" ... Yaz ayi geldi mi bizim uşaklar Almanya'dan, İstanbul'dan kalkar memleketine gelür. Arada beni de görürler. 'Hocam nasılsın, ne yapaysun?' derler. Yanumda egleştükleri (durdukları) yoktur, koyarlar bellerine dabancayi koşarlar yaylaya horon tepmeye! Sayun cemaat, uzun uzun konuşacak degülüm, haule yüzünüzü asmayun, ana-nuzu ..kmedim, elbet insanluk aduna birkaç laf edecegüm, sabredün, ölmediniz ya... Nedir uşagum, nerde galduk. Hocam, bizim yaylalar gibisi yoktur, derler. Yaylanun hasreti içimizde büyüktür. Bir çıkalum yaylaya alalum hasretimizi. Çıkun uşağım, bok vardur yaylada. Bu yaylalar bu kadar güzeldür de niye bu yaylalari bırakip Almanyalar'a, Sayfa 1
İstanbullar'a kaçarsunuz. Der ki uşak, hocam, kamumuz doymay. Ha bu yaylalar kamunuzu doyurmaysa neresi güzeldir. Ha bu bizim yaylalar horon tepmeye mi yarar? Yayla dedügün yer olmuştur artuk, türkü çığırma yeri. Kemençeyi kapan yaylaya koşay! Uşacugum ha bu yaylalar başka işe yaramaz mi? Bakun sayun cemaat... Yaylada arilar vardur. Sayun cemaat, arilar yaramaz hayvanlardur. Tutamazsun onlari. Diyecesun ki, ariyi niye tutalum derhal sokar adami. Anlayun lafumi, arilari insanlar tutamaz lakin onlari Allah tutar! Bir petegün içinde binlerce ari kaynaşur, yanyana gelir. O petegün içü sanki dügün demektür. Sayun cemaat Allah'un bayrami da işte böyle böyledür! Şimdi sorayrim ha bu arilar petegün içine horon tepmeye mi girmiştür? Sorayrim, arilar petegün içine türkü söylemeye mi gelmiştür? Uyan cemaat, aç gözünü müslüman, aç! Arilar petegün içine insanluk için bal yapmaya gelmiştür. Ari dedügün vız vız vız bir minnacuk hayvandur. Sinektür demeyecesün... Düşü-necesun... Ufacuk boyuna bakmaz bal yapar. Siz ne yaparsunuz horon tepersünüz. Ha bu yaylanin çiçegünü arilar görür... Derhal koşarlar yapraklanın üstüne. Dişleriyle ısırır emerler yapracugun ortacagunu. Çikarlar yapracugun üstüne pirinç karyola gibi. Bu da kurban oldugum Allah'ın gerdegüdür. Gülme cemaat, ben mi sokayrim arilar sokay! Şimdi sorayrim cemaat, arinin sütü satulur şifa niyetine... Lakin arinin ignesi niye satulmaz çarşılarda! Çünkü sayun cemaat, arinin ignesini ancak çiçegün yapracugu çikartur! Lafun hikmetli yerine geldük. Sayun cemaat, ignesüz kaldık, ig-nesüz. İgnesi olmayan ari çiçegün üstüne çikabilir mi? Çikamaz!... Peki ne yapar? Horon teper, türkü söyler! Ula uşagum ha bu kadar çiçek, bir arinin lezzetini tadamaz... Çiçegün yapraklari cennetün tadli meyveleri, şarapları gibidir. Bunun için bir ignenüz olacak. Alamanyalar'da, İstanbullar'da kaybetmüşsünüz igneleri. İgnesüz herüfV ler şimdi horon tepey... İgnen yoksa nereye horon tepeysün?.. Sayun cemaat, igneli adam olacasun, aridan örnek alacasun, hem sokacasun, hem emecesun, o zaman keyfün lezzetün gelir, o zaman oynayacasun. Hem de balini petegün küçücük kuyularina istif edeceksun!... " "Sayun cemaat, geçen İstanbul'dan Ahmet'in büyük oglu gelmiştir. Baktum cemaat peşinden ayrilmay... Nedür? Belki gizimiza iş verir. Camiiye girdi uşak. Baktum, ne kalabaluk cemaat... Herkes takulmuş uşagun peşine! Ahmet'un uşagu çikti camiiden. Baktum, birden boşaldi camii! Ula gardaşum, siz camiiye mi geldiniz, Ahmet'in şirketine mi geldiniz? Sayun cemaat, işinizi Allah'tan isteyin... Allah degüldür bu adamlar, yanma kalmaz ölür gider, onu da yatururuk teneşeriin üstüne. Lakün, ölmez kalmaz Allah'tur, sizler Allah'un peşinden ayrulmaym!.... Maç kalabalıgı gibi müteah hitlerin peşinden dolaşmayın... Sayun cemaat, Allah'ın emri olmasa daldan yaprak düşmez. Dalunda yapraklar Allah'un emrini bekler. Agaçlar der ki, kurban oldugum Allahum niçün aldun ha bu yapracuklarumu. Savurdun onlari firtanayla. Salladun salladun dallarimi komadin bana bir dane yapracuk. Güzel Allah'um agacuna der ki, sesuni çıkarma. Birak yapracuklarini. Ben saga tomurcuklar, fidancuklar verecegim. Sakun ola ümidini kesme. Dallanma taze filizler verecegim. Sayun cemaat! Lafumi eyi dinle. Agaçlar Allah'un emrine isyan etmez. Ola ki, etsün, o saat kurban oldugum Allah orayi eder bir çöl! Bunun içün agaçlar sesüni çikartmaz. Hepsi bilür Allah'un emrini. Birakur firtanaya sevümlü yapracuklaruni. Diyecesünüz ki agacun yapraklari gürlemez mi. Bir arslan gibi gümürder, lakün, Allah diye diye gümürder! Yapraklarini el alur, yel alur. Niçün diyeceksün. Çünkü agaçlar Kur'an'm emirlerini, dünyaya inmeden Kur'an'ı önceden okumuştur. Onun için agaçlar gümürder. Agaçlar, çiçekler Kur'an'm emirlerini ezberlemiş balıyla, meyvesiyle hıfz etmiştir. Lakün bir tek ademoglu bu emri anlamamış, onun içün Allah'un emri yazili kitapla gelmiştir. İnsan yavrusu emirleri bilmek içün okumasi yazmasi şarttir. Ya da bir bilenden dinlemesi gerekdür! Bir agacun altuna uzanup Kur'an okursanuz, agaç size yapracuklaruyla seslenir, der ki, ey cahil adam, sen ha bu nebatati görmez anlamazsun, ha bu gökleri, yag-muri görmez anlamazsun, o yüzden nafile okursun. Benim okumama artuk lüzum kal-mamuştur, çünkü ben irademi Allah'a vermuşum, olmuşum bir melek. Rüzgâri, yag-muri, firtinasi, tohumu bir melektur, burasi artuk Allah'un nefesi, Allah'un bayram yeridir! Allah'a iradeni verürsen sen de olursun bir melek. Lakün insanun içinde til¬ kiler çoktur, ister ki bütün yapracuklar zayolmasun, hepsini ben yiyeyim... İster ki çok param olsun, haçan dünyaya gelmişim çok tarlam olsun. Haçan yaşayrum, çok koyunum inegum olsun. Olsun. Kurban oldugum Allah sesüni çikartmaz. Lakün, na-sul olsun. Agaç gibi olsun, topragından yagmurundan kökünden alup meyvelerine ve-recesun. Meyvelerini insanlar yiyecek. Şimdi sen ne yaparsun? Yersün yersün, gider yarisini siçarsun... Bokun öbür yarisi nerde kalur. Beyninde kahır, yüreginde kalur... La kardaşum ha bu kadar boki siçmak içün mi yersün? Sorayrım cemaat, agaçlar siçar mi? Siçmaz! Hayvanlar siçar mi, siçar! Lakün onlarun boku da hayvanat âlemine tat-li meyve gibi gelir. La gardaşum, senün ha bu yiyip yiyip siçtuklarun nedir? Şimdi gelmiş bana diy ki, hocam Allah'a şükür holdingim oldi... Cumaya gelince millet de arkasuna yapişmiş yanindan ayrılmay. Sayfa 2
Sanaysun pekmez siçay, millet arkasundan yalayacak. Daha namazi, duasi, tespihi bitmeden, bizimki kalkay. Millet de arkasundan ayakkabusuz koşay! Ula uşagum, millet ögrenmiş senün götünün huyunu... Daha dinler mi camiide, Allah'unu, hocasuni... Gülme cemaat, gülme uşagum. Ben size Al lah'un yolini tarif ediyrim. Ari Kur'an okumuş mudur, diyecesunuz ki okumamuştur. Peki gardaşum okumamışdır da senden benden iyi biliy... " "Sayun cemaat! Yaylamuzda daha nice Allah'un hikmeti mahlukat vardur. Karadeniz yagmuru bol nemlü memlekettür. Koklisi (salyangozu) çoktur. Salyangoz kabuklu hayvandur. Kabugunun içine sokar başini dünyayı görmez sanursun. O antenleri televizyon gibi denizlerün içini görür. Dünyanın ötesindeki resimler televizyonla nasul buraya kadar gelir, kurban oldugum Allah deryanın içindeki baluklari salyangozun evine kadar götürür. Biz uşakken, kafalarundan çekip çikartmaya çaluşur-duk. Mümkünati yoktur cemaat. Bu kabugu Cenabi hak salyangoza bir ev, yuva diye ihsan etmiştir. Evcagızı küçük dersünüz, lakün kendi malidir, o ev Allah'un bir hedi-yesüdür. Salyangozdan bahtiyar bir mahlukat yoktur. Ondan çikartulacak dersler çoktur. Salyangozun eli ayagı yoktur, lakün evini peşinden taşur. Sayun cemaat, baluk-larun da eli ayagu yoktur. Allah'un bir hikmeti hamsilerin, istavrutlarin sesi dahi yoktur. Denizin içinde ses olur mu, olmaz. Baluklar sessuz sessuz yaşarlar! Böyle de-meyecesun sayun cemaat. Vardur sesleri. Lakün o sesleri duyacak kulaklari Allah bize vermemuştur! Sayun cemaat, kulak işitir, burun koku duyar, Allah'un insanluga bundan büyük mükafati yoktur! Lakün hiç düşündünüz mü, bu biçare hayvan, kabugunun içine ancak kendi sıgar. Bir misafir gelse, cani nikah istese, koyacak yeri yoktur! Lakün onun da ignesi antenüdür! Diyecesun ki, salyangoz fasulyenin, lahananun, hiyarin, maydanozun üstünde neyi seyredecek? Öyle deme müslüman, üzerinde sürüne sürüne hoş ve latif olan meyveleri bulur. Erügü, kirazi, vişnesi, inciri, nari, dutu, kızılcıgı, her birinin dadina bakar. Can bulur. İncirin üzerine sarilir. Koklis gibi sarilani yoktur! Lakün, agaç kütügüne sarilmayacasun, agacın gövdesinden çikup meyvesini bulacasun! Salyangozun dudaklari avuçlarumuz gibidir. Buldu mi meyvenin memelerini agzuna alır. O dakka hayvancuk kuvvetten düşer. Agaçtan düşer! Lakün dayanuklu hayvandur, derhal tirmanur... Lakün salyangozlarun hepsi kuvvetsiz kalup düşmez. Bazıları vardur ki uyuşup, tutkal gibi yapışıp kalurlar! Şimdi sayun cemaat! Hayvanat alemi ikiye ayrulur. Birtakum koyun kuzu manda gibisi bitkilerin otunu yer. Bir takımı bitkilerin özünü yer! Lafun hikmeti budur sayun cemaat! Özünü bırakmuşsunuz, ot yemeye gitmişsiniz Alamanyalar'a, İstanbullar'a... Sayun cemaat, edebüm lisanumla size dersler anlaturum... Kızlarla kolkola yaylada döner durursunuz... Kızlarun hepsinin eti haşlanmış kaynar sular gibi terliy müslüman... Haşlanmış alunlari, sanki biryerleri kaynay!... Sayun cemaat, dinle lafumu... Hayvanlar âlemi pişirmeden yerler... Haşlanmadan, pişirmeden yiyecesun... Haşlanmuş lahananin meyvenin cani çikar, paçavrasi püskülü kokar... Haşlanmuş yiyecekler hemen çürür... Olmuş ballanmış meyveleri daha niye haşlarsun... Sayun cemaat, gülme lafuma... Pişirmeden, düşürmeden yiyecesun!... Yaylanin süsüdür agaçlar. Kışın bırakup gidecesun. Onlar karakışta kuruyup solacaklar!... Okuyup yazmamışsın, ta Alamanyalar'a gitmişsün. İgnesüz herüf! Artik yaylanuz yemiş verir mi? Horon tepmeyle muşmulanın balı agzınıza girer mi?"
Sayfa 3
"... Haçan böyle konuşur, güldürürüm sizi. Geçen cemaatten bir kadun geldi, hocam, gene güldürdün bizi, yaturup yaturup galdurdun bizi. Edepsiz edepsiz konuşma, ben sizi yaturmak için güldürmiyrim... Etim koyunum yoktur, size kavurma da-gıtamam. Benim işim bu, lafı kazan gibi kaynatıp kepçe kepçe üstünüze atanım. Yokluk içinde yaşayruk cemaat, fakir insanlaruk, olsun, zenginler gibi gülelim. Ofli hocanın muzır muzır konuşmalarina keyiflenirsiniz. Agzınız karpuz kapugu gibi gülmekten yarila yarila açilir, lakün dişi mahlukatun agzunun damagımı kirmizi kirmizi göstermesi iyi degüldür. Hadi gene güldüreyim sizi. Geçen seneydi, bir uşak geldi yani-ma, ha bu laflanın hepsi onun başundan geçmiştir. Bakun uşagum başundan neler geçmiş... İki turist ciscibildak derede yikaniymiş... Gavurun gizinin boyu kavak gibi. Saçlari saman sarisi. Yüzü güneş gibi parlayi. Saçlari islanmiş püskül püskül süzdürüp omzundan toplayi... Gavurun uşagu bir şeye benzemeyi. Süpürge calisi kadardur. Sanay ki burasi dagbaşi, ıssuzdur, kimseler bizi görmeyi. Lakün bizim uşacuk, çalu-larm içine cirit sopasi gibi takulup kalmiş. Gavurun uşagı dere boyu yürüdü gitti. Elmalariyla gizcaguz başbaşa derede yalanuz kaldi. Çalilarin içinde uşak, sanki çama balta vuracak. Altından altından sanki kızıl kıyamet kopacak. Tutamamiş kendini. Yanlış yanlış gülmüş. Belli etmüş Sayfa 4
yerini. Gavurun gizi beton helva gibi daşm üstüne genişladi, soguk derelerin sulari köpüklü sabun gibi üstüne çikti. Uşacuk demiş ki ça-lilarun içinden, avcuma alsam derenin sularini, agzundan içirsem hepsünü gavurun gizcaguzuna. Ha bu derenin soguk suyundan çakallar bile titrer, lakün Allah'un bir işidir, ha bu derenin havasi gülleri hiç üşütmez. Sanki sular yorgan gibi üstüne çika-yi, çalilarin içinde uşagun gölgesi bugulandi yanayi... Tutamamiş kendini bagurmuş, ıslak ıslak degil, o elmalari, süzdürüp yiyecesun. Elmalarun kızıllıgı yanan soba gibi kizarur. Çam agacı gibi sert, lakün, su kaymagu gibi yumuşak. Anlat dedüm uşaga, daha neler gördün, başini gaşimanin şimdi zamani midir? Korkudan gizleyememiş kendini, yan yan kaçarken agri girmiş beline, kara dikenlerin hepsi kesmiş ayacugunu... O gün bugün bir daha gelememiş kendine. Açmış kollarini Allah'a, affet beni demiş, ben görmedim bu işi, sen de sayma bu nafile işi... Şimdi diyecesunuz, hocam, gavurun gizi suyu içti, bizim uşak cenabet galdi, sen niye şiştin. Ne bileyim uşaklar bugünlerde bizim dereler şakir şakir konuşmaya başladi. Cennette bir hasurluk yerim vardi, o da dereye uçtu. Başim kazan gibi kaynadi, kazanın içinde ne pişmanluklar, sabaha kadar haşlandim. Ahrette yerin yok hocam, dedim. Lafin ince yeriyle beynimi deştüm. Ula dedim, Ofli, ne zamandır, kaç yildir sen de ha bu dereden geçersin... Lakün, sıçarsun daşin dibine, yapraklari kopartir kiçinu silersun. Gavurun gizi, bizim uşacuklar öyle mi? Taşın üstüne pamuk gibi guruldu, uşacuk, cevizle ekmek gibi sanki taşlari yedi. Ha bunlari düşünerek vardum o calinin dibine bir mahkeme kurdum. Birini ben de görmedim, lakün üç duruşma gavurun uşaguyla üst üste yaktilar sigara-yi, o zaman anladum bizim uşagun derdini. Gavurun gizi sanki, dereden karşiya su böregi gibi uzandi, çok terledum, elim ayagım kesildi. Lakün düşmana sir vermedim. Dönüp dönüp iç geçirdim sulara. Ha u sularun üstünden bismillah deyip yalınayak geçseydim. Bir bismillah da ben deyip yüzümü yıkasaydım. Başima gelen dert budur, olayi yerinde inceledim. Sonra baktum, gavurun gizi etegini silkeledi, sonra bir daha genişledi daşların üzerine. Sanki çam fıstıgı gibi bacakları kendiliginden tomurcuk gibi ayruldi. Gizlendigim gölgede terden kaynayup kaldum. Boşuna bekledim rüzgâr terimi kurutsin... Gençlügüm gelse geri, koşsam dereden aşagı koşsam, ha u gizi yikayan sularda ben de yikansam. Lakün bilirim yedügüm boklari, günahlari. Bu sular sel olup aksa, artuk bu cenabetligi üstümden almaz. Topla kendini dedim, bu boku bu derede yedün, bu derenin sularinda alınmaz bir daha gusül!... İşte böyle ha bu başima gelen işleri birer birer anlattum derenin sularına, gülmekten bana dere yatirip yatirip galdiriy sularinü... " "... Sayun cemaat, geçenlerde bir Japon gizcaguz geldi yanima. Dedi ki, hocam, si-zün dininize geçmek istiyrim. Geçiysen geç gizum, ben bu dinin trafik memuru degilim. Dedim ki giza, dinimizin nesini begendün? Dedi ki, hocam, dininiz büyük dindir, çünkü topragı çoktur, git git bitmiy. Bizim dinimiz adam olsaydı, ufacuk adada hapis kalur muyduk. Bizim memlekette tarla dahi yoktur, kayalarun yosunlarini kopartır yeruk! Elmayı, armudu, marulu, labaratuvarda icad edip küçük şişelerde büyü-türük. Dedim ki giza, gizum sen müslüman olmaya mi geldin, bizden çift çubuk, tarla, toprak satın almaya mi? Dedi ki, yanluş anladun hocam. Topragı geniş insanin içi de geniştir, bizim memleket dardur, hepimiz darlanuyruk, icadculuktan yorulduk. Sizin burada inekler bile özgür, dag bayur keyiflerince gezer, kimse garişmaz onlara. Dedim ki, gizum, ineklerimiz gezer lakün gadunlarumuz gezemez, bak ne güzel giz başina geze geze buralara gadar gelmişsin, şimdi müslüman olsan, gomazlar seni tek başina memleketine dönesin. Müslüman olacagum deyip oynama benimle, milletiniz icadcı millettir, başima icad çıkartma! Dinimizin tek bir icadi kalmuştur o da başumuzdaki örtüdür, onu da baga degül, artuk Ankara'ya askerlere danuşacasun. Bilmem Japonlar'ın müslüman olmasina bugünlerde Ankara ne der? Lakün siz icadcı millet-sünüz, askerlerin görmedigi, lakün Allah'ın gördügü bir başörtüsü mutlak icad edersiniz, tedbirli müslüman olursunuz. Dinimizi ögrenmek istiysen, dinimizin huylarini bilecesun. Bizim dinimiz eskiden deve diniydi, çöldü, sıcakti, yollar uzundi. Deve dedigin kervandi, yoldi, alur seni başka başka memleketlere götürürdü. Şimdi dinimiz oldi ineklerin dini. İneklerimiz, senin de güzel güzel buyurdugun gibi, özgürdür, daga bayıra vurur. Lakün bizim dinimiz camiide galdi, dişari çikamadi... " "...Sayun cemaat, geçenlerde Firinci İshak'a söyledim. O kadar para kazanursun, yoksula, fakire on kuruş verdügün var mi? Dedi ki bana, hocam, bizden yoksulu kal-mamuştur. Herkesün mali, tarlasi çoktur. İftar akşami indim firina. Önünde millet kuyruk. Yumurtali, susamli Ramazan göbeklisi (pidesi) olmuş bir milyon lira. Dedim, pahalidir. Dedi ki, susamsızlari da vardur, onlar beş yüz bin liradur. O da pahalidir. Dedi ki, hem yumurtasiz hem susamsuzlari da vardur, onlar iki yüz elli bin liradur. Niçün dedim türlü türlü yapmuşsunuz. Dedi ki, yoksulu, garibanı da alsun. Kaliteleri düşük düşük ayarlidir. Ula dedim, pezevenk, malini satmaya gelince fakirligin her bir derecesini ince ince Sayfa 5
ayarlarsun. Lakün yarduma gelince, fakirlik kalmamuştur dersun!... İslam'un baltasini ha bule ha bule kirdinuz, elimizde bir sapi kalmuştu, oni da kirip yanan firininiza atdunuz!" (Ofli hoca şehirde gezerken eski bir kilisenin kapısından başını sokup içeri bakar, o sırada üniversiteli bir genç hocaya takılır, "Hocam, de bakayim, kilise mi güzeldir, camii mi güzeldir?" Ofli Hoca: 'Valla uşagum, yayladaki evimin üstüne yer tani-mam!".. ) (Ofli hoca İstanbul'a gitmek için terminaldedir, tek basınadır, çok canı sıkılır. Bir arkadaşının kızı da İstanbul'da okumakta, terminalde karşılaşırlar. Ofli hocaya "Hocam seni Allah çıkardı karşıma, benim kız da İstanbul'a gidiy, göz kulak olursun" der, Ofli hoca: "Lam mi olur, kucagımda götürürüm!...") ".. Sayun cemaat, dün buranin pazariydi. Çikayim bir bakayim dedim. Eli ginali genç bir kadun. Elleri torba doli. Getirdi dükkânun önüne koydi. Dükkâncıya, ha bunlara göz kulak ol, kimselere güvenmedim, sana güveniyrim diye tenbih etdi. Dükkâncı aidi torbalari, götürdü yolun ortasina koydi. Dedim, uşagum, emanete hiyanettir, ayup-tur yaptugun. Dedi ki, hocam burasi dedikodusu bol memlekettür. Genç bir dişi kadun-dur, herkese güvenmesi iyi degüldür. Eyi de dedim, sen de bu kadar azgun düşünme, kadun çektü gitti, torbalari mi .ikecesun?... Hadi al torbalari dükkânın içine koy. Koy-madi, sinirime gitti. Girdük birbirimize. Sonunda bir karara vardık. Torbalarin yarisi kaldi yolun ortasunda, yarisini getirdi koydu dükkânun içine emniyetli bir yere... " "... Sayun cemaat anlamayrum ne yapay bu insanlar. Sabah erkenden namaza kalk-tum. Kapi komşum Seher nine mezarlukta sabah sabah kargalara şeker atay. Hayrola sabah sabah? Dedi, evimde yalnuzum, uşaklarum İstanbul'dan gelmez, ben de sevmem o karuşuk memleketi. Televizyona da bakarum lakün yine vakit geçiremem. Kocam da ölmüş, ha burada yatay... Ben de ne yapayum ihtiyar başuma, kargalara şeker atayrum, vaktumi degerlendiriyrim. Şaşurdum. Nine dedum, bu gargalar ha u derede de var, git onlara at, nedür mezarluktaki kargalarla derdün. Ölmüştür artuk bu adam, birak artuk mezaruni gagalamayi... Saglugunda iyi geçinecektun. Almuş gargalarini gider mezarluga, neymiş, vaktimi degerlendiriyrim.. " "... Anlamayrum bu işleri cemaat. Namazdan sonra indüm pazara... Sakali belinde, elinde teşbih, önüne koymuş üç kilo elma. Güya akşama kadar satacak onlari. Bagir-may, da, ha ule duriy. Ula, dedim, bunlarun parasindan ne olur, çürümeden otur da ye onlari. Dedi baga, meramım satmak degül, vaktimi geçiririm. İçimden sinirlendüm, belli oliy ha u buruşuk, bok suratından, sen ha bu ömrü çürüte çürüte geçürdün?.. " "Sayun cemaat, indim dereye, biliysiniz selden sonra yeni köprü yapmuşlar. Bak-tum üstünden genç genç herifler geçiy. Bir daha baktum köprünün ayacuklarına, saglam midir, bir daha sel gelirse yıkılacak mudur? Ha bu müteahhitlere hiç inancum kalmamuştur. Baktum karşuya geçen herifler, döndü geri geldiler. Durmadilar bu yanda, bir daha öbür yana geçtiler. Ula uşagum gidip gelip ne yapaysiniz ha burda... Hocam, bugün çarşi vardur, indik çarşiya, lakün vakit geçmez, köprüden karşiya bir daha karşiya geçip vaktimizi degerlendiriyrik. Üstelik yeni köprüdür, köprünün tadini çikaytuyrik. Ula uşagum, köprünün üstüne ne çikaysin, öbür köprü niye yikildi, git müteahhitin üstüne çik... Millet bir yere şaşirmiş, anlamayrum... " "... Baktum pazara kadunlar tereyagı getirmiş, satay. Lakün tezgâhlanın altundan yeni gundura giyiyler. Karalastikleri çikarmiş, arkaya atmişlar. Aralarinda gülüşüp gunduralarina bakarlar. Dedim gizum, ne yapaysunuz? Dedi, hocam, iyi yagum var-dir oni satanım. Gözümle gösterdim gunduralari, nedir ha unlar dedim... Dedi hocam, ayaklarumuz şişti, ayagımı ne soraysun, dinimiz ona da mi karişiy... Dedim ona, bu dini garişturan sizsiniz, iki de bir çikartur iki de bir giyersunuz. Dedi hocam, yani kundura aldum, bakayum uyay mı ayaklarima... Uyaysa ne yapacasun? Çarşiya çikip gezecegim, dolmuşun vaktine kadar vaktimi degerlendirecegim... Baktum gadun da hakli, dedim, hoca her lafa karuşmayacasun. Birden lam degiştirdum... Eee gizum, ha u karalastikleri burda mi birakacasun. Git onlari bir muhtaç, bir garibana ver, o da gezsin, vaktini degerlendirsin.. " "... Sayun cemaat. Kimse demez ki, vaktümi Allah'un yanunda degerlendireyim. Üç adım çarşi. Akşama kadar eşek gibi dön dön, nereye? Demürden çarık olsa dayanmaz. Gördüm bizim kapi komşusini... Döner durur giziyle çarşiyi. Gizum, nedir başunuzdan dumanlar çikay. Nedur ha bu heyecan. Dedi ki, hocam gizima çeyiz dü-zeyrum. Ee gizum, yirmi yil oldi, bitmedi mi bu cehiz, yirmi yıldır golunda gizin bitmedi mi çarşılar! Eee hocam, gizi isteyen olur belki, oni çaputa mi sarayim. Dedim, gizum, dolaşarak gelin olunmaz, yanaşarak bulacasun... Ha bu gizun dükkân dükkân canini çikartursun. Gizun eşarbı yüzüne düştü. Yanakları utancindan gizar-dı. Zaten gizun agzu çok ufakti, mercimek soksan girmez. Gizun anasi birden lafin yönünü çevirdi. Benim gizumun agzi var, dili yoktur hocasi... Gizum oturmaktan evde daraldi, ha bula çarşiya çiktuk, vaktimizi degerlendirelim... Eglenme bizimle hocam, bırak gidelim. Ne bileyim, darlaniyrim ben de, kimi görsem takiliyrim... Ben Sayfa 6
de ha bule ha bule vaktimi degerlendiriyrim... Bakayrum herkesin elinde tespih, pazar yerinde herkesin agzında bismillah, Allah sesleri... Allah sesi çarşida, pazarda çok duyayrim, lakün camiiyi göreni yoktur! Vakit bu kadar kıymetsizleşti, lakün beş vakit bilen yoktur!... " "...Geçen, asansöre bindim şehirde, binmez olaydum. Dügmeleri karuşuktu, bas-mayi bilemedüm. Girdi içeri bir giz. Kapandu kapular kendülügünden. Kalduk odada ikimiz. O neydi Allahum, düşman başuna vermesin, asansörün içinde gizgin rüzgârlar eser. Beli daracuk. Lakün çömleklerin agzına kadar kaymak baglamuş. Gögsünün ortasunda kurdelasunun furfulagu... İki fitil dügümlenmiş aşagı sarkay, sanki kaymak ordaki ipliklerden akayü... Dedi baga, hocam, kaçinci kata çikacaksun... Ka-ruştu kafam, gözlerim karardi... Dedüm gizum, senin canin hangi kata istiyse oraya çikalum. Ula Ofli, dedim. Zinadur, bakma elün gizina. Döndüm arkami giza, kapat-tum gözlerimi. Zinadur diye sanki penseyle gözkapaklarumi sikayrum. Bilmiyrum yürecugum uça uça hangi kata çikayruk. Sanki kolima huriler girmiş, Allah katina çikayruk. Zaman zaman aklıma gelir ha bu iş. Lastik top gibi yüregim zıp zıp zıplar, içime bir sevinç düşer... Lakün, böyle düşünmek günahtur, zinadur... Diyebilir gur-ban oldugum Allah. Ne derim şimdi oga ben... Ucuna kadar geldin Ofli, sonunda mi gudurdin... Affet, derim Allah'ım, üç günlük ömrüm galdi. Yaşamak bu mudur ak-lum bir orda kaldi bir burda... Ha bu aklum yüzünden yaşadugum bi .ikime yaramadi. Birkaç günü galdi aklumun, ne olur sanki o da asansörlerde kalsun!... Asansöre bindim diye yakaca musun beni cehenneminde... Merdivenden de çiktuk, ne oldi, önümden çikay giz, etegunun altundan doni görüniy!... Söyle gurban oldugum Alla-hum ben nereye gaçayim..." "... Seçim zamanı gene geldiler köye. Oturduk kahveye konuştuk. Nasilsa köylüye gene para verip oy alacak. Derdi, yaptuklarunda degil. Ne Ankaralar'dan konuşur benimle, ne Türkiyeler'den. Gelir gelmez sarilir boynuma. Hocam, bir seni özledim, bir de karalahana. Aşagı karalahana, yukarı karalahana, olmuş köyün adi, karalahana! Haçan diyki, karalahanayi canim çekti. Göya memleketi ne kadar seviy, beni kandi-riy. Karalahana yiyecesun, ben de kanacagım ona. Uşagum mebus oldu lakün memleketti unutmadun, diyecegum. Bakar musun ha bu yalandan sarilmalarina. La uşagum, ha bunlar ne sanar bizi? Döner döner gelirler her seçum vakti. Hocam seni özledim. Bir de hamsi tavayi. Kaldurun ha u lahana bahçelerini, ne çekerük la uşak ha bu ka-ralahanadan. Adimiz olmuş karalahana. Bize gelen yok, herkesün cani ister karalahana. Oturmuş bir de güya büyük konuşuk ediy benle, hocam yaprak biber koyacasun, bir de yarma misiri, kuyruk yaguni unutmayacasun, ne güzel olur şimdi. Konuşuk mudur ha bu şimdi? Kaç zamandur mebustur. Mecliste yemekler bedavadur. Ankara-lar'i yedi, doymadi. Yine düştü köye, sarilir boynuma. Hocam seni özledim, bir de karalahana. Bak bak karalahana deyince, ben diyecegum ki güya, ne güzel topragini unutmamiş uşaktir. Gene verdiler para, kandurdilar muhtari. Yine ha bu köyden toplayacaklar oylari. Geldiler mi köye fiyakali arabalarla. Yarisi, kalabaluk gene dişarda bekler, otuz tane adam bir arabanin lastiginden çamurlarini siler. Kaçtur kandiriyler sizi, beynini .iktiklerim. Fatih Sultan Mehmet ha bu memleketi zay, karalahana yemek için fethetti. Sanki Sultan Süleyman ha bu şehirde hamsi tava yemek için büyüdü. Yaptunuz her yeri finduk bahçesi. Ne oldi, gene açsunuz, gene aç. Yaptunuz her yeri çay bahçesi. Ne oldi, gene açsunuz, gene aç. Her şehirde liman yaptunuz, ne oldi, niye kalkunamadunuz. Gene açsunuz, gene aç. Dagları, ormanlari, tepemizden yiktiniz. Yaylalara kadar yaptiniz asfalt yol. Ne oldi, niye kalkunamadunuz, gene açsunuz, gene aç. Gene herkesün uşagı işsiz. Ne oldi, dagi taşi del-din oldun müteahhit, aidin garini göçünü büyük şehire yerleştin... Oldun mebus, git Ankara'ya yan gel yat... Gördünüz mü kaşla göz arasi nasil kalkundu Rusya. Hepiniz düştünüz Urusun kizlarinin peşine... Ne dedüm size, düşmeyin Urusun kizinin peşine. Yetişemedik .ikinizin hi-zina... Aidi dolarlari garilar gittiler. Ne oldi, taşagu-nuz elinizde galdi. Bekleyin bakayum bir daha gelir mi Urusun garilari... Taşagunun keyfi için bir daha yikilir çöker mi Rusya'nın devleti. Bir devlet bir kere yikilir, senin taşagın için şimdi Rusya'yi bir daha mi yikacuk? Getürdünüz garilari yaturdunuz çamurlarun içine... Ha bu cenabet yerde bir daha ot mu biter... Utanmadan bir de dedikodumu yaparsunuz. Hocam sen de dolandun gavur garilarinin peşinden. Ben sizin gibi, körün deynegi gibi buldugum gariyi altuma haşir diye sermedüm. Benim cihan harbinde galmiştir halalarum Batum'da... Soraydum garilara, taniy misiniz onlari. Pe-şümden uydurdunuz bir sürü dedikodu... Alun, alun veküllerden para alun, garilara verursunuz... Aldum vekili karşuma, sorayrum ona... Ha bu ihmaliniz nedür, devlet yikiliy. Yemeye geldi mi, armutlari, agacıyla gırtlagunuza sokaysunuz. Ne şimdi, canin karalahana çektü diye elini mi öpecegum, .iktigimin uşagu, hırsızlara bey mi di-yecegum?... Eli taşagunda geziy, ha bunlara müslüman gardaşum mu diyecegum?... Alun alun paralari, oy verecesunuz diye... Alun alun o paralari. Sizden üç kuruşa alurlar bu vatani, gider Amerika'ya üç dolara satarlar, her birinizin şerefi, namusunu... Halk seçum yapsun diye icad etti gavur Sayfa 7
demokrasiyi... İki günde yaptunuz oni parali demokrasi... Parayi da gider taşagmuza verürsünüz, ne oldi, taşakli demokrasi... " (Ofli hocanın teravih sohbeti) "... Sayun cemaat, bir mübarek Ramazan'ın daha sonuna geldik. Tavugun sadakası yumurtadur, inegün sadakasi süttür, müslümanın sadakasi zekattur. Açluktan kiriliy millet! Eskiden en baş haberler Pekaka haberleriydi, şimdi kapkaççılar, tinerciler, on yaşında uşaklar bıçak çekiy. Açı çıplagı var, sobası yanmayan var, hapishaneler on yaşında uşaklarla doldi. Okiyrik gazeteleri, on yaşindaki uşaklara işkence edirler. Anasuz babasuz bu yavrularun kimsesi yok midir? Müslüman memleketinde kimsesüzlük olamaz. Yan yana duracasunuz, duvar gibi olacasunuz, yetümün, öksüzün annesi babasi olacasunuz. Polisi gelir, gar-diyani gelir ha bu camiiye! Lakün gene gider on yaşında uşaklara işkence yapar! Sayun cemaat, hocanuz tellak degüldür, burasi da hamam degüldür, buraya kirinizi, günahınızı çikartmaya gelürsünüz. Burası Allah'ın evüdür... Burada gönüller Allah aşkıyla tutuşur! Müslüman camiiye niçün gelir? Gönlünün çirasini yakmaya gelir! Bu minareler yerden ot gibi bitmedi, dualarla büyüdü... İşkenceculukta dünyada birinci olduk. Fakürlükte dünyada birinci olduk. Her yolun başina bir camii kurduk, lakün hırsızlıkta gena dünya birincisi olduk... Dinle müslüman, halsiz eşekler gibi osurma... Burası Allah'un evidir... Allah'un evi nurdur. Buraya Allah'la geçinmeye niyeti olanlar gelsün! Allah'a gönlü olmayan, .iktirolup gitsün müteahhitlerin, hırsızların peşinden!... Olduk fakürlükte, hırsızlukta en baş memleket!... Memleketin üstüne yag sürüp Amerikan düşmanına veriyler! Kendi garip öksüz uşaklarina vermez bir dilim kuru ekmek, lakün, üstüne yag sürer verür memleketi düşmanin em-rüne!... Senün elünden ekmek yiyenin .mma koyayum... Lam uzatmayacagım. Lakün, müslüman memleketinde on yaşunda uşaga işkence edilirse, gildigunuz namaz degüldür... Bir savaş dumani görüp içine daldunuz, delirmiş eşek gibi Yahudiye götünüzü döndünüz! Müslümanlara azap üstüne azap çektürürsünüz!... Ne çabuk unuttun dinini kitabini?... Sen müslüman uşagusun, şerefli, namuslusin, sen Yahu-dinin degül Allah'un kılıcisin... Nedür ha bu hal müslüman, siyaset diye diye olduk dünyanun puştu... Camiiye ezberundan dualar okumaya gelmeyecesun, camiiye, kuşlarun incir yemeye gelmesi gibi gelecesun... Dualarla Allah'ın tadini bulacak ag-zun. Burada Allah'u birakip, tek başina çıkmayacaksunuz camiiden!... Buraya gelip Allah'un safina geçiysiniz... Camiiden çikarken Allah'u yaniniza alacasunuz... Alun lâmüslüman... Camiilerinizde mutluluk vardur, güzellik vardur, alun bu güzellikleri burdan... Hapishanelerdeki sübyan koguşlarina götürün... Allah'un adini camide koyup çikmayin... Alun Allah'u burdan, kimsesiz yavrulara götürün! Alun Allah'un adini burdan, yetimlere, açlara götürün! Alun Allah'u buradan, müslüman kardeşlerinize götürün!... Alun götürün Allah'un adini sobasi olmayanlara, karakollara, meclisinize... Korkmayın, kimsenin hesabina borç yazmam... Müslüman Allah'unuzun yaninda olacak. Nereye giderse onunla gidecek!... Korkmayun müslüman, gelün Allah'unuzu yanuna... Görmüy misin, okumay misin, fakurlukta, işkencede olduk dünyada birinci!... Alun Allah'u burdan dükkânınıza götürün, dairenize götürün, ailenize götürün, müslüman kardeşlerinize götürün!... Camii elma agacı, erük agacu degüldür, istiy ki müslüman agzima alayim, yalaniz kendi karnimi doyurayim... Allah'un meyveleri yalunuz yenilmez, yalanuz yerseniz, zehirlenir mutsuz herifler olursunuz... Allah'un meyveleri birlukte yenilur, gardaş gardaş yenulur... Camiinin meyveleri görünmez, lakün o mübarek meyveleri dişledin mi, herkes dişlemiş gibi olur, o meyveden koynuna alup çiktin mi, herkesün karni doymuş gibi ölür... Müslüman, camiiye, bokunu çarıgını yikamaya mi geldin, bitini ezmeye mi geldin... Ca-miiler Allah'un çiçekleridir, müslüman Allah'un arilarudur... Alun halinizi alin müslüman!... Alın Allah'ı burdan, sokagınıza, ailenize götürün... Bayramlarunuz bal şeker olsun... Hadi kalkun, saflara... Başlayalim namaza!... Öyle bir derunden Allah çekelum ki, İrak'taki müşkül din gardaşlarimiz da duysun... Haydi namaza.."
Seriatta ayıp yoktur " .. Dün akşam bana orta yaşli bir adam geldi. İsmini vermek dogru olmaz, bu mümin kardeşimiz, ne zamandur işsüz, güçsüz. Eve para taşiyan, çalışan karısıymış, yani karısının eline bakayi. Sayfa 8
Ey müminler! Bu mümin kardeşimizin bir derdi vardır. Ola ki içinizde de ayni dertde olanlarinuz vardır. Şeriatta ayip yoktur. Bu Müslüman kardeşimize bir gün zevceleri demiş ki, "haçan çaluşan benim, eve parayi geturen benum, o işte de üste ben çıkacagum... " Sakin olun cemaat, şeriatta ayip yoktur, bu çocuklar namaz kılayi, o halde koca herufturler, ögrensunlar, bilmeduklari için olayi bu cahullukler, bir din-leyun muhterem cemaat, şimdi bu mümin kardeşumuz bana der ki, hoca efendi, şeriatta buna bir yol var midir, caiz midur? Bence bir sakincasi yoktur. Şeriat böyle işlere karşu deguldur. Eee Allah'un adami, bir kere de o çiksin üste, e dürzü, canin mi çikar... Ee köpegun enugu, kadin kismi ne-fus bir çiçekdur, erkek olmayla ne oliysin, ne sanaysin kenduni...
"... Gelelum livata meselesune. Dinle cemaat dinle, işune gelmeyen çikar gider. Adamin biri sorayi, hoca efendu başumdan bir cahilluk geçmiştin, bunun tövbesi var midur? Mümin kardeşlerum, dedum ki bu maskara adama, bu iş baştan geçmez. Bunun çe-şutleri yollari vardur, gerusini anlat bakayim, nedur işin ayrintisu... Bir sakin dinleyun bu maskara adami, her gün gazeteler yazayi, bir şey olmayi, ses çikartmaysiniz, bu meselelere bir açukluk getirelum, İslam'un fikruni söyleyelim. Muhterem cemaat, bu adam, bu puç heruf der ki, dogru dersun Hoca Efendu, ordan geçmiştur da, ayrintisini nasil söylesem... dürziye bak, dürziye, kulaguna eguldum usulca, şimdi evladum sen adam gibi ben ibneyum desene. Siz bilursunuz hoca efendu deyi, bak puç herufe bak, oglum bu zikkimi yerken utanmadin da şimdi mi utaniysin, açik-la bakalim, bir defa midur, alişkanluk mudur, nedur? Hocaysak da delu deguluz anla-ruz, anlat oglum, İslam'da her şeye çare vardur, adam ne derse begenursunuz: "Hoca efendu sen en iyisi bir defa olirsa ne olur, alişkanlık olirsa ne olur? İkisinin de tövbesi var midur ayri ayri söylesen... " Ee pezevenk, e gavurun puçu, bu işin biri da bir, bini da bir, daha ne tövbesi araysin. Ey cemaat, işte kitap, işte Kur'an, her işte tövbe var, bu işte tövbe yok. Ola ki içinuzde derduni anlatamayanlar vardur, lafumi eyi dinleyun bu adamlarun elinden bir şey alunmaz, bu adamlarun eline bir şey verulmez. Hiç çareleri yoktur, naçar yanacaklar. Gelelum bu dürzünün uşaguna ne diyor, bir defa olirsa ne oliymiş, alişkanluk olursa ne oliymiş. Göriy misin uyanigi, onin hesabi, alacak hoca efendunun agzindan tövbenin garantisunu, yine koşup yetişecek o işe, göriy misun uyanigi, aklunca beni kan-diriy. Ne günlere kalduk, belki içinizde bu işi yapanlar vardur, yatacak yerleri yok ey cemaat, yatacak yerleri yok, ne kilduklari namaz namaz, ne alduklari abdest abdest, o işi yaparken düşünseydiler, naçar, yanacaklar.
Ses çikartmayun, lafimi dinleyun, bunlar burada söylenecek konişik olmasa, hoca efendu söylemez, bu cübbeyi boşuna giymeduk, cahul degiluz, lafuni hoca efendu kirk tartar, bir söyler, ne sanaysiniz hoca efendiyi? Ey müminler, şu Boztepe'den Trabzon'a bakaysin, diyorsin ki içinden, insanlar işinde gücünde, ne rahat, işte böyle degil sayun cemaat, memleket alttan alta kaynay, kaynay... Kadunin biri bizim hanima danişmiş. Bu işler böyledur, bizim hanum da uygun uygun bana söyler, şeriatun gereguni söyleriz, hanum da yine kaduna söyler.
Dinle cemaat, neler var, hangi devurda yaşayruk, bunlarun hepsu alamet, alamet... Bu kadun yazin, mayis başinda köye çikarmiş kadun başina. Anlaşilan o ki, kocasi da kavatin biriymiş, kadun kismi tek başina köy yolina yollanir mi? İşte bu utanmaz kadunun finduklukta marabalariyla başundan bir iş geçmiştur, iş ki ne iş, alamet bunlar, iyi dinle Müslüman, anla hangi devurda yaşayruk. Bu marabadan olmuş mi bir uşak, kocasi da sanay ki bu uşak benum uşak... Ee kadun, sesuni çikartma otur aşagi, daha ne belani araysin? Şimduk, bu kadunin üç ayluk bebegi, her gece kadunin rüyasına giriymiş, kadunin gırtlaguna yapişip bogaymiş. Ne diymiş uşak, "Anne! Anne! beni babama götür, beni babama götür, yoksa seni bogarım... " Üç ayluk uşak deyu bu laflaru eyi dinle. Her gece böyleymuş, kadunin yalancisiyum. Bizum hanima demuş ki bu rezul kadun, hoca efendu iyi bilur, çocugu maraba ba-basina götüreyim mi? Hoca efendi kitaba bir baksun, çocugu maraba babasina götür-mesem daha büyük günaha mi gireyrum? Bak kadunin rezuline. Kadun degil mu, insani vezur da yapar, rezul de... Şimdi bu kadun benden cevap bekliy. Bu iffetsiz şeytan kadunun suçi yoktir cemaat, kocasi ka-vat bunin, kadun başina köy yolina yollanir mi kadun kismi?... Hanuma iyi tembih ettim. Gelursa bu kadin, desun ki ona, hoca efendi kitabin her bir yanina bakti. Çocugu maraba babasina götürmesi cehennemluk günahtur, otirsun aşagu, kessun sesuni. Niçun dersenuz cemaat, daha anlamadunuz mi, kadunin kendi gönli ister marabaya gitmek, üç ayluk melâke uşak baba mi bilur?... Kadunin gönlü finduklukta kaldi cemaat, finduklukta kaldi. Alacak bizden fetvayi koşacak findukluga. Ey cemaat nedur bu memleketun hali. Ne namus kaldi, ne haya, böyle karilari ne yapacasun, ama bilecesunuz ki böyle kariya böyle koca müstehaktur, ula pezevenk, kari kismi tek başina köy yolina yollanir mi?
Sayfa 10
Daha vaktimuz vardur, hemen ayaklanmayun, riyâ üstüne de bir lafum vardur. Adam gelmuş, benumle işte sizun gibi sohbet yapayruk, konuşiyrik, hoca efendi dedi, şeriat bir dedi ben üç kere hacca gittim, şeriat bir ay oruç tut dedi, ben üç aylari da tutarum, şeriat beş vakit namaz kil dedi, ben üstüne beş daha ka-tarim, şeriat kelime-i şehadet getir dedi, akşama kadar elimden teşbih düşmez. Tabi cemaat, laf lafu açar hoca efendi köyde on dört dönüm tarlam vardur, yirmi beş dönüm findukluk, şehirde de iki dairem vardur, birazcuk da bankada ölümlük param, şimdi zekat verecum, tarlamın kirkta biri mi, bankadaki paranin kirkta biri mu, kitap ne der bu işe? Sayfa 11
Ee dürzü, e münafuk adam. Allah'un her bir dedugunu üçe-beşe çikarttun da, iş zekata gelunce niçun kirkta bire indirursun. Onun da yok efendum tarlasi mu, yok efen-dum bankasi mi? İyi tanirum bu kavati, inanun bankada kirk lira para birakmiştur, gerusunu mala yatirmiştir, bekliy ki ben bankadaki paranin kirkda biri diyim, o da, öyle mi, alsin bir lira parayi getirsun camiinin güzelleştirme dernegine kurtulsun zekat derdundan, ca-hilluk işte... Yoo Müslüman yoo... Hadi tarladaki ürünü kandirdun, hadi findugu da kandirdun, hadi bankadaki boyali memurlari da kandirdun, beni kandiramazsun, aha kitap açup bakalum...
Kadun kısmi lezuz yaratuktur Otur yerune, ayaklanma, buranın imami benim, otur dinle, fikrun açulsin, ben ne zaman dersem o zaman kilunir bu namaz, daha vardur ezana, ben böyle her şeyi açuk açuk konişiyrim, cemaat kizayi bana, müftülüge şikayet ediy, arkamizdan deli hoca diyenler vardur, bilurum, bilurim vardur, onlarun derdu başka, delulukse benim deluluk, konuşmalarim işlerine gelmeyi. Niye diyeceksunuz, otur yerine, ayaklanma, iyi dinle, vardur namaza, tanirsunuz, tanirsunuz, hocanin biri vaaz veriy, helal kadinina bile böyle yanaşma günah, şöyle yanaşma günah, bugün perşembe, yarin bayram, efendume söyleyeyim işik yanmayacak odada, yok efendim konuşuk olmayacak arada... E dürzü, sana kalursa bu iş hiç olmayacak. Dinle cemaat dinle, bu laflari söyleyen hocanun üsteluk vardur altu tane enugu (uşagu), ha bu altu uşagu sorayrim, ha bu altu uşagu ne zaman yaptun, nasul yaptun, niye yaptun, kim yaptu? Cevap ver hoca efendu, kim yaptu?... Der ki-, "yaptum alti uşak, çünkü paygamberimizin sünnetidir, ümmeti Muhammed çogalsın... " Bakun laf nereye geleyu, yani Ümmeti Muhammed çogalsin emri olmasa, bu uşaklar olmayacak, laf nereye geliy, gülme. Allah'un cahil kuli, hoca olup vaaz verursin, millet seni imam bilip arkanda namaza duriy, bir kere de de ki, "kadun kismi lezuz yaratuktur, nefsum çekti oldi bir uşak". Demez, niye demez, o lafuni öyle der ki, yani kadunda gözüm yoktur, işte Allah'un emri, ümmeti Muhammed çogalsin. Be adam, derdun buysa, tutma kariyi evde, at sokaga, at da gör elin adami ümmeti Muhammed'i zebil gibi nasil çogaltiy, sen de kurtul bu sikintidan, kaduncaguz da kurtulsun. Kurban oldugum şani yüce Rabbimin ümmetinde adam kalmadi da sen mi çogaltacasun, kenduni adam biliy, otirmiş vaaz veriy, cemaat da seni adam biliy, arkanda namaza duriy, ne günlere kalduk...
Din ha bu elden mi gidiy?
Hoca hocaya atip tutar mi diyeceksunuz, hoca da bir insandur, hoca kötü olmayla haşa İslam kötüdür olmaz. Hoca vardur, caminin çatisindan kurşun tabaka-lari söküp satar, hoca vardur Kur'an kursuna gelen on dört yaşındaki kiz çocugum kaçurir, nikah yapar, üsteluk iki karinin üstüne kuma geturur, hoca vardur şaşirur sabah namazunun farzini beş vakit kildurur. Hoca vardur İstanbul'da tanirsunuz, alir on tane kari, yarisinin adi cariyedur diye, ee kizum, Allah'un dinidur, Müslümanluktur diye ne sikintilara katlanirsun, aç oki kitabi, kurtul ha bu dertden, sen kurtul, senin çocugun da kurtulsin, zürriyetin de kurtulsin, aitmiş yaşında sakali agirmiş adama sen ses çikartmaz kariluk yaparsan, sana kitap ne yapsin, aç oki şu kitabi, üç günde her bir ya-nini okirsin, ne olir okimayla, kirk sene ha bu maskaramın elinden kurtulirsin... Ey cemaat nerde kalduk, cemaatta vardur sesuni çikartmaz bunlara. "Subhanallah" deyüp dürtme, gider kahvede arkasundan atar, nedur ula, din deyup, Allah deyup önüne gelen anamizi, kizimizi belleyecek, sizun de kildiginiz namaz namaz olacak. Ula Sayfa 12
uşagum siz dini ne sanaysiniz, var midir lafumda yanlişluk, karşima geçtuler mi de teşbih tanesi gibi dizilurler, bir Allah'un kulundan ses çikmaz... Ey cemaat, sen ordan fikruni söyleye-ceksun, ben burdan, benum üç lafuma sen de bir konuşuk söyle, bak laf nereye geldi. Ne diyor kahvede bu fotür şapkasına siçtugim, tövbe estagfurullah, mübarek Ramazan ayi, ne diyor bu fotür şapkaliler, hoca laiklige atay, hoca siyaset yapay, yahu cemaat ha bu laf laf midur... Abdest alursin siyaset, namaz kilarsun siyaset, vaaz verur-sin siyaset, ne diysinuz ula, şu meşhur kavat, kaç tane un fabrikasi var, kaç tane tugla fabrikasi var, neydi kavatin adi, onun dedesuni bilirsiniz, kirk yil evin önünden kalkup kahveye, camiye gelemedu, insan yüzüne çikamadi, niye çikamadi, herkes bilur bu kavatin Sakarya Savaşi'ndan korkup kaçtugini, karilar bile konuşmaz, eglenur oninla, ulan dürzi, gel buraya otur karşuma, nedur derdun, bu din İslam dini midur. He İslam dinidir, bu dini şani yüce Rabbim bütün âleme göndermedi mi, he gönderdi, söyle fotür şapkali dürzü, bu âlemde her şey yok midur, he vardir. Be Urusun to-himi, bu dinde de her şey vardur. Aklina ne geliyse var. İlim de var, namaz da var, şeriat da var, aldun mi lafuni, koş yetuştur müftüye, hoca şeriat deyi, üstüne de ekle, hoca şeriat deyi, başka bir şey demiyi, kızdırma beni, otur karşima, usul usul laf dinle. Firindan ekmek alursun, maksat misal olsun, dedun ki firincuya niye bu ekmek pahali, aha sana siyaset, yolda gidiysin, temsul vereyrum, yolda gidiysin dedun ki, yanundaki arkadaşuna ha bu kaldurumlar çamurdan batayi, aha sana siyaset, aha gördün mü siyaseti, bunlara laf anlatamazsin sayun cemaat, sizin anlayacagunuz. Ger-dekde damatla gelün nasildur, temsul vereyruk, damatla gelun gerdekte nasildur, dinle siyaset böyledur, anlaysinuz konişmami, şimdi derler ki adama, ha bu gelin yala-niz mi yatacak, ayip olmay mi terü taze gelune, yoo cemaat yoo yalaniz yatirmazlar geluni, bilurler gelunun halini, gelune Batidan kanunlar geturirler. Maksat misal olsun, şimdi damat bagıriy, "din elden gidiy, din elden gidiy," anlay-siniz, lafi uzatmaya gerek yoktir, müftüye yetuştururlar, temsul olsun, "gelin gidiy, gelin gidiy!" Çek elini burnindan, çek elini, Allah'un evinde ufalamaya utanmay misun, din ha bu elden mi gidiy, ha bu burnina soktugun elden din tabu ki gider, sen dini ne sanay-sin, şaşirtma beni, nerde kalmuştum, geline Batidan fiyakali kanunlar getirdular, ee da-madin kanuni nerde, damat yalaniz başina otirmiş kendi kanununi kaşiyi, diyeceksu-nuz ki, ha bu Müslümanlar niye kirk parçali bohçadur, işte oturmiş her bir Müslüman kanununi kaşiyi, ee ne oliy hoca efendi, ölünin körü daha ne olsin, kaşiya kaşiya yara oliy, irin oliy, biri kalkmiş der ki, gelin kendi gitti, niye ha bu sakalina siçtiklarum, onar dane onar dane alirsa gelin tabi kendi gider, biri der ki, ha bu damat sakali kesecek çaga yakuşturacak, biri der ki, şeyhumuzun elini öpecek, sözünü dinleyecek, baba rizasi alacak, biri der, öbürü der, her kafadan bir ses, ee hoca efendu sen ne dersun? Uşagum damat efendu, birak uyuz uyuz kaşinmayi, ya geluni kaçir, ya da gavurun şu kancugunu silahuni çek adam gibi vur, he he, koşun yetuşturun, koşun yetuşturun müftüye, Ofli Hoca cihad açtı, Ofli Hoca sancagı açti deyin, bari lafun sonini dinle-yun da götürdügünüz laf yükli olsin, ey Müslüman uyan, uyan, bir damat lafudir an-latiy hoca efendu, damat mamad yok, ha bu İstanbul'da onar tane kari alan şeyhler midur damat, böyle damat mi olir, oturmiş particilerle senet sepet imzalay, din kar-daşuna tekfur edeyi... Diyeceksunuz ki gelin halunden memnun mudur, ona da temsulen lafum vardur. Sabahlari bayinun yanundan geçeyrum, gözümi ne kadar kaçirsam, yine de renklu dergilerdeki karilara takiliy, orospilarin hepsi sanki erkek kalmamiş bana bakayi, hepsi güleyi, hepsi işmar ediy sanki... Düşündüm ki cemaat, ha bu karilarun gönlü olsaydı, benim gibi sakali agarmış yaşli Ofli Hoca'ya işmar eder, gülerler mi, vardur onların da bir derdu. Ne yaparsun ki, alt taraftı renklu resum, onlar bana bakayi, ben onlara bakayrim, "orospilar, kaltaklar" deyip bayinin yanindan geçiyrum, tabi bu işin eglencesi. Ula uşagum, iyi dinle lafumi, bir düşün ha bu karilar anasindan orospi dogmadi ya, bunlari orospi yapan birileri vardur herhal. Ha bu üniversitelerde kitap okuya okuya çatliyacaklar, daha bulamadilar mi ha bu kizlari kim yapay? Gülme cemaat gülme, hoca efendi soytarilik yapmayi, memleketin namusi ne hale geldi oni anlatiy. Bugünlük bu kadar, hadi namaza, doldurun şu önleri, ilerleyin, saflari siklaş-tirin, ha bule gel, bak burada iki kişiluk daha yer vardur, çekil ha ule de adamlar geç-sun. Koca camii senun degildur, sahabenin sikişmaktan omizlari çürürdü, yer aç biraz, yer aç.
Sayfa 13
YiÍdizÍarda namaz nasil kiÍinir? .. İyi dinle lafumi, aramızda bazi kenduni akilli sananlar var. Deyi ki bu kendini âlim sanan cahil heruf, hoca efendi, şimdi kuzey kutbunda namazi nasul kilacuk? Hani, orda geceler buranun geceleri gibi degildur, lafun geluşu, farzumuhal, senede olir bir tek yatsi namazi. Namaz kumaya gönli yok, kaçacak deluk arayi. Senede bir tek yat-si namazi benum de işime gelir, herkesun de işine gelur. Ama sayun cemaat, İslam'un işine gelmez. Dedum ki bu akli evvele, hoca efendi fetva verdu, hadi git kuzey kutbuna, olsin, hadi bir vakit kil, kilacaksan. Bir kere yatsi kilacaksun, lakün bir kere de akşam yemegu yiyeceksun, işine gelürse. Bu uşagun namaz kilmaya gönli yoktir, ha bule adamlari karşunuza alup konuşmak hatadir. Kibleyi de kariştiriymiş ha bu uşak. Dedum ki, sen ha bule bizim tarafa, aşa-giya dogru yüzünü dön de kil. Demez mi bana, tamam hoca efendi, yüzümü aşagiya döndüm kildim, peki Ay'da kilarsam nereye dönecum yüzümü. Bak göriy misin akilliyi. Bir vakut namaz kilmamak için, ha bu Trabzon'da karisini, uşagunu, tarlasini bi-rakti kuzey kutbuna kaçay, yine de merami yok, kalkti aya kaçay. Nedur la derdun, kilacagun bir vakut namaz. Şimdi ben ha bu akulluya, pusulayla, taruflerle gitsem, bak uşagum, yolin aya düşerse ha bule namaz kilacasun desem, bilurim akilliyi, bu sefer de diyecek ki, hoca efendi peki, yildizlarda nasil kilunur? Kilmaya niyeti olmayanda laf çok. La kardaşum, haçan kilmayacasun ha bu namazi, hoca efenduyi yildizlara kadar peşunden niye koştiriysin? Bir vakit namaz kilacak, yildizlara kadar kaçay. Ula bir Allah'ın akillisi sen misun? Kizdirma benu, saga sola kaçma uşagum, kaçma, ananin tövbe estagfurullah, ha bu mübarek gün, ananin donina girsen de kilacasun ha bu namazi. Ne kaçaysin. Kilmayacasan kilmayrim de, hoca efendunun agzini şu mübarek gün niye bozaysin. Gülmeyin cemaat, böyle temsuller her gün olayi, güya Müslümanların aklini kariştiracaklar.
Sayfa 14
MaçkayoÍÍari taşii "... Bunların hepsu Urus tohimidir. Maçka'yi bilursunuz, da, küçük Moskova derler oraya. Bana babaluğum anlatmiştur, Maçka'da iki tane Müslüman, helal süt emmiş sülale vardur, bir Hocaoğullari, diğeru Hacioğullari, gerusi hep karuşuktur. Konako-ğullari, Eyüboğullari, hepsi karuşuk. -La konişma ordan, Ofli Hoca'yi vuracak adam daha doğmadi. Ancak cemaat, ancak, şu da var, tabi zamanla kiz alip verme durum-lari olmiştur. Buna laftım yok, buna laftım yok. Ne der babalarumuz, her yerden Urus ecüğuni, böcüğüni toplayip kaçmiştur, lakün Maçka'da bir tohim
Sayfa 15
birakmiştir. Yoksa Ramazan güni çarşinin içinde oruç bozmak ha bu Müslüman topragunda, la uşagum bunlar karuşuktur diyrim sana, bunlar Urus'un tohimi, diyeceksunuz ki, hoca efendu, senun ikinci hanim Maçkali degul midur, yalanim yoktur, he Maçkalidir, lakün, ha bu biyiklari milletun içinde yolayim benum hanumdaki fikih bilgisi müftüde yoktur. Ne diyrim size, benum kildigum namazda bile kusur bulur. Ben ki, kirk yillik ima-mum, benum hanuma namaz begenduremem. Koymam oni camiye. Ha u perdemin arkasindan başini çikartur bakar bana, bir bir toplar, eve gittum mu, sen de imam mi-sun diye başima kakar, ha bule bir kari. Tabi bu işun eglencesu. Maçkali olmayla gavur olmayya. Moskova'ya kurban olsunlar, Urus Urus iken o meydanlar, o sokaklar, haçan Urus'tur, gavurdur onlar, televizyon antenini niçun o tarafa dogri ayarlarsinuz, Urus'a kurban olsunlar, ha u Maçka deresi üç metre yoktir, aha ölüp gidecuk, bir met-relük köprisi yoktur, elin gavurina ne bakaysin, sen kendine bak, İran Şahi para gönderecek de yol yapacuk, olacak iş mi, nedur koca dagu delecuk, niye delecuk, İran'a kamyonlar gidecek, bir menfaatu mi vardur bu işten, yoksa sayun cemaat, taa Afri-ka'yi dolanacak gemuler, onin da işine gelur, işte sayun cemaat, Maçka böyle yerdür, yaz ayi geldi mi Avrupa'nin bütün papazi, çiplak karisi otobüslere dolar gelir, elle¬ runde makinalar Manastira çikar, Urus yerunde durmaz, gencecuk uşaklarin aklini çelmeye ugraşir, İran'daki Şah bile işini gücüni birakmiş bizim Maçka'nin dagini deler, ha bule bir yer, bir şeyler döniy ama hadi hayirlisi. Türküsi bile çikay, bütün Türkiye'ye bizi rezil ediy: "Maçka yollari taşli..." Hükümet adamlari da el çirpip oynay, Maçka yollari taşli. Zay sagurdur bunlar, görmiyler mi taşlari, ziflenip oynaylar. Ne diyrim size, muhacirlikte Urus geldugunde, finduk kabuguni ögüten bir maki-nalari vardu, finduk kabugunu un ediy, sonra ekmek yapup yeduk, gavur olmayla ne oliy, sen ne yapasin, finduk kabuguni sobaya koyip yakaysin, sonra hoca efendu, sonra el çirpip oynaysin, Maçka yollari taşli, Maçka yollari taşli. (Bizimki de zevzeklik cemaat, bazen Ofli da agzuni tutamaz, ne istersun ha bu Maçkalilerden hepsu mert, delikanli memleket uşagudur, hepsü Allah'un temiz gülleridir, Eyüpogullarmda, Konakogullarinda ha bule ters konuşup durduk boş yere ne günahini alurim bilmem, ha bu dilimiz yok mi... kendi dilimden bazen kendüm bile korkayrim...)
Ha bu kutsal topraklar bizimjtdukfuğa
" .. Bir lafum daha vardur ki, müftüye taahhütlü yetuştururler, gazatalara bakaysin, Koca Amerika'mın kafüri otirmiş aglay, bir kiyamet gidiy, ne oliy, ha bu kadar götü-ni yirtacak, dinle ne oliy fikrun aculsün, bu kahirlerden iki kişi İsrail'un ha u taraflarda kaçirilmiş, iki kişi kafurdur bunlar kahır, iki kişi için bütün gazatalar, televizyonlar anlatiy de anlatiy... İki kişinin lafumi olur diyeceksunuz, ben de oni diyrim, iki kişinin laftı mi olir? Peki sorayrim size, geçen yıl hac yolundaki otobüslerde kaç haci ölmüştür, aitmiş haci, her yil böyle. Niye ölüy bu Müslümanlar, otobüslerin havalandirmasi yokmiş. Gazatalarin en dipköşecagızmda yazay, aitmiş kişi ölmüştir. Soraylar Başkana, (Diyanet İşleri Başkanı) "Nedur bu durumlar Başkan?" Başkanun keyftı yeründe, "Bir şans-suzluk!" Ey Başkan, hangüsi şanssuzluk, havalandirma mi, yoksa senun Başkan olman mi, sen ha bu Müslümanlarla başa çikamadin da, hepsuni teker teker haci yapacum diye çöllerde mi bogaysin, bilmiy misin havalandirmali otobüs nasil olir, haşinin üstünde delukler vardur, bir de dügmesi, ha uni da bilmiy misin Başkan, o otobüsleri kim kiralay, parasini kim veriy, nedur derdun başkan, açukla bu işun ayrinti-sini, işun gücün yok, milletun kafasuna kilçik sokarsin, denuze girilirse oruç bozilir mi, yok bozilmaz mi, Müslümanlarun bütün dertleruni çözdün de bu işin şimdi deniz tarafi mi kaldi, la uşagum ne orici, ne bozilmasi, millet denuze girmeden otobüslerde çöllerde bogiliy, ha bu lafa cevabun nedir Başkan, millet burada boguliy, karada, ha bu başkanlugu bilmiysen, bilmiyrim de, bir bilen çikar herhal... Ey cemaat, hac yolinda ölen bu Müslümanlarun sahipleri yok midir, çoluklari, ço-cuklari, kadunlari bir şey demez mi? Sayfa 16
Demezler cemaat, niye demezler, dinle, birincusi, ne de olsa hac yolinda ölmüştir, yari yariya şehutluk mertebesudur, haşa kim bir şey diyebilir Allah'un hikmetine... İkincisi de dogrisidir, çünkü benum fikrumdur, haca giden Müslüman hali vakti yerunde adamdur, ee ne diysin hoca, yani hacının vardur mali mülkü, çocuklar bekler ki haci babamiz Allah'a selamet olsa da malin üstüne otursak. Nasil beklerler hem de, tavuk kümesinin kapusunda bekleyen çakal gibi beklerler. Diyeceksunuz ki, ee Ofli Hoca, eskiden otobüs de yokti, yokti ama Müslümanlar devenin havalandirma diye bir durumi da yokti, doldurursun kümes gibi adamları otobüse, asarsun bayraklaru, korna çala çala gidersün, nereye, hava gidersün, bu iş beni sarmay uşaklar, deveylen de bir daha koca çölleri gözim kesmiy ama, otobüslen hiç kesmiy... Hoca efendi bir kere haca gitmiş, Allah'un emrunu yerune geturmuştur. Lakün ikin-cusu dünya üstüme gelse gitmem, tövbe, gitmem, hoca efendi bütün rezullugu ha bu gözlerle görmüştür, ne diyrim size Müslümanlar, büyük abdestun gelur gidecek yer yok, ha bu kutsal topraklar bizim findukluga benzemez, nereye yapacuk ula, bir cevap ver, ey cemaat nereye yapacuk. Getürdüler bir tencere, şaşirdim kaldim. Ha bu tencereye mi dedum, yol yok ha bu tencereye. Rezulluk ki ne rezulluk, düşündüm ki ey Ofli! Senun adun biraz da delu hoca olur, tencere tencere ne yapalum, sulari kutulara koydun götürdin, helayi da sirtinda getüremezsün ya, ne yapalum, çare yok, peku uşa-gum muhtar efendunun üç dönümlük camiş gibi karisi, o da mı ha bu tencereye, ne re-zullukler ne rezullukler, oturduk tencereye olduk haci... La kardaşum ne hacisi, bizim ki kepazelük, söyle bana cemaat, senun de aklun vardur...
Söyle bana cemaat senun de aklun vardur Ey cemaat, ha bu mübarek akşam hüngür hüngür aglayun, yüregunde mercumek kadar merhamet varsa, otur da haline agla. Pastaci Osman'i tanursiniz, çocuk yuvasinin sokagunda her gün yetum uşaklarun agzi sulaniy, camlara bakay, şimdi ha bu Derecuklu Osman, üçü bitirdi, dördüncü kez haca gidiyi, aliyi kurbanlik ko-yuni, kafasini kesip birakiy Arafat'ta, bu kadar dünyanin hacisi da onin gibi birakiy orda. Kim aliy bu koyunlari, sorayrim kim aliy, biz bakurini bulamayruk, onlar gümüşi begenmiy, altından uçaklar yaptiriy, ha u Araplar aliyi, kimin parasini, bizim Derecuklu Pastaci Osman'in parasini, Osman ha bu paralari anasinin karnindan getifmedu ya, Osman nerden aliy haca gidecek ha bu parayi, hoca efendunin işi gücü yok da, size film mi seyrettiriy, sonuni söylemiyrim, aha dükkâni ordadir, gidin sorin... Kimden aliy, ök-siz uşaklardan aliy, aliy de ne oliy, ölünin körü oliy, yuvadan uşaklar kopa kopa geliy, haci baba haci baba, ee ne oliy, aç ha u mübarek avucuni uşaklar öpsünler... Söyle bana cemaat senun de aklin vardur, hacılık bu mudur, hadi ben deluyum, siz akillisini söyleyun, ha bu işin akilli tarafi var midur, siz de haklusunuz, bir taraftan bir taraf mutlak deludur. Ha bu hoca efendu açuk saçuk sohbetler yapay diye deludur dersunuz, sizun işiniz maşallah çok gizlidur, kimse görmiy, Allah görmiy saniysiniz, ben ne gördiysem oni anlatiyrim uşagum, benum öte tarafa, mahşer gününe pek lafum kalmamiştir, lakün bana öyle geliy ki, kurban oldugum şani yüce Allah'um sizin ifadenizi ala ala bitiremeyecek. •k -k -k
Bazan da diyrim ki kendi kendime, hoca efendi, Ey Ofli! Ha bu laflari dişini siksan etmesen, kimseyle kötülük olmasa ne olur? Ne olacak ula uşagum, zay Sirat köprüsünden geçerken beni sirtinda mi taşiyacaksun, uşagum ögretmediler mi din, kitap, mahşer günü, ne anne evladi, ne evlad anneyi taniyacak, anasini tanıyamayan adam beni mi tanıyacak. Ben Allah'tan korkarum uşagum, oraya vardugumuzda herkes ken-dune, herkes yedugunun içtugunun, yaptugunun hesabunu verecek. Aha Ofli Ho-ca'nuzun zayufluktan yanaklari birbirine girmiş, yedugumuz varsa ortadadir, iyi dinle, üç Sayfa 17
metre kefen çok bile bana, siz düşünün, dört metreden pantol yetiştiremezsu-nuz, leşunuzu sarmaya otuz metre kefen az kalur. Gene sinirlendum. Ne diyler arkamdan, hoca efendunun malimizda, mülkümüzde gözü vardur, ula uşagum, ha bu sakalimla Arakli minibüslerinde simsarlık yapsam geçiminim, sana memleketin yarisini verduk gene doymaysin, bir akşam olsa da desen ki, hoca efendi buyur evimize şeref ver, bir yemegimizi ye... Ha bu kadar küfürden sonra hoca efendi bu rezul adamlarım evine gider, yemeklerini yer mi? Gider cemaat, gider, şaşırma... Niçun gider diyecesun? Nasil yiyler merak ediyrim. Ha bu gözler toprak olmadan dünya göziyle bir görsin. Ha bu kadar mali, mülki, akşam olinca nasil yiyler, hoca efendu daha yedi yaşinda uşaktir, Kazim Karabekur Paşa'nin elini öpmiştir, niye öpmüştir, hoca efendunun ba-basi Allahuekber Dagı'nda şehit olmiştir, nerden geldi ha bu konişikler dilime, sirasi miydi, zay aglatacasunuz hoca efenduyu, hadi kalkun, bu kadar konuşuk yeter, saflari siklaştirin, dişarda kalanlar var, yanliş duymadim, ezan okindi mi? - Okunmadi hoca efendi!
Orman mühendisliği Hüseyin'in oglunu tanursunuz. Karısına diymiş, bir iş için Gürcüstan'a gidiy-rim. Her hafta alurmuş arkadaşunu gidermiş Tiflis'e. Karısı demiş; ki, o iş ne iştir, seninle gelip Tiflis'e görecegim. Sonunda almış kariyi götürmüş Tiflis'e. Oturmuşlar bir otelde. Tam o sıra gelmiş arkadaşı da otele. Yanındaki karı, onun karısı mı bilmiy, sanay ki, o kari bir Nataşadır. Demiş ki, arkadaşına, ula, ha bu kadar yolu kari için geliysin, ha bu mi senin ...kecegin kari. Başka kari bulamadun da ha bu suratsız çirkini mi buldun. Yüz tane ... olsa, bu karıya sürtmem demiş... Ha bule rezulluk mu olur, rezulluk ki, ne rezulluk... k
k
k
Sayun cemaat, kadunlar lezuz yaratuklardır, kadunlarla konuşurken, kadunlarun gözlerine galun galun (kalın-kalın) bakmayun. Olaki içinizde gençler olur, kadunlarla konuşurken telaş etmeyin. Nedur efendum, onlar da bir mahluktur. Kadunlarunuz size havlu uzattugu zaman, ayi gibi almayun. Havlunun ucundan kibarlukla çekun. Eger kadun havluyu birakmazsa, o işe ben karışmam. Bildiginizi ya-pun... - Hocam, kibar olacaksunuz diysin da, bu nasul olacak... Ofli hoca: Valla uşaklar, laf lafi açıp gidiysiniz, birden dalıp giriysiniz... •k k k
Sayun cemaat, eyi dinliyün laflarumi. Ha bule öne dogri yaklaşun. Kulaklarinizi iyi acun... - Hocam, öyle güzel konuşuysin ki, laflari, Tirabzonsiporlu Hami gibi çakaysun... Ofli hoca: Ben laflari Tirabzonsiporli Hami gibi çakayrum ama, laflar da sizin götünüzden geri döniy... k
k
k
- Hocam, benim gizim kazanmuştur Orman mühendisligini... Orman mühendisliginin dinimizde yeri var midur? Ofli hoca: Valla, mühendisligine karuşmam, lakün, ormanda ne bok yer bilemem. k
k
k
- Hocam, apartumanun dinimizde yeri var midir? Ofli hoca: Sobalı mi soraysun, kaloriferli mi soraysun... - Asansörlü sorayrum hocam... Ofli hoca: Anladum senun derdunu. Ben de bir defasunda asansörde bir kadımla halvet kaldım (yalnız kaldım). Ha bule dogru dogru konuşuyrum, ola ki yanluş anlar-sunuz. Şerefsuzum arkami döndüm. Yalanuz, arkami dönünce de aynadan da gördüm oni. Ha bule aynadan usulca baktum ona. Dedim ki kendime. Ofli, kapat gözlerini girme günaha. Kurban oldugum Allah, seni mükafatlandırır. Öbür tarafta da bir kadunla ha bule göge dogri çikarsun... Sayfa 18
Yetmiş bin huriyejtazarfık yapay Bu Müslümanlarun işine benim aklim yetişmiy... Daha sübyan uşaklara yaz ayi geldi mi bizim Sari Müezzin ders verur. Cemaata da haber salaruk uşaklari gönderin Allah'un kitabini ögrensunler. "... Uslu durun kadunlar, sira size de gelecek, konudan konuya atlayrum, size de atlayacagum... " Bir gün erken vakit camiye geldim, bizim Sari uşaklari başina toplamiş anlatiy: Böyle günah yaparsanuz yetmiş bin sene yanacaksunuz, böyle sevap yaparsanuz yetmiş bin huri gelecekmiş, bilmem kaç yüz tane Tugba Agaci, bunlari teker teker saya-yi. Dayanamadim, yeter kardaşum dedim, yetmiş bin huriyi hamsi gibi kasaya dizsen üç kamyon almaz, uşagım birazcuk dikkatli ol, ha bu uşaklara Müslümanluk mu ög-retecesun, yoksa amcan Topal Haydar gibi toptanci tüccar mi yapacasun, nedur yetmiş binden aşagi düşmeysin, kurban oldugum Allah işin gücüni birakti da sana yetmiş bin kişilik huriler ordusu mi hazirlay, bir tane topal kariyla ha bu hayati nasil ya-şadun ula, insanda birazcuk kanaat olacak, kanaat etmesini bilmeyen ha bule sayula-ri kariştirir. Ne zaman gelsem ha bu camiye şadirvanin yanunda güya abdest alayi, oturmiş, gelenle geçenle konişiy, ayak parmacuklarini ovalay, ula uşagum, halilarin üstü tozdan yosun tutmuş, bir kere de eline süpürge al, şu Allah'ın evini bir temizle, gel birlikte yapalum, yok, üsteluk utanmaz, bir huri neyine yetmez senin, yetmiş bin huriyle içten içe pazarluk yapay, karşidan gören de der ki ne mülayim adam, bu ne demektir, ula insan dua ederken der ki, cennetin bir köşesinde bir hasurcugun bir kenarunda şöyle çömelecek kadar bir yer bana yeter, demiyor da, yetmiş bin huri, bilmem kaç bin gilmanin peşinde bizim sari, ula sari, ezana bütün camilerden sonra başlarsin, bütün camilerden önce bitirirsin, ama şadirvanin önünde ayaklarini kaşimaya başladin mi koniş da koniş, demek yetmiş bin huri, kurban oldugum Allah işini bilir, sana orada yetmiş bini de topal hurileri verecek ki, benim de yüregim serinlesin. Ey Müslüman! Laftımi iyi dinle, sakın ola ki bizim sari Müezzin gibi, Allah'un ki-tabuni toplamayla çikarmayla uşagunuza ögretmeyin, deyün ki uşaklariniza, top isteyene top verecek, araba isteyene araba, genişine karişmayun, daha yaşi ermemiş uşa-cuklarin aklina da sakin ola ki hurileri sokmayın, çocuk aklidir döner der ki, bubacugum huri dedugun nedur, kime benzer, o zaman ne cevap verir, ne bok yersün? Bu hatalari biz de yaptuk gençlugumuzda, aklima geldukçe gülerim, namazi bile fesata sokmuşumdur bizim hanumun ha bu lafuna. Benüm kiz çocugum daha beş yaşinda-dur, kucaguma almiş seviyrim oni, ha bu bizim Sari müezzin gibi cahil zamanlarumu-zun cahul laflarini ediyrim, bizim hanum sinirli sinirli uşagu kucagumdan aidi, "dinleme babani kizim, orasi bizim cennetumuz deguldur, orasi babanin cennetidir, birak ta kendi kendine eglensün..." gene de gülerim bu lafa, şimdi sana sorayrim Sari, semin niyetini anladuk, yetmiş binden aşagu düşmeyeceksün, bir de hanumuna soralim, onin gönlünde acaba kaç yüz bin var?
urus kapiÍari açmupur, Íakün dinimizin kapiÍari kapaÍidir Rezullugun bini bir para... Ha u şoför Sedat'ı tanursunuz. Her akşam kafayi çeker. Arabaya her gün çeşut çeşut sari garilari atar. Geçen akşam gene gavga çi-kardi. Gecenun vakti. Adamakilli dayak yiy. Baguriy, yalvariy... "Kurtaracak bir müslüman yok midir!" Dayanamadim açtum pencereyi
Sayfa 19
"Garilari arabaya atarken bir müslüman var mıdur sordugun yoktur. Dayagı yiyince müslümani ararsun!" Ben ha bule diyrim ama cemaat, yina da siz, bir müslüman var midur deduklerun-de ayaga kalkun. Heman ayaklanma uşagum, burda kalmayacaksun, burda dinleye-ceksun, secde edecesun. Biri imdat dedugunda yetişecesun. Ama ben gena da malimi bilirum, imdat denuldugunda sirtinizi dönersiniz. Soran olursa bahanenuz hazurdur. "Namaz vakti kaçaydi hocam!" İyi de uşagum, bu arada müslümanlukta kaçay... Ey cemaat! Kulak verin sesime! Müslümanun bir kişilik ahlagu yoktur. Demem o ki, müslümanun ahlagu bir kişilik deguldur. Sizin anlayacagunuz bir başunuza ahla-gunuz olmaz. Anladuk, hepunuz namazinizi kilarsunuz, zekatunuzu verursunuz, haccunuza gidersunuz... Bunlar her müslümanun borcudur... Gelelum, televizyonla-ri seyrediysiniz, Bosna'da, Nahçivan'da, gardaşlarumuz zor durumdadur... Savaşa gidonunuz gitsun, gidemiyenunuz malindan, parasundan versun... Ne savaşa gidersunuz, ne da yardum edersunuz... O zaman müslümanluk da yoktur... Gidun ha u bir başunuza müslümanlugu... La goniştirma beni. Erzincan'da deprem olur yardum et-mezsun, savaş çikar yardum etmezsun, gardaşlarun ölür kulaklarini kapatursun... Nah sana müslümanluk!. k
k
k
Geçanlarda otobüse bindim. Gardaşum her taraftım adam doli, gari doli, gimildiya-mayrim, gazuk gibi galdum... İçumdan dedum ki, ula gardaşum, ha bu otobüs bileme-dun Meydan'a, bilemedun Çömlekçi'ye götürür, alt tarafı on kilometre götürür, bakay-rim üç adumluk yol içün birbirinizi yiyecesunuz, ne gadun belli, ne çocuk bellu, ne adam belli... Ne demeye geliyrim, bizim da bir otobüsümüz vardur, öteye, Allah'un evine gider, uçagım gidemaz, pilotun gidemez, uydun gidemaz... Ama sirasi gelur bir şükürle gidersun... Ne yaparsun ki bizim otobüsün seferleri sabah, akşam, ikindi, bomboştur... Bir ben şoför, bir de bizum sari müezzin muavin bekle ki müşteri gelsun... Gel-maya gelur, o da, otobüs gaza yapup birini ezdugu zaman... Bakayrum dolay cenaze na-mazi... Eee gardaşum ezulmeden gelun da... Gurbaniniz olurum, şimdi sen ha bule te-neşurde ne can var ne ses var, nasul gidecesun o kadar yoli?... Sorayrim size cemaat, nasul gidecek ha bu yolci... Söyleyin bana, dili olsa da birkaç konuşuk daha etsem ona... Desem ki, gurban oldugum, kalk ayaga, galk, bir daha ezulmeden önce gel... Nerda galmuştum... Otobüste... Baktum ortaluk sikişuk... Bagurdum. "Ey ümmeti Muhammed ilerleyun!". Ordan bir uşacuk laf atti baga. Hocam, sikişuklugu bahane edip İslamun propagandasini yapma... Bir gizdum, bir sinirlendum, ama çaktirmay-rum. Uşacuga döndüm. "Söyle bakayum ümmeti Muhammed demeyecegum da ne di-yecegum uşagum!". Uşacuk bir celallendi, bütün otobüsü ayaga galduracak. "Ümmeti Muhammed dema da ne dersen de!"... Gördünüz mi terbiyesuz adami. Ettugu lafi. Bir deli o mi dur, döndüm şoföre bagurdum... Ey şoför, durdur arabayi... Otobüste ümmeti Muhammedden bir kişi galmuştur, o da inmek istiy!" Gülme uşagum gülme, lafi yanluş ettum, tamam, sen benum nasul darlandugumu bilir misün, bilmezsun... Otur aşagu, kes sesuni... Cemaatin önünde terbuyesuzluk istemem. Ne diysin sen bakayum... Burda, Allah'un evinde sesun hocaya yetiy! Git bin otobüse bakayum, şoför duyay mi seni... Ne günlere galduk, bir şoföre sesumuzi ye-tiştiremeyruk, gelmişuk Allah'un huzuruna, gurban oldugum Allah'a duyuracagiz sesumuzi... Olacak iş mi cemaat... Mantik var midur bunda?..
Sayfa 20
Sizi nasul severum bilirsiniz cemaat. Eyi adam, milletini, ümmetini seven adam-dur. Ne diydim. Mahalleden. Tanursunuz. Goluna yilan dövmesi yapturan ha u maskara uşak. Yanıma yanaştu. Hocam dedi. (ismi galsun, cemaate ayup olur.) Ha u sizin adami, Urus pazurunda Urus garisiyla pazarluk yaparken gördüm." Sinirim tepeme çikti. Bakarsunuz iftiradur, bakarsun dogridir... Laf bu degil müslüman, burasi başka bir koni" ula uşacuk, dedum, yüz senedur müslüman gardaşlarun ha u Urus kafirinin kölesi oldi, bir kerecuk başuni galdurup sesuni çikartmadun. Bakayrum, Urusun garisi pazara düşünce namusina el koymak sana düştü... " Diyacasiniz ki, ha bu iyi bir durum midur? Ey sayun cemaat! Bu işin iyisi kötüsü galmamiştir. Durum kontrolden çikmuştur. Benda pazarda garilari görüyrim, aklim şaşay, fikrim garişiy... Ama ben gurban oldugum Allah'a güveniyrim... Herhalde, gurban oldugum güzel Allah'um Urus orospisinin on dakikasuna bizim altmuş yillik ah-lagumuzu bozdirmaz... İnşallah... Bakayrum, ha bu inşallah'u tek başuma, yalanuz diyrim, sesunuz çikmay... Siz da inşallah diyin... Diyin, diyin, duymayrim...
Sayfa 21
Ey cemaat! Lafi Urusun garisindan açtuk. Sizin da hoşunuza gider. Ha u Urus ga-risi niçun bembeyazdur, niçun kavak gibi uzundur, niçun bir bakaysun bir daha bakayum dersun, niçun, çaluştur kafayi. Gürci garilarini da görüysiniz, bir boka benze-miyler! Niçün? Çünki, yüz sene bizim gardaşlarumuz çaluşmuş, pamuguni, altunini, petrolini bu gavurun garilarina yedurmuştur... Paralari, meyveleri, kim gazanmiş, kim ezulmuş, kim yemuş, güzelluklerundan ortaya çikay! Diyacagum ha bu güzellugun altunda, bizim gardaşlarumuzun yüz yillik köleligi yatay! Diyacaniz ki, kafirin güzeli olur mi? Domuzun gizlarunda şeytanun güzellligi vardur. Şeytan dedugun senden benden akillidir. O güzelligu bizim gariya verurmi, vermez, kime verur, Urusun gizi-na verur, niçün, müslümani baştan çikartmak için. Niçün, çoluguni çocuguni unutsun, yuvasini dagutsun diye... Bir da duyayrim uşaklardan, çok yakuşuksuz laflar ge-liy gulaguma, "yüz yilluk hesabi aluyruk!" diyler. Garilardan hesabi ben da alurum, birakun bu hesabu gurban oldugum Allah alsun. İçünizde hesap almaya merakli varsa, aha, Ermeniler saldiriy, oraya koşsun... Bir yakuşuksuz laf daha duyayrim, cariye-dur diyenlerunuz vardur. Sabah akşam kitaplari döndürüp döndürüp bir daha okuy-rim, kitabun bir yerunde bir açık bulsam, Sarp hudut kapusuna hepunuzden önce ben varacagum. Ama yok gardaşum. Goca Rusya kapulari, garilari açti ama, dinimizin kapulari kapalidir... İşinize gelurse.
Bir deli bozacaksa bu ahlaku
Geçenlerde eşraftan Cemal efendi beni ziyaret etti. Hoca efendi dedi, bizim Deli Asiye'yi tanirsin, bu kızcagız köyün orta yerinde götü başı açık gezer, günün hangi vakti finduklukdadir bilenimiz yoktur, kahvenin önünden geçti mi bütün bıyıgı terlememiş gençler iç geçirip Deli Asiye'nin peşinden bakar. Ee Cemal efendi, sonra, sonrasi hoca efendi bakarsın gençlerden biriyle başimiza bir iş geçer, testi kırılmadan bu işin hal çaresine baksak... Eee Cemal efendi nedir bunun çaresi, çaresi hoca efendi, jandarma bunları toplayip Bakırköy'e yolluyormuş, şu bizim köyden gitsin de başimizi belaya sokmadan hayirlisiyla, nereye giderse gitsin. Cemal efendinin derdi bu. Allah'un bir hikmetdir diye yolladigi zavallicik deliyi köyden atacak. Niye Cemal efendi, Deli Asiye'nin götü başi açikmış, gençlerin niyetini bozaymiş... E ne yapacuk, deliyi kovacuk, deliyi kovacuk... Çözüm bu. Ey müminler, lafumu iyi dinleyin, bu niyet nasil niyettir ki, bir Deli Asiye kahvenin önünden geçmeyle bu niyet bozulur. Ha bu Deli Asiye'yi evimize alsak, üstünü başuni giydirsek demiy de, deliyi köyden kovalum. Bu deliyi köyden kovmasina kovariz, ama Allah'ın işi belli olur mu, yollar başka deliler. Ha bu memlekette deli mi araysin. Sayun cemaat aklunuzu başunuza alun, Allah'un mazlum, garip delilerini köyden, şehirden kovarak bu iş düzelmez. Bir deli senin ahlakunu namusuni bozacaksa senin ahlakunun içine muhtarın köpegi siçsun. Ey Cemal efendi, gör namusumuz, ahlagu-muz ne hale geldi, götü başu açuk bir deli bozayi oni. Millet işini gücünü bırakmış, kovmanin fetvasini gelmiş Ofli Hoca'dan alacaklar, olacak iş mi cemaat, bana sorarsan, ben bu köyden Cemal efendiyi kovarim, derum ki, çek git ula, ne zaman ha bu niyetini temizlersen o zaman gelürsin.
Cani misir istiy Sayun cemaat, bu günkü vaazum yilbaşi üzerinedur... Ha bule önüme geçun, he-punuzi göreyim. (Hocanın kulagına cemaatten biri soru sorar) Sayfa 22
- Hocam, yilbaşi konisina gelmadan bir çikmazum vardur? Ofli hoca - Çabucak söyle... - Hocam, ikindiyi kilaydum, son rekatta yellendim... Selam verip dogruldum, ab-destumu tazeleyecegim. Tam o sıra, okundu akşam namazi... Şimdi benim ikindi na-mazi kaçti mi? Ofli Hoca - Git başumdan uşagum. Tam da kafami karuşturacak bir zamanda yelle-nursun... Sayun cemaat, biz lafa dönelim, gena yilbaşi geldi, gena millet zikkımlandi... (Hocanın kulagına bir başkası soru sorar) - Hocam televizyonda vardur hayirli programlar. Çünkü Allah'a şükür vardur müs-lüman kanallar. Yalanuz hocam, bizim uşaklar ister şifreli ha u zıkkımdan... Yanluş anlamayasun hocam, Tirabizonsporun maçlarini merak ediyler... Ofli hoca: Git uşaklara sor bakayum, maç bitince o şifreyu ne yapacaklar? - Valla hocam olmuşlardır eşşek kadar uşak, her birinin fikri ayrudur? Ofli hoca: Dogru dersun uşagum, dinimiz olmuştur artuk serbest ticaret dini... Ula uşagum gizdirma benu... Sen beni ne sanaysin... Benim vardur gözlerimde bir bakiş... Bu bakişla ha u şifre gibi herkesun niyetini çözeyrim... Senun ha u garanluk beynun-dakileri birer birer göreyrim... Kesma lafimi otur aşagu... Sayun cemaat, nerde galmuştuk. Aha yedunuz içtunuz, bir sene daha geçti... Biz yiy-ruk seneler geçiy, biz zikkumlanuyruk yillar geçiy! Soray misiniz, ha bu seneler aç gezenlerin halini? (Hocanın kulagına bir başkası daha sora sorar) - Hocam, lafuni kestum. Ayuptur söylemesi bir hayırda bulunacagım. Bu hayiri pe-şun mi vereyum, yoksa çek mi yazayim... Dinimizde çek var midir? Ofli hoca: Uşagum, ha bule cemaatin içinde herkese yayin yaptıktan sonra, bu hay-rin ne kiymeti galur... Sayun cemaat müsaade edin de vaaazumu vereyim... Yoksa ko-nuşuklarim işinize gelmiy mi? - (Bir başkası) Sayun hocam, benim uşak Marmaris'ta, pilajlarin ha urda haşlanmiş misir satay. Yazin gittum, gördüm. Herkes anadan üryan. Acaba bir günaha girey mi? Sana kurban olurum hocam, sen, de ki günahtur, atlayup giderum yanuna, tutar go-lindan getururum uşagumu buraya... Ofli hoca: Ula uşagum gizdirma beni. Ha bu karda kişta hangi pilajdadur bu uşak. Bu karin kişin içinde bu pilajlar nerden gelir aklina... Otur oturdugun yerde, senin ak-lun uşakta degil, pilajdadur... Canin misir istiysa, ben sana tuzlar verurum... Sayun cemaat demek ki benum gonuşukularim çok hoşunuza gider, aklunuz taa Ti-rabzon'dan Marmaris'teki pilajlara gider... Yalanim yoktir, dogriya dogri... Ben de geçtum pilajun yanindan. Lakün ben, cüb-bemi Allah'a şükür sirtimdan çıkartmadum. Bütün garilar döndü bakti bana... Kimdur ha bu garalar giymiş adam dediler. Onlarun da niyetini çözdüm. Zay gözleriyle soydular beni. Valla cemaat, günah onlarundur; ben garuşmam... Uşaklar size bir şey söyleyeyim, içimden geldi. Bu garilarun hepsu giymekken çe-şut çeşit oliy da, gaybanalar soyununca herbiri birbirine benzeyi... Ha bule durup sorayrim, hani nerde sizin kişiligunuz? Diyeceksunuz ki-sayun cemaat, kişilik elbiseyle mi olur? Ben de diyrum ki, gaybanalar giyinikken, hepsini ta-niysin... Biri bilmem kimin garisi, biri bilmem kimin komşisi. Lakün soyununca, olurlar hepsi gari... Gari dedugun nedur? (Cemaattan biri bagırır) - Sözüne güvenilmez, şahitligi olmaz, her biri bir şeytan? Ofli hoca: Ula uşak bagırma, haçan şeytandur niçin evlenursun? - Hocam, benim garinin erkek gardaşları erkek heriftur, namuslu, şereflu herifler-dur... Ofli hoca: Ula sen ibne musun, erkek gardaşlarini mi aldun, garuyu mi aldun? Sayun cemaat, gene bozdiniz agzumi... Yilbaşinden gonişiyduk, laf buraya nasil geldi? (Perdeyle ayrılmış kadınlar kısmından gürültüler yükselir) Ofli hoca: Uslu durun kadınlar, sıra size de gelecek, konudan konuya atlayrim, size de atlayacagım... (Perde arkasındaki kadınlar kısmından Ofli Hoca'ya kagıda yazılmış bir soru gönderilir, hoca okur) Ofli hoca: Dinleyin sayun cemaat, kadmlarun da vardur bir derdi, diyler ki, televizyoncular gidip gelip soraylar, bu adamlar alacaklarmiş dört tane gari... Sayun cemaat, dört gariyi ne yapacaksiniz? Bir tane gari alin, yalanuz, bir tane olsun, süper olsun...
Sayfa 23
Gavurdan korkan Müslümanlık da ha bu memlekette yüz senedir icadoldu Sayun cemaat, gazatalara bakaysin, kitaplari okuysin, âlim dedügümüz adamlar bile, hep bir aguz olmuş diyler ki, Batililaşursak ahlagumuz bozulur. Aman Ba-tululaşmayalum. Aman dikkatli olun. Çolugunuzu, çocugunuzu ha bu batiliden koriyin. Nedur derdunuz ula, atamiz, dedemiz ha bu Batiden korkmamiş, siz niye korkarsunuz bu kadar? Sayun cemaat, bu nasul ahlaktur, önüne gelen bozar bu ahlagu. Mümin kardeşlerum, bu önüne gelenun bozdugu ahlak bizim ahlagumuz degildür, haşa, bu ahlak, gazatalarda, kitaplarda ha u korkanlarun ahlagudur. Onlar bu ahlagu zaten bozduracak da, Batililaşmayla kendulerine yol araylar. İyi dinle lafumi Müslüman, bunların ahlagu başkadur. Ondan bundan, sagdan soldan korkmayacasun, koltugunun altuna Kur'ân'ı aidin mi, nereye istersen gidebülür-sün, batiya mi, kuzeye mi, sana kalmiş. Bir de ne der ha bu korkak herufler. Avrupa'mın pazaruna girersek hepten ne din kalur ne namus. Sayun cemaat, iki yüz yildir biz daha ha bu Avrupa'nun pazaruna gi-remeduk ta bir imza atulunca mi gireceguz. Bu Avrupa'nun gavuri iki yüz yildir ha bu bizim memlekete her birşeyiyle elini kolini sallayarak gelmiy mi... Turisti gelir, oteli gelir, televizyonu gelir, makinasi gelir. Gelur de daha neyi gelecek? Onlarin bizim memlekete girip çıkarkan bir dertleri yoktur sayun cemaat, biz gidemiyruk cemaat, biz gidemuyruk, laftın burasu önemlidir, onlar geliy, biz gidemuyruk. Soraniniz var mi niye gidemiyruk. Ee cemaat çaluştur kafayi, nerden korkaysin, niye korkaysin, ha bu Allah'un kitabunu bunca zaman kimse deguşturememuş de, şimdi onlar mi deguşturecek, sen otur işine bak, gavur nasil çalişiy oni ögren, yok efendum, batidan geliymişler, ahlagumuz boziliymiş, birak kendine bahane arama, ne Batisi uşa-gum, nerden gelürse gelsün, ha bu kitabi kimse degişturemez, bu ahlagu kimse bozamaz. Lakün cemaat, senun ha bu gün ailenle, cemaatinle yaşadugun ahlak ahlak degul-dur o başka. Sen kendu ahlâguna bak, ne zaman kendu ahlagun ahlak olur onu kimse bozamaz. Ha bule Allah'un gavurundan korkan Müslümanluk da bu memlekette yüz senedur icad oldu, herkes korkay, niye korkaysiniz uşagum? Allah'tan büyük ne var-dur, niye korkaysiniz, yoksa sizin derdunuz başkadur da Ofli Hoca anlamay mi sanay-siniz derdunuzu... Siz onlar gibi ananizi babanizi tez elden huzur evlerine göndermek istiysiniz, her Allah'un günü boyali sari karilarla oynaşmak istiysiniz, lafin kisasi cemaat, her boku her naneyi yiyeceksunuz da, Batililaşmayi fırsat biliysiniz... Bana sorarsaniz cemaat, bizim milletimiz çoktan Batililaşti, her bir rezüllük var, daha ne kadar Batililaşacaguz oni merak ediyrim...
Dik kafa Uzun yola çikayrim. Oturdum şoförün yanina. Şoförün arkasında bir güzel ka-dun. Balın kaymaği. Şoför de aynadan bakay. Yola çiktuk, başladuk şoförle dertleşmeye. Ne iş yaparsun dedi. Hocayım
Sayfa 24
dedim. Nasıl hoca? Camii hocasi mi okul hocasi mi? Nasul olsun dedim, sabah akşam cemaatla yatup kalkayrum. Bizim iş de farklı degildir, biz de sabah akşam ha bu otobüsle gidip gelüyrük, dedi. Gözü de arada gariya dalay. Eyi de dedum, senin aynan vardur, sen arkaya da ba-karsun. Arkada vardır balın kaymagı. Kulagıma egildi. Hocam, dedi. Bu kadar yol ya-lanuz çekilmez. Eglencelik işte. Biletçi arkadaşlar güzel kadun gördü mü, arkamizda-ki koltuktan yer verir ki, canumuz sikmasun. Sayın cemaat kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. Ne şeytanluk? İyi de dedim, bize gi-yak çeken yoktur. Hocam, dedi, sen de kelebek aynası takdn. Eyi de gardaşum, benim arkamda vardır kirk tane moruk. Dogru dersun, hocam dedi, senin önün mermer duvar. Sayın cemaat, göriy misiniz cahili. Ey sayın cemaat, şoförün vardır iki tane farı, ay-dınlatur yollari, kendini sanir bir bok. Lakün yine de göremez yollari. Ama kurban oldugum Allah, o taş mermerden açar bir kapi. Hangi kapiyi, gönlümüzün kapisini... Şoför bekler ki arka koltukta balın kaymagi açsun bacaklarini... Açmaz kapuyi ka dun. Yalandur, cahilluktur, aklunin kapusuni açmayana, Allah da kapusuni açmaz. Bir aşka geldim, kendimden geçtim, başladum şoföre vaaz vermeye. Sinirlendi şoför efendi. Balın kaymagi, tuzli olmaya başladı, ne söylesem dikine gider... Arada da gariya bakar. Eliyle terbüyesiz terbüyesiz bir yerleriyle oynar, anlaysiniz cemaat kaşiniy... Döndüm şoföre, ula gardaşum, niye bana dikleniysin... Sen ha bu dik kafayla ha bu kadar egri bugru yollari nasul becerir de gidersun... k
k
k
Hayatı fahişelikle geçmiş bir kadının cenazesini cemaat kılmak istemez. Ofli hoca: Niçün kılmazsunuz? Cemaat: Kötü kadundur hocam. Ofli hoca: Ha bu kadunla beraber olanlar öldü, hepsinin namazini kildiniz mi? Cemaat: Kildik hocam. Ofli hoca: Peki bu kadının günahı altta kalmak midur? k
k
k
Alman bir kadınla evlenmiş bir gurbetçi, Ofli Hoca'nın sohbetine dayanamaz, şakayla araya girer: - Hocam, duydum ki karınız sizi dövermiş? Ofli: Beni dövüyorsa, aslan gibi Türk karisi dövüyor...
iki keÍimeyÍe kandiramazsin oni Ey cemaat! Çarşıda, pazarda geziyrim, eşi dostu ziyaret ediyrim. Her kimle üç kelime konuşugum olsa, herkesin agzindan tekbir düşmez, salavat düşmez. Bundan daha güzel ne olur diyaceksiniz. Dogrudur, Müslümanun agzundan, kalbinden her işin başi bismillah düşmeyecek. Kafami kurcalayan bu degildir. Şimdi soraysin, nesun sen? Elhamdülüllah Müslü-manım. Nedur bunun ilk şartu. İman edecesun. Hem kalbunle, hem dilunle iman ede-cesun. Buraya kadar laftım yok. Ee uşagum, söyle bakayim iman etmek ne demektir. Utanmaz herif kalkmiş bana okiy amentüyü, uşagum ben hocayim, git onu götü başi açuk çocuklarina ögret. İman etmek ne demektir, buraya gel, işte hoca efendi Allah'a iman... Ee uşagum, madem inançli mümin, Allah'un sevgili bir kulusun, nedur Allah dedugun, demem o ki, bir kelime midur Allah dedugun... Sayar bana kurban oldugum şani yüce rabbimin doksan dokuz adini. Ne dedun, ne dedun, bir adı da Adil... ha urada kal. Doksan sekiz tanesi şimdilik bir tarafta kalsin, kalmaz ya, kalsin. Adil dedun, dur, şimdi ne demek ula adil? Adil olacasun. Sallama başini Müslüman sallama, ne demek adil. Karina, ailene, çocuguna, cemiyetine, arkadaşuna adil olacasun yani laftımu anla, agzun-la degil, adam gibi heruf olacasun. Herkesun hakkını herkese verecesun, işinde gücünde yanluşluk olmayacak. Şimdi lafun tam burasi kafami kurcalayi... Adamda herbir dalavera var. Ee sonra, iman ettik, ne yapacasun agzi böyle, agziyle herkes Müslüman oliy... Sayfa 25
La kardaşum, iyilugunla, heruflugunla, sohbetunle, arkadaşlugunla, malunla, paranla Müslüman olacasun, bunların hiçbiri yok, agziyle iman etti. Ne imani kardaşum, şaşirmiş, korkmiş, babasindan, dedesinden eşikte dinlemiş de, agzindan yanlişlukla iki kelime çikmiş, sallama başini Müslüman sallama, senun rezüllüklerini anlatiyrim, bu kelime sigirin da agzindan çikar... Canindan çikacak, çaluşacasun alnundan ter diye çikacak, sarulacaksun kollarin-dan çikacak, hoş sohbet laftın olacak yüzünden nur diye muhabbet diye çikacak, ce-bundan para diye çikacak, malini mülkünü Allah dedugun, iman ettugun o vakit seferber edecesun, sallama başini Müslüman sallama, canimizi, malimizi seferber etmemin zamanidir bu zaman... Agzumuzla degül... O zaman ben ne diyecegum ki, haah işte imanli Müslüman heruf budur. Var mudur lafumda yanluşluk. Sallama başini Müslüman. Sabah akşam salavat getirmeyle beni kandirirsin, inanirim sana, cennet benim olsa yarisini sana verurum, sen cennetini sahibinden isteyeceksun, o cennetin sahibini de senden iyi tanirim, iki kelimeyle kandiramazsin oni...
Kara Firm Sayın cemaat bilirsiniz, kara fırın ekmegi bana daha pişkin geliy. Lakün açul-muştur mahallemizde yeni fırın. Kapısında yazay, el degmeden yapıliy... Yani demek istiyki, kimse burnun ufalamay... Ne demek, el degmeden yapiliy... Girdiler fırıncilar birbirine. Biri der ki, kara fırın ekmeginin içinden çerçöp çikar, çuval parçalari çikar... Sonra kapattilar kara firini... Belediye Başkani gördü beni, eyi yaptum, kapattum Ofli dedi... Nesini eyi yaptun... Dedi ki, çikaydi içinden çuval parçasi, burun boku... Dedim ki, Başkana, şimdi ben sabah kahvaltisinda kime küfredecegim. Dedim ki bir daha Başkana, kara fırmci Hüseyin eyi adamdur, temiz adamdur, arada bir ekmekten çuval parçasi çikinca küfretmek iyidir, lakün, kapatmak, çoluk-çocugun rızkını elinden almak, kötüdür. Şimdi bu ümmeti Müslüman sabah olunca kime bela okuyacak... k
k
k
Bir de bu çikti başumuza sayun cemaat, millet artuk ekmek bulup yiyemiy, firincilar birbirini yiy...
Arka koltuğa oturtacak halife ara Camiye gelmeyenler var, nedur, biz devletin bir memuruyuz, bizim arkamizda namaz olmaz... diyler, tanirsiniz, tanirsiniz. Fatih Mahallesi'nde yurtlari var-dur. Alamanci Hasan'in kardaşini de bilirsunuz. Altinda vardir sari bir Mercedes. Bu yurdun bütün masraflarini tek başina veriymiş. İyi uşaktir sever beni. Akşam vakti ugradim yanina. Camiye geç kaldim, ha burda kilayim namazi dedim. Ama ni¬ yetim başka. Haçan onlar da cemaat bunlar da cemaat, dedum. Baktim ortaliktan ses çikmayi, kafalarindan duman çikayi... Sanki ikinci tütünü yanay. Anladim durumi ama hiç orali olmayrim. Akşam namazi çabuk geçer uşaklar, hadi namaza dedim. Baklayi agzindan çikardilar. "Hoca severiz seni", "Ama sen devletin parali memUrusun. Senin arkanda da namaza durmamiz dogru deguldur." Niçun ey cemaat, niçun? Saltanat kalkmiş da onin için. Halife ortaliklarda yokmuş. Bunlarun da sikintisi bu...
Sayfa 26
Biraz kirginlik gitsin, küslük olmasin diye hep alttan aliyrim. Şimdi birakin şu devletun memurunu. Ha bu akşam namazinin dar vakti size sancagiyle sarayiyle halife bulamam. Ben güldüm, hepimiz güldük. "Hoca latifeyi birak da, arkanda namaz olmaz" dediler. Namaz vakti bir taraftan kaçay. Yine orali olmadim, uşagum dedim, ben de merak-li degilim milletin önünden namaz kildirmayi, ha bu dini haşa ben icad etseydim, ima-mi cemaatin önüne degul de en arkaya koyardim, ordan kildirirdim, niye diyecesunuz, ben de namaz kildirirken meraktan çatlayrim, cemaat arkamda neler kariştiyi... Neler kariştiyi diyecesunuz, daha ne kariştiracaklar. Alamanci Hasan'in kardaşi binmiş Mercedes'un altun renklusune, arka koltuga oturtacak halife aray kendine. Ey cemaat anla lafumi, bunlarin birlik olmaya niyeti yok. Ofli Hoca akşam namazinin dar vakti, kurban oldugum Allah'in bir hikmeti, mucizesi halifeyi bulup getur-se yanlarina, ona da bir kusur bulur, gene kaçiriruk bu namazi. Namazi kildim ama nasil kildim. Usulca bir kenarda, kafamda kirk tane tilki. Demek Ofli Hoca senun bir adun da devlet memuru. Düşündüm düşündüm, ne karişir-sun ha bu heruflarun işlerine, kurnazlar, kurnazlar, nesun sen, alt tarafı bir cami ho-casi, sabah namazinde beş kişi zahmet edup yatagundan kalkup arkanda namaza durmaz. Üç tane ihtiyar bastoniyle şadirvandan abdest alip namazun farzuna yetişene kadar gün açar, kuşluk vakti yanaşur, sabah namazuna kili kilina başlaruz... Kalkmişsin, koca Osmanlu'nun sancaginin, halifesunun yerinde durup, namaz kildirmaya kalkar-sin... Bizimki de cahulluk cemaat, laftım bu kadardur, kanuşugu uzatup da milletle kötü olmayalim...
sitar kanali Memlekette başka dert kalmamiş, bir de başumuza sitar çikarttilar. Hüseyin efendu gelmiştur seksen yaşina. Elinde anten gorkmadan damlara, terekle-re çikmiş. Zay olmuştur Ulubatli Hasan. Sorarsan, gönlüm televizyon çekmiy. Gönlünüz çekmiy ama, maşallah anteniniz iyi çekiy... Sorarsan açluktan ölürler. Dünyanun parasini antene vermişler. Nedir Hüseyin efendi, kal dunuz damlarda, dedim... Valla Ofli dedi, filmlerin biri bitiy, biri başlay... Devamli film, devamli film, dedi... İyi dedim, öbür tarafta da, zebanilerin biri gidecek, biri gidecek... Devamli yanacaksunuz...
Donina bir damla düşerse Geçen bizim Başkan denilen heruf geldi. Sagdan soldan sohbet ederken, bir hocadan duymuş, bir hususi açti bana. Hoca efendi dedi, küçük abdesti yaptik-tan sonra donina bir damla düşersa abdest bozilir mi? Uşagum, Başkan efendi dedim, önce, bu işin bencesi yok. Bir daha sence diye sorin olmasin, diyecesun ki kitap ne der bu işe... Gelelim, bir damla donina düşerse abdest bozilir mi hususina. Buna cevap veremem başkan. Kizdirma beni, seni bütün millete rezil ederim. Ha bu laf laf mudur cemaat. İki tane dere şehrin ortasından, açuktan akar, her bir evin pisligi, kanali açuk-tan açuga yüzerek geçer, milletün önünden geçer ses çikartmazsun. Her bir esnaf çöpünü, pisligini gider ha bu dereye döker, gene ses çikartmazsin. Kalkmişsin, donina düşen bir damlanın hesabini kitapta araysin. Sayun cemaat, işte bu işte riya vardur. Ha bu Başkan, Başkan olsa her bir milletlin onca bokunu şehrin ortasindan yüzdürerek geçirtmez. Kalkmiş bir damlacugun hesabini so-rayi. Yani lafi nereye
Sayfa 27
getiriy. Ben öyle bir Müslümanim, öyle her bir şeye dikkat ederim ki, işte bütün derdum ha bu bir damladur. Bunu da hocaya danişayim, yoluni bulayim. Korkmayin sayun cemaat, Ofli Hoca lafuni bilir, esirgemez. Dedum ki, kusura bakma sayun Başkan, bu bir damla abdesti de bozar, namazı da bozar. Bir damlacuk de-yup geçmeyecesun, insani cehennemlük kafir de yapar. Olir mi hoca efendi kazayla olmiştir, aceleyle olmiştir, bu kadar zorlama yoktir dinimizda, yol arayi benden. Sayun Başkan bir damla deyip geçmeyecesun. O bir damlacukta ne mikroplar vardır bilir musun, o mikroplar gözle görülmez, on bin kişinin pisligini toplasan, o bir damlacuk kadar mikrop bulamazsin. Niye diyecesun? Çünki sayun Başkan, o bir damlacukta riyâ vardur, işun açukçasu, sen temiz ada-mim, Müslüman adamim, diye hem kendini hem ahaliyi hem de beni kandirirsin. Sayun cemaat, ha bule adamlara selam vermeyecesun. Ben sizi bilirum gene gider oni seçersunuz. Ne diyim cemaat, hocaysak, üç kuruşluk lafumuz olsun. Ha bule adamlara selam vermeyecesun. Diyecesunuz ki adam kalkip A karşundan gelurse ne yapaca-sun, görmeden geçilmez ya. Sayun cemaat, Nasreddin Hoca'yı bilirsunuz eşege ters binmiştir. Herkes de anlatir güler bu temsile. Anlamamiş bugüne kadar kimse eşege ters binmenin hikmeti nedur? Hiç hoca olmuş adam eşege ters biner mi. Benum fikrime göre, Nasreddin Hoca önünden taraf gelenlere selam vermemek için eşege ters biner. Laftım bu kadardur. Sayun cemaat, eşege mi ters binersunuz, kasketi mi ters takarsuniz, yolunuzu mu deguşturur-sunuz, orasini bilmem. Her bir sikintili işinuzda nasil kaçacak deluk bulursaniz, bu işe de bir yol bulun, ha bule adamlara selam vermeyin, yoksa Başkanun donina düşen bir damlacuk size de bulaşir haberiniz ola...
Şimdi eyi dinleyin. Hocanın biri doldurmuş konuşuklari teybe. Camiilerin önünde bagiriy teypler. Gelen geçen toplanmiş, dinliyi er hocayi. Bakun neler diyler... ... Ey müminler, ortaluk anadan üryan gari doli. Geçenlerde bir tanesi bana geldi. Geçiy yanumdan. Her bir yeri ortada. Apuşaralarinin bütün damarlari tek tek görü-nüy... Görüy misiniz, haritasini çikartmiş, teypte bagiriy... "... Güya bir don giymiş, giymiş ama, fotograf gibi çikmiş her bir yer. Ey müminler, bir avuç yerdir, bir avuç yerdur lakin herkesin gözü o bir karuş yerdedur"... Laftın sonunda da diy ki, ".. Yanaştum kiza dedim ki, gizum, dinimizde Batililaş-mak günahtur... Giz uşaguna bir hidayet geldi. Başladi aglamaya. Sarildi ellerimi öpüy... Ben de onun nurlu gözlerinden öpeyrim. Hocam, dedi, bana bugüne kadar gerçekleri kimse söylemedi. Ben bu elbiseleri giyerdum ama, Batililaşma nedir bilmez-düm. Ben de acidim gizin bu haline. Anlattum giza dinimizin bütün dogrilarini... " Hoca bunlari anlatiy, başina toplanmiş millet de gözü yaşli dinliy. Arada da bir aşka gelip Allahüekber diye bagiriylar. Ne büyük adammiş bizim bu hoca... Görüy misin nasul milleti imana getiriy, diye seviniyler. Bir alkuştur, kiyamettur kopay... Sayun cemaat o teybi orda kirardum, yalanuz memleketimiz konuşan memlekettir, konuşsun... Sayın cemaat, bu ne cahulluktur. Bu gidişle bu dini biz unutucagız. Bu dini kafirler ögreniy... Bu cahullukle memleketimizde din-min kalmayacak, biz de Amerikalardan müslüman ithal edecegiz... Sayun cemaat, laf aramuzda kalsun, kimse kimseye söylemesin, lakün memleket yikiliy...
Ha bu meretun heepsu birdur Sayfa 28
Q ayun cemaat, ha bu lafumi iyi dinleyin, yirmi beş yaşma gelmiş, koca çocuklar evlenmemiş, evi enememiş, para bulamamış, bin bir sikinti, dert, kahvenin bir köşesinde beklerler. Düşündüm, düşündüm, la kardaşum düşünülecek gibi değil, ha bu uşaklarin derdi büyüktür. Aha ben onaltısmda evlendim... Eskilerimiz anlatur, kız uşağunu adam on üç yaşunda evlendirmiş ertesi gün kız uşağu gelip babasinin yakasina yapişmiş, babacuğum ha bu iş bu kadar tatliydi da bunca zaman beni niye evlendirmedin, eskilerimiz bu lam bir hikmet olmasa anlatmaz herhal, şimdi bakayrim, yirmi.beş, otuz yaşına kadar evlenemez bu uşaklar. Bu işi benim aklim almayi. Ya ha bu uşaklar erkek gibi erkek değuldur, ya da bütün Müslümanlar biraraya gelip ha bu uşaklardan intikam aluyruk. Sayun cemaat, bahar gelir, çiçekler açar, çimenler yeşillenur, kuzular meler, şimdi ha bu dünyanun bütün silahlari, devletleri, bombalari yanyana gelse enik ağaçlaru-nun çiçek açmasina engel olabilir mi, sana sorayrim cemaat, erik ağaçlarunu silahla korkitabilir misin, oynama halinin desenleriyle lafuma cevap ver, ha bu dünyanun bütün silahlaruni eruk ağaçlarinin yanina jandarma diye diksek, ha bu finduklar, erikler yeşillenmeden durabilir mi, duramaz", niçün duramaz Allah'un deduğu olacak, şimdi sayun cemaat, ha bu kizlarimiz ha bu delikanlu uşaklarumuz yirmi beşine ge-lur da yeşillenmez mu, yoklukla, parasuzlukla, erkek adamun erkekluğunu yok etmenin yoli var midir, yokdur cemaat, oynama dedum halunun desenleriyle uşağum, semin yaşindayken Ofli Hocanin üç tane uşağu vardu, nesun sen, kazuk kadar herufsun, sorarsan bir de Müslümanım der, otuz yaşina gelmiş bekâr uşağun Müslümanluğu na-sul olur cemaat, ha bu lafumi iyi tartin, iyi düşünin, hangi devurde yaşayruk böyle... Temsulen laftım şudur cemaat, mayis ortasinda enikleri toplamasan, çirpmasan ne olur, ne olacak Müslüman, çüriir, yerlere düşer, kurtlara, kuşlara yem olur gider, işte ha bu uşaklarimiz da kahve köşelerinde çüriir, elâleme rezil olur gider, anlaysiniz lafumi, ha bu çiçekler çürümeden bu işin çaresine bakun Müslümanlar, yoksa durum kötüdür... Tabi sağdan soldan duyâyrik, kizlarimiz da erkek beğenmez olmiş, öğretmen uşakla-ri bile beğenmezler, niçün öğretmenleri beğenmezler, öğretmenlerin maaşi azdir, hâkim olacakmiş, burni uzun olmayacakmiş, yakuşuklu olacakmiş, burni uzun olmayacakmiş, yakuşuklu olacakmiş, bu kiz çocuklarimiza da anlatmak lazumdur cemaat, erkeğun güzeli çirkini olmaz, ha bu meretim hepsu birdur, çeşuti yokdir, cahulluk işte, pazardan patlican seçmiysin, erkek erkekdur işte, misal olsun, çay bardağunda nasul kusur olmazsa çay kaşuğunda da kusur olmaz, bakarsun ama çay birazcuk şekerludur, bazusi acidir, içemezsun, oni da kurban olduğum Allah sana birakmiştir, erkek adamsın artuk, sekenimi, acisini iyi bilecesun, oni da Ofli Hoca ayrintisiyla anlatacak değul ya...
Namisiniza sahip çikin İsmini vermek dogri olmaz, adamin biri geldi bana. Dedi ki, hocam, derdim büyüktür. Bu kadınlı konuşuklar kahvede çok hoşuma gidiy. Ne zaman kahvede arkadaşlar arasi hoş konuşuklar olur, hemen eve koşayrim. Bakayrum ki, bizim kadının kaşlari çatik, ben de cayayrim... Dedim ki herife, eee kardaşum, hoş konuşuklari kadununuzla yapacaksunuz... Bilmem anlatabiliymiyrim... Tüfegin ayari, talimhanede yapulur... k
k
k
Geçenlerde gene, arkadaşlardan biri, ismi kalsun. Valla hocam, dedi, ne zaman ka-dunuma yaklaşmak istesem kovalar yanından. Benim de canim kahveden çıkmak istemez. Mesela, dedim, hanım ne der, sana... Der ki, 'tabii senin abdestin yoktur, sana yanaşmak kolay gelir' der... Yıllardir bu böyleymiş.. Eee, sen ne yaparsun, 'otururum kahvede' dedi. Sayfa 29
Bak uşagum, sen bu abdestin bozulmasini kahveden duyamazsin. Sen evinde otur, namisina çoban köpegi gibi sahip çık...
OfÍi Hocanun hiçbir konuşuğuna inanmayun Ey cemaat, bugün çok önemli konuşuklarum olacak, artuk buraya geldi, üç kuruşluk hakkım varsa üstünüzde vasiyetum bilun yerine getürin, yoksa öbür tarafta hepinizin yakasine yapişir, "ben sana demedum mu ula" der, hesabunu sorarim. İsimlerini vermek doğri olmaz, bizüm ha bu yakunlarda iki tane şeyh vardur, birinin müridleri öbürünün müridlerine der ki, maksat misal olsun, sigara içmek günah-tur, niçün mekruhtur, mekruhu tekrarlamak günahtır, öbürünün müridleri de der ki, bizim şeyh Allah'un bir evliyasidir, yalan söyleyecek hali yok ya, içilmesinde bir sa-kinca yokdir... Derken sayun cemaat, böyle misallerle, durumlar çoğajkır, sözler, dedikodular, ay-ruluklar çoğalur. Tabi laftın arasina beni de kariştirirlar. Kardaşum, ne konişik etsem derler ki, anlaşildi Ofli Hoca sen de öbür şeyhin tarafini tutarsin... Bu Ofli Hoca da ne sanay kenduni... Bizim şeyhden iyi bilemez ya, derler. Sayun cemaat, bu tartuşmalar böyle kalsa iyi, laflar ilerliy, öyle yere geliy ki, artuk birbirleri içün ne kadar çirkün laf vardır hepsuni siralarlar. Sorarsan yaptıklari Müs-lümanluktur. Sayun cemaat, şeyhlerünin ağzundan dinlemedum ama, bu Müslümanlar artuk birbirlerine tekfur ederler. Aman laftın orta yerüne kazayla girmeyun, bu tarafa laf söylesen bu tarafa, o tarafa laf söylesen o tarafa da seni koyar, haşa akillarunca dinden imandan senü çikartirlar... Ey mümin kardeşlerum, Ofli Hoca'nun hiçbir kanuşuğu haşa kitaptan büyük değül-dür, ben burdan konişir, birazcuk aklinizi fikrimizi açanım, açilmaz ya, gidip kitaba sen bakacasun, doğrilayacasun lafimi, öyle kulaktan dolmayla olmaz bu iş, kulaktan dolmayla olduğu içün, Müslüman kardaşuna küfür edersun... Nerde kaldum, Ofli Hoca hiçbir hocadan hâşâ büyük değuldur, büyük olan Allah'tır uşağum, şimdi ha bu Ahmet Efendü'nün müridleriyle Mehmed Efendü'nün müridleri tutturmuş ki, bizim şeyhimiz sizin şeyhinizden büyüktür, ondan iyi bilur, uşağum aklinizi başiniza alun, büyük olan Allah'tın, kim kimin içün büyük derse soni kötüdir, ha burdan ilân ediyrim, büyüklük küçüklük Allah'un bilebileceği iştir, sen kimsin ula, bir de kalkmişlar ne diyler, bizim şeyhin lafidur, o evliyanın tekidir, onun yanlişi olmaz... Sayun cemaat, herkes yanulir, herkes hataya düşer, şeyhin ağzuna bakmayacasun, ula okima yazman yok midir, Kur'ân'a kitaba kendün bakacasun ula, düşün düşün kafayi oynatacağum, ha bu kadar cahulluk olir mi, ula uşağum Kur'ân bir tanedur, ama şeyh araysin, istemeduğun kadar, kurban olduğum Allah bütün müminleri çağurur toplar Kur'ân'm etraflında, nedür birlik olsun, şimdi ha bunlarun hepsi ayri ayri sofra kurar, yataklaruni başka taraflara doğru serer, ey kardaşum, uyan uyan, ahir zamana geldük, kıblenizi iyi kontrol edin, bir yanluşluğunuz olmasun, kulaktan dolmayla bir tarafa döniysin yüzüni ama, bir kontrol et, nereye gider bu konuşuklar, Tel-aviv'e mi gider, yoksa Kahire'ye mi, seni de anlay-rum senin de niyetin Kabe'dir ama. Ahmet Efendi'nin dizi dibinde, Mehmet Efendü'nin dizi dibinde bu Kâbeler karişiy haberin ola... - Ne diysin uşağum; kötü bir konuşuk mu ettük, şeyhun ağzuna bakacasun, ama, bir de kitaba bakacasun, ben de diyrim ha burdan. Ofli Hoca'nun hiçbir kanuşuğuna inanmayun, gidip bir de kitaba bakun... Ne var ha bu kanuşuğumda, niçin kizarsiniz bu kadar, hâşâ yanunuzda Allah'a kitaba laf edilse ha bu kadar sinirlenmezsühüz, nedür ula derdünüz...
Kendinize mukayet olun Sayfa 30
Oturun bakayum, gipraşmayun. Ha u kuş beyinli ibne herüf nerden geldi akli-ma bu saat. Olur bundan alti ay evvel. Tartışır benimle. Hocam, dedi. Haçan öyledir, niçin Kur'anda telefon yoktir. Bir sinirlendim. Ulan, dedim, senin te-lefonin var da, de bakayim kaç tane arkadaşm-dostun vardur?... Aradan geçti kaç zaman, gene karşulaştuk. Ha bula konuşuyruk. Ofli, dedi, sanki, bizim gençligimizde gizlar daha bir güzel, erkek uşaklari kara kuriydi... Sanki, bu zamanların gizlari guridi, garardi, erkek uşaklari bir güzel oldi. Ne dersun? Şaşurdum galdum cemaat, herifte, ibnelik gipraşiy... Diyecegim o ki, bugünlerde ortaluk sapuk doli cemaat. Bir daha sesleniyrim, kendinize mukayyet olun. Bakun mukayyet dedim de... Cemaat bazan sorar, nasıl muka-yet olalim. Geçen geldi deli Ömer. Çekti pantolonini milletin huzurunda aşagı. Saydi tam alti tane don... Ulan Ömer anladuk, rezil etme bizi, çabuk giy donlari dedim... Ne derse, begenursun?.. Hocam, sen dersin ya, kendinize mukayyet olun... Ulan Ömer dedim, benim laflarimi dogridan dogriya anlayan bir sensin...
Herkes başunun çaresune baksun " ... Yakun arkadaşum, ahratluk kardaşum Ali efendü dün kopa kopa bana geldi. Of-li dedi, başima öyle bir iş gelmiştir ki, ne yapacagumi bilemem, paltosunun cebinden çikartti çiplak karilarin renklü resümleriyle doli bir dergi. Ofli dedi, ha bu karilari bizim uşagun odasinda buldum, daha ortaokul talebesidir, ne yapacagumu şaşurdum, dövsem mi, kovsam mi, yasaklasam mi bilemem, Ofli ne olacak halumuz dedi. Dur bir soluklan dedum, kurban oldugum Allah dert verir ama kafasi çalişan kullarina yo-lini da gösterir, dur bakalum. Aldum elinden dergüyi, başladum sayfalaruni birer birer çevürmeye. Yapma Ofli açma o sayfayu, orada bir sari orospi vardir, dedü. Bir sayfa daha açtum, yapma Ofli açma o sayfayu, orada bir esmer orospi vardur. Bir sayfa daha çevürecüm ki açma o sayfayi Ofli, orada da arabanin üstüne uzanmiş bir kumral orospi vardir... dedi. Maşallah Ali Efendi, anlaşılan o ki, sen benden önce yeterünce incelemenu yap-muşsun, daha bana ne alup getürdün bu dergiyi. Eglenme benümle Ofli dedi, din elden gidiy, nedür ha bu işler, ne yapacuk ha bu uşagu. Ne istiysin ha bu uşacuktan dedum Ali Efendiye, oralukta o kadar ahlaklu, namuslu karilar vardir ki, uşacuk zay meraktan çatlamiş, haçan orospi nasil bir şeydur diye merak etmiştir, üzülme bu kadar, alt tarafi renklü resümdür. Ofli eglenme benümle, sen lafuni çoktan hazurladun da benümle egleniysin, dedi. Ali efendü dedüm, sen bu dergiyi birak, ben bu gece ayrintisiyle inceleyip yarin sana habar iletirim, "neyini inceleyeceksin Ofli!" dedi, anadan üryan karilari doldirmişlar. Olir mi Ali efendü, çiplak karilari buralara koymişler ama aralarında yazili yerlere vardur, bakarsun altundaki yazularda hayurli laflar ederler, dedüm. "Bogacasun beni Ofli, birak dalgani geçmeyi!" dedi. Ey cemaat durum budur, lafumuzi niye saklayalim, Allah bizim düşüncemizi da-ne dane okumay mi, bilmiy mi? Ali efendünün uşacugunu delu eden karilar, bizi de delü etmez mi, ama ne yapacasun, elden ne gelür, yalanuz Ali efendü bu soriyi bana degül, müftüye soracasun, ne yapacuk, olmazsa Ankara'ya gidip Diyanet'in, partinin başkanina soracasun, ne yapacuk, kardaşum daha anlamay misin, Müslümanlar ne yapacagunu şaşurmiş, deli oliy, çöllere mi kaçsunlar, daglara mi çiksinlar. Ortalikta çiplak karilari görüp Ofli Hoca'nin üstüne gelmeyin, şimdi ha bu karilar benim lafumi dinleyünce tövbe edip giyinirler mi? Ne bileyum uşagum, ben de senün gibi ne yapacagumu şaşurdum, elin gavuri midir, anasi babasi yok midir, ailesi, çocugu yok midir, ne bileyim uşagum, ben de senin gibi Ali efendünün elindeki dergiden görmüşümdir, diyeceksunuz ki her işe tedbir var da bu işe tedbir yok midir hoca. Sayun cemaat, her işe tedbir olir olmaya da bu işe tedbir biraz zordir, ama Müslümanluk ölmedi ya, herkes çocugunu tez elden evlendirsin, herkes başunun çaresine baksun. Sayfa 31
^ - ^ a y u n cemaat, bakım Allah'ım dini ne halde? Benim bacanağum Fırıncı Hüseyin'i tanırsunuz. Temiz, saf adamun tekidir. Anlıyacagımuz bir safhıktur gidiy. Sanay ki bu saflukla kurtaruruk ahreti. Ula biraz da akıl olacak Müslüman adamda. Şimdi ha bu İsiyin (Hüseyin) üzerinde Arapça yazılı ne bulursa firinin duvarina asar. Bakarsun yazıya, Araplar'un çay kutusunun kapagı. "Niye astun Hüseyin?" Ee o Allah'un yazusudur. Ula o Allah'un yazısıy-sa insan merak eder, Allah'un yazısını okuyup ögrenmez mi? Yani bu kafayla sen Hüseyin Arabistan'a çalişmaya gitsen, Allah'un yazısıdır diye tuvalete bile gitmeyecesun. Hüseyin bizi dinler mi? Bacanak ben oni temiz niyetle astim, der. Ula Hüseyin iyi dinle lafumi, kör cahil adamın temiz niyeti pek makbul deguldur haberun ola, temiz niyetle ahretu kurtaruruk diye çabalaysin ama, boşuna çabalaysin... Senün hesap, benim haçtan getürdügüm çoraplarin yazisini da al, oni da as... Ey cemaat, işte saf Müslüman dedugumuz adamumuz budur. Arapça ne görürse duvara asar, pek mübarektir, diye. Bakun laf nereye geldi. Âlim deduklerimize geçelum. Geçenlerde müftülüge Ankara'dan müfettişler geldi. Oturduk ha bule sizin gibi konuşiyrik. Kur'ân'dı, kitaptı derken, demez mi, "hoca, hoca, ben bir Fatiha'yı ögrenebilmek için üç yıl üstünde çalıştım. Fatiha'yı bir okumakla anlayamazsin yetmedi, üstüne bir de ne kadar âlimlerin tefsiri var, bir bir siraladi... Ee kardaşum senin hesap, Yasin'i yirmi yılda ancak ögreniriz, yani Fatiha'yı bir yılda ögrenen demektür ki, Kur'ân'ı daha okuyup anlayama¬ dan ölüp gidecek. Ey cemaat, bu adamun da derdi başkadur. Onin hesabi da bu kitabi ancak ben anlarum, sen anlayamazsun. Niyedir dersen, görmiy misin bir Fatiha'sina bir yıl ça-lişmiş... Demek boşina çalişmiş... Beş yaşındaki uşak anlar da sen koca heruf üç yıl çalişmiş... Bunun zori başkadir cemaat, Allah'un kitabini allem edip kallem edip kendi taraflaruna çekecekler, ee sonra, sonrasi da biz de yanlarına varup, sayun âlum efendi, şu kitap ne der bir anlat bize diye kapularuna.gidecuk... Bunlarun niyeti budur... Vaziyet böyle cemaat, biri firinci Hüseyin gibi ne bulursa duvara asar, öbürü de Allah'un kitabini bir soluk birakmaz ki okuyasin, kendüsi anlar, biz anliyamazuk... Göriy misiniz Allah'un dini kimlere kalmiş? Biri hiç okumamiş saf Müslüman, digeri çok okimiş âlim. İkisini de incelersek, ikisinin de soni nereye çikay, anlamayru-ga çikay, la uşagum niye anlamayruk, nedur derdunuz, yoksa Allah'un bir bir emirleri zoriniza geliyi diye bir anlamayruk tutturup gidiysiniz... Hadi ordan dürzi, işinize gelmeyince tabi anlamazsunuz...
Nari cehennem Gencecik bir uşak geldi. Hocam, ne olacak ortalugun hali. Anadan üryan kadunlardan geçilmiy... Sayfa 32
Eee ne yapalum uşagum, başimizi çevirir geçeruz, dedim. Olir mi hocam, başini istedigin kadar çevir, her taraf çiplak kari doli... Eee ne yapalum uşagum, bir kere bakar, yolumuza gideriz, dedim... Olur mi hocam, şeytan kadun bir kere gözüne girdi, günaha soktu seni... Eee ne yapalum uşagum, tövbe edeyruk... Tövbeyle kurtulacagını mi sandun, nari cehennemde yanarsun, hocam, dedi... Dedim ki uşaga, gavurun kizi götünü açacak, sen gelip Ofli hocani cehennemde ya-kacaksun... Olir mi hocam, müslüman, mübarek bir hocayla, ciscibildak garilar ayni cehennemde yanar mi? Dedim ki uşaga, ee uşagum, sen de kimi yakacaguni, baştan söyle de gariya ona göre bakalum...
Sayfa 33
Ciscibildak "... Uşacuklar getürdüler bana bir resüm, agacun yapragun Kur'an harfleriyle Al-lah'un ismi yazay... Eee, ne oliysiniz uşagum, bu yazi Allah'un bir işaretiymiş, kafirlere, imansızlara gösterip, bakun yapraga, Allah, vardur, göriy misiniz cemaat kurban oldugum Allah işini gücünü birakti da, bizim uyaniklara yukardan telgraf çekiy, agaç dallarina, kuşlarun kanatlarina imza atmaya başladi, bu ne cahilluktur, yere göge bak-maylar da, agaçlarun dalinda Allah'un imzasini araylar, gardaşum, kuşun kendüsüne bakun, kanatunda imza aramayun... k
k
k
"... Şimdi de olmuştur vakıflar, dernekler moda, üç müslüman yanyana gelmesün, devlet büyükleriyle resimler, işler, dalavereler, bakarsunuz ellerimde bir gazata çikip gel-müşler, müslümanlugu yayayruk, manevü nesüller yetiştiriyrik Ofli, tanirim bu deyüzle-ri, her birinin vardur mobalyaci dükkânlari, lakün Allah aşku gönüllerinde sönmemiş, vere vere bitmemiş, bir vakuf kuralum, Ramazan ayi eşe dosta iftar yemegi verelüm derler, bir de çikartuklari ha u gazatalar... Nerden gelür bu gazatanin paraasi cemaat, konuş-turmayin benü, acep bu dürzüler ceplerinden beş kuruş verürler mi, devlet büyükleriyle ha u resümler, yemekler, birtakum işler, anlayun işte, çalıştur kafayi cemaat, devlet bu parayi nerden alur, senden benden, niçün alur, bu iş içün vardur bir milyon jandarmasi, kendüsi içün alur. Paki sayun cemaat, bizim uyanaklar niçün alur, Allah içün. Ha urada duracasun... Milletün ekmegünün yarisini agzundan cebren silahla alacasin, sonracima bu parayi bu vakuflardaki dürzülere dagutacasun, bu dürzüler bu ekmek parasiylan Allah içün dergi çikartacak, diyecekler ki, ey müslümanlar okuyun ha bu gaztalari müslü-manluk çogalsun, ha bule bir hokkabazluk cemaat, milleti gandururlar, daraliyrim sayun cemaat, bu nasul eşküyaluktur, bu nasul çakalluktur, yiycüm kendümi, dergünün adini da koyarlar Allah'un bir güzel adi, alt tarafta da vardur kendü resimleri, ne demeye gelür bu, biz ha bule Allah'a yakun düşerik demeye gelür, utanmaz rezüller, gurban oldugum Allah'umla hatura resmi çektürürler.
Sayfa 34
Değuşuk adam
G ecen bizim Ömer Efendi geldi, hani kizi yüzünden karakolluk oldu... Ofli dedi, bizim hanum her pazar güni geldi mi cani pastirma ister, pastirma da pas-tirma diye tutturir.
Sayfa 35
Ne var bunda Ömer Efendi dedim. Bu önemli bir husus deguldur. Başka lafun yok midir muhabbet edecek. İyi de Ofli dedi, niçün pazar oni anlamayrum, niçün pastirma oni çözemeyrim. Bu da önemli bir husus deguldur dedim Ömer Efendi'ye. Pazar güni degüşük bir gündür. Kadunin cani deguşuk bir şey yapmak ister. Pastirma da deguşuk bir yiyecek-tur, kaduncaguz deguşuk bir şey yemek ister. Gelelüm ki Ömer Afendi sen deguşuk bir heruf degulsun... Ee Ofli bu laf ne demeyedur. Ne demeye olacak, kafayi çaliştir, her pazar eve elli gram pastirma alsan gebermezsin ya, kadun kismina birazcuk degişük olacaksun, ama fazla degüşüklüge de aliştirmayacasin, fazla degüşüklük iyiye alamet degüldür... Bu Ömer efendünün kendüsü ha bule bir adamdur, lakün yetişkün bir giz çocugu vardur, millettin dilindedur. Kizin de gönlü oyunda oynaştadir, gezmelerden tozmalardan geri kalmaymiş... Ne dedüm, millettin diline düşmüştür. Tabi cemaat, bu millet eglenecek konişik arayü. Bir gizcaguz ha bu memlekete başuni pencereden uzat-masun adi orospi olur. Ömer Efendi ha bu lafun üstüne yer kendü kendüni. Bakma milletin diline dedüm, dinletemedim. Benim gizim akli başında ahlâklü temiz bir gizdir... He öyledir Ömer Efendü, ha bu bizim milletti bilmez misin, ne bakarsun el âlemün laftına. Ömer Efendü aidi gizini götürdü doktora. Ne yapaysun ula, ben bu millete gösteririm, benim gizim bâkiredür. Gitti aidi gizina hastaneden bir rapor. Yazay ki o raporda bu giz adamakalli kizdir, ha bule bir rezulluk. Olacak iş degül ya, terü taze gizini alup ayrintüsiyle doktorlara göstermek, bir de ne diyler, bir doktor olsa gene iyi sayun cemaat, heyet varmiş ortada heyet, gizcaguzun her bir yerünü gösterdi heyete rahat etti. Şimdi rahat musun Ömer Efendü... Cebunde gizin raporu, mahkemelük olmuş, bir rezulluktur gidiyi. Şimdi de millet diymiş ki, Ömer Efendü doktora, hastanelere para yedürdü, temiz rapori aidi. Gördün mi lafu Ömer Efendi, kurtulamazsun bu milletin dilinden. Şimdi ne yapacasun. Sana kalursa bu iş şimdi de doktorun önüne bir de fotografçi getürecesun, giz midir degül müdür fotograftım çeküp ha bu millete dagutacasun... Nedür bu rezüllükler Ömer Efendi, zay oldun milletin eglencesu... Al gizini otur aşa-gu... Gelünlük gizcaguzu da elâleme rezül etme. Neyün hesabini yaparsun, bu gizi zay elündeki raporu gösterip ahrette kendini kurtaracagunu mi sanirsin? Ha bu nasul bir iştür cemaat, on beş yaşunda gizlarumuza yaptugumuz ha bu iş-kencelerun hesabunu kurban oldugum Allah bizden sormaz mi, ayuptur cemaat, gü-nahtur cemaat, rezulluktur cemaat, yapmayun kurban olduklarum, yapmayun gözü-nizi sevduklarum, ha bu dünyanun bütün işi güçü derdi sikintisi bitti da, şimdi hepimiz gizlarumuzu alup heyetlerin önüne mi çikacaguz. İyi bakin, giz midir, degül midir?... Bu ne kepazelüktür sayun cemaat?... Ee Ömer Efendü sonra, aldun raporu koydun cebine... Şimdi rahatsun, ganayikli gizcaguzun her bir yerünü heyetlere gösterdin, namusun yerüne geldi... Şimdi bunun adi oldu namus, namus bu mudur cemaat, ey Ömer Efendü senin namusuna köpek işesun, ha bule namusa köpek bile işemez, senün yatacak yerün yok Ömer Efendü, yok da agzimi fazla bozmayayim, haydi hayirlisi...
Çorum meselesi Sayun cemaat, bilirim seversiniz beni, güzel gonuşuklarimi dinlersiniz... Ben de severim sizi ama bir yere kadar. Bazilari akillarunca eglenür benimle. Ha u herif, tanursunuz... Hocam, dedi, Çorum'dan adam çikmaz derler, ne dersün bu lafa. Boş gonuşuk işte... Çorum'dan adam çikmaz kanuşugu, bir boş gonuşuk mantugudur... Lakün müslüman boş bulunup sormuştur. Niçin sorarsun, dedim, işte hocam, gonuşuk olsun, dedi... Ha bule mantik mi olur, boş konuşuk olsun diye, Çorum'dan adam çikartmazlar...
Sayfa 36
Ey gurban oldugum Allahum, sen gurtar beni bu mantuksuzlardan... Kisa keselim cemaat, bu arkadaşum alur gazeteyi kopup gelir yanuma. Bak Ofli der, ben sana demedim mi, bu partide aynidir, milleti gandiriy... Dolandiriy... Ertesi gün oliy, gene koşup geliy... Bak, Ofli, ben demedim ki, bu adamlar rezul-dur, üç kagutçudur... Bu adamlarda memleketi soyay... Dur gardaşum dedim, bir soluklan. Dur bir dinle beni. Nedir her gün gazetayi alur gelirsin. Sen demedin mi, peşin peşin Çorum'dan adam çikmaz. Daha hangi adamlari ararsun o gazetede. Yazuktur parana, alma bir daha gazete...
Bu uçak yine gelmezse ne yapayum? Sayun cemaat, bu Ömer efendüler birer ibrettür hepimize. İçimizde daha çok Ömer Efendi'nin namusundan taşiyan namuslu kavatlar vardur. Geçenlerde biri geldü yanima. Bir bardak çay içecektuk kahvede, komadi ki arkadaşlarla datli bir muhabbetimiz olsun. Dedi ki, hoca efendü, herbir işin başi bismillahtur, degül mü, he öyledür, her bir işin başi bismillahtur. Peki hoca efendü, her bir işin başi abdest almak, takva degül müdür. He takvadur dedüm. Nedür derdun ula, bu-laştirma misinayi, korkma yanundayum. Her bir kanuşuguna cevap verecum, kaç-mayrum, nedür derdün? Peki hoca efendi. O işe başlarken de abdest almak gerekmez mi? Uşacugum benümle konuşacak laf bulamadin mi, bu mudur derdün, eglenmek isteyi canin. Anlaşildi eglenecek konişik araysin. Olsun, hoca efendünün lafu boldur. O işe başlarken vaktün kalursa arada bir abdestünü de alursun. O senun keyfuna kalmuş. E dürzü benümle dalga mi geçiysin, birazdan bozacasun ha bu abdesti nafile niye abdest alursun. Müslümanlugun şartlari sana yetmiy de bir de kendüne yeni icat mi çikartursun? Sen abdestüne devam et uşagum, her bir işün başunda abdest almak takvadur, ama bilecesun, kapuda, pencerede gezünen ne abdestsüzler var haberün ola. Sen Müslü-manluktur, abdesttür, şadurvandur derken, sana pek vakit birakmazlar haberin ola... Gelmüş yanuma benümle eglenecek konişik arayi. Aldun mi lafüni, valla uşagum, içimden öyle bir laf geçtü ki, artuk abdest almasan da olur, bismillah demeye vaktum kalmadi... k
k
k
Sayun cemaat, bu konuşuklar caninizi sikar, lâkün içimizde öyleleri vardur ki, ha bule laflara kanarlar, bir cahulluktur gidiyi. Yakun komşularumuzdan birinin aradan kaç sene geçti uşagu olmaz. Ne zaman geç vakit evlerünün önünden geçsem, içerden ya mevlüd sesi gelur, ya Kur'ân okunur. Bir gün merak ettim sordum, bildügün gibi degül hoca efendü, her bir yoli denedük bu uşak gelmiy, biz de bütün ümidi kestük, tabi Allah'tan ümid kesülmez. Hâşâ kafur oluruz, her akşam namazumuzi kilar, duamizi okur, uşak beklerüz hoca efendü... Durum budur cemaat, siz söyleyün adam iyi niyetlü temiz bir adamdur, her akşam Kur'ân okur, dua eder... Hoca efendü, şimdi bu adama ne desün? Baktum saftın teküdür, eyi arkadaştur, biraz gülelim, laf lafa karuşsun, laftın bir yerüne sessuzce bir kelimeyi si-kiştirir, gizlice adamcaguzun gönlüni kirmadan bu işin dogrisini adamun kafasina soka-riz... Komşima dedüm ki, ha ule laftın gelüşü... Belkü de senün uşak ha bu Kur'ân se-sünden hoşlanmay, biraz da köçek oynasan, ne dersün... Güldü ha bu lafuma... Peki hoca efendü, bu uşak yine gelmezse ne yapayim?... Kardaşum, kendüni bu kadar perişan ederek olmaz bu iş. Sen işine bakacasun, uşak ne zaman gelür Allah'un bilecegi bir iştir. Sen kendi yolindan şaşmayacasun... Ama, yine diysin, uşak gelürse ne yapayim, gelmezse ne yapayim, valla kardaşum, ge-lürse de yapacasun, gelmezse de yapacasun, daha ne diyim sayun cemaat. Hadi al ha bu cübbeyi sen giy, sen söyle, başka laf mi kaldi. Kalkup düşecek Ömer Efendü gibi doktorlara, onlar da sonunda egülüp büzülüp ha bu lafu uydurup
Sayfa 37
söyleyecek... Bu işin en hayirlisi, pek uzaga gitmeden bu işi komşudan duymaktir... Yalan mi "dedüm, eksük mi dedüm sayun cemaat...
".. .Anladuk cemaat anladuk, kari dedugun kaldiracak, toplayacak, onun bunun to-zini alacak, ne var ne yok yikayip temizleyecek, lafun kisasi koca ev akşama kadar onundur, dönsin dursun. Ama akşam olup kocasi evine geldi mi, kocasinin yüzüne gülecek. Köçek oynasin demuyruk ama birazcuk tatli lam olacak. Ne bileyim cemaat, kari degulum ki karşunuzda yapayim. Nazi muzi olacak, işvesi cilvesi olacak biraz. Şimdi gelelüm bizim Hüseyin'in durumina. Hüseyin yorgun argın her gün iki günlük yoldan akşam üzeri evine döner. Nedür, birazcuk otirsin dinlensin, ayaklarini sedirde şöyle bir uzatsin. İyi dinle, yani kari da biraz karuluk yapsun. Ama böyle degil. Hüseyin eşikten içeri girdi mi, kari der ki, ben ahire iniyrim, ahiri atayim biraz (ahırı temizliyeyim) der. İner ahıra, gecenin yarisina kadar kari ahırdadur. Sorarsan kahya temuzluk yapar. Bu her akşam böyledir. Kizum, gelinim, kocan eve gelmeden ahiri atsan da, kocan geldügünde birazcuk kadunluk yapsan. Yok, yapmaz. Koca kapıdan girdi mi, tutturur ki ben birazcuk ahırı atayim. Ee kizum ha bu kocanin ha u inekler kadar kıymeti yok mudir bu evde? Şimdi yedun mi eşegun nanesini? Dersun ki bu koca niye üstüme kuma getürdi? Getürür kizum getürür. Sen kocayi ne yapacasun, koca kumanla akşam vakti oynaşip, dursin sen aşagu in ahiri temizle. Sen kocayi ne yapacasun? Sana kurban oldugum Allah aslan gibi koca verdi, sen indin ineklerün yanina. Simdik agzuni açup dertlenme. Sayun cemaat, Hüseyin'i beşukten beri tanimasan, ne mert, akilli uşaktur bilmesem derum ki, haklusin gelün. Şimdi konuşmaya hakkin yoktur. Sonra gazatalar ne yazayi... Karisini ahira kapatan cani adam... Eve kuma geldi ya artuk, bizim gelün ineklerin yanina inmez... Hadi şimdük ahira in, inmez, benden sana nasihat gizum, eger şimdük de kumanla kocani yalaniz birakmazsan, bu sefer kocan kumanla senün evlerünüzi ayirir, haa, sanma ki senün için ayri bir ev tutar, yok gizum yok, o eskidendi, kocan der kü, madem ahiri çok seviysin, bir güzel yıka temizle, yakinda orada otiracasun, sayun cemaat, bu işin asli böyledir, gazatalar yazay ki, cani, katil adam, kapudan suyunu ekmegünü veriymiş, ama sormaysiniz işin asli ne-dür... İşün asli böyledür... Şimdük diyeceksünüz ki, iki kariyla burada yapamayan Hüseyin hapis damlarinda karisiz ne yapar? O dürziye de müstehaktur cemaat, madem karun ister ahurda oynaşmak,, ineklenin kemrenin içinde oynaşmak, ee benüm kafasuz oglum, sen de in ahira ahirda oynaş biraz, ne olur, öyle de yikanacasun, böyle de yikanacasun, ama şimdi öyle bir leke aldun mu uşagum, yikansan da gitmez ki-yamete kadar. Lâf bitmedi cemaat, siz gazatalara bakmayun, işün asli böyledür. Geçenlerde gelinin anasinin evinin önünden geçiydüm, bir yol çagirdi beni. Kocakari de yatagu yor-gani sökmüş kapiya koymuş. Yünini, pamuguni hallaçcıga attiriy. Bir taraftan da bana "ha bu başumuza gelen işler ne işlerdür hoca efendi!" diye sorayi. Diger taraftan hallaçcı yünü çırpıp havada attukça ayulup bayulir.
Sayfa 38
Ne der kocakari, "hoca der, bu kadar güzel giza böyle yapulur mi?" Kardaşum de-düm, güzel güzel de, güzelin yüzünde pilav yenmez ya, dersün ki bu ne güzellik, ye-mesem içmesem yüzüne baksam, ee kardaşum kar da beyazdur ama köpek yine gider pisler üstina. Şimdük hallaçcı pamugu attukça yanumda ayulup bayulma, bunca zaman kirlini pusluni yataklarun içine, yorganlarun içine gizledün kaldurdin, tepdün, sakladun, kaldurdin, şimdi her bir şey açuga çıkıp ha u pamuk gibi atulunca karşum-da titreyüp, aglayup durma, gizuna temizlik ögrettin, ev işi ögrettin, birazcuk da ka-ruluk ögretseydün, yoksa temizlik iyidir de, karilik artik günah mıdır? Nedir bu cahillikler cemaat...
Ben rahatım artuk Ha bule kulak misafiri oldum, dinleyrim. Genç olan diy ki, ortaluk çiplak gari-larla doldi, ne yapacuk... Öbür ufak boyli uşak diy ki, bunların hepsini kara fırına atacasun... Ha bule biraz orta yaşlicasi diy ki, dayanın uşaklar, sabredin, bu dünyaya bir imtihana geldik, ola ki bir cahillik yapmayun... Hah işte, tam orda dayanamadum girdim lafa... Eyi de uşaklar dedüm, bu dünyaya imtihana geldik, lakün, hepten boş kâgıtta vermeyin... Döndüler bana, dediler ki, hocam, sen bir günaha girmeden, bu işleri nasul becer-dun... Dedim ki uşaklara, bakun uşaklar... Benim yaşim aha aitmiş. Ha burda bilemediniz bir, bilemediniz iki atımlık barutum kalmiş. Oni da Canim ne zaman isterse... Ondan sonra, ben artık ölene kadar rahatım. Siz kendinizi düşünün. Lakün ha u kara fırın lafini iyi anlayamadim. Bu karilari niye fifina atarsunuz? Daha iyi pişsinler diye mi? Valla uşaklar, ben de dayanamiyrim gaybanalara! Hele gavurları tuzsuz ekmek. Diyrim ki kendime, ha buni müslüman yapacasun, yemicesun, yanunda yatacasun...
Bir şeytanluk Dinleyin, gencecuk bir uşak pazar yeninde yakaladi beni. Hoca efendi darilma ama, hem kisa giymek günahtur dersun, hem de kisa giyenlere gözün alir ba-karsun. Bu ne iştir Ofli! Bunda anlaşulmayacak bir husus yoktur uşagum, dedim. Gizcaguzun bacaklari güzeldir onin için bakayrim. Lâkin, gizcaguzun ha bu kadar açuk giymesi dogri degüldir, onin için günahtur derum. Ama Ofli bu laflarunda bir şeytanluk var gibi geleyi bana, dedi. Ee, tabi uşagum, bir şeytanluk olmasa bu işte, kurban oldugum Allah siki siki örtünün diye emretmezdi herhal... Şimdük sana, sümmi haşa, bakmayrum uşagum desem, ha u bacagunu açan kizdan daha büyük günaha girerum, niçün dersen, yalan derum uşagum, yalan derim, işin asli budur... kkk
Sonradan laf degüştü, peki Ofli! dedi, pek sinirli bir herufsun, küfretmeden dura-maysin, ha bu küfürlerle Müslümanlugu nasil bagdaştiriysin... Valla uşagum, bagdaştiramayrim, bagdaştiramadugum için küfredeyrim ya... İyi dinle uşagum dedim, bazan sinirlenip küfretmek kurşun lehim gibidir. Ne kadar su kaçıran, sızdıran delük varsa kapatursun. Bagurup çagurmasan, vurdum duy-mazliktan, görmemezlikten gelürsen o daha kötü, o zaman delük büyür, önünü ala-mazsun. Bu yüzden uşagum nerde bir çatlak görürsen içinden geldigi gibi basacasin küfürü... Bak o zaman nasil adam oliylar... Ama sen de haklusun. Artuk devür deguştu... Eskiden iki bagurup küfretmeyle düzelirdi işler. Aliminyüm tava gibiler, kurşun lehim tutmayi artuk. Bu yüzden Ofli Hocan da biraz zamana uyup Sayfa 39
deguşuk deguşuk küfretmeye çalişiy. Ofli'nin ha bu memlekette üç kuruşluk saygunlugu varsa, bilecesun ki elli gram kadar deguşuk küfretmelerindendir...
Öküzleri defetmek içun Bir de der ki ha bu uşacuk, Ofli'rıin sohbetlerinde maşallah karilar kizlar boldur. Her kanuşugunun yarisinda onlar vardur. Bu kadar kanuşugu onlari çok sevdu-gundan mi, yoksa çok kizdigindan mi yapar?.. Ne sikintilanursun uşagum, ha bu dünyanun yarusu onlarsa, konuşugum yarisi da onlar olacak, niye illaki bir muzurluk ararsun... Kadun kismi çiçek gibidir, tabi insan çiçek tarlasina daldi mi, birkaç çiçegi bilmeden ezebilir... Bu da önemli bir husus de-guldur. Çünkü biz bu tarlaya elinde tirpan, orak girenleri, ha u öküzleri, camişlari defetmek için dalaruk... Allah'un yetimini, garibini, iki günlük uzak yerden kari diye al-miş, sonra kirk yil eşek ölüsü gibi uzanır yatar yanunda, kuyruguyla emirler yagdu-rur, ha bu eşek, camiş leşleri aklima geldükçe daraliyrim sayun cemaat, sikinti basay beni, n'apayim elümde degül, daraliyrim, daraliyrim...
EÍÍi gram değişifciufc İşte sayun cemaat, bu yüzden ha bu camiş leşlerine firsat buldukça buradan derüm ki, elli gram degüşük olacasunuz ula, burunlarindan kil aldirmazlar ya, kazuk gibi adamdurlar... La uşagum, birazcuk sularina gitsan, elli gram degüşüklük yapsan kiyamet mi kopar... Derler ki, Ofli, iki lafundan biri elli gram deguşukluktur. Biz atamizdan, babamuz-dan böyle bir şey duymaduk. Yoksa sen bizi elli gram, elli gram deyü hepten Batili gavurlar gibi mi yapacaksun?... Sayun cemaat, atamiz, babamuza laf yok, Allah hepsinden razi olsun ama öyle atalar babalar gördük ki, ha u matematik dersinde toplama çikarma yaparken artı işareti vardur ya, buna bile karşu çikanlarumuz olmuştur, nedür, bu arti işareti haça benzer, zay Hıristiyan oluruz... Ee şimdi ne oldu, o zaman adam gibi okuyup ögrenmedin, ama her bir şeyi anlamadan bilmeden karşu çiktigin içün, aha şimdi Hıristiyan olduk... Yoksa biz fakur, yoksul adamuz, dilimiz elli gram hesabuna aluşuktur... Yoksa bilmem mi, herkes mali mülkü variyeti kadar degüşür... Mali, mülkü variyeti yerinde olanlar da, dünya yerinden oynasa acaba bir gram degüşür mü, degüşmez cemaat, ni-çün degüşsün?... Ha bu lafa nerden geldük, sohbetimizin başunda ne vardi?...
Sayfa 40
O yiÍanÍar neyaptuğunuzugörürÍer Köye çikarken ha u yeni yolun çatagunda bir mezarluk vardur. B Hürsünüz bu mezarlık ok yilanlariyle doludur, kimse yanaşamaz, giremez oraya. Geçenlerde bayram arifesinde Ankara'dan iki tane gencecuk uşak geldi, dedelerinin mezarini görmeye. Köylüye danişmadan, sormadan girdiler mezarluga. Ama mezarluk girilecek gibi degül. Pislik, gafulluk, bir adim atmak mümkün degül, köylü de yilanlardan korkup temizleyememiş orayi... Sayfa 41
Uşakcuklar bakmuşlar mezara gidemiyrik. Kollarini sivayip akşama kadar tertemiz ettiler mezarluğu... Köyün delikanlulari bu işi görünce şaşurdu. Ha bu şehurden gelmiş iki süt kuzusu uşak hiç korkmadan bu mezarluğu nasul temizledi diye... Boylu, poslu, sirim delikanli, yiğit uşaklar geldiler bana. Ofli dediler, ha bu hepimizi sokan ok yılanlari ha bu süt kuzusu uşaklari niye sokmadi? - Niye soksunlar uşağum, dedim, siz siçmaya inerdünüz mezarluğa sokardilar sizi, süt kuzusu uşaklar da temizlemeye indiler mezarluğa, sokmadilar onlari... Hoca dedüler, eğlenürsün bizimle, yilan dedüğün nedür ki bizim niyetimizi bilecek... Doğrusun uşağum, yilan dedüğün değül ben de sizin niyetinizi bilemem, ama ne yaptuğunuzu görürler uşağum... Ne demeye getirdim lafi sayun cemaat, ha bu mezarluklar bizim mezarluklardur, hiç değilse bayram gelip çatmadan bir güzel temizlesek, ayda yilda bir şehirden kal-kup babasunun, dedesünün mezaruna gelenlere rezül rüsvay olmasak... Öbür tarafta bu yilanlar zaten sokacak bizi. Demek yilanlar da pisliğimize dayanamamiş, öbür ta-rafi sabredemeden şimdeden sokar olmuş bizleri...
TeknoÍojinin işi Oliy, oliy, epey zaman oliy, he, he Kurban Bayrami'ndan öncedür, Trabzon mebusu geldi yanima, sağdan soldan konuşuyruk, "Yav kardaşum, dedim, biz ha buradan iyi seçemuyruk, ordan (Ankara'dan) nasil görülür, nedir bu memleketin hali?" Valla Ofli, dedi, "Biz de ordan pek iyi seçemüyrük, ama, galiba, bu memlekettin hali Amerika'mın, gavurun işidür!" Bu iş Amerika'nun işidür deyünce akluma geldü bir fikra. Heman oracukta anlattum ona. O da gitmiş anlatmiş arkadaşlaruna. Şimdiki zamanda halimize gülmek moda olmuş, benüm ağur laflaruma yüzü kizarup utanacağuna, hoşuna gitmiş dürzünün... Simdik iyi dinleyün. Mehmet Efendü'yle, Hüseyin Efendi bir dağun başunda iki komşu imiş. Her birinin ayda, yilda bir sefer şehirde işi çikar gidermiş. Giderlerken de mallarini, mülklerini birbirlerine emanet ederlermiş... Mehmet Efendi bir defasunda giderken Hüseyin Efendi'ye demiş ki, "şu bizim tavuklara göz kulak ol!" Geri döndüğünde bakmiş ki, kümes bomboş... Hüseyin Efendi'ye demiş ki, "Nedir bu iş Hüseyin Efendi!" Hüseyin Efendi demiş ki, "Valla Mehmet Efendi bu iş çakalin işi, ne kadar göz kulak olduysam dadandi senin kümese, yedi, parçaladi tavuklari!"... Gel zaman, git zaman, Hüseyin Efendi yayla zamani birakmiş inekleri inmiş şehre. Geri döndüğünde bakmiş ki, inekler yok... Demiş ki, Mehmet Efendi'ye, "Mehmet Efendi, bu iş çakalin işine benzemez, bu iş ne iştir?" Mehmet Efendi demiş ki, "Valla doğrusun, bu iş çakalin işine benzemez, bilürsün Tonyalilar anarşust adamlardur, tabancayla oynamayi yayla yerinde pek severler, kazayla vurulmuştur senin inekler!" Bir dahaki sefere Mehmet Efendi şehre inerken, ormandan kendine ayrulan kişlik, yakacak odunlara göz kulak olmasini ister. Tabi yine geri döndüğünde bakmiş ki odunlar yok... "Nedir bu iş Hüseyin Efendi. Bu iş Tonyaliların işine benzemez!... " Doğrusun Mehmet Efendi, bu iş Tonyalilarin işine benzemez, bu iş devlettin işidir. Orman Müdürlüğü'nden adamlar geldi, sentin yakacak odunlara baktular, bunlar adam gibi kütüktür deyüp alup gittiler... - La uşağum otur yenine, sana da koca camide yer beğendiremedük, bir dahaki sefere biletli yapacağum namazi, sana da iyi yerden bir loca verürüm, otur yerüne, kariştirdun lafumi, hangisi Hüseyin'di, hangisi Mehmet Efendi... Neyse sayun cemaat, diğer sene öbürü gitmiş şehre, geri döndüğünde bakmuş ev, bark yeründe yok. "Nedir bu iş demiş, bu iş devletün işine benzemez!" Doğrusun demiş, devlettin işi değüldür, Allah'un işidir, sen buralarda yokken, bir fırtına bir sel, senün eve yıldırım düştü yandi, sonra sular götürdü... Sayfa 42
Bakun laf nasul gidiyi. Birbirlerine yapmaduklarunu birakmaylar ama gören derkü arkadaşdurlar... Öbür sene, digeri inmiş şehre... Döndügünde bakmiş ki, köy yerinde biraktigi karisi, gelini, gizi üçü de hamiledir... "Yahu kardaşum nedür bu iş, bu iş Allah'un işine benzemez!" "He dogrusun, demiş, Allah'un işine benzemez, bu iş şeytanun işidür, sen burda yokken, aramizdaki datli dostlugu kiskanmiştir şeytan, girmiştir kanumuza!... " Bu temsulu bir güzel anlattum. Tekrar lafu Amerikanlara getürdüm. "Sayun mebus bey, dedüm, bu iş pek Amerikalilarun işine benzemez, pekü onlar ne der bu işe!" Ofli dedi, onlar da der kü, bu iş teknolojinin işidir... Yani bu teknoloji şeytandan da ilerü müdür mebus bey, "he ileridir!" Ofli dedi, çünkü, çalişmayla, kazanmayla, duayla, şükürle bu işi yoluna koymanin imkani yoktur... İşte sayun cemaat, daha anlamadugum bir sürü laf konuşuk... Bir ders çikar bu temsulden cemaat. Bir zaman yolladuk bunları Ankara'ya, çakal gibi devleti yiyenler, soyanlar var dediler... Sonra kendileri çakalluk yaptular. Bir zaman yolladuk bunlari Ankara'ya. Tonyalilar gibi anarşüst adamlar var dedüler, kendüleri anarşüstlük yaptular. Bir zaman yolladuk, devletün içinde ordu var, bu işe karişamay-ruk, elimiz kolumuz bagli dediler. Bir zaman yolladuk, yok Allah'un işidir, yok şeytanun işidir, şimdi de yok Amerika'nın işidir. Lâfa bakun nereye geldi, şimdi de tutturmuşlar ki, yok efendüm bu iş teknolojinin işi, nedir ha bu teknoloji sayun cemaat!
Bir kadunu sevmemiş, kalkmiş Affak'u
• • • Kasabın Nuri'si da, otuz yaşma gelmiş hâlâ evlenememiş, vesvesenin teküdür, aldugu abdestü begenmez on defa tazeler abdesti, bir kuruntudur gidiy, bir çıt duyumsun yeniden tekbir alir, yeni baştan kılar namazi, böyle bir uşak... Geçenlerde yanima yaklaşti, Ofli dedi, yatsinin son rekatini kilarken benim fermuar kendiliginden açuldu. Tekrar kapatsam namaz bozulur, on üç rekat yatsiyi kil baştan, egülürken açulur, bir mahsur var mudur... Bu bazan öyle olurmuş ki, bu fermuar yüzünden bizim Nuri gece yarilarina kadar yatsiyi bitiremezmiş... Usulca kulaguna egüldim. - Uşagum bu fermuar kendilugunden mi açulur, yoksa bir bozukluk var midir onda? "Kendulugundan açilir Ofli dedi, bozuk olsa deguştururum oni... " Bak uşagum Nuri dedim, sen de benim bir oglum sayulursun, ha bu kuruntular, vesveseler hayra alamet degüldür. Namaza abdeste kendüni vererek kurtulamazsun bu işten. Göriy misin, bakti senin bir türlü açmaya niyetün yok, kendülügünden açulur kapanur oldu fermuar. Ofli dedi, yanulur, günahıma girersün, benüm o işlerde gözüm yoktur. Lâf işte, o işlerde gözü yokmuş, bir kadunu sevememiş, kalkmiş kurban oldugum Allah'ı sevecek... Bir kadunu sevmeyi beceremeyen sayun cemaat, Allah'u nasul sever, oni anlamayrim. Dogrusun uşagum dedim, seni bilirim, sen namazunda abdestunde adamsun. Benüm laflarum fermuaradur. Üstelik yatsunun son rekatunda açulan fermuarın ahunda önemli hususlar vardur. Yoksa ben seni bilmez miyim, elinden teşbih düşmez, şadurvanun başundan ayrul-mazsun, senün gibi derün Müslüman'un hiçbir işi kalmadi da bir de yatsinin son rekatunda açulan fermuarla mu ugraşsun?... Nasul dedüm cemaat, iyi dedüm uşacuga... O dürzü de benden bu laflaru bekler. Yoksa igne iplik alup bir yol tutturmayi bilmez mi? Bilir ama cemaat, otuz beşine kadar evlenmemiş uşacuk biraz Sayfa 43
utanur, ancak bu kadar derdünü açabilir, hocaysan an-layacasun, uşacuk demek fermuari bahane edüp yol aray kendine... Koca kitaba bunca zaman bakar da bir yol bulamaz, gelür bana danişir...
Niye acele ediysiniz cemaat, kılacaunuz bir vaküt namaz, oni da hoca selam ve-rür vermez, milletün önünden, üstünden geçüp kaçarak gidersünüz, gören de sanur ki, ha bu tesbuhi çekmeden çiktuklarına göre bir işleri vardur, ne işüniz var ula, Kürdin İsiyin'in kahveye gideceksünüz, akşama kadar, Kör Emine'nin uşakları yola tarlasindan bir metre verecek mi, vermeyecek mi, yıllardır bitiremedünüz bu davayi, yola bir metre verecek mi, vermeyecek mi... Ula kardaşum, vermiy, vermiy ne istiysiniz Kör Emine'nin uşaklarından... Siz sökersiniz pasalları (sınır kazıkları) Kör Emine diker, siz sökersiniz Kör Emine yeniden çakar... Ee, ne oldi sonunda, kaduncaguz gitti betondan yaptırdı, hadi şimdi sökün bakayım... - La Memedin ogli sen sus ha u Alamancı hocanın agzuna bakmazmusin, Alaman-cı hoca ki, şöhreti beni geçtü, Alamanya'ya din görevlisi gitmek içün kirk bin torpil yapmiştir, sonra devletün bir elemani diye oraya gitmiş, camiide bagurmuştur, Hey Millet, Türk pasaportuyla buraya gelip, Arap takvimine göre oruç açanin, bilmem ne yapayum, laf mudir uşagum, rezül olmuştur bütün gazatalara, sonra uşaklara ders verecek, Almanci hoca yok, ara ara yok, uşaklar kalkar bakar ki, Alamanci hoca, çıplaklar kampınin yakunlarunda gezeyü, "ne gezersün burda hoca?" der uşaklar, tabi yakalanmiştir ne diyecek, "uşaklar, ha bu ahlaksuzlar nasul ahlaksuzdur ona bakmaya geldim!... " demüş, uşak da uyanik bizim burali, "iyi hoca, o zaman çik ha u gafullugun arkasından da ha bule adam gibi bak!... " Tabi cemaat, Türk hükümeti ha bu hocayi din adami diyedir gönderür, o da ne yapar, hükümetin işleri hep böyle degül midir, saklanur, ee ne de olsa Türk hükümetinin bir elemanidir, ancak oradan yapar incelemesini, teftişini... Lafun nereyedür Ofli dersenüz, sayun cemaat, şimdi oraya Osmanli devletünün bir din adami gitseydü, gafullugun arkasunda saklanur miydi, inerdi karilarun yanina, ha ule daha yakundan yapardu incelemesüni, görüysiniz uşaklar, bu korkaklik, ha ule çekünmeler, lafları ki-virmalar bu din adamlarinin işidir... Yahu sayun cemaat, laf nereyeydi, nereye geldü, alduk gene milletün günahini, yapduk gene dedikodu, karuşturduk gene ortaligi, valla kardaşum ben bu Kör Emine'nin yerinde olsam bu pasallari gelir çakanım ha bu dilimin tam ortasina, bazan tutamayrim oni...
Tarihi yerler İki tane orospi turist karisi gitmiş, savcıya, valiya şikayet etmiş, bilmem Maçka'mın hangi dagunda bize saldurdular diye... Vali, savci, yiyler ortaluklari, niye yiyler, ya kardaşum, bizi bütün dünyaya niçin rezül ediysiniz... Savci inceleme yapmak içün çikmiş köye, çikarken bana danişti, yav hoca dedi, vaazlarında ha bu konilara da degün, yoksa memlekete turist gelmeyecek... Görmiy misin bizim uşaklar gene saldirmiş turist karilarina... Savciya dedüm ki, nerde saldirmiş bizim uşaklar Savci bey...
Dedü ki, Maçka'yi geçecesün; Sümela'yi geçecesun, bilmem hangi dağun başunda, bilmem gecenün hangü vakti, yanlarunda da erkek yoktur... Valla Savci bey dedüm, ha u tarif ettiğün yere, ha bu sakallarla ben çıkmaya korkarim, ha bu kanılar nasul cesaret etmüş... Yahu Ofli, onlar böyle şeyler bilmez, bizleri de kendüleri gibi bilürler... Sen bu lafları birak Savcı bey, bu karilar bizim uşakların saldurmalarından mi şikayetçiler, yoksa bu işi niye dağ başında yapar bu bizim uşaklar, ondan mi şikayetçiler... Öyle laf olir mi Ofli, sana yakuşturamadim... İster yakuştir, ister yakuşturma, ha bu şehir yerinde plajlarda, otellerde her bir saldırıya ses çikarttukları yoktir bu kariların, son alduğum haberlere göre de bizüm uşaklar saldurirmiş farzumal film gibi otelin bir odasinda, diğer arkadaşı kamerayla filme alurmiş, göriy misin rezaleti, niçün filme alurmiş, Avrupa'ya memlekete döndüler mi göstereceklermiş arkadaşlaruna, işte bize böyle saldurdiler, işte bize şöyle saldurdilar... Yani eğlence arayanlar... İyi dersün de Ofli, bizim görevimiz, başlarına bir ziyan gelmesin, burada devlet vardur, demokrasi vardur desinler... dedü. Bak Sayun Savci bey, bunlari ben tanurim, bundan bir de on asur evvel gelmüştürler bu tarafa, o zaman karulari kizlari birakmışlardur orda, ama birakurken, bekaret kemeri diye bir şey takarlardı, ha ule olduği halde bizim askerlerümüz kalkardi burdan giderdü oraya, bilmem anlay misin lafi, şimdi bunlar anadan üryan kalkup gelürler buraya, şimdi kendi kendüme, bunlar tarih bilmez desem, olir mi, Avripali okimiştir, bunlar bu işten hoşlanmay desem, niçün filme alur çekerler, dağun başunda ne araylar, desem, tarihi yerlerdür diyeceksün... Valla Savci bey, bu karularin tarihi dedüğü yerler başkadur, sen yine görevi yap, yakalayacağunu yakala ama, ha bu lafumi unutma, bizim uşaklar da iyi bilür o tarihi yerleri... Yani lafun kisasi savci bey, ya da bu karilari dağlara salmayacasunuz...
Sen yine gör de sakın inanma İlahiyat mektebini bitirmiş, bizim burali uşağin biri, yatsi namazindan çıkarken yakama yapişti, "ya Ofli hoca dedi, çok severüm senü, elümde imkân olsa da senü Ankara'ya götürsem, ha u bütün milletün önünde konuştursam senü, sen ne mübarek adamsun..." Sağol uşağum dedüm, mübareklik sendedür ki üniversite okumuşsin, sonra köyüne dönüp bizim sohbetimizi dinlersün, aferün uşağum... Sonra dedi ki uşak, "hoca dedü, senün neyin varsa ağzundadir, bilirim karida kiz-da gözün yoktir, çok takvali bir adamsun, vallahi billahi ha bu gözlerimle seni bir yatakta bir gariyla görsem inanmam!" Uşağın kulağına eğüldüm. Aferün uşağum, sen yine gör de, sakun inanma uşağum...
Sayfa 45
Ha bule bir korkak millet Yok yok cemaat, bu adamlar azdi artuk, nedur ula sizden çektuğumuz, Bakanmuş, neye bakarlar, milletlin derdüne baktuklaru yok, işleri güçleri aman turistler gelecek iyi olun ha, bir kötülük olmasun ha, anladuk uşağum, ha bu turistler bizim milletimizden de değerlu mudur, la kardaşum, siz ha u yaylanın yollarım ne bok yeduk da açturduk, yol yokti, ne güzel rahatumuz keyfumuz bir parça yerinduydi, simdik iyi ki iki tane dozeri, aha cumhuriyet kurulali nerdeyse seksen olacak iki tane dozer gönderdiler, peşinden ne kadar milletekili var, Bakamı var çıkar gelür, niye gelür, yayla Sayfa 46
ye-rüdür, pek seründür, eh o kadar çaluştular, birazcuk dinlensunler, bir de çalumlaruna sıçtıklarını demezler mü, ha buralar ne güzel yerlerdür, ha buraya bir otel açalum gel-sün turistler, la dur kardaşum, önce biz gidelüm bizüm yaylamuza, güzel bir bok görmeyle hemen üşüşmeyin başuna, durun ula, Allahaşkuna yapmayun, zaten şehür yeninde zaten turist var, bir vaküt abdestü beş defa tazeler olduk, nedür ula, başumuza teccal mi oldunuz, şimdi de tutturduniz turistleri yaylalara gönderelüm, yok cemaat yok, bu iş artuk zivanadan çikti, bir de demezler mü, bizim milletümüz yabanidir, turiste iyi davranmaz, iyi muamele göstermez. Ben de okudum geçen gazeteler yazdi, Ayvasili yukari geçtin mi, ha urada turist karusuna saldurup tecavüz etmüşler, ne diyi ahunda haberin, vahşiler, caniler, bizi bütün dünyaya rezül ediler, iyi dinleyin cemaat, köy yerüdür, ne gelen vardur ne giden, her yer dag taş, işsuz, tam oracukta, götü başi açuk turist, ee, bi-zum uşaklar da yolun başunda, ee ne yapsunlar, bunlar bizim memleketi ne sanayi bil-miysiniz ha bu memlekette herkes aç kurtlar gibi daraliy, önüne gelene saldiriy, bilmiy misiniz da ha bu turistleri yalanuz başuna yayla yolina niçün gönderürsünüz, açukcasu budur, bunu bütün dünya âlem bilür, e ne demeye bir de misafürperverlükmüş, ölünin körüymiş. Kimi kandiriysiniz, şimdi Ofli ha burdan kazaylan, dil sürçmesiylen deseki, la kardaşum niyetünüz niyetse, kalkun acun oraya bir okul, bir cami ne bileykim hayur-lu bir iş, açmazsunuz, akullaru fikirleri otel, yayla yeründe otel mi olur, koca Avru-pa'nin her bir yerinde orospulik yapdunuz. Sayun cemaat, bu gavurun memlekette herkes anadan üryan gezer, erkekler erkeklük-ten çikmiştur, kadunlar kadunluktan çikmiştur, farzumal, yürürsün yolda, yanibaşindan geçer çirilçiplak, anadan üryan bir kadun, kimse dönüp bakmaz ona, niye bakmaz ula, artuk nefüs hepten körelmiştir, diyeceksünüz ki Ofli hepsünün mü nefsü körelmiştir, la ne diyrüm, bunlarun hepsünün nefsi körelmiştir, artuk oralarda erkek dedügünden kalmamuştur. Bu kadınlar sanurlar ki dünyanun her bir yaninda da erkekler böyledir, dünyanın her bir yanini bilmem ama, bizim buralarda erkeklerim Allaha şükür erkeklügü yeründedir, ya bırakun ha bu laflaru uşaklar, ne misafirlügü, ne perverlügü, biz bu ga-vurin kölesi olmayalım diye sarulduk silaha attık bunlaru, e ne oldi, hadi sahullerden vazgeçtük, oralari artuk bir daha kurtarmanin imkâni yoktur. Kalkmuşlar yayla yerüne otel yapacaklar, soma. Soma bizüm uşacuklarumuz, buralarda garsonluk yapacak, turist karilar gazetelerde gördügünüz gibi havuzun başunda çirilçiplak uzaninca, bizim uşak-larumuz da içkisini, viskisini, fiskisini getirecek, soma soma olacuk, misafürperver, mi-safür, misafürlügünü bilsün adam gibi kalkup gelsün, kapumuzu bir çalsun bakalum, biz de gösterelüm misafürperverlügümüzü, bunlarin, derdü başkadur, bizimkilerin gözü biraz turistlerin götünde başundadir, biraz da paralarundadir. Doymadiniz de şim-dü bizim yaylalara mi göz dikersiniz, ama cemaat, ben bunlari iyi tamirim, bunlarun derdü bizim memleketti de onlarun memleketüne benzetmektir, yani lam nereye getü-rüyrüm, bir memlekette orospilik ne zaman kalkar, herkes orospi olursa o zaman kalkar, pekü bir memlekette pezevenklük ne zaman kalkar, herkes kavat olursa o zaman kalkar, yani cemaat, laftım nereyedür, biz bu kanılara dagda bayurda kendümüzi sika-cuk soldurmayacuk, onlarun otellerine gidecuk, onlarla datli datli konuşacuk, kibar kibar onlarla viskimizi içecük, sonra sonrasina sizün de caniniz çikay daraliysiniz ama, bu işin sonrasina birakmam ula, daha ölmedük. Ha u otelün dibine dinamiti ilkin ben koyanım, sayun cemaat, bu işin ehemmiyetüni ya siz anlamaysiniz, ya ben anlatamay-rim, bundan büyük dert mi olur karduşum, yayla yerüne otel açmak nerde görülmüş kardaşum, döviz gelecekmiş, dövizi batsin, üç tarafi deniz memlekettin sahüllerüne ye-terünce para gelmiy mi, görmiyruk mi, okumayrik mi gazetelerden, bir tarafta bizim milletümüz çolugu, çocugu, ahlagu, namusu, işinde, gücünde, tarlasunda, hemen yanubaşunda da bu çiplak karilar, bu mudur medeniyet, bunlarin medeniyetine Muhtarin köpegi işesun, hiç mi anlayişleri yokdir, ailenin içinde, köyün kasabanin içinde anadan üryan gezülmez hiç mi hiç bilmezler, yorma kafani cemaat, her bir boku bilir, düşünür bu turistler, ama yine de yaparlar, o halde vardur bir kasutlari, niçün vardur, anlatayum. Bizim kadunlarumuz Alamanya'da adam gibi gezerken çekerler resümleri-ni, gösterirler televizyonlarinda, nedür bu rezalet diye, ee biz nereye duruyruk uşagum, onlar bizim Anadolu kadunumize böyle bakarlar da biz onlarun filmini çeküp niçin televizyonda yayunlamazuk, nedür bu rezalet diye, yapmazuk, üsteluk tam tersuni yaparak, turist karilar anadan üryan gezerken bizimkiler türkü söyler, el çırpar, nesünü an-latacasun kardaşum, ha bule bir korkak millet...
Sayfa 47
Bu müsÍümanÍuya kendüÍerinin yapacakÍari yok KariÍara yaptirmak isterfer Bu hocalar öldürecek beni yahu cemaat daraliyrim, da, bir de utanmadan vaazla-rini teyplere okirlar, arada bir yatanlar bayilanlar, bir rezüllüktür gidiy, akulla-runca kadunlara İslam'i anlaturlar, bunları dinledükçe zay sanarsunuz ki birileri bana işkence yapar, derler ki, kadun kismi niye kulaklaruna ellerini getürüp tekbir almaz, niçün olacakmiş, koltukaltları görünmesin diye, sonra laf dönüp dolaşip, ey mümin kadunlar bu yüzden çarşaf giyecesünüz, başkasi günahtur, bütün Osmanli'nin âlimi düşünmiş taşinmiş buna karar vermiş, yoksa kadunlar böyle yanacakmış, şöyle yanacakmiş, bitmedi sayun cemaat, kadun kismi erkeğüne danuşmadan kapuya gelen kimseyle konuşmayacak, görüşmeyecek, ona bir şey vermeyecek, ondan bir şey almayacak, sonracuma efendüm, kadun kismi pazara, panayira, mağazaya kocasun-dan izinsiz çıkmayacak, yolda kazayla bir erkekle göz göze gelmeyecek, gelürse de kim olursa merabalaşmayacak... Yahu cemaat nesini anlatayim, bunlarun cani işkence yapmak ister... La kardaşum, derdün budur da niçin alursun kari, kari dedüğünün ağzi vardir, koli vardur, ayaklari vardur, niçin alursun kari, canlidir o, ne kadar kapatsan kafes gibi evine çabalar, bir şeyler yapar, sana sorayrim niçün alursun?... Niçün olacak işkence yapmak içün... - Bak uşağum, oturduğun yerden hallenme öyle, bir derdün varsa söyle, niçün ahırlar bilir müsün, bilmezsün, o halde dinle lafun sonini... Ey cemaat niçün alurlar, bakarlar ki bu Müslümanluk bize çok zor gelür, becerüp yapamazuk oni, ama alursak bir kari, onin cani nedür ki, başina vura vura Müslüman-luğun olup olmayan, kulaktan dolma ne kadar şarti var hepsüni yaptururuk onlara... Yani bu Müslümanluğu kendülerinin yapacakları yok, karilarina yapturmak isterler... Böyle Müslümanluk mu olur, bir cümlelük vaaz verür, yanım saat cehennemü anlatın, İslam'un şartlaruni saydu mi, kendülerinkileri birakır başlar karilarinkini saymaya...
Bu Allah'un ateşidur nasul yanarsa yanar sana ne edepsuz! Dinle kardaşum, şimdi hepünüz Allah'un emrünü yerüne getürüp yüzümüzü Kabe'ye dönmek zorundayız, ama, öyle bir zamana geldük ki, her yüzünü Kâbeye dönen, kalkar der kü, ey cemaat, siz da yüzünüzü bana dönecesünüz, demem o ki, tarikatiymiş, derneğiymiş, cemaatiymiş, kalkar derse kü, yüzünüzü bana dönecesünüz yanluşdur, ama farzumahal derse ki, gönlünüzü bize dönecesünüz, tabii cemaat, gönlümüz herkese dönüktür, ama yüzümüz Kabe'ye dönüktür. Bilmem bu laf nereye gelür anlamuşsunuzdir, pekü anlarsunuz da daha ne bok yemeye o partunin peşüne, bu partinin peşüne dolanup durursunuz, Allah'un yoli birdür ama, yollar, sokaklar ka-ruşuktur, baktun ki, ha bu ahur zamanda yolini şaşurdun, kurban olduğum Allah en iyisünü bilir, hangimiz şaşurmayruk ki, ne yapacasun, kaldiracaksun başuni gökyüzüne, bakacasun oradan bulutlar geçer, bakacasun orada yildizlar vardur, açacasun elle-rünü Allah'a yalvaracasun, çolukmuş, çocukmuş, senü kurtaran yoktur artuk, dünyayu unutacaksun, yalanuzsun, kimse yoktur Allah'tan başka. Diyecesün ki, kurban oldu¬ ğum Allah'um nedür ha bu dünya işleri, hergün kırk tilkinin kuyruğu yüz çakalla uğ-raşur olduk, Sayfa 48
dostumuzi düşmanımizi, taniyamaz olduk, niyetün temizse, ha bu dua senü tertemüz adam gibi herüf yapar, o zaman sayun cemaat, hangi sokakta olursan ol, hangi caddede olursan ol, anlarum ki senün de yolun birdir. Lafumi iyi dinle cemaat, şarapçi dedügümüz adam bile sabah kalkar akşamdan iç-tügü bardaklarü yikar, niçün yikar, akşamki günahlari aklina düşmesun, ama şimdi devür degişti, herkes sabah kalktugunda, her birinün bardagunu alıp labaratuvarlara koşar inceler, niçün diyecesün, birbirlerünün ardundan konuşmak için, bir marazluk bulup hır çıkarmak içün, be Müslüman, be salak herüf, bir sefercük de sesüni çikar-madan al ha u bardaklari birer birer yika, ölünün körü mü olur, sesüni çikartmasan, ileri geri konuşmasan olmaz mi? İlla ki birinin gözüne çomak sokacasun, ha bu lafumi iyi dinleyün sayun cemaat, bir zamanlar hepümüzün etrafunda isindigi bir soba vardi, içinde İslam'un Allah'un ateşu yanardi, kimsecuklar çikip da bu soba benüm-dür demezdi, alimi, kadisi, çolugu, çocugu, çobani, kaduni içine, saguna soluna bakmadan getürebildigi, kotarabildigi kadar odun atardi, herkes isterdü ki, isinsak da isinmasak da bu soba yansun, şimdi öyle mi sayun ceemaat, iki yüz yil vardur, kim bu sobayi yakmak isterse, ateşun yanmasuna bakan yoktur, her bir kafadan bir cenabet ses yükselur, der kü, bu boru delüktür, bu soba surdan tütüy, yok efendüm böyle soba yakulmaz, yok efendüm şimdi soba yakmamın zamani midir, üstümüze gelürler yakalarlar bizi, yok efendüm Amerika'nun işine gelmez, yok efendüm hükümetin işine gelmez, yok efendüm biraz daha bekleyün bu sobayi yakacak adamumuz gelecek, bir boktur püsürüktür gidiy, bir da milletün sobayi yakmaya isinmaya niyeti yoktir, cani sikilmiş daraliy, ne kadar dert vardur... yanü derdü içün sobanin yanina yakla-şiy, diyelüm... Neyse cemaat bildügünüz işler, dilim dönmiş, yani öyle güne geldük ki, mübarek Allah'un kitabi kitap olmaktan çikup cinsel bilgiler ansiklopedisi olmuş sanki, gelen bakay, giden bakay, ey cemaat daha konuşturmayin beni daraliyrim, bu ateş Allah'un ateşidir, bu soba kimsenün babasunun mali degüldür, her kimün elün-dan bir şeycükler gelürse, getürüp bir odun atsun, tütüymüş, isitmaymiş, sana ne ulan, sana ne dürzü, bu Allah'un ateşi, bu İslam'un ateşü, nasul yanarsa yanar, ne kadar yanarsa yanar, sana ne dürzü, soba yakmanun zamani degülmüş, sana ne cahul herüf, sen yüzünü Kabe'ye dönecesün, sen gökyüzüne bakacasun, ha bu dünya nasul döney, kim döndiriy, demiysin, de, ha bu dünya yanluş dönüy, yildizler yanluş yere konmişdur, güneşun yuvarligi biraz bozukdur demeye kalkarsan, dürzi, bozuksa otur iyisini sen yap, ha burda üç-beş Müslüman toplanmış, gönüllerince bir ateş yakmak ister, gelüp de üstüne işema, işema diyrim, bak uşagum fena oliyrim, işema diyrim, bir işemaya yelten, ha u işedügün mereti Allah yaratdu demem, keser ha bu sobanin içine atarum, haberun olsun...
Lafun erkeğü boyÍe oÍur ••• Heman aklima gelmişken söyleyeyim, uşacugun biri geldi, üniversitede okiyi, diy ki, hocam kız arkadaşlarumuzla okey oynayruk, okey taşlarini karuştururken elim kiz arkadaşumun eline deyiy, şimduk hocam; taşlan kariştirayim mi, yoksa kariştirmayayim mi. Ha bule bir dert, uşacuk belki de benümle dalga geçiy, önemi yoktur, bizde her soruya cevap vardur, uşacugum o taşlari hangi niyetle karuşturdugun önemli, niyetunde neleri, nereleri karuşturursin ki, bu karuşturma işi bu kadar kafana dolanur, gelelum okey oynamalarina, bu ökeye giz arkaduşunun elini karuşturmak için mu oynarsin, niyetun buysa uşacugum, yanulursun, bu zıkkım kahvede milletun ortasinde de karuşturulmaz ki, bir da der ki bu uşak, hocam ne zaman okey atmaya dolaniyrim, giz arkadaşum he-mencacuk açayi, burayi pek anlayamadum, giz arkadaşun neyi açayi. La git başumdan uşagum sen ha u okey masasuna otirmişsan, illaki bir yerleri karuşturacaksun, nasul ki, biz ha burada ha bu köşelere kurulduk yazmaya başladuk, illaki bir yerleri karuşturaca-guz, laftın erkegü böyle olur, Ofli hocan sana kurban olsun, bir an içün kendüni senün yenine koydi da, sen Ofli hocamın da niyetünü karuşturdun uşagum... Ey kurban oldugum Allah'um bu nasul parmacuktur ki bütün niyetimizi bozar, ey kurban oldugum Allah'um bu nasul niyetttür ki, bir parmacukla bozulir... Var bu işin temelünde bir karuşukluk; Allah'tan hayırlusu... k
k
k
Sayfa 49
... Geçenlerde vakıfa uğradum, bakalum eşler dostlar, arkadaşlar ne yapay, hepsü-nün masasunda vardur yüz dane kitap, nedür la ha bu kadar kitap dedüm, kitaplardan yüzünüz görünmüy, dedüler ki, hocam Osmanliyi araşturuydik, la kardaşum Os-manli'nin nesüni araşturiysiniz, hocam işte nesüni olsin? Haremini, Karagözünü... İşte ha bule kardaşum, ben size demiyrüm mü, bu milletün araştirmaya okimaya meyli yoktur, bu dürzülerin gözü ya karidadır, ya eğlencede... La kardaşcazum, araştira-cak başka yerini bulamadin mi Osmanli'nin...
Mehmet ağanın vardur on dane erkek uşağu, kardaşu Hasan'm da vardur bir dañe erkek uşağu, birbirlerini çekemezler, niçün dersünüz, bilürsünüz Mehmet ağa on uşağun onunu da evlendürmüştür, kardaşu Hasan ise bir dane erkek uşa ğu evlendürememüştür, kiskanur Mehmet ağayu çekemez. Bir gün demüş kü Mehmet ağaya, bu nasul iştir ben bir uşağu evlendüremedim, sen on erkek uşağu evlendürdün, demüş ki Mehmet ağa, kardaşum Hasan, benim uşaklarun önlerine çıkar bir giz, kaldirirlar guyruğuni (eteğini) bakarlar ki, dişidir bu, alurlar getirirler eve, senun uşak, aha kırkma geldi, onu beğenmez, bunu beğenmez, alt tarafı dişidir... Bunun nesine bakaysun kardaşum: Sayın cemaat, Mehmet ağamın lam da biraz fuzilidir, ne demektir, kalduracasm eteğini bakacasun dişidir, kapıp getüreceksin gelün diye, sayun cemaat gelelim Hasan efendinin durumi de biraz hastalukludur, otuz beşine gelmiş uşağa daha prenses mi araysin ula, kaldur eteğünü bak, dişidir, al getür eve, ne araysin bu saatten soma, sana kraliçe bu-lamazuk ya, ne dersünüz sayın cemaat, yanhşum var mudur? Siz bilmezsünüz sayun cemaat, ha u karşi köyden bir Musa efendi vardi, epeycene geçkin adamdi, evlendü otuz yaş küçük ganayikli bir gizla, diyecesünüz giz ha bu yaşlı adama nasıl vardi, ula cemaat kizcağuz kördür kör... Bu durum Musa efendünün işine gelir, gelelüm bu işin muhabbetüne, muhabbet böyle değüldür cemaat, gizcağuz bir gün demiş ki, canim senü çektüği zaman bulamayrim, ha bu işe bir kolaylik bul-sana. Musa efendi de düşünmüş taşunmuş bir kolayluk bulmiş, evün içünde boynina çingirak takmaya başlamuş ses nerden gelür, inekler gibi, Musa efendü ordadir, durun cemaat, heman gülmeyin, daha gülecek yerlere gelmedük, gel zaman git zaman boynina çingirak takan eve varmiş, çingirak takan gizcağuzun yanina varmiş, tabi cemaat, Musa efendi durumi anlamiş ama ne yapsun, bir gün durumi karisina danişmiş, ha bu çingirak iş beni sarmay demiş, ha bu çingiraği değüştürelüm, daha sessüzini bulalim, yoksa bizim gari orospi olup çıkacak. Gizcağuz birden sinirlenmüş demiş ki, bana sormadan her gün değüştürürsün de, şimdi niçün sorarsın... Musa efendünün tabi tepesü atmiş. Delülendi, ölecek zay, zay boğacak gariyi gari demüş, çingirak ayni çingiraktur, değiştürdüğüm yoktir. Ganayikli gizcağuz korkmiş, demüş ki, sinirlenme herüf, çingirağun sesünden şikayettim yoktir, hepsünün sesü bir başka güzel... Yaaa cemaat bu size ders olsin, otuz yaş ufak gariyi alursaniz, gari da nerde bir çingirak sesü duyar kalkar gider, gülün, gülün bakayum, otuz yaş ufak gari alup çingirakla iş ya-panun soni budur, gülün bakayum...
Sayfa 50
Nedür ha bu Melahatun işleri, ha bule gari mi olur, otur evünde gizum, ne oliy-siniz bakayum, nedur derdunuz, gocan çaluşmassa diyeceğum laf yoktur, gocan dünyanın parasuni gazanur, daha ne demeye ayaklanuysiniz. İki dane uşağu komşulara birakiy, daireye çaluşmaya gidiy, daire deduğunuz yerde para mi dağitiylar, yok, iş mi yapaysiniz, yok, daha ne bok var dairede, haçan daireye koşacasunuz iki dane uşağu niye yaptun? Uşacukları sokağa atacaktun, iki dane canundan, kanundan çikmuş uşağu, ne yer ne içer, firlatur da kopa kopa gidersun, diyecesunuz ki, kaduncağuzun cani sikilıy, şimdi sorayrim size cemaat, dairede sikilmay mi? Gülmeyun lafuma bakayum, ne dedük, dairede sikilmay mi, kötü mü diyrim cemaat, cani sikilıymiş, iki dane uşağunla eğleş dur, Allah sana iki dane turp gibi uşak vermiş, otur da haline şükret, ee kardaşum biraz da şükür bilin, kazanmamın peşünden koşarsunuz, biraz da şükrün peşünden koşun, lafumi sağa sola çekmeyün ula, lafimi çekeceğunuze garinizin eteğinden çekün, çekün de, cani çikmasun, garunuzun eteğünden çekmeduğunuz içün cani çikar. Damam gardaşum kadun da çaluşacak, anladuk gadun da çaluşacak, ama go-casinin gazanmasi varsa, oturacak aşağu... Sormaysiniz, Ofli hocanuz iki gündür ortaluklarda görünmiy, tamam uşağum senün lafuna geleceğim, gaç gündür gazatalar ya-zay, ha bu dünyanun işine bakun cemaat, ne diyler uşağum bir daha da, filort... Yani filort demek, giz uşağu erkek uşağunun, erkek uşağu giz uşağunun elinden dutmasi ola-yidir, giz uşağu giz uşağunun elünden tutarsa, ona bir şey yok, erkek uşağu erkek uşağunun elünden tutarsa ona da birşey yok. Bana galursa, kim kimün elünden tutarsa kor-kacasun gardaşum, yahu cemaat, ha bu işi de mi ben öğreteceğum, uşağunuz giz çocuğunuz namisliysa niçün korkarsunuz. Demem o ki, uşağunuza terbiye verememüşsu-nuz bu yüzden kim kimün elini tutarsa korkarsunuz, bu işlere garuşmak doğru olmaz cemaat, kim kimün nesünden, neresünden tutarsa tutsin, ceryani mu tutay, yok, elinden tutay. Diyecesunuz ki, gençtürler, bekardurlar, ikisinin de elü ceryan gibidür, ee gardaşum bu ceryan Allah'un ceryani, herkese gurban olduğum Allah bu ceryandan vermüş. Şimdük bu ceryan Ferhat ile Şirin'de olursa, Fuzuli'de, Baki'de olursa hepü-nüzün hoşuna gider, ama bu ceryan gencecuk uşacuklarumuzda olursa günahtur, niçün günahtur, niçün ayuptur, şimdük birakun ha bu laflari bakayum, hepünuzun hoşuna gider gülersunuz, uşağunuz namisliysa korkulacak bir durum yoktir, laftım bu kadar-dur... Bu ceryan Edison'un ceryani değüldür, düğmeyi çevürünce yanacak, kapatunca sönecek, bu ceryan Edison'un ceryanina benzemez, tehlükelüdür, ne zaman açulacak, ne zaman kapanacak bilemezsün, sen otur uşağunun terbiyesüyle meşgul ol, uşağun namisliysa niçün korkarsun, sen ceryanini gençlüğünde boşa akutmuşsan hirsini uşa-cuklardan çikarma, onlar biliy ceryanin nerden geldüğünü, nereye gittüğünü, otur da uşağunun terbiyesüyle meşgul ol, sokak ortasunda uygun midur, peki üniversitayi bitirmiş yirmi beş yaşuna gelmüş, eşek gadar herüftür, ne yapsun bu ceryani, kendünü mi yaksun, bunu mi istersunuz?..
Uyum Yasaları Birgün cemaatten biri biraz da takılmak için Ofli hocaya, hocam Avrupa Birliği Uyum Yasaları ne demektir, diye soru sorar.. Hoca: Anlatayım uşağım.. Birgün teravih namazı kıldırayrum.. Bilirsinuz kadınlar perde arkasından kılayı.. Yalanuz secdeye vardılar mi varmadilar mi seslerinden anlayrum.. Yer tahta olduğu için yatup kalkmalarını anlayrum ona göre namazi kumanda edeyrim.. Ben Allahüekber deyip ayağa kalkayrum, bakayrım, kadunlar daha secdeye yeni varayi.. Bir sinirlendum, namazi selam verip kestim. Kadunlara doğru bağur-dum: "Sayun kadunlar, bundan sonra benimle yatup benümle kalkacaksunuz.. " Uyum yasaları da bu hesap, bundan böyle Avrupa'yla yatup Avrupa'yla kalkacağız..
Sayfa 51
Hocadan İftarlık Ofli Hoca birgün iftara doğru vaaz vermekte. Cemaatte bir çok sorular sormakta. Soruları bir kâğıda yazıp pusula şeklinde konuşmakta olan hocanın önüne itmekte. Bu sırada Ofli Hoca'nm hanımı da hocaya bir pusula gönderir. Ho-ca'dan iftarlık istemekte. Pusulada: "Gelirken yarım kilo kıyma yarım kilo şeker al" yazıyor. Pusulaları sırasıyla okuyup cevaplayan hocanın önüne sonunda bu pusula gelir, hoca şaşkınlıkla: "Sayun cemaat, herkes benden dini sorularına cevap isteyi, habu kafir kimdir ki benden kıyma istiy.. "
Büyük Felsefe Ofli Hoca kurban bayramı arefe günü, kurban üzerine konuşmakta. Laf dönüp dolaşıp İbrahim Peygamber'in oğlu İsmail'i nasıl kurban etmekte olduğuna gelir.. Hoca burda lafı keser: "Sayun cemaat, kurban işi böyük felsefedir. Her hoca her alim bu büyük kurban felsefesinin altından kalkamaz. Bu konuya açıklık getirmek her müslümanm harcı değildir. Bakun haburaya, İbrahim Peygamber oğluni kurban edeyi.. Ne demektir bu, bir düşünün.. Kurban olduğum Allah benden oğlumi kurban isteyi, vallahi gireruk birbirine.. "
Halk içinde meşhur Ofli Hoca fıkraları Adamın birinin annesi ölmüş. Köyde, namazını kıldıracak bir hoca bulamamış. Komşu köye gitmiş. Annem öldü, sizin köyde hoca var mı, demiş namazını kıldıracak. Köylüler, burada bir Ofli hoca vardır, ama, kimsenin namazda-niyazda gözü yoktur, hoca da, her gün derenin kenarında uyur, demişler. Adam, işsizlikten, dere kenarında uyumakta olan Ofli hocanın yanına gelir. Annem öldü, namazını kıldırır mısınız? demiş. Ofli hoca, heyecanla yerinden atılır: (..)mına bile korum... •k -k -k
Ofli bir adam, Bayburt'un bir köyünden geçiyormuş. Tam o sırada köyde bir adam ölmüş. Köylüler adamın yanma gelmişler. Sen nerelisin? demişler. Adam 'Ofluyum' demiş. Köylüler, eğer sen Oflu'ysan, o zaman hocasundur. Bizim cenaze namazımızı sen kıldıracaksın, derler. Adam, ne dediyse, hoca olmadığına inandıramadı. Baktı ki iş başa düştü, 'öyleyse, siz cenazeyi bana verin, uzaklasın, ben şu derede onu yıkarım' demiş... Köylüler uzaklaşmış. Ofli ölüyü yıkarken, ceset, derenin sularına karışıp gitmiş. Köylüler gelmiş, 'ne oldu bizim cenazeye' demişler. Ofli, 'valla uşaklar, çok iyi bir adamdı, oni yıkarken, ellerimin arasından kuş gibi uçtu gitti' demiş... Köylüler de inanmış. Bir zaman sonra köylüler cesedi derenin dibinde bulmuşlar. Ofli'ya gelmişler. 'Hani sen, iyi adamdı, uçtu gitti, dedin, ceset derenin dibinden çıktı' demişler. Ofli cevap vermiş: 'Valla uşaklar, buradayken iyi adamdı, lakün, yukarda ne bok yedi ben nerden bileyim'...
Sayfa 52
k
k
k
Cemaatten birinin cep telefonu çalar. Namazda oldugu için açamaz. Ofli Hoca adama yaklaşır, cebinden telefonu çıkartır, telefona cevap verir: 'Arkadaşunuz secdeye kadar gitti, gelünce ararsunuz.' k
k
k
Ofli Hoca başka bir hocanın arkasında namaza başlar. Ancak hoca çok acemidir, secdede okutulacak 'ettehiyyatu' duasını ayakta okutur, Ofli arkadan: 'Fatiha yerine okuttun ettehiyyatu'yu. Şimdi secdeye varunca bakalum ne .ikimi okutacan!' k
k
k
Ofli Hocayla bir adam sohbet etmekte: 'Hocam, bakayrum Hıristiyanluga, bakayrum Yahudilige, ha bu İslam gibisi yok.' Birden hocaya dönüp: 'Hocam, ha bu İslamiyet büyük dindir degil mi?' Ofli Hoca: 'Ya ne .ikimdur! Tabii ki büyük dindur!'
Sayfa 53