H 0] i M 14 y İ r b y JM 15 Kal om . F 17 JH M S P rby M Ş ] o? F rb (a) om . H F x8 rb (3 ) om . E J F M 19 5 j8 E L ırpbs rb fidpos om . E 20 y e y e v ifr a ı H L 23 &/Ju>tofiepes e t avo/Aotou.€pes PLM « v rŞ om . M 12 om . F 14 iv om . F 1 6 aSuparov] aAV a&ûvarov E a ıp o e ıb e s %avrov eır* avrb E T8C*, oît* a vrov e
42
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE olsun. İmdi E, T ’dan az olacaktır, çünkü daha küçük büyüklüğün ağırlığı daha azdır. Bu daha küçük olan, daha az ağırlığın daha çoğa ilgisi oranında büyütülsün, yani BZ’ya oranla BA olsun. Çünkü sonsuz olandan her büyüklük çekilip alınabilir. İmdi büyük lükler ağırlıklarla orantılı ise, daha küçük büyüklüğün ağırlığı daha az olacaktır, daha büyüğünkü de daha çok. Öyleyse sınırlı bir büyük lüğün ağırlığı sonsuz büyüklüğün ağırlığına eşit olacaktır. -A yrıca büyük cismin ağırlığı daha çoksa, H B’nın ağırlığı ZB’nınkinden daha çok olacaktır, dolayısıyla sınırlı olanın ağırlığı sonsuz olanınkinden çok olacaktır. Eşit olmayan büyüklüklerin ağırlığı da eşit olacaktır, çünkü sonsuz olan sınırlı olanla eşit değil. Ağırlıkların koşut olmaları ya da olmamaları da hiç önemli değil. Çünkü koşut olmasalar da ilişki aynı olacaktır. Sözgelişi E, T ağırlığını üç ölçü geçse bu böyle. Çünkü BA büyüklüğü bütünüyle üç kez alınınca onun ağırlığı, T ’dan daha fazla olacak, dolayısıyla aynı olanaksızlık ortaya çıkacaktır. -Koşut büyüklükler de alınabilir, çünkü ağırlıkla ya da büyüklükle başlamak arasında hiç fark yok. Sözgelişi E ağırlığı T ağırlığına koşut alınabilir ve sonsuzdan E ağırlığını taşıyan bir büyüklük, sözgelişi BA alınabilir. Dahası ağırlık ağırlığa göre nasılsa, BA ile başka bir büyüklüğün ilgisi de, sözgelişi BZ ile ilgisi de öyle olacaktır. Çünkü büyüklük sonsuz olduğundan onun içinden her büyüklük alınabilir. Böyle alındıkta büyüklükler ile ağırlıklar biribirine koşut olacaktır. Büyüklüğün eşya da eş olmayan ağırlıkta olması
43
273b
5
10
15
20
IIE P I OTPANOT A. 6
273*
o v b e v b ı o ı a e ı ır p ö s Ttjv â ır o b e ı£ ıv ’ a e l y a p t a r a t k a f i e î v l a o -
BA,
a tr b r o v a ıreC p o v ö ır o a a o v v rj a
p o v ır r a s rj ı r p o a r ı d e v r a s .
& a r e b i j k o v İ k t & v tlp r jjiiv a ıv o r ı o v k
( ia p r j e d v a r a
r&
e a r a ı r o v â ırei'p ov a d f i a r o s ı r e ı r e p a a j ie v o v r ö f i â p o s . apa.
25
a ır e ıp o v
e l T o iv v v t o v t ' a b v v a r o v , K al t ö a-rreıpâv r ı e l v a ı a & p a
abvva rov,
39
âkkâ
fjtrjv
r o v , İ k T & v b e (f> avepov.
S ti
a ır e ıp o v
e ıv a ı
fi â p o s
â b v v a - 29
e l y a p t ö T o a o v b e f i â p o s r r jv r o a r jv b e 30
i v T& be r â yj>ov<& K iv e îr a ı, r ö
Toaovrov K al e r i i v
ik â r r o v ı,
K a l rrjv avakoyiav fjv r â fiâpr) l x €l» °* XP°V0L âvâ-rrakıv e£ovcrıv, olov el tö rj/uav fiâpos i v r&be, tö hırrrkâaıov iv 274 *
fjjxCaret tovtov.—- e n
ıreırepaajx.evov fiâpos aıraaav ıreırepa-
ro
ajievtjv bıeıaıv ev rıvı XP°v
âvâyKrj apa
İk
tovtov, e l t i earıv aıreıpov fiâpos, Kiveîadaı piev fj Toaovbe oaov tö ıreırepaap.evov k a l e n , p.rj Kiveîadaı be, f) âvâko- 5 yov fiev beî jieîÇov iv
r <3
K ara
ras
ikârrovı.
rö ıreırepaapevov,
to v
ıreırepaarpıevov â k k '
ael
vırepoxas
râ
a ir â
iv a v n to s
8e
tö
b’ ikârTovos xpov°v ırpös tov p-eıÇu) iv ikâ rrovı.
ovb’ el rjv, o
K iv e îa d a ı,
koyos b’ ovBeCs i a n rov aıreıpov ırpös
koya,
ik â x ıa r o s b’ ovk earıv.
âkko yap av r ı ıreırepaap.evov 10 iv
<5
rö âıreıpav ırpös erepov
jieîÇov, w o t ’ iv lata XP°V TVV l
.
İKiveîro tö aıreıpov a A A a fxrjv âvâyKtj ye,
eîırep iv oırrjkiKtoovv xpov
iv r â a v r &
veîadai rıva ıreırepaap.ivrjv.
rovrıa ıreırepaajjıevov fiâpos abvvarov apa aıreıpov
k i-
e ı v a ı /3 a -
94 earı J F 96 İ k tû v elpıt/tivuv om. E s8 toût’] iv t ovrtp M aûfia eîvat F a ç S ti E L F T : orı y ' JH M İıreıpav E L r : İıreıpJv rı $ fidpos cTvat F 3 0 t& om . E ' J roa6vBe E S CS * : ro
141.48
2
\
44
15
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE da kanıtlama açısından bir önem taşımıyor. Çünkü sonsuzdan belli bir nicelik çekilerek ya da ona eklenerek BA’ya eş ağırlıkta cisimler almak her zaman olanaklı olacaktır. Dolayısıyla söylediklerimizden şu çıkıyor: sonsuz cismin ağırlığı sınırlı olmayacaktır. Demek ki ağırlığı sonsuz. Ama bu olanaksız ise, sonsuz,bir cismin varolması da olanaksız. İmdi sonsuz bir ağırlığın olanaksız olduğu şuradan çıkıyor: belli nicelikte ağırlık belli bir yolu belli bir zamanda geçiyorsa, başka bir ağırlık dah,a az bir zamanda geçecek, zamanlar ağırlıkların oranıyla ters orantılı olacaktır, sözgelişi yarı ağırlık belli bir zamanda, iki misli ağırlık bunun yarısı zamanda. -A yrıca sınırlı ağırlık, sınırlı bir yolun tamamını sınırlı bir zamanda geçecektir. İmdi sonsuz bir ağırlık varsa, o, hem sınırlı ağırlık kadar devinecek hem de artık devinemeyecektir, bu zorunlu, çünkü devinimin ağırlığın fazlalığıyla orantılı olması gerekir, yani ters orantılı olarak daha ağır olanın daha az zaman içinde devinmesi gerekir. Ne ki sonsuz olanla sınırlı olan arasında hiçbir oran yok, ama daha az sınırlı bir zamanın daha çok sınırlı bir zamanla bir oranı var. Sonsuz olanın gittikçe daha az zamanda devinmesi gerekir. En az zaman diye bir şey ise yok! Zaten olsaydı da yaramazdı, çünkü o zaman da başka sınırlı olan biri, sonsuz olanın başka daha büyük bir ağırlıkla ilgisine göre, aynı oran içinde alınırdı, dolayısıyla sonsuz olan sınırlı olanla eş zamanda eş yol alırdı. Bu ise olanaksız. Ne ki sonsuz olan belli bir sınırlı zamanda devinecek olsa, başka bir sınırlı ağırlığın aynı zaman içinde sınırlı bir yol alması zorunlu oluyor. Demek ki sonsuz
45
25
30 274a
5
10
15
riE P I OTPANOT A. 6 p os,
8 e Kal Kov
ofioCcüS
Kat aû>fj.aTa &p’ an eıp ov
fid p o s İ y o v r a Kat Kovtportjra & bvvarov. "O r ı piev oZv ovk İa rıv &neıpov a&pa, brjkov bıâ re r& v 7 ao Kara jlUpos Betopov&ı tovtov t&v rpoırov, Kal Kaâokov trKonovfiivots ptij fiovov KaTa rouy Aoyovs tovs iv ro ts ırepl r a s apxas elprıııtvovs fjfûv (bıutptaörj yap
ıcaûokov npore -
k & kcl
pov ırepl âıreıpov n&s ia r ı Kal ır&s ovk earıv) aAAa Kat vvv âAAov rpoırov.
ptera
be ravr* inı
a ; pov tö c& fia rd -vu v, ov /j.t)V â k k â roaovrov ye <2o t ’ eîvaı nkeîovs ovpavovs’ râ^ a yap av t ıs rovr’ ânoprjaeıev, S r i KaBdnep o nepl rjfjjâs Koafios avvearrjKev, ovöev Kiokveı Kal erepovs eîvaı nkeîovs pev evos, fir/ pAvroı ye ânetpovs.
ırp&-
tov 8’ etntapLev Kaöokov ırepl tov âneıpov. 30
'A vdyK t]
brı
nav
yroı
a p iv o v ,
Kal ei âıreıpov,
o fi e p e s ,
k& v el i v o f w ı o p .e p e s ,
fjr o t
& n e ıp o v
eîv a ı
a v o p .o to fj.e p e s îjr o ı
İk
rj n e n e p a -
&ırav rj 6p .o ı-
n e n e p a a fiiv m v
elb&v
rj i £ â n e ip a t v .— o r ı f i e v roıvvv o & x o î o v T e i£ âneCpoiv, <£av e p o v , e î t i s rffiîv i a c r e ı f i e v e ı v
ra s npdras vnodeaeıs" ne-
a 74 b T te p a a fie v u iv y a p t & v nptûTcav K iv ifc r e m v ova&v, â v d y K t] K a l
Tas Ibias r & v ank&v a-m pA rm u e î v a ı n e n e p a a - p J v a s . fie v y a p
rj t o v
ânkov
a -û fta r o s
p a a f i i v a ı K iv r ja e ıs e l a ı v
5 nâv (p v a iK o v . â n e ıp o v ,
a n k i}
KÛvrjaıs, a l 8’ â n k a î n e n e -
âvâyKi) b e â e l K iv rfa ıv e ^ e ıv a & f i a
aAAa firjv eînep y e İ k n e n e p a c -p e v o n v lo r a t t o
avdyKt]
Kal t & v
kiyta 8’ o îo v ro v b o ıp
fiopLoav e K a a r o v
rj t o
nvp.
e îv a ı
a n e ıp o v ,
aAA’ a b v v a T o v b e b e iK r a ı
y a p orı o v r e [Sdpos o v r e Kov(f>6n )S ia r ıv a n e ı p o s .— eri â v a y -
Katov aneîpovs t & pteyedeı eîvaı Kal t o v s Tonovs a v r & v , coore 19 Sıreıpov p o st
46
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE bir ağırlığın varolması olanaksız, aynı şekilde sonsuz bir hafifliğin de varolması olanaksız. Öyleyse sonsuz ağırlık ya da hafiflik taşıyan cisimlerin varlığı da olanaksız.
7
İmdi sonsuz bir cismin varolmadığı hem ayrıntılara bakıldığında bu şekilde çıkıyor, hem de genel olarak bakıldıkta yalnızca başlarda 20 sözünü ettiğimiz nedenlere göre değil (nitekim orada daha önce sonsuz ne anlamda var, ne anlamda yok, bunu genel olarak belirle dik) 9 aynı zamanda şimdi de başka biçimde çıkıyor. Bunlardan sonra şunu da ele almak gerekiyor: evrenin bütünü sınırsız değil, ama acaba birden çok gökyüzü varolacak denli büyük mü? Bu soru bizim 25 çevremizde kurulu evren gibi; sonsuz, sınırsız olmasalar bile, birden çok [başka] evrenlerin varolmasına bir engel var mı, sorusunu da herhalde içerir. Ama ilkin sonsuz üzerine genel olarak konuşalım. İmdi şu zorunlu: her cisim ya sonsuzdur ya sınırlı; sonsuzsa, 30 bütününde ya eş olmayan parçalıdır ya da eş parçalı; eş olmayan parçalı ise, ya sınırlı sayıdaki türlerden, biçimlerden oluşur ya da sonsuz sayıdaki biçimlerden, türlerden. -Bizim ilk kabullerimizde ısrar etmemize izin varsa, sonsuz olanlardan oluşamayacağı açık. Çünkü ilk, temel devinimler sınırlı olduğundan ötürü, yalın cisim- 274b lerin biçimlerinin de sınırlı olması zorunlu. Çünkü yalın cismin devinimi yalındır, yalın devinimlerin sayısı da belirli. Ama her doğal cismin her zaman bir devinim taşıması zorunlu. Ne ki sonsuz olan, sınırlı olan parçalardan oluşacak olsa, parçaların her birinin, kas- 5 tettiğim sözgelişi suyun ateşin, sonsuz olması zorunlu. Bu da olanak sız. Çünkü şunu göstermiştik: ağırlık da hafiflik de sonsuz değil. Ayrıca onların yerlerinin de büyüklükçe sonsuz* olması zorunlu
47
274*
n E P I OTPAN O T A. 7 Kal ras
Ktvrjcreıs cnreipovs eîvaı ır&vrıov.
tovto
8’ ahvvarov, 10
el di]
Karo» tpepofievov el s âıreıpov tvhe^ecröaı (pepeo-Baı p.rjre
ro âl/û) Kara röı» avrov \ 6 yov.
ahvvarov yap yıvecrdat &
fiT) iv8e)(eraı yevecrdaı, opouos eırl roC roıovbe Kal rotrovbe Kal rov ırov. 17 «v
Aeyû) d’, eı ahvvarov yevecrdaı kevKÖv rj m 7- 15 Aîyv7rr&), Kaı yivecrdai t i
tovtuiv ahvvarov.
âhvvarov âpa Kal
anâvTtûv iriip &ıreıpov eîvaı.
akXa cr<5/xa
tfv râ ırdvrrj hıdaracnv iyov" ü»
eîvaı.
a*
ev- 22 bexeraı t o aıreıpov eîvaı. ırp&rov jiev y ap ovk earıv akkrj •jrapa ravras Kİvrjcrts. <££et ovv filav roirm v. el be rovro,
tt av 0p.010p.epfS
ahvvarov yap rö aıreıpoz»
be bebetKraı orı ov bvvarov. pov evbexeraı Ktveıadaı.
rj yap Kara
Ş ia ' Kaı. el Ş ia , la r ıv av rû Kal fj Kara
to v to S’ ahvvarov,
" O r ı 8’ oAcoç âhvvaTov aıreıpov vırö ıreırepaa-pevov ıra-
deîv n fj ırotTjcraı rö ■nerrepa
48
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE olur, dolayısıyla hepsinin devinimleri de sonsuz olacaktır. Bu ise, ilk kabullerimizin doğru olduğunu, yani ne aşağıya devinenin '■sonsuz devinebildiğini ne de yukarıya devinenin aynı anlamda devi nebildiğim düşünürsek, olanaksız. Çünkü oluşması olası ölmayan şeyin olması olanaksız. Nitelik, nicelik, yer konusunda da bu böyle. Kastettiğim şu: ak olmak, bir kulaç olmak ya da Mısır’da olmak olanaksızsa, bunların birinin olması da olanaksızdır. İrildi devinen hiçbir şeyin varamıyacağı bir yerde devinmek de olanaksız. -Ayrıca ateş yırtılıp ayrılsa, hepsinden oluşan ateşin sonsuz olması pekala olası olabilir. Ne ki bir cisim her yanda yayılım taşır demiştik. Dolayısıyla nasıl olacak da hem eş olmayan birden çok cisim olacak, hem de bunların her biri sonsuz olacak? Nitekim her birinin her yandan sonsuz olması gerekir. Öte yandan sonsuz olanın bütününde eş parçalı olması da olası değil. Çünkü birincileyin, sözünü ettiğimiz devinimler dışında başka bir devinim yok. Demek ki devinimi bunlardan biri olacak. Ama böyleyse, ya sonsuz bir ağırlığı ya da sonsuz bir hafifliği olacak! Oysa dairesel devinen cismin de [sonsuz olması] olanaklı değil, çünkü sonsuz olanın dairesel yer değiştirmesi olanaksız. Bûnu söylemenin gökyüzünün sonsuz olduğunu söylemekten hiçbir farkı yok, bunun ise olanaklı olmadığını gösterdik. İkincileyin, sonsuz olan hiç mi hiç devinemez, çünkü ya doğaya göre devinecektir ya da zor ile. Zor ile devinecek olursa, onun bir de doğaya göre devinimi var demektir. Dolayısıyla oraya doğru devineceği [kendine] eşit başka bir yeri de var demektir. Oysa bu olanaksız. Ne ki genel olarak, sonsuz olanın sınırlı bir nesneden herhangi bir etkilenime uğramayacağı, ya da sınırlı olanı etkilemeyeceği şura-
ıo
15
20
25
30
n E P I OTPANOT A. 7
a 75a
yap
â rr eıp o v
İ k i v t j
•
e < fi
ou A, T.
' n e r r e p a a - p .e v o v
iır a d e v
rj K a l . o r ı o v v
İK iv r jö r j
rı
o v T , ecrru) rö A
e(f>' ov B, 8rj vırö t o v B rö A
el
rov
e ta v r jÛ r ]
x p 6v os iv
S
İ 6 e p j k â v 6 r\
77
ev
rŞ> XP°V
B e k a r r o v , K a l rö e k a r r o v e v t û
5 i(r
o 8rç e
T teT rep a a fiiv o v t i ,
7rpös rö B , rö E e o r a ı Trpös
e ar w brj t ö p.ev ter ov e v î
k o ı o v v , r ö 8’ e k a r r o v
ev r û
Icrta e k a r r o v , r ö
be jj.eîÇov jieZ-
Çov, T oerovT ov be o a o v â v â k o y o v e o r a ı oırep r ö /j.e'iÇov rrp ö s t ö 10 e k a r r o v -
o v k a p a r ö a ır e ıp o v v tt’ o v b e v ö s 7i e n e p a a p .e v o v Kivrj-
drfceraı iv o v O ev l XP°v
K ivrjdrjcreT aı,
npös
6 rö
âvâkoyov
ıte T T e p a v jitv o v
eorat' t ö y a p â rv eıp o v ır p o s r â • u en epaa-p.evov iv o v d e v l k o y c a 14 ea-riv.
14 aAA.a jirjv ovbe rö aıreıpov ev ovdevl yjpova K iv r jc r e iT Ö 15 Tre'nepaarp.evov. eara> y âp e
A
E F ig . V I I I .
to S B tö E
Kiv)j(rei‘ İa r ta r â Z .
o brj e< rrı r ö B Z
e x o v t o v k â y o v t o v t o v eora> ırpos r â A .
o k o v ırpos t ö Z , Kivrj
_ 2 7 5 * 1 « ] rb a E F L ıreTcepaafiçvov . • . £ om . M ^ * ] 5^ 4tf> J F L j§] rb 0 L Si ev F _ 2 y ] rb y L , 6 y S p _ 3 ânoîiv] S n ovk L 4 7İ y FL S] â L ro 5 fo a rro i' rov 0 F , rov $ rb $ %\arrov M 7 Treırepao-fitvov Ti] r i ıreırepaanivov J 8 [ıtîÇov (2 ) om . E 1 9 & tt( J oırep om . E 10 Kiv^treraı E 1 (sed Kivrfii)trfraı S e) 11 4v ( 1 ) om . F fotp E L r : X
50
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE dan çıkıyor: diyelim ki A sonsuz, B ise sınırlı, T da, içinde bir devinme ya da devindirilme söz konusu olan zaman. İmdi A , B tarafından T zamanında ısıtılıyorsa, itiliyorsa, başka bir etkilenime uğratılıyorsa ya da devindiriliyorsa, diyelim A, B’dan daha küçük olsun, daha küçük nesne de eşit zaman içinde daha az devindirsin: yine diyelim ki, A tarafından niteliği değiştirilen de E olsun. İmdi A ’nm B ile ilgisi ne ise, E ’nın da herhangi bir sınırlı nesne ile ilgisi o olacaktır. Diyelim ki, eşit nesne eşit zaman içinde eşit nitelik değiştirtir, daha küçük olan eşit zaman içinde daha az, daha büyük olan da daha çok: bu oran daha büyüğün daha küçüğe oranı ne ise o kadar olacaktır. Demek ki sonsuz olan, sınırlı hiçbir nesne tarafından hiçbir zaman içinde devindirilmeyecektir. Çünkü daha küçük olan başka bir nesne eşit zaman içinde daha küçük bir nesne tarafından devindirilecektir, oran da başka bir sınırlı olana göre olacaktır. Çünkü sonsuz olanın sınırlı olanla hiçbir orantısı yok. Öte yandan sonsuz olan da sınırlı olanı hiçbir zaman içinde devindirmeyecektir: nitekim A sonsuz, B sınırlı, T zaman olsun: imdi A, T zamanında B’dan daha küçüğünü devindirecektir. Bu A
A Şekil VIII
daha küçük olan da Z olsun. BZ’nın bütünü ile Z’nm ilgisi nasılsa, E ’un da A ile oranı öyle olacaktır. Demek ki E, BZ’yı T zamanında
51
275a
5
10
15
ITEPI OTPANOT A. 7
275“
E rö B Z eı» r û T . t ö r r e r t e p a a - p ,e v o v r o i v v v K a l t ö â ı r e ı p o v XP°V â k k o ı c a a - e ı . o\A.’ â b v v a r o v e v e k a r r o v t y a p ao to fi e l Ç o v v ı r e K e ı r o . aAA.’ det k r j( p 6 e l ç XP°V0S T a v r o voitjfret, o t ’ oiı/c İ r r r a t XP°Vos °v 0 els «/ S K iı>rj
<5
<2
aTTfipu)
y e o v k e o r ı K iv r jc r a ı o v d i- K i v r jd r j v a ı "
fj be ıroirjaıs
K al
ırepas
y a p o v k e x e l>
rö ıraÖos c)(6i.
24 â ı r e ı p o v 24
o v b ’ â ı r e ı p o v brı v ı r ev bex erat
ovöev
A â ır e ıp o v B w ö roO A, e<£’ w TA. yap
ta ra )
*v < 5 e ir a d e t o
B, XP°V0S e<£’
ır a d e îv .
K at
to
rö örj B, o v k
r o v â ır e lp o v p e p o s , e ır e l o k o v ır e ıto v d e r o
ttr a t XP°v
av ro*
v ır O K e ic r d m y a p
t o 35
e v i k d r r o v ı K iv e îa û a t
A
r 'A
F ig. IX. rb e k a r r o v \ p 6vtû. o brj r b A ır p b s rö vov. v ırb
Io tû ) t ö E KeKwr\p.evov v ırb r o v A e v r û A. T A , r ö E e c r r l ır p o s r ı r o v B ıreıre p a ırp  - 30
r o v r o r o i v v v a v a y K t) v ır b r o v A K iv rjörjv a ı e v r & T Â x p â v a )' yap
rov
Xpov<ı> rö
a v r o v vıroKeCtrdco e v
ijlû Ç ov
r û xpov
K al
rb
rû
ekarrov
ır k e io v ı
ıracr^e ıv ,
K al o o ra
ekârrov t â v â k o y o v 275**
cı> o v b e v i â p a X P °V b v v a r b v ıreıre p a c rfie v o )
â ır e ıp o v K tm jÛ rjvai’
e v â ır e tp to â p a .
a k k ! o fJİev
â ı r e ı p o s X P °V0S ° ^ K *Xet r * k o s , r b b e K eK ivt]p.evov «?Xeı* r o i v v v ir a v
ktji; t) ap.
T İ mırepaa-fityov roivvv K a l rb &ıreıpov
â\ ka
o v k e a r ıv
$ E ! : rb rolvvp Sır.
K a l rb
ir.
LrSp, TO roıyvv İıreıpop E 1
rb ante ıreırtpaanfvov om. F 20 T(p om. E 21 ra b r b & I.T : rovro ES® 23 ye] -ye XP°VV LE*_ ovk ctrrı Kıvritraı] oSre Kivtjtrcu oî6v r ’ itrrı E 2 26 S’ om. E y S ] r b y 8 E SL 5e L 27 to om. F ftjpos] fitpovs L , om. E 1 29 to ( i) om. E1 3 0 7 om . E 1 rov /S Tpis rı J F 1 om. E*>* 4 TeAoî] ırepas H , yjpivov 'E 1
52
2 7 5 ba Sıppıgraı . . . XP^VV 6 ırâijua] ti trâfta S*
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE devindirecektir. O zaman sınırlı olan da sonsuz olan da niteliğini eşit zaman içinde değiştirecektir. Bu ise olanaksız, çünkü daha 20 büyüğün daha az zamanda bunu gerçekleştireceğini kabul etmiştik. Ne ki her alman zaman aynı sonucu çıkaracaktır, dolayısıyla içinde devinim olacak hiçbir zaman olmayacaktır. Sonsuz zaman içinde ise devindirmek de olanaklı değil, devinmek de. Çünkü bunun bir sınırı olmaz, oysa etkinlik ile edilginliğin bir sınırı var. D em ek ki bir sonsuz olaû , bir sonsuz olan tarafın d an etkilenemez de: diyelim ki, A ile B sonsuz olsun; B’nıiı A tarafından 25 etkilendiği zaman uzunluğu da T Â . B ’nın bütünü etkilendiği için, sonsuz B bütününün parçası E, eşit zamanda aynı etkiyi görmez, nitekim daha küçük olanın daha az zaman içinde devindiğini kabul
n -L Şekil IX
etmiştik. Diyelim E, A tarafından A zamanında devindiriliyor. T ile T A ’nm bağlantısı ne ise, E ile B’nın herhangi bir sınırlı parçası 30 arasındaki bağlantı o olur. Bunun A tarafından devindirilmesi T A zamanı içinde olur. Çünkü daha az ve daha çok zaman içinde, aynı şey tarafından daha az ve daha çok etkilenileceği, bu 275b etkilenimlerin de zamanla orantılı olarak sınırlı olacağı kabul edilmelidir. Demek ki sonsuz olan bir şeyin sonsuz olan bir şey tarafından hiçbir sınırlı zaman içinde devindirilmesi olanaklı değil. Öyleyse sonsuz zaman içinde olur bu! Ama sonsuz zamanın sonu yok, oysa devindirilen nesnenin sonu var. İmdi her duyulur cisim 5 bir etkinlik, edilginlik gücü ya da her ikisini birden taşıyorsa, duyulur sonsuz bir cismin varolması olanaksız. Oysa uzamda nice cisim varsa hepsi duyulur. Demek ki gökyüzünün dışında hiçbir
53
3751,
n E P l O TP A N O T A. 7 â p a o S fia S.ıreıpov efco ro v ov pavov ovdev. aAAa firfV ov b e fie\ p l Tivos. ai/Oev a p a 8\cğş
10 ro v , lo r a ı ev tottcû' t ö y h p efa> Kal ecrûi to tto v
&
8’
AoyiKUTepov kukAu
oîov re
fiev yap 15
(rov
to v
aîtrdr)röv b ’ ovdev fır] iv tottü). ia rıv
K iv e î& d a ı
aıreıpov
ovk
İTrıyeıpeîv !
aAAa firjv
K iv e îr a ı.
Kal
oîıre yap
58e.
âıreıpov ofioıopıepes o v
tö
tö
ovb’
8e
ftecrov
kvkAo) ırepl t ö
eır’ evdelas oîov r e
beyoeı yap İtepov eıvaı roo-ovrov
tröat ro âıreıpov
fie>e'pe-
to ttov
&tretpov els bv oür0r}(reraı « a ra
pos f} la^vs" tüor’ e o ra ı roîs
T repl
k iv o v v
cnreıpov (Aoyos 8’ ev
Kivrı
T r e p a ( r p .e v a > v ,
rd
K al
ovbe
K al ır a p a
h v v a p .iv
t & v a ı r e ı p o v T r e T T e p a < r fie v i]v ).
(pvcrıv evheyeraı
r&v ıre-
el ovv rö
K ara
K iv r jd r jv a ı, e c r r a ı b v o a ı r e ı p a ,
35 ro Te k i v o v v o v r c o K a l r b Kivovfievov.— eri ro k i v o v v t o aıreıpov t i e a 'r ıv ;
e l fiie v y a p
bv v arov ,
aıreıpov
av ro
e îv a ı
e a v r o , ifir jr v y p v
Ç&ov;
el b’
ecrraı.
aAAo r ı ro
to v to
a ı r e ı p a , r o r e k iv o v v K a l r ö K tv o v /x e v o v , b ıa < f) e p o v r a t t j v Ka'ı
r r jv
h v v a p .iv .—
eî 8e
fir ı
(rvveyis rb
b e ır & s
k iv o v v , b v o e o r a ı
i r av,
fiopcfiijv
'a AA’ menrep
3° Aeyeı AripoKpıros K a l AeiJKnnros, b u o p ı < r f x e v a r a Kevtp, fiLav avayKaîov e î v a ı Trâvru>v t t j v k L v t ] ( t lv . b ı â p ı v r a ı fiev y a p roîs
a v e l x p v o ’b s İ k ü o t o v
e îv a ı
eırj Ke)((£>pıa-p.evos.
10
to v tco v b e,
Kadcnrep
p o st nrittif add. eî S’ altrBifriv, efTTat iv xP^v
eİau F M S ° 14 fiiy om .
54
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
sonsuz cisim yok; bir dereceye kadar sonsuz olacak bir cisim de yok. Öyleyse genel olarak gökyüzünün dışında hiçbir cisim yoktur. Çünkü yalnızca düşünülür olsaydı o da bir yerde olacaktı. Çünkü dışında ile içinde ifadeleri bir yer gösterir. Demek ki duyulur olabilir. 10 Oysa duyulabilir hiçbir cisim bir yerde olmadan var değil. Şöyle bakmak da oldukça usa uygun: eş parçalı olan sonsuzun dairesel devinmesi olanaksız, çünkü sonsuzun ortası yok, oysa dairesel devinim demek ortanın çevresinde devinmek demek. Ne ki sonsuz olanın düz çizgi biçiminde yer değiştirmesi de olanaksız, çünkü doğası gereği oraya doğru devineceği sonsuz büyüklükte başka bir yere gerek duyacaktır, yine bir de doğaya aykırı olarak oraya doğru devineceği başka bir yere. -A yrıca ister düz çizgide giden devinimi doğa gereği olsun, isterse zorla devinsin, her iki durumda da sonsuz bir devindiren güç gerekecek. Çünkü sonsuz güç sonsuz olana aittir, sonsuz olan da sonsuz güç taşır. Dolayısıyla devindiren de sonsuz olacaktır (niçin sınırlı olan hiçbir şeyin sınır sız güç taşımadığı, hiçbir sonsuz şeyin de sınırlı güç taşımadığı, devinim konusunda söylediklerimizin içinde var).10 İmdi doğaya göre devindirilenin, doğaya aykırı devindirilmesi olası ise, iki sonsuz olacaktır: biri bu tür devindiren öteki de bu tür devindirilen.-Ay rıca sonsuzu devindiren ne olabilir? Kendi kendini devindiriyorsa ruh taşıyacaktır. Bu ise, diyesim sonsuzun canlı olması nasıl olanaklı? Devindiren başka bir şeyse, şekil, biçim ve güç açısından farklı iki tane sonsuz olacaktır, - ^ m a bütün, evren sürekli değilse, Demokritos ile Leukippos’un dediği gibi, boşluk tarafından sınırlara ayrılmışsa, her şeyin deviniminin tek olması zorunlu olur. Çünkü evren, biçimler, şekiller açısından belirlenmiştir diyorlar, hem de her şey kendi başına altın gibiymiş gibi, onların doğasının tek olduğunu söylüyorlar. Ama dediğimiz gibi, bunların deviniminin
55
15
20
25
30
276a
276 *
r iE P I OTPANOT A. 7 \ e y o f ie v , a v a y K a i o v e ı v a ı
r r jv a v r r jv Kivrjcrıv' 0770u y â p f i ı a
fi& X o s ,
yrj
K al
fj
< n jfiıra (ra
c p e p e r a ı,
K a l < nn v 6 r}p e l s t o v a v r o v r o ı r o y . o v d e v I o t o i t & v
2r ı
ır a v
ırv p
el
8£ k o v - 5
e l f i â p o s e y e ı rj K O vcpânjT a, e c r r a ı
roC ro 8’ â h v v a r o v â/neCpov
0X01 s b\ 06 firj i< rrı fj.e
o v tos.
p .ev av co r ö 8e /cârto, t o t t o s rov rov be p j
K iv e la d a ı îjr o ı
K ara
to îs
r 0770ıs
r o îs
cpvcrıv
ti
âX X ov t o v t o v t o v
e o r a ı- av& yK tj y a p 10
t
o İ K e lo ıs
fie v e ı
rj
8’
cpvcrıv, T a v r a
& pıcr-
r o îs â W o r p [ o ı s .— e r i
K al
( p e p e r a ı,
âvâyK rj
tiv o s
eıv a ı
T o ıro v K a r a cpvcrıv ( r o v r o be t t u t t o v eK r r js
eT r a y a y r js )' âv& yKt) T tyra, a.XXa r a
ecrraı r o îs cra>p.acrL r r js
o v d e ls
o v t o s K ivrjcn s o v k
cpvcrıv rj ı r a p â
ou T rapa
raı
re
to
e \ e ı f iâ p o s '
rj e c r y a r o v t i to v v a v r o s rj fie c r o v . y
K al
br} p.r] ı r â v r a
p.ev r a
8’
rj
%X.e lv V K0V,P °~
fiâ p o s
o r ı fie v r o ı v v v
ov.
J5
o v k l ır r ı rö
A ıo r t
8’
yap
tovto
b e b e î)(d a ı K o c r jio v k e ıp A
o tıö £
ır e p l
tö v b e
vcav
K iv e îr a ı
ır X e ıo v s
e c p a p .e v t
&v
o r ıo v v
e îp r jc r O a ı K al
ic a ra
o îo v
o rı
av r& v ,
âX X â
tov
c p v c r ıv
X oyov. K al
pır)
/3 ı a ,
K aı
c p e p er a ı,
m
8e
fiıa ,
K aı
cp ep eraı
rıs
eî
crcop A rcov
fiiv e ı ev
ovpavovs
r
en u rK errreov ,
fiıa .
fiıa ,
e ls
İ ktos
em
p .o v o v
X ey cû p ev ‘
v o p .ı( e ı
âbv v arov
â ır a v r a
K al
e ıv a ı,
/xî)
yap
K adöX ov e ıv a ı
r& v K al
jie v e ı
K ara
c p v c r ıv
p v,
ov
c p ip e r a t,
K al
K al
e ls
hv
fiıa
tov
ev
K aı
n e v e ı*
c p e p er a ı, 25
4 - 5 âır\ûs ctrraı olSiv F , oiSiv âır\ûs ta r a ı H M 5 d el. E * 6 oiıSiv fiapv J F p o st ovSiv add. c a r ıv L M e%oı E L ut vid. 8 y om . H 8’ E L : t e $ r f a f i E l H L : î J F , ovSi E 2 9 to tto s] riıros S ' J T ı ı S’ £/)i
56
20
â o p ıc r T u is
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE aynı olması zorunlu. jÇünkü bir kum tanesi nereye doğru devini yorsa, tüm toprak da oraya doğru deviniyor; hem ateşin tümü hem de bir kıvılcım tanesi aynı yere gidiyor. Dolayısıyla her şey bir ağırlık taşıyorsa cisimlerin kesinlikle bir hafifliği olmayacak; cisimlerin 5 hepsi hafiflik taşıyorsa hiçbir ağırlık olmayacaktır. -A yrıca cisimler ağırlık ya da hafiflik taşıyorsa bütün evrenin bir sınırı ya da ortası olacaktır. Bütün evren sonsuz olsa bu olanaksız. Kısaca ortası, sının olmayan; yukarısı-aşağısı olmayan bir yerde cisimler için de bir yer değiştirme yeri olmaz. Yer olmayınca da devinim olmaz. Çünkü 10 devinim ya doğaya göredir ya da doğaya aykırı; bunları belirleyen de cisimlerin kendi yerleri ile onlara yabancı yerlerdir. -Ö te yandan bir nesnenin doğaya aykırı durduğu ya davindiği yer, zorunlu olarak, başka bir cismin doğaya göre yeridir (bu teklere gidince açık). Demek ki her nesnenin ya ağırlık ya da hafiflik taşımaması zorunlu 15 olacak, oysa kimi nesne hafif kimi nesne ağır. Öyleyse evren bütününün cismi sonsuz değil, bu, söylediklerimizden açıkça çıkıyor. 8 Ne ki niçin birden çok gökyüzü varolamaz, bunu da söyleyelim. Cisimlerle ilgili olarak, bu evrenin dışında herhangi bir cisim olma sının olanaksız olduğunun genel anlamda kanıtlanması inandırıcı 20 gelmiyor da, uslamlamanın yalnızca belirli olmayan yerdeki nesne lerle ilgili olduğu düşünülüyorsa, bunun incelenmesi gerektiğini söylemiştik. Her şey hem duruyor, hem deviniyor, bu da hem doğaya göre oluyor hem de zor ile. Her nesne doğal olarak zorla durmadığı yere doğru gidiyor, doğal olarak gittiği yerde de kalıyor. Ne ki zorla durduğu yere zor ile gidiyor, zor ile gittiği yerde de zor ile kalıyor. 2'5
57
276a
n E P I OTPAN O T A. 8
/3ta
K al
eri e l
p .e v e ı.
/3 ta ?;Se 77
fj
e v a v r ıa
K ara
İ t t i örj t ö p e c r o v t o e v r a v Ö a e l j3 ( a o ıc r d r ja -e r a ı tj y î]
İK e îd e v ,
iv r e v d e v
Z neî K ara
o ltr ö r jc r e r a ı
rj İ K e îd e v p r j /3 ta, Kat o ıcrû rjcrera ı Kara
v eı iv r a v d a
eJ p .ecpiicrıv
30 b e v p o . fiCa 8’ {] K ara (pvcrıv- e n avâyK T ] ı s a v r a s r o v s K o crp o v s İk
t & v a v r & v e ı v a ı
âkkâ
[j.r]V Kal t & v
a c u p â r iü v
o p o ıo v s y eK aarov
ov ras
â v a y K a îo v
rr)v (pvcrıv. rr]V a v rrjv
2 7 6 b ey^eıv h v v a y .iv , o lo v k iy a > Trup Kat y rjv Kat r a ftera£i> t o v t(ü v ‘
el
yap
key ov raı
b p .û v v p .a T a v r a K a l p j]
raK eı
r o îs
k e y o iT o K0
ira p *
k ü tü . tt\v a v r r jv I b e a v
7ip .ıv , K a l r b r r a v o p u o v v fim s a v
b r jk o v r o ı v v v o n r ö p e v â ır b t o v fle a r o v <£e-
5 p e r r û a ı Tre
a k X (o v o t i 8’
eK aarov ,
avâyKT]
w a ır e p
Kat
o v r e o s e% eıv , İ k
t& v ır e p l r a s KivrjcreLS v ır o 0 e
10 (TTrjv t & v K tv ijreca v . ra
o rot^ eta
& ctt
abv v arov '
o-rotx.eCa>v k e y e r a t KaO' eKa-
Kal a i Kivrjcreıs a i a v r a t , K al
avâyKT] e ı v a ı ı r a v r a y o v
cp ep ecrd a ı K al e ır l Tobe y rjs p ö p ı a ,
e ıır e p
to
p ecrov
Kat ır p o s r o h e to v to v
yap
15 p e v t t jv y rjv e v r â
ro
Tavra.
ra
ev
ecry arov
crv p fia 'ıv o v T o s
ıre
akkcp
ro
avâyKT]
Koa-pM
İK e t ırv p .
o Î K e ı a Koo-p.a>, ro 8e ırv p i ı r l t ö
rfjs âkk’ avut
p earov ,
ojuouos 8e Kat rr\v i v r e v d e v y rjv â ır o r o v pÂcrov cf>epecr6a ı K a r a
eKeî tf>epop.evT]v ja ec ro v , 8ta ro r o v s K ocrp.ovs
o v r a ı Keler 8 a ı ır p o s a k k r j k o v s .
rj y a p o v ö e r e o v r r ıv a v r î jv e î v a ı
(p v a ıv r & v a ır k & v a-copıârcûv i v r o î s ı r k e ı o a ı v o v p a v o îs , rj k e 2 6 rı ( i ) om , H 37 S}) E H L S ': JF M 2 9 ^ ] 1) L , om . J M Sevpo Kara
58
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE Ayrıca belli bir yer değiştirme zor ile ise, onun karşıtı doğaya göre. İmdi buradaki ortaya toprak başka bir yerden zor ile devindirilecek olsa, buradan oraya doğaya göre gidecektir. Başka bir yerden buraya gelen, zor olmadan duraduruyorsa, oradan buraya gelişi de doğaya göre olacaktır. Doğaya göre devinim ise tek. Ayrıca bütün 30 evrenlerin, doğaca benzer olmalarından ötürü aynı cisimlerden oluşması zorunlu. Ne ki cisimlerin her birinin de aynı gücü, olanağı taşıması zorunlu: kastettiğim ateş, toprak ve bunların arasında olanlar. Çünkü bunlar yalnızca eşadlı ise [ama anlamları farklı 276b ise] ve bizim çevremizdeki cisimlerle aynı ideaya, cinse yüklenmi yorlarsa, evrenin bütünü de yalnızca eşadlı olarak evren olsa gerek. Öyleyse şu açık: her ateş ateşle eşbiçimli ise, ötekilerin her biri de 5 böyleyse ve buradaki ateşin parçaları gibiyse, onların bir kısmı ortadan çevreye, bir kısmı da ortaya doğru doğal olarak gidecektir. Bunun zorunlu olarak böyle olacağı, devinim çeşitleri konusundaki kuramlarımızdan açıkça çıkıyor. Çünkü hem devinimler sınırlı ıo sayıda hem de her öğe devinimlerin birine bağlı. Dolayısıyla devinimler aynı ise öğelerin de her yerde aynı olması zorunlu. Öyleyse başka bir evrendeki toprağın parçaları da buradaki ortaya doğru doğal olarak devinecektir, oradaki ateş de buradaki sınıra doğru. Ne ki bu olanaksız. Çünkü bu söz konusu olsa toprak kendi 15 evreninde doğal olarak yukarı gidecek, ateş ise ortaya doğru. Aynı şekilde evrenlerin biribiriyle bağlantısı bu biçimde olacağından ötürü, buradaki toprağın da doğal olarak bu ortadan oradaki ortaya doğru gitmesi zorunlu olacaktır. Çünkü ya yalın cisimlerin doğası nın çok sayıdaki evrenlerde aynı olduğu kabul edilmemelidir ya da
59
riE P I OTPAN O T A . 8 yovras to v to v
8’
o v ru ts
8’
to
o v ro s
jie t r o v
K ara
dAAa
rö
K al
ecr^ aro v '
arrk & v
crtüfj.â.T cov, â v
tfiâ v a ı
o
k o y ov, a v ây K t]
y
p .ijK o s
ır k e ıo v
a ır e ^ e ıv
p ja k k o v ,
e îv a C T i v a
rj
ro
K iv r ja ıv
T o c r o v b i;
rd
yap
b ı o ıc r e ı
eıSos to
8’
av r& v '
ao
â ır o -
rl
rj ı r k e î o v r & v oİK eC a>v r o t r a > v , a k o y o v "
r o ır o v b l
p i]v
avdyKT]
e î v a ı K o o ’p .o v s ı r k e ı o v s e v o s -
e î v a ı
( r y & o - ıv e k a r r o v
yap
m ıe ıv
[aroırou] â b v v a r o v
â £ ıo v v a k k r jv
b ı a ( j> e p e ı
ev
o tl
av ro .
pev
25
yap
7r o r e p o v o v v (3 Ca ı r d c r a s e p o v p e v K i v e î t r d a ı K a l T a s i v a v r t a s ; d k k 1 o p.r] ır e c p v K e v o k c n s K iv e îc r O a ı, â b v v a r o v t o v t o K i v e î v d a ı /3 ta. e l t o C v v v e o r ı t i s K LV rjarıs a v r & v K iv o v v r a ı, (p a v e p o v .
K ara
c iv c iv ,
& v â y K ij
ı r p o s e v a a p L 0 p .& r ı jL İ c r o v K a l
ırkeıco
t& v
to tto v
o p ta e ıb & v
v n â p )(e ıv
ırp o s T ob e t i K ad’
be, b ıo rı K al r a
cû ü C
o p .o L (û S
ıra a r ıv
< fr o p a â k k r j k c ü v , to v to , o rı el
ra
ra>
ev
& (tt
jie tr o v
ev
yap
Ü K ao ro v
K iv r jc r ıv , o l o v ı r p o s el
be
ırp o s
â ır a v r a o r ıo v v
K ar
b ıa < f > e p o v ( r ı y a p
rj K i v e î v
rö
eay aro v .
T av ras to v to v
ovdev
T as
8’
b'
277*
â b ıd -
ev
be
erep a
5
b ıa (f> e p o v -
ırp o s
t& v
e ıb e ı
v ıro d e c re ıs, o v ro s
eK a-
keyco
K al r a
K al
to b e
fj.o p ıa > v ,
e îb o s
orovovv.
K o o ’jj.ta p o p m v
30
e îb e ı T a v r a ,
k r]< f> d e v e v r e v û e v o v b e v
r ıv l
â v a y K a îo v
e îv a ı K al
K ad’
e/cacrra ır k e ıc û j i e v , e ı b e ı 5’ o v t o l o v t o v eora t r & v
erep o v
K al t o
a k k ıa
aAA.’ âcr a v r a ı s ’
a v T to ,
k a>v.
to v
8’
r& v
e v r a v d a fio p ıa ■ ırp o s a k k r jk a
K orrp cü 6jj.oC a> s e ) ( € i , t c û s TTpos t & v
SpoC cas
â p ıB p &
t t jv
ecry aro v .
K al
ev
a X k jjrj
âv ây K rj
to K al
10
o v p a v o v e v a p o v o v e î v a ı K a l j i r ] r r k e C o v s , r o î s a v r o î s r e K ji r } -
p io ıs t o v t o is K al r a î s a b r a î s a v a y K a ıs .
21 ovros E H L M S 1 : ovros to û âriırov JF T , ovros aroırov B e k k e r Kİtr fjjovs elv aı M vKeıovs £v*s in ra s. E rec* 2 2 eîvaı
60
12
,
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE bu kabul ediliyorsa ortanın tek, sınırın tek olduğu da kabul edilmelidir. A m a bu böyleyse11 evrenlerin birden çok olması olanaksız. Yalın cisimlerin başka bir doğa taşıdığını kabul etmek, kendi yerlerinden daha az ya da daha çok uzaklaşıyorlarsa, saçma. Çünkü şu ya da bu uzunlukta uzaklaştıklarını ileri sürmek ne fark ettirir? Ne kadar uzaklaşırlarsa o kadar, o oranda farklı olacaklardır' ama biçim aynı. Ö te yandan onların bir deviniminin olması zorunlu, çünkü devindikleri açık, imdi bütün devinimlerin ve karşıtlarının zor ile mi olduğunu söyleyeceğiz? Ama doğasına uygun olarak hiç devinemeyen bir nesnenin zor ile devinmesi olanaksız. İmdi onların doğalarına uygun bir devinimleri varsa, eşbiçimli olmaları ve her birinin devinimi sayıca tek bir yere doğru olmalıdır, yani buradaki ortaya doğru ya da buradaki üst sınıra doğru. Biçimce aynı olan yere gidiyorlarsa, ama tek tek cisimler de birden çok sayıda olduğu için, birden çok sayıda yerlere doğru gidiyorlarsa, kendileri de tek tek biçimce farklı değilse, bu parçalarından biri için geçerli olacak da biri için geçerli olmayacak demek değildir, hepsi için aynı şekilde olacaktır. Nitekim hepsi biçim açısından biribirinden farksız ama sayıca, her biri ötekinden değişik. Dediğim şu: buradaki parçaların biribiriyle ilgisi ve öteki evrendeki parçalarla ilgisi aynı şekilde ise, buradan alınan bir parçanın başka bir evrendeki parçalarla ve aynı evrendeki parçalarla ilgisi farklı değil, aynı olacaktır. Çünkü biçimce biribirilerinden hiçbir farkları yok. Dolayısıyla ya bu kabulleri değiştirmek gerekiyor ya da orta ile sınırın tek olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu böyleyse, bu kanıtlara ve bu zorunluluklara göre gökyüzünün de birden çok değil tek olması zorunlu.
61
20
25
30
277a
5
10
ITEPI O TPAN O T A. 8
27 7 * ıa
orı 8’ (pVKev ff yrj
okw s
yap
15 ( K a l r a v r a
to
ov
Trvp, b r jk o v
K iv o v p e v o v
K al e ls
pac/JLİvr} p e r a f i o k r j ) , o îo v
İk
t& v
âk-
l/c t i v o s eıs t i fJL fT a fiâ k k et,
e î b e ı bıa
b
to
K al
ır a c a
b\ v e v e -
v y ıa C p p .tv o v İ k v o a o v e l s v y ı e ı a v
K at t o a v £ a v 6p .ev o v İ k jjLiKporrjTos e l s jıeyeöos.
K a l t o
8eı a p a eîSeı
p â p e v o v a p a ’ K at y a p t o v t o y ı v e r a ı nıo& ev ı r o î.
bıa< f> ipeıv i £ o v K a l e l s & ıreıp v K e
20 (fip .ev o v o v x o v e r v ^ v , o v b ’ o v (3 o v k e r a ı o k iv & v .
K a l t& Trvp
a p a K a l ff y î] o v k e l s â v e ı p o v t p e p o v r a ı , a k k ’ e l s avrtK eC (xeva' a v r İ K e ı r a ı 8e k a r a t o t t o v t ö ava> t ı r e p a r a r r js
<3
K a rta , S a r e T a v r a l o r a ı
(eırei K a l fj ıcvKkat
tp o p âs.
n e v a r a K a ra b ıd p c T p o v
e^eı ttchs âv riK eC -
ttj 8’ o k t j o v k l o r ı y iv a v r C o v o v b e v .)
25 m a r e K a l t o v t o ıs r p a ır o v r ı v â f j . K lv rja ıs eıs r a â v r i K e î p e v a K al
v e v e p a a /x e v a .
a v e ıp o v adaı
â v d y K t]
apa
reKpurjpıov b e
e îv a i
ti
roC
rekos
kal nv
eıs a n e ı p o v
Kal r ö r r jv y rjv p e v , ootü> â v i y y v r e p ı a fj r o v p e c r o v ,
B c lt t o v
e l 8’ â ır e ı p o v
30 fjv , a n e ı p o s â v ijv K a l fı r a y y r r j s , e l 8’ fj ra ^ v r-rjs, K a l r ö f i â p o s K a l fj {erep o v ) im b o a ıs ,
K ovcporrjs'
rw f î â p e ı â v fjv T a \ v , o v tcû s e l a ır e ı p o s rjV fı t o v t o v Kal fj r r js T a y ır r ijr o s i v i b o a ı s â v e ı p o s â v rjV.— aA A a
2 7 7 b jirjv o v b ’ i v
aAAou
o iı b i f i i a , & a v e p â v İK iv e îr o t ö be
û>s y a p r ö Kar(ı>repa> [ra^ u rjjrı] e r e p o v
r ıv e s
v k e îo v
< p aa ı r f j İK 0kC\freu
fü p a b v r e p o v y a p
Trvp â v to K a l fı v k e u o v
TovvavTiov â e l r o ı r k e ı o v trv p O â r r o v
y ıj
k&tu>' v v v
K a l fj v k e u o v
13 «al (2 ) om . M 15 ou] ovpavov L etSeı 5e H M S i] yap c i. S u sem ih l 1 8 Seî e x el m ııtatum E 1 a o
62
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE Toprağın ve ateşin oraya doğru doğal olarak devindiği bir yer var, bu başka şeylerden de çıkıyor: genelde devinen nesne bir şeyden bir şeye değişiyor (bu, bir şeyden ile bir şeye de biçimce farklı oluyor ve her değişme sınırlı), sözgelişi sağlığına kavuşan hastalıktan sağlığa, büyüyen küçüklükten büyüklüğe. Demek yer değiştiren de öyle. Çünkü bu da bir yerden bir yere oluyor. Öyleyse doğal olarak, oradan gidilen yer ile oraya gidilen yerin biçimce farklı olması gerekiyor. Nitekim sağlığına kavuşan da rastgele bir yere ya da istediği yere gitmiyor. Demek ki hem ateş hem de toprak sonsuza gitmiyor, ama karşıt yerlere. Yukarı ile aşağı ise yer açı sından karşıt, dolayısıyla yer değiştirmenin sınırları bunlar. (Çünkü dairesel devinme de eksen dönüşü açısından karşıt yerlere gidiyor ama bütün açısından hiçbir karşıtlık yok.) Dolayısıyla bunlar için de bir tarzda karşıt, sınırlı yerlere giden bir devinim var. Öyleyse bir sonun olması ve sonsuza değin devinilmemesi zorunlu. Devini min sonsuza gitmediğinin bir kanıtı da şu: toprak ortaya ne denli yakınsa o denli hızlı gidiyor, alev de yukarıya ne denli yakınsa o denli hızlı. Bunlar sonsuz olsalardı, hız da sonsuz olurdu, hız sonsuz olsaydı, ağırlık ile hafiflik de sonsuz olurdu. Nasıl başka bir nesne
15
20
25
30
den daha hızlı yere düşen bir nesne bu hızını ağırlığından alırsa, aynı şekilde, ağırlık artması sonsuz olsaydı, hızın artması da sonsuz olurdu. Ne ki onlardan her biri başka bir nesne tarafından devindi rilmeden, biri yukarıya öteki aşağıya gidiyor. Kimilerinin dışardan 27 7b itmeyle dedikleri gibi12 zorla da gitmiyorlar. Çünkü öyle olsaydı daha çok ateş daha yavaş yukarı doğru gider, daha çok toprak da daha yavaş aşağı doğru giderdi. Oysa tersi oluyor, daha çok ateş her zaman daha hızlı kendi yerine gidiyor, daha çok toprak da her
63
ITEPI OTPAN O T A. 8 o v b k O â r r o v a v ır p ö s r û reÂeı
y rj e î s t o v a v r r js r o ı r o v .
p e r o , eî Trj (3 Ca K a l t t } İ K Ö k t y e i' ıro p p toT İp m
y ıy v o p .e v a
« e î (p ep era ı ov Ş ia .
ı t a v r a y a p t o v Ş ıa Ç o n e v o v
j3p a b v r e p o v
& or’ İ
k
5
to v to iv
K al
odev
jBCa,
0 fo o p o v (r ıv e c r r ı k a f i e l v r i j v 9
ttC (ttlv ır e p l t & v K e y o fie v e o v U a v & s . İti r r js
ırpcoTrjs
(f> ı\ oao(pi as
k oy a )v
be
beLyO eirj
b ıa
K al
av,
K al
t& v İ k 9 İk
K V K ka ■K ivfjtrecûs, r}v a v a y K a ıo v â ı b ı o v op.o(<üs ev r a û Ö d t
roîs aAAoıs ko< tjjlois.
v a ı K al i v
t t } s 10 e î-
b r jk o v b e k&v & b e y e v o ı r o
(TKOTrovfievoıs orı avâyK T f e v a e î v a ı r o v o v p a v o v .
T pı& v y a p
cratnaTU ı& v t r r o t y e i a v , rpeîs e c r o v r a ı K a l o l r o ı r o ı
ovT otv t & v
t& v o T O ix eu ı)v , e î s f i e v o t o v v< f>ıoraij vov a - â j ı a r o s o ır e p l rö 15 p-ecrov, a k k o s b% ö t o v KVKktp fy ep o ji v o v , ocrırep i a r l v e t r y a r o s , TpiTOS b ' ö p -era ^ v t o v t m v o t o v px
ırpös rû
â v d y K i7 y a p
e l y a p nV * v t o v t i o , e£ a) foraı*
rö /xev y a p a f i a p e s rö 8’ e ^ o v f i d p o s ,
o t o v f i â p o s e y ç o v r o s ( r t a p a r o s r â ı r o s , e îır e p 6 so
p.icra>
roû Ş a p e o s .
akka
p.T)v o v b e
â \ \ o ) y a p e o r a ı /cara (p v ırıv , a k k o b' o v k rjv. Tio fte T a ğ v e î v a ı .
ır a p a
a v â y K t] a p a i v
t o v t o v 8 ’ a v r o v r t v e s e l c i bıa
ip o v fjıe v .-— ır e p l f ie v o v v t & v
Io tI
Kat Trocra, K a ı t i s İ k ü i t t o v roıros, eri 8’ o k a ) s Trâaroı rö Trkrj- »5 d o s ot t o t t o i , b r jk ö v f j/ û v İ k t & v elpT)ixeva>v.
g
"Orı 8’ o v f io v o v y ev e c rO a ı v k e ı o v s , e r i
e îs
ia r lv
ovpavös,
akka
icat h b v v a r ö v
8* â s a î b ı o s a
avrrıs E ; câtrâv FHL, avrbv JM 6 rfj ( i et 2) om. JFHL râv pıaÇo/ıtvov E rS p : /3ı curaııevov 7 Troppw M "yw&fievov LM 8ûey] offtv Îlv FHM 8 tpcpovrat JFM o t om. E1 etrraı M 9 r â v \ ty o fı4vuv ELSPS’ : i v Keyo/ıtv 10 \ 6y u v om. E1 İk om. E 11 r ' EHL : om. JFM 13 tlvaı İva JFH 14 râ v om. FH 15 trdfiaros om. EL 17 8' ELM : om. JFH jieaov] ıneraÇiı JHSP 18 Horcu e{a> L, Hora f{tu F 19 aAA’ om. E120 6 om. L rSıros"] t <(xoj o v k ftrrıv L 33 ÜAAa M S\Ao 8’ ouk] âA\* o v k E iv r Ş om. E 33 rofoou] rov F at Sıatpopal S c 34 r ’ om. H 25 r is ] r is i
LM
yevEcrdai HM
64
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE zaman daha hızlı kendi yerine gidiyor. Zor ile ya da dışardan itmeyle olsaydı sona doğru daha hızlı gitmezlerdi. Çünkü zor ile giden her nesne zorlayan nesneden ne denli uzaklaşırsa o denli yavaşlar ve nereden zorla uzaklaştırıldıysa oraya zor olmadan gider. Dolayısıyla bunlara bakıldıkta söylenenlerin yeterince inandırıcı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ayrıca II/c Felse/e’deki temellendirmelere13 ve hem burada hem de başka evrenlerde aynı şekilde ebedi olması zorunlu olan dairesel devinime dayanarak da bu gösterilebilir. Yine şöyle bakıldıkta da gökyüzünün tek olmasının zorunlu olduğu çıkar: madem cisimsel öğelerin sayısı ü ç,14 öğelerin yerlerinin sayısı da üç olacaktır: biri ortadaki cismin yeri, İkincisi sınır olarak dairesel dönen cismin yeri, üçüncüsü de bunların arasındaki orta cismin yeri. Yukarı çıka nın bunun içinde olması gerekir, çünkü bunun içinde olmasa dışın da olacaktır, ama dış olanaksız. Nitekim biri ağırlıktan bağımsız, ötekinin ağırlığı var; ağır olan cismin yeri ortada olduğundan, ağırlık taşıyan cismin yeri aşağıda. O doğaya aykırı olarak da dışarda olamaz. Çünkü bu yer doğaya uygun olandan başka olacaktır, oysa başka olmadığını göstermiştik. Öyleyse onun arada olması zorunlu. Bunun ne tür ayrımları var, bunu daha sonra söyleyeceğiz.15 -İmdi cisimsel öğeler neler, kaç tane, her birinin yeri neresi; ayrıca genel olarak çoklukça nice yer var, bunlar bu söylediklerimizden çıkıyor. 9 Ne ki yalnızca bir gökyüzü olduğunu söylemek yetmiyor, daha çok gökyüzü olmasının olanaksız olduğunu, ayncâ ebedi, yok olmaz
65
5
10
15
20
25
IIE P I OTPAN O T A. 9 . ros, k e y a p e v , ırp&rov bıanoprjaavTes ırepl avrov. do£ete yap 30 âv udi (TKOTrovfievoıs âövvarov eva Kal p.6vov eîv a ı a v r o v ev âıra
5
7 6
2 9 Aeyou.ev M trvve
3 0 SSe in töîl m utatlım E * 31 yeyevi)f>Âvoıs Kal 3 2 p o st atıriı addunt re F H M E 2 33 t/ ne/uyfievrj LM E2 r îjs ( 1 ) om . F 2 7 8 * 1 cıpaîpa p ost x P v ı r V pon. M a Ki})t\oî] oÎkos L 3 Şv om issum suppl. E * trtpaîpav J 5 xP u~ ırîjv fj ~xa\Kr\v M «a! iav E L : Kat J , k&v F H M E 2 Svvd/jieSa J 7 p4 vov F 10 râ v ( 1 )] t b E 11 &ırâpxeı 12 ■ s e r ip s i: riffie codd. t $ ] rb E H M 13 â7rX«s] Kal âırAûs M i om issum sü p p l. E 1 fcal] Kal 6 H M 14 r j j om . L 17 rıves (patrtv H M a n te x (ûPlffT^v add. /jdj E x ü)PltrT^v p o st roıovrav pon. F 18 fpoOfiev J F 19 diioeıSij M___ 2 0 fjroı om . E 1 w\e(ovs elar'ıv HM oîıpavol~\ oi ovpavol J : ovvot in ras. E ” 0f] . . . efrat om . E 1 ırAelovs eîvaı E F H : eîvaı ırAelovs J, ırAelovs yeveırffaı LM
66
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE hem de oluşmamış olduğunu da öncelikle onun üzerine sorunları açarak söylememiz gerekiyor. Nitekim şöyle bakıldıkta gökyüzünün yalnızca tek olması olanaksız diye düşünülebilir: hem doğa gereği hem de sanatla oluşan, oluşturulan bütün nesnelerde kendi başına biçim farklı, madde ile karışmış biçim farklı. Nitekim kürenin biçimi ile altın, bronz küreninki farklı; dairenin biçimi ile bronz, tahta daireninki farklı. Nitekim kürenin ya da dairenin neliğini (to ti en einai) söylerken tanımın (logos) içine altın ya da bronzu katmayız, çünkü bunlar töze, varlığa (ousia) ilişkin varolanlar (onta) değil. Ama bronz ya da altın küreyi kastediyorsak, tek tek nesnenin dışında başka bir şey düşünemesek ya da kavrayamasak bile, yine böyle adlandırırız onları. Kimi zaman, sözgelişi tek bir küreyi kavramak istiyorsak, bunun böyle olmasına bir engel yok. Aslında burada da daire’nin varlığı ile şu dairenin varlığı arasında büyük fark olacaktır; biri biçim, öteki tek nesnenin maddedeki biçimi. İmdi madem gökyüzü duyulur bir nesne, tek tek nesneler öbeğine girse gerek, çünkü her duyulur nesne madde içinde bulunur. Tek tek nesneler öbeğine giriyorsa, buradaki gökyüzü olmak ile saltık anlamda gökyüzü olmak farklı olacaktır. Öyleyse bu gökyüzü ile saltık anlamda gökyüzü değişik olacak. Biri biçim, şekil olarak, öteki madde ile karışmış olarak. Bir şekil ve biçim olan her yerde birden çok tek tek nesneler ya vardırlar, ya da onların oluşmaları olasıdır. İmdi ister kimilerinin dediği gibi idealar varolsun ister bunların hiçbiri ayrı başına varolmasın, bunun böyle olması zorun ludur, çünkü tözü, varlığı bir madde içinde olan her şeyde, birden çok sayısız eşbiçimler olduğunu böylece görüyoruz. Dolayısıyla ya
67
30
278a
5
10
15
20
278*
n E P I OTPANOT A. 9
İ k fiev oîiv t o v t c h v vırok&fioı tis av Kal eîvaı Kal evbeyetrdaı Trkeıovs eîvaı ovpavovs' o-Keırriov 8e nrakıv r t t o v t c û v k ey era ı Kak&s Kal r ı ov Kak&s. 23 vat.
rö koyov
to v
a v e v r r js v k ıjs
K al r o v
fie v ev
ovv
r fj v k r/
r e k e y e r a ı , K a l e c r r a t t o v t ' â k t ] 8£ s .
k a ç
b e p iC a a v â y K t ] 8 t a t o v t o
T s k e ıo v s
erep ov
e îv a ı
r r js
e îv a ı
rov
p o p (f> r js
K a
23
a k k ’ o v d e v f j r r o v o v - 25
koctp ov s, o v b ’ e v d e y e r a ı
y e v e c r d a ı ı r k e ı o v s , e îır e p o v t o s e £ â ır â c r r js e c r r l r r js v k r js , a tcn rep a )8 t 8 e [ j . a k X o v i a a ı s t o k e y
e c r r ıv .
e c r r ıv fı y p v ır o r r js K a f m v k o r r js r fj
y p v n o r r jT i
v o ır o ovr âv
ç-a p £
?/ c r a p f ,
K al
v -ır & p Ç e ıe v
e lr j y p v n o v o v r
6p<ûTT(ı>
et
6p . e v o v
ev p ıv l
e£
fj
a ır a c r & v
ra v rt)
rö
t& v
crâpK es
K al
oora,
o ctt& v a v d p a n ro s y e v o ır o e v b iy o iT O
t i û s 8 e
r ıv ı
v k t],
ö .k k ’
e£
ovpav&
a ır â c n js ,
rö
âkkov
okcos y a p
to v tcû v
v ır a p y o v c r r fs r ı v o s v k r ] s . K a l r & v e k r r js v k r js '
e îv a ı
6 8’
ovbev
o c r ıo v
h.v
r r js
ye-
30
a k k ’
<2
crap-
â b v v â ru > v o v tcû v o ı c r a v - 35
a v O p o ıır o v . e c r r ıv
ev bey eraı
fj o v e r ia
y ıy v e c r O a ı
e v 2 78** p.r)
o v p a v b s e a - r t ]x e v t & v K a d ' e K a a r a
a k k ' e l fu ] eK f i o p ı o v p .e v
ovöev
e/c- - n â a r j s
el
b ıa k v d r jv a ı,
av
]x fı a
o p .o ıa > s 8 e K a t e t r
k o s K a l T râv rcû v t & v ovk
e c r r ıv v k rj
çrapK & v
ypvnov,
e v ö e ^ o ı r o y e v e c r O a ı.
e c r r ıv v k t]
et y a p
e o r a ı b r jk o v . c r a p K i, K a l
e îv a ı
av r&
e r e p o v e c r r ıv , o v f i e v r o ı o v r ’ a v
y o ır o y e v e c r d a ı ır k e ıo v s , 8 ta rö
a v r r js
ovpav&
c r v v e a r r jK e v
K al
T& be
t& 5
e h ) aAAo s o v r ' â v e v b i -
ır a c r a v r f] v v k r jv T r e p ıe ık r jc fr iv a ı 8
rov rov .
k e ı ı r e r a ı a p a t o v t o b e î £ a ı , o t i e £ â ı r a v r o s t o v c fıv c r ı- 8 kov
K al
a l< rO t]T o v
c r v v e a r t jK e
e îır c o fie v
8e
ir p a
5^ $ S v tiîJF Kal ( i ) om . M 22 eîvaı om . E , pon. L 2 3 o3v om . E 25 t a n H M t o v t om . 2 7 öo-ırep] & < r ır tp K a l F 28 l a a s om. F H e c r a j ro' A e y d n ev ov JF H yap] ı r e p L 31 &v J F H r : om. E L M 3 2 ei] eî F 3 3 gA.i) i ı r r l H M c r a p ı c û s om. E 1 3 4 K a l E J F H S P : «al 4k L M E 2 y iv o tr o S p 3 5 SAAov eîvaı H L M 2 7 8 b2 v \ y rıvl F , r r j iİKrı H t o İ t u v e’v5e'xeTaı ju^Sev F y ( y v t a 6a t E J L S P : y t v t < r 8a ı F H M 3 T i v i s om. E îs K a tr T o v M 6 t u / (1 ) om. E 7 v p o t ıK r \ < p e v a ı L 8 t o v t o E L S 1 : a v r b t o v t o 4>r S ıin E LS1 9 K a l B o n itz : z ı oSvEL:
p o st H
o îıp a v o v s
K a l t o v libri
68
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE birden çok gökyüzü vardır ya da birden çok gökyüzü olması olasılığı vardır. Demek ki bunlara bakarak birden çok gökyüzü olduğu ve gökyüzünün birden çok olma olasılığının bulunduğu kabul edilebili yor. imdi, yerinde söylenen ne, söylenmeyen ne, bunun yeniden incelenmesi gerekiyor. Maddeden bağımsız biçimin tanımı ile madde içindeki biçimin tanımı farklıdır denmesi yerinde; hem de doğru. Ama bu yüzden evrenlerin çok olması için hiçbir zorunluluk olmaz; buradaki evren maddenin bütününden oluşuyorsa -k i öyle zaten-, çok sayıda evren olması olası da değil. Kastettiğim şey herhalde şöyle açıklığa kavu şacak: basıklık, burnun ya da etin belli bir hükümlülüğü ise ve et bu basıklık için madde ise; bütün etler tek et oluştursa ve basıklık bununla oluşsa, başka hiçbir basıklık olmaz, oluşması da olası ol maz. Aynı şekilde insan olmak için madde et ile kemikler ise, etin tümünden ve kemiklerin tümünden, bunların ayrılması olanaksız olacak şekilde, bir insan oluşsa, başka bir insanın olması olası olmazdı. Öteki nesnelerde de bu böyle. Genel olarak varlıkları, tözleri maddesel bir taşıyıcının içinde olan nice nesne varsa, bunların hiçbirinin bir madde olmaksızın oluşması olası değil. Gökyüzü ise hem tek tek nesneler öbeğine giriyor hem de maddeden oluşan nesneler öbeğine. Ne ki o maddenin bir parçasından değil, bütününden oluşmuştur. Gerçi kendi başına gökyüzü olmak ile bu gökyüzü olmak biribirinden farklıdır, ama yine de başka bir gökyüzü olamaz, birden çok gökyüzü olması da olası değil, çünkü maddenin tümü onda toplanmıştır. Şimdi şunu göstermek kalıyor geriye: gökyüzü doğal ve duyulur cismin bütününden oluşmuştur. İncelediğimiz şeyin bizim için daha
69
25
30
35 278b
5
I1EPI OTPAN O T A. 9 ıo t o v r l k e y o p e v
e ıv a ı rov o v p av ov
K al ıro cra ^ & s, İv a p .a k X o v
f j p î v b r jk o v y e v r jr a ı r b j^rov/zevov.
e v a f i e v o v v r p o n o v o ııp a -
v o v k 4y o jj.e v r r jv o v a ı a v r r jv r r js i< r\ ârr]s r o v ı r a v r o s tt e p ı
fj
ıra v ro s'
(pvsriKov r ö
el(o û a p .ev
15 K a k e îv
S’
tp o p â
to v
acrrptüv âkkcos
av
T pon ov
trav râs,
<5
ovpavov
rö
io ~ )(â r q s
avvearâvaı
ic r y a r o v
Kal
âva>
to
rrav
d e îo v
rû
yâp
ovpavû
yap
okov
tü )V ,
to v
avTÖ
Kal
â ır k & v
fj
e£
Kara
ovöev âv
ovk
ovbe rö
â ır ö
e îr ) .
rov
tte p ı-
rö
Kal
cr&p-a
ır a v
râv
e v ıa
Kal
e ı v a ı
Kal
İti
v ttö
8’ rr js
e la > d a p .e v
T avra,
ır a p a
fx e v
ovk
av
8’
k i-
ron os"
tö v
Kara
( fi v t r ıv .
ovk ap' e a rı
rov
ovbe (â k k o ı
e ıc r iv ,
yâp
ovk
(J>vo-ik6 v ,
r& v
r& v
to tto v .
crvvöe-
ovv
p .e v
b e b e iK r a ı
p.r\v
âkka
Kara
v c p ır r r â p ifv o v . avr& v
T iv l
ır a p a r\v
bvvaröv ovdev t& v
p .r f r '
y e v e a ö a ı.
(f>ep6 p . e v o v
yap
akka>
ro v rto
â kk’
fj
l^ e ıv .
tö
tö
cr&\J.a
o -to / i.â rc o v
avrov
âvâyK Tj
b ıa
iv b iy je c r B a ı
kvkâö)
yap
e ft ] c r a v
e£a>
fx.r\r
T o ın tb
â ır a v r o s
< f)v(rıv
hvvarov,
e îr r e p
e£
tte p u p o p a s
e ıv a ı
p erakk⣠aı
e ıv a ı
o v p a v o v < r& /xa .
ovpavov
fj
ovpavov, rö okov
a lc r d r jr o v
e c r ^ a n js
rö
tov
ır e p i(f)o p â s
a ır k & v
fietrov
yâp
ır a p a 6
r& v
iv b e ^ e r a t
< p v (rıv p e v
âkku>
r r js
< p vcrıv
tto i), < rıv
eo -^ â r r]
r j k ıo s
K al
to v
nâkıcrra
Ib p v ırö a C
ır e p ıty j 3p .ev o v
ır e p ıe x p ıi* v o v
e ır r ıv
âvâyK T)
o rı
to
crSıpa r f j
cn kr)v r] to
e ı v a ı f i r j b e v e£a> a r& p M t ö v 25 e l
35
Trepi(popci
T p ı \ & s brj k e y o p . £ v o v ■rijs
279a
Tt}
ovpavov.
21
30
iv
e v v e le ?
to iv
ır e p ıc p o p a s '
icr^&Trf
tö K al
y a p T avra iv
Kal
k e y o fie v
20 i a ^ â r r j s
yâp
iv w
ovpavov,
& kkov
21 ye ıv
cr& fia
o h c e ıo t
ro -
Kara
ecrraı ( p v c r ıv
akko
â ır k & v
a v a y K a îo v
a & p .a e£ co
ır a p a
e ıv a ı
e l b e fır/ t & v a ı r k & v , o v b e r & v p . ı k t & v
roû
âvâyK T]
14 tluBafiCV . . . 17 toû ıravTi s om . L. to (2) om . F 15 r a r] m pl H 16 p o st TpAırov add. tpa/ıtv M 18 İarp u v om. E 1 21 toû E L T S P : toû xavrbs $ rd (2) Qm. J 23 Ka\ S p ut v id ., B o n itz : «al toû lib ri 24 4v$cxtra l S 1 26 avayıccûov H 28 phv om . E 39 avrov E 30 iırl in ann m utatum E 1 to û ] ToûSe rov F 33 Tovl rb fiiv F &\\m âvayKoSov F 35 Sp’] e n F errrl v e l itrriv J H L M r : tarat E F S »
70
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE anlaşılır olması amacıyla, ilkin, gökyüzünün ne olduğunu, hangi 10 anlamlara geldiğini söyleyelim. Birincileyin, bütünün en dış çemberinin varlığına ya da bütünün en dış çemberindeki doğal cisme gökyüzü diyoruz. Nitekim en uçta ve en yukarda, tanrısal her şeyin orada kurulduğunu iddia ettiğimiz yere gökyüzü demeye âlışagelmi- 15 şiz. İkincileyin, içinde Ay’ın, Güneş’in, kimi gök cisimlerinin16 bulunduğu, bütünün uç çemberiyle süreklililik, oluşturan cisme . gökyüzü diyoruz; çünkü bunlann gökyüzünde olduğunu söylüyoruz. Yine bir başka biçimde, en uçtaki çemberle sarılan cisme gökyüzü diyoruz. Nitekim gökyüzüne “bütün”, “her şey” diyegeliyoruz. 20 İmdi madem gökyüzü üç anlamda kullanılıyor, en dış çemberle kuşatılan bütün, doğal ve duyulur cismin bütününden oluşur; bu zorunlu, çünkü gökyüzünün dışında hiçbir cisim yoktur, olması olası da değildir. Çünkü en dış çemberin dışında doğal bir cisim olsa, bunun ya yalın bir nesne ya da bileşik bir nesne olması; ya 25 doğaya göre ya da doğaya aykırı durumda bulunması zorunlu. İmdi bir yalın cisim olamaz, çünkü dairesel yer değiştiren nesnenin kendi yerini değiştirmesinin olası olmadığım göstermiştik.17 Onun ortadan çevreye gitmesi de olanaksız, ortaya düşmesi de olanaksız. Öy- 30 leyse orada doğaya uygun olarak bulunamaz (onların kendilerine özgü yerleri başka); doğaya aykırı olarak bulunsa dıştaki yer başka bir cisim için doğaya uygun olacaktır. Oysa buradakiler dışında başka bir cismin varolmadığını söylemiştik. Demek ki gökyüzünün dışında bir yalın cismin varolması olanaklı değil. Bir yalın cisim 35 yoksa, bir bileşik cisim de olamaz. Çünkü bileşik cisim varsa yalın 2 7 9 a
71
279a
nEPI OTPANOT A. 9
yap eıvaı kal r a â ırk â rov fj.tK.TOX) ovros. a k k a pr\v ovbe y a ’tcrdaı bvvarov• î/roı y a p Kara
i v â ır a v r ı
yap
( fta a ıv
to itû )
<Ş p j ] be
bvvarov
iv v n & p y e ı
â p ıd p o s
e a r ıv .
Öe r o v
e£a>
X povos ia r lv
(3 o k r )
a â tp a "
bvvarov
K tv r ja ıs
K evov b’
S’
earl
avev
y e v e a d a t'
iv
\p ovos
a w p .a r o s
< f> a v eg o v a p a o t i o v r e t o t t o s o v r e
rr\v
crn adrj
b td ır e p o v r
i£ a > rd r< ı}
ttjv
K e a r d r r jv b ı a r e k e t r o v Qeitı> s e < f> d e y K r a ı
e ıv a l
ovk
*5
o v p a v o v b e b e tK ra ı o r ı o v t ' e a r ıv o i r ' iv b e ^ e r a ı
e£a> âev
vrrep
Kal
8’
< f> v a iK o v
iv
rom a raiceî
a v r e t v o ı e ı y r \ p â a K e ıv , o v b ’ i a r l v
tcü v
koC bora
a û / ıa ,
K iv r ja e u s '
y e v e a d a ı a co p a .
Xpdvos
vvapÇaı
ira p a
o v b e v o s o v b e p ıa
r e r a y p e v u tv
a p ia r r \ v
fy o v r a
â rra v ra a iû v a . r& v apxauov.
Kevov o v r e
T te ^ v n e v , o v r e
< f> op dv, a k k '
Ça>T]v k a l
r r jv
p ıe r a a v a k - 20 a r ır a p -
( k o .1 y a p r o v r o r o v v o p a . rö
yap
rekos
rb
ıte p ı-
eyov töv r r j s e K a a r o v f a r j s xpovov, ov fj-rjdev efa> Kara ( j ) v a ı v t alatv e K a a r o v KeKkrjrat. Kara rov avrov Öe koyov K a t rö t o S *5 ıravrbs ovpavov r e k o s kal rö rov Kavra xpovov K a l rrjv arreı2 7 9 * 3 ""“p i
72
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
cisimlerin varolması zorunlu. Demek ki, orada hiçbirinin oluşması da olanaklı değil. Nitekim yadoğaya göre olacaktır, ya doğaya aykı rı;'yine ya yalın ya bileşik. Dolayısıyla yeniden aynı uslamlama geçerli olacaktır. Aslında olması olanaklı mı diye sormak ile oluş ması olanaklı mı diye sormak hiç fark etmiyor. Öyleyse bu söylediklerimizden çıkan şu: dışarda hiçbir cisim yok, hiçbir cismin kütlesi de oluşamaz. Çünkü evrenin bütünü kendine özgü maddenin bütü nünden oluşuyor; onun için madde doğal, duyulabilir cisimdir. Dolayısıyla ne şimdi birden çok gökyüzü var, ne vardı, ne de birden çok gökyüzü olması olası. Bu gökyüzü birdir, biriciktir, tamdırmükemmeldir. Yine şu da açık: gökyüzünün dışında ne bir yer var ne bir boşluk var ne de zaman var. içinde bir cisim bulunmayan yere boşluk diyor lar, öyleyse olması olanaksız. Zaman ise devinimin sayısı, ölçüsü. Ama devinim doğal Bir cisim olmaksızın olamaz.18 Gökyüzünün dışında bir cismin olmadığı, olmasının da olası olmadığı gösteril mişti. Öyleyse şu açık: dışarda ne yer var ne boşluk ne de zaman. Demek ki oradaki nesneler19doğal olarak bir yerde değildir, zaman onları yaşlandırmaz, ötedeki yer değiştirmeye bağlı olanların hiçbirinin hiçbir değişikliği olmaz; nitelikleri değişmeden, etkilenime uğramadan, tüm ebedilik boyunca en iyi yaşamı, kendi ne yeterliği sürdürürler. (Bunun için bu aion, ebediyet adı eskilerce tanrıya ilişkin olarak kullanılmıştır. Her tek canlının, dışında doğaya göre hiçbir şey olmayan zamanını kuşatan son, her bir canlının aion u diye adlandırılmıştır. Aynı anlamda, bütün gökyüzünün sonu, bütün zamanı ve sonsuzluğu kuşatan son olan aion,
73
5
10
15
20
25
Ü E P I O YPAN O T A. 9 p ıa v ır ep ıey o v r e k o s
a îd v
rr\v eır(o v v }x ıav , a d d v a r o s
e a r ı v , a ır o r o v K a l öeîos.)
i i v p r r j r a ı , r o îs |xw a K p ı f i e a r e p o v r o î s 30 r e « a t Çrjv.
f ia t r ı
rö
ra
d e îa ,
t r o k k a K is
Ö eîov â p L e r â fik r jr o v
koli r o î s
e îv a ı
ey K V K k ıo ıs
-n p o fy a L v era ı
a v a y K a îo v
â k k o ıs
8’ a p .a v p & s , r ö
Kat y a p , K aO ân ep e v r o î s
ır e p l
a l e l e ı v a ı cl\jj
odev
e îv a ı
r o îs k ö y o ıs
on
rb
K al
ıra v
trp & ro v
a K p o r a r o v ' 0 o v r a >s e \ p v f i a p r v p e î r o î s elp r}p .ev o ıs. o v r e y a p â k k o K p e îr r ö v e a r ı v o r ı K iv ija e ı ( İ k e î v o y a p a v eırj O eıd rep o v ) o ıır 35 e x e ı (jy av k ov o v b e v , o ıır e v b e e s r& v a v r o v K akS tv o v b e v d s i a r ı v .
279 b
K aL â ı r a v a r o v
b rj
K iv r fa ıv
K iv e îr a ı
evkoym '
T sd v ra
yap
e r a ı K i v o v p .e v a o r a v e k 6 r \ e l s t ö v o I k c îo v t o t t o v , r o v
o
a d fia r o s
'
5
be
k e y a tfie v
Kat a
a y e v r)ro s
rj
r a s r & v a k k a t v v ır o k r j\f/e ıs '
dıro8eı£ets
e p r jf ir jv yap
y e v rfro s
anopC at
&v
Koo'crt r a
ıo
b ı u > p ı a p .e v w v
ırp o re p o v
fW .k X .ov
ets
a ı ı r o s r d r r o s o d e v y p Ç a r o Kat
T o v r u tv ,
e ır j
r& v
ıre p l
T rıa ra
r& v ra
fte k k o v ra
b o K e îv
k6yu>v r jr r o v
ov rek ev râ.
p -era
rav ra
al y a p
iv a v r ım v
a jj.( p ı a ^ r ] r o v V T u > v
K a r a b iK a Ç e a d a ı
rj
ıro re p o v 1 0
b ıe Ç e k d o v r e s r& v
e la ıv .
i v a v t 'u a v
ap a
\e y jh ]< r e a r 6 a ı
be
f ] p .î v
Kal
ırp o a K T )-
b iK a ıd fia r a . av
7r a v -
b e k v k \ ( i>
rb
yap
v n â p y o i'
K al
8eî S ta trıjra s a k k ' o v k a v r ı b İ K O v a e î v a ı r o i ı s / / . e k k o v r a s
r a k r j d e s K p ı v e ı v i K a v & s . — y e v â f i e v o v p e v o v v â ı r a v r e s e î v a ı
akka
o r ıo v v
y e v ö jie v o v
akko
r& v
ot p .e v
a îb ıo v ,
a v v ı a r a p .e v < ı > v ,
ot
ot 8e ( j> O a p r o v & a ı r e p 8’
o re
evakkaÇ
p-'ev
15 ourcos ore 8e a k k c a s e \ e ı ı > < f> d e ıp 6 p .e v o v , K a l r o v r o a l e 'ı b ı a r e k e îv
o v ru ıs,
K k e ıro s o
t & a ır e p
’ E ^ eV toç.
e ıv a ı (p â v a ı r& v
’ E ^ itc S o k A ijs
o ’ A K p a y a v rîv o s
Kal
H pâ-
rö p e v o v v y e v e a û a ı p ie v a î b ı o v . 8’ o p u > s
âdvvd roov.
fio v a
yap
rav ra
O ereov
e ik o y a ıs
37 ahi E L : âel 2 9 a/xavpws] afiavpirtpov L M , ipySpirepov S pT h . ut v id . 30 KaOdıtep y ip (om. /cal) H , yap om . F corr‘ 3 1 tpalveraı J 33 t o aKpArarov F t om. E , J a e g e r 34 Ktvi\(Teıev F hv om . F 35 avrov E 2 7 9 b 1 Kiveîraı] Ktytî S ?? fo rtasse re c te a kvkKikov E® 3 6 avros rıiıros om . F 1 &F 4 8i om . F 7 nepl om . jrcorr. g a/i
74
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE '
ebediyettir; adım hep varoluştan (aei einai) alır: ölümsüz, tanrısal olan.) Bu yüzden varlık ile yaşam, başka başka nesneler için başka başka ayrılmıştır, kimi için daha kesin kimi için belirsiz. Tanrısal nesneler konusunda kamuya açık konuşmalarımızda da sık sık, temellendirmelerle gösterdiğimiz gibi, tanrısal olanın, bütünüyle ilk ve en yüksekte olan olarak değiştirilemez olması zorunlu. Bu böyleyse dediklerimize uyuyor. Çünkü başka hiçbir şey devinim veren nesneden daha güçlü değildir (çünkü bu durumda o daha tanrısal olacaktır), kendisinde kötü bir şey taşımaz, kendine ait güzelliklerden hiçbirine gereksinimi yoktur. Onun durağı olmayan bir devinim sürdürmesi de ussal. Çünkü her devinen nesne kendi yerine gelince devinimi son bulur. Oysa dairesel devinen nesnenin deviniminin başladığı ve bittiği yer aynı. 10 Madem bunları belirledik, bundan sonra şunu ele alalım: gökyü zü acaba doğmamış mı, doğmuş mu; acaba yok olamaz mı, yok olabilir mi? Öncelikle başkalarının görüşlerini aktararak yol alalım. Çünkü birilerinin kanıtları, karşıtlarının sorularını oluşturuyor. Öncelikle karşıt görüşlerin uslamlama dayanaklarını dinlersek, söylenecek olanlar daha inanılır olabilecek, yargılarımıza daha az eleştiri gelecektir Kaldı ki doğru olanı yeterince değerlendirecek kişilerin doğrudan yargıç değil, yan hakem konumunda olması gerekiyor. -İm di herkes evrenin doğmuş olduğunu savunuyor, ama bunlardan kimi doğmuş otan evrenin ebedi olduğunu, kimi de bazı başka bileşik nesneler gibi yok olabilir olduğunu söylüyor; başkalan da dur durak bilmeden hep değişerek yok olduğunu, bunun hep böyle sürdüğünü ileri sürüyorlar, sözgelişi Akragaslı Empedokles ile Ephesoslu Herakleitos. İmdi onun doğmuş olduğunu ama yine de ebedi olduğunu söylemek olanaksız bir şey. Çünkü çoğu kez ya da
75
30
35
279b
5
10 ,
15
I1E P I OTPANOT A. 10 Sera itrl ırokk&v rı tt6.vtwv op&jj.ev vnâpy^ovra, ırepl be rovrov avfifiaiveı rovvavrîov Heva
aıravra ,yâp ra yıvöfieva Kal (frdttpo- 20
e n be rb jj-t] e%ov âpxvv roö wSı ey^ecv, dA A.’
âbvvarov aWa>s e^etı» Trporepov rov âıravra al&va, âbvvarov Kal fj.erafiâkkeıv eoraı yâp r ı aırıov, o el vırrjpye Trporepov, bvvarov av rjv âkkuts eyeıv ro âbvvarov a k k a s Hx*lv- €L Se Trporepov e£ aAÂ
el be
yeyovev, âvâyKt] brjkovarı Kaneîva bvvarâ eıvaı âkkeos i x eıv Kal p.r\ âel ovroas fyeıv, &>
âtreıpâKis rj
el 8e r o v r , ovk av eırj â(f>6ap- 30
el akken s eaye ırore ovr’
ei
bvvarov âkkeos fyeıv.
rjv be rıves fioıjdeıav eTn^eıpovaı (pepeıv eavroîs r&v keyovratv a(f>6aprov p.ev eîvaı yevopıevov be, ovk ecrrıv âkrjdrjs" ofjoıu>s yâp (ftam
roîs
ra
bıaypâfifiara
prjKevat Trepl rrjs yevecrecas, ovx
ypâ
Kal
(r
yevofxevov ırore, akka 35
bıbacrkakıas yâpıv ws p.âkXov yvtapıÇovruıv, &cnrep rö 8ta- 280“ ypap.y.a yıyv6fxevov Oeacrap.evovs.
rovro 8’ i
yoftev, ov rb avro• iv piev yap rfj Tronjcreı r&v bıaypap.pdrüiv Trâvrcov redevrıov eîvaı afia rb avro avpfiaıveı, iv be rats rovrcov âırobeığecrıv ov ravrov, d AA’ âbvvarov r a . 5 yap kafj.fiavofj.eva Trporepov Kal varepov vırevavrLa i a r ı v e f ârâ
araKTov eîvaı Kal rerayp.evov âbvvarov, âkk’ âvâyKrj
yeveaıv eîvaı rr]v x u>P^Cov
141.48
3
76
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE her zaman olanlara baktığımızda yalnızca bunu usa uygun kabul edebiliyoruz, çünkü bu konuda hep tersi oluyor. Nitekim görülen şu: doğan, oluşan bütün nesneler yok oluyor. Ö te yandan bulun- 20 duğu durumunun başlangıcı olmayan, bütün ebediyet boyunca, daha önce olduğundan başka türlü olması olanaksız olan nesnenin değişmesi de olanaksızdır. Demek bir neden olmalı; öyle bir neden ki, daha önce varolsaydı, başka türlü olması olanaksız olan nesnenin başka türlü olması olanaklı olmasını sağlasın! Evren daha önce başka türlü olabilen nesnelerden kurulmuş olsaydı, yani hep 25 böyle olan ve başka türlü olması olanaksız olan nesnelerden kurulu olsaydı, olamazdı da, oluşamazdı da. Ama evren oluşsaydı, bu nesnelerin açıkça başka türlü olmasının olanaklı olması, hep böyle olmaması zorunlu olurdu, dolayısıyla bileşik olanlar çözülecek, daha önce çözülmüş olanlar birleşecek şekilde sayısız biçimde ya böyle yinelerdi ya da hep böyle yineleyip durması olanaklı olurdu.
Bu böyleyse evren, bir zamanlar başka türlü olduysa da, başka türlü olması olanaklı ise de, her iki durumda da yok olmaz da olmayabile cektir. Gökyüzünün yok olmaz olduğunu ama yine de oluşmuş olduğunu savunanların bazılarının kendileri için seçtiği yardımcı da doğru değil. Nitekim onlar oluşmaktan, geometricilerin şekiller den sözetmesi gibi sözediyorlar, yani .gerçekten bir zamanki oluşmadan değil, yalnızca öğretim amacıyla, tıpkı oluşan şeklin görülmesi gibi, daha iyi bilinsinler diye.20 Oysa bu dediğimiz gibi aynı şey değil. Çünkü şekillerin oluşturulmasında, onların ortaya konulmasıyla aynı anda her şey vardır, ama bunların kanıtlamala rında aynı şey söz konusu olmaz, olanaksız bir şey söz konusu olur. Çünkü daha önce alınanlar ile. daha sonra alınanlar biribirine karşıt. Onlar, bir zamanlar, düzenli olmayanlardan düzen içinde olanların oluştuğunu ileri sürüyor; aynı anda aynı şeyin hem düzen li hem düzensiz olması ise olanaksız, tersine bir oluşun ve ayrı bir zamanın olması zorunlu. Oysa şekillerde hiçbir şey zaman içinde ayrılmıyor. ,1 imdi gökyüzünün hem ebedi olması hem de oluşması olanaksız,
77
30
35 280a
5
0
s 8oa
n E P I OTPANOT A. 10 a v r o v a jji
â 'ıb ıo v
e ıv a ı- K a l
y e v e c r Ö a ı,
c fıa v e p ö v .
rö
b’
\ a £ < r v v ı a r d v a ı K a l bıakveıv o v b e v â k k o ı 6r e p o v t t o k i v
to r r]v
K a r a c T K e v â Ç e ıv p o p < f> fjv ,
15 e£ â v b p o s
ır a îb a
b r jk o v y a p
re
öre
â tb ıo v
eıc t r a ı b o s
pev
a k k r jk a
K ara
rovs
rov
b ıa d itr e u ıs e K a r e p a s a lr ı& v r a ı r b
20 a & p a
crv v e^ es
ov
ore
pev
ovpavos,
ovk
b ıa O e a e ıs
av
o
â v a K a p ır r e ıv
ov ros
25 cröat de t v ı r i ı p y e v ov^
pâkkov.
H kcos ev bs
b v v a r o v , e a r a ı b r jk o v e n
râv
boKeî K a l
a
b ıa r e k e îv ,
m c r ır e p
rı
& ar
ev
r r js
at
K al
/u f]
8’
n örep ov yap
Tijıxal
y ev e-
p i f .y e v o p iv r jv
â ır e ıp c o v
e le r i
akk'
ır p 'ıv y a p
fjv
< f> O ap fjv aı
Kat
K ocrpos
ia r ıv
rovro
r&
ak-
ol
to o k o v
el
ecri
a v a r a c r ıs ,
ov
a v r ıj,
kal
v arepov"
â y ev T ]T o v
fj
ov%
8’ e K e C v c o s b ı a r ı O e r a ı
öre
âbv v arov
K al
K al
o to ır o '
e lp r jK Ö r a s ,
yevopevov
ırpö a i ı r o v
p r jv
a kk ’
a v a r a a is
y ıy v o ır o
akka
be\ ead aı
3°
pev fj
y ıv o p e v o v
ore 8’ e î v a ı
koyov
e î v a ı ( p a p e v p e r a ( 3d k k e ı v
o îo v r
be\ eraı
8’
to
av rov .
okov
n ocrpos
p e r a fta k k o v r a
e v a v r io v .
ov rcos
K a l b ıa K eK o a -fjL T iT a ı, f j 8e r o v
âkka
c r v a r a a ıs ,
rovrov
t)
dvbpa
orot^etcoı» a v v ı o v r c o v
r& v
rd£ıs y ı y v e r a ı K a l
K al
pev
r ıs
el
o t l K al e ls
fı r v x p v ( r a k ıo s
av rov
& < n rep
ev ake a r lv
ov rcav
ev-
âbv v arov r ıv e s o îs
K al
fj ev-
yevopevov
e k e t yap
(j)T)
o v p a v o v y e v e c O a ı p e v , o v p r jv a k k ' e c r e o -d a î y e r b v k o ı ır b v
â el xpovov.
ı r p o s o v s < f> v aiK & s p e v ı r e p l r o v o v p a v o v p o v o v eîprj-
r a ı , K a d o k o v b e ır e p l â ı r a v r o s a K e ^ r a p i v o ı s e a r a ı K a l T repl r o v r o v b îjk o v .
^8ob
T Jp ârov K al
< f> 0 a p r a
8e
b ıa ıp e r e o v ka
l
irdi s
a < j> 6 a p r a ■
â y e v r jr a
ır o k k a y & s
K al yap
y e v r jr â
< f> a p e v n
keyopevcu v,
p r j b e v b ıa < f> ip r] ı r p o s r b v k o y o v , â v a y K t ) r r j v b ı d v o ı a v
K av
â o p ıa r u > s
11 alrrov p o st âtSıov pon. JF S/t’ om. L, a n te avrov pon. HE3 trvvtarivaı F1 1 6 K a l om . F 3 3 yıvifitvov F 2 5 w pus avroiıs E1u t v id . ( s u troqu e loco d eletum ) 3 6 iSvraıv EJFSC: Svrav râv Kİtrftav HLrE2, İvruv Kİ
E1
k 4yo(itv E ! H
a »al fi
78
k4 v] ko! E 1
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE bu açık. Ne ki onu dönüşümlü olarak kurmak ve çözmek de, başka başka şekillere girmesine karşın onu ebedi kılmaktan başka bir şey değil; tıpkı bir çocuktan adamın oluşması, bir adamdan da yine bir çocuğun oluşması, varlığın ve yok oluşun dönüşümlü sürdüğüne inanılması gibi. Nitekim açık ki, öğeler biribirileriyle birleşirlerken öyle rastgele bir düzen ve birleşme olmaz, tersine daha önceki gibi olur bu; özellikle de bu temellendirmeyi savunanların, her kipte karşıtlığı neden olarak görenlerin görüşüne göre böyle olur. Dolayısıyla cismin bütünü sürekli olmasına karşın bir öyle bir böyle kurulmuş, düzenlenmişse ve bütünün bağlantısı evren ve gökyüzü anlamına geliyorsa, evren oluşuyor ya da yok oluyor değildir, yalnızca onun kipleri oluşuyor, yok oluyordur. Genel olarak oluşanın yok olması ve bir olmasına karşın varlığa dönmemesi olanaksız. Çünkü o oluşmadan önce, olmadığı için değişmesinin olanaklı olmadığını söylediğimiz bağlantısı her zaman önceden bulunuyordu. Sonsuz sayıda evren varsa bu pekala olası. Ama bunun olanaklı mı, olanaksız mı olduğu daha sonra ortaya çıkacak. Nitekim kimileri var, onlara şu olası görünüyor: oluşmamış olan nesne yok olabilir, oluşmuş olan nesne yok olmadan sürebilir, sözgelişi [Platon’un] Tim aios’un da bu böyle. Orada deniyor ki, gökyüzü oluşmuştur, ama yine de geri kalan zaman boyunca hep varolacak tır. Bunlarla ilgili olarak şimdilik yalnızca doğa bilimi açısından gökyüzü üzerine konuştuk, genel olarak her varolan üzerine incele me yaptığımızda konu açıklığa kavuşacak.
15
20
25
.
30
11 Birincileyin, oluşmamış olanlar-oluşmuş olanlar; yok olabilen- 2801 - ler-yok olamayanlar derken kastettiğimiz ne, bunu ayırmak gerekiyor. Çünkü bunlar çok anlamda kullanıldığından ötürü,
riE P I OTPANOT A. 11 Zy€ıv> uv T ıs tû> bıa ıp o v p .iv a > tcli'
a h r jk o v
k e x ^ e v .—
yap
K ara
Ae y e r d i 8’
380*
ıroAAa^ûs wî
n o Lav
(j>vcnv
a y ev rıro v e v a fie v
â h ıa ıp ir ıa
avrü
XPV~
( r v p f t a ıv e ı
rp ö ır o v
rö 5
e a v rj r t v v v
ırp o T e p o v ju y o v a v e v y ev e c re c o s K a l fie r a ft o K r js , K a d a ır e p e v ı o ı
rö a ır r e a - d a ı K al rö K iv e îa B a ı k e y o v c r ıv ' o v y a p e î v a ı y ıv e c r d a î e v a 8’ e l t i
tpacrıv a ır r o p e v a v , o v b e K iv o v p .ev o v .
evÖe^d/ıev o v
y ıv e a r d a ı rj y e v e o O a ı p rj k o r u r o /a oicos y a p K a l t o v t o â y e v r j r o v , ro
o rı evSe^ eraı y ev ecrO aı.
e v a 8’ e l t i oAcos a h v v a r o v y e v e a ö a ı ,
&o f f öre p k v e î v a ı öre b e pr\. fj y a p
(rö S5 a h v v a r o v k e y e r a ı b ıx & S .
r <3 /xr) aArjöes e î v a ı e i ı r e î v
p a h ııo s p r jh e
o r ı y e v o ır
r a x ı> fj koAcos.)— röı; a v r o v
j) r û fU]
&v,
b e rp â ıto v
K al rö
y ev r jr u v e v a p e v e l p y o v ır p o r e p o v v o r e p o v ec r rıv , e ı r e y e v o p e v o v 15 (İr
& vev r o v y i v e o 0 a ı , öre p .ev pj\ o v , ı r a k ı v
S’ o v
e v a 8’ eı
b v v a r o v , e î r e r û aAjjfleî h ı o p ı c r ö e v r o s r o v b v v a r o v e î r e r û
pa-
Sıcos1 e v a b 7 e a v fj f) y e v e c r ıç a v r o v eıc r o v p f j o v r o s e î s r b o v , etr’ yht] ovro s, 8 ıa r o v y ı v e o d a ı 8’ ovro s, e î r e K a l p r j ı m o v r o s , aAA’ 20
e v h e x o [ ie v o v .
«aî
t p d a p r o v 8e K a l
a tp & a p ro v
m a a v r o iS '
e ı r e 20
y a p TrpoTepdv t i o v v o r e p o v rj p rj ecrrıv fj ev8e^ eraı p.f} e î v a ı , (jiO aprdv
Ao v ,
e î v a ı (jia p e v ,
e ır e p y .
e a r ı 8’
e îv a ı
p .ev o v
p.r)
p a h ım
a
o
ov öre 8e
p.r) o v ,
eîre cf)6 e ı p 6p .ev 6 v ore koi rö 8ıa t o v
av rös
eîv a C
(fcap-ev,
o eııroı av rıs Aoyos* fj y a p o îo v
ras
â ıf i â s ,
i t ore
Kaı
p .era [ 3 â \ -
ev8exoaAAcos rö
eri
ev
av ev
orı
av ev
(f>0 o p a s rov
öre
r o v 25
fiev
ır p o r e p o v o v o a ı v o r e p o v o v k e i o ı v ' fı t o ov p e v b v v a r o v 8e prj 4 aıs om. J 5 SrjAov E 1 aînip L r : avrûv E $ S * 6 r&v rp iırov M ihv j 5] *< J rec’ 8 oü] oiıSe F S l yeve&Baı E ı o y(vf
80
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
kavramca hiçbir ayrım yapılmazsa, pek çok ayrımları olan şey ayrımsız olarak kullanılırsa, düşüncenin belirsiz kalması zorunlu. Nitekim bu durumda söylenen şeyin hangi doğayla ilgili olduğu, hangi anlama geldiği belirsiz kalıt -B ir anlamda şuna ‘oluşmayan’ denir: daha önce yokken, oluşma ve değişmeden bağımsız olarak şimdi vardır, sözgelişi kimileri bitişmek ile devinmeye böyle diyor, onlar bitişen ya da devinen bir nesnenin oluşunun olmadığını ileri sürüyorlar.21 İkincileyin, oluşması ya da oluşmuş olması olası olan bir nesne var değilse, bu anlamda kullanılıyor. Çünkü aynı şekilde bu da ‘oluşmayan’, nitekim oluşması olası. Üçüncüleyin, kesinlikle oluşması olanaksız olan, dolayısıyla bir varolup bir varolmaması olanaksız olan bir nesne için kullanılır (‘olanaksız’ sözcüğünün de çifte anlamı var: ya bir şeyin olduğunu söylemek doğru değildir, ya da bir şeyin olması kolay, çabuk ya da iyi değildir, bu anlamlarda kullanılır). ‘Oluşan’ da aynı tarzda, bir anlamıyla şu: önce yoktur, sonra vardır; bu ister oluşan bir şey olarak, ister oluşmadan bağımsız olarak olsun, bir zaman yokken yeniden varolan bir nesnedir, ikincileyin şu: ister oluşması olanaklı ister oluşması kolay diye doğru olarak belirlensin, oluşması olanaklı ise. Üçüncüleyin, onun oluşu varolmayandan varolana gidiyorsa: bu ister varolanın oluşması yoluyla zaten varolsun, isterse henüz olmasın da, olması olası olsun. ‘Yok olan’ ile ‘yok olmayan’ için de bu böyle. Daha önce varolan bir şeydir, daha sonra yoktur ya da olmaması olasıdır, bu nesneye ‘yok olan’ deriz: bu ister bir zaman yok olan ve değişen bir nesne olsun ister olmasın. Kimi zaman ise yok olma yüzünden varolması olası olmayan nesneye ‘yok olan’ deriz. Ayrıca kolay yok olan ya da kolay yok olacağı söylenebilecek nesneye de ‘yok olan’ deriz. ‘Yok olmayan’ için de bu böyle: ya yok olmadan bağımsız olarak bir vardır, bir yoktur; sözgelişi bitişmeler yok olmadan bağımsız olarak önce varoldukları halde sonra olmazlar. Ya şimdi vardır ama
81
5
ıo
15
20
25
28ob
nEP I OTPANOT A. 11 e îv a t, rj Kal o v k eo-op.evov ır o r e , vvv 8’ o v
e î, K al rj
30 a
6 e s elıretv o n e î, o v b e
T avra
â ır r e a ö a ı.
■ rö
K upta)?, r b o v p e v , â b v v a r o v 8e (p daprjvaı ovra>s
v trrep ov
pr]
ecf>6 appevoı>,
28ı a
1
a cfiö a p ro v
e îv a ı
rj
e v b e y e c r d a ı pr] e îv a ı
ev b e ^ ö p e v o v b * v o r e p o v
prj
be
p a k la r a
u ıa r e vvv ov
[17 K at rö prjıro} eîvaî\.
k e y e r a ı 8r
Kal r ö prj p a b icos < pdeıpopevav.
el br) ravO' ovr coş eyeı, crKeırreov irSıs key op ev ro bvvarov Kal âb v v arov ro r e y ap Kvpuorara keyopevov a(pdaprov rQ> pr) bvvacrdaı •
29 t) K a l J S C : fı E F H L M r «T] eî vvv F 3 0 (pBaproi J F M r :
82
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
olmayabilir de veya bir zaman gelecek olmayacaktır ama şimdi vardır. Çünkü sen varsın, bitişme, temas da var, ama bir zaman 30 gelecek o zaman senin olduğunu söylemek doğru olmayacak, bu temasın olduğunu söylemek de doğru olmayacak. Ne ki asıl anla mıyla şuna denir: varolandır, şimdi varken daha sonra yok olacak ya da varolmaması olası olacak şekilde [ya da henüz yok olmamıştır, daha sonra yok olma olasılığı vardır, bu şekilde] yok olması olanaksızdır. Yine, kolayca yok olmayan nesneye de ‘yok olmayan’ denir. 28 l a İmai bunlar böyleyse, biz ‘olanaklı’ ve ‘olanaksız’ ile ne kastedi yoruz, bunu ele almak gerekiyor. Asıl anlamıyla yok olmaz dediğirtıiz, yok olamaması nedeniyle öyle olandır; “kimileyin var, kimileyin yok” olamayandır. Oluşmayan da şuna denir: oluşması olanaklı değildir, öyle ki daha önce yokken daha sonra varolamaz, sözgelişi S [bir dairede] paralel çaplar. İmdi biri [yüz stadn ] yürüyebiliyor ya da bir ağırlık kaldırabiliyorsa, hep en çoğuna göre kullanıp, sözgelişi yüz talant23 kaldırabildiğini ya da yüz stad gidebildiğini söylüyoruz (aslında en yüksek olanaklı ise, onun içindeki parçalar da olanaklı), görünen o ki, olanakhlığı amaca göre, en yükseğe göre belirlemek 10 gerekiyor. İmdi belli bir en yükseklik için olanaklı olan, onun parçalan için de olanaklı olur, bu zorunlu: sözgelişi yüz talanı kaldırabiliyorsa iki talant da kaldırabilir; yüz stad yürüyebiliyorsa, iki stad da yürüyebilir. Olanaklılık en yüksek olanla belirleniyor. Bir 15 nesne belli bir yüksekliğe ulaşamıyorsa, onun daha çoğuna da ulaşamaz, sözgelişi biri bin stad gidemiyorsa bin bir stad da gidemez, bu açık. Ne ki bu bizim kafamızı karıştırmasın. En yükseğe göre amaç olarak asıl olan olanaklının belirlenmesi yeter. Belki biri karşı
83
yap
rts
ev araC rj
a rd b ıo v
n al r& v
A. 11
hv
rö Ae^fleV* ° yap
ws
k v rb s
o \f/e ra ı
bvvdpevos
I b e îv
a r ıy p fjv
K al
jie ıÇ o v to v
££eı
a ıc r ö r jc r ıv .
ro v k o y o v
b ıc u p tc rd c a y a p
ırp a y p a ro s
fj
yap
o \fn s
â v d y /c r j
ovk
ra
ov
jta k k o v o
riE P I OTPANOT
fj
y roı
v T r e p fio k r }. tov
to
ek arro v o î
jie y e d r j, fj akk
iv l yap
28ıa
akka
aK ovcraı
jiL K p o v
’
b ıa c p e p e ı
ovbev
op& v
\j/o c fıo v
ırpös
rrjs b v v d p e c os fj e n i
tov
k e y â jie v o v
v n e p iy e ı,
8e
fj
20
to vvü vtlo v
o r jk o v '
fj
jj.lv
T a ^ V T r js
fj
tov
i5
ır k e ıo v o s .
12
ALuıpL(rıxevcı>v 8e t o v t c û v kenreov rö ecpe^rjs. et 8?j eırrıv evıa 8v v arâ K a l (îv aı K a l p r j , â v a y K r j x P ° v o v rıv a âptcrâaı t o v nkelcrrov K a l t o v eıv aı K a l t o v p r j , keyco 8’ ov bvvarov 30 rö ■ n p a y jj.a eıvaı K a l ov bvvarov p.t) eıvaı
Kal
Kal
bvvarov
e£ vıroöeVetüs (keyco
8’,
yfrevbos
oîov
ro
Kal
ecrrı 8e rö
âkrjdes
rptyıovov
rö
abvvarov
pev bvo 5
opdas e x eLV> r “ 8e, Kal fj bıdperpos crupnerpos, el rabe), ea r ı 8* aırk&s Kal bvvaTa Kal abvvara Kal \frevbrj Kal akrjdfj.
ov
bf)
ra v ro
ka l abvvarov âırk&s.
ypevbos
pev,
ovk
ecrrı
\f/evbâs
re
ti
eıv aı
aırk&s
rö ydp ere ju,?j ecrrûra cf>dvaı ecrravaı abvvarov
be.
opoıcos
8e rov
Kidapı- 10
2 0 tur ev&raîıj t ıs L 2 t ov K a l J F H : ovk tiv E * ut vid. L r , /fal M p o st aAAa add. «a l H 2 2 post ISeîv add. 4) M 24 rov om. E 2 6 u 7 r f . . . 2 7 -nKeiovos om . E 1 2 8 t o ] t İ J , om. M 2 0 Suvarov S 1 «al (1) om. M S 1 XP^V0V rıv* E JL JP : rıva xpövov FH M 3 0 e t 31 hv F 31 Ka$' om . E * 3 2 öAAo rı Stiovv F 3 3 ael] alel E , el J 3 4 ou a n te ovk p o n . r F corr‘ 2 8 l b ı rb avrb L M r : om . E J F 1H S P 3 Sel 5 e Kal E 4 rb a n te Svvarbv et ^eûîos e t &\7)0es om . E ' J : h a b en t E 2F H L M S P 5 p o st oîov add. Kal EM âSvvarov om. E 1 6 avfifierpos] curvuıuerpos J , om. E 1 el râSe (2 ) h a b e n t L r : om. E F H M e t (sp atio re lic to ) J 8 ravriv FH M T t om . H t i om . F 9 âırKâs om . E 10 âfiolas Se E * L r : iptoıus Se Kal rb M , «a l t& solum J F H E 2
84
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
çıkıp, bu söylediğimizin zorunlu olmadığını ileri sürebilir. Çünkü 20 bir stad uzaklığı gören, onun içindeki büyüklükleri görmeyebilecektir, ama bir noktayı görebilen ya da bir fısıltıyı duyabilen kişi daha büyüklerini de algılayabilecektir. Ama uslamlama açısından bu önem taşımıyor. Çünkü en yüksek ya olanaklılık açısından ya da nesne açısından belirlenmelidir. Nitekim söylediğimiz şey açık: 25 görmede daha küçüğü görme en yüksek; yürümede ise daha çok niceliği yürüme en yüksek. 12
İmdi bunlar belirlendi; sırada şu var: kimi nesneler olma kimi nesneler de olmama olanağı taşıyorsa, olmak ve olmamak için en 30 yüksek bir zaman belirlemek zorunlu. Kastettiğim, içinde bir nesne nin herhangi bir kategoride olabildiği ve olamadığı zaman: sözgelişi bir insan, ak bir nesne, üç kulaç olan bir nesne, bunun gibi. İmdi belli nicelikte bir zaman olmasa, verilene hep daha çok eklense; yine onun karşısında daha az olan bir zaman olmasa, aynı nesne sonsuz bir zaman boyunca olabilecek ve yine sonsuz başka bir 28 l b ' zaman boyunca olmayabilecektir. Oysa bu olanaksız.
Şuradan başlayalım: ‘olanaksız’ ile ‘yanlış’ ayni şeyi imlemez. Kabullere bağlı olanaklılık, olanaksızlık, doğruluk, yanlışlık var (dediğim şu: sözgelişi şöyle şöyle olursa üçgenin iki dik açı taşıması 5 olanaksız; ya da şöyle şöyle olursa bir dairenin iki paralel çapı olması olanaksızdır); ama bir de mutlak anlamda olanaklı, olanak sız, doğru, yanlış şeyler var. Bir nesnenin mutlak anlamda yanlış olması ile mutlak anlamda olanaksız olması aynı şey değil. Nitekim . senin ayakta olmadığın halde ayakta olduğunu söylemen yanlış, ama olanaksız değil. Aynı şekilde kithara çalan, şarkı söylemediği" 10
|
I I
85
a 8ıb
n E P I OTPANOT A. 12 (tavra fiev fii] abvvarov.
a&ovTa 8e abeıv
râ 8’ S/xa karâvaı
(pâvaı \frevbos,
Kal KadrjaÖaı,
aAA’
ovk
Kal rrfv bıâ-
fierpov avpperpov eıvaı, ov p.6vov yf/evbos. aAAa sa l abvvarov. ov 8rj to v to v ia rıv vırodeadaı \frevbos «al abvvarov. 15 avfiŞaıveı 8’ abvvarov e£ âbvvdrov.
rov fiev ovv kaöijaâaı
K a l karâvaı a/xa exeı rrjv bvvafjt.iv, orı ore c x €l ^eıvrfv, xal TT/v krepav aAA’ 011%
aAA’ iv aAAû» XP°V,P" ( 'L ^ Tt dıretpov xP°vov *Xçt ^ c ıo va>v bvvafj.iv, ovk earıv iv aAAto ^pdva, aAAa rovö' &p.a. 20 cotrr’ eî r ı aıreıpov \povov ov (f>9aprov ia r ı, bvvap.iv e^oı âv tov fiif eıvaı.
eî ör) aıreıpov \povov [loru*], earta vırâp^ov
o
âfia
hvvaraı.
yeıav.
âp’
earaı re
aAA.1 eî /xr) abvvarov rfv, 25 fiaıvçıv.
Kal ovk earaı
Kar*. evep-
\Jsevbos fiev ovv avfj.fia.Cvoi av, orı \jsevbos ireOt). ovk
av
Kal
abvvarov rjv râ avfj.-
âırav apa ro ael ov aır\&s a
ofioıuis be Kal ayevrfrov el yap yevrjrov, ea r a ı hvvarbv )(p6vov rıvâ fxr} eıvaı— (fıûapröv pev yâp ia r ı rb ırporepov p.ev ov, vvv be p.î] ov t} ivbe\ofj.evov ırore {jarepov prj eıvaı- yevrjrov öî- 6 ev8e^ eraı Tipdrepov p.Tf eıvaı— aAA’ ovk earıv iv S> \povtp bvvarov 30 ro ael ov <2erre prj eıvaı, ovt aıreıpov ovre ıreırepaapevov kal yap rov ■neırepaap.evov yjtovov bvvaraı eıvaı, eîırep Kal rbv 32 aıreıpov. 25
3*
ovk a p a ivbexeraı rö avro Kat ev â e ı Te bvvaaOaı eıvaı Kal ael pir] eıvaı. aAAa /at/v ovSe rrjv dır6
abvvarov apa Kal del p e v r ı eıvaı,
1 1 fitv F M : om . E ' J H L r 13 avfifitrpov ora. E 1 tlvaı om . E H 14 ov Stj . . . afivvarov om . p r. F iarıv om . H 15 8’3 W) H E * iardvaı Kal jcaflijtröat H 16 İre om . H 18 î i 3>E2S ut vid. : 5 }/ E 1! ! 1
y p & v ta v t x e t
*X et XP^y o y
■K&rra ırp ajaı S ‘, fort. S
1 9 r o v & /ıa J ,
tov
a fta
a o %v H L M r S 1: om . E lJ F (sup ra p o sito -01) F a ı Î 4 E* iarlv om . E 'J F H S A İ . : h a b en t L M r Hara] îaraı E a a Svvarat E L S A İ . : Svvaraı, fii/ eîvaı 4 >r 3 3 Sri] ti E1 2 4 îjv om . H o v k • • . %v o m . E 1'2 a 6 el y ip ytıntriv Om. E 1»* 3 7 Ttpirtpov /ıkv Sv om . e t su p ra addidit E 1 u t v id . 3 9 Svvarbv rb 4 el i v in ra s. E 2 3 0 Hare fo rtasse secludendum 33 koÎ om . J l i t i J F S cS l : om . E H L M r
86
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
halde şarkı söylediğini iddia ederse yanlış, ama olanaksız değil. Ne ki aynı anda hem ayakta olmak hem oturmak; çapm paralel olması, bunlar yalnızca yanlış değil, aynı zamanda olanaksız da. Demek yanlış ile olanaksız aynı şey değil. Ama olanaksız olan olanaksız olana dayanıyor. Oturma ve ayakta durma olanağı aynı anda taşınır, nitekim kimi zaman biri kimi zaman öteki söz konusu. Ne ki aynı anda oturulacak ve ayakta durulacak şekilde değil, başka başka zaman içinde. İmdi bir nesne sonsuz bir zaman boyunca birden çok şeyin olanağını taşırsa, bu başka başka zamanlarda değil aynı anda olacaktır. Bir nesne sonsuz zaman boyunca yok olan olarak varsa, varolmama olanağı taşıyacaktır. İmdi bu sonsuz zaman boyunca böyleyse, olanaklı olan bulunmaktadır. Öyleyse aynı anda etkinlik halinde hem olacaktır hem de olmayacaktır, İmdi yanlış bir öncüle dayandığı için yanlış sonuç çıkıyor. Ama olanaksız olmasaydı, çıkan sonuç da olanaksız olmazdı. Demek ki her zaman olan her şey mutlak anlamda yok ölmayan bir şey. Oluşmayan da böyle. Nitekim o oluşsa belli bir zaman olmaması olanaklı olacaktır -yok olan nesne, daha önce varolan şimdi ise olmayan ya da daha sonra olmaması olası olan nesne. Oluşan nesne ise daha önce olmaması olası olan nesne- oysa içinde herhangi bir nesnenin hep olduğu, ama varolmama olanağı taşıdığı bir zaman yoktur: ne sonsuz bir zaman ne de sınırlı bir zaman. Nitekim sonsuz zaman boyunca olabilse, sınırlı bir zaman boyunca da olabilir. Demek ki aynı ve tek nesnenin hep varolabilmesi ve hep varolamaması olası değil. Değillemesinde de, yani hep varolmadığını söylediğimde de bu böyle. Öyleyse bir nesnenin hep varolması ama
87
15
20
25
30
I1E P I OTPANOT A. 12 8*
282°
e ı vat. 6fioîu>s 8’ ovbe y evrjröv bvoıv yap opoıv el abvvaTov 2 8 2 ®
rö vrrrepov avev rov Ttporepov vırâp£aı, iıceîvo 8 ’ abvvarov
vırâp^aı, Kat rö vcrrepov. &
r
ap' ovv el Kal âyevrjrov, ov be, rovr’ 25 2 8 2 1 2 vırdpxeıy E 2, înrâp^fiv M İKeîvo 5 ’] fl İKtîvo F 3 ûırapxf‘V 4 S’ E S 1 : 5’ fj 4>L 5 /nr)S' M a t i . . . 6 rb S' om . E 6 rov H Svvd/itvov F S P : Svvarbv reliq u i ivavriov (om isso ou) H ivavriov . . . 7 tlvaı in ras. E ™ 1 7 Svvarbv L E rec9 rov om . E *L 1 0 fiT] i t i E 1 ut vid. H S : fi)/ efij ael J M , /xij i t i tlij F L r ati &
88
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE yine de yok olan bir nesne olması olanaksız. Aynı şekilde oluşan 2 8 2 a bir nesne de olamaz. Çünkü iki kayramdan daha sonra gelen daha önce gelen olmadan bulunamıyorsa; öteki olmadan da berikinin bulunması olanaksız. Dolayısıyla hep varolan nesnenin bir zaman varolmaması olası değilse, onun oluşan bir nesne olması da 5 olanaksız. İmdi madem ‘hep varolabilen’in değillemesi ‘hep varolabilen değil’; karşıtı ise ‘hep varolam ayan, [yani hiç varolamayan]’, berikinin değillemesi de ‘hep varolamayan değil’, her iki değillemenin de aynı nesne için söz konusu olması zorunlu; yine hep varolan ile hep varolmayan [hiç varolmayan] arasında, olabilen ve olamayan bir orta nesnenin olması zorunlu. Nitekim 10 her ikisinin değillemesi onun her zaman olmaması olacaktır. Dolayısıyla ‘her zaman varolmayan olmayan’ nesne kimi zaman varolacak kimi zaman varolmayacaktır; aynı şekilde ‘her zaman olamayan’ nesne de kimi zaman olacaktır, yani olmayabilecektir de. O halde olabilen ve olamayan nesne aynı nesne olacaktır ve bu da her ikisinin ortasında olacak. Genel uslamlama şöyle: diyelim 15 ki, A ile B hiçbir zaman aynı nesnede bulunamıyor, ama her nesnede ya A veya T ya da B veya A bulunuyor. O zaman ne A ne de B’nın bulunmadığı her nesnede T ile A bulunur, bu zorunlu. A B’nın ortasındaki nesne E olsun. Nitekim orta karşıtlardan hiçbiri değil. İşte bunda hem F hem de A bulunacaktır. Çünkü her nesne 20 için ya A ya T, dolayısıyla E için de. Madem A olanaksız, T bulunacaktır. A için de aynı uslamlama geçerli. O halde ne “hep varolan” oluşan ya da yok olan bir nesnedir, ne de “hep varolmayân”. -Ş u açık: oluşan ya da yok olan bir nesne olsa ebedi olmaya caktır. Çünkü aynı anda hep varolma olanağı ile hiç varolmama olanağı olacak. Bunun olanaksız olduğunu daha önce gösterdik. 25 İmdi oluşmayan ama varolan nesnenin de, aynı şekilde yok
89
28aa
ITEPI OTPANOT A. 12 âv ây n r\
(Aiycû
â ıb ıo v
e îv a ı,
rö
a y e v r jr o v
5e
a y e v r j r o v jJİev
o
ro
p.rj
re
â y K i} a8 2 b rov,
e îv a ı.)
rj
rö
â ib ıo v ,
K al
â ıb ıo v e îr e
a
el
a ty ö a p ro v
K al
ei
k e y â p .e v a ,
ovk
â k r jû e s
tfv
K al
rö
a < f> d a p ro v
eKarepıa âKokovdeıv,
â fp d a p r o v ,
rj y e v r j r â v ' y e v r jr ö v
5a (f> d a p r o v '
âkk’
b r j, el
8e;
K vpm s
e lır e îv
â ıb ıo v ;
b r jk o v
â y e v r jr o v ,
K al
e îr e
8e Kat
SpurpLO v a v r & v ' K a l y â p â v â y K r j , e l < j> d a p r o v , y e v r j r o v . a y e v r jr o v
ov
ra
8e o v v v o v v c r r e p o v jj.rJ â k r j ö e s ecrrat et p . e v T a v r a â k k ı j k o ı s â K o k o v d e î K a l
â < p 6a p r o v
a y e v r /r o v K al
K al
e c r rt v v v , k a l T r p o r e p o v
r ö jxrj e î v a ı , a(f> 6a p r o v
30 e n r e î v
6jıo ( a > s 8£
el
a y e v r jr o v ,
< f) d a p r ö v
â fy O a p r o v ,
â v â y K r ja y e v r jr o v
a
yâp
av-
â y e v r jck
to v
rj y a p
V T r o K e ır a ı.
v r r e K e ıt o .—
et 8e
rj p.rj
aAArjA.otî rö â t p d a p r o v K a l r ö a y e v r j r o v , o v k âvâyKrj ovre rö a y e v r j r o v o v re rö a
5
26 S^OapToy] iiSıov A l. ( S 3 3 6 . 3 1 ) 2 7 «al] Kal rb J M 2 8 S] 6 8?) F 3 0 t! om . F.'>2 iucoAovBe! J F M S PS ' : cucoKovBoûtrı EH L 3 2 eîre] eîre rı H 2 8 2 b 1 K a l eîre F M aiSıov om . E 'ıs Kal om . H 2 yap (1 ) om . E 1 e t nisi fallor S 3 i) . . . ayevrırov om . E 1 îe F H M S P : yap J L r E 2 K a t &
90
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE olmayan ama varolan nesnenin de ebedi mi olması zorunlu? (Kastettiğim asıl anlamda oluşmayan ile yok olan; şimdi varolan ve daha önce varolmadığının söylenmesi doğru olmayan şey “oluş mayan”, şimdi varolan ve. daha sonra olmamasının söylenmesi •doğru olmayacak olan şey “yok olmayan”.) İmdi acaba bunlar biribirine uyarsa, yani hem oluşmayan, yok olmayan ise hem de yok olmayan, oluşmayan ise ebedilik her ikisine de zorunlu olarak uyar ve bir nesne ister oluşmayan olsun ister yok olmayan ebedi mi olur? Açık ki bu onların tanımlarından çıkar: çünkü bir nesne yok olan bir nesne ise onun oluşan da bir nesne olması zorunlu. Nitekim o ya oluşmayan ya da oluşan bir nesne olur. Oluşmayan bir nesne ise, bizim kabulümüze göre yok da olmayan bir nesnedir. O oluşan bir nesne ise, yok olması da zorunlu. Çünkü ya yok olan bir nesnedir ya yok olmayan; yok olmayan bir nesne ise, oluşmayan da bir nesne olduğunu kabul etmiştik. -N e ki yok olmayan ve oluşmayan nesne biribirine uymuyorsa, ne oluşmayan nesnenin ebedi olması zorunlu ne de yok olmayan nesnenin. Ama biribirilerine uymasının zorunlu olduğu şuradan çıkar: oluşan ile yok olan biribirine uyuyor, bu daha önceki uslamlamalardan da çıkıyor. Her zaman varolan ile hiç varolmayan arasında, hiçbirine uymayan bir nesne var, bu nesne hem oluşan hem de yok olan. İkisinden her birinin sınırlı bir zaman boyunca hem olması hem de olmaması olanaklı. Kastettiğim şu: ikisinden her biri belli nicelikte bir zaman boyunca varoluyor ve varolmuyor. İmdi olan ya da yok olan bir nesne varsa, bunun ortasının da olması zorunlu. Diyelim ki, hep varolan A , hep varolmayan [hiç varolmayan] B, T oluşan, A da yok olan. F n ın A ile B’nm ortasında olması zorunlu. Çünkü bu ikisinin hiçbir sınırında bir zaman yok ki, orada ya A yok olsun ya da B var olsun. A m a oluşan nesne ya etkinlik halinde ya da olanak halinde olmalı, bu zorunlu, oysa A ile B bu ikisinden hiçbiri olamaz.
91
30
282b
5
10
15
282b
riE P I OTPANOY A. 12 bvvâfieı,. r o îs de A B ovberipuıs. rrocrov a p a rıv a Kal apıa;fievov \p6v ov Kal e o r a ı Kal TraA.ii» ovk e a r a i to T . ofioCaıs 8e Kat 6771 tov A [(pdaprov] . y ev rjro v a p a Kal (pdaprov eK a rep o v . aKo\ov6ovcrLv a p a â k K r /k o ıs rö y ev r jro v Kal to (pdaprov. eorcû ûtj r ö ecp' w E
<Ş H
Ş © (p d a p ro v .
ro
Kal
ra
o îo v r ö
fj.rj8 eın
Z
H0 ,
eu-rcû y a p ™
Z
fiev
K al
râ
8e- 25
0
rö
aK okov d ov v ra, rö
8e
E
avr£>, a r t a v r ı 8e d â r e p o v , o fio ıa ıs 8e
Kal r a
avâyK rj
EH
aKoAoufleîy
H rö E jxrj a K o k o v d o v v .
a i.r
ır a v r i y a p rö E rj t o
0 .
r û a p a H rö 0
e îv a ı.
8rj Z @
ra
o r a v 8’ 17 ovrco K tijıe v a ws
b eiK ra ı o t l a K o k o v ö e î â k k r j k o ıs . Kal
'
a y ev r jro v , r o 8 ’ ecp' w Z yevrjT ov, to 8’ e
â (p d a p r o v , rö 8’
rav ra,
20
Z.
rö a p a Z a K o k o v d ıj- 30
aAAa fj.rjv <Ş r ö
aK okov d rfo-eı.
d X \i]\oıs. Z , Kaı rö
â k k ’ v ıreKeıro a b v v a r o v
6 8’ a i r o s Âoyos Kaı o r ı rö H r û E.
aAÂ.a /j.Tji' 28 3a
ovtcûş e \ e ı r ö a y e v r jr o v , e(p* <Ş E , 7rpöî rö y ev rjro v , i(j>
w
Z, Kaı rö â (p d a p r o v , ecp' <§ H, ırpös rö (p d a p ro v , i
87/
na>kveıv y ıv o fie v ö v r ı a (p 6a p r o v
(p â v a ı firjbev
Kaı a y e v r jr o v
ov
(p d ap rjv aı,
a ır a £ vırap^ova-rjs r û
eî/j.eı> s
r??s y evecrem s rta 8e rrjs ıp d o p a s , a v a ıp e ıv £ (rrl rS>v bebop ıevutv r ı .
i] y a p â ır eıp o v rj ırocrâv r ı v a ü>pıa-fievov yjpovov b v -
v a r a ı a ır a v r a rj
nroıeıv rj Trdo-^eıv, *j e î v a ı rj jj.tj e îv a ı,
Kal
r b v â ır eıp o v
tovto ,
ovk
ea-rı ırkeiü tv.
b ıa rö
o r ı â p ı a r a ı ıroiS o â ır e ıp a s , ov
8e ırfj â ır e ıp o v ovt
â ır eıp o v
o v d ’ û>pıcrp.evov. 10
— - i r i tC fj.aX.kov eırı r£>be rai (rrjfj.eia> deı o v ırp o rep o v e(pdâprf rj firj o v â ır e ıp o v e y e v e r o ; e l y a p firjd ev fi â k k o v , a ır e ıp a 8e ra
crrjfieîa,
b rjkov
orı
â ır e ıp o v
xpovov
rjv r ı
y ev rjro v
21 rb 7 $ : om . E 'L S 0 2 2
92
Kal
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE Öyleyse T, belirli ve sınırlı bir zaman boyunca hem olacaktır hem de olmayacaktır. A da öyle. Demek ki her ikisi de oluşan ve yok olan bir nesne. Öyleyse oluşan ile yok olan biribirine uyuyor, örtüşüyor. İmdi diyelim E oluşmayan, Z oluşan H yok olmayan, © da yok olan. Z ö ’nın biribirine uyduğunu gösterdiydik. Ama bunlar böyleyse, yani Z ile © biribirine uymuyorsa, E ile Z aynı şeyde bulunamaz, her ikisi için öteki ikisinden biri bulunur. Bu H 0 için de böyle. EH ’nın da biribirine uyması zorunlu. Diyelim H ’ya E uymuyor. O zaman Z uyacaktır. Çünkü hepsine ya E uyuyor ya da Z. Ama Z’ya uyana © da uyar, öyleyse H ’ya © uyacaktır. Ama bunun olanaksız olduğu kabul edilmişti. H ’nın E ’a uyması da öyle. Demek ki, oluşmayan E ile oluşan Z’nın ilgisi ve yok olmayan H ile yok olan © ’nın ilgisi böyle. Oluşan bir nesnenin yok olmayan bir nesne, oluşmayan bir nesnenin yok olan bir nesne olmasına bir engel bulunmadığını ileri sürmek şu demek: bunlardan birinde oluş ötekinde yok oluş bir kez bulunursa, verilmiş olanlardan biri ortadan kaldırılmıştır. Çünkü her nesne ya sonsuz bir zaman boyunca ya da sınırlı bir zaman boyunca ya bir etkide bulunur ya da bir etkiye uğrayabilir; ya varolabilir ya da varolmayabilir; ondan daha çoğu olmayan sonsuz bir zaman bir biçimde belirlense de böyle. Nitekim bir biçimde belirlenen sonsuz şey ne sonsuzdur ne de sınırlı. -A yrıca daha önce hep varken niçin o zaman noktasında yok olsun ya da daha önce sonsuz bir zaman boyunca yokken o zaman noktasında oluşsun? O zaman noktası hiç de belirli değilse, noktalar sonsuz ise, açık ki sonsuz zaman boyunca oluşan ve yok olan bir nesne
93
20
25
30 28 3 a
5
10
2 83a
IIE P I OTPANOT A. 12 < f> 0apr6v.
25
yap
?£et
bvvaraı
ei < p 0 a p r o v , Oâpev
h
to v
p r)
yelas,
eîvaı
Kal
âıravd'
ijı> Kat
34 v o r e p o v
ra
tov
Kal
âıreıpov e î v a ı ),
y e v r /r o v . âpa
vırâpÇeı,
e£eı
yjp ö v av
rb
pev
&
eâv
v ı r â p Ç e ı .— cğ ctt ’
bvvapıv'
tov
X P ° V 0 V > K a 'L
\ p 6 v o v ,}
eıvaı
°v
eri
eîxe,
Kal
ro're
Kal
o n
rrjs e v ep -
â y ev rjro v
tov
de
xpovov
b e b e iK r a ı
ylyvea- B aı b e b v v â p e v o v .
bvvapıv
v ırâpyeıv
âıreıpov
akka
(â p a
trporepov,
el T r p o r e p o v rj b v v a p ı s v n â p x e ı
vırâpÇeı
âveıpo v
el
o"i)peitp eıvaı
tov
İ n
sıvat,
eıvaı
â v r iK e C p e v a
âıravn
t o v t o .—
pr) o v [ r b v ovk
ev
pr)
pr)
vcrTepov,
bvvaraı,
rovd' o p o m s
20â b v v a r o v
8’
rb
âpa
roC
S v v a p .i v
rjv âpa
eîvaı
Kal b?j Kal
âıreıpov â p a x p ö v o v .
(pavepdv 5e Kal âk k w s o n âbvâ el y a p e a r a ı â p a K a l
24
25 varov (pdapTov ov pr)
14 &
EL
94
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
vardı. Demek ki sonsuz zaman boyunca varolunmayabilir (nitekim varolma ve varolmama olanağını aynı anda taşıyacaktır), o yok olan bir nesne ise daha önce, oluşan bir nesne ise daha sonra. 15 Dolayısıyla olanağı olan bu şeylerin bulunduğunu kabul edersek, karşıtlar aynı anda bulunabilecek. -Ö te yandan bu her noktada aynı şekilde bulunacaktır da, dolayısıyla sonsuz bir zaman boyunca varolma ve varolmama olanağını taşıyacaktır. Ama bunun olanak sız olduğunu gösterdiydik. -Yine, olanak etkinlikten önce ise, 20 bütün zaman boyunca o, oluşmamış olan ve varolmayan, ama oluş ma olanağı olan bir nesne olarak bulunacaktır. Demek ki aynı anda yoktu ve varolma olanağı taşıyordu, hem o zaman hem de daha sonra, yani sonsuz zaman boyunca varolma olanağı taşıyordu! Yok olan bir nesnenin bir zaman yok olmamasının olanaksız olduğu başka biçimde de açık: çünkü o hep aynı anda gerçeklik- 25 tamamlanma halinde hem yok olan hem de yok olmayan nesne olacaktır. Dolayısıyla aynı anda her zaman hem varolma hem de varolmama olanağı taşıyacaktır. Demek ki yok olan nesne bir ■ zaman gelir yok olur. Oluşan nesne ise oluşmuştur. Çünkü.oluşabi len bir nesne, hep olabilen bir nesne değil. Şöyle bakıldıkta da, oluşan bir nesnenin bir zaman gelip de yok olmadan sürmesi ya da oluşmayan ve daha önce hep varolan bir nesnenin yok olması 30 olanaksız: hiçbir şeyin rastlantı eseri yok olması ya da oluşmaması olanaklı değil. Çünkü rastlantı eseri ya da talihle olan şey, her zaman ya da çoğu kez olan ya da oluşan şeyin dışındadır. Oysa sonsuz zaman boyunca süren bir şey ya mutlak anlamda ya da belli 283b bir zamana bağlı olarak ya hep varolan ya da çoğu kez varolan bir nesne olarak bulunur. Demek ki doğa gereği böyle olan nesnelerin kimi zaman olup kimi zaman olmaması olanaklı değil. N e ki
95
28315
I7EPI OTPANOT A. 12 r& v h e vkrj
t o io v t c d v
a lr ia
to v
fj
avTrı
eîv a ı
K al
b v v a p .ıs fxrj.
r ijs
&
â v rıc p â c r eu ıs ,
â v a y K fj
e v e p y e t a â v T iK eıp ıev a .— a A A a fxr\v o v b e v y
K al
rj
v n a p ^ e ıv 5
â k r j ö e s e lır e lv v v v
o r ı ecrrı T tepvcrıv, o v b e rsepvcrıv o r ı v v v e c r r ıv . o v n ıo r e v c r r e p o v â î b ı o v
â p .a
â b v v a r o v a p a pr]
e £ e ı y a p v c r r e p o v k a l TTjV to v
e l v a i'
p.r/ eîv aı h v v a p .iv , ırk rjv o v r o v r o r e pır] e ı v a ı o r e e c r r ıv { v ır â p \ eı y ap
e v e p y e t a o v ), a A A a r o v
û o v r ı Xfi6v<û.
n e p y ır ıv
K al e v
r&
İcttü ) hrj o v e y e ı rr jv h v v a p .iv v ı r â p y o v evepyeC a*
e c r r a ı a p a â k r jû e s e i ı r e î v v v v o r ı o v k e c r r ı n e p v c rıv . v a r o v ’ o v h e p .la y a p e î v a ı rj e a e c r O a ı. pr] e c r r ı v
n a p e k - 10
bvvap.15 r o v
y ey ov ev aı
âkk' âbv
e c r r ıv , â k A a
to v
6p .o im s b e K a l e l ı r p o r e p o v o v â i b ı o v v o -r e p o v
e £ e ı y a p h v v a p .iv o v e v e p y e ı a o v k e c r r ıv .
& crr â v B & - 15
p.ev r b b v v a r o v , aXrj0es e c r r a ı e l n e ı v v v v o r ı t o v t ’ e c r r ı T rep v cıv
Kal o k c û s e v t & v a p e k d o v r ı y j p o v a . — -Kat cf>vcriK&s 8e Kat p.r} K a ö o k o v crK on ovcrıv â b v v a r o v
rj â tb ıo v Sv ı r p o r e p o v cf>daprjvaı
v c r r e p o v , rj ir p o r e p ö v
pırı o v
v crrep ov
cpdapra
Kal
K al
y e v r jr a
r o î s e v a v r io ıs , K al e f
âkkolCûTCi
â ib ıo v ır a v r a -
e îv a ı.
ra
a k k o ıo v r a ı
yap
8e 20
5>v t r v v i o r a r a ı r a c p v a e ı o v r a , k a l v tto
t & v a v r & v to v tc û v cj> 0 eip era ı. B
6 ırâ s o v p a v o s o v r’ e v h fy e r a ı
" 'O r ı p iev o v v o v r e y e y o v e v
K a d â ır e p
r ıv e s
cpacrıv
av rov ,
akk'
e c r r ıv e l s
26
K al
â t b ı o s , â p y r /v p e v K a l r e k e v r r j v o v k ey u tv r o v ı r a v r o s a l& v o s ,
Kal ır e p ıe y a tv e v a v r & r o v a ır e ı p o v y p â v o v , İ k r e t & v elpr)pıeva>v eÇ ecrrı k a p .f 3â v e ı v rr)v v i c r r ıv , K a t b ı â r r js 8o£rçs e y o iv
Si
30
.
5 b i t la om. E1, ante f) ponurit JFM £/taJFMrS p : Kal İ/ıa EHL 6 t o c ı v T i K ç t f i t v a $ LSl odSi T ut vîd. 7 8rı o v k « t t i H S^ oöSe] t) F 7 ( b is ) et 10 et xa x tpurv F 8. . . 9tlva E1 8 Kol on i. E *H t V ] t ^Iv oZaav F 9 to û ] rijv roû H M E *F * &re iırrıv om . E L _ 1 0 aAAa roû] aAA* iv Ttp L iv om . E 1 ırapeA.7jA.u0<ÎT< L I I ivtpytıav M 12 carıv E *H &pa om . E 1 o v k om . E 1 14 el Kal F i v om . E 1 15 ftrrat L fitTT* i v ] &s İ t İ v L 16 tcrraı om . F 18 Strrepov
96
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
bunların çelişme olanağı aynı; varolma ve varolmama nedeni de madde. Dolayısıyla karşıtların etkinlik halinde aynı anda bulunmalan zorunlu. -N e ki şimdi olanın geçen yıl olduğunu, geçen yıl olanın da şimdi olduğunu, söylemek hiç doğru değil. Demek ki bir zaman varolmayan bir nesnenin daha sonra ebedi olması olanaksız. Çünkü daha sonra da varolmama olanağı taşıyacaktır; yalnızca varolduğu o zaman varolmama olanağı değil (çünkü etkinlik halin de varolan olarak bulunuyor), geçen yıl ve geçmiş zaman içinde bir noktada da varolmama olanağı taşıyacaktır. İmdi neyin olanağı nı taşıyorsa onun etkinlik halde bulunduğunu varsayalım: geçen yıl olmadığını şimdi söylemek doğru olacaktır, ama bu olanaksız. Çünkü oluşmuş olma olanağı diye bir şey yoktur, yalnızca olma ya da olacak olma olanağı vardır. Daha önce ebedi olan, ama daha sonra varolmayan için de ay'nı şey geçerli. Nitekim o gerçekliği olmayan bir olanak taşıyacaktır. Dolayısıyla biz olanağı gerçeklik olarak kabul edersek, şimdinin, geçen yıl olduğunu, genelde geçmiş zaman içinde bir nokta olduğunu söylemek doğru olacaktır. -F en el olarak değil, doğa bilimi açısından bakıldıkta da, daha önce ebedi olan bir nesnenin daha sonra yok olması, ya da daha önce varolmayan bir nesnenin daha sonra ebedi olması olanaksız. Nitekim yok olan ve oluşan nesnelerin hepsi aynı zamanda nitelik de değiştirebilir. Nitelik değiştirme ise karşıtlarla olur; ve doğal nesneler nelerden oluşmuşlarsa, onlar tarafından yok edilir.
5
10
15
20
ikinci Kitap
İmdi, evrenin bütünü oluşmamıştır, kimilerinin ileri sürdüğü 26 gibi yok olma olasılığı da yoktur; tektir ve ebedidir; bütün bengiliği içinde başı, sonu yoktur; tüm sonsuz zamanı kendi içinde sarar. Bunları hem söylediklerimizden ötürü güven verici saymak gerekiyor, hem de başka biçimde olduğunu iddia edip, onun 30
97
283 b
IIE P I OTPANOT B . 1 rtapa
31 tjjs yap
t&v
&kXcos
keyovrcov
Kal
ovrcos /iev ( X eıv evbe^e-raı,
yevv&vTcov
avrov
ıcad’ ov de rportov
el
eıceîvoı
yeveadaı keyovtrıv o v k Zvbe^eraı, p.eyâkr\v a v eyoı K a t t o v t o
2 8 4 a pomıv eli m o r ı v ırepl rfji âöavaerias avrov Kal rrjt aibıobtânep K a k & s eyeı trup,neıdetv eavrov t o v i
tt jto İ.
âp^aıovi
Kal pâkıerra narpiovi rjp&v âkrjOeîs eîvaı A oyovi, & i earrıv âdâvarov
Kal
ti
roıavrtjv
5 öe
TavTTjv t & v
fyoTjaai
avrrj ttepas
eyovrmv
t& v
eîvaı
âkkm v irepas •
ro)v eerr't, Kal Tas
Oeîov
(Zerre prjdev
aAAa p a k k o v
overa Trepıe^et ra s
ıravkav,
pev
avT rj
ey avrav
k lv tjc tiv ,
avrrjs,
ro re yap iripas t & v
rekeıos Kal
pev
ne pas
ırepte^ov-
ârekeîs
ovbepıav
apxr)v İy p v a a ovre rekevryv, aAA’ arravoroi overa t o v
10 pov “X P °V0V> T& v
akkoiv t & v
be bexop.ivrj t t j v n a v k a v . oî
pev â p x a î o ı
to v
8e
6
roîs d e o î s
bıa
K arex eı
rd
a ır e v e ıp a v
r o ıo v T o v
6 vr]rrjs
p r jb e p ıa s
K to k v o v a a
yap r o
20 a w û
Trpoerheîerdaı t t j v
yap
âva>
K al
to tto v
aöâva-
âyevrjroi,
â v â y K r js ,
K al
bıöırep ovre K a r a t o v
t& v
exetV,
o -m n jp ia v a v r r fV
ot
a id ım r e p o v
* Arkavros
eo U a a ı y a p e x e ıv
K al
8ıa ıratlv o s
to v to v
V T r o k r jıjn v t o î s
rj
t rav
aA A co s-
av rov
ıj,
ol
verre-
rrepl fiâpos fyovraıv K a l yerjp&v b m â v T u t v r & v
&Vco
apxv$ı t& v
p . 6v o v
/3 t a t a s
-rreep v K Ö ra
e ı r î n o v o v , oereortep a v
pıvdov v n o k r j n r e o v
o )i
a>s ovra
rspoerbeîer8aı
< j> epecrO aı
< rv (T rqcra v T es r o v k o y o v t t ) v p ov
rrjs
aıret-
bva^epeıas eartv, ır p o s 8e t o v t o l s
O e a e u iS rijs aplaTrjs apotpov. k a ı& v
p.ev alrıa
8’ ovpavov Kal t o v
vvv paprvpeî k o y o s o iS * aepdapros
İ r i b’ â ı r a d r ı s ı r â a r j s 15 a n o v o s
to v
Kal ovt
brj tovtov tov
rponov
p v d tK & s
vırokriTTTeov,
â v â y K r jv
ovre
8ta
ep.\jfVXOV.
rr;v
öt-
3 1 rr\s ıraph om. E , fortasse eıcienda &W av E 32 Kctfl’ bv . . . 3 3 iyS4x ereu om- J 33 7eye'crâaı om. F l o v k om. E1 284 *1 tİjî (a) < fS°S’E 2 : om. E 1L 2 iavrŞ M 3 fiâ\urra rovs ırarpıovs L r/flâv E J L r S c : jjfûv F H M 5 8e] fx.4vroı J M 7 aînrı M post avrrj addunt ?/ KVK\otpop'ıa L r 8 ırav\t]v L , ıraAtv E1 avrıj L oist ’ om* E 1 10 t < aiv fiev . . . apjtfjs om. E113 aye âüdvaros H 15 (Sias J J L .16Kcc E 1" ' &k\us avrılv H 17 aîSıirepov F 18 Üfiaıpoy] olim jx6pıov E ovSh F H M tjV ırakaıbv fiCSov F ı g ^tvdoi'] yp. Aoyov margo E 2 2 i r E J L : Str7rep F H M yap om. E 1
98
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE oluşmuş olduğunu savunanların görüşlerinden ötürü. Nitekim onların dediği gibi olması olası olmayıp bizim dediğimiz gibi olması olası ise, onun ölümsüzlüğü ye ebediliği konusunda bu durum da 2 8 4 a büyük bir güven desteği olur. Bunun için eskilerin ve en saygın kişilerin söylediklerinin doğru olduğuna inanılması yerinde; şöyle diyorlar: devinim taşıyanlar içinde ölümsüz, tanrısal bir şey var; onun öyle bir devinimi var ki, hiçbir sınırı yok, tersine onun devini- 5 mi öteki nesnelerin sınırı. Nitekim sınır, saran nesnelerin özelliği dir; o tam olduğundan ötürü tam olmayanları, bir sınır ile bir durak taşıyan devinimleri sarar; hiçbir başı, hiçbir sonu olmadığından ötürü sonsuz zaman boyunca kesilmez; öteki devinimlerin kimileri- ıo nin başlangıç nedeni, kimilerinin de durak yeridir. Eskiler gökyüzü nü ve yukarıdaki yeri tanrılara ayırdılar, çünkü yalnızca o ölümsüz.
Bizim temellendirmemiz de onun yok olmaz, oluşmamış olduğunu gösteriyor. Ayrıca hiçbir geçici zorlamadan etkilenmiyor, üstelik de zahmetsizce, çünkü o, kendisini doğal deviniminden başkaca ıs devinmek zorunda bırakacak ek bir güce gerek duymuyor. Nitekim böyle bir şey yorucu; ne denli ebedi ise o denli en yetkin duruma uymayan bir şey. Bunun için çok eskilerin söylencelerine de kulak asmamak gerekiyor. Dediklerine göre o, Atlas24 diye birinin desteğine gerek duyuyormuş! Öyle görünüyor ki kim bu hikayeyi 20 uydurduysa, daha sonrakilerle aynı görüşü paylaşıyor. Çünkü sanki yukardaki nesnelerin tümü ağırlık taşıyormuş ve topraktan imiş gibi, söylence ile, canlı bir zorunluluk25 aracılığıyla ona dayandın-
99
nEPI OTPANOT B. 1 v r )c r ıv
ö arro v o s
a ‘d ı ( e a ’0 a ı akka
p .r]v
a tb ıo v
8’
ov
\p o v o v ,
v ır d
ovbe y âp
^ v x f js
rfj s
^vxvs
a k v ır o v K al [x aK ap C av o vcrav,
e ıır e p
(p o p a y
T v y y jıv o v T a
ro cro v ro v
p a o T (a v r]$
9 v ıjr & v
evkoyov
a v a y K a ^ o v c n js
fie v e ıv
to v
a rû > p .a T o s
K a T e ^ e ıv Iaev ,
e p L C p p o v o s,
a v e o - ıs ,
a v r r jv
K a l r r\v
ov
fio v o v
’
â v a y K a îo v
K al
arp v ro v .
e lp rjfie v o v
av ro v
eiLfLekicrrepov, akka av
akk
ıre p l
K al
rfj
Ça>rjv
/xera f i C a s ır p c o T o v (TCü/j.aros 30
K iv r \c r ıv
to v
& < n re p
b ı j,
â îb ıd r r jr o s
rfj
ı]r v x fj
v ttv o v
’ I Ç lo v o s
el
^ X eLV T p d n o v r r js
T o ıa v r f jv
e ı v a ı K a l ır d ir r js d ı r r / k k a y -
ye /zjj8’
eî
r f)v
â v â ı r a v c r ı s rj ı r e p l t o v
, âıbıov
evheyeT aı to v
eıvaı
o îo v r
a v a y k t) y â p
Ç
eri *5
p o ır f js
( p r ja ’Cv.
K iv e î (p e p e c rd a ı ır e ^ v K o r o s
t& v
o İK e ıa s
’ E fiir e b o K k r js
â k k o o s K a l K iv e î a v v e x & s , a a ^ o k o v I ie v r ] v
r r js
K a d d ır e p
rfj
y ıv o [ie v r ]
tiv o s
fio îp a v
K a d d ır e p
e ıır o -
35
ı r p u T r j s 2 8 4 15
ır e p l T r js
o v tc ü s v ır o k a fle lv
p.avre(a ttj ırepl to v deov
p .o v ü > s
ovtûüs 6 /x o k o y o v /j.e 'v c ü s aırocpaîveeröaı o v f i ( p ( o v o v s k o y o v s. a kka t&v p.ev r o ı o v r c o v k o y tav &k ı s eorco t ö vvv. 5 ı ’ E ı r e ı b r ı be r ı v e s e la - ıv 0 1 (paarıv eıvaı t i be£ıbv K a l. a p ı İ x a l lJLev
crTepöv to v ovpavov, K a d d ı r e p oi K a k o v p . e v o ı ITvöayopeıoı (İKeıvuıv y â p ov tos o k o y o s ecrrıv), c r K e ır T İ o v ırorepov to v to v e)(eı töv r p o ı r o v û s İKeîvoı keyovçnv, i) p.akkov erepuıs, e ı ı r e p bet ırpoa-dırre ıv r& tov ı r a v r o s acifiaTi Tavra s r â s âpxds. ev- 10 d v s y a p ı r p & r o v , el tö beÇıov ı n r d p x e ı K a l r o âpıorepdv, e n ırpdrepov avr&. (ifcov
râ s
ırporepas
bıdpKTraı p.ev ovv K iv rjcreL S
(pai/ep&s
yâp
bıa tö
T r js
ev y e t o îs
vırokrjirreov ıre p l
vırdpxeıv
rovruıv iv t o îs
(pvtrems
o İK e îa
Ç t io ı s v ı r d p x o v T a
25 EL
r r js
âpxâs
ıre p l r â s
iv r&v
İKeCvtov eîvai’
(paıveraı
r o îs
tıev 15
$drrrovos W : iKirrovos E1>*LS. Vide 295 a 18 etrrı M 37 oBre
100
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE yorlar. Ne bunu kabul etmeli ne de, Empedokles’in dediği gibi, dönüşü' nedeniyle, kendininkinden daha büyük bir hız kazandığı için bunca zaman kendini koruduğunu. Ne ki onun bir ruh aracılığıyla ebedi kalmaya zorlandığı da26 usa uymuyor. Çünkü o zaman bu ruhun da acısız, mutlu bir yaşam sürmesi olanaklı olmaz. Çünkü devinim zorla oluyor -on u devindiren ilk cisim doğal olarak başka bir devinim taşıyor, sürekli de devindiriyor- hiç dinlenmeden, akla yatacak bir kolaylıktan uzak.27 Çünkü bu ruh için, ölümlü ruhlardakine benzer, uyku sırasında bedenin rahatlaması gibi, bir durak da yok- Öyleyse o Iksios diye birininki gibi bir yazgıyı ebedi, duraksız taşıyor. İmdi, dediğimiz gibi önde gelen yer değiştirme söylediğimiz biçimde oluyorsa, gökyüzünün ebediliği konusunu yalnızca böyle kabul etmekle kalmıyoruz, aynı zamanda tann konu sundaki bilicilikle de bizim dediklerimizin uyum içinde olduğunu gösterebiliyoruz demektir. Ama bu konuda bu kadar konuşmak şimdilik yeter. 2 İmdi madem Pythagorasçı adı verilen kişiler gibi kimileri gökyüzünün sağı, solu vardır diyorlar (Pythagorasçıların savı bu), bu ilkeleri tüm evren cismine uyarlamak gerekiyorsa, bu durum acaba onlann.dediği gibi mi, yoksa başka tarzda mı, bunu inceleme liyiz. Onda sağ, sol bulunuyorsa, onda daha önce gelen ilkelerin bulunduğunu doğrudan kabul etmek gerekiyor. Bunlar üzerine canlıların devinimleri konusunda, onların doğasına özgü olduğun dan ötürü belirleme yapmıştık. Nitekim canlıların kimilerinde bu
101
25
30
35 284b
5
ıo
15
a 84b
I1EPI OTPANOT B. 2 ■ nâvra r a
jio v o v .
/ l o p ı a , A.eyca 8* o to v
ro tam a
a p ıc r r e p o v ,
r o îs
ö’ e v i a , r o îs
ro
re
8£
Kal r b
8 e £ ıo v avca
K al
Kara»
e l 8e 8eî Kal t û o v p a v â ırpocrâ'rrreıv -rı r & v r o ı o v r o ı v ,
Kal r b ır p & r o v , Kadcnrep e î ı r o fi e v , e v r o î s Ç ıaoıs v ı t â p y o v e v so k o y o v V T râpyeıv e v avrca' rp t& v y a p o v rc a v e K a c r r o v o îo v â p x v rıs
k a r iv .
keyca
8 e ra , T p ıa
ro
av ca
K al r b
icara), Kal to
T rpocröıov K al rö a v r iK e ifie v o v , K a l r o 8e £ ıo v K a l r b a p t a r e p o v rav ras
r a s d ıa o r d c r e ıs e v k o y o v
yap
ro îs r e k e i o ı s ır â & a s .
rm â p y eıv
r o îs
a d )n a c rı
l o r i 8 e r b f i e v av ca r o v jiujkovs a p x 7?> ™
35 8e 8 e £ ıo v r o v n k d r o v s , r b 8’ e fx ır p o a d e v r o v f i â ö o v s. e r i 8’ aA.AtüS K a fa r a s K ivrjcreıs'
ap ^ as y a p r a v r a s
X o v r a ı ır p & r o v a i K tv rjv eıs r o îs %xo v crlv âv ca fj av^ rjcrıs, a ır o
8 e r& v
r& v ep.TrpocrÖev r) K a r a r i)v
30
İ
a l alcrÛ rjcreıs.
K a l K arca
K al rb
a ıa d r ja ıv '
° v r a m r& v
a p x v Ttj s Kivrjcrecas.
o d ev
^aTL
T°û
K ara r o ı r o v , a /n o 8 e ep.Trp o c r d e v y a p K al rb
keyca
efLTrpocrdev K a l
â k k ’ Sera «f^eı K ivfjcrecas a .p x v v i v yap
âp-
Kal ovk i v a t r a v r ı crcâfLarı r b avca
8 e £ ıo v K at a p ı a r e p b v
OTrıcrdev ( r jr r jr e o v , e/A\jn>xa
810
8 e£ t& v fj
k iy c a
â\frvx
a v r o îs
o v ö e v l öp& fjtev o d e v
fj
r a j ie v y a p o k c a s o v K u ıe îr a ı, r a 8e k i -
35 v e i r a ı f ie v a k k ' o v ı r a v r a x o 6 e v opoC cas, o îo v r o ırv p a v ca pto2 8 5* v o v k a l t) yrj i ı r l r b p crov.
aAA’ i v p e v r o i j r o ı s k e y o p e v rö
av ca K a l K arca K a l r o 8e £ ıö v K al a p ı a r e p b v Trpos rjpjcts i t r a v a
rj
yap
K ara
ra
r j/ıe r e p a
8 e £ ıa ,
& cn rep
o l p .d v -
reıs, rj K aÖ ' ö/xoıdr7jr a ro îs r m e r i p o ı s , tScnrep r a tov d v b p ı d v -
5 to s, fj
r a iv a v r ıc a s ex o v ra r f j 0ecreı, 8 e £ ıo v fiev r b K ara r b rjpArepov apıcrrepov, apıarepbv 8e rö K ara rö rjnerepov 8e£ıov,
16 Sf£ıbv Kal r b âpıtrrtpiv E L r : apıırrtpuv Kat r b StÇıdv $ 17 K&rte E : rb K İ r a $ L 20 otov om. E 21 r b (2) om. E rb (3) om. E1»* 22 vpioBıov EL : ırp6
102
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE parçaların hepsinin, sözgelişi sağ ile solu kastediyorum, açıkça bulunduğu görünüyor, kimilerinde bazıları, bitkilerde ise yalnızca yukarı ile aşağı bulunuyor. Gökyüzüne de bu tür bir şey uyarlayacaksak, dediğimiz gibi, canlılarda önce gelenin de onda bulunması usa uygun. Madem üç kavram söz konusu her biri bir tür ilke. Ü ç kavram dediğim şunlar: yukarı-aşağı; ön-arka; sağ-sol. Bütün bu yönlerin tam cisimlerde bulunması usa uygun. Yukan, uzunluk ilkesi; sağ genişlik ilkesi, ön de derinlik ilkesi. Yine devinimlerde de başkaca: burada ilke ile kastettiğim, taşıyıcılarında devinimlerin ilk başladıkları yer. Yukarıdan başlayan devinim büyüme, sağdan başlayan devinim yer değiştirme, önden başlayan da duyumsama devinimi. Nitekim duyu organlarının yöneldiği yere ön diyorum. Burtun için her cisimde yukarı-aşağı, sağ-sol, ön-arka aramamak gerekiyor; yalnızca can taşıdıklan için devinim ilkesini kendilerinde taşıyan cisimlerde var bunlar. Çünkü cansız cisimlerin hiçbirinde devinim nereden başlıyor, bunu görmüyoruz. Kimi hiç devinmiyor, kimi deviniyor ama her yöne aynı biçimde devinmiyor; sözgelişi alev yalnızca yukarı, toprak yalnızca ortaya doğru. Ne ki bunlarda yukarı-aşağı, sağ-sol derken kendimizle ilgisinden sözediyoruz. Ya biliciler gibi bizim sağımızı; ya bir heykelinkiler gibi bize benzer yönleri kastediyoruz; ya da bizle karşıt durumda bulunanları, bizim solumuza göre olan sağ; sağımıza göre olan sol. Am a bunların
103
20
25
30
35 285a
5
riE P I OTPANOT B. 2 [sa l
O T T icrd ev
to v to ls ra
to
K ara
tö
r \ p .İ T ( p o v
epovpev
b e £ ıâ
Kal
b tö
ji â c r e ı.e v
ravras
orı
hvo
p .6 v a s
â pM T T ep ov, r a s
o i c r a s* K ara) ra
o v ffe v Kal
yap
ra
Kal
r o îs .
ev
a ıra o -ı
p .o v o v ,
K a ra )
( p v r o îs ,
ru
e X .a r r < o
e fn r p o c r d e v
a purrep a
b ıa < j> e p e ı
ö£ r ir r a p a s
ra
T raat 8e
e ri b’
r o îs
b e £ ıö v
a >s r ö
ra
ır p o r e p a ,
v e o - ıv , e ır e ıö r j to ıs , a cp’
el od,
v a p .iv
rö rö
âpXVS
T r a p a k e iır e ıv
ir p o r e p o v
Trokka^ & s
p ie v ö’ rö ras
K a l ö ıo r t r a ıîr a s
avut
&v
K vp uorepas ev
yap
ır p ö s
r fj
ö p o ta s
ovk
Kal
K v p ia s
ö e £ ıa
İ< ttIv
rö
ra
T tp ö s
b v v â p .e ı 15 fie v
avca
£ £ ° ıs
Kal
r o îs
(f>v-
im ır â p x e ı
T r k â r o v s , rj ö e r o v i r p o r e p o v 20 ava
rö
tö o ö e v
ır p ö s
p ie v
ra
Kal
rö
keyeraı
ecri
°LVCÜ 17
d a v - ıo
T ik â r o v s ır p o r e p o v , e l r ö j x e v a v ıo
e tr j
ep.Trp o o - 6 e v ava)
ra
apurrep öv
p -r jıc o s r o v
5e Kal
b e £ ıö v
r jr r o v
c r y jıp -a a ı,
■t o v n r jK O V S o .p x V > r o ö e b e Ç ı ö v r o v âpxv
l x ct
K ara)
av r ıs
to
ovO ev
o ıu a d e v
ej\x\fr6 x p i s Kal
ekeyov,
T r a p e k ıır o v
r o îs
a v r o ls
Kal
Y lv d a y o p e ıa ıv
{ w o ıs .
«at
K al ava)
ap\as
b ıa ( j> o p a v
r o îs
öe
t& v
ır p ö s
iv
e a v y a p â v â f t a k ı v a r p c u fr fj,
Kal a purrep a
ijjL T T p ocrd ev K a l ö ı r ı t r d e v .
tö
t ^ - iT p o c r d e v ] .
o v b e /J L ia v ö p & p . e v b ıa < j> o p â v '
iv a v r ta
a 85a
b e £ to v ır p ö s
rj
K i m jo - ı s ,
rö
o v rto s
e\oı
Ib ea s.
ö ıa
i(f>’
o,
ras
akX as
k& v
âp^as
rov
ır p o r e p o v .
b fc a ıo v
a v r o îs
K ara
ye-
öe
rov-
be
b e £ ıö v
t iv a re
bv-
ö t)
rö
25
iır ır i[ u iv ,
â ı r a c n v d/j.o(a>s i v o p . ı Ç o v v ı r â p x i i v .
27 rç/u v 27
ö ’ e ı r e ı ö j ) c u p ı o r a ı ı r p o r e p o v o r ı i v r o î s e x o v < r ı v a p y j \ v K W T jc r e m al
Kat
r o ıa C r a ı
b v v â p .e ıs
e x el> Kiz/Tjcrecus
iv v T r â p x < > v < n v ,
o .p X V v > b f j k o v
orı
o
8’ e x eL
ovpavös K al
T°
e p .\ jr v x o s ^ 1,<Ü
K at
3°
7 K ai. . . ?/MrpooBev om . E S P, B e k k e r, SırıerBev . . . yfitrepav om . H ( ? ) L . P ro rsu s a lia hab u it A rg . MırpoarBtv J F M 9 Kal ( 2 ) om . E 1 10 Sır. Kal e/nrp. E Bavfiiatıev &v rıs H 12 Tu om . E L irapiKıırov F L M r : ıropeA.fixov J H , xapeA7jjıw E ( ? ) 13 Sflev M Ta] tu H (b is ) 14 Tek (1 , 2 )] ru H ırpuî] Kal H 16 Sıaıpeptı ftivov E L r : fiivov Sıaıpcpcı # 17 Kal Kara scrip si : «a! ro « a r » codd. cvetrrı S p 18 Si om . E 1 «al E L : Kal tu 4>Sp 2 4 S'İnvpooBev E 1 u t vid. L : S’ els rb npitrBev KÎtv J F M : ko! E H L r S p İXoı E » JM : £XV F > *X°‘ H L r E » S p 2 5 rb ( 1 )] t o L a6 rapakeiıretv E j r : vapUKıırtlv F H L M S pT h . Kvpıceraras F 27 Sıb E 1 ivituÇov a n te iv pon. F ivvırâpxeıv J 2 8 iırtıS)) &purraı E J L : eVel Stdıpıtrrai F H M S * 2 9 İ7rdpxovtTiv. E 3 0 e^eı (2 ) om . F M Kal (2 ) om . H
104
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
kendilerinde hiçbir ayrım görmüyoruz. Çünkü bunları ters çevirdiğimizde sağı, solu, yukarıyı, aşağıyı, önü, arkayı karşıt görüyoruz. Bunun için bunlardan yalnızca ikisinin, sağ ile -solun ilke olduğunu söyleyen, hiç de daha az önemli olmayan öteki dördünü bir yana bırakan Pythagorasçılara hayret edilse gerek. Bütün canlılarda yukarı ile aşağı, ön ile arka arasındaki ayrım hiç de sağ ile sol arasındaki ayrımdan daha az önem taşımıyor. Nitekim berikiler yalnızca olanak açısından önem taşıyor, oysa ötekiler biçim açısından da önemli. Kaldı ki yukarı ile aşağı bütün canlılarda, hem hayvanlarda hem de bitkilerde aynı şekilde, oysa sağ ile sol bitkilerde bulunmuyor. Ayrıca madem daha önce ’nin çeşitli anlamları var, uzunluk genişlik’ten önce gelirse, yukan uzunluğun ilkesi ise, sağ genişliğin ilkesi ise, daha önce gelenin ilkesi daha önce gelirse; yukan cins açısından sağdan önce gelir. Dahası yukan, de vinimin başladığı yer ise, sağ ayrılman nokta, ön ise oraya gidilen nokta ise, bu açıdan da yukan öteki biçimler karşısında bir ilke olanağı taşısa gerek. Demek ki asıl ilkeleri bir kenara bıraktıkları için ve bunların her cisimde aynı şekilde bulunduğunu düşündük leri için Pythagorasçıları eleştirmek hakkına sahibiz. Madem devinim ilkesi taşıyan nesnelerde bu tür olanaklar bulunduğunu; gökyüzünün ise canlı olduğunu ve devinim ilkesi taşıdığını daha önce belirledik, bizim için şu açık: onun yukarısı-
105
10
15 ,
20
25
30
I1EPI OTPANOT B . 2 31
rö Kar6) Kal
Kal rö
b e Ç ıo v
to
d p ıo -T e p o v .
ov beı
yap
â n o p e îv
t rö p .e v b e £ ı b v t o 5e d p ı a r e p b v o j i o ı a v y o v r a v t & v jao285b pCüiV aıraı>roı>ı> Kal K i v o v p .e v a v t o v a ı r a v r a x.pov o v , a k k a v o e î v a o - ı r e p & v e i t ı s , i v o î s e % e ı r b b e £ ı ö v ı r p o s rö a p ı c r T e p b v b ı a
e îv a ı
rd
o -)(rifia . t o v
ıra v ro s,
o ıra s
eara
tovtov
5
c r ^ v p .a r o s .
tov
K i v e îc r d a ı K a îo v
r b v a v r d v b e r p o ır o v
K al
a p y jjv ,
et
yap oO ev
ıxr]beiTO T
av
ıjp ^ a r o ,
c r r a i r ] , K iv ıjO e lr ] t i v ı r a k ı v . rovs
10
T rok ovs
b ıA a r r jfia ,
kolto }-
b ıa tp o p a v y a p
p ıa v ,
t
&
pLrj
ra
k e y e iv
iv
ro v s
1.5
râ ı r k â y ı o v ö [ ie v in r e p a b r jk o s t ö
Kara
T İ js
r&
i o r ı tö ır a p a
ava.
p a s , 0 6 ev a ı
8’
ov
*0 Kal
ra
yap
K iv r jır e a s '
el
k I vt]
ov
t
&v
â p ıo r e p o v .
b e £ ıa
a tp a v rj r r o k o v o ıre p
b e £ ıö v
âvarok al
a l b v c r e ıs ,
İ ttI
rö
rö rö
e K arrro v
8’
tov
ovv
b r jk o v
&v
K ara,
e ld O a p e v
râ kcitcû , rö y a p e l s
a are
8’
r jp .îv
rj
âpxV
o
0 6 ev
a p y j ı v r ı j s ı r e p ıe p o a v e ît ] b e £ ı o v ,
tovt
ap y eraı
a ır ö
avâyKij rö e ır
t o Cv v v
& v be rro k a v
ia r 'ıv ,
k e y o p .e v ,
be
i}}xı
K al
t
K ara
tov
ava
t
&v
a p ıa re p a
orı ö r&
b e £ ı& v
e îv a ı
a < f> av r]S ava
röv
e o r a ı fj ıro k o s
e ltr lv
r)p .ı-
JFM y' om . E1 285 bI İAA’ Ivvatl» 5 Si HLTSpE2: S!) JM, om . E*F 6 S/uts • • • 7 îp fa ro om . e t post ıraAıp su pplevit F1 7 om . J r ei] İl J liıvovfifvov ELM : ıcıvovfievov KıvfiaOaı JF H r ( t u a n te Kivovuçvov addit T ) Kal F ti ırralrf] ftrrm fl E 8 hu om. E /tiv om . J 9 ıt6\Kovs, ıtİKKav ut sa e p e E1 rûv] tu E1 (b is l 10 t o v t o i s yıiv'ois EHLMrSp : fiivoıs t o v t o i s J F I I »al.o m . F 12 \ty a y post ırAâyıa re p e tit E1 13 to ırapa EJH LrSp : Ta ırepl FM. B e k k e r 14 ırep! F, B e k k e r 15 fiırep] ırpbs FM 17 âpxyv I('FL SP : ap%y JHM 18 ao'Tepa>v E 19 af om . E1 Öpjçeraı EJHr : fip^traİ t ' FLMSp(?) 2 0 ( p e p t T a L Je l y a ı t u İ y u H 2 2 i om . J1 M
ELrH : 4 86(etc M
t
8e Kal
av a
ovpavov
acrrp av ,
rö
av a
( x r jK 0 v s ö v r o s ’
i o r l t o a v a . K a l 0 1 p .e v İ K e î olK O V V T es. i v
33
jj.e v
tov
a p .a
e o r a ı o tp av e p o s,
(p a fie v .
K av el
Karcı) f i i p o s
ıre p u f> e p e ra ı, yap
ov
K al
rö
el
avay-
K iv o v p e v o v ,
p -r jıto s p ie v a v r o v
tovto v
av a
â p ^ r js tov
e ^ e ıv
p -o v o ıs o p & p e v
Kocrpup
f j p â s < p a ı v o p .e v o s
r ö ır o v
8e
r t js
b p .u > s
ırö k a v
iro k o v s.
a k k a tö ı r a p a r o v s ir o k o v s , a s
ıre p l
jjp ^ e r o
keya
t o v t o is
K iv e î< r d a ı
ırk â y ıa
el
K al r& v
iv
K al
fjp Ç a T o ,
to v to v
aiırov
106
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE aşağısı, sağı-solu vardır. Nitekim bütünün şeklinin daire biçimli olması nedeniyle, bütün parçalar benzer olduğundan ve zamanın tümü boyunca devindiklerinden ötürü, onun nasıl sağı, solu olur diye kuşkuya kapılmamak gerekiyor, tersine biçimleri açısından 285b sağı ile solu biribirinden farklı bir şeyin alınıp bunun çevresinin bir küre ile çevrilmesi gibi düşünülmeli. O biçim benzerliğinden ötürü görülür olmaksızın, farklı olanağı taşıyacaktır. Devinme ilkesi, başlangıcı konusunda da bu böyle. Hiçbir zaman devinime başlamamış olsa bile, yine de oradan başlayacağı bir başlangıç noktası taşıması zorunlu; devinime başlamışsa, dursa bile yeniden devinebilir. İmdi gökyüzünün uzunluğundan kastettiğim, kutuplar arasındaki aralık, kutupların da birine yukarı ötekine aşağı diyorum. Yarım kürede kutupların devinmemesinde, yalnızca bunlarda bir ayrım görüyoruz.28 Bununla birlikte evrendeki yanlara yukarı, aşağı değil, orası uzunluk boyutu olduğu için, kutupların dışı diyegeliyoruz. Nitekim yana doğru olan yukarı ile aşağının dışında. Kutuplar içinde bizim üzerimizde görüneni aşağıdaki kısım, bizim görmediğimiz ise yukarıdaki kısım. Çünkü yere göre devinimin başladığı her noktaya sağ diyoruz. Gökyüzünün dairesel yer değiştir mesinin başlangıç noktası, yıldızların batma yerleri, dolayısıyla bu sağ olsa gerek, onların battıkları yer de sol. İmdi gökyüzü sağdan başlayıp sola dönüyorsa, yukarının görünmeyen kutup olması zorunlu. Yukarı kutup görünecek olsa devinim sola doğru olacak, bizim kabul etmediğimiz de bu. İmdi açık ki, görünmeyen kutup yukarısı. Orada bulunanlar da yukarı yarım kürede sağ yanda bulu-
107
5
10
15
. 20
a 8s b
I1EPI OTPANOT B. 2
K al
npös
r o îs
İK eîvoL y a p 8 ’ €K€L âkka
ev
ev
ro îs
k Û tü )
apX V
TVS
utcrr e
bevrepas
Kal e v t£>
ro îs
âvoo
K al
K al
r o îs
â p c o r e p o îs '
< rv p .fia iv eıv
r o îs
n epl
8e£t(û j i e p e ı ,
r o î ıs
b e ğ ıo îs
T tjs t û v
nkavrjTu>v,
ecrp v,
e/ceıvoi 8 e
a v d ır a k l v
yap
r o v r o ı s 30
b ı â ro e v a v r l a s e ı v a ı r a s
rjfx as piev
rc5 r e k e l .
v o v s 8e n p o s
K al
k Û tc û
o v p Ş a ıv e ı b e rovvavrC ov.
n ep i(f> o p as, o lo v
KivrjcrediŞ e a r ı
rû
ev
o ıs o l U v d a y o p e ı o ı k e y o v a - ı v 35 .
K a l e v r â â p ıo -r e p ta .
k 6.T(û
fj
p âs,
tj
f if m s âvco n o ı o v a ı
r i j s f ie v
r jp e îs p e v
fj jaeîs 8’
b e Ç ıo îs ,
Ttpds r o î s â p ıc r T e p o îs, e v a v r ıc o s
eîv a ı
f ie v
ır p o s
ovv
tS > v
r fj
a p x fj e n e i-
K a ra r a s b ıa -
c r r d a e ı s [rcov] p.öpıu>v K a l t & v K a r a t o t t o v oıp L crp ev ü Ğ V r o c r a v r a
286 a
elpr\
j
’ E ırel 8’
ecrrıv
ovk
ev a v r ıa
Kivrjcrıs 1) KVKkfa r f j
KVKko),
(T K eırreov 8 ı â r ı n k e ı o v s eleri
t t )v
8e p a k k o v
ö k ıy t o v
e x * ıv
epyov.
uhtt
pavos
6eov
avâyKrj
e K a o r o v e a r ı v , & v e e r r lv e p y o v , eve «a
8’ e v e p y e ı a a d a v a a ı a 4 t o v t o 8’ e o r l Ça)îj a ı b ı o s . (erS ıp a
yâp
ti
Ö eîov ),
b ıâ
tov
tov
ovpavov
to io v to v ;
6 e v o î o v r e j i e v e ı v p o p ı o v , o v ff’ o k a ) s y a p a v f]
oti tov ovt’
e n e l 8’ o o v - 10
tovto
K İJKkıov erS ıp a , 6 ( p v a e ı K i v e î r a ı KVKko) a e ı . o k o v rö a & p a
r <5 ronü>, 5
fı 8’ a l r ı a n e p l
r <2 0e<3 K iv rja ıv â ı b ı o v v n d p x e ı v .
to io v to s
(r d o p a r o s
ovto>
a-vpjSeŞrjKOTotv a v r o î s n e p l n a p /n a v op.a>s 8e k e y m p e v .
a ıc r d ıja ıv .
a v r & v ev O ev b e k rfn T ^ a. tov
Çrjrrjcrıv, n o p p co 8’ o v x
t£> t & v
b ıa
âvdyKT]
l^ e t rö e y ti
ovv
p e v e ıv
oi>x
ti tov
8’ o ıı-
p ecrov ,
tovtov
eır'ı
p ec r o v .
K a l 15
fxe< rov
tov
Kara (pvcrıv K ivrjo-ıs f)v a v r o v e n i r o
24 KaTCöTctTtt) M 2 6 &VCO E : &va TC J F L M , &vw ye I\ re p o st eKeîvoı add. H 2 9 «ol E r : ıcal iv 4 >LS° iafj.lv om . F 3 0 ıcal E r S ° : Kal iv tovtois t) apxb E L r : fı apxb tovtois & 3 1 eîvaı om . E1 3 2 a v f j . { i a i v e ı v K F L M I'': crufifialveı J H , B e k k e r / i h v om. F 2 8 6 * I r û v (1) om . 4 >Lr : lıab en t E S A İ. 4 a t ıpopai M 6 t$ t&İi/] T t a v t û v Kad* a v r a Mırepij iripi J L , B e k k e r 7 o \ ly u v ' E J F r S p : o \ iy r }V H L M , B e k k e r 8 iv r e v 8 tv H < m r ] 5’ S ' e p y o v i a r ı v FM e p y o v , e v e K a t o v e p y o v in ra s. E rec‘ ıo ap ây K T i om. F 6 e Ş E F H L M T S u t v i d .: d e l i p J , B e k k e r ı ı to io v to v FH M r toCto] t ü E 1 13 t o v o v p a v o v r b a û f i a J F (non S 0, S ') 14 t o v t o v . . . 15 fie ' a -o u om. F 1 15 o \ o v J l K a l] ^ in ra s. E
111 Jfl
4
108
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE nuyorlar. Biz ise, Pythagorasçıların dediğinin tersine aşağıda solda. Nitekim Pythagorasçılar bizi yukarda, sağ kısımda oturtuyorlar, oradakileri ise aşağıda, solda. Oysa söz konusu olan tersi. Ama ikinci çem berin, yani gezegenlerin ise yukarısında, sağında bulunuyoruz, ötekiler aşağısında, solunda. Çünkü yer değiştirmekrinin karşıt olmasından ötürü bunlar için devinimin başlangıcı ters, dolayısıyla biz başlangıçtayız, onlar sonda oluyor. Demek ki, gökyüzünün kısımlarının durumları konusunda ve yer açısından yapılan belirlemelerle ilgili olarak bu kadar yeter. 3 Madem dairesel dönme dairesel dönmeye karşıt olmuyor, şunu incelemek gerekiyor:- biz yer açısından öyle uzakta olmamız yüzün den değil de, daha çok, olan bitenlerin az bir kısmını algılayabilmemiz yüzünden, burada uzaktan incelemeye çalışmamıza karşın, niçin devinimler birden çok? Hadi söyleyelim. Nedeni şuradan çıkarılabilir: bir işi olan her nesne bu iş için var. Bir tannnın etkinli ği ise ölümsüzlük. Bu da ebedi bir yaşam. Dolayısıyla tanrı için ebedi bir devinim bulunması zorunlu. Madem gökyüzü böyle bir şey (çünkü tanrısal bir cisim), bu nedenle doğa gereği hep dairesel devinen daire biçiminde bir cisim taşıyor. Öyleyse gökyüzünün bütün cismi niçin böyle değil? Çünkü dairesel devinen cismin orta sında duran bir şeyin olması zorunlu. Oysa bunun hiçbir parçasının, ne genel olarak ne de ortada durması olanaklı değil. Onun doğaya göre devinimi ortaya olurdu. Oysa o doğasına göre dairesel devini-
109
25
30
28 6 a
5
10
15
n E P I OTPANOT B. 3
fl8 6 a
ırapa
25 {fj y a p avTT} v k r j r â v
i v a v r im v ) ' K al r r js o r e p r jc r e a is ır p o T e p o v
f] ^ fa r â ( f) a c n s {\ 4ya> 81 o î o v rb ö e p f iö v t o v \ frvxpov), fj 8’ fjpefiCa Kol t ö K ivıjo-ecos.
A e y e ra ı K ara,
fia p v
orepjjo-tı»
KovcfiOTrjTOS
K al
aA A a p.fjv eîırep e c r r ı ır v p K a l y rj, avâyKt} K a l r a
f ie r a ^ v a v r â v
e î v a ı
i v a v r iı a t r ı v
yap
i\ e ı
eKaarov
30 t û v oT fltxeia> v ır p ö s İ k o o t o v . ({nroKeio-Bı 0 8£ «at t o v t o v v v , v o r e -
pov 8e T te ıp a r e o v beî£aı.) to v tü > v 8’ v ıra p x o v r o > v
Io ti
K İv tja ıs .
on
f ie v
toC vvv
â v a y K a îo v
eîv a ı
brjXöv. e l bk y e v e & ıv , â v a y K a îo v K a l âX\tjv e î v a ı (jio p â v , fj j i l a v fj irK eio v s' K a r a y a p r f j v t o v oAou u c r a v r a>s
y e v e c r tv , İ k r o v r u tv
â v a y K a îo v ^ x e ı v T® c r r o ı y e î a r â v o-conâTcov ır p ö s aAArçAa. 5 ke^dr/creTaı 8e Kal ırepl tovtov iv toîs kıropivoıs crafyetrrepov vvv 8e toctovtov ia-rı brj\ov, b ıâ riv a a lria v ırA eı
110
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE yor. Yoksa devinimi ebedi olmazdı. Çünkü doğaya aykırı hiçbir şey ebedi değil, Doğaya aykırı olan da doğaya göre olandan sonra gelir, hem de doğaya aykırı olan, oluşu bakımından doğaya göre olanın bir kopuşudur. Demek ki yeryüzünün varolması zorunlu. Çünkü o ortada duraduruyor (bu şimdilik böyle kabul edilsin, daha sonra bunu kanıtlayacağız) .29 A m a yeryüzü, yani toprak varsa ateşin olması da zorunlu. Çünkü karşıtlardan biri doğa gereği varsa, ger çekten de karşıtlarsa, ötekinin de doğa gereği varolması zorunlu. Onun belli bir doğasının olması da zorunlu (çünkü karşıtların mad desi aynı). Ayrıca evetleme yoksunluktan, değillemeden önce gelir (kastettiğim sözgelişi sıcak soğuktan önce gelir), durağanlık ile ağır lıktan ise hafiflik ile devinim yoksunluğu açısından sözedilir. Ne ki ateş ile toprak varsa, onların arasındaki cisimlerin de olması zorunlu. Çünkü öğelerden her biri her birine göre bir karşıolum oluşturuyor (bu da şimdilik böyle kabul edilsin, daha sonra kanıtlanmaya çalışılması gerekiyor).30 Bunlar bulunuyorsa, açık ki, onlardan hiçbirinin ebedi olmaması nedeniyle oluşun olması zorun lu. Çünkü karşıtlar biribirilerı tarafından oluşturulup, biribirilerin den etkileniyorlar, biribirilerini yok ediyorlar. Ayrıca devinimi doğa gereği ebedi olamayan bir devinimin ebedi olması usa uygun değil. Bunların devinimi var. Demek ki bir oluşun varolmasının zorunlu olduğu bunlardan çıkıyor. Oluş varsa, ya tek ya da çok başka bir devinimin olması da zorunlu. Çünkü öğelerin biribirileriyle ilgisi, bütünün devinimine göre aynı şekilde olmalı. İlerde bunun üzerine daha açık konuşacağız.31 Şimdilik niçin daire biçimindeki cisimler birden çok, bu açık: nitekim bir oluşun olması zorunlu, çünkü ateş var; bu ve öteki öğeler var, çünkü yer, toprak var. Toprak var, çünkü bir nesnenin hep devinmesi zorunluysa, bir nesnenin de hep duradurması zorunlu.
111
20
25
30
35 286b
5
a 86b
IIE P I OTPANOT B. 4 2 y r jp a & &vâyKT] t r t y a ıp o d h fs e x (lv T° v o v p a v d v y a p oİK tıo ra T o v r e r fj ovcrCa K al r fj (pvcreı ir p ü r o v .
to v to io
eİT rap ev
8e KaÖ okov ırepl r & v ^ r j ^ d r a v , rö t t o î o v ecrrt ırp& rov, K a l iv
i-n ıır e b o ıs
Kal e v a r e p e o îs .
a ıt a v brj cryjjpa e n m e b o v rj
e v d v y p a p p o v i a r ı v rj T rep ı< j> ep oy p ap p .ov .' K a l t o p e v e v d v y p a p -
p o v v tto
T re p ı^ e ra ı
ır k e io v a v
y p a p p o v v tto p ı a s .
ypapp& v,
to
öe ırepı^epo- 15
e ır r i 8 e iT p o re p a v r fj
r e l t ö £v t & v ır o k k & v K al t ö c n r k o v v r & v a -v v O e ra v , ırputTov a v elrj r & v e T im ih a v a^rjfi&TCûV o k v k K o s.— - e r i 8e el-nep r e k e ı o v etTTiv ov p r jb e v e£a> [ra>ı> avroS] k a f 3eîv d v v a rd v , S tr ır ep S p ı-
o r a ı T T porepov, K al T fj p e v e v ö e ı a Trpo
el t ö r e k e ı o v
7rp o r e p o v
t o v a r e k o v s , K al 8ıa
Tavra T sp ö rep o v hv e h ) t & v o ^ p d r a v o K v K k os. a
e r i 8£ xaı. 01 b ı a ı p o v v r e s e l s i ı r i ı r e b a K a l e £ e m T t e b a v r â ( r a p o r a y e v v & v r e s p e p a p T v p r jK e v a ı < p a lv o v r a ı t o v t o i s "
p o v rjv y a p
t & v c r r e p e â v o v b ıa ıp o v a - ı rr)V (rcp a îp a v â s ovk fy o v ç r a v ı t k e ı ovs eırıtpaveCas rj p L a v rj yap els r a i t r i n e b a b ı a ı p e n s ovx a s 3° hv r e p v a v T is els T a p ep r) b ı e k o i t ö o k o v , r o v r o v h ı a ı p e î r a ı t ö v rpoTTov, a k k 1 a s e ls e r e p a r& e î b e ı .- — o r ı p e v o v v T tp& rov e a r ıv f\
Kara
t ö v â p ı ö p ö v r r jv r d £ ı v â ır o b ıb o v < r ıv o t i r a r ıO e p ıe v o ıs e v -
koyârarov,
tö v
p ev
ıcvK kov
K a ra t ö
10 hviyıcrı tr
ev ,
tö
be
11 rfi t« F, t« ora. E
r p îy a v o v
12 5e]
S i ırpSnov P ra n tl (non E) 13 iv (a) om . EF $ om . E 14 xcâ rö . . . 15 irfptdttpiypaiifiov om . F 1 l 6 t j) tpvtrfi om . E ' 17 râ v arvvÛ İ t u v E H L r : t o v a r u v S e T o u JFM Sp 18 tîr tp 4 *rSp(î) : iırtl EL 1 9 r&v aurov seclu si (cf. Metapk. 1055*13, P k y s . 2 0 7 * 8 ) : h a b en t h o c loco $ ( t u v om . F), p o st \a/3fîv LrE* e t {râv o m isso ) E1, B e k k e r 2 0 ıtpiBttrls H t t)] M H aa k Û v İ 2 3 ıtpirtpov EJLM : rpirtp o s FHSP, ırpâyrov T u t vid. (cf. 17, 3 2 ) 34' fi6vıt ”y£p] iıctlrr/ yap ftivrı L 31 tcv t l E Sıaıpeî F 3a ıtpSniv EHLM rSp(?) : r-pdrtpiv JF 3 3
112
35
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE 4
Gökyüzünün dairesel bir şekil taşıması zorunlu. Çünkü bu hem 10 varlığına en uygun olan şekil hem de doğaca en önde gelen. Şimdi genel olarak şekiller üzerine, yüzeylerde ve cisimlerde hangisi ilk, önde gelir, bunu söyleyelim. Her yüzey şekli ya düzdür ya yuvarlak; düz yüzey pek çok çizgi ile çevrilidir, yuvarlak olan tek çizgi ile. Madem her cinste bir, çoktan, yalın olan bileşik olanlardan doğaca daha önce gelir, yüzey biçimleri içinde daire en önde olanı olsa gerek. -A yrıca dışında hiçbir şey alınamayan nesne tam ise, daha önce belirlediğimiz gibi,32 düz çizgiye hep bir ek yapılabilirse, dairede bu hiçbir zaman söz konusu olamazsa, bir daireyi çevreleyen çizgi tam olsa gerek. Dolayısıyla tam olan tam olmayandan daha önce gelirse, bu nedenle de daire şekiller içinde daha önde gelendir. Böylece küre de cisimler içinde daha önce gelir. Çünkü o tek yüzeyle kuşatılır, oysa düz olanlar pek çok yüzeyle. Nitekim dairenin yüzeylerdeki durumu nasılsa, kürenin cisimlerdeki durumu o. -A yrıca cisimleri yüzeylere ayıranlar33 ile, yüzeylerden cisimler oluşturanla rın da bunları destekledikleri görünüyor. Nitekim cisimler içinde yalnızca küreyi ayıramıyorlar, çünkü onun birden çok yüzeyi yok. Nitekim yüzeylerin aynlması, bütünün parçalara kesilerek aynlması tarzında değil, biçimce farklı yüzeylere ayrılmasıyla olur. -D em ek ki kürenin cisimsel şekiller içinde ilk gelen olduğu açık. Sayı açısından bir düzen oluşturulunca da, en usa yatkın olan şey, daire nin bire, üçgenin, iki dik açı oluşturmasından ötürü ikiye göre
113
15
20 ■
25
30
35
287*
ETEPI OTPANOT B. 4
2 8 7 ® K a r a rr jv b v a b a , e n e t ir ) o p d a ı b v o . e a v b e r b „ i v kvk K o s
2 r p iy c a v o v , b 2 a ^ r jp a
ea^ d rr/
ro v
ırp d ro v
ır e p i(p o p a ,
5 cp e p o p e v o v rö
p ia o v
K al
(p o p d v .
[r?js r & v 10 p o e t b r j s
ra
e ır j
av
ro
e ııj
(rv v e y e s
apa
r r jv
y a p v ıro r o v
ırp & -
ro
ev r fj
kvk\ m
rö
e K e ıv ıa -
ü ta a v ru ts
a ıp a ıp o e ıb rj
ıra c a -
ırd v ra
eri 8e
rö
be
ir a v ,
yap
e ır e l
(p a C v e raı
o v re
K evov
e a r ıv
tÇ ıa O e v
ö v re
a ıp a ıp o e ıb r j
e îv a ı
av ro v .
el
yap
r o ır o v
a rp e tp o p e v o v
e
akk'
e £ a>
rö
rat
npos
e îv a ı
r o ır o s ,
K al
evdvypappov
o ıro v ır p o r e p o v
t fv
a < p a ı-
etrrı k v k X u>
e a - ^ â r r js av d y K rj
earaı
a& pa
K arca
a v v e y fi
îıır o K e ır a ı
r r js
yap
& are
K al
K al
8’ orı
Kal
yap ra
K al
eîvaı* ra 8e
â ır r e r a ı
b e b e iK r a ı
ır e p ı-
a c p a ıp o e ıb o v s ır e p ıe ^ d p e v a
a v a y n i)
T av ra
s a v p f ir ja e r a ı
rb
rö pev
a& pa
ır k a v r jr c a v ] â ı r r e r a ı r r j s e ır â v c a a c p a ı p a s . av
ır e p K p e p e a O a ı
kâü)
8e
ırp & ro v
a < p a ıp o e ib e s .
oka
a ( p a ( p a ı s .—
r a îs
ro
K al
to v tm v "
a ır r o p e v a
a â ıp a ro s,
a (p a ıp o e ıb e s
a tp a ıp o e tb e î a v v e )(e s
1
8e
e ır e ı ro v
K ara
o iııte r i e a r a t a x r j p a .
K al b ıa
e v ö v y p ap p o s, K evov.
K al
o v b e ıro re a& pa,
ır e p ı-
r r jv
vvv
kv-
a v r r jv
ov k e a r a ı,
K ü l o îi v v v o v k e a r i , ı r d k ı v e a r a ı , b ı a rrjv ı r a p d k \ a £ ı v r & v y ı a v ı& v . 2 0 ey^ov ev
o p o ıa ts ras
â ır a a ı
r r js
ex roC yap
(p o p a s,
35
e îv a ı p o v rj p erp o v rb
r ı aAAo
Kav e î p la o v
y p ap p d s,
a v p fir ja e r a ı
b ıc ı
— e n 8’ ei r & v rb
be
rb
p r) r r jv
p e v K iv r ja e c a v a v v e ^ r js
K al
K al
y e v o ıro
o î o v ( p a K o e ı b e s rj
r o ır o v
a v r r jv
rö
a ^ r jp a
e£ca
y& pav
K al
p r]
<ûoeı8es"
K evov
K a r e y e ıv
îa a s
rb
e îv a ı ok o v .
p e r p o v fj r o v o v p a v o v (p o p a b ı â
ö p a k r js
K al
a ıb ıo s ,
ekd%tarov, eka^tarrj be Kivrjaıs
ev e K a a rta rj r a y j , a r r j ,
8e
[877X0
i ı r e l FHM o p B a l 5i o EL : S v o o p B a l JF r, S v o o p B k s e x e ı HM (2) om. E1 2 o v K e r 14>SP : o v k E L r 4 t r e p u f t e p i / ı e v o v EJLSP: < p e p i / ı e v o v FH M r 9 r r j s t û v ı t K a ı r i f r a v seclusi ( r r j s om. E Lr) ır \ a v f i r u v EFM : ı r K a v r f r û v L, Bekker t t j s (2) om. E’ &va> HM
to
114
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE düzenlenmesidir. Oysa bir üçgene göre düzenlense, daire artık bir 2 8 7 a şekil olmayacaktır.
Madem ilk, önde gelen şekil, ilk, önde gelen cisme ait, ilk cisim ise en son çemberdeki cisim; öyleyse dairesel yer değiştiren cisim küre biçimli ölsa gerek. Onunla süreklilik oluşturan da öyle. Çünkü küre biçimli olanla süreklilik oluşturan nesne küre biçimlidir. Bunların ortasına yönelik olanlarda da bu böyle. Çünkü küre biçimli bir nesne tarafından sarılan ve bütünüyle bitişik olan nesnelerin de küre biçimli olması zorunlu. Alttakiler üstteki küreye bitişiktir, dolayısıyla hepsi küre biçimli. Çünkü hepsi küreler açısından bitişik ve sürekli. -Ayrıca madem bütünün dairesel döndüğü görünüyor ve kabul edildi,34 yine en son çemberin dışında boşluk ya da yer olmadığı da kanıtlandı, bu nedenle de onun küre biçimli olması zorunlu. Çünkü düz çizgi biçiminde olsa, onun dışında bir yerin, bir cismin, bir boşluğun olduğu sonucu çıkacaktır. Nitekim düz çizgi dairesel olarak döndürüldükte, hiçbir zaman aynı alanı kaplamayacaktır, tersine açıların yer değiştirmesi yüzünden, daha önce bir cisim olan yerde şimdi olmayacak, şimdi bir cisim olmayan yerde daha sonra bir cisim olacaktır. Ortadan çizilen çizgi ler biribirine eşit olmasa, sözgelişi mercimek ya da yumurta biçiminde başka bir şekil olsa da bu böyle. Bütün durumlarda bütünün aynı alanı kaplamaması yüzünden devinimin dışında bir yer, bir boşluk olması söz konusu olacaktır. Ayrıca devinimlerin ölçüsü; sürekli, düzenli, ebedi olan yalnız o olduğu için gökyüzünün devi nimi ise, her ölçü cinsinde de hep en küçük ölçü olarak alınıyorsa, en az devinim de en hızlı devinimse, açık ki, bütün devinimlerin
115
5
10
15
20
25
287*
riE P I OTPANOT B . 4 eXr] ’n a r r & v
oti] toj^iotîj a v â\ X h to v
kvkK ov
\xt]v
& a ,T
t& v ,
a fi
y p a ^ n r j'
6
el
a c fta ıp o e ıb r ]
t & v K iv y c r e c a v rj t o v o v p a v o v k lv t } < t l s .
av rov
K ara
ik a ^ ıo r t]
b e t t j v ikay Jİ< T T r\ v
o îıp a v ö s av rov
av ro
e(j>
k6kK<û
avâyK T }
e a r lv
t]
T a y i v r i ) rj k C v t)-
r a f l a r a Kiveı-
< j> e p e r a ı K a l
e ı v a ı . — k â f 3o ı
S’
av
K a l 30
tis
İ k T & v nrepl t ö fiecrov ıbpvnevcav crtapArcüv r a v r y v rrjv ttic ttiv . eı
yap
vbcop, t ö
to
pev
vbcop
be ırvp
ırepl
lo r t
ırepl
tö v
a ep a ,
t o v a v r o v k â y o v (a v ve^ V lx* v 7
t t j v yrjv, o 8 ’ a y p Kal
ra
ava>
o v k İ c tt lv ,
'ırepl
crûp-ara
tö
K ara
a ır r e r a ı be r o v -
ratv), f) be t o v v b a r o s eıri(f)dveıa
o-cpaıpoeıbes Kal aiiTÖ
â v a y K a îo v e ıv a ı • mcrre K.hv b ıa t o v t o
trcj>aıpoeıbrjs i a r ı v o o v p a v o s .
o k k a p.r]v o t i y e rj t o v vbaT os
eırıtpâveıa Toıavrr\
vbcop el s r ö
t o v Kevrpov ey y v re p o v . rj
K o ık or.ep o v K o ık orepo v be earrı r ö
rfydcoaav o vv İ k t o v Kevrpov r\
A r , K a l İTreÇev^Ote i
fiâ a ıv , e
rj ovv a ^ ö e îa a
A B Kal
eırl
tijv
A A , ik â rrc o v e a r l t & v İ k t o v K e v r p o v Koıko-
re p o s a p a ö ro ıro s.
cScrre ırepıppevcreraı r ö vbcop, ecoş a v lira - 10
37 cup' kavrov i
116
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
en hızlısı gökyüzünün devinimi olacaktır. Ne ki bir noktadan öteki noktaya en kısa çizgi dairesel çizgidir. En kısa çizgi üzerindeki devinim en hızlı olanıdır. Dolayısıyla gökyüzü dairesel yer değiş tiriyorsa ve en hızlı devinen ise, onun küre biçiminde olması zo runlu. -B una orta çevresinde kurulan cisimlerden yola çıkılarak da 30
güvenilebilir. Nitekim su toprağın, hava suyun, ateş havanın çevresinde ise, yukardaki cisimlerde de bu böyleyse (bunlarla sürekli değildir ama bitişiktir) ve suyun yüzeyi küre biçiminde olduğunda, küre biçiminde olanla süreklilik oluşturan ya da küre 287b biçiminde olanın çevresinde bulunan şeyin de böyle olması zorunlu. Dolayısıyla bu biçimde de gökyüzünün küre biçimli olduğu açık. Ne ki suyun yüzeyinin küre biçimli olduğu sonucu, suyun doğal 5 olarak hep yay biçiminde çukura aktığı kabulüne bağlı. Yay biçiminde çukur olan da merkeze yakın olandır. Merkezden AB ve A r yarıçapları alınsın, B r da bir çizgi ile birleştirilsin. B r ’ya dik çizilen A A çizgisi yarıçaplardan daha kısadır, öyleyse A yeri çukur dur. Dolayısıyla su, eşitlenene değin akacaktır. Yarıçaplara eşit olan 10
117
ı87b
r iE P I OTPANOY B . 4 iorrj
a ö r j.
İk İk
tov
îö a r o s
ıs
io r ıv
İk
be r a ls
K ev rp ov
Koo-fios,
p .r jr
p e v o iv . rov
i£ Stv y a p
ır p o s
(f)v < r ıs ‘
yrjv, Kal
ra
Kal
tov
p.ev o v v < r< f> a ıp o eıb rjs Kar’ aKpıfieıav e v -
orı
\ e ıp o K p tr jr o v e ^ e ı v
[ i r a p ’ ] r jp .lv
ır a p a ır k r j-
e v 6 (f> 6 a X p o ls ( p a ıv o -
beğaxr6aı b r jX o v
p ^ re
t&v
rj b e t & v
c n p a ıp o e ıb r js a p a fj
B E I \ — o ti
îjs
tt )V
y a p r jp e p .^ a ' e t .
ıre p u ^ e p T jS '
fir jO e v
a  o p t jd e v
â p a k o r r jr a
30 jjta r o s
i< p '
A E . &
t o re
v bu tp '
b r j\ o v i t c r o v r t o v ,
r o p v o s ovtoos tu c r r e
to
a ır r o p e v r j
İ T r ı< f» â v e ıa , o
K e v r p o v fı
tov
Kevrpov eîvaı
tov
yap
K a l a K p ' ıfie ıa v us
us
avâkoyov
fj
rov
r r e p ıÇ
e \ e ı, n a d â ır e p
ır K e lo v a e l a T t e y o v r a r & v c r v a r o L y u iv .
’Eıret S* ecrrı bıy&s cırı rov kvkKov Kivrjdrjvaı, oîov av o 5 tov A rrjv fiev İtti rö B rr/v b’ iırl ro T, orı pev ovv ovk elcrcv ivavrıaı avraı, Tiporepov eîprjraı.
âXX’ el prjbh) o>s
*5 erv^e p.r]b’ âıro ravropArov ivbîytTaı iv roîs a'CbCoıs eîvaı, o S’ avpavös aibıos Kal rj kvk \co (popa, bıa riva nor alrıav iı:ı dârepa (peperaı, â\\' ovk ini dârepa; ivâyKTj yap Kal
tovto rj âpxrjv eîvaı rj eîvaı avrov âp^rjv, îa-cos p-ev ovv rb ırepl ivitov a.-no
ov p.r)v bİKaıov ye nâtnv
öpotats iıriTipiâv, cûOC opav bel rrjv airLav tov Keyeıv ris io tiv, e n be rr&s e^oıv rw ırıoreveıv, Ttörepov âvBpu>ırıv(os rj
ras fiev ovv d/cptjSeorepas âvdyms, orav s88a t is eTTiTvyrj, rore X&pıv e\eıv b e l roîs e v p t a - K o v ı r ı , vvv b i rö Kaprepcorepov.
el yap fj (pvcrıs ael rroıel r&v ivbexpjj.e-
11 ^ 5 i] j î « E, aî 5 i M H E 2S'
13 İ k rov in ras. E ” 01 14 fc] Ijs y J8i 7 J F H L E * S 'r : Sevrtpov i 7 E , f i y i M16 om
H
17 xap’ seclusi, om. E L rSp fyatvofitrav FHLMPSP: yıyofie18. ovvBtaıv ELF1 : aiaraatv JF*HMScr (constitutionem) 1 9 t o û ] rov Trpdtrou JMF* 9 1 ı r A t l a E” 0- (r\eîoy E1)
EJ
118
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
çizgi ise A E olur. Dolayısıyla suyun, yarıçaplara uygun olarak dolması zorunlu. O zaman duracaktır. Merkezden yarıçapları birleştiren çizgi yay biçimindedir, öyleyse suyun yüzeyi küre biçimli B E I\ - Evrenin küre biçimli olduğu hem bunlardan çıkıyor hem de şuradan: evren öyle kesinlikle kurulmuştur ki, ne insan elinden çıkma bir yapıt onunla karşılaştırılabilir ne de bizim gözlerimizle görülen nesneler içinde başka bir nesne. Evrenin onlardan oluştuğu nesnelerden hiçbiri çepeçevre saran cismin doğası kadar düzenlilik ve kesinlik taşımaz. Nitekim suyun toprakla ilgisi nasılsa, yukarı uzaklaştıkça da öğelerin ilgisi aynı benzerliği taşır.35 5 Daire üzerinde iki devinim olanaklı; yani A’dan B’ya ve A’dan r ’ya. Bunların karşıt devinimler olmadığını daha önce söylediydik.36 Ne ki ebedi nesnelerde hiçbir şeyin talih eseri ya da rastlantı ile olması olası değilse, gökyüzü ile dairesel devinim ebedi ise, niçin gökyüzü bu iki yönden biri yerine öteki yönünde deviniyor? Nitekim ya bunun kendisi bir ilke olmalı ya da bunun bir ilkesi olması zorunlu. Kimi nesneler konusunda her durum üzerine bir şey göster' meye kalkmak, hiçbir şeyi savsamamak ya büyük bir saflık ya da büyük bir titizlik göstergesi olabilir. Elbette herkesi aynı biçimde değerlendirmemeli, söylenenin nedeninin ne olduğuna bakmalı; yine güvenilirlik açısından ne durumda, acaba insan gücü çerçevesinde mi yoksa daha derin bir konu mu, buna bakmalı. İmdi daha kesin zorunluluklar şans eseri bulunursa, bulanlara teşekkür etmeli. Ama şimdi bizim söylememiz gereken, görünenin ne olduğu. Doğa her zaman olası olanların en’iyisini yapıyorsa, düz çizgi biçimindeki
119
15
20
25
30
288a
288*
IIE P I OYPANOY B. 5
fUkruTTov, e e r r ı b k K a d d ı r e p t & v İ tti t t) s e v O e ı a s
tö
vü ) v
p & v fj ava
eıs
T o v ır u r d e v ,
e^et 817,
K a d a ır e p
e k e ^ fftj
p ta
lX« )
o tı
kv eı
tt]v
avTT ) a v
cröaı
rö
e ır )
a lr ıa
Te
el K al
K al
yap to v
K iv r ja ıv
b e £ ıd v
( k o i p -a p rv p eî
T rp orep ov
a ır o p ia v .
a ır k r jv
eÎT tep K a l t o
T rp orep ov ,
v errep ov
fy e ı
&s
e lp i)n £ v o v
K al
K al rö
a v r ij
yap
iv b e ^ er a ı (34\ t l ( t t o v
a tr a v erro v ,
ap L crrep av ,
8’ f j p r j d e î e r a aı r o
icat
fj
a ir ıa
fie k r ıo r a , yap
T a v T r/v
K iv e î- 10
cırt
tö
TljX U ûTepO V .
T lep l 8e rfjs KtVTjcrecos avrov, S r i ofiakrjs e o r ı Kat ovk dvdtpjakos, i(pe£rjs av eh) t &v eipr\p.evu>v bıekdeîv. (keyco 8e tovto ırepl tov ırpcorou ovpavov Kal ırepl Trjs Trpdrrjs
17 Kiy^e^ıreraı L ıS fı om . EM, habet cum c e te ris Şc 19 Ked iırlraırıv ? x el E 20 d e le to olov, add. E” °‘ u t vid. 21 ol E H L r: els 8 JFM a a Si (a )] S’ iv J, Sd ye F o v k earıv om . M 24 cark&s om . E1 re om . H 25 avroû iut/ıiı E 26 ta> om . EJ 27 t V M r a a ıv 0 *r«l JLrS1 : brl E1, *’ i* e l HME2, 5 " tl F rb om . S* a8 İfm \lav L ylyveadaı om , H 29 p o st ko'ovi' add. eîvaı H M
120
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
devinimler içinde yukan yere devinim daha değerli ise (çünkü yukarı yer aşağıdakinden daha tanrısal), yine, öne olan devinim arkaya olan devinimden daha değerli ise, daha önce dediğimiz gibi sağ ile solda da durum böyledir (bunun böyle olduğunu sözünü ettiğimiz güçlük gösteriyor), daha önce ile daha sonrada da. Nitekim bu neden güçlükleri ortadan kaldırıyor. En iyi olanların olası olması söz konusu oluyorsa, konumuzla ilgili olarak da, neden bu olabilir: yalm, duraksız bir devinimle ve daha değerli yönde devinmek en iyisi. 6 Şimdi de gökyüzünün deviniminin düzensiz değil, düzenli olduğunu söyleyerek konuyu sürdürebiliriz herhalde (burada ilk, önde gelen gök ile, ilk devinim üzerine konuşuyorum; çünkü daha alttaki bölgelerde birden çok devinim tek devinime indirgeniyor). Gökyüzü düzensiz devinecek olsa, açık ki, yer değiştirmenin bir çıkışı, zirvesi, inişi olacaktır. Çünkü her düzensiz yer değiştirmenin bir inişi, bir çıkışı, bir de zirvesi vardır. Zirve ya devinimin başladığı nokta, ya bittiği nokta ya da orta noktadır. Sözgelişi doğaya uygun devinimlerde gidilen nokta, doğaya aykırı devinimlerde devinimin başladığı nokta, dönen nesnelerde ise orta noktadır. Oysa dairesel yer değiştirmede ne devinimin başladığı bir nokta var ne devinimin bittiği bir nokta var ne de orta nokta. Çünkü onun mutlak anlamda ne başı ne sonu ne de ortası var. Hem zaman açısından ebedi hem de uzam açısından bileşik ve kesintisiz. Dolayısıyla onun yer değiştirmesinin zirvesi yoksa, düzensiz de olamaz. Çünkü düzensizlik çıkış ile iniş yüzünden oluyor. Öte yandan madem her devinen nesne bir şey tarafından devindiriliyor, düzensizliğin ya devindiren yüzünden ya devinenin kendisi yüzünden ya da her ikisi yüzünden
121
5
ıo
15
20
' 25
* 88a
n E P I OTPANOT B. 6
30 bı
eîre ycıp rö kivovv ju,77 rfj avrfj bvvâfieı kivoî,
aiA
etre ro Kivovpevov aAAotoîro Kat //?/ bıafnevoı rb atıro, etre â/j,(pcû fxera/3âAAoı, ovöev Kcokveı âva>fj,dka>s Kiveîcröaı rö kivov-
p.€Vov.
ovöev 8e roıîrcoj; bvvarov nepl tov ovpavbv y evi ad av
rb fiev yap Kivovjj.evov bebeiKTaı oti np&rov nal ankoîıv Kal a88b dyevrjrov nal âtpdaprov Kat o\a>s
dfj.erA^kr}tov, rö
8e ki-
z/oSv nokv p.akkov evkoyov eıvaı toiovtov' rb yap np&rov tov
npcoTov Kal ro ankovv roû ankov Kal rb afpOaprov Kal âyevrjrov tov â
fievov ov fierafiakkeı a&fjıa ov, ovb’ av rb kivovv p-erafidkkoı acra>p.aTov ov. w
eîvaı.---- Kat y a p el y ıv era ı av&fnakos, i) tol okrj fie r a fiâ k k e ı K a l <5r e
fie v
uÂpr\ a v r r js . 10 v e p ö v
y ıv e r a ı
6& ttcû v
o r e b e f i p a h v r e p a n d k ı v , rj r a
r a f ie v o v v fiep r] o r ı o v k
fjbrj y a p
av
eyeyoveı
b ıÂ a r a a ıs
e a r ıv t& v
a v u t f ia k a , a a r p a iv