü rk Özel Sayısı, Cilt: XXXVI, No. 1-1, (O cak-A rahk 1981), s. 205-206 A ta tü rk d ön em in in H âriciye V ekili T evfik Rüştü A ra ş ise, ta m a m e n aksi g ö rü şte d ir. A ra ş, T ü rkiye 'n in hu d o n e m d e Balkan Paktı na öne m verm ed iğ im , oysa B a lk a n P aktı'nm ge n iş le tilm e si ve g ü çle n d irilm e siyle . M ih v e r d e v le tle rin in B a lk a n la r'a in m e sin in o lanaksız kılına b ile ce ğ im ve savaşın B a lk a n la r dan uzak tutulm asının da bu sû-retle m üm kün o la b ile c e ğ in i beİrm ik te n som a, T ürk-S ovyet iliş k ile rin d e m eydana g e le n soğum anın da. M o s k o v a 'n ın tu tu m u na karşın, düzel [ilm esin in m üm kün o ld uğ un u savunuyor. Ökz. T e vfik Rüştü A ra ş , G ö rü ş le rin i, (2 C ilıl. 81 TBM M ZC, Devre: 6, İçtim â: I, Cilt: 6, 1. İnikat, (1 11.1939): K e ts iity ’s, (1939/3792).
284
Üçlü İtli fak Antlaşması, 8 Kasınızda, TBMM la raf nidan da oııayhmn.82 Saraçoğlu, TBMM'dc yaptığı konuşmada, antlaşmayı, uslu ka palı olarak Moskova’yı da yanıtlayarak, şöyle değerlendirir: "Kim ne derse desin... Bu muahede, sulha hadimdir ve tamamen hüs nü niyet eseridir. (...) Bu muahedeyi bizim için yalnız askerî ve siyâsî bir vesika telâkki et mek asla doğru olmaz... Bilakis, doğru olan telâkki şudur ki, bu siyasî vesikalar, milletimiz için siyâsî ve askerî sahalarda olduğu kadar, içtimâ? ve iktisadi sahalarda dahi uzun, mesut ve verimli bir devreye esaslı bir başlangıç teşkil ede cektir."83
Kasım ayı sonunda Sovyedcr Bırliği'nin Finlandiya'ya savaş ilân çimesi üzerine Türkiye’nin endişeleri daha da artacaktır.
İngiltere ve Fransa İle İktisadî Görüşmeler ve Antlaşmalar İktisâdi, ticarî ve malî ilişkiler yeterince gelişmeden, siyâsi ve askeri ilişkilerde de gereken yakınlaşma sağlanamazdı. Nitekim Türkiye'nin İngiltere ve Fransa ile olan ekonomik ilişkileri, her zaman siyasal ilişkilerinin gelişmesine paralel olmuştur.84 Türkiye'nin İngiltere ve Fransa ile ekonomik ilişkilerinin gelişmesi, siyâsî ilişkilerinin gelişmesinden çok daha güçtü. Çünkü, Türkiye mn dış ticâreti, uzutı yıllardan beri, Orta Avrupa devletle-
82 T ü rk iy e C um huriyeti İle Fransa C um huriyeti ve In g ilte re K rallığı A ra sın d a A n ka ra 'd a İm zala nan Üç Taraflı Yardım M u a h e d e si İle M e rb u tla rın ın Tasdikine D â ir Kânun lâ y ih a s ı', 354 üyenin îıtifâ k ı ile k a b u l e d ilirke n , 69 üye de to p la n tıd a b u lu n m a y a c a k tır. T B M M 2C, (aynı yerd e), (1 î 1 !939j. G lasneck, B a lılı d e v le tle rin . Üçlü ittifak. A n tla ş m a s ın ı, T ü rk iy e 'n in A lm a n ya 'ya karsı savaşa gi re c e ğ in in d e ğ il fa ka t T ü rkiye 'n in M ih v e r d e vle tle ri yanında y e r a lm ayaca ğın ın g a ra n tisi olarak d e ğ e rle n d ird ikle rim kendi y o ru m u o la ra k b e lirtiy o r. G laşnçck, Türkei ıtnd A lg han ista n , s. 51 A y rıc a bk? K e e s in g 's , {1939/3795). 83 TBM M ZC, la ynı yerde). (1 1) 1939).
84 Jivkova, age. s. 55.123-125 ve 145-146; Glasneck, Türitei undAfotıam stan, s. 30*31; Ataöv. age. s 66-69.
285
linç, bu arada büyük ölçüde Almanya'ya bağlanmıştı. Bu durum Türkiye tarahudan İngiltere'ye değişik zamanlarda ve sık sık önemle hatırlatılmıştı. İngiliz Mâliye Bakanı nın 1939 yılımn Nisan ayında Ankara'yı ziyâ ıcıi de bu girişimlerin bir sonucu sayılmalı dır. Ancak bu görüşmelerden somut bir sonuç alınamayacaktır, Türk-İngiliz İktisadî ilişkilerinin gelişmesi sanıldığı kadar ko lay ve basit değildi Turk-Ingiliz dış ticâretinin sürekli gerileme içinde olduğu unu tulmamalıdır. 1924-1936 yıllan arasında Türkiye'nin toplam iıha latında İngiltere'nin payı % 17.7'den % 6.6’ya kadar düşerken, ihracâtındaki payı % Î4.7‘den % 5.4'c clüşmiişıü. Tuık-Fransız dış ticâreti de daha faiklı değildi. Ingiltere ve Fransa, doğal ola rak, doğrudan kendi sömürgelerinden mal almayı tercilı ediyor lardı. Ayrıca, sorunu daha büyük boyutlara ulaştıran bir başka konu da, Türkiye'nin tarımsal ihraç ürünlerine yüksek fiyat öde yen Almanya'nın t icâıi rekabetiydi. Diğer yandan, kliring antlaşmaları ile yürüyen Türk-lngiliz dış ticâretinde İngiltere'nin sürekli ihracât lazlahğı kendisini hemen belli ediyordu. 1937-1938 yıllarında Türkiye'nin toplam iıha la lı uda Ingiltere'nin payı % 6.2‘dcn % İl.2 y e kadar o kacaksa da, Ingiltere'nin Türkiye'den ithalâtında herhangi bir yükselme olma yacak, hattâ düşme bile görülecektir. Türk-Ameri kan dış ticareti dc hemen hemen aynı durumdaydı. 1936 yılında Türkiye'nin toplam ithalâtında ABD'nın payı % 9.7 iken, hu oran 1937 yılında % 15.1 olmuştu. ABD'niıı Türkiye yc ihracâtı, 1938 yılırım ilk dört ayında 7.400.000 TL idi. Bu rakam, 1937 yılının ilk dört ayında yalnızca 3.900.000 TL olmuştu. Fa kat Türkiye'nin ABD yc ihracâtı, aynı dönemde, 4.600.000 TLden 2.600.000 TLyc kadar gerilemişti.65 İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugcsseıı, Türkiye ile bir it li fak anılaşması imzalanması için, Türkiye’nin Batılı devletlerle olan ekonomik ilişkilerinde de bir ilerleme sağlanması gerektiğim anlamıştı. Buna karşın, bu konudaki anlaşmazlıklar uzun süre ce kür. Türk-Ingiliz dış ticâretinde önemli bir gelişme sağlanması.
HS (ıNiuıeck, Tûriteı umf Afgfıamstatt, s. 33-36
286
ancak, Ingiltere'nin sömürgeler inden zâten ucuza sal m aldığı hammadde ve tan m ürünlerini, daha yüksele fiyat ödemeyi kabul ederek, Türkiye'den salın alması ile mümkün olabilirdi. * Kroll, Türkiye ile dış ticâretini geliştirebilmek iun. Ingilte re'nin konumunun son derece elverişsiz olduğunu düşünüyordu. Çünkü, Kroll’a göre, İngiltere'nin ekonomik yapısı ile Türkiye’ninki hic uyusınuyor ya da pek az uyuşuyordu ve bu farkı ka pa ıabilmek için İngiltere'nin pek çok çaba harcaması gerekiyor du, Gerçekte İngiltere, Türk ihraç mallarının pek azına ilgi göste riyordu. Ayrıca, Ingiltere nin satın almaya hazır okluğu kıom. lülürı, kömür ve pamuk gibi Türk ihraç mallan da pahalı ve kalite sizdi. Oysa, İngiltere, hu tür mallan, kendi sömürgelerinden, da ha kaliteli ve ucuza elde cime imkânına sahipti. Ancak. Kroll, bu nun, gerçekle siyâsi hır mücâdele olduğunu da vurguluyordu.8^ İttifak antlaşması için görüşmeler sürerken, İngiltere, tatmin edici bir siyasal anılaşma tein, Türkiye’ye 10.000.000 Sterim ima lında bir kredi açılmasına karar verecektir. Görüldüğü gibi, hu aşamada, siyasal, ekonomik ve aS’keıı gö rüşmeler iç içe girmişti87 Türkiye'nin ekonomik alandaki talepleri İngiltere ıaralından hiçbir zaman kabul edilmedi. Ayrıca, İngiltere, 27 Mayıs 1038 ta rihli kredi antlaşması gereğince verilen 16.000,000 Sterlin değe rindeki kredi dışında, yeni krediler vermeye de hazır değildi.88 Ancak Tûrk-lngiliz Ortak Deklarasyonu nun ilânından soma, lurkiye niıı bu konudaki talepleri daha da ısrarlı olmaya haşlaya cak lir. Türk Hükümeti nin ısrarlı talepleri sonunda, Ingiltere, nihayet, bir savaş durumunda Türkiye'yi müııeftği olarak görmek isliyor sa, stratejik öneminden dolayı, ona gereken yardımları yapmaya karar verir. Aksi hâlde, d ıs ticâret itıiıı Mihver devletlerine, özel likle de Almanya'ya olan bağımlılığı, Türkiye'yi Bal ılı devletlerin ya m11da ıı uza kiaşı ıra bili rd i.
MI» Kroll. oge, s. 94. 11/ (iln f>ı>eckrTürkei umf Afghanistan, s. 46-47. mf Uader. age, s. 36-35.
287
Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Üçlü t nifak Anılaşması ile bu konuda da bir anlaşmaya varılacak ur. 19 Ekim tarihli antlaşma ile, İngiltere'nin 11.000.000 Sterlin lik kısmım karşılayacağı, 15.000.000 Sterlin değerinde altın stoku nun Türkiye'ye yollanması kararlaştırılır. Bu kredinin geri katan kısım Fransa Liralından karşılanacaktı. Nihayet Türkiye'ye, İngil tere'nin 2.000.000 Sterlin ile katılacağı, toplam 3.500.000 Ster linlik bir kliring kredisi daha açılacaktı.89 Bu antlaşmalar ile gere i Türkiye'nin malî ihtiyaçları göz ürıünc alınmış oluyordu. Takat 1 ürkiye'nin ihracat sorunu çözülmüş ol muyordu. / Hâriciye Vekâleti Genel Sekreteri Nturum Menemencioğlu, 19 59 yi linin Kasım avında, söz konusu antlaşma (ardan sonra, digev ıicâıi ve mâli sorunları da çözmek için, Londra ve Paris'i ziya ret eder. Menemeıuioğkı, bu görüşmelerde, Batılı ülkelerin büyük değer ve önem verdikleri bir krom antlaşması yapılmasını da gündeme gcıirir. Ancak bir krom antlaşmasının, İngiltere'nin her yıl 2.000.000. Sterlin değerinde bâzı Türk ihraç tarım ürünlerinden ithâl etmesine bağlı olduğunu da vurgular90 Türkiye ile Batılı devletler arasında, 8 Ocak 1940 târihinde, giz/i bir kıonı aıu/aşması imzalanır.91 Anılaşmaya göre, İngiltere vc Fransa, iki yıl için, 1940 ve 194! yılları için, Türkiye'de üretilen kromun ıünümü ve Türkiye'nin o anda elinde bulunan kromun yine tümünü satın alacaklardı. Be lirtmek gerekir ki, Türkiye'nin bu sıradaki yıllık kıom üretimi azamî 250.000 tondu. Krom, İngiltere ve Fransa arasında on bire don oranında paylaşılacaktı. Buna karşılık, Batılı devletler, Türki ye'den kurutulmuş meyve alacaklarım ogaranti ediyorlardı. • / ^
-
✓
t
89 Önder, age, s 4Ü; G lasneck, T ü rk e i und A lg lıan i s tan. s. 48; OTDP, s. 151: K e e s in g ’ s. (1939/3883). Türkiye ile Ingiltere arasında, 3 Şubat 1940 tarihinde, yeni bir ticâret antlaşması daha imzala nacaktır. Keesing4s, (1940/3911). 90 Önder, age, s. 41; Keesing's, (1939/3812). 91 Önder, age, s. 41-42
Diğer yandan. Ingiltere'nin, söz konusu antlaşma ile. Türki ye'nin bazı ihraç ürünlerinin Almanya'ya satılmasının yasaklan ması yönündeki talebi, Türkiye tarafından red edilecektir.92493 Bu anılaşma, iktisâdı alanda Alman rekabetine karşı kıyasıya giriştiği mücâdelede, İngiltere'nin ilk önemli zaferi olacaktır. Yine bu antlaşma sayesinde, Türkiye’nin toplam ithalâtında In giltere'nin payı 1939 yılında % 6.25 iken, 1940 yılında % 14'e yükselir. Aynı dönemde Türkiye’nin toplam ihracâtında İngilte re’nin payı % 5.73’ten % 10.36'ya kadar çıkar. Ancak, 1940 yılı basında, Tüık-İngiliz dış ticâretinde, İngiltere, hâla 2.000.000 Sterlin fazla veriyordu. Ayrıca, Türkiye'nin ABD’ye ihracâtında da bir artma olmamıştı. Aksine, Türkiye'nin 1939 yılında ABD’ye ihracâtı 11.700.000 Do lar iken, bu miktar 1940 yılında 7.400.000 Dolara kadar gerile. • 93 mıştı.
İngiltere ve Fransa İle Askerî Görüşmeler ve Antlaşmalar Ingiltere ve Fransa ile Ban ittifakı içinde birleşen Türkiye, ge rek ittifak antlaşması öncesinde, gerekse sonrasında Batı ile daha yakın askerî ilişkiler kurmak istiyordu. Henüz Turk-lngiliz Ortak Deklarasyonu ilân edilmeden kısa bir süre önce, Orta Doğu daki Fransız Orduları Komutanı Gene ral Weygand, Ankara'yı ziyaret eder ve bâzı görüşmelerde bulunur. 94 General Kâzım Orbav başkanlığında bir Türk askeri heyeti 7 Haziran'da Londra'ya giderken, bir İngiliz askeri heyeti de 15 Ha ziranda Ankara'ya gelir.95
92 Önder, age, s. 41; Glasneck. T ü rk ü und Afghamstan, s. 48; Keesirıg’s, (1939/3878). 93 Önder, age, s. 41 -42; Glasneck. Türkei und Afghamstan, s. 55; Krecker. age, $. 55-56. 94 Ulus, (2 5.1939); Keesing's, 11939/3772). General VVeygand, 5 Mayıs'ta Türkiye den ayrılacaktır. Ulus, <4.5.1939}. 95 Ulus, <3.6 1939) ve 06.6 .19391.
289
Bu arada, Tngiliz-Türk-Lch kurmay subaylarının lop Umu lan Londra'da sürüyor’dtı,*6 General Hutzinger başkanlığında bir Fransız askeri lıcyen 18 Temmuz da Ankara'ya gelir ve on gün süreyle bâzı görüşmelerde bulunur.*97 Ingiliz Deniz Kuvveden ne âid Warspkc zırhlısı ile iki destro yer 1 Ağustosla İstanbul'u ziyaret ederken, yine Ingiliz Deniz Kuvvciİci İTk Icii Malaya zırhlısı da tzıniFi ziyaret eder. Ingilte re'nin Akdeniz Donanması Koıııııtanı Amiral Cunninghaın. yak laşık bir halta İstanbul'da kalır ve bu sırada Ankara'ya da gelerek, bizzat İnönü ile de görüşür.989 Evliil ayı sonunda ise, yine General Kâzım Orhuy başkanlığın da bir Türk askeri heyeti, önce Londra'ya gider ve bir süre sonra da Paris'i zivarcı eder. Bu arada, Ingiltere ve Fransa’nın Orta Doğu Orduları Komu tanları General Wavcl ile General Wcygaııd birlikte Ankaı a va ge lirler." Görüldüğü gibi, askeri ilişkiler, dönem boyunca önemini koni ni ustur. Ingiltere'nin Türkiye'yi Almanya'nın ekonomik etkisinden kur tarması ve Türkiye'nin askeri gücünü desteklemesi, onu veledi ölçüde askeri malzeme ve kredi ile desteklemesine bağlıydı. Türkiye’nin modem silâhlarla donatılmış 20 tümen kurulması ıcıu talep elliği askeri malzeme, Londra taralından, gerek İngilte re'nin bu miktarda malzeme sağlayacak durumda olmadığı, ge rekse sevkıyatın yıllarca süreceği gerekçesi ile, ıcd edilmişti. Bununla birlikte, 19 Ekim tarihli Üçlü ittifak Antlaşması gere ğince, Türkiye, askerî malzeme sağlamak için, Ingiltere ile Fran sa claıı, İngiltere nin 16.000.000 Sterlin lik kısmım karsıIayacağı. /
âti Ulus, <22.6.1939): Keesmg’s, (1939/3709) ve {1939/3812). Fâtih Rıhtı Atay. bu sırada. Ufus gazetesinde, 'Londra Mektuptan' adlı yazı dizisine t)aşl,iııuşiı. Ulus, (21 -30 6 1939) 97 Ulus. (18 7 1939) 98 Ulus. (2.8 1939) ve 14.8 1939) 99 Ulus, 11 10.19391,(19 10.1939) ve 123.1 l.l939)j Keesing‘s. 11939/3812). 290
toplam 25,000.000 SLcrliıı tutarında bıı kredi almayı başaracak tır.100 Ancak anılaşmada yer alan değerde askerî malzemelim Türki ye’ye sevk edilip edilemeyeceği ayrı bir sorundu. Çünkü, bu sıra da, Ingiltere ve Fransa fiilen savaştaydılar ve askerî malzemeye herseyden önce kendilerinin ihtiyâcı vardı. Batılı devletlerin, Tür kiye’yi askerî yönden yeterince destekleyebilecekleri ölçüde aske rî malzemeye sahip olup olmadıkları ise, ayrı bir sorundu. Görüşmeler sırasında İngiltere, bâzı siyasal konulan da günde me getirmeye çalışmıştı, Türkiye ise, bu talepleri oyalayıcı bir ut tum içine girmişti. Örneğin, Ingiltere’nin "Sovyet Çekincesini antlaşma metninden çıkarmak istemesine karşılık, Mcnemcncioğlu, Türkiye'nin bunu, ancak askerî bakımdan istediği ölçüde teç hiz edildiği takdirde kabul edebileceğini belirtmişti.101
Bakû Plânı Türkiye ile Batılı devletler arasında bu dönemde yakın askerî ilişkilere ve işbirliği çabalarına en iyi örnek, hiç kuşkusuz, Baku Plânıdır. Bakû Plânı, Sovyet-Fin savaşı sırasında <,1930-1940) oluşturul du. Bu dönem, SovyeuAlman işbirliğinin en yüksek noktasına eriş tiği, Sovyedcr Birliği nin Almanya’ya, başta petrol olmak üzere, savaş için can alıcı önemde çeşitli maddeler sağladığı ve Batılı devletlerle Sovyet lor Birliği arasındaki ilişkilerin tamamen koptu ğu bir dönemdi. İngiltere ile Fransa, savaşı bir an önce bitirmenin yolunun, Al manya’yı malzemesiz ve hammaddesiz bırakmaktan, yâni geniş bir ablukadan geçtiğinin bilincindeydiler. Almanya, yakınındaki petrol alanlarından, yânı Romanya’daki Ploesıı ve Sovycılcı Bırligi'ııdeki Bakû petrol bölgesinden uzak tutulmalıydı. Baku Plânı. Almanya ile birlikte Sovyetler Biriiğfnı de zayıflatmaya yönelikti.
100 Önder, age, s 40. Glasneck. Türkei und Afghanistan, s. 48: 0TDP, s 151 101 Önder, age, s 41.
291
BilkCı Plânı, çok yönlü bir tasar ıydt. Öncelikle, Baku petrol alanlarının tahribi ile Almanya arlık bu petrol bölgesinden yararlanamayacak ti, ikinci olarak, plân gere ğince, Kafkasya bölgesindeki Baku ve Battım gibi petrol alanları hava saldırısı ile tamamen tahrip edilecek ve nihayet Kafkasya’da ki İslâm dinine mensup nüfûsun ayaklanışı da desteklenecekti, Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Massigli, Sovyetler Birliği nde ya sayan tüm Türklerin katılacakları bir Büyük Turan plânı yapıyor du. Massigli, IJ Şubat 1940 târihinde kaleme aldığı bir raporunda, bu tür bir düşüncenin Türk Hükümet çevrelerindc henüz yankı bulmadığını, fakat eğer Türk Hükümeti Sovyetler Birliğinin za yii lığı konusunda ikna edilebilirse, bu takdirde, tulumunun deği şebileceğini yazıyordu. FinlandiyalIm Budapeşte Büyükelçisi Talaş, 1940 yılının Ocak ayında Ankara'ya gelmiş ve Türk Hükümetini Sovyetler Biri iği ne saldırması ve Sovyet egemenliğinden kurtulmayı bekleyen mil yonlarca Müslüman t özgürlüğüne kavuşturması için ikna etmeye çalışmıştı. Bu girişim, bâzı Ordu çevrelerinde ve aydınlar arasında yankı bulmuştu. Ancak söz konusu aydınlar bir süre sonra tutuk lanmışlardı. Diğer yandan, İngiltere, bu konuda Fransa'nın görüşlerine tanı aıılanıı ile katılmıyordu. Baku petrol bölgesine yapılacak bir hava saldırısı için Türki ye'nin Diyarbakır ya da Erzurum ya da Sur i ve veya İrakta bulu nan hava akın famı dan birinin kullanılması gerekiyordu. Ancak Suriye ya da İraktaki hava alanlarından kalkan uçaklar biie Türk ve/vevâ İran hava sahasııu kullanmak zorundaydılar. Massigli, muhtemelen bu aşamada, Türk Hükümeti ne Baku Plânı ndan söz etmeyi uygun bulmuş olmalıdır. Cüııkü, TürkSovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması göz önüne alındı ğında, Ankara ıım bu tür bir davranışa göz yummayacağı bilini yordu. Aksi yönde alınacak bir tutum, ancak Sovyetler Birliği ile doğrudan bir çatışma anlamına gelirdi. Massigli nin düşündüğü ve öngördüğü biçimde, Türk Hükü meti ile resmi bir görüşme hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, dola yısıyla da Türkiye, Baku Plânı ndan hiçbir zaman resmen haber292
dâr edilmeyecek lir. Habcı\ Ankara’ya gayri resmî olarak delile cek lir. İngiltere, Massigli'nin plânım onaylar ve 1940 yılırım Şubat ayında Boğazları İngiliz ve Fransız savaş gemilerine açması ko nusunda Türkiye’den kesin söz almak isterse de, bu girişimlerin den biı sonuç alamaz. Diğer yandan. Massigli ile Saraçoğlu arasındaki bir görüşmede, Baku Plânı yeniden gündeme gelir ve Massigli, Saraçoğlu'na, açıkça, Baku'ya yapılacak bir hava saldırısı içm Süriye ya da Iraktaki hava alanlarından savaş uçaklarının kalkacağım ve bu nedenle de Türk ve/ve yâ Iran hava sahalarının küllimi imasının zorunlu olduğunu açıklar. Bu açıklama karşısında Saraçoğlu’nun yanı ti ilginç olur ve Sa raçoğlu, Massigli ye, zorluk çıkaranın İran mı olduğunu sorar. Bu üstü kapalı imâ, Massigli tarafından Türk Hükümeti nin Baku Plânı konusundaki resmi onayı olarak kabul edilir. Oysa Saraçoğlu'nun yanıtı daha ziyâde oyalayıcı nitelikteydi. Ancak plâna karşı bir hoşgörü anlamına da geliyordu. Görünen oydu ki, Türk Hükümeti, Baku Plânı’na resmen izin ve destek vermeyecek, plândan tamamen habersizmiş gibi davranacak ve plânın uygulanmasına karşı çıkmayarak, hava sahasının kullanıl masına gözy umaca ku.102 Nitekim bu sırada Türkiye ile Batılı müttefikler arasındaki as keri ilişkiler de hayli yoğunlaşmıştı. Orta Doğumdaki Fransız Orduları Komutanı General Wevgand, 16-22 Ekim 1939 ve 25-29 Ocak 1940 târihleri arasında, Anka ra’yı ziyaret etmişti. Ona Doğu daki Ingiliz Orduları Komutanı General Wavcll dc, Suriye'deki Fransız Hava Kuvvetleri Komutam General Jcannoud * ve Orta Doğudaki Fransız Hava Kuvvetleri Komutanı Miclıcl ile birlikle, yine 16-22 Ekim 1939 ve 9-13 Mart 1940 târihleri ara sında, Ankara’da, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak
102 Glasneck, Tiirkei tmd Afghanistan. s. 52-54, Krecker, age, s. 73; Bilge, age, s. 149-150. Önder, age, s. 42-45: Deriıtgıl, Turkish Foreijjn Policy Ourmg 1he Second World War: An ’Aclive' Neutraüty, s. 93-97: Deringil. Denge Oyunu. (İkinci Dünyâ Savaşı’nda Türkiye'nin Oış PolitikaaU
T00-İ06.
293
ite bâzı göıüşmelerde bulunmuştu. Bu görüşmeler, Baku Plânı ile ilgili olabil irdi.105 İnönü, yıllar sonra, Türkiye’nin bu lüı bir girişime katılmaya hazır olmadığını ve Türk hava sahasının kullanılması yolundaki öneriyi derhâl red elliğini önemle belirtecektir.1 104 30 501 lvıgııeıe ve İransa, Baku Plânını MCindik Yüksek Savaş Konse yi ııc birlikte götürmüşlerdi. Plana göre, müttefik den izaluları Ka radeniz'de petrol ulaşımını engelleyecekler, Baku petrol saltası tahrip edilecek ve bu arada General Weygaıul komutasındaki branşız Ona Doğu Ordusu, Irak ve İran üzerinden Kalkanlara doğru ilerleyecekti. Ancak önce İngiltere, daha sonra da, 1940 yılının Marı ayında, İ ransa plândan vazgeçti. 1940 yılmın Mart ayında plân doğrul tusunda bâzı askeri hazırlıklar yapıldıysa da, bu sırada 1ilgilizSnvyct görüşmeleri sürdüğünden, plân m uygulanmasına ilişkin son karar sonbahar aylarına bırakıldı.105 Bak(ı Plânı'Adan Fransa'nın yenilgisinden sonra ta mâ men vaz geçilecektir. Türk dış polilikası. Baktı Plânı nedeniyle savaşın ilerleyen dö nemlerinde hayli guc durumda kalacaktır. Baku Plânı 'mu Türkiye acısından önemini ileride göreceğiz.
2) "GARİP SAVAŞ" DÖNEMİNDE VE SONRASINDA TÜRKİYE'NİN BALKAN POLİTİKASI Almanya, 1 F ylül 19İ9’da Polonya sınırını geçmekle AlmanLeh savaşını Orta Avrupa'da başlattı. Polonya'ya tek yanlı garanti vermiş olan Ingiltere ve Fransa, Almanya’nın bu saldırısına Al manya ya savaş ilân ederek karşılık verdiler. Ancak Baldı muucfikleriu Alman saldırısına karsı Polonvaha / «
103 Krecker, age, s. 73/dıpnot 24; Önder, age, s. 42-45; Keesing's, U 940/3962). 104 Bu konuda İnönü'nün Zehra Önder ile yaptığı söyleşiye bkz. Önder, age. s. 265-266 (ek bö lüm). 105 Andreas Hıllgrubec Hitter's Siralegie, s. 55-57; Paul Leverkuehn, Der Geheime Nachrichtendieııst der Deulsctıen VVehrmacht im Kriege, s. 155-156.
294
itskcıi yarchnida bulunma imkanları yoklu. Polonya’nın coğrâli konumu, bu lür doğrudan bir askerî yardımı engelliyordu. So nuçta, Polonya kısa zamanda yenilecektir Arlık taraflar arasında, ban cephesinde, Al man-Fransız sınırında, büyük bir askerî mücadele bekleniyordu. Ne var ki, lıcı iki ta raf da karsıdan gelecek bir saklın beklemişi içinde uzun bıı sure savunmada kalacaktır. İşte batı cephesinde sükunetin sürdüğü bu döneme 'Garip Savaş ’ adı verilir.106
Türkiye ve Balkan Antantı Türkiye’nin öncülük ederek 1934 yılında kurul ması m sağladığı balkan Amamı, Ic>301 u yılların sonunda, Mihver devletlerinin yoğun ekonomik, siyasal, askcıî vc külturcl/idcolojik baskısı abı na girmeye başlamıştı. Oysa, Türkiye, Balkan Antanu'nı. Mihver güçlerinin Balkanlardaki yayılma amaçlarına karşı, ortak bir gü venlik sistemi olarak görmek istiyordu. Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, 1939 yılında, Balkan Ainan lı iıııı, Türkiye’nin aızu etliği gibi, yeniden yapılanmasını vc güç lendirilmesini sağlamak iciıı yeni bir girişimde bulunacaktır. Aslında bu alanda yapılması gereken, Bulgaıisıan ın da Balkan Anlamı na katılmasını sağlamaktı. Ankara'nın bu girişimi. Yuna nistan ve Romanva tarafından da desteklenir. Çünkü, Romanva. ✓ / Almanya ile Sovycllcr Birliği nden çekiniyordu. Bulgaristan Sov yet kr Birliği ile dostluk ilişkilerine sâhip olduğu takdirde, Mos kova mn Boğazlara inmesini engelleyebilecek tek güç olarak Ro manya kalıyordu. Sofsa da, Moskova'n m yardımı ile. arzu etliği sınır değişikliklerini gerçek leşli re bileceğin i düşünüyordu. Bulga ristan, Yunanistan'dan Balı Trakya'yı, Romanya datı da Dobruca yı istiyordu ve Balkan AıılaıUMia katılma koşulu olarak da bu talep lerinin yerine getirilmesini istemişti.
106 GJasneck, Türkei w?d AJflhanistan, s. 43.
"Garip S avaş- te rim in in A lm a nca sı "Der Seltsam e K n e g 'd ir. T e rim in İn g iliz c e s i ise. "Phoney W a r"d ır v e 'S a h te S a v a ş 'y a da 'Y a la n cı S a v a ş 'a n la m ın a golır Burada "G arip Savaş- deyim ini, Alım ancadatı T ürkçeye ç e v ire re k kullandım .
295
Romanya Dışişleri Bakanı Gafencu Sofya ile bu konuda görü şürse de. bir anlaşmaya varılamaz. Romanya ve Yunanistan'ın Bulgaristan ile Bulgu r-Romen ve Bulgar-Yunan ortak sınırları ko nusunda bir anlaşmaya varmalarına imkan olmadığı anlaşılır. Sof ya. bu tutumundan, ancak üzerinde Moskova’nın baskısı olduğu takdirde ödün verebilirdi. Çünkü, Moskova’nın Bulgaristan üze rindeki etkisi sürüyordu. Bir görüşme sırasında İnönü, Gafencu ya, Balkan devletlerinin ortak çıkarları olduğunu ve Mihver devletlerinin Balkanlar üze rindeki etkisinin son derece tehlikeli sonuçlar verebileceğini be lirtir. İnönü'nün aımıcı. Mihver devletlerinin Balkanlara olası bir saldı rısıııa karşı. Balkan devletlerinin ortak bir tuıuııı almasını sağlamaktı. Aslında Moskova da Ankara'nın bu politikasını önceleri lamamcıı destekliyordu. Hattâ. Potemkin, 23 Nisan 1939’da, Ankara'yı ziyaret etliği sırada, Türkiye'nin bu girişimini olumlu bulduğunu ve Moskova'nın, Bulgaristan ile Romanya arasındaki mevcut so runların çözümünde de yardımcı olacağını belirtmişti. Bu görüş acısından, Potemkin'in, Ankara ziyaretinden hemen sonra. Sofya ve Budapeşte’yi de ziyaret etmesi, bu çerçevede değerlendirilmeli dir. Saraçoğlu Moskova'ya davet edildiğinde, bu davet, Balkan AntanıTmn, SovyetIcr Birliği'nin de desteği ile, Mihver devletlerine karşı güçlendirilmesinin sağlanmasında önemli bir fırsat olarak yorumlanmıştı.107 Ancak Moskova'nın yaz aylarında tutumunu değiştirdiği görü lecektir. İnönü, 29 Mayıs 1939'da, CHP’ııin Beşinci Büyük Kurul tay nn açış konuşmasında. “Komşularımıza gelecek tehlikeleri, bir adım sonra bize gelecek tehlikeler gibi önlemek için, iktidarımızda olan bütün tedbirleri alacağız” diyordu.108 Ankara, 1939 yılının sonlarında dahi, söz konusu tehlikevi onIc-ye bilecek bir antlaşmaya varılmasından ümitliydi. Mcnemenci-
107 Önder, age. $ 46*47; Keesiıuj’s. <193973576 ve 1939/3621I 108 Kop, age, s 37.
296
oğlu, Bulgaristan'ın Balkan Amantı’na katılmasını sağlamak için, Londra ve Paris'i ziyaret ellikten sonra, 11-13 Ocak 1940 târihleri * arasında Sofya'da da bâzı görüşmelerde bulunacaktır.1 Bu sırada Londra, yeni bir Balkan Birliği kurulması yönündeki projeyi onaylar. İtalya'nın Almanya’nın yanında savaşa kanini ası nı ve Almanya ile Scıvyetlcv Birliği nin Balkanlarda yayılmasını önlemek amacıyla, 1939 yılmın Kasım ayı başında, Romanya Dı şişleri Bakam Gafencu'nıın önerisi ve Ingiltere'nin dc bu öneriyi bir miktar lûdil etmesiyle, Roma, Atina, Ankara ve Budapeşte anı sında bir ittifak kurulması öngörülür Londra, bu önerinin, Anka ra’nın İtalya'dan kaynaklanan endişelerini ortadan kaldıracağım düşünüyordu. Bu ittifak, Berlin ve Moskova'ya karşı olacaktı. İn giltere'nin Türkiye ılc kalyanın yakınlaşmasını sağlamaya yöne lik bıı önerileri sonuçsuz kalacaktır. Cüııkü, Türkiye, İtalya ya hiç güvenmiyordu. Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu nun Balkanlar ile ilgili ve Bal kanlarda güvenliğin sağlanmasına yönelik alımcı maddesi, Bal kan devletleri taralından tepki ile karşılanır. Yugoslavya ile Ro manya, deklarasyonun altıncı maddesini, Mihver güçlerini Bal kanlara saldırmaya kışkırtacağı gerekçesi ile protesto ederler. Sa raçoğlu. Galeneu'va, deklarasyonun altıncı maddesinin Balkan lardaki sorunlarda yalnızca Türkiye ile İngiltere arasında gerçek leşecek bir danışma ile sınırlı okluğu yolunda güvence vererek Balkan devletlerinin bu huzursuzluğunu gidermeye çalışır. Ancak Galencu, son girişimlerin ardında Londra'nın bulunduğuna ve In giltere'nin Balkan politikasının egemeni olmak istediğine karar vermişti,1 10911 Balkan Anlamı nda derin bir bölünme artık gözle görülür hâle gelmişti. Tüm baskılara karşın, Yunanistan, Türkiye'nin Batılı güçlerle yaptığı ittifakın yanında yer alan tek Balkan ülkesi ola caktır. Yugoslavya ise, Türkiye'yi Balkan Anlamımdan ayrılmakla tehdit edecek ve hattâ 1939 yılının Temmuz ayında, Türkiye ilin
109 K re cke r, age. s 70-71 iKeesing'sJ 1940/43821 A yrıca bkz. A ta c v , ager$. 69 110 Ö nder, age, s. 53 55. U 1 Önder, age, s . 48-49; K re cke r, age, s. 43 ve 72
297
dâhil olmayacağı* iare Isız bir Balkan Bloku kurulması için giri şimlerde bu Umacak lir. Böyle bir blok, Yugoslavya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan tarafından kurulacaktı. Fakat Yugoslav ya'nın bu plânı gerçekleşmeyecektir. Bulgaristan'ın Balkan Anlamına katılmayacağı kesinlik kazan dıktan sonra, Türkiye, Bulgaristan ile gergin ilişkilerinin yumuşa masını sağlamak üzere, 13 Ocak 1940 târihinde, Türk-Bulgar Or tak Beyannâmesi ni kabul eder. Beyannamede. Ankara ve Sofya, Balkanlarda bansın korunma sı konusundaki iyi niyetlerini açıklıyorlar ve birbirlerinin laralsızlıktanna saygı göstereceklerini karşılıklı olarak garami ediyor lardı. Yine beyannameye göre, Türk-Bulgar sınırındaki askerî bir liklerde karşılıklı olarak geri çekilecekti.112 Bununla birlikle, Tüı k-Bulgar Ortak Beyannâmesi Ankara ile Sofya arasındaki karşılıklı güvensizliği orladan kaldırmaya yvimeyeeektir. Örneğin, b Man i940da, Trakya'da Türk hava saha sına giren bir Bulgar uçağı mecburî inişe zorlanacak, tıcak ve içindeki iki subay daha sonra Bulgari s lana iâde edilecektir.113 Balkan Anlamı Konseyi'nin 2 Şubat 1940 târihinde yapılan lopla ut ısında. Balkanlara yapılabilecek olası her türlü saldırıya karsı, ortak bir savunma plânı yapılması konusunda anlaşmaya varılır. Bu sırada dahi Saraçoğlu, Bulgaristan'ın Balkan Amamı'na alın ması için caba harcıyordu. Hattâ, İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugessen de ay m köıuıda girişimlerde bulunuyordu. Ne var ki. hu çabalardan da bir sonuç alınamayacaktır. Ayrıca. Türkiye, son biı çaba daha sarf edecek ve Yunanistan / / ile Bulgaristan m ela katılımı vc ABD itin desteği ile. üyeleri Sovyeılcr Birliği, İngiltere vc Türkiye'den oluşacak biı Balkan Paktı kurulması m önerecektir. Ancak bu öneri de destek buİmavacak vc böylece yeni bir Balkan Amamı kurulması düşüncesi gerçek leşmeyecektir.114
112
İkinci Dünyâ caktır). s 50
Savaşı Yılları {1939-1946!.
(Bundan sonra, kısaca.
Savaş Yılları
olarak anıla
113 Tan, <8.3.19401; Önder, »ge, s 49. M4 OTDP.s. 151- 352; Önder, agç, s. 49-50; Krecker, age, s. 71-73; Keesing*s, (1940/3911|.
298
Türkiye ile Batılı güçler arasındaki yakınlaşma amı Uça, Balkan Antantının çözülüş süreci dalıa da hızlanır. Mihver devle ileri ile komşu olan ülkeler, yeni oluşlum Imas/ düşünülen Balkan Paktının, İngiltere'nin, Ankara amalığı ik\ Balkan politikası m belirleme amacı taşıdığı kanısına varırlar ve Mihver devletlerini kışkırtmaktan kaçındıktan için de, Türki ye'nin Balkan politikasını desteklemezler Hattâ bu politikaya önemli ölçüde tepki gösterirler Balkan devletleri, savaşın kendi ülkelerine yaklaştığını sezdik çe, Balkan Antautfnrn gereklerini bir yana bırakacaklar ve Mih ver güderine karşı politikalarını yumuşatacaklardır.
İtalya'nın Savaşa Girişi, İngiltere ve Fransa'ya Savaş İlânı, Fransa'nın Yenilgisi ve Etkileri "Garip Savaş" dönemi, Almanya'nın, 9 Nisan 1940 târihinde, herhangi bir direnişle karşılaşmaksam, Danimarka'yı işgal etmesi vc yine aynı gün Norveç sahillerine çıkması ile sona erer. Almanya'nın yeni sa kimsi, Türk basınında Mihver devle ilerine karşı olan havanın daha ela olumsuz yöne kaymasına neden olur ve Türk basınında Mihver karşıtı yazılar yoğunlaşır. Fiilili Rıfkı Alay, Ulus gazetesinde yayınlanan, "Biıaıadık Devri Geçli'' adlı yazısında, Danimarka ile Norveç’in işgal edilmeleri nin, tarafsızlık politikasının Almanya'yı yatıştırmadığını açıkça gösterdiğini belirtiyor ve Avrupa kıtasıııdakilerm artık "bilaıal" ( uırafsız) olmayıp, sâclccc "gayri muharip" (savaş dışO oldukları nı vurguluyordu.115 Alay, Norveç in Almanya tarafından tamamen yenilgiye uğratıl masına az hir zaman kala, 1940 yılının Mayıs ayında, yine Ulus
Genelkurmay Başkam Mareşal Fevzi Çakmak, 10-14 Mart târihleri arasında, Ankara'da. Ingi liz ve Fransız Hava Komutanları ile görüşür. Keesîng's, 11940/3902). Krecker, Balkan Amatrtr Konseyi toplantısında. B a lk a n A n t a n t f n m s in e s in » ) 1948 ydı b a ş ın » kadar uzatılması önerisinin kabul edilmesine karşın. Balkanlara yönelecek olası bir saldırıya karşı ortak savunma yapılması konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamadığım belirtiyor. Krecker, age, s. 71. 115 Ulus,126.4.1940)
299
gazetesinde yayınlanan, "Evet Norveç’ten Bâzı Dersler Almak Lâ zımdır'’ adlı bir başka yazısında ise, şöyle diyordu: "Morveç'in bir gaflete kurbân olduğu inkâr edilemez. Fakat bu gaflet, müttefiklerin tâ t Eylülden biraz sonrasından beri devâm eden ikâzları na kapılmaktan değil, bizzat Almanya'nın uyutucu ve uyuşturucu nasihatlarına aldanmaktan ileri gelmiştir. İskandinavyalIlar zannetmişlerdir ki, mutlak, kat'i ve samimî bir bita raflık, kendilerini harpten koruyabilir ve tecâvüz ihtimâline karşı hazır lanmak, tertipli bulunmak, tecâvüzden şüphe ediyor görünmek, Alman ya'yı kuşkulandırıp, rahatlarının bozulmasına sebep olabilir."1’6
Alımcı Şükrü Esmer de, yine Ulus gazetesinde yayınlanan, "Norveç’ten Alınacak Dersler” adlı yazısında, "Norveç'in akıbeti, bir defa daha 'bi taradık' denilen politikanın iflâs borusunu çal mışın" diyordu.1 117 61 81 Bu tür yazı ve uyarılar m, Türkiye'nin izlediği dış politikayı haklı göstermenin ötesinde, Balkan ülkelerine yönelik olduğu da acıktı. Gerçekle Türkiye, Danimarka ve Norveç gibi tarafsız dev letlerin saldırıya uğramasını, Üçlü İttifak Anılaşması nın haklılığı na bir kamı olarak değerlendirmişti, İÖ40 yılı başlarında Türkiye’nin müttefik devletlerle olan iliş kilerinde bir yoğunlaşma görülür Ocak ayının son günü, Fransız Hükümet Pilin daveti üzerine, bir Türk basın heyeti, Fransızların meşhur Majiııo savunma hat lım ziyaret eLmck üzere, Paris'e gider. Türk basın heyetine, Cumhuriyet gazetesinden Nâdir Nadi, Ulus gazetesinden Falilı Rıfkı Alay Akşam gazetesinden Necmettin Sadak, Tan gazetesin den Zekeri yâ Sertçi, Yeni Sabah gazetesinden Hüseyin Câlıit Yal cın, Anadolu Ajansından Muvaffak Menemeneioğlu ve Matbuat Umum Mudürlüğü’nden Şevket Bey dâhildi.116 Nâdir NâdL anı larında, Reşat Nuri Gün tekin iıı de heyete dâhil olduğunu bel ir-
116 Ulus, (6.5 1940}. 117 Ulu». 18.5.1940) 118 Cumhuriyet (1.2.1 S40I; Nâdi, age, s. 56-75. Î19 Nâdı, age, s. 56-75.
300
Türk basın heyetinin uğurlanması dolayısıyla düzenlenen tö rende bir konuşma yapan Saraçoğlu, Türkiye’nin "bitaraf" değil, fakat sâdece "harb hârici” (savaş dışı) olduğunu şöyle vurgulu yordu: * "Biliyorsunuz ki, memleketimiz, mevcut muharebeler ka r$ı$mda, bita raf değil, sâdece harb hâricidir. Yine biliyorsunuz kir bitaraf olmak veya harb hârici bulunmak, mütevekkilâne akıbet beklemek demek değildir. Bitaraf olmak veya harb hârici kalmak demek, herhangi bir harb ale vinin saçağı sarmamamı için icâb eden bütün tedbirleri almak demektir ve sulh, ancak bu tedbirlerle kurtulur, (.. j Eğer bir taarruza mâruz kalmazsak ve bizi taahhütlerimizi ifâya mec bur edici bir hâdise (doğmazsa), isteyerek tuttuğumuz sulh yolunda ni hayete kadar yürümeye kararlıyız."120
Türk basın heyeti, 8 Şubat’ta Paris e varır, Fransa'nın askerî le^ sislerini ziyaret ettikten sonra, 19 Şubat la Ankara’ya hareket eder,121 Ziyaretin olumlu sonuçlarını Türk basınından da izlemek mümkündü. Gezi sonrasında Celâleddin Ezine'nin "Majiııo İstih kâmlarında" adlı yazı dizisi 11 Şubattan itibaren yayınlanmaya başlanır. Fâlilı Rılkı Atayön gezi izlenimlerini aktardığı yazı dizi sinin adı ise, "Fransa’dan Mektuplar” olacaktır. Her iki yazı dizi sinde de, Fransa'nın askerî gücü vurgulanıyordu.122 Mayıs ayı başında bir başka Türk heyeti de bu kez Londra’yı ziyaret edecektir. Londra’ya giden heyetle Millî Müdâfaa eski Ve kili Naci Tınaz, Samsun mebusu emekli Amiral Fahri Engin, İs tanbul mebusu emekli General Refel Bele, Yeni Sabah gazetesin den Hüseyin Câhil Yalçın, Ulus gazetesinden Fâlilı Rıfkı Alay ve Ahmet Şükrü Esmer, Akşam gazetesinden Necmettin Sadak, Cumhuriyet gazetesinden Nâdir Nâdi, Vakit gazetesinden Âsim Us, Anadolu Ajansı ndan Muvaffak Menemencioğlu ile Matbuat Umum Müdürlüğümden Şcktp Engiııeri bulunuyordu. Başvekâlet
120 Cum huriyet i î .2.1940}. 121 Ulus, (8,10,13 ve 19.2 1940}.
122 Ulus, <24 2-3.3.1940).
301
Matbuat Umum Müdürü Selim Sarper de heyete dâhildi,123 He yet, 10 Mayısta Paris’e varır, Fâlih Rıfîcı Atav, Ahmet Şükrü Es mer ve Refet Bele Londra'ya geçerler. Alay, 1 Haziratı'daıı itibaren Ulus gazetesinde gezi de ilgili izlenimlerini aktaran yazı dizisine başlayacaktır. Esmer de, '‘Bir Seyahatin Notlan" adını verdiği yazı dizisine devam edecektir.124 Tam bu sırada, Türk basın heyeti henüz Paris ve Loııdra'de iken, Almanya, 10 Mayıs 194Ü'da, Hollanda, Belçika ve Luxemburg'u işgal etmeye başlar ve kısa zamanda bu ülkeleri tamamen yenilgiye uğranı. Alman Ordusu, kısa bir süre sonra da. Fransa topraklanikIa lıtzla ilerlemeye başlar. Durumun çok ciddi olduğu. Fransız Doğu Orduları Komutam General Miıiellıauser'in 5 Hazi randa Ankara'yı ziyaret ederek, görüşmelerde bulunmasından da anlaşılıyordu.125 Fransa’nın askeri açıdan kesin yenilgisine az bir süre kala, o za mana kadar savaşa katılmamayı tercih etmiş olan İtalya, 10 Hazi ran 1940 târihinde, Fransa ve İngiltere'ye savaş ilân eder. Türkiye, zâten son zamanlarda, İtalya'nın Balkanlar a ya da biz zat kendisine saldıracağından endişe ediyordu. Türk Ordu birlik leri, daha Nisan ayında, Adana ve İzmir'de toplanmaya başlamış tı. İzmir bölgesi ve limanı tahkim edilmişti. Bizzat İnönü, 5 Hazi ran'da, Trakya'yı ziyaret ederek, askerî birlikleri denetlemişti.126 İtalya ıım savaşa girişi. Üçlü ittifak Anılaşması hükümlerinin işlerlik kazanmasını gerektiriyor ve bu suretle de Türk dış politi kasında önemli bir karan gündeme getiriyordu. Antlaşmanın ikinci maddesi gereğince, İtalya’nın savaşa girişi ile, savaş, bir saldırı biçiminde Akdeniz’e inmişti ve Türkiye, böy le bir durumda, tüm gücüyle müttefiklere yardım etmekle yü kümlüydü.127
123 Cumhurtyei, (8.5.1940). 124 Ulus. (31 5-2.6.1940). Ayrıca bkz. N a d id e , s. 83-107; Us.age, s. 431-445 125 Ulus, (6.6.1940). 126 Kreckeç age, s 82 127 OTOP, s. 57-58; Önder, age, s. 57-58 Ayrıca bkz. Derin-gıl, Turkish foreign Poticy During tiıe Sec<>nd VVorld War: An 'Active’ Neulrality, s. 97-109; Deringil, Denge Oyunu, (ikinci Dünyâ Savaşında Türkiye'nin Dış Politikası), s. 106-122; Ataöv, age, s. 73-76.
302
I ııgi lıcrc ile Türkiye, 1940 yılı boyunca, kalyanın Bal Kani ara olası bir saldırısına karşı orlak bir tutu m izleyebilmek amacıyla, birbirlerine sürekli olarak danışmışlardı. Müttefikler, İtalya'nın kısa bir süre sonra savaşa katılacağının belli olduğu bir sırada, henüz 1940 yılının ilkbahar aylarımla, Türkiye'ye, ittifak antlaşmasının gereklerini anımsatıyorlar ve ya kın biı gelecekte. Türkiye'nin ittifak antlaşmasından doğan tüm yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekebileceğini vurguluyur lardı. Nitekim müttefik devletlerin Büyükelçileri, l Haziranda, Hâri ci ve Vekili Şükıü Saraçoğlu’nu ziyaret ederler ve İtalya’nın çok yakın bir zamanda savaşa katılacağını ve böyle bir durumda, Tür kiye'nin derhâl seferberlik ilân etmesi vc diğer Balkan ülkelerinin de benzer bir davranışa girmesini sağlaması gerektiğini belirtir ler.128 Alınan Ordusu nun savaşı artık Fransa’da sürdürdüğü bir sıra da, ımttıe fikler, Ankara'ya, Üçlü İttifak Antlaşması’fn anımsata caklardır. İtalya'nın İngiltere ve Fransa'ya savaş ilânının eriesi günü, 11 Hazııan’dâ, İngiltere ve Fransa'nın Ankara Büyükelçileri K-Hugessen vc Massigli, Hâriciye Vekâleti Genel Sekreteri Nûman Me ne mene ioğluTuı ziyaret ederler ve Üçlü ittifak Andasmasnım ikinci maddesinin derhâl uygulamaya konulmasını talep ederler. Müttefikler» Ankara’dan, ayrıca, Türkiye’nin İtalya ile ilişkileri ni derhâl kesmesini, genel seferberlik ilân etmesini, deniz ve hava üslerini müttefik güçlerine açmasını, İtalya'ya savaş ikin etmesini. Montrö Antlaşması nın yirmibırinci maddesi gereğince Boğaz larda gereken önlemleri almasını, Türkiye'de bulunan İtalyan va tandaşlarını enterne etmesini vc Italyan bandıralı ve İtalya ya âkl gemilerle İtalyan limanlarından gelen tarafsız ülke bandıralı ge milere el koymasını da isterler.129
128 Savaş Yıllan» s. 1*8. 129 Önder, age» s. 57; Savaş Yılları, -s 8. Barutçu, age, s. 94. Ayrıca bkz Kınıeralp. age, lÖçüncü Telgraf; 14 Hajiran 1940 Tarihli Genelge/İtalya'nı» Harbe Girişi), s. 39-45
303
Ankara, İngiltere ve Fransa'nın söz konusu taleplerini, 13 Ha ziranda, resmen ya mılar. Saraçoğlu, müttefik devletlerin Büyükelçilerine, K-Hugcssen ile Massıgbye. üçlü İttifak Anılaşmasına ek ikinci protokole ("Sovyet ÇckiııcesMic) işaret ederek, hali hazırdaki durmıum Türkiye'yi SovycLİer Birliği ile bir çatışmaya sevk edebileceğim belirtir ve müttefik taleplerinin bu nedenle Türk Hukûmeti'nce kabul edilmediğini açıklar.130 "Cumhuriyet Hükümeti, Üçlü Muahedenin ikinci maddesinin bifâkaydı şart tatbikinin, bugünkü ahvalde, Türkiye'yi Sosyalist Sovyetik Cum huriyetler Birliği ile müsellâh bir ihtilâfa sevk edebileceği kanaatine var mıştır. Binaenaleyh, hükümet, bu muahedenin aslî cüz'ünü teşkil eden iki numaralı protokolün hükümlerine istinat etmeye karar vermiştir."131
Müttefik devletlerin Büyükelçileri, Ankara'nın bu yanıtı karşı sında, önceleri biıa2 sinirlenirlerse de, daha sonra, Türkiye'yi as kerî bir çalışmanın içine çekmeden bir şeyler yapılıp yapılamaya cağım sorarlar. Örneğin, Türkiye'nin, İtalya ile ekonomik ilişkile rini kesmek gibi ikinci dereceden önlemler alıp alamayacağım sorgularlar Bu somlara karşı, Saraçoğlu'nun yanıtı, her nc kadar, Türki ye'nin ınüttcİlklerin zaferi için dâima yardımda bulunacağı sek linde olursa da, alınması istenen bu türden önlemler de, ülkevi savaşa sürükleyebileceği gerekçesi ile, red edilecektir.132 Kreckcr, Türk Hüküm et fn in bu karârım Almanya’nın acık bir * başarısı olarak değerlendiriyor.133 Diğer yandan, belirtmek gerekir ki, Moskova, gerçeklen de bu sırada Türkiye'nin savaştan uzak kalmasını istiyordu.134 •
ISO Savaş Yılları, s. 9. Ayrıca bk*. Kreckçr, age, s. 87-88: Glasneck, Türkei uıtd Alghanistaıı, s 49: U$. aga, s. 448-449; Dermgil, Turkish foreigo Policy Ouring itıe Second World Wac: An ‘Active’ Neutrality, s. 89-91 ve 102-108; Oçringil. Denge Oyunu, (İkinci Dünya Savaşanda Tınkiye'nm Dış Politikası), s. 106-122. 131 Savaş Yılları, s. 9.
132 Savaş Yılları, s. 9-12. 133 Krecker,age, s. 87. 134 Önder, age, s. 58.
304
Unutulması» ki, Sovyetler Birliği, Haziran ayında, Ballık dev letlerini lülen işgal etmişti. Lttvanya Parlamentosu 15 Haziranda. Lotoma ve Estonya Parlamentoları ise 17 Haziranda SSCB’yc katıJma karan almışlardı. Katılma kararları, Ağustos ayının ilk hak tasında SSCB taralından da onaylanmıştı, Moskova, bundan hemen sonra, 26 Haziran’da, Romanya’ya bir ültimatom vererek. Bcsarabya’yı ve Kuzey Dobrucayı isteyecek ve Romanya da, Sovyetler Birliği nin bu talebini derhal kabul ede cektir Cönkü, İngiltere'nin, tek yanlı garanti verdiği Romanya'ya askeri acıdan etkili bir biçimde yardım edebilmesi için tek yo! Bo ğazlardan geçiyordu ve Türkiye, müttefiklerin. Boğazlar ın müt tefik güderine açılması yolundaki taleplerini kabul etmemişti.’35 Türkiye, 14 Haziran 1040da, varıi Paris’in Alman Ordusu tarafmdan işgal edildiği gün ve Fransa'nın ateşkes istemesine sadece iki gün kala, savaş dışı durumunu resmen açıklar. Türkiye'nin savaşa katılıp katılmaması CHP Meclis Grubu nda da ta: us ıhı. “Recep Teker, Parti Grubu nda (CHP Meclis Grubu nda!, Rus rezervinin hükümet tarafından kullanıldığı şekilde istimali|nin| aliden doğru ve dürüst olmayacağım*' söyler. 'Bunun üzerine münakaşalar’ olur.1 15336 “Parti Grubu'nda durum" görüşülür "ve kimi ateşli milletvekil leri, imzamızın namusunu kurtarmak uğruna mutlaka harbe gir memiz lüzumundan söz ’ ederler.137 Faik Ahmet Barutçu, anılarında, Refik Şevket İnce ve emekli General Relet Bele gibi savaşa katılma yanlısı bâzı mebusların isimlerini de veriyor. * Barutçu, anılarında, Recep PckePin CHP Meclis Grubundaki konuşmasına değiniyor ve Hikmet Bayuı'un da, iki numaralı pro/
t
Aksı görüş için bkz. Krecker, age, s. 37. Krecker, Ankara'nın ittifak anılaşmasının hükümlerine uymaktan kaçınırken. Moskova'nın tepkisini pek az dikkate aldığını belirliyor ve Türkiye'nin 'Sovyet Çekincesine başvurmasının bu nedenle dürüst bir davranış olmadığını kendi yorumu olarak aktarıyor. Krecker, age, s. 87 135 Önder, age, s. 60-61. 136 Us, age, s. 449 137 Nâdi. age, s. 111.
305
1 0 kolun
gcıck^c gösterilmesinin "çürük" olduğu konusunda Re cep Pokere hak verdiğini, fakat savaşa katılma yanlısı da olmadı ğını beli i tiyor.138 Barutçu
Döneme ilişkin anıktım dikkatli bir şekilde okunmalından sonra orıava şu sonuç çıkıyor: CHP Meclis Grubu lophmltkmnda bu konuda önemli ve ciddi tartışmalar yapılmışlı. CHP içinde ve mebuslar arasında bu konu da önemli görüş ayrılıkları vardı ve hükümetin karârına karşı çı kan mebuslar İliç de azımsanmayacak bir sayıya ulaşmıştı. Ancak, ne yazık ki, anılar, mebusların yer aldıkları iaraf konusunda her hangi bir açıldıktan uzak bulunuyor. Barutçu'mm anılarında sözünü etliği atmosferi resmi bir belge den, 14 Haziran KMO tarihli CHP Meclis Grubu Tebliğ ünden de okumak mümkündür: "Mebuslar, müttefikler lehine harareti i te zahürler yapıtlar.''141 *
t
138 Baruttu, ege, s 96-97
Î39 Barutçu, age, s 85-91 ve 95-101.
İtalya’nın savaşa katılmasına az bir süre kala CHP M eclis Grubu toplantısındaki tartışmalar içm bkz. Barutçu, age, s. 79-81 140 Barutçu, ege,
s.
141 Ulu$. <156 1940).
306
101. Ayrıca bkz. CTDP,$. 152-153.
Başvekil Refik Saydam, 2(> Haziran 1940da. TBMM toplamı şında yaptığı konuşmada, "İtalya'nın harbe girmesi üzerine hadis olan vaziyeti, Cumhuriyet Hükümeti etrafı ile tetkik etmiş ve Üç lü Muahede'nin cüzü mütemmimi olan iki numaralı protokol hükmünü tatbike karar vererek, icâb eden tebligatı yapmıştır. Bu na nazaran Türkiye, hâli hazırdaki gayri muhariplik vaziyetim muhafaza etmektedir." diyordu,142 Türkiye'nin hu karârında, Moskova'nın belirsiz tutumunun oldıığu kadar, ama ondan daha büyük ölçüde, batı cephesinde Al man Ordusunun kazandığı askeri zaferin ve Fransa'nın kısa za manda beklenmedik çöküşünün önemli rolü olmuştu. Aslında isin basında hiçkimse, olayların bu şekilde gelişebile ceğini öngörememişti. Alınan Ordusu nun, Fransız Ordusu nu bu denli kısa zamanda tamamen çökertmesi. Avrupa'daki siyâsî ve askerî güç dengesini hiç umulmadık bir biçimde temelinden de ğiştirmesi ve Mihver güçlerinin, kıta Avrupasızı hemen hemen numunen eline geçirmesi, bütün tahminleri, bu arada Ankara’nın kileri de, alt üst etmişti, Fransa'nın yenilgisi, geıek CHP, gerekse TBMM'de, Üçlü illi lak Antlaşması imzalandığı sırada etkinliği bir hayli fazla olduğu an laşılan müttefik yanlısı grubun çevresini de daraltmıştı. Açıkçası Türkiye, biç beklemediği bir durumla karşı karsıya kalmıştı. İsin başında, yalnızca kendi güvenliğini sağlamak için mü He liklerin yanında yer almıştı. Üçlü İttifak Anılaşması, Mihver dev letlerinin Türkiye’ye saldırmasına engel olabilirdi. Ya da, İliç ol mazsa. olası bir saklın hâlinde, Türkiye yalnız kalmayacak ve ya nı nda/a ikasında müttefik askeri gücünü bulabilecekti. Ancak durum artık tamamen ve tam aksi şekilde değişmişti. Türkiye, hiç de düşünmediği ve islemediği bir şeyi yapmak, as keri bakımdan yenilgiye uğramış müuefiğme/ıı üildikleri ııc yar dım etmek zorunda kalıyordu. Bu da, Ankara için, neresinden ba kılırsa bakılsın, savaşa girmek anlamına geliyordu. İnönü, savaşın bu aşamasında ve Ankara açısından bu kritik
142 Savaş Yılları, s. 12
307
donum noktasında, Türkiye’nin, aslında bir saldırıya uğramamak ivin kalıklığı askerî pakı nedeni ile, savaşa katılmak zorunda kal masından kaçınmak istiyordu. İnönü, savaşa katılmayı daha başından itibaren hiç düşünme mişti ve düşünmüyordu da... İnönü nün politikası, Türkiye’yi, her ne pahasına olursa olsun, savaştan uzak ıutmaktı. i
Türkiye, bir saldırıya uğramadığı sürece, savaşa katılmayacaktı. Çünkü, İnönü’nün gözünde, Türkiye'nin ne istediği. ııc de elinden çıkmaması için korumaya çalıştığı sömürge toprakları vardı. Dolayısıyla da, herhangi bir grubun yanında bir başka gru ba karsı savaşmasında herhangi bir çıkarı yoktu ve olamazdı da... İnoıui haşla olmak üzere, hemen hemen tüm Türk yöneticiler, yeniden genişleme uğruna girişilen Harbî Umûmî macerasını ve ülkeııiıı/halkın çektiği acıları yakından tanıyor vc biliyorlardı. Dolayısıyla da, hu konuda en küçük bir riske dahi girmek işleme melerinden daha tabii ne olabilirdi? Hedef bir kez saptandıktan sonra, şimdi artık sıra, bu stratejik hedefi başarılı kılacak taktikler düzenlemekteydi. Savasın ilk döneminde bu laktik “Sovyet Çekincesi" olarak be lirlendi ve müttefiklere, savaşın hâli hazırdaki aşamasında, Mih ver devletlerine savaş ilânının ülkeyi Sovyetler Birliği ile çalışma ya sokabileceği gerekçesi resmen iletileli. Bu gerekçe, gerçi taktık anlamda mazeret öne sürmekti. Ama bir gerçeklik payı da taşıyordu. İnönü, gerçekten de, Türkiye’nin, Mdıvcr güçleri ile olası bir savaşta, Sovyetler Birliği nin saldırısına uğrayabileceğinden ciddî olarak kaygı ve endişe duyuyordu. Ne olursa olsun, Türkiye savaşa girmiyor ve İngiltere, aynı an da iki mûildiğini birden yitirmiş oluyordu. Sonuçla, Uçlu İttifak Anılaşması nın artık ne ölçüde geçerli ol duğu, hattâ artık geçerli olup olmadığı dahi, pratikte yalnızca bir yorum sorunuydu. Fransa’nın yenilgisinden sonra, Türkiye'nin Polonya ile ilişki lerinde de, ilk dönemin aksine, bâzı pürüzler çıkacaktır: "Polonya'nın iki müttefikinden brri olan Fransa’nın yenilgisi ve İtal ya'nın 10 Haziran 1940 târihinde savaşa katılması, asker çekmeyi karış tırdı. Suriye'deki Fransa birlikleri Peıain Hükûmeti'ni tanımadıkları süre308
ce, PolonyalIlar karadan araya gidebiliyorlardı. Orada, Fransız birlikleri nin yanında, Polonya birlikleri de oluşturuldu. General Mittelhaııser, Petain Hükûmeti'ni tanıyınca, Polonya laları Suriye'de toplama fikri gündem den düştü. Sâdece bir yol kaldı: Mersin de[n] Filistin'deki Hayfa'ya... Bu târihten itibaren Polonya birlikleri orada toplanırlardı. 1940 yılı sonlarına doğru, şimdiye kadar düzgün şekilde gerçekleştiri len asker çekmede ciddî bir pürüz ortaya çıktı. Türkler, birdenbire transit vizesi vermeyi kestiler, 9 Temmuz'da 140 kişilik 'belki sonuncu' Polonya asker grubu geldi. Belgradda katan 1.500 kişi Almanların eline düşme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Romanya'da birkaç bin asker, bin memur, ikibin kadar kadın [ve] ço cuk bulunmaktaydı. Türklerin tutumu, Polonya Büyükelçiliği memurları nın görüşlerine göre. Almanların yaptıkları baskının neticesi olabilirdi Elçi yon Papen, baştan beri, Türkiye Hükûmeti'ni, tarafsızlık ülküsünü çiğneyip, PolonyalI askerleri enterne etmek yerine, diğer ülkelere geçir diği için suçlamaktaydı. Polonya makamlarının yaptıkları başvurular neticesinde, PolonyalIla rı Türkiye üzerinden geçirme yeniden başladı ve 1940 sonbaharının ne redeyse sonuna kadar devam etti. 2 Kasım'da Köstence'den 60 asker ile 80 sivil geldi. Ertesi gün, bir gemiyle, 260 yolcu, 4 Kasım da 'Transilvania' gemisiyle, içinde yirmi General ve Bükreş'teki Polonya (Büyükjelçiliğı ile Konsolosluğunun bütün personeli. (...) ayrıca, diğer ünlü politikacılar olan 180 kişilik grup geldi. Romanya'yı savunmak amacıyla, Romanya'daki Polonya Askerî Ata şesi Albay Zakrzevvski'nin organize ettiği özel tabur da düzenli bir şekil de Türkiye'ye çekildi. Romenler, Besarabya'yı savaşmadan terk ettikleri için, Albay Zakrzevvski, bu taburu, Bulgarlara verilmesi plânlanan Balçık tarafına çeke rek, Dobruca'nın Romenierce Bulgarlara verilmesinden yararlanmaya karar verdi. 1yı ilişkilerim olan İstanbul'daki Bulgaristan Askerî Ataşesi ile temas kurdum. T. Machalski anlatıyor: Bu yörenin Bulgarlarca alın masından sonra, 'istenmeyen' yabancılardan oluşan bu taburu İstan bul'a göndermesini rica ettim. Nitekim böyle oldu. Türk makamları, askerlerin, istasyonda tren hazırlanıncaya kadar ge mide kalmaları şartı ile, bireysel transit vizelerini vermekten vazgeçecek kadar dostça davrandılar. Bu şekilde askerlerin gemiden direkt olarak trene geçmeleri ve bu trenle Mersin'e, oradan [da] gemi ile Hayfa'ya geçmeleri sağlanmış oldu. Orada Polonya Karpat Tugayı na dâhil edildi ler.' 28 Nisan 1942 9ünü askerleri taşıyan sonuncu gemi Mersin'den Rayfa'ya gitti. Bu şekilde Polonya-Türkiye dostluğunun en güzel bölümlerin den biri kapanmış oldu. (...)
309
(Büyiiklelçi SokoJnicki yazıyor: '35.000 askeri, resmî formaliteler ve yönetmeliklere rağmen, Fransa'ya çekmeye başardık.' Bu sayının çoğu Türkiye üzerinden geçti. Onlar, Batıdaki Polonya Ordusu nun çekirdeği oldular. (...) İkinci Dünyâ Savaşı sırasında Türkiye, bir silrii PolonyalIya sığına,,
yen olmuştur. Daha 1 Ekim 1939 târihinde 74 kişi Türkiye'ye geldi. Bunlardan onbiri 20 Ekim'de Fransa'ya gitti. Kalanların ne kadarı savaş boyunca Türki ye'den ayrılmadı bilinmiyor... Polonya (Büyüklelçisi'nm özel not defterin de, 22 Haziran 1940 târihine ârd bir sayfada, birkaç yüz göçmen için ilti ca hakkı sağlandığı yazıyor. (...) Neticede, birkaç yıiz PolonyalI Türkiye'de kaldı. 11 Temmuz 1944 târk hinde, bir listeye göre. 546 kişi, diğerine göre 434 kişi Türkiye'de bulun* maktaydı."143
Bu arada, Tûıkiyc de l>iı savas olasılığına karsı önlemler almayı ihmal elmeveceklir: ltakva. 12 Haziran da yasak bölge ilan edilecek ve yabancıların Edirne'de bir geceden /azla kalmaları yasaklanacaktır. 24 Tem muzda da ülkedeki tüm yabancıların virmidört saat içimle cu vakın polis karakoluna başv urması zorunluluğu konulacaktır. Diğer yandan. Türk Ordu birlikleri, Trakya'da, Ege bölgesinde vc Sovyeı sınırında yığmak yapıyorlardı.144 İngiltere, Türkiye’nin "Sovyet Çekincesi'’ gerekçesini geri ab ması için Tüık-Sovyeı ilişkilerinin en azından yumuşatılması ge rektiğini biliyordu. Londra, bu yönde bazı girişimlerde de bulu nacaktır. Cünkıt, Londra, Türkiye'nin “Sovyet Çekincesi' gerek çesi tıı. sadece Udu itli lak Amlaşması'nın öngördüğü yükümlü' lüklerden kaçınmak ıciıı kullandığını biliyordu. Ancak İngilte re'nin bu alandaki çabaları herhangi bir sonuç vermeyecekı:r.145 Ingiltere nin Ankara Büyükelçisi K-Hugessen, Haziran ayı on asmda, İnönü ile yaptığı bir görüşme sırasında, müttefik talepleri ni biı kez dalıa gündeme getirir.
143 Latka, age,
s. 71*74.
144 Turhan AytuJ. 'Türkiye'yi Titreten Yıllar*. M illiye t, {2. kısım), (23.4.1979). 0 sırada bu tür haberler resmen tekzıb ediliyordu. Bkz. Ulus, 11.7.1940). Ayrıca bk*. Keesing's, (1940/4120). 145 Savaş Y ılları, s 13-25: Önder, age, s. 59.
310
İnönü'nün yanıtı ise bu kez seri olacaktır. İnönü. Türkiye'nin İngiltere ile bir anılaşma imzaladığını, çün kü kendi güvenliğini İngiltere‘nin garantisi altında gördüğünü, la kal Fransa'nın çöküşünden sonra artık bu antlaşmanın uygula* nanıayacağım belirtir ve ülkesinin ancak kendisine saldmklıgı lakelirde, gerektiğinde müttefiklerin yardımı olmaksızın da, sava şacağını vurgular. İnönü, ımiuelilderin Türkiye nin bu mumuma anlayış göstermedikleri takdirde, ülkesinin şimdiye kadar altlığı bûıtm müttefik yardımını iade etmeye hazır olduğunu da belir* Müttefikler, N 40 yılının Nisan ayma kadar Türkiye'ye söz ver miş oklukları 800 mak inalı tüfek yerine sâdece 200 ma ki nah tü le k, 350 tanksavar topu yerine sâdece 100 tanksavartopu ve 200 lıavamopu yerine de sâdece 100 havanloptı teslim edebilmişlerdi. Teslimi iciıı üzerinde anlaşmaya varılmış askeri malzemenin an cak *varisi teslim edilebilmişti.1 16447 Fransa’nın yenilgisinden sonra, bu sırada ııüUıcfik olarak yal nızca İngiltere'nin vâr okluğunu da tabii hatırlamak gerekir. Türkiye'nin savaş dışı un un m, nihayet İngiltere taralından da zorunlu olarak kabul edilecek ve Ankara'nın bu tutu iminim Uçlu İttifak Antlaşmasına uygun olduğu açıklanacak tır.148 Burada bu dönemde Türkiye'nin dış politikasını tanımlayabil mek acısından önemli bir nokta üzerinde durmak istiyorum. "Bitaraf siyâset' (tarafsız politika) ile "harb hârici siyâset" yu da "gayrı muharip siyâset" (savaş dışı politika) terimleri üzerinde dikkatle vc önemle durulmalıdır Çünkü aralarında önemli bir fark vardır. Türkiye. Üçlü İttifak Antlaşması ile, dış politikadaki geleneksel tarafsızlık politikasına son vermiş ve taraf olmuştu. Ancak savaşa katılmadığı sürece, bir müttefik olarak, İıarb hâ rici" (savas dışı) tutumunu/styâsetmi sürdürmüştür.
146 Önder, age, s. 59. 147 GlasrıecKj Türkei urnJ Afgheniçtan, ş. Ş2. Buna karşılık, bâzı m üttefik askeri danışmanlarının Türkiye'ye geldiği anlaşılıyor: "Pasif korunma mütehassısı Mavren ülkemizi terk ederken..." AT, Sayı: 77,04.4 1940). ! 48 ÛTDP, s 153. Savaş Yılları, s. 8-13.
311
Bu nedenle de, ikinci Dünya Savaşında Türk dış politiklisi "ta rafsız olarak eleğiL lakat l haıb hârid/savaş dışı” olarak taıumlan-
maljcljr. 149 Aslında bu görüş, Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu’nun beyâ nında da açıkça gördüğümüz gibi, dönemin yöneticileri ve hattâ basın organları tarafından dü kabul ediliyor ve sık sık anımsatılı yordu. Örneğin. Asım Us, i 940 yılının kış aylarında, Vakit gazetesin de, bu konuda şunları yazıyordu: “ Türkiye. Almanya ile harb hâlinde olan İngiltere ve Fransa ile tedafüi mâhiyette ittifak akdetmiş olduğu için, hukuken bitaraf bir devlet sayıla maz. Fakat [Türkiye], Türk-lngilİ2-Fran$ız yardım paktında, Ingiltere ve Fransa ile birlikte harbe girmesini icâb ettirecek şartlar tahakkuk etme miş olduğu için de, muharip değil, yalnız(ca] harb haricîdir."150
İtalya'nın Yunanistan'a Savaş İlânı ve Etkileri T ürkiye'nin savaş dışı unumu Londra'da soğukluk yaram sa da, balkanlar m güvenliği konusundaki Türk-Iııgiliz görüşmelerinde bir kesinli olmaz. Daha 18 Ağustos 194(Vda, İngiliz Hükümeti, K-Hugcsscn'den, balya ile \unamstan arasındaki olası bir savaşta, Ankara'nın Atı na ya yardım imkânlarının görüşülmesini istiyordu. löHugcs.scıı in, iki gün sonra, Saraçoğlu ile yaptığı bir görüşme sn asında, Saraçoğlu ııuıı. bu konunun görüşülmesi i ç i n zamanın [u ıııız erken olduğu yolundaki yanıtı, sorunun göıüsıılmeşinin e Melenmesine neden olur. Saraçoğlu'nun bu yanıtına karşın, l
n il
Erkm. Türk Sovyet İliş k ile ri ve Boğazlar M eselesi, s. 197; Önder, age, s. 264. $ehâ M er ay. Devletler Hukukuna Giriş. fCıll: 2). s. 457-636. Vakiı, (4.2.19405; AT, Sayı 75. (Şubat 19401
312
çeklerini, İtalya'nın Fransa’ya savaş ilânı sırasında Türkiye'nin al dığı tulumunun haklı olduğunu arak kabul etliklerim belirtir ve olası bir İtalyan-Yunan savaşında Türkiye’nin neler yapabileceğini öğrenmek islediklerini aç.klar15’ Saraçoğlu, bu görüşmede, olası bir ltalyan-Yunan savaşında Ankara’nın nasıl bir tutum alacağının henüz belirlenmediğini, he nüz bu konuda alınmış bir karar olmadığını, böyle bir karar al mak için henüz yeterli bir neden de bulunmadığım belirtir ve Londra’nın talep ettiği karşı önlemlerin alınacağım bildirir.1 152 15 Saraçoğlu, K-Hugessen’e, İngiltere’nin talep ettiği karşı önlem lerin alınacağını, hattâ zâten alınmış olduğunu belirttikten sonra, Londra’nın, Türkiye’de deniz ve hava üsleri sağlanması, balya ile ilişkilerin kesilmesi ve Türkiye’nin Roma Büyükelçisi'nin geri çe kilmesi yolundaki taleplerinin red edileceğini açıklat. Türkiye, İngiltere’den gelen ısrarlı talepleri mümkün olduğun ca yumuşatmaya çaba harcıyor ve bu konuda erken bir yükümlü lük altına girmek islemiyordu, Türkiye’nin bu çekingen politikasında bir ölçüde haklılık payı da vardı. Çünkü, 27 Eylül 1940 târihinde, Almanya, İtalya ve Ja ponya arasında Üçlü Pakt imza ediliyordu.153 İtalya, 28 Ekim 1940 târihinde, Yunanistan'a savaş ilân eder. İtalya’nın Yunanistan’a saldırısı, Türk dış politikasında yeni bir karârı gündeme getirecektir. Ingiltere’nin Ankara Büyükelçisi K-Hugessen, 29 Ekimde, Sa raçoğlu ile yaptığı bir görüşmede, Londra’nın taleplerini ısrarla bir kez daha gündeme getirir. İngiltere, Türkiye’nin hava ve deniz üslerinden yararlanmak isliyor ve Boğazların İtalyan ticâret ge milerine kapatılmasını talep ediyordu. İngiltere’nin bu talepleri bir kez daha red edilecektir, Ankara, bu tür önlemlerin Almanya’yı kışkırtacağını ileri sürüyordu.154
151 Savaş V illa n , s. 25-26. 152 Savaş Y ılla n , s 26-27. 153 Önder, age, s. 64. 154 Önder, age, s. 67; Bilge, age, s 154; Deringıl, T u rtis h Foreign P olicy During the Second VVorlrf War: An ‘ Active* Neutrality, s. 109-116; Deringil, Denge Oyunu,
{\Y\tiC\ Dünyâ
Sava-
şında Türkiye'nin Dış Politikası!, s. 122-132.
313
(nâmı, l Kasım 1940 târihinde, TBMM toplantısında yaptığı konuşmada, Ingiltere'nin taleplerini resmen yanı ıh yor ve Türk dış politikasını söyle tasvir ediyordu: ‘Cumhuriyet Hükûmeti'nin haricî siyâsetinde, geçen seneden beri, bir tebeddül vâki olmamıştır. Bunun en birinci sebebi, o siyâsetin, siyâsî istiklâl ve mülkî mmâroiyetimizin mahfuziyetini esas tutması ve hâdisenin seyrine göre tahavvül eden haris ernefler ile alâkadar bulunmamasıdır, ( J Bizim harb haricî vaziyetimiz, bize karşı aynı iyi niyeti gösteren ve tat bik eden bütün devletlerle en normal münâsebetlere mâni değildir Kezâlik, harb haricî vaziyetimiz, bizim topraklarımızın, deniz ve hava alanlarımızın muharipler tarafından birbiri aleyhine kullanılmasına istis nasız olarak mânidir ve biz muharebeye girmedikçe, katJi ve ciddî olarak mâm kalacaktır. Son zamanlarda harb harekâtı, bâzı yeni vesilelerle, dikkate sayan inkişâflar gösterdi. Sükûn ve selâmeti bizim için çok ehemmiyetli olan, emniyet sahamı zın içinde (olan) dostumuz ve komşumuz Yunanistan, maalesef bugün harbe sürüklenmiş bulunuyor. Bundan doğan vaziyeti, müttefiğirniz Ingiltere Hükümeti ile tetkik ve mütalaa etmekteyiz. (...) İngiltere'nin zor şartJar içinde kahramanca bir mevcudiyet harbi için de bulunduğu b ir zamanda, onunla olan ittifak bağlarımızın sağlam ve sarsılmaz olduğunu söylemek, benim için bir borçtur."1VS
Bu aşamada İngiltere, Türkiye ile ilişkilerim yeniden gözden geçirebilirdi. Londra'nın önünde iki seçenek vardı. Ya Mihver devletlerinin Balkanlara yönelik saldırısında Türkiye'nin (mumu nu destekleyecek, büylcce Mihver güçlerinin Orta ve Yakın Do ğuya inmesini önleyecek ve bir yandan da. Türkiye’nin deniz ve hava üslerinden yararlanmaya çalışacaktı ya da Ankara'nın savasa katılması için kıskı yapmaya devam edecekti. K-Hugessem ilk seçeneğin uygulanmasından yanaydı. K-Hugcsseııc göre, müttefiklerin Türkiye'ye askeri yardımı dar ölçü lerde kalmıştı ve 1 ürk iye, geçen kez yaptığı gibi, yine iki numara lı protokolü gerekçe göstererek, savaşa katılmaktan kaçınabilirdi. Mihver devletlerinin gerek askeri, gerekse siyâsi alanda güç ka-51
155 Kop, a »e, s. 67-69. 314
zuudıgı biı donemde, bu lür bir baskının tehlikeli sonuçları olabi lirdi. İngiliz lifi yüke İç isi, ayrıca, askeri yönden zayıf bir mütıeliğin olası bir savakla sâdece aya!< bağı olacağına ela dikkat çekiyor du. Clıuıchill de K-Hugesseıı in görüşlerini paylaşıyordu.156 Ancak Almanya ve İtalya’ya karşı ıck başına savaşan Ingilte re'nin Türk ive-ve veledi ölçüde askeri yardımda bulunacak gücü yoktu. Türkiye de İtalya ile savaşan Yunanistan a askeri yardımda bııluııma imkânından yoksundu. Diğer yandan, İngiltere. Mihver devletlerinin baskılarına karsı koyabilmesi için, Ankara'yı her yemden desteklemek zoıuıula olduğunu da biliyordu. Cüııkiı. Türkiye’nin Mihver güçlerine karşı olası bir siyâsi ya da askeri ye nilgisi. Orta ve Yakın Doğu yolunun Mihver güçlerine açılması anlamına gelecekti. İngiltere, bütün İni nedenlerle, Italyan-Yunan savası sırasında Türkiye'nin izlediği sava$ dışı tutumu zoraki olarak destekleye cektir157 Zâten Yunan Ordusu, kısa bir süre sonra, Italyan Ordusunu önce kendi topraklarından çıkaracak vc daha sonra da İtalyan iş galindeki Arnavutluk toprak la unda ilerlemeye başlayacaktır. Yu nanistan’ın İtalya karsısındaki hu askeri başarısı, bu dönemde, müttefikler acısından önemli bir askerî ve siyâsî kazılınındı. İtalya'nın Yunanistan’a savaş ilân etmesi, Türkiye'ye hiçbir yü> kümlüIük gc ı i11neyc ce kt ir. Gere i Uçlu İttifak Anılaşmasının üçüncü maddesine £
devleti değildi.
156 OTDP, s. 155; Önder, age. s. 66; Savaş y ılla n , s. 30-31. 157 Önder, age. s. 67; Savaş Yıllar», s. 28-29. Ayrıca bkz. Ataöv, age, s 81-82; Oerinyıl. Turkish fo re ig n P olicy Ouring the Secörtd VV&rld W ar. An 'Aetive* N eutraliiy, S 109-116; Deringıl. Denge Oyunu, (ikinci Dünyâ Savaşı nda Türkiye'nin Dış Politikası!, s. 122-132.
315
Dığcı yandan, 1933 yılında imza edilmiş olan Türk-Yunan Anı(asması na (Enterne Cordiale) göre de, ancak ortak sınırlar saldı rıya uğradığı takdirde, iki devlet yardımlaşma taahhüdünde bu lunmuşlardı.155 Türkiye nin Yunanistan'a askeri yardım yükümlülüğü bulun mamasına karşın. Ankara, Yunanistan’a bir miktar yardımda bu lunacaktır. Söz konusu yardım öncelikle askeri alandaydı. Yuna nistan, İtalya’nın saldırışına uğradığı sırada, Bulgaristan sınırın da büyük ölçüde askerî birlik bulundurmak zorunda kalmaya caktı. Çünkü, Bulganstan'ın Yunanistan’a olası bir saldırısında. Balkan Anlamı hükümleri işlerlik kazanacak vc Türkiye, Bulga ristan'a karsı. Yunanistan'ın yanında yer alacaktı. Türkiye, böyle bir olasılığa karşı, Trakya'da 37 tümeni ik bir askeri yığınak yaj> m ışiı . 158 5 9
Saraçoğlu da, K-Hugessen'c, Sofya, Atina'ya saldırır ya da Al man Ordusu, Bulgaristan üzerinden, Yunanistan'a saldırırsa, Tür kiye'nin savaşa katılacağını açıklamışu. Saraçoğlu, Alman OrdusuTıuıı Bulgaristan üzerinden Atina'ya saldırısının, Yunanistan ve Türkiye'ye ortak bir saldırı anlamına geleceğini de belirtmişti.
158 Krecker, age. 5.119: HılJgruber. age. s 28Vd ipil ot 29. 159 Önder, age, s. 68; Hıllgruber, age. s. 288. Yunanistan'a Alman işgali sırasında da gıda yardımı yapılacaktır. Kurtuluş gemisi, ilk kez, 15 Eylül 1941 târihinde, Yunanistan'a yardım malzemesi götürür Tan (16.9.1941). Ulus gazetesinin bu konudaki haberi ş öyleydi: "Kurtuluş Vapuru Gene Yunanistan'a Gidiyor... Yunanistan'a ikinci parti yiyecekleri götürecek olan Kurtuluş vapuru yükünü almaktadır. Va purun yarın yola çıkması be kin m e kte d ir. Vapur, bu defa gene 2.000 ton yiyecek götürecek tir. Yunanistan'a gönderilecek şeyler 50.000 tonu bulacağr için, bunun daha çabuk yapılması düşüncesi ile, bu taşıma işi»e Yunan vapurlarının da katılm ası kararlaştırılm ıştır 'U lu s (132.T942İ. Kurtuluş gemisinin 1942 yılının Ocak ayında bir kaza sonucunda batması ürerine, verine Dumlupınar gemisi geçecektir UJus, 122 1.19421 ve (13.2.1942) Kurtuluş gemisi, toplam beş kez Yunanistan'a gitmişti. Tan, (21-22.1.1.942). Basında, Yunanistan'dan 9 ilâ 13 yaş arası bm çocuğun İstanbul a getirileceği ve Kızılay ta rafına an bakılacağı yolunda haberler görülürse de. bu tür girişimlerden herhangi bir sonuç alınamayacaktır. Ulus. (25.4.1942).
316
Ayrıca, Türkiye, Ualya'ıım Yunanistan’a saldırısından kısa bir süre önce, savaşa katıldığı takdirde, Moskova'dan, Sovyetler Birliginin tarafsız kalacağına ilişkin güvence almayı ela başarmışt i . 160
Burada ilgine olan nokta, Molotov'un, 17 EkinTde, Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi ne, Ankara'nın aldığı bu önlemlerden Mos kova'nın da memnun olduğunu açıklamışıydı.1 161 06 Bu karışık ortamda, 12-13 Kasım günlerinde, Berlin'de, AlmanSovyet görüşmeleri olur,162 Alıııan-Sovyet işbirliğinin derecesi, bu görüşmeler sırasında bir kez daha görülecektir. Görüşmelerde ele alınan konuların söylen i l biçiminde dc olsa yayılması ve Ankara'da tla duyulması, Türki ye’nin Mihver devletleri ile işbirliği içinde olan Sovycıler Birliği'ııdcıı duyduğu kuşku ve endişeleri daha da artıracaktır. Alman-Sovyeı görüşmeleri sırasında, Sovycıler Birliği Dışişleri Bakam Molotov, Berlin'den, Karadeniz'de bazı ayrıcalıklar, Boğaz larda üsler, Sovvci DonanmasTmrı Akdeniz’e rahatça açılma im kânı ve Bulgaristan ile ilgili bâzı isteklerde bulunur. Ayrıca, Mos kova, Berlin'den, Kafkaslar ın güneyinde kalan bölgenin Sovycıler Birliği nin nüfuz alanı olarak tanınmasını istiyordu. Ancak Berlin, bu son talep dışında, Moskova nm isteklerini ka bul etmeye ve onaylamaya hiçbir şekilde hazır değildi. Berlin, Ka radeniz'in vc Kafkaslar ın güneyinde kalan bölgenin Sovycı nüfuz alanı olarak tanınmasını onaylayabil irdi. Fakat Berlin’in, Mosko va'nın Balkanlar vc Boğazlar ile ilgili taleplerini onaylaması müm kün değildi. Almanya vc İtalya, Balkanları kendi egemenlik böl geleri olarak görüyorlardı vc Sovyetler Birliğini Balkanlardan uzak tutma konusunda anlaşmışlardı. MololOv, Sovyetler Birliğinin Mihver güçlerine katılması karşı lığında, Boğazlarda üsler, Karadeniz'de güvenlik bölgesi talep ediyor ve Bulgaristan ile bir pakt imzalanmasını istiyordu. Ayrıca,
160 Önder, age, s. 67-68; Erkin, Tütk-Sovyet ilişkileri ve Boğazlat Meselesi, s. 165; Savaş Yıllan. S. 29. 161
Önder, age. s. 68.
162 OTDP. s. 156-167; Erkin, Türk-Sovyei İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, s. 161-168; Önder, ay e. s 70-72; Krecker,age,s. 10M 18; Savaş Yıllan, s. 52-53 ve 64-67.
317
Kal kaslar ın güneyinde Icılan bölgenin Sovyet nüfuz bölgesi ola rak kabul edilmesi gerekiyordu. Miller ve Ribbcıurop, Moskova'nın bakış aeısını Balkanlardan çekmek ve Iran körfezine kadardan bölgeye yöneltmek ieın caba harcayacaklardır. Ayrıca, Sovyedcr Birliği nin Asya kıtasında ya yılması da Berlin tarafından desteklenebilirdi. Mitler. Türkiye'nin * / tarafsızlığının sağlanacağı konusunda da güvence veriyordu. Ancak, Moloıov, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye üzerinde Sovyet nüfuzunun ianmııvası konusunda ısrar edecektir. Ayrıca, Moskova, kağıt üzerinde değil, fakat gerçekte, uygulamada garan tiler isliyordu. finler, Bulgaristan ve Romanya konusunda tâviz vermeyecek ve bunun üzerine, gerek Berlin, gerekse Moskova, Balkanlar da bir yıkar ortaklığının kalmadığım anlayacaklardır, fiiller, Türkiye ile Boğazları Sovyet ııüluzuna bırakmak islemiyordu ve Mosko va'nın bu isteklerine de rızâ göstermemişti. Çünkü, diğer yandan da, Mussal ini, Hiıler'c, bu konularda tâviz vermemesi için baskı yapıyordu. Hiller, Türkiye'nin savaş sonunda Almanya'nın ege menlik bölgesine gireceğinden zâten emindi. Moloıov ise, taleplerini yineleyecek ve isteklerinin, gerektiğin de askeri ve siyâsî baskılarla, yerine getirileceğinden söz edece Is ın. Moloıov a göıe, Ankara bu talepleri kabul etmezse, Türkiye'ye karsı zor kullanmak da söz konusu olabilirdi. Al man-Sovyet görüşmeleri, iki ülke arasında artık bir çıkar or taklığı kalmadığını göstermesi bakımından çok önemli bir geliş me olacaktır. Görüşmeler sırasında somut bir antlaşmaya varıla maması, Al man-Sovyet çıkar ortaklığının da sonu olacak ve bıı tarihten itibaren Alman-Sovyet ilişkilerinde luzla kopma noktası na varacak bir soğuma dönemi başlayacaktır. Bu noktada ıckrâı etmem gerekildi ki, Alman-Sovyct görüşme lerinde ele alman konular ve yapılan pazarlıklar, değişik ülke baş kentlerine yalnızca söylenti şeklinde ulaşmıştı. Görüşmelerin ay nın ıkın ise lıic bilinmiyordu. Türkiye, görüşmeler konusunda, gerek Moskova'dan, gerek Berlin’den, gerekse Londra'dan bilgi al maya çalıştıysa da, görüşmeler sırasında Türkiye hakkında neler konuşulduğunu, lam ve kesin olarak, hiçbir zaman öğrenemedi. Görüşmeler konusunda ne Moskova, nede Berlin. Türkiye'ye res *
318
mî bilgi verdi. Verilen bilgiler ise, tabiatıyla, gerçeklere pek az ya kındı.163461 Mıhvcı devletleri ile Sovyctİcr Birliğuıin Balkanlar üzerinde ar tan baskıları ve Ingiltere'nin de Balkanlara etkili ve önemli öleli' de askerî bir yardımda bulunamaması, Balkan devletlerim. Mih ver güçlerine yakınlaşma zorunluluğu ile karşı karsıya bırakıyor du. Bu durumda. Balkanlar dışından gelebilecek bir saldırıya kar sı. Balkan Amam inin islerlik kazanması hic mümkün değildi. Bu endişeli ortanı içinde. Türk Hükümeti, bâzı askerî önlemler al mava basla vacakııı. Türk Ordu birlikleri, Suriye sınırında, Antalya ve İzmir'de yığı nak yapar. Günkü, Italyan ve Alman birlikleri, Fransa mıı yenilgi sinden sonra, Suriye'yi de işgal edebilirlerdi. Hattâ İngiltere, önce bu konuda Ankara Ya başvurarak, SuriveVı birlikte savun mavi önermeyi düşünürse de. daha sonra, Türkiye'nin Süriyc deıı gen eek ileceğinden emin olamadığından, böyle bir talepte bu İti n-
A R A E K Ih
İKİNCİ DÜNYÂ SAVAŞI YILLARINDA TÜRK ORDUSU NUN DURUMU
Mete Tunçay, "İkinci Dünyâ Savaşı'nuı Başlarında (1939-1941) Türk Ordıısu" adlı yazısında şunları yazıyor: "Kurtuluş Savaşı ndan sonra Orduya ancak pek sınırlı olanaklar ayrılabilmişti. Fakat sonradan bu durumun savunmamızı zayıflattığı gözlemlene rek, 1928'de çıkarılan 664 sayılı yasayla bir İkmâl Plânı yapılmış ve birkaç yılda harcanmak üzere, Silâhlı Kuvvetler'e, 150.000.000 (Türk] Liralık olağa nüstü bir Ödenek verilmiştir. 1934 de de 2425 sayılı yasayla ikinci bir İkmâl Plânı yapılmış vo yine birkaç yılda kullanılmak üzere, bütçeye 70.000.000 [Türkl liralık bir ödenek eklenmiştir. Fakat dünyâ ekonomik bunalımının sü regelen etkileri yüzünden, bu girişimlerle umulan sonuçlar elde edileme*
163 Bilge, age, s. 152-154. Aynca bkz. Ataöv. age, s. 82-87. 164 önder, age, $ 69
319
iniştir Seferi kuruluş için gerekli silâh ve araç-gereçler sağlanamadığı gibi, kaynak yetersizliği nedeniyle hazerî ihtiyaçlar bile doğru dürüst karşılanamamaktaydı. 1937'de üçüncü, 1938'de de dördüncü İkmâl Plânları yapılmış, fakat Millî Savunma Bakanlığı [Millî Müdâfaa Vekâleti), Genelkurmay Baş kanlığım -yaklaştığı hissedilen genel savaşın âcilieştirdiği- isteklerini yi ne tam olarak yerine getirememiştir 1939 yılma gelindiğinde, Kırıkkale'deki askerî fabrikalarımız, başlıca, ha fif piyade silâhları ve küçük çaplı toplarla, bunların cephânelerinin imalâtı nı ve eski silâhların onarımını (tamir, tâdil, ıslah! yapmaktaydı. (...) Î939 (yrlrnm) Eylö) ay/ ortalar/nda, Almanya'dan (ve işgali a tondaki Çe koslovakya'dan ve Polonya'dan) alınacak savaş malzemesinin durumu şoyleydi: I) Krupp fabrikasına ısmarlanan 10.5/52 cm'lik 28 tane top ve mühimmatı gelmişti. Ama 7.5/42 cm'lik 120 tane koşulu ve 8 tane motorlu sahra topun dan, 16 koşulu ve 4 motorlusu gelmemişti. 15.55 cm'lik 20 tâne top siparişi mizin 18'i hâlâ bekleniyordu. İstediğimiz 16 tâne 7.5/60 cm'lik ve 41 tâne 7.5/50 cm'lik uçak[savar] topundan hiçbiri gelmemişti. II) Rheinmetall fabrikasına üç partide mühimmâtıyla birlikte 378 tâne olarak ısmarlanan 3.7/50 cm'lik 56 sahra obüsü ile 3.7 cm çaplı 12 kara ve hava sahra topu gelmişti. fflj Skoda fabrikasına ısmarlanan 15/24 cm'lik 80 obüs de gelmişti. Fakat 24/28 cm'lik Î2 ağır obüsten 10'u ile 21/45 cm'lik 12 topun hiçbiri gelmemişti. IV) Bohemia fabrikasından beklenen 7.5/20 cm'lik 12 dağ topu ile 7.5/30 cm'lik 64 tâne sahra topu namlusu gelmemişti. V) Zeiss fabrikasına ısmarlanan optik malzemeden 7.5/60 cm'lik uçaksa var toplar/ rç/n 9 tâne atrş komuta araç/ gelmişti. Ama 7.5/42 cm'lik sahra toplarına mahsus 160 tâne hava hedef dürbününden 26'sı, INI cd 3 marka 34 tâne komuta âletinden 33'ü, 200 tâne Zeiss topçu teodolitinden 80‘i, 7.5/40 cm'lik toplar için 2 metre kaideli 7 tâne Inver telemetrenin hiçbiri gelme mişti. VI) Siemens fabrikasından beklenen 15/55 cm'lik toplar için î Dşakulî te lemetre ile 10 komuta âleti ve Skoda fabrikasına ısmarlanan 21 ve 24 cm'lik toplara mahsus 12 komuta âleti gelmemişti. VII) Ç.K.D. fabrikasına ısmarlanan 434 tâne T 6 tipi, 40 tâne T 7 tipi ve 62 tâne [de] 7 8 tipi traktör gelmiş[ti). Ama 76 tâne T 9 tipi traktörün 60'ı bek lenmekteydi, Vffl) Polonya'ya ısmarlanan 670 ağır ve Çekoslovakya'ya ısmarlanan 2.000 hafif makinalı tüfek gelmemişti. IX) Yine Almanya'dan beklenen biri 120, öteki 80 metrelik iki köprücü ko lu da gelmemişti.
320
Bunların artık geleceği de yoktu. (...) Silâhlı Kuvvetlerimizin gereksinmelerini karşılamak amacıyla müttefik lerden 25.000.000 Ingiliz Liralık [Sterlin) bir askerî kredi elde edilmiştir. (...) Talep edilen silâh ve araç-gereçlerin çokluğu, bunun krediye dayalı bir ••
satış işleminden çok, bir askerî yardım niteliğinde olduğunu gösteriyor. Ör neği n, hava birlikleri için, yağı-yakıtı, yedek malzemeleri, telsizleri, fotoğraf makinaları, silâh ve bombalarıyla birlikte, çeşitli av, keşif, bombardıman, hücum tiplerinde 258 uçak, okul ve tek ve çift motorlu 'tekâmül' uçakların dan da IDO adet vb. istenmektedir. Deniz birlikleri için ise, başka şeylerin yanı sıra, herbirt 2.5 ton şarjlı 2.500 mayın, 200 hücum botu torpidom, 700 avcı botu su bombası, 36 hücum botu, 25 avcı botu, 4 torpido bot, 3 karakol, 6 arama-tarama, 2 mayın, bir ağır ağ, 4 gaz gemisi vb. istenmektedir. Kara Kuvvetleri için istenen 300 orta tank, 1.500.000 tâne el bombası, 200 demir yolu lokomotifi. 5.000 vagon gibi araç-gereçler, anlaşılan siparişin ikinci taksidine bırakıldığı için, aşağıda sunulan çizelgede görülmüyor. Aynı yıl içinde (III. Ordu Müfettişi) Orgeneral Kâzım Orbay, Londra ve Pâris'e giderek, kara, hava ve deniz birlikeri için sipariş edilen malzeme lis tesinin ilk taklidinin ayrıntılarım görüşmüş ve istediğimiz silâhlarla araçgereçler yavaş yavaş gelmeye başlamıştır. ikinci Dünyâ Savaşı patladıktan sonra, her an savaşa karışmak zorunda kalabilecek olan Silâhlı Kuvvetlerimizin donatım eksiklikleri büyük kaygılar doğurmuştu. 1940 yılı başlarında, Cumhurreisi İsmet İnönü, Yüksek Müdâfaa Mecli sini toplamış. Millî Savunma Bakanlığı [Millî Müdâfaa Vekâleti) ile Genel kurmay Başkanlığı, karşılıklı olarak görüşlerini ortaya koymuşlardır. Burada alman kararlar uyarınca, iki kuruluş arasında yapılan önemli bir yazışma, içinde bulunduğumuz durumu ve çâre olarak düşünülen Önlemleri açıkça göstermektedir; T[ürkiye)C[umhuriyeti| M|il1î] Mliidâfaa] Viekâleti) Ordu Dâiresi Şube İli 31140 Ankara 22/3/1940 Zâta Mahsus Genelkurmay Başkanlığfna, 1} Kara Ordusunun seferi kuruluşuna dahil teşkilâtın iaşe kuvvesi kesir siz bir milyon üçyüz bine [1.300.0001 çıkarılmaktadır.
321
2) Esnan [yaşlar) kuvvesiyle bu yekun mukâyese edildiği takdirde, nisbet bıı kuvvenin % 65'ine baliğ olur. Kaldı ki, seferî kuruluş hâricinde yap makta olduğumuz ve müttefiklerle teşrikî mesaî noktai nazarmdan yapma ya mecbur olacağımız daha bir takım teşkilat da vardır. 3) Seferberlikte alınacak ve memlekette kalacak olan insan, hayvan ve nakil vâsıtaları miktarı ile bunların % nisbetleri bağlı cetvelde gösterilmiştir. Ordumuzun silâh, cephâne ve nakil vâsıtaları ile her türlü ihtiyâcâtını te min için müracaat ettiğimiz membâlar, memleketin varlığı ile müttefikleri mizden temin ettiğimiz yardımlardır. Bunların bugün tahakkuk etmiş olan muayyen hadleri vardır. Fazlasına millî bünyenin istitaatı olmadığı gibi, müt tefiklerimizden bu sene nihayetine kadar alabileceğimiz veyahut son mâlî fedâkârlıklarla memleket dışından getirebileceğimiz vâsıtalar, yekûnu 1.300.000 kişiye çıkan bir Orduyu, daha seferber olmanın başlangıcında ih tiyâcı tatmin edilmiş bir vaziyette harekete geçirmeye müsâit değildir. 4) Harbin ne zaman başlayacağı ve ne kadar süreceği kestirilemezse de, herhalde sürekli bir harbin bütün ihtiyaçlarını tatmin edecek tedbirler almak lâzım gelecektir Daha harbin başlangıcında yalnız büyük rakamlara dayanarak, tama men ihtiyâcı tatmin edilmemiş Ordu ile hareket geçmek, ikmâl ve harbe muvaffakiyetle devâm hususundaki endişelerimizi artırmaktadır. 5) Yukarıdaki maddelerde ar2 edilen sebeplerden dolayı ve bilhassa bü yük mevcutta bir Orduyu daha harbin bidayetinden itibaren beslemek ve ikmâl etmek keyfiyetinin kat i surette emin hesaplara istinat ettirilmesi için, yalnız nikbin esaslara değil, hakikate ve geçirmiş olduğumuz tecrübelere dayanarak, sefere hazırlrk tedbirlerimizi inceden inceye bir kere daha göz den geçirmek (revizyon etmek), sürekli bir harbi muvaffakiyetle başarmak noktai nazarından çok faydalı olacaktır. Bu meyanda dü$üniilen|Jer de] şunlardır: A) Seferi kadrolar, insan, hayvan ve nakil vâsıtaları, silâh ve cephane mizle memlekette bulabileceğimiz ve müttefiklerden alınmasını plânladığı mız vâsıtalara göre tetkik edilerek, yeniden tesbit edilmelidir. B) Yukarıda tafsil edilen teşkilât esaslarıyla birlikte siyâsî-askerî vaziye timiz nazarı dikkate alınarak, seferberliğin ilk devresi için kuruluştan çıka rılmasında büyük mahzur olmayan bâzı teşkilâtı hazf ederek. Ordu kuvvesi ni azaltmak keyfiyeti de tetkike sayandır. Cl Ordularımızın esas kuruluşundaki Kolordu Alayları gibi bâzı teşkilâtı, ya mutlak elzem olan mıntıkalara inhisar ettirmek veyahut Kolordu Alayları yerine Kolordu Taburu ile iktifa etmek de düşünülür. D) Sakat (çürük) veyahut cephanesi çok azalmış bâzı silâhlan seferî ku ruluştan çıkarmak veyahut cephanesinin ikmâli kabil olmayan bu gibi silâh-
322
lardan mürekkep birliklerin adetlerini azaltmak uygun olur. E} Umumî surette motorlu vâsıtalarla teşkil edilmiş veya teşkil edilecek kıt alarda mıntıka ve tarzı istihdam dikkat nazarına alınarak, seyyar Ordumm hareket kabiliyetini azaltmamak ve fakat aynı zamanda Ordularımızın geriden ikmâl kabiliyetini artırmak için, gerek seyyar Ordu teşkilâtı ve ge rekse hemen gerisindeki ikmâl tertibatı için mevcûda elverecek veçhile tedbirler almaya ihtiyacımız vardır. F) Bâzı mıntıkalarda yeni demiryolu inşâ edilmiş olmasına binâen, kıs men hazfı veyahut miktarının tenkisi mümkün olan k o l katar kafileler teşki lâtını essalı bir surette gözden geçirerek, mütemadiyen işler bir hâlde, emin bir geri hizmeti vücûda getirmek çok mühimdir 6) Bunlardan başka, bir umûmî seferberliğin ilk günlerinde mutlak vücû da getirilmesi lâzım olmayan ikmâl teşkilâtım seferberliğin ikinci bir safha sına bırakmak ve bu teşkilât için yapılacak celpte izdihamı mucip olmaya cak tedbirler almak, bu teşkilâtı birlik itibârıyla tenkis etmekle beraber, cel bi de seyyar Ordunun ihtiyaçlarına göre peyderpey icra etmek, faydalı ve lüzumlu görülmektedir 7) Mâruzâtı vakıa, bünyei millîye ve kudreti askerîyyemize göre, sürekli bir harbi muvaffakiyetle idâme etmek maksadına matuf olup, aksi hâlde, harbin hidâyetinde çok kuvvetli ve muvaffakiyetli neticeler alınmasına mu kabil, harbin uzun sürmesinde sıkıntılı vaziyetlerde kalınmaması mülâhaza sına müstenittir. Takarrür ettirdiğimiz 40 piyade tümeni, yâni 120 piyâds alayı ile bıı tü menlerin topçusu ve üç süvari tümeni teşkili esâsına göre, bugünkü tortibâtımızı yukarıda tafsil edilen noktai nazarlardan tetkik ve tesbitinin, mem leket müdâfaası bakımından çok hayırlı neticeler vereceği kanaatinde bu lunduğumu saygılarımla arz ederim. Millî Müdâfaa Vekili [Emekli Korgeneral] Naci Tınaz'
T[ürkiye) C[umhuriyetil Genelkurmay Başkanlığı 12976 M[i11î) M(üdâfaa| V[ekâ!eti)'ne 29/5/1940 (22/3/1940 Gün .
> 323
Or[dul D|âiresi| İli. Şlube] 31140 Sayıya! 1! Ordunun sefer? kuruluşu ve içinde bulunduğumuz durum dolayısıyla bu kuruluş üzerinde yapılması ıcâb eden tadilât hakkında alınan teklif ince lendi. 2) Ordunun seferi kuruluşu [11938 senesinde yapılmıştır. Bu zaman[da] ittifak muahedesi henüz mevcut olmadığından, bütün memleket hudutları nın emniyet ife müdâfaası esâsı göz önünde tutulmuştu. Bugün ittifak mu ahedelerine dayanarak, kurutuş üzerinde bir kısım tadilât yapılması, Genel kurmay (Başkanlığınca da mümkün görülmektedir. 3) Bu kuruluşa göre yapılmış ve yapılmakta bulunan seferberlik hazırlık larından insan ve hayvan mevcudunu artıran bir sebep, kol ve katarların memleketimizin coğrafî ve iklim durumu göz önünde tutularak, mekkâreli ve arabalı olarak teşkiline zaruret hâsıl olmasından, diğer cihetten bu kol ve katarların seferberlik hazırlıkları yapılırken, menâbide mevcut vâsıtalar dan istifâde edilmek üzere, birçok insan ve hayvan beleden muhtelit ve muhtelif kol ve katarlardan mürekkep olarak vücûda getirilmiş olmasından ileri geldiği anlaşılmaktadır. Bunları tensik edebilmek için, memleketimizin coğrâfî ve iklim durumu göz önünde tutularak, mekkâreli ve arabalı olarak teşkili icâb edenlerden maadası yerine, mekkâreli kolların arabaya tahvilinde 1/3 hayvan, 2/3 in sandan istifâde edilebileceği gibi, bu kolların otolu olarak teşkilinde âzami istifâde temin olunacaktır. Yine bu kuruluşa nazaran insan fazlalığını vücûda getiren diğer bir se bep de, memleketin muhtelif bölgelerinde âdemi icabet karşılığı olarak ter tip edilen % zamlar ile henüz tâlim ve terbiye edilmemiş sağlam ve sakat birçok erlerin elde bulunması ve bunların emsalleriyle birlikte silâh altına alınması keyfiyetidir. 4) Yük otosu ve motorsiklet ihtiyâcı: Son senelerde mubayaa edilerek memlekete girmiş ve girmekte bulunan motorlu birlikler (motorlu ağır top çu, tayyare defi toplan ve Orduda mevcut tek bir tugaydan ibaret zırhlı tu gay! için, btı malzemenin memlekete girmesi ve teşkilâta sokulmasıyla mü tenâsip olarak, motorlu vâsıtaların temin ve tedârik edilmemesi de, sefer berlikte bunlar için lüzumlu malzemenin memleket menâbiinde mevcut ol mamasından ileri gelmektedir. 5) Silâh ve malzeme noksanı: Son senelerde Ordu bütçenin darlığı yü zünden, bir taraftan, askeri fabrikalarımızın tam randımanla çalıştırılmasına imkân bulunmamış olması, diğer taraftan da, memlekete hâriçten lüzumu
324
kadar silâh ve malzeme temin ve tedârik edilememiş bulunması ve en niha yet bir kısım silâhlarımızın Lehistan ve Almanya'da kalması, bu noksanı do* ğurmuştur. 6) Yukarıda arz edilen husûsat sebebiyle; husul bulmuş olan seferi kuru luş üzerinde bugünkü ihtiyâcı karşılamak üzere yapılması icâb eden tedbir ler hakkında Genelkurmay (Başkanlığının düşünceleri aşağıdadır: A| İlk hatlarda istihdâm olunacak birlikler lehine silâh, malzeme ve vâsı talardan istifâde edilmek üzere: Yüksek makamlarınca da teklif edildiği gibi, ittifak muahedeleri dolayı sıyla, kısmen emin görülen sahil birlikleri ile İzmir Müstahkem Mevkii ve cenup hududu üzerindeki birliklerimizden ikmâl ve depo alaylarının sefer berliklerinin tehiri mümkün olan birliklere âid cetvel bağlıdır. B) Yukarıda üçüncü maddede arz edildiği veçhile, seferde fazla müret tebat celbini istilzam eden seyyar Ordu ve memleket içi için, kol ve katarla rın mekkâreli olanlara araba ve arabalı olanlara otomobil temin ve tedârik edilebilirse, bu kollar için fazla hayvan celbine lüzum ve ihtiyaç kalmaya caktır. Şimdilik memleketimizin Şark bölgesinin coğrafî ve iklim durumu göz önünde bulundurularak, memleket içi teşkilâtın, bu bölgenin ihtiyâcım te min edecek mekkâreli ve arabalı kol ve katarların, elde tutulması lâzımdır. Bu hususta bir karar verebilmek için pek esa slı tetkikler yapılmalıdır. Cf Yine yukarıda üçüncü maddede arz edildiği veçhile, seferberliğin em niyetle yapılması göz önünde tutularak, seferberlik talimatının 35. maddesi mucibince, miktarları % 60 kadar çıkan takımlardan son tecrübelere göre tenzilat yaptırılması, yüksek makamlarınca nazarı itibâra alınabilir. Sakat ve acemilerden emsali silâh altına alınmış bulunanlar, kamilen si lâh altına alınmalıdır. Bu gibi eşhasın, seferin ilk anlarında tahrip edilmesi muhtemel demiryollar ile muhtelif bölgelerde acilen yaptırılması icâb eden karayol kısımlarım inşâ ettirmek üzere, mümkün olduğu takdirde. Münaka lât Vekâleti'nden iaşe ettirilmek üzere, birlikler teşkili düşünülebilir. Bu hususta ayrıca teklifatta bulunulacaktır. D) Yüksek makamlarından teklif edildiği gibi, kadro ve kuruluşlar üzerin de müştereken çalışmaya hemen başlanmalıdır. E) Bilhassa kuruluştan çıkarılması teklif edilen topların yüksek makam larınca mütahassıs heyetler marifetiyle muayeneleri yapılarak, bunların cins ve miktarları acele bildirilmelidir F) Yüksek Müdâfaa Meclisince kabul edilmiş bulunan 40 tümen, üç sü vari tümeni, bir zırhlı tugay, ayrıca M[ü]st[ahkem) M(e)v[kii]ler için asrî Or dularla muharebe edecek kudrette esliha ve teçhizatla birlikte, bilhassa topçu temini hususundaki tedbirler, kuruluş hârici çıkacak toplar da nazarı
325
dikkate alınarak, Genelkurmay [BaşkanhgıJ'na bildirilmesi ve bu esaslar dâhilinde yeni seferberlik hazırlıklarına başlanılması ve ancak geri teşkiller, bilhassa seferde yüksek makamlarınca tedvir olunacak ikmâl husûsâtına müteallik memleket için tesis ve teşkillerinde gerek birlik ve gerek kadrolar üzerinde harekât sahalarının hususiyetleri, coğrafi durum göz önüne alına* rak, ihtiyaçlarının teminini aksatmamak esaslarıyla yapılacak tasarrufların bildirilmesi.., 71 Yukarıda arz edilen işlerden birçoğu mevcut seferberlik hazırfıkfarım değiştireceğinden, bu işler üzerinde evvel emirde tetkikler yapılması ve bu tetkiklerin neticesine göre yeniden yaptırılacak seferberlik hazırlıklarım müteakip mer'îyyet mevkiine konulması pek mühimdir. İçinde bulunduğumuz durum dolayısıyla, her an yapılması göz Önünde tutulan herhangi |bir] seferberlikte karışıklığa meydan vermemek üzere, el de mevcut seferberlik hazırlıkları bozulmamalıdır Yalnız ilk hatlarda istih dam olunacak birlikler lebine silâh, malzeme vâsıtalarından istifâde edil mek üzere, listeye dâhil birliklerden yapılacak tasarruflar {silâh, malzeme, vâsıtalar), evvel emirde Trakya ve Şark bölgesinde ilk hatlarda bulunan bir liklere en yeni ve sağlamlar verilmek sfiretiyle ikmâl edilecektir Listeye dâhil bulunan birlikler için muaddel kuruluş ve seferberlik hazır lıkları yapılıncaya kadar, bu birliklerin silâh, vâsıta ve malzemesi noksan tu tulabilir. Kol ve katarların tertip ve teşkilinde, memleketin coğrafî ve iklim durumu göz önünde tutularak, bir taraftan, seferde ikmâl işlerinin yolunda cereyan ettirilmesi hususları temin olunurken, diğer taraftan, tasarruf im kânları nazarı dikkate alınmalıdır. 8) Yukarıda arz edilen esaslar dâhilinde silâh ve malzemeye âid tevzî ve tevzin işleri yapılırken, yeni bir seferberlik hazırlıkları icâb ettirecek husûsat üzerinde Genelkurmay [Başkanlığı} ile müştereken çalışacak alâkalıla ra bir an evvel bu mesâiye başlamaları için emir buyurulmasın* saygılarım la arz ederim. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ (...)
1940 [yılı] sonlarında, Ingilizler, Kuzey Afrika'da İtalyanları kesin bir ye nilgiye uğratmışlar ve bizim Genelkurmay [Başkanlığının isteği üzerine, ele geçirdikleri İtalyan silâh ve cephânelerinden, bize 150 orta makinalı tü fek ile 550.000 mermisini, ayrıca 50 hafif makinalı ve 1.000 piyade tüfeği göndermişler, yine bu ganimetten -cephanesiyle birlikte- daha başka bir takım tank ve toplar göndermeye söz vermişlerdir.
326
1941 [yılının] Şubat ayında (ise), İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Anthony Eden ile [İngiliz] Genelkurmay Başkam Sir John Dili ve bir kurmay heyeti, Türkiye'ye gelerek, bizim Genelkurmay [Başkanlığı] yetkililerimizle görijşrmişlerdifKendilerinden öncelikle, [Üçüncü Ordu Müfettişi Orgeneral Kâzım] Orbay heyetinin verdiği ayrıntılı listeden teslimi geciken malzemenin bir an önce yollanması istenmiş, ayrıca yeni bir takım silâhlarla araç ve gereçler talep edilmiştir. Bunlardan başka, Trakya'nın savunulması için {Çakmak Hattı], engelleme malzemesi gönderilmesi üzerinde de anlaşmaya varılmıştır. Üç bölüm hâlinde düzenlediğimiz ihtiyaç listesi ve her bir isteğimiz hak kında İngilizlerin söyledikleri aşağıda özetlenmiştir:
Malzemenin Cinsi
Türkiye'nin
Sipariş
Şimdiye Kadar Gelen veya
Toplamı
Gemilere Yüklenen
Beklediği
Henüz
13.9mm'lik tanksavar tüfeği [ve] 1.000‘er [adet] mermisi
1.138 (adeti 1.638 [adet) 500 [adet] 1.638.000 [adet] 125.620 [adet] 1.512.880 (adet) Bu tüfek ve cephanelerinin nakliyatına yeniden başlanacaktır.
7.7 mm 'lik hafif silâh cephanesi
30.000.000fadet] 24.000.000 [adet] Her ay Hindistan'dan gönderiliyor. Şubat [ayınlda tamamlanacak.
7.9 mm'lik Vickers ağır makinalı tüfek
1.500 [adet] Belçika'dan alınıyordu. Orası çöktüğü için verilmesi [artık] imkânsızdır.
7.9 mm'lik piyade tüfeği [ve] 1.000'er [adet] mermisi
75.000 [adet) 75.000.000 [adet] Fransa'ya sipariş edilmişti. ABD'den istemeniz tavsiye edilir.
750 [adet]
?
6.000.000 ladetl
750 [adet]
i
—>
327
Eğer takımı
25.000 [adetf 2T250[adet) Stoktan 2.500 [adedi] temin edilebilir.
10.000 (adet)
9.4 cm'lik uçaksavar topu [ve[ 1.000'er [adet] mermisi
132 [adet] 76 [adet] Ayda dört (adet! top verilmektedir. 132.000 (adet) 76.000 [adet] Ayda 4.000 tane verilmektedir.
68 [adet)
Dinleme âleti ile 150 cm'lik ışıldak
99 [adet] Ayda dört tane verilmektedir.
68.000 [adet]
28 [adet]
77 [adell
7 5 cm'lik 68.000 (adeti 6.000 (adeti Vickers Kısa süre içinde haftada 5.000 atımlık uçaksavar gönderilmeye başlanacaktır. topu cephanesi
62.000 [adet]
150 ve 190 cm'lik karbonu (Ç ift:-)
?
?
172.000 [adet]
Gönderilen ışıldaklar için yeterli karbon verilmiştir. Gerekiyorsa, ayda 25.000 (adet] tek karbon sağlanabilir.
0.4 cm'lik uçaksavar topları için kamyon
45 [adeti 9-6 [adet] {1.5 tonluk}30 ladet) Şub at (ayı) iç inde 30 tane dört tekerlekli Amerikan kamyonu verilebilir.
Aynı toplar için arazi otomobili
99 (adeti 99 [adet] Bunların hepsi yüklenmektedir.
99 [adet]
Tamir
50 (adet) 1 [adet] Tâdil edilmiş türden 10 tane verilmiştir. Şubat layılndan itibaren ayda iki tane gönderilecektir.
49 [adet]
60 [adet] (Özel Sözleşme) Şubat [ayınjda [itibaren) haftada dörttâne gönderilecektir).
60 [adet]
otomobili
Benzin sarnıç kamyonları
—►
328
Mgtor dış lastikleri
4.500 (adeti 4.500 (adeti Sağlanmıştır. Boyutları bildirilirse, fazlası da verilebilir.
2.500 [adet]
Benzin varili
4.000 [adet] 1.000 [adeti 1.000 [adet) fazla yapılmaktadır. Orta Doğu'dan 1.000 tane daha satın alınabilir.
4.000 (adet)
Kamyon
500 [adeti Yeni sipariştir. Haziran [aymldan itibaren
500 (adet)
ayda 100 tâne sağlanması umuluyor. 200 (adeti 100 (adet) Motorsiklet kombinezonu Mart {aymldan itibaren ayda 10 tâne verilecektir. Telemprimör
26 (adet) Altı ay s(ire ile sağlayamayız. ABD'den daha ağır bir türü tedârik edilebilir.
2 [adeti Köprü dubası 2 (adeti Gemiye yükletilmiştir (60 metrelik). takımları Köprü dubası 40 (adeti Gemiye yükletilmiştir. traktörü
20 [adeti
200 [adet]
26 [adet]
2 (adet) ?
Kompresör
20 [adeti
20 [adet]
Kompresör kamyonu
20 [adet]
20 [adet)
War$op kaya matkabı
15 [adet) Hâlen yok... Piyasadan alınması için Türk Hükûmeti'ne yardım edilmiştir. Haziran [ayınlda gönderilmesi umuluyor.
15 (adet]
Elektrik leneratörü
20 [adet] Ayrıntı alınfalmadı. 20 tâne 40 Kvv'lık takım gönderilebilir.
20 [adet)
Mihaniki te stere
40 [adet] Şubat ayında haftada üç tâne gönderilecektir.
40 [adeti
Avadanlık takımları
40 [takım) Ayda üç takım verilecektir.
40 [takım] 9
329
Patlatıcı
200 [adeti Bütün ayrıntıları ile tamam...
200 [adet]
Galvanometre 400 (adet) Ayrıntı istendi. Henüz cevap alınamadı.
200 [adet]
400 ladet]
Detanatör
100.000 [adet)
Sigorta (Fuse)
too km. Bunlar iki ay içinde verilebilecektir.
100 km.
Elektrik E 1, Mar lî
100 km. Ayda 10 mil (16 km) verilecektir.
100 km.
100.000 ladet]
10 mil
sigortası istihkâm tipi kazma (Saplarıyla)
10.000 (adet)
İstihkâm tipi kiirek
10.000 ladet] 10.000 (adeti Bu sipariş alınmamıştır. 10.000'er (adet] madenci kazması ve küreği hemen verilebilir. Gerisi sipariş edilebilir
istihkâm tipi balta
-
İstihkâm tipi
10.000 [adet]
5.Ö00 [adet)
5.DGO [adet]
satır
Siparişleri alınmamıştır. Sağlanabilir.
Taşıyıcılarla birlikte siper âletleri
60.000 [adet)
KÖprücü malzemesi
3 [takım] Eski takımlar derhâl verilebilir.
3 (takını]
V marka takımlar
4 (takım) 2 [takım] Nisan (ayın)dan itibaren ayda bir takım verilebilir.
2 [takım]
6, 10,15 [ve] 20 mm Çapında
Toplam 17.000 ton Türkiye, bu sipariş için Birleşik Krallık Ticâret Komisyonu'na başvurmalıdır.
7
60.000 adedi Türkiye tarafından Dublin'e sipariş edildi. İngiltere'den istenen 30.000 adedi Mart (ayınlda gönderilecektir.
►
330
Demir Çubuk ve Kirişler \ 1.640
50.000 [çift]
Keçe Ayakkabı
çift İkmâl Nezareti’nce sipariş edildi (Krallık Hava Kuvvetleri Tipi)
Fotin
300.000 çift 160.000 (çifti Geri kalanı Hindistan'dan gelecek.
200.000 [çift]
Matara
300.000 [adet] Piyasadan bekleniyor.
190.000 [adet]
300.000 [adet]
Mal
95.000 takım
5O.0DÖ [takım]
95,000 (takım]
Mıhı
110.000 000 adet
945.000 Libre 110.000.000 [adet)
Bunlar da piyasadan sağlanacaktır. Fransızlara Siparişten Devir: 25 mm'iik tanksavar
810 iadet! Elimizde mevcudu yoktur.
topu 25 mm'iik tanksavar
145.000 (adet] Eşdeğerleri ABD've sipariş edilebilir.
topu cephanesi 9.000 (adet] 1924-1928 modeli hafif makinalı tüfek 1924-1928
92.000.000 atım
modeli hali! makinalı tüfek cephânesi 82 mm Brant havanı
300 ladet]
331
82 mm Brant havam cephanesi
200.000 [adet]
82 mm Brant havanı semeri
980 [adet)
3.5 tonluk kamyon
406 (adet)
Araba
432 (adet!
Arazi otomobili
300 [adet)
25 mm'lik 260 (adet) uçaksavar Bu madde, Hava Nezâreti ne âiddir. topu Hava ihtiyaç listesine geçirilecektir. (cephanesiyle birlikte) Unutmamak için, 1941 (yılının} Şubat (aylında İngilizlere verilen yeni ihti yaç listesinden bâzı maddeleri seçmekle yetinelim: 15 000.000 atım 77 mm’lik hafif silâh cephanesi (ayda 3.000.000 (atım] ve rilecek); 3.000 tane çiftli subay, 8.000 tane de erbaş dürbünü (Şubat |ayın)da 75 tane verilecek [ve) kullanılmış dürbünler araştırılacak); 100'er fişeği ile 50.000 tane 9 mm’lik tabanca (ayda 100-er tane verebilecekler); 1 000 er mermisi ile 7/9 mm'lik 75.000 ladet) piyade tüfeği (yokmuş); 6.000'er mermisi ile 20 mm'lik 100 (adet] uçaksavar(topu] (yokmuş); 75 ton vazelin, 10 ton ince yağlama yağı; 10.000 (adet) benzin varili; 150.000 ton benzin Uİngifizler], "Ticarî ihtiyaçtır. Kendiniz Dolar bulup, piyasadan sağlayın" di yorlar"); 2.3 tonluk 500 [adet! kamyon ve 300 (adet) motorsiklet; 100 tane Üçer tonluk benzin sarnıcı; 10000 km ağır sahra kablosu; 7.000 [adet) sahra telefonu ([İngiiizler, "[ABD'den isteyinf" diyorlar); çeşitli telsiz cihazları; dikenli-dikensiz bronz, galvanizli demir teller; 5D0.00D (adet) kum torbası (İngılızler, ("[Hindistan'dan satın aldığınız 1.000.000 ( adet kum) torbafsına] dâhildir[") diyorlar); kompresörler; 500.000 tane matara; 500.000 tane yemek kabı; 1.000.000 çift ayakkabı ([İngilizler), "Mısır'dan isteyin" diyorlar); 500.000 takım nal; 20.000 takım mıh; 800 ton işlenmiş meşin ve kösele; 10.000 (adet) gasele; iç ve dış lastikler; karyola; çadır; ambulans; binek ve çeki hayvanları...
332
Trakya bölgesindeki müstahkem mevkiiler ve seyyar Ordu ihtiyâcı için talep edilen malzeme listesi ve bu isteklerimize karşı Ingilizlerin cevaplan şunlardır: Beherinde 2:4 kg TNT bulunan otomatik tank lağımı, yarısı seyyar Ordu, yansı Mühtahkem Mevkii için, toplam 900.000 tane... Mısır'dan 10.000 tane gönderilecek... Gerisi ısmarlanırsa, yapılabilir... 2 metre uzunluğunda demir kazıklar, M[ü]st[ahkem] M [elv[kii) için 950.000 tane... Mısır'dan 50.000, sonra da İngiltere'den 500.000 tane [daha) yollana cak.. Yine M(ü)st(ahkeml M(e]v[kiil için 800.000 tâne orta boy 11.75 m) ve 250.000 tâne kısa boy O m) demir kazık... Mısır'dan 8.000 tâne orta boy, 30.000 tâne de kısa boy [demir kazık] gön derilecek... Orta boy [demir kazık] yerine kısalardan istenirse, İngiltere'den toplam 500.000 tâne (kısa boy demir kazık daha] yollanabilir. 50'şer kg'lık kangallar hâlinde 3:4 mm çapında galvanizli düz tel... 50.000'i seyyar Ordu, 30.000 i M(ü]st[ahkem] M(e)v[kii) için toplam 8D.GOO kangal... İstenirse, bunun yerine, zırhlı otolara karşı, 50.000 kangal Dannert tel maniası verilebilir. 25 kg’lık kangallar hâlinde galvanizli dikenli tel... 55.0Û0'ı seyyar Ordu, 15.000'i M(ii|st(ahkem] M(e]v[kii] için toplam 70.000 kangal... 20 000 kangal Mısır'dan. 400 ton (kangal] da Ingiltere'den gönderilecek... 1.5
mm çapında galvanizli baQ teli, yarı yarıya kullanılmak üzere 20 ton...
Ingiltere'den gönderilecek... V 500.000’u seyyar Ordu, 200.000'i de M[ü|st[ahkeml M[e)v[kii| için 1.700.000 tâne kum torbası... Mısır'dan 1.500.000 tâne [kum torbasıl gönde rilecek... M(ii)st[ahkem) M (eMkii) için normal profil ray veyâ I kesitli potrel, 52.000 adet... (Bıı isteğe ne karşılık verildiği belli değildir). (...) Sonuç olarak, "Şu 1941 Yılında" hava ve deniz birlikleri hâriç, barıştakimn üç katına çıkan 1.300.000 kişilik Türk Ordusu, 14 Kolordu ve İstanbul Komutanlığı’na bağlı, 41 piyade [tümeni], üç süvari tümeni, yedi Müstahkem Mevkii ve biri zırhlı olmak üzere beş bağımsız tugaydan meydana gelmekreydi:
333
Ordu Bölge
A Trakya
Kolordu
Tümen
Süvari Tümeni
X.
46.
2.
XX.
1.
B Çatalca
C
İstanbul
A Çanakkale Boğazı ve Marmara Bölgesi 2.
3.
B Ege ve Akdeniz Sabileri
Müstahkem Mevkii
Tugay
26. KIrklareli
23., 24., 33. ve 52. IV.
8., 22., 28. ve 64.
ili.
U 61., 46. ve 62.
İstanbul Komutanlığı ve Karadeniz Boğazı
11.
II.
4., 69., 32. ve 6$.
XII.
70., 71. ve 63.
IX,
9., 3. ve 29. 12. ve 15. 2., 10. ve 53. 48., 51. ve 67.
VIII. VII. XVIII.
Çatalca
Karadeniz Karadeniz Boğazı Boğazı
1.
Demirkapı
72.
İzmir
Antalya
Erzurum
Kars
—>
334
A Kocaeli
VI.
7., 41. ve 17.
XVII.
20. ve 39.
Başbıığluk Emrinde B Suriye
14.
68."'
Hilmi Uran, anılarında, 1940 yılında Türk Ordusu'nun durumunu şöyle tasvir ediyor: "Zannederim, harb içinde hiçbir vakit tam manâsıyla ve gönül rahatlığı ile kendimizi harbe hazır hissetmedik. Meselâ, ilkin Çakmak Hattı adın» verdiğimiz ve tâ Kırklareli’nden ve Edir ne'den geçerek, harbi hudutta karşılayacak olan geniş bir müdâfaa sistemi tesis ve kabul ettik. Sonra, buna takatimizin yetmeyeceğini anlayarak, müdâfaa hattını Ça talca dar sahasına kadar çektik. Daha sonra (Mart 1941 olmalı] Rumeli'nin ve hattâ İstanbul'un müdâfaa edilemeyeceği telkini ile, harbi Boğazlar'ın Anadolu yakasında kabul etmeyı duşunduk. Bunun için de, Balıkesir'den Çanakkale Boğazı'nı olduğu gibi, İzmit'in gerisinde de kuvvetli bir birlik tahşit ederek, Şile ve Kandıra sahillerini de kontrol altında tuttuk/'2 Emekli Orgeneral Haydar Siikan, İkinci Dünyâ Savaşı yıllarında Genel kurmay Başkanlığı Istihbârar Şûbesi'nde, Harb Akademisi öğretmenliğinde vo "orta emir-komuta kademesinde" değişik görevlerde bulunmuştu. Sükan, Türk Ordusu hakkında şu bilgileri veriyor; Türk Ordusu, 1940 yılında. Genelkurmay Başkanlığfna bağlı tek bir emirkomuta zinciri içindeydi. Kara Kuvvetlen, 43 piyade, 4 süvari, biri henü2 ku rulmakta olan 2 zırhlı ve bir dağ tümeninden, yâni toplam 50 tümen ve bağlı birliklerden oluşuyordu. "Aslında bir deri, bir kemikten oluşan canlı varlıklar görünümündeki bu Ordu, hareket ve manevra niteliğinden yoksun bulunuyordu. Silâh, araç ve gereçleri, yok denecek derecede az ve modem savaşın I
1
4 44
kfc
I kfc |
M ele Tuncay, 'ik in c i Dünyâ Savaşanın Başlarında (1939-1941) Türk Ordusu", T ârih ve Toplum, Sayr 35.1Kasım 1986), s 34-41.
2
Uran, age, s. 359
335
gerisinin çok gerisinde kalmış eski tiplerden müteşekkil idi. Örneğin, piyadelerin piyade tüfekleri 1898 modeli Mavser (Mauser) idi, Ordu, bütünüyle bir silâh müzesi halindeydi. Ordunun büyük kısmı Trakya'da idi. Buradaki kuvvetlerin lojistik destek durumlarının beslenme konusunda ne kadar kötü olduğunu şu iki örnek ka nıtlayabilir: Birincisi, yiyecek ve hayvan yemi kıtlığından atların ve katırla rın birbirlerinin kuyruklarını yemeye çalıştıkları... İkincisi, 1943 yılında Çek meceler bölgesinde yapılan askerî bir manevrada, Kolordu ikmâl yollarını at arabaları ve deve kolları teşkil etmekte idi."5 Dündar Seyhan da, anılarında, şunları anlatıyor: "Garp cephesinde sükûnet var... Garp cephesinde sükûnet devâm ettik çe, bizde de telâş ve endişe artıyordu. Harbin teknik ve taktiğinde yeni bir çığır açılmışü. Biz henüz Birinci Dün yâ Savaşı'nın kaidelerini öğrenmeye çalışıyorduk. Elimizdeki silâhlar o de virden kalma, teknik o devrin tekniği, taktik öylesine... Kafalara dank ediyor hâlimiz... Daha o günkü dar görüşümüzle, Türk Ordusunun başındaki Mareşalin, yıllarca nasıl büyük bir gaflet içinde, Türk Silâhlı Kuvvetlerini, Millî Mücâ deleyi yaptığı zamandan da daha ihmâl edilmiş bir durumda bıraktığım id râk etmemeye imkân yoktu. (...) 1940 yılında Türk Ordusu nun perişan hâli de açık bir gerçekti. Yapdacak iş |bir şey) yoktu. Elde ne varsa, onunla idare edecektik. Açığımızı da, o za man da, sonra da, elhak hiç bozulmayan moral gücümüz ile kapatacaktık. (... )
24'lük toplarımız vardı. Birinci Dünyâ Harbi'nde Verdün Muhasarasında kullanılmış... 48 tondu ağırlığı... İki parça hâlinde çekilirdi. Namluya ve kun dağa ikişer tane onar tonluk traktör koşardık. Tekerlek tabam yar/m metre genişliğinde demirdendi. İkinci Dünyâ Harbi'nin yıldırım tabıyesi karşısında pek iftihar edilecek bir silâh sayılmazdı tabii... İşin kötülüğü (kötüsüI, k/şiadan dışarıya da çıkaramıyorduk bir türlü,,. Toplarımızın üzerinde yürüyece ği sağlam zeminli bir yola ihtiyaç vardı. (...) Ordu Kumandanı, almış yanma Ordu Topçu Komutam'm... Binmiş arazi binek otomobiline... Trakya nıo Jbsâniye Köyü'nür) güneyinde bir sırta daya mış bastonunu... 'Buraya mev2iye girecek o toplar' demiş... Emri aldık. Keş fe gittik. Tayakadm denilen köye kadar yol varrb. Topları zar zor oraya ka dar çekebilirdik. Sonra, Tayakadın'dan Insântye'ye yol yapılacaktı. Yol bitin-
3
336
Ayml. "Türkiye v i Titreten Yıllar M Haydar Sükan'm Mektubu), Milliyet, (31.5.1979)
ce de mevtlerimize girecektik. Arnavutköy asfaltında bir parmak iz bıraka rak. o sene Tayakadm Köyü ne muvaffakiyetle girdik. (...) O zaman birliklerin mevcudu bir hayli kalabalıktı. Erat sınıf sınıf silâh al tına almıyor, ha babam kıt alara sevk ediliyordu. Gıdaya pek aldıran yoktu. Bizim erin alışık olduğu gıda... Sabahleyin bulgur çorbası, öğleyin bulgur pilavı, akşam bulgur aşı... (...) Azametli toplarımızı köyün dışında (Tayakadm Köyü, Terkos Gölü nün güneyinde, İstanbul'un burnunun dibinde sayılır) her batarya için ayırdığı mız talimhanelere koyduk. Lüzumunda hiçbiri atış yapacak durumda değil* di. Topların mevzilenmeleri günlerce süren hazırlığı icâb ettiriyordu. (...) Mermilerimizi de yanımıza almamıştık. Kullanamayacak olduktan sonra, al mak neye yarardı ki... Mermilerimiz Bakırköy'de metruk bir fabrikada duru yordu. Beheri 164 kiloluk dana gibi şeylerdi. Taşıyacak vâsıtamız da yoktu ya... [Zâten) taşısak (dal köyde koyacak yer bulamazdık. (...) Tayakadırı'da kış bizim için, civarımızdaki kıt'alara nazaran, bir hayli ra hat geçti denebilir. Komşu kıt aların çoğu, bir uçları en yakın köylerde, bü yük kısımları çadırlar içerisinde, yokluk ve bitkinlikle kışı savuşturmaya sa vaştılar. (...) Ordu olarak biz henüz pek sıkıntı çekmiyorduk. Tayın mutlaka çıkıyor, bir müteahhit bir sığır kesiyor, asker istihkakı mutlaka kazana giriyordu. Dev let, herşeye rağmen, askerini doyuruyordu. O sene kıtlık kendini hayvan yeminde göstermeye başladı. (...) [Söz konusu Tayakadın-İhsâniye yolu yapılamadığından, bir sonraki kışı da aynı köyde geçirdikten sonra) tabur, gelecek yaz gidebildi. (...) 24 parça dan ibâret 12 topumuzu İhsa niye ye çektiğimiz zaman, o sene yapılmış olan şose, hilafsız olarak, sapanla sürülmüş tarlaya dönmüştü. Ne olmuşsa ol muştu... Biz de nihayet 'menzili maksuda', iki sene sonra da olsa, ulaşabil miştik ya..."4 Gotthard Jaeschke, bir incelemesinde, Türk Kara Kuvvetleri'nin, Anka ra, Konya ve Erzincan merkezli, üç Ordu grubundan, yâni 12 Kolordu ve bağlı birliklerden oluştuğunu belirtiyor. Ordu barış döneminde 150.000 as kerden oluşuyordu. Jaeschke, incelemesinde, Türk Deniz ve Hava Kuvvetleri hakkında da ayrıntılı bilgiler ve 1937 yılına âid bâzı rakamlar veriyor ve savaş ekonomisi nin zayıflığını vurguluyor.s
4
Dündar Seyhan, Gölgedeki Adam, $.S-Î5
5
Jaeschke. Türkei, s. 56-61. Aynca bkz Deringil, Turtüsh F ortign Policy During ıhe Se-
337
İngiliz danışmanlar da, 1939 yılının Eylül ayında Türk Hava Kuvvetleri ni incelemişler ve raporlarında mevcut düzensizHği vurgulamışlardı6 Gary Leiser, bir araştırmasında. Tîirk Hava Kuvvetleri hakkında şu bilgi leri veriyor: Türk Hava Kuvvetleri hayli mütevâzi boyutlardaydı. Türk Hava Kuvvetleri'nin eğitimi, 1935 yılından önce, genellikle yabancı uzmanlar, daha ziyâde Fransızlar ve daha az sayıda olmak üzere de Alman lar ve Çekler tarafından sağlanıyordu. Ancak 1935 yılında yabancı uzman ların sözleşmeleri fesh edilecektir. Ne var ki, Genelkurmay Başkanlığı, Türk Hava Kuvvetlerimin, yabancı uzmanların destek ve yardımı olmaksızın, yeterince gelişemediğini fark edince, bu türden içe kapanma politikalarından vazgeçecek ve kısa bir sü re sonra da, bâzı Türk pilotları, eğitim için yabancı ülkelere gönderilirken, bazı yabancı havacılar, bu arada İngiliz Hava Kuvvetlerimden bir grup subay da, Öğretmenlik yapmak üzere, İstanbul'daki Hava Akademisi'ne davet edilecektir. 1938 yılına gelindiğinde, Türk Hava Kuvvetlerimde Ingiliz Hava Kuvvetle rimin yöntemleri uygulanmaya ve Türk Hava Kuvvetleri nde görevli Fransız subayların yerini de İngiliz uzmanlar almaya başlamıştı. Türk Hava Kuvvetleri, doğrudan Genelkurmay Başkanlığıma bağlıydı. Türk Hava Kuvvetleri, esas itibârıyla, kara ve deniz kuvvetlerine yardımcı bir güç olarak algılanıyordu ve bu şekilde düzenlenmişti. Savaş başladığında, Ankara, hem Almanya'dan, h em de İngiltere ve Fransa'dan savaş uçakları alıyordu. Ankara, ilk etapta. 500 modern savaş uçağına sâhip olmak istiyordu. Ancak bu, hiçbir zaman mümkün olamaya caktır. Türk Hava Kuvvetlerimin olası bir Alman ya da İtalyan hava saldırısına etkin bir biçimde karşı koyma şansı hiç yoktu. Ankara, 1939 yılının Ekim ayında, Londra'dan, 159 savaş uçağı istemişti. İngiltere ise, sadece 80 uçak teslim edebilmişti. Ankara, 1941 yılının Ocak ayında, bu kez de, 546 savaş uçağından söz ediyordu. Buna karşılık, sâde ce 36 tane temin edebilecektir. Fransa ise, Ankara'ya, yalnızca 30 savaş uçağı verebilmişti. Türkiye, 1942 yılının sonbahar aylarında, bu kez de, Ben lin'den, 72 savaş uçağı almayı başaracaktır. Türkiye, 1942-1945 yılları ara-
cond Worfd W ök An Active Neutrality. s. 31-41; Denngıl, Denge Oyunu, (İk in c i Dünyâ Savaşanda T ü rkiye 'n in Dış Politikası!, $. 30-37. 6
338
Ör>deır aöe,s. 23.
sır da da, İngiltere'den 55 ve ABO'den de % olmak üzere, müttefiklerden toplam 151 savaş uçağı daha alacaktır. Türk Hava Kuvvetlerimin şiddetle yakıta ihtiyâcı vardı. Çünkü (ilkede yakıt bulunmuyordu. Bu nedenle, Türk Hava Kuvvetleri, yakıt yönünden de ta mamen müttefiklere bağımlıydı. 1944 yılının ilkbahar aylarında, müttefikler, bir baskı unsuru olarak, yakıt sevkıyatını tamamen keseceklerdir Türk hava üsleri, başlıca, Balıkesir, Bandırma, Çanakkale, Akhisar ve İz* mir/Çiğli'de bulunuyordu, Savaş yıllarında 38'i İngilizlerce inşâ edilmiş top* lam 94 hava üssü hizmete girecektir Bu üslerden 15 tanesi Marmara böl gesinde ve İstanbul'da, altısı da İzmir'de bulunuyordu. Eskişehir, İzmir/Gâziemir, Kütahya, Çorlu, Merzifon, Kayseri ve Diyarbakır'da da hava üsleri vardı. Savaş çıktığında, Türk Hava Kuvvetleri nde 470 subay vardı. Ankara, 1940 yılının yaz aylarında, 450 pilota ve 50 tane de yedek pilota sahipti. 1941 yılının Ocak ayında ise, bu sayı 650'yO çıkacaktır. Savaş süresince 300 Türk pilotu Ingiltere'de eğitim görecektir. Önemli bir sorun da, teknisyen sorunuydu. İngiltere'de ve Orta Doğu'daki Ingiliz hava üslerinde eğitim gören Türk teknisyenlerinin yanı sıra, ABD'de eğitim gören Türk pilotları da vardı. Ancak Türk pilotlarının eğitimi hayli eksikti. Gece uçuşlarında, kötü hava koşullarındaki uçuşlarda ve bombardımanda hayli zayıftılar. Leiser. araştırmasında, Türk Hava Kuvvetlerimin genel etkisinin de zayıf olduğunu belirtiyor. Ancak, Türk Hava Kuvvetleri, savaş gücü olarak, en az, Doğu Avrupa (ilkelerindeki ve Orta Doğumdaki hava kuvvetleri kadar güçliiydii ya da onlardan daha da güçlü bir durumdaydı. Leiser, Türk Hava Kuvvetleri nin, savaş yılları içinde, Danimarka, Norveç, Belçika, Hollanda ve Polonya hava kuvvetlerinin savaşın başındaki genişliğine ve gücüne ulaştığını da vurguluyor. Türk Hava Kuvvetleri, Yugoslavya ve Romanya ha va kuvvetlerinden ise her zaman için daha güçlüydü. Türk Hava Kuvvetleri, savaştan sonra, Balkan ülkelerinin ve Orta Doğudaki devletlerin hava kuv vetlerinden daha güçlü bir durumda olacaktır,7 Jaeschke de, bir yandan, Türkiye'nin hava gücünün zayıflığını belirtir ken, diğer yandan da, olası hava saldırılarına karşı kentlerin savunulmasın da alınacak pasif korunma önlemlerine ilişkin yasa, yönetmelik ve tüzükle re dikkat çekiyor ve tüm bunların kâğıt üzerinde kaldığını açıklıyordu. Ja-
7
Gary Le.ser. ' The Tuıkish Air Force 1S39-1945: The Rise of a M inör Power". M îd d le Easiern Ştudies. Volu^ne: 26, Number: 3, (July 1990). s. 383-395.
339
eschke, hava savunmasının yetersizliğini belirtiyor ve İstanbul'daki ahşap evlerin sayıca çokluğuna dikkat çekiyordu 8 Unutulmasın ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1924 yıljnda, mâfî yetersizlik nedeniyle, askerlik hizmeti iki yıldan birbuçuk yıla indirilmiş ve yalnızca 80.000 kişi askere alınarak eğitimleri sağlanabilmişti. 1936 yılında dahi Or dunun mevcudu 120.000 kişiydi.9 Savaşla birlikte, hiçbir zaman resmen ilân edilmeyen seferberlik başla mış ve Ordu mevcudu bir milyonu aşmış, hattâ savaşın ortasında birbuçuk milyona yaklaşmıştı. Sorun, yalnızca silâh altındaki askerin beslenmesi değil, fakat aynı za manda, askerî malzemenin durumuydu. Savaş sanayii olmaması, Ordu ihti yâcım biiyük oranda, sınırlı ölçüde yapılabilen, askerî malzeme ve silâh it halâtına bağımlı kılıyordu. Diğer yandan, Ordunun donanımı iyi olmadığı gi bi, ulaştırma olanakları da dardı. Orduda birbirinden farklı 28 çeşit kamyon olduğu söyleniyordu. Tüm akaryakıt tanklarının depolama kapasitesi ancak 100.000 tondu ve tam kapasite kullanılamıyordu. Savaş içinde bu stok an cak bir haftalık, hattâ daha az süre yetecek dereceye kadar düşmüştü.10 Aslında bu konular, o zaman için de bilinmedik değildi.11 Örneğin, basında şu tür haberlere rastlanıyordu; "Pasif korunma mütahassfsı Amiral Mouren, Türkiye'de yirmi gün kal dıktan sonra, Ankara, İstanbul, İzmir şehirlerini ve müdâfaa sistemlerini tetkik etmiş ve Başvekâlete (bu konuda] bir rapor vermiştir."12 "1939 mâli yılı içinde vilâyet ve belediye bütçelerine pasif korunma işleri için 247.212 TL kon[ul]du. 13 "1939 da pasif korunma işlerine 200.613 TL sarf edildi."14
8
Jaescbke. "Dıe Politische Entvvicklung de r Türkei seıt Ausbruch de$ Krieges*. Jahrbu cfıfü r P olitik ıtıtrf Auslandskunde 1941, s. 254-255.
9
F elixG use,D ieT iirkei. s Î24
10 Aydemir, İkin ci Adam. (Cilt: 2|r s. 129-131. Ayrıca bkz. Selim Deringıl. Turkish Foreign Policy During Hre Second VVortd War: An 'Aciive* Neutralhy, s. 31-41; Setim Deringil, Denge Oyunu, Iİkinci Dünyâ Şavaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası!, s. 30-37. 11 Bkz. Dâhiliye Vekâleti Seferberlik M üdürü Hüsamettin Tugaç, "Hava Taarruzları Karşı sında Belediyelerin Vazifelen". B elediyeler Dergisi. Yıl; V, Sayı. 55. (M art 1940). 12 Belediyeler Dergisi, Yıl: VII, Sayı 79-81, (M art-M ayıs 1942). 13 İstanbul Belediye Mecmuası, Sayı: 183-184, (Ağustos-Eylüi 19391. 14 İstanbul Belediye Mecmuası, Sayı. 183-184, (Ağustos-Eylüi 1939).
340
Aslında, bütçe çizelgelerinden, pasif korunma için tahsis edilenden da ha az harcama yapıldığı açıkça görülüyordu. Basında da pasif korunmaya ilişkin geniş yayın yapılıyordu. Örneğin, Fâlih Rıfkı Atay, Ulus gazetesinde yayınlanan, “ Millî Hazırlanma Devrinde Va zifelerimiz” adlı yazısında, pasif korunma konusunda herkesin bilgi sahibi kılınmasını istiyordu.ıs Atay, alınan önlemlere uyulmasını ve her ailenin kendi bahçesine bir aile sığınağı yapmasını öneriyordu.16 "İstanbul'da 95.000 siper kazıldı ve bunlar 600.000 kişiliktir. [Ancak] yapılan siperlerden bir kısmının istendiği gibi olmadıkları görülmüştür.17 12 Kasım 1940 târihinden itibaren tüm kent kasaba ve saptanacak nahi ye merkezlerinde karartma uygulamasına başlanır.18 Ancak bu karar, II Aralık'ta yürürlükten kaldırılacaktır. Sıkıyönetim İfânı
"Umûmî siyâsetin gösterdiği lüzum ve icâbları mütalaa eden İcra Vekilleri Heyeti, Teşkilâtı Esâsîye Kânunu'nun 86. maddesince” 20 Kasım 1940 târihinde, Edirne, İstanbul, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale ve Kocaeli illerinde bir ay süreyle sıkıyönetim ilân edilmesine karar verir. Sıkıyönetim Komutanlığıma, Jandarma Umum Komutanlığı görevi de uh desinde kalmak üzere. Korgeneral Ali Rızâ Artunkal getirilir. Bu kararlar, 25 Kasım 1940 tarihli TBMM toplantısında, üzerinde herhan gi bir görüşme yapılmaksızın, onaylanacaktır.19 Fâlih Rıfkı Atay, Ulus gazetesinde, bu önlemin resmî yorumunu şöyle ya pıyordu: "Vilâyet isimleri gösteriyor ki, bu tedbir, kalyan tecâvüzü ile emniyet bölgemize sirâyet eden harbin her türlü ihtilât ve ihtimâline karşı, bir müd detten beri (almagelen] millî hazırlanma tedbirleri arasındadır."20 Bir ay süre ile ilân edilen sıkıyönetim, TBMM karârı ile, tam 15 kez uzatı-
15 Ulus. (13 3.1941). 16 AT, Sayı: 88, {Marti 941}. 17 Vatan. I IS 9.1940} Ayrıca bkz. Uran, age, s. 360.
18 Ulus, |1 9 11.1940}. 19 TBMM ZC, Devre: 6, içtim â: 2, 8. İnikat, 125.11.1940). Ayrıca bkz. Bakanlar Kurulu Ka rârı No: 2/14705 ve Târihi: 20.11.1940, RG, Sayı: 4688, (23.11.19401.
20
Fâlih Rıfkı Atay, 'B irb irin i Tamamlayan Tedbirler",
Ulus.
124.11.1940}.
341
lacak ve ancak çok-partili siyasal yaşama geçtikten sonra, 22 Aralık 1947 târihinde kaldırılacaktır.21 TBMM nin Sıkıyönetimi Uzatma Târihleri
Uzatma Süresi
20.12.1940 19.03.1940 20.06.1941 12,12.1941 12.06.1942 02.12.1942 ...06.1943 03.12.1943 26.06.1944 01.12.1944 04.06.1945
3 ay 3 ay 6ay Bay 6 ay 6 ay 6 ay 6ay 6 ay 6 ay 6 ay
21 Savaş yılarında sıkıyönetim sürelerinin uzatılması için bk2 . TBM M ZC, Devre: 6. İç ti mâ: 2, Çili: 15. 19. İnikat. (2Ö.12 19401; TBMM ZC, Devre: 6, İçtimâ: 2. Cilt: 16, 29 İnikat, 419.3.1341); TBMM 2C. Devre: 6. İçtimâ: 2, Cilt: 19, 67. İnikat. (206 1941): TBM M ZC, Devre: 6. İçtimâ: 3, Cilt: 22, 15. İnikat, (12 11.1341}, T B M M ZC, Devre: 6. içtimâ: 3, Cilt: 26. 72. İnikat. (12.6.19421; T B M M ZC, Devre. 6, İçtimâ: 4, Cilt: 29,12. İnikat, (2.12.1942), TBM M ZC. Devre 7. İçtimâ. I. Cilt. 6, 8. İnikat, (3.12.1943); T BM M ZC, Devre 7, İçtimâ: 1, Cilt- 11, 76. İnikat, (26.6.1944); T B M M ZC, Devre: 7, İçtimâ: 2, Cilt: 14, 7. inikat, {1.12.1944); TBMM ZC, Devre: 7, İçtimâ: 2, Cilt: 18,68. Birleşim, (4.6.1945). Ayrıca bkz. Uran, age, s. 360-361; Jozeph Ackermann. "İkinci Dünyâ Savaşı Sırasında Türk-Alman İlişkileri". Atatürk Konlerensları 1973*1974, s. 64-65; Zafer Üskul, "T ürki ye'de Sıkıyönetim Uygulamaları Üzerine Notlar", Taplum ve B ilim , Sayı- 42. (Ya2 1988), s. 85-104.
3) TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİ Şimdiye kadar uluslararası politikada ve Türk dış politikasında gördüğümüz siyâsî ve askeri gelişmeleri, bu kısımda, bir kez da ha, ama bu kez Türk-Alman ilişkileri açısından ve özellikle de Berlin'in gözünden izlemeye çalışacağız. Wcimar Cumhuriyeti döneminde Türk-Alman ilişkileri, genel olarak çatışmadan uzak ve yer yer de hayli yakındı. Bu dönemde 342
siyasal ilişkilerde özellikle vurgulanmaya ihtiyaç gösteren bir an laşmazlık konusu da yoklu. Tam aksine» iki ülke arasında dış po litikada belirli benzerlikler, yakınlıklar ve paralellikler vaıdı. Türkiye ile Almanya arasındaki diplomatik ilişkiler en kısa za manda yeniden kurulmuş ve iki ülke arasında belirli bir yakınlaş ma gözle görülür hâle gelmişti. Almanya, Ankara'nın başkent ilân edilmesine karşı, diğer Batılı devletlerin aksine, olumlu bir tavır ainıış ve bu konuda Türk 11ükümcırne diplomatik alanda destek vermekten de kaçınmamıştı. Yine bu dönemde Türkiye, Sovyetler Birliği ve Almanya arasın da uyumlu olmasına çalışılan bir birliktelikleri söz etmek de mümkündür. Ancak bu uyumlu birliktelik, zaman zaman, dozu yükselme yen çatışınakıra da sahne oluyordu. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’»? girişi sorununda, Almanya, Türkiye'ni» Cemivefe üve olmasını desteklerken» Sovyet ter Birliği, Türkiye’nin Cemiyeı’in dışında kalmasını tercih ediyordu. An cak Almanya, bu gibi hassas konularda belirgin bir tınımı almak tan kaçınmaya çalışıyordu. Tüık dış politikasının cıı önemli sorunlarından olan Musul so rumluda ise. Almanya, Türkiye’ye karsı İngiltere'nin yanında ıa* vır almaktan özenle kaçınmış ve bu konuda Türkiye ile İngiltere arasında dengeli bir politika izlemeye çalışmış». İtalya'nın Türkiye üzerindeki tehditlerine ve baskılarına karşı, Berlin, Türkiye'yi tedirgin edebilecek hor türlü görüntü ve hare ke iten uzak durmak işlemişti. Dönemin siyasal ilişkileri çatışmalarda» lama men uzaktı. Kültürel ilişkilerdeki yakınlığın derecesi ise daha da yüksekti. Türkiye'de görev alan Alman uzmanlar ile Almanya'ya gönderi len Türk görevliler ve öğrenciler, bu dönemdeki kültürel ilişkile rin temelini oluşturuyordu. Askeri ilişkilerde de önemli bir yakınlık vardı. Türk Ordusu nda görevli Alman subaylar ile Almanya'da cğıum gören Türk subaylar ve askeri öğrenciler» bu ilişkinin bir boy ulu nu oluştururken; bir diğer önemli boyutunu da, Türk savumu sanayi ine yönelik Alman yatırımları ile Almanya dan askeri mal zeme abıru oluşturuyordu. /
^
/
*
t
343
Ekonomik ilişkiler de yakındı ve Türk-Alnıan ilişkilerinin en önemli alanını oluşturuyordu. Türkiye’nin toplam ihracât ve ithalâtında Almanya'nın arlan * payı ile Jıınkers'in ve Luflhansanın girişimleri bu donemde özel likle dikkat çekiciydi. Ayrıca bu sırada Türkiye'deki demiryolu yarınmlanna yönelik Alman demiryolu malzemesi sevkıyatı da öncin taşıyordu.165 Ancak. Nazi dönemindeki Türk-Alman ilişkileri iğin daha fark lı bir değerlendirme yapılmalıdır. Siyasal ilişkilerde, öncelikle dc her iki ülkenin dış politika be del ve yöntemlerinde, önemli farklılıklar oluşmaya başlamıştı. Aslında Almanya'nın da, Türkiye'nin de barış antlaşmalarıyla düzenlenmiş coğrafî sınırları konusunda bâzı talepleri vardı. An cak Almanyaıım talepleri çok daha geniş kapsamlıydı. Türkiye ise, Lozan'da düzenlenen biçimiyle tatmin olmadığı için, bâzı ko nularda (Halay ve Boğazlar üzerinde) talepte bulunuyordu. Bu açıdan bakıldığında, iıeı iki ülkenin de birbirlerinin dış po litika hedeflerini hoşgörü vc anlayışla karşıladıkları düşünülebi lir. kakat dış politika alanındaki bu benzerlikler nihayet bir ııokı.ıda sona eriyordu. / CAtnkü. Almanya, temelde Birinci Dünyâ Savaşı nın sonunda barış antlaşmalarıyla düzenlenmiş statükoyu kabul etmiyor ve onu eline geçen ilk lıısaua değiştirmeyi plânlıyordu. Bu bakım da n Almanya'nın leıııckleki tercihi revizyonist bir dış politikaydı. Oysa, Türkiye, aslında Lozan ile t atın iş olmuş bir ülke olarak, temcide statükonun sürmesini destekliyor vc dış politika ile ilgili taleplerini ancak ikinci derecede önemli sorunlar olarak görüyor du. Diğer taraftan, iki ülke arasında sâdece dış politika amaçlan bakımından değil, ama aynı zamanda yöntemleri bakımından da lai k vardı. Almanya, dış politikada hedeflerini gerçekleştirmek için, fiilî
1 6 S 6u dönemdeki {1923-19391 Tiirk-Almarı siyâsî, kültürel, askeri ve ekonomik ilişkileri konusun da
344
aVr,nt,lı M g i »çin bkz
Cemil Koçak. Tiirk-Aln»Bn İliş k ile ri («23-1939), s. l-96 ve 247-248
durum yaratıyor, güç gösterilerinde bulunuyor, zaman zaman da askerî güç kullanıyordu. Böylece uluslararası ilişkilerde mevcut antlaşmaları kesinlikle tanımaya yanaşmadığı gibi, tek yanlı ka rarlar alıp, bunları uygulamayı temel ilke hâline getiriyordu. Türkiye ise, dış politikasında, mevcut antlaşmaları kesinlikle tanımakta vc uygulamaktaydı. Türkiye, bu alanda bir rahatsızlık duysa bile, bu rahatsızlığını, devletler hukuku çerçevesinde gün deme getirerek, arzu ettiği çözümü elde etmeye çalışıyordu. Bu alanda Türkiye, tek yanlı uygulamalara kesinlikle yanaşmadığı gi bi, durumu ne denli uygun bulunursa bulunsun, bu lür lek yanlı kararları ilke olarak red ediyordu. Yanı iki ülke arasında, dış politikada tercih edilen ve uygula nan yöntem açısından da lam bir çelişki vardı. Uluslararası politikaya 1933 yılından itibaren egemen olan ve İkinci Dünyâ Savaşı'na dek süren, revizyonist devletler grubu ik an ti-revizyon İst devletler grubu arasındaki İktisâdi, siyâsi, idcolojik/kültürel ve askerî mücâdele, başlangıçtan itibaren bir IngilizAlnıan rekabeti olarak gelişecektir. Bir Balkan, Orta Doğu vc Akdeniz devleti olarak Türkiye, elbeiıe, bu mücâdelenin ve rekabetin ağırlığını üzerinde duyacaktı. Bu açıdan bakıldığında, 1933-1939 yılları arasında lngiliz-Alman nü Tuz mücâdelesi ve rekabeti, Türkiye üzerinde de önemli oran
Türkiye'nin Batı İttifâkı'na Yönelişi ve A lm anya Adolf Hiılcr, daha iktidara gelmeden yıllar önce kaleme aklığı ünlü kitabı "Mciıı KampPTla 0 ‘KavgaırT), Birinci Dünyâ Sava şanda ülkesinin mutıefiği olan Türkiye'ye, İti. Rcich m ittifaklar politikasında yalnızca ikincil bir rol, batta açıkça olumsuz bil 1 0 i yuklüvorchı. Hiılcr e göre, Almanya'nın Türkiye gibi ülkelerle itıilak l
litikasının ilgi alanının tamamen dışında kalıyordu.166 Killer m bu yöndeki düşüncesi yalnızca kuramsal planla sınırlı kalmayacak, fakat uygulamaya da yansıyacaktır. Birinci Dünyâ Savaşı ndan sonra Ankara’daki ilk Alman Buv«kclcisı olan Rudolf Nadolny 1931 yılının Kasını ayında Berlin'de bulunduğu bir sırada, 1 $ubaı 1932 târihinde Cenevre’de başla ması öngörülen Silâhsızlanma Konferansında Alman delegasyo nuna başkanlık etmesi yolundaki öneriyi kabul etliği için, Anka ra'daki Büyükelçilik görevinden bu târihten itibaren fiilen ayrıl mış olur. Çünkü, yeni görevi nedeniyle Nadolny; artık sürekli ola rak Cenevre'de bulunmak zorundaydı, Bn suretle. Almanya nm Ankara Büyükelçiliği, Nadolny ıım Bü yükelçilikten resmen ayrıklığı târih olan 29 Ekim 1933 c dek liileıı boş kalır167 Friiz Ncuıııurkuı. anılarında, son derece silik bir kişiliği oldu ğunu belirttiği, Almanya'nın Nadolny'den sonraki Ankara Büyü kelçisi Frcdcric Haris von Rosenbcrg, güven mektubunu ancak ).] Aralık 1933 târihinde sunar. Bu arada. Alman Büyükelçi ligi nin iki yıla yakın bir süre boş kalması Türk Hükümeti nin gözünden kaçmaz 168* Bu dönemde Türkiye’nin Ingiltere ile ilişkileri, Türk-Alman ilişkilerini doğrudan etkileyen önemli bir faktördü. Ankara ile Moskova arasındaki yakınlık, Ankara ile Berlin ara sındaki soğukluğun bir başka nedeniydi. Çünkü, Almanya’nın Sovyeıier Birliği ile ilişkileri, bu sırada, bn hayli uzaklı
166 Josef Ackermann, Oer Begehrle Mann am Bosporus: Europaetsche IrıteressenkoHısıoııen in der Tıırkeı <1938-1941)", Mitler, Deutschland und die M aecbte, $. 489; Cemil Koçak, TürkAlm an İliş k ile ri (1923-1939), s 99. 167 Rudolf Nadolny, M ein Beitrag. s 113 ve M M 43: Gotthard Jaeschke. ‘ Die Türkei in deri Jalırer> 1933-1934', Gescfıiclıtskaleruler, M iueiîungen des Seminars für OrıentaJische Spracken bzw. der Austondtıochschufe an der U n îv m ita e l B erlin, Jahrgang XXXVIII Abteılung llr W estasiaiışçhe Stııdıen. (29.10.1933), S. 120. 168 Ackermann, agm. Mitler, Oeutschland und die M aechle, s. 49(ydipnot 8; Friu Neumaık, Bo ğaziçi ne Sığınanlar, (Türkiye'ye İltica Eden Mini, Siyâset ve Sanat Adamlara 1933-1953}. s. 124; Gotthard Jaeschke, _Dıe Türker in den Jahren Î933-1934", G eschiçfıiskalender. M itle ilungen des Seminars für O rie n ia liscln Sprachen bzıv. der Atıslandbochschule an der Univ&rsitaet B erlin, Jahrgang XXXVIII. Abteilung |f, VVestasiatısche Studien, (11.12.1933L s. 122
346
Almanya’nın revizyonist taleplerini henüz uygulamaya koyma dığı bir sırada, Türkiye, Almanya’nın benzer amaçlar güden Kalya ile paralel bir dış politika izlemesi üzerinde dikkatle duruyor, bu yakınlaşmadan tedirgin oluyor ve endişe ediyordu. Gerçek te n de, Nazi iktidarının başlangıcında, Türkiye'de Al manya'ya karşı bir tereddin ve kuşku havası doğması için çok za man geçmeyecektir. Bu durum, yeni dönemde, iki ülke arasındaki ilişkilcıdc brUı temel sorunların oluşmasının uzak bir ihtimâl olmadığına işartı ediyordu.169 Al manyatım Ankara Büyükelçisi Rosenbergin 24 Mayıs 1935 târihinde emekliye ayrılması, bu nedenle Almanya'ya geri çağrıl ması ve bir süre sonra Türkiye’yi terk etmesi sonucunda, Alman ya'nın Ankara Büyükelçiliği, aradan birbuçuk yıl geçtikten sonra, ve ıı iti e ıı boşalır. Almanya'nın yeni Ankara Büyükelçisi Keller, görevine 4 F;y!ül 1035 târihinde atanacak, 26 Ekim’de de güven mektubunu sunaaUıır.170 Keller, 20 Kasım LÖ.38 târihinde emekli olduktan hemen soma, 22 Kasımda Ankara’dan ayrılacak ve bu sürede Alman Büyü kel-
L
çilimi yemden boşalacakur-171 Bu sırada Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği ndeki en yetkili İnsi olan Müsteşar Kroll, Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı hır raporda, bu konuya da değiniyordu. Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği nin boş kalması, elbette, Türk Hükümetinin de dikkatini çekmişti. Nitekim Kroll. raporunda. Berlin'den, Ankara'nın hatırlatmala rına, ikâzlarına ve şikâyetlerine karşılık olarak, yeni Büyükelçinin atanmasının gecikme nedeni olarak inanılabilir ve makûl gcıckçclcr bulunmasını istiyordu. Kroll, şimdiye dek bıı gecikmeye ilişkin soruları, Büyükelçilik makamı için çok değerli bir kışı arandığı şeklinde yamllamışu. Ancak bu gerekçe son zamanlarda
163 Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-1339), s. 101 -106 ve 248. 17Û Cemil Koçük. Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s. 105. 171
Cemil Koçak. Turit-Alm an İliş k ile ri 11923-1939), s 133; J K 1. (22.11.1938), s. 66
347
o denli sile kullanılmıştı ki, artık bundan sonra kullanılması ola naksız hâle gelmişti.172 Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği, 1939 yılının Nisan ayma kadar, lam bes ay nedensiz olarak boş bırakılır. Kük dış politikasında bu son dönemde meydana gelen önemli siyasal gelişmeler anımsanacak olursa, Almanya'nın Türkiye yi si yasa) bakımdan önemli bulmayıyım ve Büyükelçiliğini boş bırak masını anlamak çok zordu.173 Oysa, Türkiye, Berlin'e, Ankara Büyükelçiliğimin boş kaldığını birkaç kez hatırlatmıştı. Meme mene ioğlu, 10 Şubat 1939'da ve Türkiye'nin Berlin Büyü kelçisi Haindi Arpag da, 30 Mart I939‘da, bu durumu, bizzat Al man Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Wcizsaecker'c bildirmiş lerdi. Ayrıca, Mcncmendoğlu, 1 Subai 1939'da, bu durumdan şi kâyetçi olduklarını bizzat KrolPa da anlatmıştı. Alman Bıiyükelçilığı'mn boş kalmasından İtalya'nın Ankara Büyükelçiliği de tedir gin olmuştu.174 Oysa, lürkıyç'nm Berlin Büyükelçiliği hiç bos kal manı ıslı. Sı mayla Haindi Arpag (Nisan 1938-Haziran 1939), Hüsıcv Gerede
172
ADAP. Serie D: 1937-1945. Bantf V. tJuni 1937-Maerz 1939}. Kapitel Vfl. Die Tiirkeı, (16. Jufı 1937-10. Februar 1939), ‘ Kroll'dan A O B ye', Mr. 559, 1.2.1939. (1593/384 233); Cemrl Koçak. Türk-Alm a* İliş k ile ri (1923-19391, s 132 (Kısaltmalar için bkz. III. Bolüm/rfıpnot 11)
173 Krecker, age. s. 27, Ackdrmann. agro. Hitler, Deutschtamf und die M aechte, s. 489-495 174 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band V, (Jım i 1937-/vTaer^ 1939). Kapitel VII, Die Türkei, (16 Jııii 1937-10 Fetamar 1939), “KroH'dan ADB'ye*. Nr. 559. 1.2.1939. <1593/384 233}, Cemil Koçak, Tıirk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), ş. 139; Krecker, age, S. 27-28/dipnot 5; Ackermann. agm. Mitler, Deulschfand und die M oechte, s 489-495
348
tirmcsini, nispeten ilmili bir tutum içinde karşılar ve Berlin'in bu tür girişimlerinc karşı doğrudan olumsuz bir tutum içine girmez. Habeşistan'ın İtalya tarafından işgali ve bu işgale Almanya’nın desteği, Tiıık-Al man ilişkilerindeki soğukluğu artıran bir elken olu r. Montrö Antlaşması na karşı Almanya’nın olumsuz tuumıu da bu tabloya ek İçilmelidir. Esas itibarıyla Münih Anılaşması na kadar olan dönem, ’l urkAlınan ilişkileri için nispeten uzak ve soğuk bir dönenidir. Ancak şiddetli gerginlikler ve çatışmalar bu sırada görülmeyecektir, Türkiye, Almanya'nın itim Almanları tek bir devletin çatısı ab tında toplama amacına yönelik coğrafî genişleme taleplerine karsı somuı bir tepki göstermeyecektir. Bu tür girişimler Türkiye tara lından bir ölçüde hoşgörüyle karşılanacaktır. Ancak, Münih Antlaşması ndan sonraki siyasal ve askerî gelişmeler, bu durumu hızla değiştirir Prag'ın işgali ve Çekoslovakya'nın Alman işgaline girmesi, Al manya'nın Romanya'ya zorla kabul ettirdiği ticâret antlaşması ve belirleyici önemdeki İtalya'nın Arnavutluğu işgali, Türk-Alnıan ilişkilerinde bir dönüm noktası oluşturur. O zamana kadar ilişkilerde devam eden soğukluk, yerini şid detli çatışmalara ve anlaşmazlıklara bırakır.175 Oysa, Nazı döneminde de, Türk-Alman kültürel ilişkileri hayli yoğundu. Bu dönemde çok sayıda Alman uzman Türkiye’de gö rev almıştı. Çok sayıda Türk öğrenci de Almanya’da eğitim görü yordu.176 Askeri ilişkilerde de gözle görülür bir yakınlık vardı. Türk Ordusu’nda görevli Alman subayların yanı sıra, Almanya'da eğitim göıcn çok sayıda Türk subayı bulunuyordu. Türk savunma sana yiine yönelik Alman yatırımları önemli boyutlara ulaşmıştı. Diğer yandan, Türkiye, askeri malzeme ihtiyâcım büyük ölçüde Alman ya'dan sağlıyordu.177
175 Cemil Koçak, Tıirk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 105-128 ve 248 176 Cemil Koçak, Tıirk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s. 174-184. 177 Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s. 184-199.
349
Ancak bu dönemde ekonomik ilişkiler en önemli ve özellikle vurgulanması gereken akım oluşturuyordu, Türkiye ile Almanya arasında siyasal ilişkilerde bir gelişme ol mamasına karşın, son derece yoğun ekonomik ve 11câri ilişkiler kurulmuş ve gelişmişti. Ancak licâıî ilişkilerde, âdeta bir patlama noktasına varan can lanma, Bitler iktidarının kurulduğu 1933 yılından itibaren görü lüyordu. > Nazı Al manyası, Türkiye’de ekonomik hegemonya kurmayı amaçlamış ve tüm girişimlerini bu amaca uygun biçimde plânlam ıs ıı.
Bu mm bir sonucu olarak, Türkiye’nin toplam ihracâtında Al manya'n m payı 1933 yılında % 20 iken, 1938 yılında % 4Te ula şacak ıir.17o Türkiye'nin toplam ithalâtında Almanya’n m payı ise, 1933 yılında % 27 iken, bu oran 1938 yVLİında % 48 olacaktır , 179 '
T7$ Cemil Koçak, Tıirk-Alman İlişkiler» (1923-1939), s. 199-245. 8u konuda istatistikler farklı rakamlar vermektedir. Türkiye’ nin toplam ihracâtında Almanya'nın payı 1933 yılında % 20. 1934 yılında % 40. 1935 yı lında
% 43,
1936 yılında % 52, 1937 yılında % 39 ve 1938 yılında da % 44 olmuştur. Tezek age,
s. 149: Jaeschke, Türkei, s. 48-49, Önder, ege, s. 15. Buna karşıhk. bir başka kaynakta. 1933-1937 yılları için, aynı rakamlar, sırası ile. % 19. % 37,3. X 40.9, % 51 ve % 36.8 olarak veriliyor. Osman Zeki Torgay. *Son 10 Yıl İçinde Türk iye-Almanya T ıcâreti",
10 Yıl. Almanya'da Tûık Ticaret Odası, s. 78.
Nen mark. 1936,1937 ve 1938 yılları için, sırası ile. % 45, % 36,5 ve % 43 oranlarım veriyor. Neumark, "Der Türkische Aussenhandel im Jahre 1938*, İstanbul Üniversitesi İktisa i Fakültesi Mecmuası, Cilt 1 J 1939), s. 92-94. Glasneck ise, 1938 yılı için.
% 45,6 oranım
veriyor. Glasneck, Tiirlcei und Afghanistan, s. 22.
Krecker de, aynı yıl için, % 39.7 oranına işaret ediyor. Krççker, age, s. 23. Jaeschke, yine aynı yıl içrn. X 43 rakamını verirken, bu oranın. Türk istatistiklerine göre, 52,2 olduğunu belirtiyor. J K 1, {30.12.1938], s. 67.
%
Neumark, bir başka yazısında da. 1938 yılı için, % 47 rakamını veriyor. Neumark, ‘ Der Tür kische Aussenhandel 1939-1940", İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt. 2. Ayrıca bkz. Heinz Glaesner, Das Dritte fie ich und der M ırtlere Osten. Politis-che und VVirtscfıaftliche Beziehungen Deutschtends zur Türket 1933-1939, zıı İran 1933-1941 und zu Afgha nistan 1933-1941, s.
46-48,76-77.88-89 ve 93
179 Tezek age. s 149; Jaeschke. Tütfcei, s. 48-49; Önder, age. s. 15: Cemil Koçak, Türtt-Alman İliş k ile ri 11923-1939), s. 199-245. 8u konuda da istatistikler farklıdır.
350
Görüldüğü gibi. Türkiye, ekonomik alanda büyük ölçüde Al manya'ya bağımlı hale gelmişti. Gerçi Türkiye'nin Bertin Büyükelçisi Hamel i Aıpag, 5 Nisan 1938 târihinde. Alman Dışişleri Bakam Ribberurop ile yaptığı gö rüşmede. Tüık-Alnıan ilişkilerinin her bakımdan dostça olduğu nu vurguluyor ve Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Arasın kendisin den bunu vurgulamasını özellikle talep etliğini belirliyordu.*180 Ancak, Türkiye’nin Almanya'nın izlemekle okluğu dış politika ya karşı ofaıı soğuk ve uzak tutumu 1938 yılının yaz aylarımla açıkça görülüyordu. Hâriciye Vekâleti Genel Sekreteri NÇıman Mencmcncioğu, 1 Temmuz L938'dc, Berlin’de, Alman Dışişleri Bakanı Ribbcniıop ile görüşür. Bu görüşmede Tüı k dış politikası genel hatları ile ele alımı?
Türkiye'nin toplam ithalâtında Almanya'nın payı 1933 yılında % 27,1934 yılında % 36.1935 yı lında % 43. 1936 yılında % 48. 1937 yılında % 44 ve 1938 yılında da % 48 olmuştur. Tezel. age, s. 149; Jaeschke, Türkei, s. 48-49. Önder, age, s. 15. Buna karşılık, bir başka kaynakta, 1933-1937 yılları için, aynı rakamlar, sırası ile, % 25.5. % 33.8, % 40. % 45,1 ve % 42.2 olarak veriliyor. Osman Zeki Turgay, "Son 10 Yıl İçinde TürkiyeAlmanya Ticâreti", 10 Yıl. Alm anya'ca Türk Ticâret Odası, s. 78. Neumark, 1937 yılı çın, bu oranın % 42.1938 yılı için ise. % 47 olduğunu belirtiyor. Yine Neumark'a göre. 1938 yılında Türkiye’nin toplam ithalâtında Almanya. Avustorya ve Çekoslo vakya'nın toplam oranı % 46f3'dûr. Neumark, *Dçr Tijr|
351
Mcnemcncioğlu'mı göre, Türkiye» özellikle Almanya ile closıluU ilişkileri kurmak ve bunu sürdürmek istiyordu. Türkiye, Al manya’ya karşı olan, ona yönelik hiçbir gruba katılmama kararın daydı. Mene menci oğlu, bu arada» Türk-Al man ilişkilerinin en iyi biçimde tarafsız bir politika temelinde gelişebileceği kanısında ol duğunu da belirtir. Ribbcnırop ise» Birinci Dünya Savaşı’ıı darı sonra imzalanmış barış amlaşmalarıyla zarara uğramış devletlerin» statükocu güçle re karşı yakın işbirliği içinde olmaları ve revizyonist amaçlarını gerçekleştirmek için birleşmeleri gerekliğine işaret eden Ribbenırop’a göre, tara Isız bir dıs politika, daha sonra iki ülke arasında yakın bir işbirliği kurulması için uyguıı bir temci oluşturacaktı.1*1 ıVlcııemcncioglu ile Ribbcnırop arasında» 7 Temmuz da» ikinci biı görüşme daha yapılır. Bu görüşmede, Menemencioğlu, Ribbcntropun ilk görüşmede ki önerisini vamılar. Ribbcnırop, Batılı devletlerin, İngiltere ve Fransa’nın statükocu polilikalarına karşı, barış antlaşmalarında haksızlığa uğramış Al manya vc Türkiye'nin, yitirdiklerine yeniden kavuşmalarım sağ-il* s
Yeni Adam, o vakitler. Nasyonal Sosyalizm aleyhinde neşriyat yapıyor ve Almanların Balkan la rda gÖ2 u olduğunu haber veriyordu. Alman Büyükelçise Dışişleri Bakar» IHancıye Vekili] Tevfik Rüştü Aras a gelip, bu neşriydim durdurulmasını istemiş... Büyükelçinin arzusu. Bakanlar Kurulu na aksetmiş ve Bakanlar Kurulu nda, Gazeteyi tam a men kapatalım... Olsun bitsin...- demişler. 0 2 amankı İçişleri Bakanımız {Dâhiliye Vekili], kıyınstlı mütefekkir Şükrü Kaya, bu despotik teklifi önle-mek için uzun boylu mücâdele etmiş ve |Hariciye Vekili] Tevfik Rüştü [Arasl'm. 'Yeni Adam kapatılmazsa. Hariciye Vekilliği edemem- diye dayatması üzerine (del. gazetenin bir yıl müddetle tatiline karar verilmiş... Arkasından da, habersizce ve sebep gösterilmeden. Yeni Adam'm ıdâreevı mühür leni vermişli
{••)
0 zamanki kabinede JDâbiliye Vekili] Şükrü Kaya'dan başka, ’ Hür devletlerde hükümetler po litikalarını gazete kapatmakla değil, memurları ile idâre ederler' diyen |d ej olmamıştı.* Çetin Altan/Elemeler-Elestirmeler: Yeni Adam'ı Celal Bayaı Hükümeti Kapatmıştı”, Yeni Adam. Sa yı: 619J 13 Ekim 1949} 181 ADAP, Sene 0: 19370945, Band V, IJuni 1937-Maer2 1939}, Kapıtel VII. Die Türkeı, 116. Julı 1937-10 fe b ru a r 1939), "Aibbentrop'un Raporu", Nr. 548, 7.7 1938.196/107 729-733}; Cemil Ko çak. Türk-Alnıan İliş k ile ri 11923-1939), s. 128: Kre eker, age, s 14-15 ve 19-20; Glasneck. Türkei und Atghanisian. s 39; Jıvkava. age, s 150-152; 0TDP, s. 122; J K 1,17.7.1938). s. 60.
352
Utmak amacı ilc\ ortak revizyon isi bir politika izlemelerini öner mişti Bu öneriye karşılık, Mene mene ioğlu, Türkiye’nin tara Isız bir politika izleme amacında okluğunu bir kez daha vurgular. Türki ye* temekle bir revizyon ihtiyâcında değildi. Balkan devletleri ile iıufakı ise, sadece Balkan Antantı ile sınırlıydı. Türkiye, kalkına bilmek için, sâdece barış istiyor ve politikasını da bu doğrultuda saptıyordu. Me nanene ioğ lu* ülkesinin kalkınma hedeflerine var ması için yiız yıllık bir barışa ihtiyacı olduğunu da vurguluyordu. Ancak RibbcııtrOp önerisinde ısrar eder. Ribbcnırop a göre, Türkiye, 7 Mart l»3ö târihinde, Alman Ordusu'nun Ren Bölge si'ne girmesinden sonra, Almanya’nın revizyonist bir politika izle me eğiliminde olmadığını açıklamakla birlikle, Boğazlar sorunun da, hattâ Almanya’nın revizyonist politikasını da temel alarak, re vizyonist bir politika gütmüştü. Diğer yandan, Tıirk Hükümeti* hâlen Halay konusunda ı amâm en revizyonist bir politika takip ediyordu ve bunun kazandan m da elde ediyordu. Meuemencioğlu, Türkiye’nin BoğazlaTm statüsünün revizyo nunda Almanya'nın dolaylı şekilde yardımcı mumumu, yâni Ril> ben trop un açıklamasını kabul etmekle birlikte, Türkiye'nin Os man lı Devleti nin emperyalist politikasına geri dönmeyi arzu et mediğim de belirtir. Her lürlü revizyonist politika, Türkiye'yi ye mden hiç arzu etmediği bir konuma sürükleyebilirdi. Türkiye, sı nırlarında, lıaıtâ Trakya'da bile, bir revizyon talebinde bulunmu yordu. Ribbcnırop, Almanya’nın Türkiye’nin tarafsızlık politikasını anlayışla karşıladığım ve Montrö Anılaşması konusundaki sorti min cÖ2ıııııündeıı sonra, Türk-Alman ilişkilerinin yeni bir yolda ilerlemeye devam edeceğini belirtir. Ribbemrop’a göre* T ürk-İtal yan il işkil cıi nasıl bir kurala bağlanmışsa, Türk-Alımın ilişkileri ile aynı şekilde bir kurala bağlanmalıydı. Ribbcnlrop'un, T ürk-Al man tarafsızlık antlaşması imzalanması talebine karşılık, Mcnemcncioğlu, Türkiye’nin tarafsızlık antlaş masını sâdece SovyetIcr Birliği* Fransa ve ttalya ile, yâni komşu ülkelerle imzaladığım belirterek, Macaristan ile benzer türden bir anılaşma imzalan masının nedeninin ise, tamamen duygusal ve ırksal olduğunu açıklar. İngiltere’ye gelince... Türkiye’nin Jngihe353
ıc ile bu konuda mizahinmiş hiçbir antlaşması bulunmuyordu. Türkiye de Almanya arasında ortak bir sınır olmadıkından, Tür kiye nin Almanya ile bir tarafsızlık antlaşması imzalamasının ya rarı da yoktu. Menemene ioğlu, bununla birlikte, Türkiye'nin Almanya'ya karşı hiçbir yükümlülük alıma girmeyeceğine ilişkin güvence ve rebileceğine dikkat çeker. Türkiye, Almanya'ya karşı, çilesi gün Almanya ile bir askerî ittifak antlaşması imzalayacakmış gibi bir politika izleyecekti. Mcncmcncıoğlıı, Ribbcnırop'un, bu konuda iki ülke arasında biı antlaşma imzalanması gerektiği görüşünü paylaşmaz ve tıpkı Tüı ls-lngiliz ilişkilerinde olduğu gibi, Tüık-Alman ilişkilerinde de karşılıklı olarak verilmiş tarafsızlık güvencesinin yeterli olaca ğını ifade eder. Hattâ Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Araş, 10 Temmuzda. Al man) anın Ankara Büyükelçisi Keller’e, 4 Temmuzda imzalanan Tıirk-Fransız Dostluk Antlaşması nın öneminden ve anlamından söz ederken, buna benzer bir güvence vermiş ve Türkiye’nin hiç bir zaman Almanya'ya karsı bir gruba katıl ulayacağını sözlü ola rak ilâdc etmişti. Araş, bu görüşmede, Fransa ile imzalanan ant laşmanın içerik yönünden hiçbir şekilde alışılmış standartlan aş madığına dikkat çekmiş ve Almanya ile Türkiye’nin buna benzer bir antlaşma imzalamasına gerek olmadığını bildirmişti. Ribbemrop, Ankara'nın, antlaşma önerisinı kesin biçimde geri çevirmesi karşısında, Türkiye ile Almanya arasında benzer bir antlaşma inızâlaıımamasınm Türkiye acısından garip bir durum yaratacağını iddia eder. Almanya. Türkiye'nin önde gelen butun büyük devletlerle, bu devletlere karşı herhangi bir düşman gruba katılmayacağına diskin antlaşma imzâtadtğuım, ancak böyle bir anılaşmayı kendisi ile imzalamaktan kaçındığının farkındaydı Ribbemrop, Türk-Alınan ilişkilerinde lıızlı bir gelişmenin an cak Türkiye de Almanya arasında bir tarafsızlık antlaşmasının imzalanmasından sonra mümkün olabileceği 11i, böyle bir anılaş manın ilişkilerde bir dönüm noktası oluşturacağını ifâde ediyor du. Avuca, Ribbcnırop'un, Türkiye’nin SovyetJer Birliği’ııe, Alman ya ile bir tarafsızlık antlaşması imzalamayacağına ilişkin güveıuc 354
verip vermediği yolundaki sorusunu ise, Mcnemencioğlu, kesin bir tavırla* olumsuz biçimde yanıtlayacaktır.18* Alman Dışişleri Bakanlığı'nca 1938 yılının yaz aylar ında hazır lanan Wocrinann imzalı bir genelgede» Türkiye ile Fransa arasın da. Hatay sorunu ile bağlamdı, dikkat çekici yakınlaşmaya ve T Temmuz tarihli anılaşmaya işaret ediliyordu. Hatay sorununa ilişkin güçlüklerin bu antlaşmayla bir ölçüde aşıldığına dikkat çekilen genelgede, antlaşmanın, Türk-Alman ilişkileri üzerindeki olası etkilerinden de söz ediliyordu. Men e menci oğlu, yeni antlaşman m, Türkiye'nin geleneksel ta rafsızlık politikasını değiştireceğini ve Almanya'ya karsı izlenen politikada değişime neden olacağım vurgulamıştı. Bununla birlik le, T ürk-Fransız anılaşmasına benzer, bir Türk-Alman tarafsızlık anılaşmasının imzalanmasını, Ankara, sürekli olarak red ediyor du. Berlin'in izlenimi, Türk-Alman ilişkilerinin dinamizm kazan ması konusunda gerek Türk, gerekse Alman tarafının tereddütleri okluğu yolundaydı. 82183 1
Türk-İngiliz Görüşmeleri ve Almanya (I) Berlin, T ürk-Ingiliz görüşmelerinden haberdârdı vc bu görüş melerin olumlu sonuçlanmasını engellemek istiyordu. Alman ya'n m bu aşamada amacu Ankara’nın Londra vc Paris'e yakınlaşmasını engellemekti. Almanya'ma Mart ayında Çekoslovakya'yı işgal etmesi. Anka ra'yı tedirgin eden bir başka etkendi. Ingiltere’nin Ankara Büyü-
182 ADAP. Sene D: 1937-1945. Band V. (Juni 1937-Maerz 1939). Kapitel Vll, 0«e Türkei, (16 Julr 1937-10 Februar 1939), "Ribbemrop’un Raporu’, Nr. 548. 7.7.1938. 196/107 729-733); Cemil Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 128-130: Krecker. age, s. 14 ve 19-20; OTDP, s 122; Glasneck, Türkei und Afglıanisian. s 39; Kuneralp. age, (Bumci Telgraf/4 Mayıs 1939 Tarihli Genelge Bau Demokrasilerine Katılma Karârı), s. 12-27. 183 ADAP. Serie D. 1937-1945. BaiuJ V, (Juni 1937-Maerz 1939). Kapitel VII. Die Türkei. (1b Juli 1937-10. Februar 193y), "Alman Dışişleri Bakanlığı nın VVoermann İmzalı Genelgesi . Nr 550, 16.8 1938. (1593/384 223-226) ve (d. 5 Pok VII 992, 29 7.1938), (74/54 358-363); Cemil Koçak. Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 130-131; Jıvkova, age, s. 152 Ayrıca bkz Krecker, age. s 22, OTDP, s 121.
355
ke İçişi K-Hugcssen, Çekoslovakya'nın Almanya tarafından tsgâli karşısında, Türkiye’nin tepkisinin liınılı olduğunu ve Ankara'nın. Berlin'in bu harekelini doğrudan kendi yıkarlarına yönelmiş bir eylem olarak değerlendirmediğini belirtiyordu. 184 Oysa, Krolk anılarında, Menemcııcioğlu ile yaptığı bir görüşme sırasında, Ankara’daki endişe ve tedirginliği gözlediğini ve bu en dişe ve tedirginliği yok etmeyi başaramadığını açıklıyor. 185 Kroll, 18 Man 1939 târihinde, Mencmencioglu ile görüşür. Menemcııcioğlu, bu görüşmede, Kroll'a, Türk Hükümeü'niıı yeni gelişmelere ilişkin düşüncelerini açıklar. Türkiye'ye göre, Al manya'nın Balkanlar ile ilişkilerinde artık yeni bir dönem başlamışu. Menemcııcioğlu. Türkiye’nin, Balkanlar ın, coğrafî ve eko nomik bir var lık olarak, Almanya’nın ekonomik hirteilandı olma sı vc Almanya'nın bölgeyi iktisâdı ikmâl ajanı olarak kullanması için etkinlik göstereceğini açıklar. Ancak Mcnemeııdoğlu, bunu bir koşula bağlıyordu. Türkiye'nin koşulu, Almanya'nın Balkan devletlerine, kendilerine ideolojik bir grup seçmeleri yönünde baskı yapmaktan vazgeçmeliydi. Kroll, bu konularda, Ankara'ya ne yönde j a m ı vermesi gerekli ğini, raporunda, Berlin'den soruyor ve talimat istiyordu. 186 Alman Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri VVcizsaeckcr, 21 Mart tarihli bir raporunda, Türk-Fransız itti lak antlaşması görüşmele rinin, şimdiye dek Türkiye tarafından, Türkiye'nin bütün büyük güçlere karşı kesin ve kararlı bir biçimde tarafsızlık politikası iz lediği yönünde, Almanya'ya verilen güvenceler ile çeliştiğini önemle, vurguluyordu. Nitekim Mencmencioglu, 1 ve 7 Temmuz 1938 tarihli iki ayrı görüşmede, Ribbcntrop'a, 6 Temmuz 1938 vc 10 Şubat 1939 tâ rihlerimle de Weizsaeckcr*c karşı, bu güvenceleri gayet açık bir biçimde dile getirmişti. 81*
164 Krecker. age, s. 29.
1S5 Kroll. age. s Î0 6 . A y rıc a bkz. K u ne ralp, age, {Birinci Telgraf/4 M ayıs 1939 Tarihli Genelge: B a n D e m o kra sile rin e Katılm a K arârı), s. 12-27. 106 A D A P , Sene 0 : 1937-1945, B a n d V I. ( M a e r i b is A uğuS l 1939), "K roN 'dan A D B Jy e \ Nr. 3 2 . 18 3.1939.(7634/E 545 384); Cem il Koç ak. Türk*A lm an İliş k ile r i (1923-19391. $. Î36
356
Halta Wcizsaeckcı\ raporunda, 1 Temmuz tarihli görüşmede, Menemcııcioğlu iu u k yanında Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Aıpag olduğu halde, Türkiye’nin, Fransa'nın karşılıklı yardım antlaşması yapılması yönündeki önerisine karsı çekingen davrandığını vc bu öneriyi gelecekte de red edeceğini ifâde elliği ni hal ırlatıyordu. Wcizsaed
liği anlaşılıyor Wciz5 «eckcr>31 Marfta yazdığı bir raporda, Saraçoğlu’nun son a ç ı klanı alarmdan Berlin’in duyduğu hoşnutluğun Türk Hükîtmclinç aktarılmasını isliyordu. Kıoll, bundan birkaç gün önce, 23 Marna yazdığı bir raporda, Saraçoğlu'nun kendisine anlallıklarmı naklediyordu. Saraçoğlu'nun Kroll’a aktardığına göre, Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugcssen, Saraçoğlu'nu, Romanya’ya olası bir Alman saldırısında Türkiye'nin tutumunun ne olacağını sorar ve
187 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band V U M a e rz bis August 1939}, "VVeizsaeckeCden Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği ne*. Nr. 59. 213.1939, (1593/384 238-39); Cemil Koçak, Türk-A İman İlişk ile ri 11923-1939). s 136 1BB ADAP. Serie D: 1937 194Ş, Band VI. CMaerz bis August 1939}, ’KrûU'dan ADB've", Nr. 72. 23.3.1939. (1593/364 240): Cemil Koçak, T ürk-Alman İlişkileri 11923-1939), s. 136 189 ADAP. Sene 0:1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939), "Weiz$aecker den Almanya’nın Ankara BüyükelÇiliği'ne', Nr. 133, 31.3.1939, (7634/E 545 385); Cemil Koçak, Türk-Almara İlişki
leri (1923-1939), s. 136
357
Saraçoğlu da, cevaben, Türkiye’nin Balkan Amamfdan doğan yü kümlülüklerini yerine getireceğini acık (ar, Kroll ise, Saraçoğlu’ndan, bu yükümlülüklerin neler olduğunu açıklamasını rica eder. Bunun üzerine, Saraçoğlu, Balkan Amantı'n a göre, Roman ya’nın Balkan sınırları bir Balkan devleti taralından tecâvüze uğ rarsa, Türkiye'nin, ancak ve sâdece bu durumda, Romanya'ya askeıi yardımda bulunmakla yükümlü olduğunu ifâde eder. Ancak eğer Romansa, Balkan devleti olmayan bir ülkenin sakİmsma uğ rarsa, bu takdirde, Türkiye tarafsız kalacaktı. Saraçoğlu, bu görü sünü, sorusu üzerine, K-Hugesseııe dc açıklamıştı . 190 Kroll, Mart tarihli raporunda, aynı konuda bilgi vermeye devam cdivordu. > 18 Mart tak i Ingiliz başvurusu üzerine, Ankara’nın, söz konusu başvuruyu ayrıntılı biçimde ve konuya yakınlık duyarak inceleye ceği biçiminde yanıt verdiğine ilişkin söylentilerin arttığına dik kat çeken Kroll, bunun üzerine, Mcnemertcioğlu'ııdaıı, Türki ye'nin yanıtını öğrendiğini haber veriyordu. Buna göre, Ankara, gerçekten dc, Ingiliz başvurusunu dosica duygularla karşıladığını vc ayrıntılarıyla inceleyeceğini bildirmiş ti. Ancak Men e menci oğlu, Kıoll'a, son zamanlardaki kritik geliş meler karsısında, Türk dıs politikasının en küçük bir sapma dahi göstermediğini özellikle vurgulamıştı. Mene mene ioğlu, Akdeniz sorulumda Türkiye ile İngiltere arasındaki dostluk derecesinin, Türkiye'nin hiçbir zaman Almanya ve İtalya’ya karşı savaşa gir mesini gerektirmeyeceğini de iİade etmişti . 191 Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Arpag, 5 Nisamda, Al man Dışişleri Bakam RibbeıUrop He görüşür vc ona, Türk Hükü meti’mm Türkiye'nin İngiltere’nin Almanya'yı kuşatma çabalarına katılmadığına, bu polilikaya karşı olumlu tutum almadığına ve
190 ADAP. Serie 0: 1937-1945, Band VI. (Maer? bıs August 1939}, 'Kroll dan ADB'ye*. Nr. 134. 31.3.1939, (2767/538 536}; AOAP, Serie D: 1937-1945. Öand VI. (Maerz bi$ Aııgusi 1939). 'Kroll'dan ADBye*. 23.3.1939. (5453/E 366 6291: Cem.l Koçak. Türk-Alman İlişkile ri <192319391. s 136-137. 191 AOAP. Serie 0: 1937-1945, Banrf VI, IMaer* bis August 1939}, “Kroll'dan ADB'ye*. Nr. 134. 31.3.1939. (2767/538 536); Cemil Koçak, Tiirk-Alman İlişkileri (1923-19391, s. 137
358
aksı yöndeki söylentiye dayak haberlerin ise tamamen gerçek dışı olduğuna ilişkin güvencesini yineler. 192 Alman Dışişleri Bakanlığı'nca 5 Nisanda hazırlanan Wocrmaım imzalı bir genelgede, Türk-lngiliz ilişkilerindeki yakınlaşmaya değiniliyor ve konuya ilişkin son bilgiler açıklanıyordu. Berlin, İngiliz başvurusunun 18 Martta Ankara’ya ulaştığım haber almıştı. Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugessen, Ingiliz Dışişleri Bakam Halikı*']» tâli mânın ayın gün Saraçoğlu'na iletmişti. Bu tâli mâna, Romanya’nın Londra temsilcisi Tilca mn, Halilax’a, Almanva'nm Romanya'ya ülıiınaiom biçimi»dc bir önemle bulunduğunu açıkladığı bildiriliyordu. Buna göre. Almanya, Ro manya'ya sınır güvencesi veriyor, fakat buna karşılık, Roman ya'n m, dış ticâretinde Almanya'ya tekel sağlamasını ve Romen sa nayiinin denetimini Almanya’ya bırakmasını talep ediyordu. Bu açıklamadan sonra, Tilca, Halifax1ıan, Romanya'nın Alman ya'n m önerisini red etmesi durumunda, İngiltere'nin nasıl bir ıtııum alacağını sormuştu. Tilca, ayrıca bu korjuda Polonya ile Ro manya arasında bir anılaşmaya varılması ve Balkan Amamı ülke lerinin Balkan dışı sınırlan için dc yükümlülükler üstlenmeleri durumunda, İngiltere'nin soruya ya mt vermesinin kolaylaşıp ko laylaşmayacağım da sormuştu. Halifax ise, yanıtını saklı tutmuş ve böyle bir durum karşısıııdu Türkiye'nin tutumunun ne olacağının bilinmesi gerektiğine isûıvı ederek, bu konuda bir açıklama yapılması gerekliğine dikkat çek mişti. Buıum üzerine, Saraçoğlu, K-Hugcsseu'c, yazılı olarak yanıt vermişti. Bu yanıta göıe, Türkiye, kendisine bu konuda bir soı u yöneltilmesi hâlinde, soruyu ayrı mili biçimde vc Türk-lngiliz iliş kilerini karakterize eden dostluk duygulan ile inceleyecekti. Yine aeıklamaya göre. Türkiye, Balkan Antantfnclan doğan yükümlü lüklerini yerine getirmekten hiçbir biçimde çekinmeyecek ve hmıda tereddüt etmeyecekti.
192
ADAP, Serie
D: 1937-1949. Band VI. (Maerz bis August 19391, "Rıbbentrop’un Raporu", Nr 151,
4.4.1939. <2767/535 847); Cemil Koçak.
Tur*-Atman iliş k ile ri (1923-1939),
s. 136-137; Krecker.
age, $. 29; Jıvkova, age, s. 150-151.
359
VVoermamı imzalı genelgede, Ingiliz başvurusunun ne denli güçsüz olduğunun görüldüğü belirtiliyor ve başvurunun Balkan Anlamı na üye devletler için dahi şaşırtıcı olduğu vurgulanıyor du, 193
Arnavutluk'tın İşgali ve Türk-Alm an İlişkileri Üzerindeki Etkileri Kroll da, anılarında, Arnavutluk'tan işgalinin Türk-Alman iliş kileri üzerindeki olumsuz etkilerini belirtiyor. Alman diplomatlar için, Türk Hükümetine, İtalya’nın Arnavutluk’u işgalini Berlin’e haber vermeksizin gerçekleştirdiğini açıklamak bir hayli zordu. Zâten Krall a göre, Türk Hükümeti'»in bu açıklamadan tatmin ol ması da olanaksızdı. Çünkü, bu açıklama, sâdece, Alııuuıvaııın balyayı Türkiye’ye karşı düşmanca planlar uygulamak lan vazge çirebilecek bir durumda olmadığını ya da Mihver itti lakı nedeniy le, İtalya'nın planlarına karşı koymayı olanaksız gördüğünü açık lığa kavuşturuyordu. Nitekim Başvekil Refik Saydam, Kroll’a, Mihver ittifakının Al manya’yı güç bir konuma sürüklediğini söylemişti. Saydam, bal yanın Arnavutluk'tı işgalinin, Türkiye’nin gözünde, Almanya'nın İtalya'nın yanında ve Türkiye'ye karşı bir tutum aldığım gösterdi ğim de ifade elnıişıi. Eğer İtalya, gerçekten de, bu eyleminden Berlin'i haberdâr etmemişse, bu, Saydama göre, daha da endişe verecek bir durumdu. Çünkü, bu durumda, İtalya'nın» Berlin’in konuya ilişkin görüşünü bildiği vç bu görüşü hiç göz önüne al madığı açığa çıkıyordu, Ankara, İtalya'nın Avusturya’yı ilhakı sı rasında Almanya'ya verdiği desteğe karşılık, Almanya'nın da bal ya ııın Arnavutluk u işgalini desteklediği görüşündeydi. Alman basınının İtalya'nın eylemini onaylaması da, bu düşüncenin doğ ruluğunu kanıtlayan bir gösterge olarak kabul ediliyordu. 194
193 ADAP, Serıe D: 1937-1945. 6and VI, (Maerz bis A ugusi 1939), 'Alman Dışişleri BakanlığıVım VVoermarm İmzalı Genelgesi', Nr. 160, 5.4 1939. (1625/388 436-37); Cemil Koçak, Türk-Alm an İlişkileri (1923-1939), s. 137-138 194 Kroll, age, s. 107-108, Cemil Koçak, Türk-Alm an İlişkileri (1923-1939), s. 139.
360
Alman Dışişleri Bakam Ribbentrop, Franz von PapeıVi, İtal ya'nın Arnavutluk ıı işgal ettiği 7 Nisan günü, Ankara ya Büyükel çi olarak atar. Goebbdsin 12 Nisanda İstanbul'a yaptığı özel ziyaret de, muhtemelen, Papcn’m atanması ile ilgiliydi. Nitekim Goebbels, 14 Nisan'da Türkiye'den ayrılacaktır. 195 Goebbcls'iu Türkiye’den ayrıldığı gün, 14 Nisanda, bir Türk heyeti, Hiçlerin 50. yaşgününü kutlamak üzeıc, Almanya’ya gi der. Heyete Ndfia Vekili Ali Fuat Cebesoy, Genelkurmay İkinci Başkam Asım Gündüz, Akşam gazetesinden Necmettin Sadak, Ye ni Sabah gazetesinden Hüseyin Cahit Yalçın, Ulus gazetesinden Falih Rıfkı A tay ve Cumhuriyet gazetesinden de Nâdir Naci i, yâni üst düzeyde bir siyasetçi, diplomat ve emekli bir asker, yine yük sek rütbeli bir subay ve ülkenin önde gelen basın mensupları dâ hildi. Heyet, 20 Nisanda Hiıler ile görüşecek ve i Mayısta da ül keye dönecektir.196 Kroll, anılarında, Türk heyetinin Berlin'i ziyareti sırasında, he yet üyeleriyle sıvası içerikli görüşme yapılmaıııasından şikayet ediyor.197981 Oysa Kroll, tam da bu sırada, Ekim 1938-Nisan 1930 dönemin de, Türk-Alnıaıı dostluk ilişkilerinin zirvede olduğunu kendi yo10 runıu olarak yazıyor. Ancak bu dönemde KroM’un birkaç aylık bir süre için Büyükel çiliğe vekâlet ettiğini anımsamak, Krolfun bu saptamasının ya da iddiasının, gerçekten çok, temelsiz bir övünme okluğunu bize gösteriyor. Yine Nisan ayı içinde Türk-Alman Havacılık Anılaşması imza edilecektir. Bu suretle Türkiye, ilk kez bir devletle bu tür bir antlaşma im zalamış oluyor ve Alman Lufthansa uçak şirketi, Türkiye'nin ha-
135 JK 1, (12 4,19391, s 72, AT, Sayı: 65, i Nisan 1939): Cemil Koçak, Türk-Aİm an İliş k ile ri 119231939), s. 139. 196 Ulus, (154 19391 ve (2.5 1939): Cum huriyet (16.4.1939) ve (21 4.1939); JK 1. (20.4.1839), s 73: AT, Sayr 66 , (Mayıs 19 39 ); Cemil Koçak, Türtt-Alm an İliş k ile ri (1923-1939). s 139-140 197 Kroll,
ııge, s. 111.
198 Kroll, age. s 106
361
Vil trafiğinde bir tekel kuruyordu. Uçuş hatta İstanbul'a kadardı, l akaı sonradan Ankara ve Adana’yı da içine alacaku, Öngörülen plan savaş nedeniyle gerçekleşemeyecekse de, savaş süresince Al manya ile İs lan bu) arasında hava trafiği sürecektir. 199 Papeıı m Ankara’ya Büyükelçi olarak resmen atanması ise, an cak 18 Nisan da mümkün olmuştu. 200 Papcn, ydlar sonra, antlarında, Ribbenırop’un bu görevi kendi sine 1 9 3 8 yılımn Kasını ayından itibaren mııt üç kez önerdiğini, lakaı kendisinin bunu iki kez reci ettiğini ve nihayet üçüncü öne li yi kabul elliğini yazıyor. Son öneri, bizzat Ribbentrop taralından 7 Nisanda yapılmıştı. Papcn, anılarında. "Bir subay olarak Ban Duvarı nda görev almak tansa, yanlışlıkları düzeltmek için” öneri yi kabul etliğini belirtiyor. Ayrıca, Türkiye’nin uzun zaman ken disini Büyükelçi olarak kabul etmediği yolundaki söylentileri de red ediyor .201 / Oysa, Ingiltere’nin Ankara Büyükelçisi K-Hugcsscn. B Nisan İO_>ü tarihli raporunda, Papcn in Türk Hükümeti nce heyecansız ve şevksiz karsıIandığım yazacaktır.202 Kroll ela, anılarında, Papen in açıklamalarım yalanlıyor ve Papen’in Ankara'ya Büyükelçi olarak atanması yönündeki önerilerin Atatürk döneminde red edildiğini açıklıyor.203 Nilckim, Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Araş, I* Nisan l c^ 8 târihinde, Papcn‘iıı Almanya'nın Ankara Büyükel çiliğine atanacağına diskin söylentiye dayalı haberleri ıckzib etmışiı. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Papcn, İtalya'nın Arnavutluk'tı
199 Kroll, age, s. 105. 200 JK 1, (18.4.1939), s 11. Glasneck. Türkei und Aiflhanisian, $ 43; Keesing’s. 13939/3573); Cemil Koçak, T ürk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 140
201 Franz von Papen, Der VVahrtıeil Hine Gasse. s 502-503 ve 511; Cemil Koçak, Türk -Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s. 139/dipnol 78. 202 Ackermarın, agm, Hiller, Oeuisclıland und d it Maechle. s. 495/dipııor 31: Cemi) Koçak. TürkAlman İliş k ile ri (1923-1939), s 139/dipnot 78 203 Kroll. age, s. 88,130 ve 134-142; Cemi! Koçak, Tiırfc-Alman İliş k ile ri (1923-1939K s. 139/dipnof2 4 0
204 JK 1, (134.1938). s 54; Jivkova, age, s. 213-214; Cemil Koçak. Türfc-Alman İliş k ile ri (19231939). s. 139/dipnol 78-
362
işgalinin, Türkiye’nin gözünde, bir saldırganlık, üslcJik Balkan lara ve bizzat kendisine yönelmiş bir saldırganlığın ön atlımı ol duğunu biliyordu.205 Papeli, anılarında, Büyükelçi olarak atandığı Ankara'ya gelir ken. görevinin, barışı korumak ve Avrupa’da gittikçe genişleyen askeıi ve politik çatışmaları yumuşatmak için elinden geleni yap mak olduğunu ve bu görüşünü Alman Dışişleri Bakam Ribbcnırop’a da açıkladığını yazıyor. Ribbentrop, Papcn'e, görevinin, Almanya'nın Avrupa'da bir ça tışmadan vc savaştan kaçınmak içııı çaba harcadığına Türkiye'yi inandırmak olduğunu bildirmişti. Ayrıca, Almanya, Balkan dev letlerinin ve Türkiye'nin çıkarlarının bir tehdit alımda olmadığı na ilişkin İtalya'dan inandırıcı kanıtlar elde etmişti. Fakat Papen’in asıl hedefi, Türkiye’yi Almanya’ya yönelmiş bir ittifak antlaşması imzalamaktan alıkoyarak, statükonun konul masını sağlamaktı. Ayrıca bu politika bizzat Hükrr tarafından da onaylanmıştı . 206 Görüldüğü gibi, İtalya'nın Arnavutluğu işgalinden sonra son derece hızlı gelişen Türk-lngiliz görüşmelerinin olumlu yönde sonuçlanmasını ve dolayısıyla da Türkiye’nin Alınan karşıtı gruba katılmasını önlemek, bu sırada Alman dış politikasının ve Papeıı’in temel amacı olacaktır.207 Alman Dışişleri Bakanlığı nca 17 Nisan'da hazırlanan bir rapor da, Romanya Dışişleri Bakam Gatencu’nun, 8-9 Nisanda, İstan bul'da. Saraçoğlu ile yaptığı görüşmeye ilişkin bilgi veriliyordu. Bu görüşmenin temel nedeni güvenlik sorunlarıydı. Görüşmede, Ingiliz ve. Fransız savaş gemilerinin Romanya'nın savunulması için Boğazlar dan geçiş sorununun ele alındığı belir tiliyordu.
205 Papen. age, s 503-504; Jivkova, age. s. 214; Ackermann, agm. Hiller. Deotschland und die M aechle. s. SS4; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391. s. 140 206 Papen, age, s. 506: Jivkova, age, s. 214; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939). s 143,'dipnot 8 6 Ayııca bkJ SSCB Dışişleri Bakanlığı. Stalin-R oosevelt ve C h u rc h ill'in Gizli Yarışm alarında Türkiye 11941-19441 ve İkin ci Dünyâ Savaşı Öncesi Sovyet Barış Çabaları ve Türkiye (1938-1919) (Seçmeler), s. 37 207 Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s 143/dıpnoı 86 .
363
Ayrıca, Roma uyan m, bu vesile ile, Romanya, Türkiye ve Sovycıicr Birliği arasında bir pakt kurulmasını önerdiği şeklindeki haberlerin doğruluk payı Berlin açısından kuşkulu görünmüştü. Çünkü, bu haber, Bulgaristan aracılığı ile duyulmuştu ve dolayı sıyla ihtiyatla karşılanmalıydı .208 Krolk 13 Nisan tarihli raporunda, Saraçoğlu'nun, Ankara'daki Bulgaristan temsilcisine, Gafencumıtı, gerçekten de, Romanya, Türkiye ve SovyetIer Birliği arasında bir ittifak antlaşması önerdi ğini açıkladığını yazıyordu. Ancak Saraçoğlu, bu önerinin tartışıiınasıııı, konuyu karâra bağlamaya yetkili tek makamın TBMM ol duğu gerekçesi ile, red etmişti .209 Gafcneu, 18 NisuıVdu, Ribbentrop ile yaptığı görüşmede, Ribbent lopun sorusu üzerine, Saraçoğlu ile İstanbul'da ne Boğazlar ile ilgili olarak Montrö Antlaşmasının yorumuna ilişkin, ne de bir Türk-Sovyet paktı hakkında görüşme yapuğını açıklayacaktır. Boğazlardan savaş gemilerinin geçişi sorunu, görüşmelerde ke sinlikle ele alınmamıştı . 210
Tiirk-İngiliz Görüşmeleri ve Almanya (II) Kroll, 18 Nisan tarihli raporunda, hâlen devam eden Tıırk-lngilız görüşmeleri hakkında bilgi veriyordu. Saraçoğlu, 13 Nusançla, K rol la, Ingiliz Büyükelçisi K-MugesscıTiıı Ingiltere'nin garantiler politikasına ilişkin açıklamalarda bulunduğunu, Ingiltere'nin Yunanistan’a tek yanlı garanlı verece ğini açıklarken* Türkiye'den söz edilmediğini bildirmişti. Ancak K-Hugessen, Türkiye'nin İngiltere'nin garantiler politi kasından, yâni İngiltere lim tek yanlı garanti verdiği devletler ara
208 AOAP, Serie 0: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman D iş le r i Bakanlığım n İmzasız Raporu*, Nr. 221, 17 4.1939,133/25 818-20); Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri {192319391, s - 140 209 Cemi I Koç ak, Türk -Alm an İI i şk ite ri (1923-193$), s . 140/di pnot 83. 210 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis A ugusl 1939), "Romanya Orşişleri Bakanı Gafencu İle Alman Dışişleri eakanı Hibbentrop Arasında 18 Nisan 1939 Târihinde Berlin'de Ya pılan Görüşme Hakkında Schmıdt'ın Raporu’, Nr 221,18.4.1939, (F 14/094-1041, Cemil Koçak. Türk-Alman « iç k ile ri 11923-1939), s. 140/dıpnot83.
364
sına girmekleri kaçınmasının, tüm dünyâda kesinlikle bir şaşkın lığa neden olacağını eklemişti. Krotl, bu açıklamanın gerçek olduğunu ve daha 12 Nisanda Times gazetesinin, İngiltere'nin garantiler pot ilikasının Türkiye'yi de kapsayacak biçimde genişletilebileceğini açıkladığım yazıyor du. Zâten son zamanlarda İngiliz ve Fransız basını da aynı yönde yayın yapıyordu. Kıoll, Ankara'daki siyasal ve diplomatik çevrelerde, hattâ bazen Tüıklcı arasında da, Türkiye'nin Ingiltere’ye karsı aldığı unumun hayret uyandırdığını belirtiyordu. Ayrıca, Londra da hayal kırı kli ğin a uğramıştı. Oysa, Krolİ’a göre. Ingiltere ile yıllardan beri dostluk ilişkileri mevcut olan Türkiye'nin Ingiliz politikasına kolayca katılacağına inanılıyordu. Hâlen Boğazlar'a egemen ve bu nedenle de son de rece önemli stratejik bir konumda olan Türkiye’yi, Almanya'ya karsı Ingiliz politikasına dâhil edebilmek için büyük çabalar har canıyordu. Krolk İngiltere'nin Almanya'yı çembere alma politikasının ke sin başarısında rol oynayacak olan ülkenin Türkiye olduğuna dikkat çekiyordu. * Raporda, Türk-lııgiliz görüşmelerinin öncelikle Türkiye'nin Londra Büyükelçisi ve Hâriciye eski Vekili Tevfık Rüştü Araş tara lından Londra'da yürütüldüğü açıklanıyordu. K-Hugesscn ise, Ankara’da, 18 Mart ve 12 Nisan tarihli İngiliz başvuruları ile ye tinmiş vc görüşmelerin alanını bunlarla sınırlamıştı. Kıoll, Ankara üzerindeki Ingiliz baskısının güçlü ve sürekli ol duğunu belirttikten sonra, kalıcı olduğunu da vurguluyordu. Mcncmcncioğlu, 18 Nisan’da, Kroll’a, konuya ilişkin bilgi ver mişti. Mene mene ioğlu, K rol la, Türkiye’nin, Londra’ya, tek yanlı ga ranti ile yetinmek istemediğini açıkladığını belirtmişti. Ankara, Ingiltere'nin tek yanlı bir garanti açıklaması karşılığında, Alman ya ile dostluk ve İtalya ile dürüst ilişkilerini riske atma düşünce sinde değildi. Kroll ise, Almanya'nın Çekoslovakya'yı ve İtalya’nın da Arna vutluğu işgalinin Türkiye’nin karârını etkileyeceği görüşündeydi. Nitekim her iki eylem karşısında da Türk basını olumsuz yönde 365
yayın yapmışa. Ofarnsuz tutumun öncelikle İtalya'nın eylemine karjsı yoğunlaştığı görülüyordu. Ayrıca, Türk Hükümeti nin utlu mu da son derece soğuktu. Bununla birlikle, Kıolk Ankara’nın, Avrupa'daki gruplaşmalara karşı, tarafsızlık politikasını mümkün olduğunca uzun süre de vanı ettirmenin, Türkiye'nin çıkarına olduğunu düşündüğünü haber veriyordu. Kıolk ayın halta içinde, Saraçoğlu ve Menemene ioğlu ile yap lı ğı cok sayıda görüşmede, Berlin’in, Türkiye'nin tarafsızlık politi kasından ayrılarak. Alman karşıtı grubun safına geçmesini, Tür kiye’nin o zamana dek Almanya'ya verdiği ve Berlin'de memnuni yetle karşılanan güvencelerin sonu olarak göreceğini yinelemişti. Kroll, bu tür bir kopuşun Almanya’nın siyasal alanda karşı ön lemler alması ile sonuçlanacağını da vurgula misti. Kıolk raporunda. Türk dış politikasındaki kesin değişikliğin nedeninin, lıalya'mn Arnavutluğu işgali olduğunu haber veriyordu. Ankara, İtalya'nın bu saldırısının, bir soıı değil, aksine, bir başlangıç olduğu görüşündeydi. İtalyan saldırısı, Türkiye'ye göre, gerçekte Ege Denizine ve Balkanlara yönelik yeni bir saldırı ha rekelinin başlangıcıydı. Rodos'ta ve Ege Adalarındaki (12 Adada ki) cok sayıda Italyan askerî birliğinin mevcudiyeti ve hâlen aske rî birlik sevk iyatının sürdüğüne ilişkin Ankara'ya ulasan Ingiliz ve Fransız kaynaklı haberler, bu görüşün daha da güçlenmesi so nucunu doğurmuştu. Diğer yandan, M üsse Iini, 10 Nisan ela, Atina'daki Italyan tem* si kişine verdiği tâli mâtla, İtalya'nın, Yunanistan'ın adalar da dâhil olmak üzere toprak bütünlüğünü tamamen ve kesinlikle dikkate alacağını Yunan Hükümeti ne açıklamasını istemiş, bu güvence açıklaması ve bu açıklamaya karşılık Yunanistan’ın yanın 12 Ni sanda İtalyan hasırımda da yayınlanmıştı. Raporda, bu açıklamanın ve Türkiye’nin Ege Adaları ndaki İtal yan askerî birliklerinin hareketleri lıakkındaki haberlerin asılsız lığına ilişkin ikna edilme çabalarının, Ankara’da etkili okluğuna isâret edilivordu. / s
Ancak tam bu gelişmelere karşıııt Kroll, Türkiye’nin İtalya'nın her davranışını dikkatle izlemeye devam ettiğini de bildiriyordu. Kıolk l lal yanın Balkanlarda ve Suriye’de halen süren eylemleri 366
nin, lire kuşkuya yer bırakmayacak biçim de, Türkiye’yi geri dön mesi mümkün olmayacak şekilde Atman karşılı gruba doğru sü rükleyeceğinden endişe ediyordu. Kroll, raporunda, Ankara'yı Alman karşıtı gruba koulmaklan alıkoyacak bir formül de öneriyordu. Kroll’a göre, İtalya, tıpkı Yunanistan'a verdiğine benzer bir gü vence daha vermeliydi. Italyan güvencesi, bu kez, İtalya’mıı Bal kanlarda ve Orta ve Yakın Doğuda toprak talebi olmadığını içer meliydi, Kroll, bu Litr bir güvencenin, Türkiye'nin o zamana dek izledi ği tarafsızlık politikasını güçlendireceğini ve Ankara’nın Alman karşıtı gruba katılması için harcanan yoğun çabaların sonuç ver mesini önemli oranda engelleyeceğini iddia ediyordu.211 Kroll, anılarında, İtalya'nın, Türk-Alman ilişkilerinin düzelme mesi, hattâ daha da olumsuz bir yöne kaymasını sağlamak iciıı elinden geleni yaptığı yazıyor. İtalya, Türkiye'nin Ingiltere ve l ıansa ile ittifak yapınasım âdeta desteklemişti. Çünkü, Roma, bu sayede, Berlin ile ilişkilerinin daha da güçlendiği kanısınday dı. Ayrıca, İtalya, yine bu sayede, Almanya ile birlikle, Türkiye ye saldırmanın daha kolay olacağını düşünüyordu.212 Wcizsacckeı 1 25 Nisan tarihli bir talimatında, Türk dış politi kasındaki son gelişmelere ilişkin bilgi veriyordu. Buna göre, Türkiye. Mihver devletlerinin etkisinin sürekli ola rak artmasına karsı, Balkan devletleri arasındaki dayanışmayı ko rumak ve özel olarak da Romanya ile Bulgaristan arasında bir antlaşma sağlamak amacındaydı. Hattâ bunun için Ingiltere nin desteğini dahi önermişti. Türkiye, Mihver güçlerinden, ama özel likle de İtalya'dan çekiniyor vc politikasını bu temele göre saptıvord u. / Ayrıca, Ankara, Sovyeılcr Birliği ile işbirliği yapmak isliyor ve Mihver devletlerini kendisinden uzak tutmak amacıvla, ülkede
211 ADAP. Sene D. 1937-1945, Band V U M a e rz bis August 19391. “Kroll'dan ADB'ye'’ i "Politik Ra por: Türkiye ve Ingiltere'nin (Alm anya'yı] Çembere Alma Çabalan"), N r. 226. 13.4.1939. <2267/536 861 -63): Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri <1903-1939), s. 142; Kroll. age. s. 11 D-111. 212 Kroll. age. s. 111.
367
hâlen süren askerî hazırlıklar için, İngiltere'nin desteğini talep
ediyordu. * Wcızsaeekerc göre, Türkiye, bir savaş hâlinde, İngiltere ile pa ralel bir politika izleyecekti. Bununla birlikte, Ankara, Mihver güçleri Akdeniz’de ya da Bal kanlarda bir saklında bulununcaya dek, tarafsız kalmak eğilimin deydi. Türk Hükümeti, bu temel görüşler dâhilinde, İngiltere ile görüşmelerine devam ediyordu.213 Papcn, 26 Nisan da İstanbul'a ve bir gün sonra da, 27 Nisan da, Ankara'ya gelir214 vc ayııt gün Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu ile görüşür. Vveizsaecker'in, 28 Nisan Tl a, Almanva'nın Roma Büyükelçisi Mackcnsen’e yazdığı bir raporda, Papen'den alman bir başka ra por zikredilerek, Papen'in, 27 Nisan da, Saraçoğlu ile bir görüşme yaptığı aç ıklattı yordu. Papcn, bu görüşmede, Türkiye'nin dış politikasında ciddî ve önemli bir karar alırken. Mihver güçlerinin tüm sorunları barışçı şekilde çözme arzulanın vc kendilerine karşıt grubun Mihver güçlerini çevreleme politikasına karşı tüm güçleri ile ve kararlı biçimde karşı koyacakları gerçeğini hesaba katması gerektiğini bildirmişti. Berlin, Türkiye'nin tarafsızlık politikasının her ba kımdan kabul edilebilir bir politika olduğu görüşündeydi. Al manya, Türkiye'nin tarafsızlık politikasını güvence altına alacak
213 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band V I (Maerz bıs August 1939), VVeizsaeckerın Tâli mâlı", Nr 259,25.4.1939. <1625/388 624-25); Cemil Koçak, Türk-Alman U fk ile r i (1923-19391, s. 142-143 214 JK 1, (18.4.1939), s. 72; Ulus, (26-27.4.1 $3$), Papen, age, s. 506: Ackerm ann. ağın, Hitler, DeutschJand und die Mae-chte, s. 495; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939). s. 142. Volkıscher Öeobacter, Papen’ı/z o ı zamanlarda Türk ulusunun yardımcısı" olarak tanıtıyordu Ackermann, agm. Miller, Deutschland und die Ma eehte, s. 495. Nâdir Nâd» ise. Cumhuriyet gazetesinde, tam da bu sırada şunları yazıyordu. İstiklâl hakkı isteyen T iirk milleti, öz evlâdı A tatürk'ü doğurmuştu. Aynı istek Almanya'ya Hıtler'ı kazandırdı. I .) Aleyhinde yapılan propagandalara rağmen. Nasyonal Sosyalist Almanya'nın hakikî milletler ıçm bir tehlike teşkil edeceğine inanmıyoruz.* N âdir Nâdi, "Türk-Alm an M ünâsebetleri", Cumhuriyet, (27.4 1939). Türkiye'de Nazi örgütlenmesi ve propagandasına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Ççnnl Koçak, Türk-Aİman İliş k ile ri (1923-1939), s 177-179.
368
her türlü önlemi ve girişimi desteklemeye hazırdı. Ancıık tarafsız lık politikasından lıcı türlü sapmanlii ciddî sonuçlar doğuracağı konusunda da Ankara'yı vıvarıyordu. Papen’in bu açıklamalarına karşılık, Saraçoğlu. Hiıler'in Al manya'nın kalkınması yolundaki büyük çabalarım mucize olarak nitelendirmişti. Saraçoğlu, Türkiye'nin Arnavutluğun işgaline dek tarafsızlık politikasını sürdürmeyi umduğunu, ancak işgalin Türkiye tarafından stratejik görüş acısından değerlendirildiğim acıklamışıı. Geıci Saraçoğlu, Türkiye'nin Arnavutluğa karsı dosiluk duygulan taşımadığını, hattâ Arnavutluk Kralı na iltica hakkı tanımadığım ve İngiltere’nin Yunanistan’a tek yanlı garanti veril mesi yünündeki arzusuna da karşılık vermediğini ifâde etmişti. Fakat Papen, raporunda, Saraçoğlu'nun konuşmasının. Ital yan in Akdeniz'deki plânlarına karşı Türkiye'nin duyduğu derin güvensizliği gösterdiğini yazıyordu. Papen in, Türkiye'nin görüşlerinin daha acık anlatılmasına iliş kin ıicâsı üzerine, Saraçoğlu. Türkiye’nin Almanya'ya karşı dost ça görüşler taşıdığına ilişkin güvence vermişti. Ayrıca, yazılı lıale gelmiş ya da formüle edilmiş bir öneri üzerinde ne İngiltere, ne de Sovyctler Birliği ile görüşme yapıldığını ilâdc etmişti. Bu ülke lerle yapılan görüşmelerde, sâdece, İtalya ya da Almanya tek bası na va va da Akdeniz'de askeri / da birlikle Balkan Antantına karşı / bir eylemde bulundukları takdirde, neler yapılacağına/ yapılabile ceğine ilişkin incelemelerde bulunulmuştu. Papen in bu incelemelerin sonucunda bir açıklama yapılıp ya pılmayacağını sorması üzerine, Saraçoğlu, bir yanıt vermek için zamanın henüz erken olduğunu bildirtil işi i. Papen, Saraçoğlu’ndan. Türkiye'nin tarafsızlık politikasından vazgeçmesi anlamına gelebilecek vç Alman karşıtı grubun kendi yararına kullanabileceği her türlü açıklamadan kaçınmasını özel olarak rica etmişti. Papen, raporumla, İtalya'nın gelecekti tutumunun Türkiye'nin lüiıün kararla unda anahtar rolü oynayacağını özellikle vurgulu yordu. Papen. Türkiye’nin İtalya'ya karşı kuşkularını ortadan kaldır mak amacıyla, bir formül öneriyordu. Aslında bu öneri, KroMTın daha önce BerJirvc yaptığı önerinin y
y
/
369
büyük ölçüde bir benzeriydi, Papeıı, bu öneriyi, Türkiye’nin en dişelerini ortadan kaldırabilmek için verdiği yoğun uğraşlar so nunda formüle etmişti. Papenin önerisine göre, Mııssolini bizzat bir açıklama yapacak olursa, Türkiye'nin İtalya hakkmdaki kuşkulan yatışabilecckli. Papcne göre, İtalya'nın, Yunanistan’a yaptığı gibiv Türkiye'ye de bir garanti açıklaması yapınası, Türkiye üzerinde etkisiz kal mayacaktı. / Diğer yandan, Papen1] n, Mussolminm Türkiye'nin Roma bü yükelçisi ile bizzat görüşmesine ilişkin öneri ve teşviği, Türk Büyükelcisi ııin Ankara'da olması nedeniyle sonuçsuz kalmıştı. Papen. f litler in yapacağı bir konuşmada, Almanya'nın Balkanku da sadece ekonomik akarları olduğunu. Balkan devletleri ara sındaki toprak soı un farında ise barışçı çözüm olanaklarının varlı ğım ısrarla vurgulayıp vurgu layamayacağının sorulduğunu yazı yordu. * Papen, Ankara n ın bu sırada Po temkin ile yapacağı görüşmeleri etkilemek bakımından, önci ilerinin dcrlıâl sonuca bağlanması ge rektiğine dikkat çekiyordu. Papen, görüşme sırasında. Saraçoğ lu'nu etkilemeyi başardığı görüşündeydi. Weizsacckcr, raporunda, Saraçoğlu'nun, İngiltere ve Sovyet [el birliği ile süren görüşmelerde yazılı hâle gelmiş formül ve öneri lerin hiçbir biçimde görüşülmediğini açıkladığım anımsatıyor ve bu açıklamanın, bu tür önerilerin görüşmeye konu olmadığı anla mına geldiğini biİd iriyordu. Ayrıca, Türkiye'nin, Yunanistan'a tek yanlı garanti verilmesi konusunda Ingiliz talebine, katılmadığını Berlin dc doğruluyordu. Fakat Hâriciye Vekili Tevlik Rüştü Arast Arnavutluğun işgâli üze rine, İngiltere, Fransa ve Türkiye’nin Yunanistan'a tok yanlı ortak garanti vermelerini öııermişLi. Yine 13 Nisan tarihli bir başka ra porda, Arasın, Halifax'a, Türkiye, Ingiltere ve balyanın, birbirle rinden bağımsız olarak, tek tek ve aynı zamanda, Yunanistan ııı toprak bütünlüğünü garanti eden bir açıklamada bulunmalarını önerdiği görülüyordu. Halifax, bu öneriyi inceleyecekIcıiııi ifâde etmiş, fakat Londra, bu talebin üzerinde durmamıştı. Weiz$aecker. raporunun sonunda, Türk dış politikasının bu kritik âmısı tahlil ediyordu. 370
Wciz5 rtt>ck»T,c göre, Türkiye, bir yandan, diğer ülkelere, (akal özellikle ele Almanya'ya karsı güllüğü tarafsız politika ile övünü yordu. Diğer yandan, tarafsızlık politikasından belli koşullar al ımda vazgeçmek ve hâlen Ingiltere'nin yanında ver almak konu sunda kararlıydı. Bu amaçla Ankara, hâlen diğer devletlerle, ama özellikle de İngiltere ile devam eden görüşmelerini sürdürmek ve kendi acısından en iyi konumda bulunmak istiyordu, Berlin’in gözünde, bu çerçevede Türkiye'nin tarafsızlık pol ilikası sâdece bir hayaldi. VVoizsaeckcr, Papen in önerdiği biçimiyle, Mussolininin yapa cağı bir açıklamanın Türkiye'nin endişelerini ve kuşkularım orta dan kaldırmaya yelmeyeceği gibi, asıl önemlisi, Türk cl ıs pol İt ika sının sapmaya haşladığı yönden geri dönmesine ele yeterli olma yacağına Berlin'de inanıldığını yazıyordu. İtalya'nın Balkanlar ve Akdeniz konusundaki görüşlerine karşı Türkiye'nin endişeleri ve güvensizliği, Papen’in önerdiği lonmıllc orıadaıı kaldırılamayacak kadar büyüklü. Raporda, Papen iıı öne risinin, kabul edilerek uygulanması hâlinde dahi, etkili olamaya cağı savunuluyordu. Bununla birlikte, VVeizsaecker, Almanya’nın Roma Büyükelçisi Mac ke nserTd.cn, yine de bu önerileri İtalyan Dışişleri Bakam ('iano'ya aktarmasını istiyordu 215 Alman Dışişleri Bakam Ribbcmrop, 28 Nisan da, PapeıTe yazdı ğı bir raporda, T ürk-Ingiliz vc Türk-Sovycl görüşmeleri hakkında bilgi verivortlu. Türk Hükümeti, Romanya'ya bir saldırı olasılığı üzerine yapıl mış 18 Mari’ıaki ilk Ingiliz başvurusu üzerine, İngiltere'ye verdiği yanıtı Berlin’e de duyurmuştu. Türkiye, daha önce Romanya’ya tek yatılı olarak verilen İngiliz garantisini vc bununla ilgili olarak Güney Doğu Avrupa'daki İngiliz diploma tik çabalarını vc bu ca-
215 ADAP, Serie D: 19370945. 6 and VI, (Maerz bıs Augusl 1939). VVe iı s aeck er ’den Almanya'nın ftoma Büyükelçisi Mackçnsen e*. Nr. 266, 28.4.1939, (1625/388 654-57); ADAP, Serie D; 19371945, Banri VI. (Maerz bıs August 1939). 'Papandan A D B 'ye \ Nr. 135.27.4.1939, (1625/388 652-531 ve Nr. 118. 13.4 1939. (2771/536 8821, Cemil Koçak. Tuıfc-AJman İliş k ile ri (1923-19391. s 143-145; Kroll, age. $. İ l i ; Glasneck. riirk e i und Alghanistan, s. 43; Papen, age, s 506; Krecker. age, s. 37; Jıvkova. age. s. 214-215; Erol Ulubelen, İngiliz G izli Belgelerinde Türkiye, s. 285-286.
371
baların sonuçlarım yakından ve dikkatle izliyordu, Saraçoğlu, Gafencu ile olan görüşmesinde, Romanya'nın des teklenmesi amacıyla, Boğazlardan yabancı savaş gemileri geçişi sorununu da ele almıştı. Eğer Saraçoğlu, Montrö Antlaşmasının bu görüşmede ele alınmadığını iddia ediyorsa, bu takdirde, Sara çoğlutmn bu açıklaması, Berlin'in gözünde, Türkiye'nin savaşa katılması durumunda Boğazlar dan yabancı savaş gemilerinin ge çişim vaad elmiş olacağı gerçeğini ortadan kaldırmıyordu. İngiliz Hükümeti, Yunanistan ve Romanya'ya tek yanlı garanti açıklaması ile ilgili olarak Ankara'ya yeni bir öneri sunmuş vc bu öneriye Tüık Hükümeti Nisan ayı ortasında hiç dc red edici ol mayan bir yanıt vermişti. Ankara'nın taktiği anık açıklığa kavuşmuştu; Türkiye’nin görüşü, Almanya ya da İtalya Balkanlara ya da Do ğu Akdeniz'e saldırmadığı sürece, tarafsızlık politikasını koru mak, aksi lıâldc, tarafsızlık politikasını terk ederek, İngiltere'nin yatımda tulum almaktı. Berlin, Türkiye’nin tarafsızlık politikasını bu anlamda bir taraf sızlık hayali ve kandırmacası olarak yorumluyordu. Ankara, İngiltere ile sürdürdüğü görüşmelerde, Londra’yı bir İııgiliz-Sovyet birlikteliği için sıkıştırıyordu. Ayrıca, Fransa ile de Hatay sorununa ilişkin bir anılaşma imzalan ması m sağlamaya ça lışıyordu. Türkiye, Balkan devletlerinin Mihver güçlerinin artan etkisine karşı dayanışına içinde bir cephe kurmalarını sağlamaya yönelik çaba da harcıyordu. * * Ribbcııtrop, Nisan ayının başından beri Moskova’da devam eden ve bir çatışma hâlinde Sovyetler Birliğı'nin Türkiye'ye yardı mı konusunu da içeren Tüı k-Sovyei görüşmelerinin, Türk-tngiliz görüşmelerinin sürekli ilerlemesi nedeniyle yoğunlaştığına dikkat çekiyordu. Ankara, öncelikle Sovyetler Birliğimden uygun koşul larda malzeme elde etmeyi amaçlamıştı. Aynı zamanda, Bulgaristan ile Romanya arasında olumlu ilişki ler kurulmasında Türkiye'nin gösterdiği çabaların Sovyetler Birliğfnce dc desteklenmesinin sağlanmasına çalışıyordu.216
216 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maer? bis August 1939), 'Ribbentrop tan PaperıV, Nr
372
Ribbentrop, söz konusu raporunda, Poceınkin'in Ankara ziya retine ilişkin bilgi alındığı takdirde, bu bigiterin Berlin’e iletilme sini istiyordu. Almanya'nın Bükreş'teki temsilcisi Stelzer, 24 Nisan tarihli bir raporunda, Cretziano'ıum, kendisine, Potemkin’i Bükreş tren is tasyonunda sâdece bir protokol görevlisinin karşıladığım bildirdi ğini ve Romen Hükümeti nin Londra’ya Sovyetler Birliği ile hiçbir politik gruplaşmaya katılmayacağını açıkladığını yazıyordu.21 Kıoll ise, 26 Nisan tarihli bir raporunda, Mencineııcioğlıuıum kendisine, Poıcmkin'in ziyâreıitıe ilişkin bilgi verdiğini açıklıyor du. Menemcneioğlıuuın Kroll'a verdiği bilgilere göre, Poıcmkin’in Ankara ziyareti Moskova'nın girişimi ve İngiltere'nin açık teşviki ile olmuştu. Ziyaretin amacı, hâlen sürmekte olan Ingiliz-Sovycı ve T ürk-Ingiliz görüşmelerinin son durumu hakkında görüş alış verişinde bulunmaktı. Ankara'ya göre, Poiemlcın’in verdiği bilgi lerin ışığında, Moskova'nın hâlâ kesin bir iuilak kurmadığı anla şılıyordu.215 Papen, 18 Nisanda, güven mektubunu İnönü'ye sunar.219 29 Nisan da İnönü ile görüşen Papen, yıllar sonra, anılarında, bu görüşmeyi anlatıyor. Papen. İnönü ile yaptığı görüşmenin uzun sürdüğünü belirlivor. tnönü, görüşme sırasında, t lal yanın Arnavutluk saldırısından ve Alman-Ualyan yakın işbirliği ve dostluğundan Türkiye'nin en dişe ve kuşku duyduğunu vurgulamıştı. Papen'in barısın korunacağına ilişkin verdiği güvence, İnönü.S * r
281 28.4 1939. (1625/388634*361; AOAP, Serie D: 1937*1945. Band VI, {M aerz bis August 19391. "Kroll urı Raporu", 12.4 1939, (7798/E 566 118); Cemil Koçak, Tıirlc-Alnıan İliş k ile ri 11923-1939}. S. 145-146. 717 ADAP. Serie 0: 1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939}. "Stelzer ın Telgrafı”. Nr 197, 24.4 1939, (1625/388 623); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939). s. 146 718 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI. {M aerz tns August 19391, "Kroll’ ufl Raporu”, Nr. 133. 26.4.1939, (2767/535864); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939). s. 146 719 JK 1, (13.4 1939), s. 72; AT. Sayı: 65, {Nisan 1939); Cemil Koçak. Türk-Alman iliş k ile ri 119231939). s. 146-147.
373
israfından menimi niyetle karşılanmış, ancak İnönü, yalnızca bu ı Lir güvencelerle yelin i İçmeyeceğini de açıkça belirtmişti. İtalya da bu tür sözleri sık sık yineliyordu. Fakat luıııımuıdü herhangi bir değişiklik görülmüyordu. Arnavutluk'la önemli sayıda İtalyan askeri bulunması, balyanın bundan sonraki saldırısı için bir ha zırlık olmalıydı. Çünkü, bu küçük ülkenin güvenlik açısından gerçek ihtiyâcı» ancak küçük bir polis gücü olabilirdi. İnönü, Pa pen e, Almanya'nın bu tür bir politikayı desteklemek isteyip isle mediğini de sormuştu. Papen ise, Almanya'nın bu konuda İtalya'yı desteklediği yolun daki iddiaları red etmişti. İnönü, Batılı devletlerle halen sürmekte olan ittifak antlaşması görüşmelerinin henüz kesinleşmediğini ve bu konuda önce, bit deklarasyon ilan edileceğini açıklamıştı. Bunun üzerine, Papen, hemen Berlin'e gitmeye ve Miller i, bal yamn tulumunu değiştirmesi ve açık bıı politika izlemesi için gi rişimde bulunmaya sevk etmeye hazır olduğunu belirterek, ken disine süre tanınmasını istemişti. Indıüı, Papen in önerisini kabul etmiş ve çabalarının sonucunu beklemek işleğini belirt mi 51 i.220 İnönü ile görüşmesi sırasında Papen7in aklığı yanıtlar, kendi yorumunu deslekler ve doğrular mahiyetleydi. Türkiye, kalyanın Arnavutluğa saki m sı m, ittifak gör üşme len için en sağlam gerekçe kabul ediyordu. Ayrıca Türkiye’nin, bu alanda bir Ilalyan-Alman işbirliği olasılığından kuşkulandığım ve endişelendiğini hisset lirin esi ve Saraçoğlu'nun da. Mihver dcvlcılermin Balkanlar ve Akdeniz bölgesinde bundan sonra yayılma amacı taşıyıp taşımadığını sorması ve sorusunun yanıtsız kalışı. Papen i guc durumda bırakmıştı. Ancak asıl amacı Türkiye'nin Batılı devletlerle süren ittifak gü lüşme Ievin i dondurmak, mümkünse gevşetmek olan Papen, bu aşamada ve ortamda dahi hâlâ bir çıkar yol olması gerektiğini dü şünüyordu.
220 Papen, age. s. 506-507; Krccker, age. s. 36-37; Jivkova, age. s. 215, Glasneck, T iiık e i ımd Afg hanistan, s. 43. Kroll, age, s. 107-108 ve 110-111; Cemil Koçak. Türk-AIroan İliş k ile ri 0923 1939). s. 146-147.
374
İtalyu nın tulumunda hissedilir bir değişiklik sağlamak, Türki ye'nin İtalya karsısında duyduğu endişe ve kuşkuları yok edebi lirdi. Bu sın elle Türkiye'nin Batılı güçlerle askeri bir ittifak kur ması önlenebilirdi.221 Papen. MussoliniYe. Türkiye'nin Roma Büyükelçisi ne resmi bir açıklama yapmasını tavsiye edecektir. Oysa Saraçoğlu, daha önce, Arnavutluğun işgalinden sonra ar tık bu tür açıklamaların bir anlamı kalmadığını belirtmişti. Berlin, l\ıpen in bu tavsiyesini Roma ya aktaracaktır. Bu sırada. Papen, 1lider ve Ribbcn tropu uyarıms ve İtalya üzerine baskı yapmaları m istemişti. Papen, İtalya'nın askeri gücünü Arnavutluk'tan çekmesini ve bir iy iniyet ifâdesi olarak da, Ege Denizinde Türk karasu la mı m uc mil yakınında bulunan ve askerî yönden tamamen önemsiz iki adayı Türkiye'ye bırakmasını öneriyordu.222 Papen, Ribbcntropun İtalya ziyareti sırasında bu konunun da görüşülmesini isleyecek vc bu konuda ısıûr edecekse de, bu alan da bir basan sağlayamayacaktır. Almanya'nın Roma Büvükclcisi Maçken sen, 1 Maviş tarihli bir / / * yazısında, I Mayısta. Italyan Dışişleri Bakanı Ciaııo ile gör üslü ğünü ve Papen'in önerilerinden kendisini haberdâr ettiğini yazı y o rd u . r
Ciaııo, Papen'iıı önerilerini ilgine bulmuş ve Mussolım ve del mişti. Ancak Ciaııo, Mussoinıi nin bu tür bir açıklama yapacağın dan kuşku duyuyordu. Ayrıca, bu tür bir açıklamanın, yapılsa da hi, etkili olamayacağı görüşündeydi. Ciaııo, ay m kuskunun Bel linde de var olduğunu Mussoliniye söylemişti. Mussolini ise, ya nı tında, belki bir başka vesile ile bu konuda bir açıklama yapma sının mümkün olabileceğine işaret etmişti. Ancak Mussolini de hu yönde bir açıklamanın Ankara üzerinde etkili olamayacağı gö rüşündeydi. Alman Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Wcizsaccka\ 2 Ma yısta, Papen c yolladığı bir raporda, MackenscıTm raporundaki27*
221 Papen. age, s 5Û7. Krecker, age. s. 36-37; Krgll. age, $ 1> M 12; Jivkova, aye. $. 215*217: Ce mil Koçak. Tück-Alman İliş k ile ri 11923-1939}, s. 147.
272
Papen, age, s. 507; Krecker, age, s. 36-37.
375
haberleri Papen’e iletiyor ve Berlin’in de Ciano'mın görüş ve kuş kularım paylaşlığını belirliyordu. Berlin’e göre, Türkiye, İngiltere ile süren görüşmelerinde o denli ileri gitmişti ki, artık bulunduğu noktadan geri dönmesi ke sinlikle mümkün değildi. Ancak, henüz bir antlaşma da imzalan madığından, Papen, Mihver güçlerine karşı tek yarılı dönüş yaptı ğından dolayı Ankara'yı uyarmalıydı.222 Mussolini de PapeıTin önerisini red edecektir. İtalya, bu mr davramşlarııı Türkiye'nin dış politikasını etkilemeyeceği görü şün devdi. Papeıı'in çabalarının tamamen sonuçsuz kaldığı söylenebilir. Wcızsaccker, 2 Mayıs tarihli genelgesinde, Tüık-lngıliz görüş meler ine değiniyordu. Wcizsaeckcıe göre, Ankara, 25 NisaıTda, Türkiye'nin Londra Büyükelçisi 1 evlik Rüşıü Arasa, İngiliz Hükûmcu’nc iletmesi için, Ingiltere uin itti (ak önerisine ilişkin yanıtını vermişti. Buna göre. Mihver güçlerinin, Almanya ile İtalya’ma, birlikte Akdeniz’e ya da Balkanlara saldırması durumumla, lngiheıe ve Türkiye, hu lUil'ak anılaşması temelinde karşılıklı yükümlülükler alıma gireceklerdi. İngiltere’nin ya da Türkiye'nin İtalya ile tek basma savaşa girmesi halinde ise, Türkiye ile İngiltere arasında isbirliği öngörülüyordu. Balkan devletlerine yönelik bir şaldın hâ linde ise, savaş Türkiye'nin güvenliğini tehdit ederse, bu takdir de, iuilnk yükümlülükleri yerine getirilecekti. Türk Mü kümeli. Londra’ya, aşağıdaki koşullarda bir itti lak ant laşması imzalamaya hazır okluğunu bildirmişti; hıgiliz-Sovyci. Türk-Ingiliz ve Türk-Sovyet ittifak antlaşmaları nın beraberinde getirdiği yükümlülükler birbirleri ile çausmamah, aksine uyum içinde olmalıydı. Bulgaristan ile Romanya arasın daki çatışmayı ortadan kaldıracak bir antlaşma yapılmalı ve bu suretle Bulgaristan'ın tarafsızlık politikası güvence altına alınma lıydı. Ayrıca, Ingiltere. Türk Ordusu’nun askeri donamını m sağla-32
223 ADAP. Serie 0: 1937-1S45. Band Vf. {Maerz his August 19391. "MackenseıVden ADB'ye". Nr 303. 1 5.1939. (1625/338 678-79): ADAP. Serie D’ 1937*1945, Band VI, (Maerz his Augnst 1939). •VVejzçaeckerden P apenV , Nr. 100, 2.5.1939, (1625/388 680*81): Krecker, age, s. 37; Papen. age, s 507; Cemil Koçak, Türk-Alman İl-işkileri (1923*1939), s. 147
376
ııuık ve Türkiye'yi İktisadî ve mâli yönden desteklemek üzere 1tareketc geçineli yeli. Wcizsaeckcr, raporunda, ancak bu koşullar yerine getirildiği takdirde, Türkiye ile Ingiltere arasında sürekli nitelikte bir ittifak anılaşması imzalanabileceğim ve kamuoyuna ilân edileceğim ya zıyordu. Ancak, T ürk-İngiliz ittifak anılaşmasının tam ve kusursuz olup olmayacağı, Ankara tını Moskova ile halen sürmekle olan görüş melerinin sonucuna bağlıydı,224 Papen, 2 Mayıs’ıa, Başvekil Refik Saydam ite görüşür, Papen, bu görüşmeden edindiği izlenimlerle, raporunda, TürkItalyan ilişkilerinde yasanan olumsuzlukların, Türk-tngiliz görüş melerinde belirleyici önemde rol oynadığım yazacaktır. Saydam, Papen e. Mussolini nin 1926 yılında Asya ve Afrika da İtalyan yayılmacılığım ilân eden ünlü söylevinden sonra, 1931 yı lında ve Habeşistan'ın yine tıalya tarafından işgalinden önce. 1935 yılında. Türk askerî hazırlıklarının değerinin o günkü ray iç le 30.000.000 TLdcn daha yüksek bir meblağa ulaş Uğ mı açık la mı şu. Saydam, Türkiye’nin İktisadî ve mâlî gücünün böyle bir yü kü sürekli taşıyamayacağını da vurgulamıştı. Papen, aynı gün, Saraçoğlu ile de görüşecektir. Saraçoğlu, PapenY, Tüık-Ualyan ilişkilerinin balen içinde bu lunduğu durumu açıklamış vc çözümlemişti. Saraçoğlu'na göre, Türkdtalyan ilişkileri, Ege Denizi ndeki ada ların (12 Adanın) işgalinden beri, İtalya'nın hiç de dostça olma yan tutumu nedeniyle, gittikçe daha olumsuz bir çizgi izlemişti. Ama bardağı taşıran son damla, Arnavutluğun işgali olmuştu. İtalya. 20.000 kişilik bir askeri güçle Arnavutluğu işgal ettiği hâl de. hâlen Arnavutluk'ta bulunan İtalyan askerlerinin sayısı 70,000’di. Hattâ Arnavutluğa ağır topçu birlikleri dahi getiril mis li. Oysa Arnavutluğun işgali ve bölgeyi denetini alımda tutmak iciıı bütün bunlara hiç ihtiyaç yoklu. Bölgeye gereğinin üzerinde askcıi güç sevk edilmişti. İtalya, Bari ve Brendizi arasında
224 ADAP, Sene D‘ 193?- l?4Şr Ba«d VI, fMaer* bis August 1939). 'VVeizsaeeker'in Genelgese. Nı 305.2.5.1939. (1625/388 632-84); Cemi! Koçak. Türk-Alman İliş k ile ri {1923*19391- s. 147-148. 377
100.000 kişilik bir başka askerî güç daha toplamıştı, ilalyan bası nı, balkan Paktı m cansız olarak nitelemeye devam ediyordu. Türkiye'nin Bclgracl'ılaki temsilcisi Ali Haydar Aktay; Yugoslav Dışişleri Bakam Cincar Markoviçnı de son Venedik ziyaretinden i aynı düsıuıcc ve duygularla döndüğünü haber vermişti. Markovic. btuıa karşılık. Berlin zi yâre tinden çok memnun ayrılmış ve bunu açıkça da belirtmişti Saraçoğlu, Papen'e, Berlin'in gerçekten de Roma nın dizginlcı im elinde tutmaya çalıştığını ve hu «türelle Türkiye'nin Laıafsızhk politikasını güvence alıma almayı amaçladığını açıklamıştı, lııgilv e ^t ıuda uzun zaman devanı eden yakınlığın ye niden o lus ması cin caba harcıyordu. Türk Hit kum cıi de, bu yön de bir gelişmenin Ankara için en elverişli durum olacağı görü şündeydi. Ayrıca, böyle bir gelişme, Ingiltere'nin Türkiye'ye vaad eniklerinin gerçekleş inesin i sağlayabilirdi. Papcıı in. Türkiye'nin her türlü tek yanlı kararman, büyük hu olasılıkla, savası giden yolda yeni bir adını oluşturacağım ve bu nedenle Ankara'nın dikkatli olması gerekliğim belirtmesi üzerine, Saraçoğlu, o güne değin, herhangi bir antlaşma metninin ne para fe, ne de lorınüle edildiğini açıklayacaktır. Saraçoğlu, ayrıca, kişisel olarak, savaş çıkacağım tahmin etme diğini de ifâde etmişti. Saraçoğlu, eğer Almanya bir dünyâ savaşı çıkarmayı planlamış sa, bu takdirde, Berlin'in, öncelikle, savaşın çıkmasından yirmi dört saat önce İtalya'nın savaşa katılmasını sağlaması gerekliğini belirtmişti. Saraçoğlu, bu sözleri ile, İtalya'nııı hâlen Almanya'nın yanında savası katılmaktaki tereddüdünü ve çekingenliğini imâ cımis olmalıydı. Çünkü, Saraçoğlu'na göre, Almanya. İtalya'nın savaşa katılınasnıı başka türlü güvence altına alamazdı. Papeıı, Saraçoğlu'nun İtalya'yı küçümsemesi ve İtalya'nın belir siz tulumuna işaret etmesi üzerine, derhâl ve kesinlikle İtalya’mn yanında tutum alacak ve ülkesinin müttcfığini savunacaktır. Papeıı, Berlin'e yaptığı eski önerisini hu raporunda da bir kez daha yineliyordu. PapcıTc göre, İtalya'nın kendi önerisi doğrultusunda yapacağı bir açıklama, i ıırk-lıalyan ilişkileri üzerinde etkili olacak ve olumlu sonuç verecekti. t
378
Papeıı, öncelikle, Arnavutluk'taki kalyan askerî varlığının, bir güçlük ya da zorunluluk olmaksızın, sürekli olarak arım İması nın, Ankara üzerinde yarattığı olumsuz etkileri anımsatıyor, bu durunum devamının Türkiye'nin Ingiliz ittifakına katılması anla mına geleceğini vurguluyor ve İtalya'nın ArnavutlukTaki askerî birliklerinin sayısının azaltılmasını öneriyordu. Papeıı, aynı zamanda, bu durumun Almanya'nın Balkan Paktı ile olan ilişkilerini de gerginlikten kurtarabileceğini ileri sürüyor du. Çünkü, Türkiye. Boğazlara olası bir saldırının sâdece kara dan, yâni Balkanlardan yapılabileceğini biliyor ve bu nedenle de Balkanlar'ı kendi güvenlik bölgesi olarak görüyordu. Krol) da, anılarında. Mcnemencioğlu’nun, kendisine. Arnavut luk'la iki takır jandarmanın ihtiyâca yeteceğini bildirdiğini yazı yor. Oysa Krol i, anılarında, Arnavutluğun işgalini izleyen ay için de bölgeye 20 tümenden fazla İtalyan askerinin sevk edildiğini belirtiyor. Ayrıca, askerî ve stratejik görüş açısından, Arnavut luk’la güneydoğu istikâmetine doğru yeni yollar da yapılmıştı. Kroü, anılarında, tüm bu hazırlıkların, gayet açık bir biçimde, İtalya’nın Arnavutluğu, gelecekte Boğazlar’a yönelik bir saldırı ey lemi için sıçrama tahtası olarak kullanmak istediğini gösterdiğini vazıvoı'.2 226 52 * / Bununla birlikle, PapeıTuı yukarıda sözünü etliğini çabalarının tanı â men sonuçsuz kaldığı da söylenemez. Almanya'nın Romu Büyükelçisi Mackensen, T Mayısta, İtalyan Dışişleri Bakanı Cinno'ya, Almanya’nın, Türk-tngiliz görüşmeleri nin ölümlü bir sonuca ulaştığını, ancak kesin ve nihâi adımın Tüîk-Sovycı görüşmelerinin sonucuna bağlı olduğunu öğrendiği ni açıklıyordu. Mâckensen'in bu açıklamasından sonra. Ciatıo, 3 Mayısta, Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Hüseyin Ragıp Baydur ile görüşe cektir.
225 ADAP. Sene D. 1937-1945. Band VI. CMaerz bıs August 19391. 'P a p e n d e n ADB've", Nr. 315. 3.5.1939,11525/388 635-86); Papen, age. s. 507; Kre eker, age, s. 37; Glasneck. A fghanislan und T iirk e i, $- 43; Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939). s 148-149. 226 Krcıll. age. s 107*108; Cemil Koçak, Tûrk-Alm an İlişkileri (1923-1939), s. 149
379
Ciaııo, Baydura, Alman kaynaklarından aldığı bilgiyi ileılikıen sonra, İtalya'nın Türkiye'ye karşı ne politik, 11e ekonomik, ne de toprak talebi olduğunu, İtalya'nın Türkiye'nin tehdit ya da tehli ke olarak görebileceği herhangi bir politika izlemediğini ve bıı türden davranışlarda bulunmadığını belirtiyordu. Ciano, Baydurdan, bu bilgiyi Türk Hükûmeti’ne iletmesini de talep ediyor du.227 Cianonun bu açıklaması Papeıı'in taleplerinin ve önerilerinin ancak bir kısmım yansıtıyordu. Doğal olarak Ankara’yı da, Papeıı i de tatmin etmekten çok uzak olmalıydı. Wocrıııann ise, 3 Mayıs tarihli bir raporunda, Türkiye'nin Bal kan Aıııamı'ıım güçlendirilmesine yönelik çabalarım açıklıyordu. Ankara ve Londra, Dobruca sorunu ile ilgili olarak temellenen Bulgar-Romen anlaşmazlığının bir çözüme kavuşmasını sağlamak icm caba harcıyorlardı. İngiltere ve Türkiye, Sofya nezdinclc bir girişimde bulunmuşlardı. Bulgaristan temsilcisi, Türkiye'nin Ro manya'ya karşı kendi inisiyatifini kullandığım onaylamıştı. Nite kim Bulgaristan Başbakanı, 20-22 Mart târihlerinde Ankara'yı zi yaretinde, Bulgaristan'ın konuya ilişkin taleplerini ortaya koy muştu I tu kiye, Balkan Antantı dolayısıyla, Bulgaristan'ın olası bir sal dırısı hâlinde, Romanya’ya yardım etmekle yükümlü olduğu için, konuyla yakından ilgileniyordu. İngiltere de bu konuda Türkiye ile paralel bir politika izliyor ve Bulgaristan'ın Balkan Antantına katılmasını istiyordu. Ingiltere’nin bir başka amacı da, Balkan Paktı'111 Alman karşm bir grup hâline getirmekti, Bulgaristan ise. Güney Dobruca’yı tamamen geri alıncaya ve Lgc Denizi ne açılıncaya, yâni genişleme talepleri kabul edilince ye dek, Balkan PaktPna dâhil olmamakta direniyordu, Bulgaris tan’ın genişleme politikası, aynı zamanda Yugoslavya’daki Bulgar azınlığın tatmin edici bir muamele görmesini sağlamaya yönelik ti. Ancak Berlin, Bulgaristan'ın genişleme pJân ve amaçlarım aıı-713*
227 ADAP, Sene D. 1937-1945, Bend VI, {Maerz bis August 1939), "M ackensen den ADB ye“. Ne 317. 3.5 1939. {1625/388 690J-; Krecker, ege. $. 36-37: Önder, age, s. 51*52; Jivkova, age, s 217; Glasneck, Afghaniştan und Türkei, s. 43; Cemil Kcrçak. Türk-Alm an İliş k ile r i {1923-1939), s 149-150
380
çak yele rincc silâhlandığı zaman uygulamaya koyabileceği görü şündeydi. Diğer yandan. Bulgaristan temsilcisi DraganoFf. Türki ye'nin bilinmeyen bir nedenden dolayı, Trakya’ya askerî yığınak ı 228 yapuğını da haber veriyordu. Papen, 4 Mayısla, Menemendoğlu ile görüşür. Papen, bu görüşme sonrasında hazırladığı raporda, Menemen* rioğlu'nun. kendisinin, yukarıda sözünü ettiğim, 3 Mayıs târilıh raporunda savunduğu görüş ve önerileri onayladığını, Gano'mm Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Hüseyin Râgıp Baydur'a yaptığı ga ranti açıklamasının, aslanda Berlin'in çabalan sonucunda yapıldı ğının Ankara'da bilindiğini, Berlin’in bu lür çabalarının olumlu karşılandığını ve bunun mevcut gerginliği ortadan kaldıracak yönde hır gelişme olduğunu söylediğini yazıyordu. Ancak Mcncmcııcioglıı, Ribbcnırop tarafından yapılan garanti açıklamalarım içerik olarak tamamen kabul etmekle birlikte, CiantMiun verdiği güvencenin hiçbir balcımdan Arnavutluğun işgali öncesindeki ilişkilerin yeniden kurulmasını sağlamaya yelmeye ceğini dc belirtmişti. Menemeneioğlu, Arnavutluk’ta gereğinden fazla sayıda ve ihti yâcın üzerinde Italyan askeri bulunduğuna bir kez daha dikkat çekmişti. Mcneıncnciogltı, Balkan Paklı’rnn imzalanmasından önce Tür kiye, l lal ya, Yunanistan ve Bulgaristan arasında bir ittifak anılaş ması önerisi yapıldığının anımsatılması üzerine de, İtalya, Balkan Paktı karsısında kendi konumunun barışçı olduğunu gösterebilir se ve ancak bu takdirde Romanın Balkan Pakıma karşı olumlu bir tutum aklığının görülebileceğini belirtmişti. Papen, görüşme sırasında, Meııemencioğlu na, 4 Mayıs ta İtalya’ya giden ve orada 6-7 Mayıs târihlerinde Cianö ile görü şen Rıbben troptan, İtalya'nın tutumunun bu sırada tartışı iması nı ve sorunun bu görüşmede ele alınmasını talep etliğim dc açıklıyordu. Papen, Meneıııcncioğlu n-dan, Türk-îngiliz ittifakının derhâl82
228 ADAP. Sene 0:1937-1945. Band VI, {M aerz bts August 1939). "VVoermann’ ın Raporu’, Nr. 320, 3.5.1939,1585/242 407-08), Cemil Koçak, Tiârlc-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 150
381
açıklanmamasını, kalya ya hiç olmazsa bir açıklama için fırsat verilmesini ve zaman la mumasım istiyordu 229 Papem bir gün sonra, 5 Mayısta kaleme aldığı bir başka rapo runda da, bu kez, Tüık d ıs politikasında son zamanlarda meyda na gelen değişimin nedenlerini çözümlüyor ve daha önceki görus ve önerilerini yineliyordu. I’apen, An kara daki dost diplomatik çevrelerle yaptığı görüş melerde, Türkiye'nin Alman-Romen Ticaret Antlaşmasından, fakaı özellikle de Arnavutluğun işgalinden beri kendisini tebdil al tında gördüğünü belirtiyor, Ankara'yı İngiltere ile bağlantı kur mak ve birlikte olmak görüşünden caydırmalım da ne denli gut bir uğraş olacağının anlaşıldığını açıklıyordu. Papeıı. bu durumu sadece İtalya'nın Balkan Paktı na karşı olan tulumunun değiştirebileceğim ileri sürüyordu. Papeıı, Uibbcııt* i'öpiaıı. Roma ile sorunu görüşmesi talebini yineliyordu. Papen m önerisine göıc, Bulgaristan ve Arnavutluğun Balkan Amamı na katılmaları sağlanacak ve bu suretle, Romanya da dâ hil olmak üzcıe, Balkan devletleri arasındaki toprak anlaşmazlık ları ve talepleri ortadan kaldırılacaktı. Mihver devletleri, Balkan devletlerinin kendi aralarındaki güvenlik sistemim kabul edecek ler, buna karşılık, Türkiye'nin ele dâhil okluğu. Balkan Amamı üyeleri tarafsız bir dıs politika izleyeceklerdi. Bu girişim, Ital yan m İngiltere'ye karsı Akdeniz'deki durumunu bir hayli güçlen direcek ve İngiliz politikasının amacına ulaşmasını da engelleye bilecekti. Papen. önerisinin Roma’du kuşku ile karşılanması vc yargılan ması hâlinde dahi, bu tür bir önerinin, Türk-İngiliz görüşmeleri nin kesin sonucunun alınmasını geciktireceğinden dolayı. Berlin acısından zaman kazandırıcı bir yöntem olacağına dikkat çeki yordu.230
229 ADAP. Sene D: 1937-1945. Baud Vf, (Maerz his August 1939). "Pependen AQG'ye’, Pjr. 324. 4.5.1939. (411/215 235-36K Krecker, age, s. 37; Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri 11923-1939}, s. 150-151. 230 ADAP. Serie D. 1937-1945. Band VI. IMaerz bi$ August 19391. 'Papen'den ADB'ye*. Nr. 333. 5.5.1939. Ü625/388 703); Cemil Koçak, Turk-Alman N işkiteri Ü923-1939), s. Î5 I
382
Aslmcfo Papeıı'in önerisinin, yerine getirilmek istense dahi, gerçeklerebileceği çok kuşkuluydu. Zaten Ribbemrop ela, Papeıı in önerisini Roma ya delmeyecekur.
Ayrıca, Papen in bu önerisinin. Mihver devletleri Dışişleri ba kanlan nııı bilgisi dışında yapıldığı da hatırlanmalıdır. Papen, muhtemelen, bu gerçekleşmesi olanaksız öneriyi, bizzat ıapomnda da belirttiği gibi, yalnızca Türk-lngiliz görüşmelerinin hızını kesmek vc zaman kazanmak için yapmıştı, Papeıı, 6 Mayıs tarihli bir başka raporunda da, Berlinln. Tüıktngıliz görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına yönelik caba ve girişimlerinden herhangi bir sonuç alınamadığı m açıklıyordu. Aynı gün, ö Mayıs’ta. Türk basınında yayınlanan Ingiltere ile anrlaşma imzalandığına ilişkin haberler üzerine. Melteme ne ioğlu de görüşen Papeıı,” 2 Menemencıoğlu'na, Berlin'e daha önce yap liği ve yukarıda sözü edilen kapsamlı önerileri hatırlatıyordu. Papen. önerilerinin aynı gün kalyada yapılan Ciano-Ribbcıuıop görüşmesinde d e alınacağı m da bildirin işti. Papen, Meneıııencioğlululan, en azından bu görüşmenin sonucunun beklen mesini rica ediyordu. Almanya, bir oldu-bitli karşısında bırakıl mamalıydı.6*
ni
Krecker, age, s. 38: Cemil Köçek, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391, s. 151. Nitekim Âsim Us, bu konuda, hâtıra notlarına şunları yazıyordu: "Öu konuşmada von Papen. Türkiye'yi tatmin için, İtalya ile beraber beş Balkan devletinin bir antant yapmasını, bunu ayrıca Almanya'nın garanti etm esini teklif etmiş.. Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, bu tekide. Türkiye olmasından endişe ettiği bir şeyi nasıl teminât olarak kabul edebilir?' cevâbını vermiştir." Us, age- s. 363. Ayrıca bta. Us, age. s. 364-365: Cemil Ko çak, Türk-Alman ilişkileri (1923-1939), s. 152.
İV
ADAP. Serte D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bıs August 1939K "Papen'den ADB'ye", Nr. 336, 6.5.1939, (1625/386 706-07}; Jıvkova, age, s. 217; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri {19231939). s 152-153. 6 Mayıs günü Akşam ve Haber gazeteleri, Türk-lngilız görüşmelerinde kesin antlaşmaya va rıldığını açıklarlar. 'Papeıı. Akşam gazetesinin neşriyatım görür görmez, elinde gazete ile Hâriciye Vekâletı'ne koşm uştur/ Us, age. s. 3&3. Us. hâtıra notlarında, söz konusu gazetelerin bir süre içm kapatıldıklarım da ilâve ediyor. Us, age, s. 363. Ayrıca bkz. Krecker. age, s. 38; JK 1, (6.5.19391, s. 74; Cemil Koçak. Türk-Alman İliş k ile ri (1923-19391, s 153.
383 İM
Mcıı emene ioğlu, Türk-Ingiliz antlaşmasının en kiıçük ayrı mi sina dek hazırlanarak tamamlandığını, fakat ilan târihinin henüz saplanmadığını açıklayarak, Akdeniz’deki durumun ve Arnavut luğun işgalinden sonra Boğazlar ın tehdit edilmesinin, Ankara'ya bir secini şansı ve fırsatı bırakmadığım vurguluyordu. Türkiye, olası bir saldırıya karşı, kendisine müttefik aramak ve bulmak zo runda bırakılmıştı. Türk-Ingdjz ittifak antlaşması, sadece Akde niz’de İngiltere’ye ya da Türkiye’ye yapılabilecek olası bir saldırı ile sınırlıydı. Ihma Almanya’nın dostluğurıu gözetmek ve TtirkAlman ilişkilerini güçleştirmemek için, antlaşmada Balkanlara olası bir saldırıya ilişkin son derece hafif bir vurguda bulunul makla yetinilmiş!i. Anılaşma, sâdece savunmaya, Akdeniz'deki huzursuzluğun ve istikrarsızlığın ortadan kaldırılmasına yönelikti ve hu nedenle de dünyâ barışına katkıda bulunacaktı. Menemeneiüğlu'nun bu açıkla malarına karşılık, Papcıı, bu tur açıklamaların, Mihver devletleri tarafından, Türkiye’nin Ingiliz politikasına kalıklığı ve mevcut güç dengesinin bozulduğu biçi minde değerlendirileceğini belirtecek ve Mcncmeııcioğlu ndan. Türk-İngiliz antlaşmasın m kamuoyuna açıklan maniasını talep edecektir. Çünkü, bit tur bir açıklama, psikolojik yönden de olumsuz sonuçlar doğuracaktı O Ancak Mencmencioğlu, böyle bir açıklamadan kaçınmalım ola naksızlığını kesin olarak vurgulamıştı. Çünkü, 1924 Anayasasına göre, her türlü anılaşman m onayı TBMM'mn yetkisi ildeydi Papeıı, Mencmencioğlu ııa, Berlin'e yaptığı ve daha önce gör düğümüz önerilerin ayrı unlarından söz edecek ve önerilerinin kahûlü hâlinde. Balkanlarda bir güvenlik sistemi oluşacağım ve İtalya ile Türkiye arasındaki her türlü çalışmalım sona ereceğini ileri sürecektir. Mencmencioğlu ise, Piipen'e, Berlin’in bü konudaki girişim ve çabalarından dolayı teşekkür ediyor, fakat Ankara’nın İtalya’ya karsı duyduğu endişe, kuşku ve güvensizliği bir kez clalıa vurgu luyordu. Dolayısıyla da, Papeıı in önerileri doğrultusunda, İtal ya’dan gelebilecek açıklamalara güven duyulmadığım ve duyulu ma yacağı nı bel irı iyo ıdu. Bu güvensizlik, aslında Papen’m önerilerinin, gerçekleşse dahi, Ankara üzerinde etkisinin olmayacağını, olamayacağını açıkça gösteriyordu. /
384
*
Papcıı, raporunun sonunda, 28 Nisan-5 Mayıs târihi e rinde An kara'yı ziyâıvl eden PotcmkiıV in girişimleri hakkında da bilgi ve riyordu. Potcınkin, olası bir Türk-Sovyet iıifâkı için Moskova’nın onayını açıklamış olmalıydı. Türk-Sovyet mi fak antlaşmasının da hazırlandığı ve imzalanacağı tahmin ediliyordu. Papen, diplomatik çabaların sonuç vermemesi üzerine, TürkIngiliz anılaşması parlamentoda açıklanmadan ve Türk basını da antlaşmanın imzalandığını haber vermeden önce.. Alman basını nın bir propaganda saldırısına geçmesini öneriyor, ayrıca Alman ya'nın İtalya ile paralel bir politika izlemesi gereğine işaret edi yordu. İtalyan / / basım da bu konuda Alman basınını izlemeli ve desteklemeliydi. a Papeıı, T ürk-İngiliz Ortak Deklarasyon u n tın açıklanmasının engellenemeyeceği ni aıı lanı ıstı. Bunun üzerine, Saraçoğlu'na son bir öneride daha bulunacaktır. Bu, Papen in sâdece bir gıın önce, ') Mayısta, Berlin’e yaptığı önerinin aynısıydı. Papeıı, o denli zor durumda kalmıştı ki. Derline yaptığı öneriyi, sonucunu bekleme den ve Berlin’in oınn ııu da almaksızın, bu kez doğrudan Saraçoğ lu'na yapıyordu. Papen in önerisine göre, daha önce de gördüğümüz gibi, Bul gü listan ile Arnavutluğun Balkan Antantı na katılmaları sağlanacak ve bu suretle Balkan devletleri arasındaki toprak talepleri son bu lacaktı. Mihver devletleri dc Balkanlardaki güvenlik sistemini ta nıyacaklardı. Buna karşılık, Balkan Antantı üyeleri tarafsız bir dış politika izleyeceklerdi. Papen ııı bu önerisinin, yerine getirilmek istense dahi, gerçek leşebileceği çok kuşkuluydu. Zâten Papen'in önci ismin Mihver devletleri Dışişleri Bakanlarutin bilgisi dışında yapıldığı da göz önüne alınmalıdır. Papen, muhle melen, bu gerçekleşmesi olanaksız öneriyi, sâde ce Türk-Ingiliz görüşmelerinin hızım kesmek ve zamatı kazan mak için yapmıştı. Papen. Mencmencioğlu'ııdan da. yakın gelecekle gcrçeklcşeeel
385
Alman-Itülyan görüşmelerinin sonucunu beklemesini rica ediyor l
< « . 233
Alman Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreıeri Wcizsaeckeı\ 9 Ma yısta, Papeıı e yazdığı bir raporda, Ribbemrop ile Ciaııo atasında gerçekleşen görüşm enin sonucunun Ribbentrop'un Berlin’e dön mesiylc, yânı ancak birkaç gün soma açıklığa kavuşabileceğim haber veriyordu. Raporda, Papcnden, Balkan sorunu karşısında Almanya ile İtalya arasında bir göıüş ayrılığı olduğu izlenimini yaratabilecek konuşmalar yapmaktan kaçınması talep ediliyordu. Berlin'in amacı. Balkan Paklı üyesi devletlerle tek tek iyi ilişkiler kurmakm. Nitekim Yugoslavya ve Romanya ile kurulan iyi ilişkiler, bu politikanın bir başarısı ve sonucuydu. Diğer yandan da, lııgilU’ie. Balkan Paktım Alman karşıtı bir grup hâline getirerek, bundan kentti politikası yönünde yararlanmak istiyordu. Ayrıca, Almanya, Bulgaristan’ın Balkan Paktı na katılmasını da destek le iniyordu.234 İtalya'nın Arnavutluğu işgalinden lıcmen sonra başlayan Tüıkİngiliz görüşmelerinin kesintiye uğratılması ve Ankara'nın geleneksel tarafsızlık politikasına devam etmesinin sağlanması, Papcııın temci amacıydı. Ancak Papcn bu konuda başarılı ola mamıştı.
Türk-lngitiz Ortak Deklarasyonu ve Almanya Papeıun çabaları ve girişimleri sonuç vermeyecek ve Türk-ln gıliz Ortak Deklarasyonu 12 Mayıs’ta açıklanacaktır. Bu açıklama, Tıirk-Ingiliz görüşmelerinin olumlu bir sonuca ulaşmaması ıcin çaba harcayan Papen'in diplomatik ve siyâsî giri şimlerinin başarısız kaldığını gösteriyordu.
233 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI. (Maerz bis August 19391, Tapen den ADB ye',
Nf.
336,
65.1939,11625/383 706-07}; Krecker, age, s. 38; Jivkova, age. s. 217, Cemil Koçak, Türk-Alm aıı İliş k ile ri 11923-1939). s 152-153. 234 ADAP. Serie D: 1937-3945- BancI VI, (Maerz bıs August 1939}, ’ VVeiKaeekefde» Pap-eıf e’, Nj 347, 9 5.1939. {1625/388 721-22); Cemil Koçak, Türk Alman İliş k ile ri (1923-1939), s 153
386
Bununla birlikle, Berlin’in deklarasyona karşı tepkisi beklencııılrn daha yumuşak olacaktır. Berlin, deklarasyonun İngiltere'nin Almanya’yı çevirme/çevre|,-mc politikasına Türkiye'nin de katılması anlamına geldiğini ile ti sürüyordu. Türk basınında da Almanya’ya karşı ılımlı bir tutum vardı ve asıl suçlanan ülke İtalya idi. tierçi Papen, bir Türk-lngiliz deklarasyonunu önlemekte başaııs ız kalmıştı. Fakat bu, henüz kesin bir ittifak antlaşması değildi ve kesin anılaşmaya kadar, bundan böyle Papen’in aman, Türkiye ile İngiltere arasında bir ittifak anılaşmasının imzalanmasını eııL'cllcmek va da en azından içereceği yükümlülükleri azaltmak yöı
I
*
ımııclc olacaktır Herlin bu son fırsatı kaçırmamak, mümkiıııse değerlendi re bilmek için, seri bir tepkide bulunmaktan kaçınmıştı. Papen%Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonumun yayınlandığının «ilesi günü, 13 Mayısta, Saraçoğlu ile görüşür. Görüşme sonunda, Papen in izlenimi, Türk-tngiliz iıühtkmm birkaç balla içinde imzalanmasının kesin olarak istenildiği yö nündeydi. Pupcn c göre, bu süre, Türkiye’nin antlaşmanın ayrıntılarının biçimlenmesinde ne kadar yol aldığının, bu konuda ne denli ileri gittiğinin ve Türk-Alman ilişkilerinin hâlen içinde bulunduğu durumun düzeltilmesinin mümkün olup olmadığının anlaşılması için velediydi. Papen, raporunda, 12 Mayıs tarihli açıklamanın Türk dış poli tikasının temelini oluşturduğunu ve bu politikanın, ancak İtalyan tehdidinin yarattığı koşulların değişmesi ile yön değiştirebileceği ni ileri sürüyordu. Ayrıca, Türkiye'nin üstleneceği yükümlülükler konusunda ga yet itinalı ve dikkatli davrandığını, özellikle saldırının tanımı ko nusunda bu tutumunu sürdürdüğünü ve bu tutumun görüşmekmı ilerlemesinde zorluklar yarattığını da belirlen Papen, Türki-
m
Krecker. age. s. 40-41; Papen. age, s 506-509; Glasneck. Ttirkei und Algftamstan. s. 40-44; Cemil Koçak. Türk Alm an İlişkileri (1923-1939). s 154*155.
387
yenin, esas itibârıyla, Ankara'nın Boğazlar iyin hiçbir zaman So\ yet askerî yardımım istememiş olması nedeniyle, İngiltere’ye bag lan maktan çekindiğine dikkat çekiyordu, T ü rk basım, dış politikadaki bu kesin dönüşümün tüm sucumu
İtalya ya yüklüyor, Almanya'dan ise tek kelime olsun söz eımivoı du Papen, yeni talimatlar almak ve görüşmelerde bulunmak için Berlin'e gitmek üzere, 15 Mayıs ta, Ankara’dan ayrılacaktır.236 Papen, Italyan tehdidinin Ankara'da yarattığı kuşku ve endi m Icıi ortadan kaldırabilmek için, daha önceki raporlarında ortaya koyduğu, fakat olumlu bir sonuç alamadığı görüş vc önerilerini yeniden gündeme getirir. Papen, Berimde bulunduğu sırada, 20 Mayısta kaleme aldığı bir raporunda. VVcızsaecker’c, 21 Mayıs’ta gerçekleşecek olan Cı ano-Ribbcnırop görüşmesinde kendisince ele alınması gereken konuları da sıralar. Papen. 1 ürkiye'nin ve Mihverin Askerî-Politik Durumu" adlı raporuna ekli memorandumda, Türkiye’nin 12 Mayıs tarihli dek larasyon ite o güne kadar izlediği tarafsızlık politikasından ayrı larak. Ingiliz grulnma katıldığını vc bu grupla ittifak kurduğunu anımsatıyor, inhaya hu adınım, Doğu Akdeniz'deki güç denge sinde önemli bn değişim anlamına geldiğini belirtiyordu. Papen, bu yeni durum karşısında, Mihver devletlerinin, yâni Almanya ve İtalya’nın, işbirliği içinde, ortak ve birlikle önlemler almasının gereğini vurguluyor, söz konusu önlemlerin başarısınııı ise, iki ülke arasındaki koordinasyonun derecesine bağlı okluğu nu ileri sürüyordu. Ayrıca yeni oluşum. Mihver devletlerinin sıkı işbirliği ve ortak davranışı açısından da önemli bir denek taşı ola caktı. Türkiye, İngiltere ile antlaşma imzalamak için görüşmeler de bulunan ve imzalayacağı bu ittifak sonucunda da. olası bir ça tışma hâlinde, savaşa katılabilecek bir üikevdi. Papen e göre, sorun. Mihver devletlerinin Türkiye ile çatışması hâlinde, yapılması gereken değerlendirmedeydi. *
236 ADAP, Sene D 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 19391, "P a p e ld e n ADB'ye", N r 374. 13.5 1939, (1625/383 736); Jıvkova. Alman İliş k ile ri (1923-1939). s 154
388
s. 225; K e n İ n g 'ı (1939/3573). Cemil Koçak. Türk
Papen. Türkiye'nin tarafsızlık politikasını İtalyan tehdidi ne deniyle terk etmek zorunda kaldığı yolunda eski iddiasını yineli yordu Aslında Arnavut (uğun işgali ve bölgenin askerî açıdan talikimâlı, yani bölgenin bir köprübaşı hâline getirilmesi, Mihver devİnleri açısından son derece değerli ve önemliydi. Çünkü, Balkan devletlerinin tarafsızlık politikalarının devamı, ancak bu sayede, lıer zaman için ve her sama güvence altına alınmış oluyordu. Yu nanistan'daki İngiliz üssünün yapımına da, yine bu sayede, alın mış karsı önlemlerle yanıl vcrilmişıi. kgc Adaları nın (12 Ada nın) askerî yönden güçlendin Imesi/ıahkiııuUı ve elde (utulması da, daha sonra Sclânığc yapılabile cek olası bir askerî harekâtın desteklenmesini sağla ya bilecekti. Yine bu şekilde, İngiltere Karadeniz'den, Sovyeller Birliği ise Ak deniz'den uzak tutuluyordu. Papcn'c göre, bu harekat, özellikle hâli hazırdaki askerî tahki mat takviye edilmez ve güçlendir ilmezse, son derece ümit veri ciydi. Ayrıca, Ege Adalarının kuzey limanlarının lahkimâıı da geıekecekti. Çünkü, Yugoslavya ve Romanya'nın tarafsızlığının sağ lanması ancak buna bağlıydı vc tahkimat olmaması hâlinde, Şev valler Birliği. Çatalca hattının kuzeyinde adetâ islediği ölçüde güçlü askeri kuvvetler oluşturabilecekti. Askeri uzmanların görüşüne göre, İngiltere'ye karsı savaş kaıâıı, Ege Adalarınım taliki matını gerektirmeyeceği gibi, balyan do nanmasının Doğu Akdeniz'de egemenlik mücâdelesini kazanması ve Ingiliz donanmasını bu bölgeden uzaklaştırmayı başarması ha linde. böyle bir tahkimata zâten artık gerek de kalmayacaktı. PapcıVe göre, İngiltere'yi yenebilmek için, bu ülkenin caıı alıcı noktası sayılabilecek olan Hindistan’da onunla karşılaşmak gere kiyordu. Bunun için Mihver güçleri, Hindistan'a giden yolu, yâni Sııriye-Filislin-Musul yolunu ele geçirmeliydi. Oysa, Türkiye İn giltere'nin yanında savaşa katılırsa, askeri güçlerinin asıl önemli kısmını, bu yolu savunmak için, Tarsus'un güneyinde tutmak /orunda kalacaktı. Askerî değerlendirmelerin siyâsî yansımaları ise, söz konusu memorandumda söyle öngörülüyordu: Papen e göre, eğer Almanya'nın olası bir çalışmada, daha sava şın başında, son derece elverişsiz bir askeri-siyâsi konumda kal 389
ması islenmiyorsa. Mihver devletleri, Türkiye'yi yeniden eski ta rafsızlık politikasına geri döndürmek için ortak bir politika izle meliydiler, Ankara, İngiltere ile bir askeri ittifak anılaşması imza lamadığı sürece, Berlin'in bu ittifakın içeriğini ve süresini sınırla ması mümkün görünüyordu, Papen, bu olaııagı değerlendirebilmek ve gerçekleştirebilmek ıciıı eski önerisini bir kez daha yineliyor ve İtalya'nın, bu arada Almanya'nın da Türkiye'ye güvence vermesini istiyordu. Herhangi bir tebdil olmadığına ilişkin verilecek güvence. An kara um gözünde, ittifak politikasına devam etmek için bir neden bırakmayacaktı. Aslında zâten Türkiye’nin şikâyetleri, temelde İtalya'nın Arnavutluk ve Ege Adaları ndaki askerî tahkimatına yö
nelikti. Papen, memorandumda, bu tahkimatın, özellikle de Ege Deni zi ndeki talık imâ tın askerî bakımdan önemini tartışıyor ve söz konusu önemi azaltmaya çalışıyordu. Bu durumda, Papeıı’e göre, Italyp’tıtn Arnavutluk'taki askeri gücüne ilişkin Türkiye ile bir anlaşmaya varması gerekiyordu. Papen, zâten herhangi bir çatışma durumunda, Arnavutluğa gereken askeri gücün her zaman hızla sevk edilebileceğini, dola yısıyla da bölgede Türkiye'yi tedirgin edecek kadar yiıksek sayıda askeri güe bulundurmanın anlamsızlığım vurguluyordu. Diğer yandan. Ankara'nın talep etliği görüşmelerin kabulü ile. Ege Adaları na ilişkin bir anlaşmaya varılmalıydı. Hattâ Papen, Ege Denizi nde bulunan, Türk sahillerine vakın ve İtalya için askerî yönelen tamamen önemsiz adalar üzerinde bir anlaşma sağlanmasını öneriyordu. Papen, İtalya’nın askerî yön den önemsiz bir ya da iki adayı Türkiye'ye bırakmasının olumlu bir davranış olacağı görüşünü ileri sürüyordu. Buna karşılık. Tıirkıye cîc Trakya’da bulunan askeri güçlerinin sayısını olağan za manlardaki, barış dönemindeki seviyeye indirebilirdi, Papen, Tüık-lngiliz Ortak Deklarasyonundu, diğer güçlerle tlc benzer antlaşmalar imzalanmasına imkân tanındığım anımsata rak, Türkiye ile İtalya arasında bir saldırmazlık paktı imzalanma sını ve bu paktın gerektiğinde Almanya taralından da garanti edilmesini öneriyordu. Bu öneri mutlaka değerlendirilmeli ve denenmcliydi. 390
Bu suretle lıcnı İtalya'nın iyi niye ti belgelenecek, hem de Türk kamuoyunu e ikilemek mümkün olacaktı. Bu sayede, Türkiye'nin tehlikeli bir konumda gereksiz yere bulunduğu anlaşılmış olacak II. Hatla sâdece bu moral etki dahi, Türk-Ingiliz ittifak anılaşma sının imza aşamasında Ankara'nın yükümlülüklerini ve sorumlu luklarım sınırlamaya yeterli olacaktı. Papen e göre, bu lür iyi niyet girişimlerinin ve ö nenlerinin l urk dış politikasında bir değişiklik yaratmaması, yâni Anka ra'nın bu yöndeki talepleri kabul etmemesi. Mihver güçlerinin önerilerine kayıtsız kalması (tâlinde ise, bu tutum, Almanya nın yeni önlemler almasını hem kolaylaştıracak, hem de haklı kıla ra ku. Papen, memorandumunda, Mihver devletlerinin Türkiye poli tikasının başarısızlıkla sonuçlanması hâlinde, meydana gelebile cek gelişmeleri de çöz Cimiliyordu. Bu ut kel irde, Papen e göre, öncelikle Almanya'nın yirmi yıllık caba ve faaliyeti tamamen boşa gitmiş olacaktı. Türk-Alman iliş kilerindeki kesin kopuş, butun alanlarda kendini gösterecekti. Türk iyede Almanya’n m güçlü konumu ortadan kalkarken, doğa cak boşluğu Ingiltere ile Fransa dolduracaktı. Ayrıca, Almanya'nın Türkiye'nin hırıerlanclı olan ülkelerle, yâ ni Iran, İrak ve Arap dünyâsının geri kalan kısmı ile olan ilişkileri de bu kopuştan fazlasıyla ve önemli oranda zarar görecekti. Papen, Türkiye'nin önemini sâdece Akdeniz ve Balkanlar acı sından değil, fakat Almanya’nın Orta Doğu ile olan ilişkileri acı sından da vurguluyordu.237 Kıcdl da, İÜ Mayıs ta. Mı nemeııeioğlu ile görüşecektir. Mcncmencioğlu, Kroll'a, Çekoslovakya’nın işgaline kadar Al ınan yan m izleri iği d ıs politikayı anlayışla karşıladıklarını, la kat Nasyonal Sosyalizm in bâzı noktalarını bâlâ anlayamadıklarını # * hetiıüvoıdu. "Havai Alanı formülünün ne anlama geldiği bilin» *
237 ADAP, Serie D 1937-1945, Band VI. |M a er* bis Augusi 19391. "Papen den W e izsa e cke rV . Nr. 413. 20 5.1939. (96/107 820-25); Krecker, age. s. 40-41; Papen, açe. $ 507-508; Glasneck. Türkei und Alghanislan. s. 43; Jivkova, age, s 225; Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri {19231939). s. 154-156.
391
d ve Türkiye bu formülden hiç hoşlan inamın. Ancak vıne de dış politikadaki ana endişe kaynağı İtalya idi. KrolL Mcnemcneioğlu'na verdiği yanıtla, eğer ittifak antlaşma sı ııdan kaçınma olanağı yoksa, bu takdirde, yükümlülükler i inç olmazsa Doğu Akdeniz ile sınırlamayı öneriyordu. Kroll, Bal karı lar m anılaşmanın tamamen dışında kalmasını istiyor ve bir TürkAlman Saldırmazlık Paklı imzalan masını gündeme getiriyordu.230 Oysa, Rıbhcnlıop ile Giano arasında {>-7 Mayıs târihlerinde vapılaıı görüşme, Papen in önerdiği biçimiyle sonuçlanmamıştı. Tanı aksine, J 2 Mayıs ta açıklanacak Türk-lngilız Ortak Dekla rasyonu dikkate alınarak. Mihver güçlerinin birlikle izleyecekleri politika ayrıntılı olarak tartışılmış vc Almanya ile İıaİyamn ortak önlemler alması kararlaştırılmıştı,238239240 bununla birlikte, Papen, Berlin'de bulunduğu sırada, kendi gö rüş ve önerileri doğrultusunda yeni girişimlerde bulunmaktan da kaçınmayacaktır. lam bu sırada. 11 Mayıs 1939 târihinde imzalanan Alman-Italvan kulak Antlaşması fÇelik Pakı) nedeniyle düzenlenen törenlic, l’apcn. bizzat Ciamı ya. Türkiye ile halya arasımla yakınlaşma gereğinden söz ediyordu. Papen in eski göıüş ve önerilerini bir kez dalıa yinelemesi, hu kez. gerek Cıano'daıı ve gerekse Ribbcıı t roptan seri tepki göre cektir ” 0 s
*
Berlin, Koma'mıı bu konudaki politikasını tam ve kesin olarak / < aralarında Çelik Pala imzalanmıştı. Bu son gelişme. Al man-Italyan işbirliğinden çekinen Türkiye'nin endişe ve kuşku farın ın verinde okluğunu gösteriyordu. Almanya'nın halkan Antantını etkisiz hâle getirmeye ve Balkan Paktının diğer ülkelerim aracı olarak kullanarak Tiirkive üzerin*
238 Kroll. age, s 115. Uluhelen. age, s. 290-291; Cemil Koçak, Türk-Afman Jlişkrlori 11923*1939). s. 156. 239 ADAP. Sene D 1937-1945, Baııd VI, (Maerz bıs August 1939). "Ribbenrrop İl« Cıano Arasında 6-7 Mayıs 1939 Târihinde İtalya'da Yapılan Görüşme Hakkında İmzasız Rapor". Nr. 341. 18.5.1939. (F 10/307 311): Cemil Koçak, Türk-A İman İliş k ile ri (1923-1939), s. 156. 240 Krecker, age. s 40-41; Papan, age, S. 508*509; Glasneck, Tiirltei und A fganistan. s. 43-44; Cemil Koçak. Türk-Al man iliş k ile ri (1923-1939), s. 157.
392
de baskı kurmaya yönelik politikasının, kürk-lngiliz Ortak Dek larasyon unun ilânından sonra yeni bir güt ve atılım kazandığı görülecektir. Bertin, Türkiye’nin Balkan Antantı nın güçlendirilmesine yöne lik caba ve l'aaliyeılerıni, İngiliz politikasının devamı olarak nite liyor ve Ankara'yı bu nedenle suçluyordu. Gaieneu. 21 Mayısla. Yugoslavya Dışişleri Bakam Markovıc ile yaptığı görüşmede. Türk-lngıliz ittilak antlaşmasının sâdece Ak deniz ile sınırlı kalması ve Bal kanlar’> içermemesi gerektiğini açıklıyordu. Romanya, antlaşmanın savunmaya dönük içeriğinin dahi Balkan ülkelerinden destek görmeyeceğim açıklamıştı. Ayrı ca Gafeııctı. Tiük-lııgiliz Ortak Deklarasyonunun kınanmasını da onaylamıştı.2
*
*
olduğunu anımsatıyordu.241
241
ADAP, Sene D: 1937-1945, Band VI, (M a e r: bıs August 1939), '‘Alm anya'nın Budapeşte Büyükelçisi FalHicius tan AOBrye~. Nr. 428. 23.5.1939, {2767/535 884), Cemil Koçak, TürkAlman iliş k ile ri
(1923-1939), s
157.
242 ADAP. Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maeu his Augusi 1939), "Rıbbenirop'un Raporu", Nr. 474.7.6.1939, İF I3/375'79I, Cemil Koçak, Türk‘Alrtian İlişkile ri (1923-1939), S. 157. 393
VVeizsaeckcr. Türkiye'nin en önemli Balkan ülkesi olarak alaca ğı tulumun hayli etkili olacağını ifade ediyordu. Eğer Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan, Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonunu kınar ve ona katıl madik lan nı tüm açıklığı ile ortaya koyarlarsa, hu takdirde, İngiliz politikasının Ankara üzerindeki etkisinin azaltılabileceğini ileri sürüyordu. Weizsaccker'c göre, Gafencu’ya Berlin'in görüş, düşünce vc önerileri iletilmeli vc (mfeneuçlan, Ankara'yı ziyareti sırasında, son gelişmelerden hoşnut kalınmadığım anlatması istenmeliydi. Ayraca, YVcizsacckcr'iıı talimatında, Romanya mn bu konuda ala cağı tutumun Alman-Ronıcn ilişkileri açısından taşıdığı önem de vurgulanıyordu.243 Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Arpag, 5 Haziranda, Weizsacckcr ile yaptığı görüşmede, Türk vc Alman basını arasın daki tartışma ve polemiklerin rahatsız edici atmosferinden şikâ yet edtvord u. / / Arpag'ın iki ülke bastnının ülkelerarası ilişkileri olumsuz yön de etkilediği yolundaki şikâyet ve açıklamalarına karşılık, Weizsacckeı, Menemencioğlu'ıum, Türkiye’nin hiçbir zaman Alman ya’ya karşı bir gruba katılmayacağına ilişkin güvencesini anı msa lı ;vo rdu. Arpag da, bunun üzerine, İtalya’nın tutumundan şikâyetle, Türk dış politikasının temel özelliklerim yineliyor vc Türk-Italyan vc Türk-Alman ilişkilerindeki önemli farklılığa dikkat çek meye çalışıyordu. Türkiye’nin gözünde iki ülke, Almanya ve İtal ya arasında önemli hır fark vardı. Ancak Arpag'ın Almanya ile İtalya arasında laiklilik olduğu yo lundaki bu açıklaması. Weizsaecker tarafından sert tepki ile kar şılanacaktır Aynca Berlin, Türkiye’nin İtalya’dan çekinmesi vc kuşkulanması için bir neden de görmüyordu. Arpağ, görüşmenin sonunda. Türk-lngiliz ittifak anılaşmasının dar kapsamlı olacağım ve Türkiye'nin Ingiliz politikasının bir aracı hâline gelmeyeceğini vurgulayacaktır.
243 ADAP, Sene 0: 1937-1945. B and V I, (M aerz bis A u g u s l 19391 "V V eızsaecker'den A lm a nya 'n ın B ü kre ş B ü y ü k e lç is in e \ Nr. 48Br 7.6.1939, {1625/388 837-38}; Ç em il Koçak, T ü fk -A tm s rı İliş k i le r i (1923-1939), s. 15? 394
Wcizsacckcr ise, görüşme sırasında, Arpag'ın Türk-lngiliz gö rüşmelerinde hâlâ bir manevra olanağı olduğuna inandığı izleni mini edinmişti .244 Papen, Berlin'den döndükten sonra, 5 Haziran da, Saraçoğlu ile birbuçuk saaı süren bir görüşme yapacaktır. Papen, bu görüşmede, muhtemelen, Beri İtrin kendisine verdiği tâli matları Ankara’ya aktarmıştı. Türkiye'nin izlediği dış politika karşısında Alman Hükûmcli'nin üzüntülerini açıklayan Papen, bu politikanın, gerek Türki ye'nin varlığı, gerekse Türk-Alman ilişkileri açısından doğurduğu büyük tehlikeleri ve riskleri vurgulamaya çalışıyordu. Papen. o zamana kadar sürdürdüğü çabalarının bir ürünü sayı labilecek olan, Mussolim'uiıı, Hitler ve Ribbemropa, İtalya'nın Türkiye'ye karşı hiçbir biçimde düşmanca görüşler taşımadığı yolımda verdiği güvenceyi ve bu açıklamanın Cnine tanıtından. kısa bir süıc oııee, Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Hüseyin Râgıp Bavdur a yinelendiğim anımsatıyordu. Mussolini, İtalyan yayılması nın Afrika’daki gelişmesini gözledikten sonra, Türkiye konusu nun arlık anlamsız kaldığını açıklamıştı, Papenin bu açıklamaları karşısında, Saraçoğlu, İtalya'nın ıulû mundan vc Almanya'nın İtalya’nın Türkiye’ye karşı düşmanca bir eylemden çekindiği konusunda Türk Hükümeti ni ikna etme ça balarından kuşku duyulmadığını, ancak Jön Tüıklere (ittihat vc Terakki iktidarına) dostluk ve yakınlık gösteren Kuy2 cr Almama sı 1m ıı da, bir müuei iğinin (Avusturya-Macaristan İmparatorlugulııın) Bosna'yı, bir diğerinin (balyanın) ise Trablusgarb'ı işgal etmesine engel olamadığım anımsatıyordu. Saraçoğlu ile görüşmesinde. Papen, Türkiye'nin yeni dış politi kasının çok önemli sorunlar oluşturduğunu, Türkiye'nin, İngilte re'nin Almanya'yı çeviımc/çevrelenıc politikasına dâhil olduğun dan beri, otomatik olarak her çatışmaya dâhil olabileceğine dik kat çekiyordu. Almanya, Batılı güçlerin barış cephesi adını verdi ği bu grubun. gerçekte Almanya'yı Avrupa haritasından silmek274*
244 ADAP. Serie D; 1937-1945, 8and VI, İM aerz bı$ Augusf 1939), "W eız$aecker in Raporu '. Nr 472. 5.6.1939, M 593/384 291-92); Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k i Ifcü (1923-1939). S. 157- 15£.
395
ıcin uygulanan İngiliz politikasının bir parçası okluğu görüşün deydi. Amaç, Almaııya ya saldırmaktı. Papeıı, Türkiye'nin bu gruba katılması mn Batılı güderin sav asa katılma olasılığım yükseltip yükseltmediğini sorarak, savaş başla dıktan sonra artık b u soruyu sormanın zâten çok geç ve gereksiz olacağı m bildiriyordu. Papen, Türkiye’nin Ingiltere ve Sovyeüer Birliğinin akarları için savaşmak zorunda kalacağını da ileri sürüyordu. Papen’in id diasına göre, hır savas halinde, eninde sonunda, bu iki devletten biıi Boğazlara sahip olacaktı. Oysa Berlin, Türkiye’yi eski bir dost olarak muhafaza etmek is ti)ordu. Türkiye. Berlin'e göre, aslında Batılı güçlerce istismar ediliyor ve Batılı devletlerin kendi amaçlan için kullanılıyordu. Lğcr Ankara, İngiltere ile olan ittifakında, gerçek çıkarlarına uy gun biçimde davranmasını sağlayacak bâzı güvenceler elde etme yi başaramazsa, hu takdirde. Berlin’in Türkiye'yi eski dostu ola rak görmesi artık olanaksız olacaktı. Papen. Almanya ıım Türkiye'ye karşı aldığı tavrı da açıklıyor du. Papen e göre. Tüı k-lngiliz itLifak antlaşması kesin olarak imza lanıncaya dek. Berlin. Ankara ile ilişkilerini, eskiden olduğu gibi, hiçbir değişiklik yapmadan sürdürecekti. Ancak anılaşman m ke sin oturak imzalanmasından sonra, Berlin, Türkiye’ye karsı politi kasını yeniden düzenleyecekti. Yâni* aslında Almanya, sert tepkisini göstermek için, Türk-lııgiliz ittifakının kesin olarak imzalanmasını bekliyordu. Saraçoğlu ise, izlenen dış politikanın yarattığı sorumluluğun bilincinde olduğunu ifâde edecek ve ayrıca Papen'e, Türkiye'nin Almanya’ya karsı hiçbir önlem almayacağına ilişkin güvencesini bir kez daha yineleyecektir. Papen, Saraçoğlu'ndan, en kısa zamanda İnönü ile görüşmesi nin sağlanmasını da rica etmişti. Papen, hu suretle, Hillcr'in ciddî endişelerini ve kuşkuları m İnönü’ve iletme fırsatını bulacaktı. Papen, daha önce, emekli Orgeneral Ali Fuat Cebesoy ile yaptı ğı görüşmede, izlenen dış politikaya karşı, askerî kesimde güçlü bir muhalefet olduğu yolundaki izleniminin doğrulandığını ve 396
bunun da Almanya'nın izlemesi gereken tutumun doğruluğunun bir kamu olduğunu ileri sürüyordu. t>iğer yatıdan, Dâhiliye Vekili Faik Öztrak da, iki ülke arasında İliç de uvgun olmayan basın polemiğinin önlenmesini talep et mişti.245 ' Berlin'in tepkisinin zamanla sertleşmeye başladığı anlaşılıyor Rrbbenlrop, Haziran ayının ilk haftasında, Alman Dışişleri Ba kanlığı mensuplarım» bundan sonra artık Türk temsilcileriyle görüşmeyeceklerine ilişkin talimat verecektir. Herhangi bir randevu talebinde bulunulduğunda, randevu ke sin olarak red edilmeyecek, fakat talep mutlaka sürüncemede bı rakılacak, yâni belirli bir târih saptanması engellenecekti .246 Papen, 7 Haz iran ela, Menemencioglu ile görüşür. Papeıı, bu görüşmenin sonucunda, raporunda, Türkiye'nin Almanya'ya za rarı dokunabilecek her türlü davranıştan uzak kalacağı yolunda bir izlenim edindiğini yazıyordu. Nitekim Menemencioglu, Papen'e, ülkesinin bu tulumunun Almanya’ya duyulan yakınlığı gösterdiğini vurgulamıştı. Bununla birlikte, Menemencioglu, daha görüşmenin başında, Türkiye'nin Hiiteı Almanyası’ndan duyduğu endişeyi de dile ge tirmişti. Menemencioglu, Türkiye’nin Orta Avrupa'da güçlü bir Alman ya'ya ihtiyâcı olduğu ve bunun Sovyetler Birliği nin yayılmacı eği limlerini durduracağı kanısındaydı. Ancak Mihver güçlerinin izlediği politika, özellikle de saldır gan politika ve Alman-lıalyan işbirliği, Ankara'da endişe ve tedir ginlik yaratıyordu. Türkiye, Mihver devletlerinin, ama özellikle de İtalya'nın kendisine yönelik olası bir saldırısına karşı güvenlik arayışı içindeydi.
245 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI. {Maerı bis August 1939), ’ P t pen'den AOB'ye", Nr 475, 5 6.1939. {1625/388 828-301, Kroll, age, s. 113-114; Cemil Kççak, Türk-Alman ilişkileri (19231939},$. 156-159. 246 ADAP, Serie D: 19370945, Bantf VI, (Maer* bis August 1939), "Schmidt'in Raporu". Nr. 4$3. 66.1939,196/107 864); Kreçker. age, s. 43; Cemil
Koçak, Türk-Alman
İliş k ile ri (19230 939). s.
159. 397
Meııenıcncioğlu, ayrıca, Türkiye'nin sâdece Akdeniz bölgesini kapsayan bir ittifaka katıldığını anımsatıyor ve Polonya vc İngil tere ile Almanya arasındaki olası bir savaşta, savaş Orta Avrupa ile sınırlı kaldığı sürece, Ankara’nın, ittifak bağına rağmen, taraf sız kalabileceğini açıklıyordu, Papeıı, raporunda, Menemencioğlu’nun Akdeniz'de bir İngilizİtalyan çalışmasına ihtimâl vermediğini, bu konuya ilgisiz kaldı ğım özellikle vurguluyordu. Menemene ioğlu, diğer yandan da, Türk basınında Almanya'ya yönelik sen kampanya ve saldırılara derhâl son verilmesi için tâlima ı verdiğini ele bildirmişti.247 Papeıı, İnönü ile aynı gün, 7 Haziran’da yaptığı görüşmede ise, özellikle T ürk-Al man yakınlığının yeniden sağlanmasını arzula dığını anlatıyor vc Bitlerin İnönü'ye candan selâmlarım iletiyor du. Papeıı, Tıırk dıs politikasının İngiltere tarafından istismar edil diği yolundaki Alman iddialarım bu görüşmede de yinelemişti. İnönü ise, Papcn’itı bu açıklamalarına karşılık, Türkiye'nin Or ta Avrupa’da güçtü ve bağımsız bir Almanya'ya ihtiyâcı olduğunu, bu nedenle de Almanya'nın konumunu zayıflatacak biı tutum al mayacağını belirliyordu. Papeıı, iki ülke arasındaki ilişkilerden söz ederken, Berlin'in banşçı çabalarım belirtiyor ve dosttuk ortamının yeniden sağla nmasmm ancak Türkiye’nin ittifak yükümlülüklerinin genişliğine vc süresine bağlı olduğunu bir kez daha ifâde ediyordu. Ancak it tifak antlaşması imzalanıncaya dek, ilişkilerde belirsizlik ve ka rarsızlık sürecekti. İnönü, sorunların çözümünde, Almanya'nın barışçı yöntemler kullanacağına inandığını açıklıyor vc Papen'dcn, bu görüşünün Ribbenırop'a iletilmesini rica ediyordu. Papeıı ise, raporunda, Ankara’nın İtalya'nın tutumundan kay naklanan kuşku ve endişelerinin azaldığını, Türkiye'nin Ingiliz h-
247
ADAP.
S e r ie D. 1 9 3 7 -1 9 4 5 . B a n d V I. I M a e r
7 .6 .1 9 3 9 , (1 6 2 5 /3 8 8 8 3 4 -3 5 ); P a p e n ,
Atman 398
age,
İ li$ k it e « ( t 9 2 3 - 1 9 3 9 K s . 1 5 9-160
ı
b ıs A u g u s t 1 9 3 9 ). " P a p e n 'd e n A D B ' y e \ N r. 489.
s. 5 0 9 *5 1 0 ; K r e c k e r ,
age,
s. 44; C e m il K o ç a k . T ü r k -
lifalanıtı doğurduğa tehlikeyi anladığım ve eğer sinirli bir atmos fer yaratılıııazsa, Almanya'nın Türkiye'nin ittifak antlaşmasını sı nırlandırma çabalarının halâ bir şansı olduğunu kişisel izlenimi olarak yazıyordu.248 Papen, S Haziran tarihli bir başka raporunda da, Berlin'i etkile mek amacı ile olsa gerek, Berlin'den döndükten sonra, Ankara'da İnönü, Saraçoğlu ve Mcnemencioğlu ile yaptığı tüm görüşmeleri bir kez daha anlatıyordu. Papen'in raporunda yazdığına göre, Papen, tüm bu görüşme lerde, Berlin'de kendisine iletilen talimatlar doğrultusunda, Al manya'nın resmî görüşlerini bir kez daha ayrıntıları ile. açıklamış tı. Ayrıca, Berlin'in Türk basım konusundaki şikâyetlerini de gün deme getirmişti. Papeıı, Türk-İngiliz ittifak antlaşmasının kısa süreli olması, Ankara'ya gerektiğinde manevra ve geri çekilme imkânı tanıması, Türkiye'nin saldırı kavramını kendi özgür irâdesi ve karârı ile ta nımlamasını sağlaması, itli fak yükümlülüklerinin sâdece Türki ye'nin çıkarları mıı tehdit edilmesi hâlinde işlerlik kazanmasını öngörmesi vc anılaşmada Balkanlara yönelik bir atıfta bulunul maması hâlinde, Türk-Al man ilişkilerinin yeniden d üzenle ilebile ceğin i her görüşmede vurgulamıştı. İnönü ile Saraçoğlu, Türkiye'nin Almanya ile ilişkilerim, eski den olduğu gibi, yine yakın tutmak istediklerini ifâde etmişlerdi. Saraçoğlu ile Mcnenıcncioğiu ise, Türk basılımda Alman karşı tı propaganda yayınlarııım son bulacağına ilişkin güvence ver mişlerdi. Görüşme sırasında, Papeıı'in sorusu üzerine, Mcnemencioğlu. Ingiltere vc Polonya ile Almanya arasındaki olası bir savaşta, sa vaş Akdeniz'e inmedikçe ve Türkiye'nin Balkan müttefiklerine bir saldırı olmadığı sürece, ülkesinin tarafsız kal mayaca devam ede ceğini, bir çatışmaya katılmayacağım belirtmişti. Mcnemencioğlu, olası bir çatışmanın bölgesel nitelikte ve î\u-
245
ADAP. Serle
Band V I. (Maerz b ıs A u g u s t 1 9 3 9 ) .' P a p en den A D B 'y e 834-351; Krecker. age. s. 2 5 v e 4 4 ; Cemil K o ç a k , T ü r k - A l m a n
D. 1 9 3 7 -1 9 4 5 ,
7 .6 .1 9 3 9 , H 6 2 5 /3 8 8
’ . N r . 439. İ liş k ile r i
(1 9 2 3 -1 9 3 9 ), s. 160.
399
zey Avrupa ile sınırlı tutulmasının mümkün olacağı görüşün deydi. Papcıı, raporunda, Türk-lngiliz ittifak antlaşmasında. Balkan ların tamamen yükümlülük dışında bırakıldığı kanısında olduğu nu yazıyordu. Akdeniz’i içine almayan bir çatışına halinde ise, Türkiye’nin İngiltere'nin yanında tulum alması, PapenV göre, mümkün değildi. Papen, Mihver devletlerinin, Türkiye’den, Boğazlaı'm bekçisi olarak, tarafsız kalmasını beklediklerini ifade etmişti. Saraçoğlu ise, Moskova’yı ziyaretinde, Sovycilcr Birliğinin de mi laka katılmasını sağlamaya çalışacağını açıklamıştı. Papen, Berlin'e, Ankara'ya karşı daha hoşgörülü ve iyi niyeti i davranılmasın! tavsiye ediyordu.*49 Berlin’in Türk dış politikasına karşı soğuk ve eleştirel yaklaşı mı, £ Haziran da gerçekleşen Ribben t rop-Haindi Arpag görüşme sinde kendini bir kez daha belli cdccekıü Bu görüşme sırasında, Ribbcnırop, Türkiye ile Almanya arasın da politik bakımdan bir ayrılık olmadığım belirtiyor, Berlitı-Roma ittifak antlaşmasından (Çelik Pakttan) soma, T üık-Al man ilişki lerinin daha ela gelişeceğini umduğunu açı İtli yoıdu. Ribbcntıop, Roma ile Ankara arasında var olduğu bilinen so runları hal yada Mussolini ile görüştüğünü ve Mussolini nin, kendisine, İtalya'nın Türkiye’den hiçbir talebi olmadığını açıkla dığım bildiriyordu. Ribbemrop, bu açıklamanın Ankara’ya da ile li İdiğin i biliyordu. Diğer yatıdan, Almanya, Boğazlar’m lalı ki mâ 11 içiıı Türk Hükü meti'nden gelen talepleri her zaman olumlu karşılamıştı. Ribbeıılrop, Dışişleri Bakanlığı görevine atandığından lıu yana, Hiılcr iri tavsiyesi üzerine, Türkiye ile Almanya arasında dostluk ilişkilerinin egemen olması için açık ve somıiL bir politika izledi ğini savunuyordu. Ribbcmıop, buna örnek olarak, İtalya’da Ciano ile T ürk-Ital yan ilişkileri üzerine yaptığı görüşmeleri ve bu görüşmeler üzeıi-942 *
249 ADAP, Sene D: 193M94S, Band VI, (Maerz bıs August 1939), "Papenden ADB'ye".
Hr. 496.
8.6 1939, (1625/395 931-30); A ç tırm a n n, agm, H itler, Deutschıland und di« Mfl&chle-, s 495; Cemil Koçak. Türk-Almarı İliş k ile ri (1923*1939). s. 160-161.
400
ne, Ciano’tum Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Hüseyin Râgıp Ekı\cku a yaptığı dostça açıklamaları ve verdiği güvenceleri gösteri yordu, / Ribbemropa göre, Almanya’nın Ankara’ya karsı gösterdiği iyi ni velin bir başka belirtisi dc\ Türkiye’ye gönderilen Alman uzmaııîardı.250 Ribbentrop’un şikâyetçi olduğu bir başka konu dalıa vardı. Almanya, Montrö Antlaşması na karşı sert bir tutum almaktan kaçınarak, Boğazlar sorun unun çözümünün büsbütün güçleşme sini önlemişti. Oysa, konuya ilişkin görüşmeler devanı etmesine, karştn, henüz iki iılkc arasında Almanya'nın taleplerini göz önü ne alan bir anlaşmaya varılamamıştı, Almanva. hâlâ. T ürk ive ile. Montrö Antlaşması na benzer bir anılaşma imzalamak isliyor du.251 Ribbcmrop, ayrıca Türk basınında Almanya’ya karşı clevâın eden saldırgan tutuma da dikkat çekmiş ve bu konudaki şikâyet lerini Yinelemişti. Ribbenlıopa göre, Hâriciye Vekâleti, daha önce dc ortaya ko nulan bu tür Alman şikâyetlerine karşı önlem ah nacağını açıkla mışsa da, alınan önlemler her zaman geçici süreler için olmuş ve basilim Almanya'ya yönelik saldırılan ııncak geçici s üre feri e dur durulmuştu. Oysa Alman basmı, tüm bu saldırı la ra rağmen, Tür kiye'ye karşı dostça yayınını sürdürüyordu. Ribbcmrop, Türkiye'nin Ingiltere ile ittifakııım saldırgan bir politika anlamına geldiğini ve Ankara'nın, bu suretle, Almanya’yı çevırmeyc/ç.evrelemeye yönelik İngiliz politikasına katıldığım ile ri sürüyordu. Avrupa başkentlerinin diplomatik çevrelerinde, bu karâra, ünce Arnavutluğun işgalinin ve ikinci olarak da Çekoslovakya konu sunda saldırgan Alman tulumunun neden okluğu iddia edilmişti. Bu konutla bir başka önemli etken olarak da, venı Alman-Romen
250 Bu donemde Türkiye'ye gelen Alman uzmanlar ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri {1923-19391. s 174-176. 251 8u dönemde Almanya'nın M ontrö Antlaşm asına ve Boğazlar sorununa karşı olan siyâsî tutumu ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak. Türk-Alm an iliş k ile ri (1923-1939), s. 112124.
401
Ticâret Antlaşmasının Almanya la rafından Romanya'ya zorla ka bul ettirilmesi gösterilmişin Diğer yatıdan, Ribbctıırop, Türk-lngiliz görüşmeleri sırasında onaya çıkan söylen tiler karşısında, Ankara ‘mn, Papen'c, Türki ye’nin laralsjzlık politikasından ayrılmama ti iye lindc olduğunu bildirdiğini ve daha sonra da bizzat kendisine benzer yönde gü venceler verildiğini anımsatıyordu. Hattâ bu görüşmeler sırasında dahi, Türkiye'nin Almanya'ya karşı düşmanca bir tutum almadığı delûlarca i İade edilmişti. Almanya ve İtalya, Ribben tropa göre, lürkiyc ile dostça ilişkiler sürdürmek isliyorlardı. Hamdı Arpag’ın sorusu üzerine, Ribben tıop, Türk-Alman iliş kilerinin gelecekte alacağı biçime ilişkin bir açıklamada buluna mayacağını da vurgulayacaktır. Berlin'in Ankara'ya karsı alacağı tuıuın, öncelikle, Ankara'nın Ingiliz iLtilâkına ve Berlin'e karşı alacağı tuluma bağlıydı. Eğer Ankara, Türk basınında da belirtil diği gibi, Almanya ya karşı saldırgan bir politika izlemeye devam ederse, bu takdirde, Berlin'in tepkisi de benzer biçimde sert ola caktı. Ancak Almanya da, Ribben (rop da, elbcue bu tür bir geliş meden üzümü <1uyacak fardı. Çünkü Ribben trop, gerçekte, TiirkAlmaıı ilişkilerinin yakınlaşmasından yanaydı. Aıpag da, Ribben t rop1un iki ülke arasındaki ilişkilerde yakınlık sağlanması gerektiği yolundaki görüşüne katılıyordu. Arpag'a gö re. böyle bir gelişme, iki ülkenin de yararına olacaktı. Ancak Arpag Türk dış politikasını savunmaktan da geri dur muyordu. Arnavutluğun işgali ve Almanya'nın "Hayat Alanı" (’ Lcbensra11111” ) lörmül İ l Ankara için tamamen yeni bir durum yaratmıştı. Diğer yandan, İtalya’n m Ege Adaları'm (12 Adayı) tahkim çi mesi de ilişkilerde kuşku ve rahatsızlık yaralan önemli bir etken di. Ayrıca /Vakara. Boğazfar sorununun çözümünde Almanya’n m taleplerine karşı iyin iyet! i davranmıştı. Boğazlar sorunu (Montrö Antlaşması) konusunda gerçekleştirilen Türk-Alman görüşmele rinden bir sonuç alı nama masının asıl nedeni, Türkiye'nin tutumu değil, la kal Montrö AntlaşmasTna göre, Ankara'nın bu konuda tek yanlı karar alabilecek ve uygulayabilecek gücünün bulıumıamasıvch. Almanya'nın da Montrö Antlaşması na dâhil olabilmesi. *
<
402
/
*
ancak antlaşman m diğer taraflarının onay vermeleri halinde mümkündü. Görüldüğü gibi, bu konuda, gerek Almanya, gerekse Türkiye, eski görüşlerini bir kez daha yineliyorlardı. Arpag, Türk basım konusunda Ribben tropun önerilerini geri çevirecektir. Arpag a göre, Türk bas tm tamamen özgürdü. Ülkede basın öz gürlüğü vardı ve sansür yoktu. Bu nedenle dc, Türk basınının Türk Hükümeti nin görüşlerini yansıttığı yolundaki izlenim doğ ru değildi. Zaten Türk basın organlarında yayınlanan Almanya aleyhindeki yazılarda çok azclı. Ancak, Arpag a göre. Alman bası nın iııumıu her bakımdan memnun iye ı vericiydi. Diğer yandan. Türk basınında vc Türkiye’de, Bitler her zaman olumlu biçimde anılıyordu. Ribben t rop, Arpag’m açı (damalarından tatmin olmadığım açık ça ifade edecektir. Ribben t rop, Türk basınında Almanya’ya karsı bir Luıuııı deği şikliği görülmediği takdirde. Alman basınının da Türkiye'ye karşı saldırıya geçeceğini açıklamaktan çekinmiyordu. Bu gelişmeyi önlemek olanaksızdı. Bu takdirde, Alman kamuoyu, T ürk-Al man ilişkilerinin son iki yıldaki gelişimini ayrıntılarıyla öğrenmiş ola caktı. Arpag ise, Ankara nm gerçek endişe kaynağının Akdeniz’in gü venliği olduğunu yineleyerek, Türkiye’nin yalnızca bağımsızlığım ve toprak bütünlüğünü korumayı hedeflediğim vurguluyordu. Bazı iç politika gelişmeleri sonucunda, Türkiye'de tanınan ba sın özgürlüğünün. Alman Hükümetinde Türk basınının Alman ya’ya karsı saldırgan olduğu yolunda bir izlenim uyandırmaması gerekliğini de sözlerine ekleyen Arpag’a göre, basın polemiklerin den kaçınmak en uygun yöntemdi. Arpag, Türk-İngiliz ittifakının sadece savunmaya vc Akde niz’de bir güvenlik bölgesi oluşturmaya yönelik karakterini bir kez daha ortaya koymaya çalışıyordu.252
2!)2 ADAP, Serie 0: 1937-1945. Band VI, {Maerz bis August 19391, "Hamdi Arpag İle Ribbenrrop Arasında 8 Haziran 1939 Târihinde Yapılan Görüşme Hakkında İmzasız Rapor", Mr. 496. 8.6.1939. (F 6/0346-5 Ü. Ackermann, agm,
Hi tl er, Detıtschland unddie Maechte. s. 495, Krec403
Almanya'nın Türk-lngiliz ittifakını Romanya aracılığıyla cıkilemc vc engelleme politikasının ise, ancak kısmen başarılı olduğu anlaşılıyor. Papeıı, 12 Haz İran’da, o sırada Ankara’yı ziyaret etmelae olan Gafcncu ile görüşür. Gııfcneu, Türkiye’nin Alman-Romeıı Ticâreı Anılaşması nı olumsuz karşıla masın m Bükreş'te yarattığı hoşnutsuzluğu Tüık Hükümeti ne ilcimişıi. Galcncu, Papcn'c. Arnavutluğun işgalinin Mihver dev (elleri açısından bedelinin Türkiye olduğunu ifâde etmekten de çekin memişti. Gafcncu, Türk Hükümeti ile yaptığı görüşmelerde, Balkan Pak ınım Tüı k-lngiliz ittifakına dâhil olmaması için elinden gelen ça bayı harcamışı ı. Ayrıca, Ankara da, bu alanda Galene uy a anlayış göstermişti. Nitekim Gafcncu, Papenc, Türk-lngiliz ittifak anılaş masının Balkanlar ile ilgili alımcı maddesinin artık göz önüne alınmayacağı kanısında olduğunu açıklamıştı. Diğer yandan, Gafcncu, Türk-Fraıısız Ortak Deklarasyonu nun 12 Mayıs lârihli Tuı k-Ingiliz Ortak Deklarasyonu na benzemeye ceği görüşündeydi. Ancak Galencu'nun çabalarının, Balkanlar ile ilgili maddenin Turk-lngiIiz ittifak antlaşmasından tamamen çı karılmasını sağlamaya yelip yetmeyeceği bilinmiyordu. Papeıı, raporunda, Gafcncu'nun Ankara'da Berlin'in taleplerine uygun davrandığını özellikle vurguluyordu.253
ker, age, s. 20 ve 43; Cemil Koç a k. Tüffc-Al man İliş k ile ri 11923*1939), s. 161-163. Oysa, hatırlanacağı gibi, Rıbbentrop. lam bu sırada, 6 Haziran da, arlık hiçbir Tiirk tem silci ile görüşülmemesi gerektiğine ilişkin talimat vermişti. We»z$aecker'e. 9 Haziran'da {1625/388 855-56} iletilen bir notta. Rıbbentrop un, Papen'e yaz dığı bir raporda. Arpag ile yaptığı görüşme hakkında bilgi verdiği ve görüşmede son derece sen ifâdeler kullanıldığına dikkat çektiği haber veriliyordu. Papen’in 12 Haziran'-da Saraçoğlu ile yaptığı görüşme, aslında R-ibbentrop-Arpag görüşm esi nin bir yankısıydı. Bu görüşmede Saraçoğlu, özellikle Berlin'in Türk-Alman ilişkilerinin gele ceği konusunda ne düşündüğünü öğrenmeye çalışmıştı. Papen, kişisel izlenimi olarak. Anka ra'nın son gelişmelerden dolayı kendisini rahatsız hissettiğim yazıyordu. ADAP, Sene 0 1937-1945. Banıl VI. {M aerz b is August 1939), "P apen'den AD B 'ye ', Mr. 512, 12.6.1339. {1625/388 8751. Cemil Koçak, Türk-Al men İliş k ile ri (1923-1939), s. 163. 253
A D A P , S e r ıe D: 1 9 3 7 -1 9 4 5 , B a n d V I, { M a e r z b is A u g u s t 1939). " P a p e n 'd e n A D B 'y e " , N r
513.
1 2 6 .1 9 3 9 . (1 6 2 5 /3 8 8 8 7 2 *7 3 ); K r e c k e r , a g e , s . 4 5 *5 0 : C e m il K o ç a k , T ü r k - A lm a n İ l i ş k i l e r i (1 9 2 3 -
1939), s.
404
163.
Almanya'nın Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu karşısındaki tepkisi, İktisadî ve askerî ilişkilerde daha sert olacaktır. Nazi Almanyasnıın askerî alanda Türkiye’‘ye karşı izlediği poli tika çok yönlüydü. Öncelikle Türk Ordusu nda görevli Alman subaylar, gerek as kerî eğilim alanında, gerekse Ordu çevrelerinde Alman nüfuzu nun etkinlik kazanmasına çalışıyorlardı. Bu suretle, d\ş politikada karar alma sürecini etkilediği ya da etkileyeceği düşünülen üsl düzey Ordu kademesinin politik yönden, en azından Alman kar şılı bir tutum almaması, mümkünse Alman yanlısı bir tulum içi ne girmesi için çaba harcıyorlardı. Diğer yandan, askerî malzemeye şiddetle ihtiyaç duyan Türk Ordusun un bu talebi mümkün olduğunca karşılanmaya çalışıla rak, Türk Ordusu nun Alman askeri sanayiine bağımlı kılınması da, Berlin’in bir başka amacıydı. Bununla birlikte, her iki politikanın da amacı aynıydı Berlin’in amacı, Türkiye'nin askerî alanda da Alman etkisine girmesini vc dış politikasını buna göre düzenlemek zorunda kal ınasım sağlamaktı .254 Papeıı, bir raporunda, Türk Ordusu nun ve donanmasının, Al man uzmanlar taralından ve Alman askerî eğitim yöntemlerine göre yetisi iri İdiği ıı i yazıyordu.255 Alman sivil danışmanlarının yanı sıra askerî danışmanları da Türkiye'ye gehııisıi. Alman askerî danışmanları, daha çok, Versay Antlaşması gere ğince, Almanya'da işsiz kalmış vc 1925 yıl nidam beri İstanbul'da Yıldız Harb Akademisi nde öğretmenlik yapan subaylardı. Alman subaylar Türk Oıclusu'ıum eğitiminde görev almışlardı. Genelkurmay Başkanlığı ise, Alman Piyade Generali Mitıelbcrger tarafından düzenlenmişti. Miuelbeıger, 1942 yılında, Türk Ordusu nun Alman askerî yöntemlerine göre eğitilmiş olduğunu ve Türk Ordusu'nda Al
754 Cemil Koçak. Tiirk-Alm an iliş k ile ri (1923-1939), s. 184. 7?»5 ADAP, Serie D: 1937-1945. Banci VI, (Maer 2 bis August 1939}. "Papen'den VVeizsaecker'e". Nr. 413. 20.5.1939, (96/îO? 820-25i; Cemil Koçak. Tiirk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s 18b
405
man askerî literatürünün büyük bir ilgi ile izlendiğini, Islanhu Telaki Yıldız Ha ıh Akademisinin ise tamamen Alınan askeri il kelerine ve deneyimlerine göre hareket etliğini belirtiyordu. Genelkurmay Başkanlığının haberalma (istihbarat) servisi de. Hariciye Vekâletinin talebi üzerine, Birinci Dünyâ Savaşı'nda Al ınan askeri gizli haberalma (istihbarat) servisinin yöneticisi olan General Nicolai tarafından düzenlenmişti. 1936 yılından beri Almanya nıtı Ankara Büyükelçi Iiği’ndc As kerî Ataşe oturak görevli olan General Haııs Rohdc de askeri ko nularla ilgileniyordu. Diğer yundun» Türk Hava ve De tuz Kuvvetleri, tamamen İngiliz subayları tarafından eğitiliyordu. Dikkat edildiği takdirde, Türk Ordusu nun eğiliminde Alman ya ile İngiltere arasında denge kurulduğu lıcnıen görülür Aslında bu ilgi çekici denge, Osmanlı Devleti nde II. Abdiiilıasııid elen ber i süregelen bir denge politikasının ıızak bir devamı olarak da yorumlanabilir. Bilindiği gibi, Osmanlı DevleıiYıdc 11. Abclülhamid'deıı itibaren Ordu Alman subayları, deniz gücü In giliz subayları vc jandarma da Fransız subayları tarafından eğiti lirdi. Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Keller, 17 Mayıs 1938 târihin de, VVcizsaeekeTe yazdığı bir raporda, Alman Ordusu nda eğilim gören Türk subaylarının sayısının hâlen 12 olduğunu» Türk Hıikûmciuıiıı Almanya’ya eğittin amacı ile 12 subay daha gönder mek islediğini ve bu talebin Alman Savunma Ra kanlığı’nca ince lendiğini bildiriyordu. Ancak Alnıaıı Silâhlı Kuvvetleri nin yüksek komuta kademesi bu talebe karşı bir tulum almıştı. Oysa, Almanya mn Ankara'daki Askeri Alascsi General Rohde, Alman Silâhlı Kuvvetlerinin bu görüşünü onaylamıyordu. Rohde’ye göre, Türk HükümetTmn söz konusu talebine kaısı ılımlı ve olumlu bir tutum alınmalıydı y Rohde. Türk Hükümetinin askerî alandaki talebini kabul etme nin, Berlin’e, politik olarak başka taleplerde bulunma fırsatı yaralacağma inanıyordu. Kellerde Rohde’nin görüşlerine katılıyordu. Keller, raporunda. Türk Ordusunda Almanya'ya karsı son de rece güçlü bir sempati olduğunu da açıklıyordu. Alman asken gücü ve yeteneği Türk Ordusu’nda ilgi ve merakla yakından izle406
ııivor ve inceleniyordu Aimaııva, bu nedenle, Türk Ordu çevrele✓ ^ ' rinde güçlü itil dayanak noktasına sahipti. Bu durum, elbette si yâsî görüşleri de yakından etkiliyordu. Keller, raporunun sonunda, Berlin'den, Türk Hükümet in in as kerî alandaki arzularımı] bu çerçevede sâdece askeri ve teknik yönden değil, fakat politik yönden de dikkate alınması m vc bu acıdan bir kez daha değerlendirilmesini istiyordu. Keller. Türk Hükümeti nin askerî alandaki taleplerinin karşı la umasın m. Türkiye'nin gelecekte Alman karşıtı bir gruba katıl masının önlenmesinde etkin bir rol oynayacağına ısûrci ediyor ve bir çatışma hâlinde, Ankara'nın ihtiyatlı bir tutum içine girmesi ne katkıda bulunacağını vurguluyordu. Keller, Türk dıs politikasının temelinin, son ana dek karar ver me özgürlüğüne sahip olmak üzerine kurulduğunu vc Hâriciye Vekili Tevfik Rüsuı Aras ın da belirttiği gibi, Türkiye'nin, İngiltere ile olan ya km ilişkilerine karşın, karar alanındaki bağımsızlığını koruduğunu açıklıyordu. Keller, Türkiye’nin karar özgürlüğünü zedeleyen türden gizli bir askerî antlaşma imzalamayacağı görü şündeydi. Keller. Türkiye'nin taleplerinin karşılanması karşılığında, Tür kiye'nin subaylarını eğilim amacı ile başka ülkelere, özellikle de Sovyetler Birliği ne göndermemesi ve hâlen İstanbul’da Yıldız llarb Akademisinde görev yapan Alman Askerî (Kara ve Deniz) i Icyelüıc is güvencesi sağlaması gerektiğini yazıyordu. Büyükelçi, Alman askerî kanadının bu konudaki göıüsumm kesinleşmesi ik Ien önce, Rolüle nin, Mayıs aynıda. Alman Savun ma Bakanlığı ııa kişisel bir rapor vereceğini de belirliyordu. Keller, Alman Dışişleri Bakanlığından da, Türk Hükümet ine verilecek yanıtın olumlu olması için müdahalede bulunulmasını lalep ediyordu. Nitekim Wcizsaccker, 14 Haziranda yazdığı bir yazıda. Alman askeri makamlarının Keller ile Rohdc'nin görüşlerinden etkilen diklerini ve Alman Ordusu'nda eğitim gören Türk subaylarının sayısının 12'dcıı 24’c yükseli ilmesinin kabul edildiğini bildi ıetek /
l i r.
NVcizsacckcr, Rohdcdcn, bu talebin yerine getirilmesi karşılı ğımla, mümkünse, Ankara'nın Türk Ordusundaki Alman askerî 407
eğiliminin etkinliği lıusûsunda güvence vermesini isliyordu.256 Türkiye ile Almanya arasındaki yakın ekonomik ilişkiler aske ri alanda da, silfılı ticâreti alanında da kendisini gösteriyordu. Türkiye ile Almanya arasındaki silâh ticâreti, iki üJkc arasında ki askeri ilişkilerin eok önemli bir boyutunu oluşıuruyordu.257258 Bel lin, Alman silâh sanayiinin donattığı bir ordunun Alman ya'ya mutlak olarak bağımlı kalacağını elbetıc biliyor ve hesap ediyordu. / Almanya'da daha JÖ35 yılında devlet lekeli olarak kurulan 'Sa vaş Malzemesi Ihıac Derneği"ııin 1937 yılında 8 8 silâh şirketi iiyesi vardı ve askerî malzemelerin satışı siyasa/ baskı aracı olarak kul lanı lıvord u.2SS Alınan Dışişleri Bakanlığı nda görevli Mackeııseiı, 23 F.ylül 1937 lâıihinde, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Haindi Arpag ile yaptığı görüşmeden sonra kaleme aldığı raporunda, Türk Mü kü meli'’ııiıı uzun zamandan beı i değişik Alman firmalarından, özel likle de Kıuppıan askeri malzeme satın aldığım, ulaşımın ve sev kıyatın şimdiye dek deniz yoluyla Akdeniz’den sağlandığım, fakaı Akdeniz'deki son gelişmeler nedeniyle (Akdeniz'de bu sırada *
256 ADAP, Se t i * 0 ‘ 1937-1945. Band V, (Jtı.u 1937-Maerz 1939). Kapıtel VII, Üie Turkei, (16. Jıılı *937-10 Feforu ar 1939), "Kellemden VVeizsaeckerV, Nr. 544. 17.5.1933, (2739/547 354-3561, Cemil Kaçak. Türk-Al man İliş k ile ri (1923-1939), s. 187 188. Diğer yandan. Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâıresı'nm 19 Mayıs 1939 tarihli fon raporunda, Alman Ordusunda eğitim gören Türk subaylarının sayısı 13 olarak görülüyordu. Glasneck. Turkei uııd Afghanişian, s 28: Cemil Koçak, Türk-Alınan İliş k ile ri (1923-1939). s. 183 6ocrın<|. Ankara'nın. Tiirfi Hava Akademisi ife Türk Hava Kuvvetlerinin bünyesinde uçucu sulıay yetiştirilm esi «çın Alman Hava Kuvvetlerinin yardımcı olması yolundaki önerişim reıl edecektir Glasneck, G oeringin. Deniz Kuvvetlerinin yanı sıra, bu sahada da İngiliz subay larının rekabetinden çekindiğim ve Ankara'nın önerisini bu nedenle ıed eniğini belirtiyoı Glasneck. T iirkei und Alghanistan, s. 23. Cemil Koçak, Türk-Al man İliş k ile ri (1923-1939). s 188 Hâriciye Vekili T evlik Rııştü Aras'ın, 17 Şubat 1938 târihinde, onbın tonluk bir kruvazör yapımı önerisi. Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası D â ire sin in otmırmlu görüşüne karşın. Alman Donanma Komutanlığı ile Alman Ekonomi Bakanlrğı ta ra fın d a n re d ed ilecektir Glasneck, Türkei tmd Aighanislaıı, s. 26. Cemil Koçak, Tiirit-Alm an İliş k ile ri (1923-1939). s 18S-190. 257 Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri 11923-1939}, s. Î8 8 -199. 258 Glasneck. Turkei und Afgbanistan, s 25-27; Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri 11923-1939). s 188
408
kimliği belirsiz gibi görünen, ancak aslında İtalya'ya atici oiduğıı bilinen bâzı denizaltı lan rı Ispanya İç Savaşında Cumhuriyetçi Hükümete silah taşıdığından kuşku duyulan gemileri batırması söz konusu ediliyordu), ulaşmı yolunun değiştirilm esinin zorun lu hâle geldiğini belirtiyordu. Bu nedenle, ulaşım, bir süredir kaı a yoluyla yapılıyordu. Ancak Romanya'nın Köstence limanından itibaren ulaşım yeniden deniz yoluyla yapılıyor ve bu nedenle de sevkiyat için Türk gemilerine ihtiyaç duyuluyordu. Btı sırada, Türkiye’nin Almanya'ya sipariş ettiği ve satın aldığı orta kalibre dört topçu bataryasının, 25 vagona yerleşti ı iİm iş hâk de. Bre ıııcn’cien Köstence fi man ma nakledilmekte olduğu, konuy la ilgili olarak Çekoslovak ve Romen Hükümetleri nden iransiı geçiş izni alındığı rapordu belirtiliyordu. Ankara, Alman demir yolları İdâresinin sevkiyat sırasında her türlü kolaylığı sağlaması nı ve sevkıyatı hızlandırmasını rica etmişti. Tiiık Hükümeti, top çu bataryasının bir an önce Türkiye'ye varmasına çok önem veri yordu. Ayrıca Aı pag. Alman Hükûmcıi’nın, sevUiyâtm hızlandırıl ması için, Krupp firmasına baskı yapmasını da isliyordu.259 Alman Dışişleri Bakanlığı nın 13 Aralık 1938 tarihli bir raporu, I ürkive've silâh satısımıı 91.000.000 Alman Markfııa ( R a d ı / > Mark) (RM) ulaştığım gösteriyordu. Ünlü Alman firması Krupp, 1936-1937 yıllarında imzaladığı anılaşmalarla, 15 cinlik toplar, hafif topçu malzemeleri, römork lar ve özellikle de denizaltı satışlarıyla ön sırada yer alıyordu. Ancak Çanakkale Boğazı istihkâmlarına 30,5 cin lik tngiliz Vickers-Arııisıroııg ve Çekoslovak Skoda topları yerleştirilmişti. Alman sanayii tank konusunda da üstünlük sağlayamamıştı, lüık Hükümeti, Alman önerilerinin yanı sıra, Fransız, Ingiliz, Çekoslovak ve İtalyan önerilerini dc kabul ediyordu.260
■m
ADAP. Seri* D; 1937-1945. Band V. (Juni 1937-Maerz 1939). Kapıtel Vl I, Dıe Türkei, (16. Julı 1937-10 ftâ r u a r 1939), "Alm a* D iş le r i Bakanljğp'nda Görevli M ackensen'in Raporu", Nr. 538,23.9.1937, (395/212602*603); Cemil Koçak, Türk »Alman İliş k ile ri {1923*1939), $ 189. Mackensen, 26 Ekim'rie. Arpagm talebi üzerine. Krupp m erine baskı yapıldığını da bildire cektir. Glasneck, Türkei und Atghanislan, s. 26: Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri {19231939), s 189-190. GI asn ec k. Tü rk ei und Algha ııi stan, s 25 •27; Ce ini l Ko ç ak, Türk* Al ma n İlişk ile r i \1923*1939), s 190.
409
Alman Dışişleri Bakanlığı iktisat Politikası Dâiresi Başkan Yar dımcısı Clodius, 1938 yılı sonunda» Türkiye'ye, on yıl süreli, 40.000.000 Alman Markı (RM) değerinde kredi açılmasına karar verecek ve söz konusu kredi antlaşması imzalanacaktır. Ancak Gocring. Türkiye’nin dış politikada bu sırada aldığı tu lum nedeniyle, anılaşmayı biraz geç onaylamıştı. Antlaşmaya göıe, Türkiye’ye askeri malzemenin yanı sıra, 00 adet Messerschmidt-109 tipi avcı uçağı ve Sadet Heinkel-lll tipi savas uçağı verilecekti. Antlaşmaya 17 adet 15 cm'lık Krııpp to pu, 12 adet 21 cııı'lik Skoda topu ile 12 torpido da dahildi. Sipari şin toplamı 120.000.000 Alman Markı (RM) değeri üçleydi. Ancak antlaşma ile Türkiye'ye verilmesi öngörülen tanklar ve uçaklar, 1939 yılının Eylül ayından önce Leslinı edilemeyecektir. Diğer yandan. Alman sanayii, Türk cephane ve silâh fabrikala rının yapımına da katılıyordu.261 Mencmencioğlu, 7 Temmuz 1938 târihinde, Ribben tropa, Al manya'nın Türkiye'ye, Türkiye'yi Ingiltere'den bağımsız kılacak olan askerî malzeme sevkıyatına devâm etmesinin mümkün olup ol mad ığı n ı soı aca klı ı,262 Alman Dışişleri Bakanlığı iktisat Politikası Dâiresi Başkan Yar dımcısı Clodius da, 8 Ağustosta kaleme aklığı bir raporunda. Türk Hükümetinin yeni Türk-Al man Ticâret Antlaşması süresin ce (31 Ağustos 1938-31 Ağustos 1939), askerî malzeme ve silâh scvkiyâdıım düzenli olarak sürmesine özel bir önem verdiğini ya zıyordu. Türk Hükümeti, ayrıca, askerî malzemelerin söz konusu ticâret antlaşması süresince, takas karşılığında şevkini de istiyordu, An kara, bu konuda bir açıklama yapılmasmj da talep etmişti. Almanya'nın, Türkiye'ye sattığı askerî malzeme karşılığında, satış fiyatının pek az bir kısmını döviz olarak aldığım belirlen t
261 Glasneck, Türkei und Alghanistan, s. 25-27. JM3 2 İ döne-miftde TOrk-AJtfjan askerî jlişkrien hakbn-da ayrpnrdJ bügr
ıçm
bkz.
Cemil
Koçak.
Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1938), s. 184-199. 262 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band V, (Juni 1937-Maerz 1939}, Kapıtei VII, Die Türkeı, (16 Jıılı T83M0. Februar Î939J. "Ribbentrop un Raporu", Nr. 548. 7.7.T938. (96/107 729-733); Cemd Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1938), s. 190.
410
Cloduis, raporunda, Alman firmalarının, politik, askeri ve ekono mik nedenlerle, Türkiye'ye askerî malzeme satmaya istekli olduk larım açıklıyordu. Almanya, Türkiye’nin islediği açıklamayı yapmış ve Berlin, ye ni Türk-Alman Ticâret Antlaşması süresince, askerî malzeme sev kıyatının anılaşma hükümlerine göre süreceğini bildirmişti .263 Mcnemencioğlu, 1939 yılının başlarında, bu kez Wcizsaecker'e, Krupp gibi Alman firmalarının Türkiye’ye teslim ettikleri savaş ve ticâret gemilerinin materyal ve yapı bakımından eksik okluğunu, sözleşme koşullarına uymadığını bildirecektir. Mcııemcncioğtu, ayrıca, siparişlerin sevk sürelerinde uzamalar olmasından da şikâyetçi • / * olmuştu. Aslında Menemene ioğ) un un şikâyetleri büyük ölçüde haklıy dı. Almanya, son siyasal gelişmeleri, yâni Türkiye nin bu sıralarda Alman karşıtı gruba bir hayli yakınlaşmasını göz önüne alarak, söz konusu Alman silâhlarının bir süre sonra kendisine karşı kul lanılabileceği endişe vc kuşkusu içinde, Türkiye'ye askeri malze me şevki vatım hissedilir ölçüde yavaşlatmış, hattâ bâzı silâhların şevkini dc tamamen yasaklamıştı. Oysa bu silâhlar ve askeri malzeme için Türk Hükümeti o za mana dek bâzı ödemelerde bulunmuştu. Ayrıca, Alman Hüküme li ve ilgili Alman firmaları, siparişlerin zamanında karşılanacağı na ilişkin güvence vermişler ve Alman firmaları, bu konuda bâzı mâlî yükümlülükler altına da girmişlerdi. Ancak Berlin, Türkiye’ye bir çeşit silah ambargosu uygulayarak. Ankara’nın Batılı ülkelere yakınlaşmasını engellemek istiyordu.52*
703 "Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Cloduisun 30 Haziran25 Temmuz 1938 Târihlerinde Berlin'de Yapılan Türk-Alman Ekonomi Görüşmelerine İlişkin Rapora". {Berlin, 8.8. i m
W. W. iJJ 6033. D 532 791-5-32 795), Ausw aer!ige$ Amt (AA) (Alman
Dışişleri Bakanlığı/Bonn), Ha Pol, Cloduis, Türkei. Bd. I; ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI. (Maerz b is August 1939}. “ Alm an D ışişleri Bakanlığı iktisa t P o litika sı D airesi Başkan Yardımcısı CJoduis'nn Bap onı", Mr. 549, 8.8.1939, (2725/532 791-795); Cemil Koçak. TürkAlman İliş k ile ri (1923-1939). s. 197.
m
ADAP, Serie D. 1937-1945. Band V, (Jum 1937-Maerz 1939). Kapilel VII, Oie Türkei, 06- Julı 1937-10. f ebruar 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı Kültür Oairesi Yöneticisi Gaus'un Raporu". Nr. 558, 20.1.1939, (96/107 755); Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri 11923-1939), s. 190.
411
Papcıı, Türkiye'nin askerî malzeme scvkiyâlma ilişkin Siparişi nin, 1 Mayıs 1L>39 târihî itibârı ile, 124,529.000 Alınan Markını (RM) bulduğunu, daha önce Alman Hükümetince verilen ve ar lık geri alınamaz nitelikle olan gara nüler nedeniyle. Almanya’nın mâlı kaybının 70,468.000 Alman Markı (RM) olduğunu bildiri yordu. / Paperı, raporunda, doğrudan askerî malzeme niteliğinde olma yan, ancak örneğin, Gölcük Askerî Limanı, top fabrikası, tank te sisleri ve kimya ürünleri fabrikası gibi askerî kuruluşların dona nımım ilgilendiren sevkıyat antlaşmalarına da değiniyor ve söz konusu sevk garantilerinin hâlen bilinmediğini haber veriyor du.265 Tıirkdııgiliz Ortak Deklarasyonu nun açıklanmasına pek az bir zaman kala, proje değeri 30.000.000 Alman Markı (RM) olan, Gölcük Askerî Limanının yapımı, 21 Nisanda, Krupp öncülü ğünde Gutelıoffnungshütte, Philipp Holzmatm AG, Siemens-BauUuion ve Julius Bergcr Tiefbau AG'den oluşan bir Alman konsor siyumuna veriliyordu. 266 Antlaşma, 12 Mayısta, yâni T ürk-Ingiliz Ortak Deklarasyo nunun açıklandığı gün imzalanacaktır.267 Yapıma, antlaşma gereğince, 12 Ağustosta başlanacaktı.
Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dililesi Yöneticisi Wichk anılaşmanın yürürlükte kalmasının Alman firmalarının İç lime olacağı kanısındaydı.
265 ADAP, Serıe D: 1937-1945, Band VI, IMaerz bis August 1939). "Papenden W eizsaecker'e Mr. 413, 20.5 1939, (96/107 820-25); ADAP, Sene D; 1937*1945, Band VI. (Maerz bis August 1939), 'A lm an Dışişleri Bakanlığı İktisat Dâiresi'nde Görevli Ripken'in Türkiye ile Almanya Arasındaki Ekonomik Zorluklara ilişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu", Nr. 435. 24.5.1939, (2950/576 520 -251, Cemil Koçak, Tür k-A İm an İliş k ile ri 11923-1939), s. 190-191. 266 ADAP, Seıie D. 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939). "Papen'den VVeizsascker'e", Nr. 413, 2 0 5 .1939. (96/107 820-25). ADAP, Sene D: 1937-1945. Band VI. (Maerz bis Aııçnısi 1939), "K roll'un R a p o ru ', Nr. 127. 22.4.1939, (8452/E 595 144); Cemil Koçak, T iirk-A lm a » İliş k ile ri (1923-193$). s. 191 Jaeschke, projenin değerinin 16.6ÛOOOO TL. olduğunu açıklıyor.
JK 1, (12.5.1939), s. 74. Ayrıca
bkz. Gfasneck. Türkei und Aigtıanistan, s. 27; Cemil Koçak, Tiirk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s. 1$1. 267 Krecker, age. s. 41-42; Jaeschke. Türkei, s. 61: Cemil Koçak, Türk-A lm an İliş k ile ıi <19231939). s. 191.
412
Wielıl, Ağusıos ayı ballarında kaleme alclîğj bir raporunda. PapcıTiıı, yapımın en az dört yıl süreceğini haber verdiğini de bildi riyordu. Ancak Almanya’nın Türkiye'ye askerî malzeme sevkıyatım dur durması, bu karan ve projeyi etkileyecekle Wielık 7 Ağustos tarihli raporunda, projenin gerçeklenmesi İ Mayısta, Wcizsaeckcre, Almanya'nın Türkiye'ye en modern cinsten altı adcı 24 cm'lik top sevk etme yükümlülüğü altına girdiğini anımsattı klan sonra, toplantı yapımın m tamam landığıma Ankara'ya bildirilmesi için talimat veriyordu. Ancak Goering, mevcut politik ve askerî gelişmeler nedeniyle. Türkiye'ye ağır topların şevkinin söz konusu olamayacağı m da bildiriyordu. Hiılcr de aynı görüşleydi. Weizsaeckcı'dcıı durumu Ankara'ya ilenilesi ve bu konuda mâ kûl biı gerekçe sunması isleniyordu.271
2ö6 ADAP, Serie D: 1937494Ş,. Band VI, [Maerz bis August 1939), "Alman İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi VVıehl'in Raporu". Nr 782. 7.8.1939, (98/107 927-35); Cemil Koçak. Türk-Alm an ilişkileri (1923-1939), s. >91. ?H9 J K 1.116.4.1939). s. 72, Ulus. <12 ve 17.4.1939); Cemil Koçak. Türk-Alman İliş k ile ri (T923-1939). s. 192 7/0 JK 1, <5.6.1939). s. 77; Ulus, (6.6 1939); Cemi) Koçak,Türk-Alm an İliş k ile ri <1923-1939). s 192. 7/1
ADAP, Sene D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "VVeizsaecker'in Raporu", Nr. 321,3 5.1m
{2185/472 230); Cemil Koçak. Tüfk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s 19 M 92.
413
Rtbbenırop, 7 Mayısta, Türkiye'nin Almanya'ya sipariş etliği tüm askerî malzeme sevkıyatının dış politika sorunları nedeniyle durdurulmasını emreder Hiıler de, 14 Mayısta, en önemli satış antlaşmalarının gerekle rinin yerine getirilmesini yasaklar.272 Hitler'in emri, Kiel'de Krupp’un Germania tezgahlarında yapı lan üç den izahı yı, 17 adet 15 cnVlik Krupp topunu, 12 adet 21 cmlik Skoda topu ile Çanakkale Boğazı istihkamlarında kullanıl mak üzere sipariş edilmiş olan 24 cinlik Skoda obüslerini, 12 adet torpidoyu, 60 adet Messerschmidt-109 avcı uçağım ve 8 adet de HeinkeMU savaş uçağını kapsıyordu. Söz konusu siparişin toplam değeri 120.000.000 Alman Markı'nı (RM) buluyordu.273 Alman Dışişleri Bakanhğı'nca Türkiye ile Almanya arasındaki ekonomik sorunlara ilişkin olarak hazırlanan 24 Maviş tarihli bir raporda, Ribbeıılrop’un, dış politika nedenleriyle, Türkiye’ye as kerî malzeme sevkıyatınm durdurulması yolunda talimat verdiği anımsatılıyor ve bu lâlimaı üzerine Alman Dışişleri Bakanlığı ik tisat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Ctodius’un bir görüşme programı hazırladığı açıklanıyordu. İktisat Vekâletinin temsilcisi, Clodius'a, Türkiye ile Almanya arasında imzalanmış ve hâlen geçerli olaıı antlaşmanın tek yanlı olarak fesh edilmesinin uygun bir davranış olmayacağını ve bu nun Ankara taralından ela olumlu karşılanmayacağını anlatmıştı. Zâten antlaşmanın gerekleri de tam anlamı ile yerine getirilme mişti. Skoda tezgâhlarında yapılmış 12 adet torpido, tamamen hazır olmalarına karsın, henüz Türkiye’ye sevk edilmemişti. Oysa
272 ADAP, Serie D. 1937-1345, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti sat P olitikası D â ire sin d e G örevli Ripken'in Türkiye İle Alm anya A rasındaki Ekonomik Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu", Nr. 435,24.5.1939, (2950/576 520-25), Cemi) Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391, s. 192; Önder, age, s. 36 ve 103; Krecker, age, s. 41-42; Glasneck. T iirkei und Atghanısian, s. 44-45. 273 Krecker, age, s. 41-42: Glasneck, Türitei und Afghanistan, s. 24-25; Cemil Kaçak, Türk-Alman İliş k ile ri 192Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Clodıus'un 1Q Mayıs 1939 tarihli bir raporuna göre, söz konusu sevkiyâtın yapılmaması, Alman firm aları için 76.000 000 Alman Markı (RM) ve Skoda «çim «se, 3.200.000 Ingiliz Sterlini ödeme yükümlülüğü anlamına geliyordu. Krecker, age, s. 42; Cemil Koçak, Tiirk-Alm atı İliş k ile ri (1923-1939K s. 192.
414
bu torpido lan Türkiye tarafından sipariş edilmiş vc satın alınmış lardı. İktisat Vekâleti. Alman firmalarının antlaşma hükümlerini yeri ne gcliı memesi karşısında kayıtsız kalınamayacağını da belirtmiş ti. Raporda. Almanya’nın bu tulumunun, gelecekteki Türk-Aiman iktisâdı görüşmeler/ üzerinde olumsuz etkileri olacağı ve nihayet İngiliz propagandasın ın e ikisin i anırmasına neden olabileceği be lirtiliyordu. / Berlin in anılaşmalara bağlı lığı konusunda kuşku yaratmaması gerekliği vurgulanan raporda. İktisat Vekâletinin Türkiye tarafın dan sipariş edilerek satın alınmış ve yapmıı tamamlanmış askerî malzemenin derhâl şevkini talep ettiği bildiriliyordu. Ayrıca raporda, Alman firmalarınca sevkıyatta gecikmenin ge rekçesi olarak gösterilen bâzı genel nitelikteki güçlüklerin aslında birer bahane olduğunun Türklerce bilindiği açıklanıyordu. Cindi us, Skoda tezgâhlarında yapılan obüslerin devralmu ile görevli olan ve bu nedenle Almanya'ya gelen Türk subaylarının. Alman Silâhlı Kuvvetleri Başkumandan lığı »m (OK W), sipâriş edilen askerî malzemenin Türkiye ye sevk edilmemesine ilişkin emrini ve sevkıyatın gecikmesine karşı da, söz konusu malzeme ye Alman Ordusu nda ihtiyaç olduğu biçiminde onaya koydukla rı gerekçenin aslında bir bahane olduğunu bildiklerini yazıyordu Türk subayları, bu gelişme üzerine, durumu Ankara'ya haber vermişler ve sevkıyata kısa süre içinde, başlanmadığı takdirde, Al manya'dan derhâl ayrılmak üzere, emrinde bulundukları kuruluş< * lan talimat istemişlerdi. Clodıus. Türk subaylarının protesto şeklinde Almanya'dan ger çeklen ayrılmaları durumunda, Türkiye’nin Almanya'ya verdiği hım siparişlerin fesli edilebileceğine işaret ediyordu. Ancak Cl otlu ıs. bâzı Alman yetkililerin itirazına rağmen, şevki* vatın durdurulması karârının asla tartışılamayacağım da vurgulu* yordu. Zâten bu karar, sâdece ağır loplar ve uçaklar gibi önemli askcıî malzemeleri içeriyordu. Daha önemsiz nitelikteki askeri malzemelerin sevkı devam ediyordu. Clodius, Hi iler, Ribbentrop ve KeitePin Türkiye’ye askerî mal zeme şevkini yasakladıklarını, bu karârın Alman Silâhlı Kuvvet Ic415
n Başkumandan! ığı'ııca (OKW) bilindiği halde, Alman Di şişlen Bakımlığı nca bilinmediğini belirliyor vc soz konusu yasaklama karârının dört parça 24 emlik Skoda obüslerini, 12 adet torpido yu, iki adet denizaltı lopunu ve on uçağı kapsadığım açıklıyordu. Anılaşmaya göıc, sevkıyatın Haziran ayı sonunda yapılması ge rek iyo rel ıı. Bu kaıârm Alman yetkililer arasında yeniden tartışılması sonu cunda, dört parça 24 cinlik obüsün sevk edilmemesine, daha az askeri öneme sahip 1 2 adcı torpido ile iki adet denizaltı lopunun sevk edilme olanağı olup olmadığın m Alman Silâhlı Kuvvetleri Başkumandanlığı uca (OKW) yeniden incelemesine vc Alman Sa vunma Bakanlığı'm n da yapımı daha Haziran aynıda lamam lan mış olan uçaklardan bazılarının sevk olanağını incelemesine ka rar verilmişıı. A lm a n y a lIn ı Temmuz ayı başında başlayacak olan Türk-Alman ekonomik görüşmeleri kin zaman kazanmayı plânladığı, ra p o r s
dan anlaşılıyordu . 274
Alman Dışişleri Bakanlığı iktisat Politikası Dâiresi Başkan Yar dımcısı Clodıus, 30 Mayıs tarihli bir raporunda, askeri malzeme ve silâh sevkıyatı sorununa da değiniyordu. Rapora göre, ağır silâhlar dışında, T ü rkiye'ye askerî malzeme
sev ki vâlı sürecekti. Millerin 14 Mayıs tarihli talimatı üzerine şevki durdurulan 24 cm'tik Skoda topları ise, gelecekle de ıcslinı edilmeyecekti. 8 llazirantla teslimine başlanması gereken 19 adcı 15 cinlik lopların sevkıyatı itin yapımcı Krupp'a talimat verilmişıi Oodius. raporunda, bâzı Alınan yetkililerin acı Ulamalarının göz öniıne alınması hâlinde, askerî uçaklardan bazılarının teslim edilebileceğim yazıyordu. Nibavcı bu alanda tüm ilişkilerin koparıl mamasına özen göste ri biteli ve gelecekle ki tüm olasılıklar göz önüne alınarak. Alman ya için açık bir kapı bırakılmalıydı.
274 ADAP, Serte Û 19370945. Band VI. iMaerz bts August 1939). "Alman Dışişleri Bakanlığı Iktıs.n Politikası Dairesinde Görevli Ripkenin Türkiye İle Almanya Arasındaki Ekonomik Zorluklar.ı İlişkin 24 Mayıs
Tânhlı Raporu'.
Nr 435. 24.5.1939, {2950/576 520-25)
ile 17.5.1939 Tarihli w
(36/107 826-27) Sayılı Rapor, Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923*19391 s. 192-193.
416
Bu arııchı, sevk edilmeyen askerî malzeme nedeni ile zarara uğ rayan Alınan firmalarının söz konusu zararlarını Alman Hakli me li asilenecek ti. Cloduis, raporunda, Türk Hükûmeti’nm TUrk-Alınaıı ilişkileri nin daha fazla zarar görmemesi için, sevkiyat anılaşmasına uyulmamasmdan doğan bâzı özel hukuk sorunlarını, yani bu durum da Alman firmaları içm doğan mâlî yükümlülükleri, bir talep ola rak ortaya koymayabileceğinden söz ediyor, ancak böyle bir unu mun çok az bir olasılık olduğunu da belirtiyordu.275 Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Arpag, 27 Mayısla, Al man Dışişleri Bakanlığnıa verdiği bir nota ile, Kiel'de Deutsche VVerke tarafından yapılan ve hâlen yapımı bitmiş torpidoların ve Krupp ile Skoda tezgâhları udu yapılan toplamı Türkiye'ye şevki nin engellenmesini protesto ediyordu.2 *' 6 Türkiye'ye askerî malzeme ve silâh şevkinin durdurulması, 3 Haziranda Vvcizsaccker ile Arpag arasında geçen görüşmede bir kez daha ele alınacaktır. Bu görüşme sırasında Arpag, Skoda tezgâhlarında yapılan top lamı vc Kicfdc Deutsche Werkc tezgâhlarında yapılan torpido la mı sevk edilmediğinden şikâyet etmiş ve Berlin'e 27 Mayıstaki notanın benzeri bir başka nota daha vermişti. Arpag, bu durumun alt düzeydeki Alman makamlarının bâzı vanl ış anlamalarından doğduğu kanısındaydı. Aksi hâlde, konu nun açıklığa kavuşturulması gerekecekti. Çünkü Türkiye, siparişİr t için çok önceki bir târihte ödemede bulunmuştu. Arpag'm şikâyetlerine karşı, Weizsaceker, konuya ilişkin aynnıılı bilgi almadan bir açıklama yapamayacağım bel inmekle yeti nire kıi r.27?
Jf'.} ADAP, Serie D; 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti sat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcımı Cloduıs'un Raporu". Nr 454, 30.5.1939, (7996/E 575 026-23}; Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-19391, s. 193-194.
n\\ AOAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939}, "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti sat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Clodiusün Raporu", Nr 454, 30.5.1939, (7996/E 57$ l>26-28); Cemil Koçak, Türk-Al man İlişkileri (1923-1939), s. 192.
İH ADAP. Serle D. 1937-1945, Band VI, IM aerz bis August 1939}. "V /eizsaeckerin Raporu", Nr 4/2. 5.6.1939, (1593/384 291-92); Cemil Koçak, Türk* Alman II işkil eri 11923-1939), s. 193-194.
417 L
Papen, canı bu sırada, Saraçoğlu ile yaptığı bir göriışmcdc, Sa raçoğlu'nun scvkıyûn durdurulan Skoda coplan ile torpido lan gündeme geıiiçliğini, kendisinin ise, ayrıntılar hakkında herhangi bir bilgi vermediğim, fakat torpidolar konusundaki zorlukların yakında ortadan kalkacağına inandığım belirttiğini açıklıyordu. Saraçoğlu, sevkıyatın kesilmesi durumunda, Ankara’nın ham madde şevkini ve Almanya’ya olan ödemelerini durduracağı m vurgulamıştı.278972 İnönü, 7 Haziran da, PapeıVe, Skoda toplarının şevkinin gecik mesinden dolayı Türk basınına henüz bir açıklama yapılmadığım bildirmiş vc İÜİd yılında Osman lı Devle linin savaşa giriş karâ rında, Osm an lı Devletinin İngiltere’den sal m aldığı vc ödemede bulunduğu iki dretnotu Londra’nın teslim etmemesinin önemli rol oynadığına elik kal çekmişti. Türk kamuoyu bu olayı hâlâ luuurrnmııstı Papeıı, İnönü ile yaptığı bu görüşmeden sonra, 8 Haziranda. Berlin’den, Türkiye'ye birkaç uçak şevkinin mümkün olup olma dığını soracaktır. Papen, İnönü nüıı konuya verdiği önem üzerine, İnönü'ye sevk konusunda söz vermek istediğini belirliyordu, Clodiııs, 10 Haziranda, Papen’e verdiği yanıtta, birkaç uçak şevkinin dogıu bir umım olacağı konusunda Papc.iVin görüşleri ne katıldığım açıklı yordu.280 Papen, İnönü’ye, Türk-Alman ilişkilerinde hâlen süren kriz dö nemi sona erdiğinde, askerî malzeme sevkıyatının yeniden başla yacağını ve Almanya'nın yükümlülüklerini yerine getireceğim ifâ de etmişti.
278 ADAP, Sene D- 19370945. Band VI, Ifvtaer2 bis August 1930). "Papen'den ADB ye ” . Nr. 475. 5.6.1939,11625/388 828-30); Cemil Koçak. Türk-Al man İliş k ile ri 11923-1939), s. 194. 279 ADAP, Sena D: 1937-1945.
Band
VI.
IMaen bis
Augusr 7939), "P a p e ld e n
ADBye". Nr
489.
7.6 1939, (1625/388 834-35}. Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1339), s. 194->95. 280 AOAP, Sene 0; 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Papen'm Raporu", Nr. 186, 8.6.1939, (2950/576 526) vç "A lm an Dışişleri Bakanlığı ik tis a t Politikası D âiresi Başkan Yardımcısı Clodmsun Telgrafı” , 10.6 1939.12950/576 527); Cemil Koçak, Tiirk-A fm an İliş k ile ri (1923-1939). s. 194-195.
418
Ancak, Papen'in ifadesi ile, bu, Türk dış politikasının alacağı yöne bağlıydı.261 Saraçoğlu ela, 12 Haziran tarihli bir görüşmede, Papen e, Skoda loplarının hala niçin sevk edilmediğine ilişkin soruya Berlin'den bir yanıt gelip gefniceliğini soruyordu.282 Clodius da, 23 Haziran'd a, bir Türk temsilci ile yaptığı görüş mede, askerî malzeme şevki yatına ilişkin sorunlar hakkında bilgi si olmadığım, Türk Hükümet ini» şikâyetlerini ilgili yüksek Al man makamlarına ilettiğini, fakat bu makamlar tarafından söz konusu şikâyetlere ilişkin incelemenin henüz tamamlanmadığını ifade ediyordu. Fakat Clodius, raporunda, Türk Hükûmcli’nm Skoda ve Krupp toplarının sevk edilmemesinin gerçek nedenlerini bildiğini anım san yor ve Berlin'in arlık herhangi bir açıklama yapmaktan kaçın masının mümkün olmadığını bildiriyordu. Clodiusa göre, niha yet, kendisinin Haziran ayı sonundaki Bükreş ve Sofya ziyaretleri gerekçe gösterilerek, yanıt süresinin uzatılması mümkün olabileı ekti.26* Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi VViehl, Ağustos ayı başlarında kaleme, aldığı bir raporunda, Tür kiye'ye askeri malzeme şevki yâ tını da yakından inceliyordu. VViehl, raporunda, Krupp tarafından imal edilen Atı lav, Yıldıtay Saldı ray vc Batı ray acili dört denizaludan ilkinin, yâni Saldı rayım Türkiye'ye sevk edildiğini, ikincisi nin* yâni Bal ırayın Kiel'dc tamamlandığını vc şevke hazır olduğunu, üçüncü vc dör düncü denizaltı olan Yıkhray ve Atılay adlı denizalulann lsc yapı mının hâlen İstanbul'da sürdüğünü, Yıldırayım % 85 ve Anlay ın da % 65 oranında tamamlandığını haber veriyordu.
m
ADAP. Serle D. 1937*1945. Band VI. (Maerz bis August 1939}. "Papen'den AO ESW . Nr. 495. 8.6.1939. (1625/388 931*38}. Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s 195.
W ADAP, Serie 0: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939}, “ Papen'den ADB'yeY Nr. 512. 12.6.1939,11625/388875): Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923*19391. s. 195 /M
ADAP, Sene 0:1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti sat Politikası Dâiresi Başkam Yardımcısı Cloduis'un Raporu". Nr. 565. 24.6.1939, (1593/384 31415): Cemil Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 195.
419
Wiclıl. İstanbul'da yapımı dcvâm eden ve önemli kısmı biten iki denizaltının. Ingilizlerin yardımıyla Türkler tarafından herhan gi bir güçlükle karşılaşılmaksızın tamamlanması olasılığına da dikkat çekiyordu. Almanya için sevk garantisini yerine getirmemenin cezası ise, yaklaşık olarak 20.000.000 Alman Markı (RM) idi ve bu ceza, anılaşmaya göre, Drcsdııcı Batık m İstanbul Şûbesfne döviz ola rak ödenmek zorundaydı. Türkiye'ye 20 adcı 15 cinlik Krupp topu (ki, sâdece üçü sevk edilmişti), 12 adet 21 cıvıl ik Skoda lopu, allı adet 24 cinlik Sko da obüsü (ki, sâdece ikisi sevk edilmişti), beş modern askerî uçak, 60 adet Messcrschnıidt-109 ve sekiz adeı Hcinkel-l 11 uça ğı verilmesi gerekiyordu. Fakat söz konusu sev ki yat, yukarıda da belirttiğim gibi, bizzaı Hilİcr'in emri ile durdurulmuştu. Hafif toplar, hafif topçu malzemesi, optik araçlar ve traktörler de sevk antlaş masına dâhildi. Tüııı antlaşmanın değeri yaklaşık olarak 120.000.000 Alman Markı (RM) idi. Antlaşmaya göre, Almanya, yaklaşık olarak 45.000.000 Alman Markı (RM) garanti vermişti ve bu garantinin 25.000,000 Alman Markı (RM) döviz olarak ödenmek zorundaydı. Sevkıyatın yapılmaması hâlinde, Alman firmalarının zararının büyük olacağına dikkat çekilen raporda, Alman firmalarının bu büyük değerdeki satış olanağını tamamen yitirecekleri ve ayrıca sevk yükümlülüğüne uymamalarından dolayı da ceza ödeyecek leri vurgulanıyordu, Raporda, Alman firmalarının bu konudaki olası zararlarının 44.953.000 Alman Markı (RM) ve 932.600 İngiliz Sterlini alacağı ve buna yaklaşık 7,600.000 Alman Markı (RM) ve 700.000 Ingi liz Sterlini eklenmesi gerektiği belirtiliyordu. Wiehl, Türkiye satılmayan askeri malzemenin başka ülkelere satışının mümkün olduğunu, fakat standart farklılığı nedeniyle bu malzemenin Alman Ordusunda ancak kısmen kul lamla bilece ğini açıklıyordu. Wiehl, Alman Hükümeti nin, sevkiyat yükümlülüklerine uyul mamasından dolayı zarara girecek olan Alman firmalarını dikkau almasını istiyordu, Ayrıca ceza ödemeleri dövizle olacağından v< 4
t
420
hâlen içinde bulunuhın döviz buhranı göz önüne alındığında, bu ödemeler Almanya için taşınamaz bir yük olacaktı. Dolayısıyla Wrchl, Berlin’den Ankara ile yeni bir antlaşmaya varılmasını istiyor ve yukarıda sıralanan sorunların çözüme ka vuşturulması gerekliğini bildiriyordu. Wiehl>bulunacak çözüm yolunun, garantilerin ortadan kaldı rılması, yâni Ankara'nın sevkıyat yükümlülüklerinin yerine gciirilmemesinden doğan cezalı ödeme talebinde bulunma hakkının ortadan kaldırılması olacağını vurguluyordu. Wiehl, Ribbentrop ve Weizsaecker’e sunduğu raporda, İstan bul’da hâlen yapımı süren denizaltılar» âid motorların birkaç gün önce Almanya’da gemiye yüklendiğini ve 17 Ağustosu İstanbul'a geleceğini, dolayısıyla motorların teslimine ilişkin olarak kendisi ne talimat verilmesini istiyordu. Wiehl, raporunun sonunda, Türkiye'ye askerî malzeme scvkiyâliııın söz konusu dahi olamayacağını bir kez daha yineliyordu. Alman Ekonomi Bakanlığı da, politik nedenlerle, askeri malze me sevkıyatının dar ölçülerle sınırlandırılması gerektiği görüşüm deydi, 2 ®4 Alman Silâhlı Kuvvelleri Başkumandanlığı (OKW), Hitler'in, 11 Temmuz W 39 târihinde, hâlen Kiekde bulunan Batı ray denijalusının Türkiye'ye teslim edilmemesini emrettiğini açıklayacakIII.28S Berlin'in sertleşen tutumu nedeniyle, Krupp’un Kiel’dcki Ger illama tezgâhlarında yapımı tamamlanan Batıray deııizalüst, 31 Ağustosta denize indirilmesine karşın, Türkiye'ye verilmeyecekıır 2 8 6
Atılay ve Yıldıray denizaltılar! da İstanbul'da Haliç’teki tezgâh larda Alman uzmanlarca yapılıyordu.
f M ADAP, Serie D: 1337-1945, Band VI, (M aer; bis August 19391, "Alman Dışişleri Bakanlığı İktısat Politikası Dâiresi Yöneticisi W i e h lin Raporu", Nr. 782. 7.8.1939. 196/107 927-35}; Cemil Koçak, Türlc-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 195-196. W ı Glasneck, Tiirkei umt Afghanisum, s. 46. Ulus, (29.3.1939). "Batıraydentfaltısım Almanya verm iyor". Ulus, (31.8 1939); JK 1,(31 8.1939). s. 8?
Alman Dışişleri Bukanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi Wielıl'in yukarıda gördüğümüz raporunda ela belirtildiği gibi. Yıl dı ray'in motorları Almanya'dan İstanbul'a gelmekte olan biı ge miden yokla indirilecek ve Almanya'ya geri götürülecektir. Oysa İnönü, Atılay’m Istan bu t'da kızağa kon ulus törenine ka il İmıs287 ve Auiay 10 Mayıs’ıa yine İstanbul'du dcnİ2 c indiril mis l i . 288
Papen ise, bu sırada hâlen sürmekte olan Tûrk-İııgiliz görüş melerini etkilemek amacı ile, Türk temsilcilerle yapacağı görüş melerde, askeri malzeme sevkıyatına ilişkin sorunlarda bir esnek lik payı bırakmaya yetkili olabilmek için Berlin’in kendisine tali mat vermesini isiivordu. 2 Ayrıca, Danimarka'daki Alman Deniz Ataşesi Marvviız, hâlen İstanbul'du yapımı devanı eden Atıîay dcnizaiıısı için sipariş edi len motorların Türkiye'ye teslim edilmeyeceğini haber vermişti. Marvvitz, yapımı süren Alılay den izal tısının zâten dokuz aydan önce tamamlanmasına olanak olmadığı görüşündeydi. Bu neden le, Marwitze göıc, Almanya'nın Auiay de niza hışmın motorlarım Türkiye'ye teslim etmemesi, Ankara açısından askeri Inıkmıdan şimdilik olumsuz bir sonuç doğurmayacaktı. Bunuııİn birlikle, Papen, raporunda, yapımı yarı yarıya tamam lanmış olan Aulav dcnizaiıısı mn çalışmasına olanak tanınmaması hâlinde, bu durumun Ankara’da Lepki uyandıracağını vurgulu yordu.289 Papen, J4 Ağustos târihinde kaleme aldığı bir başka raporun da, Berlin'e, İstanbul’da yapımı tamamlanan Yıldı ray de mzal tısı nın 28 Ağustosta kızaktan alınarak denize indirileceğim ve bu vesile ile düzenlenecek törene İnönü’nün de katılma olasılığı bu lunduğunu haber veriyordu. Papen, törenin politik yönden değerlendirilmesi gerektiği kam s imlaydı ve Berlin'e de bunu tavsiye ediyordu. *
287 JK 1 J 14 8 .1937|r s 46
288 J K U 19 5.1 m
S 75, Utus, (20.5.1939).
289 ADAP, Sene D" 1937- J945. Band VJI, (9. Augusf bis 3. September 1939). "Papen'den ADB'ye" Nr. 45.13.8 1939. (96/107 941-42); Cemil Koçak. T ürk -Atman iliş k ile ri H9Z3-1939}, s. 197.
422
Papen. (örenin A/ııuu propaganda amaçlan doğru t(usunda kullanılmasını, bunun için de. Auiay deni zailisin m yoldan geri çevrilmiş olan motorlarının 18 Ağustos ta Türkiye ye gelecek olan Noıburg şilebi ile teslim edilmesi gerekliğini belirliyordu. Almanya'ınn Ankara'daki Deniz Ataşesi de, Türk donanması' tun sava s gücünün anmasının Almanya acısından politik yönden bir zarara yol açmayacağı görüşündeydi. Papen, talebinin kabul edilmesi hâlinde. Anlaş den izahısın m motorlarının 18 Ağustostan önce leşli mi igııı Berlin'in gereken talimatı acele vermesini istiyordu.290* VVcızsaeckcr. İstanbul da yapımı hâlen devam eden Auiay ve Yıld n av' dcııizal ularının latnamlandıkları zaman Türk i*s eve leS' ' lim edileceklerini açıklayacaktır YVcizsacckcrc göre, zaten den izal ula rın yapını çalışmaları ivin malzeme sevkıyatı da engelle ninem işi i. Alı lav denizcilisinin ta mamlanma oranı hâlen % 70 idi. Alılay den izahısın m motorların m, PapeıTin yukarıda bel ii n i ğini raporunda sözünü etliği gibi, 18 Ağustosta İstanbul’da olma sı önerisinitı gerçekleşmesi ise mümkün olmamıştı Motorlar, Al manya'dan gemiye yüklenmiş ve yola çıkarılmışsa da, yolda dur durulmuş ve ü Ağustosta da İtalya’da bir limanda indirilmişti. VVeizsaeeker, Almanya'nın Ankara’daki Deniz Ataşesi nin gö rüşlerine dayanarak Türkiye'nin Alılay denizcilisinin yapımını kendi olanakları ile ancak iki yılda tamamlayabileceğini yaztyorı
ıh ı.
291
Bu sırada Mitler. Kc»tel ile yaptığı bir görüşme sonunda, askeri malzeme ve silâh scvkiyâıı konusunda Türk ive bir antlaş* * ile veni / ma imzalanmasını önermişti.292
290 ADAP. Sene D: 1937-1945. Banri VII, (9. August bis 3. September 1939). "Papen'den A D B yc". Nr. 52,14.8 1939, (2950/576 544); Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri 11923-1939), s. 198. 7111 AÜAP, Serie D. 1937-1945, Benci VII, (S. August b«s 3. September 1939), "VVeizsaecker'in Raporu". Nr. 80.16.8.1939, (2950/576 545-46); Cemil Koçak, Tüık-Atman İliş k ile ri {1923-19391. s 198.
TM
ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VII, (9. August tus 3 September 1939). "W eızsaecker'in Raporu", Nr. 80, 16 8-1939. (2950/576 545*46); Cemi) Koçak, lu rk-A îm a n İliş k ile ri (1923-1939), S 198-199
423
VVeizsaccker, Ağustos ayı ortalarında, Türk-Almatı Kredi Ant laşması ııın 60.000.000 Alman Markı (RM) değerindeki askeri malzeme sevkiyâlma ilişkin kısmının hiçbir biçimde onaylanma yacağı nı bildi rece ki ir.293 Papeıt, Ağustos ayı sonlarında, Ttirk dış politikasında Alman karşıtı rota değişimi sona erecek olursa, askerî malzeme sevkı yân sorununun Almanya tarafından daha hoşgörülü bir biçimde yem den gözden geçirilebileceğini ifâde ediyordu.294 Papcn'in bu görüşü, aslında Almanya’nın Türkiye üzerindeki siyâsi, ekonomik ve askerî baskısının derecesini ortaya koyduğu gibi, aynı zamanda siyâsî, ekonomik ve askeri baskıların nasıl bir arada ve karşılıklı olarak uygulandığını da gösteriyordu. Niiçkim Papetı, 28 Ağustos ta, Hâriciye Vekâlet i ne yazdığı bir yazıda. Alman Hükümetinin, askeri malzeme sev ki yân sorunu nun askıda kalmasında kararlı olduğunu bildiriyordu.295 Berlin'in bu tulumuna karşı Ankara'nın da sessiz ve tepkisiz ka Imad ıgı görü Iece ktiı. Nitekim bizzat İııontı, 28 Ağustosta, politik durumun elveriş sizliği nedeniyle. Yıldı ray dcnızalusımn denize indirilme törenine katılmaz.296 1tirkiyc nin batı iuilâkı yolunda önemli adımlar atması karsı sında Almanya'nın tepkisi ekonomik ilişkilerde de serileşme şek linde görülecektir. berim, dış ticâretini geliştirirken, ekonomik yakınlaşmanın do ğuracağı siyâsî sonuçlan da göz önünde tutuyordu. Ekonomik nulüzun kolayca siyâsî nüfuz hâline dönüşeceğim he sap edcıı Almanya, askerî hedeflerim bu plâna göıe düzenliyordu.
293 ADAP. Serie D: 1937-1945. Banıl VII, (9. August bis 3 September 1939). "VVeizsaeckeMıi Raporu- , Nr 80, 16 8.1939. (2950/576 545-46); Cemil Koçak. Türk-Alman ilişkileri (1923-19391. s. 199 294 ADAP, Sene D 1937-1945, BancJ VII (9. August bis 3. September 1939), "Papen'den AOB'yc " Nr 393.28.8.1939.11594/384346-49); Cemil Koçak,T ü l*- Alman İlişkilerin923-1939).s 199. 295 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VII, (9 August bis 3 September 1939), "Papen'den Hâriciye Vekaleti ne". Nr 406, 28 8 1939. (8342/E 590 163 64), (Aslı Fransızcadır), Cemil Koçak, TiırkAlman İliş k ile ri 11923-19391. s. 199. 296 Glasneck. Türkei und Atghanistan. s. 44-46, Ulus, 129.8.1939).
424
Kısacası, Almanya’nın siyâsi ve askerî yayılma amacına, dış ticârci politikasının da hizmet etmesi bekleniyordu. Dış ticâret, Alman chş politikasında önemli bir işleve sahipti.297 Nitekim Kroll, 18 Nisan 1939 tarihli bir raporunda, Türki ye’nin Ingiliz blokuna katılmasını engelleyen önemli faktörlerden bilisinin de, Almanya'nın ekonomik etkisi olduğunu vurguluyor du.29892 Berlin, Türkiye'nin dış politikasını etkileyebilmek amacı ı!c, yukarıda daha önce adı gecen Türk-Alman Kredi Antlaşmasını da gündeme getirmekten kaçınmayacaktır Türk-Alman Kredi Antlaşması, 16 Ocak 1939 târihinde Ber lin'de imzalanmıştı ve 130.000.000 Alman Markı (RM) değerin deydi.2*
297 1933-1939 yılları arasında Türk-Alman ekonomik ilişkileri hakkında. Almanya'nın Türkiye de ekonom ik hegem onya kurm a çabalarına ye Türk-A lm an T ica re t A n tla ş m a la rın a ilişkin ayrıntılı bilgi için bk2 . Cemil Koçak, Türle -Alman İliş k ile ri (1923-1939), s 199 -245
2%
ADAP, Serie D 1937-1945, Band VI. (Maerz bis August 19391, 'K roll'dan ADB'ye". Nr. 226. 18 4.1939, (2767/535 861-635; Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s 225
299 JK 1, (16 1 1939), s 68. OTDP, s 122-123; Glasneck. Tıirkei und Algbanistan, s 38; Krecker. age, $. 43; Önder, age. s 15 ve 37; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391. s. 238. Türk-Alman tic a ri ilişkilerinin siyâsi ilişkiler üzerinde önemli etkileri vardı. Ingiltere'nin, 1939 yılının Mayıs ayında. Türkiye'ye açtığı önem li tutardaki kredi, Almanya'nın tepkisine yol açmıştı. Kısa bir süre sonra, Kroll, Menemencioğlu ile yapiığı bir görüşmede, konuyu gündeme getir m iş ve kre d i antlaşm asının. T ürkiye'nin, siyâsi iliş k ile rd e n sonra ekonom ik alanda da tarafsızlığını terk ettiği anlamına gelip gelmediğini sormuştu. M enem eneioğlu, Kroll cm hu sorusunu, bir Alman kredisi için de görüşmelere hazır oldukları biçim inde yanıtlayınca, atadan kısa bir zaman geçtikten sonra, ıkı ülke arasında bir kredi antlaşması imzalanması için görüşmelere haşlanmıştı. Görüşmeler zor geçecek ve ancak uzun zamanda ilerleme saklanabilecektir Görüşmelerin sonuna yaklaşıldığı bir sırada. Alman Tarım Bakanı Funk'un. 1938 yılı sonunda.
Türkiye'yi ziyareti vesilesi ile, görüşmelerde üzerinde anlaşma sağlanamayan küçük pürüzler de hâlledilecek ve böylece gizli sürmüş görüşmelerde sonuca ulaşılacaktır Kroll, age. s. 101103; Jivkova. age, s 159-162; OTDP. s 122-123; Keesing's, (1938/32801 Funk'un diğer bir önerisi de. Türkiye ile Almanya arasında bir ittifak antlaşması imzalanması yönündeydi. A ncak bu önen red edilecektir Buna karşılık. 25 Temmuz 1938 târihinde, 31 Ağustos 1939 târihine dek geçerli olacak TürkAlman Ticâret Antlaşm asnm zilanacaktır.
425
Türkiye, anılaşmanın yürürlüğe girmesi için gerekli olan ııoia değişimi konusunda kısa zamanda ileri adını alacak ve kredi anı laşması 0 Mayısla TBMM tarafından onaylaııacaklu.300 Oysa, Alman Dışişleri Bakanlığınca 24 Mayısla hazırlan mı bir raporda, kredi anılaşmasının yürürlüğe girmesinin politik acıdan olanaksız olduğu vurgulanıyordu.301 Gerçeklen de, Alımın Hükümeti, Mayıs ayında, Tiırk-Ahnıuı Kredi Antlaşması'ın» geçerli hale gelebilmesi için gerekli olan ııola değişimini anık amaçsız bulduğunu açıklayacak, Ankara ise. hu açıklamayı bir süre yanıtsız bırakmayı ıcıcilı edecektir. Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Arpag, Türk-Almaıı Kır dı Anılaşması nın yürürlüğe girmesi ile ilgili olarak Clodms ile gorıı sür.
Clodius, bu görüşme sırasında, ArpagTn sorusu üzerine, görüş meler için Ankara'ya bir Alman heyeti gönderilmesinin hâli hazırda mümkün görülmediğini ve ayrıca kendisinin de böyle bir heve ün yollan maması görüşünde olduğunu bildiriyordu 302 Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi VVıchl, 7 AğusLos lâ n lıİ i raporunda, Türkiye’n in i 6 Ocak 1030 ta lihli Türk-Alıııaıı Kredi Anılaşması nın yürürlüğe girmesini isle diğini haber veriyordu. Kıceli anılaşmasına göre, Türkiye'ye 60.000.000 Alman Markı (RM) değerinde askeri malzeme ve 90.000.000 Alman Markı . .
.1 . . M «M . .
.
M enem encıoğlu, bu tür tic a re t antlaşmalarımı) Batılı devletlerin Türkiye üzerinde artan etkinliklerine karşı bir denge oluşturacağım ifâde -ediyordu. Glasneck, bu tutumu söyle değerlendiriyor: "Türkiye. (
bu tür antlaşm aları I...) siyasal
nedenlerle de hoş karşılıyordu/’ GlasrieckTiirfcei undAfghanislatı.s 38. Turk-Alman Kredi A ntlaşm asına ilişkin ayrıntılı bilgi için b kz. Cemil Koçak. Türk Alm an İliş k ile ri (1923*1939), s. 23-2*239 300 AT, Sayı: 66. IMayrs 1939), Cemil Koçak, Türk-Almarı İlişkileri (1923-1939), s 238 301 ADAP. Serie D. 1937-1945, Bantî VI, (Maerz bıs Augııst 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti sat Pohukası D âiresi'rıde Görevli ftip ke n 'in Türkiye İle Alm anya A rasındaki Ekonomik Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tânlıli Raporu", Nr. 435. 24.5.1939, (29507576 520-25) ile 17.5 1939 Tarihli ve 196/107 826-27) Sayılı Rapor; Cemil Koçak, Türtt-Almen İliş k ile ri (1923*1939), $ 238 302 ADAP, Serie 0:1937-1945. 6and VI, IM aerz bis August 1939). "Alman D iş ile ri Bakanlığı İkti sat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Cloduis'un Raporu", Nr. 454. 30.5.1939, (7996/E 575 626-28); Glasneck. Türket und Aighamslan, s 45; Cemil Koçak. Türk-Alman iliş k ile ri {19231939), s 239
426
(RM) değe rinde de sanayiye yönelik malzeme sevkıyatı mümkün olacaktı, Kredi karşılığında ödeme, Almanya’ya mal ihracı seklin de gerçekleştirilecekti. Kredi antlaşmasının yürürlüğe girebilmesi için Almanya'nın karârı bekleniyordu. Çünkü Türk parlamentosu antlaşmayı Ma yıs ayımla onaylamışı). Kredi antlaşmasının yürürlüğe girmesi, Türk-Alımn dış ticâre tinin genişletilmesi anlamına geliyordu. Çünkü Alman saııâyi mallan Türkiye'ye, Türkiye’nin Almanya'ya hammmadde sevkı yatına karşıUk olarak sevk ediliyordu. Oysa, Ingiltere ile yaptığı antlaşmadan sonra, Türkiye'nin Al manya'ya karsı olan bu yükümlülüğünü sürdürüp sürdürmeyece ği henüz belirsizdi. Wielıl, Tıırk-Alman Kredi Aııllaşması’mıı kesinlikle onaylan maması gerekliği görüşündeydi.303403 Gerçekten ele, siyâsî ve askeri gelişmeler karsısında. Alman kredisi lücbiı zaman gerçekleşmeyecektir. Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi Wichl de. ekonomik ilişkilerle askeri ilişkiler arasında yakın bir bağ kuruyor ve bir raporunda, askerî malzeme ve silâh şevki yatı na ilişkin sorunlardan doğan Alman yükümlülükleri Türkiye ta ralından al'edilinceye dek, ekonomik ilişkilerde de bir devamlılık ya da sınırlama sorusuna verilecek yanıtın gecikin il meşini öneri yor
clu
VViehlc göre. Türkiye'nin Almanya'dan ve Alman Iiimaların dan olan alacaklarından vazgeçmesi için Türk-Alman ticarî ilişki leri sürüncemede bırakılacak ve bir koz olarak kullanılacaktı.3tM VVeizsaeckev ise, i 6 Ağustos tarihli raporunda, VViclıhn 7 ve 14 Ağustos tarihli raporlarını değerlendiriyordu.
303 ADAP, Sene D: 1937-1045. 8a«d V I J M aetl bis August 1939), "Alm an Dışişleri Bakan lığı İkti sat Politikası Dâiresi Yöneticisi VVıeM'in Raporu1', Nr. 782, 7 8.1939. (96/107 927-35); Cemil Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s 195-239. 304 ADAP. Serie D: 1937-1945, Band Vi, IM aerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti sat Politikası Dâiresi Yöneticisi VVıehl'iıi Raporu", Nr. 782, 7 8.1939. (96/107 927-35); Cemil Koçak, Türle-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 19?.
427
Weizsaeckcr, askeri malzeme sevkiyâtmın durdurulmasından doğan Alman yükümlülüklerinin af edilmesi yolunda tatmin edi ci bir antlaşma yapılması hâlinde, 31 Ağustos’ta sona erecek olan 25 Temmuz 1938 tarihli Türk-Alman Ticâret Amlaşması'nın süre sinin uzatılmasını kabul ediyordu. Bu sûrede Weizsaeckcı de, ekonomik ilişkilerle askerî ilişkiler arasındaki yakın bağı vurgulamış oluyordu. Askerî ilişkiler, ekonomik ilişkilerin düzenlenmesi yolunda bıı baskı aracı olarak kullanılıyordu. Raporda, Türkiye’nin Krupp ve Skoda toplan ile Messerschmidl ve Heinkel uçaklarının sevkıyatına ilişkin Alman garantileri ile yükümlülüklerinden ve lehine doğmuş tazminat taleplerinden vazgeçmesi isleniyordu. Berlin, ancak bu talebi kabul edildiği takdirde, Türkiye ile yeni bir ticâret antlaşması imzalamaya hazırdı.305 Ribbcntrop da Weizsaecker'iıı öneri ve değerlendirmelerine ka nlıyordu.306 Görüldüğü gibi. Berlin, süresi 31 Ağustos 1939 târihinde sona erecek olan Türk-Alman Ticâret Anılaşmasının yenilemeyerek vc görüşmeleri uzatmak süreli ile, Ankara üzerinde, bir yandan, as kerî malzeme sevkiyâtmı durdurarak, diğer yandan da, Türkiye üzerindeki ekonomik hegemonya ve nüfuzunu kullanarak, baskı kurmaya çalışıyordu. Weizsacckcr, Türk-Al man Kredi Antlaşması nın 90.000.000 Al man Markı (RM) değerindeki sanayi malzemesi sevkiyâtına iliş kin kısmının onaylanması için Almanya'nın artık herhangi bir is le k duymadığım da açıklıyordu, Wcizsaeekcr, buna karşılık, sanayi malzemesi sevkiyâtına iliş kin olarak, Türk Hükümeti ne her durum için, özellikle de Göl cük askeri fimanının yapımı için, ayrı kredi önerilebileceğini ya
305 ADAP. Sene D; 1937-1945, Band Vfl. (9. August bis 3 Septernber 19391. 'W eüsaecker'in Raporır". Nr. 8 0 .16 8.1939. (2950/576 545-46); Cemil Koçak. Türle-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 198. 306 ADAP, Serie 0 : 1937-1945. Band VII, (9 August bis 3. Septernber 1939). 'Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi VYiehl'den P a p e n V . Nr. 109, 18 8.1939. IS342/E 590 167/1};Cen»! Koçak,Türk-Almanilişkileri (192Î-1939),s. 198-199.
428
da vaad edilebileceğini belirtiyordu,307803 Hatırlanmalıdır ki, Alman Dışişleri Bakanlığı raporlarına göre, Almanya, Türkiye'deki sanayi tesislerinin % 80’ini Alman nıalzcinesi kullanarak ve Alman uzmanların katkılarıyla kurmuştu. Alman sanayi yatırımlarıyla birlikte, Ordu da dâhil olmak üze re, resmi vc yarı-ıe s mî kuruluşlarda çalışan Alman uzmanların sayısı da artmıştı. Alman uzmanların, danışmanların, mühendislerin ve tekniker lerin sayısı, Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dairesi Yöneticisi Wieh)'in 1939 yılının Ağustos ayında kaleme almış ol duğu bir rapora göre, ikibinin üzerindeydi. Uzmanlar, demiryol larında, köprülerde, elektrik sandallarında, büyük sanayi tesisle rinin ve malzemelerinin montajında çalışıyorlardı.309 Alman Dışişleri Bakanlığı, önce Türkiye ile tüm ticarî ilişkileri kesmeyi düşünürse de. kronı ithalâtı nedeniyle, bu görüşten vaz geçer. Gerçi Türkiye, Almanya'nın çok önemli bir ticâret ortağı ola rak, olası bir ticarî kesintiden dolaysız bir biçimde zarar görürdü. Fakat Almanya da kroma ihtiyaç duyuyordu. Türkiye'nin Almanya’ya sattığı kromun değeri 1925 yılında 3.000 Alman Markı (RM) iken, 1929'da 35.000 Alman Markı (RM), I937'de 3.437.000 Alman Markı (RM) ve 1938 yılında da 3.048.000 Alman Markı (RM) olmuştu. Bu son değer, Türkiye’nin Almanya’nın kıom ihtiyâcım % 52 oranında karşıladığı anlamına geliyordu. 1939 yılında ise bu oıaıı % 60'ın üzerine çıkmıştı. ■ jn n
307 ADAP. Serie E>: 1937*1945. B an'4 VII, 19 August bıs 3. Septernber 1939), ^ e iî s a e c k e r 'i»
Raporu",
Nr. 8 0 , 16 8.1939,12950/576 545*461;
Cemil Koçak, Tiirk-Alm an İliş k ile ri 11923-1939).
s. 199. 308 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanağı İkti sat Politikası Dâiresi Yöneticisi VYieM'm Raporu” . Nr. 782, 7.8.1939, (96/107 927*35); Glasneck, Türk ei und Afghanistan, s. 24: Cemil Koçak, Ttirftc-Alman İlişkileri (1923*1939), s 205. 309 Cemil Koçak, Türk-AJman İlişkileri (1923-1939), s 176. Türkiye'de görevli Alman uzmanlara ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak, T ü rk-Alman İlişkileri (1923*1939), s. 174-176
429
1939 yılında Türkiye, Almanya'ya 115.000 ton civarında krom ihraç etmişti.310 Türk-Alman dış ticâreti konusunda üzerinde önemle durulma sı gereken bir diğer nokta da, Türkiye’nin 1938 yılında Alman ya'ya ihraç ettiği malların % 30 oranında savaş sanayii için hayâtı önemde hammaddelerden ofuşmasıydı. Bu mallar, başta krom olmak üzere, kereste, deri hammaddele ri, gıda maddeleri, yün, moher ve pamuktu. 1939 yılının ilk sekiz ayında bu oran % 35'e yaklaşmıştı. Dünyâ krom üretiminin % 17'sini karşılayan Türkiye'nin elin de, savaş sanayii için çok gerekli ve önemli bir mâden bulunuyor du,311 Nitekim Pnpen, Haziran ayı başlarında kaleme aldığı bir rapo runda, Türkiye’nin krom sevkiyâtını, askerî malzeme ve silâh sevkiyatına karşı bir koz olarak elinde tuttuğuna ve kullandığına işaret ediyordu.312 Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Clodius da, 10 Mayıs târihinde, Türkiye’ye karşı alı nabilecek ekonomik önlemlere ilişkin olarak hazırladığı rapo runda, bu sırada hâlen sürmekle olan Türk-A iman ekonomik görüşmelerine değiniyor ve Türkiye'den ithâl edilen mallar ara sında sâdece kromu hayât! önemde bir madde olarak değerlen diriyordu. Clodius, Türk-Al man ticarî ilişkilerinde meydana gelebilecek
310 Krecker, age. s 41*44; Jaeschke, Türkei, s. 56; Glasneck, Tüdkeı ımd Atgtıamstaın, s. 22; Ackermann, agm, Miller, Oeutsclıland und dia Maechte, s. 492; Camii Koçak, Türk-Alm an İlişkileri (1923-19»), s. 224. Krecker. daha farklı olarak, 1936 ve 1937 yıllarında Almanya'nın krom ihtiyâcının yarısının, 1938 yılında ise üçte birinin Türkiye'den karşılandığını açıklıyor. Krecker, age, s. 42. Gla-sneck'e göre ise, Krupp, Türkiye'nin krom üretim inin yansını salın alıyordu. Glasneck, Türkei ımd A f g han isten, s. 22/dipnot 34. Jaeschke'nin verdiği bilgilerin ışığında. Türkiye'nin krom üretimi, 1926 yılında 7.000 ton, 1933 yılında 75.000 ton ve 1937 yılında da 133.000 tondu. Jaeschke, Türkei, s. 45. 311 Glasneck, T iirkei und Alghanistan, s. 22; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri 11923*1939), s. 225. 312 ADAP. Serie D. 1937-1945, Band VI, IM aer* His August 1939}, "Papen'den ADB'ye". Nr. 475, 5.6 1939. (1625/388 828-30); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923*1939), s. 194.
430
bir daralmanın An kara'}'ı Berlin'den çok daha fazla sarsacağım ve bunun sonucunun Tüı k ekonomisi için çok ağır olacağım vurgu luyordu. Günkü Almanya, krom dışında, Türkiye’den ithal ettiği tüm malları diğer ülkelerden sağlama imkânına sahipti. Buna karşılık, Türkiye, kendi ihraç ürünlerim Almanya'nın dı şında üçüncü ülkelere cok zor satabilecekti. Ayrıca Türkiye'nin bu nedenle silâhlanma programı da aksayacakla Böyle bir du rumda, Ankara'nın Berlin'den boşalacak yeri Londra'nın doldur ması için girişimde bulunacağına işaret eden Clodius, Londra'nın da Türkiye’yi Almanya nm pazarı olmaktan kurtarmak isteyeceği ni vurguluyordu. Ancak, Clodius a göre, bu aşamada Türkiye'ye askeri malzeme scvkiyâımm kesintiye uğratılması yeterli bir önlemdi vc yeni bir ticâret anılaşması imzalanması için yapılacak görüşmelerde Ber lin’in konuyu sürüncemede bırakmasını mümkün kılacaktı/13 Türk ve Alman Hükümetleri, 1939 yılının Mayıs ayı içinde, Türk-Alman Ticâret Anllaşmysfnm bir yıl daha uzatılıp uzatılma yacağına karar vereceklerdi. Anılaşmanın uzatılması için karşılık lı bildirim yeterli görülmüştü. Bu konuda yapılacak görüşmeler için Clodius Ankara’ya gelmişti. Ancak Alınan Dışişleri Bakanlığınca konuya ilişkin olarak ha zırlanan bir raporda, politik koşulların tarafların bira raya gelerek görüşmelere başlamaları için uygun olmadığına dikkat çekiliyor du. Antlaşmanın kısa bir süre daha uzatılması* ancak politik du rumda olumlu vonde gelişmeler olduğu takdirde mümkün olabi lecekti. Ancak bu durumda da hükümetler arası görüşmelere an cak Eylül ayında Ankara'da başlanması söz konusuydu.3 314 31 Alman Hükümeti, 24 Mayısta, 31 Ağustos'ta süresi sona erecek
313 ADAP, Sefie D- 1937-1^45, Band VI, {Maerz bıs August 1339), "Alm an Dışişleri Bakanlığı İkti sat Politikası D âiresi'nde Görevli R ipken'in Türkiye İle Alm anya A rasındaki Ekonomik Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu", Nr 435, 24 5.1939,12950/576 520-25}; Cemil Koçak. Türk-Almen İlişkileri 11923-1939). s. 225. 314 ADAP, Sene D: 1937-1945. Band VI, {Maerz bis August 1939). "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti sat Politikası D âiresi'nde Görevli R ipken'in Türkiye He Alm anya A rasındaki Ekonomik Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu", Nr. 435. 24.5.1939.12950/576 520-251; Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391. s. 225-226.
431
olan Tüık-Alman Ticaret Anılaşması nın uzatılması yolundaki Türk-Alman görüşmelerinin kesilmesini kararlaştıracaktır.315 Nitekim Alman Dışişleri Bakanlığı nca 24 Mayıs 1939 târihinde hazırlanan bir raporda da, Türkiye’ye ticarî eşya sevkıyatına deği niliyor ve Alman Dışişleri Bakanlığının onayı olmaksızın Türkiye ile yeni bir ticâret anılaşması imzalanmayacağına dikkat çekili yordu.316 Clodius da, 30 Mayıs tarihli raporunda, Türkiye'ye karşı İktisa dî alanda alınacak Önlemleri söz konusu ediyordu. Clodius, bu sırada Berlin’de bulunan PapcıTe, Türkiye'ye ola ğan ticarî eşyâ sevkıyatının devam etmesini önermişti. Clodius, raporunda, Türkiye’nin Almanya için en çok öııcm ta şıyan ihraç mallarım yılın son aylarında sevk ettiğini anımsatıyor du. 25 Temmuz 1938 tarihli Türk-Aîman Ticâıcl Antlaşması nın 31 Ağustos 1939 târihinde sona ereceğini de anımsatan Clodius, anılaşmaya göre. Mayıs ayında her iki tarafın antlaşmayı bir yıl daha uzatıp uzatmama karârı vereceklerine dikkat çekiyordu. An kara ile Berlin arasında uzun zamandır süren görüşmeler sonun da, iki ülke heyetleri arasında hâlen geçerli ticâret antlaşmasının süresinin uzatılmasına ilişkin görüşmelere Haziran ayı başında Ankara'da başlanması kararlaştırılmıştı. Ancak Clodius'a göre, Berlin, Türk Hükümeti ne, hu aşamada görüşmelere başlamanın anlamlı olmayacağını ve amaçsız kalaca ğını bildirmeliydi. Clodius, Türk Hükümeti nin sonbahar aylarına dek, Berlin'in hâlen geçerli tıcâıct antlaşmasını değiştirmeksizin ya da sâdece bâzı küçük vc önemsiz değişikliklerle uzatıp uzatmayacağı konu sunda bilinmezlik içinde kalacağını haber veriyordu.
315 ADAP, Sene 0:1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939b "Alman Dışişleri Bakanlığı ik ti s a t Politikası D â ire s in d e Görevli Ftipken'in Türkiye İle Alm anya A ra sın d a ki Ekonomik Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu ', Nr. 435,24 5.1939, (2950/576 520-251; Cemil Koçak. Tüfk-Aliuan İlişkileri (1923-1939), s. 225-226 316 ADAP, Serie Û: 1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939b "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti s a t Politikası Oâiresi nde G örevli R ipken'in T ürkiye İle A lm anya A rasın da ki Ekonomik Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu". Ne 435. 24.5 1939. (2950/576 520-25); Glasneck, Tiifkei und Alghantsifut. s 45; Cemil Koçak,Türk-Alman İlişkileri 11923-1939). s. 225-226.
432
Anılaşman m 31 Ağustosla sona ermesinden itibaren, anılaş manın yenilenmemesi hâlinde, Türkiye ile Almanya arasında mal alış verişi ivin bir temel kalmayacaktı. Bu ela, pratikte iki ülke arasında her türlü ticaretin kesilmesi anlamına gelecekti. Ancak bu konuda kesin biı karâra varmak için, Clodius, rapo runda. Berlin acısından daha iki ya da üç ay süre bulunduğunu vurguluyordu. Clodius, İni koşullarda, Papenin Türk Hükümeti ile görüşme lerde bulunması için görevlendirilmesini Beri iive tavsiye ediyor du.317 Almanya'nın ekonomik alandaki bu tür tehditleri Türkiye tara lından yanıtsız bırakılmayacaktır. Ankara da kendi elindeki önemli kozları gündeme getirir. \Veizsaeckcr, 5 Haziran da, Türkiye’nin Berim Büyükelçisi Haııub Arpag ile yaptığı görüşmede, Türkiye'nin Almanya ya krom ihracını durdurduğu yolundaki haberlerin doğruluk dere cesi m soruyordu. Arpag, bu soruya verdiği yanıtla, konunun ayrıntılarını bilme diğim bildirmekle yetinecektir.318 Mene mcııc ioğlu ise. Haziran ayının ilk haftasında, Papene, Türkiye'nin Almanya'ya krom sevk iyâ tında kısıntıya gideceğini ifâde ediyordu.319 Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Başkan Yar dımcısı Clodius, 24 Haziranda kaleme aldığı raporunda, Arpag'ın kendisini sık sık, halıâ günde dörı ya da beş kez arayarak görüş mek islediğini, kendisinin ise bu lalebe, ancak Wcizsaeckcr in onayı ile, nihayet olumlu yanıt verdiğini açıklıyordu. *
317 ADAP, Serie D: 19374345, Band VI, (Maerz bis August 1939). "Alman Dışişleri Bakanlığı Ikusat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Cloduis'ım Raporu". Nr. 454. 30.5.1939,(7996/E 575 626-28); Cemil Koçak. Turk-Alman İliş k ile ri (1923-1939). s 226. 318 ADAP. Serie D; 19370945, Band VI. (M aerz bis August 1939). "VVeizsaecker'in Raporu". Nr. 472. 5.6.1939. (1593/384 291-921 Krecker. age, s. 42; Cemil Koçak.T ür*-Alman İliş k ile ri (19231939). s 226. 319 ADAP, Serie D: 1937 1945. Band VI. (Maerz bis August 1939). "Paperı den A D 6 y e \ Nr. 495, 8.6 1939.(1625/368 931-38); Krecker.age,
s. 42; Ackemıann, agm, « itle r, Deııtschland und die
M aechte, s. 495; Cemil Koçak. Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 227.
433
Bun un ta birlikle, Arp agııı rahatsızlığı nedeniyle, görüşme an cak 2.3 Haziran da ve dolaylı bibimde gerçekleşebilmişti. Türkiye'nin Berlin Büyükelçiliği nden hır görevli ile görüşen Clodius, görüşme sırasında askerî malzeme sevkıyat mm durdu rulmasından ve 1 ürk-Alm;m ekonomik görüşmelerinin başlama masından doğan soı unlanıl gündeme geldiğini belirliyordu. i ürk temsilci. Arpag'm Clodius'a yaptığı biıcok ziyaretin ve Büyükelçiliğin şimdiye dek verdiği üç no lanın yanıtsız kalmasın dan şikâyet etmişti. Büyükelçilik birçok kez ıdcfuıı etmesine kar sın. Alman Dışişleri Bakan lığından bir yami elde edememişti. Türk ıara lı sevk i*vat sorunu üzerinde önemle duruyordu. Tiiıki/ ye. Tiiık-Almaıı ekonomik görüşmelerinin derhâl haşlamasını ta lep ediyor. Clodius ise, Türk-AIman Ticâret Antlaşması nın 31 Ağustosa dek süreceğinden hareketle, görüşmelere başlamak için henüz ye terli zamanın olduğunu belirtiyordu. Clodius, hu sûıvtle. Al man ya’ıım bu konuda aceleci olmadığını da belli ediyordu. Alman Hükümeti, görüşmelere ne zaman başlanabileceği konusunda he nüz bir karâra varman usu Clodius. Türk temsilciden. Almanya'nın halen görüşmelerin er telenmesi gerekliği görüşünde olduğunu Türk Hüküm eline Inıheı vermesini istemişti. C/odats. Türkiye'nin krom ihracâtında son zamalılarda bâzı gerekçelerle kısıntıya gıimc amacında olduğu yo lundaki haberlerin Berlin'de şaşkınlık ya.rattığına işaret cuııişıı. Türk temsilci ise, bu konuda Almanya'nın şikâyetinin bir vaııhs anlamadan ileri geldiğini belirtmiş ve hâlen ihracâtın anık ye niden ve tamamen serbest olduğunu vurgulamıştı 320 Gerçekten de, RibbcnlropTm tâli mâlı ile, Türk Hiı küme linin soruları vc şikâyetleri Alman Hükümeti nce sürüncemede bırakı lıyordu, / Saraçoğlu ise, 8 Temmuz da, TBMM de yaptığı bir açıklamada, sovle dıvordu: *
320 ADAP, Sene D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis A ugusi 19391, "Atman Dışişleri Bakanlığı İkti sat Politikası Dâiresi Başkan Vardımcıs* Cloduis'un Raporu ’ , Nr. 565,24.6.1939, {1593/384 31415); Cemil Koçak. Türk-Atman İliş k ile ri (1923-19391, s. 227.
434
"Almanya ile ilk günlerde bir tereddüt ve bir kararsızlık belirdi. Fakat yavaş yavaş bıı tereddüt zail oldu ve işler normal yola girmeye başladı. Bugün tek bir iş müstesna, iki tarafın da birbirlerinden bir şikâyeti yok tur. Bu tek işin de yakın âtide müsbet olarak halledileceğini ümit ediyo-
Aİmaıı Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi Wiehl, 7 Ağustosla kaleme aldığı biı raporda, Türkiye’nin Al manya'ya karşı aldığı politik yönün, ekonomik alanda hangi ölçü lerde yan ulanması gerektiği sorusunun ayrıntılı bir biçimde ince lenmesi neticesinde, Türkiye ile ekonomik ilişkilerin sınırlandı rılması gerekliğini be/i itiyordu. Hâlen 31 Ağustos târihine dek yürürlükte olan Tüık-Aİman Ti câret Antlaşmasına göre devam eden Türk-Al man dıs ticâreti, son yıllarda hızla gelişmişi i. 1933 yılından beri yaklaşık olarak dört kal artmış ve halen karşılıklı olarak yılda 150.000.000 Alman Markı (RMVııın üzerine çıkmıştı. Astında dış ticâretin daha da geliştirilmesi için her iki tarafın da görüşleri olumIuydu. WiehL raporunda, T ürk-Alman dış ticâretini de çözümlüyor ve Almanya’nın Türkiye'den ithalâtım üç grupta değerlendiriyordu Buna göre. Al manyan m Türkiye’den yaptığı tüm ithalâtın % 29’uıtu kapsayan birinci grupla, 32,600.000 Alman Mıırkı (RM) değerinde ve Almanya için son derece hayâtı önemde hammadde ler yer alıyordu, İkinci grupta, yine önemli, fakat gerekliğinde başka ülkelerden de sağlanabilecek mallar bulunuyordu. Bu mal ların Almanya'nın Türkiye’den yaptığı toplam ithalat içindeki pa yı % 43 olup, değeri de 48.900.000 Alman Markı (RM) idi. Üçü it ti grupta ise, önemsiz ithalât malları vardı. Bu grubun tüm itha lât içindeki payı * 28 olup, değeri de 32.100.000 Alman Markı (RM) idi. Birinci gıup ithâl mallar arasında, krom, yem, tahta, deri vc lekstil hammaddeleri ile özellikle yün, moher vc pamuk bulunu yordu. Almanya nm bu grup mallarla ilgili ithalâtında 1939 yılın da, 1938 yı h il hâlâ tma oranla, yükselme görülmüştü. Bu grup
:»1 TBMM 20. Devre: 6, İçtima - Fevkalâde. Cilt: 4.38. İnikat (B 7 1939).
435
mallann Türkiye'nin Almanya'ya toplam ihracâtı içindeki oram ise, yaklaşık olarak % 30-35 idi. Ancak bu grup içindeki hamınaddefer arasında savaş sanayii için son derece gerekli olan krom en ön sırada yer alıyordu. Ayrı ca, T ıırk-Al man Ticâret Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra. Almanya’nın Türkiye’den krom ithalâtı yaklaşık olarak iki kat artmıştı. Bu da, Almanya'nın krom ihtiyâcının yarısından faz lasının Türkiye’den karşılandığı anlamına geliyordu. Wieiıl’e göre, Türkiye’den hammadde sevkıyatının kesilmesi hâlinde, Almanya ağır zarara uğrayacak ve Alman ekonomisi bu duruma tahammül edemeyecekti. Diğer yandan, ikinci ve üçüncü grup ithâl mallar için aynı du rum söz konusu değildi. Bu grup malların ithalâtında olası bir ke siminin Almanya'ya pek bir zararı dokunmayacaktı. Almanya'nın Türkiye'den toplam ithalâtının yaklaşık olarak % 7G'i Almanya icitı hayâtı önemde olmayan mallardı. Ancak, diğer yandan, Türkiye için Almanya en büyük pazar durumundaydı. Türkiye’nin loplam ihracâtının % 50'dcn fazlası Almanya’ya yapılıyordu. Bu açıdan, Almanya gibi bir pazarın kay bı Türkiye iciıı çok güç bir durum yaratacaktı. Üstelik Almanya, Türk ihraç malları için dünyâ piyasa fiyatlarının üzerinde ödeme de bulunuyordu. Bu da, Türkiye açısından Alman pazarını büs bütün değerli kılıyordu, Wiehl7 raporunda, gerçi Türkiye'nin yeni siyâsî müttefikleri İn* giİtere ve Fransa’nın Alman pazarından doğan kaybı bir süre için alını destekleri, krediler ve borç uygulamaları ile kapatabilecekle rini, fakat bu uygulamanın, doğal ekonomik temelden çok uzak kalacağından, sürekli olmasının mümkün olamayacağını belirti yordu. Bu nedenle, Wiehl, Ankara'nın gerçek çıkarının, hâlen sûren, la kal süresinin bitimine artık neredeyse birkaç gün kalmış olan Türk-Al man Ticâret Anılaşmasının uzatılması doğrultusunda ol duğunu savunuyordu. Türkiye, genel olarak Türk-Almaıı dış ticâ retinin gelişmesinden vc artmasından yanaydı. Berlin ise, öncelik le Almanya için lıayâıî önemde olan hammadde sevk iyatın m de va inim, daha sonra da Türkiye’nin ihracâtının karşılanmasını isıivordu. t 436
Wiehl, raporunda, İktisadî ilişkilerle siyâsî ilişkiler arasındaki yakın bağa da dikkat çekiyordu. Wiehl1 Papetı’in, Türkiye'nin politik rotasının Türk-Ahııan ekonomik ilişkilerini de yakından etkilediğini ve bu ilişkilere za rar verdiğim belirttiğini haber veriyordu. Papen, WielıTin raporunda sözü edilen ve üçüncü grupla yer atan Türk ihraç mallarının atımında sınırlamaya gidilmesini, fa kat bu sınırlamanın da bir tokat gibi vurucu olmamasına dikkat edilmesini, diğer yandan da, Türk ihraç mallarına otomatik ola rak yüksek fiyat verme politikasına artık bir son verilmesini talep ediyordu. PapenV göre, Berlin'in alacağı önlemlerin dozu iyi ayarlanma lıydı. Çünkü Almanya'nın ekonomik alanda Türkiye'ye karşı ala cağı sert önlemler, sâdece Almanya'nın düşmanlarına yarayacak ve Türkiye’nin bu nedenle Alman karşıtı grupla yer almasına ne den olacaktı. Aynı zamanda İngiltere'nin, Almanya'nın Balkan larda ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinde İktisâdi ve siyâsi taleple ri olduğu yolunda Alman karşın propagandasına da vesile teşkil edecekti. Papeıı, Berlin'e, Türk-Alman Ticâret Antlaşması nın uzatılması nı ve askeri malzeme sevkıyatı ile ilgili sorunun da bir anlaşma ile çözümünü tavsiye ediyordu. Alman Ekonomi Bakanlığı da Papenin önerilerine katılmıştı. Türkiye'nin politik tutumundaki değişimin ekonomik alanda da getireceği sancılar Alman Ekonomi Bakanlığı'nca göz önüne almı yordu. Türk-Alman İktisâdi ilişkilerinin sınırlandırılmasını öne renlerin, Almanya'nın çıkarlarını da göz önüne almaları gerekliği Alman Ekonomi Bakanlığı nca anımsatılıyor ve ekonomik alanda ilişkilerin kesilmesinin Türkiye’yi Ingiltere'nin yanına iteceği gö rüşü doğrulanıyordu. Alman Ekonomi Bakanlığı da, Türk-Alman Ticâret Antlaşmasının uzatılmasını ve Türkiye'den hammadde it hâl âtının, özellikle de krom ithalâtının kesilmemesini tavsiye edi yordu. Bununla birlikte, yine Alman Ekonomi Bakanlığı, Türkiye’nin anılaşmalardan doğan garanti ve cezalı ödeme taleplerinden vaz geçmesi için önlem alınmasını da istiyordu. Alman Ekonomi Bakanlığı, Türk-Alman Ticârci Anılaşmasının *
437
yenilenmesi ya da uzatılması konusunda görüşmelere derhal baş lanmasını, ancak Alman tarafının görüşlerini sunmamasını, önce Türk tarafının görüşlerinin ortaya çıkmasının beklenmesini tavsi ye ediyordu. Wiehk raporunda, Almanya'nın Türkiye’den sağlanan kromdan vazgeçemeyeceğini, Türkiye'den krom şevki ya tm m kesilmesi du rumunda, Almanya'nın konumunun zayi Rayacağını belirtiyordu. Ayrıca, raporda, eğer Af manya Türkiye’ye askerî malzeme sevk iyaıma devam cııııcz. Türk-Al man Kredi An 11aşınası’m onaylamaz ve aynı zamanda da Almanya için hayatî önemi olmayan Türk ih raç mallarına geniş bir kısıtlama uygularsa, bu takdirde, Türki ye'mi) de Almanya ya artık hammadde sevk çimesi »in beklene ni eycccğı v urgulan iyord tı. Wiclıl de, Almanya'nın hâlen içinde bulunduğu döviz sıkıntısı nı göz önünde bulundurarak, Almanya'nın sevk yükümlülükleri ne uymamaktan doğan mâlî yükümlülüklerinin ortadan kaldırıl ması için Türkiye ile bir anlasmava varılması m zorunlu görüverdu. Wiehk raporunda, askeri malzeme sev kiyâtı sorun lamım tat min edici bir biçimde çözülmesi koşulu ile, Türk-A İman Ticâıvı Anı kısması'ıım uzatılmasını öneriyordu. Bununla birlikte, Wiehl, raporunda, Almanya için hiçbir sekil de hayati önemde olmadığını bildirdiği Türk ihraç mallarının üçüncü grubu için bir sınırlama getirilmesinin mümkün okluğu na dik kal çekiyordu. Ancak Wreh) c göre, Türkiye’den hammad de ıılıâlâıı, bu nedenle kesilme tehlikesi ile karşı karşıya kalma malıydı.32232 Almanya'nın askerî ve ekonomik baskılarına karşılık, Alman ya'ya krom ihracı azaltılacak ve yavaşlat ilaca kur523 Mencmeucioğlu, lö Ağustosta, bu konuda Kroll ile görüşü yu \ J
J
322 ADAP, Sene P- t$3M 945, Band VI, (Mae«7 bis August 19391, "Alman Dışişleri Bakanlığı İktı sat Politikası Dâiresi Yöneticisi VVielıl'in Raporu", Nr. 782, 7.8 1839, {96/107 927-351; Glasneck. Turkei tmd Afghanistan, s. 20 ve 45; Cemil Koçak, Türk-Alman İlişir ile ri 11923-19391, s. 230. 323 Glasneck. Türkei ıtnd Alghanistan. s. 45-48; Kroll, açe, s. 114-115; Önder, age, s. 39 ve 104 105. Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri 11923-1939}, s. 230.
438
ve asken malzeme sevk iyatının durdurulmasına karşılık, kıom şevki)âtının durdurulabileceğim bildiriyordu. Kroll ise, Almanya’nın krom söz konusu olmaksızın, Tûık-Al man Ticâret Anılaşması nı uzatmayacağını ifâde ediyordu. Görüşme sonunda, bu konudaki Alman önerilerinin görüşme lere temel olusıuı tnaşı konusunda anlaşmaya varılacaktır. Kroll. Almanya'nın önerilerini yazılı olarak iletecekti.324 / Saraçoğlu, cok kısa bir süre sonra, Papcn ile yaptığı bir görüş mede, ekonomik ilişkilerdeki sorunların çözümünü amaçlayan ve Herlin tarafından Türk Hükümetine resmen ileli ten 21 Ağustos lârihli Alman önerilerinin ültimatom niteliğinde olduğunu ve bu nedenle Türk Hükümetinin söz konusu önerileri re d etmek zo runda kaldığını aeıklıyordu. Türk Hükümetimiıı özel kişilerle ya pılan anılaşmaları fesli etmeye yetkisi yoktu. Diğer yandan, Tür kiye, lavım ürünleri ihracın m gereğinde Almanya dışındaki ülke lere yapılması için çaba harcamaya hazırdı. Papcn, raporunda, Türk Hükûmcü’nin Türk-Alman ekonomik ilişkilerini düzenlemek, bu amaçla Almanya ile anlaşmak ve bu sayede içinde bulunduğu iktisâdı güçlüklerden kurtulmak isledi ği izlenimini edindiğini yazıyordu. Türkiye, bu uzlaşma için. 1'ürk-Alımın Ticâret Arulaşmasrnm dört hafta içinde uzatılmasını sarı koşmuştu. Saraçoğlu, Alman Hükümetinin derhâl bir karar vermesini istiyordu.325623 Papcn, 28 Ağustosla, Hâriciye Vekâleti ne yazdığı bir yazıda, 24 Ağustosta Saraçoğlu ile yapılan görüşme temelinde, Alman Hükümeti nin Türk-Alman Ticâret Anılaşmasını 30 Eylül 1Ö3Ö târihine dek, yâni bir ay süre ile uzatmayı kabul etiğini ve Tüık Hükümeti ne bunu önerdiğini açıklıyordu. Ancak Türk Hüküme ti Heri iıı'i ıı bu önerisini red edecektir/26 *
324 ADAP, Sene D; 1937-1945, Band V», (S. Augusl bis 3. September 19391.
'KroH'dan A D B y e \
N r 141, 20.8.1939. {96/107 949): Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri {1923-1939J, s. 230. 325 ADAP, Sene 0:1937-1945, Band V II,{9. August b is 3. September 19391, T a p e n d e n ADB'Ve", Nr 247. 24.8 1939, (96/107 951-52); Cemi! Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 230. 326 ADAP, Serie 0: 1937-1945, Band VII, 19. August bis 3. September 1939), "Papen'den Hâriciye Vekâletı'ne", Nr. 406,28 8.1939, (8342/E 590 163-164} (Aslı F ra n g a d ır}; ADAP, Serie 0:1937-
439
Türk-Al man Ticâret Antlaşması, yenilenmediği vc uzatılmadığı için, 31 Ağustos IÖ39 tarihinde sona erecektir.327 Savaşın başladığı gün, 1 EylüTde, Türkiye ile Almanya arasın daki ticâret tamamen duracaktır.328
Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu, Hatay Sorunu ve Almanya Almanya, kendisinin Vcrsay Antlaşmasından kurtulma süreci nin, Halay konusunda Türkiye için bir örnek oluşturduğunu vc bu alanda ona destek sağladığını savunuyordu.329 Halay Berlin acısından lek başına önemli bir sorun değildi.
1945, Band VII. (9. August bıs 3. September 1939), "Papen'in Raporu1', Nr. 288. 12.9.1939, (8342/E 590 159}. Cemil Koçak, T ürt-A lm an İliş k ile ri 11923-1939). s. 230. Ayrıca bkz AOAP, Sene D: 1937-1941, (Die Knegs[ahre), Band Vlfl, (Erster Barıd: 4. September 193$ bıs 18 Maerz 1940). "VVeizsaecker'irı Raporu", Nr. 146, 27.9.1939, (96/108 022 St. S. N r 763); Krecker. age, s. 74-75. 327 JK 1, (31.8.1939}, s. 82; Cemil Koç a kr Türk »Alman iliş k ile ri {1923-1939), s. 230. 328 Tıirk-Alnıan dış ticâreiınm boyutlarına ilişkin ayrıntılı bilgi için bk7. Cemil Koçak. Türk'Alm an ttişkiler» (1923-1939), s. 239-245 Tiirk-Alman dış ticâretinin kesilmesi olumsuz etkilerini kısa zamanda gösterecektir. Ekonomisi bıiyiık ölçüde Almanya'ya bağımlı bir tarım ülkesi olan Türkiye'nin i lir aç ürünleri artık ne Almanya, ne de Ingiltere tarafından satın almıyordu. Türkiye'nin ihraç mallan İtmam larda birikmeye başlamıştı. Böylece dış ticâret çevrelerinde hükümetin izlediği dış politika eJeştiril mey e başlanacak ve Almanya ile tic a ri bağların en kısa zamanda yeniden kurulması ve güçlendirilmesi istenecek tir. Önder. age. $ 39 ve 104-105 M enenıencioğlu, Alm anya'nın T ürkiye'ye karşı izle d iğ i ekonom ik baskı politikasını KHugessen'in dikkatine sunuyor ve Almanya'nın ekonomik baskılarından şikâyet ediyordu. M enemencioğlıı'na göre. Türkiye, Batılı ülkelerle ile daha yakın ticari ilişkiler kurmalıydı. Önder, age. s 103-104. 329 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri 11923*1939), s. 33, 97-98. 129-131 ve 146. Yunus Nadi. Alman basınının Türkiye'nin Hatay konusundaki talebini haklı bulurken, bunu, Türkiye'nin dış politikasındaki revizyonist am açlarına bir örnek olarak gösterm esinden şikâyetçi oluyor ve Alman basınının Türkiye'nin revizyonist talepleri olduğuna ilişkin iddi alarını şiddetle red ediyordu Yunus Nadi, "Dâvamızda Revizyon Yoktur", Cumhuriyet. (Î9 Ikincıteşrin 1936): AT, Sayı: 36. (Ik-mcıteşrin 1936): Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (19231939), s. 172
440
Almanya için Halay sorunu, ancak Türkiye’nin Ingiltere ve Fransa ile olun ittifakını olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesi bakımından önem taşıyordu. Nitekim Alman Hükümeti, Fransa’nın Hatay’ı Türkiye'ye bı rakmak istemediğini bildiğinden, Türk-Fransız, dolayısıyla da Tûrk-tngiliz görüşmelerinin sonuçsuz kalmasında rol oynayacağı görüşüyle, Hatay'ın Türkiye ye bırakılmasını önce desteklemişti. Bu sıralarda Berlin, Türkiye’nin doğal yayılmasının ne Balkan larda, ne Ege’de, ne de kuzeydoğuda olduğunu, fakat tek yayılma yolunun güneye doğru, Irak ve Musul'a doğru olması gerektiğim savunuyordu. Hatta Almanya, bu konuda Türkiye’ye engel oluşturan devlet ler olarak İngiltere ve Fransa’yı gösteriyordu. Ancak, Hatay'ın Türkiye’ye katılmasından sonradır ki, Berlin’in pof iLikası değişecektir. Bu kez Berlin, Arap devletlerine karşı, Türkiye’nin yayılmacı politikasını kınayacak, bu politikanın Batılı ülkeler olan Ingiltere ve Fransa tarafından da desteklendiğini vurgulayarak, Arap ülke lerinde Arap milliyetçiliğini destekleyici yönde propaganda çalış malarında bulunacak, Arap ülkelerini her türlü yayılmacı politi kaya karşı uyarırken, diğer yandan da, İngiltere ve Fransa'ya karşı Arap milliyetçiliğinin Almanya’yı desteklemesini sağlamaya çalı şarak, bölgede etkinliğini artırmaya çabalayacaktır. Alınan basını, Hatay'ın Türkiye’ye terkini, Ingiltere ile Fran sa'nın Türkiye'yi kazanmak için Arap dünyâsından alıp Ankara'ya verdikleri bir armağan olarak yorumlamışa.330 Kroİl, 1> Man 1039 tarihinde yazdığL bir raporda, Fransa'nın, Hatay sorunu ile ilgili olarak, Türkiye ile görüşmelerde bulundu ğunu haber veriyordu. Kroll, Fransa'nın, Hatay’ın Türkiye'ye ka tılmasına karşılık, Türkiye ile bir ittifak antlaşması imzalamak is tediğini de bildiriyordu. Ancak Türkiye'nin tulumu bu konuda henüz çekingen ve tereddütlüydü. Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Massigli, Ankara’daki diplomatik çevrelere yaptığı açıklamada, Alman Hükümeti nin, Türkiye’nin o güne dek büyük devletlere
330 Glasneck. Tüfkei und Afghâni&tan. s 8*9
441
karsı izlediği tarafsızlık politikasını terk etmesi hâlinde, Süriye'ye karşı o kın İtalyan yayılmacı politikasını deslek ley eteğin i Tüık 1-Kıldımeü ne bildirdiğini belirtmişti,331 Hatırlanacağı gibi, Türki ye, aylar önce, Alman Hükümetinin bir T ürk-Al man tarafsızlık paktı imzalanması önerisini reci etmişti,332 Weizsaeckerin, 21 Martta, Almanya'nın Ankara Büyükelçi li gi'ne gönderdiği rapor. Alman tarafının. Hata)1 sorunu ile ilgili o/aıak başlayan T ürk-Fransız görüşmelerinden duyduğu tedirgin liği yansıtıyordu. Weizsaecker, Hatay'ın Türkiye'ye katılması karşılığında. Türki ye ile Fransa masında bir ittifak antlaşması imzalan masma ilişkin görüşmelerin devam eniğini lıabcr veriyor ve bu gelişmenin Der lini hayli rahatsız ettiğini açıklıyordu.333 Saraçoğlu da, Krolla, konuya ilişkin bâzı açıklamalarda bulun muştu. Saraçoğlu, Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Massigli'ye, ön ce kişisel düzeyde, Hatay'ın Türkiye'ye katılmasına ilişkin görüş melere baskın masını önerdiğini ve bu önerisinin kabulü ile de gö rüşmelere başlandığını bildirmişti. Fransa'nın Ankara'ya bir ant laşma önerdiği doğruydu. Fransa, bunun karşılığında, Hatay so rununun çözümünü kabul ediyordu. Ancak bu konuda yapılan göı üşmelerde ayrıntılara inilmcdigi gibi, görüşmelerin sonucu da heıuız belirsizdi.334 VVocrmamı, Haziran ayı başında PapeıVe yazdığı bir raporda, Hata\' konusunda devam eden Türk-Fransız görüşmelerinde yeni güçlüklerin ortaya çıktığım bildiriyordu.335
331 AOAP, Sene 0: 1937*1945, Band VI, (Maerz bıs A ugust 19391, ' KroU'dan AD B'ye*, Nr 3. 15.3.1939, (74$ f|, Cem.1 Koçak. Türk-Alman İlişkileri' (1923*19391, s. 172-173. 332 ADAP, Serie 0: 1937-1945. Band V. (Jum 1937-Maerz 1939}, Kapital VII, Dıe Türkei, <16. Jııli 1937-10. Febnıar 19391, "Alman Dışişleri Bakanlığı'nın VVoermano İmzalı Genelgesi". Nr. 550, 16.8.1938, (1593/384223-226); Cemil Koçak. Tüfk-AIman İlişkileri (1923*19391. s. 172-173 333 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz his August 1939), "W 8izsaecker'den Almanya'nın Ankara B ü y ü k e l ç i n e ", Nr. 59, 21.3.1939. (1593/384 238-39}, Cemi) Koçak, Türk-Atman İlişkileri (1923-1939), s. 173. 334 ADAP, Serie D. 1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939), "Kroll dan AOB'ye", Nr. 72. 23.3.1939, (1593/384 240); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkiler» (1923-19391. s. 173. 335 ADAP, Serie 0; 1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939), "Papen'den ADB'ye'', Nr 495. 8.6 1939, (1625/388 931-38); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 173.
442
Ribbcıurop da, 8 HaziraıVda, Berlin'de, Hanıdi Arpag ile yaptığı görüşmede, Türkiye’nin clış politika değişikliğine dikkat çekerek, bu değişikliği kınıyordu.336 Papen, 12 HaziraıVda, Irak’ın Ankara Bü yüke içil iği’nd e görevli Memduh Zeki’nin, kendisine, İrak HükCmıeü'nhı, Hatay'ın Suri ye'den alınarak Türkiye'ye terk edilmesine karşı olduğunu bildir diğini haber veriyordu. İrak Hükümeti, bu durumu onaylamaya caktı. Papen, Berlin’den, bu bölgedeki Hıristiyan ve Arap çıkarla rının Batık ülkeler tarafından gözden çıkarılmasına ve satılmasına karşı Alman propaganda faaliyetlerinin sertleştirilmesini ve güç lendirilmesini istiyordu.33783 Papeıu Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu nun açıklanmasın dan sâdece on gün önce, 13 HaziraıVda kaleme aldığı raporunda, 12 Haziranda, Mcııcmcncioğlu'na, ortak bildirinin Balkanları ke sinlikle içermemesi gerektiğini bir kez daha vurguladığım bildiri yordu. Almanya, Türkiye'nin İngiltere ile imzalayacağı ittifak anı laşmasında Balkanlar ın vc Balkan Antanu’mn içeriImemesi yo lundaki mlebinin kabul edilip edilmediğini göz önüne alarak tu tumunu saptayacaktı. Menemcncioğlu, Türk-Fransız Ortak Deklarasyoruftıun 12 Mayıs tarihli Turk-Ingiliz Ortak Deklarasyonu ile aynı tonda ola cağım ifâde etmişti. Bununla birlikle, TBMM Başkanınca yapıla cak açıklamada, Balkan Paktı nın özgüm işlevi de vurgulanacaktı. Mencmcncioğlu, PapeıVc, Berlin'in taleplerinin dikkate alınacağı nı da söylemişti. Papen, raporunda, bu sınırlamanın, bir ay önceki durumla kı yaslandığı takdirde, kesin bir Alman başarısı okluğunu savunu yordu.m /
336 Krecker, age, s. 43. Tuhaf o la n nokta, bizzat R ıbb en trop'u n, 6 H a zira n 'd a , a rtık h iç b ir T ü rk te m s ilc i ile görüşülmemesi gerektiği yolunda talimat vermesine karşın, aradan sâdece iki gün geçtikten sonra, Türkiye'nin
Berin Bt/yükeJçisr ile
bir görüşme yapmasıdır. (Bkz. JJJ. BöJünVdipnot 246).
337 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939|, "Papen'den ADB'ye", Nr. 518. 13.6.1939, (1625/388 882); Cemil Koçak, Türk-Al man İliş k ile ri (1923*1939), s. 173. 338 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939). ''Papen'den ADB'ye", Nr. 518, 13.6 1939. (1625/388 882): Papen. age, s. 117; Cemil Koçak, Tüfk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s. 163-164.
443
Papen’in bu raporu VVeizsaeeker'i tatmin etmemiş görünüyor Weizsaecker, Papen'e, 16 HazirarFda verdiği tâli mâlla, Mene mene ioğlu'rıun açıklamalarına kuşkuyla yaklaştığım açıkça belli ediyordu. Weizsaeckei\ Türkiye eğer gerçeklen Balkanları ittifak antlaşınasma dâhil etmeme görüşündeyse, nasıl olup da Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu nun 12 Mayıs tarihli Türk-lngiliz Ortak Dek inrasyonu nun aynısı olabileceğini soruyor ve Balkan Antantımın özgün işlevinden sâdece TBMM Başkam’nın açıklamasında söz edilmesinin dahi Berlin açısından farklı bir anlam taşımayacağını bildiriyordu. / VVeizsaeckcr, talimatında, Papeıı'den, Menemencioğfu’nun açıklamalarının ve verdiği güvencelerin güvenilirliği ve doğrulu ğa konusunda kuşkulu davranmasını istiyordu. Berlin, Türk-İn giliz Ortak Deklarasyonu'nun Balkanlar ile ilgili altıncı maddesi nin bundan sonraki açıklamalarda ve imzalanacak ittifak antlaş masında yer almaması durumunda ve ancak bu takdirde, bu tutu mun, Türkiye'nin Balkan Paktı devletlerinin Mihver devletlerine yönelik çevirme eylemine hizmet eden Batı ittifakına katılmaları nı sağlama yönündeki çabalarından vazgeçmesi anlamına geldiği ni kabul edecekti. Weizsaccker, Türkiye'nin ittifak antlaşmasında yer alan ve Bal kanlar üc ilgili alımcı maddenin geleceğini saplarken. Galentu nun, yukarıda gördüğümüz çabalarının da bu konuda Berlin açısından olumlu yönde rol oynayacağım belirtiyordu. \VeizsaeckcFm görüş acısına göre, Türkiye, halt hazırdaki poli tikasında ısrar etiği takdirde, Balkan Paktı üyelerinin tepkilerini de göze almak zorunda kalacaktı. Dolayısıyla da, tutumunu buna göre yeniden saptamak zorundaydı. Weizsaçeker, PapeıTdcn de, Türk-Fransız Ortak Deklarasyo nu nda, 12 Mayıs tarihli Türk-tngiliz Ortak Deklarasyonumun Balkanlar ile ilgili alımcı maddesinin yer almaması için Berlin’in görüşleri doğrultusunda hareket etmesini ve girişimlerde bulun masını talep ediyordu.339
339
ADAP,
Ş e r iç D
1 9 3 7 -1 9 4 5 , B a n c t V I, f M a e r z bı$ A u g u s t 193SL " V V e iz s a e c k e r 'd e n P a p e n 'e " ,
N r. 5 3 3 ,1 6 .6 .1 9 3 9 , {1 6 2 5 /3 G 8 8 0 4 -8 5 ); J r v k o v a , a g e , s. 2 2 9 ; C e m rl K o ç a k . T ü r tc -Alman İ l i ş k i l e r i
444
Türk basınında. Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonunun açıklan masından sonra, Almanya'ya karşı hayli seri ve suçlayıcı yazılar görülüyordu. Örneğin, Hüseyin Câhil Yalçın, Yeni Sabah gazete sinde, “Alman Gazetelerinin Mütalaaları" adlı yazısında, "Türk devlet adamlarını İngilizlerle ittifaka Almanlar sevk etmişlerdir. ( ...) Biz umûmi harbe Almanların yanında girmekle kendimizi ne Almanlara saltık, ne de ilelebet onların hizmetkârı olmayı taah hüt ellik/' diyordu.340, Papen, 22 Haziran tarihli, yâni Türk-Transız Ortak Dekİarasyo nunım açıklanmasından bir gün önceki raporunda, Weizsaeckefin talimatlarını yerine getirdiğini açıklıyordu. Ancak tüm ısrarlı girişimlerine karşın, Menemencioğlu, aynı ısrarlı tutumla, Türk Hükümetfnin politikasını savunmuştu. Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu nda da Balkanlar ile ilgili hü küm aynı şekilde yer alacaktı. Çünkü, Türkiye’nin asıl güvenlik bölgesi Balkanlardı. Balkanlarda bir çatışma çıkması durumun da, Türkiye'nin Balkan Paktı’ndan doğan yükümlülüklerini veri ne getirmesi söz konusu olabilecekti. Balkanlar, Türkiye'nin gü venliği ile yakından ilgiliydi. Menemencioğlu, Türkiye’nin, aynca Akdeniz'de, hatta Doğu Akdeniz'de dahi çıkabilecek bir çatışmaya katılacağını ifâde et mişti. Akdeniz'in güvenliği Türkiye için son derece önemliydi. Ankara, Akdeniz'de ne tam bir İngiliz, ne de tam bir İtalyan hege monyası isliyordu. Ayrıca, Kuzey Avrupa’da çıkabilecek olası bir çatışmada, Türkiye'nin yükümlülükleri tamamen farklı olacaktı. Yunanistan’a bir Italyan saldırısı hâlinde ise, alınacak tutum he nüz kesin olarak saptanmamışı». Yugoslavya ya da Romanya’ya bir saldırı olduğu takdirde, eğer Bulgaristan saldırıya katılmazsa, Balkan Paktı Türkiye açısından bir yükümlülük getirmeyecekti. Yâni böyle bir durumda Türkiye çatışmaya katılmayacaktı.043*
(1923-1939), s. 164. Ayrıca bk*. JK 1,(10 ve 15.5.1939}. s. 74-75. 340 Hüseyin Cahil Yalçın, “ Alman Gazetelerinin M ütalaaları", Yeni Sabah, (15.5.1939i; AT. Sayı:
66. (Mayıs 1939). Ayrıca bkz. Hüseyin Cahit Yalçın, "Alman Hiddeti", Yeni Sabah, (6 6.1939); Muhittin Birgen, ' Hatâda Israr", Son Posta. (16.6 1939); Sabiha Zekeriyâ Sertel. "B ir Alman Gazetesinin Suâl lerine Cevaplar", Tan, 16.6.1939); AT, Sayı: 67, (Haziran 1939). Ayrıca bkz. Cemil Koçak, TiickAlman İliş k ile ri 11923-1939), s. 164.
445
Ancak McııemencioğJuna göre bir başka olasılık daha vardı. Eğer Romanya Karadeniz kıyısından saldırıya uğrayacak olursa, hu durumda, Türkiye'nin güvenlik bölgesine girilmiş olacaktı. Türkiye'nin böyle bir gelişme karşısında, bir önceki olasılığın ak sine, ilgisiz kalınası olanaksızdı, Ankara, Balkan devletlerinin, sâ dece Kuzey Avrupa'yı kapsayan bir çatışma hâlimle, tamamen ta ra Isız kal maların m mumlum okluğu görüşündeydi. Bu nedenle Türkiye, Balkan Paktı nın Batılı güçlerce Mihver devletlerine kar şı kullanılmasını onaylamıyordu. Nitekim Ankara, hâlen devam eden Tüı k-lııgiliz görüşmelerinde, Romanya ile. ilgili olarak, Tür kiye'nin yükümlülüklerinin kesin olarak belirlenmesi için çaba harcıyor ve bu nedenle de görüşmeler tanışmalı bir şekilde sürü yordu. Me ne mene ıoğlu, görüşmeler sırasında, Türkiye’nin olası bir sa vaşa katılmasının sâdece savunmaya yönelik olabileceğini de vur gulamıştı. Diğer yandan, Mcncmencioğlu, Galeneu’ıum, Ankara'da, Ber lin'in düşündüğü ve iddia etliği gibi davranmadığını, görüşmeler de Türkiye'nin askeri ittifakın m ele alınmadığını savunmuştu. Papcıı, Menemene ioğlu’nun açıklamalarının, Berlin'in talimatı yönünde, doğruluk ve güvenirlik payının kuşkulu olduğunu ifâ de ediyor, Türkiye’nin politikasının, tüm iyilliyetlere karşın, ülke yi bir çatışmaya sürükleyebileceğini söylüyordu. Mcncmencioğlu ise, İngiltere'nin sürüncemede kalan sorunla rın harisçi yollardan çözümü için sonbahar aylarında Almanya'ya karşı olumlu bir yaklaşımda bulunacağı görüşündeydi.341 Papeıı, yine 22 Mazinin tarihli bir başka raporunda da, Hatay konusundaki Türk-Fraıısız görüşmelerinde yeni güçlüklerin orta ya çıktığını ve hu nedenle de, Türk-Fransız Ortak Deklarasyo nu’ııun açıklanma târihinin henüz belirsizliğini koruduğunu id dia ediyordu.342 s
341 ADAP, Sene 0: 1937-1945, Ban d VI, (Maerz b«s August 1939}, "Papenden A O B ye", Nı. 556. 22.6.1939, (16257388 923-24}; Cemil Koçak. Turk-Alman İliş k ile ri {1923-1939), s. 165. 342 ADAP, Sene D- 1937-1945. Band VI. (Maerz bis Augu-st 1939), "Papen'de» ADB'ye". Nr. 556. 22 6.1939, {1625/386 923-24); Cemil Koçak, Türk-Atman İliş k ile ri (1923-19391. s. 173.
446
Berlin’in, Gafcneu'nun tutumunun Türkiye üzerinde etkin ola cağım düşündüğü ve bu konudaki ümidini sürdürdüğü anlaşılıyor. Almanya'nın Bükreş Büyükelçisi Fabricius, 23 Haziran da, An kara'yı ziyaretinden sonra, Gafencu ile yaptığı görüşmeyi rapor ediyordu. Galendi, Fabricius’a, Türkiye’yi ziyareti sırasında, Alıkaradan, Türkiye’nin Ingiltere ile imzalayacağı iuitak anıl asmasmda Bal kanlar’m söz konusu edilmeyeceğine ilişkin kesin gü vence aldığmı söylemişti. Gafencu nun açıklamasına göre, iuiiak anılaşması sadece Doğu Akdeniz ile sınırlı kalacaktı. Balkan Pak tı’n m birlik olarak korunmasının önemi he ve gereğine işaret eden Gafencu, Yun an is um ile Romanya’nın da bu görüşü paylaştıkları nı açıklamıştı. Galene uya göre, Ankara ziyareti başardı olmuştu. Bununla birlikle, Gafencu, Türk-Fransız Ortak Deklarasyo nu nda, tıpkı 12 Mayıs tarihli Türk-lngıliz Ortak Deklarasyo nu mm altıncı maddesinde olduğu gibi, Balkanlar ile ilgili olarak yine danışma formülüne yer verilmiş olmasından endişe ediyor du. Oysa belir iliğine göre, bizzat Saraçoğlu'na bir mektup yaza rak, bu konuda onu uyarmıştı.343 Nitekim Alman Dışişleri Bakanhğfnm 24 Haziran laıildi ve Wocrinann mızâlı bir genelgesinde, Gafencu'nun Ankara ziyareti ne değiniliyordu. Gafencu, Saraçoğlu’na, Balkan Paktı na artık ye ni üye kabul edilmemesi gerektiğini belirtmişti. Ayrıca, Galen di'ya göre, Balkan Pakı f’ıır n büyük güçlere karşı bir güvenlik sis temi olarak hizmet etmesi de doğru değildi. Galcncu, Saraçoğ lu uçlan, Türk-Ingiliz ittifakında, 12 Mayıs târilılı Türk-İngiliz Or tak Deklarasyonu nun aksine, Balkanlar ile ilgili alımcı maddenin kesinlikle yer almamasını, hattâ Balkan lan n güvenliğinden dahi söz edilmemesini ntlep etmişti. Diğer yandan, Ankara vc Roma. Bulgaristan’m toprak taleplerine karşı olmakla birlikte, bu ülke nin Balkan Paktı na katılmasını destekliyorlardı.344143*
343 ADAP. Serie D: 1937-1945, Ban d V IJ Maerz bıs August 1939). “ Almanya'nın Bükreş Büyükel çisi Fabricıus'tdrt AD Bye". Nr. 561. 24.6.1939, (2767/585 912). Jıvkova, age, s. 225-227; Cemil Koçak, Tür*-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s. 155-166. 341 ADAP, Serle D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 19391, 'Alman Dışişleri Bakanlığı nın VVoermann imzalı Genelgesi". Mr. 563, 24.6.1939, (1625/388 929-30); Cemil Koçak. Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 166
447
Fabricius, 25 HaziratYda kaleme aldığı raporunda ise, Saraçoğ lu'nun, GafencıTyo, muhtemel Türk-lngiliz illi fak antlaşmasında Balkanlar ile Balkanların güvenliğinden söz edilmeyeceğine iliş kin güvence verdiğini bildiriyordu. Hattâ Saraçoğlu, Türk-Fransız Ortak Deklarasyonumdan Balkanlar ile ilgili altıncı maddenin de çıkarıtacağını ve bu konuda bit yükümlülük alıma girilmeyeceği ni bildirmişti. Ayrıca, Türk Hükümeti, Ankara’yı ziyareti sırasın da, Gafeııcüya, bir Karadeniz Paktı imzalanmasını önermiş, an cak bu öneri kesinlikle red edilmişti, Gafencu, Ankara'yı ziyare tinden sonra, Saraçoğlu’na bir mektup yazarak, Romanya ile Yu nanistan'ın Türk-lngiliz ittifakının Balkanları da kapsamasından memnun olmayacaklarını bir kez daha vurgulamıştı,345 Papen. 5 Temmuz tarihli raporunda ise, Hatay konusundaki anlaşmazlığın, Türk-Fransız antlaşmasını olanaksız kıldığım ha ber ver ivordu.346 Fabricius, 13 Temmuz tâıilıli raporunda da, Gafencu ile gö>-<,r nıcsi sırasında, Romanya'nın, lııgiltereTıin tek yanlı garanti açık lamasından memnun olduğu izlenimini edindiğini bildiriyor du.347843 Papeıı, 28 Temmuz tarihli raporunda, İrak Hükümetinin, Ha tay'ın Türkiye'ye katılması konusunda onay vermediğini, lakaı bu alanda suskunluğunu koruduğunu bildiriyordu. Bununla birlikte, Papen, Ingiliz kaynaklarından, Irak'ın, Hatay'ın Türkiye'ye katıl masını lam madiğim Türk Hâriciye Vekâletime resmen ilettiğini de öğrenmiştik48
345 ADAP. Seriş 0-1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939), "Almanya'n»! Bükreş 8»yükelçis» Fabrrcnjs'îan ADB'ye", Nr. 567. 25.6. Î93$, (1625/308 944-451; Cemr! Koçak. Türk-A/man İlişkileri (1923-1939), s. 166. 346 ADAP, Seri e D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939), "Papen'den A D B >e", Nr. 616. 5.7.1939, {2767/535 916-17); Cemil Koçak, Türk-AJroan ilişkileri 347 ADAP, Sene D:
1937-1945, Band
VI,
(Maerz
bis
August 1939),
(1923-1939). s.
174.
"Almanya'nın Bükreş Büyükel
çisi fa ljriciu s'ta n ADB'ye". Nr. 662,13 7.1939. (1625/389 097); Cemil Koçak, T ur*-A İm an iliş k i leri
(1923-193$), s.
166
348 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VI, (Mae-rz bis Aııgust 1939), “ Papen'den ADB'ye''. Nr. 730, 28.7.1939, <2767/533941); Cemil Koçak, Türk^Alman İlişkileri
448
(1923-1339), s.
174.
Türk-Sovyet Görüşm eleri ve A lm anya Almanya, Türkiye’tim Bau ittifakına katılmasını önlemek ama cı ile. Ankara üzerinde, dolaylı yoldan, Sovyetlcr Birliği üzerin den de baskı kurmaya çalışacaktır. Amaç, Batılı ülkelerle sürmek te olan ittifak görüşmelerinin kesilmesini sağlamaktı.349 Papen, 2 Ey Iukde, Alman Dışişleri Bakanlığı mı, Türkiye ile il gili bir radyo ve basın kampanyası başlatılmasını öneriyordu. Amaç, İtalya'nın Türkiye için bir tehdit oluşturmadığım savun maktı.350 Papen. 5 Ey lüİTİ e dc, Sovyetler Birliği nin Ankara Büyükelçisi Tcıeııticv’e, Türkiye’nin tarafsız kalınasım sağlamak için, Mosko va’nın da Ankara üzerinde baskı yapması gerektiğini belirtiyordu. Papen e göre, Türk-lngiliz luifak Antlaşması Boğazlar m müttefik savaş gemilerine açılması konusunda bir hüküm içerirse, bu tak dirde, böyle bir gelişme, Moskova’nın da çıkarlarına aykırı ola caktı.351 ' Almanya’nın Moskova Büyükelçisi Sduılenbuıg, 5 Eylülde, Moloıov ile yap lığı görüşmede, Türkiye’nin tarafsızlığının korun ması konusunda Moskova mn da etkide bulunmasını istiyordu. Schulcnbtırg, Türkiye’nin Boğazlar rejimini korumasının Sovyet çıkarlarına aykırı olduğunu özellikle belirtiyordu. Moloıov ise. Sovy eder Birliğinin Türkiye üzerinde hatırı sayı lır bir etkisi okluğunu ve. bu etkiyi Berlin’in arzusu doğrultusun da kullanacağını açıklayacaktır, Moloıov, ayrıca, Türkiye ile ara larında bir saldırmazlık paktı olduğunu hatırlatıyor, bir ittifak antlaşması için de görüşmelerin hâlen devam ettiğini, ancak söz konusu görüşmelerden henüz bir sonuç alınamadığım belirtiyor du 352
349 Önder, age-, s. 28-29; Krecker, age, s. 56-62 350 Önder, age, s 28-29; Krecker. age, s. 56-62. 351
Önder, age, s 28-29; Krecker. age, s 56-62.
352 ADAP, Sene D. 1937-1941. (Die Kriegsjahrek Band VIII, (Erster 8and: 4. September 1939 bis 18. Maerz 19401, ''Almanya'nın Moskova Büyükelçiliğinden ADB'ye", Nr 6. 5.9 1939, {103Ö11 576}.
449
SovyetIer Birliği nin Ankara Büyükelçisi Terende v, ertesi gün, İnönü ile yaptığı görüşmede, Sovyetler Birliğinin, olası bir Türkİngiliz anılaşmasının Turk-Sovyet ilişkilerine zarar vereceği kanı sında olduğunu açıklayacaktır. Terenliev'in bu açıklaması, bir gün önce gerçekleşen Moloıov-Schulenburg görüşmesinin somut bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Nitekim Moskova, 5 Eylülde, hâlen süren 1ürk-Sovycı görüşmelerinde Almanya'nın talepleri doğrul tasımda etkide bulunacağım açıklamıştı. Berlin, olası bir Türk-Sovyct antlaşmasını, anılaşma ancak ken di uılcpleri doğrultusunda gerçekleştiği takdirde, olumlu karşılı yordu, Çünkü, bu sııreıle, Türkiye, Batı ittifakından tamamen ay rılacak ve belki de siyasal açıdan Mihver devletlerine yaklaşacak tı. Türk-Sovyet antlaşması ot masa bile, Türkiye, muhtemelen de ğişik siyâsî ve askeıi güçler arasında tarafsızlığım sürdürecekti. Nitekim Başvekil Refik Saydam, 11 Eylül de, Türkiye’nin savaş dışı kalma arzusunu açıklarken, Türkiye ile Almanya arasında bir sıvâsal düşünce ayrılığı bulunmadığım da vurguluyordu. Ancak Almanya, doğal olarak, Türk dış politikasıııın temel il kelerine karcıydı. Berlin, Batılı devletlere yalcınlaşma sağlayabile cek bir 1ürk-Sovycı antlaşmasına da tamamen karsıydı. Zâien Boğazlar dan gecccck mültelik savaş gemileri Sovyeilcr Birliği nin güvenliğini tehdit edebilirdi. Sovyet dış politikası ile Alınan dış politikası, bu anlamda çakışıyordu. Sıalin ise, Sclıuleıı burgu, Türkiye'nin Sovyetler Birliğine bir it tifak anılaşması önerdiğini açıklıyordu. Ankara'nın önerdiği biçi miyle ittifak anılaşması Balkanlar ile Boğazlar ı da kapsıyordu. Ayrıca Türkiye, görüşmeler sırasında, ittifak antlaşmasında Sov>eller Birliği ne karşı yer alması beklenen askerî yükümlülükleri nin Ingiltere vc Fransa'yı karşısına alacak şekilde olmamasında direniyordu Moskova ise, Türkiye’nin ileri sürdüğü bu çekinceyi olumlu karşılamıyordu ve Almanya’ya karşı olduğu açıkça belli olan bir pakta kaulmaya da lıic istekli değildi. Sialtn. Scludeııbuıga, bu konuda Berlin’in de görüşlerini öğ renmek istediğini bildiriyordu. S taline göre, üzerinde uzlaşma sağlanabilecek bir formül bulunarak, Türkiye ile bir ittifak anılaş ması imzalanması en iyi çözüm yolu olacaktı. Bu takdirde, Türki ye mutlaka lamfsız kalacak vc bu pakt Türkiye'yi Batı üIkelerin450
den ayıracaktı, Soz konusu paktın imzalanması, Türkiye’yi Batılı devletlerden ayıran bir çengel işlevi görecekti. Weizsacckcr, Sovyetler Birligi’nin Türkiye ile bir ittifak anılaş ması imzalaması, fakat anılaşmanın Almanya, İtalya ve Bulgaris tan’a karşı olmaması gerektiği kanısındaydı. Ayrıca, yine Wcizsaeckcrc göre, Moskova da bu devletlere karşı bir yükümlülük altı na girmemeliydi.3 354 35 Ribbentrop ise, olası bir Türk-Sovyet ittifak antlaşmasını söyle değerlendiriyordu: Berlin, olası bir Türk-Sovyet ittifak antlaşmasında Moskova’nın Almanya’ya karşı çekince koymasını sağlamalıydı. Aksi ukdiıdc, Türk-Sovvcl ittifakı, çok vakmda imzalanması beklenen AlmanSovyet antlaşması ile çatışmış olacaktı. Zâten muhtemel AimanSovycl antlaşması, Sovyetler Birliği nin Almanya'ya karşı bir ücüncü güçle itti lâkını da önlüyordu. Alman-Sovyeı antlaşmasına bu konuda bir çekince konulsa bile, Türk-5ovycl antlaşması siya sal bakımdan düşündürücü olacaktı. Böyle bir anılaşma, Türki ye'nin hayli sıkışık durumda olan dış politikasına hafifletici yön de etkide bulunacaktı. Bu suretle Türkiye önemli ölçüde rahatla yacaktı. Zâten Sovyetler Birliğinin, Almanya ile ilgili olarak, Türk-Sovycl anılaşmasına çekince koyması, antlaşmanın İtalya vc Bulgaristan’ı karşısına aldığı anlamına gelirdi ki, bu iki ülkenin müıtefiği vc dostu olarak Almanya, böyle bir durumu asla arzu edemezdi. Bu şartlar alımda, hem Berlin'in, hem de Moskova’nın yararına olacak en iyi çözüm yolu, Türkiye’yi baskı altına almak ve tehdit de ederek. Ankara'nın Batılı ülkelerden uzaklaşmasını sağlamaktı. Böyle bir ortamda Türkiye, Alman-Sovyeı işbirliğine yakınlaşmak zorunda kalacaktı. Bunun içiıı de Türkiye’nin Batılı devletlerle kesin bir antlaşma yapmasını engellemek ve tarafsız kalmasını sağlamak gerekiyordu. Sovyetler Birliği, sâdece savunma amacına
353 AD AP, Sene D. 1937-1941, iDıe Kriegsjahre), Band VIII, (Erster Band: 4. September 1939 bıs 18. Maerz 1940). 'Seliütenburg'dan AOB'ye', Nr. 81,17.9.1939,1103/111 5961. 354 A D A P . Serie D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre), B a n d Vlll, {Erster Band 4 September 1939 b*s 18. Maer* 1940). "VVeüsaecker'in Raporu", Nr. 91.18.8.1939,1103/U1 597).
451
yönelik de olsa, olası Tüık-İngiliz-Fransız Üçlü İttifak Antlaşmasini hoş karşılamayacağın] açıkça ifade etmeliydi. Bu takdirde, Moskova'nın Ankara üzerindeki baskısı, aynı zamanda AlmanSovyet yakınlaşmasının devamını da sağlayacaktı. Ayrıca. 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Anı laşması halen geç erliydi ve bu anılaşmaya dayanarak, Türkiye’nin üçüncü bir güçle ittifak kurmasına karşı çıkmak da mümkündü. Çünkü, Üçlü İttifak Antlaşması Sovyetler Birliği'ne de yönelik olacaktı. Mcvcuı koşullarda Türkiye'nin İngiltere ve Fransa ile yapacağı askeıî işbirliği, Sovyetler Birliği’nin güvenliğini de ke sinlikle sarsacak 11.355 Ribbemrop, Schulenburga verdiği talimatta, Saraçoğlu’nun Üç lü İttifak Anılaşması hakkında Sıalin’e yanlış bilgi verdiğini ileri sürüyordu. Ribbemrop, Saraçoğlu’nun, tarafsız devletlerin temsil cilerine, Montrö Antlaşması'nm BoğazlarMan ticaret gemileri içinde askeri malzeme ve asker geçirilmesine engel teşkil etmedi ğini» hana buna izin verdiğini söylediğini belertiyordu. Ribbem rop, Sovyetler Birliği nin Türkiye ile mutlaka bir antlaşma imzala ması ve bu antlaşmaya Ingiltere ve Fransa'nın Boğazlar dan askerî malzeme ve asker geçirmesini kesinlikle engelleyen hükümler koydurulası gerektiği kanısındaydı.356 Ribbcııırop, yine Schulenburga verdiği bir başka talimatında da. Uçlu lıtifak AnılaşmasTnm mutlaka önlenmesi gerektiğini, bunun için de Sovyetler Birliği'nin Türkiye üzerinde baskı kur masının kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu belirtiyordu. Aksi takdirde. Üçlü ittifak Anılaşması'tun imzasını engellemek imkân sızdı. Ayrıca, Ribbcnlrop'a göre, Üçlü ittifak Antlaşması na engeE ol-
355
ADAP, Serie
D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band VIII, (Erster B-and: 4. September 1939 his 18. M aerı 1940). "Ribbentrop'tan Schulenburg a” , Nr. 118,21.9.1939. (103/111 599-602).
Almanya'nın Moskova Büyükelçisi Schulenburg, 23 Eylül ta rih li 417 num aralı telgrafında (108/111 618). Molotov'uıı Türkiye ils antlaşma ımzaianmasına karşı yakınlık duymadıklarını söylediğini açıklıyordu. Ancak. M o lo to v u n açıklamasına göre, Türk-S ovyet görüşm eleri sürecek ye gelişmeler hakkında Berlin'e de bilgi verilecekti. 356
ADAP, Şerre
D. 1937'7941, (Dıe Kriegsjahre I, Band VIII. {Erster Bsnd: 4. September 1939 bis
18. Maerz 1940). "Ribbentrop'tan Schulenburg a” . Nr. 167,29 9.1939, (103/111 854).
452
mak Sovyetler Birliği’nm de çıkarmaydı, Bu nedenle Almanya, Sovyel Hükümetinden, Türkiye üzerinde bu doğrultuda baskı kurmasın! ricâ ediyordu. Gerek Almanya, gerekse Sovyetler Birli ği için en iyi çözüm yolu. Üçlü htifak Antlaşması mn imzalanma ması ve Türkiye'nin tarafsız konumunu koru maşıydı. Bu durum, 1925 tarihli Türk-Sovyci Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması ile sağlanabilirdi. Yapılması gereken, söz konusu antlaşmanın mev cut koşullarda yeniden onaylanmışıydı.*57 Berlin'in bu talepleri Molotov tarafından yanıtlanacaktır. Mololov. Üçlü İttifak Anılaşmasının önlenmesinin artık çok zor oldu ğunu belirtecek, butumla birlikte, Moskova’nın Ankara üzerinde ki baskısının devam edeceğini açıklayacaktır. Moskova da, Türki ye'm ıı tarafsız kalmasını istiyordu.3 57358359 Ribbcııtrop’un Üçlü İttifak Antlaşmasının imzalanmasına en gel olmak için harcadığı çabalar son ana dek sürecektir Ribbemrop, Schulenburga verdiği bir başka talimatta da, Ber lin e ulaşan son haberlere göre, Üçlü İttifak Antlaşması nın artık imzalanmak üzere olduğunu bildiriyor, bu nedenle Schulcnburg’dan derhâl Molotov ile görüşmesini ve anılaşmanın engel lenmemesi hâlinde Alman Hükûmcti’nm bu durumdan üzüntü duyacağım açıklamasını istiyordu. Türkiye'nin siyasal gerçekler den ayrılması üzücü olacakn. Eğer bir Tüık- *.*C V * v" kaçınılmaz ise. bu anılaşma, hiçbir şekilde Almanya’ya karsı do laylı ya da dolaysız bir lıciküm taşımamalı ve bu tür bir çekince antlaşmada açıkça belirtilmeliydi. Aksi takdirde, Türk-Sovyet ant laşması hiç imzala nma malıydı. Çünkü, bu durumda, Almaıı-Sovyet anılaşması ağır ve önemli bir darbe yemiş olacaktı.
357 ADAP, Sene D. 1937-1941, |Dıe Kriegsjahre}, Band VIII. iErsiar Band: 4. September 1939 bis 18 Maerz 19401, "Ribbentrop'tan Schulenburg a' , Nr 175.2.10.1939,1103/1 11 659-60} R ib b e m ro p . P a pe n'e g ö n d e rd iğ i 352 n u m a ra lı te lg ra fta I1Û3-1Î1 660}, Ü çlü İttifa k A ntlaşm ası'nm engellenm esi ıç«n Papen in de elinden geleni yapm asını ricâ ediyordu RLbbentrop, Moskova'nın Ankara üzerindeki baskısının da Papen'e yardımcı olacağım ilâve ediyordu. Berlin, Üçlü İttifak Antlaşma sin i hiç de hoş karşılamayacaktı 35$ ADAP. Sene D 1937-1941.lOıe Kriegsjahre), Band VIII. (Erster Band; 4. September 1939 bis 18 Maerz 1940)."Schulenburg'dan ADB'ye” , Nr. 183,3 10.1939,196/108036}. 359 ADAP, Sene D: 1937*1941, (Die Kriegsjahre), Band VIH. (Erster Band: 4. September 1939 bis 13. Maerz 1940}. ’ Ribbentrop'tan Schulenburg'a", Nr. 211,7.10.1939. <103/111 680-81).
453
Molotov, Schulenburg'a verdiği yan uta, Saraçoğlu ile I E ki melen beri görüşme yapılmadığını, bununla birlikle Türkiye ile bir anılaşmadan kaçınmanın da güç olduğunu belirliyordu. Ancak ne olursa olsun, Molotov, Almanya'nın çıkarlarının ve Alman-Sovyel antlaşmasının güvence alımda kalacağını da vurgulu yordu. Molotov, diğer yandan da, Moskova'nın Ankara'nın taraf sız kalmasını islediğini vc Boğazların da kapalı kalmasını arzu el liğini yineliyordu.360163 Gerçekten de Türk-Sovycl görüşmelerinin son günlerinde da hi, Moskova ile Berlin arasındaki haberleşme sürecek ve Berlin görüşmelerden lıer an haberdâr edilecektir. 1561 Schulenburg, Berlin'e gönderdiği 14 Ekim târihi» vc 534 numa ralı telgrafta (103/111 714), Molotov’un, 12 Ekim târih ii görüş mede, kendisine, Türk-Sovyet görüşme terinde henüz bir ilerleme sağlanamadığını söylediğini yazıyordu. Moloıov, görüşmeler sıra sında, Türk tarafına, Türkiye ile bir antlaşma imzalamak için, antlaşmaya Almanya’ya karşı bir çekince koymak istediklerini söylemişti. MoloıovTııı ilâdesi ne göre, Ankara, Moskova’n m bu talebine karşı brr tutum almamış, fakat bu öneriden lıosnuı da kalmamıştı. Sebillenbuıg, raporunda, Saraçoğlu'nun Moskova'dan ayrıldığı sırada, görüşmelerden henüz bir sonuç alınamadığını açıklıyordu Sehulenburg, Ankara nm bu aşamadan sonra alacağı siyasal tulu mun tamamen belirsiz olduğunu da vurguluyordu. Schulcnburg’a göre, Saraçoğlu'nun Moskova'dan ayrılmadan önce aldığı tutuma bakılarak bu konuda bir şey söylemek ya da bu tutumdan bir şey anlamak mümkün değildi. Türkiye, bundan sonra, muhtemelen sorunu yeniden görüşecek vc nihayet bir karâra varacaktı,362
360 ADAP. Serie D: 1937-1941, {Die Kriegsjahre), Band VIII, (Erster Band. 4. Septenıber 1939 bıs 18. Maerz 19401. “ Schulenburgdan AOB'ye". Nr. 219,9.10.1939,1103/111 684J. 361 Ttirk'S ovyet görüşmelerinin hâla devam ettiğine, fakat henüz bir sonuca ulaşılamadığına diskin haber için bkz.
ADAP, Serie
D: 1937' 1941, (Oie Krıegs[ahre1, Band VIII. {Erster Band: 4.
September 1939 bıs 18. Maerz 19401, "VVoermann'dan Sdudenburg'a". Nr. 250, 13.10.1939, {363/204 402). 362 ADAP. Sene D- 19370941, jDie K/iegsjahre}, Band VJJJ, {Ersfer Band: 4. September 1939 bis 18. Maerz 1940). 'Schulenburg'dan ADB'ye", Nr. 268,17.10.1939, (103/111 726J.
454
Hiılcr ise, Türk-Sovyet görüşmelerinin sonunda, Türkiye'nin Batılı devletlere yakınlaşma politikasına artık son vereceğini dü şünüyordu. Oysa gelişmeler tam aksi bir sonuç doğuracaktır. Ancak Mitler in bu görüşünün tamamen temelsiz ya da neden s iz olduğu da söylenemez. Nitekim, Papeıı, bir raporunda, Türki ye'nin izlediği dış politika nedeniyle, Ordu ela dâhil olmak üzere, siyasal çevrelerde eleştiri ve güvensizliğin arttığını yazıyordu. PapeıTe göre, Moskova ile ilişkilerin sertleşmesi tnöniTnün duru mun u dahi tehlikeye sokmuştu.303
Üçlü İttifak Antlaşması ve Almanya Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu nda Balkanlar ile ilgili bir hükmim ver atmaması için çaba harcayan, fakat bu çabalarında y başarılı olamayan Papeıı, bundan sonraki girişimlerini Türk-lngilız-Fıansız ittifak antlaşmasının içeriğini dar uıtmak için yoğun laştıracaktır. Papeıı, 5 Temmuz tarihli raporunda. Türk-lııgiliz ittifak görüş meleri ile ilgili yeni gelişmeleri bildiriyordu. Papeıı e göre, Ingiltere, Türkiye'nin, Romanya'nın Balkan harici sınırlan için dc garanti vermesini istiyordu. Buna karşılık, Ingilte re. Trakya sınırı tein Türkiye'ye garanti verecekti. İngiltere, aynı talebi, Yunanistan sımrı için de gündeme getiriyordu. Papeıı, Mencmcndoğlu’na karsı da. ilk fırsaua, Berlin'in, Balkan devletlerini kapsayan garantilere karşı, sert Lepkisiııi dile getireceğini bildiri yordu.3 364 36 Papeıı, o Temmuz tarihli raporunda, Menemcncioğlu ile görüş mesini haber veriyordu. Menemcncioğlu, Ingiliz ittifakının on gün içinde imzalanacağı nı söylemişti. Buna göre, İngiltere'nin Akdeniz'de katılacağı bir savasta, Türkiye zorunlu olarak savaşa girecekti. Ancak Türkiye s
363 Önder, age, s. 31; Krecker. age, s. 54-55. 364
ADAP, Serie
D- >93? 1945, Band V I jM aerz bıs August 1939). "Papen'den ADB ye'C Nr. 590,
30.6 1939. (1625/389 0931; Cemil Koçak, Turk-AIroan İliş k ile ri (1923-1939), s. 167
455
için Biiİkim Paklı'nebin clogan yükümlülükler anılaşmanın dışında
tuıuhmısıu. Bu kez Papen. Türkiye'nin Romanya'nın sınırları konusunda garanti vereceğine ilişkin bir önceki raporunda veıdıgi haberin temelsiz okluğunu yazıyordu. Ankara, sâdece kendi sınırlanılın güvenliğini düşünüyordu. Ayrıca, Berlin'i hoşnutsuz kılacak her turlu davranıştan da ısrarla kaçınmaya çalışıyordu. Fa kal Papcıı, raporunda, bir başka olasılığa dikkat çekiyordu. Iığcı Romanya'ya saldırılır ve tngilıerc de Romanya'yı desteklerse, İni takdirde, Türkiye de ittifak anılaşmasını göz önüne almaya basla yacakiı. 9 Papen'in, Balkanlara saldınlmadığı ve Balkan ülkeleri tarafsız kaldığı sürece, Ingiltere ııiıı Yunanistan'daki liman ve üslere aske ri birlik yerleştirmesi hâlinde, Türkiye'nin ittifak yükümlülükleriııin gündeme gelip gelmeyeceğine ilişkin sorusuna karşılık, tVleııemcndoğlu, böyle bir gelişmenin nasıl olsa hiçbir zaman olma yacağım söylemekle yeli nmişli. Potemkin in ziyareti sırasında bir ıııifak antlaşması imzâkmma sı için başlayan T ürk-Sovyet görüşmelerinde ise, resmî düzevde henüz bir ilerleme sağlanamamıştı. Ancak dörtlü paktın (TürkSovyet-Ingılız-Fransız anılaşmasının) aynı zamanda imzalanması iciıı gorüsbiı liğmc varılmıştı. Diğer yandan. Ankara, Ingiliz paktının imzalanması için Mos kova da devam eden lürk-Sovyeı görüşmelerinin sonucunu bek' livordu. Papen, T ürk-Fransız ve Ingiliz-Sovyel ittifak antlaşmalarının aynı kapsamda olacağını haber veriyordu.365 Papen. Temmuz ayı sonunda, çabalarının ve girişimlerinin ıııhûyci olumlu ve başarılı bir sonuca ulaştığına ilişkin hayli iyimser bir rapor hazır1ayaca kur. Papen, raporunda, Türkiye’nin Ingiltere ve Fransa ile ayrı ayrı değil, fakat birlikle, üçlü pakt biçiminde bir antlaşma imzalayaca ğını haber veriyordu. Papcıre göre, bu durum, Berlin acısından5*
365 ADAP. Serie D: 1937-1945, Barıd VI, {Maerz bis August 19391, “ Papen’den ADB'ye", Nr 616. 5 7.1939, {2767/535 916-17); Cemil Koçak. Türk-A İman İliş k ile ri (1923-1939}, $ 167
456
bir avantaj oluşturacııktı. Çünkü Ankara, atıllaşma yükümlülük lerinin saptanmasında, iki ayrı güce karşı, daha geniş bir manevra alanına sahip olacaktı. Bu karar, Papen’e göre, Mcncmencioğlunun sayesinde vc Sara çoğlu'na rağmen abnmışn. Papenc göre, Saraçoğlu dış politika konularında deneyimsizdi. Papen, raporunda, emekli General Ali Fuat Cebe s oy ile olan görüşmesini dc anlatıyordu. Papcıı, Cebesoyclan, Ordunun, Tür kiye'nin milök yükümlülüklerini azaltmak vc ittifakın gerektiğin de Türkiye’nin kesinlikle tarafsız kalmasını mümkün kılacak şe kilde düzen) erimesini sağlamak için, etkide bulunmasını talep et m iş ti.
366
Kroll, lö Ağustos ta. Mencnıcncioğlu ile görüşür ve Türk-Al man ilişkilerinin hâlen içinde bulunduğu kritik vc buhranlı dö nemden kurtulması iciıı Almanya’nın önerilerini yineler3 367 6 Kroll, 20 Ağustos tarihli raporunda, Turk-lngiliz ittifak görüş melerinin av haberler iletiyordu. İtalyan As/mu ılanıva ilişkin veni * keıi Ataşesi* Kroll'a, Moskova'da hâlen devam eden askerî görüş meler sırasında. Şosetler Birliği nin, İngiliz kaynaklarından, In giliz donanmasının. Boğazlar ın savunması için, izmir/Çeşıııe’de elenız ııssü elde etliğini öğrendiğini açıklamıştı. Oysa Kroll’a göre, Moskova da Boğazlar ın savunması sorununa en az İngiltere ka dar, hattâ muhtemelen ondan daha fazla ilgi duyuyor ve dolayı sıyla da Boğazlarda alınacak savunma önlemlerine katılmaya büvük önem vc. değer veriyordu. Kroll, raporunda, Moskova’nın Bo ğazlar ile ilgili bu görüşünün, hâlen Moskova'da devam eden as kerî görüşmelere kanlan Türkiye'nin Moskova Askeri Ataşesi Yar bay Türkmen tarafından Ankara’ya da iletilmiş olması gerektiğini belirtiyordu.368
366 ADAP, Sene D: 1937-1945, Band VI. (Maenr b«s August 19395, “ Papenden A D B ye ", N r 730, 28 7 1939, (2767/535 9411; Glasneck, Türkei und Afghanistan, s. 44; Cemil Koçak, Türk-Alman
İlişkileri (1923-1939), s 167-168. 367 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VIL, (9. August bis 3. September 1939). "KroUdan ADB'ye", Ur. 141.20.8.1939,196/107 949); Cemil Koçak, Tiirk-Alman ilişkileri (1923-19391. s. 168 363 ADAP, Serie D; 1937-1945, Band VII, {9. August bis 3. September 1939). ‘'Kroll'dan A O B ye ’ . Nr 137,20.8 1939. (1625/309 181); Cemil
Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1323-1939), s. 168.
457
Hıilcr. 22 Ağustosta, Alman kurmay subaylarının önünde. "Kemâl’in ölümünden beri Türkiye kararsız ve zayıf [kişiler] taraluıdan Yönetiliyor” diyordu .369370 9 * * Alıııan-Sovyeı Saldırmazlık Paktı nın 23 Ağustos'‘tu imzalanma dı , Bcıliıı acısından Türkiyeniıı Batı itifâkından ayrılması için ye ni bir baskı fırsatı yaratacaktır. Moskova’da, 23/24 Ağustos gecesi, Sıalin, Molotov ve Ribbcntrop arasında gerçekleşen görüşmede, Türkiye'ye dc değiniliyord ıı. Sıalm’in, Almanya'nın Türkiye’den ne beklediğine ilişkin soru sunu, Ribbcntrop, Almanya’nın Türkiye ile dostluk ilişkileri kur mak istediği ve bunu sağlamak için dc elinden gelen çabayı gös terdiği seklinde yanıtlıyordu. Sıalin, Türkiye’nin Almanya'yı çevirme politikasına katılan ilk ulkcleıden biri okluğuna dikkat çektikten sonra, Almanya'nın Ankara'ya karsı tutumunu anlayışla karşıladığını ifâde etmişti. Sıalin ile Ribbcntrop. Sovyclicr Birliği nin Ankara'nın ıcrctldüılu politikasından dolayı kötü deneyimlere sâlıip olduğu konu sunda görUsbit ligi ne varmışlardı. Moskova, Ankara'nın bu politi kasından şikâyetçi olmuştu. Rıbbentrop'un, lııgil tereni ıı Türkiye’de Alman karsın propa gandayı teşvik etmek için 5 milyon Ingiliz Sicilini dağınığı yo lundaki iddiası, Slalin taralından, Türk politikacıların İngilizlerce S milyon Ingiliz Sterlin’indeıı de yüksek bir meblağa satın alın<1ıklan iddiası ile varı ularımişti.570 Papcn, Aİman-Sovyet Saldırmazlık Antlaşmasının imzalanma sından sâdece bir gün sonra, 24 Ağustos ta, Saraçoğlu ile yaptığı görüşmede, yem durumu ve bu durumun yol açabileceği sonuç ları gündeme getiriyordu. Papcn, bu görüşmede, Türkiye niıı lalaf seçtiğini vc hâlen yanlış tarafta bulunduğunu vurguluyordu.
369 Ackerm ann, agm. Hitter, Üeutschland un d die Maechte, s. 495-496; Cemil Koçak, TüıfcAtman ilişkileri (1923-1939), s 168 370 A0AP, Sene 0; 1937-1945, Banrf VII, (9. August bis 3. Septernber 1939), Stalm, M olotov ve Rıbbentfop Arasında 23/24 Ağustos 11939] Gecesi Moskova'da Yapılan Görüşme Hakkında
Rapor . Nr. 213, 24.8.1839, İF 11/0019-301; Cemi) Koçak, Türk*Alıııan İlişkileri (1923-1939), s. 458
Alman-Sovyeı Saldırmazlık Paklı'nın imzalanması, Mihver devlet lerinin İngiltere larafındaıı çevrilmesini arlık olanaksız kılmış ve Avrupa’daki güç dengesini Mihver güçleri lehine değiştirmişti. Bu dönüşüm, Ankara’yı düşündürmeliydi. Papcıı’e göre, Ankara, eski tarafsızlık politikasına geri dönmek isteyip islemediğini yeniden düşünmeliydi.371 Papcn, 2<ı Ağustosla, İnönü ile de aynı konuda görüşecektir. Yeni gelişmelerin Türkiye’nin dış politikasında bir rota değişi mini yakın hâle getirdiği görüşünde olan Papen. raporunda, İnö nü'nün Alııuin-Sovyet anılaşması adan çok etkilenmiş olduğunu ve kendisine, Türkiye’nin sâdece kendi çıkarları ile ilgilendiğini açıkladığını haber veriyordu. İnönü, Papen’e, Türkiye'nin Balkanlar ile Akdeniz c saldırılınacltğı sürece tarafsız kalabileceği ümidinde olduğunu ifâde et mişti. Ancak İnönü, olası bir çatışmanın Akdeniz’den uzak kal masını mümkün görmüyordu. İnönü’ye göre, müı tel ikicide Mih ver devletleri arasında artık gözle görülür bir gelecekte tıkacağı anlaşılan savaş. Türkiye’nin tarafsız kalmasına olanak lammayacaku. Zâten Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirmekten de kaçınmayacaktı. Papcıı1iıı, Türkiye ııiıı kesinlikle tarafsız kalması yolundaki ıs rarlı çabalarına karşılık, Inönü, Ankara’nın Akdeniz'de dalıa son ra geri dönülemeyecek bir ittifaka girmeyi düşünmediğim açıkla mıştı. Ayrıca, İnönü, Türkiye'nin Balkan sorunu ile ilgili olarak, sâdece Balkan Paktı ndan doğan yükümlülüklerini kabul ettiğini bildirmişti. Macaristan'ın Ankara Büyükelçisi dc, Papen e, Sara çoğlu nun, Ingiliz ve Fransız Büyükelçileri ne, Türkiye niıı dalıa önce verdiği söze sâdık kalacağı yolunda güvence verdiğim söyle mişti, İnönü, sorunların kesin çözümünde, ülkesinin Alman ya'nın taleplerim desteklediğini, İngiltere'nin dc sorunları görüşmeler yoluyla vc barışçı yöntemlerle çözmeyi amaçladığını bildi ğini ifâde etmişti.372
371 ADAP, Sene D: 1937-1945. 6 and Vll, {9. August bis 3. Septernber 1939). ‘ PapeıVden ADB ye", Nr. 247. 24.8 1939.4967107 951-52); Cemil Koçak. Tiirk-Alman İlişkileri U&23-1939). s 169. Ayrıca bkz JK 1. {24.8 1939), s. 82. 372 ADAP. Sene D 1937 1945. Band Vll. 19 August bis 3. Seplember 19391. ‘ Papen'den AD6 ye .
459
Hatırlanmalıdır ki, Papen, 16 Ağustosta Berlin’e gitmiş ve bu arada 20 Ağustosta bizzat Hiller ile de görüşmüştü,373 Papen, 28 Ağustos tarihli raporunda da bir durum değerlendir mesi yapıyordu. Raporunda, Saraçoğlu ve İnönü ile yaptığı son görüşmelere de ğmen Papen, İnönü'nün Berlin'in açıklamalarından etkilendiğini yazıyordu. Gerçi İnönü, Ingiltere ve Fransa’nın Polonya’da Al manya ile çatışması hâlinde, İtalya’nın tarafsız kalacağı görüşün de değildi, tnönü’ye göre, İtalya, Almanya'nın mut tef iği olarak değil, yalnızca kendi çıkarları için savaşa katılacaktı. Sonuç ola rak, Türkiye'nin Akdeniz’deki güvenliği tehlikeye girecek ve bu bölgedeki tüm çıkarları zederılenmiş olacaktı. İnönü, böyle bir durumda. Türkiye'nin üstlendiği yükümlülüklerden kaçınamaya cağını özellikle vurgulamıştı. Papen, İnönü’den, barışçı çözüm yollarının bulunması ve uy gulanması için tüm etkisini kullanmasını istemişti. İnönü, bu ko nuda Londra üzerinde etkide bulunmaya çalışacağım açıklamıştı. Papen, raporunda, Türk basınının önde gelen kişilerine de bir mesaj gönderdiğini yazıyordu. Türk basını, Papcn e göre, Türk Hükümetinin politik tereddüdünü yansıtıyordu, Papen’iu bu sırada Türkiye'nin yeni Berlin Büyükelçisi Hüsrcv Gerede ile de görüştüğü ve onu Berlin'in görüşleri doğrultusunda etkilemeye çalıştığı anlaşılıyor. Hüsrcv Gereçle, 1 Ağustos’ta Türkiye’nin Berlin Büyükelçiligi'ne atanmıştı. Gerede, 4 Eylülde Berlin’e gelecek ve 27 EyJül'de de Hitlere güven mektubunu sunacaktır. Papen, Gerede’den, Türk-Alman ilişkilerinin düzenlenmesinde Türk Hükümeti nezdindeki etkinliğini kullanmasını istemişti. Ancak savaşın artık çok yaklaştığı raporda da görülüyordu. Türkiye'de bir savaş olasılığına karşı her türlü önlem alınmaya başlanmıştı. Papen, gerektiğinde, Alman kolonisine dâhil kaclm
Nr. 342, 27.8.1939, (1625/389 210-11): Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri 11923-1939). s. 169. Ayrıca bkz. JK 1 126.8.1939), s. 82. 373 Papen,
460
age. s. 5 İ l:
Cem*) Koçak, Türk»A)man İlişkileri 11923-1939), s. 169.
vc çocukların ve bir kısım Alman vatandaşlarının en kısa zaman da Bulgaristan üzerinden Almanya’ya gemiyle yola çıkmaları için yeterli zamıın kalacağı umudundaydı.374 Saraçoğlu da, Macaristan'ın Ankara Büyükelçisi ne, İnönü’nün görüşleri doğrultusunda açıklamalarda bulunmuştu. Saraçoğlu, İtalya savaş katıldığı takdirde, Türkiye’nin kendi çıkarları doğrul tusunda davranacağını ifade etmişti. Papen, raporunda, bu açıkla mayı, Ankara'nın savaş dışı kalma yolundaki niyeti olarak yorumluyordu. Saraçoğlu. İtalya’nın tarafsız kalacağına hiç ihtimâl vermiyordu. Diğer yandan, yine Saraçoğlu'na göre, Almanya'nın İtalya rım yardımına ihtiyacı vardı. Cüııkü, İngiltere, Polonya ya yardım edebilmek için, batı sınırında Al manyaya bütün gücüyle saldırmaya Zâten Batılı devletler, tarafsız kalması için, / kaıarlıvdı. > İtalya'dan kabul edemeyeceği taleplerde bulunuyorlardı. Mosko va'nın tutumu ise hâlen tamamen belirsizdi. Saraçoğlu, Almanya ile Sovvetler Birliği nin Polonya'nın ve Boğazların mksimi konu sunda anlaştıklarım tahmin ediyordu. Oldu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay, Papen’c, Ordu çev relerinde Almanya'nın Moskova’yı Türkiye’ye karşı tamamen serbest bıraktığına ihtimâl verilmediğini haber vermişti, Türk Ordu çevreleri, Türkiye'nin sâdece saldırıya uğradığı takdirde sa vaşacağına, bunun dışında hiçbir koşulda savaşmayacağına ina nı) ollardı. Papen, tam bu sırada, Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral Âsim Gündüz ile de görüşmüştü. Henüz bir seferberlik hazırlığı da yapılmam/şl/. Papen, Ankara'nın tarafsızlığının sağlanması için tüm Iaktörle rin kullanılmaya devam edileceğini haber veriyordu.375 Papcıı, yine bu sıralarda, Türkiye’nin Batı ittifakına engel ol mak için, Harb Akademisi Komutanı Orgeneral Ali Fuat Erden ve
374 ADAP, Şerre D 1937-1945, Sand VJ1.19. Aogustbts 3. September 1939), ''Papen'den ADB'ye", Nr 393, 28 6 1939. |1594/384 346-49); Cemil Koçak, Türk-Alraan İlişkileri {1923-1939), s 169170. Ayrıca bk2 . J K 1. {27 9.1939). s. 84; AT, Sayı: 70. «Eylül 1939); lllubelen, age, s 301-302. 375 ADAP, Sene D. 1937-1945, 8 and VII, {S. August bis 3. September 1939), "Papen'den ADB'ye", Nr. 448, 30.8.1939,196/107 961); Glasneck. Tüfkei tmd M ghanisian, s. 44; Cemi! Koçak. TürkAlman İfrşki/e » (1923-1939), s . 170.
461
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Âsim Gündüz ile de gö rüşmelerde bulunacak ve bu sûrelle, Türk Ordusu nun üsı yöne limi üzerinde cikil i olmaya çalışacaktır376*73 Woermamı, 30 Ağustosta, Al manyan m Moskova Büyükelçisi Schulenbuıg'a yazdığı raporda, Türk-Sovyet görüşmelerine ilişkin bilgi veriyor ve Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Ali Haydar Ak(aya, 27 Ağusıos’ta, Ankara ile Moskova arasında ikili bir pakı imzalanması için ciddi çaba göstermesi yolunda talimat verildiği ni açıklıyordu. Tereııtiev de, kısa bir süre önce, Ankara’da, bir pakt imzalanması için, Türk Hükümeti ile görüşmelerde bulun muştu. Berlin, 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması ndan daha farklı olacağı sanılan bu paktın içeriği ko nusunda, Sclıulcnburg'dım bilgi istiyordu} 77 Almanya'n m Polonya’ya saldırdığı 1 Eylül günü, Vveizsaeeker, Almanya’nın Moskova Büyükelçisi Schulenburg’a yazdığı raporda, Türkiye’nin, İngiltere ite Fransa kantsa dahi, çatışma Doğu Akde niz'e yayılmcaya ya da Romanya ile Yunanistan’a herhangi bir sal dırı oluncaya dek, tarafsız kalacağını tahmin ettiğini açıklıyordu. Bu tahmin, Akdeniz bölgesi için, ancak k a l y a n ı n savaşa katılma ması hâlinde goçerliydi. Wdzsaecker, Romanya ile Yunanistan’a ve Türkiye’ye yönelik bir saldırıya ise ihtimâl vermiyordu Wcİ2 sacckcr, Sehııleııburg’dan, Türkiye’nin, herhangi bir çatış ma hâlinde, kesinlikle tarafsız kalmasını sağlamak üzere, Sovyet Hükümetinden, Ankara üzerinde baskı yaparak etkide butun ma sını rica etmesini isliyordu. Papen’in de raporlarında belirttiği gi bi, Ankara, Moskova’nın tutumuna son derece önem veriyor du.37* Schuleııburg ise. 2 Eylül tarihli raporunda, Berlin’in tâli matı üzerine görüştüğü Mololov’un, kendisine, Sovyet Hükûmcii’nin
376 Glasneck, Türkei ımd Afgha/ıi$tan, s, 44 377 ADAP, Sefie D. 1937*1945, öantf VII, {9. Augusı tjıs 3. Septenober 10391, ‘'VVoennann'tfan Almanya'nın Moskova Büyükelçisi S chulenburgV . Nr. 465, 30 81939,12722/532 724J; Cem»! Koçak. Türk*Alman İlişkileri 11923-1939). s. 170-171. 37u ADAP. Sene 0: 1937*1945. Banci VII. (S. August bis 3 Septernbeı 1939). "VVeizsaeckercten A h'iiıiıyii'nm Moskova B ü/iikelçisi S ch u le n b u rg V , Nr. 516,1.9.1939.1370/207 871 >; Cemil Knı,.,ık. Ti ırk-Al mnıı İlişkileri 11923-19391, s. 171.
Türk Hükümeti ile gerçekten bir pakt imzası için görüşmelerde bulunduğunu ve görüş alış verişinin hâlen devam ettiğini bildir diğini haber veriyordu. Molotov, Stalin ile görüştükten sonra, Schulenburga, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında sâdece bir saldırmazlık paktı olduğunu ve iki ülke arasındaki ilişkilerin dc yakın olduğunu söylemişti. Molotov, Moskova’nın, Berlin'in ta lepleri doğrultusunda, Türkiye'nin tarafsız kalması için çaba har cayacağını ve bu yönde etkide bulunacağım da açıklamıştı. Ayrı ca, Moskova, Berlin’in Türkiye’nin tereddütlü politikasına ilişkin görüşlerini de paylaşıyordu.379 Bu arada, savaşın başlamasıyla birlikte, Avrupa’da öğrenim gö ren Türk öğrenciler de ülkelerine dönmeye başlayacaklardır. Tür kiye'ye dönen öğrencilerin çoğu Almanya’dan geliyordu.380 Papen, 2 Eylül'de, Saraçoğlu ile bir kez daha görüşür ve bir gün önce Avrupa'da başlayan savaş hakkında Berlin’in resmî gö rüşlerini Ankara’ya iletir. Saraçoğlu ise, Papen ile yaptığı görüşmede, Türkiye’nin taraf sız kalmasını arzu ettiğini, fakat İtalya’nın savaşa katılmasından da endişe duyduğunu açıklıyordu. Bununla birlikte. Roma nın İtalya’nın bir askeri eylemde bulunmayacağına ilişkin 1 Eylül ta rihli açıklaması, Ankara’da olumlu karşılanmıştı. Ancak, Papen,
379 ADAP. Serie D: 1937-1945. Band VII, (9. Augusı bis 3. September 193$}, "Almanya'nın M osko va Büyükelçisi Schulenburg'dan ADB'ye". Nr. 551.2.9.1939. {103/111 568}; K re eker, age. s. 56; Cemil Koçak, Türk-Almam İliş k ile ri (1923-1939), s. 171 380 Avrupa'da öğrenim gören 400 Türk öğrenci ülkelerine dönmüştü. Ulus, 15.9.1939). 600 öğren cinin daha dönmesi bekleniyordu. Uîus, (5.9.193$). 8u arada, devlet hesabına Avrupa'da ö ğ renim gören tüm Türk öğrencilerin Türkiye'ye döndüğü görülüyordu. 8u öğrencilerin sayısı 240 idi. Söz konusu öğrencilerin 34'ü Almanya'dan gelmişti. Ulus. (14.9.1939). Savaşın ilk b a l tasında Almanya'dan Türkiye'ye dönen Türk öğrencilerin sayısı 400 civarındaydı. Cumhuriyel. 11*6 9.1939}. Yabancı ülkelerde öğrenim gören Türk öğrencilerin % 801 Almanya'da bulunuyordu. 19371938 öğretim yılında, yabancı ülkelerde devlet hesabına öğrenim gören Türk öğrencilerin sayısı, 230'u erkek ve 43'ıi de kız olmak üzere. 273 idi. Bu öğrencilerin yüzden fazlası A l manya’da bulunuyordu. GJasneck, Melhoden der Deutscb-Fasdıistischen Propagandata-
eligkeît in der Türttei Vur und Waehrend des Zvvetten VYeltkrieges, s. 28; Jaeschke, Türkei. s. 35-36. Almanya'da öğrenim gören Türk öğrencilere ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak, TürkAlman İliş k ile ri 11923-1939}, s. I B M 82.
463
yine ele, Türk-Italyan ilişkilerinin düzeltilmesi gerektiğini belirli yordu. > Saraçoğlu, Papen den, Bitlerin talepleri ve önerileri doğrultu sunda, bir mütareke olasılığı olup olmadığım da sormuştu. Papen, bu soruya yanıt vermenin güç okluğunu, ancak Bit lerin Polonya sorununun çözümünde genel bir savaştan kaçın mak islediğini açıklamıştı. Papen, 2 Eylülde, Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Bugessen in İnönü'ye İngiltere Kralı nın bir mesajım ilettiğim ve mesaj da iki ülke arasındaki sıkı dostluk ilişkilerinden söz edildiğini ha ber veriyordu. Ancak, Papen e göre, bu mesaj, Türk-İngiliz it ti lâ kı için henüz bir kanıt oluşturmuyordu. Papen, raporunda, l
381 ADAP, Serie D: 1937*1945, Band VII. 19. A u g u stb is3 . September 1939), “ Papen'den AOB'ye". Nr. 553, 2 9.1939, (96/107 967-68); Krecker, age, s. 56; Cemil K o ça k Tüfk-Alman İlişkileri (1923-19391, s. 171-172. 382 ADAP, Serie 0: 1937-1°41, (Die Krıegsjahre), Band VIII, (Erster Band- 4. September 1939 bis 18. Maerz 1940), "Rıbbenîrop tan P a p e n V , Nr. 16.6.9.1939, {96/107 974).
464
zinde Anadolu kıyılarının üç mil yakıtımda bulunan vc bos olan üç adayı Türkiye'ye vermesini isleyecek ve bu görüsünü Saraçoğ lu’na da açıklayacaktır. Papen, Ankara'nın, bu sûrede, İtalya'dan çekinerek. Batı itli lak ma kaıı İmasının anlamsız bir yön değişikliği olacağım anlayacağım düşünüyordu. Papen, tıalya'nm Ankara Büyükelçisi ııin, I üikiye'mn İtalya’dan duyduğu endişeyi ortadan kaldırmak konusunda kendisine İliç yardımcı olmadığından da yakınıyordu. İtalyan Büyükelçisi ise, Papen'in bu çabalarını kuş ku ile karşılıyordu.383 Almanya. Uçlu İttifak An Lİ as mas ma engel olmak ıcm. bir yan dan, Türkiye üzerinde ekonomik ve siyasal baskılar uygularken, diğer yandan da, eline geçen son fırsatı kaçırmamak için, bâzı ko nularda ılımlı dav ran ıv ordu. / Papen, Eylül ayı ortalarında, Ribbetıırop’a yazdığı bir raporda. Türk d ıs politikasını şöyle çözü mlüy ordu: Türkiye, Ingiltere’nin önderliğinde vc müttefiklerin yanında Almanya nın çevrilme hareketine katılmıştı. Çünkü bu iıtilûka Sovyet 1er Birliğinin de katılacağını ümit ediyordu. Oysa, Al manSovyet antlaşması, Ankara'nın tüm bu hayallerini yıkmıştı. İtalya her ne kadar henüz savaşa katılmadıysa da, Türkiye, İtalya’nın sa vası katılıp kaldın ayacağından emin değildi ve ayrıca, eğer kan lı ısa. ne zaman katılacağını da bilmiyordu. Diğer yandan. Ankara, Aİman-Sovyet antlaşmasına ilişkin yeterli bilgiye sahip değildi ve bu nedenle de endişe ve kuşku içindeydi. Türkiye'nin, savaşın başından beri. Üçlü Itıilak Antlaşması nda yer alan "SovyeL Çe kincesi” gerekçesine dayanarak, savaş dışı tutumunu sürdürmesi, aslında bu nedenden kaynaklanıyordu. Türk-hal yan ilişkileri ise hâlen son derece olumsuzdu. Almanya'nın bedeli, güçlü, bağım sız ve tarafsız bir Türkiye idi. Oysa İtalya, Almanya'nın bu politi kasını desteklemiyordu. Arnavutluğun işgali, Türk-halyan ilişki lerim daha da olumsuz bir konuma sürüklemişti. Ancak, Alman ya, İtalya ve Sovyet lor Birliği, birlikle, Türkiye itin egemenliği vc toprak bütünlüğü konusunda güvence verirlerse, bu şanlar altm-81*
383 ADAP. Serte D. 1937' 1941. iDıe Kriegsjahre), Band VIII, tErster Band: 4. September 1933 b»s 18. Maerz 1940). “ Papen'den AOB'ye", Nr 28.8.9.1939, {96/107 977)
465
da ve ancak bu takdirde. 1 ürkiye'niıı güvenliğini Ban iuifûkında aramasına anık gerek kalmayacaktı. Bu dununda, Türkiye, veıııden tarafsız dıs politikasına dönecek ve Batı ülkeleri ile olan bağ larım koparacaktı. PapcıTc göre, en Batı yanlısı Türk Hükümeti bile böyle bir öneriyi red edemezdi. Papcıı. raporunda, Türk basınındaki Alınan aleyhtarı havaya ^ t da dikkat çekiyordu. Türk basınında yayınlanan Tıirk-Alman Sal dırmazlık Anılaşmasının imzalandığı yolundaki bâzı haberler. 1 ürk Hükümetince derhal lekzib edilmişıi, Papcıı, Bel lin den, bir Ivcz daha, İtalya nın kendi görüşlerini ne ölçüde desteklediğini soruyordu. Papen, Almanya'nın Türkiye'de yalnızca ekonomik çı karları olduğuna dikkat çekiyor vc İtalya'nın Akdeniz’deki takar ları mıı korunması gerektiğini de vurguluyordu.384 Papenin bu çabaları Alman Dışişleri Bakanlığı nca da bos kar şılanmıyordu. Weizsaeckcı\ İtalya'nın Berlin Büayükelçisi ile gö rüştüğünü vc İtalya nın Türk dış politikasını ‘'sakin" olarak de ğe r leıı di tel iğin i beli rı iyo rd u.385 Papen, 20 tîylül'dc kaleme aldığı bir raporunda da, Saraçoğ lu'nun, CHP Meclis Grubu'uda yaptığı bir konuşmada, savunma ya yönelik olarak nitelendirdiği Üçlü Ittilak Antlaşması nın imza lanmaya hazır okluğunu vc görüşmelerin sürdüğünü açıkladığını \ i\11 1 uaı Ccbesoy, Papcıı'iıı güvendiği bir kisiyc\ anı laşma hükümlerinin, 12 Mayıs tarihli deklarasyona kıyasla, daral tıldığım söylemişti. Ccbcsoy'un açıklam asına göre, Türkiye. Ak* denizele İngiltere, Transa ve İtalya’nın katılacağı olası bir savasıa, tarafsız kalacaktı. Türkiye, ancak kendisine bir saldırı olduğu lakelirde savaşa katılacaktı. Diğer yandan, Wcizsacckcr, BcrliıTe ulasan haberlere dayana rak, Uçlu İtli fak Anılaşmasının yakın zamanda imzalanacağının anlaşıldığını ve İU ilâkın yalnızca Türkiye'ye bir saldırı olduğu takdirde yürürlüğe gireceğini açıklıyordu. Aslında bu luiküm
384 ADAP, Serie D. 1937-1941. (Dıe Knegsjahre). Band VIII, lErster Band 4. September 1939 bıs 18. Maerz 1940). "Papen'den R ib b e n tro p V , N f 69, Î4.9 1939. {F 11/302-04J. 385 ADAP. Sör ie 0 1937-1941. (0te Kriegsjahre). E and VIII, (Erster Band 4 September 1939 his Î8. Maerz 19401. ‘'VVerzsaecker'm Raporu', Nr 7 2 ,15.9.Î939,{9671079S9St. S. Nr. 717).
466
İki lin in isteğine uygundu. Berlin'e göre, Türkiye, bu hükmü ka bul etmekle, bu konuda verebileceği son tâvizi de vermiş oluyor du, Ancak Berlin'in bir talebi daha vardı, Berlin'e göre, Türkiye, Sovyetler Birliği ne, Boğazların ve topraklarının müttefikler tara lından kullanılmayacağına ilişkin söz vermeliydi. Bu güvence, hem Sovyetler Birliği nin, hem de Almanya nın çıkarına olacakHiıler, 1 Ağustosta Türkiye'nin Berlin Büyükelçiliğine atanan ve savasın başlamasından hemen sonra, 4 Eylül de Berlin'e gele rek, 27 Eylül de kendisi ile görüşen Hüsrcv Gerede'ye, sanki Ttirk-lngiliz vc Türk-Fransız Ortak Deklarasyonları ve yakın bir gelecekte de bu üç ülke arasında bir ittifak antlaşması imzalan ması olasılığı hiç yokmuş gibi, Türk-Alman ilişkilerinden dostça söz ediyordu. Miller, bu görüşmede, Almanya ile Türk iyenin dünya görüşleri arasındaki paralelliğe dikkat çekiyor ve Almanya ile Türkiye arasındaki ‘'ekonomik ve siyasal iyi ilişkileri ve iyi alış verişi" vurguluyordu. Üçlü İtli fak Anılaşması nın imzalanmasına sâdece bir hafta ka la, Papctı, Saydam ve Saraçoğlu ile bir kez daha görüşür, Papen, bu görüşmelerde de, uzun uzun, Türkiye'nin tarafsız kalmasının vc tarafsız bir dış politika izlemesinin yararlarına iliş kin Berlin'in resmî göı üs ve önerilerini yineler. Ancak Papcıviıı görüş vc önerileri, bu kez de yine uzun ve res mi Türk görüşleri ile gcı i çevrilir. Bunun üzerine, Papen, Berlin’in, Türkiye'nin imzalamaya ha zırlandığı Üçlü ittifak Anılaşması'm, Almanya’nın tüm barış çaba larına karşı, açık bir sabotaj olarak değerlendireceğim açıklar. Oy sa Almanya, Papen’m ifâdesi ile, Türkiye'den tam tersi bir tutum bekliyordu. Berlinc göre, Ankara'nın izlediği dış politika Türki ye'nin de çıkarlarına aykırıydı. Saydam ise, Papcn'in Alman-Sovyet işbirliği lıakkmdaki acıkla-81*
386 ADAP. Serie D; 1937-1941. (Die Kriegsiahrel. Band VIII. (Erster Band: 4. September 1939 bı$ 18. Maerz 1940), "VVeızsaecker'm Raporu", Nr. 126.23.9.4939. (103/111 6Û3 St S Nr. 753). Papen'in Hâriciye V ekâletinin Besarabya sorunu ile ilgili tulum u konusundaki raporu için bkz. ADAP. Sene D: 1937-1941. (Dıe Kriegsj-ahrel. Band VIII. (Er$le-r Band; 4. September 1939 bıs 18. M a e r: 1940). ‘'Pepen den ADB'ye". Nr. 105. 20.9.1939. (36/107 997-98}.
467
malarım dikkatle dinleyecek ve Türkiye'nin sâdece barış islediği ni bel inecektir. Ancak Saydam, Berlin’in arzu etliği yönde bir dış politika değişikliğini, Saraçoğlu'nun Moskova'dan dönüşünden soma hükümette yapacakları bir durum değerlendirmesi sonun da saptayacaklarını da vurgulamıştı, Saydam, ayrıca, Mitlerin de şikâyetçi olduğu gibi, Türk basınında görülen Alman aleyhtarı havanın giderilebilmesi tein BaşvekâlctTe bir komisyon kuruldu ğunu da açıklamıştı.387 Berlin'de de Papen'in çabalarına paralel benzer yönde bâzı giri şimle rde b ulun uIuyo id ıı. * Ribbemrop, 5 Ekim de, Türkiye'nin yeni Berlin Büyükelçisi llüsrcv Gerede’yi ilk kez resmen kabul eder. Görüşme önce kişisel plânda geçer Gerede, daha önce de Al manya’da bulunduğunu, Almanya’da evlendiğini ve Al mancayı iyi bildiğini anlam, Gerede, görevini, Türk-Alman ilişkilerim daha da yakınlaştırma ve daha sağlam biçimde temellendirme olarak gördüğünü belinir. Ribbcntrop ise, Türkiye’nin Üçlü İttifak Antlaşmasını imzala mak üzere olduğunu ve Türk-Alman ilişkilerinin son zamanlarda bundan olumsuz yönde etkilendiğini bildirir. Ribbemrop, Türki ye’nin Batı ittifakına katılmak istediğini duyduğunda çok şaşırdı ğım, çünkü Türkiye'nin daha önceki Berlin Büyükciçisi'ıım ken disine bu konuda herhangi bir bilgi vermemiş olduğunu üzüntü ile anladığını, antlaşma ile ilgili haberleri ancak basından öğren diğini bildiriyor ve Üçlü İttifak Antlaşmasının temelde İtalya’ya yönelik olduğunu, bununla birlikte, Almanya'ya da karşı olan bu antlaşmaya Türkiye'nin niçin katılma gereği duyduğunu anlaya madığım belirtiyordu. Ribbcntrop, daha açık konuşmak islediğim belirterek, anılaş manın aslında İtalya'ya yönelik olduğunu bildiğini, ancak İtal ya'da Mussolini ile birçok kez Türk-İtalyan ilişkileri üzerine ko nuştuğunu açıklıyor ve İtalya'nın hiçbir zaman Türkiye'ye ilgi duymadığını ve Türkiye'ye yönelik bir saldırı amacı taşımadığını81
387 ADAP, Serie D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre). Band VIII. tErster Band. 4 September 1939 bis 18. Maerz 19401, "Papenden AOB ye", Nr. 189,4.10.1939, <96/108 037-38).
468
ve Almanya'nın da. tıpkı İtalya gibi, Türkiye'den bir talebi olma dığını vurguluyordu. Ribbcntrop, Batılı ülkelerin iddialarının hayal olduğunu belirli yor ve Polonya'daki Alman askerî başarısını vurgulayarak, Alman Ordusunun kazandığı askerî zaferleri de betimledikten sonra, Al manya ile SovycLİcr Birliği arasındaki yakın askeri ve siyâsî işbirli ğinin altını çiziyordu. Gerek Almanya, gerekse Sovycıler Birliği, sis temleri farklı olmakla birlikle, birbirlerinin sistemlerine saygı gös teriyorlar vc birbirleriyİe dostâne bir ilişki İçinde bulunuyorlardı. Ribbcntrop a göre, Türkiye ile Almanya arasında da yakın ve dostâne ilişkiler kurmak mümkündü. Bunun Birinci Dünyâ Sava şandaki Türk-Alman silâh arkadaşlığı gibi tarihsel temellen cic vardı. Gerede, RibbeniropTuı bu açıklamalarına karşılık, Türk bası nındaki Alman aleyhtarı havanın değişmesi için Türk Hükümeli'nc başvurduğu ını bel inecek ve Türk ve Alman halkının dostlu ğundan söz edecektir. Gerede, son gelişmelerden haberi olmadığını, fakat Türkiye'nin Almanya'ya karsı bir girişimde bulunmayacağım bildiğini, bu ko nuda derhâl güvence vermeye hazır olduğunu ve bunu sağlamak için de tüm gücünü kullanacağım belirtiyordu. Gerede'ye göre, Türkiye de Almanya ile dost olmak vc dostça ilişkiler temelinde birlikle çalışmak istiyordu.388 10 Ekim 1030 târihinde imzalanan üçlü ittifak Anılaşması, Mihver devletleri tarafından sert tepki ile karşılanacaktır Gcıçi kalya, Üçlü ittifak Antlaşması nı, uzun zamandır süren fiili durumun hukukî bir ifâdesi olarak değerlendirdiği için, bir proiesio harekelinde bulunmamıştı. Ancak Alman basını, yorum larında, Fransa lanfmdan Türkiye'ye bırakılan Hatay toprakları na işârel ediyor vc Türkiye'nin güney sınırında yayılma amacı ta şıdığı ııı ileri sürerek, ilk bakışta Suriye'yi, ama daha genel plânda ise tüm Arap Orta Doğusunu uyarıyordu.389
368 ADAP, Ser
469
Diğer yandan. Berlin, İtalya'nın Üçlü luifak Antlaşması karşı sındaki bu pasif tutumundan da rahatsız olmuşa benziyordu. Weizsaeckcr, İtalya’nın Berlin Büyükelçisi ile yaptığı bir görüş mede, Üçlü luifak Antlaşması nın öncelikle İtalya'ya yönelik ol duğunu özellikle vurguluyordu. Weizsaecker, ayrıca. Üçlü İttifak Antlaşmasının İngiliz savaş gemilerinin Boğaz lar'daıı Karadeniz e geçişine izin vereceği konusunda kuşkulan olduğunu da açıklı yordu.390 t Mitler. 20 Ekim dc, Türk Hükümeti ne, Cumhuriyet Bayramı münâsebeti ile, herhangi bir kutlama mesajı göndermez. Buna karşılık, Kasım avında da, Hâriciye Vekâleti, Münih’te Hulere yapılan bir suikast girişiminde üzüntülerini Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüsrcv Gerede aracılığı ile ve sâdece sözlü ola rak bildirir.391 Ribbcmrop, Papen'e yazdığı bir raporda, Gerede’nin, İnö nü’nün Hiiler e gecmis olsun dileğini iletmek amacı ile, kendisini ziyaret etliğini yazıyordu. Ribbcnırop, bu görüşmede dc, bir kez daha, Gerede'ye, Türki ye'nin Almanya’ya karşı bir cepheye katıldığını açıklamıştı. Ril> bent rop. Gerede’nin Üçlü tuilak Anılaşması1mu Almanya'ya karşı olmadığını ileri sürmesi üzerine de, Gerede’nin düşüncelerini an lamanın mümkün olmadığını belirtmişti. Aksine, Ribbcntrop'a göre, Tüık dış politikası, Almanya’ya karşı yönelmiş izlenimini uyandırıyordu. Ribbcıurop, bu iddiasına örnek olarak da, Anka ra’nın, Saraçoğlu’nun Moskova'da Sovyctler Biri iği’ne önerdiği pakla, Ingiltere ve Fransa ile çatışmamak üzere çekince koymak islemesini gösteriyordu. Oysa, Türkiye, Sovyeıler Birliği nin aynı şekilde Almanya'ya karşı bir çekince koymak istemesine itiraz et mişti. Eğer bu iddia doğru ise, Türkiye, Sovyctler Birliği ile yal nızca Almanya'ya karşı bir ittifak antlaşması imzalamak istemişti. Ribbeıurop'a göre, Türkiye, Alman aleyhtarı bir yolda ilerliyor du. Türkiye, Almanya’ya karşı aktif bir dış politika izliyordu ve
330 ADAP, Serie D. 1937-1341. (Dıe Knegsjahre). Band VIII. (Ersier Band: 4. Septemöer 1939 bı$ T$. M aerr 19401, ‘W ei*saecfceön Raporu", Nr. 287.2Î. 10.1939, (96/10$ 074 St. S. Nr. 836J. 391 Kracker, age, s. 67; Barutçu, age, s. 26
470
Türk dış politikası, İngiliz dış politikasının bir kopyasıydı. Ayrı ca, Papcıı in gösterdiği tüm çabalara karşın, Türk dış politikasın da bir anlayış (arkı görmek de mümkün olamamıştı. Ribbcnlıop’un bu sert suçlamalarınıs Gerede» Berliıı e ulaşan haberlerin doğru olmadığına inandığını belirterek yanıtlayacaktır. Bunun üzerine, Ribbentıop, görüşmenin sonuna doğru, sözle rini biraz yumuşatacak ve Gerede'nin yeni görevine Tüık-Alman ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesini sağlamak için iyi niyetle ve iyi dileklerle başladığım bildiğini, ancak Türk-Alman ilişkilerinde hâlen devam eden olumsuz koşulların Gerede'nin görevine engel o Iuşı tı a\ uğu n u be Iirıccc kt ir. *92 Papen, Üçlü İtti lak Anılaşması nm imzalanması lulan hemen sonra, yeni tâ) imatlar almak üzere, Beri ine gider, Weİ2 saccker, Papen'e yeni talimatlar verilmesini istiyordu,3 393 29 lc)30 yılının sonlarına doğru Türk-Alman ilişkilerindeki soğu ma doı uk noktasına ulaşır. Almanya'nın Türkiye deki siyasal etki si azalır, Türkiye'deki faaliyetleri tedricen azaltılır ve yıl sonunda da en düşük düzeye iner Ingiltere ve Fransa ile Almanya arasında, Türkiye üzerinde, si yasal, ekonomik ve askeri alanlarda olduğu gibi, gerek kültürel, gerekse ideolojik propaganda alanında da rekabet ve egemenlik mücâdelesi devam ediyordu. Propaganda ve ideolojik mücadele nin temel hedefi, nü Kısım geniş kesimlerine seslenmekten çok, basın, aydınlar, mebuslar, subaylar, yüksek bürokratlar, parti yö neticileri, sanayi ve ticâret çevreleri ile işadamları ve yönetici mevkiideki sorundu kişiler gibi, kamuoyunun etkin kesimlerim etkilemek ve kendi yanına çekebilmekti. Türkiye'de müttefik propagandasına hizmet eden Do Yoıı Speak English?, Paradc, lmages ve Realite gibi yavm organlarının ya-
392 ADAP, Sene 0. 1937-1941, (Oie Kriegsjahre), Band VIII, {Erster Band: 4. September 1939 bu 18. Maerz 1940). " Ribbenrrop lan Pepene", Nr. 347. 11.11.1939, 0625/389 275-77); ADAP, Serie D. 1937*1941.
471
m 5 ııa, Batılı ülkelerin haber ajanstan, Türk basınının ve özellikle ile Anadolu Ajansı nın haber ihtiyâcım % 50 ilâ 70 oranında kar* yılıyorlardı. Bunun yanı sııa, Dcutsehe Nachriclı ten Büıo (DNBVdcn % 20-25 ve Reııter den de % 50 oranında haber alını yordu. AB D'ıı in savaşu kaili masından sonra United Press de önem kazanacaktır. Diğer yandan, Fransızca yayınlanan Beyoğlu ve İstanbul, Türk çe yayınlanan Yeni Dünyâ ve Goebbds'in Propaganda Bakanlığı tarafından yayınlanan ve Alınanca, İngilizce, Fransızca ve Türkçe yayın yapan resmi yayın organı Signal gibi dergiler ve Almanca yayınlanan günlük gazele Tü ikise he Post, Alman propaganda or gan ları yel il ar. Tuıkische Posı. genellikle Berlin'in resmi unumunu yansılıyor ve Deutsche Bank tarafından finanse ediliyordu. İstanbul'daki Al man kiıabevlcıi, Deutsche Allgeıııeine Zeıiung ve Volkisehe Bcohuchlor gibi gazelden serbestçe satıyorlardı. Türkiye'de altı Al man haber ajansı faaliyet gösteriyordu. Bunlar arasında en öne in lileri, Deutsche Na e İn iclcıı Büro (DNB) ile Transconıiııenl Press (Alınan Haber Ajansları Birliği) idi. Transcontincnı Press (Alman Haber Ajansları Biı liği) nin Müdürü Friız Fiala idi. Alman haber ajansları, günde dört haber bülteni yayınlıyorlar ve bunları İstan bul ve Ankara basınına dağıtıyorlardı. Istanhul'da basılan ve Almanca yayın yapan tek günlük gazete Turkisehc Post ise. Birinci Dünyâ Savaşı ndan sonra. Almanya'nın ilk Ankara Büyükelçisi (dan Nudolf Nadolny tarafından kurul muştu. Tüı kisclıe Post un yöneticisi daha ilcriki bir târihte emek li General Ali İhsan Şâhıs olacaktır.394 Ancak nüfûsun önemli bir kesiminin okııma-yazma bilmediği Tıiı kiyede basın ve yayın yolu ile propagandanın etkisinin bayii sınırlı kalacağı acıktı. Bu tür propagandadan etkilenebilecek kc-
394
Glasıteck, Methoden
der Deutsch'Fascbistischen Propagandateetigkeit in <ıer Türkeı Ve*
ııtıd VVaehrend des Zvveilen VYetlkrieges, $ 10*12 ve 16, Edvvord VVeisbanri. İk in c i Dünyâ Savaşı nda trionu nün Dış Politikası, s. 76. İstanbul'da 1926 yılından heri Alm anca olarak yayınlanan günlük gazele Tiııkısclıo Posı hakkında ayrıniılı hılgi içi» hkz. Cemil Koçak, T tıri-A lm a n İliş k ile ri (1923-1939}, $. 44-46
472
simler hayli dardı. Gerek müttefik, gerekse Mihver devletlerinin propagandalarının seslenebileceği alan hayli sınırlıydı. Diğer yandan, savaş sırasında, Alman radyo istasyonları, günde vedi kez. oııbeşer dakikalık, propaganda amaçlı Türkçe yayın ya pıyorlardı. Bu programlardan dört tanesini Berlin, diğerlerini Bükreş, Sofya vc Tiran radyoları yayınlıyordu. Programlar, içerik olarak, haber, müzik ve eğlence programları niteliğindeydi ve ya yın kaliteleri ve güçleri genellikle iyi olduğundan dinlenebiliyorlaıdı. İtalyan vc Alman radyo istasyonları, 21 Kasını 193‘) târihinden itil tren Türkçe yayınlarına başlamışlardı. Londra Radyosu ise, 20 Kasım 1039 târihinde Türkçe yayma başlamıştı. ABD'mn 1 urkçe radyo yayım da, NBC kanalı ile, 21 Aralık 1941 târihinde başlayac
a
k
ı ı
r .
Tıpkı basın yolu ile propaganda da olduğu gibi, radyo ile yapılan propagandanın da seslenebileceği alan son derece dardı.395
395 Uygur koca baş oğlu, Türkiye'de iadyo yayıncılığı « e rm e yaptığı araştırmasında, bu konuda şu bilgilen veriyor
“193$ yılında tüm yurttaki alıcıların % 70.2'sı üç büyük kentimizde toplanmıştır. Bu üç büyük kentimizdeki alıcıların toplam alıcı sayısına oranı ise şöyledır. İstanbul % 48.8. Ankara % 14.6, İzmir % 6 8 . Ote yandan, radyo alıcıları geniş ölçüde meskenlerde I b i r e y s e l yararlan maya ayrılmış durumdadır. Meskenlerdeki alıcıların oranı 1938’de % 98.70 iken. 1339'cla % 92.49'dur.
Yıl
Radyo
Nüfûsa Oranla 1.000 Kişiy
Sayısı 1936
10.640
-
1937
22.800
14
1938
33.753
1.9
1939
56 076
-
1940
7S.237
43
1941
91.216
-
1942
105.219
-
1943
134 769
-
1944
155.984
-
1945
176.262
-
473
Basın yolu ile olsun, radyo yolu ile olsun, Alman ya cia daha geniş bir bakışla Mihver vc müttefik devletlerin propagandaları nın nispeten dar bir bedele yöneldiği görülüyordu. Propagandala rın htdcU, nüfûsun tümü değil, aksine nüfusun belirli ve etkin hır grubuydu. Cıiııkü Türkiye'de basının tirajının düşük vc radyo alıcı cihazı sayısının da son derece az olması, bu alandaki propa gandanın gücünü büyük oleikle azaltıyordu. Propagandaya hedef olan la ı ise, ülkenin dıs politikasına yön verebileceği düşünülen ya da lıic olmazsa hu konuda etkili olabilecek bâzı gruplardı. Ko nuya bu acıdan yaklaşıldığı takdirde, propaganda hedeflerinin gerçekçi olarak saptandığı kabul edilebilir. Burada bir kez daha vurgulanması gereken önemli nokta. Al man propaganda bedellerinin dar bir saha Kinde secilıııis olduğu dur. Gerek basın, gerekse radyo de yapılan propagandanın, alanı nı ıı dar okluğu gibi, gücünün de emendi olmadığı söylenebilir. Türkiye'de görülen Almuıı/Nazi propagandası, diğer tarafsız ülke lerde gönden resmi Alman/Nazi propagandasından ilaha fazla de ğildi. Roscııbcrg, Nazi Partisi (NSDAP) içinde bir dıs ilişkiler birimi oluşturmuştu. Bu bilimin amacı, yabancı ülkelerde, özellikle de
1945 yılında bile liım alıcıların % 53.6’sı İstanbul. A nkara ve İzm ir'de bulunm aktadır. (..) Radyo sâMpier.nm m eslekleri fise şöyledirf |1945 yılındaj: V» 41.23 ü genel hizm etler ve serbest meslek (memur, subay dâhili, % 31 47 si ticarî meslekler (...) Radyo alıcılarının başlıca üc ülkeden -ABD, Almanya ve Ingılterel'denJ- nhal edildiği ve İk in c i Dünyâ Savaşı na giden yılla rda Alm an mafı alıcıla rın piyasaya egemen olduğu görülmektedir 207-209.
Uygur Kocahaşoğlu, Şirket Telsizinden Devlet Radyosun», s 142 145-147 '
Radyo iştatişt.M er, iç in bkz. Cem âl Kutay, Ulus. (15.1.1939). Radyo yo lu de propaganda
konusunda daha genel bilgiler iç in bkz. Glasneck, Methoden der Deutsch-faschistischen Propağanda taeligkeit in der Tiirkei Vor und VVaelırend des Zw«ilen VVelHtrieges, s. 16-17; Jaeschke. Tiirkei, s. 37-38 Yabancı radyo istasyonlarının umûma açık y e rle rd e to p lu ca dinlenm em esine ilişkin 7 Temmuz 1940 ta rih li ve tavsiye n ite liğ in d e k i CHP genelgesi rçin bkz. Ja e sch ke , "Dıe Polıtısche Entvvjcklung der T iirkei Seit Ausbruch des Krieges", J a h ıb u c lı tor P o litik und Auslandsktmde 1941, s. 241. Genel ve yüzeysel bir gözlemim de bu istatistiklere uygun düşüyor. Savaşın haçlamasf ile bir likte radyo alıcı cihazı ilânları basında daha fâzla yer almaya başlayacaktır. En önemli radyo alıcı cihaz, reklâm ları. Blaupımkr. RCA, Körting, O P ÎA , AGA, B albc, G eneral E le ctric ve Marellı'ye âıd ıdı.
474
Balkanlarda. Ona vc Yakın Doğuda Nazi propagandası yapmaktı Nazi Partisinin Yabancı Ülkeler Organizasyonunun (Auslandsorganisalion=AO) da. bu alanda etkinliği vardı vc bu birim, örgüilenme vc propaganda konularında Alman Dışişleri Bakanlığı ile yakın ilişkiler içindeydi. Bu birimin üyeleri, yabancı ülkelerdeki Alman kulüplerinde Nazi örgütleri oluşturmaya çalışıyorlar ve Nazi propagandası yapıyorlardı. Üyeler, bu tür yerleri, örgütle nme'k, propaganda vc casusluk amacıyla kullanıyorlardı. 1932 yılında Nazi Partisi nin yabancı ülkelerde oluşturduğu örgüllerden otıbir tanesi dc Türkiye'de bulunuyordu. Nazi Partisi nin Yabancı Ülkeler Organizasyonu nun (AO) Tür kiye'deki üye sayısı ise şöyleydi: Nazi Partisi nin iktidara gelmesinden önce üye sayısı 22 ve Türkiye konuya ilişkin sıralamada 44. ülke iken, Nazi Partisi rıhı iktidara gelmesinden sonra üye sayısı artmış vc bu dönemde üye sayısı 21b olmusıu. Bu kez Türkiye sıralamada 46. ülkeydi. 30 Haziran 19.37 tarihine gelindiğinde ise. üye sayısı toplamı 238 idi ve Türkiye sıralamada 29. ülke olmuştu.3 398 7936 1933-1937 yılları arasında Nazi Partisi nin Yabancı Ölkeler Or ganizasyonunun (AO) ülke vc mahalli grup yöneticilerini göste ren bjr listede, söz konusu örgülün yöneticisinin Plans Sudıscnberg vc İstanbul'daki mahalli grup yöneticisiniıı ise Riener oldu ğu görülüyordu.39904 1 Mayıs 1935 târihi itibârıyla Nazi Partisi nin Yabancı Ülkeler Organizasyonu'nuıı (AO) İstanbul daki yetkili ismi ise k. m
400
Cıross cm. Nazi Partisi nin 1937 yılında yabana ülkelerdeki en önemli propaganda gazetelerinden biri de, İstanbul'da yayınlanan 1 ürkisehe Post idi. İstanbul'daki Alman kulüpleri, Tculonia ile 1933 yılından önce
396 Glasneck, Tiirkei und Alghanistan, s. 5; Cemil Koçak, Türk-Altnan İlişkileri 11923-19391, s. 177. 397 Jacobsen. age, s. 650. Ceıtnl Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939}, s. 177 398 Jacobsen, age, s 661-664; Cemil Koçak. Türk-Alnıan İlişkileri (1923-19391. s. 177. 399 Jacobsen, age, s. 652; Cemil Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1923-1939}, s. 177. 400 Jacobsen, age. s. 668-669; Cemil Koçak, Tıirk-Alfflan İlişkileri (19234 939}, s. 177.
475
kurulmuş olan AIc man ma ve Deutsche Ausflugsvcrein idi, Teutoııiantn Başkanı, 1938 yılında, Deutsche Bantdııı İstanbul Müclürıı olan Wcidtmann idi. Bu sırada Alman kolonisinin önde gelen ki şisi olarak Reederci Müdürü Meves’in adı geçiyordu. Glasncck dc, Nazı Parıisi'uin Yabana Ülkeler Organizasyonunun (AO) İs tanbul mahallî grup yöneticisi olarak Mevcs’in adını veriyor.401 Türkiye’de 1.300 Alman vatandaşı bulunuyordu kı, bu sayı ile Türkiye, koıuıvkı ilgili sıralamada sekizinci sıraday dı.402 Kroll, 1938 yılı basında hazırladığı bir raporda, Nazi Partisinin Türkiye’deki çalışmalarına ve faaliyetlerine değiniyordu. Kroll, raporunda, Türk Hükûmeti’niıı yabancı ülkelerde diplo matik temsilcilikler bulundurmak dışında, ülke dışında yaşayan vatandaşlarıyla ilişki kurmak için, yurt içinde ve dışında merkez ler oluslıtııııaya ilgi göstermediğini, bunun tek istisnasının ise, Hatay'da yapılacak secimler dolayısıyla, burada bir Halkevi açıl masına çalışılması olduğunu vurguluyordu. Türk yasalarına göre, yabancıların Türkiye’de siyasal birliklere ya da ırkçı nitelikteki kuruluşlara girmeleri yasaktı. 'iniklerin ve yabancıların, Türkiye'de yabancı ülkelerin kostüm, kıyafet, nisan ve işaretlerini taşımaları da yine yasaktı, Söz konusu yasa eski ta rihliydi. Kroll, yabancı kişi ve grupların bu yöndeki girişimleri nin ve faaliyetlerinin Türk polisince yakından ve dikkatle izlen diğini. bu yöndeki hareketlerin sert tepki yarattığını ve resmî makamlar nezdinde olumsuz değerlendirildiğini yazıyordu. Ra porda, bu tutumun, komünist partisine karşı da, fasisı partisine karsı da ayııı ölçüde geçerli olduğu, yıllar önce Sovyet asıllı Türk
401 Glasrıeck. Türkei un d Afghanistan. s. 32, Cemil Koçak, Türk-Alnıan İliş k ile ri (1923-1939), $ 177. Krolf uıı. ilende ele alacağını 18 Ocak 1939 tarihli b ir raporu da GJasneck'ı doğruluyor 402 Jacobsen. age, s. 664-668, Cemil Koçak, Türk -Alman İlişkileri (1923-1939), s. 178 Glasneck. B e rlin m, Türkiye deki Alnıan uzman ve g ö re vlile ri propaganda ve casusluk a m a ç la n d o ğ ru ltu su n d a k u lla n d ığ ın ı b e lirtiy o r G la sn e ck, M elhodert d e r D e u ts c lt-
fasctıisirschen Prepagandataetigk«il in der Törkei Vor und Waehrend des Zw eiten VVeJtkrieges, s. 26. Ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkile ri (1923-1939) s 174-176.
476
Tatarlarının kurmuş oldukları birliğin de kapatılmış okluğu ha ber veriliyordu. Kroll, Italyan Faşist Parıisi'nin de ("Fascio") yıllardır yun dı şında yaşayan İtalyanların birliği için mücâdele ettiğini ve Türki ye'de de örgü ilenmeye çalıştığını, ancak bu tür girişimlerin kabul edilmediğini belirtiyordu. Nitekim birkaç yıl önce İzmir'de lıalvan Başkonsolosluğu'uda, Cusa d’llalia aracılığı ile, belirli çevre lerde ve sâdece bu çevrelere yönelik propaganda filmleri gösteril mek istenmişse de, İzmir Valisi bu faaliyeti önlemişti. Raporda, Valinin bu girişimi önlemek için, gerekçe olarak söz konusu ku rulusun bu tür düveller veremeyeceğini gösterdiği belirtiliyordu. Buna karşılık, aynı kuruluşun İstanbul’da bir şubesi bulunduğu nu halter veren Kroll, bu şubeye her isteyenin, hattâ Türklerin dahi serbestçe girebildiğini bildiriyordu. Kroll. İni çerçevede, Nazi Partisi’nin Türkiye’de oluşacak ma hallî bölge gruplarının kuruluşuna özellikle İstanbul’dan başlan masının düşünebileceğini ifâde ediyordu. Nazi Partisi irin İstan bul'daki mahalli bölge gruplarının eski yönetici H. Guckes. bir Alman kulübü olan Teıüoııia’da Nazi Partisi nin toplantılarım ser bestçe düzenliyordu. Bıı toplantı vc törenler sırasında. Nazi bay rakları, sembolleri ve üniformaları da serbestçe asılıyor, takılıyor vc giyiliyordu. Bu serbestlik olanağı, o zamanki mahallî grup yö neticisinin Türk polisi ile olan yakın vc iyi ilişkilerinin bir sonu cuydu. Kroll, raporunda, Türk yasalarına göre yasak olan bu tür top lantı vc törenlerin uzun zamandan beri sâdece Dâhiliye Vckâloti'ııcc değil, fakat Hâriciye Vekâletince de bilindiğini yazıyordu. Kroll, bu tür toplantılara karşı yasal bakımdan harekete geçilebi leceğine ve Alınan kuruluşlarının kapatılabileceğine dikkat çök ükten sonra, İstanbul'da hâlen grup yöneticisi olan Nazi Partisi üyesi Meves’in bu tür toplantılara artık bir son verdiğini ve bay rak, sembol ve üniforma taşınan bu çeşit kutlama ve törenlerin artık sâdece İstanbul’daki Alman Başkonsolos!uğu’nda düzenlen diğini haber veriyordu. Yine aynı şekilde Ankara’daki benzer top lantılar da artık sâdece Alman Büyükclçıliği’ndc düzenleniyordu. Çünkü Ankara’da Türk yasalarının uygulanmasına itinâ gösterili
yordu. Yine İzmir'de mahallî grup yöneticilerinin düzenledikleri 477
aynı türele ki toplantılar. Valinin onayı ile, sadece İzmir'deki Ab man Başkonsolosluğumda yapılıyordu. Kıoll, raporunda sözünü ettiği Alman faaliyetlerine karşı Türk Hükûmeti’nde bir tutum değişikliği beklenmediğini cie Iıaber ve riyordu.403* Ancak Türkiye'de görülen Alman/Nazi propagandasına karşı Tan gazetesinde siyâsî/ideolojik bir mücâdele anılmıştı. Türk-Iil gi Üz Ortak Deklarasyonu nun imzalanmasından sonra Tan gaze tesinin Alman/Nazi propagandası aleyhindeki kampanyası hız ka zanacaktır. “ İki sene evvel üniversite gençliğini avlamak için Divanyolu'nda açılan Alman istihbarat bürosunu kapattıran Tan'ın neşriyatı olmuş tu r/'404
Tan gazetesi, Tmkische Posı ile Beyoğlu gazetelerinde görülen Alman/Nazi propagandasına karşı Türk Hükümetinin dikkatini cc kmc ye cal ısı yord u.405
4Ö3 ADAP, Sene D. 1937-1945, Barıd V, {Jı>ni 1937-Maerz 1939), Kapitel VII, Die Tur k e l i 16, Jııli T937 • 10 Febuıar 1939). "KroHdan ADB’y e ', Nr. 539, 1$. 1.1938, {3890/E 048 804-8081 Cemil Kaçak, Türk-Al man İ liş k ile r in 923-1939), s. 178-179. Kralı, ye to n çı siyâsî grupların Türkiye'de Ciddi politik etkinliklerinin olmadığım, bu tür grupla’ rın polis gözetiminde olduğunu yazıyor ve buna örnek olarak da Fransız Union Française'yı veriyordu. Glasneck. Methoden der Deutsch-Fasc hisli seken Pfopagandafaetigkeü in der Türkei Vor und VVaehrend de$ Zvveiien Wehkrieges, s. 32-33; Cemil Koçak, Tıiılt-A lm an iliş.kile ri 11923-193%
s 178*179
Neumark da, anılarında, kendilerinin de, diğer yabancılar gibi, sürekli polis gözetiminde ol duklarını yazıyor. Neumark, age, s. 115-122; Cemil Koçak, Türk-AJman İliş k ile ri (1923-1939), s 178-179 Alman Teutonıa Kulübü, İstanbul'da 1847 yılında kurulmuştu Yine İstanbul’daki Alemannia ve Deutsche Ausflugsverein ise 1933 yılında kurulmuşlardı. Glasneck, M ethoden def Deutschfasehrstisehen Propagandataetigkeit in der Türkei Vor und W aehrend des Zvveiten W eltkrıeges. s 31-33. Glasneck de, Teutoııia KJübij'ndeki siyasal amaçlı toplantıların Dahiliye ve Hâriciye Vekâletlerfnce bilindiğini belirtiyor. Yine Glasneck'e göre, İstanbul’daki Alman Başkonsolosluğu ile bu kulüpler arasında yakın ilişkiler bulunuyordu. Giasneck, Methoden der Deutsch-Faschistisehen Propagaudataeligkeit in der Türkei Vor und VVaehrend des Zweiten Wellkrieges, s. 31-33 404
Zekeriyâ Sertel. "Tan ın Kazandığı Büyiık D â v â T a n , (15.5.1939).
405 Tan, İ2.8 1939).
Tan gazetesinin bir başka haberi ise şeyleydi: “Tanı Alımııva va Sok mmrorla r ’406 lan gazetesinde bu sırada sık sık ZekeriyA Sene! i inzali ve Al man aleyh lan yazılar yayınlanıyordu.4 407 60 Tan gazeleşinin Alman/Nazi aleyhıân mücâdelesi Berlin’in kar şı alağı ile sonuçla nacak ve Alman firmalarınca Taıı gazetesine verilen ilân ve reklâmlar kesilecektir. Bayer firması, gazeteye rek lâm vermekten vazgeçen Alman fi rinalarından sâdece bir tanesiy di 408 Hattâ gazetenin satın alınması dahi teklif edilmişi!. Tan ga zetesi, gazetenin Deutsche Oricıu Bank tarafından satın alınmak islendiğini açıklıyordu,409 Bununla birlikıet Tan gazetesinin gaze le üzerindeki baskı iddia (an, gerek Bayer firması, gerekse Deutsc he Naclırichıen Büro (DNB) tarafından tekzib edilecek Lir.41014 Alman firmaları. Tan gazeLeşinin yattı sıra, Alman malı fotoğraf ma kinala mim Akbaba mizah dergisine verilen ilân ve re klan ilan ın da kesmişlerdi. Alman firmalarının gerek Tan gazetesi, gerekse Akbaba dergisi üzerindeki söz konusu ekonomik/mâlı baskıları. Aksam, Son Telgraf ve Yeni Sabah gazeteleri tarafından seri bir bi çimde proıesıo edilecek, ancak Cumhuriyet gazaesi bu protesto ya katıl mayaca kur.41 T Tan gazetesi, Nazi Partisi’rıin Yabancı Ülkeler Organizasyo nunu (AO) hakkında da geniş bilgiler yayınlıyordu:
/
y
/
"Ankara, İstanbul ve İzmir'de mahallî gruplar vardır ve bunlar mem leket grubu şefinin emri altında çakşırlar. L \ Bütün bu gruplar, Tandesgruppenleiter' adını taşıyan memleket grubuna bağlıdırlar. Bütün teşkilât, memleket grubu emrinde çalışır. Memleket grubunun şefi T is minde (...) bir Almaııdır. Bu şefin emri altında çalışan muavinlerden bir kısmı, hükümet hesabına çalışan ve Türkiye bütçesinden maaş alan Al malılardır. Meselâ, Ankara'daki şef muavini, Türk mekteplerinin birinde Almanca hocasıdır.
406 Tan, (2.8.19331. 407 Tan, 120.11.13391. 408 Tan, 125 11.1939).
409 Tan, (2511.1339).
410 Tan, {9.12 19391. 411 Tan. (22.11.1339).
479
Bu bekçilerin vazifeleri şunlardır: Nazizme karşı sempati gösteren Türk unsurlarım etrafına toplamak, onlara bütün Alman neşriyatını ver mek ve ayrıca bu Türk unsurların kitap, mecmua ve gazete çıkarmaları na yardım etmek... Yahudi düşmanı neşriyatı para ile himâye etmek, yerli Nazileri merkezle temâsa geçirmek, bunlarla görüşmeler neticesinde memleket hakkında öğrendiklerini rapor hâlinde merkeze bildirmek... İs tanbul, Ankara ve İzmir'de ecnebi dilinde kitap, gazete ve mecmua sa tan yerlerde dolaşarak, Türk ve ecnebi bütün okuyucuların ne gibi eser ler okuduklarım ve temayüllerini tesbit etmek ve buralarda Nazizme sempatik kimseler elde etmek... (...) İstanbul'daki teşkilât daha geniştir. Faaliyet tarzı daha mütenevvidir. İstanbul'da propaganda ve istihbarat işleri ile meşgul olan müesseseler şunlardır: Tötonya |Teııtonia| Kulübü, Alman Kilisesi, DNB (Deutsche Nacbrichten Büro] Ajansı, Türkische Post gazetesi, bar ve birahaneler... Tötonya (Teutonia] Kulübü, Alman mahallî teşkilâtının merkezidir. Alman ve Nazi dostları olan Tiirkler burada verilen müsâmerelere, balolara, eğ lencelere davet olunur[lar], Türk muhitlerine girmek hususunda burada tesis edilen dostluklardan istifâde edilir."4*2
Tan gazetesine göre. Ahııan/Nazı propagandasının hedefi. Tan gazetesini Alman düşmanı olarak göstermek ve Tüı k Hüküme li'nc e kapatılmasını sağlamaktı.4*5 "Almanlar, Türk-Sovyet Dostluğunu Bozmak İçin Uğraşıyorlar."4 414 3 4 2 1 "Türkiye'deki Alman Propagandasının Gizli Faaliyeti: DNB IDeutsche Nachrrchten Bürol Alman Ajansı'rtm Mümessili Bref, Afman Propagan da Servisinin İstanbul ve Türkiye Ajanıdır. Gizli teşkilâtın bütün mensup ları Brel in emri altında çalışırlar."415 "Alman propaganda servisinin taktiği, Türk matbuatını susturmak ve sonra da Sovyetler (Birliği| ile Türkiye'nin arasını açmaktır"416
Zekeri yâ Serte h yine Tan gazetesinde yayınlanan, "Dâhilde Ya bancı Propagandaya Set Çekmeliyiz" adlı makalesinde şunları ya zıyordu:
412 Tan, (10-11.12 1939). 413 Tan. {21.11 1939).
414 Tan, (812.1939). 415 Tan, (9.12.1939). 416 Zekerıyâ Sertel, "Alman Propagandasının Hedefi Nedir?", Tan, (9.12.1939). 480
"Alman propagandasının Türkiye'deki hedefi ikidir: Biri, münevverler arasında Nazi rejimini yaymak; İkincisi (ise), Türkiye'nin müttefikler ve A dostları ile arasını bozmak.,," |
*>
Zekeri yâ Senek yine aynı makalesinde, Almama tarafından yavınlanan Beyaz Ki lapın Türkiye'de kütüphanelere ücretsiz dağı tıldığı m, Alman tüccarların mal stokladığııvı ve Almanya ile ıncvctıı bir ticâret anılaşması vc İngiltere'nin de Türkiye ile ticâreti geliştirmek gibi bir amacı olmadığından, bundan sonra Türki ye'ye anık mal gelmeyeceği ve bu nedenle de fi yalların yükselece ği yo/unda propaganda yaptıklarım açıklıyordu.*418 Tan gazetesi ııı ıı bu dön emde Türkiye'deki Almaıı/Nazi propa gandası hakkında verdiği bilgiler, görüldüğü gibi, daha sonra bu konuda yazılanları doğrul ayacaktır. Fiğinin alanındaki Alman etkisi sâdece Almanya'da öğrenim gö ren Türk öğrencilerle sınırlı değildi, I86B yılında kuıuhııus olan Is lan buldaki Alman Okul un un 1937-1938 öğretim yılında top lam Ö42 öğlencisinden yalnızca 150 tâ nesi Al ma udi. Diğer öğ renciler Türk'tü. Okulun bu târihle Birinci Müdürü olan [olıannes Perili, ay m zamanda, Deutsche O neıu Ban ki n Müdürü ve Drcsdncr Bank'm ela İstanbul temsilcisiydi. İstanbul'daki Alman Okulu nun Alman öğretmen kadrosu yirmi kişiydi vc bunların oıısckiz ianesi Nazi örgütünde çalışıyordu. Ankara'da »Alman Buyüke İçi ligindeki görevlilerin çocukları için 1934 yılının Mayıs aynıda açılmış ikinci bir Alman Okulu daha vardı.419 Saraçoğlu, bu sıralarda, Ingiltere'nin Arıkaı a Büyükelçisi KTlugessene. Alınan Hükümeti Aîmanyada bulunan Türk öğrencilere karsı seri
4 1? Zekeıiyâ S e rte l "Oâhdde Yabancı Propagandaya Set Çekmeliyiz", Tan. (12 12 1939} 418 Zekerıyâ Sertel, "Dâ Julde Yabanc< Propagandaya Set Çekmeliyi?". Tan. ( 12.12.1939}
419 Glasneck, Methoden der Deutsdı-Faschistischeıı Prûpagandataeligkeit ııı der Türkei Vor
und VVaehre nd des Zvveiten VVeltkrieges, s 21-22. Alman Okulları na ilişkin ayrıntılı bilge için hkî Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri (19231939), s. 180-181.
481
ülkcduı uzaklaştıracağını açıklıyordu.420 Ncımıark da. anılarında, savasın çıkası ile birlikle. Türk Hükümetinin tesmt kuruluşlarda görevli Alman uzmanları görevlerinden uzaklaştırdığım yazı yor.421 Tüı k Ordusu nda görevli son Alman askerî danışmanı da IÖ 3Ü yılının sonlarında görevinden ayrılacaktır. Sanayi kuruluşla rında görevli Alman uzmanların sayısı azalırken. İngiliz ve Fran sız uzmanların sayısında artış olacaktır,4 422 1240 Alman/Nazı propagandasının Ordu içine de sızdığı anlaşılıyor. Askeıi Ceza Kanunu nda yapılan bir değişiklikle, "son seneler de devletimizin siyasi, hukukî ve iktisadı nizamlarım ve Teşkilâtı Fsâsive Kânunu ile muayyen olan ana vasi Harı m bozmak maksa dı ile bilhassa yabancı rejimler lehine Ordu içerisinde sistemaıık olarak hâriçten propagandalar yapılmakta okluğu” görüldüğün den. söz konusu cezalar artın laca ktıı.423 l L)$ö yılının son günlerinde Cumhuriyet gazetesinde yayınla nan bir haber. lürk-Almaıı ilişkilerinde yaşanan gerginliği bitlim açıklığı ile ('»i laya çıkarıyordu: “ 'Asılsız Haberler' Türkiye'deki Alman [Büyükjelçisi'nin Değiştirilmesi için Hükümeti mizin Teşebbüste Bulunduğu [Haberi! Doğru Değil'
420 1033 Üniversite Reformu sırasında. Nazı Alınanyasından daha çok Yahudi olduktan için ya da siyasal nedenlerle ayrılmak zorunda kalan ve sayılan, asistanlar, okutmanlar ve yardımcı bilimsel personel dışında, lQ0 civânnda olan Alman mülteci üniversite öğretim üyeleri, Tıirk yüksek öğretiminin yeniden düzenlenmesinde görev almışlardı. Bkz. Horst Wıdnıann, Exi! und BildımgshıHe, (Dıe Deutschesprachlıge Akademische Emıgratıon in die Tîirkei ııach 19331 Almanya'dan Türkiye'ye gelen mülteci üniversite öğretim üyeleri hakkırıdak» bu araş tırına, içerdiği bilgi, malzeme ve kaynaklar açısından çok değerlidir Kitabın Türkçe çevirisi için bkz. A tatüık Üniversite Reformu. Bu alanda nispeten yem bir kitap için ayrıca bkz. 8iogtaphısches Mandbucb de r Deııstclısprachigen Enıigralion nacJt 1933.
Glasneck. Berlin’in, mülteci Alman üniversite öğretim üyelerim ve Türkiye’de görevli Alman vatandaşlarını Alınan Hükümeti ne bilgi ve rapor vermeye zorladığını, Türk basınına rüşvet dağıtmak için de girişimlerde hulnnduğunu ve basın mensuplarını satın almaya çalıştığım be lirtiyor. Glasneck, Meıhodeıı der Ûeutsch-Faschistischen Propagandalaeligkeit in der TürkeiVorund VVaefırend des Zvveiien VVeÜkfieges, s 15 421 Neıuııark, age, s. 210 422 Krecker, age, s. 74-75. 423 Cumhuriyet. <4.5 19391. 482
'Bundan başka, son günlerde, bilhassa memleketimizden Almanya'ya bir takım mecmua ve risalelerin gönderildiği görülmüştür. Bunlar, Türki ye'deki bâzı adreslere gelmiş olan Almanca mecmua ve broşürlerdir ki, alıcıları tarafından bu yolda hiçbir sipariş ve talep vâki olmadığı gibi, üzerlerindeki bantların dahi yırtılmasına lüzum görülmeden iade edil mektedirler). Bu müneselâkâtın iadesi sırasında hemen müştereken kullanılan adres, Türkiye'yi tanımamış olanlara ince bir ihtar mâhiyetinde telâkki ediliyor. Adres şudur: Herrn Goebbels-Berlin'‘
Türkiye'de Atman etkisinin silinmesi yolunda bir başka geliş mese, hemen basında rastlanacak lir ve bu gelişme, » 1040 yılının ^ TüıLisdıc Post gazetesi ile ilgilidir. Tan gazetesinin Türkisehe Post gazetesinin matbaasında bir ta kım Alman/Nazi propaganda broşürlerinin basıldığı yolunda ya yınlar yapması üzerine, gazetede ve matbaada arama yapan polis. Tan gazetesinin iddialarım haklı çıkaran bazı kanıtlar bulacak ve Türkisehe Post gazetesinin sahibi ve Uııivcrsum Maıbaası sorum lu müdürü Muzaffer Toydcmir, çıkarıldığı mahkemede, Al man/Nazi propaganda broşürlerinin kendi matbaasında basıldığı nı kabul edecektir Bunun üzerine, Toydcmir, matbaasında bası lan broşürlerin üzerinde matbaanın adının bulunmadığı ve bası lan broşürlerden Savcılığa iki nüsha gönderilmediği gerekçesi ile, 45 TL. para cezasına mahkûm olacaktır.4 425 42 Türkisehe Posı gazetesi, bundan çok kısa bir süre sonra, 1940 vıltmn Man avı sonunda, "memleketin siyâsî menfaatlerine aykırı neşriyatından dolayı Vekiller Heyeti karârı ile" kapatılacaktır.4 Nâdir Nâdi, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan, "Türkiye'de Türk Scsiv adlı yazısında, hükümetin bu tutumunu destekliyor, ancak diğer yabancı devlet ve rejim propagandası yapan gazete ve dergilerin de bundan sonra aynı şekilde kapatılacağını üstü örtü lü bir biçimde belirliyordu.427 ^
/
*
424 Cumhuriyet, (11 12.1939) 425 Taıı, |1 3 .î .1940}; Cumhuriyet (13.1.1940). 426 Tan, (30.3.1340). 427 Cumhuriyet,, i I 4.1940) Türk basımcıda yayınlanan Italyan aleyhtarı yazılara karşı, Roma da. gereken girişim lerde bulunmaktan elbette çekinmiyordu
483
Yine aynı gün basınçla rastlanan bir başka haberden de, tzıniı eski mebusu Sırrı Bellioglu'nun tutuklandığım öğrenmek müm kündür. Bellioğlu, asker ve sivil kişilere hükümetin dış politikası nı eleştiren mektuplar gönderdiği gerekçesi ile, Divânı Harb'de yargılanacak lir. Görüldüğü gibi, Türkiye'de Alman etkisi, 19.39 yılının ortala rından itibaren tedricen azalmaya başlamış ve yıl sonumda Türki ye ite Almanya arasındaki siyasal ilişkilerde önemli ölçüde bir kopma meydana gel mişli. Bulun bu olumsuz siyâsi gelişmelere karşın, Almanya, 1939 yı lında, Türk-Afman iktisadi ilişkileri son dört aydır kesilmiş oldu ğu hâlde, Türk dış ticâretinde daha önce sahip olduğu ilk sırayı koruyacaktı r. 1939 yılının ticâret is lal isliklerine göıc, Türkiye'nin lop la m ihrâcânnda Almanya ile Çekoslovakya’nın payı % 42 idi. Türki ye'nin lophuıı iıhâlâunda Almanya’nın payı % 30 ve ihracatındaki payı ise % 37 idi.428 Görüldüğü gibi, Almanya, Türkiye'nin tüm ihıâcâlımn yansını alıyordu. Almanya, 1940 yılı sonuna dek, Türkiye’nin en büyük ticâret oılağı olmaya devam edecektir. Bu oranlar o kadar yüksekli ki. Hâriciye Vekili $ükr ü Saracog-
Çetiıı Altan. bu konuda, şu bilgileri veriyor: ' Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman ile Zafer gazetesi başyazarı Mümtaz Faik Fenıkm bir münâkaşa yüzünden araları açılıverdi. Yalman, Fenik'ı, kalemşorfukla. insanı arkadan vurmakla itham etti ve 'Seni yerim e geçecek bir gazeteci olarak görüyordum Hayal kırıklığına uğradım. Yazık...’ şeklinde birşeyler yazdı. Bunun üzerine. Mümtaz Faik IFenikL üç sütun çapında m akalelerle, gazetecilik hayatım anlatmaya başladı. 6u otobiyografide bir cümle dikkatimi çekli. Mümtaz Faik Fenik, Radyo Gazetesini ilk defa kendisinin kurduğunu söylüyor ve ‘ Bir akşam, radyoda, ftaJyanferm Toronfo Jrmammn bombaJandrğrnı arîJatrrkerı. ‘Şu m ahçup Itafyan donanması nerededir?' dediği için. Radyo Gazetesinden uzaklaştırıldığını yazıyordu. Italyan Büyükelçisi, o zamanki Başbakan rahmetli Refik Saydama şikâyet etmişmiş " Çetin Aftan. "Elemçler-Eleşrirmeler: Yeni Adam'r Celâl Bayar Hükümeti Kapatmıştı", Yeni Adam, Sayı 619,413 Ekim 19491. Ayrıca bkz. Zafer, 129.9.1949). 42Ö Nen mark. 'Der Türkısche AussenhandeJ 1939-1940'', İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt: 2, s. 323-324.
484
lu, 14 $ubal 1040 tarihinde, “tekelleşmiş hâle gelen dış ticâretin dış politikaya yön verine tehdit ve ıclılikeşi"nden söz. etmek zo runda kalacaktı.4*9 Gerçekten de, Almanya’nın bu denli büyük ölçüde ekonomik ve lieâıî egemen ligi altına girmek, hiç kuşkusuz, Türk dıs politi kası mn hareket imkânlarım daraltıyordu. Bunu zâten bilen Türk Yöneticiler de, İngiltere ve Fransa ile kurulan yakın siyasal ilişki leri. aynı ülkelerle hızla kurulacak ekonomik ilişkilerle pekiştir mek istemişlerdi.
"Garip Savaş" Döneminde Türk-Alman İlişkileri Savasın başlaması ile birlikte, tüm Türk basını, ortak bir tutum içinde, yakın bir zamanda gerçekleşecek muhtemel bir mimdik zaferi beklentisi içinde, Almanya ile İtalya aleyhine yazılar ve ha berler yayınlamaya başlayacaktır. Polonya’nın kısa zamanda lıic umulmadık ve beklenmedik bir şekilde uğradığı askeri yenilgi karsısındaki hayret, batı cephesinde haftalar sürecek bir müttefik saldırısı beklentisi ve ümidi ile dengeleniyordu. Basın, Alman ba sınına vaıııl vermekte serbest bırakılmış izlenimini uyandırıyordu. Almanya, Sovyetler Birliği ile imzalamış olduğu licârel anılaş ması dolavısıvJa, Türk ive elen hammadde il hâlâ tının kesilmesinden doğan açığı rahatça kapatabiliyordu. Oysa Türkiye, bu konu da Almanya gibi bir imkâna sahip değildi ve ihlûc edilmek tizeıc hazırlanan tarım ürünleri elinde kalmıştı. Berlin ise, Türkiye ile yeni bir ticâret anılaşması imzalamayı daha cok siyasal nedenlerle isi hordu. 924
429 VVeisband, -age, s. 108. Nitekim. Ticâret Vekili Cezmı Erçm de, aynı durumu şöyle özetliyordu: "1938 senesinde 145 000 000 JTLırkl Lıralsı] etrafında olan ihracâtımızın 119.000.000 F ürM Lira sı'm kliringli memleketlerle ihracat teşkil eder ki, (bununj umumi ihracâtımıza nazaran nispeti % 82.2'dir (...)
İthalâtımıza gelince.. IKtiringli memleketlerden ithalât!, umûmi ithalâtın % 82.4'ü[mi| îeşkif eder" Erçin. "serhest döviz ile m ünâsebaia" hız verilm esinin esas amaç olduğun1! belirtiyordu. TBM M ZC, Devre: 6. İçtimâ. Fevkalâde, Cilt- 4. 38. inikat. (8.7.19391.
4 *5
Gerçeklen ele bu sırada Türk-AIman ticarî görüşmeleri sürüvoıclu .430 *
\Viehl. PapeıVc yazdığı bir raporda, Berlin’e, Türkiye ile Alman ca arasındaki ticarî ilişkilerin kesilmesinden sonra, Türkiye'nin dış ticaretini Almanya’dan İngiltere'ye çevirmekle yetersiz kaldığı ve Türk ekonomisinin büyük ve önemli güçlüklerle karşılaştığı yolunda lıabcrler ulaştığını belirtiyordu. Wichl, raporunda, Almanya ile ticaretin kesilmesinin bâzı siya sal sonuçlarına da dikkat çekiyor ve Türk ticâret erbabının, özel likle de Almanya ile ticari ilişki içinde bulunanların durumu eleş tirdiklerini belirtiyordu. Wielıl'e göre, Türkiye’nin içinde bulun duğu ekonomik güçlükler artarsa, bu durum, Türkiye’nin yakın da yeniden Almanya’ya yakınlaşacağı anlamına gelebilirdi. Bu takdirde, Berlin, taleplerini ‘diktatörce' sunma fırsat ve imkânına sahip olacaktı. Aİman yanın Türkiye’ye mal sevkı yâ tim durdur ması Türk ekonomisini yeterince güç durumda bırakabilirse, bu takdirde, Berlin, bu sayede, krom sorununu yeniden gündeme ge tirmeyi başarabilir ve bu konuda Ankara ile görüşme imkânına sahip olabilirdi.431 Papcn ise. Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin olumlu yönde düzeltilebilmesi için, işe ekonomik ilişkilerin düzeltilme sinden başlamak gerektiği kanısındaydı. Papcn’c göre, bu yol hem yararlı, hem dc zorunluydu 432 Almanya, denizaltı motorları gibi askeri malzemeyi Türkiye’ye sevk etmiyordu. Bizzat Mitler, ancak savaş sanayii iciıı önemli hammadde karşılığında bu konu da yeni bir karâra varılabileceğini söylemişti. Bununla birlikte, Berlin, ticari görüşmelerin devâmnidan yanaydı 433
430 ADAP, Sene 0: 1937-1941. {Die KrieusıâhreL Band VIII, (Erster Band: 4 September 1939 bıs 18. Maerz 19401. "VVıehrden P apenV '. Nr 330. 7.11.1939, (8342/E 590 139-43). 431 AÖAP, Sene D: 1937-1941, {Die Kriegsjahre), Band V II \, (Erster Band: 4. September 1939 bis 18. M aerr 19401. "VMebf’den Papen'e", Nr. 333,$.1 f 1939. (453Î/Î44 250-617 432 ADAP, Serie 0.1937-1941. tOıe Kriegsjahre), Band VIII, {Erster Band: 4. September 1939 bts 18. Maerz 1940), ' Papen den ADB've", N r 339, 9.11.1939, {212V462 425}. 433 ADAP, Serie D- 1937-1941. (Die Knegsjahre), Band VIII, {Erster Band 4 September 1939 bfs 18. Maerz 1940), ' S i l i ' d e n Papen'e". Nr. 35111.11 1939, (453ZfE 144 275).
486
Bcılinc göre, Türkiye’nin ileride Aima uyanın yanında savaca katılması, ancak ekonomik bakımdan Balık ülkelerden bağımsız olması ile mümkündü. Ayrıca Almanya, savaşın ilerleyen dönem lerinde kroma olan ihtiyâcının artacağını da hesap ediyordu. An cak T ürk-Alman Ticâret Antlaşması nın imzalanmasına ilişkin gö rüşmelerden bir soııııc alınamayacaktır, Türkiye, krorn üre ıhım nm tamânımı l c>43 yılı başına kaçlar müttefik devletlere, yâni In giltere ve Fransa’ya satmak iciıı müttefiklerle antlaşma yapmıştı. Almanya ise, krom söz konusu olmaksızın, yeni bir ticâret antlaş ması imzalamaya vanasınıvordu. "bar ip .Savaş' dönemindeki Türk-A İman ilişkileri, ticari ve si yâsi görüşmelerin ieice geçtiği karmaşık bir alandı, Papen, Oclü luıJak Anıl aşması n m imzalanmasından hemen sonra Herlin e dönmüştü. Papen, Berlin'e döndükten hemen son ra, RibbenırojVtm lâlınıân üzerine, Türk Hükümeti ne, Berlin'in resmi görüşlerim ayıklamakla görevlendirilecektir. Ribbemrop. talimatında, durumu söyle cözıunlüyorclu: 12 Mayıs tarihli Türk-Ingiliz Ortak Deklarasyonu Almanya ta rafından sert tepki ile karşılanmıştı, Türkiye’nin Berlin Buy ilkel cisi İlamdı Aıpag ile yapılan görüşme sırasında bu konu üzerinde önemle durulmuş ve Berlin'in umunu bütün açıklığı ile belirtil mişti. Ankara, Berlin in bu tür ikâzlarına rağmen, Delü İtti lak Anılaş ması na katılmıştı. Antlaşma. Berlin'in gözünde, İngiltere ve Fran sa'nın Almanya'yı çevir me/çcvrclenıc politikasına katılma anlamı na geliyordu. Türkiye, kendisini Bal ıh ülkelere teslim etmiş ve onlarla ayın pota içinde erimişti. Ankara, savaş başladığından beri tarafsız bir konumdaydı. Ama Batı ittifakına da yakındı. Beri inV oöre, 1ürk ive, üçlü ittifak Anılaşmasını imzalamakta savaşın hâli hazırdaki durumunda ciddi bir adım atmıştı. Çünkü, Türkiye gıln biı gücuıı, barış zamanı uda bir ittifaka katılması ile, savaş zama nında. Iıele savaşan taraflardan birinin yanında bir itti laka katıl ması arasında önemli bir lark vardı. Bat ı i nifakı içinde Türkiye, artık savaşan taraflardan birinin ya nında bâzı yükümlülükler altında bulunuyordu. Almanya'nın sü rekli uyarılarına rağmen. Türkiye, antlaşma hükümlerine uyarak, ittifakı fiilen geçerli kılarsa» bu takdirde, Alman Hükümeti, bunu. /
t
*
487
hali hazırda devûm eden savaşta düşman devletlerin yarımda in inin alan bir ülkeye karsı harekele geçmek için yeteriı bir neden olarak görecekti. Bu takdirde Türkiye, Almanya ıım düşmanları nın yanında yer almış olacaktı. Almanya, ittifak anılaşması praıik sonuçlanın verdiğinde, karşı önlemlerini alma lıakkmı saklı inili yordu. Ribbcnırop, PapcnTIcn, Berlin'in bu açıklamalarına karşılık l ink Hükûmeıi’nin tepkisinin ne olduğunun derhâl bildiriiıııcsini islivordu 434 Ankara nın Berlin'in bu nota benzeri sen uyanlarına yanıtı» herhalde Berlin'in beklediğinden çok daha yumuşak olacak lir. Saraçoğlu, Papen in Odu İttifak Anılaşmasını eleştirmesini ön ce suskunlukla karşılamış ve daha sonra da ittifak anılaşmasının haklılığını Türkiye'nin resmî dış politika gerekçeleri ile lemcllendirmeye çalışmıştı. Saraçoğlu'na göre. Ödü Iuilak Anılaşması. Türkiye'nin güvenliği ve savunması için gerekliydi ve Almanya'ya değil, fakat İtalya'ya yönelikti. İlatya ise, lîdü İttifak Anılaşma sı nı resmen protesto bile etmemişti. Saraçoğlu, Papen in gelecek teki T ürk-Alman işbirliğinden ve dostluğundan kuşku ile söz çi mesi üzerine de, Batılı devletlerin Türkiye üzerindeki yoğun ve aşın baskılarından şikayetçi olacaktır. / Papen, görüşme sırasında, Sovyet Büyükelçisinin. kendisine, müttefik savaş gemi terinin Boğazlardan geçmesi hâlinde. Boğaz ları homhalayabileccklcrini söylediğini de açıklayacaktır.435 Saraçoğlu, bir başka görüşmede dr, Papcn’c. Türk-Alman licâı i ilişkilerinin olumlu yönde düzeltilmesini istediklerini bildiriyor du Papen de, bunun üzerine, Ticâret Vekili ile göı üsceeknı. Saraçoğlu ile bir saat süren bu görüşmesinden sonra, Papen, Alınan Dışişleri Bakanlığı na yazdığı raporda, Türk Hüküme tinin, Berlin'in son protestolarından etkilendiği ve Türk-Alman
434 ADAP, Sene D 1937-1941. (Ote Kriegsjahrel, Band VIII. lErster Band 4. September 1939 Ijis UJ. M aen 1940), ‘ Rıbbentrop’iau Papen'e", Nr.324. 3.11.1939. (6468/E 596 864-65). 435 ADAP. Sene 0. 1937-1941. (Oie Knegsıahre). Band VIII. (Erster Banel 4 September 1939 his 18. Maer* 19401. “ Papeıı'den AOB’ye", Nr. 338.9.11.1939.11625^389 265-66).
488
siyâsî ilişkilerinin düzeltilmesini istediği izlenimim edindiğini be lin ivordu. Saraçoğlu, savasın hâli hazırdaki durumunda güçlü bir Alman ya'nın varlığının Türkiye'nin çıkarma olduğunu ifâde etmişti. Saraçoğlu'nun iladc elliği bu görüşü, daha önce de, 7 Haziran târihi i Inönü-Papcıı görüşmesinde, İnönü de Papen e açıklamıştı. Saraçoğlu, Üçlü luifak Anılaşmasının, yalnızca Türkiye bir sal dırıya uğradığı takdirde geçerlilik kazanacağım da vurgulamış0
t..4* Bu sırada sıklaşan Santcoğlu-Papcn görüşmelerinin birimle, Pa per), Alman Hükümeti'rıin Tüvk-Alnıan iktisadi ilişkilerinin geliş tirilmesine hazır olduğunu ve Berlin’in Türk-Alntan Ticâret AmIasimsi'ııın imzalan masun istediğini bildiriyordu. Ancak Türkiye, İngiltere ııiıı baskısı ile, Almanya'ya krom vermekıcn hâlâ kaçmı yordu. Berlin açısından İni durum, closLça ve tarafsız bir davranış olarak kabul edilemezdi. l:ğcı Türkiye kabul ederse, Almanya, krom karşılığında, dövizle ödemede bulunabilir ya da askeri mal zeme ve sıkıtı verebilirdi Papen, Ankara'nın, önce Ticâret Vekâleti ile bir ticâret anılaş ması imzalanması ve dalıa sonra da krom sorunuıııııı görüşmeler yolu ile bir çözüme kavuşturulması yolundaki önerisini red edi yordu. Buna karşın, dalıa oııce kesilmiş olan Türk-Almatı ticari görüşmelerine derhâl yeniden başlanması konusunda bir uzlaş maya da varılacaktır.*437 Aslında Ankara ile Berlin arasında ticâret antlaşması konusun da l>iı uzlaşmaya varılmasını Almanya da isliyordu. lürk-Alman ekonomik ilişkileri konusunda Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi tarafından hazırlanan bir raporda, Türkiye'nin ekonomik bakımdan dalıa fazla baskı altında tutulması görüsü red ediliyor ve bu tür baskıların ülkeyi İngiltere'ııiıı eline teslim edeceğinden çekimliyordu.438 9
43 $ ADAP, Seıifi 0: 1937-1941. (Dıe Knegsjabre), Band VIH, (Erster Band: 4 September 1939 bis 18 Maer z 1940). ' Papen den ADB've". Nr 366.17.11.1939, (96/108 112-13). 437 ADAP, Sene 0 1937-1941, {Die KrıegsjahreJ, Band VIII, (Erster Band’ 4. September 1939 bıs 18. Maerz 1940). 'P apen'Jen A O B ye", Nr. 390,27.11.1939.196/103 123-24) 438 ADAP. Sene 0: 1937-1941. (Dıe Kriegsjalıre), Band Vllfc, (Erster Band: 4 September 1939 bıs
489
Aııcak Ribbcnlrop, Alman Dışişleri Bakanlığı Iktısaı Politikası DâııesİYiin bu yöndeki görüşüne kail İliliyordu. Ribbcıurop. eko nomik ilişkilerde daha sen davıamlması gerekliğini savunuyor du. Rihbcrıııop, Almanya’ya krom sev kıya mı a başlanmadan. Kırk-Al man Ticaret Anılaşması görüşmelerine başlanmaması ge rekliği görüşündeydi ve Papcn'e verdiği tâli malla da, Ticaret Ve kâleti ile görüşmelere devam edilmemesi gerekliğini bildiriyor du.4» Papcıı ise, Ribbemrop ile ayın görüşle değildi. Papcıı, J
19401. "Alm an Dışişleri Bakanlığı 390, Kasım 1939, (212T/462 413-20}. 18.
Maerz
İktisat Politikası Oâiresi ni» İmzasız Raporu", Nı
439 ADAP. Serie D. 1937-1941. (Die Krıegsjahre), Band VIII, (Erster Band 4 Septemher 1939 bıs 18 Maerz 1940). "fiıbbentrop'taıı P a p e n V , Nr. 408. 1.12.1939, {96/108 128-29}. 440 ADAP, Serie 0: 1937-1941. {Die Kriegsjahre). Band VIII, (Erster Band: 4. September 1939 l>ıs 18. Maerz 1940), 'P a p e ld e n A O B ye - , Nr. $12,8,1,1944), {4531/E 144 250-51} 441 ADAP, Çene D; Î937-1941, {Die Krieg$[ahre), Band VJ N, {Erster 8and: 4. September 1939 bıs 18 Maerz 1940), ‘ VVıehl'den Papen'e", Nr. 516, 91 1940, (8493/6 597 005-06): ADAP. Serie 0: 1937-1941. (Die Kriegsıahre), Band VIII, {Erster Band: 4 Sepiember 1939 bıs 18. Maerz 1340}. ~Pâpen‘den AO Bye", Nr 625, 21 2.1940, {2153/469 326-28}.
490
İni konuda bir anlaşmaya varıl maşım islediğini yazıyordu. Ta pon, ayrıca. Batılı ülkelerin Ankara üzerindeki baskılarına kaıstıı, Türkiye'den krom sağlayabilmek için, Ankara'ya krom karşılığın da ağır silahlar verilmesini öneriyordu.442 Wcızsaccker( PapeıVc yazdığı bir raporda, Türkiye ile Almanya arasında ekonomik konuları kapsayan bir anılaşma imzalamak için en usı düzeyde görüşmeler yapılmasını istiyor ve bu sıratla siyasal ilişkilerin ele olumlu yönde gelişmesi gerekliğine dikkat cekivordu. Ancak Wcizsaccker krom şevkiyâıı ve Türkiye'nin sıt* v.ıs dışı kalması karşılığında, Ankara'ya ağır silâhlar sevk edilmesi yolundaki Papen'ın önerisini reci ediyordu. Wci 2 saeckcr'c göre, Türkiye'ye bu çerçevede üg gemi yollamak mümkündü. Ancak bizzat Huler'in eniri ile, İni üc geminin değeri karşılığında kro num Türkiye'den Almanya’ya sevk edilmesi gerekiyordu.4434 Berlin, Mart ayı sonunda, görüşmelerin bâlâ yeterince hızlı git memesinden şikâvcı ediyordu ve Ankara nın güçlük çıkardığı kanısındaydı. Bu konuda Gerede ye de gerekli uyanlar yapılmışlı. ' Garip Savaş" döneminde Almanya'nın amacı, batı cephesinde Fransa’ya olası bir saldın sırasında ve İtalya'nın savaşa katılması hâlinde. Üçlü hlilak Antlaşmasını imzalamış olan Türkiye'nin mumıunu saptamaktı. Tapon, 1 Mail lanhli bir raporunda, Hâriciye Vekili Geııcl Sek teleri Nıuıvaıı Mcncmcncioğlu'nun, Başvekil Rclik Saydamın 2Ö Şubatla radyoda yaptığı vc Türkiye’nin ancak bir saldırıya uğra dığı takdirde savaşacağını vurguladığı konuşmasını, Türk dış po litikasının Lcmeli olarak sunduğunu önemle belirliyordu. Mcnc-
442 ADAP. Sene 0 1937-1941, iOie Knegsjahre). Band VIII, (Erster Band: 4. September 1939 his 18 Maerz 1940), Papen'den AÖB y e N r . 674, 14,3.1940,1265/172 206-071 443 ADAP, Sene 0 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band V III (Erster Band: 4. September 1939 bıs 18. Maerz 1940), "VVeizsaecker’den Papen'e", Nr. 680, 17 3.1940.1265/172 208-03); ADAP, Serie D: 1937-1341, (Die Kriegsjahre), Band VIII, (Erster Band. 4. September 1939 bis 18. Maerz 1940), "A lm an Dışişleri Bakanlığı İktisa t Politıkas» D âiresi Yöneticisi Cloduıs'uiı Raporu', M r.681,17.3.1940, (4531/E 144 2451. 444 ADAP, Serie D. 1937-1941, (Die Kriegsjahrej, Band IX, (Zvveiter Band: 18. Maerz bis 22 Jum 1940), "Rıpken'in Raporu", Nr. 30,30.3.1940. <265/172 220-22).
491
mene ioğlu, Papen'e, Türkiye'nin Ingiltere ve Fransa'nın baskıları na karsı koyacağım ela söylemisin445 Berlin, Türk iyenin savaşa katılması m önlemek için, Üçlü illi' lak Antlaşması nda yer alan iki numaralı protokolün ("Sovyet Çxkı ııcesi "nin) kullan ılınası vc bunun için de Moskova’nın Ankara üzerindeki baskısının yeniden gündeme getirilmesi gerekliği gö rüşündeydi. Alman Hükümeti, Türkiye’nin Sovycltcr Birliğimden ee kind iği ni bi Iiyoıd ıı 446 Papcn. 3 Mayısta, Mcnemencioğlu'na, İtalya'nın Savaşa katıl ması, ancak Türkiye'nin çıkarı olan bölgelere, yanı Balkanlara saldırmaması hâlinde, Türkiye'nin savaş dışı tutu muıuu k İovam edip etmeyeceğini soracaktır. Menemene ioğlu da, Papen'in bu so rusunu, böyle bir durumda savaşa katılmayı zâten düşünmedikle ri ve savaşa katılmamayı kararlaştırmış oldukları şeklinde yanıtlavacakııı 447 Papcıı, Alman Dışişleri Bakanlığına yazdığı 6 Mayıs tarihli ra porunda, İtalya’nın savaşa katılması hâlinde, Türkiye'nin savaş dışı kalacağının anlaşıldığını bildiriyordu. Papcn’o göre, Türkiye. İtalya Balkanlara ya da bizzat kendisine saldırmadığı sürece, Üçlü İttifak Antlaşrnası'nın yükümlülükleri ne uymayacak ve savaşa katılmayacaktı. Bu durumda Türkiye, olmi olsa. Batılı ülkelerin mâli ve askerî yardımlarına karşılık, ima ldik savaş gemilerine Ege Den iz i’ııde kömür iİni yad an ıcııı ya rarlanabilecekleri bâzı limanlar tahsis edebilirdi. Türkiye, ayrıca, Uoma’clan bâzı güvenceler de bekliyordu, bal ya, Türkiye'ye saldırmaksızın. Balkanlar dışında başka bir vere saldırırsa, bu lakdiıde, Türkiye, yalnızca ittifak antlaş ması gere ğince. Batık ülkelerle bâzı danışmalarda bulunacak, fakat savaşa katılmayacaktı. Hattâ Tercruicv de. Türkiye'nin, söz konusu ko✓
445 ADAP. Şerre D 19370941. (D
492
sullat alımda, savaş dışı tutumunu desteklenrıck gerektiğini belirt mişi i. Müttefiklerin Türkiye'nin savaşa kaıı İmasını sağlama yö nündeki baskılarına karşılık. Moskova ile Berlin'in Türkiye üze rindeki ortak baskıları, Ankara'yı savaştan uzak tutmaya yelecek bir gücıü. Papenc göre, Sovyeılcr Birliği, ayrıca, olası bir Tüıİs hal yan savasında, savaş Bal kanlar1a ve Karadeniz'e yayıl matlığı sürece, tarafsız kalacak ve savaşa katılmayacaktı.448 Papen. balı cephesinde Alman Oıdusu’nun saldırısı başladıktan soma. 17 Mayısla kaleme aldığı raporunda, İtalya'nı» savaşa ka ni ması hâlinde, Ankara’n m muhtemel politikası m şöyle değerlendirivoıd u: * Alınan Ordusu nuıı batı cephesindeki askeri başarıları arttıkça, Türk yöneticilerimn de savaştan uzak kalma yolundaki görüşleri ağırlık kazanacaktı. Ancak, Ege Denizi'ııdcki İtalyan adaları endişe ve kuşku kay nağı olmaya devam ediyordu. İtalya’nın savaşa katılması, aslında hâli hazırdaki koşullarda,■ Türkiye’nin tarafsız kalmasını kesinlik/ le sağlayabilirdi. Ancak Türkiye, Ege Adaları ndan kendisine bir s ;aldın olmayacağı konusunda emin olmalıydı. Bu tür bir güvence ssağlanabildiği takdirde, Ankara, müttefiklere Ege bölgesinde hava ve deniz üsleri de vermeye bilildi. Ancak Ankara’nın bu konuda izleyeceği politika henüz kesinlik kazanmamıştı. İtalya'nın Türki ye'ye yönelik bir güvence aç ıklamasından kaçınıyor olması, hele Balkanlara yönelik askerî bir harekâtı, Türkiye’nin tedirginliğini büyük ölçüde artıracaktı. Buna karşılık, İtalya, Alman-halyan or tak baskısının Türkiye'yi savaş dışı tutmaya yeteceği kanısınday dı. Zâten Roma, Balya'nın Türkiye'ye yönelik bir güvence açıkla masının, Türk-halyaıı ilişkilerine ciddî bir etkisi olmayacağı gösnndeydi. İtalya'ya göre, Ankara, Roma'yı yeryüzündeki tek düş manı olarak görmeye devam ediyordu vc eğer çıkarları gerektirir se, İtalya'ya derinil saldırmakta da tereddüt etmeyecekti. Almanya'nın en büyük kozu ise, Sovyetler Birliği nin. Türki ye'nin savaşa katılmasını önlemek için, Ankara üzerindeki baskı-
4-18 ADAP. Sene D: 19370941, (Die Knegsjahrel, Band IX. |2weıter B;md 18. M a e rj bü 22 Juni 19401. "Papenden AO Bye", Nr.200, 6.5.1940, (265/172 261-621
493
siydi. Hali hazırda Türkiye'nin kesin tarafsızlığı ancak Mosko va'nın baskısı ile sağlanabilirdi. Diğer yandan, son zamanlarda, T ürk-Sovyet ilişkilerinde bir iyileşme belirtisi de görülüyordu. Nitekim, her iki ülkenin Askerî Ataşeleri, Kafkasya'da bir saldın hazırlığı olup olmadığım denetlemek üzere, karşılıklı olarak, Kaf kaslarla biı denetleme gezisine çıkacaklardı. Ancak, Ankara ile Moskova arasında görülen yakınlaşma, Berlin'in çıkarlarına tama men ters düşüyordu. Papen e göre, Türk yöneticiler, Moskova'dan arlık eskisi kadar çekinmiyorlardı. Bu nedenle de, Almanya, An kara üzerindeki Sovyet baskısını yeniden sağlamaya çalışmalı ve eğer bu konuda başarılı olamazsa, Türkiye üzerindeki baskıyı tek basına sürdürmeye clcvâm etmeliydi.449
Fransa'nın Yenilgisi, Baku Plânı nın Açıklanm ası ve Etkileri Alman Ordusu nun batı cephesindeki saldırısı ve aıka arkaya gelen haşan haberleri, Türkiye'de derin bir hayret vc şaşkınlık uyandıracaktır. Almanya'nın askerî gücü ve başarısı, Avrupa'nın diğer tarafsız devletlerinde dc Alman etkisinin önemli ölçüde artmasına neden olacaktır. 1940 yılının yazında Transa nm yenilgisi ve Almanya ile mütâ reke imza la ması, birçok devletin dış politikasında önemli değişik likler vara taca kur. Ingiltere ııiıı eski müıtefiği Portekiz, bu gelişmeler karşısında, siyasî rotası m değiştirecek ve yalnızca Almanya'ya sattığı volfram mâdenini kısa bir süre önce Ingiltere'ye dc yan yarıya vc esil bi çimde saunaya başlamış iken, Salazar, Temmuz ayından itibaren, Almanya’ya yakınlaşmaya başlayacaktır. Tam bu sırada İspanya ile bir ittifak antlaşması imzalamak da Lizbon'un gündemindeydi. Nitekim. Portekiz, İspanya ile, 30 Temmuz 194Ü'du. 17 Mart 1 9 » tarihli dostluk antlaşmasına ek bir protokol imzalayacaktır.
449 ADAP. Sene D: 1937-1941. iDie Kriegsjahre}. Sand IX. IZvveiter Bant): 13. Maerz lns 22 Jııııı 1940). "Papen'den ADB'ye". Nr. 265. 17.5.1940. (2281/431 338-41). 494
Bu suretle, Portekiz, İngiliz etkisinden ayrılarak, Ispanya'nın do laylı etkisi alımda. Mihver devletlerinin etki alanına giriyordu. Ancak Salazaıy Almanya'ya tamamen bağlanmaktan da kaçınacak ve İngiltere ile ilişkisini dc sürdürecektir İspanya ise, İngiliz-Al man rekabetinden mümkün olduğu ölçüde yararlanmaya çalışa caktır. branşız Ordusu nun yenilgisinin ve Fransa'nın parçalanması nın e iki si, Orta vc Güney Doğu Avrupa'da ve Balkanlarda daha geniş olacak ve Fnınsa'nııı çöküşü, Mısır, İrak ve Suriye gibi Orta Doğu ülkeleri nde Alman etkisinin önemli ölçüde güçlenmesi vc Arap milliyetçiliğinin yeniden gündeme gelinesi ile sonuçlana cak tır.450 Papcu, 20 Mayıs DMO tarihli bir raporunda, Alınan askerî ba şarısının bizzat İnönü'yü de etkilediğini yazıyordu. Hâriciye Ve kâleti . daha 24 Mayısla, savaşın başından beri ilk kez, diğer taraf sız devle ilerle birlikte. Alman Büyükelçiliği onuruna, bir davet vermişti. Papcn, Ankara'daki hava değişimini hemen saptamıştı. Bu sırada, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrcv Gerede dc, Berlin ele, \Vcizsaeckere, ittifak yükümlülük (erinin, biı maceraya sü rüklenmemesi için. Türkiye'ye yeterli imkân tanıdığım vurgulu yordu 451254 * AlmauyaTun Roma Büyükelçisi Mackensen de, kalyan Hükü meti'ıı im olası bir Akdeniz savaşında, Türkiye'nin savaşa katılma yacağı görüsünde olduğunu açıklıyordu. Roma ya göre. Alman as kerî başarısı, Türkiye’nin tarafsız bir konumda kalması için ycter liydi. İtalya, Türkiye’ye saldırmazlık güvencesi vermek istemiyor du. Zâten Mussohni dc Türkiye'ye karşı savaşmak niyetinde de ğildi.4* Nitekim Ribbentrop da ayın görüşteydi. Ribbenirop, 31 Ma yısla, Mackensen c verdiği yanma, Türkiye üzerinde ortak bir Al/
450 Hıllgrtıber. age, s 67-69,138-140 ve 142-143. 451
Kreçker. »ge, s $1-82.
452 ADAP. Sene D. 1937-1941, (Oie Knegsjahrel. Bantf IX, (Zwe
495
ııımı-hülyan baskısının gereksiz olduğunu ve Türkiye'nin, savaşın yeni gelişme feri karşısında, zâten savaştan uzak kalacağını yazı yordu 453 Papen, 5 Haziran da. İnönü ile yaptığı ve tam bir saat süren gö rüşmede, Fransa ve Kuzey Avrupa savaşı ile ilgdi askeri ve siyâsi durumu anlatır, Papcıı. raporunda, İnönü'nün bu açıkla mal arından bir hayli et kilendiğini yazıyordu. Yine Papen’e göıe, İnönü, İtalya'nın saldır gan ı ut unumda n dolayı çok tedirgin olmuş görünüyordu ve Pa peli den, İtalya'nın annemin ne olduğunun açıklanmasını iste mişti. Papen ise, bu konuda herhangi bir açıklamada bulunmak tan kaçınmıştı. Papcıı, yalnızca, Almaıı Hükümeti nin, İtalya ve Almanya'nın Balkanlarda barış istediğini belirtmiş ve bu iki ülke nin Türkiye ile dayanışma içinde olduğuna ilişkin gûveııec ver mişti. Ancak İtalya, Akdeniz'de kendi bölgesel çıkarları için sava şırsa. bu takdirde, bu, Türkiye'nin gözünde, bir tehlike olarak gö rülmemeliydi. Çünkü savaş, Papcıı'e göre, Orta ve Yakın Doğu ya yayı Imayaca fa ı. Ama eğer savaşın hemen bitmesi isteniyorsa, bu takdirde, Türkiye. Avrupa'nın yeni düzeni çerçevesinde, Alman ya'ya karşı izlediği dış politikada köklü bir değişiklik yapmalıydı. Papen'e göre, İnönü, Almanya’ya karşı dostluk politikası izle mekten yana görünüyordu ve Alman askeri basanlarının soııııctı nım biı barış olanağı doğurduğunu belirtmişti. Papen, İnönü ile yaptığı bu görüşmeden sonra, İtalya savaşa katıldığı takdirde, Türkiye'nin savasâ katıl ulayacağı in ve tarafsız kalmaya devam edeceğini kişisel izlenimi olarak belirtiyordu 454 354 Mencineııcioğlu, Papen ile yaptığı görüşmede, balya mn savaya katılması hâlinde, Türkiye'nin Almanya ile ilişkilerini kesmesinin olası sonuçlarının neler olabileceğini soruyor ve bunun üzerine de. Papen, bu Lür bir davranışın mutlaka Almanya ile savas anla-
453 ADAP, Sene 0: 1937-1941, iDıe KrietjsjahreK Band IX, IZweıter Band. 18 M a e r; bıs 22 Juni 1940), "Almanya'nın Roma Büyükelçisi Maçkensen'cJen ADB'ye", Nr. 324. 27.5.1940. {B 14/B 001 898). Bkz. fiibberjtrop'un 31 Mayıs lâritılı {B 14/8 001 927} sayılı yanıl yaztsı (aynı ciltte) 454 ADAP, Serie D: 1937-1941. (Die Knegsjahre), Band IX, {Zvveiter Band: 18. M aer 2 bis 22. Juni 1940). "Papen den ADB ye", Nr. 375.3.6.1940. (2153/469 355-56).
496
ımmı geleceğini bildiriyordu. Papen'iıı yaptığı avıklamaya göre, av m durumda, İlaha ile ilişkilerin kesilmesi de, Türk-İıa han savaşı anlamına gelecekli. Diğer yandan, Papen, Türk-Sovyet ilişkilerinin düzelmeye de vam elliğini açıklıyordu, Papen, raporunda, Moskova’nın Türki ye'ye askeri malzeme sev ki yâ una başladığına ilişkin haberler al in diğim da bildiriyordu. İsum buldaki Ingiliz Başkonsolosu da, tüm Ingiliz va la ndaşları mn üe gün içinde Istan buldan ayrılarak )c Anadolu'nun güvenli yerlerine taşınmalarım tavsiye etmişi i. Yine alınan haberlere goıe, İtalya'nın savasa katıldığı gün Türkiye de seferberlik ilân edilecekti.4*5 Papen, söz konusu raporunda, Mcnemencioğlu'ıuın. İtalya mn savaşa katılması hâlinde, Türkiye'nin laıalsız kalmaya devam et mesinin kararlaştınIdığım açıkladığım da belirtiyordu 456 * 754 Kmll ise, üç gün soma. Hâriciye Vekâletinden bumın lam aksi bir yanıl alacaktır. Hâriciye Vekâletimi e göre, İtalya savaşa katılır sa, Türkiye, mnitelikle re Hgc Deııizi'nde bâz t askerî kolaylıklar sağlayacaktı. Buna karşılık. Genelkurmay ikinci Başkanı Orgene ral Asım Gündüz, e nesi giuı. Alman Askeri Ataşesi General Koli de ye yaptığı açıklamada, İtalya Balkanlardan uzak durduğu sine ce, Türkiye'nin savas dısmda kalmak islediğini beliilecektir. Ge rede de» Bellinde, Üçlü İtlilak Atıllaşması nm savunmaya yönelik olduğunu vurguluyordu. Nitekim Saydam da, 2 Haziran da yaptı ğı radyo konuşmasında, Üçlü İttifak Anılaşmasından hiç söz et mem işti. 4S7 İtalya'nın savaşa katılması hâlinde Türkiye'nin alacağı tulum, Berlin acısın dan bir miktar belirsizliğini korurken, Papen, bu sı rada dahi, İtalya'nın Türkiye’ye güvence vermesi içm çaba harca maktan geri kalmıyordu Ancak Fapcn'in çabaları bıı kez de so nuç vermeyecektir. Berlin ve Roma, Ankara'nın savaşa katılması na neden olabilecek bir sonuç yaratılmasından çekiniyorlar ve bu
45$ ADAP, Sene 0: 1937-1941. (D»e Kriegsjahre}. Band IX. (Zweıter Band: 18. Maerz bıs
Tl. Jum
1940), "Papen'den ADB ve", Nr. 383,4.6.1940,(265/172 301-02). 456 Krecker, age, s. 83 457 Krecker, age. s 83.
497
nedenle de» Moskova'nın, Türkiye’nin savaş dışı kalması iciıı» Atı ka ra üzerinde baskı kunnasııu istiyorlardı. İtaba nın 10 Haziranda İngiltere ve Fransa'ya suvas ilân etmesi karsısında, Türkiye'nin savaşa katılmaması, Mihver güçlerinin Önemli bir başarısı olarak değerlendirilmelidir. Bizzat Papen de, Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı raporlarda, bu kez "‘parti'nin kazanıldığını ve Fransa'nın yenilgisinden sonra Üclıı lnifak Ant laşması'm n arlık onudan kalk lığını belirliyordu.458 Papen, 13 Haziran tarihli bir başka raporunda da. Türk Hükü meti ınıı. Üçlü İtti lale Antlaşması na bağlı kalmayı, fakat İtalya'nın savaşa katılmasına rağmen, savaşa kaıı İma mayı kararlaştırdığını güvenilir bir kaynaklan öğrendiğini açıklıyordu 459064 Papen, yine bu sırada. Fransa'nın yenilgisini tasvir eden Alınan propaganda i ilmi "Banda Zalcr'i. Alman Büyükelçiliği nde, yük sek mevki sahibi Türk misafirleri önünde de göstermişti.4611 Pa pen. bir raporunda, luık asker dostlarının filmden çok etkilen diklerini de belirliyordu.461 / Papcıı. en esi gün kaleme aldığı 14 Haziran târih lı raporunda da. Türk [lükûmcü'nin savaş dışı tutumu konusundaki resmî açıklamasını Meliyordu. İtalya’nın savaşa katılmasını takiben ve Ingiliz ve Fransız Büyükelçileri nin ricaları üzerine, Türk Hükü meti. duru mu incelemiş ve hâli hazırda Türkiye ııiıı savaşa katıl masının büyük bir olasılıkla Sovyetler Birliği ile çatışına anlamına geleceği gerekçesi ile, Uçlu İttifak Antlaşması nın iki numaralı protokolünü (“Sovyet Çekincesi'"ni) uygulayarak, savaş dışı kal maya karar vernıısı i.462 t
45e K ra k e r, age. s 89. 459 ADAP. Serie D. 1S3MS41. (Oie Krıegsjahrek Band IX. fZvveıter Banel. 18. M ae u bıs 22. Jımı 1940)." Papen'den ADB'ye", Nr. 424.13.6.1940.(265/172 311). 460 Kreçker, age. s. 89; Glasneck, M eihoden der Öeırtsch-Faschislisclıen Propagandaiaetigkeit İ r der Tiirtcei Vor uııd W aehrend des Zvveilen VVeltkrieges. s. 18 461 ADAP, Sene D: 1937-1941. (Die Knegsjahre). Band IX. (Zvveuer 8and: 18. M.ıerz l)is 22 Jum 19401. "Papen-den ADB'ye Nr. 424.13 61940. (265/172 3111 462 ADAP. Sene O. 1937-1941. (Oie Kriegsjahrel, Band IX, (Zvveiter Band. 13. Maerz 1940). "Papen'den ADB'ye", Nr. 431,14.6.1940. (265/172 316}
498
bts 22.
Juııi
Papen, iki gün sonra kaleme aldığı bir başka raporunda, Türk Hükümetinin TBMM'de yapılan oylamada da başarılı olduğunu bildiriyordu. Papen e göıx\ Fransa’nın yenilgisinden sonra. Üçlü ittifak Anılaşması nın artık pratik bir değeri kalmamıştı vc lıalta liilen ortadan kalktığı bile söylenebilirdi. Ayıtta, Ankara’daki ege men görüş de bu doğrultudaydı. Bizzat İnönü, Ingiliz ve Fransız Büyükelçileri'ne bu yönde görüş bildirmişti.463 Almanya'nın üst üste kazandığı askerî zaferler, Türk-Alntan ilişkilerinde hissedilir bir yumuşamaya neden olurken, diğer yan dan da, Tuık-Al man Ticâret Anılaşması için ağır aksak süren gö rüşmelerin canlanmasına da neden olacaktır. Fransa'nın askeri yenilgisinin etkileri, kendisini cok geçmeden Türk-Al man ticari ilişkilerinde de gösterecektir. Bu dönemde yem bir ticâret antlaşması imzalanmasa da, nihayet Temmuz ayı içinde birer nota tealisi ile fiilen yürürlüğe giren mal alış veriş listeleri, bir yandan, Türk ve Alman Hükümetleri, diğer yandan da. Alman Dışişleri Bakanlığı ile Papen arasındaki tanışına ve çekişmeleri bir uzlaşma ile sonuçlandıracaktır, Papen, Almanya'nın batı ceplıesindcdd saldırısı başladığında, T üı k-Al man Ticâret Antlaşmasının artık kısa bir süre içinde im zalanmasını bekliyordu. Halta Almanya, böyle bir antlaşmaya karşılık, artık Türkiye'ye silâh vermeye bile hazırdı.464 Papen, bu konuda bizzat tnönü ile de görüşmüş ve Türk-Alıııan Ticâret Amlasması’nın imzalanabilmesi için aracılık etmesini rica etmiş ti 46S Papcn'in bu başvurusu üzerine, İnönü, Tüvk-Alman Ticâret AıUİaşnıasfıim mızâhmması için Mene mene ioğluna laliıııat vere cektir. Ancak krom konusu antlaşma dışında kalacaktı.466 Papen,
463 ADAP, Sene 0.1937-1941. (Oie Kriegsjahre), Band IX, (Zweıter Band: 18 Maerz bıs 22. Juni 1940). "Papen'den A D S ^ '', N r.4 6 4 ,17.6 1340, (265/172 322). 464 ADAP. Sene D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre). Band IX. (Zweiter Band; 18. Maerz bis 22. Juni 1940), “ Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi Clodıus ım Raporu '. Nr. 264,17 5.1940. (4531/E 144 240) 465 ADAP. Sene D. 1937-1941. {Die Kriegsjahrel, Band IX, (Zweıter Band: 18 Maerz bıs 22 Juni 1940), "Papen'den AOB ve ', Nr. 375. 3.6 1940, (2153/469355-56). 466 ADAP, Sene D: 1937-1341. (Die Krıegsıahre), Band IX, (Zvvetîfir Band: 18 Maerz bis 22. Jıını 1940). ‘ Papen'den ADB'ye". Nr. 383,4.6.1940, (265/172 301-02).
499
»ilıâycl Haziran ayı onularımla, Berlin’e, anılaşmanın hazırlandı ğım ve imzâva hazır okluğunu bildiriyordu. Papen, anılaşmamıı imzalanması için Berlin'in onayını bekliyordu 467 Bu sırada. 12 Haziran 1940 tarihinde, Almanya ile Türkiye ara sında. bir noıa tealisi ile, karşılıklı olmak üzere, toplam 21.000.000 TL (42.000.000 Alınan Markı (RM)) değerinde mal alış verişi yapılması kararlaş liri lir. Krom ve askeri malzeme anı laşmaya dâhil değildi. Ayrıca Türkiye, askerî malzeme satışı ko nusunda Almanya'dan güvence de istemeyecekti. Anılaşmanın İtalya'nın savaşa katılmasından ve Türkiye'nin de henüz savaş dı şı tut um um» açıklamasından önce kararlaştırılmış olması dikkat çekiciydi. Papen, bunu, Türkiye'nin Mihver güçlerine karşı olum lu bir yaklaşımı olarak değeılend irecektir. I ürk-Alman Ticâret Anılaşması ise, ancak Temmuz avı içinde, 2*> Temmuz 1040 târihinde imzâlanab ilecektir.488 Anılaşmaya gö re, Türkiye, Al manya dan hammadde karşılığında sanayi ürünleri iıhâl edecekıi.469 Almanya nm Türkiye karşısında ekonomik alanda kazandığı bu başarı gerçekten dc son derece önemliydi. Ancak, Tüık-Alman Ticâret Antlaşması na karşın, Almanya, Türk dıs ticâretindeki es ki konumunu yeniden ekle edemeyecek lir. 1940 yılında Türkiye'nin toplam ihracâtı içinde Almanya'nın payı % 8.7 ve ithâlaımda ise % 11.7 idi. Aynı yıl Türkiye’nin top lam ihracâtında İngiltere'nin payı ise % 10.3 ve ithâiâundaki payı da % 14 idi. Bu durumda, Almanya, Türk dış ticâretinde sahip ol duğu yeri, yıllar soma, Ingiltere'ye bırakıyordu 470 l urk-Alnıan Ticâret AntlaşılueTm Türk basını da olumlu karşı lavacakııı-
467 ADAP. Sene 0 1937-1941. (Die Knegsjdhrel, Band IX, {Zvverter Band: »8. M a e rr his 22. Jtrni 1940). "Papeoden AOB'ye", N r.4 3 4 ,14.6.1340,(2153/469359-631. 468 ADAP, Sene D. 1937-1941, (0ıe Kneysjahre). Band X, (Dntter Band: 23. 19401, "Papen'den AOB ye", Nr. 213,23.7.1940, (9906/£ 693 965).
Juni
bis 31 Aırçjusi
469 Krecker. ay-e, s. 79-80. Gl&sneck, Tüfkei und Afghanistan, s. 58. 470 Önder, age. s. 41-42 ve 106-107. Ayrıca bkz. Neumark, "0 er Tiırkische Aussenhandel 13391940", İsta nb ul Ü niversitesi İk tis a t Fakültesi M ecm uası, Cilt: 2, $ 326-328: Keesîng's. 11940/4181 k
soo
Örneğin, Zekeriyâ Şenel, Tim gazetesinde, şöyle yazıyordu: "Almanlarla yaptığımız yeni ticâret antlaşması bir ihtiyâcın ifâdesidir. Tamamen normal şartlar altında yapılmıştır ve normal şartlar içerisinde seyrini takip etmesi temenniye şayandır."471
Nadir Nâdi de, Cumhuriyet gazetesinde, ' Yeni Muahedenin Se bep ve Neticeleri" adlı makalesinde, anılaşmayı olumlu karşılı yordu.472 Aslan Tıdaıı da, iktisâdı Yürüyüş dergisinde yazdığı, "Almanya İle Ticâret Mukavelesi" adlt makalesinde, Almanya ile ticâıî ilişki lerin kopmasının piyasayı olumsuz yönde etkilediğini ve bu ne denle de fiyatların yüksekliğini belirliyordu 473 Ancak Cumhuriyet gazetesi, basında egemen olan iıitüih dil konusunda genel tulumdan bir hayli sapmış görünüyordu. Nadir Naili, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan, "Alman Birliği Karşı sında Avrupa" adil makalesinde şunları yazıyordu: "Diinyâ realiteyi olduğu gibi görmeye mecburdur. (...) Bugiin Avrupa'da bir Alman kudreti yaşıyor. U ) Avrupa devletleri, realiteyi olduğu gibi görmeli ve yollarını ona göre tâyin etmelidirler. Realite karşısında nikbin bulunmak da şarttır.” 474
Nâdir Nâdi nin bu yazısı scıt tepki uyandıracak ur. Nâdir Nâdi, anılarında, bizzat Başvekil Refik Saydam'ın Yunus Nâdi ye telefon ettiğini ve serzenişte bulunduğunu yazıyor.475 Nâdir Nâdi nın ma kalesi. Tan gazetesinde, "Memlekette Asabiyet ve Nefret Uyandı ran Yazı" olarak nitelendirilir.476 Yazı, diğer bas m organlarınca da eleştirilir. Bu eleştiriler, bizzat Nâdir Nâdi taralından. "Tek Devlet
4? 1 Zekeıiyâ S e rtli, "Almanya ile Yaptığımız Ticâret Antlaşması", Tan, (27.7.1940k 472 Nâdi, age, s. 114-116 473 Aslan Tutan. "Almanya He Ticâret M ukavelesi". İktisadî Yürüyüş, Cilt: 2, Sayı: 14, (1 Temmuz 1940) 474 Nâdir Nâdi. “ Alman enliği Karşısında Avrupa", Cum huriyet (30 7.1940).
47$ Nâd., age.
s. 119
476 T an .(t.8 1940). Türk basınının dış politika alanında tek sesli olma zorunluluğuna iyi bir örnek. Fâlilı Rılkı Atayın, Ulus gazetesinefe yayınlanan. "Dış Politika Yazılarına Oikkal Edelim" aclü makâlesiydi.
501
Hegemonyası Bit Havaidir ’, “Hüseyin Calıit Yakın a" ve ‘Atatür k Gençliğinin Kudreti" adlı yazılar ile yanıtlanır/77 Nâdir Nadi mn Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bu son yazısı üzerine, gazele, hükümetçe, Matbuat Kânunu na dayanılarak, aynı gün kapalılaeak ve tam üc ay kapalı kalacaktır. Gazetenin kapatılma nedeni, İnönü'nün bizzat talimat vermesiydi. Hükümet, gazetenin Al manya'dan para aldığını ileri sürüyordu/78 Papen de, tanı bu sırada kaleme aklığı bir raporunda. Nâdir Nâdi ile görüştüğünü w Nadirlin, daha sonra. Cumhuriyet gaze tesinde, Almanya h hine iyimser bir yazı yazdığını belirtiyordu. Papeıı, raporunda, I ürk hasırınım Türk-Alman Ticâret Amlaşmasfııı olumlu karşıladığını belirtiyor vc antlaşmayı, Türkiye ile Al mansa ve Mihver güçleri arasında yakın bir işbirliği kurulması yolunda ileri bir adını olarak değerlendiriyordu.*479 874 084 Papeıı Mrı raporu, batı cephesindeki Alman askeri zal eri ilden sonra, askeri gücün, siyâsal/diplomaük vc ekonomik ilişkileri ne ölçüde doğrudan ve yakından etkilediğini açıkça gösteriyordu. Bu aşamada, Almanya ya karsı tutumda bir yumuşama belirmişti. Gerçi İtalya, hâlâ cıı lehli keli düşman kategorisin deydi. Ama Al manya arlık lai kli değerlendiriliyordu. Almanya'ya karsı soğuk vc sert politika artık terk edilmeye başlanmıştı. İlişkilerde belli belir siz bir yumuşuma vc yakınlaşma görülmeye başlıyordu.
Baku Planı'tun Açıklanması ve Etkileri Berlin, 3 Temmuzda, Fransa’da ele geçirilen bâzı gizli belgeleri açıklar Bu belgeler arasında, Türkiye'yi de yakından ilgilendiren. Baku Plânı ile ilgili belgeler de bulunuyordu/80
Atay, bu makalesinde, İstanbul basınının dış politika yazılarındaki tanışm alara dikkat çekiyor ve şöyle yazıyordu: Hayır . Memlekette ahenk bozukluğu hissini verecek falsolardan büyük hir ninâ ile kaçınmak lâzımdır/* Fâtih Rıfkı Atay. "0»ş Politika Yazılarına Dikkat Edelim*’. Ulus. (2 7.194Ö) Aynca bkz. FâWt M r Atay. '‘Büyük Dikkat Üzeri Olalım", üfus, (4. 7 .T340 I 47? Cumhuriyet, 131.7.1940) ve |3 ve 8.3 1940}.
478 Us,age,s. 458. 479 ADAP. Serie D: 1937*1941. {Die Knegsjahre), Band X, (Dntter Band: 23 Juni bıs 3t. Augusı 19401. "P apendfin ADB’ye ” . Nr. 213.23.7.1940. (9906/E 693 965). 480 Kreeker, a
S02
Astında* daha önce de gördüğümüz gibi, Saraçoğlu'nun bu ko nuda Madiği i ye söyledikleri acık değildi ve daha ziyâde yoruma elverişliydi. Ancak Beri itun açıkladığı belgeler Ankara'yı da suç lamaya yönelikti. Nihayet Saraçoğlu'nun plânı görmezlikten gele rek üstü kapalı olarak kabul etliği yorumuna son derece uygun du. Söz konusu gizli belgeleri açıklamakla, Berlin, bir yanılan. Batı lı devletlerle Sovyeller Birliği nin, diğer yandan da. zaLen soğuk olan Turk-Sovycı ilişkilerinin tamamen koparılması m amaçlamış tı. Almanya bunu kolayca başaracaktır. Sovyet basım, gizli belge lerin acıkkmmasmm ardından* derhâl Baktı Plânım ve tabiî bu arada Türkiye'yi sert biçimde eleştirecek ve Sovyeller Birliğinin Ankara Büyükelçisi Tereıuicv de Moskova'ya gen çağrılacak ur. niğcı yandan. Türk basınında da Almanya aleyhine bir hava doğmuştu. Çünkü Türk Hükümeti, Berlin'in açıkladığı gizli bel gelerin tahrif edilmiş olduğunu ileri sürüyordu. Nitekim, Başvekil Refik Saydam da, 12 Temmuzda, TBMM'de yaptığı bir açıklama da. belgelerin talırıl edilmemesi gerektiğini vurgulayacaktır.401 Oysa, Bapen.. daha I Temmuz tarihli raporunda, Türk-Sovyeı ilişkilerinin düzeltilmesi için Berlin'in katkıda bulunması gerekti ğini belirtiyordu. PapcıTin bu önerisi Ribbemrop taralından kesin olarak rrd edilecektir Moloıov da, 1 Ağustos ta. Yüksek Sovyet'in yedinci toplantısın da yaptığı bir konuşmada. Berlin tarafın dan açıklanan gizli belge lerin Türkiye'nin izlediği politikaya ışık ıuttuğunu belirtiyor ve Mart vc Nisan aylarında meydana gelen vc bâzı yabancı uçakların Sovvel hava sahasını ihlâl etmesi ile sonuçlanan olavlan yeniden ; ' * amııısa ıı yordu. Bu uyaklardan bir tâııcsi Türk iyed en geliyordu ve Moskova, bu hareketi daha o zaman protesto etmişti. Moloıov, açıklanan gizli belgelerin ışığında, bu uçağın amacının artık ne olduğu mı n açıklığa kavuştuğunu da belirtiyordu.184*
age. s. 455*457; Savaş Y*fîa«, s. 94-95; Ata&v. age. s 75-78, Erkin, age. s. 164: Barutçu, age. s. 130-142; Jaesçhke. "Die Polmsche Entvvieklung der Tiirkei seıt A usbruelt des Krıeges” . Jahrbuch fü r Politik und Auslandskunde 1941. s. 238-239 481 T B M M ZC, Devre: 6. İçtim â: Ç Cilt; 13. 73. İnikat. (12.7.1940}. A yrıca b k ı. K eesing's, (1940/4142).
503
Massigli, 5 Temmuzda, Saraçoğlu'na bir mektup yazar. Amacı, olayı aydınlığa çıkarmaktır. Massigli, mektubunda, Baktı Planı için Saraçoğlu'nun rızâsının hiçbir zaman alınmamış olduğunu açıklıyordu. Massigli, Baku petrol bölgesinin Fransız uçakları Li ralından havadan bombalanması için Türk hava sahasının kulla nılması konusunda 11e Saraçoğlu, 11e de bir başkası ile görüştüğü nü ileri sürüyordu. Berlin la rafından açıklanan belgeler, olsa olsa. Alman Dışişleri Bakanlığı nın tesadüfen elde etliği bilgileri ve bâzı kişisel varsay imlan içeriyordu. Massigli ııin Ankara vı temize çıkarmaya çalışan bu zayii reddi, olay m daha da büyümesine neden olacaktır. Alman Haber Ajansı/Dcmsche Nachriduen Büro (DNB), 7 1cmımız'da, Massigli yi yalancılıkla suçluyor ve açıklanan gizli belgelerin. Saraçoğlu'nun Türk hava sahasındaki uçuşları onayla dığım ve Massigli mn de Ankara Tim bu resmî açıklamasını Paris'e rapor etliğini kanıtladığım ileri sürüyordu. Aslında Massigli ııiıı bu konuda Saraçoğlu ile görüşmüş okluğu bir gerçekti. Ancak Saraçoğlu’nun açıklamasının Ankara'nın Baku Plânı na resini düzeyde onay verdiği şeklinde değerlendirilmesi vc bunun Paris e hu şekilde sunulması, tamamen Massiğli'nin ki stse! izlenimi vc yorumuydu. Saraçoğlu'nun sözlerinden Anka ra'nın Baktı Plânı na onay verdiği sonuç unu ctkanııak lanı ânı en ve yalnızca hır yorum sorunuydu. Saraçoğlu ise, bir yandan, Berlin tarafından açıklanan gizli bel gelenil asıllanm Moskova'ya iletiyor, diğer yandan da. MassıgH’nın tekzibini vurgulamaya çalışıyordu. Ancak, Ankara'nın bu konuda gösterdiği diplomatik çabaların bir yararı olmayacak!u Almanya'nın açıkladığı gizli belgeler, Sovyeller Birliği ni Türki ye'nin askeri plânları konusunda ciddî vc derin endişe ve kuşku yu dusüıımışıü ve İni endişenin giderilmesi mümkün değildi. Berli 111 n amaçlarından bir ianesi gerçekleşecek vc bu olayın so nucunda, T ürk-Sovyet ilişkileri ciddî olarak hasar görecckıir. Ancak, açıklanan belgelerin tahrif edildiğini ileri süren Anka ra'nın Berlin ile ilişkilerinde de serileşme görülüyordu. Tam bu sırada, Alınan Haber Ajansı/Dmsche Nadırıdıien Büro (DNB), Jurk-Alman ilişkilerinin daha fazla serileşmesini önlemek amacı ile olacak açıklanan gizli belgelerin tercümesi .sırasında, tercüme /
504
/
bürosunda yapılmış bir tercüme halâsım iıirâl edecela iı\ Yanlış lık, "savunma savaşımım "saldın savaşı" şeklinde tercüme edil mesiydi. Bu yanlış, tabiî derhal Moskova'ya iletilecek, lakau bek lenebileceği gibi, herhangi bir etkisi olmayacaktır, Berlin, branşız gizli belgelerini açıklamakla ilk amacına ulaş mıştı Sovycder Birliğinin Batılı ülkeler ve Türkiye, ile ilişkileri, bu gelişme üzerine, daha da gerginleşmişti. Ancak Almanya'nın Baku Planını açıklamakla Türkiye'nin ie politikası ile ilgili ikinci vc önemli bir amacı daha vardı. Ribbcntrop, Baku Plam'na ilişkin gizli Fransız belgelerinin açıklanması ile, Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu’nun değiştirilme si olasılığım da hesap etmişti. Nihayet Saraçoğlu, Üçlü İttifak Antlaşması nın mimarı olan bir Hâriciye Vekili olarak Berlin’in gözünde tam bir ' Aııglolil’ di. Saraçoğlu'nun değiştirilmesi ile Alman yanlısı yeni bir Hâriciye Vçkıfi beklenebilir ve bu değişim, Türkiye'nin Almanya'ya yakın laşmasını sağlayabilirdi. Ribbcmrop'a göıe, Saraçoğlu değişmeden \ürk-Alman ilişkile rinde zâten bir gelişme beklenemezdi. Tam bu sıratla Ankara’da da bir hükümet değişikliği söylentisi zâten son derece yaygındı. Nitekim, Papcn, daha Temmuz ayı başında yazdığı bir raporda. Bosa rabya'n m işgali ve Romanya’nm Mihver güçlerine katılarak müıuTiklcr için kaybından sonra, “Saraçoğlu Kİ iği" nı n İnönü'nün gözünden düştüğünü bildiriyordu. PapeıTc göre, Saraçoğlu mm amacı. Türk-İngiliz-Sovyet ilişkilerini sürdürmek için İnönü'yü de kendi yanma çekebilmekti. Ancak Saraçoğlu'nun bu politikası. Berlin'in Beyaz Kitabı, yâni Baku Plânı ile ilgili gizli Fransız bel gelerini açıklaması ile. artık sona ermişti. Saraçoğlu taralından iz lenen dış politikaya uzun zamandır muhalefet eden bir hükümet üyesi. Papcn'e, yakında bir hükümet değişikliği olacağım ve Ratıl Orbay'ın Başvekâlete geleceğini açık lanı işti. Nitekim Asım Us da, tam bu sırada, lıâııru notlarına şunları ya zı vortl it: ; "Alman Sefiri Voıı Papenin Türkiye'de Alman taraftan bir hükümeti iktidara getirmek teşebbüsleri, Saraçoğlu'na karşı hücumlar, millî bün yede bir gedik açmak içindir. S05
Von Papen'iıı, bazı Türklere, 'Bu hükümet, Türk-Ingiliz-Fransız ittifakı nı imza eden hükümettir Onunla anlaşılamaz. Başka bir hükümet ofmalı../ demesi, maksadını göstermeye kâfi geliyor. Partice verilen karar bunu tezahür ettirmelidir. Yarın Meclis'in aleni celsesinde bu mesele konuşulacak... Sonra itimat karârı verilecek... Partide tam bir fikir birliği vardır/'4824 3 8
Vinç bu sırada, Almanya'nın Ankara BüyükelçiIiği 'ilden Berlin'e yazılan bir raporda da, İnönü’nün Haziran ayı sonunda bir hükü met değişikliğine karar verdiği ve Hariciye Ve kale ti'ne de Türki ye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrcv Gerede'nin çel irileceği bildiriliyordu.433 Faik Ahmet Barutçu da, anılarında, bu raporu doğruluyor. Baru ıcu‘ya göre, CHP Meclis Grubu’ııda Saraçoğlu'nun istilası ko nusunda önemli bir ağırlık vaıclı ve TBMM üyelerinin de Markiye Vekili Saraçoğlu'nu ıı değiş Liri İni esinden yana oldukları anlaşılı yordu. Barutçu nun yazdığına göre, halta Başvekil Refik Sav da mı n üzerinde bile spekülasyonlar yapılıyordu. Fransa'nın ye nilgisinin Üçlü ittifak Anılaşmasının soıut anlamına geldiği sek lindeki yorumlar hâkimdi ve ittifakın 'cenaze töreni' vapdmıstı. Ama yine de hükümete ittifakla güvenoyu verilecektir.484 l\ıpcn. Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı 16 reııınıuz tarihli raporunda, Ingiltere'nin, anavatan düşmediği sürece, tarafsız ve savaş dışı kalan bir Türkiye'nin Ona ve Yakın Doğu daki konu munu güvenlik içinde lutLuguna inandığını belirtiyordu. Bu ne denle, Papen'c göre, İngiltere, Türkiye'nin izlediği dış politikayı dikkatle takip ediyordu ve bu konuda önemli fedâkârlıklar gös terme ve # dc hazırdı. Papcn, raporunda, TBMM’de Üçlü luifak Antlaşmasnm karsı olan grubun lıızla büyüdüğünü bildiriyordu. Papcn, bu grubun. Almanya ile imzalanan ticâret antlaşmasının, Türkiye'nin Mihver
462 Us, age. s 456-457. Ayrıca bkz Barutçu, age, s 106; Önder, age. s. 63-64. Kroll, age, s. 11S 483 Krecker. age,$. 96. 484 Barutçu, age. s. 114-116, 118-119 ve 127-î 28. Ay ne a bkz. ADAP, Serie D: 1337-1841, fOic Krıegsıahre), Band X. ID ritter B and 23. Jum bıs 31. August 1940), Nr. 148, 10 7.1940. (3741/E 017 951); ADAP. Sene 0: 1937 1941, {Dıe KriegsjahreL Band
t.
fD ntler Band: 23 Juni l>i$ 31 Au-
gust 1940). ' Papen'den ADB'ye", {Siyâsî Rapor). Nr. 179,16.7.1940,12361/488 078-33).
506
güçlerine yakınlaşmasını sağlayacak bir köprü işlevi gördüğüne inandığını da açıklıyordu, Papeıı, bu gruba, Saraçoğlu muı izledi ği dış politikayı eleştiriyor ve Baku Plûrü'ndaıı Saraçoğlu ve kliği nin sorumlu olduğunu ileri sürüyordu. Papeıı, Saraçoğlu kliğinin görevden alınması gerekliğim de önemle vurguluyordu. Tapcive göıc\ İnönü, bir yandan, izlenen dış politikadan tüm hükümeti sorumlu tutuyor, diğer yandan da, dışarıdan gelen bas kılar sonucunda Vekil değiştirmenin Osmanlı Devleti dönemine geri dönmek anlamına geleceğinden çekinerek, böyle bir değişik likten kaçmıyordu. Papcııc göre. Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğ lu’nun görevden alınmasına ülkedeki psikolojik ortam engel olu yordu.485
/
Papeıı, birkaç gün sonra kalem e aldığı bir başka raporda da.
Alınan Beyaz Kitabı nın açıklanmasından sonra, Türkiye'nin izle> diği dış politikada Berlin'in beklentilerine uygun bir rota değişik liği olmadığım saptıyordu, Papcııc göre, Türk dış po) ilikasında Berim iıı istediği ve beklediği yönde bir rota değişikliğini, yâni T ürk ive nnı Mihver güçlerine yakınlaşmasını sağlamak iciıı baş ka yöntemler denenmeliydi. Papeıı, Türkiye’ye, Mihver güçlerine katılması karşılığında, kge Denizinde bâzı adaların verilmesinin gerekli olduğu görüşündeydi. Vinç Papcııc göre, Sovyet tehdidi sürdüğü sürece. Oria ve Yakın Doğudaki olası bir savaşla, Türki ye, Ingiltere'ye deniz vc hava üsleri vermekten dc çekmecekıi.486 Papeıı, hemen birkaç gün sonra, Alman Dışişleri Bakan lığına yazdığı bir başka raporunda da, İnönü’nün Haziran ayı sonunda hükümetle bir değişiklik yapmayı düşündüğünü yineliyor ve ola sı Hâriciye Vekili olarak da Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüsrcv Gerede'nin adım veriyordu. Papeıı, Gerede iic Hâriciye Vckâleıi arasındaki düşünce ve görüş farkına da dikkat çekiyordu. Nite kim. Gerede de, Berlin'de, Alman Hükûmeıme yaptığı açıklama da. Hamiye Vekilliği ne gelmek istediğinden söz etmişti.
4$5 ADAP, Serie D 193.7-1941, IDıe KıiegsjaUre). Band X, (Dritıer Band: 23. Jtıni b«s 31. August 19401, "Papen'den AOB y e '. (Siyâsi Rapor}. Nr. 179r 16.7.1940, (2361/486 078-83). 486
ADAP,
S e n e D: 1 9 3 7 -1 9 4 1 , ( D ie K n e g s id h r e ) , B a ı
1940), " P a p e n 'd e n A D B 'y e " , ( S iy â s î R a p o r ) , N r
X . I D r it t e r B a n d : 2 3 J u n i b is 31. A u g u s t .0 .7 .1 9 4 0 , {7 3 6 V 4 8 8 0 8 4 -8 5 ).
507
Papen, tııönu nün hükümetle bir değişiklik yapmayı plânladığfnı, lakaı bu sırada böyle bir değişikliğin beklenilmeıııcsi gerek tiğini bildiriyordu. Ancak Papen, Gerede'nin, hâla hükümette ra dikal bir değişiklik yapılacağı ve bu suretle Türkiye'nin Mihver yanlısı bir dış politika izlemeye başlayacağı yönünde ümit ve bek lenti içinde okluğunu da ayıklıyordu.487 Oysa, lnöınc Papen ile yaptığı bir görüşmede. Almanya'nın. Transız gizli belgelerini açıklamakla, Türk-Sovyet ilişkilerini boz maya ve Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu'nu düşürmeye çalıştığı ieiıı, Berlin'e üzüntülerini bildirecektir.488 Papen. anılarında. Fransız gizli belgelerinin açıklanması ve bu cüretle Saraçoğlu'nun düşürülmesi plânın Ribbcntropa ûid oldu ğunu belirliyor. Oysa, Papcıı, bu plânı yanlış bulmuştu ve Rilv beıurop ile aynı görüşte değildi.489 Ancak Papen iıı Ribbcnırop'un plânı konusundaki unumu anı larında an kıtlığı şekilde olmamıştır. Papen, Berlin tarafından il'şâ edilen Fransız gizli belgelerini gerçekten de ancak açıklandı klan sonra öğren m işi i. Ancak Ribbentrop'un Türk Hükümetinde deği şiklik yapılması ve bu suretle özellikle Hâriciye Vekili Şükrü Sara çoğlu'nun değiştirilmesi yönündeki plânına Papen de katılmış ve Ribbeıurop un plânı ve Berlin'in talimatları yönünde girişimlerde bulunmuştu. Papcıı'tn anıları ile Alman Dışişleri Bakanlığı nın ar şı \r belgelerinin bu konuda çakışmaması ilgi çekicidir.490 Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, Berlin'in gözünde İngiliz ve muiicfik yanlısıydı. Oysa, aynı Saraçoğlu, Londra'nın gözünde Alman yanlısı ola rak değerlendiriliyordu. Almanya, Saraçoğlu'nu, Türk-Alman ilişkilerinin geliştirilmesi
4£7 ADAP. Serie D 1337-1941. (Die Krregsphrç). gand X, (Orıttçr B a n * 23. Juni bis 31 Auyııst 1940). "Papen den AD6 V e ", Nr. 179. 23.7.1940, (265/172 367-69). Gerede de, anılarında, tam bu dönemde, izlenmesi gereken dış politika nedeniyle. Ankara ile anlaşmazlığa dııştüğünii açıklıyor. "50. Yıfdönümünde İkinci Dünyâ Savaşı. Hitler Nezdmdekı Türkiye Büyükelçisi Hüsrev Gerede'nin Savaş An ilan". Günaydın, (8. Bölüm}, (10.9.1989) 486 Önder, age, s. 63 489 Papen. »ge, s. 524. 490 Krecker. age, $. 94-95
yolunda önemli bir engel olarak görüyordu. Berlin'e göre, TürkAlman ilişkilerinde olumlu vöııde bir değişini, ancak Saraçoğ lu'nun Hariciye Vclü İliğinden ayrılmasından soma mümkün ola bilirdi Buna karşılık. Londra, Türkiye'nin müttefikler yanında savaşa katıl mamasının bütün sorumluluğunu Saraçoğlu’na yüklüyor ve Saraçoğlu’n un Hâriciye Vekilliği görevinden ayrılması ile birlikte Türkiye’nin müttefikler safında savaşa katılabileceğini hesap edi yordu. * Diğer yandan, savaşın bu kritik aşamasında, Berlin'in ve Lond ra’nın, İnönü ile Saraçoğlu'nun dış politikada farklı görüş ve dü şüncelere sahip oklukları yolundaki varsayımları hiç de doğru değildi. Aksine, İnönü, kendi çizdiği dış politikayı izleyen Sara çoğlu nu elbette destekliyordu. Hassas vc itinalı bir dengeye daya nan Türk dış politikasının bu noktada Saraçoğlu'nun kişiliğinde belirmesi gerçekten dc ilgi çekicidir. Nitekim. Berim in Saıaçoğlınnm düşürülmesi yönündeki siyâsi çaba ve faaliyetleri sonuçsuz kalacak ve hükümette bir değişiklik yapılmayacaktır. Türkiye'de Alman etkisi DMO yılının ortalarında inişli çıkış!ıyd ı.
Bu durumu, basındaki bâzı haberlerden de izlemek mümkün dü; "İzmir'de yakalanan bir casusun evinde mühim evrak ve vesikalar bulundu. d Bundan bir müddet evvel memnu mıntıkada fotoğraf çeker ken yakalanan Alman askerî muharriri Hermann'ın İstanbul'daki evinde yapılan araştırmalarda mühim evrak ve fotoğraflar yakalandı.'' "Türklük aleyhine neşriyat yaptığı için memleketimize ithâli men edi len Volkişer Beobahter (Volkischer Beobachterl gazetesini İstanbul'a getirerek sattıkları için Alman kütüphânesi sahipleri aleyhine İstanbul Ceza Müddeiumumîliği tahkikata başlamıştır."4"*2
Burada belirtmek gerekir ki. Cumhuriyet Savcısının bu konu da dâvâ açabilmesi için, mevzuat gereğince, bükü metten izin al-2941
491 Ulus. <7.5.1940}. 492 Ulus, {29.5.1S4ÛI-
509
ması zorunluydu vc hükümet dc bu izni vermişti 493 "İstanbul'da İki Casusun Dâvâsı Dün Başladı.,, Açıkgöz gazetesi sâhibi Mehmet Ihsan Yazgan ve Rızâ Çandarlı, ya bancı bir devletten casusluk hesabı ile ve yabancı (biri Sefâret'ten gizli para ve haber alarak yazmaktan mahkemelerine (dün| başlandı. Mahke* me gizFi yapılacaktır."4944 5 9
Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede. 18 Haziıtırda. VVcizsaeckeı e> geleneksel Türk-Alman dostluğundan söz ediyor du, tının Volkischer Bcobachıcr gazetesini satan Alman Kiıabevi sâhibi Kulis, gazetenin ırkçı yayınından dolayı, 21 Ağustosla tu tuklanıyordu. Bu gelişme üzerine, Papcn, Alman Dışişleri Bakanlığına. Ber lin’de önde gelen Tlüklerin tutuklanmalarım ve zencilere bağlan mış bir şekilde Berlin'in ana caddelerinde dolaştırıl malan m öne recek lir. Papcıı in hu önerisi, gerçi Berlin (arafından kabul edilmeyecek tir. ama bu, aralarında bir oğıcnci ile bir Türk-Alman ticaret sir kelinin üyesinin de bulunduğu beş Türkün m Ilık la n m a s ı ııı da önleyemeyecektir. Ayrıca, Almanya, Alman işgali alımda bulunan 1 ransa ve Belçika'da öğrenim gören vc Türkiye'ye geri çağrılan Türk öğrencilere çıkış izni vermeyecek ve öğrenciler zorla Almanyakla tutulacaklardır. Berlin'in açıkladığı Transız gizli belgeleri, Tüık-Alman ilişkile rinde yeni bir gerginliğe neden olmuştu. Fakat bu gelişme, 1940 yılının Ağustos ayında, İnönü'nün Hiıler'e, Avrupa'da barışın sağ lanması için, kendisini aracı olarak önermesini önleyemeyecekur496 ' ' Başvekil Rclik Saydam, Polonya savaşından hemen sonra, Pa pelle, Almanya nm barış önerisinde bulunacağı konusunda ümit li olduğunu açıklamıştı.
493 Tan, (28.5.1940). 494 Ulus, (15.8 1940). 495 8 u konuda ayrıca bkz. "50. Yıldönümünde ikinci Dünyâ Savaşı. Hitler Nezdmdekı Türkiye Büyükelçisi Hüsrev Gerede'nin Savaş Anıları". Günaydın, (8 Bölüm). {8.9.1989). 496 Krecker. age, s 95-100. Glasneck, Tütkei und Afghanistan, s. 59
510
16 Ağustos tarihli İn önü-Papeıı görüşmesi tuk1, İ.nönü, sürpriz hi r şekilde, bans için aracılık önerecektir, İnönü, Papeıı'e, Ber lin'in Loııdıa ile bir azlaşma imkânı olup olmadığını sormuş vc bu konuda kendi aracılığım ön ermişti. Ancak Papcn, anılarında, hayli şaşırtıcı bir şekilde. Inönuıum bu önerisinden hic soz eıımyor. Çünkü, Papeıı, İnönü'nün bu önerisini Berlin e delmeye bile gerek görmemişti. Bu suretle, İnönü nün Berlin ile Londra arasında barış sağlan ması için yaptığı aracılık önerisi hiçbir sonuca ulaşamayacaktır497 Papeıı, İnönü ile yaptığı ve söz konusu görüşmeye ilişkin rapo runda, görüşme sırasında Saraçoğlu'nun da hazır bulunduğunu açıklıyordu. * İnönü, kararlarını henüz saklı tutuyordu, ancak lu tunum da heı lıaııgi b i r değişiklik de olmamıştı. İnönü, Balkanlar da bir an laşmaya varılması ıcm caba harcayan Hülle re teşekkür emıişü. Ancak İtalya'nın saldırgan ı ulu mu onu endişelendirin eye devanı cdiyord u. Papeıı ise. Iligi İlere m n çökmekte olduğu bir sırada, Türki ye'nin halâ İngiltere'nin yanında yer almasının anlamsız olduğu nu bildirmişti. Papeıı, İnönü ye, Berlin'in yayınladığı Beyaz Kitabı da hatırlatmış, fakat, Inmuıı üzerine, İnönü'den sen bir yaım al mıştı. İnönü, Almanya'nın Saraçoğlu’nu düşürmek ve Türkiye'nin Sovyet 1er Birliği'ne karşı savaşa katılmasını sağlamak için caba harcadığım söylemiş ve bu konuda Papeıı’i de suçlamıştı, Papcn ise, İnönü'nün bu suçlamaları m reci ederek. İnönü'nün Türk dış politikasından sorumlu tek kişi olduğunu bildiğini söy lemişi i. Bu nedenle de kimin Hâriciye Vekili olduğu ya da olacağı hiç önemli değildi. Ama, PapeıVc göre, Berlin'in Türkiye'ye karsı izlediği dostluk politikasının Ankara taralından devamlı geri çev rildiği de belli oluyordu. lııoııü, Papen'c, nihayet bir barış imkânı olup olmadığını da sormuştu. İnönü'ye göre, İngiltere barış isliyordu. Eğer Almanya arzu ederse, Türkiye, Ingiltere'nin bu konudaki görüşünü öğren mek için girişimde bulunabilirdi.
497 Krecker. afle, s. $9. 511
İnönü nün bu sorusuna karşılık, Papenin yanıtı, karârın silâh lar taralından verileceği şeklinde olacaktır498 Diğer yandan. Almanya, Eylül aynıda» Türkiye'ye yönelik bir saldırı plânı hazırlamıştı. Amaç, İngiltere'nin Akdeniz'deki güvenligim sarsmak. Libya'dan Mısır'a doğru ilerlerken, Suriye üze rinden de Türkiye'yi işgal etmekti. Bir yandan da, Türkiye'ye Bal kanlardan, Bulgaristan üzerinden bir saldırı planlanmıştı. Ancak bu plânlardan, henüz hazırlık safhasında olan Barbarossa HaıckiV um, yâni Sovyet Bir!iği'ne saldırıyı geciktireceği düşüncesi ile. vazgeçilecektir499 Oysa, Türkiye'nin isgâîı Alman Genelkurmayı tarafından en in ce ayrıntısına kadar plânlanmıştı: "Çok Gizli... Felci Mareşal List'e Özel... Türkiye'nin İşgali ve İstanbul'da İşgal Komutanlığının Kurulması Ko nusu... Dosyanın İçeriği: 0 Türk hava alanlarına ilişkin krokiler, plânlar, arazi durumu ve ula şım yolların» belirleyen haritalar, krokiler... 2) Türkiye'nin Avrupa topraklarına ilişkin î/500.000 ölçeğinde bir hari*
ta.. 6 u haritada başlıca yollar gösterilmiştir. 3) İstanbul'un 1/15.000 Ölçeğinde coğrafî ve askerî plânı... 4 } Türkiye'nin askerî hedeflerini belirleyen 1/100.000 ölçeğinde hari ta... 5\ İzmir Körfezi'nin ?/l 00.000 o/çeğinde haritası... Bu bilgiler, 1939 yılının Kasım ayına dek Genelkurmay Başkanlığında danışman olarak görevli olan Piyade Generali Mittelberger tarafından derlenmişti. Dosyada Türkiye hakkında çok ayrıntılı bilgiler yer almaktaydı. 0 de rece ayrıntılı ki, İstanbul'un işgalinde Almanlar Beyoğlu'ndaki Pera Pa las ve Tokatlıysa otellerinde karargâh kuracaklardı."500
49? A0AP, Sene D: 1937-1941, (Dıe Kriçgsjûhref, Band X, (Dritter BaıuJ: 23. Jun i his 31. Auçjıtst 1940). "Papen'den A O B 'ye ^N r 349.16 8.1940, {265/172 386-881. 499 Giasneck. T üfkei und Alghanistan, s. 59-60 500 Turhan Aytul, "Türkiye'yi Titreten Yıllar ', M illiy e t. {22.4.1379), Yakın Târihim iz, M illiy e t,
(Fasrktil 0
512
Görüldüğü gibi, bu dönemde, Türk-A]man ilişkileri, henüz nel bir görünüm kazana mam işli. İlişkilerde daha çok inişler ve çıkış lar egemendi.
Alman Ordusu'nun Balkanlar'a İnişi ve Sonuçları t lal ya'mıı Yunanistan'a saldırısından hemen sonra, Papcn, Sara çoğlu'na, Almanya'nın Ronıa’mn saldırı plânından ta mâ men ha bersiz okluğunu deliyordu. Gerçekten de hal yanın Yunanistan a saldırısı Berlin’in bilgisi dışında gerçekleşmişti. Bu, bir gerçekli. Ancak Almanya'nın hal yanın nuUtcfiği olduğu da bir gerçekli. Dolayısıyla da Balkanların çok kısa bir sürede Mihver güçlerinin denetimine girmesine şaşmamak gerekiyordu. Romanya, 23 Kasım DMOcla, Mihver güçlerine katılma karşılı ğında, Güney Dobr ucayı Bulgaristan'a ve bit kısım arazisini de Macaristan'a bırakarak, sınır garantisi elde edecektir. Zai.cn Al man Ordusu, bu târihten çok daha önce Romanya ya girmişti. Mihver güçlerinin Balkanları tehdit etmesi, İngiltere'nin Bal kanlarda bir savunma ham oluşturulması gerektiği yolundaki düşüncesini yeniden gündeme getirecektir. CluırchiM'in ümidi, Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya’nın askerî bir pakt içinde yer almasıydı. Eğer Almanya Türkiye’yi Ege Denizi nden de çevrele meyi başarabilirse, bu takdirde, Orta ve Yakın Doğu ya inen köp rü, yâni Türkiye, kendiliğinden ya da Berlin'in siyâsi ve askerî baskıları soınıcunda düşebilirdi. Gerçi İngiltere, Türkiye'ye askeri yardımda da bulunacağına ilişkin güvence veriyordu, hak at Mih ver güçlerinin Balkanlardaki etkisinin hızla yayıldığı bir sırada. Londra'nın öngördüğü biçimiyle, bu türden bir askeri pakt plânı nın gerçekleşme şansı herhalde pek azdı. Nitekim Ankara, İngil tere'nin bu önerisine hiç ilgi göstermeyecektir. Ayrıca, Londra'nın Ankara'ya ciddî ölçüde bir askerî yardımda bulunabileceği de çok kusk ulu gö ı üıı üyord u.501
501
Krçeker. age, s 120-121.
513
1940 yılının sonlarına doğru Türk-Al man ilişkilerinde bir ya kınlaşma denemesi başlayacaktır.502 Papcıı%Alınan Dışişleri Bakanlığı'na yazdığı bir raporda, İnönü ile yaptığı bir görüşmede* İnönü'nün* 29 Ekini Cumhuriyet Bay ramı dolayısıyla* Miller in gönderdiği iyi dilek mesajına teşekkür etliğini bildiriyordu. PapeıTc göre, Saraçoğlu da artık bir barış um uçlunun kalmadığını açıklamış ve. Suriye'den ya da Batı Trak ya'dan Türkiye'ye yönelik bir tehdit söz konusu olmadıkça* An kara'm n yeni bir adım atmayacağını açıklamıştı. Papcn* raporun da* Saraçoğlu'nun* Mili ver devletlerinin talebi halinde* Türki ye’nin şerefli bir barış sağlanması için elinden geleni yapmaya ha zır okluğunu söylediğini de yazıyordu.503 Papcn, Berlin’de, hizzaı Gerede’nin daveti üzerine, Gerede ile de görüşür. Gerede, bu görüşmede, T ürk-Al man ilişkilerinin olumlu yönde geliştir■ilıncşi için girişimde bulunmuş vc onanım buna uygun ol duğuna dikkat çekmişti. Papcn ise. Türkiye'nin bundan sonra Mihver güçlerine, daha yakın bir politika izlemesini ve Avrupa'nın yeni düzenine katkıda bulunmasını talep etmişti. Gerede dc* bıınmı, Avrupa’nın yeni düzeninde Türkiye'ye dü sen rolün ne olduğuna ve Mihver güçlerinin bu konudaki görüş lerinin kesin olarak belirlenmesine bağlı okluğunu belin misti Gerede, ayrıca, Almanya'n m dostluk politikasının ya m sıra, İtal ya'nın tulumuna da dikkat çekmişti. Gerede, Suriye konusunda Almanya ile Türkiye arasında gizli görüşmelerin yapılmasının sa rarlarından da söz etmişti. Papcıı, görüşme ile ilgili olarak kuleme aldığı raporunda, Ge rede'nin, Ankara'nın tâli matı üzerine* kendisi ile görüştüğü ve Ankara nın da anık Türk-Al man ilişkilerini geliştirme arzusunda okluğu izlenimini edindiğini yazacaktır.504
502 Krgcfcer, aeje, s 123-125. Savaş Y ılları, s. 32-34. 503 ADAP. Serie O. 1937-1941, (Die Krıegsjahre), Band XI. 1. {Viertel Band/Erster Halbhaıul: 1. Septeınber bts 13. November 19401, "Papen'den A O B ye". Nr. 254. 30.10.1940. (265/172 4431 504 ADAP, Serie D 1937-1941 . fDıe Krıegsjafıref, Band XI. 1, İViertel Band/Erster Haltıharul* 1.
514
Gerede, Berlin'de, bizzat Ribbentrop ile de görüşecek ve bu gö rüşmede, Ribbentrop, Hiçlerin Türkiye ile daha yakın ilişkiler kurulması yolundaki dileğinin bizzat İnönü’ye iletilmesiııi isleye cektir. Gerede ise. PapctTe, Ankara'ya dönüşünde, Hitler'den İnönü yc özel bir mesaj getirmesinin yerinde olacağını tavsiye edecek ve İnönü'nün Türk dış politikasından tek başına sorumlu olduğunu bir kez daha hatırlatacak tır.505 Diğer yandan, Kroll, 20 Kasım tarihli biı raporunda, Ankara'da uzuıı zamandan beri sakin görünen siyâsî havanın birdenbire serileştiğini yazıyordu. Papen in Ankara'ya dönüsünden sonra verdiği ve ültimatomu andıran demecinden sonra, Ankara'da Almanya lIm Balkanlarda ki savaşa katılacağı yolundaki endişe ve kuşkular yeniden güçlen mişti. Kroll a göre, Türkiye, Almanya’nın bu tür ültimatomlarını kabul etmek lense, mutlaka savaşmayı tercih edecekti. Almanya ile Bulgar İslımın birlikte Yunanistan'a saldıracakları yönündeki görüşler Ankara'da ağırlık kazanıyordu. Ayrıca, Sovyet tehdidi de, zâlcn vâr olan sinirli ve gergin havayı daha da ağırlaşmıyordu. Hatla Ingiliz ittifakının en hararetli savunucusu olan Ahmet Şük rü Esmer bile, anık Almanya ile iyi ilişkiler kurulmasına aıtık iti raz etmiyordu. Esmerin ilirâz ettiği tek nokta, İtalya ile aynı dış politika hedeflerinin izlenmesiydi.506 Papcn, Kasım ayının sonlarında, Saraçoğlu ile yaptığı bi r gö rüşmede, görüşmeye sinirli bir atınosferin egemen olduğuna dik kat çekiyor ve Türkiye’de bâzı askerî önlemler alındığını haber veriyordu. Papen'e goıe. Ankara. Bulgaristan’ın, Yunanistan'a sal dırmasından endişe ediyordu. Türk Hükümeti ne göre, Almanya, İtalya'nın Balkanlar da yitirdiği prestijini yeniden kazanmasını sağlamak için, mutlaka elinden geleni yapacaktı.
Septem ber bis 13. Novem ber 1940). "P a pe n'in B e rlin 'd e ki R aporu". Nr 297, 6.11.1940, (2-65/172 474-751. 505 ADAP, Serie D: 1937-1941, {Die Krie-gs|3hre>, Band XI 1, IVıertel Band/Erster Halbband. 1. September bı$ 13. Novennber 1940). "Papenrien R ib b e n tro p V , Nr. 3 U , 11.11.1940,1265/172 845). 506 ADAP, Sene D’ 1937-1941. {D«e Knegsphre}, Band XI.2, {Viertel B*nrt/Zw eiter Halbband. 13. November 1940 bis 3U a n u a r 1941L ‘'Kroll'dan ADB'ye", Nr. 363. 20.11.1940. \266ü 72 495).
515
Saraçoğlu. Almanya'nın müdahalesinin, Bulgaristan'ın, Almanyanın desteğinde, Yunanistan’a saldırması şeklinde olacağını dü şünüyordu. Papent bu görüşmede. Saraçoğlu'na, bir kez daha, Mihver güç lerinin Türkiye'nin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına sonuna kadar saygı gösıcı eteklerine ilişkin güvence verecektir.507 Nü man Menemen e ıoğlu ela, Papen’e, Saraçoğlu ile aynı görüşte olduğunu açıklıyordu, ’lurkıyc, hali hazırda, Berlin'in vereceği katan endişe ile bekliyordu. Menemeneioğlu. Almanya'nın, bal yaya yardım etmek icın, muhtemelen, Balkan savaşma müdahale edeceğini hclirıiyor. avuca Bulgaristan ve Yugoslavya'dan gecen Alman Ordusu nun Yunanistan a saldıracağını tahmin ediyordu. Papeıı ise. Menemeneioğluna. tahminlerinin yanlış okluğunu siyle inekle yetinecek, ancak Menemene ioğUı'mı ikna edemeye cektir. Menemene ioğl una göıe, savaşın hali hazırdaki durumunda. Almanya'nın Balkanlar a müdahalesi kaçınılmazdı. Ayrıca Papeıı. 1040 yılında gerçekleşen Al man-Sovyet görüş me Ie linçle Boğazlar dan lıic söz edilmediğini de belirtiyordu. Menemene ioğlu ise, Türkiye’nin güvenliğinin ne ölçüde sağ landığının henüz he Ilı olmadığım vurguluyordu.508 Papcn, bu sırada, İnönü ve Saraçoğlu ile bir kez daha goı uşüı. Papeıı, İnönü’nün, Almanya’nın, İtalya’ya yardım etmek için. Balkanlaı'da savaşa katılmasından ve Bulgaristan’ı, da Yunanis tan'a saklı elmasından endişe ettiğini açıklıyordu. PapcrTe göre. İnönü, Almanya'nın tutumuna güvenmiyor ve İngiltere'nin Yuna nistan'a askeri yardımının, Almanya’nın Balkanlar da savaşa katıl masını gerektirmeyecek derecede düşük olduğuna inanıyordu. İtalya'm n Türkiye’ye verdiği güvencelere işe hiç kimse güvenin i-
507 ADAP. Serıe D: 1937-1941, {Die Kriegsjahre), Band X).2. iVıertel Band/Zwe«ter Halbhand: 13 Novernber 1940 bıs 31 Januar 1941). "Papen'den AOB'ye", Nr. 386. 22.11.1940. (26V172 498-
9âr 508 ADAP, Sene D: 1937-1941, IDie Kriegsjahre), Band XI 2. IVıertel Band/Zvveiter Halbhand: 13 November 1940 bıs 31. Januar 1941). T ap en 'd en ADB'ye", Nr. 396. 25 11.1940. (265/172 508091
516
yordu. İnönü, Papeıı'e göre, Almanya'nın Balkanlara inmesinden ve bu amaçla Bulgarisi atı'ı desteklemesinden endişe ve kuşku du yuyordu.509 Papen, Saraçoğlu ile vapuğı görüşmede ise, Türk-Sovycı ilişki lerinde olumlu yönde bir gelişmenin Berlin'den geçmek zorunda olduğunıı önemle vurguluyordu. Berlin'e göre, Almanya'ya yakın laşan Türkiye, Sovyeller Birliği ile ilişkilerini de düzeltme fırsatım vakatamıs olacaktı. / Papen, Menemeneioğlu ile yaptığı görüşmede, Türkiye’nin Al manya ıı m Balkanlarda ilerlemesi olasılığı karşısında duyduğu endişeyi gidermeye çalışmıştı. Bu arada, Ankara nrn, Almanya'ya yakınlaşmayı önleyen ıck engelin İtalya olduğu ve Komanın söz ve güvencelerine hiçbir za man güvenilemeyeceği yolundaki açıklamaları, artık Almanya ile Türkiye arasında hiçbir sorun kalmadığı anlamına gelmese de. Papen tarafından, Türkiye'nin Almanya ile yakın ilişkiler kurma ya hazır olduğunun belirtisi olarak yorumlanıyordu. Saraçoğlu ise, Avrupa'nın yeni düzeninde Türkiye'ye düşen ro lün ne olduğunun açıklığa kavuşturulmasında direniyordu. Papeıı dc, buna karşılık, Berlin'in eski güvencelerini yinele mekle yetiniyordu. Tanı bu sıratla, İnönü, tereddüt içinde, Saraçoğlu'na, Papen ile görüşmelere başlamasını söyleyecektir. İnönü'nün tâ liman üzeri ne başlayan I. ürk-Alnıaıı görüşmelerinin amacı* iki ülke arasında ki ilişkilerin bir an önce düzehilmesiydi. Ankara, görüşmelerin üizli tutul masında ısrar etmişti, Türk ive, öncelikle ekonomik soruuların gündeme alınmasında da ısrarlı olacaktır. Papen de Ankara'nın bu görüşüne katılıyordu. Çünkü, Papen’e göre, bu sayede, ileride siyâsî konularda da bir anlaşmaya varmak mümkün olabilirdi. Papeıı* raporunda, Ankara'nın görüşmeler sı rasında çekingen bir lutuın içinde olduğunu haber veriyordu. Türkiye, kesin güvenceler arıyor, Almanya ise, örneğin bir Boğaz-31* O
'
5Û9 ADAP. Serie 0 : 1937-1941. {Die Knegsjahre), Band XI.2. IVıertel Barıd/Zweuer Halbbami; 13. November 194Û
31. Januar 19-111. "P a p e ld e n A O B ye ", Nı 422, 29 11.1940,1265/172
517- 20). 517
kır sorununu de almaktan kaçınıyordu-510 Bu sırackı Almanya'nın Balkan politikası da açıklığa kavuşmaya başlamıştı. Ribbcıurop, PapeıVc verdiği bir talimatta, İngiltere'nin Yunanistan'da yalnızca askerî tahkimat kurmasının bile, Alman ya’nın Yunanistan'a karşı Balkanlarda savaşa katılmasına neden olacağının açıklanmasını istiyordu. Almanya'nın Yunanistan'a karşı savaşa katılması için İngiltere'nin Yunanistan topraklarında bir askeri cephe oluşturması beklenemezdi ve zâten buna gerek ele yoktu. 1ngiİtere, Balkanlarda Almanya'yı tehdit eden bu ko num alırsa, Almanya ela derhâl savaşa katılacaktı.511 Saraçoğlu ile Papcn, nihayet Aralık ayı başlarında, Türkiye ile Almanya arasında bir antlaşmaya varılabilmesi için gereken ko şullar konusunda bir uzlaşmaya varacaklardır. Ankara ile Berlin arasında bir antlaşmaya varılabilmesi için Berlin'in ortaya koyduğu koşullar şöyleydi: Türkiye, Avrupa'nın yeni düzenine aktif olarak katılacağım açıklayacakıı. Bu, özellikle Balkanlar ve Orta ve Yakın DoğuYlaki sorunlar için söz konusu olacakıı. Mihver güçleri, Avrupa’nın ye ni düzeni konusundaki görüşmelere Türkiye'yi de dahil edecek lerdi. Türkiye, Almanya ve İtalya'ya karşı savaşa katılmayacaktı. Diğer yandan, Türkiye'nin savunmaya yönelik olarak İngilte re'ye karsı olan yükümlülüklerine ise dokunulmayacaktı. Bu yü kümlülükler geçerli olacaktı ve Mihver devletleri de Türkiye sal dırmayacak ıı, / Saraçoğlu, bu son hükmün Ege Adaları ve Sur iye yi de kapsa masını ve Almanya nm Montrö Antlaş• masına katılmasını istiyor* ✓ du. Türkiye, aslında, bu görüşmeler sırasında, Almanya'nın ciddi bir antlaşma için gerekli gerçek koşullarını öğrenmek ve Berlin'in geleceğe yönelik plânları hakkında bilgi sahibi olnıak istiyordu.
510 ADAP. Serie D; 1037- 1941, {Die Kriegsjahrel, Band Xl.2. (Vıertel Band/Zweiter Halbband: 13. November 1940 bis 31. Januar 1941), "Papenden A O B ye", Nr. 436, 2.12.1940,1265/172 524*
26
).
511 ADAP, Serie 0: 1937-1941, {Die Kriegsjahrel, Band XL2, (Viertel Band/Zvveıter Halbband. 13 N ü v e le r 1940 bis 31. Januar 1941). "Ribbentrop'tan P a p e n V , Nr. 443, 3.12.1940, (265/172 6301.
518
Ancak görüşmeler, Ribbcıurop'un talimatı üzerine, önce yavaş latılacak ve daha sonra da tamamen kesilecektir,512 Ribbcnlıop, Papen'den, Ankara ile yapılan görüş melerde jhıiyaıh davranmasını istiyordu. Ribbentropa göre, Papen, tanışma lar sırasında iıep geıi durmalıydı. Yazılı bir belge vermemeli, ge rekirse ancak Berlin'in onayı ile vermeliydi. Ayrıca, Ribben trop, Papcn'iıı üzerinde uzlaşıl diğini belirttiği antlaşma noktalarım da olumlu bulmamıştı. Berlin, bu tür bir antlaşma için zaınaınn he nüz cıken olduğu görüşündeydi. Papctı, Boğazlar konusunda da herhangi bir girişimde bulun ma malı ve bu konuda bir tartışmaya girmemeliydi.513 Papen ise, Ribbcıurop'un lal ima ün m ertesi günü. Alınan Dışiş leri Bakanlığı’ııa göndermek üzere kaleme aldığı raporunda, An kara'ya* Almanya'nın Türkiye’ye saldırmayacağına ilişkin güvence verdiğim belirtiyordu. Ancak bu güvence yazılı olarak değil, fakat sözlü olarak verilmişti. Saraçoğlu ise. sözlü güvencelerin yazılı hâle getirilmesini iste mişti. Hal tâ Türkiye, bu konuda bir antlaşma yapılmasını icıcilı edivordu. * Papen, Ribbcıurop’un talimatına karşın, görüşmelerin devamı na imkân olduğunu belirliyordu. Papen'c göre, görüşmelerin mâkûl ve kabul edilebilir bir gerek çe olmadan kesilmesi, Türkiye'yi müttefiklerin yanma itmek an lamına gelecekti.514 Mcnemencioğlu ise, Papen’c, T ürk-A) man görüşmelerinin de vam ıııuı. aslında, hâlen devanı eden Türk-Bıılgar görüşmelerinin sonucuna bağlı olduğunu açıklıyordu. Ankara, bir formül arıyor du.515
512 Önder, age, s. 77-78; Krecker, age, s. 127-128; Glasnec k, Türkei und Alghanisian. s. 64. 513 ADAP, Serie D; 1937-1941, {Die Krıegsjahre}. Band X I.2, {Viertel Band/Zweiter Halbband: 13. November 1940 bis 31 Januar 194 U "R ibbentroptan Pepene". Nr. 454, 5.12.1940, (265/172 531 k 514 ADAP, Serie D. 1937-1941, {Die Kriegsjabre), Band XI.2, {Viertel Band/Zweıter Halbband; 13 November 1940 bis 31. Januar 1941), "Pependen A D B 'y e \N r. 459,6.12.1940, {265/ 172532i515 ADAP, Serie D; 1937-1941, {Die K riegsjahrel Band XI.2, {Vieriel Band/Zvveıter Halbband: 13. November 1940 bis 31. Januar 1941). 'Papen'den AOB ye", Nr. 515,14.12.1940.(265/172 537)
519
Ancak Ribbentıop da kendi politikasında ısrar ediyordu. Ribbcn tropa göre, Türk-Almarı görüşmelerine devanı edilmeli, ancak somut bir madde ya da sorun hakkında ilcıi biı adını atık manialıydı. Antlaşmanın somut bir hale getirilmesi ve maddelerin kırın ide edilmesi için zaman henüz uygun değildi. Berlin, öncelikle Sovyetler Birliği de devam eden görüşmeler den kesin bir sonuç almak isliyordu. Berlin acısından İtalya'nın görüşleri de tabiatı ile önem taşıyordu. Ancak bu aşamalardan geçtikten sonra Türkiye ile ilişkilerde somut bir adım atına imka nı olabilirdi.510 Papcn ise, Saraçoğlu'nun ne olursa olsun görüşmelerin şimdi lik devanı etmesinden memnun olduğunu yazıyordu.5 517 61 Berlin in I ıtrk-Alman görüşmelerinde zaman kazanmaya vönclık oyalayıcı biı* tutum içinde olduğu hemen görülüyordu. Diğer yandan, İngiliz Doğu Orduları Komutanı başkanlığında yüksek düzeyde askeri fi ir heyet. Mihver güçlerinin bir saldın olasılığına karsı, 31 tikim de, Ankara'da, İnönü ile görüşüyordu. Almanya'nın Balkanlarda etkisini artırması, Ingiltere'nin Bal kan Paklı önerisini yeniden gündeme getirmişti. Almanya, Romanya dan soma, Bulgaristan’ı da yanına çekmek isliyordu. Aııcak Bulgaristan da, Mihver güçlerine katılmak iciıı, iürkıye nin tulumundan emin olmak isliyordu. Yani, BuIgarıstaıVın Mihver güçlerine katılması konusunda Ankara'nın alacağı tulum, Sofya acısından belirleyici olacaktı. Bulgaristan, ancak Türkiye'nin tutumu ılımlı olduğu takdirde, Mihver güderine ka tılacaktı. Almanya, Türkiye'ye, Balkanlardaki asken gücünün yalnızca Yummuşuma karsı olduğu ve Türkiye için biı tehlike ya da tebdil oluşturmadığı konusunda güvence veriyordu. Papcn, Balkanlardaki askerî hazırlıkların Ankara’da sinirli ve gergin bir hava yarattığına işaret ediyordu. Ankara, Balkanlara
516 ADAP. Serie D: 1937-1941, iDie Jüîegsiahrel. Band Xl.2. İV ieriel 8and/Zw eiter Halbband: 13 Nûvembef 1940 his 31. Jaıuıar 1941), J,Rib bent rop'tan P a p e n V . Nr. 548. 21.12 1940 (265/172 5331. 517 ADAP, Serie D. 1937-1941, |Qie Kriegsjahre). 8and X I 2, (Viertel Band/Zvveiter Halbband; 13. November 1940 his 31. Januar 1941). 'Papenden ADB'yeÇ Nr. 559. 24.12.1940.1265/17 2 542).
520
her an bir saldırı bekliyordu. Ancak Papcn, yine ele. yeterli diplo matik caba ile, Türkiye'yi savaştan uzak tutmalım mümkün oldu ğunu vurguluyordu. PapenV- göre. Berlin’in sâdece sözlü güvencesi bu konuda yo terli olamazdı. Almanya. Alınan Ordusunun Türk sınırına elli ki lometreden tazla yaklaşmayacağına ilişkin söz verir ve bunun bir güvenlik alanı olduğunu belirtirse, bu takdirde, Türkiye ele Ingil tere'nin Yunamsıana yaptığı askerî yardım sırasında toprakların dan askeri malzeme sevkıyatına izin vermeyebilirdi Butumla birlikte, Papcn. raporunda, Türkiye'nin alacağı kesin ununum Lamâmen bovyeücr Biıhği’nin tuumıtma bağlı olacağını da vurguluyordu.518 Papcn, Alman Dışişleri Bakanlığıma yazdığı 15 Ocak târilılı ra porunda da, Alınan Ordusunun Bulgaristan'a girmesi hâlinde, Türkiye'nin savaşa katılmayacağını bildiriyordu. Ankara, Selvaya savaş ilân etmeyecekti. 7-âtcıı Berlin, Ankara’ya, Ankara'nın, Solyaya savaş ilân etmesi hâlinde, Alman Ordusu ile de savaşmak zorunda kalacağını üstü kapalı olarak bildirmişti. Ancak Berlin, Almanya'nın Bulgaristan'a girmek gibi bir amacının olmadığını da sürekli olarak yineliyordu.519 Habbeni rop. ayın gün, PapenV verdiği tali matta. Türkiye um. Almanya'nın Balkanlara inişi sırasında, savaşa müdahale ettiği takdirde, derhâl Alman Ordusunun saldırısına uğrayacağının ve Balkanlardan ebediyen atılacağının Ankara tarafıııclaıı bilinmesi gerektiğini belirtiyordu. Papeli, Ocak ayı sonunda, Ankara’ya. Al manya'nın Ingiliz baskısına daha fazla tahammül edemeyeceğim bildirecek ve Türkiye buna tepki gösterirse, devlet olarak ortadan silinebileceğin i bi kİ irecekti. Ribbcııuop, Papcııın Ankara’yı Lehdiı cLmcsini, fakat Alman ya'nın Türkiye Ve saldırmak istemediğini de bildirmesini isliyor du. Berlin. Türk sınırı için güvence vermeye de hazırdı.520 4
/
518 ADAP, Serie 0: 1937-1941. İDie Krtegsjaliret, Band XI 2. {Viertel Band/Z^eiter Halbband: 13 November 1940 his 31 Januar 1941jr "Papen'den ADB'ye". Mr. 634. 10 . 1 .1 941.1265/172 553-541. 519 Önder, age, s 78-79; Savaş Yılları, s. 42-57. 520 ADAP. Serie D: 1937-1941. (Oie Kriegsjahret, Band XI.2, [Viertel Barul/Zvveiler Halbband 13. November 1940 bis 31. Januar 1941}, "ftibbentroptan P a p e n V . Nr. 659, 15.1.1941. (265/172 564-65}.
521
Diğer yandan, Berlin ile Moskova arasında Bulgaristan üzerin deki egemenlik mücadelesi de devam ediyordu. İngiltere* Yunanistan'a bir Alman saldırısı olasılığına karşı, bu ülkede hava üsleri kurmayı daha Ocak ayında istemişti. Londra, Yunanistan'daki hava üslerinden Romanya petrol bölgesini rahat ça bombalayabilirdi. Ancak bu plânın Berlin'i tahrik edebileceğini düşünen Atina, öneriyi benimsememiş ve Yugoslavya da Lond ra'n m plânına rızâ göstermemişti. İngiltere, Balkanlar ı tehdit eden bu gelişmeler üzerine, Türki ye den bir atı önce savaşa katılmasını bekleyecektir Alman Ordu su Yugoslavya ve Bulgaristan’a girerse, bu takdirde, İngiltere, Tür kiye'den, Almanya'ya karşı savaşa kan İması m bekliyordu. İngilte re. Türkiye'nin İtalya'ya karşı savaşa katı İmasın m, üstelik Balkan Pakınım kurulmasına da katkıda bulunacağım düşünüyordu. Hattâ Yunanistan ve Yugoslavya’nın kararlı tutumları Almanya’yı vol unda n ee virebi Iirdi.521 Türkiye de, Alman Ordusu nun Romanya'da toplanmasından dolayı tedirgindi ve Saraçoğlu, Berlin’in bu hareketinin nedenleri ni, 4 Ocakla, bizzai Fa periden soruyordu, Papen'in açıklamaları yeterince ikna edici olmamış olmalı ki, Türkiye, bunun üzerine, Trakya’da 28 tümen asker toplayacaktır. Başvekil Refik Saydam da. Yunanistan'ın Ankara Büytikelçisi'ne, Bulgaristan'ın Yunanis tan'a saldırması hâlinde, Ankara'nın Atina’ya yardım edeceğini belirtiyordu, K-Hugcssen de, Saydamdan bu tür bilgiler alıyor du.522 Oysa Türkiye, askerî bakımdan henüz yeterince teçhiz edilmemişti. Çünkü İngiltere’nin askerî gücü bunu karşılamaya e her işi i değildi. Bu nedenle de öncelikle Türk Ordusu1mm mo dern silahlarla teçhiz edilmesi gerekiyordu. Saraçoğlu da, 9 Ocak'ta, K-Hugesseıı’e, gayri resmî olarak, Tür kiye'nin belirli koşullarda savaşa katılacağını açıklayacaktır. Saraçoğlu'nun açıkladığı bu koşullar şunlardı: Bulgaristan Yunanistan'a saldırırsa veya Almanya ile Bulgaris tan birlikle Türkiye'ye saldırırlarsa veya Almanya, İtalya ve Sov✓
521 Önder, age, s 80. 522 Kre c ker, age, s. 130.
522
vcılcr Birliği birlikle Türkiye'ye saldırırlarsa veyâ Almanya Bulga ristan üzerinden Yunanistan'a saldırırsa ya da Selâniğe bir saldırı olursa, Türkiye savaşa katılacaktı,523 K-Hugessen, 12 Ocak ta, Saraçoğlu ile görüşecek ve İngilte re'nin savaşın bu aşamasındaki taleplerini Ankara’ya bildirecektir. Loııclra, Ankara'nın îıalyaya savaş ilân etmesini ve Yugoslavya ile birlikte ya da tek başına Alman Ordusu*»un Bulgaristan ya da Yugoslavya'dan geçmesini savaş nedeni olarak kabul edeceğini açıklamasını istiyordu. K-Hugesscn. lö OcakYa, Saraçoğlu ile yeniden görüşür. İngiltere’nin talepleri anık baskı biçimine dönüşmüştü. Ankara'nın alacağı tutum. Mihver güçlerine katılmak için ha zırlık yapan Sofya tarafından da merakla bekleniyordu. Bu sırada, TurloBulgar ilişkilerini yumuşatmak amacı ile. iki devlet arasında görüşmelere başlanmıştı vc bu durum Londra taralından hiç de hoş karşılanmamıştı.524 Saraçoğlu, 19 Ocak ta, K-Hugessen’e, Ankara nm Londra ile ay ın görüşte olduğunu, ancak Türkiye’nin savaşa katılması için bir neden olmadığım, ayrıca bunun bir yararının da olmayacağını söylüyordu. Papcn'in Berlin'in (elidi ilerini sık sık yinelemesinin bu kararda lıic kuşkusuz önemli bir etkisi vardı. K-Hugesscn ise, Türkiye ile Yugoslavya arasında, Bulgaristan'ı da içine alacak, bir işbirliği öneriyordu. Ancak İngiltere ele Bulga ristan’ın böyle bir işbirliğini kabul etmesinin son derece zayıf bir ihtimâl olduğunu biliyordu. Londra, Alman Ordusu nun Bulga ristan'dan geçmesi hâlinde, Türkiye’nin Bulgaristan'a savaş ilân edeceğim açıklamasını istiyor ve bu konuda ısrar ediyordu. Saraçoğlu ise, Türk Ordusu’n un yetersiz askerî donanımı ile sayaşamayacağı m ve bu ncclcnle de Ankara’nın savaşa katılmaya cağını açıkça vurguluyordu. Saraçoğlu’na göre, Türkiye'nin yeter li ölçüde askeri yardım almadan savaşa katılması mümkün değil
523 Önder, age, s ö l -82; Savaş Y ılları, s. 38-39 524 Önder, age, s 82-83; Krecker, age, s 131-132.
523
di. Ayrıca, Ankara. Moskova’nın da kesin tutumunu öğrenmek is liyordu ve bu. Türkiye’nin önemli ikinci isteğiydi. Nitekim, lam bu sırada, Sovyetler Birliği'nitı Bulgaristan’a bir ittifak anılaşması önerdiği ve karşılığında da Trakya’da Bulgaris tan lehine snıır değişikliğini kabul ettiği yolundaki söylentiye dayalı haberler, bizzat Bulgaristan tarafından Türkiye'ye resmi düzeyde açıklanmış vc bu suretle doğrulanmıştı, fitimin üzerine. Ankara, Moskova’dan resmî bir yanıt almaya çalışacak, la kat her hangi bir soıuıc elde edemeyecektir. Ancak bu söylemi dahi, Türkiye için Moskova'nın alacağı tuiunum belirsizliğinin bir ka nıtıydı. r Saraçoğlu, bu haberi K-Hugessen’e iletirken, Türkiye’nin sava şa katılması hâlinde, Sovyctlcr Birliği ilin de saldırısına uğrama olasılığını göze alınası gerektiğini vurguluyor ve Londra'nın bu konuya dikkatini çekmeye çalışıyordu. Nitekim Ingiltere de, Füı k-Sovyct ilişkilerinde ciddî bir düzelme sağlanmasına katkıda bulunmak zorunda olduğunu bu suretle anlayacaktır. Geıci Sov yet Icr Birliği, İngiltere'ye, Türkiye savaşa kalıklığı takdirde, Tür kiye'ye saldırmayacağına ilişkin güvence vermeye hazırdı, balon Türkiye'ye bu tür resmî bir açıklama yapılmayacaktır.525 Ingiliz askeıi heyeti, 22 Ocak'ta, Saraçoğlu ile, Türkiye'nin sa vaşa katılması ve Almanya’nın Balkanlardaki ilerlemesinin dur durul ması kını ularında görüşmeler yaparsa da, sonuçta yine bir ilerleme sağlanamaz.526 Türkiye, önce İtalya’ya, daha sonra da, Balkanlara inmesini ön lemek amacı ile, Almanya’ya ve gerektiğinde de Bulgaristan'a sa vaş ilân etmesini isteyen ve bu konuda Ankara üzerinde ısrarlı bir baskı kuran İngiltere'ye iki temel gerekçe ile karşı çıkıyordu. İlk olarak. İngiltere, daha önce taahhüt ettiği gibi, Türk Ordusu'ııu modern silâhlarla donatmamıştı ve donamın lıâlâ çok ek sikti. Londra'nın Ankara'ya askerî yardımı son derece yetersiz kalmıştı. Dolayısıyla da Türk OrdusıTtum bir saldırı savasında bulunabileceği son derece kuşkuluydu. /
525 Önder, age, s. 83-84; Savaş Yılları, s. 38-39. 526 Savaş Yıllan, s. 39-42; Keesing's, {1941/4420). 524
Ayrıca, biı savaş ânında, Moskova’nın tutum mum da nc olaca ğı tamamen belirsizdi ve Türkiye bu konuda asla riske giremezdi. ikinci olarak. Mihver devletlerinin askerî güçleri karşısında, Tüı kiyc, Alman Ordusu'nun Bulgaristan’dan geçmesini sâdece tehdit yolu ile önleyebilecek güce asla sahip değildi. Aksine, Tür kiye'nin saldırı savaşı yapamayacak bir Ordu ile savaşa katılması. Mihver güçler inin işine yarayacaktı, Almanya, mevcut askeri gü cü ile. Balkanlara inebilir ve Türkiye, tngiltere’nin yetersiz askerî yardımı ile, bunu engelleyemezdi. Zâten Yunanistan vc Yugoslav ya da İngiltere’nin yeni Balkan Paktı plânından uzak duruyorlardı ve işi sürüncemede bırakmayı tercih ediyorlardı. Ancak Ingiltere de ısrar ediyordu. Churchill, 31 Ocak'ıa, tnönü’ye özel bir mektup yazacaktır, Churehill, mektubunda, Almanya’nın Bulgaristan’daki güçlü konumu göz önüne alındığı takdirde, Berlin’in Türkiye’yi, askerî baskı ile, hareketsizliğe sevk edip, Yunanistan ve Ege Adaları nı işgal edebileceğine işaret ediyordu. Bu takdirde, Akdeniz’deki İn giliz deniz kuvvetleri ile Orta Doğu ve Türkiye tehlikeye girecek ti. Çünkü, Boğazların denetimi, Ege Adaları dolayısıyla. Al man yan m eline geçecekti. Churchill, Türkiye’de hava alanları inşâ etmek istiyordu. Bu suretle Romanya petrolleri havadan bombalanabilecek vc Türki ye'nin savunulması mümkün olacaktı. Ayrıca, Almanya'nın Yu na il is uma havadan indirme yapması da önlenecekti. Churchill, bu amaçla, on uçak filosu ile yüz uçaksavar topunun vc gerekli aske rî personelin Türkiye’ye şevkini öneriyordu,527 Saraçoğlu, Churchill’in mektubuna bir yanıt almak üzere ken disini ziyaret eden K-Hugesscn'e, Londra’nın taleplerinin kabul edilmeyeceği kanısında olduğunu söyleyecektir. Eiunım üzerine. K-Hugessen, 6 Şubai'la, İnönü ile ayın konuyu görüşür. İnönü dc, K-Hugessen’e, Churchill’in taleplerinin kabul edilemeyeceğini, ülkesinin savaşa katılmasının bir yararı olmaya cağım, Türkiye savaşa katılmadan da yabancı askerî güçlerin üh
527 Önder, age. s 84-85, Krecker. age, s, 120'121; GlâsnecL T ü fltti vnıt Afghanistan, s. 55; Savaş Y ılları, s. 42*43-; OTDP. s. 158-159.
52S
kesinde bulunmasına izin verilemeyeceğini, ayrıca bu talebin Üç lü İttifak Antlaşmasına da aykırı olduğunu söyleyecek ve daha sonra da» Ingiltere’nin Türkiye’ye sevk etmesi gereken askerî mal zemenin yeterli ölçülerde ve hi2 İt ulaşmamasından şikâyet ede cektir. Glasneck ise, bir Alman ajanının, raporunda, Inönü’nün Lond ra’dan bir milyon asker ve bin uçak istediğini yazdığını belirti yor.528 Bu arada, Churchiirin mektubunu Ankara’ya ulaştıran Ameri kalı Albay Donavan da, Ankara’da, ABD Başkanı Roosevelt’in özel temsilcisi sıfatı ile, bâzı görüşmelerde bulunmuştu. Donavan, In giltere’nin Balkan Plânı’nı desteklemiş ve ABD’nin mücâdele edenlere yardım edeceğini açıklamıştı. Nitekim Roosevelt de, 14 Şubat’ta, Başvekil Refik Saydam’a gönderdiği mesajda, Almanya’ya karşı direnmek gerektiğini belirtiyordu. Saydam ise, ABD’nin An kara Büyükelçisine, Türkiye’nin müttefiklere bağlı olduğunu, fa kat Türk Ordusu’nun, yeterli askeri malzeme yardımı almadan, bir saldırı savaşında bulunamayacağını, ancak savunma hâlinde kalabileceğini açıklıyordu. Almanya’nın, Sovyetler Birliğine karşın, Bulgaristan’da etkisini artırması ve konumunu güçlendirmesi, Moskova’yı da tedirgin ediyordu. Moskova, Bulgaristan’a girmemesi için, Berlin’i uyarı yor ve baskı yapıyordu.529 Moskova, Sofya’ya bir ittifak antlaşması önermiş ve bunun için de, Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ça tışmadan yararlanmak istemişti. Sovyetler Birliği, Sofya ile bir itti fak antlaşması imzalamak için, Bulgaristan’a, Trakya’da sınır deği şikliği de önermişti. Bu aşamada, Türkiye, üç büyük gücün, Almanya’nın, İngilte re’nin ve Sovyetler Birliğinin baskısını üzerinde hissediyordu, İngiltere, Türkiye’ye askeri malzeme sevkiyâtını, bu malzemeye bizzat kendisinin ihtiyâcı olduğu gerekçesi ile, durdurmaya bile teşebbüs etmişti, Londra’nın asıl amact, olası bir Alman işgaline karşı, Yunanistan’ı savunmaktı. Ancak İngiltere’nin, Yunanistan’ı
528 Glasneck. T üfkeî und AfflHanislan, s. 65. Ayrıca bkz. Papen, age, s. 534. 529 Savaş Y ılla rı, s. 47*57. 526
savunabilmesi için, Ankara’ya ihtiyacı vardı. Türk-Bulgar görüşmeleri, Türkiye'nin talebi üzerine, 1940 yılı nın Kasını ayında başlamıştı. Hitler de bu görüşmeleri destekle nil şu. Bulgaristan ise, Mihver güçlerine katılmadan önce, Türkiye ile mutlaka anlaşmak isliyordu. Türk-Bulgar görüşmelerine 1941 vılmın Ocak ayında resmen başlanacaktır. Ingiltere ise, Türkiye ite Bulgaristan arasında imzalanacak bir anılaşmada, Bulgaristan'ın ve Türkiye’nin yabancı askerî birlikleri ülkelerine sokmamaları konusunda güvence vermelerini ya da Bulgaristan yabana askeri birliklerin ülkesine girmesine izin ve rirse. bu takdirde, Türkiye'nin bu hareketi savaş nedeni olarak kabul edeceğine ilişkin bir hüküm bulunmasını istiyor vc bunun için girişimlerde bulunuyordu. Oysa TürkiyeTözellikle bir savaş nedeni yaratmamak için görüşmelere başlamıştı. Londra, Türk Hükümeti niıı gayri resmî olarak yaptığı açıklamaları resmi lıâlc getirmediği sürece. Ankara'nın verdiği güvencelere güvenileme yeceği kanısındaydı. Tam bu sırada, Ingiltere'nin itirazları arasında süren Tüık-Bulgat görüşmeleri tamamlanacak ve Türk-Bulgar Ortak Beyannâ mesi 17 Şubat 1941 târihinde yayınlanacaktır. Beyannamede, 13 Ocak 1940 tarihli beyannameye atıfta bulu nuluyor ve iki ülke arasındaki dostluk ve iyi komşuluk esasları yineleniyordu. Ayrıca, iki ülke, karşılıklı olarak, saldırmazlık gü vencesi veriyor, ancak Solya, ülkesinden yabana askerî birliklerin geçmeyeceği konusunda hır yükümlülük altına girmiyordu, Türk-Bulgar Ortak Beyannâmesi, Ingiltere'nin siyâsî baskıları na karsın. Mihver güçlerinin yeni ve önemli bir başarısıydı.530 Ankara, Türk-Bulgar Ortak Beyannamesi ni, Londra ya karşı, sövle savunmava çalışıyordu: / / * Ankara'ya göre, bu beyanname sayesinde, o zamana dek Türki ye'den her zaman çekinmiş olan Bulgaristan’ın, artık Türk Ordusıı’nun tehdidi gerekçesi ile, Alman Ordusu nu ülkesine davet et me gerekçesi ortadan kalkmış ve yine bu sayede. Alman Orclıı-
530 Önder, age, s. 90-96, Krecker, age, s. 132-133; OTDP, s. 159, Glasneck, Türikei und Afgiıanislan. s. 67; Savaş Yıllan, s. 45; Bilge, age, s 155; Keesing's, (1941/4461 ve 4435).
527
surum Bulgaristan'a girmesi engellenmişti. Ayrıca, beyan nâme Bal karılareki barışa lıizmct edecekti. Oysa Londra, beyannamenin Üçlü İttifak Antlaşması nın üçün cü maddesine aykırı olduğu kanısındaydı ve iuifak antlaşması ge reğince, savaş Bulgaristan veya Yunanistan sınırına vardığın ela, Ankara'nın İngiltere'ye yardım etmesi gerekliğini ileri sürüyordu. Saraçoğlu ise, Türkiye'nin, eskiden olduğu gibi, iuifak antlaş masına sadık olduğunu açıklıyordu. Ankara'ya göre, Türk dış po litikası değişmemişti. Oysa, beyan nâme ile, Türkiye, Alman O rd us uıuııı Bulgaris tan'a girişini ve Yunanistan'a saldırması m bir anlamda onaylamış oluyordu ve Mi(iver güçlerinin bunun farkına varmaması müm kün değildi. Bu sûrcıle, Türkiye. Bulgaristan'ın Mihver güçlerine katılması ve yabancı askerî güçlere geçit vermesi halinde de, sava şa katılmayacağını açıklamış oluyordu. Nitekim Papen, 17 Su bat târihi i bir raporunda, Türk Hüküme ti nin, Alman Ordusu‘ımn Bulgaristan'dan geçmesi hâlinde dahi, savaştan uzak kalmak istediğini yazıyordu. Ankara’daki Ingiliz Askerî Ataşesi ise. bu suretle, lıenı Ingiltere’nin, hem de Yunanis tan m yalnız kaklığım belirtiyordu. Ankara ise. ıııilak antlaşmasına sadfdtaıini belirtmekten geri kalınıyor ve Türk basını da hem beyannameyi, hem de müttefik leri alkışlamak lan kaçınmıyordu. Papen, 20 Şubat ta, Saraçoğlu ile yaptığı bir görüşmede, Sara çoğlu'nun, Türk-Bulgar Ortak Beyannamesinin olağanüstü dere cede yeterli bir belge olduğunu söylediğim belirtiyordu. Ayrıca Saraçoğlu, ortak beyannamenin dünyâda da önemli etkileri olaca ğı kanısındavdı. Bu konuda Alman basınında yayınlanan yazılar dım memnundu ve Londra'nın sert eleştirilerine de önem vermi yordu. Papeıı e göre. Saraçoğlu, Türk-Bulgar Ortak Beyan nâme si’nin İngiltere'nin baskılarına karşı iyi bir silâh olduğuna inamyord u. Saraçoğlu, Ingiltere itin Yunanistan’a askerî yardımda bulunma yacağı görüşündeydi. Fakat eğer Almanya, Yunanistan'a askerî bir müdahalede bulunursa, bu takdirde, Ingiltere’nin, bu kez, Selanik civarın da bir savunma cephesi oluşturulması için Yunanistan'a önemli oranda askeri yardımda bulunabileceği kanısındaydı. Bu 528
nedenle ele. Papen in raporunda yazdığına göre, Saraçoğlu, Al manya'nın İtalya'ya olası yardımının Arnavutluk üzerinden olma sını Lcıvih ediyordu.531 / Saraçoğlu, 24 Şubatta, Ulus gazetesine verdiği bir demeçle, Türk-Bulgar Ortak Beyannamesine ilişkin aç/kla mal arda bulu nurken, ilk kez. Türkiye'nin güvenlik alanı ile kendi toprakları arasında anlamlı bir ayrım yapıyor ve Türkiye'nin kendi toprakla rım savunmak için ve yalnızca bunun için savaşacağını, güvenlik bölgesindeki savaşa ise karışmayacağı m açıklıyordu. Papen, tanı bu sırada, Londra'nın Ankara üzerindeki baskısının sürdüğünü belirtiyordu. Türkiye, tngllıere ile itli lak antlaşmasını savaşa katılmadan sürdürmek istiyordu. Hattâ, Papen'e göre, Türk-Bulgar Ortak Be ya imâ ınesi’nd en sonra ve bu açıklama te melinde, yakında bir Türk-Alman Saldırmazlık Anılaşması dahi beklenebilirdi. Papen’in bu konuda hayli iyimser okluğu görül üvord u.532 Ancak Churclıill de Balkan Paktı plânından hemen vazgeç mevcceküı,
İngiliz Dışişleri Bakanı Eden ve Genelkurmay Başkanı Dillin. 20-28 Şubat 1Ö41 tarihleri arasında, Ankara'yı ziyaret etmeleri ve Başvekil Refik Saydam, Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu ve Genel kurmay Başkam Mareşal t evzi Çakmak ile görüşmeleri dc zâten hıınu gösteriyordu. Londra, Alman Ord tısım un Bulgaristan üze rinden Yunanistan a saldırması hâlinde. Türkiye’nin Almanya'ya savaş ilân etmesini isıivordu. y Ankara'nın yanıtı ise farklıydı. Ankara'ya göre, Almanya, Bo ğazları ele geçirmek için, Türkiye’ye saldırabilirdi ve bu arada, Moskova'nın t ut unum un nc olacağı konusunda en küçük hiı açıklık dalı i yoktu. Türk Ordusu ise, sâdece savunma savaşı yapa bilirdi. Bununla birlikte, görüşmelerden sonra yayınlanan ortak bildiride, müttefikler arası dayanışma vurgulanıyordu.
531 ADAP. Sene D: 1937-194 >, İDıe K rieg siah re), Band XII. 1. jF ü n fte r B a n d /E rsie r H albband: I. Februar bis 5. A prıl 1941}, "Papen'-den A O B y e ", N r.67, 20.2.1941, (265/172 820). 532 ADAP, S e rle D; 1937-1941, (Dıe K riegsjahre), Band X II I, {F ijn fte r B a n d /E rste r H albband: 1 Februar bis 5. A p ril 1941), "P apeıV den A Û B y e ', N r.8 0. 24.2 1941,1265/172 626). 529
Ancak sonuçla, İngiltere'nin plânlan uygulanmamış oluyor ve Türkiye* savasa kaıılmayı bir kez daha red ediyordu. Eden ve Dili, Ankara'dan sonra, Atina ve Bclgrad'ı da ziyaret edecekler, ancak bu görüşmelerden de somut bir sonuç ekle ede meyeceklerdir, Bu sırada, ABD de, Londra'nın girişimlerim des tekliyordu. Türkiye ise, Bulgaristan ile olası bir savaşın Moskova'yı da Sof ya'nın yanma çekmesinden endişe ediyordu. Bu nedenle de, An kara'ya göre. Mihver güçleri ile bir savaş, Sovyetler Birliği ile de bir çatışmayı gündeme getirebilirdi.5 535 *3 Papen, 26 Şubat tarihli bir raporunda, Helen ve Dill in Anka ra'yı zıya relin dcıı bir gün önce, tesadüfen ve şansın da yardımı ile, aksam Alman Büyükelçiliği nde, aralarında Saydam, Saraçoğlu ve Cebcsoy un da bulunduğu, Türkiye'nin önde gelen bir grup yöneticisi ile Milıvcr devletlerinin temsilcilerinin de katıldığı bir davet verdiğini belirtiyordu. Papeıı, davetlilere, Ankara üzerinde ki İngiliz baskısına karşılık, Alman Ordusu nun batı cephesindeki askerî basanlarını ve zaferini tasvir eden “Batıda Zafer” adlı Al man propaganda filmini izletmişii. Papccı, raporunda, filmin etki si ti m çok gıtclü olduğunu belirtiyordu. Saydam ve Cebcsoy, PapcrTc, Almanya'nın Balkan politikasının Türkiye'yi savaşa katılmaya mecbur edebileceğini açıklarken, Sa raçoğlu, Eden in ziyareti sırasında, Sofya’nın herhangi bir hare kette bulunmamasını PapcrTdcn rica ediyordu. Saraçoğlu. Pa peli V, T ürk-İngiliz görüşmelerine ilişkin bilgi vermeyi de taahhüt etmişti. Aynaı, Saraçoğlu, Almanya’nın, Türk-lngiliz görüşmeleri tamamlanmadan vc Londra'nın karârı kesinleşmeden önce, hare kete geçmemesini istiyordu. Papen de, Berlin'den, Eden'in ziyareti sırasında Almanya nm harekete geçerek Londra’ya koz vermemesini ve davette “Batıda Zafer' filminin gösterilmesinin gerçek amacının açıklanmamasını
533
530
s. 85-86; Glasneck, Türkei und Afghanistan, s. 65; Papen, age. s. 535; Bilge, age, s. 156-158. Ayrıca bkz. Deringıl, Turicish Foreign P olicy Dııring the Second W o rld W aı; An ‘Acrive’ N etftraliiy, s 119-120; Derrngil, Denge Oyunu, llkincr Dünyâ Savaşanda Türkiye'nin Dış Politikası], s. 136-140. Önder, age,
talep ediyordu.534 Ankara'nın endişe ve kuşkularını yakından bilen Londra, Türk-Sovyet ilişkilerinde ciddî ve somut bir düzelme sağlanması ve Moskova’nın Türkiye'ye saldırmayacağı yolunda bir açıklama yapması için, 1940 yılı sonu ve 1941 yılı başlarındaki diplomatik çabalarından bir sonuç alamamıştı. Bu durum, Türkiye’nin savaş dışı kalma yolundaki ısrarlı tutumunu, en azından Ankara nın gözünde, haklı kılıyor ve Ankara’nın endişe ve kuşkularının hiç de temelsiz ve nedensiz olmadığını açıkça gösteriyordu. Görüldüğü gibi, Almanya’nın askerî ve siyasî gücü Balkanlar da yakından hissediliyor vc bunun sonucunda da, Mihver güçlerine vcııi katılımlar bekleniyordu, / / Ingiltere'nin bu aşamada temel amacı, Almanya’nın Bulgaris tan'a girmesini ve buradan da Yunanistan’a ve belki de Türkiye’ye saldırmasını önlemek, bu sû retle, Akdeniz’in, Ege Denizinin ve Orta vc Yakın Doğunun güvenliğini korumak için, kalyanın sa vaşa katıldığı sırada vc vinç Italya’mn Yunanistan’a saldırısında savaşa katılmamış olan ve bunu Üçlü İttifak Antlaşmasının iki numaralı protokolü (“Sovyet Cekıcesf) ile temellendirmiş olan Türkiye'nin, mutlaka en kısa zamanda, mümkünse Yuııanisıan vc Yugoslavya ile birlikte, savaşa katılmasını sağlamaktı. İngilte re’nin bu konudaki ısrarı sürecek ve Türkiye’nin savaşa katılması yolundaki işleği 1941 yılı başlarında artacaktır.535 Oysa, hiçbir Balkan devleti, Ingiltere'nin önerdiği şekli ile, bir Balkan Paktı kurulmasına yanaşmıyordu. Bu tür bir girişimin Berlin’i kışkırtacağı düşünülüyor ve Mihver güçlerine karsı açıkça askerî bir unum almaktan kaçınılıyordu. Türkiye de, müttefikle rin yetersiz askerî yardımı dol ayısı ile, bir saldırı savaşına gireme yecek durumda olan Ordusu ile, savaştan doğal olarak uzak du ruyordu.
534 AOAP. Serie D 1937-1941, (Die Kriegsjahre). Band Xlî 1, (Fünfter Band/Ers-ter Halbband: 1. Februar bıs 5. April 1941}, "Papenden ADB'ye", Nr. 87, 26.2.1941, {265/172 631} Ayrıca bkz Kuneralp, age, (Oördimcü Telgraf: 1 M art 1941 Tarihli Genelge/lngiliz Hâriciye Nâzın Eden İle Genelkurmay Başkanı $ir John Oill'in Ankara'daki Temasları), $. 46-50 535 Oe/ingif. Tîırkisfı Fareign Policy During fhe Secoııd Wo rld W a r Ar» 'Actıye* MeutrafctY, s. I 17118; Dermgil. Denge Oyunu, (İkine* Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Oış Politikası), s 133-134.
531
Aslımla Türkiye, savaşın hemen başında katıldığı Batı Ulifâkı içinde, tabiatı ile, öncelikle kendi güvenliğini sağlamak istemişti. Türkiye'nin savaşa katılmakla kazanacağı/kazanabileceği herhan gi bir soy yoktu. Ankara’nın bir toprak talebi de bulunmuyordu. Dolayısıyla, Türkiye, savasa katılmakta bir çıkan olmadığına ina nıyordu. Gerçi Ankara, özellikle İtalya’ya karşı güvenlik bölgesi olarak gördüğü Bal kanlar'da barışın korunmasında hassas dav ra* myordu. Balkanlar a yönelik bir saldırının, er ya da geç, kendisine yöneleceğinin bilincindeydi. Ancak, Türkiye, esas itibari ik\ ken di topraklarına doğrudan bir saldırı olmadıkça, yani kendisine saklınlınadıkça, savasa katılmanın anlamsız bir davranış olacağı nın (arkimlaydı. Türkiye, silahlı bir savunma hanının gerisinde, kendi topraklarım korumak için ve yalnızca bunun için savasa girmeye kanır!ivdi. Savasın gidisûu, Mihver güçlerinin arka arkaya kazandıkları as keri zaferler, Fransa'n m yenilgisi ve İtalya'nın savaşa girmesi,. Türk dış politikasında önemli sorunlar yaratmıştı. Müttefiklerin Ankara'nın savaşa katılması yönündeki talepleri, lıcr zaman, Uçlıı İttifak Anı kısınası'nın iki numaralı protokolü, yani "Sovyet Çe kincesi" gerekçe gösterilerek, ted edilmişLi. Bu durum, Ingiltere taralından bir ölçütte hoş görülmüştü. Bu, tabiatı ile, zoraki bir hoşgörüydü. Çünkü. 1940 yılının ikinci yarısında, İngiltere, artık sâdece kendi adasının güvenliğini sağlamaya çalışıyor ve Orta ve Yakın Doğu da da vâr olma mücâdelesi veriyordu. Mihver güçlerinin, .1040 yılı sonu ve 1941 yılı baslarında. Bal kanlarda ilerlemeleri, Türkiye'nin durumunu daha da güçleştir mişti. Türkiye’nin güvenlik bölgesi olan Balkanlar, Alman işgali ne girmişti ya da girmek üzereydi, O zamana dek tamamen müllefik leri il yaıuııda olan Türkiye, Almanya ile ilişkilerini artık dü zeltmesi gerektiğini düşünüyordu. Moskova'nın tutumu ise hâlâ belirgin değildi ve Ankara, kuzey komşusundan dolayı tedirgindi. Türkiye, olası bir savaşta, iki ateş arasında kalmaktan endişe edi yordu. Berlin ise, saldırı planlarına Türkiye'yi de dâhil etmişti. Türkiye, bir yandan, üzerinde olası bir Alman saldırısı tehdidini hissediyordu (ki, böyle bir saldın, hiç kuşkusuz, Bulgaristan üze rinden olacaktı), diğer yandan da, İngiltere’nin baskısı akında bu lunuyordu. * 532
Londra. Ankara'nın savaşa kaçılması yolunda ısrar ediyor ve baskılarım yoğunlaştırıyordu. Londra’ya göre, Balkanların. Ana dolu'nun, Akdeniz’in ve Orta ve Yakın Doğu nun güvenliği tehli kedeydi. Alman Ordusıuıun Yunanistan ve Ege Denizi ne inmesi kaçınılmazdı. İtalyan saki îr ısı Yunanistan tarafından geri püsküllüklıiğü sürece, tehlike bu denli yakın değildi ve Ankara, sava> dışı durumunu sürdürmek konusunda Londra'nın onayını al makta İni denli güçlük çekmemişti. Ancak Almanya'nın Bal kankırdaki savaşa müdahale etme ihtimali belirince, durum tama* men değişmişti. Türkiye, 1Ö41 yılı başlarından itibaren, Mihver güçlerini kış kırtmaktan kaçınmak zorundaydı. Bunun için de, Mihver devlet lerinin yayılmakla okluğu kendi güvenlik bölgesi olan Balkanlar ı anık farklı bir gözle değerlendiriyordu. O zamana dek. Balkan larda olası bir savaşta, savaşa katılacağını açıklamış olduğu halde, Ankara, savasın bu aşamasında, artık savaş dışı lulmılımu bozma yacağım belirliyordu. Ankara, yeni politikasını üç gerekçe de temellendirmeye çalışı yordu: * İlk gerekçe, Udu İttifak Anılaşması nın iki numaralı protokolü, yâni gelenekse i 'Sovyet Cekıncesi’ydi. Ankara, Moskova'nın tu lumu belirginlik kazanmadığı sürece, savaşa katıldığı takdirde, So\ yeller Birliği ile çatısına olasılığı görüşünü mu halaza ediyor* du. ikinci gerekçe, ıııüıt elik askerî yardımının yetersizi iği yel i. Bıı nedenle, Türk Ordusu. Alman Ordusu ile, Bulgaristan toprakla rında savaşacak durumda değildi. Ücüncü gerekçe ise, Ankara’nın Berlin ve Sofya'ya savas ilân çi mesi hâlinde. Tuı k Ordusu nun yeLcrince güçlü olmaması nedeni ile. belki de Orta ve Yakın Doğuya giden yegâne kısa yolun düş man eline geçmesi ihtimâliydi. Aksi hâlde, yâni Türkiye savasa kani madiği ve Mihver gucleıi de Türkiye’ye saldırmadığı suıvee, Oıia vc Yakın Doğu yolu güven içinde kalacaktı. Bu nedenle de. Mihver devletlerini tahrik edebilecek her türlü davranıştan kaçın mak geıe ki yoıclıı. Türkiye, aslında. Uclü İttifak Ant [aşmasına bağlı olduğunu açıklıyordu. Ama Türkiye’nin, Alman Ordusu nun Bulgaristan'a S33
girmesi ve hattâ Yunanistan'a saldırması hâlinde dahi, savaşa ka tılmayacağını açıkça belirtmesi, Mihver güçlerinin yeni ve çok önemli siyasî bir başarısıydı. Elbette, bu siyâsî başarının ardında, askerî güçler ve askerî güç dengeleri yatıyordu. Türkiye, Alman ya'nın askeri gücü karşımda, Berlin ile ilişkilerini yakınlaştırma ya gayret ediyordu. Bu da, doğal olarak, Ingiliz ittifakından uzak laşmak anlamına geliyordu. O zamana dek, Üçlü ittifak Antlaşması'na sâdık kalarak, 1940 yılı sonlarında, Almanya ile ilişkilerini yumuşatmaya çalışım Tür kiye, Mihver devletlerinin dolaysız saldırı tehdidi altında, Ingilte re’nin baskılarına karşı koyabilmek için, Almanya ile Sovyetler Birliği nin yakın işbirliğini gerekçe gösteriyor ve bu suretle, savaş tan uzak kalmaya çalışıyordu. tng/here ise, yeterli askerî destek sağlamadan, Ankara üzerinde daha fazla ısrar etmenin, belki de Türkiye'yi karşı cephenin yanı na ilebileceği endişe ve kuşkusu içinde, Türkiye'nin savas dışı tu lumunu, istemeye istemeye de olsa, onaylamak zorunda kalmışSavaşın bu döneminde, Almanya'nın Türkiye politikası ise, Al man Ordusu nun Balkanlara inişi sırasında, Ankara’yı yalnız bı rakma ve savaşa katılması m engellemekti. Berlin, 1940 yılının Eylül aynıda, savaş plânlarını yeniden göz den geçiriyordu. Alman Ordusu için olası üç yoldan biri bizzat Hitler tarafından seçilecekti. Birinci olasılık, Alman Ordusunun, Sovyetler Birliği ne saldırarak, Kafkaslar üzerinden, Basra Körfczi ne inmesiydi. İkinci olasılık, Rommehin Ordusunun, Kuzey Af rika'daki çöl savaşları sonucunda, Mısır'dan Suriye'ye kadar gelebilmesiydi. Üçüncü ve son olasılık ise, Almaıı Ordusu nun Ana dolu üzerinden Yakın Doğu’ya inmesiydi. RibbetUıOp, lam bu sıralarda, Papen’den, Türkiye'nin Batılı devletlerden ayrılması ve Mihver güçlerine yakınlaşması, ha ilâ bağlanması için çalışmalar yapmasını istiyordu. Ayrıca, Berlin, Al man Ordusu nun, Bulgaristan üzerinden olduğu gibi, Türkiye63
S36 Oeringil, Turkish Foretgn Poiicy During the Second W o ıid War: An 'Active* Neutralıty, s. 117120; Deringil, Denge Oyunu. (İkinci Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Oış Politikası), s. 133-140.
534
üzerinden de geçişinin sağlanmasını talep ediyordu. Ankara, Ber lin'in bu talebini kabul etmezse, bu takdirde, zor kullanılacaktı. Ancak Berlin, Türkiye'nin bu plândan haberdâr olmamasını da istiyordu. İtalya ise, Almanya'nın Türkiye’ye saldırı plânından memnundu. Çünkü, Kuzey Afrika'da 1940 yılının sonbahar ayla rında başlayan lngiliz-lialyan savaşı, bu sıralarda, Ingiliz Ordusu’nuıı zaferi ile devam ediyordu ve Ingiliz Ordusu Habeşistan'a girmek üzereydi, Hitler, gerek Kuzey Afrika savaşı nedeni ile, gerekse Alman ya'nın Sovyetler Birliğime karşı tasarladığı saldırının gecikmemesi için, Türkiye'ye saldırı plânından vazgeçecektir. Ancak, olası bir Alman-Yunan savaşında Ankara’nın alacağı tuuım, Berlin'in Tür kiye’ye saldırı karârında belirleyici olacaktı. Bu arada, 1941 yılı rım Şubat ayında dahi, Almanya'nın Türkiye'ye saldırı plânı lıâlâ gündemdeydi. Bu plânda, Anadolu’nun yol açısından fakirliği ve coğrafi engeller, özellikle de Boğazlar ve Toroslar vurgulanıyor d u 537 Bu dönem, Türk-Al man ilişkilerinde olağanüstü bir canlanma vc yakınlaşma dönemi olacaktır. Aslında Almanya, Bulgaristan harekâtında, Türkiye’nin alacağı tutumu bilmek, Türkiye ise, Almanya'nın saldın plânlarına hedef olup olmadığından emin olmak istiyordu. Papcn, bu sırada kaleme aldığı bir raporunda. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Âsim Gündüz'ün, Türkiye'nin güvenlik içinde bulunduğundan emin o'duğunu ve Türk Hükümcü’nc, Türk kamuoyuna vc Ingiltere’ye karşı tnahçup olmaması imkânı tanındığı sürece, Ankara’nın tutumunun değişmeyeceğini söyle diğini yazıyordu. Türkiye'nin Bükreş temsilcisi de, Romanya Baş bakanı Antonescu’ya, İnönü’nün, Alman Ordusu Bulgaristan'a girse dahi, Türkiye’nin savaşa katılmayacağını söylediğini açıkla-
537 Önder, age. 5 .108*109: Krecker, age, s, 134-137; Papen, age, s. 532-533; Glasneck, Türkei vnd A lg h a n ista n , s. 66-67. Ayrıca b k ı. A tillâ Türk. "N a a -H ille r O rdularının Türkiye'yi İşgal Hazırlıkları 1941", Toplumsal Târih, Sayı: 4. INisan 1994), s. 7-14: Deringil. Ttırkish Foreign Policy During Ihe Second W ortd W a r An ‘A ciive N eutralily, s. 120-121; Derıngil, Denge Oyunu, (İkinci Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası!, $. 143.
535
misli. Ancak Papen. Ankara'dan kesin bir yanıt almaktan yanaydı vc Berlin'in, bu konuda. Moskova aracılığı ile, Türkiye üzerinde baskıda bulunması imkanına işaret ediyordu.538 Almaııyu, bir yandan. Alman Ordusunun Bulgaristan'a girmesi halinde, Ankara'nın Sofya'ya savaş ilân etmesini önlemek iğin, as keri önlemler alıyor, diğer yandan da, aynı amaçla, diplomatik ça balarını yoğun Lası m yordu. Berlin, Şubat ayında gerçeklesen Türk-İngiliz göı üşmclenrıde Ankara'nın aldığı tutumu ve ayrıca Türk Ordusu nun durumunu yakından biliyordu. Bu atada. Almamanın Ankara’daki Askerî Ataşesi General Rolıdc, daha 7 Şu hafta, Berlin’e, Halefin, İnönü'ye kişisel bir mektup yazarak, Bulgaristan’ı işgal etmesi beklenen Alınan Ordusu'nun Türk sınırından elli kilometre uzakla duracağına ilişkin güvence vermesini tavsiye etmişti. Aslında aynı öneriyi, daha ön ce de gördüğümüz gibi, lıeııüz 10 Ocak la, Papen de Alman Dışiş leri Bakanlığı na yapmıştı.539 Bulgaristan'ııı Ankara temsilcisi, 27 Şubat'ıa, Türk Hükûmcimk\ sen bir londa, Sofya'nın Mihver devletlerine katılacağım ve Bulgaristan ııı, I Martta, Berlin askerî ha re kâim Ankara'ya yöne lik olmadığına ilişkin güvence verdikten sonra, Alman Ordu sunun topraklarındım geçişine izin vereceğini açıklayacaktır. Nitekim Ribbcnl rop ela, aynı gün, yine 27 Şu hafta, Papcıı e verdiği bir lalı matla, Bulgaristan'ın i Martta Mihver devi etlerine katılacağını ve Alınan Ordusunun da aynı târihte Bulgaristan’a gireceğim haber veriyordu. Ribbcntrop, Papen'den, Türkiye'nin bu gelişme karşısında tepki göstermesi hâlinde, Ankara’yı savaşla tehdit etmesini istiyordu. Bizzat Hitler, Alman Ordusu nun Bulga ri s tan hare kâtının yalnızca İngiltere’ye karşı olduğunu ve Türki ye'yi bedel almadığını açıklıyor ve bu konuda güvence veriyordu. Kthbcıurop» Papen den, l Mart akşamı bizzat Saraçoğlu i!e görüş mesini ve ona İlliler den İnönü'ye yazılmış özel bir mektubun yolda okluğunu açıklamasını istiyordu. Papen. bu konuda başka
533 Krecker. age, s 134-137 539 Glasneck, Türk e i und Afghanistarı. s. 67, Papen, age, s. 533
536
bir açıklamada bulunmamalı vc herhangi bir tartışmaya da girme meliydi.540 / Papen, Ribbcııtrop'ım tâli matını yerine getirdikten soma, Al man Dışişleri Bakanlığına yazdığı bir raporda, Saraçoğlu'nun Ber lin'in açıklamalarından memnun kaldığım haber veriyordu. Pa pen c göre, Saraçoğlu, Sofya’nın ela aynı şekilde hareket etmesini bekliyor ve Bulgaristan'ın Ankara Büyükelçisinin, bu harekelin T ürk-Bulgar Saldırmazlık Pakn'na aykırı olmadığım belir iliğini acıklı vorclu. Saraçoğlu, Papcn’e, Sofya'nın Ankara’ya ilettiği ve Berlin'in açıklamalarına yaknı noiasının da dostça kabul edildiğini belirt mişti. Diğer yandan, Papcıt, raporunda, İngiliz Dışişleri Bakam kelen in Ankara ziyaretinin sonuçsuz kaldığını da bildiriyordu. Papen c göre, hu sırada devam eden Türk-tngiliz görüşmelerinde, Ingiltere, Türkiye'nin izlediği dış politikayı onaylamak zorunda kalmıştı. Ayrıca, Türkiye’nin Yunanistan’a yapılan İngiliz askeıi yardımına aracılık çimesi de, PapeıVe göre, olası değildi.541 Sofya, Berlin'in verdiği güvencelere ve Alman Ordusunun BulgarisLui'a girmesi hâlinde, Ankara'nın hareketsiz ve sessiz kalaca ğı anlamına gelen Türk-Bulgar Ortak Beyannâmcsnıc dayanarak, 1 Man 1941 târihinde, Mihver güçlerine katılacaktır. Miller, 28 Su ha ila, İnönü'ye kişisel bir mektup yazacak ve Al man Ordusunun Bulgaristan harekâtının Türkiye'ye yönelik ol madığına ilişkin güvence verecektir. Papen, Hitici in İnönü'ye yazdığı söz konusu kişisel mektubu, Almaıı Ordusu 2 Mania Bulgaristan'a girmeye başladı kum sonra, 4 Mart ta, bizzat İnönü'ye sunacaktır.542
540 ADAP. Serie 0: 1937-1941. (Dıe Knegsjahre). Band X I11. {Rinfter Band/Erster Halbband* 1 FebruarbisS. April 1941b "Rıbbentrop'tan Papen e", Nr. 102. 27.2.1941. (265/172 638*40) 541 ADAP. Serie 0 ’ 1937*1941. (Oie Kriegsjahreb Band XII. 1, (Fünfter Band/Erster Halbband. I. Februar b is 5 April 1941). "Papen'den AOB'ye". Nr. 119.2.3.1941,1265/172 951). 542 Önder, age. s. 86; Krecker, age, s 138-141; Glasneck. Türîter und Alghanistan. s. 67; OTOP. s. 161. Savaş Yıllar*, s. 96*100. Papen. age, s. 535; Kroll, age, s. 122-133; Jaesclıke, "Türkei". Jahrbuch der W eltpoli(ik 1942, s. 673. Hitler'in İnönü'ye yazdığı mektubun Almanca metni ıçm bk? Krecker, age, s. 259*260; ADAP. Sene 0: 1937*1941. (Oie Kriegsj-ahre), Band Xll.1, (Funfter Band/Erster Halbband: I Februar
537
Me kutbun İnönü'ye geç bir târihle verilmesinin nedcııi, bu sü re içinde, Alman Ordusu’nun harekâtı sırasında, Ankara'nın ilk tepkisinin ne olacağının beklenmek is cemilesiydi. Alman Ordusu nun Bulgaristan’a girişi karşısında, Ankara'nın tepkisiz ve ha reketsiz kalacağı, 3 Martla, kesinlikle belli olmuştu.543 Mitler, trionu ye yazdığı özel mektupla, Almanya'nın İngiltere'ye karşı niçin savaştığım açıklıyor, İngiltere’nin Yuııanisıan'1 tehdit etmesi karşısında, Bulgaristan’da güvenlik önlemleri alınması için, Bulgar Hükümeti nin Alman Ordusunun Bulgaristan'a girmesini islediğini, ancak Sofya’nın bunun kesinlikle Türkiye'ye yönelik bir haıckeı/ha rekât olmadığına ilişkin güvence verdiğini belirtiyor ve Almanya’nın bu hareketinin Türkiye'nin toprak bütünlüğüne ve siyâsî bağımsızlığına yönelik olmadığını vurguluyordu, Hiller, mektubunda, ayrıca, Birinci Dünyâ Savaşı ndaki TürkAlman silâh arkadaşlığının antlarından da söz ediyor ve Almanya taralından kurulacak olan Avrupa’nın yeni düzeninin Türkiye’nin çıkarlarına aykırı olmayacağı konusunda güvence veriyordu. Ak sine, Hitlere göıe, Almanya ile Türkiye arasında tanı bir çıkar birliği vardı vc bundan dolayı dat iki ülkenin birbirlerine yakın laşmaları, hem Türkiye'nin, hem de Mihver devletlerinin vuranım olacaktı. Mitler, mektubunda, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilere de değiniyor ve iki ülkenin ne hâli hazırda, ne dc gelecekte karşı karşıya gelmesi için bir neden gördüğünü vurguluyordu. Mitler, zâten Alımın Ordusu nun gerekliğinde Romanya ve Bulgaris tan’dan çekileceğini de açıklıyordu. Hâli hazırda Bulgaristan a gi ren Alman Ordusu’na ise, Hitİer, bizzat, herhangi bir yanlış anla şılma tehlikesine karşı, Türk sınırına yaklaşılmaması konusunda kesin emir vermişti. Papen, Alman Dışişleri Bakanlığıma yazdığı bir raporda, bu sı rada İnönü ile yaptığı bir görüşmeyi anlatıyor ve İnönü’nün Hitler'in mektubuna teşekkür ettiğini haber veriyordu. Ancak İnö-
bıs 5. April 19411, ,rHitter‘den İnönü'ye Mektup", Nr, 113, 1 3.1941, (Fi 1/030-B-10}. Mektubun Türkçe metni için bkz. Gizli Belgeler, s. 137-140. 543 Bkz. Kuneralp, age, {Beşinci Telgraf: 6 M art 1941 Tarihli Genelge/Hitler'm Mesaıü. s. 51-56.
S38
ııü'ııün bâzı sorulan vardı ve bu sorulara bizzat Hiçlerin yanıl vermesini isliyordu. İnönü, Alman Ordusanun Türk sınırından uzak durmasına çok önem veriyordu. Ankara, Berlin ile bir çalış maya girmemek için elinden geleni yapıyordu. Sofya’nın seferber lik ilân etmesi ise İnönü’yü endişelendirmişti. Çünkü, İnönü’ye göre, bu lür bir davranışın hedefi yalnızca Türkiye olabilirdi. İnö nü, Berlin Atina’ya saldırırsa, bundan üzümü duyacağını da be lirtmişti. Papen’in, Türk-AJma» ilişkilerinin geliştirilmesinin is tendiği ve mevcut koşullar altında bunun mümkün olduğuna iliş kin açıklaması, İnönü tarafından suskun bir biçimde onaylanınışu. Papen, Almanya'nın Yunanistan’a savaş ilân edip etmemesinin ise, ta mâ men İngiltere’nin tutumuna bağlı olduğunu bir kez daha vurguluyordu.544 Saraçoğlu, B Martta, Papen’e, Berlin’in aym güvenceyi TürkYunaıı sının için de verip veremeyeceğini soracak ve bir süre son ra, bu konuda da, Berlin’den olumlu bir yanıt alacaktır545 Papen, Saraçoğlu'nun da Hidcr’in mektubundan memnun ol duğunu belirtiyordu. Türk-Alman ilişkilerinde gerçekleştirilecek temelli bir değişiklik fikri de olumlu karşılanmıştı. Saraçoğlu, ay rıca, Papen’in Tüı k basınına ilişkin şikâyetleri ile de yakından il gileneceğini açıklamıştı. Saraçoğlu, Berlin'in aynı güvenceyi Türk-Yunaıı sınırı için de verip veremeyeceğini sorarken, Alman Onlusunun Yunanistan;! gireceği varsayımından here ket ediyor du. Ama aslında sorun, daha çok, İstanbul-Sofya demiryolu hattı ile ilgiliydi. Bu lıaı, hem Yunanistan, hem de Bulgaristan sınırın dan geçiyordu. Ankara, haltın teknik yönetiminin, kesin bir dü zenleme yapılıncaya dek, kendisine bırakılmasını isliyordu.546 Ribbentrop ise, hemen ertesi gün, PapeıTe verdiği bir talimatta, Türk basınında ve radyosunda görülen Alman aleyhtarı yayınlara dikkat çekiyor ve bu koşullarda iki ülke arasında dostça ilişkiler kurulmasının mümkün olmadığına işaret ediyordu. Ribbentrop,
544 ADAP, Serie 0: 1937-1941. (Oie Kriegsıahre), Band XH.1r (Fünfter Band/Erster Halbband- 1. Februar bis5. April 1941). "P a p e ld e n AOB ye". Nr. 122,4.3.1941,(265/172860-611. 545 Önder, age, s. 89-97; Savaş Y ılları, s. 96-97. 546 ADAP, Serie 0; 1937*1941, IDie Kriegsjabre). Band XII. 1, (Fünfter Band/Erster Halbband: 1 Februar bis 5. April 19411," Papenden ADB'ye", Nr. 137,83.1941.(265/172 669}.
539
Papcıı'deo, bu durumun derhâl Saraçoğlu’na açıklanmasını isti yordu. Ayrıca, Berlin’de Türkiye'deki basın organlarının Londra ıaraImetan salın alındığına inanılıyordu. Ribbenirop da buna ina nıyordu. Bunun için Ribbenirop, PaperTe, Türk basınında vc rad yosunda etkili olabilmek ve önemli kişileri etkileyebilmek için, derhâl birkaç milyon değerinde döviz vermeye hazır olduğunu bildiriyordu.547 Papen de, kısa bir süre sonra, Türk basınında anık Almanya karşılı yazı, haber, makûle ve yorum yayınlanmadığını, çünkü Türk Hükümeti nin duruma el koyduğunu haber verecektir.548 Saraçoğlu'nun, Berlin'in Türk-Yunan sınırı için de güvence ve rip veremeyeceğine ilişkin sorusu, aradan lam bir ay gedikten soma, bızzül Ribbenirop tarafından yanıtlanacaktır. Ribbenirop, Almanya'nın Yunamsam n girmesi hâlinde. Alman Ordusunun Türk-Yunan sının udun uzak duracağına ilişkin güvence veriyor du. Askerî nedenlerle olan zorunlu yanaşmalar da asgarî seviye de tutulacaktı. Alman Ordusu'na bu konuda kesin emir verilmisıi. Ribbenirop, Papen den, bunu Ankara’ya delmesini istiyordu. Ribbenirop, ayrıca, bâzı islenmeyen kazalardan kor un abilmek iciıı, T ıırlc Hükümetinin de Türk Ordusuna ay m yönde emir ver mesini lavsive ediyordu.549 Papcıı, Bellin in güvencesini derhâl Saraçoğlu’na ileıccckıir. Papeıı, raporunda, Saraçoğlu'nun Berlin'in verdiği güvenceden memnun kaldığım da belirtiyordu. Bu sayede, Edirne’nin önünde bos bir arazi kalacaktı. Papen, Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan ye gâne demiryolu haltı olan Isıanbul-Sofya demiryolu halim m ida resinin Ankara'ya bırakılmasını öneriyordu, Papcıı c göre, böyle bir ıcsıin siyasal etkisi cok önemli olacaka.550 /
/
547 ADAP, Sene D; 1937-1941, (Dıe Krıegsfalıre), Band X II.î. (Fünfter Band/Ersier Halbband: 1 Februar bis 5. April 1941). ,4RibbehtropJlan Papen'e", Nr. 142,9 3.1941,(265/172 671-721 548 ADAP. Serıe D: 1937-1941, (Dıe Krıegsjahre). Band X II.1, (Fünfter Band/Erster Halbband- 1. Februar bis 5> April 1941), "Papen'den R ibbentropV , N r 154.11.3.1941, (265/488 433-371. 649 ADAP. Serıe D: 1937-194î. (Oie Krıegsjahre), Band XII. 1. (Fünher Bancf/Erster Halbband: 1 Februar bis 5-. Apnl 1941). "Ribbentrop'îan Papen'e", Nr. 268, 5-4.1941. (3883/E 048 156-57) 550 ADAP. Şerif? D. 1937-1941, (Die Kriegsjahre). Band XII. 1. (Fiinfter Band/Ersier Halbband 1 . Februar l)ı$ 5. April 1943), T a p e n 'd e n AO Bye", Nr. 269. 5.4 1941,(265/172 734).
540
Papcıı* tanı bu sırada* Türk dış politikası m söyle değerlendiri yordu: Soıı gelişmeler, Ankara’yı yeni bir karar aşamasına getirmişti, Ankara'da Hitlerin İnönü ye yazdığı kişisel mektubunda verdiği güvencelere inanılıyordu. Saraçoğlu, Mihver güderinin Ingilte re'ye karsı savaşın kesin sonucunu yaz aylarında alacaklarını um duğunu söylemişti. Nihayet ABD niıı Ingiltere’ye askeri yardımı nın kesilip kesilmeyeceği ve Mihver devletlerinin muhtemel zafe rinin ilân edilip edilmeyeceği yaz aylarında belli olacaktı. Papcıı e göre, Türkiye» o zamana kadar hiçbir tarafa kesin olarak yanaş mayacaktı. Türkiye’nin temel amacı, savaşın kesin sonucu belli olmadığı sürece, bu politikasını gerçek Ieştirmekti. İnönü, l lülen ıı mektubunu 12 Mart'ta yanıtlayacak ur. İnönü'nün Bitlere yazdığı kişisel mektup, Türkiye'nin Berlin Büvti kel e isi Hüsıev Gerede tarafından, 17 Martla, Mitlere ileti/
lir.İnönü, mektubunda, öncelikle, olası bir saldırı karşısında, Tür kiye'nin toprak bütünlüğünü koruma karârım vurguluyor ve An kara'nın Balkanlar ın savaş dışı kalması yolundaki isteğinin Berlin taralından da paylaşıldığına inandığım belirtiyordu. İnönü, iki ordunun karşı karşıya getirilmesi felâketinden ke sildikle kaçınılacağından emin olduğunu, Mitlerin Alman Ordu suna verdiği Türk sınırından uzak durulmasına ilişkin emirden memnun kaldığım ve Türk Ordusu nun da buna uyacağım açıklı yordu. * Inöıuı, mektubunda, Üçlü İttifak Anılaşmasının sadece savun ma amacı taşıdığını, Türkiye’nin bir zamanlar birlikle savaştığı Alman Ordusu ile savaşmaktan sonuna kadar kaçınacağını ve251
551 ADAP. Sene D. 1937-1941. (Die Krıegsjahrel. Band XII. 1. IFunfter Band/Erster Halbband: 1. Februar bis 5. Aprri 1941). "P a p e ld e n R ibbentropV , Nr. 154,11.3.194U 2 6 0 4 8 8 433-37) 552 K recker.age.s. 139*141; Savaş Y ılla n , s. 97-99. İnönü'nün H ıtler’e y e d iğ i mektubun tam metni için bkz. ADAP. Sene -D' 1937-1941, t Die Krıegsjahre), Band X1U. {F ünlter Band/Erster Halbband
1. Februar bis 5. A p ril 194) f.
"İnönü'den Hıtler'e Mektup". Nr. 161. 13.3.1941, (F 11/0315-20). M ektubun Türkçe metni için bkz. Gizli Belgeler, s. 142-146. Ayrıca bkz. Kuneralp,age.(Altm cı Telgraf. 20 M art 1941 Târilüı Genelge/Cumhur baş kanının Hitler'e Verdiği Cevapi, s 57-64.
541
böyle bir şanssızlık ve felâkete asla yer verilmeyeceği inanemi di le getiriyordu. İnönü, ayrıca. Alman OrdusuYıım durumunda bir değişiklik olmadığı sürece ve karşı taraf zorlamadıkça, Ankara'nın tutumu nu değiştirmeyeceğin! dc özellikle vurguluyordu. Türk-Aimarı ilişkilerinde görülen bu yakınlaşma, Hıtler ile İnö nü arasındaki karşılıklı mektuplaşmanın Türk basınında ela ya yınlanması ile, dalıa da yaygınlık kazanacaktır. Bununla birlikle, ilişkilerde bâzı küçük aksaklıklar da olmuyor değildi. Örneğin, Lam lnönü-Hiller mektuplaşması sırasında, Alman Ordusu nun Bulgaristan'a girmesi üzerine, Sofya’dan ayrılan İngi liz Büyükelçiliği mensupları, 11 Martla, trenle Sofya’dan İstan bul’a gelmişler ve eşyaları ile birlikte, güvenlik altında Peru Palas Otel i1ne gitmişler ve bu sırada İngiliz Büyükelçisi Rcııdall ile eşi ve diğer Büyükelçilik mensupları oteldeki odalarına çıkarlarken, eşyaları arasında bulunan bir bavula daha önce yerleştirilmiş biı bombanın patlaması sonucunda, ikisi polis, dört kişi ölmüştü. Daha sonra bombanın bulunduğu bavulun sahipsiz olduğu anla şılacaktır. Ertesi gün, olayı fotoğrafları ile birlikle yayınlayan on gazete ise kapatılacaktır.553 Otelin dışında bulunan bomba ise, patlamadan, etkisiz hâle getirilmişti. Londra, bombanın Bulgar ajanlarınca yerleştirildiğini ileri sürüyor vc Türk basınında da Sofya hakkında kuşkulu yazılar yayınlanıyordu.554 Örneğin, Hü seyin C.âhit Yalcın, olaydan doğrudan Sofya’nın sorumlu olduğu nu ileri sürüyor ve Savcılığın da bombaların Bulgaristan’da yer leştirildiğini açıkladığım haber veriyordu.555 Hiller, 17 Martta, yanında Ribbcııtrop da olduğu hâlde, Türki ye’nin Berlin Büyükelçisi Hüsıev Gerede ile görüşür. Hiller, önce, İnönü’nün yanıt mektubundan ve kendisine ver diği yanıltan memnun olduğunu açıklıyor ve bu mektuplaşmaya
553 Utus, (12*13.3.1941). 554 Tart, 02.3 1941} Ayrıca bkz. Us, age, s. 463. 555 Haber, 05.3.1941}.
542
olağanüstü değer verdiğini belirterek, Almanya'nın Balkanlarda toprak talebinin bulunmadığını ve Balkanlarda savaşmak isleme diğini bir kez daha tekrar ediyordu, Hiller, Yunanistan ile savaş tan İtalya'nın tek basma sorumlu olduğuna dikkat çekiyordu. Hiller, Türkiye ile orıak savaş anılarına sahip olduklarım, an cak Türkiye’nin güçlü olmasını sâdece bu nedenden dolayı iste mediklerini, aıııa aynı zamanda, Bolşevızme karşı güçlü bir Tür kiye'nin yanında olduklarım belirtiyor ve İnönü ile mektuplaşma larının hemen ardından, Türkiye ile Almanya arasında sıkı bir ya kınlığın oluşturulmasını istediklerini açıklıyordu. Ayrıca, Hitfcr'o göre, güçİü bir Almanya da Türkiye'nin çıkarlarına uygundu. Çünkü, Moskova, Boğazlar üzerinde hak talep ediyordu ve Al manya, bu nedenle, SovycLİer Birliği ile çatışmaya dahi girebilirdi. Berlin, Boğazların Ankara'nın denetiminde kalmasından yanaydı. Almanya, aynı zamanda, Türkiye'den hiçbir taleple bulunmuyor ve Ankara'nın dostluğuna büyük önem veriyordu.556 Papcıı de, lam bu sırada, Türk yöneticilerine, Moskova’nın Bo ğazlardaki hak talebine ilişkin imâlarda bulunuyordu, Berlin'in, Moskova’nın 1940 yılının Kasım ayında açıklığa kavuşan Boğaz lara ilişkin talebini, Ankara'ya, tam da bu sırada iletmesinin ne deni, muhtemelen, Almanya’nın, Londra'nın aracılığı ile baslayan, Turk-Sovyeı görüşmelerinden ve daha 9 Martla hazır olan Türk-Sovyet On ak Deklarasyonundan haberdâr olması ve bu gö rüşmeler sırasında Ankara ile Moskova arasında başlayan yakın laşmaya engel olmak istemesiydi. Nitekim. Papen, Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı bir rapor da, Hitici-Gerede görüşmesinde ele alman Sovyet tehdidinin, An kara’da yarattığı olumsuz tepkileri anlatıyordu. Papen, İnönü ve Saraçoğlu ile yaptığı görüşmelerde, 1940 yılının Kasım ayında Hitler-Mololov görüşmesi sırasında, Boğazlar konusunun tartışıl masının ve Boğazlar üzerinde pazarlık yapılmasının, Ankara'nın Moskova hakkıııdaki kuşkularım ve endişelerini anırdığı izleni mini edinmişti. Ancak Berlin’in bu haberi uzun bir süre Anka
556 Staatsnıaenner un
543
ra dan gizlemesi, Ankara’da Almanya hakkında da kuşkular uyan dırmış ıı. Ama, Papen'e göre, yine de, T ürk-A İman ilişkilerinde dostâne bir yakınlaşma doğmuştu. Boğazlar üzerindeki Sovyet ta lebi Ankara’da heyecan uyandırırken, Hider-lnöniı mektuplaşma sından som a. Türk-Alnıan ilişkilerinde temelli bir değişiklik gö rülüyordu.557 Papen, diğer yandan da, Mene menci oğlu’mm Al manya’dan hâlâ kuşku duyduğunu haber veriyordu.558 Alman Ordusu nun Bulgaristan’a girmesi üzerine, İngiltere, Türkiye'yi, savaşa katılması için, son kez ikna etmeye çalışacakııı Londra’nın çabaları ile, Türk-Sovyel görüşmeleri başlamış ve iki ülke arasında bir yumuşama görülmüştü. Artık Türkiye, Sov yet leı Biri iği’m gerekçe göstererek, savaşa katılmaktan kaç ma ma zdı. Saraçoğlu ile Eden, 18-19 Mart târihlerinde, Kıbrıs'la, bir kez dalıa görüşürler. Eden, hu kez, Yugoslavya1mıı Almanya'nın baskısı altında oldu ğu mı beli iterek, Almanya Yunanistan'a saldırır ve Yugoslavya da Almanya'ya savaş ilân ederse, bu takdirde, Türkiye'nin de savaşa katılmasını isliyordu. Aslında EdcıYin bu talebi, Londra'nın Bal kan Paktı plânının yeniden, fakat farklı bir şekilde gündeme gel mesiydi. Eden. Ankara'nın bu türden bir mesajı Belgrat! a iletme sini isiıvord ıı. * Saraçoğlu ise. Eden’m bu önerisini, önerinin Yugoslavya tara fından kabul edilmesinin çok kuşkulu olduğunu belirterek, red edecektir. Papen, bir raporunda, Eden in, önerisinin kabulü hâlinde, Tür kiye'ye bir milyon asker vaad ettiğini belirtiyorsa da, Papen'in bu haberinin temelsiz olması çok muhtemeldir.559
557 AOAP, Serie D: 1937-1941, (Dıe Knegsjahre), Banıl XI 1.1, (FünHer Band/Erster HüJbbaııd: 1 Februar bis 5. April 19411, "Papen'den ADB'ye", Nr. 220, 27.3.1941. (265/172 714-15). 558 ADAP, Serie 0: 1937*1941, (Die Kriegsjahre), Band X I11, IFünher Band/Erster Halbband: 1 februar bis 5. April 1$41>, "P a p e lin Raporu", Nr. 231, 28.3.1941, {3613/E 027 034*37). 559 û nd er, age, s. 86-87, GI asnec k. Türk ei u nd Alghani sla ıı, s. 67-68; $ava$ Y d I arı. s. 1Û0. Ay rı c a bkz. Deringif, Turfcisb Poreign P olicy Dimağ the Second W orld War: An 'A c liv e ' Neutrality, s. 119-120; Demi git, Denge Oyunu, (Ikmcr Oünyâ Savaşanda Türkiye'nin Dış Politikası), s 138.
544
Saraçoğlu, Londra'nın, Ankara'nın savaşa katılması yolundaki talebini yeniden ve bir kez daha red ederken, Tüık Ordusunun yetersizliğine dikkat çekiyordu. Diğer yandan, bu sırada hazırlanan Türk-Sovyet Ortak Dekla rasyonu, Türkiye'nin Moskova'nın tutumuna ilişkin kuşku ve en dişelerini de bütünüyle ortadan kaldıramamıştı. Türkiye, ancak bir saldırıya uğradığı takdirde savaşa katılabilirdi. Türk-Sovyet Ortak Deklarasyonu 25 Marı'ta açıklanır. Eşaseıı bu deklarasyonun hazırlanmasında Londra önemli rol oynamıştı. Türkiye ile Sovyelier Birliği arasında böyle bir yakın laşmayı öııkycmcmck ise, Berlin acısından önemli bir siyasî başa rısızlık anlamına geliyordu. Sovyctler Birliği, Almanya ile ilişkilerinin gittikçe sertleşmesi ve Almanya'nın Balkanlarda egemenlik kurma yolunda adımlar alınası nedeni ile, Türkiye ile gergin olan ilişkilerini yumuşatmak istemişti. Aksi hâlde, Türkiye’nin, bu denli ağır siyasi ve askeri baskılar altında, Almanya'ya yakınlaşması dahi gündeme gelebi lirdi. Türk-Sovyet Ortak Deklarasyonumda, iki ülkeden birinin sal dırıya uğraması hâlinde, diğer ülkenin tarafsız kalacağı vurgulanı yordu.*6 Türkiye. Türk-Sovyet Ortak Deklarasyonunun açıklanmasın dan soma, dış politikasını saptamakta dalıa geniş bir hareket ser bestisine sahip olacaktır. Bu suretle, Aııkaıa, Mihver devletlerinin gücü sayesinde, Lond ra'nın baskılarına karşı koyabiliyordu. Çünkü, İngiltere, Ankara üzerinde daha fazla baskı kurmanın ve ısrar etmenin riskim ve olası tehlikelerini tahmin edebiliyor ve öngörebiliyordu. Bu tak dirde, böyle bir baskı, kolayca, Türkiye'nin İngiltere'den uzaklaş ması ve Almanya'ya yakınlaşması sonucunu doğurabilirdi. Ankara, yine bu suretle, Sovyelier Birliği ile ilişkilerinde de ra hat lam işti. Moskova da, Türkiye'nin Mihver güçlerine kaymasın t önlemek için, Ankara'yı rahat ettirmek zorunda olduğunu anla mıştı.065
560 Önder, age, s. 94-100: Krecker. «flc. s. U 1 -146; Bilge, age, s. 1SS-160. Keesing's, (1941/4623).
545
Oysa* Türk-Sovycı yakınlaşmasını sağlamakla ve Türk-Sovyct Ortak Deklarasyon un un açıklanmasında, İngiltere'nin temel atnau, hu sû re ile, Türkiye'nin, savaşa katılmamak için, sürekli olarak ortaya sürdüğü Sovyet Çekincesi" gerekçesini ya da kozu nu arak Ankara'nın elinden alabilmekti. Ancak Türkiye aynı görüşte değildi. Ankara, Türk-Sovyet Oınun bu türden bir güvence anlamına geldiğini kabul etmiyordu, Ankara, deklarasyon gibi bir güvence ile yeti nip, riske giremezdi. Türk-Sovycı Ortak Deklarasyonunun açıklandığı gün, 25 Martla, Yugoslavya da. Mihver güçlerine katıldığım açıklayacak tır. Böylecc, Romanya vc Bulgaristan’dan sonra, Yugoslavya, Mih ver devletlerine katılan üçüncü Balkan ülkesi oluyordu. Ancak sâdece iki gün soma, 27 Mart'ıa, Yugoslavya’da, bir dar be ile. Mihver yanlısı yönelim devrilecek ve bunun üzerine, İngil tere dc. Balkanlarda bir savunma cephesi oluşturma yolundaki bu önemli vc belki de son fırsatı değerlendirebilmek amacı ile, derhâl Aıık.ııuva başvuracaktır İngiltere, kısa bir süre önce, Sara çoğlu ile Eden arasında Kıbrıs'ta yapılan görüşmede dc ele alındı ğı gibi, Ankara'nın benzer türde bir mesajı derhâl Belgrada ilet mesini isliyordu. Londra'ya göre, bunun için zaman son derece uygundu Ayrıca, Chuıclıill de, İnönü'ye, aynı konuda, kişisel bir mektup yazmıştı. Churchilk mektubunda, Alman saldırısının Türkive’vo de yönelebileceğini vurguluyor ve Balkanlarda ortak bir cephe nin hemen oluşturulması m isliyordu. Ayrıca, Churchill’in görü süne göre, söz konusu ortak cephe, AJ nıaıı yay t. Balkanlardaki savaştan caydırıp, Sovyetler Birliğine karşı savaş açmaya da yö neltebilirdi. Ne var ki, Churclıill, bütün çabalarına karşıtı. Balkanlarda, Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında, ortak bir savunma cephesi kurulmasını sağlayamayacaktır. Bu aşamada, Londra'nın elinde yalnızca tek bir imkân kalıyor du. Bu da, Almanya'nın saldırması hâlinde, Üçlü İtti lak Antlas ınas nıı n ücüneü maddesi gereğince, Türkiye'nin İngiltere'ye var dım etmek zorunda olmasıydı. Ancak İngiltere, bu konudaki bas kı politikasında artık çok dikkatli olmak ve temkinli davranmak y
546
y
zorundaydı. Çünkü, Mart ayı başlarında gerçekleşen Hitler-lnöııü mektuplaşması ile birlikte, Türk-Alman ilişkilerinde o zamana dek görülmemiş bir yakınlaşma dönemi başlamıştı ve Türkiye, Mihver güçlerinin ağır askeri ve siyâsî baskılan ve tehdidi altımla, kolaylıkla saf değiştirebilirdi. Zâten, bu sırada, Alınan propagan dası da bunu amaçlıyordu. *
Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması Türk-Aİmaiı ilişkilerinde olağanüstü bir yakınlaşma dönemi başlarken, Türkiye, İngiltere ye karşı, Üçlü ittifak Antlaşma* sfndaıı doğarı yükümlülüklerini temelde asla yadsımıyor, fakat savaşın hâli hazırdaki aşamasında, bir müttefik olarak, kendisine düşen görevin, Mihver devletlerine karşı savaşa katılmadan, savaş dışı tutumunu sürdürerek ve sâdece kendisine saldırıldığı takdir de savaşa katılmayı söz konusu ederek, Orta vc Yakın Doğuya inen en kısa yolu Mihver güçlerine kapatmak olduğunu belirti yordu. Londra, Ankara'nın bu savunma gerekçesini hoş karşılamak zorundaydı. Çünkü, tngiltere, tamamen yalnız kaldığı bir sırada, Türkiye'yi askerî ve siyâsî olarak savurtmak, Türkiye'nin Mihver devimlerine karşı gücünü azaltmamak ve ona destek olmak süreli ile, Ankara'nın tamamen Mihver güçlerinin etkisi altına girmesini ancak önleyebilirdi. Bu durumda, Ankara’nın Üçlü İttifak Antlaş masından tamamen kopmamasını sağlamak ve Türkiye’nin Al manya ile ilişkilerini denetleyebilmek, Londra'nın bu aşamadaki çıkarlarına denk düşüyordu,561 Berlin, Türk Hükûmcırnin Balkanlardaki savaşa müdahale eımeyeccğini biliyordu. Berlin, Alman Ordusu’nuıı harekatının Türkiye'ye yönelik olmadığım bir kere daha anımsatmak ve bu konuda daha önce verilmiş olan güvenceyi ele yinelemiş olmak için, tam da bu sırada, Ankara’ya başvurur. Papen, Saraçoğlu'nun Mart ayı başında sorduğu soruyu, 5 Nisan'da yanıtlar. Papen. Al
561 Deringil, Turkish Foreigıı Policy During th« Second VVorld W«r: Aıı 'A ctive' Neutratity, s. 120122; Deringil. Denge Oyunu, (İkinci Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası), s. 141-145.
547
man Ordusu'nun Yunanistan’a girmesi hâlinde, tıpkı Bulgaristan harekâtında olduğu gibi, Türk sınırından uzak kalacağım açıklı yordu. Hııler, bir kaza olmaması için, gerekli emirleri vermişti.562 Papen, Ribbentrop uıı talimatı üzerine, söz konusu güvenceyi Ankara’ya iletmişti, Berlin’in güvencesi, ertesi gün, bir kez daha yinelenecektir Ribbentrop. 6 Nisan’da, Papen’e verdiği talimatta, aynı gün Saraçoğlu ile görüşmesini ve Alman Ordusunun Yunanisian ve Yugoslavya'ya gireceğini açıklamasını istiyordu. Papen, bu konuda Alman Hükümetfnin resmî gerekçelerini Ankara'ya aktaracaktı. Ancak, Berlin, Türk-Yunan sınırına azamî dikkat gös terecekti, Berlin’in resmî açıklamasına göre, Almanya, Balkan larda siyâsî bir amaç peşinde koşmuyordu, Berlin'in Balkanlarda bir toprak talebi de yoktu. Papen, gerçekten de, aynı gün, Sara çoğlu ile bir görüşme yapacaktır,563 Alman Ordusu Türkiye’nin Balkan sınırlarına vardığında, Ber lin'in bıı tür güvencelerine karşın, Türkiye, bâzı askerî önlemler alıııakıan kaçınmayacaktır. Bu önlemler, esas itibari ile, Alman ya'nın, 6 Nisan sabahı, Yugoslavya ve Yunanistan'a savaş ilâm ve bu ülkeleri işgale başlaması ile paralellik gösterir. Aynı gün, İtalya da, Yugoslavya'ya savaş ilân etmişti, Balkanlar’daki savaş süresin ce Türkiye’de alınan askerî önlemler artırılacaktır. Fâlıh Rıfkı Atay, Ulus gazetesinde yayınlanan, “Balkan! ar'da Harb Mesuliyeti'’ adlı makalesinde, Balkan devletlerinin Mihver güçleri tarafından tek tek işgal edilmelerine değiniyor ve Avru pa'da “bitaraf’ kalmanın artık mümkün olmadığını belirtiyor d u 564 Önce Trakya’da bulunan askerî birlikler Anadolu yakasına nak ledilir. Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan ve Meriç nehri üzerindeki tüm köprüler havaya uçurulur. İngiliz askerî uzmanlar, Anado lu’da savunma haltart oluşturmaya ve hava atanları iıışaasına baş larlar.
562 AD AP, S e rie D- 1937-1941. (Dıe K rieg sjah re}, Band X f U , IR jn fte r B a n d /E rste r Hafbband: 1. Februar bis 5. A p ril 1341}, "R ıb b e n tro p 'ta n Papen e ", Nr. 2 6 8 .5 .4 .1 9 4 1 13S83/E 048 15B-57). 563 ADAP, Seriç D: 1937-1941. {Die Kriegsjahre}, Band X II.2, (Fünfter Band/Zvveiler Hafbband. 6. April bis 22. Juni 1941). ' Ribbentrop'lan P a p e n V , Nr. 285.6.4.1941, (3863/E 048 151-52} 564 Fâtih Rılkı Alay, "Balkanlarda Haıb Mesuliyeti", Ulus, (4.4.1941).
Bu arada, Trakya ve İstanbul'daki sivil halkın boşaltılmasına ça lışılıyordu: "Örfi İdare Komutanlığının Tebliği.,. İstanbul, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ [ve] Çanakkale'den isteyen va tandaşlar meccânen Anadolu'ya naklediliyorlar!, İstanbul'dan Anado lu'ya geçmek isteyenler Kaymakamlıksan beyanname ahyorllar]."565 "İstanbul Vilâyeti'nin Tebliği... 1) İstanbul'da oturan ve başka hiçbir işi ve gücü olmayıp da, aldığı tekâüt maaşı ile geçinen, seferde de hizmet deruhte etmeyecek olan as keri, mülkî tekaütler ile eytam ve erâmilin aileleri ile, Trakya, İstanbul, İz mir, Erzurum ive] Ankara hâriç olmak üzere, istedikleri yeri erin iskele ve istasyonlarına kadar, devlete âid vapur ve trenlerle, mütesâviyen nüfus başına elli kiloya kadar sandık ve denk eşyası ile birlikte, nakillerinin ya pılması muvafık görülmüştür. İstanbul mal sandıklarından maaş alanlar, tekaüt, eytam ve erâmil maaşı alanlar, bu maaşlarını gittikleri yerlerden almaya devam edeceklerdir, 2} İstanbul'da oturup da, İzmir, Ankara [ve] Erzurum hâriç ofmak üze re, Anadolu'da bulunan akrabaları nezdine aileleri ile birlikte gitmek ar zusunu izhâr edenlerin yahut kendileri kalıp da âilesini göndermek iste yenlerin, istedikleri yerin iskele ve istasyonlarına kadar, devlete âid va pur ve trenler ile, nüfus başına mütesâviyen elli kiloya kadar sandık ve denk eşyâlar» ile, meccânen nakilleri temin edilmiştir."566 "İstanbul ve Trakya'dan Anadolu'ya Geçmek isteyen Talebelter]... Arzu eden öğrencilerin Anadolu'daki okullara kolayca nakilleri sağ lanmaktadır."567
Sivil halkın boşaltılması Haziran ayı sonuna kadar sürecek tir.568 Sevkıyat» deniz ve kara yolu ile yapılıyordu.569 Gemi ile sevkıyatla bâzı sorunlarla karşılaşılacaktır. Örneğin, basında, gemi ile sevk için, 460 yolcu bileti kesildiği hâlde, ilk se ferde, sâdece 28 yolcunun, ikinci seferde ise, 1.738 bilet kesildiği hâlde, sâdece 397 yolcunun yola çıktığı haber veriliyordu. Yine
565 Ulus, (11.4.1941)
566 Ulus, {10.4.1 $411. 567 Ulus. {13.4.19411. 568
İstanbul'dan Yola Çıkan Kafileler" Ulus, (6.5.1941 h AT, Sayı: 91. (Haziran 19411.
569 Ulus, 17.5.1941).
549
basında, bir başka gemi için kesilen i. 22 5 yolcu biletine karşılık, sadece 343 ve yine kesilen 945 bilete karşılık da, sâdece 263 yol cunun yola çıktığı açıklanıyordu. Bir başka gemide de, 1.000 bilet kesildiği hâlde, sâdece 250 ve 460 bilet kesildiği hâlde, yalnızca 27 yolcu yola çıkmıştı. Sonuçta, üç gemi dolusu yolcuya bilet ke sildiği hâlde, bir gemiyi ancak dolduracak kadar yolcu, üç gemiye dağılarak sevk edilebilmişti.570 Bu garip olayın altında yatan nedeni de, yine bir başka gazele haberinden öğrenmek mümkündür: "Bâzı safdiller arasında, (Anadolu'ya] gidenlerin güya üç seneden evvel avdetlerine müsaade edilmeyeceği gibi bir takım yalan şâiyalar çı karılmıştır."571
Trakya ve İstanbul'da yaşayan sivil balkırı alelacele boşaltılmak istenmesini. Talih Rıfkı Alay, Ulus gazetesinde, resmî açıdan şöyle değerlendiriyordu: "Maksat bir harb tehlikesi karşısında, Trakya, İstanbul ve civar halkı nın hayat ve emniyetini korumak, önünde ve arkasında askerî kıtalar bu lunan bir müdâfaa bölgesinde iaşe zorluklarıma mümkün mertebe önüne geçmektir. Ailelerini emin bir yere yollamak, resmî vazife veya husûsi iş güç sahibi olanların tam bir huzur iie çalışmalarını temin eder."572
Bu «ırada, Ulus gazetesi, Trakya ve tsıanbul’un boşaltıİması kar sısında, Berlin'in tepkisini de şöyle yorumluyordu: "İstanbul'un Tahliyesi Karşısında Bir Alman Mütalaası,. Berlin (13) AA: DNB [Deutsche Nachrichten Büro) Bildiriyor: Alman Hâriciye Nezâreti'nin [Alman Dışişleri Bakanlığı'mn] bir söz cüsü, (...) İstanbul'un tahliyesine Türk Hükümeti tarafından haklı bir se
570 Tan, {6.5.1941); Cumhuriyet, {2-3 ve 6.5.1941). 571 Cumhuriyet (3 5.1941). 572 Fâtih Rıfkı A t ay, “Trakya ve İstanbul Hakkında Tedbir", Ulus, (12.4.1941). Ayrıca bkz. Âsim Us. "Anadolu'ya Göç Etmenin Mânâsı ve Hedefleri", Vakit, (11.4.1941); Yunus Nâd», "Bir Tedbir Etrafında". Cumhuriyet (12 4 1941). Fâlıh Rıfkı Atay. bir başka yazısında da, pasif korunma önlemleri üzerinde duruyor ve her ailenin evinin bahçesine bir aile sığınağı kazmasını istiyordu Fâtih Rıfkı Atay, "M illi Hazırlan ma Devrinde Vazifelerimiz", Ulus, (13.3.1941).
550
beple karar verilmiş olduğunu bildirmiş ve bu tedbirin, hiçbir surette Al manya ile alâkası bulunmadığına ve binnetice Almanya'nın bundan en dişe duymamakta olduğunu ilâve etmiştir/'573 "Türk Hududundaki Bulgar ve Alman Askerleri...
Berlin (13i AA: Bir Husûsî Muhabir Bildiriyor: İyi haber alan Berlin mahfillerinde, Bulgar kıtalarının, Türk hududun* dan çok büyük bir mesafeye geri çekileceği temin edilmektedir, Trak ya'da bulunan Alman kıtalarının da, bu misâli takip etmeleri ve Türk hu duduna yaklaşmamaları gayri vârid değildir."574
Diğer yandan, basında, yabana propaganda ve haberlere karşı uyanıklık bildirilerinin yayınlanması haftalarca sürecektir.575 Hal ta, “tüm ecnebi mürebbiyeler, Dâhiliye Vekâleti Emniyet Müdür lüğümden gelen Jbir) emirle yurt dışına çıkarılıyor "du.576 Âsim Usun hâtıra notları, tam bu sırada, Trakya'da halk arasın da panik yaşandığını ve bunun önüne geçilemediğini gösteriyor: "Trakya’da panik başlamış... Bâzı kimseler, yok pahasına mallarını satarak, kaçıyorlarmış..T577* Krol1 ise, antlarında, Trakya'da yaşanan bu paniğin doğal oldu ğunu, çünkü Bulgaristan’da bulunan Alınan askerlerine Almancap o Türkçe sözlükler dağıtıldığının bilindiğini belirtiyor. Yugoslavya ve Yunanistan, Nisan ayı sonunda Alman Ordusu tarafından tamamen işgal edilecektir. Alman Ordusu, Yugoslavya ve Yunanistan sınırını geçtiğinde, Ingiliz ve Amerikan Büyükelçileri, Saraçoğlu’nu ziyaret ediyorlar ve kendisinin Büyükelçilere daha önce verdiği sözü hatırlatıyor lardı. Saraçoğlu, daha önceki görüşmeleri sırasında, Yunanistan’a, Bulgaristan üzerinden, bir Alman saldırısı olduğu takdirde, Tür kiye'nin savaşa katılabileceğini söz konusu ülke Büyükelçilerine
573 Ulus, (14.4 1941). 574 Ulus, {12.4.19411. 575 Cumhuriyet. 02.4.1941 }; Tan, {15-25.4,1941). 576 Tan, 1U.1941). 577 Us, age, s. 467. 576 Kroll, age, s . 121-122. Ayrıca bkr. Barutçu, age. s. 174-175 ve 182.
551
acddaınıştı. Alman saldırısının hemen akabinde, Yugoslavya’nın Ankara Büyükelçisi de, Türk Hükümetine resmî bir başvuruda bulunacak ve Ankara'nın Balkan Antantından doğan yükümlülüklerini yerine getirmesini isteyecektir. Gerçekten de, Türkiye, * Balkan Paktı gereğince, Almanya ile birlikte, Bulgaristan'ın, yâni hır Balkan devletinin saldırısına uğrayan Yugoslavya'ya yardım et mek zorundaydı. Anılaşma metni son derece açıktı ve Türki ye'n in, herhangi bir gerekçe ile, savaşın dışında kalmasını engelli yordu. Ankara, bu aşamada, savaşa katılmaya yine yanaşmayacak ve halta müttefikler lehine herhangi bir sempati açıklamasından da hi kaçınacaktır. Ankara’nın bu tutu ımı, Ingiltere ile ABD tarafından da onayla nacaktır. Gerçi bu onay içlen değildi. Ancak Orta ve Yakın Doğu yolunun en azından kapalı kalması, savaşın hâli hazırdaki aşama sında. bir Balkan yenilgisine tercih ediliyordu. Bu durumda, Tür kiye'nin, antlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getir meksizin, savaş dışı tulumunu sürdürmesi, aslında imine fık Jetin lehineydi. Zâıeıı müttefiklerin. Mihver güçlerine karşı, Türkiye'ye etkili bir askeri yardımda bulunmaları da söz konusu değildi.579 ABD, 11 Mart JÖ41 târihinde, Kiralama vc Ödünç Verme Kâ mın unu kabul etmişti. Hem Ingiltere, hem de ABD, Türkiye'nin Mihver güçlerinin askerî ve siyâsî baskılarına karşı direne bilmesi iciıı. etkili bir müttefik askeri yardımının zorunlu koşul olduğu nu unutmamışlardı.580 Nitekim, bir İngiliz askeri heyeti, savunma konularında görüşmeler yapmak üzere, 3 Nisan da, Ankara'ya ge lecek lir.581 .Alman askeri gücü, çok kısa bir süre içinde, Makedonya ve Ku zey Yunanistan'ı geçerek. Türk-Yunan sınırına yaklaşacak, ancak sınıra varmadan, daha öııcc Berlin’in Ankara’ya verdiği güvence lere uygun bir şekilde, duracaktır.
579 Önder, age, s. 89*90; G lâsneck.Tiirkei und Alghanistan, s 68. 580 Glasneck, Türter und Afghanîstan, s 69 581 Keesiııg's, (1941/4539).
552
Papeıı ek. bu sırada. Türkiye’ye daha ciddî vc somut güvence ler verilmesi gerekliğini düşünüyordu. Papen’c göre, bu takdirde. Alman Ordusu nun Balkan harekâtı sırasında, Türkiye'nin tutu munu değiştirmesi kesinlikle söz konusu olmayacaktı. Ancak. Papen, Alınan Ordusu nun Türkiye’ye yaklaştığı tam da bu sırada, Ankara’da, “Acaba sırada Türkiye mi var?" sorusunun endişe ile sorulduğunu haber veriyordu.58J Almanya’nın bu sıradaki temel amacı, Türkiye'nin aklil hır tu lum içine girmesini önlemekti. Nitekim. Ribbcnırop, Alman Or dusunun Balkanlarda saldırıya gedmesinden hemen sonra, 8 Nisan’da, Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede’ye, Mosko va'nın Boğazlar ve Türkiye üzerindeki taleplerini yineliyor ve Al manya ılc dostluk ilişkileri kurulması yolundaki dileğini ifâde ediyordu. Berlin, Ribbeıurop’un ifâdesine göre, Sovyet egemenli ğine karşı Türkiye'nin yanında olacaktı. Ribbcnırop, Gerede ılc yaptığı görüşmede, Türk-Yunan sınırı konusunda Türk Hükîımcıj'nc verdiği güvenceleri bir kez daha yineliyordu. Hiller, Boğaz ların Türkiye’nin egemenliğinde kalmasında kesin kararlıydı ve İlklerin bu görüşü çakında Ankara'ya yazılı olarak da bildirile cekti.'*583 Papen tlc, 10 Nisan’da, Saraçoğlu'na, Ribbentrop’un görüşlerini bir kez daha yineleyecektir. Almanya, Türkiye’nin endişe ve kuş kularını tamamen giderebilmek amacı ile. Türk-Bulgar ve TüıkYunan sımrııula bir iyimyeı jesii y a p m a y a çalışıyordu. Hatırlana cağı gibi, Meriç nehri üzerindeki demiryolu köprüleri, Edirne ılc Uzunköprü’de, Türkiye tarafından havaya uçurulmuştu. Berlin, Yunanistan topraklarından geçen Istanbul-Sofya demiryolu hattı nın yönelimini geçici olarak üzerine alması için, Ankara ya ricada bulunuyordu. Papen, buna benzer bir öneriyi, hatırlanacağı gibi.
532 ADAP, Sene 0:1937-1941. (Oıe Knegsjahre), Band Xll.2. tfu n h e r Bsnd/Zvveiter Halbband: 6 April bis 22. J»ni 1941). "Papen'den V V eizsaeckerV , Nr. 295. 8.4.1941, (124/123 064-671. Ayrıca bkz. Türk, agm. Toplumsal
Târih* Sayı. 4. (Nisan
1994b s. 7 - R
583 AOAP. Serie D: 1937-1941, (Die Kriegsjahrel, Band XII 2, (Fünfter BancVZweıter Halbband 6. Apri! his 22. Junı 1941). "Rıbbentrop'tan P a p e n 'e \ Nr. 303.10.4.1941,1262/172 748-50). Ayrıca bkz. "50 Yıldönümünde İkinci Dünyâ Savaşı. Hitler Nezdindekı Türkiye Büyükelçisi Hıisrev Gerede'nin Savaş Anıları". Günaydın, (10 Bölümle (12.9 1989)
553
zâten daha 8 Manca, Berlin'e yapmışa. Bu önerinin asıl nedeni, demiryolu hanının Edirne'nin yakınında Yunanistan toprakları üzerinden Türk topraklarına geçiyor olması gibi teknik bir so rundu. Ayrıca, Batı Trakya'nın kuzeydoğu kesimi Edirne nin he men önünde yer alıyordu ve Türkiye açısından bu bölgenin aske rî yönden stratejik önemi vardı.584 Berlin, Sofya'nın itirazlarına karşın, Türkiye nin Bulgaris tan'dan da emin olması için, Yunanistan topraklarına giren Bulgar Ordusunun Türk sınırına yaklaşmasını önlediği gibi, Bulgaris tan'ın Yunanistan'daki işgal sahası ile Türk sınırı arasında acık bir koridor kalmasını da sağlayacaktır. Ankara, kısa bir süre sonra, Berlin'in dikkatini, Trakya’da Yu nan vatandaşlarına yönelik Bulgar tecâvüz ve sertlik politikasına çekiyor ve Berlin'den, aynı uygulamanın bölgedeki Türk azınlığa karşı da yapılmamasının sağlanmasını rica ediyordu.585 İstanbul -Sol ya demiryolu hattının Yunanistan topraklarında kalan kısmının idaresi sorunu, Ankara ile Berlin arasında aylarca sürecek görüşmelere neden olacaktır. Ankara, Edirne vak mlavırıcl a Yunanistan topraklarından da geçen tren haltından Berlin in askeri amaçlarla yararlanmasına karşıydı. Ayrıca, Ankara, Meriç nehri üzerinde havaya uçurulmuş demiryolu köprülerinin yem den iıışaası konusunda da güçlük çıkarıyordu. Ancak, havaya uçurulmuş bulunan demiryolu köprülerinin yemden ınşaası, hem Berlin'in, hem de Ankara'nın yaratmaydı, Çünktu Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan Lek demiryolu hattı buydu. Meriç nehri üze rindeki demiryolu köprülerinin havaya uçu ruj ması sonucunda. Türkiye niıı Avrupa ile tüm bağlantısı kesilmişti, Almanya ise, de miryolu hattının Selâııik’e kadar olan kısmını askerî amaçlarla kullanmak istiyordu. Ayrıca, Berlin, bu Lürden iyi niye t jestlerinin, bu sırada yeniden gündeme gelen Türk-Alman Ticâret Antlaşması için de uygun bir ortam yaratacağına inanıyordu. Ankara, niha yet. demiryolu hatmim yönetimini ele geçirmeyi başaracaktır.
5S4 ADAP. Seri e D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre}. Band XII. 2, (Fünher Band/2weiter Halbband: 6. April bis 22. Juni 1941). 'Ribbenuop'rarı Papen'e", Nr. 303,10.4.1941, (265/172 748-50). 585 Krecker. age, s. 149.
554
Ancak Berlin bununla yetinmez. İstanbul-Sofya demiryolu hatlı nın yöneliminin Ankara'ya devredilmesi, Papcıviıı gözünde, sade ce bir aşamaydı. Berlin. Türkiye’nin müttefiklerden tamamen kopup, kendi ya nında yer almasını sağlamak üzere, Türkiye’ye bâzı sınır değişik likleri de önerecektir. Ribbcnirop, 10 Nisanda, Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede'ye, Almanya’nın eski silâh arkadaşı olan Türkiye’nin yeniden Almanya’nın yanında yer alması hâlinde, Berlin'in, Tür kiye lehine bâzı sınır değişiklikleri talep edebileceğini belirliyor du, Ribbcnirop, Balkanlarda yeni düzeıı kurulurken, dost bir ül ke olarak, Türkiye'nin de görüşlerinin elbette alınacağım açıklı yordu. Almanya, sınır değişikliği önerileri karsısında, Türkiye’nin kendisine daha yakın davranacağını hesap ediyordu. Alman Ordusu, Nisan ayı ortalarında, Ege Denizindeki Yunan Adaları Semâdırek, Linini ve Taşoz'u işgal eder. Faik Ahmet Barutçu, anılarında, söz konusu adaların işgalinde kullanılan iki İtalyan bandıralı geminin Alman askeri ve askeri malzemesi taşıdığı hâkle, Karadeniz’den gelip, Boğazlar ı geçerek. Ege Deııizi’nc açıklığım, her tarafı kapalı olan gemilerin, Montrö Antlaşması gereğince, denetlenemediğini ve İngiltere’nin ise, ge milerin denetlenmesi için Türk Hükümeti ne başvurduğunu be li rıivor.586 / Alman Ordusu, bu suretle, Ege Denizi nde Türk kıyılarına bir hayli yaklaşmış ve Ege Denizi ile Boğazlar ın giriş ve çıkış trafiği nin in denetimini clc geçirmişti. Türkiye, batıda karadan ve deniz den kuşatılmıştı. Türk Hükümeti, bu yem gelişme üzerine, Berlin'e resmi bir başvuruda bulunacak ve Almanya’nın, Atina’nın da onayını al mak koşulu ile, Türkiye'ye çok yakın olan bâzı Ege Adaları nın yönetimini, savaş süresince ve geçici olarak, Türkiye'ye bırakıp bırakamayacağını soracaktır. Nitekim, Saraçoğlu, Kroll’a, bu ko nuda, Midilli, Sisam ve Sakız adalarının adlarım da verece kür. Türkiye, esasen bu adalara İtalyan askerî birliklerinin çıkanlma-
586 Barutçu, e#e, s. 182-188.
55S
smdan endişe ediyordu. Kroll, haftalar sonra, 6 Mayıs’ıa, Saraçoğ lu'na, Midilli ve Sakız: adalarında sâdece Alman askerî birlikleri nin bulunduğunu açıklayacaktır537 Türkiye, Balkan savaşının bu son döneminde de, savasa katıl mayacak vc müttefikler in bu alandaki baskılarına karşı koyacak tır. Ancak Türlüye, savaş dışı tutumunu sürdü re bilmek için, iki büyük gücü, Ingiltere ile Almanya'yı birbirlerine karşı oynayabil me imkânına sahip olmalıydı. Nitekim, Menemencioğlu, 8 Nisanda, Papçıı’e, ne tam bir İngi liz, ne de tanı bir Alman zaferi istediklerini, çünkü Türkiye için istikrarlı bir Orta Avrupa'nın varlığının ideal olarak kaldığını açık kırken, aslında tam da Türk dış politikasının temel amacı olan savaşa katılnuımak için gereken en önemli noktayı vurgula mış ofuvordıı.5 588 78 Diğer yandan, Mihver devletlerinin Balkan harekâtı sırasında ve özellikle de sonunda, müttefiklerin askerî gücü hissedilir oranda azalmıştı vc İngiltere’nin elinden gelen, sâdece Türki ye’nin Mihver güçlerine daha fazla vakınlaşmamasmı sağlayabilinekti. Oysa, Almanya, askerî alanda güçlendiği oranda, Türkiye’nin, o zamana dek olduğu gibi, artık savaş dışı kalması ile yetinmiyor, bundan böyle müttefiklerden tamamen kopmasını ve kendisine bağlanması m talep ediyordu. Nisan ayı boyunca, yâni Alman ya'nın Balkanlardaki askerî harekâtı sırasında, Türkiye'nin Bal kanlarda vc Ege Denizi nde artık komşusu olan Mihver devletleri dc, Ankara üzerindeki baskılarını artırıyorlardı. Mihver güçleri, Türkiye'nin daha lıtzlı davranmasını ve derhâl tutum değişi iH i l e sini isteyecek kadar sabırsızdılar. Türk Hukünıeü ise, bir saldırıya uğradığı takdirde, sonuna ka dar savaşmak azmi ile. ilke olarak, Mihver devletlerinin hiçbir ta
587 Krecker, age. s. Î5Ö-151. 588 AOAP, Sene 0.1937-194-1. (Oie Krregsjahrel, Band Xİ1.2, (Fünfter Band/Zvı/eiter Halbband: 6. Aprrl bi$ 22. Junı 1941J, "P a pa nd en W eİ 2 s a e c k e rV \ Nr. 295, 8.4.1941, (124/123 064-65); Önder, age. s. 90.
556
lebini geri çevirmiyor, fakat kabul de etmiyor, görüşmeler yolu ile, zaman kazanmanın yollarını artyor ve savaş dışı tutumunu sürdürmeye gayret ediyordu. Bu arada, Fransa'nın yenilgisinden sonra, Suriye müttefiklerce işgal edilmişti. İrakta da müttefik yanlısı bir yönetim vardı. Bu durum, Türkiye'nin güney sınırlarının güven altında olduğu anla mlım geliyordu. Ancak, savaş Türkiye’nin batı sınırlarına vardı ğında ve ülkenin batısı tamamen Mihver güçleri tarafından sarıl mak üzere bulunduğu Nisan ayında, aslında, ülkenin güney sınır lanılın da hiç de güven içinde olmadığı onaya çıkacak ve 3 Ni sanda, Irakta, Râşiı Ali Geylaııi önderliğinde, Mihver yanlısı bir hükümet darbesi ile, yönelim değişecektir. Iraktaki darbe, Mihver güçlerinin yeni ve çok önemli bir siyasî başarısıydı. Mihver devletlerinin, ama özellikle de Almanya'nın Arap Orta Doğusuna karşı politikası, tngiliz ve Fransız egemenliği altında gelişen Arap milliyetçiliğini desteklemeye, ondaıı yararlanmaya ve bölgedeki İngiliz ve Fransız sömürgelerini tasfiye etıneve yö nelikti. Almanya, bu toprakiarın egemenliğinin İtalya'ya bırakıl masın* onaylamıştı. İtalya'nın potansiyel bir ycııi sömürgeci dev let olduğunu, bizzat İtalya'nın tutumundan anlayan Arap milli yetçileri ise, gözlerini Berlin'e çevirmişlerdi. Arap milliyetçileri, muhtemel bir Alman askerî zaferinin, hem Ingiliz-Fransız sö mürgeciliğini tasfiye edeceğini, hem de Arap Orta Doğusu na ba ğımsızlık kazandıracağım ümit ediyorlardı. Alman propagandası, Arap milliyetçilerinin bu son derece temelsiz ümidini ustaca kul lanacak m\ Alman propagandası, esasen, Birinci Dünya Savaşfııcla Osmaıılı egemenliğine karşı Arap milliyetçiliğini destekle yen İngiliz politikasının aynısıydı ve Ingiltere’nin o zaman kul landığı propaganda malzemesi, bu kez, Berlin tarafından, kendi sine karşı kullanılıyordu. Almanya'nın amacı ise, gerçekte lngıltere'ninkinden hiç de farklı değildi. Berlin, Arap Orta Doğusu ndaki Ingiliz ve Fransız sömürgelerini kendi egemenliği altına almak istiyordu. * Iraktaki Mihver yanlısı yeni yönetim, tek başına ayakta kala mayacağını anladığı için, derhâl Berlin’den askerî yardım isleye cek ve Berlin de, bu yardım talebini tabiî hemen kabul edecektir. 557
Ancak sorun bu kadar basit değildi. Çok daha karmaşıktı, Orta Doğu'daki İngiliz askerî birlikleri, Iraktaki Mihver yanlısı yeni yönetimi devirmek üzere derhâl harekele geçmişlerdi. Berlin'in ise. Irak a askerî birlik ve malzeme yollaması için tek yol, Türkiye üzerinden geçiyordu. Irak savaşı önemliydi. Çünkü, Almanya, Olla Doğu da ilk kez bir zafer kazanmış olmanın yanı sıra, İngil tere' yi lam kalbinden dc vurmuş olacaktı. Hatırlanmalıdır ki, tam bu sırada, Kuzey Afrika'da Rommehn Ordusu da Mısır'a doğru ilerliyor ve Süveyş Kanalına yaklaşıyordu. Almanya, Orta Do ğuya inmek ve bölgede egemenlik kurmak için, çok önemli bir fırsat yakalamıştı. tşte bu dönem, 1941 yılının Nisan-Haziraıı ayları, Türk-Alıııan ilişkilerinde yaşanan en yoğun, en çetrefil, en gergin ve en karma şık dönem olacaktır. Irak taki Mihver yanlısı yeni yönetime yardım etmek üzere ha zırlanan Alman plânı. Alman askeri birliklerinin ve malzemesinin derhâl Türkiye üzerinden naklini öngörüyordu. Türkiye, Milveı guçlcıi tarafından, arlık sadece batıdan değil, fakat güneyden ve hatta Doğu Akdeniz'den ele çevrilmişti. Mihver devletlerinin as kerî ve siyâsî baskılarına karşı, Ankara'nın güvenebileceği yalnız ca kendi gücüydü. Türkiye, Irak vc Suriye'deki statükonun değişmemesinden va naydı. Bu bölge Mihver güçlerinin denetimine girerse, bu takdir de, Türkiye'ye müttefik askeri yardımının ulaşabileceği karayolu bağlamışı kalmayacak ve Türkiye üzerindeki Mihver baskısı do ruk noktasına ulaşacaktı. Bu yeni askerî ve siyâsî gelişmeler üzerine, daha önce. Şubat ayında, bizzaı Ribbcturop’un talimatı üzerine kesilmiş olan TürkAlman görüşmeleri yeniden başlayacaktır.559 Müttefik Ordusu, Orta Doğu'da, Mihver yatılısı Irak yönelimini devirmek üzere. Bağdat'a derlerken, yeniden başlayan Türk-Almaıı görüşmeleri, tabiatı ile, son derece zor geçecektir. Aslında, Almanya, Türkiye ile bir antlaşma imzalayabilmek985
589 Önder, age, s. 109-121; Krecker, age, s. 154-164; OTDP, s. 162-163; Glasneck, T iirk e i und Algtıamsian. $ 70-71; Papen,age. s. 538-540.
5S8
için, $ubat ayından beri, yoğun ve geniş bir diplomatik çaba içine girmişti. Papen, Türk-Bulgar Ortak Beyannamesinin imzalanma sından sonra, bu konuda hayli iyimser bir beklenti içindeydi. Mart, ayı başında gerçekleşen Hiıler-Inönü mektuplaşmasından sonra, Berlin, bu konuda daha da aktif bir tutum içine girecektir. Papen, Nisan ayı başında, Türkiye'mn Mihver devletlerine ilişkin kuşku ve endişelerini tamamen dağıtmak ve giderebilmek amacı ile, bir öneriler paketi hazırlıyordu, Papen'in plânına göre, Mih ver devletleri, savaş sırasında ve sonrasın da T Türkiye'den bağım sızlığı ile ilgili herhangi bir taleple bulunmayacaklardı. Ancak Iraktaki darbe ve Berlin'in Iraktaki Mihver yanlısı yöne time âcil yardım için Türk topraklannı kullanmak zorunda olma sı, bu girişimleri hızlandırdığı gibi, ayrıca, bir saldırmazlık antlaş masının yanı sıra, Alman askerî birliklerinin ve malzemesinin Türkiye üzerinden transit geçiş yükümlülüğü gibi önerileri de be raberinde getirecektir Almanya, Türkiye üzerinden, lrak'a transit geçiş iznine karşı lık, Türkiye'nin yeni toprak taleplerini, sın ular mm yeniden dü zenlenmesi yolundaki isteklerini kabul etmeye hazırdı. Berlin'e göre, bu, gizli bir antlaşmanın konusu olabilirdi. Ribbenırap, 11 Nisanda, Papen'e, Türkiye'nin, 1915 antlaşma sı ile, Bulgaristan'a terk ettiği Edirne civarındaki ve önündeki toprakların ve yine Birinci Dünyâ Savaşandan sonra Yunanistan’a bırakılmış olan yerlerin. Balkanların yeni düzeninde, yeniden Türkiye'ye iade edilebileceğini bildiriyordu. Ancak Papeıı, bu tür önerileri Ankara'nın dikkatine sunmadan önce, Berlin'in, yalnızca Türkiye’nin bâzı toprak taleplerinin olup olmadığım öğrenmek ve eğer varsa, konunun görüşülmesini istediğini vurgu lan valiy di.580 Ribbenırop, tam bu sırada, PapcıTe, Türkiye'den Iıak'a transit gecis izninin derhâl alınması için, baskı yapıyordu,5 591 09 Papcn de, anılarında, Berlin'in üzerindeki baskılarını vurgulu yor. Ancak, Papen, anılarında, bu baskılara karşı direndiğini ve
590 Önder.
aqe.
s. 110; Krecker. age, s. 154*156, Glasneck, Türkçi im d Afghanistan, s. 70-71.
591 Papen. age, s. 538-539 559
talimatlara da uymadığım belirliyor. Oysa, Krecker, Papcn’in anı larının birçok yerinde olduğu gibi, bu noktasında da “yanlış” şey ler anlatıldığım açığa çıkarıyor. Alman Dışişleri Bakanlığı nın ar şiv belgeleri ile Papen’in anıları arasındaki çelişkiler kendisini bu noktada da hemen belli ediyor. Papeıı, 15 Nisan da, Mencmencioğlu ile yaptığı bir görüşmede, Menemene ioğlu1ıı un, kendisine, Ankara’nın, Îstanbul-Sofya de miryolu haltının hiç olmazsa bir kısmının Türkiye'nin yönelimi ne bırakılmasını islediğini vc bunun karşılığında da, Alman ya'nın İrak ve Suriye'ye islediği miktarda askerî maizcin evi Tür kiye üzerinden transit geçirebileceğini açıkladığım haber veri yordu. Ancak bu görüşmede, Alman askerî birliklerinin Türki ye'den transit geçişi sorunu gündeme gelmemişti. Ankara, bu gi bi taleplere., toprak bütünlüğünün dokunulmazlığı gerekçesi ile, karsı çıkıyordu. Diğer yandan, Berlin'in taleplerine karşı Ankara’nın gösterdiği direnç, Papen'e göre. Alman askerî gücünün Türkiye'den zor kul lanılarak geçirilmesi sonucunu doğurabilirdi. Ancak bu takdirde, Türkiye, güney sınırından müttefik askeri yardımı sağlayabilirdi. Berlin'in baskılarına karşı. Türkiye'nin direncinin vc kararlılığı nın bir göstergesi do, 23 Nisanda, Türk hava sahasına izinsiz gi ren bir Alman savaş uçağının uçaksavar ateşi açılarak düşürülme si vdi. Londra, Türk-Almaıı görüşmelerine ilişkin ayrıntılı bilgileri bizzat Türk Hükümeti nden almasına karşın, Ankara’nın, Bor ün iti baskıları karşısında, yumuşamasından çekiniyordu. Ingilte re, doğal olarak, Türkiye ile Almanya arasında bir antlaşma imza lanmasına kesin olarak karşıydı. İngiltere, Almanya’nın, Orta Doğu’ya inişte, Türkiye'den transit geçiş izni elde edebileceği kanı sındaydı. Bu suretle, İngiliz imparatorluğunun kalbine giden yol da, Berlin in önünde yegâne engel olan Türkiye, siyâsî bir mücâ dele sonucunda, yenilgiye uğramış/uğratılımş olacaktı. Anka ra’nın Berlin’e yakınlaşması, İngiltere tarafından derhâl protesto edilecektir. Londra, bu yakınlaşmayı engelleyebilmek için, Türki ye'ye askerî ve iktisâdı alanda gereken tüm yardımı yapmaya ve bu şekilde, Ankara'nın Berlin karşısındaki direnme gücünün an masına katkıda bulunmaya kararlıydı. İngiltere’nin temel amacı. 560
Türkiye'nin Almanya'ya hiç olmazsa daha fazla yakınlaşmasını ön Iemekli;592 Türkiye ise, Almanya ile iyi ilişkiler kurmak istiyordu ve bu konuda İngiltere'nin endişe ve kuşkularını gidermek amacınday dı. Türk Hü kümeli, Ingiltere'ye, Almanya ile bir antlaşma imza la masının Türkdngiliz ilişkilerinin sonu olmayacağı ve Üçlü İttifak Anılaşması'ııa sâdık kalmaya devam edeceği yolunda güvence vermeye çalışıyordu. Aslında, Türk dış politikası, hiç kuşkusuz, paradoksal bir du rumla karsı karşıyaydı. Türkiye, bir yandan, eski ittifakına sadık kalmak vc mu [teİlk lerle ilişkilerini sürdürmek, diğer yandan da, Almanya ile de iyi ilişkiler kurmak vc sürdürmek ve dahası, bir antlaşma imzalamak istiyordu. * Aslında, bu, Türkiye’nin savaş sırasında izlediği dış politikanın temeliydi. / Türkiye'nin amacı, savaşan güçleri birbirlerine karşı oynamak ve bir denge politikası izleyerek, savaşa katılmaktan kaçınmaktı. Bu politika, Türkiye'nin, üzerindeki aşırı baskı sonucunda,, karşı cepheye kaymasını önlemek isteyen, her iki savaşan grup tarafından da, aslında, ustu kapalı olarak, onaylanmıştı. Savaşın başında, müttefikler, henüz askerî ve siyasî güçlerim viürmedikteri sırada, Türkiye'nin savaşa katılması için ısrar et mişlerdi. t A sa, Mihver devletleri, askeri açıdan güçlendikçe vc Tüı kivc ıım sınırlarına yaklaştıkça, o zamana dek, Sovyet 1er Birliği'nin belirsiz tulumunu gerekçe göstererek, savaşa katılmayı red eden Türkiye, savaşın bu yeni aşamasında da, bu kez. Mihver devletle rinin saldırı olasılığım gerekçe göstererek, savaşa katılmaktan ka çınacak ve bir mu t ıcfik olarak savaşın bu aşamasındaki rolünün, Ona ve Yakın Doğuya iııcıı en kısa yolu, savaşa katılmadan, ka patmak olduğunu ileri sürecekti. Bu kez de İngiltere, artık Türki ye üzerinde baskı kurabilecek gücü kalmadığından, Türkiye’nin savaş dışı t u l u mu i i c yetinmek zorunda kalacaktı.
592 Derinçil, Turkislı Foreign PoJicy Üuring ihe Second VVorld War: An A clıve' N eulralily. s 120122; D erinil, Denge Oyunu, (İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası), s 141-145 561
Almanya ise, o zamana dek, Türkiye'ni» savas dışı mumumu ya da kentli deyisi ile, tarafsızlığım onaylamakla birlikte, savasın kendi lehindeki gidişatı sonucunda, artık Türkiye'nin kendi ya nında yer almaşım isıevceckıi. * * \ürkîye» hu l
593 Dermgil. Turtosb Foreign Poficy Dııring ihe Second W orld W aı: An ‘A c tiv e ' Neutreüty. s
I2Û, DerirıgıL Denge Oyunu, {İkinci Oyınyg Savaşı nda Türkiye'nin Dış Politikası}. $. 141. 562
Menemeneioğlu, Londra'nın bu önerisi karşısında, Türk Hükümen'nin Berlin’e danışması gerektiğini açıklayacaktır. Türkiye, doğal olarak ve stratejik nedenlerle, adalarla yakından ilgileniyor du. Ancak bu adalar için Almanya ile bir çatışmayı da göze ala mazdı. I âik Ahmet Barutçu da, anılarında, Londra'nın, adaların Türkive tarafından işgalim önerdiğini, ancak bu önerinin Ankara tara fından kabul edilmediğini, ama bir kez de Berlin’e danışıldığını açıklıyor. Barutçu ya göre, Atina, bü konuda Ankara'ya resmen başvurmamış, ama bu arada üzüntülerini iletmişti- Barutçu, ayrı ca, Alına nın, Batı Trakya'nın da Türkiye tarafından işgalini öner diğini, fakat bu önerinin de Ankara tavafından yine reci edildiğini belirtiyor.594 Nihayet, Saraçoğlu, 30 Nisanda, Papen’c, Türkiye'nin bu ada ları, geçici bir süre için, işgal etmek istediğini açıklayacaktır. Papcn. Ankara'nın bu talebini Berlin’e bildireceğini haber vermişti. Alman Hükümeti ise. adalar konusunu, transit geçiş sorununa karsı, hır koz ya ela pazarlık konusu olarak değerlendirmek ama cındaydı. Bu nedenle de, Berlin. Saraçoğlu'nun önerisine hemen yanıt vermeyecektir. Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gere de, <•) Mayısta, Ankara'nın dış politikasını tamamen değişi ireceği ni ve İngiltere’nin çıkarlarına aykırı da olsa, Almanya’ya transit geçiş izni vereceğini açıklıyordu.595 Ancak söz konusu adalar, 11 Mayıs’ta, Alman askerî birliklerince işgal edilecektir. Mitler, daha iletki bir târihte, 20 Temmuz’da, Mussolini'ye, ancak Türkiye'nin Mihver devletlerine yakınlaşması ve Almanya’ya transit geçiş izni vermesi hâlinde, adaları Türkiye’ye bırakacağım açıklayacaklı.r.596 Bu sırada, müttefikler Türkiye’nin izleyeceği dış politikadan emin olamadıkları için, Türkiye ile İngiltere ve ABD arasındaki ti câret dc azalmıştı. Ayrıca, yine siyâsî ve askerî nedenlerle, Türki ye'ye yönelik müttefik askerî yardımı da düşük bir seviyeye in mişti. İngiltere, Türkiye'nin 1938 yılında sipariş elliği dön dcııi-
594 Barutçu, age, s. 183*185. 595 Önder, agç, s. 112*113; Krecker, ag«, s. 160. 596 Ö nder,age,s 113.
563
sallıyı, İk i z i r olmalarına karşın, sevk güçlüklerini öne sürerek tes lim etmekten kaçmıyordu. Türkiye, bunun üzerine, denizaltı lan bizzat teslim almak ve ülkeye getirmek zorunda kalacaktır. İngil tere'nin askerî yardım konusunda gösterdiği isteksizliğin nedeni, Türkiye’ye yapılan ve yapılacak müttefik askerî yardımının, bir süre sonra, kendisine karşı kullanılabileceği endişe ve kuşkusuz du. Türk Hükümeti, içinde bulunduğu sıkıntılı durumu bir ölçüde olsun azaltabilmek amacı ile, Ingiltere’ye, Londra ile Bağdat ara sında bir uzlaşma barışı sağlayabilmek için, aracılık önerecektir. Bir uzlaşma barışı, Orta Doğuda savaşı sona erdirecek ve bu su retle, Berlin'in Ankara üzerindeki baskılarım da önleyecekti. Tür kiye’nin güney sınırındaki savaş sona ererse, bu takdirde, Alman ya nm Türkiye'den transit geçiş izni için gündeme gelen ısrarlı ta lepleri de kendiliğinden ortadan kalkacaktı. Ankara’nın aracılık önerisi Berlin tarafından olundu karşılanacaksa da, Londra, öne riyi reci edecektin Zaten İngiliz Ordusu, bu sırada. Irak top ra Ha rın da, Bağdat’a doğru derliyordu.597 Papen de, tanı bu sırada, Irak Savunma Bakam ile Ankara’da görüştüğünü, Bağdat’ın Anka ra’nın aracılık önerisini olumsuz karşıladığını ve bu önerinin as lında Aııkara'mıı zaman kazanmasına yönelik olduğunu düşün düğünü haber veriyordu. Papen, Türkiye’nin dc, aracılık öneri sinde, iyimser olmadığım açıklıyordu.598 Papen, Berlin’den dönüşünde, 12 Mayıs’la, Saraçoğlu ile görü şür. Papeıı, Ankara’daki diplomatik temsilcilerin, Almanya'nın, Irak’a Türkiye üzerinden Alman askerî birlikleri ve malzemesini transit geçirmek için, Ankara üzerinde kurduğu ve ültimatom ni teliğindeki baskılarının savaş anlamına geleceğini belirttiklerini önemle vurguluyordu. Ancak Papen, bu sırada, Türk dış pol ili ka snıda Almanya lehine kesin bir dönüş olacağını da kisisel görüşü olarak bildiriyordu.
5S7 Önder, age, s. 114; Papen, age, s. 538; Leverkuehn, age, s. 160-161. 5$3 ADAP, Serie 0; 1937-1941, IDie Krıegsiahre), Band XI 1.2, (Fünfter Band/Zvvefler Halbband: 6. April brs 22. Jııni 1941), "Papen'den ADB'ye", N r.5 1 4 ,13.5.1941. (2361/488 545-52).
564
Papen, Saraçoğlu’nun, kendisine, Almanya’nın yanında yer alan bir Türkiye’nin, Almanya'dan askerî yardım alıp alamayaca ğım sorduğunu ve bu soruya olumlu yanıt verdiğini raporunda belirtiyordu. Saraçoğlu, Papen’e, Sovyeder Birliği nin eski Çarlık politikasına geri döndüğünü ve olası bir Alman-Sovyet savaşında, Türkiye’nin kalben Almanya’nın yanında yer alacağını da iletmişti. Ancak, Saraçoğlu'na göre, Berlin, Londra ile anlaşmalı ve sava şa anık son vermeliydi. Nitekim, Saraçoğlu’na göre, İngiltere böy le bir anlaşmaya/uzlaşmaya hazırdı. BoyIece Almanya da, S ö k e l ler Birliği ile tek cephede savaşma imkânına sahip olacaktı. Bu takdirde, Almanya, İngiltere ve ABD'den de destek alabilecekti. Saraçoğlu'na göre, Almanya, batı, cephesinde bir uzlaşma barışı sağlamadan, Sovyctler Biri iği'ne saldırırsa, bu takdirde, savaş da ha yıllarca sürebilir ve nihayet, savaşın sonunda, Bolsevildeşıifil miş bir Avrupa oluşabilirdi. Papen, raporunda, yakında bir Türk-Alman anılaşmasının im zala nabileceğine de işaret ediyordu.599 Papen, İnönü ile yaptığı bir görüşmeden sonra. Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı raporda, bu görüşmeye kadar bu denli sıcak karşılanmamış olduğuna dikkat çekiyor ve Saraçoğlu ile yaptığı görüşmede ele alınan konuların bir kez daha yinelendiğini beli ili yordu. / İnönü, Almanya’nın Türkiye'ye askeri yardımda bulunup bulu namayacağım sormuş ve bu yardımın hiçbir zaman Almanya'ya karşı kullanıl Ulayacağına ilişkin söz vermişti. İnönü, Türkiye'nin Almanya ile iyi ilişkiler kurmasının zamanının geldiğini dc açık lamış ve Papen’iıı bir sorusu üzerine de, olası bir Al man-Sovyet savaşında, Türkiye’nin Berlin’in yanında yer alacağını söylemişti. İnönü, PapetTin önerileri doğrultusunda, iki ülke arasında iyi ilişkiler kurulmasını ve Türk-Alınan antlaşmasının yakında imza lanmasını da dilemişti. Bu antlaşmada, Türkiye’nin Almanya’ya krom sevk edeceğine ve Almanya’nın da Türkiye’ye karşı herhaıv
599
ADAP.
S e n e D 1 9 3 7 -1 9 4 1 , <0ıe K n e g s ja h r e ) , B a n d X ll. 2 . ( F ü ıılte r B « m < l/Z w e ito r H a lb b a n d : 6.
A p r il b is 22. J u m 1 9 4 1 }. T a p e n ' d e n A Ç B 'y ç M U r . 5 1 4 f 1 3 5.1941, ( 2 3 6 1 /4 8 8 5 4 5 -5 2 ).
565
gi bir girişimde bulunmayacağına ilişkin karşılıklı güvenceler de bulunacaktı. İnönü, istendiği takdirde, bir formül bulunabileceği ni önemle vurgulamıştı.600 Ribbemrop ise. Papen’in aksine, Türkiye ile bir antlaşma imza lamak için zamanın ve ortamın henüz olgunlaşma mıs olduğu gö rüşündeydi. Ribbeııtrop, Türkiye'nin aniden Mihvere yakın bir politika izlemeye başlamasının, İnönü yönetiminin, bir darbe ile, işbaşından uzaklaşın iknasıyla sonuçlanabileceğinden endişe edi yordu. Ribbemrop, anlaşılıyor ki, Yugoslavya örneğini hcniız unutmamıştı 601 Papcn, Ankara’da, T ürk-A iman dostluk ilişkilerinin devanı mm islendiğini, Almanya'nın verilen güvencelere riâyet edeceğini, Bo ğaz Iarın Türkiye ntn egemenliğinde kalmaya devanı edeceğim, Türkiye'nin güvenliği acısından, Ankara’nın talep ettiği arazilerin [ ürkiye'ye lâdesi için Berlin'in görüşmelere hazır olduğunu, Ber lin'in Alman askeri birliklerinin ve malzemesinin Türkiye'den Iraka transit geçişi iciıı Ankara'dan aslâ izin istemeyeceğini, Al manyalIm sâdece askeri malzemelerin ticâret antlaşması hüküm lerine göre Türkiye üzerinden Irak'a transit geçişini istediğini, Türkiye’den anılaşmalarla belirlenmiş yükümlülüklerini bozabi lecek herhangi bir şey istenmeyeceğini ve bütün bunlara karşılık da, Türkiye ile, Ankara'nın yükümlülüklerine uygun, gizli ya da açık bir antlaşma imzalamak islediğini belirtiyordu. Papeıı, bu arada, Hiiler elen İnönü ye, maalesef, Alman Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde bulunamayan, ikinci bir özel mektup daha gcıirmisti 602 Papcn, bir başka raporunda da, Alman askeri malzemesinin Türkiye üzerinden Irak’a transit geçişi için Ankara'dan alınacak izne artık kesin gözü ile bakılabilecegini ve malzeme şevkine çok yakında başlanabileceğini yazıyordu. Papen'in raporundan. Sara-
600 AOAP, Serie D 1937-1341, (Di# Krieçsjahre), Band XI 1.2, (Fünfter Band/Zvveiter Halbband: 6. A p rilb is 22. Juni 1841). "Papen'den ADB'ye", Nr 514,13.5.1941, (2361/488 545-52). 601 ADAP, Serie D: 1937-1941, {Dıe Kriegsjahre}, Band XII.2. (Fünfter Band/Zvveiter Halbband; 6. A pritbis 22. Juni 1941). “ Ribbentrop tan P a p e n V , N r.5 2 2 ,16 5.1941, (265/172846). 602 Krecker, age, $. 156-157 ve s. 156/dipnot 13; Savaş Yıllan, s. 104-105.
566
cogUı'ıum bu konuda kesin bir tutum almadığını ve öncelikle İnönü ile görüşmek istediğini öğrenmek de mümkündür. Papeıı, 14 Mayısla. İnönü ile görüşmüştü. Papcn, bu görüşmede, Hitler in İnönü’ye yazdığı 10 Mayıs ta rihli kişisel mektubu ela söz konusu ederek.. Türk-Alman Tıcâıcl Antlaşması gereğince lıak’a yapılabilecek Alman askeri malzeme sevk ijyân üzerinde el urmuş Ul 603 Glusncck de, Saraçoğlu mm, 13 Mayısla, Alman askerî malze mesinin Türkiye üzerinden Irak a traıısiı geçişine ona) verdiğini belirtiyor.604 Ribbentrop da, aynı gün, Mussoliııi'ye, Papcnin Alman askeri malzemesinin Türkiye üzerinden Irak a trans il geçişi sorununu çözdüğünü haber veriyordu 605 Buna karşılık, Ankara'nın da bir m Ukalalı olacaktı. Ribbenırop, Mussoliııi'ye, Edirne e ivârıncb ki arazinin ve İzmir’in karşısındaki / adaların Türkiye'ye bırakılacağını açıklıyordu 606 Alman Hükümetinin kesin karârı ise, Türk-Alman antlaşması ile, Al.ııan askerî malzemesinin Türkiye üzerinden Irak a transit gecısi sorununun birlikle çözülmesi gerektiği yolundaydı. Bel line göre, lı aka transit geçişi sor unu çözülmeden, Tüık-A İman antlaşması da imza edilemezdi.607 Berlin'e göre, Türk-Alman antlaşması ile birlikle, aynı zaman da, Alman askerî malzemesinin Türkiye üzerinden İrak'a transit geçişi sorunu da çözülecek ve bu arada, söz konusu malzemele rin, herhangi bir kısıtlamaya ugramaksızın, Türkiye üzerinden Irak a geçirilmesine izin verecek gizli bir anılaşma da imzalana caktı. Berlin, söz konusu Alman askerî malzemesinin Türkiye üzerinden Jralda transit geçişinde, malzemelere eslik edecek olan
603 Önder, age. s. US: Krecke (. age, s. 156-157: Paper», age, s 540: Savaş Yıllar», s. 105-106. 604 Glasneck, T iirkei uıtd Afghanisum. s. 71. 605 Kre ek er. age, s. 157 606 K recker, age, s. 157: SSCB D ışişleri Bakanlığı A rşiv Bölüm ü. A lm an D ışişleri Dâiresi Belgeleri, T ü rk iy e 'd e k i A lm an P o litik a s ı (1941-19431 "P apen'den R ib b e n iro p 'a ", Nr. 1. 14.5.1941, s. 9. Ayrıca bkz. Barutçu, age. $. 198*200. 60? SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüntü, Alman Dışişleri D âiresi B elgelen. T ü rk iy e 'd e k i
Alman P olitikası
11941-1943),
"Ribbentrop'tan P a p e n V ,N r.3,17.5.1941.s i l . 567
Alman personele Ankara’nın itiraz ölmemesi gerekliğinin de tınzâlanacak gizli anılaşmada uygun bir biçimde belirtilmesini isli ye rd i l B i l pratikle, kamufle edilmiş belirli sayıdaki Alman a s k e r i n i n Türkiye üzerinden Irak a transit geçişinin onaylanması anla mına gelecekli. Papeli, Saraçoğlu ile yaptığı bir görüşmede, Alman askerî mal zemesinin İrak a scvkiyûtmın görünüşle İran üzerinden yapılabi leceğini önerdiğinde, Saraçoğlu, buna, Türkiye’nin dış dünyâya karşı güç durumu düşmesini önleyebilecek bir formül olarak, im raz etmemişti. Papcn, Türkiye niıı olası bir Alıııan-Sovyeı savaşında tarafsız kalması için, bir anılaşmaya ihtiyâcı olduğuna dikkat çekiyordu. Böyle bir anılaşma, Papcn e göre, Türkiye’nin Alman yaya karşı herhangi bir girişimde bulunmamasını sağlayacaktı. Papcn, “Sov yet C,ckincesi"nin. olası bir Alman-Sovyet savaşında, Ankara acı sından mâkul biı gerekçe olmaktan çıkacağına da dikkat çekiyor du" Diğer yandan, Ankara, Berlin'in, Roma ile birlikle, kendisine karşı harekele geçebileceğini dc hesap ediyordu. Papeıı, İnö nü elen, bir uzlaşma barışı sağlanması için, aracılık önerisinden vazgeçmemesini de rica etmişti. Papen, Ankara'nın, Alman askerî malzemesinin Türkiye üzerinden îrak’a transit geçişi için, onayını almak üzere, tüm gücünü ortaya koyuyor ve bu amaçla, Anka ra ya gelen İrak Savunma Bakam ile de görüşmeler yapıyordu. Kroll ise, Türkiye ııiıı yakında Batılı devletlerden lamâmcıı kopa cağım, hattâ istenildiği zaman Almanya’nın yanında savaşa katıla lı 11ecegi 11i düşü iniyordu. Oysa, Türkiye, lam bu sırada, İtalya’nın özellikle Orta ve Yakın Doğu da bir işgal harekeline girişebileceği ve Almanya'nın desleği ile dc, güneyden Türkiye'ye sakınabileceği endişesi ildeydi. Bel lin. Türkiye üzerinde ödün vererek, Roıııayı bu bölgeye sevk edebilirdi. Gerçekten de, İtalya, bu sırada, Almanya'yı bir an önce Türkiye'ye saldırması için ikna etmeye çalışıyordu. Çünkü, Ro-
603
A D A P , S e fie D: 1 9 3 7 -1 9 4 1 ,10ıe K n e g s ja h r e l, B a n d X II 2, ( F ü n fte r B a n d / Z w e ı t e r H a lb b a n d : 6. A p r ı l l)is 22. J u m 19411. " P a p e n ’e A D ö y e " , N r. 5 2 3 ,1 6 -5 .1 9 4 1 . (2 6 5 /1 7 2 8 4 7 -4 8 Î.
568
ıın». Kuzey Afrika savaşında îııgiliz Ordusu karşısında kesin ola rak yenilmişti ve Ronıtnel de, Ingiliz Ordusu onüııdc çok yavaş ilerleyebiliyordu. Alman Hükümeti, Alınan askerî malzemesinin Türkiye üzerin den İrak a transiı geçişi sorununu bir an önce çözebilmek için, Türkiye'ye Boğazlar için güvence ya da Trakya'daki IsLanbul-Sof ya demiryolu hatunda yönetim yetkisi tanımaya ve hattâ gerekir se, Ege Adaları m bile vermeye hazırdı.609 Papen ise, adaları An kara’ya hemen önermeyeceğini haber veriyordu,610 Ribbcntrop. PapcıTe verdiği bir talimatta. Türk-Almaıı anılaş masının bâzı gizli yönleri olması gerektiğine işaret ediyordu. Rıbbemropa göte, Türkiye üzerinden Irak’a Alman askeıi birlikleri nin vc malzemesinin geçirilme imkânı koşulsuz ve sınırsız olma lıydı. Buna karşılık, Edirne'nin önündeki ve civarındaki arazi ile Ege Denizi ndeki bir ya da iki ada Türkiye’ye verilebilirdi, balda askerî malzeme sevkıyatı küçük değil, fakat büyük çapta olmalıy dı. Ribbeıılrop’a göıc, Türk-Al man antlaşmasında bu konuda açık bir hüküm bulunmalıydı. Ayrıca, söz konusu antlaşma, Anka ra'nın Londra'ya karşı savunabileceği bir antlaşma olmalıydı. Ribbcntrop, Papeıı'den, Ankara ile derhâl bir anılaşma imzalamak için girişimlerde bulunmasını istiyordu. Ribbentrop’a göre, önce bu konuda sözlü bir girişim olmalı ve hemen ardından da görüş melere başlanmalıydı. Türkiye ile bir antlaşma imzalamak için acele edilmeli vc hiç zaman yiıirilmemcliydi. Diğer yandan da. Türkiye'nin İngiltere ile dtş dünyâya karşı güç durumda kalma masına da ayrıca dikkat edilmeliydi 611
609 SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüm ü, Alman Dışişleri D âiresi Belgeleri. T ü rkiye 'd e ki A lm an P o lilik ts ı (194M943}, "R ıbbentrop'tan P a p e n 'e ', N r. 3, 17.5.194i, s. 11 ve 14-16: SSC8 D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüm». Alman Dışişleri D â ire si B elgelen. T ü rkiye 'd e ki Almatı P olitikası {1941-1943L "ftibbentrop'tan Papen'e". Nr. 4, 19.5.1941. s 15, SSCB Dışişleri Bakanlığı A rşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgelen. T ü rkiye 'd e k i Alm an P o litika sı
(1941-1943), "Papenden R ıb b tn tro p V , Nr. 5.20 5.1941. s, 15, 610 Glasneck, Tütkeı und Atghanistan. s. 71. 6N
ADAP. Sene D: 1937-1941, {Die Knegsıahre), Band Xll.2. IR in lte r BaıUİ/Zvveıter Halbband: 6. Aprıl bis 22. Juni 1941), Rıbbentrop t^n Papen'e", Nr. 529. 17.5 1941,(265/172 850-52).
569
Oysa, aynı gün, Papen tn Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı bir raporda* kötümser bir hava egemendi. Papcn, raporunda, Tür kiye üzerinden Irak'a Alman askerî birliklerinin ve malzemesin in şevkinin Türk-Alman antlaşmasına komi olmasının imkânsızlığı nı bildiriyordu. Ankara, bovle bir sevkıyata, ancak müüeTiklerin çıkarlarına teı.s düşmeyecek ölçüde izin veriyordu. Meneıııencioğlu da, İstanbul-Sofya demiryolu baıtmm Yunanistan topraklan üzerinden gecen kesiminde, Berlin'in, hattın askerî amaçlarla kul lanılmasına izin verilmesi yönündeki Berlin'in önerisini kabul et memişti, Papcn, Berlin'e, hâlen Türkiye'ye karşı izlenen politika nın sürdürülmesini öneriyor ve bu durumun, Ribbeıuropun dalın önce endişe ettiği şekilde, iç politikada İnönü'ye karşı bir darbe tehdidi ya da tehlikesi yaratmayacağını vurguluyordu. Papeııc göre. İnönü dikkatliydi ve Türk dış politikası tamamen onun de neti ilimdeydi. Sâdece bâzı generaller ve mebuslar Ingiliz yanlışıy dılar. Ancak, Türkiye ile Almanya arasındaki yakınlaşma devam ettikçe, Türk-lngiliz ittifakı anlamım yitiriyordu 612 Ribbemrop ise. Papelini işaret ettiği gibi, Türk-Almaıı anılaş masının, tedricen değişen havanın ve ortamın olumlu etkilerin den de yararlanılarak, imzalanmasını istiyordu. Ancak, Rihbcnırop, Türkiye üzerinden Irak a sevk edilmesi öngörülen Alman as kerî birliklerinin ve malzemesinin antlaşmada mutlaka yer alması gerektiği görüşündeydi. Ribbemrop, bu konuda bir sözlü anlaşma ya da güvence ile de yetinmenin mümkün olduğunu vurguluyor du. Ribbemrop, artık sabırsızlanıyordu. Cönkü, Irak a sevk edile cek olan askeri malzemeler hazırdı ve sevk için bekliyordu. Rıhbcntıop, Ankara’nın, söz konusu sevkıyatın, yalnızca Iran ve Af ganistan gibi tarafsız ülkelere ve birkaç vagon gibi küçük ölçüler de olmayacağını da bilmesini istiyordu. Aksine, İrak ve Suriye'ye sevk edilecek olan büyük ölçüde Alman askerî malzemesi Türki ye üzerinden transit geçecekti. Berlin, Ankara'nın sözlü güvencesi ile de yetinmeye hazırdı. Buna karşılık, Türkiye'ye, Edirne'nin ci varındaki arazı, Kıdeli-Burgaz-Edirne hattı ve Ege DcnizPtıdeki
612
A D A P , S e r ie D : 1 9 3 7 -1 9 4 1 . { D ie K r ie g s ja h r e ) . B a n d X II 2, ( F ü n f t e r B a n d / Z w e ı t e r H a lb b a r ıd . 6. A p r il b is 2 2 . J u n i 1 9 4 1 |r " P a p e n d e n A D B 'y e " . N r . 5 3 1 ,1 7 .5 .1 9 4 1 ,1 2 6 5 /1 7 2 853-541
570
iki ada verilebilirdi. Ancak, bu lür önerilerin Ankara'nın dikkati ne sunulmasında inisiyatif Papen de olacaktı,6 615 4163 Berlin, bir yandan da, Türk-Sovyet ilişkilerinin yeniden soğu ması için gayret gösteriyordu. Ortalıkla bir Alman-Sovyet savaşı söylemişi dolaşıyordu. Halta bizzat Papen, gerek İnönü’ye, gerek se Saraçoğlu’na, bâzı görüşmeler sırasında, bu olasılıktan açıkça .
.
. £14
s a z e tm iş ti.
Diğer yandan da, Ingiltere, 14 Mayısta, Türkiye'ye verdiği bir raporda, Tüık-Sovyet ilişkilerinin acilen düzeltilmesi yolunda ca ba harcanmasıııı isliyor ve bu konuda alınabilecek bâzı önlemler sunuyor ve formüller öneriyordu. Bir yandan da, Türkiye ile Almanya arasında bir uzlaşma sağ lanması kon usunda, Tüık-lngtliz görüşmeleri sürüyordu, Sara çoğlu, 17 Mayısta, K-Hugessen'i bu konuda ikna etmeye çalışı yordu. Bu arada. Alman askeri haşarıların m sürdüğü ve Alman Ordu su1nun, 20 Mayısta, Giril adasını da işgal etmeye başladığı hatır lanmalıdır. Bu karışık ortamda, Londra'nın endişe ve kuşkuları daha da artmış olacak ki. Mayıs ayının sonlarına doğru, İngiltere ve ABD’dcn Türkiye’ye yapılan askeri yardım büyük ölçüde kesile cektir. Ankara ise, Berlin ile süren antlaşma görüşmelerinin mümkün olduğunca uzaması için elinden geleni yapıyor ve bu arada, Iraktaki savasın sona ermesini bekliyordu. Mayıs ayının sonuna doğru, Ingiltere, nihayet, Türkiye'nin Al manya ile görüşmelerde bulunmasını kabul edecek, lakat görüş melerden haberdâr edilmeyi de talep edecektir, Ankara tarfındaıı, o zamana dek sâdece İran ve Afganistan gibi tarafsız ülkelere ve ancak sınırlı ölçülerde verilen transit geçiş izııi, Almanya'nın yanı sıra, Fransız Hükümetinin (Vichy Hükûme-
613 ADAP, Serie D: 1937-1941. (Dı« Kriegsjahıe}. Band Xll.2r IFünfter Band/Zuveıter Halbband: 6. A pnl bis 22. Juni 1941), "Rıbbemrop'tan P a p e n 'e \ Nr. 538.19.5.1941, (265/172 855-57}. 614 Ackerm ann. ayın, M itler, D eutschland und d ie M aechie, s. 505; G lasneck, T ü rk e i und A fg a n is ta n , s. 71.
571
linin) de baskıları sonucunda, Türkiye üzerinden Musul’a transit geçişi için, içinde askerî malzemeler de bulunan, üç trene verile cektir615 Londra’nın protestosuna karşılık olarak da, Ankara, sevkiyâta gerekçe olarak, 21 Ekim 1921 tarihli, Türk-Fransız Anılaş ması1ııı gösterecek lir616 Papen, Ribbeııtrop’a yazdığı bir raporda, Saraçoğlu’nun TürkAlımın görüşmelerine ilişkin Londra’nın görüşünü beklediğini belirtiyor ve Ankara'nın zaman kazanmaya çalıştığına dikkat çe kiyordu. Menemeneioğlu ise, Bağdat demiryolu hatum kullana rak, Suriye’den Irak’a doğru yola çıkan üç trenin, Türk toprakla rından transit geçişine izin verildiğini açıklamıştı. Papen, Iran ad resinin kullanılarak, aynı tren hattından Almanya için sevkiyâta da izin verilmesini rica ediyordu.617 Diğer yandan, Ribbentrop, PapeıVc verdiği bir talimatta, Sara çoğlu ile yapılan görüşmelerde, Türkiye’nin güney ve doğu sınır larına ilişkin toprak önerileri konusunda, somut, ciddî ve ileri adımlar atılmaması m istiyordu. Bu konuda son derece genel ve soyul plânda kah umalı ve görüşmelerde ilerleme sağlanma mat ıvdı. Coğrafî sınır saptamalarından ise sürekli olarak kaçı mİmalıy dı. Çünkü, Rıbbemrop’a göre, Alman-Fransız ilişkileri, Türki ye'ye Suriye'den arazi vermeyi imkânsız kılıyordu. Ayrıca, Ege Adaları ile Boğazla r'ın statüsü konusunda da son derece dikkatli ve itinalı davranılmak ve bu konularda da somut adımlar atılma sı rtdan kaçınıImalıydı 618 Bu arada, Ankara, birkaç tren dolusu uçak benzininin Sûrive'vc nakli için izin vermişti. Ankara, Iran ve Afganistan gibi tarafsız ülkelere, Türkiye üzerinden belirli ölçülerde askeri malzeme sev kıyatına da izin verecektir. Ancak daha büyük ölçülerde bir sevkiyaı onaylanmamıştı. Bu denli düşük ölçülerde bir sevkıyat ise, ta biî ki, Berlin’i tatmin etmekten çok uzaklı. >
j
615 Krecker, aje-. s. 161. 6Î6
Öndeçage, s 117.
617 ADAP. Serie D- 1937-1941, IDie Kriegsıahre). Band XII.2. (Fünfter Band/Zvverter Halbbancf: 6. Apul bis 22. Jun i 1941). Papenden Ribbentrop'a", Nr. 545, 23.5 194U265/172 963-64). 618 ADAP, Sene D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band XII 2, (Fünfrer Band/Zvveiter Halbband: 6. April bis 22 Juni 194l|, ‘•Rrbbentrop'tan P a p e n V , Mr. 555. 26.5.1941, (265/172 866-69}.
572
Papen, yeniden bir uzlaşma noktası bulabilmek için caba harcı yordu. Ancak, Papen, 27 Mayıs tarihli bir raporunda, transit geçiş sorununa ilişkin görüşmelerin tam bir çıkmaz içinde olduğunu haber verecektir. Gerçi Saraçoğlu, Papen’e, savaşan tarafların her ikisi ile de müttefik olduklarını belirtmişti. Ama Türkiye, Alman ya ile yapılan görüşmeleri, ittifak yükümlülükleri gereğince, Londra’ya bildirmeye vc Londra'nın da görüşünü almaya zorunlu olduğu gerekçesi ile, görüşmeleri günlerce uzatıyordu. Türk HükCımcti’nin izlediği bu oyalayıcı politika, nihayet bek lenen sonucu verecek ve İngiliz Ordusu, Mayıs ayı sonunda, Bağ dat'a girecek vc Ceylânı yönetimini devirecektir. Râşiı Ali Geylâni, karısı, kızı ve oğlu, İraktaki Mihver yanlısı yönetimin clevıilmeşinden soma, önce İrana geçecekler vc Tah ran üzerinden Türkiye’ye girerek, önce Erzurum’a619 ve daha son ra da Toros Ekspresi ile Ankara’ya620 ve ardından İstanbul’a gele ceklerdir 62126 Leva kudın. Irak taki Mihver yanlısı yönelimin devrilmesinden sonra, İstanbul'a gelen Gcylâııi ve diğer yöneticilerle Berlin'in ya kın bağlarının sürdüğünü belirtiyor. Hattâ bu ilişkilerin sağlan ması için Almanya’nın Ankara Büyükelçi liği'nde vc İstanbul'daki Alman Başkonsolosluğu nda yeni servislere atamalar da yapılmış tı. Lcverkuehn, kendisinin de, 1942 yılının Temmuz ayında İstan bul'da görevlendirildiğini açıklıyor. Geykıni. 1941 yılının Aralık ayımla. Alman ajanlarının yardımı ile, Berlin'e kaçırılacaktır6*2 İraktaki savaş sona erince, Berlin’in Alman askerî birliklerinin ve malzemesinin Türkiye üzerinden lrak’a transit geçişine ilişkin talebi dc artık gündem dışı kalacaktır. Gerçi İrak1ta savaş bitmişti, ama Türkiye'nin güney sınırı hâla rahat değildi. Çünkü, bu kez dc, Haziran ayı başında, Ingiliz ve
619 Ulus. (21.7.1941). 620 T&n, 125.7.1941}. 821 Vatan, {29.7 194Ü. 622 leverkuehn. age. s 167-1&8. leverkuehn, sö* konusu kaçışın heyecanlı öyküsünü de anlatıyor Bkz. Leverkuehn, age. s. 167-168.
573
De GauJle’e bağlı Özgür Fransız birlikleri, Mihver devletlerinin askerî ve siyâsî etkilerini Orta DoğıTdan tamâm en silebilmek amacı ile, Suriye'yi işgal etmeye başlamışlardı ve sava s, aıtık Sâri ye topraklarına geçmişti. Türk Ordu birlikleri de, Mayıs ayı bo yunca, Irak ve Suriye sınırında toplanmıştı. Bu arada, Türkiye ile Almanya arasında bir anılaşma imzalan ması için suren görüşmelerde de bâzı ilerlemeler sağlanacaktır. Papcıı, 23 Mayısla, Berlin'in somut önerilerini Ankara’ya ilet mişti. Berlin'in önerilen 11e göre, Almanya, Türkiye’ye saldırmaya cak ve Türkiye'ye karşı herhangi bir antlaşma imzalamayacak, hım a karşılık, Türkiye tk\ Almanya'nın çıkarlarına karsı olan her türlü girişimden kaçınacak ve Üçlü ittifak Antlaşması nın kendi sini Almanya ile bir çalışmaya sürüklemeyeceğini ilân edecekti. Ayrıca, taraflar ortak sonulları birlikte görüşeceklerdi. Berlin tarafından imzalanması öngörülen gizli protokollerden ilkine göre, Almanya, Edime civarında Türkiye lehine sınır deği şikliğini, Ege Den i2 inde Türkiye'ye yakın adaları Ankara’ya bı rakmayı, Boğazlar ın statüsünde Türkiye lehine değişiklik yapma yı ve askerî harekât m güneyde vç doğuda Türk sınırına ulaşması hâlinde de, Türkiye'nin bu bölgelerdeki güvenlik çıkarlanın dik kate al mavi kabul edecekti. * Yine Berlin taralından imzalanması düşünülen ikinci gizli pro tokole göre tlc, Türkiye, 27 Mayıs 1930 tarihli Turk-Alman Ticâ ret Antlaşması na dayanarak. Alman askerî malzemesinin Anado lu toprakları üzerinden Irak'a transit geçişine izin verecekti.623 Berlin, Türkiye’ye sınır değişiklikleri önerir ve yeni araziler su narken, bu konuda bir hayli itinalı davranmaya çalışıyordu. Al manya, bu konuda somut bir adım atmaktan çekiniyordu, Berlin, Ankara’dan ancak istediği tâvizleri aldığı takdirde, somut, ama mümkünse, yalnızca soyul formülasyonlara gitmek istiyordu.624
823 Savaş Yılları, s. 112-113. 624 SSCB D ışişleri Bakanlığı A rşiv Bölümü. Alman D ışişleri Dâiresi B elgeleri. T ü rkiye 'd e ki Alman P o litika sı {1941*1943), "Riljbentrop'tan Papen'e", N r 627, 26 5.1941, $. 17; Glasneck, Türkei und Afghanistan, s 72
574
Papen, 27 Mayısta, Alman Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı bir ra porda, Londra nın 2b Mayısla Ankara'ya ulaşan görüsünün ardınclan, transit geçiş sorununa ilişkin görüşmelerin ölü bir nokraya ulaştığını lıabeı veriyordu. Saraçoğlu, Tüık-Alman an il aşın ası nın Türk-tngiliz ilişkilerim bozmaya yetmeyeceği 11e inandığını açıklamıştı. Ama Türkiye, Al manya ile imzalayacağı antlaşma sonucunda. Üçlü İttifak Anılaş masını ortadan kaldırmaktan ve dış dünyâya karşı da, sözünden dönmüş görünmekten kaçmıyordu. Mene mene ioğlu ise, Türk-Al man anılaşmasında Türk-İngiliz anılaşmasına aykırı düşen bir nokta bulunmamasına dikkat edil mesi gerektiğini vurgulamıştı. Ankara, Türk-lngiliz ittifakının resmen ortadan kalkmasını istemiyordu, Papen de, T ürk-Alman antlaşması için, bir anılaşma metni ile bâzı formüller öneriyordu. Papen, Berlin'e, olası bir Türk-Alman anılaşmasında yer alacak hükümlerle yetin ilmesin i tavsiye edi yordu. Papen'e göre, ileride daha uygun koşullar yaratılacaktı. Saraçoğlu ise, Papen’e, olası bir Alman-Sovyeı savaşında, Tür kiye'nin, tarafsız olmaktan çok, Almanya'nın yanında yer alacağı nı açıklamıştı. Ayrıca, Almanya’ya, gerektiğinde, Boğazlardan as keri birlik ve malzeme geçişi için de izin verilebilecekti 625 Mcııemcncioglu da, Ankara’nın karşı önerilerini, 26 Mayısta, Papen'e iletir. Ankara, Berlin'in önerdiği biçimi ile, iki numaralı proiokolü kabul etmiyor ve Almanya’nın Türkiye'nin ittifak yü kümlülüklerine aykırı talepleri olmadığına ve olamayacağına iliş kin yeni bir protokol imzalanmasını öngörüyordu, Papen ise, transit geçiş izni için, Berlin'in sözlü bir güvence ile dc yetinebileceğini belirtiyordu. Saraçoğlu, 27 Mayısta, Papen ile görüşür, Saraçoğlu, bu görüş mede, Berlin'in transit geçiş talebini ve bu konuda Ankara'nın sözlü güvencesini kesinlikle red eder.626
625 ADAP. Sene D: 1937-1941, |Die Kriegsjehrel, Band Xtl.2, {Fünfter Band/Zvveiter Halbband: 6. A pnlbis 22. Juni 194ü, "Papen den ÂOB'ye". Nr. 556.
V
5.1941, (265/172 872-77).
626 Savaş Y ılları, s. 113.
575
Ribbentrop ise, Türkiye’nin Almanya’ya henüz yeterince yakın olmadığını anlamışın Ancak bu aşamada, Irak’ıaki savaş sona erdiği, Mihver yanlısı darbe yöneliminin İngiliz Ordusu tarafından devrildiği ve dolayısıyla da, Irak’a transit geçiş sorununun artık gündemden kalktığı bir dönemde, Türk-Al man görüşmeleri hızla derleyecektir. Rıbbentrop, IrakTaki savaşın son günlerinde dahi, Papen’e, Türkiye üzerinden Irak a transit geçiş izni alınmaksızın, Anka ra'ya toprak önerisinde bulunmaması gerektiğini belirtiyordu. Berlin, ancak Ankara'nın bu konuda olumlu ve somut tutumu karşısında, arazi sözü vermeye hazırdı. Oysa, Ankara, Ribbenııopa göre, hâlâ Londra’ya yakınlık duyuyordu. Ankara, bu ne denle de, Berlin'in öneri ve taleplerini sürekli olarak red ediyor du. Ribbentrop, bu sırada, Türk-Al man görüşmelerinin bir anla mı olup olmadığını dahi soruyordu. Ribbentrop, Berlin’in, Irak'a transit geçiş izni için Ankara’dan herhangi bir güvence almadan, Türkiye ile anılaşma imzalamaya yanaşmayacağını belirtiyordu. Papen bunu Ankara’ya bildirmeliydi.627 Papen, RibbencropTuı bu talimatı üzerine, bizzat tııöııü ile gö rüşecek ve Berlin’in görüş ve önerilerini bir kez daha sunacaktır. Papen, bir yandan, Ribbcnııop'un talimatlarını yerine getirmeye çalışıyor, diğer yandan da, Ankara üzerinde daha fazla baskının, Türkiye’yi Almanya ile bir antlaşma imzalamaktan alı koyabilece ği ne işaret ediyor ve bu konuda Berlin'i uyarmaya çalışıyordu. Pa pen’e göre, baskı po Iitikası tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Oysa, mevcut ortamda, üzerinde anlaşılabilecek ve uzlaşdabilecek for müller bulunabilirdi ve tam bu sırada Berlin ile Ankara arasında bir antlaşma imzalanması çok önemli bir ilerleme olacaktı. Papen, hâli hazırda bununla yetinmek ve daha sonra, ayın çizgide ilerlemek konusunda, kendisine fırsat tanınmasını isliyordu.628
627 ADAP. Serie D: 1937-1941. IDie Knegsjahre), Band XII 2, (Füntter Band/Zweiter Halbband: 6. April bıs 22. Jum 1941}, "Ribbentrop'ran Papen e", Nr. 565,29.5.1941, {265/172 880-82}. 628 ADAP. Serie D. 1937*1941. IDie Krıegsfahfe), Band Xli.2, (Fünfter Band/Zweıter Halbband: 6. April bis 22. Juni 1941), "Papenden ADB'ye". Nr. 566, 29.5 194U265/172 883-86).
576
Ribbentrop da, nihayet, Irak’taki savaşın sona ermesi ile biri iİs le, bu katı tulumundan vazgeçecektir Ribbentrop, 1 Haziran'da, Papeııe verdiği bir talimatta, Irak’taki son durumu göz önüne ala rak, Türk-Alman antlaşmasında transit geçiş sorununun artık gündemden çıktığı m belirtiyordu. Bu nedenle de, antlaşmada bu yönde bir hükme ve bunun karşılığında da, Almanya'nın toprak önerilerine ihtiyaç kalmamıştı. Ribbentrop, Papen'den, sadece si yasi bir antlaşma imzalanması için çaba harcamasını istiyordu. Bu tür bir antlaşma, bir metin ile gizli bir protokolden oluşmalıy dı.6 629 82 036 lıak'laki savaşın sona ermesi ile birlikte önemli bir sorun orta dan kalkmıştı. Ama bu kez de Suriye'deki savaş gündemdeydi ve Türkiye'nin güney sınırlanılın güvenliği Ankara’yı yakından ilgi lendirme ve devâııı ediyordu. / x Saraçoğlu, 3 Haziran da, Papen'e, Suriye'ye bir saldırı olması hâlinde, Türkiye'ni», stratejik nedenlerle, Bağdat demiryolu hal ımı ve Halep civarını işgal edeceğini açıklayacaktır. Saraçoğlu, Ankara mn bu konuda Berlin ile gizli görüşmelere başlamaya ha zır olduğunu da belirtmişti. Ribbentrop ise, Saraçoğlu'nun bu önerisini red edecektir. Londra da, Türkiye’nin bölgeyi işgalini onaylamaya hiçbir za man yanaşmayacaktır. Bununla birlikte. Genelkurmay İkinci Başkam Orgeneral Âsim Gündüz, Papen’e, Türkiye'nin Suriye’yi işgal etmeyi düşünmedi ğini ve güney sınırında toplanan Türk Ordu birliklerinin Alman ya'ya değil, fakat Sovycllcr Birliğine karşı bir önlem olarak bölge de bulunduğunu açıklıyordu. Ancak Papen’in bu tutarsız gerekçe ile ikna olduğunu düşünmek yanıltıcı olacaktır650 Suriye’deki savaş, 8 Haziran da, İngiliz ve De Gaullee bağlı Öz gür Fransız birlikleri ile Vichy Hükümeti ne bağlı Fransız birlik leri arasında başlamıştı. lrak'taki savaşta okluğu gibi, Türkiye, Sûriyc'deki savaşta da,
628 ADAP. Sene D: 1937-1841. (Die Knagsiahre). Band Xll.2, IFiinlter Bajıd/Zvveiter Halbband: 6. April bis 22. Juni t$41). “ ftıbbentrop'tan Papen e“ , Nr 582.1.6 1841.1265/172 696-97) 630 Önder, age. s. 118-119.
577
bir uzlaşma barışı sağlanması için bir kez daha ve yeniden kendi aracılığım önerecekse de, Londra, Ankara'nın bu önerisini bu kez de reci edecektir. Suriye deki savaş, Temmuz ayının ortalarına kadar sürecek ve mmıcfikleı lehine son bulacaktır. Bu aşamada ilgine ve dikkat çekici olan nokta, Almanya'nın ancak savaşın bitimine artık çok yakın bir sure kala, yâni Suri ye'de de savaşın müttefiklerce kazanılacağı kesinleştikten sonra. Türkiye'nin Kuzey Suriye'yi işgâl etmesi için onay vermesidir. Oysa, artık bölgede İngiliz zaferi kaçınılmazdı ve Londra'nın ona yı olmaksızın. Ankara'nın bölgeyi işgal etmesi mümkün değileli. Berlin'in bu gerçekleşmesi mümkün olmayan önerisi. Almanya'nm Türkiye’ye siyâsî bir jest yapmasının öLesiııde bir anlam ta şımıyordu. Berlin, hiç kuşkusuz, bölgenin Loııdranın işgalinde ol masın dansa, Ankara’nın denetiminde bulunmasını tercih edi yordu. Ama Berlin'in de asıl tercihi, tıpkı Londra'nın ki gibi, böl genin kendi denetiminde kalmasıydı. lü-H yılının Temmuz ayı ortasında Orta ve Yakın Doğu da İn giliz egemenliği yeniden pekişiyor ve Mihver güçlerinin bölgede askeri ve siyâsî güç kazanma yolunda ellerine geçen bu ilk ve en önemli lırsaıı kaçırmaları üzerine, Türk dış politikasında bu sı radaki en önemli sorun, bu suretle, kendiliğinden onudan katkı yo ıdtı. Londra, i üık-Alman aıulasması için devam eden görüşmelere engel olabilmek içm çaba harcamaya devam ediyordu. Aııcnk Londra, anılaşmayı daha uzun bir süre engelleyemeyeceğini de artık anlamıştı. Bu aşamada, Ingiltere, artık anılaşmamı! bizzaı kendisine karsı çıkmaktan vazgeçecek ve içeriğini tartışı ııava baş layacaktır. Londra, sâdece, antlaşıııada Alman askeri birliklerinin ve malzemesinin Türkiye üzerinden transit geçişine izin verecek biı hükmün yer almasına karşı çıkıyor ve bu tür bir maddenin anılaşmada yer almaması için caba harcıyordu 631
631 Denngjl. Turkish Foreign Policy âuring Ihe Second World War: A* \Actıve Neuirality. s 120122. Derinyıl, Denge Oyunu, jlkınci Dünyâ Savaşûıda Türkiye'nin Dış Politikası!, s. 141-145
578
T ürk-Alman antlaşması kin süreıı görüşmeler gerçi Haziran ayı başından ilibâren hızlanmıştı. Ancak henüz bu sırada bir anı laşma imzalanması ihtimali ne kadar yüksekse, Türkiye'ye yöne lik bir Alman saldırısı ihtimâli de yine o oranda yüksekli. Alman Ordusunun bundan sonra nereye yöneleceği bilinmiyordu. Ku zey Afrika'da Romınet’in ordusu bu sırada Mısır sınırına varmıştı vc savaş devanı ediyordu. Ronıınel’in izlediği yolda Alman Ordu su Ona Doğuyu ele geçirebilirdi. Ancak, lıcm Yakın Doğuya inen en kısa yol, hem de Orıa Doğu'da egemenliğin pekiştirilmesi açı sından güvenli nirengi noktası, Anadolu topraklarıydı. Berlin, daha doğrusu bizzai Mitler, Orta ve Yakın Doğu ya inen yokla, Türkiye ile, daha uzun bir yol olmakla birlikte. Kafkasyalıan yolu arasında bir tercih yapacaktı. Her iki yol icitı de Atman savaş plânları hazırdı. Ancak Hiller, karârını ikinci yol için vere cek ve Türkiye ile savaşmayacaktır. Hiıler’in karârının gerekçesi, daha ziyâde, bâzı lekııik konulara dayanıyordu. Alman savaş plânlarında, öncelikle, Türkiye’nin iş gali hâlinde ortaya çıkabilecek bâzı teknik sorunlar vurgulanıyor du. Alman savaş plânlarında, Türk Ordusu nun savunma halımın Boğazların Anadolu yakasında kurulacağı ve Boğazları geçmenin sorun yaratacağı, daha güneyde ise, Toros dağlarının doğal bir sa vunma hatlı oluşturduğu ve. bu bölgede ancak yetersiz bir kara yolu ile bir demiryolu hallinin bulunduğu ve Türkiye'yi işgâl elmenin zaman alacağı belirtiliyordu. Oysa, Hiller, Sovyeıler Birliği ile savaşı ("Barbarossa Haıekâıf m ) aylar önce plânlamıştı ve bu savaşın er ya da geç çıkacağın dan emindi. Aslında, Hitler. Sovyeıler Birliğine 1041 yılının ilk bahar aylarında saldırmayı plânlamıştı. Ancak, Bertin, İtalyanııı Balkanlardaki askerî harekâtının başarısızlığı ve İtalyan Ordu sunun askeri güçsüzlüğü nedeni ile, hiç beklemediği bir sırada, yeterli askeri plânlamaya bile fırsat bulamadan ve isteksizce, Balkanlar’da savaşmak zorunda kalmıştı ve bu durum, Berlin açısın dan, çok değerli zamanın boş yere harcanması anlamına geliyor du. Bu biç de hesapta olmayan gecikmeye, bir de Irak ve Sûrı-236
632 Ayrıca bkz.Turk, agm, Toplumsal Târih, Sayı: 4, (Nisan 1994}, s. 7-14 579
ve deki askerî ve siyâsî gelişmeler eklenince, Alman Ordusu açı sından, son derece değerli birkaç ay yitirilmiş oluyordu, Türkiye’ye bu aşamada saldırmak, Almanya açısından, 1941 yı lında, Sovyctler Birliği ne yapılabilecek, hazırlıkları ve plânları çoklan tamamlanmış bir saldırıyı kesinlikle önleyecek ve Mosko va’ya, savaşa hazırlanması için, zaman kazandıracaktı. Bu sırada Alman Ordusu, askerî güç bakımından en üstün durumda iken savaşa girme avantajını kaçırabilirdi. Berlin açısından zaman da ralmıştı ve Hiıler, arlık daha fazla zaman yitirmeksizin. Sovyet Birliğine bir an önce saldırmak istiyordu. Alman Ordusu’nutı Balkanlardaki harekâtı ve İrak ve Suriye'deki savaşlar, belki de, \1ııı aııy a nın Türkiye ile savaşa girmesini önleyen önemli geliş meler olmuştu. flitler, verdiği karârı derhâl uygulamak üzere, bir Tûrk-Alman Saldırmazlık Aııtlaşıııası'mıı en kısa zamanda imzalanmasını isle yecektir. Bu nedenle, Berlin, Türk-Alman anılaşmasında bâzı ödünler vermeye de razı olacaktır, Hiıler, Kafkaslar’a ulaşmak, oradan da güneye, yâni Orta ve Yakın Doğu’ya inerek, Türkiye’yi Mihver güçlerinin çemberi içine almak istiyordu. Hiıler, bu suret le, Türkiye’nin kendiliğinden Mihver güçlerine katılacağını düşü nüyordu. Bu bakımdan ela, ne zaman yitirmeye, nc de Türkiye ile savaşmaya gerek görmüştü. Almanya, Sovyeılcr Birliği ile savaşta, öncelikle, güney sınırın dan. yâni Türkiye’nin tutumundan emin olmak isliyordu, Berlin acısından, Türkiye’nin bu aşamada tarafsız kalması yeteriiydı. Diğer yandan, Türkiye, olası bir Alman-Sovyeı savaşında, sava şa katılmamak için, o zamana dek, müttefiklere karsı öne sürdü ğü, "Sovyet Çekincesi” gerekçesini kullanma imkânından artık mahrum kalacaktı. Bu takdirde. Türkiye, savaşa katılmaktan ka çınabilmek için, kendisine, müttefiklere karşı savunabileceği yeni bir gerekçe bulmalıydı, Ankara’nın Berlin ile imzalayacağı bir ta rafsızlık anılaşması bunu sağlayabilirdi. Türkiye, olası bir Alman-Sovyet savaşında, Berlin’in yanında olacağını da imâ ediyordu. Saraçoğlu, bu takdirde, Türkiye’nin tutumunun Almanya’nın lehine bir tarafsızlık bir politikası olaca ğını vc gerektiğinde de, Alman askeri birliklerinin ve malzemesi nin, ticâret gemileri içinde, Boğazlar’dan geçebileceğini belirtiyor
sa)
du. Menemene ioğlu da, bu türden görüşleri yineliyor ve İnö nü'nün de aynı görüşte olduğunu vurguluyordu.633436 Ribbentrop, l Haziranda, Papen’e, bir anılaşma ve bir ek gizli protokol metni ile ilgili bâzı formülasyonlar iletmişti. Ribbentrop, Papen den, gizli bir protokol ile, Ankara'ya, Ege Adaları için her hangi bir söz ya da güvence verilmemesini istiyordu. Ribbentrop, herhangi bir antlaşma metni üzerinde uzlaşılamaması hâlinde ise, Berlin’in, Alman gemilerinin Boğazlar’dan getisine ilişkin sözlü bir açıklama ile de yetinebileceğini belirtiyordu. Aynı şekilde, Sa raçoğlu'na, Ankara'nın taleplerinin dikkate alınacağına ilişkin sözlü bir açıklama yapılması yeterli olacaktı 534 Papctı, 3 Haziran’da. bir Türk-Alman antlaşması için, Berlin'in yeni önerilerini Ankara’ya iletir. Aslında Papen'iıı önerileri Ribbentıopun talimatında belirtiliyordu. Berlin'in önerisine göre, iki ülke, birbirlerinin toprak bütünlüğüne saygı gösterecekler, karşı taraf aleyhinde her türlü girişimden kaçınacaklar ve ortak çıkarla rı için gelecekte de her konuda dostça görüşmelerde bulunacak lardı. Berlin, antlaşmanın on yıl süre ile geçerli olmasını istiyor du. Yiııc Berlin'in talebi, anılaşmaya ek bir gizli protokol imzala maktı. Gizli protokole göre, Almanya, Boğazlarda Türkiye'nin egemenliğini tanıyacak ve bu konuda Ankara’nın taleplerini ulus lararası platformda destekleyecekti. Buna karşılık, Türkiye de, Al manya'nın Boğazlar ile ilgili ihtiyaçlarım göz önüne alacaktı. Al manya da, gelecekteki barış antlaşması görüşmeleri sırasında, Edirne civarında yapılabilecek olası sınır değişikliklerinde, Türki ye'den gelebilecek aı âzi taleplerini göz önünde bulunduracaktı 63563 Papen, ertesi gün. Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı bir ra porda. İnönü’nün Hiıler'e özel bir mektup yazacağını belirtiyor vc mektuba derhâl yanıt verilmesini istiyordu.
633 Krecker. age. s. 165. 634 ADAR Sene D: 1937-1941. (Die Kriegsiahre), 8and Xll.2r (Fünfter Band/Zweıter Halbband. 6. A pnl bis22. Jun i 1941). " Rıbbentrop'tan Papen e". N r.5 8 3 ,161941,(265/172 898-9001
635 ADAP, Serie D 1937-1941, (0«e K riegsiahre!. B a n d X II 2. (Füntter 8 a n d /Z w e ite r H aihhand; 6 A p ril bis 22. J u n i 1941), " P a p e ld e n A D B 'v e ", N r. 585, 2 6 1941. (266/172 906) 636 ADAR Serie D: 1937-1941. (Die Kriegsjahre), Band XII 2, (Fünfter Band/Zweıter Halbband. 6. Apnl bis 22. Juni 1941). 'Papen'den ADB'ye". N r 566. 3.6.1941, (26*172 907-08)
581
Ancak Ribbentrop, Papen’e verdiği tâli matlardan ve ilettiği önerilerden kendisi de hoşnut kalmamış olacak ki, aynı gün, yine Papen'e verdiği bir başka talimatta, tamamen farklı bir si vâsi hedef gösterecektir. Ribbenırop, bu kez, Almanya1nın bir TUrk-AIman anılaşmasına çok fazla ihtiyâcı varmış gibi bir havaimi yanı» ıı İmasından sı kay elçiydi. Ribbenırop’a göre, Papen, bu tür bir rol den vazgeçmeliydi. Çünkü, Ribbeıuropa göre, bu antlaşmaya da ha çok Ankara’nın ihtiyâcı vardı. Türkiye, hu sayede, lıem Al manya nın güvencesine kavuşuyor, hem de Edirne civarında arazi ekle cımeyi güvence alıma alıyordu. Ancak Berlin, Türkiye ye. Kuzey Suriye'den arazi sözü vermeyi kesinlikle red ediyordu. Di ğer yandan, Berlin’e göre, Tıirk-Alman antlaşmasının Türk-lngiliz anılaşması m onaylaması kesinlikle mümkün değildi. Buna karşıhk. bir iuık-Alman anılaşmasını bir Türk-lıalyan anılaşması izle yebilirdi. Ribbenırop a göre, Papen, Ege Adaları konusunda her hangi bir görüşme yapmamalı ve hu konudan kesinlikle uzak durmalıydı. Mümkünse, hu konu hiç ele alınmamalıydı. Ribbeııtrop, bu arada, bir antlaşma incini için yeni lormülasvonlar öner mekten de geıi durmuyordu.637 Saraçoğlu, > Haziran da, Papen'e, Berlin'in önerilerinin red edildiğini açıklıyor ve Ankara’nın yeni önerilerini Berlin'in dikka tine sunuyordu. Ankara’ya göre, Türkiye, yükümlülüklerine ters düşecek bir davranışa zorlanmadığı sürece, olası bir Alman-Sovyeı savaşında tarafsız kalaeaku. Menemcncioğlu da, çilesi gün, ö Haziran da, Papen'e, Ankara’nın yeni önerilerini sunacaktır. Berlin, Ankara’nın yçııi önerilerini, Türkiye'nin üçüncü bir gücım, ama pratikle Almanya’nın olası bir saldırısına karşı, kendisi ni güvence alıma almak islemesi şeklinde değerlendiriyordu. Ber lin e göre. Türkiye, bir yandan, olası bir Alman saldırısına karsı, Almanya ile bir anılaşma imzalayarak, kendisini güvence altına almak, diğer yandan da, İngiltere ile ittifakını sürdürmek ve fıaııâ gerekirse, Londra ile cıı azından dolaylı bir şekilde siyâsi ve lıaua
637 ADAP, Şşı-iş 0.1937-J941, (Die Kriegsjahre}, Band Xll.2. (Fünfter Band/Zweiter Halbbaııd: 6. Apnl bis 22 Junı 1941). 'Ribbemrop'tan P â p en V .N r 588.3 6 . 1 3 4 Î. (265/172 909-12).
582
askeri işbirliği içimle bulunma imkanlarını ela saklı luımak isli-
vordu *
638
Mencmencioğlu, Türk Hükümeti nin, Berlin’in önerilerine anlavış gösterdiğinı belirtiyor ve Almanya'nın önerilerinin büyük bir kısmının kabul edildiğini açıklıyordu. Ankara, Türk-A İman dostluğundan yanaydı. Tûrk-Alman anılaşması da zâten bunu sağlayacaktı. Ancak, Mencmencioğlu, her iki devletin de o zama na kadar imzaladıkları anılaşmalara sâdık kalmaları gerekliğine inanıyordu. Dolayısıyla, Türk-Alman antlaşması, her iki ülkenin daha önce imzalamış oldukları eski antlaşmalarına bir zarar ver memeli vc onlara ters düşmemeliydi. Mencmencioğlu, İnönü'nün, olası bir Aİman-Sovyet savaşında. Türkiye'min tarafsız kalmakıan cok, Almanya'ya yakınlık (kıyacagım söylediğini tle belirlili isli. rupeıı. eııesi gün. Alımın Dışişleri Bakanlığımı yazdığı bir ra pordu. Genelkurmay Başkanlığının, Bağdat demiryolu ballının İdâresinin Ankara'da kalması yönündeki görüşlerine yer veriyor /• - l A
du M 0 Hüseyin Câhil Yalcnı, lanı bu sırada. Yeni Sabah gazetesinde. "Türkiye İle Almanya’' adlı makalesinde. Türk-Almatı anılaşması nın imzalanmasıııııı Berlin’in tulumuna bağlı olduğunu ayıkça i 641 vazıyordu. Aııkımı, Türk-Alman antlaşması metninin redaksiyonunda cok titiz davranıyor ve sözcükler üzerinde önemle duruyordu. Papen. Ö 1lazinurda, Ankara'ya, Berlin’in anılaşmaya ilişkin ye ni önerilerim sunar. Ancak Berlin’in önerileri ile Ankara nın öne rileri lıic uyuşmuyordu. Papen ile Saraçoğlu, 12 Haziranda, yeniden bir araya gelirler.24610938
638
Belgeler,
'Ribbemrop'tan Papen'e". Nr. 7,9.6.1941,
$.
19; Savaş Yılları, s.
1 16:
Önder, -age, s.
122
.
639 ADAP, Serie D; 1937-1941, IDie Krıegsıahre). Bdftd Xll-2. (FünKer Band/Zweiter Halbbaııd: 6 Apnl bis 22 Juni 1941), “ Papen'den R ib b e n tro p V . Nr. 595. 6.6.1941J265/172 920-21).
640 ADAP. Serie O. 1937-1941, (Die Kriegs[ahre|, Band XII 2, {Fünfter Ban(VZweıter Halbband: 6. April l)ı$ 22. Jum 1941), "Pependen AOBye \ Nr. 602,7,6.1941.1265/172 928-291. 641 Hüseyin Câhil Yalçın, "Türkiye İle Almanya", Yeni Sabah. 15 6.1941} 642 Krecker. age. $. 166-166; Savaş Y ılla rı, s. 113-117
583
Ribbemrop, Ankara'nın Türk-Alman antlaşması için geliştirdiği fbımülasyonlavm İngiliz ittifakından vazgeçmemek anlamına gel diğini anlamıştı. Ribbentıopa göre, Ankara, hem Almanya ile bir antlaşma imzalamak vc bu suretle, Berlin’in güvencesine kavuş mak, hem de Ingiltere ile müttefik kalarak, Londra ile de, dolaylı vc dolaysız bir biçimde, askerî ve siyâsi bağlarını sürdürmek isti yordu. Ancak, yine Ribbemrop1a göre, Türkiye, İngiltere ile yal nızca bazı danışmalarda bulunsa dahi, Almanya’nın düşmanı ola cağını bilmeliydi. Hattâ Ankara ile Londra arasında yalnızca do laysız ilişki kurmak bile Türkiye’nin Almanya nm düşmanı olma sı için yeteri ivdi. Ribbemrop, Papcn’den, Ankara’ya karsı daha sen davranmasını istiyordu. Ribbentropa göre, Türkiye, Almanya ile bir antlaşma imzalamak istiyorsa, acele etmeli ve antlaşma metni için yeni fonmdasyonlar oluşturma vc müttefiklerle ilişkiIcnni sürdürme amacından da tamamen vazgeçmeliydi 543 Papcn ise, Ribbemrop un görüşlerini desteklemekle birlikte, şimdilik bu tür bir anılaşma ile yetinmek gerekliği kanısındaydı. Papcn’c göre, Türk-Alınan anılaşması, ilk ve ileri bir adını olarak yorumlanmak ve gelecekte koşulları daha uygun antlaşmalar iciıı, önemli bir asama olarak değerlendirilmeliydi. Bu arada. Bellin in antlaşmaya ek gizli bir protokol imzalanması yolundaki önerisi, Ankara taralından red edilmişti. Papene göre, Ankara'nın bu red di Berlin tarafından onaylanmalıydı. Çünkü, Papcıı, Berlin’in sı nır değişikliğine ilişkin önerilerinin Türk Hükûmeti'ncc zâten sözlü bir güvence olarak benimsendiğini ve bir antlaşma maddesi olmak yazık hâle getiri hilesine gerek görülmediğini açıklıyordu. Papene göre, sonbahar aylarında. Alman Ordusu nun muhtemel «ıskcıi başarılan sonucunda, koşullan daha uygun bir antlaşma iciıı zaman ve ortam oluşacaktı. Papen, Alman Dışişleri Bakanlığı’na, Ankara'nın önerileri üzerinde uzlaşılmasın! tavsiye ediver di..6 644 34
643 ADAP, Serıe D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band XII 2, (Fünfter Band/Zweıter Halbbancf- 6. April bıs 22. Jum 194Î). “ Ribbentrop'lan P apene", N r.607, 9.6 1941. (265/172 933-36} 644 ADAP. Sene 0; 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band Xll.2, {Fünfter Band/Zweıter Hatbband: 6 April bıs 22. Juni 1341), "Papen'den A Ü B y e \ Nr. 620,12.6.1941. (265/172 447-49)
584
Berim, Ankara’nın sen mumumun yumuşamadığım görünce, görüşmelerin kesilmesi tehdidinde bulunmayı da ihmâl etmem işLi. Gerçi görüşmeler sert geçiyordu, ama diğer yandan, iki ülke başkenti arasında bir uzlaşma imkanı da aranıyordu. Görüşmeler, 13 ve 14 Haziran günlerinde de sürecek ve nihayet bir uzlaşma sağlanacaktır.*45 Papcn, 17 Haziranda, uzlaşmanın Berlin tarafından da onay landığını bildiriyor ve anılaşmanın derhâl imzalanmasını isliyor du. Saraçoğlu ise, anılaşmanın ancak ertesi gün imzalanabileceğiııi, çünkü konunun önce CHP Meclis Grubu nda görüşüleceğim be li itecektir. T ürk-Alman anılaşması anık imza safhasına gelmişti. Ribbemrop, anılaşmanın 18 Haziranda imzalanmasını isliyor du, Papcn ise, anılaşma maninin son hâlini aldığım ve bu konu da bir uzlaşmaya varıldığını belirtiyor, iki ülke arasındaki iktisâdı ilişkiler konusunda da karşılıklı olarak nota tealisinde bulunula cağını, Türkiye'de bası mn vc radyonun Almanya hakkında olum lu yazılar, haberler ve yorumlar yayınlayacağını haber veriyor ve anılaşmanın, Ribbeniropun da arzu ettiği gibi, 18 Haziranda im za edileceğini açıklıyordu.64 Aslında Almanya ile bir anılaşma imzalamak, sâdece dış poliıika nedenleri ile alınmış bir karar değildi. Daha Üçlü İttifak Anılaşması nın imzalanması sırasında, Türki ye'de bu anılaşmaya karşı çıkan bir grup vardı. Almaııva ile siya sal ilişkiler olumsuz yönde geliştikçe, dış ticâretle meydana gelen7465
645 ADAP, Serie D: 1937-1941,
Nr 9.17.6.1941. $. 25-26. 646 Belgeler, “ Rıbüentroptan Papen'e", Nr. 8. 13.6.1941. s 23-24; Önder, age. s. 123; Glasneck. Af ghan Istan und Türkei, s. 73, Sava? V illa n , s. 117-118; Papen, age, s. 542. 647 ADAP, Sene D. 1937 1941, (Die Kriegsjahre}, Band Xll.2, (Fünfter Band/Zweiter Halbband. 6. April bis 22. Juni 1941}, "Papen'den ADB'ye". Nr 637,17.61941, (265/172 980-61)
585
olumsuz gelişmeler ve daralmalar, ticâret ve is çevrelerinde belir gin bir tepki yaratmıştı. Bu çevrelerin de ileri sürdüğü gibi, Tür kiye’deki iktisâdı sıkın uların ve sorunların Almanya ile yasanan siyâsî krizden kaynaklandığı yönündeki Alman propagandası, bu dönemde halk Üzerinde de önemli derecede etkili otuvordıı. Diğer yandan, hem Alman askerî gücünün başarıları ve etkile ri, hem de eski "silâh arkadaşlığı” anıları, Ordu içinde de Alman yatılısı bir grubun doğuşunu ve güçlenişjni beraberinde getirmiş ti. Türkiye’de bu dönemde yüksek yönetim mevkii leri tul e ver alan kişiler arasında da Alman hayranlığı önemli ölçüde güçlen miş ve yayılmıştı. Yâni, Türkiye'de Almanya ile bir anılaşma imzalanmasını savu nan ve dikkate alınması gereken bir grup vardı. Almanya ile bir antlaşma imzalan maşımla bu grup da önemli ölçüde etkili olaçukur648 Faik Ahmet Barutçu ela, anılarında, bu sıradaki siyâsi atmosferi tasvir ediyor. Barutçuya göre, o zamana kadar, ateşli birer İngiliz etrafları olan ve müttefiklerin yanında savaşa katıl mavi savunan mebuslar, artık siyâsi rotalarım değiştirmeler ve Almanya'nın za ferine inanmaya başlamışlardı. Bu grup, İngiliz itli lâkına artık sâ dık kal ılımaması gerektiği katı ısındaydı. Hattâ, Barutçuya göre, bu sırada büküme t değişikliği dahi söz konusuydu. Barutçu, anı larında. hu sırada Ankara’nın elinde olası bir Alman-Sovyet sava sına ilişkin bilgi bulunduğunu, hattâ Papen’in bu konuda Anka ra'ya bâzı imâlarda da bulunduğunu ve Saraçoğlu'nun da, buna karşılık. Türkiye'nin Almanya'nın yanında yer alacağım imâ elli ğim belirliyor649 Türk-A İma ıı görüşmelerini, hatırlanacağı gibi, yakından izle yen ve bu konuda Ankara tarafından sürekli olarak haberdâr edi len Londra, Türkiye’nin, bu antlaşma ile, Almanya'nın yanına ka yabileceğinden kuşku ve endişe duyuyordu.650
648 Krecker, age, s. 170-171 643 Barutçu. age. s. 186-187. 133 ve 196-138. 650
Savaş Y ılları, s. 118-120: Glasneck, Afghanistan und Turfcei, s. 73-74 Ayrıca bkz. Oeringıl. Turkish Foıeign Policy During the Second World W ar; An 'Aelive' Neuirality. s. 120-122: Oerıngıl, Denge Oyuııu. {İkinci dünyâ Savacı nda Türkiye'nin Dış Politikası), s 141-145
586
Türk-Alman görüşmelerinin başında, antlaşmanın imzaya lıaztvlanması surecinde. Alman dış politikasının temel amacı, Türki ye'yi Ingiliz ınifakından ayırmak ve Ankara’nın kendi yanında yer almasını sağlamaktı. Oysa, Almanya, zamanla, Türkiye ıım. İm aşamada, sâdece savaş dışı kalmasının da kendisi acısından ye terli olacağı düşüncesiyle yetinmek zorunda kalacaktır. Bu sûıetle Almanya, sonunda, Türkiye’nin ittifak yükümlülüklerine sâdık kalmasını ve eski antlaşma hükümlerini saklı tutmasını onaylamak zorumla kalmıştı. İH Haziran 1941 tarihinde Türk-Al man Dostluk ve Saldırmaz lık Anılaşması imzalanır. AR A EK IV TÜRKİYE VE ALMANYA ARASINDA 18 HAZİRAN 1941 TÂRİHİNDE İMZÂLANAN DOSTLUK VE SALDIRMAZLIK ANTLAŞMASI Türkiye C um huriyeti İle A lm an Reich'ı Arasında 18 Haziran 1941 Târihinde İmza Edilen M uahed e* Türkiye Cumhuriyeti ve Alman fieichı, aralarındaki münâsebetleri mütekâbil itimat ve samimî dostluk esâsına istinat ettirmek arzusu ile ve her biri nin elyevm mevcut taahhütleri kayd. ihtirlzisi tahtında, bir muahede akdet meye karar vermişler ve bu maksatla murahhaslarını tâyin etmişlerdir. Şöyle ki; Türkiye Reisicumhuru: İzmir mebusu ve Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu mı, Almanya Reich Şansölyesi: [Almanya’nın Ankara Büyükelçisi] Ekselans Franz von Papen ı [tayın etmiştır), . , . Bu murahhaslar, usûlüne muvafık bulunan salâhiyetlerim teati ettikten sonra, âtideki ahkâmı kararlaştırmışlardır:
TBMM ZC. Devre. 6. İçtimâ
2, Cilt:
19,69. İn ika t 125.6 1941
S. Sayısı: 233.
587
Madde 1 Türkiye Cumhuriyeti ve Alman fteich'ı, arazilerinin masumiyetine ve tamâmiyeti mülkiyesine mütekâbılen riâyet ve doğrudan doğruya veya dola y a ile yekdiğeri aleyhine müteveccih her türlü harekâttan tevakki etmeyi taahhüt ederler. Madde 2 Türkiye Cumhuriyeti ve Alman Reich'r, müşterek menfaatlerine taallûk eden bütün meselelerde, bunların hâili için mutabakatı temin etmek üzere, aralarında âtiyen dostâne temasta bulunmayı taahhüt ederler. Madde3 İmzası günü meriyet mevkiine girecek olan bu muahede on sene müd detle muteberdir. Yüksek akit taraflar, muahedenin temdidi hususunu vakti merhtmunda aralarında kararlaştıracaklardır. Bu muahede tasdik olunacak ve tasdiknameler sürati mümküne ile Ber lin'de teati edilecektir. Türkçe ve Alman lisanlarında, her iki metin de aynı veçhile mûteber ol mak üzere, iki nüsha olarak tanzim edilmiştir, Ankara, 18 Haziran Î941 Ş(ükrü| Saraçoğlu
Franz von Papen
İlginç olan bir başka nokta da, anılaşmanın imzalanmasına sa dece bir gün kala, Naiia Vekili emeldi Orgeneral Ati Fuat Ccbesoy un, Si vilingrad-Uzun köprü haltındaki (demiryolu) köprü(cr[i| tamir edilme kıedir ve İstanbul ve Avrupa arasında [ki | iren seferleri yakından başlayacaktır0 şeklindeki açıklamışıydı.651 Anılaşmaya göre, her iki devlet de mevcut yükümlülüklerini saklı tutuyorlardı t Almanya ve Türkiye, karşılıklı olarak, birbirle rinin toprak bütünlüğüne saygı göstereceklerdi. Yine her iki dev let de. doğrudan ya da dolaylı bir biçimde birbirlerine yönelik herhangi bir hareketten kaçınacaklardı (mcL 1). Oılak çıkarları ilgilendiren konular ve sorunlarda, uzlaşma ve
651
588
Tan, (176.1941).
ortak görüş temini ivin, dostça görüşmeler yolu tcrcılı edilecekti (mcL 2). imzalandığı târihte yürürlüğe girecek olan antlaşma, on yıl su6S2 ıe ile geçerli olacaktı (md. 3). Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması, daha antlaş ma öncesinde Almanya hakkında ılımlı ve yumuşak bir yayın başlatmış olan Türk basınında6 653 25 olumlu karşılanacaktır654 Zckcriyû Scrtcl, Tan gazetesinde yayınlanan, ‘Muahedenin Ay dınlan ığı Hakikatler" adlı makalesinde, Türkiye ile Almanya ara sındaki karşılıklı güvenin yeniden oluştuğunu, o zamana kaçlar ortalıkta dolaşan söylentilerin artık son bulduğunu, Almanya ile dostâne ilişkilerin süreceğini belirtiyor vc " Almanya ile dostluk münâsebetleri ıcsis etmiş olmamız, İngiltere ile aramızdaki sıkı ve samimî rabıta ve münâsebetlere zerre kadar halel getirmeye cektir" şeklinde yazıyordu.655 Zekcriyâ Sertçi, bir gün sonra, yine Tan gazetesinde yayınla nan. Türk-Alman Muahedesinin Ehemmiyeti" adlı bir başka ma kalesinde ise, Türk-Alman Dostluk vc Saldırmazlık Anılaşma sından hem Türkiye’nin, hem Almanya’nın, hem de Ingiltere’nin memnun olduğunu yazıyordu 656 Yunus Nâdi. Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan, "Siyâsetimiz de Bir Değişiklik Yoktur" adlı makalesinde, Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasını şöyle değerlendiriyordu;
652 Önder, »g«, s. 123-124; Glasneck. Afghanıslan und T üfkei, s. 74; OTOP, s. 163-164; Savaş Y ılla n , s 120/A; Papen, age, s. 542-543; Jaeschke, T u r k e f , Jahrbuch de r VVeltpolitik 1942, s. 672 Ayrıca bkz. O eringji, T urkish Foreign P o lic y D uring the Second W o rld W ar: An 'A çtive' N eııtrality. s. 120-122; Derıngil, Denge Oyunu, {İkinci Dünyâ Savaşı nda Türkiye'nin Dış Politika sil, s 141-145; Ataöv, age, s. 92-95,
Ayrıca bkz. Keesing's. 11941/46641; ADAP, Serie D. 1937-1941, (Oie Knegsjahre), Band Xll.2, (Funfter Band/Zweiter Haibband; 6 April bis 22 Juni 19411, "Ankara'da 18 Haziran 1941 Târihinde İmzalanan Türk-Alman Dostluk Antlaşması", (aynı ciltle}.
653 Örneğin, Zekeriyâ Sertel, Tan gazetesinde yayınlanan. "Almanya-Türkıye Münâsebetlerine Bir Bakış" adlı makalesinde, Berlin'in, Alman askerî birliklerinin Türkiye'den transit geçişine ilişkin talepte bulunduğu yolundaki haberleri yalanlıyordu. Zekenyâ Sertel. ’ TürkıyeAlnıanya Münâsebetlerine Bir Bakış", Tan, (14.6.1941). 654 Ulus. {19 6.19411. 655 Zekenyâ Sertel, "Muahedenin Aydınlattığı Hakikatler",Tan, 120.6 1941). 656 Zekeriyâ Sertel, "Türk-Alman Muah edesinin Ehemmiyeti", T an. {21.6.19411. 589
i l k dikkat edilecek hakikat şudur: Türkiye, (buj muahede ile, bir ku tuptan ayrılarak, öbür kutba iltihak ediyor değildir, (...) Hulâsa etmek istersek, bizim siyâsetimizde hiçbir değişiklik olmadığı nı görürüz. İngiltere ile müttefikiz... Almanya ile de dost.,. Tek fark, realist ve tamamen millî [haricî) siyâsetimizin Alman dostlu ğunu temin etmiş olmasındaki kazançtır.” 657
Ahmet Emııı Yalman ise, Vatan gazetesinde yayınlanan, “TürkAlman Muahedesinin Mânası" adlı makalesinde, söyle yazıyordu: "(Bu muahede), zâten takip ettiğimiz sulh siyâsetinin yeni bir şekilde ifâde bulması demektir. Bu [muahede), siyâsette hiçbir nevi istikâmet değişikliğine delâlet edemez. (...) Bu itibarla, yeni muahedenin mânâsı, zâten fiilen takip ettiğimiz siyâ seti teyid etmekten ibarettir/'658
Türk basını, ortak bir şekilde, tıpkı Yunus Nâdi'tıin söz konusu makalesinde gayet açık ve net bir biçimde belirttiği gibi, Türk-Ab ıııan Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasının imzalanmasının bir çelişki olmadığını, bunun Ankara’nın uyguladcğı dış politikanın kabulü vc Almanya ile Türkiye arasında hiçbir sortin olmadığının onayı anlamına geldiğini, Türkiye'nin tngikere ile ittifakının sürdıığünü, ancak Almanya ile de dost olunduğunu, antlaşmanın ba rışa hizmet ettiğini, İteni Türkiye'nin, hem Almanya’nın, hem de İngiltere’nin yararına olduğunu ve Türk dış politikasında da bir dcğişikltk olmadığını ve olmayacağını açıklıyordu.659
657 Yunus Nâdi. "Siyâsetimizde Bir Değişiklik Yoktur", Cum huriyet (20.6.1941}. 658 Ahmet Emin Yalmai, Türk-Alman Muahedesinin Mânâsı*. Vatan, (19.6 19411. 659 Falıh Rıfkı Atay. 'Almanya İle Türkiye Arasındaki Dostluk Muahedesi", Ulus. (196 19>41j: Necmettm Sadak. “ Türk-Alman Dostluk Muahedesi Dün Ankara'da İmza Edildi". Akşam, {19.6.194ü; Etem İzzet Benice, Türk Millî Siyâsetinin Zaferi", Son Telgraf. 119.6 1941). Âsim Us. 'Türk-Alman Dostluk Muahedesinin Mânâsı". Vakit, (20.6 1941}: Ahmet Şükrü Esmer. "Türk-Alm an Antlaşm ası". Cumhuriyet. (20.6.1941}; Zekenyâ Sertel, "M uahedem n Aydınlattığı Hakikatler", Tan. (206.1941}; Hüseyin Câhil Yalçın, "Yeni Muahede, Türk Siyâsetinde Bir Değişikliğe Delâlet Etmez", Yeni Sabah, (20.6.1941}; Fâlih Rıfkı Atay. "Devlet Reisleri Afasmdo ', Ulus, (21.6 1941); Abidin Dâver, Türk-Alman Muahedesi Yalnız Harbe Karsıdır", İkdam, (22.6 1941); AT. Sayı: 9UHaziran 1941>
590
Türk basınında yayınlanan yorumlarda dikkat çekici olan ııokuı. Türk-Alman dostluğunun vurgulandığı ölçüde. Tüık-lngiliz itti lâkının ve dostluk ilişkilerinin de vurgulanıyor olmasıydı. Türk Hükümeti ise, Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Anılasmasfnm özellikle giriş bölümüne işaret ediyor ve Türkiye'nin mevcut yükümlülüklerine halci gelmediğini vurgulamaya çalışı yordu. Aslında bu yönün vurgulanması talebi bizzat İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugesseıı'den gelmişti. Hatırlanacağı gibi, Ankara'nın mevcut yükümlülükleri arasında en önemli yeti, Tüı k-tııgiliz ittifakı alıyordu.660 Saraçoğlu da, bir yandan, basma yaptığı bir açıklamada, "Türk vc Alman milletleri, bu muahede ile, yem ve kat i bir emniyet ha vası içinde, yekdiğerine bir kere daha el uzatmış oluyorlar" diyor, diğer yandan da, İngiliz ittifakının geçerliğini koruduğuna işaret ediyordu,661 faik Ahmet B a rım u. anılarında, Türk-Alman Dostluk vc Sal dırmazlık Anılaşmasının öyküsünü anlattıktan sonra, bu aşama da, Üçlü luilak Antlaşması ıtı da şöyle değerlendiriyor: "Bu dostluk antlaşması [Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaş m a k ile Türkiye, savaş dışı tutumunu değiştirip, tam tarafsız bir duruma giriyordu. (...) Ingiliz antlaşması (ittifâ ki], artık mânevîbir bağlantı hâlini almıştır. Onun [İngiliz ittifakının] sâdece platonik bir niteliği kalmıştır."662
Türk-Alman Dostluk vc Saldırmazlık Anılaşmasının imzalan dığının ertesi günü, 10 Haziranda, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi
İl üs re v Gerede, İnönü'nün 12 Haziran tarihli ve iki gün sonra link basınında da yayınlanacak olan663 özel mektubunu bizzat Millere sunuyordu.
660 Dernigıl. Turkish Foxeiyn Policy Ourıng ihe Second World Wan An Activ«* Neutralitv, s. 120122: Derıngil, Deng* Oyunu. (İkinci Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası), s 141-145 661 Tan. 09.6.1941). 662 Barutçu, age. s. 203 Ayrıca bkz. Barutçu, age. s 198*204. 663 Tan. (21.6.1341). İnönü'nün bitlere yazdığı ö?el mektubun tam m emi için Dkz. Krecker, age. s 261-262; ADAP. Serıe D’ 1937-1941. fDie Knegsjalıre). Ban
591
İnönü, mektubunda, Türk-Alman dostluğundan söz ediyor ve Hiılerim d Mayıs târihinde İnönü'ye yazdığı özd mektupta da di le getirdiği gibi, Türkiye ile Almanya arasında bir çıkar ayrılığı ol madığı yolundaki görüşlerine katıldığını belirtiyordu.664 Hitlcr de, İnönü'nün mektubuna verdiği yanıtta, İnönü’ye yaz dığı ve Türk basınında da yayınlanan665 19 Haziran târilıli özel mektubunda, Almanya ile Türkiye arasında kurulan dostluk iliş kisinden memnun kaldığını ve yakın bir zamanda iki ülke arasın da bir de ticârcı anılaşması imzalanmasını arzu ettiğini beline» çektir.666 Nitekim, sâdece iki gün sonra, Türk basınında, Türk-Atman Ticâret Antlaşması görüşmelerinin yakında Ankara’da başlayaca ğına ilişkin haberler yayınlanacaktır.667 Aynı gün, Saraçoğlu ile Kibbcııtrop arasında da dostluk vc kınlama mesajları teati edili yordu66896 Turk-AInıarı Dostluk vc Saldırmazlık Anılaşması, sâdece Berliıı tarafından değil, fakat aynı zamanda, Roma tarafından da mem nunlukla karşılanmıştı. İtalya, sanki, Ankara ile bir antlaşma im zalamış gibiydi.6** Romanın tutumu gerçekten dc ilginçli. Çün kü, antlaşmanın imzalanmasından hemen soııra, İtalya, bir Türkİtalyan antlaşması imzalanması için harekele geçecektir. Roma, 21 Haziranda, Türkiye’nin Roma Büyükelçisine resmen başvura cak ve Ankara ile, gerekirse aynı şekilde ya da daha zengin bir içerik iie, bir antlaşma imzalamayı önerecektir. Almanya’nın Ro ma Büyükelçisi dc, Berlin’e yazdığı bir raporda, Roma’nm önerisi nin Ankara tarafından kabul edildiğini haber veriyordu. Ancak Berlin, bu konuda ümitli değildi. Gerçekten de, Başvekil Refik
664 ADAP, Serie D 19370941, (Oie Kriegsjahre), Band Xll.2, {Fünfter 8arıd/Zweiter Halbband: 6. Aprıl bis 22. Juni 19411, "Elçi Heuvelin İnönü'nün MsktUburtun Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Ge rede T aralından Hitler'e Verilmesine İlişkin Raporu", Ek l. IS 6.1341, tF 20/471-75). 665 Tan. <21 6.1941}; Vaflam. (21.6 1941).
666 Savaş Y ılları, s. 113. 667 Tan. {21 6.1941); Vatan, {21.6.19411 668 Tan, {21.6.1941}; Vatan, 669 Tart, 121.6 1941}
S92
\21.6.1941).
Saydam, 1928 yılında imzalanmış Türk-kalyan antlaşmasının ha len geçerli olduğuna işaret edecek ve İtalya ile ilişkilerin, zâlen bu antlaşma sayesinde, dostça olduğunu açıklayacaktır, Romalım önerisi» Ankara ta rafından reci edilecektir. Çünkü, Türkiye'nin ar tık bir balyan saldırısından kuşku vc endişesi kalmamıştı. Anka ra. ayın şekilde, Sofya ve Bükreş’ten gelen benzer anılaşma öneri lerini de red edecektir.*70 Fransa’da Vichy Hükümeti de, antlaşma hakkında olumlu gö rüşlere sahipti. Örneğin, Fransız Havas-O fi Haber AjnnsüLe Pelit $nur nah Tüvk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Anılaşmasını şöyle değerlendiriyordu: "Türkiye, bugünkü vaziyetini tesbit etmiş ve Almanya ile umûmî harp te kendisini tabiî olarak merkezî imparatorluklar yanına sevk etmiş bulu nan târihî, ananevi dostluk bağlarım yenilemiştir."6 671 0 7
Müttefikler ise, Tüık-Alman Dostluk vc Saldırmazlık Antlaş masının Almanya’nın önemli bir siyâsî zaferi olduğunu düşünü yorlardı. Antlaşmanın imzalanmasından hemen sonra, 18 Haziran da. İngiliz Genelkurmay Başkanlığı, Türkiye'ye yönelik müttefik as kerî yardım malzemesi sevkıyatına devam etmenin artık anlamsız olduğuna karar verecek ve ABD dc, Türkiye'nin tutumu karşısın da, henüz başlattığı askerî malzeme yardımını durdurmayı düşü necektir. Ancak Ingiliz Dışişleri Bakanlığı, bu görüşlere katılmı yordu. Çünkü, İngiliz Dışişleri Bakanlıgı'na göre, Türkiye'nin, Mihver güçlerinin askerî ve siyâsî baskılarına karşı koyabilmesi için, asıl simdi müttefik askerî malzeme yardımına ve desteğine ihtiyâcı vardı. Türkiye'yi Almanya'nın askerî, siyâsî ve İktisâdi baskıları karşısında yalnız bırakmak» Ankara'nın Mihver güçleri ne katılması anlamına gelecekti. Ingiliz Dışişleri Bakanlığı, bu gö rüş ve düşünceler ışığında, Türkiye’ye yönelik müttefik askerî yardımın m devamından, hattâ artırılmasından yanaydı. Ayrıca. ABD askeri yardımı kestiği takdirde, zAnkara da, buna karşılık.
670 Önder, ag«, s. 125-126. 671 Tan, {21.6.1941»
593
müucfiklcıc krom saıııuıyabilirdi. ABD dc, bir süre sonra, İngiliz Dışişleri Bakan Lığı* mn görüşlerine katılacak ve Türkiye’ye yöne lik müttefik askeri malzeme yardımı yaz aylarında kesilmeden sü recek lir 672 Türk-A ini an Dostluk ve Saldırmazlık Anılaşması, 25 Hazi randa, TBMM de görüşülür ve kabul edilir. Anılaşmanın tercihan, öncelikle ve ivedilikle görüşülmesi önerisinin kabul edilmesi üzerine, Saraçoğlu, TBMM'dc yaptığı konuşmada, antlaşmanın temelinin Hillcr-lnötut mektuplaşması ile alıklığım ve iki ülke arasındaki görüşmelerin bu mektuplaşma üzerine başladığını açıklar. Antlaşma, TBMM'c!e, 124 üveııin katılmadığı toplantıda. 302 oy ve ittifakla kabul edilir.073 Başvekil Refik Saydam da, TBMM’de yaptığı konuşmada, TLırkAlınatı Dostluk vc Saldırmazlık Anılaşması'm şöyle değerlen dir ivonl u: "(Bu] muahede, bir devrenin âcil ihtiyâcım sun'i bir surette tatmine yarayacak akitlerden değildir. Tabiî ve devamlı bir vaziyetin ifâde ve tes hilini tazammıın eden esaslı vesikalardan biridir."674
lâik Alımcı Barutçu, anılarında, Türk-A İman Dostluk ve Sal dırmazlık Anılaşması Tun TBMM de görüşülmesi ve onay kınması sırasında söz alan kişilerin, aynı zamanda Üçlü bulak Anılasmasnıın görüşülmesi sırasında da söz alan Ali Rıına Tarlıan. Mersinli Cemâl Paşa ve Feridun Bikri Düşünsel olduğunu belir liyor ve söyle yazıyor: "Kürsüdeki davranış ve sözleri herkesi güldürüyordu."675 Aslında bu kişiler, TBMM'de söz almak
672 Önder, age, s. 119-120. New York Times gazetesi. Türk-Alroan Dostluk ve Saldırm azlık A ntlaşm ası'nın. aslında. Sovyetler Birlığr'ne karşı imzalandığım belirtecek ve buna karşılık, Zekeriyâ Sertel de. Tan gazetesinde. söyle yazacaktır: '‘Almanya, Türk siyâsetindeki istiklale dâima hürm et etm iştir." Tan, (22.6 1041} 673 TBM M ZC, Devre 6. İçtimâ; 2, Cilt* 19.69. İnikat, (256.19411. Antlaşmanın onaylanmasının Türk basınındaki yankıları içrn bkz. Hüseyin Cahit Yalçın, •‘ TürkAlman M ua he de si", Yeni Sabah, (27 6.1941); Fâlih Rıfkı Atay. ' Türk Alm on M uahedesinin Tasdiki". Ulus, (26.6.1-941). Ayrıca bkz. Keesing's, (1941/4699). 674 TBM M ZC, Devre: 6, İçtimâ: 2. Cilt: 20. 73 İnikat, (4.7.19411. 675 Barutçu, age. s. 209.
594
üzere, CHP Meclis Grubu tdârc Heyeti tarafından görevlendiril mişlerdi. Türk-Al man Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması, aslında, iki ülke arasında karşılıklı bir saldırmazlık yükümlülüğüydü. Ayrıca, söz konusu antlaşma, her iki ülkenin daha önce üstlendikleri yükümlülükleri de saklı tutuyordu. Ancak, Tlıık-Almaıı Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması ile or taya çıkan durum pek de o kadar açık değildi. T ürk iye, bir yandan, Ingiltere ile askeri bir ittifak içindeydi ve diğer yandan da, İngiltere'nin savaştığı Almanya ile, dostça iliş kiler içinde, bir saldırmazlık antlaşması imzalamıştı. Antlaşma, hiç kuskusuz, Alman askeri ve siyâsî gücünün açık
bir başarısıydı. Ingiltere, Türkiye'nin Mihver güçlerine daha fazla tâviz ver memesi ve Almanya'ya karşı zanıansLZ bir savasa katılmak zorun da kalmaması için, bu anılaşmayı ehveni şer saymak zorunda kal mıştı. Türkiye ise. olasL bir Alman saldırısı yükünü üzerinden at manın rahatlığı içindeydi. Almanya da, olası bir Almaıı-Sovycl savası sırasında, artık güney sınırından emin olabilecekti. Aslında, Berlin, Ankara ile sürdürdüğü görüşmelerin başında, hem Alman askeri birlikleri ve malzemesi için Türkiye'den transit geçiş izni, hem de Boğazlarca bâzı kolayhklar talebi ile, Tür kiye'yi Ingiliz ittifakından koparmayı ve tamamen kendi yanma çekmeyi düşünmüştü. Ancak. Ankara'nın ilkeli ve kararlı tulumu, görüşmeler sırasın da yorucu ve uzun pazarlıkları gündeme getirince, Berlin, yalnız ca bir saldırmazlık antlaşması ile yetinmek zorunda kalacaktın Berim, bu aşamada, Türkiye'nin savaş dışı tutumunu sürdür mesini ve Mihver güçlerinin askerî, siyâsî ve İktisadî baskıları al tında, Ingiliz ittifakından uzaklaşarak, yeniden tarafsız bir konu ma <1ön meşini yeterli görmüştü. Diğer yandan, Ingiltere'nin Avrupa'daki son m nitel iki olan Türkiye'nin. Almanva ile bir antlaşma imzalaması, doğal olarak. Mihver devletleri için kayda değer bir başarı, Ingiltere için ise, önemli bir kayıptı. 595
Mitler, Sovyeıler Birliği'ne yönelik Alman saldırısını daha fazla gecı ktımncnıek ivin, Berlin'in tâviz vermesine razı olmuştu. Mitler, hie kuşkusuz, Alman-Sovyet savaşının daha sonraki aşamalarında, Alman Ordusu’nun olası askerî başarılan sonucun da, Türkiye'nin tarafsız konumunun Almanya’nın lehine döneceğini de hesap ediyordu. Ingiltere ısc, Türk-Alman Dostluk vc Saldırmazlık Antlaşması de, önemli vc ağır bir yenilgiye uğradığını kabul ediyor, ancak bu aşamada, daha da önemli bir yenilgiye uğramamak için caba har cıyordu. Türk-Alınan Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasında yer alan hükme göre, Türkiye’nin yükümlülüklerinin saklı kalıyor ol masını, Ingiliz diplomasisinin bir başarısı olarak değerlendirmek dc mümkündür. Londra da, Ankara’nın Berlin ile anlaşmaktan başka bir seçeneği olmadığım biliyordu.676 Türkiye, Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması ile, dış politikasındaki hareket serbestisini genişletiyordu. Ankara, artık hem İngiltere, hem de Almanya ile ticâret yapa bilecek ve her iki ülkeden dc askerî malzeme vardı mı alabilecekti. / Bu sürede, Tüık dış politikasındaki siyâsî ve askerî dengeler, yeni koşullar altında da, sürebilecekti. Ankara, bu anılaşma ile, bir cepheden gelebilecek askerî, siyâsî vc İktisadî baskıları, diğer cepheye yakınlaşarak engelleyebilecek ve savas iciııde zaman kazanmaya devam edebilecekti. Türkiye, Türk-Alman DosLİuk ve Saldırmazlık Antlaşması ile oluşan ve hem Ingiliz itli (âkına sâdık kalmak, lıern dc Almanya ile antlaşmak gibi, görünüşte dahi bir hayli garip dış politika tezini, müttefiklere karşı, şöyle savunuyordu: Güçlü Alman Ordusu karşısında zayıf Türk Ordusu ile savaşa katılıp, Alman Ordusuna Orta ve Yakın Doğuya inen en kısa yolu açmak lansa, bir antlaşma ile, savaştan kaçınmak ve Berlin karşısında tarafsız kalarak, Orta ve Yakın Doğu’ya inen Alman Ordusu nun hızım Türk sınırında kesmek tercih edilmeliydi. Yâni, Ankara'ya göre, Türkiye, tarafsız kalarak, Alman Or-
676 Dermgil, Turkish Foreign Policy Ouring Üıe Second W o rld VVar: An ‘Active' Neuirality, s 120122; Derıngil. Denge Oyunu, {İkinci Oünyâ Savaşında Türkiye'nin Drş Politikası), s 141 145.
duşunun Orta vc Yakın Doğuya inen en kısa yolunu kesiyor ve bu suretle, müttefiklerin Orta Doğu ve Mısır cephesini güçlendiriyordu. Dolayısıyla, Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Ant laşması, yalnızca Türkiye'yi Alman Ordusu nun saldırısından korumakla kalmıyor, ama aynı zamanda, müttefiklerin Ona Doğu ve Afrika cephesine de olumlu yönde katkıda bulunuyordu 67 Ancak Ankara'nın bu türden savunma tezlerine karşı, bütittı neden-sonuç ilişkileri başka tiirlü de kurulabilirdi. Bir kere. Alman Ordusu için Orta ve. Yakın DoğuVa inen müs takbel yolu çizen ve Kuzey Afrika yolu, Kafkas lar-1 ran yolu vc Anadolu toprakları gibi üç olasılık arasından İkincisini seçen biz zat Hitler olmuştu ve Mitler savaş plânlarını hazırlarken, Türk-Ab man Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması zâten daha ortada bile yoktu. Dolayısıyla, Hitler, söz konusu antlaşma öncesinde, Yakın Doğu ya inme ve Orta Dogu'yu ele geçirme plânlarını. Kuzey Af rika cephesinde Mısır ve Kalaslarda da Sovyeıler Birliği ile İran üzerinden öngörmüştü. Eğer bu yollardan başarı ile geçebilirse, zâten Türkiye'yi dört biı yandan sarmıs olacaktı ve bu durumda, arlık Türkiye'nin kendiliğinden avucuna düşmesini bekleyecekti. Bu yoruma göre, demek ki, Türkiye'nin gelecekle bir Alman sömürgesi olup olmayacağı, aslında, Türk-Alman Dostluk vc Sal* dırmazlık Antlaşması ile değil, fakat savaş alanlarında, özellikle de Alman-Sovyeı savaşının sonucunda belirlenecekti 678 76
677 Erkin, Tûrk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, s. 174-180 678 Krecker. age, s 174-175.
S97
IV. B Ö L 0 M
Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırısından müttefik zaferlerine kadar olan dönemde Türk dış politikası (1941-1943)
Bu bölümde, savaşta Alman üstünlüğünün kesin olarak kuruldu ğu yeni dönemde, Türk dış politikasını, önce Berlin açısından, da ha sonra da müttefiklerin gözünden anlatmaya vc değerlendirme ye çalışacağım.
1) TÜRKİYE'DE A LM A N ETKİSİNİN ARTM ASI Alman Orduları nın, 22 Haziran 1941 sabahı, Polonya lopraIs lan üzerinde, Alman-Sovyeı ortak sınırını geçerek genel bir saldı rı başlattı klan ve Almanya ile Sovyetler Birliği arasında savaşın başladığı haberi, Türkiye’nin üzerinden büyük bir yükü kaldıra caktır. Türk Hükümeti, o zamana dek, kendi üzerinde yapılmış bir pazarlık sonucunda olmuşmuş, olası bir Alnıan-Sovyel işbirli ği ve antlaşmasından her zaman kuşku duymuştu. Savaş, bu kuş ku ve endişeleri kendiliğinden dağım. Ancak Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki savaş, Türki ye'nin, savaşın başından beri, savaşa katılmamak için, müttefikle re karşı kullandığı iki numaralı protokolü, u$ovycı Çekincesi" ge rekçesini de artık kullanılamaz hâle getiriyordu.
Almanya'nın Türkiye'yi Savaşa Sokma Çabaları Almanya'nın Sovyetler Birliği’ne saldırısından sâdece üç gün 599
önce imzalanmış olan Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Ant laşması, Alman basınında son derece olumlu değerlendiriliyordu. Örneğin, Volkischer Beobachter gazetesi, "Pakım imzası bizi çok memnun emıişLir. Türkiye ile münâsebetlerimizdeki buhrandan yalnız Ingiltere mesuldür. İngiltere, iki eski müttefiki birbirlerine karşı harbe sürüklemek istiyordu.” şeklinde yazıyordu, İngiliz basım ise, 'ehveni şer'’ ile yetinmenin zorunluluğuna işaret ediyordu. Times gazetesi, Almanların Türkiye’den daha çok tâviz almaya cni iştik ton m, fakat istedikleri iti alamadıkların i belir terek, ileride bu tâvizleri yine almak isteyeceklerine dikkat çeki yordu. Dail)r Heıald gazetesi ise, İngiliz askerî gücünün durumu na göre, bu tâvizlerin alınıp alınamayacağını vurguluyordu.1 Berlin, Türk-A İman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasını bir ön adını olarak görüyordu. Berlin’e göre, Almanya askerî zaferler kazandıkça, Türkiye, eninde sonunda mutlaka Almanya'nın ya nında savaşa katılacaktı. Alman saldırısından kısa bir süre sonra, Türkiye, savaş dışı tu lumunu sürdürerek, tarafsız kalacağını açıklar. Zâten Türkiye’nin geıck Almanya, gerekse Sovyeıler Birliği ile birer dostluk ve saldırmazlık antlaşması bulunuyordu. Bununla birlikte, hemen belirtmek gerekir kı, Türkiye, Sovyetlor Birliği karşısında Alnıan askerî gücünün zaferini sempati ile karşılıyordu. / Faik Ahmet Barutçu, anılarında, bu durumu şöyle anlatıyor: "Alman-Sovyet savaşı, ülkemizde bir bayram havası yaratmıştır. Beşyüz yıllık târihin yöneltmesi ile, bütün kalpler, Almanların zaferi için çarpmaya başlamıştır. Herkes birbirini kutluyor, Bayramınız kutlu olsun' diyordu. Savaş bizden uzaklaşmıştı. Öğleden sonra Meclis koridorunda rastladığımız Hâriciye Vekili (Şük rü) Saraçoğlu'na, 'Siyasal gazanız kutlu olsun' dedim. 'Hepimizin' karşılı ğım verdi. U ! [İsmet İnönü:] (...) 'Nasılsınız?' diye sorunca, bu sevinçlerini, doğal bir dille, Çok iyiyim diyerek belirtiyorlar. Nedenini sormaktan çekiniyorum. Çünkü hemen açılrp dökülecekler.' (...)
1
Cumhuriyet. {20.6 1941).
600
(Genelkurmay Başkanı) Mareşal [Fevzi Çakmak), gülerek, 'Savaş bir haftada bitmezse çok ayıp olacak../"2
Türk basının tutumu da bu sempatiyi yansılıyordu. Alımın saldırısından sâdece bir gün önce, Cumhuriyet gazete sinde, “Atatürk’ü Anlayan Tek Şef* adlı bir yazıda. Atatürk’ü en iyi anlayan ve anlatanın ve bunu en iyi ifâde edenin Hüier oklu ğundan kuşku duyu lamayacagı belirtiliyordu.3 Alman-Sovvct savası ile birlikle basında askerî yorumlar da başlar. Emekli General Hüseyin Hüsnü Emir Erkilcu Cumhuriyet gazetesinde, savaşın ilk günlerindeki askerî durumu söyle yorıırnluvordu. / "[Kızıl Ordu) (...) galip geldiği takdirde, yalnız Almanya kat'iyen mağ lûp olmakla kalmaz, bütün Avrupa ve hana bütün Asya dahi Rus ve Bol şevik hükiim ve istilâsına uğrar. Bilakis, Sovyet Rusya mağlûp olacak olursa, onun bugün teşkil eniği imparatorluk yıkılarak, Rus kültürü altın da bulunan muhtelif milletler istiklâl bulurlar. Aynı zamanda Bolşeviklik bir hükümet olarak ortadan kalkar."4
Yunus Nadı ise, yine Cumhuriyet gazetesinde, “Türk-Alman Dostluğu" adlı makalesinde, şöyle yazıyordu; "Son iki senenin buhranlı günleri içinde, Türk-Alman dostluğuna bal ta vurmak isteyen bâzı propaganda unsurları, muzır faaliyetlerinde mu vaffak olamamışlardır. Hükümetimiz, Almanya ile normal münâsebetlerin bozulmaması için, dâima dikkatle çalışmış, hakikî Türk matbuatı ve haki kî münevverler, Türk-Alman dostluğunu rencide edebilecek neşriyattan dâima sakınmış ve Türk halkı, Almanlara karşı kalbinde beslediği iyi duyguları dâima muhafaza etmiştir/ 5
Bu tür yazılara karşılık, daha az sayıda olmakla birlikte, daha itinalı bir dille yazılmış makaleler de görülüyordu. Örneğin. Ze keriydi Sertçi%“Almanya'nın Şarkta galibiyeti, Avrupa ve Asya’da
2
Barutçu, age, s 206-2 n .
3
Cumhuriyel. (22 6.1941).
4
Hüseyin Hüsnü Emir Erkılet. "D ö rt G ünlük Alm an Taarruzunun N e tic e s i. C um huriyet. 126.6.1941},
5
Cumhuriyet. (27.6.194!)
601
Nazizmin hakim olması demektir' diyordu,6 Türk basınında görülen Alman sempaıizanlığı elbette temelsiz değildi. Büyük ölçüde yönetimin eğilimini yansıtıyordu. Aiman yanın Ankara Büyükelçisi Franz von Papen, 22 Haziran tarihli raporunda, Saraçoğlu'nun kendisine telefon ederek, iyi şanslar di lediğini belirtiyordu.7 Hiller, Alman saldırısının hemen başında, 1940 yılmuı Kasım ayında gerçekleşen Moloıov-Ribbemrop görüşmesi sırasında be lirginlik kazanan, Sovyetler Birliği nin Türkiye'den toprak taleple ri olduğunu bu* propaganda malzemesi olarak açıkladığında, Türk kamuoyu ve basınının Sovyetler Birliği konusundaki kuşku ve endişelerinin haksız ve temelsiz olmadığı da ortaya çıkacaktır. Bu açıklama, Türk basınında oldukça sert tepkilere neden olur. Necmettin Sadak, Akşam gazetesinde, "Führerm ifşa etliği ha kikatler, Sovyetler [Biri iği |’mn politikası bakımından hay re ı uyandırıcıdır" seklinde yazıyor ve Sovyet emperyalizmini kını yordu.8 d Asım Us ise. Vakit gazetesinde, "Sovyet Zimamdarlarım Soz Söylemeye Davet Ediyoruz" adlı makalesinde, Moskova'nın iddi alar karşısında suskun kalmasına dikkat çekiyor ve "sükutu ikrar olarak telâkki etme min gerektiğine işaret ediyordu 9 Hüseyin Câhil Yalçın, Yeni Sabah gazetesinde. "Almaıı-Rus Harbinde Türk Bitaraflığı'' adlı yazısında, bu konuda şunları yazı yordu: Tenâ niyetleri, riyakârlığı, düşmanlığı sabit olan Sovyetler Birliği ne karşı, Türkiye Cumhuriyeti, onun Almanya ile harbe tutuşmuş olduğu $u müşkül dakikasında, büyük bir dürüstlük eseri göstererek, bitaraflık ilân ediyor. Eğer harbe giren Türkiye olsaydı, anlaşılıyor ki, Sovyetler Birliği, hiç tereddüt etmeden, fırsattan istifâdeye kalkacak ve taahhütlerine rağmen, Türk topraklarına tecâvüz edecekti."10
6
Tan, {26.6 İM İ). Ayrıca bkz Us, age. s 477
7
Krecker.age,s. 190.
8
Akşam. (24 6.1941).
9
V»kit. 126.6 1341)
10 Yeni Sabah, (26 6. 194U.
602
Alman propagandasının Türk-Sovyel ilişkilerini daha da ger ginleştirmek için açıkladığı Sovyet talepleri, 27 HazirarTcIn, Mos kova la rafından resmen tekzib edilir. 4 Temmuzda da, Mosko va'daki Türk Büyükelçisi ne, iddiaların gerçek olmadığı açıklanır. Ancak, ıkı ülke arasında üç ay önce yayınlanan orıak deklarasyo na karşın, Ankara ile Moskova arasındaki soğukluk ve gerginlik daha da artar Moskova'nın tekzibi ve yalanlamaları, Ankara üze rinde hiç etkili olmaz.11 Örneğin, Hüseyin Cahil Valem, Yeni Sa bah gazetesinde, "Sovyet Tekzibi" adlı yazısında, Moskova’nın ya lanlamalarına inanmadığını açıklıyordu,12 Türk basınında yayın lanan diğer yazılar da daha farklı değildi,13 Ancak Ankara'nın bu konuda biraz acele ettiği söylenebilir. Çünkü, Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop, Sovyet talepleri ile il gili orijinal belgelen, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrcv Gere de'ye, arıcak 19 AğusiosVa iletecektir.14 Türkiye'nin Almanya ile derhal yakınlaşmayacağının bir başka göstergesi de, yine aynı târihte, Ribbentrop un, Hüsrev Gerede'ye: Alman Ordusu nun birkaç hafta içinde Kızıl Ordu'yu tamamen venilgiye uğratacağını söylemesinin, Gerede tarafından “abartıl mış'' bulunmasıdır. Rıbbbentrop, bu görüşmede, Türkiye'nin Al manya ile bir ittifak anılaşması imzalamaya niyetli olmadığım da t anlamıştı. Papen. Ankara'nın tutumunun savaşın gidişatına göre belirleneceği kanısındaydı.15 Kroll da aynı görüşteydi.16 Diğer yandan. Alman propagandası, yeni açıklamalarda bulun maya devam edecektir. Sovyet topraklarında ilerleyen Alman Or dusu, Karadeniz sakilinde, Nikolayev’de, savaş gemileri için ha zırlanmış bir tersime bulur. Bu tesis Türkiye'ye bildirilmemişti. Ovsa, Ankara ile Moskova arasında 7 Mart 1931 târihinde imzala-
11 Krecker, age, s. 191 -192; U$. age, s. 477. 12 Yeni Sabah. 130.6 194Ü. 13 Abidın Dâver, Nihayet Tekzib Edebildiler", İkdam, 129.6.1941); Yunus Nâdt, 'T ü rkiye ve Rusya M ünâsebetleri'1, Cumfıuriyftl. {30.6.1941). 14 Krecker, age. s 193. 15 Glasneck.Türkei und Alghanisian, s. 78. 16 Kroll. age, s 123-125
603
muı protokole göre, Karadeniz'de bu Liir tesislerin yapımına baş lanmadan allı ay önce tarafların durumu birbirlerine haber ver meleri gerekiyordu. Bu keşif, Ankara’ya, Moskova'nın niyetleri konusunda yeni bir kanıt olarak sunulur/7 Tanı bu sırada. Moskova’nın da bir karşı propaganda atağı olur. Moskova, Alman askeri birliklerinde bulunan Türkiye'ye saldırı ve savaş plânlarını açıklar ve bunları Ankara’ya iletir/8 Ancak bu acık laman m Ankara üzerindeki etkisinin derecesini saptamak zordur. Berlin, Türkiye’nin kendi yanında savaşa katılmasını sağlamak için, birkaç yönden harekete gecen İlk olarak. Alman propaganda faaliyetlerinin Ankara’da daha etkin kılınmasına çalışılır. İkinci olarak. Alman Ordularının Sovyet toprakları üzerindeki askerî başarılarının ve zaferlerinin Ankara üzerindeki etkisinin görül mesi beklenir. Nihayet sotı olarak, Türkiye'nin bâzı toprak taleplerinin kabul edilmesine karar verilir. Nitekim -Papcn, 14 Temmuz tarihli raporunda, Ribbcrurop'a, Türk Hükümetine, Almanya’nın yanında yer alması gerektiğini ve Kuzey Suriye'deki bâzı toprak taleplerini ancak bu şekilde ger çekleştirebileceğim açıklamanın yerinde olacağını yazıyordu. Ay nen, Türkiye'ye Ege Dcnizi’ndeki bâzı Yunan adalarını da öner mek mümkündü. Türkiye'nin Ege Denizindeki adalar konusun da daha akli I bir tutum almasını sağlamak için dc, söz konusu adalarda bulunan Alman askerî birlikleri İtalyan askerî birlikleri ile yer değiştirmeliydi. Bu suretle, Türkiye üzerinde oluşacak Italyan tehdidi, adaların ilhakı konusunda Ankara'yı harekete geciıc bilirdi. Diğer yandan, Hiılcr dc bu görüşlere katılıyordu. Hiller, 20 Temmuzda, MussolinPye yazdığı bir mektupla, gelecekle doğu cephesindeki muhtemel askerî başarıların Türkiye’yi Mihver güç lerine katacağım belirtiyordu. Türkiye'nin Mihver devletlerine31*
Î7 Krecker. ayc. s. 193. 13 U ta . (277.19411
604
katılması, Orta vc Yakıtı Doğuya inen Alman Ordusu tıu rahatla tacak lı.19 Rıbbcntrop da, Sovyet topraklarında hızla ilerleyen Alman Or dularınım askerî başarılarının ve Sovyetler Birliği nin sonbahar aylarında meydana gelmesi beklenen muhtemel askerî yenilgisi nin, Türkiye’yi Mihver devletlerine katacak yönde güçlü bir etki Yaratacağını düşünüyordu. Askerî başarıların etkisi daha hızlı vc daha etkin olacaktı. Ribbemrop için diplomatik girişimler ancak bu çerçevede önem taşıyordu.20 Haııs Kroll’un da, tam bu sırada, Türkiye'ye, Edirne'nin civarı nı, Kuzey Suriye, Halep ve Musul bölgesini, Ege Denizi ndeki adalardan birkaçını vc Kafkasya’da Türkiye'nin etkinliği alımda kurulacak bâzı tampon devletler önermeyi plânladığı anlaşılı yor.21 Tiırk-Alman ilişkilerindeki yakın işbirliği, kendisini. AlmanSovyet savaşının basından itibaren hemen belli edecektir. Alman Ordusu*ııun Yunanistan ve Bulgaristan’a girişi sırasında, Meriç nehrindeki köprülerin havaya uçurulmasından sonra, talırib edi len köprülerin onanını için başlayan görüşmeler, daha Temmuz ayında olumlu sonuçlanmıştı. "Yunan-Bulgar hududunda yıkılan köprülerin yeniden inşaası için Türk-Alman mümessilleri tarafından bir müddetten beri devam eden müzâkereler neticelenmiş, antlaşma (...) Ankara'da (...) imzalanmıştır Köprüler için lâzım gelen malzeme Almanya'dan getirilecektir. Bu ay içinde köprülerin inşâ edilmesi için tıer türlü hazırlıkların ikmâl edileceği ve ondan sonr3 inşaata başlanacağı bildirilmektedir."22
Ay m gazete, altı ay sonraki bir başka haberinde, bâzı köprüle rin yapımının tamamlandığını, diğerlerinin ise henüz sürdüğünü yazacaktır.23
19 Önder, age. s. 127-128 20 K recker,age,s. 192;G lasneck,T ürkeiund Alghanistan, s 77-78. 21 Gla sneck, Türk«i und Alghaııisian, s 78 22 Tan, (1.7.1941) 23
Tan, (27.12.1941). 60S
Almanyaıım Türkiye'yi bir an önce kendi yanında savaşa sok ma çabaları, Ankara'da sürekli bir tedirginliğe neden oluyordu. Türkiye’nin kesin tutumunu ancak Alman Orduları nın Kalkan larda görülmesiyle saptayacağını bizzat Hitler de biliyordu. Hiıier, Türkiye'nin* Almanya'nın savaşı kazandığı kesin olarak belli olmadan* Almanya'nın safına katılmayacağını düşünüyordu. Al manya, bir yandan, Türkiye'deki etkisini artırmaya çalışıyordu. Ama diğer yarıdan da, daha Temmuz ayı başında* Türkiye üzerin den Suriye'ye karsı bir saklın planı hazırlamıştı. Bu amaçla. Tür kIHılgar sınırındaki Alman askerî birliklerinin takviye edilmesi ön görülmüştü. Müttefik basınında da bu yöndeki haberler artıyor du. Sonbahar aylarında plânlanan muhtemel Sovyet yenilgisi vc Alman Ord usu'mm Güney Kafkasya’ya varması ile* aynı anda, hcnı Türkiye'den* hem de Mısır’dan Bağdat'a lıiı saldırı öngörül müştü Ancak Al man-Sovyet savaşının alacağı biçim ve ağırlık, bu plânların uygulanmasını engelleyecektir.24 Hiıleı'in Türkiye’ye ilişkin siyasal düşünceleri bir bakıma doğ ru görünüyordu. Doğu cephesinden gelen ilk Alman askerî başarı haberleri* gerçekten de, Türk Hükümetini etkilemişi i. Sovyeder Biri iği 'nin, Alman savaş gemisi uSecfalke’nin* 0 Temmuz’da, Boğazlardan geçerek, Karadeniz'e çıktığı yolundaki iddi ası* 12 Temmuzda* Moskova’nın resmî protestosuna neden olur. Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Haydar Aklay ın dikkati 2b Temmuzda aynı konuda bir kez daha çekilir. Ancak ayu» olay, birkaç kez daha yinelenecektir. Moskova, İtalyan savaş gemileri nin de* Alman savaş gemileri, ile birlikle, Boğazlardan geçtiğini vc soz konusu gemilerin sürat botları ile cep denizaltı lan olduğunu belirtir. İddiaya göıc, gemiler* ticarî sınıf gemiler gibi kamufle ediliyor ve silahlan gizleniyordu. Moskova’nın iddiasına göre, 1942 yılında da, birkaç Alman sürat bolu ile feribotu, yine Boğaz lardan geçerek Ege Denizi ne açılacaktır* Türk Hükümeti ise, res ini protestolara karşı. Boğazlar dan geçen gemilerin ticarî sınıf ge miler olduğunu açıklayacak ve Moskova'nın Montrö Antlaş ma sın m ihlâl edildiği yolundaki iddialarını red edecektir.
24 Glasesek, Tûrke i ıınd Afghaftistan, s 76-77.
606
Bu vc buna benzer olaylar, gerek Sovyeıler Birliği, gerekse müt tefikler tarafından protesto edilir. Türk Hükümeti ise, gemilerin sava5 gemisi olmadığını, ticari sımf gemi okluğunu açıklar. Bu olaylar ilende, 1046 yılındaki meşhur Sovyet notalarında belirti lecektir.25 Sovyeıler Birliği. 1046 yılında, Ankara'ya vereceği notalarda; 1041 yılının Temmuz ayında, "Secfalke" adlı Alman sahil ımıha laza gemisinin, Boğazlardan geçerek, Karadeniz e açıldığını; 1041 yılının Ağustos aynıda, "Torvisıo" adlı Italyan ımıavin gemisinin, yine Boğazlar dan geçerek, Karadeniz'e aklığını; 4 Kasım 1642 lâri hinde, 140.000 tonluk Alman muavin savaş gemilerinin, licâri sınıl gemi şeklinde kamufle edilerek, Boğazlardan Karadeniz'e açıklığını ve bu gemilerin Mihver güçlerine askeri birlik ve savaş malzemesi taşıdığım ve 1944 yılının Haziran ayında da, "Hms" ti pi sekiz ve "KricgsııanspoıT tipi beş Alman savaş vc savaş mu avin gemisinin bu kez Boğazlardan Hge Denizi ne geçtiğim iddia edecektir.26 Boğazlar ağlar ve mayınlar ile kapatıldığından, bu tür geçişlerin ancak Türk Hükümeti nin vc resmi makaıulamım bilgisi ve izni dâhilinde mümkün olabileceğine burada dikkat çekmek isterim 27 İngiltere ile Sovyeıler Birliğinin, 25 Ağustos 1941 târihinde. Irarfı birlikte işgal etmeleri, Almanya'nın yeni önerilerine ııcdeıı olacaktır. Almanya, Türkiye'nin Montrö Antlaşın ası'm tek yanlı olarak (esli çimesim ve ticaret gemileri de dâhil olmak üzere. Boğnzlaı'in gemi trafiğine tamamen kapatılmasını önerir. Bu, tabi atıyla, Montrö Antlaşması gereğince, ticâret gemilerini Boğaz lardan Karadeniz’e serbestçe çıkarabilen İngiltere'ye karşı yönel miş bir öneriydi. Berlin, Türkiye’nin, İran"m işgalinden endişe duyarak, Doğu cephesinde Almanya'nın yanında savaşa katılmasını sağlamaya çalışırsa da, bunda başarılı olamaz. Oysa, Alman Dışişleri Bakan
25 Savaş Y ılla n , s. 123-124. 26 “ Sovyeıler B irliği Taralından Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ne 8 A ğustos 1946 Târihinde Verilen Nota", Erkin, Türk -Sovyet İlişkiler» ve Boğazlar M e$elesi. s. 414-415
V
Glasneck, Tiirke» und Afghanıstan, s. 79.
607
lığı Genel Sekreteri VVcizsaccker, 25 Ağustosla, İran'ın müttefik lerce işgaline Türkiye’nin gösterdiği tepkiye işaret ederek, işgalin Türkiye nin rengini artık belit etmesi için kullanılacak iyi bir fır sat olduğunu belirtiyordu. Gerçekten ele Türkiye, İran’ın işgalinden tedirgin olmuş, Lond ra ile Moskova'nın işgal konusundaki işbirliğini sert bir biçimde eleştirmiş ve hattâ İran'ın işgali sırasında Tahran’da bulunan Al man diplomatların Türkiye’ye geçmelerinde de kolaylıklar sağla mıştı. Gerçi müttefiklen Alman diplomatlarının Tahrandan Tür kiye'ye gelmelerine izin verilmesini hoş karşılamamışlardı. Ancak Ankara, Alman diplomatlarma gereken kolaylığı sağlamaktan da kaçınmamıştı.28 An karadaki Alman diplomatlarından He itını ıh Allardı, anıla nınla, İran'ın işgalinden sonra, Tahrandaki Alman Büyükelçiliği'ııclc görevli Alman diplomatları ile ailelerinin Türkiye'ye gel in lisini bir macera olarak anlatıyor Bu konuda Harici ve Vekalet i’ne / teşekkür ediyor ve Hârici ve Vekâleti'ilden Scııısc l tiıı Mardin Beyin kendisi ile birlikte seyahat ederek, kendisine yardı i t i c i ol duğunu açıklıyor.29 Ancak tüm bunlar, Ankara’nın rengini kesin olarak belli etmesi için. Iıeıhtz yeterli sayılamazdı. Yine de, İran'ın işgali ile birlikle, Türk askerî birliklerinin doğu sınırında toplandığı yolunda ra porlar geliyordu. İnönü, yıllar soııın, AImaıı-Sovyet savaşını daha 1Ö40 yılında öngördüğü mı ve bir Alman zaferine de hiçbir zaman inan madiği ni vurgulayacak ur.30 Ulus gazetesinde 1041 yılının yaz aylarında yayınlanan bir makalede de aynı öngörüye rastlamak mümkündür; j
"Almanya, bu gelecek altı hafta içinde de netice elde edemezse, yal nız Rus harbini değil, bütün mücâdeleyi bile kaybedebilir."31
28 Krecker, »ge, s. 197. 29 Allardı, age. s. 121-132. 30 Zehra Önder'ın İnönü ile yaptığı mülakata bk*. Önder, age, s. 26-5-268 3î Ahmet Şükrü £smer, ''Altıncı Haftanın Sonunda", Ulus, (3.8.1841}.
608
İnönü, gerçeklen de, muhıetııel bir Alman zaferine İter zaman kuşku ile bakacak ur. Türk Hükümeti, bu sırada, her şeyden önce, müttefiklerle Mih ver güçleri masında bir uzlaşma barışı arıyordu. Gerçeklen de, İnönü niin, bu dönemde, bir uzlaşma barışı sağlanması ieim ara cılık önermesi ilginç lir.32 Ne var ki, İnönü, yıllar sonra, bu yönde bir girişimde bulunmadığım açıklayacaktır.33 Papen ise, anıların da, bu girişimi doğruluyor. İnönü'nün bu sırada yaptığı bir konuşma bu konuda bir ipucu olabilir. İnönü, 1. Kasım 1Ö41 târihinde, TBMM’yi açış konuşma sında, Almanya ile ilişkiler konusunda, şöyle diyordu:
"Almanya ile münâsebetlerimiz, Balkan hareketleri esnasında en çetin imtihanım geçirmiştir denilebilir. 0 zaman bizdeki alâka ve endişeyi lâyık olduğu ehemmiyetle gören ve anlayan Alman Devleti'nin sayın re isi Hiller, bana yazdığı husûsî bir mektupla, memleketimize karşı dostlu ğunu göstermiş ve hükümetin tasvibi ile kendisine vermiş olduğum ce vap ve bir kere daha vâkî olan mektuplaşmamız, 18 Haziran 1941 tarihli Tıirk-Alman muahedesini vücûda getiren karşılıklı itimat havasını yarat mıştır. Bu neticeyi memnuniyetle kaydetmek isterim/'34 Yine aynı konuşmada, İnönü, şu ilginç açıklamayı da yapıyor du:
"Harpten doğan bin türlü felâket içinde, bütün milletlere karşı insânî vazifesini kudreti nispetinde yapmakla iftihar duyan memleketimiz, bir gün de, dünyânın beklediği ve muhtaç olduğu barışın kaynağı olabilirse, bundan duyacağım sevinç pek büyük olacaktır."35 İnönü'nün bu kısa cümlesi, Türkiye'nin barışın şağlauması ko nusunda aracılık yapmaya hazır olduğu şeklinde yorumlanabilir. Papen. daha Haziran ayının sonunda, Almanya’nın barış işleği ni Türk HükÇimeli ne ilctırıişii. Papen, Haziran aynıda yazdığı ra porlarda, Hâriciye Vekili Süıkrü Saraçoğlu'nun İngiltere ile Al
3? Önder, age, s 131. 33 Önder, age. s 163. 34 Kop, age, s. $6-97; Keesing s. (1941/4889). 35 Kop. age. s. 96-97; K e e s in g s T I941/48891. 609
manya arasında barış sağlanacağı ve iki ülke arasında oluşacak iş birliği sonucundu da. S o n e iler Birliğine karşı birlikle savaş açıla cağı konusunda ümidi olduğunu belirliyordu. Saraçoğlu, bu uir girişimleri memnunlukla karşılamışın36 Saraçoğlu, 5- Temmuz ela, Berlin'in barış önerisini Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugessetı'e de aktaracak Ur. Papcn, Mısır'ın Ankara Büyükelçisine, Türkiye'nin barışın sağlanması için aracılık yaptığını açıklamışı t. Ancak bıuüıı bu gelişmeler. Alman Hükümetinin bilgisi ve isteği dışında, tamamen Papenin kişisel girişimleriydi. Bu nedenle de, bu yöndeki lünı girişimler, Ribbentrop tarafından sert bir biçimde eleştirilecektir.37* Türk-Alman İktisadî görüşmeleri için bu sırada Ankara'ya gel miş olan Clodius, Ekim avında kaleme aldığı bir raporda, Türki ye'nin Sovyet lor Biri iği'ne karşı savaşta tamamen Almanya'nın ya nımla yer aklığını yazıyordu. Ancak Türk Hükümeti, gerçi Sov yet lor Birliği’nin savaşı kaybetmesini istiyordu, ama bunun yanı sıra, bir Ingiliz-Alıuaıı uzlaşma barışını da arzu ediyordu. NÇıman Menemcncioğlu, Clodıus'a, Almanya’nın zafer kazanacağına ve İngiltere'yi yenebileceğine inanmadığını söylemişti. Bu nedenle ele, Türkiye, doğu cephesinde savaş başladığından beri. Almanya ile ilişkilerini düzeli iyon la kat aynı zamanda, İngiltere'den
36 Krecker.age.s. 111 37 Önder, »ge, s J3M 32 33 Krecker.age.s. 199-201 31 Mart 1943 târihine dek geçerli olacak Türk-Alınan Ticâret Antlaşması. 9 Ekim'de. Ankara'da imzalanmıştı
610
K-eesing’s. 11941/48381
(lan
söz
e d iyo rd u . Papcn, yine Ispanya'nın A nkara B ü y ü k e lç i-
si'nden, M c ııo m c n d o ğ lu 'm u y bu alanda, İspanyol
H ü k ü m e ti ile
iş b irliğ i yapılabileceğini b e lirttiğ in i öğrenm iş ve 12 Kasım ta rih li raporunda da bu d u ru m u b e lirtm işti. A ncak M enem cncioğlu, ba rışın ancak Sovyeller B iıtiğ i'n in yenilgisinden sonra yapılması ge re k tiğ in i düşünüyordu. M enem encioglu'nun bu görüşünün Saraçoğlu nun yaz a yların daki ve yukarıda b e lirttiğ im düşüncesi ile p a ra le llik taşıdığıııa d ik k a t edilm e lidir. Tam bu sırada, T ü rk y ö n e tic ile rin in b ir uzlaşma barışı sağlan ması konusunda ayııı görüşle o ld u k la rı ve bu yönde bazı g iriş im lerde b u lu n d u k la rı açıktır. Yıl sonuna doğru, b ir uzlaşma barışı sağlanması yö n ü n d e ki gi rişim lere karşın, bu konuda b ir ilerlem e sağlanamaması karsısın da, A n ka ra 'd a ki iy im s e r b e k le n tile rin sona e rd iğ in i söylem ek m üm kündür. Fâlih Rıfkı A tay, Ulus gazetesinde, “ Avunm a D evri G eçti" adlı yazısında, In g ilte re ile A lm anya arasında b ir uzlaşm anın a rtık m ü m k ü n olm adığım , fakat barış fik rin in , savaşa katılm am ış dev le tle r için o zamana dek ü m it d o lu ve avutucu b ir f ik ir olduğunu a ç ıklıyo rd u ,39 G erçeklen clc, b ir uzlaşma barışı sağlanması yo lu n d a k i g iriş im ler, hem R ibbentrop, hem de m ü tte fik le r taraklıdan red edilecek ve bu konuda som ut b ir sonuç elde edilem eyecektir. B erlin, A lm anya'nın kısa b ir süre sonra görülm esi m uhtem el askeri başarıları sonucunda, T ü rk iy e 'n in tamamen kendi yanında yer alacağını ve a ııık M ih v e r güçleri ile m ü tte fik le r arasında bo calamaktan vazgeçeceğini düşünüyo rdu. Gerçekten de, E kim ve Kasım aylarında, A lm an O rd u s u n u n doğu cephesindeki saldırısı başarı ile sü rü yo rd u ve hemen hemen tü m K ırın ı A lm a n işgali al tına g irm işti. A lm an askerî basanlarının d o ru k noktasına çıktığ ı 1941 y ılı nın A ra lık ayında, Papen, 22 A ra lık ta rih li raporunda. İn ö n ü ’nün A lm a n askeri başarılarından m e m n u n o ld u ğ u n u b e lirtiy o rd u .
39 Ulus, (16.12.1941). 611
Yalnız İn ö n ü , ilg in e b ir açıklam a yapmış ve T ü rk h a lk ın ın sem p a tisin in . yalnızca zafer günlerinde değil, fakat z o r ve k ö tü za m anlarında da, A lm anya’nın yanında o ld u ğ u n u n H itle r ’e ile til. A fi
nıcsıın istem işti.
Ancak Berlin, bu d enli büyük askerî başarıların karşılığı olarak, a n ık T ü rk iy e 'n in savaşa girme zam anının geld iğ in i d ü ş ü n ü y o r ve Ankara'n m zaman zaman Alm anya iç in yaptığı sempati açıklam a ları ile ye tin m e k istem iyordu. Bu tü r açıklamalar, B e rlin 'i tatm in etm ekten cok uzaktı. D ını tu l masın k i, bu sırada, 194] y ılın ın sonlarında, Alınım O rduları, Leningrad-M oskova-S ıalingrad cep he hatuna varmışlardı. Alm anya, doğu cephesindeki eşsiz askerî başarılarının ve zafe rin in T ü rk flü k ııin ç ti1nin dış p o litika sın ı da etkilem esini b e kliyo r ve A lm an askeri b irlik le rin in bu suretle T ü rk iy e üzerinden sevk ih tim a lin in gerçekleşeceğini ü m it ediyordu. Böylccc B erlin, T ü r kiye'nin A lm anya'nın vamnda kesin olarak saf tutm asıvla, O rta ve > / > 2 Yakın Doğu ya inm e plânlarını daha rahat b ir şekilde gerçekleşti rebilecek! i. Aksi hâlde, A lm an G e n e lku rm a yın ın Basra Körfezi'ııe inm e ve buradan doğrudan M ıs ır’a girm e p lâ n la rın ın gerçekleş mesi zor görünüyordu. Papen ise, Bolsevizm in ye n ilgisin de T ü r kiye nin de çıkarı olduğu görüşüyle, bu tü r b ir iş b irliğ in i ve hattâ birleşm eyi m ü m k ü n g örüyo rdu 4 01 Alm anya, a rtık savası kazandığına ve SovyetIer B ir liğ in in kesin olarak ye n ild iğ in e inanıyordu. Ne var k i, T ü rk H ü kü m e ti, b u k o nuda hâlâ şüpheci davranıyor ve net b ir tu tu m alm aktan ısrarla kaçm ıyordu. B erlin. T ü rk H ü k ü m e tin i, savaşı kazandığına ik n a etm ek ve inandırm ak için, bir gösıeri yapmayı plânlar ve b ir A lm an basın h e y e tin i, bu am açla, T ü rk iy e 'y e gönderir. A lm a n Basın H eyeti Başkam vc Papen, A nkara’da, 17 Kasım’da, Saraçoğlu ve M ene me ncioğlu ile görüşürler. Heyet başkanı S d m ıid t, aynı zamanda. A lm an Dışişleri Bakanlığı Basın Dâiresi Başkam’dır. Heyet, 20 Ka sı n id a , İstanbul'u da ziyaret e d e r42
40 Önder, age, s. 132. 41 Önder/age, s. 132-133
42 Ulus. 118.11.19411 612
A lm an O rduları nın 1041 y ılın ın ik in c i yarısında elde e tlik le ri askerî zaferler ve Almanya'nın siyasal g iriş im le ri ile propaganda faaliyetleri, T ü rk iy e 'n in M ih ve r g ü lle rin e bağlanmasına yetmeye cektir. Gerçi Türkiye'de, b ir Alm an zaferinin yakın old u ğ u n a in a nanlar sayıca az değildi. A ncak güçleri, henüz T ü rk iy e ’nin dış po litika sın ı belirleyecek düzeyde de değildi. Y önetim , dış p o litik a y ı savaşın gidişatına göre saptamaktan lıenüz vazgeçmemişti. Bu sı rada Alm an askerî gücü egemendi ve bu nedenle de, Alm anya'ya yakın b ir p o litik a izlenmesi doğaldı. Ancak doğu cephesinde he nüz kesin b ir A lm an askerî zaferi g ö rü n m ü yo rd u , O hâlde, A l manya'nın yanında kesin tavır alm anın da gereği yo ktu . B elirtm ek gerekir ki, savaşın A lm anya'nın zaferi ile sonuçlana cağına, basta İnönü olm ak üzere, T ü rk yöneticileri pek de iııaıv mis gö rü n m üyorlardı. Olası b iı A lm an askerî za(erinin, aslında, T ü rk iy e 'n in dc siyasal bağım sızlığının sonu anlam ına geleceğinin bil inci ildeydiler. T ü rk yö n e ticile ri, Sovveiler B ir liğ in in Alm anya karşısında uğradığı yenilgiye ü zü lm ü yo rla rd ı. Fakat savaşın so nunda A lm anya'nın da yeterince yıpranm asını ve hırpalanm asını istiyorlardı. Bu arada, b ir uzlaşma barışı sağlanması ü m id i iç in de) diler. Yenilm iş b ir K ızıl O rdu, T ü rk iy e için a rtık b ir te h like oluşturam azdı. Yeterince yıpranm ış ve hırpalanm ış b ir A lm anya ise, saldırı siyâsetinden vazgeçmiş hâlde iken, uzlaşmacı b ir barış, T ü rk iy e 'n in bağımsızlığım ve çıka rla rın ı ko ru ya b ile ce k tek fo r m ül gibi görünüyordu. T ü rkiye , 1041 yılı sonlarında, M ih v e r devletleri tarafından, k u zeyden Sovycıler B irliğ i, batıdan B alkanlar ve Ege D enizi, güney den Doğu A kdeniz, m ü tte fik le r tarafından ise, doğudan t ran vc güneyden dc İrak vc Suriye ile çevrilm iş, savaşa henüz katılm a mış biı ada durum undaydı. Savaş, T ü rk iy e 'n in b ü tü n sınırlarında sürüyordu. 1941
yılın ın A ra lık ayı ise, savaşın gidişatı açısından önem li bir
ay olacaktır. Alm an O rdusu’nım kış acem iliği ve ilerlem e hızının kesilm esi g ib i doğu cephesinden gelen o lu m su z h a b e rle r bile, ABD ’niıı savaşa g irişi kadar önem li değildi. A B D 'niıı de savaşa gi rişi ile b ir A lm an zaferi ih tim â li hayli azalmıştı. T ü rk iy e ’nin Berlin B üyükelçisi Hüsrev Gerede, kon u ile ilg ili olarak, 12 A ra lık 1941'de, Ribberurop ile yaptığı görüşm ede, T ü r 613
kiye'nin çalışmaların yeniden genişlemesinden duyduğu üzüm üyü ve yeni d u ru m karşısında, eski politikasını sürdürerek, savas dışı tu lu m u n u koruyacağını açıklar.45 Papeıı de, 16 A ra lık ta rih li raporunda, Saraçoğlu ile görüştüğü nü ve H ariciye V ekili’ itin savas m yeni çatışmalarla genişlem esin den duyduğu ü züntüyü vurguladığım ve hep tekrar e ttiğ i gibi, İn giltere ile b ir uzlaşma barışı sağlanması için gösterilen çabalara d ik k a t ç e k liğ in i yazıyordu. Papeıı, Saraçoğlu'na verdiği yanıtta, A lm anya'nın In g ilte re ile barış yapılm ası ko n u su n d a ü m itli o lm a d ığ ım , savaşın yalm z A B U n in provokasyonlarının eseri o ld u ğ u n u , fakat aynı zamanda, dünyâda yeni düzenin kurulm ası m ücadelesini zaferle lama m kı rnak için dc savaşı kliğ im belirtm işti. Saraçoğlu da, T ü rk iy e 'n in eski politikasına devam e ttiğ in i ve saldırıya uğradığı takdirde kararlılıkla savaşacağım sözlerine e k lo ınisıi. A lm anya'nın T ürkiye politikası 1942 yılı boyunca da hiç değiş meyecektir. Amaç, 1941 yılında varılamayan hedefi, hiç olmazsa, 1942 yılında ele geçirm ekti. A lm an G enelkurm ayı ile R ibbeııım p,
Türkiye’nin Almanya'ya yakınlaşma hızı ile Kızıl Ordu'nun çöküş hızı arasındaki yakın bağı b iliy o r ve hesap ediyorlardı. Papeıı, 1942 yılı başında, T ü rkiye ’nin siyasal d u ru m u n u şöyle değerlendiriyordu: ABD ile Japonya arasındaki çatışma ve M ih v e r d e v le tle rin in ABD'yc savaş ilâm , Ankara’da şaşkınlıkla karşılanm ış ve hayal k ı rıklığına yol açmıştı. Ç ünkü, T ü rk H ü k ü m e ti, ABD m ü tte fik saf larında savaşa katılm adığı sürece. M ih v e r devletleri ile İngiltere arasında uzlaşmacı b ir barışın sağlanabileceği y o lu n d a k i ü m id in i muhafaza etm işti. Ama a rtık ABD’n in de savaşa katılm ası ile, uz laşmacı b ir barış sağlanması için bütün kapıların kapandığı anla şılmıştı. Bu gelişmenin kısa vadeli sonucu, T ü rk iy e 'n in savaş dışı tu tu m u n u sürdürm ek ve yabana çıka rla r nedeniyle, taraflardan b irin in yanında yer alm am ak iste ğ in in güçlenm esi ve yeniden vurgulanması olm uştu. 4 * 3
43 ADAP. Serie E. 1941-1945. Band l r 02. Dezember 1941 bis 26. Februar 1942). "Gerede ile Ribbemrop Görüşme sı", Nr. S. 13.12.1941. (265/173446).
614
Ankara'nın içinde bu Umduğu siyasal d u ru m hâlen resmi olarak buydu. Ancak, Papeıte göre, olası askerî ve siyâsî gelişm eler ya kından incelendiğinde. A nkara'nın m u m u m d a nüansların vâr o l duğu ya da belirmeye başladığı da g ö rü lü yo rd u . lııg iliz -A m c rik a n b lo k u ile Sovyeıler B irliğ i arasındaki bağın, T ü ık dıs politikasının lemel öğelerini belirleyeceği a çıklı. T ü rk i ye, y ü z y ılla r öncesine uzanan tâ rih î d e n e y im le rin d e n , A İm anSovyeı savaşırım sonucu ile kendi ulusal varlığının b irb irin e ya kından bağlı o ld u ğ u n u İliliy o rd u . In g ilte re ’n in S ovvetlcr B irlıği'nin yanında yer alması ve ona yardım etmesi, Ankara'da şok et kisi yaratm ıştı. Ankara'ya göre, ABD yenilm ezdi ve bu nedenle de. M ihver güçleri, savaşta ancak In g iliz dünyâ i m para lo r l uğu nun parçalanmasıyla zafere ulaşabilirlerdi. Oysa, İn g iliz im para to rluğu nun bu türden tam ve kesin çöküşünün T ü rk iy e 'n in çıkarina olmadığı daha önceleri defalarca b e lirtilm iş ti. T ü rk iy e 'n in gerçek çıkarı, A kdeniz bölgesinde güçler dengesi nin sağlanması ve ko ru n maşıydı. Yoksa, M ih ve r g ü ç le rin in tam ve kesin b ir askeri zaferinin sonunda, İtalya'nın sınırsız ölçüde güçlenmesi asla islenm iyordu. Böyle b ir sonuç, A nkara'nın çıkar ları ile çalışıyordu. Bir olasılık da, M oskova'nın yardım ı ile, İn g i liz-A m eıi kan blok unun lam ve kesin b ir zaferiydi. Türkiye'ye gö re, böyle b ir olasılık, lanı b ir çözülme anlam ına gelecekti. Ç ünkü, ABD ve İngiltere, böyle b ir durum da, ne Sovyetlcı B irliğ i nin ile r lemesini durdurabilecek güçte o la b ilirle rd i, ııc de Avrupa nm Bolşev i k leşli ri) mesiııı engelleyebilirlerdi. Dünyâ savasının içinde bulunduğu bu aşamada, T ü rk dış p o li tikası, hâlâ b ir uzlaşma barışı arayışı içindeydi. Taraflardan herhangi b iri açısından T ü rk iy e ’n in tarafsızlığı an cak ik i olasılık altında b o zu la b ilird i. B irin ci olasılık. M ih v e r güç le rin in , ilkb a h a r aylarında, doğu cephesinde savaşı kat i olarak kazanmaları. Kal kaslara dayanmaları vc Ka (kaslardan İn g iliz pet rol bölgesi olan Basra K örfczt’ni tehdit etm eleri h â liyd i. Ankara’ya göre, ancak bu takdirde m ü tte fik le rin Avrupa'da savaşı kazana mayacaktan kesin olarak belli olacaktı. Bu durum da, T ü rkiye 'n in yapması gereken, askeri gücünü ve ağırlığını ortaya koyarak, bit uzlaşma sağlamaya çalışm aktı, İk in c i olasılık ise, Ankara'dan ken di yanında savaşa katılm asını ya da T ü rk iy e üzerinden askeri b iı615
lil< geçirm eyi zamansız olarak talep edecek olan ta ralın, T u rk ive'yi kaçınılm az olarak karşı bloka ileceğiydi. Pnpcn, 12 A ra lık 1Ö41 târihinde, İn ö n ü ile yaptığı görüşmede in d in in im . T ü rk iy e 'n in Sovyetler B irliğiT ıııı yenilgisi ile yakından ilg ile n d iğ in i ve In g iliz -A m e rik a n blokundan gelecek olası baskı ve propagandaların. T ü rk iy e 'y i A lm anya a le yh in e b ir harekete sevk edemeyeceğim ıckrâr tekrar im â e tliğ in i b e lirliy o rd u . İn önü. T ü rk iy e 'n in tarafsız u n u m u n un halen ln g iliz lc rd c n daha çok M ih v e r g üçlerinin lehine o k lu ğ u n u da b e lirtm iş ti. Eğer T ü rk iy e In giltere'nin yanında savaşa katılm ış olsaydı, bu takdirde, In g iliz d e n ir gücü, Karadeniz'de S ovyetler B irliğ i’n in güney kıy ık ın ın destekleyeb ilecekti. Al m an-Sovyet savaşında T ü rk iy e 'n in daha ak lif tu tu m u n u n ne zaman ve ne ölçüde olabileceği y o lu n d a k i bir soruyu, İnönü, konunun ciddiyetle İncelenm ekle o lduğu ş e klin de vanıdamıştı. Papcn, ilkbahar aykırında. Alm an O rd u s u n u n saldırısı yeniden başladığında.
I ürk O rdusu nun Sovyet sınırında yığınak yapına
sım önerm işti. Bu sırada Papen'in Nâfıa V e kili em ekli General A li buaı Ccbesoy ile yaptığı hır görüşm eden. G enelkurm ay Başkanlı ğ ı n a öneriyi incelediğini ve benim sediğini anlam ak m ü m k ü n d ü . Ancak Int harekât doğuda karlar erimeden m ü m kü n değildi. Bu nedenle de, önce kısın sona ermesi gerekiyordu. Papeıı, raporunun son cümlesinde, T ü rk dış p o litika sın d a ki n i hâi karârın, tamamen savaşın m uhtem el gelişm elerine bağlı o ld u ğunu vu rg u lu yo rd u .44 Papcn. 2 5 Şubat ta rih li raporunda. O rdu ile yakın iliş k ile rin e d ik k a t ç e k iy o r ve G enelkurm ay İk in c i Başkanı O rgeneral  sim G ündüz ile yaptığı b ir görüşmede, her ik i ülke ku rm a y la rın ın ve G e n e ra lle rin in k a rş ılık lı güven için d e ve b irlik te çalışm a la rın ı önerdiğini ve önerisinin dikkaLe alındığını b e lirliy o rd u . A lm a n ya'nın A nkara'daki Askerî Ataşesi General Rohde de. b ir rapoı uıı-4
44 ADAP, Sene E I941-T945. Band I, (12. Oezember 1941 his 28. Februar 1942), "Papen'den A D B 've". Nr. A 6/42. (Siyâsî Rapor). N r. 97. 5 1.1942. (4929/E 261 364-691; SSCB Dışişleri
B a ka n lığ ı Arşiv Bölümü. Alman Dışişleri Dâiresi B elgeleri. T ü rkiye 'd e ki Alman P o litik a s ı (1941-1943), Paperi den ADB y e N o . A 6/42 Siyâsî Rapor/Gizli. Nr. 16.5.1 1942, s 39-44.
616
da. G e n e lku rm a y ik in c i Başkanı O rgeneral Asını G ü n d ü z ü n . Sovyetler B irliğ i'm n kuzey lim anlarına yapılan m ü tte fik sev k i yân vc İn g iliz deniz harekâtı ile ilg ili konularda ke n d ile rin e bilgi sağ ladığını b ild iriy o rd u .45 Berim , 1042 yılı başında, T ü rk-S o vycl iliş k ile rin i gergm leşıir me yol undaki propaganda faaliyeti için yeni ve önem li b ir fırsat daha yakalayacaktır. 24 Su bat 1042 sabahı, A lm anya'nın Ankara Büyükelçisi Fraıız von Papcn c. Ankara'da, b ir suikast g iriş im in d e b u lu n u lu r. Papcn ve esi. 24 Şubat sabahı, her zam anki g ib i, evlerinden A lm an B ü yü ke lçiliğ i ne yürüyerek g id e rle rke n , saat on sıraların da b ir bom banın patlamasıyla yere yuvarlanırlar. Bomba hemen arkalarında patlam ıştır. A ncak her ik is i de suikasıtcıı yara alm a dan k u rtu lu rla r. Fakat arkalarında b u lunan vc oradan geçmekte ol,uı b ir katlın ile ik i gene k ız bom banın el kişi ile yaralanır. Patlamanın etkisi ile civarda b u lunan binaların da ta n ıla rı k ır ıl
mışın'. Papcn, derhâl polise başvurur vc olay, K ro ll uıı aracılığıy la. b ü k tü Saraçoğlu'na b ild irilir. O laydan hemen sonra D âhiliye V e kili f i l i k Ö ztra k ile A nkara V a lisi Nevzat Taıutoğan. A lm a n B ü y ü k e lçiliğ i ne gelirler. C um hurbaşkanı Isırıcı İn ö n ü 'n ü n Özel Kalem M ü d ü rü de bizzaı İn ö n ü 'yü lem silen B üyükelçiliğe gelir. D iğer yandan. H âriciye V e k ili Ş ükrü Saraçoğlu ile H âriciye Ve ka le li Genel Sekreteri N ûınaıı M e ııc m c n c io g lu da, B ü y ü k e lç iliğ i bizzal ziyârcı e d e rle r4 47 Papcn, olay h a kkın d a a y rın tılı inceleme 6 4 5 yapılm asını talep e d e r48 O lay m a h a llin d e yapılan araşınm a la r sonunda, suikastçının, bombayı atarken, bom banın elinde patla ması sonucunda, parçalanarak ö ld ü ğ ü s a p la n ır vc so ru ştu rm a hızla ilerler. Olayla ilg ili resmi açıklam a ise, ancak 5 M a rtta yapılacaktır:
45 Glasneck. Türikei und Atghamsuııı. s. 83-&4 46 Tan, 125 2.1942}; Ulus. (25 2.1942); Keesing s. (1942/5031). 47 ADAP, Sene E. 194M 945. &and I , 112. Oezember 1941 bıs 28. Februar 1942), T a p a n d a n AOB ye ". Nr. 260, 24.2.1942, (51/40 356). 48 ADAP. Serie E- 1941-1945, Band I, (12. Oezember 1941 b»s 2-8. Febnıar 1942}. "Pape-n'den ADB'ye", Nr. 280,24 2.1942, (61/40 3561.
617
"Von PapeıYe Suikast,.. Resmî Tebliğ... 11 Suikastçı (Yugoslavya'nın! Üsküp vilâyetinin Ceylan kazasının Dobruca köyünden olup, lise tahsilini ikmâl etmiştir Üsküp'te komünist ol duktan sonra, 6 Ekim 194û'da memleketimize gelmiş ve İstanbul (Üniver sitesi! Hukuk Fakültesi ne yazılmıştır. 9 Haziran 1941de Tiirk vatandaşlı ğına kabul edilmiştir. Adı: Ömer Tanlak (Ömer Halidoviç İsiç) (Ömer To kat)... 21 Yakın arkadaşları da, Yugoslavya'da doğmuş ve orada komünist ol duktan sonra, muhacir olarak memleketimize gelmişler ve vatandaşlığı mıza girmişlerdir. 3) Ankara ve İstanbul'da [biri yabancı devletin mensuplarına karşı suikast hazırladılar. Ecnebiler hakkında tahkikat devam ediyor."49
U lus gazetesi, A nkara'nın suikast karşısmc(aki te p k is in i söyle d ile getirecektir: "Bu haber yayılır yayılmaz, bütün Ankara şehrinin kalbi nefretle çarp mıştır. Ve h.ç şiiphe$i2, bu anda, bütün Türkiye halkının kalbi de aynı nefretle çarpıyor (...) Dünkü hâdisenin akisleri, bir yandan. Tiirk-Alman dostluğuna, öbür yandan Almanya'nın Türkiye’deki Büyükelçisi ne karşı beslediğimiz saygr ve sevginin bir defa daha tezahür etmesine vesile ol muştur."50
tid e edilen ip u çla rın ın d eğerlendirilm e si sonucunda, suikast sırasında ölcıı kişin in Öm er Tokat adında, Yugoslavya'dan Tür k i ye'ye göcmctı olarak gelmiş ve sonradan T ü rk vatandaşlığına gev miş b ir gcııc olduğu anlaşılır. Ömer Tokat'ın suç ortakları olarak, A b tlu rra h m a n Sayman ile Süleym an Sav a d la rın d a ik i T ü rk ve Sovyeıler B irliğ in in tsıanbuf Başkonsolosluğunda görevli ik i Sov yet vatandaşı tu tu k la n ıl. T u tu k la n a n Sovyet va tandaşla rında n l ’avlov, Sovyellcr B irliğ in in İstanbul Başkonsolosluğumda stajyer m em ur olarak çalışıyordu. T utuklanan ik in c i Sovyet vatandaşı Leo n k l k o m i I ov ise. Sovyeıler B irlig i'm n Ticâret M üm essil t iğ in d e N akliyat M ü şa viriyd i. Tutuklanan T ü rk vatandaşları Savman ve Sav da, tıp k ı Ö m er Tokat g ib i, Ü s k ü p lü y d ü ve Yugoslavya'dan
49
Ulus, (63.1942).
50 Ulus, (25.2.1942)
618
gökmen olarak Türkiye'ye gelin işlerdi. Sav, T ürkiye 'ye uç yıl cince gelm işti. Sayman ise. İstanbul Üniversitesi T ıp F a kü lte sin d e öğ re n c iy d i.51 Pavlov, Sovyetler B irliğ i n in İsta n b u l B aşkonsoloslu ğ u n d a , binanın c ilâ lı askerler ve polislerle kuşatılm ış o k lu ğ u hâl de, binadan âdeta zorla dışan çıkartılarak teslim alınm ış. K o rn ilov ise, kaçarken Kayseri'de yakalanm ıştı.52 Papeıı. 7 M art tâ rih ti b ir raporunda, b ir Sovyet vatandaşının. 6 M arkta, Kayseri’de yakalandığını, d iğ e rin in ise, kendisine teslim olması için tanınan sürenin 8 M art sabahına kadar uzatılm ış o l d u ğundan, lıâlcn S ovyeıler B irliğ i n in İsta n b u l B aşkoıısolosluğu'nda b u lu n d u ğ u n u ve eğer te slim olm azsa, cebrî tu tu k la m a olacağını b e lirtiy o rd u .535 4Papeıı, 9 M a rt ta rih li raporunda ise. Menem cııcioğlu ııuıı. kendisine, Sovyetler B ir liğ in in İsta n b u l Bask o n s o lo s lo ğ u ’ ntın b ir ta b u r asker ta ra fın d a n k u ş a tıld ığ ın ı ve Pavlov'uıı ancak bundan sonra teslim o ld u ğ u n u anla ttığ ım yazı y/ o rd u .5* Papeıı, 7 M art Ta, VVcızsaecker’e yazdığı
m ektupta . Sovyet va
tandaşı olan sanıkların Sovyet g iz li istih b a ra t ö rg ü lü G PU ’tuuı |daha sonraki adı ile K G B 'n in l Sovyetler B irliğ i nin İstanbul Baş ko n so lo slu ğ u n d a görevli elem anları o ld u ğ u n u n k e s in lik le sap tandığını b e lirtiy o rd u . T ü rk H ü k ü m e ti, saldırganların yakalanm a sı için çok yardımcı olm uştu. Papcn, m ektubunda, T ü rk H ü k ü m e tin in sa ld ırg a n la rın yakalanm asına ça lışırke n . T ü ık -S o v y c ı iliş k ile rin d e m ulucınel b ir g e rg in liğ in oluşmasını da göze aklığım özellikle vu rg u lu yo rd u . D iğer yandan, P a p cn iıı gözlem ine göre, T ü rk halkının önem li b ir kısm ı bu olayda A lm anya’n ın yanında yer alm ıştı. Bu konuda Papen’e gelm iş çok sayıda telgraf vardı.
51 Ulus. 124 I942h;Keesings. 11942/50811. 52 Papan. »0 e, s. 550-552; ADAP, Serie E: 1941-1945, 6 and I, (12. Oezember 1941 b.s 28 Febmar 1942), "Papen (ten Weı?saecker'e Özel Mektup", Nr. 280, 24.2.1942. {61/40 356), I I 25/70 456-57) 53 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Böltimu. Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman P olitikası {1941-1943). "Papen’den AOB'ye", No 355 Siyâsî Kısım V II307 Gizli, Nr. 19. 7 3.1942, s 52 54 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Oâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman PoliliKas» {1941-19431. "Papen'den AOB'ye". No. 363 Siyâsî Kısım Vll 308 Gizli. Nr. 20.9 3.1942. s. 53.
619
Papen. m e ktu b u n d a , s a n ık la rın yargılanm asına iliş k in a y rıııiılı b ilg ile rd e veriyordu.55 Papcn’ in, bu fırsattan yararlanarak, propaganda fa a liy e tle rin i geniş tu ttu ğ u da görülüyor. Papen, suikasıten sonra, yoksul ço cuklara yardım etmek için, b in TL. değerinde b ir çe ki, Ç o cu k Esirgeme K u ru m u na teslim edilm ek üzere, Ankara V alisi Nevzat TaıulOğan'a verecektir.565 * 7 Papcn suikastı, T ü rk basınında, Alm anya lehine yazıların daha sık görülm esine ııcdcn o lu rk e n , Sovyetler B irliğ in e karşı b ir pole m ik havası da /varalı laca la ın Cok kısa b ir süre sonra suikast davası da başlayacak, T ü rk Ira sını. duruşm alara geniş yer ayıracak ve uzun süren duruşm alar boyunca, basının ve dolayısıyla da ka m u o yu n u n ilg isi, dava üze rinden hrc eksik olmayacaktır. Papcn suikastı davası 1 N isanda başlar. D uruşm alar açık cere yan eder.5,7 Sanıklar için idam cezası talep e d ilin i ş t i r . İ l k d uruş mada, A bdurrahm an Sayman, suçunu iıirâ f eder ve Sovyet ajanla rı ile iliş k i ku rd u ğ u n u anlatın Sayman şunları söyler: "K anaatim ce. maksatları, bu hadiseyi T ü rkle re yü kle m e k ve T ü rk le ı i harbe s o k ıııa k ıı. A lm a n ya a le y h in e ve R u sla rla b ir lik le harbe s o k m ak... 59 Buna k a rş ılık , Sovyet vatandaşı sanıklar, Sayman ile Savı lıic tanımadı klanın iddia ederler. Bu arada, dava, Sovyctler B irliğ i nin resini lıabeı ajansı TASS tarafından da e le ştirilir. TASS Ajansı, Sovvcı vatandaşı olan sanıkların, Pnvlov ile K o rn ilo vT m suçsuz o ld u k la rım iddia e d e r60 Berlin ise, M oskova'nın bu id d i-
55 Papen, age, s 550-552; ADAP. Serie E: 1941*1945. Band î, (12. Dezember 194î bis 26. Februar 1942}. Papenden VVeızsaecker'e Özei M ektup", Nr. 280, 24.2.1942 <61/40 35G) ve 7 3 1942 (126/70 450-57). 56 Ulus. (4.3 1942); Cumhuriyet. 14.3.1942). 57 Ulus. (22.3.1942) ' Papen'in dâvasına başlanıyor Ankara Cumhuriyet M üddei Umumîliği, izdihamı göz örüine alarak, kart dağıtmıştır Duruşmaya kartsız g ir ilm e y e c e k .Ulus, (1.4.1942). Kamu dâvası ise 16 M art'ta açılmıştı. Tan. (17.3.1942). 50 Tan. (21.5.1942) 59 Ulus, (2 4.1942} Ayrıca bkz. Karakuş, İşte Ankara, s. 36-39. 60 Ulus, (7.4.1942).
620
alarm ı valaıılar.61 Dava, uzun süre devam eder. Toplam on cluruşma yapılır.62 D uruşm alar gerçeklen de ilg in ç (ir. Ö rneğin , M ahke me Heyeti, Pavlov ve K o m ilo v için avukat tutulm asın a gerek gör mez. Ayrıca, Sovyet vatandaşı sanıkların T ürkçe bilm e m e le ri de, sanıklar açısından önem li b ir sorundur. Sovyetier B irliğ i nden da va için T ü rkiye ’ye gelen b ir h u k u k ç u n u n Sovyet vatandaşı sanık lara m ü şa virlik yapması talebi de, yine M ahkem e Heyeti nce, red e d ilir. T iir k vatandaşı sanıklar Sayman ve Sav ın, duruşm alar sıra sında, M ahkem e Heyeti nce k e n d ile rin e so ru la n sorulara ya n ıl verm em eleri ya ela vcıem em eleıi ve sürekli olarak ilk ifadelerim yin e le m e le ri de, yeni yem so ru la r u y a n d ırır. B ir yandan, zaten nıcvcııt sorular a yd ın la tılm a zke n , diğer yandan da, duruşm alar sırasında ortaya çıkan yeni sorular da, yanıtsız kalır.63 N ihayet 17 Haziran da karar açıklanır. Sovyet vatandaşı sanıklar, Pavlov ile K o ın ilo v, yirm işer y ıl ve T ü rk vatandaşı sanıklar, Sayman ile Sav '
s
'
da, o nar yıl hapis cezasına m a h kû m o lu rla r. Karar, temyize gön de rilir.
Karârın kısa bir sûre sonra. 16 Ekim 19*12 târihinde, temyizce bozulması üzerine,64 dâvaya yeniden b a k ılır65 ve ilk duruşm a 4 Kasıııı’da yapılır.66 Dâva, bu safhada, daim da ilg in ç b ir hâl alacaktır. Dâvanın ilk safhasında suçunu itira f etm iş olan Süleyman Sav, bu kez, K o rııilo v’un iddialarına k a tılır ve Ö m er Tokat’ın ö lm e d iğ in i, hâlen ya şadığım ve hattâ kendisini suikaseten sonra Ankara’da gördüğünü id d ia eder. Sav ın iddiasına göre, suikast sırasında bom banın pat laması ile parçalanan kişi b ir başkasıdır ve k e n d is in i hiçkim se ta nım am akladır. Aslında bu iddia, ilk kez, dâvanın ilk safhasındaki
Sovyetier Birlıfti'nın Ankara Büyükelçisi Vrnogradov, 7 M a rt ta Saraçoğlu ile görüşm üş ve suikastın Moskova He ilişkisi olduğu yolundaki iddiaları red etmişti. Keesing's, 11942/5081}.
61 Ulus. (8 4.19421. 62 Ulus. 19, >6,17 ve 30 4.19421, (7,14 ve 21.5.1942) ve (4 ve 11,6.1942). 63 Karakuş, age,
s
36-40
64 Ulus, [21.10 1942) 65 Ulus, (5 11 1942). 66 Ulus. 15 11.1942).
621
duruşm alar sırasında, Ö m er Tokat’ın parçalanan k iş i olm adığım iddia eden ve Ö m er Tokat’ı tanıyanların ve rd ik le ri ifâdelerle, b i lirk iş i raporlarındaki ta rifle rin farklılığına işaret eden K o rn ilo v ta ralından da one sü rü lm ü ştü . Gerçekten de, Ö m er Tokat’ın özel lik le ri ile Ö m er Tokat olduğu iddia edilen ve bom banın patlaması sonucunda parçalanan k iş in in ö z e llik le ri b irb irin d e n tamamen farklıydı. Süleyman Sav, dâvanın bu ik in c i safhasında, m ahkem e de daha önce verdiği ifâdeleri de red edecek ve ilk ifâ d e le rin in valan o ld u ğ u n u açıklayacaktır. Sav, kendisine b ir tercüm an tahsis e d ild iğ i takdirde, suikastın gerçek y u z ü n ii açıklayacağını da b e lir tece le, ancak Mahkem e Heyeti, kendisine b ir tercüm an tahsis et meyeceği g ib i. Sav ın iddialarının, yalan o ld u ğ u kanısı ile, ü z e rin de dahi durm ayacaktır. Oysa. Süleyman Sav. A bdurra Im ıan Say m a m da su çlu yo r ve onun açıklam alarının da uydurm a o ld u ğ u nu iddia ediyordu. t Dâva, 23 A ra lık la sona erer, Pavlov ile K ornilov, hu kez, onaltı* ı r ytİ ve Sav ile Sayman ise, onar yıl hapis cezasına m a h kû m o lu rla r.67 Papcn suikastı davası bu şekilde sona erer. Fakat olay, h iç b ir zaman lam olarak açıklığa kavuşam az ve d u ru şm a la r sırasında sorulan sorular da h iç b ir zaman yanıtlanam az. Basil b ir su i kası g iriş im in in değişik ve çok kez yanıtsız kalan sorulara neden o l ması tuhaf b ir d u ru m d u ve olayın b ü tü n yö n le ri ile mahkemede çözülmesi gerekiyordu. Ne var ki, olay, m ahkem e sırasında çö zü l meden kalacak ve Pnpen suikastı, b ir süre sonra, aydınlanm am ış yönleri ile b irlik te , u n u tu lu p gidecektir. Su i kasım perde önündeki öyküsü böy leydi. O layın perde arkası ise lama men farklıydı. Suikastın perde arkası ile ilg ili b ilg ile ri şu şekilde özetlem ek m ü m kü n d ü r: Papen, anılarında, suikast g iriş im in d e n Sovyet aja n la rın ı so> ° ^ M o sko \ a'm n am acının, T ü rk iy e 'n in tarafsız ko n u m u n u n korunm ası yo lu n d a ki çabalarının hoşa gitm em esi ne deniyle. İıcm kendisini ortadan ka ld ırm a k, heııı dc T ü rk iy/ e 'n in
67 Ulus. (24.12.1942}
622
A lm anya'ya kaışı savaşa katılm asını sağlamak vc bu sû re ılc de kolayca Boğazlar a inm ek olduğunu b e lirtiy o r 686 9 Ancak Papcıı'm id d ia la rın ın tu ıa rlı o ld u ğ u söylenemez. B irçok konuda olduğu ğibi, bu kez de, Papen'in anıları ile A lm a n D ışişle ri Bakanlığı arşivlerinde bulunan belgeler arasında b ir tu tarsızlık ve b ir çelişki söz konusudur. Arşiv belgeleri, b irç o k kez olduğu gibi, btı kez tle, Papcn'i yalanlıyor. Papen, bu sırada, yâni 1942 y ı lında, T ü rkiye 'n in A lm anya'nın yanında savaşa katılm asını sağla mak için caba harcıyordu. Yoksa, anılarında iddia e tliğ i g ib i, ta rafsızlığını korum ak iciıı değil... Ayrıca, Papen’in, k e n d is in in b ir su ika st sonucunda ö ld ü rü lm e s i ile , b ir T ü rk -A ln ıa n savaşının başlayacağı yo lu n d a ki iddiası da hayli zayıf görünüyor. T ü rk -A Imaıı iliş k ile rin in en yakın olduğu bu dönem de, böyle b ir olasılık akla yakın gelm em ektedir.64 le olsun yazmaması da ayrıca cok ilg in ç tir. Glasneck ise, bir araştırmasında, suikastın A lm a n gizli güvcıv lik /p o lis ö ıg u iu Gestapo (Gehcim e Staats P olizei) tarafından ter tip edildiğinden ku şku la n ıyo r ve bu görüşünü şöyle le m c lle n d iııncve çalışıyor: "Hitler aleyhtarı hareketle ilişkiyi sürdüren İsviçre'deki Amerikan [Büyükjelçiliği'nın İkinci Sekreteri, suikastı, Mitlerin bilgisi altında, «6eheime Staats Polizeil Gestapo'nun yöneticisi] Himmlerln tertip ettiğini, her zaman için güvenilir olarak nitelenen Almanya'daki bir kaynaktan Öğrenmişti. Papen kurbân edilecekti ve olup bitenler de Türkiye'ye karşı komünist entrikası olarak görünecekti. Bunun için, grubun önderi Wulff, komünist inançlı, Türkiye'ye sokulabilen ve her zaman için 'Moskova'ya çalışıyor' inancını veren bir Sırp ve Hırvat grubunun güvenini sağladı. ABO Hükümeti, bu tür haberler alındığı yolunda Sovyetfler Birliği] Dışiş leri Bakanlığına bilgi verdi. I...} Ancak bu 'kanıt malzemesinin ne kadar işe yarayabildiği, 1S Mart 1942'de, Nûman Menemen eloğlu ile Papen arasındaki konuşmadan ortaya çıkıyor: Nûman Menemencioğlu, bugü ne kadar ‘elde güvenilir malzeme bulunmadığı' için, (...) Sovyet açıkla
68 Papen, age. s. 552.
69 A ksi görüş iç in Pkz. K re rk o ı.a u c . % Z()1 M I 623
malarına duruşma başlayınca kadar yanıt vermemesini Papen'e salık verdi/'70
Bu sıratla A lm anya'nın Ankara B ü y ü k e lç iliğ in d e görevli olan A lla rd ı da, anılarında, Glasnçck’in Papen suikastı ile ilg ili yoru muna b ir ölçüde kanlıyor. Allardı» yalnızca M oskova'dan değil, fa kal Batılı ele vİe ilerden ele kuşkulan ild iğ im açıklıyor. Am a kuş kular, asıl NasyoııakSosyalist A lm an işçi Partisi (N S P A P /N azi Partisi) üzerinde yoğu ulaşacak ur. A lm anya’nın Ankara Büyükcie i ligi'n de görevli Alm an diplom atlar, Papen’in NasyoııakSosyalisı Alm an işçi Partisi (NSDAP/Nazi Partisi) tarafından h iç sevilm edi ğ in i b iliy o rla rd ı. Suikast karşısında A lm a n d ip lo m a tla rın ve bu arada Al la ıcl t'ııı da aklına ilk gelen, girişim den Nasyon ak Sosyal isi Alm an işçi Partisi nin (NSDAP/Nazi Partisi n in ) ve Gestapo'mm (Cıeheimc Sıaats Polizci) sorum lu olduğuydu. Olay, Gestapoaum (G cbeinıc Sıaais Polizci) tertibi olarak yorum lanm ıştı. Hattâ su ikastı bizzat B itle r in te rtip e ttird iğ i bile söylenm işti. Papen. daha soma, bizzat Nü man Men emene ioğlu'ndan şu b il gileri alacaktır: ABD. bu konuda M oskova’yı resmen uyarmış ve M oskova'nın elinde suikast ile ilg ili g ü çlü d e lille r b u lu n d u ğ u n u b e lirtm iş ti. Moskova'n m elinde bulunan söz konusu deliller, suikastın bizzat G csiapo (G c lıc im c Sıaais P o liz c i) ta rafından te rtip e d ild iğ in i açıkça gösteriyordu. Ayrıca, Sovyetler B irliğ in in A nkara B üyükel çisi, bu tü r bilgileri bizzat NÇıman M encm encioğlu na aktarm ıştı. Ancak ABD' ııin Ankara Büyükelçisi başka herhangi b ir açıklam a da bulunm anı ıstı.71 Mete Tuncay da, A B D 'ııin İsviçre’d e ki M aslahatgüzarı H uddIc’mıı, A nkara'daki suikast g iriş im in d e n ik i hafta sonra, A m e ri kan Dışişleri Bakanlığı na gönderdiği b ir mesaja d ik k a t çekiyor. Bu mesaj, A m erikan D ışişleri B a k a n lığ ın ın resmi yayın organı olan “ F oreign R clatioııs of Lİıe U n ite d States" (FRU S) adlı ve
70 Gfasneck, T ürkei unrf Afghönislan. s. 85. Ciano da. 24 Şubatta, suikasiın bi?zat GestapofGebeime Slaats Polizei) taralından tertip edil* d iğinden kuşkulanmıştı. Glasneck. Türkei und Afghanistdn. s. 85.
71 Allardt, age, s. 75-78. 624
A B D 'n in chş p o litik a belgele rini içeren s e rin in 1942 yılına âid dördüncü cildinde yer alıyor, ABD 'nin İsviçre B üyükelçiliği'nclen, 12 M art 1942 tarihinde, A m erikan Dışişleri B akanlığına gönderi len mesajın tam metni söyledi: "Elçilik, 997 sayı ve 11 Mart tarihli belge ile, Berlin ile ilişkili olduğu kişilerden aşağıdaki âcil haberi almıştır: Ankara'da von Papen'e yapılan suikast girişimi. Mitlerin onayıyla, (Gestapo'mm jGeheime Staats Polizei} yöneticisi] Himmler tarafından düzenlenmiştir. Geçen Mayıs ayında Himmler, Hitler'e. von Papen'den yeni Alman devletine karşı bir yabancı saldırısı gibi görünecek biçimde 'yararlanmak' için, bir plân önermişti. Cinayeti hazırlamak için Himmler'ce görevlendirilen grup şefi Wulff, ajanlarından, Yugoslavya'nın işga li altındaki bölümünde bulunan komünist eğilimli bir Sırp ve Hırvat gru bunun güvenini kazanmalarını istemiştir. Bu gruptan kendilerinin 'Mos kova adına' hareket ettiklerine inanan bir takım kimseler, oradaki Rus diplomatları ve Konsolosluk görevlileri ile ilişki kurmaları talimatıyla Tür kiye'ye gönderilmişlerdir. Böylece Alman ajanları, daha sonra suikast yapılınca, Rusları işe bulaştırmayı amaçlıyordu. Yugoslavlar, Moskova'nın emri ile hareket ettiklerine içtenlikle inan mışlardır. Muhtemelen bugün bile inanmaktadırlar. Von Papen, ! „ } su ikastın geri plânını belki hâlâ bilmemektedir. Ama Almanya'ya dönünce (kendisine! bildirilecektir. Şimdi Berlin'deki Mazi önderleri, von Papen'e suikast girişimini gerçekten Rusların örgütlediğinin Türklere inandırıcı gelmesi için, azamî gayret göstermemeler. Böylece, Türkiye'nin Amerikan-İngiliz-Rus dostluğundan tamâmıyla ayrılıp, Alman birliklerinin Tür kiye'den geçmelerine izin vermeye ikna edilmesi işini kolaylaştırmayı umuyorlar."72
ABD'nin İsviçre’deki Maslahatgüzarı, söz konusu mesaja ekle diği U lv ilik notunda, B erlin’den bu b ilg ile ri aktaran kişi ya da k i şilerin, daha önceki çalışmalarıyla g ü v e n ilir n ite lik te o ld u k la rım kanıtladıklarım da öze llikle vu rg u lu yo rd u .73 Papen suikastı aı i leşinde, daha önce de aynı tiple benzer bir başka suikast olayına karıştıklarından kuşku duyulan Alm an ve Bulgar ajanlarının, 1941 y ılın ın kış aylarında İstanbul'da düzenleıımıs b ir suikast ile ilg ile rin in bulunm adığının resmen açıklan
12
Günaydın. (2.3.m i l
73 Günaydın, (2.3.tâ&H
m ı* olması da ilg in çtir. Bulgaristan’ın A lm an işgaline girm esinden sonra, In giltere'nin Sofya B üyükelçi lig i1tide görevli İn g iliz d ip lo m atların Sofya'yı terk ederek T ü rk iy e ’ye gelişleri sırasında, d ip lo m atların bavulları aıasma yerleştirilen bom baların İstanbul'da Te la Palas otelinde patlaması ile sonuçlanan suikastte. A lm an ajan larının so ru m lu lu ğ u n u n bulunm adığı, aynı yılın Şubat avı basın da resmen açı kİ an m ıstı.74 'T e la Palas suikastında A lınan ajanları nın m csüliycıinin sabit o lu p olm adığına1 [iliş k in bit soruya] yet k ili T ü rk m akam larının ‘H ayır1 cevabım verd ikle ri A nadolu Ajan sı ( A A ) tarafından ö ğ re n il"in iş ti,75 Papen suikastın m siyasal amaçlı olduğu açıktır. Suikast g iriş i m in in sıvâsal amaçları konusunda basında da vazıktr ver alacak' * tır.76 Herlin, Tapon ve T tu k H ü kü m e ti, olaydan doğrudan d o ğ ru ya Moskova'yı sorum lu tu tm uşlardı. İddialara göre, Moskova, bu suikast g iriş im i ile, T ü rk -A İman iliş k ile rin i bozmak ve ik i ülke arasında savasa neden olm ak istem işti.77 R ibbentrop ise, suikastıe İn g iliz ajanların m da yer aldığı kanısındaydı. Oysa, İn g iliz belge lerinde bu iddiayı destekleyecek b ir nokta bulunm adığı g ib i, İn g i liz! cr dc\ olayın arkasında M oskovo’nııı yer aldığım d ü şü n ü yo r lardı. Ta kal T ü rkiye ile Sov■•yeller B irliğ i arasında olası b ir pole m ikten kaçınmak ıçirı. Londra, suikastın Berlin tarafından düzen lenmiş propaganda amaçlı b ir provokasyon o ld u ğ u n u ileri sürm e yi tercih edecek ve İn g ilte re 'n in bu iddiası, M oskova tarafından da desteklenecektir.78 Papcıı su ika stın ııı som ut etkisi ise, T ü rk-S o vye t iliş k ile rin in bozulması ve buna karşılık, T ü rk -A l man il işkile rinde belirgin bir yakınlaşma seklinde görülecektir. Olaydan b irs in e önce, 22 A ra lık 1Ö41 tâ rih in d e , 'P ru sya Bi lim le r Akademisi T â rih i'' ile G oetlıe'nin 137 c ilt k ita b ın ın . Alm an
74 Vatan, (12 2.19421
75 Ulus. \ 12 2 1942); Tart. (12.2.1942) 76 Z-eker»yâ Seriel. "Bomba Hâdisesinin Muhakemesi Münasebetiyle". Tan. <4 4.1942). 77 Papen, age, s. 55T-552; Erkin, Tiirk-Sovyet İliş k ile ri ve Boğazlar M eselesi, s 187; "H u le n n Elçisi von Papen'ı Ankara'da Kim Öldürmek İstedi?". Günaydın, <24.2.1981); "Türkiye'nin Kalbı Ankara". Cum huriyet,i 14. Tefrika). (23.5.1982). 78 Önder, age. s 141-142; öJasneck. Türk«i und Atghanisttm, s. 85. 626
lliık ü m e li taralından, yeni y ıl hediyesi olarak, kendisine ta kd im i sırasında,798 0 İn ö n ü ’n ü n , Papeııe, A l m an-Sovyet savaşında T ü rk h a lk ın ın sem patisinin A lm anya'nın yanında o k lu ğ u n u v u rg u la ması,30 aslında, 1942 yılı boyunca, T ü rk -A l man iliş k ile rin d e ege men olan havayı yansıtması bakım ından gerçekçi b ir d e ğerlendir m edir ve son derece anlam lıdır. 1941-1942 kışı A lm an O rduları iç in doğu cephesinde başarılı geçmezse de, ilkbaharla b irlik te gelişen genel saldırının başarı ha berleri ardı ardına gelmeye başlar. 1942 y ılın ın ilkb a h a r aylarında hızla ilerlemeye devam eden A lm an O rd u la rı, yaz aylarında da, Sivastopol da dâhil olm ak üzere, K ırım yarım adasının tamamım işgal eLmis ve yaz aylarının sonuna doğru da, Sialingrad’ı kuşat mıştı. l£kiın ayında ise, Sıalitıgrad’ın çok b ü yü k b ir b ö lü m ü A l m anların eline geçecektir. D iğer yandan, 1942 yılırım Ocak ayın da, Kuzey A li ika cephesinde, Orta D oğu ya doğru ilerleyen K om ine Tin ordusu genel b ir saldırıya geçmiş ve Haziran ayında M ısır s ın ırım aşmıştı. Rom mel in kom utasındaki A lm an O rd u su , yaz aylarında, Haziran ve T e n im u fd a , E l Alam ein'da İn g iliz savunma hatlarına vardığında, İskenderiye’ye, yâni Süveyş K a n a lı’ııa yüz kilom etre kadar yaklaşmıştı, 1942
yılında A lm an zaferi artık u fu k ta görünm eye başlamıştı.
A lm an G e nelkurm ayı ile A lm an D ışişle ri B akanlığı, öngö rü le n zafere ulaşıldığı kam sm ctoydılar ve a rtık T ü rk iy e n in , Sovyeller B irliğ i'ııe karşı, M ih v e r g ü ç le rin in yanında savaşa katılm ası ya da Alm anya'ya bâzı k o la y lık la r sağlaması zam anının g e ld iğ in i d ü şü n ü y o rla r ve Ankara'da b u lunan Ptıpen’i bu yönde sertçe u ya rı yorlardı. * Papeıı de, T ü rk iy e 'n in bâzı toprak ta le p le rin in a rtık g ö rü ş ü l mesi gerekliğine inanıyordu. PapeıTe göre, burum zaman; gelm iş ti. Papen, b u k o n u d a ki raporlarında, T ü rk H ü k ü m e tin in Arap bölgesinin gelecekte alacağı biçim e yakın ilg i gösterdiğini, bölge nin T ü rkiye nin ilgi alanına g ird iğ in e inandığım ve T ü rk iy e ’nin sorunun çözüm şe klin i b ilm e k iste d iğ in i tekrar le k ra r vurgu lu-
79 Tan, {4.1.1942). 80 Krecker, age, s. 203-204.
627
yordu, Papen, Berlin'den, A lm anya'nın T ü rk iy e 'n in bu tü r taleple rin i ne ölçüde ve ne zaman karşılayabileceğini soruyordu,81 W ocrinam ı da, daha 23 Ocak 1942 ta rih li b ir raporunda, aynı konuya işaret ediyordu. W oerm ann, raporunda, T ü rk iy e ’n in Arap sorununa kayıtsız kalamayacağının doğru b ir teşhis o ld u ğ u n u be lirtiy o r ve A nkara’ya bu konuda b ilg i verilm esi g e re ktiğ in i b ild ir i yordu. Ancak, W oerm ann, Ankara ile iliş k i k u rm a n ın ve görüş melere başlamanın, değişik nedenlerle, ş im d ilik uygun olm adığı nı da vu rg u lu yo rd u .82 A lm anya’nın A rap devletlerine karşı izlediği p o litik a tu ta rlı de ğ ild i. Ingiltere’nin T ü rk iy e ’ nin toprak ta le p le rin i karşılayamayan cağı b e lliyd i. Berlin de, In g ilte re ’n in T ü rk iy e ’ye A ra p bölgesinden toprak verm ek istemeyeceğim b iliy o rd u . Fakat A lm anya da, bu konuda b ir y ü k ü m lü lü k akına g irm e k istem iyordu. A ksine, Ber lin, Arap to p ra kla rım , T ü rk iy e ’ye karşı b ir koz ya da pazarlık gü cü sağlayıcı b ir ta k ıik olarak ku lla n m a k istiyo rd u . A l manya ’m ıı amacı, Türkiye'ye vaad edilen Arap to prakla rı karşılığında, A nka ra’nın B erlin’e karşı daha dostâne, hoşgörülü ve yakın b ir tarafsız lık politikası izlemesini sağlamaktı.83 A lm anya, İn g ilte re 'n in T ü rk iy e ’n in güney s in iri a rın d a k i bâzı d e ğ işiklik taleplerini red e tliğ in i b itiyordu. Berim, A n ka ra ’nın bu konudaki taleplerinin ancak kendisi tarafından karşılanabileceği ni T ü r k H iık û m e ıi'ııe d u y u rm a e ğ ilim in d e y d i. G e rç e k le n de, $ ü krü Saraçoğlu, Ocâk ayında, T ü rk iy e ’n in Kuzey Suriye, Halep ve Bağdat d e m iryo lu lıattı üzerinde bâzı hakları olduğu ko n u su n da, Londra’nın onayını alm ak üzere, harekete geçmiş ve İn g ilte re'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugcssene, A nkara'nın bu yöndeki arzularım açıklam ıştı.84
$1 ADAP. Sene E: 1941-1945. Band II. (1 Maerz bis 15. Juni 1942), "Alm an Dışişleri Bakanlığı Oevlçr Sekreteri VVoermann'ın RapçrtT, Ne 35,12.3-1942, (41/28 3>Q'l5f 82 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü. Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, Türkiye deki Alman P o litik a s ı (19 4 1 -t9 4 3 ), "V V oerm ann'ın M e k tu b u y la B irlik te G e n e ra l V V arlim ont İçin Memorandum/General VVarlimont'a Memorandum |2.12.1941) Gizli", Nr. 17, 23.1.1942. s. 45-48 83 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, T ürkiye'deki Alman P o litik a s ı (1941*1943), “ V V oerm ann'ın M e k tu b u y la B irlik te G e n e ra l V V a rlim o nt İçin Memorandum/General VVarlımont'a Memorandum (2.12.19411 Gizli", Nr. 17,23.1.1942, s 45-48.
84 Önder. age,$. 187-16$. 628
A lm an H ü kü m e ti, T ü rk iy e ’nin bu yöndeki ta le p le rin i karşıla yabileceğini T ü rk H ü k ü m e ti ne resmen b ild ire ce k85 ancak A n ka ra, B e rlin ’in bu resmi ö nerisini som ut olarak yanıtlam ayacak ve sürüncemede bırakacaktır. R ibbcntrop, A n ka ra ’nın, Londra'dan, Suriye sınırında kendi lehine bâzı sınır d e ğ iş ik lik le ri isteğini, fa ka ı ta le p le rin in Ingiltere tarafından re d e d ild iğ in in ö ğ re n ild iğ in i belirterek, B erlin’in T ü rk iy e 'n in bu tü r isteklerine anlayış göstere ceğinin açıklanmasını isliyo rd u . Rrbbentrop'a göıe, nsıl amaç, b ir ta k tik olarak, bu konuda T ü rk -ln g iliz iliş k ile rin d e soğuma yarat m a ktı.86 Aslında, T ü rk iy e ’n in In g iliz işgali a ltın d a k i Suriye to p rakları üzerindeki hak ta lebinin gerçekleşmesi, fiile n ancak In g il tere’n in onayı ile m ü m kü n d ü . Diğer yandan, A lm anya'nın m ü tte fik i olan Fransız V ichv H üküm eti de, Suriye üzerinde hak iddia ediyordu ve A nkara'nın taleplerinin doğal olarak red edilm esi ge re ktiğ i inancındaydı. Bu durum da, A lm anya'nın, T ü rk iy e 'n in bu ko n u d a ki ö n e rile rin in ya da hak ta le p le rin in gerçekleşmesini sağ layabileceği iddiası, pek de gerçekçi sayılamazdı.87 T ü rk dış p o litika sın ın Alm anya'ya karşı giderek daha dostane b ir tu tu m içine gireceği, daha 1941 y ılı sonunda belli o lm u ş tu .88 Bu eğilim yeterince güçlü olm akla b irlik te , kış aylarında M ihver güçleri acısından doğu ve Kuzey A frik a cephesinde görülen bâzı zorlukla r, T ü rk iy e 'n in tarafsızlığını korum a e ğ ilim in i de güçlen d irm iş ti. Ancak bıı durum , Ankara’nın A lm an saflarına kaymasını vc ınüU elikterin etkisinden uzaklaşmasını engellem eyecektir. A lın a n H ü k ü m e ti, T ü rk iy e 'n in , A lm a n y a 'n ın yanında savaşa kaııİması m ü m kü n olmasa dahi, hiç olmazsa, en kısa zamanda. A lm an O rdusu na bâzı k o la y lık la r gösterm esini is tiy o r ve bunu elde etmek için de, b ir yandan, T ü rk iy e 'n in sınır değişikliğ i talep-
85 ADAP. Serie E: 1941-1945, B-and II, (1. Maerz bis 15. Juni 1942). "R ıbbentroptan P a p e n V , Nr. 120.18.4.1942. {61/40 466-67). 86 ADAP, Sene E: 1941-1945, Band II, {1. Maerz bis 15. Juni 19421, wRibb en tro p ta n Papen'e", Nr. 120.18.4.1942, (61/40 466-67).
87 Önder, age, s. 132-133. $8 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Oışişleri Dâiresi Belgeleri. T ürkiye'deki Atman P o litik a s ı (1341-1943}. "V V o erina nn'm M e k tu b u y la B irlik te G e n e ra l V V arlim ont Içn» Memorandunı/General W arlimont'a Memorandum (2.12.194 O G ı/ir. Nr 17. 23.1 1942. s. 45-48.
629
fe rin i, b ir ta la ik olarak, hoş görürken, diğer yandan da, bu sırada sürm ekle olan ticâret ve silâh anılaşması görüşm elerinde daha tâ viz kâr b ir tu tu m alıyordu. 1940 y ılın ın Temmuz ayında im zalanm ış olan T ü rk -A l m an T i câret A ntlaşm asının uygulanm asında bâzı s o ru n la rla ka rşıla şıl mış ve ik i ülke aıasmdaki ticâret hacm ini genişletm ek m ü m kü n olamamıştı. L941 y ılın ın Haziran ayma dek T ü rk iy e 'n in dış licâreııiK le! A lm anya’nın payı, savaş öncesi payın sâdece beşte b iriy di. In g ilte re , 1941 yılın d a , T ü rk iy e ’n in dış ticâ re tin d e A lm a n ya’nın eski yerini, yâni b irin c iliğ i alm ıştı. Gerçi A lm anya, 1940 yılına oranla, daha iy i b ir durum da sayılırdı. Ancak B erlin acısın dan bunun yeterli görülm esi m ü m kü n değildi. .18 Haziran 1941 ta rih li T ü rk -A lm a n D o stlu k ve S aldırm azlık A nılaşm ası ile ik i devlet e ko n o m ik iliş k ile rin i de karşılıklı olarak ve m ü m k ü n o ld u ğunca geliştirm eyi kabul eıinişlerdi. M ü tte fikle rle karayolu bağlantısı bulunm ayan, deniz yollarının ise güvensiz olduğu b ir dönemde, T ü rkiye , dış ticâretini yeniden düzenlem ek zorundaydı. İthalât olanakları kısıtlıydı ve ihracât ka nalları da bir ölçüde tıkalıydı. Bu nedenle, Ankara, siyasal b ir anı laşmadan hemen sonra, ticâıî b ir antlaşma imzalanmasını sabırsız lıkla bekliyordu. Alm anya ise, başta k ro m ohııak üzere, savaş sa nayii ıcin hayâtı önemdeki hammaddelere ihtiyaç d u y u y o rd u .89 Berlin, bu konuda hic zaman vitirm evecek ve veni b ir ticâret /
t
>
antlaşması imzalanması için, b ir A lm an heyeti, E ylül ayı başların da, A nkara'ya g e le c e k tir90 T ü rk -A lın a n e k o n o m ik g ö rüşm eleri, 11 Eylül 1941 târihinde başlar, C lodius'un başkanlık ettiği Alm an heyeti ılc görüşm eler hayli zor ve uzun geçer. M ü t iç lik le r, doğal olarak, ik i ülke arasındaki hu yakınlıktan hoşnut kalmazlar. Ama asıl sorun, 8 Ocak 1942 târihinde sona erecek olan ve m ü tte fik le re kıo m şevkini sağlayan ve güvence al una olan anılaşm adır. A l manya, bu aşamada, a n ık bu kro m u n kendisine sevk edilm esini ister. Oysa, m ü i ld i k le r i e 8 Ocak 1940 tâ rih in d e ya pılan g izli krom antlaşması gereğince, T ü rk iy e 'n in b ü tü n kro m ü re tim in in
89 Önder, age. s. 129: Kre eker, age, s. 176-177; 6 la sn eçk, Türkçj un d Atghanistan. $. 89. 90 Tan. {7.9.19411.
630
İngiltere ile Fransa ya sevk edilm esi gerekiyordu ve zâten bu za mana kadar da sevk e d ilm işti. Ancak, 1941 y ılm u ı Ağusios ayın da, In g ilte re 'n in talebi üzerine, söz ko n u su antlaşm a, 8 O t ak 1942 tâ rih in d e n başlamak Ü2 ere, b ir y ıl süre ile , yâni 8 O cak 1943 tâ rih in e dek u za tılm ışla . Bu d u rm a d a , A lm a n y a ’nın âcil krom ihtiyâcının karşılanması m ü m kü n değ] İd i. Oysa, Alm anya, elin d e ki krom stoku azaldığından, T ü rk iy e ile derhâl b ir antlaşma im zalam ak is liy o rd u . Tabii antlaşm anın tem el a ğ ırlığ ım kro m o lu ş tu rm a lıy d ı. B e rlin 'in , A n k a ra 'n ın m ü tte fik le rle im zaladığı krom anılaşmasından haberi yoklu. N um an M c n c m c n e io ğ lu , A lm an heyetine bu d u ru m u şöyle açıklayacaktır: T ü rkiye , İngiltere ve Fransa ile im zaladığı 8 Ocak 1940 ta rih li antlaşma ile, yalnızca 1940 ve 1941 yılla rın d a k i ııuıı krom ü re tim in i bu ik i ülkeye satma y ü k ü m lü lü ğ ü altına girm ekle kaim ivor, ama ayrıca, söz konusu antlaşm anın 8 O cak 1942 lân/ ' hinden ilibâreıı b ir yıl süre ile uzatılmasına da im kan tanıyordu. İn giltere , T tırk-A lm a n ekonom ik g ö rü şm e le rin in daha baslangıcıncui, I I E y lü ld e . anılaşm anın bu h ü k m ü n ü n uygulanm asını Ankara'dan talep e ı m isi i. Sonuç olarak, T ü rk iy e , m ü tte fik i In g il tere ile imzaladığı antlaşmayı bozmadan, A lm anya’ya krom saıaı 9* mazdı. Cl od i us, soruna b ir çözüm bulabilm ek iciıı, antlaşm anın In g il
tere ve Fransa ile yapıldığını ve bu nedenle de, Fransa'ya ayrılan k ro m k o n te n ja n ın ın , Fransa’nın y e n ilg is in d e n sonra, a n ık A l manya’ya sevk edilebileceğini bel inecektir. A ncak Mene menci oğ lu, B erlin'in bu önerişim red edecek ve Fransa'nın yenilgisinden sonra. Ingiltere nın, Fransa'nın b ü tü n hak ve m enfaatlerini k o ru mayı üzerine aldığını açıklayacaktır.9 92 1 Ancak, gerek C lodius, gerekse B erlin,
sorunun hemen ç ö z ü l
m esini is tiy o rla rd ı. D iğer yandan, R om anya'dan sevk edilecek petrol karşılığında b ir m ik ta r k ro m u n takas edilm esi önerisi de sonuç getirm eyecektir.93
91 Önder, age. s. 129; Krecker, age, s. 177; 0TDP,s. 166-167. 92 Önder, »ge, s 129, Kreckec age. s. 177. 93 Kreckecage. s. 178.
631
lü ık iy c de, 28 Ağustos 1938 ta rih li TCırk-Alman Ticâret A n t laşması m i) savasın basından itibaren uygulanam am ış bâzı h ü k ü m le rin in artık yeni ticâret antlaşması ile uygulamaya k o n u lm a ' sıııı istiyo rd u . C lodius, A nkara’nın bu tü r ta le p le rin in karşılan ması gerekliğini Berlin'e b ild ire ce ktir. D iğer yândan, T ü rk H ü k ü m eti, Alm anya'dan mâlî yardım da talep ediyordu.94 M cııcm encioğlıı, 1943 yılı başından itibaren Alm anya'ya yeterli m iktarda krom sevk edilebileceğine d ik k a t çekiyor ve bu konuda söz veriyordu. A ncak B erlin, krom sevkı söz konusu olm adan, görüşmelere devanı etm enin anlamsız olacağı kanısındaydı. N i iç kim görüşm eler 20 E ylül'dc kesilecektir.95 A B D ile In g ilte re . T u rk -A lm a ıı e k o n o m ik g ö rü ş m e le rin d e n m em nun kalm am ışlardı vc m ü tte fik le rin T ü rkiye ve vaptığı silâh ve askeri malzeme ve teçhizat şevkini koz olarak k u lla n a ra k, A n k a ra )! etkilem eye çalışıyorlardı. Fakat T ü rkiye , m ü m kü n olduğu kadar cok askeri malzeme ve teçhizat elde edebilm ek ha km u n dan. Alm anya ile m ü tte fik le r arasında geniş b ir hareket serbestisi ne sahipti ve cğeı b ir taraf şevki keserse, bu boşluğu, d o ğ a l'o la rak. diğer taraf d o ld u ra b ilird i. N ite k im , nc Alm an ya. ne de mü t* (elikler. 1 ü rkiye ’nin İni denge oyunu vc manevra alanı karşısında. Ankara'yı şevki tamâmıyla kesmekle tehdit ed ebiliyorlardı. A yrı ca. M cııem eııcioğlu. A lm anya'nın T ü rkiye 'ye askeri malzeme sev kın in Berlin in de yararına olacağı konusunda Clod i us un d ik k a ti ni cckivordıı. / A lm a n y a 'n ın krom şevki ko n u su n d a ısrar etm esi ve T ü r k i ye'nin de görüşm elerin keşi I inesi tiden duyduğu endişe karsısında b ir uzlaşma aracısı başlayacaktır. Menemene i oğlu. 29 E y lü ld e , C lo d iu sa , T ü rk iy e n in, im zaladı ğı anılaşmalar gereğince, A lm anya’ya krom satma olanağının bu lunmadığı m gerekçeleri ile açıklayacak, m ü tte fik le rin kro m sevkivâiı karşılığında, 1 tırkıycV c silâh sevk e ttiğ in i vc krom bedeli
94 Önder age. s 130 Gfrisneck, Türkiye'nin l93ti yılında imzalanmış olan antlaşmanın özellikle askerî malzeme sevkme iliş k in m addelerinin uygulanm asını caleg e ttiğ in i yazıyor G fasneck, T ü rk e i uıırt A lg han Istan. s. 90. 95 Önder, age, s 130; Krecker. age. s 178.
632
nin bu şekilde karşılandığım belirtecek ve n ih a ycl b ir uzlaşma v> o lu n u n bulunm ası im kanından söz edecektir.96 Pupcn dc, ta k tik olarak, görüşm elerin kesilm esine karşıydı vc T ü rk iy e 'n in , lıiç olmazsa. 1942 yılı yazında ya da sonbaharında, A lm anya ya k ro m satabileceğini d ü ş ü n ü y o rd u . A yrıca, Papen e göre, krom sevkıyatı üzerinde ısrar etm ek de anlam sızdı. Ç ü n k ü , A lm anya'nın savaş iç in gerekli başka hamm addelere de ih tiyâ cı vaıdı ve bunları T ü rkiye 'd e n alm ak m ü m k ü n d ü . D iğer yandan, T ü rk-A lm a ıı Ticâret Antlaşm ası'nm im zalanm ası, siyasal plânda, T ü rk -İn g iliz antlaşmasını geride bırakacak ve T ü rk iy e 'n in M ih v e r güçlerine yakınlaşm asında ö n e m li b ir kö p rü görevi görecekti.97 PapeıTin uzun dönem li bu stra te jik görüşü, nilıâyel Berlin tara lın dan da benimsenecek lir. T ü rk-A lm a n Ticâret Anılaşması, 9 E kim 1941 tâ rih in d e im zala n ır Atıllaşm a ile. ik i ü lke arasında 31 M an 1Q43 tâ rih in e dek ya pılması öngörülen dı$ ticâret saplanıyordu. H er ik i ü lke dc b irb ir lerine 200.000.000 A lm an M a rkı (R M ) değerinde ihracât ya pa çaldı. Alm anya, T ü rkiye vc askeri malzeme, d cm ir-ç e lik , ulaşım araçları, m akim i gibi sanayi ü rü n le ri satacak ve karşılığında çeşitli hammaddeler vc gıda maddeleri alacaktı 98 Alm anya, imzalanan ticâret antlaşması ile, yeni vc cok önem li bir başarı daha kazanmıştı. Bu sûrede, A lm anya, T ü rk iy e 'n in dış ticârelim le b irin c i sırayı bıraktığı In g ilte re ’yi yeniden geçmiş vc 1941 yılı o rtalarından iliş k ile rin k e s ild iğ i 1944 y ılın ın Ağustos ayma dek, T ü ık dış ticâ re tin d e ye n id e n b irin c i sırayı alınıştı. 1040 yılında T ü rk iy e 'n in to p la n ı ihrâcâtında A lm a n ya 'n ın payı sâdece % B.ö iken, bu oran 1941 yıluıda % 21.8e yükselecektir.99
$6 Önder, age, s. 130 97 Önder, »gç. s. 130-131. 93 Önder, age, s 131: Kıecker, age. s. 179; Glasneck,Türtcei und Afçhanistan. s. 93. A yrıca fok ı Fal ıh fUfkı A ta y, “ A lm anya İle İm zaladığım ız İk tis â d ı A n tla ş m a la r", Ulus. 0 0 10 19411; Âsnn Us, “ Türk-Alman Ticâret Muahedesi nin İmzası '. Vakit. {10.10.19411; Yunus Nâdi. “ Türk-Alman Ticâret İtilâfı". Cumhuriyet. {10.10.1941): Eteni İzzet Benice, "Türk-Alman T ic â re t M u a h e d e s i", Son T e lg ra f, (10.10.1941); A b id ın D â ve r, 'T ü rk -A ln ıa n T ic â re t Antlaşması". İkdam, (11.10.1941).
99 VVeisband.age. s. 105 633
B e rlin 'in başarısı bununla da b itm iyo rd u . Yine aynı gün, karşı lık lı b ir nouı değişim i ile, başka b ir anılaşma daha yapılacak ve taradar, bu anılaşma ile, gelecekteki krom sevkıyatının k o şu lla rı nı da saptayacaklardı. A ntlaşm aya göre, A lm a n ya , T ü rk iy e ye, M1) . 000.000
Alm an M arkı (R M ) değerinde askerî malzeme ve baska inallar sevk edecek, buna karşılık, T ü rk iy e de, Alm anya'ya, 15 Ocak 1943 târih inden itibaren, 45.000 ton krom , 12.000 ton ba kır, 7.000 ton pam uk ve 8.000 ton da zeytinyağı ihraç edecekti. Cl od i us un asıl başarısı, Alm anya'ya yapılması öngörülen krom sevkıyatının denelim altına alınmasıydı. Gerçi antlaşma, b ir silâh kredisi içııı, yeni b ir anılaşm a daha yapılm asını ö n g ö rü y o rd u . Ancak, anılaşma ile, Alm anya ya, 1 N isaıı-31 A ra lık 194 3 tâ rih le ri arasında, daha önce sevk edilm esi öngörülm üş toplam 45.000 um kro m dışında, b ir kez daha 45.000 to n krom ve 1944 yılı ic iıı de 90.000 ton krom , yani b ir yıl ieincle, toplam 180.000 ton krom sevk edilmesi öngörül m Uşııi. Toplam 135.000 ton kro m u n karşı lığı olarak, A lm anya, T ü rk iy e ’ye askerî malzeme sevk edecekti.100 Savaş v tIIa rın d a T ü r k iy e 'n in k ro m ü r e tim i, 1939 y ılın d a 183.000 ton, 1940 yılında 169.800 to n, 1941 yılında 135.700 um, 1942 yılında 116.300 ton, 1943 yılında 154.500 ton, 1944 yılında 182.100 ton ve .1945 yılında da 148.100 ton olacaktır.101 Anılaşm a görüşm eleri ııe kadar zor geçtiyse, anılaşm anın, özel lik le de s ila h şe vki h ü k ü m le r in in u y g u la n m a s ın d a o derece önem li g ü ç lü k le r meydana gelecektir. R ibbeıurop, 1942 y ılın ın Mayıs aynıda, silah sevkıyatının yapılması i ç i n, T ürkiye'den siya sal tâvizler alınması gerektiği düşüncesi ile , bu yoldan da T ıitk H ü kü m e ti ne baskı yapacak ve A lm an savaş g e m ile rin in ve denıza lıılam ım Boğazlar dan geçmesini sağlamaya çalışacaktır.102 T ürkiye ile Alm anya arasındaki dış ticâretin esas itib â rıyla de m iry o lu ile yapılması, lıcrşeyden önce, M e riç nehri üzerinde bu lunan ve daha önce tahrip edilm iş olan k ö p rü le rin onarılm asını vc ulaşıma açılm asını g e re k tiriy o rd u . K ö p rü le rin o n a n ın ın d a n
100 Önder, age, s. 131, Krecker. ege, s 180*181; Glasneck. Türkei und Afgbanistan. $ 93 101 Weisbar>d, age, s 123-124 102 Kreckeçage. $. 181-183.
634
sonra bile, ulaştırma araçlarının yetersizliğinden dolayı, 1043 yı lın ın Ocak ayından itib a re n , A lm a n g e m ile ri, T ü rk iy e ’den A l manya'ya sevk edilen kro m u İstanbul'dan Burgaz'a (B ulgaristan a) taşımak zorunda kalacaklardır.103 T ü rk iy e ile A lm anya arasındaki ulaşım da ayrı b ir sorundu. Daha 1942 yılı basında, M enem encioğlu, Papcn ile yaptığı b ir görüşm ede, bu konuda T ü rk iy e ile B u l garistan arasındaki anlaşmazlığı dile g e tiriy o r ve sınırdaki d e m ir yolu batları konusunda antlaşmalara uyulm asını is tiy o rd u .104 T ü rk -A im an Ticâret A n tla ş m a s ın ın im zalanm asınd an sonra T ü rkiye ile Alm anya arasında e ko n o m ik ilişkile rd e gerçek b ir ya kınlaşma başlayacaktır. T ü rk-A lrn a n ticâ re tin in uzun zaman aksa masının olum suz e tk ile ri, T ü rk iy e ’de, hele savaş koşullarında, da ha cok hissediliyordu. Bu nedenle, 28 Haziran 1942 tâ rih in d e . A l man sanayii ve banka te k e lle ri D eutsche B ank, K rııp p , O ııo W olH , F ctıostahL S ta lılu n io n ile Devlet D e m ir Y ollan arasında, 22.000.000 A lm an M arkı (R M ) değerinde, 15 lo k o m o tif, 200-300 vagon, vedek parça ve d iğ e r gerekli malzemeyi içeren b ir antlaş ma im zalanır, Diğer yandan, bu alanda, ö ze llikle de sanayi yatı rım larında pek çok Alm an firm ası ile sözleşmeler im zalanacak tır.105 T ü rk -A lııta ıı Ticâret Antlaşm ası görüşm eleri sırasında, krom sevkıyatı so ru n u n u n çözülebilm esi için , T ürkiye'ye Alm anya ta rafından verilecek b ir silâh kredisi de ö n g ö rü lm ü ş tü . Berlin, 1942 yılında, e ko n o m ik iliş k ile ri olduğu gibi, silâh kredisi için sü rd ü rü le n antlaşma g ö rü şm e le rin i de, tam am en siyasal am açlarının b ir parçası olarak görecek vc görüşm eleri bu amaçla sürdürecek tir. Zâten B e rlin , askerî başarılarının ve rd iğ i güçle, T ü rk iy e 'd e e ko n o m ik alanda yemden b irin c i sırayı alm ıştı ve b u suretle, T ü r kiye 'n in M ih v e r devletlerine katılm ası yo lu n d a önem li b ir adım
103 Glasneck, Türkei uııd Afajhanisiaıı, s 95. 104 ADAP, Sene E: 1941-1945, Band I, <12. Oerember 1941 bıs 28 Februar 1942),
PapeıVden
A D B ye", Nr 250, 17.2 1942, <61/40349-50). 105 Glasneck, Türkeî und Alghanistan, s 95-96. A yrıca, Türkiye'nin daha önceki yıllarda benzeri Alman firm aları ile kurduğu ekonom ik ilişkiler konusunda ayrıntılı bilgi için bkz Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 55-96 ve 199 245
635
anığımı inanıyordu. B e rlin ’in gözünde, e ko n o m ik iliş k ile r ve anı laşmalar, nihayet siyasal amacı olan, A nkara’n ın müttefiklerden tamamen ve kesin olarak kopm asına/koparılm asm a yarayacak bi rer araçtı. Alm anya, J942 y ılın ın M art ayında, T ü rk-A lm a n Ticâret A n t laş nıası'na olan bağlılığını göstermek amacı ile ve b ir iy i niyet gös terisi olarak, Türkiye'ye, kendisine gelecekle yapılm ası öngörülen kro m sevkıyatına karşılık, silâh sevk etmeye karar verir. Aslında bu konu, 1938 yılın da K ru p p firm ası ile sözleşmesi im zalanan, fakat sava$ başladıktan sonra T ü rk iy e ’ye sevk edilm eyen silâ h la r la ilg iliy d i ve Ankara, bu konuda zamanında çok hassasiyet gös te rm işti. Söz konusu olan, zam anın da K ru p p firm a sına sip â ıis edilm iş, 108 paıça 7.5 c in lik sahra uçaksavar lo p la rın d a n henüz sevk edilm em iş 20 tanesi ile 6.400 top m e rm isin in şevkiydi. As lında zamanında T ü rk iy e ’ye sevk edilm em iş olan bu askeri m al zeme, A lınan O rdusu n un stard artlarına uygun değildi ve bu ne denle de. A lm an Silâhlı Kuvve ile r in in işine yaram ıyordu. Sonuç ta, m alzem enin T ü rkiye ye sevk edilm e sini Berlin dc is tiy o rd u 106 Papen, daha 16 Şubat 1942 ta rih li b ir raporunda, T ü rk iy e 'n in , k ıc d i karşılığında, askerî malzeme alm ak istediğini haber veri Yor d u .107 N ûm an M enem encioğlu ise, A lm an E ko n o m i Bakanı h u ıık ile yapılan kredi antlaşm asının108 yeniden bayat bulm asını önerm iş ve söz konusu antlaşmada öngörülen değerde askeri m alzem enin T ü r k iy e ’ ye ş e v k in i is te m iş ti. A n tla ş m a y a g ö re , T ü r k iy e ’ ye 150.000. 000 A lm an M arkı (R M ) değerinde kredi açılacaktı, Bu kredinin 90.000,000 Alm an M a rk lık (R M ) kısm ı s iv il amaçlarla, 60.000. 000 A lm an M a rk lık (RB) kısm ı ise askerî amaçlarla k u lla nılacaktı. Ancak, 16 Ocak 1939 ta rih li bu kredi anılaşması, daha
106 SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman D ışişleri D âiresi B elgeleri, T ü rk iy e ’ deki Alm an P o litika sı {1941-1343). T/Vıehl'deiî R ib b e n tro p V , No 62 Ticarî Politika Kısmı Seli Gizli. Nr. 21. 17.3.1942, s. 54-58. 107 Krecker, age. s. 184. 108 A ynni.li bilgi için bk*. Cemil Koçak, 249.
636
Türk-Alman İlişkileri (19234939), S
222. 234, 236-238 ve
sonraki siyasî ve askeri gelişm eler nedeniyle, B e rlin tarafından
onaylanmamıştı.109 Bu sırada başlayan görüşm eler ise, aslında B e rlin 'in ko n u yu sü rüncem ede b ıra km a k istem esi sonucunda, uzun s ü rm ü ş tü . A l manya, lıâlâ, T ürkiye'ye silah sevkıyat) karşılığında, 1042 yılında krom elde edebileceğini um uyordu. Ankara’nın silah şevki k o n u sundaki telepleri ise cid d î b ir yankı uyardırm am ışlı. T ü rk iy e nin bu yöndeki g iriş im le rin in sonnıı b ir sonuca bağlanabilm esi, a n cak Papcıı’in, Mart ayı sonlarında, bizzat H î lİ c r i ikna etmesiyle m üm kün o la b ile ce ktir.110 H itle r ile B e rlin ’de yaptığı görüşmeden hemen sonra A nkara’ya dönen Papen, B e rlin ’e yazdığı raporda, A n ka ra 'n ın M a rt ayı boyunca devam eden ö n e rile rin e k a rş ılık , ö ze llikle silah scvkiyâıı konusunda yanıl verebildiğim bel in i y o l du. Papen, Men emene i oğlu ve Saraçoğlu ile göıüş Lüğünü ve onla ra, A n ka ra ’nın anılaşma ö n e risin in ilk e olarak kabul e d ild iğ in i söylediğini, fakat B e rlin ’e b ir heyet gönderilerek, şevki yatın ne ö l çüde yapılabileceğinin vc ne zaman başlayabileceğinin kararlaştı rılması gerekliğini b e lirttiğ in i a çıklıyo rd u .111 A lm an H ü kü m e ti vc Papen, T ürkiye'ye silah sevkıyatım » A n kara’nın m ü tte fik le rle olan iliş k is in i azaltacağına ve sonunda, T ü rk iy e 'n in M ih v e r devletlerine katılm asına yardım cı b ir etken olacağına inanıyorlardı. Ancak bu konuda b ir tereddüt hâsıl o l muş olm alı k i, Berlin, silâh scvkiyâıı konusunda görüşmelere baş lamayı devamlı olarak erteleyecek ya da sürüncem ede bırakacak tır. A lm anya, m u h a kka k k i, bu g ö rü şm e le ri, daha ço k. T ü r k i ye’n in A lm anya’ya bâzı askerî k o la y lık la r sağlamasında öne m li bir elken olarak görüyordu. N ihayet 1 N isan’da silâh sevkıyatı olarak ilk aşamada toplam üç denizaltının verilebileceği saplanır. Karşılığında ise, T ürkiye'ye sevk edilen denizaltı sayısının ik i kat) A lm an denizaltısm ın, yâni
109 ADAP, Serie E: 1941-1945, Band I, (12. Dezember 1941 bis 28. Februar 1942), "Alman Dışişleri Bakanlığı İktişat Politikası Dâiresi Yöneticisi W İ*hTjn RepçrM", N r 2Ş4, 27.2.1942,12>09/456 695-96). 110 Papen, age, s 552-553. 111 ADAP, Serie E. 1941-1945, Band II, (l Maerz bis 15. Juni 1942). Pependen ADB've", Nr. 115. 6.4.1942, (61/240 462-64).
637
toplam altı Aim aıı donizalusm ın, Boğazlardan geçerek, Karade niz’e anılması talep e d ilir.112 H iılcr, doğu cephesinde Alm an O rd u la rın ın yaz saldırısının so n u cu n u b e k liy o r ve g ö rü ş m e le rin sürüncem ede kalm asınd an memnun oluyordu. B erlin’in hesabına göre, zaman A lm anya'nın lehine işliyordu. Bu nedenle de, Mayıs ayı baslarında dahi, T ü rk heyetinin, sılâlı talebi konusunda, bâzı ayrıntılı ö n e rile r hazırla ması ve bunları Berlin'e sunması henüz is te n m iy o rd u .113 Oysa, T ü rk G enelkurm ay Başkanlığı tarafından 11 N isanda hazırlanan vc Alm anya'dan talep edilm esi öng ö rü le n silâh listesinde, orta b ü y ü k lü k te tanklar, to p la r, avcı ve bom ba rdım a n u ça kla rı ile uçaksavar topları ve denizaltılar b u lu n u y o rd u .114 Bu arada Berlin, PapcıVin önerisi doğrultusunda Berlin'e gide cek olan T ü rk heye tin in seyahatini bâzı yazışm alarla u za u vo r d u .115 Mayıs ayı sonunda ise, T ü rk iy e 'n in si lâfı sevkıyatı önerileri ayrıntılı olarak belirlenecektir, T ü rk iy e 'n in silâh Lalcbi listesinde, üçte b iri m odern avcı vc bombardım an uçağı olm ak üzere, to p lam 200 uçak, 200 adet 3.7 e m lik uçaksavar topu ve cephanesi, 200 adet 2 cm ’Jik uçaksavar lo p u ve cephanesi, 100 adet 7.5 c in lik tanksavar topu ve cephanesi ve 200 adet tank ve cephanesi b u lu n u yo rd u . B unun dışında, m aki nah tüfekler, askeri araçlar, önem li sayıda ta m ir aracı, bu araçlar iç in yedek parça, o p tik araç lar. mayın vc askerî fabrikalar için araç ve gereç de yine bu tisLcyc dâhildi. H iılcr, A nkara'nın taleplerinin düşünüldüğünd en çok da
n?
K recker.gflç.s. t W
113 Krecker, age, s 186. 114 Glasneçk, Tiarkei und Alghanistan, s 97. 115 ADAP. Sene E: Î94M 945, Benci If. (1. Maerz his 15, Jum 1942), "Elçi Rinielen’m Raporu". Nr 103, 1 4.1942. (1099/318 606); ADAP, Sene E: 194M945. Band II, (1. Maerz bis 15. Jum 1942). "Ritter in Raporu", Nr. 107, 3.4 1942.11099/318 591*93); ADAP, Serie E: 1941-1945. Band II, (1. Maerz bis 15. Jum 1942). P a p e ld e n AOB'ye", Nr 121,9.4.1942, (61/41) 4S$-69); ADAP, S e n i E. 1941-1945, Band II. (1. Maerz bis 15. Juni 1942), "Clûdıus'un Raporu". Nr. 189, 6.5.1942. (61/40 512-13/1); ADAP, Sene E; 1941*1945, Band II, (1. Maerz bis 15. Jtım 1942), "PapeıVden ADB'ye". N r 210.15.5.1942, (61/40 526-27); ADAP. Serie E: 1941-1945, Band il, (I Maerz bı$ 15. Jum 1942), T ap en 'd en AD BVe’\ Nr. 217. 30.5.1942, (61/40 532-33).
638
ha geniş kapsamlı o ld u ğ u n u , fakat tüm ta leplerin karşılanması itin taba ha reayaca kİ an m belirtecektir.116 Nü man M cncm encioglu, 5 M ayısta, PapeıVe, T ü rk iy e 'n in silâ ha ihtiyâcı olduğunu vu rg u lu yo rd u .117 Berlin, nihayet. Mayıs avı ortalarında, Türkiye'ye 100.000.000 Alm an M arkı (R M ) değerinde silâh kredisi verm eyi resmen öne recek ve T ü rkiye d t\ bu krediye karşılık, askerî b irlik le rim Sovyet sınırına kaydırm ayı kabul edecektir, 23 MayısTa da. Faik Bozar başkanlığında b ir T ü rk heyeti Ber lin'e gider ve b ir hafta sonra bizzat H iılc r tarafından da kabul edi lir. Silâh kredisine iliş k in T ü rk-A ln ıa n görüşm eleri uzun sürer ve zo ılu geçer. Berlin, silâh sevkiyâlı karşılığında, Ankara’dan, ham madde şevkinin artırılm asını ve özellikle de, sevk edilm esi öngö rülen krom m ikta rın ın yükseltilm esini talep eder. Ancak bu tale bin kabul edilmesi hâlinde, T ü rkiye ’nin önerdiği silâh sevkiyâlı listesinin, lıaüâ bedeli 100.000.000 A lm an M arkı'm (R M ) geçse dahi, karşılanacağı vaacl e d ilir.118 T ü rk iy e 'n in talepleri hu acıdan incelenir vc Ağustos ayında, taleplerin, krom ve bakır sevkiyâlı karşılığında* kabul edileceği b e lirtilir. B erlin, T ü rk iy e 'n in silâh ta lebinin toplam 400.000.000 A lm an M a rk ın a (R M ) ulaştığını, an cak kıo m vc bakır sevkiyâlı karşılığında, bu talebin karşılanmaya çalışılacağını açıklıyordu.119 T ıîrk iv• c ’n in A lm anya'nın karşı ö n e rile rin i kabul etm ediği ve * A lm anva’m ıı da T ü rk iy* e 'n in kredi ta le b in i 100.000.000 A lm an / Markı (R M ) tle sınırlamaya çalıştığı, ancak daha yüksek değerde bir kre d in in kabul edilebilm esi iyin, karşılığında kro m ve bakır
116 ADAP, Sene E: 1941-1945. Band IS, (1 Maer* bis 15 Juni 1942}, "Schm idl'in Raporu", Nr. 256, 30 5.1942JF 16/0248-51 \ 117 Önder, age, s. 136. 1tS ADAP. Serte E: 1941-1945. Band III. 116. Jum bis 30. September 1942). "Alm an Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi VVıetıl'in Raporu'1. Nr. 282.10.6.1942, 15183/E 304 569-70). 119 ADAP, Serie E: 1941-1945. Band III. 116. Jum bis 30 September 1942). "A lm an Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi Wıel>l'm Raporu". Nr. 169, 8 8-. 1942,12109/456 668-71).
639
sevk edilm esi gerektiği konusunda ısrâr ettiği anlaşılıyor. B erlin, göı üşm eleri kesm ek tlc iste m e d iğ in d e n , daha ziyâde, oyalama ta k tiğ in e b a ş v u ru y o rd u .120 R ib b e m ro p , k re d i anılaşm ası iç im T ü rk iy e 'n in , 1945 yılında da, A lm anya’ya en az 50.000 ton krom sevk etm esini talep edecek, fakat talebi red edilecek ve bunun ü ze rin e , g ö rü ş m e le r ye n id e n u za ya ca ktır. B e rlin , A n k a ra ’nın krom sevkıyatında çekingen davrandığını da hissediyordu 121 Ovsa. Eylül ayında, anılaşma m etni hazırlanmışı». Tam bu sırada, Kuzey A frik a cephesinde A lm an O rd u s u 'n u n acık yenilgisi ve doğu cephesindeki g ü llü k le r i, A lm anya ıçiıı za m anın azaldığını gösteriyordu. Bu nedenle, A lm a n ya , antlaşma görüşm elerini daha fazla uzatmadan, kendi ö n e rile rin i geri alarak ve A nkara'nın taleplerim kabul ederek, kısa zamanda b ir anılaş ma imzalanmasını gerekli görecektiı*.122 Alm anya. 1945 yılında mü ild ik le re sevk edilecek kro m m ik ta rının, aynı yıl Alm anya'ya sevk edilm esi öngörülen kro m m ik ta rından daha fazla olmayacağı yolunda N ü man M ene menci oğlu taralından verilen güvence ile yetinm ek zorunda kalır. D iğer yan dan, bâzı k iic ü k a yn ım i arda da göriışbi iliğ i sağlamak zaman al maz Anılaşnta ile, 9 E kim 1941 lâ rih in d e imza edilen T ü rk -A lıu a n
120 ADAP, S ene E: 1941 1945, Band MI, (1$. J u n i bis 30. Septe-mber 1942), "C lo d iııs ta n Feldmark'a", Nr. 185. 13.8.1942. <61/40 733-34); A0AP, Sene E: 1941-1945, 6 and I I I J 16 Juni bt§ 30 September 1942), "Alm an D ışişleri Bakanlığı İktisat Politikası D âiresi Yöneticisi W iehlrin Raporu", Nr. 201.18.8.1942, (61/40 746). 121 ADAP. Serie E: 1941-1945. Band lif. (16. J u n i bis 30 September 1942), "A lm an Dışişleri öakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yönetiçişi VViehfden Rıbberıtrop'a", Nr. 274, 7.9.1342. (61/40 788); ADAP. Serie E 19410945, Band III. (16. Juni bis 30. September 1942), "CJodius'uo Rapor»". fJr. 318. 27 9.1942.(61/40 832-35). 122 ADAP, Serie £. 1941-1945, Barıd IV. (î. Oktober bis 31. Dezember 1942), "Papen'den ADB'ye", Nr. 34. 10.10 1942, {2109/456 650); ADAP, Serie E. 194MS45, Band IV. (1. Oktober Djs 31 Dezember 1942), ’ Papen'den AD B 'ye", N r 65. 17.10.1942, (61/40 862-63); AOAP. Sene E: 1941-1945. Band IV, f i. Oktober bis 31. Dezember 1942), "Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası D âiresi Yöneticisi VVıehiden R ib b e n tro p V , Nr. 94, 24.10 1942, {61/40 468-69), ADAP, Serie E; 1941-1945. Band IV. (î. Oktober bis 31. Dezember 1942), "Alm an Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi VViehl'in Raporu", Nr. 126. 4.11.1942, (61/40 91819); ADAP, Serie E. 1941-1945, Band IV, (1. Oktober bis 31. De2 ember 1942), 'P apenden ADB'ye", Nr 128,4.11-1942, (61/40 916-1?); ADAP, Serie E: 1941-1945. Band IV. n . Oktober bis 31. Dezember 1942), "Rıntelen'den ADB'ye ', Nr 180.15.11 1942,(61/40 946).
640
Ticâret A ntlaşm asının kıo m sevkiyâlı ile ilg ili h ü k ü m le ri a rtık is le rlik kazmı ıv/ ordu ve Berlin i cm de asıl önem li olan nokta buydu. ' T ü rkiye de, söz konusu askeri m alzemenin te slim in in 31 A ra lık 1943 târihine dek, yâni daha geç b ir târihte teslim edilm e sin i be nim sem işti. Antlaşm a 1042 yih sonuna dek uzadığından, anıl as manın siyasal sonuçlan da değişik olacaktır. Pupen, antlaşmamı 1 . yâni B e rlin ’ in A n ka ra ’ya askeri malzeme ş e v k in in , T ü rk iy e nin n ü m e rikle r yanında a k tif olarak savaşa katılm asına engel olacağı kanısındaydı t . ]2S 1 ü rk-A lm an kredi Anılaşması, y ılın son g ü n ıı, yâni 31 A ralık 1942 tâ rihinde im zalan ır.1 124 Antlaşm aya göre, A lm anya. T ü r k i 3 2 ye’ye, 1043 yılın d a , bu y ılu ı Şubat ve Ağustos ayları arasında, 100.000.000 Alm an M arkı (R M ) değerinde askeri malzeme sevk edecekti. Kredi antlaşması 011 y ıllık tı ve kredi borcu, T ü rk iy e ta rafı ııclan 1943-1944 yıllarında A lm anya’ya yapılacak krom şevkiyat 1 ile ödenecekti. T ürkiye'ye sevk edilecek askeri malzeme ara sında en ö n e m lile ri. <30 adet Fockc W u lff 190 tip i avcı uçağı. 32 adet 111 tipi taıık, 35 adcı V I tipi tank, 60 adet 5 cm ’lik tanksavar topu ile 265 adet ağır m aki nalı tü fe kli. G ördüğüm üz gibi, Alm anya, askeri başarı lavının verdiği güçle, T ü rk iy e ile e k o n o m ik iliş k ile rin d e yeni tâ vizle r elde etm ek ve eline geçirdiği bu lıısa l 1 değerlendirm ek üzcıe, harekete geçm iş ti. Yine kolayca görülebileceği gibi, A lm anya, 1942 y ılın ın ilk b a har avlarında, hem siyasal, hem e ko n o m ik, hem de askeri iliş k i* * İm le , hu her ue alanda da, avın zamanda ve b irlik le , kendisine bâzı askeri k o la y lık la r sağlanması iç in , A nkara üzerinde baskı km uvurdu. s Y tlm son günü im zalanan bu k re d i anılaşm ası ile, T ü rk iy e , denge politikasını sü rd ü rü yo r ve savaşan lıer ik i tarafı an da aske ri yardım almayı başarıyordu. T ü rkiye , b ir yandan, savaş dışı lu-
123 O ndec age. S. 136-137, K recker. aye. S. 186-187. 124 AD AP. Serie E; 194M945, 6 and IV, (>. Oktober bis 31. Dezember 19421, "Türk Alman Ticaret Antlaşm ası M e tn i", Nr. 331. 31.12.1942. (5163/E 304 123-35»; K recker. age. s. 187-189; G lasneck.Tiirkei und Algfıanistaıt, s. 98-99. Antlaşma metni ile sevk edilmesi öngörülen askeri malzemeye ilişkin ayrıntılı bilgiler, rakam
lar ve tablolar için bkz. Krecker. age, s. 264-270 641
u m u m u sm dürm ek için denge politikasına devanı ederken, diğer yandım da, askeri gücünü artırm ak ve ü lke n in savunma gücünü geliştirm ek için caba harcıyordu. Alm an Dışişleri Bakam R ibbentrop, 15 Nisan 1042 de, PapcıTc verdiği talim atla, Ankara'nın A lm an Ordusu n a yardım cı olması nın sağlanması icm girişim lerde bulunması m isliyordu. Ribbem rop, öncelikle, Alm anya nm askeri malzeme şevkini kabul etmesi hâlinde. Hâriciye Vekâlet in m ya da G enelkurm ay Başkan lığ ın ın , B erlin'in bu yöndeki taleplerini ne ölçüde karşılamaya hazır o k lu ğu mm saptanmasını talep ediyordu, B e rlin 'in talebi, bâzı Alm an d e n iza lıila n n ın . Boğazlardan gizlice geçerek, Karadeniz'e çıkm a lıy d ı. T ü rkiye nin talebi olan askerî malzeme sevk i *vatı ancak hu utl e hin gerçekleşmesine bağlıydı. Berlin, T ü rk iy e ’ye ik i ya da üc denizaltı saunaya hazırdı. Fakat Ankara, buna karşılık, bâzı Mnıaıı dcnizal uların m. Boğazlardan gizlice geçerek, Karadeniz e çı kısına izin verm eliydi. B erlin’de, Papen'in önerisi üzerine, birkaç Alınan sürat b o lunun Boğazlardan geçerek Karadeniz e açılm ası na karar verilm işti. Ribbentrop, Papen'in kendisine yazdığı rapo ra dayanarak, PapenV verdiği talim atta, söz konusu sürat hodan ım ı. taşıdıkları askerî m alzemenin kamu İle edilmesi hâlinde. Bo ğazlardan geçişi sırasında herhangi b ir sorun çıkmayacağım be lirliy o rd u . Ancak bu konuda T ü rk H ü k ü m e ti ile görüşm enin ge rekli o lu p olmadığı belirsizdi. Diğer yandan, Papcn, Ribbentrop a yazdığı h ır raporda, bu konuda T ü rk H ü kü m e ti ile görüşme ve ge rek olm adığım b ild irm iş ti. Papcn, bu raporunda. Boğazlar dan da ha önce de lıir Alm an dcnızaltıstnm geçtiğini, ardından lü rk iv e ile hu konuda g ö rü lm e le rin devam ını is te d ik le rin i b e lirtiy o r ve «yırca söz kotlusu A lm an sürat botlarından bâzı lam ı m topluca Boğazlara gönderilm esini isliyo rd u . R ibbentrop, Papen'in bu ra porum la, bâzı Alm an süıaı botlarının Boğazlarclaıı topluca geçişi sırasında herhangi b ir g ü çlü k çıkm ayacağım b ild ird iğ in e isâreı ediyordu. Ribbentrop. yine Papen'in bu raporuna dayanarak, Pa pcn e, d ö rt Alm an sürat botunun Boğazlardan geçirilm esini iste d ik le rin i biIcliı .vurdu t*1 5 3
12ü ADAP. Sene £ 1941-hMS, B unıl I I , f i. M a e rr l)ıs 1ü Jum 1942i, -R rb ije n iro p 'ta n P a p a n 'e ". Mı 135. 15.4.1912. 161/40 642
B e rlin ’de ta le p le rin in gerçekleşm esini bekleyen R ibbentrop» aslında, çok da temelsiz b ir ü m it içinde d e ğ ild i. N ite k im , T ü r k i y e 'n in B e rlin B ü y ü k e lç is i H üsrev G erede, 1942 y ılın ın O cak ayında yazdığı b ir yazıda, “ Prusya in ild e r e ğ itim in in ru h u , T ü rk insanının özüne büyük ölçüde u ym aktadır" derken ,126 diğer yan dan da, 17 N isan 1942 tâ rih in d e , Weizsaecker ile yaptığı b ir gö rüşmede, T ü rk iy e 'n in In g ilte re ile m ü tte fik , fakat A lm anya ılc yürekten dost olduğunu a çıklıyo r ve T ü rk iy e 'd e herkesin, Sov yet ler B irliğ i karşısında, b ir A lm an askeri zaferi için dua e ttiğ in i s ö y lü yo rd u .127 Papen, R ibbentrop'un bu talim atı üzerine, hemen harekete ge çecek vc 18 Nisan ta rih li raporunda da, ko n u yu G e nelkurm ay İk in c i Başkanı Orgeneral Asım G ündüz ile görüştüğünü açıklaya caktır, Â sim G ündüz, A lm anya'nın ö n e rile rin i yanıtlayarak, A l man O rduları nın doğu cephesindeki saldırısının başarıyla devam etm esinin T ü rk iy e 'n in çıkarlarına uygun olduğunu ve bu nedenle de, B erlin’in talep ve ö n e rile rin i anlayışla karşıladıkla rını bel in m işti. Ancak, Alm an d e m za kıla n n m , ln g ıliz le rin b ilg isi dışında Boğazlardan geç m csi/geçiril mest te knik olarak m ü m kü n değildi. Ç ünkü, Boğazlar, her ik i taraftan da, m ayın ve çe lik ağlarla kapa tılm ıştı, Bu engeller, İn g iliz uzm anlar tarafından k u ru lm u ş tu ve onların yardımı ile ku lla n ılıyo r, iş le tiliy o r ve gözetleniyordu, T ü r kiye, daha önce İn g ilte re 'n in aynı yö n d e ki ricasını red e n ikte n sonra, A lm anya'nın aynı kon u d a ki talebim kabul edemezdi. Eğer B erlin'in önerisi kabul edilecek olursa, b u takdirde, İn giltere , bu nu tarafsızlığın acık b ir ih lâ li olarak değerlendirecek veya T ü rk i ye'ye derhâl savaş ilân edecek ya da T ü rk iy e üzerm de uçuş izni almayı deneyecekti. Ayrıca, Alm an d e n iz a ltıla n n m Boğazlardan geçmesinin A lm anya’nın yararına olup olm adığı da tartışma k o nusuydu ve bu soruya olum suz yanıt ve rilm e liyd i, Ç ü n kü , zâten Alm an O rdusu K ırım 'ı işgâl edebilirse, Sovyet Donanması nın
Kq-
126 Glasneck. M ethoden der D»utsch-Faschistıschen P ro p a p n d a ia e tiflk e it in der îiir k e i Vor ımd W aehrend desZ w eiien VVeltkrieges, s. 7. 127 ADAP. Serie E. 194M945, Band İ M İ . Maerz bi$ 15. Juni 1942), "VVeizsaecker İle Hüsrev Gerede Görüşmesi Hakkında Rapor", Nr. 146.17.4.1942. (458/224 7431
643
iadenizde ikm al yapabileceği b ir başka lim an kalmayacaktı. D i ğer lim a n la r nasıl alsa. A lm an Hava K uvvetleri nin m e n z ili içinde olacaktı. Bu durum da, T ü rkiye , A lm a n savaş g e m ile rin i BoğazIardan geçireceği gibi, Sovyet Donan ması'nı da Samsun lim a n ın da enterne cım cvi kabul edecekti. Am a lıâ li hazırda, A nkara’ya göre, doğu cephesinde süren saldın savaşı sırasında. Berlin için, güney sın ırlarının, tarafsızlık siyâsetini koruyan b ir T ü rk iy e saye sinde, güven içinde o kluğunu görm ek, savaşa katılan, fakat yar dım edilm ek zorunda kalm an b ir T ü rk iy e görm ekten, lıic k u ş k u suz, daha iy i olacaktı. A lm an O rduları Kafkas! arda görü kİ Çiğimde ise. durum tamamen değişecekti. G ündüz, yanıtının, olum suz bir yanıl ve T ü rk iy e 'n in iyin ivedi olmayan duygularının b ir belirtisi olarak kabul edilm em esini ayrıca rica etm işti. G ündüz, bu yanı mı. aslında Alm anya aleyhine b ir d u ru m yaratmamak için v e ril miş olduğunu vurgulam ıştı. T ü rkiye , B erlin’in güç durum da kal mamasını istiyordu. Ve unutu lm a m a lıyd ı ki, A lm anya’nın Tenkı yeye o zamana katlar sevl< ettiği askerî malzeme, A lınan O rduları Kal kaslara vardığında, A lm anya’nın askeri zaferi için b ir garanti olacaktı.128 Alm an Dışişleri Bakanlığı mn arşiv belgeleri, yukarıda açıkladı ğı m belgelerde sözü edilen Alm an savaş gem ileri ile den iza lu la rı nın, T ü rk H ü kü m e ti nin b ilg isi ve izni dâhilinde, Boğazlar'daıı ge çerek, Karadeniz'e çıktığım gösteriyor. P apenin ve R ibbentrop'un yukarıda sözünü e tliğ im raporlarım ve tâli m atlan m içeren belge ler de bunu kan u lıyo r. A lm a n savaş g e m ile ri ve den i zal t ila n , 1Ö 4M Ü 42 yıllarında, M o n trö A ntlaşm asına aykırı olarak, Boğaz lardan geçecektir. Bununla b irlik le , aradan kısa b ir zaman geçtikten sonra. Ber lin 'in bu yöndeki talepleri bizzat H iıle r tarafından geri alınacaktır. H iıle r, A lm an surat botla rın ın Boğazlardan geçirilm esi plânının takip edilmesine artık gerek kalm adığım b e lirtm işti. Sürat botları, Tuna nehri üzerinden K aradeniz’e g e ç irile c e k ti. R ib b e n tro p , 3 Mayısta. Papen’e verdiği talim atta, bu konuda artık ile ri b ir adını
128 ADAP. Serie E: 1941-1945. Band II, ( 1 . Maerz b»$ 15. Juni 1942). "P a p e ld e n ADB ye ” , Nr. 15i. t8.4.1942r <61/40 466-B8J.
644
atılmamasını istiyor ve yeni b ir görüşmeye teşebbüs edilmemesi gerektiğini b ild iriy o rd u . Bu sırada, Tüvk-Alm an D o stlu k ve Saldırm azlık A nılaşm asının b irin c i yıldönümü münasebetiyle, Türk basınında Almanya hak* kında o lu m lu yazılar vavm lam vordıı: "Türklerin, bir yandan , İngilizlerle müttefik, öbür yandan, Almanlarla dost olmasında bir uyuşmazlık görenler, Türk millî politikasının hakikî prensip ve düsturlarını bilmeyenler olmuşlardır. (...) Yalnız kendimiz için hürriyet içinde barış istemiyoruz. Bu faciayı bir an önce durdurabilecek şartların, akıl ve basiret şartlarının vücut bulmasını da, kendimiz kadar, başkaları için [del en hayırlı netice sayıyoruz."150
Bu yazının yayınlandığı gün, basında, M eriç nehri üzerindeki kö p rü le rin onanını bitm iş olacak k i, Avrupa'ya tren seferlerinin yeniden başladığına d iskin bir haber o ku n u yo rd u . A lm an O rdusu nun doğu cephesindeki yaz saldırısı bütün gü cüyle devanı ederken, Başvekil Refik Saydam ın Tem m uz ayında ölmesi üzerine, Hariciye V ekili Şükrü Saraçoğlu’nun BasvekaleıY ve Hâriciye Vekâleti Genel Sekreteri N ûm an Mene mene i oğlu' mı n da Hâriciye Vekâleti ne atanması, B erlin’de de dikkatle izlenir. AsIında, Saraçoğlu, B erlin'in gözünde, istenmeyen k iş iy d i. G ünkü, Üçlü İttifa k Aı ulaş ması, onun tarafından im zalanm ıştı ve A lm a n ya, Saraçoğlu'nu Hâriciye V e k illiğ in d e n düşürm ek için epey çaba harcamıştı. A ncak A lm an basını, bu aşamada, atamayı yine de o lu m lu karşılamaya d ik k a t edecek ve yeni Başvekil S ü kıü Sara* coğiu'nun b ir y ıl önce T ü rk -A l man D o stlu k ve S aldırm azlık A nıIaşması'nı imza e tliğ in i vurgulam ayı tercih edecektir: "(Deutsche Allgemeine Zeitung), geçen sene akdedilen Türk-Alman Dostluk (ve Saldırmazlık! Antlaşmasının onun (Hâriciye eski Vekili ve yeni Başvekil Şükrü Saraçoğlu] tarafından imzalanmış olduğunu hatır latmaktadır/’1 0 3 9 2
129 ADAP, Sene E: 1941-1945, Band II, (t. Ma en bı$ 15. Jum 1942), "B itter", Nr. 180. 1.5 1942, {1099/318 550 -51} ve 3 5.1942,13862/E 044 964}. 130 Ulus, 118 6.1942}. 131 Ulus, (11.7.1942}.
645
"[Berliner Lokal Anzeiger, Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Anı laşmasında] Şükrü Saraçoğlu'nun imzası bulunduğuna işaret ederek, yeni Türk Başvekili tarafından takip edilmiş olan siyâsetin, uzağı gören bir politikacının bütün vasıflarını taşıdığım yazmaktadır."132 "Ankara suikastçilerinin muhakemesi [Papen Suikastı Dâvası] vesile siyle yapılan haricî teşebbüslere Türkiye'nin karşı koymasında muvaffak olmasında, Saraçoğlu nuıı mühim rolü Berlin'de belirtilmektedir."133
Gcrcckıe H itle r. H âriciye V ekâletine T ü rk iy e ’n in Berlin Büyü kelçisi Hıısrev Gerede'nin g e tirile ce ğ in i ü m it e tm iş ti. A m a N li man Mene menci o ğ lu n u n atanması da Berlin'de o lu m lu karşıla maca k lir .134 Bizzat Papen, Menemene io ğ h u u ın H âriciye Vekalet in e atan ması ile ilg ili olarak, B erlin’e şunları yazaca ku r: "Yıllardır Mihver devletlerinin politikasına hayırhah bir tutum takın mış [olan bu kişinin), gelecekteki gelişmeler Ü2 $rinde etkisiz kalmayaca ğı [bellidir). Eklemeliyim ki, Nûman [Menemencioğlu], şimdi bizzat so rumluluk taşımaya başladıktan sonra, Sovyetler Birliği'nden askerî nite likte haberler aktarılması konusundaki ricalarımıza derhâl uydu ve bun dan böyle de uyacaktır."135
Pnpeıı, İn ö n ü ile yaptığı b ir görüşmeye iliş k in , 10 Haziran uV ri/ılt raporundu. İn önü'nün bu görüşmede Alm anya ile olan sıkı bağlılığı vurguladığını b e lirtiy o rd u .136 A lım ın H ü kü m e ti, doğu cephesindeki Alırıaıı askerî başarılarını ve z a id in i kanıtlam ak amacıyla, tamamen propaganda amaçlı b ir davet plânlayacak ve b ir T ü rk basın heyeti, doğu cephesini ziya ret etmek üzere, resmen dâveı e d ile ce ktir Heyclc Sivas mebusu vc Akşam gazetesi başyazarı N ecm ettin Sadak, Camını mebusu ve V akit gazetesi başyazarı As mı Us, Cunı-
132 Ulus, 111.7.1942).
133 UUlS. m 7.1942i
134 Glasneck, Ttirkei uııd AfghdrtiilM. s. 87. 135 ADAP. Sene E: 1941-1945, Bant! IIU 1B Juni tos 30. September 1942), "P a p e ld e n A D B ye " Nr 173.9.8.1942.161/40 729}. 136 ADAP, Sene E: 1941-1945. Bsnd II. (1. Maer? bıs 15. Jııni 1942]. "Papen’ eten AOB’ye". Mr. 284. 10.6.1942.161/40 584-85).
64B
h u ri yel güze leşi başyazarı N a d ir Niteli, T ü rk Sözü (Adana) gazelesinden Nevzat Güven ve M atbuat U m um M ü d ü rlü ğ ü n d e n ele Se lim Sarper d â h ild i.137 Heyet» 16 Temmuz akşamı, T ü rkiye 'd e n ay rı İmadan önce, Papen tarafından onuru na ve rile n davete ve ye meğe katılacak, daha sonra B erlin e gidecek ve Berlin'de Goebbels tarafından da kabul edilecektir. T ü rk basın heyeti, daha sonra, Fransa’ya gidecek, L u x c m b u rg a uğrayacak ve buradan A lm a n ya'ya geri dönecektir. Bu arada, Viyana'yı da ziyaret eden heyet, 6 Ağusıos'ia, doğu cephesine g itm e k üzere, S ivastopol a here ket edecek ve K ırım 'ı gezecek, dönüşte de Budapeşte ve Sofya’yı ziya ret edecektir.138 16 Ağustosta T ü rk iy e ’ye dönen heyete, gerek A l manya’da» gerekse doğu cephesinde, A lm an askeri başarılarının propagandası gayet başarılı b ir şekilde ya p ılm ıştı.139 N ite k im , N a d ir N âdi, Alm anya gezisinin iz le n im le rin i, C u m h u riy e t gazetesin de, "1942 A lm anyası'nda” ve "A lm anya 1942” adlı tefrikalarda a kta rırke n ,140 Âsim Us da, iz le n im le rin i, b ir rapor hâlinde, Başve k il Ş ükrü Saraçoğlu'na sunacaktır.141 B erlin, bu lü r propaganda faaliyetleri için h iç b ir fırsatı ka çırm ı yo rd u : "A lm a n B ü y ü k c lç iliğ i’ndc kabul resm i: T ü rk O rd u su ’na hizm et etmiş olan A lm an subaylarından oluşan b ir müze açıldı. M erasim de T ü rk O rdusu m üm essilleri de b u lu n d u .1' 142 A l m an ya n m A nkara B ü y ü k e lç iliğ in d e 28 N isa n d a da G oltz Paşa iciıı b ir tören düzenlenir.143 A lm an/N azi propagandasının b ir parçası olarak, b ü tü n A v ru pa'yı kaplamış olan Yahudi düşm ant/anU -scnıiıik propaganda ve uygulamalar, zaman zaman T ürkiye'de de g ö rü lü yo rd u . Bu n o k tada, bu sırada Türkiye'de görülen a n lk s c n ü tik uygulam alara da değinm ek gerekecektir.
137 U lu s .{15.7.19421. 138 Nâdı.age. s. 183*219. 139 Us, age, s. 525*540 140 Cumhuriyet, [17 8.19421.
141 Us, age, s. 541*549 142 Tan. (29.4.1942}
143 Gonhard Jaeschke, Die Tiirkei in den Jahren 1942*1951, (Bundan sonra, kısaca. JK 2 olarak anılacaktır},! 12.3.1942i,s 4.
647
Başvekil Refik Saydam, 19 39 yalızını Ocak ayında, Yahudi k i ve Yahudilikte ilg ili olarak, şunları söylüyordu: "Yahudilorin tam vatandaşlık haklarından yararlandıkları Türkiye'de Yahudi aleyhtarı duygular yoktur. Bununla beraber. Türkiye, başka ülke* lerden göçmen kabul edemez/'144
1939 y ılın ın Ağustos ayında, üç aydır denizlerde dolasan, lakaı ke n d ile rin i kabul edecek b ir ülke bulam ayan Çekoslovak Y alıudi len, Panama bandını! ı ‘ Par i ta" gem isiyle, İz m ir’e gelirler. Yolculu n u gemide ayaklanm alarına, kaplan ve m ürettebatı te h d it etm ele rine ve gemiye zarar verm elerine karsın, karaya çıkm alarına izin verilmez. Oysa, gemi, son olarak Rodos adasında iken. 1ta kt a n la r tarafından Im um dan zorla uzaklaştırılm ışın'. T ü rk basınında, ge m in in , eğer ertesi gıııı İzm ir den ayrılm azsa, g e m in in lim andan zorla uzaklaştırılacağına iliş k in haberler ya yın la n ıyo rd u .145 (.«elin de l
144 Keesings. U 939/3454) 145 Ulus, (t 1.8.1939). 146 Tan. (12.8.1939). 147 U lu s.i 128.19391.
148 Ulus. 02 8 19391 149 Ulus. (13.8.1939)
648
İc m a ld i, İz m ir lim anından ayrılır, T ü rk basılımda öykünün sonu $ o yk ilân edilecektir: "Serseri Yahudiler nihayet İz m ir den haıekcı e llile r.1'150 Yine Lam bu sırada. T ü rk basınında aynı konuda yayınlanan bir başka haberde ise söyle d e n iliy o rd u : "Panama bandıralı Noemt luliiV gemisi > Alm anya dan 1.126 Çek, Macar, A lm an Yahudisi ile liıe ğ li ye g e ld i.''151 Bu konuda daha önem li vc o oranda da son derece tra jik olan Sır uma Ol ay m id aıı m utlaka söz e d ilm e lid ir Romanya Yahudisi 769 kişi. Romanya'dan ve Nazi işgalinden uzaklaşmak vc m ülteci olarak F ilistin'e g iim e k için, Panama bandıralı "S lrum a" gem isiy le hareket ederler. A ncak İngiltere’n in savaş sırasında Yahudi lorin F ilistin 'e gücünü engelleyici politikası sonucunda. F ilistin'e gide meden. 15 A ra lık 1941 târihinde, İstanbul'a gelmek zorunda ka lırlar. Gemi, İstanbul'da 2$ Şubat 1942 târihine dek kalır. T ü rk H ü k ü m e ti. İn g ilte re 'n in A n ka ra B ü y ü k e lç is i K d lugcsscn’dcn, Londra ııııı gem ideki yolculara F ilis tin e göç etmek için izin verip vermeyeceğini sorar. Daha önce de ay m türde b ir olay ("Salvador O la y ı") yaşanmıştır. Bu türden b ir olay m yinelenm em esi için ge reken girişim lerde bulunulm ası istenir. K-Hııgesscn. Londra'dan talim at alm aksızın, yolcuların F ilis tin ’e gidebilecekle rin i b e lirtir. Oysa, In g iliz H ü kü m e ti aksi kamdadır. Londra, F ilistin 'e m ülteci akınım önlem ek isleyecek ve bu olayda
T ü rk Itü k û m e ıi ııi yar
dımsız ve serbest b ıra ka ca ktır N ite k im , Ankara, gem inin RonıaııvaYa iade edilm esine karar verecek, gemi zorla Karadeniz'e çıkaı ilaca k ve 24 Su bal sabahı k im liğ i belirsiz d e n iza ltıla r taralından to rpille nerek batırılacaktır. Batan gemiden yalnızca b ir yolcu k u r tu la b ile ce k ve bu yo lcu da g e m in in to rp ille n e re k b a tırıld ığ ın ı açıklayacaktır.152 Sıruma Olayı ndan sonra. Başvekil Refik Saydam, T B M M 'd c, su açıklamayı yapar:
150 Ulus. (15.6 1939): Tan, (15 8.193$). Ayrıca bu konuda bkz. Naci SâcJullah'ın rö p o rta j "İzmir'de Vatansız Yahudilerle Konuştuk” . Tan. (16-16.6.1939). 151 Ulus. (5.9.19391 152 Ulus, <25-26 2.1 $42), Yakın Târihimiz. M illiye t. {6 ve 7. fasikiıller}, s. 89-91 ve 99-1Q1.
649
"Biz bu hususta elimizden geten herşeyi yaptık. Maddî, manevî en ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara meçle olamaz. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendi lerini bu sebepten İstanbul'da alıkoyamadık."153
Türkiye'de açıkça görülen am i-serniıik uygulam alara b ir başka ö rn e k de, Başvekil Refik S avdaım n, 4 Mayıs 1942'dc, dcvle ü ıı resmi haber ajansı olan A nadolu A jansında çalışan 26 Yahudiniıı görevlerine son verilm esini talep e tm e s id ir Bu karar, hem h ü k ü met iciııclc ta rtışılm ıştı, hem de M atbuat U m u m M ü d ü rü Selim Sarper ile Anadolu Ajansı U m um M ü d ü rü M uvaffak M encm eııdoglu arasında çalışmaya yol açmıştı. Karar, Alm anya nm Ankara B ü y ü k e lç iliğ i nce, 'b irç o ğ u düşm ana sem pati gösteren Yahudi elem anların ın A nadolu Ajansı ndan tem izlenm esi İn in ), verilen haberlere de uygun biçimde etkide" bulunacağı şeklinde y o ru m lanacak lir.154 Başvekil Refik Saydamın talim atı üzerine, A nadolu Ajansı nda çalışan Yalı u d ile rin görevlerine soıı verilm esi i!e Sırıtm a Olayı arasında b ir iliş k i kurm ak da m üm kündür. Ziya Gevher E tili, T B M M ’tıin 20 Nisan 1942 ta rih li to plam ışın da yaptığı konuşm ada, "Ajansın son zamanlarda beynelm ilel bir uzuv haline gelmeye başladığını ve arasında garip birço k şahsi yetlerin türem iş olduğunu ve m em leketin m uzır addettiği bu in sanların orada kalmasının caiz olm adığını" b e lirtiy o rd u .155 E tili,
153 AT. Sayı. 101 r (N isan 19421. s. 20*22. A yrıca bkz. J a e s c h k e , " T ü r k e r . J a lırb u c h der W « llp o litik 1943. s. 545. Benzer bir başka gelişme için bkz. Ahmad Mahra d, "Tauzıehçn Zw»$chefl Berlin ı»nd Ankara um das S chicM al Türkischer Juden im 2weiten W e ltk rie c f, Haıınoverische S tild in m über dert M iltleren Üsten. s. 16-2? (Söz konusu makalenin Türkçe özeti ve yorumu içııi bkz. Cemil Koçak, "İk in c i Dünyâ Savaşanda Alm an İşgal B ölgelerinde Yaşayan Türk Yahudilerinin Akıbeti*1. T ârih ve Toplum. Sayı 103. (Aralık 1992), s. 336-3471 Ayrıca bk 2 . Sefa Kaplan, iç t e Gaz Odalarındaki Türk Yahudilen', A klüet, Sayr 74, (3*9 Aralık 1992). s. 46-51; "Alm an Arşiv Belgelen. Türkiye, Bergen*Belsen de Ölümü Bekleyen Türk Yahudılen'ne Sahip Çıkmadı". A ktiie l. Sayr 74. (3-9 Aralık 1992). s 46*51; Râsime Hazer, "Katliamda Türk-Nazı İşbirliği", Nokia. (12 Temmuz 1992), s. 12-33; Cumhuriyet, (26 Temmuz 1992) 154 Glasneck. Methoden der 0 eııtsch*Fasc hislise ben Propagandataetiflkeit in der T irrke i Vor urtdW aehrend des Z w eitcn VVeikrieıjes. s 16. 155 AT. Sayı: 101. (Nisan 1942), s. 20*22 A y rıta bkz. Ja e sch ke . "T ıirk e ı". J a h rb ııc lt der W e ltp o litik 1943. s. 545
650
A nadolu A jansının siy on isi propagandaya âlet olduğu mı da iddia ediyordu. Başvekil R efik Saydam ise, E u li’tıin bu id d ia la rın ı şöyle yanıtlayacakıır: “ Anadolu Ajansı ıslâha m ulıtâç o la b ilir İçerisinde şu veya bu şekilde bâzı insanlar bul una bilir. B unların kâffesi ıslâh o lu m u ." 156 Benzer yönde eğitim ler CHP içinde de g ö rü lü yo rd u . Ö rneğin, 1942 yılı sonlarında yapılan CHP tsıanbul İİ Kongresi nde, "1940 ve 1941 kongrelerince kabul o lu n a ra k, V ilâ ye t Idâıe H e ye tin e levdı edilen d ile k le r" arasında, Beyoğlu kazasının şu dileğine de rustkınivortlu: "Türk vatandaşlığı hııkûkıından istifâde edenler arasında, din ve ırk farklarını yaratacak bir teşebbüs icrasına imkân görülememiş ve Müsa vileri Türkçe konuşmaya icbar etmeye gelince, bu hususta elde bir mü eyyide mevcut olmadığından, tergip ve teşvik ile elde edilmeye çalışılan bir haricî iş olup, kanunî müeyyide vâzına lüzum olmadığının takdiri lâ zım gelmektedir. (Dâhiliye Vekâleti)"157
Kczû yine Beyoğlu kazasının, CHP 1942 yıl ı Islan bul 11 K o n g resi rulo kabul edilen b ir başka dileği de, '"devlet idaresine gecen şirketlerde müstahdem azlıklara [azınlıklara] m ensup kim selerin vazifelerine nihayet verilm esi ve yerlerine alınacaklar hakkında nizâm nâm enin 14b. m addesinin kat iyetle la lb ik C id i.158 Ş ükrü Saraçoğlu H ü k ü m c ıu ıiıı k u ru lm a sın d a n kısa b ir süre önce, T ü rk iy e ’nin B e rlin B üyükelçisi H usrev Gerede ııiıı yerine Saffet Arı kan atanmıştı. Alm anya’ya olan a a k sem patisini lıeı za man dile getirm iş olan H ıisrcv Gerede'nin görevinden uyrıİması, Berlin tarafından, doğal olarak, hoş karşılanm am ış ve A lm anya’da T ü rk iy e 'n in dış politikasında b ir d e ğ işiklik o lu p olmayacağı ko nusunda bazı endişe ve kuşkular b e lirm işti. Papeır 5 Tem m uzda. N ûm an M encineııcıoğlu ile görüştüğünü ve Mcııc menci o ğlu‘nun, kendisine, T ü rk iy e ’nin Berlin B üyükelçiligi ndeki değişim in nedenlerini açıkladığını b e lirtiy o r
ve T iirk -
156 AT, Sayr 101, (Nisan 19421. s. 20-22. Ayrıca bkz. Jaeschke, "Türkei", Jshrbuch der VVdttpolitik 1943, s 545 157 CH P İstanbul Vilâyeti, 1942 Kongresi A ç ılış Nm kıı ve 1940-1942 Çalışma Raporu, s. 82. 158 CHP İstanbul Vilâyeti, CHP 1942 Yılı Kongresi Zabtı, s. 103.
651
Alm an ilişkile rin d e b ir d e ğ iş ik lik beklenmemesi g e re kliğ in i vu r g u lu yo rd u .159 Papen, 11 Temmuz da, M enenıeneioğlu ile b ir kez daha görüş tüğünü ve M etıcm encioglu’nun, kendisine, son zamanlarda Sovycıler B irliğ i’nden kaynaklanan sınır ih lâ lle ri nedeniyle, Sovyeı si mi nida sık sık m ahalli n ite lik le çatışmalar meydana g e ld iğ in i b il d ird iğ in i açıklıyordu. Papen, M enem encioğlu'na, B e rlin 'in , doğu cephesinde, Sovyetler B irliğ i ne karşı, T ürkiye'den daha a k tif b ir p o litik a beklediğini b e lirtm işti. Papeli, raporunda, Sovyetler B irijğı'n iıı yenilgiye uğramasının T ü rk iy e 'n in çıkarm a o ld u ğ u n u b ir kez daha b e lirtiyo r, fakal Ankara’nın A lm an askerî zaferinden he nüz em in olm adığının sanıldığını da v u rg u lu y o rd u ,160 T ü rk iy e ’nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede, görevinden ay rılm asından öııee, 13 Tcııtm uz'da, A lm a n D ışişleri Bakanı Ribb cn ıro p u z iy a m eder. R îhbcntrop, bu görüşmede, G erede'nin gö revinden ayrılm asından duyduğu ü zü n tü yü ddc g e tirir ve Gere de'nin T ü rkiye ile Alm anya arasındaki yakınlaşmada oynadığı ro lü över. R ibbctıirop, görüşme sırasında, T ü rkiye ’nin A lm anya’ya daha çok ya km Iaşınası gereğinden söz edecek ve bu görüşünü sa vaşın aldığı genel d urum la lem ellendirtneye çalışan uzun b ir k o nuşma yapacaktır.161 Hüsrev Gerede, görevinden ayrılm adan önce, bizzat H i ile r tara fından da kabul edilecek ve H iıîer, Gerede onuruna verilen veda çayında yaptığı konuşmada, R ib b e n tro p u n g ö rü şle rin i yineleye cek, T ü rk iy e ’ye pek değinm eksizin, A lm anya'nın askerî d u ru m u nu. gücünü vc başarılarını övecek ve m ü tte fik le ri küçümseyecektır.162
153 ADAP, Sene E: 1341-1945, Band İli, (16 Juni bıs 30 September 1942), "Papen den ADB’ye", Nr. 53. 5.7.1342, (61/40 643-44}: ADAP. Serie E: 1941-1945. Band III. (16. Juni bis 30. September 1942). "VVeizsaecfcer'den Papen V . Nr. 64, 6.7.1942, (126/70 460}. Ayrıca bkz. Papen, age, $. 557-556. 160 AOAP, Sene E: 194M94S, Band Ul. U 6 Juni bis 30. September 1942}, "P apenden A D Bye". Nr. 79,11.7.1942, (61/40 659-621. 161 ADAP. Sene E: 1941-1945. Band lif. (16. Juni bis 30. September 1942). ' Elçi Schm ıdt'in Raporu", Nr. 87, 14 7.1942, {F 207551-67}. 162 ADAP, Sene E: 194M945, Band İM, 0 6 . Juni bis 30. September 1942i, "Elçi Schm ıdün Raporu", Nr. 796.15.7.1942, (F 20/563-76).
652
inanıyordu. Bol şeviz ın iıı ye n ilg isi, el belle, T ü rk iy e 'n in yararına olacak tı. Mene menci oğlu, A lm anya'nın, T ü rk iy e 'n in verdiği bazı güvenceler sonucunda, Sovyeller B irliğ ı'n in bazı askerî b irlik le ri ni T ü rk sınırından çe ktiğ i yo lu n d a k i id d ia la rın ı da ıcd euııisu. Görüşmede, Sovyet donanm asının T ü rkiye 'd e , ama A k d e n iz li m anlan dışında, emerne edilm esi sorunu da ele alınm ıştı. A lm a n ya ile dostane iliş k ile rin devamı arzusu da vurgulanm ıştı.165 T ü rkiye , 1Ö42 y ılın ın yaz aylarında, Trakya'dan Sovyet sınırına 2ö tümen asker kaydırır. Başvekil Şükrü Saraçoğlu ve Orgeneral Kazım Orbay, Ağustos ve Eylül aylarında, doğu bölgesini ziya iti ederler ve buradaki askerî h a z ırlık la rı d e n e tle rle r.166 Bu sırada. Papeıı de, b ir raporunda, Saraçoğlu’n un doğu bölgesini ve doğu sııım n ı ziyaret edeceğini haber v e riy o rd u .1671 8 6 Kı ol I da, anılarında, Kal kaslara varan A lm an O rd u su n a ih tiy â cı olan askeri malzeme şevkinin T ürkiye üzerinden yapılması yo lunda izm alınabilm esi için, Ağustos ayında, H âriciye Vekâleti ile basardı görüşm eler sü rd ü rü ld ü ğ ü n ü , fakat savaşın A lm an Ordusu acısından daha sonraki olum suz g id iş in in , bu görüşm elerin sonum ı getirdiğini yazıyor. T ü rk H ü kü m e ti nin, A lm an askerî başarılarının aıd arda geldiği 1Ö42 yılı boyunca, hattâ İÖ42 y ılın ın yaz aylarında dahi, m uhte mel h ir A lınan zaferine inanm adığım ve bu nedenle de, A lm a n ya ıı m yanında kesin b ir tu tu m alm adığını saplamak ve bel inm ek gerekir. G enelkurm ay İkin ci Başkam Orgeneral Asım G ündüz, A lm a n ya'nın Ankara Askerî Ataşesi General Hans Rohdc ye, A lm a lı Ge n e lku rm a y 111111 askerî hatâlarını açıkça e le ş tiriy o rd u . G ü n d ü z, Alm an G e n e lku rm a yın ın , daha önce Rohde'ye haber verdiği, Ku-
165 ADAP. Sene E: 194M945, Baııd III. (16. Juni bis 30. Septerober 1942). "Pepen'den ADB'ye'\ Ur. 233. 26.8 1942. (61/40 755-59); SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölumiı, Alman Oışişleıı Dairesi Belgeleri, Türkiye'deki Alman Politikası <1941-1943), "Papen'den ADB'ye", No 74 Gizli. Nr. 26. 26.8.1942. s. 64-67 166 Gla-sneck. Türket und Afflhanisian, s. 88 167 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman Politikası (1941-1943). "Papen'den ADB'ye", No. 1205Gizli. Nr. 28. 23.8.1942. s. 72. 168 Kroll. age, s. 126
654
zcy A frika'ya m u h ıc m d
h ır
m ü tte fik çıkarmasına karşı h iç b ir ön
lem almamış olmasına hayret, etmişti, Ayrıca, doğu cephesindeki askeri harekâta iliş k in cid d î ve derin k u ş k u la n vardı. G ü n d ü ze göre. A lm an O rdusu m m , hem doğu cephesinde, hem de M ısır'da b irlik te zafer kazanması m ü m kü n değildi. M ih v e r g ü ç le rin in K u zey A frika'yı ellerinde lulm ası da olanaksız g ö rü n ü y o rd u .169 Yine tanı sıralarda, H âriciye V ekâletinde de m uhtem el b ir A l man zaferi görüşü zayi Hamişti. I h u ııu ln ıa m a lıd ır ki, A lm an O rd u la rı nın doğu cephesindeki yaz sa kim si sonuç vermem işli ve K ızıl O rd u ’da b ir çökme isârciı yo ktu . Aksine, doğu cephesinin kuzeyinde sürm ekte olan savaşta bir dengelenme ve A lınan O rdularım ın saldırısında ise, b ir yavaş lama, hattâ durm a gözleniyordu. Rom m e rin ordusu, Kasını ayın da. Kuzey A frik a cephesinde ye n ilm işti. In g iliz O rdusu işe, Mısır sınırını yeniden geçm işli ve saldırıyı genişletiyordu. Yine Kasım ayı başlarında. A m erikan vc In g iliz askeri b irlik le ri, b irlik le . K u zey Ah ika ya, Tunus'a b ir çıkartına yapm ışlardı vc Fas vc Ceza yir'e yapılan çıkartm alar da bunu izlem işti. 1942 yıl m m sonbahar ve kıs as ları ise, doğu cephesinde kader aylarıydı. D oğu cephesin deki en önem li savaşlar. Kasım, A ra lık ve Ocak avlarında, Slal inerad civarında vc bizzat Sıaliııgrad’da yapılıyordu. N ü man M encine ııc io ğ k u ıu n , Papen'e, T ü rk H ü k ü m e ti adına yaptığı açıklamada, M ihver devletleri yıkılm anın eşiğinde dahi o l salar, T ü rkiye 'n in tarafsızlığım bozmayacağım, aksine, nualsız!iği ni sonuna kadar koruyacağım belirtm esi, askerî acıdan değerlen dirilecek olursa, h e rlin açısından, ta tm in edici olm uş o lm a lıd ır.170 bununla b irlik te , 1942 yılı sonunda, Vatan gazetesinin, b irin ci sayfasında, Sarlo'nıın (C harîic C h a p lin 'iıı) ü n lü "B ü yü k D iktatör'* film in d e n b ir fotoğraf ile imâ yoluyla H ille r'i alaya alan bir de fık ra yayınlaması, tanı tic ay kapatılmasına neden o la b iliy o rd u As lında. b a ılo n u n "B üyük D ik ta tö r" film i, H i ile r i ve M u s s o lin iy i. amit genel olarak, tü m d ik ta tö rlü k le ri vc d ik ta tö rle ri alaya alan
169 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bülümii. Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman Politikası (1941-1943). “ Papenden ADB'ye", No 717/42 Gizli. N r.3 3 ,2.12.1942, $.85-86. 170 SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alm an Dışişleri D âiresi B elgeleri, T ü rkiye 'd e ki Alm an Politikası (1941-1943). ‘ Seıler'den ADB'ye ", No. 35, 9.12.1942, s. «8-89
65S
önem li b ir film d i. A hm et E m in Yalman, In g iliz ve A m e rika n H ü küm e ile r i Yı in daveti üzerine bu ü lk e le ri ziyaret e ttik te n sonra, T ürkiye'ye döndüğünde, gazetesinin kapatılm ış o ld u ğ u n u öğre necektin G azetenin kapatılm a nedeni, C harlie C h a p lin 'in , Ne w York Ti, b ir kısa dalga radyo istasyonunda yaptığı b ir konuşmada, insanlar ve hayvanlar üzerine b ir N asrettin Hoca fıkrası anlam kem B itle r ve M ussolini'yi insanlar arasına kalm ayışını. Vatan ga zetesinin biı fotoğrafla b irlik te yay i ulaması ych. Bu yayın, Papeıı tarafından da proLesto e d ilm işti. Vatan gazetesi, 9 A ra lık 1942 ile 7 ^ubat 1943 tâ rih le ri arasında, tam üç ay boyunca kapalı kala c a k tır.171 T ü rk H ü k ü m e ıi’n in b u sert te p k is i, A lm a n e tk is in in önem li ölçüde sürdüğünü gösteriyordu. A lm a n ya , T ü rk iy e 'y i ke n d i ya nında savaşa s o k a b ilm e k için , Ankara'yı askerî, siyâsî ve İktisâdi alanlarda etkilem e çabalarını, geniş ölçüde propaganda çalışmaları ile de destekliyordu. F ra n sa'nın 1940 y ılın ın Haziran ayındaki askeri yenilgisin den sonra, T ü rk iy e ’de yeniden hızla gelişmeye başlayan A lm an propagadası, 18 H aziran 194] ta rih li T ü rk -A lm a n D o s tlu k ve S a ld ırm a z lık Antlaşması ile, önem li b ir ilerlem e göstermiş ve 1941-1942 yılla rında tum ülkede egem enliğini ku rm u ştu . Bu egem enlik o derece güçlü olm uştu k i, T ü rk H ü k ü m e ti, 1941 y ılı sonbaharında, In g il tere'nin Ankara B üyükelçisi K-Hugessen’dcn. T ü rk iy e ’deki In g iliz propaganda çalışm alarının sim i tandırı İması m rieâ etm işi i.172 R ibbenırop, T ü rk basınının A lm an yanlısı b ir basın hâline geçi rilm esi ve T ü rk basınında görülen A lm an aleyhtarı u m u m in ta
nı
Vatan. {7.12.1942); Yalman. Ttırtcey İn My Tima; Karakuş, age, s 25-26. Emekli diplomat Selahattin Ülkümen, anılarında, bu konuda şunları yazıyor: "Basın ve Enformasyon (Maibuat ve İstihbarat! Oâıresindeki görevim, yabancı basını izlemek, aynı zamanda Film Sansür Komisyonuna Dışişleri [Hâriciye Vekâletinin! temsilcisi olarak katılmaktı. Bu sıralarda Charlie Chaplin'in ‘Diktatör' adlı bir filmi gelmişti. (...) Mihver devletlerinin, yânı Almanya ile İtalya'nın Ankara'daki Büyükelçileri, bu filmin Türkiye'de gös terilmemesi için 8 akanlığımi2 IHâncıye Vekâleti] nezdinde girişimlerde bulunmuşlardı Görev icâbı filmin projeksiyonuna Sansür Komisyonu nda Oışışlerı (Hâriciye Vekâletil temsilcisi olarak katıldım. (...) 0 zamanki siyâsî hava gereği, filmin ülkemizde gösterilmesi yasaklanmıştı" Sel ahattın Ülkümen. 'Bilinmeyen Yönleriyle Bir Dönemin Dışişleri", Gtineş, (1 Mayıs 1989)
172 Glasneck, Metheden der Deutsclı-Fasçlıiştı'sçhçn Propagandameti gkeit in derTürkei Vor und VVaehrend rfes Zweiien VVelIkrieges, s. 13.
656
nıânıcn ortadan kaldırılm ası için önlem ler alınması isteğini, T ü rk H ü kü m e ti ne iletmesi için , Papene talim at verm işti. Ribbenırop, daha da önem lisi, ileride b ir kez daha zikredeceğim g ib i, İngiltere tarafından satın alındığım ile ri sürdüğü, basında ve radyoda gö revli önem li kişilere doğrudan etkide b u lu n m a k gereğine işaret e d iyor ve bu kişilere, bu amaçla, birkaç m ily o n değerinde dövizin derhal sunulabileceğini b ild iriy o rd u .173 A lm an ajanları, bu parala rı, bâzı T ü rk gazetecilerinin, yazı işleri g ö re v lile rin in ve hattâ ga zete sahiplerinin satın alınması için ku lla n a ca kla rd ı.174 Alm anya, T ü rk basınını ticari alanda da baskı altına almaya çalışacaktır. A l manya, gerek ilân ve reklâm verme ya da vermeme, gerekse bası nın kâğıt ihtiyâcını karşılayan ülke olarak, 'düşm an ' basma kâğıt vermeme politikası ile, amacına ulaşmak için çaba harcayacaktır. Glasneck, Alm an-Sovycı savaşının başında, T ü rk basının hep A lm an kaynaklı haberler k u lla n d ığ ım id d ia ediyorsa da,175 bu, pek doğru görünm üyor. Ç ü n kü . M atbuat IJnm m M ü d ü rlü ğ ü nün em ri ile, savaş haberleri ancak tek su lu n üzerinden ya zıla b iliyo r du ve basın, denge politikası gereğince, B e rlin 'in ve M oskova’nın resmî savaş te bliğlerini yan yana yayınlıyordu. A lınan Dışişleri Bakanlığı, 1941 y ılın ın Haziran ayında, T ü ık basınını söyle değerlendiriyordu: H ü k ü m e tin ve C H P 'nin resmi yayın organı olan Ulus gazete sinde, A hm et Şükrü Esmer, devamlı m ü tte fik le r lehine yazı yazar ken, aynı gazetede. Fal ili Rıfkı Alay, daha dengeli ve ılım lı yazılar yazmaya çalışıyordu. C um huriyet, La R epublique ve Tasviri Efkâr gazeteleri ‘A lm an d o stu 1' olarak d e ğerlendiriyor, buna karşılık. Tan gazetesi, sol e ğ ilim li görülüyordu. Yem Sabah, Haber, Tan, Son Telgraf ve Vatan gazeteleri, m ü tte fik yanlısı olarak değerlen d irilir k e n , Yeni Sabah ve H aber gazeteleri, Sovyet sem patizanı olarak g ö rü lü y o rd u .176
173 Önder, age, s. 139
Meihoden de t Deuisch - Faschisiischen Propagandataeiigkeh in der Türkeî Vor und VVaehrend des Zvveiten VVekkrieges s. t4.
174 Glasneck,
175
Melhoden der Oeııisch - Faschislise ben Propagandataetigkeil in der Türkei Vor und VVaehrend des Zvveiten Weükrieges s. 14. Glasneck,
Metheden der Deutsch - Faschîstischen Propagandataetigkeiı in der Tiirker Vor und Waehrend d « Zw«iıen WtUkriege$ s. 16-16.
176 Glasneck,
657
Alman H it kü m e li, Türk eğilim sistem inde ku lla n ıla n ders kilapları ile de yakından ilg iliy d i. A lm anya, 1941 yılında. T ü r k i ye'de okuıulan tarih ders kitaplarından şikayetçi olacaktır. O sıra da orıa okullarda okutulan târih deıs kitaplarında, B ilin c i Dünyâ Savası ndaki T ü ık -A lm n n 'silâh kardeşliği"nden
soz
e d ilm iyo r,
aksine, Çanakkale savaşlarında b ir A lm an askerî ö n d e rliğ i olm a dığı ve yine B irinci Dünya Savaşı ndaki diğer cephelerde. F ilistin ve Kafkas cephelerinde. A lm an G enerallerinin T ürkiye'de yalnız ca kendi ü lk e le rin in çıkarlarını ön plâna aldıklarına ve T ü rk as kerlerini bu amaçla cephelerde feda e ttikle rin e d ik k a t ç e k iliy o r du. İlk o k u l dördüncü sınıl târih ders kitaplarında ise. A lm a n la rın. B ilin c i Dünyâ Savaşı yıllarında, T ü ik ic i e diktatörce davran dıklarından söz e d iliy o rd u .177 Berlin, bu tü r ibâ relerin ders ki lap larından kaldırılm ası ıcın harekete geçecektir. Diğer yandan. Ma a rif V e kâ le tin in lâf i mâlı ile. 1941 yılında, büyük kem lerdeki Hal kevleri ııde Almanca lisan kursları açılacaktır.178 Türkiye'de Alman propagandası. A lm an istihbarat örgütleri ta ralından y ö n le n d iriliy o rd u . Alm an istihbarat ö rg ü tle rin in T ü rk i ye'deki la a lıv e ılc ıi, T ü rk iy e ile sınırlı değildi. A n ka ra ve İstan bul'daki istihbarat laal iye deri, ayın zamanda, tüm Arap bölgesi ile de yakından ilg iliy d i. T ü rkiye , O rta ve Yakın Doğu daki istihbarat I«taliye ile rin in ve iliş k ile rin in m e rke ziyd i.179 T ü rkiye 'n in coğrafi m evkii, askerî d u ru m u n gel ird iğ i ve gerek tird iğ i sonuçlar itibârıyla, taraf)ara, nesnel olarak, fa rklı yararlar sağlıyordu.
177 Glasneck. Metheden def Deutsclı - Faschislise Kon Propagandataetigkeit ân der Türltei Vor ıınd Waehrend des 2weUen YVelıJtrienes, s. 21-24. 17B Glasneck. Methoden der Deutscfc - Faschistischen Propatjartd&iaettgkeit in der Türke» Vor und Waebrend des Zweiten Weltkrieges, s. 27. 179 8u konuda geniş ve ayrıntılı bilgi için bkz leverkuehn, age; Glasneck, Turkei ıınd Alghaıustan, s. 79-80 ve 142-144. Allardt, anılarında. leverkuehn un, İstanbul'daki haberalma merkezinin şefi olduğunu ve da ha önce Berlin'de uzun süre avukatlık yaptığını belirtiyor. Daha da ilginç olan nokta. Leverkuehn'un, yıllar önce Rus Çarı nın kızı olduğunu iddia eden Anastasıa'nın uzun zaman Berlin'de avukatlığını yapmış olmasıdır. Altardt, age, s. 113. İkinci Dünyâ Savaşı öncesinde Türkiye'de görülen Alman/Nazı propaganda faaliyetleri için bk2 . Cemil Koçak. Tiirfc-Alman ilişkileri (1923-1939), s. 177-130 658
T ü rk iy e , savuş dışı ka klığ ı surece, g ü d ü A lm an
O rd
uları na
karşı, silahlı b ir set. âcleıa doğal b ir engel o lu ştu ru yo r ve m ütte fik le r in O rta ve Yakın D oğu d ak i zayıf askerî k o n u m la rın ın ko runmasına katkıda b u lu n u yo rd u . M ü tte fikle r, savasın bu aşama sında, T ü rk iy e ’nin tarafsızlığından m em nundular ya da en azın dan, T ü rkiye ’nin bu konum undan tatm in oluyorlardı. Diğer yandan. T ü rkiye , tarafsız ko n u m u ile, Alm an-Sovyct sa vasında. M ihver g ü çle rin in etkisi altında. Alm an O rd u s u n u n gü ney sınırını güven altında tutuyordu. Alm anya, doğu cephesinde savaşırken, bu cephenin güney sınırından b ir saldın olasılığı o l m adığından, bölgede askeri güc bırakm ak zorunda kalm ıyordu. Bununla b irlik te , B e rlin : T ü rk iy e 'n in , kendi yararına, kesin b ir tu lu m almasını, lıaıtâ kendi yanında savaşa katılm asını istiyo r ve hu yokla caba gösteriyordu. Ne var ki, bu p o litika başarılı olam a yacaktır. t D iğer yandan, Sovyetlcı B irliğ i, A lm anya’ya karsı savaşırken, güney ve Kafkas sınırından.. A lm anya’nın aksine, em in değildi. Moskova, T ü rkiye ile iliş k ile rin in zâten soğuk olması b ir yana, A nkara'nın, M ihver g ü çle rin in etkisi ile, her an savaşa girebilece ği ya da A lm an Ordusu nun Türkiye'den geçmesine izin verebile ceği kuşku ve endişesi içinde, doğu cephesindeki en k r itik za manlarda dalı i, güney ve Kafkas sınırında her zaman askeri b irlik b u lu n d u rm a k zorunda kalacaktır. Yâni, T ü rk iy e 'n in tarafsızlığı. 1042 yılı sonuna dek, doğu cephesinde, nesnel olarak, A İmanva’ıım lehine olacaktır. A slında, T ü rk H ü k ü m e ti de, bu nesnel * gerçeği görüyordu ve bu d u ru m u . A lınan H ü k ü m e tin e , resmi gö rüsü olarak, pek cok kez b ild irm iş ti. Bununla b irlikte , T ü rk H ü kü m e ti, h iç b ir zaman. Alm anya ile tamamen ve kesin olarak birleşme düşüncesinde de olmayacaktır. Ankara'nın temel po litika sı, A lm anya'nın baskısını, m ü tte fikle rle iliş k ile rin i b ir denge unsuru olarak kulîanarak, önlemeye çalış mak ve m üm künse, B e rlin ’in taviz verm esini sağlam ak, zaman kazanmak ve bu suretle, savaş dışı kalmayı başarmaktı. Bu dönem de A lm an e tk is in in lıa y li fazla o ld u ğ u n d a n kuşku yoktur. Fakat T ürkiye ele elindeki tüm olanakları değerlendirm e ye çalışıyor ve m ü tte fikle rle M ihver güçleri arasında kurduğu d ıs p o litik a dengelerini bozmamak içim âzami itinâ ve d ik k a ti göste riyordu. 659
Almanya ve Turancı Akım (l) Türkiye'de T u ra n cılık, esas itibârıyla, Osman Uçlan m iıas kalan b ir fik ir ve eylem programıydı. Alm anya, B irin ci Dünyâ Savaşı'nda, Os m anii Devle t in in iz le d i ği ya da izlemeye çalıştığı T urancı p o litik a y ı desteklediği gibi, İkin ci Dünyâ Savaşı’nda dat Sovyetler B irliğ in e saldırısından son ra, T ü rkiye 'yi savaşta kendi safına çekebilm ek için, T urancı akım lan destekleyecek, bu şekilde, T ü rk H ü k ü m e ti ni A lm anya’nın ya lımda savaşa girm esi için harekete geçirmeye çalışacak ve bu y o l la da T ü ık iv c üzerinde baskı ku rm a k isteyecektir. A lm an D ışişleri B akanlığı’nda T u ra n c ılık uzm anı B ü yü ke lçi H ccıtig, T ü ra ııc ılığ ı, ' Volga n e h rin d e n Ç in ’e kadar, R usya'nın T ü rk kökenli halklarını, T ü rk iy e 'n in siyasal önderliği alım da top lama" seklinde tanım lıyordu 180* / A lm anya, bu alanda asit propaganda ve eylem e, 18 H aziran 1941 târı hinde imzalanan T ü rk-A lm a n D o stlu k ve S aldırm azlık Anllanıası'ndan sonra başlayacaktın A lm anya'nın doğu cephesindeki askeri başarıl arın m sürdüğü ve Alm an O rd u s u n u n Sovyetleı B irliğ in in ö n e m li b ir kısm ını iş gal e tliğ i sırada, 1941 yıl m m Haziran ayından 1942 y ılı sonuna dek olan dönemde, Berlin, Turancı propaganda ve eyle in le n des tekleyecektir. Bu aşamada. A Inıa riya n ın ik ili b ir amaç t olacaktır. B e rlin , bir yandan, Tüı k H ü kü m e ti ne resmen başvuracak ve K ırın ı ile Kaf kas lar'daki T ü rk kökenli halkların so ru n u n u n çözüm ünde resmi işb irliğ i önerecek, lıaılâ daha da ile ri giderek, T ü rk iy e ’n in bu böl gelerde genişlemesini onaylayacak, diğer yandan da, gayri resmi T urancı ö ıg ü t ve yayın organlarını destekleyecek vc geniş bir panlüranist propaganda ile, kam uoyunu ve dolayısıyla da, T ürk H ü k û m c ıi'n i etkilem eye çalışacak tır. Ancak, A lm an H ü k ü m e ti n in , T urancı eylem vc düşünceleri desteklem ekteki ana hedefi, T ü rk iy e 'n in , Sovyeıler B irliğ i ne kar sı, A lm anya'nın yanında savaşa katılm asını sağlamak olacaktır.
180
660
Glasneck,
Tûrkei t»nd Aigfıanistan, s. JOl/dipnot Î04.
Papcıı, A lm an-S ovyet savaşının başlamasından sâdene b ir ay sonra, 2 5 Tem m uzda kaleme aldığı b ir raporunda, Sovyetler Birligi ne karşı elde edilen Alm an askeri başarılarının, T ü rkiye 'd e ki panturanisı harekeli güçle ildireceğini b e lirliy o rd u .151 PapcıTin bu öngörüsünün yanlış olduğu söylenemez. N ite k im , gerçeklen de, lanı b u sırada. Tasviri T l kar gazc leşin de, M. F Togay, "Azerbaycan C u m h u riye ti ve Azeri T ü r k lc r i” adlı yazısından sonra, Dağıstan ve Tataristaıı hakkında da b ilg ile r ve riy o rd u .182 C u m h u riye t gazetesinde ise, G ö kgök Sovyetler B irliği'nde 32 m ilyon T ü rk ü n yaşadığını h a tırla tıyo rd u .183 Yine Tasviri E lkâr gazetesinde, K a n d cm ir'in , "E n ver Paşa Rusya'da'’ adlı bn yazı d izisi yayınlanıyordu . m Papen, B erlin’den, T ü rk iy e 'n in Sovyetler B irliğ i’ndc T ü rk lc v in yaşadığı bölgelerdeki çıka rlarının, In g ilte re 'n in değil, fakın ancak A lm anya'nın yardım ı ile gerçekleşebileceği propagandası mu ya pılm asını ve bu propagandanın som ut örneklerle ka m il anmasını isıiyord u. Papeıı, bu konuda, B erlin’e ayrıntılı b ir de rapor sunm uştu. Raporda, Alm an askerî başarıları sonucunda, T ü rk H ü k ü m el çevrelerinin, Sovycl sınırı ötesindeki ırkdaşlanm n/soydaslarm ın, özellikle de Azeri T ü rk lc ri’nm kaderi ve geleceği ile daha yakın dan ilgilenm eye başladığı b e lirtiliy o rd u . T ü rk H ü kü m e t çevreleri, 1 0 }8 olaylarını yinelem ek ve Baku p e tro lle rin i ilh a k etm ek e ğ ili m indeydi. Bu amaçla, b ir kısm ı İk in c i A b d ü lh a m id zamanında benzer hizm etler görm üş bâzı kişilerden, b ir uzm anlar kom itesi o lu ştu ru lm u ştu . K o m ite n in amacı, gerek daha önce y u n dışından gelmiş ve artık Türkiye'de yaşayan T ü rk kökenli göçm enler ara sında, gerekse yurt dışında, özettikle de İran Azerbaycanı’nda ve Hazar D enizi ne kadar olan bölgede, T ü rk n ü fûsun yaşadığı bu bölgelerde, söz konusu bölgeleri Türkiye'ye ilh a k etmek için, ta raflar to plam aktı. G ru b u n lid e ri, İstanbul m ebusu Ş ü krü Yeni-*1 4 8
IHI Krecker. agç. s. 2lC. 102 JK 1,{4. 6 ve 10.7.194 U, s. 123 163 Cum huriyet (8.7.1941); JK 1.18.7 1941). s. 123
184 JK 1 . {18.7.1941), s 124.
661
bahça idi. G ru b u n diğer üyeleri ise, Enver Paşa'mn kardeşi, İslâm O rdusu eski önderlerinden ve 1918 yılın d a Bakû’ya giren N û ri Paşa [N û ri K ıllıg il), Prof. Z eki V elidi (Başkır) Togan, A hm et Ca fer (A h m e t Sait Cafer) ve T ü rk iy e ’n in K abul B üyükelçisi Merrv duh Şevket Esendal idi. Ancak, M em dulı Şevket Esenda), devletin resmî tem silcisi olduğu iç in , h ü k ü m e tin verdiği talim ata göre b ir tu tu m alacaktı. Papen’in raporuna göre, A nkara’daki h ü kü m e t çe vre le rin in Do ğu T ü rk le ri ile ilg ili plânı, Azerbaycan hâriç tu tu lm a k üzere, on ları bağımsız görünen, ama T ü rk le rin danışman olarak siyâsai ve k ü ltü re l açıdan egemen olacakları, doğu devletlerinde toplam ak tı. Oysa, D oğu T ü rk le ri, k e n d ile ri iç in bağımsız b ir devlet is tiy o r lardı. Bu hareke tin önderi ise, M üsavat P artisi ö n d e ri M ehm et E m in Resulzâde idi. Resulzâde, T ü rk iy e ’de yâveri M irza Bala tara fından tem sil ediliyordu. M irza Bala, T ü rk O rdusu'nda görevliydi. Doğu T ü rk le ri sorununda, T ü rk H ü k ü m e tin in A nkara'daki ajan larından b iri de, em ekli General Hüseyin Hüsnü E m ir E rk ile t idi. E rkile t, Tatar k ö k e n liy d i.155 P apelim söz konusu raporunu kaleme aldığı gün, yine 5 Ağus tosla, bu kez de R ibbentrop’a verilen b ir başka raporda, T ü r k i ye'nin B erlin B üyükelçisi Hüsrev G erede'nin, Wetzsaeckere, Sovyetler B irliğ in d e k i T ü rk kö ke n li kom şu h a lkla rın d u ru m u n u an lattığı b e lirtiliy o rd u . Hüsrev Gerede, Sovyetler B irliğ in d e yaşayan T ü rk kö ke n li kom şu h a lk la r aracılığıyla, anti-Sovyet propaganda fa a liy e tin in y ü rü tü le b ile c e ğ in e d ik k a t ç e k m iş ti. Gerede, daha sonra da, daha açık b ir b iç im d e , Kafkas h a lk la rın ın gelecekte tam pon b ir devlet içinde b irle şe b ile ce kle rin i söylem iş ve Hazar D e n iz in in doğusunda bağımsız b îr T û ra n devleti ku ru la b ile ce ğ i ni im â etm işti. Raporda, Nâfia V e k ili em ekli General A li Fuat Cebesoy’un Papen'e a n la ttıkla rın ın , Gerede’n in bu konuşması ile pa ra le llik gösterdiğine d ikkat çekiliyordu. Gerede, B akû'nun tama men T ürkçe konuşulan b ir ke n t o ld u ğ u n u da vurgulam ıştı.186*1 8
Î85 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri. Türkiye'deki Alman Politikası 0941-1943), "Papen'den AOB'ye". No. A 3018/41 Gizli, Nr. 10. 5.8.1941, s. 27-30. 188 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman Politikası 0941-1943), "VVeizsaecker'den RibbentropV, No. 494 Gizli, Nr. 11, 5.8.1941. s. 31;
662
Ancak, T ü n m e d ik konusunda bu denli açık b ir u ım m . ya Hüsıvv Gereci e n m kendi in isiya tifin d e n ile ri geliyordu ya da A lm a n ya'nın bu konudaki görüsünü öğrenm ek için, A nkara'nın k u lla n dığı b ir taktıktı. C ünkü. R ibbennop’ım, T ü rk iy e ’n in Hazar Denizi nin doğusun daki ve K a lk ış la rd a k i cevıe halkların geleceği konu su n d a ki gö rüsünü sorması üzerine. Hüsrev Gerede, ü lke sin in vasi 2 s İma amacı taşımadığını ve ayrıca, bu p o litik a n ın , T ü rk iy e 'n in r smi p o litik a sının temeli olduğunu da be lirin i., ti,127 Toprak talebi, T ü rk iy e ’nin resini politikası olamazdı. Papen ise, ilk planda, b ir yandaı , T ü rk iy e 'd e k i paıııû ra tıisı çevreler ile iliş k i k u rm u ş tu , d iğ e r yandan da, S ovye tle r B irlığfnden T ü rkiye ’ye gelmiş T ü rk kökenli göçm enler ile ilis k ilc ıın ı gc I i sli r m eve ea I ısı vord u. İsmet İnönü ile 2B Ağustos ta, b ir görüşme yapan Papen'in, av ın konu üzerinde durduğu zaman, İnönü'den aldığı yanıt, bu tü r konularda ancak Sovyet ler B iri iği1hin yenilgisi gözle g ö rü lü r şe kilde gerçekleştiği zaman görüşm enin m ü m k ü n olduğu ve T ü r k i ye’n in de, ancak o zaman. İni konuları görüşmeye istekli olacağı seklinde olacaktır.188 G ö rü ldü ğü gibi, Tüı k H ü k ü m e ti, resmi p olitikada , ilke olarak, p a n tû ıa n isi e ğ ilim le ri red ediyor, ancak K ın ın bölgesindeki ve Kal kaslardaki T ü rk kökenli kom şu halkların geleceği konusuna ı :mâıneıı ilgisiz kalm ak da istem iyordu. Fakat bunun gündeme gelmesi için önce Sovyet ler B irliğ in in kesin askcıi yenilgisi g ö rü lm e liyd i. Bu bölgede bulunan T ü rk kökenli nüfus ise 40 m ilyo n civarındavdı. * Ankara, soz konusu halkların ve to prakla rın geleceğim b e lirle yebilm ek tein, Berlin ile görüşm ek g e re kliğ in i b ili)o rd u . Ancak, i üı k H ü kü m e ti, bu alanda resmi girişim lerde bulunm aya yanas-1 3 8
Chaıles VVauen H osiler, Türken uııd Sovvjets, Die Historisehe la g e und d«e Politısc!>e BedeuUmg der Türken tınd der TOrktfölker in der Heutıgen W elt,s. 211-212, Ondec age, s 14ü: Krecker. «ge, s. 210-211: Uğur Mumc u. 40'Jafin Cadı Kazanı, s 58. 137 Önder, age, s. 145: Krecker, age, s. 211. 183
Kreckeı, age.
s. 211.
663
m ayacaklır. ha kal, ke n d isin i tama nıcıı geriye de çekm eden, b ir yandan, bazı gayrı resmi kanallardan, B erlin ile iliş k i kurarken, diğer yandan da, resmi plânda herhangi bir ile ri adım atmadan, savasın g id iş a tın ı beklem eyi tercih edecektir, T ü rk H ü kü m e t i, Kuzey Suriye deki sınır sorunlarına iliş k in olarak, nasıl İngiltere ile görüşmelere başlamak istediyse, bu kez de, m uhtem el geliş meler karsısında, son derece d ik k a tli ve itin a lı b ir tu tu m içinde doğu bölgesindeki toprak ve sınır sorunlarına iliş k in veııi olası lıkları dikkate almak ve m üm künse, bu n la rı ge iye kİ eşi irm ek, en azından, olasılıkların derecesini sap Lam ak is tiy o rd u .189 T ü rkiye 'n in Bükıes Büyükelçisi H am dullah Suphi Tanı lövcr'in. Aıuoncscıüya, Sovyeıleı B irliğ i cökLüğü zaman, T ü rk iy e 'n in gele neksel ve tarihsel nedenlerle, bâzı to p ra k talepleri olacağını söyle mesi, Mc ıncltıh Şevket EZscııdal ile H am dullah Suphi Taıırüvver in pa nıüraııcı hareketi desteklediği yolunda Alm an D ışişleri Eki kan lığınım aısiv belgelenııde bulunan b ilg ile ri de doğruluyor. Türkiye'de. İÖ4J yılın ın ik in c i )ransında, Turancı yayınlarda ve lin k basın m da görül eti paıuürancı yazılarda h isse d ilir ve gözle g ö rü lü r b ir arı ıs olacaktır. Ö rneğim Tasviri 1:1kâr gazetesinde, G a lip Kemâli Söyİemezoğlu.
Leningrad İÖ İ8
adını taşıyan a n ıla rın ı yayınlam aya bas
lar.190 Dığcı yandan. Islanbul S ıkıyönetim K om utam A li Rızâ A ıtunkal, görevinden ayrılırken, İstanbul halkına yayınladığı b ild i ride, "aziz ve tem iz Türk ırkı nehm söz eder. Hüsevin N âm ık Oı k im , H alkevi ııde, "Ziyâ G ökâlp ve M illi Ö lk ü " adında b ir kon İc ra ti s v e rir.1911 2 Yine Tasviri Eılkâı gazetesinde, Rauclemir, “ Unver 9 Pasa RusvaYla adlı yazı d izisin in sonunda, hııveı Paşa yı över.197 Aslında, A ta tü rk dönem inde T tirancı düşünce ve eylemler, h iç bir zaman hoş karşılanmamış ve bu tü r yayın organları pek nâdir g ö rü lm ü ştü .193*
189 Önder, age, $ 146. Kıecker. age, s. 211; Hostler, age. s. 217-221. 190
JK 1.121.9.1941), s. 12$.
191 JK î. 126.9.1941U . 130. 192 J K 1. <27.12.19411. s. 137. Ayrıca Jftz. Sabıha Sertel, Roman Gibi, s 223-229. 193 Turancı duş-ünce ve eylemin genel ve tarihsel gelrşimı için bkz. (Burada yalım ca hâzı önemli Almanca kaynaklara işaret edilm iştir) Önder, age, s. >42-145: Krecker. age, s. 205-209. 664
Ö rneğin, aııti-scnıiük e ğ ilim li M illî in k ılâ p dergisi, 19.34 y ılın da yasaklanırken , m Kafkasya Alm anağı adlı kiıap,
9
Mayıs 1937
tâ rih in d e to p la tılm ış tı.1* 5 Yine Adsız (1 9 3 1 -1 9 3 3 ) ve O rh u n (1934) adım taşıyan dergiler de, b ir süre ya yın la n d ıkta n sonra, kapatılm ışlardı.196 Bu arada, 1931 y ılın ın E ylül ayında, daha önce T ü rkiye ye gelmiş olan T ü ta r/K m m T ü rk le rin in önderleri, T ü rk i ye'den sınır dışı edilm işlerdi ve yayın organları da kap a tılm ıştı.197 C um hurbaşkanı İsmet İnönü, "T ü rk olm ayı sevmek ve T ü rk olm ayı kabul etmek, T ü rk m illetine mensup olm anın verdiği bü tün haklara m âlik olm ak için k â fid ir” derken ve panislâm iznı g i bi, p a m itrkizm in de, T ü rk iy e 'n in politikasının tamamen dışında kaklığım b e lirtirke n , aslında. A ta tü rk dönem i anlayışının devam edeceğini vurgulam ış oluyordu. Ancak, İn ö n ü dönem inde, T tirancı li k irle re karşı daha önce alınm ış önlem lerde b ir yumuşam a da görülecektir. 1927 yılından beri İstanbul Üniversitesi nde T ü rk T â rih i profe sörü olan ve 19 32 yılında, siyasal faaliyetten nedeniyle, T ü rk i vc'vi terk çim ek zorunda kalan. 1917 Bolşevik İh tilâ li sırasında / / T ürkistan'ın bağımsızlık mücâdelesinin önderlerinden ve aynı za manda da Sovyet Baş kırıl islim C u m h u riy e tin in ilk C um hurbaş kanı olan Zeki VeIidi Togan, 1938 y ılın ın so n la rın d a , A lm a n ya'dan T ü rk iy e ’ye geri döner,198 Bu donemde. Turancı yayın organları yeni yeni görülm eye baş lanır. Relıâ O ğuz T u rkka n . 1939 yılın ın Mayıs ayında, Bozkurı dergi sini yayınlam aya baslar. D e rg in in yazı kadrosu nu, Reha Oğuz T iıık k a n , Hüseyin N âm ık O rku ıı, N ih â i Adsız, N cjdeı Sancar ve Abdülkacliı lııan oluşturuyordu. Kapakla, derginin adının hemen
Glasneck, Türkei un d Afg han i starı, $ 99101; Hostler. age; Ediğe Kırıma L Der Nationale Kanıp! der Knmtürken G otthard Jaeschke, Der Turanismus der Jungtürken; Gotthard JaeschVe, DerTuranismus und die Kemali stisc he Tür* et.
194 Jaeschke, Ttirkeî, s. 13/dipnot 1 195 JK 1. (95 1937). s. 41 1% Hostler. age, s. 220. 197 Krecker. age. s. 208. 198 Krecker, age. s 209; Gotttıard Jaeschke, "Die Türkische Republik und das Türkentum mı A u sla n d e ', Die VVeltrfes Islams, Band 23. (1941), s 180
665
al imcin. 'H e r Irk ın Üs timci c l ü r k I ı k ı ” baslığı bul unu y o rd u .19J Dergide yayınlanan b ir yazıda. "Katibi Ii ye t bakım ından, diğer ha kim | la ıld a n , I u rk ırkı, her ırkın ü stü n d e d ir" d e n iliy o rd u . Diğer yandan. D enizli mebusu ve U lus gazetesi yazan N ecip A lı l
199
Bozkmt, "Aylık Fıkı» ve Gençlik Dergisi, Kînî-Edebi-içtimâi", Yıl: I, Sayı:
200 Bozkurt. Sayı.
\ J (Mayıs
], [Mayıs
1939).
1939).
201 Boz kur!. Sayı: 2. {H u ıra n 19391. 202 Hosdecage. s. 219. N itekim Sabilıa Sertçi de, anılarında, bu sıralarda, Alm anya'nın da yardım ı ile. Turan Cemiyeti kuru M usrim yazıyor. Sabıha Sertçi, age, s. 214-215 203 Kopuz, "Aylık M illi Sanat ve Fikir Mecmuası", Cilt: î, Sayı: 1, {15 Nisan 19391
204 Kapuz, Cıll: I, Saye l (15 Nisan 19391. 666
Zeki VeIidi Togaıı. 1940 yılında, "1929-1940 Seneleri Arasında T ü rkistan'ı» V a z iy e ti' adlı kita b ım yayınlar. Yine avın târihlerde, 1940 yılında yaym hayâlına başlayan Bozk tın dergisinin iım iyaz sahibi İsm et Râsim ve U m u m i Neşriyat
Müdürü de M . Sâtııi Karayel id i. D erginin yazı kadrosunu ise, Rel.â Oğuz T ü rk kan, A b d û lk a d ir İnan, N ih â i Adsız. H üseyin N âm ık O rk u ıı ve N cjd cı Sancar o lu ştu ru yo rd u . A ııcak, dergi. 1940 y ılı nın A ra lık ayında, d o ku zu n cu sayısında, kapatılacaktır. K ü llü k dergisi ise. 1 E ylül 1940 tâ rihinde yayınlanır. D erginin im tiya z sahibi ve U m û m i N eşriyat M ü d ü rü A lâ e ıtiıı M akgüder ıdi. K ü llü k , daha ilk sayısında. 26 E ylü l 1940 târihinde, kapanlaa ık lır .
Hamle dergisi de. 1 Ağustos 1940 tâ rihinde yayınlanm aya bas lar ve- vavııı havâi mâ ancak o n b ir sayı devam edebilir. D ergi, 1 Kasım l c)40 ıarihinde ka]>atılır. İstanbul'da faaliyet gösteren ve T ü rkista n G ençler B irliğ i ad ır taşıyan dernek, 1940 yılında, adını T ü rk K ü ltü r B irliğ i olarak de ğ iş tirir.205*2 7 0 T ü rk K ü lıiır B iriigi'nce İ9 4L yılında düzenlenen b ir toplantıda. M Fevzi Togav, T ü rk k ü ltü r tâ rih i üzerine b ir konuşm a yapar ve gece, “ Büyük T ü rk Gecesi" olarak kutlanır. T ü rk iy e 'n in Budapeşte B üyükelçisi Riısen Esıef Ü naydın, 1941 yılında. Budapeşte'de faaliyet gösteren Turan C em iyeti nin y ıllık toplantısında bir konuşm a yapar.20 Yine 1941 yılında, Relıâ O ğuz T ü rk k a n , “ D ö rt iç tim â i Mesele" adlı kitabını yayınlar. Bozkurt dergisi, 5 M a il 1942 târihinde, yeniden, ancak hu kez hal ta lik olarak ya yın la n ır 208 D e rg in in sâ lıib i A. N û ru lla h Ban man. U m û m i Neşriyat M ü d ü ıû ise, M . Sâmi Karayel idi. D erginin yazı kadrosu, Pcyâıtn Safâ. Reha O ğuz T ü rk k a n . Zeki V c lid i Tu-
205
JK1. (21.7.1940), s
99, Jaeschke, T ıırk e i*, Jahrb-uch der W etıpo(itik W 2 , s. 632.
20ü J K V (26.4.1941 U - 116207 JK U 13.2.19411, s. H1 208 B ozkurt "Haftalık Türkçü Dergi-
667
garu em ekli General A li İhsan Sâbis, AbdüEkadir İnan ve Osman Türan'daıı oluşuyordu. Ancak, Reha Oğuz T ü rk k a n , beşinci sayı dan il ibaren, dergiden ayrılacak ıır.209 Derginin ilk sayısında ise, T ü rkçü lü ğ ü n program ı yayınlanır. Rehâ Oğuz T ü rkka n tarafından yazılan "B o zk u rtç u n ım A m cıv t usıt" adlı program da şöyle d e n iliyo rd u : "İdeolojimiz, (...) Bozkurt Türkçülüğüdür). (...) Bozkurtçufar, (...) Türk ırkının ve Türk milletinin her ırktan ve her mil letten üstün olduğuna [inanırlar]. (...) Bu üstünlüğün kaynağı, (...) Türk kanıdır. (...) Bu üstünlük. (...) eğer Türkün kanı, yabancı kanlarla bulanırsa (kay bolur!. (...) Bozkurtçular, (...) ırkçıdır(lar). (Onlar), temiz ve öz Türk şartı arıyorlar. (...) Türk derken, (...) (gönül, dokuz göbeği Türk isterdi) realiteleri gören Bozkurtçular, atalarının dörtte üçü Türk olan veya dört göbekten kanca Türkleşmiş olanları da Türk saymaktadırlar. {...} Bozkurtçular, pantürkisttir(ler). (...) Türk devletini 65 milyonluk bir millet olarak görmek, (...) mukaddes ül küdür. (...) Bozkurtçular, savaşın, askerliğin ve kahramanlığın en yüksek hürmet mevkiine çıkartılması gerektiğine inanmışlardır."210
D erginin yedinci sayısında. Çığır, M ille t, Bozkurı, Taıırıdağ ve C im im in d e rg ile rin in bes kardeş dergi olduğu ilan e d ile ce ktir.211 Diğer yaıulaıı, Yaşar Ç im cıvin, "D ik k a t E diniz: Karaborsacılara Bir ih ta r" adlı yazışında, karaborsacılıkla ilg ili olarak, doğrudan ve sâdece Yahudi tüccarların suçlanıyor olması, B o zku rt derg isi nin a n li-s c m ilik e ğ ilim le rin i göstermesi bakım ından ö n e m lid ir. "T ü rk Gecesi", İstanbul'da, 28 M art ta kutlanır. Bu gece. C u m h u riye t gazetesinde, "Turan a giden en kısa yo l" olarak laım ılac a k tır212
209 JK 2, (12.3.1942). s. 4. 210 Reha Oğuz Türkkan. ''Boz km ıhınım Amentüsü*. Bozkurt. Yıl. 3, Cilt: 211
Bozkurt. Yıl; 3, Cilt; 2. Sayı: 7. (2 Temmuz 1942}
212 JK 2,428.3.19421,S. 4. 666
2, Sayı: 1 . (5 M art
19421.
Renizi Oğuz A rık , i M ayısta, aylık M ille t dergisini
yayınlam a
ya başlar.213 D e rg in in sahibi Prof. D r H ü se yin A vn i G ö k tü rk , U num u Neşriyat M ü d ü rü ise, Remzi Oğuz A rık idi. Rızâ N ur, bundan sâdece b ir hafta sonra, 8 Mayıs'ıa, haftalık Tam ıdağ dergisini yayınlam aya başlayacaktır2142 5D e rg in in sâlıibi 1 vc U m um î Neşriyat M ü d ü rü Rızâ N u r idi. D erginin yazı kadrosu. Rızâ N ur, Dr. Mustafa H akkı Akaitse), N ejdct San car, H üseyin Nâ m ık O rk u n . Dr. F ethi Teve t [o ğ lu ]. Haşan F e rit Can sever. Seril Bilge han ve Nihâi A dsızdan oluşuyordu. Rızâ Nur, derginin ilk sayısında, "T ü rk N asyonalizm i' adlı ma kalesinde, şöyle yazıyordu:
"Türkçülükte bir takım sınıflar husule gelmiştir. Bunda, bâzı sebeplerle beraber, Türk irredentası da âmil olmuştur. Bu ııttı ve izgi (mukaddes) dâvânın sınıflan şunlardır: Panturanizm, Neotûranizm (Yeni Turancılık), Tûranizm (Turancılık), Pantürkizm (vel Türkizm (Türkçülük)... Bunlar, pratik bir kuvvete hâiz değildir.
Bugün Türkiye'de fikren üç esaslı Türk milliyetçiliği vardır: 1) Turan* cılık, 2) Türkçülük, 3) Anadoluculuk... Birinci istilah, Turancılık', Türk, Fin, Macar gibi, biitiiıı Turan nesille rini çerçevesi içine alır. Fakat şunu da unutmamalı ki, asıl Tıır-an adı, menşeindeki anavatan olan Orta Asya Tiirk yurdudur. Btı ıstılah, bugün bu mânasını kaybetmiş olup, Türkçülük ile mütenedif bir hâle gelir gibi bir evolüsyondadır. İkinci istilâh, Türkçülük', bütün TıirkJeri kadrosu içine alır. (...) Üçüncüsü, 'Anadoluculuk', pek infiratçı olup, Anadolu Türklerinden başka Türkü kabul etmez. Sâde Anadolu Türklerine münhasırdır. (...) En geç, diri, bir durmuş, igesi (hayattar) fikir varsa. ırkçı Türkçülük*
Dr. Mustâfa H akkı Akaitsek yine Tanrı dağ dergisinde yayınla nan, 'Yabana Kan ve D evletlerin Batm ası" adlı yazısında, söyle d iy/ o rd u :
213 Millet, "hım. Fikir, Sanat Mecmuası": JK 2, (21.5.1942), $. 5 214 Tanrıdağ, "İlm i, Edebi, Tûrkçü... 8 u Türklerın Dergisidir... Haftalık Türkçü Dergi '. 215 Tanrıdağ, CılV 1, Sayı I. (8 Mayıs 1942).
669
“ Demek ki, Gobino'nun bundan doksan sene Önce, dâhiyane bir se zişle ortaya attığı fikrin doğruluğu, bugün tıp ilminin yeni kazançları ile ispat edilmiş oldu."216
Dr. Fethi Teveı|o£İu| ise, "T ü rk ç ü G örüşüyle E vlenm ek İsi' adlı makalesinde, şunları yazıyordu: “ İdealist Türk genci, tıâlis Türk kanı ve terbiyesi taşıyan arkadaşını seçip, kendi istek ve görüşünde evlâtlar yetiştir mif en büyük kuvvete sahip bulunacak demektir."217
A n a ık. derginin yayım, Dr. Rızâ N u ru n ölüm ü üzerine, on se kizinci sayıda, 4 Eylül I942 târihinde, son bu laca kıtr. Diğer yandan, ilk sayısı 9 Ağustos 1941 târihinde yayınlanan, aııeak otuzdördüncü sayısında, 28 M a rt 1942 de, İstanbul Sıkıyö netim K o m u ta n lığ ın ca kapatılan Ç m arakı dergisi de. 23 Mayıs 1942 târihinde, yemden yayınlanır.218 derginin sahibi ve Um m ııı Neşriyat M ü d ü rü Orhan Scyfi O rlıon id i. D erginin yazı kadrosu ise, Nihal Adsız, Ahm et Câleroğlu, Hüseyin Hüsnü E m ir İT k ile ı. Hüseyin N âm ık O rk itti, Z eki Vclidi Togaıı, Orhan Şevli O rhon ve Bcvâmi Saladan olu^ıtvordu.219 / / A hm et Câfem ğlu'ıuuı yayınladığı T ü rk Amacı dergisi i he. 1942 y ılın ın Temmuz ayı sonlarında ya yın la n a ca ktır.220 T ü rk Amacı dergisi. T ü rk K ü ltü r B irliğ i
ik
e yayınlanıyordu. Sahibi vc Um um i
Neşriyat M ü d ü rü Ahmet Câfcroğlu idi. Bu arada, Tasviri L lk â r gazetesinde, T u ra n a idealler konusun da yazılar yayınlanıyor ve ırk b irliğ i vc “ kardeşler ile ' birleşme lı k r i sa v u n u Iuy o ıxl u.221 Oysa. Başvekil Sükıü Saraçoğlu, yabana basına tam da bu şua da verdiği b ir demeçte, T ü rk iy e 'n in p a n tû ıa n cı p o litik a la rı ve amaçlan t od e ttiğ in i bel in iy o rd u .222
216 Taıuıday. Cilt. 1. Sayı: 8, (Altmcay/Haziren 19421. 217 Tanrıda#. Cilt: I , Sayı: 8. (Alrmcay/H aziran 1942|. 218 Çınaraitf, “ Haftalık Ilım ve Sanal Mecmuası... Haftalık Türkçü, fik ir ve Sanat Mecmuası'' 219 JK 2423.5 1942), s. S. 220 JK 2429.7 19421, s. 7. 221 JK 247.8 1942). s 8 . 222 JK 2416-849421. s. 8 .
670
T ü rk Yurdu dergisinin ilk sayısı ise, i E y lü ld e y a y ın la n ır 2?' Dergi, ayda iki kez çıkıyordu vc d erginin sahibi ve U m û ıııi N es ri yal M ü d ürü. Dr. Haşan b e ril Gm sever id i. D erginin yazı kadrosu ıst\ Fethi Tcvcıloglu], Masan Ferit Canscvcı; Dr, Muştala Hakkı Akansel ve Zeki Velidi Yogandan oluşuyordu. A b d u lla h Tay mas. "T ürklüğe ve T ürkçülüğe D âir ' adli b ir yazısında. T ü rk ç ü lü ğ ü n tarihi üzerinde <1ü rü yo r vc Kalkasvah A li Bey, Hüseyin zade, Kalkasyalı Ağaoğlu Ah mel (A lım c ı A g aoğlu), Kazanlı A kçııra o g lu Yu m i İ (Vusul A kctua). K ırım lı İsmail M irza Gaspı rai ı ve Kaıkasvah M irza Helali A hım d zaden in yaşam ö y k ü le rin d e n soz e d iy o r d u .2 224 D erginin sekızına sayısında ise. ‘"Biz, hüm anist ya da ko 3 2 li um isi değil, la kal M üslüm an T lü k le riz ” d e n iliy o rd u .225 Bu târihlerde başka T ü rk e ü /T u ra n a yayın organları da g ö rü lü yordu. Ö rneğin. Kara inci dergisi, 1941 vıt mm sonbahar ayların* dan beri. Zonguldak'la, a ylık olarak yayınlanıyordu.226 •
Yine Zonguldak'la yayınlanan b ir başka dergi de. A. Karauguz taralından aylık olarak çıkarılan. Doğu d ergisi yd i. Dergi yayın ha vâi ma, 1942 yılın ın Kasını avında başlamışın227 D ergin in sâlıibi ve ( ıcııel Yayın Ç evirm eni A. Karauğuz id i. D erginin yazı kadrosu ise. Aka G ündüz, Behçet Kemâl Çağlar, N ecip Fazı I Kısa kürek, Câler Sev i d A lım c ı [Ediğe! K ırı mal, H üseyin N âm ık O ık ıın ve A h d ü lka d ir inan ılan oluşuyordu. / Ocak dergisi de. Alı Rıza A lcm daıoğlu tarafından, yine Z ongul dak ıa vavınlanıyordu. t > ' Çığır dergisi ise, on y ılılır yayın lıayâtm dayıh.228 Reha Oğuz Tüı kkan da,
5
KasınıYla. G ök Borü dergisini yayın
lamaya başlayacaktır 229 On beş günde b ir yayınlanan d e rg in in sa hibi ve U ım ım i Neşriyat M üdürü, yine Reha Oğuz T ü rk k a ıı idi.
223 Türk Yurdu. *TiırkIenn Faydasına Çalışır... 15Günlük Dergi". 224 Türk Yurdu. Cıli; XXVI. Sayı: U 1 Eylül 1942}; JK 2. <1.9.1942}, s. 9. 225 JK 2. (15.ÎZ.T942J. S 9. 226 K a ra in ci," Türkçü, Edebiyat ve Sanat Mecmuası". 227 Doğu, "Büyük Ülkü Gazetesi'1 228 Çığır. "Ilım. Fıkiı, Sanat M e cım ıa sf 229 JK 2 , 15.11.1942). s. 9.
671
Ancak ciciği. 20 Mayıs 1943 U r i hinde, oıı üçüncü sayısında, kapa n a c a k tır230 Bu dergilerin dışında, başka T ü rk ç ü /T tira n c ı yayın organları da vardı. Bunlar arasında. K ü llü k dergisi de sayılabilir. D ergin in sahibi ve U m ûm i Neşriyat M ü d ü rü , A İâeaiıı H ak güder idi. K ü llü k der g is i; 1 E ylül 1940 tarihinde yay m hayalına başlamış ve 2b Eylül 1940 târihinde kapanını şu. Cuıar dergisinin sâlıibı ve U m ûm î N eşriyat M ü d ü ıu ise, Tâbir Olgac id i. D ergi, 1941 yılın ın M art ayında yayınlanm aya baskı mı sın Ç ınar dergisi. 1941 y ılın ın Temmuz ayında, besinci sayısın da kapandıkları sonra, 9 Eylül 1941'de, alim eı/ye d in ci sayısından i ti hâren, yayınına yeniden başlamıştı. Hamle dergisi ise, ) Ağustos 1940 tâ rih in d e yayınlanm aya baş lamış ve 1 Kasım 1940 da, on b irin c i sayısında, kapanm ıştı. Ayrıca, Doğuş, Hareket, Oluş ve Yeni T ü rk de rg ile ri de, yine bu k a psa m d a say 11a b i Ii v. T u ra n a çevrelerde b ir örgütlenm e de g ö rü lü yo rd u . Zeki V d id i Togau, 1941 y ılın ın Temmuz avında, A lm a n ya ’yı zi yaret enikten sonra, Türkiye'ye dönüşünde, g izli b ir örgüı kura caktır. Ö rgütün amacı, T ü rk iy e 'y i, Asya ela yasayan diğ e r T ü rk le r le, bir T ü ık devleti içinde b irle ştirm e k, A im a m ın ım askeri zille rinden sonra, b ir hüküm et darbesi yapmak vc m evcut h ü kü m e tin yerme, pnıııııranisu ırkçı b ir p o litik a izleyen m illî b ir hüküm et kurm aktı Reha Oğuz T ü rkka n da, daha som a, yeni b ir g izli öıguı kuracaktır.231 Bu dönemde, hayli ender dc olsa, Turancı yayınların e le ş tirild i ği dc g ö rü lü y o rd u .232 Ö rneğin, Sabi ha Sertçi, "İğ n e li F ıçı” adlı broşüründe, a ııti-şe matik propagandaya karsı, Tan gazetesinin eleştirel yayınlarını be lim vu rd u .233
230 JK2, (5 11.1942). $.S 231
Hostler,age. s. 218
232 Bkz. Sabrha Şenel, age, s. 240-251. 233 Sabıha Sert el, age. s. 262-267.
672
Yine Tan gazetesi, 1942 y ılı başlarında, B ozkurt dergisi ile, po lemiğe girecektir. B o z k u rt d e rg is in in ilk sayısında, bâzı m illiy e tç ile rin dâvaya ilıâ n ct e ttik le ri ve yabancı ülkelerden para a ld ıkla rı id d ia e d ilm iş ti. Dergide, bu paraların, kişisel amaçlar için harcandığı ve bu mı yapanların da, h ü k ü m e tin ajanları o ld u ğ u id d ia e d iliy o rd u . Tan gazetesi ise, bu k iş ile rin adlarını Boz k u rt dergisinden sorm uştu. A ncak, B ozkurt dergisi. Tan gazetesinin bu sorusun u, so ru n u n kendi sorunları olduğu ve bu tü r sorunlara da dışarıdan m üdaha le edilemeyeceği şeklinde yanıtlayacaktır. Tan gazetesinin, "ecne bi para ile çalışan sahte T ü rk ç ü le ri [ıı ] meydana" çıkarı İmasında ısrar etmesi sonuçsuz kalacak ve tartışma, b ir sonuca ulaşama dan, kesilecektir.**4 Tan gazetesinin sorusunu ise, A lm an D ışişleri Bakanı Ribbcntrop'ıaıı A lm anya'nın Ankara B üyükelçisi Papcn'c gönderilen bir tâli matı içeren, A lm an Dışişleri Bakan lığ ın ın b ir arşiv belgesi, bu gün u rlık yanıtlayabilir: "Türkiye'deki dostlarımızı içinde bulundukları güç durumdan kurtar mak üzere, size 5 milyon altın Alman Markı (RM) iletilmesini emrettim. Bu parayı cömertçe kullanmanızı ve bana raporla durumu bildirmenizi rica ederim."2 235 4 3
Zâten, Papen de, aynı ta rih li b ir telgrafla, R ib b e ııtro p ta n , bu parayı talep e tm iş ti.236 Ribbenırop, 7 A ra lık 1942 tâ rihinde, O rient Bank M ü d ü rü LcLi rce! u ile görüşür ve propaganda sorunları iç in , 5 n ü lyo n Alm an M a rk ı’nı (R M ) bu amaca tahsis eder.237
234 Tan, <13 ve 20.3.13421. 235 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Oışişlçri Pşjrçşı Belgeleri Türkiye'deki Alman Politikası (1MMM3). 'Ribbenırop ran PapenV, No. 1526 Gizli. Nr. 34. 5.12.1342, s. 87. 236 ADAP, Serie E: 1341-1945, Band IV. |1 Oktober bıs 31. Dezember 1942>, " ... r. Nr. 265. 7.12.1942, <61/40 258-631; ADAP. Serie E: 1941-ÎS45, Band IV, fi. Oktober bis 31. Dezember 1342)/ / . Nr. 265. 7.12.1942, (61/40 258-63} ve Nr. 1700, {61/40 971}. 237 ADAP, Sene E: 1941-1945, Band IV, (1. Oktober bıs 31. Dezember 1942h, ” ... ", Nr. 265, 7.12.1942, <61/40 258-63); ADAP, Seriç E: 1941-1945, Band IV, <1. Oktober bıs 31. Dezember 19421/ ...", N r. 265. 7.12.1942, <61/40 258-63) ve Nr. 1700, <61/40 971).
673
Atıcak, yönetim in, l>u tü r yayınları hoşgörüyle karşıladığı da söv lc neme z. Nı iç k im . Sabi lı a Ş e rid in , bu dönem de, Tan gazel es inde yazı yazması sorun olacak ve 1942 yılın daki bu tartışm alar sırasında. Sabi ha Ş e n e lin Tan gazetesinde yazı yazması. M a tb u a t Uıını m M üdC uİliğin)cc\ ik i ay süreyle, yasaklanacaktır Gerçekten de. pa ıu û iiiııcı çevrelerde, dalıa 1942 y ılı baslarında oluşan görüş ayrılıkları ve çatışmalar, 1943-1944 yılla rın d a daha da derinleşecektir. Bu noktada, punt uran İst hareketin tek b ir fik ir ve eylem prog ramından oluşm adığını saptamak gerekir. Türk H ü k ü m e ii'lıin , bu konuda, gayri ıesmî plânda ile ri g ittiğ i en uc nokta, söz konusu bölge h a lkla rın ın , tampon devletler k u rarak. T ürkiye ile yakın iliş k ile r içinde olm aları gerektiği düşün cesiydi. T ürkiye'deki pauıürancı çevreler ise, bu to prakla rın ilhak edil mesini ve bunu sağlamak için de, T ü rk iy e 'n in A lm anya'nın ya nında. Soy‘yeller Birliği ne karşı, dcılıâl savaşa katılm asını isliyo ıla rd ı.
Diğer yandan, T ü rkiye ve Alm anya'da yaşayan T u ık kö ke n li göçmen ya da m ülteci m illiy e tç i Önderler. Alm anya ile anlaşarak, Sovyet Ut B irliğ in in A lm an askerî işgali altında bulurum b ö lg e li' rinde, bağımsız T ü ık devletleri kurulm asından yanaydılar. A/man ya um konuya yaklaşımı ise, tamamen fa rklıydı. A lm an ya. Sovyetler B irliğ i’ne karsı savası dalıa kolay kazanabilm ek ve N.pvy etler B irliğ i d in icteıı çöküşünü de sağlayabilmek amacı de. işgal alım da tu ttu ğ u bölgelerdeki T ü rk kökenli h a lkla r arasında, tıpkı Arap bölgesinde de yaptığı gibi, m illiy e tç i (ik ille rin propa gandasını yapıyor ve bu bölgelerdeki bağımsızlık yanlısı önder lerle ivi iliş k ile r k u ru m a çalışıyordu. Ancak, bu bölgelerin zeııgi n yeraltı kaynaklanın da göz önüne a hm Berlin in temel amacı, söz konusu bölgeleri. A lınan sömürgesi hâline ge lırm e kıi. Bu ne denle de, Alm anya, bu alanda b ir y ü k ü m lü lü k altına girmeye ya naşmıyordu. Bu konuda kesin ve bağlayıcı karar ise. bizzat l lıtleı taralından ve rilm iş i!.25*
Z)r', GJasjjeck. Tiiffcei ımıJ Afyfoaııisl-aır v 102- 103. G74
Görüldüğü gibi, pantüranisı hareket, kendi bünyesinde uyum suz ilişkiler içinde ve Almanya’nın denetimi altında, laikli amaç* lar peşindeydi.2391420 Alman Hükümeti, 1041 yıl mm sonbahar aylarında, Alman Or dularının doğu cephesindeki basanlarının daha yakından anlaşı labilmesi için, bir Türk heyetini resmen davet eder, "Alman Hü kümet ve Başkumandanlığı, Harlı Akademisi Komutanı Korgene ral Ali Timi Evden ile |Hüseyin] H|ûsnu| Emir Erkilcu resmen sark cephesine davet elli. Ve hükümet,, muvafakat ve tensip el li.
-24Ö
Alman Dışişleri Bakanlığı nın bu sırada elinde buluttan rapor lar, zamanlamanın doğru olduğunu gösteriyordu. Niiçkini, bu sı ratla, Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, 30 Eylül i4)4J’de, Alman zaidinin kısa zamanda görüleceğini hesap ediyor, İnönü ise, o likim lAHl'dc, Clodiusa, Alman Ordulan'nuıı doğu cephesindeki kesin başarısının sonbahar aylarında görüleceğini umduğunu be lirli voı * du 24t İnönü, İkilinin daveti üzerine, Istan bu İki a bulunan Yıldız llaıb Akademisi Komutam Korgeneral Ali Fuat Erden ile. Cimihurivel vc Son Fosla gazetelerinde askerî strateji irzerme ve Al man-Sovyet savası hakkında yazılar yazan ve yorumlar yapan ve panıüı amst hareket ile de yalan ilişkileri bulurum emekli General Hüseyin Hüsnü Emir Erki tele, 15 Ekini-5 Kasım l c>41 târihleri arasında, doğu cephesini ziyaret etmeleri için, izin verir. Erden ve
Erkilci, İstanbul'dan haıvkci etlikten sonra, Sofva, Plevııe, Rus* tuk, Bükreş, Odcsa ve Nıkolaycl üzcrindeıı birlikle doğu cephesi ni ziyaret ederler.242 Bu arada, bizzat Hiller taralından da kabul edilirle r ve İlliler ile savasın genel gidisi üzerinde görüşürler. Papeıı, söz konusu ziyaretle ilgili olarak hazırladığı raporda, her iki Generalin de doğu cephesini ziyaretten çok memnun dön düklerini belirtiyordu.
239 Hosiler, age. $. 217 ve 221 240 Cumhur iyet. {16.10.1941 ^ M unıcur age, s. 38- 39 241 G la$neck,Tür*ei utul Afgbanisıan, s. $1. 242 Glasneck. Türkei und Afghanistan. s. 81, Papen, age, s. 553-554; Hüseyin Hüsnü Emir Erkıtet. Şark Cephesinde Gördüklerim, s. 43-205 675
Dönüşte, Ali Fuat Erden, Papen’i ziyaret ederek, kendisine, ge zi ile ilgili izlenimlerini iki saat boyunca anlatmıştı. Papen, raporunda, ziyaretçilerin özellikle kendilerine verilen geniş asker! bilgiden memnun kaldıklarını vurguluyordu. Papen, Generallerin bâzı Rus esir kamplarını da ziyaret ettiklerini ve bu kamplarda bulunan Türk kökenli bâzı esirlerle de görüştüklerini belirliyordu. Türk kökenli esirler, Türk Generallerinden, kendile rine diğer esirlerden daha iyi davranılnıasım ve kendilerine daha iyi tayın verilmesinin sağlanması için, nüfuzlarını kullanmalarım istemişlerdi. Türk kökenli esirlerin bu ricaları, ziyaretçi Türk Ge neralleri tarafından ilgi ile izlenmişti. Papen, bu gözlemden hare ketle, Kırım harekâtından önce, bu bölgede Türk asıllı Kırım Ta tarlarının da önemli bir paya sahip olacakları bir yönetimin ku rulması gerekliği görüşünü de yineliyordu. PapeıVe göre, bu, Tür kiye’de güçlü bir siyasal etki yapacaktı. Generaller, Türkiye'ye varışlarından bir gün sonra, Hâriciye Ve kili Şükrü Saraçoğlu ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çak maklın da bulunduğu bir toplantıda, bizzat Cumhurbaşkanı İnö nü'ye, ziyaretleri ile ilgili bilgi vermişler ve izlenimlerini aktar mışlardı. Bu görüşme, allı saat sürmüştü. Ali Fuat Erden, İnö nü’ye, Alman-Sovyet savaşının hemen hemen tamamen bittiğini bildirmişti.243 Erden ve Erkileı, gerek Saraçoğlu’nu, gerekse Çakmak’ı, yakın zamanda gerçekleşecek muhtemel bir Alman zaferi konusunda iknâ etmeye çalışmışlarsa da, İnönü’nün bu konuda hiç de ikna olmadığı görülüyordu.244 Emekli General Hüseyin Hüsnü Emir Erkileı, doğu cephesini ziyaret ettikten sonra, Türkiye'ye dönüşünde, Cumhuriyet gaze tesinde, “Şark Cephesinden İntiba ve Görüşler" başlığı altında, gezi izlenimlerini yazmaya başlayacak ve yazı dizisi, bir aya yakın bir süre devâm edecektir.245
243 SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüm ü, Alman Dışişleri D âiresi B elgeleri, T ü rk iy e 'd e k i Alman P olitikası (1941*19431 "PapeıVden AOB'ye" No. 645/41 Gizli, Nr. 12, 10.11.1941, s. 3234; Mumcu, age, s. 41. 244 Glasneck. T üıkei und Atghanisian, s. 81; VVeisband, age, $. 33/dipnot 30. 245 Cumhuriyet. <11.11.1941-Aralık 1941).
676
Alman Dışişleri Bakanlığı nda Turancılık uzmanı Hentig, Er den ile Erkilet’in doğu cephesini ziyaretine, Alman refakatçi ola rak katîlmıştı. Erkileı, doğu cephesini ziyaretinden hemen sonra, 10 Kasım’da, Hentig’e yazdığı bir mektupta, Hentig’in, Almanya'nın ba ğımsız bir Kırım devleti için faaliyet göstermesi gerektiğini, çün kü, Almanya ile Türkiye arasında gelecekte kurulacak iyi ilişkile rin, yalnızca Almanya'nın bu konudaki karârına bağlı olduğunu belirtiyordu. Türk kamuoyu, Almanya’nın Kırım konusunda ve receği karârı ilgi ve heyecanla bekliyordu. Herkes, Erkilet'e, Ber lin’in karârının ııe yönde olduğunu soruyordu. Erkileı ise, Al manya'nın, bu önemli sorunda, mutlaka doğru karar vereceğini ve doğru karârın da, bağımsız ve özgür bir Türk Kırım devletinin ^ kurulması olduğunu açıklıyordu. Hentig, Erkilet'e yazdığı mektupta, Erkilet'in 10 Kasım tarihli mektubuna teşekkür ediyor ve mektubunu yanıtlıyordu. Mek tuptan anlaşıldığı kadarı ile, doğu cephesini ziyareti sırasında, Et kilet ile Hentig arasında, panturanizm konusunda bâzı görüşme ler yapılmıştı. Ancak, Hentig, mektubunda, nedenini açıklama dan, hâli hazırda, görüşmeleri sürdürmek için, Türkiye'ye gel mekten vazgeçtiğini belirtiyordu 247 642 Erkileı, Hentig'e yazdığı 27 Kasını târihi i yanıt mektubunda, Hentig'iıı Türklerce dosi olarak görüldüğünü ve İstanbul'u ziya retinden vazgeçmesinin yanlış bir karar olduğunu vurguluyor ve. Müsıedp Fâgil ile Ediğe Kırımal (Kemâl) [Cafer Seyid Ahmet Ediğe Kırıma!] adlarında, Kırım'da Almalılara yardımcı olan ve aynı zamanda da Kırım Türklerine yardımcı olmakla görevlendi rilen iki kişinin, kendisini, Berlin’de ziyaret edeceklerini belirti yordu. Erkileı, mektubunda, Henûg’den, adı geçen kişilerin Kı rım’a gönderilmelerini ve kendilerinden, Kırım'da, Türk-Alınan ortak çıkarları için, yararlanılmasını rica ediyordu.248 A r
246 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bolümü, Alman Dışişleri D â ird i Belgeleri, T ürkiye'deki Alman P olitikası (1941-1943). "Henlig'den E rk ile tV . Nr. 13, Î7.11.1341 r s. 35; Krecker, age, s. 214. 247 SSCB Oışışleri Bakanlığı A rşiv Bölümü, Alman D ışişleri D âiresi Belgeleri, T ü rk iy e 'd e k i Alman P olitikası (1941-1943), "Hentig'den E rk ile ıV , Nr. 13.17 11.1941, s. 35. 248 SSCB Oışişleri Bakanlığı A rşiv Bölüm ü, Alman Oışışleri Oâıres» Belgelen, T ü rk iy e 'd e k i Alm an P olitikası (1941-1943). "Erkilet'ten Hentig'e", Nr. 15, 27.11.1341. s. 37-38.
677
Iirkilenn sözünü ettiği kişiler, gerçeklen de, 3 Anilik BM 1 ian lııilde. Berlin ele. l leıUig ile görüşecekler ve Sovvetler Birliği nin Alınan askerî işgali al unda bulunan bölgelerinde Türk kökenli halklar arasımla propaganda faaliyetimle bulunacaklardır.249 Aslında. Berlin iıı gözünde Türk Generallerinin doğu cephesini z iyarcıi. ikili bir amaç lası yordu. İlk plânda, bu z iyâ ıc ı. Alman as keri zaferinin gözle görülür bir propagandası olacaktı. Ancak, bu amacın, hiç olmazsa, resmi çevrelerde yeterince etkili olamadığı anlaşılıyor. İkinci olarak da, bu bölgelerde yaşayan Türk kökenli halkların gelecekleri ile ilgili olarak, Türkiye ile Almanya arasın da. Iıic olmazsa, gayri resmi bir ilişki kurulmasına çalışıIacakiı Bu ikinci amaca ulaşılmasında, görünüşe göıe, daha cuk basan .sağlanacaktır. Aslında, panturanizm konusunda, Türkiye iic Almanya arasın da gayri resim olarak kurulmaya çalışılan ilişkiler için öne udi bir girişim, bundan lam bir ay önce, bir başka z iyâre ı dolayısıyla ol muş! u Zeki Velidi Togan'm daha Temmuz ayında Beri in‘i ziyare tinin hemen ardından. Tmveı Paşanın kardeşi Nuri Paşa'mn da (Nuri Kıl ligi I’in) L.ylül ayında Berlin'i ziyaret çimesi anlamlıydı. Ziyaret, Papon'in Uibbcnımp nezdin de ki girişimlerinden soma yapılmış ve ziyarete ilişkin olarak Tüık Hükümeti ne de bilgi ve rilmişti. Nüıi Pasa (Nuri Ktllıgil), 10 Pylül'clc, Berlin'de, VVcizsaccker ile yaptığı ilk resmi gön ış mede, ziyaretinin, daha e ok. Başvekil Belik Saydam ın bilgisi ve önerisi ile, Türk Hükümet i'nin konuya ilişkin görüşleri hakkında bilgi vermek amacını taşıdığını bel ilin ken, Türk I İükümeli ııiıı bilgisi dışında ve resini bir kimlik ta ş ı maksızın hare kel etmediğini de açıkça vurgulamış oluyordu. Nu ri Paşa, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede ile de ilişki kimmiş ve Kafkasya ile ilgili tüm konu ve sorunlarda Berim e da nışmanlık yapmayı da önermişti. Nuri Paşanın Berlin ziya reli sırasında onaya koyduğu prog ram, patı turan ist bir nitelik taşıyordu. Program, yayılmacılığı ön görmüyordu. la kat sınırlarda bâzı düzeltmelerin yapılmasını icc-
249 Glasneck. T ürkçi ıınd Algbanistan, s. 108; Kırımal, age, s. 306/dıpnot 30
678
riyordu. Programa göre, söz konusu bölgelerde bağımsız devlet ler kurulacak, fakat bu devletlerin politikaları Türkiye uırafından saplanacaktı. İki bölgeler, Kırım, Azerbaycan, Dağıstan. Volga nehri ile Uıa! dağları arasında kalan bölge, Sovyet TatarKıam nn kadar olan mm kuzey bölgesi ve Sin ki anğın ban taralı da dahil olmak üzere, Türk İsı an ve Hatııadana dek, İran'ın kuzey bölge* siydi. Ayrıca, Kuzey İran'daki smır bölgesinde, Hazar Denizi nin güney-dogn ucundan S on jetler Birliği sınırı boyunca mevcut sı nırda ve Irakta Kerkük ile Musul’u da içine alan bölge ile Suriye sı munda da ✓vme bazı sınır düzeltmeleri söz konusuydu. Nuri Pa/ sa. plânının. basarı ile geıceklcşebi lıııesi nin, ancak Sovyeıleı Birlignım kesin askeri yenilgisi tiden sonra, Türkiye ile Almanya ara sında kurulacak sıkı işbirliğine bağlı olduğunu da vurgulu vur du.250 \\oermamı‘ın, Atatürk'ün, lûıkivc'ıuıı ulusal bir dcvîci olarak kalması gerekliği yolundaki dış politika ilkesini anmısaiması üze rine, Nuri Pasa, Sovyeıleı* Birliği nden çekindiği içim Aıaıüı k un dis politikasının bastan aşağı oportünist bir politika okluğunu, Almanya’nın Sovyctlcr Biıliği'ni çökerttiği bir durumda, arlık İni gerekenim de ortadan kalkacağım belirtecektir. Nıtri Pasa ile Papen’in de katıldıkları 18 Eylül tarihli bir başka görüşmede ise. Alman Orduları tarafından işgal edilen Sovyeıleı Birliği topraklarında yasayan Türk kökenli Müslüman halkların durumu ele alınır. Nuri Pasa, Kırım'ın yönetiminin mümkün olduğunca hızlı bu seklide bölge halkına devredilmesini rica eder. Görüşmeye konu olan ikinci önemli nokta ise, Alman Ordu su na esir düsen Türk kökenli Müslüman Sovvcı askerlerinin dtı/ ı um u\/ du. Nuri Pasa, Alman Ordusu na esir düşen Türk kökenli Müslü man Sovyet askerlerinin tümünün aranıp bulunmasını ve yalıuz bu esirler için hazırlanmış esir kamplarında toplanmalarım talep eder. Nuri Paşaya göre, ileride belki de, Tîırancı hareket için, bu
250
age, s. M u m c u , age. s.
Ö n d e r,
W.
K re ç k e r.
age.
s . 2 1 2 -2 1 3 ; G la s n e c k .
T ü fke î und A tghanistan.
s. 107;
11-22.
679
esir gruplarından yararlanmak da mümkün olabilecekti. Hatla. Alıııan-Sovycı savaşı sırasında, bu Türk kökenli Müslüman sava? esirlerinden kurulu bir ordu da, Kızıl Ordu'ya karşı. Alman Or dusu ile birlikte savaşabilirdi. Nuri Faşa, bu önerilerinin kabul edilmesi için etkide bulunulmasını da rica ediyordu. Bütün bu öneriler, el betle, ancak Almanya'nın kesin askeri zaferinden sonra gerçekleşebil irdi. Nün Faşa, VVcizsacckct'e, Kafkasların durumunu yakından bil diğine ve orada yuzbın kişilik bir ayaklanma çıkarabileceğine iliş kin güvence vermekleri de kaçınmaz. Nüri Paşa, bir soruya karşı lık, Türk halkının lamûmcn pantürancı politikalara kazanılması gerektiğini ve ileride kararlaştırılabilecek bir tarihte de, pamtiran cı yeni bir hükümetin işbaşına gelebileceğini belirtir. Nuri Faşa, son olarak, Berlin'de, kendisi ve arkadaşları tarafından yönelile cek bir paııtüramst propaganda merkezi kurulmasını da isteye cektir.251 Nûıi Basanın. Berim de yapılan bu görüşmelerde, Türk Hıikünıen'ni ııc ölçüde temsil ettiği pek de belli değildi. Gcıçi, söz ko nusu bölgelerde, bağımsız, fakat siyasal acıdan Türkiye'ye bağımlı ya da Türkiye'nin denetiminde, tampon Türk devletlerinin kurul ması, Türk Hükümetinin düşündüğü ve gayri resmi olarak da di le getirdiği bir konuydu. Fakat Alman Ordusu nuıı yanında Kızıl Ordu’ya karşı savaşacak Türk kökenli Müslüman esir Sovyet as; korlerinden devşirilmış bir ordu oluşturulması düşüncesi, daha çok, Almanya’da ve Türkiye’de bulunan Türk kökenli mülteci gruplanıl milliyetçi önderlerince savunulan bir görüştü. Ayrıca, Türkiye'de, zamanı geldiğinde, pantüranisi bil hükümet darbesi yapmak düşüncesi, elbette, yalnızca Türkiye'deki Turancı çevre lerin talebi olabilirdi. Tuın bunları, Nuri Paşanın lıeı türlü TürkCü/Tûranu eğilimi kaynaştırmaya çalıştığı şeklinde yorumlamak, herhalde yanlış olmaz. Heıuig, bir başka raporunda da, doğu cephesini ziyaretinden hemen sonra, onyedi yıldır Berlin'de, Berlin Teknik ümversue-
251
Ö n d e r , a g e . s. 147; K r e c k e r . a g e , s. 213; G la s n e c k , T ü r k e i u n d A f g h a n is t a n , s . 107; M u m c u , » g e , s . 1 1 -2 2 .
680
simde ders veren Dr. Harun’un, kendisini ziyaret elliğini açıklı yordu. Rapora göre. Dr. Harun, hâli hazırda İstanbul'da oturuyor du ve Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği ile de yakın ilişkileri vardı. Menliğe göres Dr, Harun, Türkiye’nin önde gelen yöneticileri taralından Berlin c gönderilmişti ve görevi de, panlûramst harekel hakkında Berlin'in görüşünü ve tutumunu öğrenmekti. Dr. Ha run, Henıiğe, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’m mesajlarını da iletmişti. Bu mesajlarda, hem Gerede, hem dc Çakmak, resmî gö revleri nedeni ile, resmî plânda pamürancı politika lehine çalış malarının mümkün olmadığım, fakat konuyla yakından ilgilen diklerini belirtiyorlardı. Hcmig, raporunda, Cakmak m, Turancılık konusunun, Türki ye ile Almanya arasında ilişki kurmak ve işbirliği sağlamak için, bir temel oluşturacağı yolunda fikir beyân ettiğini de vurguluyor du. Hattâ Çakmak, Türkiye'nin Almanya’ya karşı bir harekete gi rişmeyeceğine ilişkin güvence de vermişti. Raporda, Çakmak m, Türk kökenli Müslüman halklara karsı Berlin'in alacağı unumu yakından izlediği ve Tüı k kökenli Müslüman savaş esirlerine pro paganda yapılması içitı yardım etmeye de hazır olduğu açıklan ıvordu.252 * Bu noktada bir sonuç çıkarmak gerekirse, öncelikle Erkilct ile Nuri Pasa (Nûıi Kıliıgil) arasında bir ilişki okluğunu saptamak gerekir. Her ikisinin de Alman Hükümeti ile yakın ilişkileri vardı. Ayrıca, Türk Hükümeti dc. Berlin ile kurulan ilişkiler ve yapılan görüşmeler konusunda bilgi sahibiydi. Ancak, Berlin, pantürancı hareket konusunda acele etmek ve acele bir karâra varmak da istemiyordu. Woermann, Nuri Paşa ya, Türkiye'nin pan turan İst düşünceleri ni ancak Almanya ile ittifak hâlinde gerçekleştirebileceğini ve bu nedenle dc. paıııûranıst bir Türkiye’nin, zorunlu ve kaçınılmaz
252 SSCB Dışişleri Bakanlığı A rşiv Bolüm ü, Alman D ışişleri Dâiresi B elgeleri, T ü rkiye 'de ki
Alman Politikası 11941-1943), "H entıg den Erdmannsdorf ve W oerm ann'a", No VII 1234 Siyâsî Kısırn/Gizli, Nr 14. 24.11.1941. s 36, Krecker. age, s. 213-214: Weısband, age. s 309 310. Mumcu, age. s. 11-22 ve 59-60.
681
o tanık Alman yanlısı bir Türkiye olması gerektiğini vurgu la mıstı. Ancak, paıuüramst fikirler, aynı zamanda. Türkiye'nin Sovyeıleı Kirliği karsısında yayılma arzularının açığa çıkması anlamına da geliyordu. Ayrıca. Türk I lükûmeii’nin lıalı hazırda parminuıu gö rüş ve polilikalara karsı gösterdiği çekingen uuımı da, Berlin la nı lırıdan dikkatle izleniyor ve değerlendiriliyordu. VVoermamı. Almanya'nın. Kafkastar’daki petrol bölgesinin, ya nı Banını ve Hakıt civarının Türkiye taralından yönetilmesine rızâ göstermeyeceğini, ayrıca, yeni kurulması öngörülen bağımsız lurk devletlerinin de Türkiye’ye yakın olmalarının. 1ilgi here ile ABD ye de yakın olmaları anlamına geleceğini belirliyordu. An cak. Aİman-Sovyet savasında Alman Ordusu’na esir düs mus Türk kökenli Mus Ilı man savas esirlerinden askerî birlikler oluşun ol ması. Almanya'nın doğu ve İslâm politikasına uygun düşüyordu Hazar Denizinin doğusunda bir devlet de kurulabilirdi. Diğer yandan, Nun Paşanın bu konularda Berlin'e danışmanlık yapma önerisi de benimsenecektir.*53 («ereekıe Berlin tu. Alman Orduları nın askeri işgali almıda bulunalı Sovycılcr Birliği topraklarında yasayan Türk kökenli Müslüman halklar ve bölgenin geleceği konusunda, henüz bu sı rada oluşmuş kesin bir tutumu ve karârı yoktu ve bu nedenle de. konuyla ilgili görüşme ve girişimlerinde fazla ileri gitmek istemi yordu. Alman Dışişleri Bakanlığı itinde de pantûramsi propagandanın başarısından kuşku duyanlar vardı. Ancak, karşı görüşle olan kı rın ağır bastığı kuşkusuzdu. Mitler, daha 16 Temmuz BM! târi hinde, Kırını ve Baku’nun askerî bölgeler olmasını istemişi i. Bu alanda somut çalışmalar yapacak olan komiteler de kuruluyordu. Ancak, bölgenin Alınan Ordusu’noı askerî işgalinden sonra, so: konusu toprakların artık yabancı "lora verilmesi İliç düşünülmü yordu. Hele Ankara'ıım paıuürancı eğilimlerini destekleyerek, bölge üzerinde bir talepte bulunmasını sağlamak, İÖ41 yılının sonbahar aylarında ilahı, istenilen bir şey değildi. Bu konuda Hemigıle avııı kamdaydı.352
253 Önder, age, $ 147-148; Gfasneck, Türkei ımd Afghanistan. s 107-108; Mumcu, »ye. s 15-17
682
Hıtler vc Roscnbcvg
254
Ö n d e r,
ege,
s. 148: K r e c k e r , a g e . s. 2 1 6 -2 1 8 ; G la s n e c k . T ü r iı e i u n d A f g h a n t s la ı t , s
1 0 2 -1 0 5 .
M u m c u , a g * . s 1 1 '2 2 .
683
ni de belirtmişti. Saraçoğlu, Kırım ve Azerbaycan'dan gelen Türk lerle de bu konuda bâzı görüşmeler yapmışa.255652 Papen, Berlin'e, patı turana amaçların gerçekleştirilebilmesi için, fırsatın kaçırılmaması gerektiğini tavsiye ediyordu, Papcıı'e göre, Türkiye'de pantûrana görüşler önenıh bir rol oynuyordu, Numan Mene menci oğlu da, tam bu sırada, Clodius'a, Türkiye'nin Sovyctlcr Birliği nde yaşayan 40 milyon Türkün geleceği konu sunda ilgisiz kalamayacağını, fakat ülkesinin kendi sınırları dışın da bir yayılma amacı da taşımadığını vurguluyordu.255 Türki ye'nin Bcrliıı Büyükelçisi Hüsrev Gerede ile Ali Fuat Erden de, Papeıı ile yapuklan görüşmede, esas olarak, tampon devletler ku rulmasını önermişlerdi.257 Diğer yandan, 1941 yılı sonunda, bu konuda Ankara'daki ege men görüse ilişkin olarak. Alman Dışişleri Bakanlığmca hazırla nan bir raporda, şöyle deniliyordu: "Atatürk'ün Türkiye'si, salt millî ilke üzerine kurulmuştur ve Jön Türkler döneminde tartışılan, Türkiye dışındaki Müslüman ya da Türklerrn çı karları ilgi uyandırmamaktadır. Türkiye, şimdiye dek bir toprak talebi de getirmemiştir. Kuzey İran Azerbaycanlılarr arasındaki bir devrimci hare ketten, toprak talepleri için bir gerekçe olarak ya da en azından, bir etki alanı yaratmak üzere yararlanılabileceğini gösteren kimi işaretler vardır. Ancak, esasta, Kırım, Kuzey Kafkasya ve Rus Azerbaycam'nda, ki son ikisi bir Kafkas devletinin parçaları olarak, ve Hazar'ın doğusunda ba ğımsız ya da en azından bağımsız görünen Türkik devletleri oluşturmak düşüncesi savunulmaktadar/'258
Alman Orduları, 1941 yılının Kasım ayında, Kırım'da ilerleme ye ve bölgeyi işgal etmeye başladıklarında, Sovyet egemenliğine ve Bolşevizme karşı olan yerel milliyetçi önderler, bağımsız Kırım
255 6 lasneck. Tüıkei und Afçhanisian, s. 109; Mumcu, age, s. 11-22. 256 Önder, age, s. 146; Krecker, age, $.216 257 G lasneck. T iırkei und Alglıaıtistan. s. 110. 258 SSCB D ışişleri Bakanlığı A«şıv Bölümü, Alman- Dışişleri D âiresi B elgeleri, T ü rk iy e 'd e k i A lm an P o litika sı (1941-1943), "VVoermann'ın M ektubu İle B irlikte General W arlim o nt İçin M em orandum ", No. 17, 23.1.1942, s. 45; SSCB D ışişleri Bakanlığı A rşiv Bölüm ü. Alman Dışişleri Dâiresi Belge fert. Türkiye'deki Alman P clitikası (1941-1343). "General VVarfımont'a Memorandum". 2.12.1941. s. 46-48.
684
Türk devletinin kurulması için, yeniden harekele geçerler ve Al man askerî işgaline uğrayan bölgelerde silâhlanarak, Kızıl Or duya karşı, mücâdele başlatırlar. Türk kökenli Müslüman savaş esirlerinden oluşan askeri bir likler kurma fikri ise, daha 1941 yılı sonlarında uygulamaya ko nulur. Alman Yüksek Komutanlığı nın onayı ile 1 1942 yılının Ocak ayında, Kırım'da, Milli Gönüllü Birliği oluşturulur. Birlik, Sivas topol'dü ve başka yerlerde Alman Ordusu'na esir düşmüş olan Türk kökeni» Müslüman askerlerden kurulur vc altı vurucu ta burdan oluşur. Ayrıca, Türk köylerinde savunma birlikleri de oluştu nü ur. Fakat bu tür girişimler, Alman Genel kurmay ı'nca uzun bir süre ciddîye alınmayacak, ciddiyetle takip edilmeyecek ve bu konuda önemli bir atılımda bulunulmayacaktır. Dolayısıyla da, Türk kökenli Müslüman savaş esirlerinden kurulan bu tür as kerî birliklerin sayısı ve gücü az olacaktır. Bu arada, siyasal plân da rol oynayan ve Kırım Türkleri nin ulusal bağımsızlık ve ulusal devlet kurma haklarını savunan Millî Fırka da Uıal iye ilerin i geniş letecektir. Ancak, bu tür askeri ve siyâsî faaliyetler, Kırınım bağımsızlığı kotlusunda Berlin'i ikna edemeyecek ve Alman Hükümeti, bu tür girişimlere katılmadığı gibi, bu konudaki önerilen de red edecek tir.
Bununla birlikte, Berlin, bir laktik olarak, Kırım daki milliyetçi akımları desteklemeye de devam edecektir. Oysa, Kırım'daki Türk milliyetçilerinin esas amacı, Almanya ile işbirliği içinde, bağımsız bir devlet kurmaktı.259 Ancak, Kının Türkleri nin milliyetçi önderleri kısa zamanda gerçeği göreceklerdir. Berlin, Kırım’ın bağımsızlığı yönündeki aıılımlara karşı çıkıyor vc bu yöndeki girişimleri güçleştiriyordu. Almanya, bu alanda kendisine yapılan önerileri devamlı olarak red ediyor, bağımsızlık hareketini ve bağımsızlığı savunan yayın organlarım engelliyor ve hattâ, bağımsızlık yanlısı bâzı milliyetçi önderleri de bölge dışına çıkarıyordu. 1942-1943 yıllarında, böl-
259 Kuımal, age. s 303-309
685
ged e esir dû$mıW Türk kökenli Müslüman askerlerin, ama daha ziyâde. Kırımlı kürklerin çoğu. "Doğu İşçileri” olarak. Alman ya'daki çalışma kamplarına gönderilmişlerdi.260162 Kırım'ın bağımsızlığı için olduğu gibi. Veli Kaynın Han ile Muştala Çolakoğlu nun önderliğinde, Türkistan'ın ve Musâvuı kanisi önderi Mehmet Emin Resulzâde'nin önderliğimle, Azer baycan m bağımsızlığı ictn de mücâdele veriliyordu.251 Nihayet, Berlin. Nuri kuşanın önerisi olan, Türk kökenli Müs lüman savaş esirlerinden askerî birlikler oluşturulması için hare kele geçer. Bu girişim, 1941 yılının Aralık ayında ölecek olan Türkistan'ın bağımsızlık önderlerinden Mustafa Colakoğlu ile Veli Kayam Han tarafından da desteklenir. Hattâ, Veli Kayum Han. Alman Devlet Bakanlığı taralından, Azerbaycan, Volga-Uıal, Kafkasya ve Kırım bölgelerine, yâni Sovycılcr Birliği nin Alman Ordulumun askerî işgaline uğramış doğu bölgelerine sorumlu komiser olarak aiaııır, Nuri Paşa, muhtemelen bu gelişme üzerine. Alınan resmi makamlarına bir mektup yazarak, aynı konuda kendi hizmetini l>ır kez daha önerecektir. Türk kökenli Müslüman savaş esirlerinin sayısı, 31 Ekim 1941 târihinde, resmen 55.000 olarak açıklanmış, ayrıca. 14 Ekim l c)4l târihinde de, bu esirlerin özel kamplara alınması iciıı emir verilmişti. Ka(kaslardan ve Türkistan'dan gelen mültecilerin yö netiminde bir düzenlemeye gidilmişti. 22 Aralık HHTde, Türk kökenli Müslüman savuş esirlerinin sayısı 200,000 e ulaşacaktır. Alman Yüksek Komutanlığı, 30 Aralık 1941’dc, Türk kökenli Müslüman s avas esirlerinden kurulan 162. Türk Tümeninin dı şında, başka askerî birliklerin de kurulmasını uygun bulacaktır. Almaıı subayları tarafından yapılacak düzenlemeye goıe, Tüıkmeillerden, Özbcklcrdcn. Kazaklardan, Kırmızlardan, K;tra-Kal paklardan ve Tâeiklerdcn bir "Türkistan Gönüllü Kıtası', Azcı-
2bû Kırıınal, age, s 310-314. 261 Hostler, age-, s 213-214. Ciitçr Seyri anın et Kıriıııal'm, Mehmet Emin ftesulzâde'nm ve Zeki Veliriı Togan'ın biyografileri için hk^. Hostler, age. s. 256-262. Ayrıca bkz. W e ıstı and. &ge. s. 298-300. 686
bavcanlılardan, Dağıstanlılardan, lnguşlardan, Lczgilcrden ve Cc' ccnlerdcn bir "Kafkas Müslüman Gönüllü Kılası", bir “Gürcü Gö nüllü Kılası", bir "Ermeni Gönüllü Kılası" ve bir de “Volga Talar Gönüllü Kılası" ile “Kuzey Kafkasya Gönüllü Kılası" kurulacaktı. Gerçeklen de, söz konusu askerî birlikler, 1942 yılında kurulacak ve hepsi de 162. Türk Tüıııeni’ne bağlı olacaklardır. Askeıi birlik lerin eğilimi, Alman ve Türk kökenli subaylarca yapılıyordu. Bir likler. daha sonra, 162. Türk Tümeni nden ayrılıyor ve doğrudan Alman Ordusuna bağlı değişik birliklere dağılılıyorlardı. Gürcü lerin ve Ermcnilcriıı de dahil olduğu "Türk kıtaları", 19 bağımsız tabur ve 24 bölükten oluşuyordu. Bu birlikler, Sovyet partizanları ile savaşmak için eğitim görmüşler vc bunun için cıııir almışlardı. Söz konusu askerî birliklerin komutasında yalnızca dört Alman subay görev almıştı. "Türkistan Kıtası" ise, 1944 yılında, sâdece dört bölükten oluşuyordu.262 Ediğe Kırıınal ısc. Alman Ordusu na esir düşen Kırım Türkleri’nden toplanan asker sayısının 8 ilâ 20.000 arasında olduğunu ileri sürüyor. Ancak, Alman Ordusu na esir düşen Türk kökenli Müslüman savaş esirlerinin toplamı 180.000 kişiydi vc bu esirler den, SS birlikleri dc dâhil olmak üzere, 162. Türk Tümeni, yâni toplam sâdece 19 tabur ve 29 bölük kurulmuştu. Bu birlikler, Sialingrad'da, Kafkaslarda ve Kuzey kalyada “son erlerine kadar savaşacaklardır. 1945 yılında ise, hâlâ, altı bölük Türk kökenli Müslüman asker Berlin’de savaşıyordu 263 Bu ıtır yem askerî bir liklerin oluşturulmuşu 1943 yılı sonlarında, İtalya'da kurulan özel kamplarda başlamışı* vc 1944 yılı sonuna dek sürmüştü. Alman Orduları mn, 1942 yılında, Kafkaslara doğru ilerlemesi sırasında, panıûranisl Alman propagandasının arttığı ve yoğun laştığı söylenebilir. Ribbemropun hazırladığı panıûranisl propaganda ilkeleri, Al man Dışişleri Bakanlığı Arşivi nde bulunan 5 Şubat 1942 tarihli bir raporda açıklanıyor.
262 Önder, age. s. 149: Krecker. age, s 220-221; Hostler. age. s 214-216. 263 Krecker, age, s 270-272 40 Özbek savaç esiri askerin, 1941 yılı sonbaharında, bizzat Hitler'e yazdıkları mektubun tam
metni için bkz. Krecker, age. s. 270-271.
687
Ribbenırop, yabancı ülkelerde ki propaganda çalışmalarıyla ilgi li olarak, bâzı ülkelerde standart tezler ve kolayca kavranabildi konular seçilmesi gerektiğini ve bu şekilde yapılan propaganda nın devamlı tekrarlanmasını istiyordu, Ribbenırop, Türkiye'de yapılacak propaganda çalışmalarında yararlanılmak vc değerlendirilmek üzere, aşağıdaki tezleri formü le ermişti: 1) Türkiye'nin doğal ekonomik ortağı, Almanya tarafından ye niden düzenlenen ya da düzenlenecek olan Avrupa idi. Savaş ön cesi dönemde tngilıere ve ABD, Türk pazarında önemli alıcılar olarak görülmeuıişlerdi. Oysa, tam da bu sırada, tüm Türk ihraç mallan Almanya tarafından satın alınabilirdi. 2) Bir Avrupa devleti olarak Türkiye, Avrupa'nın ortak kaderi ne hiçbir zaman kayıtsız kalamazdı. 3) Almanya, Türk Dbvrimi’ni, Boğazların sahibi olarak Türki ye'yi, Türkiye’nin Avrupa’da mevcut önemli görevlerini ve Avru pa’daki konumunu koşulsuz olarak benimsiyordu. Almanya, Avrupa ve Türkiye’yi yüzyıllardır süren Rus baskı sından kurtarıyordu. 5) Almanya ile Türkiye arasında yüzyıllardır dostluk egemendi ve hali hazırda aralarında bir çıkar çattşmasL bulunmuyordu. Ribbenırop. bu lür ya da buna benzer propaganda formülleri nin kullanımı için, Papcn'in görüşlerini de soruyordu.264 Papcn de, Ribbenırop a verdiği yanıtta, bu tür propaganda for müllerinin uygun olduğunu bildirecektir. Ayrıca, Papeıı, Türki ye’nin, Avrupa’nın yeni düzenini onayladığı takdirde, söz konusu yeni düzenin oluşumuna kendi gücü oranında katılabilmesine izin verilmesini de istiyordu,26S Ancak, Papen'in bu önerisi, Ribbenırop tarafından red edilecektir.266
264 ADAP. Serie E: 1941 -1945. Band I. {12. Dezember Î941 bıs 28. Februar 1942). “ Schmidt'ren Papen'e", Nr 204. 5.2 1942. (61/40 330). 265 ADAP. Serie E: 1941-1945. Band 1,112. Oezember 1941 bis 28. Februar 1942). 'S c h m id tte n Papen'e", Nr. 204. 5.2.1942. (6t/40 330) ve 6.2.1942, (61/40 332>. 266 ADAP, Sene E: 1941-1945. Band I, (12. Dezember 1941 bis 28. Februar 1942}, "Schmıdt'ren
Papen'e", Nr. 204,5.2.1942. {81/40 330) ve 14.2.1942,{5767/E304 503). 688
Papen, 194 2 yılının Şubat ay mela kaleme aldığı siyasal ıapom mİ a. Nünüm Mencin e ııcioğlu ile Şükrü Saraçoğlu'nun, Sovyetler Birliğini yenilmiş görmeyi arzu ettiklerini yazıyordu. Ayrıca. Papcn, bu durumda, Türkiye'nin askerî mevzilerini yeniden göz den geçireceği görüşündeydi. Böyle bir tulum, Türkiye’nin, Kaf kas seferinde, Almanya'yı destekleyeceği anlamına gelildi.267 Papen, 1942 yılının ilkbahar aylarında kaleme aldığı bir rapo runda ise. Şükrü Saraçoğlu'nun artık daha acık konuştuğuna dik kat çekiyordu. Saraçoğlu, Türkiye nin yakından ilgi gösterdiği Sovyet ler Birli ği nin kenar bölgelerinin. Kırım'ın ve Kafkasların gelecekte alaca ğı biçim konusunda, Berlin ile daha sıkı ilişki kurutması dileğin de bul unmuş ul Papcıı uı, Rıbbentropun bu soruna saygı göster diğini bildirmesi üzerine de, Saraçoğlu, ilk kez, bu denli acık bir biçimde, Türk Hükümetinin, panturanizm sorununun çözümün de, Almanya ya resmî olarak destek olamayacağını, ancak, gayri resmî bir sek t İde ve özel kişiler aracılığıyla, bizzat Alman Mü kü meli nezdinde ilişki kurulmasına izin vereceğim söylemişti. Söz konusu özel kişiler. ıcsmî bir kimlik taşımaksızın, Almanya ile ilişki kuracaklardı. Saraçoğlu, ayrıca, Sovveıler Birliği nden ayrıla rak, İran ya da Irak üzerinden, Türkiye'ye gelmek isteyecek tüm Türk kökenli mültecilere, ülkeye giriş izni verilmesi için talimat verdiğini de açıklamıştı. Papen, raporunda, panturanizm ve söz konusu bölgelerin ge leceği konusunda, taın da bu sırada, Türkiye ile sıkı ve güvenli bnj işbirliğine giımenin mümkün olduğunu ve ayrıca, bunun, Türk Hükümeti nin genel siyasal kararlan üzemıdc de etkisiz kal mayacağını, kendi yorumu olarak belirtiyordu.268 1942 yılının yaz aylarında, Nuri Paşa’mıı önerilerinde bir yu muşama görülecektir. Nuri Paşa, kendisini, artık yalnızca, Sovyetler Birliği nde Müslümanların yaşadığı bölgelerde Türkiye'nin
267 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüm ü, Alman D ışişleri Oairesi B elgeleri. T ü rk iy e 'd e k i A lm an P o litika sı (1941-1943). "Papen'den AD B 'ye", No. 7 Î/42 Siyâsi Rapor/Gızli. Nı
18.
16.2.1942. s .49-51. 268 ADAP, Serie E" 1941-1945, Band II, (1. Maerz bis 15. Juni 1942). "PapötVden ADB've". Nr. 11 S, 16.4 1942.(61/240462-64).
689
kültürel cı kilerde bulunmasını sağlamakla ve Kırım ile Kalk a s ların bağımsızlığı ile ilgilenmekle görevli saymaya başlamıştı.*** Aynı yılın sonbahar aylarında, bu konudaki bir başka girişim de, Kocaeli mebusu ve 1943 •yılının Mart avından itibaren de Mil* U Müdâfaa Yüksek Kurulu üyesi o/an Miırsc! Baku Kaşa nm, Ge nelkurmay Başkam Mareşal I cvzi Çakmak ile yaptığı bir görüş meyi. Kapeıı’e aktarmasıdır. Çakmak, bu görüşmede, Kalkaslardaki Tüı k kökenli halklar sorunu ile ilgili olarak, Alman I lö kü inen tun arzu etliği ve kendileri ile görüşmelerde bulunmak im lediği sivil kişilere, Almanya’ya gidebilmeleri için, seyahat izni ve rilebileceğim bel inmişi t. Ancak, Çakmak. Almanya'ya Türk su* baylan gönderilmesi konusunda henüz çekimser ve kararsızdı. Ih ger yandan. Çakmak, Tıirk Ordusu'nda bölgeyi yakından tane yan yok sıvıda KafkasyalI ve Azcıi subay olduğunu ve oger Al man Ordusu mm saldırısı gelişme gösterirse, söz konusu bu T tırk subaylarının da bölgeye, yâ m ICd kaslara gönderilmelerinin sağla nacağını açıklamıştı. Çakmak, bir vandaıı da. Sovyeller Birliğinin lonwk ve Omsk yakınlarında kurduğu yeni uçak Fabrikalarını ve yem petrol kuyularının yerleri ile petrol sev k yollarını da Berlin e haber verini s ti 270 * Bundan iki halta sonra, lleıuig. Dr. Harun ile yaptığı görüşme ye ilişkin olarak hazırladığı bir raporda. Dr. Harun'un, kendisine, kendisinin Genelkurmay Başkam Mareşal Fevzi Çakmak ıaralın dan göı evle mİ ııi İmiş gizli bir ajan olduğunu iddia etliğini yazı yordu. Çakmak Dr. Harun’a, Türkiye'nin savaştan kaçınmasının cok güc olduğundan soz etmiş vc Dr. Harun ile bu konuyu sık sık tanışmıştı. İ h . Harun da. Türkiye’nin lıer an yavaşa katılabilece ğim. bunun 7 ürk Ordusunun yeterli silâh ve askeri mal zemeve sahip olmasına bağlı olduğunu belirtiyordu. Dr Hfınmö göre. I ürk iye savaşa kanlılığı takdirde, asken harekât Baku'ya doğru olacaktı, F)r. Harun, Menliğin dikkatini, kendi gözlemlerine da yanarak ve TBMM çevreleri ile Mareşal Fevzi Çakmak tan öğıcn-
260 Glasneck.Tiifkeiımd Afghanislan, s 109. 270 SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü. Alman D ışişleri Dâiresi Belgeleri, T ü rkiye 'd e ki Alınan P olitikası (1941-19431. “ Papen'den ADÖ'ye", No. A 2632/42. Nr. 22. 13.5.1942. s. 57.
690
ditline noıc, Türk RükünıeiMiin resmî acılamalarının ve Alman* ya'nıtı Ankara Büyükelçisi Papen’in raporlarının aksine, bir bü yük Türkiye hareketinin yalnız mevcııı olmakla kalmayıp, ama aynı zamanda, istikrar iğinde, güç vc önem kazandığına çekmişi i. Dr, Hârun, Turancı çevrelerde sürekli olarak sözü edilen ve Sov\enler Birliği nin daha cok kenar devletlerine âid olan toprakların i13lâk edilmesinin süz konusu olmadığını, fakm daha cok federal bir devlci kurulmasının öngörüldüğünü de belirtmişti. Dr. Ha run'a göre, Anadolu mın yanı sıra, Kafkasları vc Volga nehrinin doğusundaki Türk kökenli halkları da kapsayan, bir federal devlei kurulması düşünülüyordu. 1042 yılının Haziran ve Temmuz aylarında, Türkiye'nin Kafkas sınırında düzenlediği askerî manevralar ve Sovyet sının uda yo ğunlaşan Türk askeri birlikleri, Papeıı ile Hcnüg’in yorumlarını haklı kılıyordu.27* > Başvekil Şükrü Saraçoğlu da, 10 Ekim 1042’de, Clodiusa. pam lürnnizm hakkında yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Sovycıler Birligi’ııde yasayan Türk kökenli 40 milyon kişinin geleceğine ilgisiz kalmasının mümkün olmadığını bir kez daha belirtiyordu. Sara çoğlu'na göre, coğrafî nedenlerden dolayı, mevcut koşullar altın da, Rus devletinin alacağı yeni düzende, bu bölgelerin Türkiye ile birleşmeleri hemen hemen lıic mümkün değildi. Fakat, belki de, hu bölgeler. Türkiye'nin güçlü kültürel etkisi altında yönetim özerkliği elde edebilirlerdi. Ama öncelikle, bu bölgelerden binler ce gencin, öğrenim görmek üzere, Türkiye’ye gelmeleri ve öğre nimleri sırasında da, o güne kadar baskı altına alınmış nüfusta bir Türk ulusal ruhu yaratmak gerekiyordu.275 Başvekil vc Hâriciye Vekili vekili Şükrü Saraçoğlu, taııı da bu sırada. TBMM’de yaptığı bir konuşmada ise. şöyle eliyordu:
27T SSCB Oışişferı Bakanlığı A rşiv Bölümü, Alman D ışişleri Dâiresi 8 etgelırn. T ü rkiye 'de ki Alma» P o litik * $»(1941-19431, "Hentıg He ör. Harun Arasındaki Görüşme". No. 23, 1 6 1942. s 58'S$: VVeisband. ege. $ 310-312. 272 Krecker. age, s. 214 273 Krecker. 0 9 e. s. 215
691
"Biz Türküz, Türkçüyüz ve dâima Türkçü kalacağız. Bizim için Türk çülük, bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakkal o kadar, bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğaltan Türkçü yüz ve her vakit bu istikâmette çalışacağız."274
Diğer yanclmı, Pnpen ile Hariciye Vekili NCunan Me ne menci oğ lu arasında. 2b Ağustosla yapılan görüşmede, Mene mene ioğlu, Papcn'c* panturanizm sorunu ile yakından ilgilendiklerini, fakal Türkiye’nin yayılma amacı taşımadığını, bu nedenle de, ülkesinin yalnızca siyasal olarak, azınlıkların kültürel varlıklarının güvence altına alınmasıyla ilgilendiğini açıklıyordu. Türkiye. Bolşcvizm sorununun, ancak Sovyeıler Birliğimin kesin askerî yenilgisinden sonra çözülebileceğini, "Rusya sorunu’ ıum ise, Sovyeıler Bırliği'nde yaşayan bütün halkların kendi kültürel özelliklerini muha faza etmeleri ve hu halkların Almanya'nın yönetimi altında ve Al manya'nın yardımı ile kendi ayakları üzerinde doğıuİmaları ile çözülebileceğini biliyor ve bu tür bir çözüm tarzına inanıyordu. Ayrıca, Türkiye, tarafsız kalmak zorunda olduğundan, sorunun çözümünde Almanya ile işbirliği imkânlarının kısıtlandığının da farkındaydı. Ama, buııa karşın, Türkiye, bu sorun karşısında, kendi meşru kültürel çıkarlarını da temsil etmek istiyordu. Mcne me ncioğlıı, sorunun çözüm sürecinde, yönetim ve personel ko nularında, kendi tavsiye ve önerilerine ihtiyaç duyulduğunda, kendisine her zaman huş vuru la bileceğin i de belirtmişi i 27S Papeıı, ertesi gün, aynı konuda, Saraçoğlu ile de bir görüşme yapar. Saraçoğlu, bu görüşmede, Sovyetler Biıliği'ndc yaşayan Türk azınlıklardan ve Sovyeder Birliğinin geleceğinden söz eder. Saraçoğlu, görüşmede, Papeıı’in sorularını, önce bir Türk olarak ve dalıa sonra da Başvekil olarak yanıtladığını belirtir. Saraçoğlu, bir Türk olarak, Sovyeıler Birliğinin yıkılmasını şid detle arzu ediyordu. Bu, Tüık balkının yüzyıllardır beklediği bir olaydı. Hitler, bunu, yâni Sovyetler Birliğini yıkmayı basarabilıı-
274 TBMM 2C. Devre. 6 , İçtimâ 3. Cilt: 26. 77. İnikat. 158.1942}. 275 ADAP, Serie E: 1941-1945, Band III. (16. Juni bıs 30. September 1942), "Papen'den ADB'ye", Nr. 233, 26 8 1342. (61/40 755-59): SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü. Alman Dışişleri
Oâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman Politikası (1941-1943), "Papen'den A D B 'ye", No. 74 Gizli, Nr. 26,26 8.1942. s. 64-67.
692
se, yem bir çağ açım$ olacaktı. Saraçoğlu, hiçbir Türkün, hatta la ma men İngiliz yanlısı olan Hüseyin Cahit Yalçın m bile, bu nok tada kendisinden farktı düşünemeyeceğini belirliyordu. Almanya, bu sorunu ancak, Rusların yansım katlederek ve Ruslaştırılmış millî azınlık bölgelerini Rus etkisinden tamamen kurtarıp, onları ayakları üzerinde doğrultarak ve Mihver devletle rinin müttefiki ve Slavlığın düşmanı olarak eğiterek çözebilirdi. Saraçoğlu, söz konusu bölgelerin alacağı şekil konusunda Kil lerin karârını bilmediğini de. ifâde etmişti. Saraçoğlu, PapctVc, bu bölgelerde yaşayan nüfûsun büyük çoğunluğunun Türk ırkından olduğunu ve Türkiye'nin de, bu nedenle, sorunun çözümüne yakın ilgi duymasının doğal ve meşru olduğunu belirtiyordu. Sara çoğlu'na göre, bu bölgelerde yok edilen aydınların yeniden eski güçlerini kazanabilmelerini sağlamak amacıyla, genç kuşakların eğitiminin kısmen Alman, kısmen de Türk üniversitelerinde ya pılması ve bu bölgelerde yaşayan gençlerin kısmen Almanya’ya, kısmen de Türkiye'ye gönderilmeleri gerekiyordu. Ancak bu tak dirde, yeni yetişen kuşak, gelecekli işbirliğinin güvencesi olabilir di. Saraçoğlu, Hitlerin bölgeyi Almanya'nın egemenliği alıma al ma programım gündeme getirerek, böyle bir olasılığın düşünül mesini de eleştirmişti. Saraçoğlu, buraya kadar bir Türk olarak konuşmuştu. Arını bundan sonra Başvekil olarak konuşacaktı. Saraçoğlu, konuşma sının bu kısmında. Sovyetler Birliğinin çöküşünün Ingiltere tara fından önerilen bir barış fırsatı yaratacağına ve bunun değerlendi rilmesi gerekliğine dikkat çekiyordu. Türkiye, Sovyetler Birliği nin azınlıkları ezmesine engel olmak istiyordu. Saraçoğlu, Pa peli'm bir sorusu üzerine, gerekirse, Papcıı ile pratik sorunları gizlilik içinde görüşmeye ya da bu sorunları görüşmeye yetkili üçüncü bir kişiyi temsilci olarak göstermeye hazır olduğunu da belirtecektir.276 *
276 ADAP, Sefie E: 194?-1945. Band III, 116. Junı bis 30. September 1942). ‘'Papen'den ADB'ye", Nr 27. 27.8 1942, (3862/E 045 01M 5): SSC6 Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgelen. Türkiye'deki Alm an P olitikası {1941*19431. 'Papen'den ADB'ye". No A 524/42 Gizli, Nr. 27, 27.8.1942, s 68-71.
693
1042 yıİmın sonbahar aylarına gelindiğinde, Berlin'in salınınn arlık lû kene! iği görülecek lir. Almaıı Ofisleri Bakanlığı ndan Papen'e gelen hir tâli mana, Papen in, panturanizm konusunda, bundan sonra arlık Ankara'da Saraçoğlu w îvJencjncneioğlu ile görii$me yapmaması ve konuyu kesinlikle lak ip etmemesi isteniyordu. Papel un Türk Hü kıımcıi ile bu konuda görüşmeler yapması ve sorunun gelişmesini sağlaıııa^L Berlin'in eıkarları ile bağdaşmıyordu. Berlin’e göıc, Tüık Mukımıcn ile bu konuda görüşmek şimdilik yararsızdı. Ayrıca. Ankara'nın bu konudaki taleplerini açıklamasına da fırsat veril memeliydi. Ancak, Türkiye mumumu değiştirip de, savaşa katı lırsa y;ı da koıuını un un Almanya'nın yanında olduğunu kesin olarak belli çekise, ancak bu takdirde, Ankara ile görüşmelere ye mden başlanabilirdi Aksi hâlde, Türk Hükümeti ile görüşülme mek, konu üıcıi iKİ e bir (anısına kesinlikle acı İmam ah ve Türki ye’nin konuya ilişkin görüşleri sorul ma malıydı. Berim, konu açı lırsa. küpenin kesinlikle ve mutlaka geri durmasın t istiyordu.277 1042 yılımla, luıkiyc de pamûranist çevrelerin faaliyetlerinde de. belirgin bir artış göze çarpıyordu. Alman Orduları Kal kasla ra yaklaşırken, Türkiye’deki Turancı gruplarda da geniş bir laaliyeı b a s k u m s iı. (..cıvk \eni org tule nineler, gerekse yeni yayın organtan ile. bu sırada, propaganda çalışmalarına ağırlık verildiği go ı üliis onlu. ‘Türkiye'de bu donemde görülen paıı t Çıramı akımla ilgili ola rak. İni birinci bölümün sonunda, Türk Hükümetini n. 104 l ve 10 42 vıllannda. konuya ilişkin tulumunu değerlendirmek ve saptamak gerekir Uman Mısislcı i Bakanlığı ııın arşiv belgelerinden anlaşıldığı ka darı ile, Türk Mü kümeli, resmî düzeyde olmasa da, gerek Alınan ca ile ve gerekse Türkiye'deki pantCıranist çevrelerle ve gruplarla, bu konuda bâzı gayri resmî ilişkiler kurmuştu.
27? ADAP. Seıin E: 134H 946. Band III. {16.
Juni
bıs 30. Septeınber 19421.
"SonnleiUıner'diN*
H evvelV ve "SomıleıUmer'm Hiıler'e N o lu ’, Nr. 248.12.9.1942. (61/40 788-901; SSCÖ Üışısieı. Bakanlığı A rşiv Bottinıiı. Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri. T ü rkiye 'd e ki A lm an Politikalar (1941-1943). “ RıbbenTrDp't
694
Bu gayri resmi ilişkilerin varlığına sâdece işaret etmek yeterli değildir, vurgulamak da gerekir. Türkiye'de Turancı yayın organları mn çıkışma izin verilmişti. Bilindiği gibi, lö >B târihİi Matbuat Kânunu ile. gazele ve dergi İç im çıkısı ve yayım. ruhsatname alınması sallına bağlanarak, hü kümetin iznine ve deneli mine tâbi tutulmuştu. Ayrıca, pamûruncı cevıe ve gruplanıl siyâsî faaliyetleri ne, Inıttâ bıı (akım gizli örgü de mneleri ne de göz yumulmuştu. Hükümet çevrelerinde de yandaş bulan Turancı harekeli deneum altında tutma düşüncesi, bu konuda temel önemde rol oyna* mistir. Mtı lı temel bir Alman askeri zaferi sonucunda gündeme gelmesi kaçınılmaz olacak ’lman sorununu, daha önceden plân lamak ve denelim alımda tutmak, hareketin, hic olmazsa, dene tim alımda gelişmesini sağlamak ve beklemek, bu konuda., ana likrı oluşturmuştur. Bu, her olasılığı göz önüne alan ve ona göre, alacağı adlım ön ceden plânlayan dengeli Türk dış politikasına aykırı bir itu um sa yılamaz. * Türk Hükümeti. Turancı hareketin gelişme potansiyelinin tama men savasın gidişatına bağlı olduğunun elbette ki bilincindeydi. Sonuçta, Ankara'nın resmi plânda akliI olmadığı/olanıadıgı Tu rancılık sorunumla, bıı yandan, Berlin ile gayri resmi ilişkiler içinde. Almanya'n m konuyla ilgili plânları öğrenilmek ve haıvkcı haltının buna göıe saplanması islenecek, diğer yandan da, ülke içindeki l inancı akıllılara goz yumulacak ve soz konusıı akımla rın ilenelim altına alınması ve denetim alımda kalabilmesi tein caba harcan uca luır. Iıııda, bu konuda Türk Hüküme.li nin kesin karârını. AlmanSovyet savasının sonucu belirlenecekti. f
2) TÜRKİYE'DE ALMAN ETKİSİNİN ARTMASINA KARŞI MÜTTEFİKLERİN ÇABA VE FAALİYETLERİ Almanya nıu. 11 Haziran 1Ü41 sabahı, i>o\ yeller Bu tiği ne sal dırısı. Türkiye'ni», kendisini hedef alan bir Almaıı-Sovvcı işbirliği endişe ve kuskusunu oltadan kaldırmış, iakaı yepyeni bir durum Yaratmıştı. 695
Uzun zamandır Almanya ile tek başına savaşmak zorunda ka lan tngiltere, arlık kendisine doğal bir müttefik bulmuştu. Savaşın başladığı gün, Churehill’in, radyoda yaptığı bir konuş mada, Sovyetler Birliği’nin Birinci Dünyâ Savaşı'nda savaşın kaza nılmasına katkıda bulunmasına karşın, karşılığında İliç pay ala mamış olduğunu söylemesi, Türkiye’de yeni ve derin endişeler ve kuşkular yaratacaktır. Türkiye üzerinde bir Alman-Sovyet işbirliği olasılığı yok ol muş, fa kal, onun yerine, derhâl bir Ingiliz-Sovyet işbirliği olasılığı doğmuştu. Daha 26 Haziran’da, Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugcssen ile görüşen Saraçoğlu, Sovyetler Birliği'nin payının Boğaz. laı'dan başka bir yerde aranmaması gerektiğini, bu payın başka bir yerde olma olasılığım göremediğini vurguluyordu.278 Ankara, olası bi. mgiliz-Sovyet işbirliğine, ortaklığına ve iltilâkma karşı, şüpheci ve tedirgin tulumunu belli etmekte gecikme yecektir: Menemene ioğlu da, 23 Haz İran’da, K-Hugesscne, İngiltere'nin Sovyetler Birliği ile ittifak yapmayacağım umduğunu söylüyor du.279 Türkiye'nin endişe ve kuşkusu temelsiz sayılmazdı. tngilıerc’nin, bir müttefik olarak, Sovyetler Biıliğuıc ciddî tek yardım yolu, tıpkı Birinci Dünyâ Savaşanda olduğu gibi, Boğaz lardan geçiyordu. O hâlde, İngiltere, bâzı yükümlülükleri olan bir müttefik olarak, Türkiye’den, kendisine, Boğazlar yolunun açılmasını talep edebilirdi. Bu takdirde, Almanya'nın zâten kendi yanında savaşa katılmasını istediği Türkiye, bu kez dc, müttefik güçlerin, kendi yanlarında savaşa girmesi yönünde ağır baskısına mâruz kalacaktı. Bu sırada, Alman propagandası da, fırsatı kaçırmam ıstı ve lıı-
278 Önde r, age, s 153* 154, Savaş Yılları, s. 80 -81; Barutçu, age. s. 221 -224 27$ Önder, age. s. 153. A lm a n ya 'n ın S o v y e tle r B irliğ ı'n e sa ld ırısın d a n üç gün so n ra , T ü rk iy e 'n in M oskova Büyükelçisi Aktay. Moskova'ya. Türkiye'nin tarafsız kalacağını resmî bir nota ile bildirmiştir Bilge, age. s. 16i.
696
gilıcıe ile Sovyetler Birliği arasında gizli anılaşmalar yapıldığına ilişkin yoğun söylentiler yaymakla nteşgûldü, Türkdııgiliz ilişkilerinde gerginliğe ııedeıı olan başka konular da vardı. Londra'nın Türkiye’ye uyguladığı seri önlemler, Anka ra'nın endişelerini ve kuşkularını daha da artırıyordu. Örneğin, Alman Donanması na katılmamak için, Beyrut Linıaııı'ndan kaçarak, İskenderun Limanı’na sığman ve oııbiı gemiden oluşan Fransız Donanması, silahtan tecrit edilmiş ve müıcuebâu da enterne edilmişti.280 İngiltere’nin, Ankara'nın Fransız Donan ın asını Almanya’ya teslim edeceğinden endişe etmesi üzerine, "Antalya Limanı nda, İngiliz tayyareleri, bir Fransız gemisini" ba tıracaklar, 'diman tesisatında bâzı hasarlar"a neden olacaklar ve bunun üzerine de, 'hükümetimiz, İngiliz Hükümetini protesto’ edecektir.281 12 Temmuz târilıl i Ingiliz-Sovyet itti fakı, endişeli havayı daha da gerginleştirir. Türkiye üzerindeki müttefik baskısı, bu târihten itibaren , daha da artar. Oysa, Türk dış politikasının bu sıradaki temel amacı, savaşan taraflar arasında uyguladığı denge politikasını devam ettirerek, savaş dışı tutumunu sürdürmekti. Türkiye'nin çıkan, Sovyetler Birligi'nin yenilmesi ve savasın, en kısa zamanda, Alman-Ingiliz uzlaşma barısı ile sona ermesiydi. Ancak, yenilgiler de, dengeli olmalıydı. Almanya'nın tam ve kesin bir zaferi, Kafkaslar üzerinden teh dit kâr ve baskıcı bir unsur olacaktı. Tam ve kesin bir müttefik zaferinin sonunda ise, Ingiliz-Sovyet antlaşması gereğince, Türkiye’den Boğazlar sorununu gündeme getirmesi istenebilirdi. O hâlde, savaş, Türkiye açısından, yenen ve yemlen taraflar ol madan, bir uzlaşma barışı ile sona ermeliydi.282
280 Ulus. (11.7 1941). 281 Ulus. (8.7.194ü 282 Önder, age, s. 153: Barutçu, age, s. 227-229.
697
Nitekim. İm sııııda, İngiltere ile Almanya atasında bir uzlaşma barısı sağlanması rciıı, Türkiye’nin somut bir girişimi de olıııusm Saraçoğlu, Londra'nın olası btr uzlaşma barışı karsısındaki tu lumunu öğrenmek amacı ile, Papen'in bilgisi ve onayı ile. 5 îeım muz da. KSHııgcsseıuc barış önerisinde bulunmuştu.28* Londra, bütün bu olumsuz gelişmelere karsın, Ankara’nın en dişe vc kuşkularını deıbâl anlayacak ve bu durumu bir lırsaı s.ı yarak, faaliyetlerini yoğunlaştıran Alman propagandasının amacı na ulaşmaması için, harekete geçecektir. İngi İlere ıcııı bu aşamada önemli olan, Türkiye’nin düşman sal lara katılmasının önlenmesiydi. Nitekim. K-Hugesscıı’in önerisi üzerine, İngiltere, daha Mazı ran ayının sonunda, Türkiye üzerinde anılaşma yapma düşünce sinde olmadığını vc 1ürkiye'nin toprak bütünlüğüne savgt gös terdiğini ne ıklayacak vc bu konularda Ankara'ya güvence vcrceckıir. Londra, aynı zamanda, bu vesile ile. Uclü lıtilâk Aııılaşmasfııın emenimi ve anlamım bir kez daha vurguluyordu.284 Ancak, K-Hugesscn, Londra'nın bu açıklama ile /vetinmemesi gerekliği kanısındaydı ve aynı türden güvenceler i ç e r e n b i r Ingı!iz-Sovyet ortak açıklamasının da yapılmasını isliyordu.28'* ( uııkıı, bu aıada. Türkiye, Almanya'ya gittikçe daha hızlı yak laşıyordu. Nitekim, tam da bu sırada, Türk ive ile Almanya arasındn iktisâdı alanda işbirliği anılaşması görüşmeleri ile Almanya'ya krom sevkıyatı sorunu gündeme gelmişti. bununla birlikte. Ingiltere, bu sırada, Tıirkiyc ile mevcut olan krom şevkiyim anılaşmasını bir yıl süre ile uzatarak. Alınan reka betine karşı, tüm bu olumsuz koşullara karşın, yine dc bir haşan daha elde edecekti r. Türkiye, dış politikasının rcsıtıî açıklamasında, müttefiklere karşı, savaş dışı luluımmuıı İngiltere’nin Orta ve Yakıtı Doğudaki konumunu güçlendirdiğini ve Sovyet lor Birliğinin de güney sı nırlarım güvence alıma aldığını savunuyordu. 32
233 Önder, age, s 171. 284 Önder age. s 154. 285 önder, age, s. 154.
6$8
Ama, ayın dış politika. Almanya’ya karşı ise. Almaıı-Sovycı sa vasınla. Almanya'nın güney kanadının güvence alımda tutuldu ğu seklinde lakdım ediliyordu. Bu, nesnel olarak doğruydu. Aneak. Türkiye'nin tarafsız mıumundan, savaşan taraflardan biri le bine. vazgeçmesi, bu iddialardan yalnızca birini doğrulayacakıı. Londra, Ankara'nın Almanya'nın yanma kayma hızından endi şe edivordu ve bu nedenle (le, Türkiye’ye silalı sevkiyaum yavashmnisiı. Almanya'n m, Türkiye üzerinden asker şevki ve Boğaz laı elan geçme yolundaki talepleri» İngiltere'yi, doğal olarak, telaş landırıyordu. Ancak. K-liugcssen'in Londra’ya gönderdiği vc Türk ive nin asla bir Bulgaristan olmayacağı'’ yolunda güvenceler k cıcn raporları, bu arada, dikkati çekiyordu. Bu sırada, müuclik propagandası da, Türkiye'ye Alman saklın plânlarım açıklıyor ve Ankara ile Herlin arasındaki ilişkilere gölge düşürmeye çalışıyor du. Lakat tııuudiklcr, bütün bu çabalarına karşın, Türkiye'nin tu tumundan yine de emin olamıyorlardı. İngiliere'nin. mülıdiki Sovyeılcı Birliği ne yardım edebilmesi için kullanabileceği tek yok Boğazlar uı dışında, İran toprakların dan geçiyordu. İran'ın Ingiltere ve SovyetIcr Birliği taralından or tak işgalinin planlanmakla okluğu lıabcri, Ankara'da tedirginliğe neden olacakın. U'mku. bu takdirde, Türkiyetıiıı Iran sınırı da savnsan güçler kiralından çevrilmiş olacaktı. Böylece, l cMl yılının vaz aylarımla. Türkiye, gerçeklen de, savas içinde bir ada hâline gelecektir. Üstelik. Sovycılcr Birliği, Kuzey İran’ı işgal ederse. I'ürk-Sovyet ortak sının daha da genişlemiş olacaktı. Genclkurmav Başkanlığı. K-l lugcsseıı den, işgalin bir ay sonra yapılmasını lalop edecektir. Cüııkü. o zamana kadar, Almaıı-Sovycı savası bi tebilirdi.2* İngiltere vc Sovycılcr Birliği, Türkiye’nin kuşku ve endişelerini çalıştırabilmek amacı ile, 10 Ağustosta, ortak bir açıklama yapa caklardır. Bu açıklamada, her iki dcvleı, Boğazlara saldırı niyetle rinin olmadığım ve Türkiye'nin toprak bütünlüğüne saygı göste receklerini belirliyorlardı. Ayrıca, Türkiye, bir Avrupa devleti, yû-
2H6 Önder, age, s. 156
699
ni Almanya tarafından saldırıya uğrarsa, ona her türlü yardımı yapmaya hazır olduklarını da açıklıyorlardı.287 Türk basını, bu ortak açıklamayı ve güvenceleri, her ne kadar, olumlu karşılarsa da, Türkiye’nin kuşkularının ve endişelerinin la mâ inen o nadan kalktığı da söylenemezdi. Nitekim, Tan gazete si, 14 Ağusios'la, hâlâ, Ingiliz-Sovycl ortaklığından ve işbirliğin den, Boğazlar ın Sovyellcr Birliği’ne bırakıldığından ve İngilte re'nin bu konuda Sovyeller Birliği ne güvence verdiğinden söz ediyordu.288 Nitekim, aynı kuşku ve endişeler, Roose.vek ile ChurchiM’in 14 Ağustostaki Atlantik buluşması sırasında, iki lider arasında, ara larında Iran ve Türkiye'nin de bulunduğu, bâzı stratejik yerleri 11 işgal edilmesi gerekliğinin kararlaştırıldığı duyulduğunda daha da yoğunlaşacaktır. Bu türden bir antlaşma, Türkiye’nin müttefik lerin saldırısına mâruz kalabileceğini gösteriyordu. Bu nedenle dc, Tüık askerî birlikleri İran sınırında toplanacaktır. Moskova, Ankara'nın İran sınırına askerî birlik yığmasını, olası bir îngilizSovycL plânına ve işbirliğine karşı, bir Türk-Alman ortak askerî girişimi olarak yorumlar.289 İngiltere ise, Ankara’nın, kuşku ve endişeleri sonucunda, Almanya’ya daha fazla yakınlaşmasını ön leyebilmek tein, İran'ın, yalnızca Mihver güçlerinden önce davra nılarak ve Ingiliz-Sovyel çıkarlarını savunmak amacıyla, işgal edi leceğini ve daha sonra, müttefiklerin İran’dan tamamen geri çeki leceklerini belirtir. Itıgilıere, ayrıca, İran'daki askerî harekât sıra sında, Türkiye'nm akarlarının zarar görmeyeceğine ilişkin gü vence de veriyordu.290 Ancak, bütün bu gelişmeler dahi, Anka ra'nın mevcut kuşkularım ve. endişelerim dağılmaya yetmeyecek* lir. Çünkü, müttefikler, Türkiye’nin talep etmesine karşın, derhâl Almanya’nın eline geçeceği iddia ve gerekçesi ile ve Sovyellcr Birligi nin isteği üzerine, müttefik savaş planları hakkında Ankara’ya
287 Önder, age. s. 157, Glasneçk, Türkei und Afghantsîan. s. ) 14; Sava$ Y ılla n , s. 30- 81: Bilge, age.s. 16); Keesmç's, (1S41/4739). 288 Tan, (14.8.19411 289 Önder, age, s. 153. 290 Önder, age. s. 158.
700
bilgi vermeye yanaşmıyorlardı ve bu türden bir kuşkulu davranış da, müttefiklerin ve özellikle de İngiltere’nin savunmalarını, Tür kiye’nin gözünde, temelsiz kılıyordu.29129 İran, 25 Ağustosla, gerçekten de, kuzeyden Sovyellcr Birliği ve güneyden de İngiltere tarafından işgal edilmeye başlanır ve üe gün içinde, tüm İran toprakları, Kızıl Ordu ve İngiliz Orduları ta rafından işgal edilir. Sâdabâd Paklı gereğince ortada bir savaş nedeni yoktu. Türki ye, işgali seri bir dille kınamakla yetinecektir. Aslında, Iratvm işgal edilmesi, tngihz-Sovycı işbirliğinin gücü nü dc gösteriyordu. Türkiye de, Boğazlar nedeniyle vc Boğazlanıl müttefik güçlere açılması talebi sonucunda, bir müttefik saldırısı na maruz kalabilirdi. Ayrıca, Türkiye’nin bir başka önemli kuşku ve endişesini. İnönü, İran işgalinin hemen sonrasında, K-Hugcssen'e de duyurmuştu. İnönü, K-Hugessen’e, Türkiye’nin, İran iş galine Sovyellcr Birliği'nin de katılmasından duyduğu üzüntüyü aktarıyordu. Oysa, İnönü'ye göre, İngiltere, bu işgalin üstesinden tek başımı da gelebilirdi. K-Hugesseırin, Türkiye’nin> İran'da Kı zıl Ordu'nun işgali yerine, bir Alman işgalini mi tercih edeceği yolundaki sorusunu, İnönü, tngiliz-Tüık ittifakının sürdüğü vc bunun "uzun vadeli politika", Türk-Alman Dostluk ve Saldırmaz lık Antlaşmasının ise, "kısa vadeli politika" olduğu şeklinde ya nıtlayacak ur. İnönü’ye göre, Türkiye, Alman Orduian'mn Süveyş Kanalı’ıra inmesini engelleyerek, müttefiklerin davasına hizmet ediyordu.252 UH1 yılının ikinci yarısında, Türk dış politikasının amacı, sa vaşan iki taralı birbirine karşı oynayarak, müttefiklerle Mihver güçleri arasında denge politikasını sürdürmekti. İngiltere, Türkiye’nin Berlin’in baskısı altında kalmasını önle mek vc Türkiye nm izlediği dış politikaya yardımcı olabilmek tein, LÖ4L yılının Ekim ayında, Almanya'nın Türkiye'ye olası bir
291 Önder, age. s. 158. Aynca bkz Oerıngil, Turkesb Foreign Policy Ouring the Second Worltf W»r: An 'Aclive' Neutrality. s. 126-128; Oeringil, Denge Oyunu. (İkinci Dünyâ SavaşTnde Türkiye'nin Dış Politikası), s. 152-157. 292 Önder, age. s. 158.
701
salduısında, Ankara'ya, dört piyade tümeni, bir moıorlıı tugay abmış (gerekirse 180) ava uçağı ile uçaksavar toplan gön delece ğine ilişkin soz verecektir. Bu arada, İngiliz ve Türk kurmay su bayları arasında bazı askeri görüşmeler olacak, ancak bu görüş melerden herhangi hir sonuç alınamayacaktır.2 295 *39 ABD nin l in k-/Uman Dostluk ve Saldırmazlık Anılaşması'im karsı tepkisi, Ingiltere ııinkiııden daha sert olur. ABD, önce, ) urkı ve \e s i l a h sevk iv âtı m geçici bir süre için keser. Ancak ardından. l l >4J \ ılın ın A ra lık avında, O duın, Verm e vc K ira la m a K âim /
/
nundan yararlanarak, silâh sevk iyâ una yeniden haslar/94 Bu Nar dım. Türk dıs polıti kasına yem ve geniş bir hareket serbesti sı ka zandırır. Çünkü. ABD'nm silâh yardımı, hu kez, artık eskisi gila. İngiltere nm aıaeıgı ile değil, la kat, kısa bir süre tein de olsa, doğ rudan yapılmaya başlanmıştı. Ankara, bu kez de, üzerindeki Ingi liz baskısına karşılık, AtMVııin silâh sevkıyatını, Londra va karsı hir koz olarak kullanma imkânına kavuşur ve hu olanaktan mümkün ol tl tığa nen yararlanmaya başlar. Ankara, Alil) ile İngil tere'nin kendi aralarındaki çatışmalarından da yararlanma yolımu gıdeı/0> Ancak, müucliklerin Türkiye'ye silâh sevkıyatı ve yardı mı. hu malzemelere bizzat kendilerinin ihtiyâcı olması nedeni ile, planlanan bedellerin çok gerisinde kalacaktır. Nitekim, bizzaı İnönü. 11 Ağustos ta. Kd lugesscn'e, kendilerine söz verilen 3,000 kamyon yerme sâdece 200 kamyon geldiğini belirliyor ve bu ko nuda sitem ediyordu.296792 iürkıyemn bu dönemde izlediği denge politikası, bet ne ka dar, Ahııanya ya daha yakınsa da, temelde İngiltere tarafından destekleniyordu. Müttefikler, Ankara'nın Mihver güçlerine daha (azla tâviz vermesini önlemek için, Türkiye'ye karşı yuıımsak biı tulum izliyorlardı. Hattâ, bu nedenle, ABD, Türkiye'ye karsı daha Tl flT sert bir tutum alınması için, Londra ya baskı yapıyordu.
293 Önder, age, s. 158: Glasneck, Ttırkeî «od Afghanistaıt, s. 113. 2y4 Halûk Olman. T ıirk -A m e rik a n Diplom atik M ü n â s e b e tle ri, s. 35-36, 0T Ü P , s. 167-I6fi-
K eesingsJI 941/4325). 295 Önder, age, $. 163-164. 296 Önder, age, $. 160. 297 Önder, age, s. 160-163
702
Türk-Sovyet ilişkileri ise, her geçen gün biıaz tlalıa gelgittiesi yordu. 11 ve 22 Kasım târihlerinde. Karadeniz'de iki Türk ıııoıorıuuııı muhtemelen Sovyet dcni zaili (arınca batırılması,29* Kızıl Ordu'nun işgali altındaki Kuzey İran’da Kürt sorununun yeniden gündeme getirilmesi ve bağımsız bir Kürt devletinin kurulması ıcın yapılan çalışmalar, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki önemli çatışma noktalarından bazılarını ol üştürüyordu.290 Diğer yandan. Türkiye'nin Moskova'ya güve ne bildiği takdirde \e güvenebildiği ölçüde müttefiklere yakınlaşacağının bilincinde olan İngiltere, bu amaçla, Türk-Sovyet ilişkilerinin düzelmesi ve t emden yakınlaşması için çaba göstermekten de gcı i durmuyor du. Nitekim, Londralım hu çabaları sayesindedir ki. 1Ö41 yılıl mı Kasım ayında. Moskova, Türkiye'ye yeniden petrol sevkıyat ma başlayacak ve hu uttum, Türkiye’de olumlu vaııkıkır mandıraçaktır.2 300 928 103 C'lıurchill, 1Ö4J yılının Lîylül ayında. Sıalin e yazdığı bir mek tupla. Türkiye’nin yeterince askeri malzemeye ve .silâha salup ol dııguıuia, ımü içliklerin yanında yer alacağına dikkat çekiyordu. Viıu* Clıuıvhili. hu kez do 21 Lylül'de kaleme aldığı mektubunda. Malın c karsı, Türkiye'ye silâh yardımının. Ankara'nın, Alman ya'nın baskısına karsı dilenebilmesi ve gelecekte de nuütelikleıin vannula vavasa katılabilmesi için, gerekli olduğunu vurguluyor du.^01 İnönü, 1 Kastın İAHJ. târihinde. TBMM tım •veni *vasaıııa /vıhm acarken yapıığı konuşmada. Türk dış politikasını şöyle özetliyor du. r
'1940 yazında Fransa'nın mağlubiyeti, ingilizleri müşkül bir vaziyete uğratmış bulunurken, Türkiye'nin müdâfaa ve masuniyet takip etmiş of-
298 Önder, aye. s. Il>4-165, VVeishand. ay e. s. 47/dipnot 56. 299 Önder, aye. s. 165 300 Önder, aye. s. 165. 301 SSCB Dışişleri Bakanlrğı. S fa lin -fio cse ve lt ve C h u rc h ill'in G izli YazişmaJannrta Türkiye {1941-İM AL (Bundan sanı a, kısaca. Yazışmalar olarak anılacaktır}, "Churchifl'den S ta lın V . Nr 13,19 9.1941, s. 62-63: Y azışm alar.' Churchifl den S talin e". Nr 14.21.9.1941. s. 64-65. Tijrk-lngiliz Ticâret Antlaşması. 29 Eylül'de Ankara'da imzalanacaktır. Keesiı»g‘ s J 1941/4838].
703
dıığu siyâsetin bir noktasına [dahil halel gelmedi ve Türkiye, ittifak mu ahedesine sadâkatini açıktan açığa söyledi. Türkiye, dünyânın en büyük devletlerinden birine karagün dostu olduğunu, o zaman bir kere daha is pat etmiştir. Aynı müdâfaa ve masuniyet umdelerine istinâd etmeye de vam edecek olan haricî siyâsetimiz, taahhütlerine sadâkati, Türk milleti' nin şiarına tam tevâfuk eden umumi menfaatlerimize ve beynelmilel ah lâka yegâne uygıın olan bir prensip olarak tatbik edecektir. Arz etmiş ol duğum bu siyâset memleketimizin coğrafî vaziyeti ve harbin inkişâfla rından doğan hususiyetler önünde, artık her tarafta kabul ve takdir edil mek lazım gelen, dürüst mâhiyetini tebarüz ettirmiştir.” 302
İnöıuuum, konuşmasında. Sovyctler Birliği ile ilişkilere hiç de ğinmemesi, elbette, hemen dikkati çekiyordu. hıgiîiz Dtsisleıi Kakanı Eden'in, 1941 yUnıın Aralık ayında, Moskova’da, Sıalin ile görülmesi, Ankara’da da nıeıakla izlenir. Bu görüşmede, S talin, Avrupa'nın yeniden düzenlenmesinde, Türkiye’nin, bâzı istisnalarla, 12 Ada’yı ve Bulgaristan ile Kuzey Suriye’den toprak alınası gerektiğini belirtin Görüşmenin içeriği Süha t ayında Ankara’da da duyulur.303 Ancak, bu görüşmede, Türkiye'nin de ele alınıp alınmadığı ya ela Türkiye'ye ilişkin bir antlaşmaya varılıp varılmadığı bilinmiyordu. Bundan hiçkimse cinin değildi ve bu nedenle de, İngiltere'nin konuya ilişkin tüm iyinıyct girişimleri sonuçsuz kalmaya mahkûmdu. Ankara, Mos kova'dan bir türlü emin olamıyordu. Ayrıca, Türkiye acısından, hu beklenmedik, sürpriz "mükâfat”m ardında nelerin yattığı da anlaşılamamıştı. Bu önerinin, Türkiye’nin toprak taleplerinin, yalnızca Mihver güçleri tarafından değil, fakat, müttefikler tara fından da karşılanabileceği inancını yaratarak, Ankara'nın, sadece bu nedenle, yâni sınır genişletme taleplerini karşılayabilmek iciıı. Mihver saflarına katıl masına engel olabilmek gayreti ile ortaya atıldığı da düşünülebilir. Önerinin ardında yatan düşünce, Türki ye'nin bu aşamada tarafsızlığım korumasını sağlamaktı. Nitekim, lııgihere, Ankara’nın bu yöndeki taleplerini, yaııi toprak talebi önerilerini, her zaıııaıı red etmişti.
302 Kop. age, s. 08. 303 Önder, age. s. 166-167; Glasneck, T ü rke i und A fgtıan istan , $. 114-115; ÖTDP, s 160-169; Savaş Y ıllan, s. 127-130; Bilge, age, s. 162.
704
i ıırk d ıs politikasında o zamana kadar önemli bir rot oyıı;ıma valı ABD ile il ırkiler iik DM2 /vılı baskınlıdan il ibaıem Yakınlaş* maya başladığı görül ece la ir. ABD nin Ankara büyükelçisi Mac Murıay'm yerme aumaıı S n inkardı,30* 10 Man BM2 târihinde, İnönü'ye güven mekiııbuıuı sunarken, İnönü, kendisine, Sovyet lor birliğinin Ona Avrupa, Orta ve Yakın Doğu ve Boğazlar üzerindeki saldırgan ve yayılmacı amaçlarından soz ediyordu.300 Stcinhardfm, b ve 11 Man târihlerinde, İnönü ile Saraçoğlu'na yaptığı ziyaretlerde, kendisi ne, mimdik askeri yardımının yelersizliğinden söz edilecektir. Ankara'ya göre, ABD'nııı Türkiye ye sevk etliği askeri malzemeler ve silâhlar, Ingiltere üzerinden tes lim edildiğinden, malzemelerin büyük bir kısmımı Ingilizlcı d koyu)urlardı. Örneğim >0 obüs lopu, çekim aracı olmaksızın tes lim edilmiş ve 200 kamyondan 100 ım, hıgilizler, kendi ihtiyaçlan için avı muşlardı. Aslında, ABI) de, Türkiye'ye askeri malzeme ve silâh vardımı/ / / ııııı doğrudan yapıl masını istiyordu. Ancak, İngiltere, buna kar sıydı. Bu tanışmalar, 1042 yılı boyunca sürecek ve nihayet. bir uzlaşma ile sonuçlanarak, aynı yılın yaz ayIarında, ' Ingiliz-Ami li kan Koordinasyon Komi leşi" kurulacaktır T ürk ive. askeri malzcıııc ve silâlı ıtıtiyâı mı bu komiteye bildirecekti. Bun un la bir/ik le. ABD. 1042 yılı soıuma doğru, Türkiye'ye doğrudan askın malzeme ve silâh scvkiyâiına başlayacaktır. "İııgil iz-A inci ikan Koordinasyon Komitesiavrıca, Mersin ve İskenderun limanlan • / mu genişletilmesine de katkıda bulunacaktır. Nihayet. I ürkıyeye yapılan ııuütefik asken malzeme vc silâh yardımı, bu limanlara geliyordu vc limanların kapasitesi gelen yardımların kısa zaman da boşaltıl masına elverişli değildi. Dolayısıyla, liman lamı kapasi teleri genişletilir. Anadolu ile yol bağlantıları yapılır ve mevcut yollar da takviye edilir. Bu çalışmalar sırasında, Türkiye'de görev-5034
304 K e e s in g s .il 942/50571
305 VVeisband.
3b
ABD'm n s a v a ş a katılm ası karşısında, Ankara, 11 A ra lık 'tu y a p ri'jı
Ifırafşı^lı
ipüi i i i
H^ıkl»ııı:ıd.ı.
atmıştı. Keesiny s, M94Î/4325J. 705
li f 11pil 12 mühendis ve teknikerlerin sayısında da, doğal olarak, bir aı tıs görülür.306 AB D’nm Tür ki ve've askerî malzeme vc silâh vardı ını şevki yân, * / / * 1941-1941 yıllan arasında, 90.000.000 Dolar ı bulacaktır,307 An cak müttefikle mı, 1942 yılında, Türkiye'ye yaptıkları askerî mal zeme ve silâh yardımı, Ankara'nın talep ettiği miktarın cok alım daydı. Oysa. Türkiye, bu yardıma karşılık, ABD'yc, 1941 yılında. 80.000 um, 1942 yılmdit da, 120,000 ton krom satmıştı.308 Diğer yandan, ABD'nin, Almanya’ya krom şevkine son verilmesi ve Tüıkive # de üretilen kromun tama mmm müttefiklere satılması •v<>nümle Ankara nezdiııdeki girişimleri de sonuçsuz kalmıştı. Türkiye, Alman Ordusu nun olası bir saldırısında, İngiltere'nin Ona ve Yakın Doğudaki askerî gücünün kendisine yardım ede meyecek ölçüde zayıf olduğunu biliyordu. Ingiliz Ordusu'mm Kuzcv Afrika'da ve Mısır'da Rom merin ordusuna karsı savaşı kaznıııp kazanamayacağı, 1942 yılının yaz aylarında, henüz bellisiz di. Nunum Mene mencin ğlu, bu durumu bildiklerini, 26 Haziran 1942 de, Stcinlıardt a da «mkılmıştı.309 Bu sırada, Tüık-îngıiiz askerî işbirliği de sürüyordu. Bir Tüık askeri heyeti, 1942 yılının Nisan ayında, Mısır'daki Ingiliz asken birliklerini ziyaret edecektir. Türkiye'nin Londra Büyükelçisi Terfik Rüslü Aıas, avııı vılm Şubat ayında, geı i çekilmiş ve yerine, Ingiltere ile daha yakın bir işbirliğini savunan Rauf Orbay atanmıştı 310 Bu atama, Türk-lngıliz ilişkilerinde önem ti bir gelişme olarak görülüyordu. Ancak, bununla birlikle. Ankara, Moskova'ya karsı olan güvensizliği ne deniyle, Ingiliz-Sovyet işbirliğine vc dolayısıyla da, İngiltere'ye karsı olaıı mesafeli tutumunu *vıf sonuna dek sürdürecektir. İngiltere ile Sovyeller Birliği arasındaki ittifak anılaşması 26 '
/
/
3D6 Glasneck. Tiırkei und Algİıauistarı, s 117 ve 123. Ayrıç a bkz. Keesuıg s. (1942/5165)
307 Glasneck, Tiırkei und A İg h a m ta n , s 117. 308 Glasneck, Türkei und Afglıanisian, ş 113 309 GlasnüCk. Türkei und Afçjhamsîan, s. 119.
310 K e e s iıiffs j 1941/5021). 706
t
Mayıs .1942 ve ABD île S ovyçılçr B irliğ i aracındaki ittifa k antlaş ması da 11 Haziran 1942 târihinde im zalanır. Tüık-S ovyet iliş k ile rin d e iset herhangi b ir düzelm e görülm ez. A ksine, Karadeniz sahillerine yapılabilecek olası b ir A lm an ç ı kartmasına karşı, Trabzon ve Hopa civarında alınan askeri ö n le m ler. 1942 y ılın ın yaz aylarında, M oskova'da, T ürkiye'ye iliş k in ye ni endişeler, k u ş k u la r ve te re d d ü tle r u y a n d ırır. G erçekten de, 1942 y ılın ın E ylül aynıda, Trakya'dan alm an on tüm en asker, K a radeniz salı illeri ne ve Kafkas sınırına y e rle ş tirilm iş ti,311 M oloıov, T ü rk iy e 'n in aklığı bu askeri ö n le m le rin , b ir saldırı hazırlığı sek linde yorum lanabileceğine de d ik k a t çekm işti. M oskova, tam bu sırada, T ürkiye'de gelişen panturancı hareketi de, doğal olarak, endişe ile izliyordu. T ü rkiye de, In g iliz-S o vye t ittifa k antlaşması nda g iz li b ir yön o lu p olm adığı konusunda em in değildi. Londra'n m bu yöndeki güvenceleri. ıııcm rıîm ivct vara ima k la b irlik te , T ü rk iy e 'n in kuşkulavım, endişelerini vc te re d d ü tle rin i tamamen ortadan kaldırm aya da yetm iyordu. D iğer yandan, T ü rk iy e 'n in , K uzey A frik a cephesinde Roıııın cl'in ordusu Mısır'a g ird ik te n sonra vc doğu cephesinde de Sıalitıgrad savunması k ırılm a k üzere ikcıy 1 Temmuz 1942’dc, Sovyeılcr B irb ğ ftıc verdiği notada, ik i ülke arasında 1929 yılında im za edilm iş olan D ostluk vc Saldırm azlık Antlaşması nın hâlen y ü rü rlü k te olduğunu bildirm esi de, bu kez, M oskova'nın k u ş k u la rı nın artmasına neden oluyordu. Ç ü n kü , Sovyet!er B irliğ i de, T ü r kiye ııin askerî b irlik le rin i Karadeniz sahillerin e ve doğu sınırına yığmasının ardında. B erlin'in baskısı sonucunda, kendisine karsı olası b ir saldın plânı okluğuna inanıyordu. Ankara ise. M oskova'nın. Londra ile gizlice anlaşarak, Boğaz la ra inm eyi plânladığından endişe e d iyo rd u .312 K arşılıklı güvensizliğin bu d enli arttığı ve d e rin le ş tiğ i b ir o r tamda, In g ilte re 'n in Türk-S ovyet iliş k ile rin i düzeltm e yo lundaki çabalan da herhangi b ir sonuç verm eyecektir.
311
Önder, age. s. 175
312 Barutçu, a p , s. 251-256 707
Bu karşılıklı d c ıin güvensizlik onanım da, T ü rk iy e , b ir yandan ela, Kuzey Suriye üzerindeki toprak talepleri konusunda In g ilte re'yi ikna etmeye çalışıyordu. İngiltere ise, A nka ra 'n ın bu taleple rini re d çim ekten başka, bu tü r taleplerin M usu l a kadar geni s İ d i le b ile ce ğ i ik Ien de enclise e d iyo rd u . D iğer yandan, T ü rk iy e 'n in M a d ril Büyükelçisi, daha da a k tif b ir tu lu m alarak, Ingiltere'nin M adriı Büyükelçisi ne, savaştan sonra, Boğazlar'm g ü ve n liğ i acı sından. Lige A d a la rın ın m üttefiklerce işgal edilm esine razı ol im a ma Nacağım, adaların Türkiye'ye verilm esi g e re k liğ in i, aksi hâlde, üzerlerinde Yunan nüfusu da yaşıyor olsa ve nihayet zorla (Ja o l sa, adaların T ürkiye taralından ilh a k edileceğini a ç ıklıyo rd u .312 C h u rch ill in, İ L)42 yılının Ağustos ayı ortalarında, Moskova'yı ziyareti ve Sini in ve M o lo ıo v ile görüşm eleri sırasında, Fransa’da ik in c i b ir cephenin açılması konusu gündeme gelmişse de, In g il tere, M oskova'nın bu önerisini kabul etmem işi i.3 314 1 Ikından yaklaşık b ir ay sonra, 7-10 E y liil tâ rih le ri arasında, ABD Başkanı Rooscvclt'in özel tem silcisi W. W ıllk ic , A nkara'yı zi* varcı etler.315 Z iya re tin amacı. Alm an O rd u s u n u n olası b ir zal e ri nin T ü rkiye için doğuracağı olası sakıncalar, g ü ç lü k le r ve zararlar konusunda T ü rk H ü k ü m e ti ni uyarm aktı. A lm a n y a 'n ın A nkara Askeri At asesi General Rolule, ziyaretin amacının, T ü rk iy e 'n in ta rafsızlığım sürdürm esini sağlamak olduğunu düşünüyo rdu YVillkıc. Menemene i oğlu ve Saraçoğlu ile görüşürse de, İn ö n ü , tanı bu sırada, bir geziye çıktığından, İnönü ile görüşemez.316 W itlk ic ııin ziyareti. Orta ve Yakın Doğu da başlayan ve savaşın sonuna doğru g ittik le hızlanacak olan, İn g iliz -A m e ri kan rekabe tin in ve nüfuz mücâdelesinin b ir parçası ve önem li b ir göstergesi olarak değerlendirilm e lidir. ABD, daha savaş yılla rın d a , savaştan sonra. Yakın ve O na D o ğ u d a ortadan kalkması e ok m uhtem el olan Ingiliz-Fransız n ü lû z u n u u yerine gevme p lâ n la n ve hesapla rı yapıyordu. Bu alandaki In g iliz-A m e rika n rekabeti, çatışması ve
313 Önder, age, s 172-173. 314 Savaş Yılları, s . 131; Bilge, age, s. 165-166. 315 Yaz ışmalar, "Roosevetr'ten Stalin e ", Mr. 36, $.8 .1942, s. 82-83; Keesiny's, {1842/5401). 316 Glasneck. Türkei urıd Atytı ani starı, s. 121.
708
çckısınesi, gözle g ö rü lü r lıir Kale gelm işti. Aynı rekabet ve çatış ma. İ t i ik iy e tein de geçeri i ydi. Ankara ela. savaş dışı tu tu m unu sürdürebilm ek amacıyla, bu rekabetten ve çatışmadan, en küçük fırsatlara varıncaya değin, yararlanm aya çalışıyor vc ya ra rla n ıyo r du dit... T ü rk H ü kü m e ti, özellikle, askeri malzeme vc silah sevkı yatı ve yardımı konusunda basgösıeren In g iliz -A m e rik a n rekabe tinden ve çalışmasından, 1942 yılı boyunca, ustaca yararlanm ayı bilecektir. D iğer yandan, ABD ’ııin, 1941 yılın d a k m in aksine, a rlık Türkiye'ye karsı seri b ir tu tu m alm adığı, hattâ, T ürkiye'ye karşı olan tu lu m u n ıı. tamamen yum uşattığı da g ö rü lü y o r vc hissedili yordu. Ankara, 1942 yılı sonundan itibaren, belirginleşerek basgösteren İn g iliz-A m e rika n rekabetinden vc çalışmasından ustaca yararlanacak, hu rekabet, T ü rk dış politikasında yeni b ir harekeı scrbcstısi yaratacak vc nihayet, T ü rk iy e , tıp k ı m ü tte fik güçlerle M ih ve r güçleri arasında olduğu gibi, bu noktada da, İngiltere ile ABD arasında b ir denge politikası izlemeye başlayacaktır Vs/iHkie’ nm g e zisin in başarılı olam adığı a n la ş ılıy o r.317 D iğ e r yandan, bir T ü rk basın heyeti, ayıtı ay içinde, Londra'ya gidecek ve oradan da ABD ’ye geçecek ti r.T ü rk basın heyetine, Ulus gazete sinden A lım cı Şükrü Esmer, Tan gazetesinden Zckeriyû Scr ıel, Ye ni Sahalı gazetesinden Hüseyin C âhil Yalçın ve Vatan gazetesin den do A lım cı Em in Yalman ve A b id in D âvcr d â h ild i Heveı üvc* / lerının sâdece ım m c lik vanlısı yazarlardan o lu şu yo r olması avı ıca d ik k a t çekiciydi. T ü rk basın heyeti, 1 E y lü ld e . Londra'ya varır.318 Zekcriyâ Sertçi, daha gezisi sırasında, Tan gazetesinde, In giltere iz len i in le rin i yayınlarken, basın heyetinin diğer üyeleri de, kendi gazetelerinde, geziyle ilg ili iz le n im le rin i kalem e almaya başlar lar.319 Heyet, 29 E y lü ld e , Ingiltere 'den a y rılır vc 2 E kim de de, ABlVyc varır.520 T ü rk basın heyeti, 7 A ra lık ta, T ürkiye'ye geri dö-
3î7
G lasneck.Türkei urıd Alg bantsan, s. 122-123; SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri. Türkiye'deki Alman P o litika sı (1941-19431. "Kroll'dan AO B'ye", No. 355 Siyâsî Kısım VII 1242 Gidi, Nr. 3Î. 21.9.1942, s. 82-83, Jaeschke. "T ü ık e i'\ Jatırbuch der VVeltpolitik 1943. s. 543-544.
318 Tart. (2.9 19421 319 Taıl, (6.9 19421 320 Tan. <29 9.1942) ve (3.10.19421. 709
ile ce ktir.321 Zekeriyâ Scrıel>gezi sonrasında, İngiltere ve ABD izleilim le rin i. Tmı gazetesinde yayınlamaya baslar.322 Bu ziyaret, aslında, Alm anya'ya gönderilen benzer heyetlerle b ir denge o lu ş tu r ma amacına y ö n e lik ti. T ü rk iy e 'n in savasın dışında kalması 1942 yılı sonlarında daha da güc b ir bale gelir. B erlin'in Ankara üzerindeki baskısı, 1942 y ılı boyunca sürer ve ancak yıl sonunda b ir m iktar azalır.
Tam da bu sırada, müttefiklerin Türkiye Üzerindeki baskıları artar. C ln ırc h ilL 24 Kası urda, S ıa lin e yazdığı b ir m ektupta , T ü r k i ye’n in Sovvcılcr B iri iği'ııc ve daha genel plânda da, lngiliz-S ovyeı ın ifa kıııa ve işb irliğ in e y ö n e lik endişe ve k u ş k u la rın ın ortadan kaldırılarak, 1943 yılın ın ilkbahar aylarında, m ü tte fik le rin ya n ın da savaşa katılm ası için , gayret sarf edilm esi g e re kliğ in d e n söz eder. C lıu rc h ill, bu amaçla, A nkara’ya askerî malzeme ve silâh s c v k iy â tın ıo sü rd ü ğ ü n ü b e lirtir. C lıu rc J ıili e güre, T ü r k iy e ’nin m üt iç lik le ri ıı safında savaşa katılm ası ile, Sovyeıler B ir liğ in in sa vunması güçlenecek ve Romanya p e tro lle rin in havadan bom ba lanması da m ü m k ü n olabilecekti. Ayrıca, m ü tte fik le rin A kdeniz bölgesindeki lıava ve deniz harekâtları da güçlenm iş olacaktı.323 Sıalin de, 27 K asım da, C h u rc h illc yazdığı cevabi m e ktu p la , I tilk iy e rıin savasa katılması gerekliği konusunda, ABD ile In g il tere'ye katıldığım a çıklıyo rd u .324 1942 yılın ın Kasım ayında. Kızıl O rd u 'n u n genel b ir saldırıya gecüği ve savasın önem li dönüm noktalarından b irin e daha g e lin d iğ i, Kuzey A frika cephesinde de RommelHıı o rd u su n u n m ü ite li kİ er karsısında yenilgiye uğradığı ve İn g iliz -A m e r ikan Orduhı-
321 Tan. (8 12.1 9421; Ulus. (3 10.1942). Seyahatin ayrıntılı öyküsü için bkz. Ahmet Emin Yalman, Havalarda 5.000 Kilometre Seyahat, (3 Cilt). A yrıca bk 2 . Zekeriyâ S e rte l, H atırladıklarım , s. 226-232, Jae seh ke. "T ü rke ı". Jahrbuch der VVeltpolitik 1943. s. 543. 322 Tan. (13 12 1942) 323 Yazışmalar. ‘ Churdull'den S ta lın V , Nr. 88 , 24.11.1942, s 79-81; Savaş Yılları, s 135-136. 324 Yazışmalar. "StaltrYden ClHirchilIV. Nr. 89. 27 11.1942, s 82-83;
710
ı ı'ııııı b irlik te Kuzey A frika sahillerine çıkarak. A lm an ve kalyan O rd u la rın ı yenilgiye uğratmaya başladıkları da hatırlan m alıdır. I>ıı arada b e lirt d inesi gereken b ir başka nokta da, T ü rk iy e ’nin, savaşan taraflar arasında b ir ada k o n u m u m la olmasına ve sava s dışı tu tu m u n a karşın, savaşın sonun so ru n la rı ite karsı karsıya kaldığıdır.325
Türkiye gelen ve savaşan taraflara âıd olan askerî malzeme, silâh ve askeri personel derhâl enterne ediliyordu Bu sırada savaşan taraflara aid olan ve enterne edilen uçaklar ve uçak personeli hakkında, donemin basmım tarayarak düzenlediğim aşağıdaki tablo bu konuda fıkır venci olacaktır; A id Olduğu Ülke
İn d iyi Yer
Tarilı
Enleme Edilen Personel
Fransa
Feıhtyc
15.06.194)
1
Fransa
Fethiye
29.06.1941
3
Fransa
Antalya
09.07.1941
6
Sovyetler Birliği
Zonguldak
...
3
Alnianya
İmroz Adası
18 05.1941
2
Almanya
Antalya
24 05.1941
O
Almanya
Anamur
15061941
4
İtalya
Kemer
12.02.1941
7
İtalya
Fmike
25.05.1941
İtalya
Fethiye
25 05 1941
11
1206.1942
••
ABD
•J
•
9 Ekini 1943 târihinde lstaı>kny Adasının Alman asker? birlikler ince işgalinden sonra, odadan kaçarak, Bodrum'a yeleri altı Italyan subayı ile 25 Italyan askeri enterne edilir. 14 Ekim de de Kulluk ve Fethiye'ye gelen yine altı lıalyan subayı ile 93 Italyan askeri enterne e d ilir. 2 Ağustos 1943 tarihinde ise. sekiz Amerikan uçağı Türkiye'ye iner ve enterne edilir. 15 Eylül 1943 uı rıhı fiden aıhûıen 1 2 İlalyan subayı, 48 Italyan askeri ve 13 Italyan Türkiye'ye ıltıcü eder ve enterne edilirler. 29 Eylül de bu sayı 536'ya yükselir. 5 Ağustos 1943 târihinde de Türkiye'de enterne edilen Amerikalı pilot sayısı 56'ya ulaşır 15 M art 1942 târihinde uç yabancı savaş uçağı M ilas'ı bombalar. Milas'a 15 bomba atılır ve uçaklardan nıakinalıtüfek ateşi açıl». Olayda iki kışı ölür, bir kışı de yaralanır. Evlerde de hasar meydana gelir. Ulus, (17.3.1942). Olaya Ingiliz savaş uçaklarının yanlışlıkla neden olabileceği ihtimâli üzerine, K-Hugessen. H âriciye V e kâle tini ziyaret eder ve bu takdirde zararın tazmin edileceğini be lirtir. Ulus. (19,3 1942). Diğer yandan. Ingiliz ve Italyan savaş esirlerinin karşılıklı değişim leri de yme Türkiye'de yapılıyordu. İzmir ve Mersin'de. 8 Nisan 1942 târihinde, 129 Ingiliz, 919 Italyan, toplanı 1.048 savaş esiri: 19 Nisan 1343 târihinde de 350 Ingiliz, 1.212 Italyan, toplam 1.562 savaş esiri; 9 Mayıs 1943 tâ ri hinde 6ÖO‘ıi Ingiliz toplam 1412 savaş esiri: 2 Haziran 1943 târihinde de 700 Ingiliz, 2 079 ftalyan, toplam 2 779 savaş esiri, karşılıklı olarak değiştirilir. Bu noktada, son olarak da, savaş sırasında Türkiye'nin deniz ulaşımında savaş nedeniyle
711
lu ö n ü . I Kasım Î9-42 târihinde, T B M M ’y i açış konuşmasında, T ü rk iy e 'n in 1Ü42 yılın daki bu güç d u ru m u n u şöyic an falı yoıdu: "Bütiia küreyi kaplamış olan harbin şimdiye kadar olan inkişâfı neti cesi olarak, yeryüzünde bir tarafın hâkimiyetine dayanan bir siyâset yapısıncn kalamayacağı veya kurulamayacağı anlaşılmaya başlanmıştır denilebilir. (...) Muharebe edenler arasında bir antlaşmayı bugün için ümit ettirecek hiçbir yerde hiçbir delil yoktur. (...) Ahitlerimize, ittifaklarımıza ve dostluklarımıza sâdık kalarak ve her hangi bir devlete karşı hileli ve saklı fikirli olmaktan dikkatle sakınarak, millî emniyet siyâsetimizi takip edeceğiz. Büyük Meclis takdir eder ki, gittikçe şiddetlenen düşmanlık havası içinde, hergün biraz daha sinirlenmiş taraflar ortasında, tarafsızlık politi kası yürütmek, hükümet için çok yorucu olmaktadır. (...) Siyâsetimizdeki dürüstlüğün her tarafa âid faydalarının, bütün mııhariplerce takdir edildiğini sanıyoruz. (...) Ancak Büyük Millet Meclisinin ehemmiyetle dikkatim celb etmek is-
uğrariığı zararların bir dökümünü yapmak yararlı olacaktır. Aşağıdaki tablo, dönem hasımın taramak suretiyle, taralımdan hazırlanmıştır. Kayıp
Geminin Adı
Olay
Ölii -
Refah
Batınidı
23.06.1941
Refei
B atırıldı
26 06 1941
Kaynak
Batrıldı
0S.lt.1941
Yenice
Baiırıldı
21111941
Kaynakdere
Batın İdi
05.09.1941
Çankaya
Batmldı
2402 1942
Zafer
8 atınldı
26.05.1942
Duatepe
Batınidı
19 05.1942
Baiınltfı
1607.1942
Hicipoğkı
Batınidı
09.121942
Yılma?
Batınidı
2708.1943
Batmldı
22.07 1943
Gurpmar
Baiınldı
29.07.1943
Tan
Batınidı
15.09.1943
Şemsibahır
Batınidı
20 07 1944
Krom
Batınidı
30 03.1944
Kanarya
Batınidı
1907.1944
...
...
712
Tarih 1 »
■k
Yaratı | ,, , |
153
10
7
3
terim ki, patladığı günden beri dünyâ harbine memleketimiz en ziyâde bugün yaklaşmıştır, (...> Bir gün bilmediğimiz bir istikâmetten ve bilmediğimiz bahaneler altın da vatanımızın taarruza mâruz kalması ihtimâlini. Büyük Millet Mecli simin ciddî olarak göz önünde tutması icâb eder/'326
M ü tte fik çabalarının. 1«H1 yılından 1CM 2 yılı sonuna dek. I örkive'm n Alm anya va daha (azla yakınlaşm asını vc B crlinV sıyası askerî ö dünler verm esini önleme amacı taşıdığı anımsanırs.ı. bu çabaların sonuçsuz kaldığı söylenemez. H attâ, tın ıl tefi k le n n ve
başarılı olduğu da b e lirtil im lid ir. Bu dönem de. T ü rk iy e 'n in Ber lin 'in b ü tü n baskılarını karşılayabildiği ve b u n u ıı da m ü lıc lık lc n u çabaları sayesinde olduğu b ir gerçektir.
n
326 Kop. age. s. 133-13$.
713
D İZ İN *
A Abdurrahim Bey 216 Abdıiİhamid (II) 194, 199, 406, 661 Abdulmecid 131 Abuudzâde, KafkasyalI Mirza Fetalı 671 Açıkgöz 510 Adıvar, Halide Edrb 26 î Adsız, Nihal 665, 667, 669, 670 Afganistan 231. 236, 571, 572 Ağaoğlu, Ahm et 179, 671 Ağralı, Fuat 79, 144, 207, 215 Aka, Sadrı 185 Akalın. Muzaffer 189 Akansel, Mustafa Hakkı 669, 671 Akay İşletmesi 90 Akbaba 479 Akçura, Yusuf 671 Akkaya, Münir 172 Aksel. Agâh 208 AMay, Afi Haydar 378, 482, 606, 696 Alataş, Hulusi 79, 80, 82, 95, 145 Alemannıa 476, 478 Alemdaroğlu, Ali Rızâ ince 671 Alexander Gıbb and Partners 234 Ali Şâmil Paşa 194 Alfardt 608, 624, 658 Alman-Jtalyan Antlaşması (6erlın-Roma Mihveri) 238 Alman-Halyan İttifak Antlaşması (Çelik Pakt) 254, 392, 400 Alrnan-Sovyet Görüşmeleri 317, 318 Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı 258, 261, 268, 2 6 9 ,4 5 3 ,4 5 9 , 465 Almanya-İtalya-Japonya Antlaşması
{* ) Dizinde Atatürk, Inönıi, Almanya. Ingilte re. Fransa,'İtalya. Sovyetler Birliği, Am eri ka Birleşik Devletleri (ABD). Vühver ve M üttefikler yeı almamıştn.
(Üçlü Pakt) 3 1 3 Almanyadaponya Antlaşması (Ant iKomintern Pakt) 238 Atlan. Çetin 351, 484 AJtay, Fahrettrrr 134, 142, 180, 461 Am iral Vasıf Bey 216, 217 Anadolu Ajansı 472, 650, 651 Anayasa (1924 Anayasası) 73, 74, 81, 95. 121, 123, 124, 126, 139, 228, 3 8 4 ,4 8 2 Ankara istiklâl Mahkemesi 175, 176, 178 Ankara İtilâfnâmesi 255 Anti semıtızm 647-651, 665, 668 Antonescu 535, 664 Apak, Rahmi 173 Arap Milliyetçiliği 441, 495, 557 Arar, İsmail 93 Arar, Âsim 109 Araş, Tevfik Rüştü 47. 53-56, 68. 79. 108, 109, 115, 121-1 24, 126, 128, 145-148, 149, 151, 196, 232, 244. 259, 351, 354, 362, 365, 370, 376, 407. 408, 706 Ank, Remzi Oğu 2 669 Ankan, Baha 203, 220 Arıkan, Saffet 48, 79, 144, 189-191, 3 4 8 ,6 5 3 Arnavutluk 230, 231, 242-244, 246, 253, 315, 349, 3 60366, 369, 370, 373, 374, 375, 377, 379, 381, 382, 384-386, 389, 390, 402, 404. 465 Arpag, Hamdi 348, 351. 357, 358, 394, 395, 400. 402-404, 408. 409, 4 1 7 ,4 2 6 , 433. 434, 443, 487 Artunkal, Air R . z â 341, 664 Asken Ceza Kânunu 482 A tatürk Orman Çiftliği 57-60 A tatürk'ün Cenaze Töreni 152, 154 715
A tatü rk'ü n Hastalığr 97. 108-116, 120, 125, 129, 130, 137, 151, 180 A tatürk'ün Vasiyetnamesi 113, 1 2 6 , 127 Atay. Fâfıh Rıfkı 48, 60, 75, 83, î 14, 1 18, 120, 124, 202, 253, 257, 258, 290, 299-302. 34 î r 361. 501, 502. 548, 5 5 0 .6 1 1 , 657 AtıJay 419, 421-423 A tlantik Buluşması 700 Aydemir, Şevket Süreyya 48, 49, 69, 1 18. 119 Avcıoğlu, Doğan 282 Avusturya 238. 253, 360. 396
Baydur, Hüseyin Râgıp 379-381, 395. 401 Bayer 479 Baysal, Faik 82 Baytın. A rif 179 Bayur, Hikmet 141, 305 Beck 263 Behiç Bey 115 Belçika 327, 339 Bele, Refel 178, 181, 301, 302, 304 Beflioğlu, Sırrı 484 Berk, Haşan Tahsin T73 Berker, M uhtar 168 Berkman, Nâkr 179
8Aban(zâde), Fuat 198, 209, 210
Besarabya 305, 309. 505 Beyatlı, Yahya Kemâl 193. 194, 202 Beyoğlu 4 72
Bakan (Könıg), Ekrem Marndı 193-210, 214, 223
Bilge, Suat 235 Bifgehan, Şerif 669
Bakı) Plânı 291-294, 494-513
Birleşmiş M illetler (ve Antlaşması) 54
Bala. Mirza 662
Boğazlar 233, 234, 264,266-268, 293, 295, 305, 313. 314, 318, 344. 353, 363-365. 372, 379, 384, 396,
B
Balkan Antantı (Balkan Paktı/Balkan Birliği) 52, 107, 230. 231, 237, 237, 240. 242, 243, 259, 260. 283, 284. 295-299. 315, 316, 319, 358-360, 369, 378-382. 385, 386, 392. 393, 404, 443-447. 456, 459, 520, 522, 531, 544, 552 Barbarossa Harekâtı 512. 579 Bardakçı. Cemâl 189 Banman. Nûrullah 667 Barutçu, Fâık A hm et, 305, 306, 506, 555. 563, 586, 5 9 1 ,5 9 4 , 600 Başar, Ahm et Hamdı 26. 43 Batıray 4 19, 421 Bayar, Celâl (ve Bayar Hükümetleri) 2 3 ,3 5 ,3 7 . 38. 4 0 -4 7 .4 9 ,5 1 .6 3 , 65-76, 78-81, 83-100. 102, 106, U T , 114, ? 15, 12 î, 122, 124r 126429. 132-136, 139. 141, 142. 144, 145. 147, 149-151, 155-157, 164. 165. 169, 172, 776, 1 8 M 8 3 , 189-192, 195. 196, 198, 200. 204206. 210, 211. 213, 215, 220-228 Bayar, Refıı 220 Bayar. Turgut 220 716
4 0 0 4 0 2 . 449, 450, 452. 454, 457. 4 6 1 ,4 6 7 .4 7 0 , 488. 516-519, 529, 535. 543, 544, 553, 555, 569. 572, 574, 575,579-581. 595, 606. 607, 623, 634, 638, 642-644, 688. 696, 697, 699-701, 708 Bohemya 239. 320 Bom onti Bira Fabrikası 58-60 Bonkovvskı, i 264 Borat av. K orkut 30, 87-91 Bozcalı, Ruhi 199. 207, 208 Bozkurt, M ahm ut Esat 168 Bozkurt 665-668, 67 3
Bozok. Salih 102. 104-107. U S . 121 Brassert 234 Breli 480 Bulgaristan 230, 231. 233. 234, 242, 260, 268, 275, 281, 295. 296, 298, 309, 316-318, 364, 367. 372. 376, 380-382, 385, 386, 44 7, 4SQ, 461, 539, 559, 699,
51 3, 515-517, 520-528. 530542, 544, 546, 548, 551-554. 605, 606, 625, 626, 635, 704
c
Çandarlı, Rızâ 510
Câfer(oğlu), A hm et Sait 662, 670 Canış, İsmail İsâ 216, 218, 219 Cansever, Hasar» Ferit 669. 671 Cebesoy, AH Fuat 181, 361, 396. 457, 466, 630, 588. 594, 61 6, 662 Ce2 âyır 655 Chaplin, Charlie (Şarlo) 65S, 656
Çap, Hamdı Emin 218 Çapın, Emin 92 Çekoslovakya 236, 238-243, 2S3, 320, 338, 349, 355, 356, 365, 3 9 1 ,4 0 1 , 408, 484 Çetınkaya, Ali 58, 65, 79. 81, 121, 144 Çığır 668, 671
CHF/CHP Nizamnamesi (1 9 2 3 /1 9 2 7 /1 9 3 1 /1 9 3 5 ) 77. 78,
Çınar 672 Çınaraltı 668, 670
165, 166, 169, 225 CHP Urnûmf Reis Vekilliği (Genel Başkan Vekilliği) 77-79, 96, 98,
Çimen, Yaşar 668 Çocuk Esirgeme Kurumu 620 Çolakoğlu, M ustafa 686
1544 57 CHP Genel Sekreterliği 77, 147, 149, 171, 173
D Damâd Ferid Paşa 198
CHP (Değişmez) Genel Başkanlığı 154-
Danimarka 236, 299. 300, 339
173 CHP Usnomal eüyük Kurultayı 154-
Dâver. Abidın 709
173 CHP Üye Sayısı 158-164
De Gaulle 574, 577
CHP Ö rgütü 157-164 CHP Beşinci Biiyuk Kurultayı 254, 296 Churchill 315, 513, 525, 526, 529, 546. 696. 700 703, 708, 710 Çıanc 371, 375, 376, 379-381, 383. 386, 388. 392, 395, 400. 401, 624 Cimcoz, Salâh 173 Ciodıus 410, 4 1 1 ,4 1 4 -4 1 9 , 426, 430434, 610, 630-632, 634, 675. 684, 691 Coşkun. Tahsin 82 Cretzianû 373 Cunningham 290 Cumhurbaşkanlığı Um ûm i'Kâtipliği (Genel Sekreterliği) 95
Day, Sırrı 82 Demokrat Parti 219 Denizbank (ve Kânunu) 87, 90-96. 179,210-224 Denizbank Dâvâsı 210-213 Denizcilik Bankası Genel M üdürlüğü 219 Denizyolları İşletme Kânunu 89-92 Denizyolları ve Akay işletmelere ile Fabrika ve Havuzlar Hakkında Kânun 89 Deutsche Allgememe Zeitung 47 2 Deutsche Ausflugsverein 476, 478 Deutsche Bank 472, 476, 635 Deutsche Nachrıchten Büro{DNB) 472, 479, 480, 504, 550 Deutsche Orıent Bank 479, 481, 673 Deutsche W erke 417 Devlet Denizyolları 221, 222
Ç
Çağlar. Behçet Kemâl 671 Çakır, Hüsnü 173, 189, 215 Çakmak. Fevzi 28, 29. 112. 113, 124.
Difc Kongresi 63 Dili. John 327, 529, 530 Divânı Âlı 81
126, 127. 129, 134. 137, 140,
Do You Speak Ençlish7 471
141. 257, 293, 299, 326, 327,
Dobruca 295, 305, 309, 380, 513
335, 336, 529, 601. 676, 6 8 1 ,6 9 0
Doğu 671
Çanakkale Savaşı 658
Doğuş 672 717
Donavan 526 Dostluk Antlaşması 2 3 0 r 231
Fas 659 Faşizm 23 3
Dostluk ve Barış Antlaşması 230 Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakem Antlaşması 229
Fâtih, Vâssf 133 Fehim Paşa 194
Dostluk. Saldırmazlık, Adlı'Tesviye, Hakem ve Uzlaşma Antlaşması 230 Draganoff 381 Dresdner Bank 481 Du-mlupınar Gemisi 316 Düşünsel, Feridun Fikri 594
E
Fenik. M üm taz Faik 484 Ferro Stahl 635 Fiala, Fritz 472 Filistin 309, 389 Finlandiya 236, 285. 292 Fissenger 109 Franco 170, 192. 195, 196. 200, 209 Funk 190. 425. 636
Eden. A ntony 327. 520. 530, 537, 544. 546, 704
Gafencu 296. 297, 363. 364. 372,
Eğilmez. Cafer Tayyar Paşa 179 Eker, İsmet 168 Elbe 238 Engin. Fahri 179. 180, 301
393. 394, 404. 444, 446-448 Gedeleç, Kemâl 181 Gerede, M ünir Hüsrev 348, 460, 467 4 7 1 ,4 9 1 ,4 9 5 . 505. 507, 508,
Engınerı, Şekip 301 Enver Paşa 661, 662, 664, 678 Erçin, Cezmi 179, 180. 485
510. 514, 515, 541-543, 553, 555, S63, 591, 603, 6 1 3 .6 4 3 , 646, 651-653, 662, 663, 678, 6S1, 684 Gestapo 623 625 Geylâni. Râşıt Ali 557, 573 G irit 571
Erden, Ali Fuat 461, 675-677. 684 Ereğli Şirketi 91 Ergenekon 666 Ergun, Şevki 1 64 Eriş, Muammer 75, 76, 95 Erkanlı, Orhan 51 Erkilet. Hüseyin Hüsnü Emir 601, 662, 670, 675-678 Erkin, Feridun Cemâl 269 Erkmen, Muhlis 173
Glasneck, Johannes 250, 285. 350. 3 5 1 ,4 2 6 .4 3 0 , 4 7 6 ,4 7 3 ,4 8 2 . 526, 567, 623, 624, 632. 657 GoebbeJs 3 6 1 ,4 7 2 , 483, 647 Goltz Paşa 647 Gökalp, Ziya 664, 666 Gök Borü 671
Erten, Alı Rızâ 82. 173 Eryavuz, (Topçu) İhsan 200. 202 Erzın, Yusuf Ziya 213 Esat (Sagay) Bey 25, 26
(Gökçül) Gökçen, Sabıha 114. 115 Gokgöl 661 G öktürk, Hüseyin Avni 669 Gölcük Askeri Umanı 4 12, 428
Esendal, M em duh Şevket 662, 664
Goering 403, 410, 41 3, 683 Gross, R. 475 Guckes 477
Esmer, Ahmet Şükrü 253, 257, 300, 301. S 15, 657, 709 Estorıya 268. 305 Etili, Ziya Gevher 650. 651 Ezme. Ceiâleddm 301
Gurem 666 G utehoffnungshutte 41 2 Günaltay, Şemsettin 168
Fabrika ve Havuzlar M üdürlüğü 90 Fabncıus 447, 448
Gündüz, Aka 6 7 1 Gündüz, Âsim 134, 361, 461, 4 62, 497, 535. 577, 616. 617, 643. 644, 654
Fagıf. Müstecıp 677
Güney, Saadullah 179, 21 A .
F
718
2
15
Csuntekın, Reşat Nûrı 300
Gures, Remz» 173 Güven, Nevzat 64? G ü v e n li ve Dostluk Antlaşması 2 3 1
ı Irnages 4 7 ! Irak 231. 292-294, 3 9 1 ,4 4 1 ,4 4 i. 448, 498, 557-560, 564, 567-574, 576, 577, 579, 580, 613, 679, 689
H Habeşistan S4, 233, 237, 239, 349. 377, 535 Hakem, Âdemi Tecâvüz ve Bitaraflık (Tarafsızlık, Saldırmazlık, Uzlaşma ve Adlı Tesviye Antlaşması) 2 3 i Hakguder. Alaaîtın 667, 672 Halifax 244, 245. 359, 370 Halkevleri 100, 476. 658 Hamle 667, 672 Hareket 672 Hâriciye Vekâleti Umûmi' Kâtipliği (Genel Sekreterliği) 95 Harun, Dr. 681, 690, 691 Haşan Paşa 199 Hatay 27. 28, 5 2 .5 6 . 6 2 .9 7 , 109. 232. 252, 254-256. 349. 353, 35S, 372. 440-443, 446. 448. 469, 476 Hayat Alanı 240, 3 9 1 ,4 0 2 Hayâtı Bey 195 Hekimgil, Emin 666 Hentıg 660, 677-682, 690, 691 Hermann 509 Himmler 623, 625 Hindistan 327, 331, 332, 389 Hıtler (führer) 1 70, 241. 242. 318, 345, 346, 350, 361. 363, 369. 370. 374. 375. 393, 395-398, 400, 403, 413-416, 420, 42 s. 423, 455, 458. 460. 464, 467. 468, 47G, 4 8 6 .4 9 1 , 510. 5 H , 514, 515, 527, 534-539, 541-544, 546, 548, 553, 559, 563, 566, 567. 579-581, 591, 592, 594. 595. 597. 601 602, 604. 606, 609. 612. 623-625, 637-639, 644. 652, 653, 655, 656, 674, 675, 632. 683. 687. 693 Hollanda 339 Hozar, Faik 639 Huddle 624 Hutzınger 290 Huseyınzâde 6 7 1
♦
I İlmen, M. Hârun 92 İlter, Aziz Samıh 168 impeks 210-224 İnan, Abdülkadir 665-668, 671 inan. Â fe t 115 İnce. Hâmit Şevket 208 İnce, Refik Şevket 305 Incedayı, Cevdet Kerim 173 İngiliz Kredisi 234 İngılız-Amerikan Koordinasyon Komitesi 705 İpekli, Abdi 38, 44, 49, 65, 128 Iran 231, 236. 292-294, 318, 391, 568, 571-573, 597, 607. 608, 61 3. 6 6 1 .6 7 9 , 6 8 4 r 689. 699*701, 70.3 İrfan Fent 117 İslâm Ordusu 662 Ispanya 53. 192, 193, 195-201. 207, 494, 495. 6 1 Û ,6 H Ispanya İç Savaşı 101. 195, 207. 409 İstanbul 472 İstanbul Elektrik Şirketi 86 İstanbul ve İzmir Limanlarının Sureti idaresi Hakkında Kânım 89, 90 İstanbul, İzmir ve Trabzon lım aniarı'nm işletme M üdürlükleri 90 İstanköy 711 İş Bankası 35-38. 4 1 .4 2 , 49. 68. 73. 75, 91-95. 99. 111. 189. 213. 215 İsveç 2 36 ittih a t ve Terakki Cemiyeti (Jon Türkler> 3 1 ,4 2 , 48. 395 İzmir Suikastı 175-178 Izmır Teieton TAŞ İşletmesi 93
J Jaescbke, G otthard 350, 3 5 1 .4 1 2 .
430 719
Japonya 222-236, 614 Jeannoud 293
Kısa kürek. Necip Fâzıl 671
fivkova, Ludmifla 246 JliJiu S Berger Tiefbau AG 412 Junkers 344
613, 614, 653, 655, 680, 685, 701, 703. 7 f 0 Kızılay 316
K
Kıel 238
Kadro Dergisi 32. 33 Kağıt Sanayi 35, 37 Kafkasya Almanağı 665 KafkasyalI Air Bey 67 î
Kfllrs 510 Kanada 192, 195, 197, 207, 208
Kızıl Ordu 250, 262, 267, 601, 603,
Kiralama ve Ödünç Verme Kânunu 552. 702 Kiraz Hamdi Paşa 198 Kitapsevenlçr Kurumu 666 Knatchbull-Hugessen 244, 24 5, 261. 272, 274, 275, 2 7$, 280, 286, 298. 358, 464, 610,
Kandemır 661, 664 Kansu, Nâfı Ât uf 82. 114, 172 Karabekir, Kâzım 132, 1 75-179 Karabük Demir Çelik Kombinası 234 Kara can, Ali Naci 170 Karadeniz, Pâif 218 Karamcı 671 Kaıaosmanoğlu, Yakup Kadri 36, 40, 46, 119, 182 Karauğuz, A. 671 Karay, Refik. Hâlıt 11 1 Karayel, M. Samı 667 Karpat. Kemâl 32, 86
Kasapoğlu.
S u kn'i
180
Kâsımgtl, Neşet 218, 2 Î9 Kastamonu Konuşması 1 52-154 Kaya, Şukru 47, 61, 66, 68, 79, 1Q9* 112, 1 18, 121-129. 140, 143-151, 203. 208 K ayze r395 Keıtel 415. 4 2 3 .6 8 3 Keller 347. 354. 406. 407 Kesebır. Şakır 61. 75. 79, 80, «44. 189. 190 Kevkep, Mâlik 218 Kevkep. Tâhır 92. 213. 218 Kılıç, SâNh 187 Krlıç Alı 121, 122, 198 KıJiçoğlu, Hakkı 168 Kıllıgjl, Nûrı (Nuri Paşa) 662, 678-682, 686, 689 Kırçlar. Lütfü 184, 185, 189 Kır.nnai, Cafer Seyıd A hm et Ediğe 671, 677. 686, 687 720
304, 359, 479, 628,
310, 312-316, 356. 357, 362, 364, 365, 440, 522-525, 562, 571, 591. 649, 656, 696. 698,
699, 701, 702, 711 Kocabaşoğlu. Uygur 473 Kopuz 666 Kûrrtilöv 6 18-622 Krecker, lo th a r. 250, 299, 304. 305, 350, 351, 430, 560 Krom (ve Antlaşması} 288, 429, 430. 433, 434-436. 438, 439, 487. 439491. 500, 565, 594. 630-635, 637. 639-641, 698, 706 Kroll 239-241. 247-249, 287. 347. 348. 356, 357. 358. 360, 361, 362. 364-367, 369, 373, 379, 391. 392, 425, 43$. 439, 441. 442, 457, 476-47S, 497, 515, 551, 555, 556, 56$, 603, 605, 617, 623. 654 K ru p p 2 1 4 , 217. 234, 320, 408-411. 4 1 4 ,4 1 6 ,4 1 7 ,4 1 9 -4 2 1 . 428, 635. 636 Kudüslü Abdürrez 2ak 60 Kuneralp, Sinan 197, 200. 20?, 206 Kurdoğiu, Fâık 79, 80, 96. 145 Kurukli. VVanda 264 Kurtuluş Gemisi 316 Kdçdka, Necip Alı 82, Î7 3, 666 Küllük 667. 672 Kürt Devleti 703
L lebrecht 673 Leıser, Garry 338, 339
le o katz 195 Letonya 263, 30 S Leverkuehn 573, 658 Libya 512 Liman İşlerinin Hüküm etçe İdaresine Dâir Kânun 89 Limni 55S üst 512 Litvanya 239, 268, 305 lıtvınov 250, 257 Londra Antlaşması 234 Loraine, Percy 108 Lozan (ve Antlaşması) 39, 229, 232, 233, 283, 344 Lufthansa 344, 361
M Macaristan 264, 353, 4 5 9 ,4 6 1 , 513 Machalski, Tdeusz 262, 264, 265, 309 Mackensen 368. 371, 375, 379, 408, 409, 495 Mac M urray 705 M aritim bank 221, 222 Markoviç, Cincar, 378, 393 Marvvilz 422 Massigli, Rene 244, 272, 274, 275, 278. 280, 292, 293, 3 0 4 ,4 4 1 , 442, 503, 504 M atbuat Kânunu 75, 110, 502, 695 MatuszevvSki, Ignacy 263 M efkure Hanım 198,199 Memel 239 Menemencioğlu, M uvaffak 300. 301, 650 Menemencioglu, Nûman 82. 95. 240, 2 4 1 ,2 4 8 , 249, 288, 2 9 1 ,2 9 6 , 348, 3 5 1 ,3 5 2 ,3 5 3 , 3S4, 355, 356, 357, 358, 365, 366, 373, 379, 381, 383*385, 391, 392, 394, 3 9 7 -3 9 9 ,4 1 0 ,4 1 1 ,4 2 5 , 426, 433, 438. 440, 443*446, 455, 457, 491. 492. 496, 497, 499, 516, 517, 519, 572, 619, 639,
544, 575, 623, 540.
556, S60, 562, 563, 581*583, 610-612,617, 624, 631, 632, 635*637, 645, 646, 651-655, 684,
689, 692, 694, 696, 706
Menteşe, Halil 150 Mersinli Cemâl Paşa 594 Meves 476, 477 M evhibe (İnönü) Hanım 140 Mısır 332, 333, 495, 512, 534, 558, 579, 597, 6 0 6 ,6 1 0 ,6 1 2 , 655, 706, 707 M ichel 293 M idilli 555, 556, 562 M illet 668. 669 M illetler Cemiyeti (Cemiyeti Akvam) 54, 56. 233, 241, 255. 343 M illi Fırka 685 M ıllf İnkılâp 665 M im aroglu, Reşat 179 M ittelberger 405, 512 M ittelhauser 302. 309 M olotov 250, 267, 282, 317. 3 18, 449, 450, 453, 454, 458, 462, 463, 503, 543. 602. 708 M o n trö Antlaşması 234, 264, 283, 303, 349. 3S3. 364. 372. 401, 402, 452. 518, 555, 606, 607, 644 Moravya 239 Mosel 338 Moskova Antlaşması 232 M ouren 340 Müsavat Partisi 662, 686 Mussolini (Duçe) 170, 318, 366, 370, 371, 375*377, 395. 400. 468. 495. 563, 567, 604, 656 Musul 232, 343. 389, 441, 572, 605, 679, 708 M ünih Antlaşması 239, 242, 267, 349 M ünir Bey 193 Mürse! 8akû Paşa 690
N Nâdi. Nâdir 112, 170, 171, 254, 300, 301, 361, 368, 483, 501. 502, 647 Nâdi. Yunus 72, 75, 95, 144, 156, 157, 214, 440, 501, 589, 590, 601 Nadolny, Rudolf 346, 472 Nasyonal-Sosyalizm 233, 237, 241, 345, 352, 391 Nazi Partisi Yabancı Ülkeler Organizasyonu (AO ) 475, 476, 479 721
NBC473
Özel, Şükrü Ali 173
Neşet, Kasım 213 Neumark, Fritz 346. 350, 351. 478,
Özkan, Mustafa Şeref 36-38, 41,88
452 Nıcolaı 406 Nıeman 238 Noemi JuJıa 649 Norveç 236, 299. 300, 339 Növvakûvva 264 Nur, Rızâ 179, 666, 669, 670 Nyon Antlaşması 29. 53-57, 6 1 .6 2 ,
Ö 2trak, Faik 118. 218, 397, 617
P Palenzia, Giulıo 195 Panislâmizm 665 Papagos 107 Papen, Franz 263, 266. 267, 309. 361. 362, 363, 368-371, 373-392, 395-400. 402, 404, 405, 412. 418,
102, 103, 235, 283
419, 422-424, 430, 432, 433, 437, 439, 442-446, 448, 449, 453. 455460, 462-467, 470, 471, 486-500, 502, 503, 505. 507, 508, 510-521,
O Öder 238 Okyar. Fethi 25. 78, 79, 124-126, 129, 145. 177. 179, 180, 252 Olgaç, Tâhir 672 Oluş 672
604. 609-628, 633, 635*639, 641-
Onikı Ada (Ege Adaları) 233, 276, 366, 375, 377, 389, 390, 402, 464, 465, 493, 497, 507. 518.
644, 646, 647, 651, 652, 6S4-657, 661, 662, 673, 675, 676, 678, 679, 683, 684. 688*694, 698
523, 528, 528. 530, 535-541. 543. 544, 547, 548. 553. 555. 556, 559. 560. 563-577. 581-588. 602.
525, 555, 562, 563, 569-572, 574. 581, 582, 604, 605, 704. 708 Oran, Baskın 283
Papen Suikastı 617-626. 646 Parade 471 Parita 647
Orbay. Kâzım 289, 290, 321, 317, 654 Orbay. Rauf 505, 706
Pavlov 618-622 Peker, Recep 26, 43, 48, 167, 173. 305, 306
Orczykovvski 263 Orhon. Orhan Seyfı 670 Orhun 665 Orhun, 2rhni 168
Petöin (ve Hükümeti) 308, 309 Philıpp Holzmann AG 412 Polonya 236, 244, 261-26S, 294, 295, 308-310, 319, 325, 339, 359r 398,
Orkun, Hüseyin Nâmık 664-667, 669671 OsmanlI Borçları 232
399, 460, 4 6 1 ,4 6 4 , 469, 485, 5 1 0 ,5 9 9 Port. Johannes 481 Portekiz 494, 495
Osmanlı Bankası 648 O tto W ollf 635
O Ödül, A tıf 218 Öker, A bdulm utta 1ip 82. 173 Ökmen, M üm taz 172 Önder, Zehra 294 Öniş, Yusuf Ziya 91. 213, 215, 218, 219 Özalp, Kâzım 68, 69. 79, 101, 144, 191. 203-210 722
Potemkin 249, 250, 266, 296, 370, 373, 373, 385, 456 Ploesti 291
R Rahmi Bey 216 Râsim, İsmet 667 Realite 471 Recep Zühtü 117, 198
Reederei 476 Ren 238, 348, 353
Renda, Abdülhalik 128, 129, 139-143, 164 Rendall 542
Resulzâde, Mehmet Emin 662, 686 Reşit Galip 25-27 Re üter 471 Rıbbentrop 241, 268, 318, 351 ( 352, 353, 354, 356, 358, 361-364, 371, 372, 373, 375, 381-383, 386, 388, 392, 393, 395, 397, 398, 4 0 0 4 0 4 , 4 1 0 ,4 1 1 ,4 1 4 ,4 1 5 . 4 2 1 ,4 2 8 . 433, 443, 451-453, 458, 464, 465, 468-471, 487, 488, 490, 495, 505, 5 0 8 .5 1 5 ,5 1 8 -5 2 1 . 534, 536, 537. 539, 540. 542, 548, 553, 555. 558, 559, 566, 567, 569. 570, 5 7 2 ,5 7 6 , 577, 581, 583-585, 592, 602-605. 610, 611, 613, 614, 626, 629, 634, 640, 642-644, 652, 653, 657, 6 6 2 ,6 6 3 , 673, 678, 683, 687-689 Riener 475 Rhein Metali 320 Rohde 406, 407, 497, 536, 616, 654, 708 Romanya 230, 231, 234, 240, 242, 244. 245, 256, 259, 260, 264,
Sadak. N ecm ettin 300. 301, 361, 602, 646 Sata, Peyâmi 667, 670 Saka, Haşan 226 Sakız 555, 556, 562 Sala zar 494, 4 9 S Saldıray 413, 4 1 9 Salvador 649 Samimf Antlaşm a Misâkı 229 Sancar, Necdet 665-667, 669 Saraçoğlu, Şükrü 65, 79, 144. 147149, 196, 244, 245. 248, 249, 260, 264-269, 293. 295, 298, 301, 303, 304, 3 1 2 .3 1 3 ,3 1 6 , 357, 358, 359, 363, 364, 366, 368-370, 372, 374, 375, 377, 378, 383, 385-387, 395, 396, 399. 400, 404, 4 1 8 ,4 1 9 , 433. 439, 443, 447. 448, 452, 454, 457, 458, 460, 4 6 1 ,4 6 3 -4 6 8 . 470, 479, 484, 488490, 503-509, 525, 528-530, 544-548, 551, 568, 571-573, 585-588, 591. 609-61 3, 617,
511. 536, 553, 575. 592, 621,
513-520, 522537, 539-541, 555, 556, 563577, 580-583. 594, 600, 602, 628, 63 7, 645,
647, 651, 653. 654. 670, 675. 676. 683, 684, 689. 691-694, 696,
268, 272, 277. 2 8 1 ,2 9 1 , 295-298, 305, 309, 318. 339, 358, 349,
698 Sarper. Selim 302. 647, 650
357, 359. 363, 364. 367. 371-373,
Satie (ve Davası) 210-224 Sav, Süleyman 618-622 Savaş Malzemesi İhraç Derneği 408
376, 380, 382, 386, 389, 393. 394, 401, 402. 404, 409, 445-448. 455. 462, 505r 513, 520, 522, 525, 535, 538, 546. 631, 649, 710 Romrnel S34r 558, 569. 579, 627, 655, 706, 7 0 7 ,7 1 0 Rosenberg, Frederic Hans 346, 347, 474, 683 Roosevelt 526, 700, 708
S Saadettin Bey 92 Saar 238 Sâbıs, Ali Ihsan 472, 668 Sachser'berg. Hans 475 S Jd iu a d Paktı 231, 283, 701
Sava, Sâdun Galip 213, 213, 219 Saydam, Refik 65, 66, 80, 81. 99. 117, 118, 144, 147, 149, 164, 171-173,227, 2 5 1 ,2 5 2 ,2 5 6 , 272, 274, 275, 278, 280, 285, 307, 360, 377, 450. 467, 468, 484. 4 9 1 ,4 9 7 , 501, 503, 506, 510, 522, 526, 529, 530, 592-594, 645, 648-651, 678 Sayman, A bdur rahman 618-622 Sazak, Emin 193, 204, 205 Schmıdt 612 Schulenburg 449, 450. 452. 453, 449. 462, 463 723
Seçim Kânunu 73 Seden, K e m li 211, 212 Seden, Süleyman 211, 21 2 Seden, Şâkir 211, 212 Seefalke 606, 607 Semâdirek 555
Südetler 242 Sükan, Haydar 335 Süleyman Şefik Paşa 198 Süreyya (And er iman) 8 ey 101
Ş
Serbest Cumhuriyet Fırkası 26, 29, 30, 33, 124, 177 Serim, Saadettin 179 S ertel Sabiha 200, 254, 666, 672, 674
Şâhıngiray, Cemâl 92, 213 Şeker Şirketi 215 Şemsettin M ardin Bey 608 Şevket Bey 300 Şimşir, Bilâl 108
Sertel, Zekenyâ 200, 300, 479-481, 501, 589, 601, 709, 710 Sevencan, Ekrem 186, 187 Sevr Antlaşması 239 Seyrısefâin İdaresi (ve M üdürlüğü) 88* 90 Sıkıyönetim 341, 549 Sılay, Tevfik Fikret 191, 196 Siemens 320, 412 Signaf 472 Sisam 555
Şirketi Hayriye 313
T Takriri Sükûn Kânunu 176 Talaş 292 Tan, Haşan Hayri 216, 217
Sıyası Müsteşar (ıklar (ve Müsteşarlar) 81-85. 93-95
Tandûğan, Nevzat 101, 118, 119, 122. 183, 184, 617, 620 Taner, 2iyâ 92, 21 3 Tanfak. Ömer (Öm er Tokat) 618, 6Ü 62 Tanoöver, Hamdullah Suphi 664 Tanrıdağ 668, 669
Siyonizm 651 Skoda 320, 409, 414*420, 428 Sokolniçki 264r 310
Taray, Cemâl Hüsnü 263 Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşma 2 32
Soyak, Haşan R ı z â 26, 54. 56, 60, 61, 95, 113-116, 121. 126-128, 179, 180
Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakem Antlaşması 230 Tarhan, Ali Râna 65, 79, Î4 5. 594
Sovyet Çekincesi 281, 2 9 1 ,3 0 4 , 305, 308, 310, 465, 492, 498, 531-533, 546. 568. 580, 599 Sovyet-Fıo Savaşı 291
Târih Kongresi (İkinci) 63, 65, 66, 9
Sdylemezoğfu, Gâîıp Kemâli 664 Stahlunion 635 Stalin 267. 268, 450, 452, 458, 463, 703. 704, 708, 710 Steinhardt 705, 706 Stelzer 373 Strurna 649 Suriye 232, 255, 264, 292, 293, 308, 3 0 9 ,3 1 9 , 366, 339, 4 4 2 ,4 4 3 , 469, 495, 512. 514. 518, 534, 557, 558, 560, 570, 572, 574, 577-580, 582, 604-606, 613, 628 629, 664, 679, 704. 708 724
98 Taşkent, Ziya 215 Taşoz 555 Taymas, Abdullah 671 Temel, Meteos, 218 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17 178 Terentiev 248, 249, 2 6 1 .2 8 1 , 449, 450. 462, 492, 503 Teutonia 4 7 5 4 7 8 , 480 Tçvet(oglu), Fethi 666, 669-671 Tınaz, Naci 179, 180, 205, 206, 3 0 ' 323
T iğin, Cemâl 666 Tılea 359 Tûgan, Zeki Velidi (Başkır) 662, 665
2 5 1 ,2 5 3 , 256, 287, 289, 297, 385-387, 390, 392, 393, 394, 404, 405, 412, 413, 4 4 3 4 4 5 , 447, 466, 4 6 7 ,4 8 7
667, 668, 664, 671, 672, 678. 686 Togay, M. Fevzi 661, 667 Toker, M etin 51, 68, 115, 151, 181, 228 TokgÖz, A hm et İhsan 60 Torvisio 607 Toydemir, M uzaffer 483 Transcontinent Press (Alman Haber Ajanslar) Birliği) 472 Tufan, Aslan, 501 Tuksavul, Muammer 215 Tuna 238 Tunca, C em il 173 Tunçay, Mete 78, 79, 194, 319, 624 Tunus 655 TOran, Osman 668 Turancılık 292, 660-695 Tûran Cemiyeti 666, 667 Turhal Şeker Fabrikası 42, 45 Tuzier, A hm et fikri 172 Türel, Ali Rızâ 82 Türk-Afgan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması 231 Türk Amacı 670 Türk'Afman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması 355, 392, 442, 466, 529, 580, 587-597, 600, 630, 645, 646, 656, 660, 701, 702 Tıirk-Alman Havacılık Antlaşması 361 Türk-AIrnan Kredi Antlaşması 4 2 4 4 2 7 , 437, 636, 640, 641 Türk-Alman Ticaret Antlaşması 406, 407, 428, 431, 432, 4 3 4 4 4 0 , 487, 490, 499, 500, 502, 554, 567, 574, 592, 610. 630, 6 3 2 .6 3 3 , 635, 636, 640. 641 Türk-Bulgar Ortak Beyannamesi 298, 527-529, 537, 559 T ürk-Fransız Antlaşması 232, 260, 354, 355, 356, 357, 572 Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu 252, 256, 404, 4 4 3 4 4 8 , 455, 467 Îdrk-İngifiz Kliring (Takas) Antlaşması 234 Türk-İngiliz Kredi Antlaşması 287 Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu 250.
Türk-İngiliz Ticâret Antlaşması 703 T (ir k- İng iİız-Fra n sız A nt laş ması (Üçl ü İttifa k Antlaşması) 257, 268-285, 288, 290, 300, 302, 303, 307, 308, 312, 315, 452, 453, 455, 4 6 5 ,4 6 7 4 7 1 , 4 8 7 ,4 3 8 , 4 9 1 ,4 9 2 , 4 9 7 4 9 9 , 505, 506, 526, 528, 531534, 541, 546, 547, 561, 562, 574, 575, 585, 591, 594, 645, 698 Türk Kökenli Müslüman Esrr Sovyet Askerler» (Ordusu) 674-695 Türk Kültür Birliği (Türkistan Gençler Birliği) 667, 670 Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması 292, 452, 453, 462, 707 Türk-Sovyet Görüşmeleri 266-269, 371-373. 377, 379, 385, 449, 454456 Türk*5ovyet Ortak Deklarasyonu 543, 545, S46 Türk-Yunan Antlaşması 316 Türk Yurdu 671 Türkische Post 472, 475, 480, 483 Türkkan, Reha Oğuz 665-668, 671, 672 Türkmen 457 Türkmen, Halil 173
ü United Press 472 Union Françaıse 478 Uran, Hilmi 37, 65, 68, 80, 82, 94, 144, 148, 149, 170, 191, 203, 26, 335 Uras, Esat 172 Ursavaş, Ali Sâıp 168 Urul, Sedat 92, 213 Us, Âsim 6 7 ,6 8 , 80, 93, 94, 100. 1J1( 117, 149, 154, 190, 194, 3 0 1 .3 1 2 ,
125, 174, 202, 383.
139-142, 145, 147, 176, 184, 185, 205. 207, 243. 386, 505, 551,
725
602, 646, 647 Uzgören, Vedfd 99, 108, 114 »•
u
Ülkumen, Sefahattin, 656 Onaydın, Ruşen Eşref 109, 667 Üsküdar ve Kadıköy TA$ 93 Üstündağ, M uhittin 183-188, 223
V Vahdettin 131 Van Gölü İşletmesi Kânunu (ve Van Gölü işletme İdaresi) 90, 917 Veli Kayum Han 686 Versay Antlaşması 232, 233, 236, 239, 268, 348, 405, 440 Vichy Hükümeti 571, 572, 577, 593, 629 Vıckers-Armstrong 409 Vinogradov 621 Voîkische 8eobachter 368, 472, 509, 600
W Wavel 278, 290, 293 VVeidtmann 476 VVerzsaecker 248, 249, 348, 356, 357, 367, 368, 370, 371, 375-377, 386. 388, 393-395, 404, 406, 407, 41 3, 417, 4 2 1 ,4 2 3 , 424, 4 2 7 ,4 2 8 , 431, 4 4 2 ,4 4 4 , 445, 4 5 0 ,4 6 2 , 466, 470, 471, 4 91 .4 95 . 607, 619, 643, 6 6 2 ,6 7 8 , 680 VVeygand 250, 278, 289, 290, 293, 294 Wieht 412, 413, 419-422, 426, 427. 429, 435-438, 486 Willkre, W. 708, 709 Woermann 355, 359, 360, 381, 442, 447, 462, 628, 679, 682 W ulff 623, 625
726
Y Yalçın, Hüseyin Cahit TS İ, 176, 179, 300, 301, 3 6 1 ,4 4 5 , 502, 542. 583, 602, 603, 693, 709 Yalman, A hm çt Emin 71, ] 1Q, 111, 151, 2 21 ,4 84 , 590, 656, 709 Yargı, Salâh 82, 173 Yavuz Zırhlısı 152, 202 Yavuz-Havuz Dâvası 202 Yazgan, M ehm et Ali 510 Yem Dünyâ 472 Yeni Düzen 240 Yenibahça, Şükrü 661, 662 Yeni Türk 672 Yıldıray 419, 421*424 Yıldız Harb Akademisi 405*407 Yugoslavya 228, 234, 259, 260, 297, 298, 339, 378, 380, 386, 389, 393, 394, 445, 513, 516, 522, 523, 525, 531, 544, 546, 548, 551, 552, 618, 625 Yunanistan 229, 2 3 1 .2 3 4 , 244, 256, 259, 260, 268, 272, 276, 277, 281, 295-298, 312-317, 364, 366, 367, 370, 372, 381. 394, 445, 447, 448. 455, 456, 462, 513, 515, 516, 518, 520-522, 525, 526. 528, 529, 531, 533-535, 537-540, 543, 544, 548, 551, 553, 554, 559. 570, 605 Yücei. Haşan Âlı 170, 173, 189, 191, 215 Yüzellilikler (ve Affı) 174, 198
Z Zakrzew$ki 309 Zeki, M em duh 443 Zeiss 320