DN ile BLM Bertrand Russel
I. BÖLÜM Çat Çatman mann Kökleri Büyük tarihsel dinlerden her birinin üç yönü vard vard r: (1) bir kurum, (2) bir ö öreti, (3) ki kiisel töreler. Ama, bu üç ö öe, önemlerindeki de de imelerle birlikte toplumsal bir görüngü olarak ele al alnan, yaln yalnzca bilim ile çat çatmalar malar üzerinde durulan din için gereklidirler. Salt ki ki isel bir din, bilimin ayk ayk r sayaca sayaca kesinlemelerden kaç kaçnd nd sürece, en bilimsel ça çada bile hiçbir zaman yad rganmaz. Günümüzde mant mant k birli birli i hem bir güç hem de güçsüzlüktür. Güçtür, çünkü bir dü ünce dizisinin ilk basama basama n n benimseyen kimsenin, o düzeni bütünüyle benimsemesini zorunlu k klar; güçsüzlüktür çünkü son basamaklardan herhangi birini ayk ayk r bulan kimse, en az azndan ilk basamaklar basamaklarn da birkaç birkaçn ayk aykr bulmak zorunda kalacakt kalacaktr. Kilisenin bilimle olan çat çatmas masnda, dogmalar dogmalarn gösterdi gösterdii mant mantksal bütünlükten do doan bu güç ile güçsüzlü güçsüzlüü görürüz. Bilim büyük varsay varsay mlardan de deil, gözlemlerle, deneylerle bulgulanan tek tek olgulardan ie ba balar. Böyle olgulardan birkaç birkaç nn bir araya gelmesiyle genel bir kurala var var lr, e eer bu kural, gerçek ise, söz konusu olgular da bu gerçe gerçe in kan kantlar tlardr. Bu kural bir kesinlik olarak ileri sürülmemi sürülmemi , ç çk noktas noktas olacak bir varsay varsaym diye kabul edilmi edilmitir. Do Doruysa, belli durumlarda daha gözlemlenmemi gözlemlenmemi belli görüngüler ortaya ç ç kacakt kacaktr. Bu görüngülerin ortaya ç ç kmas kmasyla varsay varsaym do dorulanacakt rulanacaktr; yoksa o varsay varsaymdan vazgeçip bir yenisini bulmak gerekir. Varsay Varsayma uygun dü düecek birçok olgular bulunabilir, ama bu durumda o varsay varsaymn gerçek olabilece olabilecei dü düünülse de, gerçeklik kesinle kesinle mi mi de deildir; böyle olunca varsay varsay m de deil, kuram diye adland adlandrlmas lmas daha do doru olur. Her biri do dorudan do doruya olgular üzerine kurulmu kurulmu de deiik kuramlar, daha genel yeni bir varsay varsaymn temeli olabilirler, bu varsay varsay m gerçek ise kuramlarda gerçeklenmi gerçeklenmi olur; bu genelleme i i lemine s snr konamaz. Oysa, ortaça ortaça dü düüncesinde ç çk noktas noktas olan en genel ilkeler, bilimde en son var varlacak sonuçlard sonuçlardr. Bir din ö ö retisi bütünüyle kesin, sonras sonras z gerçekleri vermeye çabalayan bilimden ayr ayr lr; bilim her zaman deneycidir, imdiki kuramlar kuramlarnn eninde sonunda de de iikliklere urayaca rayacan n bilir, yönteminin hiçbir eksi eksii bulunmayan sonuçlara götürmeye, mant mant k yönünden yetersiz oldu unu sezer. Böylece bilim, salt gerçe gerçein ard ardnda ko komaktan vazgeçmeyi, yeni bulu bulular yapmakta ya da gelece gelecei önceden belirlemekte ba ba ar aryla uygulanabilecek her kuram kuramn ta tad d gerçe gerçei, teknik teknik gerçe gerçei aramay aramay öütler. "Bilgi" evrenin zihinsel bir aynas aynas olmaktan ç çkar, maddenin i ilenmesinde edimsel bir araç olur bu durumda. Din ile bilim aras arasndaki çat çatma ma yetki ile gözlem çat çatmas masyd yd daha çok. Bilim adamlar adamlarnn bir gerçe gerçee inanmalar inanmalar için, o gerçe gerçein falanca ya da filanca büyük adam taraf ndan ileri sürülmü sürülmü olmas olmas yetmiyordu; tam tersine, duyular duyularn tan tankl klna na ba bavuruluyor, ancak
1
yararl gözlemler yapacak kimselerce kullanlabilecek olgulara degin öretiler benimseniyordu. Bununla birlikte, dinin, bilimin bulularndan yakasn kurtarabilmi olan, belki de en çok gereksinilen bir yönü vardr; evrenin doasyla ilgili inançlarmz nasl bir biçim alrsa alsn, dinin bu yönü ayakta kalabilecek güçte dir. Din yalnz öretilerle, kiliselerle snrl kalmam, kendisine sayg duyan, bir takm kimselerin kiisel yaamlarn da içine almtr. Büyük ermilerle, mistiklerin, belli dogmalarla beslenen inançlar yannda, insan yaamnn amaçlar konusunda da bir görüleri, bir sezileri vardr. nsann alnyazsndan doan sorunlar derinden duyan, insanln aclarn azaltmaya çalan, gelecein insan soyuna en iyi ol anaklar getireceine inanan görü, koyu Hristiyanlkla pek az ilgisi olmakla birlikte, bugünlerde dinsel bir görü olarak savunuluyor. Din, bir inançlar dizisi deil de bir duyu biçimi oldukça, bilim dine dokunamaz. Belki de dogmalarn çöküü, böyle dinsel bir duyu biçiminin yaamasn, ruhbilimsel yönden gitgide daha güçletirmektedir; çünkü bu duyu biçimi tanrbilimsel inançla çok yakndan ilgili bir eydi. Ama bu güçlüün sürüp gitmesi hiç de gerekli deildir; gerçekte birçok özgür düünür, böyle bir duyu biçimi ile bir dinsel öreti arasnda zorunlu bir ba bulunmadn yaamlaryla göstermilerdir. Hiçbir gerçek üstünlük zorla, temelsiz inançlara balanamaz; temelsiz olan tanrbilimsel inançlarn yalnz dinsel görüün iyi yönleri uruna benimsenmeleri saçmalktr.
II. BÖLÜM Copernicus Devrimi Din ile Bilim arasndaki ilk, kimi yönlerden de en önemli kavga, bugün Güne Sistemi adn verdiimiz düzenin merkezinin güne mi yoksa yeryuvarla m olduu konusundaki gökbilimsel tartmadr. Bu konuda geçerlikte olan kuram, Yer'in evrenin merkezinde kmldamadan durduunu, günele ayn, öbür gezegen ve duraan yldz sistemleriyle birlikte yerin çevresinde kendi yörüngelerinde döndüklerini ileri süren Ptolemaios'çu görüe dayanyordu. Yeni Copernicus'çu kurama göre hiç de duraan olmayan yeryuvarlann iki türlü hareketi vard; günde bir kez kendi ekseni çevresinde, y lda bir kez de günein çevresinde dönüyordu. Copernicus kuram, on altnc yüzylda büyük bir yenilik olarak karlanmsa da, gerçekte, gök bilim alannda çok ileri olan eski Yunan'da daha önce ortaya at lm bir görütür. Bu yeryuvarlann döndüünü söyleyen ilk gökbilimcinin, .Ö. üçüncü yüzylda yaam olan Sisam'l Aristarkhos olduu kesinlikle bilinmektedir. Tpk Galilei gibi o da dinsizlikle suçlandrlm. Yunanllar geometrideki büyük üstünlükleri yardmyla belli konularda bilimsel tantlamalara varabilmilerdi. Güne tutulmasyla ay tutulmasnn neden ileri geldiini bulmular, ay üzerindeki gölgesinden Yer'in yuvarlak olduunu anlamlard. Balangçta Protestanlar Copernicus'a Katoliklerden daha karydlar. Luther, "Herkes göklerin, gökkürenin ya da güne ile ayn deil de, yerin döndüünü göstermek için yrtnan zpçkt bir yldzcya kulak veriyor. Kim zeki görünmek isterse, sözde bütün sistemlerin en iyisi olacak bir sistem türetiveriyor. Bu alk, bütün gökbilimi deitirmek isteinde; ama Kutsal Kitap' ta Yeu, günee yerinde kalmasn söylemek gereini duyar, 2
yere deil" diyordu. Melanchton'un öfkesi de bundan az de ildi; Calvin, Kutsal Kitap'tan, Yer de berkitilmitir, kprdayamaz sözünü alarak u sonuca varyordu: "Copernieus'un Kutsal Ruhtan daha yetkili olduunu söylemeye kim kalkabilir?" On sekizinci yüzylda bile, Wesley, bunca arl göze alamamsa da, gökbilim alanndaki yeni öretilerin dinsizlie yöneldiklerini söylemitir. Güne ile ayn, gezegenlerle duraan yldzlarn günde bir kez yerin çevresinde döndükleri düünülürken, bütün bunlarn bizim için varolduunu, Yaratc'nn bize özel bir önem verdiini tasarlamak pek kolayd. evrenin amacnn belki de biz olmadmz üphesi uyand; son demlerini süren kendini beenmiliimiz, evrenin amac biz deilsek, hiçbir amac yoktur belki de, diye f sldad. Gökbilim alannda ikinci büyük adm, tpk Galilei gibi düünmesiyle birlikte, Kilise ile hiçbir çatmas olmayan Kepler (1571-1630) atmtr. yalnz gökbilimci deil iyi bir yldzbilimciydi de -belki buna içten inanan biriydi- imparatorun ya da öbür büyüklerin yldz faln okuyunca para kazanabiliyordu. Büyük bir açk sözlülükle, "Her canlnn varoluuna bir anlam veren doa, yldzbilime de gökbilime bir yardmc, bir yolda olma görevini yüklemitir," diyordu. Kepler'in düüncesi apayr bir özelliktedir. Copernicus'un varsaymna balannda, düünceleri ölçüsünde, günee taparlnn da büyük pay vardr. Kepler yasalarnn ilki 1609'da üçüncüsü de 1619'da yaymland. gezegenlerin güne çevresinde, odaklarndan birinde günein bulunduu elipsler çizdiklerini söyleyen birinci yasadr. Galileo Galilei (1564-1642) hem bulgular, hem de Inquisition'la olan çatmalar yönünden bu çan en önemli bilim adamdr. Galilei'nin büyük deeri, vard her sonucu matematik formüllere aktarabilen bir güç yardmyla, hem deneysel hem de mekanik konudaki ustaln birletirmi olmasdr. Aristoteles bir cismin düme hznn, o cismin arlyla orantl olduunu söylemiti; bu ilkeye göre, (diyelim ki) on kilo arlnda bir cisim ile bir kilo arlndaki bir cisim ayn yükseklikten ayn anda braklrsa, bir kiloluk cisim, on kiloluk cismin yere var süresinin on kat bir zamanda yere varr. Aristoteles' den Galilei'ye dein geçen 2000 yl boyunca tek kii çkp da Aristoteles'in düen cisimlerle ilgili olarak ileri sürdüü yasalarn doruluunu snamay düünmemitir. Bugün böyle bir snamay yapmak bize doal gelebilir, ama Galilei'nin gününde deha isteyen bir iti bu. Galilei'nin ban daha büyük derde sokan ey teleskop olmutur. Bir Hollandal'nn böyle bir araç bulmu olduunu iiten Galilei ayn arac yapmay baarm, hemen ardndan birçok yeni gökbilimsel gerçek bulmutur; kendisine göre bu gerçeklerin en önemlisi Jüpiter'e bal uydularn var oluuydu.
3
Ay da dalarn, tepelerin bulunduu görüldü, bu kimi yönlerden büyük bir sarsnt oldu. Daha da korkuncu, günete lekeler vard! Bunlar, Tanr'nn yarattklarnda eksik bulma çabas olarak yorumland; bundan dolay Katolik üniversitesindeki ö retmenlerin güne lekelerinden söz etmeleri yasak edildi, kimilerinde bu yasak yüzyllarca sürdü. Dominikçi bir kei geometrinin eytan ii olduunu, matematikçilerin de bütün dinsizler gibi sürgün edilmeleri gerektiini ileri sürüyordu. Papa, Galilei'nin Inquisition önüne çkp iledii yanllar düzeltmesini, söylediklerini geri almasn buyurdu, 26 ubat 1616'da da isteine ulat. Galilei arballkla, artk Copernicus'un düüncelerini tutmayacana, bu düünceleri yaz ile ya da söz ile öretmeyeceine ant içti. Unutmamalyz ki Bruno yaklal daha on alt yl olmutu. Papann buyruu üzerine, yerin döndüünü söyleyen bütün kitaplar yasak edildi. Galilei yine de iyimser bir adamd, bütün bu süre içinde aptallara aldrmadan düüncelerini gelitirdi. Dünyann ki En Büyük Sistemi Üzerine Konumalar adl kitabn yazmaya balad, 1630'da bitirdi. Baarl bir kitapt, bütün Avrupa' da kaplarak okundu. Galilei, Inquisition'da sorgusu yaplmak üzere bir kez daha Roma'ya çarld. Roma'ya varr varmaz Inquisition'un zindanlarna atld, türlü ikencelerle sözlerini geri almaya zorland. Galilei herkesin önünde diz çö küp Inquisition'un düzenlemi olduu uzun bir yazy okuyarak, "Bütün ilediim yanllardan dönüyorum, bütün din sizce davranlar lanetliyorum ... Gelecekte yaz ya da sözle, üzerime böyle bir üphe çekecek hiçbir düünce ileri sürmeyeceime de söz veriyorum." dedi. Kilise, denetimi altnda bulunan bütün bilginlerle eitim kurumlarnn, Copernicus sistemini öretmelerini yasak etti. Yer'in döndüünü öretmek 1835 ylna dein ba yasaklardan sayld. Protestan tanrbilimcilerin balangçta yeni kuramlara kar tutumlar hiç de Katoliklerden daha dostça deildi. Ama türlü nedenlerden dolay, onlarn kartl daha etkisiz kald. Protestan ülkelerde Inquisition gibi körükleyici bir kurulu yoktu; öte yandan mezhep ayrlklar böyle edimsel etkileri güçletiriyordu. Galilei'nin bana gelenleri iiten Descartes 1616'da Hollanda'ya kaçt, oradaki tanrbilimciler cezalandrlmas için büyük bir yaygara kopardlarsa da hükümet dinsel hogörü ilkesinden ayrlmad. Protestanlk kilise adamlarnn egemenliine bir bakaldrma olarak balad, her yerde kiliseye kar laik güçleri destekledi. Kuyrukluyldzlarn uursuzluk belirtisi olduklarn, atmosferde ortaya çktklarn ileri süren bu iki görüü tanrbilimciler büyük bir önemle savundular. Yeni bir ek yaplmt dualara: "Türkler ile kuyrukluyldzlardan, koru bizi ulu Tanrm". Aralarndaki öbür ayrlklar ne olursa olsun, Katoliklerle Protestanlar kuyrukluyldzlar konusunda birleiyorlard. 1673'te Roma'daki Clementine College'in ba Augustin de Angelis yaymlad bir meteoroloji kitabnda "Kuyrukluyldzlar ölümsüz gökcisimleri 4
deildir, çünkü ay altnda, atmosferde ortaya çkarlar; göklerdeki her ey sonraszdr, ölümsüzdür; oysa kuyrukluyldzlarn bir balangc, bir sonu vardr, öyleyse kuyrukluyldzlar göklü yaratklar olamazlar." Papaz Augustin kuyrukluyldzlarn görünüp yitmelerinin, bu ii üzerlerine alm meleklerle ilgili olduuna inanyordu. Kuyrukluyldzlarn doal yasalarn konusu olabilece i, atmosferde ortaya çkmadklar gerçeinin son kesin tan tlamasn üç kiiye borçluyuz. Doerfel Halley Newton Uursuzluk belirtisi arayan tanrbilimciler dönüp dolap depremlerle volkanlara sarlmak zorunda kaldlar. Ama bunlar da yerbilimin alanna giriyordu, daha sonra gelien bu bilim dal da bilgisizlik çandan kalma dogmalara yeni bir sava açt.
III. BÖLÜM Evrim Bilimler, düündüümüzün tam tersi bir düzen içinde gelitiler. Bize en uzak olan eylerin yasalar en önce bulundu, sonra yava yava daha yaknlara sra geldi: lkin gökler, arkadan yer, sonra hayvanlarla bitkilerin yaam, sonra insan gövdesi en sonra da (yine de en yarm yamalak) insan zihni. Bu, durumun anlalmayacak bir yan yoktur. Ayrntlarla içli dl olduunuz ölçüde daha büyük çaptaki özellikleri görmek güçleir. Modern kafann, uzun süreli bir gelime kavramnn nedenli yeni olduunu görmesi güçtür; gerçekte de bütünüyle Newton'dan sonraki bir düüncedir bu. Kutsal Kitap'a dayanan inanca göre evren alt günde yaratlm, o zamandan beri, imdi içinde bulunan bütün göklü yaratklara, bütün hayvanlarla bitkilere, Büyük Sel'in yok ettii daha baka birçok canlya yurtluk etmiti. Dünyann yaradl yl, Olu (Genesis) da ad anlan,her atann, en büyük olu doduunda kaç yanda olduunu söyleyen soy dizilerinden çkarlabilir. sonunda Protestanlar genel olarak bapiskopos Usher'in ileri sürdüü .Ö. 4004 yln dünyann yaradl yl kabul ettiler. Yaradl gününün cuma olduu da biliniyordu tabii, çünkü Tanr cumartesi günü dinlenmiti. Bilimin de bu dar snrlar içinde kalmas istenmi, gördüümüz evrenin 6000 yllk deil çok daha yal olduunu düünenler alay konusu olmulardr. Newton, Copernicus sistemi kabul edildikten sonra, dinsel inançlar sarsacak bir ey yapm olmuyordu. Gezegenlerin günein çekiminden kurtulmalarn salayan teetsel hzlarn açklarken, hepsinin balangçta Tanr eliyle bolua f rlatlm olduklarn tasarlyordu; bundan sonra olup bitenler de genel çekim yasasyla açklanyordu. On sekizinci yüzyln özel inanç biçimi Newton'dan alnmadr; buna göre evrenin ilk yaratcs olan Tanr, temel yasalar da koymu, yapt kurallarla da gelecekteki bütün olaylar kendisinin bir daha araya girmesini gerektirmeyecek biçimde belirlemi tir. Günein geliimi konusunda ciddi bir bilimsel kuram koymaya girien ilk kimse 1755 ylnda Göklerin Genel Doal Tarihi ile Kuram, ya da Newton lkelerini Uygulayarak Evrenin Bütün Yapsnn Kuruluu ve Mekanik Kayna Üzerinde Aratrma adl kitabyla Kant olmutur. Bu kitap, kimi yönleriyle modern gökbilimin sonuçlarn önceden gören 5
çok önemli bir yapttr. Maddesel evrenin snrszlna inanr, bunun Yaratc'nn snrszlna yaraacak tek görü olduunu söyler. Kant'n yaptnn önemli yönlerinden birincisi maddesel evreni bir bütün, Samanyolu'yla Nebula'nn da bu bütünün birimleri olarak düünen görü; ikincisi de uzaydaki hemen hemen anlalmaz bir madde dalmasndan doan aamal geliim fikridir. Bu, birden yaratlma düüncesi yerine evrimi koyan ilk admdr. Laplace ayn konuda daha yetkili bir kuram ortaya koyuncaya dek Kantn yapt hemen hemen göze çarpmamtr bile. Laplace, söylediklerinin çounun daha önce Kant taraf ndan söylenmi olduunu bilmiyordu bile. Laplace'a göre güne sistemi ile gezegenler sistemi bir zamanlar ço k geni bir nebulayd; bu nebula yava yava büzüldü. Büzülünce de daha hzl dönmeye balad; merkezkaç gücü ile koparak uçan topraklar gezegen oldular; ayn ilemin tekrarlanmasyla gezegenlerin uydular ortaya çkt. Laplace, Fransz Devrimi çanda yaad için tam özgür bir düünürdü. Yaradl bütünüyle yadsyordu. Göklü bir hükümdara beslenen inanc n yeryüzü hükümdarlarna da sayg uyandracana inanan Napoleon, Laplace'n büyük yapt Celestial Mechanics de Tanr adnn neden hiç anlmadn sorunca, büyük gökbilimci, Efendimiz, o varsaymla iim yok benim diye karlk vermiti. On sekizinci yüzylda, hemen hemen her eyin sudan geldiini söyleyen Neptün'cü okulla, her eyi yanardalarla depremlere balayan Volkanc okul arasnda uzun bir çatma görülür. Birinciler, Dinsel görüe daha çok balydlar, bundan dolay bu görüün dümanlar, bulunan tallarn gerçek hayvan kalntlar olamayacan söylemee kalktlar. Tallarn soyu tükenmi canllara, yaam biçimlerine birer kant olduklar düünülerek yerbilimin daha sonraki geliimi biyolojininki ile kart. Dünyann ilkçalar söz konusu olunca, yerbilim ile tanrbilim alt "gün"ün alt "ça" saylmas gerektiini söyleyerek uzlayorlard. Ama canllar konusunda tanrbilimin ileri sürdüü bir sürü kesinlemeyi, bilimle uzlatrmak gitgide daha güç bir i oldu. imdi varolan hayvanlar Nuh'un gemisine alnan hayvanlarn soyundandrlar; imdi soyu tükenmi olanlar ise selde boulmulardr. (Luther daha da ileri giderek; sineklerin, i yi kitaplar yazarken kendisini rahatsz etsinler diye eytan taraf ndan yaratldklarn söylemitir) Yaratlan türler hiçbir deiiklie urayamazlard; her biri ayr bir yaratma eyleminin sonucuydu. Bu önermelerin herhangi biriyle ilgili bir soru sormak, tanrbilimcileri öfkelendirmek demekti. Güçlükler Yeni Dünya'nn bulunmasyla balamt. Amerika Ar Da'ndan çok uzakta bir ülkeydi, ama yine de aradaki ülkelerin hiçbirinde görülmeyen birçok hayvanlar yayordu orada. Baka bir güçlük de hayvanbilimin gelimesiyle elde edilen, hayvan türlerinin saysndan dodu. imdi bu say iki milyonu bulmutu, her türden iki hayvann gemiye alnd göz önünde tutulunca, geminin biraz fazlaca kalabalk olabilecei düünüldü. Avustralya'nn bulunmas yeni güçlükler çkard. Neden bütün kangurular Torres Boza ndan atlamlar, geride bir çift bile kalmamt? 6
Bitkilerle hayvanlarn üreme, deime yoluyla uzun süreli bir evrim geçirdiklerini söyleyen öreti biyolojiye yerbilimden geldi daha çok; bu kuram üçe ayrlabilir. lk gerçek, küçük canllarn daha eski olduklar, daha karmak bir yap tayan canllarn ise gelimenin sonlarna doru ortay çktklardr. kincisi, daha sonraki, çok daha üstün yapl canllar kendiliklerinden ortaya çkmamlar, bir deimeler dizisinden geçerek daha önceki canllardan türemilerdir; biyolojide "evrim" ile söylenmek istenen budur. Üçüncüsü, belli canllarn yaayp öbürlerinin silinip gitmelerinin nedenlerini gösteren bir ileyi -doal seçim-. Lamarck (1744-1829) Bir hayvann gövdesinde beliren yeni bir organn, duyulan yeni bir istekten ileri geldiine inanyor, tek örnekte görülen bu yeniliin, sonra bütün soya geçtiini düünüyordu. Bütün canllarn büyük bir hzla yaylmalarndan dolay, her kuan büyük çounluunun daha çoalma çana varmadan ölmesi gerekmektedir. bir türün, kendilerine üstünlük salayan bir yanlaryla öbürlerinden ayrlan kimi üyelerinin, süreklilikleri daha olaandr. Ayrlan özellik sonradan kazanlma ise, arkadan gelen kuaklara geçmez ama doutansa yeni kuaklarda, küçük bir oranda olsa bile izler brakabilir. Darwin'cilik tanrbilime Copernicus'culuktan geri kalmayan bir tokat oldu. Yalnzca Olu'ta ileri sürülen ayr ayr yaratma eylemlerini, türlerin deimezliklerini çürütmekle; yaamn balangcndan beri, dinsel görüe taban tabana kart, usa smaz bir sürenin geçmi olduunu söylemekle; Tanr'nn iyilik sevdii ile açklanan, canllarn çevreye uyumunu, doal seçmeye balamakla kalmyor; hepsinden kötüsü, evrimciler insann daha aa hayvan soylarndan türediini savunuyorlard.
IV. BÖLÜM Cincilik le Tp Kör inançlarn çou Hristiyanlk öncesi çalardan kalmayd ama, çok yakn zamanlara dek bütün Kilise yetkilileri bunlar savunmakta direndiler. Papazlarn yazlarndaki "cinler", Hristiyanln yaylmasyla büyük bir öfkeye kapldklar düünülen pagan tanrlar anlamna gelir. lk Hristiyanlar Olimpos'lu tanrlarn varln hiç bir zaman yadsmamakla birlikte onlar eytann uaklar olarak düünmülerdi. Kutsal nesnelere inanç çounlukla deimeden sürer gider. Örnein, Palermo' daki St. Rosalia'nn kemiklerinin çalar boyunca birçok hastalklar iyiletirdii görülmü; ama saygsz bir anatomi bilgini ortaya çkp bunlarn bir keçinin kemiklerini olduunu aça vuruvermitir. yiletiren "mucizeler" de yok deildir üphesiz, ama bilimsel olmayan bir ortamda gerçek, masallarla abartlr, bu yolla iyiletirilebilecek isterik hastalklarla hekimliin konusu olan hastalklar arasndaki ayrm ortadan silinir. 1348'de Kara Ölüm, deiik yerlerde kör inançlar n boy göstermelerine yol açt. Tanr'nn öfkesini yattrmakta en çok tutulan yön temlerden biri de Yahudileri yok etmekti.
7
Akl hastalklarnn geçirilmesinde, anlalaca gibi, özellikle kör inançlara dayanan ilemlere bavuruluyordu; bu konu tbbn en geç gelien dallarndan biri oldu. Kötü bir ruhu uzaklatrmak için ona ikence etmenin ya da onun gururunu krmann en etkili yol olduu inanc yerleti. yumuak yollarn etkisi görülmezse, hasta krbaçlanyordu; cin yine direnir uzaklamazsa, hastaya ikence ediliyordu. nsanbilimciler, en ilkel topluluklarda bile büyü ile din arasnda bir ayrm bulunduunu söylemektedirler. Rivers, Büyüden söz ederken, insann törenlerle yapt birtakm ilemlerdir demek istediim. Oysa din, etkisi yüce bir gücün istemine bal birtakm ilemlere bavurur. Yalvarma yakarma törenleriyle bu yüce gücün aracl istenir. Bir yandan bir takm kutsal talar gibi cansz nesnelerin gücüne inanan, bir yandan da insan d bütün ruhlarn insana üstün olduunu düünen topluluklar göz önüne alrsak bu tanm yerindedir. Ama Ortaça Hristiyanl için olsun, Müslümanl k için olsun bu iki durumun hiçbiri doru deildir. eytan da tpk Tanr gibi mucizeler yaratabilirdi. Ama eytan kötü insanlara, Tanr ise iyi insanlara yardm için yapyordu bu ii. Bugün büyücülüün en ciddi çömezleri, büyünün Hristiyan Avrupa'sna pagan dinler, zamanla Hristiyanlktaki kötü ruhlarn yerine konmu olan pagan tanrlarna yaplan törenlerden geçmi olduunu savunmaktadrlar. Balangçta büyücülük kadnlara özgü bir suç deildi. Bu suçun yalnz kadnlara mal edilmesi on beinci yüzylda balam, cadlar sert cezalara çarptrmak pek yaygn bir gelenek olarak on yedinci yüzyl sonuna dein süregelmiti. 1489'da, Kadn Suçlarnn Çekici adl bir kitap yaymladlar. Bu kitapta, kadn yüreinin yaradltan kötülüe eilimli oluundan dolay kadnlarn büyücülüe daha uygun dütüünü ileri sürüyorlard. Sanklara istenilen eyleri söyletinceye dein ikence yaplyordu. Yalnz Almanya'da 1450 ile 1550 yllar arasnda yüz bin cadnn ölüm cezasna çarptrlm olduu sanlyor. Newton'dan sonra insanlar, Tanr'nn balangçta doay yarattna, istedii sonuçlarn, bir daha kendi aracln gerektirmeden ortaya çkmalar için gerekli yasalar koyduuna inanmaya baladlar. Yalnz, Hristiyan dininin gönderilii gibi büyük olaylarda yine ie karyordu Tanr. Protestanlar Hristiyanln ilk ya da ikinci yüzyl srasnda mucizelerin görüldüüne, sonra bu mucizelerin arkasnn kesildiine inanyorlard. Meteoroloji alanndaki çalmalar, f rtnalarn ortaya çkn da bastonlu kocakarlarn payn gitgide azaltyordu. Bir süre için imek ile gök gürültüsünü doal yasalarla açklamak günah sayld, çünkü bunlar özellikle Tanrnn iiydi. Bu görü yldrmsavarlara da kar durdu. Mucizelerin, doann akn deitirebilecekleri yolundaki inancn ölmesiyle, büyücülüe olan inanç da çökmek zorunda kald. Kilise, insan gövdesinde yok edilemez bir kemiin varlna, bu kemiin bir gün yine dirilecek olan gövdenin özü olduuna inanyordu. Çiçek hastalna kar ann kullanlmasyla din adamlar yeni bir f rtna kopardlar.
8
Kilise adamlar (bir yandan da tp adamlar) ay "Göklere, Tanr'nn istemine kar koyma" olarak gördüler. 1885'te bile, Montreal'de görülen amansz bir çiçek salgnnda, Katolik halk aya kar koydu, kiliseleri de bu davran destekledi. Uyuturucu (anaesthetics) bulunduu zaman, tanrbilim bir kez daha insan acsnn azalmasna engel olmaya yeltendi. Tanrbilimin kötü yan, ykc eilimler yaratmak deil, böyle davranlara yüksek bir töre süsü vermek, bilgisiz, barbar çalardan kalma alkanlklara açkça kutsal bir özellik tanmak olmutur. Papann diline dolad, doktorca tehlikeli görülen durumlarda, anann ölmesi cinayet deildir, çünkü doktor bu olguyu hiçbir zaman kesinlikle bilemez önceden: olur ya, belki ana bir mucizeyle kurtuluverir! Bugün, salk bilgisine, korunma yollarna bavurarak hastalktan, salgnlardan kaçnmaya çalmak hiç de dinsizlik saylmyor.
V. BÖLÜM Ruh le Gövde Önemli bilim dallar arasnda, en az ilerlemi olan ruhbilimdir. Sözcüün köküne göre "ruhbilim (psychology)" ruh kuram anlamna gelir, ama tanrbilimcilerin hiç de yadrgamadklar ruh, bilimsel bir kavram olmaktan çok uzaktr. Ruhbilimin temeliyle ilgili sorular bizi felsefenin belirsizlik alanlarna sürükleyiverir. lk olarak Yunan düüncesinde karmza çkan "ruh", Hristiyan deilse bile dinsel bir kökten gelir. Yunanllardaki anlamyla ruhun, ruhlarn canldan canlya geçtiine inanan Pythagoras çlarn düüncelerinden çkt; gövdeye bal kald sürece hep maddenin tutsaklndan syrlp sonsuz bir kurtulua erime eilimi tad görülür. Pythagoras'çlar Platon'u, Platon da Kilise babalarn etkiledi: böylece, gövdeden apayr bir ruh öretisi Hristiyan öretisinin parças oldu. Platon' dan anladmza göre, sonradan Hristiyanln benimseyip yayd bu gibi öretiler, onun gününde filozoflardan çok halk çounluu taraf ndan tutuluyordu. Devlet'te Sokrates'in kendisi de savalarda yiitlii kamçlamak için öbür dünyann güzel tantlmasndan yanadr; ama bunun gerçekliine inanp inanmad konusunda hiçbir ey söylemez. Hristiyan filozoflarn, ilkçalarda bütünüyle Platon'cu olan öretisi, on birinci yüzy ldan sonra bütünüyle Aristoteles çi olmutur. Skolastik düünürlerin en üstünü saylan Thomas Aquinas (1225-74), bugün de Roma Katolik Kilisesinin geleneksel felsefe öretisinde balca yetkili saylr. Ölülerin yaklmasna kar duran inancn, dogmalardan çkm olduu açk bir gerçektir. Öyle ya, her eye yeterli Tanr için, dumanlara karp dalan bir insan gövdesinin parçalarn birletirmek bir kilise avlusunda kurtçuklara, topraa dönümü bir gövdeyi birletirmekten çok daha güç olurdu. O zaman söylemi olsaydm, dine saygszlk belirtisi saylrd bu görü; oysa su katlmadk koyu dincilerin de düüncesidir bu. 9
Ruh da gövde de, skolastik felsefede (Roma Kilisesinde bu gün bile geçerli olan felsefe), birer töz'dürler (cevher). Töz .. allm sözcük "nesne" ya da, bir insan söz konusu olduu zaman "kii"dir. Doaötesi düünüteki töz kavram, saduyunun bir nesne ya da kii ile dile getirdii eylere kesinlik kazandrma yolunda bir çabadr. Bir töz, tad bütün niteliklerden apayr bir eydir. Bu, ekmekle arab sa'nn etiyle kanna dönütüren Eucharist öretide açkça görülür. Ekmek kendi niteliklerinden bir ey yitirmemekle birlikte töz bakmndan sa'nn gövdesine dönüür. Önce gövdeyi alalm. Töz anlay geçerlikte olduu sürece, gövdenin yeniden dirilmesi, bir zamanlar onu canl tutan gerçek tözün, gövdesiyle yeniden birlemesi anlamna geliyordu. "Töz" anlaynn bir yana braklmas, gövde konusundan çok ruh konusunda ciddi sonuçlar dourmutur. lkin, tanrbilimsel güçlüklerden kaçnmak için "zihin (mind)" sözcüü ruh sözcüü yerine geçti. kavrayan ben "özne", kavranan ise nesne dir. Özne baka eyleri kavrayabiliyordu ama kendi kendini kavrayamazd. Hume, düpedüz özne diye bir eyin var olmadm ileri sürdü, ama bu hiçbir eyi aydnlatamad. Özne yoksa ölümsüz olan ey neydi? Bir özgür istemi olan ey neydi? Yeryüzünde günah ileyen, cehennemde cezalanan neydi? Bu sorular karlksz kalyordu. Kant'a göre, kendi bana nesneler, zaman ile uzay içinde deildirler, doamz bizi onlar böyle görmeye zorlar. Kendi bana ele alnrsa benlik de (ya da ruh) ayr bir görüngü olarak zaman ile uzay içinde gibidir, ama gerçekte hiç de böyle deildir. Alglamada ayrt edebileceimiz, görüngüsel Öz-varlk ile görüngüsel nesne arasndaki badr ama ikisinin de arkasnda gerçek bir Öz-varlk ile kendi bana gerçek bir nesne vardr ki bunlardan hiçbiri ayrt edilemez. Ayrt edilemezlerse varolduklar nasl söylenebilir? Bu, din için, töreler için gereklidir çünkü. Kant, salt usun Tanr'nn varln kantlayamayacana inanarak bunun ancak "edimsel" us il e yaplabileceini düünüyordu. Ksa zamanda kendi bana nesnenin varln düünmenin yersiz olduu ortaya çkt; bu, bilinmezlii daha da pekitirilmi eski töz den baka bir ey olmuyordu. Kant'n izleyicileri -ileri sürdüü düünce biçimi Hegel de en yüksek noktasna vardktan sonrane olursa olsun "görüngüler"in bilinebilir bir gerçei tayabileceklerini, kavranamayacak türden, daha üstün türden bir gerçein varln tasarlamann hiç de gerekli olmadn anladlar. Belki de vardr böyle üstün türden bir gerçek, ama bunun kesinliini savunan düünce çürüktür, bundan dolay da böyle üstün bir gerçein varl, bilinen ya da bilinebilirin snrlar dnda kalan binlerce olaslktan biri olarak terslenmek zorundadr. Bilinebilirin alan içinde, töz anlayna, ya da bu anlayn deiik bir biçimi olan öznenesne ilikisine yer yoktur. Ayrt edebildiimiz ana olgular böyle bir ikilem göstermezler, nesneler i ya da "kiiler"i görüngülerin toplamndan baka bir ey saymamamz gerektiren bir yanlar da yoktur bu olgularn. Ruh ile gövdenin ilikileri alannda modern felsefeyle badamas güç olan ey yalnz töz anlay deildi; nedensellik konusu da eit ölçüde bir güçlüktü.
10
Neden kavram tanrbilime yalnz günahla ilgili olarak girmiti. Günah, isteme bal bir eydi, istem ise eylemin nedeni oluyordu. On sekizinci yüzyl Fransa'snda, Kartaca öretisinin, yerini insann bütünüyle fizik yasalarnca yönetildiini benimseyen salt maddecili e brakmasna amamak gerekir. Artk bu felsefede istemin yeri yoktur, günah kavram da ortadan kalkmtr. Ruh yoktur, bu yüzden de insan gövdesinde geçici bir süre için bir araya gelmi ayr ayr atomlardan baka hiçbir ey ölümsüz deildir. Fransz Devriminin gelimesine yararl olduu düünülen bu felsefe, kanl dönemden sonra ilkin Fransa ile sava halinde olanlara, arkadan da hükümeti destekleyen bütün Franszlara korku salan bir ey olmutur. ngiltere yeniden sk skya dine sarlm, Almanya Kant'tan sonrakilerin idealist felsefesini benimsemitir. Sonra, romantik dönemin geliiyle cokular duygulanmlar önem kazanm, insan eylemlerini matematik ilkelere balamaya kulak asan olmamtr. Hücrebilimde, canl kimyasnda organik bileimlerin yapay üretiminde baarla gelen iler, canl maddenin tad özelliklerin hepsinin, fizik ya da kimya ilkeleriyle açklanabileceini göstermektedir. Dini savunan filozoflar En güçlü itkilere bile istemle kar koymann hiç de zor bir ey olmadn savundular. kimi zaman "us"un, kimi zaman da "vicdan" ad verilen yetinin gösterdii yolu izlemek gerçek özgürlüe götürür bizi. Bu durumda, isteklere uymann kart olan "gerçek" özgürlük, töre yasalarna uymak anlamna geliyordu. Hegel'ciler daha ileri bir adm atarak töre yasalarn Devlet yasas ile ayn saydlar, "gerçek" özgürlük polise boyun emek oldu böylece. Hükümetler bu öretiyi pek beendiler. steklerin nedeni kimi zaman iç salg bezlerinin çalmalarna, kimi zaman beenilme isteine bal oluyor nedenler. Verdiimiz her kararn da bir istein sonucu olduu açk gerçektir. Hobbes'un dedii gibi, böyle durumlarda istem, düüncenin son yöneldii istek tir. Bu bakmdan, bütünüyle ereksiz bir istek eylemi savunulamaz. Madde ile hareket, teknik konularda bile yetersizdir artk, kuramsal fizik çinin çalmalar, bilimsel felsefenin isteklerine çok daha yakndr. Öte yandan ruhbilim de "alg", "bilinç" gibi kavramlardan vazgeçmek gerekliini duymaktadr, çünkü bunlarn kesinlikten uzak olduklar anlalmtr. Kabaca söylersek, bir nesne, aldmz bir etkinin balca nedeni ise, aldmz etki de bizim o nesneyle ilgili çkarsamalar yapmamz salayacak yeterlikte ise, o nesneyi "alglayabiliriz". Biz "bilinçli"yiz dediimizde iki eyi anlatmak isteriz: birincisi, çevremize belli bir yolda tepki gösterdiimizi; ikincisi, içimize baktmz zaman, düüncelerimizle duygularmzda cansz nesnelerde bulunmayan bir özellik gördüümüzü. Kiinin d dünyasndaki eyleri algladn düündüümüz sürece, alglanan nesnelerin bilincinde olduunu da ileri sürebiliriz. D alg söz konusu olduu sürece, talarla aramzdaki ayrm, bir derece ayrmndan öteye geçmez.
11
Bilinç kavramnn daha önemli yönü, iç gözlem yoluyla bulguladklarmzla ilgilidir. Biz dtaki nesnelere tepki göstermekle kalmayz, tepki gösterdiimizi biliriz de. Sonuç olarak, ruh ile gövde aras ndaki eski ayrln silinmesinden hem "madde"nin eski katln yitirmesinin hem de "zihin (mind)"in ruhsal anlamn yitirmesinin büyük pay var dr. Hiçbir zaman iki insan bir eyi ayn biçimde alglayamaz, çünkü görü açlarndaki ayrlktan dolay baka eyler görürler. Gördüümüz renk lekesi, bir fizik konu su olduu ölçüde ruhbilim konusudur da. Fizik ayn özellii tayan olgulardan birtakm çkarsamalar yapmaya çalr, ruhbilim de ayn özellii tayan baka bir olgular kümesinden baka çkarsamalar yapmaya çalr. Fizik alan ile ruhbilim alan arasnda kesin bir temel ayrlk yoktur. Bu iki alandaki bilgimiz de eskiden sanldndan daha azdr, ama bu bilgi "ruh" ile "gövde"nin modern bilimde yeri olmadn kavramamza yetecek ölçüdedir. Cehennem inanc sallantya düünce cennete inancn da gücünü yitirmi olmas garip bir gerçektir. Bilim için güç olan gerçek, görünürde ruh ya da benlik gibi eylerin var olmaydr. Daha önce gördüümüz gibi, ruh ile gövdeyi birer "töz" saymak, doaötesi düünürlerinin mantyla tözlerin zamanla hiçbir de iiklie uramayacaklarn söylemek, olacak ey deildir artk. Ruhbilimde de, bir nesne yi alglamaya zorlanan bir "özne" tasarlamamz gerektirecek hiçbir neden yoktur. Yakn zamana dein, maddenin ölümsüz olduuna inanlyordu, ama artk fizik teknii buna yanamyor. Sonrasz olduklar düünülen maddesel tözler varken, ruhlarn da ayn ölçüde sonrasz olacaklarn ileri sürmek kolay bir iti; ama hiç de salam olmayan bu ileri sürme bugün ortaya ç kamaz artk. Ruhbilimciler ruhun sürekli bir "nesne" olabilecek bir bütün özellii tamadn, gövde içindeki belli balarla bir araya getirilmi bir olgular dizisi olduunu ortaya koymulardr. kii yi belli bir gövdeye bal zihinsel olgular dizisi olarak tanmlayabiliriz. Yasalara da uygun düen tanm budur, John Smith'in gövdesini yakalad zaman, yakalanma annda o gövdenin içinde bulunan kii bir katildir. Gerçekte, kiilik bir kurulutur. Belli olaylar, belli balarla bir araya gelerek bir kiiyi kurarlar. Bu bir araya gelme, kümelenme, aralarnda bellein de bulunduu alkanlklara bal nedensel yasalarn etkisiyle olur, bu nedensel yasalar gövdeyle ilgilidirler. Bilimin gelecei, hele çok yeni bir bilim olan ruhbilimin gelecei önceden kestirilemez. Belki de ruhbilimsel nedenler, hep gövdeye bal olmaktan kurtulacaklardr.
VI. BÖLÜM Belirlenimcilik Tarihsel olaylarn ie kartrlmad sürece Hristiyanln en önemli özellii olarak görünen yönünün üç temel ilkesi, Tanr, ölümsüzlük, özgürlük öretileri bugün de geçerlikledir. Bu öretiler "doal din" ad verilen anlaya girerler; Thomas Aquinas'a ve birçok modern filozofa göre bunlarn gerçeklii Tanrnn söylediklerine bavurulmakszn, yalnz insan düüncesiyle kantlanabilir. Benim inancma göre bilim bunlarn hiçbirini 12
ne dorulayabilir ne de yadsyabilir; bir eyi dorulamak ya da yadsmak için bilimden baka yöntem de yoktur. Özgür isteme inananlar her zaman, zihinlerinin baka bir bölmesiyle de isteklerin nedenlerden doduuna inanrlar. Örnein, erdemin kiiye iyi bir eitim yoluyla alanabileceini, din eitiminin ahlak için çok önemli olduunu düünürler. Hastalklar, f rtnalar birtakm ne olduu belirsiz eytanca güçlerle açklandklar günlerde çok daha korkunçlard.
VII. BÖLÜM Mistisizm Bilimle din arasndaki sava biraz garip bir sava olmutur. Her zaman, her yerde -on sekizinci yüzyl sonu Fransa s, Sovyet Rusya bir yana- bilim adamlarnn çounluu çalarn dinsel görüünü desteklemilerdir. Bilim yetersizdir bilimin deerler konusunda söyleyebilecei hiçbir ey yoktur, "sevmek nefret etmekten daha iyidi r" ya da "iyilik zorbalktan daha çok istenir" gibi önermeleri tantlayamaz. Bilim, isteklerimizi anlayabilmemiz için yollar gösterir bize, ama bir istein öbüründen üstün olduunu söyleyemez. Dini desteklemek için, bilimin alan dnda, özel olarak "esinlenim" diye belirlenebilen bir bilgi kaynann varln kabul etmeli miyiz? Tartmas güç bir sorudur bu, çünkü gerçeklerin kendilerine esinlenim yoluyla açldn söyleyenler, o gerçeklere, bizim duyularmzla algladmz nesnelere tandmz ölçüde bir kesinlik tanrlar. Bir adamn teleskopla bizim hiç görmemi olduumuz eyleri gördüüne inanrz; ötekiler de aa yukar ayn durumda olduklarn, tpk teleskoplu adam gibi tartma götürmez haberler verdiklerini söyleyerek, kendilerine neden inanmad mz sorarlar. Bir bilim adam bize bir deneyin sonucunu söyledii zaman, o deneyin nasl yapldn da söyler; bakalar da ayn deneyi yaparlar. Bilim algya, çkarsamaya dayanr; güvenilir yan, herhangi bir gözlemcinin de alg sonuçlarn snayabilmesidir. Mistiklerin en büyük dayana birbirleriyle uyumalardr. Mistikler yaantlarn dile getirebilme yetileri yönünden büyük ayrlklar gösterirler, ama en baarllarn hepsi: (1) bütün bölünmelerin, ayrlmalarn düsel, çevrenin bölünmez tek bir bütün olduunu; (2) kötülüün bir kuruntu, herhangi bir parçan n bal bana bir varlk sanlmasndan doan bir kuruntu olduunu; (3) zamann düsel, gerçein sonrasz, ölümsüz anlamnda sonrasz olduunu ileri sürerler. Bu üç önerme onlarn bütün etkinliklerini özetleyen örneklerdir. Açkça, bizim alc bir kafamz olmad, bu iler için gerekli alçakgönüllülükten yoksun bulunduumuz ileri sürülecektir. Mistisizmi temel alan felsefenin Parmenides'ten Hegel'e dein uzayan bir gelenei vardr. Parmenides: "Varolan ey, yaratlmamtr, yok olamaz; çünkü bütündür, deimez,
13
sonraszdr. Hiçbir zaman, ne geçmitedir ne de gelecekte; imdi vardr, bütünüyle süreklidir." Hristiyanlar için, kamutanrclktan (pantheism) kaçma konusunda buna benzer bir güçlük vardr: dünya bir görünüten baka bir ey deilse, Tanr hiçbir ey yaratmamtr, dünya dediimiz gerçek Tanr'nn bir parçasdr ancak; ama dünya belli bir oranda gerçekse, Tanr'dan da ayrysa, her eyin bir bütün olduu yolundaki düünce, mistisizmin bu temel ö retisi, bizce önemini yitirir, dünyan n ger çeklii ölçüsünde dünyadaki kötülüklerin de gerçek olduklarn düünmek zorunda kalrz. Birmingham Piskoposunun söylediine göre: "Kamutanrcln her türlüsü ... terslenmelidir bence, çünkü insann, Tanr'nn bir parças olduu gerçekse, insandaki kötülük Tanr'da da vardr demek."
VIII. BÖLÜM Evrensel Amaç Modern bilim adamlar arasnda dille düman ya da ilgisiz olmayanlar, daha önceki kör inançlarn ykntlar ortasnda ayakta kalabileceini umduklar bir inanca dört elle sarlmlar dr. Bu, Evrensel Amaç inancdr. ,u öreti deiik biçimlere sokulmutur, ama hiç deimeyen ortak yan, evrimin ahlak bakmndan deerli bir amaca doru gelitii, bir bakma bütün evrim sürecinin bir nedene balana -"' bilecei düüncesidir. Öretinin üç biçimi vardr: birinciye tanrc (theist), ikinciye kamutanrc (pantheist), üçüncüye de "aça vurma" (emergent) adn verebiliriz. Kamutanrc biçimde, Tanr evrenin dnda deildir, bir bütün olarak görülen evrenin ta kendisidir. Bundan dolay, bir yaratma eylemi var olamaz, yalnz, evrende yaratc bir güç vardr, her ey bu yaratc gücün belirledii bir düzen uyarnca geliir. "Aça vurma" biçiminde, amaç daha belirsizdir. Evrende hiçbir güç sonradan olacak eyleri önceden göremez, ama evrenin ileyiinde daha gelimi biçimlerin varolmalarn salayacak deiikliklere yönelen sürekli bir kör itilim vardr, bundan dolay sonuç, kör bir anlamda da olsa, az çok bellidir önceden. Tanr yalnz bizim dmzda bir varlk deil, kiiliklerin kiilii olarak hem içimiz dedir hem de bizi dtan kuatandr. Son bir düünce de, bize iç rahatl kazandracak bir düüncedir, tek gerçek olan ey Tanr'dr, bundan çkarlan sonuca göre, yoksullar yoksulluklarna pek aldrmamaldrlar. "Geçici anlarn gerçek olmayan gölgeleri, örne in hiç de gerekli saylamayacak atafatl bir yaam" ardnda komak aptallktr. "Yoksullarn gerçek deeri zenginlerinkinden çok daha büyük olabilir." Anlalan, "tek sonrasz gerçein, Tanrnn varln düünmekle ulaacamz ruhsal ve kiisel gerçek olduunu" anmsamak, açlktan krlan kimselerin yüreklerine su serpecektir. Zaman -bütün kamutanrclarn inandklar gibi- deimez bir gerçek deilse, neden dünya tarihinde en iyi eyler önceden deil sonradan ortaya çkyorlar? Bunun tersi bir düzenin ileyii de ayn olmayacak myd? Olaylara verilen tarihler bir kuruntudan-baka 14
bir ey deilse, bu ancak Tanr'nn bilecei bir ise, neden Tanr hoa gidecek olaylar sona, hoa gitmeyecekleri de baa koymutur? Dost ya da düman, gizli bir insan d gücün varl yolundaki inanç, uygar toplumlardan daha çok ilkeller de büyük önem tar. Gerçekte, din bu duygunun özdei ise, insan gelimesindeki her adm, dinde bir gerilemeyi gerektirmitir. Diyorlar ki, evrim üç basamaktan geçmitir: Madde,yaam, zihin. Aça vurma felsefesi gelecein önceden kestirilemeyeceini söylerken çok hakldr, ama bunu söylemekle gelecei kestirmeye yeltenmi oluyor. nsanlar Tanr sözcüünden vazgeçemezlerse de bu sözcüün bu güne dein dile getirmi olduu anlamdan kolayca vazgeçebilirler. Aça vurma öretisini benimseyen evrimciler Tanrnn evreni yaratmam olduuna iyice inandklarndan, evrenin Tanr'y yaratmakta olduunu söylemekle yetinirler. Ama böyle bir Tanr'nn, imdiye dek kendisine taplm olan nesneyle, adndan baka hiçbir ortak yan yoktur. Ölümlü varlklarn olduu gibi, evrenlerin de sonu mezardr."
IX. BÖLÜM Bilim ile Ahlak Bilimin yetersizliini ileri sürenler: bundan önceki iki bölümde gördüümüz gibi, bilimin "deerler" konusunda söyleyecek hiçbir eyi olmadn savunmaktadrlar. Geleneksel ahlak çalmalar iki yön gösterirler, bunlardan biri töre kurallaryla ilgilenir, ikincisi de neyin iyi, neyin kötü olduunu kendince belirtmeye çabalar. Çounlukla dinsel törenlerden domu olan davran yasalar ilkellerin, gelimemi toplumlarn yaamnda büyük bir yer tutar. Hrszla, adam öldürmeyi yasaklayan töre kurallarna benzer kurallar, açkça toplum yarar uruna ortaya çkmlar, kaynaklar olan ilkel tanrbilim sistemleri çöktükten sonra da geçerlikle rini yitirmemilerdir. Ama insan düüncesi gelitikçe, kurallar üzerinde daha az durmak, daha çok zihinsel durumlara önem vermek eilimi belirmitir. Bu, iki kaynaktan ileri gelmektedir: Felsefe, mistik din. Dta kalan kurallara bavurma gerekliinden kaçnmann yollarndan biri, özellikle Protestan ahlaknda önemli bir yer tutan iyi-kötü bilinci olmutur. Tanr, her insan yüreine, neyin iyi neyin kötü olduunu açklamtr, böylece, günahtan kaçnmak için, içimizden gelen sese kulak vermemiz yeter deniyordu. Gerçekte, iyi-kötü bilinci eitimin bir ürünüdür, insanlarn büyük çounluunda bu bilinç, beenme ya da yadrgama, eitimcilerin isteklerine göre alanr. Böylece bir davrann ahlakça onaylanmasnda üç ayr ey gözetilir: (1) bu davran benimsenmi olan töresel öretiye uygun düebilir; (2) içtenlikle, iyi sonuçlara yönelmi olabilir; (3) gerçekte iyi sonuçlar salam olabilir. Deiik filozoflar deiik "iyi" kavramlar yaratmlardr. Kimisi iyi'nin Tanr sevgisinde, Tanr bilgisinde; kimisi evrensel sevgide; kimisi güzellikten duyulan hazda; kimisi de 15
holanmada bulunduuna inanrlar. yi, tanmland m, arkadan ahlakn geri kalan yönleri gelir: en iyi sonuçlara varacana, bunun karlnda en az kötülük getireceine inandmz yolda davranmak zorundayz. Bentham'n, yi houmuza giden eydir öretisi, büyük bir öfkeyle karlanm, bunun bir domuzun felsefesi olduu söylenmitir. Nietzsche, tam tersine, yalnz büyük adamn önemli saylabileceine, insanlar ynnn ancak, onun mutluluu için bir araç olduuna inand. Sradan insanlara, çou kimselerin hayvanlara bakt gözle bakt: onlar kullanmann doru bir yol olduunu düündü, ama kendi çkarlar için deil üstün insann çkar için. O günden beri bu görü demokrasiden ayrlmak isteyenleri hakl göstermekte kullanlmtr. Deerler sorunu bilgi alannn dnda kalr. Bununla demek istiyorum ki, unun ya da bunun "deer"li olduunu söylerken kendi duygularmz dile getirmi oluyoruz. Bütün iyi kötü yarglarnn istekle bir ba olduunu söyleyerek ie girieceim apaçktr. Böylece, hepimizin istedii her hangi bir ey "iyi", hepimizin sevmedii herhangi bir ey de kötü dür. steklerimizde birleseydik, ortada bir sorun kalmayacakt, ama ne yazk ki isteklerimiz ayrlyor. Ahlak, bu öznellikten kaçnmak yolunda atlm -bence pek de baarl olmayan- bir admdr. Ahlak politika ile çok yakndan ilgilidir: Birtakm insanlarn ortak isteklerini, bireylere alama çabasdr; ya da tam tersine bireyin, isteklerini çevresindekilere alama çabasdr, Bu ikinci durum ancak; bireyin istekleri toplumun ilgilerine aç ktan aça kart deilse gerçekleebilir; bir hrszn, insanlar, kendilerine iyilik ettiine inandrmas görülmü ey deildir, ama güçlü zenginler buna yelteniyorlar, baaryorlar da üstelik. Ahlak belli isteklerimize yalnz kiisel deil, evrensel bir önem-yükleme çabasdr. steklerimize evrensel bir önem kazandryormuuz gibi görünmek ahlakn balca iiiki yoldan olur, yasa koyucu açsndan; öüt verenin açsndan. lkin yasa koyucuyu alalm. Erdem , yasa koyucunun öznel yarglar deilse bile, onun isteklerine, evrenselletirmeye deer gördüü isteklerine uydurulmu bir kavram olmaktadr. Öüt vericinin görüü ile yöntemi zorunlu olarak daha bakadr. Tek yöntemi kendi duyduu istekleri bakalarnda da uyandrmaya çalmaktr, dolaysyla duygulara seslenmek zorundadr. Bir eyin, yalnz sonuçlarnn deil kendisinin de iyi olduunu göstermek yolundaki her çaba, kantlara bavurmay gerektirmez, bakalarn duygulandrabilme sanatn gerektirir. Öüt vericinin ustal, her zaman için, bakalarnda kendininkine benzer duygular uyandrmasndadr -ya da, iki yüzlü bir insansa, kendininkine benzemeyen duygular uyandrmasndadr. Bilim, isteklerin nedenlerini, istekleri günna çkarmann yollarn aratrabilir, ama temelden ahlaksal olan tümcelerin hiçbirini tanmaz, çünkü bilimin konusu, neyin doru neyin yanl olduudur. 16
Cezalar suçlunun kötü olduuna dayanlarak deil, bakalarnn kendisini vazgeçirmeyi diledikleri bir yolda davranm olmasna dayanlarak hakl gösterilebilir. Günahllar için bir ceza olarak cehennem, bütünüyle usa aykr düer. Sonuç olarak, bilimin deer sorunlar karsnda söyleyecek sözü olmad doruysa da, bu, böyle sorunlarn düünceyle çözümlenemeyeceinden, yanl doru alannn dnda kalmalarndan dolaydr.
X. BÖLÜM Sonuç Bilimsel düünce ölçülüdür, deneycidir; parçalara dayanr; bütün gerçei bildiinizi tasarlamaz, en iyi bildii eyin bile bütünüyle gerçek olduunu ileri sürmez. Her öretinin er geç düzeltilmeyi gerektireceini, bu gerekli düzeltmenin de bir düzeltilmeyi gerektireceini, bu gerekli düzeltmenin de bir aratrma, tartma özgürlüü istediini bilir. Yeni gerçeklerin çou rahat,kaçrcdr, özellikle gücü ellerinde tutanlar için.
17