1
Risale-i Nur Külliyatından
Rumuzat-ı Semaniye Mecmuası Müellifi Bediüzzaman Said Nursî
Üçüncü Risale Olan Üçüncü Kısım م ح حْ رَّ ال ل ِلهّ اِسم ْ ِب ِ رحيَّ ن ال ِ ۪
ٰ
ٰ
Kur’ân-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın ikiyüz (200) aksam-ı i'caziyesinden nakşî bir kısmını gösterecek bir tarzda, Kur’ân-ı Azîmüşşan'ı, Hâfız Osman hattıyla tayin eden ve Âyet-i Müdayene mikyas tutulan sahifeleri ve sure-i İhlas vâhid-i kıyas tutulan satırları muhafaza etmekle beraber, o nakş-ı i'cazı gösterecek tarzında bir Kur’ân yazmağa dair mühim bir niyetimi; hizmet-i Kur’ândaki arkadaşlarımın nazarlarına arzedip meşveret etmek ve onların fikirlerini istimzac etmek ve beni ikaz etmek için şu kısmı yazdım, onlara müracaat ediyorum. Şu üçüncü kısım Dokuz Mes'ele"dir. Birinci Mes'ele: Kur’ân-ı Azîmüşşan'ın enva'-ı i'cazı kırka baliğ olduğunu, İ'caz-ı Kur’ân namındaki yirmibeşinci söz'de bürhanlarıyla ispat edilmiş. Bu i’cazın bazı enva'ı tafsilen, bir kısmı da icmalen muannidlere karşı dahi gösterilmiştir. Hem Kur’ânın i'cazı, tabakat-ı insaniyeden kırk tabakaya karşı ayrı ayrı i'cazını gösterdiği, ondokuzuncu mektubun onsekizinci işaretinde beyan edilmiş ve o tabakatın on kısmının ayrı ayrı hisse-i i'caziyelerini ispat etmiş. Sair otuz iki tabaka-i âher, ehl-i velâyetin muhtelif
2 meşr meşreb eble lerr asha ashabı bına na ve ulûm ulûm-ı -ı müten mütenev evvi vian anın ın ayrı ayrı ayrı ayrı asha ashabl blar arın ınaa ayrı ayrı ayrı ayrı i'ca i'cazı zını nı göst göster erdi diğin ğinii ve onla onlara ra ilmel ilmelya yakî kîn, n, ayne aynely lyak akîn în,, hakk hakkaly alyak akîn în dere derece cesi sind ndee Kur’â Kur’ânn hak hak Kelâmullah olduğunu, iman-ı tahkiklerine göstermişler. Demek her biri, ayrı ayrı bir tarzda bir vech-i i'cazını göstermişler. Evet ehl-i marifet bir velinin fehmettiği i'caz ile, ehl-i aşk bir velinin müşahede ettiği cemal-i i'caz bir olmadığı gibi; muhtelif meşaribe göre cemal-i i'cazın cilveleri değişir. İlm-i usûl-üd dinin bir allâmesinin ve bir imamının gördüğü vech-i i'caz ile füruat-ı şeriattaki bir müçtehidin gördüğü vech-i i'caz bir değildir ve hâkeza... Bunların tafsile tafsilenn ayrı ayrı ayrı ayrı vücuhvücuh-ıı i'cazı i'cazını nı göste gösterme rmekk elimde elimdenn gelmiy gelmiyor or.. Havsal Havsalam am dardır dardır,, ihata ihata edemiyor. Nazarım kısadır göremiyor. Onun için yalnız on tabaka beyan edilmiş, mütebâkisi (A.S.M.) icmale icmalenn işaret işaret edilmi edilmiş. ş. Şimdi Şimdi o tabaka tabakalar lardan dan iki tabak tabaka, a, Mu'ciz Mu'cizatat-ıı Ahmedi Ahmediye ye Risalesinde çok izaha muhtaç iken, o vakit pek noksan kalmıştı. Birisi:”Kulaklı tabaka" tabir ettiğimiz âmî avamdan; yalnız kulakla Kur’ânı dinler, kulak vasıtasıyla i'cazını anlar. Yani der:”Şu işittiğim Kur’ân, başka kitablara benzemiyor. Ya bütününün altında olacak veya bütününün fevkinde olacaktır. olacaktır. Umumun altındaki şık ise kimse diyemez ve diyememiş, şeytan dahi diyemez.
3 Öyle ise, umumun fevkindedir." fevkindedir." İşte bu kadar icmal ile Onsekizinci İşaret'te yazılmıştı. Sonra onu izah için Yirmialtın Yirmialtıncı cı Mektub'u Mektub'un”Hü n”Hüccetccet-ül ül Kur’ân Alâ Hizb-iş Hizb-iş Şeytan" Şeytan" namındak namındakii Birinci mebhası, o tabakanın i'cazdaki fehmini tasvir ve isbat ediyor. İkinci Tabaka: Gözlü tabakasıdır. Yani: Âmi avamdan veyahut aklı gözüne inmiş maddiyunlar tabakasına karşı, Kur’ânın göz ile görünecek bir işaret-i i'caziyesi bulunduğu, Onsekizinci İşaret'te dava edilmiş. Ve o davayı tenvir ve isbat etmek için, çok izaha lüzumu vardı. Şimdi anladığımız mühim bir hikmet-i Rabbaniye cihetiyle o izah verilmedi. Pek cüz'î birkaç cüz'iyata işaret edilmişti. Şimdi o hikmetin sırrı anlaşıldı ve te'hiri daha evlâ olduğuna kat'î kanaatımız geldi. Şimdi o tabakanın fehmini ve zevkini teshil etmek için; kırk vücuh-ı i'cazdan göz ile görülen bir vechini ve o vechin on cüzünden bir cüzünü Kur’ânın nakş-ı hattında göstermeyi niyet ettik. Vakt-ı merhunu geldiğini telakki ediyoruz. O sair vücuh-ı i’caziye ise bir kısmı Yirmibeşinci Yirmibeşinci Söz’de kısmen tafsilen, kısmen icmalen beyan edilmiş. Bir kısmı sair sözlerde müteferrik parçaları zikir edilmiş bir kısmı Arabi risalelerimde onlara işaret edilmiş ve bilhassa nazm-ı Kur’ândaki i’caz-ı belagatı kim görmek isterse
4 İşarat’ül İ’caz namındaki Arabiyy’ül ibare olan tefsire baksın. Baştan aşağıya kadar o i’cazı tahlil edip ilmi bir surette göstermiştir. Hakaik-i Kur’âniyenin hakkaniyet cihetinden gelen i’caz-ı maneviyi kim görmek isterse Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur eczalarına baksın. Onlar o i’caz-ı manevinin ünvanlarıdır Onlarda gâyet parlak o i'caz görünür. İkinci Mes’ele: sözler namındaki yazılan risaleler Kur’ân-ı Mu'ciz-ül Beyanın bir nev' tefsir-i hakikisi olduğunu ve o tefsirin te'lifinde merci' ve me'haz ve hakiki üstad ve tam rehber srf ayat-ı Kur’âniye olduğu ve bu fakir ve aciz bu müellifin hissesi onda sırf bir terc tercüm üman an oldu olduğu ğunu nu ve doğr doğrud udan an doğr doğruy uyaa o risal risalel eler er Kur’â Kur’ânı nınn haka hakaik ikii ve o haka hakaik ikın ın bürhanları olduğunu ve Kur’ânın elinde bir kılıç hükmünde olarak o Kale-i İslamiyeye gelen tehacüme karşı davranan ve manen Kur’ânın manası ve layenfek ve ondan gelmiş manevi bir cüzü olduğunu bütün kuvvetleriyle o Kur’âna bakar ve işaret ederler ve onu hedef ittihaz ederler ve ayatından gelen sünuhat ve ilhamat olduğunu ve müellifinin iktidar ve ihtiyarının pek fevkinde bir tarzda olduklarını mükerreren isbat edip beyan ettiğimiz halde Kur’ân namına ve Kur’ân hesabına rekabetkarane bunlara bakmak ve onlardaki i'caz-ı Kur’ândan inikas eden cilveleri Kur’ânın hakiki i'cazıyla
5 muvazene etmek ve rekabetkarane onların sukutunu ve kesadını ve çürüklüğünü arzu etmek elbette Kur’âna sadakat değil. Çünkü Kur’ânın elindeki kılıncı Kur’âna çevirmek ve Kur’ânın sadık sadık hizmet hizmetkar karını ını Kur’âna Kur’âna karşı karşı mübare mübareze ze vaziye vaziyetini tini vermek vermek ve Kur’ând Kur’ândan an gelen gelen ve Kur’ânın nurundan ve mizan-ı i’cazında bulunan nurlarını Kur’âna karşı muvazene etmek elbette bir hıyanettir ve bir cinâyettir. Sakın dikkat ediniz ki nefs-i emmare sizi bu cihette aldatmasın hem Kur’ân-ı Azîmüşşan'ın güneşini ayinelerdeki küçücük cilveleriyle muvazene edip kıymetini tenzil etmek ve cidden iltizam ve muhabbete layık olan o nurlara Kur’ân hesabına bir nev' adavetkârane ve tenkitkârane bakmak onların feyizlerinden mahrum kalmak gibi gibi bir divane divanelikt liktir ir.. Acaba Acaba ehadîs ehadîs-i -i şerif şerifee Kur’ânı Kur’ânı tefsir tefsir ederke ederkenn Kur’ân Kur’ân ile muvaze muvazene ne edilebilir mi? Hakiki bir tefsirdeki ayatın güzel hakikatleri hakaik-i Kur’âniye ile muvazene edilebilir mi? Halbuki risaleler ise doğrudan doğruya üstadı, menba'ı, manası ve neticesi hakaik-i imaniye ve Kur’âniyedir. Ve o hakaikın bürhanlarıdır. Madem hakikat budur. O risalelerde tezahür eden tevafukat-ı gaybiye doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîmin bir nev’ cilve-i i’cazıdır. Çünkü o risaleler Kur’ânın i’caz-ı manevisinin numuneleridir. Ve onlardaki tevafukat-ı gaybiye o i’caz-ı manevisinin tecessüm etmiş bir nakşıdır denilebilir. denilebilir. Çünkü o