S en Şİmdİ G ídecenya
Cehennem' ín
D İB İN E C İT
m
KASHNA
BİR İN C İ BÖLÜM
Otel Feryu»
4
Dünya devi kabul edilen petrol şirketlerinden biri olan Karsut, en özel müşterilerini Panzanya’daki yedi yıldızlı muhteşem otel Feryus’ta verdiği da vetle bir araya getirdi. Açılış konuşmasını onur konuğu olarak orada bulunan, yeni seçilmiş, Panzanya Devlet Başkanı Kenzar Ostarlen yaptı. Ar dından yemeği düzenleyen şirketin yönetim kuru lu başkanı geldi kürsüye. O güne kadar kendisi ni gören hiç kimse yoktu. Medyadan sürekli ka çan bu başarılı iş adamı, ilk defa karşısına çıktı ğı müşterilerine Panzanya’daki petrol krizini ve ül kenin petrole olan ihtiyacını anlattı. Devlet başka nı ve ekibi uygun olan firmalarla tanışıp ilerleyen
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem 'in Dibine Git
dönemlerde anlaşmalar yapmak üzere orada bu lunmaktaydılar. Karsut’un karizmatik başkanı yap tığı konuşmadan sonra alkışlarla protokol masa sının baş köşesinde oturan Panzanya yetkilileri nin yanındaki yerini aldı. Yemeğe geçildi. Devlet başkanının oturduğu ma saya yakın olanlar kartvizitlerini sunarak öne geç meye çalışıyorlardı. Kimi Panzanya’ya ilk defa gelmiş olmasına rağmen; - Daha önce ülkenize birkaç kez gelme fırsatım olmuştu, inanın sayın başkanım her gelişimde bü yüleniyorum. diyerek başkanı tavlamaya çalışırken, kimi de ha ritada Panzanya’yı göstermekten aciz olm asına rağmen, - Hep merak ederdim Panzanya’yı. Burada ol maktan şeref duyuyorum sayın başkanım ... diyerek onurlandırıyordu başkanı. Başkansa etra fa gülücükler dağıtarak kart topluyordu büyük pet rolcülerden. Sonra onlara kendi kartını veriyor ve kart verdiği herkese, - Karttaki numara direkt hattım dır. Yarın mutlaka telefonunuzu bekliyorum. Sizinle özel olarak ko nuşmalıyım!
A şk H akkında H er Şey
diyordu. Yüksek protokolde sohbet devam eder ken, hiç hesapta olmayan pantolonu çamurlu bi ri kürsüye fırladı. Mikrofonu eline aldı ve konuş maya başladı. Diğerlerinin aksine onun ne kariz ması ne de boynunda kravatı vardı. Yüksek bir gürültüyle elindeki mendile soğuktan kıpkırmızı olan burnunu sildi ve konuşmaya başladı: - Nezle olmuşum özür dilerim. Bu arada yemeği nizi böldüm kusura bakmayın lütfen. Davetli deği lim... Buradan geçiyordum, toplantıyı öğrenince içeri girdim. Fazla zamanınızı almayacağım. Sade ce yemekten sonra en büyüğünüz bana gelsin. Onunla dünyanın en büyük petrol anlaşmasını yapmayı planlıyorum. Davetli olmadığım için oto parkın bekçi kulübesinde bekliyor olacağım. Fazla bekletmezseniz sevinirim; çünkü hava çok soğuk ve sanırım kulübedeki kalorifer de arızalı. dedi. Zengin petrolcüler bu pejmürde adamın kür süden inişini aşağılayıcı ve aiaycı bir gülümse meyle karşıladılar. Bazıları yedi yıldızlı otelin gü venlik personelinin bu tarz adamları nasıl içeri aldıklarını sorgularken, bazıları böylelerinin bir dev let başkanının bulunduğu yemeğe nasıl elim ko lunu sallaya sallaya girdiklerini merak ederek cık cık cık!' ettiler...
Sen Şimrii CM eoen ya C e h e n n e m i DibIne ^
Yemek bitti. Herkes otoparka yöneldi. Ülke sınır ları içerisinde kullanılmak üzere Karsut Petrol ta rafından kendileri için kiralanan özel araçlarının anahtarlarını havaalanına gitm ek üzere otopark kulübesinden aldılar. Cömerttiler. Otoparkçıya bahşişini verirken az önce milleti güldüren sümük lü adamın avucuna da beş on kuruş harçlık koy mayı ihmal etmediler. O gece herkes ülkesine geri döndü. Ertesi gün tüm petrolcüler, Panzanya devlet başkanının verdiği karttaki num arayı ♦ Direkt arasam mı daha etkileyici olurum, yok sa sekretere mi aratsam? ❖ ‘Sayın başkanım!’ mı desem , yoksa ‘Bay Ostarlen’ mi desem? ♦ Doğrudan konuya mı girsem, yoksa önce hal hatır mı etsem? ❖ Öğlenden sonrayı mı beklesem , yoksa şimdi mi arasam? şeklindeki
yüzlerce
soruyla
m ücadele
sonra aradılar. Ancak başkanın
özel
ettikten numaram
dediği telefonu başka biri açıyor ve alakasız şey ler söylüyordu. Yanlış du yduklarını düşünüp tek rar ettiriyorlardı.
A şk H akkında H er Şey
- Anlayamadım sayın başkanım? - Otel Feryus Otoparkı ben Yutsak buyurun! diye tekrar ediyordu telefonun diğer ucundaki... - Başkanı aramıştım ama? dediklerinde ise otoparkçı Yutsak gayet kibar bir dille: Efendim sanırım sayın devlet başkanımızı soru yorsunuz. Onlar dün gece buradaydılar. Hatta be ni erkenden başka bir yere yolladılar. Ben saat üçte geri geldiğimde hala oturuyorlardı. t
deyince karşı taraf öfkeyle soruyordu: - Ne saçmalıyorsunuz beyefendi? Başkan geç sa atlere kadar bizimleydi! Ayrıca kimle oturuyordu? - Başkanımız ve arkadaşı efendim. Bu arada lüt fen sesinizi yükseltmeyin, ben işimi iyi yaparım ve oldukça da dikkatliyimdir. Üçe kadar buraday dılar diyorum... Alo... Ses gelmedi birkaç saniye, sonra malum ses du yuldu. -
Dut dut dut...
Yutsak işini gerçekten iyi yapanlardandı. Son kez seslendi: - Alo, alo... Ses gelmeyince telefonu kapattı.
Sen şim d i G idecen y a C eh en n em i» Dibi,,* Glt
Ertesi gün, tüm petrolcülere Panzanya hükümeti logolu bir zarf gitti! Zarfı açanları bir sürpriz bek liyordu: Sayın Dikkatsiz, Şimdi
lütfen
aşağıdaki
konuşma
metnini
dikkatlice
oku! - Nezle olmuşum özür dilerim. Bu arada yemeğinizi böldüm kusura bakmayın lütfen. Davetli değili m... Bu radan geçiyordum, toplantıyı öğrenince içeri girdim. Fazla
zam anınızı
almayacağım .
Sadece
yemekten
sonra en büyüğünüz bana gelsin, onunla dünyanın en büyük petrol anlaşm asını yapm ayı planlıyorum. Davet li olmadığım için otoparkın bekçi kulübesinde bekliyor olacağım. Fazla bekletm ezseniz sevinirim; çünkü ha va çok soğuk ve sanırım kulübedeki kalorifer de arı zalı. Bu konuşmanın hangi cüm lesinde konuşm acının gay ri ciddi olduğuna dair bir belirti var? Ekteki zarfta viz yonunuza uygun olarak avucum a sıkıştırd ığ ın ız bahşi şin iki katını tarafınıza iade ediyorum . Eğer faturamı kesip gönderirseniz, bu bir çalışm a başlangıcı olabilir ve referanslarınızın arasında bizi de gösterebilirsiniz. Ne de olsa hacminizin iki katı iş yapm ış sayılırız©. Dikkatli Yaşa!
Kenzar Ostarlen Panzanya Devlet Başkanı
Aijk H akkında H er Şey
Meğer Başkan Ostarlen iş yapacağı şirketleri ‘Oto Feryus Yöntemi’ denilen özel bir yöntemle seçiyormuş. Başkana göre bu eleme tekniğiyle seçi len iş ortakları önyargısız, dikkatli ve zincirsiz olu yorlarmış. Onlarla kalıcı dostluklar da kurutabiliyormuş üstelik. Ve meğer o gece yemekte Panzanya devlet baş kanı olarak kürsüye çıkan kişi özel eğitimli otoparkçı Yutsak'mış. Daha çılgınca olan ise Karsut yönetim kurulu başkanı olarak konuşma yapan ki şinin de herhangi birisi olmasıymış. Medyada faz la gözükmeyen ve kimsenin simasını bilmediği Karsut yönetim kurulu başkanı ise o gece araç larını alan kişilere park bekçisi Yutsak’ın yerine geçerek anahtarlarını veren kişiymiş. Bütün bunlar açığa çıkınca, Karsut’un başkanı iş ortaklarına yazılı bir mesaj gönderdi: - Artık her şeyi biliyorsunuz. Gece araçlarınızın anahtarını aldığınız adamın ben olduğumu da. Benim herhangi bir fiziki özelliğimi yazıp tarafı ma yollayanlarla çalışmaya devam edeceğimizi bildiririm. Ne oldu biliyor musun? Hiç kimse başkanla ilgili hiçbir şey hatırlayamadı; çünkü o herhangi bir ıo
Sen Şimdi Gideoen ya C ehennem in Dibine Glt
otoparkçıydı. Oysa şirketin ana sloganı, ‘Dikkatli olan hep kazanır!’ ifadesi bütün iş adamları tara fından biliniyor ve kartvizitlerinde yer alıyordu. Bu büyük eğitimden sonra tabii ki o yemekte bu lunan herkes Karsut’la çalışma hakkını elde et mişti; çünkü bu eğitimden geçen birinin bir daha dikkatsiz olma ihtimali yoktu. Hayat bu! Kimi ne yapar bilinmez, kime ne yapar hiç bilinmez... Bazen bir devlet başkanım otoparkta diker karşına, bazen bir otoparkçıyı allar pullar ve bir baş kanda diker karşına. Sen hep dikkatli ol! Belki bu ki tabın da bir yerlerinde otoparkçı kılığında bir başkan ve hatta başkanlar geziniyor olabilir!
Unutma Hep Hatırla Ta da Aklından Hiç Çıkarma Birisi bir şey söylerken onu önyargısız, kuralsız ve zincirsiz bir şekilde dinleyip özgürce değerlendirenler mut laka kazanırlar. Yeri gelmişken söylemeliyim ki tarihte kazananların tamamının ortak özelliği dikkatli olmaları dır. Bunu unutma yoksa asla başaramazsın! Parmağı na ip bağla ya da bütün parm aklarına... Dikkatsizliğe yenilmek ve oluşturulan gereksiz önyargılar bazen in sana erken final yaptırır. Parmakta şık durmayan bir ip, her zaman kötü bir finalden daha iyidir.
Aşk Hakkında Her Şey
Zahide ile Yavvtz Zahide bir akşamüstü vermişti gönlünü Yavuz’a... Hayat! boyunca hiç kimse ona ‘Su gözlüm'.’ de memişti. Gözlerinin su rengi olduğunu bile bilmi yordu Zahide kız. Gökyüzü kadar temiz, yağmur kadar saftı. Yavuz ‘romantizm’ denen şeyin ta kendisiydi. Sevgilisini hep şaşırtıyor, şımartıyor ve onun için şeytanın bile aklına gelmeyen hediyeler hazırlı yordu. Fazla konuşmayan ağırbaşlı bir delikanlıy dı. Kapalı bir kutu gibiydi adeta. Bu muhteşem tutkudan Emine dışında kimsenin haberi yoktu. Emine, Zahide’nin 17 yaşındaki kız kardeşiydi. Yavuz’a olan sevgisini sadece Emine’ye anlatabi liyordu. Öyle çok seviyordu ki Zahide Yavuz’u, ona ‘Seni seviyorum’ derken 60 trilyon kere ye niden doğuyordu. İki yıldır beraberdiler. Genç kız çok seviyordu. Onu, yanındayken bile çok özlüyordu. Ailesinden habersiz seviyordu, sessiz ses siz... Yavuz'la aralarında gizli kapaklı hiçbir şey yoktu. Yalansız, riyasız bir sevgiydi onlarınki. Küçük bir kasabada yaşıyorlardı. Zahide 21 ya şındaydı, Yavuz 28’ini yeni bitirmişti. Her fırsat ta görüşüyorlardı. Evlenme planları yapmaya 21
S en Şim di G idecen ya Cehennem'in Dibine Git
başlayınca kendi aralarında sözlendiler. Artık ka rı koca gibiydiler. Bir gün Yavuz, Zahide’yi aradı. - Yarın akşam bir arkadaşımın düğünü var bera ber gidelim mi? dedi. Düğün başka bir kasabada ve geç saattey di. Sevgilisiyle geçireceği bir saat bile çok önem liydi onun için. Zahide gitmeliydi. Zor zar izin al dı babasından. Yavuz kına gecesinde kaldığı için Zahide yalnız gidecekti düğüne. Kız kardeşi Emine’yi de yanı na aldı, birlikte gittiler. Düğün mahallenin meyda nında yapılacaktı. Çok kalabalıktı. Zahide ve Emi ne zar zor düğün pastasının yanındaki masaya oturdular. Yavuz’u aradılar. O kadar gürültü var dı ki telefon çaldı mı, Yavuz duydu mu duymadı mı belli değildi. - O bizi bulur... dedi Zahide. Sahnede bağlamasıyla milleti coştu rarak türkü söyleyen adamı dinliyorlardı. Herkes oynuyordu, Zahide kıpırdamadı bile. Oynasa iha net edecekmiş zannediyordu. Emine oynamak is tedi; ama ablası izin vermedi.
Hakkında Her Şey
- Bekle Yavuz gelsin, sonra sen oynarsın! dedi. Eğlence devam ediyordu. Yavuz gelmek üzereydi... Bir süre sonra mumlar yakıldı. Küçük kızlar mumlardan tünel yaptılar. Gelin ve damat mumların altından geçerek pastanın yanma ilerli yorlardı. Herkes onlara bakıyordu. Son mumları da geçtiler. Önden gelin geldi, peşinden de da mat... Bir anda Emine’nin yüzü kefen gibi bem beyaz oldu. Damat, Yavuz’a çok benziyordu... Zahide olduğu yere yıkıldı; çünkü damat Yavuz’a bu kadar benzememeiiydi ya da sadece benze meliydi. Ama o, asla O olmamalıydı. Damat, Zahide’nin Yavuz’uydu ve Zahide’yi bir yabanda dizlerinin üstüne çökertmişti o gece. Kü çük kızların tuttuğu mumlar genç kızın yüreğine damlıyor ve yürek alev alıyordu sanki. Kalabalık tan biri, - Bayıldı! diye bağırdı. Başka biri, - Kim bayıldı? diye sordu Yavuz’a bakarak. Yavuz: - Bilmiyorum, tanıyan biri varsa hastaneye götür sün! dedi Emine’nin şaşkın gözlerine bakarak... 23
Sen Şimdi G idecen ya Ceheruıem’in Gibine Git
Zahide 'yi hastaneye kaldırdılar. Allah'tan Emine yanındaydı- Sabaha kadar hastanede kaldı abla kardeş. Ertesi gün bitkin bir halde eve döndüler. Bu durumu hiç kimseye anlatmadılar, anlatamadı lar... Soranlara, - Yolda birden fenalaştı, ne olduğunu biz de an lamadık. Hastaneye kaldırdık! Doktorlar ‘Yediği bir şey dokunmuş!’ dediler... diyerek açıklama yapıyordu Emine. Zahide bir da ha hiçbir erkeğin elini tutmadı.
13 Sene Sonra Aradan tam 13 sene geçti. Gördüğü her erkekten tik siniyor, nefret ediyordu Zahide. O günden sonra evlen memeye yemin etti. Yavuz’un ne yapmak istediğini, neden böyle davrandı ğını hiçbir zaman, hiç kimse bilemedi; çünkü düğün konvoyu o gece büyük bir trafik kazası yaptı. Gelin arabası şarampole yuvarlandı. Gelin ağır yaralandı. Da matsa olay yerinde can verdi. Zahide yas tutm adı; saece kahretti, nefret etti. O ilk defa birini sevdi ve sevka9ray{j|n y aS ,n i b a ^ 'n a
24
9en9
k {Z ,n - H e r
Yer
ka|>
A şk H ak k ın d a H er Şey
13 siyah sene geçti aradan, genç kızın geleceğinde ka ranlık vardı. Uçsuz gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı. Bitmeyen bir yağmur gibiydi keder... Yazık etti genç kız, 13 yıl hücrede kaldı. Onca sene hiç evden dışarı çıkmadı... Halbuki o muhteşem kız, o gün oradan usulca kalka rak, hatta yeni çifti tebrik edip, hatta ve hatta bir de küçük bir kağıdın üzerine üçüncü sınıf bir kalemle ‘Ce hennemin dibine kadar yolun var!’ diye yazarak takı ni yetine damada takıp evine dönebilir ve yaşantısına de vam edebilirdi. Dünyada 3 milyardan fazla erkek var. Sanki 3 milyar Yavuz varmış gibi davranıp neden zindan edeceksin hayatı kendine? ‘Cehennem’ diye muhteşem bir yer var, canını sıkan her kim varsa yolla cehenneme kur tul! Hiç kahretme kendini ve ne kadar klasik olursa ol sun asla unutma, hayat her zaman yaşamaya değer! Tam tersi de mümkün şüphesiz. O kazadan sağ kur tulan bir de Halime vardı. Kocasını düğün gecesi kay beden Halime. O da Yavuz’a aşıktı, tıpkı Zahide gibi. Zahide’den habersiz sevmişti Halime Yavuz’u. Yavuz düğün gecesi ölünce, o da bir daha Yavuz gibi muh teşem bir adamla karşılaşamayacağını düşünerek asla evlenmedi.
25
Sen Şimdi G idecen ya C ehenncm 'in I>ilnne c»it
Zahide 34 yaşında, Halime de 36... Bu kadar zamandan sonra Emine Halime’yle Zahide’yi bir araya getirdi Tanıştılar. Zahide bütün hikayeyi anlattı. Olan ları duyunca geçen 13 senesine yandı Halime. Şahsi yetsiz bir adam için tam 13 senesini mahvetmişti. Za hide de şahsiyetsiz bir adam için 13 senesini kahırla geçirmişti. Sonra ikisi beraber kalktı masadan. İkisi de Buaun
aynı şeyi söyledi: - Değmezmiş, şahsiyetsiz bir adam için bu kadar acı ya değmezmiş...
îlk Aşkın Etkisi Kişinin aşk anlayışı, ilk aşık olduğu kişiye göre şekille nir. Şöyle ki insan tanıdığı ya da çıktığı* ilk kişiye ge nelde aşık olur. Ve o günden sonra tüm aşk anlayışı ona göre şekillenir. ‘Erkekler şöyle, kadınlar böyle...' şeklinde cümleler ku rulmaya başlanır. Yani ilk tanıştığı kişiden itibaren artık kendinin bir otorite olduğu kanısına varır ve genelleme istftftivf** °lmak- Bulunulan mekanı terk etmek. Konudan kendi Bu ve h Ka?mak‘ Seviye olarak yukarıya tırmanmak. Yükselmek... ‘Sevniiiui^Kvı ,en2er birçok anlama geliyor bu çıkmak kelimesi. Sadece bu Jnacla v f ıf 6 ,0İma SÜr6Cİ’ diye bir anlamı yok> Gel 9ör ki ç,kmak anı iyor. Ben de rahat anlaşılsın diye o ifadeyi kullandım.
A şk Hakkında. Her Şey
yapma hakkını da elde ettiğini düşünür. Sen de haya tının bir döneminde şu aşağıdaki cümlelerden ya da benzerlerinden kurmuşsundur mutlaka.
Söz Sahipleri Tanıdığı ilk erkekten yediği ilk darbe sonrası Ar zu (27) konuşuyor: - Bütün erkekler şerefsiz! Çok istediği halde elde edemediği kadını arka daşlarına anlatırken, hayatı boyunca sadece bir kadınla alışverişi olan Tolga (17) konuşuyor: - Kadın değil mi abi? Hepsinin canı cehenneme! Tanıdığı ilk erkek, onu terk ederken Münevver (21) bağırıyor: - Hepsinden nefret ediyorum... Tanıdığı ilk erkeğin söylediği ilk yalandan sonra, Zübeyde (18) konuşuyor: - Ben erkeklere asla güvenmem... Tanıdığı ilk kadın tarafından şımartılan ve kendi ni bir şey zanneden Niyazi (29) konuşuyor. - Hepsi salak bu kadınların... Boşuna ‘Saçı uzun, aklı kısa dememişler...’
Sen Şim di G idecen ya C ehennem ’ln D ibine Git
Sonra da nasıl oluyorsa bir daha da iflah olmuyorlar Hep o tarz insanlar çıkıyor karşılarına. Nefret edile : erkekler, çirkef kadınlar... Bu yukarıdakilere benzeyen ifadeler ilk darbenin hüsranını bastırmak için kurulur qe netlikle; ancak daha sonra bu cüm leler yaşanabilecek olası tutkuların da zeminini çökertm eyi başarır. Dünyanın en temiz insanına bile bazen önyargı oluştu rabiliyor insan işte. Yaşadığın kötü bir birliktelikten son ra, edindiğin kötü tecrübelerinle bir m uhteşem i kirletiyor olabilirsin. Önyargı bir felakettir. O halde biten bir iliş kiyi temcite çevirip iki de bir ısıtm anın, Yavuz’a kıziD Selimi yakmanın alemi yok! Yeni başlayan bir birlikte likte her şeyin tamamen başka olacağını idrak edersen kimseye haksızlık etmemiş olursun. Yeni bir insandır karşındaki. Unut önceki yaşadıklarını ve yeniden yasaS Ü
ba» f t 'nSan h6r nefeS ald,S,ncla ye n d e n başlar t . “ “ 9SWSİ ° lmaz■ Yeni ilişki, hep yeni
Bülbülün Feryadı Bülbül her sabah erkenden kalkıp gülün başına gidiyor ve saatlerce ötüyordu. Bu onun yaşam tarzıydı. Öyle kaptırmıştı ki kendini, iki kanadı kanda olsa bile göre vini hiç aksatmıyor ve her sabah sanki son kez ötüyormuş gibi biçare, sanki son kez ötüyorm uş gibi hü28
A şk H akkında H er Şey
zünlü, sanki son kez ötüyormuş gibi coşkulu, sanki son kez ötüyormuş gibi en ötüyordu. Yağmur çamur dinle meden her sabah; ama istisnasız her sabah nefes bi le almadan ötüyordu. Bülbülün bu akla zarar aşkı dilden dile yayıldı. Gül, sevginin ve zarafetin temsilcisi oldu. Sevgisini göster meye ya da anlatmaya çalışan herkes, birbirine gül ve rerek duygusunu ifade ediyordu artık. Bülbülün bu tav rı, gülü herhangi bir bitki olmaktan çıkarıp, sevgi sem bolü haline getirmeyi başarmıştır. Yoksa ucunda bir tu tam kırmızılık olan o yeşil sap neden bu kadar ünle necekti ki? .
Gel gör ki gül bu durumu hiçbir zaman kabul etmemiş; hatta bülbülün bu feryadını her nedense ısrarla duy mazdan gelmiştir. Gel zaman git zaman, bülbül bütün cesaretini topladı bir gün ve ötmeyi keserek güle yaklaşıp sordu: - Ey gül sana olan aşkımı biliyorsun; ama asla karşı lık vermiyorsun nedir derdin? Gül cevap verdi, - Ay sen benim için mi ötüyorsun, inan hiç farkında değilim! Bu cevap karşısında bülbül bozuntuya vermedi; ama fena halde bozuldu. Yine de vazgeçmedi ötmekten. 29
Sen Şimdi G idecen ya Ceheıuıem 'in Dibine Cit
Sürekli öttü, her sabah öttü... Gül asla duymadı bül bülü Bülbül ötedururken diğer yandan kartal, asaletin temsilcisi oldu. Karga; aklını tüm dünyaya duyurdu. Gü vercin; temizliğin ve barışın temsilcisi oldu. Şahin; yır tıcılığıyla tanındı. Horoz bile rüştünü ispat etti, bir işe yaradı ve dakikliğini tüm dünyaya gösterdi. Bülbül ha yatı boyunca sünepe sünepe öttü sadece. İnat etti ve hep öttü. Ne duyan oldu bülbülü ne de alkışlayan.
Bazen Pes Etmek İyidir Depremde enkaza doğru ‘Sesimi duyan var m ı? ’ diye bağırıyordu AKAY’ın Murat’ı ve onun kurtarm a ekibi. Enkazdan cevap gelmiyorsa, başka enkazlara gidiyor lardı... Sen hiç saatlerce enkazın başında ses bekle yen kurtarmacı gördün mü? G örem ezsin; çünkü bu, gö revi suiistimal etmek demektir. Az ileride ses bekleyen leri öldürmek demektir. O halde ses gelm iyorsa verdi ğin sese karşı, başka yerlere ses yolla. Nefesini boşa tüketme. Kim bilir sana ihtiyacı olan kim ler var az ile ride. Pes etmekten korkma; çünkü pes etm ek genelde lokal bir tavırdır. Burada pes edersin, orada destan yazarsın. halde sessizliğin sesi’ denen o saçm alığı reddet sen ve sese git! 30
A şk H ak k ın d a H er Şey
Minnoş ve Onbaşı Bir yastıkta tam kırk yıl geçirmişlerdi Zehra tey ze ve Osman dayı... Yani minnoş ve onbaşı. Böyle hitap ediyorlardı 40 yıldır birbirlerine. Emekli bir öğretmendi Osman dayı. Her akşam birkaç saat öğretmen evinde arkadaşlarıyla oturur ve onlara askerlik anısı anlatırdı. O akşam lokal de kayda değer kimse yoktu eve erken geldi. Minnoş evde değildi. - Nerede bu kadın acaba? diye düşündü Osman dayı. Son anda geldi aklı na. Üst kattaki komşunun doğum günüydü o gün ve minnoş dün akşam, oraya gideceğini söylemiş ti. Gülümsedi, romatizması azan dizlerini ovuştu rarak, ‘Yaşlılık işte!’ diye mırıldandı. Çok acıkmıştı, epeyce bekledi... Minnoşun geç geleceğini anlayınca, dolabı açtı, akşamdan ka lan fasulyeyi ısıtıp yemeye başladı. Tam bu sı rada Minnoş eve geldi. ‘Belki onbaşı uyumuştur!’ diye düşünerek yavaşça açtı kapıyı. Gerçi onba şı ağır işitiyordu; ama minnoş yine de temkinli davrandı. Mutfaktan gelen sesi duyunca aralık olan kapıdan içeri baktı. Gözlerine inanamadı. Gerçekten inanılır gibi değildi. Onbaşı büyük bir 31
Sen Şimrtl G id ecen y a C eh en n em 'in D ibine Git
iştahla ekmeğin içini yiyordu. Oysa onbaşj 40 y,|. dır asla ekmeğin içini yememişti. O her yemekte ekmeğin içini minnoşa verip dışını kendi yerdi Minnoş çok duygulandı, gözleri doldu, burnu ıslan dı. Onbaşı minnoşu fark edince ekmeği saklama ya çalışsa da minnoş her şeyi biliyordu artık. Zeh ra teyze de yıllarca ‘Osman dayı ekmeğin içini sevmiyor!' diye ona hep ekmeğin dışını vermişti. Bu hikayeyi yüzlerce kitapta bulabilirsin. Sevginin bü yüklüğünü anlatmak için sunulan bir hikayedir bu; ama herkesin ıskaladığı bir yer var ki beni de orası ilgilen diriyor zaten. Biliyor musun birazdan Osman dayı ve Zehra teyze ölecekler. Ömürleri boyunca ekmeğin yan lış yerlerini yemiş iki insan olarak ölecekler. Yedikleri içtikleri ayn gitmeyen bu iki insan, 40 yıld ır aynı yas tığa baş koyar koymaz uyuyorlar m ıydı acaba? Ya in san bir sorar yaa! Kadın, kocası 'Ekm eğin içini sevmi yor!' diye 40 yıl boyunca istem eye istem eye ekmeğin içini yemek zorunda kalmış.
İletişim Yaşamaktır bile kendi aralarında iletişim kurduk larının ispat edildiği bir yüzyıld ayız. Yapılan bir
Salatalıkların
32
Aijk H akkında H er Şey
araştırmaya göre ciddi ciddi salatalıklar, yani ‘hı yar’ diye bildiğimiz o sebze, manavdaki tahta ka sanın içinde dururken nano desibel sayılabilecek bir ses seviyesinden sinyal gönderiyor etrata. Kendine uygun hıyarı seçip, haberleşiyor. Çıkar dığı sesin ‘Gluk, gluk, gluk...’ benzeri bir ses ol duğunu bilim adamlarından öğreniyoruz.
Konuş ya da En Azından Bir Sinyal Gönder Gördüğün insanlarla konuş ve onları anlamaya çalış. Belki de sen, eşinin, dostunun, arkadaşlarının hiç sev mediği bir şeyi sırf onları mutlu etmek için yapıyorsundur. Biraz daha dikkatli ol. Her bayramda mesaj gön derdiğin arkadaşın belki de senin mesaj yollamandan rahatsız oluyordur. Ya da her hafta sonu birlikte balı ğa gittiğin çocukluk arkadaşın seni kırmamak için iştirak ediyordu senin bu zevkine. Ya da eşin kalabalık ve gü rültülü yerleri sevmemesine rağmen seninle konsere geliyordur.
Pikniğe gitmeyi sevmemene rağmen sırf
eşin seviyor diye gitme be kardeşim. Ona anlat, emi nim konuşunca ikinizin de çok sevdiği bir yer bulacak sınız.
33
Sen Şim di G idecen y a C ehennem ’in r>iı)ine Q.
Gümüşhane’d e Bir T atil Yeni evlenmiştim babam, annem, eşim ve ben Gü müşhane'ye, köyümüze gittik. Babam köye sevda lıdır. Orada doğmuş, orada büyümüş... Onun içjn köy bir vazgeçilmezdir. Neyse evimize yerleştik. Birkaç gün geçti aradan. Babamın yüzü asıktı. Ca nının bir şeye sıkıldığını fark ettim, sordum: - Baba hayırdır, canın sıkılıyor... - Yoo, iyiyim oğlum... Belli ki sebebini bilmediği bir sıkıntısı vardı. Se simi çıkarmadım. Birkaç gün daha bu durum böy le devam edince benim de canım sıkıldı. Baba mı o halde görmek üzüyordu beni. 5 . gündü ve hala babamın suratı asıktı, benim de. Eee doğal olarak, annemin ve eşimin de suratı asıldı. Bü tün suratlara ekşilik bulaştırm ıştık. Konuşmuyor duk. Artık dayanamadım ve babam a: - Ya baba, ne oldu sana, burada olduğum uz için mi canın sıkılıyor? - Yok be oğlum olur mu öyle şey? Burada gezi lecek size göre bir yer yok! Sizin canınız sıkılı yor diye üzülüyorum. Baksanıza m oraliniz ne ka dar bozuk, tek kelime konuşm uyorsunuz.
34
H akkında H er Şey
diyerek üzüntüsünü dile getirdi. - Hadi ya! Baba ben de seni engellediğimiz için suratını astığını düşünüyordum, benim de yüzüm bu yüzden asık! dedim. Gülümsedik, şaşırdık; çünkü hepimiz bir diğerini üzüyoruz diye üzülüyorduk. Bu kısa diya logdan sonra herkes derin bir nefes aldı... - E hadi gezmeye gidelim o zaman... dedim. Hazırlandık ve çıktık. Bütün Gümüşhane’yi gezdik, köy hayatını, saflığı, güzelliği, bozulmamışlığı teneffüs ettik. Babamlar da istediklerini yaptı, biz de. Ya ben babamla konuşmasaydım, ya üstelemeseydim? Beiki de iki haftamız asık bir suratla ge çecekti. Bu nasıl bir faciadır böyle ki farkında ol madan ben babamın üzüntüsü için kahroluyorum, o da benim... O halde ‘susmamak ve anlamaya çalışmak’ huzurun tek yoludur diyebilirim.
Marco P aşa’ya Anlat Derdini Osmanlı döneminde yaşamış bir tıp adamıydı Marco. Abdülaziz’in hekimbaşısıydı. Rum ajanı olduğu da bel gelenmiş olan Marco Paşa belki de tüm zamanların en 35
Sen Şim di G ideoen ya C eh en n em in Dibine Git
3damı olmuştur. O sadece sıkıntılı olan insandini0y0? di Sadece dinler, saatlerce dinlerdi; ama hiç ,an dinler _ ^ derman olmazdı. Öyle ünlendi ki Markimsenın gjden ona an|atıyor ve rahatlıyordu. 00 Pa?Pasa aslında Hıristiyanlıkta günah çıkarma olaMaru°, İ n tekniği kiüse dışında uygulamıştır denilebilir. raK ' anlatmayı birileri tarafından dinlenilmeyi çok — S e r ; çünkü bu bir nevi ciddiye a„ndemektir. O halde bir insanı dinlemek hem ona rtpfle, vermek, hem de onu anlamaya çalışm ak anlaaelir Eğer bir de Marco Paşa gibi yapmayıp, an a n la r ın derdine gücün nispetinde derman olabilirsen s e n in
sırtın yere gelmez demektir.
Ve Aşk ‘Aşk’ denince aklına sadece o kıza ya da o erkeğe tu tulmak mı geliyor? Hayır o aşk değil. Tasavvuf da adı geçen ‘Allah Aşkı’ mı geliyor aklına? Üzgünüm ; ama o da değil bu aşk dedikleri. Yoksa bir annenin çocuğu na olan bağlılığı ya da bir çocuğun annesine, babası na hissettikleri mi geliyor... G eriye ne kaldı peki? Ma tematik aşkı mı, astronomi aşkı m ı. Ne? Aşk, insanın kendine karşı
hissettiklerinin
bütünüdür.
Buna ‘egoizm’ deyip geçm iş öncekiler ve fena halde yanılmışlar, bunun adı ‘egoizm ’ değil, aşktır. 36
¿j f k H akkında H er Şey
Egoizmle bencillik kastedilmiş, bu doğru. Ancak bu durum o kadar abartılmış ki bir insanın kendine kar şı hissettiği doğru şeyler de bencillik olarak değerlen dirilmiştir. Oysa bunun adı bencillik falan değil, doğ rudan aşktır. Tüm başarıların, tüm becerilerin, tüm cinayetlerin, tüm katliamların, tüm faydaların, tüm devrimlerin, tümlerin formülü olan ‘ben’e aşık olmayı kastediyorum.
Soru Karmaşıkaa Cevap Kolaydır Herkesin bildiği gibi, insan bedeninin %70’i sudur ve bu oran asla değişmez. İki bacağı ya da kolu olmadı ğında da bu oran aynıdır. Oran kesindir. Değişmez. Aşk da böyle. Küçük konular karmaşıktır. Büyük konu lar asla karmaşık olamaz. Televizyonda oluşan teknik bir arızayı, o arkadaki küçük lehimciklerde aramak çok karmaşık bir iştir ve çoğu zaman sorun saatlerce ara nıp yine de tespit edilememektedir. Oysa yılda beş mil yon televizyon üreten bir fabrikada oluşan arızanın tes piti anında yapılır. Yani soru ya da sorun büyüdükçe cevap kolaylaşır. ‘Bu kainat nasıl oluşmuştur?’ sorusu nun cevabı, ‘Bu ses o kabfodan nasıl gidiyor?' sorusu nun cevabından daha kolaydır. Evet kabul ediyorum ki bu kainatı Allah yaratmıştır; ama o ses o kablodan na sıl gidiyor inan bilmiyorum. 37
Sen Şimrti G H ecen y a C ehennem 'ln Tm ■ Jlr>e Git
Aşçı ve Bilge Bir aşçıya; - Fasulye yemeğini nasıl yaparım? diye sorsan adam sana önce sorar: - Kuru fasulye mi, ayşe kadın fasulye mi? Sonra da saatlerce anlatır bunu nasıl yapacağı nı; ama bir bilgeye sor: - Nasıl başarılı olabilirim? Cevap çok kısa ve tam doğrudur: - Çalış!
Akimdan Çıkmayandır A şk Bir şey aklından çıkm ıyorsa ona aşıksın işte. Düşün bakalım aklından çıkmayan şey ne? A yağına kramp gir se dünyadan vazgeçiyorsun! Bu heyecan, bu korku, bu vazgeçiş ne adına sence? Gerçekçi ol hadi! Sen de tıpkı diğerleri gibi kendine aşıksın.
Yalnız Başına A şk Y aşam ak Ormanda yetişen bir çalılık, resimlerini çekmeye gelen yok diye acı çekmez. Başında öten bir bülbül olmadığ'
H akkında H er Şey
için kahrolmaz. Gidip intihar etmez. O kendi aşkıyla bü yür, kendi aşkıyla yetinir... Rüzgara değmenin sefasını sürer. Var olması başka bir şeye bağlı değildir. Vardır ve oradadır işte. Kendini gerçekleştirmek ona fazlasıy la yeter. Yanında biri varmış ya da yokmuş bununla il gilenmez. O halde sen de yalnızken ya da bir başkasıylayken aynı duyguları hissedebiliyorsan bu muhte şem bir şeydir. Sevgin kendindendir ve başkalarına bağlı değildir. Kimse senin içinden bir sevgiyi açığa çı karamaz. Sen sevgini diğerlerine yağdırırsın. Yani ma rifet şendedir, sana dokunanlarda değil.
Gidince ölünmesi gereken şeydir aşık olduğun...
A şk A cısı Uydurma Bir Acıdır İstediğini elde edemediği zaman elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi agresifleşerek etrafa negatif sinyaller ya yar insan. Eğer yaşı ‘Baba bana gaga al!’ yaşını geç mişse buna ‘Aşk acısı’ ismini vermek karizmayı kurtar mak için seçilen iyi bir yoldur. Öyleyse ‘Aşk acısı’ diye bir şey yoktur. Bu tamamıyla uydurma bir sancıdır. Olmayan bir şeyin sızısı mı olur muş? Hissedilen ıstırabın kesinlikle karşı tarafla bir 39
Sen Şimdi G M ecen ya C e h e n n e m in D ibine Git
Hgisi yokturaşktan dolay
Söz konusu acı, insanın kendine duyduğu ^ sahiplenme duygusunun kar^ ^ durumun oluşturduğu olumsuz
şl' t v t C s ı tarafla ilgisi yoktur bu a c n ın ; çünkü öyı *a v d . giden tarafın mutlu olması, acı çektirmezdi kalan tarafa. Kalan taraf kendine olan aşkıyla mücade1 ediyor sadece, hepsi bu. Tüm duygular ben merkez'Gelenler gitmeli; çünkü ben tatmin oldum. Giden ler geri gelmeli; çünkü ben henüz tatmin olmadım.’
L
Mevzu budur.
Aşk acısı çektiği için karşısındakini suçlayan biriyle, çimeni yeşile boyamaya çalışırken, üstü başı yeşil olduğu için boyaya kızan biri aynıdır.
Aşk Diye Bilinen Her Şey T alan Allah aşkı, vatan aşkı, anne aşkı, m atem atik aşkı... Hiçbirisi yok! Hepsi yalan, Tek aşk var kainatta insa nın kendine olan aşkı... İnsan kendini tanım adığı ve bilmediği sürece, hiçbir şey onun için bir değer taşım a yacaktır. Dünyanın en güzel kadını, en büyük makamı, en tip büyük serveti orada, Allah orada; am a sen kendin
¿ jşk H ak k ın d a H er Şey
Sabırlı Ol Bildiklerine ters şeyler söylediğimin farkındayım; ama üzgünüm bildiğin her şey yanlış. Sabırla dinlersen ka zanacaksın. Yaptığın davranış uçtaysa alacağın tepki de uçta olur. Fizik kuralıdır bu. Eğer başkalarının aşkına dokunursan reddedilirsin. Dokunduğun bazen binlerce yıllık gelenek tir. Ve o konuya ilişkin binlerce kitap yazmıştır senden öncekiler. Dünyanın dönmesi önemli değildir mesela. Dönmüyor diyenlerin kitabının bozulmaması önemlidir. Dünya dönüyor diyemezler. Kendilerini yok sayamazlar. Kitaplarını yırtamazlar. Geriye seni reddetmekten baş ka alternatifleri kalmaz.
‘Allah aşkı’ diye bir şey yoktur! Durduk yerde ağlamak ya da ağlamak için kendini zorlamak da yoktur dinde. Dinler insanları ağlatmak için değil güldürmek, mutlu etmek için vardır. Kendimizi tanımamız ve faydalı olm am ız için vardır. Aciz olmamız için değil. Düşünsene gidip ‘Allah aşkı’yla yanıp tutuştuğunu iddia ediyor ve akşam sabah ağlıyorsun. Amacın ne olabilir? Şirinlik mi yapıyorsun? Babasını kandırmaya çalışan çocuklar gibisin! Ağlamak yerine anlamak lazım. Duygusallığın anlamı yok!
41
Sen Şim rti G irtecen y a C eh e n n e m 'in D ibine G t
Nasıl Yani Ölüm döşeğindeydi yaşlı adam, çok güzel ve iç li bir sesi olan delikanlı dedesinin yanına geldi ve Kuran'ı açıp okumaya başladı. Komşular hüzünlü ve ağlamaklıydı, yaşlı adam sa ölmek üzereydi. Okunansa Yusuf ile Züleyha’nın aşkının anlatıldı ğı sureydi. Şimdi düşün bakalım baban ölüm döşeğindeyken birisi gelse ve onun başucunda Leyla ile M ecnun’un hikaye sini okusa nasıl bir tepki verirdin? Kuran okunurken ağlamaya çalışan bir M üslüm an’ın, ağlama duvarının önünde zorla ağlam aya çalışan bir Musevi’den ve Kudüs’teki K ıyam et Kilisesi’nde ya da hacı olmak maksadıyla gelinen E fes’teki Meryem Ana Kilisesi’nde ağlayan bir H ıristiyan’dan herhangi bir far kı yoktur. Kutsal kitaplar, iyiliği güzelliği örgütleyen birer öğretiden başka bir şey değildir. Bir öğretinin karşısına geçip ağ' lamak, anlamayı zorlaştıran da bir tavırdır. Hüzün üze rine kurulu bir din olur mu hiç? Kurallar vardır dinlerde. D in bir nevi anayasa gibidir yani. Peki sen anayasanın karşısına g eçip h ü ngür hüngür ağlayan hir vatandaş görsen, onu n hak kın da ne düşünürsün?
^ şlc H akkında H er Şey
Diyelim ki bu ağlayanlar kavuşma gününü hayal edin ce dolup taşıyorlar. Bu durumda sormam gerekiyor: - Kim daha iyi bir yere giderken ağlar? Bu gerçekten komik olurdu. Kaldı ki Mevla’ya ulaşmak madem ki Mevlana’nın dediği gibi Şeb-i Aruz’dur, ne den ağlıyor bu insanlar kavuşmayı düşününce? - Sevinçten mi ağlıyorsunuz? diye sorduğumuzda, - Ne sevinci yaa, günahlarıma ağlıyorum ben! diyorlar. Eee peki madem öyle git gerekeni yap, durup durup günah işleyip sonra da çocuklar gibi ağlamanın anlamı nedir? Duygusal olmanın manası yok! Benim inandığım din beni ağlatmak için değil, güldürmek için vardır. Not: Güldürmekten karnını tutarak kahkaha atmayı kastetmi yorum elbette; ama ben ağlayacaksam dine ne ihtiyacım var dı? Kendi kendime köşemde ağlıyordum zaten.
Cenaze Meranimleri Te Ağlama Sahtekarlığı Cenaze merasimlerinde ölenin yakınları dışındaki her kes kendi sızısına ağlar. Mehmet Emmi ölmüşse me sela, komşu kadın Mehmet Emmiye değil üniversiteyi
43
Sen Şimdi G iriecen ya C ehennem in Dibine Git
kızma ağlar, geçen yıl kaybettiği babası'lor npnc vaşta kaybettiği oğluna ağlar, ödenmena 1y t ı •• ,w en çeke, senede ağlar... İnan bana, ödeyemediği ki kazanam ayan
raya ağlayanlar bile vardır. Cenazeler, bir nevi ağlama platformu gibidir, konu sı kıntısı yoktur herkesin ağlayacağı bir derdi mutlaka bu
lunur. Sistemli bir şekilde ağlamanın örgütlendiği ve herkesin ağladığı bir ortamda, içinden ağlamak gelmeyen bir in san kendini suçlu hissedebilir. - Ne kadar taş kalpli bir insanım ben! diyerek acı çekebilir. Eğer sen de ağlayamadığı için suçluluk duyanlardansan, hemen kurtul bu psikolojiden. Sen de bir problem yok! Problem zorla ağlamaya ça lışanlarda. Öneri: Zorla ağlamaya çalışm ak yerine bir soğan doğramak daha akıllıca ve daha teknolojik olabilir© . En azından za man kaybı asgariye indirilmiş olur ki israf bütün dinlerde ha ramdır.
Dindarlar Duygusuz mu Olm alı duvaul ^ da dİns'z’ fark etrrıez insanın elbette ki arı vardır, ama nerede duygulanacağını bilmezsen 44
A_şlt H akkında H er Şey
ortada saf saf dolaşan biri olur çıkarsın. Allah'a yönel diğinde hüzün duyma, huzur duy; çünkü senin arkan da bakan ya da başkan yok, Allah var! Sana 'Dile ben den ne dilersen?’ diyor. Bu muhteşem gücün ne de mek olduğunun ne kadar farkındasın bilmiyorum; ama biran önce fark etsen iyi edersin. Üçüncü sınıf bir ma halle kabadayısının yanında kendini iyi hisseden bir serserinin, Allah’a yöneldiğinde acizlik duyması Allah’ın gücünden emin olmamasından başka nasıl izah edile bilir? İlla da duygulanacaksan ve hüznü çok seviyorsan aç inandığın kitabı oku! Nerede hüzünlenmen gerektiği de orada yazılı, icat çıkarma.
A llah’a A şığım Fena Kıskanırım Aşk diye bilinen o duyguda kıskançlık vardır. İnsanın tabiatında var bu. O halde sen Allah’a aşık olduğunda onu benden kıskanacaksın demek ki? Ya da birisi ona taptığını söylediğinde senin canın sıkılacak. Komik ol ma, akıllı oi. Sinirlenme, sakin ol. Eğri olma, doğru ol. Ayakkabı olma, ayak ol. Korkak olma, cesur ol. Canan olma, can ol. Söylediklerime ikna oluyorsun, sonra ak lına başka yazılmışlar geliyor, vazgeçemiyorsun onlar dan. Yırtman gerekiyor yırtamıyorsun. Erdem budur iş te. Yırtman gerektiğinde yırt; yama yapmakla uğraşma.
45
Sen Şimdi G irtecen ya C ehennem 'in D ibine Git
rünkü yırtığın bütün, yaman yarım. Tamir tutmaz ça b a la rın ... Hadi gel ve dök eteğindeki taşları. ne h isse d iy o rsa m sen de aynılarını hissediyorsun, kımız yok! Kendini zorlama. Seni Allah yarattı, sen sun Başka bir şey olmak için direnme. Bala şeker ma, kuşa kanat takma... Saçmalama!
boBen far bukat
Kalpten Serdim Aşkla kalbin herhangi bir bağlantısı yoktur. Elbette ki bunu bilmeyen de yoktur; ama bazıları kalbe fonksiyon larının dışında başka şeyler yüklemekte ısrar edince anlatmak zorunda kalıyorum. Hiçbir kardiyolog insan vücudunda henüz o duvarlara çizilen, ağaçlara kazınan ve ortasından ok geçen ki son zamanlarda tek ok de ğil birden çok ok geçen, yüzlerini birbirine dönmüş iki soru işaretini andıran bir kalbe rastlamadı. Bilinen ve bilinmeyen tüm duygular beyinle idrak ve idare edilir. Kalp sadece vücuda kan pompalayan bir organdır. Yü reğinin daralması ya da göğsünün sıkışıyor gibi olma sı, his ve duygu merkezinin yaydığı serotonin hormo nunun azalmasıyla birlikte, kan basıncını etkiliyor ve sen bazen bu olup biteni kalbin marifeti sanıyorsun. Pisa Universitesi’nde yapılan bir araştırm aya göre aşıkla rın düşünüş ve davranış biçimleri psikiyatride ‘Obsesif ompalsif Bozukluk' denilen, hiç sebep yokken endişe 46
¿Şjc H akkında H er Şey
duymak, gerçek bir neden yokken sıkıntıya girmek, gi bi belirtileri olan hastalıkla benzerlik arz ediyor. Onlar da da tıpkı aşıklarda olduğu gibi serotonin seviyesi dü şünce rahatsızlık baş gösteriyor. Özetle konu ‘Seroto nin’ denilen hormonun seviyesiyle birebir bağlantılı ve bu hormonları da kalp değil beyin salgılamaktadır. O halde içinde ‘Kalbim kırıldı, kalbimi sana verdim, yürek ten seviyorum, kalbi duygular...’ gibi ifadeler bulunan bütün cümleler yanlış olmuş oluyor. M.Ö. 2500’lü yıllarda, eski Mısır’da kalp ruhun, aklın ve vicdanın yeri olarak kabul edilirdi. M.Ö. 700’lü yıllarda da eski Yunan’da yaşayan insanlar ruhun kalbin içinde olduğuna inanırlardı. Sonra tıbbın duayeni kabul edilen Hipokrat geldi. O, kalbin kan pompalamaya yaradığını biliyordu; ama beyin hakkında bir şey bilinmediği için, Hipokrat kalbin içinde ruhun yanı sıra duygu ve düşün celerin de olduğuna inandı. Daha sonra Aristo geldi o da Hipokrat’ın dediklerine aynen katıldı. İnsanlar yüzyıllarca buna inandılar. Düşünsene her şe yi kalbe bağlamışlar ve biri çıkıp o dönemde, - Kalpte bir şey yok! diyor, adamı ne yaparlar? Eski Mısır’da ölen insanların bütün organları vücuttan çıkarılırken, sadece kalpleri yerinde bırakıldı. Öldükten sonra vücutta kalan kalbin, adalet tanrıçası kabul edilen, Ra’nın kızı Maat’a hesap
47
Sen Şim di C id ecen ya C eh en n em 'in D ibine Git
vereceğine inanırlardı. Sen şimcfı o dönemde beynin her şey olduğunu keşfedip, bir akşam üstü Ramses’e, Tutankamon'a ya da Keops’a git; . Abi yıllardır yanlış organı gömüyorsunuz? desen ne yaparlardı acaba? Emin ol seni bütün organ larınla olduğun yere gömerlerdi©.
Serotonin ya da başka bir horm on, sonuçta duygu değişimleri kalp atışlarını doğrudan etkiler. Başka hiçbir organda olmayan bu atma ya da çarpma özelliğinden dolayı insanların kalbe değişik anlamlar yüklem esi de son derece doğaldır. Bu kötü değildir; ama ısrarla kalpte başka marifetler aramak zaman kaybıdır. Şarkılarda, türkülerde, şiirlerde, m itolojide kalp, yürek, gönül gibi ifadelerin kullanılm asında hiçbir sakınca yoktur; aksine eğ len celid ir de.
Kalp çarpma özelliğinden dolayı vücutta varlığı hissedi len tek organdır. Atma ya da çarpm a şiddeti serotonine bağlı olarak değişiklik gösterse de sonuçta bu bir duygu değişiminin ifadesidir. O halde yine sevgi ya da aşk sembolü olarak kullanılm aya devam edilebilir. ‘Yü rekli adamsın!’ yerine ‘Beyinli ad a m sın !’ dem ek estetik de durmaz üstelik©.
48
H ak k ın d a H er Şey
TT Hapishanede 20 yıl yattıktan sonra aftan yararla nıp dışarı çıktı Tilki Tevfik. Onun ismini TT ola rak kısaltmıştı kendisini iyi tanıyanlar. Yapmadığı hiçbir kötülük kalmamıştı. Tecavüzden cinayete, hırsızlıktan gaspa ne varsa suç olarak bilinen, o hepsini işlemişti. Bir kere de değil üstelik, defa larca... O, tam bir profesyoneldi. Çıktıktan hemen sonra yaptığı büyük soygunla zengin olmuştu. Karar verdi. Yaşlanıyordu da artık. Bu yaptığı son soygun ve işlediği son suç olacaktı; ama içincfe engelleyemediği bir suç işleme isteği vardı. Nasıl olduysa Tilki Tevfik bir gün bir bilgeyle karşılaştı ve ondan çok etkilendi. Bilgeye tüm derdini an lattı ve cümlesini söyle tamamladı: - Hayatımda ilk defa birinden etkilendim. Seni gerçekten çok sevdim babalık; ama dediğim gibi içimde durduramadığım bir canavar var. İnan se ni bu kadar sevmeme rağmen şu anda öldürmek istiyorum. Buna engel olamıyorum. - Senin kalbin kararmış evlat. Kalbini düzeltmedikten sonra asla değişemezsin. dedi bilge. Gayet sakindi. Yüzünde herhangi bir ölüm korkusu yoktu. Tevfik ilk defa duymuştu
40
Sen Şimrii Girtecen ya C'ehennem ’in D ibine Git
böyle bir şeyi. ‘Kalbi kararmak.’ Hiçbir şey söyle meden çıktı bilgenin yanından. Suç ortağı Kesik Nazmi’nin yanına geldi. Ona tanıştığı bilgeyi ve söylediklerini aktardı. - O zaman kolay. Gidip birinin kalbini söküp ala lım olsun bitsin... dedi Kesik Nazmi. Fikir TT’nin aklına yattı. Til kiye göre hemen birini öldürüp kalbini almaları gerekiyordu. Kesik, daha mantıklı düşünebiliyordu. Ona göre öldürdükleri kişinin de kalbinin kararmış olma ihtimali vardı. Bu devirde dürüst birini bul mak zordu ve riskliydi. Bir tanıdık vasıtasıyla has taneye gidip durumu iyice araştırdılar. Paraları çoktu. Organ bağışı yapmak isteyenlerin listesini alıp ilgili kişileri araştırdılar. İçlerinden biri soyu tükenmiş olanlardandı. Gidip tanıştılar. Adam ha yatı boyunca insanlara iyilik yapmış. Kazandığı bütün parayı yardıma muhtaç insanlara dağıtmış, karıncayı bile incitmemiş biriydi. Doktorlar kanser teşhisi koyunca o da bütün organlarını bağışlaya rak son anda yine insanlara faydalı olmak iste mişti. Tilki Tevfik ilk defa birini öldürm ek isteme di bu adamla tanışınca; çünkü bu adam ın ölüsü onun hiçbir işine yaramazdı. Yoksa m erham etin den değildi bu öldürmeme isteği. O tam bir pro fesyoneldi:
50
H akkında H er Şey
- Çok geçmiş olsun bey amca. Anlattıklarına gö re kalbiniz çok temizmiş. - Estağfurullah evlat. Ben gerekeni yaptım sadece, dedi yaşlı adam. TT heyecanlandı. - Yani kalbiniz kararmadı hiç öyle mi? diye sordu uzak köşede sessizce oturan Nazmi’ye doğru bakarak. - Ben her işe yüreğimi kattım delikanlı, diyerek gülümsedi öksürerek. - Vay bee... Yani tertemiz diyorsun? deyince Tilki, yaşlı adamın orada bulunan oğlu araya girdi. Babasıyla gurur duyuyordu. - Babam dünyanın en iyi insanıdır. Kalbinde hiç bir eğrilik, hiçbir kötülük yoktur. dedi, hüzünlüydü. Tevfik yaşlı adamın oğluna sa rıldı: - Üzülme dostum. O artık benim de babam. Ben de çok hastayım. Kalbimi değiştirmezlerse ölece ğim. Çok korkuyorum! dedi. Bunu duyan ölüm beyazı yüzlü yaşlı adam birden ayağa kalktı. - Üzülme evlat, benimkini sana versinler. Ne de olsa ben gidiyorum.
51
S en Şim di G idecen y a C ehennem ’in Dibi,le Gl
dedi. Tilki içinden gülümsüyor, dışından hüzünle niyordu ve bunu bilen kimse yoktu. Dedik ya 0 bir profesyoneldi. - Olur mu bey amca. Allah uzun ömür versin in şallah. Sen artık benim de babamsın. Ben zen gin bir adamım her şeyim izi paylaşacağız... dedi. Adam bir defa daha öksürdü. Onun son ök sürük olduğunu öksürürken nereden bilebilirdi yaşlı adam. Bir daha da öksüremedi. İki oğlu bir birine sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kesik Nazmi hemen görevlilere haber verdi. Gö revliler geldi. Nazmi onlara her şeyi anlattı. Te miz kalp adamın manevi oğlu Tevfik Beye takı lacaktı. Ameliyathane hazırlandı. Kalp nakli ger çekleştirildi. Tevfik baygındı. Arkadaşı Nazmi eli ni tutuyordu bu iyi yürekli adam ın. O na göre ya takta dev cüsseli pırıl pırıl kalbi olan bir adam yatıyordu. Nazmi, arkadaşının uyanınca iyiliksever, insanla ra faydalı olmayı ilke edinm iş biri olacağını bildi ği için, hastanenin köşesinde bulunan börekçinin yanındaki çiçekçiden bir çiçek yaptırdı. Tedirgindi Nazmi; çünkü onun hiç yardım sever bir arkadaşı olmamıştı. Derken Tevfik ayıldı ve; - Göğsümde bir ağrı var... O ff... Lanet olsun çok kötü bir şey bu... 52
H ak iın rta H er Şey
dedi uyanır uyanmaz. Nazmi büyük bir sevinç ve heyecanla: - Geçmiş olsun Tevfik, dostum... dedi. - Sağol kardeşim. Ameliyat sırasında orada miy din? diye sordu Tevfik. Başını ‘evet’ anlamında salla dı Nazmi. Tevfik başka bir şey daha sordu: - Çok kan çıktı mı Nazmi, nasıl geçti? Nazmi ‘Sen iyi ol, yeter!’ anlamında: - Yok. Çok iyi geçti. Artık iyi bir insansın. Kalbin tertemiz. Artık benimle konuşmazsın da sen! Sa hi kendini nasıl hissediyorsun? İyi olmak nasıl bir duygu? - Dedim ya göğsüm ağrıyor! dedi Tevfik, canının yandığı belliydi. Eve gittiler. Birkaç gün sonra Tevfik tamamen iyi leşti, dışarı çıktılar. Yeni kalbi test etmek için her zaman tecavüz ettikleri kadınları kaçırdıkları o parka gittiler. Kalabalık değildi. Çocuğunu salla yan bir kadın ve kumdan kale yapan birkaç baş ka çocuk vardı parkta. Bir ara kadının eteği ha valandı. Tevfik gördü eteği, Nazmi de. Tevfik’in
53
Sen Şim di G idecen ya C ehennem in Dibine G'
nefes alışları değişti. Kalbi hızlandı. Her zaman gördüğü şeyleri görüyordu, tecavüz etmeden 5 dakika önce gördüklerini görüyordu yine; ama bu nasıl olabilirdi. Kalbi tertemizdi. Hafifçe sol omzu nu geriye çekerek, göğsünün sol tarafını gizli ka meranın çekim alanını büyütmek isteyen bir ka meraman gibi ileriye doğru uzattı; ama hiçbir şey değişmedi. Kalbi biraz daha hızlandı o kadar. Nazmi tedirgin: - Neler hissediyorsun? Neler oluyor? - Ya değişik şeyler... Hiç böyle olmamıştım. Kal bim bir tuhaf atıyor! dedi Tevfik. Pili bitmek üzere olan bir kumanda yı televizyona yaklaştırmak isteyen çocuğun ama cına benzer bir amaçla kadına yaklaştı. Öyle ya bu kalp temizdi. Sorun olmamalıydı. Ne yaparsa yapsın sadece kalp atışları biraz daha şiddetleni yordu hepsi bu. Tevfik iyice yaklaştı kadına ve bu yakınlaşma burun buruna geldiklerinde amacı nı aştı. Kalbinde hiçbir eğrilik olmayan TT yine eskiden olduğu gibi kadını tuttuğu gibi yere ya tırdı. Bütün hayvanlığıyla ona tecavüz etmek için üstünü yırtmaya başladı. Birdenbire dev cüssesi kadının üzerine yığıldı. Nazmi yüreği tertemiz olan arkadaşına yaklaştı. Nabız yoktu. Tevfik i
¿jşU H akkında H er Şey
hastaneye kaldırdılar. Doktorlar cenazeyi morga indirdi. Nazmi ameliyatları yapan başhekimin morgdan gelmesini bekliyordu. Beklerken babası nın işlemleri için tesadüfen hastanede bulunan yaşlı adamın oğluyla karşılaştılar. Kesik Nazmi’nin burnundan alevler çıkıyordu, hastanede oldukları için bağ ıramıyordu, sessizce kulağına şunları fı sıldadı: - Bana bak pislik! Senin o şerefsiz baban öyle iyi bir insan falan değilmiş. Gördük nasıl biri ol duğunu, sapığın tekiymiş! Arkadaşım öldü baba nın yüzünden. Hastanedeyiz diye bir şey yapmı yorum sana şimdi; ama kurtuldum sanma. Onun kanı yerde kalmayacak! dedi. Genç adam neye uğradığını şaşırdı. Babası nın daha önce iki defa kalp krizi geçirdiği doktor ların onlara verdiği, kalp tanıtım cetvelinde yazıyor du. Babası nasıl bir kötülük yapmış olabilirdi ki? Sert bakışmalar devam ederken, başhekim geldi. - Lütfen odama geçelim. dedi. Nazmi yaşlı adamın genç oğluna dönerek sağ elinin işaret parmağını uzattı ve ‘sonra görü şeceğiz’ anlamına gelen malum hareketi yaptı ve başhekimi takip etti. Başhekim acı dolu adamın içini ferahlatmak için konuşmaya başladı:
55
Sen Şimrti Girtecen ya C^hennera’in r>iı,ine G
- Tekrar başın sağ olsun Nazmi; ama sana çok güzel bir haber vermek istiyorum. TT'nin kalbini taktığımız adam geçen gün ki depremde gözünü kırpmadan enkaza dalmış ve tam 10 kişi çıkar mış enkazdan. Eğer arkadaşın olmasaydı onu kurtaramayacaktık, o da diğerlerini. 11 kişinin ha yatını birden kurtardık. dedi. Kesik Nazmi gurur duydu arkadaşıyla. Şaş kındı... Çekingen bir tipti Nazmi. Tahsil görmüş insanların yanında kilitleniyordu. Teşekkür etti ve ayrıldı hastaneden. Hemen arkadaşının bahsettiği bilgeye gitti. Bütün olanları ona anlattı. Bilge olup biteni duyunca şu açıklamayı yaptı: - Evladım. Kalp kelimesini sadece doktorlar ger çek anlamıyla kullanırlar. Bunun dışında kim kalp ten bahsediyorsa o duyguları, düşünceleri ve zih ni melekeleri kastediyordur. Kalbin akciğerden far kı yoktur, akciğerin de böbrekten... Bugün bilim bu olup bitenin beyinle idrak edildiğini savunuyor; ama yıllar önce de aynı bilim kalp diyordu. Ney se bir şekilde insanda oluşan bir duygu değişi miyle kalbin hızlanm ası ya da yavaşlaması yani kalp atışlarında oluşan değişiklik insanların kalp te mucizeler aram asına sebep olmuş yüzyıllar bo yunca. Ben arkadaşına ‘kalbin kararm ış’ derken,
56
H aik ın rta H er Şey
düşünce yapısının kötü, ahlakının bozuk olduğu na işaret etmek istemiştim. O yanlış anlamış. Kastettiğim kalp, o kalp değildi ki. Bu arada be nim kalbimle bir ineğin kalbi aynı... Nazmi araya girdi: - Estağfurullah hocam olur mu öyle şey? Güldü bilge, - Hiçbir inek buna estağfurullah demezdi. Kalbi ne sahip çık ve asla abartma.
Beyinde Kas Yok Ama Seviyorum Jimnastik Yapmayı Sen doğduğunda suyun ismi belliydi, toprağın da. Eğer sen doğduğunda, suya toprak, toprağa su diyor olsa lardı; susadığında ‘Çok topradım, bir bardak toprak içe yim de kendime geleyim!’ diyecek, o türküyü de ‘Be nim sadık yarım kapkara sudur!' diye çığıracaktın. N ot: Türkünün orijinalinde ‘ ...kara top ra ktır!' ifadesi geçtiği ve bu ifade 5 heceli olduğu için ‘...kara su d u r!’ yerine u sta ya olan saygım ızdan dolayı ‘ ...kapkara sudur!' ifadesini 5 h e ce yi tam am lam ak için kullandık. Türküyü m ırıld a n ırsa n d a h a iyi anlarsınö.
Peki şimdi soruyorum sana, bir nesnenin sadece adı değişse neler olurdu sence? Bilmem kaç m ilyon tane kitap, şarkı, atasözü, vecize aynı anda bütün an lam ını
Sen Şimdi Gideceıı ya Cehennem in Dibine Git
yitirmez miydi? Peki insanoğlu bunu göğüsleyebilir mi? Şimdi düşün o zaman değişimin ne sancılı, ne ağrılı bir süreç olduğunu. Ben suyun adını değiştirmiyorum sadece, ‘Su yerine toprak içecek, toprak yerine suda gül yetiştireceksin.’ Diyorum adeta. Bütün felsefeyi alt üst ediyorum. O halde ‘Allah Aşkı diye bir şey yok!' dediğim zaman senin ilk tepki olarak bana kızman, an lamaman ya da acayip tepkiler vermen çok doğal de ğil mi? Üzgünüm; ama gerçek bu! Keyfin gelsin diye susamam. Alışkanlıkları kırmak, yeni sistemler oluşturmak, top ye kun bir sistemi reddetmek ciddi bir iştir. Herkesin bün yesi kaldıramaz. O yüzden de insanlar kolay kolay vaz geçmezler. Yanlış olduğunu bilseler de ısrarla yanlış yapmaya devam ederler.
Siz Biz C'iz Biz ‘Sen’ ve ‘ben’ gibi iki muhteşem kelime varken bu ‘siz’ ve ‘biz’ kavramları da nereden çıkmış acaba? Çoğul kastedildiğinde kullanılması son derece doğru olmasına rağmen, birine ya da bi nlerine hitap edildiğinde ‘siz’ denilmesi ne kadar da komik ve anlaşılmazdır. Şu anda bu kitabı kim okuyor? Elbetteki sen! Peki sen kaç kişisin?
58
M*
jîakkımla Ilcr ^ey
Tabii Ki bir kişisin. Bu durumda bu kitapta 'De ğerli okuyucularım!’ diye bir cümle geçse mı se ni daha çok kuşatmış olur, yoksa ‘Değerli okuyu cum!’ diye bir ifade mi geçse daha çok sana hi tap etmiş olur?... Televizyonlarda ‘Sayın seyirci ler’ diyen bir spikeri mi daha sıcak bulursun, ‘Sevgili seyircim!’ diyeni mi? Hiç kimse bir kitabı grup halinde okuyamaz. Her kes sadece kendisi için okur. Yani şu anda se nin yanında beş kişi daha olsa bu yazılara ba kanlardan her biri yine kendi için okuyacaktır, sa dece kendisi için ve ben her ‘sen’ dememde onu yakalamış olacağım. Çünkü bu ifadeyle sadece onu kastetmiş olacak ve sadece ona hitap etmiş olacağım. Haberleri sunan spiker ‘Dikkatle izleyin sayın seyir ciler, bu sizin için çok önemli!’ dese mi daha çok bakarsın, yoksa ‘Dikkatli bak dostum, bu senin için çok önemli!’ dese mi? Aynı anda o ekrana altı mil yar insan bile baksa herkes sadece kendi için iz liyor olacaktır. Dolayısıyla her zaman tekile hitap etmeli bütün yazarlar, hatipler, konuşmacılar... Ulusa seslenen konuşmacı da aynı hatayı yılla r dır yapar durur. Başbakan,
t
50
S en Şimrti CHdecen y a C e h en n e m in Dibin« ^
- Sevgili vatandaşlarım! der mesela ve kimse de izlemez; çünkü hitan edilen asla ben değifimdir. Oysa ‘Sevgili karde şim... Değerli vatandaşım!’ demiş olsa, bu, izlen me oranında da patlama yapar. Bir çoğu ‘sen’ diye yapılan hitapları, seviyesizce bulur. Hatta 'siz' ifadesinde bir nezaket ve saygı ünleminin de olduğu kabul edilmiştir. Oysa bu sa dece komplekslerle açıklanabilir. - Merhaba Kemal abi, nasılsın? diyen birine bazen Kemal Abi, - Askerliği beraber mi yaptık ulan? şeklinde bir karşılık verebiliyor. Kemal abinin dini çoğul zannetmesi ne kadar garip, öyle mi? Orada bir adam oturuyor. Cümlelerinde dine 'Ben' ifadesini yakıştırıyor; fakat sen
ken değit ken ona
‘sen’ dediğinde seni saygısızlıkla suçluyor. Zengin olan fakire ‘sen’, fakir olan zengine ‘siz’ diyor ve bundan da hiç kimse gocunmuyor. Eğer ‘se n ’ saygısızca bir ifadeyse, o zaman yıllardır in sanlar neden ‘A llah’ım yardım et!’ diye dua ede rek A llah’a saygısızlık yapıyor? - Sayın A llah’ım ız lütfen rica etsek acaba bize aestek olur, bize bir koltuk çıkar m ısınız?
HaWu"rta H er Şey
Q dua eden birine rastladın mı hiç? Sen is in d e n g o c u n a n la r ın kompleksli olduklarını S T etmek lazım. Oysa Allah’,n herhangi kompleksi yoktur ve Allah teklik kavramının
ifaka-
bır en
son noktasıdır. Ben, ‘Hadi bu ifadeleri değiştirelim!’ demek için yazmadım bunu. Bu kavramlar dilimize ve ahla kımıza işte böyle yerleşmiş. Bu yazıyı sadece bir çok saçmalığı bilerek yaptığımızı bir daha görmen için yazdım©.
Beyinler Böyle Yıkanıyor îş t e Yüzyıllar insanın kanına böyle oturur işte. Beynin esas olduğunu kalbin sadece kan pompalayan bir alet oldu ğunu herkes biliyor artık; am a hiç kimse bunu şiirlerin de kullanmadı henüz! Hangi sanatçı çıkıp haksızlık et tiği beyinden özür diler? Ya da hangisi - Seni beynimle seviyorum, beynimi sana verdim, bey nimi kırdın... diye şarkılar yapar? Hiçbir şey olmamtş gibi yine a y nen devam edecekler ‘Kalbim şenindir’ demeye. Dedim ya sakıncası yok bunun! İşte bazen zihinlere en saç™a şeyler bile böyle yapıştırılabiliyor ve insan kurtulamıyor bundan. Bilesin diye anlattım bütün bunları ki be™ n i Ss\“
^ m ,ePki V6rirken d3ha SaS" k" d Ü Ş Ü n -
61
Se n Ş im d i G id e ce n ya Ceherm em ’in Dibine Git
Not:
‘Beyin yıkam a’ ifadesindeki mecaz çok keyiflidir. ‘Temiz kalplilik’ ifadesindeki mecaz da keyiflidir; ama derin düşünün ce komiktir. T em iz böbrekli olm ak’ gibi bir şeydir bu. Oysa böbrek ne anlar, aşktan, sevgiden güzei sanatlardan©.
Bi Not Daha:
Beyin tek başına beyin olduğunun farkında ol madığı gibi, göz de gördüğünün farkında değildir. İnsan bir bütündür ve elbette bütün olarak bir değer ifade eder.
Konuya İlişkin Son Bir Not Daha:
Üç paragraf önce, ‘İnsanın kanına oturm ak’ ifadesi de ‘Kanım a dokunuyor' gibi mecaz bir ifadedir. Yoksa kana pıhtıdan başka bir şey oturmaz©.
Keşke Demek Zevk Veriyor Galiba Anladım ki pişman olmak insana zevk veriyor. Keşke demek hoşuna gidiyor ve de. Önyargıy, seviyor, onun yaşam biçimi olmuş bu. Bir yüzyılda yaptığı hatayı diger yüzyılda aynen tekrar ediyor.
»
Bİlml?lerl Î1*n8adlrdl*i * * * Küçük Puntoyla Yaadzm «a Çok Bilm işler Bırnu Her Türlü Okurlar
yaşadığın için h e r ^ u f ^ ı ^ nyar9iiarmclan vazgeçeceksin; çünkü böyle bir kafayla tün yanlışlarım. Y a ia n ria ^ .ö^ rer,din E,endi 9ibi k,r dizlerini ve !ek tek çökert bü yürü. Mermiye yürü. S i l k i n T T de asma Arkanı dönme, küsme! Düz yürü. Ateşe başladın. 8u kaderin s ^ Yüfü dedikleri için yürümeye inanır ve araştırmadan '• yİ8nileni Yapmak senin karakterin. Ne derlerse hemen dediklerinde koşmuyorsan8 Ly9U,8rsın; kulaktarı dolma bilgile'- yönetir seni. Eğer yürü dururken bile yorulurlar y efKfİni S0vmiyorsun demektir. Kendini sevmeyenler, duk yerde nasıl yorulur d&Y! ^ 06 ko§tuk,arm' sanırlar. Öyle ya insan duryorsun. Sana uzaktan bak^Tı ™ ? NaSi' öa?any°-''san koştuğunda bile yerinde sayıdoğru koşan bir kalırım da <^ U5L?a dair bahse 9 iriyoriar; çünkü sen geriye y doğru yürümeye çalışıyorsun. Koşu bandında koşan
Hakkında Her Şey
umutsuza benziyorsun. Kusura bakma. Koşacaksın, daha hızlı koşacaksın. En hızlı ko şacaksın. Başkası nasıl koşmuş ya da koşmamışla ilgilenmeyeceksin. Bu maraton se nin. Öyle hızlı koşacaksın ki kaldırım yanacak hızından. Öyle hızlı koşacaksın ki uzay dan bakanlar sadece seni görebilecekler. Anlam veremedikleri bir gürültü, bir ışık ola caksın. 'O geçen de neydi?’ diye seni soruşturacaklar. O kadar hızlı koşacaksın ki hız hızlığından utanacak. Kimse yetişemeyecek sana. Ateşe koş, ateş seni yakmayacak. Mermiye koş, mermi sana çarpmayacak. Sadece koş. Senin önyargından milyarlarca insan telef oldu, mundar oldu. Hesapsızca koş. En önce sen atia yangınlara. Ve asla şüphe etme, sana hiçbir şey olmayacak. Ben kaç zamandır geçiyorum o yangınlardan. Yalınayak, koşarak geçiyorum sırtımdaki bu ağır yükle. Kainat var sırtımda benim. Sağ cebimde güneş, sol cebimde en uzak yıl dız var. Ve ben o kadar hızlı geçtim ki oralardan, saymaya zamanım olmadı göğsü mü yarıp geçen mermileri. Sen adını duyunca korkuyordun cehennemin, ben su niye tine cehennem içiyordum sabahın beşinde... Ve biliyor musun dostum ben hiç yan gın görmedim. Şimdi arıladım ki yanılmışım. Meğer ben hep yangından geçtiğimi san mışım. Meğer ben hiç yangınaar, geçmemişim, hep yangınlar geçmiş benden. Ve şimdi dik duruyorsa başım, elmastan yapılmış bir heykele benziyorsam... Gecenin bir vakti koşuyorsam yine ve şu anda saat yine üçse, ben üç gündür uyumuyorsam... Kaf Dağı’nın arkasında kıyametler koparıyorsam her gece sen uyurken... Fırtınalara, boranlara, okyanuslara posta koyuyorsam günün tam ortasında... Üzgünüm; ama ar tık uyanmak zorundasın o derin uykundan. Ayrılmak zorundasın tatlı rüyandan Ayıl mak zorundasın bu anlamsız baygınlığından. Sıcak yatağından çıkmak zorundasın. Ya nımda olmalısın, yanı başımda ve koşmalısın benimle. Uyan ve korkmadan koş. De dim ya sana hiçbir şey olmayacak; çünkü ben dün gece yine bu saatlerde sek sek oynadım senin mayın dediklerinle. Ve bu sabah okyanus geçerek sana uyan deme ye geldim. Biliyorsun okyanuslar yarılarak geçilir; ama ben yarmadım okyanusu, içtim de geçtim... Sana sadece uyan diyecektim. UYAN!
Evlat Aşkı Bir anne çocuğuna neden aşıktır? Eibette ki bu aşk onu mutlu ettiği için! Anne mutsuz edildiği anda külahlar de ğişilir. Ne adına? ‘Ben seni düşünüyorum yavrum!’ di yor annesi çocuğuna, elbetteki inanarak söylüyor bunu. Tabii ki çocuğunu düşünüyor... Eğer çocuk annenin tediği kriterlerde yetişirse, anne mutlu olacaktır. 63
Vmnı otrteeen ya Cehennemin Pibine G)t
K ızı v e A n n esi A ykırılıkları sevmiyordu kadın. Geleneksel bir Türk kadınıydı. Üniversiteye giden 18 yaşında bir kızı vardı. Kadın çocuğuna aşık olduğunu iddia ediyordu her anne gibi. Bir gün genç kız kulağına, burnuna ve göbeğine birkaç tane piercing taktı. Bunlarla da yetinmedi, omzuna bir de döv me yaptırdı ve akşam eve o kılıkla geldi. Onu bu halde gören annesi çığlık attı. Birazdan kendine gelince, ateş püskürerek: - Hem en banyoya gidiyorsun ve onlardan kurtu luyorsun, baban bizi öldürür yaa! Çıldırdın mı sen? dedi. Kız itiraz etti: - Am a ben böyle seviyorum anne ya... - H ayır efendim ben sevmiyorum, bir gören olsa bize ne der kızım ? diyerek karşılık verdi.
- Ya onlar için mi yaşıyorum ben anne yaa... Çı karmayacağım işte. B unun üzerine anne yalvararak, - K alk kızım ne olur çıkar şunları, babanı gie bizi vurur. Senin iyiliğin için söylüyorum y
64
Hakki'“1* î!er 9ey
KıZ annesini kendi aşkıyla köşeye sıkıştırdı. Sen beni sevmiyor musun anne? Hem benim iyiliğim için söylüyorsan ben gerçekten böyle iyiyim. Cevapları tükenen anne, zor kullandı kelimelerinde. - Hayır, çıkar onları çabuk! Kız kendi aşkını ifade ederek: - Ama neden yaa... Ben çok mutluyum böyle... diye tamamladı cümlesini. Bunun üzerine annesi neden böyle davrandığını asla bilmeden anlamsız bir cümle daha kurdu: - Hayır efendim kabul etmiyorum, onlar çıkacak...
Bu diyalog yaşanırken, ne annesi biliyordu bunu neden yaptığını ne de kızı biliyordu tepkisinin asıl sebebini. Annesi kızını cahillikle, kızı da annesini, onu anlama masıyla suçluyordu. Hakikaten, eğer çok seviyorsan, kızına aşıksan bırak o istediğini yapsın... Olmaz! Çünkü anne iddia ettiği gibi kızına değil, kendine aşık... Bütün anneler, bütün baaar kendi aşklarını çocuklarında yaşatmak için sevi yorlar onları.
Sen Şimdi G idecen ya Cehennem ’in
D ib in e
C't
Not: Bu arada ben asla doğal olmayan şeylerin vücutta ba rınmasını tasvip eden birisi değilim. Lens, piercing, dövme makyaj... Benim de kızım böyle şeyler yapsa aynı tepkiyi ve rirdim; çünkü geleneksel bir Türk erkeğiyim, aynı zamanda da kendine aşık olan bir dünya insanıyım. B ir not daha: Bazı ailelerden bu yukarıda anlattığım kıza tam destek de gelebilir. Bu yetişme tarzıyla ilgili bir şeydir. Tam destek gelmişse bil ki desteği verenler de kendine aşıktırlar yine ve onlar da kızlarını böyle görm ek istiyorlardır... Onlar da kızlarının sıradan şeyler giymesini reddedecek ve kızları nı kendilerine benzetecektirler.
Sadece Ben Değil Herkes Bana Aşık Olsun İnsanların sosyal çevrelerinde bulunan herkesi ısrarla kendine benzetmeye çalışmalarının sebebi de sadece kendilerine olan aşklarıdır.
Herkes Sana Muhtaç Olmalı Elinde binlerce süpürge olan adam herkesin sü pürgeye ihtiyacı olmasını ister. Bugüne kadar hiç bir süpürge satıcısı evinde yüzlerce süpürgesi olan birinin yeni bir süpürge almasına engel ol mamıştır. Doktor hastası olmadığı için mutlu olmaz. Düşünsene artık kimsenin dişi ağrımıyor ve sen diş doktorusun, ne yapardın? Bu kadar emek, o kadar okul boşa mı 9^' şimdi? Çok vicdansızca; ama işlerin kötü gitmesi iyi da ğıldır bir doktor için.
Hakkında Her Şey
Deprem olduğunda herkes aynı oranda üzülmez bazdan mutlu bile olur. Hoca 40 yılmı harcamış depreme deprem 10 saniyesini bile vermiyor hocaya, gücenir tabii ki...
Alternatif tıbba karşı çıkan bir doktorun yüzünde oluşan ifadeyi seyrettin mi hiç? - Olamazzz! diye bağırıyor adam. İçi yanıyor. - Olursa ben ne yaparım? Muhittin hoca yanlış mı bi liyor bunu şimdi? diye kan kusuyor Hipokrat Yemini’nin üstüne!
Oğlum Ziraat Mühendisi Olacak Amcası ‘Ben okuyamadım oğlum okusun!’ ne demektir? Oğlu mun okuma gerekçesi benim okuyamam mı olmalıdır?
Hayatım b o yu n ca hep ziraat m ühendisi olmak istedim, ama olam adım , oğlum u ok u tu p ziraat m ühendisi yapacağım, çünkü bana bir öm ür yetm edi. Yeniden yaşamalıyım. Bir daha yaşam alıyım , bin daha yaşamalıyım.
67
Ben Şimdi G idecea ya Cehennemdin DtblUft ^
Bütün tutuldukların san?: benzemeli, sen istediğin qiholamamış olsan da senin istediğin gibi olmalı herkes* Bütün dünya senin istediğin gibi olsun istiyorsun, inkar etme! Bunu istiyorsun; çünkü herkes senin gibi olursa senin gibi düşünürse anlaşılamamak gibi bir derdin ol maz ve bir anda ideal insan olursun. Kendini bir kere değil binlerce kez gerçekleştirmiş olursun. Bu harika bir şey; ama nasıl oluyorsa sana benzedikçe tutuldukların, sorun olmaya başlıyor. Soğuyorsun onlardan; çünkü ar tık sana benzeteceğin ya da değiştireceğin hiçbir taraf ları kalmıyor. Tartışacak konular bitiyor. Her şeyini bi liyorsun. Gizemi kayboluyor. O halde dua et ki bütün dünya sana benzemesin; çünkü öyle bir şey olursa ya şamaktan sıkılırsın. Herkesin yüz bin süpürgesi olsa kimsenin süpürgeye ihtiyacı kalmaz ve senin süpürge lerin elinde patlardı. Süpürge gündemden düşer ve de ğeri kalmazdı. Oksijen gibi. Değeri yok; çünkü herkes te eşit miktarda var oksijen ve bu nedenle hiç anlamı yok, ta ki kesilene kadar.
F a ili M eçhul Cinayet Felek bir gün dünyadaki bütün oksijeni bir ada ma verdi. Oksijen imparatorluğunu kurdu adam. Herkesin ona ihtiyacı vardı. Eğer oksijeni bir gün
68
¿ jk Haklnrute Her Şey
kesse millet telef olacaktı. Gelenler gidenler, sı raya geçenler, sıradan çıkanlar... Acayip değer liydi imparator ve onun imparatorluğu. Her gün herkese yaklaşık 20.000 solukluk oksijen veriyor du adam. Ne olduysa bir sabah, felek erkenden bütün insanların ciğerlerini söktü. Artık kimsenin oksijene ihtiyacı kalmamıştı. Oksijen İmparatoru bilmem kaç katrilyon nefeslik oksijenle tek başı na kaldı sarayının tam ortasında. Felek onun da ciğerini almıştı diğerleri gibi. O günden sonra bir daha kimse görmedi imparatoru... Sonra nesil değişti. Bu ciğersizlerden hiç birinin ‘Oksijen’ diye bir şeyden haberi yoktu. Bir gün toprağın, altına sinmiş bu eski sarayı buldu ciğersizler ve içine girdiler. Sarayın en görkemli oda sında imparatorun cansız ve çürümüş bedenini, yanı başında da minik bir not buldular. Katilin adı yazıyordu notta. ‘Beni oksijen boğdu!' Yeni kral tüm ülkede dedesinin ismi ‘Oksijen’ olan insanla rın yakalanması için ferman çıkarttı. Bir insan ol duğunu zannettikleri katili aramaya başladılar. Gel zaman git zaman nefes olduğunu anladıkları ger çek katili buldular. Aynı anda felek yeni bir ka rarla herkese ciğerini geri verdi. Onlar katili öl dürmek için arıyorlardı ya, öldüremediler. Bağırla rına bastılar ve nefes diye içlerine çektiler. Felek 69
8eıı ŞirtKİİ Girlecen ya Cehennenttn n î, . Ul
'“ ne
Gil
anladı ki bu ciğer denen şey öyle bir şeymiş kdün ‘en büyük katil’ diye aradığını bugün nete' yapıp ‘ölenle ölünmez’ diyerek dost niyetine içine çekebilirmiş. Ve yine anladı ki hafızası ciğerinde olanlar çabuk unuturlarmış. i
Ciğeri olmayanı oksijen boğarmış.
----- -----
1
-
^
j
ö llim Korkusu v e A llah A şk ı Zengindi, çok kazanıyordu. İşleri yolundaydı yani. Bir gün bir arkadaşı ofisine geldi. - Bana 1.000 dolar borç verir misin? dedi ezilip büzülerek. - İnan ki yok dostum! dedi adam, içi buruktu. - Allah aşkına yaa. İnan çok zordayım. Hiç mi yok? dedi mağdur kişi. Yemin etti ensesi kalın olan: - Vallahi billahi yok! Olsa neden vermeyeyim? Al lah şahit! Sonra aynı mağdur kişi, aynı anda, aynı yerde cebinden bir silah çıkardı ve adamın başına da yadı.
70
. Bana derhal 1.000 dolar ver! dedi Adamın rengi bembeyaz oldu. . ramam tamam... Lütfen sakin ol! riiverek kasayı açtı. Kafası karıştı. Bin dolar yeri„e bir deste doları silahlı adama uzattı. Adam içinden sadece bin dolar aldı ve gerisim m asan' " üzerine bıraktı. Adam parayla hiç ilgilenmedi, Allah’la da. Onun tek derdi kendisiydi; çünkü ke n dine aşıktı ve ölürse aşkı bitecekti. Denilebilir ki ‘Ensesi kalının aşkı samimi değilm iş A l lah'a... Eğer öyle olsaydı ölümü pahasına da olsa y a lan söylemezdi!’ Varsayalım ki mağdur kişi ‘Allah a ş k ı na!' istediğinde mağrur kişi parayı verm iş olsun, yine değişen bir şey olmazdı. Bu sefer bu aynı adam , ‘Aş<ı cehenneme gitmesin!' diye vermiş olacaktı o parayı.
tşin içinde bir cehennem olm asaydı ya da sa d ece cennet olsaydı acaba insanlar ‘Allah Aşkı’ndan ne kadar bahsederdi?
Cehennem Korkusu ye A teist Olmak
remedim" 1î r '?',n ^ Çallştlm; ama bunu b'f türlü bect ed,m- Ate,st olmaV p * istedim; günkü cehenner
!
71
Sen Şimdi G idecen ya Cehennem'in Dibine c t
sadece ateizm çökertebiliyordu. Olmadı, ne yaptıysam olmadı, hiçbir yere kaçamadım. Ondan kurtulamadım. Basit bir kulübenin bile bir yapılış amacı varken, kainat için bu kadar masraf boşa yapılmış olamazdı. O kesin likle var. Yok desen de var, var desen de. Yaratıcı hakkında uzun uzun düşündükten sonra sınır larımı keşfettim ve sınırlarımı aşan konuları soruştur mayı bıraktım. İçinden çıkılmaz kuyulara atlamak inti hardır ve bu benim gündemimde olmayan bir şeydir. Konuyla ilgili olarak söyleyebileceğim tek şey: şüphesiz olarak Allah’a inandığım ve kesinlikle O’na taptığımdır.
Allah, insanın hayal edebileceği bir şey olmamalıdır. Eğer Allah’ı hayal ettiğini söyleyen biri varsa o hayaline düşen şey asla Allah değildir.
Değişmez. Ne yaparsan yap, sonuç hep aynı olacak tır. Kendine otan aşkını büyütmek tek çaban olacak. Ayrıca bu durum bana garip falan da gelmiyor. Bir in san kendini sevmezse kimseye yararı olamaz. Kendine aşık olmazsa, fayda üretemez. Bir annenin ya da ba banın çocuğuna iyi bir gelecek hazırlaması için kendi sinin dik durması bir mecburiyettir. Ve hazırladığı 9ele" cek kesinlikle kendine aittir, çocuğuyla bir alakası yoktur.
Aşk Hakkında Her Şey
Gurur duyulacak bir evlat ya da yetiştirilen başarılı bir çocuk, yetiştirenin marifeti zannedilir. Uçağa bindiğinde rahatsız olm a artık o anonstan vicdan azabı da çekm e. Ö nce kendi kem erini, sonra çocuğunun kem erini bağla! Sen sağlam da olm azsan çocuğunu koruyam azsın.
Ta Savaşanlar Ben bunları anlatırken senin aklına belki Allah aşkıyla ülkesi için şehit olan insanlar gelebilir. Öte yandan in tihar komandolarının ülkesi için nasıl gözünü kırpmadan öldüklerini düşünebilirsin! Öyle ya, adam ölüyor ülkesi için, canından vazgeçiyor... Bu aşk değil de nedir? Eğer bir asker ‘Allah inancı’yla ölümüne savaşıyorsa, mutlaka şehit olmak Cennet’e gitmek gibi bir derdi var dır. Yani Cennet’e gitmenin onurlu bir yolunu bulmuş tur ve bunu değerlendirmelidir. En sevdiğinin en iyi ye re gitmesini istemez misin? Bunun yanı sıra birileri de hiçbir şeye inanmamasına rağmen bir intihar komando su olarak savaşıyor ve ‘davam ’ dediği şey için üzerine bombalar yerleştirerek masum insanları öldürmek pahaSlna intihar ediyorsa, ya akıl hastasıdır ya da hipnoz edilmiştir.
73
Sen Şimdi Gidecen ya Cehermem'm
D ib in e
Git
Sen Hala O Spermsin İnsanın ana rahmine düşüşünün laboratuar ortamında çekilen filmini izlemişsindir mutlaka. Hani şu 250 mil yon spermden biri olarak hedefe ilerlediğimiz film var ya, işte onu... İzlerken sadece ‘Vay bee...’ diyorsun değil mi? Şimdi düşün, imkan olsa da zamanı yaşın kadar geri alsan ve yarışa başladığın o noktada ken dini görsen neler hissederdin? Sadece ‘Vay bee!’ mi derdin, yoksa seni temsil eden o sperme en önene geçmesi için yardım mı ederdin? Ben cevabı biliyorum, 249 milyon küsur spermin ölümü pahasına, sana ait olanına destek vererek kendini yaşatmaya çalışırdın. 250 milyona yakın kardeşini katlederek yapardın bunu üstelik. Hadi gerçekçi ol. ‘Benim için benden daha önemli hiçbir şey yok!’ diye itiraf et de kendini kandır maktan kurtul dostum.
Yaşaman ya da mutlu olman pahasına her şeyi feda edebileceğini, kendine duyduğun sonsuz ve tek aşkı iti raf et! O spermin üzerinden kaç sene geçmiş olursa olsun, asla unutma ki sen hala o spermden başka bir şey değilsin. O günkü çabanla şu anki aynı...
Sevgi Nedir Şu senin dışındaki diğer şeylere karşı duyduğun iy* şeylerdir. Sevmek kendi içinde kategorilere ayrılır-
A?k H aklında Her Şey
/\z sevmek, sevmek, çok sevmek, en sevmek, öte sevmek. ■■ ‘Sevgi aşktan daha önemlidir!’ şeklinde bir önerme faz lasıyla saçmadır; çünkü aşkını kaybedersen ölürsün, oysa sevdiğin bir şeyi kaybedersen, sevme derecene göre üzülürsün ve eninde sonunda mutlaka alışırsın onun yokluğuna... Yine ‘Aşk biter; ama sevgi bitmez!’ diye bilinen başka bir yaklaşım daha var ki evlere şenlik. Genelde aşkın bir heves olduğunu anlatmak için söylenir bu söz. Ve bunu söyleyenlerin ilerleyen zamanlarda aşık oldukları nı söylerken yüzlerinde oluşan o başka tebessümün hesabını soran kimse de yoktur. ‘Dondurmayı seviyo rum!5 diyen çoktur; ama dondurmaya aşık olduğunu söyleyen birini gösteremezsin? Dondurmayı seven adam her ne hikmetse kışın dondurma yemez! Oysa aşkın mevsimi olmaz. - Tamam da, onu söyleyen de öyle dondurma falan kastetmemiştir. Sevgiliyi kastetmiştir! Hiç önemi yok neyi kastettiğinin... Her şey sevilebilir; ama aşık olmak başka bir şeydir. Bilinen anlamıyla bi te sevmekten bilmem kaç kere daha üstündür. Kaldı ki benim söylediğim anlamda aşk, bilinen ve bilinmeyen tüm duyguların en acayip olanıdır. Düşünsene kendinden
75
Sen Şim di G idecen ya C ehennem ’in Dibine Git
başkasına aşık olamıyorsun ve aşkının bitmesiyle ölü mün eş zamanlı oluyor. Buna rağmen sevmenin ortaya çıkardığı enerjiyi de in kar edemem. Kesinlikle her duygunun oluşturduğu bir enerji vardır. Sevmek pozitif enerji üretmek ve ürettir mek demektir.
Seni Seviyorum Sendromu Oturmuş çeşitli kalıplar var; adam doğuyor, büyüyor abisinden, babasından ya da bir başkasından bir laf öğreniyor: - Bak oğlum herkese seni seviyorum denmez, o laf öy le her yerde ve herkese kullanılmaz. Ben bu yaşıma geldim daha iki kişiye söyledim o lafı... Aferin iyi halt ettin! Yahu bu ne cimrilik böyle! Herkes le hamama gitme tamam; ama adeta bir enerji depo su olan şu ‘Seni seviyorum’ lafı için de bu kadar kas ma. Kafan karıştı galiba o herkese söylenmeyecek laf Benimle evlenir misin?’ olacaktı©. Ha bir de, Seni seviyorum dedim sana yaa, bu ne demek sen biliyor musun? Diyor adam kıza. O anda kız sorsa,
¿ şk
H akkım la H er Ş ey
- Söyle bakalım ne demekmiş? Acaba adam ne cevap verirdi? İlginç; ama verilebile cek herhangi bir cevabı yok bu sorunun! Ya da eğer ¡Ha cevap verilecekse yaklaşık olarak şöyle bir şey ol malı: - Sen aslında aşağılık, işe yaramaz hödüğün tekisin. Değmezsin güzel sözlere; ama ben sana iyilik yapıp ‘seni seviyorum’ dedim. ‘Seni seviyorum’ demişmiş, ne güzel işte, ben de seni seviyorum. Ne var bunda Allah’ını seversen? Japonlar ineklerini bile seviyorlar. Onlara bağıra bağıra: - Seni seviyorum; çünkü sen bu millete süt veriyorsun! diyorlar da sen bana ‘Seni seviyorum’ dedin diye ne den ukalalaşıyorsun? Lütfen kurtar kendini artık bu saçma sapan kalıplardan. İnsanlara ‘Seni seviyorum’ de ve onları mutlu et. Hiç sevmediğin birine bile 3 - 4
kere üst üste inanarak se
ni seviyorum de, sevmeye başlarsın. Bununla da kal maz sevilen bir insan olursun. İnsanlar seni görünce Gülümserler. Ayrıca seni seviyorum ifadesinin sadece sevgiliye söylendiğini de nerden çıkardın? Çiçekten bö cekten tut da, aydan güneşten çık. Hepsini, her şeyi sevebilirsin!
Sen Şim di G idecen ya C'ehennem’in Dibine Git
Sevdalanmak Bir şeyi sevdikten sonra o şey için bir şeyler yapma dürtüsüdür. Tutkudan farkı, sevdalanılan şey gidince tutkudaki gibi çok dert etmez insan bunu. Yerine der hal bir yenisini koyabilir. Geçici bir hevestir. Aniden akla gelen bir fikir gibidir sevdalanmak. İnşaat işiyle uğraşırken, bir gece karar verip, - Tekstil sektöründe çok para varmış tekstil işine gir mek lazım! deyip, sabah da, - Yok ya bilmediğimiz iş, ben devam edeyim inşaata... diyerek vazgeçmek gibi.
Aşk Zannedilen Sevme Biçimi Tutku Sanki o gittiğinde yok olma hissine kapılır insan tutu lunca. Tutku emeğin peşinden gelen alışkanlığın deva mı kabul edilmelidir. Yani kişi sevdiğine emek verir sonra alışır ve sonunda ona tutulur. Tutkuya en güzel örnek, çocuktur. Bir baba, çocuğunu ilk kucağına aldı ğında, hiçbir şey hissetmez. Bu garip gelebilir sana; ama kesinlikle gerçek. Ben bunu hemen hemen gördü ğüm tüm babalara sordum, %2’lik bir yanılmayla hepsi Evet hiçbir şey hissetmedim!’ dedi. İstersen sen de et rafına sor, aynı cevabı alacaksın! 78
¿jjk Hakkında Her Şey
Kadınlar da ise durum farklı. Onların neredeyse tamamı çok ciddi bir annelik duygusu hissettiklerini söylüyorlar, buna da ‘kan çekiyor işte!’ diyorlar; ama tabii ki ben bu na asla inanmıyorum. Bir kadına yeni doğan 20 çocu ğun içinden kendi doğurduğu çocuğu bulması için 20 se ne ver, bulamaz. Yani böyle bir şey yok! Hatta daha da ileri giderek şunu söyleyebilirim: Yeni doğum yapmış bir kadına aynı ebatlarda başka bir çocuk ver yine aynı şeyleri hissettiğini söyleyecektir. Peki neden baba bir şey hissetmiyor da anne hissediyor? Baba kansız mı ya da ruhsuz mu? Tabii ki hayır! Düşünsene, anne dokuz ay sancı çekmiş, tekme yemiş, emek vermiş ve az önce bütün bu acılar sona ermiş. Rahatlamış. Dolayısıyla ku cağına aldığı bu çocuğu bir nevi mükafat kabul ediyor. Özetle kadının hissettiklerinin annelikle bir ilgisi yok, bu sadece ‘başardım’ın sevincidir. Oysa baba herhangi bir sancı çekmemiştir. Yani ortada söz konusu babanın ba şardığı herhangi bir şey yoktur. Ne karnında taşımıştır çocuğunu ne de sevimli bir şekilde tekmeienmiştir.
Meğer Bir Terslik Yokmuş ‘Dünyanın en mübarek günü hangisidir. Diy sorsalar bana hiç tereddüt etmeden 2000 Pazar günüdür derdim ; çünkü o 9 ^ " lene doğru benim m uhteşem yavrum
S en Şim di G id ecen ya C ehennem 'in D ibine Git
gelmişti. Onu hemşireler, yeşil bir bezin içinde bana sundular. Göz göze geldiğimiz o ilk anı hiç unutmayacağım; çünkü kendimden hiç bu kadar utanrnamıştım. Hiçbir şey hissetmemiştim. - Hani baba olmak çok güzeldi, hani kopacaktım! diye düşünerek büyük acı çekmiştim. Hastaneye gelen arkadaşlarım büyük bir şevkte soruyorlardı: - Eee baba oldun artık... Nasıl bir duyguymuş babalık? - Süper yaa... diyordum; ama içim içimi yiyordu. Eşimin gözle rinden bütün güzel duygular dökülürken ben hiç bir şey hissetmiyordum. Kendime kızıyordum; çünkü soranlar daha önce baba olmuşlardı. - Mutlaka bir şeyler hissetmem gerektiği için so ruyorlardır. diye düşünüyordum. Neyse bir ara en samimi ol duğum arkadaşlarımdan birine usulca, Ya ben hiçbir şey hissetmiyorum... dedim...
- Çaktırmaaa... dedi sağ olsun ve anlattı.
i I
i
¿ ş k H akkınca H er Şey
- İlk birkaç gün böyle oluyor, sonra al,ş,yorsun' Haklıymış, sonradan düzeldim ben de. Nereden bilebilirdim o gün, bunun bir tutkuya dönüşebilme si için emek verip alışmam gerektiğini ya da eşim nereden bilebilirdi onun bu heyecanın sebebinin arrnelik değil, 9 aylık emeği olduğunu. Teşekkür: Sanırım tam da şimdi iki büyük tutkuma esi me ve sekiz yaşında olduğunu iddia eden yedi yaşın daki kızıma hayatımda oldukları için teşekkür etmeliyim.
Sevgi + Emek + Alışkanlık - Tutku Sonuç olarak sevgiye emek eklersen bu bir zaman sonra alışkanlığa dönüşür ve alışkanlık da fazla uzun sürmez, tutkuya dönüşür. O halde ‘Kaybettiğimde her halde yaşayamam!’ diye düşündüğün her ne varsa bunlar aslında sadece tutkularındır. Ne olursa olsun on ları kaybettiğinde de yaşayabileceğini kefki ^ugun miyorsun; ama gün gelir onu da anlar ve oğrenırs Hayattan keyit alman. sağiayan
ş
e
y
M k u la r m d ^ E ^
onlar olmasa kendine olan aşkın hiç Ş c mek çünkü sen o tutkularında gerçekleştirirsin en ^ n verirken belki bunun hesabını yapmazsı ■ ve emekten pişman olduğunda çıkar hesa ı ^ hesabının ne kadar büyük olduğunu gor 81
Sen Şimdi G idecen ya Cehennem’in. IMhine G-
şaşırırsın; ama sen bunu her ne hikmetse asla göre mezsin. •Bunun için mi büyüttüm ben seni? • Benbunu hak etmedim! • Yapacağın bu muydu? • Hakkımı helal etmiyorumsana! • Beni pişman ettin! • Seni doğuracağıma taş doğursaydım... • Seni tanıdığım güne lanet olsun! • Seni reddediyorum! • Mezarıma gelme... Bu sözleri canın yandığında söylüyorsun, çoğunda sa mimi değilsin, o anda sinirlenip söylüyorsun bunları ve işte tam da bu esnada ele veriyorsun kendini.Demek ki birazdaha yansa canın, sen daha nelerneier ya parsın! Terk etmeler, tehdit etmeler... Az önce ‘her şeyimsin’ dediğine bir anda düşman kesilmeler. Bu mudur senin aşk dediğin? Evet budur işte senin aşk dediğin. Verdi ğin emeğe yanıyorsun; çünkü sen her durumda ısrarla sadece kendine aşıksın. Bir türlü aklından çıkaramıyor sun kendini. Bu muhteşem bir şeydir. Ve sıkı dur! Bu nun bencillikle ya da egoist olmakla uzaktan yakından ilgisi yoktur. İnsanın kendini ciddiye almasının neresi yanlış olabilir? 82
Hakkında H er Şey
jjjljnediklerimiz İçin Yaşıyoruz ¡nsan bilmediği şeylerden korkarmış doğru; ama ek sik. ‘İnsan’ karmaşık bir konu olduğuna göre, yani so rular ve sorunlar büyük olduğuna göre, cevaplar kar maşık ya da karışık olamaz... O halde insanla ‘şey ler’ arasında daha kestirme bağlantılar kurulmalıydı. İnsan hayatını iki şey oluşturur, bildiği şeyler ve bil mediği şeyler... Bildiği şeylerle ilgili sıkıntısı yoktur. Bilmediği şeylerle savaşır, bilmediği şeyleri ister, bil mediği şeylere tutulur, bilmediği şeyleri merak eder... Demek ki ‘İnsan, hayatı boyunca sadece öğrenmekle ilgilenir!’ diye net, kolay anlaşılır bir özet yapmakta herhangi bir yanlışlık yoktur.
İnsanın tü k etem ey eceği tek şe y bilm edikleridir.
¡nsan öğrendikçe kendine olan hayranlığı artar. Tıpkı Güneşin enerjisini kendisinin oluşturması gibi, insan da öğrenme denilen bu süreçle aşkını besler ve bitmeyen ^ Şeyle, yani bilmedikleriyle kendi enerjisinin süreklili ğini sağlar.
Sen Şim di G idecen ya Cehennem ’in Dibine c -t
Bilince Tadı Kaçar Bir konu hakkında birçok şeyi öğrenince o konu cazibe sini yitirir artık; yani öğrenme süreci bitince ya da öğre nilebilecek bir şey kalmadığı zannedilince tutku sıradan bir sevgiye dönüşür ve zamanla da yok olur. İnsan bil mediklerine tutulur. Çocukları sevimli yapan da budur. Onlar beklenenin üstünde bilinmeyen üretirler. Şaşırtıcı ve sınırsızdırlar... İşte bir babanın ya da annenin çocu ğuna tutulmasının sebeplerinden birisi de budur.
Taş Bebek Bak şu kadının şansına ki o bütün annelerin ak sine, sıradan bir taş getirmişti dünyaya. - Olsun, o benim yavrum, onu ben doğurdum. 0 benim her şeyim. dedi her anne gibi. Sonra onu göğsüne götürüp emzirmek istedi; ama emmedi taş bebek. Onu her anne gibi dizlerinde salladı. Beşiğine yatırdı. Beşiği salladı. Uykuya dalmıyordu, u y a n m ıy o rd u , ağlamıyordu, gülmüyordu, büyümüyordu... Yeni doğduğunda şaşırtıcıydı; ama artık onun hakkındaki her şey biliniyordu. Göründüğü kadardı her şeyi. Bir hafta sonra beşikte unuttu annesi, I £
84 1
[
¿¿k
Hakkında H er Şey
korkulacak bir şey değildi bu. O bir taştı, sadece bir taş... Ev sahibi ilginç bir adamdı. Taş fobisi vardı ve taşlardan çok korkuyordu. Bir gün eve geldi ve kadına: - Eğer evimde oturacaksanız, bunu hemen kay betmeniz lazım, ben korkuyorum taşlardan. Kusu ra bakmayın! Düşündü taşındı taşın annesi babası ve götürüp yavrularını mahallenin çıkışındaki mezarlığa def nettiler... Ölenler de bu yüzden gömülür işte. Artık hiçbir sırrı kalmamıştır. O ölmüştür. Sessizdir ve sıkıcı dır. Durdukça daha da can sıkıcı olacaktır. Bilinenlerin çoğalması, bilinmeyenleri azaltmamak. Her bilinen, peşinden yepyeni bilinmeyenler sürüklemeli. Uzaya tutulmak gibi yani... ‘Sonu yok!’ bir bilgi gibi ol malı tutulduğun.
Vazgeçilmezlik ^ğer ‘vazgeçilmez’ olmanın bir yolu olsaydı, bu kesin c e en çok bilinmeyenli olmak olurdu. Bir insanın tek vazgeçemediği kendisidir, demek ki insan Ben ki mim?’ sorusuna cevap verdiği anda hiç olur. Ben 85
Ben Şimrti Giriecen ya Cehennem’in Dibine Git
kimim sorusunun cevabı sadece ölümdür; çünkü insan hiç olduğunda hep olacaktır. Şimdi de sana bütün bu bilinmezleri öğreten kişiyi dü şün. Her gün yepyeni bilinmezlere cevap bulan kişi kim? O kesinlikle sensin. Bu yüzden en çok bilinmezin adresi de yine sensin. Demek ki kendine aşık olmak ta çok haklısın. Tabii ki kendin için vazgeçilmezsin... Bu tezden sonra şimdi de Allah’ı düşünür müsün lüt fen! Bilinmezliği ve gizemi en yüksek olanı... Bilinmez ve karmaşık. En bilinmez ve en karmaşık. O halde ko nuya ilişkin cevaplar kolay olmalı, kolay da zaten... Bir ağaca baktığında, Allah’ın bu ağacı nasıl yarattığı nıdüşünüp şaşırma, bunda şaşılacak bir şey yok, o ağacı Allah yaratm ıştır ve bütün gücün sahibi olan Al lah’ın bir kainat yaratması, bana bir çocuğun yaptığı kumdan kaleden daha karmaşık gelmiyor. N o t: Bir insan 20 y a ş ın d a dü nyaya gelse ve bu gördükleri ni algılam aya ça lışsa buna d a ya n a m a zd ı; ama insanlar sıfır yaşında ve neredeyse kör diye bilece ğim iz bir seviyedeki gör m e gücüyle do ğarlar. Bu sayede yavaş yavaş görmeye baş larlar. Bu yavaş idrak m eselesi de ya ra tıcın ın bizim m iza engel olm ak için olu ştu rdu ğu bir düzenektir; çünkü yaşın da doğup m evcutları gö rdü ğü nd eki şaşırm a, herhangi < şaşırm a olm azdı. Ö yle büyük ş a ş ırırd ık ki bu şaşırma kesı likle ölüm le so n u çla n ırd ı. C ep telefonunun mönüsüne ekenı yeni bir seçenek bile bizi hayrete düşürdüğüne göre, 9un birden görm ek bizim k a ld ıra ca ğ ım ız bir yük olamazdı.
¿ ş\ı
Hakkında Her Şey
o halde tekrar ediyorum, Allah Aşkı diye bir aşk yokr Bilinmezlerin en büyüğü olmasına rağmen, Allah, sla şaşırtıcı değildir. Yarattığı şeyler gücüyle mukaye se edildiğinde olağan şeylerdir. Allah’ın yarattığı bir şe ve hayret etmek bence Allah’ın gücünü algılayamamanm bir sonucudur ki kimsenin bu gücü algılama şansı vok! Eğer algıladığını iddia eden biri varsa o kişi has ta olmalıdır. Akıl sınırlarının üzerinde olan ve hiçbir za man kavrayamayacağın kadar büyük olan bir bilinme ze aşık olmak kimsenin haddi değildir. Böyle bir güce aşık olunmaz, o güce tapılır...
Zoraki Aşklar Cinsellik Öcüsü ve Dayatmalar Hıristiyan fıkhına göre din adamlarının, rahip ve rahıbelerin cinsellik yaşaması bir kusurdur, bir su^ ^ r büyük günahtır. Bu iş abartılınca, regl olma şe kusması kabul edilmiştir. Ve regl olan bir a m lenmiştir. Yaptığı yemek yenilmez. Rahipler ve r ler günah işlemezler, yani seks yapmazlar. z\z v ze olacaklardır ki onlar da bu durumdan k lar. Kendilerine olan aşklarının ucuna cenneti y küçük yaştan itibaren tüm yatırımlarını buna go killendirmişierdir. Çok küçük yaşlarda kiliseye verilen çocuklar o büyük baskılarla yetişm iştir ki zorla Tanrı y
^
"
GMecen ya C- h .
- r z.ı?£Z2zp!z ;rt! rek İnsanl,k d '?' veni dürtüler
* '" *
Z avallılar O rtaçağ rahibelerinden biri olan Magdeburg’lu Mathilde, - Tanrı dün gece göğüslerimi elledi... dediği için idam edilmiştir. Oysa buna şaşmamak la zım . Toprakla haşır neşir olup, gökdelen üzerine şiir yazan kaç şair gördün sen? İnsan neyi hayal ederse, aklınd a sürekli ne varsa fantezileri ona göre şekillenir, onun la gelişir. Aç bir insan, bir eve hapsedildiğinde pi şirecek bir şey bulamaz ise ve dolapta sadece çam kozalakları varsa en acıktığı anda ölmemek için çam koza laklarını haşlayarak hayatta kalma denemesi yapa c a k tır. Bu ne kadar doğalsa, bu şekilde oluşturulan cin sel bir b a skın lığ ın bir rahibeye, Tanrı'yla ilgili taşkın fa n te z ile r kurdurup bu tarz sapkın ifadeler söyletmesi o k a d a r doğaldır. ö , e yan da n yine Christine Ebnerf e n d in i öyle Kaptırm is tir ki İsa'dan hamile k a l d ım iddia etm.ş d ia s ın d a n dolayı yakılarak öldürülmüştür.
M
Her Şey
-M*
,’sın d a 1380 - 15 80 y ılla n am > ‘
v, dine aşık edilmeye çalışılmıştır.
idam edilen çok sayıda keşiş Bakire Meryem'le cinsel i i j yaşadıkların, iddia ettiği gerekçesiyle öldürülmüştür. Aziz
bir beden düşmanıydı. Ücretli adam tutuyor ve h e r gün insanların gözü önünde kendini kır baçlattı rıy o rd u . Evliliğe ve cinselliğe tamamen karşı olan J e ro m e , bunu ‘Şeytan töreni’ olarak değerlendiri yor ve cinsel arzularına bu yolla engel olmaya çalışı J e ro m e ta m
yordu.
Çok kere rahiplerin, rahibelerle cinsel ilişki yaşadığına dair alınan istihbarata göre Roma ve Vatikan’dan gö revli olarak manastırlara gönderilen müfettişler, buruı bizzat tespit etmelerine rağmen Kardinal’i aşam adıkları için bu istihbaratı değerlendirememişlerdir. Rahibeler müfettişlere, rahiplerin azizlerin ve keşişlerin yaptıklarım anlatınca, Kardinal baskısı altında olan bu m üfettiş ler ilgili rahibeyi, hayal gördüğü ve şeytanla seviştiğ gerekçesiyle rahipleri aklamak adına cayır cayır yakıyor^dı. Oyle bir bal a,d, ki bu Cay bir çok sa y ,d a ra *
bS
S C‘nSel 'IIŞk' ya?a d 'â'"' anlatm aya b a şla ’arı yaşadık,ar,n, ,üm de,aylarlyla J tatlyQ ^
89
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem’in Dibine Git
Hatta dinlere göre şeytanın da bir melek olduğu ve onun herhangi bir cinsiyetinin olmadığı unutularak, cin sel organını tarif etmeye kalkacak kadar cahil davranı yorlardı.
Küçük Max Küçük Max 5 yaşındaydı, annesi Helen ona - Oğlum sadece gençken, çocuk yapmak maksa dıyla cinsellik yaşamalısın. Seks şeytanın suyu dur ve eğer seks yaparsan şeytana hizmet etmiş olursun! diyordu. Küçük Max, 15 yaşına geldiğinde öğren di annesinin babasıyla sadece birkaç kere kar deşleri ve kendisi dünyaya gelsin diye seks yap tığını. Sonra büyüdü Max. Amerika’ya gitti. Max Weber oldu. Alman düşünür Kalvinist Öğretinin temellerini attı. Annesinden öğrendiklerini hiç unutmadı ki Kalvinizmin temel felsefesi şöyle oluştu: - İnsan doğuştan günahkardır. Adem ve Hav va'nın günahıyla doğmuştur ve bu günah onun asli günahıdır. Kurtulabilmesi için dünyada asla cinsellik yaşamamalıdır. (Çocuk sahibi olmak için yaşanan cinsellik hariç) Tanrı’yla bütünleşmek ve 90
Jtekliinrla Her Şey
günahsız olmak isteyenler sadece zengin olmaya çalışmalıdırlar; çünkü Tanrı sadece güçlü olanla rı sever. Felsefesi tutmuştur VVeber’in; çünkü insanlar güç lü olmayı severler. İşte böylece kapitalizm doğ muş oldu. İnsanlar kapitalizmle Tanrı’ya aşık ol mayı ve ona yaklaşmayı amaçlarken paraya tap maya başladılar.
Abartmamak Lazım İnsan ilgilerini abartırsa belli bir zaman sonra her şeyi o ilgilendiği şey zanneder. Charles’ın babası onun bir din adamı olmasını istedi. O, önce bunu kabul etti ve sonra vazgeçti. 1825’te tıp tahsil etmek için Edinburg’a gitti; ancak maymunlara olan aşın ilgisinden dolayı oku yamadı. Saatlerce maymunları izler ve onlardan bir tür lü kopamazdı. Ailesi tarafından sürekli aşağılanan Charles’a babası, henüz bir çocukken, Sen geleceğin, kendin ve ailen için bir yüzkarasısın. diyordu. 8 yaşında annesini kaybeden Charles, okulda öğretmenleri tarafından da sürekli aşağılanmaktaydı. Ar kadaşları ve öğretmenleri ona aptal gözüyle bakıyorlar dı adeta. En sonunda o da insanlardan ümidini keserek
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem’ln Dibine Git
tuttu kendini iyice maymunlara verdi. Tam bir maymun manyağı oldu çıktı. Aradan zaman geçti ve tarih bu tüm zamanların en büyük maymuncusundan Charles Robert Darwin diye bahsetti.
Aşkın Sonu Mansur Hallacı Mansur, Allah’a aşık olduğuna inananların ba şında gelmektedir. Allah aşkıyla yanıp tutuşan bu ada ma bir mercek çevirip bakalım şimdi. Kendi halinde bir hallaç olarak hayatını sürdüren Mansur, bir gün ilahi sırra ulaşıp, fenafiilah makamına erişti. Aşkını kendine acı çektirerek yaşatıyordu. Mekke sokaklarında güneşin altında bir taşın üzerinde saatlerce oturup hiç kıpırda madan bekliyordu. Günlerce yemek yemediği bilinir Hallac’ın. Bir dilim ekmek ve bir bardak suyla günler ge çirirdi. Sonra bir gün bir şey oldu. Aşkı iyice büyüdü ve o ‘Ben Allah’ım’ (Enei Hak) demeye başladı. Bunun üzerine İslam Mahkemesi kuruldu ve Hallaç din büyük leri tarafından bu mahkeme tarafından yargılandı. Ken dinden savunma isteyen mahkeme heyetine, - Allah size savunma mı verir? diyerek kafa tuttu. Mahkemedeki etkili isimlerden biri de İmam Şibli’ydiİmam Şibli Mansur’un çocukluk arkadaşıydı. Onu, 92
¿jjk Hakkında Her Şey
- Hadi vazgeç, ‘Benim kafam karıştı!’ de de seni ser best bırakılım! diye uyardı; ama o asla geri adım atmadı. Bunun üze rine mahkeme ölüm kararı verdi ve Mansur feci şekil de işkence çektirilerek öldürüldü. Elleri ve ayakları çap raz olarak kesilmesine rağmen o ısrarla yine, - Ben Allah’ım! diyordu. Dilini kestiler, gözlerini oydular... Acımasızca katlettiler. Bir ara, - Size şaşırıyorum. Ağacı yargılayan yaprak gibisiniz! demişti. Mansur’un taraftarları yani ‘İlahi aşk’ın şiddetli savunucuları onun bir filozof olduğunu ve hikmetli söz ler ettiğini bu tarz ucuz demogojik yaklaşımlarını tezle rine kalkan yaparak desteklemeye çalıştılar, çalışıyorlar. Oysa Mansur herhangi bir Mansur’du ve sadece bir hastaydı. ‘Allah aşkı’ dediği şey onu bu hale getirdi. O bu ölümü güya ‘Allah rızası’ için yaşadı. Halbuki Allah ne Mansur’dan ne de bir başkasından böyle bir aşk is tememişti. Bu bilerek ve isteyerek intihar etmektir. İnti harsa üretilebilecek en büyük günahtır. Allah aşkıyla Al lah’a muhalif yaşayan adamın adıdır Mansur. Verilen ceza tabii ki yanlıştı; çünkü hastalar işledikleri suçlardan sorumlu tutulamazlar. Onu idam etmek yeri ne, bir akıl hastanesinde ya da muadili bir yerde re habiüte etmeliydiler. 93
Şimali Girlecen va f - v Cehennem in
DibineGu
Eğer Hallac'ın kastettiği, Allah bizi nurundan üflemistir yan» küçük Allah’larız!
Un parÇa!ar,yız,
falansa, konu hepten ç.kmaza girer; çünkü Allah', ai
A tahaolduğunu nTrin°nmsöylüyorsa ya?'maâZoe"iğ irufak ' EğStefek r Manşeyler sur Allah daid
ya
ratm alıdır. Tam bu sırada biri çıkıp, - İnsan da televizyonu icat etmiştir. Bu da insanın ya ratm asıdır işte! derse cidden bozuşuruz; çünkü yaratmak yoktan var et mek demektir. İnsanın yaptığı vardan var etmektir. Bu nunla beraber bir leblebi tozunu yoktan var etmek, bir kainatı vardan var etmekten daha ciddi ve zordur. İnsan yapar, Allah yaratır. Haddini hududunu bil, boş konuşma! N ot: İnsanlar boş bulunup 'yaratmak' kelimesini zaman za m an kul'anırtar ve bazıları bu kelimenin insanlar için kullanıl m asına itiraz ettiğinde ise onu gericilikle suçlayıp sert bir şe kilde, ‘Biz onu kastetmiyoruz herhalde!' diyerek savunma mod una girerler. Oysa bu haksızlıktır. Yaratıcı fikir, yaratıcılık ve benzen kelim elere ben de karşıyım. İnsan neyi kastetmek is tiyorsa onu ifade etmelidir.
K ralnan Kral Gibi D avranacaksın
Kral rahatsız olduğu için o yemeğe baş I ş h kral, temsilen. Sofralar kuruldu,
04
vezir grtyemekler
Hakkında Her Şey
ldj ve ziyafet başladı. Vezir dikkatsizliğinden ve s a k a rlığ ın d a n ta b a ğ ın d a k i y e m e ğ i üstüne d ö k tü . Neyse orada bulunanlar bu beceriksiz adamın üs tünü başını temizlediler. Sonra herkes evine uğur landı. Vezir saraya geldi ve odasına çekildi. Kral olup biteni duymuştu. Ertesi sabah gün ağarırken vezirini ve cellat başını huzuruna çağırdı. - Kralın üzerine yemek döken birinin cezası ölüm dür! dedi ve vezirinin kafasının derhal kesilmesini em retti.
Hallaç Allah olduğunu söylemiş ve peşinden idam edil miştir. Allah’ı temsil ettiğini söyleyen birinin Mekke so kaklarında sürüklene sürüklene öldürülmesi temsil ettiği makama karşı yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Bu saygısızlıktan daha büyüğünü ise, Mansur’un aşkını öve öve bitiremeyenler ve hatta bu aşkın üzerine fel sefe bina edenler yapmışlardır. İslam dininde insan her şeyden daha önemli ve daha kutsaldır. Hayati tehlike varsa dinini inkar etme yoluna bile gidebilir. HÎiiaÜt : » f ir ınsanm sonu hazinse tarih onu m asum laştırır
raman i ® " 8! - paramPar?a edilmişti bu yüzden o bir kahdi o hp h U' I® ' herhan9 ‘ bir köşede kendi halinde ölseyo herhang, bir Mansur olacaktı. 1979 y.hnda Irak Devlet
05
Başkanı otan Saddam Hüseyin yaklaşık 30 yıl müştür halkına, actlar çektirmiştir; ancak ölümü kanlı en büyük celladın emriyle idam edilmiştir. bu idam onu kahraman yapmıştır. Neredeyse
kan küstür hazindir. Eli Ne yazık ki bütün İslam
alemi Saddam Hüseyin ismindeki bu celladın ölümüne üzül müştür.
Garip: H allacı Mansur'dan esinlenen bir insana ‘Peygamber gibi adam sın!' desen, muhtemelen ‘Haşa!’ der. Aynı adama ‘Sen küçük Allah'sın!' desen, hiç utanmadan ‘Hepimiz öyle yiz!’ diyebilir!
Dinlerde bir problem yok aslında. Problemler fıkıh ta banlıdır, yorum kökenlidir. Bıraksalar herkes doğru ola nı anlayacaktır; ama aklı evvel birçok yorumcu dinlere saçma sapan yorumlar getirmiş ve işin suyunu çıkar mıştır. İslam dininin takipçileri de çok sayıda benzer hata yapmıştırlar. Kuran’ın hiçbir yerinde ‘Allah’a aşık olun!’ diye bir ifade bulunmazken, yukarıdakiler yaşan mıştır.
Yorumcular )te yandan Kuran son derece duru bir dille yazılma:ına rağm en her önüne gelen bir başka yorum yapniştir. Bu yorumlardan bazıları uygun ortam bulmuş ve jtm u ştu r. M aalesef insanlar bu yorumları, Kuran beya nından daha ciddiye almışlardır. İmam Gazali’nin, İmam
96
ıi
A?*
O ktanda Her Şey
Rabbani'nin yorumları hiç değişmemiştir. ‘Ben Müslü m an’ım dediği halde hiç Kuran okumayanlar, İmam Ga za/iyi okumayanlardan çoktur. Bir mezhep imamının ifadesi eğer Kuran’Ia gelişmişse anında ona uydurma bir kılıf hazırlanmış ve imamın karizması Kuran'dan da ha çok korunmuştur. Bu söylediğimi imamların arasın” da konuya ilişkin oluşan fikir ayni,klan tamam,vla ispat eder niteliktedir. mıyıa
aynı
Ortaya ‘Bir karınca kaç senede hacca gider?’ diye bir konu atıp yıllarca tartışan ve adına din adamı denen yüzlerce adam var tarihte.
Acı; ama maalesef, - Her gün yeniden nazil olur! denilen bir kitap binlerce yıl önce yapılmış olan yorunr lara hapsedilmiştir. - Allah bunu söylemek istemiştir, buna inanmayan c< henneme gider! demek ne kadar büyük küstahlıktır. Allah ne söyleme istiyorsa bunu açıkça söyleyecek kudrette değil midiı Sana mı kaldı Allah’ın tercümanlığını ya da avukatlıç nı yapmak? Elbette ki kutsal kitapları çeşitli dillere çevirmek, üz< rinde söz söylemek olması gereken bir şeydir; anc<
07
ya Cehe.uiem’1» ^
^
oluşturma çabası ¡Çe settiğim fazlaca yapi|. lerce fikir dine dayan-
Hatta bazı müfessirler o kadar ciddiye alınmış ki kul landıkları yazım dili aynen muhafaza edilmiş ve anla şılmaları zorlaştırm ıştır. Yani kutsal kitaplar değişik dil lere çevrilmesine rağmen, ilgili din adamlarının yazdık ları ‘anlamı bozulur’ diye uydurulan komik bir gerekçey le başka dillere çevrilmemiştir. Açıklama: Ben herhangi bir insanım ve yazdığım şu yukarı daki paragrafı anlamamak için kesinlikle geri zekalı olmak la zım. Elbette ki geri zekalılık dışında ilgili dili bilmemek de bir anlamama sebebidir; ama insanoğlu bunu çoktan aşmıştır.
S en tetik Kurallar 'Din adamlarına gerek yoktur!’ dersek bütün din adam ları bir anda işsizliğin eşiğine gelir ki bu feci bir du rum dur Çok net anlaşılan bir kitapla ilgili ne söyleye hiiîr w« kimleri etkileyebilirsin? Bu durumda sadece soy
tetjk kurallar ve fikirler geliştirmiş, hiç utanmadan da
aftma Allah’ın imzasını atmışlardır.
.
..
d
,
Uyn1n': dinden S a d S ^ r ^ b t n î b a n r z . r v e karmaşık şeyf en,
ÖSS’ye Doğru O sezon yazdığım ‘Yerim Seni ÖSS’ isimli kita bımla büyük bir rekor kırmıştım ve konuyla ilgili yazılan kitapların içinde tüm ÖSS tarihi boyunca en çok satan kitabın yazarı olmayı başarmıştım. Okullarda ve dershanelerde çalışan rehber öğret menler, öğrencilerine bu kitabı tavsiye ediyorlar dı. Sınava iki gün kalmıştı. Türkiye'nin en büyük televizyon kanallarından birinde bir röportaja denk geldim. Muhabir soruyordu, falan ilahiyat fakülte sinin medyatik filan profesörüne: m
- Hocam OSS’ye hazırlanan öğrencilere tavsiye leriniz nelerdir? O da bu soruya cevap veriyordu. Cevap üç aşa ğı beş yukarı şöyleydi:
• Başarılı olmak istiyorlarsa çok çalışmaları gere kir. Bol tekrar yapsınlar, bolca soru çözsünler... 99
®en
Gidecen ya Cehennera’in Dıbine Git
dedi. Sınava iki gün vardı. Komikti; ama ben gü lemedim. Hadi medya sordu diyelim* Hocam sen ne diye cevap veriyorsun. Hadi veriyorsun, o za man hoca gibi konuşsana! Mesela, ‘En büyük motivasyon aracı dua etmektir, okulun bahçesin de Ayet-el Kürs-i okusunlar! Sınava başlarken besmele çeksinler...’ falan desene. Gülüyorum şimdi bu hocayı düşününce ve seni seviyorum medya, tekrar saygılar hocam... İlgi çekmek için çalışırsan, belki ilgi çekersin©; insan lar gülmek için yer arıyorlar. Oysa işini en iyi şekilde yaparsan kesin ilgi çekersin ve insanlar seni saygıyla anarlar.
Allah Aşkı Kaldırılabilecek Bir Yük Değildir Çok yakışıklı, çok karizmatik, çok zengin bir erkekle bir likte olan kadın onu elde tutabilmek adına ne acılar çe ker. Ya da çok güzel, çok zengin, çok özel bir kadınla birlikte olan erkek sevdiğini mutlu etmeye çalışırken ne kadar büyük tavizler verir ne büyük dertlere tutulur. Şimdi bu herhangi bir kadını ya da erkeği memnun edemeyen kişinin Allah’a aşık olduğunu, yani Allahla aşk yaşadığını düşün! Bu olabilecek bir şey değildir ya da olursa, bu aşkın sonu mutlaka Mansur’a çıkar.
ıoo
_^şl£ Hakkında H er Şey
Allah asla bir aşkın muhatabı olmaz! Maşuk konumu na Allah’ı koymak sıradan bir değerle, yüce bir değeri aynı tartıda tartma ve ikisini birbirine denk düşürmeye çalışma çabasıdır ki bu hiçbir şekilde kabul edilemez. İnsan Allah’a sadece tapar, elbette ki aşkla tapar. Ma dem ki insan sadece kendisine aşıktır. O halde aşkla tapınca tüm benliğiyle tapmış olur. Hiçbir kutsal kitap ta ‘Allah’a aşık olun!’ diye bir ifade bulunmamasına rağmen, hepsinde ‘Allah’a tapın, itaat edin, ibadet edin, kabul edin...’ şeklinde yüzlerce uyarı ve bilgi vardır.
Allah’a aşık olan kimse yoktur. Sadece Allah’a aşık olduğunu sananlar vardır.
Yunus Tartışıyor Yunus, -B a n a seni gerek seni... derken nasıl bir gaf yaptığını nereden bilebilirdi? Yunus’a sormak lazım, - Seni Allah’ın yanında Cehennem’e mi atalım, yoksa diğer insanlarla beraber Cennet’e mi? Allah cennete gitmemizi istiyor, Yunus itiraz edi yor! Bu olacak şey değil...
Ben Şimdi Gidecen ya Cehennem'in Dibin« G't
- Cennet ya da Cehennem ne fark eder, Sen var san gerisi mühim değil! demiş Yunus. Allah ise, - Ya Cennet ya Cehennem! demiş. Bu durumda üçüncü bir alternatiften bah setmek Allah’la tartışmak demek değil midir? Bir idam mahkumunu en sevdiği ağaçtan sallandırmak neyi değiştirir ve bu bir mahkumu ne kadar ilgilendirir? Sehpası pırlantadan olsa kaç yazar?
İnsan cenneti istemeli, ‘Ben Allah’a aşığım!’ diyerek haddini aşmamalı. Aşık olmak için eşit olmak lazım. İn san sadece kendine denktir. Tapmak itiraz etmeden, kayıtsız şartsız ve önyargısız kabul etmek demektir. Allah’la olan bağlantımıza bilinen duygularımızın dışında özel bir anlam vermemiz gerek mektedir ki bu anlamı vermeye bizim gücümüz yetmez. O halde Allah’ın dediğini yapmak, yani ona tapmak ya pılabilecek en doğru iştir. Allah Aşkıyla yanıp tutuştu ğunu iddia ederek dağa çıkmak ve o dağda aşk yaşa ma iddiasında bulunmak asla Allah’ın istediği bir şey değildir. Eğer sen O’nun istemediği bir şeyi yaparsan onunla tartışmış olursun ki Allah’la en son tartışan şey tandı.
Hakkında H er Şey
Git faydalı ol. - Ben bu şekilde huzurluyum! diyerek de dağa çıkamazsın; çünkü dağda olmanın kimseye faydası yoktur. Allah için bunu yaptığını söy lemen de yersiz. Sen Allah’a ne katabilirsin ki? İbadet ten ne anlıyorsun sen? Dünya savaşıyor. Sen kendini huzurlu hissettiğini iddia ederek dağda dua ediyorsun. Dağın arka tarafında daha doğmamış çocuğun üzerine nükleerin başlığı düşüyor. Kusura bakma; ama bu yap tığın büyük bencillik.
100. Kova Dünyadaki son orman da yanmaya başladı. Top lam 100 kova su söndürebilirdi bu yangını. Eğer yeteri kadar su belli bir zamanda tedarik edile mezse, tüm dünyanın oksijeni kesilecek ve insan lık yok olacaktı. 99 kova su taşıyabildiler sadece. 1 kova eksik olduğu için söndürütemedi yangın. Şimdi düşün, 100. kovadaki su senin elinde ve sen dağda bayırdasın. Üzgünüm; ama o y^n9ın senin yüzünden sönmedi, o orman senin yüzü den yandı. Bunun hesabı ağır olur. B e n c e hemen kendine gel. Yaptığın işte insanları ilgilen iren 103
fayda yoksa yaptığın iş hiçbir şeye varam„ mekt r ki israf etmek tüm dinlerin r e d d ^ r * ' felsefelerin itiraz ettiği bir şeydir.
M erak v e Sevgi M erakla başlayan bir şeydir sevmek. Çocuk ateşe eli ni m erak ettiği için uzatır. Sonra ateş onu yakınca ate şi öğrenmiş olur. Ateş ondan vermek istemediği bir şe yi aldığı için nefret eder. Daha sonra bu özelliğini bil diği ateşi ısınm ak için kullanır. Bu sefer ateşten bir şey alm ış olur. Böylece ateşi sever ve onu amacına uygun bir şekilde değerlendirir.
B ir A d am Vardı Birini tanıdı ve tanıdığı ondan vermek istemediği bir şeyini aldı, karşılığında hiçbir şey vermedi, adam ondan nefret etti. Birini tanıdı ve tanıdığı ona hiçbir şey vermedi, hiçbir şey alm adı, adam onu sadece sevmedi. B ir başkasını tamdı ve tanıdığı ona ist®d,9 ^ şey verdi, karşılığında sadece bir şey onu sevdi.
104
^
Hakkmrt» « e r
Sonra bir başkasını tanıdı ve tanıdığı ona istedi ği çok şeyi verdi, karşılığında çok şey aldı, adam ona tutuldu. bir başkasını tanıdı ve tanıdığı ona istedi ği her şeyi verdi, karşılığında hiçbir şey almadı,
Sonra
adam ona taptı. Ve adam kendine aşık oldu; çünkü kendisi olma saydı bu verilenlerin hiçbir anlamı olmayacaktı. Hatta verilenlerin de verenin de anlamı olmaya caktı.
- Eğer Allah vermeseydi sevmeyecek miydi adam onu? diye bir soru yok; çünkü adam varsa yani yara tılmışsa Allah zaten vermiş demektir. O halde, vereni seviyorsan, çok verene tutuluyorsan, kar şılıksız verene tapman tek seçenektir. İnsan Düşünür: Madem ki karşılıksız veriyor, o za man Allah bizi neden yarattı? Kashna Cevap Verir: Bu sorunun bilinen ya da bili nebilen bir cevabı yoktur. Allah'ın kula ihtiyacı mı vardı? Bizim ibadetimiz ya da ona tapmamız Allah’a ne katabilir? Sen sonsuza ne ekleyebilirsin? Allah’ın bizi neden yarattığı sorusunun mutlaka bir cevabı vardır; ancak bizim bu cevaba sınırlı olan bu aklımız la ulaşma şansımız yoktur. Sadece onun varlığını ka bul edebiliriz. Ayrıca ‘Ben sana can verdiğim için
105
bunları yapmalısın!' dem iyor Allah ‘Bunlar ı yap, toplum huzuru için yap!’ diyor o için bM en Kendisi için bir ?eyU yapy" m° İmdeki bir algılama bizi hata yapmaya iter Âıiaiv koyduğu kurallar sadece insan, ilgilendirir Eöei S ' " kurallara uymazsak adaletsizlik ve dengesizlik gösterir diyebilirim. Bu noktada genel bir prensibi ha tırlatmak isterim: Eğer ortada bir kural var ve bu ku ral adaletsiz ya da dengesizse o asla Allah’ın koydu ğu bir kural değildir ki bunu ortalama zeka seviyesin de olan herkes rahatlıkla anlar.
S o n u çta insan önce merak eder, sonra öğrenir. Öğren d ikle rin i de kendi aklıyla mutlak aşkının çıkarlarına gö re d e ğe rlen dirir ve uygun bir biçimde tasnif eder.
A şk ve Nefret Klasik düşünüp, - in s a n kendi d ış ın d a başka şeylere de aşık olabilir Alla h ’a da. d e rs e k , bu sefe r bir sorun z ıttı n e fre t e tm e ktir ve aşk_b d e in sa n A lla h ’a aşık olduğunda
hah ^ istedikteri „araş.
: srss.r-»Ersrr«“
3u
106
im k a n s ız -
O
, yanlıştır Oysa tapmak denen sevme şeklinin zıdduygu yanuşu y maktır. Yok saymanın ya ^ ' * " 1 " a t i etmemenin mantığ, vardır; ama y a r*,olarak kabul ettiğin bir güçten nefret etmen gibi bir İm m söz konusu olamaz. Allah'tan nefret ettiğini soy k e n bir İnsan kesinlikle akıl hastasıdır. Nankörlük has talığına tutulmuş tedavi edilemeyecek kadar ağır bir hastalığa yakalanmış demektir. O zaman nefret edemiyorsan, bahsettiğin duygunun zıddını yaşatamıyorsun demektir. Kainatta bulunan her şeyin bir zıddı mutlaka vardır. Işık miktarıyla ilgili Aydınlık - karanlık, renk kav ramıyla ilgili siyah - beyaz, mevcudiyet kavramıyla ilgi li var - yok, yakınlık kavramıyla ilgili itmek - çekmek, kabul etmek kavramıyla ilgili sevmek - sevmemek, sev gi şiddeti kavramıyla ilgili aşık olmak - nefret etmek, Allah kavramıyla ilgili tapmak - tapmamak. Sanırım an laşıldı.
Allah’ın varlığını kabul eden hiçbir insan ondan nefret edemez. Bu durumda hiçbir ateist Allah’tan nefret edemez. Ederse varlığım kabul etm iş olur. Dolayısıyla hiç kimse Allah’tan nefret etme şansına sahip değildir diyebiliriz. Buna rağmen ondan nefret ettiğini söyleyen tek insan N ietzsche’dir. Aslında N ietzsche’nin nefret ettiği Allah ya da Tann değil, doğrudan doğruya m avramıydı ki bunda da herhangi bir tezat yoktur.
Sen ŞinM Gidecen ya ^ehermem’in
D ib in e
Git
İnsanın Allah’a tapabilmesinin ön şartı kendisine aşık olmasıdır. Kendin için kendi vazgeçilmezliğini kavradı ğında Allah’a tapmaya yönelebilirsin. O zaman insanın kendine aşık olması, Allah’a tapmasından daha önem lidir. Aslında Allah’ın beni yarattığını daha önceden kavramam lazım; ama bu kronolojik olarak mümkün de ğil. Önce ben olmalıyım ki sonra bu olup bitene bir an lam verme şansım olabilsin. O halde diyebilirim ki ‘Ben yoksam Allah yoktur, ben varsam Allah vardır!5 Bu durumda benim varlığım Al lah’ın varlığını ispat eder. Mikro boyutta bir örnek ve recek olursak. Bu kitap sen olmasan bir şey ifade et mezdi. Sen yoksun; ama bu kitap var. Peki bundan sa na ne? Bu kitap olsa ne olur, olmasa ne? Diğerleri için bir şey ifade edip etmemesi de seni ilgilendirmez; çün kü sen yoksun! ‘Öldün’ demiyorum bak. Yoksun diyo rum! $
Aşkta nefret etmek varsa ve insan kendine aşıksa na sıl olur da insan kendinden nefret eder? İnsanın ken dinden nefret etmesi onu intihara sürükler mesela. Ve biri intihar ediyorsa, ölmenin onun için daha işe Yarar bir şey olduğuna olan inancından dolayı yapıyordur bu nu. Yani daha iyi olmak için kendinden nefret etmek tedir ki bu da yine aşk tabanlıdır.
¿ ş k Hakkında Her Şey
İntihara D air: üzgünüm ; ama eğer varsan o iş bitti demek tir, ölme hakkını kaybettin. Hiçbir yere kaçamazsın. Sonsuza kadar buradasın. Hiç hoplayıp zıplama. Akıllı ol! İntihar et mek yok olm ak olsaydı tam am dı da böyle bir şey yok!
Yok öyle Bir Şey Sevgi ya da nefretin kalıcı olması için uğraşanlara şa şıyorum. Başkalarıyla kalıcı aşklar yaşama şansın yok! Unut bunu. Elimde olsaydı unutulmayacak, sürekli kala cak bir şeyler sunardım insanlara. Fakat beni anlamalı sın, ben bir insanım, demode olmayacak hiçbir şey üretemem. Bana herkese hükmeden, herkesin boyun bük tüğü gerçekler lazım. İnsanın kendine olan aşkından da ha büyük, daha gerçek ve daha kalıcı bir sevgi türü yok! Tutku senin o aşk dediğin. Bence bunu hemen kavrasan iyi edersin. Aşksızlığa biran önce inan ki ken di uydurduğun ve adına da aşk acısı dediğin o acıyı çekmeyesin. Günah keçisi üretme yalandan, kendini gerçekleştiremediğin zamanlarda aşk tabanlı mazeretler üretip komik olma. Olmayan bir şey senin sinirini ya da dengeni nasıl bozabilir? Seni nasıl engelleyebilir? İnsan bir amaca ulaşıncaya kadar ona kutsallık atfe der; çünkü insan sahip olm ak için yaşar. Kutsallık atfettiği o şeye aşık olduğunu iddia eder, bu isteğinin 9eçici olduğunu bilmeden. Sonra sahip olur ve yine 109
'r
'/S7te'W,
i
Sen Şimdi Gldecen ya Cehennem'in Dibine e Git
ister. Bu sefer daha fazlasını ister. Arzuları bitene ya da yetinene rastlamadım henüz.
Tapmak tutulmaktan çok daha büyük bir sevme şekli dir. Bir kadına ya da erkeğe, - Sana tutkunum! demen normaldir. Hatta bazen abartıp, - Sana aşığım! demen, yani: - Seni neredeyse kendim kadar seviyorum! İmasında bulunman da bir yere kadar kabul edilebilir. Bu iki duygunun da ifade edilmesinde herhangi bir yan lışlık yoktur. Ancak Allah’a inandığın halde, birine duy duğun sevgiyi, ona, - Sana tapıyorum! diyerek ifade etmen son derece anormaldir. Bu sevdi ğini Allah’a eş tutman anlamına gelir.
Gerçekçi Ol İnsanlar çocuğunu ya da sevdiğim dediğini Allah’tan da ha çok sevmesine rağmen korkusundan bunu bir turu
¿¿k Hakkıiiiia Her Şey
itiraf edernemekiedirier. Ancak bunda ayıp bir taraf yok tur. İnsan nasıl ki çocuğuna ya da sevdiğine tapamazsa, Allah’a da tutulamaz. Tutulmak yaratılmışları ilgilen diren bir kavramdır. Bu anlamda ‘Allah’a tutulmak’ ha vada kalan bir ifadedir. Çok sevmekten ya da tutulmak tan anladığımız şey bağrımıza basmak, görmek, dokun mak, dokunma ihtimali gibi şeylerdir... O halde bu duy gumuzun Allah’la bir ilgisi yoktur. Emin ol ki Allah ona tutulmadığımız için bize kızmayacaktır! tr Neden çocuğunu daha çok sevdiğini ben biliyor olmama rağmen, inkar ettin! Benden korkarak in kar ettin, korkmadan yalan söyleyip durdun! Sen den istediğim şeyleri sana açık açık söylememiş miydim? Faydalı ol, oku, insanları sev, adi! ol, ci nayet işleme, kavga etme, bana itaat et ve tap... demiştim, neden bana itaat etmedin? Neden baş ka şeyleri bana eş tuttun! Ben sana, ‘Hiçbir şe ye benzemiyorum!’ Demedim mi?
Tarif Etmek Yaratmaktan Zordur Bir şeyi tarif etmek o şeyi yaratmaktan daha zordur. İstersen dene. Bir portakalın tadını ya da kokusunu ta rif etmeye kalk, beceremezsin; ama onu yaratmak son derece kolaydır; çünkü yaratmak sadece Allah’a mah sustur. Allah için bir portakalı yaratmakla bir kainatı
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem’m Dibine Git
yaratmak aynı şeydir. Şaşılacak bir şey yok! Allah’tan bahsediyoruz burada...
Cık Cık Cık Eğer ‘Allah Aşkı diye bir şey vardır.’ dersek o zaman mukayese yapmak zorunda kalırız. Yani insanoğlu or talama 300 kg. yük kaldırıyorsa, bir başka insan da çı kıp kaldırsa kaldırsa en fazla 400 kg. kaldırabilir... 1000 kg. kaldırsa ne olur? Bu hesaptan hareketle dü şün! İnsan en fazla ne kadar aşık olabilir? Leyla’nın ya da Mecnun’un kaç katı? O halde Allah’a hissedilen duyguya ‘aşk’ dersek haksızlık etmiş oluruz. Allah'a aşık olduğunu söyleme o zaman. O ’nu bu kelimeyle sığ ve insanları ilgilendiren bir duyguya hapsetme. Ona sa dece tap.
Kıyamet’e ‘Büyük deprem i’ dersen biraz haksızlık etm iş olmaz mısın?
Leyla’dan Geçmek Kays tutulmuştu Leyla’ya ve Mecnun olup çöle düşmüştü... Diyordu ki,
Hakkında. H er Şey
- Ben Leyla'dan geçip Mevla’ya ulaştım! - Amaç Mevla’ya ulaşmaksa Leyla’ya ne gerek vardı? diye sormak geliyor insanın aklına... Bence çölde çok gezmiş Mecnun, başına güneş geçmiş! Ney se bakmış ki susuzluktan öleceğim Allah’a yalva rarak su bulmayı istemiş. Yani susuz kalınca Ley la’dan geçip Mevla’ya ulaşmaya çalışmış. Eee ne demiştik, insan kendine aşıktır. Köşeye sıkışınca Leyla mı getir adamın aklına. ‘Ben herifim!’ diyor san gel de plazaların son katından geçerek Mev la’ya ulaş da görelim boyunun ölçüsünü. Derin Not: T ekrar ediyorum Allah düşünebildiğin ya da hayal edebildiğin bir şey olam az. Eğer öyleyse bir problem var dem ektir; çünkü Allah bilinen hiçbir şeye benzeyem ez. O halde ona bilinen duygular da besle me, dediğini ya p sadece de günaha girme bari.
Bir îşi Aşkla Yapmak Her yüz yılda bir altı milyar insan resmen ölüyor ve yerine yeniden altı milyar insan geliyor. Ara yok, boşluk yok! Bu korkunç bir bilgi. Bu altı milyar insandan istisnasız hepsi önemli bir iş yaptığına inanarak yaşay*P öyle ölüyor. Hepsi de kendisine aşıktı bu altı mifyarın.
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem’in Dibine Git
Geriye dönüp bakarsak ve ‘Bu altı milyar insan için ye ni nesil ne yapmış?’ diye sorarsak. 100 yılda tam altı milyar mezar kazmış ve sadece birkaç cilt ansiklopedi hazırlamış dedesinin hatırına. Sana, - Geçtiğimiz yüzyıldan aklında kalan 100 kişiyi say! desem zorlanırsın. Peki nasıl oluyor da acaba, altı mil yar insandan sadece birkaç yüz tanesi hatırlanıyor. Neydi bu adamların diğerlerinden farkı?
Dünyada İki Çeşit İnsan Nefes Alıyor İnsanlar ikiye ayrılırlar, tembeller ve çalışkanlar. Sonra tembeller kendi içinde ikiye ayrılmazlar, aslında ayrıl mak isterler de tembelliklerinden ayrılamazlar. Derken meydan boş kalır ve çalışkanlar tekrar kendi içinde iki ye ayrılırlar. Aşkla çalışanlar ve diğerleri. Kesin olarak bildiğim bir şey var: senin için de benim için de birileri şu anda bir yerlerde bir çukur kazıyor. Öyleyse hazır ol. Çok zamanın yok, 100 yıl sonra kaç kişi tanıyacak seni. Ya aşkla çalışır ‘en’ler arasında olursun ya da diğerlerinin arasında kaybolur gidersinYalnızlıktan çekiniyorsan aşkla çalışmana gerek yo^Diğerleri daha kalabalık. Geç o tarafa ve keyfine a
114
¿.şk HaWQnila Her ^ ey
I
İnsan sadece kendisine aşıksa, onun aşkla çalışması, yaptığı işe tüm benliğini ve her şeyini katması demektir ki ortaya çıkacak sonucu sıradan kafalar hayal bile edemezler.
Adam ölüp gidiyor, sonra yıl 2007 oluyor öteki adam geliyor Dali’nin bilincin ısrarını ve zamanı anlatan şa heserini, Persistence’inin başına geçip, bu adam bunu nasıl yapmış diyerek hayret ediyor... Sen durup hayret ederken, kalabalıklarda zaman öldürürken, o adam ön ce kendine aşık olduğunu fark etmiş, acımadan da tüm aşkını o tabloya yatırmış. Ne bekliyordun ki? Kendine aşık olduğunu artık öğrendin; ama kafanı ka rıştıran şeyler var. ■ Aşkla ilgili söylenmiş bu kadar söz boşa mı gitti? diyorsun. Gitmedi; ama gitse de bunun hiçbir mahsuru yoktur! Yanlış olan baban olsa bile reddetmen lazım! Tüm hayatını bağladığın ve gerçek zannettiğin bir şe yin gerçek olmadığını ölüm döşeğinde fark etsen bile reddet. Değişen hiçbir şey yok! Bütün sözler aynen geçerli. Değişen tek şey aşığın da maşuğun da sen olduğunu idrak etmendir.
115
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennemin t)ibine Gil
Mesela ‘Aşkın gözü kördür!’ diye bilinen o söz yine doğru. Sadece sözün muhatabı değişti. Yani aşkın gö zü yine kör. İnsan kendi hatalarını görmezden gelir Yani bu söz zaten senin için söylenmiş. Şimdi bunu id rak ederek yoluna devam et! Objektif olmayı başar ki kendine olan aşkın seni büyütsün.
Klasik Aşk Anlayışı Kendine vermen gereken değeri başkasına verdiğinde, kaliten düşüyor, soruların değer kaybediyor. Beynini ge reksiz ayrıntılarla meşgul ediyorsun. • • • • • • • • • • • •
Kırmızı gül sever mi acaba? Acaba gider mi? B u gömlek yakıştı mı? Ya giderse? Hangi eteğimi giysem? Acaba başka birini mi seviyor? Telefonu neden meşgul? Acaba ben hasta mıyım? Neden sesi soğuktu? Alışverişe gidiyorum dedi.. Ya yalansa? Neden mesaj atmadı? Beni gerçekten seviyor mu?
¿Şk Hakkında Her Şey
Beynin bu ve buna benzer yüzlerce soruya her saniye cevap aramak zorunda. Bu, beynin hızını yavaşlatan bir anlayış.
Kağıt re Kalemin A şkı Masanın üzerinde ayrı ayrı yerlerde duruyordu kağıt ve kalem ... Kalem kendine olan aşkını ka ğıda iliştirmişti, kağıt da kaleme... Sonra bir ço cuk geldi, kağıdı aldı ve gitti, kalem kahroldu. Masanın üzerinde yüzlerce başka şey vardı; ama kimin umurunda? Kalem sadece o kağıdı istiyor du. Masayı götürseler önemi yoktu. Kağıt gidince karalar bağladı kalem ... Güneşe tutulmalı belki de, gitmeyene gidemeyene. Gel gör ki gitmeyene ya da gidemeyene tutulunca, acı çek miyor insan. Acı olm ayınca da bu işin tadı kaçıyor. He yecan olmalı, gitmek olmalı, tehdit etmek, kaçmak ol malı. İşte bu yüzden, yukarıdaki sorular zevk veriyor insana... Ve de başkasına aşk adıyla tutulmak zevkten kudurtuyor insanı.
Veysel, Lale ve Ben... Her sabahki gibi o sabah da Havaalanı istika metinden Yeşilköy’e doğru işe geliyorum. Kor kunç bir trafik var; ama hava çok güzel, İstanbul
"«D e"
Sen Şim di Gidecen ya Cehennem'in Dibine G it
muhteşem... Ve belediye o güzergahı boydan bo ya lalelerle süslemiş. İstanbul’un çehresini değiştirmiş. Yeşil, sarı, beyaz, kırmızı ve diğer tüm muhteşem renkler birbirine girmiş yol boyunca. Belediye o laleleri ekerken herkes gibi ben de çok kızmıştım. - Ne bu masraf, ne gerek vardı? demiştim; fakat kentin kaderinin değiştiğini görün ce, bir de 5 yıl boyunca aynı tohumdan yeniden çıkacağını öğrenince mutlu olmuştum. Lalelerin zevkini çıkarıyorum. Radyomu açtım. Aşık Veysel söylüyor: Güzelliğin on para etmez, Bu bendeki aşk olmasa... Eğlenecek yer bulaman, Gönlümdeki köşk olmasa... Veysel’in aşkını düşünüyorum sonra, ‘Bu ne ya! diyorum bir insan bu kadar ukalalaşıp, sevdiğini ancak bu kadar yüceltebilir ve bu iki seviyeyi bir kıtada ancak bu kadar güzel birleştirebilir. Tam bu esnada önümdeki araba iyice sola ya naşıyor, trafik çok yoğun şoför adam camdan uzanıyor, o muhteşem lale er
Hakkında Her Şev
en lalesini kopartıp arabada gülümseyerek Mona Usa edasıyla bekleyen, sevgilisinin medeni cesa retine hayran kalan kıza uzatıyor. Arabanın içine yüksek romantizm bulaşmış, benim arabama da devasa hayret! O yoldan her gün binlerce araba ve binlerce aşk geçiyor. Her biri biraz romantik olsa iki günde tek lale kalmazdı ortada. Arabada oluşturulan 5 sa niyelik romantizm adına bu muhteşem manzarayı yok eden aşk, hangi aklın ürünüdür? Biraz derin düşününce caddeden lale koparıp sevgiliye vermek son derece ilkel bir davranış. Ve ayrıca asla romantik değil. Üstelik de ahlaksızca. Sonuçta ‘adamım’ diye geçinen bu insancık, o la leyi kopartırken bilerek ya da bilmeyerek milli ser vete zarar verdi. Fiilen devlete ihanet etti. Araba da ‘Birkaç dakika romantik olalım!’ derken başı na ne büyük bir iş açtığının farkında bile değil zavallı. Eğer inanıyorsa tüm dinler buna ‘kul hak kı’ diyor. Eğer inanmıyorsa yazılı olmayan ahlak ve saygı kuralları buna ahlaksızlık diyor; ama sorsan bu romantik oğlana; • Ne yapabilirim ben ya... Laleleri görünce daya namadım; çünkü sevgilim laleleri çok seviyor. diyerek savunurdu kendini... 119
8en Şimdi Gidecen va C ehenn< w ^ - ^ etlennem m Dibine G.t
Sonra kulağım tekrar radyoya gidiyor. ‘Kim ok du, kim yazardı...’ diye başlayan o kıtayı kagr dığımı fark ediyorum... Neyse ki en son kıtaya yetişiyorum. Diyor ki ozan: Senden aldım bu feryadı, Bu imiş dünyanın tadı, Anılmazdı Veysel adı, O sana aşık olmasa... Sonra tekrar düşünüyorum. Veysel tutulunca fer yat alıyordu sevgilisinden, dünyanın tadını alıyor, görmeden lale büyütüyor bahçesinde, emek veri yordu. Hatta o kadar büyük tutuluyordu ki ozan sevince, - Ben asla unutulmam ve bir gün mutlaka anılı rım; çünkü ben büyük tutuldum. Haksızlık olma sın söyleyeyim de herkes bilsin, ben bu ünü se nin sayende yaptım. Eğer senden o gün o fer yadı almasaydım, ben de saf saf lale kopartıp aptal aptal mutlu olacaktım. diyerek özetliyor kendini... N o t: Arabayla takip etmedim; aynı yöne gittiğimiz için trafik bir yerde bizi yan yana getirdi. Kız gülümseye rek laleyi kokluyordu arabanın içinde. Camı a^ ın^' ‘Neden yaptın bunu?’ dedim, ‘Neyi?’ dedi, Ne e
120
^şjı Hakkında H er Şey
kopardın?' dedim ... Ç ocuk nedense bir anda bembe yaz oldu. Nutku tutuldu. Kız dile geldi: ‘Sana ne be, benim için kopardı tam am m ı... Var m ı?’ dedi. ‘Yok; ama ben belediye gö revlisiyim .’ dedim. Kız da bem beyaz oldu. 'Ö zür dileriz ya, inanın sizi görm edik!’ de diler... ‘Ha tam am o zam an, görm edinizse mesele yok© ! Bundan sonra dikkat edin bence; çünkü ben hep buralardayım , ona g ö re !' dedim . T a m a m abi!! de di oğlan...
Laleyle Gerçek Romantizm Adamın biri bu olaydan birkaç gün sonra aniden tutulduğu ve dediği kızı alıp oradangeç ti. Lalelerin yanına yaklaştı, herkes koparacak zannetti... Koparmadı, lalelerden en kırmızısını güzel gözlü esmer kıza gösterdi. Sadece göster di ve: - Biliyor musun kendim gibi sevdiğim mucizem. Seni neredeyse şu laleyi kopartıp, hiç hesap yap madan saçlarına takacak kadar çok seviyorum... dedi. Biz de oradaydık: • Vay bee... dedik ve yolumuza devam ettik...
121
8 e " A"«*! Girtecen va <•*„ G it
A ş k N a sıl Bu H ale Gelrii
Yüzyıllardır anlatılan üç beş tane hikayeyle şu anki ha lini almış aşk denen bu şey. Topu topu üç aşk insan lara ilham olmuş yüzlerce yıldır. Yönetmenler, yazarlar, aydınlar, filozoflar bu birkaç hikayeden beslenmiş ve ona göre de topluma yön vermişler. Yani senin o ada ma ya da kadına olan tutkuna aşk demenin sebebi şimdi bahsedeceğim şu hikayelerden besleniyor...
F erh a t ile Şirin
Ferhat, Şirin’e aşık olmuştu. Şirin’in ablası Amas ya’nın Sultanı, Mehmene Banu’ydu. Ferhat’a aşık olmuştu sultan; ama Ferhat'ın gözü Şirin’den baş ka bir şey görmüyordu. Bu aşkın büyüklüğünü fark eden Mehmene Banu, Ferhat’ın Şirinle ev lenmesine mani olmak için ona insanlık tarihinin en zor işlerinden birini verdi. - Eğer kız kardeşimle evlenmek istiyorsan, Şahinkayası'nı del, şehre su getir, Şirin senin olsun. dedi. Bunun üzerine Şirin hastalandı, yatağa düş tü; çünkü o dağı delmek imkansızdı. Ferhat so ru sormadı, tereddüt etmedi...
1 V2
»er ŞCy
. Tamam, Kabul ediyorum... dedi ve zaman kaybetmeden dağın yamacına git ti. inşaattan, tünelden, kazmadan, Kürekten hiçbir şeyden anlamıyordu Ferhat. Eline bir külünk aldı ve dağı delmeye başladı. Gece gündüz çalıştı. Ara vermeden çalıştı. Zaman geçti ve Ferhat’ın son darbesiyle dağ deldindi, büyük bir gürültüyle beklenen su geldi. Su sesi şehirden duyuldu. Mehmene Banu’nun bütün planı alt üst olmuştu. Bir cadı gönderdi Ferhat’a. - Şirin’in öldü Ferhat, sen hala dağla bayırla uğ raşmaktasın! Sana onun helvasını getirdim. dedi cadı ve elindeki mendili Ferhat’a uzattı. Bu haberle beraber Ferhat şuurunu kaybetti ve elin deki külüngü havaya savurdu. Külünk yere düş medi, Ferhat’ın kafasına düştü. Kanlar içinde ye re düşen Ferhat, Şirin’ine kavuşamadan orada can verdi. Cadı saraya geri döndü ve olayı Şirin'e anlattı. Şirin Ferhat’a koştu, onun cansız be denini yerde görünce, kendini kayalıklardan aşa ğı bıraktı ve o da öldü. iPrH*88!, kl?nü hikayede de olduğu gibi bütün hikayeramani rarnanlar eninde sonunda ölür. Ve ilgili kahar efsane olur. İnsan neredeyse ‘Aşk ö ld ürü r’
123
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennera'in Dibine Git
diye bir genelleme yapmak istiyor. Gerçekten de anla tılan aşkların hiç biri hiçbir işe yaramamış ve hep ölüm getirmiş. Belki de hikayeyi sevdiren ve benimseten budur. Mitolojide yer alan bu hikayenin diğerlerinden bir farkı olduğunu kabul etmek lazım: Ferhat’ın Şirin'e olan tut kusu sonunda bir işe yaramış, her ikisi de ölmüş ol masına rağmen bu tutku şehre su getirmişti.
Ferhat Şirin’e Değil Kendine Aşıktı Ferhat’ın ölüm sebebi hiç şüphesiz kendine olan aşkıy dı. Şirin’e ulaşması lazımdı. Onunla evlenirse dünyanın en mutlu insanı olacağına inanıyordu. Şirin’in öldüğü haberi onun aklını başından aldı; çünkü mutluluğu teh likeye girmişti. O sinirle külüngü havaya fırlattı. Adam da ki şansızlığa bak ki binlerce yılda bir daha hiç kim senin başına gelmeyecek bir şey oldu ve külünk kafa sına isabet etti. ‘Beceriksiz’ desem saygısızlık olur. Ko ca dağı delmiş geçmiş adam senin Ferhat dediğin. O zaman geriye, Adam şuurunu kaybetmiş! diyerek avunmaktan başka bir şey kalmıyor.
Hakkında Her Şey
Şirin de Ferhat’a Değil Kendine Aşıktı Şirin’in de ölüm sebebi kendine olan aşkıydı. . Ferhat öldükten sonra ben tek başıma ne yaparım bu kocaman şehirde... dedi ve acizliğinden intihar etti. Oysa Şirin’in intihar et mesine 24 saat engel olsalardı, intihar etmezdi. Hadi olamadılar ona sadece dünyanın çevresinin 40.076 km olduğunu, dünyanın Ferhat’tan ibaret olmadığını anla tan biri çıksaydı bu kız yine intihar etmeyecekti. Öte yandan Şirin intihar etmedi aslında bilgisizlik onu arka sından itti. Her ne kadar bilinçli insanların da bazen in tihar ettikleri doğru olsa da, dikkatli bakıldığında onla rın da şuurunu kaybetmeden intihar etmediklerini göz lemleyebilirsin.
İntihar Etmek Cinayetin En Ağır Versiyonudur Bir insanın intihar etmesiyle cinayet işlemesi ay nı şeydir. - Ortada bir ceset varsa biri ölmüş demektir! demek zorunda m ıyım©? İnsanlar intihar edene ‘yazık’ diye bakarlar. Oysa ben intihar edenin bir katil olduğuna yemin ede bilirim. Heyhat ki sözde Ferhat için intihar eden Şirin kahraman olmuştur. 125
Sen Şim di G idecen ya Cehennem 'in Dil,ine Git
İnsan Düşünür:
Am a şuurunu kaybedince intihar eder
insan dediniz Erdal bey ve insan şuurunu kaybedin ce ya p tıkla rın da n sorum lu değildir.
Kashna Cevap Verir: Gerekçesi ne olursa olsun öle nin ardından şuurunu kaybederek intihar eden biri be nim nazarımda sadece şuursuz değil aynı zamanda da aptaldır. Yukarıdaki cevap çok ağır gelmiş olabilir, hatta kaşla rını çatmış da olabilirsin. İnan bana hiçbir şekilde ki min ne düşündüğü ilgilendirmiyor beni, gerçeklerden bahsediyorum burada. İnsan ölümlüdür ve bir gün mut laka ölecektir. Bugün ya da yarın, mutlaka bir gün öle cek, öleceksin... O halde ölen biri için yas tutabilirsin, acı çekebilirsin; ama asla ölenin arkasından ölemezsin. Ya da ölürsen ben seni kahraman yapmam; katil ilan ederim, bilesin!
A slı ile Kerem Hikayeye göre Kerem, yani ilk adıyla Ahmet Mir za, İsfahan Şahının oğluydu. Gel zaman git zaman, Şahın hazinedarının kızına, Kara Sultan'a vuruldu Kerem ki bu kıza daha sonra Aslı diyecekti. Aslı’nın babası Ermeni bir keşişti ve kızını bir Mus lüman’a vermek istemiyordu. Bu nedenle kızını da
Hakkımla Her Şey
yanına alıp uzaklara kaçtı. Kerem yıllarca iz sürdü ve sonunda A slı’yla Halep’te karşılaştı... Durumu öğrenen Halep Paşasının zoruyla ikna edilen baba, Kerem ile A slı’nın evlenmesine izin verdi. Görkemli bir düğün yapıldı; fakat evlendikleri ge ce, keşişin yaptığı sihir yüzünden Aslı’nın gerdek gömleği bir türlü açılmadı. Kerem düğmeleri açı yordu; ancak düğmeler kendiliğinden tekrar ilikle niyordu... Bütün gece gömleği çıkarmakla uğraş tı; ama beceremedi dönemin büyük aşığı. Gece nin sonunda Kerem, derin bir ‘ahh’ çekti kederin den ve içinden gelen ateşle tutuşup yandı, kül ol du. Aslı ise onun küllerini süpürmeye çalışırken tutuşarak yandı.
Ne Alakası Var Şimdi şu efsane olan hikayeye bakar mısın lütfen? Or tada gerdek gecesi kızı soyunduramadığı için yanan bir adam var ve onun küllerini temizlerken beceriksizliğin in
kendini yakan bir kadın var. Peki bunun aşkla ya
da konumuzla ne alakası var?
Sen Ştarti GUIecen ye Cehemem^ rm,lne Cft
İnsan Düşünür: Ya tamam ama bu bir efsane, Allah Allah Siz de her şeye muhalif oluyorsunuz Erdal Bey yaa
Kashna Cevap Verir: Ya efsanenin de bir adabı, bir ahlakı bir şerefi var! Bu ne ya? Ne işimize yarayacak şimdi bu ef sane bizim?
Hadi diyelim ki Kerem yandı? Aslı ne demeye adamı söndürmeye çalışmıyor da kül temizliyor? Bu kadar da bakımlı olunmaz ki canım©! İnsan Düşünür: Ama keşiş büyü yapmış, ondan yanmış iş te Kerem!
Kashna Cevap Verir: İnsanlık tarihinde büyüden yanan kim se yok henüz! Olsaydı, dünyanın başına bela olan adamlar var, onları yakardılar. Ya da varsa ve ben yanılıyorsam, gi din bulun bu keşişi de Bush’u yakın abi yaa... Ama zaman lamayı iyi yapın da karısını yakmayın, sadece Bush lüt fen©...
Neyse tabii ki her şeye rağmen, bizden öncekilerin da ha temiz sevdiklerini kabul etmemiz lazım. Gerçi Kerem’in yanma sebebi tahmin ettiğim şeyse çok ayıp©; ama yine de bizden daha temiz sevdikleri muhakkak...
Leyla ile Mecnun Leyla ile Mecnun’un aşkları Arap yer alan 10. Yüzyılda yaygınlaşmış 128
m ito lo jis in d e b ir e fs a n e d ir.
Aşk Hakkında H er Ş ey
Efsaneye göre Mecnun olarak bildiğimiz zat, şa ir Kays İbni Mülevvah, Leyla’ya orijinal adıyla Leyli’ye tutulmuştur... Söylentiye göre, Kays ile Leyli amca çocuklarıydı. Daha küçükken birbirle rini sevdiler. Kays’ın Leyli için söylediği şiirler tüm ülkeyi sardı... Leyii’nın babası, adını dillere dü şürdüğü için Kays’ı cezalandırdı ve evlenmelerine mani oldu, hatta hıncını alamadı kızını başka bi riyle evlendirdi. Kays bu üzüntüye dayanamadı ve çöllere düştü. Kays çöl olayını abartınca, adı Mecnuna çıktı. A yrılık öyle büyük acı verdi ki Leyla’ya, kadıncağız kahrından öldü. Bunu duyan Mecnun Leyla’nın m ezarının başına geldi, ağlaya ağlaya helak oldu ve Mecnunu da kaybettik.
Ne Olmuş Yani Şöyle bir geri yaslan ve düşün! Bu hikayenin neresi il9inç? Haber değeri var mı? Ne olmuş yani? Adam sev-
m'Ş kavuşamamış, sonunda da ölmüş. Bu aşkın nere si hayret verici. Öte yandan Leyla’nın zavallı kocasın dan kimse bahsetmez. Adam üç kağıda, oyuna gelmiş, resmen kandırılmış. Bence Leyla’nın kocasının öyküsü ie daha enteresandır bunların aşkından...
Sen Şimdi G ldecen ya Cehennem ’in Dibine Git
özetle Efsane olan ve adına aşk denilen tutkuların neredeyse tamamının sonu, Yusuf ile Züleyha hariç ölüme ve ay rılığa çıkıyor ki Yusuf da torpillidir zaten©. Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı ve Leyla ile Mecnun efsanelerinin ortak özelliği, baştan söylediğim gibi her iki kahrama nın da eninde sonunda aynı yerde can vermeleriyle son bulması gerçeğidir... Dolayısıyla ‘aşk’ dedin mi so nunda ayrılık olacak ki onun aşk olduğunu anlayabile lim. İşte ‘aşk’ kavramı bu efsane aşkların finalleriyle şe killenmiş ve saçma sapan bir şekilde bugünlere kadar gelmiştir...
Fuzuli Meselesi Kanuni Sultan Süleyman Bağdat’ı ele geçirdikten son ra birçok edebiyatçıdan ve bilim adamından aşk içerik li bir hikaye yazmalarını istedi. Devrin edebiyatçıları edebi dehalarını padişaha ispat etme çabası içine gir diler. Onların arasında Fuzuli de vardı ve Fuzuli 1535 yılında ‘Leyla vü Mecnun’ orijinal ismiyle, orijinal olma yan bir mesnevi yazıp, dönemin Bağdat valisi olan Üveys Paşa’ya sunmuştur ve böyiece hem efsane hem Fuzuli büyümüştür.
130
A?t HaM™“1“ H e r ?ey
- "müzde birçok insan bu hikayenin Fuzuli’ye ait oriGÜ?Ubir eser olduğunu zannediyor. Dilim varmıyor söyîmeye- ama şekilde görüldüğü gibi Arap Edebiyafn d a n alınma, ya açıkçası çalmış Fuzuli bu hikayeyi. İsin kötü tarafı Fuzuli’yi Fuzuli yapan da bu hikayedir. Kötü bir ün bu, ben böyle bir şöhreti istemezdim doğ rusu... Leyla ile Mecnun Fuzuli’yi o kadar çok etkile miş ki adam hayatı boyunca acı çekmeyi istemiş ve aşka da acı ismini vermiş neredeyse... Fuzuli elbetteki divan edebiyatının en önemli şairlerinden biridir; ama şiirlerinde dert, acı ve kederden başka bir şey yoktur maalesef... Leyla’dan geçip Mevla’ya ulaştığı iddia edi len şairin, şiirlerini Mevla için yazdığını kabul edersek, ciddi çelişkiler yakalıyoruz; çünkü adam alenen bela is tiyor Allah’tan. Yok eğer sevgili için yazdığını kabul edersek şairin, kullandığı etkili dille aşka bir veba an lamı yükleyip insanları morfinlemesi durumu gündeme gelir ki bu daha vahimdir. İnsan Düşünür: Bu tarz hikayeler edebi değer taşır. Fuzuli büyük bir edebiyatçıdır.
Kashna Düşünmez; Çünkü Her Şey Ortadadır: Kim olursan ol! Yaptığın iş ne olursa olsun dikkatli olacaksın. Hiç kimse ye zarar vermeyeceksin. Hele de büyük adamsan daha da dikkat edeceksin. ‘Bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmekle aynıdır!’ demiş büyükler. Not* Rir ' ■ insanı öldürmek bütün insanları öldürmekle aynıdır L . . an'‘ uyarnr|alıyım ki bütün insanları öldürmek bir insanı öldürmekle aynı değildir.
131
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem'in Dibine Git
Leyla ile Tevba Tarihte efsane olan; ama çok da fazla bilinme yen bir Leyla daha var. Tevba’nın Leylası... Tev ba Leyla’sını o kadar çok seviyordu ki artık sev gisini anlatmak için sözcük bulamıyordu. Bir gün Tevba Leyla’sına şu anlama gelen bir şiir yazdı: - Seni o kadar çok seviyorum ki Leyla’m, ölmüş olsam ve sen baş ucuma gelsen seni görünce ayağa kalkardım. Gel zaman git zaman Tevba öldü. Devrin Kufe Valisi ölüm saçan bir zalim olarak bilinirdi. 20 yıl lık görevi sırasında 120.000 kişiyi katlederek tüm zamanların en acımasız devlet adamı olarak ta rihteki yerini almıştır Haccac; fakat her nedense benim hep doğru adam olarak kabul ettiğim bir adamdır.... Adam öldürmekten arta kalan zaman larında sürekli okurdu acımasız vali. Bir gün Tevba’nın bu dörtlüğüne rastladı ve şiirde adı geçen Leyla’yı huzuruna çağırdı. Kadın büyük bir kor kuyla Zalim Haccac’ın makamına geldi. Leyla ger çekten muhteşem bir kadındı... Sordu Haccac: - Söyle bakalım Leyla, bu Tevba öldükten sonra sen onun mezarına gittin mi hiç? - Hayır gitmedim efendim.
132
t
^ ş k Hakkında H er Şey
dedi Leyla, Haccac yerinden büyük bir öfkeyle kalktı: - Yahu adam dirileceğini söylüyor, sen gitmiyor sun! Ben kainatın en zalimi kendimi bilirdim; ama sen benden de zalimsin Leyla. dedi. Gözlerinden ateş çıkıyordu. Kadın korka korka bu durumun sebebini açıkladı: - Efendim zaman zaman arkadaşlarımla mezarlı ğın önünden geçerken uğramak geliyor aklıma; çünkü ona çok ihtiyacım oluyor. Maddi sıkıntıla rım da var... Hatta arkadaşlarım ‘Ne diye zorluk çekiyorsun! Git Tevba’ya ne de olsa kalkacak o sana yardım eder!’ diyerek beni zorluyor... Ancak gitmeye pek yanaşmıyorum! Ya ben gidince aya ğa kalkmazsa ben ne yaparım. Tevba’nın alay konusu olmasını istemediğimden gitmedim sayın valim. Beklediği cevabı alan Haccac’ın hayatı boyunca asık olan suratında bir gülümseme belirdi ve Haccac ilk defa güldü. Sonra Tevba’nın Leyla’sı nı maaşa bağladı. Çalışmasını yasakladı. Kendi koruması altına aldı... İnsan bazen tutulunca abartıyor ve akla hayale gelme dik şeyler söylüyor. Sen ye ben doyarım! 133
S e n Şimrti Girtecen ya Cehennem'in r>iWne Gi[
diyor adam mesela, oysa bu ne fikren ne de fiziken yani hiçbir şekilde mümkün değildir. Ya da adam gaza geliyor ve Sensiz Cennet sürgündür... Cennet’i değişmem... Sen benim Cennet’imsin... Ben sende Allah’ı buluyorum!... falan diyerek komik oluyor. Abartmamak lazım... Bilme diği şeylerle bildiği şeyleri kıyaslıyor adam. Öldüğümde sen gelsen dirilirim! demiş adam aşkından. Düşünsene! Kadın bunun me caz olduğunu anlamasa, senelerce bekleyecek adamın mezarının başında. Kaldı ki Leyla’nın bütün arkadaşla rının buna inandığı su götürmez bir gerçektir. Aslında az da olsa Leyla da ihtimal veriyor Tevba’nın kalkabi leceğine. Allah’tan ki Haccac koruması altına aldı da kadın rahata kavuştu©.
Aşk Bu konu uzar gider, bir kitap da yetmez anlatmaya. Dolayısıyla bilinmesi gereken şey aşk denen şeyin bir kaç ucuz efsaneden türediği gerçeğidir. Bu arada hika yelerin tamamında öncelikli acı çeken hep erkek olmuş tur. Aşık hep erkek, maşuk hep kadındır bu mitolojiye 134
¿ ş k H akkında H er Şey
göre. Kadının bu maşuki duruşu büyük filozof kabul edilen birkaç saf adam tarafından özetlenmiş ve olay içinden çıkılmaz bir hale getirilmiştir.
Kadının Pasifleştirilm e Süreci İnsanın cennetten kovulma sürecinde baş aktör olduğu düşünülen kadın çok uzun süreler aşağılanmıştır. Kalın kafalı olduğu halde fikir adamı zannedilen geri kalmış bir çok insan, bu düşünceden hareketle ve fiziki gücü nü de kullanarak kadını ezmeyi başarmıştır. Çarpıcı Not: Kör bir insanla konuşurken kulağının dibinde ne dense bağıran, ona acıyan ve ondan asla korkmayan sağ lıklı aptal insanların, özürlü insanların yanında da özgüven lerinin daha yüksek olduğunu mutlaka gözlemlemişsindir. Ka dına göre fiziksel üstünlüğü olan erkeğin bunu kullanmasıy la, özürlü birinin yanında kendini iyi hisseden biri arasında hiçbir fark yoktur.
Devlet’ isimli kitabıyla, her ne kadar ben katılmasam da ‘Eğer dünyadaki tüm kitaplar yok olsa ve sadece Eflatun’un Devlet’i kalsa hepsi yeniden yazılabilirdi! dedirtecek kadar yüksek bir iltifata mahzar olan bü yük düşünür Eflatun, ‘Kadın Cehennem’in kapısıdır ve 0 kesinlikle bir m aldır!’ derken, Sokrat ve Eflatun’dan 135
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem’in Dibin, Git
sonra yine felsefenin kurucularından* kabul edilen Aristo, ‘Kadın yarım yaratılm ış bir erkektir!’ demiştir Aristo’dan hemen sonra ise Roma'nın siyasal tarihi ne ‘Konsül’ sıfatıyla büyük etki yapan devlet adamı hatip, büyük filozof Cicero ise, ‘Kadınlar olmasaydı erkekler T anrı’laşabilirlerdi. Kadınlar, erkekler büyük işler başarmasın diye yaratılm ıştır!’ diyerek kadın ko nusuyla alakalı fikrini beyan etmiştir. M.S. 200’lü yıl larda yaşamış olan
İskenderiyeli Clement ise ‘Her
kadın, bir kadın olduğu düşüncesiyle utançtan boğıılmalıdır; çünkü o cehenneme acılan bir kapıdır!’ de miştir.
‘ Felsefenin kurucusu kabul edilen adamlar var. Ne kadar ahmakça bir yaklaşım. Felsefe denilen şeyi nasıl kuracaksın, çadır mı kuru yorsun©?! Felsefe su gibi bir şeydir. Olmazsa yaşayamazsın! Me sela yeni doğan bir bebeği al, ormana terk et. 15 sene sonra git de adamın felsefesini seyret. Felsefe dediğin soru sormak ve cevap bulmaktan başka bir şey değildir. Soru dün de vardı bugün de var yarın da olacak. Bir şey başlatılabiliyorsa, bitirile de bilir. O halde yarın da sorular sorulacak ve cevaplar aranacaksa bu bitmeyen bir süreçtir ki bu durumda kimsenin ‘ben felsefeyi başlattım! diye bir iddiası olamaz. Ha illa da felsefeyi biri kuracaksa ya da felsefenin bir kurucuya ihtiyacı varsa, bu kurucu kesinlikle Şeytandır ve felse fesinin adı da ‘Elma felsefesidir!’ 136
¿ .şk H a k k ,n iia H e r
Fe lse fe cile r
Düşünür:
A m a soru sorm anın da bir tekniği var Aristolar bu tekniği öğrettiler.
Kashna Cevap Verir: Soru sormaya bir kural koyarsan, kural dışı soruları ıskalarsın. Lütfen beni rahat bırak istediğim so ruyu istediğim şekilde sorayım. Garip Bilgi: Her ne hikmetse çoğu din adamına göre Cehennem ahalisi kadınlardan oluşmuştur. Oysa kadın konusuyla alakalı hiçbir kutsal kitapta aşağılayıcı herhangi bir bilgi ya da ifade yoktur. Din adamlarının ve yorumcuların çoğunluğunun erkek olması, erkekten yana bir bakış geliştirmiştir. Eğer erkeği kadına, kadını da erkeğe eş yaratmışsa, ya ikisi birden lanetlenmiştir ya da ikisi de lanetlenmemiştir.
Bu Adamların Sorunu Ne Peki Bu ve buna benzer çok sayıda tanım vardır kitaplarda. Ne yazık ki bu tanımlam alar tüm dünyanın duayen ka bul ettiği kişilere aittir. Bir erkek kadını aşağılıyorsa, bu nun bir sebebi olmalı. Adam fi tarihinde kadına,
- Varım yaratılmış erkektir, demiş, ötekiler de, Vay bee, ne büyüksün abi sen! Hay ağzına sağlık, demişler. Adam iyice gaza gelmiş, çağdaşları bakmışar ki kadını aşağılamak çok para ediyor, onlar da aşa ğılamış.
137
Sen Şimrti G M ecen ya Cehennem'ln r>|W„„ ^
Senin Sokrat dediğin, - Dünya yüzünde kadın kadar fitne ve fesat maddesi olan hiçbir şey yoktur. Kadın zehirli ağaca benzer ki dış görünüşü gayet güzei ve gönül çekicidir; fakat onun meyvesini yiyen bir yaratık derhai ölür. diyerek bir kez yaptığı evliliğiyle yüzyıllara doğru genel leme yapabilmiş sığ bir adamdır. Karısı şirret, bela, ‘Al lah kimsenin başına vermesin!’ denilecek türden bir ka dındır Sokrat’ın. Hatta yine kendi evliliğinden hareketle lokal bir saptaması daha var: - Evlenin, eğer anlaşırsanız mutlu olursunuz, anlaşa mazsanız filozof... demiş. Anlaşanların mutlu olduğu doğru da anlaşama yanlar arasında filozof olan tek kişi Sokrat’tır. Felsefe sini karısının şirretliğinden alan bir filozof ne kadar fi lozof olabilir, merak ediyorum.
Zorlamaya Gerek Tok Buna rağmen Sokrat tüm zamanların en büyük düşü nürü kabul edilmiş. - Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğim^ 1 dediği için insanlar ‘Ne güzel, bilmiyorum!’ dedi diye So rafı yüceltmişler, alkışlamışlar. Yalnız gözden kaçır 138
Hakknvia Her Şey
başka bir şey var, adam hakikaten bir şey bilmiyor! Ne den zorluyorsun? Sokrat 70 seneden fazla yaşamış; ama ondan bugüne gelen hiçbir şey yok! Yani adam ne yazmış ne de yazdırmış. Eflatun tarafından kaleme alınan, ‘Sokrat’ın Savunması’ olarak günümüze gelen eser de olmasa adam hakkında bilgi yok! Kızmıyorum ben; anlaşılmasını istiyorum sadece. İnsanlara aptal muamelesi yapılması beni çileden çıkarıyor. Bizim köy lü Ehmet emmi de bir şey soranlara ‘Ben ne biliyorum ki oğul?’ demiş, Sokrat’ta. Ehmet emminin de kitabı yok, Sokrafında. Ehmet emmi de karısından çok çek ti, Sokrat’ta... O zaman ya Ehmet emmi büyük filozof, ya da Sokrat bizim köylü... Nasıl felsefe yaptım ama©... Acaba: Sokrat filozofların en büyüğü ya hani, acaba öğren cisi eflatun ve onun da öğrencisi Aristo ustalarının karısı edepsiz diye yağ çekmiş olabilirler mi? Şaka yapmıyorum. Adamların derinliğine bakıyorum ve görüyorum ki benim ser çe parmağımın ilk boğumu daha derin. O zaman bu adam ların hocalarına hava atmak için saçmalayabileceklerine ihti mal veriyorum.
Not: Sinoplu Dlyojen bu filozof takımıyla tanışmış fakat on larla anlaşamamıştır. Onun kadınlar hakkındaki düşünceleri nin ötekiler gibi olmaması bu tezimi doğrular niteliktedir. Hat ta bir başka tezi de ortaya atmama izin vermektedir. Ya da tezle mezle uğraşmayalım, bir atasözüyle özetleyelim: ‘Körler sağırlar birbirini ağırlar...’
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennemin Dibine Git
Koşan Adam Yürüyen Adamı Geçer Aristo, Eflatun, Sokrat, Cicero gibi adamların ortak özel liği nedir biliyor musun? Kimsenin konuşmadığı bir dö nemde onlar konuşmuş, hepsi bu. Kimse konuşmuyor sa, elbette ki konuşanın söyledikleri ciddiye alınır, ku ral budur. Yani koşan adam yürüyen adamı geçer. Yü rüyen adam da duran adamı... Eee peki duran adam herhangi birini geçebilir mi? Bir daha düşün! Tabii ki geriye doğru yürüyen adamı geçer yerinde duran. İnan ki geriye yürüyenin de geçebileceği insanlar vardır ki onlar geriye doğru koşanlardır. Şimdi herkes geriye ko şarken, sen de Aristo olsan durduk yerde bilge kişi olur çıkardın. Ben bu adamların çağdaşı olsam kesin döverdim bun ları. ‘Kadın yarım yaratılmış bir erkektir.’ diyen kişiye bu fikrinin yanlış olduğunu anlatmak ne zor bir iştir... Düşünsene, ben bu adama ‘Kadın kadındır, erkek de erkek...’ demek zorunda kalacaktım... Gerçi onların çağdaşı olsaydım da biz pek bir araya gelemezdik ben ce; çünkü onlar yerinde sayarken ben depar mepar atacaktım. Her akşam olduğu gibi Atina sokaklarında, - Ağaç gerçekten ağaç mıdır acaba? diye bir soru sorup, cevap arayacaklardı. S a b a h la ra ka dar incir çekirdeği çitleteceklerdi. Soranlara da, 140
M k Hakkjnda Her Şey
- BİZ felsefe yapıyoruz! diyerek tatmin olacaklardı. Sonra ben depar dönüşü, - Evet ağaç gerçekten ağaçtır! deyip tekrar tura çıkacaktım. Yapacak hiçbir şey yok! Tüm zamanların en büyük filozofuyum ben ve tabiatım gereği bulunduğum mahalleyle değil, kainatla ilgilenirim!
Sokrafc’ın Savunması Sokrat’ın savunmasını öğrencisi Eflatun ya da diğer adıyla Platon kaleme almıştır. Eflatun’un bu süreçte çok düşkün olduğu hocasının etmediği laflan da ona isnat ettiğini düşünmemek mümkün değil. Hani bir yakınını kaybettiğinde devleştirirsin ya gözünde. Eflatun da çok sevdiği hocasının savunmasını kaleme alırken mutlaka onu devleştirerek yazmıştır. Beş yüzler Meclisi’nde ho casının küçük düşürüldüğünü yazacak değildi. Babası Isğım çukuruna düşüp boğulan adam, babasının boğu larak öldüğünü söyler sadece, lağım kısmından hiç bahsetmez. Sonuçta ölmüş gitmiştir, hiç olmazsa imajı zedelenmesin... Eflatun, Sokrat’ın Savunm asını daha sonraki nesillerin düşünce adamlarına karşı tutumlarını değiştirmelerini sağlamak için reform niteliğinde uzun U2un yazmıştır. İyi de yapmıştır bence.
Ben Şimdi Gidecen ya Cehennemdin Dibine Git
Eflatun, - İnsan tüysüz İki ayaklı bir hayvandır! dedi. Sonra, dönemin filozofu Sinoplu Diyojen bir tavuk yakaladı kanatlarını yoldu ve Eflatun’a götürdü. - Bak senin tarifindeki insan işte bu! dedi. Bunun üzerine Eflatun, insanı yeniden tanımladı: - İnsan tüysüz, iki ayaklı, yassı düz tırnaklı bir hayvan dır! dedi. İnada bak ya! Hiçbir hayvan bu kadar inatçı ol maz. Daha da bir şey söylemiyorum. Vay bee: Bu adamların felsefesini anlamak mümkün değil. İnsanın hayvana benzetilme çabası ilk olarak Eflatun’la baş lar. Bunun sebebini tahmin etmek zor değil. Adamın hocası nı zehirlediler. ‘Bu yaptıkları hayvanlık!’ diye düşündü beş yüzler için; ama gücü yetmediği için fiilen bir şey yapamadı. Derhal bir felsefe üretip kinayeli bir cevap verdi. Tuttu insa nı hayvana benzetti. Sonra onu takip eden Aristo da ustası nın sözü havada kalmasın diye bir eksiği tamamlar gibi ye ni bir tanım yaptı: ‘İnsan düşünen bir hayvandır!’ Eminim sonra derin bir nefes alıp, ‘Oh be nasıl da buldum!’ diyerek kendiyle gurur da duydu Aristo. Evet kabul etmek lazım ki bu tanım diğerine göre daha iyi; ama hiçbir anlamı yok! Üs telik hayvanların düşünmediğini kim söylemiş. Bu arada eğer ilia laf sokulacaksa, ‘İnsan hareket edebilen, düşünebilen iki kollu ve bacaklı, yeşil olmayan bir salatalıktır!’ da diyebilirler di ki bu kesinlikle daha gürültü koparan bir yaklaşım olurdu.
142
¿.«k H a k k ın d a H er Şey
yüzyılda Bir Gelir Diyojenler Eğer her yüzyılda bir düşünür geliyorsa, o yüzyıl Diyo jen’indir ki ben onun düşüncelerinde herhangi bir yan lışma rastlamadım.
Aşk Evlilik ve Diyojen Diyojen’e Sorular: - Aşk nedir? diye sordular. Diyojen cevap verdi: - İşsiz adamların işidir bu aşk dedikleri şey! Başka bir şey sordular... - Neden evlenmedin? - Evlenmek için çok yaşlıyım! dedi. - Peki gençken neden evlenmedin? dediler. Bu sefer: ■ Evlenmek için çok gençtim! dedi. Son olarak... * İnsan ne zaman evlenmelidir? diye sorduklarında ise, tek cümleyle en doğru ce vabı verdi büyük düşünür: ■ Ne zaman istiyorsa, o zaman... dedi.
Sen Şirarti G idecen ya C ehennem in Dibine Git
Diyojen çağdaşları gibi yapmadı, hiçbir zaman kadınla rı aşağılamadı. Kimseye bağlı ya da bağımlı değildi Sokrat Beş Yüzler Meclisi’ni ikna etmeye uğraşırken o Büyük İskender’e posta koyuyordu.
Diyojen re Soylu Kadm Diyojen hiç soylu bir kadınla birlikte olmamıştı. Bunu hep merak ediyordu. Bir gece arkadaşları ona soylu bir kadın getirdiler; ama bir şartları var dı. Kadın çok utandığı için herhangi bir lamba yakması yasaktı Diyojen’in. Bu muhteşem geceyi o soylu kadınla geçiren filozof, belli bir saatten sonra uyuyakaldı. Diyojen henüz uyanmadan ka dın odayı terk etmişti. Çok geçmedi arkadaşları geldi ve: - Gecen nasıl geçti? diye sordular. - Muhteşem. dedi Diyojen. Bu cevap karşısında arkadaşları kahkahalarla gülmeye başladı. Gülüyorlardı; çün kü Diyojen’i kandırmışlardı. İçlerinden biri: - Ama o kadın bir soylu değildi. Biz seni kandır dık. Gece seninle olan kadın kesinlikle bir köleydidedi. Hep beraber gülüştüler sonra, 144
-w
İ} ı M ii Hakkında H e r Şey
- Anladım, dedi filozof. - Neyi anladın? diye sordular. - Lambalar sönükken, bir soyluyla kölenin aynı olduğunu anladım. dedi. Diyojen felsefesini bütün insanların cinsiyet ayrımı yap madan, herkesin eşit olduğu gerçeğinin üzerine kur muştu.
Aynılığı Yakalayan F ilozof İskender büyük filozofun bulduğu insan kemikle riyle haşır neşir olduğunu haber aldı. Apar topar yanına gitti; çünkü İskender, Diyojen'in her dedi ğini ayet kabul ediyordu adeta. ‘ Ne yapıyorsun o kemiklerle? diye sordu İmparator kan ter içinde, yüzlerce kernjğin başında bulduğu hep öğrencisi olmayı istefği, fakat bir türlü öğrencisi olamadığı Diyojen’e. Sorma! Sabahtan beri babanın kemiklerini arı yorum, ama bir türlü bulamadım. Çok yoruldum,
145
S en Şim d i G id ecen ya C ehennem 'in D ü ,ine Git
artık vazgeçiyorum; çünkü kölelerin kemiklerinden hiç farkı yok babanınkilerin...
Bir Küçücük Fıçıcık Dönemin gelmiş geçmiş en büyük imparatoru İs kender, dünyanın en güçlü atı olan Bucephalus’un sırtında bir fıçıya doğru yaklaştı ki o fıçı Diyojen’in kuru ekmek yiyerek yaşadığı eviydi. Daha önce birkaç kez görüşme fırsatı elde ettiği Diyojen’e, - Dile benden ne dilersen! diyerek, yakınlık kurmaya çalıştı. Diyojen, o gün için dünyanın en büyük gücü kabul edilen bu adama: - Gölge etme başka ihsan istemem! diyerek cevap verdi. Yanındakiler imparatorun tepkisini merakla beklerken, İskender bu söze şa nına yakışır şekilde gülümseyerek: - Eğer İskender olmasaydım, Diyojen olmak ister dim! diyerek karşılık verdi... O sırada güneşe bakarak ne zaman gidecekler acaba diye bekleyen Diyo jen tekrar imparatora döndü ve: - Ben Diyojen olmasaydım, İskender olmayı iste mezdim! diyerek şanına yakışır bir cevap verdi.
M \i.
Hakkında Her Şey
Not: Büyük İskender’in hocalarından biri Aristo’dur. Acaba neden İskender Aristo olmak istememiş de Diyojen olmayı istemiş dersin? Bir Not Daha: İnsanın aklına ‘Neden İskender’in hoca sı Diyojen değilmiş de Aristo’ymuş!’ diye bir soru ge liyor di mi? İskender ne diye ‘Dile benden ne diler sen?’ demiş olabilir Diyojen’e acaba? Bir Notum Daha Var: Diyojen’in Büyük İskender’e meydan okuması bu kadar mühim bir şey değil as lında; ama bunu yapan tek kişi o olduğu için bu ka dar önemsendi. Yoksa bir filozofta zaten olması ge reken bir tavırdır bu. Son Not Ya da Dipnot, İkisinden Biri İşte: Diyojen’in özel hayatında mevcut bazı yanlışlarının olduğu söy lenmektedir; ancak bu onun özel hayatıdır ve beni hiiç ilgilendirmez. İnsan ölünce geriye özel hayatı değil, felsefesi ve eserleri kalır. Sığ ve derinliği olmayan, basit insanlar takılır ya da saplanır, özel hayatlarla il gilenir.
Kadın Halkındaki D iğer Düşünceler Fransız Montesquieu kadın için, k a d ın a sadece - Tabiat, erkeğe akıl v e fıkır g ö r ü n ü şü o rta ^ güzellik ve süs. Eğer kadının bu diş a ye değerı kalkalkacak olursa onun hiçbir ehemm sayacaktır. demiştir. Diderot ise, 147
Ben Şinuii G idecen va Cehennemdin Dibine ^
- Kadınlar sadece şehvet ve eğlence için yaratılmışlardır derken Napolyon da farklı bir şey söylememiştir - Kadın çocuk yapması için erkeğe verilmiş bir hediye dir. Kadın bizim malımızdır, mülkümüzdür; ancak biz kadının malı ya da mülkü değiliz. Alman filozof Arthur Schopenhauer’a göre de durum pek farklı değildir. Annesi de dahil olmak üzere kadın ların tamamını fahişelikle suçlayan Schopenhauer: - Erkeğin zekası ve fikri gelişimi 28 yaşında zirveye ulaşır, kadının ise 18 yaşında. Bu yaştan sonra erkek gelişmeye devam etmesine rağmen kadın ne akli ne de fikri hiç bir gelişme göstermez. şeklinde bir de tez atmıştır ortaya. Kadınların entelek tüel miyop olduklarını da öne süren filozof, kadınların asla geleceği görebilecek bir donanıma sahip olmadık larını da savunmuştur.
Din Adamlarının Kadına Bakışı da Aynıydı Kadın hakkında sadece filozoflar değil, din adamları da benzer şeyler düşünüyorlardı. Patrik Bernard, - Kadın Şeytan’ın aletidir. derken, İncirin yazarlarından biri olan Dimaşklı
Y uhanna,
- Kadın şerrin çocuğu, emniyet ve huzurun da düşma nıdır.
14 8
¿şk H a k k ırv la
Her Şey
demektedir. Arabistan’da Cahiiiye Devri’nin önemli şair lerinde biri olan Ebu Bekir Harizmi ise, . Kadınlar bizim için yaratılmış şeytan şerridirler. Ben ş e y ta n la rın şerrinden Allah’a sığınırım! diyerek fikrini beyan etmiştir. Musevilik inanışına göre, kadın erkeğe yardımcı olarak yaratılmıştır ve üstelik kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hatta uzunca bir zaman erkeğin kaburgalarından biri nin eksik olduğu iddia edilmiş ve bu mucizenin kabur ga tezini ispatlaması mutluluk uyandırmıştır. Daha sonra erkekte herhangi bir kaburganın eksik olmadı ğının ortaya çıkması da gündemi etkilememiş ve ay nı kafalar, - Bu bir şeyi değiştirmez! Kadın kesinlikle erkeğin ka burga kemiğinden yaratılmıştır. diyerek inatla devam etmişlerdir bu inanışa. Yani Musevilere göre her erkek, bir kadının yaratılma sına katkıda bulunmuştur. Not: Ben Musevi olsaydım, bütün kadınlardan telif hakkı is terdim ve en az birinden de mutlaka alırdım.
Bak Ya Eski Mısırda evlenme ve boşanma hakkı yalnızca ere9e aitti. Kadınların bu konuda herhangi bir fikri ya a söz söyleme hakkı yoktu.
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem’ln Dibine Git
Eski Yunan’da kocasından izinsiz sokağa çıkan kadın ölüm cezasına çarptırılıyordu. Araplarda kız çocukları diri diri toprağa gömülmekteydi Romalılarda ise kadın yalnızca süs ve eğlence aracı kabul ediliyordu. Erkek, kızını ve karısını bir mal gibi istediğine satabilmekte ya da kiralayabilmekteydi. SenegaPde ise kadın hayvandan daha ucuza satılmak taydı. 16. Yüzyıl Avrupa’sında Hıristiyan alemi ‘Kadının ruhu var m ıdır?’ diye tartışıyordu. Aynı dönemde akademis yen olan birçok insan, kadınların insan türünden olma dıklarını ispat etmek için Latince tezler yazıyorlardı.
Bir Sağlık Sorunu mu Var Acaba Bir erkeğin kadınlara karşı hiç sebep yokken kin ve nefret içeren genellemen cümleler kurması, onun sağ lıksız biri olduğunu gösterir. Bu sıhhat bozukluğu zih nen de olabilir fiziken (cinsel yetersizlik) de olabilir ki yukarıda adı geçen kişilerden bazıları hakkında ciddi id dialar bulunmaktadır. İnsan iki parçalı bir bütündür, ka dın ve erkek. Birini reddedince diğer parçayla ilgilen mek bir zorunluluk olur onun için. Az önce ‘İnsanların özel hayatları beni ilgilendirmiyor!’ demiştim; ama eğer felsefesine özel hayatını karıştırırsa bir filozof, bu se fer istemeden de olsa ilgilenmek zorunda kalıyorum. 150
¿şlc Hakkında Her Şey
insanların felsefeleriyle özel hayatlarını karıştırdıkiaqün gibi ortadadır; çünkü yukarıda adı geçen filozof ların ve din adamlarının tamamının ortak özelliği, ya ifans, tarafından aldatılmış ya da annesi tarafından aşağılanmış olmasıdır.
Büyükler Her zaman Büyük Söz Söylemezler Büyük kabul edilen insanların söylediği her söz her za
man büyük olmayabilir. Filozoflar da bazen laf olsun di ye ya da öylesine konuşabilirler... - Türk şoförü en asil duygunun insanıdır*
diye bilinen saçma sapan, anlaşılmayan bir söz var, ki me ait biliyor musun? Atatürk’e... İnanılır gibi değil; ama onun olduğu söyleniyor. Şoförlerin oluşturduğu, oda cemiyet dernek ne varsa hepsinde bu yazı var. Belli ki Atatürk şoförlerle bir araya geldiğinde çay soh betinde öylesine, basit bir sinerji oluşturmak için bir laf etti, içlerinden biri de hemen not aldı ve bu sözü ayak üstü tescillemiş oldu. Bazen ben de şirkette elektrik ke silince sinirleniyorum. Şimdi benim elemanlarımdan biri bunu not etse ve ben öldükten sonra * Hoca elektrikten pek hoşlanmazdı... dese, gidip evde gaz lambası mı yakmalı benim oku yucum. Bu mudur yani? 151
Sen Şimrii G idecen ya C ehenn em in Dibine Git
Ticareti ilk başlatan kadınlardır. Ticareti tarımla başlatm ıştır kadınlar. Çömlek satmayla geliştirilen ticaret yine kadınların tekelindeydi.
Kadın Nedir O halde kadın ne Efiatun’un dediği gibi cehennemin kapısıdır, ne Aristo’nun dediği gibi yarım yaratılmıştır. Bir defa yaratılış inancına göre bir şey yaratılırken ke sinlikle kusursuz olarak tasarlanır. Evrim teorisinde de bu söylediğime muhalif bir şey yoktur. Evrim denilen dönüşüm, zaten kusurların tamamlanması süreci olarak kabul edilmiştir. Kadın eksikse eğer, zamanla bu eksik ler ‘evrim’ denilen bu değişim mucizesiyle düzeltilir. Öy leyse Aristo’nun inanışına göre, kadın eksikse, mesela sakalı yoksa evrim ona üç vakte kadar sakal vermeli dir ya da kemik yapısıyla erkeğe göre tam değilse dört vakte kadar kemikleri erkeklerinkiyle aynı olacaktır. Cicero’nun dediği gibi de değildir kadın, yani kadın olma saydı erkekler asla ilahlaşamazlardı. Aksine, sokak or tasında osura osura dolaşan, burnunu karıştırıp sürek li geğiren pasaklı bir yaratığa dönüşecekti erkek dedi ğin. Kadının nazik ve kibar yapısı erkekleri frenliyor ve düzenliyor bence...
152
^ H
^ " * H e rŞ *y
ta bilim bugün kadın beyninin erkek beyninden * £ * eksik olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. Yani 2 e ğ in beynj 1450, kadının beyni ise 1250gr’dır. An cak bu, erkekler için asla bir ayrıcalık değildir; çünkü öküzün de beyni 4kgdır. Kadın hayatın tam % 50’sidir. Erkeğin tamamlayıcısıdır. Aynı şekilde erkek de kadının tam am layıcısıdır. Erkek ya da kadından herhangi biri M ars’a gönderilse, ne Mars’ın bir anlamı kalırdı ne de dünyanın. Düşün şim di, kadın Mars’ta erkek de dünyada yaşıyor. Ne yapar dın? Mars’a gitmenin yollarını aramaktan başka hiçbir şey yapmazdın. ‘Hedefin ne?’ diye sorduklarında, ‘Mars!’ derdin. ‘Ne yapıyorsun?’ dediklerinde, ‘Mars!’ derdin. ‘Adın ne?’ dediklerinde ‘M ars!’ derdin. Mars manyağı olur çıkardın yani. Öyle C icero’nun dediği gi bi ilahlaşamazdın. İnsan Düşünür: Ama kadın hiç olmasaydı, insan hayatı ona 9öre şekillenirdi! Kadın olmadığına göre de kimse kadın ha
yal etmezdi. (Bu arada insan bunu neden düşünür biliyor muSurı? Alışkanlıklarından vazgeçemediği ve ölenleri her zaman yaşayanlardan daha ciddiye aldığı için.)
Kashna Cevap Verir: Doğru; ama kadın var. Cicero'da kadını 90rdü, ben de... İkimizde yorumumuzu buna göre yapıyoruz.
sunda^6 - ^ir^'rine b e z e y e n bu insanların kadın konus°yledikleri de bir etkileşimin sonucudur. Ciddiye
Sen Şim di G idecen ya Cehennem'in Dii>me Gifc
alınmamalı. Onların söylediklerinin aksine, iyi bir kadın ya da erkekten daha büyük bir geliştirici yoktur! Çün kü bu iki kavram da birbirini tamamlamak için tasarlan mıştır. Demek ki bu tasarımın bir amacı olmalı. Dün yaya her yıl düşen toplam yağmur miktarıyla buharla şan suyun toplam miktarının aynı olması gibi basit bir hesapta bile hata yapmayan, bunu da hesap ederek tasarlamıştır mutlaka. G enel kural, büyük hatalar küçük hesaplarda olur; çünkü küçük hesaplar küçüklere bırakılır. Büyük hesaplarda küçük hatalar olur; çünkü büyük hesaplar küçük adamlara bırakılmaz! En büyük hesapta ise asla hata olmaz; çünkü en büyük hesap insanlara bırakılam ayacak kadar büyüktür. İtiraza İtira z E d iy o ru m : ‘O dönem deki insanın düşünce yapı sıyla bugünkü çok başka. Bizler de o dönemde yaşasaydık aynı düşünürdük!’ şeklindeki bir itirazı kökünden reddediyo rum. O denem den önce yaşayan Davut ve Musa daha ilkel olmaları gerekirken nasıl oluyor da kadına değer veriyorlar. O dönemden sonra yaşayan, Isa ve Muhammed nasıl olu yor da bu adam ların etkisinde kalm ayıp kadını yüceltiyorlar. Hata yapm ışlar işte, bu ortada. Önceki yüzyılda yaşaması hata yapm asını legalleştirmez. Hata hatadır. Bugün de yarın da... Kaldı ki M.Ö. 20. Yüzyılda Hammurabi diye bir adam yaşam ıştı Babil’de. 43 yıllık krallığı döneminde yaptığı kanun lar, Hammurabi Kanunları olarak günümüze kadar gelmiş,r ki bir çoğu günümüzdekilerden daha günceldir.
154
Hakkında Her Şev
y ü zü k
Parmağı
Onları cahillikle suçlayamayız. M.Ö. 2000’ii yıllarda M sır prensesi Nefertiti İlk olarak yüzük parmağ, olarak hn’
öiğimiz parmağa yüzük takmıştır. Bu parmağın hitan*! yüzyıllar sonra anlaşılm ıştır. Başka hiçbir parmaktan î d be direkt olarak g,den bir damar.n bulunm adığa tıp da' ha yen, keş etmiştir. Demek ki 4000 y,| önce t,p adına bilmen birçok şey bugün bile bilinmemektedir
Her filozof bir fikir üretince, onu çağlar üstü zan n ed er... Benim farkım; ben zannetm iyorum .
İşte kadına ve aşka dair şu anki bakış açımız, birkaç filozofun yalan yanlış fikirleri ve üç beş edebiyatçının oluşturduğu kulağa hoş gelen efsaneyle bu şekilde be lirlenmiş oldu. Şimdi ise bu yanlışlık iki doğru sonsuza uzarken orijinde oluşan mili metrik bir sapmanın son suzda oluşturacağı korkunç fark gibi iyice büyüyor.
Bilgi Nakli İnsanlar dünyaya ebeveynlerindeki bilgilerin yakla şık %25’iyle gelirler. Kadının aşağılanma sürecinortaya çıkan veriler işte bu yolla günümüze
Sen Şimdi G idecen ya Cehennam’in Dilcine Git
kadar taşınmıştır. Yani bir kadının yapabilecekle ri konusunda kendini sınırlaması ya da bir erke ğin bir kadının eksik olduğunu düşünmesi %25 oranında kalıtsaldır.
Temel Figürü ve özgüven Genel olarak Karadenizli hemşerilerimizin özgüve ninin yüksek olduğu dikkatini çekmiştir. İlginç ge lebilir; ama bunun sebebi Temel’dir, Dursun’un Temel’i. Fıkraların vazgeçilmez kahramanı olan Temel, Karadenizlilere hata yapma özgürlüğü ta nımış olan muhteşem bir figürdür. Karadenizli bir vatandaşımız, herhangi bir hata yaptığında biz bu hatayı onun Temelliğine verebiliriz. O da bunu bildiği için hata yapmaktan daha az korkar. O ha ta yaptığında biz bunu hoşgörüyle karşılar ve ko mik buluruz; çünkü o öncelikle bir Temel’dir©. Ve hiç kimse hata yapma özgürlüğü olanın özgüve nin daha yüksek olduğunu reddedemez. Çarpıcı olansa Karadeniz’de doğup yaşamamasına rağ men, özgüveni yüksek olan Karadenizlilerdir ki bu yukarıda anlattığım kalıtım yoluyla bilgi aktarımın dan başka bir şeyle açıklanamaz. t-«
156
¿ jk H akanda Her Şey
yüzyılımızın Sanatçıları ve Aşk Sanatçıların Allah’ın her günü sevgili değiştirmesi ve bunu yaparken de çok sıradan davranmaları, bize her gün yeni sevgililer edinebileceğimizi öğretmeyi başar mıştır. Paranın en büyük güç olduğu bugünlerde, gücü elinde bulunduranlar doğal olarak idol olmuşlardır. Pa ranın büyük kısmı ise showman, manken ve sanatçı takımında olduğuna göre birçok insan hesap yapmadan onlara özeniyor ve belli bir zaman sonra bu iş öyle bir hal alıyor ki evlenip yuva kurma niyetinde olanlar bu fikirlerinden tamamen vazgeçip, - Yok ya, eğer evlilik iyi bir şey olsaydı, bu kadar sa natçı aptal mı, onlar evlenirlerdi? diyerek, ilgili sanatçının yaptığını iddia ettiği gibi içlerin deki özgürü dışarıya çıkarıyorlar ve böylece tek eşlilik kavramı adeta bir saflık sembolüne dönüşüyor... Açıklama: Buradaki saflık temizlik anlamında değil, doğrudan aptallık anlamındadır... H©nüz lisede okuyan bir gencin yalvar yakar babasınra'k a^ 1®1 ^ kuru§ harçlığı konser biletine verip, sonnat ° nserc*e k,Ç,nı yırtarcasına şarkısına eşlik ettiği saâÇtya olan bağlılığını düşün. O sanatçının bu genç san
ne^er* İfade ettiğini bir düşün... Bir çının yedikten sonra çöpe attığı elmayı alıp bitmiş V8
157
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennemdin Dibine Git
»
elmadaki diş izlerine bakarak ağlayan genci düşün Ve idolüm dediği sanatçı için kendini kör jiletle doğra yan genci de düşün. Bu gerçekten de çok olağanüstü bir güç. Bir sanatçı nasıl oluyor da böyiesine büyük bir gücün farkında olamıyor? İşte bunu da benim aklım fik rim almıyor...
‘Sanatçı’ diye bahsi geçen, sanat yiyicilerine toplum ‘sanatçı’ dediği için ben de ‘sanatçı’ diyorum, yoksa bunlar benim sanatçı eleğimin üzerinden su gibi akarak aşağı düşer de yer bile ıslanmaz!
îdol Mevzuatı İlkokul öğretmenini neden unutamıyorsun? Çünkü sen henüz bir çocukken maddi ve manevi olarak karşında gördüğün en büyük güçtü öğretmenin. Peki şimdi? 0 öğretmen emekli oldu, artık ortalarda da gözükmüyor; ama sana bir idol lazım. Duygularına, düşüncelerine hi tap eden, parasal olarak senden çok daha önde olan biri lazım. Tam bu sırada bakıyorsun ki televizyonda ‘İdolünüz benim’ diyen biri çıkıyor karşına. Birkaç mo del daha var! Hemen kendine uygun olanı işaretliyor sun. Bundan sonrası kolay, tıpkı ilkokuldaki gibi. Ilko kulda sen 5 puandın, öğretmen 80 puan ve senden
^ H a k k ın d a Her Şey
16 kere daha büyüktü. Bu büyüklük, yani aradaki 75" puan, ona olan hayranlığının
ifadesiydi. Büyüdün imdi. Hem de tam 10 kat büyüdün, 50 puan oldun; ama bir şey değişmedi. Formül belli. Hayran olduğun, idolüm dediğin kişi senden 16 kere büyük olacak! İşte bu yüzden o sanatçı tam 800 puan. Üstelik bunu ben söylemiyorum. Medya söylüyor, anan söylüyor, baban söylüyor... Sen ne kadar büyürsen büyü her zaman 16 kere daha küçüksün hayran olduğun kişiden. Onun de diklerini yapman çok doğal, onun yediklerini yemen, onun yürüdüğü gibi yürümen. Sana bir şey söyleyeyim mi senin ona muhalif yaşaman büyük küstahlık olurdu.
Veliaht Meselesi Adamın biri çıkıyor, tek özelliği sesi olan bir sanal olarak kendini Türkiye’ys kabui ettiriyor, ¡döllerin ide 0|uyor. Zaman geçiyor, bu büyük sanatçı sanat hay tlnın son demindeyken magazincilerin aklına nerdı "üyorsa bir soru geliyor: Abi senın veliahdın kim ya? mem’^ Ac*arn 0 ana kadar böyle bir şeyi hiç düşü ‘Ş- İlk defa kendi kendine düşünüyor, •anırri^ d^ ru ya? ®en kralım, imparatorum, falanım Oyie ya benim bir veliahdım olmalı!
Sen Şimrti G M ecen ya C eh en n em in Dibine Git
diyor... Peki şimdi sana soruyorum. Bu adam kendine veliaht olarak kimi seçmeli? Elbette ki kendi yerini dol duracak birini... 'Bu kim olm alı?’ diye düşünelim şimdi! Tabii ki sesinden başka özelliği olmayan, kendisi gibi çapkın, ekrana çıktı mı da genç kızların rüyasını süs leyen, ezik olarak yaşamış ve hayatının bir döneminde üne kavuşmuş biri olmalı... Adam iki hafta boyunca açıklamıyor ve milleti bu so ruyla meşgul ediyor. Herkes düşünüyor, heyecan do rukta! - Veliaht acaba kim? İşin ilginç tarafı herkesin aklına sadece o iki isim ge liyor. Neden? Eee dedim ya, ‘veliaht’ ‘yerine geçecek kişi’ demektir ve o da yerine geleceği adamın benzeri olmalıdır. Sonuçta büyük türkücü açıklıyor: - Benim veliahdım ya şu oğlan ya da bu oğlandır! diyor. - Olmadı ama ya... Biz de onlardan biri olduğunu bi liyoruz, hangisi? neyse uzatmayalım, birkaç ay sonra açıklıyor impara tor... - Benim veliahdım falanca oğlandır. İsmi geçen oğlan her kim ise bir anda şöhretine şöh ret katıyor.
160
¿şk Hakkımla Her Şey
Ben neymişim ya, demek ki ben bu ülkedeki en önemli adamım! Baksana koca imparator idol, veliaht olarak beni seçti. diyor ve bir daha da kendini geliştirmek adına hiçbir şey yapmıyor. Zaten gerek de yok. O da 30 sene son ra ‘Benim veliahdım da işte bu!’ diyecek ve sesi gü zel, çapkın, yakışıklı, ekranda güzel espriler yapabilen, içini çekerek, anıra anıra ağlayan birini işaret edecek ve sanat hayatına son verecektir.
Ayda Yılda Bir Bakıyorum TV*ye Krize Giriyorum Gülme krizine girdin mi sen hiç? Ben bu adamları her izlememde gülme krizine giriyorum. Kendi kendilerine kavga ediyorlar, barışıyorlar... Evleniyorlar ayrılıyorlar... Gürültü yapıyorlar, çıngar çıkartıyorlar. Sonra da geri de bir veliaht bırakarak ölüp kayboluyor, yok oluyorlar...
Sivrisinek Aslana Küsmüş Tavşan koşa koşa aslana geldi, nefes nefeseydi. " Efendim sivrisinek size çok darılmış, düğünüme Gelmedi, onu affetmeyeceğim diyor. Sen de dağa küsmüştün hatırladın mı tavşan kardeş?
S e r Şimrtl OMeeen ya Cehennem'ln Dibin, Git
diye sordu tavşana. Tavşanın yüzünde kirli ve eski bir kin belirdi. - Evet efendim, hatırlamam mı? Hiç unutmuyo rum ki! dedi. Bunun üzerine ormanlar kralı, - Ama dağa sordum. ‘Hiç haberim yok!’ dedi... Sahi sen buraya ne için gelmiştin tavşan kardeş?
Ali Ekber Çiçek
ve
Ben
Yıllar önce Ali Ekber Çiçek’i dinliyordum televizyonda ‘Haydar Haydar’ı söylüyordu, canlı. Bağlamada bir se si kaçırdı gibi geldi bana, sonra kasetten dinledim. Ay nı yerde yine kaçıyordu o ses. Kafam karıştı. Ali Ek ber Çiçek, dedemin arkadaşıydı. Bir gün konuşma fır satım oldu ozanla. - Hocam ben böyle bir şeyi fark ettim! dedim. Gülümsedi. - Bir gün sana anlatırım bunun sebebini dedi; ama fırsat olmadı, oturup uzun uzun dinleyemedim hikayeyi. Kapılar ozan için açıldı ve Şah’a gitti bir gece vakti. Sonra ‘Sonra anlatırım!’ derken ki gülüm semesinde saklı olan cümlelerini hayal ettim ozanın. - Ben ‘Haydar Haydar’ı ilk çaldığımda o ses kaçtı, ikin ci kere çaldım yine kaçtı... 162
^jtek k u v iA H erŞ ey
deyince ben D a ya na m a d ım a ra ya girip, ta n ıd ık olm anın
da avantajıyla sordum: . Zor demek ki türkünün o kısmı hocam? . Hayır zorlukla ilgisi yok, iki kere kaçtığı için anladım ki orası öyle çalınmalıymış ve ondan sonra o kısmı hep kaçırarak çaldım. Düşünsene evlat, ben Ali Ekber Çiçek’im, hata yapar mıyım? Yani ben bir türküyü na sıl çalıyorsam, doğrusu odur... dedi. Şaşkındım. O şaşkınlıkla, - Abi senin veliahdın falan var mı? diye bir soru daha sordum, güldü... - Yok! dedi. - Neden? dedim. ■ Genellikle hava ya da ses kaçırıyorlar! Kaçan ses bir daha kaçıyor; ama benim türküdeki gibi değil! dedi.
kazıları Aşmış ^
,ürküVe başlarken insanı etrafına baktıran ve acaa b'r aslan dile geldi de türkü mü söylüyor dedirten
Sen Şim di G idecen ya C ehennem in Dibin« Glt
Ali Ekber Çiçek, Huma Kuşu’nu uçuran Mükerrem Kemertaş, türkülerin efendisi Turan Engin, türkülere can veren Ümit Tokcan, perdesiz gitarı icat ederek tarih ya zan efsane adam Erkan Oğur, tarz denildiğinde adı bir şimşek gibi beynimde çakan Erkin Koray, kol düğme sinde fırtına koparan ozan Barış Manço, notayla keli menin arasına yüreği sıkışan üstad Cem Karaca... Bunlar nasıl adamlar, hepsi birer dahi. Hiçbir televiz yon kanalında aşklarıyla gündem oluşturmadılar. Diye ceksin ki adamlar yaşlı. Peki dinlerken titrediğim Oğuz Aksaç'a, 'Pavarotti gelsin de ses görsün!’ dediğim So ner Olgun’a, sahneyi titreten Kubat’a, işte budur dedir ten Kıraç’a, tabiat aşığı Haluk Levent’e ve Volkan Konak’a, piyanoyu yedi yiyecek dediğim Tuluyhan Uğurlu’ya, sustuğum Aysun Gültekin’e ne diyorsun...
Bazıları Aşmakla da Kalmamış Aşkın rengini değiştiren Karacaoğlan, insan terbiyecisi Pir Sultan, ‘Güneşi hiç görmeyen iki kişi var, biri gü neş, diğeri de o!’ dediğim üstat Aşık Veysel, tüm za manların en büyük düşünürü Aşık Akif Timurhan Zev raki, dinlerken ‘Ne yaptın abi sen?’ diyerek bakakal ı ğım büyük ozan Mahsuni Şerif, ‘Bunu da mı o yaz^ mış?’ deyip önümü iliklediğim en adam Neşet Ertaş, Ş
164
T" f
^ * ^ * »
erşe-v
Fırat’ın suyunda yazı kışa dönen İzzet Altınmeşe... ve bu adamlara tıpatıp benzeyen am a hiç benzemeyen di ğer adamlar... Köylerinde müzik yaptılar ya da yazdı lar. ‘Kim beğenecek?’ diye hesap yapm adılar... Metroseksüel miyim, überseksüel miyim diye düşünmediler. Popstar yarışmalarında derece yapmadılar. İnşaatta da çalışmadılar. Adamlar sad e ce işlerini yaptılar ve unutul maz oldular... Özel Merak: Şimdi m erak ediyorum konser alanlarında maga zin sanatçısı olarak boy gösteren ve sanatçı olduğu düşünü len insanlar hiç mi u ta n m ıyo rla r acaba oluşturdukları sahte gündemlerden? Hiç mi tarih yaza n ustalarını ziyaret edip on larla konuşup akıl alm ıyorlar?!
Sanatçı toplumun aynasıdır; ama ayna kırık. Bakınca da hemen fark edemiyorsun; çünkü kırık çok derinlerde.
Biraz Aşağı tnelim Yani Epey İnelim Bugüne kadar mümkün mertebe yerel hiçbir şey yaz lamaya gayret ettim. Yarın yok olacağını bildiğim isimerden bahsetmedim; çünkü ben dünya klasiği yazıyounrı, dikkat etmeliyim. Yukarıda ismi geçenler unutulayacağı ¡Çjn rahatım. Şimdi dünya starı kabul edilenre tutulacaklarına emin olmama rağmen bir parça
165
S en Şim di Oirtecen ya Cehennem in Dibi,,«, 0 ,t
değineceğim! Tarkan, Kenan Doğulu, Serdar Ortaç Tayfun, Burak Kut, Ozan Orhon... Küçük bir test ya palım hemen, bir müzik markete git ve bu adamlardan herhangi birinin iki albümünü al gel ve sabırla dinle. Bütün şarkılarının aynı olduğunu göreceksin. Öte yan dan ‘Dudu Dudu’yla 'Kuzu Kuzu’ arasında ki 7 farkı bu lana ödül veririm ben. Tahmin:
Bu bölümü bu starlardan biri okusa belki de mutlu
bile olur; çünkü onlar için reklam ın iyisi kötüsü olmaz!
Buna Trend Diyorlar Yaptığı müzikle, yazdığı sözlerle bizi hayrete düşüren, hayranlık uyandıran yüzlerce sanatçımız var şüphesiz; ama işin ilginç tarafı onlarla kimsenin ilgilendiği falan yok! Onlar kıyıda köşede yalnız kalmış zavallı statüsündeler adeta. İlgi görenler ya da ‘imparator’ diye ad landırılan zamparatorların programlarında boy gösteren ler sevgilisiyle basılanlar, yuva yıkanlar, sevgilisini baş kasıyla yakalayanlar, terk edilenler, tuvalette mahsur kalanlar, tuvaletin üzerinden kayıp düşerken göğüsleri görünenler, silikon taktıranlar, silikon çıkarttıranlar... Bunlarla sınırlı değiller tabii ki. Haberciler bu ilgi gören sanat adamlarının ilginç olaylarını televizyondan vere rek insanlığa kepazeliği öğretiyorlar. Spiker ağzını do dura doldura anlatıyor: 166
r M*
jl^kkınıl» Her Şey
R ’vlesi görülmedi ssyın seyirciler. Gazetecilerin kova-
'
faian sanatçı alkollü olduğu için bariyerlere girdi, 1 ra polise kafa tuttu ve gazetecilerle kapıştı. Zil zurTsarhoş olan filan sanatçı ortalığı fena dağıttı. Etrafa küfürler saçan sanatçıyı emniyet müdürü zor zaptetti. Sonuç olarak izleyici idolünü sadece sürekli sevgili de ğiştirirken görmüyor, idol aynı zamanda da alkolik. İş te bir idolde ya da veliahdında olması gereken beş te mel özellik: 1. Her gün sevgili değiştirmeli.
2. 3. 4. 5.
Tercihen alkolik olmalı. Küfretmeli. Dayak atmalı. Ekranda ağlamalı ve/veya ağlatmalı.
Çelişki peki idolü bu özelliklere' sahip olan bir toplumda insan c ın çıkıp ‘Allah Allah ne oluyor bu gençliğe böyle?’ emelerine ne demeli? Bunlar yetmiyormuş gibi bir gün Yatçılardan bir sanatçının da çıkıp, sanatanlann ° 28* ^aVat,na saygı duymanız lazım, biz Ç,y,2‘ bizim de özel hayatımız var!’ lumun6^ 8- ne c,eme^ ^u Hasıl bir çelişkidir?. Sen top°nünde olacaksın. Yüz binlerce insana hitap 167
5,6,1 Ş ta d İ ° M00en -Va C ^ n n e m 'i n Dibine Git
e<^ ® k Ve hi,ablnla onların sadece özel hayatların, de9 butun hayat|annı alt üst etme cesareti göstereceksin, sonra da ‘özel hayatım' diyeceksin. Utanman lazım be kardeşim.
Sanat Yiyicilerine Atfen O kadar büyüdün ki tam 400.000 kişi geliyor senin konserine bugün ve biliyorsun ki bu insanlar sana hay ran oldukları için oraya geldiler. Ben hayatım boyunca 400.000 insanı bir alanda toplayamadım hiç. Başbakan bile toplayamaz. Bu gücün ne demek olduğunu sanı rım sadece sen anlayamıyorsun. Ve nasıl oluyorsa bu fırsatı, bu muhteşem kalabalığı her istediğinde yeniden yakalıyorsun; ama her seferinde saçma sapan, ipe sa pa gelmez ucuz konuşmalar yapıyorsun! Vereceğin tek mesajın bile mi yok! Çıkıp bu insanlara 'Bana falan sa natçı şöyle demiş, ben yakarım adamı, benle uğraşma yın kardeşim!’ ya da ‘Beni siz var ettiniz!’ ya da ‘Ben ben b e n ...’ demekten ne zaman kurtulacaksın? Sana bir iyi bir de kötü haberim var... İyi Haber: Sen ne zaman kurtulursan, toplumda o kurtulacak; demek ki çözüm senin elinde.
Kötü Haber: Sen düzelmediğin sürece, her cinayette tiharda payın var dostum, üzgünüm.
168
zaman
¿çfc Hakkında Her Şey
Ovsa ben göğsümü gere gere ‘Benim okuyucularımdan hiç birisi cinayet işlemez, hiçbirisi kavga etmez, hiçbi risi sağını solunu kesmez, hiçbirisi intihar etmez ve hiç birisi senin gibi adamlara değer vermez!’ Diyebiliyorum; çünkü ben işimi yaparken, ‘Kitabım kaç satar?’ diye he sap yapmıyorum. ‘Kimin hayatına ne katarım?’ diye dü şünerek yazıyorum. Konferanslarımı verirken de gördü ğüm insanların gözlerine bakıp ‘15 Mart 2030’da, bü yük devrimimi yaparken acaba bu insanlardan hangisi sağımda hangisi solumda oturacak?’ diye aranıyorum.
Sanat Testi ye Ayak Üstü Eğitim Lütfen şimdi 30 saniyeni bu konuya ayır ve düşün. ‘Be nim dinleyicim:’ de ve iki noktadan sonrasına, dinleyi cini açıklayan ya da anlatan özet bir cümle koy... Eğer olumlu bir cümle bulabiliyorsan doğru yoldasın, bevam et! Yok bulamıyorsan, biran önce tarzını değişlr* Ya da gel ben sana yardımcı olayım. _l
a senin zamanın olmaz ben sana buradan söyieJ ' m’ a§- Sadece cinsellikten ve karşı cinse olan çaliR8*1 ^ s e d e n bir zavallı olmaktan kurtul. İnsanları maya üretmeye ve seviyeye davet etmek gibi bir
Ben Şimdi Gidecen ya Cehennem'in Dibine Git
misyonun olsa ne kadar büyürsün, düşünsene. Biraz ünlü olunca aptal saptal dizi tekliflerine sazan gibi at lama da artık. Bunlar yetmiyormuş gibi her gün TV ka nalarına çıkıp insanlara sevgi ve aşka dair sıradan me sajlar vermekten geri dur! Ya da, - Ben sanatçı değilim, sadece para kazanmaya çalışan, gününü gün etmekle meşgul bir yaratığım! de de anlayalım ne olduğunu... Eğer buna da yanaş mazsan sen gösterişi seviyorsun diye VlP’den bilet al dım, cehennemin dibine git. Tavsiye:
‘S a n a tçıyım ’ diye geçinen birçok kişi başkalarının
müziğini çalıyor, bu çok şaşırtıcı. Yahu neden kendin yapmı yorsun da başkasından çalıyorsun. Zam anın mı yok yoksa? Magazincilerle uğraşm aktan kurtul, onlarla geçireceğin zama nını gitarla geçir, bağlam ayla geçir hırsızlıktan da kurtulmuş olursun... ı I
Sonuç Konumuza geri dönelim... Kim ne yaparsa yapsın, han gi mesajı vermekle uğraşırsa uğraşsın sen istediğin mesajla ilgilen. Seni köleleştiren, zavallılaştıran, herhan gi bir sevgili olmana sebep olan hiçbir sesi ya da so zü duyma; çünkü sen benim okuyucumsun... i 170
i
¿jjk Hakk,niia H e r
Yanlı? Aşkın Ortasına Doğduk Sen daha kısa donla gezip kırmızı külotlu çorap gi y e rk e n , anneler Suzan teyzelerle bir olup o kadınla o adamın aşkını konu alan filmi izliyorlardı. Yorumlar yapılıyordu. Yasak, yırtık, yaralı, pabucu yarım kıya metler kopuyordu sizin evin ortasında aşk niyetine. Sen o filmdeki amcayla ablanın kucağında doğmuş tun. Baban bıyıklarını o amca gibi bırakıyordu. An nen entarisini onun entarisine benzetiyordu. Sen bü yüdün; ama o amcalar hiç büyümedi! Hiç birleşemediler o ablalarla... Ve aşk büyüdü beyninde. Bazıları filmden dışarı çıktı ye sizin mahallede aşık oldular... Sonra zaman geçti ve bir ara o amcalar sırra kadem bastı! Hemen baş kaları geldi onların yerine. Kendilerinden öncekiler gibi onlar da ara vermeden aşk büyütüyordu çöplüklerde... Sen onları izleyerek büyürken, teknoloji de büyüyordu, amcalar da... Sonra internet diye bir şey icat edildi ve internette karşılaştın onlarla, www.senicokseviyorum.com, w w w .sensizolam am .net,www.sendenhoslaniyorum.org fa,an fHan www.gelbenimol.com... Sırf sen aşık olasın % e dört koldan saldırdılar dünyana... Aşık olmaman için bir ya da birkaç minik sebep vardı ortada onları da Yok ettiler.
Sen Şimdi Gidecen ya Cehermera’ln Dibine Git
Bazen Spor Sağlığa Zararlıdır Bir zamanlar Türkiye’de tek kanal vardı ve kanalda ero tizm yoktu. Hatta herhangi bir cinsel çağrışım oluştura bilecek hiçbir şey yoktu. Sonra ‘Star’ diye bir kanal açıldı. TRT’yle rekabet ediyordu güya Star. TRT’de ol mayan her şey olmalıydı. Apar topar bir kadın buldu lar. ‘Millet aerobik yapsın, zinde olsun!’ diye gecenin tam ortasında kadına mayoyla aerobik yaptırdılar. Genç erkekler her gece saat 24:0Û’te düzenli olarak aerobik yaptı bu kadınla beraber... 1985 yılında genç olanlar, bugün hiçbir sağlık sorunu yaşamamalarını Star Tele vizyonuna borçludurlar©. Sonra tek tek diğer kanallar açıldı ve Star’la başlayan bu spor müsabakaları geliştirildi. Bugün TV’lerde var olan pornografinin temeli o günlerde ‘spor’ başlığıyla atıldı ve herkesin sporcu olması böyle başarıldı işte. Şu anda 15-20 yaşında olan bir genç, bu yazdıklarıma inanmayabilir bile. Evet delikanlı ve küçükhanım bir za manlar benim güzel devletim fuhuşa engel olmak için ‘sansür’ diye bir şey vardı. Sansür gitti, babam geldi başımıza... Ahlak zabıtası gibiydi o dönem. Ters bir şey olunca hemen kanal değiştiriyordu. Sonra bir gün bir şey oldu babam kanalı değiştirdi, öbüründe de ay nısı vardı. Yapacak bir şey yoktu artık. Her kanal ay nı olunca babam kendinden şüphelendi. - Belki ben de bir gariplik vardır! dedi ve kumandayı ortaya bıraktı. 172
¿.şk H akkında H er Şey
Televizyon Yöneticileri Beyinsiz mi Düşününce tüylerim dikenleniyor. 15 yaşındaydı dedem Çanakkale’de savaşırken, ben bugün geriye bakınca gurur duyuyorum onlarla. Düşünüyorum! 100 sene son ra benim torunum benimle nasıl gurur duyacak? Çeşit li cevaplar geliyor aklıma... - Acayip chat yapardı! mı diyecek ya da - Dedem ne aerobik yaparm ış gece saat 12’de! mi diyecek, ne diyecek? TV yöneten küçük beyinliler ya da kısaca beyinsizler erotizmi izlenmek ve rating yapmak için kullandılar. Akıllarına başka yol gelmedi ği için kullanıyor ve güya rekabet avantajı sağlıyorlar. Discovery, National Geographic, Historical Channel di ye kanallar da var, erotizmin esamesi yok ve nasıl oluyorsa en çok onlar izleniyor. Hiç kimse onlardan birini açıp 1 dakika izledikten sonra çeviremez kanalı manalı. Bir kuşun kafesten kaçmasından daha tehlikeli bir şey biliyorum ben, kafesin kuştan kaçması.
Kafes Kaçtı lşte adamın altından halısını böyle çekerler. Bir kişi bir baŞka ülkeye iltica edebilir, bu bir şey değildir; ama bir
Sen Şimrli G idecen ya Cehennem’in Dil)ine Git
başka kişi bir sabah uyandığında ülkesi mülteci olmuş sa, işte bu feci bir şeydir. irak’ta ki gibi. Kafesten kuş kaçmadı, kafes kuştan kaçtı. Ara ki bulasın şimdi o ka çan kafesi. Toplumsal değerler altımızdaki halıydı. ‘Raiting* denilen o aptal saptal şey uğruna halımızı kaybettik. Şefkate şehvet karıştı. Sır mır, giz miz hiçbir şey kalmadı. Ger çek olan bizi sanal olan kadar etkilemiyor artık. Önü müze konulanlar gerçek değil artık ve biz bu gerçeküs tü olana alıştırıldık. Şimdi gerçeği ne yapsın, gerçeküs tünü bulan?!
21. Yüzyıl İlk filozoflar tarafından aşka verilen yanlış ivme, bugü ne gelinceye kadar her yüzyılda biraz daha yanlış şe killendi. Son yüzyılda ise yukarıda saydığım sanatçı ta kımıyla tamamen bozuldu. Kuşlar kafes arıyor ve her gördüğü kafesi kendinin zannediyor.
Metro Mecnun ile Tiki Leyla Dönemi Artık Ferhat yok ve bu işler başka türlü işliyor. Şimdi Metro Ferhatlar var. Ağda yaptırıyor Ferhatlar, kaşını
¿şY
Haldmv1* Her Şey
aldırıyor- Hele de epilasyonla göğsünden kıllarını aldı rınca çok da şirin oluyorlar. 2 1 . yüzyılın Ferhatları mü teahhit şimdi. Külünk riskli diye iş makineleriyle, kam yonlarla geliyorlar inşaatın başına. Kazma kürek de yok ellerinde. Nazik ve karizmatikler. Ağdalı parmak uçla rında bir puro, kılsız göğüslerinin etrafında da en az dört Şirin var şimdiki Ferhat’ın. Bilmem ne marka sa atine bakarak direktif veriyor: - Çabuk olun ulen, delin şu dağı artık. Kızlar bekliyor... Çok şirinsin canım... Akşam partiye gideceğiz, bulun şu suyu da, ıslatın bizi he he he... Mecnunlar, Metro Mecnun oldu. Artık çölde ‘Leyla, Ley la’ diye bağıran bir mecnun yok! Kah gece klüplerine gidiyor Mecnun, lüks arabasına atabildiği kadar Tiki Leyla’yı atıp, evine götürüyor. Kah basına yanındaki kızlarla ve altın kolyesiyle hoş pozlar veriyor. Soranla ra da ‘Benim için iç güzellik önemli!’ diyerek felsefe ya pıyorlar. Genel Müdür oluyor bazen Mecnun ve seyrediyor ale mi. İşe girmek isteyen Leylaiara günlük Mecnun oluyor Metro Mecnun. Bazen plaja gidiyor: Dedem rahmetli, çölde kumlarda neler çekmiş. Eee devir değişti, kumsal değişti. Uzan canım şu şezlonga... . it_ de epey geç olmuş... Hadi Leyla’mmm diskoya Edelim de biraz dans edip efkar dağıtalım... diyerek dedesini yad ediyor...
Sen Şim di G idecen ye Cehennem'in DIWne G|t
Metro Kerem’se internette sabaha kadar chat yapıyor ve sanal Aslılarla sanal zevkler yaşıyor. Fantezileri de ğişti. Dokunduklarından etkilenmiyor Kerem artık. Doyumsuzluğu öyle bir hale geldi ki dokunmadıklarından keyif alıyor Kerem artık. Üstelik bunu daha akıllıca bu luyor; çünkü dedesi gibi yanma riskini böylece yok et tiğine inanıyor! Son Dakika Haberi: Literatürde ‘metro seksüel’ olarak geçen tüysüz, fondötenli, bakımlı erkeklerin Türk versiyonuna, ‘Über seksüel’ diyor yurt dışından bakanlar; çünkü metro olurken bu kadar kadınsılaşan hem de maçoluğu elden bırakmayan tek erkek Türk erkeğiymiş. AvrupalI metrolar, metrolaşırken ruhlarına da ağda yaptırıyormuş.
Hipermetro Mecnun ile Süper Sanal Leyla Ferhat’ın, Mecnun’un, Kerem’in torunu metro seviyesi ne yükseldi ya, daha bu bir şey değil; ben asıl Metro Mecnun’un torununu merak ediyorum. Hipermetro Mec nun, Süpermetro Ferhat, Megametro Kerem... Onların neler yapacaklarını hayal bile edemiyorum... Çok Çarpıcı Ve Tartışmasız Doğru Sonuç D ede Ferhat da ‘seviyorum ’ diyordu, torun Ferhat da... İnan bana dedesi ne kadar sam im iyse, torunu da o kadar sam im i. Bakış açısı değişti, değiştirildi sadece. Hepsi bu?
176
Hakkında Her Şey
Serap ile Tangut var mesela yeni yüzy,|da- a m gelmediği için henüz efsaneleşmedi
Zama'
işte torunlarımız bu ve buna benzer h ik a v ^ „ lenecek ve aşkı tanıyacaklar. İyi ki varım* a bes' rım için fikirler üretiyorum. Allah bana forunlasin de sen seyret. Benim bile b ilm e d iriim V ? ’ 0'' Ver‘ var şu omuzlarımın üzerinde. neler
Serap ile Tangut Bu büyük aşk 2006 yılında yaşandı. Serap ile Tangut’un büyük aşkı mahallelerinde çok büyük yankı bulmuştu. Nasıl bulmasın ki? Tangut mo tosikletinin egzozuna bir delik açmıştı. Gürültü ayyuka çıkıyordu. Serap, kasabın yanındaki Ay yuk ApartmanıYıın son katında oturuyor ve sesi duyar duymaz aşağı koşuyordu. O gün kasabın yanından bir hışımla geçti Tangut, peh peh Peh... Yeni egzoz tozu dumana katıyordu. Se rap koşa koşa geldi. Atladı motorun terkisine ve yola düştüler. ^
"
'
-------
Ç' Ol had^ ° ^ U^ urnu üşünm üyorum . Ben gerçekçiyim. Sen de gerçekf|şan bu k d ^ ya*an yan^ ’ saÇma sapan bir şekilde körüklemeye çaV|rnız ar ac*amın 'Ç>nde bana benzeyen kaç kişi gösterebilirsin. Sa9 ^ kıymetini bilmen lazım.
Sen Şim di G idecen ya C ehennem in Dibine Git
- Nasıl ses ama sevgilim! diye soruyordu Tangut. ‘Kız çok iyi...’ diyorduama gürültü o kadar yüksekti ki Tangut duymu yordu. Hız ibresi 180’e dayanınca korktu kız. - Lütfen yavaşla aşkım, ben korkuyorum! Tangut, iyice gaza geldi: - Hayır, bak ne kadar eğlenceli... - Ama lütfen Tangut, lütfen, Frenler arızalı diyordun?!
çok korkuyorum!
diye uyardı Tangut’u. Tangut şart koydu: - Peki yavaşlarım; ama beni sevdiğini söylersen... - Seni çok seviyorum, lütfen yavaşla artık... dedi kız titreyerek. Tangut abarttı: - Şimdi de bana sıkıca sarıl ve bağıra bağıra se ni seviyorum de aşkım! Kız sarıldı ve bağırdı. Tangut iyice bastı gaza ve kıza: - Kaskımı alıp, kendine takar mısın aşkım? Ba şımı çok sıktı da. Bu cümle Tangut’un son cüm lesiydi. Ertesi gün gazetenin 3. sayfasındaki Manşet şöyleydi: ‘İşte Gerçek Aşk.’ Ve haber şu şekilde de vam ediyordu:
178
„¿rtnnd* H er Şey
. Dün gece yarısı bir Motosiklet, fren arızası ne deniyle kontrolden çıktı ve bir binaya çarptı. Olay yerinde ölen iki sevgilinin içler acıtan aşkı tüm ül keyi yasa boğdu. Tangut’un aşkı o kadar büyük tü ki sevgilisini kurtarm ak için son anda kaskını ona vererek, genç kızın ölmesine engel olmaya çalıştı; ama olmadı. Gerçek ise şöyleydi; Yolun yarısında, frenlerin bo zulduğunu anlayan geri zekalı, - Ben frensiz de sürerim bu aleti, usta şoförüm lan ben! şeklinde bir kabadayılık yapm ış ve kızı büyüle mek istememişti. Kaskı sevgilisine verdi; çünkü eğer ölmezlerse, - Ben o an fren arızasını anlam ıştım . Kaza yap ma riskini de fark ettim. Sen ölmeyesin diye kas kımı sana verdim sevgilim. diyerek kıza hava atacaktı. İşte gazetelerin buna Enayilik’ yerine ‘G erçek aşk’ dediği yıla biz 2006 diyoruz. Not: Dikkatini çekti mi bilmiyorum; ama benim çok il gimi çekti. Serap ve Tangut aynı yerde ve aynı an da öldüler ki bir aşkın klasik olması hemen hemen bu kritere bağlı.
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem'in Dibine Git
Yüzünü Çevirdiğin yöne doğru ilerlem enden daha doğal ne olabilir ki?
Taptıklarını Ballandıra Ballandır Anlatanlar İnsanlar ispatı mümkün olmayan konuları ya da ulaşıl ması imkansız olan bilgileri anlatırken ya da aktarırken genelde olumlu veya olumsuz bir şekilde abartırlar. Me sela geçmiş abartılır, kimse dedesinin üç kağıtçı oldu ğundan bahsetmez; çünkü kimse bahsi geçen dedeye ulaşamayacaktır. Askerlik anıları neden bitmek tükenmek bilmez. Sen hele aynı yerde askerlik yapan iki kişiyi yan yana ge tir de öyle sor: - Abi sen o kadar teröristin içinden nasıl sağ çıktın ya, anlatsana biraz? Bu soru karşısında verilen tepki hiçbir zaman değiş mez: - Ya askerlik anısı mı anlatacağız şimdi, boş ver ya, başka şeyler konuşalım... Yalnızken her türlü palavrayı atan adam bir anda bu konuda sus pus olur. Yalnızken atar; çünkü nin üzerinden kaç sene geçmiş gitmiştir. Hangi eg ye, nasıl ulaşacaksın?
180
^
Hakkında H er Şey
yatak odesı da öyle... Bazı insanlar, yaşadıkları cinsel deneyimlerini anlatmaktan büyük haz alıyorlar. Her ne Kadar anlamakta güçlük çeksem de sonunda öğrendim Ki,' hayatı boyunca kendini ispatlayamamış insanların Kendilerini ispatlama şekliymiş bu! Yoksa sağlıklı bir in san neden başkalarına yaşadığı cinsel deneyimlerini ballandıra ballandıra anlatsın ki? İlgi çekmesinin başka yolu yoksa, bu onun için tek yoldur. Ve anlatanlar her nedense hiçbir zaman eksik kalmamışlardır, daima en iyi olduklarını anlatırlar. Sonuçta bu yalan beyanları din leyen kişiler komplekse girerek acı çekmeye başlarlar... Öte yandan anlatıcılar ‘Cinsel gücün ispatı hayranlık uyandırabilir!’ sanısıyla, yaptıklarını marifet sayar ve dün geceyi bire beş katarak anlatırlar. Ve işte o gün dinleyen kişinin normalleri tamamen değişir, gece olun ca da dinleyen kişi yatak odasında büyük bir yenilgiye uğrar. Bu arada dinleyen kişi sessiz sakin bir zavallıy sa bunu kimseye anlatamaz ve bu yenilmişlik bazen bir ömür bile sürebilir. Yeri Gelmişken Söylemeliyim: Bu konuyla ilgili anlatılanlar bire beş oranında yalandır, içini rahat tut©! Peki karısını ya da sevgilisini başkasına anlatan biri, karısının ya da sevgili sinin bu anlattığı adamla karşılaşma ihtimalini hiç mi düşün mez? Hadi karşılaştı, sence o adam anlatan kişinin sevgilisi ya da karısı hakkında ne kadar masum düşünecektir. 30 sa niye empati yap da seyret rezilliği!
Ben Şim di G idecen ya C e h e n n e m i Dibine Git
Anlamadığım Bir Şey Var Konumuzla hiç ilgisi yok; ama ‘anlatma’ deyince aklıma reenkarnasyoncular geldi. Reenkarnasyona inananların hepsinin geçmiş yaşantıda, prens ya da prenses, profesör ya da doçent, tüccar ya da filozof olduğu dikkatini çekti mi hiç? Ve yine onla rın ifadesiyle bazıları geçmiş yaşantısında böcek oluyormuş; ama bana hiç denk gelmedi geçmiş yaşantısında kelebek, karınca böcek ya da sinek olan biri. Herkes iyi bir şey olarak yaşamış ve geçtiğimiz yüzyıl yüz binlerce kral ve kraliçeye şa hit olmuş da tarih bunu yazmayı unutmuş. Ben de hemen geçmiş yaşantımı araştırdım ve buldum. Geçmiş yaşantımda ben de bir printer olarak gel mişim dünyaya. O yüzden de yazarım şimdi©.
En Çarpıcı Cümle Girişi Karı Bana Dedi ki Erkeklerin büyük bir çoğunluğu, biraz kaba olacak; ama gerçek bu... ‘Karı bana dedi ki ...5 cümlesinin devamı nı merak eder ve asla cümlenin devamını kaçırmazlar. ‘Ne demiş olabilir... Bana dediklerinden farklı mı aca ba o karının ona dedikleri... Bana da der mi... Sek,,n deki bir psikolojiyle dinlerler böyle başlayan cümle eri devamını.
182
^
Hakkında Her Şey
Kadınlar da zaman zaman cinsel deneyimlerini kendi arkadaşlarına ballandıra ballandıra anlatırlar. _ £n samimi arkadaşım beni arkamdan vurdu... Sevgi limi elimden aldı... Kocamı baştan çıkarmış şıllık! gibi cümlelerin çıkış yeridir!
Bir numaralı kadın konuşuyor: Kocam söyle, kocam böyle... O tam bir erkek!
İki numaralı kadın düşünüyor: Ya demek ki öyle, çok merak ettim ben senin şu kocanı.
Anlatan Adam ye ö tek i Adam Anlatan adam yine kahvede birilerine anlatıyordu: - Geçen gün üç tane kız ayarladım, aynı anda. Beni gördüler hepsi aptala döndü. Ya bende ne var anlamıyorum, şeytan tüyü mü var, ne var hı? dedi. Ertesi gün dinleyen adam üç kızın oturdu ğu bankın önünden geçti. Hiçbiri ona bakmadı. Dinleyen adam kendi kendine şunları mırıldandı: Vay be, ne adam şu bizim Sabahattin abi, üçü birden bakmış ya... Neyse önümüzdeki banklara bakacağız artık! Sonra Sabahattin abinin yaşadığı kahveye geri 9eldi. o kadar güzel anlatıyordu ki Sabahattin
S en Şim di G id ecen ya C ehennem ’ln Dibine Git
abi, herkes ağzı açık dinliyordu. Üstelik anlattık ları olmayacak şeyler de değildi. Dün akşam kaldığı yerden devam ediyor anlatan adam Sabahattin: - Ya bir araba aldık arkadaş, başımıza bela al dık... Bütün kızlar içine düşüyorlar, ışıklarda du ruyorum ya, hemen camlarını silmeye çalışıyor lar... Dinleyen adam sordu, uyanık ya: - Abi onlar şu dilenci çocuklar di mi? Anlatan adam cevap verdi: - Ya onlar da var; ama asıl şeyler var işte, an la işte... Gülüşmeler... ‘Anlamaz mıyım abi!’ şeklinde ima lar... - Abi çok fenasın ya! diyerek, gaza gelmeler ve getirmeler...
Ertesi Gün Dinleyen adam arabasıyla ışıklarda durdu, cam larını silmek için birkaç dilenci çocuk yaklaştı ara baya. Başka da kimse yaklaşmadı ve bakma ıTekrar mırıldandı dinleyen adam:
A?k jiakkuMia Her Şey
. Vay be ne büyük adam şu bizim Sabahattin abi, acaba bende mi bir problem var, arabayı de ğiştireyim en iyisi! Sonra gaza geldi. Gitti krediyle sıfır bir araba al dı ve hemen Sabahattin abisini aradı: - Abi sen hangi ışıklarda duruyordun? - Kırmızıda... dedi anlatan adam. - Onu biliyorum abi, salak değiliz herhalde de nerde ki kırmızıda? dedi dinleyen adam, kafasının çalıştığını ima ede rek... - Kırmızı gördüm mü dururum oğlum... dedi Sabahattin kurallara uyduğunu hatırlatırcasına. ■ Anladım abi, yani heykelin yanındaki bile olur diyorsun, en uzun o kırmızı yanıyor da... 97 sa niye abi... dedi ve anlatan adamdan onay alınca telefonu kapattı işaret parmağını içe doğru bükerek, büküntüyü ‘Şeytan kulağına kurşun!’ ya da ‘Vay ma şallah!’ hareketi yaparak torpidoya vurdu. Sonra arka camında ‘Kaderimsin’ yazan ‘Şahin’ marka bayaz lüks otomobiliyle heykelin yanındaki ışıkara 9itti. Yeşil yanıyordu. Yavaşladı. Kırmızı yanmak üzereyken ışıklara geldi. 5 saniye vardı 185
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennemin Dibine Git
kırm ızıya ve her şeye rağmen durdu. Korna ca lanlar vardı arkadan; ama önemi yoktu. Üç sani ye sonra gürültü kesildi. Tam 97 saniyesi vardı' Sigarasını yaktı ve bekledi. Tekrar yeşil yandı, iStop etmiş gibi yapıp arabayı yeniden çalıştırarak birkaç saniye daha kazandı; ama o çocuklardan başka gelen giden olm adı... Haftalarca yollarda helak oldu dinleyen adam. Bü tün ışıkları denedi. Her akşam işten çıkar çıkmaz yeni ışıklara gidiyordu. Her yeni ışık yepyeni bir heyecandı onun için ve hiçbir eksiği yoktu. Ney se bir gün telefonu çaldı, numara gizliydi, açtı... ‘Buyurun’ dedi, telefondaki bir kızdı. Heyecanlan dı; çünkü arabasının arkasına, Sabahattin abisi gibi o da ‘Hatam varsa lütfen’ diye yazıp altına da cep telefonunu iliştirmişti. ‘Kesin onlardan bi ri!’ diye düşündü; ama düşündüğü gibi değildi, arayan falan bankanın filanca müşteri temsilcisiy di ve şunları söylüyordu umarsızca: - Beyefendi iyi günler, ben falan bankadan arıyo rum, adım Gülşah. Konuşmamız, sizin güvence^ niz için kayıt altına alınıyor... Taşıt kredisi ta sı dinizin son günü bugün, hatırlatmak amj*c,^.r aradım... Yardımcı olmamı istediğiniz aş konu var mı? - Hayır teşekkür ederim!
186
jfcıkkiiKİa Her Şey
dedi dinleyen adam ve kızın telefonu kapatmasınl bekledi. Ses gelmeyince kız telefonu kapattı, bizimki de. Aslında Gülşab’ın yardımcı olacağı çok konu vardı; ama konuşma kayıt altına alını yordu. Gerçi Sabahattin abi cali centerdaki kızla rı bile ayarlıyordu... Neyse ödeyemedi taksitleri ve bir gün heykelin yanındaki kırmızı ışıkta kestiler yolunu, arabasına el koydular. Olayı duyan Sabahattin abi: - Yapma ya, hadi ya, üzüldüm valla... dedi ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti: - Bıktım arkadaş, bu ne ya, her gün ortalama olarak saydım, 10 kişi arıyor. Bayan giyimi işine girmemiz iyi oldu. dedi, dinleyenlerden bir başka dinleyen falan fi lan işte... Sonuçta kurduğun her cümlenin birileri tarafından cid<%e alındığını hiçbir zaman unutma! Özel hayatını da kendine sakla olur mu? Adı üstünde, özel hayat.
Gaza Gelip Zaman Kaybedenler İnsanlar kendi menfaatlerini senin zaaflarının ucuna tak,P sömürebilirler seni. Ve sen sadece s ö m ü r ü lm e k le ka,maz maddi ve manevi olarak sağlam kayıplara uğ rarsın.
S en Şimrti GMecen ya C ehennem ’in Dü,ine Git
Gaza Gelen Adam 15 yaşındaydım. Amcamın oğlu Hafızla beraber, bir inşaatta çalışıyorduk. Orhan usta vardı kulak ları çınlasın. Bizim ustamız oydu. Ben lise sona gidiyordum. Hafız sürekli bu adamla çalışıyordu. Ben ise sadece yaz tatillerinde amelelik yapıyor dum onun yanında. Bir gün özel bir işimiz çıktı Hafız’la. Yani günün tam ortasında patrondan izin almamız lazımdı. Bu işleri ben hallediyordum. Or han usta teras katta fayans diziyordu. Yanına çık tım. Karşı binanın 2. ve 4. katında iki kız oturu yordu. Bütün mahalle onların peşindeydi, Orhan usta da... Orhan ustanın kulağının tam dibine yaklaştım ve aramızda şu diyalog geçti o gün: ♦ Abi ya, sakın çaktırma; ama bu kızlar çıldır mış, sana bakıp, hareket yapıyorlar abi... ♦ Deme ya! Ciddi misin? ♦ Valia abi yaa... Bunlar çıldırmış... Abi sakın sen bakma, ürkütmeyelim civcivleri... ♦ Tamam tamam bakmam sen merak etme. En çok hangisi bakıyor... ♦ Abi ikisi de eşit bakıyor valla. Abi sende ne var anlayamadım. Bütün kızlar sana bakıyor. Şu üst kattaki kız var ya Sema, geçen bana seni sordu zaten...
¿ 3*
H a k k v v te
Her Şev
♦ Ne dedi peki? + Bu sizin patron evli mi dedi! ♦ Sen ne dedin peki? ♦ Evli dedim abi! ♦ Lan oğlum sen salak mısın niye öyle dedin? ♦ Ama boşanır dedim yaa... Gözü karadır bizim patronun dedim... ♦ Patron da dedin mi yani? -
♦ Eveeet. Demez miyim abi, sen zaten patronumuzsun... ♦ Sağol canım... Bakıyorlar mı? ♦ Evet abi. Şeyyy... Biz Hafız’la bir yere kadar gidecektik abi, izin verir misin? Bir saate kadar geliriz...
•Mamam tamam gidin; ama fazla gecikmeyin... Bakıyorlar mı halaî ♦ A b i bakıyorlar da sen sakın bakma bence... Ne de olsa patronsun, yani bir ağırlığın var... v he... Bakmam bakmam, oğlum sen beni saf mı sandın, ne bakacağım, onlar baksın... ♦ Abi yakıyorsun valla... Biz gidip gelelim... Hafız’la çarşıya gittik. Akşam a doğru geldik. Or han usta terastaydı hala... Yanına çıktım. 180
S e n Şim d i G id ecen y a C ehenn em ’in Dibine Git
♦ Abi biz geldik! ♦ Bakıyorlar mı? ♦ Abi şimdi içeri girdiler... Bakabilirsin artık... ♦ Tamam... dedi ve ayağa kalktı. ♦ Off, belim tutulmuş yaa... dedi ve karşı binaya baktı... Kızlar yoktu. Zaten o gün, kızlar sabahın köründe pikniğe gitmişler di... Ya tamam ben de biliyorum, bu yaptığım doğru değil; ama o zaman küçüktüm, Orhan abi de malın tekiydi©...
Aklıma Harika Bir Fikir Geldi Bazı insanların ki bu yaklaşık olarak %80 civarındadır, elinden kimliği alınmalı ve yerine acilen sevk irsaliyesi verilmeli; çünkü adam mal. Mal da Vergi Usul Kanunu’un 230. maddesinin, 3239 sayılı kanunun 19’uncu maddesinin 5. bendine göre irsaliyeyle sevk edilir... (Gülme yaa©. Çok ciddiyim!) Bunlara birer irsaliye ko çanı verilip, sonra piyasaya salmak lazım. Mesela ilgi li mal, Antalya’ya gidecekse İstanbul’dan, irsaliyesini ona göre kendi tanzim edecektir. Polis bu malı yaka ladığında tipten ya da kılıktan anlayamayacağı için ön ce kibarca soracaktır: ıoo
^
uaklanda Her Şey
. Kimlik lütfen! O ise ağzını 9ere 9ere» . Benim kimliğim yok a b i... İrsaliyem var, olur mu?
diyecek, polis de irsaliyeyi inceleyecek, herhangi prob lem varsa, malı kargoyla irsaliyede yazılan çıkış yerine geri gönderecektir. Hem bu sayede ‘Kimliğimi kaybet tim, hükümsüzdür!’ şeklindeki harcamaların da önüne geçilmiş olunur; çünkü irsaliye kaybolursa hemen yeni si kesilir olur biter... Sevgisini gösteremiyormuş, irsali yeni göster o zaman©. Son Dakika Haberi: Kot pantolonların sağ cebinin tam giriş noktasında küçük bir cep var ya hani, o cebin ne işe yara dığı az önce ortaya çıktı. O cep meğer irsaliye cebiymiş. İr saliyeyi yazılar içe gelecek şekilde 4 kere katlayıp bu cebe koyunca tam da sığıyormuş, irsaliyesi olan hemen denesin.
Not: Bana bu irsaliye fikrini ziyaretime gelen önemli bir adam düşündürmüştü. Bu önemli adam binanın ön tarafından ba na telefon ederek, ‘Binanın girişi arka taraftanmış, ne yap mamız lazım hocam? diye sordu. ‘Ön tarafa iyice yaklaşın, •P salacağım, ipe sıkıca tutunun sizi yukarı çekeceğim!’ de dim. Ne yaptı biliyor musun? Telefon kulağında yukarıya doğru kafasını çevirdi ve bana baktı, gülmüyordu...
gelme, inan bana kimse şenle ilgilenmiyor... İn^snları kardeşin gibi algıla. Her gördüğün adamı ya a kadını potansiyel birer cinsel uyarıcı, sevgili, aşk 191
S en Şim d i G M ecen v . C ehennem in Dibine Gll
yaşanılabilecek değerde birer yaratık olarak görme. Öyle görenler tarih boyunca o insanlardan hiç bir şey ala madılar ve çoğu zamanda gülünç oldular. O halde iki yol var önünde:
1. Her gördüğün kadını ya da erkeği cinsellik pota sında değerlendirip onun cinsiyetiyle ilgilenmek ve bazılarından cinsel anlamda faydalanmak ki odak landığın şey buysa birinden biri illa ki sana karşı lık verecektir. Yani her gün karşı cinsten ortalama olarak iki kişiyle tanışsan bir ayda 60 kişi eder. Bunların en azından biriyle yatar kalkar, yaşar bir şeyler yaparsın. 59 tane değeri heba etmiş olur sun; çünkü cinsel beklenti karşılık bulamazsa dost luğu tüketir. 2. Her gördüğün kadını ya da erkeği birer kardeşin, potansiyel birer deha, büyük bir değer olarak algı lamak... Bu durumda bir ayda tanışacağın insan sayısı değişmez. Bu sayı yine 60 olacak ve bun lardan hiçbirini kaybetmez, en az 30’uyla arkadaş ve birkaçıyla dost olabilirsin. Öte yandan bu süreç devam ederken içlerinden bazılarıyla da seviyeli işe yarar aklı başında birliktelikler oluşturabilirsin...
192
¿şlc H*kkın
Canlı İsta tistik : Şu anda bu kitabı 100 kişi okuyor, bunlardan 70 tanesi, her gün iki karşı cinsle tanışamıyor ve şu anda ‘Demek ki ben adam değilim!’ diyor ve acı çekiyor. 30 tanesinin 25 tanesi ise ‘Ben 1 numa ralı adam kategorisindeyim, yazık etmişim...’ di yor ve acı çekiyor. 4 tanesi ise ‘Ben 2 numara lı adam kategorisindeyim, demek ki doğru yapı yorum ve başarımın sırrı buymuş!’ diyor ve mut lu oluyor. Biri de şu anda gördüğü her insandan bir şey öğrenirken yeni kitabını yazıyor ve 15 mart 2030’a hazırlanıyor... Okuyucu Düşünür: Hani istatistiğe 100 kişi katılmıştı, bir ki şi yazıyorsa, okuyan 100 kişi değil, 99 kişiymiş...
Yazar Cevap Verir: Biliyoruz...
Satı Bacı ¡ki adam vardı uzak tepenin arkasında yaşayan ve iki pınar vardı tepenin arkasında... Nehir gibi akan iki pınar. Pınarlar bu iki adama aitti. Çevre köylerde su kalmamıştı, yağmur yağmıyordu nice dir. Tam 127 köyün kadınları her sabah gelip su“ larını bu iki pınardan köye taşıyorlardı. Pınarlardan
193
S en Şûnrti G id ecen ya Cehettnem ’in Dibine Git
biri kuzeye biri güneye bakıyordu, isimlerini de baktıkları yönlerden almışlardı. Kuzey p,nar qü ney pınar. Ve bu iki adamın ismini bilen de’ yok tu. Birine Kuzey ötekine Güney diyordu köylüler... Köylerden her gün yüzlerce kadın mecburen ge lip kuzey ve güneyden su almak zorunda kalıyor lardı. Birer kutu vardı pınarların başında bu ku tulara pınarların suyu kesilmesin diye gücü nis petinde para atıyordu kadınlar. Yani Kuzey ve G üney’in tek geçim kaynağı bu kutuların içindeki bozuk paralardı. Kuzey, pınara gelen tüm kadın ları ayartmayı düşünen, uçkuruna düşkün bir adamdı. Güney ise aksine her kadını kardeşi gi bi gören ve onlara karşı hiçbir cinsel istek duy mayan çok şahsiyetli bir adamdı. Kuzey’in ve Gü ney’in bu yapısını herkes biliyordu... Kadınlar Kuzey’in bu tavrından ve bakışlarından rahatsız olmalarına rağmen, zaman zaman Al lah’ın yaptığı en büyük espri olduğunu kabul et tiğim rengi ve tadı bile olmayan o onsuz yaşa manın imkansız olduğu suya ulaşmak için Ku zey’in çirkin bakışlarına katlanıyorlardı. Gerçi ba 21 kadınlar Kuzey’le fingirdeşmiyor değildiler. Mü kafat olarak da Kuzey onlara su dağıtırken önce lik tanıyordu; ama genelde mutsuz ve asık sura lı bir adamdı Kuzey. Çünkü o her kadınla in 194
1
¿ , 1c Hakim«1* Her Şey
olmak istiyordu. Ve onunla yatmaya yanaşmayan lar fena halde canını sıkıyorlardı. Kuzey pınarının başında su sesinden ve sıramı kaptın şeklinde ki serzenişlerden başka bir gürültü olamazdı. Bazen Kuzey’in arkadaşları da geliyordu pınarın başına ve bıyıklarını buruyorlardı suya gelen kızlara... Güney pınarının başında ise sürekli bir hareketlilik bir canlılık ve huzur vardı. Güney o kadar güzel bir insandı ki herkes birbirine onun bu şahsiyetli tavrından bahsediyordu. Adamın elinde yaşam kaynağı vardı; ama o bunu kendi menfaati için as la kullanmıyordu. Bir gün kadınlardan birine, - Senden bir şey isteyebilir miyim Satı Bacı? dedi. - Tabii ki. dedi Satı kadın... Pınar duvarının arkasından bir fidan getirdi ve kadına uzattı Güney: ‘ Şeyy, bunu eve giderken benim için mezarlığın yanındaki çınar ağacının oraya dikebilir misin? dedi. - Tabii ki Güney efendi. dedi Satı Bacı. Kadınlar o gün eve giderken, çınar ağacının yanında durdular ve o fidanı Güney’in dediği yere diktiler. 19 5
S en Şim d i G id ecen y a C eh en n em in Dibine Git
Ertesi gün oldu. Satı Bacı büyük bir heyecanla geldi pınarın başına: - Yaptım Güney efendi, diktim fidanı dediğin yere, dedi. Gözleri parlıyordu. - Peki bir tane daha diker misin? dedi. Bütün kadınlar, - Biz de fidan dikmek istiyoruz! dediler. O gün akşam kadınlar onlarca fidan dik tiler çınarın yanına, sırf Güney Efendi ‘mutlu ol sun’ diye. Güney pek sonra çınarın yanına gitti gözlerine inanamadı. Herkes dikmişti götürdüğü fidanı çınarın yanına. Bazıları yanlış yere dikmiş ti ve büyürse birbirine değecek, kesilmek zorun da kalacaktı o fidan. Bir kazma ve bir kürek al dı, kaza bildiği kadar çukur kazdı fidanlar için doğru yerlere. O günden sonra her gün pınarın başındaki kutunun içinde biriken parayla fidan alıp kadınlara dağıttı. Kadınlar bu fedakarlıktan çok etkilendiler ve daha çok para verdiler Güney’e. Güney daha çok fidan aldı ve daha çok çukur kazdı. Her gün 127 fidan dikiliyordu çına rın yanına. Bir yıl geçmemişti henüz ve çınarın yanı, çınarın yanı değildi artık. Oraya ‘Satı Bacı Ormanı’ ismini verdi Güney. Huzurluydu; çünkü fi danlar her gün biraz daha orman oluyordu. 196
Hakkında H er Şey
Öte yandan Kuzey, kadınların nefretini kazanma ya devam ediyor ve küçülüyordu. İki pınar vardı ya hani, kuzey pınarından su alanlar da akşam olunca gelip Güney’den fidan alarak gidiyorlardı evlerine. Aradan yıllar geçti birer yıl arayla ikisi de öldü, ikisini de Satı Bacı O rm anı’mn yanındaki mezar lığa gömdüler. Biri hayatını gördüğü her kadınla yatmayı düşünerek, diğeri de gördüğü her kadını bir kurtarıcı kabul ederek geçirdi... 25 yıl geçmiş ti henüz onların ölümünün üzerinden, fidanlar or man olmuştu çoktan, orman yağmur getiriyordu köye, köylere. Susuzluk bitti. Birer yıl arayla öl müşlerdi. İkisi de ormanın yanındaki mezarlıkta yatıyordu; ama biri ölmemişti.
A§aç Demişken Doğan her çocuk için bir ağaç dikme mecburiyeti ge tirse devlet, buna itiraz eden çıkar mıydı acaba? Ve er çocuk için bir ağaç dikilse, bu çocuklar için ağaç neyi *fade ederdi? Yıllar sonra büyüyüp orman yakma yaşına gelen çocuklar, orman yakacakları zaman akılanna kendi ağaçlan gelir miydi? Bu kadar basit bir ® nikle, her gün binlerce doğumun gerçekleştiği bir ®de birkaç yıl içinde binlerce yeni orman üretilmez
Sen Şim di G idecen ya Cehennem ’in Dibine Git
miydi? Bunu düşünmek için dahi mi olmak gerekiyor? Eğer dahi olmak gerekiyorsa, ben dahiyim ve düşün düm işte. Eğer uygulamak için de bana ihtiyaç varsa, söyleyin ben onu da yaparım. Hatta hemen yapayım. Rica Etsem: Sevgili okuyucum. İlk fırsatta kendin için lütfen bir ağaç diker misin? Ve çocuğun olduğunda, onun adına bir başka ağaç daha diker misin? Çocuğun büyüyünce onu da yanına alıp, ‘Bak yavrum bu ağaç senin ağacın ve seninle ya şıt. Ona sahip çık ve zamanı gelince sen de çocuğunun adına benim sana yaptığım gibi bir ağaç dik yavrum i’ der misin?
Babam Dedi ki Bir kadının elini öpüp alna koymak, nedense suç tepkisi alır. Vay efendim sadece yaşlıların eli öpülürmüş de... Yok efendim ona yaşlı muamelesi mi yapılıyor muş da... Oysa bir insanın elini öpüp alna götürmek geleneklerimizde saygı, hürmet ve benzer maksatlarla yapılan bir eylemdir. Kim uydurmuşsa, güya eli alna götürmeden sadece öpmek genç kadınlara yapılan bir saygı davranışı olmuş. Babam dedi ki, - Eli öpülecek insanlar vardır oğul. Onların elini öp, sonra da alnına götür. Alnına götürmezsen, sadece el öpersen bu başka anlama gelir. Kimsenin n a m u s u n a dolanma, herkesi kardeşin gibi gör.
198
Hakkında H er Şey
Yorumsuz - Tanıştırayım, eşim Hale. Hale, Metin. Metin, Hale... Sonra Metin geldi Hale’nin yanına ve nazikçe tut tu genç kadının elini ve incitmeden öptü elden. Öperken Hale’nin gözlerine baktı ve, - Çok şanslısın Kaya. Karın çok güzelmiş dedi. - Çok teşekkür ederim Metin, çok naziksin, dedi Kaya ve karısıyla gurur duydu. Babam Demeye Devam Etti:
Buna m odernlik ya da batılılaş
ma yakıştırm ası ya p m a k için gerçekten saf olm ak lazım. Baş ka bir itiraz da ‘Senin kalbin fe s a t!’ şeklinde olabilir. Cevap veriyorum. ‘Benim kalbim en fa zla senin kalbin kadar fesat, senin kalbin d e en fazla benim ki kadar.' Hadi gerçekçi ola lım! Biz bizeyiz, rahat o l...
Kadınların ya da Erkeklerin Şifresi Mifresi Yok san büyük bir soru o zaman cevap yine kolay olma^ Şifre falan aramaya gerek yok! Sadece bakış açımi2ia, aynı şeyi, bin kılığa sokabiliriz.
*“
«M ««, „ t
E llz a b e t h A U e D o M „ m uZ (llt lle 9 'diyorduk. Muhteşem
,
Çındaydı, arkada oturuyordu eZ ^ 5 ya‘ Birazdan Berfin: ’ ? yan|mdaydı. • Babaaaa! fa!ry l a Î T
- "
«“ « *
ya da ba9,r,r ya' °
diye a6
'Baba!' diye bağmrA
- Ne oldu yavrum? dedim büyük bir merakla. - Ya baba sinek yaa! dedi. İri yarı, çam yarması bir kara sinek kızımı ra h a ts ız etmişti. Acilen camlan açtım. Hava se rindi, sinek çıkm adı ve çıkmaya da hiç niyeti yok tu.. A nladım ki o sineği sevmekten başka çare yok. C am ları kapattım ve kızıma: - B erfin sen onu tanım adın galiba... İlk başta ben d e tan ım a dım , o kim biliyor musun yavrum?
dedim. - K im b a b a ? ...
dedi Aklıma o meşhur böcek Elizabeth geldi.
-^ r i ^
z
e
' i y
davran da kalbi kırılmasın ban.
A*
H^tan,U K8r * *
nedim Bertin bira, şaşkmd,; ama en az.ndan Elizabeth’in iyi bir şey olduğunu anlamrştı... . Tam am b a b a !
dedi onun uçtuğu yere bakarak: . E lizabeth gel buraya, hanimiş Elizabeth, oyy oyy oyy..diye sevmeye başladı. Birkaç dakika sonra don durmasını yere düşürmüş bir çocuğun hüzünüyle: - Ya baba ya Elizabeth orada mı, yaa görem iyo rum yaa... Anne Elizabeth yok anne... Cam hafif aralıktı sanırım oradan kaçtı gitti m uh teşem sinek Elizabeth. O gün onu kaybettiğimize çok üzüldük ailece. Uzunca bir süre arabaya ne zaman bir sinek binse arka koltukta otururdu ve Berfin ona Elizabeth'i sorardı. Seni unutm ayaca ğız Elizabeth. Gördün mü sen bile hüzünlendin! Az daha anlatsam ağlarsın. İşte böyle insan en kötüyü bile sevebilir. Her Şeyin sevilecek bir yanı mutlaka vardır. Bu tam am en bakış açısına bağlı.
**5 Meselesi S
£
rb ' S
9
0
'l a
W
a r a s ır
y uur. b ü la 70 arasındaki de ö)
201
Sen Şim di G ideceıı ya Cehennem'in Dibine Git
Tekrar 95’le 110 arasındaki farka bakarsak o da %15’ten fazla değildir. Şaka değil bu, matematik.
Karıncalar İkiz mi Karıncaların hepsinin aynı olması ne kadar garip değil mi? Sanki ikiz gibiler... Doğru; ama tamamen yanlış. Hiçbir karınca bir diğerine zerre kadar benzemez bili yor musun? İçlerinde olsan, sen de senin amca oğlun olan karıncayı 300 metreden tanırdın. Ama inan bana onların arasındaki fark da %15’i geçmez.
Kadınlar Hamamı ye Karıncalar İki karınca kadınlar hamamında sohbet ediyordu. Büyük olan, küçük olana: - Bak delikanlı, işte şuna dikkat et! dedi oradan geçen kadını göstererek. - Buradaki en tehlikeli şey işte bu kadındır. Se ni ezse ezse o ezer. O hep burada, hayatta kal mak istiyorsan ona dikkat et yeter! diye devam etti cümlesine. Bu eğitim hamama gelen her karıncaya verilen ilk eğitimdi büyük ka rınca tarafından. 202
¿jşk Hakkında Her Şey
Her gün o kadın hamama gelince büyük karınca düdük çalıp diğer karıncaları uyarıyordu; çünkü sadece o ayırt edebiliyordu bu tehlikeli kadını di ğerlerinden. O olmazsa hepsi kesin ezilirdi... Ka dın apansızın gelip gördüğü her şeyi eziyordu. Bir gün küçük karınca büyük karıncaya: - Ya abi sen çok akıllısın ya, onu nasıl tanıyor sun! Bunların hepsi birbirine benziyor. dedi. Büyük karınca göğsünü gere gere: - Eee meslek sırrı... diyerek karşılık verdi... Gel zaman git zaman, büyük karınca öldü. Yas vardı hamamda... Derken kadın geldi; ama kim se fark edemedi onun o kadın olduğunu ve ka dını fark edemedikleri için birkaç karınca öldü o gün... Artık her gün birkaç karınca amansız bir hastalığa tutulmuşçasına ölüyordu. Zaman geçti, birçoğu öldü karıncaların. Sonra ha yatta kalanlar büyük karıncanın ölmeden önce yazdığı mektubu ele geçirdiler. Mektup aynen Şöyleydi:
203
S«n Ştortl G ldecen ya Cehem,en,'ln ^
^
Merhaba Kardeşlerim, Şu kısa hayatım da anladım ki bütün insanlar aynı tip te, ikiz gibi...
Sadece biri ötekilerden farklı. Benim
onu nasıl tanıdığım ı merak ediyordunuz ya. Özellikle Çeko sen, çok merak ediyordun©. Şimdi vakti geldi ve işte şimdi büyük sırrım ı açıklıyorum: Ben o kadı nı elindeki keseden tanıyordum. Dikkatli bakarsanız siz de tanıyabilirsiniz. Aksi halde tek tek ölürsünüz. Kendi ecelim le öldüm, kimse sorumlu değildir. İmza* Bilge Karınca
Gördün mü senin için karıncalar ne kadar birbirine ben ziyorsa, karıncalar için de insanlar birbirine o kadar benziyor. O halde elbiselerimiz olmasa, çıplak ortamda en fazla %15 gibi bir farkımız olurdu birbirimizden, tıp kı filler gibi, tıpkı koyunlar gibi, tıpkı çakallar, tıpkı cey lanlar, tıpkı timsahlar gibi...
•Karınca imzası diş izi şeklinde olur. Yazıyı, normal insanlar gibi ya zarlar ve parmak izlerinin belli olmayacağı düşüncesiyle kağı a ım^ za yerine diş atarlar. İmzaları bu yüzden hep birbirine benzer, yakından bakarsan onda da %15'lik farkı görürsün. Bunu a 9 kültür olsun diye yazdım©.
^ ş k H akkında H er Ş ey
Toksa Sen Yumurtaları Aynı mı Sanıyorsun Resim yapmaya meraklı bir arkadaşım kursa git ti. İlk gün hoca herhangi bir yumurtayı koymuş kursiyerlerin karşısına ve ‘Bunu çizin!’ demiş. Ka rakalemle çizmeye başlamışlar. İlk gün kimsenin resmini beğenmemiş hoca. Ertesi gün devam et mişler. Bana da komik geldi alt tarafı bir yumur ta, daire yap, üst noktayı yukarı çek olsun bitsin. Neyse, dedim ya hoca beğenmemiş. Ertesi gün beğendiği resimler olmuş; ama yine de herkesinkini beğenmemiş. 3 gün boyunca uğraşmışlar... 4. gün: - Evet bu işi öğrendiniz, şimdi diğerine geçelim! demiş ve çantasından yeni bir yumurta çıkarıp, aynı yere koymuş. Öğrenciler afallamış önce. - Hocam bunu dün yaptık ya?! demişler. Hoca: - Hayır, onunla bunun arasında hiçbir benzerlik yok, o başka bu başka... demiş. Öğrenciler, ‘Hoca espri yapıyor galiba!’ di ye düşünmüşler; ama 3 gündür eski yumurtayı çizmeye çalışan öğrenciler, yeni yumurtaya bak tıkları anda gerçekten hiçbir benzerliğin olmadı ğını fark etmişler. 205
®en Şim di G idecen va Cv*. >a onn*m,in I>ibine o,t
O halde kainattaki hiçbir şey bir diğerinin aynısı ola maz. Buradan hareketle ‘Aynı cinsten olan bir şeyin di ğeriyle arasındaki fark, kesinlikle %15’ten daha fazla de ğildir!’ diyebiliriz. Ve hatta sen hangisini yersen ye hem en hemen aynı tadı alacaksın, bunu biliyorsun! Yu m urta bu, köy yumurtası olsa ne çıkar, şehir yumurta sı olsa ne çıkar? Civciv çıkar©... Yani bir yumurta diğerinden ne kadar farklıysa ki ta m am en farklı, senin erkeğin ya da kaömın da bir di ğerinden en fazla o kadar farklıdır... O halde atla de ve değilse aradaki fark, sahip olduğunla yetin ki mutlu olasın, % 1 5 ’lik bir fark için harcama çocuğu...
Saç Tava B urdur da saç tava yedin mi hiç? Saç tavanın m erkezi Burdur’muş, ben de orada öğrendim. Ke bapçıya gittik, - S aç tava yemek istiyoruz! dedik. Usta üzüntülü bir tebessümle:: - A bi ya kusura bakm ayın... Et biraz sert, iyi ol m az! Ben size başka bir şey vereyim... dedi. Ben itiraz ettim: - İkisi de et değil mi bunun? Ne kadar sert olabi lir ki? Kashna’ya göre en fazla %15tir aradaki fark.
f>6
Aşk ıtektonrta Her Şe.v
dedim O beğenmediği sert etten bir tava yaptı usta bize... Off of of... Yedik! Yediğim en iyi saç tavaydı. Bazıları yemeğin ortasında: Abi et yumuşak olsaydı da sen görseydin! diyerek araya girmeye kalkıyordu. Nereden bilsin ya da nasıl hemen idrak etsin bu itirazı yapan kişi aradaki farkın en fazla %15 olduğunu. Ara daki fark birkaç kez daha fazla çiğnemek kadar...
Seçicilik Saf Batası ‘Ben seçiciyim!’ diyerek insanlara haksızlık etme! Her gördüğünü seçmek mi senin 'Seçici olmak!’ dediğin? Seçerken baştan doğru seç, adam gibi seç... Kaldı ki seçtiğin her kimse seçim günü %15 öndeydi diğerlerin den... Dolayısıyla sen zaten seçiciydin ve onu seçmiş tin! İkimiz de onun kesinlikle elenerek senin yanına gel diğini biliyoruz. Tek kişiyle mutlu olmanın tek yolu var: Diğerlerinin var lığını ya da ismini aşk defterinden ve olasılıklar hesa bından çıkarıp atmak, onun dışındakilerden elde etme yi umduğun tüm beklentilerini öldürmek!
207
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem*« Dibine Git
Taşak Aşk Dedikleri Senin deden de böyleydi. ‘Bu elma yasak!' dediler da yanamadı yedi hemen. Erkeksen, o kadın yasak de diklerinde engel olamıyorsun onu istemene... Kadın san, o adam yasak dediklerinde daha da bir heyecan lanıyorsun. Evlendiğinde ayrılmak yasak olduğu için ayrılmak isti yorsun. Evlenmeyip beraber yaşadığında ayrılmak ya sak olmadığı için uzun sürüyor birlikteliğin. Baban ‘Eve erken gel!’ dediğinde neden geç gitmek istiyorsun sen ce? ‘İstediğin zaman eve gelebilirsin!’ denildiğinde ne den evden çıkmıyorsun acaba? Küçükken büyük olma yı, büyükken küçük olmayı neden istiyorsun? Engel olamıyorsun yasaklara, sevdalanmalarına; çünkü kanın da var bu senin! Sen var ya sen, hiç değişmedin. Dedenle senin aran da 150.000 senelik kalın bir karbon kağıdı var. Hep si bu... İnsan Düşünür: Eee
bu benim kanımda var öyleyse! Ben ne yapabilirim ki ayrıca dedem büyük adamdı, laf söyletmem ona göre!
Kashna Cevap Verir: dedesinin torunu!
208
Yanlış ve basit yasaklara oynuyorsu
A şk H akkında H er Şey
Binlerce Doğru Yasak Seni Bekliyor Kafanı kaldır da şöyle etrafına bir bakî Ne çok yasak var, senin görmek istemediğin. O çocuğun yaşaması yasak mesela. Kalbinde problem var! Kalbini değiştir mek bile yasak! Hatta kalbi değişse bile yaşaması ya sak! Hadi bir şeyler yap ve del o yasağı. Yaşasın Şev val bebekler. Ciğerler dağlanmasın. Çocuğunun adam gibi yetişmesi yasak. ÖSS’ye girme den üniversiteye girmek yasak. Çimlere basmak yasak. Amerika’ya vizesiz gitmek yasak. Gece yarısı özgürce sokağa çıkmak yasak. Afrika’da karın doyurmak yasak. Savaşta nefes almak yasak. Sokakta parasız kalmak yasak. O çocuğun mahallesinde bulunan lağım çukuru na düşmeden koşup oynaması yasak... Hadi bir şeyler yap, gel del bu saçma sapan yasakla rı da bir işe yarasın bu yasak merakın. 300 bin yasak var, sen sadece bildiğin 5 yasağa odaklanmışsın. Ha di seçici ol. Madem ki bir yasağı deleceksin, doğru ya sağı del. Yasaklara karşı, karşı konulmaz olan bu za afını abart biraz. Bağlanıp da bir yasağa geldiğin gibi Qitme Gürültü çıkar, sesin duyulsun... Yasak, ulaşılması serbest olmayan şey demektir. An cak her ne hikmetse bunların tamamı ulaşıldığı anda değer kaybeder. İnsan ömrünü verir bazen bir yasağa, yasaklığı biter bitmez sırtını döner ve sanki hiçbir şey 209
I i
S e n Şim d i C irtecen ya C e h e n n e m i Dibine Git
1
f olmamış gibi geldiği istikamete geri döner. O halde m dem ki böyle olacak, ulaşınca değersiz olacak öyfe şeylere ulaşmaya çalış, öyle şeylere sevdalan ki sen ulaşınca, yani o şey, değer kaybedince bir başkasının hayatı değişsin. Boşa adım atma. Bazı şeyler hayalde güzeldir, gerçekleşmesi için çırpınma. Gerçekleşince gi zemi gider, tadı kaçar.
Hiçbir Şeyin Gerçeği Hayalinden Daha Glizel Olamaz Beyaz atının sırtında, kırmızı peleriniyle kadına yaklaşıyordu adam... - İşte bu adam! dedi kadın. At kadının önünde durdu. Atın sırtın dan sert ve fakat yavaş bir şekilde indi adam. Pe lerinini çıkardı usulca. Artık herkesle aynıydı. Ne al tında atı, ne sırtında pelerini vardı. Ömür boyu at la pelerinin arasında olamazdı da zaten; ama bu nu ilk gördüğünde anlayacak kadın nerdeee? Atının ya da pelerinin rengi ne olursa olsun, da ha bu güne kadar atının üzerinde yaşayan bir prens hiç olmadı. İnecek, o da inecek. O' sa^_ ce hayalini ve rüyalarını süsleyecek. O ha e letme hayalini, bırak orda kalsın.
210
¿ ş k Hakkında Her Şey
Makyaj Meselesi Üşenmedik araştırdık. Aradık taradık, makyajsız soka ğa çıkmayan 100 kadına sorduk. 80 i, makyajı sadece kendini iyi hissetmek için yaptığını ve bu konunun kar şı cinsle hiçbir ilgisinin olmadığını söylerken, 15 tane si sevgili ya da koca bulmak için süslendiğini, son 5 kokoş ise makyaj yapmasının özel bir sebebinin bulun madığını, herkes yapıyor diye yaptığını söyledi... Son ra yine üşenmedik kendi için süslendiğini iddia eden 80 kadına sorduk: - Peki gece yatağa makyajlı mı giriyorsunuz? Ya da hiç tuvaletinizle yattığınız oldu mu? Sinirlendiler dişlerine ruj bulaştı sinirden fark edemediler. - Ne alaka? diye sordular bağırarak. Biz de... - Kendin için süslenmek ne alaka? diye sorduk... - Terbiyesizzz... diyerek anketi yarıda bıraktılar. Oysa biz ‘Makyajla doğ madın ve makyajsız gömüleceksin. Bu seni üzüyor mu?... Makyajla etkilediğin adamla eninde sonunda yalmz kalacaksın. Fondöten de baki olmadığına göre, yü zündeki çukurları nasıl izah edeceksin?’ diye birkaç som daha hazırlamıştık ankette; ama bazıları sinirinden ağladığı için rimeli dağıldı,
Son Ş im di G idecen v» f ^ Cehem^ r > i b illeG it
- Bu durumda devam edemeyeceğim! diyerek uzaklaştılar cevval ekibimizden, diğerleri de 1er V z olduğumuz gerekçesiyle anketi yarım bıraktı© H erkes makyaj yapm ışsa kim se makyaj yapmamıştır' Makyaj eşittir m aske, m aske eşittir bir gün mutlaka düşer. ‘H erkes çıplaksa, herkes giyinm iş demektir!’ d e m iştik bir zamanlar. Ö yleyse ‘Herkesin maskeli ya da h erk esin m askesiz olm ası arasında hiçbir fark yoktur \ e makyaj kadın hayatından kalksa hiçbir şey değişmez!
N o t: S inirlenince dişe nasıl ruj bulaşıyor diye düşünenler var m ış ! D u d a ğ ın ı boya, sonra çok sinirlen de gör nasıl bulaşı y o r; a m a ço k sinirleneceksin® .
Fatma Amerika’dayken Amerika’ya tatile gitti Fatma, gece geç saatte gittiği ve yorgun olduğu için doğrudan otele yerleş ti Ertesi sabah erkenden kalktı... Amerika'yı hep merak ediyordu. Makyajım yaptı süslendi ıw di sokağa çıktı. Herkes ona b a k ı d a Tu* olduğu için midir nedir? Ona a “ an|ayarnayıldızı gibi bakıyorlardı. Bunun s lrnadlğını dı. Çok geçmedi kimsenin makyapnm
^
H a la n d a H er Şev
fark etti ve kendi ifadesine göre New Y otk'un löbeâinde Times Meydam’nda kendin, boyalı bir şebek gibi hissetti... Dünya'yı boyayan A m eri ka'da kadınlar sadeliği ya da m akyajın hafif o nını seçmişlerdi. Fatma kısa süreli bir ş a ş k ın lık tan sonra, o gün ilk defa m akyajından utandı. Apar topar gördüğü ilk hastanenin tuvaletine gir di ve yüzünü yıkadı da normal insana döndü. Makyaj Yapmak Bakımlı O lm ak D em ek D eğildir Elbetteki bakımlı olm ak her insanın dikkat etmes'ı gerek en bir şeydir. Bakımsız bir kadın ya da erkek k e sin lik le sin ir bozucudur; ama abartınca da bu bir nevi yalan olu yor.
Milletin aklını dağıtmana ve insanların kafasında yeni imgeler oluşturmana ne gerek var be güzel kardeşim ?
Zavallı A dam
Adam sabah sokağa çıktı. Kadınlara baktı Kadir lann goğüsieri karısmınklne hiç benzemiyordt
C? y
'ouıuu ld u ^e 'X hK f nin-yem MUh,e*e" eve'vT geldi. K arısı ek h a r ldİ'e a rı
mdlt'^diklerbu 121ü™ ° k'2' adam. 9ÖrünceKim dedikleri bu 0 mu diye 6“ düşündü 'A
Sen Şimrti Girtecen ya Cehennem ’in Dibine Git
bakarsa baksın, karısı en çirkindi. Aslında karısı güzel bir kadındı; ancak akşam olduğundan mak yajını falan temizlediği için süslü değildi kadın, hepsi bu. Neyse adam yemeğini bitirdi. - Bir tabak daha yer misin canım? dedi karısı. - Sağol anne doydum! dedi adam farkında olmadan. Afrodit: Yunan Mitolojisi’nde güzellik tanrıçası kabul edilen Afrodit, Zeus'un kızıdır. Abartılı bir güzelliği yoktur. Afrodit onun ismidir ve o kesinlikle herhangi bir kadındır. Zeus tan rıların tanrısıdır mitolojide ve o, güzellik tanrıçası olarak Afrodit’i seçmiştir. Düşün bakalım tanrıların tanrısının güzel de diğine kim çirkin diyebilir. Yani Afrodit’in güzelliği gücünden gelir. ‘Güçlüysen güzelsin’ anlayışı yeni değildir. İnsan Düşünür: Nerden biliyorsun? Kashna Cevap Verir: Aksini iddia eden belge göstersin!
Abartmayın makyajınızı çocuklar. Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmeyin. Milletin ayarını bozmayın! Bir kadın makyaj yaptığında hamam kuralı rafa kalkar. Hani fark %15’ti ya, o çıplakken öyle... Boyanıp cila landıktan sonra işler değişir. Sokağa çıkan kadın sade ce bir erkeği etkilemez artık, yüzlerce erkeği etkiler, e o aynı kadın birçok erkeğin hayaline girmeyi başarır, akşam evine giden onlarca erkeğin huzurunu kaçırır. 214
A şk H akkında Her Şey
Bir kadının yüz kişiyi etkilediğini düşün. Sonuçta bu ka dın da sadece bir kişiye ait ve gidip onunla olacak. Kaldı ki kadın o bir kişinin yanına gittiğinde makyajı ol mayacağı ya da- maskesi düşeceği için onu etkileyemeyecektir. Geriye kalan 99 kişi ise sadece hayal kura cak ve bu kadın o hayal kuran 99 kişinin normallerini alt üst edecektir. Hiç şüphe yok ki kendi kocası da o günü akşama kadar makyajlı diğer kadınları hayal ede rek geçirdi. Sonuç ne peki? Sen onun kocasının aklı nı dağıttın, dağılan adamın karısı da senin kocanın ak lını... Elde ne var, sıfır. Kocaman hem de... Bütün bunlardan sonra dönüp ‘Kocam beni aldatıyor!’ diye de ağlama yalandan. Sen doğrudan sorumlusun. Suç sa dece sinemanın perdesinde ya da podyumun tozunda değil.
Makyaj Bütçesi ‘Makyajım dağılmasın!’ diye harcanan enerji, makyaj için harcanan zaman ve para... Vay babam vay! Sa dece Türkiye’de yıllık olarak makyaja giden parayı araştırayım dedim; ama bulamadım. Belki de iyi ki bu lamadım. Tahmin etmek zorundayım yine. Bence Türki ye’deki boya, cila, kuaför gıvır zıvır için bir yılda harca nan para, İstanbul’a harcansa 9 şiddetindeki depreme
215
Sen Şimdi G idecen ya Cehennem ',,,
^
dayanıklı hale gelir İstanbul. Bilmem kaç tane okul hastane aşevi yaptırırsın o parayla... Son Dakika Haberi: Türkiye’de yıllık olarak kozmetik sektö rüne yapılan harcama 2 milyar dolar civarındaymış! Demek ki tahmin ettiğimden biraz daha fazla harcıyormuşuz. Not: Topuklu ayakkabı ve benzeri aksesuarlar bu bütçenin dışındadır.
Makyaj Ergonomisi Makyaj yapan bir kadın, normal bedeninin dışında ruj, rimel, fondöten, far, mar, oje, allık pulluk derken elli ta ne yabancı maddeyle muhatap olmak zorunda ki bunla rın her biri ayrı bir emek demektir. ‘Makyajım dağıldı mı?’ sorusunu sürekli sormak zorunda kalacaktır kadın. Tek soru da bu değildir üstelik. Her bir boyanın özel bir külfeti ve sorusu var. Bunların dışında giyineceği topuk lu ayakkabı, gözlerine takacağı lensler, bu görüntünün altını dolduracak cesur etekler ve dekolteler... Şimdi yu karıda tarif ettiğimiz bu kadın iş hayatındaysa bakın gün içinde nelerle uğraşmak zorunda kalıyor! • Rujum dişime değdi mi? • Rimelim aktı mı? • Farım ne durumda? 216
H akkında H er Şey
• A m an d ikka t edeyim tırn a ğ ım kırılm asın? • Lensim kaydı m ı? • A llığ ım ı ta zelem e liyim .
• Etek de çok kısa, dikkat edeyim de bir yerim gözük mesin. • Sırt dekoltem çok mu oldu acaba? Yahu bilgisayarda iki pencere açtın mı üçüncü de ma kine boğuluyor, bu kadına hangi beyin dayanır©.
Tespit Sakın toplumda kadınların çok varlık gösterememesinin bir sebebi de makyaj olmasın. Öyle ya, enerjisinin %70’ini bu sorulara harcayan birinden nasıl verim elde edebilirsiniz ki? Benim hayatımda sadece cep telefonu varken dikkatim alt üst oluyorsa böyle bir kadının du rumunu hayal bile edemiyorum. Tavsiye: Bırak kimin ne yaptığını da kendin için yaşamaya başla bacım, boşver... İnanıyorum ki çılgın şeyler yapacak sın!
Açıklama: Tabii kabul etmek lazım ki bir erkeğin bir kadını aldatması sadece başka kadınlarda gördüğü makyaja ya da güzelliğe bağlı değil; çünkü 'Güzel kadın aldatılmaz!' diye de bir kural asla yok! İnsanın doymazlığını inkar edemeyiz. Mak yaj bu etkenlerden sadece biridir.
217
Sen Şim di C id ecen y a C e h e n n « -m 'e m u ı ^ m
e Git
Lens Saçmalığı Hakkında Kısa Bir Yorum: Göz rengini de“ tirmek için lens takmaktan daha aptalca bir şey tanımıyor Neymiş efendim? Benim gözlerim renkli. Değil ya, |
Na
sil rahat ediyorsun onlarla hiç anlamıyorum ve sana çok çar' pıcı bir şey söyleyeyim mi? Esmer tenli, koyu göz renkli insanların yaşadığı yerlerde mavi ve yeşil lens takılıyor gözle re. Sarışın tenli, açık göz renkli yerlerde siyah ve kahve lens takılıyor. Her iki yerde de renkli göz diye bir kavram var. Sa rışınlar siyaha renkli diyor, esmerler yeşile...
Zihinsel Makyajlar Fiziksel makyaj çok mühim değil, asıl tehlikeli olan zi hinsel makyajdır. Bir kadın ya da erkek ruhunu boya maya, kendisi olmaktan uzaklaşmaya başlamışsa feci son onu orada öylece bekliyor demektir. Fiziksel mak yajda ruj olarak tasarlanan o boya üç aşağı beş yuka rı her dudağa uygundur; ancak hiçbir insanın tasarla maya güç yetiremeyeceği fikir makyajı bir başkasında emanet gibi duracaktır. Ayşe hanım gibi düşünmeye, onun gibi konuşmaya başlamak insanı kendi benliğin den uzaklaştıracaktır. Ayşe hanıma benzemeye çalışan, Fatma hanım sonuçta ne Ayşe olacak ne de Fatma o artık başka bir yaratığa dönüşecektir, A yfatö. Sorun büyükse çözüm kolaydır kuralından hareket edersek yı ne herkes sadece kendisi olmaya kalkar, kendine olan 218
A şk H akkında H er Şey
aşkını fark ederse, kimse bir başkasını taklit etmez, ideal ‘ben’e ulaşarak kendi olmayı başarır.
Estetik Ameliyatlar Ortada herhangi bir fiziksel rahatsızlık yokken, güzel leşmek adına estetik ameliyat olmak ne kadar ahmak çadır. Ameliyatlı bir buruna dokunmak bana yaraya do kunmak gibi itici geliyor. Öte yandan estetik ameliyat lar 55km öteden belli olmuyor mu? Hangi ünlünün ameliyatlı, hangisinin ameliyatsız olduğunu hepimiz bil miyor muyuz?
Balkız'ın Burnu - Senin burnun yamuk ya! diye aşağılamıştı genç kızı sevgilisi. Onun yanı na gittiğinde hep burnunu saklamaya çalışıyordu Balkız. Burun ne kadar saklanabilirdi ki? Estetik ameliyat olmalıydı sevgilisine güzel görünebilmek için; çünkü etrafta burnu yamuk olmayan yüzler ce kadın vardı ve sevgilisini elinden alabilirlerdi. Parası yoktu; ama bir yolunu bulmalıydı. Her şeyi bir yana bırakıp iş yerinde evde her yerde 10 da kikada bir banyoya gidip burnunun yamukluğuna 219
S en Ş ürvti G M e c en y a C e h e n n e m in twh.
ınblne d t
bakıyordu. Onun tek derdi bu durumdan acilen kurtulmaktı. Satış temsilcisi olarak çalıştığı sigor ta şirketinde de müşterileriyle konuşurken, bir eüyie hep burnunu tutuyordu. Soranlara ise, - Grip olmuşum, size bulaşmasın diye tutuyorum elimi yüzüme! diyerek yalan söylüyordu Balkız yaz kış. Sevgili siyle buluştuğunda hiç gülmüyordu artık; çünkü Tolga ona ‘seni seviyorum’ dediğinde bile kız içinden ‘burnum hariç' diyordu. Yeni bir fondöten aldı ve burnuna onu sürmeye başladı. Cilt rengine çok yakın olan rengiyle bu rundaki yamukluğu iyice azaltmıştı. - Nasıl olmuş Tolga, yamukluk biraz daha azal mış mı? diye sordu sevgilisine. - Fena değil aşkım ya! Pek bir değişiklik yok; ama sen bunu neden bu kadar dert ettin ki ca nım. Kompleksli kızları hiç sevmem. dedi. Bu psikoloji kızı iyice çekilmez hale getir mişti. Neyse fazla uzun sürmedi, ayrıldılar. Kızın çok kompleksli olduğu gerekçesiyle bitti bu aşk. Biraz zaman geçti aradan. Balkız kafasını dağıt mak için gitar kursuna yazıldı. Akşamları gidiyor du. Kurstan biri ona. 220
A ş k H a k k ın d a H o r Şey
- Burnun ne kadar güzel senin yaa! dedi. Kız bayılacak gibi oldu. - Sahi mi? dedi, şaşkınlık hayranlık ve mutlulukla. Ömer, - Kesinlikle sahi! deyince Balkız Ömer’e ayak üstü aşık oldu. İlk defa biri ona burnunun güzel olduğunu söylemiş ti. Artık her gün kursa beraber gidip geliyorlardı. Kız ara sıra eski alışkanlık gereği elini yüzüne götürüyordu. Ömer her seferinde eline vuruyordu. - En güzel yerini kapatma aşkım, lütfen... diyordu. Aradan epey zaman geçti. Bir gün Balkız sordu Ö m er’e: - Ö m er sana bir şey soracağım: Benim burnum yam uk mu? Öm er sert bir şekilde fırladı yerinden ve genç kı za yaklaştı, yüzünü tuttu, ona şunları söyledi: - B alkız’ın burnu yamuk olamaz! Balkız’ın sade ce burnu olur. O da burunların en güzelidir. Balk ız ’ın burnuna benzemeyen bütün burunlar özür lüdür. dedi. Kız sağ omzunu yukarı çekti yüzü kızardı sevinçten. Şımartıyordu Ömer genç kızı ve elle rini tuttu:
221
S en Şlm rti C irtecen y a C e h e n n e m ’in rv» • »'ibuıe Git
- Balkız’ın elleri çirkin olamaz! Balkız’ın elleri olur sadece. Ve o eller ellerin en güzelidir. Balkız’m ellerine benzemeyen bütün eller kusurludur. Balkız bayılabilirdi.
Sonra
saçlarını
tuttu Ömer
Balkız’ın, - Balkız’ın saçları kötü olam az! Balkız’ın saçları olur sadece. Ve o saçlar saçların en güzelidir. Balkız’ın saçlarına benzemeyen bütün saçlar ku surludur.
dedi ve o gün akşama kadar kızın sahip olduğu her şeyi tek tek övdü; ama söylediği her şeye inanıyordu. O günden sonra kız hiçbir yerini sak lamadı ve anladı ki sevgili için estetik ameliyat olmak hiç de akıllıca değildi; çünkü herkes binle rine göre zaten estetik yaratılmıştı. Doğru insanı bulmak lazımdı. Herkesle her şey yapılmazdı. O halde değiştiremeyeceğimiz şeyleri dert etmek ye rine onları sevmek ve gerçekten onları seven bi nleriyle paylaşmak en doğrusuydu.
j
- Baba benim gamzem var mı? dedi bir Ayşe kız babasına, sek iz y a şın d a y d ı. Babası ona, - Hayır, yok yavrum; çünkü sen yerin y ü zü n e dü şen bütün gamzelerin toplam ı olan o tek gam zesin .
A şk H ak k ın d a H e r Şey
Büyük A şk Hayatı boyunca hiç kadın görmemiş bir adamdı Orhan. Bir gün bir otelin önünden geçerken ada mın biri önünü kesti ve ona: - Abi bir Rus var, aklın şaşar! dedi. Saf ve pısırıktı Orhan. Hele bu konularda hiç cesareti yoktu. ‘Fırsat bu fırsat işte!’ dedi ve içeri daldı. Kapının önündeki adam onu bir oda ya çıkardı. Kapıyı açtı, hedef kadın içerdeydi. O, dünyanın en güzel kadınıydı; çünkü Orhan’ın dünyasında sadece bir kadın vardı. - Sabaha kadar mı istersin, yoksa bir saatliğine mi? dedi gömleğinin 5 düğmesi açık olan cibiliyetsiz. Bu onun ilk tecrübesiydi... - En uzunu olsun abi... dedi ve cebindeki bütün parayı kalın zincirli altın kolyesi olan o adama verdi. Gece başladı. Kadının yanına yaklaştı genç adam. Nefesi kesilecek gibiydi. Aklı şaşmadı git ti. Kız öyle bir gülümsüyordu ki daha önce hiç kimse ona böyle gülmemişti. Kadın tek kelime bi le konuşmuyordu. Sadece gülümsüyordu. Sarıldı Orhan’a. Sonrası malum... 223
8 * n Ş im d i G id e c e n y a C eh e n n em in n , ^'HJine Git
On dakika geçti geçmedi: - Seni seviyorum. dedi adam kıza, kız da adama olmayan Türk çe’siyle karşılık verdi:
- Ben de senden seviyoğ... Adamın kalbi duracak gibiydi. Çok mutlu olduçünkü ona ilk defa biri ‘Seni seviyorum.’ demişti' Sabah onun kollarında uyandı. İçi içine sığmıyor du. Zar zor anlatabildi tekrar gelip onunla olaca ğını... Sonra otelden çıktı ve işe gitti. O gün için dünyanın en mutlu insanıydı Orhan. Akşam olma sı için dua ediyordu. Kızın ismini sormayı unut tuğu için çok üzüldü. İsmini bilmediği için sev mekte zorlanıyordu... Kendi kendine onu sever ken ‘Rus’um, canım, cicim...’ deyip gülümsüyor du sadece. Saat geçmiyordu. Zar zor akşam oldu tekrar ote le geldi. Otelin önündeki kalın kolyeli adamı gör dü yine. Adam Orhan’ı görünce: - Abi kız Allah için çok iyiydi di mi? dedi. Gülümseyince, altın dişi gözüktü adamın.
- Altın diş yapmışsın! diyerek bir cümle daha samimi oldu adamla ve o cesaretle... 224
¿ jjk Hakkınflfl. H e r Şey
- Şeyy... Ya ismi neydi bu kızın... Akşam sor mayı unutmuşum da! dedi sesine terslenme korkusu bulaşmıştı. - Natalia! dedi altın dişli sırma saçlı... - Burada mı? diye sordu taze aşık. - Evet de şu anda patronla konuşuyor! Sonra gel. dedi. Orhan anında şüphelendi ve içeri girdi. İçe ri girdiğinde dünyası başına yıkıldı genç adamın. Dün gece aşık olduğu Rus güzeli 5 adamla bir likte lobide viski ve kahkaha eşliğinde sohbet edi yordu. - Kim bunlar Natalia? dedi Orhan karısına hesap sorar gibi. - Otelin sahibi ayağa kalktı. Ne diyorsun ulan sen, çık dışarı. dedi. Orhan’ın gözü dönmüştü. Natalia’yi kolun dan tuttu ve sürüklemeye başladı. Kadın yarım Türkçe’siyle ‘Bırak beni!’ diye avaz avaz bağırdı. - Ben sana aşığım uleen! Sen de beni seviyor sun, bunu bana nasıl yaparsın? dedi. Güvenlik görevlisi geldi. Orhan’ı yere yatır dı. Orhan güvenlik görevlisinin belinden silahını aldı ve lobide sohbet eden o bir grup insana ateş 225
S en Ş im di G irtecen y a C e h e n n e m in n .> , Ulbi>ie Git
etti. 4 kişi ol ay yerinde hayatın» kaybetti. Rus q ~ zeli Natalia ağır yaralandı. Zorluk çıkarmadan po' lise teslim olan genç adamın boynu dikti: - Pişman değilim, yine olsa aynısını yapardım Biz namusumuz için yaşarız! diye ifade verdi. 4 adamı öldürmek ve iki kişiyi öldürmeye tam te şebbüs etmekten, ayrıca da haneye tecavüzden 35 yıl ağır hapis cezası alan adam, şimdi hapis te ömür tüketiyor. Bu anlattığım, ‘Aşk Cinneti’ başlıklı bir 3.sayfa haberiy di. Detaylı anlattım. Bu olay Türkiye'de yaşandı. Şimdi bu adamın aşkı ne kadar gerçekse ‘Aşık oldum!’ diyen herkesin aşkı da en fazla o kadar gerçektir işte. Çün kü herkesin kendine göre gördüklerinden oluşturduğu bir piramidi, ve bu piramitte bir de zirve noktası var dır. Hiç şüphe yok ki o zirve kişinin tüm hayatı boyun ca gördüklerinin içinde gizemi ve heyecanı en yüksek olandır. İlk çıktığı kadına ya da erkeğe tutulmayan kim senin olmaması başka nasıl izah edilebilir ki? Tanıdığı ilk insan piramidin zirvesi, zemini her şeyidir. Kim en çok sevmiştir bunu anlam ak da asla mümkün olamayacaktır; çünkü aşık olduğunu iddia eden herkes en çok sever Bir insan tabii ki bir hayat kadınına da tutulabilir. Bu durumu asla yadırgam am ve bu bana 226
H akkında H er Şey
göre son derece de doğaldır. Hikayeyle anlatmak iste diğim şeyin ne olduğunu anladığına da eminim. Anla mayan birine rastlarsan ona kısaca ‘Orhan’ diyebilirsin, yanılma ihtimalin yok©.
Bilge Adam ve ö te k i Adamlar Sordular bilge adama: - Bilmek mi daha iyidir, bilmemek mi? Cevap verdi bilge adam: - Bilmem!
Mutlu Çiftlerin Sırrı En mutlu çiftleri incelemiştim hayatımın bir döneminde. Onların ortak özelliği neydi biliyor musun? İkisinin de ilk tanıştıkları insanla evlenmeleri ve bütün dış beklen tileri tamamen öldürüp evlerine yönelmeleri. Erkek baş ka bir kadının, kadın da başka bir erkeğin varlığını ka bul etmiyor ve böylece kirlenmiyorlardı. Onlar için baş kaları sadece kardeştir, abidir, abladır... o kadar. Bu insanların kafasında zirve falan yok! Zirve de zemin de aynı kişi. Nasıl ki ‘Nefes almam için neye ihtiyacım var?’ sorusunun cevabı tekse ve kimse bununla alakalı yeni
227
S on Ş im d i G id e c e n y a C eh eıuiem .lu 1,1 1)'m n e Git
bir arayışa girmiyorsa piramidinde tek kişi olanlar da
öyle. Tek eşle başlayıp tek eşle bitiriyorlar hayatlarını. Ünlülerin her gün yeni sevgili bulm alarının ve bir türlü doymamalarının sebebi de bu aslında. Piramitleri o ka dar kalabalık ki kafaları karışıyor.
'Ünlü kuru fasulyeci Kazım Ağaya gittiğin zaman ne yi yeceğin bellidir ve yediğin en iyi kuru fasulyedir. Ama cına ulaşırsın. 'Kebapçı Necati’nin Yeri’ne gidersen mö nü çok yoğun olduğu için kafan karışır ya işte bu öy le bir şey, alternatifler çoğaldıkça doymazlık derecenin artacağı kaçınılmazdır. Acaba döner mi yesem, İsken der mi, Adana mı yesem, Urfa mı? Neyse birini seçer sin sonra soğuk mezeyle erkenden doyarsın. Yediğin yemekten de zevk alamaz eline yüzüne bulaştırırsın.
Mini Test Soru: Bugüne kadar yediğin ve bir türlü unuta madığın şey nedir? Cevap: Aklına tek bir yemek geldi ve o yemeği yediğin yerde de ondan başka hiçbir şey YaP' mıyordu. Yani o unutamadığın yemekle ünlene bir yerdi bahsettiğin.
¿jşk H ak k ın d a H e r Şey
Titanic B ilgiden Battı Hem de Doğru Bilgiden Bazen bilmemek daha iyidir. Eğer kule görevlileri buz dağını görmeselerdi Titanic batmayacaktı! Yani bilgiden battılar. Kule görevlileri buzdağını kaptana söylemeselerdi, Titanic sancak tarafından buzdağına çarpacaktı, böyle olunca da geminin sadece %10’u su alacaktı. Özetle gemi sadece zarar görecek; fakat batmayacak tı. Oysa görevliler buzdağını görüp kaptana haber ver dikleri için kaptan son bir kurtulma umuduyla gemiyi sola çevirdi. Mesafe yetersiz olduğu için gemi turunu tamamlayamadı ve sağ yanını buz dağına çarptı, tam 6 yerinden kırıldı. Bu sebeple her yerinden su aldığı için birkaç saat içinde sular altında kaldı. O halde bil mek mi daha iyi bilmemek mi, yoksa başka bir şey mi? Kaptan bu durumu tahmin etmeli ve o geminin manev rasını hesap ederek dönemeyeceğini anlayıp motorları durdurmalıydı, hatta tersine çevirmeliydi. Gemiyi bilerek kasten ve isteyerek buz dağına burnundan çarpmalıydı. O zaman bu bilgi bir işe yarayacaktı. Yani bilmek yetmez bazen çok bilmek daha iyidir. ‘Peki bilmek mi daha iyidir, yoksa bilmemek mi?’ diye soracak olursan, ben bilirim. Tabii ki çok bilmek en iyi sidir. Bilmemek bazen işe yarar, çok bilmek çoğu za man!
22i
S en Şirn
hetvn » ib i„ e Git
Açkın Bir İllete D önüşm e S ü reci
Bazt şeyler yavaş yavaş, s indire sindire, zamana lerek geldi önümüze ve biz asla anlayamadık ne oT' bittiğini. Gündemimize bile alamadık, saçlarımızın yazlanması gibi hızlı ve gizli oldu olanlar. 8' Falan sanatçının filan kadınla düşüp kalkmasını sonra
feşmekan kadınla bilmem hangi gece kulübünde yaka lanmasını iyi bir şey zannettik, güidük geçtik. Adamın bir seks budalası olduğunu anlayamadan özendi ona televizyonun başındaki. Sonra büyüdü, o da budala ol du. Zaten alkışlar çok gürültülü olduğu için, asıl buda la da farkında olmadan o dala bu dala konmayı mari fet bellemişti.
Sigara Eskiden Sağlığa Yararlıydı Sigara eğer bugün bulunsaydı kesinlikle eroin muamelesi görecekti; ama o gün bulunduğu ve zararsız zannedilerek aramıza yavaş yavaş sız19 1 için fark edemedik ve alışmamız hiç de zor o madı. Oysa biraz daha dikkatli bakabilseydik, sigaranın hiç de masum olmadığını anlayabilir! ; düşünebiliyor musun Amerika'nın keşfiyle ,r| te tanıdığımız sigarayı, insanoğlu birkaç 23(1
¿ jjk H ak k ın d a H er Şey
yüzyıl boyunca şifa niyetine içti. Peki şimdi kim bil diğimiz her şeyin doğru olduğunu iddia edebilir. O halde sigaradan daha tehlikeli ve sadece sağlığımı zı değil tüm benliğimizi hatta hayatımızı etkileyen bu ‘Aşk bilmecesi’ biraz daha ciddiye alınmalı ve hayat ku rutan bir vebaya değil, hayatlar kurtaran bir mucizeye dönüştürülmelidir. Bundan ne bileyim kaç yüzyıl sonra, torunumuz geriye dönüp bakacak ve - İnsanlar yüzyıllar boyunca aşka ego, tutkuya da aşk demişler! diyecektir. Benim bugün sigarayla ilgili yaptığım yoru mun bir benzerini o yapacaktır!
Bu A rada N ed en Sigara Sağlığa Zararlıdır Çünkü basit bir ön yargıdan dolayı binlerce bilim ada mı sadece sigaranın sağlığa olan zararlarını inceleye rek yaşıyor da onun için. '4001. zehiri buldum!’ diy övünüyor adam yaa, ne işe yarayacaksa©. Hiçbirini aklına gelmiyor mu acaba, bunun yararlı olanını keşfi derek, bu muhteşem sinerjiyi sağlığa çevirmek.
2
S e n ŞlnvU G lrtec e n y a C e h e n n e m in D ib in , Git
Sen hiç ‘Sigara denilen bu lanet duman mademki dün yanın vazgeçemediği mutlak bir alışkanlıktır, ge|jn nun sağlığa yararlı olanını üretelim !’ diyen bir bilim adamı gördün mü? Görmedin. Valla ben de görmedim Aslında ‘Ben son dönemde bilim adam ı görmedim!’ de sem biraz abartmış olur muyum diye düşünsem, abart mış olmam herhalde©. Birinci kitabım da demiştim. ‘Bi lim adamı yok, bilim adamı adamı var!’ bilim adamla rının adamları var yani. Sigaranın sağlığa zararlı olduğunu ilk kez söylemek, bir bilim adamının işidir. Sigaranın sağlığa zararlı olduğunu ikinci kez söylemek, halkın işidir. Sigaranın sağlığa zararlı olduğunu mek, bir gevezenin işidir.
bininci kez söyle
Sigaranın sağlığa zararlı olduğunu övüne övüne sigara paketlerin üzerine yazmak tekel ve türevlerinin işidir. Sigaranın sağlığa
zararlı olduğunu
öğrendikten sonra
buna önlem almak için çalışm ak ve kalıcı çözümler üretmek, yine bir bilim adam ının işidir. Sigaranın sağlığa
zararlı olduğunu
öğrendikten sonra
sağlığa yararlı bir sigara icat etm ek ise büyük bir bi lim adamının işidir.
¿ jjk H akkında H er Şey
Sigaranın sağlığa zararlı olduğunu sanki az önce keş fetmiş gibi söyleyen bir bilim adamı adamı gördüğüm zaman geriliyorum. Yasal Masal U yarı: Bilim adamlarının tembelliği ve iş bilmez liği yüzünden, henüz sağlığa yararlı bir sigara üretilmemiştir. Bu nedenle ben de diyebilirim ki ‘sigara sağlığa zararlıdır.' İnsan D ü şü nü r: Eee bak sen de aynısını söyledin gördün mü? K ashna Cevap V erir: Doğru, söyledim; çünkü ben de halk tan biriyim. Yoksa sen beni tıp doktoru ya da eczacı mı san mıştın! Öyle olsaydım emin ol gerekeni yapardım; çünkü ben bir işi yaparsam en iyisini yaparım. Her kitabımın bir dünya klasiği olması başka nasıl izah edilebilir? N ot: Benim yazdıklarımda asla çelişki olamaz, hayvan gibi çalışıyorum çünkü. Olsa ben yakalardım. İnan senden daha çok istiyorum bir hatamı bulmayı; ama yok! Özetle yapacak hiçbir şey yok! Ben en iyiyim!
Büyük îca t Bilim adamları bu sigara sorununu çözemeyince, otomo bil firmaları sigarayla savaşmak için ilginç bir icat yaptı lar. ‘Küllüksüz Araba’ Sonra bir de abartıp dediler ki, - Eğer küllüksüz araba alırsanız size bilmem ne kadaı indirim yaparız. 23
Sen Şınvlı Gırtecen va O h « ,,,,
• v""«'uıem'üı nniM ‘bi»e Git
Uyanık tüketici, sigara içsin ya da içmesin bilmem kadar indirimden faydalanmak için gitti küllüksü? a„ u * i • ı araba yı aldı. İlk zamanlar sigara içilmedi araçta. Sonra he
ves geçti ve sigaralar yakıldı. Bir de baktılar ki Aaa da ne arabada küllük yok! Açtılar camları küller dışa rı. Birazdan sigara bitti izmarit dışarı. Birazdan ana ha ber bülteni: Bilmem kaç hektar orman kül oldu. Görüyor musun çevre dostlarının yediği haltı. Zamanım olsa ilk fırsatta dava açacağım bu otomobil üreticileri ne. Yaptığı icada bak beyinsizin, ‘Küllüksüz arabaö.’ Yeri gelmişken torunumuzun sadece aşkla ilgili yorum da yapmayacağını söylemek istiyorum. Bizden sonraki nesillere gülecekleri ve şaşıracakları çok fazla malze me bıraktığımızın da altını çizmek zorundayım.
Torun Ş aşırm asın da N e Y apsın
Neden taksiler gece, gündüz tarifesinin yaklaşık iki katıdır? Gece trafik olmadığı, 2 saatte gidi len yolun gece 15 dakikada gidildiği için mi,? Yoksa sadece gece uyumayıp gündüz uyuduğu için mi ödüllendirip 2 katı para ödüyoruz biz taksicilere
H ak k ın d a H er Şey
Benim Suçum Neydi Taksici acıktı gece. Bir çorbacının önünde durdu. İçeri girdi. Sıcak bir çorba içti ve karnını doyurdu. Hesabı istedi, hesap 10 li raydı. Gündüz aynı çorbacıya ben de git miştim ve benden de 10 lira hesap almış lardı. Sonra bir taksi çevirdim çorbacının önünden. Çorbacıda benim gündüz ödedi ğim parayla aynı parayı ödeyen adam tak sisine gece 12’den sonra bindiğim için ben- 1 den iki katı para aldı.
Bir çok insan gece tarifesi pahalı olduğu için ge ce yapacağı işi gündüze erteliyor. Böylece tenha olan geceler iyice ıssızlaşıyor... İnsan Düşünür: Acaba gece ile gündüz tarifesi aynı olsa ne olurdu?! Kashna Cevap Verir: Taksicilerin gece yaptığı iş iki ka tına çıkardı. Sokaklar daha kalabalık olurdu. Böylece taksici cinayetleri çok daha az olurdu. Sonuç olarak da ha az kadın evinde huzursuz ve tedirgin olurdu.
Şimdi bunu okuyan ve gece çalışan bir taksici bı fikre itiraz ederek, ‘Yok devenin nalı!’ falan diyorsa
23
g e n ş im d i G M eeen y * C e h e n n « m 'in D n , ^ G1[
revap veriyorum: Günün tam ortasında gördüğün ilk deveye bin ve gece tarifesiyle cehennemin dibine git--öte yandan, neden vapurda çay normalin üç kaatılıvor7 Neden havaalanında kahve normatmahS kat»7 Niye otopark ücretleri akla uygun seviyelerde değil? Ben cevabı biliyorum, para kazanmak istemiyor kimse de o yüzden; ama as.l tehlikeli olan bu değil, onlar para kazanmamakla kalmıyorlar bir de insanlar, hile yapmaya zorluyoriar.
Aşk re Egoizm Aşka ‘egoizm' denildiği için, insanlar kendilerinden öz gürce bahsedememişler. Kişi kendini tanımlarken yan lış anlaşılabilirim diye düşünüp özgür cümleler kurmak tan korkmuş. Ben' diye başlayan cümleler kurmaktan imtina etmiş ve tarihte kendini tanımlarken rahat dav rananlara da deli ya da ukala denilmiş. Böylece milyanlarca insan kendini gerçekleştirmeden ölüp gitmiş.
e deme... Sen bil de başkasına söyleme... Bırak başkaları desin... Ukala olma. . . 1 bu ve buna benzer cume.eri sen de ben de çok duyduk. İşin ilginç yanı ‘J Uyan cûm!elennı kuranlar, kendine olan aşklarından 23«
Aıjk H ak k ın d a H er Şey
dolayı böyle konuştular. O halde egoizm diye bir şey yok, aşk var... Peki aşk varsa sadece ve insan ken dinde olmayan bir takım özellikleri varmış gibi söylüyor ve üstelik bir de buna inanıyorsa, bunu nasıl açıklama lı. Tabii ki ilgili kişi hastadır diye açıklamalı... • Çok muhteşem bir şey yaptım... Yaşlı bir kadını ko lundan tutup karşıya geçirdim... • Çok muhteşem bir şey yaptım... Bir adam cinayet işlemeye gidiyordu, onu ikna ettim ve cinayet işlemesi ne engel oldum... • Çok muhteşem bir şey yaptım... İşi olmayan ve az kalsın hırsızlık yapmak üzere olan birini yanıma aldım ve onu topluma kazandırdım... • Çok muhteşem bir şey yaptım... Amerikan Başkanına bir mektup yazdım ve Irak'a atacağı nükleer başlık lı füzenin ateşlenmesine engel oldum. Yüz binlerce in sanın hayatını kurtardım. Bu cümleleri kuran herkes yaptığı işin en önemli iş ol duğunu düşünüyor ve bu 4 değişik cümleyi kuran her bir birey de anlatırken tamamen aynı keyfi alıyor. Çün kü hepsi kendine olan aşkını anlatıyor da farkında de ğil. Öte yandan biri çıkıp şöyle diyor: ‘Yaptığın iyiliği anlatma... İyilik yap denize at!...’ Var mı böyle biı
23
S fiı Şim .lı G idecejı ya C e h e n n e m ;,, rv n »»ine Git
Bu yaklaşım tamamen yanlıştır. Bence ‘İyilik yaD denize atma! İyilik yap, gazeteye ilan ver!' Herkes yap! tıâın iyiliği öğrensin. İyiliği kim için yaptığını belirtmene gerek yok! Zaten sen yaptığın iyiliği başkaları iÇjn de. ğil, kendin için yapmıştın. şey?!
İyilik İhbar H attı K u ru lsu n
Birçok şikayet hattı var aktif olarak kullanımda olan; ama hiç iyilik ihbar hattı yok! Başımıza kötü bir şey geldi mi anında arayacağımız elli tane yer var, iyi bir şey geldiğinde arayacağımız tek yer yok! Dolayısıyla kimse yapılan iyiliklerin farkında değil. Bence kesinlikle ‘İyilik ihbar hattı’ kurulmalı. Öyle ya canım, bu dünya da sadece kötü şeyler olmuyor, iyi şeyler çok daha faz la oluyor. Lütfen artık kötülük anlatmayalım, biraz da iyi şeylerden bahsedelim. Not: Bu arada dünyada her zaman iyiler daha çok olmuştur. Kötülükler olağan dışı kaöul edildiği için daha çok ilgimizi çe kiyor, bj doğru. Böylece üç kötülük üçyüz iyilikten daha çok konuşuluyor.
Bir şey anlatacaksan bu sad ece yaptığın iy ilik olsun ki insanlar iyilik yapm aya sev d a la n sın la r... iyilik yapmak için y a r ışsın la r ...
¿ jjlt HakVımla H er Şey
Moralin Bozuksa Senin İçin Harika Bir Fikrim Var
Moralinin en bozuk olduğu zamanda sokağa çık, bir di lenci bul ve onu yemeğe götür. Bunu iyice de acıkın ca yap. Oturt onu karşına ve; - Sınırsızsın dostum. Ne istersen yiyebilirsin! de. Paran yoksa sen sadece çorba iç; ama ona en iyi yemekleri ısmarla. Doyduğundan emin olduktan sonra, - Tatlı yer misin? diye sor. Yemezse zorla, ‘ye’ de! Ve son olarak ona bir de çay ısmarla. Sen sadece çorba iç ona ziyafet çek. Sonra da hesabı öde ve dışarı çık! Dünyanın en huzurlu insanı olduğunu fark edeceksin. Bu yaptığını anlatma isteği duyacaksın. Geleneksel düşünüp anlat madığın zaman da mutlu olabilirsin; ama anlatınca çok daha fazla mutlu olacaksın. Sosyolojik açıdan bakar sak, sen bunu anlatınca gözlerinde bir ışık belirecek ve bu ışık karşındakinin vicdanını aydınlatacak! O da kal kıp başkasına benzer bir iyilik yaparak seni ve kendi ni yaşatacaktır. Bunu okuyanlardan bazıları, - Eğer böyle yaparsak dilenciler ya da başkasına muh taç kişiler asla çalışmazlar. ‘Ne de olsa bize yemek veren birileri var. Çalışmasam da olur!’ diyerek hayatı boyunca bir parazit gibi yaşayarak toplumsal huzura zarar verirler. 232
Sen Şim di G ideccn y a C'ehetınem'ln n Ibit1« Ctt
diyebilir. Bu cümleyi küren saf srkadaşlarımıza sesi yorum: Eğer bir insanın karnını doyurursan Ve b ^ ' kendine olan aşkın için yaptığını bilerek yapıyorsan ^ halde sen bunu bütün benliğinle ve tamamen isteyer l yapıyorsun demektir. Bu durumda verdiğin enerji öyle yüce olur ki bir daha sana hile yapamaz. Dilencilik de* nilen şeyin %90’ı hileden ibaret olduğuna göre sen be nim bu anlattığım iyilik organizasyonuyla, herkesi hile* siz insan haline getirebilirsin. Herkesi getiremesen de dokunduklarını iyileştirmiş olursun ki kısa vadede büyük iş yapmanın en kestirme yolu da işte budur... Öte yandan toprağı bol olsun Konfüçyüs bu söyledik lerimi duysa, - Ya biz insanlara balık verme, balık tutmayı öğret! De miştik, sen ne yapmaya çalışıyorsun kardeşim? derdi. Konfüçyüs bunu derdi; çünkü o da kendine aşıktı her kes gibi. Söylediğinin doğru olması için inat ederdi ke sin. Gel gör ki kurduğu cümlenin yanlış olduğunu öğre nemeden ölüp gitti. Yani beni tanıyam adan öldü. Ne act! İnsanlara önce balık vereceksin, sonra zaman kalırsa balık tutmayı öğreteceksin. Adam aç karnına nasıl ders dinlesin? Önce karnı doym alı.
Belki adam
5 dakika
sonra ölecek! Ayrıca sen açken kimi ciddiye alırsın ki balık tutmayı öğretmeye kalktığın bir adam da seni cid-
Açlc H akkında H er Şey
diye alsın! Balık tutma konusunda uzman olan sensin. O halde adamı doyur önce ki seni daha etkili dinlesin. Merak etme, kötü bir şey olmaz. Balığın lezzetini alır sa, kazanmaya odaklanır.
Muhtaç birine akıl vermekten daha tehlikeli bir şey yoktur, ön ce onun ihtiyacını karşılayıp sonra akıl vermek kesinlikle daha akıllıca. Aksi halde söylediğin hiçbir şeyi duymayacaktır ki sen de boşa konuştun demektir.
DoBtum NuBret Epey zaman önce arkadaşlarımla beraber akşam yemeği yemek üzere lüks bir restorana gitmiştik. İçeri girmek üzereydik ki restoranın bahçesinde bir genç önümüzü kesti. - Abi bir ekmek parası... dedi. Arkadaşlarımızdan biri sert çıktı. - Koca adamsın, git çalış. Biz senin zamanınday ken... Genç adam cümlenin sonunu bile dinlemeden, arkasını döndü ve bir başkasına kurdu aynı cümleyi, yani gidip çalışmadı. Sanırım bizim ar kadaşım ıza da içten içe okkalı tarafından küfüı etti.
2-1
S en Ş im di G id ecen y a < e h enne Di),i,'e Git
¡çeri girdik, yemeklerimizi söyledik; ama h içimde bir karanlık vardı. Daha fazla dayan^ lm dım, dışarı çıktım ve o genci buldum. Kelli n,' bir adam onu karşısına almış, bizim arkadaşı kurduğu cümleleri biraz daha yumuşak bir ses fa nuyla tekrar ediyordu; 0 - Bak gençsin, kuvvetlisin, böyle dilenme git ?a_ lış! diyordu... Adamın gence yaklaştım.
içeri
girm esini
bekledim ve
- Çok mu açsın? dedim. - Evet abi çok! dedi, nefesi kokuyordu. - Gel benimle... dedim ve onu da yanıma alarak içeri girdim. Bi zim masamızın çaprazında ki masaya oturttum. Garsonu çağırdım ve: - Bu adama ne istiyorsa ver! dedikten sonra gence döndüm: * Bak delikanlı, adını bilmiyorum... - Nusret... Adım Nusret. diyerek araya girdi.
H akkında H er Şey
- Peki Nusret’ciğim hiç çekinme! Ne istiyorsan onu ye, burası senin... dedim. Genç adam geri yaslandı ve siparişini verdi. Doyduğundan emin olduktan sonra yanı na gittim, - Bana bir çay ısmarlar mısın Nusret? dedim. Gayri ihtiyari, - Ne demek abi... dedi, gülüştük. Garsonu çağırdı, iki çay söyledi... - Beni sevdin mi? dedim - Çok abi, delikanlı adamsın vesselam... dedi. Samimiydi. İnanarak konuşuyordu. - Peki arkadaşımı? diye sorarak onun hakkındaki fikrini almak iste dim. - Yok abi ya. Çok itici biri o, yanlış anlama; ama hiç sevmedim. Belki de iyi biridir de ben sevme dim. dedi biraz çekinerek. Sohbet derinleşti. Ona, onun için yaptığım şeyin bende oluşturduğu mutluluğu anlattım. Gözleri parladı. Nasıl anlattıysam, o kadar etkilendi ki:
Şim rif G iclecen Va
- Ben de yıllardır bunu yapm ak istiyorum i diyerek araya girdi. I?te- O zaman yarın git, bir gazete al ve görd“ ~ilk işe gir ve her ay bir kişiye benim sana y9^ tığımı yap; ama çayları ona ısm arlatö! dedim ve cebimden hepim izin hesabına yetecek miktarda para çıkarıp ona verdim. - Bunu cebine koy! dedim. O an hatırı sayılır bir paraya sahip olmuş tu genç Nusret. Bir teklif yaptım : - Bak Nusret, bu para artık senin. İstersen bu nunla hesaplarımızı ödeyebilir ya da hiçbir şey ödemeden çekip gidebilirsin. Özgürsün.
‘Sen beni ne zannettin?' şeklin gülümsedi. Garsonu çağırdı: - Şu çapraz masanın hesabıyla benim hesabımı alabilir miyim? dedi. Garson hesabı getirdi. Nusret ödedi. Bir miktar para da arttı. - Abi sen bu parayı bahşiş olarak verirdin di mi? dedi, gülümsedim. O da gülümsedi ve hesap ku tusunu o haliyle iade etti. - Kendini nasıl hissediyorsun? diye sordum. - Hayatımın en iyi günü bugün abi! dedim. Delikanlı, deki bir ifadeyle
i
A şk H akkınrta H er Şey
dedi. Nefesi kokmuyordu. Birkaç gün sonra verdiğim karttan şirketi aradı: - Abi ben işe girdimi dedi sesinde heyecan vardı Nusret'in. İki hafta sonra avans alıp beni yemeğe götürdü. Sen hiç senden ekmek parası isteyen birinden akıl aldın mı?
Bu adam şu anda benim dostlarımdan biri. Hika yeyi ona danışarak koydum buraya. Geçmişini benden başka bilen yok! Çok zeki ve cömert bir adam, bazen yazdıklarımı ona okuyorum ve on dan akıl alıyorum. İlk karşılaştığımızda hani benim arkadaşım ona ‘Git çalış!’ dediği için ben de ‘Sanırım küfretmiştir!’ demiştim ya, artık sanmıyorum©. Kimseyi Hakir Görme
Televizyonda en lüks otomobillerle, en cafcaflı eğlence merkezlerine, en güzel kadınlarla giden ve adına da playboy denen adamları hayranlıkla izleyen 18 yaşındaki genç, ertesi sabah gidip onlar gibi olmak adına hırsızlık yapmıyor ya. Çöpten naylon ya da kağıt topluyor ve akşam evine ekmek parası götürüyor ya. Ben de bu duruma hayret ediyorum. Bu yüzden kendimi bildim bileli nerede çöp karıştıran bilini görsem onunla mutlaka sohbet i ederim, ona yardım etmekten gurur duyarım; çünkü o gerçekten j toplumun en onurlu bireylerindendir.
2-1
S en Ş im d i O td e c e n y a C e h e n n e m ,
8on Hiç Sen hiç, herhangi bir hastaneye gidip, veznenin Va da dikildin mi? O adamın çıkışm ayan parasından ^ bep çocuğunu çıkarmak için nasıl çırpındığını mü? O an ona yaklaşıp gülüm seyerek parasının eksji ğini tamamladın mı hiç? Sen hiç, otoyolda gişede durup, tanım a dığın halde ‘Ar kadaki arabanın parasını da benden a lın !’ dedin mi? Sonra adamın arabasıyla sana yaklaşıp, hayretler içe risinde teşekkür ettiğini gördün m ü? Sen hiç, bir dilenciden borç para istedin mi? Sen hiç, bakkaldan aldığın o son ekm eği bakkala ge len o son çocuğa verip ekm eksiz kald ın mı gecenin or tasında?
Sen hiç, yolda otostop yapan kılıksız bir adamı, gaze tede okuduğun iki aptal haberi ciddiye almayıp gece nin üçünde arabanla gideceği yere kadar götürdün mü? ‘Köşede inebilirim!’ demesine rağmen, içeri girmesini ve merdiven otomatiğini yakmasını bekledin mi? Sen hiç, alışkanlığın olmamasına rağmen bir gün bir kahveye girip, köşede sessizce oturan yaşlı adamın hi kayesini dinledin mi? Sen hiç, senden sigara isteyen birine paketi verip, son ra aynı adamdan bir sigara istedin mi? Î4İ
Ajjk H akkııula H er Şey
Sen Hiç Yaşamadın Denene... Şimdi hemen al bu kitabı ve dışarı çık! Birine hediye et sonra git yenisini al! Aklından geçeni biliyorum... Yapma bunu, şüphelenme, sakin ol. Ben bunu kendim için istemiyorum. Bu bölümü okurken içinde yanan o ateşle başkalarını da tutuşturmanı istiyorum. Sence ben bunu zengin olma çabasıyla mı söylüyorum? Ya da aleni bir şekilde ayak üstü satış yapacak kadar aptal birine benziyor muyum ben hiç? Senin içindeki o muh teşem çocuk bu kitabı herkes okusun istiyor. Ona en- | gel olma. Ne bekliyorsun? Benim zengin olmamdan mı j korkuyorsun? Reklam yaptığımı mı düşünüyorsun? Pe ki haklısın ben reklam yapıyorum. Oradaki masum ço cuğun üstüne düşen bombayı tutmaya çalışıyorum! Şimdi sus ve düşün sadece. Ya ben doğru söylüyor sam. Hadi git borç al ve bu kitabı bir başkasına hedi ye et. Bomba düşmek üzere. Açıklamanın Açıklaması: Bu kadar açıklama yaptım. Yine de bazılarının içinde tuhaf bir şüphe var, engel olamıyorlar ve ben onlarla halen tanışmadığımızı düşünüyorum. Tanışa lım öyleyse. Ben Erdal Demirkıran, 15 Mart 2030’da saat 10:27'de İstanbul’da oluşturulmuş olan Barış Vadisinde tüm devlet başkanlarına imzalattığı barış bildirisiyle sonsuz barışı başlatan adamım. Tam 9 yıldır kazandığım her şeyi bt amaçla harcıyorum. Şimdi soruyorum: Sen hiç böyle büyül ve yüce bir hedefi olan kimseyi tanıdın mı? Ya da tarih w
24
6«m Çimdi Cirteoen va C«h«,mcrn.,
,n “ »»»ne Git
kadar büyük düşünen, hayatim riske atan kaç saat verecek GCrdüysen git onlara destek ol, bana adam gördün Görmedınse kaçacak hiçbir yerin yok< söyte ben de ° a^ ndas|n, Kashna Felsefesi diye adlandırdıYard»m etmek zor ayan kalmamalı ve benim bu felsefe cim bu felsefeyi ^ ihtiyacım var. Bir de unutma sakın y, yayabilmem başkastn.n sofrasına düşmezi!! o bombalar her antfın bu anlattıklarımdan sonra, yine de haBir Rica. ° ^ hcam var; Zihinsel bir sinerji rekete geçmiyorsan,^ ^ ^ arkadaşını ara ve onlara, 15 oluşturmak adına en ^ dakikanı alır. Savaşsız S o n
vapacağ,na eminim; ÇÜnkÜ 560 de ^
r,ş istiyorsun herkes gibi.
8&bah 8:16 Genç adam sokağın başındaki büyük binanın gi riş katında camın tam kenarında oturup dışarıya bakan yaşlı kadınla selâmlaşıyordu her sabah... Kadın bir gün genç adama seslendi: - Bakar mısın delikanlı? - Buyur teyzecim? dedi her sabah selâmlaştığı kadına ve cama yak taştı. Yaşlı kadın: * Evladım benim iki bacağım da yok bana ekme oarasi verir misin?
f-
K*WkıruU H e r Şey
dedi. Genç adam çok üzüldü ve bütün parasını kadına verdi. Sonra işe gitti. İş yerinde hep o ka dını "düşündü. Kim bilir ne zordu kadının durumu. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar zor daydı. İki bacağı da yoktu. Ertesi sabah erken den kalkıp bakkala gitti. Bir şişe süt ve bir ek mek aldı... Kadın camdaydı. Poşeti kadına verdi. Kadının gözlerinde ki mutluluk onu heyecanlan dırdı. İyi bir şey yaptığına inanıyordu. İçinde çok büyük bir huzur vardı. İş yerinde ki bir arkadaşına durumu anlatınca, ar kadaşı kahkahalarla gülmeye başladı: - Oğlum sen manyak mısın, hangi devirde yaşı yoruz. Senin gibi saflar inanır buna sadece. Ba cakları yokmuş? Ben de yedim! Safsın oğlum ka bul et. Her cam kenarında oturanın bacakları ö masaydı memleket bacaksızdan geçilmezdi. dedi ve alay etti. O gün akşama kadar genç adı rnın ağzını bıçak açmadı. Arkadaşının sözleri düşündü hep! Ya Ümit haklıysa? Ama kadiri bakışları çok inandırıcı ve huzur doluydu. Ertesi sabah yine bir şişe süt ve bir ekm ek a! Kadının penceresine doğru yaklaştı, ona gön meden binanın arka tarafında bulunan giriş k< sından içeri girdi ve elindeki poşeti usulca y
Sen Şim di G idecen ya Cehennem in iv, i) l'Hne Git
kadının Kapısının önüne bıraktı. Gazete dağltlCl.
lannın aceleci tavrıyla zile basıp içindeki yüksek tedirginlikle kapı açılmadan hızlıca uzaklaştı bina dan. Kadın kapıyı açm am alıydı. Ya sakat değils0ı ya Ümit haklıysa... O günden sonra genç adam bir daha da kadına görünmedi. Onun gözlerinde gördüğü mutluluğa olan inancından dolayı her sabah aynı şekilde içi dolu beyaz poşeti kapının önüne gizlice bırakıp, zile basıyor ve kaçıyordu. Bu iş böyle yıllarca devam etti. Hiç kimseye an latmadı. Yine bir sabah kahvaltısını yaptı. Poşeti hazırladı ve sokağa çıktı. Binaya girmek üzere kapıya doğru yönelince kalabalığı fark etti. Ciddi bir kalabalıktı bu. Belli ki kötü bir şey olmuştu. Kapının önündeki memura yaklaştı ve ne olduğu nu sordu. Giriş katta yaşayan yaşlı bir kadın varmış- Dün sabah üst kattaki komşusundan aşağı inerken merdivenlerden kaymış ve kafasını basamaklar' an birinin köşesine çarparak ölmüş. p Mhh
I
™ e rn u r dünyası başına yıkıldı genç adamın,
‘ kl beyaz poşet yere düştü. İçindeki su
ne h ln'C*1' Ç'kmıştı ve o tam üç se boyunca bir sahtekara hizmet etmişti. Neyse
Aşk H akkında H er Şey
polis poşeti yerden aldı ve içine baktı. Aradığı parmak izini bulmuş bir dedektifin yüzünde olu şan ifadeyle merdiven boşluğuna doğru seslendi: - Amirim beklenen kişi geldi... Amir, dışarı seslendi: - İçeri yolla! Polis memuru genç adama: - Amirim sizi bekliyor içeride... diyerek genç adamı içeri yolladı. Ne olmuş ola bilirdi ki? Şüpheliler listesinde adının geçtiğini du yan bir masumun sıkıntılı yüz ifadesiyle içeri gir di. Amir üzerinde ‘Sabah 8:15’te elinde süt şişe siyle gelen adama verilecek!’ yazan sarı zarfı, - Bu mektup rahmetlinin üzerinden çıktı. diyerek adama uzattı... Eski bir zarftı. İçinde bir mektup vardı. Ne olabilirdi ki? Az önce hezime te uğramış bir beden yeni bir sarsıntıyı kaldıra mazdı. Mektupta aynen şunlar yazıyordu: - Birine bir iyilik ya da kötülük yaparken, içinde zerre kadar şüphe oluşursa hemen vazgeç ya pacağın iyilik ya da kötülükten. Sen her sabah kapıma bir ekmek, bir şişe süt ve kocaman bir şüphe bırakıp gidiyordun. Acı çekiyordun. Kapıyı açma ihtimalimden korkuyordun hep. Oysa ben
251
Sen Şim di GM ecen y a C ehennenı'in n .v , IJlbIne Git
sana sarılmayı ne çok isterdim. Oğlum demeyi gözlerine bakmayı isterdim. Hesap yapmadan ya' şa evlat ve yüzleşmekten korkma... Eğer ¡yi bi’ şey yaptığına inanıyorsan, yaptığın şey mutlaka iyidir. İyi bir şey yaparken acı çekenler, başkala rı için iyilik yapanlardır. Hayatın boyunca kimse için hiçbir şey yapma, her ne yapıyorsan sadece kendin için yap; çünkü ben hep öyle yaşadım. Etkilenmişti; ama yazılanlar kadının yalanının üs tünü kapatmıyordu. Mektubu cebine koydu, çık mak üzere kapıya yönlenirken üst kattan gelen yüksek bir ağlama sesiyle irkildi. Kadının biri ‘Be nim yüzümden öldü, benim yüzümden öldü!’ di yerek hüngür hüngür ağlıyordu. Amire sordu: - Bu ağlayan kadın kim? Sabahtan beri olup biten her şeyden haberi olan amir, konuya tam olan vukufiyetiyle anlattı: - Rahmetli iyi bir kadınmış. Her sabah bir şişe süt ve bir ekmek götürüyormuş üst kattaki bu ya talak komşusuna. Dün sabah yine götürmüş, dö nerken koltuk değneklerinden biri kırılmış, yaşlı kadın o yüzden düşmüş merdivenlerden; ama al dırış etme, yaşlılar böyle olur. Ekmeği sütü kesil di ya ona ağlıyordun Genç adam küçük dilini yutmuş gibiydi. Üst üs te aynı kişi hakkında taban tabana zıt bu kadar 252
¿jjY H akkm rta H er Şey
şeyi düşünmek... Hemen yukarı çıktı. Ağlayan kadına yaklaştı. Kimsesiz bir yatalaktı. Gözyaşını silip sarıldı ve elini öptü. Kadının gözlerinde ölen yaşlı kadının bakışları vardı. O günden sonra her sabah o yaşlı gözlere sinmiş bir tutam mutlulu ğu da yanına alarak iş yerine gidiyor, sessizce Ümit’in yanındaki masasına oturuyordu. İsmini bi le bilmediğim bu adam hakkında bildiğim tek şey, sabahları işe yarım saat geç gidip akşam da ya rım saat geç çıktığıdır. Soranlara, - Taşındım o yüzden! diyormuş. Bir de geçen gün biriyle karakolluk ol muş, onu duymuştum. Adam şikayet dilekçesinde, - Bu adam her sabah koca kaldırımı bırakıyor bi zim camın dibinden dibinden yürüyor. Bir de pen cerelerden içeri bakıyor dik dik! Sapık mıdır nedir? Yazıyormuş!
Kaybetme Korkusu Bu korku her zaman kaybettirecektir. Atalarımız işi çok tan çözmüşler aslında: ‘Korkan göze çöp düşer!’ demiş adam, muhteşem. Kaybetme korkusu insana tavizler ver didir ve verilen tavizlerin mutlaka bir sonu vardır... Sü rekli almaya alışan taraf, bir gün istediğini alamazsa,
SrMŞim<1i GWeceı' .v* Cehenneme nn..
1,ıbine Q(t
• Gerçek yüzün ortaya çıktı işte! • Seni yanlış tanımışım, yazıklar olsun! Şeklinde yaklaşımlar sergiler...
Yani onu elde etmek için dediği her şeye ‘evet’ de mek ve elde ettikten sonra istediği herhangi bir şeye ‘hayır’ demek! ‘Evet’e alışan bir kadını ya da erkeği yıkacaktır. 300.000 tane ‘Evet’i bir tane ‘Hayır’ yerle bir edebilir. O halde hep kendin ol! Bugün kaybetme korkusuyla verdiğin tavizler hiçbir işe yaramayacak! Bu tavizler zaman kaybından başka hiçbir şey değil dir. Bugün kaybedecektin ya hani, sadece biraz daha geç kaybedeceksin, hepsi bu! Ama eninde sonunda mutlaka kaybedeceksin. Demek ki değişen bir şey yok! Hatta bugün kaybetmek daha iyidir. En azından yatırım maliyeti daha düşük©. Zorlama, hiç kasma. ‘Hayır’ demen gerektiğinde ‘Hayır’ de de sonra hezi mete uğrama. Ayrıca komik olma, neden olduğundan başka görünerek kendini kamufle ediyorsun? İnanmadan sakın ‘Evet’ de me! Bugün ‘Hayır’ demen gerekirken ‘Evet’ dersen yann muhakkak canın yanar! O halde canın bugün yan sın, asla erteleme... Giden de gitsin, dert etme. Hep söylüyorum, dünyanın çevresi gerçekten tam 40.076km. Seni olduğun gibi kabul edecek çok kişi var, bunu sen de biliyorsun. Açık, net ve anlaşılır ol, korkma bir gün 2W
Aıjk Hakkında Her Şey
mutlaka karşılaşacaksın o doğru kişiyle. Karşılaşmasan ne çıkar; halkın aşk, benim tutku dediğim sadece karşı cinse bağlı bir şey değil ki! Senin bir hedefin var, ya da olmalı ve sen artan potansiyeline yer arıyorsun. Baktın o da olmuyor. O zaman arttığını düşündüğün potansiyel sevdanı da işine yansıt, olsun bitsin. Kimse vazgeçilmez değildir. Oksijen ve su hariç her şe yin yerine yenisini koyabilirsin. ‘Ama ben çok seviyo rum, o olmadan yaşayamam!’ diyorsan git uyu, hem de 8 saat uyu; merak etme hiçbir kaybın olmayacak.
Erkekler M aalesef H asta Yüzyıllardan beri erkeklerin kaybetme korkusu vardır. Ve bu korku kadınlara göre çok daha yoğundur er kekte. Kaybetme korkusu, kıskançlık şeklinde baş gösterir. Bu duygunun erkekte daha çok olması, er keğin aldatmaya olan yüksek yatkınlığıdır. Erkeği şüp heci yapan da budur. Sadece bizim toplumuzda de ğil, o en edepsiz kabul edilen toplumlarda bile kadın daki aldatma fikriyle erkeklerdeki mukayese bile edi lemez. Herkes değerlendirme yaparken bir nevi empati oluşturmak zorundadır. Bu nedenle erkek kadına göre daha kıskançtır.
255
860 Şf™ " G“lecen >a t ^hennem'in m»,
*ne Git
Çalışan bir kadınsa mesela adamın eşi. M ü d ü rü n d e n kıskanır. Ara sıra ani baskınlar yapar; çünkü ke n d isi başında bulunan müdire hanıma kur* yapmaktadır. ’ Kaybetme korkusuyla oluşan bu kıskançlık sendromu öyle bir hal almıştır ki hastalık seviyesine gelmiştir.
En kalabalık barların eşcinsellerin sahne aldığı barlar ol duğu hiç dikkatini çekti mi? ‘Neden acaba?’ diye düşün düm ve sonunda olayı çözdüm. Adam sevgilisini alıyor, bara gidiyor. Kıskanıyor tabii... Sevgilisinin etkilenmeme si gereken biri olmalı ki bizim delikanlı prim yapabilsin. Bir insan sahnedeyse özeldir. Sahneye bakarsın, sahne ilgi çeker, herkesi sahneye almazlar, herkese mikrofon vermezler. Sahnedekinin çok yakışıklı olması da önemli değildir; çünkü o sahnededir ve ilgi odağıdır. Adam sev gilisinin ‘Bara gidelim!’ teklifini reddetmez; ama sahnedekini kontrol etmek ister. Eğer sevgilisinin iki saat boyun ca bakacağı bu kişiden etkilenmesini istemiyorsa, terci hini eşcinsellerden yana kullanacaktır. - Bak sevgilim, bak da ibret al! Onun ve daha bir çok başka erkeğin sana veremeyeceklerini sadece ben verebilirim! *Kur: karşıdakine yaranabilmek için şebektik ya da şirinlik yapmak... Kurbağanın kur’undan gelmekte olduğunu düşünüyooımC. Neden ge meKte olduğu hakkında bir fikrim yok! Yainız konu tarafımca araş tırılmaktad;r Kitap bitmeden bu kelimenin nüzul sebebinin aydın a nacağma o'an inancım tamdır.
256
Açk H akkında Her Şey
gizli mesajını vermenin ve gönül rahatlığıyla eğlenme nin en doğru yoludur bu. Girişimciler bu durumu keş fetmiş ve kıskanç erkekleri hedef alarak gaylerin önü nü açmıştırlar. O halde formül belli. Eğer kıskanç bir adamsan ve ba ra gidilecekse eşcinsellerin çıktığı yerleri tercih etmeli sin. Eşcinsel! Etkisiz eleman yani! Ne İsa'ya yarar, ne Musa’ya ne de senin kıza©. İstediği kadar güçlü olsun kaybetme korkusu hep var dır insanda. Az önce de söylediğim gibi bu korku er keklerde daha yoğundur. Harem ağaları neden hadım ediliyordu sence? Tespit: Hadım edilen erkekler kesinlikle daha tehlikelidir. Cin sel organın olmaması cinsel isteğin tükenmesi ya da bastı rılması demek değildir. Hadım edilmiş bir erkeğin aklına ge len fanteziler hiç kimsenin aklına gelemez. Hatta bazıları cin sel organı olmamasına rağmen olanlardan daha çılgınca şey ler yapabilirler. Hiç kimse cinsel organım olmasa ne yapar dım?’ diye geçirmez aklından ve cinsellik kişinin doğasında vardır. Cinsel organı olmayan bir insanın, doğal dürtüleri de vam edeceği için ‘Cinsel organım olmadığına göre ne yap malıyım?’ sorusundan başka sorusu olmayacaktır zihninde. Ve bu soru intikamla beslenen cevaplar bulacaktır. Yani pa dişahın gözü arkada olmadan savaşa gitmesi hiç de akıllıca değil. Hadım edilmiş bir erkekten daha tehlikeli bir şey var sa o da hadım edilmiş iki erkektir diyebiliriz. ‘Hadım edilen ler homoseksüel olacak!’ diye bir kaide de asla yoktur! De dim ya cinsellik konusunda sıradan insanların hadım edilmiş biriyle boy ölçüşmeye kalkması hiç de akıllıca değildir.
257
Beıı ŞlmdJ Gidecen v» ( e h in »
•"'"»«».o,,
Kıskanmak elbette ki bir nevi sevgi göstergesidir . eak o da her şey gibi dozunda olmalıd.r. Abartıl,21' gereksiz cinayetler oluşturabilıyor kıskançlık. a
- Ben yanlış anlamışım hakim bey. Karımın beni adamla aldattığını düşününce gözüm döndü. Pişmanım efendim! diye zavallı cümleler kuruyor adam mahkemede... Kıskançlık, cinsellik tabanlıdır. Sen hiç sevgilini, eğer bir sağlık sorunu yoksa onun kendi cinsinden olan bi rinden kıskandın mı?
Yaz Aşkı Tek Gecelik Aşk Falan Filan 'Aşk' denilen kavramın ne kadar ucuzlatıldığmı anla iş te. Yaz aşkı, peh... lafa bak.
- Yazın sevelim, kış gelince bakarız. Ama tatil kısa sü recek 15 gün sana aşık olmak istiyorum. Saat de geç olmuş hadi uyuyalım aşkım. Bu psikolojiyle ya da bu hayallerle tatile gidenler var. Böyle biri sence gördüğü insanları nasıl algılar ve böy le biriyle birlikte olanın aşkı nasıl bir aşktır, aklı nasıl bir akıldır. İnsan Düşünür: Neden Kış Aşkı Yoktur? Kashna Cevap Verir: Kışın hava sıcaklığı dekolte £in vermez de o yüzden.
254
giyinmeye
H akkında H er Şey
Bu konuyla alakalı yüzlerce şarkı var. Maalesef bu fi kir bu şarkılarla körükleniyor. Tatil beldelerinde müzik yaptığını iddia ederek sahneye çıkan sanat yiyicileri yaz boyunca bu fikre hizmet ediyor. ‘Eğlenmeyecek mi yiz yaa?’ diye düşünebilir insan. Eğleneceksin tabii ki; ama her önüne gelenle düşüp kalkmayacaksın. Ya da düşüp kalkıyorsan bunun adına ‘aşk’ demeyeceksin.
Minik Tefit Sevdiğini başkalarıyla tanıştırırken utanıyor mu sun? Eğer cevabın ‘evet’se o kişi kesinlikle doğ ru kişi değildir.
Mantık Evliliği Eskiden 'mantık evliliği’ diye bildiğimiz, - Ailelerimiz anlaşıyor, biz de az çok birbirimizi seviyo ruz, birbirimize saygı duyuyoruz. Aşık olmasak ne çı kar? Eskiden aşk mı vardı, hadi evlenelim©. Anlamına gelen bu süreç, çok insana başarılı yuvalar kurdurtmuş ve çok insana mutluluk getirmiştir.
Ben Şim di G idecen ya Ceherm
1>iblne
Glt
Mantık Sek«* n eâilimlerinden biri de bu, mantık seksi. Yeni dönemin y rak versiyonu olarak düşünülmüş, Mantık ev,il,ğıni"|j|iâi denilen tanımın bir' alternatifi olahatta mant,k ® ¡ L Bu süreçte tarafların herhangi bir rak değerlendiril * • Ev,enmek gündemlerinde olamaz, final beklentisi yo ^ bir|,kte olurlar. Gecenin sojkj ^şi bir aray® = . re geri döner. Arayıp sormak nunda herkes g 9 cjnsel tatmjn esastır. özetle bu,
tkTaşk'C“ldi8im iZ3Şk tÜrÜnÜn ParaS'2 Şeklidir Online Aşklar Hiç tanımadıkları kişilerle internet ortamında tanışıp bir birine aşık olan insanlar var günümüzde. Bunlar bazen resimlerini bile görmeden tutulurlar birbirlerine. Kısa sü reli bir birlikteliktir bu. Genelde tanışıldığı anda hayal kı rıklığıyla sona erer. Eski bir teknik olarak bilinen telefon ya da telsiz arkadaşlığıyla, bu online aşk arasında çok fark yoktur. Telefonla yapılanın görüntülü olanı bu.
Yüzyılın Şeysi MSN Artık insanlar bütün işlerini MSN denilen bir p ro g ra m la hallediyorlar. Mesela geçenlerde yeğenim benim
H akkında Her Şey
bayramımı MSN’den yolladığı el öpen adam resmiyle kutladı. Doğum günümde arkadaşlarım MSN’den pasta yolladılar. Evlilik yıl dönümümde de kutlamalar MSN’den yapıldı. Sevgililer birbirlerine tam 800km’den öpücük yolluyorlar. Öpücükle ilgili iki seçenek var MSN'de. Büyük ve küçük öpücük. Yollanan öpücük kü çükse kırılıyor karşı taraf. ‘Demek ki artık beni sevmi yorsun Tahsin. Alacağın olsun. Ben de bir daha sana hep küçük sarılacağım görürsün!’ MSN’de iki türlü de sarılma var, onu kastediyor incinen taraf. Özetle takı takmak dışında her şey yapılıyor MSN’den, gerçi res mi var; ama yine de pek verimli olmuyor. Bir de onu çözseler ne güzel olacak©.
Sonuçta bir bilgisayarın başında olman her şeye yeti yor. Bir kredi kartı ve bir bilgisayarla hayatının sonuna kadar gül gibi geçinip gidersin. ‘Issız bir adada yalnız kalsan yanına ne alırdın?’ sorusunun cevabı eskisi gi bi değil artık.
Mesaj Manyaklan Bayramlarda, kandillerde, özel günlerde insanların bir birlerine gönderdikleri mesajları anlama şansım yok! Ne anlama geliyor bu. Ne işe yarıyor. İçinde en ufak bir duygu kırıntısı yok. iyi bayramlar, iyi kandiller... Tamam
261
VJE
i
Sen Şimdi G ldecen va Cehenıl '«m'in !>iblne
Git
• di? Bir de mesajına cevap alamayan ta da ne oldu şı ^ 0|uyorum. ‘Ya ben sana bayramda
raf küsüyor y
^
mesaj attım atarsam şere sı dım, anlatam ğın şeyde ou ^
^ cevap bj,e yazmadın Bir dah&
^ ^
kırıldım Erdal, inan çok kırılşey|ef yapma |Qtfen Yapu )ayda Qlsun K ırı|lrsan da kl. seninle dostluğumuz bilmem
r"’ nV ry Pao^ratörünün direğine bağlı baz istasyonu hanS' a kumanda ediliyorsa, g it o direğe sarıl. Hattarafından ku dibine git ora -ze| direWer vat. ta cehennemin mış, arkadaş söyledi, mesaılaO.
Bilge Adam re ö tek i Adam - Yapılan her şeyin bir anlamı olmalı. Eğer ne fes alman gereksizse nefes alma! dedi bilge adam. Öteki adam cevap verdi: - İyi de nefes almasam ölürüm ya... dedi öteki adam. Bilgenin anlattığından sadece ci ğer detayını anlamıştı. Derin alıyordu nefesi ve huzurluydu. Acı İtiraf: Bana atılan her mesaj beni kasıyor, rahat sız ediyor. Yazık oluyor; çünkü ne bana faydası var ne gönderene. Gelen mesaja cevap yazmadığım zaman bir de GSM’min direği sızlıyor. 262
A ?k H akkım la H e r Şey
Rica Etsem: O bana göndereceğin, hakkım olan bay ram, kandil ya da diğer kutlama mesajlarını Kızılay, Yeşilay, Mehmetçik Vakfı, Çocuk Esirgeme Kurumu, TEMA Vakfı, Lösemili Çocuklar Vakfı, Şehit Aileleri Demeği gibi kutsal kurumların mesajla gerçekleştirilen yardım hatlarına atar mısın?
Tekrar Rica Etsem: Şimdi her bayram bana kızıp, ‘Sana mesaj yok!' diyerek tepki göstermeyip dediğimi yapar mısın lütfen?
Daha Pratik Olmak Lazım: Eğer birbirimizi çok seviyor sak ara da telefonda konuşalım. Sesini duyayımI Ko nuşmak her zaman için tıkırtı çıkarmaktan daha iyidir.
Gazete Köşelerinde Derman Arayan Aşıklar Genç erkekler ve genç kızlar bir dönem gazete köşe lerinde yazan ablalarından kendi aşk acıları için yardım dileniyorlardı. - Çok seviyorum abla, karşılık bulamıyorum, ne yap malıyım? Ablalarsa, - Bak kızım erkekler menfaatçidir... diye başlayan cümlelerle cevap veriyorlardı. Düşünebi liyor musun, kimin yazdığı belli olmayan, ‘Anlat derdini ablana’ şeklindeki köşeler insanların kurtulma umudu 263
Sen Şin*t‘ G irtecen y a C ehennem 'ln Iw line Gu
olmayı başarmıştı. Oradakileri okuyup hayatına yön Ve. ren bir sürü insan vardı. Aynı dönemde üst üste çıkan •Kız tavlama teknikleri... Çapkınlık yöntemleri... Çapk)n gencin el kitabı...' isimli kitaplar satış rekorları kırıyordu.
Güzel Günlerdi 1 4 - 1 5 yaşlarındaydım. Arkadaşlarla bir olup bu çapkınlık konusuyla ilgili bütün seriyi almıştık©. Oradaki teknikleri uyguluyorduk; ama pek başarı lı otamıyorduk. Olmayınca kesinlikle kitabın yan lış olduğu ihtimaliyle ilgilenmiyorduk. Kitapları ez berlemiştik ve onlar da hata olamazdı. Gürsoy vardı, çocukluk arkadaşım. Kulakları çın lasın! O derdi ki - Nasıl ki matematik çalışınca matematik öğreni yorsa insan, çapkınlık çalışınca da çapkınlık öğ renir... Biz de Gürsoy’un bu tezinden hareketle, - Kesin biz de bir sorun var daha çok çalışmalı yız. Matematiği de öğrenemiyoruz çapkınlığı da... Sebep ortada işte, ikisini de iyi çalışmıyoruz, diyerek özeleştiri yapıyorduk. O yazı bu kitapları uygulamakla geçirdik. - Güzel çirkin ayırmayın. Herkes sizin potansiyel sevgilinizdir.
H akkında H e r Şey
diyordu kitap. Harem kuranların bu işi kitap yok ken yapmalarına hayret ediyorduk. - Adamlar ta o zamandan çözmüş abi yaa! diyerek, onlara saygı duyuyorduk.
‘Adres sorma tekniği’ vardı mesela. Adres sora cakmışız, kız adresi tarif ederken; - Gözleriniz ne kadar güzel! diyecekmişiz. Kızlar buna asla dayanamazmış. Gerçekten dayanamıyorlardı. Kafamıza çok çanta yemişizdir o dönem. ‘Adres tarif etme tekniği’ vardı bir de. Mesela bir kız bize adres sorunca biz onu adrese kadar gö türmeliydik kitaba göre. Fakat genelde gittiğimiz adreste kızın sevgilisi ve/veya arkadaşları oluyor du. Spor ayakkabı almak zorunda kalmıştık bu yüzden; çünkü kundura topuklu oluyordu, rahat kaçamıyorduk©. ‘Otobüste yer verme tekniği’ de bir başka kız tav lama yöntemiydi. Toplu halde ana duraktan biniş yapardık otobüse. Her birimiz ayrı bir yere otu rurduk ki çalışma alanı rahat olsun. Bir de ken di içimizde ahlaklıydık. Otobüste bile olsak bir ar kadaşımızın kestiği kıza ‘bacı’ gözüyle bakardık. Gerçi bu kısım kitapta yoktu; ama babalarımız öyle öğretmişti. Neyse otobüs boş olurdu biz bin diğimizde ve yolda dolmaya başlardı. Biz otobüsün
SenŞirartiG HecenvaCehe,^.^ ne Git
dolmasını çok severdik. Bir de şoförün ‘ileri lim beyler!’ ifadesiyle mest olurduk adeta tam bu sırada kitaptaki 12. dersi uygulama^ başlar ve ayakta kalan genç kızlara yer verirdik* Kitapta yer verdikten sonra kızlara nereye gittik lerini sormamız gerektiği yazıyordu. Sorardık; fa kat kızlar garip garip yüzümüze bakar ve durduk yerde ‘geri zekalı’ derlerdi bize. Bazıları bağıra rak söylerdi bunu ki en tehlikelisi de buydu za ten. Tekme tokat aşağı atarlardı bağıran kızın yer vericisini. Diğerleri yaptığımız anlaşma gereği gö revi tamamlamadan inmezlerdi. Kızların bize ne den ‘geri zekalı’ dediklerini anlamıyorduk öncele ri. ‘Ne tarafa gidiyorsunuz?’ diye sorulan bir so ruda müstehcen olan hiçbir şey yoktu. Sonradan anladık. Kadıköy’e giden otobüse binen bir kız nereye gidiyor olabilirdi ki©? ‘Bir tane kız arkadaş yetmez. Her an kaçabilir, yedekli çalışmalısınız!’ diye bir başka uyarı da vardı kitapta. Hiç kız arkadaşımız yoktu. Onun için uyanıklık yapıp asıl kızı bulmak yerine direkt yedekten başlıyorduk. Çünkü yazara göre ki o bi zim idolümüzdü, asıl kız mutlaka kaçacaktı. O za man önce yedek olanı bulmak daha akıllıcayd'®’
266
¿ jjk H a k k ın d a H e r Şey
Hasıl Yani Bizim o dönemde yaptığımız, sahipleneceğimiz bir sev gili bulup kendimizi iyi hissetmemizi sağlamaktan iba retti. Bir konu hariç değişen çok şey yok o günden bu güne. Yine gençler var, yine gazeteler var, yine abla lar ve abiler var umut dağıtan. Değişen tek şey, konu. Aşk acısına derman aramıyor şimdi gençler, cinsel problemine çözüm arıyor. - İktidarsız mıyım abi?... Kendimi erkek gibi hissediyo rum abla?... Ereksiyon problemim var, ne yapmalı yım?... Kadınlardan zevk almıyorum abi, ne yapmalı yım?... Kocam itici gelmeye başladı, komşum Ayla da ha çok ilgimi çekiyor, ne yapmalıyım abla?... Bizim böyle sorunlarımız hiç olmamıştı. Arabesk bir yaklaşımdı bizimkisi bunu kabul ediyorum. Varoşta ye tişmiştik üstelik; ama sağlıklıydık. Biz sevgili arıyorduk sadece, şimdikilerse ereksiyon...
Düm enci DUmbük Hoca ve Müridi Sordular Dümenci Dümbük hocaya: - 16 yaşındayım, eskisi kadar zevk alamıyorum sevgilimle birlikte olmaktan. Ne yapmalıyım?
g en Şinuli G irieren va
Dümenci Dümbük şarlatanı. - Bazen insan böyle şeyler yaşar yavrum y aL da geçer üzülme... ' in diye başlayan bir cümleyle cevap verdi. - Oğlum sen git önce okulunu oku, büyük adam ol, derslerine sevdalan!... Ayrıca 10 yaşında m
başladın sen sevişmeye eşşolueşşek? demiyor dümenini kırdığım.
'
Üzgünüm; ama gazeteler, televizyonlar ve tabii ki inter net adıyla oluşan sanal ortam, gençlerin tabiatını bozdu.
Çita Kafese Girerse Çıta, dünyanın en hızlı koşan hayvanıdır. Erişkin bir çita saatte yaklaşık olarak 115km’lik bir hıza ulaşabilir; ama bir çitayı doğduğunda kafese ko yarsanız, doğal ortamında büyüyemeyen bu hay vanı serbest bıraktığınızda asla 115km koşama yacaktır. Bu hıza ulaşabilmesi için ciddi bir za mana ve antrenmana ihtiyaç duyacaktır ki çitalar en az 600m sonra bu hıza ulaşırlar. Kafesin ge nişliği 100m olduğuna göre kafeste yetişen bir çi ta içm 115km sadece hayaldir. Eğer kafeste ya şamaya devam ederse bu onun için bir hayal bi te olamayacaktır; çünkü kafesteki diğer çitalar da 40km koşmaya alıştılar ve onlar da diğer çitala rın 115 inden bihaber yaşadılar.
H akkında H er Şey
Sanal Kafesler
gençliği sanal kafeslere hapsedilmiş çıtalar olarak tanımlayabilirim. O kadar alışmışlar ki kafesle rine, 115’leri falan hiç bilmiyorlar. Kafeslerinde kesin likle mutlular ve yanlış yolda olduklarını fark edeme yecek kadar kör olmuşlar. Onların herhangi bir suçu yok; çünkü onlar sanal bir gerçekliğin içine doğdular. Bu noktada yapacak tek şey var arızayı kabul etmek. Bu durumun bir arıza olmadığını iddia etmek ya da hastalığı reddetmek kendi gerçeğinden uzaklaşarak sanal gerçeğe daha da yaklaşmak demektir. Uyarmak zorundayım; çünkü ben bunun için yaşıyorum. Haya tından teknolojiyi ne kadar azaltırsan o kadar gerçek olacaksın. Şimdiki
Teknoloji fukarası olan herhangi bir inşaat işçisinin aile huzuru ve cinsel yaşantısı, teknolojik bir entelektüele göre çok daha yüksek ve başarılıdır.
Not: Teknoloji doğru kullandığında bir mucize, yanlış kulla nıldığında ise bir musibettir. Uyarı: Yakın bir zam anda teknoloji insanoğlunun başını fe na yakacak, göreceksin...
»I
Sen Şimdi Gldecen ya c
A şk v e C in sellik Aşk diye anlatılan ve kadın erkek arasında ol nim tutku dediğim bu şeyin başlangıç e n e rü s ^ ^ ’ be' tir. Cinsellik bittiği anda tutku büyük ölçüde »a"8611'1''
¿çk Hakkında Her Şey
avı düşledi. Daha sonra evlendiler aralarındaki kılıç kalktı ve yerini cinselliğe bıraktı. Zaten o gece Köroğlu kılıcını şehvetini kesmek için kullanmıştı.
Not: Bu hikaye böyle anlatıldı
bize. Efsane olmuş kahraman lar nedense cinsellikten arındırılırlar. Sarılırlar fakat sevişmez ler. O gün onların yanında kimse yoktu. Köroğlu’nun Döne’ye dokunmadığı sadece efsanenin bir parçasıdır. Oysa Köroğ lu’nun Döne’ye dokunması onun büyüklüğüne zarar verecek bir arıza değildir. Yine de efsaneye zarar vermeye gerek yok! Dokunmadı diyor ve böyle de mutlu oluyorsanız, hadi biz de dokunmadı diyelim©.
Klasik aşk tanımına göre, yani benim tanımımın dışın da kalan diğer tanımlara göre aşk, - İnsan annesine de aşık olabilir; çünkü aşk, sevmenin bir üst versiyonudur. şeklinde ifade edilir. Oysa anneye babaya duyulanla sevgiliye duyulan şeyin arasında temel bir fark var ve en bu farkı şehvet dışında başka bir kelimeyle özet lemiyorum. İnsanın vazgeçilmezlerinin arasında bir de ayınT ^ S6V9İ,İ kakul ett*9' vardır ki onu diğerlerinden n aralarında oluşturdukları cinsel çekim alanıdır. ne varsaSeVd'^ Ve vaz9eÇi,mez olduğunu düşündüğü ne- babasınUn tUtku,and,r Sağlıklı bir insanın annesicinsellik vûkd ^ da çocu9una karŞ* olan tutkusunda Karısına, kocasına ya da sevgilisine
Sen Şimdi Gidecen
ya Ceheru^m 'in ^ G lt
tadan sadece cinsellik vardın fvynca bunolanda ise fazıa b^ manm da bir anlam» Voki \ar iÇ'n öze im kocamdir'.’ dediğin zaman biz ‘nas,\ biri için v,7 Bilir'z ki baban da, kocan da se ani?’ diye sorma’„nnettiğin insanlardır; çünkü sen M
nin vazgeçi'mez sine de tutkuyla M® la olan ittşKinm araş
Kocanla olan ilişkinle baban ^ büvük ,ark, kocanla cin ^ yanı tutkuna şebvet ka
seiiiğini de
nşması durumudur
■
Platonik A şk Dedikleri Hiç tanım adığı, sadece bir kere gördüğü ya da hasbel kader tanıştığı birine derin duygular hissetme durumu dur ki bu duygular zam anla gizli ve büyük bir tutkuya dönüşebilir. Kişi bu durum da onunla birlikte olabilirse mutlu olacağına inanm aktadır. Platonik aşklar gerçeküs tüdür. İnsan istediği bir şeyle ilgili hayal kurarken asa . «ı nifln vartarafsız olamaz. Mutlaka kendi lehine guzei ^ yeteler oluşturur beyninde. Beyin o kadar kuf u^ j rjr. makinedir ki bir gerçeği hayal havuzunda değer e ^ ken gerçekten çok daha üstün bir seviyeye taSIT^ erej( gelimi sevdiğin bir sanatçının şarkısını ha^ anS serzihninden m ırıldandığında kusursuz bir Peri0^ ebiijrsin' giler, hatta bazen ondan bile daha iyi S^ G
272
Aşk Hakkında Her Şey
Her notayı hiç sektirmeden çalabilirsin beyninde; ama onu sesli bir şekilde m ırıldandığın zaman, asla o sevi yeyi yakalayamazsın. Platonik bir aşkın cazibesi bu ha yal mekanizmasının şaşırtıcı gücünden gelir. Eğlenceli dir; ama zaman kaybı olarak görürüm ben bu ‘plato nizm’ denen şeyi. Bazıları platonikliğin zihni geliştirdiği ni iddia ederler; ancak daha pratik yollar var acısız, sancısız. Üstelik ne düşünürsen beynini o büyütür. Sa dece düşünmek bile yeterlidir. Platonizm sadece kadın erkek ilişkilerinde geçerli olan bir akım değildir. Birçok şirketin açılm a ve kapanma se bebidir platonizm. ‘Evdeki hesap çarşıya uym az!’ ifade sinin çıkışı da buna bağlıdır. Hayalde kurulan şirketler asla batmaz, hayalde kurulan aşkların sonu hiçbir za man hüsran değildir. Açıklama: Yukarıda ve kitabın bazı yerlerinde kadın ve er kek arasında oluşan, benim ‘tutku’ diye bahsettiğim şeylere zaman zaman aşk demem, onların aşk olduğuna olan inan cımdan değil, dillere pelesenk olduklarından ve anlaşılmayı kolay kıpıklarındandır.
İlkokul Sıralarında Aşk 'r oku,a seminer vermeye gitmiştim. Okul ilköğretim 0 u uydu. 8. sınıflara konuştum ve seminer bittiğinde
Sen Şimdi Gidecen ya t
arabama yöneldim. Arka taraftan birisi bir ba§kasına biraz sitemli ve ağlamaklı: - Ama o benim sevgilim! dedi. Ses bir kız sesiydi. Çok tiz bir kız sesi s döndüm, ses tizdi; ama bu ses bir kıza ait değildi ^ bir çocuktu. İlkokul 1. sınıfa giden bir erkek çocuğu Şaşkınlığım gökyüzünden bir yıldıza çarpıp geri döndü Yaklaştım. - Ne oldu, sen neden üzgünsün? dedim. - Ya benim sevgilim o! dedi ve çilekli dondurm ası yere düşen bir çocuk gibi kafasını önüne eğdi. - Nasıl yani? dedim. Tekrar heyecanla kafasını kaldırdı: - Biz evleneceğiz onunla... dedi... Az önce benim şaşkınlığım ın dokunduğu paramparça oldu... Burası bir ilkokuldu ve bu oğren^ nin bir öğretmeni vardı, onun sıra arkadaşına aş» masına izin veren bir öğretmeni...
Hakkında Her Şey
L iselim Liseler birkaç ucuz sanatçının istilasına uğram ıştı 80’li yıllarda. Lise, aşık olunması gereken yer. Lise, aşk ya şanması gereken o yer... Eğitim ya da öğretim görmek her zaman yapılabilecek bir şeydir; ama aşk öyle mi? İnsan kaç kere genç olur ki? Bu yüzden mühim olan aşktır. Zaten dershaneye giderek aradaki boşluğu ya da bilgi kaybını kapatmak mümkündür. - Dershaneler aşkın gazını almak için kurulm uştur! dersem, belki biraz haksızlık etmiş olurum ; ama sına va giren 15 kişiden 14’ünün kaybettiğini ve sonra aş ka düştüğünü gözlemledikten sonra çok da büyük bir haksızlık yapmış olduğumu düşünmüyorum. Öğrenci, hayatının baharında ders çalışm ak yerine sevgili kova ladığı için son sınıfa kadar gösterem ediği varlığını üni versiteyi kazanma zorunluluğundan gösterecektir o dershane sıralarında. Hiç aklım almaz 12 yıl boyunca öğrenemediği matematiği nasıl oluyor da bir öğrenci son senesinde tamamen öğrenebiliyor ve gidip üniver site kazanabiliyor. Eğer bu saçma sapan, kadife sesli, kadife bakışlı aşk morfincilerinin şarkı sözleriyle kurduk ları örümcek ağı olmasaydı ya da öğrencilere aşk ör gütlemek yerine onlara başka heyecanlar anlatılsaydı, ,r yılda bilmem kaç dersi ezip geçerek üniversiteye gien o aynı çocuk, 12 yılda ne devrim ler yapabilirdi.
275
S e n Ş i m d S G ^ e n y a , ehe^
^
^
Bence bu ülkenin ipini minibüs ve dolmuşların mına ‘Liselim’ yazdıran kıt beyinliler çekmiştir T * °a' da bu muhteşem gençliğin boğazına ipi geçireni • ǰk sehpalarını tekmeleyenlerin kanı beş para etmez8nn Ve ne salak olması beni kahrediyor. Uç ta' Ben böyle bir gençlik istemiyorum. Mahallede, lisede dershanede her çap ve evsafta sevgilileri olan bir gençliği reddediyorum. Ergenlik sivilcesini en az dört kız patlatıyor yakışıklı gencin ve genç bununla gurur
duyuyor. Sigara alışkanlığı da lise de başlar genelde. Olgun gö zükme çabası! Neden peki bu olgun gözükme çabası? Kızlar olgun erkeklerden hoşlanırlar da onun için tabii ki! Peki kızlar neden olgun erkeklerden hoşlanırlar? Filmlerdeki karakter oyuncusu ya da jön olgundur ve göz önündedir de onun için. Beyaz atlı prens odur iş te. Aranan adam odur. İşte bu yüzden delikanlı ona benzemelidir. Benzer de zaten. Olgun görünmeyi başa^ rınca hedefine ulaşm ıştır. Genç kızlar te le v iz y o n d a ^ da sinemada gördükleri o adamlara do K u n amayaca ^ n için onun imitasyonuyla yetineceklerdir. Defika^n toz pembe olan bulutlar yakınlardadır. Evlanrne^ ^¡ğer n, kendi aralarında sözlenmeler, n|Şan,anma^ rJ jSu se* faaliyetler. Bu yıl gündeme gelen evlenme 0 ^ ¡^ n lı neye mutlaka gündemden düşecektir. Seneye 276
Aşk Hakkında Her Şey
başka bir kıza evlenme teklif ederken, geçen yıl k. aenc kıza da başka bir delikanlı evlenme teklif edecek tir. Çünkü liselerde en bol bulunan şey evlenme teklifidir. Sonuçta çarpık ilişkilerin başladığı bu lise hayatı birlik teliklerin kalitesini yerle yeksan etmeyi başarm ıştır ve hep başaracaktı. Aynı gençlerin evlilikle ilgili yargıları da yine lisede yaşadıkları aşklara bağlanacaktır. Neden bu lise aşklarına hiçbir şekilde masum bakam ı yorum. Kusura bakma; ama gazetelerde ‘Lisede aşk cinneti’ diye bir başlık var mı? Var! Peki öğretmeni ne iş yapar bu cinnet geçiren gencin? 1 6 - 1 7 yaşındaki bir gencin işlediği cinayetin hesabını kim verecek? Lüt fen bayanlar baylar kendinize gelin. Hiçbir çocuk hak etmiyor 16 yaşında mahpus olmayı. Şarkıcı edasıyla gençleri coşturmak için sahneye gelen o leke gençleri mizin genç dimağlarını zehirlerken eli kolu bağlı otur mak, bana ne?’ demek hangi vicdanın matematiğine sığar? y Genç kızlar ve delikanlılar! Sizin ne şekilde bir hayat le t ! ? ' 2'8 file n e n hiç kimsenin olmadığını üzüntüyyavrum|SnıetmİŞ bu,unuy °rum- Seni ciddiye alan yok kıçı b0, untSi! Senin başına ‘a?k belasını’ saran bu şararı Pervasızca dünyana girebilir miydiler?
Sen Şimdi Gidecen ya O h» lb l«e Git
O halde kendi başınasın, tek başınasın. Lise çağın değil. Zamanı gelince her şeyi yaşaya^9Şk Şimdi yapacağın çok iş var! Kendini ta n ım a d a n T ^' larını tanımaya kalkma. Senin büyük aşkın sensin T * ' dini büyüt hele... ' en' İpucu: Olgunlaşmanın ilk belirtisi, olgun olmadığına inanmak tır. Saçlarına beyaz meç yaptırman seni olgunlaştırmaz, saç malama...
Milli Aylaklık ve Aşk Liseden mezun olan bir çocuk, 18 yaşındadır ve bu ço cuk eğer üniversiteyi kazanmamışsa askere gidinceye kadar tam iki yıl boyunca aylak aylak dolaşacaktır or talarda. İşe giremez; çünkü askere gitmeyenlere iş ver mezler. Evlenemez; çünkü askerlik bir engeldir. İş ku ramaz, çünkü kurulan işi iki yıl sonra askere giderken kimseye emanet edemez. Bu genç ne yapar peki? Ta li ki bütün aylaklar gibi aşık o lur. Sonra askere gid&' en yanında sevgilisinin resmini götürür. Birbirlerine as erden sonrası için sözler verirler. Bir aşık ölerek 9^ 9« asker ocağından, kederinden dolayı sigareye eliŞ^ ayak bir aşık olarak geri döner. Ancak sevgilisi y°^u a arda ve delikanlı perişan olur. Hayatının peri smı bu yüzden berbat olan çok insan vardır.
Hakkında Her Şey
Kesinlikle liseden mezun olunan yılla askere gidilen yıl aynı olmalı. Ya lise altı sene olmalı ya da askerlik 18’e indirilmeli ve bir öğrencinin askerden önce en fazla bir kere üniversite sınavına girme hakkı olmalı.
En Büyük Podyum TV Akşam eve geldim, TV’yi açtım, TV’de bir dizi film var dı. Lisedeki çocukların sözüm ona okul hayatını anla tan; ama okulla hiçbir ilgisi olmayan, adeta ‘Her liseli mutlaka aşık olm alıdır!’ temasına vurgu yapan, aşkı yozlaştıran bir dizi film. Radyo Televizyon Üst Kurulu Yöneticilerinin yayınlanmasında herhangi bir sakınca bulmadıkları bu filmde öğretmen bir başka öğretmene, bir öğrenci de bir diğer öğretmene aşıktı! Sevgilisi ol mayan öğrenci neredeyse yok gibiydi! Burası bir okul du; ama ders çalışan hiç kimseden bahsedilmiyordu. Okulun en popülerleri yakışıklı marka manyağı oğlan lar, dış görünüşü iyi olan kızlardı. İşin en kötü tarafı da bu dizideki okulda arada tek tük ders çalışan bin leri varsa onlar da aynı klasik geyikle, yani ineklikle it ham edilerek dışlanıyorlardı. Bir insana dilediği kadar para ve 40 yıl zaman versen ve ona, f e n c ile r in ahlakını bozabileceğimiz öyle bir şey dün ve yap ki hem öğrencilerimizin ahlakı bozulsun, 279
Sen Şimdi Gidecen va Cehon C-ehenneıa'i,,
hem verimsiz, hem aptal olsunlar, hem de şeytan . şallah’ desin! ma' şeklinde bir görev versen böyle bir dizi film yapm akıl edemezdi. Bütün bunlar olurken bu ülkenin bir de kültür bakanı vardı, kaşlarını yolarak uykusunu kaçırmaya çalışan...
Sonuç:
Herkes küçükken babasına, abisine, ablasına, anne sine özenir; çünkü büyüyünce onlar gibi olacaklardır ve aile nin en küçük bireyi olan o çocuk, her akşam ev niyetine podyuma geliyor da diyebiliriz. Sahnedekiler ideal insanı ser gileyen mankenlerdir, kişilik mankenleri. Yani ev ya da aile bir nevi podyumdur. Bunun dışında aile denilen o podyumun içinde bir podyum daha var ki biz ona televizyon diyoruz.
Televizyon denilen bu koca podyumda bir dizi film var dı. Dizi de bir okuldan bahsediliyordu. Okuldakiler üni formalıydı... İzleyen çocuk ilkokula gidiyordu. Dizi lise lileri anlatıyordu; ama çocuk izlerken hepsinin ^n'^or^ lı olduğunu fark edince kendini dizinin içinde ^ku ^ çünkü ilkokul da üniformayla gidilen bir yerdi. Unı^ ma’ ve ‘okul’ gibi iki devasa ana başlık ^ 0 ye sadece özenmek gibi basit bir ayrıntı kalaca da az önce söylediğim gibi ilkokul öğrencisinin da var... 'I'
İnsan Düşünür: Eee ruhunda varsa bu yaratılış13 şeydir, biz buna nasıl engel olabiliriz ki?
¿Şk Hakkında Her Şey
Kashna Cevap Verir:
Engel ol diyen kim? Doğru kişilere özenmesini sağlamaktan bahsediyorum. Bir zamanlar sinema filmlerinde kaşar rolünde oynayan o sarışın uzun boylu fil yavrusuna değil, Nene Hatun’a özensin benim kızım. Ya da benim oğlum Mevlana’ya, Atatürk’e, Ghandi’ye, Yunus’a, Ha cı Bektaş'a özensin...
Doktor Doktoooor Doktorum Benim Doktorların hayatını anlatan bir dizi varmış mese la, yeni başlamış. Henüz hiçbir bölümünü izleme dim. Zaten izlememe de gerek yok! Çünkü emi nim onda da hasta bakıcı hastaya, doktor baş hekime, başhekim refakatçiye falan aşık oluyor dur. Öyle ya doktorların anlatıldığı bir dizide, her hangi bir hastalığa çare bulan doktordan bahse decek değildiler ya©. Ben yazarları konu alan bir film ya da dizi film duysam izlerdim. O halde doktorlar da bu diziyi mutlaka izleyeceklerdir, hatta tıp fakültesinde oku yan öğrenciler de izleyeceklerdir. Hatta hatta üni versiteye hazırlanan ve tıp fakültesinde okuma hayali kuran gençler de izleyeceklerdir. Bu say dıklarımın dışında tıp okumayı çok istemiş fakat bunu başaramamış olan insanların da ilgisini çe kecektir bu dizi. Son olarak ‘Beni ne mühendisler 281
Ssn Şim„, Oirtecen y ı Ce„ennwı Git
ne doktorlar istedi!’ sözünün olası olarak evde, işyerinde, şurada, buradaT'kha,apları leyen genç kızlar da bu diziyi izleyecek*03 nün birinde kahve yapmak zorunda kalaM 9-' kişiyi yakından tanım ak isteyeceklerdir ' 6Ce®
Ertesi Gün Diziden bir gün sonra hastanede bulunan herke sin öğrendiği yeni şeyler olacak. Bu yeni bilgiler doğrultusunda doktor -
hasta ilişkisinin yeni bir
boyut kazanması kaçınılm azdır. Doktor artık sade ce hastasının kanında bulunan mikropla ya da al yuvarla ilgilenmeyecektir. Hastası da doktorunun sadece tedavi etme gücüyle alakadar olmayacak, başka güçlerini de merak edecektir. Şimdi bu yazıyı okuyan doktorlar, Olur mu canım, ben hekimim. Bu kadar yıl 'l|nf1 tahsil etmişim. Bir diziden etkilenecek adam mı yım ben? diyerek bana kızıp, sitem edebilirler, üstelik ’ temi, böyle dizilerde doktorları aşağılayan*ara meleri gerekirken bana ederler hem de.
Aşk Hakkında Her Şey
Eğer ben doktor olsaydım bu diziyi mahkemeye verirdim. Gel gör ki onlar diziyi mahkemeye ver mek yerine, diziye reklam veriyorlar, sponsor olu yorlar... Yani ne demek istiyorlar? - Bütün bu aşklar maşklar bizim hastanede ya şanıyor! Bundan daha vahimi ise bu diziyi izleyenler, has talanınca reklamını gördüğü hastaneye koşuyor. Reklam böyle bir şeydir zaten. Hani bazen tıp aciz kalıyor ya, bende de kelimeler aciz kalıyor bazen. Diyecek söz bulamıyorum. Kanımı dondu ruyor böyle olaylar benim. Biran önce kendime gelsem iyi olur herhalde; çünkü kan donması kar şısında tıp yine aciz kalabilir. Üstelik dizi film çe kimleri uzadığı için hastane bugün kapalı©.
tşini tyi Yapmayan Herkesi Kınıyorum Eğer ben doktor olsaydım, mesela kardiyolog falan... İşimi öyle iyi yapardım ki bana kalbini gösteren birinin üç aşağı beş yukarı ölüm yaşını bile söyleyebilecek donanıma ulaşırdım. Bilimle filimi de karıştırmazdım üste1 ■ Çözüm üreten çılgınlardan olmalısın ya da olmamals,n. Özel hastanede çalışan bir doktor nasıl olur da
283
Sen Şim d i Cldeeen va Cehem, . " " " " '« » » S ,,,
devlet hastanelerini ıskalar. Arasana senin alanınla ilgi. Ii bölüm başkanı hocanı. - Hocam ben de ortopedistim, hastanenizde ilginç bir vaka varsa görmek isterim! desene! Sonra da gidip o vakayı görsene. Adam gibi çalışıp görmediğin hiçbir vakanın kalmayacağına yemin etsene. Alanınla ilgili bir hastalığa çare bulsana, ibni Sina olsana...
Dekman Oynama - Dünya susuz kalacak, hepimiz öleceğiz! diyerek felaket tellallığı yapanlarla, televizyonlarda dia izleyip ‘bilim adam cılık’ oynayanlar kesinlikle a^nI _ lerdir. Onlar eğlenirken, havadan sudan 'Ş\ere ken, biri de havadan sudan çalışıyordu. Oye Ç ^ lıştı ki havanın içindeki suyu buldu. Gerçekten ^ va da hem oksijen hem de hidrojen vardı, onu dakiler nem diyordu buna. - Ben bu suyu toplarım arkadaş! 'me tin16’ diyerek yola çıktı ve soytarı bilim adamları ^ deV. larda seyrederken, atarilerde dekman °y na^ jnsana arrim yaptı. Havadan su çıkardı ve altı m ıya mağan etti. Bu bir çığ ır... Vay bee! 284
Hakkında Her Şey
Pardon:
Bazen ağzımın çok bozuk olduğunu söylüyorlar. Hiç ka tılmıyorum; benim ağzım bozuk falan değil, onların kıçı bozuk!
Sanatçıya Benziyorum Bir gün bir TV kanalında bir arkadaşım ı görm e ye gitmiştim. Bekleme salonunda otururken bir genç geldi. Sohbet ettik biraz. Sordum: - Siz ne iş yapıyorsunuz? - Ben sanatçıyım ... dedi. - Aaa ne güzel. Sanatınız ne? diye sordum. - Ben falanca sanatçının benzeriyim ... Deyince, şaşırdım. Duyduğumun doğru olduğunu anlamak için tekrar sordum: - Nasıl yani sizin benzemek mi?
sanatınız
falanca
sanatçıya
- Evet abi... dedi. Gurur duyuyordu kendiyle... - Ama o zaman siz sanatçı değilsiniz. Siz sanat çıya benzeyen bir manatçısınız. Kaldı ki falanca atçı ne kadar sanatçı, onu da bilm iyorum ...
285
Sen Şimdi Gidecen ya Cehor.
Sonra işyerine geldim. Biraz araştırdım. Bah ği sanatçının benim tiksindiğim o dizide o y n ^ ' RTUK’ün izniyle film icabı kafa kesen o k iş ^ ’ duğunu öğrendim. Yani sanatçı değilmiş 0 gen cin benzediği. Çok üzüldüm gence; çünkü sanatı, bir sanatçıya benzemekti. Ama benzediği kişi bir sanatçı değildi. Düşünebiliyor musun? Tek sa natı, sanatçı olmayan birine benzemek olan bir adamı Türkiye’nin önde gelen televizyonlarından biri az sonra canlı yayma alacak ve biraz sonra bu adamın da hayranları olacak... Not: O kişinin sanatçı olmadığını söylediğim için ba na kızanlar çıkabilir. ‘Sen otorite misin?’ falan diye so rabilirler. Cevap veriyorum: ‘Ben otorite değilim, otori telerin otoritesiyim. Hatta dünyanın en akıllı insanıyım ve ben birine sanatçı değil diyorsam, o sanatçı değil dir. Çok merak ediyorsan gerekçelerimi ekibini al gel uzun uzun konuşalım. Tek gelme, kalabalık gel. ްy le bir stadı doldur en azından ki esaslı bir tartışma olsun... Neyse vazgeçtim gelme! Sanatçı olmadığm emin olduğum birini tartışarak zaman geçirecek ka cömert değilim.’
Sihirli Tok Oluş İsminde ya da senaryosunun içinde sihir, büy benzeri ifadeler bulunan ve çocuklara yön© 286
^^
¿şk Hakkında Her Şey
dizi filmlerde emeği geçen, rol alan ya da bir şekilde bu dizilerle bağlantısı olan herkesin vatana ihanet etti ğine olan inancım tamdır. Bu ne vurdumduymaz bir ta vırdır. Bu nasıl bir düşm anlıktır. Amerika Irak’a yapma dı bu dizi filmlerin ülkemize yaptığını.
Hokus Pokus Ödevini yapmayan bir öğrencinin küçük bir hokus. pokus hareketiyle ödevlerini yapması ne kadar ma sum gözükse de dizi bitiminde öğrencinin sihirli bir değnek aramasına engel olunamayacaktır ki biz il kokul öğrencilerinden bahsediyoruz burada. Dipnot: Ödevler için sihirli bir değnek icat edilse bu di zileri yapan adamlar eminim ki bu değneği hiç acımadan piyasaya sürerlerdi.
Allah*m Dediği Olıır Sözde ilahi mesajlar vermek üzere çekilen, içinde sır, boyut, kapı ve benzeri ifadelerin sıkça geçtiği, insanla rı tembelliğe ve kaderciliğe iten dizilerde emeği geçen herkesten tiksiniyorum.
287
Sen Şimdi Gidecen va r 0v, ‘
ehennem’in nu • ^ Git
A n la y ışlı Kurt Adam dağın başında Allah’a sığınıp bir ağacın
Dipnot: Kurt
da Allah’a sığınıp yola düşmemiş miydi?
Allah sana, ona sığınmayasın diye beyin verdi. Allah hiç kimseyi korumaz. Koruyacak olsaydı beyin ver mezdi. Ya bu koruma kalkanı gereksiz ya da beyin; çünkü Allah israfı sevmez.
Milli Cinayetler Milli duygularımızı kullanarak sözde vatan sevgisini an latmayı amaç edinmiş, içinde silah, kan, tabanca, ^bı çak, vadi falan filan geçen dizi filmlerde bir şekilde emeği geçen herkesten nefret ediyorum.
Yakarım üleen Adamlar benzin döküp adam yakıyorlar öe. Sonra benim arabam arıza yapıy°r’ 288
Aşk Hakkında Her Şey
istasyonuna gidiyorum. İçeriden bir genç çıkıyor. Benzin alacağımı zannetmiş. Ben de ‘Arabam arı za yaptı onun için durdum kardeşim!’ diyorum. Adam da haklı olarak 'Ben senin kardeşin değilim!’ deyip arabama benzin döküyor. Dipnot:
B en bu had iseyi resm e n y a şa d ım . A rabam a
benzin döküp a te ş e v erm ey e kalktıkları hafta, vatan perver dizide araba yakılm ıştı.
Yukarıda bahsi geçen gereksiz emekçileri, boş kürek çileri, ne idüğü belirsiz şahsiyetsizleri Allah’a havale et miyorum. Onları yüce devletimizin bir denetleme meka nizması olan RTUK’e şikayet ediyorum. Bu üçüncü şi kayetim umarım ciddiye alınırım . Alınmazsam RTUK çalışanlarının ve yöneticilerinin de vatana ihanet ettik lerini düşünmemem için herhangi bir sebep kalmaya caktır ortada. Ve ben bu adamları her akşam izlemeyerek televiz yonumdan cehennemin dibine yolluyorum. Ben iste mediğim sürece benim evime hiç kimse gelemez. Senm evine giren dostuna ve düşmanına sen karar vercceksin. sen izlemiyorsan bu>k olan bir savunma ıin dibine yolluyorum.
İK İN C İ.B Ö LÜ M
€vC
Kusursuz Denge Dünyada altı milyar insan yaşıyor ve bunların yarısı ka dın yarısı erkek. Sence bu neyi ifade ediyor olabilir? Görünen haliyle bile bir denge yok mu sence de? Birine tutuldun ya da halk diliyle aşık oldun diyelim. Her şeyini onunla yaşa, paylaş... Dünyadaki tek kadın ya da tek erkek oymuş gibi davran. Artık ondan aş kasıyla ilgilenme. O senin için bu konudaki zirve no ta olsun, ta ki ayrılana kadar. Ayrılınca bir baş asıy a birlikte olmanın elbette ki sakıncası yok! Ama onu birlikteyken, sadece onunla ol. Dünyanın üçte ı ısı s , yani 1m2 karaya, 2m2 su düşüyor, bu d°9 r^' ^ dünyanın üçte ikisi kadın ya da erkek değı, un
9 u n a ı O irtecen y a r v
yarısı kadın yarısı erkek. Demek ki sana d kişi düşüyor. Onunla mutlu olmaya çalış 3 Sad®ce bjr ne onu kandır ne de kendini. Git mut^ , başka birisini bul. ° abileceğin Üzgünüm ruhunu okşayamam; çünkü ben se ı yılan bir insan olmaya çalışmıyorum. Ben sad'60’ Sa' çekleri anlatıyorum. Senin ayarını bozmuşlar eCe.9.0r' gidiyor şimdi. Hatta sana tutulduğun ya da sevcT^'00 sanla bir ömür boyu birlikte yaşamayı teklif etm'9'" rahatsız oluyorsun. Sanki sen okyanus hayal ederke" ben akvaryum öneriyormuşum gibi algılıyorsun °
Biraz Matematik Özetle aradığın kişi şu anda yanında olan insandır. Başka yerlere bakma. Bir zamanlar arıyordun ve onu bulmuştun. ‘Yeter!’ demen lazım artık. Ötekini arayarak tüketme ömrünü. Hayat o kadar uzun değil.
Ka»maya Gerek Tok ^ Ç e k t e n ' d e ^ 6 ° Wu^ u 9 'bi kurbağayı öpünce bu doğru, r, . kurba9alar prense dönüşüyor, u yüzden hayatı boyunca kurbağa
234
H a k k ın d a H e r Şey
öpen kızlar var prensi bulmak için. Çoğu bulamı yor. Bulanlar da öpülen son kurbağa prens olduk tan belli bir zaman sonra prensten sıkılıyor ve büyük bir mucize beklentisiyle prensi öpüyor, ta kat prens başka bir şeye dönüşmüyor. Bir prens bulduysan onu bir prens olarak sev ve mutlu ol maya bak; çünkü ,o artık başka hiçbir şey olma yacak. Sır Çözüldü: Uzun araştırmalarım sonucunda kur ke limesinin kökenini öğrenmiş bulunuyorum. Kelime kur bağanın ‘kur’undan türemiş. Sebebi ise ilgili hayvanın öpülünce prense dönüşüyor olması gerçeğidir. Bu ger çek erkekleri de harekete geçirmiş, erkek kurbağa prense dönüşüyorsa dişi kurbağa da prensese dönüş meli düşüncesini gündeme getirmiştir. O gün bugün, her iki taraf da kurbağa öpmektedir. Özetlersek, 'Biri ne kur yapmak' demek, ilk anlamına göre o kişiye ‘kurbağa muamelesi yapm ak’ dem ektir©. Günüm üzde ise bu ifade hoşa giden ya da ilgi çekmeye yönelik oluşturulan mektedir.
hareketlerin
bütünü
olarak
değerlendiril
Sakin Ol: Gerilmene gerek yok! Dozunda geyik ya p mak, insanı geliştirir. Ben de bu yüzden bazen geyik yapmaya bayılıyorum. O bazen şu ana denk geldiy se bu benim suçum m u©? 'Geyik yapm ak' ifadesinin de nereden geldiğini biliyorum; am a söylem eeem . Y al nız bir ipucu verebilirim. Kelimeyi literatüre sokan k i şinin adı, Alexsander Geyik’tir. Daha da konuşm am !
Sen Şimdi Gtdecen ya Cehennem'in iyh
ma otur hesap yaP- Blr omur onunla geçet Hüe yaPma’ . k tek> ince ince hesap et! Onu gerçek, mi? Her şeyi , Yapılabilecek her şeyi yaptın mı? ten sevmiyor şans, yok mu? Başkasıyla daDüzelme ya 7 0 n u seçerken de aynısını dü-
ha ”
İ v d u n ’ Akima galaa te , W « . » »
£ T £ pi v w « c * s8nsln’ mu‘ " ,a aa * suz olacak olan da yine sensın. o t e ® te
Bir insana keriz ya da enayi muamelesi yapmak, ona alenen keriz demekten daha inciticidir.
Demek ki yürekli olman lazım. Başka birisıy e ^ daha çok yatıyorsa aklına ve bir türlü a^ ,n. ^ eşj mıyorsan, git; ama asla aldatma. Ve bir gun lip sana, - Artık seninle yaşamak istemiyorum! diyorsa ona anlayış göster. Seni aidatmadıg1 şükranlarını sun, saygı duy...
,
Ya sev ya sevme; ama hiçbir zaman seV^ ° aş, yapma! Kimse seni zorlamıyor onunla birli için. Seni evlen diye zorlayan da olmamış*1.
Erlilik Hakkında Her Şey
E rli Olmak Evli olmak, sadece aynı evde yaşamak demek değil dir. Evli olmak eşli olmak demektir ki bu birlikte yaşa ma süreci sonunda aile denilen o muhteşem şeye dö nüşür. Hastalandığın zaman başında sadece hemşire olmayacaktır artık. Başındakiler sana bir şey olmasın dan endişe duyarlar, onlar her zaman senin sıkıntına koşmak üzere tetikte olanlardır. Ayağın kırıldığında ar kadaşların işleri gerekçesiyle yanında olmayabilirler; ama o olacaktır. Bir heves değildir onun senin başın da olması, bir mecburiyet de değildir. O bunu kendisi için seni kaybetmemek adına yapacaktır. Sen gidersen zarar görecektir, mutluluğu zedelenecektir. Aile birey sayısı kadar insandan oluşan tek bir insandır. Olması gereken bir şeydir. Bunu en iyi huzurevindekiler anlatırlar. İnsan gençken fark edemiyor, yaşlanınca anlıyor bunun ne demek ol duğunu...
Yalnız Adam Huzur evinin bahçesinde, köşede hiç kimsesi ol mayan yalnız bir adam sigarasından bir fırt daha Çekti yaşlı kadının yanına gelen gence bakarak. 297
Sen Şimdi Gidecen ya Cehenılem'in
- Bir sıkıntı mı var am ca? dedi genç adam d u m a n a bakarak. - Yok evlat yok, ne sıkıntı var ne de h şey, hiçbir şey yok! a^ a bir dedi, bitkindi.
Yalnızlık M eselesi Doğarken yalnızdır insan; ama türü icabı bir ailenin içi ne doğar. Yanında mutlaka birileri vardır. Annesiz do ğan çocuk yoktur. Onu büyütürler, sonra yaşlanır ve bir gün yalnız kalır. Doğduğunda binlerine ihtiyacı vardı ya hani şimdi daha çok var. Doğduğunda herkes için se vimliydi, şimdi sadece bazıları için sevimli; ama etrafın da o bazıları yoksa, herkes için sevimsizdir ve zor gün ler başlayacak demektir. O halde evlenmek, aile Kur mak gereklidir ve iyidir. Birileri seni sevimli bulmalı- & nierinde emeğin olmalı.
E v lilik v e ö z g ü rlü k Ins£>n hayatı boyunca 'Ç'n yapar p
y
^
ca ne yapıyorsa sadece
ma arzusu k • azanmak. makam, mal mülk SU’ h*ps< de kesinlikle bir özgür olma 298
E vlilik Hakkında H er Şey
sonucudur. Bir dine mensup olmak da öyledir. Cehen neme gitmek tutsaklık, cennete gitmek özgürlüktür. Yani din onu sonsuz özgürlüğe, cennete götürecektir. Her ne kadar da biriyle bir evde yaşamak, yaşlanmak görünen haliyle bilerek ve isteyerek seçtiği bir tutsaklık gibi gözükse de aslında bu bir yanılgıdır; çünkü evliliğin ruhunda tutsaklık yoktur. Cinsellik kavramına özgürlük ta nır evlilik. Ve insanın cinselliği özgür kalınca büyük öz gürlük başlar. Çünkü cinsellik dizginlenemediğinde, onun esiri olur insan ve tüm özgürlüğünü kaybeder. E vlilik en b üyü k özgü rlü ğü n m u tla k anahtarıdır.
Biri anlatılan konuyu yanlış anlayıp, - Benim cinselliğimin serbest kalm ası için herkesle yat mam lazım! derse, bazı insanların elinden bu hakkını alm ış olur ki biz buna özgür olma çabası değil, hayvanlık diyoruz; ama hayvan bile yapmaz bunu! Klasik olacak; ama özgür olmak, her istediğini yapmak anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı, hiç sebepsiz adam öldürmenin cezası olm azdı. gürlüğüm adına öldürdüm onu! üemek bir katili affettirebilirdi.
Seıı Şimdi Gidecen ya Cehennemin 11
r-. ne Git
o zaman her insanın bir erkeği ya da kadın, Var özgürdür ve tamdır. Nasıl kı ,k, mideye ihtiyaç du 0 vorsan iki eşe de ihtiyaç duymamalısın, ikinci bir » başka birinin midesini de söküp kendine taktırman gp bidir; ama senin özgürlük anlayışın buysa ve bu konu. lar görecelidir diyorsan git kendi kendine gör ve hep tetikte ol. Bir başkası da üç mideli özgürlük istiyor ola bilir. Dünyadaki toplam mide sayısı altı milyar ve sen de iki tane varsa biri m idesiz yaşıyor demektir sevgili özgür. Ormanda hayvan özgürdür; ama her hayvanın bir de eşi vardır ve bunlar aynı yuvada yaşarlar. Doğanın ka nunu budur. Birçok bilim adamı fareden, filden, may mundan, köpekten... hareket ederek insanlara yönelik sonuçlar çıkarma başarısını gösterdikten sonra, ‘Hay vanlara bakarak insanla ilgili yorum yapılamaz!’ deme yeceğini umuyorum. Birlikte yaşayacağın insanı seçerken lütfen karpuz se Çer gibi davranma. ‘Ben seni çok beğendim, sevdim de... o zaman hadi gel evlenelim!’ kadar basit bakma konuya. Aslında siz daha özgür olmak için evlenmişti' O halde evlendikten sonra tutsak olan biri!er' v nfm°nlar evlenmi? sayılmazlar, karpuz dükkanı $ et^ z aıar. Çıkan kavgalar da muhtemelen kelek ka üzerinedir 300
Erlilik Hakkında Her Şey
Evlenmelerin bir nikah m em urunun ‘Sizi başkanın verdiği etkiyle kan koca ilan ediyorum .’ D em esin e bağlı olm ası ne komiktir ve ne kadar garip bir tutsaklıktır. Başkan kim , sen kimsin başkan yetkiyi nereden alıyor? Ayrıca başkan nerde?
Babasız Çocuklar Dönemi ‘Evlenme, hayatını yaşa!’ diyerek insanların aile kurma larına engel olmaya çalışan sosyal bir yapının oluştu ğunu da kabul etmem lazım. Böyle bir saçm alığı cid diye alan, evlenmek yerine sadece çocuk yapmayı amaç edinen ve ortaçağ köylülerini aratmayacak ceha lette olan bazı aptal ve zengin kadınlar Avrupa’da her hangi bir sperm bankasına gidip, oradan aldıkları spermle hamile kalıyorlar günümüzde. Bu nasıl olabilir? Düşünebiliyor musun, çocuk büyüyüp okula gidecek ve arkadaşları babalarından bahsedecek, bizim delikanlı baba kavramından bihaber şekilde onları dinleyecek. * Senin baban kim yavrum? v Emiyorum amca! ♦ Yoksa seni leylek mi getirdi? „ J f keni bankadan alm ışlar am ca... Size baba diyebl,,r miyim amca?
301
Sen Şimdi Gidecen ya C e h e n n ^ .^
Saçm alık bu! Elbetteki bir insanın
babasız büyürtte anormal bir şey değildir; am a bir insanın baba ¿ Si mım bilm em esi gerçekten normal değildir. vra' Bütün canlılar birlikte yaşayabilm ek, birbirlerini tama^ layabilmek ve çoğalarak mevcudiyetlerini sürdürebilmek için çiftler şeklinde yaratılm ışlardır; ancak buna itira2 ederek, sözde özgür kalm a m ücadelesi vermeye çalış, mayı sadece trajikomik bir em besillik olarak değerlen diriyorum. İnsanlar kesinlikle evlenmeliler ve hatta mümkün olan en erken yaşta evlenmeliler. Evlenm e yaşının 30’lara dayanması ve gençlerim izin bir türlü olgunlaşamaması bozulan sosyal yapının habercisi değil midir? Evliliğin bir veba olarak algılandığı dünyam ız bu gidişle akla za rar, saçma sapan bir yarına ev sahipliği yapmaya ha zırlanıyor.
Evliliği Çocuğa Bağlı Olanlar Evcilik oynamanın m anası yok! Birçok anne baba * an ¡Çin katlanıyor birbirine... O ysa bu çok Val nnesız ya da babasız, hatta hem annesiz hea> âunn$H yaşamakta herhangi bir sakınca yokturert etme’ o kesinlikle şimdikinden daha 302
Evlilik Hakkında H er Şey
olacak. İyi bir ebeveynsen, yavrunun kavganın ortasın da büyümesine izin veremezsin. İlk insan kabul edilen Adem’in babası yoktu ve o asla, - Neden benim babam yok! diye sormamıştı. Havva da annesiz ve babasızdı. Bir birlerini istemeye gitmediler, Havva Adem ’e kahve yap madı. Düğün salonunda çiftetelli de oynam adılar. Çiğ ya da pişmiş süt de emmediler. Anne ya da baba şef kati de yoktu üstelik. Adem de Havva da hem yetim hem öksüzdü, terbiyesiz mi oldular? Tamam şeytana bir kere yenik düştüler, bu doğru. Birçok insanın anne si babası var da ne oluyor, her gün binlerce kez ye nilmiyorlar mı aynı şeytana? Mesela şu anda bu kita bı okuyan bir çok insan sabahtan beri ısrarla yeniliyor şeytana! Özellikle de erkekler. Hayatını bir kadınla ge çirme fikri ters geliyor adama. Bazen özgürlüğü elinden alınmış zannediyor, bazen isteklerinin hep aynı olaca ğını düşünüyor ve hayatının sonuna kadar cinsel gü cünün bu şekilde devam edeceğini sanıyor. Her gün başka biriyle gününü gün etmek istiyor. Peki ona bunu düşündüren kim, elbetteki şeytan. Bu arada şeyta na yenildiğini iddia ettiğim bu aynı kişi, Hani ben etrafta şeytan meytan göremiyorum?.! diyerek de etrafına bakınıyor! Aranma hiç, etrafına baarak Şeytanı göremezsin. Kendine bak! Şeytan da,
Sen Şim di Gtdecen Va r
melek de kesinlikle sensın ve her gün Sgv maölup olan ve savaşa doymayan da sensin S m': ölümsüz zannediyorsun. Haklısın hiç ŞüPh6 yok e%ı ceye kadar ölümsüzsün. Yalnız göz ard, ettiğin ol^ var. Konuştuklarımız sadece bu dünyayı ilgiiendiri sen bir daha bu dünyaya bu bedenle asla getemev! çeksin. Bu ilk ve son. Başka yerlerde olacaksın, ka şeyler isteyeceksin. Yok olmayacaksın. y0k istesen de olamayacaksın. Bir şey başlamışsa bitmeye mahkumdur; ama sen hiç başlamadın, her zaman var dın. Bir bütünün ayrılm az parçasısın sen. Ancak o bü tün içinde insan olarak yaşam aya başlamanın elbette ki bir tarihi var. O halde yine varolacağın muhakkak. Nerde nasıl ne şekilde sorularına uzun uzun cevap vermek isterdim; ama bu, bu kitabın konusu değil. İnsan olarak varolmanın bir başlangıç saati varsa, bunun bir de bi tiş saati olacaktır. O halde sen bir gün biteceksin. Not: Burada bahsi geçen yeniden başka bir yerde var cağın gerçeğiyle reenkamasyon denilen saçmalığa uza yakından herhangi bir bağlantısı yoki Neyle bağlantısı o ğunu başka bir gün uzun uzun anlatırım. Şimdi sıras
Tarihe peygamber olarak dam gasını vuran
^
nf ' ,Sa ve Muhammed... Hepsinin ortak öze ¡9 ™ . tam olmamalarıdır. Davut ve M u h a r n ^
b ü y ü d ü ie Î^ B ^ 3512’ İsa ve MuSa 03 S S 'm Bu insanların peygamber oldu 304
***
Evlilik Hakkında Her Şey
etmesen de milyarlarca insanı etkisi altına alan büyük değerler olduklarını herhalde kabul edersin. O halde annesiz babasız, ya da hem annesiz hem de babasız yaşamak çok da korkulacak bir şey değildir.
Ne Diyorsun İki yazar sohbet ediyorlardı. - Bütün peygamberler filozoftur. Kendileri uydur muştur. Vahiy falan yok! dedi biri, kilitlendi öteki. - Ne diyorsun sen? Yani onların ‘Vahiyle getir dim!’ dediklerini kendilerinin yazdıklarını mı söylü yorsun? dedi şaşkınlıkla ve bembeyaz olmuş suratıyla. - Evet! Cevabını alınca, adam tamamen kilitlendi. Kendi ne geldiğinde ise şunları söyledi: - Ben bu adamların söylediklerini Allah’tan aldık larını düşünerek rahatlıyordum. Eğer bunları kendileri yazmışlarsa, yani peygamber değillerse ve cennet, cehennem, Allah gibi kavramları üretmeyi başarmışlarsa benim onlara tapmam lazım; çünkü bu durumda insan üstü olduklarını
305
Sen Şimdi Gidecen va rvu
düşünmemem için hiçbir sebep
ka lrrııy0r
Hiç kimse bir kahramanı asırlarca hit y 0rt^ Evet evet bu adamlar insan üstü olmalı 1* Çocuğunu düşünerek bir şeyler yapmana gereu Sen kendini kurtar. Sağlığı bozuk bir anne ya da V°k! lığı bozuk bir babayla yetişen çocuğun bunlar yetişmesi daha iyidir. Huzursuz bir aile ortamı mahT lenin bakkalını bile rahatsız eder. Kaldı ki o evde & ne ve babasıyla yaşayan çocuk ister istemez etkilene cektir. Okuldaki başarısından tut, alışkanlıklarına kadar her şeyi değişecektir. O zaman çocuğu düşünerek mut suz bir beraberliği devam ettirmek, çocuğa verilebilecek en büyük zarardır.
Ç evresiyle E v li O la n la x Ayrılmak istiyor çift; ama çevreden
t
insan düğünümüze geldi, ayıp °^ur HİÇ 1 öldürür. Onun ailesine bunu nasıl açı çû etme kimse sana bir şey demez ve a n fa^a kimse seni ciddiye alm ıyor. B u gü n a yn lsa ’ ^ gvlılik hatta sonra herkes bu yeni konum una a ı ^ 0 \ \ kariyer değildir. Onu bir kariyer gibi 0 en dan etme. Gereken her şeyi yap» olmuy0 le yapma. 306
Evlilik Hakkında Her Şey
Kötü bir evlilik hücre hapsine denk bir mahkumiyet demektir.
Biraz sağlıklı düşünürsen sana dünyada kimsenin yap madığı İyiliği yaptığımı anlarsın. Kötü bir evliliği sürdür mek her iki taraf için de yıpratıcı olacaktır. Evlenirken bütün sevdikleriniz geldi. Sizi tebrik ettiler; çünkü ikiniz birden mutlu olacaktınız. Şim di ayrılacaksınız i N e adına peki? Tekrar ik in izin m utlu olm ası adına, o zaman neden kavga ediyorsunuz ayrılırken. Ben sizi peşinen tebrik ediyorum . Kavga etm en ize gerek yok! Bence celseye akrabalarınız da gelsin. ‘A yrılıyoruz - M utluyuz’ diye de bir davetiye çıkarın ve yollayın sevd iklerinize...
Evlilik ve Cinsellik ‘Eşler ya da çiftler arasında oluşan tutkunun en buyuk enerjisi cinselliktir.’ Demiştim. Cinselliğin enerjisi ise c sellik dışındaki diğer beklentilerin eşler tarafından şılanmasıyla oluşur. Mesela adamın çok ™ ıs^ m ^ . yor, fakat kadın misafirden hazzetmiyor... a a a hafta sonlan annesine gitmek istiyor, ama er e istemiyorsa birbirlerine hissettikleri şiddetli arzu olarak azalacaktır. Bu uyumsuzlukların sayısı a
307
Ben Şlmrtl Glrtecen ya Ceh
Bern’i,
artarak azalacak ve zamanla y, lZaian arzu nefrete dönüşecektir. Böylece ouiiim — cinsli rkler sonra da k ve tamamen bitecek ve Ugili ilgili kişi kişj yasam y ^ ' C|nsei, - ı , \ ~ r tamamen m bu cinsel açıklığı başkalarıyla giderm lnda % jcektir ki bu durumda evlilik diye bilinen & y°lüna 9i:telik bir nevi sahtekarlığa dönüşecektir ° ku'Sal **• Sonuçta cinsel değerleri düzenleyen do ğımızıdır.
yakınlı-
Mantık ve Cinsellik İnsan 18 yaşından 45 yaşına kadar maksimum düzeyae cinsel performans gösterir sonra bu performans deHPr Sy e<^er’ artik ^aşka Şeyler aranır. Dolayısıyla saHcjin6 bCin?Q^ mer^ez^ düşünerek eş seçîîmemeli. Evlienpriic^ ? 3 amaÇ,ar,ndan birisi insanın var olan cinsel ,nı
k o n tr o 1
a |tm a
almaktır. Cinsellik dikkat■ '1d- . / 1#İifl.
WI' ^ nerp hiç cı unsurlardan en büyüğüdür ve bu e ^ ^ öır ¿a cek zannedilir. Toplam ömürde 2 ra ^ gerçeğ1' man diliminde bu arzular zirveyi zorlar^ ne dönersin. Bu iki zaman arasın a 1 ^ 0ım ^an ön* yaşar fakat ısrarla anlamaz insan. r^ağ1(j a yaz^6 ve I# ceki düşüncelerini ve sonrakileri bir g^in. Ben en şılaştır. Birbiriyle alakası olmadığını 90 ^ ^ nida da çok kimi seviyorum?’ sorusunun ceva 308
Erlilik Hakkında Her Şey
başka olacaktır. Gençken hoplayan zıplayan herkesi sahiplenmeye çalışan sen, yaşlanınca artık kimseyi is temeyeceksin. Mantığın devreye girecek, varlık sebebi ni anlayacaksın.
D en g esizlik Kadın cinsel duygularını erkeğe göre daha rahat kont rol ediyor, erkek ise bu konuda kadına göre daha ba şarısız. Yazılı ve yazılı olmayan kurallar bir başkasıyla birlikte olan kadına fahişe demiş ve onu aşağılamıştır. Erkek ise asla böyle bir unvanla aşağılanmaz, aksine çapkın, hovarda, zampara gibi kelimelerle ödüllendirilir. Erkeğin fiziki gücü ona bir ayrıcalık tanımıştır. Kadının aşağılanma süreci fiziki gücünün zayıflığıyla başlamış tır. Bu aşağılanma ya da yok sayılma sonucunda ka dın pasifleştirilmiş ve geri çekilmiştir. Bu geri çekiliş genlere yansımış ve yüzyılların sırtına yüklenip bugüne getirilmiştir. Dünya klasiği yazan bir kadın yoktur me sela ya da icat yapanların neredeyse tamamı erkektir. Tarihe yön verenler hep erkekler olmuşlardır. Kadınlar ise bu durumla mücadele etmek yerine, - Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır! diyerek kendilerini arka planda avutarak yok etm iş lerdir. 300
Ben Şimdi Ci'rtecen
E rk ek ler ye Cinsellik Meydan erkeğe kaldığı için erkek aşık, kadın muştur. Dolayısıyla tarihte kadın şair n e re d e ^ 0' denecek kadar az olması bu pasifleştirilme süreci M sonucudur. Sevdiği için yağmur yiyen, soğukta tir ti! ** reyerek bekleyen her zaman erkek olmuştur. Kadın çar erkek kovalar. Çok az, hatta neredeyse yok dene cek seviyededir kadının erkek kovalaması durumu. Bazıları bunu erkeğin daha özgür davranabilmesiyle açık lamaya kalkar ki ben buna asla inanmam.
Dünyanın
çeşitli yerlerinde kadın erkekten çok daha özgür yaşa makta fakat yine de erkeklerin peşinden koşmamaktadırlar. Bunun tek sebebi vardır, öyle ya da böyle ka dının cinsel duygularını kontrol altında tutabilmesi ve her şeyi cinsellik olarak algılamaması gerçeğidir. Köp rüden intihar etmeye kalkan da erkektir. Dikkat eder sen, bu köprüden atlayan salaklar 1 8 - 4 5 yaş ara sındadırlar hep. O halde erkeğin şairane bir ruh taş^ ması ve kadına göre daha çok aşk peşinde koş^ ^ ve hatta büyük çoğunlukla aldatan taraf kontrol edemediği cinsel durumunun n e tice si- ^ mıyorum ya da ayıplamak için söylemiy°rur^ neden ot yem iyor?’ ya da ‘Koyun neden
Evlilik Hakkında Her Şey
diye suçlanamaz. Bu cinsel yapı bir şekilde bu hali al mıştır, bu erkeğin doğasında var artık. Bundan sonra sı
onun adamlığına kalm ıştır. ‘Ne yapalım böyleyiz iş
te!’ diyerek bu durumu kabul eder ya da ‘Madem ki böyle, ben özüme dönebilirim !’ diyerek kendi gerçeği ne ulaşır.
Kadın re Cinsellik Kadın bu konuda daha tutarlıdır. Cinselliğe olan bakı şı erkekler gibi olm adığından, o orgazm olmadan önce ve sonra hemen hemen aynı şeyleri düşünür. Cinsel lik, mantık denilen muhteşemi yok eder. Dolayısıyla ka dının bu handikap olarak gözüken ezilm işliği onun da ha mantıklı düşünmesi sürecini başlatm ıştır. Erkeğe gö re daha m antıklıdır; ama bilinçaltı ona yüzyılların alış kanlığıyla öne çıkm a iznini vermez. Kadınların çok büyük bir kısm ı ikinci bir erkekle birlik te °^ma fikrini mide bulandırıcı bulurlarken, erkeklerin ernen hemen tamamı bu fikre bayılır. rnad^ den
er^e9e tecavüz etmez, buna hakkı ol-
~Dİ,'r; ama erkek bunu ak>l edemez. Bu yüz* ^ Ö in c'nsel zaafı korkutucu boyuttadır, gözünün dondugü zamanlar vardır.
Sen Şimdi Gidecen ya Ceh„
S on u çlar ye Cinsellik Çoğu zaman pişman olduğu ilişkiler yaşar Kar rizması ve kişiliği yerlerde sürünür. Orgazmdan"’ ka' başka bir insan olur sonra başka. Her nedense ^ bir yuvasının, tertem iz bir eşinin olduğunu, çocu^T'11 o muhteşem gözlerini orgazmdan sonra hatırlar g T " nün önüne çocuğunun ‘baba’ deyişi gelir. Acı çeke, Sonra da vahşileşir. Silah yapan da, savaşan da, savaş çıkaran da erkektir. Dipnot: ‘Bazıları şurada ne kaldı yaşlanmama, yaşlanınca pa ram olsa ne olur? Bana para şimdi lazım. Yaşlanınca seks de istemeyeceğim, şimdi yapmalıyım ne yapacaksam!’ diye rek, kendini aşağılıyor. Oysa cinsellik bitince alışkanlık ve emek devreye girer. O ana kadar birbirinize yaşattığınız o muhteşem anlar, yaptığınız fedakarlıklar bilinçaltınızda siz? birbirinize daha çok bağlar. Yaşlı bir adamı ya da kadını kim çeker, kim iğrenmeden ihtiyaçlarına yardım eder. Kim siler ağzından akan salyasını sümüğünü, bunu sadece hilesiz emek verdiğin kişi yapacaktır. Üstelik eşin senin yalanmanla ilgilenmeyecektir. Beraber yaşlanmıştınız çünkü. Onun gözuj| de sen hep ilk tanıdığı yaşta olacaksın. Öyleyse tut,
Hepimiz Aynı Taştayız 90 yaşında sevdası destanlaşmış kaç kişi Kim ciddiye alır onu. Ciddiye alanlar, yö n e te n 312
^ep
Evlilik Hakkında Her Şey
gençler olduğu için sen de 90 yaşında ciddiye alınma yacaksın. Gençken tutkunun içinde seks gibi kışkırtıcı bir şey vardı ve onunla anlamlandırıyorduk ona karşı hissettiklerini. Kim bilebilir senin yaşına gelmeden, se nin yaşındaki bir insanı nelerin mutlu ettiğini. Evet ar tık kadınların göğüsleriyle ilgilenmiyorsun, seni vefa il gilendiriyor, dostluk ilgilendiriyor. O kızın muhteşem gözleri ya da o adamın kasları rüyalarına girmiyor ar tık, annenden babandan farklı değil onlar artık senin için... O halde kadınların ya da erkeklerin güzelliği ak lını almasın, 20 yıllık bir zamanda bedeninin üretece ği bir enerjinin esiri olma. Matematik yap, hep kaza nacaksın... Uzaktan bakınca bazıları yaşlı gibi gözükse de herke sin aynı yaşta olduğunu iddia etmekten çekinmem. Sen ben ya da bir başkası hepimiz aynı andayız ve ^n yaşındayız. ‘Kaç sene oldu sen dünyaya geleli?’ Bu soruya kim nasıl cevap verirse versin, hepsi ‘Nasil geçti?’ sorusuna ‘Bir an gibi geçti!’ diyecektir. O rt.^ 0 Zevraki n'n babasının mezar taşına yazdığı dörte özetleyelim konuyu: Bin de olsa anda biter, Bunun adı yaş değil mi? Delil dersen bu taş yeter, Unya denen düş değil mi?
313
Bizden geçti, yapacak b ir şey yok gibi ucuz cümiei* le kendini öldürme. Şu anda varsın ve herkesle aVn yaştasın! Ne zaman öleceğini de hiç kimse bilemez
E v lilik v e F l ö r t Arabalarıyla tatile giden evli çift, başka bir araba nın yanından geçiyorlardı. Geçtikleri aracın içinde birbirine sarılm ış yavaş yavaş giden bir çift var dı. Kadın kocasına dönerek, - Kesin sevgilidir bunlar, dedi. - Nerden anladın? dedi kocası, - Baksana birbirlerine sarılmışlar! dedi kadın, sanki çok büyük bir icat yap110§ 9 k a S , la r a k ‘
.
p v Iİ
Kalıplar var. Bir çay bahçesinde oturan sevgilileri 500m’den ayırt edebilirsin. dururlar, diğerleri daha sıcak ve daha yakın. ü çiftler psikologa gitmek yerine s e v g ilili ve onları taklit etseler, hatta rol yapmaya ne direkt sevgili olsalar daha mutlu olurlardı314
çiftlerle-
mesafeli evjese|er ^ var
E v lilik Hakkında H er Şey
Şimdi o kafede oturup iki yabancı gibi çay içen karıkoca, yan masadaki sevgililerin muhabbetine imreni yorlar. Oysa onlar da kısa bir zaman önce aynıydı lar ve başkaları da çapraz masalarda oturup onlara imreniyordu. İnsan bir şeyi bir defa yapabiliyorsa, o yaptığı şeyi her defa yapabilecek potansiyele sahip olduğu gerçeğinden kaçamaz artık. Neden peki bu yabancılaşma? Bunun doyumsuzluktan başka bir açıklaması olamaz.
Kadın arabada kocasına yandaki arabada yaşananları anlatm ak yerine doğrudan san lsayd ı daha çekici olacaktı; çünkü bu bir sevgili tarzı olacaktı, anne tarzı değil.
Erkeklere özel Kadınlar Okumasın... Burada yazılanların tamamen klasik olduğunun far kındayım; ama içtiğin su da klasik, hiç değişmedi... Aslında hepsini biliyorsun. O halde içinden gelen bir ses olacak şimdi bu okuyacakların. Bak dos tum, artık kendine çeki düzen ver! Bu şekilde ne reye kadar gideceksin. Her gün başka kadın, her gün başka heyecanlar. Bir gün bu da rutine bi necek ve artık başka kadın da isteyemeyeceksin.
315
Sen Şim d i G ld ecen ya
Mutlu olmak istiyorsan, enerjini başka kadmb dağıtmak yerine, sahip olduğun kadına y o ^ inan bana başkasına ihtiyaç duymayacaksın. Tonton bir dede olduğun zaman, torununu ya d çocuğunu severken içinde bir huzur olsun. göy le devam edersen acı çekeceksin. Evli bir adam olarak eşinden başka birine tutulunca onu sev diğini iddia etme. Benim yüreğim geniş, bütün kadınlar girebilir deme. Sevdiğine eminsen özgür bırak onu, ya da git karına bunu anlat! Emin ol seni anlayacaktır. Seviyorum dediğin insanın ha yatını mahvettiğini hiç mi düşünmüyorsun. Evli bir adamın senin kızınla birlikte olmasına ne ka dar razı olurdun, ya da birinin senin karına kar şı istenmeyen bir sevgi beslediğini duyman seni ne kadar rahatsız ederdi? Bir başkasıyla birlikte olacağın zaman, düşün! Bu yaptığın duyulduğunda sadece etrafındaki birkaç hovarda arkadaşın sana iltifat edecek ve senden ilham alarak senin yaptıklarını yapacaklardır. a nn* ǰcu9un, annen baban, birlikte olduğun ka J' mn annesi babası, kardeşleri, kocası sende^,nr ret edecel<. Benzin döküp yakmak isteyeceklerAnılarını anlatırken, bu kısımlardan hiç ^ meyeceğini ikimiz de biliyoruz. Büyük
,
E r illik H akkında H er Şey
Her hareketinde bir mana olsun. Her cümlen bi nlerine ilham kaynağı olsun. Gizli kapaklı, saçma sapan bir adam olma. Açık yürekli ol. Bugün de ğiş, bugün başka biri ol! Zaman sonra göğsünü gere gere anlat, ‘Karımdan başka herkesi karde şim gibi gördüm!’ de. Bu ne büyük bir erdemdir. Sürekli seks düşünen bir adam olarak yaşaman yapacaklarına da engel oluyor. Başkasına ait olan bir malı çalan kişi hakkında ne düşünürsün? Onu alkışlar mısın? Başkasının ırzıyla oynamak çok daha kötü. İnsanların mutluluğunu çalıyorsun. Bu ne aşağılık bir davranıştır. Birlikte olduğun o öte ki kadın başkasına ait. Ona dokunuyorsun! Eğer hala bunun tersini düşünüyorsan, benden de sa hip olduğun kadından da uzak dur ve cehenne min dibine git! Sana saygı duymuyorum; çünkü sen hiç kimseye saygı duymuyorsun.
Kadınlara özel Erkekler Okumasın Biraz klasik olacak; ama ne yapayım değişmiyor. Güneş her gün doğudan doğmaya ve klasik dav ranmaya devam ediyor. Doğru olanı yap! Beni yanıltma. Sen güçlüsün. Sahip olduğun erkeğin başkalarını arzulamasını
Sen Şim di G idecen ya O h « »
başkalarında bulduğu ne varsa sun ona. Sen çok şey istemiyorsun, bunu biii^ rum. Sadece evliliği biraz abartmiştın. Ona salt ce kötü şeylerden bahsetme. O gün televizyon it lerken uyuyakalmış ve yatağında yatmak istemi, yorsa, annesi gibi kaldırıp pijama g iyin d irm e . 0$. tünü ört ve yatağına git. Yoksa seni annesi gibj algılamaya başlayacak. Zaten o kadar çok anne ye benzemeye başladın ki adam, is te m iy o rs a n ,
- Benim karım nerede? diyerek aranmaya başladı evin ortasında. Seni annesi zannediyor. Aslında aramızda kalsın; ama aldatan erkek yok biliyor musun, aldattıran kadın var. Ona dünyada sahip olduğu tek kadı nın sen olduğunu hissettir! Kötü kadın olma. Her gün kötü şeylerden, ödemelerden bahset me. Anlamaya çalış. Başkalarıyla mukayese et me! Uzatmaya gerek yok, ona kadın ol, kam yoncu Dursun Abi gibi ya da Selvinaz Teyze 91' bi davranma... Hiçbir erkek sabah yatağından doğrulup, yorganını üzerinden atarken, ‘Glde^ de bugün karımı şöyle güzel bir aldatayımyorek kalkmaz. 'Kocam beni aldatıyor! yer' en ^ocarnı aldattırıyor olabilir miyim aca 'ye düşün bazen de.
Evlilik H akkım la H er Şey
Eğer ona karşı bir şey yapmak içinden gelmiyor sa, onu bir erkek gibi algılayamıyorsan, bırak git sin ya da çek git, ona yalandan şirin gözükme ye çalışma. Öte yandan evli bir adamla birlikte olman, o ada mın yuvasını dağıtmaya adım atman anlamına gelir, sence buna hakkın var mı? Düşünsene se ninle paylaştıklarını karısıyla paylaşamayan adam evinden soğuyacak senin yüzünden. Sen parfüm kokuyorsun, onun karısı çamaşır suyu. Seni iste yecek tabii ki! Çocuğuna zaman ayı ramayacak. Çocuğunu sevmesi gereken zamanda şenle ilgi leneceği için çocuk baba şefkati olmadan büyü yecek! Babanın anneni aldatmasını istemezdin di mi? Yapma o zaman. Bu oyuna alet olma. So rumlu olduğun insanlar var. Kocan duysa yıkılırdı di mi? Yaptığın her şeyi bir madalyon gibi üstüne assalardı, ne yapardın? Başkalarının asacağı ya da asmayacağı madal yonu sen beynine as. Her zaman doğru ol ve tertemiz kal. Hayatında en çok kimden çekinirdin veya utanırdın? O seni her saniye izliyormuş gi bi düşün! Kim bilir belki de izliyordur! O yaptı diye sen de yapma! Olmuyorsa, hazmedemiyorsan cehennemin dibine yolla ve kurtul.
S e n Ş im d i G id ecen ya r eh
Daha bugüne kadar hiç kim se seks birikt* Geriye dön bak, yaptıklarından hangisini cebin^L^' Hangisini çıkarıp ara sıra bakıp yine aynı ke yfi*] ^°yabildin? O andı o, geldi geçti. Geride ne kaldı, sadece3 y°rsui1 O halde yatırımlarını doğru yap! K eşkesiz^"*^ yaşa!
Herkes Okuyabilir Artık Bakabilirsin Eşin bazen seni ihmal ediyor olabilir. Üstüne faz la gitme. Sabırlı ol. Her zaman aynı tavrı bekle me. ‘Ne oldu, neden canın sıkılıyor?’ diye baskı yapma! Onu senden iyi tanıyan kimse yok! Anla yışlı ol! Düzelecek. En sevdiği yemeği yap karı na, ya da yapm aya çalış! ‘Mutfağa g ir m e m ben arkadaş!’ diyerek saçmalama, gir mutfağane anlarım tavladan?’ deme, git tavla öğren ^ can için, resim kursuna yazıl ve onun £ar^ aS1. iem portresini yap ve mesela götür yata ^ na as, sürpriz yap! Sana bir sır vereyim ^ yapımı resmini duvarda gören kocan, ünlü biri olduğunu düşünecektir bilinça^ın ünlü Endişelenme: Hiç m erak etme! Kendini ^ fltrnaz0derse gidip ünlüler gibi davranıp sen'kesjnliKie & Çünkü bilinçaltı denilen o muazzam ya^*^ZLjr1 h i^ e’ ni, onu ve ünü birbirinize kenetler. ama doğru, dene de gör! 320
Erlilflt Hakkmda H er Şey
Para biriktir ve tatile götür onu. ‘Zaten züğürdüz, ekmek bulamıyoruz!’ diyerek ağacın arkasına saklanma. Git akşamları su sat köprüde ve acı ma karına harcadığın paraya. Mesela hiç futbol la ilgin olmadığı halde, kocanın tuttuğu takımın formasının arkasına en sevdiği futbolcunun numa rasını ve onun adını yazdır... Mesela vizyondan kalkmak üzere olan bir film için sinemanın mü dürüyle konuş 5 - 6 bilet parasına salonu kapat ve onu sinemaya götür. Her zaman Ayhan Işık kapatacak değil ya restoranı, sinemayı, gazino yu... Ona bir mektup yaz ve adresinize postala. Mesela sallanan sandalyeyi çok seviyorsa bir ta ne sallanan sandalye al ve kargoyla eve yolla. Hayalindeki köşkü alamazsın belki; ama sallanan sandalye o kadar da pahalı değil. Ona zaman ayır. ‘Zamanım yok!’ diyerek saçmalama. Hiç za manı olmayan bir işadamı ki bunun adı ne olur sa olsun, ayağı ya da kolu kırıldığında, altı ay iş ten uzak durabiliyor, sen de yapabilirsin, hadi sa mimi ol! Ben bu bölümde sana sadece birkaç minik ipu cu verdim. Sen ara tara bul da bak neler varmış yapılmadık olan! Binlerce yeni şey bulacaksın, Hangisini önce yapsam?’ diye düşüneceksin, ka fan karışacak!
Sen ŞimcU Gidecen ya Ceh
Ve Tine Sorun Karmaşık Ve Tine Çözum R Biriyle bir ömür yaşamak, zor gözüken ve karmaşık k konu ya hani, o zaman cevap kolaydır. işte * onun dışındaki herKesi kardeşin olarak gör, hayati değiştir. Sınırsız mutlu ol. Kimseyle işin yok! Bunu sa' dece ve sadece kendin için yap! Kendine olan aşkın için. Ona ‘aşkım5 de çekinmeden. Ne demek istediğini hepimiz biliyoruz. ‘Ben5 diyorsun yine; çünkü ‘aşkım’ demek ‘ben’ demek! O zaman onu kendin gibi gör, bu nu %100 başaramayacaksın; ama büyük oranda başa rabilirsin...
P a r a v e B e r a b e r lik le r ‘Ekonomik bağımsızlık5 ifadesini kullanmayı pek sevm'" yorum; ama sanırım burada kullanmam gerekiyor. So kağa çık, evli kadın gördün mü sor: Şu anda paran olsa ilk ne yapardın? Kocamı boşardım! diyecektir. Hani hep derler ya Türk erkeği Parayl gUdu mu, önce arabasını, sonra karısını değiŞt|rırr* Turk kadını da parayı bulabilse kocasını b0$arT?n & Pacağı ilk işlerden biri olurdu. Erkeğe karşı aç« ^ Şanma davalarının %92’si ekonomik bağımsızi'91 322
r y'
t
Erlilik Hakmnda Her Şey
a n kadınlar tarafından gerçekleştiriliyor, %7’sinin sponsoru var. %1'i de Allah’a sığınıp açıyor davasını. Peki evliliklerin ne kadar sağlıklı olup olmadıklarını an layabilmemiz için herkesin ekonomik olarak rahatladığı anı beklememiz mi lazım? Tabii ki hayır! Akıllı olursak bir tahmin yürütebiliriz. O halde ben bir tahmin yürüte yim. Avrupa’da 15 yıldan fazla evli kalan karı - koca ya plaket veriyormuş devlet. ‘Avrupa’da aile kavramı iyi ce dejenere olduF diyor uzmanlar. Türkiye’yi de bu ko nuda tebrik ediyorlar. Oysa ben küçük bir deneyi ha tırlatmak isterim:
Birliktelik Deneyi Avrupa’dan ve Amerika’dan bizzat Necati’ye top lattığım üçer yüz ünlü fareyle Türkiye’den aldığı mız 300 ünlü fareyi ayrı ayrı kafeslere koyduk. Birlikte olmalar ve ayrılmalar % 5’lik bir farkla ta mamen aynıydı. Sonra Necati dedi ki, Abi sanatçı toplumun aynasıdır. Bu durumda halkı da eşit şartlarda ayrı kafeslerde değerlen irs e k aynı tepkiyi verirler mi acaba? dedi.
■ Vermez Necati, %5 farklıydı... dedim.
323
S en Şim d i G idecen ya C eh en n em i n . Git
- Onu biliyoruz be abi... dedi. - Ben de haa tamam o zaman... dedim... Anladık ki fare fareymiş, sarı tüylü ya da siyah tüylü olması hiçbir şeyi değiştirmezmiş! Parası olan kadının daha değerli olması asla onun pa rasının olmasıyla ilgili bir durum değildir. Duruşunun değişmesiyle ilgili bir durumdur. Kadın güçlü olunca ko casının yanında daha kendi gibi davranabiliyor, dolayı sıyla kocası muhatabını ciddiye alıyor. Her şeye ‘evet’ diyen ve her yönüyle kocasına mahkum olan bir kadın herhangi bir tartışmada ne kadar etkileyici ya da belir leyici olabilir ki?
B irkaç A la k a s ız S o m Bekar olsaydım...’ diye başlayan kaç cümle kurabil» sin bir dakikada. ‘Bir daha dünyaya gelsem, hiç düşu mem y*ne Şu anki eşimle evlenirdim.’ DiyebHiy°r ^ sun tek başınayken. ‘Issız bir adada yalnız kalsan, a klrnın 0|masını isterdin?’ içtenlikle söyle- Ev nıyor evde iki kişi var biri eşin.. Eğer bu durum * * qunaC
E v lilik H akkında
Her Şey
Zorla Güzellik Olur Bütün büyük işler hep zorla başarılmıştır. ‘Zorla güzel lik olmaz!’ derdiler biz de inanırdık eskiden. Öğrendim, oluyormuş... Tarihteki bütün büyük güzellikler hep zor la olmuş. Araştır, sen de aynı kanaate varacaksın. Ba şaranlar hep zorla başarmış. Ha şimdi dur ve düşün! Eğer senin evliliğin, sence tarihi bir olay değilse hiç zorlama, boş ver! Gül geç, keyfine bak... Yok eğer ‘Ben bu dünyaya bir kere geldim, ne yaparsam en iyi si olmalı. Madem ki evlendim, o halde en mutlu ben olmalıyım! Bu tarihi olayların en tarihi olanıdır! Hesap et ki güneş, 4 yılda bir tutuluyor, ben 5 milyar yılda bir geliyorum dünyaya... Benim tutulmam aya güneşe benzemez. Ben tutuldum mu ömür boyu tutulurum!’ di yorsan senin mutlu olup olmamak gibi bir gündemin olamaz, mutluluk sen istemesen de şenindir.
Ev Kadım ye Evlilik ••
Üzülerek söylemek zorundayım ki ev kadınları kendini 9eliştirme konusunda eşlerine göre geride kalıyor. KoCası d,§anda her gün yüzlerce insanla muhatap oluyor ^ biraz daha gelişiyor. Böylece erkekle kadın arasına kaçınılmaz bir uçurum beliriyor. Körleşme başlıyor.
S en Şim d i G idecen ya tVh
Konuşma yok, tartışma falan yok, cevap arama Sıkılıyor adam ve sonunda kaçıyor. Sadece kitap ^ yup, televizyon izleyip, dedikodu yapmak insan, g * tirmez. O halde kadın da sosyal hayatın içinde olmalı ve bir değer üretmeli. ‘Ev kadını’ kelimesinden nefret ediyo rum. Hangi açıdan bakarsan bak, bu kelime problemli. Milli gelir açısından bakalım önce, milli gelir ne demek? Bir yıl içinde üretilen toplam değer demek. Bu değeri nüfusa bölersek, kişi başına düşen milli geliri buluruz. 5.000 dolarsa mesela bu rakam, bir büyük rakamın 70 milyona bölünmesiyle elde edilmiştir 5000 dolar. Yani ev kadını diye bilinen o grupta bulunanlar da bu para yı benimle çatır çatır paylaşıyor. Türkiye’deki ev kadı nı sayısının 13 milyon küsur olduğunu hatırlıyorum ve sinirlerim bozuluyor. Düşünebiliyor musun, 300 - 350 milyar dolar* borcu olan bir devlette yaşıyorsun ve sa bahtan akşama kadar sadece yemek pişirip. tern'z yapıyorsun. Olacak şey değil! Cık cık cık... Öte yandan kadın cemiyetleri, ev kadını demekleri. m'Ş kadınlar vakfı gibi bir yığın dernek de hak ara *î
' Ç ve dış borç toplam ıdır. Toplam borç ne kadar diye ^ ^
araştırıyorum; ama hiçbir veri diğerini tutmuyor. O yüz o arak yazdım. Yoksa 300 ile 350 arasında küçük ölçe kadar fark var, biliyorum.
jnj
^gvfet
ik
nara harcıyor. Kadınlar pasta börek yapıp bu İn e k le rd e toplanıyor, ‘Ne olacak bizim bu halimiz?'
L
dertleşiyorlar. Akşam eve gidiyor, faaliyet yapma-
n,n huzuruyla evi temizleyip sonra da uyuyorlar. Evde boş boş oturdukları için de boyuna hayal kuruyorlar. Dizi filmlerdeki aldatma senaryolarını izleyip sonra o süreci kendi hayatlarında başlatıyorlar. • Önce ‘Erkeklere güven olmaz, bunlar film; ama ger çek hayatta da oluyor böyle şe yle r...’ diye ev hanım ları kendi aralarında sohbeti derinleştirirler. • Sonra ayrı ayrı köşelerde ‘Kocam da acaba beni aldatıyor mu?’ diye düşünmeye başlıyorlar... Aldatıyordur di mi Kezban? Vok yok kesin aldatıyor, Hatice'nin kocası da gayet efendi bir adamdı, sonra ne oldu, iş yerinde ki o kızla fingirdeştiği çıktı ortaya! benf^am °^ünca su$ u yakalanmıştır artık. ‘Konuşma qu 8 a^Şama kadar kim bilir neler yaptın?’ ^ y a n ^ a d ^ ^ 60 ^ akî,nc*a ir in d e başka kadın olbaskıiar8 ^ i d i n d e n şüphelenmeye başlar ve bu par- Soma'^k°a kans,nın dediğini eninde sonunda yaSe kimseyi döner beni aldattı der. Aslında kimdattırmıştır & atrnam,^ ,r- Reyhan hanım kocasını al-
327
Sen Şimdi Gidecen va c ^
■ tehWn^
^
Şimdi lütfen evde yalnız kaldığın zamanları h sın? Yalnız kalan kişi tehlikelidir. işe y a r ' atlrlar mızamanı vardır, doldurması gereken bos ? ^ çünl(ii y samanları..
Değer Üretmek Türkiye’de 2006 verilerine göre hapishanelerde 80.000 mahkum
bulunuyor.
Ve
bu
mahkumlardan sadece
40.000 tanesi çalışarak bir yıl içerisinde ekonomimize yaklaşık 300 milyon YTL katmış. Demek ki tamamı çalıştırılsa bir yılda yarım milyar dolar paramız olacak. Bazı cezaevleri ihracat yapmaya bile başladılar. 4 du var arasından ihracat yapabilecek seviyeye gelebiliyor sa mahkumlar, 4 duvar arasında yaşayan diğer özgür ev mahkumları kim bilir neler yapabilirler. Yeter kı or ganizasyon iyi olsun. İnsan Düşünür: Türkiye’de 3 milyona yakın işsiz var, kadınlar da iş aramaya kalkarsa, 16 milyon işsiz °* de. Bu daha kötü değil mi Erdal Bey? Kashna Cevap Verir: Zaten ülkede 3 değil 16 ml'y0^ J uh.
var bu biiir• İşsizlik Türkiye’de var bu ikiii. İhraca^ teŞem bir kapı var bu üüüç. Eğer hala bahane ere ben sana ne diyeyim bu da dööört... 328
p
Evlilik Hakkında H er Şey
İnsan Bi Soru Daha Sorar: Hadi diyelim ki bunu yaptık! Alış kanlıklar ne olacak peki? Toplumda kadının oturmuş bir hiz metçi kimliği var. O da çalışmaya başlarsa evdeki işleri kim yapacak, ben asla mutfağa girmem arkadaş. Kılıbık mı ola cağım bu saatten sonra. O otursun evde ben de ağız tadıy la soğuyayım ondan, dışarıdaki av alanımı genişleteyim. Dev letin borcu varsa bunu devlet düşünsün bana ne?
Kastına Şaşkınlık ve Hayranlık İçinde Bi Cevap Daha Verir: Vay bee... Ne adamsın sen yaa, bu tavrından çok etkilen dim gerçekten. Ben de senin gibi düşünmeyi isterdim; ama bunu hiçbir zaman yapamadım. Bu ülkeyi sadece benim zan nediyorum ben. Devlet de benim, hükümet de benim zanne diyorum. Senin çocuğunu da kendi çocuğum gibi görüyorum. Gelecekte rahat etsinler istiyorum. Hatta dünyayı kurtaraca ğımı zannediyorum. Savaşları durdurmaya çalışıyorum. Ne boş adamım di mi?
D ört D u v a r E k o n o m ia i kaKüçük bir hesap yapalım hemen. Bu ^ 13 milyonRaza_ dm katma değer oluşturabilirse, yı nabiliriz? Ortaokul matematiği bile ye etmeye.
künU pesap
. onn ^milyon 40.000 tane Ahmet birim zamanda ^ YTL ka ka, zantyorsa, 13.000.000 Ayşe birim zarnan zanır? Makinen varsa hesap et de bera
^
şaşıralım
Sen Şim di Gidecen ya Ceh
ne kadar zengin bir ülke olduğumuza. 100 miiyar civan olması lazım. Borç ne kadardı canım? makinesini bırakabilirsin artık. 5 sene sonra ‘Borç j ■
»
ı t
_ _- ,
y t I«
^ _ o
* vlg*
yen bir devlet var m ı?’ diye soracağım sana bir yerie' re ayrılma tamam mı aileden sorumlu devlet bakanı? Bu kadar kadının ne üreteceği konusuna gelince, Çin li kadın’ın, MalezyalI Kadm’ın, Taiwan!ı Kadın’ın en düstriyel ürünler de dahil olmak üzere evinde üretip bi ze sattığı ne varsa onu üretebilir mesela. Aslında bi zim milletimiz tembel değil, çalışmak istiyor da ne ya pacağını bilmiyor. Şu okuduğun kitabın ve bundan ön ceki kitaplarımın köşelerini evdeki kadınlar yaptı mese la. İçlerinde kocası çok zengin olan ev kadını da var dı, elektrik faturasının son günü gelmiş fakat ödeyeme yen kadın da. Zengin olan, ‘Kocamdan para almadan yaşamak istiyorum!’ diyordu. Diğeri de ‘İhtiyacım var! diyordu. Gerçek:
HenM ahallem izdeki 20 ev kadınına sorauk saceee.
hiçbiri ‘Yapmam! aeme^ diyerek bize Küsenler b.le o
si kabul etti. İnanabiliyor m usun, ta bana neden verm ediniz,
Bir ülkede ithalat varsa ve 1 bir de işsizlik varsa, ortada mutlak
u
Erlilik Hakkında H er Şey
Dışarıdan 500 milyon dolar para aldım diye mutlu ola cağına, her ev kadınına günde en az 4 saat çalışma mecburiyeti getir. 50 milyar doları cebe indir. Kurtuluş Savaş’ında Nezahat onbaşı, Halime çavuş, Rahmiye Hanım, Satı Çırpan, Makbule Hanım, Hatça Nine, Havva Hanım ve kızı Zehra, Faika Hanım var dı... Bu kadınlarımız savaşta şehit oldular... Hepsi ev kadınıydı ve onlar şehit olurken ‘Bir gün bir kitapta adım geçecek!’ diye hayaller kurmuyorlardı. Sonuçta ülkesi için ölebilecek kadar büyük bir fedakar lık evde, 4 duvar arasında da sen burada ‘para’ diye kıvranıyorsun. Sana inanamıyorum. Ya git uyu yaa... Ev Kadınından Sorumlu Devlet Bakam Neden Yok Mademki yuvayı dişi kuş yapar, o zaman aileden sorumlu devlet bakanına falan gerek yok, ev kadınından sorumlu devlet bakanı lazım bu ülkeye. Kadınımız kendini değerli hissettiği anda aile de kurtulur, evlilikler de, ülke de...
Sosyalleşmek Hadi biyelim ki bunların hiçbirisini devlet yapm adı ve sen de ev kadınısın, ayağa kalk ve gerekeni yap kareşım. Bir değer üret ki kendini değerli hissedesin.
331
S en Şim d i G idecen ya Cehennem'in tv, • Dftnne Git
- Ben çocuk doğurdum. Vatana millete yararlı h' kilde yetiştirdim! Ir ?e‘ Falan da demeye kalkma. Herhalde ki öyle yapacak tın; ama bu asla bir ayrıcalık olamaz. Destan yazman lazım, kendi destanını kendin yazman lazım. Ve sen, eşi ev kadını olan adam! Birazcık özgür bırak onu. Yoksa... Yoksa hiçbir şey olmaz! Olur da ne sen anlarsın ne de eşin. Gelip geçersin dünyadan. Birinin sırtında ayak izin kalır ve hiç kimse kendi sırtını göre mez, karın da dahil
^ a ra
Adam ı
^ utlu bir evlilik
»o*-
duvar a ra s ın d a olm ayan k a d ( n , n ™
6Şin sağllkh 0,mali 4 a rd a " başka hiçbir uğraşı
başkala ^ Sa^ 11^ 1 bozulmakla kalmaz, te Qolir. Bunun V° Sana cevaP veremez harak ba kendini k^ 1 V& ka$,nılmaz sonucu ola fe zla şunian v
yaŞ ant/si
-
Evlilik H akkında H er Ş ey
olanı ayırt edemeyeceği için belli bir zaman son ra hiç ortada sebep yokken senin onu aldattığı na tam olarak inanır; çünkü filmlerde başka bir konu yoktur ve zihin onu kendi yaşamış gibi kay deder. Ya da arkadaşlarıyla toplanıp dedikodu yapmak zorunda kalır. Başka da yapabileceği hiç bir şey yoktur ki bu eylemler kesinlikle insanı seviyesizleştirir ve işe yaramaz hale getirir. Bir ak şam bir de bakarsın ki o çok severek evlendiğin, akşam eve gelmek ve gözlerine bakmak için can attığın kadının yerine ucube, işe yaramaz aptal saptal bir kadın açmış kapını. Özetle sen dışarı da bir şekilde kendini geliştirirken bu tavrın de vam ettiği sürece o hayatın gerisinde kalacak ve sana yetişemeyecektir. Bu arada çok büyük bir çoğunluğun Müslüman olduğu bir ülkede yaşadığımızdan ve dinini hiç araştırmayan bir millet olmamızdan dolayı kendi kafasına göre dini kurallar oluşturan birtakım amcalar, ‘Dinimizce kadının çalışması haramdır!’ diyerek eşlerini çalıştırmayıp büyük Qünah işlemektedirler. Oysa İslam’da kadının çalışma s,yla ilgili herhangi bir engel bulunmadığı gibi teşvik bi le vardır... ^unları anlatmama rağmen halen eski kafalı mağara adamı gibi düşünüp devam ediyorsan yaşantına, senin 333
S e n Ş im d i G idecen ya Cehennem
t*
için yapabileceğim bir şey kalmıyor. Üzgünüm sen ev Hliğini yaşamak istemiyorsun. Senin evliliğin gerekSİZve değer üretmeyen bir da daha sundu topluma. Öneri: Kendini daha yakından tanımak istiyorsan şimdi he.
men işi qücü bırak. İlyas İloey in İtilmiş tiplemesini 1210 ¿g kendini bul! Sizin aileden bahsediyor da©.
İpucu: Bir çocuk babası ya da annesi onu daha çok sevsin diye herhangi bir çaba sari etmez, ama en çok oniar sevi lir. Oysa bir kadın ya da erkek sevilmek için her türlü şebekliği yapar bazen; ama sonuç alamaz! Biraz aş o zaman ve git çocuk ol. Daha çok sevileceksin.
E rk ek ler N e d e n B ü y ü r Hiçbir erkek bir kadına ‘Çocuklaşma’ demezken, kadın ların hemen hemen tamamı erkekler çocuksu bir hare ket yaptığı anda, ‘Çocuklaşma’ diye uyarırlar ona^ Ben bunu hiç anlayamadım. Erişkin bir erkeğe ç o ^ olmak neden yakıştırılmaz. Anladığım ^ arı^ aiaevır|an îerin tarih boyunca oluşturdukları imaj, despot a ^ kadınlar tarafından iyice özümsenmiş ki e[ . sulaşmayı yakıştıramıyorlar. Oysa erkeklerin '^ ^ y e n an ortaya çıkmayı ve yaramazlık yapmayı ^ ^ . muhteşem bir çocuk var. Kadınlar bu çocuğa meliler bence. • Hpki hu ǰc Eğer evli erkekler ve evli kadınlar içlerin duyarlar' ğu evlerinde yaşatamazlarsa sevgililere 1 V 334
1 1
Evlili* H akkında H er Şey
2 aten sevgililer sadece bu çocukla ilgilenmek için var
dırlar.
Erlilik Yorumları Evlilik hakkında yapılan bütün yorumlar bir evlilikten tü remiştir. Söz konusu evlilik sadece yorumu yapan kişi nin evliliğidir, %95’inin tek defa deneyebildiği bir şeyle ilgili çoklu yorum yapması ne kadar gerçekçi olabilir? Adam bir defa evleniyor, kötü gidiyorsa, - Evlilik çok kötü bir şey, hiç kimseye tavsiye etmem... diyebilecek kadar söz sahibi hissediyor kendini. Ya da evliliği çok iyi giden biri, - Muhteşem bir şey, herkese tavsiye ederim! diyerek kendini o konuda bilge kişi ilan edebiliyor... Oy sa her ikisi de çok gülünç. Bir Necati bir Aysun'la ev iyse, Necati’nin evlilikle ilgili yapacağı tüm yorumlar Aysun’a dairdir. İşin daha komik olan yanı şudur: Sen Aysun la evlensen bile Necati’nin aldığı sonucu alamaz sın. Necati’nin yaptığı yorum çok daha lokaldir ve sa dece Necati ile Aysun evlendiğinde neler olabileceğinı kapsar. Bana hiçbir ipucu vermez. Evlilikle alakalı °larak Necati’nin yapacağı yorumlar, düğün pastasını
S en Şim d i G idecen ya
aldığı yerin telefonundan daha önemli oîama2. o h de Necati yorum yapmasın! Pasta konusunda refer ^ olsun! Aysun da yorum yapmasın, gelinlikçinin telef* nunu versin, daha büyük iş yapmış olur©,.. 0 Evlilikle ilgili öğrendiğin ve bildiğin her şeyi unut şimdi Olay kısaca şudur: Sen evlilik hakkında ne diyorsan ev lilik sadece odur ve kesinlikle doğrudur, askerlik gibi...
Seç Birini Evlilik kötü bir şey; çünkü ömür boyu aynı insa nın kahrını çekeceksin, varını yoğunu bir kişiyle paylaşacaksın ve onunla devam edeceksin yola. Sorumlulukların artacak. Hep hesap vereceğin bi ri olacak hayatında. Eskiden yoldan karşıya ge çerken, bir sola bir sağa sonra bir daha sola ba kıyordun, şimdi son soldan sonra bir daha sağa bakacaksın, sıkıntı... Bekarken başın ağndığ'nda bir ağrı kesici alıyordun, evliyken başın ağrıdığ'n da, antibiyotik niyetine eşin ‘Dişim çok fena! 1 yecek ve senin ağrını bastıracak. Gecenin ' vakti diş kliniği aramak için yollara düşecek ekarken tek başına parktaki bankta da o urdu, ama evlenince bu olmayacak. Bekaj' sfan esince alıp başını gidebiliyordun uze 336
Erlilik H akkında H er Şey
evlenince gidemeyeceksin. Eşinin ailesinin yaşa dığı problemler senin de problemin olacak. Çocu ğun olmasa bir dert, olsa bir dert... Onun mama, bez, hastane, okul masrafları olacak... Amaaan evlilik sıkıntıdan başka bir şey değil işte.
Evlilik olağanüstü bir şey; çünkü yükünü yarı ya rıya hafifletecek biriyle devam edeceksin hayata. Hesap vereceğin biri olacak hayatında ve kendi ne çeki düzen vereceksin. Bekar akşamlarında ol duğu gibi evde saf saf oturup televizyon seyret meyeceksin, seni en iyi anlayan insanla sohbet edebilecek ve günün kritiğini yapabileceksin. Bir şey alacağın zaman tek başına karar vermeye ceksin, ilgili şeyi en az senin kadar düşünen bi riyle karar vereceksin; böylece daha az hata ya pacaksın. Bu harika oluşumların yanı sıra, bekar ken sen de asla olmayan, seni dünyanın hakimi olduğuna inandıracak bir de çocuğun olacak. Böylece dünyada yaşanılabilecek en büyük mut luluk olduğuna oy birliğiyle karar verilmiş olan o muhteşemi de yaşamış olacaksın..
Kini D ah a D e ğ e rli Kadın çeyiz sandığında tuttuğu dantelli havlusunu koca sından daha çok seviyor. Sandıkta saklıyor havlusunu... 337
Sen Şimdi Gidecen va fvv
V Gil Misafir gelince çıkarmak ve hava atmak derdinde m se misafir geliyor, havlular çıkıyor... Misafir gitnV ey‘ kat havlu banyoda asıl» kalmış. Adam yanlışlıklao \* ' luyu kullanıyor. Nereden görüyorsa kadın, hemen X yor: ‘Görmedim zannetme Necati, bırak onu çabUk kendi havlunu kullan, o misafir havlusu...’ Adam banyo yapacakken karısı banyoya doğru bir an ne gibi sesleniyor: - Banyoyu ıslatma Naci, daha yeni temizledim! ya da adam koltuğa oturacakken: - Oraya oturma örtüsü kırışıyor! diye çığlık atıyor. Adam hafta sonu oğluyla uçurtma yapmak için malze meleri getirmiş, biraz ev dağılınca - Ya halıları daha yeni temizledim, yaa... M a ra n g o z atölyesine çevirdiniz evi! diyerek neye değer verdiğini daha iyi açıklıya*”
^
Yemek yemiş adam, sigara içmek istiyor, ^ a^°^ar(S(. Zühtü. Duvarları daha yeni temizledim!’ diyor ^ Neyse adam uyarıyı dikkate alıyor, eline bir kü: balkona çıkmaya hazırlanıyor: ‘Ya o misafir kü ^ Ql yıldır öğrenemedin gitti yaa... Bırak onu çaW ■ Bir kadın olarak bunları okuyor ve:
E rlilik Hakkında H er Şey
. Tabii, tabii evi benimle temizledi ya... Öyle kolay de ğil o işler Erdal Bey, akşama kadar zaten işteyim, ge liyorum, bulaşık çamaşır bir yığın temizlik yapıyorum. O da gelip evi mahvediyor... diyorsan sana bir çift sözüm var: ‘Yapma kardeşim ya... Temizlik memizlik yapma! Bırak adam ‘evim’ de sin dağıtsın yahu... Zühtüler, Naciler, Necati'ler bu durumdan hiç hoşlan mazlar. Sonra, - Yemedim yedirdim, saçımı süpürge ettim... Neler ne ler ettim o beni aldattı! diyor kadın. Yine adam bir kadınla aldattı, sen ne yap tın, küllükle halıyla, banyoyla aldattın onu, ödeştiniz.
Arabasıyla Karısını Aldatan Adam Bu hafta sonu herhangi bir otomobil pazarına git ve in sanların arabalarını satarken nasıl duygulandıklarını gör. • Ona gözüm gibi baktım, aman ona sen de iyi bak. Bu arabayı siz aldınız ya artık gözüm arkada kalma yacak. Yabancıya gitmesin Cengiz abi sen al bu arabayı bence. Her hafta
sonu yıkardım sen de yıkayacaksan al bu
arabayı. 330
^ 0 |t
Sonra arabası satılan adam son kez dö basına yaklaşıp, farlarını öpüyor. Şjmdj g yor Ve ara. mı takip et evine git de tezatı seyret! K ar" bU ada' nasıl davranıyor? Çocuğunu ne kadar c id d ^ '^ karŞl Arabasını her hafta pazar günü yıkayan al|y°r? gözü gibi bakan bu adam çocuğunun g ö z ^ bas,na bakm ıyor mu? 6 hi?
Cerrahpaşa'nın Arabanı Geçen sene bir seminere gitmiştik. Beni yemeğe götürdüler bir arabayla. Arabaya binecektik. Şoför bana yaklaştı ve şunları söyledi: - Hocam sakın yanlış anlam ayın, rica etsem bin meden önce şu galoşları giyer misiniz? dedi. Ne olduğunu anlayam adan galoşları giyin dim ve arabaya bindim. Adam incinmesin diye di reksiyonu fazla sıkm ıyordu, gaza yavaş dokunu yordu, acelemiz vardı; am a o yavaş gidiyordu. Hızlı gidince daha çok fren kullandığı için ^ren balatası çabuk bitiyorm uş. Araba 4 yaşında ama sanki hiç kullanılm am ış gibi. En ufak bir kullanı ma belirtisi yok. Naylonları bile sökmemiş adam koltuklardan. Acı çekiyordu. Arkadakileri ayna a
E v lilik H k k k u u U H e r Ş e v
gizlice süzüyordu. Yan gözle beni kontrol ediyor du Hiçbirimiz konuşmuyorduk. Kendimi Cerrahpa şa Tıp Fakültesinin ameliyathanesinde zannettim bir an. Adam mı arabayı kullanıyor yoksa araba mı adamı kullanıyor belli değil. İşte böyle hastalar da var. Tabii ki istisna böyleleri... Ben saygı duyulması ve dünyasına galoşla girilmesi gereken tek şeyin insan olduğunu düşünüyorum. Aile gibi kutsal bir kavrama araban kadar değer verm edik ten sonra evliliğin nasıl iyi gidebilir ki? Uzun lafın k ı sası evliliği ile uğraşan, emek veren, gerçekten ina narak ailesine yönelen herkes mutlu olacaktır. Bunun aksi mümkün değildir; ama ailesiyle hiçbir ilgisi olm a yan birinin de evliliğinin iyi gitmesini beklem ek ahm ak lık olurdu. Eşyaya değer vermeyeceksin. Kırılan kırılsın be karde şim, kopan kopsun. Ne yaparsan yap, ona can vere mezsin!
Ben bir mal aldım mı ki bunun cinsi önemli değildir. Onu dibine kadar kullanırım. Kırılıp dökülmesi beni tedirgin etmez. Benim o aldığım şey her ne ise, ondan daha değerli olduğumdan şüphem yoktur.
341
Ben Şim di CHdecen ya r-„v
Arabanı galoşla kullansam da eninde sonunda bu zara götürüp satacaksın birine... Satarken; nU - Abi bu araba full orijinal galoşla binildi, sigara ¡ci. di, çizik yok, direksiyonu sıkılmadı, gaz pedalına f ^ a basılmadı... diyerek kaç paralık bir avantaj sağlayabilirsin. Taş çat. lasa, %3 daha pahalıya satarsın. Fazlası mümkün de ğil. Çünkü bir otomobili alır almaz usta bir yıkamacıya götürdüğünde, senin özene bezene 4 senedir korumak için yaptığın bütün organizasyonu, o, bir saat içinde ya pabiliyor. A nlam adıklarım dan: ‘Doktordan
Ne
Kelepir Araba’ ne demek!
oldu? Doktor ara ara arabayı muayene mi etti? Ne ala
kası var Allah’ını seversen? G aloşla mı bindi doktor arabayaS. Not: Bir çoğunuzu sevmiyorum. Elimde değil, kızım öldü si zin yüzünüzden ve benim kızım ölürken hastanede 100 dok tor vardı. 98’i ‘Tıbben im kansız!’ diyerek televizyonda maç iz liyordu. Futboldan da nefret ediyorum ! Ve ben asla unutmam, sizin için harika şeyler düşünüyorum Hipokrat’ın torunları, az kaldı! Bekle de gör! D ipnot: İki doktordan özür dilerim. O nlar için ölüme de g de-im ve biliyorum onlar her zam an var ve var olacakla önüm ü ilikliyor, saygı duyuyorum.
342
E rlilik
H e r Şey
Kendi Malına Satılam az Kaydı K oyan A d a m Adamın biri taşımacılık sektörünün çok para etti ği bir ülkede, babasından kalan mirasla, en iyi hatlardan birinden bir otobüs plakası aldı ve ki raya verdi. Plaka büyük para ediyordu ve her gün biraz daha değer kazanıyordu. Yani eskidik çe değerleniyordu, şarap gibi. Her sabah kalkıp televizyonu açıyor, döviz kurlarına ve plakasının değerine bakıyordu. Ay başlarında ise plakanın kirasını alıp kıt kanaat geçiniyordu. Ömür boyu asgari ücretle çalışan bir işçi gibi yaşadı. Halbu ki onun bir serveti vardı; ama ne yazık ki o, bu servetini üçüncü sınıf bir tenekeye bağlamıştı. Hayatı boyunca o tenekeyi satmayı hiçbir zaman düşünmedi. Banka kredisiyle araba alan bir ada mın arabasındaki ‘satılamaz' kaydı gibi o da ken di servetine bir ‘satılamaz’ kaydı koymuştu sanki. Gel zaman git zaman öldü adam. Parasını yiyemeden öldü. Geride kalanlar sattı plakayı ve a cı madan yediler; çünkü o ölünce ‘satılam az’ kaydı düşmüştü. Kes
artık
saçm alam ayı
istersen;
çünkü
çok
uzun sürmeyecek, öleceksin! Kazan, ye ve yen o " . b° Ş V0r’ ba§kası biriktirsin! Sen sade91 mak için kazan, saklam ak için değil. 343
Sen Şimdi Olrtocen ya. Cehennem in
senin bankada paran var; ama biriDÛŞÛ" n . nk çekiyor. Görüyorsun, görmezden ge. |eri seftlHK_v bö leysen, sağ elini ileriye doğ uyorsun. t y parm ağının tırnağına baki üzunru uzat serç tırnağının üstüne baki
53 k6S Hah senin bey
° Kadar .*eö...
Borcu olan bir insanın borcunu ödemekten daha zevkli hiçbir şey bilmiyorum ben.
Vur Dedik de öldür D em edik Elbette ki bir cihazı hor kullanm aktan ya da milli ser vete zarar vermekten bahsetmiyorum. Gerektiği gibi kullanmaktan bahsediyorum. Salondaki koltukların üzerine beyaz çarşafları sermene kızıyorum. Düşün sene yıllarca oturamadığın koltuklara sen ölünce başsağlığına gelenler oturacak. Cep telefonunun ekranı nın üzerindeki jelatini ne kadar saklayabilirsin. Köpe ğin olsun senin telefon ya da ekranı. Boş geç tadı nı Çıkar sahip olduklarının. Klavyenin üstündeki o saçma sapan örtüyü kaldır, telefonunu da kılıfta*1 Ç1' kar at ortaya, rahat ol. Eşyayla aranda baba oğul il'?' kişi oluşturma, git yavrunu sev, karını sev, anneni baoam sev... 344
Evlilik H a k k ın d a H e r Şey
İnsan neyi ya da kimi isterse onu büyütür zihninde. Reklamlar gibi yani. ‘Evlilik kötü bir şey!’ diye konuya g iriş yapan biri, önce etrafından 'Evlilik iyi bir şey!’ d i yenleri elemiş olacak ve bu düşünceye uygun insanlar la sohbetini derinleştirecektir. Sohbet derinleştikçe orta ya sadece evliliklerdeki nefretler dökülecektir. Sonra o ‘Evlilik kötü bir şey!’ diye başlayan masum cümle 'E v lilik iğrenç bir şey!’ diye saplanacaktır bilinçaltına.
Londra İyi mi KÖfclt mü Vaktiyle bana İngiltere'de bulunan bir öğrenci der yanmaya gelmişti. - Hocam çok kötü ya, nefret ediyorum İngilte re’den. Ne umutlarla gittim ben oraya. Şimdi ina nılmaz itici geliyor artık Londra bana. T ürkiye’y çok özlüyorum... dedi. Araya girdim ve sordum: - Senin arkadaşların da senin gibi düşünüyor de ğil mi? Evet ya hepimiz aynı düşüncedeyiz dedi. - Peki, senin sorunun belli oldu. Sen gaza gelm iş sin delikanlı. Bir araya gelip her gün aynı şeyleri
346
g e n gln v ll G lrtecen va, Ceheımcrn’in Di\)ine G,
nrsunuz. Ah ulan İstanbul! Vah ulan AnK° nUŞlizmir’tn kızlan, Bitez’in Yalısı. Kütahya’nın Kafa'. falan fila n - Oysa ki sen İngiltere’ye, okuP'na leceöini kurtarmak için gitmiştin? Şimdi yUP 98 en git. Arkadaşlarını topla bir araya ve Londra'ya 9 sevenler ve sevmeyenler diye ikt° nlari ı ondraV» sevmeyenlerle bir daha görüşme. ye ay,r' a «'Haki bir Türk'ün şenle görüşmesi için ÎondraV sevmesi p rt.n i koy. AKsi ha,de görüşme onunla hak nas„ seveceksin diyerek bu tartışmaya n o tta koydum. Eski bir söz, bana ait değil; ama çok tuttum. ‘Kıçına bir şemsiye girdigi zaman dua et açılmasın!’
Bu genç adam sadece 'Tamam' dedi ve gitti. Birkaç gün sonra bir mesaj attı; Ya hocam Londra’da bir müze var ya... Off, mutlaka görmelisin; muhteşem, burası cennet gi1 k ,r yer ya, her yeri ayrı bir güzel.
Bakış Açım Her Şeydir 24
^a^,nc*aydım. İşadamıydım. Döşeme süngeri ve ona 9 1 diğer malzemeleri satan büyük bir mağazam vardı.
RrHIflc H akim *!* H e r Şey
Bir sabah ki biz ona 5 Nisan 1994 diyoruz. Say/n baş bakanımız Tansu Çiller açtığı bir ekonomik paketle bi zi paketlemişti. Yüz binlerce işadamıyla beraber ben de iflas etmiştim. Annem bana akıl veriyordu. Her anne gi bi o da beni başkalarıyla kıyaslıyordu. - Milletin de oğlu var, bizim de... Bak falan hanım ın oğlu nasıl para kazanıyor, filan beyin kızı müdür oldu, sigortası bile var... Feşmekan hanımın ortanca oğlu doktor oldu, paraya para demiyor... diye uzunca bir cümle kurdu. O an nerden aklıma gel di bilmiyorum, tarihi bir söz ettim: - Ya yeter anne ya... ‘ Mert’in annesi de başbakan ya!
200 Kelimeyle Konuşuyoruz Herkesi Kutluyorum - Ne olacak bu Türkçe’nin hali? 200 kelimeyle konuşu yoruz günlük hayatta. 100.000 kelimelik bir hâzineyi 200 kelimeye indirerek Türkçe’yi katletti yeni nesil! diyerek Türkçe’nin kasıtlı olarak tüketildiğini söyleyenlerin genelde ilgi çekmek isteyen fosil, sönük edebiyatçılar ol duğunu fark ettim az önce. Ben de 200 kelimeyle konu şanlardanım. Bu bozuk Türkçe’mle tam 7 kitap yazdım ve insanlar gayet de güzel anladılar. Yani İngilizler bir Mert. Meri, dönemin başbakanı Tansu Çillerin oğluna verilen isim dirtt
347
kelimeye bin anlam yükleyemiyorlarsa bunun s bizim gençler mi oluyor? orurnliısu Oturduğu yerden küfrederek kelime katliamına ‘dur’ yen bir babayiğit görmedim ben henüz. Üstelik küfret' mek dilimizi daha çok bozar di mi®. Benim bu 200 ke' lime meselesiyle ilgili harika bir fikrim var. Utanmak ye. rine bunu bir gurur kaynağı olarak tüm dünyaya duyur mak lazım bence. Kültür Bakanlığı, - Tüm dünyayı Türkçe konuşmaya davet ediyoruz; çün kü başka hiçbir dil 200 kelimeyle konuşulamaz! ya da: - Sadece geri zekalılar iki haftada Türkçe öğrenemez! şeklinde tüm dünya gazetelerine reklam verse acaba ne olur? Bunu hayal etmek bile çılgınca geliyor bana. Bu yöntemle Türkçe bir anda tüm dünyanın ortak dili olabilir. Hatta bence bu ilandan önce kültür bakanlığı tüm okullara, - Hedef 100 kelime, haydi gençler işbaşına... şeklinde pankartlar aşm alı. Eğer 100 kelime barajı nı yakalarsak inan 1 yıl içerisinde tüm dünya Türkçe konuşur. Bunun sonucu olarak turizm patlar, çurl kü insan anlaşabileceği kişilerle konuşmayı her za man öncelikli olarak tercih etmiştir. Bence bu harı 348
^ U iK H a ^ H e rŞ e y
bir fikir ve yine bence dünyadaki altı m ilyar in sa n ın 100 kelimeyle Türkçe konuşması, yetm iş m ilyon in sanın 100.000 kelimeyle Türkçe konuşm asından d a
EndişeEdenler:Endişe
ha iyidir.
edilecek herhangi bir şey yok! Türk çe’yi kendini anlatacak düzeyde konuşabilen bir insan dilimi ze karşı daha ilgili olacak ve bu ilgisini daha çok öğrenme ye yönlendirecektir. Sonuçta dilimiz kısırlaşmak yerine daha da büyüyecektir; çünkü Türkçe dünyanın en zengin ve en öğrenilesi dilidir. Hangi dilde insanlar sevgisini ‘Canı mın içi' diye ifade edebilir.
gelişerek
Akıl Başka Şey Sultanahmet Camii, Sultan 1. Ahmet tarafından Mimar Sinan’ın öğrencisi olan Sedefkar M ehm et Ağa’ya yaptırılm ıştır. 6 minareli olarak ta sa rla nan bu camii İslam dünyasında büyük ç a lk a n tı lara sebep olmuştur. Ulema bu cam iinin m ina re lerinden birinin derhal yıkılm asını, K abe’den b a ş ka hiçbir camiinin 6 minareli olam ayacağını s ö y lemiştir; çünkü o zamana kadar 6 m inareli olan tek camii Kabe’dir. Sultan’ın 6. m inareyi y ık m a sı beklenirken, o, minare yıkm ak yerine, m im a rını Mekke’ye göndermiş ve K abe’ye 7. m in a re yi yaptırmıştır.
muı nihin.
Hiç Yorulma Kendi Kalene Gol At Amacın gol atmaksa kale gördün mü çek şutunu ca attığın şut hangi kaleye rahat gidiyorsa da " Ayn" ona at. Arkana bakma gol attıktan sonra. Sen °2ell'kle topu kolla yakaladın mı aynı kaleye tekrar at Sana8^ ipucu vereyim: insan en kolay kendi kalesine go| a ^ kaçırma fırsatı. Saçma, değil mi hiçbir futbolcu kendi ka fesine gol atmaz ve hiçbir teknik adam bir futbolcusunu kendi kalesine isteyerek diye eğitmez değil mi? üzgü nüm ama mevcut televizyonlar, medya, basın, gıvır zı vır... Maalesef kendi kalene gol atman için taktik veri yor adeta ve sen de ısrarla kendi kalene gol atıyorsun.
Zırvalama Zamanı Yazdıkları tutmayan yazar bozuntuları ‘İlginçlik olsun!' cıye şebeklik yapmaya başlayınca ortaya ilginç yazılar ve kitaplar çıkmaya başladı. ‘Sensiz yaşayamam, sen benim her şeyimsin, sen gidersen ben ölürüm vs. Aşık olduğunu düşünen birisi için sevgilisi artık kutsaldır ya hani, tam bu esnada bir kitapçıda onun aklın<^an. ^ r çenle oirebir örtüşen bir kapak görünce insanın ıçı ^ hoş oluyor tabii ve ruhunu okşayan bu kitabı alıp s gdısmı biraz daha büyütüyor gözünde.
ay.
^ iU ^ n rU H e r Ş e y
Lâkin ben ‘Sensiz yaşayamam!' diyen birinin zekasın dan şüphe etmem. O kesinlikle bir aptaldır. Bu ne se viye sizce bir yaklaşımdır. Hayatım boyunca bana 'Sen benim her şeyimsin!’ diyen herkesi azarladım. Bu kim olursa olsun! Karım, kızım, babam ya da annem; çün kü ben hiç kimsenin her şeyi olabilecek kadar büyük bir değer taşıyamam ve böylesine ağır bir yükü asla sırtlanamam. Sen benim her şeyimsin ya da ben sensiz yaşayamam, sen gidersen ölürüm... Bak bunların hepsi kendi kale ne gol atmanı örgütleyen cümlelerdir. Sen benim her şeyimsin, yani benim kale, top, seyirci feda olsun sana, sensiz yaşayamam, yani benim nefes almam sana bağlı. Bu ciğer, kalp, böbrek, dalak hep si senin demektir.
Kimseye Sonsuz Sözler Verm e Sen gidersen ben ölürüm... Yani ben sadece senin i yaşıyorum. Dünyada ve Türkiye’de ‘aşk’ yazan yaz farın çoğu bunu örgütlüyor yani futbolcusuna kendi I 'esine gol atmayı öğreten teknik direktör gibiler. E bütün bunları reddediyorum; ama sen ısrarla bu t. kitaplara ilgi duyuyorsun. Kendini reddetmek hoşuna
351
®*n Ş im di G ideoen v* O h ■
‘■•’— «M , ^
gidiyor anlamadım i TV’de ezilen gencin buruk kayesi seni çok ilgilendiriyor her nedense, y
hi'
detsene kendini yok saymayı. Ben varsam sen U ***' desene. Biraz Veysel olsana. Varsın Kim giderse gitsin, sana asla hiçbir şey olmaz Sen başına bir imparatorluksun. Halk da sensin imparator da. Sınırlarını genişletmeye bak. O halde kimseye sonsuz söz verme olur mu? Karına ya da kocana bile... Buna gerek yok! Hiç gerek yok hem de! ‘Sonsuza kadar beraber olmak!’ diye bir kav ram insanı kasar ve bu genelde yalana çıkar. Ortak oluyor iki arkadaş, hemen sonsuz planlar yapı yorlar, böyle bir şey yok! Yalandan birkaç zaman için mutlu oluyorlar sadece.
Romantizm Romantik anlar yaşar insan ve bu anlar insanın son suzluk istediği o anlardır. • Keşke zaman dursa... • Keşke bu gece hiç bitmese... • Keşke sabah olmasa... • Keşke hep kollarında olsam...
252
E rlilik H akkında Her Şey
Bu cümleleri kuran herkes cidden o an zamanın dur masını isteyerek söylüyor; ama zamanın durmasının bir facia olacağını bilmiyor. Bilmediği için de hayatımn bir döneminde zamanı durdurmak için evlenmeye karar veriyor. Evlenince zaman durmuştur. Artık sa bahlara kadar onunlasın. Burnu için şiir yazdığın ka dına ‘Her işe burnunu sokma!’ dediğin an zamanın durduğu andır işte. Romantizm yerini alışkanlıklara bırakmıştır. Burundaki, gözdeki, kulaktaki cazibe kay bolmuştur. Romantik olmak iyi bir şeydir. İnsanın yaşadığını tüm hücreleriyle hissettiği bir durumdur bu; ama o an za manın durmasının çok da iyi bir durum olmadığını bil melidir insan ve böyle anlarda gaza gelip sonsuz söz ler vermemelidir. Çünkü ‘Sonsuz romantizm’ diye bir şey yoktur. Sadece o anı özetleyen bir süreçtir roman tizm denilen muhteşem şey. Geyik Eti İyid ir: 'Sonsuz romantizm’ yani 'akut romantizm' ya da kronik romantizm' bunlar romatizmaya benzer. İkisi de yağmurda azar. Yağmur da azar azar yağar. Yağmasa da gürler... Murat tutmasa daha yazarım da neyse©. Zaten yağ mur yağmadı mı dua etmek lazım. 'Allah'ım Yağmur a t!’ hız1 oku. Yağmur at, yağmurat, yağ Murat. Ben biliyordum böye olacağını. iyi be sustuk©.
8*n Ştmrtl G lrtecen y , ( ^
8on*uza Kadar Beraberiz Bir zamanlar 8 kişilik bir ortaklık kurmuştuk züğürt zamammdı. Onlar bana göre çok ^ güçlüydüler Her hafta birimizin evinde toplam yapıyorduk. 3. toplantıydı. Artık her şey şekillen ' cek ve son halini alacaktı. Birden içimizden en cevval olan ortaya atıldı: * Sonsuza kadar beraberiz di mi arkadaşlar? dedi ve elini masanın üzerine koydu. Sonra di ğeri elini onun elinin üzerine koydu, sonra da di ğerleri. Yedi el vardı masada benimki hariç. - Eeee sen de uzatsana elini! dedi. Ben de; - Üzgünüm ben kimseye sonsuz söz veremem. Aklım ve mantığım devam et dediği sürece de vam edebilirim. dedim. Hepsi bana küstü. Bir anda ortam gerildi. Moraller bozuldu. Oysa ben yanlış olan hiçbir şey soyiememiştim. Neyse toplantıyı bitirdik, kapının önündeydik eşim ortakların yüzünün asık olduğu nu görünce, - H ay'dır, yolunda olmayan bir şeyler mi var. c ye sordu
^
crr,m
Ya senin kocan adam değil, biz sonsuza kadar oeraberiz diyoruz o kabu, e,m,yor. dedi Salih esprili bir dille... Eşim de du
î
ye karşı: . siz buna mı üzüldünüz yani, o bana bile son suz söz vermedi evlenirken, yani normal! dedi. Neyse gülüştük. Bunu espri zannetti arka daşlarım. Oysa nikah memuru hastalıkta, sağlık ta falan derken ben eşime şunları diyordum: - Şu an evlilik için geçerli sebeplerimiz olduğu için evleniyoruz... Bu sebepler ortadan kalktığı ya da ayrılmamız için daha geçerli sebeplerimiz oluştuğu ana kadar ki bu arada hastalık, sağlık, iyi gün kötü gün... ne varsa hepsini paylaşaca ğımıza söz veriyorum. Yani bu cümlemle ona sonsuz bir söz verm edim , sonsuz mantık sözü verdim. Duygusal davranıp mantıksızlık mı etseydim.
Ve Sonsuz Ortaklık Başladı
*■
« z znrsrs. 35.
S Ş i m d i G idecen va
ortağımız gruptan ayrıldı ve başka bir Si tak oldu. Sonra diğeri Almanya’ya yerle t 0r' diğerleri... En son iki kişi kaldık. Birkaç ' S°nra ra o da, ay So"- Ya bu iş olmayacak galiba! dedi. Ben, - Biraz daha sabredelim! dedim; ama o, - Hayır!
dedi ve buhar oldu diğerleri gibi. Sonunda ben tek kaldım ve en son bırakan da ben oldum şir keti. Şimdi en başa dönelim ve tekrar düşünelim. Son suz söz veren bu insanlar neden bir sene bile dayanamadılar acaba? Çünkü sonsuz sözler her zaman yalandır. İnanarak söylesen bile yalandır. Onlar
inanmışlardı
sadece
ben
inanmamıştım,
ama hepsi tek tek gitti, en son ben ayrıldım ge miden. Düşündüm sonra acaba ben sonsuz söz verseydim ne olurdu? O rtaklığın bozulmasının se bebi sonsuz söz vermeyen ben miyim? Sonra y1 ne görüştük onlar başka yerlere yine başka son suz sözler verdiler, onları da tutamadılar'.
35G
Evliliklerin çabuk yıpranması evlilik öncesi oluşturulan beklentilerin çok yüksek olmasıyla doğrudan ilgilidir. Günün belli saatlerinde ya da haftanın belli günlerinde görüştüğün biriyle sonsuz bir birliktelik başlatıp, sonra da hep aynı oranda mutlu olmayı düşlemen a h m aklık tır. Ölümsüz olsak yaşamaktan bıkardık. Beklentilerini düşür. Umduğunu bulam azsan acı çe ke r sin dostum! Filmlerdekiler gerçek değil, onlar film. P em be panjur, beyaz tavşan... Bunlar yetm ez mutlu olm an için. Sürekli yenilenmen lazım. Hiç yenilm em en lazım . Sonsuz sözler, aynılık ve yüksek beklentiler yıp ra tıy o r birlikteliği evlilikler değil... Sonsuz sözleri kavanoza girm eye girmeye
o---
sözler ver..
benzetiyorum ben. , ben bir kavanoza taşım.. Kavanozda rahat edebibekleme, git ve sonsuz
357
S en Şim d i O irlecen ya Ceheru1em-in
^
Evlilik ve Moda Bir birlikteliğin içindeysen ki bunun türü önemli değildir Sürekli yenilenmeye ihtiyacın var demektir. Her y,| ye; ni kreasyon hazırlayan bir modacı gibi olmalısın. Yap. tığın elbiseleri karşıdakine denetmelisin. O lm u y o r s a ye nisini hazırlamalısın. Eğer insanlar her sabah uyanıp zahmete girerek sonsuza kadar elbise g iy in iy o rla rs a , sokağa çıplak çıkmadan ömür boyu yaşıyorlarsa, üste lik bunu da kimseye sonsuz söz vermeden y a p a b iliy o rlarsa, ömürlerinin sonuna kadar aynı insanla da y a şa yabilirler. Tek ihtiyaç kalıyor geride, yenilenmek. Sen her akşam aynı şekilde eve gelip aynı kanepede aynı dizileri izleyerek uyuyakalıyorsan müsaade et de mut suz ol biraz. Tarzını değiştir. Doğru diye her gün iki kere ikiyi'öğretmeye kalkan bir öğretmen gibi o lm a . Ha reket et! Bunun türevi var, entegraii var, logaritması var... Sonuçta bunların hepsi matematik; ama konular farklı. Farklılık olsun diye fiziğe atlama, senin iş in ma tematikse sadece konu değiştir. Film izlemeyi seviyor san her seferinde yeni bir video almana gerek yok sa dece filmi değiştirsen yeter.
K adın K o n u şu r E r k e k S tısa r düşünüfi K a d ın la r sürekli k o n u ş u rla r e rk e k le r s ^- re k|j fetjrier ve ^ K a d ın la r çok k o n u ş tu k la rı için c e v a p u r
Evlilik Hakkında ile r Şey
yolla sıkıntılarını hafifletirler. Erkekler konuşmadıkları için sorunlarını çözemezler ve tüm sıkıntıları içlerinde patlar. Strese bağlı rahatsızlıkların erkeklerde daha çok gözlemlediği inkar edilemez. Zona erkek hastalığıdır mesela. Kadınların ortalama ömrü erkeklere göre daha uzundur. Kadın diplomasiden yanadır, erkek diktatoryadan... Er keğin doğuştan elde ettiği kas gücü onu bu yoia sevk etmiştir. Oysa diyalog çok sorunu çözebilecek altın bir süreçtir. Eşinle konuş, mutlaka daha huzurlu olacaksın. İnsan Düşünür:
Ama kadınlar çok konuşuyor. Başım şişiyor
akşama kadar, bir de evde onu çekemem.
Kashna Cevap Verir:
O zaman dinliyormuşsun gibi yapma.
‘Çok konuşuyorsun, başımı ağrıtıyorsun!’ de. Bu bile bir di yalog başlangıcı olacak göreceksin.
S e v ilm en in T e k Y olu İnsanların iletişime, kendilerini anlatmaya ne ka dar aç olduklarını görmek istersen herhangi bi rine gülümseyerek bir adres sor ve seyret olan ları. Sana o adresi bütün detaylarıyla anlatacak tır. Bu ciddi bir ipucudur. İnsanlar konuşmak is tiyorlar. O halde sevilmenin birinci ve tek yolu
350
B*n Şinvli Gfctoc« y, (>
.
^ em,nr>i,)lne
kendilerini anlatma fırsatı vermektir. iti.
'"^ im a n ın birinci ve tek yolu ise kimseye konuş. a 0 “ vermemektir. Bunu kendine bakarak da l ııir s in Sen ne kadar anlaşılmak ve konuşanlayabı mak istiyorsan herkes herkes o o kadar istiyor, p „ eok sevdiğin insanların listesini çıkar, görecek"
* en
lerdir.
sevdiWerin’ Se"' e" ǰ
Topu Taca Atanlar Ne yazık ki insan bu yenilik arayışını yuvasında değil, dışarıda gerçekleştirir. Genelde de dışarıda geçici hu zur ortamını yakalar; çünkü buna ciddi efor harcamış tır. Oysa aynı enerjiyi yuvası için harcadığı anda, evli likte huzur bularak mutlu bir aile oluşturmayı becerebi lir. Pikniğe gitmenin dışında, birlikte yapılabilecek o ka dar yeni şey var ki saysam mürekkep yetmez. Sen hiç 3 yıldan beri evli olan birinin, eşine ‘Gelirken ekmek ai... Toplantım var... Toplantın bitince a ra ...’ dışında mesaj attığını gördün mü? Yapılan bir araştırmaya gö"e evli oian erkeklerin sevgililerine attıkları günlük me sa* sayısı, eşlenne attıkları 5 yıllık mesaj sayısının iki •catidır. 34A
j^ldcıntU Her Şey
Kaveartan Bonra B ir A h m et Ahmet evliydi. Kavga ettiler. Kar,s, ona: . Senden nefret ediyorum! dedi. Ahmet de karısına: . Ben senden daha çok nefret ediyorum , Allah belanı versin! dedi ve kapıyı sert çekip dışarı çıktı. İş yerine gitti. En yakın arkadaşına durumu anlattı. A rka daşı ona: - Ya bunların hepsi aynı, kurtulmak lazım b u n la r dan! dedi. Ve o an Cem alettin’in telefonuna bir m e saj geldi. Mesaja baktı ve gülüm seyerek gelen mesajı okudu: ‘Seni seviyorum C e m a le ttin ... S a kın beni bırakma a ş k ım ...’ yazıyordu m esajda. Cemalettin de evliydi. M esajı A h m e t’e o k u d u k ta n sonra: Gördün mü, karımın yapm adığını y a p ıyo r bu kız. Ben de onu bu yüzden köpek gibi s e v iy o rum.
£ ? " SOnr®. °evap yazd,: 'Se"i asla bırakmaza kadar r 9
'
ǰ k SeVİyorum vp sonsu0
k‘ 9lb' blr
anda Ahmet de Ceolsun istedi. Fazla
S e n Şim rli G iclecen ya Cehennem, n *
n ««bine
zorlanmadı, birkaç denemeden sonra o ^ zer bir şey buldu. Sevgili denilen bu şey meşe benzemiyordu. Eşler her zaman olduğu sıkıcı konulardan bahsediyorlardı. Mesela elektrik faturasından, okul taksitlerinden ya da başka masraflardan. Sevgililer ise güzel konulardan ta9 tilden, sinemadan, tiyatrodan... O halde sevgiliy le daha fazla zaman geçirmek, insanı daha po zitif yapar, daha mutlu ederdi. O gece eve gitmedi Ahmet. Sevgilisinin evine git ti ve onunla kaldı. Mutluydu. Sabahleyin erken den kalktı ve sevgilisiyle kahvaltı yaptı. Evdeki kahvaltıya benzemiyordu. Bu kız nasıl bir şeydi ya... Çok mutluydu.
E ş - S ev g ili F a r k ı Evli b ir
erkek
k a r ı ş ı m , h a s t a | / k t ,S ,^ e .
m u iiu
a n I a r Va ? a r ;
saçma sapan ani* 3 Paras/z zamanlarım rası. zamanı ve ^ ar^ rkea> sevgilisini sadec(
rıs,Wa sıkıntıların ° ldu^u anlarda görür. Ayrıç Paylaşır. PaY^şırken, sevgilisiyle mutluk SGvgMsj Qna Îlr d ü ğ ü n ü verir ° nda s,9ara iç!’ elemez, ayrıca r adama. *Havluyu kullanma!’ de 362
Evlilik Hakkında. Her Şey
çünkü havluyu onun için hazırlamıştır. ‘Banyoyu ıslat ma!’ da demez, ‘Beraber ıslatalım!’ der... Hele ‘Evi ber bat ettin!5 hiç demez, çünkü senin yakışıklı kocan sev gilisine temizlikte yardım eder©... Kadın ona her türlü güzelliği yapmış, sıkıntısız bir gece yaşatmış adam da ona yardım eder tabi.
M in ik T a r tış m a İçses: Erkek değil misiniz, hepiniz aynısınız. Dünyanın en akıllı insanı olsan ne değişir ki er keksin işte... Benden çıkan ses: Yapma ya şimdi öyle olduk di mi? Gerçekleri söyledik mi bozuluyorsunuz? Kadın değil misiniz hepiniz aynısınız©. Son ses: Düşün şimdi bu tartışma bize ne yarar sağlar. Ortada bir gerçek var. O da kadınların haddinden fazla gerçekçi olmaları gerçeğidir. Ko cana sevgilinmiş gibi davran da bak neler deği şiyor... Sen gece ona okulun taksitinden bahset tin, yalan mı? Bahsetmek zorundasın, bunu ben de biliyorum; ama lütfen bunu ona gündüz o iş yerındeyken telefonla söyle. Nasıl ki bir adam eve iş getirince sıkıcı oluyorsa, bir kadın da ev de para konuşunca sıkıcı oluyor. 3G 3
Sen Şim di G idecen va ** ^«hennem-in I);,. '‘oıne 0it
Aldatmayla İlgili İpucu Eşinin seni aldatmasının sonsuza kadar önüne geçmek ister misin? O halde onu serbest bırak Yasak olduğu için, o kadın kocanın ilgisini çeki yor ve o yüzden gizli gizli işler çeviriyor. Halbu ki al kocanı karşına ve ona, - İstediğin kadınla birlikte olabilirsin. Hatta hoşlan dığın biri olursa getir benimle de tanıştır. Senin özel hayatın bu. Ben sana karışmıyorum ve se ni tamamen özgür bırakıyorum. Artık senin haya tında yasak olan hiçbir şey yok! Eğer sevgilinle aranızda bir problem olursa, ben size yardımcı bile olurum... De ve onu serbest bırak. Sonra dediklerini sabır la uygula. Bir yerlere de not ai bu konuş^Y1 yaptığın tarihi. 3 hafta sonra adamın hayatında kadın madın kalmaz; çünkü yasak kalkarsa caz be bitmiş demektir. Aldatmak, karşı tarafın yapılmasını isterne^ | 7ie(< şeyi beri tarafın gizlice yapması durumu e ^ değil midir? O halde bu duruma izin verildi ^ da bu kavram kendi kedine ortadan kalkm Ş maz mı?
Evlilik Hakkında Her Şey
İlginç gelebilir; ama ‘Git beni aldat!’ ifadesinin ce vabı, ‘Oldu, benim de anlımda enayi yazıyordu zaten l’dir©...
Dost Acı Söyler Gerçekçi olmanla gurur falan duyma; çünkü abartıyor sun! Bu kadar gerçekçi olmana gerçekten gerek yok! Adamın ensesine ecel gibi çöküp, sürekli seni aldatma sıyla ilgili şüphelerini anlatıp durma. Aklında hiçbir şe kilde aldatma fikri olmayan bir erkeğe sanki kendisini aldatmış gibi davranan bir kadın şunu demiş oluyor: - Beni aldatırsan sana en fazla vereceğim tepki işte budur! adamın beklediğinin aksine çok rahat tepkiler verince kadın, o da: Demek ki ben onu aidatsam, en fazla bağırıp çağı racak sonra da eski haline geri dönecek! Bunu öğren diğim iyi oldu. diyor kendi kendine. Bunu da bilerek söylemiyor üste lik. Bilinçaltı ya da her ne haltsa görevini yapıyor ve adamın paradigmasını, yaşam tarzını alt üst ediyor ve ber zamanki gibi kadın yine hissediyor, dediği oluyor.
»>"X.
Akrabalar "MkKut'bt çekmiştir mutlaka. Kadının akrabaları genelde e-kOğe sevimli gelmekte, fakat erkeğin akrabaları kadı na eoûunluka sevimsiz gelmektedir Oysa dünyadaki rvıt -nerkek'er ve kadınlar akrabalarıyla iyi anlaşabilen „ naya| etmektedirler. Mesela bir kadın, erkeğin a r»nalannın herhangi bir organizasyonunda sorunsuz t V ^ o d e bulunursa erkek kendini gerçekten daha iyi -e d e ce ktir Kadın da akrabalar, tarafından organize toplantıda eşmın bulunmasından memnun V,., Ancak bir gerçek var ki o da bu konuda ge°*a^ «Kkeklenn uyumlu olduğu, kadınların ise çoğunne.de er*eKle * gerçeğidir. Üzgünüm; ama eğer -
etm ek
r - ir »
Tst,yorsan bunun başlıca yollarından
3
-
« « —
*
Toplam jk*clm savı sı m
bulm ak istiyorsan , kaymanasıyla ania>am a\an £ flin sa yısın d an , kay nanaMyla anlaşamayan damat sayısın ı d u ş, uç aşağı beş yukarı doğru son u cu b u lu r su n ö .
Ajuıeııinİn Resmiymiş Annesinin resmini cebinde taşıyan bir adam vardı. K arısı ona Ne o öy!e çocuk gibi, onun resmini cebinde t» ş yorsun s jre K lı7
hti,
B d illk « k k k tiv U H e r Ş e?
, • dedil g^çekç. V
Ariam bozuldu; ama pek W>* süfeklj Blr tartışm a
olduğu için, daha fazla gerilsin istemiyordu Bir gün öğlen paydosunda bir lokantada y mek yedi adam. Hesabı ödemek üzere kasaya yaklaştı. Parayı cebinden çıkarırken, annesin,n resmi kasanın üstüne düştü. Kasiyer kız resmi al-
ortam
dı ve, - Anneniz mi? diye sordu. Ona ilk defa o resim le ilgili bir soru soruluyordu. - Evet, çok iyi bir insandır annem, dedi büyük bir heyecan ve gururla. - Çok şekeeerrr. Yerim ben onu. Allah uzun öm ür versin! dedi kasiyer kız gülümseyerek. Adam ne yaptı bi liyor musun? Kıza aşık oldu. İnsanların hassasiyetleri var. Saygı duym ak zor bir şey değil. Hiç sevmediğin ve sürekli kavga ettiğin kaynana na, bundan sonraki ilk tartışm anızda.
smaçünkük öp30'"' Ne VaparSan yap' benı kızdıramazSen sevmesen d İ ™
S.eVly0rur,1• hem 08 a ™ e m
g to
b ^ n n c a daha ssevimli e v i m oluyorsun T T " 1' S6VSe" Öe- in8n b a " a anneciğim
Sen Şimal GHecen
Desen gülümseyerek, kadın ne yapabilir? kesinlikle aranızdaki bütün buzlar çözül'ec kSünU de'1« ların da güçlenecek. • A'le bağ.
Vay bee: Dünyada
'Allah düşmanımın basma rek düşmanına bile dua eden başka bir mil|e? rmeSiri! d;ye' yısıyla Türkler aile kavramına inanır ve onu ko ^ cadele verirler. Kimse reddedemez, biz duygu'sa”
Misafirler Misafiri geldiğinde kadın, çok rahat bir şekilde her ak şam eve geç geldiği için azarladığı eşine, - Şey kocacığım... Biz bugün kadın kadına oturacağız, sen gece eve gelme emi? diyebilmektedir. Erkek bu durumu son derece la karşılarken, erkek eve misafir getirmeye ka kadın anında suratını asmaktadır. Gerekçesi ise hemen her zaman aynıdır: ■ i.-»
- Yeter artık ya... Ben biraz da seninle oaş mak istiyorum Hulusi.
b a ş a kaı
K ad ın H is s e d e r m i , • hissettik Evet hissederler. Peki kadınların ne,en y|eri h|S hiç dikkat ettin mi? Nasıl oluyorsa hep ko sediyorlar. 368
E rlilik H akkında H er Şey
• Ben böyle olacağını hissetmiştim. • Bu işin yürümeyeceğini anlamıştım. • Beni aldatacağını hissetmiştim. • İçime doğdu Hayriye abla. Zaten rüyamda da ‘kub be’ görmüştüm. • Falda da çıkmıştı zaten... Bu ve buna benzer şeyler hissediyor olmalarının bir an lamı olmalı. Var da zaten. Hadiselere sürekli olumsuz bakan bir insandan iyi şeyler hissetmesi beklenemez.
Rüya Manyakları Bazı insanlar bunu hangi mantıktan hareketle yapar hiç bilmem. Yatarken başuçlarına rüya tabirleri kitabını ko yar öyle uyurlar. Sabah uyanır uyanmaz yapılan ilk iş, görülen rüyayla ilgili bölümü açıp yorum yapmaktır. Söz konusu yoruma göre gün tanzim edilir. Hele bir de rü ya tabiri kitabından elde edilen yorumlara komşu yo rumları ilave edildiğinde ortaya yaşanması güç bir ha yat çıkar. • Geçen yıl Nazmiye abla da rüyasında deniz gördü, bir ay sonra kocası evi terk etti. v Bence karına sahip çık koçum, bu rüya pek hayra alamet değil...
369
riz. Ne istersek onu görürüz, ne istersek onu bu. Sonuçta rüya yorumlarıyla yürüyen evliliklerin karab^ sanlarla son bulması kaçınılmazdır. a’ Hayatın gerçeklerini bırakıp rüyasında gördükleriyle ya. şayan ve elinden rüya kitabını bırakmayanlardan uzak dur; çünkü rüyasında seninle ilgili ne göreceğini asla bilemezsin. Bence hiç riske girme®!
Fal Hastalığı Bu hastalığın genelde kadınlarda ve özellikle de ev ka dınlarında gözlenmesini, hanımlardaki yüksek gelecek endişesinin bir tezahürü olarak algılıyorum. Fal ne de mek? Yarın demek! Yani bakılan şey fal değil, yarı^ Peki bu yarın neyin içinde? Kahve fincanının? Yuzy^ lar boyunca fincanın içinden geleceğe giden te telve olmuştur.
Büyülendim Ama öyle Değil ~ ri r Ne yaZ^ ^
Faldan daha beteri ise büyü saçmalığı01 -
ftüyül'
bu konu da kadınların ilgi alanına girmekte^ ^ ^ rSen le ilgilenen ya da büyücüye giden bir er
Evlilik Hakkımla Her Şey
kesinlikle emin olabilirsin ki o adam, üzerinde bir bü yünün olduğunu bir kadından öğrenmiştir ve yine o git tiği büyücünün adresini de yine aynı kadından almıştır. Evlilikte sorun olduğunda, çoğunlukla kadınlar kendiierini ve eşlerini sorgulamak yerine oluşan sorunda düş man kuvvetler tarafından büyü yaptırılmış olma ihtima lini değerlendirirler. Büyücüyle ve büyüyle ilgilenen ta raf bu süreç boyunca eşiyle ilgilenemeyeceği için so run iyice büyüyüp içinden çıkılmaz bir hal alacaktır ki bu durumda evdeki huzur ya da nikahtaki keramet me zardan çıkan saç telleri ve eşiğin altına saklanmış tır nak artıklarıyla takas edilecektir.
Beterin Beteri Beterin beteri de var tabi. Bazen büyü ve fal iç içe geçmiş olabiliyor ki işte o zaman hepten çıkmaza giri yor insan. Mesela, İnanabiliyor musun Sakine Abla kaynanam bana bü yü yaptırmış. Falımda çıktı ya, valia... Bunu s ö y le y e n k a d ın d a h a d a ifla h o lm a z , g e ç m iş o l sun! K a y n a n a n ın b ü y ü y a p tığ ın ın bilir d a h a n e le r ç ık m ış tır o rta y a .
b e lirle n d iğ i fa ld a kim
S e n Ş in v lı GiAecen y a Ceherm era'uı nafo* ^
Tam am da dinlerde var bu la l ve büyü. Ha.
* * * * * • Kuran'da eşeğin de ismi geçiyor. şlm.
,a r
&
S
lZ
-
-—
Ç ekil A r k a m d a n ‘Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır!’ ifade si kendi içinde çelişkilerle doludur. Ufak bir araştırma yaptım ve gördüm ki sadece başarılı erkeklerin değil, bütün erkeklerin arkasında bir kadın var; ama sadece bazıları başarılı olabilmiş. Başarılı olamayan erkeklerin arkasındaki kadınlarda bir problem mi var o zaman? Bu arada başarılı olam ayan erkekler ciddi bir farkla ço ğunlukta olduğuna göre, acaba ‘Her başarılı erkeğin ar kasında bir kadın va rd ır!’ önermesi yerine, arkasındaki kadına rağmen tek tük de olsa başarılı olan e rk e k er de vardır!’ önermesini mi gündeme getirmeli©? Kimsenin arkasında kimse yoktur. Biri birinin geçmişse, o büyük ihtimalle kısa bir zaman sonra ^ ^ bura dönüşecektir. Lütfen inin birbirinizin sırtın a^ yan yana geçin ki her ikiniz de başarılı olabiles
Not:
Y u k a r ıd a
b irk a ç
p a r a g r a fla
h a k s ız lık e d iy o r g ib i g ö z ü k tü ğ ü m
a n la ttığ ım
v0
sa n ki kad|fia ^ tarafından
y a z ım ın ^ ac^ı n a (Cjan müm*
te k ra r o k u n u p ö z ü m s e n m e s in i, e rk e k le rin s e bu y 02 k ü n m e rte b e u z a k d u r m a la r ın ı ö n e riy o ru m .
372
gylilfk Hakkında H er Şey
K a rg a d a n S o n ra B ir B a ş k a A h m e t Ahmet sabahleyin kapıyı sert vurarak çıktı evden. Kavga büyüktü. Allah belanı versinler, seni geri zekalılar, öküzler, hayvanlar, senden nefret ediyorumlar ve daha neler neler vardı kapının iç tara fında... O sinirle işyerine geldi. Sakinleştikten sonra düşündü, üzüldü. 10 yıllık karısıydı Arzu onun. Bu kadar büyük bir öfkeyi hak etmemişti. Üstelik tartıştıkları konu da öyle aman aman bir şey değildi. Pişmanlık duydu ve o anda özür di lemek amacıyla bir mesaj attı eşine: ‘Seni sevi yorum’ Cevap gelmedi. Bir saat bekledi. Yeni bir mesaj atmayı düşündü, sonra vazgeçti ve aradı: - Seni çok seviyorum karıcığım! dedi eşine. - Beni arama salak, senden nefret ediyorum! dedi burnundan ateş çıkan kadın. Aradan yarım saat geçti. Tekrar aradı: - Bu bir bant kaydıdır. Ahmet seni çok özlemiş tir ve tam bir yüzsüzdür kendisi, seni daha çok arayacaktır. Lütfen sinyal sesinden sonra mesajı nızı bırakın. Biiip...’ - Ya sen kalın kafalı mısın arayıp durmasana ya...’ 373
Sen Şimrti Gklecen va O h«» '
jhenn- ' - ^
eGit
dedi karısı. Aslında bu esprili yaklaşım h gitmişti Arzu’nun; ama çaktırmıyordu. 10 __ kika sonra tekrar aradı: da‘ - Ya ben seni cidden çok özledim! dedi. Bu sefer kadın ‘Beni arama!’ şeklinde bir tepki vermedi. Sadece dinledi. 10 dakika sonra tekrar aradı: - Ya ama bu haksızlık, ben seni çok özledim. dedi hüzünlü bir sesle. Arzu soğuk fakat sesiyle, tavır yaptığını da hissettirerek:
sakin
- O zaman bir daha ki sefere adam ol da beni!
ü zm e
dedi. 1 0 dakika sonra tekrar aradı Ahmet. telefonu:
Kadın
■ Yine ne var? diye açtı. - Şeyy, ben seni seviyorum aşkım yaa.-dedi Ahmet, şebeklikier yaptı. 10 dakika son^ tekrar aradı ve Arzu’ya konuşma fırsatı ver den: - Sus ve dinle karıcım! Sen benden nefret de ben seni çok seviyorum, bunu bil yeter Kadının nefes alışları değişti:
E v lili Hakkında Her Şey
- Ben de seni... dedi titrek sesiyle... Aradan bir saat geçti. Kadın yine kocasının ara masını bekledi; ama aramadı. Bu sefer Arzu ara dı Ahmet’i ve ona: - Ne zaman geleceksin! diye sordu... Neşesi yerine geldi Ahmet’in: - Bir saat sonra oradayım karıcığım I Beni özle din mi yoksa? dedi. - Evet... dedi Arzu. - Çok mu? dedi Ahmet. - Eh işte©...! dedi Arzu.
Bahçede İki Lale Vardı Bir bahçede bir kırmızı bir de sarı lale vardı. Ço cuk kırmızıyı suladı, sarıyı sulamadı. Birkaç gün sonra sarı lalenin boynu büküldü. Sulama zamanı yine geldi çocuk yine kırmızı laleyi suladı, sarı lale
375
Sen Şimrti OMecen y . C eh e « ,^ ., nı ne Git
sararıp soldu. Sonra yine kırmızıyı suladı Sonra bahçede bir tane lale vardı rengi de kırniı zıydı...
Kimi ye Neyi İstiyorsun Baktığını büyütürsün samimi ol. Ne istediğini kendine itiraf et. Göreceksin ki istediğinle berabersin. Sevgili için formül arayacağına eşin içi formül ara. İkimiz de bili yoruz ki kesinlikle bir yol bulacaksın. Evlilik tutkuyu öldürmez. İnsan bilerek ve isteyerek ve kasten öldürür aşkını maşkını. İstisna Falan Filan: Eğer gerçekten de tüm
uğraşlarına
ra^
men ki ne yapıp yapmadığını sen bilirsin, evliliğin yine gidiyorsa zorlama artık bitir o evliliği ve de rahat et.
O na D o k u n m a Eğer eşini sevmiyorsan, ona dokunma, onün^ bQyük Ya sen onu hak etmiyorsun ya da o serıı.•• hile ve aldatma bence bu. Yani, • rum. ^ - Seni sevmiyorum; ama bunu söyleye*11^ buriyetten sana katlanıyorum.
E rlilik Hakkında
Her Şey
Bu var ya ihanetin en onursuz olanı; çünkü hainlik eşe ya da sevgiliye yapılmamıştır. İhanet bizzat aşka yapıl mıştır. Yani kendine. Kaldı ki ömrünün sonuna kadar evli kalman da asla gerekmiyor. Ne yapacaksan hemen yap, saygısızlığın lüzumu yok! Sonuçta evliliğini sürdürmek için var olan geçerli se bepler boşanmak için mevcut bulunan sebeplerden da ha az ise hiç bekleme ve asla zaman kaybetme... Kop da gelö.
A lan A lm ış B a ta rı B a tm ış Evlendikten sonra kadınlar neden kendilerini salarlar. ‘Alan almış satan satmış!’ diye bir cümleyi kim nere sinden uydurmuş acaba?
R aziye D olm ayı K o casın d an D alıa
Çok Sever
- Seviyorsa beni bu halimle sevsin! ‘Kilo aldık di ye yüzümüze bile bakmıyor... İşte bu kadar onun sevgisi. dedi Raziye abla komşusu Şükran hanıma koca sından dert yanarken... • Boş ver abia alan almış, satan satmış... 377
$
Sen Şimdi Gidecen va fov ehe^
diye teselli etti Şükran hanım,
- >
^
t
R a 2 jye ab)a
- Doğru söylüyorsun kız Şükran, bu erkek^ ■
tine ne yapsan yaranamazsın... Sen b ir t T ' daha dolma koy bakayım bana... 9 ak
Kendini Aldatan Kadın Evlendikten sonra öyle salıyor ki bazı kadınlar kendile rini, yüzüne bakılmaz hale geliyor sonra da ‘Kocam be ni aldattı!...’ diye dert yanıyorlar... Katılmıyorum efen dim, kocan seni aldatmadı, sen onu aldattın. Onu mut lu edeceğine belediye başkanından yetki alan kırmızı yakalının yanında söz vermiştin; ama adam senden so ğusun diye elinden gelen her şeyi yaptın. Verdiğin hiç bir sözü tutmadın. Ne kendine saygı duydun, ne de ona... Biraz kendine çeki düzen ver. Biraz kadın ol !&■ Hem kendini, hem de kocanı aldatma. İki Soru:
Hasta hasta evde dolaşan bir kadın b i r ^
mi hatırlatır? Elbette ki yaşlı bir anneyi. Peki gaz çıkaran kadın kimi hatırlatır? Elbette ki kamy müt Abİyݰ '
Kadın Düşünür:
^ Mah.
ım? A y r P ' S İyi; ama hastayım, ne yapay1
hava içimde mi kalsın?
Erkek Cevap Verir:
Hasta olabilirsin; ama
. . ^e cepten şey ^
salma be kardeşim. Pis hava konusuna 9e l‘ hilirsif1 ^ _ y«jp j O I * rinde ve zamanında güzeldir; ama yine
Evlilik Hakkında H er Şey
Yapılan bir araştırmaya göre toplumda aldatan kadın oranı %5, aldatan erkek oranı ise %80... Buna karşın aldatmayan erkeklerin oranı %5, aldatamayan erkekle rin oranı ise %15’tir. Yapılan bir başka araştırm a, erkeklerin sosyal hayatta daha yoğun bulunm ası gerekçesiyle daha bakımlı ol dukları gerçeğini ortaya koym uştur...
O Kadının Zekasına Bayıldım Kadınlardan oluşan bir gruba verdiğim ‘Aile içi iletişim’ seminerlerden birinde bu konuyu anlat mıştım. ■ Kadınlar kendilerine bakmıyor, kocaları da alda tıyor! demiştim. Kadının biri kalktı: Hülya Avşar bakıyor da ne oluyor? dedi... Çıkışta iki tane Dubleburger aldı ve san ki bana nispet yaparcasına çatır çatır yedi. Ödün vermedi göbekten, selüloitten falan... Alkışlamak lazım nasıl yakaladı ama Hülya Avşar örneğini? Hayran kaldım gerçekten. Yapacak bir şey yok, herkes bildiğini yapsın... 379
Sen Şimdi Gidecen va r„v y^ehenn^j
Araştırma: Kadınlar 3 saat boyunca ne yaparlar başında? Bunu oldum olası hep merak ederdim Bi! larla beraber yem eye kalkıştım. Yani masada 7 1
0n'
de ben vardım. 5 dakika sonra doymuştum. 10 da kika^ ^ ları izledim ve sıkıldım . Dayanamadım, kalktım sofradan ^ ^ ladım ki kadınlar 3 saat boyunca sadece yiyorlarmış
6
^
Yalan Reklam Bazı insanlar durduk yerde eşlerini övmeye başlarlar. Eşini öven her kişi bunu inanarak yapmaz. Ayrılmalar dan birkaç gün önce yere göğe sığdıramadığı kadım, ayrıldıktan sonra yerin dibine sokan çok adam gördük; çünkü ayrılmadan önce onundur o kadın ve iyi olduğu na inanmak zorundadır, ayrılınca artık başkasına ait ol muştur, bu nedenle iyi olması ilgili kişi için bir değer arz etmez. Hatta ayrıldıktan sonra iyi o lduğunu düşün mek ıstırap verir insana. Düşünsene hem senin hem de iyi. Bu çok kötü.
Kazak Aldım da m a kazak ka
Kadının biri yeni bir kazak almıştı; a dinin içine bir türlü sinmedi. GördüK - Nasıl, yakışmış mı kazak?
^
Erlilik Hakkında Her Şey
diye soruyor ve onlara çok severek aldığını, as lında çok pahalı bir kazak olduğunu söylüyordu. Herkesin o kazaktan bir tane almasını istiyordu. Bu kadının amacı sadece aptal konumunda ol maktan kurtulmaktı. Eğer herkes alırsa aynısın dan, o da o kazağı alıp kazık yiyen tek insan ol maktan kurtulacaktı. İnsanların kendi kendilerine hile yapmalarına anlam ve remezdim eskiden; ama şimdi anlıyorum ki yapılan bu hile de diğer yapılan her şey gibi bireyin kendine olan aşkından kaynaklanmaktadır.
Şemsiye Tekniği Adam sordu karısına: - Karıcığım sen de biliyorsun ki ben zayıf olma nı istiyorum. Şimdi söyle bana kilo verecek misin vermeyecek misin? Kadın kocasına üzgün bir ses tonuyla: - Ama sevgilim yemek yemek benim en büyük zevkim. Vazgeçemiyorum. Yemek yemek beni mutlu ediyori Karısının zayıflamaya hiç niyetinin olmadığını ke sin olarak kavrayan adam küçük bir strateji deği şikliği yapıyor: 381
Sen Şiıroli GMecen ya
1m »İMn. Gj.
- Karıcığım uzun zam andır sana söylemek isted ğim bir şey var, bir türlü fırsat bulup söyleye^
dim. Ben zayıf kadından nefret ederim. Ş iş m an olmana bayılıyorum. Hadi yemeğe gidelim. Sonra yemeğe gittiler. Kadın çok keyif aldı o ye mekten; çünkü kocası tuhaf tuhaf bakmıyordu. Adam da çok mutlu oldu; çünkü kadın yemek ye meyi çok seviyordu: Bizim kriterlerimizi biz belirlemiyoruz. Moda gibi bir şey bu. Bugün kilolu kadın revaçtadır, yarın zayıf. Kim ki lo aldığı için kendinden nefret etti. Ya da trafik kazası geçirip bacağını kaybettikten sonra kim hayata küstü. Kendinle alakalı sergilediğin tavrı eşine de y a n s ıtır s a n mutlu olursun. Bu gerçek. Adada sadece bir kadın ve bir adam vardı. Sonsuza kadar mutlu yaşadılar. Seiüloil problemi yoktu ımsenin. Kimse neden yaşlanıyorsun demiyordu ötekine. Misafir odalan da yoktu, dantelli havluları da.
Bütün İletişim Sorunlarını Çözen Sihirli Fornıtf o ru n lu -Djr i ! e t iş im v a r s a
0 rta c ja> p u s o r u n u y
njmTh ^ ǰ2eküecek olağanüstü bir formu 0n’ °ymuş gibi davranmak... 382
a
0’
(j 0.
Erlilik H a k k in i H er Şey
Sorunlu olan ilişkinin karı koca arasında olduğunu var
sayalım:
Haticeler ye Nedametler Uzun zamandır Haticeiere gitmek istiyordu Neda met. Remzi akşam yemeğinde karısına söyle bir teklif yaptı: - Yarın akşam Haticeiere gidelim mi sevgilim? - Aaa! Ciddi misin, aşkım. Çok sevinirim. Epey dir görüşmüyoruz... Nedamet hemen Hatice’yi aradı. - Yarın akşam size geliyoruz şeker, mantı yiye ceğiz ona göre. Ertesi gün akşama doğru talihsiz bir şey oldu ve Remzi, eşi Nedamet’i aradı: Şey, hayatım, bu gece mesaiye kalmam gerekiyor, şu Haticeiere gitme işini başka bir güne er telemek zorundayız. Olmaz Remzi. Ben aradım ve söz verdim. Kadın k ı r l ı k yaptı. Çocuk ‘Serpil’le oynayacağım!’ diye sevincinden uçacak ve sen ‘erteleyelim’ di yorsun, buna inanamıyorum, dedi.
383
B « . Ş t a r t , C M ecejl ^ ru 1*>,JW
!Oit
- Ama hayatım... diye araya girdi Remzi... Kadın kükreyerek- Aması maması yok Remzi, çok ciddiyim. - Gelemem hayatım. Genel müdür de kaldı her kes burada. Gelemem. Ya da siz gidin, ben işimi bitirince direkt oraya geleyim. Ne dersin? diyerek havayı yumuşatmaya çalıştı Remzi. - Yok ya, ben neden tek başıma gidiyormuşum, dul muyum ben? diyerek klasik savunmasını yaptı Nedamet. - Ya lütfen böyle yapma sevgilim... - Kadın o kadar pasta börek yaptı ya nasıl yap saydım... Of yaa. Ne halin varsa gör! Çatt... Bu son ses telefonun hışımla kapanma sesiydi. Haticelere gitme planı alt üst olmuştu. Nedamet sinirinden birkaç tabak fazla makarna yedi ve J an önce uyumak için 5 yaşındaki kızını da ^ na aldı, yatağına gitti. Remzi ise genel mu^ ^ direktifiyle gerçekleşen mesaiden d0,ay’ ^ gö ğündü; ama yapacak bir şey de yoktu. e yunca karısına haksızlık ettiğini dü^ün^ rU eve ıyicte n iy jy e .
9eidL Yatak od*,dU' Neyse saat 12’ye ouy,» pük Uyumuştu |S/ na ^edamet uyanıktı, ÇO' ° zür öpüCQğQ ^Qn^ U,ca yakiaşî; ve karısına bir
384
Erlilik Hakkında Her Şey
- Dokunma bana Remzi!
. Ama aşkım... - Sus Remzi, git salona yatak serdim orada yat. Ama bir defa dinle... Bu arada çocuk da uyandı ve tartışmayı duyun ca korktu, uyuyormuş gibi yaptı. Nedamet devam etti: - Dinlemiyorum, hiçbir şey dinlemek istemiyo rum... Artık dayanamadı ve Remzi de sesini yükseltti: - Eee uzattın ama. Dinlemezsen dinleme, hayret bir şey yaa... Sonuçta ne Nedamet dinledi Remzi’yi ne de Remzi Nedamet’i. Remzi olanca gücüyle kapıyı çekip her erkeğin zaman zaman yatmak zorunda kaldığı salondaki o kanepeye gitti... İkisi de sa baha kadar uyuyamadı. Soğuk ve gergin bir kahvaltıydı o sabahki. Neda met çocuğa ittire kaktıra çorba içiriyordu, sinirini çocuktan alıyordu adeta. Remzi de hıncını çay tabağından alıyordu. Bardağı tabağa kıracak gibi vuruyordu... Son olarak Remzi kızını öptü ve dünyanın en agres’f adamı olarak evi terk etti.
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem-t» -
İyi Evliliklerde Kavgalar Yaşanır: ‘iyi dostluk: iar!' çünkü her kavga haklı ya da haksız bir^ kaV93>la bas. su oluşturur insanda ve insan özür dilemi SUÇ'UlUk du>St Bu geri adım bir özeleştiri süreci başlatır ki bum°dUna 9eçerdir. Böylece yakınlık sağlamlaşır, iyi dostluklarSUP8r ^ 5ey' minde başlamasının hikmeti, sadece bu dostluk«^ bili' leştiri yaparak başlıyor olmasıdır. O halde ‘Y o ra r^" &e‘ küçük kavgalar evliliğe renk katar ve güçlendirir.’“İ j j
Evin İçinde Alaska Depremi Her evlilikte olduğu gibi olması gereken boyuttaki kü çük kavgalar. Çok uzun sürmez. Belli bir zaman son ra iki taraf da yumuşar ve birkaç gün sonra er eski haline geri döner. Ancak amacını aşan y ^ tartışmalar, öncü deprem etkisi oluşturarak 9^ ^ ebl|jr) de ‘Alaska Depremi’ne benzer bir faciaya ^ evliliği çekilmez hale getirebilir. Sonunda sonüçhayalieriyle başlayan muhteşem karar, e a a ^ venlanır. Ya da bu facia habercileri eşler araS ¡armı ze' sizlik ortamı oluşturarak birbirlerine olan ı n ^ ^yOrne deler ve saygılarını azaltır. Hele bir de o ^ ^ öQ(â^{ sürecinde olan bir çocuk varsa o da ^ ve savaş sahneleri kaydeder küçük zihni .
Böyle bir tartışmadan hiç kimse hiç edemez!
fayd2
■
Erlilik Hakkında H er Şey
. Kadm açısından bakalım önce. Sinirlendi, ne yediğin
den bir şey anladı ne içtiğinden. Sabaha kadar da uyuyamadı üstelik...
. Adam açısından bakalım şimdi de. Sinirlendi, ne ye diğinden bir şey anladı ne içtiğinden. O da sabaha ka dar uyuyamadı... • Annesinin ve babasının en çok değer verdiği çocuk ları ise bu tartışmadan dolayı çok üzüldü ve zihninde üç tane yıkım fotoğrafı oluştu: 1. Annem babamı sevmiyor ya da babam annemi sev miyor fotoğrafı... 2. Kahvaltıda annem bana çok kötü davrandı, babam yüzüme bile bakmadı, demek ki ikisi de beni sev miyor fotoğrafı... 3. Ben hiç evlenmeyeceğim fotoğrafı...
özeleştiri Ara sıra durup neden bu kadar basit sorunların üstesınden gelemediğini hiç düşündün mü? Bu sadece evr; df 9eÇer*i değil, iş hayatında ya da diğer ilişkiiezaman^6 ^ ni Pro^ em*er‘ yaşayabiliyor insan zaman aeroJ1- ^ ,Slr tart,Şmater, sonu olmayan bağrışmalar, y eksız kavgalar...
Sen Şiratli Gidecen va r-u
UhWn«
^
Gt
İşin ilginç yanı bu basit ayrıntılarda boğulan ki ■ kendi sorunları dışındaki sıkıntılarla ilgin ÇOk 'Ş'ler| çözümler üretebiliyorlar. Mesela yukarıdaki Neda^' vardı ya, Haticelere, Hatice’nin kocasıyla araşmak sorunu çözmek için ısrarla gitmek istiyordu. ‘Hati. ce'nin kocası, Hatice'yi çok üzüyor!’ diye, onu teselli edecekti; çünkü Hatice de Nedamet’in evliliğinin
ilk
yılında çok destek olmuştu genç kadına. Peki neden acaba kendi evliliği ya da birlikteliği ile ilgili çözüm üretemeyen insanlar başkalarının sorunlarını rahatça çözebiliyor dersin? Ya da terzi neden ısrarla
kendi
söküğünü dikemiyor; çünkü problem yaşadığın insa na ‘sen’ kendine de ‘ben’ diyerek sorunun üstüne gi diyorsun. İşte tam da bu sırada ‘bencillik’ diye ğimiz o kavram çıkıyor ortaya. Oysa bir
bildi
başkasının
sorununu çözerken daima üçüncü şahıs olarak ı
bak Ho-
yorsun taraflara ve dolayısıyla objektif olmayı a şararak doğru cevabı buluyorsun. Terzinin de ^ nu bu. O sökük onun olmasa çoktan dikmişi, ^ kendinin ve bekleyebilir sökük; ama terzi her Qü O nun söküğü gibi algılarsa, dikemeyeceğ kalmaz.
^
gTlilfk Hridond» Her Şey
Objektif mi Dedin Ha A nladım Şu Fotoğraf M akinesindeki Şey 0 halde bir sorun yaşadığında sen ve ben diye konu şarak objektif olamayacağına kesinlikle inan! Sen ki ‘En iyi telefon...’ diye başlayan bir cümleyi bile daha sonu gelmeden benim telefonumun markası ne diye düşüne rek dinleyen bir kafa taşıyorsun. Nasıl olur da sürekli bu savunma modunda yaşayarak objektif olabilirsin? Demek ki profesyonel bir tavra ihtiyacın var...
Sihirli Formül Her kimle olursa olsun, baban, annen, eşin, çocuğun, müdürün... Kısacası iletişim problemi yaşadığın o kişi her kimse onunla derhal bir araya gel ve konuya üçün cü bir şahsın problemiymiş gibi yaklaş bak neler deği şecek. Yani o akşam Nedamet, Rem zi’ye:
peki aşkım geldiğinde daha detaylı bir şekilde konu şuruz Remzi’yie Nedamet’nin bu sorununu... ^seydi, çok daha yapıcı bir sonuç çıkacaktı ortaya ve ayısıyla gece evde ben ve sen tartışmayacaktı. Ben ve sen onlar, tartışacaktı...
Sen Çimdi GMeceu va <.
Bence bunu hemen denemelisin. İlk
‘O’ Bir Mucizedir Ben ve sen diye devam eden bütün tartışmalarda or taya çıkan her olum suz düşünce ve her saldırı bilinçal tına zehirli bir ok gibi saplanacaktır ki bu kaçınılmaz dır. O ysa sadece “O ” diyerek okları hayalinde oluştur duğun o üçüncü kişiye attığında sana ya da karşındakine herhangi bir ok gelmeyecek, olası saidırı okları se ni ve onu ıskalayarak hayalinde oluşturduğun, ortada olmayan o boşluğa gidecek ve hiç kimse incinmeyecektir. Öyle ya sen karşındakini suçlamıyorsun ortada olmayan birinden bahsediyorsun. O da senden bahset miyor, ortada olmayan bir başkasından bahsediyor. Bu nu bir ahlaka dönüştürmen lazım. Yani ortada iki tane o olmalı, sen ve ben değil... özetle ikiniz bir |Z nuyla ilgili oluşturduğunuz kahramanları yargılama ısı birbirinizi değil. Sadece güzel şeyler söyleyeceğiniz zaman ben ^ ^ olduğunuzu hatırlayın, öteki zamanlarda hep yali kişiden bahsedin, O ve O.
Erlilik Hakkutda H er Şey
Filmierdekiler Gerçek Değil Filmierdekiler gerçek değil, onlar sadece film. Mesela ben ‘çöpçüler kralı’nı izlerken Kemal Sunal’ın sokağı süpürme sahnesinden o kadar çok etkilenmiştim ki çöp çü olmayı istemiştim; ama çöpçü bizim sokağı süpürür ken bunun çok da iyi bir fikir olmadığını fark ettim. Bir defa o filmde Kemal Suna! nefes alıp verirken buhar çıkıyordu; çünkü hava soğuktu. Sonra kışı bekledim, kış geldi, çöpçü de geldi. Ortamı test etmek için ‘hoh’ yaptım, evet buhar çıkıyordu; ama hiçbir zaman anla yamadığım bir şey yine eksikti. Bir türlü olmuyordu. Ben o filmdeki sahneleri hiç yaşayamıyordum. 1 3 - 1 4 yaşlarındaydım. Zeki Aiasya ve Metin Akpınar kahvede çay içiyorlardı sabahın köründe. Ben sırf o yüzden bir dönem sabahlan erkenden kalkıp Kasım abiyle kahveye gidiyordum. O inşaatçıydı, her sabah işe gitmeden önce kahveye gider sıcak ve demli bir Çay içerdi. Benim hangi amaçla orada olduğumu hiç bilmezdi. Sormazdı da zaten. Halbuki ben kahveye sin sice giren ve masaya çarpan sabah güneşinin, masanın üzerinde duran sıcak çayın buharına değmesini ve filmdeki o muhteşem manzarayı arardım hep... Nc yaptıysam olmadı. O sahnedeki gibi hiç olmadı. An Isdım ki filmierdekiler gerçek değilmiş. Şimdi s/k/ daha çarpıcı bir şey söyleyeceğim. Ben °sat>ah cenin çekildiği kahveyi buldum ve gittim sa
o masaya oturdum. Kasım abi de yoktu telik; ama olmadı, yine olmadı. Peki n e d e n i ÜS‘ Çünkü hiçbir şeyin gerçeği hayalinden daha güzeîT maz. Ulaşamadığında Leyla olursun, Mecnun olursu Kerem olur, Aslı olursun... ün Bak bakalım mitolojiye, sevdiğine ulaşıp da efsane olan kimse var mı? Yok! Olmayacak da. İşte bana göre bir kadına ya da erkeğe tutulmak insanı belki efsaneleştirir ama ölümsüze tutulmak insanı kesin efsaneleştirir, o halde ölümsüzü bul ve onu sev, işte o zaman filmler deki o sahneleri bir bir yaşarsın. Ve gün gelir bir ro man, bir film olursun, izleyenler ya da okuyanlar senin sahnelerinden birini yaşamak için sabahın köründe yol lara düşerler ve günün birinde onlar da anlar ki ölüm süze tutulmaktan başka yolu yokmuş senin yaşadıkları nı yaşamanın. Ve belki senin sayende birileri matemati ğe, astronomiye, geometriye tutulur da efsane olurlar. Bu G erçek: Müzeler, sanat galerileri, tarihi yerler neden bu kadar ilgi görüyor sence? Herkes birkaç dakika da olsa on ların soluduğu havayı solumaya çalışıyor. Senin aldığın fese sulanan insanlar olsun ister miydin? Vay bee... D ipnot: Etrafına bir bak bakalım kaç tane pembe ev göreceksin. Halbuki filmlerdeki tüm panjurlar ve bu “
0.
yaller pembeydi. İstersen dene ve evinin Pan^ur*a.r,l^n|ar film, ye b o ya t, asla o tonu y a k a la y a m a y a c a k s ın . Çünkü o sadece film!
30 2
'*C*
'da üs);macı?
tel olaJrsjn. ıe olan öre bir îleştirir; tirir. O filmlerbir ro*
Ü Ç Ü N C Ü BÖ LÜ M
senin
je y *
GeÁennemt?7aÁÁ
öP' ,d ı^ r|-
on* ıâin
ne'
< í O
■■ Ti Vr. • e
l î r i l . .! .1*.' i 1' -J' féV'ÍV“
W-5? *.;• ■
• ; -,T
" *\
Erken Ölüm Büyük depremde babasını kaybetmişti Rıza, 11 yaşındaydı. Babası berberdi. Bütün hayatı boyun ca bir ev ve bir dükkan alabilmişti Nurettin Bey Amca. Evde oturuyor, dükkanı da işletiyorlardı. Rıza’nın en sevdiği şey yaz tatillerinde babasına yardım etmekti. Oeprem derin vurmuştu çocuk yaştaki Rızayı ve ailesini. Sadece babası ölmemiş, oturdukları ev yerle bir olmuştu, berber dükkanının yenndeki yeller, kullanılmış bir düzine jiletle, birkaç kırık ta rağı estiriyordu olanlardan habersiz... Fazla seçe nekleri yoktu. Almanya’da yaşayan dayısının y nına yerleşmek tek seçenekti onlar için, hazırlıkları başladı. 305
Sen Şimdi Gidecen va ya
enj>em'in
l '1Dme oit
Öte yandan Rıza’nın en iyi arkadaşı ç etin lesi depremden hiç yara almamışlardı r, ^ 3'' Almanya’ya gideceğini duyunca kahrolmuşt/cT tin... Derken ayrılma zamanı gelip çattı öleceği saat bilinen sevgilinin mezarının başında ölüm bekleyen aşık gibi sarıldı Rıza’ya, Rıza da Çetin’e... Karlı bir gündü. Usul yağıyordu kar, buz tutmuş tu yürekler. Gözler buğulanıyor, ciğer kazınıyordu sonbahara az önce veda eden sokaklardan... Rıza, birazdan 11 yıl yaşadığı mahalleyi, kan kar deşini arkasında bırakacak ve bir bilinmeze gide cekti. Ya Çetin, koca mahallede yalnız kalacaktı az sonra. Küçük ve eskimiş kahverengi bir bavu lun dışında eşyaları falan yoktu. Durakta havaala nına gitmek için son yolcularını bekleyen koca man bir otobüs vardı. Masallardaki suyun başım kesen 7 başlı ejderhaya benziyordu o gün o*° büse benzettikleri küçük dolmuş. Çetin in lan 11 senelik yoldan gelip Rıza’nın önüne o len bir nehir gibiydi. Ve kar yağıyordu, usu ğıyordu. Buz tutmuştu yürekler... Dolmuş hareket etti ve 20 yıl uzağa g^ r<^ ay,sı za ’yı. O günden sonra hiç görüşmediler\aydetmülteciydi R ız a ’nın ve onu kendi üstüne' ^ tirmişti. Bu yüzden Rıza 20 yıl hiS ge 396
(tf-n n e m * * * * *
^
le r
doğup büyüdüğü kasabaya. Rıza zeki bir çocuk tu' ama dayısı onu okutmamıştı. Liseyi bitirir bi tirmez dayısının çalıştığı çinko fabrikasında işçi olmuştu. Dayısı ölünceye kadar bir tutsak gibi ya şamıştı Rıza; ama dayısını herkesten çok sevi yordu; çünkü o kol kanat olmuştu en zor günle rinde ve o büyütmüştü Rıza'yı... Dayısının ölümünün üzerinden 2 ay geçmişti. Ha zırlandı Rıza ve misket oynadığı kasabaya geri döndü. Tabii ki koşa koşa Çetinlerin evine gitti... Kapıyı bir yabancı açtı ve ‘Buradan taşındılar!’ dedi... Küçükken girmek istedikleri halde bir tür lü giremedikleri ve hep kapı aralığından içeri ba karak bir an önce büyümeyi hayal ettikleri kah veye girdi. Çetin’i tanıyan binlerini buldu. Çetin gıda işiyle uğraşan bir toptancı olmuş, ci vardaki illere un satıyordu. İşleri oldukça iyiydi. Ona sürpriz yapmak için bir tane çiçek yaptırdı ve ani bir baskınla dükkanına gitti. Kapının önün deki 5 genç, bir kamyondan un indiriyordu. Çetin nerde? diye sordu Rıza gençlere. Çetin Bey şehir dışında efendim...
S n l a ^ ^ b l a Î 6'1
R 'Z a ’n m -
S e n Ş im d i G id e c e n va
- Gelince söyleyin beni mutlaka ara
dedi. Sekreter içeri girdi ve Çetin Beye R |Z geldiğini söyledi. Çetin Bey yoğundu. - Biraz beklet, alırız!
398
Cehennem Hakkında Razı Şeyler
dedi sekreter k,za. Beklettiler 20 y,||lk yoldan Qg (en eski dostu. ^ Neyse zaman sonra içeri çağırdılar Rıza'yı Bü yük bir sevinçle Çetin’in makamına girci. Çetin ayağa kalktı. Rıza şoktaydı. O siyah saçlı atletik adam yoktu ortada... Kilo almış, saçları kırlaşmış orta yaşı biraz geçmiş bir adam vardı karşısında; ama gözler aynıydı. Yine 20 yıl önce bakıyordu Çetin. - Dur Çetin, sana bir bakayım. dedi Rıza ve hayranlıkla şaşkınlığı gözlerinde bir leştirip Çetin’e sundu. - Vay bee... Çetin, Çeto, dostum... dedi ve iki kolunu açıp kuvvetlice sarıldı Çetine, ama bir gariplik vardı R ıza ’nın sarıldığı gibi sarıl mıyordu Çetin. Gerçi Çetin’in uzak sarılması Rız a ’yı pek üzmedi. Çünkü o, 11 yaşındaki günie ri düşünüyor ve nostalji yapıyordu.^ Bu sarım faslı fazla uzun sürmedi. Çetin Rıza ye, - Hadi dostum yemeğe gidelim... dedi. Lüks sayılmayan bir
lo k a n t a y a
mek yediler ve sohbet ettiler... Çetin yordu.
gittiler ız ı
Çok acıktığı belliydi- Tatlıları yer
- Hadi dostum kahveye gidip, kağıt oynayalım...
309
Ben
Hem arkadaşlarımı da tanımış olursun dedi Çetin. Her şey çok hızlı oluyordu. NeySe - Tamam... dedi Rıza, kahveye gittiler. Çetin’in diğer arkadaş larının olduğu masaya oturdular... Çetin arkadaş larıyla Rıza'yı tanıştırdı. Üç beş dakika sonra bir deste kağıt geldi ortaya. Rıza, - Ben pek anlamam... dedi. - Aaa neden, oynasaydık... dedi Çetin. - Ya sağol ben pek sevmem de; ama siz oynayın! dedi Rıza. Onlar da gerçekten oynadılar biliyor musun? Rıza da anlamadığı ve hiç sevmediği bu oyunu saatlerce izledi. Saat gece yarısını buldu. Rıza, - Eh ben gideyim artık... dedi. Çetin ne yaptı biliyor musun? - Bir şey daha içseydin. dedi. - Hayır sağol gideyim... sürl? dedi Rıza... Sonra Çetin ne yaptı biliy°r 111 - Otele mi gideceksin?
Hakkında Ita a 9 e-v ler
diye sordu Rıza’ya. . Evet, benim burada evim yok ki! dedi Rıza.
. iyi o zaman Nuri seni bıraksın. Bak numaraları mı aldın, gelirsen mutlaka beklerim. Yani Türkiye’ye gelip de beni aramazsan harbiden darılırım... Rıza anlamsız anlamsız bakıyordu! Çetin de vam etti: - Hadi Nuri, Rıza yorgundur, otele bırak da gel... dedi. Nuri’nin canı sıkıldı... - Abi sen de gel bırakıp gelelim... dedi. Peki, Çetin ne dedi biliyor musun? - Ya iki adımlık yol bırak da gel işte... Rızanın yüzü, maça ikilinin maçasına döküldü. Gerçekten önemi yok, ben giderim... dedi. Nuri apar topar yerinden kalktı: * Olmaz abi bırakırım ben... edi‘ Çetin devreye girdi: ye olmaz öyle şey Nuri bıraksın! g ' ve 'y*ce komik oldu. R ıza her şeyden vazbaâh " i ^a^atl kesinlikle o bankadaki o soyguna °a n kararlı soyguncu gibi, lrTlSe kıpırdamasın!
Sen Şimdi Oidecen ya C ehennem ^ ^
ç
dedi ve birden evine gelen düşmanına gelenek gereği gülümsemek zorunda olan bir misafirper ver gibi gülümseyerek Çetin’e döndü: - Çetin, Çeto, güze! dostum senin için çok üzül düm. Çook... Çok erken ölmüşsün be küçük adam... Seni defnetmeyi unutmuşlar... Ama me rak etme bu yaptığını hiç kimseye anlatmayaca ğım; çünkü ölülerin arkasından konuşulmaz! dedi ve çıktı kahveden. Tam gidecekti, geri dön dü. Aralık oian kapıdan içeri baktı, acı bir gülüm seme oluştu yüzünde, sanki bir şey söyleyecek gibi baktı, sonra vazgeçti, kafasını salladı iki ya na ve gördüğü ilk taksiyi çevirip otele gitti. O günden sonra Rıza bu konu hakkında tek cümle kurmadı. ‘Çetin’le görüşüyor musun?’ diye sorduklarında ise hep o kahve kapısının önünden içeri bakarken gülümsediği gibi gülümsedi. Bu arada hikaye bize Nuri’den nakledilmiştir.
Onu da öyle Kabul Etmek Lazım İşte bazı Çetinler, bazı Rızaların canını bu şekilde kıyor ve bazı Rızalar bu duruma aldırış etmeyıp^,^} onun yaradılışı böyle, onu da böyle kabul etme ^^ gibi kılıflarla insanlık yaptıklarını düşünüp bu dur za gösteriyor ve razı oluyorlar.
Cehennem Hakkında Bazı Şeyler
üzgünüm ben hiç kimseyi bu şekilde kabul etmiyorum. Toplumun minimum normları var. Ve herkes onlara efendi efendi uyacak, 'Yapım böyle’ymiş! Yok böyle bir şey ve ben senin yapını asla kabul etmiyorum... Ah laksızlığın adına ‘Yapım bu!’ diyerek konuyu kapata mazsın, dostluklar, sevgiler bu kadar ucuz değil! Ben bunu hiçbir şekilde kabul etmiyorum, sen de etme!
Herkesin ‘Onun yapısı bu!’ diyerek olduğu gibi kabul et tiği biri, hiçbir zaman bu halinden kurtulamayacağı gibi, ömrünün sonuna kadar o aynı aptal yapıyla yaşamak zo runda kalacaktır. Ayrıca böyle bir tavır, ‘Yapım buduların sayısını arttıracaktır; ancak eğer sen reddedersen, ben reddedersem, o reddederse... Emin ol ki yapısı en kısa zamanda değişecek ve o da adam olacaktır.
*yi
Ben N e Tapayım
'p p .
• sevgimi gösteremiyorum, ne yapayım ?’ al işte... 0n sev9imi gösteremiyorum!’ Cevap veriyorum: recek^ÖSter,Tie V8 ^emen uza--- Bana sevgisini göstebetm k'™ lazım- ^ 9 ®r bu sen değilsen hiç zaman kayhp eyelım’ benden uzak dur, hatta cehennemin dibim'ryoru > sevmiyorum’un adına ‘Sevgimi gösterem diyen herkesi şiddetle reddediyorum...
403
Sen Şimrii Gklecen ya C ehennem ^ tv» l *inne Gjt
*
I
Duygular G izlen em ez Hiç kimse duygularını gizleyemez. Eğer insansan duy. guların olmalı ve sen herhangi bir konuda, herhangi bir duygunu gösterebiliyorsan, duygu konusunda bir arızan yok demektir. Eğer bir arızan varsa, mesela ertesi g ü n bir ödemen var ve ödeyemediğin zaman başın derde gi recekse, sözünü almana rağmen o gün maaşını alama dığın halde hiç sesini çıkarmıyor, patrona küfretmiyorsan ya da birisi sevdiğin kişiye zarar verdiğinde hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyorsan sen zaten ‘ruhsuzsun’ de mektir ki senin için yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Bu durumda bu kitabın seni ilgilendiren bir tarafı da yok, bı rak kitabı ve git hemen uyu, hem de 8 saat... Ancak eğer mahallenin ortasına bir çukur kazılıp aylar ca öyle bırakıldığında bir çocuk gelip pilli bebeğiyle oy narken o çukura düşüp ölüyor ve bu durum en asga ride bile olsa senin canını .yakıyorsa sen de bir arıza yok demektir. O halde duygularını göstermende bir en gelin olamaz. Mutlusun, acayip renklisin, kafan her boka çalışıyor ^er zaman rengini belli ediyorsun; ama sevmeye gelince saklanıyorsun. Nereye saklanıyorsun? Bir defa sevgi gösterilmez, sevgi taşar. ‘Gösterme’ kelimesi ‘sakla manın karşıtıdır. Sakladığın şeyi gösteremezsin, Ben 404
Cehennem Hakkında Bazı Şeyler
sevgimi gösteremiyorum!’ demek ‘Ben sevgimi saklıyo rum!’ demekle aynıdır. Eğer bu kalıba da uymuyorsan geriye tek seçenek kalıyor sen sevmediğin halde seviyormuş gibi yapan sağlam bir yalancısın.
İnce Hesaplar - Ben sevgimi gösteremiyorum! diyen birinin kafasındakini üç aşağı beş yukarı tahmin etmek hiç de zor değil. ‘Onu kırmamam lazım; çünkü yarın ondan başka şekillerde faydalanabilirim, etinden sütünden... Ne bileyim işte bir çok şekilde işe yaraya bilir. Sağlam bir yalan söylemeliyim!’ Aşkım ya inan ben seni çok seviyorum; ama sevgi l i 9österemiyorum, bu benim elimde değil, yaradılışım bu benim, kızma bana ne olur? Rll cümleyi kuran kişi kim olursa olsun bırak gitsin; yoksa birazdan fena halde kullanılacaksın. Eee tabii en bunu derken bazıları, Olsun ben onu seviyorum, beni kullanırsa da kullansın! da^h''^ ^ kunc*an sonrası beni aşar ve bu durumeç^e eraberce benden uzak bir noktadan hareket örek cehenneme gitmelerinde de herhangi bir saKlnca yoktur.
Sen Şim di G idecen
y a
Cehennemin
t y
,.
1,1nıne Oit
Sınırlı Bir Zamana Teni Sınırlar Koymav
a
Dünyada sınırlı bir zaman için bulunuyorsun B nı iyi değerlendirmeli ve gereksiz işlerle ya da k ^ ' le zaman kaybetmemelisin . İyi ve anlamlı bir h ^ şamak için var olan tüm engelleri ortadan k a ld ım */* ki bazı engeller bizzat senin elinden geliyor havan? önyargı gibi. Yanlış duymadın, önyargı öldürücüdür
önyargıyla Gelen ölü m Dünyadaki önyargılardan en öldürücü olanı hiç şüphe siz ‘İnsan ömrü ortalama 60 yıldır!' ifadesidir. Bu iddi ayla doğan her bebek adeta 60 yıl sonraya ölmek üze re programlanmaktadır. Mesela 10 yaşında bir çocuk, kalbinin ağrıdığını söylediğinde annesinin tepkisi üşüt müşsündür yavrum!' şeklinde olurken 50 yaşındaki ır adam kalbinin ağrıdığını söylediğinde aynı kadın anın da ambulansa haber verecektir. Yani ‘10 yaşındaysa kolay kolay ölmez!5 fakat ‘50 yaşındaysa rnuhtemee ölmek üzeredir!’ işte yaklaşım budur. Buna inanmam ya da böyle düşünmemek için herhangi bir se^e^ r(n_ yoktur. ‘İnsanlar doğarlar, büyürler ve 60 yaş cı^ e|(. da ölürler!’ işte büyük önerme budur. İlginç ®^ ama insan ömrü ortalama 60 yıl falan değildir, n lar bilerek ve isteyerek 60 yaşında ölürler. Uzun
C'eheıınern Hakkında Bazı Şevler
yaşayanları incelersek bu dediğimde ne kadar haklı ol duğum çıkar ortaya. Çok uzun süre yaşayanlar genel de köylerde bulunurlar. Onların uzun yaşamalarının ok sijenle ya da yedikleri doğal ürünlerle çok fazla bir bağ lantısı yoktur. Onlar bu konularla ilgilenmedikleri ve ko nuyu bilmedikleri için uzun yaşarlar.
H açça B acı Ben çocuktum Haçça Bacı yine Haçça Bacıydı. Ben şimdi kırk yaşına geldim Haçça Bacı yine Haçça Bacı. Kadında en ufak bir yaşlanma belir tisi ya da ölüm işareti yoktu! Birkaç yıl önce kö ye gittim ve Haçça Bacıya sordum: - Hşçça bacı sen kaç yaşındasın? Güldü: - Ne bileyim oğul, doğdum doğalı yaşıyorum! dedi kendine has şivesiyle. - Onu biliyorum da doğum yılın kaç? diye sordum. Kadın kendi takviminden ay gün ve yıl olarak tam tarih verdi. - Şemezer Bibinin kocaya kaçtığı gün ben doğ muşum. Şemezer Bibi kim, kocası kim, ne zaman kaçtıö. Neyse Şemezer Bibiyi tanıyan birini bulabilir
Sen Şimrli Giriecen va Cehonr,
miyim diye küçük bir araştırma yaptım. Kimse nımıyor. Kadını hayal meyal hatırlayan birkaç u' şi var. Onların da söylediğine göre Şemeze? Bi bi boz öküzün çatladığı gün ölmüş. Aynı zaman* da boz öküzün çatladığı günle Yalancı ş evket Emminin doğduğu gün aynıymış. Bu bilgiden ha reketle Şevket Emmiyi buldum. Tahminlerime gö re 60 yaşında var. Bu sadece bir tahmin. Eğer Şemezer Bibi 100 yaşında ölmüşse, 160 yıl ön ce doğmuş 140 yıl önce de kocaya kaçmıştır. Bu durumda Haçça Bacının yaşı da 140 civarında ol malı. Şevket Emmiye bu hesabımı anlattım ve sı kı sıkı tembih ettim ‘Haçça Bacıya söyleme!’ di ye. Sonra İstanbul’a geri döndüm. Aradan birkaç yıl geçti. Bir gün duyduk ki Haçça Bacı ölmüş. O yaz Şevket Emmi İstanbul’a geldi. Saf bir adamdı. Birden aklıma geldi. - Ben sana söyleme demedim mi? Bak kadın öldü! dedim. - Ya o zorladı. ‘Siz ne fısıldaşıyordunuz o gün? dedi. Ben de söylemek zorunda kaldım; ama ma şallah da dedim, Allah şahit. dedi, kendini suçlu zannederek. - Üzülme Şevket Emmi takdiri ilahi. Zaten *40 yaşındaydı kadın, 200 yıl yaşayacak halı yo' ya<2>!
Cehennem Hakkimi* Bazı Şeyler
1933 yılın d a ö le n bir Ç in lin in 1 6 8 0 yılın da doğduğu yani ö ld ü ğ ü n d e 2 5 3 y a ş ın d a o ld u ğ u tespit edildi. S ö y len ilen e göre a d am ha yatın ı h ep dağlarda geçirmiş. Uzmanlar olayı o k s ije n e bağladılar, o ysa benim yorum um a göre a d am kaç y a ş ın d a ö lü n m e s i gerektiğini b ilm e d iğ i için b e c e r ip ö lem e m iş.
Köyler böyle işte. Kimsenin takvimlerle ilgisi yok! ♦ Kıtlık zamanı.
❖ Rus harbi. ♦ Erzincan Depremi. ❖ Ramazan Emminin vurulduğu sene. ♦ Salim Dayının öldüğü yıl. ❖ Niyazi Emminin yapılarının yandığı sene.
ÎÇ
Güç Zamanı Kim ölü r
'İş güç zamanı kim ölür.’ bu ifadeyi bütün köylüler lir ve her ne hikmetse köylerde yazın ölen neredeyse yok denecek kadar azdır. Ortalama 60 yıl yaşayacağına inanmak ve ona göre hazırlık yapmak gülünçtür. Senin 1 0 0 - 150 ya da
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem in Dihine ç-,.
zaman hor kull ma vücudunu, bakarsın lazım » olur©, öte vann„ ydr|aanU.an~ ölen kişi öldüğünü asla bilmez. Ölüm döşeğindeki bir i eşle dostla vedalaşırken bile yaşama umudu içerisine^ dir velev ki 200 yaşında olsun. Kimse bir nefesi ver' memek üzere almaz. ‘Bu son nefesim!’ diyerek çekilir mi hiç nefes? yıl yaşamayacağını kim bilebilir? O
Azrail Çağ ıran Adam Var Ben Gördüm Vasiyetini yazan adam erken ölür mesela. ‘Adamın içi ne mi doğdu acaba? 3 gün önce vasiyetini yazdı, bu gün öldü, dediklerini sen de duymuşsundur mutlaka. Oysa bu çok doğal. Bir insan vasiyetini hangi ruh ha liyle yazar? Ben ölünce!’ diye bir başlık atar beyin va siyetin ruhuna. Bundan daha feci bir şey var mı? ‘Ben ölünce... diye başlayan cümlelerle örülü bir metin, Az rail i gıdıklamak gibi bir şeydir©. İnsan Soru Sorar: Ama Allah inanışına göre insanlara veri len ömür bellidir ve zamanı gelen ekstradan tek bir nefes dahi alamaz.
Kashna Cevap Verir: Doğru söylüyorsun, kimin ne kadar ömolduğunu bilecek bir insan yoktur; ancak sen bu soruyla ar>ki bir parça bildiğini iddia eder gibisini.
410
h.erınem Hakkında Bazı Şeyler
Yaşamak Demişken Sağlıklı yaşam ak için oksijenden daha muhteşem bir ilaç tanımıyorum ben. Bir kaç ay önce rahatsızlanan eşim için doktorlar, - Derhal ameliyat olması gerekiyor, yoksa felç olabilir! demişlerdi. - Peki ameliyatla düzelir mi doktor bey? diye sorduğumuzda ise, - Bakın beyefendi, bunun bir garantisi yok! Biz elimizden geleni yaparız, o kadar! dediler. Bu çok zalimceydi. Sesimden benim ruh haritamı çıkarabilen adamla, dünyanın en entelek tüel insanı, Konya’da yaşayan dostum Sinan Yağ murla telefonda her günkü rutin konuşmamızı ya parken, ~ Senin bir sıkıntın var hocam, hayırdır?! dedi. Ben de bu faciayı anlattım ona ve ameli yata hazırlandığımızı söyledim. ~ Benim tanıdığım iyi bir doktor var! Hemen yen Qeyi al Konya’ya gel! dedi. Derhal gittik. Bizi İsparta y a k ın la rın d a k i Şar kikaraağaç kasabasında bulunan K ız ıld a ğ M '
Ben Şimdi Cndecerı ya Cehpn„ J
..
e n e n n e m ’in t v v
u ^ ın ç G il
Parkına götürdü. Dağ başıydı. Konfor, teknol da benzer şeylerin olmadığı bir dağın b a ş ı°"Va
- Hani doktor? dedim. - Tanıştırayım . Dr. Oksijen, dünyanın en akıllı in sanı... Bir hatta burada kalmanız gerekiyor
dedi. Güldüm. - Ya işim gücüm var Hocam. Olacak şey değil! Kızın kemikleri kaymış, astım falan değil ki... dedim. - Bana güven! dedi. Dediği gibi bir hafta kaldık ve ben bir mu cizeye adım adım şahit oldum. Doktorların felç olacak dedikleri eşim tamamen düzeldi. Oksijene dokunmak lazım. Bunun için illa dağa bayıra git meye de gerek yoktur. En yakın musluk size ar tı oksijen sunmaya her zaman hazırdır. Özellik le de yazarken günde en az iki kere duş alır ve 7 - 8 kere suya dokunurum. Sudaki oksijeni tenimin emmesi için genellikle havlu kullanmam. İnsanların her duştan sonra 'Dünya varmış1’ de melerinin bir sebebi olmalı değil mi?
Cehennem Hakkında Baaı Şeyler
A çıklam a: Duş alma sürem toplam 100 saniye civa rındadır. Bunu askerde öğrenmiştim. İyi de yapmışım. Tükenen su kaynaklarına ve milletime ihanet edemem. Savruk bir insanın iki diş yıkama seansında harcadığı toplam suyu geçmez benim günlük tüketimim. N ot: Havadan suyun icadı benim dönemime denk gel diği için çok mutluyum. Bu teknoloji biraz cana geliş sin, suda yaşarım ben©.
Zihinsel C eh en n em Neyse asıl konumuza geri dönelim. 200 yıi bile yaşa san toplam süren bir andır. O halde hayatına giren in sanları itina ile seçmelisin ve sana zarar veren sa ertelemeden cehennemin dibine yollama ısı Basit bir teknikle zihninde oluşturabilmeği«1 on. nemden bahsediyorum. İnsanlarla kavga e ları sakince yollayacağın muhteşem J l h i , i r s jn bu Şimdi birkaç saniyede konsantre o up y düşünen bir dediğimi. Sağ elini kafanın sag ta un tam â n ınsan gibi koy ve gözlerim kapat. h al ecjerda hayali bir cehennem oluştur, ina ^ yan. sen avucunun tam ortasında ince bir s,^ |ssecjjnCe elini ma hissedeceksin. S ız ıy ı ve Çek ve em in ol ki o iş ta m a m . A ı canını sıkan, m oralini bozan, sana za sa yakarak yo k edebileceğin harika d
senin beyninde veren ne var^ y
Sen Şimdi Girtecen ya Cehennem’ir
•
‘ l , 'o»ne Git
Zihinsel Cennet Şimdi de beyninde oluşturduğun cehennemin az gerisi ne koy elini, kapat gözlerini ve bir cennet haya! et. Bir çınarın gölgesindeki serinliği hisset avucunun tam orta sında. Yazın sıcağında ter basmışken her yerini dağ dan gelen buz gibi suyla yüzünü yıkadığındaki ferahlı ğı hisset avucunda. İşte orası zihninde iyiler ve iyilik ler için oluşturduğun bir cennet olsun. Hak edenleri bü yük bir saygıyla ve onurla yolla bu muhteşem yere. Se ni mutlu eden ne ya da kim varsa hepsini bu muhte şem mekanda ağırla. Açıklam a: Oluşturduğumuz cenneti ve cehennemi beynimizin sağ tarafında konuşlandırm am ız,
hayal gücümüzün beynin
sağ yarım küresinde olm asından dolayıdır. Bunun başka her hangi bir sebebi yoktur.
Herkes Hak Ettiği Yere Bizim zamanımız yok! Gidenin arkasından yas tutacak kadar cömert değiliz bu zam an konusunda. Acımızı ha fifletecek arabesk parçalarla, alkolle ya da diğer efkar dağıtıcılarla zaman öldüremeyiz. Gitm ek isteyen gider. Kalmak isteyenlerin arasından da istediğimizi seçer ve odları zihnimizdeki en özel yere, cennete koyarız. Boyece hayatımızda sadece bizim seçtiklerimizin olmasını S 414
ari2' Yaşantımızı
kötü
niyetle
zorlaştıran
her ne
C ehennem H a t t ı » « * B azı Ş e y le r
varsa cehennem in d ib in e ka d a r uzak gitm elidir bizden, ölüm de.
Y a şa m a lıyız.
U zun
y a ş a m a lıy ız ;
çünkü
biz
faydalı insanlarız ve fa y d a s ız o la n la r bizim cenneiim izde olamazlar.
ölüm Korkusuym uş Pehh Hayatım boyunca iki şe yd e n hiç korkm adım . Biri ölüm, diğeri de ya nlış a n la ş ılm a k ! Er ya da geç hiç fark et mez ne zam an ö ieceğim . Ö ldü ğü m ana kadar, ölece ğime asla in an m ıyo ru m . Z aten ölürken ölüm diye bili nen o bilinm ezi de ö ld ü rü yo r ve ölüm süz oluyorum, n san öldüğünü bilem ez. Kaldı ki ben öldüğüm de un an bana ne? Bu d iğe rle rin in problem i. Sevenlerim sun işin bu kısm ın ı ki onlar da zaten çok kısa ı. z man sonra yokluğum a a lışa ca kla rd ın Hiç kimse u nın direği olm a d ığ ına ve olam ayacağına gö>e ra hat ölebilirsin. Ö ldüğünde ölüm ü de öldürece yatına bk başka boyutta aynı şekilde s *n 1 1 bir olmamış gibi devam edeceksin. O halde o , . şeyle ilgili neden endişe duyuyorsun?
Yanlış Anlama L ütfen ‘Yanlış a n lam a lü tfe n !’ d iy o r adam . N eden yacakm ışım ? Sadece geri z e k a lıla r yan ış
gen
doğru anlattığın sürece. Eğer doğru anlattı sen gerisi senin sorunun değil. Ben anlata t? em"1' anlatırım sadece, biri bunu yanlış anlamışsa h ^ benim sorunum değildir. Öte yandan ben anlat 1° ^ duğu gibi eksiksiz anlarım. Yani yanlış anlama' M lim yok! Ne anlatıyorsan o anlaşılacak bu cephed^ sen rahat ol! A ç ık la m a : Kitabın bu son bölümünde çeşitli hikayeler okuya çaksın. Her hikayede taraflardan birinin cehenneme gönderil meyi hak ettiğini sen de kabul edeceksin. Eminim ki bazı olaylar tıpa tıp aynı senaryoyla ya da bir benzer versiyonla bizzat senin de başından geçti. Kendinden çok şey bulacak sın. Empati yeteneğini sonuna kadar kullan ve pür dikkat oku, bunlar çok işine yarayacak. Kitabın bu bölümü sadece hikayelerle değil, aralara serpiştirdiğim çeşitli makalelerle de örüldü. Keyifle okuyacaksın, sakın yanlış anlamaö.
Hoca Hassın 'Dünyanın en akıllı insanı’ olduğunu iddia eden ilk in sanım, bu doğru; ama beni tanıyanlar ukala olmadığı™ konusunda hem fikirlidirler. Dolayısıyla insanların bana sil hitap ettikleriyle ilgilenmem. Erdal, abi, kardeşim, cam, başkanım, dostum, arkadaşım ya da başka ^ dediği zaman hiç olumsuz bir tepki v e rm e m i m ^ ‘Hoca’ dediği zaman bana bir şey oluyor, geriliyor
Cfihennera Hakkında B a z ı Ş e y le r
okuyucumla biraz samimi olmuştum. İnsanların çoğun lukla yaptığı gibi bu samimiyeti o da su istimal etmiş ti. Zaten bu yüzden okuyucularımla pek dost olamıyo rum. Öyle bir beklentim de yok! Dostluğumu hak eden okuyucularım tabii ki var, eee zaten onlarla tanıştıkça dost olmamıza ne ben ne de bir başkası engel olabi liyor. Neyse bu yağız delikanlıyla bir gün, - Nassın hoca? - Sağol dostum. diye başlayan bir sohbetimiz oldu benim ofisimde. Cümle arasında onu da rencide etmeden, ‘hoca’ tabi rini sevmediğimi ima ettim. Hatta ona ‘Hoca’ ifadesinin tek başına kullanılmasının bir aşağılama ünlemi oldu ğunu ve hocayla hocam arasındaki farkı da anlattım. Ertesi sefer yine bir araya geldik. İsmi lazım değil bu arkadaşımız yine aynı şekilde hoca aşağı hoca yukarı devam etti patavatsızlığına. Ben bunu her seferinde di'inin sürçüğüne bağlıyor ve duymazdan geliyordum ta ki o güne kadar. Beni aradı: Naber hoca, yerinde misin? diye sordu. Ben de cevap verdim: Verimde değilim, şehir dışındayım! Bir soru daha sordu, gelmeye kararlı ya,
Ne zaman dönersin peki?
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem’in
. D önm em
tym i z n i n e G it
artık; çünkü 216 yıllığına çıktım şehrin d,,
şına... dedim ve telefonu kapattım. Bir problem olduğunu an
ladı,
olduysa©. Birkaç gün sonra ofisime geldi. Sekreterim bana haber verdi. n a s ı l
- Falanca bey geldi. - Şehir dışında olduğumu söylemediniz mi kendisine? diye karşılık verdim. Ne oldu biliyor musun? Bu falan ca bey şehir dışında olduğumu duyunca odama çıktı, samimiyiz ya... - Neden böyle yapıyorsunuz hocam? dedi. - Sizi duyamıyorum; çünkü sekreterimin de dediği gibi şu an şehir dışındayım. Lütfen ofisimi terk edin; çün kü ben ofisimde değilim. dedim ve bu beyefendiyi cehenneme uğurladım. Neyi ıskalarsam ıskalayayım artık o dakikadan sonra bunlar beni ilgilendiren şeyler değil, herkesin hassasiyetleri var. Dostluk istiyorsan saygı duyacaksın. Duymuyorsan dost olmayı unutacaksın. Arkamdan ileri geri konuşa caksan da buyur konuş, meydan senin ve ben o mey danda artık yokum, dedik ya şehir dışındayız. ani ne varmış hoca ile hocam arasında? 418
C ehennem
Hakkında Bazı Şeyler
diyebilirsin. Bu hiçbir şekilde sonucu değiştirmez. Öte yandan benim hocalık iddiam yoktur. Bana yukarıda saydığım bütün hitapları kullanabilirsin; ama içinde ‘ho ca’ ifadesi geçecekse bu kesinlikle ‘hocam’ olacaktır. Üstelik sadece bana değil tüm saygıdeğer insanlara ay nı şekilde davranmalısın. Yeri gelmişken başkanla başkanım arasında da benzer bir fark vardır, bilesin. Bilgi: Dünyada tanıyabileceğin üç kompleksiz adam varsa, bunlardan biri benim ve kesinlikle en yukarıdayım. Tanıyınca sen de anlarsın; ama ben dünyanın en akıllı insanına asla saygısızlık ettirmem; çünkü o bana emanet.
Zihin c eh en n e m i k a fa m ız ın iç in d e o lm a s ın a rağm en bize olan m esafesi b u lu n d u ğ u m u z m e k a n a c n u z a k olan noktadır. Nasıl ki bildiğin e n u z a k bir m e s a f e y i hayal edip anında oraya gid e b iliy o r sa n , b u da ö y le. O kadar uzak ki gidenlerden bir daha a sla hab er alın a m a y a n bir yerd ed ir j
burası. Yitik bir yerd ir yani. Y olladığını tekrar geri
i;
Çağırmaya kalksan öm rü n y e tm e z . İşte seni canından
^ bezdircııleri y o llay acak sın buraya, hayatına en m u h teşem j 'e en bildiğin şek ild e devam ct. Az ö n c e de sö y le d iğ im gibi . ne kadar yaşayacağım ızı lıiç k im se bilm iyor; ama bu asla ~ 5.000 ya da 1 0 .0 0 0 değil. İler anının kıym etini bil.
i
I dü şü nsen e şu anda öm rün ince ince tükeniyor. O halde doğru insanlarla yaşa, doğru şahıslara zaman harca, doğru kişilerle birlikte ol. Yoksa bir gün tavana bakarken, :
A y a z ın d a acı çekersin. Bıına izin verm e...
£km Şimdi Gidec.cn y» C e h c n ,,^ ,, ^
Geniş Tllrekliler Sevgisini gösteremeyenlerin dışında bir de sevgisini herkese gösterenler var. Söylediklerine göre onların yu. rekleri geniş oluyormuş®.
Büyük Aşk Oktay ile Nurten okulda tanışmışlardı. Nurten ger çekten çok güzel bir kızdı. Onu görüp etkilenme yecek biri olamazdı. Oktay fena kaptırmıştı ken dini Nurten’e. Nurten de aşıktı. O kadar çok se viyordu ki Oktay’ı, ona: - Aşkım bence biz hemen evlenelim. Hatta he men bir yüzük alıp, kendi aramızda sözlenelım. İleride ailelerimize de anlatırız. Oktay körkütük aşıktı. - Taoi aşkım, sen nasıl istersen! dedi ve kuyumcular çarşısına gittiler... Kızın iste diği alyansı buluncaya kadar tam 5 kuyumcu diler. Mutluydular. Sonunda aranan alyans bulun du, kendi aralarında sozlendiler. Her gün yerr.ir ğe gidiyorlardı. Oktay fakir bir ailenin çocuğuysa ama varını yoğunu Nurtene vereoilecek, r»a»ı3 onjn için günah işleyecek kadar çok sav/ordJ
Hakkında Bazı Şeyler
genç adam. Hesap et ki ertesi gün yemeğe gi debilmek için genç Oktay babasının cebinden pa ra çaldı bir gece... Yine bir gün yemeğe gittiler, akşam üstü de bir kafeye... Her şey yolundaydı! Çay içiyorlardı büyük bir keyifle... O esnada bir başka genç adam hışımla içeriye girdi ve Oktayların masasının önünde durdu... - Ne oluyor burada? Senin bu adamla ne işin var Nurten? diye bağırmaya başladı. Oktay neye uğradığını şaşırdı. Ayağa kalktı ve içeri giren adama bağı rarak: - Sen ne saçmalıyorsun ya, Nurten benim söz lüm. Ağzını topla... dedi. Genç adam iyice sinirlendi. Oktay’a bir yumruk attı sağlamından... Oktay yere yuvarlan dı. Genç adam parmağındaki yüzüğü çıkarıp Nurten'in suratına attı. - Yazıklar olsun! dedi ve yüzüğe doğru tükürdü. Oktay yerden yü züğü aldı. Her şeyi anlamıştı. Nurten: - Açıklayabilirim aşkım! diyerek Oktay’ın elinden öteki adamın attığı yüzüğü aldı ve açıkladı. Ne açıkladıysa Oktay ikna oldu.
B en Ş im rti G lrte c e n v a
• CehB^ i n r > ibln#0it
- Tamam canım, ben seni çok seviyorumbir daha olmasın fena kızarım... ’ arTla
dedi, kız da gülümseyerek... - Aaa bir daha olursa kes beni aşkım. dedi. Ve hayat devam etti. Sonra öğrendik Me ğer Nurten kızda aynı yüzükten dokuz tane da ha varmış, 8 tanesini satmış birini takıyormuş. Kı zın her sözlüsü parmağındaki yüzüğü kendi aldı ğı yüzük zannediyormuş. Kimi taşıdığını bileceksin her zaman. Sana emanet edi len kişi kim? Kimse sana saygısızlık edemeyecek. Yu karıdaki Nurten’e benzer çok Nurten var ve yine o Nurten’e benzer çok Nuri, Ekrem, Ahmet, Mehmet var... Seninle beraber başkalarını idare ediyorlarsa bunun la mı cimi olmaz. 'Vay sen beni yanlış anladın da, vay ben aslında öyle yapmak istememiştim de...’ Geç bun ları. Arkana bile bakma yolla gitsin. Zihin cehennemini böyleleri için kurduk biz.
Ela ile Yaman Adana'da aşık olmuştu genç adam o rnuhte^ kıza. Ela, Adana’da üniversitede okuyordu* ^ man çoktan bitirmiş okulu, bir şirkette j __ Müdürü olmuştu. İstanbul’da yaşıyordu. İstan “j O*) **
Cehennem
Hakkında Bazı Şeyler
Adana, mesafe uzaktı; ama aşk için mesafenin hiçbir anlamı yoktu. ‘İnsan sevince Fizan karşı komşuya gelirmiş.’ Genç adam çok romantikti. İn sanların 25 yaşından sonra ismi değişiyor ölsay. di, Yaman’ın adını romantizm koymak gerekirdi. Hayatından çok kadın gelmiş geçmişti; ama o sa dece bir kere aşık olmuştu. Aşık olacak birini arı yordu. Ela işte o kızdı. Telefonda saatlerce ko nuşuyor, onu mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Haksızlık etmeyelim gelmeyeni de yapıyordu. Mesela yazma kabiliyetini iyi kullana mamasına rağmen Yaman, hayatında ilk defa şi ir yazıyordu, sürekli mesajlar gönderiyordu genç kıza. Hiç adeti değildi telefonu alıp saatlerce ya zışmak. Neyse kız da Yaman’ı boş bırakmıyor ona sürekli karşılık veriyordu. Yaman, uzaktaki sevgiliye yapılabilecek en büyük sürprizi yapma ya karar verdi ve sevdiğini aradı: - Aşkım ne yapıyorsun? - Ne yapayım valla seni sevmekle meşgulüm. Yaman gülümseyerek, Ya... Çok mu seviyorsun beni? dedi. - Evet aşkım ya, herhalde yani yoksa neden söy leyeyim ki? 423
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennern’in Dibtne
Sertti bu cümlenin kelimeleri, tedirgin oid man: U Ya' - Tamam aşkım tamam, kızma hemen. « orada olsam da o muhteşem gözlerine baksa6 sevgilim...
dedi. - Gel bir tanemi dedi Ela heyecanla... - Gelsem nasıl olur ki aşkım, derslerin falan var. diyerek nabız yokladı. - Önemli değil sevgilim sen yeter ki gel, ayarla rız bir şeyler... dedi. Neyse telefonu kapattılar... Telefonu kapa tır kapatmaz hemen havayollarını aradı Yaman. Sabah altıya gidiş, akşam sekiz buçuğa da dö nüş biletini aldı. İşyerinden zar zor kaptığı izinle ve son anda yetiştiği uçakla sabah erkenden Adana ya uçtu. Sürpriz yapacaktı, sevgilisinin neesini kesecekti. Ona bir de hediye hazırladı. Ma nevi değeri trilyonlarla ölçülmeyecek kadar önemir hed|yeydi bu. Dedesinin babasından kalan ssırfık cep saati... Onu birine verdiğini başkasına soy ese buna asla inanan olmazdı. Neyse sardı armaladı ve kıza götürdü bu ağır hediyeyi.
zen n em Itektand» Bazı Şeyler
Adana’ya indi, kızı aradı, kızın telefonu kapalıy dı. Bir daha aradı yine kapalıydı. ‘Birazdan açar herhalde!’ diye düşündü ve aralıklarla aramaya devam etti. Ne oldu biliyor musun? Yaman ak şam sekize kadar aradı ama telefon kapalıydı. Sekiz buçukta uçağa bindi ve İstanbul’a geri dön dü, gece saat on birde telefonu çaldı. Arayan Ela’ydı. Hiçbir şey yokmuş gibi: - Naber aşkım? dedi. Yaman sesindeki sitemle sakince sordu: - İyiyim de canım neden telefonun kapalıydı? • Ya canım çok sıkkındı onun için kapatmıştım, diye cevap verince Yaman’ın sesi biraz yükseldi: - Ama bana haber verebilirdin di mi aşkım? Ela hemen kırıldı ve ağlamaklı ses tonuyla: • Bana bağırma Yaman... Babam bile bağırmadı bugüne kadar bana öyle! deyince, Yaman hemen yumuşadı: ■ Ya ben bugün sana sürpriz olsun diye Ada na’ya geldim aşkım yaa... Eu cümleden sonra mahallede sürekli kavga ç karan o saçm a sapan kadınlar gibi bağırm y başladı Ela: ■ Nee Adana’ya geldin ve bana haber verm öyle mi, alacağın olsun Yaman?
Sen Şimdi Gldecen ya Cehennem'in Dibine Git
Yaman artık dayanamadı ve bağırmaya başladı-
- Ya ne saçmalıyorsun Allah Aşkına... Seni ak şama kadar aradım diyorum yaa... Ulaşamadım anlamıyor musun?
Ela yine ağlamaklı oldu: - Seni affetmiyorum Yaman. İnsan gelmeden ön ce haber verir di mi? Ayrıca da bana bağırma! Yaman sinirden ölecek gibiydi. Adam işi gücü bı rakıp sevgilisine gitmiş, patrondan da azar işitmiş, zar zor izin almış. Şimdi bir de suçlu olmuştu; ama aşk böyle bir şey işte. Ela’nın gözleri dolun ca Yaman’ın içi sızlıyordu: - Tamam canım şimdi moralin iyi mi? diyerek gönlünü almaya çalıştı. - İyiydi; ama şimdi yine sinirlendim. Ya bana na sıl haber vermezsin? diye karşılık verdi. - Aşkım sürpriz yapmak için, dedi Yaman... Ela: - Tamam neyse yaa. Bir daha sürpriz mürpriz yapma, adam gibi söyle geleceğini. - Tamam canımın içi bir daha yapmam. Yarın ne yapıyorsun?
42 6
Cehennem Hakkında Bazı Şeyler
diye sordu yarına bir plan yaptığını hissettirerek... - Hiiç.. dedi Ela, Yaman hemen yaman teklifini yaptı: - Tamam yarın geleyim o zaman. Genç kız havalara uçtu bu haberi duyunca... Ertesi gün Yaman yine izin istedi, yine havayol larını aradı. Bilet yoktu sadece VIP vardı. 'Olsun, aşkım için değer!’ dedi ve tüm maaşını bilete ya tırdı. Hemen Ela’yı aradı ki dünkü problemin ben zerini tekrar yaşamasın! - Aşkım saat sekizde oradayım... dedi büyük bir heyecanla. - Gel aşkım inince ara olur mu? dedi Ela kız... Neyse Yaman gitti, indi ve telefon etti. Bak şu Allah’ın işine ki telefon yine kapalıydı. Saat se kizden ona kadar aradı... Saat onda telefon açıl dı. Uykulu bir sesle açtı Ela telefonu: - Aşkım uyuyakalmışım ya çok özür dilerim... Gerçekten...
dedi. Yaman sinirlenmemesi gerektiğini biliyordu, Çünkü kız hassastı: “ Ama aşkım geleceğimi biliyordun...
Shenn«m'in ^
. Ya ben ne diyorum, sen anlamıyor musu Uyuyakalmışım diyorum. Biraz anlayışlı 0| y^‘ man. Tartışma uzamasın diye Yaman kısa kesti: . Tamam bir tanem ben havaalanındayım. Akşam kadar zamanımız var.
B'e
Ela hızlı hızlı konuştu: - Tamam canım, ben bir duş alayım, hemen ge lirim... dedi, Yaman merakla sordu: - Ne zaman gelirsin aşkım? - En geç 11'de ordayım! dedi Ela. Yaman: - Yapma aşkım yaa. Duş almadan gel... - Ama hayatım sana güzel görünm ek için, fön çekmeliyim. diyerek sevgilisi için süsleneceğini anlattı... - Anladım da gerek yok bunlara... Ben sana aşı ğım, seni her halinle beğeniyorum. Bir an önce gel. Ya saçmalama ben bir bayanım ... Yaman uyuz oluyordu bu bayan kelimesine; ancak Saya aşık olduğu için tek kelime söylemedi Ela
ce hennem H*Mtuırt* Bazı Şeyler
ne elerse hoşuna gidiyordu; ama ona da bir „ kilde bayan mevzusunu söylemeliydi: . Sen ne harika bir kadınsın canım... dedi. Ela’nın nefes alışları değişti. - Ben kadın değilim kızım Yaman lü«en ağzını topla. - Hayatım o anlamda değil... diyerek durumu toplamaya çalıştı Yaman. - Ne anlamda ya, bana resmen kadın dedin ya... Çok kötü oldum... - Ama aşkım... diye cümleye giriş yaptı, Ela engel oldu: - Sus Yaman. Yaman özür diledi. Bu kavga bir an önce kapan sın diye, başka bir teklif sundu: - Aşkım, bak! Sen havaalanına gelme ben oraya geleyim... dedi, Ela kabul etti. Yaman bir taksiye atladı ve kızın evinin önüne gitti. Duş almasını beklediler taksiciyle beraber. Ela iki saat sonra geldi. Biraz daha iyiydi... Kadın sendromundan da kurtulmuş tu. Taksiye biner binmez boynuna sarıldı Ela Yaman’ın ve:
420
Sen Şimdi Gidecen va
- Ya aşkım ben unutmuşum bugün piknığe çektik arkadaşlarla... Sana söylemeyi unuttu*6' dedi. Yaman, sakindi: - Önemi yok aşkım ben de gelirim, dedi, Ela tam bir muhalif gibi konuştu: - Şey ama seni tanımıyorlar gelirsen olmaz ki! Sonra şu diyalog geçti ikilinin arasında: ♦ Ama aşkım geleceğimi biliyordun? ♦ Evet ama onlara daha önceden söz vermiştim! ♦ Tamam da bir tanem ben taa nerden geldim. İki gündür perişan oldum. Bir daha izin alamam ki gitmesen? ♦ Ya söz verdim diyorum ayrıca öyle geldiğin için beni suçlayamazsın. Bir de başıma kakıyor sun. Her şey bitti Yaman. Babam bile bana öy le bağırmadı. ♦ Tamam aşkım ağlama başka zaman gelirimSonra Yaman İstanbul’a döndü. Bir sonraki hafi tekrar izin almak istedi. Patron izin vermedi. 1 21 aradı: Aşkım gelmiyorum kusura bakma. Patron vermiyor. dedi. Ela:
C'eheruıe*11 Hakkında Fîay.ı Şeyler
- Ya öyle mi, ne dolu beyefendi? g na bağırıyordunuz! Patrona sesiniz dedi ve telefonu kapattı. Yaman gaza geldi ,e ' rar izin istedi. Müdür tekrar izin vermed? İ Ya man istifa etti. Son anda uçağa yetişti. AdanaVa gitti kızın telefonun çaldırdı; ama kız açmadı En sonunda açtı ve Yaman’a:
- Ne yapıyorsun sen ya 7-8 kere çağrı yapmışsın. - Ama aşkım Adana’dayım şu anda. - Beni çok kırdın Yaman. Artık seni görmek iste miyorum! dedi ve telefonu Yaman’ın suratına kapattı. Ş im d i Y am an Yaman şu an iş arıyor ve kıza sürekli çağ.ı yapı yor. Kız telefon numarasını değiştirdi. da buldu. Yine çağrı yaptı, *rtik teiefoka birinin üzerine bir hat a ^ ve anne. nunu bulamıyor Ela nın. K bilinmeyen sinin üzerine kayıtlı tüm teleften a« ^ ^ numaralar ıdı vıdısından, y' " |eneceğirTi onunla...' nunda bulacağım onu q kızm nurTladiyor. Ben biliyorum Yaman .
.
bilecek. Ama
ecxrip.ee ç a y M > r 431
»i: G s ri-c ç -
_
Dî^a*(
Yanan as:a yeni ve ¿aha güze: bir iş btfan»ca* Oisur. Yaman için o Kıza yap.acak tw n dünyaya cecer.. Dünyada aşık o*iüm cryerek umursamazlan dccıye 2 .id onun peşircen clcen Yamaklar vs Nsdsiar, hsrcacıkîarı enernyi yaotKİan işe rtarcasaiaroı konularında en zirveye oturup iz o1rakacakianj ı.
İz Bırak&n Bazı Aşıklar Tanhîe DüyÜK ve silinmeyen izler bırakanlar... Tûm aşklarını yaptıkları işe yatırıp yukarıdaki Yaman’.n Ela’ya verdiği değeri, işlerine verdiler ve unutulmazlar araşma girdiler. Basit düşünmek her zaman daha ko¡ay ve daha venmüdir. Düşün şimdi hem oe çok bas* düşün. İnsan 24 saatini bir konuya ayırırsa o konu hak kınca hangi seviyeye gelir?
tbn-i Sina İbn-i Sina’nın ömrü boyunca tıptan başka şünmediğini biliyor muydun? İbn-i Sina o ka^ ^asta!|. dü ki hastasının sadece nabzına bakarak ğı teşhis edebiliyordu. Tarihte Galen ve
„ BO»«»* 1,321 Şey‘W
tek hekimdi. İbn-i Sina, 'Avicenna' olarak önûne geÇ®1n Döneminde tıp adına bir hekimin ya^ • ^01“ C0 ,yi yaptığını tıp dünyası kabul etmek w
pabl,eda9kaldı. Yüzlerce eser verdi. Bitkilerle adeta ko-
tsur g'b' her birinin ne işe yaradığını tüm detaylarıy la anlattı. İşte İbn-i Sina her insanın içinde bulunan o aşkla çalıştı. Tıbba tutuldu...
Atatürk
Atatürk hayatı boyunca milletinden başka hiçbir şey dü şünmedi. Hatta Latife Hanım’dan ayrılma sebeplerinden birisinin de bu olduğu söylenir. Her zaman geç saatle re kadar çalıştığı, onlarca toplantı yönettiği için karısıy la zor günler yaşamıştır. Evliliğini sorgulayan ve bu du rumdan artık bıkan Latife Hanım’a: Ben senden önce ulusumla evliydim ve bu sonsuza devam edecek. bir kan ÖÖy*e dü^ünen ka rn ın devrimler yapması tülm üş^ UÇması kadar doğaldır... Adam ulusuna tu^atürk oîm8Sİn' ^Ünc*Ü2l^ne katm,Ş» aşkla çalışmış ve yorsun mU^ ^ 8n de da ^ak ne devrimler yapı-
S™ ÇtoKlI cırt(*en v n ya Ceî,e;
Mimar Sinan Mimar Sinan gününün her saatini işjne tığı her eser onun için kutsaldı y 3v adarr"?t'. Vap konsantre olmuş bir anne kadar d u y a r l ı k " $6si"e tığı her iş bir devrim kabul ediliyordu p n' Yapkesi memnun etmek imkansızdıri’ «»r’m ! erieriyie ‘H«ediyordu. ' Saçmall9m. yerie 5lr
E f ik M in a re Herkesin bildiği Sinan’ın w ı,
.
bir kez daha an ı t
•
Selimiye Camr ■3
istlVorum: Yaşlı bir kadın,
minare’ macerasın
du9unu söylemişti ™ nara,erinden biri™n eğik olhaber verdile r ° 9ien vaktL Sinana ya§h kadın o ^ ^ ^ elmez sorclu: ‘Hangisi?’ hangi bir t e r s r i T ^ 6 ^ 9ÖSterdi> Baktl Sinan' her' dlr halat isted^ ^ ° ^ u ‘ ^ ice inceledi minareyi ve nın 9österdia' * Usta*arc*an birinden ve yaşlı kadıra bütün ¡QriLm,naren/n u cL/na taktırdı halatı son■ Kadın
ÇaS',a i ''9:
Kalab
m de^,nceye kadar çekin halatı!
k,r halata bakı Vardl carnünin önünde. Bir kadına ^arnam q,- ^ ° rdu herkes. Bir süre sonra kadın? ,m d i o ld u 434
iş t e ...
ÇehenlîC!n Bakkınrta. Bazı Şeyler
dedi. Elbetteki koca minare halatla eâiîio h-u~, mezdi, bunu Sinan da biliyordu nah bir zamanda bu halat meselesini k e n d L T s İ duklarında, ,e sor' - Eğer o gün o kadın, verdiğimiz cevaptan tat min olmasaydı, bugün insanlar bu camiye ibadet etmeye değil, ‘Hangi minaresi yamukmuş?’ diye bakmaya geleceklerdi. Yüzyıllar sonra insanlar bu muhteşem eserin sadece eğik olan minaresinden bahsedeceklerdi... dedi büyük Sinan. Sana Bir Sır Vereyim de Git Herkese Söyle: O kadın
o minarenin eğik olmadığım biliyordu. Bazılarının fik rinde eğrilik vardı, kadının uyarısıyla Sinan halatını o eğik zihinlere atmış ve kafalardaki tüm şüpheleri yok etmişti. Bu davranışıyla herkesin memnun edebileceğini ispat ediyordu Mimar. Tarihte kayıtsız şartsız memnuniyeti de mimarı olan Sinan, büyük adamdır vesselam; çu o da içindeki aşkı eserlerine tutturmuştur...
Rahibe Theresa Rahibe Theresa, O bir iyilik m e le ğ iy d ^ ^ yapmak üzerine kurmuş ve bundan
(k k0fıu
' W UU) al MUiöe tutkundu. Amacını 'Dünyayı seVgi w dl»w' -
nnnvava sevgiyi ö ğ retm ek amacındayımr % j
cemaat oluşturarak karşılıksız yardım faaliyetlerin... lamıştı. Bu cem aat bugün, 1 2 3 ülkede toplam
610^
ruma sahiptir. C em aate m e n su p 4000'd en fazla
h
bulunmaktadır. A sya, Afrika, Latin Amerika, Avrupa t* Afrika’da açtıkları yetim h aneler,
hastaneler, hayır 2
rumları ile sakatlara, yaşlılara, alkoliklere, fakir ve ev sizlere yardım ediyor bu m u h te şe m kadın.
Dali 0aİ1 neden bu kadar
k
uyanma* 'Acaba DaŞa niıydı dersin, adam uyanır d,Vor, sonra bos ™ U^ e^em ^ali bugün neler yapacak!1 >ki saat dikili ^ tUVa*in karşısında hareketsiz olay°r ve fırçasını eline alıp her darbesi-
436
CelHmiwm
HaWnnrta Bazı Şeyler
Dünyanın En Gürtllttilü Aşkı 10 Mart 1876 tarihinde, henüz 29 yaşındayken tüm zamanların en büyük buluşlarından biri olan telefonu icat eden İskoç asıllı ABD’li bilim adamı Alexander Graham Bell, ilk telefon hattını sevgilisi olan Allessandra Lolita Oswaldo’nun evine çekmişti. Dolayısıyla Befl’in atölyesinde telefon çaldığında arayan kesinlikle sevgilisinden başkası olamazdı. Büyük mucit telefonu her açtığında ara yandan emin olduğu için, ‘Allessandra Lolita Osvvaldo’ diyordu; fakat genç kız bu arama işini abartıp her dakika aramaya başlayınca, Bell za man kaybetmemek için oldukça uzun olan bu is mi kısaltarak sadece ‘Alo’ diye karşılık vermeye başlamıştı. Kendini öyle kaptırmıştı ki Bell, Alcyla eskisi kadar ilgilenemiycrdu. Kız bu ilgisizliğe da ha faziâ dayanamayıp, Bell’i terk etti. Bu arada Bell’in çalışmaları olumlu sonuç vermiş ve aş insanlar da evlerine işyerlerine telefon bağ ajti lardı. Yine bir gün mucit telefonu alo tığında başka biriyle karşılaşınca A!iessan } ten lıta Osvvaldo’yu kaybettiğini anla^ ' ar{Jer zaman geçmişti. O günden sonra J ! sandra olur diye; Alo' diye açtı beikı arayan A hep ama o hiç aram adı. Graham
S e n Ş im d i G id e c e n va
r
alo diyerek açm asını telefonla konuşma zanneden kullanıcılar da artık telelonu alo £ rek açıyor birbirlerine alo diyorlardı. . Eğer bu bir ad ap sa, kapatırken niye alo demiyorum? diyen de olm am ıştı hiç. Detay: AÜessandra cehennemin dibine erken için hiçbir zaman kendisi için ‘A!o’ denildiğini anla mamıştır ve kendisi de telefonu ‘Alo’ diyerek açar dı şuursuz.
Birazdan telefonun çaldığı zam an alo demeden konuş maya çalış bakalım oluyor mu? Çok zorlan**« bahse girerim. Alışkanlık böyle bir şeydir ı ş t e J ^ telefonu Şaziye Ö zlem Koloğlu'nun kısa m ‘Şök’ diye aç bakalım arkadaşların sana ne ^ Kesin delirdiğini düşünürler v e bunu değiş-* ^ öa ömre sığacak iş değildir ki değiştirmeye^ ^erneye gereksizdir b en ce. Büyük mucidin anısına ^ devam et; am a her alo deyişinde manın ne kadar m uhteşem bir şey olduğu
bÜyÜİ6n!
^ şü n ve
, ibi ksndi^
Büyük adamlar Alexander Graham Bel 9^ ^en(jj|erini
gerçekleştirmeyi her şeyin önüne k0^ r^ ara bul^Şan gerçekleştirirken yaşadıkları küçük a n e k ° öie lar da onların özel h aya tla rıdır işte. 438
I
\ ' !
Ce)ıejUıem H akkında B azı ŞeyJer
hayatım yok!’ diye üzülmez ya da n kû en özel hayat, yaşadıklanna
çün-
saklara, e ğ le n c e y e , mutluluğa başka *
’ 0nlar ya-
eninde son u n d a mutlaka ‘e n ’ olurlar
bakarlar ve
Daha Çok Var Bu Aşıklardan Örnekleri çoğaltmak tabii ki mümkündür. Dünyaya kla sik eser veren tüm yazarlar yazmaya tutkundular. Bu nu bilmeyen hiç kimse yoktur. Elbette bu yukarıda saydığım veya sayamadığım dahi lerin de zaafları vardı; ancak hiçbiri içindeki o muhte şem potansiyelin tamamını bir kadına ya da erkeğe çe virmemişti. Onlar önce işlerine t u t u l m u ş , sonra işlerini aşkla yaparak, en tepeye oturmuşlardı. İçlerindeki^ kın cüzi bir kısmını sıradan insanlar gibi karş bağışlıyorlardı sadece. ı
bu kavramı
Tutkuya aşk diyerek aşktan bahseden s|-|aştır. Maalesef kadın ve erkek arasına ^a^ e|(j ir /\şk biten Hnışlardır. Oysa bu çok ciddi bir yanı^ ^ ka(jına ya ya da bitebilen bir şey olamaziddia ediyorsa ba bir kadın bir erkeğe aşık ° ,<^U^li üna biz nasıl aŞk Ve bu aşk eninde sonunda biuy°rsa diyebiliriz? 430
Sen Şirmll Gfctecen ya C e h ^ e * ^ * ^
Git
Aşfcın Seni Büyütmeli Kendini düşün, hangi kadın ya da erkek sana ona tutulduğun için bir görev verdi? Mesela kaç Genel Müdür’e sevgilisi: - Git şirketini dünya devi yap, öyle gel, seni an cak o şekilde kabul ederim... demiştir? Ya da hangi ÖSS öğrencisine sevgilisi: - Git ÖSS şampiyonu ol da yanıma öyle gel... demiştir? Ya da hangi öğretmene sevgilisi, - Dünyanın en iyi öğretmeni olmazsan beni unut! demiştir? Eğer iz bırakmak, faydalı olm ak istiyorsan ve geldi ğin gibi gitmek istemiyorsan içindeki aşk potansiyeli ni adam gibi yönetmekten başka yapabileceğin hiç bir şey yok. Neye bakarsan onu görürsün, ne^ ' ^ tersen onu alırsın, neye bakarsan onu büyütürsün! halde yönünü düzelt. İçinde gerçekten hiçbir nin tartamayacağı, hiçbir matematikçinin hesap e ^ meyeceği bir potansiyel var ve bu potansiyel® ^ iki yol var: Klasik Tutkular • Öte Tutkular 440
( .eheniıeın H akkında Bazı Şeyler
Klasik Tutkular Herkes gibi karşı cinsten birini seçip adına da ‘bizimki aşk’ diyerek bir birliktelik oluşturarak hiçbir halta yara mayan bir ilişkiyi parlatıp gününü gün edeceksin öpü şüp, koklaşacak sonra da geçip gideceksin. Bu arada u ıuua • » 1* hiçbir halta yaramayan dedim ya bozulabilir ve ‘Ben onu o amaçla sevmiyorum, ben onun kaibini seviyo rum, cinsel bir beklentim yok!’ diyebilirsin. Zaten ben de halt derken sadece cinselliği kastetmemiştim... Za man kaybın var şahsiyet kaybın var... Var oğlu var... Aşık olduğun kişiyle günde kaç dakika ne konuşuyorsun, saat tut?! Bakalım aşkın bir işe yarıyor mu? Kaldı ki bunlar geçmişinde seni büyüten şeyler de ola^ mayacaktır. Hangi sevgilinin kokusunu un^ ^ ' ^ or^ , Hangi sevişmenin keyfini hala yaşıyorsun^ , geldi ve geçti. Hatırladığında sadece tebes^ ^ geçersin. O halde senin o kişiye Ş dönüşecektir. tutulman eninde sonunda bir te e na ne gerek Eee bir tebessümse ard, arkası yırtınmana var? Ara ara tebessüm et, olsun ısı • y apj o kedinle Eğ^r yaşanan zevkler stoklanabl,S^uine koyup ara sıra yaşadığın, 3 ya da 5 saniyeleri c_ djn bu dediğim bakarak aynı keyfe tekrar ulaşabı. anlamsız olurdu.
Ben Şim di G id ecen va Cph«»« * 6nnem,i*
G(t
Ona bakarsan yemek yemek d çünkü yemeği yedikten sonra da değişen bir Şe & 9 ereksi*, san hayatında. Yani yediğimiz en son m u sakkaV ^^ in' de bizi geliştirmez; ama biz yine de yeriz. dü?ünr^ek İn sa n D ü ş ü n ü r:
Kashna Cevap Verir: Yemek de temel bir ihtiyaçtır dm ya da erkek gibi. Bir benzetme yapacak olursak T ' ^ dece 'Şu yemeği yeme bunu ye, daha besleyici olun6? * rek yanlış yemek yemene engel olmaya çalış.yorum v 'T daha doğru olam yemen için uğraşıyorum. Yani sarin™ mayı yeme gibi bir şey bu. Tutkunun bir işe yaraman çalışıyorum ben. Çünkü sen asla bilmiyorsun btZ Z Z şeyin ne muhteşem bir guç olduğunu. Onu doğru kullan trze de faydan olsun, kendine de demek istiyorum.
Saf Sevgi - Seni, çok seviyorum aşkım. Ben cinsi lenmiyorum, benim için cinsellik son p hatta cinsellik olmasa da olur... dedi bir genç kız yeni sevdiği bir adama - Ah buna çok sevindim aşkım..dedi Kaan. Yakışıklı ve sırım gibi bir
elikanlıy-
dı. Genç kız coştu: cinse1' - Gerçekten böyle düşünüyorum, her Ş®y İlk değil ki aşkım... Koydu: Kaan bu konuya büyük puntolu bir
Cehennem Hakkında Razı Şeyler
- Aynen senin gibi düşünüyorum ben de sevai lim. Bizim öyle bir sorunumuz asla olmayacak aş kım; çünkü ben bir eşcinselim ve tamamen ik«darsızım. Kız rodeocuların boğalarına döndü bir anda ve; - Nee? İktidarsız mısın? diye bağırdı caddenin ortasında, neyse ki gürültü vardı da kimse duymadı bağırtıyı... Az önce cin sellik önemli değil diyen kıza, iyi bir şey söyledi ğini düşünerek: - Evet aşkım senin için daha iyi değil mi? diye tekrar edince, kız birden geç kaldığı rande vusunu son anda hatırlayan bir işadamı gibi.
Yaa şey biz taşınıyoruz yalnız, İngiltere'ye yer leşeceğiz, Pizza kulesi var ya oraya... Yoksa Eyfel miydi, işte orayai Gerçekten çok iyi bir insan sın■ Seni asla unutmayacağım Kaan, hoşça kal... Kadın ve erkek arasında oluşan ve adına ,'da aşk de■ ^ v ^ ı u v c e ır\ e r\ ö i a a m u « - ^-Jo~ r n iiç t irm m puan „ „ ı,,,.,,. ^K-.n^n nincoiiik mutlaka vardır de Ş I
Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem’in IKblne
klasik tutkunlar çok çabuk aşık olur ve ÇOk değiştirebilirler. Eğer senin aşkın da enerjisin^1* VÖn ten alıyorsa, bu işte bir yanlışlık var d e m e k t^ T "^ ne çeki düzen vermen lazım. Eğer beceremiyorsan " rak etme, çok yakında birileri seni cehennemin di?6' yollayacaktır. Ve bu birileri dediğim kişiler senin w " 8, diyerek kandırdığın kişilerden biri olacaktır. Eğer •7 biri değilsen, kullanılan taraf isen lütfen seni aşkım df yerek göz göre göre kandıran kişiyi cehenneme voli? hafifleyeceksin!
D ila n ile M a r u f Genç bir kızdı o. Evli bir adamla birlikte olmaya başladı. Dilan evli olduğunu bilerek tutulmuştu adama. Aradan belli belirsiz bir zaman geçti. Kız mızıldanmaya başladı. ^ Bizim sonumuz ne olacak Maruf. Kendimi çok kötü hissediyorum. ❖
Ama hayatım evli olduğumu biliyorsun.
❖ Tamam ama artık dayanamıyorum. Her akşam eve gitmen beni deli ediyor. Boşan karından sonsuza kadar benim ol! ❖ Bunu ona yapamam sevgilim. Onun ne s Ç var? 444
_
Cehennem
Hakkında Ba*ı Şeyler
+ Benimle yatarken öyle demiyorsun ama.
♦> Lütfen bu konuyu kapatalım.
4 Karından
nefret ediyorum Maruf, senden de...
4 Yapma böyle aşkım. 4 Dokunma banâ. Beni kirlettin. Erkek değil mi
siniz, hepiniz aynısınız. Allah belanı versin!
Tiyatro Gibi Bu tarz diyaloglar bana komik geliyor. Hiçbir kadın ya da erkek evli olduğunu bile bile birlikte olduğu birine ‘Beni kirlettin!’ ya da ‘Senden nefret ediyorum!’ diye mez. Bu birlikteliğin cinsellik dışında bir amacının ola mayacağını anlayabilmek hiç de zor değildir; ancak ka dın ya da erkek böyle bir ilişki yaşamaya başladıktan belli bir zaman sonra yukarıdakilere benzer cümleler kuruyorsa, o daha bu ilişkiye başlamadan önce, karşı tarafın bir gün ikna olabileceğini hesap ederek başlat t ır
bu birlikteliği. Bu hesabı zaman zaman tutturan
^sanlar çıkmıştır. Bir yuvayı dağıtmayı göze alacak ka şe
hesaplar yapan insanlar, döne döne aynı
h a k^ SÖyier ciurur{ar ve bunlar kesinlikle cehennemi dürur8??n kişilerdir. O kadar garip ki bazen Dilanlar, aruf!ara aynen şunları söylerler: 445
---------------J
ehennem’in nDü)‘ne ,v Git
- Sen şimdi karına gidiyorsun, ben evime gidi Eğer kolaysa ben de başka birini bulayım da Jy,oru'11ânicl Vs. şadığım acıyı. Maruf duruyor düşünüyor ve bir türlü çıkamıyor k; içinden ya bu nasıl bir anlayıştır. Sen Marufa geldiğin, de o zaten evliydi, sen bekardın. O zaman bu durum dan şikayet etmen ne anlama geliyor? Maruf eğer Dilan’dan sonra bir başkasını bulmuş olsaydı bu tepki an laşılabilirdi. Sen hem bu şartlarda bir adamı kabul ede ceksin, hem de ona adice tehditler savuracaksın. Ko mik. Bu arada sanki M arufu savunur bir halim varmış gibi bir izlenim bırakmak istemiyorum. Eğer Maruf evli bir kadınla birlikte olduktan sonra, ona: - Sen şimdi kocana gideceksin, ben de başka binleri ni bulayım da sen gör bakalım nasıl oluyormuş? diyorsa aynı sözüm onun içinde geçerlidir; çünkü bu çok onursuzca bir yaklaşımdır. Elbetteki bu yukarıda bahsi geçen diyaloglara ya da ilişkilere mantık üretmek başlı başına büyük bir çelişki dir. Hiçbir şekilde taraflardan birisinin ya da ikisinin ev li olması kabul edilemez. Bunu aklı başında savunam lecek hiç kimse olamaz. Bunun yine akıl dışı olan & savunması vardır ki bu tarz bir açıklamayı da ^ast^ se| duğunu bilmeyen hasta ruhlular yapabilir: Beni cı
446
B » ^ yler
Cefıenn®0
•• etivor
C in s e llik a d ın a o n u n la
b irlik te y im .
d ü r tü l ^ ¿a çocuğu beni ilgilendirmez. Benim h o ş Onun e?' ^ amm neresi kötü olabilir? Ayrıca Erdal dal
öte Tutkular tutulmak yani... Geri çekil, dünyaya bir so run topu olarak bak ve içlerinden sana göre çözdüğün de seni en çok mutlu edecek bir soruna ada kendini ve o sorunu çözmeden de ölme! Yaşamanın bir gaye si olmalı. Düşünsene geldin, yedin içtin, yattın kalktın ve bastın gittin habersizce. Böyle olmamalı. Bir işe yaramaîısın. Para için çalışmamaksın; ama yaptığın iş mutlaka para etmeli... B ir
çözüme
* Lösemili bir çocuğa tutul mesela ve lösemi denen iltetı karanlığa göm. üret°^a'ara
Ve dünyanm en
mobilyalarım sen
t ®eiona tutul en iyi binaları sen yap. , atemati9e tutul ve yüzyıllara meydan oku. § l2İ^e tütul kanun koy. anŞS tutul savaşları durdur. 447
Sen Şimdi Gidecen ya f »t,
y» c ehennem'i
• İyiliğe tutu! kötülerin karşısında dur. • Sinemaya tutul, topiumları etkile. • Müziğe tutul, Mozart’a meydan oku. Sen önce böyle bir tutul ve tutuş sonra da arta lan tutkunu bir kadına ya da erkeğe ver a' . . . . , ■■ ve sonra onu da yanına al, zirveleri zorla, tepelere çık ‘en> ol... Sevdiğinle bir araya geldiğinde bile önce büyük tutkunu konuş. Hedeflerinden bahset. Eğer sevdiğin bu durumdan sıkılıyorsa, bil ki o senin için sadece bir ayak bağıdır ve sen onunla olduğun sürece asla iz bırakamayacaksın. Sinan olabilmen için illa birilerinin senden bir Süleymaniye istemesini bekleme... Ayağa kalk, kendine olan aşkını fark et! Sonra içindeki o büyük aşkı tutuştur... Ateş alev alıp yanarken kimse senden istemediği hal de bir şeylere tutul, sil süpür ve nefes almadan devam et yoluna...
Hey Gidi Koca Sinan Sinan böyle yaptı işte. Süleymaniye y3^ ^ ^ . önce boş arazide sanki inşaat halindeki bir’ £a nin kapısından geçiyormuş gibi başını egere çiyordu ve sanki merdivenler varmış 91 1
^eylW'
du boş arazide. Sinan sevince böyle tutuf'ordu işte, hayal görmeye başlıyordu... Şimdi I sen Süleyman ol da saygı duyma bu adamın ^angınına... Şimdi sen gel Sinan ol da iz bırak ma Süleyman’da, Süleymanlarda...
Serdiğin
Bir Bekçi Köpeği Gibi Olmalı
Öteye tutulduğun zaman bu bir sevgiliye tutulmaya ben zem ez. Tutulduğun şeye yaklaştıkça o da sana yaklaşa caktır. Sen onu bırakmadığın sürece bir bekçi köpeği ka dar yüksek bir sadakatle sana itaat edecektir. Oysa sevgiline yaklaştıkça onu kaybedersin. Sen yak laştıkça o kaçar. En küçük bir ihmalinde arkasını dö ner ve seni terk etmeye kalkar. Ya da daha iyisini bul duğu anda senden uzaklaşır. Hatta bazen senden iyi sini bulması bile gerekmez.
Bazen Ucuz Bir Bakış Bir İmparatoru Devirir Adam biriydi, adamların birincisiydi. En zengin oy^ £n güçlü, en ünlü, en yakışıklı... Birine aşık sed' Sev^*,s‘n'n ayaklarının altına adeta dünyayı r 1 Uzatmaya gerek yok bildiği ve bilmediği ne
S e n Ş ta a io W ece„ y ı nn)i"«Git
varsa hepsi sevgilisinin emrindeydi. Bir gilisiyle yemeğe gitti. Yemek için bir şevi"1 ^ lediler. Yemekleri herhangi bir garson - İçecek olarak ne alırdınız? diye sordu garson ve bunu söylerken kadınla qö göze geldi. Kim bilir ne kadar sade ve mutlu bir hayatı vardı garsonun. Kadın garsonu düşündü ve bu bakışlardan çok etkilendi. Çok güzel bak mıştı garson. Onun baktığı gibi hiç bakmamıştı adeta bir imparator olan sevgilisi genç kadına. Her şey vardı; ama o bakış yoktu en büyük adamda. Kadın her şeyi bir yana bıraktı ve o ucuz bakışa gitti birkaç gün sonra. Aradan bir ay geçti. Kadın bu bakışlara da alış tı. Artık geri de dönemezdi. Ondan sonra hep aradı, hayatını aramakla geçirdi. Yeni bakışlar, yeni duruşlar yepyeni karizmalar aradı.
Sadakatsiz Olanlar da Cehenneme Sen sadık ol sevdiğine, hep sadakati ara. Eğer sadık değilse, hiç bahane arama, onu aklamaya çalışma hiç düşünme hemen yolla gitsin! İhanetin sebebi doyumsuzluktur. Haddini doymaz! Ne gariptir ki insan hep tersini *slsr zaman doyumsuzdur. Yani varken yoğa özenec ken de vara... 450
^ ^
(efıenn \
jjftpolyon Olsan Kaç Yazar Napolyon Josephine'e aşıktı. Onun önüne yakut, pırlanta, elmas, altın, gümüş ve bilinen bilinme yen tüm hâzineleri sermişti. Dünyanın en güçlü birkaç adamından biriydi Napolyon; fakat Josephine onu bir dansçıyla aldatmıştı. Öyleyse öte seveceğin şeyi doğru seç! Bakışlarla ilgi lenmesin sevdiğin. Sonsuz sadakati ara her zaman. Buldun mu da ona tutul ve alabildiğine sev. Korkusuz ca sev... Bilinmezlerin artacak. Bilinmezlerin artınca da ha çok merak edileceksin. Sen bileceksin; ama sendekini kimse bilmeyecek. Sana bakanların merakı büyü yecek. Senin vazgeçilmez olduğuna dair bahse girecek insanlar... Vazgeçilebilecek biri olduğunu da yine sade ce sen bileceksin...
Kovulmak özgürlüktür Kovulmak ciddi ciddi özgürlüktür, çok ciddiyim. Az onCQ senl Kovması muhtemel biri vardı ve sen ona bağserîr
y°K ve ona değilsin, ipler 8İ!nde- Neden ısrarla ipleri başkasına verip hep kenri'019 altında olmaya çalışıyorsun? Gitsene, ev'ne Çekilsene, kendini bulsana... 451
sen Şimrti omeeen ya C e h , , ^ ^
Akıllı Ol ve Gidene Mani Olma Gitmek istiyorsa sevdiğin, zorlama bırak gitsin. Aksi halde aklında adi bir soru olacak ta ki o güne kadar. ‘Acaba ne zaman gidecek?’ Onu bıraktığın zaman böy le bir soru kalmayacak hayatında neden ısrarla üzeri ne sorumluluk alıp engel oluyorsun, bırak gitsin, hatta cehennemin dibine gitsin; çünkü eninde sonunda gide cek bunu unutma! Öyleyse bırak o istediği zaman git sin de bari nefret etmesin senden giderayak...
Aşkın Gözü Körse Göz Göre Göre Seni Gömen Kim İnsan istenmediği yerde nasıl olabilir? Kim alır seni, se nin istemediğin yere götürür. Gitmeyeceksin. Gerekırs öleceksin; ama gitmeyeceksin. Ya pardon da sen kendini hangi zaman diliminde 9 çekleştirmeyi düşünüyorsun? m a çpn aş^ ^ Hiç ilgini çekiyor mu bilmiyorum; ama bac|
Cet**'** sun. Hani normalde her şeyine başkalainsan olüV°^ yaj bu sefer sana bir şey oluyor, git n karar.„de ısrarla kalıyorsun, kal dediklerinde de ded,k,e[!Ü hastadan kaçar gibi uzaklaşıyorsun sana vebalı D,r kal diyenden.
tim seni incelemekle geçti; ama çözemedim. Ben den önce de çok uğraştılar çözemediler. Benden son ra da uğraşacak ve muhtemelen yine çözemeyecekler. Acaba sana git diyenlerin espri yaptığını falan düşünü yor olabilir misin? Hani bazı bilim adamları aynı za manda kendini hatip de zannederek kürsüye gelir uzun uzun anlatmaya başlar herkes uyur; ama o ısrarla yi ne anlatır bir türlü susmayı bilmez ya, işte sen tutu lunca öyle oluyorsun. Senin verdiğin seminerde herkes uyuyor; ama sen sanki orada yokmuşsun gibi davrana rak horultuların arasında hala fotosentezden bahsedi yorsun, bırak adamlar nefes alsınlar, kes şu işkenceyi, yeter yaa... Aşkın gözü kördür. İnsan aşık olunca ne yaptığını, ne yediğini, ne de içtiğini bilir.’ Şeklindeki yapılacak bir saUnma belki mahkemede iş yapabilir; ama bizim kitam>zda böyle bir savunma, sadece geyik muhabbeti b a m ın d a değer görür.
S en Şim di G idecen ya
c
^
n
6hennemî^ f t i n eGit
Ben Kıskanç Adamım Dekolte Giyinme Bak Durmuş ikinci kez aşık olmuştu. Onu delice se viyordu. Kız üniversite okumak için 400 km uza ğa gitmişti. Durmuş sevgilisi Eimas’ın aşkından ve iffetinden asla şüphelenmiyordu. Bir gün sev gilisine sürpriz yapmak için okula gitti. Kız ders teydi. Onu beklemek için kantinde kendine bir kahve ısmarladı. Elmas en çok papatya severdi. Bir demet papatya ve yüksek bir heyecanla kan tinin giriş kapısında bekliyordu delikanlı kaytan bı yıklarını tarayarak. Yaklaşık bir aydır hiç görme diği sevgilisini az sonra görüp ona sarılacaktı. Çok heyecanlıydı çok... Birazdan ders bitti... El mas kapıdan içeri girdi, yan girdi. Durmuş sevgi lisine bakıyordu. O kadar güzeldi ki Elmas, ayın 14’ü onun yanında 14 gün şaşardı. Neyse kız ka pıdan girdi. Sanki eliyle arkasından bir şeyi çeke çeke kantine getiriyordu. Birazdan eliyle çektig* şeyin bir erkek olduğunu fark etti Durmuş. Kah-
- Yapma sevgilim, iddiayı kaybettin ama... ve ısmarla bize hadi! dedi kız elinden tutup sürüttüğü yakışıklı 9enc O da karşılık verdi gülümseyerek: - Peki peki siz kazandınız!
Cetıe'■[peto
JUk k m da Jîaz»
$ e y Ier
öi Bahse konu iddiayı kaybettiğini kabul edin Elmas kız, ‘âşkım’ diyerek sarıldı yakışıklı ence. Olanları izleyen Durmuş bu manzara kar a s ı n d a kahroldu. Elmas’ın yanına gitti. c e
. seni affetmeyeceğim kahpe! ve geri döndü. Kız telefon etti, havaalanın da yakaladı Durmuş’u. dedi
- Gitme aşkım, açıklamak istiyorum! dedi ve Durmuş’u geri çevirdi. Elmas Durmuş’a o gün şunları söyledi: - Bak aşkım o benim okul arkadaşımdı tamam mı, sadece okul arkadaşım! Ne var bunda? - Ama öpüştün onunla, sarıldın. diyerek, ‘Yer miyim ben, sen beni saf mı zannet tin?’ demek istedi, Durmuş. - Yapma aşkım ya... İnan ben sadece sana aşı ğım, onu sevmiyorum. İnanmıyorsan ben ne ya pabilirim? " Peki; ama sakın bir daha olm asın... dedi büyük aşık. Elmas, Peki aşkım, bir daha asla olmayacak. Söz, ha di üzme beni... diyerek gönlünü aldı genç Durmuş’un.
455
!
Sen Sen,«. G rtecen ya C e h e n n e m ^
^
Aradan birkaç ay geçti. Durmuş yjne gitti kız yanına. Cafede çay içiyorlardı, kız lavaboya Telefonu masanın üzerinde kaldı. Telefon çaid'ı Arayan Leyla’ydı. Yani Elmas’ın en yakın arkada şı. Durmuş açtı. ‘Alo’ diyemeden karşı taraf he yecanla konuşmaya başladı: - Aşkım, bu akşam bize gidelim. Annemler de ev de yok... Hem biliyorsun ben oteli sevmiyorum... Alo alooo... dedi. Durmuş ateşe düşmüştü yine... - Ne oteli ya, ben senin... dedi Durmuş. adam:
Bunun
üzerine
oteli sevmeyen
- Pardon abi, yanlış oldu galiba... dedi ve telefonu kapattı. Durmuş hemen anladı bu Leyla’nın o Leyla olmadığını. Zeki çocuktu çünkü©. Derken Elmas lavabodan döndü. Durmuş’un suratı bir karıştı... - Ne oldu aşkım... dedi Elmas. - Leyla kim Elmas... Beni aldattın! dedi. Gözlerinde Kadir Inanır’ın o sert bakışlar* vardı... - Aşkım inan bana bildiğin gibi değil. O zorladı. Arabasına bindirmişti. Zorla beni evine götürdü ve
c;ehennem lU k *" *»
* * İ4sr
tecavüz etti; a m a bir d a h a a sla olm ayacak o dan tiksiniyorum ... ’ Urv diyerek a ğ la m a y a b a ş la d ı... Durmuş gözyaşına d ayan am ayan lard an d ı. Y in e affetti... Hep affetti G eçen hafta D u rm u ş’u gördüm , tesadüfen karşıfaştık.
A slın d a
b en
D u rm u ş’u hiç görmemiştim-
am a tanıdım . K u lağın a sık ıc a dayadığı telefonuy la ön ü m d e yürüyordu.
- Ne düğünü yaa? Bak aşkım, biliyorsun ben kıs kanç bir adamım . Öyle düğüne falan gidemezsin. Evet... Evet... Evet... Tamam anlıyorum; ama dekolte giyinirsen çok bozulurum bak... Sırtın açık olmayacak bu biirr. Mini etek yasak bu da iki... Anladım da ben kıskanç bir adamım... Ta mam aşkım sana güveniyorum. Eğer bir dekolte giyin var ya seni çok fena yaparım. Yapmazsam da bana Durmuş demesinler... Leyla mı? O da kim ya?... Ha tamam o zaman... dedi ve telefonu kapattı. Yaklaştım! * Durmuş abi, s e n s in değil mi? dedim. * Evet d e n er e d e n tanıdın? dedi. - 9
Kulak mi-
" Abi ya sen i tanım am ak mümkün m • safiri oldum telefon konuşm ana a
ka|dım
457
Sen Şim di G idecen ya Cehermem’in n e •
unne Git
valia. Ya sen ne maço bir adamsın? Kadir İna nır gibisin maşallah. - Sağol ciğerim... Erkek adam namusuna düşkün olacak! Benim sevgilim öyle göbeğini möbeğini açamaz... dedi ve bana ders verdi biraz, namus şeysiyle ilgili. - Peki abi, diyelim ki açtı. Ne yapacaksın? diye sordum. - Bir daha asla affetmeyeceğim onu... dedi. - Abi ‘Bir daha’ dedin? Daha önce affettin mi ki? diye sordum, meraklıydım. - Evet; ama bu son... dedi. - Ya sen harbiden çok prensipli bir adamsın Dur muş abi, sana hayranım! dedim ve onu, kendi dünyasıyla baş başa bıra kıp yoluma devam ettim. O ise çok büyük bir işi başarmış olmanın huzuruyla cebinden ince dişli tarağını çıkarıp kaytan bıyıklarını tekrar tarayarak kaldığı yerden devam etti yaşantısına. Birisi bir yanlışı bir kere yapmışsa, o iş bitti demektir. Eğer muhatabı onu iyilik yaptığını düşünerek affederse,
C eh en n em
Hakkında Bazı Şeyler
ona verilebilecek en büyük zararı vermiş demektir. Bu nun sonucu olarak yanlış yapan kişi, yaptığı bu şeyin af fedilebilir bir yanlış olduğunu zannedecektir. Affedenin bir dümbük olduğu alternatifiyle hiç ilgilenmeyecektir. Ancak affedilmezse, yaptığının anormal bir şey olduğunu anla yacak ve kendini düzeltme yoluna gidecektir. Sonuç ola rak cezalandırıldığı için aynı yanlışı tekrar etmeyecektir. Eski bir gelenek olarak köylerde suç işleyen ya da yanlış yapanlara selam vermeme cezası verilirdi. Bu ceza şekli suçluyu yalnız bırakmaya yönelikti. ‘Yok sayılmak’ bundan daha büyük bir ceza olabilir mi? Bu ceza ne kadar eğitici ve zekice hazırlanmıştır. Kutlamak lazım!
R olls R o y ce B in e n B ek çi V aktiyle bu ü lk e d e ış ık h ız ıy la para kazanan bir işadam ı v a rd ı. H e r z a m a n gülerdi. Millet neyi var neyi yo k o n a v e rd i.
B ir gün devlet geldi milyar
d o la rla rın a el k o y d u . G ri ta k ım elbisesi ve ema netm iş g ib i d u ra n
badem
b ıyıkla rı vardı o gün
üzerinde. O g e c e y u rt d ış ın a kaçtı nasıl yaptıy sa? S o n ra g e ri d ö n d ü sü m ü k. 'Herkesin parasım kuruşu
k u ru ş u n a
ö d e y e c e ğ im !’ diye basına
e
nıeç ve rd i. H e rk e s a c ıd ı bu adam a, ben ü'm , iç im c ıs s s etti. 450
S en Ş im d i G idecen ya C e W ~
C-ehennem'ln » ibine ^
Aradan 5 yıl geçti adamla bir toplantıda karşılaştı - Ne oldu, borçlarınızı ödeyebildiniz mi abi? diye sordum... İçini çekerek: - Çok zordayım... Tek derdim milletin parasını ödemek! dedi. Çok üzüldüm. Yemekten sonra otoparka gittik. O kadar acım ıştım ki adama, ona: - Sizi evinize kadar bırakayım! dedim. - Yok dostum, sağol... Benim arabam var! dedi. Biz konuşurken hızla bir araba geldi ve adamın önünde durdu. Bir koruma indi, kapıyı aç tı. Şaşkındım. - Bu araba senin mi abi? dedim. - Yok biz bekçisiyiz, her şey Allah’ındır! dedi ve arabasına binip gitti çelimsiz dolandırıcı. Bindiği araba yarım milyon dolar civarındaydı..Bizim Aytekin’in de 50.000 doları, yani tüm ser veti vardı bu bir numara gömlek giyinmesi gere kirken iki numara göm lek giyinip kravatını takın ca yakası yakasının üstüne çıkan, boynuyla göm leğinin arasında bir karış mesafe olan şahsiyetsiz
460
H a k k ın d a Bazı Şeyler
Cenennem ı» *
adamda! Merak ediyorum, acaba devlet bu adam görüntüsündeki müsvettenin parasına el koyduğu zaman, - Bak, bu el koyduğumuz paranın içinde Aytekin’in 50.000 doları da var, ona da el koyuyoruz. Eğer senden para falan isterse Aytekin, ‘Devlet el koydu senin parana, ben ne yapayım?5 dersin. mi demişti ki adam arabasını satıp Aytekin’e bor cunu ödemiyordu. Gerçi arabayı satsa 10 tane Aytekin’in borcunu kapatabilirdi; ama nedense bu na bir türlü yanaşmıyordu. Korumasına sorsan ‘Bizim patron çok akıllı!’ diyerek onunla gurur du yardı. Sonra öğrendim bu adamın başkalarının üzerine kayıtlı çok sayıda şirketi, oteli, arabası, arsası varmış Türkiye’de. Özür:
Bu çelim siz dolandırıcıdan bahsederken zaman
zaman ‘a d a m ’ ifadesini kullandığım için kadın erkek tüm adam lardan özür dilerim.
Mülk Allah’ındır da Bundan Bana Ne Bedrettin’di onun adı. Aykırıydı çoğuna göre, ama bizim gibiler onun aykırılığının yalnızlıktan ge 9'ni bilirler.
gün zengin birisine sordu Bedrettin. 461
Sen Şimrti G idecen ya C eh en n em ^ Diblne ^
- Bu mülk kimin? Zengin cevap verdi: - Mülk Allah’ındır. Bunun üzerine Bedrettin akşama doğru zengin adamın evine gitti ve yerleşti. Kendi eviymiş gibi davranıyordu. Derken zengin adam geldi. Evinde bîr yabancıyı görünce hiddetlendi. ♦
Senin ne işin var burada?
❖ Neden hiddetleniyorsun? Mülk Allah’ındır diyen sen değil misin? ♦
İyi de ne alakası var?
❖ Mülk Allah’ın olduğuna ve ben de Allah’ın ku lu olduğuma göre, sen ne kadar söz sahibiysen ben de o kadar söz sahibiyim Allah’ın bu mülkü üzerinde. Zenginleri sorgulam aya başlayan ve sığındıkları bu cümlenin asıl anlam ıyla onların üzerine gi den bu adam kısa bir süre sonra idam edilmiş tir. Onu idam eden zihniyet birkaç yüzyıl boyun ca vicdanlarını rahatlatabilm ek adına, onu deli likle ve ‘Mülk A lla h ’ın d ır’ ifadesini anlayamaya cak kadar sığ olm akla suçladı. ‘Bizi yanlış an ladı. Biz aslında o ifa d e y le ...’ diye başlayan binlerce cümle kurdular.
462
Cehennem H akkım la Bazı Şeyler
Sonra nesiller değişti. Yeni gelenler Bedrettin’in derinliğine ulaşınca ona Şeyh sıfatını yakıştırdılar. Bedrettin aynı Bedrettin; ama dedesiyle torunu açısından iki Bedrettin yaşamış gibi. Sonra, bili nen en adil mahkeme olan tarih de sonunda on dan Şeyh Bedrettin diye söz etmiştir.
Çelişki ‘Mülk Allah’ındır’ bu bilgi doğru olmasına doğru da hiç bir anlam ifade etmemektedir. Sahiplenmek yanlışsa Şeyh Bedrettin’i öldürenler kimin mülkü adına cinayet işlediler. Ya da eğer mülk Allah’ınsa Bedrettin kimindir? u, bir oksijen ve iki hidrojenden oluşur!’ bilgisine ih tiyaç yoktur. Her bardağı ağzına götürürken durup için0ki oksijeni saymak ya da ‘Umarım içinde oksijen var'r. yoksa yandık!’ diye düşünmek hastalık belirtisidir. Allah indir ifadesi de işte böyle bir şey. j^ s e ’a adama, ‘Ooo çok güzel bir araba almışsınız A in y1 kullanın...’ diyorsun, Adam ‘Mülk ¡nsa ın^ ,r’ biz bekçisiyiz sadece!' diye cevap veriyor. lly^ er öyleyse biraz da biz bekleyelim!' diyesi gesanr‘ ^ en yaklaşımı gerçekten anlayamıyorum. İnnedk^ert 2e^a*1 muamelesi yapmaktan hoşlanıyorlar mı Bunu söyleyen bir insanın amacı ne ölebilir?
-* w
Sen Şimdi G ldecen va Cehennem-in ^
^
Eğer kainatı yaratan bir güç varsa zaten her şey 0 dur. Zırt pırt bunu söylemek maddi bir menfaat mektedir bence ki bu ilahi dehaya da saygısızlıktık
Yemezler İtalyan mimarisiyle döşenmiş muhteşem tripleksin kapı sına ‘Mülk Allah’ındır’ yazan soytarı. Bilmem kaç katlı gökdelenin temel atma töreninde kurban kesen kepa ze. Bu hikayedeki katil sensin! Bedrettin’i öldüren şen din ve senin adamların öldürdü Bedrettin’i Bedrettinleri, Spartaküsleri, Benhurlan... M ısır’da Firavunlar, Roma’da imparatorlar ya da Yunan’da aristokratlar... On lar da saraylarına köşklerine ‘Mülk Tanrı’nındır’ diye yazmışlardı ve Tanrı’nın diğer kulları Spartaküsler, at pisliğinin içindeki arpaları seçerek karınlarını doyururken Tanrı’ya şükranlarını ifade etmeyi de ihmal etmiyorlar dı. İmparatorlardan daha onurluydular üstelik; ama hiç bir çöplükte ‘Mülk T a n rfn ın d ır’ yazısı yoktur. Peki hiç düşündün mü neden? Haa doğru, çöp mülk sayılmaz değil mi? Uzatmayalım, birinin sana borcu var ve sen onun yü zünden sürünüyorsan o da lüks arabalara biniyor lüks evlerde oturuyorsa onu affetme ve söylediği hiçbir şe yi ciddiye alma. Benim de insanlara borcum vardı. 4G4
f
i;ehenn«n Hakkında Baaı Şevler
Götürdüm arabalarımı sattım ve bir kısım borçlarımı ödedim. Ödeyemediklerimi aradım ve: . Hiçbir şeyim kalmadı; ödemeye çalışıyorum, bana bi raz zaman verir misiniz? dedim. Onlar da anlayışla karşıladılar. Acaba benim göğ sümü gere gere kurduğum cümleyi, Rolls Royce’a binen o dümbük duysa, ne yapardı. Eminim, beni ahmaklıkla itham eder, emanet bıyıklarının altından gülerek göğsü nü kabartırdı namusu olmayan bu haysiyetsiz.
Onurtunu Sattım Ama Çok da Para Kazandım İş yaptığım adamlardan biri bana verdiği çekleri ödemedi... Benimle beraber, b irço k arkadaşıma verdiği çekleri de ödemedi. Sonra bir akşamüs tü çağırdı bizi: - Ödeyemiyorum beyler bana destek olun öde yeyim! dedi. İnandık. Destek olduk ödesin diye, desteği aldı ve yine ödemedi. Ver ’Ö“™ tek kadar daha borçlandı bize. Sonra t «m cok adam kalır ■nUŞtU Ben bir kuleyim, devnlırsem Ç kulenin altında... 465
S*n Ş ’- m.li Gkl?o«ı v*
dedi. Oyle de olcu zaten. Kuleyi devitdi * , lan değildi. O hiçbir zaman kule oimam,s*ı J®' m azcı da. Kuleler dik oldukiarı için dik du dik duruyormuş gibi yapmazlar, o s a d e c e ^ if' deviren olabilirdi, kule değil. ^ Uzatmayalım, hırsına yenildi ve devirdi kuleyi. Kıç utanmadı da. Utanmadığı gibi kendini sorumlu ya da suçlu hissetmiyordu. Sesi yine çür çıkıyordu borçlu olduğu kişilerden özür dilemek yerine b:r de ayağına çağırıyordu onları. Bir tek defa tele fon edip özür bile dilemedi... Bir gün ışıklarda rastladım ona. Ben otobüstey dim, o Jaguaraa. Ben onun yüzünden, onun borçlarını ödem ek için arabamı satmıştım. Ona ışıklarda rastladım , ben otobüsteydim ve yanım da onurum vardı, o Jaguar’daydı ve yanında onu ru yoktu. O sezon bu adamın verdiği çekleri ödememesi çok adamı m ağdur etti. Batanlar da oldu. ^ e^ es acı içinde kıvranıyordu. Devlet olaya el koydu ‘Bekleyin!’ dediler bize. Tabii ki beklemedim. er hal ofisime geldim. Onun bana olan borcunu : la‘ ____
aya yazdım. Üstüne yeni ve ka/m bir çizgi çekb,r kitap yazdım. Bir ay içinde tim ün ana ver*p ödemediği çekleri kullandığım
466
c„hennero Tlakkiníla B«ı Se>'ler ^
müşterilerimden
topladım ,
yanj
ad
borçlarım ö d ed im . D em iştim ben s a f ı î "
bütün
Ben bekler miyim se n i hiç? S en i b e j k e n cayacağım zamana yazık! N e y s e h, çok uzad,
k
r'
ibret o lsu n d iy e anlattım.
den düşürdüm v e çok tan c e h e n n e m e y o lla îm le ben bu o n u r su z u ... Y a sah i ben n e a n î d u m e? anlatıyor-
Yolla Gitsin a ,, adam ları v e buna benzeyen diNeyse özetliyorum. Bu ^ ğer bütün adamları c e h e n n e m in
L m W çunko onlar, dûfünüp uund»» W * rece sana en g el olacak lard ır...
Kimseden bir ş e y
b e k le m e .
ayak bağıdır. A şkını y a ş a m a k için
arayıp °sen cje
Kendine
durma. H epsi s e n in için d e. Her ş e y
jyîiîVcle göm
aşık ol. Gitmek is te y e n i h e m e n y o l a”
^ çok yan-
dermen daha iyi s e n in için; a m a 0 9 er ^
gjtsjn. Unut-
dıysa, ceh en n em in d ib in e git d e v e y o ^ v en jere za^ sen her ş e y d e n ö n e m lisin ..e man ayır, kim seyi b e k le m e v e hiç
e k le tm e ,
^aPacak çok işim iz v a r ... 467
Ben Şimdi Gitlecen v* f Bv 0
*
D « *,,
Affetmek İnsana Mahsustur Yanlış biliniyor. Affetmek Allah'a mahsus değildir lak adalet sahibi Allah’ın mevcut bulunan bir adalet ^ temi var. Yaptığın bir hatayı ya da yanlışı yine bu sis" temin içinde bulunan falanca maddenin filanca bendi uyarınca, affettirebilirsin. Bu Allah’ın affetmesi demek değildir. Kurallarından faydalanman demektir. Affetmek kural dışı bir şeydir. Affetmek denen şeyin içinde adam kayırma ya da torpil diye bilinen haksız yere destek ol ma durumu bulunmaktadır. O halde sadece insan vic danıyla yapılanı affetme hakkına sahiptir; çünkü o as la bir mutlak kural koyucu değildir. Şimdi hata ve yanlış kavramlarının ne olduğunu ince leyelim öncelikle. Hata, istenmeyen bir davranışın, is tenmeden yapılması durumudur. Yanlış ise, istenmeyen bir davranışın istenerek yapılması durumudur. İnsanlar birden çok hata yapabilir ve her seferinde affedilebilir ler; ama biri birine yanlış yapmışsa bu feci bir şeydir ve affı kesinlikle yeni yanlışlar doğurur. T e k yanlış yapma hakkın vardı, onu da kullandın. Se nin için artık yapabileceğim hiçbir şey yok, uzaaa... yecek kadar katı olmalı ve bir daha asla gen meiisin. Çok katı olduğumu düşünüyor olabilirsin, fin bilir. Ben sözümü söyleyeyim de sen bildiğim
468
I
m H ik to K İa Bazı Şeyler
fe}ıenneio ^
yine. Hatalar affedilebilir; ama yanlışlar asla affedilemez. Kadın uğradığı tecavüze masumlaştırıcı unsur arıyor:
4 Arabasına bindim, beni zorla evine götürdü!
* İyi de arabasına niye bindin? 4 Tamam ya bir daha binmem!
❖ Valfa bundan sonrası beni ilgilendirmiyor, seni çok tan yolladım ben doğru yere. Bir daha ister bin, ister binme. Bana ne?
Espriye Bak Bee Okan ile Uğur çok iyi arkadaştılar. 15 yıldır bir likteydiler. Güzel bir Pazar günü kafede tavla oy nuyordu iki arkadaş, o ara Uğur’un telefonu çal dı- Arayan Gülşen’di. Geçen hafta tanışmışlardı ve Uğur bu kızdan çok etkilenmişti. ' Aşkım nasılsın? dedi Uğur gülerek. İyiyim sevgilim, sen? dedi Gülşen. " Sağol canım, Okan’la tavla oynuyoruz... Okan’ın da selamı var... 469
A'*°ine Git
dedi zarı düşeş umuduyla masaya atarken - Haa sen de Selam söyle Okan’a - Aleykümselam. dedi v e sela m ı iletti arkadaşına. Okan’la Gül tanışm ıyorlardı, yani gelenektendi bu selamlaşmaam a g e le n e k te olm ayan bir soru sordu Gülsen
Uğur’a: - Yakışıklı mı Okan? Bu sorunun üzerine Uğur, - Kendisine sor istersen! dedi ve telefonu Okan’a uzattı. Okan: - Nasılsınız Gülşen hanım, Uğur sizden çok etki lenmiş gerçekten. Onu iyi tanırım, adamın akimı başından almışsınız. dedi ve kızı onurlandırdı sonra da telefonu kapat tı. Gülşen Uğur’u tekrar aradı; ama Uğur telefo nu açmadı. Gülşen mesaj attı. - Aşkım sen bir şeye mi bozuldun? Uğur cevap verdi: - Hayır, neden bozulayım? Sen beğendin Okan'ı onu söyle? dedi ve yine gülümsedi Uğur... - Beğenmem mi lazım?
C ene.^" H a k k m d a
diye saçma sapan bir soru daha sordu Gülşen . Yoo beğenmeden de olur. dedi ve kapattı telefonu. Gülşen yolunda gitme yen bir şeylerin olduğunu tabi ki fark etti ve ne den yolunda olmadığını da hilesiz bal gibi biliyor du. Bu arada Uğur Okan’ın resmini çekti, kıza yolladı. 10 saniye sonra Gülşen aradı: - Yaa neden böyle yapıyorsun, ben şaka yapmış tım! Ciddiye aldın galiba... O zaman ayarla onu bana? Hayret bir şey... dedi. Uğur ne yaptı biliyor musun? Okan’ın nu marasını yazdı ve mesajla espritüel çocuk Gülşen’e yolladı. Numaranın yanına da şöyle bir not iliştirdi: ‘Bu Okan’ın numarası canım. Tek yanlış yapma hakkın vardı onu da kullandın. Hayatta başarılar, hoşça kal!’ Kız olayın vahametini anla mıştı. ‘Son kez konuşalım!’ diye bir karşılık me sajı gönderdi. Uğur akıllı adamdı. Üstelik idam sehpasındakilerin bile son isteği yerine getiriliyor du. Aradı. Kız direkt şu cümleyle giriş yaptı. Ama ben sana espri yapmıştım, neden ciddiye aldın? ' Ben espriden anlarım bir tanem. Espri yaptığını b%orum ayrıca. Özellikle de ‘Onu bana aYa rla ° zaman!’ esprin çok güzeldi; ama ortada küçük bir
Ben Şimdi Gidecen ya Cehennem’in Dibine Git
sorun var, espri anlayışlarım ız uyuşmuyor. Güldü ğüm üz şey ler başka, k a sm a y a gerek yok. Hani s e nin burnunu çok şe k e r buluyordum ya, artık bulmu yorum; çünkü burnunda k ocam an iki tane delik var itici y a n i© ... ‘Espri esp ri’ dedi v e güldü. S o n r a d a d e v a m etti espriye: - G ü ld ü ğü m e bak m a! S e n in ad ın G ü lşen ya şim di, ‘ş ’nin altınd an n ok tayı k ald ırınca G ülsen olu yor, o y ü z d e n g ü ld ü m ... N a sıl esp ri a m a ... Ney s e şim di lütfen b e n d e n u z a k dur v e ceh en nem in dibine git! Bu esp ri d eğ ild i. O nd an so n r a U ğur G ü lş e n ’e ait n e kadar telefon, a d r e s falan v a r s a h e p sin i çıkardı h ayatın d an . Gül ş e n ara d ık ça te le fo n u açıyor: - A loo a lo o ... S e s gelm iyor! d eyip k ap atıyord u . G ü lş e n yırtm a yırtm a, - B ö y le y a p m a n e olu r? Ş a k a yap m ıştım ! diyordu. A k şa m a k ad ar c e v a p a la m a y ın c a Uğur’dan, O k a n ’ı aradı bu s e fe r . O k an d a aynı şekilde, - S e s gelm iyor, a lo o a lo o o ! d eyip k ap atıyord u .
Bu s e f e r şü p h e le n d i gülmeyi
ço k s e v e n G ü lşe n kız. - A c a b a te le fo n d a mı p ro b lem v ar? d eyip b a ş k a bir a r k a d a şın ı arad ı. S e s gidiyordu.
Cehennem
Hakkımla Bazı Şeyler
Anladı... Öyle herkese espri yapılmazmış. Bu yaptığının espri olmadığını da anladı tabi ki. Ve bu vesileyle değerlere saygı duyması gerektiğini de anladı... Gülşen’in yaptığı bu şey Uğur’a göre espri falan değildi. Espri olsa da kötü bir espriydi. O gün den sonra Gülşen bir daha da bu espriyi ya da terbiyesizliği hiç kimseye yapamadı... Hak edenleri cehenneme yolla diyorum ya hani ben! Merak etme cehennem kötü bir şey değil. Cehennem yalnız kalmak ve düşünmek oluyor bu hikayede. Ce henneme git demek, ‘Bensiz kal!’ demek gibi bir şey. Ve bir çoğu cehenneme gidince düzeliyor. Bazıları ise hiç etkilenmiyor ve cehenneme gitmek onlar için ödül ^ oluyor. O zaman hak etmişse biri cehenneme gönder, j asla erteleme! Hemen yolla da bak neler oluyormuş... O cehennemdeyken, sen cennete düşeceksin©.
Aklıma Bir Buluş Geldi Neden telefon mönüsünde ‘sil diye ^ kSa^aba? var da ‘üstünü çiz5 diye bir seçe^ telefonunu Cehenneme yolladığın birinin sa Gûjşen Mülsilmek yetmiyor; çünkü daha sonra. numaray» Şen aradığında kayıtlı olm ayan
S en Şim d i G ideeen ya Cehennem’in Dibine Git
sildiğin için isim görünm ediğinden açmak zorun da kalıyorsun v e sesin i duyuyorsun. Eee silme se n ‘G ü lşen ’ olarak telefo n d a kayıtlı kalsa bu da sinir bozucu oluyor; çünkü c e z a vermiş olduğunu anlayam ıyorsun. O y sa ‘üstünü çiz’ diye bir seçe nek olsa, s e n d e onu s e ç s e n , bir Gülşen aradı ğında telefon ek ran ınd a G ü lçon şeklinde bir yazı belirse n e h o ş olu rd u ... Y a d a başka bir öneri sunabilirim: İstem ediğin kişi sen i aradığında sis tem onun s e s li yan ıt ıdı vıd ısıyla dışlaşa, ‘Espri kalitenizin d ü şü k o lm a sı n ed en iyle sistem sizi ka bul etm iyor1 y a d a k ıs a c a ‘Bu numarayı arama artık v e en k estirm ed en ceh en n em in dibine git!’ diyerek otom atik olarak hak ettiği yere gönderse ne g ü zel olurdu! T oplum un espri kalitesini yük seltm ek iste y e n tele fo n üreticilerine duyurulur!
Komik Sevgililer B a zen hiç s e b e p y o k k en y a d a s e b e p incir Çe ^ rcj® ğini zorlarken k ıy a m etler kopar leblebi tozu b^yüku ğündeki b ey in lerd e. Ç a r e siz b e d e n le r e yol 9 ^ ^ yelk ovan la akrebin a r a sın d a n . N e b e d e n gitmek ıs^> ne yelk ovan ; a m a gitm ek zorundadır. Bu gidiş e le n e m e z . S ev g ili gülünçtür; a m a gü lü n em ez! zam an a yanar aklı b a şın d a olan; çünkü g eçen za akreple m akreple geri getirilem ez. 474
¿ • * lw r jw « ı R s ü c i ı ı > i ı F U ü
^ rr le r
Aşağıca okuyacağın dert kısa c iv a '^ t, nayarîan a ınmışUr.
*
* esinH;«e
Böyle Adamlar Var - Ya Fenerbahçe ya ben? dedi adam. - Fenerbahçe... dedi kız. * Öyleyse aşkımız bitti, ceci adam. Ciddiydi.
Pamuk Îpîigi O gön adamın sesi biraz soğuktu. - Sen bir şeye mi sinirlendin? oedi kız. - Hayır yaa. İçimde oir sıkıntı varî Hani anlamazsın ne olcuğunu da için karanr ya bir şey... dedi adam. Kız sinirlendi, bunu kendine yapnmış bir saygısızlık mı kabul etti ne ettiyse. - Hoşça kail dedi ve telefonu kapattı.
Ben Şimdi Gidecen ya Cehennem^ iHbiIle ^
Ş id d etli G e ç im siz lik Altı aylık evliydiler. Bir gün akşam yemeğinde ka dın sordu kocasına, - Aşkım evlenmeden önce hiç sevgilin olmuş muydu senin? Ama doğruyu söyle! Adam biraz düşündükten sonra, gülümseyerek, - Sevgili sayılmaz da bir kızla kısa bir süre çık mıştım, o kadar! Bunun üzerine kadın elindeki kaşığı fırlatıp aya ğa kalktı ve, - Ya! Demek ki öyle ve sen bunu benden sak ladın. Kim bilir daha sakladığın neler var? Ta mam konuşacak bir şey yok artık! Hemen ayrılı yoruz. dedi ve ertesi gün adliyeye gitti.
Doğum Günü Doğum gününün sabahında beklemeye başlıyor vatandaş, sevgilisi arayacak mı diye... Bir şeyler oluyor ve arayamıyor sevgili. Saat gece tam 00:01’i gösterdiğinde bir mesaj geliyor sevgiliye- Bu saate kadar bekledim belki ararsın diye, ama umurunda olmadığım için aramadın tabi kı.
Cehennem H ak k ın d a
Bazı Şeyler
Sakın bana, ‘Seni seviyorum, yoğundum ha„ a dım, falan filan!’ deme. Hiçbir mazeretini kabul / miyorum. Buraya kadarmış, hoşça kal!
Dünya Kttçük Müçttk Değil Yukarıda bahsi geçen ve sağ elinin serçe parmağında ki o küçük tırnağın hacmi kadar beyni olan zavallılar acayip acayip bilgiler üretmeyi ve literatüre sokmayı ba şarmışlardır. Mesela dünya küçük diyerek mutlu olurlar bunlar. Kimse de çıkıp bunlara ‘Dünya küçük falan de ğil, senin dünyan çok küçük!’ demez. Tüm hayatını 100km’lik bir yerde geçirip, sonra da dünya küçük di yor adam. Sen ne gördün de neye küçük diyorsun? Küçük dediğin şeyin küçük olduğunu nereden anladın?
Dağ Dağa Idı Vıdı Epey zaman sonra yan mahalledeki muhallebi be karşılaştılar.
■ Seni gördüğüme inanamıyorum Kerem. bedi Abbas. t - Ben de ya... Kaç yıl oldu siz mahalle en
9UI,,1‘ C ı-locen va CeflPrı
ehennem 'in t* h
n ‘ «bine Git
jy e to
karşılık verdi Kerem. geçti
Allah'ın işine bak hele.
d . s y a Kerem, Güitekin ve Abbas toplam olarak 200km çap "d a k. o,r dairenin içinde yaşıyorlardı. 15 yılda bir •-O'e * 2 rş aşm ak neden böyle şaşırtıcı oluyor anlayam .yorum . 15 yıl boyunca hiç mi sokağa çıkmamış bu adam lar. E t insan 200km 'lik bir dünya kurup, nasıl dünya küçÛK diyebilir. Dünya çok büyük, çok... Haya:,n ca topfam 3 <ışı olan birinin dünyası kaç arşın ola K'7 Bu tarz insanlardan kaliteli espri beklemek, viz yon .sienr>e< fikir alm ak ya da benzer başka beklenti ie'tJe cHmak ne kadar akıllıca olabilir?
ir i
„„„„«m
küçük diyebilme hakkı sadece astronotların, Rus kozmonotların ve Çinli taykonotlanndır. Evet uzaydan bakınca dünya gerçekten küçüktür. D ü r ıv a
A m erik a lı
Dağın dağa kavuşmak gibi bir derdi yoktur. Ayrıca bu dağ meselesinin konumuzla da her hangi bir bağlantı sını kuramadım. ‘Ama adam mecaz yapmış!’ denilebi lir. Ben de yapayım o zaman: ‘Benzin uçar gider, in san uçup gidemez!’ laf mı şimdi bu. Çapı biraz geniş letmek lazım. Çapsız olmamak lazım. Not: 'Çap' kelimesi mecaz olarak kullanılmıştır. Yoksa konu muzun herhangi bir daireyle ya da yuvarlakla ilgisi yokturC.
Herkesle Her şey Yapılm az
Herkesle her şeyi yapmak zorunda değilsin; ama ileti şim kuracağın insanlarla konuşup onları anlamak zo rundasın ki aranızda sıkıntılar oluşmasın. İlişkilerin sağ lam olması için saygı birinci kuraldır. Bir insan başba kanı sevmeyebilir; ama makamına saygı duymak zorun adır. Bir insan annesini bile sevmeyebilir; ama anne l i n makamına saygı duymak zorundadır. Şu saygı e esini anlayan birinin sırtı asla yere gelmez. Eşini
479
Son Şlm rii CUlooen v»
sevm eyebilirsin; am a m akam ına saygı duymak dasın, çünkü o kadın ya da erkek bir zamanlar ^ e n " ' »çin hayatın anlam ıydı. O halde ayrılıklarda, birliktelik lerde sevgiden önce saygı esastır. Onunla birlikte ol m an zorunlu değil; am a bir araya gelince kusura bak ma, saygı duyacaksın.
N ecla’nın Temek Merakı Adnan N e cla’ya tutulm uştu. ‘Bizim aşkım ız çok ni te lik li!’ diyorlardı. Ne dem ekse? Neyse onlar ken di aşkla rın ı öyle görüyorlardı. Adnan despot bir adam dı. Bir gün Necla, arkadaşı Duygu'nun evi ne gidecekti. İzin aldı sevgilisinden. Duygu evdey di ve arkadaşları gelecekti o akşam. Kadın kadı na otu raca kla rdı. Saat 2 2 ’yi geçm işti. Adnan Nec la ’yı aradı. - Ne ya p ıyo rsu n u z sevgilim ?
dedi. - Ya ne yapalım aşkım, Mahmut’la arkadaşını bekliyoruz, yemek yiyeceğiz de... dedi. Mahmut, Duygu’nun kocasıydı. - Yaa... Peki, Mahmut’un arkadaşı kadın mı? dr/e safça sordu Adnan...
Cehennem H akkın d a B az. Şeyler
. Yok daha neler, tabii ki değil, diyerek gülümsedi Necla. - Haa anladım yani siz dördünüz yemek yiyecek siniz... Peki afiyet olsun canım! dedi ve telefonu kapattı. Necla gece bire doğru Adnan’ı aradı. Adnan telefonu açmadı... Dört beş kere daha aradı; ama Adnan açmadı. Ertesi gün pazardı. Necla sabahtan itibaren en az 40 kere aradı; ama Adnan açmadı. Adnan’ın her pazar bir alışkanlığı vardı. Her Pazar aynı kafeye gider, gazete okurdu. Necla o kafeye gitti. Ad nan yine her zamanki gibi gazete okuyordu. Nec la yaklaştı ve: - Neden açmadın telefonlarımı aşkım? Bir şey ol du diye çok korktum...
dedi. Adnan güldü. ♦ Aşkım mı? Ben mi? ♦ Evet. ♦ Aşk bitti canım. Sen bana ihanet ettin. Benim sevgilim gecenin tam ortasında başka bir adam la yemek yiyemez. Yemişse o da benim sevgilim olamaz. Üzgünüm yapacak hiçbir şey yok! <♦ Ama ne var bunda, inan bana sadece ye mek yedik, üstelik dünyanın yolunu gitmiştim 481
I Sv.. d.ıuc* p.dn aegışıı. ben zaten sana •yurdum, söyleye cektim. ♦ Söyleyeceğin hiçbir şey yok! Ben senin orada olmanı istemiyordum ve sen bunu biliyordun. ♦
Çok kabasın Adnan!
♦ Valla ne olduğumu inan bilmiyorum, ben sa dece itaat istediğimi biliyorum... Neyse uzatmaya gerek yok! Senin kantarın beni çekmez yavrum. Şimdi lütfen masamı terk eder misin? Ne geçmi şimde ne geleceğim de Necla diye biri yok. Şim di ister Mahm utlara git ister cehenneme. Bana gelm e de nereye gidersen git! Bu hikayedeki adam ın çok kaba olduğunu düşü nebilir ya da adama hak verebilirsin. Düşüncen ne olursa olsun ortada bir uyum probleminin ol duğunu kabul etm ek zorundayız. Adam despot, kadın özgürlükçü. Ne adam suçlu, ne de kadın. Kimi karısının başkasıyla tatile gitmesini bile hoş görebilir, kimi bakkala alışverişe gitmesinden ra hatsız olur. Bünye meselesi bu, kasmaya gerek
yok! A radık taradık, üşenm edik Adnan’ı bulduk. B\ze
net konuştu:
cem»'«* Iukkm ,Ul IU z' Ş*ylBr Ben seni seviyorsam bana uyacaksın, ben de sana uyacağım, ben sana yanlış yapmıyorsam, sen de bana yapmayacaksın. Bu kadar işimin gü cümün arasında bir de senin yanlış yapma ihti malinle uğraşamam. Ya git, ya kal. Eğer kalacak san prensiplerim var. Onlara uyacaksın. Sınırsız özgürlüğü de reddediyorum; ama senin ruhunda bu varsa birlikte olmamız gerekmez, git o zaman. dedi ve sordu: - Abi haksız mıyım? dedi. - Valla haklısın dedik. Sonra biz, - Bu hikayeyi kitaba koyalım da insanlara bir me saj verelim! dedik. İnsan Düşünür: Ama adam kadına saygı duymuyor ki güvendiği insanlarla yemek yemiş. Ne var bunda? Kastına Cevap Verir: Ya bir şey yok, ben de bunu söylüyorum. Adam kıza o kadar saygı duyuyor ki ‘Ben seni tutmayayım, git istediğin herkesle yemek ye!' di yor ve gönderiyor... Mesaj: Herkesle her şey yapılmaz... Zorlama, olmu yorsa yolla gitsin...
G üvercinin Kanadı
Beş yaşındaydı o. Hiç kimse farkında değildi n şOnebiliyor musun fam beş yıldır uçsuz bucaksız' gökte kanat çırpıyordu ama kimse bilmiyordu onu Fark edilmek için illa, - Ben bir beyaz güvercinim! diye bağırması mı lazımdı? Bir gün karar verdi ve bir evin açık olan penceresinin önünde durup 'içeriye doğru: - Ben bir beyaz güvercinim! diye bağırdı. Bir adam uyuyordu içerideki kane pede. Uyandı. Çok korktu. Dudakları uçukladı. Bir güvercinin konuşması alışıldık bir şey değildi şüp hesiz. Güvercin anlam veremedi adamın korkup kaçmasına. - Ne dedim ki? diye düşündü beyaz kanatlarını çırpıp göğe yük selirken. - Ben ona gerçeği söyledim sadece, neden kork tu? Ben bir beyaz güvercinim. Kimseye zarar ver mem! Sonra tekrar düşündü. - İnsanlar beni görünce beyaz güvercin olduğu^ mu anlamıyorlar mı ki ben söyleyince korkuyor lar. Yalan değil, ben beyaz bir güvercinim. 484
C ehennem
Hafclunrta B azı Şevler
dedi ve sol kanadını kaşıdı. Bir tüy düştü kanat tan kainata. Düşen tüy bir çöpçünün süpürgesinin ucuyla diğer çöplere karıştı. Acaba süpürgenin ara sındaki o tüy konuşsaydı çöpçü ne yapardı? Hiçbir yerde m ucize arama ya da beklem e! Bakmasını bilirsen, m ucizeden başka bir şey görem ezsin.
Iskalama Bazen fark edemediğin güzellikleri
ıskalıyorsun. Asla
unutma ki baktığın ve gördüğün her şey konuşsa da konuşmasa da eşsizdir... O halde konuşm asını bekle me, değerini bil dokunduklarının. Düşünebiliyor musun o dokunduğun şeye kainatta dokunan tek kişi sensin. O, bu hakkı sadece sana verdi. Sıradan olmam alı do kunuşun... Hissederek dokun! Çünkü bunu bir daha as la yapamayacaksın. O sokaktan bir daha asla geçem e yeceksin. Dönüp tekrar geçsen de geçem eyeceksin; çünkü o demindi ve demin az önce bitti.
Ya da Iskala Eskiden iş aradığımda benden özgeçmiş isterlerdi. Ben^ de tuhaf tuhaf bakardım. Anlamadığımı düşünüp aşağılar gibi ısrar ederlerdi: 485
Smı 9 ‘mill G idecen va " C'®h enn“ n ,in Dibine G,t
- CV beyefendi, CV istiyoruz... özgeçmiş yanj| - Anladım da neden istediğinizi anlamadım sam, çünkü siz benden özgeçmiş istiyorsunuz; ama geçmedi kı... Ben size özgeleceğimi versem? derdim. - Yok kardeşim sağol, biz sana haber veririz... jVi günleeer... y deyip beni yollarlardı, sonra da haber vermezlerdi. ‘Saf m ıyım acaba biraz?’ diye çok düşünürdüm. Çünkü kim se bana Özgelecek de ne demek?’ diye sormazdı A rayacağız!’ deyip aramazlardı. Acaba beni başların dan savm ak için mi yalan söylüyorlardı? Komik yaa, çok kom ik... İnsan merak etmez mi hiç? ‘Özgelecek ne de m ek9’ diye sormaz mı? Vay bee...
>ım di her hafta son u gazetelerin insan kaynaklan eklerine bakıvorum . Hiçbir şey değişm em iş. Yine CV aranıyor, yine ö z g eç m iş aranıyor, yine deneyim aranıyor... Adam arayan \o k ' Artık şaşırm ıyorum M illi G elirin düşük olm asına...
N eyse b ir gün senden özgeçm iş isterlerse, tuhaf tuf a l ba k o n la ra ... Sonra da 'Benim özgeçmişim yok: çü n kü d a h a g e çm e d i!' de. Eğer 'Seni arayacağız.
«tc
C ehennem
H alikında Bazı Şeyler
derlerse sakın inanma, aramayacaklar. Özgeleceöine ya da senin hayallerine değer veren biriyle karşılaşır san bil ki doğru yerdesin... Senin geçmişinle ilgilenen ler, bu tavırlarıyla sadece kendilerini düşündüklerini açık açık söylemiş oluyorlar. Ama geleceğinle ilgilenenler sadece kendilerini değil, seni de düşünüyor olacak lar. Özgeçmişine bakan biri senin geleceğinle, hayalin le nasıl ilgilenebilir ki? Adamın kendi hayalleri var. Se ni, o hayallerini gerçekleştirmek için kullanmak istiyor il gili işveren ve asla bilmiyor ki senin de bir hayatın var \ Ve yine bilmiyor ki eğer sana yardım ederse ya da ha- 1 yallerinizi birleştirmeyi teklif ederse, sen o işi kendi işin \ gibi görür ve asla hile yapmazsın.
Özgeçmişiyle işe girenlerin hedefi bir gün kendi işini kurmaktır ki bu adamların ne yapacağı asla belli olmaz. Özgelecegiyle işe girenlerin hedefi ise özgeleceklerinde yazılı olduğu için nettir ve ne yapacakları da kesinlikle bellidir. Bkz. Söz konusu kişinin özgeleceğinin son satırlan...
Bu mudur Yani Birine tutulduğunda uçma, kaçma akıllı ol. Planını ve hayallerini sor! Ciddi ol. Senin kabul edeceğin şeyler mi onun istedikleri? Dereye düşmüş bir tahta parçası 487
Son Şimdi Gidecen ya Cehennem in Dibine Git
gibi olmamalısın. 'Her şey olabilir!’ diyor adam ya da kadın. Karşı taraf da ‘Peki aşkım, sen nasıl istersen!' diye karşılık veriyor. Bu mudur yani? Kimseye teslim olma! Kontrol daima sende olsun. El bette bir an gelir ve teslim olacağın insanlar da çıkar karşına! Her önüne gelene teslim olanlardan olma. Her kesi ciddiye al; ama herkesi hayatına alma. Herkesi dinle; ama herkesin dediğini yapma. Sen sadece za manı geldiğinde yani inandığında gerekeni .yap! Aksi halde, başından sonuna kadar tüm hayatını tek keli meyle, ‘Keşke’ ifadesiyle özetleyebilecek, kadar sığ bir ömür yaşamış olacaksın. Son nefeste ağızdan çıkacak gizli ve sessiz bir ‘Keşke’den daha beter bir son ta hayyül edemiyorum. O halde akıllı ol ve gerekeni yap, sadece gerekeni...
488
ağır T a ş ı Üzerine
"TTli tarihinde adamın biri bir kızı sevdi. Kız adamı JL hiç sermedi. Adam kıza sürekli güzel sözler söy ledi. Kız adama hiç glizel söz söylemedi. Adam çok üzüldü. İtiz hiç oralı olmadı. Adam kızı bırakmak is tiyordu; ama bırakamıyordu. Çünkü bırakmaya kalk tığında içinde, tam göğüs kafesinin altında derin bir sızı oluşuyordu. Canı yanıyordu. Kıvrana kırrana ağ lıyordu her gece. Söylediğine göre ölüm acısı gibi bir acıydı kızın ona çektirdiği. Aldı başını gitti adam. Bir adamla karşılaştı. Nerede olduğunu karşılaştığının kim olduğunu bilmiyordu adam. Aklı gitmişti. ■189
- Senin derdin nedir? diye sordu yabancı adama. Adam uzun uzun anlattı. Za ten kimi görse ona anlatıyordu derdini. Yabancı tam 40 gün 40 gece dinledi genç adamı. 40. gün sordu adam yabancıva,r •
- Sen kimsin? Gülümsedi, - Kira olduğumu boş ver! Sen sadece dediğimi yap, bü tün acıların dinsin. dedi. Adam sessizlerin en sessizi oldu bir anda. Yaban cı anlatmaya devam etti: - Bak delikanlı. Senin de içinde tıpkı diğer insanlarda olduğu gibi, sevgi diye bilinen bir yaşam kaynağı var ve sen sevmek zorundasın. Kimi sevdiğin önemli değildir. Sevgin önemlidir. Sevgini bir şeye yansıtmazsan şimdi olduğu gibi her gece kıvranmaya ve acılar çekmeye de vam edersin. Bağrın kanar. İçinde tarifsiz bir boşluk oluşur. dedikten sonra sırtında taşıdığı ve üzerinde ‘Kastına’ ya zan o çanfadan minik siyah bir taş çıkardı. - Al bunu. Bunu sev sevilmediğinde. Buna anlat dinlenilmediğinde. Bununla dertleş dostların kaybolduğunda. Bunun adı ‘Bağır Taşı’ ihanet etmeyen, hep dinleyen hiç gitmeyen. Sadakatiyle tüm sevgililerden daha sadık olan, 400
aldatmayan o taş bu. önce buna inan. Sonra canını sıkan biri olursa zihnindeki o cehenneme yolla onu ve bas bu taşı bağrına, bununla dertleş. Bununla konuş. Tüm sı kıntıların bitecek. Sevgili diye bağrına bastığın bu taş ağrını alacak bağrından ve Kaf Dağı’na götürecek. Dertlerin bitecek ve yerine büyük bir derman gelecek Kaf Dağı’ndan sana doğru. Sere serpe gelecek hem de. Gülümseyerek, neşeyle, kaygısız ve tasasız. Kaf Dağı sana seni gönderecek Anka Kuşu’nun incitmeyen pen çeleriyle. Eğer bu taşın herhangi bir taş olduğuna ina- j nırsaıı, bu da doğrudur ve bıı taş herhangi bir taştır. Eğer sen bu taşın bağır taşı olduğuna inanırsan bu as-j la herhangi bir taş değildir. Bu bağırlara basılan, acı- j lan durduran o taştır. J dedi ve uzaklaştı yabancı; çünkü onun işi buydu, der-1 man dağıtmak. Aşk acısı zannedilen; ama aşk acısıyla! ilgisi olmayan, hayatının belli zamanlarında Kaf Dağı'na kaçırdıkları benlik ve kişiliklerini bu küçlik taşlara bağ layıp insanlara sunmak. Bu yabancı Kaf Dağı'nın efendisiydi ve ömründe onunla karşılaşmayan hiç kimse yoktu. Bugün sıra şendeydi, şimdi al taşını ve devam et yoluna,, hoşça kal. Erdal Demirkıran IKlnyanın En Akıllı İnsanı
lstanbul-2029/07
491