MİT RAPORU OLAYI
Başbakanla yaptığım Suriye seyahatinden sonra, bu sefer M lT içerisinde bir sivilleşme hikayesi ortaya atıldı ve aday olarak gösterildim. Yine bir odak noktası haline geldiğim anda da tekrar 2000’e Doğru ’ da yayımlar başladı. Suriye seyahatinden sonra aleyhimde yapılan bütün yayımlarda, Aydınlık hikayelerini tekrarladılar başka bir şey yok.,.. Ve sonuçta da bu sivilleşme hikayesi herhalde kendilerini fazla fahatsız etti, tekrar üzerime geldiler. Bunlar 1978’ de de MÎT hakkındaki yayımlarla M İT’ i pasif duruma sokabildiler. Kısa bir süre için başardılar, bunu kabul edebilirsiniz, başardılar..”
RAPORU OLAYI HAYNAK
ISBN 975 - 489 - 000- 5
YAYINLARI
Bu kitabın yayın haklan Sistem Ofset Yayıncılık Tic, ve San. A.Ş.'nindir Birinci Baskı: Eylül 1988 Kapak: Mustafa Şanlı Kapak Balskı: Matbaa 70 Dizgi Baskı: Doyuran Matbaası KAYN AK YAYINLARI: 79
RAPORU
MAYI
Hazırlayım t Sinan Doğan
■SİSTEM YAYINCILIK TİC. ve SAN, a j, î&şnvuîıasip Sok. 18/4 Talaş Han Cağaloğlu/iST Tel.: 513 83 52 - 513 83 53
İÇİNDEKİLER
MİT Raporu Olayı EK 1 MİT’in Cumhurfbaşkanma Raporu EK 2 MİT Merkezimde Hamburger Ziyafeti EK 3 Hiraım’ı da Mehmet’i de Yandılar EK 4 MİT Raporu EK 5 Makamlar Yıprandı MİT Çöktü
7
67 77
81 81 119
MIT RAPORU OLAYI Sabahın Ayaza 7 Şubat 1988... O sabah Başbakan Turgut Özal, MİT görevlileri ve yöneticileri, Cumhurbaşkanı, as keri ve mülki erkân henüz yataklarından kalkmamış lardı. Mışıl mışıl uyuyorlardı. Günlük hay huy bile daha başlamamıştı. Bu soğuk kış sabahında tek tük temizlik işçisinin dışında kimse görünmüyordu sokak larda. Üstelik o gün tatildi. A ynı sabah, erken saatlerde bayilere günlük ga zeteleri ve haftalık dergileri ulaştıran motorlu araç ların balyalan arasında, yaklaşık bir yıldır çıkmakta olan bir dergi her zamanki gibi vardı. Dergiler, bal yaların arasında sakin sakin yatıyorlardı. Kim bile bilirdi içlerinde yeri yerinden oynatacak bir «bomba» olduğunu. Dergiler aynı masum görünüşleriyle bayi mandallarına takıldılar. Haber, sayfaları karıştıran 2000’e Doğru okurla rının dikkatini çekmişti. «Ayaz’m ayağını MİT kay dırdı.» Ve okum aya başladılar...
Kayan Kayana MİT, A yaz’m ayağını kaydırmıştı ama, bu haber den sonra ayağı kayanların, yere düşenlerin hatta bir yerlerini incitenlerin sayısı konusunda hiçbir garan7
ti verilemezdi. Haber, dergi sayfalarında kalmamış, güniük gazetelerin manşetlerine geçmişti. 8 Şubat gü nü Sabah gazetesi, haberi sekiz sütun başlıkla şöyle veriyordu : «MIT’in tüyler ürperten raporu : Genelkur m ay eski Başkanı Necdet Üruğ’un kadınlara karşı zaafı; arkadaşı gazinocu Fahrettin Aslan’ın kendisine Emel Saym ’ı ikram ettiği belirtiliyor.» Gazete, dergi de yer alan haberin daha sansasyona! yönlerini ön plana çıkarıyordu. İlk Tepkiler Doğal olarak, açıklanan rapora ilk tepkiler, Ra porda adı geçen ve suçlananlardan geldi. Raporun baş hedeflerinden Ü rağ’un tepkisi son derece sertti. Eski general, raporda ileri sürüldüğü gibi İstanbul m af yasıyla hiçbir ilişkisinin olmadığını belirtiyor ve «bu rezilane bir mizansendir» diyordu. Ü ruğ’un şu sözle rinde ise, yakın zamana kadar ortak hareket ettiği üst düzeydeki devlet görevlilerine karşı kırgınlık se ziliyordu : «Elbette bunca- sene dirsek dirseğe hizmet verdiğimiz, kendimizi vatanımıza, milletimize adadı ğımız, gereğinde de birbirimizin kucağında can ve recek arkadaşlar olarak birbirimizin haysiyetini ko rum ak vazifemizdir.» Bu açık mesaj ilgililer tarafmdan alınmış m ıydı? Bunu daha sonraki gelişm eler gösterecekti. Vali Nevzat A yaz’m tepkisi ise daha yumuşaktı. A yaz böyle bir MİT raporu olup olm adığm ı bilmedi ğini, varsa araştırılması gerektiğini söylüyordu. İl gili makamları göreve çağırıyordu. Devlet Makamlarının Ağzına Biber... Bu tepkilerin basında yer aldığı 9 Şubat günü Hü kümet, MİT raporunun varlığını inkâr ederek şöyle d iy o rd u : «Haftalık bir dergi ile buradan alıntı yapan 8
günlük bir gazetede yayınlanan MİT raporu ile ilgi li bilgi ve haberlerin, yapılan ilk incelem eler sonucu asılsız olduğu anlaşılmıştır. Yayınlarda iddia edildiği gibi, MİT tarafından böyle bir rapor hazırlanmamış tır. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı’na, Sayın Başbakan’a ve Sayın Genelkurm ay Başkanı’na sunulma sı söz konusu olamaz.» Bu açıklam a «Hükümet söz cülüğü» adına yapılıyordu. A ynı gün Çankaya’dan da «böyle bir raporun Cumhurbaşkanlığına ulaşma dığı» duyuruluyordu. Yine Başbakan Özal, gazeteci lerle ayaküstü yaptığı bir konuşm a sırasında «böyle bir rapor yok. Nasıl çıkmış, nasıl olmuş? Böyle bir ra porun olmadığı açıklandı» diyerek konuyu geçişt;rmeye çalışıyordu. Bu arada bazı gayretkeş basın organları, hükü metin açıklamalarını fazlasıyla benimseyip, sonradan kendilerinin de utanacağı manşetler atma ihtiyatsız lığını gösteriyorlardı: Tercüman 9 şubat 1988 tarihinde «MİT Raporu asılsız çıktı» manşetini atıyordu. Bu arada gazetelerde küçük bir haber daha yer alıyordu. 2000’e Doğru dergisinin MİT raporunu ya yınlayan sayısı toplatılmıştı. Tabii gerekçe başkay dı : Alman Parlamentosunda Kürt sorununun tartı şılmasıyla ilgili haber... Kim inanırdı? «Aydınlık İhtiyacı» Hürriyet gazetesinin yazarlarından Oktay Ekşi’nin 9 Şubat tarihli yazısı «Aydınlık İhtiyacı» başlığı nı taşıyordu. Ekşi, Hükümet adına açıklama yapan «Hükümet sözcülüğünün» ne anlama geldiğini, açık lama. yapanın neden kendi adını vermediğini, yoksa adını vermekten kaçındığını mı sorduktan sonra şöy le ya zıyord u : «Yapılan yayınlarda mı yanlış var? Yoksa MIT’te mi? V eya ‘bunlar yalandır’ diyenlerde mi? Hükümet ö
Sözcülüğü imzasıyla yapılan açıklam aya rağmen, ya MIT’te böyle bir rapor varsa, onun faturasını kim ödeyecek?» Sabah’m yazarlarından Güngör Mengi ise, rapo run doğruluğunu tartışmaya bile gerek görm eden ra pordaki iddialar üzerinde duruyor ve şöyle d iy o rd u : «İddialar doğruysa durum felakettir. Doğru de ğilse, yani iftiraysa daha büyük felakettir. Kamuoyu, hangi cins felaketle karşı karşıya bulunduğunu öğ renmek isteyecektir.» Öte yandan, raporu kam uoyuna açıklayan 200G’e Doğru Dergisinin G enel Yayın Yönetmeni Doğu Perinçek bir basın toplantısı yaparak, bütün hükümet açıklamalarına rağmen, raporun doğruluğunu şu net sözlerle ilan ediyordu : «MİT raporunun gerçek olduğunu kam uoyu kısa zamanda öğrenecektir. Ancak şu sorunun cevabının şimdiden verilmesi gerekm ektedir: Raporun gerçek olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıktığı zaman hü kümet istifa edecek midir?» Yanlışta Israr Ne kelime... Özal, m ilyonlarca insanın gözünün içine baka baka raporun varlığını reddetmeye devam ediyordu. Bir gün önce Genelkurm ay’da yapılan ve MİT raporunun varlığını reddeden açıklama üzerine Özal, «açıklama doğrudur, söylentiler yanlıştır» di yordu. Aynı gün, Cumhurbaşkanı Evren de MİT Müs teşarı Korgeneral Hayri ÜndüTü Köşke çağırarak olay hakkında bilgi alıyordu. Aynı gün, Üruğ’un yaptığı bir açıklama, Hükü metin ve Çankaya’nın raporun varlığını reddetme ça balarının boşuna olduğunu iyice gözler önüne seri yordu. Raporun «çok gizli» damgası taşıyan ve imza sız bir kopyası, 20 Ocak 1988 günü Üruğ’un Göztepe’ deki evinin posta kutusuna m eçhul kişiler tarafm 10
dan bırakılmıştı. Raporu inceleyen Ürıığ, Cumhurbaş k a n ın a mektup yazarak, hakkında mevzuat gereği «Devlet Denetleme Kurulu veya Kuvvet Komutanla rından bilinin başkanlığında oluşturulacak bir ku rul» tarafından soruşturma açılmasını istemişti. 26 O cak’ta Cum hurbaşkanına ulaşan m ektuba Köşkün verdiği gayriresmi cevapta «ortada dolaşan söylen tilerin ciddiye alınmaması, üzüntü duyulmaması, ko nunun kendi isteği doğrultusunda araştırılacağı» bil diriliyordu. Üruğ, Sabah gazetesine yaptığı açıklama da şunları da ek liyord u : «MİT Müsteşarına sordum. Benim arkadaşımdır. Yanım da senelerce çalışmış bir arkadaşımdır. Ben bunu yazar mıyım dedi. Benden bunu nasıl umuyorsun dedi. G özyaşlanyla bana hihap etti...» Basın Israrlı Açıklamaların tatmin edicilikten uzaklığı, diğer yandan Üruğ’un son açıklamaları, Raporun gerçekli ği üzerindeki gölgeleri ortadan kaldırıyordu. Bu du rum da basın gerçeğin açıklanmasında haklı olarak ısrar ediyordu. Sabah’ta Güngör Mengi «bu iş kapatılamaz» di yor ve şöyle devam ed iyord u : «Bu şartlar altında ik tidarın görevi, inkârda direnmek değil, suçluları or taya çıkarmak ve böylece devletin içini düzeltmek ve temizlemektir... Aksi takdirde bu entrikayı iktidarın çevirdiği yolunda şüpheler doğabilir.» Milliyet’te Altan Öymen iktidar çevrelerin açıklamalarının tatmin kâr olmadığına işaret ediyordu. Yine Milliyet’te Teo man Erel ise, «Tencere tava, garip bir hava» başlığıy la kaleme aldığı yazısında «tencere dibin kara...» te kerlemesi üzerine çeşitlemeler yapm aya girişmişti. Doğu Perinçek ise, açıklamalarını sürdürüyor ve şöyle d iy ord u : «Değişik kaynaklardan kontrol edip, varlığını onaylattıktan sonra yayınladık... Benim is li
mim ne kadar doğru ise, raporun varlığı da o kadar doğrudur... Ben siyasal kişiliği olan biriyim. Aslı ol mayan bir raporla ortaya çıkıp üç beş hafta sonra rezil olm ayı göze alabilir miyim hiç?» Rapor yayınının altında imzası bulunan muhabir irfan Taştemur da, bir büyük gazetede çalışırken se çimlerden önce bir MİT görevlisinden raporun, içeri ğini aldığını açıklıyordu.
kökenlileri yıpratmak istiyordu. Bu rapor da bu amaç la Özal tarafından hazırlattınlmıştı. Sunalp’e göre, Öztorun’un emekliye ayrılması da Ü ruğ’un cum hur başkanlığı yolunda güçlenmesini önlem ek için düzen lenmişti. Sunalp’in bu yorumları, bir süre sonra, MİT ra porunun gerçekliği tartışmasının bitip, amacının ne olduğu tartışmasının gündeme gelişinin ilk işaretini oluşturuyordu.
Sunalp’in Yorumu
Solda Çekingenlik
Raporun gerçekliğinin kam uoyu önünde ortaya çıkmasıyla birlikte çeşitli odaklar, kendi yönelimleri ne ve eğilimlerine göre rapor hakkmdaki düşüncele rini ifade etmeye başladılar. İlk tepkiler eski ordu mensuplarından geldi. Faruk Giiventürk, raporun bir provakasyon am acıyla sızdırıldığını söylerken, em ek li Orgeneral Necdet Öztorun, Üruğ’u özel olarak zi yaret edip tutumunu ortaya koydu ve «ordunun li derlerine bu şekilde ithamda bulunmak uygun değil dir» dedi. Eski Hava Kuvvetleri Komutanlarından Muhsin Batur da, olayı kendi başından geçenlerle bağlayarak şöyle yoru m lad ı: «Bizim başımızdan da geçti. Askeri müdahaleler dönemi bittikten sonra daima o müda haleyi yapan ekibe karşı bir akın gelir Türkiye’de... Bu son olay da bunlardan bir tanesi... 12 M art’tan sonra bizim üzerimize yıllarca yüklenildi. Şimdi 12 Eylülcülerin üzerinde işlenecek.» Eski generallerden ve kapanan MDP’niıı eski Ge nel Başkanlarından Turgut Sunalp ise, daha da ilginç bir yorum getirdi. Sunalp’e göre Özal, Cum hurbaş kanı olmak istiyordu. Sivillerin birbirini çekem ediği koşullarda askerlerin cumhurbaşkanı olması kaçınıl maz oluyordu .İşte Özal, önümüzdeki dönem de Cum hurbaşkanlığının önüne örneğin Üruğ gibi bir asker adayın çıkmaması için şimdiden o ve onun gibi asker
Sol kesimde, MİT raporu olayına karşı başından itibaren bir çekingenlik, bir uzakta durm a gözleni yordu. Günlük basın içinde Cumhuriyet olaya yavaş yavaş ısındı ve sonuna kadar da tutukluğunu atama dı. Cumhuriyet yazarlarından Uğur Mumcu ise, bu konuda sol içinde başından beri doğru ve mücadele ci bir tutum aldı. Mumcu 9 Şubat’ta yazdığı yazıda olayın gösterdiği önemli bir gerçeğe dikkati çekerek şöyle yazıyordu: «Bir yurttaş hakkında eğer MİT ra poru varsa, o yurttaş sürünür. Kamu görevine gire mez, yedeksubaylık hakkı elinden almır, m ahkem e lere verilir, yurtdışma çıkamaz.» MİT raporu olayına salt yüksek görevlilerin uğradığı zararlar açısından değil, halkın uğradığı zararlar açısından bakm ak ge rekirdi. İki gün sonra aynı konuya yine değiniyordu Mumcu s «MİT raporları ile solcu yurttaşların hayat ları zindan edilecek, aynı MİT ünlü kişiler ile ilgili raporlar yazınca hasıraltı edilecek...» Hürriyet’te Ah met Altan da aynı temayı işliyordu. SHP’nin bu konudaki tutumu ise başından itiba ren ikircikli ve yalpalayan bir tutum oldu. İlk açık lamalar MİT raporunun Vuralhan olayının üstünü örtmek için Özal tarafından ortaya sürüldüğü şeklin deydi. Daha sonra bu tekrarlanmada. Hatta, MİT ra poru dolayısıyla Özal Hükümetini eleştiren bir tutum 13
12
alındı ama temelde hatalı bir «provokasyon» mantı ğı yenilemediği için zaman zam an MİT raporunun hükümetin pahalılık politikasını örtbas etmeye yara dığı şeklinde açıklam alar da yapılageldi. Yine de Er dal İnönü’nün iik demeci, vatandaş haklarına dikkat çekerek halkçı bir yorum getirmiş oluyordu soruna. 1402. madde yoluyla görevlerinden atılan öğretim üyeleri de vatandaş haklarına ve binlerce kişinin MİT raporlarıyla işinden gücünden edilmesine dikkat çe kerek ve sorunun salt bazı generallerin haysiyeti so runu olm adığını göstererek konunun «büyükler» ara sında bir av alanı haline getirilmesine karşı çıkmış oluyorlardı. Sessiz DYP DYP, MİT raporunda., Bako olayı dolayısıyla doğ rudan doğruya eski Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk hedef alındığı ve bu raporun, seçimden önce DYP’nin yıpratılması am acıyla hazırlandığı yolunda önemli kanıtlar ileri sürüldüğü halde, rapora tepki gösterme konusunda oldukça tutuk davrandı. İlk gün ler DYP çevrelerinden ses soluk çıkmadı. Ancak ra porun içeriği kam uoyunda öğrenildikçe, basının yok lamaları sonucu, Cindoruk 14 Şubat günü bir açıkla ma yaptı. Gerçekte Cindoruk’un açıklaması olaya y e ni boyutlar katıyor ve Hükümeti iyice zor duruma, so kuyordu. Şöyle diyordu Cindoruk ı «Bu rapor kesin likle Başbakan’m işidir. Başbakan’m bilgisi dahilinde hazırlanmıştır', öza l, referandum ve seçimler sırasın da çok önem li şeyler söyleyeceğim demişti. İşte o önem li şeyler bunlardı. Bir rapor elimize gelmişti ama biz devlete olan saygımızdan susmuştuk. Bir değil birkaç rapor var. Bu rapordan dolayı m ükafat3andırılan va liler, genel müdürler, milletvekili olanlar var. Günü gelir bazı şeyler yargı önünde tartışılır.» Böylece raporun gerçekliği bir kere daha kamt14
lanmış oluyor ve konuya bir önem li tartışma boyutu daha katılmış oluyordu. Raporu hazırlayanların am a cı neydi? Raporu kün hazırlattırmıştı? Hükümetin, daha doğrusu Özal’ın siyasi rakiplerini gözden düşür mek için böyle bir rapor hazırlattığı yolundaki söy lentiler doğru m uydu? Sağ Basın Nakavt Sağ basın MİT olayının ortaya çıkışıyla birlikte büyük yalpalamalar geçirdi. Tercüman, hemen ikti dar odaklarının tutumunu yansıtarak raporu yalan lamayı denedi, ancak bu tutmayınca, bu kez de ya zarları aracılığıyla «devlet yıpratılmak isteniyor» pro pagandasına girişti. Örneğin Ergun Göze «Bir bar dak raporda fırtına» başlıklı yazısında şöyle diyor du : «MİT’e isnat edilen rapor vesilesiyle kesif bir fır tına kopartılmış bulunuyor. 12 Eylül’den önce MİT hakkında çok sert bir polemik açmış bulunan Doğu Perinçek grubu, şimdi de bir MİT raporunu ele ge çirdiklerini iddia ve raporu kısaltarak neşretmiş bu lunmaktadır. Solun stratejisi bellidir. Herkese, her yere, her makama, bilhassa cemiyetin emniyet duydu ğu kişi ve makamlara haklı haksız saldırılar düzen leyerek efkâr-ı umumiye yi şaşırtmak... tedirgin et mek... Arkasından bir şey çıkm asa da ziyanı yok, kı sa şaşkınlık anlarını biriktir© biriktire hedefe yak laşmak... H edef: Bulanık suda balık, avlam ak...» Milli Gazete de buna benzer bir tutumla yaklaştı başlangıçta soruna. İslam düşmanı bir dergi diye ta nımladığı 20G0’e Doğru’nun sansasyon peşinde oldu ğunu ve basının da olayı incelemeksizin sorumsuzca alıntıladığını belirten Milli Gazete, 2000’e Doğru’nun nasıl olup da MİT raporlarını ele geçirebildiğini so ruyordu. Yeni Nesil ise «Rabıta’ya karşı zabıta» baş lığım atarak bu olaydan dinci akım lehine yararlan maya çalışıyordu. 15
Gerçek Kabul Ediliyor Üruğ’un raporun eline geçtiği ve bunu basma yansımadan önce Cumhurbaşkanhğı’na ilettiği şeklin deki açıklaması raporun gerçekliği tartışmasının son raundunu oluşturuyordu. Bu durumda Çankaya’ya gerçeği açıklamaktan başka, yapacak şey kalm ıyor du. Nitekim 11 Şubat tarihli gazetelerden Cumhur başkanlığı Basın M üşavirliğinin yaptığı şu açıklam a ok u n u yord u : «Sayın Cumhurbaşkanımız böyle bir raporun var lığını, ilk defa Genelkurmay eski başkanlarmdan emekli Orgeneral Necdet Ütuğ’un 28 O cak tarihinde kendilerine yazdıkları mektupta öğrenmişlerdir. Sa yın Cumhurbaşkanımızın bu mektuptan önce rapor hakkında bilgileri olmadığı gibi, kendilerine Cumhur başkanlığı dahil hiçbir.kişi ve kuruluş, böyle bir bel ge hakkında yazılı ya da sözlü bir arzda bulunm a mıştır.» . ■ • Açıklam anın ; bundan sonraki bölümünde MİT müsteşarının da rapordan haberi olm adığı ve dola yısıyla raporun resmi bir niteliği bulunmadığı belir tiliyordu Yani böyle resmi olmayan bir MİP raporu var, ama Cumhurbaşkanımızın ve MİT müsteşarımı zın bunlardan haberi yok, deniyordu. Raporun varlığının ortaya çıkm ası üzerine basın ve çeşitli yazarlar, haklı olarak birkaç gün önce ra porun varlığını reddeden koca devlet kuruluşlarının tutarsızlığına ve ciddiyetsiz tutumuna dikkat çeki yorlardı. «Daha önce MİT raporunun varlığını reddeden Cumhurbaşkanlığı Basın Müşavirliği dün yaptığı açık lamayla kafaları iyice karıştırdı» diye yazıyordu G ü naydın, Cum hurbaşkanlığının raporun «gayri-resmi». ol duğu şeklindeki açıklamasının üzerinde duran Cumhuriyet’ten Arcayürek «Acaba altmış, sayfalık rapor 18
nasıl oluyor da g a y ri resm i’ nitelik taşıyor?» diye so ruyordu. Gönaydın’dan Rahmi Turan ise «Hoppalaaa... Ön ce ‘yok* de... Sonra raporun varlığını kabul et... Bu olm adı işte...» diyerek tepkisini dile getiriyordu. Yine Günaydın’dan Necati Zincirkıran Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamanın üzerinde dura rak Basın Danışmanlığının raporu kabul etmek zo runda kaldığını belirttikten sonra «Ne dolaplar dönü yor?» diye soruyordu. Hürriyet’ ten Oktay Ekşi ise, «Raporun varlığı ke sin» başlıklı yazısında raporun müsvetteliğinin ya da resmiliğinin bir önemi olmadığını belirtiyordu: «Or tada çeşitli insanları ağır şekilde suçlayan bir ‘rapor' var. ‘V ar’ diyoruz çünkü artık kimse ‘böyle bir şey yok’ demiyor. Cumhurbaşkanlığı Basın Müşavirliği dahi ‘adı geçen raporun resmi bir niteliği bulunma dığı sayın cumhurbaşkanımıza arz olunmuştur' di yor. «Bir MİT raporu ne zaman ‘resmi bir nitelik’ ka zanır, ne zaman ‘müsvedde’ muamelesi görür, biz bi lemeyiz. Ama ister öyle, ister böyle olsun fark etmez. Daha doğrusu bu olayla ilgili ‘am aç’ açısından fark etmez.» Ekşi, daha sonra bu raporun 2000’e Doğru’da ya yınlanmasıyla ilgili olarak şöyle d iy o rd u : «Hemen be lirtelim ki, böyle bir raporun varlığından emin olduk tan sonra, onu yayınlayan basın organına söylene cek tek kelime yoktur.» Milliyet gazetesi de «MİT raporunun olduğuna kuşku yok» diyor ve « ö z a l’m haberi var» başlıklı bir yorumda şunları ileri sürüyordu «Seçim öncesinde gazetecilere Banker Bako ola yını deşmelerini salık veren Başbakan ö z a l’ın ken disine bağlı istihbarat teşkilatını da bu olayla ilgili olarak bizzat harekete geçirmiş olması olasılık taşı yor. Bu raporun o nedenle Başbakan Özal’a iletilme
miş olması pek zayıf ihtimal olarak değerlendiriliyor.» Yeni A sır’dan M uammer Yaşar ise raporun var lığının ortaya çıkması üzerine Ö zai’ı ve Hükümeti . kurtarmaya çalışan yorum lar yapıyordu : «‘Rapor yok’ diye resmi açıklama yapan Cumhurbaşkanlığı, Baş bakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı doğru söylü yor. Bu makamlara MİT tarafından sunulmuş bir ra por yok. A m a Doğu Perinçek de doğru söylüyor. Or tada bir rapor var... Rapor olayının siyasi boyut ka zanmasına Üruğ Paşa’nm haklı olarak aşırı tepki gös termesi neden oldu. Am a açık yürekle ifade edelim ki hükümetin rapor olayı ile ilgili bir ilgisi yok.» Gerçekten Yok mu? Başbakan’m rapor olayı ile bir ilgisinin bulun madığı türü iddialar, raporu hazırlayan MİT görev lisi tarafından yalanlandı. Terrcüm an’dan Yavuz D o nat 17 Şubat günü, adını açıklamadığı MİT görevli siyle bir söyleşi ya p ıy ord u : «— Rapor, sayın Özal’a ‘hangi kanaldan’ gitti? Sayın Özal’m belki de rapordan haberi bile olmadı... Başbakanlık yalanlamasına: ne diyorsunuz? «— Sayın Başbakan’m rapordan haberi var. O ku dular' Yalanlamayı ise ‘Sayın Cumhurbaşkanı ile g ö rüştükten sonra’ yaptılar. «— Gelelim Çankaya’ya,.. Hem rapor oraya g ö n deriliyor, hem de Savın Evren ‘Haberim yok’ diyor. Nasıl oluyor bu? •«— Sayın Cumhurbaşkanı doğru söylüyor. Rapor kendisine verilmemiş. «•— Öyleyse, konuyu sonradan öğrendi... ö ğ r e n dikten sonra niçin ‘yalanlama,’ yolu seçildi? —- Türkiye’nin düşm anlan çok. Hâlâ 12 Eylül’ün meşru olup olmadığını tartışanlar var. Böyle bir or tamda, Sayın Cumhurbaşkanı ‘yakın çalışma arka daşlarının’ yara almasını istemiyor.» 38
MÎT görevlisinin sözleri açıktı. Artık raporun ha zırlanmasmm Devlet ve Hükümet organlannm bil gisi dahilinde olduğu bizzat raporu hazırlayan görev lilerin ağzından doğrulanıyordu. Bu durumda gün deme, raporun kimler tarafından, ne am açla hazır landığı gibi sorular geliyordu. Bu noktada raporu ka m uoyuna açıklayan ve raporun doğruluğunu kanıt layan Doğu Perinçek’in yeni yeni açıklamaları daha da büyük önem kazanıyordu. Perinçek Bulvar gaze tesinde Nazlı Ilıcakla yaptığı söyleşide olayın içyü zünü aydınlatan şu belirlemeleri y a p ıy ord u : «Bizim istihbaratımıza göre raporu Üruğ’a ulaş tiran kişi Cumhurbaşkanı Evren’in damadı MİT gö revlisi Erkan Gürvit’tir... Bizim aldığımız raporun E r kan Giirvit’in çok yakını olan MİT Müsteşar Muavini Hiram Abas tarafından hazırlandığı istikametinde dir... Hiram. Abas, Özal’m güvendiği kişi. Evren’in da madı Erkan Gürvit, Hiram Abas’m yakını. Raporun bu ekip tarafından hazırlandığına dair ciddi emare ler ve bilgiler var. İlk günden itibaren Necdet Üruğ ile Evren arasında- bir rekabet mevcut. Bu rekabet* Emniyet teşkilatının İstanbul ve Ankara kanatları arasında da sürüyor. Üruğ İstanbul, Evren ise Anka ra kanadını himaye ediyor. Daha sonra bu rekabetin bir tezahürünü, Üruğ’un istediği komutanı Genelkur m ay Başkanı yapamamasında görüyoruz. Evren - Özal ittifakıyla Necdet Öztorun bertaraf ediliyor. Şimdi de MİT’in Ankara kanadının hazırladığı ve Necdet Üruğ’u hedef alan bir rapor gündeme geliyor.» Kim Hazırladı, Kim Hazırlattı? Perinçek’in bu açıklam âlanyla, raporun gerçek liği ya da Hükümet ve Cumhurbaşkanlığı’nm haberi olup olmadığı tartışmaları geride kalıyor, ö z a l’m,- bu raporun hazırlatılmasmda bizzat rol alıp almadığı, raporun MİT içinde kimler tarafından hazırlandığı, 19
nasıl ve ne için sızdırıldığı, Özal’m bu raporu hazır latmasındaki amacın ne olduğu tartışmaları ön pla na geçiyordu. 14 Şubat günlü sayısında 2000’e Doğru, raporu hazırlayan «Kare Vale»yi açıklıyordu. Aynı sayıda iki MİT mensubu arasındaki bir telefon konuşmasının bantları yayınlanıyor, burada geçen adlar da «kare vale»yi doğruluyordu. Kimdi bu «kare vale»? 2Q00’e Doğru açıklıyordu. «MİT mensubu Haluk Akter yine eski bir MİT mensubu olan Ferdi Tamer’le yaptığı telefon konuş masında raporu hazırlayan ekibin adm ı veriyordu. ‘Hiram A bas falandı’ bu ekip. Hiram Abas bildik bir isimdi. Peki bu ‘falanı’ kimlerdi. Haluk Akter ‘Hiram’ı da M ehmet’i de yandılar’ derken, ikinci önemli ismi de söylemişti, Mehmet Eymür, MIT’teki Kaçakçılık v e İstihbarat Daire Başkanı göreviyle ikinci adam görünüm ündeydi ama, aslında ikinci adam değildi. Evren’in damadı Erkan Gürvit, Cumhurbaşkanlığı nezdinde MİT’in temsilcisi olmanın ötesinde, ekibin Hi ram Abas’tan sonra, gelen ilk ismiydi. Kupa, Maça, Karo beylerinden sonra sıra Sinek beyine, yani eki bin emniyet içindeki temel elemanına geliyordu. Em niyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve İstihbarat Dai re Başkanı Atilla Aytek, aynı zamanda MİT’in em ni yeti denetleme faaliyetinde kilit roldeydi. Grubun mız rağı işlevi de A ytek’e düşüyordu. ö z a l’m Parmak İzleri 2000’e Doğru açıklamalarını şöyle sürdürüyordu: «Dikkatli gözler, Özai’m parm ak izlerini MİT ra porunun bütün sayfalarında, hatta bütün satırların da görebiliyordu. Politikacılar, gazeteciler, ‘bu rapor buram buram ANAP kokuyor’ teşhisini boş yere k oy m am ışlardı. Ne var ki, MİT raporundaki Özal parm a ğı som ut olarak iki yerde saptanabiliyordu. Birincisi
Kırıkkale toplantısının doğrudan doğruya ‘aile’ t a r a fından organize edilmesiydi. İk in cisi: MİT raporu nun Özal’m emriyle hazırlandığı artık gazete köşe lerinde açıkça yazılmaktaydı. Uluç Gürkan, Ö zal’m ‘MİT’e böyle bir görev’ verdiğini kanıtlayabileceğini söylüyordu... Raporu yazan Mehmet Eymür, Müste şar Yardımcısı Hiram Abas’tan yazılı emir istemişti, Hiram ise, talimatı Özal’lardan alıyordu.» Bu açıklamaların hem en ardından raporu kimin hazırlattığı, kimin em ir verdiği sorusunun aydınla tılması talepleri basında yoğunlaşıyordu. Uğur Mum cu şöyle ya zıyord u : «Belli ki, böyle bir raporun hazırlanması için ‘yu karıdan’ em ir verilmiştir. Bu ‘yukarısı’ hangi m akam dır? MİT Müsteşarı mıdır? Yoksa Başbakan mı?» M um cu’ya göre raporun hazırlatılmasındaki amaç da ortad ad ır: «Amaç da bellidir, seçim sırasındaki amaç, ‘Ban-’ ker Bako olayı’ nedeniyle DYP’yi suçlamak ve bu par tiyi bu nedenle yıpratmaktır. Raporu düzenleyenler den çok ‘bu raporun düzenlenmesi için em ir veren ' ler’ ortaya çıkarılmalıdır.» Sabah’tan Uluç Gürkan ise olayın öyküsünü ş ö y ie anlatıyordu: «Başbakan Özal, MİT’e doğrudan mı görev verdi, yoksa Başbakanlığa Güvenlik M üşaviri olarak atar dığı emekli hava korgenerali Rüştü Naiboğlu aracılı ğıyla m ı?... İster doğrudan, ister Naiboğlu Paşa arfecüığıyla... Başbakanın talimatım alan MİT harekete geçer. Bütünüyle sivilleştirilebildiği taktirde MİT Müs teşarı olacağını düşünen Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas kolları sıvar. «MİT bünyesinde Haziran 1983 tarihinde oluştu rulan Kaçakçılık Dairesi Başkanı Mehmet Eymiir’egörev verir.. • «Ancak Eymür, ‘yazılı em ir’ ister... «Rapor, Başbakan ÖzaJ’m beklentisinin aksine.
W
2*
referandum öncesine yetişmez. Ancak, 10 kasım 1987 tarihine yetiştirilir. «Tanışıra, Emniyet Genel M üdürlüğü Kaçakçılık İstihbarat ve Hareket Daire Başkanı Atilla Aytek ile birlikte çalışan M ehmet Eymiir, raporunu Banker Ba
Böylece, bu konuda resmi beyan bulunmadığı, MİT kademelerinden resmen geçm ediği gibi gerekçe lere sarılan Başbakan, bir geri m evzide «resmiyetin gölgesine» sığınmaya çalışıyordu. Raporun yokluğu iddiası son bulmuş, son savunma mevzii olarak ra porun resmi olmaması kalmıştı. Am a artık sorun ka m uoyu önünde çözülmüştü. Bu savunm alann hiçbir «anlamı yoktu. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Kenan Evren hal ka açık bir konuşmasında ilk kez MİT raporuna de ğiniyor ve şöyle d iy ord u : «Son zamanlarda milletimizi asker kanat - sivil kanat diye bölm eler başladı. En yüksek, en şerefli makamlara kadar çıkan arkadaşlarımızı karalama kampanyası sürdürülüyor. Bir takım çam urlar bulaş tırılmaya çalışılıyor. Ancak kimsenin şüphesi olma sın ki, bu çam uru bulaştırmaya çalışanlar elbet bu lunacak ve cezalandırılacaktır.» Evren’in sözlerinden, yüksek makamlardaki kişi lerden birinin Üruğ olduğu anlaşılıyordu. A ncak ça muru bulaştırmak isteyenin kim olduğu konusunda bir açıklık bulm ak m üm kün değildi. Evren’in damadı ve MİT görevlisi Erkan Gürvit ise, raporu hazırlayanlar arasında kendisinin de bu lunduğunu açıklayan 2000’e Doğru’nun yayım üzeri ne «bir cadı kazanının kaynatıldığını» söylüyor ve şunlan ek liyord u : «Cumhurbaşkanı Evren konunun üzerinde büyük bir hassasiyetle durmaktadır. Ben daha henüz dergi yi okumadım. İsimlerle ilgili olarak bir yorum yapa mıyorum. A nkara’ya döndükten sonra gereken araş tırmayı yapacağım.» Savunma mekanizmaları harekete geçmişti. Y a vuz Donat’la konuşan ve raporu kendisinin hazırla dığını söyleyen MÎT görevlisi, «hedef MİT’i yıpratmak» diyordu. 23
Güneş gazetesinde Mehmet Rarlas ise, başta m u halefet lideri İnönü olmak üzere basını, politikacıları «akıllı» davranmaya çağırıy ord u : «Sivil. demokrasinin yaşamasını isteyenler, politi kacılar, basın, sağ ve sol düşünce odakları, gerçekten akıllı ve bilinçli davranmalıdır. «Mesele, Özal’ın, Hükümetin ya da Cumhurbaşkanı’ııın yıpranmasından öteye, demokratik rejimin yaşatılması meselesidir... «Önce ana muhalefet partisi SHP ve lideri İnönü toparlanmalıdır... Türkiye’nin bütünlüğünden, istikra rından ve hatta devlet güvenlik örgütlerinin sağlığın dan, en az Özal kadar, İnönü de sorumludur.» Güneş’in aynı günkü bir başka yorum unda «ordüyu rahatsız etmeyelim» uyarısı yapılıyordu. Yine Güneş gazetesinden Haşan Pulur MİT’in sa vunusu için k ollan sıvıyor ve şunlan söylü yord u : «Eğer bir yerde ‘devlet’ varsa, orada ‘gizli istih barat örgütü’ vardır... Bir devletin en güvenilir olm a sı gereken gizli örgütünü bu hale getirm ek bölücü lük değil de nedir?... Hiç kimse bu konuda kalkıp de m okrasi nutukları atmasın... Gizli örgütlerin yapısı hiç de demokratik değildir... Ne Am erika’da, ne Fran sa'da, ne İngiltere’de, ne Sovyetler’de, ne şurada, ne burada gizli örgütler öyle şeffaf, saydam değildir, dış tan bakdınca içleri falan da görünmez.» Pulur daha sonra MIT’le ilgili kaygılannı şöyle dile getiriyord u : «Bizim endişemiz bundan sonra ne olacağıdır... MİT bu olaydan sonra, bu kadar dile düştükten son ra görevini nasıl yapacaktır, hangi moralle, hangi is tekle, hangi yürekle? Şu gazete sütunlarına yansı yanlara bakın, şu söylenenlere bakın, şu iddialara ba kın. sonra da bu iş bitince oturun sağlıklı görev ya pın...»
24
«Sivilleşmeye de M aşallah...» Savunma mekanizmaları çalışadursun o günlerde; basının MİT raporuyla ilgili olarak üzerinde durdu ğu konu, bu raporun kimler tarafından ve ne am açla hazırlanmış olabileceğiydi. Raporun, seçimler öncesinde Ö zal’ın talimatıyla ve siyasi muhaliflerini yıpratmak amacıyla hazırla tıldığı, üzerinde kuvvetle durulan tahminlerden bi riydi. Ancak am aç bu kadarla kısıtlı mıydı? Turgut Sunalp’in ortaya attığı, Üruğ gibi asker kişilerin ge lecekteki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde önlerini ka pamak için böyle bir rapor hazırlandığı iddiaları üze rinde de duruluyordu. Üzerinde daha da fazla durulan ihtimal, Özal’m MİT’i «sivilleştirme» yoluyla kendi istediği bir biçi me sokma çabasıydı. Bu konuda çeşitli yorum lar ya pılıyordu. Perinçek, 15 Şubat tarihinde yaptığı ve raporu hazırlayan «kare vale^nin ismini açıkladığı basın top lantısında gazetecilerin bir sorusu üzerine şöyle di yordu : «Özal bu kişilere dayanarak sivilleşmeye gidiyor. Aslında buna MİT’i ÖzaTlaştırma demek gerekir.» Buna benzer bir görüşü Turgut Sunalp de ileri sürüyor ve şöyle d iy ord u : «Başbakan Özal, MİT’i politize etmek için başına sivil birisini getirmek istiyor.» Yeni A sır’dan M uammer Yaşar ise MİT raporu nun hazırlanmasında ANAP parm ağı olduğunu şu sözlerle reddediyordu: «Bu senaryolardan biri ANAP iktidannın MIT i siyasi amaçlarla kullanmış olduğu iddiasıdır. Benim yaptığım araştırma böyle bir iddianın doğru olm adı ğım gösteriyor.» Uğur Mumcu konuyu daha da somutlaştırarak 25
ö z a l’m MİT’in başına emekli general Naiboğlu’nu ge tirmek istediğine işaret ediyor ve şöyle d iy ord u : *12 Mart askeri yönetiminde ‘Anayasa Komisyo nu Başkanlığı’ yapan bir emekli generali MİT’in ba şına geçirm ekle MİT acaba nasıl ‘sivilleşmiş’ olacak tır... Sivilleşme ‘demokratikleşme’ demektir. Naiboğlu’nun MİT M üsteşarlığına getirilmesiyle MİT Ö zal’m em rine ve egemenliğine daha çok girmiş olur.» Cumhuriyet’ten Yalçın Doğan ise MİT’in özallaştırılmasına dikkat çekiyor, ancak daha farklı bir isim üzerinde d u ru yord u : «ANAP iktidarı 'MİT'in sivilleşmesini’ istiyor... Hiram A bas’m MİT içindeki yükselişi ‘MİT’te sivilleş menin ilk adımları’ olarak niteleniyor. Ancak bu adım larda tıkanıklık gözleniyor. İşte rapor ‘sivilleşmenin gerekçesi’ olarak bu aşamada kullanılmak isteniyor.» Milliyet’ten Teoman Erel de buna benzer bir nok taya dikkat çek iy ord u : «Özal ailesi MİT’i ele geçirm eye ve siyasi rakip leri aleyhine raporlar hazırlatm aya teşebbüs eder ken bir başka gelişmeye daha dikkat çekm ek istiyo ruz. Bu yıl bütçeden alacağı ödenek en yüksek oran da arttırılan İçişleri Bakanlığı’d ır... Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde öngörülen artış oranı yüzde 80.1 düzeyindedir. «Ekonomik bakımdan çok sıkışık, sosyal ve siyayal zelzeleden korkulan, iki yıllık kritik bir döneme girilirken, Özal ailesinin MİT’e hakim olma girişimi ve polise verilen ödeneklerin sağlık ve eğitimde gö rülmemiş ölçüde artırılması düşündürücü değil m i dir? «Sivilleşmeye de m aşallah...» Darbeye Zemin mi? MİT raporunun kam uoyuna açıklanması konusun d a çeşitli yorum lar birbirini kovalıyordu. İleri sürü 26
len varsayımlardan biri de, raporun açıklanmasında ki amacın parlamenter rejimi, hükümeti yıpratmak ve yeni bir askeri darbeye zemin hazırlamak oldu ğuydu. Zaman gazetesi, raporun açıklanmasından hemen sonra «MİT raporlarının basına sızdırılmasından m ak sat sivil iktidarı, hükümeti yıpratmak; yeni bir dar beye zemin ve zaman m ı hazırlamaktır, yoksa nedir?» diye soruyordu. Güneş Gazetesinin başyazarı Mehmet Barlas ise şöyle yazıyordu: «Hep aynı senaryonun sahnelenmek istenildiğini, ve değişmez hedef olarak da parlamenter dem okra sinin yıpratılma sının alındığını görmek, artık bıktı rıcı ve tiksindirici hale geldi. 12 Mart 1971’den önce de, 1980’in 12 EylüFünden evvel de, aynı sahneleri gör medik mi?» Teoman Erel de bu endişelere başka bir açıdan katılıyor ve «manzara iyi değildir, gidişat kötümser liği arttırıyor. Bu durumda korkulan ihtimal ‘umut suzluğun yeni bir askeri müdahale ortamı yaratm a sıd ır» diye yazıyordu. Uğur Mumcu ise «askeri darbe» teorilerine kar şı çıkıyor ve şöyle d iy ord u : «Bir başka teori de ‘askeri ihtilal’ olacağı, bizlerin de böyle bir yönetimin gelmesi için çalıştığımız varsayımı üzerine kuruluyor-•• Bir yabancı ajans mu habirine de böyle bir yorum yaptırınca işler kolayla şıyor. ‘Yahu efendim ’ diyoruz ‘Devlet elinizde, MİT elinizde, varsa böyle cuntalar muntalar çıkarın orta ya. Çıkarın bizler de alkışlayalım sizleri...’ Hoş cun talar geldiği zaman, kimlerin hükümette görev aldık ları, kimlerin bu dönemin yardakçılığını yaptıkları da bellidir.» Dikkat çeken nokta, darbe ihtimali üzerinde du ranların, daha çok, MİT raporunun açıklanmasından rahatsız olan çevreler olmasıydı. 27
İktidarın Oyıınu m u? Özellikle sol kesimde ve SHP’de başından beri bir tutukluk gözlendiğini yazmıştık. Bu tutukluk daha sonra SHP çevrelerinde yalpalamalar biçiminde sür dü. SHP, MİT raporu olayının üzerine kararlı bir şe kilde gitmeye bir türlü cesaret edemiyor, bu konuda tutarlı bir tahlil yapamıyordu. Zaman zam an verilen demeçler, gerçekten konunun ciddi bir şekilde ele alındığını, MİT raporları karşısında vatandaş hakla rının savunulduğu izlemini veriyordu. A ncak hemen ardmdan bu raporun ortaya çıkmasının provokasyon olduğu, Vuralhan olayını ya da ekonom ik sıkıntıları unutturmak için Başbakan tarafından kasten ortaya atıldığı gibi yüzeysel yorum lar ortalığı kaplıyordu. SHP, MİT raporu olayının iktidar çevrelerini, Özal’ı ne kadar zor durum a düşürdüğünü bir türlü görem i yor ve onun için de olayın üzerine yürüyem iyordu. Basında da yer yer bu yöndeki vehimleri destekleyen yorum lar yayınlanabiliyordu. Cumhuriyet’ten Ali Ulv i’nin yaptığı bir karikatür bunun tipik örneğiydi. Daha da tuhafı, G üngör Mengi, Teoman Erel gi bi, baştan beri MİT raporu olayının üzerine gidilmesi yönünde tavır alan yazarların da zaman zaman bu tür yorum lara katılabilmesiydi. Teoman Erel şöyle ya zıyordu : «Halkımızın gerçeklerden kaçması için ‘zakkum dan kanser ilacı’, ‘MİT raporu’ gibi kandırmacalara başvuranlar kendilerini kandırmakta ve böylece önem li meseleleri sahipsiz bırakmaktadırlar.» Güngör Mengi 24 Şubat tarihinde şu yorum u ya pıyordu : «Anlaşılıyor ki Başbakan, MİT raporunun daha bir süre gazetelerin birinci sayfalarında kalmasında menfaat görüyor. Bütçe görüşmeleri sırasında muha lefet ekonomiyi didik didik edeceğine, MİT rapora yüzünden insanları delik deşik etsin istiyor.»
Doğu Perinçek ise bu endişelerin yersiz olduğu nu belirtiyor ve şöyle diyordu : «Tartışılan MİT raporu ne Özal’a, ne de diğerle rine yaradı. Halka yaradı.» Gerçekten de öyleydi. Köşeye sıkışan, MİT aracı lığıyla entrikalar çevirm eye çalışan iktidar çevrele riydi. Halk ise gizli ve karanlık işler çevirenlere k ar şı açıklık ve demokrasi taleplerini yükseltme olananağını elde etmişti bu olayla. Halk Güçleri Atakta Nitekim, sol kesim sorunun salt bir eski Genelkur m ay Başkanı ile sınırlı tutulmasına da karşı çıktı ve konuyu halk açısından yorumladı. Doğu Perinçek, Necdet Üruğ’la yaptığı görüşm e den sonra basm a yaptığı açıklamada şöyle d iy o rd u : «Türkiye’de bugüne kadar onbinlerce insan, bu MİT raporlarıyla yalan yanlış suçlandı. Bu insanlar işlerinden oldu. Pasaport alamadılar. Am a birtakım önem li insanlar MİT tarafından suçlanınca kıyamet k opu yor... Biz apoletinde yıldız taşımadıkları için hak sızlıklara uğrayanların hakkını koruyarak dem okra si işi yapıyoruz.» Perinçek, 2000’e Doğru’daki başyazısında aynı te mayı işliyord u : «Raporda adı geçenleri ne kadar kıskansak yeri dir. Çünkü onlar gerçek yurttaşlardır. Korunacak hay siyet ve şerefleri vardır. Bütün devlet, Cumhurbaşkanıyla, Hükümetiyle, Ordusuyla onların hakkını k o rumak için ayağa kalkmıştır. Basınımızın gerçeğe bağ lılık duygusu da olağanüstü bir duyarlılık kazanmış tır... Son MİT raporu, aynı zamanda Türkiye’nin v a tandaşlık kötüğüdür. Hak sahibi insanlarımızın liste sidir. Özgürlük, hukuk devleti, bütün temel haklar bu vatandaşlarımız için fazlasıyla geçerlidir. Elbette bu vatandaşlık kötüğü eksiktir, vatandaşlarımızın tü 29
28
münü içermiyor. Vatandaşlarımızın tam listesini çı karabilmek için bu MİT raporunda suçlanan Emniyet görevlilerinin hazırlamış oldukları karşı raporları ele geçirm ek gerekir... Vuruşan taraflar dışında bir de halkın penceresi yok mudur? O MİT raporlarıyla, gü venlik soruşturmalarıyla, bilgi fişleriyle yaşam aya zor lanan insanlarımızın penceresi.» Aynı noktaya Cumhuriyet’ten A li Sirmen de de ğinerek şöyle ya zıyord u : «Devletlûlar, Şevketlülar, Haşmetlülar... Bu çağ rıya kulak verini Çünkü görüyorsunuz, bu tür rapor lar hep bizler gibi profesörler, gariban gazeteciler vb. hakkında değil, günü gelince en yüksek doruklara varmış olanlar için bile hazırlanıyor.» Ali Sirmen, bir başka yazısında da MİT raporun dan hareketle «şeffaf devlet» ihtiyacının üzerinde du ruyordu. Teoman Erel ise «Bilgi patlamasına hazır mıyız?» diye soruyor ve şunları yazıyordu : «Bilmiyoruz, Türkiye bu tür bilgilerin açılıp tar tışılmasına nasıl tepki verecek? Çağımızda enformas yon patlaması çok hızlı ve evrensel bir olaydır. Sade vatandaştan Cum hurbaşkanına kadar bu patlamaya uyumsuzluk gösteriyoruz. Rabıta olayında da, MİT raporu haberinde de Çankaya’nın önce yalanlama yo luna gitmesi ve sonra zor durum a düşmesi ilginçti...» Güneş’ te İsmail Cem, yine MİT raporlarıyla har canan vatandaşlar sorununu işliyor ve şöyle diyordu : «Türkiye’de ‘1402’îer olayı’ yaşanmış, bini aşkın öğretim üyesinin işine son verilmiştir. ‘Güvenlik so ruşturmasıyla’, onbinlerce insanın, belki daha fazla sının, bulunduğu görevde kalması ya- da bir işe gir mesi engellenmiştir. ‘Fişleme’ yoluyla, insanların ge leceği çizilmiştir.» Konuyu Cumhuriyet’ten Oktay Akbai da işlemiş ti : «MİT raporları adı verilen imzalı - imzasız ihbar 30
yazılarıyla sayısız yurttaş işinden gücünden, sağlığın dan olmuştur. İnsanların görevlerinden uzaklaştırıl malarında, hapise atılmalarında, mahkeme kararla rında bu raporlar büyük rol oynamıştır.» SHP milletvekili Cüneyt Canver, M eclis’te verdi ği bir soru önergesinde Başbakan’a «İmzasız rapor larla ülkemizde binlerce kişi tutuklanmış, işkence gör müş, görevinden olmuştur. Onların haklarındaki giz li raporları öğrenmesine ve haklarını aramasına yar dımcı olur musunuz?» diye soruyordu. Halen yargılanmakta- olan çeşitli davaların sa nıklan da MİT raporunu kendi davaları açısından yorumluyorlar, açıklanan MİT raporunda görüldüğü gibi MİT’in kendileri hakkında da asılsız suçlamalar da bulunduğunu belirtiyorlardı. İstanbul Askeri M ah kemesinde görülen Dev-Sol davasının sanıkları yap tıkları yazılı açıklam ada şöyle d iyorlard ı: «Siyasi polisin ve MİT’in devrim ci ve yurtsever lere yönelik karalamalarının ne olduğu biliniyor. Si yasi polisin ve MİT’in karanlık odalarında, işkence merkezlerinde ne işlerin çevrildiğini Türkiye halkı ve bütün dünya biliyor. Hakkımızda MİT raporların da ileri sürülen tüm iddiaların bilgi ve belgeleriyle kanıtlanmasını istiyoruz.» Ankara’da görülmekte olan Dev-Yol davasında ise sanıklardan Oğuzhan Müftüoğlu, mahkemede MİT raporu olayına değinerek kendilerinin ve avukatları nın görm ediği gizli MİT raporlarına ve bunlara da yandırılan polis ifadelerine göre yargılandıklarını öne sürüyor ve «gizli MİT raporlarının dosyadan çıkarıl masını, çıkarılmıyorsa açıklanmasını istiyoruz.» di yordu. Aslında MİT raporu olayında 2000’e Doğru der gisinin yaptığı muhalefet görevini en net bir şekilde açıklayan Tercüman yazarları olmuştu. Şöyle yazı yordu Rauf T a m er: «Muhalefet Meclis dışına mı kaydı dersiniz? Öyle 31
ya... A ğızlanın açtılar mı ‘m ilyonlarca rey aldık' di yen muhalefet partilerimizden çook daha etkili ola bilmiştir Doğu Perinçek’in 15 bin tirajlı dergisi... «Günlerdir Doğu Perinçek manşetlerde... «Demek ki ekranda gözükmekle bitm iyor bu iş... «Vurduğunuz yerden ses gelmesi lazım.» Yavuz Donat da, 2000’e Doğru’nun «Ana mufalefet» işlevi gördüğüne değiniyordu. İstanbul - Ankara Çekişmesi MİT raporunun bir boyutu da İstanbul ve A nka ra arasındaki çekişmeydi. Bu çekişme her iki kent teki polis örgütlerine de yansımıştı. Hatta bu rapo run hazırlanmasında bu çekişmenin büyük rolü oldu ğu ileri sürülüyordu. Rapor, Ankara kanadının, İs tanbul kanadını bir köşeye sıkıştırma operasyonunun parçasıydı. Bu konuda ilk açıklamayı 8 Şubat tarihinde Vali A yaz’rn ağzından Güngör Mengi ya p ıy ord u : «Vali A yaz’a göre bu rapor İstanbul ile Ankara polis teşkilatları arasındaki kavganın ürünü olabilir. Yani Ankara tarafı ‘İstanbul Takımı’nı çökertmek am acıyla bu raporu ‘öldürücü dabe’ olarak hazırla yıp Evren’e gönderdi.» Daha sonra, 11 Şubat tarihinde Doğu Perinçek, Bulvar gazetesinde Nazlı İlıcakla yaptığı söyleşide konuyu daha aynntılı olarak a çıy ord u : «Cumhurbaşkanı Evren, Ankara polis teşkilatını tutar, Necdet Üruğ İstanbul’u. Çünkü Necdet Üruğ, İstanbul Sıkıyönetim Komutanıyken, İstanbul polisi ne ve Şükrü Balcı’ya dayanarak faaliyet göstermişti. Emniyet Teşkilatının İstanbul ve Ankara kanatlan birbirinin ayağım kaydırmaya uğraşır. Ankara ka nadı, İstanbul’un M afya ve yolsuzluklarla ilişki için de olduğunu iddia eder. İstanbul kanadı ise Ankara kanadını ‘Milli Güvenlik Konseyi’nin, Tahsin Şahin-
kâya’nın, Nejat Tümer’in bazı yolsuzluk dosyalarını gündeme getireceğim ’ şeklinde tehdit eder. Nitekim, İstanbul eski Emniyet M üdürü Şükrü Balcı, sahip ol duğu bu bilgiler sayesinde aklanmıştır.» Genelkurm ay eski Başkanı N ecd et, Üruğ, 2000*6 Doğru dergisindeki röportajda, Doğu Perinçek’in so rusu üzerine kendisinin Şükrü Balcı’yı koruduğu yö nündeki iddialan şöyle yanıtlıyordu: «Şükrü Balcı’yı terörle mücadelede gösterdiği ba şarı sebebiyle takdir etmişimdir, him aye etmişimdir. Yalnız Şükrü Balcı’nın değil, o devirdeki İstanbul po lisinin fedakârlığı nedeniyle, vazifeye şevkle, heye canla gidebilmeleri için sayın Cumhurbaşkanımız da takdirlerini arzetmişti.» Üruğ, aynı röportajda, İstanbul’da kaçakçılann üzerine gidilmediği iddialarına karşılık da şunlan söy lüyordu : «Niye, gidilmemiş İstanbul’da? A caba Kabakoz’daki mafyacıları, yeraltı dünyasının adamlarını ordan gelen adam mı yakalamıştı, yoksa İstanbul poli si mi yakalamıştı?» Ankara Emniyet eski Müdürlerinden ve geçen dö nem SHP milletvekillerinden İbrahim Ural ise, Milli yet’teki bir röportajda aynı Ankara - İstanbul çekiş mesini isimler vererek şöyle d oğru lu yordu : «İstanbul’dan Şükrü Balcı ile Ankara’dan Atilla Aytek arasında bir çekişme var. Aytek, çok çalışkan, fakat hırslı bir arkadaşımızdır. Bu olayların piyasa ya sürülmesinin nedeni de Aytek’tir. Basında isminin sıkça geçmesini ister. Haber sızdırır. Şükrü Balcı İse tam tersi.» Tepedeki Çürüme Olaya neresinden bakılırsa bakılsın devletin te pesindeki çürüm e açıktı. Koku her tarafa yayılıyor du. Basında, çeşitli yazarlar bu konuya değiniyorlar
32 33
dı. Sabah’tan Giingör Mengi^ raporun açıklanması nın ardından, 8 Şubat günü şunlan y a zıyord u : «İddialar yenir yutulur şeyler değil... Devletin üst katlarına, doğru tırmanan bir çürümenin alarm zil leri çalıyor. Peki rapor ne sonuçlar doğurmuştur? Bu soruya net bir cevap bulmak kolay olmuyor. Çünkü suçlanan görevliler devlet kademelerinden uzaklaştı rılmamış, sadece yerlerinden ve birbirlerinden uzak laştırılmışlardır. Am a bunların hepsi önemli koltuk larda oturmaya devam ediyorlar.» Sosyalist Parti de 14 Şubat tarihinde yaptığı açık lamada şöyle diyordu: «Tepede bu gürültü patırtı koparken, vatandaş ne durumdadır? Vatandaş kendi dışında ve kapalı kapılar ardında kopan bu fırtınayı hayretle izliyor. Nereden bakarsak bakalım, düzenin kokuşmuşluğu sırıtmaktadır. Ve çatı katından tüm binaya çürük k o kusu yayılmaktadır.» Günaydm ’dan Bekir Coşkun «12 E ylülden önce anarşi sokaktaydı, şimdi devletin içine girdi» derken DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel «devletin te pesi koktu, hile her yere bulaştı» diyerek görüşünü açıklıyordu. Doğu Perinçek ise çürümeyi, 2000’e Doğru’daki başyazısında şöyle ele a lıy ord u : «En gizil sırlarımız nasıl ortaya saçılır diye dev lete sahiplenenler, çürüm enin gözler önüne serilme sinden fevkalade rahatsız olmuşlardır. Bunlar halkın gerçeği bilmesinden korkmaktadırlar.» Perinçek muhalefeti eleştirerek yorumunu sürdü rüyordu : «Bugün kritik dönem de olan, parlamentodaki m u halefetin konumudur. DYP olsun, SHP liderliği olsun, 'çürüm eyi örtbas edelim cüer’in safında yer almakta hâlâ ısrar ediyorlar.»
34
ANAP’m Kokusu Çıkıyor Raporun gerçeklik kazanması, yazanların açık, lanması ve kam uoyuna mal olm asıyla birlikte MİT çevreleri de teker teker, önce isimlerini vermeden, sonra açıkça isim vererek konuşmaya başladılar, Or taya atılan dört isimden sadece biri kabul ediliyordu raporu yazan kişi o la ra k : Mehmet Eymür. MÎT Ka çakçılık Dairesi Başkanı. MİT Müsteşar Yardımcısı ve raporun mimarla^ rından Hiram Abası basma «raporu yazanı biliyorum, ama açıklayamam» diyor, ardından «Mehmet Eymür olabilir mi?» sorusuna «bir şey söyleyemem» diyerek tevilli ikrarda bulunuyordu. Belki de raporu hazır layan çevre, aralarından birini feda ederek bu işten sıyrılmaya çalışıyordu. Nitekim «kare vale»nin diğer bir elemanı olan Erkan Gürvit de bir yandan kendini savunuyor, diğer yandan Başbakanı kurtarm aya ça lışıyordu : «Bu etüd, Başbakan tarafından kesinlikle isten miş olamaz. Ancak ona yaranmak için hazırlanmış_ olabilir.» Ancak bu sözlerde de tevilli ikrar vardı. B aşba kan istemiş değil am a rapor ona yaranm aya çalışı yor, yani en azından rapor ANAP yanlısı. Bu arada raporunu yazdığını belirten ve açıkla malardan Mehmet Eymür olduğu açık seçik anlaşı lan MİT görevlisi basm a yaptığı açıklamalarda ra p o. ru hazırlaması talimatını, Başbakan adına, Başbakan. Müsteşar Yardımcısı Emekli General Rüştü Naiboğlu’ndan geldiğini söylüyordu. Bu açıklam a olayı büs bütün açığa çıkardı. Artık Başbakan’m, ANAP ve H ü kümet çevrelerinin daha önceki açıklamalarının ger çekle bir ilişkisinin olmadığı açık seçik belli oluyordu. Ancak inkâr çabaları durmuyor, herkes kendi başında bulunduğu kurumu bu yangından kurtarma ya çalışıyordu. Nitekim bunlardan biri de MİT Müs35
taşan Hayri ÜndüTdü. Ündül, «bu rapor MİT’in rapo ru değildir, kesinlikle MİT’i bağlamaz» derken, Eymür'ün basında yer alan açıklamaları, ne yazık ki, Özal gibi, Ündül’ü de yalanlıyordu. Şöyle diyordu EyKtör s «Bön MİT M üsteşan Korgeneral Hayri Ündiil’e İs tanbul M afyasının karanlık işlerinden, b u „ mafyanın ünlü ‘babalarının güvenlik güçlerimize ve hatta dev let büyüklerimizin katlarına, çeşitli vesileleri bahane ederek sızma, yanaşma çabaları içinde olduğunu söy ledim ... Sayın Paşa konu ile fevkalade ilgilendi. Bun ları. kendisine daha etraflıca iletmemi rica etti. Emir talakki ederek şu anda ellerde dolaşan metni hazır ladım... Çeşitli çalışmalardan sonra Müsteşarımızın da onayı ve imzası sonunda ciddiyet ve resmiyet kay'macaktı.» Bu arada tevilli ikrarlar, devam ediyordu. MİT Müsteşarı Ündül, «Raporu yazan M ehmet Eymür mü?» sorusuna «Tahmin ederim. Kesin bir şey söyleyem e yeceğim. Am a benim tahminim de onda düğümleni yor* diye cevap veriyordu. Bu arada Eymür de olayı açığa kavuşturan ve rapordan kimlerin ne zaman haberdar olduğunu netlaştiren açıklamalarını sürdürüyordu: «Rapor taslağı yazıldıktan sonra MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas’a tek nüsha olan kopya arzedildi. Müsteşar o sırada yurt dışındaydı. Bu arada asıl nüshanın bir fotokopisini çekerek, arzusu üzeri ne, Erkan Gûrvit’e taktim ettim. Müsteşarımızın bu rapordan haberi, Cumhurbaşkanı Sayın Evren’den sorara, aşağı yu k an şubat ayı başında oldu.» Böyiece raporu hazırlatanlar, hazırlama talima tını verenler, haberi olanlar vb. ortaya çıkmış olu yordu. Raporun arkasında ANAP iktidarı ve Cum hurbaşkanın olduğu bizzat hazırlayıcıların ağzından ortaya dökülmüştü. ?Q00’e Doğru dergisi, Korkut Özai’m Emniyet Teş30
kilatmdaki çevresinin Kırıkkale’de yaptıklan giz!» toplantıyı açıklayarak, rapor öncesi hazırlık aşam a sını da ortaya döktü. Bu toplantıda MIT’in Özallagtınlm ası konuşulmuş ve AN AP’m siyasi rakiplerim zor durum a düşürecek bir raporun hazırlanması için ön hazırlıklar yapılmıştı. Nitekim artık ÖzaJ’ın yapabileceği bir açıklama kalmamıştı. 24 Şubat tarihinde Özal basm a şöyle bir demeç veriyordu .«MİT raporunu bizim açıklamamıza ihtiyaç kal madı. Her konu gazetelerimizde bütün detayları ile maalesef var.» Ve aynı tarihli gazetelerde küçük bir h ab er: «MİT’in üst düzey yetkililerinden alm an bilgiye göre, raporu yazan kişi olduğu öne sürülen MİT K a çakçılık ve İstihbarat Daire Başkanı M ehmet Eymiir’ün önümüzdeki günlerde ya görevinden alınarak daha pasif bir göreve getirilmesi ya da em ekliye sevkedil mesi gerekiyor.» Müsteşar İstifa m ı Etti? MİT raporu olayının iyice açıklığa kavuştuğu gün lerde Doğu Perinçek bir basın toplantısı düzenliyor ve ellerindeki belgelere göre MİT M üsteşan ÜndüTün istifa ettiğini açıklıyordu. Perinçek, aynı açıklama sında Özal Hükümetinin de onbeş gün içinde istifa etmesini gerektirecek önemde bilgilerin olduğunu, et raflı açıklamayı hafta sonunda yapacağını belirtiyor du. Bu açıklama, yeniden bir bom ba etkisi yapıyor, basın, hükümet ve MİT’i soru yağm uruna tutuyordu. Ündül istifa etmediğini açıklıyor ve hükümet çevre leri, Perinçek’in elindeki yeni belgenin büyük bir ih timalle, MİT ve polis içindeki çekişmenin uzantısı olan «düzmece bir belge olduğunu» belirtiyorlardı. Bu açık
lamayı Ündül de destekliyor ve «evet belge sahte» diyordu. Bunun üzerine Perinçek yeni bir açıklamayla bel genin sahteliği ihtimali üzerinde durarak şöyle di yordu : «Eğer sahte ise MİT M üsteşan’m n imza ve kaşe sini kim taklit etti, MİT içinde kim hazırladı, soru yorum.» Ündül’ün istifasını ve Özal’ı ağır bir şekilde it ham eden sözlerini içeren ikinci belgenin sahte ol duğu izlenimi kam uoyunda ve basında yayılıyor ve bunun üzerine çeşitli yazarlar ortalığı bulandırmak isteyenlerin provokasyonlarından sözediyorlardı. Sabah’ta G üngör M engi şöyle y a zıyord u : «Karıştırıcılar, piyasaya sahte belgeler sürmeye başladılar... Oyunun son malzemesi MİT Müsteşarı nın Cum hurbaşkanına yazdığı istifa m ektubu... Ta bii bu da sahte!» Tercüman dan Rauf Tamer ise Perinçek’i «sahte belgeye inandığı» için şöyle eleştiriyordu: «Doğu Perinçek’e gelince... Yakalamış olduğu ga zetecilik olayı, nasıl da sulandırılıyor, herhalde kendi de anlamıştır. «İşte... MİT Müsteşarının istifa ettiğine dair o sahte belgeye inanmamalıydı... «Yahut çok inanmışsa bile, sadece dergisinde ya yınlayıp tepkileri beklemeliydi... «Şimdi meslektaşımız Perinçek, hükümetin 10 -15 gün içinde istifa edeceğine dair ümit bağladığı belge leri de bir daha gözden geçirmeli, sağlık ve sıhhatini bir daha kontrol etmelidir. «Daha önce yaptığım safiyane ikazı bugün tek rarlıyor, bu ahlaksızları Perinçek’e bir daha takdim ediyorum.» Gerçekten de kısa süre içinde Perinçek’in açıkla d-ığı ve Hürriyet Gazetesinde de tam metni yayınla nan istifa mektubu ve iki sayfalık ekinin sahte oldu ğa
ğu, içinde birtakım gerçek bilgiler bulunsa da, MİT raporu olayını bulandırmak ve kam uoyunu yanılt mak amacıyla yine aynı çevreler tarafından yayın or ganlarına yollandığı anlaşılacaktı. 2000’e Doğru der gisi de 6 Mart tarihli sayısında belgenin sahte oldu ğunu açıklıyor ve sahte belgenin kimler tarafından ne amaçla hazırlanmış olabileceği konusunda bazı varsayımlar ileri sürüyordu. ö t e yandan M. Ali Birand Milliyet gazetesinde 26 şubat tarihinde yazdığı bir yazıda «MİT Müsteşarı neden istifa etm iyor?» diye soruyor ve şöyle d iy o rd u : «Bu kargaşanın gösterdiği ikinci bir gerçek de» MİT M üsteşan’nın — her uygar ülkede böyle bir olay la karşı karşıya kalan insanlar gibi— istifa etmesidir. «Dışardan bakıldığında alm an görüntü çok açık tır: Müsteşar, teşkilatına hakim değildir. Teşkilatını bulunabilinecek en üst düzey elemanlarla güçlendirememiştir. Teşkilatının gerçek görevlerini tam belirleyemediği gibi, her kafadan bir ses çıkan, kargaşa içinde bir örgüt izlenimi vermektedir. «Bir teşkilat müsteşarı, gerçekler ne olursa ol sun, kam uoyunda böyle bir görüntüyle karşı karşıya kalırsa istifa eder. Asker kökenli dahi olunsa, yuka rılardan ‘istifa etme' dense dahi...» Meclis Araştırma Önergesi SHP Milletvekili Cüneyt Canver ve 70 arkadaşı MİT raporunun kesinleşmesi ve bu rapor ile ANAP arasındaki bağlantıların açığa çıkm ası üzerine bir Meclis araştırması önergesi hazırladığını basm a açık ladı. Cüneyt Canver basm a yaptığı açıklamada şöyle d iy o rd u : «Altın kaçakçılığı, Jaguar olayı, hayali ihracat meselesi, ANAP yönü gözaraı edilerek rapora girm iş tir. MİT’in birden çok başı vardır, MİT, Müsteşar M ua vini Hiram A bas’a mı, Cum hurbaşkanının damadı 39
Erkan Gürvit’e mi, Başbakan’a mı, yoksa Cumhurbaş kanına mı bağlıdır?» Canver şöyle devam ed iyord u : «Türkiye’de MİT raporları ortada dolaşıyorsa, Baş bakan seçimlerden bir gün önce çok önem li bir açık lam a yapacağını söyleyerek, sonradan sahip çıkm a dığı bir raporu rakiplerine karşı koz olarak kullanı yor ve sayın Cumhurbaşkanı bu rapor hakkında kuş ku lan arttıracak ifadeler kullanıyorsa, MİT’in içinde siyasi bir yanş varsa, devlet iflas etmediğine göre, MİT iflas etmiştir.» SHP’nin Meclis araştırması önergesi, Meclis'te AN AP’lılarm oylarıyla, reddedildi. Böyiece ANAP ik tidarı olayı örtbas etme tutumunu M eclis’te de gös terdi. Eğer konu M eclis’te bütün yönleriyle tartışılabilse ve bir Meclis araştırması açılabilseydi, ANAP’m olayla bağlantılarının iyice açığa çıkması kaçınılm az dı. Bunu AN AP’lılar da çok iyi biliyorlardı. ANAP’m tutumu basında ertesi gün eleştirildi. Milliyet Başyazarı Altan Öym en şöyle ya zıyord u : «Gerçi oylam aya geçilinceye kadar üzerinde ba zı konuşmalar yapıldı. Am a onlara da, iktidar grubu tarafından ciddi bir ilgi gösterilmedi... M uhalefet ha tipleri kürsüye çıkarken, iktidar milletvekilleri, or ganize bir umursamazlık gösterisiyle dışarıya çıkıp koridorlarda sohbete başladılar. Sadece Devlet Baka nı Mehmet Yazar ile ANAP grubu sözcüsünün ‘yasak savm a’ konuşmaları sırasında içerde kaldılar. Bir de oylam aya geçilirken salona girip otomatik bir ‘ret' oyu kullandılar. Herşey iki saat içinde olup-bitti.» Oktay Ekşi ise şunlan söylü y ord u : «Sokaktaki vatandaşın gerçekleri öğrenmesinden bu iktidantı çok rahatsız olmasında şaşılacak bir şey yok. Ama Türkiye Büyük Millet M eclisi’nin dahi ger çekleri öğrenm esine engel olan bir zihniyetle ne ka dar 'dem okrasi’ mümkünse, bizimki de o kadar ‘demokrasi’dir.» 40
Basm’a Tehdit Meclis araştırması önergesinin hazırlandığı gün lerde, Hükümet çevrelerinden basm a karşı sistema tik tehditler yayılm aya başlandı. 21 Şubat günü ba sın m ensuplanyla Özal arasında şu konuşm a geçi yordu : «— Raporun tamamı artık yayınlandı. *— MİT raporunu alıp yayınlam ak suçtur. «— Ama hükümet açıklamasında denildi k i : ‘Böy le bir MİT raporu yoktur.’ Bunun MİT’in içinde özel bir ekibin hazırladığı rapor olduğu sonucuna varıldı. «— O zaman sadece ilk inceleme yapılmıştı. Ya tahkikat sonucunda ‘bu rapor MİT raporudur’^ diye bir sonuç ortaya çıkarsa ne olacak? O zaman MİT ra pora yayınlanmış olacak. Onun da cezası var.» Durum açıktı. Hükümet her aşamada olayı ört bas etmenin çeşitli taktiklerini uyguluyordu. Birinci a şa m a : «Böyle bir rapor yoktur.» İnkâr. İkinci aşam a: Rapor gayri resmidir. Bir ekibin etüd çalışmasıdır. MİT raporu sayılmaz. Tevilli ikrar. Üçüncü a şa m a : MİT raporu olup olmadığını araş tırıyoruz. Sonuçta MİT raporu ortaya çıkarsa yayın layanlar kanuna göre suçlu olur. Tehdit. Aynı şekilde, Cumhurbaşkanlığından yapılan açık lamada da herkes «sorumluluk bilinciyle» hareket et meye çağm lıyordu. Özal birkaç gün sonra tehditlerini daha açık bir şekilde yapm aya başladı. «Basının MİT konusunda fevkalade dikkatli olması lazım, MİT kanununu lüt fen okuyunuz.» sözleri niyetin ne olduğunu gösteri yordu. Basının bu tehditlere tepkisi sert oldu. Cüneyt Arcayürek «sorumluluk bilincine» davet edenlere kar şı şöyle d iy o rd u : «Y azan çizeriyle tüm basın sorumluluğun sınır lan içinde görev yapmaya çalışıyor. Sayın Cumhur 41
başkanı, bir kez olsun Başbakan’a ‘üstlendiği sorum luluğun çerçevesini’ anım satsa dersek, acaba fazla bir şey mi istemiş oluruz?» 24 Şubat tarihli Günaydın gazetesinin manşeti şöy ley d i: Gel de Şaşma! MİT raporunu basm a sızdıranlara karşı bir şey yapmayan iktidar, basmı susturmaya çalışıyor MİT raporu skandalini ortaya çıkararak Anayasal görevini yapan gazetecilere 12 yıl hapis tehdidi! Uğur M um cu’nun aynı günkü makalesi is© «Aba altından sopa» başlığını taşıyordu. Şöyle diyordu M u m cu : «Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 28.6.1968 gün ve 66/1968 sayılı kararında ‘sır olm a vasfını’ yitiren ve bir MİT görevlisince sızdırıldığı anlaşılan bu raporun ‘2000’e Doğru’ dergisiyle, Ulus ve Söz gazetelerinde yayını suç sayılamaz.» Günaydın’da Bekir Coşkun da Hükümetin tutar sızlığına dikkat çekerek şöyle yazıyordu : «Bu rapor ortaya atıldığında ‘öyle bir resmi bel ge yok, sahtedir’ diye açıklam a yapan Başbakandı... Şimdi ‘Resmi belgeleri yayınlamaktan basm hakkın da soruşturma’ isteyen de Başbakan... «Eğer yazılanlar ‘resmi belge’ değilse, basm hak kında niçin soruşturma açılsın? «Yok eğer doğruysa, raporda adı geçen ve yer altı dünyası ile işbirliği yaptıkları ileri sürülen yüze yakın vali, genel müdür, bakan, politikacı, asker ve polis şefi... Bunlar dururken, basm hakkında mı so ruşturma açılacak?» Ancak, uyarı ve eleştiriler Hükümet çevrelerinde etkili olm uyor ve 25 Şubat tarihindeki Hükümet açık lamasında aynı tehdit şöyle tekrarlanıyordu: «2937 sayılı kanuna göre, gizli olan bu döküman42
larm ifşası suç teşkil ettiğindfen, gerek ihmal ve ku suru olan görevliler gerekse ifşada bulunan basın or ganları hakkında adli m akam larca da soruşturmaya başlanılmış bulunmaktadır.» Aynı gün Özal da basm la alay eder gibi «Hukuk danışmanlarınızın biraz zayıf olduğu anlaşılıyor» di yordu. Bu tehdit ve girişimlere karşı basının tepkisi sür dü. Günaydın’da Necati Zincirkıran şöyle d iy o rd u : «Şimdi basına getirilmek istenen kısıtlamalarla ne böyle bir rapor, ne yolsuzluklar, yazılabilecektir. Kötü olan, demokratik olm ayan durum işte budur. İktidarlar işleri iyi gitm ediği zaman hep böyle yapar. Özal’m yaptığı da farklı olm ayacağa benziyor.» M. Ali Birand ise tepkisini şöyle dile getiriyord u : «En güzeli, hastalık bambaşka yerdeyken, son ola yın sorumluluğunun 20G0’e Doğru dergisi başta olmak üzere basına yüklenmesidir... 2000'e Doğru dergisi, özellikle Am erika’da görülen son derece başarılı bir gazetecilik olayı yapmıştır. Bizler de, gelişmeleri do ğal olarak izlemek zorunda kaldık... Hata bunun ne resinde?» 2000’e Doğru’nun haberciliğini öven bir başka ya zar da İlhami Soysal’dı. Soysal şöyle diyordu : «Doğu Perinçek’in yönetimindeki bu dergi, bir yı lı aşkın bir süredir, ülkemizde en iyi habercilik ya pan yayın organlarından biri durum una geldi. Sağ çevreler kadar kimi sol çevrelerin de uzun süre gör mezden gelmeye çalıştığı, hatta yok sayma eğilimin de olduğu 2000’e Doğru dergisi, binbir baskıya, top latılmalara, yasaklanmalara ve yazıişleri müdürleri nin dergi yönetim yerinden çok mahkeme koridorla rını mesken tutmasına karşın varlığını ve etkinliğini sürdürüyor.» Teoman Erel de alaylı bir dille yazdığı «istifa ve istifade» başlıklı yazısında şöyle d iy ord u : «Peki biz ne yapacağız? Bu olayı istifasız nasıl kapatacağız? 43
«Bulduk! Doğu Perinçek istifa etmelidir. «En istifadeli form ül budur ve Turgut Bey’in ‘Her durumda suçlu basındır’ ilkesine de tamamen uygun dur.» Basnıda, bu eleştirilerin yanısıra, aynı günlerde şu haberleri de okuyoruz : Basın Savcılığı Soruşturma Açtı! İstanbul Devlet Güvenlik M ahkem esi’nce görev sizlik kararıyla İstanbul Savcılığına gönderilen «MİT raporu» ile ilgili dosya Basın Savcılığı’na verildi. Basın Savcısı Osman Gücük, dosyayı inceledik ten sonra 20Q0’e Doğru dergisi sorumlularının ifade lerinin alınacağını bildirdi. Cücük hazırlık soruştur masına önümüzdeki hafta başlanılacağını, dava için daha sonra karar verileceğini açıkladı. Yavuz Donat Tercüman’da şöyle y a zıyord u : «Bir süredir Türk kam uoyunu meşgul eden ‘MİT i'aporu ve raporun sızdırılması tartışmasının’ bir ben zeri de İngiltere’de yaşanıyor... Hem daha geniş b i çimde. «Bu sebeple, bugün ‘İngiltere örneğini’ vermek ihtiyacını duyduk. «Orada, tartışmanın en sert safhasında bile, jü riler ‘yasalara rağmen gazeteciyi mahkûm etmiyor,' «‘Beraatte kamu ya ra n ’ görüyor. «İngiltere ‘demokrasinin beşiği’ diye bilinir... Ve demokrasilerde de ‘hoşgörü’ esastır.» Oktay Ekşi ise «Kapalı demokrasi» başlıklı yazı sında şöyle d iy o rd u : «Söz konusu dökümanı yayınlayan gazete ve der giler aleyhine ‘MİT Teşkilat Yasası’na ay k m davran m ak’ suçundan soruşturma başlatıldı. «Yani savcılarımız, ‘hırsızı’ yahut ‘katili’ değil, ‘şurada hırsızlık yapıldığı söyleniyor’ diyeni; yahut. 44
‘adam öldürüyorlar galiba’ diye polise telefon edeni yargılamaya çalışıyor. «Bu, düpedüz, ‘gerçeklerin öğrenilmesine engel olm a’ çabasıdır.» Bunlar da V ar... Ancak, verilen bu örneklerden, bütün basının de mokratik bir dayanışma içinde bulunduğu sonucunu çıkartmamak gerekir. Özellikle sağ basın, başından beri aldığı tutumu esas olarak sürdürdü. Yani olayın üzerine gitm ek yerine, olayı ortaya çıkaranların üze rine gitmek. Milli Gazete, 21 Şubat tarihindeki bir yazısında oldukça kıt bir espri anlayışıyla 2000’e Doğru dergisi hakkında şöyle ya zıyord u : «Gizli arşiv ve MİT Raporu’nu açıklayan 2000’e Doğru dergisinin sicil kaydında ne yazıyormuş bili yor musunuz? «Gizli istihbaratın, basın yayın ve halkla ilişkiler servisi.» Tercüman’da Altem ur Kılıç ise eski anti-komünist form ülleri tekrarlayıp d u ru yord u : «Bu sözde raporun yayınlanmasındaki ve çeşitli spekülasyonlara açılmasındaki maksat, herhalde ga zetecilik ve meslek aşkından kaynaklanm ıyor... A çık çası hesap, dergilerin adından, kişilerin kişilik ve geç mişlerinden de b e lli: 2000 yılında veya yıllarında ku rulu düzenimizi yıkıp yerine Marksist - Leninist bir düzen getirm ek... Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve MİT’e kuyruk acısından dolayı dinmek bilmez bir kin bes leyenler, son aylardaki yayın çizgilerinden ve belli ki Sayın Cumhurbaşkanımızın, Türk Silahlı K uvvetleri nin ve kom utanlannm itibarını sarsmak, aralarına nifak sokmak, milli müesseseler! hırpalamak, TSK ile iktidann arasını bozm ak gibi bütün akla gelen koz ları kullanarak kurulu düzeni yıkm aya çalışmakta 45
dır!ar! Bu Lenin’den bu yana uygulanan bir kom ü nist stratejidir! Ne yalan söylemeli, özellikle son ope rasyonlarda bir hayli m uvaffak olmuşlar, Türkiye’de kendilerine münbit zemin hazırlayacak ciddi bir gü ven bunalımı yaratabilmişlerdir.» Yeni Forum da buna benzer bir yorum yaparak şöyle d iy o rd u : «Lenin’in ‘burjuvalar kampındaki her türlü çeliş kiyi, rekabeti, sürtüşmeyi istismar ederek komünist davasını yürüteceksiniz’ diye verdiği talimata tıpı tı pına uygun olan Marksistlerin bu yeni kampanyası üzerinde herkesin derin derin düşünmesinde yarar vardır.» Ancak sağ basın, 20Qö’e Doğru’nun Lenin’in tak tiklerini mi yoksa CIA’nın taktiklerini mi uyguladığı noktasında bir karara varamamıştı. Yeni Düşünce gazetesi şöyle ya zıyord u : «Bu yetkili, Merkezi Haber Alm a Teşkilatı CIA’nın bu oyunu tezgahlayarak Türkiye’deki siyasi or tamı karıştırmak istediğini bildirdi. Yine bu yetkili ye göre 2000’e Doğru dergisinin sahibi solcu ve M ao’cu Doğu Perinçek, CIA’nın sadık bir elemanı.» işin tuhafı, buna benzer iddiaları soldan da orta ya atanlar vardı. Toplumsal Kurtuluş dergisi şöyle ya zıyordu : «Perinçek, Üruğ’la görüşmesinden sonra gazete cilere ‘Emel Sayın ile buluşan generalin Üruğ olma dığını sanıyoruz’ dedi. Bu kanaatinin hangi kaynak lara dayandığı ve MtT raporu elde etmenin ötesinde bir irtibat kurup kurm adığım açıklamadı.»
nacaktır diyor, ardından raporu eleştirenler hakkın da soruşturmalar yürütülüyordu. Hele Özal’ı-n rapo ru şu sözlerle savunmaya kalkışması inanılacak gibi d eğild i: «Benim istihbaratla, ilgili geniş bir bilgim bahis konusu değil. Eğitimim itibariyle istihbarat mesele leri hakkında fikir beyan edemem, öğrendiğim bir şey var; bütün dünyadaki istihbarat teşkilatları bu söylenen şekilde çalışır, bir takım duyumlar alırlar, bu duyumları not ederler, toparlarlar bu duyum lar dan netice çıkarılabilirse çıkarılır.» Demek ki, vatandaşın geleceği bu «duyumlara» bağlıydı. Dünyanın neresinde, hangi başbakan böylesine ciddiyetsiz sözler ederdi? Bu konuyu «Duyum» başlıklı yazısında Rauf Ta m er şöyle eleştiriyordu: «‘Duyum yazm ak’ tabiri, MİT raporunun ‘kara lekeler bölümü’ için bulunmuş bir mazeret... Utan maz adam, öyle d iy o r : «‘Duyumlu yazdım.’ «Ne âlâ memleket değil mi? «Hele şu tahkikat bitsin, bir ‘duyumlu yazı’ da kendisi için yazılacaktır elbet. Bir yazı değil, birkaç yazı. «Ondan sonra merhaba adliye... *3 - 4 yıl sürsün mahkeme. «Hakim bey sorsun dursun: «— Nasıl yazdınız? «— Duyumlu efendim. Oturaklı olsun diye böy~ leşini tercih ettik.»
«Duyuma Dayanan» Rapor
Soruşturma. Kime...
Rapor olayı açığa çıktıktan sonra Başbakan ö z a l’a düşen artık elden geldiğince raporu ve yazanlarını korum aya çalışmaktı. Konu araştırılıyor diyordu, ar dından basın davaları çıkıyordu. Sorumlular bulu
Raporda hakkında iddialar ileri sürülen eski Ge nelkurmay Başkanı Necdet Üruğ, raporun açıklanma sından itibaren konunun üzerine giden bir tutum al
46
47
dı. Cumhurbaşkanlığından soruşturma açılması için talepte bulundu. Üruğ, Başbakanlığım raporla ilgili soruşturma açıldığı yönündeki açıklaması üzerine sonucu bekle yeceğini belirtti. Daha sonra, Başbakanlığın soruşturmanın ilk so nuçları üzerine açıklamaları basında yer aldı. Buna göre, raporun varlığı doğrulanıyordu. Ancak bu, res miyet kazanmış bir rapor değildi, MİT içinde yapıl mış bir «etüt» çalışmasıydı. Bu açıklama, elbette tat min edici olmaktan uzaktı. Bunun üzerine Ürağ. Başbakan’a yeni bir dilekçeyle başvurdu. Dilekçede şöy le d en iyord u : «Kişilik haklarıma vaki saldın nedeniyle Türk Ceza Kanununun 480 ve 481’inci maddelerine göre dava açabilmem için ön raporu hazırlayan MİT Daire Başkanı’nm isminin resmen ve acilen tarafıma bil dirilmesini, bu dilekçeme yasal süre sınırlan içinde cevap verilm ediği taktirde; 20 günden beri basında yer alan bazı açıklama ve itiraflarda; ön raporu ha zırlayan kişi olarak belirlenen veya tahmin edilen MİT Kaçakçılık Daire Başkanı Mehmet Eymür hak kında TCK’nm 480 ve 481’inci maddelerine dayanarak ceza davası açacağımın bilinmesini saygı ile rica ede rim.» Bu dilekçesine de bir yanıt alamayan Üruğ, niha yet 15 Mart günü, Başbakan Turgut Özal aleyhine 200 m ilyon liralık tazminat davası açm ak üzere ha rekete geçti. Üruğ’un avukattan bu tazminatın öden mesi için Başbakanlığa başvurdular ve iki aylık sü re içinde dilekçeye yanıt verilmez ya da olumsuz ya nıt verilirse Danıştay’a dava açacaklannı belirttiler. Başbakanlık, kitabın yayına hazırlandığı Mayıs ayı başına kadar bu dilekçeye de yanıt vermemişti. Bu başvurulara yanıt verilmiyordu ama Hükümetin teşvikiyle, raporu şu ya da bu şekilde eleştirenler hakkında dava açılm aya devam ediliyordu. Basın men-
Suplarının ardından, hakkında soruşturma açılanlar, Üruğ’un arkadaşları Turgut Sunalp ve Nevzat Bölü giray oldu. İstanbul DGM Savcılığı «Orduyu yasala ra karşı gelmeye tahrik ve is y a n a teşvik» ettikleri ge rekçesiyle iki emekli general hakkında soruşturma açıyordu. Doğrusu, Cumhurbaşkanı açıkça ordunun yeni müdahaleler yapabileceği yönünde konuşmalar yaparken hiçbir şekilde kıpırdamayan savcıların hü kümeti eleştiren generaller hakkında «orduyu tah rik» ten soruşturma açmaları adli m akam lann çift standartlılığı noktasında kuşkular uyandıracak nite likteydi. Soruşturma mı, Savuşturma mı? MİT raporunun açıklandığı andan itibaren, rapo run içeriği, kim tarafından, kimin emriyle ve ne am aç la hazırlandığı noktalannın yanısıra, bunu basm a ki min ne amaçla ve ne biçimde sızdırdığı da tartışma konusu oldu. MİT’in çevirdiği işleri görm ek isteme yen ve konuyu saptırmaya çalışan çevreler, sorunu daha çok bu noktaya çekmeye çalıştılar. Hatta, MİT’in vatandaşlar hakkında hazırladığı karalama, raporla rı v e devletin tepesindeki çürüme konulan bir yana bırakılıp, MİT’in içindeki «köstebek»in aranmasına dö nüştürülmeye çalışıldı sorun. Evet, raporun kimin ta rafından ve ne am açla sızdırıldığı önem liydi ama, bundan çok daha önemlisi, raporun kimler tarafın dan hazırlattmldığıydı. Hükümet çevreleri ve bir kı sım sağ basın, işin tepelere tırmanmasını önlemek için «köstebek» lafm ı ortaya sürmeyi tercih ettiler. Sanki böyle raporlann hazırlattırılması ve hazırlan ması değildi d© suç olan, bu raporu kamuoyunun öğrenmesiydi. Raporun 2000’e Doğru dergisinde yayınlandığı nın ertesi günü Zaman gazetesi bu konuda ilk çıkışı ya pıyord u : 49
48
«Soruyoruz! Aşırı solcu bir dergi devletin çok gizli raporlarına abone mi oldu? MİT raporlarım, kim niçin veriyor?» Basında konunun ilk yankılandığı günlerde, Do ğu Perinçek, raporun ilk önce Hürriyet gazetesi ta rafından ele geçirildiğini, ama sonra nedense arşive kaldırıldığını açıklıyordu. Perinçek, Nazlı ihcak'a bu konuda şu açıklamayı ya p ıy ord u : «Rapor İstanbul Valisi Nevzat A yaz’m, Mehmet A ğar’ın ve diğer emniyet görevlilerinin tayinlerinden önce, Hürriyet gazetesine sızdırıldı. Bu sızdırma, şu anda 2000’e Doğru dergisinde istihbarat şefi olarak çalışan eski Akdeniz Dev-Gençlilerden İrfan Taş to mur vasıtasıyla gerçekleşti. Hürriyet gazetesi raporu kullanm ayınca Taştemur bize geldi ve biz yayınladık.» İrfan Taştemur da, 2000’e Doğru dergisinde yaz dığı «MİT Merkezinde Hamburger Ziyafeti» başlıklı yazısında Hürriyet Gazetesinde çalışırken bir başka konunun araştırılması sırasında MÎT’ten bilgi alm a ya gittiğinde bazı üst düzey MİT yetkililerinin kendi sine bu raporu verip not almasına izin verdiklerini anlatıyordu. A ncak Perinçek’e göre, rapor daha önceden de sızdırılmıştı. Perinçek, bu konuda basına şu açıkla mayı y a p ıy ord u : «Raporu dışarıya Cumhurbaşkani’m n damadı Er kan Gürvit sızdırdı. Erkan Gürvit aynı zamanda ra poru hazırlayan ekibin ikinci adamıdır. Gürvit M ıT’ın patronu olarak adlandırılan Hiram Abasi’ın sağ kolu olarak bilinir. MİT içinde ikinci adamdır. Raporu A n kara Emniyet Müdürü Mehmet A ğar’a vermiş ve da ha sonra bu kopyadan çoğaltılan 100’e yakın kopya ortalığı kaplamış, herkesin eline geçmiştir.» Perinçek’in bu açıklamasını doğrulayan başka öğeler de vardı. Örneğin Yavuz Donat’m ismini ver meden söyleşi yaptığı ve Mehmet Eymür olduğu an laşılan raporu yazan MİT görevlisi de bu konuda Çan 50
kaya’yı işaret ediyordu. Donat’la Eymür arasında şu konuşma g e ç iy o r : «Bu durumda rapor kimden sızdı? «S oruyoruz: «— MIT’ten... MİT M üsteşarı’ndan sızmış olabilir mi? «Muhatabımız g ü lü y o r: «— Olur mu öyle şey? Olabilir mi? M ümkün mü? «Başbakan sızdırmış olabilir mi? «— Sayın Başbakan bu rapor doğrultusunda is raat yaptı. Dışa sızdırması için bir sebep yok... Hayır, hayır, rapor Konut’tan sızmadı. Bunu biliyorum, «Geriye Çankaya kalıyor. Oradan mı sızdı? «— Bilmiyorum.» Bu konuda Erkan Gürvit’in savunmasını ise, Gü neri Cıvaoğlu kendi sütunlarında ya n sıtıyor: «Genel seçimleri izleyen birkaç gün içinde Çan kaya Köşkü’ne Erkan Gürvit’in bir konuğu geliyor. Çantasında bir rapor vardır. «MİT tarafından hazırlandığı iddia edilen ve şû günlerde büyük fırtınalar estiren malum rapordur... Gürvit raporu okuyor. Pek ciddiye almıyor. Rar porun kendisine ulaştırılma yöntemi, MİT’in kullan dığı ‘resmi kanal’ değildir. Kendisine, hatta başka köşk kanalları aracılığıyla Sayın Evren’e sık sık bu tür yazılar, raporlar ulaştırılmaktadır. V e çoğu da dikkate alınmamaktadır. Bu rapor da o «önemsen meme kaderini» paylaşıyor. Gürvit tarafından bir çek meceye konup, kitleniyor. Unutuluyor. «Ta ki rapor dergilerde, gazetelerde, bir MİT skan dali olarak patiayıncaya kadar. O tarihten sonra ra por, uzun süre kilitli olduğu çekm eceden çıkarılıp, Sayın Evren’e sunuluyor.» Tabii bu «ifadeye» inanmak mümkün değildi. Bu ifadeye göre Erkan Gürvit, her şeyden habersiz bir durumdayken birisinin getirmesi üzerine rapordan haberdar oluyordu. Oysa gerçeğin böyle olmadığı «Göl51
gedeki adam» adıyla Bulvar’a konuşan M ehmet Eymür'ün anlattıklarından ortaya çık ıy ord u : «Gürviti.. raporu okudu ve ‘çok iddialı bir rapor’ dedi. Kendisine raporun belli kaynaklara dayanıla rak hazırlandığını ve sağlam bilgiler içerdiğini söy ledim. T a b ii biraz yorum yapıldı. Üst makamların bil gi sahibi olmasında yarar var’ dedim. İşte o sırada raporun bir kopyasını kendisine vermemi istedi. Ben da ‘hiç kimseye vermedim. Daha nihai şeklini alm a dı, Sonra bir problem doğm asın’ diye sordum. O ise ‘ben Hiram’la konuşurum ’ dedi. Nitekim ertesi gün Erkan Gürvit’e bu rapor gönderildi.» Bulvar soruyor «Gölgedeki Adam »a : «Evet am a Erkan Gürvit bu raporu aldığında büyük tepki göstermiş, ‘kaldırın şu pisliği gözüm gör mesin’ dediğini gazetelerde okuduk.» Ve «Gölgedeki Adam» k on u şu yor: «Evet, bunları ben de hayretle ve de ibretle ga ze telerde okudum. Sözde ‘çok üzülüyorm uş’. Raporu al dığında 'ben postacı m ıyım ?’ demiş. Oysa rapor Saym Kenan Evren için değildi. Kendisi istediği için, kendi önbilgisi içindi. Raporun da, henüz ‘ham ’ bir rapor olduğunu biliyordu. Böyle bir raporun, ancak müs teşara arzedildikten sonra resmiyet kazanacağını da ha evvel de belirttim. Nitekim, sayın Gürvit de bunu çok iyi bilir. Öte yandan biraz evvel de söylediğim gibi Gürvit Sayın Evren’in özel güvenliğinden sorum lu bir konumdadır. Böyle bir raporu Evren’e vermese bile, gene de sözlü olarak konu etmesi gerekiyordu.» Milliyet Gazetesinde Aydın Özdalga «9 bilinm e yenli denklem» başlığı altında şu iki soruyu da sora rak Gürvit’in açıklamasındaki açık noktalara işaret ediyordu : «4. Eymür, gazeteci Yavuz Donat’a yaptığı açık lamada, henüz kesinleşmediği belirtilen raporu, MİT Müsteşarını atlayarak. Cum hurbaşkanlığında görevli Erkan Gürvit Başbakanlığa verdiğini söyledi. Y ok 52
sa Özal ve Gürvit, böyle bir raporun hazır] anmak ta, olduğunu biliyor ve sonucu bekliyorlar m ıydı? «5. Evren’in en basit konulardaki imzasız ihbar mektuplarına bile duyarlı olduğu bilinirken, MIT’ten gelen ve böylesi ağır suçlamaların yer aldığı bir r a poru Erkan Gürvit, neden Cumhurbaşkanı’na ver medi?» Aslında konu açığa çıkıyordu. Başlangıçta rapo ru hazırlayanlar, kendi zamanlamaları açısından uy gun gördükleri bir tarihte raporu, MİT raporu adı ve rilmeden, içindeki bilgiler açısından basına sızdırmak istemişlerdi. Bunun için Hürriyet gazetesi uygun gö rülmüştü. Böyiece İrfan Taştemur’un sözünü ettiği «hamburger ziyafeti» sırasında Taştemur rapordan bilgi sahibi olmuş, geniş bir şekilde notlar çıkartmıştı. Ancak daha sonra hava değişmiş ve raporu ba sına sızdıran rapor sahipleri, zamanlama açısından artık raporun içindeki bilgilerin yayınlanmasını uy gun görm ez olmuşlardır. Bunda, seçim ortamının bit mesi ve Özal’m yapmak istediği tayinlerin yapılmış olması rol oynamış olabilir. Bu arada raporu hazırlatan ekibin içinde yer alan lardan, Erkan Gürvit, metni, suçlananlardan Anka ra Emniyet M üdürü Mehmet A ğar’a veriyordu. Bun dan sonra raporun, başta Necdet Üruğ olmak üzere suçlananların eline geçm esi son derece kolaydı ve ni tekim de böyle olmuştu. Peki Erkan Gürvit, bu raporu, M ehmet A ğar gi bi raporda suçlanan birisinin eline neden vermişti? Onun eline geçtiği an bunun yayılacağını bilmemesi mümkün m üydü? İşte işin bu tarafı henüz aydınlan mamıştı. Bu büyük bir ihtimalle raporu hazırlayan MİT’çi ekibin kendi iç çelişmesinin bir sonucuydu. Ni tekim bu iç çelişme, Gürvit’in ve Eymür’ün suçu bir birlerinin üzerine atan açıklamalarında yansımıştı? Bu çelişmenin kaynağı ne olabilirdi? Erkan Gürvit, raporu hazırlayan ekibin arzusu hilafına ve Başba 53
kan Özal’ı zor durum a düşürecek bir şekilde raporu, suçlanan kişilerin eline ulaştırmayı neden düşünmüş alabilirdi? Bunun iktidarın doruklarında bulunanlar, örneğin Evren ile Özal arasındaki çelişmelerle bir il gisi var mıydı? Bundan sonrasını 2000’e D oğru’nun 19 Haziran 1988 tarihli 26. sayısında yayınlanan «Özal, Evren’i altı kapıya aldı» başlıklı haberden okuyalım. Tespihi Dizmek Tespih taneleri gibi ortalıkta yuvarlanan soru lar... Demeçler, yazılar, yorum lar... MİT raporu’ndari söz eden gazete kesikleri dosyalar dolduruyor. Hangi söz, hangi yazı gerçeği dile getiriyor, hangisi gerçeği perdelemek için söylenmiş? Örtünün altında hangi ayak hangi ayağı tekmeliyor? Hangi el hangi gırtlağı sıkıyor? Hiram A bas Güngör M engi’ye, Sabah gazetesinde şöyle d iy o r : «Konuşacaklarımız, benim serviste öğ rendiğim gizlilik kurallarına aykırı olmayacak.» Ser viste öğrenilen tek yöntem gizlilik değil tabii. Birçok başka yöntem var. 2000’e Doğra, rapor sorumluları nın ifade kararlaştırarak, gerçeğe aykırı beyanlarda bulunduklarını canalıcı bir noktada kanıtlıyor. Rapor olayım bir arkeolojik kazı yapar gibi kat kat ele almadan anlamak zor. Raporun serüveni çok önceden başlıyor. Öyle Kasım 1987, Aralık 1987 tarih lerinde vb. değil. Ortalığa dökülüp saçılan tespih ta nelerini sağlam bir ipe dizmek gerekiyor. Saltık Kullanacaktı MİT Raporunu yayımladığı Şubat 1988’de 2000’e Doğru’nun antenine garip bir bilgi takılm ıştı: «Rapo ra Haydar Saltık Üruğ’a karşı kullanmak istemişti, başarılı olamadı.» Bilgi rapor hazırlığının başlangıt»4
cim en azından 4 - 5 sene gerilere götürüyordu. Za man içinde biriken bilgiler, yaşanan olaylar bu bir cümlenin değerli bir ipucu içerdiğini ortaya koyuyor du. Rapordaki bilgiler kuşkusuz bir gün gelir de, Meh met Eymür rapor yazar diye depo edilmemişti. Belli eller, belli amaçlarla bu bilgileri toplamıştı. Mehmet Eymür, «Hepsini arşivlerden aldım» diyor. Bu yıllan mış bilgiler başka işlerde de kullanılmış olamaz m ıy dı? Genelkurmay Operasyonu ANAPTıların M eclis’te yalanladıkları şu ünlü Kı rıkkale toplantısı artık doğrulanmış bulunuyor. Ga zeteci Oktay Baiamir değişik kaynaklardan bilgiler aldığını söylüyor. Mehmet Eymür, doğrulayıcı ifade ler kullanıyor. Bu toplantının tarihi 31 Ağustos 1987. Ve raporun Eymür tarafından yazılmasında önemli bir rol oynuyor. Biraz geride ise ünlü Haziran - Temmuz 1987 ayları duruyor. Hani şu Öztorun’un emekli edi lip Torum tayin genelkurm ay başkam yapıldığı ünlü operasyon dönemi. Maziye Bak Göreceksin... Üruğ raporun kendisini niçin hedef aldığını bir türlü anlayamadığını sık sık söyledi. «Cumhurbaş kanlığını önlemeye yönelik» bir amacı ise hiç geçerli görmüyordu. Çünkü köşesine çekilmiş bir insandı ar tık, bu taraklarda bezi yoktu. Bunun bilinmemesi müm kün değildi. Aynı değerlendirme örneğin henüz genelkurmay başkanı olduğu 1987 ilkbahar ve yazı için de geçerli olabilir m iydi? Hayır. O dönemde Üruğ - öztoru n İki lisinin Ordu için 2000 yılm a kadar uzanan bir planı 55
uygulam akta olduklarını herkes biliyordu. Üruğ’un Çankaya’ya çıkması ise bu planın önem li bir parça sıydı. Hiram Abas, Güngör Mengi’ye, «Belki hedef Üruğ’dur. Belki Cumhurbaşkanlığı seçimine girecek ti. Bilmiyorum. Belki politik bir güç kazanacaktı. Bel ki bazı güçleri devam ediyordu» diyor. Mehmet Eymür ise, «Evren’in Cum hurbaşkanlığının devamını sağla mak için muhtemel rakiplerin tasfiyesi operasyonun dan» söz ediyor. Raporcular aslında bu sözleriyle ra porun başlangıç amacına ve tarihine ilişkin çok önem li bir upucunu açığa vuruyorlar. Ön raporlar Üruğ henüz güçlü bir adayken hazırlanmıştı bile. Alt Alta Yazılan Olasılıklar Doğu Perinçek, Üruğ’a şunu s o rd u : 12 Eylül’den sonra ordunun kışlaya çekilmesini savunmanızın ra porda hedef alınmanızda rolü olmuş m udur? Cevap çok ilginçti. Üruğ «Bu da dahil her ihtimali alt alta koyuyorum» diyordu. Üruğ’un alt alta koyduğu ihtimaller bu kadar da değildi. 2000’e Doğru s o ru y o r: «Bunda Am erika’nın Musul, Kerkük planına karşı çıkmış olmanızın rolü?» Üruğ cevap v e r iy o r : «Bu ihtimal de varittir.» Üruğ, Saltık parmağını da ihtimal dışı saymıyordu. Evren’in, «Devîeti biz mi idare ediyoruz yoksa o mu?» diyecek kadar Üruğ’a tepki duyduğu biliniyor du. Gene Torumtay’m raporun yayımlanmasından sonra Üruğ’u savunan açıklamayı «kerhen yaptığı», Ü ruğ’la anlaşmazlıklarının çok eskilere dayandığı ya zılan diğer gerçeklerdi. Daha önemlisi Üruğ, Am eri ka’nın Kerkük’e müdahale projesine soğuk davran mıştı. Hatta bu işi görüşmek üzere Türkiye’ye gelen ABD Savunma Bakan Yardımcısı W illiam Taft’la g ö rüşmeyi reddetmişti.
56
Amerika’nın Yakm İlgisi G erçi tıpkı Torumtay gibi Öztorun da Amerikan Liyakat Nişanı almıştı ama, Öztorun’un kaderini Üruğ’ la birleştirdiği biliniyordu. ABD Savunma Bakan Y ar dımcısı, «Karanlıklar prensi» Richard Perle’ün «muh teşem bir subay» diye nitelediği komutan da Öztorun değil Torumtay’dı. Siyasi iktidar gibi Am erika’nın da uysal bir ordu hiyerarşisini tercih edeceğinden kuşku duyulamazdı. Oysa «iki Necdetlerin» kendilerini bi raz özerk ve dayatmacı konumlarda görebilecekleri ortaya çıkmıştı. Özal «Öztoruıı’u istemiyoruz» açıkla masını yaparken sadece kendi isteğini değil, Çanka ya’nın ve Am erika’nın da isteğini dile getirmiş olu yordu. 5 Temmuz 1987 tarihli Hürriyet’te Turgut Sunalp’in Emin Çölaşan’a verdiği röportaj yer alıyordu. Emekli Orgeneral şöyle d iy ord u : «Olay, Türkiye’de patlak vermeden bir hafta önce, o sırada Am erika’da bulu nan bir dostumuza durum bildirilmiştir.» «CIA’dan Bağımsız Düşünülemez» «Rapor olayını CIA’dan bağımsız düşünmek m üm kün değildir» diye konuşuyordu eski bir üst düzey MİT yetkilisi. Rapor veya rapordaki bilgiler, belki de asıl işlevini komuta kademesindeki tayinlerde oyna mıştı. Aynı eski MİT yetkilisi şunu da belirtiyordu: «Hi~ ramların arkasında Çankaya’dan, Başbakan’dan baş ka güçler var». 2000’e Doğru, bu güçlerin kimler ol duğunu daha geçen sayısında yazmış, Hiram Abas’m CIA ve MOSSAD ilişkilerine değinmişti. Gene 2000’e Doğru, 14 Şubat 1988 tarihli 8. sayısında, «İki Necdet lerin», 2000lere kadar ordu hiyerarşisine ve ülkenin geleceğine el koym a planlarının «Hiram’m da deste ğiyle bertaraf edildiğine» dikkati çekmişti. 57
Rapor daha eski dünemin ihtiyaçlarına göre ha zırlanmıştı. İşlevini de yerine getirmişti. Daha sonra başka am açlar için değerlendirilmiş, en sonunda da açığa çıkmıştı. Bir soru açıkta kalmış gibi görü n ü yord u : CIA na sıl olmuştu da Hiramlann harcanm asına seyirci kal mıştı? İşin uzmanı olan bütün yorumcular, CIA’nın «adı çok çıkmış elemanlarını bir kenara bıraktığı» noktasında birleşiyorlardı. 2000’e Doğru’nun konuş tuğu eski MİT yetkilisi ise şöyle diyordu : «Amerika her zaman kötü ata oynamaz. Gelecek adam da A m e rikancı olabilir. Böyle bir yeri boş bırakmazlar.» Abaslar Kimin Adamı? «Hiram’m kararnamesini ben çıkarttım» : Bu söz ler Erkan Gürvit’e aitti. Hiram A bas’ı Cumhurbaşka nı Kenan Evren’e tanıtanın Erkan Gürvit olduğu ga zeteci çevrelerinde hep bilinen bir gerçek. Başbakan’a Ab asları öneren ise Bülent Öztürkmen’di. Bilge Erol, Hiram Abas’m tayin kararnamesinin Özal’m süme» ninde 45 günden fazla beklediğini anlatmıştı. Başbakan’m Çankaya’dan gelen böylesi önemli bir atama önerisi karşısında ihtiyatlı davrandığı anlaşılıyor. Ni tekim Özal imzalayınca Çankaya atamayı hemen onay lamıştı. Eymür ise «Benim tayinim de Cumhurbaşkanı m n emri ile oldu» diyor. Atilla Aytek’in, «Evreıı ta rafından İstanbul mafyasına karşı kurulduğu» söyle nen polis ekibinin başı olduğu, Çankaya’dan aldığı güçle İstanbul’a «şahin dalışları» yaptığı çok yazıldı. Eh, Gürvit ise damadı Kenan Evren’in. Hiram A bas ve rapordan sorumlu kare vale, en azından başlangıçta, Çankaya’ya bağlı bir ekip. Eki bin Özal’la ilişkisi zaman içinde gelişiyor, güçleniyor.
58
Evren Daha Yazılmadan İşin İçinde Başından beri rapor olayını bizzat raporculardan da bilgi alarak izleyen bir gazetecinin anlattığına gö re, Evren’in raporun hazırlanmasında önemli rolü ol muştu. Hiram Abas, Mehmet Eymür, Atilla Aytek’le İs tanbul polisi diye nitelenen Ünal Erkan, Şükrü Balcı, Nuri Gündeş ve Mehmet A ğar arasındaki kıyasıya mücadele oldukça eskiye dayanıyordu. Abas ekibi İs tanbul hakkında bilgiler topluyordu. Nuri Gündeş, İs tanbul’un rahatsızlığını Kenan Evren’e açtı. Evren, Müsteşar Hayri Ündül’ü Çankaya’ya çağırdı. Kendi sine, «Müsteşarsın ama dünyadan haberin yok» diye çıkıştı, «Bak neler oluyor, bunları öğrenmezsen duru ma hakim olamazsın!» Ündûl, b u sözlerin yarattığı duygularla makamı na döndü. Mehmet Eymür’ü çağırdı. Kendisine İstan bul polisi hakkında bir rapor hazırlaması görevini verdi. «Böylece taş gediğine oturmuş oldu» diye sür dürüyordu gazeteci, «Eymürlerin zaten kendiliklerin den yaptıkları iş resmi görevleri olmuştu. İstanbul’la artık resmen hesaplaşacaklardı.» Eymür hırsla işe girişti. Rapor işte bu girişmenin ürünüydü. Evren’in, daha ortada bile yokken rapor dan haberdar olduğu anlaşılıyordu. Kaldı ki, Evren, Nevzat A yaz’in atama kararnamesini Özal önüne de falarca koyduğu halde her seferinde geri yollamıştı. Son olarak A yaz’m İzmir’e tayinini onaylamış olması, ancak raporu önceden okum asıyla açıklanabilirdi. İnen de Olur Binen de... Rapor, ister 1987 baharında olsun, isterse sanıldı ğı gibi daha sonra olsun şüphesiz Kenan Evren’in m uh temel rakiplerinden birinin, Üruğ’un bertaraf edilme59
sine katkıda bulunmuştu. A ncak bu kadarla da kal mıyordu. Raporun yüklendiği bir diğer işlev va rd ı: 6 Eylül referandumunda «hayır» oylarının sayısını artırmak. Kuşkusuz bunu en çok isteyenlerden biriy di o dönem de Cumhurbaşkanı. Evren’le Özal’m men faatleri her iki noktada da buluşmuştu. Birlik gün leri... Şu MİT raporu aslında biraz k öy otobüslerini andırıyordu. İlk durağından kalktıktan sonra inen ler oluyor, binenler oluyordu. Son durağı ise 2000’e Doğru olmuştu. Oraya geldiğinde, kurulmuş oturan birçok «yüksek şahsiyet» vardı, ama işte kimse oto büse sahip çıkmıyordu. Tatlı İlişkiler... Raporcuların zaman içinde Özal’la çok yakın iliş kiler geliştirdiği ise kuşkusuzdu. Rapor ekibinin Özal’a büyük hizmetler sunduğu açıktı. Özal tırmanan Demirel karşısında raporun desteğini memnuniyetle ka bul etmiştir. Öte yandan Bilge Erol’un anlattığı olay lar vardı. Raporcular Asım Ekren - Zeynep Özal işin de bile görev almışlardı. Artık Özallarla içlidışlı iliş kiler dönem i yaşanıyordu. 1987 Temmuz ayında ö z a l’m Suriye gezisine da hil edilen Hiram Abas, geleceğin MİT M üsteşan ola rak piyasaya sürülüyordu. Hatta bu sıfatı kendisine daha o günlerde veren gazeteler vardı. Özal, şu meş hur «sivilleştirme» projesinin temel adamı olarak Hi ram Abas’ı seçmişti. Şimdi anlatıldığı gibi Müsteşar Ündül bir kenara bırakılıyor, üzerinden atlanarak Hi ram Abas’la doğrudan ilişkiler kuruluyordu. Bu du rum şüphesiz «bazı güçleri» rahatsız ediyordu. Şimdi Hiram Abas, «sivilleşme» işinin kendilerine çok za rar verdiğini söylüyor.
60
Neydi O Günler? Raporun son şeklini aldığı 17 Kasım 1987 ile ya yımlandığı 7 Şubat 1988 tarihleri arası, raporcuların, deyim yerindeyse, şımardıkları dönemdir. Hiram Abas ve ekibinin başları dönmüştür. Arkalarındaki güçler göz önünde tutulursa bunda haksız da sayılmazlardı. Çankaya arkalarında, Özal yanlarında, Am erika za ten elde bir... İstanbul polisine darbeyi indirme anı nın geldiği apaçık ortadaydı. İşle bu dönem boyunca raporcular raporu bir yer lerde yayımlatmak için ellerinden geleni yaptılar. Hürriyet’in kapısını çaldılar, Nokta’ya gitmesine razı ol dular. A yrıca bir de anlatmalar, okutmalar var. Şim di «Rapor bizden sızmadı» diyenler, o zaman sızdıra cak yer anyorlardı. Eymür, İrfan Taştemur için «MİT yerine Çanka ya Köşküne gitmiş olmasın» diyor. Am a raporu gös terdikleri tek gazeteci değil ki Taştemur. Bir Bedir Seferoğlu var, bir Haluk Akter var, bir Ünal İnanç var vb. Rapor 2000’e Doğru’da çıkmazdan önce olay dan en azından Sabah, Hürriyet ve Güneş gazetele riyle, Nokta dergisinin haberi vardı. Başbakanlık’tan Sızmış Olmasın Rapor A baslann dediği gibi 3 Aralık’ta değil de daha önce Gürvit’e verilmiş olabilir mi? Olabilir. Bü yük olasılık bu. Çünkü Cumhurbaşkanı olsun, Baş bakan olsun rapora göre işlem yaptılar. 3 Aralık’a kadar olan dönem in içinde ne gizli öyleyse? Başbakan’ı korum a ihtiyacı olmasın. Çünkü başka sızma senaryoları da var. Örneğin Başbakanlıksan sızması olasılığı. Hiram A baslann başından beri dikkat çekmeye çahştıklan bir isim v a r : Rüştü Naiboğlu. Başbakanlık
Güvenlik Müşaviri, Emekli Hava Korgenerali. Anka ra’daki bazı gazeteciler Özal’m Rüştü N aiboğîu’nu Hiram Abas’m yerine getireceğini iddia ediyorlar. İş te Hiram Abaslar alttan alta Naiboğlu’nun raporu hem Sabah gazetesine, hem de Saffet Arıkan Bedük’e verdiğini yayıyorlar. Saffet Arıkan Bedük raporun sızma senaryolarında sanki değişmeyen bir durak olu yor. Rapor yayım lanana kadar Abaslar, raporun bir yerlerde çıkmasını istiyorlar, bu yönde çaba harcı yorlar. Bu gayreti güçlülük duygusuyla açıklamak yetersiz kalıyor. Böylesine «tecrübeli ve önemli» is tihbaratçıların amaçsız hareket ettiklerini düşünm e mek gerekir. Raporun İstanbul polisinin tasfiyesinde ki işlevi biliniyor. Ancak tabii İstanbul polisinin elin de de kozlar vardı. Bu kozlar masaya konduğunda işte, tasfiye yapılabildiği kadar yapıldı. Yani Ünal Er kan, Nevzat Ayaz, Mehmet A ğar üçlüsü değişik y e r lerde görevlendirildiler, yani dağıtıldılar. Am a sökü lüp atılmaları mümkün olmadı. Ya Hiram Ya Gürvit Hiramların raporun yayımlanması nedeniyle tas fiye edildiğini söylemek gerçeğin belki de küçük bir yanı. Yayın daha önce birleşmiş olan güçlerin ayrıl ma noktasını belirliyordu. Otobüsün son durağa var dığı anı. Daha önce raporun meyvesini toplamış olan Evren ve Özal artık raporcuları bırakacaklardı. Kare vale parçalanmıştı. «Ya Hiram A bas gidecekti, ya da Gürvit» i Eski MIT yetkilisi gelinen noktayı böyle özetliyor. Cum hurbaşkanı bütün ağırlığını damadının yanma koy du. Kutlu Savaş’m raporu üzerine yapılan Özal - Ev ren görüşmesi konusunda değişik anlatımlar var. A n karalI gazeteci, görüşmede somut bir pazarlık yapıl madığım öğrenmişti. Özal Köşk’ten ayrılır ayrılmaz 62
Evren Müsteşarı çağırıp Abaslarm görevden alınması teklifini Başbakan’a yazmasını istemiş, Ündül de em ri yerine getirmişti. Bu anlatıma, Başbakan’m Hiram Abasları yumuşatma ve teselli etme öyküsü olarak da bakılabilirdi. Nitekim Hiram Abas ve Eymür so nuçtan Başbakan’ı sorumlu tutmuyorlar. MİT’i Gür vit’in yönettiği şeklinde açıklam alar yapıyorlardı. Bütün toplarını Çankaya’ya yöneltmişlerdi. «Biz de açıklanacak ne bilgiler var» şantajını sık sık vur guluyorlar, raporun içeriğinin ele alınması noktasın dan sıkıştırıyorlardı. Güngör Mengi, Hiram Abas’Ia yaptığı röportajı sunarken, raporcuların belki de ra porun içi «kurcalanmasın» diye tasfiye edildiklerini yazıyordu. «Vefakâr Başbakan» Raporcular, Başbakan’a kırgındılar tabii. En azın dan kendilerini çağırıp, «m ecbur kaldım» diye bir açık lama yapmadığı için. Abaslar bütün stratejilerini Başbakan’ın kendile rini bırakmayacağı, belki de bırakamayacağı, tespi tine dayandırıyorlar. Belki Hiram A bas artık MİT’e dönm eyecek yaşı dolayısıyla, ancak Mehmet Eymür için durum aynı değil. Artık Mehmet Eymür’ün m e ziyetlerinden söz etmeye başlayan Bilge Erol, «Eğer Eymür kâğıtları sakin, oyunu kurallarına göre oynar sa» diyor, «vatan haini diye suçlanan Albay North gibi milli kahraman olarak noktalar.» Bilge Erol Özal için de. «Çok vefakâr bir insandır* diyordu. Başbakan’m sadece Evreıı’ le pazarlık ettiğini dü şünmek elbette yanıltıcı olurdu. Ellerinde çok önem li «kozlar» bulunan Abaslarla niçin oturup koııuşmasmdı bütün bunları... Atilla Aytek’in ise İdare M ah kemesine dava açtığı, kazanıp da bir gün eski yerine dönerse bazı tanınmış insanlardan hesap soracağı Ankara kulislerinde anlatılıyordu. 63
Feda mı Etti, Kurtuldu mu? Özal, ya oyunu çok akıllı oynadı, ya da şansı ya ver gitti. Ama ne olursa olsun şimdi artık güç onda.» Uzmanın değerlendirmesi böyle oluyor. Özal Hiramları feda etmek zorunda mı kaldı, yok sa harcadı mı? Öncelikle bu sorunun yanıtını bulmak gerekiyordu. Güngör Mengfnin bütün övgülerine rağ men Hiram Abas gerçekten «büyük» bir istihbaratçı gibi görünmüyordu. Özal kendisini bir dönem, sivil leştirme projesinin önemli bir elemanı olarak düşün müş olabilirdi. Ancak, kendisini Sabah gazetesinde savunurken gösterdiği bütün örnekler, işte o boynun dan ve omuzundan yaralanmalar vb. hep bir istihba ratçının değil, bir silahşorun «başarılarını» düşündü rüyordu. Abas CIA ve MOSSAD ekolündendi. Dolayısıyla istihbaratçılığı operasyona dayanıyordu. Ankaralı de neyimli gazeteci sü rdü rü yor: «İstihbarat nereye ka dar götürürse, oraya gitmekten yanadır. Bu, CIA’da eğitilmesinden kaynaklanıyor olabilir.» Am a işte bu anlayışı Özal’m ekonom ik ve diplomatik ilişkileri ge liştirme amaç ve çabalarını zedeleyici sonuçlar da do ğurabilirdi. Nitekim Hiram Abas’ın Ermenilere karşı M arsilya’ya uzanan operasyonları, gene Lübnan’da benzer girişimleri olmuştu. Fransa ve FKÖ ile Türki ye’nin arasının açılmasına neden olmuştu. Özal böyle bir ekibi «feda ederken», «kurtulmuş olduğunu» da düşünmüş olabilirdi. Üstelik onları Cum hurbaşkanı tasfiye ettirmiş oluyordu. Dolayısıyla düş manlıklarım da kazanm ayacağı bir form ül ortaya çık mıştı. Hatta Abaslann Cumhurbaşkanı’na yöneltecek leri her saldırı Özal’m işine yarayacaktı. Fil Fedasıyla Mat Evren’le Özal’ın çatır çatır pazarlık ettikleri apa
çık ortadaydı. Abaslar «Siyasi şantaja kurban edil dik» diyorlardı. Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasın daki bir ilişki için «şantaj» sözü ağır kaçm ıyor m u? En iyisi biz «fikir teatisi» diyelim. Masada Kenan Evren kazanmış gibi görünebilir di. Cumhurbaşkanı gerçekten dediğini yaptırmıştı. Ama ne pahasına? Denebilirdi ki, Evren bütün gü cü nü bu işte harcayıp bitirmişti ve bundan sonra olup bitecekler konusunda söz sahibi olm a avantajını el den kaçırmış oluyordu. Özal belki bir fil feda ederek şah-rnat yapan satranççı olm ak istiyordu. Kenan Ev ren, her şeyi damadını kurtarmak için yapmış bir Cum hurbaşkanı konumuna düşürülmüştü. Bazı önemli ger çeklerin ortaya çıkacağından korkuyor suçlaması al tındaydı. Üstelik suçlama durmadan tekrarlanacaktı. Özal için şimdi yıpratılacak rakip Evren’di zaten. «Bundan sonra Özal’m aldığı tavizleri göreceğiz* diyor MİT eski üst düzey yetkilisi. Şu ünlü raporun hedef aldığı «İstanbul polisi» dahil poliste istediği operasyonu yapabilecek durumdaydı artık. İstanbul polisi» birinci raundu kazanmış gibi görü n ü yord u : Haklarında rapor yazılanlar tasfiye edilmişti. Ama, şimdi raporun içeriği, onların başı üzerinde sallanacaktı. İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan’ın alına cağı şimdiden söyleniyordu. MİT’te boşalan yerlere büyük olasılıkla ö z a l ken di istediği atamaları yapabilecekti. Cumhurbaşkanı kararnameler önüne geldiğinde fazla direnemeyecekti. V eya şu ünlü tasfiye pazarlığında bu mesele za ten halledilmişti. Çok çeşitli kaynaklar ordunun MİT işinden uzak durm aya çalıştığım söylüyordu, 2000’e Doğru’ya. MIT'e «bulaşılmaması gereken» bir olay gibi bakılıyordu. Özal bu bakımdan da «sivilleştirme» diye nitelenen projesini rahatça uygulamak olanağını bulacağı umu dundaydı. Bütün bunlara rağmen, Özal iktidarsızlaşan bir 85
iktidarın başındaydı. Evren’i altı kapıya almıştı ama iş burada bitmiyordu. Ne olursa olsun durum gerçek bir şantajlar sa vaşını gözler önüne seriyordu. A baslann hem Çan kaya’ya hem Özal’ a karşı kozları var. Bunu söylüyor lar. İstanbul polisi hem Çankaya, hem Özal, hem de Abaslar hakkında, müthiş bilgilere sahip. Özal ve Ev ren, hem öbürleri, hem de birbirleri hakkında her şe yi biliyorlar. Devletin dünyası bir maskeli baloyu an dırıyor. Herkesin yüzünde gülümseyen maskeler. Ama maskelerin içinde dişler sıkılı, kaşlar çatılı...
EK: 1
«Kare Vale»nin Ayağını Kaydn'an Haber
7 Şubat 1988 tarihinde 2000’e D o ğ ru dergisinde MİT raporuyla ilgili yayınlanan ilk haber.
M İTİN CUMHURBAŞKANi’NA RAPORU AyasK’m Ayağını MİT Kaydırdı MİT’in seçimlerden önce Cumhurbaşkanına v e r diği raporda Nevzat A yaz’m polisken yeraltı dünyasıyla ilişkiler kurduğu, Fahrettin Aslan’ın gazinolarının ruhsat işlerini hallettiği ileri sürü lüyor. Raporda, ayrıca İstanbul polisi v e üst dü zey yöneticileri hakkında da çeşitli iddialar var,. Hürriyet Gazetesi Genel Koordinatörü Çetin Em.eç'.İ, 12 Eylül’ün koyduğu siyasi yasakların kaldırılması
nm onaylandığı referandum günü yatağından fırla tan telefon Başbakan’dandı. Özal, bir kez daha p r o tokolü bir yana iterek biraz üzgün, biraz da tehditkâr bir ifadeyle 6 Eylül günü Hürriyet’te yer alan Banker Bako ve sahte devlet tahvili soruşturmasıyla ilgili iki haberi hatırlatıyor ve «Unutmayın Bako ile sizin, de karıştığınız M azda işi var.» diyordu. Aynı gün Hürri68'
67
yet vs Günaydın gazeteleri mahkeme kararı ardın dan gelmek üzere toplatılıyordu. Hürriyet’in toplatıl m asına yol açan ilk haber sahte devlet tahvili soruş turmasında ihmali görülen eski İstanbul Mali Şube Müdürü Cevdet Saral’ın Bingöl’e atanmasını konu, alı yor ve bu atam a «Bu ne telaş?... Sürpriz tayin... Sa rai, sanıkları yakalayıp adalete teslim etmekten baş ka ne yapabilirdi?» sözleriyle eleştiriliyordu. İkinci haber ise, Başbakan’m Bako olayının üzerine gidil mesini sanki kardeşine ait Hak Y atınm ’ın dolandırıl ması nedeniyle istediği izlenimi veriyordu. İşte referandum sabahı bu haberleri okuyan Özal, dayanamamış, bir yandan Hürriyet’i ararken bir yan dan da gazete hakkında toplatma ferm anını çıkarttınvermişti! Bako’dan Tayinlere Banker Bako ya da nüfus kâğıdındaki adıyla Ba ki Cengiz A ygün... 17’sinde fabrikatör, 19’unda ban ker ve Tasfiye Kurulu’ndaki «borçlan uğruna» 20 ya şında assolist olan bu parlak delikanlı... En yakın dostları Hüsamettin Cindoruk ve Cenk K oray’m de yişiyle «İyilik yaptın mı kıymet bilen, fevkalade ne zaketli, yoksullara yardım elini uzatan, her cum a na maz kılan, her perşembe oruç tutan, inançlı ve bir ter biyeli adam ...» 28 yaşındaki bu yetenekli genç, ken di ifadesiyle bankacılara ve üst düzey bürokratlara kadınlar bulan, alemler yapan bir «yumuşak insan»... 8 -milyarlık sahte devlet tahvili olayının kahramanı ve referandumun yıldızı olan bu delikanlı öyle işler becermişti ki, polis içindeki çatışmaları ayyuka çı kartmış ve ikinci Özal hükümetinin yaptığı atama larda etkili olmuştu. Bu delikanlı, Emniyet Genel M ü dürü Saffet A n kan Bedük’ün İstanbul Valiliğini en gelleyen, sekiz yıldır İstanbul Valiliği yapan Nevzat 68
Ayaz’m İçişleri’ndeki gizli protokole göre tenzili rüt be ile İzmir’e gitmesine sebep olan, Özal’ın yanından ayırmadığı eski Devlet Bakanı Ahm et Karaevîi’yi ba kanlık koltuğundan eden, Y usuf Bozkurt ÖzaFm has adamı emekli kontrgerillacı ve eski DPT Müsteşar yardımcısı Bülent Öztürkmen’i kızağa aldırtan, «Ar tık İstanbul Emniyet Müdürü» olduğunu açıklamakta bir sakınca görm eyen eski İstanbul Emniyet Müdür yardımcısı Mehmet A ğar’m denetimli bir protokol makamı sayılabilecek Ankara Emniyet M üdürlüğü ne «terfien» atanmasını sağlayacak bir dizi gelişme lerin de fitilini ateşlemişti. Polisevinde Yazılan Haber Başbakan Turgut Özal, Hürriyet gazetesi Genel Koordinatörü Çetin Emeç’i boşuna aramamıştı. Hür riyet gazetesinde referandum günü yer alan eski Ma li Şube M üdürü Cevat Saral’la ilgili haberin nasıl ha zırlandığına «vakıf» olmuştu, ö z a l’a sunulan MİT ra poruna göre, Cevdet Saral’la ilgili atama emri İstaü bul Polis teşkilatında bom ba gibi patlamıştı. Bunun üzerine Beylerbeyi Polisevi’nde bir «istişare» top lan tısı yapılmış ve bu toplantıya şu isimler katılm ıştı: İs tanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan, Emniyet Müdür yardımcıları Mehmet Ağar ve Tayyar Seven, Mali Şu be Müdürü Cevdet Saral, Narkotik Şube Müdürü Sarper Baltacıoğlu ve bir de Hürriyet gazetesindeki p o lis muhabiri Kasım Gence... Yapılan toplantı sonun da Saral’m atanmasının arkasında «takunyalıların» olduğu «saptanmış» ve bu doğrultuda bir haber de kaleme alınmıştı. Haber gazeteye verilmiş ve gazete nin prova baskısını almakla da İstanbul Çevik Kuv vet Müdürü Necati Altuntaş ile Hürriyet’teki polis muhabiri Kasım Gence görevlendirilmişti. MİT raporu üzerine açılan gizli soruşturma sonunda İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, Beylerbeyi’nde haber hazırlan 69
dığı iddia edilen saatlerde Ünal Erkan ve Mehmet A ğar’m kendisiyle beraber olduğunu, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyleyince «kabak» prova, bas kıyı gazeteden almakla görevlendirilen Çevik Kuvvet Müdürü ’nün başında patlamıştı! Nitekim, Çevik Kuv vet Müdürü Necati Altıntaş U rfa’ya sürülmüş ve bir dostuna «Beni kurban ettiler» diye yakmmıştı. Seri Operasyonlar! Bu olayların ardından İstanbul Polisi birdenbire «hızlanmış» ve özellikle Narkotik Şube’ye bağlı ekip ler, hemen Gebze’deki büyük bir eroin imalathanesi ni ortaya çıkartıvermişlerdi! Narkotik Şube Müdürü Surper Baltacıoğlu da bu operasyonları övünçle ba sm a açıklamış fakat olayların arkasındaki gerçek ele başı olan Volkan isimli çiftlik sahibi yerine, karde şinin yakalanmasının nedenini açıklamayı unutmuş tu! Bu arada İstanbul’da yakalanan ünlü baba Zihni İpek de «kim yakaladıya» gitmişti. Bazı gazetelere ve gazetecilere göre Zihni İpek, Kaçakçılık ve İstihbarat Daire Başkanlığı’na bağlı ekipler tarafından, bazıla rına göre de İstanbul polisi tarafından ele geçirilm iş t i Ancak ortada olan bir şey ünlü baba Zihni İpek’in İstanbul Narkotik Şube’de gözaltında tutulduğu fa kat sıkı bir soruşturmaya tabi tutulmadığıydı. İpek, gözaltındayken gazetecilere «İki ay ömrü kalan za vallı bir adam» olarak tanıtılmış fakat aylar geçm e sine rağm en turp gibi sapasağlam kalabilmişti! Şimdi sb-a tutuklu olduğu davalardan birer birer tahliye olmasına gelmişti. Bu sırada yine Hürriyet gazetesin den’ Bedir Seferoğlu da Zihni Ipek’e sahte polis kim liğini emekli cinayet masası şefi Ahmet Ateşli’nin sağlâj&iğını yazınca kıyam et kopmuştu. Seferoğlu’nun fıîûlkiye müfettişleri tarafından ifadesi alınırken A h met Ateşli, arm atör bir babanın lüks makamında otu *r©
rarak, Kaçakçılık ve İstihbarat Daire başkanı Atilla Aytek’i ağır bir dille suçlamıştı. Bu söz düellosu sı rasında unutulan bir nokta da Zihni İpek’e Narkotik Şube’de gazetecilerle geniş bir sohbet olanağı tanı nırken üzerinde çıkan polis kimliğini nasıl sağladığı nın «sıkı» bir şekilde sorulup sorulmadığıydı. Am a adam hastaydı, sorguya gelemezdi ki! Hürriyet’in manşetlerindeki kavga yeni bir ha berle sürüyordu. Polis, Kasım Gence aracılığıyla 13 yıldır MİT’e ve kendisine hizmet veren «Babaların pasaportçusu» Timur Hanoğlu’nu «deşifre» ediyordu. M an şetlerdeki kavga büyüyor, Türkiye’nin hristiyanlık ale minin lideri Papa’yı vurdurtm a anlamına gelebilecek şekilde, «A ğca’ya pasaportu MİT sağladı» denecek ka dar ileri gidiliyordu. Haberleri yazan m uhabir Kasım Gence, Ağca gibi eski bir ülkücüydü. Başbuğ İstan bul’da olduğu günlerde kapısından ayrılmayan Gen ce, nedense haberine imza atmaktan çekinmişti. İstanbul Büyük Şehir! İstanbul büyük şehirdi! Türkiye’nin sanayi üre tim sermayesinin yarıdan fazlası bu şehirdeydi. Tahtakale buradaydı, holdinglerin m erkezleri buraday dı, gece hayatının, eğlencenin merkezi İstanbul’duÇıkarttığı milletvekilleriyle M eclis’te etkindi, .Başba kan’m ve birçok bakanın seçim bölgeleri, yine İstan bul’du. 24 Ocak ve Özal ekonomisi ise U ğur M u m cu nun deyişiyle «alaturka ve arabesk kapitalist» bir m o del yaratmıştı. Bu modelin gereği olarak. İstanbul «Baş kent» olmak üzere Türkiye çapında bir fırsatçılar sı nıfı ortaya çıkmış ve bunlar kurdukları ilişkiler ağıy la kilit noktalardaki adamları ele geçirerek işlerini yürütmeye başlamışlardı. İstanbul büyük şehirdi ve oynanan oyun d a el bette büyük oynanacaktı. '
MİT R a p o ra : «Devlet Elden Gidiyor» Devletin 12 Eylül öncesi siyasi ve ekonom ik den gelerini arayan ve bu gidişten her geçen gün daha da rahatsız olan güçler, artık «müesseseler yıpranmasın» fikriyle hareket etmenin boş olduğuna karar verm iş lerdi. Bu güçlerin sesi tam da Atatürk’ün ölüm yıl dönüm üne rastlayan 10 Kasım 1987 günü, Cumhur başkanı, Başbakan ve Genelkurm ay Başkanhğı’na su nulan ve MİT Müsteşarlığı tarafından hazırlanan bir raporda ayrıntılı olarak dile getirildi. Üzerinde çok gizli ve hizmete özel kaşesi bulunan rapor, «Banker Bako Olayı, Polis İçindeki Çekişmeler» başlığını taşı yordu. Bugün raporda ağır bir dille suçlanan kişile re de ulaştırılan ve elden ele dolaşan MİT raporunda şu iddialar yer a lıy o r : 1. İstanbul Polis teşkilatını perde arkasında y ö neten eski İstanbul Emniyet M üdürü Şükrü Balcı ve emekli cinayet masası başkomiseri Ahmet Ateşîi’dir. Ahmet Ateşli, Uğur Mumcu’ya itiraf mektubu yazıp silah kaçakçılığı olaylarını açıklam ak isteyen İbrahim Telemen’in öldürülmesi, Banker Servet’in kaybolm a sı olaylarının da içinde yer almıştır. Suadiye’de otur duğu daireyi ise kendisine M afya’nın aldığı söylen mektedir. Ateşli, uyuşturucu kaçakçısı Kalkavan’lan n yanında dolaşarak onlann silahlarını bir m uha fız gibi taşımıştır. Şükrü Balcı da Emniyet Müdürü olduğu bir dönem de Sadettin Tantan’ın yapacağı bir operasyonu telsiz em riyle önlemiş ve Topal Yaşar na mıyla tanman ünlü kaçakçı Yaşar Yamak’ın yaban cı menşeli sigaralarını motorlardan indirip kamyon lara yüklemesine bu yolla yardımcı olmuştur. MİT raporunda Nevzat Ayaz hakkında da şu id dialar yer alıyordu: 2. İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, Şükrü Baleı’nın Müikiye'den sınıf arkadaşıdır. Ayaz da mesleğe po 72
lis olarak başlamıştır. İstanbul Emniyet M üdürlüğü Tescil Başkomiserliği yaptığı dönem de Fahrettin As lan ve yeraltı dünyasıyla ilişkiler kurmuş, onlarm ga zino, kumarhane gibi işyerlerinin ruhsat işlerini hal letmiştir. Bu dostlukları A yaz’m Valiliği döneminde de sürmüş ve Şükrü Balcı ile Fahrettin Aslan’ın azın lıklardan haraç almasıyla ilgili operasyonel çalışma ların sürdüğü bir sırada ona plaket vererek bu işler den sıyırm aya çalışmıştır. Nevzat Ayaz, Hürriyet ga zetesindeki haberle ilgili olarak Beylerbeyi Polisevi’ndeki toplantıyı bildiği halde Ünal Erkan ve Mehmet A ğar’ın o sırada kendi yanında olduğunu söyleyerek onları himaye etmiştir. Yine Ayaz, Banker Bako olayı patlak verdiği günlerde Hüsamettin Cindoruk ve Ünal Erkan’la bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapmıştır. A yaz’m Özal’a ve ANAP’a sempatisi yok tur. Polis ve Gazeteci İşbirliği: 3. Hürriyet gazetesi polis muhabiri Kasım Gen ce ve eski Mali Şube Müdürü Cevdet Saral çeşitli iş lerde ortaklardır. Bu işlerden bazıları Kadıköy Söğütlüçeşme’deki Evren elektronik mağazası, Netaş fabrikasının kantini ve Doğu Bank’ta yeni açılan ka çak ve gümrüksüz eşyaların satıldığı bir mağazadır. 4. 3 Kasım 1987 tarihinde İstanbul’da polis mü dürlerinin katıldığı ve Emniyet M üdür Yardımcısı Tay yar Seven’in makamında yapılan bir toplantıya Ter cüm an gazetesinden İrfan Ülkü ve Hürriyet’ten Ka sım Gence katılmışlardır. Bu toplantıda MİT’e karşı eylemler planlanmıştır. 5. İstanbul’un yeni Mali Şube Müdürü Orhan Uzel de daha önceden çeşitli konularda soruşturma geçirmiştir. Şükrü Balcı yargılandığı dönem de onun lehine tanıklık yapmıştır. O da Mehmet Ağar gibi Elazığlıdır. 73
Raporda M ehmet A ğar’la ilgili yer alan iddialar ise dehşet vericiy d i: 6. İstanbul Emniyet Teşkilatı’nm ilişkide oldu ğu kesimler arasında aşın sağcı unsurlar da bulun maktadır. Süleymancı lider Kemal Kaçarla Mehmet A ğar’ın yakın ilişkileri vardır. M ehmet Ağar, şeriat çılarla ilgili operasyonel çalışmalar hakkında Kemal Kaçar’a bilgi vererek önceden tedbir alınmasını sağ lamaktadır. Mehmet Ağar, dansöz Yonca Y ücel’le dost hayatı yaşamaktadır. Y onca YüceFin de bu bağlantılar çerçevesinde sık sık Suudi Arabistan’a gitmesi de dik kat çekicidir. Dansöz sevgilisiyle M ehmet Ağar, A n kara’da da konsomatrist Nur’un evinde buluşm akta dırlar. Mehmet A ğar’ın şoförü Necdet de Erdek’te Belediye’ye ait bir moteli işletmektedir. Mehmet Ağar, İstanbul Polis teşkilatında Ünal Erkan’dan daha et kili bir pozisyondadır ve gazetecilerle dost geçinme sini iyi bilir. Bu ilişkiler içine de Asayiş Şube M üdür lüğü yaptığı dönemde girmiştir. Baba dediği Ahmet Ateşli tarafından bu ilişkilere sokulmuştur. Mehmet A ğar bazı üst düzey yetküüere İstanbul’a geldikleri dönemde kadın bulmakta ve daha sonra fotoğraflar çektirerek şantaj unsuru olarak kullanmaktadır. Sa bah gazetesinde resmi de çıkan, Teşvikiye’de oturan Pınar isimli telekızı da Emniyet Genel M üdürlüğü’nde üst düzey bir yetkiliye tezgahlamıştır. Mehmet Ağar gayrimeşru ilişkilerdeki kazançlarıyla İstanbul’ d a 18 daire edinmiştir. Am a bu daireler dayısı Yılmaz Akçadağ’ın boşandığı karısının üzerine görünmekte dir. Kadın, bu durumdan rahatsız olmaktadır. Dayı sı Yılmaz A kçadağ ise İstanbul Polis müdürlerinin pa ralarının faiz yoluyla işleticisi olarak bilinmektedir. MİT Raporunda- Kimlerin Adı Yoktu ki 7. İstanbul Polisi’nin ilişkileri: bununla bitme mektedir. Asayiş Şube müdür yardımcılarından biri,
Tahtakale ve Kapalıçarşı’dan alınan haraçlardan so rumludur. Eminönü Emniyet Am iri Haluk Gözen de bu ilişkiler içersine girmişse de pişmanlığını ifade et mektedir. 8. Genelev, randevuevleri ve fuhuş yerlerinin avantasını Ahlak Masası’ndan bir komiser toplamak ta ve amiri Haşan Ceylan’a iletmektedir. Daha sonra bu para üst düzey yetkililer tarafından bölüşülmektedir. 9. İstanbul Polisi’nin ilişkide olduğu kesimler arasında atılan eski MİT mensupları da vardır. Bun ların başını eski İstanbul MİT Bölge Başkanı Nuri Gündeş çekmektedir. Nuri Gündeş, şu anda Emin Cankurtaran’m yanında Taksim Stadyum P a lasla ça lışıyor gözükmektedir. Gündeş ve arkadaşları Bako soruşturması sırasında aynı apartmanda bulunan Ban ker Engin Canin bürosunun aranmasına Şişli Savcı yardımcısı Oktar Çakıra gözdağı vererek engel ol muşlardır. Raporda Necdet Üruğ hakkında, yer alan iddia ların bir bölümü de şöyleyd i: 10. Eski Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ da 12 Eylül’den sonra İstanbul Sıkıyönetim Komutanı sıfatıyla görev yaparken yeraltı dünyasının bu ka ranlık ilişkilerinin içine çekilmiştir. Bu dönemde Sheraton'da kalan ve kadınlara düşkünlüğüyle tanınan Necdet Üruğ’a Fahrettin Aslan’ın Emel Sayın’ı ikram ettiği de söylentiler arasındadır. Necdet Üruğ, görevi sırasında Babalar Operasyonu olarak tanınan operas yonda bu güçlerin yanında yer almıştır. Oğlu Hadi Üruğ ise tamamen bu ilişkilerin içindedir. Balıkesir’in bir ilçesinde dönemin Sıkıyönetim Adli Müşaviri Ayı Fahri’nin, D İS K yargıçlarından Çetin G üvenin de ad larının geçtiği bir maden olayında madeni Dündar K ıİıç’tan a la n kişi olarak Hadi Üruğ görülmektedir...
75
Bir Gemiye Koyacaksan Kamuoyundan ve basından titizlikle saklanan bu raporun «Netice ve Kanaat» bölüm ü ise kanaattan çok bir serzenişin izlerini taşıyordu. Özetle, «Bugüne kadar müesseseler yıpranmasın fikriyle hareket edil di. Ancak, daha da önemlisi devlet yıpranıyor» deni liyordu. DPT Müsteşar yardımcısı Bülent öztürkm en’in ve «bir devlet bakanı» olarak adı geçen Ahm et Karaevli’nin de hayali ihracatçılarla olan ilişkilerini ve işbirliklerini anlatan bu rapor, ikisinin de kızağa alın masına yol açıyordu. Yeni İstanbul Valisi Cahit Bayer ise, MİT tarafından bu ilişkileri uzun süren takipler sonucu ortaya çıkartılan İstanbul Polisi’nin ensesin de soluğunu daha ilk günlerden hissettiriyordu. Nev zat Ayaz ise emekliye bile sevkedilmeden İzmir’e gön deriliyordu. İstanbul Valiliği bekleyen Emniyet eski Genel Müdürü Saffet Ankan Bedük, İçişleri literatü ründe bir protokol valiliği demek olan Ankara V ali liğine getirilirken İstanbul Emniyet M üdürlüğüne ke sin gözüyle bakan İstanbul Emniyet eski M üdür yar dımcısı Mehmet Ağar, Bedük’ün yanına veriliyor, baş ka bir ifadeyle MİT, hakkında bu kadar çok şey id dia ettiği Mehmet Ağar’ı yerinden edemese de gözü nün önünde tutmayı başarıyordu. Y organ gitmişti ama kavga bitmemişti. 2000’e D oğ ru, bu hafta yayınladığı ve MİT’deki köprü başları ta rafından da varlığı reddedilemeyen bu raporla ilgi li olarak herhangi bir soruşturma açılıp açılmadığım soruyor ve adı geçen kişiler ve kurumlarla ilgili iddia ların sonucunun ne olduğunu m erak ediyor. Yoksa bir emekli Emniyetçi dostumuzun söyle diği gibi İstanbul Polis Teşkilatını bir gem iye doldu rup açık bir denize gönderdikten sonra, daha önce İstanbul’a hiç ayak basmamış, İstanbul’dan hiç kim seyi tanımamış yepyeni bir polis teşkilatını mı hiz mete sokmalıydı? 73
EK: 2
Bir Muhabirin Seyir Defteri İrfan Taştemur’un MİT raporunu nasıl ele geçirdiğini 2000’e Doğru’da anlatan yazısı MİT MERKEZİNDE HAMBURGER ZİYAFETİ Eve döndüğümde cebimden posta kutusunun anahtarını çıkarttım. Dikkatle açtım ... içinde «MİT raporu» yoktu! Aslında bu raporun posta kutuma konmasına da gerek yoktu. Çünkü ben, MİT raporuy la Hürriyet muhabiri iken MİT Müsteşarlığı Merkezi’nde m üşerref olmuştum. Odada Dört Kişiydik Lacivert renkli, sivil plakalı Renault binek otosu Ankara’daki MİT M üsteşarlığı’nın nizamiyesi önün de yavaşladı. Otomobili kullanan sivil yarbayı gören nöbetçi asker, çift kızaklı otomatik kapının düğm e sine bastı. Müsteşarlık binasıyla, daire başkanlanyla, şube müdürlükleriyle yurtiçi ve yurtdışı istihba ratların toplandığı tesislerin bulunduğu alana girmiş tim. İçinde teyp ve fotoğraf malzemelerinin bulun duğu çantamı arabada bıraktım. Şube müdürü oldu ğunu öğrendiğim genç bir MİT elemanı bizi karşıla dı. Yolun sağ yanında yer alan «önemli bir merkeze» doğru yürüdük. Merdivenlerden çıktıktan sonra, kar şımızdaki sahanlıkta yer alan rengarenk çiçekler, en 77
gizli soruşturma ve sorguların yapıldığı yerde değil de bir otel lobisinde bulunduğumuz izlenimini veri yordu. Tertemiz koridorun sağında makam odaları yer alıyordu. Solda asker görevlilerin hizmet verdiği küçük bir çay ocağı. Koridorun solunda yer alan bir odaya girdik. Yeşil çuha örtülü masa daha kısa olsa bir kum ar masası diye nitelenebilirdi. Bu uzunlamasına fakat küçük oda, MİT’in önem li istihbarat ve harekât planlarının yapıldığı toplantı salonuydu. Odada kısa bir süre oturmuştuk ki donuk bakışlı bir yetkili gelerek elimizi sıktı. Adı söylendi ğinde belleğimi yokladım. Karşımda 12 Mart ve son rasında adı Kontrgerilla faaliyetleri içerisinde geçen ünlü bir uzman vardı. «Çocuklar karnınız acıkmış tır. Hamburger söyledim. Çaylarımız da hazır» dedi, Beyaz önlüklü, siyah pantolonlu asker görevliler peçeteli tabaklar içerisinde ham burgerleri ve çayları mızı getirdiler. Odada dört kişiydik. Biri bana aracı lık eden «bir dost», biri askeri bir MİT yetkilisi, biri MİT müdürü ve sonuncusu da eski Kontrgerilla ele manıydı. Neyin Şerefine!... Bir gece önce A nkara’ya gelmiştim. F.senboğa Ha vaalanında MİT tarafından karşılanmış ve bir MİT otosuyla teşkilattan birine ait ocakbaşma gitmiştik. Masamız mezelerle donatılmış ve buzlu rakılarımız kadehlerde buğulanıyordu. İçimde bir sıkıntı vardı. Rakımı yudumlamadan, bir şeyler söylemek istedim. Ben gazeteciydim. Kendilerinden Hürriyet’e hazırla dığımız bir yazı dizisi için bilgi alm aya gelmiştim. Am a yine de beni rahatsız eden bir şeyler olduğunu bildir mek istedim. «12 Eylül’den sonra binlerce insanın hayatı sön dürüldü» diye başlad ım : «Ne için?.. Duvarlara yazı lar yazdığı, gazeteler çıkarttığı, bildiriler dağıttığı, öy78
Je değil de şöyle düşündüğü için. Bakm aradan tam ye di yıl geçti, her halde beni tanıyorsunuzdur, şu anda Hürriyet gazetesi için bir yazı hazırlıyorum. Bir adam hakkında bilgi almaya geldim. Bu adam işte bu yedi yılda, palazlandı. Yetkililerin onayıyla yurtdışına al tın kaçıran bir şebekenin elebaşısı... Hakkında bilgi verdiğinize göre siz de bu durumdan rahatsızsınızdır. Daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Bu be nim sıkıntımdı ve bunları belirtmek istedim.» Masamızdaki MİT görevlileri beni pür dikkat din lemişlerdi. Biraz suskunluk olduktan sonra, birisi. «Belki de haklısın» dedi. Kadehlerimizi kaldırdık ve içmeye başladık. Ne yin şerefine?.. «Şahıs Açık Faaliyet Gizli» Ertesi gün öğle vakti kaldığımız Stad Oteli’nden alınarak MİT M üsteşarlığı’na gelmiştik. Toplantı sa lonundaki en yetkili MÎT görevlisine bir kez de ben Hürriyet için araştırdığımız konuyu kaba hatlanyla anlattım. Bir kişi hakkında bilgi almak istediğimizi söyledim. «O iş kolay» dedi. «Ben size başka bir şey göstereceğim.» Genç MİT’çiye dönerek, «Benim masamın üzerin deki raporları getirir misin?» diye emretti. Önümüze konan raporun aylar sonra Türkiye’de fırtınalar k o paracak bir rapor olduğunu nereden bilebilirdim. Ra por, «Banker Bako Olayı, Bazı Kamu Görevlileri ve Emniyet Üst Yöneticileriyle İlgili Rapor» başlığını ta şıyordu. Ekim ayı içinde Hürriyet’te bu konuda dokuz gün süren bir yazı dizisi hazırladığımız için benim seçildiğimi anlamıştım. Sayfaları çevirdikçe, gözlerim faltaşı gibi açılı yordu. Birkaç sayfa okuduktan sonra, «Okumakla ye tinecek m iyim ?» diye sordum. O zaman önüme küçük teksir kâğıtları uzatıldı. İstediğim şeyleri not alabi79
leceğim i söylediler. Raporu okuyup notlar tutmaya başladıktan bir süre sonra ünlü bir polis şefi de ara mıza katıldı. Bir yandan konuşuyor, bir yandan da notlar alıyordum. «Siz yeni dönemde sivilleşiyörmüşsünüz?..» diye sordum. «Tabii... Yeni politikamız, ‘Şahıs açık, faaliyet gizli’ politikası.» «Bizde şahıs da açık faaliyet de...» Karşılıklı gülüştük. Biraz da siyaset üzerine konuştuk. Raporda ne leri not aldığıma fazla dikkat etmediklerini hissettir m ek için bir ara odada beni yalnız bıraktılar. Yakla şık dört saat süresince zam an zaman odaya girip, so rularım olup olmadığını sordular. «Bunlar doğru mu?» diye sordum. «Bütün bilgiler kesindir. Uzun süren ça lışmalarımız sonunda kesinlik kazanan bilgilerdir» karşılığını verdiler. İçlerinden birisi «Hep dağın etek lerini topladık. Dağın tepesine el atmaya kalktık mı durduruyorlar. M emleket tam dört delinin sırtında duruyor» diye yakındı. Kim bu «deliler» soramadım. MİT M üsteşarlığından yine kendilerine ait bir otomobille ayrılmadan önce sarılıp öpüştük. Konuş malarımız arasında «Patron» diye adı geçenin kim ol duğunu öğrenememiştim. Müsteşarlığın nizamiye kapısı yine açıldı ve biz uzaklaştık. Aradan aylar geçti. Atam alar ve tayinler yapıldı. Şimdi geriye bakıyorum ve düşünüyorum. Ben bu bil gileri Hürriyet gazetesine getirmiştim ve bir yetkili arşivine kaldırmıştı. Hürriyet’ten ayrılmak zorunda kalmıştım. Nokta dergisine gitmiştim. Onlar da bu raporu yayımlamamışlardı. 2000’e Doğru ise ancak halka ve dem okrasiye sorumluluk duyduğu için, ba na sayfalarını açmış ve aralarına katılmıştım. Artık bu bilgiler halktan saklanamayacaktı. 80
EK: 3 Ses Bandının Tam Metni «HİRAM’I DA MEHMET’İ DE YANDILAR» Eski MİT’çi Ferdi Tamer, 2000’e Doğru İstanbul bürosundan, Söz gazetesi muhabiri Haluk Akter’i ara dı. Haluk Akter de eski bir MİT görevlisi, iki eski MİT’çinin telefon konuşmasının konusu rapordu. 2000*e Doğru konuşmayı baştan sona banda aldı. Aşağıda bu ses bandının tam metnini okuyacaksınız. Siyah ya zılar Tamer’e, beyaz yazüar Akter’e aittir. — Alo! — Alo efendim? — Halukçuğum, Haluk, sen misin? Oldu. Mer haba. — Merhaba hayatım. — Merhaba. — İyilik güzelim. Sen nasılsın? — Sağolun. Okudun mu, Sabah’ı? — Okudum. 2000’e Doğru’yu da okudum. Sabah’ı da okudum. — Nasıl? — Canavar gibi. Aferin o çocuğa. Neydi o çocu ğun adı? — Dur, eee, neydi ya? İrfan, İrfan...
aı
— İrfan. Aferin oğlana. Aslan gibi. — Halukçuğum görüyorsun, bir yerde de o dö nemdeki mafya ile olan ilişkiyi bugünkü MİT yöne timi o raporuyla nasıl ortaya koyuyor... Ha? — Hangi bu dönemin yönetim i koyuyor ortaya onu? — Bu dönemin yönetimi, diyorum. Bu dönemin yönetimi. — Am a şimdi bu rapordan dolayı da hepsi yandı biliyor musunuz? — Kimler? — Bütün, Hiram’ı da, M ehmet’i de yandılar. — Niye? -— Rapor basm a açıklandı. —- Açıklansın... Niçin yansın onlar ya? — Eeee, abi olur mu, bak şimdi Başbakanlıktan, Cumhurbaşkanlığından hep şey tekzipler geldi. Böy le bir rapor yoktur, yalandır diye. — Haaa! — Yaa! — Eeee, Hiram Abas falan müşkül durumda mı kalıyor? — Kalmaz mı abi? Bu rapor onların zamanında yazılmış bir rapor. — Huı? — E, şimdi bu böyle bir rapor yoktur diye ora lardan tekzip gelince bu raporun açıklanması demek ki bir sürü insanı rahatsız etti. — Ama işte biz de doğru olanlara yardımcı ola cağız ya. — Y a tabii o çocuklar bir kere bu işi kafaya koy muşlar kardeşim. Arslan gibi gidiyorlar işin üstüne. — Yaaa. •— Doğu Bey de mesaj geçti. Eğer böyle bir rapor varsa da yoktur diyorlarsa hükümetin istifa etmesi lazım dedi. — Bak Şükrü Balcı’yla olan ilişki efendim ... 32
— Şükrü Balcı yok. Arıyorum sabahtan beri. Yurt dışındaymış. — Şükrü Balcı’yla, yani sen yakmen biliyorsun sen öyle. — Yahu kime anlatıyorsun bunları abi? Kime an latıyorsun bunları yahu? — Nasıl kime anlatıyorsun? — İçinde yaşayan adamım abi, bana niye söylü yorsun bunları? — Tabii tabi onu diyorum. — Senin bildiğinin elli mislini biliyorum ben — Evet. — Yani senin görevin icabı sen aşağıdaydın, ben içindeydim. — Tabii tabii tabii... — Ee olay bu? Am a işte şimdi bunlara çok gol oldu Ferdi abi. — Bana bak, olmadı. Dinle biz doğrucuların ya nında olacağımıza göre inşallah soruşturma konusu, idari ve adli olacak. Eee, sen de bu işin içinde olaa adam olarak böyle Şükrü Balcı’yla rüşvet müşvet ko nusundaki ilişkileri değil mi? — Yahu gayet tabii. Bunlar babam ın oğlu değil ki bunlar. Allah kahretsin. Bunların hepsini............... — Tabii ya... —• Hiçbir zaman bunlara biz ne taviz verdik, ne sevgi gösterdik abi. — Halukçuğum. - - Ha? — Senin o ünitede görevli olarak ben falan kişi den, Şükrü Balcı’dan yahut onun avanesinden eee Nu ri Gündeş’e rüşveti getirenlerden biri benim dediğfc* zaman, o inandırıcı olacaktır, ilgililerce. — İşte onu yapan Mustafa. — Hı? — Mustafa onu yaptı. Mustafa da onu Ankara.' da açıkladı. 83
— Açıkladı ha... — Gayet tabii. — Sen de vakıfsın bunlara. — Yahu olmaz mı? Dilekçe yazdık. Rapor yazdık. Verdik Hiram abiye biz. Altını da imzaladık bir de üstelik. — Ya. — Y a a biz bunu yaptık. Eee nasıl gitti bu adam lar. Durup dururken gökten zembille m i gitti zanne diyorsun sen? — Am a bu yeterli değil ki gidişleri ya? — Nasıl? — Yeterli değiî ki onların gitmiş olmasa. —• Abi, ondan sonra, teşkilat diyor ki, teşkilatın adı açısından diyor, ne derler? Güvenliği ve önemi açısından biz bunu daha fazla şey yapmak istemiyo ruz. Deşifre etmek istemiyoruz dediler. Ren mütead dit defalar gazeteye başladıktan sonra açtım, dedim işte bunları yazalım. Bana done verin, şöyle yapm. Ankara’ya atladım gittim. Rakın dedim, biz zam a nında kafamızı koyduk bu işe. Bu kadar şeyi yazdık, çizdik. Hiç olmazsa verin, yazayım, edeyim, hiç! Ama dediler, yok, işte teşkilatın eee önemine binaen bu nu biz açıklamak istemiyoruz. Runları bırakın tarihe kalsın. Tarih bazı şeyleri açıklasın, falan, feşm an de yip Ferdi abi bunu böyle kapattılar. — Eee, peki, Halukçuğum bugün bu raporu nasıl yorum luyorsun? — Abi, ben bu raporu Aralık ayında okudum. ■— Nerede okudun? — A nkara’da. — Nerede? Mehmet verdi bu raporu bana, okudum. A ra lık ayından beri biliyorum ben bunu. — Mehmet Eymür mü? Tabii. ■— Eee? 84
—- Tabii ben O ’na gitmiştim, çıkarttı verdi, bak oku bunları dedi, hepsini okudum. Rütün altmış kü sur sayfalık bir rapor bu. Okudum ben bunları bili yordum. Başında hatta şema var. Yani tamamı elin deyse bu çocuğun, şema var başında bunun. Bako şe ması var. Ondan sonra bilgi kısmına geçiliyor. Daha Necdetler var, bilmem kimler var. Ulucanlar bir sü rü, bir sürü hikayeler var bunun içinde. Ru kadar ucuz rapor değil bu yani. — Muhakkak ucuz bir rapor değil. Peki bunu Mm vermiş olabilir basma? — A bi benim aklım almıyor. Basma derken işte 2000’e kim verdiyse verdi. — Ha? — İkibine doğ... — İster 2000’e verilmiş olsun, ister başka bir g a zeteye. Yani kim vermiş olabilir? — Raşka bir tarafta çıkm adı ki. 2000’e B oğru’dâ çıktı bir tek. — Hu? — 87 tarihli, 10 Kasım *87 sanıyorum. Olsuuun! — Yani kim vermiş olabilir bunu? — Abiciğim bu rapor üç yere1 gitmiş. Başbakan lığa, Genelkurmaya, Cumhurbaşkanlığına. Bir de M İT te var, dört yerde. Bu dört yerden biri verdi bunu. Bu-* nun başka bir anlamı yok. i — Yani benim bunu, Hiram Abas eee veya O ’nrnı tarafında olan kimseler kanalıyla verilmiş olabilece ğini. ben ihtimal vermiyorum. Sen ne düşünüyorsun? — Nasıl, anlayamadım? Hiram Abas veya O ’nun yanında bu konuda, bu konuda, bu namussuz insan lara karşı bu konuda olan kişiler yani, herhangi biri tarafından verilmiş olacağına ben ihtimal verm iyo rum, sen ne diyorsun? — Hiram abiye karşı olan kişiler m i ? — Yanında olan kişiler diyorum, yanında. Hiram Abas’m işte, Nuri Gündeş’Je... 85
— Abi onu senin daha iyi bilmen lazım. 2000’e Doğru ile senin temasın var. — Hayır, şunu demek istiyorum ya, bir öğrenelim de ona göre... —■ Ama bunu 2000’e Doğru’dan öğrenebilirsiniz. Başka bir yerden öğrenme imkânı yok ki. 2000’e Doğru’daki o çocuk... — Hayır biraz önce dedin ki, eyvah yandı şimdi tsualar. — Ee bu durumda öyle. — Yani sen Hiram Abas’ın taraftarlarının mı ve ya onun mu verdiğine ihtimal verdin de... — Hiram’m, valla bilmiyorum bu rapor öyle ve ya böyle, nasıl geçtiyse ele bir sektörden, bir merciden geçti. Kabil değil bunu başka türlü soyutlamak. Ama Hiram verdi, ama Evren verdi, ama Özal verdi, yani biri bunu basma sızdırdı... — Neyse bu bir karmaşık bir şey şimdi biraz. O »aman Halukçuğum esas Emin Cankurtaranla Nuri Gündeş’in Şükrü Balcı’yla... Onlar raporun hepsinde var abi. — Rüşvete. — Var abi raporda. — Dayalı o ilişkileri hususunda sen benden daha fjiigi sahibiyim diyorsun ya, ‘sen aşağıdasın, biz yu karıdaydık’ biz bunu... — Abiciğim, ben raporu okudum. Bu raporda o bilgilerin hepsi var. — Hepsi var. — Tamamı var. — Evet. — Yani senin aklına ne geliyorsa, benim okudu ğum o raporda, o bilgilerin hepsi var, Ferdi ağabeyCiğim. — Peki, dergide çıkan şeyde fazla bir şey yok ya ni. Benim gördüğüm kadarıyla, demek daha fazlasıy la* . •
— 60 küsur sayfa bu rapor abi. — 60 sayfa mı? — Dosya içerisindeydi. Ben bunu, Mehmet bana verdi, odasında. Tabii ben A nkara’ya gittiğimde, tek rar müracaatımda, bak al oku, dedi. Oturdum, oku dum. Altmış küsur sayfayı okudum, yani. Görüşelim yarm. Yarın neredesin sen? — Hu? — Senin telefonun yok m u? Ferdi abi? — Benim telefon daha geçmedi eve, bu tarafta. — Nasıl, seni ararsam bulurum? — Vereyim sana komşunun telefonunu. — Ver, y a n n seni arayacağım. Y arm bir görü şelim. Senin o koca leş duruyor mu? — Hu, duruyor. — Biz Diyarbakırlı bir büfeci var, oraya gidiyo ruz. Sarıyer’in en son Altm kum ’da gelip geçerken o arabayı ben giderken sağda, dönerken solda görü yordum, yanaşmış olarak tahta evin kapışm a... — Yok yok, ben karşı taraftayım, dur vereyim sana telefonu. (Numarayı verir). — Sen ne taraftasın böyle? — Karşı taraftayım. Ee, Göztepe... — 35’li verdiler mi oralara? — Tabii, senelerdir öyle orası, evet. — Allah Allah... Ben 35’li Kanlıca taraflarını bi lirim. — Evet, evet, Halukçuğum, bak dediğim gibi bir kere daha vurguluyorum. Benim sevdiğim Yılmaz gi bi bir arkadaşımın yakmışın. — Gayet tabii Ferdi abi. —- Namussuzluğa karşı olduğunu ben biliyorum. — Ferdi abiciğim, bir gün çay saatinde seninle otururduk aşağıda, bunları eleştirirdik, ö y le değil m î? —- Bunların arasında arkadaşların o zaman işte ben buradayım. Şey 2000’e Doğru’daydım. Bunların arasımda ben sana söylediğim zaman ‘abi bizi bile alet 87
etti bu namussuzlar, şerefsizler. Rüşveti kendi elim le getirdim’ diyecek kadar medeni cesaret, iyi haslet sahibi olmanın örneğini verdin, Vallaha çok mem nun oldum bak... — Ferdi abicim, biz bunu zaten... — Gerektiğinde işte bu namussuzların namussuz luğu hususunda nasıl kullanıldığım sen açık açık söy leyecektin. — Ben bunu Cumhurbaşkanına da söyledim. Cum hurbaşkanına çıktım, ben O’na da söyledim. Cumhur başkanına da söyledim ben bunu. — Eee? —• Bayağı eeesi, beeesi o işte. Çıktım, Evren ka bul etti bizi. Nedir bu, dedi. Aynen böyle böyle de dik, anlattık. — Çok güzel. — Tabii, yani biz o devirde herşeyi göze almış tık. ölümü de göze aldık. Vurulmayı da göze aldık, kırılmayı da. Yani bu bir onur meselesi. — Onu biliyoruz, sen sessizden vermiştin müca deleni. Biz açık, pervasızca verdik. — Hayır, şöyleydi: Bizim mücadele vermemizde ki tek sebep şuydu -. Geriye dönüşümüzde hem bir ma kam, mevki bekliyorduk. Tekrar geriye dönüşümüz de. Çünkü idare bizim idaremiz olacaktı. Hem bir ye re gelmek istiyorduk. Yani olduğumuz bir şube mü dürlüğünden, bilmem neyden iktifa etmemeyi düşü nüyorduk. Ama sonradan hüsrana uğradık. O da ay rı konu. — Ama senin bu arzun herhalde bir yerde ger çekleri ortaya koyarak. Yani namussuz insanların elinde olmasın düşüncesiyle. — Kalleşlik gördük. Ankara’ya gitti herif, ağlan dı ağladı. Mafyayı Haluk idare ediyor diye ifade ver miş. Herşey benim üstüme yıkıldı. Dündar Kılıç’m bilmem İnci Baba’mn başkanı ben olmuşum. Anka 68
ra’da öyle ifade vermiş. Ve bunu bana A nkara’dan söylediler. — Yahu benim merak ettiğim konulardan biri de Haluk, ne biliyor musun? Bu Cengiz A baoğlu’nun, Or han Ünlüata’nın efendim, ne gibi m enfaatler temin ettiler. Bu Emin Cankurtaran’dan, Halit... — Valla Orhan bir bok yiyemedi. Ferdi, Orhan pek bir şey yapamadı. Orhan sadece gevezelik yaptı. Ankara’da şov yaptı. — Cengiz Abaoğlu? — Cengiz götürdü. Cengiz en aşağı 2 - 3 m ilyar lık adam oldu. — Yapm a yaa! — Gayet tabii. — Kimden peki? — İşte bu takımdık ya? Topal Yaşar’mdan tut da, Emin’inden tut da, bilmem aklına kim geliyorsa, İs tanbul’da herkesin kafasını koparttı ya. Sadettin Tantan’ı o idare ediyordu. Ne derse yaptırıyordu, biliyor sun. — Şükrü Balcı’yla fevkalade iyi ilişkiler içindfcydi. — Yahu herifler işte artık böyle böyle. Şimdi bak yanılıyorsun. Şükrü Balcı o kadar zeki bir adamdır ki, hiç kimseyi kendine alet etmez. Adam kullanır kendini kullandırtmaz dayı. O akıllı adam. Biz onun la daha çok yakın bir tarihte bir buçuk ay önce otur duk, yemek yedik, sohbet ettik. A bi hem bunları ni ye telefonla konuşuyoruz ki? Yarın bir ara buluşa lım. Ben sana telefon edeceğim. — Oldu. Şimdi okuyunca Sabah’ı, biraz dertleşe yim dedim. — Hadi abicim. — Bak şey de enteresan geliyordu bana, Necdet Üruğ’a... — Konuştum ben onunla. Yarm gazetede oku. — Geldiği zaman Necdet Üruğ oraya, Cengiz Aba89
-
oğlu, Orhan Ünlüata’m n tutum davranışları ile diğer bütün personelin put gibi duruyoruz. Onlar laubali bir vaziyette duruyordu. — Kardeşim başkan prezante ediyordu onları. Baş kan prezante ediyordu. — Ama tutum davranışlarının altında demek bir şey yatıyormuş ya... Bu gerçek, bu gerçek mi yatı yormuş ya... — Yahu bu kadar mühim, uzun boylu değil. Hiç biri Nuri’ye açık vermez. Onların akıllı adamlar, hep si onlar. — Nuri’ye açık vermek değil yahu. Şeye karşı di yorum. Necdet Üruğ’a karşı. Bunların koydukları ta vır. Tavırları elleri ceplerinde. — Necdet Üruğ’un karşısında hiçbir zaman öyle duram adı onlar abi. Onlar Nuri’nin karşısında öyle... — Necdet Üruğ’un karşısında durdular ya ben şa hidim. — Ben görmedim. — Haa. — Yani Nuri’nin karşısında tamam. Son derece laubaliydiler, am a Necdet Paşa’nm karşısında ben görmedim. Yani, çünkü biliyorsun ben sıkıyönetim irtibat m üdürüydüm bir de üstelik. — Necdet Üruğ Paşa’yla görüştün mü? — Biraz önce görüştüm. Y arm yazacak. Gazete de okursun. Uzun şimdi. — İyi yarın okuruz. Peki ben seni aranm. — Ben seni arayacağım yarın. — Peki... — Tamam hadi abi. Hayırlı akşamlar. — Teşekkür ederim. Hayırlı akşamlar.
90
EK: 4 MİT RAPORU K on u : Banker Bako Olayı. Polis İçindeki Çe kişme ve Yeraltı - Polis - Kamu Görevlileri İliş kileri ıo Kasım 1987
1 -1 2 Eylül 1980’den sonra araştırmalar, kaçak çılığın terörün başlıca unsurlarından biri olduğu ka naatini yaratmış ve bu nedenle 23 Aralık 1982 tari hinde Genelkurm ay Başkanlığında Orgeneral Necdet Öztorun’un başkanlığında Korgeneral Recep Ergun, Korgeneral Nevzat Bölügiray, Korgeneral Burhanetfcin Bigalı, Koramiral İrfan Tınaz, Tuğgeneral Doğan Solman, Emniyet Genel Müdürü Fahrettin Görgülü, MİT Daire Başkanı Galip Tuğcu’nun katıldığı kaçak çılık ve rüşvetle ilgili bir toplantı yapılmıştır. Toplantıda o güne kadar kaçakçılık konularının dışında kalan MİT Müsteşarlığına da görev verilmiş ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nm buna göre yapılan ması k aran alınmıştır. Aynı toplantıda bilgilerin, MİT arşivlerinde toplanması ve MİT’in KİHDB ve Emni yet Genel M üdürlüğü ile yakın koordinasyon içinde olayların üzerine gitmesine karar verilmişti. 8 Mart 1983’te Genelkurm ay’da 2. Başkanın Baş kanlığında diğer bir toplantı yapılmış ve Dündar Kı lıç la iltisaklı silah, sahte para ve elektronik kaçak 91
çısı Zeki İnal’m işbirliği yaptığı ve ilişkili olduğu şa hısların durumu değerlendirilmiştir. Bu toplantıda ko nunun Emniyet Genel M üdürlüğü ve MIT Müsteşar lığ ın ca ele alınıp sonuçlandırılması talimatı verilmiş tir. Haziran 1983’te MİT Müsteşarlığı bünyesinde Ka çakçılık Şurası kurulmuş ve başına- şube müdürü ola rak bu konuda birikimleri olan Mehmet Eymür geti rilmiştir. Kaçakçılık konusunda Atilla \ytek’in ba şında olduğu Emniyet Genel M üdürlüğü Kaçakçılık İstihbarat ve Harekat Daire Başkanlığı ile çok yakın koordinasyonu başlayan MİT Kaçakçılık Şubesi 9 Şu bat 1984’de terörle yakın ilişkisi bulunduğu anlaşılan Dündar Ali Kılıç, Behçet Cantürk ve Abuzer Uğurlu’nun sorguya alınarak, tacrim edilmelerine çalışması teklifini Genelkurm ay Başkanlığı’na yapmış, teklifin uygun karşılanması üzerine ilk önce Dündar A li Kı lıç, bilahare de Behçet Cantürk alınarak sorgulanmış ve Ankara Sıkıyönetim Mahkemesine tevdi edilmiş lerdir. Gözaltına alınmaları ve yargılanmaları büyük tep kiler yaratan ve ifadeleri ile yüzlerce kişinin daha tevkif edilmesini sağlayan, birçok görevli ve idareci ile ilişkileri su yüzüne çıkaran Dündar Kılıç ve Beh çet Cantürk’ten sonra yeraltı dünyasında bu görevi yürüten kişilere karşı sistemli bir yıpratma faaliyeti başlamış, bu faaliyetin en ziyade hedefi MİT’e naza ran daha legal bir şekilde çalışan Emniyet Kaçakçılık Dairesi ve bu dairenin Başkanı Atilla Aytek olmuştur. Günümüze kadar süren ve özellikle basın yoluy la yapılan bu yıpratma ve yıldırma faaliyetine yeral tı dünyası ile m enfaat ilişkileri içinde bulunan çeşitli kam u görevlileri de yardım cı ve alet olmuşlardır. Son günlerde Banker Bako olayı ile bazı gizli iliş kilerin yeniden su yüzüne çıkmasından tedirgin olan yeraltı dünyası ve işbirlikçileri bu kez olayların ar kasında MİT’in bulunduğu varsayımından hareketle
M illa Aytek’in yanı sıra MİT’e de yüklenm eye başla mışlardır. ii unun en iyi misali uzun yıllardan beri sadakati" MIT Müsteşarlığına hizmet eden, teröristler dahil birçok kişinin yakalanmasını sağlayan, MİT kanalıy la Emniyet Genel M üdürlüğü’ne aktarılan bilgilerle silah ve uyuşturucu kaçakçılarının yurtdışmda kullandıkları sahte kimlik ve pasaportların tespitini sağ layan doküman sahtekarınla ilgili olarak Hürriyet <;».zetösi’nde yapılan 4 - 5 - 7 Kasım 1987 tarihli ya ymlardır. Banker Bako olayı ile Y eraltı-K am u Görevlileri ile ilgili istihbari bilgiler müteakip maddelerle sunul muştur. İstihbari mahiyetteki bilgileri ihtiva etmesi ne rağmen bu bilgilerin etüdü, günümüzde yeraltı dünyasının kollarını nerelere kadar uzattığı hakkın da yeterli bir bilgi verecek, tehlikenin önemini anla tacaktır. 2.
a)
Banker Bako Olayının Bağlantıları s
b) Banker Bako’nun arkasındaki esas kuvvet Dündar Kıhç’m kardeşi İbrahim Kılıç ve adamı Erdo ğan Arslan’dır. Bu grup Banker Bako’ya 1980’li yılla rın başından beri bu işi yaptırmaktadırlar. Banker Bako bunların elinde bir oyuncaktır. İbrahim Kılıç ve Erdoğan Arslan 1984’de Çaybank’a ait çok miktarda sahte seneti Banker Bako kanalıyla piyasaya sürmüş ler ve bu işten m ilyarlar kazanmışlardır. Halen Pamukbank Nişantaşı Şubesinde Tülin Kutlu (Tel: ...... ■••••■) bu konuda bilgi sahibidir. Tülin Kutlu’nun 1984’de Garanti Bankası Kurtuluş Şubesi Müdürü ol duğu devrelerde Banker Bako çok miktardaki sahte Çaybank senedini bankaya tevdi ederek kredi almış, Tülin Kutlu senetlerin sahte olduğunu sonradan anla mıştır. c) Erdoğan Arslan, DYP İl Başkanı Yaşar Ke
92 93
çeli’nin yeğeni Şeref Keçeli’nin kirvesidir. Yaşar Keçeli’nin diğer yeğeni Hikmet Keçeli ise İstanbul Em niyet Mali Şube M üdürü Cevdet Saral ve İstanbul Polis Şefleri ile yakın irtibatlıdır. Esasında Dündar Kıiıç ve yakınları, Dündar Kılıç’ın, cezaevinde bulun masını Başbakan Özal ve Şarık Tan’ [«Tara» olacak yayıncının notu! bağlam akta ve Özal Hükümetinin gitmesini özellikle istemektedir. Kılıç ailesinin Banker Bako kanalıyla piyasaya sürdüğü para miktarı 12 mil yar dolayında olup, sahte tahvillerin bir kısmı halen İstanbul’un Hacı Hüsrev semtinde piyasaya sürül mektedir. d) Yeraltı dünyasının avukatlığını ve bu meyanda O flu la rın (Osman Cevahiroğlu) ye Dündar K ılıçln avukatlığını yapmış olan K aradenizli (Samsun) Hü samettin Cindoruk, eski Ortaköy Şifayurdu sahibi Banker Fikri Erdöş (Ölü) ile de iltisaklıdır. H. Cindoruk’un Bako, ilişkisi avu kat-san ık münasebetlerin den doğmayıp, H. Cindoruk’un yeraltı ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Fikri Erdöş’ün 1981-82 yıllannda Kuruçeşme’de kendine ait gümrük depoları mevcut olup bu depola ra Dündar Kılıç ve Oflu Osman da ortaklardır. O zamanki MİT İstanbul Daire Başkanı olan Nu ri G ündeşin de Hüsamettin Cindoruk ve Dündar Kı lıç la yakın irtibatı bulunmaktadır. Nuri Gündeş za man zaman teşkilatın imkanlarıyla Hüsamettin Cin doruk’un özel korumasını da yaptırtmıştır. İ982’de Hüsamettin Cindoruk, Fikri Erdöş’ün Ku ruçeşme’deki depolanna bir gem inin mal boşaltma sı gerektiğini, ancak İstanbul Gümrüğünün buna izin vermesini ve zorluk çıkarttıklarını söylemiştir. Bunun üzerine Nuri Gündeş İstanbul Lim am lıda görevli gümrük amiri Erkan Kılıçay’a bir personel yol layarak konunun halledilmesini istemiştir. Erkan Kılıçay, Fikri Erdöş hakkında kaim bir dosyanın bulun duğunu ve bu sebeple gümrük muayenesinin F. Er94
döş’o ait depoda yapılam ayacağını bildirmiş, Nuri Gündoş ise, İstanbul MİT’de kaçakçılık konularına ba ltan Cengiz A baoğlu’nu İstanbul Gümrük Başmüdüı ıi Oktay’a göndermiştir. Oktay’ın da zorluk çıkar ması üzerine, C. Abaoğlu, Oktay’a F. Erdüş’ün Kon sey Üyelerinden birinin (ismi hatırlanmıyor) yakını olduğunu belirtmiş, bu baskılar üzerine İstanbul Güm rük Müdürü Oktay, geminin Kuruçeşm e’deki depoya yanaşmasına izin vermiştir. İzni elde eden Nuri Gün deş Hüsamettin Cindoruk’a işin halledildiği müjdesi ni vermiştir. Banker Bako 1980 harekatından sonra iflas edin ce Dündar Kılıç’a sığınmış ve böyiece hem borçlannın zorlamalarla ödenmemesini temin etmiş hem de elin deki çek ve senetlerin Dündar Kılıç ve adamları va sıtası ile zoraki tahsilini sağlamıştır. Bako bu arada Fikri Erdöş’ün Fakrettin Aslan kanalıyla KasteUi’den aldığı Kuzguncuk’taki Y alı’ya Dündar Kılıç ve H üsa mettin Cindoruk kanalıyla yerleştirilmiş, 1984 Ağus tos ayından itibaren de Dündar Kılıç ve adamlarının bastırdığı sahte Çaybank senetlerinin piyasaya sü rülmesinde kullanılmıştır. Bako’nun iflasından sonra da E rdöş-K ılıç ortaklığı devam etmiş, Fikri Erdöş, Dündar Kılıç, Yahudi Menaim (Metin) Futsi, yurtdışında bulunan İsmail Hacısüleymanoğlu (Oflu), Y a şar Yamak ve Osmaıı isimli bir şahıs yurtdışmdan saç - dem ir ve çelik boru getirmişlerdir. Bir hesap m e selesinden Dündar K ılıçla arası açılan Fikri Erdöş yurtdışma kaçınca Dündar Kılıç Kuruçeşme’deki de poları bir müddet çalıştırmıştır. Süleyman Demirel’e yakınlığı olan Fikri Erdöş zamanında bu yakınlıktan istifade ile Yapı Kredi ve İş Bankası’ndan büyük krediler almış, Bako’nun da oturduğu yalı İş Bankası kanalıyla satılmıştır. e) Cindoruk ve Dündar K ılıçla yakınlığına de ğinilen Nuri Gündeş MİT’den emekli olup halen Emin Cankurtaran’a ait Taksim Stadyum Palas Kat-3 17/5 95-
adresi v e ........... no.lu telefonda ticaretle uğraşm akta dır. Daha önce görevde olduğu tarihte damadı da Emin Cankurtaranın yanında çalışan Nuri Gündeş ile bir likte, Dündar Kılıç ve Yaşar Y am ak la (Topal Yaşar) ilişkilerinden dolayı MİT’den ayrılm aya m ecbur edi len ve MİT’de iken kaçakçılık konularına bakan Cen giz Abaoğlu çalışmaktadır, Cengiz Abaoğlu aynı za manda Şehmuz Tatlıcı’nın Kadıköy’deki Şetat isimli bir kuruluşunda da görevlidir. Nuri Gündeş’in, Dündar K ılıçla ilgili soruştur m a sırasında Şükrü Balcı, İstanbul Valisi Nevzat A yaz ve Fahrettin A sla n la birlikte gayri müslimlerden kül liyetli miktarda haraç alınması olayına adı karışmış, ancak bu konu bilahare çeşitli gerekçelerle örtbas edilmiştir. Bu olaya Cengiz Abaoğlu, Nuri Gündeş’in akrabası Hacı Ali Aslan ve diğer birkaç MİT m ensu bunun da adı karışmıştır. Aynı tarihlerde intikal eden bilgilere göre Nuri G ündeşin, 1) B.aşak Grubu sahipleri Ertan Sert ve Turan Çevik’den himaye edilmelerine karşı 60 m ilyon TL aldığı, 2) Aynı tarihlerde MİT Müsteşar Yardımcısı Ni hat Yıldız’ı Başak Holding’e soktuğu, 3) Başak H oldingin 300 milyonluk bir borcunu banka müdürüne baskı yapıp ertelettiği, 4) Erdoğan Demirören’in Arşimidis işini kapat tırdığı, 5) Emin Cankurtaranın güm rük işlerine yardım ettiği ve bu m eyanda Emin Cankurtaran’ın Edirne’de takılan bir TIR’ını Kapıkule Gümrük Müdürü Birol Kalkan kanalıyla kurtardığı, Birol Kalkanln bu iyi liklerine karşılık Mataracı davasında korunduğu, 6) Dündar Kılıç ye Fahrettin Aslan’dan hediye aldığı ve m enfaat temin ettiği, hususları yer alm ak tadır. Bu ilişkilerde Cengiz Abaoğlu daima yer almış tır. 96
f) Esasen Banker Bako hayatından endişelendi ği için konuşmamakta, cezaevinde vurulmaktan kork maktadır. Erdoğan Arslan ve diğerleri alındığı tak dirde Banker Bako’nun da konuşması ve bazı itiraf larda bulunması mümkündür. g) Banker Bako olayının arkasındaki diğer gü ç ler ise, İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan, Yar dımcısı Mehmet Ağar, Mali Şube M üdürü Cevdet Sa~ rai ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünün diğer üst dü zeydeki yöneticileridir. Olayın ortaya çıkması ve M a li Şube M üdürü’nün telsiz emri ile tayin edilmesi üze rine aynı akşam Ünal Erkan, Mehmet Ağar, Cevdet Saral, Narkotik Şube Müdürü Sarper Baltacıoğlu, İkin ci Şube Müdürü Ömer Tüzel, Personel Şube Müdürü Sefer Vurucu ve diğerleri Beylerbeyi’ndeki Polis Evi'nde toplanmışlar ve durum değerlendirmesi yaparak Hürriyet Gazetesi’nden Kasım Gence’ye Emniyet Ge nel M üdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı yetkililerini «Ta kunyalı» olarak niteleyen, hükümeti suçlayan ve ola yı kapatan Mali Şube Müdürünü öven yazıyı yazdırtmışlardır. Ertesi akşam İstanbul Valisi ile aynı yer de yem ek yiyen Ünal Erkan ve Yardımcüarı yem ek ten sonra Çevik Kuvvet Şube Müdürü Necati Aîtuntaşl, Kasım G ence’yi bulup gazeteye gitmesi ve A n kara baskısmı alıp gelmesi için görevlendirmişler, Ne cati Altuntaş da görevi yerine getirmiştir. Hürriyet Gazetesi’ne Kasım Gence ile birlikte gi dip gazeteyi alan N. Altuntaş, «Neler yazmışsınız, ba şımız belaya girecek» demiş, Kasım G ence ise güle rek «Dün akşam sizinkilerle birlikte yazdık. Onlarla birlikte kaleme aldık» şeklinde cevap vermiştir. Ga zeteyi Ünal Erkan’a götüren Necati Altuntaş «Müdü rüm, bu yazı başımızı ağntır» demiş, Ünal Erkan ise, «Merak etme, hiçbir şey olmaz» şeklinde cevaplamış tır. Necati A ltuntaşln Hürriyet Gazetesi’ne gidişi Em niyet Genel Müdürü Saffet Arıkan Bedük tarafından öğrenilmiş, neticede N. Altuntaşln U rfa’ya tayini çık97
m ış t ır Ünal Erkan ve M ehmet A ğar ise Emniyet Ge nel Müdürüne1İstanbul Valisi Nevzat A yaz’ı şahit gös termek ve yemin etmek suretiyle olayla ilgileri olma dığını söylemişler ve Genel Müdürü kandırmışlardır. N. Altuntaş bir tertibe kurban gittiğini söylemekte ve Ünal Erkan ile Mehmet A ğar’a çok kızmaktadır. h) Esasen, Ünal Erkan başkanlığındaki İstan bul Emniyet M üdürlüğü üst düzey kadrosu, İstanbul’ daki yeraltı dünyası ile yakın ilişki içindedir. Bu iliş kinin en büyük koordinatörü emekli Cinayet Masası Şefi Ahm et Ateşli ve M üdür Yardımcısı Mehmet A ğar’dır. Ahmet Ateşli 1 Kasım seçimleri için DYP’den aday olmuş, Mehmet A ğar da aynı partiden milletvekili ol m ayı düşünürken bilahare bundan vazgeçmiştir. i) Banker Bako olayındaki gelişmeler ve İstan bul Emniyet Müdürlüğündeki tayinler üzerine G ay rettepe Emniyet M üdürlüğünde 8 Ekim 1987 akşamı geç saatte İbrahim K ılıçln da katıldığı bir durum de ğerlendirmesi ve izlenecek strateji toplantısı yapıl mış, toplantıya Dündar Kılıç’tan para aldığı için bir ara açığa alınan Polis Memuru Tuncay Katırcıoglu ile gelen İbrahim Kılıç saat 01.30’a kadar Gayrettepe’ de kalmış ve bu saatte Mercedes otosu ile gitmişler dir. Toplantı Mehmet A ğ a rın odasında yapılmıştır. j) Banker Bako olayının açığa çıkmasından son ra Dündar Kıhç’m kızı ve damadı Uğur (ikisi de aynı isimde) ile kızkardeşi (aynı zam anda O f’lu İsmail’in eşi) Türkiye’yi terk etmişler ve Ispanya'ya yerleşm iş lerdir. k) İstanbul Emniyetinde ve yeraltı camiasında Bako olayı ve bu olaya bağlı olarak diğer yolsuzluk ların meydana çıkm asından büyük tedirginlik duyul makta, özellikle Bako olayının aldığı «Politik» şekil rahatsızlık vermektedir. 3. a) Yeraltı dünyasının ünlü isimleri 12 Eylül 1980’den sonra gözaltına alınmaları, aranmaları ve
98
birçok faaliyetlerinin ortaya çıkması neticesinde ra hatsız olmuşlar ve özellikle Anavatan Partisi’nin, al dığı ekonom ik tedbirlerle illegal gelir kaynaklarım kurutması karşısında, bu hükümete karşı bir tavır alarak m uhalif partilere yanaşmışlardır. M enfaat ilişkilerini her şeyin üzerinde tutan bu grup bir yandan eski İçişleri Bakanı Haşan Fehmi Gü neş kanalıyla SHP’ye sızmaya çalışmış diğer taraf tan DYP İl Başkanı Yaşar Keçeli ve Hüsamettin Cin doruk kanalıyla DYP ile m evcut yakınlığını pekleştirmiştir. Bu m eyanda SHP’nin İstanbul Vatan C addesin deki bir toplantısına İbrahim Cevahiroğlu (Oflu Os man’ın yakını) katılarak Fehmi G üneşle birlikte otur muş, aynı toplantıya Ankara Mamak Cezaevi’nde bu lunan Dündar Kılıç büyük bir çelenk yollamıştır. b) Yeraltı dünyasından DYP’ye sızma, ve destek ise irtibatların fazlalığı nedeniyle daha çok olmuştur. Buna misal olarak, partiye Fatih’ten kaydolan Em ek li Başkomiser Ahmet Ateşli, Emekli İstanbul Mali Şu be Müdürü Cevdet Saralln yanı sıra Emekli İstihkam Albay Ali İhsan Cesur da gösterilebilir. 1984 yılında yakalanan Ermeni asıllı anneden doğ ma L iceli uyuşturucu ve silah kaçakçısı Behçet Cantürk’ün ifadelerine istinaden gözaltına alınan ve ifa delerden Behçet Cantürk’ün uyuşturucu kaçakçılığı na askeri kam yonlarla destek sağladığı anlaşılan Emekli Albay Aîi İhsan Cesur bütün dünyaca aranan San A vni (Avni Karad urmuş) ile dünürdür, A li İh san Cesur M am ak Cezaevilıden tahliye edildikten sonra bir müddet Beşler Sucuklarının Müdürlü ğü’m i yapmış, daha sonra DYP’ye katılarak Kağıthane ve Beykoz, ilçelerinde faaliyet göstermiştir. c) DYP - Yeraltı ilişkilerine bir diğer örnek Sa dettin Bilgiç - Kağıthane’li Kürt Haşan ilişkilidir. Bu çok samimi ilişkinin yanı sıra Yahya Demirel’in bir ucu Selefyan’a diğer ucu Enis Karaduman’a uzanan 99
1) V-Ö sayısız irtibatları kapsayan yeraltı ilişkileri sayı labilir, d) D Y P -Y eraltı ilişkilerinde diğer bir hat ise İl Başkam Yaşar Keçeli’nin yeğenleri vasıtasıyladır. Petrol Ürünleri A.Ş. ortaklarından olan Hikmet Ke çeli’nin A y tekin Kotil ve Sovyetlerle de ilişkisi olup, Hikmet ve Aytekin Kotil’in 22 Mayıs 1981 günü 34 RF 777 plakalı oto ile İstanbul SSCB Konsolosluğu’na git tiği tespit edilmiştir. Kaçakçı arm atörler Ziya ve Halis Kalkavan’lar, altın kaçakçısı Nasruîlah Ayan, uyuşturucu ve silah kaçakçısı Behçet Cantürk ile yakın irtibatları olan Hikmet Keçeli, eski tarihlerde Behçet Cantürk’ten 300 milyon TL. borç almış, bu borcun senedi Yapı Kredi Bankası - M ecediyeköy Şubesi’nde m uhafaza edilmiş tir. Nasruîlah A yan’la hayali ihracat işlerinde ortak lık yapan Hikmet Keçeli’nin tespit edilen bir görüş m ede 30-35 bin tişört aldığı, bunları Nasruîlah A yan’ la istediği yere gönderebileceğini söylediği, Nasruîlah Ayan’m da mal yüklü kamyonla ilgili Edirne’de bir sorun çıktı ise, A nkara’dan gelecek arkadaşı ile bu nu halledebileceğini bildirdiği anlaşılmaktadır. Hikmet Keçeli’nin ortağı Nasruîlah Ayan, Sarp Kuray’ın lideri olduğu Partizan Y olu’nun uzun yıllar finansörlüğünü yapmıştır. 4) Yeraltı dünyası ile bürokratlar ve üst kade medeki yöneticiler ve bunların yakınları arasında özel likle İstanbul’dan kaynaklanan önemli irtibatlar bu lunmaktadır. Bu ilişkilerin kurulmasında her zaman öncülüğü İstanbul Polisi’nin üst düzey yöneticileri çekmişlerdir. Genellikle tesadüfi gibi görünen tanış tırmalar, küçük ve zararsız hediyeler, kadın ilişkile ri, gece hayatı bu irtibatların başlangıcı olmaktadır. İki tip irtibatlara misal verm ek gerekirse şun lar sayılabilir:
100
Tahsin Şahinkaya:
Tahsin Şahinkaya, S an A vni (Avni Musuilulu-Ka radurm uş), Behçet Cantürk, Dündar Kılıç, Fahrettin Aslan ile inşaat ve ihale m afyasıyla ilişkilidir. Şahin kaya’mn bu alandaki ilişkilerine ait, Ankara Sıkıya netim 4 no.lu Mahkeme Başkanlığı’nda ifadeler, teyp tapeîeri ve teyp bantları bulunm akta olup, Selahattisı Delidere isimli bir silah ve uyuşturucu m adde kaçak çısının konuştuğu (Diyarbakır’da) bir teyp bandından adı geçene S an A vni’nin yurt dışında bir villa aldı ğm dan bahsedilmektedir. Tahsin Şahinkaya’m n Is tanbul Emniyet M üdür M uavini Mehmet A ğar ile ya km irtibatı olup M ehmet A ğar adı geçenin terzi - elbi se temizliği dahil her nevi özel işiyle uğraşm aktadır A y n ca Dündar Kılıç’m avukatlığını yapmış olan Mü miıı Kavaîa’nın Tahsin Şahinkaya’nm akrabası oldu ğu söylenmektedir. 2)
Eski Genelkurmay Başkanı Necdet Ü r u ğ !
Adı geçenin, İstanbul 1. Ordu Komutanı olduğu devrede Şükrü Balcı - Fahrettin Aslan - Hamsi Fısat lakabıyla tanınan Beşiktaş Askerlik Şubesi Başkam Alb. Fuat Dinçer ve eski MİT görevlisi Nuri Gündeş kanalıyla b a z ı irtibatları olmuştur. İrtibatlan arasın da Topal Yaşar lakabıyla tanınan silah - uyuşturucu kaçakçısı Ya^ar Yamak bulunmakta olup, bu şahıs bilahare N. Üruğ’un tavsiyesiyle MİT tarafından ele man olarak kullanılmış, ancak herhangi bir faydası olmamıştır. Nitekim 15 Kasım 1981’de Papile isimli turistik bir otelde Hopa Emniyet Am iri’nin de bulun duğu içkili toplantıda Yaşar Yamak İstanbul'da tu tuldandığmı ancak çok şey bildiğinden ve üst düzey deki birçok kişinin başını yakacağım söylediğinden serbest bırakıldığını, Tuncay M ataracı’ya da çok ha raç verdiğini söylemiştir. 101
Hamsi Fuat ismiyle tanınan Emekli A lbay Fuat Dinçer bütün yeraltı dünyası ile çok yakın ilişkiler içindedir. Üsteğmenliğinde battaniye ve askeri kıya fet satarken yakalanan bu albay, Genelkurm ay Baş kanı iken N. Ü ruğ’un evine gelip kalan ve senli benli konuşan ender insanlardan biridir. N. Üruğ, yolsuzlukları kamuoyuna aksetmiş olan Şükrü Balcı’yı ve eski İstanbul Blg. D. Bşk. Nuri Gün d e ş i devam lı himaye etmiş ve Şükrü Balcı’yı adeta kahraman gibi empoze ederek Sn. Cum hurbaşkanı mız tarafından mükâfatlandırılması sağlanmıştır. Şük rü Balcı ile ilgili yolsuzluk soruşturmalarının da ka patılmasını sağlayan N. Ü ruğ’dur. N. Ü ruğ’un yeraltı dünyası ile diğer bağlantıları İst. Syn. K.lığı Adli M üşaviri Fahrettin Aksoy (Deve Fahri) ve Hakim A lbay Şevket Kayıran vasıtasıyladır. Şevket Kayıran, Tuncay M ataracı’m n Gümrük Müdürü Ali Galip Kayıran’m ağabeyisidir. N. Üruğ’un oğlu Hadi Üruğ yıllarca İstanbul yer altı m afyası île içiçe olmuş, Dündar Kılıç’ın maden işlerine girmiş, yeraltı dünyasının işlerini takip etmiş tir. Nitekim İR 405 ruhsat ve 060 sicil numaralı Balı kesir İli Dursunbey İlçesi Odaköy civarındaki maden ocağının satış ve işletilmesi ile ilgili mukavelelerde Hadi Üruğ’un ismi yer almaktadır. Nevzat Nas (Mardinli - Kürtçülük Faaliyeti), M eh met Haddat (Giresunlu), A tıf Keçeci (İst. Em. Md. lüğünde A ffan Keçeei’nin ağabeyi), Fehmi Ayanoğlu, Kenan Nehrazoğlu (SheH’de çalıştı), Selahattin Ba~ Miroğlu, Hakkı Mert, Tekin Alkan (Mardinli Sürya ni), Alaattin Tüylüoğlu (Dündar Kılıç’ m adam ı), Emekli Süvari A lbay Ziya Azak, Işık Finansman (Işık Kamil ö n o l), Aziz Güçlü (İzmir’de yeraltı dünyasın dan) , Öznur Taylan (İnci Baba ve Abidin Necimoğlu’nun avukatı), Çetin Güven (DİSK davasına bakan eski Hakim Rnb.) M uzaffer Atılgan ve Dündar Kıh ç ln isimlerinin geçtiği bu çok karışık maden işinde 102
II.-nü Üruğ, Oğuz Kantaroğlu’ndan madeni satm alan yıhis olarak gözükmektedir. Diğer taraftan bir zam anlar İstanbul’da Şişli’de ( i anaydın Apartm anındaki «Randevucu M ükü»ye ait f-vde sermaye olarak çalışan Gülser Bayer (Gül-Gülscr Hastan) kendisini N. Ü ruğ’un yeğeni olarak ta nıtmaktadır. (Dayısı). Uyuşturucu madde kaçakçılıXi yapan Sedat Bayer isimli şahısla evlenen ve Lond ra’da ........... telefonlu 10 Casterbridgo A bbey Rood, NW 6 London adresinde oturan ve bilahare kocasın dan ayrılan Gülser’in bütün yeraltı dünyası ile iliş kisi mevcuttur. G. Bayer, N. Ü ruğ’un Genelkurmay Başkanı olduğu devrelerde A nkara’ya gelmiş ve N, Üruğ ile telefonla konuştuktan sonra evine ziyaretine gitmiştir. G. Bayer’in annesi İzmir’de oturmakta ve telefonu ...........dur. G. Bayer İstanbul’da Ahmet Ateşli’nin basın toplantısı yaptığı Suadiye Oteli’nde kal maktadır. N. Üruğ’un kadınlara düşkün olduğu ve 1931 yı lında Fahrettin Aslan’ın İstanbul Sheraton Oteli’nde özel bir odada kalan N. Üruğ’a Emel S ay ın l getirdiği bu tarihte Emel Saym ’ın Fahrettin Aslan’ın oğlu ile evli olduğu söylentiler arasındadır. 3)
Vali Nevzat Ayaz
Polislikten gelme Nevzat Ayaz, Başkomiser oldu ğu tarihte İstanbul Emniyeti’nde tescil amirliğine bak mış, bu sebeple gazino, kahvehane ve benzeri yerle rin ruhsatlarının verilmesinde Fahrettin Aslan ve di ğer yeraltı adam larıyla ilişkiler kurmuştur. Birçok olayın arkasında olan Vali Ayaz, Şükrü Balcı ile sınıf arkadaşı ve yakın dosttur. Fahrettin A sla n la ilgili uyuşturucu madde kaçakçılığı soruşturması sürdüğü tarihte, Fahrettin Aslan’a plaket verm ek ve bunu ba sın aracılığı ile yansıtarak F. Aslan’ı onurlandırmak suretiyle himaye eden Vali Ayaz, eski Genelkurmay 103
Başkam ’nm Sayın Cumhurbaşkanımıza müspet em po zeleri ile bugüne kadar yerini m uhafaza etmiştir. Şükrü Balcı’m n gayri müslimlerden baskı sure tiyle para toplam a işinde de adı geçen Vali A yaz’m, kendisini bu görevden almak istediğini bildiği Özal Hükümeti’ne sempatisi yoktur. Banker Bako olayının da içinde bulunan Vali Ayaz, Bako olayının ortaya çıkmasının emareleri gözüktü ğü tarihte Hüsamettin Cindoruk, Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve. Cevdet Saral’la birlikte toplanarak, durum değerlendirmesi yapmıştır. Nitekim Temmuz ayı ortalarında yapılan bu toplantıdan sonra Emni yet Müdürü Ünal Erkan, basında çıkan yazılarla il gili olarak Emniyet M üdürlüğü’nü oraya Adnan Kahveci’nin ve diğer üst kademe yöneticilerinin kayda geçirilmesi hususunda Güvenlik Şube M üdürü’ne ta limat vermiştir. Am aç bu kayıtların ileride ANAP aley hinde kullanılmasıdır. Olayın ortaya çıkm asından ön ce M ali şube ekipleri Kurtuluş’ta bulunan Bako’ya ait Besa Şirketi’ne gidip gelm eye başlamışlar, olayın so ruşturmasının Savcı Oktay Çakır’a tevdi edilmesin den sonra da İstanbul Emniyetine ait özel ekipler Savcı Oktay Çakır’ın hareketlerini kontrol altında tutmaya başlamışlardır. Savcı Oktay Çakır, Bako ve yeraltı dünyası ile ilişkili Banker Engin Can’m büro sunda arama yaparken İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nce görevlendirilen özel otolar yakın gözetlemede bulunmuşlardır. Vali Ayaz, Bako olayında Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve Yardımcısı Mehmet A ğar’ı korumuş, Hürri yet Gazetesi’nde çıkan ve Ankara’daki yöneticileri «Takunyalılar» olarak niteleyen yazı ile hiçbir ilgile rinin olm adığını ve yazının hazırlandığı gece birlikte yemekte olduklarını İçişleri Bakanı ve Emniyet G e nel M üdürüne ifade etmiştir. Esasen İstanbul Emni yet M üdürlüğü’nün çeşitli irtibatları arasında aşın sağcı unsurlar bulunmaktadır. Emniyet M üdür Yar104
d imcisi Mehmet Ağar, Süleymancı Kemal Kaçar’m koordinatörlük yaptığı şirketin sahipleri İbrahim Aıslun ve Mahmut Şahin ile yakın temas halinde olup, bu şahıslara gizli kalması icap eden soruşturma ve tahkikatlarla ilgili bilgi vermektedir. İbrahim Aslan’a ait, Aslan Nakliyat TIR taşımacılığı yapmakta, 150 Tllt'a sahip bulunmaktadır. İbrahim Arslan, Malatya Vali şoförlüğü sırasmda uyuşturucu ve silah ticareti yapmıştır. Mahmut Şahin’e ait Şahlan Nakliyat, De niz Ticareti ile iştigal etmektedir. Hira I - I I - I I I ge mileri bilinmektedir. Şahlan ve Arslan Nakliyat fir malarının genel koordinatörü Süleymancı lider K e mal Kaçar'dır. Yukarıda bahsi geçen isimlerin dışında Yeraltı Güvenlik görevlisi Bürokrat - İşadamı ilişkileri yö nünden önemli isimlere rastlamak mümkündür. M en faate dayalı bu çok yönlü ve karışık ilişkileri bir ayrı etüdle tahlil etmek mümkün olabilir. Yeraltı dünya sının çeşitli kesimlerle ilişkilerine dair ilginç örnekler müteakip maddelerdedir. 5. İstanbul Mali Şube M üdürü’nün alınması ve Narkotik Şube M üdürü Sarper Baltacıoğlu’nun da alınacağının gazetelerde çıkması üzerine İstanbul’da yakalanan uyuşturucu madde miktarında bariz bir artış m eydana gelmiştir. Yakın tarihte G ebze’de ya kalanan ve İstanbul Valisi ile Emniyet Genel Müdü rü’nün mükafatlandırdığı olayda tahkikatlar tam ola rak yapılmamış olayda İran’dan baz m orfini taşıyan ve imalatı yapan kişiler yakalanmış, olayın içinde bizzat bulunan ve esas organizasyonu ve finansmanı yapan çiftlik sahibi ve uyuşturucunun Avrupa’daki organizasyonunu yürüten Volkan isimli şahıslar alın mamış, çiftlik sahibinin suçu üstlenen ağabeyi alın mıştır, 3 - 4 yıldan beri imalat yapılan bu çiftlik İs tanbul polisince bilinmekte ve imalata göz yumul maktadır. Bako olayından alman yara üzerine orga nizasyonun bir bölüm ü yakalanarak olay büyük bir 105
m uvaffakiyet olarak takdim edilmiştir. Organizasyon da. bulunan ve yakalanmayanlar için Hollanda’dan İstanbul Polisine külliyetli miktarda para gönderil miş ve bunun organizesini de Volkan isimli şahıs yap mıştır. Uyuşturucu organizasyonunun arkasındaki isimler arasında O f’lu Osman (Osman Cevahiroğlu) ve O f’lu İsmail (İsmail Hacısüleymanoğlu) ve Kalkavan’lar bulunmaktadır. 6. İstanbul polisi ile M afya bağlantısını kuran kişi emekli Cinayet Müdürü Am iri Ahm et Ateşli olup, A h met Ateşli’nin halen İstanbul Polisi üzerinde Emni yet M üdürü’nden fazla bir etkinliği bulunmaktadır. Bu etkinlik İstanbul İkinci Şube’de bariz bir şekilde dir. İstanbul Emniyet M üdürü Ünal Erkan ve Yardım cıları, Ahm et Ateşli’ye, «Baba», «Ağabey» şeklinde hitab etmektedirler. Ünal Erkan daha önce Emniyet M ü dür Yardımcılığı yaptığı dönemde, M ehmet A ğar ise, İkinci Şube Müdürlüğü döneminde Ateşli ile yakın laşmışlar ve böyiece polis - yeraltı ilişkileri pekleşmiştir. Esasen A nkara’da bulunduğu dönem de Kürt Ah met ve Kemal Horzum’la. yakın münasebeti dikkati çeken Ünal Erkan’ın İstanbul’a tayini bir hayli pole miklere sebep olmuş ve Sn. Başbakan Özal’a iyi bir şekilde takdim edilmesi ve Başbakanca desteklenme si üzerine kadrosu ile birlikte İstanbul Emniyet M ü dürlüğüne verilmiştir. Ünal Erkan’ın Ahmet Turgut ve Kemal Horzum ile ilişkileri ve bunun mahiyeti hak kında kayıtlarımızda, Kasım 1987 ayı içinde Haydar Koç tarafından yapılan açıklamalar paralelinde bil giler bulunmakta olup, bu bilgiler eski tarihlerde Cum hurbaşkanlığına ve Başbakanlığa not olarak da su nulmuştur. Ünal Erkan’ın ekibine ayak uyduram a yan Kemal Yazıcıoğlu kadrodan dışlanmış ve Anka ra’ya Teftiş Kurulu’na verilmiştir. Kadro dışındaki Mehmet A ğar ise Ünal Erkan’ın en yakm mesai ar kadaşı haline gelmiştir. İfade edildiğine göre son 20 yıl içinde bu dönem 106
kadar İstanbul’un kanunsuz ve kontrolsüz kaldığı, yeraltı dünyasının bu kadar himaye gördüğü dönem görülmemiştir. Adı geçenler kendilerine en büyük destek olan nsİ, makamlarına karşı dahi, politik olarak zayıfla dıklarını tahmin ettikleri ve menfaatleri ağır bastığı /.aman oyunlara, girme ve çok yönlü hareket etme te11uıy ülündedirler. 7. İstanbul Emniyeti, emekli olan Ahm et Ateşli’ye İkinci Şube’ye ait 75 model bir Mercedes tahsis etmiş ve bir korum a ile şoför vermiştir. Şoförlüğünü halen İkinci Şube Birinci Kısım’da 4451 kodlu ekipte görevli Karadenizli Mustafa isimli polis memuru yap mıştır. Bu aracın çok dedikodu çekmesi üzerine 1 ay önce Mercedes ve görevliler alınmış, bunun yerine yeni bir zeytuni renkli 131 otom obil verilmiştir. İstan bul’da m afya tarafından işlenen birçok cinayetin «faili meçhul» şekilde kapanmasını veya faillerinin değiş tirilmesini sağlayan Ahmet Ateşli’nin yakın tarihte Gündüz Kaptanoğlu tarafından öldürülen «Tilki Se lim» olayını da faili meçhuller arasına soktuğu belir tilmektedir. Ahmet Ateşli’nin aşağıdaki olaylarda kilit rol oy nadığı bildirilmektedir. 1) Savcı Marlon Kemal’in öldürülmesi olayı, 2) Şarkıcı Esengül’ün ölüm olayı, 3) O f’lu İsmail’in yurtdışına kaçırılması, 4) Kaybolan Banker Servet olayı, 5) Kürt İdris’in Boğaz Köprüsü’nde eroinle ya kalanıp salıverilmesi olayı, , 6) Beyoğlu İtalyan Oteli’ndeki Kesikbaş cinaye ti olayı, 7) Telemen olayı, 8) Dündar Kllıç’ın yazıhanesinde vurulan Bah riyeli lakaplı şahısın ölüm olayı, 9) Eroinci Başbaşin’in vurduğu İbrahim Çalışkan olayı. 107
10) 11) 12)
Ziya Kalkavan’m kızının ölümü, Ocak pastanesi sahibinin yaralanması olayı, Tank Ümit’in vurulması olayı.
1979’da Selefyanln teneke ihalesine Dündar Kı lıç, Şadan Kalkavan ve Gündüz Kaptanoğlu ile katı lan ve hisse alan Ateşli bu tarihten sonra Kalkavanlar’a ortak olmuş ve Şadan Kalkavan’ın silahını ta şımaya başlamıştır. Kalkavanlar’m Gebze Dil İskelesinde bulunan Se def Gemi İnşaat Şirketine Ahmet Ateşli de ortaktır. 5. maddede bahsi geçen çiftliğe yakın olan yerden Kalkavanlar’m uyuşturucu madde kaçakçılığı yaptı ğına dair duyumlar mevcuttur. Diğer bir duyuma gör© Ahmet Ateşli’nin Suadiye Bağdat Cad. ö n c ü Sokak Özlem Apt. N o : 1 K a t : 5 adresindeki dairesini O f’lu Osman (Osman Cevahir oğlu) hediye almıştır. 8. Mehmet A ğar’m hemşehrisi Kebapçı Set Ke m al’in geçen kış Kürt İdris’in yeğeni Nihat’ı vurm a hadisesi ile Kemal’in ağabeyisi Kenan’ın 1 kişiyi öl dürme hadisesi İstanbul Polisince kapatılmıştır. Yakın tarihte öldürülen Fevzi Öz’ ün şoförünün olayı da faili meçhul cinayetler arasına girmiş ve Fev zi Öz’ün ifadesi bile alınmamıştır. A yrıca silah ve uyuşturucu kaçakçısı Zihni İpek, hükümlü Lokman Kondakçı, uyuşturucu kaçakçısı Enis Karacluman gi bi aranan yüzlerce şahıs İstanbul’da rahatlıkla gez mekte hatta bazıları gece kulüplerinde ve umuma mahsus yerlerde polislerle Mehmet Ağar, Fındık Kra lı diye bilinen Lokman Kondakçı’yı bir yeraltı grubu na dövdürm ek ve sonra himayesine almak suretiyle Lokmanla yakınlık kurmuş, keza hayali ihracatın bü yük isimlerinden Turhan Çevik’© de baskı kurdura rak aynı yakınlığı sağlamıştır. Yeraltı dünyasını A nkara’daki üst düzey bürok ratlara da Mehmet Ağar empoze etmekte ve Turan 108
Çovik, Fevzi Öz, Necdet Ulucan gibi ünlü isimleri üst düzey bürokratlarla ve hatta, bakanlarla tanıştıra rak bağlantılarını sağlamlaştırmakla faaliyetini legaIize etmektedir. 9. Mehmet Ağar, Nihan Camadan, İsmail Taşkafa, Ziver Öktem ve Necati Altuntaş’ın gayrimeşru paraları Mehmet A ğar’m dayısı Yılm az Akçadağ ve ortağı Ekrem G ocay’a verilmekte, bu şahıslar da pa raları büyük iş adamlarına vererek faiz almaktadır lar. Perşembe pazarında otom obil yıkayıcılığı yapar ken kısa zamanda demir ticareti ve faizcilikle milyar der olan Ekrem G ocay ve ortağı Yılm az A kçadağ’ın Kabataş Set Üstünde yazıhaneleri vardır. Mehmet A ğar’a ait 18 adet ev ve arsa tapusu da yısı Yılmaz A kçadağ’ın boşanmış olan eşi Şükran A k çadağ'ın üzerindedir. Dayısının eski eşi bu tapuların üzerinde gözükmesinden rahatsızdır. 10. 12 Eylül’den sonra Dündar Kılıç’m Bandırm a’da gözaltına alındığı tarihlerde bir Dev-Sol m en subu İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığına, 12 Eylül’den önce ve sonra Dündar Kılıç ve kardeşi İbrahim K ılıçla zaman zam an buluştuklarını, her buluşmada adı geçenlerden 200 bin TL. para ve 20 kutu mermi aldıklarını ihbar etmiş, ihbann tahkiki^ İstanbul Bi rinci Şube M üdürlüğü’ne verilmiştir. Olaya Elazığlı Kebapçı Set Kemal’in tavassutuyla o tarihte İkinci Şube Müdürü olan Mehmet Ağar ve Birinci Şube Mü dürü Tayyar Sever m üdahale etmişler ve Birinci Şu be M üdür M uavini Mete Altan, M üdür Muavini Alican Özgenler ve Başkomiser Celal Altıntaş’ın m uha lefetlerine rağm en olayı kapattırmışlar, soruşturma yı Başkomiser Celal’den alarak başkasına vermişler dir. Sorgulamada İbrahim K ılıçln ifadesine başvu rulmuş, Dündar K ılıçln evi ve işyeri usulen aranmış ve İbrahim K ılıçln ihbarcıyı cezaevinden tanıdığı ve hastası olduğu için para verdiği şeklindeki beyanına itibar edilerek ve ihbarcıya baskı yapılarak olay ka~ 109
patılmıştır. Olaydan sonra Başkomiser Celai ve Alican Özgenler pasif görevlere alınmışlar, her ikisi de İbrahim Kılıç’m kendilerine renkli TV hediye etme teklifini reddetmişlerdir. Dündar Kılıç ve kardeşi İbrahim Kılıç ile DevSol’dan Paşa Güven, Hüseyin Solgun, Dursun. Karataş ve MLSPB’den Haşan Şensoy’un yakın irtibat ve işbirliği olmuştur. 11. Ünal Erkan ve Mehmet A ğar’m gizli ve önem li buluşmalarını yaptıkları Etiler Ulus M ahallesi’nde ve Kadıköy - Bostancıda iki ev vardır. Ulus Mahallesi’ndeki ev D iyarbakırlı Yekin Aktan’m üzerine olup, parası Behçet Cantürk tarafından ödenmektedir. 12. Mehmet A ğar’m yurtdışı bazı bağlantılarını özellikle Arap ülkelerinde dansözlük yapan dostu Y on ca Yücel yürütmektedir. Yonca Y ücel’in İstanbul ad resi «Teşvikiye Caddesi 66/8 Celal Apt. olup, telefonu, ...........’dir. Mehmet A ğar A nkara’ya geldiğinde Yonca Yücel ile ........... telefonla konsimatris Nur’un evinde buluş makta ve kalmaktadır. Turan Çevik 3 yıl kadar önce Mehmet A ğar’a 5 milyon değerinde bir saat, Lunapark’çı Osman Kav ran 66 yılbaşında 5 adet beşi bir yerde ve Aşıcıoğlu grubunun adamı kaçakçı ve kuyum cu Cavit de Meh met A ğ a rln eşi Emel’e bir Reııo 5 almıştır. Mehmet A ğar İstanbul’da ......... no.lu telefonda bulunan Pınar isimli bir kadını Emniyet Genel Müdürlüğü’nde üst rütbede bir kişiye sürmüş ve bu şah sın Pınar ile olan ilişkileri ve fotoğrafları İstanbul Emniyetince şantaj olarak kullanılmıştır. Mehmet A ğ a rln Turan Çevik, Burak Sağman ve bazı bürokratlarla ortak hayali ihracat işleri vardır. Mehmet A ğar’m bu işlerini Ankara’ya sık sık gelip giden şoförü Polis Memuru Necdet takip etmektedir. Necdet’in, hakkındaki söylentilerin açığa çıkması kar şısında yakın tarihte polislikten ayrıldığı ve Ayvalık’110
la Belediyeye ait 160 yataklı bir oteli kiraladığı belir li Imektedir. 13. Turan Çevik, Burak Sağman, bazı bürokrat lar ve artist Nazan Şoray 1986 sonlarında Ankara Başkent Gazinosu’nda birlikte görülmüşler, bunu takip öden günlerde Burak Sağman’m yönetim kurulu baş kanı olduğu Atlas A.Ş.’nin Antalya’da bir gemide ya kalanan 80 milyarlık hayali ihracat olayı meydana çıkmıştır. Olayın kapanması için Mehmet A ğar ve Turan Çevik’e yakın bir Devlet Bakanı teşebbüslerde bulun muştur. 14. Bako olayı dolayısıyla tayini çıkan ve DYP den adaylık için müracaatta bulunan Mali Şube M ü dürü Cevdet Saral 1987 içinde Fevzi Öz, Necdet Ulucan, Berber Yaşar, Emin Görpe ve Mehmet A li Yılmaz isimli yeraltı dünyasının tanınmış isimleri ile ortak olarak 17 milyarlık hayali ihracat işi yapmıştır. Cevdet Saral ve Mehmet Ali Yılmaz, aday liste lerinin belli olacağı tarihte A nkara’ya gelmiş ve bir likte, Büyük Ankara Oteli’nde kalmışlardır. Cevdet Saral’m bir arkadaşı ile kaleme aldığı be lirtilen Kaim Kara İnce Beyaz isimli ve Aycevren im zalı, Bilman Basımevi tarafından basılan bir kitabın AP’ce finanse edildiği söylenmektedir. 15. Yüksel Kazancı isimli bir şahıs ile İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan arasındaki ilişkilerle il gili bir ihbarda aynen şöyle denilmektedir. (İhbarı yapan şahısla temas kurulması mümkündür.) Yüksel K azancı: Yaptığı iş. Yurtdışmdaki otelcilik, genelevi işlet meciliği, sancak bar (büfe), beyaz kadın ticareti vs. ve beyaz işi. Bu konuda Hollanda polisinin bilgisi var. Beyaz la ilgili daha önce İstanbul’da vuracaklardı başara n ı
madılar, Devreye Müdür girdi, durumu Şişli Emniyet Am irliği biliyor. Şu anda İstanoul da bir fabrika aç tı, müdür veya bir yakınının hissesi olduğu biliniyor. Yüksel Kazancı ve tüm çevresindeki beyaz işi yapan lar müdürle bağlantı içindeler, gelişlerinde ve gidiş lerinde müdür özel araba gönderiyor, m üdür İlişki sini tanıdığım Hollanda’daki bazı polis yetkilileri bili yor. Yüksel Kazancı, M üdür İstanbul’a atandıktan son ra, tüm bağlantıları İstanbul’da yapmaktadır. İstan bul görüşmelerinin büyük bir kısmı Divan Otel’de yapılmaktadır. M üdürle bağlantıları konusunda da ha geniş açıklama yapabilirim. Durumu Genel Müdü re, Gaîip Bey’e, Bakana, gerekirse Ba-şbakanımıza is tenildiği şekilde intikal ettiririm.» 16. 5 Ağustos 1985 tarihinde M ilano’da Bülent Gökben, Mehmet Serdarı Alpan, Fikri Pahparoğlu, Fah rettin Özdemir isimli şahıslar 10 kilo 230 gram eroin le yakalanmışlardır. İtalya polisi yakalananların üze rinde bulunan telefon numaraları m eyanmda İstan b u l...... ve ...... telefonlarını vermişlerdir. Kaçakçılık Daire Başkanlığı bu telefonların nerelere ait olduğu nu İstanbul Emniyet M üdürlüğü’nden sormuş, İstan bul Emniyet M üdürlüğü ise genel bir cevap ile olayı geçiştirmiştir. Esasında her iki telefon da İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar’ın makam telefonlarıdır. (Sirkeci ve Gayrettepe’deki). Mehmet A ğar’ı bu telefonlardan arayanlardan bir diğer şahıs ise L o n d r a ...........no.lu telefonda bulunan Halil PeriFdir. Kulüpçülük ve uyuşturucu kaçakçılığı yapan Ha lil Peril, Kıbrıs’ta Con Aziz adıyla bilinen yeraltı dün yasına mensup Aziz Mehmet Kent’in adamıdır ve Of’ lu Osman (Osman Cevahiroğlu) ile irtibatlıdır. 17. İstanbul Emniyetinde genelev, fuhuş yeri ve kumarhanelerden paralan İkinci Şu'be Ahlak Kısmı nın Ekip Amiri Komiser Fikri toplamakta ve bu pa ralar Ahlak Kısım Am iri Haşan Ceylan ve İkinci Şu112
be M üdürü Ömer Tüzel vasıtasıyla İstanbul Emniye tince üst makamlara aktanlıp bölüşülmektedir. Tahtakala ve Kapalıçarşı’daki döviz ve para iş lerini ise İkinci Şube M üdür Yardımcısı Cavit Okçuoğlu organize etmektedir. Eminönü Emniyet Amiri Haluk Gözen de bu işlere yardımcıdır. Ancak Haluk Gözen bu işlerden rahatsızlık da duymaktadır. Cavit Okçuoğlu’nun Sirkeci Doğu Bank İş Hanı’nda kuyumculuk yapan Bektaş isimli ortağı vardır. 18. Cevdet Saral’ın Hürriyet Gazetesi’nden Ka sım Gence ile ortak, Hasanpaşa Kuşdili’ne giderken sağ kolda, Söğütlüçeşme Camii altında Evren Elektro nik isimli bir dükkanı olduğu ve kaçak elektronik eş ya satan bu dükkanın bilahare Doğu Bank İş Harn’na taşındığı bildirilmektedir .Ümraniye’deki Netaş tele fon firmasının süpermarketinin 97 hissesi de Evren Elektronik Şirketine aittir. 19. Jaguar’m Türkiye Temsilcisi Zeki Berberoğlu, İsmail Hacısüleymanoğlu (Oflu) ile ortaktır. Jaguar’ın eski yıkılan Tarabya Çamlık’taki yeri de O flu İsmail’e aittir. Bu yerde daha önce Dündar K ılıçln 'Cem Boya Fabrikası» bulunuyordu. Güneri Cıvaoğlu Jaguar olayından dolayı Güneş Gazetesi’nden ayrılm ak zorunda kalmıştır. Zira bu yayın hem olayın arkasında O flu İsmail’in ve yeral tı dünyasının olduğunu açığa çıkartmış, hem de O f’lu İsmail in m ülkünün yıkılıp elinden alınmasına sebep olmuştur. Diğer önemli bir husus ise yayının Mehmet Ali Yılmaz m ihalelerini tehlikeye düşürmesidir. Zeki Berberoğlu bilahare İzmit’te O flu İsmail’in yeğeni Hızır Hacısüleymanoğlu ile ortak bir büro aç mıştır. Bu büronun açılışı Derince ro-ro seferlerinin başlaması tarihine tekabül ettiğinden, am acın kaçak çılık faaliyetine yönelik olduğu değerlendirilmektedir. 20. Kamu kesim inde birçok kişinin tanıdığı Ter zi Mu&lla 3 yıldan beri Dündar K ılıçln dostu (gayri 113
m eşru kansı) ile birlikte ortak konfeksiyon işi yap maktadır. Terzi Mualla’nm aktör Kadir İnanırla (Ka~ kadeniz’li) uzun zamandan beri beraber yaşayan kızı Canan Özbek’in Dündar K ılıçln kızı ve damadı Uğur (her ikisi de Uğur) ile yakın ilişkileri mevcuttu ı . i e ı • altı dünyası, yakınlan Terzi Mualla ve Canan kana lıyla bazı ilişkiler kurm ak çabalanndadırlar. Terzi M ualla ve Cananla, şarkıcı Hülya Süer, Emniyet Mü d ü r M uavini Mehmet Ağar ve Gazeteci Rauf Tamer d e yakın ilişki içindedirler. 21. Bako olayının ortaya çıkmasından birkaç ay önce Selçuk Kurt isimli bir R izeli şahıs ile İzmir’de dem ir ticareti ile uğraşan Toprak soyadlı bir şahıs, yeraltı dünyasının Ülkücü kesiminden bir şahsa bir bavul dolusu sahte devlet tahvili ile giderek bunların piyasaya sürülmesinde ortaklık teklif etmişlerdir. Sel çuk Kurt’un aşın solcu olduğunu ve Yugoslav Komü nist Partisi’nden üst düzeydeki şahıslarla irtibatının olduğunu öğrenen ülkücü, şahıs bu teklifi kabul etme miş ve olayı yakını olan kaynağa iletmiştir. Kaynak, senetlerin Yugoslavya da ba stırıldığını v e kâğıdının İtalya’dan temin edildiğini, organizas yonun içinde Yugoslav Komünist Partisi nde üst dü zeyde bir şahsın bulunduğunu ve Selçuk Kurt ile Top rak’ın, İbrahim Kılıç, Erdoğan Arslan ve Banker Ba ko ile iltisaktı olduğunu kendisine veren arkadaşına atfen bildirmiştir. 22. İstanbul’da yeraltı dünyası ile ilgili bütün olaylar Şişli Adliyesine intikal etmektedir. Bu adliyedeki savcılardan üçü T rabzonlu olup Dündar Kılıç ve O flu gnıbuyla yakın ilişkileri vardır. Yeraltı dünya sıyla ilgili davalara da hep aynı ağır ceza mahkeme leri bakmaktadır. _ 23. Yeni M ali Şube Müdürü Orhan Uzeler daha önce Behçet Cantürk’ten rüşvet almaktan soruştur ma geçirmiştir. Elazığlı olan Orhan Uzeler i, hemşeh 134
risi Mehmet A ğar ve Emniyet Müdürü Ünal Erkan müfettişlere karşı himaye etmişler ve aklanmasını sağlamışlardır. O. Uzeler, Ş. Balcı lehinde tanıklık yap mıştır. Orhan Uzeler’in Mali Şubesindeki odasında Orhan Uzeler, Şükrü Balcı, Tayyar Sevmen, Cevdet Sa ral, Gazeteci İri an Ülkü ve Kasım Geıi'ce toplanarak, Atilla Aytek ve MİT’e karşı yapılacak yayımları plan lamaktadırlar. (Böyle bir toplantı 3 Kasım 1987 günü akşamüstü m ezkûr yende yapılmıştır). 24. Güvenlik kuvvetlerinin kanuni, görevlerinin ifası sırasında zam an zaman çeşitli teknik dinleme yoluna başvurduğu bilinmektedir. Bu cümleden ola rak Em. Gn. Md.lüğünün ilgili birimlerinin ve İst. Em. Md.nün telefon dinleme çaiışm alan yaptığı, bu am aç la belirli bir organizasyonun bulunduğu da bilinen hususlardandır. Ancak özellikle İst. Em. Md.lüğünde ki dinlemelere ilişkin uygulamaların görevin ifasından çok, kişisel amaçlarla kullanıldığına ilişkin duyumlar intikal etmektedir. Bu durumun çeşitli açılardan kom p likasyonlara yol açacağı izahtan varestedir. 25- Yukarıda yer alan ve özellikle İstanbul Em Md.lüğü mensuplarının faaliyetleri ile ilgili olan iddia ların bir kısmının Emniyet Genel M üdürünün bilgi sine intikal ettiği anlaşılmaktadır. Buna rağmen, Em niyet Genel Müdürünün, iddialann üzerine gittiğine ilişkin hiçbir emarenin bulunmaması, bunun yanı sı ra, İstanbul Emniyet Müdürü ile ilgili bir sabıkalının açıklaması üzerine, «maiyetini korumanın» ötesine geçecek şekilde gösterdiği tepkinin üzerinde düşünül meye değer hususlardan olduğu değerlendirilmekte dir. 26. Mayıs 1987 tarihinde yazılan Şahin imzalı bir ihbar mektubu Ahm et Ateşli’nin kapattığı cina yetlerle ilgili bir ihbar sureti ilişikte sunulmuştur. İh barda «Am ir Bey* diye bahsedilen Ahm et Ateşli’dir. A yn ca İstanbul İkinci Şube’de 1967’den beri g ö
revli olan v© 5 yıl Ahm et Ateşli’nin şoförlüğünü yapmış bulunan Mümin M andil’le yapılan bir görüşme nin band tapesi ekte sunulmuştur. Kimliği afişe edi lemediği v e kendisine bir zarar gelmediği taktirde Saym İçişleri Bakanına da daha teferruatlı açıklama yapabileceğini ifade eden M andil’in anlattıkları, İs tanbul’da polisin himayesinde ve kontrolünde yapı lan kanunsuz faaliyeti bariz bir şekilde sergilem ekte dir, M andil Ahm et Ateşli’nin Suadiye’deki ........... no. lu ev telefonu ile Şadan Kalkavanlar’m K araköy’deki yazıhanesi ve bazı önemli isimleri telefonlarının dinlenmesi halinde bütün faaliyetin ve kanunsuz iş lerin ortaya çıkabileceğini beyan etmektedir. Mandil’in görüşmesinin ikinci sayfasında bahsettiği O r general muhtemelen Ulusoy’larla yakınlığı olan eski Genelkurm ay Başkanı Necdet Ü m ğ ’dur. Vali Nevzat A yaz’ın da Ulusoy’larla yakın ilişkisi olup, Sinagog baskını olayını, Vali Nevzat Ayaz, Cemal Ulusoy’un yatı ile Fethiye’de bulunduğu zam an haber almıştır. Netice ve Kanaat Netice olarak şunu belirtmekte fayda v a rd ır : Ka çakçılık örgütlerinin asıl amacı kolay yollardan ka zanç elde etmektir. Kaçakçılık yoluyla bir ülkenin otoritesinin sar sılması, rejimin çökmesi, ekonomisinin yok olması, in sanlarının güçsüz ve amaçsız yetişmesi ülke içerisin deki kaçakçı örgütlerini pek etkilememektedir. Kaldı ki bu sonuçlara ulaşmak uluslararası kaçakçılığın amaçları içindedir. Yurt içinde ve yurt dışında her türlü kaçakçılık faaliyetinde bulundukları bilinen kişilerin maddi du rumlarının ve sosyal yaşantılarının çok yüksek dü zeyde olması kam uoyunda özendirici bir etki yarat makta, ekonomik durumları bu denli iyi olan kaçak116
çı örgüt patronları, salın© ve sinema sanatçılarıyla rnn î î kişilerI® dostluk kurabilmekte, bası-* m î t ? 1? en Ö7gÜ İIe bahsetmelerini sağlayarak, toplumun çeşitli kesimleri üzerinde psikolojik b L T î Özellikle siyasal partilerde ve bürokraside soz sahibi kilit kişileri etkileyerek yasal mlg «l a§ len bu Mşiler- genellikle sosyokültü rel alanda çağdaş çizginin altında kalmış, kaçakçılıg , gayrimeşru kazancı, bir suç niteliğinde dahi gör meyen v© ad©ta meşru kabul eden kişilerdir. Tabiatıyla zamanla devlet organlarının çeşitli ka l e l e r i n e sızabilen bu kişileri suçlamak kolay kor oInf makta- su? ^ d e ce zincirin ucunda bulunan piyon elemanlara yüklenebilmektedir. fpl. u^umuzde kamu görevlileri ve güvenlikle vaziİ l L S ı kaçakçılığı somut bir kanunsuz ekonomik kazanç şekli olarak değerlendirmemeli, belli bir ideo lojik goruş taşımasalar bile, yıkıcı ve bölücü güçleİ vlSln1 hİZm6t 6den düşman devletlerin hasve m üsamaha ü s n t l î î etmemelidir. ? na VZ ayan' bu faallyete nıüsaade ve m
„,n l i f 11T nda; bİrÇOk oIayın «Müesseseler yıpranmalanm f 1 il(\ Uzerine ^dilm em esi, faillerinin sak lanıp olayların kapatılması, müesseseler! kurtarmış muşlur™
311 1Çmde bundan zarar gören devlet ol-
Olayların üzerine gidilirken müesseselerin devHmrîÇtn^ ar unutulmamah, yeraltı dünyası ve devlet düşmanları ile mücadele eden görevliler yal nız bırakılmamalıdır.
O İd,uğu
Arz ederim. s u r e ? 161” L
Em' Aîb'
fesan Cesur’a ait fotoğraf
_ 2' GÖJser Bayer (Hastan) ve randevucu M ükü’nun resmi, f , Mayıs 3987’de gönderilen Şahin imzalı ihbar mektubu sureti, 117
4. reti,
Ahmet Ateşli ile ilgili bir ihbar mektubu su
.......... . Mümin M andil’le yapılar! görüşm enin tepesi, 6. Şükrü Balcı ile ilgili dosya özeti, 7. K a ç a k ç ılık ve Devletin Güvenliğine Etkileri isimli bir konferans notunun ilgili bölümleri. 5.
İstihbari nitelikte olan bu bilgiler hukuki bir d e lil olarak kullanılmak, dökümante edilerek kullanıl m ak istendiğinde, metinde bahis konusu edilmemesi hususlar kaynak gösterilmeden ilgili kurum ve kuru luşlardan sorularak belgelenir.
EK; £ Hiram Abas-Mehmet Eymür «MAKAMLAR YIPRANDI, MİT ÇÖKTÜ» MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas ve Ka çakçılık Daire Başkanı Mehmet Eymür, Sabah, Bulvar ve Güneş gazetelerine açıklamalarda bu lundular. Geretk Abas’m .gerekse Eymür’ün söy lediklerini yorumsuz olarak aktarıyoruz. Aydınlık ve 2000’e Doğru’nun Yaptıkları HİRAM A B A S : «İstihbarat servisinin ve bazı ar kadaşlarımla birlikte benim de, gururum uz ve kişi liğimiz zedelenmiştir.» «1971 -1973 olaylarında Aydınlık gazetesinde be nim sorgularda bulunduğum ve işkenceci olduğum yazıldı. Bunlar doğru değildir. Kendi ekibimle yaptı ğım 156-157 baskın vardır. Yakalam a faaliyetlerindeydim, sorguda değil.» «Boğazımdan yemiştim kurşu nu... Boğazımdan girdi çenemden çıktı. İki metreden yedim kurşunlan, odanın içinde yedim yani. Am a iş ler başarıyla bitirildi...» «Aydınlık gazetesi aleyhimde büyük yayım yap mıştı. Benim ayrıldığım zaman emekli maaşı 30 bin 119
118
liraydı. İki çocuğum da okuyordu, ö z e l teşebbüste çalışmaya başladım.» «2000’e Doğra bunu fevkalade büyüterek benim görüşüm e göre her zamanki görevini yapmıştır. Bir çok makamı birden yıpratmak, hakikaten zor durum lara düşürmek ve MİT’i âtıl bırakm ak hedefine yö nelmiştir. Çünkü doğrudan doğruya her makamı h e def almıştır. Cumhurbaşkanlığı ile MIT’in arasını aç m ak istemiştir. MİT, rapor sızan bir müessese hali ne sokulmuştur. Başbakan olaym içindeymiş gibi gös terilmiştir ve bütün bu üç makam da yıpratılmış bu lunmaktadır.» «1978’de Aydınlık gazetesi yayım ları mevcuttur. Bu Aydınlık gazetesinde benim evimin de fotoğrafı nı çıkardılar. Talebelik fotoğrafım ı da çıkardılar. Ben işkenceci olarak gözüktüm.. Ruhi bozuklukla köpek lerimi kurşuna dizen adam olarak gözüktüm. Bu, he men Sabahattin Savaşman’m yakalanmasından son radır...» «Yalnız Perinçek’in iyi etüt edilmesi lazımdır. Baş ka iltisakları var mıdır? Aydınlık gazetesi yayınlan.. Şimdi teröre karşı aktivite, kaçakçılığa karşı aktivite.. Bunu devamlı kurcalayan bir adam..» «Gelelim yenisine, B aşbakanla yaptığım Suriye seyahatinden sonra, bu sefer MİT içerisinde bir sivil leşme hikâyesi ortaya atıldı ve .aday olarak gösteril dim. Yine bir odak noktası haline geldiğim anda da, tekrar 2000’e Doğru’da yayım lar başladı. Suriye se yahatinden sonra aleyhimde yapılan bütün yayım lar da, Aydınlık hikâyelerini tekrarladılar, başka bir şey yok... Ve sonuçta da bu sivilleşme hikâyesi herhal de kendilerini fazla rahatsız etti, tekrar üzerimize geldiler. Bunlar 1978’de de MİT hakkıııdaki yayım larla MİT’i pasif durum a sokabildiler. Kısa bir süre içfcı başardılar, bunu kabul edebilirsiniz, başardılar..» «Güneydoğu’da biraz terörün azalması. PKK sa dece bir terör faaliyeti değildir. Çok geniş çapta bir 120
çalışma gerektirir. Türkiye’yi bölme faaliyetidir. PKK Avrupa’daki Kürtleri, Kürt asıllı Türkleri bölme faa liyetidir... Yani neticede her halde sıkıntılar başla mıştır, malum yerlerde ve bunun neticesinde Doğu Perinçek yine üzerime geldi.» «Doğu Perinçek iyi bir kafa, kabul etmek lazım.. Şimdiye kadar ben Doğu Perinçek’in yazdıklan üs tüne hiç gitmedim. Benim hakkım da yaptığı en bü yük suçlama, en ağırıma giden suçlama, benim CIA ajanı olduğum, CIA tarafından yetiştirildiğim, bunun yanında M O SSA D la çok yakın ilişkiler içerisinde ol duğum vs. Bu bir iddiaydı, üzerinde durmadım. Çün kü ben mesleğimle devletime karşı sorumluyum. Ken dimi m üdafaa etmek için daha fazla afişe edemem, Aldırmadım da.» «Bir iddia daha v a r : Arap devletlerinin isteği üze rine diye. Ben burda da tahkikat istiyorum. Artık bir daha devlette çalışmam, am a tahkikat istiyorum. Baş ka bir şey yapabilir miyim?..» MEHMET E Y M Ü R : «Bizden sonra gelen nesiller aynı cesareti, aynı tavrı göstermeyecektir. (Acaba bunu yazarsam başım belaya mı girer?) diye düşü nüp ölçüp biçecek, onun için de hiçbir şey yazam a yacaktır.» «Gerek Hiram Bey, gerek şu emekli edilen kad ro, teşkilatta temayüz etmiş, mesleklerini en iyi bilen,, belli yerlere gelmiş, birikimleri çok olan deneyimli insanlardır. Bu kadroyu emekli etmek Milli İstihbarat Teşkilatı’nı bir on yıl geriye götürmüştür. Zaten ara yışlar içinde olan, daha iyi organize edilmesi gereken bir teşkilattı. Ama, bu son operasyon, tam anlamıyla teşkilatı yemiş bitirmiştir. Bu Milli İstihbarat Teşlcilatı’nın çöküşüdür.» «Bir yerde yaptığın işten tiksiniyorsun. Bu mes leği niye yapıyoruz biz? Milli İstihbarat Teşkilatı ne için var? Tiksinti geldi bana. Neye hizmet ediyorum ben. Kime hizmet ediyorum?» 121
-Kare Vale» Tamamlandı HİRAM ABAS : «Sayın Cumhurbaşkanı rapor h ak kında bilgisi olm adığını söylemiştir. Biz Erkan Gürvit’i Cumhurbaşkanlığımızdaki temsilcimiz olarak gör dük. Tabii son sicilini de ben verdim. Bu kadar önem li bir etüt Erkan Gürvit’in elinden Cum hurbaşkanına gitmemiştir. Bu olamaz!» MEHMET EYM ÜR: «Atüla Aytek’in adı 5>f»00 ‘e Doğru’da yazanlar, sızdıranlar arasında geçiyordu ya bu iddialar devletin resmi m em urunun ifadelerinden daha değerli telakki edildi.» Taştemur'u Bizden Bir Araba Karşıladı HİRAM A B A S : «Ancak bu haber dergiye nasıl intikal etmiştir. 2000’e Doğru devam eden yayımında muhabirleri İrfan Taştemur’un (Şimdi oradan ayrıl dı galiba), A nkara’da MİT Müsteşarlığı’na gittiğini, orada, Eymür, Aytek ve arkadaşları tarafından rapo run kendisine gösterildiğini ve rapordan not alması na müsaade ettiklerini iddia etmiş vaziyette.. Böyle uzun şeyleri istihbaratçı yapar mı, yapm az mi; bıra kalım bunları.. Bu arkadaşlarımın hiçbir şekilde bun larla ilişkisi olmaması gerekir ve temas için müsaa de alırlar. Aralarında bir dostluk yok.» «2 Aralık 1987 günü Mehmet Eymür, raporu oku ması için Erkan Gürvit’e bahsediyor. V e onlar tayin lerde kararnameleri imzaladığı için bilgisi olmasın da fayda görüyor. M ehmet Eymür’ün bu raporu gö türüp de oralara buralara dağıtması intihardır ben ce. Yapılacak bir şey değildir. Herkesin düşmanlığı nı kendi üstüne çekecekti. Rapor nasıl ele geçti, bilin memektedir.» MEHMET EYM ÜR: «Belki İrfan Taştemur, MİT d iye bir başka yere gitmiş ve başka şahıslarla görüş müştür. Veya kendisine yahut dergisine bilgi veren 122
kişi veya kişileri saklamakta ve özellikle konuyu MİT ve mensuplarına belli bir gayeye hizmet için yıkm ak tadır. Gerek İrfan Taştemur’un gerekse onun bağlı bulunduğu Doğu Perinçek ve arkadaşlarının MİT ajan ları olup olm adığını bilmiyorum. Bilsem de böyle bir konuyu açıklam aya m ezun değilim. Devlet çapında istihbarat görevi MİT’e verilmişse de yurdumuzda yine istihbaratla uğraşan birim ler bulunmaktadır. Ke za İrfan Taştemur ve arkadaşlarının bu birimlerin aja nı olup olmadığı hakkında da bilgim yok. A ncak ken dim için böyle bir yönetici-ajan münasebetinde bu lunmadığımı ve bu şekilde bir psikolojik propaganda görevi ile yükümlü olmadığımı söyleyebilirim.» (Mah keme ifadesinden) «Kutlu Savaş’a da söyledim. Diyelim ki İrfan Taş tem ur geldi. Biz de bu raporu gösterdik. Not da aldır dık kendisine. Oturdu bu adam bunu yazdı. Bu adam bunu ispat edemez bir kere...» «Oysa bu adam 15 Aralık’ta gazetecilerle otur muş yemek yemiş M ülkiyeliler Birliği’nde. İşte bu adamlara, yemek yediği adam lara sorun. Bunlar bi zim akrabamız değil ki. Bir adamın iki yerde aynı an da olması mümkün olm adığına göre, nedir bu hikâ ye? Hem Mülkiyeliler Birliği’nde U ğur M um cularla yem ek yiyecek, hem de bizim orada ham burger yi yecek, insan mide fesadından gider vallahi. Olacak şey mi bu?» «Bu İrfan Taştemur’u bindirmeli bir arabaya, 'Bi zi MİT’e götür arkadaş’ demeli. Eğer İrfan Taştemur MİT diye Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne gittiyse bir baş kasını görmeye, tabii onu bilemem. Çünkü oranın kapısında da asker var, nizamiye var. Taştemur da eğer pek uyanık olmayan bir adamsa, belki MİT’e de ğil de Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne gitmiştir.» «Şimdi Korkut benim arkadaşım. Raporun basın da yer almasına neden olan İrfan Taştemur var ya, sözde onun A nkara’ya gelip de, MİT’e getirildiği ko 123
nusundaki iddialarla ilgili olarak verdiği ifadesinde çelişkiler görülmüş. Önce ‘İrfan Taştemur’u ben tanı yorum, gördüm ’ filan demiş. ‘Bizden bir araba kar şıladı galiba’ demiş. Sonra da arabayı hatırlamamış, ‘Korkut olabilir m i?’ demişler, ‘Olabilir’ demiş. Yani böyle çelişkili ifadeleri var.» fBulvar’dan) MEHMET E Y M Ü R : «Şimdi ben, başlangıcından beri, bu rapordan Cumhurbaşkanı’nın haberi olmadı ğını ve damadının bu raporu kendisine göstermedi ğini düşünmüştüm. Oysa şimdi afcsi kanaatteyim. MİT raporundan Evren’in ilk günden beri bilgisi vardı. Ta bii durum böyle olunca akla başka bir sual geliyor. Acaba, bütün bu olan bitenler, Evren’in Cumhurbaşkanlığı’nın devamını sağlam ak için muhtemel bir ra kiplerin tasfiyesi operasyonu m u? Benim yazdığım rapor da ekmeklere yağ mı sürdü?» MİT Raporu’nda Özal Parmağı HÎRAM A B A S : «Şimdi arşivden bilgi çıkması an cak ve ancak bu şekilde kaynak bildirilmesi, Başbakan’dan müsaade alınmadan olmaz.» «Denen şudur: ‘Mehmet Eymür’ün arkasında Hiram ’m beyni va rd n .’ «Evet böyle denmiştir. A m a Hi ram bu operasyonu bir yere karşı yapm az ki.. Kazan cım ne olacak?.. Bu operasyondaki hasıla nedir? Be nim Üruğ’a bir düşmanlığım yok.. Cumhurbaşkanlığı’na aday veyahut değil; beni hiç alâkadar etmez, Ben çeşitli hükümetlerle görev yaptım ve hepsinden gayet iyi muamele gördüm.. Özal’ia gayet iyi anlaşı yordum ve istihbari yönden anlaşıyordum.» «Benim sivilleşmeden kastım doğrudan doğruya servisin içinden, seneler içinde kademelerle çeşitli g ö revler yaptıktan sonra adamın müsteşarlığa gelm esi dir. Servis dışından bir müsteşar düşünülemez. A m e 124
rika'da servisin başına dışarıdan 1-2 adam getirilm iş tir, rezaletler ortadadır.» «•Başbakan’a çıkılır ve denilir ki, ‘Şu şu şu şart lar ihtilali getirmektedir. Şu tedbirleri alm anız lazım ’ denilebilir. Bunu söylem ek MİT’in vazifesidir.» «Başbakana ilk başta gayet yakındım. İlişkilerde yakındım. Bu müsteşarda tedirginlik yarattı. Çünkü onlarda m akam atlamak diye bir şey yoktur. Fevka lade huzursuzluk yaptı.» «Rapor olayı çıktıktan sonra, ben Başbakan’a çık madım. Sebep, rapor olayında ‘Başbakan emir verdi mi, vermedi m i?’ Başbakan’ın üstünde duruluyordu. Başbakanln benim vasıtamla bir operasyon çevirdi ğinden şüpheleniliyordu.» «Rapor olayı geniş çapta ilk başlangıçta istismar edildi. Başbakanımızın bir politikası olarak seçimler de kullanılacağı noktası üzerinde spekülasyon oldu. Bu katiyen doğru değildir, katiyen... Başbakan’dan böyle bir emir alınmamıştır.» MEHMET EYM Ü R: «Esasında tabii acı bir şey. Başbakan çağırıp bizim le konuşabilirdi. Değil mi? Şu icraatı yaparken de konuşabilirdi. ‘Ben böyle bir şey yapmak m ecburiyetinde kaldım ’ diyebilirdi en azın dan, ‘M ecbur kaldım ’ derdi. İzah da etmezdi. Beni bı rak bir Hiram, Beyi çağırabilirdi. U fak tefek bir adam değil ki Hiram Bey.» «Kırıkkale’de TÜPRAŞ’m bir tesisi varmış. A n cak, orada —ANAP ileri gelenleri— gizli toplantılar mı yapıyorlar, yoksa yakın dostlan ile sohbet m i ya pıyorlar bilmiyorum.» OKTAY BA LA M İR: «Hayır, bunu sebep, oradan atılmış birisi ile görüştüm geçenlerde. O bana dergi deki iddialan teyid eder mahiyette şeyler söyledi.» HİRAM A B A S : «Yani dışardayken de —Halit Na r in in yanm dayken— devlet için epeyce çalıştım. Be nim görüşlerim biliniyordu.»
125
«Çeşitli şeyler söylenmektedir. Semra Hanım fi lan; tamamen yalandır.. Beni devlet göreve çağırm ış tır.» MEHMET EYMÜR : «Vallahi şu son icraatla MİT’ de bir ‘Papatyalar kanadı’ olmadığı belli oldu.»
Resmi Belgelerle M H P MerkezindekiAdam
AU YJJÇTASLAN'IN
IT IR İF I
*
TORKI^DBa
,(o n 1£ gerilla
W ® İ m s!
Aymtuıt
2500TL. I
Davadan dönenülkücü ÖmerTantakanlaOyor. Svvvt•L» 126
Bderi kadar Posta pufa gönderilmesi
R |
: ‘ICeSffiiİİ#
götten çapof geimafe. .Ş»Ü M W
w*r2İİ?U tffi&SİlİÜ IJlfiİ^a :v?" •w?l°r'1;•iUa)ya>*5 Ncâam^l1: 0sıTUrkvy»
s i W ş p 4 ^ ^ : ^ > s2 » « « H .Î s . .
p o ry n u îV
a n îa ş l^
<
söşcütoğü dçıW&
‘1MÖT raporu
2 0 0 0 ’E DOÖRU YAZD1YSA. DOĞRUDUR
V'.O.V.
«
i.600