Bu defter, siz öğretmenlerimize özel olarak boşlukları doldurulmuş bir şekilde basılmıştır. Mavi renkli, italik yazılar, öğrencilerinize yazdırabilmeniz amacı ile öğrenci defterinde boş bırakılmıştır.
Bu ürünün bütün hakları ÇÖZÜM DERGİSİ YAYINCILIK SAN. TİC. LTD. ŞTİ.ne aittir. Tamamının ya da bir kısmının ürünü yayımlayan şirketin önceden izni olmaksızın fotokopi ya da elektronik, mekanik herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılması, yayımlanması ve depolanması yasaktır.
Çözüm Yayınları Grafik Birimi
Çözüm Yayınları Dizgi Birimi
2015, Ankara
Yorum Matbaacılık (0312) 395 21 12
Değerli Öğretmenim,
FATİH Projesi ile ülkemizdeki hemen hemen tüm okullarımıza "akıllı tahtalar" yerleştirildi ve siz değerli öğretmenlerimizin kullanımına sunuldu. Akıllı tahtalar doğru bir şekilde kullanıldığında öğrenme süreçlerini hızlandıran, öğrenme düzeyini artıran etkili bir eğitim aracıdır. Akıllı tahtaların etkili bir şekilde kullanılabilmesi için seçilecek içerik büyük önem taşımaktadır. Çözüm Yayınları, akıllı tahta ile ders işleme sistemini Türkiye'de ilk uygulayan kuruluştur. Bünyesinde barındırdığı tüm dershanelerde bu sistem günümüze kadar başarı ile kullanılmıştır. Bu teknolojiyi kullanmanın getirdiği tecrübe ile hem öğrenci hem de öğretmeni aktif bir şekilde derste tutacak, öğrenme becerilerini maksimum düzeye çıkaracak içerikleri üretmek, Çözüm Yayınlarının kültüründe yer alan önemli bir birikimdir. Şu an kullandığınız bu eser, bu birikim ve tecrübenin bir ürünüdür. Uygulamalar sonucunda her yıl geliştirilerek bugünkü hâlini almıştır. Bu ürünün tamamlayıcısı olan "Akıllı Tahta Programı"mız ile öğretmenlerimiz tahtada dersini anlatırken öğrencilerimiz basılı bir materyal olan akıllı defterlerinden dersi takip edecek ve sizin tahtaya yazdığınız bilgileri defterlerine not edeceklerdir. Yeni bir yaklaşımda bulunarak Öğretmenler İçin Özel Akıllı Defter hazırladık. Öğretmenlerimiz için hazırladığımız bu defterde, öğrencilerimizde bulunan Akıllı Defterlerdeki not almak için bırakılan boşluklar dolduruldu. Öğrenci defterinde olmayan ancak öğretmen defterinde yer alan kısımlar farklı bir renk ile belirtilmiştir.
Mavi renkli italik yazılar öğrenci defterinde yer al-
Sartre’ye karşı çıkan düşünürler ise “‘özün varoluşu belirlediğini” savunurlar yani insan doğuştan bir özle; tiniyetle gelir ve bunu yaşar, belirlenmiş varlık olma yazgısını aşamaz; olduğundan başka türlü olamaz.
İnsanın hayatta karşısına çıkacak ihtimalleri oluşturamayacağını ancak bu ihtimallerden hangisini seçeceğine karar verebileceğini savunan otodeterminist anlayış deter-
mamaktadır. Öğretmenlerimiz bu bilgileri öğrencilerine yazdıracaktır.
minist ve indeterminist anlayışların sentezidir.
İnsan eylemlerinin belirlenmiş şartlardan (olanaklardan) hangisini seçme konusunda özgür olduğu hâliyle şekillendiğini savunan anlayış ise oto-
determinizmdir. Kant, bireyin dışsal şartların içinden seçimini kendi iradesi ile yapacağını ancak dışsal şartları belirleyemeyeceğini savunur.
YORUM: “Sorumluluk” kavramı ve “özgür irade” kavramı arasında ilişki vardır. Bir insanın yaptığı bir eylemden sorumlu tutulabilmesi için özgür iradesiyle karar vermesi gerektiği düşünülür.
Öğretmenlerimiz için özel hazırlanan bu akıllı defter sayesinde, akıllı tahta olmadan da öğretmenlerimiz ders işleyebilir. Derslerden önce, anlatacakları konuları gözden geçirebilir. Ders anlatımı sırasında kullanacakları ek materyallerin notlarını defterlerine alabilirler. Birlikte başarmak dileğiyle… Çözüm Yayınları
1. BÖLÜM: Felsefeyle Tanışma................................................................5 2. BÖLÜM: Bilgi Felsefesi.................................................................... 12 3. BÖLÜM: Varlık Felsefesi ..................................................................27 4. BÖLÜM: Ahlak Felsefesi ................................................................. 33 5. BÖLÜM: Sanat Felsefesi................................................................. 40 6. BÖLÜM: Din Felsefesi.......................................................................46 7. BÖLÜM: Siyaset Felsefesi................................................................ 50 8. BÖLÜM: Bilim Felsefesi....................................................................56
Felsefeyle Tanışma
1. BÖLÜM FELSEFE NEDİR?
Sözcük kökeni bakımından “felsefe” Yunanca “Philosophia” sözcüğünden gelir. Phila, sevgi ve sophos bilgelik anlamındadır ve felsefe sözcük olarak “bilgelik sevgisi”ni ifade eder.
Felsefe, insanın kendini ve çevresini merak etmesi, anlamaya çalışması gereksiniminden doğmuştur. İnsanoğlu diğer canlıları tanıdıkça, çevresini denetledikçe yeni sorgulamalara yönelmiş ve bu yöneliş felsefenin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu parçaya göre felsefenin doğuşunda aşağıdakilerden hangisi etkili olmuştur? A) Üretimden arta kalan boş zamanın olması B) İnsanın evreni ve kendini tanıma, bilme ihtiyacı C) Diğer toplumlarla kültür alışverişinin yaşanması D) Eleştiriye uygun özgürlükçü bir ortamın bulunması E) Toplumun refah düzeyinin yüksek olması
Parçada insanın anlama ve bilme merakının kendisine ve evrene dair olduğundan bahsedilmektedir.
Yukarıda verilen sözcük anlamı dışında felsefenin, felsefe tarihi boyunca farklı filozoflar tarafından birçok tanımı yapılmıştır. Felsefe, temelde filozofların öznel yorumlarına dayalı bir etkinlik olduğundan farklı filozofların felsefe tanımlarında da farklılık görülür. Felsefeyi tanımlama çabaları iki temel yorumda gelişmiştir. Felsefe, evreni, dünyayı, insanı var olanları derinlemesine anlamaya, kavramaya çalışan, bu alanlarda sorular sorarak, akıl yürütmeyle yanıtlar arayan bir etkinliktir. Felsefe var olanların temel ilkelerinin ne olduğunu araştıran, öznel yoruma dayalı birleştirici, sistemli ve eleştirel bir düşünme etkinliğidir.
Thales, felsefeyi başlattığı kabul edilen kişidir.
Yorum 1: M.Ö. yaklaşık 6. yy. da bir İyonya kolonisi olan Miletos’ta Thales’in evrenin özüne yönelik sorular sormasıyla felsefenin başladığı kabul edilir. Thales’e kadar evrendeki var olan durumlar mitoloji geleneğiyle; efsane, doğaüstü güçler ve yerel dinlere bağlı kalınarak açıklanmaya çalışılıyordu. Thales, mitoloji geleneğinden koparak doğayı anlamaya yöneldiği için ilk filozof olarak kabul edilir.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
5
1. BÖLÜM
Felsefeyle Tanışma
Yorum 2: Felsefe İlk Çağ’da başlamış bir etkinlik olduğuna göre İlk Çağ’ın koşullarını yorumlamak gerekir. Günümüzde insanlığın merak ve hayret duymadığı birçok olgu İlk Çağ’da ne oldukları bilinmediğinden merak ve hayret konusuydu. Örneğin biz güneşin, yıldızların, gecenin, gündüzün ne olduklarını biliyoruz ve bunlar karşısında büyük bir merak, hayret içinde değiliz. Oysa İlk Çağ insanı için doğa bilinmeyenlerle dolu, şaşkınlık verici bir yerdir. İyonya filozofları doğada var olanları anlamak için “Bu gördüklerimiz nedir?” “Bunların bağlı bulundukları temel bir ilke var mı?” anlamına gelen “Arkhe nedir?” sorusuna yanıt aradılar.
Yorum 3: İlk Çağ’da sorulan soruları laboratuvar ortamında deneylerle kanıtlama olanağı yoktu. Bu yüzden filozoflar kişisel gözlem ve akıl yürütmeleriyle bu sorunları açıklamaya çabaladılar. Ancak bu kişisel gözlemlere dayalı açıklamalar, gelişigüzel, keyfi değil sistemli akıl yürütmelere, sorgulamalara dayanıyordu. Bu kişisel açıklamaların birçoğu daha sonra uygun deney koşulları oluştuğunda bilim adamları tarafından deneyle ele alındı ve birçok bilimsel yasa elde edildi. Bu yüzden felsefedeki kişisel açıklamaların bilimin kaynağı olduğu, felsefenin bilimlerin anası olduğu yorumu yapılır. Örneğin Demokritos’un İlk Çağ’da “Arkhe nedir? = Temel ilke nedir?” sorusuna verdiği “atom” yanıtı daha sonra deneyle kanıtlanıp bilimsel bir yasaya dönüştü.
FELSEFENİN GENEL ÖZELLİKLERİ Filozofların kişisel akıl yürütme ve yorumlarına bağlı olarak geliştiği için öznel (subjektif) bir etkinliktir. Felsefede kesin, mutlak doğru bilgiler elde etmek söz konusu değildir. Sürekli bilgiyi arayan ve her ulaşılan bilgiden sonra yeni soruların sorulduğu bir etkinliktir. (“Felsefe daima yolda olmak demektir, yolun sonu hiç gelmez.” Jaspers) Eleştirel ve sorgulayıcı olma özelliğinden dolayı her türlü kavramı derinlemesine sorgular, tartışır. Felsefe öznel bir alan olduğundan verilen yanıtlarla doğrusal bir ilerleme sağlanmaz, yanıtlar bir birikim oluşturur, yığılma gerçekleşir ama ilerleme olmaz. Kümülatiftir. Örneğin; İlk Çağ’da tartışılan, “Mutluluk nedir?” sorusu bugün yine felsefede bir tartışma konusudur. İlk Çağ’dan günümüze kadar verilen yanıtlar bir birikim oluşturmuştur. Ancak kesin yanıtlarla bir ilerleme sağlanamamıştır. Döngüsel olmak, birikmek ancak ilerlememek felsefenin doğası gereğidir. Felsefede varlığın yalnızca bir yönüne, parçasına odaklanarak sınırları belirli bir alanda çalışma yapmak yerine varlığın tümüne yönelen bir kavrama, anlama çabası söz konusudur.
6
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Felsefeyle Tanışma
Felsefede “bütünü” anlamaya yönelen filozoflar farklı sorunlar karşısında birbirleriyle çelişmeyen yanıtlar verirler; bu özellik felsefenin iç tutarlılık, sistematiklik özelliğidir. Felsefede “düşünce üzerine düşünce” “bilgi üzerine bilgi” üretme özelliği vardır. Refleksiftir. Örneğin bilimsel çalışmalar sonucunda üretilmiş bilimsel bir bilginin doğruluğu, yanlışlığı felsefede tartışılabilir; filozoflar deney yapmaz ancak deneyin güvenilirliğini tartışabilirler.
Felsefi bilgi, bütün bildiklerimizi, eylem alanındaki ilkeleri, toplumun dayattığı önyargıları, tutumlarımızı, alışkanlıklarımızı özgür düşüncenin süzgecinden geçirmeyle, bunlara dışa rıdan bakmayla bilgi ortaya koyar. Bu parçada felsefenin hangi özelliği dile getirilmektedir? A) Bilgi üstüne bir bilgi olması B) Akla dayalı olması C) Sorgulayıcı olması D) Merak ve hayrete dayanması Parçada önyargıların özgür düşünce ile ele alınmasından bahsettiğinden cevap sorgulayıcı olmak olacaktır.
E) Tutarlı bilgiler sunması
Felsefenin bilimler gibi bir gelişim süreci yoktur. Bizim, “Hipokrat Yemini” ile hekimlikte ahlak ölçülerini belirleyerek tarihe mal olan Hekim Hippokrates’ten tıp alanında çok ileride olduğumuz kesindir. Oysa Platon’dan çok daha ileride olduğumuzu söyleyemeyiz. Ancak onun yararlandığı bilimsel bilgi sürecinden daha ilerideyiz. Felsefe üretiminde belki de bir düşünürün dediği gibi sadece Platon’a dipnot yazıyoruz. Bu parça felsefi bilginin aşağıdaki özelliklerinden hangisini vurgulamaktadır?
A) Akla dayalı olma B) Evrensel olma C) Eleştirel olma D) Kümülatif olma E) Bütünleyici olma 2013- YGS
Parçada felsefe tarihinde bir ilerleme kaydedilmeyeceğinden bahsedilmektedir. İlerlemeyen bilgiler yığılma özelliği göstermektedir. Kümülatif, yığılgan demektir.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
7
Felsefeyle Tanışma
1. BÖLÜM FELSEFENİN İŞLEVİ
İnsanlık tarihi boyunca felsefe etkinliğinin birçok işlevi olmuştur felsefe;
İnsanın anlama, bilme ve gerçeği kavrayabilmesine yardım eder.
Birçok farklı bakış açısını ortaya koyarak insanları eleştirel ve sorgulayıcı olmaya yönlendirir.
Felsefe insana sorgulama ve tartışma yöntemini öğretir.
Görünen somut dünyayı da, görünenin ötesini de kavramaya yöneldiğinden, insana zihinsel - kurgusal yetenekler kazandırır.
Felsefe tarihi boyunca filozoflar sürekli yeni sorular sorarak düşünce ufkunun gelişimine katkıda bulunmuşlardır. Felsefede tartışılan kavramlar; bilim, sanat, siyaset, din gibi alanlarda etkinlik gösteren insanların yeni sorular üzerine düşünmesini beraberinde getirmiştir.
Yorum: Felsefe “bilmek için bilmek” özelliği taşıyan bir etkinlik olarak bilgiyi yalnızca bilginin kendisi için arar. Bu anlamda pratik, günlük yaşama doğrudan uygulanan sonuçları yoktur ve bilimden bu yönüyle de farklıdır.
Felsefe sorularla doğar, büyür, gelişir. Ancak felsefi soru diğer sorulardan farklıdır Felsefe, olanla yetinmez. Bu yüzden insan ve zihnini sürekli arayışa sürükler. Bu eylemle de yaşamı, varlığı, bilgiyi ve değerleri daha da anlamlı bir hâle getirmeyi amaçlamaktadır. Belki de bu yüzden olacak ki her insan kendini tanımaya ve bilmeye başladığı ilk günden itibaren “Ben kimim, neyim ve ne olacağım?”, “Evren nedir?”, “Dünya nedir?”, “Doğru nedir?”, “Güzel nedir?”, “Adalet nedir?” veya “Eşitlik nedir?” gibi birçok soru sormaktadır. Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi, felsefi soruyu diğer sorulardan ayıran özelliklerden biri değildir? A) Var olanla yetinmemesi B) Neden-sonuç ilişkileri araması C) Eleştirel ve sorgulayıcı olması D) Bitmez tükenmez arayışlardan oluşması E) Yaşamı ve varlığı anlamlandırması 2013- YGS
Neden-sonuç bağı pozitif bilimlerin inceleme alanındadır. Felsefe daha çok nedenler üzerine yoğunlaşır.
8
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Felsefeyle Tanışma
1. BÖLÜM
FELSEFEDE TEMEL DİSİPLİNLER VE ALANLAR Felsefe evreni genel, tümel bir biçimde kavramaya yöneldiğinden evren, dünya ve insana ilişkin birçok sorunu konu edinebilir. Bu konular belirli başlıklar altında sınıflandırılmıştır. 1.
Epistemoloji: “Bilgi felsefesi” anlamına gelir. “Bilgi nedir? Bilginin kaynağı nedir? Mutlak doğru bilgiler olanaklı mıdır?” sorularına yönelir.
2.
Ontoloji: “Varlık felsefesi” anlamına gelir. “Varlık nedir? Asıl var olan nedir? Gerçeklik nedir? Hakikati kavramak olanaklı mıdır?” sorularına yönelir.
3. Metafizik: Bir tür varlık felsefesi yapma biçimidir ancak metafizikte özellikle “görünenlerin ötesi”, “doğaüstü” sorununa yönelim vardır.
Metafizik, görünen ve 5 duyu organı ile algılanabilen evrenin ötesini araştırır.
4.
Etik: Ahlâk üzerine geliştirilen felsefeler anlamına gelir. İyi, kötü, vicdan, erdem, mutluluk, özgürlük, irade (istenç) ... vb. insanla ilgili değer yargılarına ve kavramlara yönelir.
5.
Estetik: “Güzel” ve “çirkin” bulma başta olmak üzere beğeni duygusuna ve beğeni yargısına yönelir. Sanat alanındaki çalışmalar başta olmak üzere genel olarak her türlü beğeni yargısı, duygusu estetik alanında yorumlanır.
Sanat eseri insanda beğeni ve haz duygusu oluşturur.
6. Siyaset Felsefesi: Devlet, iktidar, meşruiyet, adalet, hak ... vb. siyasi yaşamdan ve ortaklaşa yaşamdan doğan durumlar üzerine geliştirilen felsefe alanıdır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
9
1. BÖLÜM 7.
Felsefeyle Tanışma
Din Felsefesi: Din etkinliği üzerine geliştirilen bu felsefe alanında inanç, dogma, kutsallık, evrendeki düzen - düzensizlik gibi kavramlara yönelir.
8.
Bilim Felsefesi: Bilim üzerine geliştirilen yorum çalışmalarının ürünüdür. Bilimdeki bilgi, birikim, etkinlik, değerler felsefi açıdan soruşturulur.
Yorum: Felsefedeki alanların ve felsefe etkinliğinin ortaya çıkıp, gelişim gösterdiği yerlere ilişkin şu saptamalar yapılmıştır: Demokratik yönetim, özgürlükçü siyaset anlayışı ve hoşgörü ilkesini benimseyen coğrafyalarda felsefenin filizlendiği görülür. (İlk Çağ’da İyonya’da olduğu gibi.) Farklı kültürel etkileşimlerin olduğu, uygarlık ürünlerinin çok olduğu, farklı toplumların etkileşimlerine, deneyimlerine açık bölgelerde felsefenin gelişim gösterdiği görülür çünkü bu tür yerlerde karşılıklı bilgi alış - verişi yoğundur. (Doğu ve Batı kültürlerinin bir sentezi olan Helen uygarlığı felsefi olarak da çok zengin bir uygarlıktı.) Felsefe içinde geliştiği toplumsal kültürel koşullardan etkilendiği gibi, bu koşulları etkileyip bunların değişimlerine de neden olabilir.
Eğer bir kanıtlama yapılacaksa bu kanıtlama yolu farklı biçimlerde karşımıza çıkar. Kimisi dünyanın hareketine bakarak bir ilk hareket ettiricinin olması gerektiğini ileri sürer. Kimisi dünyadaki nedenler zincirine bakarak bir ilk nedenin var olduğu sonucuna ulaşır. Kimisi de dünyadaki şeylerin çokluğuna, değişkenliğine, zorunsuzluğuna bakarak bütün bunların ardında tek değişmez zorunlu bir varlığın bulunması gerektiği sonucunu çıkarır. Bu parçada dile getirilen sorgulama, felsefenin hangi disipliniyle ilgilidir? A) Din felsefesi B) Ahlak felsefesi C) Bilgi felsefesi D) Siyaset felsefesi E) Bilim felsefesi
2013 - YGS
Parçada evrenin var oluş nedeninin bir varlık düzleminde sorgulanması konu edinilmiştir. Bu bakımdan söz konusu sorgulama, din felsefesinin alanına girmektedir.
10
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Fiziğin Doğası
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
11
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
2. BÖLÜM BİLGİ FELSEFESİ (EPİSTEMOLOJİ) BİLGİ TÜRLERİ
Bilginin ne olduğu sorunu hem bilimleri hem felsefeyi ilgilendiren bir sorundur. Felsefe etkinliği deney yöntemini kullanmadığından bu soruna beyin, hücreler, sinir sistemi... vb. üzerinde deneyler, testler yaparak yaklaşmaz. Bu tür bir yaklaşım özellikle deneysel psikolojide sergilenir.
Felsefede bilgi kavramsal bir ürün olarak ele alınır ve bilen özne (suje) ile bilinen nesne (obje) arasında kurulan bağ olarak tanımlanır.
Bilen bir varlık olan insanın nesneleri bilme biçimi çeşitli yollardan olabilir. Bilen ve bilinen arasındaki bilgi bağının kuruluş biçimine göre bilgi türleri sınıflandırılır.
Bilgi Türlerinin Sınıflandırılması ve Özellikleri: 1. Gündelik (Empirik) Bilgi: İnsanların doğumlarından ölümlerine kadar geçen süreçte sıradan, basit, gündelik deneyimlerine bağlı olarak ürettikleri bilgilerdir. Ateşin yakıcı olduğu, kapalı havada yağmur yağabileceği, ıhlamurun öksürüğe iyi geldiği, adres bilgileri... vb. gündelik bilginin örnekleridir.
İnsanlar deneyimleriyle ateşin yakıcı olduğunu bilirler.
12
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
2. BÖLÜM
Gündelik bilgiler, her insanın kendi kişisel, basit deneyimlerine dayanarak elde ettiği bilgilerdir. Gündelik bilgi, sistemli deneylerle, belirli kural ve yöntemlere bağlı olarak elde edilmez, bu yüzden bilimsel bilgiden farklıdır. Gündelik bilgi zorunlu neden - sonuç ilişkilerine dayanmaz. Bu nedenle her zaman aynı sonuçları doğurmayabilir. Bilimsel bir zorunluluğu olmamasına rağmen, gündelik bilgi, yaşamda kullanılabilirliği, kolaylaştırıcı etkisi olan bir bilgidir.
Gündelik hayatımızda yaşadığımız olaylar bizim için bir laboratuvar niteliği taşır. Bu la boratuvarda ateşin yakıcı olduğunu, havanın gerekli olduğunu, soğuğun hasta edeceğini öğreniriz. Bu parçada sözü edilen bilgi türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Felsefi bilgi
B) Sanatsal bilgi
C) Dinsel bilgi
D) Gündelik bilgi
E) Bilimsel bilgi
Günlük hayatta, basit yaşantı ve deneyimlerle elde ettiğimiz bilgilere gündelik bilgi denir.
2. Bilimsel Bilgi: Evreni, dünyayı, insanı, yaşamdaki olay ve olguları anlamaya yönelmiş belirli yöntemlerle elde edilen düzenli, sistemli bilgilerdir.
Bilimsel bilgi objektif (nesnel) bir bilgi türüdür; tarafsız yaklaşımların ürünüdür. Bilim olması gerekeni değil, olanı inceler ve olgulara dayanır.
“Her şey şimdi olanın içinde gizlidir. Bu nedenlerdir ki, gelecek gökten inmez. Önemli olan, şimdi olanın içindekini önceden görmedir.” Bu sözle bilimin hangi özelliği dile getirilmektedir? A) Ön görüye olanak sağlama B) Birikimli olarak ilerleme C) Tümevarım yöntemini kullanma D) Akla dayalı olma E) Doğrulanabilir olma
Parçada geçen “şimdi olanın içindekini önceden görmek” ifadesi öngörü ile ilgilidir.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
13
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
2. BÖLÜM
Bilimsel bilgi tekrarlanabilir deney ve gözlemlere dayandığından sonuçları bakımından genel - geçerlik; kesinlik taşır ancak bu kesinlik mutlak, dogmatik bir kesinlik değildir. Yeni durumlar, yeni olgular karşısında değişime açıklık özelliği vardır ve bu yönüyle bilimsel bilgi eleştiriye, sorgulamaya açıktır.
Günümüzden yüzlerce yıl sonra yaşayan bir çocuk, bugünün ünlü bilim adamından daha ileri düzeyde bilgilere sahip olabilir. Tıpkı biyoloji biliminin alanına Mendel’den sonra birçok katkılar yapılması gibi. Bu parçada bilimsel bilginin hangi özelliği vurgulanmaktadır? A) Nesnel olma B) Eleştirel olma C) Yeni katkılarla ilerleme D) Sistemli ve düzenli olma E) Genellenebilir sonuçlara ulaşma
Parçada bilimsel bilginin süreç içinde ilerleme ve gelişme özeliğine sahip olduğundan bahsedilmektedir.
Bilimsel bilgi genelleyecidir; elde edilen bir sonuç benzer durumlar, olgular için de geçerlidir. Örneğin “Isınan metaller genleşir.” yargısı yalnızca bir ya da birkaç metal için değil tüm metaller için geçerlidir.
Bilimsel bilgide eldeki verilere dayanarak “olmadan olabilecek olayları tahmin etme” olanağı vardır; ön deyi (öngörü) sağlanabilir ve böylece istenmeyen durumlar önceden bilinip kontrol altına alınabilir. Örneğin elindeki verilere dayanarak yarın havanın yağışlı olacağını söyleyen bir meteorolog ön deyide bulunmaktadır.
Ay ve Güneş tutulmaları önceden saptanabilmektedir.
Bilimsel bilginin belirli konularda uzmanlaşma, seçici olma niteliği vardır. Bilimsel bilgi çerçevesi çizilmiş bir alana odaklanılarak elde edilir. Örneğin bir genetik bilimcinin çalışma alanı belirli, sınırları çizilmiş bir alandır; “gen” lerdir. Bu yönüyle uzmanlaşmış bilgidir.
14
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
2. BÖLÜM
Bilimsel bilgi zaman içinde birikerek ilerleyen bir bilgidir. Örneğin fizik bilimi Newton’dan
günümüze ilerleme göstermiştir; açıklayabildiği olaylar, olgular artmıştır. Birikme: Kendinden önceki bilim adamlarından yararlanma. İlerleme: Yeni bilgilerle birikime katkıda bulunma.
Bilime tüm uluslar katkı sağladığından bilim evrensel bir bilgi türüdür.
Newton meslek yaşamının başında ışığı oluşturan parçaların özelliklerini doğru biçimde analiz etti ve matematik alanında buluşlar yaptı. Kütle çekimi kavramını sadece formüle etmekle kalmadı, kütle çekimi yasasını da buldu. Çalışmalarıyla Kepler ve Galileo'nun çalışmalarını hem düzeltti hem de daha yetkin hâle getirdi. Kepler'in gezegenlerin hareketiyle ilgili yasalarını formüle etti. Böylece Pythagoras'ın bütün maddi evrenin, matematiğin terimleriyle açıklanabileceği yolundaki görüşü iki bin yıl sonra doğrulanma olanağı buldu. Bu parçada, bilimsel bilginin aşağıdaki özellikerinden hangisi vurgulanmaktadır?
A) Evrensel olma
B) Nesnel olma
D) Birikimsel olma
E) Tutarlı olma
C) Olgusal olma
2014 - YGS
Parçada bilim adamlarının birbirlerinin fikirlerine katkılarda bulunarak bilimsel bilgide birikime dayalı ilerlemeler kaydettiğinden bahsedilmektedir.
Bilimsel bilgi, belirli bir bölge, ırk ya da kültüre ait değildir. Tüm insanlığın ortak ürünü, mirası olması bakımından ve sonuçlarının genel - geçerliliği bakımından bilimsel bilgi evrenseldir.
3. Teknik Bilgi: Bilimsel bilgileri doğa ve malzemeler üzerinde uygulayarak insan yaşamını kolaylaştırıcı ürünler elde etmek için gereken bilgiye teknik bilgi denir. Laboratuvar ortamında deneyler yaparak metallere ilişkin bilgi üreten bir kimyacı bilimsel bilgi elde etmektedir. Bu bilgileri alet, eşya yapımında kullanan başka bir deyişle bu bilgileri ürüne dönüştüren bir metalurji mühendisi teknik bilgi kullanmaktadır. X ışınlarının bulunuşu bilimsel bilgidir, bu bilgiden yararlanarak röntgen cihazını geliştirmek içinse teknik bilgi kullanılır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
15
2. BÖLÜM
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
Teknoloji ve teknik bilgi insan yaşamını kolaylaştıran araçların yapılmasını amaçlar.
Bilimsel bilgi teknik bilginin ham maddesidir. Teknik bilgi, bilimsel bilgiyi yaşamda kullanılabilir duruma getirdiğinden insan yaşamını kolaylaştırıcı, pratik yarar sağlayan sonuçları vardır.
4. Sanatsal Bilgi: Kişisel duygu, hayal gücü ve yaratıcı düşünceye dayanarak varlığı estetik açıdan kavramak, anlamlandırmak ve sanat ürünleri ortaya koymak sanatsal bilgiyi doğurur. Sanatsal bilgi yalnızca çok çalışarak elde edilecek bir bilgi değildir. Örneğin, normal zekâ düzeyine sahip bir insan çok çalışarak bilimsel bilgileri öğrenebilir ancak böyle bir insanın çalışarak iyi bir besteci olacağını garanti edemeyiz çünkü sanatsal bilgi özel bir yaratıcılık, yetenek gerektirir.
Beethoven sanat alanında üstün bir yetenek olarak kabul edilmektedir.
16
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
2. BÖLÜM
Sanatsal bilgi ve üretim hem sanatçılar açısından hem de izleyiciler açısından kişiden kişiye değişen beğeni yargıları doğurabileceğinden sanatsal bilgi alanı öznel bir alandır. Sanatçı tüm insanlığın ortak beğeni ve duyarlılığına hitap etmeye yöneldiğinden evrensellik kaygısı da taşır.
Sanat eserleri evrensel güzelliği yakalamayı amaçlar.
Her sanatçı varlığı kendi özgün bakış açısından görür, ortaya koyduğu ürün de buna pa ralel olarak şekillenir. Sanatçının eseri hayal gücü ve duygulara dayanarak ortaya konmuş eşsiz ürünlerdir. Bu parçada sanat bilgisinin hangi özelliğine değinilmemiştir? A) Öznel bir tarafının olması B) Sanatçının duygularının etkili olması C) Doğrunun arayışında olması D) Bir yaratıcılık gerektirmesi E) Bir benzerinin bulunmaması
Parçada sanatın duygu, hayal gücü ve öznelliğin eseri olduğundan bahsedilmek-
tedir. Ancak doğrunun arayışında olmak sanatın değil, bilimsel bilginin uğraşıdır.
5. Dinsel Bilgi: Çok eski çağlardan beri evreni, dünyayı ve insanı anlamaya, anlamlandırmaya yönelmiş bilgi türüdür. Dinsel bilgi kaynak olarak vahiy ve kutsal kitap kaynaklarına dayandığından “inanç” ve “iman” ölçüleri dinsel bilgide belirleyicidir. İnanç yargılarında inanan kişi bir obje (nesne) göstermek zorunda değildir. Bu yönüyle inanç ve bilgi yargıları farklılık gösterir. Dinsel bilgide inanan kişi açısından kaynağın ilahi, kutsal yönü tartışılmaz çünkü “iman” temeline dayanılır. Bu yüzden dinsel bilgi dogmatiktir. Dinsel bilginin yaşamda kurallar koyucu (normatif) bir yanı vardır. Dinsel bilgi hem birey hem toplum yaşamında düzenlemeler, esaslar içerir.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
17
2. BÖLÜM
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
6. Felsefi Bilgi: Var olanları bir bütün olarak ele alan ve temelde filozofun öznel görüşlerine , akıl yürütmelerine dayanan bilgidir.
Bilimsel bilgi gibi seçici değildir; belirli varlık alanlarına odaklanmaz tüm varlığı kavramaya yönelir.
Sonuçları kesin değildir; genel geçerliliği yoktur çünkü filozofun kişisel akıl yürütmelerine dayanır.
Bilimsel bilgi nesnel olduğundan birikerek ilerler ancak felsefî bilgi öznel olduğundan ilerlemez yalnızca yığılır.
Bilim yalnızca “olan”ı incelerken felsefe “olması gereken”e “ideal, en iyi olan”a yönelebilir.
Bilim görünen olgulara yönelirken, felsefe görünenin ötesine (metafizik) yönelebilir, derinlemesine özleri anlamaya çalışır.
“Felsefe yapmak yolda olmaktır.” diyor Jaspers. Ben de “Felsefe yapmak yolda olmak kadar uçta olmaktır.” diyorum. Uçta olmak akıncılık yapmak gibidir. Orduların önünden gidip henüz kimsenin ayak basmadığı, bilmediği, görmediği sınır uçlarında cesurca at koşturmaktır aynı zamanda. Daha sonra, edindiği tecrübeleri ardından gelecek orduyla paylaşmak, onlar için patika bile olsa yol hazırlamaktır. Bu parçada felsefenin uçta olmasıyla anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Tüm sorulara çözüm getirmek B) Teorilere ilginç yorumlarda bulunmak C) Kendi başına hareket etmek D) Hakikatin peşinde olmak E) Yeni soru ve iddialar ortaya atmak 2013 - YGS
Parçada
felsefenin
bahsedilmektedir.
“Bilginin kaynağı nedir? Mutlak doğru bilgiler olanaklı mıdır?” soruları felsefenin epistemoloji (bilgi felsefesi) alanında ele alınır. Bu bölümde bilginin genel tanımı ve bilgi türlerinin genel özellikleri üzerinde duruldu. Epistemoloji konusu ayrı bir sayıda ele alınacaktır.
BİLGİ FELSEFESİNİN KONUSU Felsefede, “Bilginin kaynağı nedir?”, “Tüm insanlar için geçerli ortak doğru bilgiler var mıdır?”, “Bilginin değeri nedir?” gibi “bilgi” problemini derinlemesine inceleyen, anlamaya çalışan alana EPİSTEMOLOJİ (bilgi felsefesi) denir.
18
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
öncü
bir
yapıda
olduğu ve yeni ihtimaller yarattığından
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
2. BÖLÜM
İpten yapılmış bir salıncağın üstünde sallanırken ipleri kesersem ne olur deyip denemeye kalkmayız. Çünkü bunu yaptığımızda yere düşeceğimizi biliriz. Daha önce bunu yapan başka birini görmesek hatta yer çekimi kanunundan haberdar olmasak bile düşeceğimizi biliriz. Çünkü düşen birçok nesne görmüşüzdür, düşmeyle ilgili birçok yaşantımız olmuştur. Bu parça bilgi kuramının temel sorularından hangisini tartışmaktadır? A) Doğru bilgi mümkün müdür? B) Bilginin kaynağı nedir? C) Doğru ile gerçek aynı mıdır? D) Doğru bilginin ölçütü nedir? E) Bilgi özneye mi süjeye mi bağlıdır?
2012 - YGS
Parçada söz konusu bilginin elde edilişi yani kaynağı sorgulanmaktadır.
İlkçağ’da İyonya’da filozof Protagoras ve filozof Gorgias “Tüm insanlar için geçerli ortak doğru bilgiler olanaklı mıdır?” sorusuna yanıt aramışlar ve böylece filozofların ilgisini bilgi sorununa yönlendirmişlerdir.
Protagoras “İnsan her şeyin ölçüsüdür.” sözüyle bilginin göreceli olduğunu savunmuştur.
ORTAK DOĞRU BİLGİLERİN OLMADIĞINI SAVUNAN YAKLAŞIMLAR (Sofizm – Septisizm Akımları) Felsefe tarihi boyunca bazı filozoflar herkes için geçerli, ortak doğru bilgilerin olanaksız olduğunu savunmuşlardır. Bu görüşü savunan başlıca akımlar sofizm ve septisizmdir. Sofist ve septik filozoflara göre her türlü bilgi kaynağı kişiden kişiye değişir bu yüzden herkes kendi bildiğini doğru olarak algılar ve bu durum mutlak doğru bilgilerin olanaksız olduğunu gösterir. Sofistler; “İnsan her şeyin ölçüsüdür; ne kadar insan varsa o kadar hakikat vardır.” ya da “Rüzgâr, üşüyen için soğukken üşümeyen için soğuk değildir.” gibi sözlerle anlatılmak istediği bilginin göreceliği (rölatifliği), bu yüzden hiçbir şeyin mutlak doğru olarak bilinemeyeceğidir. Gorgias’ın 3 savı (iddiası) olarak bilinen; “Hiçbir şey bilinemez, bilinse bile başkasına aktarılamaz, mutlak doğru bilgiler olanaksızdır.” yargısı sofist ve septik akımların temel görüşüdür. Septik filozoflar şüpheyi kendilerine amaç edinmiş düşünürlerdir.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
19
2. BÖLÜM
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
Bir akşam yürüyüşü sırasında önümde iki araç birbirine çarptı. Sürücüler yaralı ve baygındı. Etrafa benden başka kimse yoktu. İlk yardım ekiplerini arayıp gelmelerini beklerken yaralılara başka nasıl yardım edebileceğimi düşündüm. Yardıma ihtiyaçları vardı ama yardım ederken zarar verebilirdim. Bir eylemin diğerinden daha akıllıca olduğundan emin olmak için asla yeterince bilgiye sahip olamayacağımı düşünerek eylemsiz kaldım. Bu parça aşağıdaki özgün görüşlerden hangisiyle ilişkilendirilebilir? A) Pyrrhon’un kuşkuculuğuyla B) Kant’ın ahlaki emir anlayışıyla C) John Dewey’nin yararcılığı esas alan görüşüyle D) Thomas Hobbes’un bencilik görüşüyle E) Jeremy Bentham’ın hazı temel alan yararcı anlayışıyla
Parçada verilen örnek bireyin durum 2010 - YGS
karşısında farklı açılarda sorgulama yaptığını ve sonuçta eylemsiz kaldığını ifade eder. Bu durum kuşkuculukla ilgilidir.
ORTAK DOĞRU BİLGİLERİN OLDUĞUNU SAVUNAN YAKLAŞIMLAR Felsefe tarihi boyunca farklı birçok akım ve filozof bilginin olanaklı olduğunu, doğru bilgilerin elde edilebileceğini savunmuştur. Ancak doğru bilginin ya da bilginin olanaklı olduğu noktasında ortak görüşte olsalar bile bilginin kaynağı, doğru bilginin ölçütü konusunda farklı görüşler savunmuşlardır. Bu akımların başlıcaları ve tezleri şunlardır:
1. RASYONALİZM (Akılcılık = Usçuluk) Rasyonalist filozoflara göre bilginin kaynağı akıldır ve doğru bilgiler akıldan gelir. Rasyonalizmi anlamak için İlkçağ filozofu Sokrates’in Sofistlere yönelttiği eleştiriyi anlamak yararlı olur. Sofistlerin “Hiçbir şey mutlak doğru olarak bilinemez.” tezine karşı Sokrates şu soruyu sorar: “Peki, bu söylediğinizi biliyor musunuz?” Sokrates’e göre “Hiçbir şey bilinemez.” diyen birisi en azından bu söylediği şeyi bilmek durumundadır; diğer bir deyişle “hiçbir şey bilmemek” için bile bir bilgi zorunludur. Sokrates, bu yaklaşımıyla bilginin zorunlu olduğunu, aklın varlığının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor ve rasyonalizmin temellerini atıyordu. Sokrates, insan bilgisinin doğuştan geldiğini ve her bilginin bir hatırlama olduğunu söylüyordu. Aristoteles ise insanın doğuştan akıl yeteneği ile doğduğunu ve bu sayede bilgi elde edebildiğini söylüyordu. Sokrates bilginin ortaya çıkması için maiotik (düşünce doğurtma) yönteminin uygulanması gerektiğini ifade eder.
20
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
2. BÖLÜM
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
Sokrates, “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” sözleriyle işe başlar. Ruhta uyku halinde bulunan düşünceleri “doğurtma”ya çalışır. Bilimsel çalışmanın amacı, doğuştan in san aklında bulunan bilgilerin ortaya çıkarılmasıdır. Sokrates’e göre öğretmen öğrencisine bir şey öğretmez, sadece doğuştan onda bulunan bilgileri hatırlatır. Sokrates’in bu yaklaşımında temel aldığı görüş aşağıdakilerden hangisidir? A) Doğru bilgiye bilimsel bilgilerle ulaşılabilir. B) Duyu organları insanları sürekli olarak yanıltır.
Sokrates
C) İnsan, doğrunun bilgisine doğuştan getirdiği akıl ile varabilir.
rasyonalist
bir
filozoftur.
Bilgilerin öğrenilemeyeceğini ifade eder-
D) Bireyin deneyimleri doğru bilginin tek ölçütüdür.
ken zaten doğuştan akılda hazır hâlde
E) Şüphe, şekil değiştirerek bilimsel şüpheye dönüşmelidir.
bulunduğunun ve kaynağın akıl olduğunu belirtir.
Rasyonalist filozoflar bilginin kaynağı olarak “aklı” gösterirler. Akıl bir organ değildir; soyut bir kategoridir. Bu yüzden rasyonalist filozoflar zihin, düşünce, usavurma (akıl yürütme) gibi soyut süreçleri önemli bulurlar. Örneğin Platon’un kurduğu felsefe okulunun kapısına “Geometri bilmeyenler giremez.” yazması Platon’un akla dayalı, soyut, formel bilgilere önem verdiğini, bilginin kaynağı olarak aklı gören rasyonalist bir filozof olduğunu gösterir. Descartes, septiklerin kuşkucu yaklaşımına karşı çıkarak “Her şey kuşkuya açıktır.” diyen birinin en azından bu söylediği cümleden emin olması gerektiğini gösterir. Demek ki Descartes de tıpkı Sokrates gibi davranmaktadır; “Aklımın varlığı kesindir. Çünkü bir aklım olmasaydı kuşku da duyamazdım; hiç kimse aklının var olduğunu ve düşündüğünü inkâr edemez. Çünkü böyle birinin aklı olmasaydı kuşku da duyamazdı.” Descartes, kuşkuyu, doğru bilgiye, aklın varlığına götüren bir araç olarak kullanan rasyonalist bir filozoftur.
Descartes, Metot Üzerine Konuşma adlı kitabına sağduyunun eşit olarak dağıtıldığını söyleyen cümleyle başlar. Ona göre bunun kanıtı, başka konularda kendilerine verilenle yetinmeyen insanların, sağduyu söz konusu olduğunda kendilerinde bulunandan şikâyetçi olmamasıdır. Sağduyu doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma yetisidir. Sağduyu eşit dağıtılmış olduğuna göre, bütün insanların aynı konularda aynı sonuçlara varması gerekirdi. Ancak öyle olmadığını, aynı konularda akıl yürüten insanların farklı farklı sonuçlara vardıklarını görüyoruz. Bunun nedeni farklı yollardan akıl yürütmeleridir. Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılamaz? A) Aynı biçimde akıl yürütenler aynı sonuçlara varırlar. B) Herkes kendi sağduyusundan hoşnuttur. C) Aynı konularda farklı sonuçlara varılmasının nedeni sağduyu eksikliğidir. D) Sağduyu, ahlak alanında doğruya ulaşmamızda yardımcı olabilir. E) Sağduyu; iyinin, kötünün, doğrunun, yanlışın farkında olma yetisidir. 2013 - YGS
Parçada aynı konuda farklı sonuçlara ulaşılması sağduyu eksikliğine değil, herkeste
bulunabilen
sağduyuya
rağmen
bakış açısı farklılığının varlığına vurgu yapılmaktadır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
21
2. BÖLÜM
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
2. EMPİRİZM (Deneycilik - Görgücülük) Felsefe tarihi boyunca empirist filozofların temel tezi şudur: “Bilginin kaynağı dış dünyada elde edilen deneyimlerdir; insanın çevresiyle duyum ve deney etkinliği ortadan kalkarsa bilgi olanaksız olur.” Empirist filozoflar, dış dünyanın deneylenmesi, duyum gibi somut süreçlere önem vererek akıl, zihin gibi soyut süreçleri savunan rasyonalist filozoflarla ters düşmüşlerdir. Empirist filozoflar doğuştan getirilen bilgileri, bilginin tek kaynağı olarak aklı gören görüşleri reddetmiş, bilginin yalnızca duyum ve deneyden geldiğini savunmuşlardır. David Hume’un “Fikirler, izlenim ve deneylerin soluk izleridir.” sözü bilginin temel kaynağının dış dünyanın algılanması olduğunu iddia eder. David Hume; nedensellik ilkesinin akıl yasası değil, yaşantılar yolu ile kazanılmış bir bağlantı olduğunu ifade eder. Ya da John Locke’un “Tabula Rasa = Boş levha” modeline göre, insan aklı doğuştan bomboş bir levha gibidir; deneyimlerde bulundukça levha dolar, bilgi oluşur.
Sadece duyusal verilerle yetinirsek örneğin su, çeşitli ve farklı hatta çelişkili şekillere girmiş gibi gözükür; kaynayan su sıcak, yağmur soğuk, kar yumuşak, buz serttir. Oysa hep aynı şeyle karşı karşıyayızdır. Bundan dolayı duyusal olmayıp tamamen akli olan su fikrine ulaşmak için duyulur olanın ötesine geçmek, hatta ona karşı düşünmek gerekir. Nitekim bugün su fikrini, duyusal olmayıp tamamen düşünsel olan bilimsel bir soyutlamayla H2O gibi kimyasal bir formülle ifade ediyoruz. Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisine karşı örnek oluşturur? A) Bilimsel bilgi genellemelere ulaşmak ister. B) Genel fikirlere ulaşmada akıl etkin araçtır. C) Duyusal bilgi hakikatin bilgisidir. D) Duyusal bilgiyle bilim yapılamaz.
Parçada duyusal olanın ötesine geçmek gereğinden bahsedildiği için karşı tezi
E) Soyut bilgi duyusal bilgiden doğar. 2013 - YGS
duyusal bilginin gerçek bilgi olduğunu savunmaktır.
3. KRİTİSİZM (Eleştirel Felsefe) Kritisizm akımının kurucusu Immanuel Kant, bilgi probleminde bir dönüm noktasıdır. Çünkü kendinden önceki rasyonalist ve empirist anlayışları hem eleştirmiş hem de bunların bir sentezine gitmiştir; Bilginin tek kaynağı deney - duyum olamaz. Çünkü böyle bir durumda bir şeyi ilk deneyimlememde bilmem gerekir oysa bu olanaksızdır çünkü deneyimlediğim şeyin aklımda bir karşılığı olması gerekir. (Empirizmin eleştirisi) Diğer taraftan bilginin tek kaynağı akıl da olamaz. Çünkü nesne olarak duyumsamadığım bir şeyin bilgisini aklımdan, yalnızca düşünerek üretemem. (Rasyonalizmin eleştirisi) Demek ki, bilgi akıl ve deneyin ortak çalışmasıyla olanak bulmaktadır, biri olmadan diğeri bilgiyi üretemez;
22
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
2. BÖLÜM
“AKILSIZ DENEY KÖR, DENEYSİZ AKIL BOŞTUR.” YORUM:
Rasyonalizm → Bilginin kaynağı
AKIL’dır. Akıl ile elde edilenler “a priori”dir.
(Soyut)
Empirizm → Bilginin kaynağı
DENEY’dir. Deney ile elde edilenler “a posteriori”dir.
(Somut)
Kritisizm → Bilgi, akıl ve deneyin
ortak ürünüdür.
(SOYUT + SOMUT)
4. ENTÜİSYONİZM (Sezgicilik) Gazali, aklın gerçekliği kavrayamayacağını, duyuların ise insanı yanılttığını öne sürmüştür. Ona göre olaylar “kalp gözü” ile kavranabilir. Bu görüşüyle Gazali mistik bir sezgiciliği savunmuştur. Bu akıma göre bilginin kaynağı sezgiler yani anlık hissediş ve kavrayışlardır. Her insanın bir iç sesi, iç görüsü, sezgisi vardır ve bilgi bu sayede olanak bulur. Sezgi de akıl gibi soyuttur ancak akıl sürekliliği ifade eder, sezgi ise anlık iç dürtüleri. Akımın kurucusu Henry Bergson’a göre insanın temel yeteneği ve bilginin belirleyicisi sezgidir ve “İç görüyü söyletebilseydik yaşamın tüm sırlarını çözerdik.” der.
5. DUYUMCULUK (Sensüalizm) Yaklaşım olarak empirizmin (deneycilik) bir benzeridir. Akımın kurucusu Condillac’a göre insan bilgisini olanaklı kılan beş temel duyumdur. Duyumcular akıl, düşünce, zihin gibi soyut süreçlerin tümünü reddederler.
6. POZİTİVİZM (Olguculuk) Akımın kurucusu Auguste Comte’a göre doğru bilgi olguların gözlenmesine dayanan, somut ve nesnel biçimde denetlenmeye açık bilgidir. Olgusal olmayan önermeler anlamsızdır. Olgucular, metafiziksel, soyut açıklamaların doğruluklarının denetlenemeyeceğini söyleyerek bu tür ifadeleri reddederler.
Auguste Comte, doğru bilginin bilimsel bilgi olduğunu savunmuştur.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
23
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
2. BÖLÜM
Comte’ye göre içinde yaşadığımız çağ, olayların doğa yasalarına göre açıklandığı bir dö nemdir. İnsanlık teolojik ve metafizik dönemden geçerek, bilimin önderliğindeki pozitif dö neme ulaşmıştır. Bu dönemde dine ve doğa üstü güçlere yer yoktur. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki bilgilerden hangisine ulaşılabilir? A) Doğa olayları akıl ile kavranamayacak kadar karmaşıktır. B) Bilginin oluşumunda hem akıl hem deneyimler etkilidir. C) İnanca dayanan din, deneye dayanan bilimden üstündür. D) Doğru bilgi nedenselliğe dayanan bilimsel bilgidir. E) Metafizik tüm karşı çıkmalara rağmen varlığını sürdürmektedir.
7. FENOMENOLOJİ (Görüngübilim) Akımın kurucusu Edmund Husserl’e göre doğru bilgi yüzeysel gözlemlerimizin bildirdiği duyumsal bilgiler değil, olayların, nesnelerin içlerini ifade eden “öz” lerin bilgisidir. Özlerin bilgisi duyumla değil, onu bilen öznenin bilincini ve düşüncesini anlayarak elde edilir.
8. PRAGMATİZM (Faydacılık) William James ve John Dewey gibi filozofların öncülüğünü yaptığı pragmatizm akımı, bilgilerin kaynağından çok sağladıkları yarara, bir işlevlerinin olup olmadığına bakar. Pragmatistlere göre bilginin doğruluk ölçütü, o bilginin nereden geldiğine (deney, akıl vb.) bağlı değildir. Bir bilginin doğruluğu ve geçerliliği sonuçta o bilginin yarar sağlamasıyla, yaşamda kullanılabilirliğiyle, sorunları çözebilmesiyle ilgilidir. “Doğru bilgi faydası olan bilgidir.”
GERÇEKLİK - DOĞRULUK - YANLIŞLIK Günlük dilde gerçeklik ve doğruluk sözcüklerini birbirlerinin yerine kullanabiliriz, oysa felsefi açıdan gerçeklik ve doğruluk farklı anlamlara gelir. GERÇEKLİK: Evrende, dünyada somut, nesnel bir varlığa sahip olan şeyler gerçektir; masa, güneş, ağaç, dağ, kalem... vb.
Dış dünyadaki varlıklar gerçektir.
24
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Doğa yasalarının verdiği bilgilerin doğru ve gerçek olduğu ifade edildiğinden, doğru bilgi nedenselliğe dayanan bilimsel bilgidir.
2. BÖLÜM
Bilgi Felsefesi (Epistemoloji)
DOĞRULUK: Bir bilginin, önermenin, yargının, cümlenin yansıttığı gerçeğe uygun olması o önermeyi, cümleyi, yargıyı doğru kılar. Eğer bu durumun tam tersi olursa bilgi, önerme, yargı, cümle yanlıştır. Demek ki gerçeklik; var olan nesnelerin bir niteliği, doğruluk ve yanlışlık ise bilgilerin, önermelerin bir niteliğidir.
Karanlık bir odadan içeri girdiğim zaman, odanın ışığını yakmak istiyorum. Işığın düğme sinin odanın neresinde olduğu ya da benim bu noktada hangi kanaatlere sahip olduğum önemli değildir, bunların doğruluğu da söz konusu değildir. Eğer ışığı yakabilmişsem ey lemim doğru, aksi halde yanlıştır. Bu parçaya göre, “doğruluk” aşağıdakilerden hangisine bağlanmıştır? A) Dış dünyadaki gerçekliğe uygun olmasına B) Sonuçta problemi çözerek işe yaramasına C) Kendi içinde tutarlı olmasına D) Çoğunluğun görüşleriyle uyuşmasına E) Duyu organlarıyla uyumlu olmasına
Parçada sonuca odaklı bir bakış açısı sunulduğundan,
doğruluğun
ölçütü
problemi çözmek olarak düşünülmelidir.
“Bilgi”sorularında geçen bazı temel kavramlar: Apriori Bilgi: Deneye ve duyuma dayanmadan, kaynağını salt akıldan alan bilgilerdir. Örneğin “zaman” ı duyumsamadığımız halde biliriz. Aposteriori Bilgi: Kaynağını duyumdan, deneyden alan bilgilerdir. Suyun 100° C’de kaynadığını bilmek gibi. Tümevarımsal Bilgi: Parçadan bütüne doğru gidilerek elde edilen bilgidir. Deneysel bilimlerin tek tek örneklerden yola çıkarak genel bilgiler üretmesi gibi. Tümdengelimsel Bilgi: Bütünden parçaya doğru gidilerek bilgi elde etmeye tümden gelim denir. Örneğin; matematik, mantık, geometri gibi gibi formel bilimlerde başlangıçta doğru kabul edilen genel yasalardan parça durumların bilgisi çıkarılır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
25
1. BÖLÜM
26
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Fiziğin Doğası
3. BÖLÜM
Varlık Felsefesi (Ontoloji)
Varlık Felsefesi (ONTOLOJİ) Ontoloji, varlık üzerine görüşlerden oluşan felsefe alanıdır. Ontoloji ya da varlık felsefesi alanında filozoflar tarafından sorgulanan başlıca sorunlar şunlardır;
Varlık nedir? Asıl var olan nedir? Varlık gerçekten var mıdır? Varlığın özü, ana maddesi, temel ilkesi yani Arkhe nedir? Varlıklarda bir düzenlilik mi, karmaşa mı söz konusudur? Varlığın dokusu, yapısı nedir?
Thales, hem değişmeyi kabul etmekte hem de değişmenin, kendisinden meydana geldiği, değişmeyen bir şeyin bulunduğunu düşünmekteydi. Her şey, ona göre temelde hep aynı kalan, değişmeyen bir şeyin, yani suyun değişmeleri, değişik biçimleri veya türleriydi. Thales’in bu görüşleri için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Evrenin ana maddesini araştırdığı B) Metafizik yaptığı C) Evreni doğal bir nedenle açıkladığı D) Değişimi kabul ettiği E) Tabiata dayalı ana madde tartışması yaptığı
Thales evrenin ana maddesi tartışmasını yaparken kaynağı doğadan bir unsurla ifade ettiğinden soyut temellendirme yani metafizik yapmamıştır.
VARLIK FELSEFESİNDE YAKLAŞIMLAR NİHİLİZM (Hiççilik): Nihilizm akımı “Varlık yoktur.” görüşünü savunur. Sofist filozof Giorgias “Hiçbir şey yoktur.” sözüyle varlığı reddetmektedir. Çinli filozof Lao Tseu da “Bu aldatıcı dünya varlıktan yoksundur, insan varlığa ilişkin doğru bilgi üretemez.” der. Nihilistler varlığın varlığını reddeden aşırı bir kuşkuculuğu benimserler. Akıl da duyum da varlığı kavrayamaz ve yanıltıcıdır. Var olanların mutlak, sabit bir yapısından söz edilemez. Varlığı açıklayabilmek olanaksızdır. Temelde belirleyici olan varlık değil “hiçlik” tir.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
27
Varlık Felsefesi (Ontoloji)
3. BÖLÜM
Lao Tseu varlığı reddetmiştir.
İDEALİZM (Düşüncecilik) Varlık felsefesinde idealizm (düşüncecilik) akımını savunan filozoflar varlığın var olduğunu kabul ederler. Ancak idealist filozoflara göre asıl var olan maddeler ve fiziksel gerçeklik değildir. Çünkü maddesel, fiziksel yapılar, geçicidir; süreklilikleri yoktur. Bu yüzden bir yanılsamadırlar. Asıl var olanlar soyut, düşünsel yapılar anlamına gelen “idealar” dır. İdealizme göre düşünce maddeyi doğurur yani temeldeki asıl varlık düşüncedir. Madde ortadan kalksa da düşünce, idea var olmaya devam eder.
İlk Çağ filozofu Platon’a göre bu dünyadaki fiziksel - maddesel varlıklar asıl varlık olamazlar çünkü yok olan, geçici olan bir yapıları vardır. Bu dünyadaki somut maddeler adeta gölgeler dünyası gibidir; geçicidir. Asıl var olan idealar dünyası yani soyut, değişmeyen, yok olmayan ideaların olduğu dünyadır.
19 yy. filozofu Hegel’e göre de maddesel yaşamdan önce bir ruh (geist) vardı ve tüm maddesel süreçler bu evrensel “ruh”un açılımları, sonuçlarıdır. Kaynakta soyut bir ilke olan ruh vardır. Filozof Berkeley’in “Bir aklım olmasaydı dış dünya da olmazdı, var olmak, düşünce tarafından algılanıyor olmaktır.” görüşü de var olmanın temel ve zorunlu koşulu olarak “düşüncenin algılayışı”nı öne sürmektedir. Bu durumda varlık, düşünceye indirgeniyordu.
Filozof Farabi’nin “Asıl var olan tüm varlıklara varlığını veren saf AKIL (Salt düşünce) dır.” görüşünde de varlığın temeline soyut bir ilke konulmuştur.
28
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Varlık Felsefesi (Ontoloji)
“Ağaç gelip geçicidir, yıpranır, çürür geçer, gider; ama ağaç ideasi kalıcıdır, yıpranmaz, çürümez, göçüp gitmez.” Bu gözlem, Platon’u hangi sonuca götürmüştür? A) Varlığın yapısının kavranamayacağına B) İdeaların, gerçek varlıklar olmadığına C) Düşünceyi, maddenin oluşturduğuna D) Varlığın diyalektik bir süreçte oluştuğuna E) Asıl varlığın idealar olduğuna
Parçada “Ağaç ideası kalıcıdır.” ifadesi gerçek varlığın idealar yeni düşünceler olduğu fikirlerini ortaya koyar.
REALİZM (GERÇEKÇİLİK) İdealizm akımının tersi olan görüşleri savunur. Realizm akımına göre varlık, insan düşüncesinden, zihninden bağımsızdır. Nesneler, insanlar tarafından düşünülüp algılanmasalar da fiziksel bir gerçeklik olarak var olmaya devam ederler. Örneğin benim şu anda Eyfel Kulesi’ni düşünmüyor ya da algılamıyor olmam onun varlık halini, var olmasını etkilemez. Yorum: “Bir şeyin var olması için özne tarafından algılanıyor, düşünülüyor olması zorunlu mudur?” sorusuna idealistler “Evet zorunludur çünkü varlık, onu düşünen bir zihnin varlığıyla olanak bulur.” yanıtını verirken realizm akımı “Hayır çünkü özneler tarafından algılanmayan nesneler de fiziksel var oluşlarını sürdürürler; var olmak, düşünülmeyi zorunlu kılmaz.” yanıtını verir.
MATERYALİZM (MADDECİLİK) Realizme benzer görüşlerin savunulduğu bir akımdır. Materyalistlere göre asıl var olan somut - maddesel varlıklardır. Materyalizme göre soyut olduğunu sandığımız düşünce, ruh... vb süreçler bile aslında bir madde olan beynin ürünüdür. Bu yüzden somut, maddesel varlıklar dışında bir varlıktan söz edilemez; her şey maddeye indirgenebilir. Diğer bir deyişle düşünceleri de doğuran maddedir. “İlk Çağ’da evrenin temel maddesi nedir?” sorusuna “Her şey bölünemeyecek kadar küçük, fiziksel, yapı taşları olan atomlardan oluşur.” yanıtını veren Demokritos maddeciliğin temelini atmıştır. Filozof Thales’in de her şeyin temelinde bir madde olan “su” yu görmesi, somutçu bir bakış açısıdır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
29
3. BÖLÜM
Varlık Felsefesi (Ontoloji)
İngiliz filozof Thomas Hobbes’a göre de fiziksel, nesnel varlıklar dışında bir varlık yoktur ve evreni belirleyen mekanik - fiziksel yasalar dışında bir güç yoktur. Fransız filozof La Mattrie’ye göre; “İnsan yalnızca gelişmiş bir organizmadır ve bütünüyle maddedir, ruh yoktur.” Karl Marx’a göre de madde bilinci belirler; her şey öncesiz ve sonrasız biçimde maddeden türemiştir. Demek ki maddecilik akımı metafiziği, soyut ideaları reddetmektedir ve varlığı yalnızca madde temelinde açıklamaya yönelmiştir.
DÜALİZM (İKİCİLİK) İdealizmin yalnızca düşünceye, materyalizmin yalnızca maddeye dayalı görüşlerinden farklı olarak düalizm; hem düşüncenin hem de maddenin var olduğunu savunan bir yaklaşım benimser. Akımın savunucusu R. Descartes’e göre; iki töz yani cevher, ana ilke vardır. Bu cevherlerin biri madde, diğeri düşüncedir.
“VARLIK OLUŞTUR” – “Varlık hareketlidir” GÖRÜŞÜ Varlık oluştur - harekettir görüşünü savunan filozoflara göre her şey bir değişim ve hareket halindedir; hiçbir şey sabit kalmaz. Herakleitos’a göre bir nehirde ancak bir kez yıkanılır çünkü her şey akar. Değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir yani evrendeki her şey sürekli değişim halindedir. Savaş yani çatışma her şeyin babasıdır; evrende zıtların birlikteliği hakimdir.
Herakleitos “Her şey akar, her şey değişir.” görüşünü “Bir nehirde ancak bir kez yıkanılır.” sözüyle dile getirmiştir.
Filozof Whitehead’a göre de yaratıcılık ve süreklilik ilkelerine bağlı bir biçimde varlıklar sürekli değişim halindedir.
30
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
3. BÖLÜM
Varlık Felsefesi (Ontoloji)
Evren bize, bir yandan sürüp giden devinim, öbür yandan da karşıtların sonu gelmez bir savaşı olarak görünür. Bu karşıtlıklar ve bunların arasındaki savaş olmasaydı, evrende nesneler de olmazdı. Çünkü nesneler, savaşa egemen olan yasanın uzlaştırılmasından meydana gelmiş birliklerdir, uyumlardır. Herakleitos’un bu yaklaşımında temel aldığı görüş aşağıdakilerden hangisidir? A) Evrende bir düzen aramak yanılgıdır. B) Evrenin başlangıcında idealar bulunur. C) Karşıtlıkların bir arada olması değişimin ve düzenin oluşumunu sağlar. D) Evrende hem değişen hem de değişmeyen varlıklar vardır. E) Evrende görülen değişme, duyuların yanıltıcı olmasından kaynaklanır.
Parçada zıtlıkların evrenin varlığının ve düzenin devamı için gerekli olduğu vurgulanmaktadır.
“VARLIK SABİTTİR” GÖRÜŞÜ Her şeyin sürekli değişim ve hareket halinde olduğuna karşı çıkan filozoflar varlıkların özde “Bir” yani bölünmeyen, farklılaşmayan bir yapıda olduklarını savunurlar. Her şey sürekli, bir ve aynıdır; değişim ve hareket diye algıladıklarımız duyumların aldatmacasıdır. Parmanides’e göre her şey birlik ve aynılık içindedir. Zenon’a göre uçan bir ok aslında üst üste gelen anlarda hep “durma” halindedir, birliği bozulmaz, değişim, duyumun illüzyonudur. Zenon’un bu görüşüne “Zenon Paradoksu” denir.
EVRENİN OLUŞUMUYLA İLGİLİ YAKLAŞIMLAR MEKANİK YAKLAŞIM: Evrende belirli bir nedensellik vardır; her şey neden - sonuç ilişkileri içinde maddesel ve açıklanabilir bir süreçte ortaya çıkmıştır.
TEOLOJİK YAKLAŞIM: Evren, Tanrı’nın özgür düşünce ve iradesinin bir sonucudur.
TELEOLOJİK YAKLAŞIM: Evrende var olanlar içlerinde erek (amaç, hedef) taşır. Varlığın oluşumu ve gelişimini belirleyen temel ilke amaçsallıktır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
31
1. BÖLÜM
32
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Fiziğin Doğası
4. BÖLÜM
Ahlak Felsefesi (Etik)
AHLAK FELSEFESİ (Etik) İnsanların bireysel ve ortaklaşa yaşamlarından doğan kural, değer yargıları, benimsenen ve karşı çıkılan tutumlar ahlâk alanını oluşturur. Etik, ahlâk felsefesi anlamına gelir. Etik alanında ahlâkla ilgili kavram, tutum ve değerler derinlemesine sorgulanır, irdelenir. Etik alanında sorgulanan başlıca kavramlar şunlardır: İyi, kötü, vicdan, erdem, özgürlük, istenç (irade), sorumluluk, mutluluk, haz. Demek ki etik, insanın oluşturduğu değer dünyasını ele alan bir felsefe etkinliğidir. Etik alanında yanıt aranan temel sorular şunlardır:
Evrensel bir ahlâk yasası olanaklı mıdır? Tüm insanlar için geçerli iyi ve kötü tanımlamaları, ahlâk anlayışları var mıdır?
İnsan, eylemde bulunurken, davranış ve tutum sergilerken özgür müdür? Özgür irade söz konusu mudur?
İnsan davranışlarının yöneldiği bir amaç var mıdır? İnsan yaşamının anlamı ve amacı nedir? İnsan için iyi olan nedir?
Ahlâklılık düşüncede mi davranışta mı ortaya çıkar? Ahlâkî eylem nedir?
Neden iyilik yapmalıyım? Mutlu veya huzurlu olmak için mi yoksa insanları mutlu etmek için mi? Birisi bana iyilik yaparsa mutlu olurum, ben de onları mutlu etmeliyim diye mi düşünüyorum? “İyilik yap, iyilik bul.” demişler. Asıl neden bu mu? Ailem ve tüm tanıdıklarım başkalarına iyilik yapmam gerektiğini söylüyor yoksa iyilik yapmak toplumsal hayatın vazgeçilmezi mi? Bu parçada ahlak felsefesinin hangi temel sorusu üzerinde durulmaktadır? A) Niçin erdemli olmak gerekir? B) Ahlaki eylemin amacı nedir? C) Evrensel ahlaktan söz edilebilir mi D) Ahlaki eylemde bulunurken özgür müyüz? E) Ahlakla sorumluluk ilişkili midir? 2012 - YGS
Parçada ahlaki eylemin amacı sorunu tartışılmaktadır.
Evrensel Ahlâk Yasası Sorunu Felsefe tarihi boyunca ahlâk felsefecileri tüm insanlar için geçerli bir ahlâk anlayışının ve yargısının olanaklı olup olmadığını tartışmışlardır. Bunun sonucunda iki temel görüş ortaya çıkmıştır:
1. Evrensel Ahlâk Yasasını Reddeden Felsefe Anlayışları: Evrensel ahlâk yasasını reddeden filozoflara göre tüm insanlar için geçerli, ortak bir ahlâk yasası, yargısı olanaksızdır çünkü başta iyi ve kötü olmak üzere ahlâk alanındaki kavramlar kişiden kişiye değişen kavramlardır. İyi, kötü, mutluluk ... vb. değerlere insanlar tarafından öznel anlamlar, içerikler yüklenmektedir.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
33
4. BÖLÜM
Ahlak Felsefesi (Etik)
Egoist (bencil) ahlâk yaklaşımlarına göre her insanın temel amacı kendi benliğini mutlu etmektir ve bu yüzden ahlâk alanında tüm insanları ortak bir biçimde kuşatan evrensel değerler yoktur. Savunucusu: T. Hobbes
Hedonist (hazcı) yaklaşımlara göre her insanın yöneldiği amaç dünyadan haz almaktır ancak “haz” almaktan farklı kişiler farklı şeyler anlar, herkes kendi kişisel hazzının peşinde olduğundan evrensel bir ahlâk anlayışı kurulamaz. Savunucuları: Aristippos ve Epiküros
Hazcı görüşe göre insanın amacı olabildiğince yaşamdan haz almaktır.
Epikürcülük yaklaşımına göre birini mutlu eden bir durum başka birini mutsuz edebilir. Aynı davranış ya da durum bir insan için iyi başka bir insan için kötü olabilir. Değer yargıları öznel yorumlara bağlı gelişir.
Utilitarizm: Bireysel faydayı temele alan bu anlayışa göre fayda kişisel bir içerik taşıdığından evrensel ahlâki yasalar olanaklı değildir. Sofizm, Nihilizm (Hiççilik) ve Anarşizm (Kuralsızlık) akımlarına göre de her insanın doğası ve beklentileri kendine göredir. İnsanlar farklı doğa ve beklentilerinden dolayı, farklı değer yargılarına sahip olabilirler. Bu yüzden herkes için aynı biçimde geçerli ahlâk anlayışları olanaksızdır. Ne kadar insan varsa o kadar değer dünyası ve değer tanımı olabilir dolayısıyla ahlâk alanında kesinlik, evrensellik olanaksızdır.
Filozof Nietzsche’ye göre yaşam sürekli bir değişme, farklılaşma olduğundan değer
alanında da farklılık ve değişim belirleyicidir. Ahlâkî kavramların örneğin iyinin ve kötünün mutlak, değişmeyen tanımları yapılamaz. YORUM: Evrensel ahlâk yasasını reddeden felsefe anlayışları iyi, kötü, mutluluk, haz, özgürlük ... vb. ahlâki kavramların kişiden kişiye değiştiğini bu yüzden değer alanında mutlak, evrensel yasaların bulunmadığını öne sürmektedirler. 2. Evrensel Ahlâk Yasasını Kabul Eden Felsefe Anlayışları: Ahlâk alanındaki kavramların, ahlâki değer, yargı ve eylemlerin tüm insanlar için geçerli, ortak yanları olduğunu savunan filozoflara göre evrensel ahlâk anlayışı olanaklıdır.
34
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
4. BÖLÜM
Ahlak Felsefesi (Etik)
Evrensel ahlâk yasasının kaynağı olarak bazı filozoflar insanın içsel duygularından, öznel yaşantılarından hareket ederek evrensel bir boyutu dile getirmişlerdir. Örneğin “fayda” kavramı özneldir; birisi için faydalı olan, mutluluk veren bir şey başka birisi için zararlı ve acı veren bir şey olabilir. Ancak faydanın bu öznelliğinin arkasında filozof Bentham ve filozof Mill’e göre şöyle bir evrensellik vardır;
“İnsan yalnızca kendisi için değil herkes için faydalı olanı isteme eğilimindedir.”
Bentham ve Mill’e göre insan toplumsal bir varlık olduğundan yalnızca kendisini değil çevresindeki diğer insanları da mutlu görmek istemektedir. Mutluluk için eylemlerin yalnızca bireye değil diğer insanlara da yarar sağlaması gerekir.
Bentham tarafından formüle edilmiş olduğu şekilde faydacılık ilkesinin söylediği şudur: En fazla sayıda insana en büyük (maksimum) ölçüde mutluluk sağlayan bir eylem, doğru eylemdir. Bu parçaya göre, faydacılık aşağıdakilerden hangisini doğru bulur? A) Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. B) Her şey karşılıklıdır. C) Her ülke kendi çıkarlarından sorumludur.
Parçada en fazla sayıda insanın fay-
D) Yurtta barış, dünyada barış. E) Her koyun kendi bacağından asılır.
2013 - YGS
dasının önemi vurgulandığından, diğer
şıkları bireysel faydaya vurgu yapması bakımından elemek gerekir.
Sezgicilik akımının kurucusu Henry Bergson’a göre ise iyiyi ve kötüyü ayırt ederek bi-
reye iyiyi gösterecek olan sezgi öznel bir yetenektir ancak sezgi yalnızca bireye iyiyi getirmez, topluma, insanlığa da “iyi”ye yönelme konusunda yol açar. Sezgi, bireysel bir yetenek gibi görünür ancak her insanı yönlendiren evrensel bir yetenektir.
Felsefe tarihinde bazı filozoflar ise evrensel ahlâk anlayışının kaynağı olarak bireyin dışındaki nesnel ve zorunlu kategorilerin olduğunu savunmuşlardır. Bu filozoflara göre ahlâk alanı, ahlâkî yargılar tıpkı bilimsel yargılar gibi objektif ve zorunlu yargılardır.
Sokrates’e göre ahlâklılığın temelinde bilgili olmak vardır ve bilebilme yeteneği doğuştan her insanda zorunlu bir kategori olarak bulunur.
Platon’a göre iyi ideasına uyan davranışlar iyi, uymayan davranışlar ise kötüdür. İyi ideası kişilerden bağımsız mutlak bir ideadır.
Platon’a göre “iyi”, “ideaların ideasıdır” ve erdemlerden oluşan idealar merdiveninin tepesinde bulunur. Platon’da iyi ideası, iyi olan her şeyin iyi olmasını sağlayandır. Akıllı olmak, bilgili olmak, erdemli olmak iyidir. Ama bunların hiçbiri tek başına yeterli değildir.İyi, bütün bunları içine alan bir yaşam biçimidir. Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir? A) Akıllı, bilgili, erdemli bir hayat sürmek bizim yararımızadır. B) İyi, varlığı belirleyen ana ilkedir. C) İyi ve kötü, göreli kavramlar olduğu için bunların ötesinde bir yaşam sürdürmek gerekir. D) İyi, “erdemli” yani “iyi” bir yaşam sürmeyi olanaklı kılandır. E) İyi, her insanın gerçekleştirmesi gereken bir ideadır.
Parçada iyi ideasının diğer her şeyi 2013 - YGS
içine alan bir özelliğe sahip olduğundan bahsedilmektadir.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
35
Ahlak Felsefesi (Etik)
4. BÖLÜM
Spinoza’ya göre insan aklının yardımıyla tutkularından arınmalı ve Tanrı’yı kavrayarak yaşamalıdır. Mutluluk ve ahlâk ancak bu yolla olanaklıdır.
Uzun bir süre karşılaşmamış iki arkadaş, birbirlerini görmeyi ummadıkları bir anda karşılaştıklarında, “Bu ne tesadüf!” şeklinde bir tepki verirler. Spinoza, böylesi bir tepkinin varlığın yapısına uygun olmayan bir tepki olduğunu düşünürdü. Çünkü ona göre, hayatta tesadüf diye bir şey yoktur. Bu parçada Spinoza’nın hangi düşüncesi vurgulanmaktadır? A) Olan her şeyde sıkı bir zorunluluk vardır. B) Rastlantı ve zorunluluk, biri olmadan diğeri düşünülemeyen kavramlardır. C) Doğada özgürlükten gelen bir nedensellik vardır. D) Dışsal zorunluluk insanın iç dünyasını da belirler. E) İnsanlar, mutluluklarının kaynağını kendilerinin dışında arar.
Parçada 2013 - YGS
tesadüf
kavramının
olağan
belirlenmişliğin
hâkim
olmadığı belirtildiğinden, hayata zorunluluğun
yani
olduğu sonucuna ulaşılır.
Kant’a göre ise her insanda bir ödev duygusu yani iyiyi isteme eğilimi vardır. Ahlâk yasasının kaynağı her insanda bulunan bu iyiyi isteme, ödev duygusudur. Bir davranış çıkar için yapıldığında iyi olamaz, iyiyi istemekten, ödev duygusundan kaynaklanan davranışlar iyi olabilir.
Kant, ödev ahlakını savunmuştur.
YORUM: Herhangi bir davranışın iyi mi kötü mü olduğunu insanlara sorduğumuzda farklı yanıtlar alabiliriz. Örneğin “Karnı aç olan biri hırsızlık yapmış, bu iyi midir, kötü müdür?” sorusuna bazı insanlar “Hırsızlık her koşulda kötüdür.” yanıtını, bazı insanlar ise “Yaşamını sürdürmüş iyi yapmış.” yanıtını verebilir. Bu durum ahlâk alanının göreceliliğine işaret eder. Ancak insanlara şu soruyu sorarsak “Sende bir iyi bulma ve kötü bulma duygusu var mı?” İnsanların bu soruya “evet” yanıtını verdiğini görürüz yani iyi ve kötü bulma duyguları, kategorileri her insanda bulunur. Bu yönüyle düşünürsek de ahlâk alanında bir evrensellik söz konusudur. Kant’ın Ahlak anlayışının temel kavramlarından biri Koteporik İmperotif’tir. (Koşulsuz Buyruk)
36
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
4. BÖLÜM
Ahlak Felsefesi (Etik)
İNSAN EYLEMLERİNDE ÖZGÜR MÜDÜR, DEĞİL MİDİR? (Özgürlük, irade, ahlâkî eylem, sorumluluk kavramları) Ahlâk felsefesinde insanın eylemde bulunurken özgür olup olmadığı, irade sahibi olup olmadığı tartışılmıştır. İki temel yaklaşım vardır: İnsanın eylemlerinde özgür olmadığını savunan filozoflara göre insanın eylemleri kendi dışındaki nedenler tarafından belirlenmiştir. İnsanı çevreleyen toplum, ahlâk, hukuk, aile gibi kurumlar insanın iradesini belirler ve insan kararlarında, eylemlerinde özgür iradeye sahip değildir. Ahlâkî determinizmi savunanlara göre insan belirlenmiş varlıktır; içten ve dıştan gelen etmenler insanın özgür iradesini ortadan kaldırır. Koşulların rüzgârına kapılan insan seçerek değil belirlenmişliklere uyarak yaşar. İnsanın eylemlerinde özgür olduğunu savunan filozoflara göre her insan kendi seçimleriyle kendisini nasıl yaparsa öyle olur. Başka bir deyişle insanın kendi kendini belirleme gücü, olanağı vardır. Bir insanın yeni kararlar vererek başka türlü yaşama olanağı hep vardır; insan özgür irade sahibidir. “İnsan belirlenmiş değil belirleyen varlıktır.” görüşünü savunan ahlâki indeterminizme göre toplum, hukuk gibi kurumlar bile tek tek bireysel tercih ve iradelerin yansımalarıdır. Jean Paul Sartre’ye göre insan kendi karar ve eylemleriyle kendini belirler; insan önce var olur, var oluşu süresince deneyimler yaşar, bu deneyimler onda kararlar vermeye yol açar ve bu kararlar onun özünü, kişiliğini oluşturur. Bir insan her an yeni kararlar vererek yeni deneyimlere geçiş yapabilir ve buna bağlı olarak özünü, kişiliğini değiştirebilir başka bir deyişle insan bir olanaklılıklar dünyasıdır; her an kendini yeniden ve farklı biçimde belirleyebilir. Sartre’ye karşı çıkan düşünürler ise “‘özün varoluşu belirlediğini” savunurlar yani insan doğuştan bir özle; tiniyetle gelir ve bunu yaşar, belirlenmiş varlık olma yazgısını aşamaz; olduğundan başka türlü olamaz.
İnsanın hayatta karşısına çıkacak ihtimalleri oluşturamayacağını ancak bu ihtimallerden hangisini seçeceğine karar verebileceğini savunan otodeterminist anlayış determinist ve indeterminist anlayışların sentezidir.
İnsan eylemlerinin belirlenmiş şartlardan (olanaklardan) hangisini seçme konusunda özgür olduğu hâliyle şekillendiğini
savunan anlayış ise oto-determinizmdir. Kant, bireyin dışsal şartların içinden seçimini kendi iradesi ile yapacağını ancak dışsal şartları belirleyemeyeceğini savunur.
YORUM: “Sorumluluk” kavramı ve “özgür irade” kavramı arasında ilişki vardır. Bir insanın yaptığı bir eylemden sorumlu tutulabilmesi için özgür iradesiyle karar vermesi gerektiği düşünülür. Örneğin küçük bir çocuk tamamen kazayla yol açtığı kötü bir sonuçtan sorumlu tutulabilir mi?
“İNSAN DAVRANIŞLARININ YÖNELDİĞİ AMAÇ” SORUNU
Ahlâk felsefesinde birçok filozof insanın temelde mutluluğa yönelmiş bir varlık oldu-
Aristoteles’e göre mutluluk, aşırı ve yetersiz uçlardan kaçmak, ortada durmaktır (altın
ğunu savunur ancak “mutluluk” konusunda farklı bakış açıları vardır; orta) ve her insanda temel amaç mutluluktur.
Aristoteles, mutluluğun “kendisi için” istenildiğini söyler. Para, şöhret gibi şeyler araçtır, kendileri için değil mutluluk için istenirler. Oysa mutluluk kendisi için istendiğinden temel amaçtır.
Stoacılara göre mutluluk, neyin olanaklı neyin olanaksız olduğunu bilmek, gücünün
Epikürcülük akımını savunan filozoflara göre mutluluk, acıdan kaçmak ve hazza yak-
Kant’a göre bir davranış “salt kendinde iyi” olduğu için seçilmelidir, çıkar için değil. İnsan
sınırlarını bilmek ve kabullenmek, doğaya ve yazgıya uygun yaşamaktır. laşmaktır. öyle bir davranış içinde olmalıdır ki davranışının ilkeleri herkes için geçerli olabilsin.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
37
4. BÖLÜM
Ahlak Felsefesi (Etik)
Epiküros hazzın mutlu bir yaşamın başı ve sonu olduğunu, hazzın insan için en baştan ve doğuştan iyilik olduğunu söyler. Ama onun hazdan anladığı şey, genellikle haz denilince akla gelenden biraz farklıdır: Haz “beden alanında acı çekmemek, ruh alanında da hiçbir huzursuzluk duymamaktır.” Kısaca haz acısızlıktır, acı karşısında özgürlüktür. Bu da an cak bilgiyle sağlanabilecek bir şeydir. Sağlam bir bilgi olmadan da doğru eylem olmaz. Epiküros bu düşünceleriyle aşağıdakilerden hangisini vurgulamaktadır? A) İnsanların, örnek davranışlarda bulunması gerektiğini B) Hayattan alabildiğince haz alınması gerektiğini C) Bedensel hazların ruhi hazlardan üstün olduğunu D) Hazzın amacının bireye fayda sağlamak olduğunu
Parçada haz, bilgiye dayalı şekilde yapı-
E) Hazzın bilgiye dayalı ortaya çıkması gerektiğini
lan doğru eylemlere bağlanmıştır.
Birçok toplumda geçerli olan “Çalmayacaksın!” yaptırımı ile karşı karşıya olan bir birey, aşağıdakilerden hangisini yaptığında Kant’ın ödev ahlakına uygun eylemde bulunmuş olur? A) Onu koşulsuz bir buyruk olarak aldığında B) Toplumun yararına olacak biçimde davrandığında C) Doğruluğundan emin olduktan sonra benimsediğinde D) İçinden gelen sese kulak verdiğinde E) Mutlu olabilecek biçimde davrandığında
2012 - YGS
Kant’ın anlık anlayışında iyi niyetli dav-
ranmak herhangi bir koşula bağlı olmayan bir emirdir.
Yunus Emre insanların Tanrı sevgisinde birleşmelerini, toparlanmalarını ve davranışlarını düzeltmelerini önerir. Temel ilkesi alçakgönüllülüktür. İnsanlar birbirlerine karşı sevgi duy malı ve şefkatli olmalıdırlar. Adalet şefkatin yardımcısıdır. Yunus Emre, Tanrı aşkından do ğan bir aşk ve şefkatle insanların birbirlerini sevmelerinin, fenalığa karşı bile iyilikle karşılık vermelerinin gerektiğini ortaya koyar. Yunus Emre’nin bu yaklaşımında temel aldığı görüş aşağıdakilerden hangisidir? A) Her şey göreli olduğu için insanı anlamak mümkün değildir. B) Tanrı’ya ulaşmanın yolu akıldır. C) Tanrı evreni yaratmıştır fakat kendi haline bırakmıştır. D) Gelip geçici zevkler insanın asıl özüne ulaşmasını engeller. E) Ahlâkiliğin ölçütü Tanrı ve insan sevgisidir.
Yunus Emre Tasavvuf Ahlakı’nın önemli isimlerindendir. Tanrı ve insan sevgisini ahlakın temeline yerleştirir.
38
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Fiziğin Doğası
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
39
5. BÖLÜM
Sanat Felsefesi (Estetik)
SANAT FELSEFESİ (ESTETİK)
Sanat felsefesi, özellikle sanat alanındaki beğeni duygu ve yargılarını inceler. “Sanat nedir? Sanat eseri nasıl oluşur ve değerini belirleyen nedir? Sanatçı kimdir?” gibi sorular sanat felsefesinin ilgi alanına girer.
Estetik, genel olarak, her türlü beğeni, duygu ve yargıyı ele alır. Temel kavramlar “güzel” ve “çirkin” dir. Estetik hem doğal hem de yapay (insan ürünü) olan güzellikleri konu edinir. Sanat ise sadece insan yaratımı olan güzelliklerle ilgilenir.
Estetik obje (nesne) deyimi ise güzel ve çirkin bulmaya konu olan varlıklar için kullanılır. Örneğin güneşin batışını “güzel” bulduğunu söyleyen biri estetik bir tavır içindedir; güneş bu durumda estetik bir objedir.
Estetik alanının temel sorunları:
Güzel ve çirkin nedir? Güzelliğin ve çirkinliğin ölçütü nedir?
Beğeni duygusu ve yargısı neyi ifade eder?
Evrensel estetik yargılar olanaklı mıdır?
Sanat nedir? Sanat eserinin değerini belirleyen nedir?
ESTETİKTE TEMEL YAKLAŞIMLAR TAKLİT (YANSITMA) KURAMI: Sanat eseri doğadaki gerçekliğin bir taklidi, yansıması olmalıdır. Sanatçıya düşen görev doğal gerçekliği orantılı, ölçülü bir biçimde taklit etmek ve eserinde yansıtmaktır. Sanatın ana kaynağı doğada var olandır. Ressam gördüklerini, heykeltıraş beden ve yüzleri, müzisyen sesleri referans almalıdır çünkü sanatçı için ana kılavuz doğanın kendisidir, sanat eseri gerçekliğin aynası olmalıdır.
Aristoteles’e göre sanatçı, doğada var olanı orantılı biçimde eserine taşıyabilen kişidir.
Platon’a göre bu dünya ideaların yansımasıdır. Sanat ise bu dünyanın yansıması olmalıdır yani “taklidin taklidi” olmalıdır.
YARATMA KURAMI: Taklit (yansıtma) kuramını savunan filozoflar sanattaki güzelin doğadaki güzelin tekrarı olduğunu savunuyorlardı. Oysa Yaratma Kuramı’nı savunan estetik filozofları doğanın kendisinde mükemmellik olmadığını, sanatta mükemmelliği yakalamak için doğayı aşmak gerektiğini öne sürerler. Sanatçının tek kılavuzu, kaynağı doğa değildir.
40
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Sanat Felsefesi (Estetik)
5. BÖLÜM
Sanatçı, özgün yaratıcılığı olan, kurgulaması (hayal gücü) yüksek olan birisi olmalıdır ve bu yönüyle kendi yaratımı olan eseri ortaya koyar.
Croce’ye göre sanat, yeniden yaratımdır ve sanatçı eserinde öznel yaratıcılığıyla gerçekliği adeta yeni baştan yaratan biridir. Sanat eseri, sanatçının anlık ve öznel duyarlılığının ürünü olduğundan tektir.
Delacroix’in “Biz romantik olduktan sonra dağlar güzelleşti.” cümlesi sanattaki duyarlılığın kaynağının doğa ve nesne değil, özne yani sanatçının yaratıcılığı olduğunu vurgular.
Picasso’nun öncülüğünü yaptığı “soyut resim” geleneği doğal gerçekliğe bağlı kalmayarak, düş gücünü ve yaratıcılığı temsil eder. Sembolik ifadeler, herkes tarafından farklı yorumlanabilir.
OYUN KURAMI: Alman estetik düşünürü Schiller’in öncülüğünü yaptığı “Oyun Kuramı”nı savunan filozoflara göre oyun ve sanat arasında benzerlik vardır; her ikisinde de gerçek dışı bir dünyaya yönelim vardır. Sanat, tıpkı oyun gibi hayal gücüne dayanır. Oyun oynayan çocuklar nasıl ki gerçeklikten, günlük sorunlardan uzaklaşır, içinde çıkar ilişkilerinin olmadığı bir özgürlük anı yaşarlarsa sanatta da aynı durum vardır. Oyun ve sanat insanın kendini bulduğu, özgürleştiği, çıkarlardan uzaklaştığı, günlük yaşamın baskı ve sorunlarından uzaklaştığı anlar oluşturur.
SANAT ESERİNİN ÖZELLİKLERİ
Sanat eseri insana özgüdür.
Yaratıcılık ve hayal gücü gerektirir. Özgün, biricik ve tektir. Alımlayıcıyı etkiler. İçinde yaşanılan toplum, eserin oluşumunu etkiler.
Walter Benjamin mekanik yeniden üretimin, bütün bir çağa damgasını vurmasına bağlı olarak sanatın bütün sahiciliğini kaybettiğini söyler. Ona göre özgün bir sanat eseri, her yeniden üretimiyle birlikte, “aura”sından hep bir şeyler daha yitirir. Bundan ötürü kültür bir bütün olarak meta üretim endüstrisine dönüşür, buna bağlı olarak da kültür ürünleri şeyleşir. Bu parçada kullanılan “aura” kavramı, sanat eserinin hangi özelliğini dile getirmektedir? A) Evrenselliğini
B) Yaratıcılık gerektirdiğini
C) Kalıcı olmasını
D) Estetik kaygıyla bağını
E) Biricikliğini
Parçada sanat eserinin özgünlüğüne 2013 - YGS
vurgu yapıldığından özgünlük biricikliği (tekliği) ortaya çıkarmaktadır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
41
Sanat Felsefesi (Estetik)
5. BÖLÜM
EVRENSEL ESTETİK YARGILAR OLANAKLI MIDIR? Evrensel estetik yargıları reddedenler: “Güzel” ve “çirkin” duyguları, yargıları kişiden kişiye değişir. Beğeni duygusu ve yargısı toplumsal, kültürel, bireysel birçok etmen tarafından belirlenir. Bu koşullar her insanda aynı olmadığından evrensel estetik yargılardan söz edilemez. Sanat eserleri de farklı insanlarda farklı beğeniler oluşturur bu yüzden öznel bir alan olan sanatta da evrensel bir beğeni olanaksızdır. Evrensel estetik yargıları kabul edenler: İnsanların “güzel” ve “çirkin” bulduğu varlıklar değişiyormuş gibi görünse de her insanda güzel ve çirkin bulma duygusu, beğeni yargısı vardır. Bir yargı türü olarak, beğeni, hoşa gitme, güzel ve çirkin bulma tüm insanlarda ortaktır.
Kant’a göre insan “güzel” bulduğu bir şeyi başkalarının da “güzel” bulmasını ister, özel bir duyguyu ortak bir duyguya dönüştürmek ister. Subjektif (öznel) gibi görünen estetik yargılar bu yüzden evrensel ve ortak bir ifade taşır.
Baumgarten’a göre “Estetik, mantığın küçük kardeşidir.” başka bir deyişle mantıktaki evrensel ve zorunlu kurallar gibi, beğeni duygusu ve güzel-çirkin kavramları da evrensellik taşır.
“GÜZELLİK” üzerine temel düşünceler:
Hegel’e göre güzellik, mutlak, evrensel ruhun nesne varlığında kendini açması, yansımasıdır.
Platon’a göre güzellik bir “idea”dır; bu ideadan pay alan nesneler güzellik taşır.
Aristoteles’e göre güzellik, ölçülü ve orantılı olmaktır.
Plotinus’a göre güzellik, Tanrı’nın yaydığı ışıktır.
Croce’ye göre güzelliği yaratan insan düşüncesi, kurgusudur.
Baumgarten’a göre güzellik, duyumsal bilginin mükemmel - kusursuz bir biçim kazanmasıdır.
Kant’a göre güzellik, bir şeydeki uyumdur ve çıkarsız bir tavırla kavranılır.
42
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
5. BÖLÜM
Sanat Felsefesi (Estetik)
Zevklerin ve beğenilerin tartışılamayacağı yargısı doğru mudur? İnsanlar arasında beğeni ve zevk bakımından bir ortaklık var mıdır? Beğeniyi ve beğeni yargısını belirleyen bazı kurallar, ilkeler olamaz mı? Nasıl oluyor da insanlar, bazı sanat eserleri üzerinde anlaşa biliyorlar? Bu parçada sanat felsefesinin hangi sorununa yanıt aranmaktadır? A) Sanatın ne olduğuna B) Sanatçının eserini nasıl oluşturduğuna C) Güzellik ve hoşluğun aynı şeyler olup olmadığına D) Doğadaki ve sanattaki güzellğin aynı olup olmadığına E) Beğeni yargılarının evrensel olup olmadığına
Parçada sanata dair zevk ve beğeni
ortaklığı olup olmadığı tartışılmaktadır. Bu tartışma estetik yargıların evrenselliği sorunu ile ilgilidir.
Güzellik, hem doğada güzel, hem de sanatta güzeldir. İnsan, hem doğadaki varlıklarda hem de sanat eserlerinde güzellik bulur. Doğada bulunan güzelliklerle, sanat eserlerinde bulunan güzellikler birbirinden ayrıdır. Doğada bakılıp da fark edilmeyen güzellikler, bir sanatçının yaratıcılığı ile sanat eserine yansıtıldığında, birçok insan tarafından daha açık bir şekilde görülmektedir. Parçada, aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir? A) Doğa ile sanatın farklılığından B) Mükemmelliğin doğada olduğundan C) Beğenilerin tartışmaya açık olduğundan D) Güzelliğin öznel olduğundan E) Her eserin sanat değeri taşımadığından Parçada doğa ile sanatın güzelliklerinin farklılığı vurgulanmaktadır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
43
5. BÖLÜM
Sanat Felsefesi (Estetik)
Hiç kimseye zevk vermeyen bir nesne güzel olamaz. Bir eserin estetik değeri kendi nes nel niteliklerine değil, insanda uyandırdığı duyguya, estetik yaşantıya dayanır. Biz, sanat eserinin bizde uyandırdığı duygunun niteliğini, eserin kendisinin taşıdığı bir nitelik saya rız. Gerçekte ise bu nitelikler bizim duygularımızdadır, duygularımızın dışında ise yalnızca nesneler vardır. Bu parçaya dayanarak aşağıdaki bilgilerden hangisine ulaşılabilir? A) Sanat eserini anlamak için özel bir yetenek gerekir. B) Beğeni duygusu sanat eserinde değil, onu algılayanın duygularında oluşur. C) Sanat eseri, onu izleyen kimseyi geliştirmelidir. D) Sanat eseri bir çıkar amacı gözetilerek oluşturulmamalıdır. E) Sanat eseri insanda şaşkınlık ve hayret uyandırmalıdır.
Parçada beğeni duygusunun bireyden kaynaklı olduğu vurgulanmaktadır.
Schiller’e göre sanat ile oyunun ereği kendisindedir, her ikisi de fayda peşinde koşmaz lar; her ikisi de insanı günlük korku ve baskılardan kurtarır ve insanı özgürlük dünyasına götürür. “İnsan, kelimenin tam anlamında insan olduğu zaman oynar ve ancak oynadığı zaman tam anlamıyla insandır.” Böylece insan “görünüşün ve oyunun neşeli ülkesinde” hem duyusal, hem ahlâki zorlamadan kurtularak tam özgür olur. Schiller’in bu yaklaşımında temel aldığı görüş aşağıdakilerden hangisidir? A) Sanat, ahlâk ve fayda dışı olan; insanı özgürleştiren bir oyundur. B) Sanatın ortaya çıkmasında insan aklı ve duyuları etkilidir. C) Sanatta önemli olan güzellik değil duygusallıktır. D) Sanat duygusal bilginin doğruluğunu yani güzelliği arar. E) Sanat, güzelin insan düşüncesiyle yorumlanmasıdır.
Schiller’in sanat anlayışı sanata bireyi özgürlüğe kavuşturan bir oyun misyonu yüklemektedir.
44
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Fiziğin Doğası
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
45
6. BÖLÜM
Din Felsefesi
DİN FELSEFESİ
Din felsefesi, her biri kendine has inançlar sisteminden oluşan tüm dinlerin doğası üzerine düşünen, yorumlar yapan filozofların çalışma yaptığı alandır.
Başlangıcından beri insanoğlu, dünyayı, evreni ve kendisini anlamaya, açıklamaya çalışmıştır. Bu anlama ve açıklama çabalarına bilim, din ve felsefenin farklı biçimlerde yaklaşımları olmuştur.
Bilimde açıklamanın yöntemi nesnel verilerle, deneyle yapılan etkinliklerdir.
Felsefede, filozofun kişisel akıl yürütmesi ve kurguladığı öznel evren anlayışıdır.
Dinde ise kutsal kaynaklar, inanç ve dinin ilkeleri açıklamanın yöntemini oluşturur.
Dinin metafiziksel açıklamaları, felsefenin metafiziksel açıklamalarından “kutsallık” bakımından farklıdır.
Dinde temelde “iman” (koşulsuz inanç) belirleyicidir ve dinin öngördüğü sistemde bir yaşama biçimi gerekli kılınmıştır.
Din felsefesi, inanç karşısında akla öncelik verir, dinin temel inançlarını kabul eder, fakat onları mantıksal bir analize tabi tutar. Felsefenin din karşısındaki tavrı objektif ve eleştirel dir. O, dinin temel ilke ve inançları sorgular; fakat bunu insanların inançlarını güçlendirmek için yapmadığı gibi, zayıflatmak için de yapmaz. Bu parçaya göre din felsefesi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Açıklamalarını akla dayandırdığı B) Nesnel bir tutum sergilediği C) Eleştirel bir gözle baktığı D) Din karşısında nötr bir tavır takındığı E) Dine karşı olduğu
Din felsefesi inancı güçlendirmek ya da zayıflatmak için hareket etmediği için dine karşı olduğu söylenemez.
TEOLOJİ ve DİN FELSEFESİ
Teoloji sözcük olarak “Tanrı bilim” anlamına gelir. Teoloji ve din felsefesi benzer sorunlar üzerine çalışır ancak teoloji belirli bir dinin yapısını, dogmalarını temellendirme çabası içerirken din felsefesi var olan tüm din ve inanç sistemlerini anlama ve eleştiri konusu yapar.
Teoloji, bir tek dine yönelerek taraflı, daha az eleştiriye yer veren, baştan doğru kabul ettiği inanç ve yargıların temellendirmesine, savunulmasına yönelen bir etkinliktir.
Din felsefesi, tüm inanç sistemleri üzerine düşünebilir ve daha ön kabulsüz, sorgulamaya daha çok yer verilen bir alandır.
46
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
6. BÖLÜM
Din Felsefesi
DİN FELSEFESİNİN SORUNLARI Evrenin yaradılış sorunu: Evren öncesiz midir, sonsuz mudur, nasıl ve ne zaman yaratılmıştır? Vahyin imkânı sorunu: Tanrı’nın vahiy aracılığı ile kullarıyla iletişim kurması nasıl mümkündür? Ruhun ölümsüzlüğü sorunu: İlahi dinlerde ruhun ölümsüzlüğü düşüncesi vardır. Ruh nedir? Ruh ve beden arasında bir ilişki var mıdır? Ruhun ölümsüzlüğü olanaklı mıdır?
“TANRININ VARLIĞI” TARTIŞMALARI 1. Tanrı’nın Varlığını Kabul Edenler: Tanrı’nın varlığını kabul eden yaklaşımlar üç başlık altında toplanır: TEİZM (Tanrıcılık) DEİZM (Yaradancılık) PANTEİZM (Tüm tanrıcılık ya da evren tanrıcılık)
TEİZM (TANRICILIK) Hem tek Tanrı’ya hem de birden çok Tanrı’ya inanan yaklaşımlar sonuçta Tanrı’ya inanma noktasında benzerdir ve Teizmi (Tanrıcılık) savunur. Monoteizm (Tek tanrıcılık) evrendeki düzen ve sürekliliğin tek bir Tanrı tarafından yaratıldığını savunurken, Politeizm (Çok Tanrıcılık) evrendeki karmaşık işleyişin farklı Tanrı’ların kontrolü altında olduğunu öne sürer. Teist inanışlara göre evrenin yaratıcısı olan Tanrı (ya da Tanrılar) insanları, evreni, doğayı yönetme, denetleme ve ödül–ceza uygulama konularında yetkin güçtür. Teizme göre Tanrı evreni hem yaratan hem de denetlemeye devam eden güçtür. Tanrı, insanlardan farklı niteliklere sahiptir; “Mutlak Adil, Mutlak Güçlü, Mutlak İyi” dir.
DEİZM (YARADANCILIK) Özellikle 17. yy.da doğa bilimlerinin gelişmesi, Aydınlanma Dönemini yaşayan batı düşüncesinde Deizm akımını doğurmuştur. Deizme göre evrenin mükemmel ve yetkin işleyişinin arkasındaki güç Tanrı’dır. Ancak Deizm Tanrı’nın yaratıcılık niteliğine önem verir; Tanrı evreni yaratıp ona ilk hareketini verdikten sonra evrene müdahale etmemiştir. Tanrı’yı ilk hareket ettirici, ilk güç olarak gören Deizm, Tanrı’nın evreni harekete geçirdikten sonra onun işleyişine karışmadığını öne sürerek dinsel ilkelerden farklı bir Tanrı anlayışı öne sürmüştür. Deizme göre Tanrı evrene aşkın yani onun ötesinde, üstündeki ilk hareket ettirici güçtür.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
47
6. BÖLÜM
Din Felsefesi
PANTEİZM: (TÜM TANRICILIK – EVREN TANRICILIK) Panteizm (Tüm tanrıcılık) yaklaşımına göre; Tanrı evrene aşkın yani ondan bağımsız, ayrı bir yerde duran bir varlık değildir. Tanrı, doğanın kendisi, evrenin tümüdür. Tanrı ve doğa özdeştir. İslâm felsefesinde de panteizme benzer görüşler vardır ancak tümüyle aynı değildir. İbn–i Sina; “Tanrı her şeyde, her şey Tanrı’dadır.” sözüyle Tanrı’nın yarattıklarına bir yansıması olduğunu öngörmüştür. Tasavvuf inancında Tanrı’nın yarattıklarına kendinden bir pay, nefes, hisse kattığı öne sürülerek Tanrı ile yarattıklarının tümüyle birbirlerinden ayrı olmadığı öne sürülmüştür.
2. Tanrı’nın Varlığını Reddedenler: Tanrı’nın varlığını reddeden yaklaşımların ortak adı Ateizm yani “Tanrı tanımazcılık” tır. Ateizmi savunan yaklaşımların temel tezleri şunlardır: Tanrı evrende neden kötülüğe, eksikliğe izin veriyor? (Kötülük kanıtı) Tanrı, insan beyninin ürettiği bir düşüncedir bunun dışında bir anlam taşımaz. (Materyalizmin yaklaşımı) Tanrı düşüncesi insanların gereksinimlerinden, korkularından ve beklentilerinden dolayı kendilerinin ürettiği bir düşüncedir; insanın düşündüğü bir tasarım olmaktan öte Tanrı’nın bir anlamı yoktur.
3. Tanrı’nın Varlığının Bilinemeyeceğini Savunanlar: Agnostisizm’e göre Tanrı’nın varlığı da yokluğu da kanıtlanamaz. Agnostisizm, “bilinemezcilik” demektir ve Tanrı konusunda yargıda bulunulamayacağını, bilinemeyeceğini öne sürer. Protagoras’ın “Tanrılar üzerine bilgi edinmekte çaresizim.” sözü agnostik yaklaşımın temelidir.
48
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Fiziğin Doğası
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
49
7. BÖLÜM
Siyaset Felsefesi
SİYASET FELSEFESİ Siyaset (politika): En temel ve geniş anlamıyla devlet, insan, ülke yönetimidir. Siyaset, aktif olarak siyasetle uğraşan politikacılar tarafından ortaya konulan etkinliklerdir. Siyaset bilimi: Siyasal olay ve olguları nesnel bir biçimde, olanı olduğu gibi ele alarak açıklamaya yönelir. Siyaset felsefesi: Yalnızca olanları değil, olması gerekeni yani ideali sorgular bu yüzden siyaset felsefesi filozofların öznel yaklaşımlarından oluşmuş bir alandır. Siyaset Felsefesinin Temel Sorunları:
Devlet nedir, devlet nasıl oluşmuştur? Devletin kaynağı, varlık nedeni nedir?
İdeal (mükemmel) bir düzen olanaklı mıdır? İdeal devlet, yönetim biçimi olanaklıysa nasıl bir yapısı olmalıdır?
İktidar nedir? İktidarın meşruiyeti (yasallığı, haklılığı, doğruluğu) nasıl temellendirilebilir? İktidarın kaynağı nedir?
Hak, hukuk, adalet, eşitlik, sivil toplum kavramları nedir?
– İktidar, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir ve Tanrı’nın kendisine gösterdiği ama cı gerçekleştirmektedir. İktidarın meşruiyeti de bu amaca bağlı kalıp kalmamasıyla ilgilidir. – Devletin ödevi, insanların yaşayışlarını kendilerine mutluluk sağlayacak şekilde düzenlemektir. Bu ödevi gerçekleştirmeyi amaçlayan iktidar meşrudur. Yukarıda verilen görüşler, siyaset felsefesinin hangi sorununa yanıt niteliğindedir? A) Bireyin temel hakları nelerdir? B) Bürokrasiden vazgeçilebilir mi? C) İktidarın kaynağı ve meşruiyetin ölçütü nedir? D) Devlet nasıl oluşmuştur? E) Sivil toplum nedir?
Birinci ifadede iktidarın kaynağı ve ikinci ifadede ise meşruiyetin ölçütü tartışılmaktadır.
DEVLET NEDİR; KAYNAĞI, OLUŞUMU NASIL AÇIKLANABİLİR? Siyaset felsefesinin bu sorununa yönelik iki temel yanıt vardır:
1.
“Devlet doğal düzenin, doğanın bir devamıdır.”
Devlet, doğaya uygun, doğal yaşamın devamı, niteliği biçimindeki bir kurumdur. Doğada ilişkileri belirleyen “güç” kavramıdır. Bu doğa yasası toplumsal yaşam için de geçerlidir ve devlet doğa yasasının toplumsal yaşamda somutlaşmış organizasyonudur.
50
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
7. BÖLÜM
Siyaset Felsefesi
Platon’a göre devlet, doğal bir zorunluluktur. Nasıl bir el iş görebilmek için gövdeye, bedene ihtiyaç duyar; insan da toplumsal bir varlık olarak yaşamak için devlete ihtiyaç duymaktadır.
Aristoteles’e göre devlet, insan doğasından kaynaklanan organik ve zorunlu bir varlıktır. İnsan nasıl bir organizmadır ve farklı organların bir arada olduğu bir yapıya sahiptir, devlet de bir organizmadır ve farklı birimlerin olduğu toplumsal yaşamı ayakta tutar.
2.
“Devlet, insan tarafından oluşturulmuş yapay (suni) bir kurumdur.” Devlet, doğanın kendisinde bir zorunluluk olarak bulunmamaktadır. Devlet, insanların sonradan oluşturduğu bir kurumdur ve kaynağı doğal yaşamdan çok ortaklaşa, toplumsal yaşamdır.
İnsanlar, bir sözleşme yaparak, birbirlerine zarar vermemek için devleti kurdular.
Rousseau’ya göre insanlar tarım devriminden önce eşit yaşıyorlardı. Tarım devrimiyle birlikte “mülkiyet” kavramı ortaya çıktı ve “mülkiyet” eşitliği bozmaya başladı. İnsanlar kendilerini korumak için bireysel iradeleri aşan genel bir iradeye ihtiyaç duydular ve kendi aralarında bir sözleşme yaparak, yönetme hakkını devlete devrettiler.
T. Hobbes’a göre insan doğası gereği bencildir. Bu nedenle zayıf olanlar güçlüler tarafından ezilmemek için istemli şekilde haklarını geçici süre ile devredecekleri bir güce ihtiyaç duyarlar. Böylece devleti meydana getirirler.
Siyaset Felsefesinde “Doğal Durum” Kavramı: Siyaset felsefesinde “doğal durum” kavramı ilk insanlık durumunu tanımlamak için kullanılır. İlk insanlık durumu olan doğal durumda insanlar arasındaki toplumsal ilişkileri düzenleyen hukuk, devlet, yasa, hak... vb kavramlar henüz gelişmemiştir. Devlet ve iktidar biçimleri henüz ortaya çıkmamıştır.
“Doğal Durum” kavramına yönelik olarak iki temel yaklaşım vardır:
1.
“Doğal durumda insan insanın kurdudur.”
Thomas Hobbes’un öncülüğünü yaptığı bu yaklaşıma göre doğal durumda her insan bir diğeri için tehdittir, potansiyel tehlikedir. Çünkü insanlar arası ilişkileri düzenleyen meşru bir güç yoktur. Bu yüzden insanın insana oluşturduğu bu tehdidi ortadan kaldırmak için iktidar, devlet gereklidir; meşrudur. Devlet, düzensizliğin yarattığı karmaşa ve tehdit ortamını ortadan kaldırıp düzeni ve barışı sağlamaya yöneldiğinden meşru yani doğru ve gerekli bir güçtür.
Hobbes’a göre insan; doğası gereği kendi varlığını sürdürmeye çalışır, dünya nimetlerinden olabildiğince çok yararlanmak ister. Bunun sonucunda da herkes herkesin düşmanı olur, böylece savaşlar ortaya çıkar. Bu durumu Hobbes “İnsan insanın kurdudur.” şeklinde özetler. Ama bu durum insan varlığını tehlikeye düşürdüğünden insanlar herkesin güvenliğini sağlayan bir düzen arayışına girmişlerdir. Dünya nimetlerinden yararlanırken zora başvurmaktan vazgeçmek üzere birbirlerine söz vermiş, zora başvurma yetkisini ve gücünü, boyun eğecekleri bir kişiye devretmek için aralarında anlaşmışlardır. Bu parçaya göre, insanların anlaşmalarına neden olan unsur aşağıdakilerden hangisidir? A) B) C) D) E)
İnsanların, dünya nimetlerinden eşit yararlanamaması Bireylerin zora başvurma gücünü ve yetkisini bir otoriteye devretmek istememesi İnsanın doğal arzularının kendi varlığını tehdit etmesi Herkesin birbiriyle savaşması sonucunda kültürün yozlaşması Bitmek bilmeyen savaşların köklü uygarlıkları tehdit etmesi
Hobbes, insanın en büyük düşmanının
yine insanlar olduğunu savunmuştur. Bu durumdan kurtulmak için insanlar aralarında anlaşarak devleti kurmuşlardır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
51
7. BÖLÜM
Siyaset Felsefesi
2.
“Doğal durumda insanlar iyidir.”
İnsanlar, doğal durumda yaşarken sorun yoktur. Asıl sorunun başladığı nokta, iktidarın, devletin ortaya çıkmasıyla olmuştur.
İnsanlar arasında çatışma, kavga ve savaş, iktidarların ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Anarşizmin savunduğu bu yaklaşıma göre devlet doğal durumu bozarak çatışmayı başlatmıştır ve bu yüzden iktidar iyi değil kötüdür.
“İDEAL DÜZEN” Sorunu İdeal bir düzen, devlet olanaklı mıdır? Herkes için geçerli, ideal bir devletin, düzenin olanaklı olup olmadığı konusunda iki temel yaklaşım vardır.
1. İDEAL DÜZENİ REDDEDEN YAKLAŞIMLAR: Toplu halde yaşayan insanların iktidardan, devletten beklentileri, ihtiyaçları ve öncelikleri farklıdır. Herkes için aynı ölçüde iyiyi sağlayacak, herkesi mutlu kılacak ideal bir düzen olanaksızdır.
Sofistlere göre her şeyin ölçüsü insandır. Herkesin aynı düzeni, yönetimi olumlaması beklenemez bu yüzden ortak, ideal bir düzen olanaksızdır.
Nihilistlere (Hiççilik) göre de insanların doğruları farklı olduğundan tüm insanların doğalarına eş oranda yanıt verecek ideal, ortak bir düzen olanaksızdır.
Anarşizme göre her türlü iktidar, otorite ve mutlak, ideal devlet anlayışı reddedilmelidir.
2. “İDEAL DÜZEN OLANAKLIDIR” YAKLAŞIMI: İdeal düzenin mümkün olabileceğini savunan düşünürler iktidarın, devletin meşru ve gerekli olduğundan hareket ederler. Çünkü düzensizlik, karmaşa durumu ortaklaşa yaşamı ve insan yaşamını tehdit eder.
Liberal düşüncelere göre ideal düzenin temel anahtarı “özgürlük”tür. İnsanlar özgürlüklerini yaşayabildikleri ve haklarının korunduğu, güvence altına alındığı bir yapıda mutlu yaşayabilirler.
Sosyalizm akımına göre ise ideal düzenin temel kavramı eşitliktir. Mülkiyet hakkı özel kişilerin değil kamunun hakkı olmalıdır ve ideal, eşit düzen ortaklaşa yaşamı olanaklı kılar.
İKTİDAR NEDİR? İKTİDARIN KAYNAĞI NEDİR? İktidar, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleme gücü, yetkisi olarak tanımlanabilir. İktidarın kaynağının, temelinin ne olduğu sorusuna siyaset filozofu Max Weber bir sınıflandırmayla yanıt vermektedir.
52
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
7. BÖLÜM
Siyaset Felsefesi
1. Geleneksel otoriteye dayalı iktidar: Yönetme gücünün kaynağı soy, aile, gelenek, din gibi kavramlardır. Değişime kapalı toplumlarda sık rastlanan iktidar biçimidir. Hükümdarlık, monarşi, kabile yaşantısı ... vb.
2. Karizmatik otoriteye dayalı iktidar: İktidarı kullananın üstün ve olağanüstü özellikleri, misyonları olduğu düşünülür. Kişinin bu yetenekleri onu egemen olmaya, güç kaynağı olmaya yönlendirmiştir. Lider, halkı adına karar verebilir. Çünkü yanlış yapacağı düşünülmez. Gandhi, Hitler vb. liderler karizmatik bir iktidara sahiptir.
3. Demokratik - Hukuki İktidar: İktidarı kullananlar, yönetme gücünü hukuktan, yasadan ve seçimden alırlar. Yönetici, yönettiklerine karşı sorumludur. Seçimle iş başına gelen yöneticinin yönetme hakkı yasalar ve tüzüklerle belirlenmiştir.
Siyaset Felsefesinde Ütopyalar Ütopya, düş ülke, hayal edilen ülke anlamına gelir. Siyaset filozofları mevcut, var olan düzenlerin, yönetimlerin dışında bir devlet ve toplum düzeni hayal ederek ütopyalar yazmışlardır.
Devletin doğru olabilmesi için birbirinden ayrı işlevler gören üç sınıfın olması ve bunların önem sırasına göre düzenlenmiş olması gerekir. Doğruluğun yok olması, yani sınıfların birbirinin işine karışması, görevlerini değiştirmesi en büyük kötülüktür. Çünkü, bu durum devletin yıkımına yol açar. Düşünür bu görüşleriyle aşağıdakilerden hangisini önermektedir? A) Sınıflı bir toplum yapılanmasını B) Eşitliği esas alan bir düzenlemeyi C) Hukukun adaletli bir şekilde işlemesini D) Yönetimin tek elde toplanmasını E) Devleti bürokratların yönetmesini
Parçada toplumda üç sınıfın olması gerektiği
vurgulandığından
sınıflı
toplum yapısı savunulmaktadır.
bir
Yazılan ütopya her şeyin daha iyi olduğu yönünde kurgular içeriyorsa olumlu ütopya, karmaşa ve kötülüğün, şiddetin başgösterdiği durumlar anlatılıyorsa olumsuz ütopya olarak adlandırılır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
53
7. BÖLÜM
Siyaset Felsefesi
Thomas More “Utopia” adlı eserinde özel mülkiyetin ortadan kalktığı, maddi değerlerin son bulduğu bir devlet, toplum düzeni hayal etmiştir.
Campenalla “Güneş ülkesi” adlı eserinde insanların kendilerini bilim, sanat ve felsefe
Francis Bacon “Yeni Atlantis” adlı eserinde bilim adamları konseyi tarafından yöneti-
Aldous Huxley ise “Yeni Cesur Dünya”, kitabında insanların makinalaştığı, manevi
gibi entellektüel etkinliklere yönelttiği bir devlet hayal etmiştir. len bir ülke hayal etmiştir. alışkanlıkların yok olmaya yüz tuttuğu mekanik bir yaşamı dile getirmiştir.
Liberalizme göre, bireyler ekonomik anlamda özgür olursa, diledikleri gibi üretirler ve re kabet ederler. Ekonomik yaşam böylelikle bir düzen kazanır. Bireyler, ekonomi alanında kendi çıkarlarını gerçekleştirmek suretiyle zenginleştikçe, bu zenginlik ve refahtan yavaş yavaş o toplumdaki herkes pay almaya başlar. Böylelikle, toplumun genel çıkarı da ger çekleşmiş olur. Bu parçaya göre liberalizmin dayandığı temel varsayım aşağıdakilerden hangisidir? A) İdeal toplum ancak eşitlik sağlandığında oluşabilir. B) Sınırsız bir mülkiyet edinme özgürlüğü toplumsal barışı tehdit eder. C) Herkes kendi yeteneği doğrultusunda yönetime katılmalıdır. D) Özgürlüklerle oluşacak bireysel çıkarların tatmini toplumsal mutluluğa ulaşmanın yoludur. E) Devlet, her zaman bireyden öncelikli olmalıdır.
Liberalizm özgürce girişim yapma idealini benimseyen
bir
yaklaşımdır.
Böylece
bireyden, toplumun geneline refahın oluşacağını iddia eder.
Birçok siyaset filozofu farklı gerekçelerden hareketle devletin hiç de yararlı bir kurum ol madığını, hatta kesinlikle zararlı olduğu ve bu nedenle ortadan kaldırılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Buna karşılık bazı filozoflar da, gerek insan hayatının olanaklı olması, gerekse kalite bakımından üstün bir toplumsal hayatın yaşanabilmesi için devletin değerli bir kurum olduğuna hükmetmişlerdir. Parçada siyaset felsefesinin hangi sorununa değinilmiştir? A) Bürokrasiden vazgeçilip vazgeçilemeyeceği B) İktidarın kaynağının ne olduğu C) Her yönetimin meşru olup olmadığı D) Devletin gerekli olup olmadığı E) Devletin nasıl oluştuğu
54
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Parçada devletin gerekliliği sorunu tartışılmaktadır.
7. BÖLÜM
Siyaset Felsefesi
Max Weber’e göre sivil toplum, toplumun devlet kurumunun dışında kendi kendini yönlen dirmek ve gerektiğinde beklentilerini gerçekleştirmek için devlete baskı uygulamak ama cıyla oluşturduğu demokratik yapıdır. Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi sivil toplum örgütlerinin bir özelliği değil dir? A) Bireyin beklentilerine cevap verme B) Bireyin haklarını devlete karşı koruma C) Devletin güdümünde olma D) Devlete isteklerini kabul ettirme E) Demokratik bir yapılanma olma
Sivil toplum örgütleri devletin dışında
yer alan sivil vatandaşlardan meydana gelir.
Ütopyanın ortaya çıkma nedeni, tam gelişmeye ulaşamamış ekonomik koşullara bağlı bu lunan toplumsal sorunların çözümlerinin, salt düşünce ve hayal gücüyle insan kafasın da belirmesidir. Toplum, alışılmış davranışlar göstermemekteydi, bu da düzenin yeniden kurulmasını gerektirmekteydi. Bu düzeni propaganda yoluyla topluma kabul ettirmek ve gerektiğinde örnekler sunmak zorunluydu. Demek ki, bu yeni sistemler ütopya olmak zo rundaydı. Ayrıntılarda bazen fantastik sistemler olabiliyorlardı. Bu parçaya göre ütopyaların yazılış nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Var olan sistemin tıkanması B) Anarşinin çıkması C) Bireylerin özgür olma isteği D) Ekonomik güçlüklerin olması E) Kuralsız yaşama isteği
Ütopyalar var olan sistemlerin eleştiri-
leri sonucu ortaya koyulan hayali devlet tasarımlarıdır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
55
8. BÖLÜM
Bilim Felsefesi
BİLİM FELSEFESİ Evren, dünya ve insana ilişkin olay ve olgular arasındaki ilişkileri belirli ve düzenli yöntemlerle inceleyen ve genel geçer yasalarla açıklamaya çalışan etkinliklere bilim denir. Bilim felsefesi ise bilim etkinliğindeki kavram, yöntem ve değerler üzerine yapılan bir yorum ve sorgulama etkinliğidir. Diğer bir deyişle bilim felsefesi bilim etkinliği üzerine yapılan bir üst etkinlik; düşünce üzerine düşüncedir. Bilim felsefesinde bilimin ne olduğu, yöntemi, değeri, tarihsel gelişimi, bilimsel açıklamaların ve bilim dilinin doğası, yapısı anlaşılmaya, sorgulanmaya çalışılır.
Doğrulanmış olmak bir kuramın erdemi değil, zaafıdır. Çünkü doğrulayıcı örnek bulmaktan daha kolay bir şey yoktur. Bir kuram, ne kadar çok yanlışlama çabasından başarıyla çıktıysa o kadar iyi bir kuramdır. Yanlışlamaya çalışıp yanlışlayamadıysak o kuram doğrulanmış değil, pekiştirilmiş olur. Bir kuram yanlışlanma olanağını taşıdığı için bilimsel sıfatını hak eder, herhangi bir düşünsel deneyle de olsa hiç yanlışlanamıyorsa bu durum onun bilimsel olmadığını gösterir. Bu parçada söylenenler aşağıdaki sorulardan hangisinin cevabı olabilir? A) Bilimsel kuramlar nasıl yanlışlanır? B) Bir kuramın doğruluğunun ölçütü nedir? C) Bir kuram ne zaman doğrulanmış sayılmalıdır? D) Bilimsel kuramlar ne zaman yanlışlanmış sayılmalıdır? E) Bir kuramın bilimselliğinin ölçütü nedir? 2013 - YGS
Parçada bilimsel kuramların doğruluğunun ölçütü tartışılmaktadır.
Hepimizde beklentilerimizi desteklemeyen kanıtları göz ardı etme eğilimi vardır. Örneğin bir insan, gördüğü bir rüya gerçekleştiğinde, o zamana dek gerçekleşmeyenleri unutarak bunun, rüyalarının gerçek olduğunu kanıtladığını söyleyecektir. Oysa tekil örneklerden hareketle genellemeler yapmak doğru değildir. Bu noktada görevimiz, iyi temellendirilmiş bir hipotez oluşturduktan sonra onu can alıcı bir deneyden geçirmektir. Eğer deneyler hipotezi doğrularsa bulduğumuz gerçekten de bir doğa yasasıdır. Artık tekil örnekleri bu yasadan güvenle çıkarsayabilir, başka bir deyişle doğru öngörülerde bulunabiliriz. Böylece, bilimsel bir yasa bulma sürecinde özelden genele geçeriz. Bu parçada anlatılanlar, bilim felsefesinin hangi sorusuyla ilişkilendirilebilir? A) Bilimsel yöntem nedir? B) Bilim nedir? C) Bilimsel doğruluk nedir? D) Bilimsel sonuç nedir? E) Bilimsel kuram nedir?
2014 - YGS
Parçada bilimsel yöntemin aşamalarından bahsedilmiştir.
BİLİM TÜRLERİ VE ÖZELLİKLERİ 1. FORMEL BİLİMLER: Mantık, matematik, geometri gibi düşünceye ve akıl yürütmeye dayanan bilimlere formel bilimler denir. Formel bilimlerin konuları doğada birebir nesne olarak bulunan somut varlıklar değildir. Örneğin p (pi) sayısı ya da üçgen, doğada birer somut nesne olarak bulunmaz. Formel bilimlerin temel yöntemi TÜMDENGELİM’dir yani başlangıçta doğru kabul edilen genel yasa ve ilkelerden hareket ederek parçanın bilgisini türetme yöntemi uygulanır.
56
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Matematik formel bir bilimdir.
Bilim Felsefesi
8. BÖLÜM 2. DENEYSEL (EMPİRİK) BİLİMLER:
Konusu doğal gerçeklikte var olan nesneler olan fizik, kimya, biyoloji gibi bilimlerdir. Laboratuvar ortamında ve doğada gözlem ve deney yöntemini kullanarak bilgi üretirler. Deneysel bilimler tekil örneklerden hareket ederek genel yasalara ulaşmaya çalışır. Diğer bir deyişle Tümevarım yöntemini kullanır.
Bilimin temelinde deney bulunur.
3. TOPLUM VE İNSAN BİLİMLERİ: Konusunu toplumsal gerçeklik ve insan yaşamından alan sosyoloji, ekonomi, coğrafya, siyaset bilimi vb. bilimlerdir. Doğrudan deney kullanılamayan konularda gözlem, anket gibi somut, bilimsel yöntemleri kullanırlar. Toplumsal olay ve olguları tarafsız bir biçimde, verilere dayanarak anlamaya, açıklamaya çalışırlar.
Toplum bilimleri toplumu inceler.
BİLİM FELSEFESİNDE TEMEL YAKLAŞIMLAR 1. KLASİK GÖRÜŞ AÇISINDAN BİLİM İlk Çağlar’dan başlayarak Rönesans Döneminde belirginleşen, 17. 18. ve 19. yy.da baskın olan bilim anlayışıdır. Bilim, dünyadaki gerçekliğin bilgisine varmaya çalışan bir etkinliktir. Bilim, tüm olayları açıklayacak doğru bilgileri elde etme gücü taşır ve bu bilgiler birikerek ilerler. Temelde doğa bilimleri en güvenilir bilgiyi elde eder ve tümevarımsal yöntemlerle elde edilen kesin yasalardan oluşur. Bilimsel bilgi, bilim adamlarının bireysel etkinliklerinin ürünüdür ve bilimsel bilgi “doğrulandıkça” bilimsel değeri kanıtlanmış olur. Klasik bilim anlayışının temelde model aldığı bilim fizik bilimidir ve doğanın kesin bir biçimde açıklanabileceğine dair bilimsel bir inanç söz konusudur. 2. “ÜRÜN OLARAK BİLİM” YAKLAŞIMI Hans Reichenbach ve Rudolf Carnap’ın öncülüğünü yaptığı “Mantıkçı Olguculuk” akımının savunduğu yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre bilim doğadaki nesnelerin deneylerle anlaşılarak formüllerle açıklandığı bir bilme etkinliğidir. Bilimin konusu doğada bulunan somut varlık alanıdır bu yönüyle bilim olgusaldır. Diğer taraftan bilim, olgusal araştırmasını kesin, kusursuz bir dille açıklama çabası taşır ve bu yönüyle mantığı kullanır; mantıksaldır.
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
57
Bilim Felsefesi
8. BÖLÜM
Bilimsel değer taşıyan önermeler “doğrulanabilen” önermelerdir. Bir önermenin doğrulanabilmesi için olgusal olarak denetlenebilmesi gerekir. Bilim, metafiziksel, doğaüstü bir çalışma alanı değildir. Bilim, doğrusal bir biçimde ilerler çünkü bilim adamlarının kendi içlerinde yürüttüğü özel, seçkin bir etkinliktir. YORUM: Klasik anlayışa ve mantıkçı olguculuğa göre bilim, bilim adamlarının dış etkilere kapalı bir biçimde kendi içlerinde yürüttüğü özel ve seçkin bir etkinlik olduğundan düzgün doğrusal bir biçimde kesintiye uğramadan ilerleme gösterir. Bu anlamda bilim bir bayrak yarışı gibi bir bilim kuşağından diğerine düzgün bir biçimde devredilen bir etkinlik olarak yorumlanır. 3. “ETKİNLİK OLARAK BİLİM” YAKLAŞIMI Thomas Kuhn ve S. Toulmin’in öncülüğünü yaptığı çağdaş dönemin bilim felsefesi anlayışlarından biridir. Etkinlik olarak bilim anlayışına göre bilimsel ilerleme klasik anlayışın ya da olgucuların öne sürdüğü gibi düzgün doğrusal bir biçimde olmaz. “Bilimsel bilgi üretimini ve bilimsel ilerlemeyi PARADİGMA belirler. Paradigma, belirli bir gerçekliğin algılanıp açıklanmasında kullanılan kavramsal çerçevedir; toplumsal yapı ve koşullar bu çerçeveyi belirler. Paradigma, bir çağın, dönemin, bölgenin, ortamı, koşulları genel yapısı demektir. “Etkinlik olarak bilim” anlayışına göre bilimsel etkinlik, bilim adamlarının fildişi kulelerine çekilerek yaptıkları, toplumdan ve paradigmadan kopuk, soyutlanmış bir etkinlik değildir. Bilimde ilerleme vardır ancak bu ilerleme paradigmanın belirlediği inişli çıkışlı bir ilerlemedir. YORUM:
4. “YANLIŞLANABİLİRLİK” KURAMI (K. Popper’in Tümevarım Eleştirisi) Karl Popper’in öncülüğünü yaptığı çağdaş bilim felsefesi yaklaşımlarından biridir. Klasik bilim anlayışında bilimsel açıklamanın gücünün ve değerinin doğrulanmaktan, kesin doğruluk taşımaktan geçtiği düşünülmüştür. Bir bilimsel bilgi, zaman içinde sürekli doğrulanırsa doğru ve güvenilir kabul edilmiştir. Oysa Popper’e göre bilimsel bilgi ve ilerlemede asıl belirleyici güç “yanlışlanma”dır.
58
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Bilim Felsefesi
8. BÖLÜM
Aristoteles fiziği yanlıştır elbette, geçerliliğini de tümüyle yitirmiştir. Ama yine de bir “fizik”tir yani matematiksel bakımdan gelişmemiş olsa da son derece gelişmiş bir bilim. Ne çocukça bir düş ürünüdür ne de ortak duyunun boş, üstünkörü sözleridir. Bir kuramdır yani ister istemez ortak duyunun verilerinden yola çıkıp bu verileri son derece tutarlı ve sistemli bir incelemeye tabi tutan bir öğretidir. Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılamaz? A) Bilimsel bir kuramın, ortak duyunun verilerinden yola çıkması gerekmez. B) Kuramların geçerliliğini yitirmesi bilimselliklerine zarar vermez. C) Bilimsel bir kuramın yanlış olması tutarsız olduğu anlamına gelmez. D) Bir kuramın bilimsel olması, matematiksel bakımdan gelişmiş olmasını gerektirmez. E) Bilimsel bir kuramın, eldeki verileri tutarlı ve sistemli bir incelemeyle tutması gerekir. 2013 - YGS
Parçada bilimsel kuramın ortak duyunun verilerinden yola çıktığı vurgulanmaktadır.
BİLİM - FELSEFE İLİŞKİSİ
Temelde felsefe evren, dünya ve insanı kişisel yorum gücüyle anlama etkinliğidir. Bilim ise nesnel ve genel - geçerliliği olan yöntemlerle bilgi sunan bir etkinliktir. Ancak bilimler bağımsızlıklarını ilan etmeden önce felsefenin içinde var olmaya başlamışlar ve koşullar uygunlaştıkça kendi alanlarında çalışma yapmaya başlamışlardır. Felsefedeki akıl yürütmelerin ve sorgulamaların bilim adamlarını etkilemeleri günümüzde de söz konusudur. Bilimdeki açıklamaların filozofları yeni durumlar üzerinde düşünmeye yönlendirdiği de gözlenir. Demek ki felsefe ve bilim arasında karşılıklı etkileşimler söz konusudur.
Bilimlerin Felsefeden Ayrılışı
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
59
1. BÖLÜM
60
11. Sınıf / Felsefe / Akıllı Defter
Fiziğin Doğası
Bu defter, siz öğretmenlerimize özel olarak boşlukları doldurulmuş bir şekilde basılmıştır. Mavi renkli, italik yazılar, öğrencilerinize yazdırabilmeniz amacı ile öğrenci defterinde boş bırakılmıştır.
1. BÖLÜM: Sosyolojiye Giriş................................................................ 63 2. BÖLÜM: Birey ve Toplum................................................................ 68 3. BÖLÜM: Toplumsal Yapı.................................................................. 73 4. BÖLÜM: Toplumsal Değişme ve Gelişme.......................................... 77 5. BÖLÜM: Toplum ve Kültür.............................................................. 81 6. BÖLÜM: Toplumsal Kurumlar.......................................................... 86
1. BÖLÜM
Sosyolojiye Giriş
SOSYOLOJİYE GİRİŞ
Kelime anlamı olarak toplum bilimi anlamına gelen sosyolojinin fikir babası E. Durkheim, kurucusu ise A. Comte’dir.
İnsan doğal (fiziksel) ve toplumsal (sosyal) gerçeklikle çevrilidir. Toplumsal gerçeklik, insanların toplu halde yaşamlarından doğan toplumsal grupları, kuralları, değer yargılarını, kurumları, kültürü ifade eder.
Sosyoloji, toplumsal yaşam alanını, toplumsal grupları, toplumsal yapıyı, toplumsal ilişkileri, kurumları, kültürü inceleme konusu yapan bilim dalıdır.
Sosyoloji, toplumsal olaylar ve olgular arasındaki neden - sonuç ilişkilerini açıklamaya çalışan pozitif bir bilimdir.
Sosyoloji, tekil bireyin durumlarını, sorunlarını konu edinmez, toplumu anlamaya, açıklamaya yönelir.
Sosyoloji normatif (kural koruyucu) bir bilim değildir diğer bir deyişle sosyoloji ideal olanı aramaz, olması gerekeni söylemez. Sosyoloji, objektif (nesnel) bilimsel tutumu benimser; tarafsızdır, olanı olduğu gibi ele alır.
Sosyoloji toplumu bütün olarak ele alır; farklı toplumsal olaylar ve olgular arasında ilişki kurmaya yönelir.
Sosyoloji benzer nitelikteki toplumsal olayların, olguların ortak yönlerini bularak genellemelere ulaşmaya çalışır.
Her birey benzersiz olmasına karşın toplum; insanların davranışlarını, çocuk veya yetişkin, kadın veya erkek, zengin veya yoksul olma gibi birçok kategoriye göre farklı şekillerde değiştirir. İçinde bulunduğumuz genel kategorilerin özel hayatlarımızı nasıl etkilediğini fark ederek dünyayı sosyolojik açıdan görmeye başlarız. Örneğin, evliliğin sadece kişisel duygulardan ve tercihlerden kaynaklandığını düşünebiliriz. Ama sosyolojik bakış açısı bize eş seçiminde; yaş, cinsiyet, ırk, sosyal sınıf gibi etkenlerin belirleyici olduğunu gösterir. Aşkın, toplumun eş olarak istememizi öğrettiği kişilere karşı hissettiğimiz bir duygu olduğunu söylemek daha doğru olur. Bu parçaya göre, sosyolojik bakış ile kastedilen aşağıdakilerden hangisidir? A) Toplumsal olayları bütüncül bir biçimde değerlendirmek B) Toplumsal olay ve olgulara nesnel yaklaşmak C) Bireyin davranışındaki toplumsal etkileri görmek Parçada bireylerin tercihlerinin sadece
D) Her toplumu kendine özgü özellikleriyle ele almak
kişisel durumuna göre değil içinde bulun-
E) Bireyin, içinde yaşadığı toplumu tanımasını sağlamak 2013 - LYS-4
duğu toplumsal yapının etkisi ile meydana geldiği vurgulanmıştır.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
63
Sosyolojiye Giriş
1. BÖLÜM TOPLUMSAL OLAY - TOPLUMSAL OLGU
Toplumsal olay bir kez olup bitmiş, kimlerin rol aldığı belli olan, somut, tekil, özel toplumsal durumları ifade eder. 1789 Fransız İhtilali, II. Dünya Savaşı, Ahmet Bey ile Ayşe Hanımın evlenmesi... vb birer toplumsal olaydır.
Fransız İhtilali bir toplumsal olaydır.
Toplumsal olgu ise toplumsal yapı içinde aynı türden olayların, durumların ortak, genel, kavramsal ifadesidir. İhtilal, savaş, evlilik... vb toplumsal olguya örnektirler.
Toplumsal olaylar insanların toplu halde yaşamalarından kaynaklanır.
Toplumsal olayların ortaya çıkış ve gelişim biçimleri, nedenleri toplumdan topluma değişebildiği gibi aynı toplum içinde zamanla da değişebilir.
Toplumsal olaylar bireyin davranışlarında belirleyici, şekillendirici etkiye sahiptir.
İnsanlar toplumda yaygın olan adetlere göre evlenirler.
64
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Sosyolojiye Giriş
1. BÖLÜM
Herhangi bir tüccar, üyesi bulunduğu topluma ait parayı kullanmaz ve eski yıllardan kalma birtakım ticari kuralları uygulamaya kalkarsa iflas eder. Durkheim bu sözleriyle toplumsal olayların hangi özelliğini vurgulamaktadır? A) Toplumdan topluma değişme B) Sayılarla ifade edebilme Durkheim, tüccarın ticaretin kuralları-
C) İnsanların bir arada yaşamasıyla ortaya çıkma
na uymadığında iflas edeceğini vurgula-
D) Toplumsal nedenlerle açıklanma
mıştır. Bu nedenle toplumsal olaylar
E) Bireye baskı yapma
bireye baskı yaparak onun davranışlarını yönlendirir.
Toplumsal olaylar istatistiksel (sayısal, niceliksel) olarak da ifade edilebilirler.
Sosyoloji bilimi, toplumsal yapıyı ve toplumsal yapıyı oluşturan unsurlar arasındaki
ilişkileri incelerken diğer bilimlerle işbirliği, bilgi alışverişi yapar. Tarih, psikoloji, antropoloji, ekonomi, coğrafya, hukuk, siyaset bilimi gibi alanlarla sosyoloji arasında bilgi alışverişi vardır.
Sosyoloji Batı’da doğmuş ve gelişmiş bir bilimdir. Ancak ilkel toplumların kültürünün incele nerek gelişmiş toplumların kültürleriyle karşılaştırmasını yapmak da gereklidir. Buna göre sosyoloji bilimi aşağıdaki bilimlerden hangisiyle işbirliği yapmalıdır? A) Antropoloji
D) Psikoloji
B) Coğrafya
C) Siyaset
E) Ekonomi
Parçada toplumların kültürel yapılarının incelenmesi gerektiği vurgulandığından antropoloji ile işbirliği yapılması gerekir.
Sosyolojinin YÖNTEMLERİ
Sosyoloji biliminde tümevarım (parça bilgilerden bütüne doğru hareket etmek), tümdengelim (bütüne ilişkin genellemelerden yola çıkarak özel durumların bilgisine ulaşmak), birleştirme (farklı olaylar arasındaki ilişkileri toplumsal yapının bütünü içinde ele alma, farklı bilgileri biraraya getirip neden - sonuç ilişkileri kurma ve sistemleştirme) yöntemleri kullanılır.
Sosyoloji biliminde araştırılan konuyla ilgili olarak farklı veri toplama tekniklerinden yararlanılır. Başlıca veri toplama teknikleri;
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
65
1. BÖLÜM
Sosyolojiye Giriş
Gözlem doğal ya da katılımlı gözlem olarak ikiye ayrılır. Anket yazılı ya da sözlü biçimde uygulanabilir. Monografi sınırları belirlenmiş bir toplumsal alanı derinlemesine inceleyerek genellemelere varma; ele alınacak konu çok genişse uygun bir örneklem grup seçilerek bu grup derinlenmesine incelenir ve bu gruptan elde edilen veriler geneli yorumlamak, anlamak için kullanılır. Sosyometri küçük grupların içinde sevgi, dostluk, düşmanlık, hoşlanma, hoşlanmama... vb iç ilişkileri ortaya çıkarmak için grubun içinden farkettirmeden bilgi almaya dayanır. Sosyolojide elde edilen veriler sınıflandırılırken, sayısal niceliksel ifadelere dönüştürülürken istatistikten yararlanılır.
TOPLUMSAL GRUPLAR İnsanlar yaşamlarını tek başlarına sürdüremezler, toplumsallaşma sürecinde toplumsal ilişkiler yaşarlar ve toplumsal grupların üyesi olurlar. Toplumsal grup, ortak amaçlarını gerçekleştirmek, fizyolojik ve sosyolojik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla belirli kurallara göre bir araya gelmiş, karşılıklı ilişkide, etkileşimde bulunan insan topluluğudur. İnsanın içine katıldığı ilk toplumsal grup ailedir, zamanla arkadaşlık, okul, işyeri... vb toplumsal ilişkiler sırasında farklı gruplara katılarak toplumsallaşmaya devam eder. Toplumsal grup en az iki kişiden oluşur ve üyelerinin ortak bir amaç etrafında bir araya gelmeleri gerekir. Üyeler amaçları doğrultusunda işbirliği yaparlar. Her toplumsal grubun kendine özgü yapısı, kuralları, işleyişi olabilir. Grubun kuralları bireyin davranışları üzerinde baskı yapma, yönlendirme gücüne sahiptir. Grubun varlığını sürdürebilmesi üyelerinin beklentilerini karşılamasına bağlıdır. Grup üyeleri arasında “biz” bilinci, samimiyet ve birlik duygusu vardır. Bir futbol takımının oyuncuları, ortak bir amaç doğrultusunda hareket eden toplumsal gruba örnektir. Toplumsal gruplar, küçük - büyük (üye sayısına göre), iradeyle katılınan (arkadaşlık) - irade dışı katılınan (aile), resmi - resmi olmayan, süresine göre (sürekli - geçici) ... vb biçimde sınıflandırılabilirler. Sosyolog Cooley grupları birincil (samimi, yüzyüze ilişkiler olan; aile, arkadaşlık, ...vb) ve ikincil (resmi ilişkilerin, bireysel çıkarların ön planda olduğu; iş hayatı... vb) biçiminde sınıflandırmıştır. Sosyolog Tönnies ise grupları cemaat (topluluk) ve cemiyet (toplum) olarak sınıflandırmıştır. Cemaatte gelenekler, samimi ilişkiler hakimken (aile, köy, komşuluk... vb) cemiyette hukuk, karşılıklı çıkar ilişkiler (şirket, şehir... vb)hakimdir. Sosyolog Durkheim ise grupları mekanik dayanışmalı grup (daha çok sanayi devrimi öncesinde rastlanan, üyelerin birbirine benzediği, uzmanlaşma yerine imecenin, duygusal - samimi ilişkilerin hakim olduğu gruplar) ve organik dayanışmalı grup (sanayi devrimi sonrasında yaygınlaşan, şehir hayatındaki uzmanlaşmaya dayalı, karşılıklı çıkarı temel alan) olarak sınıflandırmıştır.
66
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Sosyolojiye Giriş
1. BÖLÜM
TOPLUMSAL GRUP SAYILMAYAN İNSAN TOPLULUKLARI Sosyal Yığınlar (Kalabalıklar): Fiziksel olarak aynı mekanı paylaşmak dışında aralarında ciddi bir sosyal ilişki olmayan topluluklardır. Pazarda alışveriş yapan kalabalık, otobüs durağında bekleyenler, bir konseri izleyenler... vb
Bir konseri izleyen insanlar sosyal yığınlara örnektir.
Sosyal Kategoriler: İlgilendikleri ortak bir uyarıcıdan ya da ortak bir özelliklerinden dolayı bir arada düşünülen ancak aralarında sosyal ilişki ya da mekan paylaşma zorunluluğu olmayan topluluklardır. Rock müzik dinleyenler, üniversite öğrencileri... vb. Sosyal kategoriler kitle (aynı takımı tutanlar, aynı siyasal partiye oy verenler, aynı gazetenin okurları... vb.) sınıf (ekonomik özellikleri benzer olan asgari ücretliler, işverenler... vb) azınlık (Hindistan’da Sih’ler, Güney Afrika’da zenciler.. vb) biçiminde sınıflandırılır.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
67
Birey ve Toplum
2. BÖLÜM TOPLUMSAL YAPI - TOPLUMSAL İLİŞKİ
Toplumsal yapı, içinde sosyal ilişkilerin, sosyal olayların meydana geldiği, sosyal grupların, sosyal kurumların yer aldığı toplumsal gerçekliği ifade eder.
Toplum; temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere işbirliği yapan, ortak yaşam alanlarını paylaşan insan topluluğudur.
Üstünde yaşanılan coğrafya, nüfus ve yerleşme tarzı, ortaklaşa yaşamdan her türlü etkinlik, ilişki, kurum ve kültür toplumu belirleyen başlıca unsurlardır.
Toplumsal ilişki, en az iki insanın birbirinin varlığından haberdar olması, iletişim ve etkileşim içinde olması ile başlar. Toplumsal yaşam içinde insanlar kendi düşüncelerini aktarmak, başkalarının düşüncelerini dinlemek, ihtiyaçları karşılamak... vb nedenlerle toplumsal ilişkilerin içine girerler.
Toplumsal ilişkiler, birey - birey, birey - grup, grup - grup biçimlerinde olabilir.
İlişkinin içten ve samimi olması birincil, yazılı kurallara bağlı olması ikincil ilişkiler olarak nitelendirilmektedir. Aşağıdakilerden hangisi hem birincil hem ikincil ilişkilerin ortak özelliğidir? A) İlişkinin çıkara dayanması
C) İlişkinin ortak bir amacının olması
B) Küçük gruplarda görülmesi D) Biz duygusunun hakim olması
E) İlişkinin yüzyüze olması
Birincil ve ikincil ilişkiler ilişki kavramının temel
özelliklerinden
biri
olan
ortak
amaç anlayışından dolayı benzerdir.
TOPLUMSAL STATÜ - TOPLUMSAL ROL Bir kişinin toplumda sahip olduğu mevkiye, konuma, toplumsal ilişkilerinden kaynaklı kimliğine statü denir. Toplumsal statüler doğuştan (verilmiş) ya da sonradan kazanılmış (edinilmiş) olabilir. Örneğin belirli bir annenin, babanın çocuğu olarak dünyaya gelmek, yaş, cinsiyet, ırk, kan bağına dayanan akrabalık... vb statüler doğuştandır. Doğuştan getirilen statülerin değiştirilmesi çok zordur hatta bazen imkansızdır. Doktor olmak, öğrenci olmak, siyasetçi olmak, işadamı olmak, işçi olmak... vb statüler ise sonradan kazanılmış statülerdir. Aynı bireyin birden fazla statüsü olabilir. Toplumsal statülerin gerektirdiği davranışlara ise rol denir.
Bazı meslek çalışanlarının, örneğin doktorların dış görünüşü ve tavırlarına baktığımızda şunlar dikkatimizi çeker: Beyaz önlük giymişlerdir, boyunlarında asılmış stetoskop, ellerinde tıbbi bir çizelge vardır. Hastalarıyla çoğunlukla teknik bir dille konuşurlar. Önlük, kıyafetleri korumak gibi pratik bir işlevle ortaya çıkmış olabilir ama günümüzde asıl olan sosyal işlevidir. Bu parça aşağıdakilerden hangisine örnek oluşturur? A) Kazanılmış statünün önemine
B) Anahtar statünün belirleyiciliğine
C) Roller arası pekişmeye
D) Sosyal statünün göstergelerine
E) Sosyal sınıf sistemine
2013 - LYS-4
Parçada statünün göstergesinin zaman içinde kıyafetlerden işlevine kaydığı anla-
tılmıştır. Bu da statü göstergelerinin değiştiği sonucunu doğurur.
68
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
2. BÖLÜM
Birey ve Toplum
Her toplumsal statü beraberinde yapılması gereken, beklenen davranışlar ortaya çıkarır ve toplumsal roller doğar. Örneğin doktorluk statüsünden beklenen rol hastayı tedavi edebilmek, babalık statüsünden beklenen rol ailesini, çocuklarını koruyup kollamaktır. Bireyin sahip olduğu farklı statülerin gerektirdiği davranışlar çelişirse, rol çatışması ortaya çıkar; örneğin hakim olan bir baba kendi çocuğu ağır bir suç işlediğinde hakimlik statüsünün gerektirdiği davranışla babalık statüsünün gerektirdiği davranış çatışmaya yol açabilir.
Bir araştırmacı, hapishane ortamının bireyler üstündeki etkisini saptamak amacıyla gönüllü öğrencilerle, kurmaca bir hapishane ortamında deney yapar. Bu öğrencilerin bir bölümünü gardiyan, geri kalanlarını ise mahkûm olacak şekilde iki gruba böler. Mahkûm olan öğrenciler hapishane hücrelerine benzer yerlere konur, gardiyan olanlar ise bunların başında durmakla görevlendirilir. Birkaç gün sonra iki grup arasında çatışmalar ve huzursuzluklar ortaya çıkar, âdeta birbirlerine kinle bakmaya başlarlar. Gardiyanlar kısa zamanda otoriter ve suçlayıcı, mahkûmlar ise kaderine isyan eder bir hâle gelirler. Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir? A) Benzer kişilik özelliklerine sahip bireyler benzer statülere sahiptir. B) Birey bazı statülerine doğuştan sahip olur. C) Bireyin rolleri bazen birbiriyle çatışabilir. D) Bazı mesleklerin toplumsal saygınlığı daha fazladır. E) Her birey rolünün gerektirdiği biçimde davranır.
2012 - LYS-4
Parçada bireylerin kendisine verilen rollere uygun davranış kalıbı geliştirdiğinden bahsedilmektedir.
Bireyin sahip olduğu farklı statülerin gerektirdiği davranışlar birbirini destekler, örtüşürse rol pekişmesi ortaya çıkar; örneğin hem anaokulu öğretmeni hem de anne olan birinin sahip olduğu bu statülerin gerektirdiği roller pekişir, örtüşür.
Anahtar Statü ise bireyin sahip olduğu statüler içinde en baskın, önemli, belirleyici olanıdır. Anahtar statünün gerektirdiği davranışa anahtar rol denir. Örneğin bir başbakan farklı statülere sahip olsa da toplumsal ilişkiler içinde başbakan olarak algılanır.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
69
2. BÖLÜM
Birey ve Toplum
Televizyondaki bir programa, hem başarılı ameliyatlar gerçekleştiren hem de operada aryaları çok güzel söyleyen biri konuktu. Programda, opera dünyasında edindiği saygın yeri vurgulanmasına karşın program boyunca ona doktor olarak hitap edildi. Bu parçada belirtilenler aşağıdaki yargılardan hangisini destekler? A) Rol çatışmaları bazen bireyi başarıya götürür. B) İkincil ilişkiler statülere göre düzenlenir. C) Açık olmayan roller bireyde rol çatışmasına neden olur. D) Bireyin anahtar statüsünü toplum belirler. E) Kazanılan statü doğuştan getirilen statüden daha önemlidir. 2009 - ÖSS
Verilen örnekte bireyin doktor kimliğinin öne çıkarılması içinde yaşanılan toplumun bakış açısı ile ilgilidir.
TOPLUMSAL KONTROL MEKANİZMALARI - TOPLUMSAL DEĞERLER TOPLUMSAL NORMLAR Bireylerin ya da toplumsal grupların toplumsal düzenin beklentilerine uygun biçimde davranmalarını sağlamaya yönelik organizasyonlar, önlemler toplumsal kontrol mekanizmalarını oluşturur. Toplumsal ilişkilerin bozulmaması ve sürdürülebilmesi, toplumsal birliğin dağılmaması için toplumsal kontrol mekanizmalarının işlemeleri gerekir. Toplumsal kontrol mekanizmaları yaptırım güçlerini toplumun kendisinden ya da toplumsal kurumlardan alırlar. Toplumsal kontrolü gerçekleştiren en önemli resmi organizasyon devlettir. Ahlak, değerler sistemi, gelenek - görenek, örf, adetler... vb. kontrol mekanizmalarının da bireyin davranışları üzerinde yaptırım güçleri vardır ve toplumun düzenliliği, sürekliliği noktasında işlev üstlenirler.
TOPLUMSAL DEĞERLER Aynı toplumda yaşayan insanların birbirlerine yakınlaşmalarını, birarada bulunmalarını, düzen ve süreklilik içinde yaşamalarını sağlayan ortak duygu, değer, düşünce ve alışkanlıklardır. Toplumda benimsenmiş ortak duygu ve düşüncelere dayanırlar. Misafirperverlik, vatanseverlik, yardımlaşma, dayanışma... vb toplumsal değerler bireyin düşünce ve davranış dünyasında belirleyici role sahiptir. İnsan, içine doğduğu toplumsal değerler sistemini toplumsallaşma sürecinde, sosyal bir varlık olmanın aşamalarından geçerek öğrenir. Toplumsal değerler öğrenme, dil ve kültür aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılırlar. Toplumsal değerler toplumdan topluma, aynı toplum içinde zamanla, çağdan çağa... vb. değişim gösterebilirler.
TOPLUMSAL NORMLAR (KURALLAR) Toplumsal değerlerin bir kısmı kemikleşir, kalıcı ve etkili olur. Kemikleşmiş, yerleşmiş ve insanları, toplumu belirli olaylar karşısında, belirli biçimde davranmaya zorlayan değerlere norm denir. (Norm, sözcük olarak “kural”, “yapılması gereken” anlamına gelir)
70
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Birey ve Toplum
2. BÖLÜM
Toplumsal normlar insanların davranışlarına sınırlamalar koyan, gerektiğinde buyurucu ve yasaklayıcı olabilen kurallardır. Bireylerin tutum ve davranışları normların etkisi altında gelişir. Toplumsal normlara aykırı davranan kişiler kınama, ayıplama, cezalandırma... vb yaptırımlarla karşılaşabilirler.
Aşağıda verilen tanımlardan hangisi, ayraç içindeki kavramı karşılamamaktadır? A) Toplumdaki kültürel normların fark edilir biçimde ihlalidir. (Toplumsal sapma) B) Bir toplumun resmî olarak koyduğu ceza yasasının ihlalidir. (Suç) C) Toplumun üyeleri tarafından paylaşılan ortak düşünce, duygu ve yargılardır. (Toplumsal değer) D) Yasaların ihlaline karşı oluşturulan polis, mahkemeler vb. gibi kurumlar bütünüdür. (Adalet sistemi) E) Belli bir statüdeki bireyden beklenen davranış modelidir. (Toplumsal norm) 2013 - LYS-4
Statülere uygun davranış kalıplarına toplumsal rol denir.
Normlar, yazılı (resmi) normlar ve yazısız (gayrı resmi) normlar olarak sınıflandırılabilir. Hukuk kuralları (yasalar), yönetmelikler, tüzükler... vb yazılı normlara örnektir. Görenekler, gelenekler, örf ve adetler, töreler... vb ise yazısız normlara örnektir.
TOPLUMSAL ANOMİ (KURALSIZLIK) Bir toplumun uyum içinde yaşayabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için toplumsal kontrol mekanizmaların sağlıklı biçimde işlemesi gerekir. Toplumsal kontrol mekanizmaları zayıfladığında, işlevsizleştiğinde, değer ve norm sisteminde sapmalar, zayıflıklar görüldüğünde toplumsal anomi (kuralsızlık) yaşanabilir.
Resmî bir akşam yemeğine davetli olduğunuzu düşünün. Yemeğe kravat takmadan giderseniz yemeğe katılan diğer insanlar tarafından ayıplanırsınız. Ancak, aynı yemeğe sadece kravat takarak giderseniz çevredekiler deli olduğunuzu düşünmez ise çok şiddetli bir tepkiyle karşılaşabilirsiniz. Bu parça aşağıdakilerden hangisine örnek oluşturur?
Resmi akşam yemeğine kravatsız gidil-
A) Alt kültür-baskın kültür ilişkisine
B) Örf ve görenek farkına
mesi göreneklere aykırıdır ve sadece
C) Güçlü toplumsal kontrole
D) Kültürel göreliliğe
ayıplanma tepkisi ile karşılaşılır. Fakat
sadece kravat takmak örflere aykırı
E) Statülerin davranış üzerindeki etkisine 2013 - LYS-4
olduğundan şiddetli tepki ile karşılaşılır.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
71
1. BÖLÜM
72
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Fiziğin Doğası
Toplumsal Yapı
3. BÖLÜM
TOPLUMSAL TABAKALAŞMA - TOPLUMSAL HAREKETLİLİK
Toplumsal özellikleri (sınıfları, yaşam standartları, yaşama biçimleri... vb) bakımından birbirlerine benzeyen insanların oluşturdukları bütüne toplumsal tabaka denir. Toplumu oluşturan bireylerin hiyerarşik (alt - üst) olarak sınıflandırılması “toplumsal tabakalaşma” kavramını doğurmuştur. Toplumsal tabakalaşma, piramitlerle, grafiklerle gösterilebilir.
Örnek: Gelişmiş bir ülkenin toplumsal tabakalaşma piramidi; orta tabakanın fazla olması gelir dağılımında adaleti ve ekonomik uyumu, dengeyi gösterir.
Örnek: Az gelişmiş ülkelerde ise alt tabaka fazladır.
Sosyal Mesafe: Toplumsal tabakalar arasındaki farklılığı ifade eden kavramdır. Bir fabrikada fabrikanın sahibi (işveren) ile fabrikadaki çalışan (işçi) aynı fiziksel mekanı paylaşırlar, aralarında fiziksel mesafe yoktur ancak toplumsal statülerinden, yaşam standartlarından toplumsal sınıflarından dolayı aralarında fark yani sosyal mesafe vardır.
TABAKALAŞMA TÜRLERİ Kapalı Toplumsal Tabakalaşma: Tabakalar arasında geçişin olmadığı, baskıcı, antidemokratik ülkelerde görülür. Sınıfsal değişiklik olanaksızdır. Hindistan’daki “kast sistemi” bunun örneğidir; her birey içine doğurduğu sınıfın bir üyesi olarak yaşamak zorundadır; sınıfında, tabakasında değişim sağlayamaz.
Hindistan’daki kast sistemi kapalı toplumsal tabakalaşmaya örnektir.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
73
Toplumsal Yapı
3. BÖLÜM
Yarı Açık (Yarı Kapalı) Toplumsal Tabakalaşma: Tabakalar ve sınıflar arasında sınırlı geçişler olanaklıdır. Sınıf değiştirme yasak değildir ancak katı kurallara bağlanarak sınırlandırılmıştır. Örneğin Ortaçağ’daki lonca sisteminde çırak önce kalfa sonra usta olabiliyordu ancak bir dükkan açabiliyordu.
Lonca sistemi yarı kapalı tabakalaşmaya örnektir.
Açık Toplumsal Tabakalaşma: Özellikle sanayi devrimiyle birlikte başlayan modernizm sürecinde ülkelerin demokratikleşmesi bireylerin yetenekleri, iş yapabilme güçleri ve yatırımları oranında sınıf ve tabaka değişiklikleri yapabilmelerinin önünü açmıştır. Örneğin bir işçi ailesinin çocuğu başbakan olabilir ya da bir tarım işçisi büyük bir tarım üreticisi olabilir.
Yatay Hareketlilik: Bireylerin ekonomik, sınıfsal anlamda ciddi sayılacak bir değişim yaşamadan bağlı oldukları tabakanın içinde meslek, mekan değişikliği yaşamasıdır. Ankara’daki bir inşaat işçisinin İstanbul’da fabrika işçisi olması. Bir bakkalın bakkallığı bırakıp kırtasiye dükkanı açması. Sinop’ta görev yapan bir öğretmenin Kastamonu’da göreve gitmesi.
Göç, bir toplumsal hareketliliktir.
Dikey Hareketlilik: Sınıfsal değişimi, tabakalar arasında yukarı ya da aşağı yönde yer değiştirmeyi ifade eder. Bir fabrika işçisinin kendi fabrikasını kurup işveren olması. Bir işverenin iflas edip işçi olması.
74
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Toplumsal Yapı
3. BÖLÜM
Bir işçinin fabrika açması dikey hareketliliktir.
Bir yönetmen köyden kente göç eden bir ailenin başından geçenleri konu alan film çekmek ister. Onunla röportaj yapan gazeteci, “Bu konu defalarca işlendi, siz neden bir kez daha çekmek istiyorsunuz?” diye sorduğunda yönetmen şu açıklamayı yapar: Hemen herkes göç etmiş veya göç hâlinde bu ülkede. Kendisi değilse babası, o da değilse dedesi göç etmiştir bir yerlerden. “Adın ne?” sorusundan sonra sorulan ilk soru “Nerelisin?”dir. Buna verilen örneğin “İstanbul” cevabı yeterli gelmez. “Aslen nerelisin?” “Doğma büyüme İstanbulluyum.” O zaman da “Baban nereden gelmiş, sen onu söyle.” Bu nedenle daha çok filmi çekilir göçün. Bu parçada ülkemizde yoğun olarak gerçekleştiği vurgulanan köyden kente göçe, aşağıdakilerden hangisinin neden olduğu söylenemez? A) Kent yaşamının çekiciliğinin B) Bazı mesleklerin geçerliliğini yitirmesinin C) Tarımda makine kullanımının artmasının D) Kentlerin heterojen bir yapıda olmasının
Kentlerin yapısal özellikleri ekonomik
E) Eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçların 2012 - LYS4
kökenli olmadığı sürece göç olgusunun nedeni değildir.
Türkiye’de, büyük şehirlerin en büyük sorunlarından biri gecekondulaşmadır. Fakat bu sorun, kente yeni gelen göçmenlerin temel ihtiyaçlarını karşılayarak modern kent yaşamına dengeli bir geçiş yapmalarını sağlar. Bu göçmenler, gecekondu mahallelerinde köydeki geleneksel dayanışma ortamını sürdürme olanağı bulur ve kentin ilk olumsuz etkilerinden kısmen uzak kalırlar. Gecekondu, yasa dışı bir konut biçimi olmasına karşın Türkiye’ye özgü bir geçici kentleşme modeli sayılmaktadır. Böyle bir model, kırdan bütünüyle kopmadan zaman içerisinde kentle bütünleşme olanağı sağlayabilmektedir. Bu parçadan, aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir? A) Büyük kente göç edenlerin kır yaşamını sürdürmesi gecekondulaşmayı doğurur. B) Gecekondulaşma; geleneksellik ve modernlik unsurlarını bir arada barındırır. C) Gecekondular, kentleşmenin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. D) Günümüzün kentlerinde gecekondulaşma, süreklilik kazanmış bir olgudur. E) Kentleşmenin sağlıklı bir süreç izlemesi, kentsel dönüşümle mümkün olur. 2013 - LYS4
Parçada kente göçün, kentleşme süresince gecekondulaşma kavramını doğurarak bir geçiş süreci oluşturduğundan bahsedilmektedir. Dolayısıyla geleneksellik ile modernlik unsurları bir aradadır.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
75
1. BÖLÜM
76
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Fiziğin Doğası
4. BÖLÜM
Toplumsal Değişme ve Gelişme
TOPLUMSAL DEĞİŞME Toplumsal değişme, genel olarak, bir toplumun kurumlarında, yapısında, toplumsal ilişkilerinde gerçekleşen farklılaşmaları, başkalaşmaları ifade eder.
Toplumsal değişmenin hızı her toplumda aynı olmaz, açık toplumlar daha hızlı değişir.
Geçmiş dönemlerde yaşlıların bilgi ve deneyimleri onlara gençler karşısında önemli bir üstünlük sağlardı. Günümüzde ise hızla değişen teknolojik sürece gençler kolayca uyum sağlarken, yaşlılar uyum sağlayamamaktadır. Bu durum günümüzde yaşlıların daha çok toplum dışına itilmesine neden olmaktadır. Bu parçada söz edilen hızlı değişim aşağıdakilerden hangisine yol açmaktadır? A) Kuşak çatışmasına B) Toplumsal normlara bağlılığın artmasına C) Toplumsal hareketliliğin artmasına D) Toplumsal bütünleşmenin görülmesine E) Manevi kültürün maddi kültürü etkilemesine
Teknolojik değişimlerin hızının yüksek
olması eski kuşakların bu değişime ayak
uyduramaması kuşaklar arası çatışmalara neden olmaktadır.
Değişme çoğu kez kaçınılmazdır. Örneğin bir toplumun teknolojik değişimlere ayak uydurması gerekir.
Toplumsal kurumların birindeki değişme öbürlerini de etkiler. (Ekonomi iyiye gittikçe sağlık, eğitim... vb de iyiye gider.)
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
77
Toplumsal Değişme ve Gelişme
4. BÖLÜM
Güney Pasifik’te yer alan, 10.000 civarında nüfusa sahip Tuvalu Devleti, yakın zamana kadar dünyanın en yoksul üç ülkesinden biriydi. İnternet’te kendisine verilen “tv” ülke uzantısı, milyonlarca dolara bir şirkete satılınca ülke bir gün içinde zenginleşti. Ancak Tuvalı yok olmak üzere, deniz seviyesinin üç metre üstündeki bu ada devleti, küresel ısınma sonucu 15-20 yıl sonra sular altında kalma tehdidiyle karşı karşıya. Yine de ellerine geçen parayla tüketim ruhunu bir çırpıda benimseyen ada halkı harıl otel, lokanta, gece kulübü inşa etmeye başladı. Hatta yer kalmadığı için mezarlıkların üstüne bile binalar yapıldı. Adanın yolları genişletildi, asfaltlandı, bazı yeşil alanlar oto mezarlığına dönüştü. Bunların sonunda yeni yaşam tarzıyla birlikte ada halkında aşırı şişmanlık, şeker, yüksek tansiyon gibi hastalıklar hızla arttı. Adadaki “biz duygusu” yerini “ben duygusu”na bıraktı. Bu parça, toplumsal değişmeyi etkileyen unsurlardan hangisini vurgulamaktadır? A) Fiziki çevre
B) Ekonomi
D) Bilim ve teknoloji
C) Modernleşme
E) Kitle iletişim araçları
2012 - LYS4
Parçada ekonomik gelişmenin toplumun genel yapısını etkilediğinden bahsedilmektedir.
Toplumun alt yapısı hazır olmadan gerçekleşen ani değişimler sıkıntılara yol açabilir.
İlerleme ve gerileme kavramları subjektif (öznel) yorumlardır oysa değişme nesneldir.
Aynı değişimi bazı kesimler ilerleme bazı kesimler gerileme olarak yorumlayabilir.
Toplumsal değişme üzerinde coğrafi, teknolojik, kültürel, nüfussal etmenlerin rolü vardır.
Büyük uygarlıklar verimli topraklar üzerinde kululup gelişmiştir. Özellikle Mısır’da yerleşim yerleri Nil nehrinin kenarında toplanmıştır. İnsanların yoğun olarak bulundukları bölgedeki ormanların yok edilmesi, teknolojinin doğal dengeyi bozacak şekilde kullanılması, sel, dep rem gibi doğal afetlerin olması bu bölgedeki nüfusun giderek azalmasına yol açmaktadır. Bu parçada sosyal değişmeyi etkileyen hangi faktör üzerinde durulmaktadır? A) Doğa koşulları
B) Nüfus artışı
D) Bilimsel icatlar
C) Ekonomik gelişmeler
E) Kültürler arası temas
Parçada verilen örnek değişimin doğa koşullarına bağlı olarak ortaya çıktığını desteklemektedir.
78
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Toplumsal Değişme ve Gelişme
4. BÖLÜM
l.
Belirli bir alanda istenilen yönde değişimi ifade eder.
ll.
Tüm toplumsal yapıda derece derece, ağır ağır meydana gelen olumlu değişmelerin tümüdür.
Bu iki durum aşağıdaki kavramlardan hangileriyle açıklanabilir? l. ll. –––––––––––––– –––––––––––––– A) Evrim
Devrim
B) Toplumsal ilerleme
İhtilal
C) Toplumsal gelişme
Toplumsal ilerleme
D) İnkılap
Toplumsal gelişme
E) Toplumsal ilerleme
Değişim belli bir alanda iyiye doğru yaşanırsa
Toplumsal gelişme
ilerleme,
tüm
toplumsal
yapıda iyiye doğru yaşanırsa gelişmedir.
Ekonomik açıdan dengeli ve yüksek bir refah düzeyine sahip bir ülkede yıllar içerisinde gelir dağılımında adaletsizlik, işsizlik oranında yükselme, suç ve şiddet olaylarında artış gözlenmiş ve toplumsal norm ve değerler gücünü yitirmiştir. Bu sorunları çözmek için devlet; temel hak ve özgürlükleri kısıtlamış, katı ve disipline edici yasalar yürürlüğe koymuştur. Bu durumda, bu ülkenin hangi toplumsal süreci yaşadığı söylenebilir? A) Toplumsal çözülme
B) Ekonomik kriz
C) Kültürel yozlaşma
D) Toplumsal sapma
E) Siyasal istikrarsızlık 2013 - LYS-4
Bir toplumda norm ve değerlerin işlevini
yitirmesine
denir.
toplumsal
çözülme
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
79
1. BÖLÜM
80
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Fiziğin Doğası
5. BÖLÜM
Toplum ve Kültür
KÜLTÜR VE TOPLUM Kültür, bir toplumun ürettiği her türlü maddi ve manevi değeri kapsayan, insanların yaşayış biçimini yansıtan, insanoğlu tarafından üretilmiş her türlü nesne ve değeri ifade eder. “Kültür, doğanın insanoğlu tarafından belirlenmiş, üretilmiş kısmıdır.”
Maddi Kültür: Araç, gereç ve nesneleri ifade eder. (Televizyon, barajlar, cep telefonları, binalar, yollar... vb)
Mısırlılar için Nil Nehri her zaman önemli olmuştur. Ama yılın belli zamanlarında taşan ve geri çekilirken arkasında verimli bir toprak bırakan nehir, eski Mısırlıların hayatında bugünküne göre daha çok önemliydi. Nil’in taşması Mısırlılar için sulama tertibatının kurulmasını zorunlu hâle getirmiş, verimli topraklarda kendiliğinden yetişen yabani arpalar da tarım yapılmasını teşvik etmiştir. Nehir sularının kurak günler için saklanması depoların yapılmasına, üretilen ürünlerin saklanması binaların inşasına ve kap kacak yapılmasına, nehrin taşma zamanının hesaplanmaya çalışılması ise matematik ve astronomi gibi bilimlerin gelişmesine katkı sağlamıştır. Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir? A) Her toplumun kültürü kendine özgüdür. B) Toplumsal yapının bir ögesi de kültürdür. C) Kültürün maddi ögeleri daha hızlı değişir. D) Kültür bireylerin yaşamlarını şekillendirir. E) İnsanın doğayla ilişkisi kültürü oluşturur. 2012 - LYS4
Parçada kültürel unsurların tabiatla
olan etkileşimden etkilenerek meydana geldiği vurgulanmıştır.
Manevi Kültür: Toplumsal yaşamda ortaya çıkan görenek, gelenek, ahlak, sanat, din, felsefe, hukuk... vb değerleri ifade eder.
Ne kadar toplum varsa o kadar kültür vardır, diğer bir deyişle İlk Çağ’dan günümüze kadar kültürsüz bir toplum yoktur.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
81
Toplum ve Kültür
5. BÖLÜM
Başlık parası bazı toplumlarda ekonomik gereksinimleri gidermeye yöneliktir. Bu davranış doyumla sonuçlandığından tekrarlanma olasılığı artmış ve giderek alışkanlığa dönüşmüş tür. Bunun gibi kültürel ögelerin zaman içinde varlıklarını sürdürebilmeleri bireye sağladık ları doyumla açıklanabilir. Bu görüşe dayanarak aşağıdaki yargıların hangisine ulaşılabilir? A) Kültür zenginliği için bireylerde yeni gereksinimler ortaya çıkarılmalıdır. B) Aynı gereksinim, değişik kültürlerde değişik yollarla karşılanmakta olabilir. C) Eğitim düzeyinin yükselmesiyle eski inançlarda zayıflama görülür. D) Manevi kültür ögelerinin değişmesi oldukça güçtür.
Parçada bir ihtiyacı karşılayan ögelerin
E) Gereksinimleri karşılamada yetersiz olan kültürel ögeler zamanla varlığı yitirebilir.
varlığını devam ettirdiği vurgulandığından ihtiyacı karşılayan ögeler zamanla varlığını yitirir sonucuna ulaşılır.
Kültür, toplumların kişiliği gibidir, toplumları birbirlerinden ayırt etmeye yarar.
Kültür öğrenilir, toplumsallaşma sürecinde edinilir.
Üretimde geçirilen zamanı artırmak amacıyla yöntemler arayan şirketler, çalışanların yemek sırasında da vakit kaybetmemesi için hızlı yenilebilen fast food türü yemekleri tercih etmeye başladılar. Ama fast food, şirketlerle sınırlı kalmayıp kısa zamanda yoğun çalışma temposuna sahip metropollerden kasabalara kadar dünyanın hemen her yerine yayıldı. Ülkemizde de özellikle gençler, çok zengin bir sofra kültürüne ve binbir çeşit yemeğe sahip olan Anadolu’da yaşamalarına karşın bu hızlı ama sağlıksız yemekleri tercih eder oldular. İşin ilginci, binlerce yıl boyunca beslenme ihtiyacını giderirken bu eylemini güzelleştirmeye çalışan insanımız, günümüzde yiyecekleri ayakta atıştırır hâle geldi. Ailenin tüm bireylerini bir araya getiren sofra, yalnızca özenle hazırlanan yiyeceklerden oluşmaz, bireylerin damak tadından inançlarına, toplumun kültürel özelliklerinden sosyal ilişkilere, hatta yaşanılan coğrafyaya kadar insanın ilişkili olduğu hemen her şeyden izler taşır. Bu parçada aşağıdaki kavramlardan hangisi vurgulanmamıştır? A) Popüler kültür
B) Kültür emperyalizmi
C) Kültürel görelilik
D) Yabancı kültür hayranlığı
E) Kültürel yozlaşma
2012 - LYS4
Kültürel görelilik kültürler arası farklılığı ifade eder. Ancak parçada bu farklılığa dair bir vurgu yapılmamıştır.
82
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Toplum ve Kültür
5. BÖLÜM
Kültür, toplumdan topluma ve aynı toplum içinde zamanla değişiklikler gösterebilir; kültür dinamik bir olgudur.
Kültür kuşaktan kuşağa aktarılır.
Bir toplumun kültürünün başka toplumları etkilemesine kültürel yayılma denir. Ancak bir toplumun başka bir toplumun kültürünü bilinçli olarak ortadan kaldırmaya yönelmesi kültürel asimilasyon olarak nitelendirilir.
Ömründe fok balığı görmemiş insanlar, fok balıklarına yapılan işkencenin cep telefonu ile çekilen görüntülerini İnternet’ten izlediklerinde üzülerek yine İnternet üzerinden örgütlenip bunu protesto edebiliyorlar. Eşinden şiddet gören biri dünyanın öbür ucunda bile olsa destek ve yardım görebiliyor. Yedi milyarlık dünyada kitle iletişim araçlarının sayesinde artık “Beni kimse anlamıyor.”, “Çok yalnızım.” gibi düşünceler önemini yitiriyor. Diğer yandan ekonomik krizle uğraşan Yunanistan’ın, avro para birikimini bırakabilme ihtimalinin uluslararası yatırımcıları altın almaya yöneltmesi sonucu fiyatların artması, kendi hâlinde yaşayan, hayatında hiç bilgisayar kullanmamış sadece akrabasının düğünü için altın alacak olan Ayşe Teyze’yi etkilemektedir. Bu parça aşağıdaki kavramlardan hangisine örnek oluşturmaktadır? A) Küreselleşme
C) Toplumsal hareketlilik
B) Modernleşme
D) Toplumsal norm
E) Toplumsal çözülme
Küreselleşme dünya düzleminde var olan 2012 - LYS4
tüm yapılar içine olan değişimleri ve etkileri ifade eder.
Maddi kültür unsurlarının değişme hızına paralel olarak manevi kültür unsurları da değişmezse kültürel gecikme ortaya çıkar.
Örnek: Cep telefonlarının son modellerini kullanmasına rağmen hâlâ açık
alanda telefonda yüksek sesle konuşarak çevreyi rahatsız eden bireylerin olması.
İki ya da daha çok kültür grubunun, yapısının karşılıklı ilişkilere, etkileşimlere girmesine “kültürleşme” denir.
Örnek: Türk kültürünün içinde Arap kahvesinin kullanılması
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
83
5. BÖLÜM
Toplum ve Kültür
Küreselleşme; coğrafyanın toplumsal ve kültürel düzenlemelere dayattığı kısıtlamaların azaldığı, insanların bu azalmayı giderek daha fazla fark etmeye başladıkları bir süreçken yerelleşme kavramı; kültürel olarak tanımlanmış kimliklerin ortaya çıkışını ve yayılmasını açıklamak için kullanılmaktadır. “Küyerelleşme” kavramı ise küreselleşme ve yerelleşme kavramlarının birleştirilmesiyle oluşturulmuştur ve dünyanın hem küreselleştiğini hem de eş zamanlı biçimde yerelleştiğini anlatmaktadır. Küreselleşme dünya ölçeğindeki benzeşmeyi, yerelleşme ise aksine farklılaşmayı getirmektedir. Karşıt gibi görünen bu iki süreç aslında birbirini tamamlamaktadır. Buna göre aşağıdakilerden hangisi, küyerelleşme olgusuna örnek teşkil eder? A) Uluslararası markaların yaygınlaşması B) Halkın yerel yönetimlerde söz sahibi olması C) Üretim ve tüketimin standartlaşması Köy ve kasabalar gelenekselliğin korun-
D) Köy ve kasabaların İnternet sitesi kurması E) Organik tarımın yaygınlaşması
duğu yerler olmakla beraber internetin 2013 - LYS4
kullanılıyor olması teknolojik değişimi yaşadıklarını da göstermektedir.
Kültürlenme ise bireyin içine doğduğu toplumun kültürel yapısını öğrenmesidir.
Örnek: Ailelerin çocuklarına bayramlaşma geleneklerini öğretmesi
Bir kültürden başka bir kültüre giden bireyin uyumsuzluklar, şaşkınlıklar yaşamasına kültür şoku denir.
Örnek:
Almanya’ya işçi olarak giden kişinin bir süre oradaki yaşam tarzına alışamaması
Bir kültürel yapıya dışarıdan giren unsurlar bazı kesimlerce kabul edilip bazı kesimlerce kabul edilmeyince, homojenlik bozulur ve kültürel çözülme yaşanır.
Örnek:
Kentlerde teknoloji hızlı biçimde kullanılırken, köylerde teknoloji kullanımının az olması
Bir kültürün kendini yeniliklere, dışsal ve içsel gelişmelere kapatması, evrensel kültüre kapalı olması o toplumda kültürel yozlaşmaya yol açar; işlevini yitirmiş kurumlar, değerler ısrarla savunulursa yozlaşma artar.
Örnek:
Afrika’da yaşayan kabilelerin dış dünyadan kopuk yaşaması
Bir toplumda çoğunluk tarafından benimsenmiş egemen ve yaygın kültüre üst kültür, kendilerine ait norm ve değerleri olan, alternatif yaşama biçimleri sergileyen grupların kültürüne alt kültür denir.
Örnek:
Ülkemizde ağırlıklı olarak Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan Laz
vatandaşlar kendilerine ait gelenek ve örflerle yaşarlar.
84
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
1. BÖLÜM
Fiziğin Doğası
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
85
6. BÖLÜM
Toplumsal Kurumlar
TOPLUMSAL KURUMLAR
Toplumsal kurum kavramı toplumun temel, önemli gereksinimleri çerçevesinde örgütlenmiş, bütünleşmiş, değerlere, normlara, davranış kalıplarına sahip organizasyonları, sistemleri ifade eder.
Toplumsal kurumların kaynağı toplumsal yaşam ve toplumsal ilişkilerdir.
Toplumsal kurumlar birbirlerini etkilerler; birindeki değişim öbürlerini de değiştirebilir.
Bir toplumda yasaların işleyebilmesi, hukukun ahlak, din, ekonomi, siyaset gibi diğer toplumsal kurumlarla uyumuna bağlıdır. Bu nedenle, yasalar hazırlanırken tüm kurumlar göz önünde bulundurulur. Bu yaklaşımın dayanağı aşağıdakilerden hangisi olabilir? A) Kurumlar birbirini etkiler. B) Kurumlar toplumsal değişmelerden etkilenir. C) Kurumlar toplumsal gereksinimlerden doğar. D) Kurumların yapısını amaçları belirler. E) Her kurumun kendine özgü örgütleniş biçimi vardır.
Bütün toplumsal kurumlar birbiri ile 2006 - ÖSS
etkileşim hâlindedir. Bu nedenle birbirlerini olumlu ya da olumsuz etkilerler.
Toplumsal kurumlarda kültürün yansımaları, etkileri hissedilir bu yüzden toplumsal kurumlar toplumdan topluma değişebilir.
86
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
6. BÖLÜM
Toplumsal Kurumlar
Biz çocukken okul biter bitmez eve gelir, önlüğü çıkarır, çantayı atar, hemen sokağa koşardık. Hava kararıncaya kadar da eve girmezdik. Oysa şimdi güvenli bir ortam oluşturamadığımız için çocukları evlere hapsettik. İşin tuhaf yanı çocuklarımızın geleceği için çok çalıştığımızdan, evde onlara ayıracak vaktimizde kalmıyor. Hem bilgisayar ve televizyondan başka seçenek bırakmıyoruz hem de çocukların bunlarla çok vakit geçirmelerinden şikâyet ediyoruz. Hatta üstüne üstlük İnternet sitelerinin güvensizliğinden, televizyon programlarının olumsuz örnek oluşturduğundan yakınıyoruz. Sonunda da çocukları oyalamak için açtığımız televizyona, onları eğitme görevimizi de yüklemeye çalışıyoruz. Bu parçada aşağıdakilerden hangisine vurgu yapılmaktadır? A) Toplumsal kurumlar, insanların kendi temel ihtiyaçlarını karşılamasına yardım eder. B) Bireyin ilk sosyalleştiği toplumsal kurum ailedir. C) İnsan ihtiyaçları değiştikçe toplumsal kurumlar da değişir.
Parçada sosyalleşmenin aile ve dış çevre
D) Bireylerin sağlıklı toplumsal ilişkiler kurabilmesi, toplumun devamlılığı için önemlidir.
ile oluşmasından, bu noktada da ailenin
ilk adımı atan kurum olduğundan bah-
E) Toplumsal kurumlar bireylere, hazır ilişki formları sunar. 2012 - LYS4
Toplumsal kurumların ihtiyaçları karşılama yönünde işlevleri vardır.
Toplumsal kurumların biçimleri, işleyişleri, işlevleri zamana göre değişkenlik göstere-
sedilmektedir.
bilir.
Toplumsal kurumlar arasında uyum olduğunda toplumun düzenliliği, sürekliliği sağlanmış olur.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
87
Toplumsal Kurumlar
6. BÖLÜM AİLE
Aralarında kan bağı ilişkisi bulunan, toplumca ve hukukça tanınmış karşılıklı hak ve ödevler olan, toplumun en küçük yapı taşı olma özelliğini taşıyan kurumdur.
Aile toplumun en temel kurumudur.
Özellikle sanayi devriminden önce kırsal - tarımsal yaşam biçiminde geniş aile tipine rastlanır; geniş ailede birden çok çekirdek aile bir arada bulunur.
Aile aynı zamanda hem üretim hem de tüketim birimi kabul edilmektedir. Sanayi öncesi toplumlarda aile daha çok üretim birimiyken günümüzde daha çok tüketim birimi olmuş tur. Burada ailenin aşağıdaki fonksiyonlarından hangisine değinilmiştir? A) Biyolojik fonksiyonu B) Ekonomik fonksiyonu C) Psikolojik fonksiyonu D) Eğitim fonksiyonu E) Sosyalleştirme fonksiyonu
Aileye yüklenen üretim ve tüketim işlevi onun ekonomik fonksiyonu ile ilgilidir.
88
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Toplumsal Kurumlar
6. BÖLÜM
Ataerkil (babasoylu) ailede otorite baba tarafındadır. Anaerkil (ana soylu) ailede anne tarafı otoriteyi temsil eder.
Sanayi devriminden sonra yerleşen kentsel yaşamda ise çekirdek aile tipine daha çok rastlanır. Çekirdek aile anne, baba ve çocuklardan oluşur. Çekirdek ailede hem anne hem baba çalışabilir, demokratik, eşlerin ortaklaşa kararlarına, katılımcılığına dayanan aile tipidir.
Yunan sitelerinde yeni doğmuş bir çocuğun yaşayıp yaşamayacağına babası karar verirdi. Genellikle kız çocuklarla sakat doğanlar bir yere bırakılarak ölüme terk edilirdi. Benzer şe kilde Roma hukukunda babanın evlatlarını, ev hanımını öldürme hakkı bulunmaktaydı. Bu parçada sözü edilen aile türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Çekirdek aile
B) Geniş aile
C) Klan ailesi
D) Ataerkil aile
E) Anaerkil aile
Parçada verilen örnekte erkeğin egemen
olmasından
bahsedildiğinden
cevap ataerkil aile olacaktır.
EVLİLİK Aile kurumunu oluşturmak amacıyla eşler arasında yapılan karşılıklı sözleşmeye evlilik denir. Evlilikte amaç tam ve sürekli bir yaşam ortaklığı yaratabilmektir. Eş sayısına göre evlilikler, Monogami (Tekeşlilik) ve Poligami (Çokeşlilik) olarak ayrılır. Polijini; bir erkeğin birden çok kadınla evlenmesi, Poliandri; bir kadının birden çok erkekle evlenmesi anlamına gelir. Poliandriye kadın nüfusunun az olduğu Tibet ve Alaska bölgelerinde rastlanır. Eşlerin seçildiği toplumsal çevrelere göre evlilikler Endogami (İçtenevlilik) ve Ekzogami (Dıştanevlilik) olarak sınıflandırılır. Erkeğin ölen kardeşinin karısıyla evlenmesine levirat, erkeğin ölen eşinin kızkardeşiyle yani baldızıyla evlenmesine sorarat denir.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
89
Toplumsal Kurumlar
6. BÖLÜM
–
Bu evlilik türü, yakınlar arasındaki evliliğin yasaklanmasına dayanır.
–
Bu evlilik türünde bilimsel olarak kanıtlanmış olan yakın akraba evliliklerinden kay naklanan beden ve ruh hastalıkları önlenmeye çalışılmıştır.
Burada sözü edilen evlilik türü aşağıdakilerden hangisine neden olmuştur? A) Neolokal
D) Endogami
B) Poligami
C) Egzogami
E) Monogami
Egzogami dıştan evlilik demektir. Bu evlilik türünde aileler grup içi evliliği onaylamaz.
Eşlerin evlendikten sonra yerleşecekleri, oturacakları yere göre evlilikler; Patrilokal (erkeğin ailesinin yanına yerleşme), Matrilokal (kadının ailesinin yanına yerleşme; içgüvey), Neolokal (yeni ev açma) biçiminde sınıflandırılır. Boşanma ise eşler arasında çıkan sorunlardan dolayı evlilik sözleşmesinin sona erdirilmesidir.
DEVLET Belirli bir ülkede yaşayan insan topluluğun ortaklaşa yaşamını düzenleyen resmi - hukuki kurum ve kuruluşların tümü devleti oluşturur. Hükümet ise devlet organizasyonunu kendi görüş, plan ve uygulamalarıyla yönetmek için işbaşında olan kişi, grup ya da partidir. (Hükümet: devlet organizasyonuna, yönetimine hükmeden.)
90
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
6. BÖLÜM
Toplumsal Kurumlar
Mutlak monarşi bile olsa hiçbir iktidar sürekli zor kullanarak veya güç kullanma tehdidiyle halkın isteklerini göz ardı ederek varlığını sürdüremez. Tarih birçok hükümdarın yok oluşuna tanıklık etmiştir. 18. yüzyıl Fransa’sından Kral 16. Louis, bu örneklerden biridir. Bu dönemde Fransa büyük ekonomik sorunlar yaşamaktadır. Bu nedenle beklenti içindeki halk, Louis’in tahta geçmesini olumlu karşılar. Ama sonuç beklenildiği gibi olmaz; kıtlık devam eder, üstelik sarayın lüks harcamaları halkın tepkisine neden olur. “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” sözünün bu dönemde kraliçe tarafından söylendiği iddiaları, yönetimin halkın gözünde itibarını yitirmesine neden olur. Devam eden olaylar sonunda kral ve kraliçe tahttan indirilir. Bir iktidarın hukuka veya kanunlara uygun bir şekilde yönetime geçmesi, yönetilenler tarafından onaylandığı anlamına gelmez. Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisini vurgulamak istemektedir? A) Hukukun üstünlüğünü B) Parlamentonun işlevini
Parçada halkın yönetime tepkisinden
C) Meşruiyetin gereğini
dolayı, yönetim kadrosunun fesh edil-
D) Sivil toplumun gücünü
mesinden bahsedilmektedir. Yasalar ile yönetim hakkı sahibi alan bireylerin
E) Kuvvetler ayrılığının zorunluluğunu 2012 - LYS4
durumu
tartışıldığından
meşruiyetin
(yasallaşmanın) gereği vurgulanmaktadır.
Ülkenin sınırları içinde bulunan her yerde aynı yasalar geçerli ise o devlet Tek Devlet’tir diğer bir deyişle üniter devlettir. (Örnek: Türkiye). Ülkenin sınırları içinde birden fazla hukuk sistemi geçerliyse, içişlerinde bağımsız dışişlerinde merkeze bağlı eyaletler varsa o devlete Toplu Devlet (Federal Devlet) denir. (Örnek: ABD)
Devletler ekonomik yapılarına göre kapitalist (özel sektör üretimi), sosyalist (devlet üretimi), karma model (hem özel sektör hem devlet üretimi) olarak sınıflandırılır.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
91
6. BÖLÜM
Toplumsal Kurumlar
Sosyalizm, doğal kaynaklar ile hizmet ve üretim araçlarının kamunun ortak malı olduğu ekonomik sistemdir. Üretim, üretim araçlarının ortak mülkiyetine ve devlet kontrolüne dayalıdır. Kapitalizm, doğal kaynaklar ile hizmet ve üretim araçlarının mülkiyetinin özel sektörde olduğu ekonomik sistemdir. Bu sistemde, rekabetçi piyasa ve kâr elde etmek esastır. Bu nedenle üretim, üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalıdır. Karma ekonomik sistemde ise üretim, hem devlet hem de bireysel girişim aracılığıyla gerçekleştirilir. Bu parçada, ekonomik sistemlerin hangi özelliği vurgulanmaktadır? A) Ekonomik sistemler, üretimin farklı örgütlenme biçimlerinden ortaya çıkar. B) Her ekonomik sistemin olumlu ve olumsuz yanları vardır. C) Ekonomik sistemler, toplumların kültürel özelliklerine göre biçimlenir. D) Ekonomik sistemler, toplumun ihtiyaçlarına cevap verdikleri ölçüde kalıcıdır. E) Endüstriyel üretimin gelişmesiyle birlikte ekonomik sistemler karmaşıklaşır. 2013 - LYS4
Parçada ekonomik sistemlerde üretimin kim tarafından, kimler için yapılacağı
vurgulanmıştır. Ayrıca özel mülkiyetin olup olmaması ekonomik sistemlerin ayırt edici özelliğidir.
92
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Toplumsal Kurumlar
6. BÖLÜM
Bir araştırmacı, satın alma davranışlarıyla ilgili bir araştırma yapmak ister. Bunun için hem basılı em de İnternet üzerinden yayın yapan bir dergi belirler. Bu dergiyi İnternet üzerinden satın almak isteyen yüz kişiye şu seçenekleri sunar ve bu ilk durumun sonuçları şöyledir:
Abonelik (yıllık)
□ Sadece İnternet □ Sadece basılı dergi □ İnternet ve basılı dergi
Ücret (¨)
Tercih eden kişi sayısı
59
16
125
0
125
84
Araştırmacı, kimsenin tercih etmediği “Sadece basılı dergi” seçeneğini çıkararak aynı kişilere tekrar uyguladığı ikinci durumda ise şu sonuçlara ulaşılır: Abonelik (yıllık)
Ücret (¨)
Tercih eden kişi sayısı
□ Sadece İnternet □ İnternet ve basılı dergi
59
68
125
32
Araştırma sonunda ikinci durumda “Sadece İnternet” seçeneğini tercih edenlerin büyük bir bölümünün ilk durumda “İnternet ve basılı dergi” seçeneğini tercih ettiği görülmüştür. Bu parça kapitalist ekonomik sistemin hangi özelliğine örnek gösterilebilir? A) Üretimde en düşük maliyeti esas alma B) Ekonomide serbest piyasa koşullarını uygulama C) Üretim araçlarının özel girişimciler tarafından işletilmesine olanak sağlama D) Bütün ekonomik girişimlerde en yüksek kârı amaç edinme E) Bireylerin temel ihtiyaçları dışında tüketime yönlendirme
Birinci durumda sadece interneti ter-
cih eden bireylerin ikinci durumda 2012 - LYS4
fiyatların cazip hâle getirilmesi ile ihtiyaçları olmayan hizmetleri tüketmeye yönlendirdiği görülür.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
93
6. BÖLÜM
Toplumsal Kurumlar
Egemenliği tek kişinin kullandığı yönetim biçimine “Monarşi”, bir grubun ya da zümrenin kullandığı yönetim biçimine “Oligarşi”, halkın seçme ve seçilme özgürlüğüne dayanarak kullandığı yönetim biçimine “Cumhuriyet” denir. Cumhuriyet rejiminde halkın seçme seçilme özgürlüğünü elinde bulundurması, yönetime katılabilmesi demokratik niteliği ifade eder. Devlet otoritesinin kaynağını dini kanallardan aldığı devlet biçimine “Teokratik devlet”, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulduğu devlet anlayışına ise “Laik Devlet” denir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sosyal, demokratik, laik, üniter bir hukuk devletidir.
EKONOMİ Gereksinimler ve kaynaklar arasında denge kurmaya çalışan etkinlikler ekonomi olgusunu oluşturur. İhtiyaçların sürekli olarak karşılanması amacıyla gerekli olan mal ve hizmetlerin elde edilmesi, paylaştırılması, tüketilmesi ekonomik etkinliklerin temelini oluşturur. İnsanların ihtiyaçlarını giderme özelliği taşıyan her türlü nesneye “mal” denir.
Serbest mallar ihtiyacı giderirler ancak emek, para, zaman harcamadan elde edilen mallardır. (Hava, güneş ışığı... vb). Ekonomik mallar da ihtiyacı giderirler ancak emek, para, zaman harcayarak elde edilirler (Peynir, defter, araba... vb).
Üretimi için para, emek, sermaye gereken mallar, ekonomik mallara örnektir.
94
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
6. BÖLÜM
Toplumsal Kurumlar
Mallar kullanım amaçlarına göre tüketim malı ve üretim malı olarak sınıflandırılır. Tüketim malları insanın ihtiyacını doğrudan gideren mallardır. (Ekmek, çay, şeker...vb). Üretim malları ise insanın ihtiyacını dolaylı olarak giderirler. Örneğin “Un” ihtiyacı doğrudan gidermez, ekmeğe, pastaya.. vb dönüşünce giderir.
Kullanım sürelerine göre de mallar dayanıklı (uzun süre kullanılan) ve dayanıksız (bir kez ya da kısa süre kullanılan) mallar olarak sınıflandırılır.
Ekonominin temel iki kavramı üretim ve tüketimdir. Üretim için hammaddeye (doğa faktörü), emeğe (işgücü), sermayeye (anapara), girişimciye (teşebbüsü yapan) ihtiyaç vardır.
Gereksinimler kaynaklardan fazla olduğunda enflasyona, kaynaklar gereksinimlerden fazla olduğunda deflasyona rastlanır.
EĞİTİM Toplumun kendini sürdürme, var olan birikimleri gelecek kuşaklara aktarma amacıyla kurduğu kurumlar ve giriştiği etkinlikler “eğitim” olgusunu oluşturur. Eğitim, toplumsallaşmaya katkıda bulunur.
DİN İnsanoğlunun açıklayamadığı, aciz kaldığı konularda teselli bulduğu bir kurum olarak din toplumsal yaşamda dayanışma, ortak değerler, normlar... vb noktalarında işlevi olan bir kurumdur.
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
95
1. BÖLÜM
96
11. Sınıf / Sosyoloji / Akıllı Defter
Fiziğin Doğası