1. BÖLÜM BL M FELSEFES Prof. Dr. Lokman ÇL NGR
BİLİM FELSEFESİ 1. B�l�m Felsefes�n�n Temel Kavram ve Sorunları 1.1. B�lg�, B�l�m ve Felsefe 1.2. B�l�m�n Yapısı, İşlev� ve Türler� 1.3. B�l�msel Süreç 1.3.1. Buluşsal veya Sezg�sel Bağlam 1.3.2. Olguya G�tme 1.3.3. B�l�msel Açıklama 1.3.4. Yasa, H�potez ve Teor� Kurma 1.4. Farklı B�l�m Anlayışları 1.4.1. Doğrulamacılık veya Mantıkçı Poz�t�v�zm 1.4.2. Yanlışlamacılık veya K. Popper 14.3. B�l�msel Devr�m veya T. Kuhn 1.4.4. Ana Hatlarıyla B�l�msell�k veya Sınır Ç�zme Sorunu 1.5. B�l�m�n Değer�
2
Bilimin Doas ve Öre mi mi
1. B�l�m Felsefes�n�n Temel Temel Kavram ve Sorunları 1.1. B�lg�, B�l�m ve Felsefe Herhang� b�r sözlüğü açıp ‘b�l�m’ kel�mes�n�n ne anlama geld�ğ�ne bakarsak, hemen hemen heps�nde ‘b�lg�’n�n, daha doğrusu ‘s�steml�, düzenl� b�lg�ler bütününün’’ vurgulandığını görürüz. Örneğ�n ürk D�l Kurumun nünün Kurumunun un hazırladığı ürkçe ’ün ‘b�l�m’ ‘b�l�m’ maddes�nde şunlar yazıyor: Sözlük’ün Sözlük “Evren�n veya olayların b�r bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçekl�kten yararlanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenl� b�lg�, �l�m.” “Genel geçerl�k ve kes�nl�k n�tel�kler� gösteren yönteml� ve d�zgesel b�lg�.” “Bell� b�r konuyu b�lme �steğ�nden yola çıkan, bell� b�r ereğe yönelen b�r b�lg� ed�nme ve yönteml� araştırma sürec�.” B�lg�, �ster salt �sterse b�r aydayı tem�n etmeye yönel�k olsun bütün b�l�msel B�lg�, �ster aal�yetler�n hede�d�r. Kaldı k� b�lg� yalnızca b�l�m�n değ�l elseeden sanata, d�nden m�toloj�ye en genel b�lg� şubeler�n�n de ortak kavramıdır. B�l�m de elsee de b�r tür b�lg�d�r. Buradan hareketle b�l�m hareketle b�l�m felsefes�n�n felsefes�n�n amacını, b�l�m veya b�l�msel b�lg�y� anlama ve açıklamadır d�ye göstereb�l�r�z. Ş�md� bütün d�s�pl�n ve sahalar b�lg�y� elde etmeye çalıştığına göre, b�lg� ned�r? Klas�k b�r tanımlamayla b�lg� b�lg�,, b�len (�nsan) �le b�l�nen şey (nesne) arasında kurulan bağdır veya bu b�l�şsel süreç net�ces�nde ortaya çıkan üründür (Mengüşoğlu 1983: 51). B�lg�n�n mah�yet�, �mkânı, kaynağı, sınırları ve doğruluğunun ölçütünün ne olduğu b�lg� felsefes�n�n felsefes�n�n (ep�stemoloj�) temel araştırma konularıdır. konularıdır. Platon, Tea�tetos Tea�tetos adlı adlı d�yalogunda b�lg�y� ‘gerekçelend�r�lm�ş ‘gerekçelend�r�lm�ş doğru �nanç’ olarak tanımlar ve doğru sanı’ya logos logos’u ’u (aklı) �lave eder. Gerekçelend�r�lm�ş ve güven�l�r olan b�lg�n�n (ep�steme ( ep�steme)) yanında doğru olmayan, yeter�nce haklılaştırılmayan �nanca da sanı (do (dokksa) der (Platon 1997: 155). Böylece daha �lkçağdan �t�baren sanı, kanaat veya �nanç anlamına gelen doksa doksa’ya ’ya karşılık, doğru, kes�n, güven�l�r, b�l�msel b�lg� anlamlarına gelen ep�steme ep�steme sözcüğü sözcüğü kullanılır kullanılır.. Farklı alanlarda arklı b�lg� türler�yle türler�yle karşı karşıyayız. B�l�m de elsee de b�r tür b�lg�d�r. B�lg� türler�nden en yaygın olanı günde olanı gündel�k b�lg�s� de l�k b�lg�d�r. b�lg�d�r. Sağduyu Sağduyu b�lg�s� den�len bu b�lg� her �nsanın gündel�k yaşamda karşılaştığı sorunları çözmeye, �ht�yaçları g�dermeye yarayan b�r b�lg�d�r (Çüçen 2001: 18). Genelde deneme yanılma (‘yaşantı’lar) yoluyla kazanılan gündel�k b�lg�n�n konusu �nsan hayatıyla �lg�l� tüm prat�kler olab�l�r. Bu b�lg�n�n kaynağı bütün �nsanların ortak doğası ve ortak tar�h�-sosyal tecrübeler�d�r. Örneğ�n �ster eğ�t�ml� �sterse eğ�t�lmem�ş olsun herkes
Bilim Felsefesi
3
ateş�n yaktığını, yağmurun ıslattığını b�l�r. Y�ne günlük b�lg�ler sayes�nde herkes ney�n y�y�p �ç�lmes� gerekt�ğ�n�, sıcaktan ve soğuktan nasıl korunacağını b�l�r. Bu b�lg�ler günlük tecrübeler net�ces�nde kazanılmış olduklarından, ep�steme se v�yes�nde b�r kes�nl�k taşımazlar. Dolayısıyla gündel�k b�lg� b�l�nçl�, planlı b�r etk�nl�ğ�n sonucu kazanılmadığı g�b� güven�l�r de değ�ld�r. B�l�nçl� ve düzenl� yöntemler kullanarak gündel�k b�lg�n�n sınırlarını aşan �k� b�lg� türü b�l�msel ve felsef� b�lg�d�r. Aşağıdak� bölümlerde ağırlıklı olarak �nceleyeceğ�m�z b�l�msel b�lg�, gündel�k b�lg�den arklı olarak, b�l�msel yöntem dâh�l�nde gerekçelend�r�lmes� ve doğrulanması mümkün olan, ‘kes�n’, ‘güven�l�r’ b�r b�lg�d�r. Çevrem�z, hatta dünya ve dünyadak� şeyler hakkında gözlem ve deneye dayalı olarak kazanılan b�l�msel b�lg�, evrensel (genel-geçer) b�r n�tel�ğe sah�pt�r. Olgulara dayalı olduğu ve deney yöntem�yle elde ed�ld�ğ� �ç�n, olaylar arasındak� neden-sonuç �l�şk�s�n� b�ze göster�r ve gerekt�ğ�nde olgulara dönülerek test ed�leb�l�r. Felsef� b�lg� akla, logos’a dayalı b�lg�d�r. Felsee, �nsanın yüz yüze kaldığı güçlükler karşısında, kend�s�, çevres� ve dünyaya da�r soru ve end�şeler�n� g�derecek b�lg�ler� elde etme uğraşıdır. Önceler� b�r takım h�kâye ve m�tlerle cevaplandırılmaya çalışılan �nsan ve evren�n kader�ne da�r bu sorular elsee �le b�rl�kte akla yahut daha doğru b�r tanımlamayla �nsan� yet�lere bağlı olarak anlaşılmaya ve açıklanmaya başlandı. En genel b�lg� şubeler�n� göz önünde bulundurduğumuzda aşağıdak� g�b� b�r sını�andırma yapab�l�r�z: Buna göre, �nsan, hayat ve varlık üzer�ne: •
•
sıradan günlük tecrübeler�m�ze dayalı b�r b�lg� ed�nd�ğ�m�zde buna gündel�k b�lg�; hayal gücüne veya geleneksel halk �nançları �le masalımsı h�kayelere dayalı b�r b�lg� ed�nd�ğ�m�zde buna m�tsel b�lg�; vahye dayalı b�r b�lg� ed�nd�ğ�m�zde buna d�n� b�lg�;
•
akla, teekküre dayalı b�r b�lg� ed�nd�ğ�m�zde buna else� b�lg�;
•
•
gözlem, tecrübe ve ölçmeye dayalı b�r b�lg� ed�nd�ğ�m�zde buna b�l�msel b�lg� d�yoruz. Ancak başlangıçta b�l�msel b�lg� �le else� b�lg� aynı anlama gel�yordu. İlk�n ‘sophos’ (b�lge) vardı, ‘soph�a’ (b�lgel�k) vardı. üm b�lg�ler� kend� çatısında toplayan b�r etk�nl�kt� b�lgel�k. B�lgel�k bu bağlamda, �nsanın hayatta karşılaşacağı problemler� aşacak yetenekte olması; el sanatlarında, s�yas� ve toplumsal aal�yetlerde zek� ve becer�kl� olması demekt�. ‘Sophos’un yahut sonraları ‘ph�lo-sophos’un (b�lge-sever) elde etmeye çalıştığı b�lg� b�l�msel b�lg�d�r; �nsan ve olaylar hakkında en güven�l�r b�lg�d�r. B�r b�lg� türü olarak elsee kend�n� her zaman b�r ‘b�-
4
Bilimin Doas ve Öre mi
l�m’ olarak görmüştür. İlkçağda özel b�l�mler�n henüz elseeden bağımsızlıklarını kazanmadığını da d�kkate alırsak, en genel anlamıyla elseen�n logosa dayalı b�r b�l�m, dahası tüm b�l�mler� kend� çatısı altında toplayan ‘b�l�mler�n b�l�m�’ olarak görülmes�n� normal karşılamalıyız. Tales, Anaksagoras, Pythagoras, Demokr�tos g�b� İlkçağ �lozo�arı b�z�m bugün tam olarak b�l�mden anladığımız şey� elseeden anlamaktaydılar (Arslan 2007: 57). İlk ve Ortaçağ boyunca elsee ( prat�k b�lgel�k boyutu har�ç) y�ne b�l�m olarak görüldü. Daha Ar�stoteles’te b�z�m bugün matemat�k, �z�k ve astronom� d�ye adlandırdığımız doğa b�l�mler� teor�k elseen�n alt dalları �d�. 18. asırda yaşayan ünlü �z�kç� Newton’un �z�k, mekan�k ve astronom� konularını �çeren ana eser�n�n �sm� Doğa Felsefes�n�n Matemat�k İlkeler�’d�r. B�lhassa 19. yüzyıldan �t�baren �lk�n doğa b�l�mler� sonra da ps�koloj�, ekonom�, sosyoloj� g�b� sosyal veya tar�h� b�l�mler elseeden ayrılarak bağımsız b�r branş hal�ne geld�ler. Elbette günümüzde elseey� ‘b�l�m’ veya ‘kes�n’ b�r b�l�m olarak tanımlamak mümkün değ�ld�r. Bugün b�r b�lg� türü olarak elseeden daha z�yade (başta b�l�m olmak üzere ötek� b�lg� şubeler�n�n de sonuçlarını d�kkate alan) varlık ve hayat hakkında akla dayalı b�r anlama ve anlamlandırma uğraşını anlıyoruz. Felsee �le b�l�m�n ortak ve farklı yönler�n� maddeler hal�nde göstermeye çalışalım. Benzer veya ortak yönler� şu şek�lde özetleneb�l�r: • • • •
Her �k�s� de kes�n, güven�l�r b�r b�lg� olan ep�steme’y� elde etmeye çalışırlar. Her �k�s� de genelde akla (logos) dayanır ve kend�ler�n� akla dayanan nedenlerle haklı kılmaya gayret ederler. Her �k�s� de b�lg�y� elde etmede b�l�nçl�, yönteml� ve s�stemat�k b�r yöntem kullanırlar. Her �k�s� de kavram ve soyutlamalardan hareketle �lke ve yasalara varmaya çalışırlar.
B�l�m �le elseen�n aklı yönler�n� de şöyle özetleyeb�l�r�z: •
B�l�msel yöntem, araştırma tekn�kler� ve bulgular öğret�leb�l�r ve y�neleneb�l�r �ken elseen�nk�ler özneld�r, herkes�n üzer�nde uzlaşacağı standartlar bulmak zordur.
•
B�l�m temel�nde tekn�k oluşturulab�l�r ama elseede bu mümkün değ�ld�r, o daha z�yade entelektüel b�r etk�nl�kt�r.
•
Felsee hem olguları hem de değerler� �ncelerken b�l�m yalnızca olguları �nceler. B�l�m�n kavram ve soyutlamaları elseen�nk�ne göre daha az geneld�r.
•
Bilim Felsefesi
•
5
B�l�msel önermeler�n doğrulanab�lmes�ne karşılık elseen�nk�ler�n tutarlılık dışında denetleme �mkânı yoktur (Yıldırım 2000: 27; Arslan 2007: 9; Hızır 1976: 42 vd.).
Felse� b�lg� akla dayalı olduğu �ç�n onun doğruluğunun test ed�lmes� de ancak akla ve mantığa uygunlukla olur. Daha doğrusu burada öneml� olan düşünce tarzının tutarlılığıdır , sonuçlardan çok sonuçlara varma b�ç�m�d�r. Böyle b�r b�lg�n�n eleşt�rel, sorgulayıcı, gerekçelend�r�lm�ş b�r tarzda kazanılmış olması gerekmekted�r. Felsee, gördüğümüz, tecrübe ett�ğ�m�z şeyler� sorgulayarak, arklı perspekt��erden değerlend�rmeye tab� tutarak kavramaya çalışır. Kend�m�zle, çevreyle ve dünyayla �lg�l� arklı tecrübeler b�lg�n�n konusu yapılır. Her dönem ve toplumda else� sorulara yen�ler� eklen�r ve onlara da �lozo�arca arklı cevaplar ver�l�r. Her b�r yen� cevap ve öner� yen� problem ve soruları doğurarak entelektüel etk�nl�k de vam eder. Bu soru sorma, �nsanı araştırmaya, öğrenmeye ve b�lg� ed�nmeye yönelten temel else� tavırdır. Ver�len cevaplar ve çözüm öner�ler� else� görüşler veya kuramlar olarak ortaya konulurlar. Her b�r yöntem veya kuram, �nsan, varlık ve değerler hakkında b�ze rasyonel ve evrensel b�r b�lg� sunar. Böylece elsee, �nsanın �nsana, doğaya, mutlak varlığa, �y�ye, güzele, adalete, özgürlüğe ve gerçek b�lg�ye yöneltt�ğ� sorular ve bu sorulara aranan cevaplardan oluşan sürekl� b�r entelektüel uğraştır (Ç�l�ng�r 2007: 15). Felsee hem b�lmey� (kuramsal veya b�l�msel elsee) hem de yaşamayı (prat�k elsee veya et�k) gerekt�ren b�r etk�nl�kt�r. Böylece else� b�lg� �le donanan �nsan başta kend� yargı ve eylemler� olmak üzere, çevres�nde olup b�ten şeyler� eleşt�rel b�r tarzda değerlend�rmes�n� b�l�r ; başkalarınca kolayca yönlend�r�lmekten ve yanıltılmaktan kurtulur; kend�n� özgür b�r şek�lde bel�rlemey� ve rasyonel �lkelere dayalı b�r yaşam sürmey� başarır.
1.2. B�l�m�n Yapısı, İşlev� ve Türler� B�l�m� 1) dünyayı anlamada ve doğru b�lg�ye er�şmede b�r yaklaşım tarzı, b�r yöntem olarak (süreç); 2) böyle b�r yaklaşım tarzının net�ces�nde orta çıkan b�r sonuç, düzenl� b�lg�ler topluluğu olarak (ürün) �k� arklı açıdan açıklamak mümkündür. Her b�l�msel çalışmanın mutlaka hemen b�r b�l�msel başarı veya sonuç doğurması zorunlu değ�ld�r. Kanser g�b� b�r kısım hastalıkların üzer�ne yıllardan ber� çalışıldığın unutmayalım. Burada b�l�msel sonuçlar kadar, dünyaya b�l�msel b�r tarzda yaklaşma, olguları b�l�msel b�r yöntem dâh�l�nde değerlend�rme de öneml�d�r. Yöntem olarak b�l�m, aşağıda da ayrıntılı olarak göreceğ�m�z g�b�, b�r takım z�h�nsel ve uygulamalı �şlemler bütünüdür. Her tür gözlem, varsayım oluşturma,
6
Bilimin Doas ve Öre mi
deneyler yapma ve kuram ve �lkelere varma bu z�h�nsel sürec�n çeş�tl� aşamalarıdır. Ürün olarak b�l�m, “düzenl�, doğru b�lg�ler bütünü” d�ye tanımlanır. Her �k� yönünü de d�kkate alarak b�l�m�n bell� başlı özell�kler�n� kısaca bel�rtmeye çalışalım: •
B�l�m olgusaldır. B�l�m olgulara g�d�lerek doğrulanab�l�r önermeler ortaya koymaya çalışır.
• •
B�l�m veya b�l�msel b�lg� �lerley�c�d�r. B�l�m b�r�kmec� ve artmacıdır. B�l�m nesneld�r (objekt�). Her ne kadar b�l�msel b�lg�y� üreten �nsan olsa da, y�ne de o mümkün mertebe �nsandan bağımsız ve bütün �nsanlar �ç�n ortak olan b�r değere sah�pt�r. Onun nesnell�ğ�n�n dayanağı konusunun nesnel olmasıdır. Bu yüzden o nesnel olarak doğrulanab�l�r veya yanlışlanab�l�rd�r . B�l�m, sürekl� değ�şme, gel�şme ve �lerlemey� �çeren d�nam�k b�r süreçt�r. Olmuş, b�tm�ş, donuk b�r yapı b�l�mden uzaktır. Özell�kle süreç olarak b�l�m d�kkate alındığında, b�l�m�n sürekl� b�r araştırma aal�yet� olduğu anlamına gel�r bu. Böyle b�r anlayış doğal olarak b�l�msel b�lg�n�n mutlak, değ�şmez olamayacağı sonucun b�z� vardırır. Sürekl� gözlem, deney ve araştırmalar eşl�ğ�nde �lerleyen gel�şen b�r sürec�n ürünü olduğu anlaşılır. B�l�msel b�lg�ler akla, deneye ve gözlemlere dayalı olduğundan her zaman mantıksal b�r tutarlılığı da bünyeler�nde taşırlar. B�l�msel b�lg�, a�t olduğu alt branşlara göre b�r kes�nl�k ölçüsüne sah�p olduğunu da hesaba katmalıyız. Bütün b�l�msel branşlarda sonuçların kes�n ‘matemat�ksel yasalar’ şekl�nde ortaya konulmasını beklememek lazım. Matemat�k ve �z�ktek� kes�nl�k veya �sabetl�l�ğ� tar�h ve ps�koloj� b�l�mler� arasında aramak doğru değ�ld�r. B�l�m b�ze öndey�lerde bulunma �mkânı tanır. Yapılan araştırmalar, elde ed�len bulgular yan� var olanın sağlıklı b�r şek�lde tesp�t ed�lmes�ne paralel olarak ‘olacak olan’ hakkında da sağlıklı tesp�tlerde bulunab�l�r (Yıldırım 2000: 19).
•
•
•
B�r b�lg� veya yöntem� b�l�msel kılan temel şartların var olduğunu söyled�k. Örneğ�n, olgusallık, gözlem ve deney dayalı olma ve deneneb�l�rl�k g�b�. Bunun yanında her b�l�m�n arklı konu ve olaylar alanını �nceled�ğ�n� d�kkate alırsak, her b�r�n�n kend�ne özgü arklı �lke ve araştırma tekn�kler�n�n bulunması da kaçınılmazdır. Bu bağlamda b�r b�l�m kend� sahasındak� olayları kronoloj�k b�r sıralamaya tab� tutarak �ncelerken (tar�h� b�l�mler); ötek� neden-sonuç �l�şk�s�ne dayalı b�r sını�andırma yaparak araştırmalarını sürdüreb�l�r (doğa b�l�mler�); b�r d�ğer� de çeş�tl� tanım, aks�yom ve postulatlara bağlı olarak b�lg�y� üretmeye çalışab�l�r (mantık veya matemat�k).
Bilim Felsefesi
7
B�l�mler�n sını�andırılmasında �lk�n �k�l� b�r ayrım yapılır: Formel ve deneysel b�l�mler. Formel (b�ç�msel) b�l�mler �le düşüncen�n ormuyla �lg�l� b�r araştırmanın, �ncelemen�n hâk�m olduğu mantık ve matemat�k g�b� d�s�pl�nler� kasted�yoruz (Arslan 2007: 69; Cev�zc� 2010: 76). Formel b�l�mler tümdengel�msel (dedükt�) b�r yapıya sah�pt�rler. Matemat�k veya mantıkta �çer�k (-sel doğruluk) üzer�nde değ�l, önermeler�n b�rb�rler�yle olan mantıksal (doğruluk) bağlantısı üzer�nde durulur. Bu b�l�mler örneğ�n, ‘Acaba A önermes�nden tamamen mantıksal hang� sonuçlar çıkar?’ sorusuyla �lg�len�r. A önermes�n�n ‘Her canlı ölümlüdür’ yargısını �çerd�ğ�n� varsayalım. Ve eğer ‘Her �nsan canlıdır’ �se buradan da zorunlu olarak ‘Her �nsan ölümlüdür’ sonucu çıkacaktır. D�kkat edersek burada hep kend�s�nden hareket ett�ğ�m�z b�r önerme veya önermeler söz konusudur. Eğer bu sözünü ett�ğ�m�z (öncül) önermeler� varsayarsak, onlardan d�ğer sonuçlar zorunlu olarak ortaya çıkar. Böylece ormel b�l�mler�n temel� dedükt� b�r akıl yürütmeye dayanır (Özlem 1991: 34). Öncül önermeler�n sonucu zorunlu kıldığı b�r akıl yürütmed�r dedüks�yon. Ancak tümdengel�m mutlaka b�r tümden gel�m veya ‘bütün-parça’ �l�şk�s�ne sah�p olmak zorunda değ�ld�r. Sonuç bazen öncüller kadar tümel olab�l�r, yukarıda ‘Her �nsan ölümlüdür’ sonucunda olduğu g�b�. Deneysel b�l�mler b�ç�msel değ�l �çer�k (-sel doğruluk) yönler�yle ön plana çıkan b�l�mlerd�r. Bunları da kend� arasında a) doğa b�l�mler� (�z�k, k�mya b�yoloj� g�b�) ve b) �nsan ve sosyal b�l�mler� (tar�h, ps�koloj�, sosyoloj� ve ekonom� g�b�) d�ye ayırt ed�yoruz. Formel b�l�mler�n tümdengel�m yöntem�ne karşın, deneysel b�l�mler tümdengel�m�n yanında ve ondan daha azla tümevarım yöntem�ne baş vururlar. Deney b�l�mler� daha z�yade b�r takım olguları gözlemleyerek buradan b�r takım sonuçlara varmak şekl�nde b�r usul (yöntem) tak�p ederler (Arslan 2007: 72). Örneğ�n Gal�le değ�ş�k derecede eğ�k düzlemlerden nesneler kaydırarak (bu eğ�m 90 derece olduğunda kayma serbest düşmeye döner), her seer�nde bu kaymanın veya düşmen�n ne şek�lde gerçekleşt�ğ�n� ölçer. Farklı c�s�mler veya aynı c�s�mle değ�ş�k durumlarda bu deneyler� tekrarlayarak c�sm�n ½ gt 2 ormülüne uygun olarak düştüğünü tesp�t eder. Böylece deneysel b�l�mlerde b�r olay hakkında yaptığımız sınırlı sayıdak� gözlemlerden sınıın bütününü kapsayan b�r genellemeye varma tarzındak� akıl yürütmeye tümevarım (endüks�yon) d�yoruz (Özlem 1991: 37). Sınırlı sayıdak� gözlemden aşırı genellemeler varmak elbette mantıksal açıdan haklı çıkarılamaz.
8
Bilimin Doas ve Öre mi
1.3. B�l�msel Süreç B�lg�n�n kaynağı, doğruluğu ve sınırları; buna göre de �nanç, kanaat ve yargılarımızın doğası ve temeller�n�n ne olduğu sorusuna elsee tar�h�nde ver�len ce vaplar �k� başlık veya ekol altında toplanab�l�r: Emp�r�z�m ve rasyonal�zm. Rasyonal�stler da�ma aklı a pr�or� (önsel) b�r b�lg� kaynağı olarak gördüler. Buradan hareketle Platon, Decartes, Le�bn�z g�b� rasyonal�stler matemat�k ve mantıkta olduğu g�b�, ötek� b�lg� alanlarında da a pror� b�lg�lere dayalı mantıksal-matemat�ksel çıkarımlarla doğru b�lg�ye er�şeb�leceğ�m�z� �dd�a ett�ler. Buna karşın emp�r�stler b�lg�de duyusal ve gözleneb�l�r olana öncel�k verd�ler. Locke, Hume ve Berkeley g�b� emp�r�stler tüm b�lg�ler�m�z� duyulara �nd�rgerler. Böylece b�r yandan emp�r�k b�lg� ve olgusal doğruluktan; öbür yandan rasyonel b�lg� ve akılsal doğruluktan söz eder�z (Özlem 2003: 42). Kant bu �k� b�lg� kaynağını b�rleşt�rme denemes�ne g�r�ş�r ama net�cede yaptığı emp�r�k b�lg�y� rasyonel b�lg� üzer�ne temellend�rmed�r. B�lg�n�n kaynağı konusundak� tartışma b�l�msel yöntem�n mah�yet� ve değer� konusunda da devam eder. Rasyonal�stler �ç�n b�l�msel yöntem dedükt� (tümdengel�msel) b�r yapıdayken, emp�r�stler �ç�n �ndükt� (tümevarımsal) olarak çalışır. Genelde b�l�msel b�lg�n�n elde ed�lmes�nde tak�p ed�len klas�k evreler, özelde �se emp�r�stlere göre b�l�msel yöntem�n aşamaları şunlardır: •
Gözlem ve deney yoluyla olguları toplayıp kaydetme
• •
oplanan olguları sını�andırma, karşılaştırma ve yorumlama İndüks�yon (tümevarım) yoluyla genellemelere varma
• •
Genellemelerden mantık kuralları gereğ�nce varsayımlar üretme Varsayımları gözlem ve deney yoluyla sınama
•
Doğrulanan varsayımları yasalaştırma ve yasalardan açıklayıcı kuramlara er�şme (Yıldırım 2000: 69; Özlem 2003: 45).
Normal g�b� görünen bu süreç b�l�m�, tümevarım yoluyla toplanmış olguların b�r kataloğu sayma kolaylığına kaçar. Oysa b�l�m �nsanını olgular hakkında önceden �nşa ett�ğ� genel, kuşatıcı b�r h�potez yönlend�rm�yorsa tümevarımsal genellemeler� toparlaması çok zordur. Rasyonal�stler �se dedüks�yona ağırlık ver�rler. Yan� doğru olarak kabul ett�ğ�m�z öncellerden sonucun zorunlu çıktığı akıl yürütme şekl�ne. Oysa kanıtlama yalnızca mantıksal (ormel) b�r �şlemd�r. Kanıtlama sırasında öneml� olan, öncüller�n gerçekten doğru olup olmadıkları değ�l, doğru kabul ed�lm� ş olmalarıdır. Öyleyse bu �şlemde sonucun gerçekten doğru olup olmadığını bel�rlem�ş olmuyoruz.
Bilim Felsefesi
9
Nerdeyse bütün b�l�mler �ç�n kes�n b�lg� türü olarak görülen matemat�k, dedükt� b�r yapıda olan apaçık öncüllere yan� aks�yomlara dayanır. Ar�stoteles, Mantık’ ında (İk�nc� Anal�t�kler ) her şey� kanıtlamanın �mkânsız olduğunu, çünkü bunun sonsuz b�r ger�ye g�d�ş� (regressus �n �n�n�tum) gerekt�rd�ğ�n� söylem�şt�. Bu yüzden o, kend�ler� kanıtlanmaya �ht�yaç duymayan öncüllerden (aks�yom) yahut tanımlanamayandan hareket eder (Özlem 2003: 47). Ancak bu tanımlanamayanın apaçık doğruluğu mantıksal olarak değ�l sezg�sel olarak b�l�neb�l�r.
1.3.1. Buluşsal veya Sezg�sel Bağlam Yukarıda da bel�rt�ld�ğ� g�b�, rasyonal�stler tümdengel�msel, emp�r�stler de tümevarımsal yöntem� veya bazen her �k�s�n� kullanarak araştırmalarını yürütürler. Ancak b�lg�n�n elde ed�lmes� her zaman yalın yöntemsel çalışmanın ürünü değ�ld�r. B�r Newton yer çek�m� yasasını bulurken veya Arş�met ‘evraka..! evraka..! (buldum..! buldum..!)’ d�ye bağırarak koşarken salt yöntemsel (mantıksal) sonuçları ortaya koymuyordu. Doğrusu bunlar ne dedüks�yonla ne de �ndüks�yonla olan şeylerd�. İşte burada karşımıza ‘buluş bağlamı’ d�ye adlandırab�leceğ�m�z b�r s üreç çıkıyor. B�l�m adamlarının bu tür etk�nl�kler�n� akıl dışı saymak H. Re�chenbach’a göre “bulma bağlamıyla doğrulama bağlamını b�rb�r�nden ayıramamaktan” (Re�chenbach 1993: 156) kaynaklanır. Bununla b�rl�kte “Buluş bağlamı mantıksal çözümlemeye gelemez. Yaratıcı dehanın yer�n� alacak b�r buluş mak�nes� yapmamıza elveren h�çb�r mantıklı kural yoktur.” (Re�chenbach 1993: 156). Burada �ade ed�lmek �stenen şey şudur: B�l�msel sürec�n b�r başlangıcı olarak kabul edeb�leceğ�m�z ‘buluş bağlamı’ aklın makul b�r şek�lde mantık�leşt�reb�leceğ� yan� ormülleşt�reb�leceğ� b�r evre değ�ld�r. Bu �lk evre b�l�m adamının yaratıcı hayal gücüne, Bergsoncu b�r �adeyle, sezg�s�ne hatta şans ve rastlantıya bağlı b�r durumdur; çoğu kez de mantıksal b�r açıklaması söz konusu değ�ld�r (Özlem 2003: 51).
1.3.2. Olguya G�tme B�l�msel sürec�n sezg�sel evres�nden sonrak� aşama �k� boyutludur. Bunlardan b�r� eylemsel d�ğer �se z�h�nsel n�tel�kted�r. İlk� ‘olguya g�tme’ olarak �ade ed�leb�l�rken; �k�nc�s� ‘b�l�msel açıklama’ adıyla karşımıza çıkmaktadır. Olgu, evrende mevcut olan ve olup b�ten her şeyd�r veya olgu gözlemleneb�len şeylerd�r (Özlem 2003: 52). Ancak evrende gözlemleyemed�ğ�m�z şeyler de olup b�tmekted�r. Bu yüzden b�l�msel çaba olguyu sadece gözlemleneb�len olarak değ�l gözlemleyemesek de gözlemleyeb�ld�ğ�m�z olaylardan hareketle telk�n olu-
10
Bilimin Doas ve Öre mi
nan şeyler olarak kabul etmekted�r. Sözgel�m� ‘elektronlar’. Bunlar doğrudan gözlemleneb�len şeyler değ�ld�rler. Fakat b�l�m, arklı maddeler üzer�nde yaptığımız gözlemler sonucunda dolaylı yoldan ulaştığımız şeylerd�r. Bu açıdan bakıldığında b�l�msel çabada �k� tür olgudan söz ed�lmekted�r: ‘Algısal olgular’ ve ‘çıkarımsal olgular’. Bu �k�nc�s�ne ‘h�potet�k olgular’ da deneb�lmekted�r (Özlem 2003: 53). İster b�r�nc� �ster �k�nc� tür olgulara g�tme olsun, ‘olguya g�tme’ sürec�nde ‘gözlem’ ve ‘deney’ olmak üzere b�rb�r�n� tamamlayan �k� yolun olduğu görülmekted�r. Gözlem, emp�r�st tavra göre, ‘olgu toplama’ �şlem� ya da sürec� olarak anlaşılmaktadır. Fakat gözlem� sadece b�r olgu toplama sürec� değ�l daha çok h�potez� doğrulama �ç�n olgular arama sürec� olarak anlamak b�l�msel süreç �ç�n daha doğru b�r yaklaşımdır. Deney�m/deneyleme �se b�r gözlem b�ç�m�d�r. Deney�mde olguları araştırmak �ç�n yapay b�r ortam hazırlanır ve bu yapay ortam b�ze olguları tekrar tekrar gözlemleme olanağı sağlamaktadır. Deney�m ve gözlem vasıtasıyla elde ed�len ver�ler� sayısal değerler�yle �ade etmeye �se ölçme den�r (Özlem 2003: 56). Ancak sosyal ve tar�h� b�l�mler söz konusu olduğunda deney�m ve ölçme �mkânları çok sınırlıdır.
1.3.3. B�l�msel Açıklama B�l�m, olguları araştırmak �ster. Bu, onun olguların neden�n� b�lme �steğ�n�n b�r �ades�d�r. Örneğ�n, b�l�m �nsanı b�l�nçl� ya da tesadüen (muhtemelen sezg�sel b�r kavrayışla) b�r olguya d�kkat kes�l�r. Fenomenal dünyada yan� gözlemleyeb�ld�ğ�m�z evrende b�r şey vuku buluyordur (olay, had�se) ve bu olan şey gerekl� ve yeterl� durumlar meydana geld�kçe kend�n� y�nel�yordur. İşte bu (sürekl� tekrar eden olay) olgudur ve b�l�m veya b�l�m �nsanı bu olgunun hang� şartlar altında yen�den ortaya çıktığını, kısaca ‘neden�n�’ araştırıp bulmaya çalışır. B�l�msel süreçte b�z bu evreye ‘b�l�msel açıklama’ yan� ‘olguların neden�n� açıklama’ aşaması d�yoruz (Özlem 2003: 57).
1.3.4. Yasa, H�potez ve Teor� Kurma B�l�msel açıklamanın olguların neden�n� açıklama çabası olduğunu artık b�l�yoruz. Bu noktada karşımıza başka b�r süreç çıkmaktadır: Yasalara varma. Zaten oluş evren�nde vuku bulan olguların nedenler�n� ortaya koymak demek genellemeye g�tmek demekt�r. Örneğ�n Ateş’�n yanmasını ele alalım. Ateş bell� ve yeterl� şartlar yer�ne geld�ğ�nde hep yanmaktadır. İşte bu şartlar onun neden� ya da ateş�n yanma �lkes�d�r. Sonuç olarak bu �lkeler� b�l�msel süreç bünyes�nde ortaya koyan b�l�m �nsanı aslında ateşle �lg�l� b�r tümel ya da genel önerme ortaya koymuş olur. İşte bu genelley�c� yargı cümles� b�l�msel yasadır.
Bilim Felsefesi
11
Örneğ�n, su yüz derecede kaynar. Buradak� olgu ‘suyun kaynaması’dır. ab�î k� su �lk dea kaynamıyor. İnsanlık tar�h�nden daha önce de su kaynamaktaydı. Fakat buradak� b�l�msel z�hn�yet�n ayırt ed�c� özell�ğ�, k�ş�n�n suyun kaynamasını görmes� değ�l (herkes bunu rahatlıkla görüyor sonuçta); b�r k�ş�n�n bunun neden�n� merak etmes� ve araştırmasıdır . Bu araştırma sonucunda şöyle b�r sonuca varıldığında, ‘Su den�z sev�yes�nde, kapalı kaplarda, yüz derecede kaynar”, �şte bu yasa olmuştur. Ve bu yasaya bağlı olarak k�myacılar, �z�kç�ler ve mühend�sler g�b� ötek� b�l�m �nsanları yen� araştırmalar yaparlar. Mantıkta, Kant’ın öne çıkardığı, �k� önerme çeş�d� vardır. Bunlardan �lk� anal�t�k önerme, �k�nc�s� sentet�k önermed�r. Anal�t�k önermeler, yen� b�r b�lg� vermezler. Yaptıkları tek şey, önermen�n konusunu yüklemde tekrarlamaktır. B�r d�ğer� �se sentet�k önermelerd�r. Sentet�k önermeler, �nsanın müdah�l olduğu, araştırma yoluyla elde ett�ğ� ve yen� b�r b�lg� ortaya koyan önermelerd�r. Mantıkçıların d�l�yle, ‘yüklem� konusuna yen� b�r n�tel�k kazandıran’ önermelerd�r. Örneğ�n, ‘Su 100 derecede kaynar’ böyle b�r önermed�r. İşte ‘yasa’ olarak �ade ed�len önermeler mah�yet �t�bar�yle sentet�kt�rler (Özlem 2003: 58). Ortaya koyulan önermeler�n heps� yasalaşmak �ç�n şanslı değ�ld�rler. Gözlem ve deneyleme sürec�nde genellemeler, yeter�nce tatm�n ed�c� b�r düzeyde doğrulanamayab�l�rler. Böyle b�r durumda b�l�m adamının ortaya attığı önerme sadece b�r varsayım olarak kalır k� �şte bu n�tel�kte önermelere h�potez denmekted�r (Özlem 2003: 61). H�potezler ve yasalar arasındak� ç�zg� çok net değ�ld�r aslında. Karl Popper’�n de �ade ett�ğ� üzere eğer b�l�m b�r kes�n ve doğru �adeler ortaya koyma olmayıp sadece bunun arayış aal�yet�yse aslında yasaların da doğruluğundan em�n olmamamız gerek�r. Eğer yasalar kes�n doğrular olsalardı, Ar�sto �z�ğ�n�n ortaya koyduğu yasaların Newton �z�ğ�n�n kend�n� göstermes�yle hepten geçerl�l�ğ�n� y�t�rmemes� gerek�rd�; ya da E�nste�n b�r �şgüzardı. İş bunun tam ters�n� gösterd�ğ�nden Popper bu konuda haklı g�b� görünmekted�r. Bu açıdan bakıldığında yasalar da b�r varsayımdan öte b�r değere sah�p değ�ld�rler. İşte böyle b�r res�mde yasa ve h�potez�n sınır ç�zg�s� çok net görülememekted�r. Gerç� yasalar doğrulumada daha çok tutarlılık ve geçerl�l�k göster�rken; h�potezler aynı derecede tutarlılığa sah�p değ�ld�rler. Ancak teknoloj� �lerled�kçe �mkânlar artıkça b�r kısım h�potezler yasa hal�n� alab�ld�ğ� g�b�, bazı yasalar da zamanla çökeb�l�r. Bu durum Kuhn’un parad�gma değ�ş�kl�ğ� veya b�l�msel devr�m ded�ğ� şeyd�r k�, bunun üzer�nde aşağıda durulacaktır. B�l�msel aal�yet�n amacı olgu ve olaylar hakkında h�potezler gel�şt�r�p bu h�potezler� y�ne olgulara dönerek doğrulama ve böylece olguları açıklamaktır
12
Bilimin Doas ve Öre mi
dem�şt�k. Ancak çoğu kez olguları veya olaylar arasındak� nedensel bağlantıları b�lme arzumuz b�r h�potez�n b�ze sunduğu sınırlı açıklama gücüyle tatm�n olmaz. Evrensel bazda daha kuşatıcı ve esaslı b�r b�lg�ye er�şme �ht�yacı doğar. İşte, yasa ve h�potezler� de �ç�ne alan mümkün olan en genel ve kuşatıcı açıklama g�r�ş�m�ne, b�l�m�n teor� kurma aal�yet� den�r (Özlem 2003: 63).
1.4. Farklı B�l�m Anlayışları Klas�k-b�l�m anlayışı düşünce tar�h�nde Ar�stoteles ve onun tak�pç�ler� taraından tems�l ed�len görüştür. Ar�stoteles �lk b�l�m elseec�s� olarak da kabul ed�leb�l�r. Ar�stoteles’�n İk�nc� Anal�t�kler ’� (Organon), onun b�l�m elsees� üzer�ne temel çalışmasıdır. Ayrıca F�z�k ve Metaf�z�k adlı eserler� de b�l�msel metodun bel�rl� yönler�yle �lg�l� çalışmalarını �çer�r. Ar�stoteles’te b�l�m gözlemlerden başlayarak �ndüks�yon yoluyla gözlenen olguları açıklayıcı b�r takım genel �lkelere ulaşma, sonra bu �lkelerden açıklama konusu olguları dedükt� çıkarımla elde etme sü reçler�n� �çermekted�r. Yen�-b�l�m anlayışı olarak adlandırılan süreç �se k�m� düşünürlere göre Kopern�k, k�m�ler�ne göre de Gal�le �le başlar. Bu süreç genelde b�lg�ye, özelde b�l�msel b�lg�ye öncel�k ver�r. B�l�m� anlama aal�yet�nde bulunanları üç grupta toplamak mümkündür: B�r�nc� grup, b�l�m�n tar�h� gel�ş�m�n� �nceleyerek onu anlamaya çalışanlar yan� b�l�m tar�hç�ler�d�r. İk�nc� grup b�l�m aal�yet�nde bulunanların hem b�reysel hem de grup olarak özell�kler� ve �ç�nde bulundukları sosyal ve kültürel durumları �nceleyerek b�l�m� anlamaya çalışanlardır. Bunlar daha çok b�l�m aal�yet�ne etk� eden ps�koloj�k, sosyoloj�k unsurlara d�kkat çekerler. Üçüncü grup �se b�l�me mantık veya elsee açısından yaklaşanlardır. Bunlar b�l�m� sonuç ve süreç olarak görenler d�ye �k�ye ayrılırlar. Sonuç olarak b�l�m organ�ze ve düzenl� b�r b�lg� bütünü olarak kabul ed�l�r (Poz�t�v�stler). Süreç olarak b�l�m� görenler �se onun düşünsel ve eylemsel �şlemler�n bütünü olduğunu söylerler (Popper, Kuhn, Lakatos g�b� düşünürler) (Yıldırım 2000: 11). B�l�m� açıklama aal�yet�nde bulunan üçüncü tarzın tarafarları genelde b�l�m elseec�ler�d�r.
1.4.1. Doğrulamacılık veya Mantıkçı Poz�t�v�stler B�lg�n�n mah�yet� (nel�ğ�n�), genel geçer b�r doğru önermen�n �mkânı; doğru b�r b�lg� mümkünse bunun kaynağının ne olduğu b�lg� elsees�n�n (ep�stemoloj�) temel sorunlarıdır. B�l�m ve düşünce tar�h� boyunca bu sorulara ver�len cevapları �k� ana başlık altında toplayab�l�r�z: Akılcılar ve deneyc�ler.
Bilim Felsefesi
13
Akılcılık (rasyonal�zm), b�lg� ed�nmede esas rol oynayan öğen�n �nsan aklı olduğunu; aklın duyu ver�ler�nden bağımsız olarak b�lg�y� sağlayab�ld�ğ�n�; çünkü doğuştan b�zde bazı b�lg�ler�n mevcut olduğunu savunan else� görüştür. Rasyonal�stlere (akılcılar) göre �nsan aklı çıkarımlar yoluyla en s ağlam ve en kes�n b�lg�y� elde edeb�lmekted�r. Akıl, evrene �l�şk�n dış gözlem�n veremeyeceğ� doğruları b�ze vereb�l�r görüşü rasyonal�stler�n temel �dd�asıdır (Arslan 2007: 41). Bu görüşün savunucuları olarak Platon, Farab� ve Descartes g�b� �lozo�ar göster�leb�l�r. Deneyc�l�k (emp�r�zm) �se b�lg�n�n yegâne kaynağının tecrübe yan� deney ve gözlem olduğunu savunur. Onlara göre akılcıların �dd�a ett�kler� g�b� a pr�or� olarak (deneyden önce veya doğuştan) ed�nd�ğ�m�z kes�n b�lg�ler�m�z yoktur. Çünkü algısal gözlemler olmadan b�lg� ed�nme sürec�n�n başlaması �mkânsızdır. Locke, Berkeley ve Hume g�b� deneyc� �lozo�arın düşünceler�ne bakarsak, duyumlamanın, algılamanın ve tecrüben�n b�lg� �ç�n ne kadar öneml� olduğunu göreb�l�r�z. Berkeley, ‘algılanmış olmak var olmaktır’ derken; Hume, ‘tecrübeden gelmeyen h�çb�r �kr�m�z yoktur, en karmaşık ve h�ç �l�şk�s� yokmuş g�b� görünen �k�rler�m�z�n b�le (anrı �kr� g�b�) temel�nde tecrübe vardır’ derken, Emp�r�st tutumun b�lg� ed�nmedek� önem�n� vurgulamak �stemekted�rler (Arslan 2007: 40). D�kkatl� bakıldığında burada b�rb�r�nden ayrı �k� düşünce tarzının b�rleşt�ğ� ortak b�r nokta kend�n� b�ze göstermekted�r. Her �k� görüşte güven�l�r b�lg�n�n �spatının, �ster aklın çıkarımları yoluyla olsun �ster �nsanın tecrübe etmes�yle olsun ark etmez, b�r tür ‘doğrulama’ �lkes�yle mümkün olacağını düşünmekted�rler. Doğrulama �lkes�, b�r önermen�n anlamlı olab�lmes� �ç�n ya anal�t�k ya da deney�msel olarak doğrulanab�l�r olmasını gerekt�ğ�n� �ade eden b�r �lked�r. B�r önermen�n doğru olup olmadığını bel�rleme �mkanı yoksa, bu önermen�n anlamı yoktur. Eğer önerme gerçekl�kle uyuşuyor �se doğrudur, b�l�mseld�r ve bu yüzden de anlamlıdır . Doğrulama �lkes�n� savunan ve bu düşüncey� temellend�ren mantıkçı poz�t�v�stlerd�r. Mantıkçı poz�t�v�zm dey�m�, V�yana çevres� adıyla alınan b�r grup düşünürün görüşler�n� �ade etmek üzere kullanılır. F�z�kç� Mort�z Schl�ck, elseec� R. Carnap, hukukçu F. Kaumann, �z�kç� V. Kraf, matemat�kç� K. Gödel, öneml� b�r düşünür K. Popper (daha sonra Mantıkçı Poz�t�v�stler� eleşt�recek) ve y�ne büyük b�r düşünür olan W�ttgenste�n bu çevreyle �l�şk�l� sayılab�l�r (Dem�r 2000: 39; Bal 2004: 11). Mantıkçı poz�t�v�stlere göre �k� tür b�lg� vardır: B�l�msel olan ve b�l�msel olma yan. Yukarıda �ade ett�ğ�m�z g�b� eğer b�r önerme anlamlıysa b�l�mseld�r ve eğer doğrulanab�l�yorsa anlamlıdır. Ve y�ne eğer b�r önerme �z�k evrenle uyuşuyorsa doğrulanab�l�rd�r. Anlamlı olmayan, doğrulanamayan veya �z�k evrenle uyuşmayan önemeler metaf�z�ksel d�rler yan� b�l�msel değ�ld�rler. Mantıkçı poz�t�v�stlere
14
Bilimin Doas ve Öre mi
göre elsee meta�z�k problemlere uğraşacak b�r saha olmadan çıkarılmalı ve onun tek ve yegâne görev� b�l�msel kavramların açıklanması ve mantıksal çıkarımların anal�z� olmalıdır. Ar�sto �ç�n ‘b�l�mler�n b�l�m�’ olan elsee artık b�l�m�n b�r h�zmetkârı olmuştur. Sonuçta mantıkçı poz�t�v�stler gerek b�l�m� gerek elseey� dar kalıplar �çer�s�ne sokmuşlar yan� kısırlaştırmışlardır.
1.4.2. Yanlışlamacılık ve K. Popper Başlangıçta mantıkçı poz�t�v�stler arasında yer alan Karl Popper, zamanla onların en etk�l� muhal��er�nden b�r� olmuştur. Hatta bu özell�ğ�nden ötürü ona ‘resm� muhal�’ sıatı takılmıştır (Dem�r 2000: 47). ‘B�l�m’ �le ‘b�l�m olmayan’ın ayrımının ortaya koyulab�lmes�ne �z�n verecek b�r ölçütün aranmasına ve bunun da doğrulama �le �ade ed�lmes�ne Popper’�n eleşt�rel olarak yaklaşımı onu b�l�m elsees� çevres�nde öneml� b�r düşünür hal�ne get�rm�şt�r. Eleşt�rel akılcılık olarak da adlandırılan bu anlayışa göre, b�r kuramın b�l�msell�ğ� onun ‘doğrulanab�lme’ özell�ğ�nde değ�l, geçers�z kılınab�lme �mkanında ve çürütüleb�lme n�tel�ğ�nde ( yanlışlanab�lme) aranmalıdır ( Bal 2004: 21; Baudou�n 1993: 38). Popper düşünces�nde yanlışlamanın uygulanab�lmes� �ç�n mantıkçı poz�t� v�stler�n savunduğu �k� hususun redded�lmes� gerekmekted�r. Bunlardan �lk� ‘dogmacılığın redd�’; �k�nc�s� �se ‘tümevarımcılığın redd�’d�r. İlk�nde Popper, değ�şmez olarak kabul ed�len kuramların da eleşt�r�leb�lmes� gerekt�ğ�ne vurgu yaparken; �k�nc�s�nde sonlu sayıda tecrübeden hareketle oluşturulan tümel önermeler�n geçers�z kılınab�leceğ�ne d�kkat çekmek �stemekted�r (Popper 2003: 107). Buna göre, b�r kuram sınamaya uygun değ�l veya karşı duruyorsa b�l�msel değ�ld�r. ‘Yanlışlanab�l�r’ �ades� �le Popper’�n demek �sted�ğ�, yanlışlanan önermeler�n b�l�msel olduğu değ�ld�r; yanlış olan önermeler�n bulunup ayıklanması sürec�d�r. Bu süreç �çer�s�nde önermen�n yanlışlığının ortaya koyulab�lmes� demek o önermen�n sınanab�lmes�n� zorunlu kılar. Sınama kavramı Popper’de �k�nc� öneml� kavramdır. Çünkü sınanamayan b�r önermen�n b�ze yen� b�r b�lg� vermes� mümkün değ�ld�r. Örneğ�n, ‘yarın hava ya sıcak ya da soğuk olacaktır” g�b� b�r önerme her şek�lde doğru çıkacaktır. Çünkü yarın geld�ğ�ne hava sıcaktır ve önerme doğrudur; ya da yarın geld�ğ�nde hava soğuktur ve y�ne önerme doğrudur. Bu çeş�t önermeler Popper düşünces�nde mantıksal kurgu �ç�nde b�rden azla olasılığı taşıdığından sınamaya �mkân vermezler bu yüzden yanlışlanab�l�r değ�ld�rler ve b�l�msell�kle �l�şk�ler� yoktur (Ömerustaoğlu 2004: 36). Popper altını ç�zerek tümevarımın eks�k b�r yapıda olduğunu göstermeye çalışır. Örneğ�n, ‘bütün kuğular beyazdır’ önermes�n� ele alalım. Bu tümel önermeye
Bilim Felsefesi
15
nasıl ulaştık. Önce b�r kuğuya sonra b�r kuğuya daha ve sonrasında örneğ�n 1000 kuğuya bakmış olalım. Bakmış olduğumuz �lk b�n kuğunun beyaz olması 1001’nc� kuğunun beyaz olacağını mantıksal olarak garant� edemez. B�r başka �adeyle, bu durum tecrübeler�m�z�n dışında kalan sahalarda s�yah b�r kuğunun bulunmadığını garant�lemez. Ancak tek b�r s�yah kuğu bulunursa bu genelleme yanlışlanmış olur. A. J. Ayer, prat�k olarak doğrulanab�l�rl�k �le �lke olarak doğrulanab�l�rl�k arasında ayrım yaparak sorunu aşmaya çalışır. Buna göre b�r varsayım kes�nl�kle doğrulanmadığı ölçüde kes�nl�kle yanlışlanamaz da (Dem�r 2000: 33). Kısaca, b�r kurama dogmat�k b�r şek�lde bağlanmak ve tüme varımla elde ed�len önermeler� genellemek doğrulamacıların temel hatalarıdır. Gerek �za�yet kuramında gerekse Adlerc� ps�koloj�de olsun b�r kuramın doğruluğunu ortaya koyan önermeler bulmak kolaydır. Oysa esas zor ve öneml� olan b�r kuramın �dd�alarını yanlışlayab�lecek önermeler bulmaktır.
1.4.3. B�l�msel Devr�m veya Kuhncu Parad�gma Aslında b�r b�l�m tar�hç�s� ve �z�kç� olan Kuhn, alternat� bakış açısı arama uğraşında şüphes�z yalnız değ�ld�. Onun yanında çok rahat b�r şek�lde, Qu�ne’y�, Lakatos’u, oulm�n’� de sayab�l�r�z. Fakat W�ttgenste�n’ın ‘d�l oyunları’ kuramından da etk�lenen Kuhn, b�l�msel bakış açısı üzer�nde devr�m n�tel�ğ�nde b�r etk� bırakır. Tomas S. Kuhn, Popper’�n yanlışlamaya ve çürütmeye �l�şk�n görüşler�n� yeters�z bulur. Çünkü b�l�msel kuramlar yanlışlamaya karşı oldukça dayanıklıdırlar, bu yüzden belk� aykırılıklar ve karşıt örnekler den söz etmek daha doğru olur. Bell� b�r yaklaşım tarzı veya yöntem� ancak başka b�r yöntem ortadan kaldırab�l�r. Bu yen� b�l�msel anlayışa ‘parad�gma’ d�yor Kuhn. B�l�msel başarı, m�t, elsee, gelenek, �lke, bakış açısı, v.b. manalara gelen parad�gmayı Kuhn yerleş�k anlamıyla “kabul görmüş olan model ya da örnek” (Kuhn 1995: 63) d�ye tanımlıyor. B�l�m�n gel�şmes�n�n ne poz�t�v�st ne de Popperc� b�l�m elsees�yle bağdaşmadığını söyleyen Kuhn parad�gmaları, “b�r b�l�m çevres�nde bell� b�r süre �ç�n b�r model sağlayan, yan� örnek sorular ve çözümler tem�n eden, evrensel olarak kabul ed�lm�ş b�l�msel başarılar” (Kuhn 1995: 42) olarak görüyor. •
Kuhn’un amacı klas�k b�l�m anlayışından çıkmak ve ortaya yen� b�r� b�l�m anlayışı koymaya çalışmaktır. Ona göre b�l�m �k� şek�lde yapılır. İlk� “normal (olağan) b�l�m” tarzında; �k�nc�s� “olağan-dışı (devr�mc�) b�l�m” tarzındadır. Olağan-b�l�m dey�m�n� Kuhn, “geçm�şte kazanılmış b�r ya da daha azla b�l�msel başarı üzer�ne sağlam olarak oturtulmuş araştırma” (Kuhn 1995: 53) anlamında kullanıyor. Bu başarılar bell� b�r b�l�m çevres�n�n, uygulamanın sürekl�l�ğ�n�
16
Bilimin Doas ve Öre mi
sağlamak amacıyla b�r sürel�ğ�ne temele koyduğu b�l�msel �lerlemelerd�r. Kuhn’a göre parad�gma kavramı olağan b�l�m dey�m�yle yakından �lg�l�d�r. Bu dönemde araştırmalar ve buna bağlı olan başarılar, b�l�m adamları taraından temel kabul ed�l�r. Aynı zamanda araştırmanın odağında, mevcut b�r problem veya parad�gmanın kullanımı dâh�l�nde b�rl�kte etk�n olan b�l�m �nsanları grubu yer alır (Barnes 1995: 127). Düşünce b�rl�ğ�n�n veya bakış açısının ortaklaşa olmasının bu özel türü olağan b�l�m�n temel�, b�l�msel topluluğun t�p�k çalışma model�d�r. Bu dönemde olaya ve olgulara yönel�k arklı bakış açıları söz konusu olab�l�r akat sadece b�r tanes� parad�gma hal�n� alır. Olağan b�l�m dönem�nde bütün b�l�msel tavırları o kontrol eder duruma gel�r. Çalışmalarını yen� parad�gmaya göre yürütemeyen ya da yürütmek �stemeyenler ya tek başlarına devam ederler ya da yen� b�r b�l�msel çevreye bağlanırlar (Kuhn 1995: 60). Başarı b�r parad�gmanın güven�rl�l�ğ�n� artırırken, başarısızlık pek önemsenmez. Kuhn, olağan b�l�m dönem�n� daha çok b�r ‘bulmaca çözümü’ olarak değerlend�r�r (Kuhn 1995: 72). Parad�gma değ�ş�kl�ğ�, yen� b�r ‘olağan b�l�m’ dönem�ne geç�ş� �ade eder. Bu açıdan da yen� parad�gma Kuhn term�noloj�s�yle ‘b�l�msel devr�m’� �şa etmekted�r. Artık esk� parad�gma terk ed�lm�ş, yer�n� yen� parad�gma almıştır. Bu açıdan Kuhn düşünces�nde bu devr�msel geç�ş esk� parad�gmanın gel�şt�r�lmes�yle olmadığından b�l�msel süreç ‘b�r�k�ml�’ b�r şek�lde gerçekleşmemekted�r (Kabadayı 2009: 141). Her zaman b�r parad�gmanın kend�s�yle bağdaşmayan ver�ler� (anomal�ler�) mevcuttur. Ancak tek başına b�r anomal�n�n varlığı parad�gmayı terk etmek �ç�n yeterl� değ�ld�r. Ne zaman b�r parad�gmanın çözmede başarısızlığa uğradığı problemler�n sayısı çözdükler�nden daha azla olursa, o zaman bu parad�gma terk ed�l�r. Şayet b�rden azla parad�gma gündemdeyse hang�s�n�n çözüleceğ�ne else� tartışmalar yol göster�r. Her yen� parad�gmanın öncek�ne göre daha rasyonel, daha çok sorun (bulmaca) çözücü olduğuna �nanılır.
1.4.4. Ana Hatlarıyla B�l�msell�k veya Sınır Ç�zme Sorunu Klas�k poz�t�v�zm�n kurucusu Comte’a göre gerçek b�l�m, �nsanlar nesneler�n yapılarıyla �lg�l� tüm meta�z�k spekülasyonlardan sıyrıldığında ortaya çıkar. Comte, poz�t�v�zmden gerçek nesnelerle �lg�lenmey� anlar. eoloj�k ve meta�z�ksel kuruntulardan sıyrılan �nsan z�hn� olgulara tümevarımsal b�r yöntem dâh�l�nde yaklaşır. 19. yüzyılın sonlarında Mantıksal Poz�t�v�stler (V�yana Çevres�) d�ye anılan b�l�m �nsanları önce bütün b�l�mler �ç�n sağlam b�r temel oluşturmaya, sonra da meta�z�ğ�n anlamsız olduğunu göstermeye çalıştılar. Bu amaçla kullandıkları yöntem, tüm kavramların ve önermeler�n mantıksal çözümlemes�d�r. Mantıksal
Bilim Felsefesi
17
çözümleme b�r bakıma b�lg�y� doğrulama yöntem�d�r. Burada kasted�len �lkece doğrulamadır, yoksa sah�c� b�r doğrulama değ�l (Kabadayı 2009: 14). B�l�m �le meta�z�k arasına b�r sınır ç�zme kaygısıyla hareket eden Rudol Carnap doğrulanab�l�rl�k �lkes�n� kesk�n b�r şek�lde savunur. Ona göre b�r önerme anlamlı �se doğrulanab�lmel�d�r, doğrulanamıyorsa sözde ya da anlamsız b�r önermed�r. Deney, tümevarım, anlamlılık ve doğrulanab�l�rl�k, onlar �ç�n b�l�msell�ğ�n ölçütler� olmuştur. Oysa Karl R. Popper’a göre ‘b�l�m’ �le ‘sözde b�l�m’ arasındak� ayrım doğrulayıcı tümevarım �şlemler�yle göster�lemez. Çünkü b�l�m�n kullandığı �lke ve yöntemler� sözde b�l�m, örneğ�n astroloj� de kullanab�l�r. Astroloj� de tümevarımı kullanır ama o deneysel b�r b�l�m değ�ld�r. Doğrulanab�l�rl�k ölçütüne göre Freud’un ps�kanal�z kuramı veya Marks’ın tar�h kuramı, E�nste�n’ın �za�yet kuramıyla aynı b�l�msel değere sah�pt�r. Oysa gerçek b�r ölçüt �le �lk �k�s�n�n b�r b�l�m olan astronom�den çok astroloj�ye daha yakın oldukları tesp�t ed�leb�l�r. Hak�katen Popper’a göre deneysel b�l�m ötek�lerden arklıdır. Gerçek b�l�m �le sözde b�l�m arasındak� ayrımı ortaya koyacak olan da b�l�msel kuramların yanlışlanab�l�r olma özell�kler�d�r. Ötek� kuram sah�pler�n hang� şartlarda kuramlarından vazgeçecekler�n� bel�rtmemeler� en büyük eks�kl�kler�d�r. B�l�msell�k, emp�r�k destek sağlamada değ�l, kuramın hang� koşullar altında yanlış olduğunu bel�rtmede aranmalıdır (Bal 2004: 22). Popper, tümevarıma dayalı doğrulamayı b�l�msel açıdan yeters�z görür. O, tümevarıma öncel�kle şu �k� nedenden ötürü �t�raz eder: İlk�n tümevarım y�neleme yoluyla, geleceğ�n büyük ölçüde geçm�şe benzeyeceğ� �nancını var eder. Oysa b�l�msel kuram böyle b�r �nanca dayandırılamaz (Ömerustaoğlu 2004: 66). İk�nc�s�, b�r kuramın doğru olduğu pek çok gözlem vasıtasıyla kanıtlanamaz. B�z buna sadece �nanab�l�r�z. İnanç vasıtasıyla da b�l�mle sözde b�l�m arasında ayrım yapamayız. Deneysel b�r kanıtla b�r kuramı doğrulayamayız ama onu yanlışlayab�l�r�z. İk�nc� Doğrulamacılar d�yeb�leceğ�m�z b�r grup b�l�m �nsanı, V�yana çevres�n�n doğrulama anlayışından n�cel�kçe arklı b�r doğrulama anlayışına ger� dönerek Popper’ı eleşt�r�rler (Kabadayı 2009: 19). Kuramsal çoğulculuğu savunan Paul K. Feyerabend’a göre b�l�m �k� temel �lkeye sadık kalmalıdır. Bunlardan �lk�, genel kabul gören bakış açısı �y� kanıtlanmış veya çok yaygın olsa dah�, bunlarla örtüşmeyen kuramları bulmak ve gel�şt�rmek zorunluluğu vardır (Bal 2004: 48). İk�nc� �lkeye göre �se b�r kuram, esk�m�ş yardımcı kuramlarca kuşatılmış olduğundan �şlevs�z kalab�l�r. Bu durumda yapılacak en doğru �ş, daha gel�şk�n yardımcı-kuramlarla desteklenen yen� b�r kuram oluşturmaktır. Özetle Feyerabend, çok sayıda parad�gmanın varlığı �le yardımcı kuramların önem�n� vurgular. Bu düşünürlerden b�r d�ğer� olan Imre Lakatos, yanlışlanab�l�rl�ğ�n b�r�c�k ölçüt olarak alındığı yerde ortada h�çb�r b�l�msel kuramın kalmayacağını savunur.
18
Bilimin Doas ve Öre mi
Ama y�ne de kend� b�l�msel hede�n�, Popperc� yanlışlamacılığı düzeltme ve yapılan �t�razlara cevap verme g�r�ş�m� olarak bel�rler (Bal 2004: 62). Çünkü b�r kuramdan, gözleneb�l�r bazı sonuçlar çıkartmak �ç�n söz konusu kuramda �çer�lenlere bazı ‘yardımcı kabuller’�n eklenmes� lazımdır. Yardımcı varsayımlar olmadan b�r kuramı sınayamayız. Olumsuz b�r sonuç b�r yanlışlama değ�ld�r, tam ters�ne aykırılığı g�dermek ve kuramı düzeltmek �ç�n b�r ırsattır. Bu nedenle yanlışlandığı söylenen b�r kuram uygun değ�ş�klerle kurtarılab�l�r (Lakatos 1982: 111 vd.). P�erre Duhem, b�r öndey�y� sınamak �sted�ğ�m�zde tek başına yalıtık b�r kuramı değ�l de bütün b�r d�zgey� sınadığımızı söyler. Bu durumda sınanan tahm�n yanlış olduğunda tek b�r kuramın yanlış olduğu sonucuna varmayız. Yanlışlayıcı b�r sonuç s�stemde b�r şey�n yanlış olduğunu söyler ama hang� kuramın yanlış olduğunu söylemez (Kabadayı 2009: 21). Qu�n’a göre �se tüm �nançlarımız bütüncül b�r ağ oluşturur. Bu yüzden her b�r önerme, bu bütüncül ağa göndermede bulunmaksızın, tek başına yanlışlanamaz. Ona göre en başarılı �nançlar d�zges� b�l�me a�tt�r, çünkü b�l�m b�z�m doğru tahm�nlerde bulunmamızı sağlar. Tomas Kuhn, Poper’� olağan b�l�m �le olağandışı b�l�m arasındak� ayrımı gözden kaçırarak, yalnızca olağandışı b�l�m� d�kkate almakla eleşt�r�r. Oysa b�l�msel kuramların seç�m�nde Popper’ın mantıksal ölçütü etk�l� değ�ld�r. Çünkü b�l�msel topluluğun terc�h�, deney�n kuramı yanlışlayıp yanlışlamadığına göre değ�l, kend� kararlarına bağlıdır. Yan� ps�koloj�k ve sosyal etk�ler öneml� rol oynarlar (Ömerustaoğlu 2004: 25). Böylece gerçek b�l�mle sözde b�l�m� b�rb�r�nden ayırma çabası d�ye �ade edeb�leceğ�m�z sınır ç�zme sorunu, b�l�msel yöntem, b�l�msel �lerleme ve b�l�msel b�lg�n�n doğasıyla doğrudan �lg�l�d�r.
1.5. B�l�m�n Değer� B�l�m elsees�n�n amacı b�l�m ve b�l�msel b�lg�n�n sunduklarıyla b�r dünya görüşü oluşturmak veya b�l�me bağlı b�r yaşam tarzı ortaya koymak değ�ld�r. Y�ne b�l�m elsees� b�l�m �nsanlarının dünya görüşler� veya değer yargılarını ser�mleme sahası değ�ld�r. B�l�m elsees�n�n b�r�c�k amacı b�l�m� anlamaktır. Ne var k� bu amaca yönel�k aklı yaklaşımlar mevcuttur. Ancak öneml� olan, ‘b�l�msel düşünce veya z�hn�yete’ sah�p olab�lmekt�r. B�l�msel z�hn�yete sah�p olan �nsan hak�kate aşık, yüzünü olgu ve olaylara dönük, yargılarında nesnel ve tutarlı olan k�ş� d�r. B�l�m elseec�s�, b�l�m� anlamak veya anlamlandırmak �ç�n b�l�m vey a�bl�msel b�lg� üzer�nde re�eks�yonda bulunur. B�l�m� anlama, onun �şley�ş�n� ve yapısını ortaya koymakla mümkündür. B�l�m elseec�s�n�n öneml� görevler�nden b�r� de b�l�msel sahada kullanılan yöntemlere eleşt�rel bakab�lmekt�r. ümevarım, tümdengel�m, anoloj� (benzetme), sını�ama g�b� düşünsel süreçler �le deney, gözlem,
Bilim Felsefesi
19
ölçme g�b� eylemsel süreçler� anlamaya çalışmalıdır o. Bunlara dayalı b�r aal�yet olarak olguların ve olayların açıklaması �le buluş ve doğrulama bağlamını araştırmalıdır. Ayrıca b�l�msel yapının temel kavramları olan teor� (kuram), teor� seç�m�, olgu-teor� �l�şk�s�, b�l�msel yasa, h�potez, aks�yom ve postula �le b�l�m�n rasyonel ve deneysel temeller� üzer�nde durmalıdır. Bundan başka b�l�m�n d�ğer b�lg� türler� veya �nsan eylemler� �çer�s�ndek� yer�, kültür-b�l�m ve b�l�m-toplum �l�şk�s� üzer�ne kaa yormalıdır. Keza meden�yet tar�h� �çer�s�nde b�l�m�n yer� ve �şlev�n� değerlend�rmek zorundadır. Klas�k Ant�kçağın yaygın olan b�l�m anlayışında ötek� b�lg� şubeler� g�b� b�l�m de b�lg�n�n oluşturulmasını sağlayan b�r araç konumundadır. Buna göre b�l�m�n değer� b�lg�ye h�zmet etmes�nden kaynaklanır. B�lg� �se kend� değer�n� kend� �ç�nde taşır (Ströker 1990: 141). Yen�çağda b�l�m tekn�kle �ç �çed�r yahut tekn�ğ�n temel�n� oluşturur aynı zamanda. Yan� tekn�k b�l�m�n uygulama alanıdır. Bu �se İlkçağın b�lg� veya b�l�m �deal�yle çel�şm�yordu. Çünkü Yen�çağda tekn�k, b�l�m�n doğayı �nsanın kend� çıkarları �ç�n kullanma yolundak� prat�k b�r hede� olarak görülmüştür. Gal�le ve Newton’dan bu yana b�l�m�n parolası olarak kullanılan ‘doğaya hâk�m olma’ düşünces�nde de b�l�m�n hem kuramsal b�lg� boyutu (�nsan� aydınlanma ve b�l�nçlenme bağlamında) hem de prat�k hede� (b�lg�n� tekn�k kullanımı) �çer�lmekted�r. İlkçağdan ber� b�r yandan b�l�m�, b�l�msel b�lg�y� tek hak�k� b�lg� kaynağı görenler olduğu g�b� öte yandan b�l�mden kuşkulanma, onu özell�kle yaşam prat�ğ� açısından değers�z hatta zararlı sayma eğ�l�m� olagelm�şt�r. B�l�me karşı takınılan bu olumsuz tavrın arkasında toplum ve şartlara göre arklı nedenler bulunmaktadır. Yakın zamanlar göz önünde bulundurulduğunda bu olumsuz yaklaşımın genelde, a) modern b�l�m ve teknoloj�n�n varett�ğ� korku ve hoşnutsuzluklardan; Doğu kültürü ve uygarlığının alternat� dünya görüşünden ve n�hayet Neo-Marks�st anlayışın besled�ğ� eleşt�rel teor�den kaynaklandığı söyleneb�l�r (Dem�r 2000: 96). B�l�m karşıtı bu tavrın ana �dd�alarını şu şek�lde d�le get�reb�l�r�z: •
•
B�l�m�n teknoloj�dek� uygulamalarının yol açtığı sanay�leşme net�ces�nde çevre k�rl�l�ğ� had saaya varmıştır. İnsanlar tem�z doğayı, doğallığı ve sade b�r yaşamı özler olmuşlardır. İnsanlığın en büyük elaket� olan atom bombası, nükleer s�lahlar, kıtalar arası üzeler b�l�m ve teknoloj�n�n sorumlu olduğu b�r elakett�r. Bu durum yalnızca �nsanların elaket�ne sebep olmamakta aynı zamanda otor�ter s�stem ve devletler�n güçlenmes�ne yol açmakta, �mkânı ve gücü sınırlı olan toplumların mağdur�yet�n� perç�nlemekted�r.
20
Bilimin Doas ve Öre mi
•
•
B�l�m ve teknoloj�n�n yönlend�rmes�ndek� çağdaş meden�yet, �nsanlığın b�r�k�m� olan entelektüel, ahlak� ve estet�k değerler� zaaa uğratmış, yer�ne yen�ler�n� de �kame edemem�şt�r. Hatta b�l�m, aşırı katı ve total�ter s�stem ve �dd�alarıyla b�r ‘d�n’ b�ç�m�ne bürünmüştür. Çağdaş �lozo�arın da vurguladığı g�b�, ‘tekn�k ve b�l�m’ çoktan b�r ‘�deoloj�’ olmuştur.
B�l�m maddey�, olguyu öncelemekle materyal�st b�r dünya görüşüne zem�n hazırlamakta, manev� ve kültürel değerler� zayı�atmaktadır. • B�l�m her zaman �nsan� yaşantının somut, olgusal yönünü �nceleme konusu yaptığından, yaşantımızın asıl canlı, sıcak, duygusal yanı dışt a kalmakta, dolayısıyla �nsan kend� varoluşsal bütünlüğü �ç�nde kend�n� tanıma �mkânından mahrum kalmaktadır (Ç�l�ng�r 2007: 30; Dem�r 2000: 95; Yıldırım 2000: 147). Sonuç olarak en kes�n ve güven�l�r b�lg�n�n oluşumunu sağlayan b�l�m; her zaman mücadele ett�ğ� önyargılara ve dogmat�k yaklaşımlara b�zzat kend�s� düşmeden, �nsan� bütünlüğü göz artı etmeden, çevreye ve tar�he saygısızlık yapmadan gel�ş�m�n� sürdürmek zorundadır. Bu noktada asıl sorumluluk b�l�m �nsanlarına düşmekted�r. Onlar b�l�me karşı suçlamalar olduğunda veya b�l�m�n olumsuz sonuçları görüldüğünde kayıtsız kalmak yer�ne gerekl� sorumluluğu üstlenecek cesaret� göstermel�d�rler. Mutluluğun zor ama em�n vad�s�nde yol almak başta b�l�m olmak üzere bütün b�lg� türler�n� �nsanlığın yararına kullanmakla mümkündür. Asıl hede her zaman �nsanı olgunlaştırmak veya özgürleşt�rmek olmalıdır. Bu amaç da b�lg� ya da b�l�m� b�lgel�ğe vardırmayı şart koşar.
Bilim Felsefesi
21
Kaynakça Arslan, Ahmet (2007), Felsefeye G�r�ş, Adres Yayınları, Ankara. Bal, Hüsey�n (2004), B�lg�n�n Felsefes� ve Sosyoloj�k Boyutları, Fakülte K�tabev�, İsparta. Baudou�n, Jean (1993), Karl Popper , B. Gözkan (çev.), İlet�ş�m Yayınları, İstanbul. Barnes, Barry (1995), B�l�msel B�lg�n�n Sosyoloj�s�, H. Arslan (çev.), Vad� Yayınları, Ankara. Cev�zc�, Ahmet (2010), Felsefeye G�r�ş, Nobel Yayınları, İstanbul. Ç�l�ng�r, Lokman (2007), N�ç�n Felsefe? , El�s Yayınları, Ankara. Çüçen, A.Kad�r (1999), Mantık, Asa Yayınları, Bursa. Çüçen, A. Kad�r (2001), B�lg� Felsefes�, Asa Yayınları Bursa. Dem�r, Ömer (2000), B�l�m Felsefes�, Vad� Yayınları, Ankara. Hızır, Nusret (1976), Felsefe Yazıları, Çağdaş Yayınları, İstanbul. Kabadayı, al�p (2009), B�l�m Felsefes�ne G�r�ş, Adnan Menderes Ün. Yayınları, Aydın. Kuhn, Tomas S. (1995), B�l�msel Devr�mler�n Yapısı, N. Ulaş (çev.), Alan Yayıncılık, İstanbul. Lakatos, Imre (1982): “Yanlışlama ve B�l�msel Araştırma Programlarının Metodoloj�s�”, I. Lakatos ve A. Musgrave (ed.), B�lg�n�n Gel�ş�m� ve B�lg�n�n Gel�ş�m�yle İlg�l� eor�ler�n Eleşt�r�s�, Parad�gma Yayınları, İstanbul, ss. 111-242. Mengüşoğlu, ak�yett�n (31983), Felsefeye G�r�ş, Remz� K�tabev�, İstanbul. Ömerustaoğlu, Adnan (2004), B�lg� Kuramı. Karl Popper’�n Eleşt�rel Akılcılığı Üzer�ne , Araştırma Yayınları, Ankara Özlem, Doğan (1991), Mantık, Ara Yayıncılık, İstanbul. Özlem, Doğan (2003), B�l�m Felsefes� Ders Notları, İnkılap Yayınev�, İstanbul. Platon (1997), Tea�tetos, M.E.B. Yayınları, İstanbul. Popper, Karl (2003), B�l�msel Araştırmanın Mantığı, Y.K.Y. Yayınları, İstanbul. Re�chenbach, Hans (1993), B�l�msel Felsefen�n Doğuşu, C. Yıldırım (çev.), B�lg� Yayınları, İstanbul. Ströker, El�sabeth (1990), B�l�m Kuramına G�r�ş, Ara Yayınları, İstanbul. Yıldırım, Cemal (2000), B�l�m Felsefes�, Remz� K�tabev�, İstanbul.