f.tT U
Betb Kendrick'in lâ romanları sağlam ,p kir kurgu/a ve güçlü kir mizah anlayı-şma 6ahip Chicago Irikune
KMRICK * I
k ü p ü n e (M eç
K İ T A P
\
Beth Kendrick Düğüne Beş Kala Kitabın Özgün Adı: The Week Before Wedding Nemesis Kitap / Roman Yayın No: 173 Yazan: Beth Kendrick Çeviren: Su Almak Yayma Hazırlayan: Hande Naz Özkal Kapak Tasarım ve Uygulama: İlknur Muştu ISBN: 978-605-5092-56-6 © Nemesis Kitap © Beth Kendrick Bu kitabın yayın hakları Anatolialit Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. Sertifika No: 26707 1. Baskı / Şubat 2014 Baskı ve Cilt: Melisa Matbaası Çiftehavuzlar Yolu Acar Sitesi No: 4 Davutpaşa / İstanbul Tel: 0212 674 97 23 - 670 97 29 Yayımlayan: NEMESİS KİTAP Gürsel Mah. Alaybey Sk. No: 10/1 Kağıthane / İstanbul Tel: 0212 222 10 66 - Faks: 0212 222 46 16
[email protected] www.nemesislcitap.com
nemesis K İ T A P
Düğüne Be§ Kala Beth Kendrick
Çeviren: Su A lm ak
nemesis K İ T A P
/ “Merhaba, benim adım Emily. Bu gece size bir hayat dersi vereceğim .” Em ily M cK ellips’in elleri havadaydı, üzerindeki daracık düşük belli pantolonun tam olarak kapatamadığı poposunu sallıyordu. Yurdun iki odalı süiti, kampüs yangın yönetm e liğini aleni bir şekilde ihlal eden insanlarla dolup taşmıştı. Herkes dans ediyordu, eğleniyordu ve odanın köşesindeki bira fıçısının etrafına üşüşmüş bir haldeydi. M üzik sesi o kadar yüksekti ki, Emily basın tüm vücudunu titrettiğini his sedebiliyordu ve ciğerleri cuma gecesinin o tanıdık duman, ter ve bira kokusuyla dolmuştu. “Sonunda!” Sum m er koşturarak Em ily’nin yanma geldi ve eline kımızı bir bardak tutuşturdu. Em ily’yi süitin diğer odasına çekti. “Biz de seni bekliyorduk. Bunu görmen lazım \” “Neyi?” Emily dağınık kızıl saçlarını topuz yaptı. “Bura da görmediğim şey kalm adı.” Summer, Catherine ve Jess ranzaların etrafına sinmişler di, kıkır kıkır birbirlerini dürtüp duruyorlardı. Emily imamın abdest suyu gibi olmuş ucuz biradan bir yudum alırken ite kaka bu ufak tefek üç sarışının arasından geçmeyi başarmıştı. K ızların bakışlarını takip etmeye çalıştı ama oda çok ka ranlıktı ve flaşlar gözünü alıyordu. “Bir ipucu verin. Neye bakıyoruz?” 5
Beth Kendrick
Jess işaret parmağıyla birini gösteriyordu. “0 « a .” Emily gözlerini kısarak ışıkların arasından kimi göster diklerini çıkarmaya çalıştı. “Yeni gelen şu seksi değişim öğrencisi,” dedi Summer. “Film araştırmaları dersini o da alıyor. Bugün profesörü dinleyemedim bile.” Catherine sırıttı. “Hatta ders boyunca dilimin köpek gibi dışarıda olduğunu rahatlıkla söyleyebi lirim .” “Bu çocuk için mi tüm bunlar?” Esrar kokulu bir duman bu lutu etraflarını sarınca Emily öksürdü. “Ben hiç almayayım.” “Adı Ryan,” dedi Jess. “Ve geçen bahar dönemi man yaklık edip alan değiştirmeseydin, şimdiye kadar çocukla tanışmış olurdun. Şimdi anladın mı? Sıkıcı insanlarla dolu muhasebe dersleri alırsan olacağı bu. Tüm yakışıklıları ka çırıyorsun.” “Evet, ama muhasebe derslerinin bensiz ne kadar sıkıcı olacağını bir hayal etsene,” diyerek açıklama yaptı Emily. “Bir nevi kamu hizmeti yapıyorum.” “Her neyse. Geleceğin şirket köleleriyle nasıl o kadar çok hesap yapabildiğini ve grafik çalışabildiğini asla anlam aya cağım. Başkalarına uymaya ve sorumluluğa karşı olduğunu sanmıştım.” “Başkalarına uymaya hâlâ karşıyım. Ama kazanç potan siyeline değil.” “Takım elbise giyip kabinde çalışma fikri sana nasıl kur deşen döktürmüyor? Seni külotlu çorap giyerken hayal ede miyorum.” “Asla,” diyerek yemin etti Emily. “Külotlu çorap giymektense ölürüm daha iyi ki bu da bana şunu hatırlattı. Bu gün yeni bir mini deri etek sipariş ettim. Peşinde koştuğum 6
Düğüne Beş Kala
Uyan A rtık Will grubunun solisti ile birlikte bir otel odasını kırıp dökmekten tutuklanırken ve bir sürü dedikodu sitesine düşerken üzerimde harika duracak.” “Bunu zaten geçen yaz yapmadın m ı?” diye sordu Catherine. “O grup Uyan A rtık Wi.ll değildi,” dedi Emily. “ Sen K u tup G elinciklerini diyorsun. Ve tutuklanmamızın tek sebebi Sum m er’m soyunup balkonda herkese her yerini gösterme siydi.” “New O rleans’taydık.” Summer omuz silkti. “Orada böy le selam verirler. Ben kendimi yerel kültüre kaptırm ıştım.” Gözlerinin içi parlıyordu. “Tanrım, otellere bayılıyorum. Hizmetçiler, küçük şampuan şişeleri... M ezun olunca ne ya pacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yok ama gelecek teki mesleğim bir sürü otelde kalmamı sağlamak zorunda. Bunu bir kenara yazın.” “Ve benim gelecekteki mesleğim de deri mini etekler ve Uyan A rtık WilVdeki şarkıcıyla ilgili olacak.” Jess kahkaha attı. “Ve bunun için neden muhasebe oku man lazım?” “Onun annesiyle büyüseydin, anlardın,” dedi Summer. “Şimdi odaklanın. Yeni çocuğu dikizliyoruz, hatırladınız mı?” “İlgilenmiyorum,” dedi Emily. “Mezuniyete kadar kim seyle çıkmama kararı aldım. O kadar gidebileceğim yer varken, M innesota’nm en ücra köşesindeki ufacık bir okula kayıt olurken ne düşünüyordum acaba? On bin göl var ama düzgün tek bir erkek bile yok.” “Bunu nasıl söylersin?” diye haykırdı Catherine. “Hiç şans tanım ıyorsun!” dedi Jess. “Tanışır tanışmaz si lip atıyorsun.” 7
Beth Kendrick
“Onlar arabama kusarak, bademciklerimi koparacak gibi öpüşerek ya da gayrikabil-i rücu gibi kelimeler kullanarak kendi kendilerini siliyorlar.” Emily geçmişte yaşadıklarını hatırlayınca irkildi. “Anlaşabileceğim birini bulmak istiyo rum ama pes ettim artık. Kampüsteki altı yüz erkeğin her birini taradım.” Snmmer ters ters baktı. “Oyundan böylece çıkam azsın.” “Çok geç. Sezon boyunca yokum.” “Çocukla tanışmadın bile.” “İyi.” Emily birasının kalanım da kafasına dikti. “Beş yüz doksan dokuzu tarandı, tek bir tane kaldı.” “Zaten tek bir kişiye ihtiyacın var,” dedi Jess. “Belki bu çocuk o kişidir.” Catherine başını salladı. “Arabana kusacakmış gibi bir tipi yok zaten.” “Vayyy.” Summer hayal kuruyormuş gibiydi. “Desenize tam bir ruh eşi o zaman.” Emily öğürdü. “Ruh eşi hikâyesi yalan. Ve olsaydı bile, film araştırmaları dersi alıyor olmazdı.” Summer, Em ily’nin çenesine dokundu ve başını çocuğun ensesine doğru çevirdi. Geniş omuzlu, oduncu gömleği giy miş, siyah saçlı bir çocuk. “Bak. İşte burada.” “O zaman itiraf etme zamanı.” Emily elleriyle yanakları nı yelpazeledi. “Şu seksi kafatasına da bak.” Tam da o an çocuk arkasını dönmüştü. Çocuk döndü ve Em ily’ye dik dik bakmaya başladı. Emily olduğu yerde donup kalmıştı. Ağzı açıktı ve gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Düğüne Beş Kala
“Şşş. Dilini ağzına sok,” diye mırıldandı Catherine. “Be nim gibi olma.” Ama Emily dinlemiyordu. Derinden derinden atan nabzı nı tüm vücudunda hissedebiliyordu. Çocuk ona bakıyordu. O da çocuğa. Ve birden ışıklar yandı. “Güvenlik!” diye bağırdı adamın teki. “Dağılın!” Tepedeki floresan ışıklar Em ily’de geçici körlüğe neden olurcasma parıl parıl parlıyordu, ama Emily gözlerini bile kırpmıyordu. Bakışlarını başka yöne çeviremiyordu. Aralarında oluşan bu çekimi bozm ak istemiyordu. Etrafında, insanlar sigaralarım söndürüyor ve alkol kul lanım yaşını doldurmadıkları halde içki içerken yakalanm a mak için kapılara koşturuyorlardı. “H adi,” diye bağırdı Jess. Em ily’yi elinden çekiyordu. “Bir dakika.” Emily olduğu yerde kalmaya devam etti ve bekledi. Tam tahmin ettiği gibi, çocuk yanm a geliyordu. Çocuk yaklaşırken Emily gülümsediğini görmesin diye başını öne eğdi. Erkekler işte. H epsi aynı. Çocuk tam E m ily’nin önünde durdu ve Em ily’nin başını kaldırıp ona bakmasını bekledi. “Gitmeliyiz.” Çocuk elini uzattı. Em ily’nin elini tutacağından o kadar emindi ki. Ve Emily tam da öyle yaptı. Çocuk, Em ily’yi kapıya ka dar götürdü. Birlikte koridordan geçip serin ve sessiz geceye adım attılar. Dışarı çıktıklarında Emily derin bir nefes aldı.
Beth Kendrick
Temiz havada çocuğun sabununun, tıraş losyonunun ve b i razcık da baharatlı parfümünün kokusu vardı. Parfüm filan genelde Em ily’yi hiç etkilemezdi. Bayat, sahte ve biraz da umutsuz gelmişti hep ona. Ama bu çocuğun parfümü nabız noktalarını bulup öpme isteği uyandırıyordu. Bahçeden geçerlerken Ryan, Em ily’nin elini sımsıkı tu tuyordu. “Nereye gidiyoruz?” diye sordu Emily. Cevabı aslında çok iyi biliyordu. Ya çocuğun yurt odasına, ya kampüs dı şındaki evine ya da arabasına. Ama aldığı cevap şaşırtıcıydı. “Sana bir sır vereyim m i?” “Duruma bağlı. Döşemelerinin altında lime lime edilmiş halde bulunacağım türden bir sır mı bu?” Çocuk, Em ily’nin önünden gittiği ve kızı karanlığa doğru götürdüğü için, ne dediği hiç anlaşılmıyordu ama sanki “tü neller” diye bir şey geçmişti konuşmasında. “Ne? Tüneller mi dedin sen?” “Evet. Kampüsün altında bir yeraltı sistemi var.” “Hayır, yok.” “Evet, var.” Emily kahkaha attı ve çocuğun elini sıktı. “Bak, burada yenisin biliyorum ama yeraltı tüneli bir efsaneden ibaret. Tek boynuzlu at ya da Zümrüdü Anka gibi.” “Emin misin?” “Kesinlikle. Bu okul hakkında bilinmesi gereken her şeyi biliyorum. Şimdi neden odana gitmiyoruz?” Çocuk birden arkasını döndü ve Em ily’yi yurdun mermer ıo
Düğüne Beş Kala
merdivenlerine doğru çekiştirdi. Emily, çocuğun aklının ba şına geldiğini ve sonunda onu merdivenlerden yukarı, odası na çıkardığını sandı ama içeri girdiklerinde hemen bodruma yöneldiler. Bomboş çamaşırhaneyi otomatın mavimsi ışığı aydınlatıyordu. “Burada.” Köşeyi döndü ve üzerinde ‘TEHLİKELİ! YAKLAŞMAYIN!’ yazan üçgen içinde şimşek işareti olan eski püskü bir demir kapıyı işaret etti. Sıkılan Emily elini geri çekti ve kollarını göğsünde bir leştirdi. “Bu gizli bir tünel filan değil. Devre kesiciler var sadece. Neden yakışıklıların hepsi manyak çıkıyordu ki? Çocuk cebindeki ıvır zıvırları karıştırıyordu. Çakmak, küflenmiş şekerler, biletler ve bozuk para. Sonunda pirinç bir anahtar çıkardı ve kapının kilidine soktu. “Onu nereden buldun?” Kapı açılır açılmaz sıcak ve rutubetli bir hava vurdu yüz lerine. Sonu belli olmayan dar bir koridor görünüyordu. “Tüneller,” diyebildi Emily kafasını karanlığa daldırarak. “Gerçekten varlar. Bunu nasıl buldun?” “Kimsenin bilmediği şeyleri bilmek hoşuma gidiyor.” Çocuğun ela gözleri Em ily’nin gözleriyle buluştu. Kızın yü zünde tuhaf bir gülümseme vardı. “Bu yurtlan yetmişlerde inşa ettiklerinde, kışın öğrencilerin dışarıda kıçları donma sın diye binalar arasında tüneller kurmuşlar. Asbestlerde bir sorun olmuş ve tüm sistemi kapamışlar.” Emily eşiğe ve karanlığa doğru bir adım attı. “Yani içeri girmememiz gerekiyor.” “Yakalanırsan direkt atılırsın.” ıı
Beth Kendrick
Em ily’yi bir heyecan sarmıştı. Kurallar mı? Çiğnenmek için yo k mııydular zaten? Sınırlar? Silinmek için çizilmemiş miydi? “Tamam, o zaman, yakalanmasak iyi ederiz.” Emily pütür pütür olmuş duvara dokunarak karanlığın derinliklerine ilerledi. Çocuk da Em ily’ye uydu ve kapıyı arkalarından kapadı. Bir anlığına duyusal bir yokluk hissetti Emily. Ne ses ne görüntü vardı. Soğuk duvarın verdiği histen başka bir şey yoktu. Kendini kulaklarında deli gibi atan kalp ritmine ve çocuğun derin derin aldığı nefese verdi. Çocuk yaklaştıkça parfümünün kokusunu daha net alabiliyordu. Emily nefes almakta zorlanıyordu. Belli belirsiz bir metalik ses vardı ortamda. Çocuk çak mağını çıkardığında tepelerinde titrek bir ışık yandı ve ikisi etrafında bir hale oluşturdu. “Ben Ryan, bu arada. Ryan Lassiter.” Ryan kızın yüzünü inceliyordu. “Ama sen bunu zaten biliyordun.” Em ily’nin kendini tanıtmasını bekledi bir süre. Emily sessiz kalınca da Ryan işine devam etti ve önlerindeki yola ışık tuttu. Havayı rutubet sarınca Emily burnunu kaşıdı. “İnsan bu ranın soğuk olacağını sanıyor ama gayet de sıcakmış.” Ryan onayladı ve oduncu gömleğini çıkararak eski beyaz bir tişörtle kaldı. Emily, sürekli gidip gelen loş ışıkta tişör tün üzerinde favori grubunun logosunu görebiliyordu. Ryan yaklaşırken Emily ellerini çocuğun göğsüne koydu. “Bu tişörtü nereden aldın?” Ryan kafasını eğip üzerinde UYAN ARTIK WILL yazan tişörte baktı. “İki yıl önce M inneapolis’te bir kulüpte dinle miştim. Grup dağılmadan önce.” 12
Düğüne Beş Kala
“Şanslısın.” Emily işaret parmağıyla U harfinin üzerinde geziniyordu. Hem kıskanm ıştı hem de birazcık daha detay alabilmek için çıldırıyordu. “Onları canlı izlemek için neler vermezdim. Of, o tişört için neler vermezdim asıl!” Ryan çakmağını söndürünce tünel yine o karanlık haline döndü. Emily karanlıkta kumaş hışırtısı duyabiliyor, dibinde duran Ryan’m sıcacık bedenini hissedebiliyordu. Ryan “Kollarını kaldır,” deyince çocuğun alçak ve sıcak nefesini kulağında hissetmişti. Emily bir an bile tereddüt etmedi. Ona ne yapacağı hak kında en ufak bir fikri bile yoktu ama umurunda da değildi. Yapacağı her neyse, tam da onu istediğini biliyordu. Çocuğun kollarını omzunda hissetti, midesini bulandıran rutubetli hava yüzünden Em ily nefesini tutmuştu. Ryan, kı zın tişörtünü çıkardı, sonra da kendi tişörtünü giydirdi. Tabii bunları yaparken de elleri hep Em ily’nin teninde gezinmişti. Emily kafasını çevirdi ve tişörtün yakasını kokladı. Aynı onun gibi kokuyordu. Sıcak ve baharatlı. “Ne diyebilirim ki? Ben böyle biriyim işte.” Emily çocuğun göğsüne tekrar dokunana kadar karanlıkta el yordamıyla aramaya koyuldu. Ryan kızın elini beş dakika boyunca tutm uştu ama bu ten tene dokunuş çok daha farklı hissettiriyordu. “Nasıl biriymişsin yani?” Emily, R yan’ın sesindeki neşeyi duyabiliyordu. “Gerçek çiyim.” “Bu hoşuma gitti.” Ryan “ Senin adm ne?” diye sorarken dudaklarını Em ily’nin yanağına değdiriyordu. “Emily.”
Beth Kendrick
“Tanıştığıma memnun oldum, Emily.” Em ily çocuğu öyle bir öptü ki, yakalansalar tünel olsa da olmasa da okuldan atılmaları garantiydi. Ve aralarındaki incecik kumaş parçası da R yan’ın vücudu kızın vücuduna değdikçe ortaya çıkan etkiyi arttırmaktan başka bir işe ya ramıyordu. Hava almak için dışarı çıktıklarında ikisi de nefes nefese kalmış bir halde kahkaha atıyordu. “Emily?” Emily dilinin ucuyla çocuğun dudaklarına dokundu. “Mmm?” “Benim tişörtümün içinde o kadar seksisin ki.” “Ben de böyle biriyim .” Emily kollarını çocuğun boynu na sardı ve dizilerdeki kötü kadınlar gibi ihtiraslı ve günah kâr bir tonla kulağına fısıldadı. “Tişörtünü giyen bir vahşi cazibe.” İkisi de gülmekten yere yattılar. Ryan’ın bedeni kızın üzerindeydi. Ve böylece; gecenin bir yarısı, bir tünelin içinde birbirle rine âşık olmuşlardı.
14
Cumartesi
2 On y ıl sonra Dünyanın en mükemmel erkeği bir eliyle direksiyonu diğer eliyle de Em ily’nin baldırım tutuyordu. Emily Audi sedanın bej rengi mükemmel deri döşemesine iyice yerleşti ve nişanlısına gülümsedi. “Yolculuğu benimle yapabilmene çok sevindim.” “Hem de tam vaktinde.” Grant kolundaki Swiss marka sa ate bakmak için bir anlığına gözünü yoldan ayırdı. “Tamam tamam, neredeyse vaktinde. Sana iş çıkışı trafiğinden önce ameliyattan çıkacağımı söylemiştim.” “Evet, söylem iştin.” “Ve sözümü de tuttum. Atardamar yırtığıyla uğraşmış ol sam da.” Grant, Em ily’ye sahte bir masumlukla baktı. “Ben den nasıl şüphe edebildin aklım almıyor. Dakikliğin vücut bulmuş haliyim .” “Hı-hıı.” Emily elini adamın elinin üzerine koydu. “Ahbap ben bu sözleri çok duydum. Beni yatağa atmak istiyorsun.” “Seni nikâh masasına oturtmak istiyorum,” diye düzelt ti Grant. “Ama evet, şu an için yatak fikri kulağa gayet iyi geliyor.” Em ily’nin elini nazikçe sıktı. “Yarın tüm misafirler gelene kadar biraz kaçamak yapabiliriz. Annem on gibi ha vaalanında olur. Seninki ne zaman gelecekmiş?” 15
Beth Kendrick
“Kim bilir?” Güneş batıyordu ve etrafı pembe bir ışık sarmıştı. Emily iç çekmemek için zor tuttu kendini. Bu ro mantik ortamı aile problemleriyle bozmak istemiyordu. “O tüm işlerini Georgia Yerel Saati’ne göre yapar. Şimdi yeni bir “koca” arayışında. O yüzden erkek akrabalarını bir yere kilitlesen iyi edersin.” Grant kahkaha attı. “G eorgia’nm amcam Harry ile işi ola cağını pek sanmam.” “Borsada çok parası varsa, hiç kaçırmaz.” Emily paragöz ve erkek parası yiyen annesini anlamayı ya da anlamaya ça lışmayı çok uzun süre önce bırakmıştı. “Onu hiç küçümse me. Böyle böyle kanını emiyor.” Grant’ın yüzündeki gülümseme sıcak ve anlayışlıydı. “Ona bu kadar haksızlık etme, meleğim. Tamam, senin kadar akıllı ya da sorumluluk sahibi değil ama harika bir evlat yetiştirmiş.” Emily annesiyle ilgili daha fazla konuşmadı; konuyu de ğiştirdi. Yaşları, medeni durumları ne olursa olsun erkekler, Georgia’nm gerçek yüzünü göremiyorlardı. İşte bu yüzden, ellilerinde iflah olmaz bir halde hiç kimseyi ayırt etmeden hâlâ flört edebiliyordu. Arkadaşlık etmek için de erkekleri kadınlara tercih ediyordu. “Kadınlar sinsi ve ikiyüzlü,” der di oje sürerken ya da kendine abayı yakmış bir hayranından gelen küpeleri denerken. “Kadınlara güven olmaz. Ama erkekler öyle mi! Çok çe kici ve uyumlular!” Georgia erkekleri kazanç ve güvence için kullanırdı. Buna karşılık Emily ergenlik döneminde, ona heyecanlı günler ya şatacak, tehlikeli ve fiziksel çekim yaşadığı erkek arkadaşlar seçerek annesine başkaldırmıştı. Tüm bunları da “eğlence li” diye sınıflandırmıştı. Aşkı hep bir meydan okuma, altında bir ağ olmadan ipte yürüme olarak görmüştü. Georgia kendi ne güvence sağlayacak erkek arayışına devam ettikçe, Emily 16
Düğüne Beş Kala
de sadece kendine güvenmeyi öğrenmişti. Son on yılını işlet me yüksek lisansı yapmakla, dolabını dikkat çekmeyen koyu renkli takımlarla doldurmakla ve iyi bir yatırım hesabı sahibi olmakla geçirmişti. On yıl önce üniversite arkadaşlarına ver diği sözün aksine, daha bu sabah külotlu çorap giymişti. Artık meydan okumuyordu. Kesin olanı tercih ediyordu. “Bu akşam sessizsin. Her şey yolunda m ı?” “K esinlikle,” diyerek G rant’ı ikna etmeye çalıştı Emily. “Kafamdaki yapılacaklar listesini kontrol ediyorum.” “Listende kaç iş var ki?” Emily sayarmış gibi yaparken kafasını yana eğdi. “On yedi... Hayır, on sekiz bin.” “Şöyle bir anlaşma yapalım. Sen önümüzdeki birkaç saat boyunca listeyi unut, ben de yarın en azından on bin tanesini halledeyim.” “A nlaştık.” Emily torpido konsolundaki bir tuşa bastı. Araba, Yeşil D ağlar’a giden yola girdiğinde hoparlörlerden sakin ve rahatlatıcı bir keman konçertosu duyuluyordu.
“İşte geldik,” dedi Grant, Vermont eyaletinin Valentine ka sabasına hoş geldiniz yazan tahta tabelanın yanından geçiyorlarken. Emily dışarıdaki yeşilliğe ve canlı yaz çiçeklerine baktı. “Harika.” Ses tonu dingindi. “Böyle yerler sadece filmlerde olur sanırdım.” D ükkânların sıralandığı çok sevimli bir ana yola girerler ken, Emily parkta kumla oynayan çocuklar, ev yapımı şeker ve akçaağaç şurubu şekeri satan küçük bir dükkâna doğru el ele yürüyen çiftler gördü. Göl kenarından dönen aileler elle17
Beth Kendrick
rinde plaj havluları ve soğutucular taşıyorlardı. Yolun karşı tarafında, penceresinden köpek sarkan bir kamyonet gürültü yapıyordu. Kartpostal gibiydi her şey. Ve hava! Emily keskin ve taze dağ havasını alabilmek için camını indirdi. Eğer bu hava da aklını temizleyip ruhu nu armdıramazsa, onun için hiç umut yoktu. G rant’in yeni işi için M innesota’dan M assachusetts’e ta şınırken aynı zamanda Vermont’ta bir düğün planlamak lo jistik bir kâbus olmuştu ama Emily tüm bu zorlukların her şeye değeceğinden emindi. “Bu yer hakkında haklıymışsın. Adeta Amerikan rüyası nın gerçeğe dönüşmüş hali. Pembe panjurlu evleri bile var.” “Ve yapılacaklar listendeki şu on sekiz bin madde.” Grant, yine Em ily’nin elini sıktı. “Herkes iki buçuk ayda düğün planlayamaz. Aileme tarih olarak 4 Temmuz’u 1belir lediğimizi söylediğimde, hiçbir şey yapamayacağımızı san mışlardı ama biz işin altından kalktık.” “Daha bitmedi ki,” diye uyardı Emily. “Hâlâ bir haftamız var.” “Evet, ama işin zor kısmı bitti, değil mi? Son dakika de tayları kaldı sadece.” Grant gurur ve hayranlıkla bakıyordu. “Sen harikasın.” Emily kahkaha attı. Son dakika detaylarından hiçbirinin atardamarının yırtılmadığma ve ameliyat masasında kan kay betmediğine şükrederek rahatlamıştı. On bir haftada yüz elli kişilik bir düğünü tamamen farklı bir yerde planlamak, aynı zamanda da başka şehre taşınmak, finans firmalarında yeni bir pozisyon için iş mülakatlarına girmek ve okul bölgesin de müstakil bir ev bulmaya çalışmak iyi bir strateji, disiplin ^ 4 Temmuz aynı zamanda Amerika Birleşik D evletlerinin (ABD) Bağımsızlık G ünü’d ür. Kutlamalarda geleneksel olarak havai fişekler kullanılır. 18
Düğüne Beş Kala
ve üst düzey gizli askeri operasyon becerisi gerektirmişti. Ancak Emily her zaman kararlı biri olmuştu ve yıllardır iş dünyasında edindiği tecrübeler neye ve nasıl öncelik ver meyi, arkasına bile bakmadan gözünü ödülden ayırmamayı öğretmişti. İşletme profesörlerinden birinin ilkesi her zaman “Sorunu çöz ya da unut” olmuştu. Ve Emily de karşısına çıkan her sorunu çözmeyi tercih etmişti. Yemek tatmak, ilk dans şarkıları üzerinde düşünmek, bu ket ve masa süsleri fikirleri için gelin dergilerini didik didik etmesi normalde bir yılını alırdı. Ama Grant evlenme teklif ettiği gece, düğünü Valentine, Vermont’ta bulunan Lodge isimli mekânda yapmak istediğini söylemişti. Anne ve baba sı, büyükannesi ve büyükbabası da orada evlenmişti. Lodge, ailesi için çok önemliydi ve Emily de bu geçmiş ve gelene ğin bir parçası olmayı umutsuzca istiyordu. Uygun tarihler için mekânı aradıklarında, Lodge’un kısa süre önce ulusal bir programda “ideal düğün m ekânı” olarak tanıtıldığını ve önlerindeki on altı ay boyunca her hafta sonu dolu olduğunu öğrendiler. Bu G rant’a engel olmamıştı. Çoğu cerrah gibi, o da hayırı bir cevap olarak kabul etmiyordu. M ekânın m üdürüyle gö rüşmeyi istemiş, bir-iki dakika sohbet etmiş, ailesinin otelde geçirdikleri yazları yâd etmişti. Sonunda da “Annem düğü nümün burada olmasını isterdi hep. Yapabileceğimiz bir şey olmalı,” dedi. Dinlemiş, başını sallamış ve neşeyle telefonu kapamıştı. “Harika haberlerim var,” dedi Em ily’ye. “4 Temmuz’da bir çiftin ellinci evlilik yıldönümü varmış ama koca kısa süre önce ölm üş.” “Oley!” Zafer içinde beşlik çaktılar. “Tam cehennemli ğiz,” dedi Emily. 19
Beth Kendrick
“Nedenmiş? Adamı biz öldürmedik ya. Her neyse, müdür şimdi rezervasyon yaptırırsak o hafta düğünümüzü orada ya pabileceğimizi söylüyor.” “ Temmuz mu?” Emily kafasındaki takvimi hemencecik kontrol etti. “Ama sadece iki ay var.” “Bir düğün planlamak o kadar da zor olamaz, değil m i?” Grant omuz silkti. “ Sadece yemek, çiçek ve davetiyeler ayarlanmayacak mı zaten.” “Ayyy.” Emily, adamın kafasını okşadı. “Bu saflığın çok sevim li.” “Ne? Yemek, çiçek ve davetiyelerle bitmiyor mu?” Emily açıklamaya çalıştı. “Rusya’yı işgal etmeyi planla mak gibi bir şey bu. Kara kuvvetleri ile. K ışın.” Grant bir süre bunu düşündü. “Tamam, unut gitsin. Zaten işin başından aşkın ve ben de yeni işe başlamakla meşgul olacağım. Yapamazsan, düğünü başka yerde yaparız ve an nem de buna uymak zorunda.” “Hayır, hayır, hayır.” Emily durdurmak için elini kaldırdı. “Bekle. Yapamayacağımı söylemedim ki.” “Kara kuvvetleriyle kışın Rusya’yı işgal etmek dedin.” “Evet, ve Saint Petersburg’u aldık sayılır.” Emily par m aklarıyla mutfak tezgâhında ritim tuttu. Bu sırada da bir sonraki hamlesine kafa patlatıyordu. “Aile gelenekleri önemlidir.” Ya da öyle bir şeydi işte. “Senin akıl sağlığından daha önemli değil.” Emily telefonu G rant’m eline tutuşturdu. “Ara ve 4 Tem m uz’un bizim olduğunu söyle.” “Emin misin?” 20
Düğüne Beş Kala
“Çok eminim. Ben hallederim .” Ve halletmişti de. Masalsı kasabaya göz gezdirirken, içinde bir sızı hissetti. Böyle bir yerde büyümeyi isterdi ama olmamıştı. “Burada büyümek harika olmalı.” “Evet. Annem ve babam her sene ağustos ayı boyunca Lodge’da bir oda kiralardı. Ne televizyon, ne video oyunları vardı. Kız kardeşim ve ben ne kadar sıkıldığımızı göstermek için şikâyet edip dururduk, onlar da çıldırırdı.” “Ama bir şekilde hayatta kaldın.” “ Sekiz yaşındayken, uzun bir dal parçası bulduğunda bile saatlerce eğlenebilirsin. Ve sonra, on yaşındayken, gölün or tasındaki bir adada yaz kampına gönderdiler.” “Bu kampın adı ‘A lcatraz’ olabilir m i?” “Çok sevmiştim. Üniversitedeyken de öğretmenlik yap tım orada.” “Kampta öğretmenlik yaptığını bilmiyordum. Ama bili yor musun? Hayal edebiliyorum. Yürüyüş botları ve haki renk şortla eminim çok tatlı olmuşsundur.” “Su sporlarından sorumluydum. Yelkencilik, kano ve su kayağı filan.” Emily kırış kırış olmuş beyaz kumaş eteğini düzeltti. “Sallama. L. L. Bean2 katalogunu ezberlemişsin.” “ Sana tüm o okçuluk ve bayrak yakalama turnuvalarını anlatacak değilim.” Grant sırıttı. “ Sen hiç kampa gitmedin m i?” “Doğru. Gerçekten de annemin ok ve yayla beni ormana ^ Spor gereçleri satan bir mağaza. 21
Beth Kendrick
gönderebileceğini düşündün mü? M ağazaların sezon sonu indirimlerinde yeterince hayatta kalma mücadelesi veri yorduk zaten. Annem numarası olan ve son kalan bir çift ayakkabı için kan bile dökebilir.” Emily, bunları hatırlayınca kahkaha attı. “Açık havanın neden bu kadar çekici geldiğini hiç anlam amıştı.” “Yaz kampı hâlâ devam ediyor diye biliyorum. Belki bir gün çocuklarımızı göndeririz.” Grant ana yoldan çıkıp arabayı boylu boyunca çam ağaç larının yükseldiği çakıl bir yola kırdı. Yol boyunca devam eden ormanın ardında çimenlik, beyaz yazlık sandalyeleri, hoş bir çardak ve gerçek bir kroket seti görünüyordu. Otele bakarken Emily’nin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. “Bu düğün, planlarken geçireceğim tüm sinir krizlerime değer.” Lodge, Hollywood filmlerinden çıkmış gibiydi. Lüks bir yerleşim yeri olsa da biraz bakımsız ve sabit görünen dış gö rüntüsü onu daha da doğal göstermişti. Ana bina uzun ve ba sıktı. Veranda tırabzanları ve pencere kenarları mimar Frank Lloyd W right’tan esinlenilmişti. M ülkün web sitesinin adı yakınlardaki bir taşocağından getirtilen antik taş tahtalar ile kaplanmıştı ve çatıya yerleştirilmişti. Misafir süitleri kaliteli nevresimler, geniş spa küvetleri ile donatılmıştı. Çoğunda şömine ve dışarıya açılan balkonlar bile vardı. Her akşam, hizmetçiler yerel bir çikolatacıdan getirilen şekerlemeler da ğıtıyorlardı. Emily, verandanın ardından Valentine gölünün ışıl ışıl parlayan kıyısını görebiliyordu. Göl kıyısında uzun bir cankurtaran sandalyesi, beyaz dubalar ve uzun tahta bir iskele vardı. “Buradan asla ayrılmıyoruz,” dedi Emily. “Ciddiyim. Bu raya yerleşiyoruz.” Grant emniyet kemerini çözerken kahkaha attı, sonra da arabadan indi ve daha bagajdan iki bavulu, bir kıyafet çanta22
Düğüne Beş Kala
smı çıkarmadan Em ily’nin kapısını açtı. Gölden gelen esinti nem ve sinekle doluydu. “Ben alırım .” Emily elbise çantasını kaptı, kıvrılmasın ya da yere değmesin diye çantayı havada tutuyordu. “G elinli ğim bu.” Grant suratında meraklı bir ifadeyle Em ily’yi izliyordu. “Kumaştan yapıldı, değil mi? Plütonyum filan değil?” “Altmış yıllık dantel ve tülden yapıldı. Ona bakarken bile başına bir şey gelecek diye korkuyorum.” Grant, Emily ile lobiye gitti. “Hadi onu dolaba saklaya lım ve kimse bizim geldiğimizi çakmadan beraber kaliteli vakit geçirelim .” Emily, flört edercesine saçım arkaya attı. “Kaliteli vakit derken?” “Aym dördüne az kalmadı mı zaten? Havai fişekleri biraz erkenden atmaya başlayabiliriz.” Emily boşta kalan eliyle alnına vurdu. “Aaaa ne tesadüf. Ben de zaten çok sıcaklamış ve terlem iştim .” Grant hızlandı ve resepsiyona yaklaştı. “Grant Cardin, gi riş yapm ak istiyordum. Acilen kapısında kilit olan bir odaya ihtiyacımız var.” Ama uzun süredir otelde çalıştığı belli olan görevli G rant’ı tanıdı ve sohbete başladı. Kısa süre sonra da diğer çalışanlar yanlarına gelmişti, el sıkışıyorlar ve tebrik ediyorlardı. “Seni en son gördüğümden daha yakışıklısın.” “Önemli bir cerrah olduğunu duydum. Her zaman çok akıllıydın.” “Bu güzel gelininiz olm alı.” 23
Beth Kendrick
“Onun için annenizin en sevdiği odasını ayırdık. Anneniz o ünlü makaralılarından getirecek mi?” G rant’in buralarda adeta bir rock yıldızı olduğu çok bel liydi ve Emily geçmişte çıktığı müzisyenlerden şu anda geri çekilmesi ve G rant’ın ilgi odağı olmasını sağlaması gerek tiğini biliyordu. Z arif gelinliğine dikkat ederek, kalabalığın arasından sıvıştı ve hayran grubu dağılana kadar demir avi zenin altında bekledi. Birkaç dakika sonra, Grant kendini kurtardı ve Em ily’yi ısrarla misafir odalarına doğru giden koridora götürdü. “N e rede kalmıştık? Sıcaklamış ve terlemiştin sanırım?” Süitlerine vardıklarında, Grant çantaları indirdi ve eliyle alnına vurdu. “Dizüstü bilgisayarımı arabada unuttum .” Emily kapının kilidini açtı ve G rant’ı içeri çekti. “Çabuk g e l” “M erak etme. Hemen alıp geleceğim.” “Tatlım, sen yeterince yoruldun.” Emily elini G rant’in cebine sokup araba anahtarlarını çıkardı. “Sen odaya geç ve baştan çıkarılmaya hazır ol. Ama tabii ki önce gelinliği as. Ve ne ona bakayım, ne dokunayım ne de yanında nefes ala yım deme sakın.” “Bakmak yok, dokunmak yok, nefes almak yok. Anlaşıldı.” Em ily’nin bilgisayarı arabadan alması topu topu üç da kika sürmüştü. Lobiden geçmesinin biraz daha fazla zaman aldığı doğruydu. On beş dakika boyunca, düğün pastası, tatlılar, müzisyenler ve saç modelleri hakkındaki sorulara cevap vermek zorunda kalmıştı. Otel çalışanlarının Cardin ailesine, çoğunlukla G rant’a olan hayranlıklarını dinlemişti. Odaya döndüğünde Em ily’nin duyguları sıcak ve terli seks ten çok buketlere ve yaka çiçeklerine kaymıştı. 24
Düğüne Beş Kala
Misafir süitinin kapısını açtığında, G rant’ı yatağa yayıl mış, koluyla gözlerini kapatmış ve horul horul uyur bir hal de buldu. Gardırobun kapısı açıktı. Grant kendinden geçmeden önce, elbise çantasını dolaba yerleştirmişti. Zavallı adam. Yirmi dört saat araba sürmeden önce kırk sekiz saat boyunca çalışmıştı. Böyle derin uyurken yüzü gevşemiş ve savunmasız görünüyordu. Y ıllardır gün boyun ca ameliyatlara girmenin sonunca, Grant yorgunluğunu sak lamada bir usta olmuştu ancak sürekli güçlü görünmeye ça lışmasına karşın, o da sadece insandı. Emily adamı izlerken, kendini hem sahiplenici hem de kırılgan hissetti. İyi günde kötü günde o her zaman kocası olacaktı. Emily için Grant, her zaman istediği ama umut etmeye cesaret bile edemediği türden bir erkekti. Emily onu uyandırmak istemiyordu. Parmaklarının ucun da verandaya açılan Fransız tarzındaki kapılara yürüdü ve kararan havaya baktı. 4 Temmuz kutlamaları biraz erken başlamıştı. Göl üze rinde patlayan havai fişekler görünüyordu. Emily, camın ar kasından göz kamaştıran ışık kümelerini izledi ve parm ağıy la sanki onlara dokunmak istercesine elini sert cam yüzeye koydu.
25
Pazar
3 Anneler sabah erken saatlerde otele varmıştı. Beverly, ilk başta otele gelirken servise binmekte ısrar etmişti. “Size hiç zahmet vermeyeyim ,” demişti telefonda. “Zaten işiniz başınızdan aşkındır.” G rant’ın babası Stephen ile birlikte ahşap kaplamalı steyşın bir arabayla Valentine gölüne sık sık giderlerdi ama Stephen iki sene önce ölmüştü ve Beverly hâlâ tek başına araba kullanmamakta diretiyordu. Grant annesinin ısrarlarını dinlemedi ve hiç zahmet ol mayacağını yana yakıla açıkladığı on dakika sonunda son kozunu oynadı; “Babam da bunu isterdi” ve Burlington havaalanmdaki bagaj teslim bölümünde buluşmaya ikna etti. Emily, G rant’a eşlik etti. Birazcık gergindi. Emily, Beverly ile önceden bir bayram ziyareti sırasında tanışmıştı ve kaynanasının onayını almayı çok istiyordu. Nişan yüzüğünü kız arkadaşlarına gösterdiği ana kadar Emily kayın ailenin nasıl bir potansiyoııel tehlike teşkil et tiğini fark etmemişti. İlk tepki her zaman aynıydı. Yüzü ğü görenler şaşkınlıklarını abartarak gösterirlerdi, ‘ooo’lar ‘aaa’lar havada uçuşurdu. Ama sonra Emily torbacıdan uyuşturucu almaya çalışanlar gibi bir kenara çekilip: “Eee? kaynana durumları nasıl?” sorularına maruz kalırdı. Emily ilk başlarda gülüp geçse de sonraları cidden korkmaya baş lamıştı. Ama G rant’in ailesi kadar iyi bir aile istese de bu lamazdı. G rant’dan duyduğu kadarıyla onun ailesinde re kabet ya da kavga olmazdı. N oel’de tüm teyzeler, kuzenler 26
Düğüne Beş Kala
ve büyükbaba, büyükanneyle aynı masaya oturana kadar Em ily’nin içinde hep şüphe vardı. Kimse ağız dalaşm a gir memişti. Kimse çığlık atmamış, alkolü fazla kaçırmam ış ya da politik konulara girmemişti. Aksine, herkes birbirinin hayatında olup bitenleri ilgiy le dinlemişti ve B everly’nin Noel temalı yemek takımıyla masayı kurmasına yardımcı olmuştu. Yemekten sonra, her kes kısa kuyruklu piyanonun etrafında toplanmış; G rant’ın kardeşi M elanie’nin Noel şarkılarına eşlik etmişti. Beverly, kardeşleri Rose ve Darlene birbirlerine el örgüsü kazak, çerçeveletilmiş aile fotoğrafları gibi düşünceli hediyeler vermişlerdi. Gece sonunda, Emily ve G rant’ı sarılarak ve öperek uğurlamışlar, eve götürmeleri için kalan yemekleri ve Darlene teyzenin kendi mutfağında sevgiyle yaptığı gül kokulu mumları hazırlamışlardı. “Aman Tanrım,” demişti Emily garajdan çıkıp eve gider lerken. “Norm an Rockwell hayatta ve gayet iyiymiş de an nenin evinde saklanıyorm uş.”
“Benimle evli olmak çok hoşuna gidecek,” diye söz verdi Grant. “Balkabağı turtası, yarın daha bir lezzetli olacak.” Bunun ardından, Emily annesinin cep telefonunu ara mıştı. Georgia, o anki sevgilisiyle birlikte gittiği H aw aii’de bir deniz kenarı otelinden cevaplamıştı telefonunu. “Şu an konuşamam. Şnorkelle dalacağız. Ama M utlu Noeller, be beğim. Bu gece senin şerefine kızılcık kokteyli içeceğim. Şerefe!” Beverly, uçaktan en son inen yolculardandı ama sabırsız ya da sinir olmuş gibi bir hali yoktu. Rahat ayakkabıları, zevk sa hibi inci küpeleri, gri küt saçları ile adeta huzurun vücut bul muş haliydi. İkisini de uzun ve sımsıkı kucaklayarak selamladı. Sonra, omzundaki çiçek desenli bez çantasının fermuarını açtı. 27
Beth Kendrick
“En sevdiğinden yaptım .” G rant’a kurabiye dolu bir buz dolabı poşeti uzattı. “Hindistan cevizli makaron.” Em ily’ye de ufak bir karton kutu verdi. “Hindistan cevizi sevip sev mediğinden emin olamadım, tatlım. O yüzden ıslak kek de yaptım .” “Hindistan cevizine bayılırım ,” dedi Emily. “Ama düğü ne kadar sıkı bir diyetteyim. Gelinliğe sığmak zorundayım.” “Gelinliğe tabii ki sığacaksın,” dedi Beverly karşılık ola rak. “Ailenle tanışmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Annen var dı mı, tatlım ?” “Hiçbir fikrim yok. Tek bildiğim bu gün geleceği. Uçuş saatlerini bana bildirmesi için yalvardım ama henüz planla rını kesinleştirmediğini söyleyip durdu.” Bunun üzerine, Beverly’nin sakin görüntüsünde ufak bir dalgalanma oldu. Cardin ailesi düzen ve dakiklikleriyle gu rur duyarlardı ve birinin kendi kızının düğünü için program yapamaması ya da yapmaya gönüllü olmayışı onun için an laşılmazdı. Emily, kaynanalar arasındaki olası gerginliği dağıtma ko nusunda Grant’dan yardım bekledi. Grant, annesinin koluna girdi ve ona bagaj teslim yerine kadar eşlik etti. “Georgia, kısa süre içinde burada olur, anne. Ona bayılacaksın. Parti lerin vazgeçilmezidir.” Briç oyunuyla başlayan, yarım bardak beyaz şarap ve ak şam onda yatmakla biten parti fikri sonucunda Beverly daha da ürkmüş görünüyordu. “Örgüleriniz hakkında bir sürü soru soracak,” dedi Emily, kaşlarını çatan G rant’ı görmezden gelerek. “El işlerine ba yılıyor.” Beverly, örgü lafını duyunca neşelenmişti. “İplik çantamı bagaja vermek zorunda kaldım. Güvenlik noktasındaki kibar 28
Düğüne Beş Kala
beyler uçağa örgü şişlerimle binemeyeceğimi söylediler,” G rant’m ağzı makaron doluydu ve cevap veremedi. Emily ise Beverly’nin bavullarının bantta görünmesini beklerken şirin sesler çıkarıyordu. “Düğünde ne giyeceğime karar veremedim bir türlü,” di yerek itirafta bulundu Beverly, büyük bavulları gösterirken. “Her şeyden getirdim .” Emily sırıtıyordu. Georgia ve B everly’nin birbirleriyle anlaşma ihtimalleri vardı. Otele döndüklerinde, resepsiyon görevlisi B everly’ye odasının anahtarını verdi; Grant da belboyun küçük bir deri bavul filosunu bagaj arabasına yerleştirmesine yardım etti. Emily tam da bu sırada Broadwayvari bir ses duydu. “İşte şimdi... hayatımın en güzel... anını yaşadım...'" Lobinin en ucundan alkış silsilesi duyuluyordu. “Tanrım.” Beverly şaşkın görünüyordu. “Bu da ne böyle?” Emily yüzüne şaşkın bir gülümseme yerleştirdi ve kendi ni hazırladı. “Bu annem olm alı.” Tam da o an, şarkı söyleyen Georgia eteklerini sanki ti yatroda gösteri yapıyormuşçasma savurarak onlara doğru geliyordu. Gençliğinde baloların gözdesi olmuştu ve orta yaşın beraberinde getirdiklerine kolay kolay boyun eğme yecekti. “Daima süslü olacaksın,” derdi hep ve bu ilkesine uyarak leopar desenli dar bir bluz, upuzun bir etek giymiş; kulaklarına, boğazına, parm aklarına ve bileklerine m ücev herler takmıştı. Kızıl saçları her zamanki gibi kuaförde ya pılmıştı. Falcı kadınlar ve pahalı kıyafetler giyen sosyetikler arasında sıkışıp kalmış bir hali vardı. İlginin tadını çıkaran Georgia lobiden süzülerek geliyor 29
Beth Kendrick
du. Normal bir insanın giyemeyeceği kadar topuklu altın rengi ayakkabı giymişti ve arkasında sanki fareli köyün ka valcısıymış gibi onu takip eden bir misafir ve otel çalışanı ordusu vardı. “îşte buradasınız! Sizi genç âşıklar sizi!” Grant ve Em ily’yi yanaklarında pembe ruj izleri bırakarak öptü. “Bonjour, bonjour. Gelebildim!” “Görebiliyorum .” Emily, annesi ile Beverly’yi tanıştır mak için hamle yaptı. “Tanıştırayım. G rant’m ann-” “Bu otele bayıldım .” Georgia kollarını açmıştı. Bu hare keti altın bileziğini şıngırdattı. “Aynı D irtv Dancing filmin deki gibi!” Yarım bir gülümsemeyle sonunda B everly’ye se lam vermeye tenezzül edebilmişti. “ Sizce de öyle değil m i?” Beverly konuşmaya başlamıştı ancak ne diyeceğini pek bilmiyordu. Bir süre sonra, boğazını temizledi ve “Korka rım onun ne olduğunu bilm iyorum ,” diyerek cevapladı Georgia’nm sorusunu. Emily açıklamak için hemen lafa atladı. “ 1960’larda New York’ta geçen bir film.” Georgia başını arkaya attı ve güldü. “ Patrick Swayze her an yanımızda belirebilir.” Beverly oğlunun kolunu tutarak destek almaya çalıştı. Ama yine de direniyordu ve iyi bir ilk izlenim bırakmakta oldukça kararlı olduğu çok açıktı. “Hindistan cevizli malcaron ister m isiniz?” “Teşekkürler. Çok kibarsınız.” Georgia makarandan m i nik bir parça aldı, kalanını da peçeteye sardı. “Uzun bir uçuş muydu, Bayan Cardin?” “Bana Bev de, lütfen.” 30
Düğüne Beş Kala
Georgia kız muhabbetine dalmadan önce B ev’i tepeden tırnağa süzdü. “Tatlım, doğrusunu söylemek gerekirse biraz yorgun görünüyorsun. Rujumu ödünç almak ister miydin? Cildine uyacak harika bir mor tonda rujum var yanım da.” “Anne,” dedi Emily dişlerinin arasından. “Ne? Doğruyu söylüyorum ben.” “Bev işaret parmağıyla dudak kenarlarına zoraki bir gü lümse yerleştirdi ve gülümsemeye çalıştı. “Sanırım odama gidip tazeleneceğim .” “Bildiğim en iyi tazeleyici, kokteyldir.” Georgia el çırp tı. Beverly’nin dağ gibi olmuş bavullarını bırakan belboy hemen koşarak yanlarına geldi. “İki Bloody Mary alabilir miyiz?” “Ben içki içmiyorum.” Georgia sanki doğru duymuş olması mümkün değilmiş gibi boynunu uzattı ve “Hiç m i?” diye sordu. “Şey, akşam yemeğinde bir bardak şarap içebilirim. Özel günlerde olabilir ama sabahlan sert içkiler içmem mümkün değil.” “Çok ilginç.” Georgia, gözlerini G rant’a öyle bir dikti ki adamın tüm ailesinin şüphe altında olduğu çok belliydi. Bev, Grant’m arkasına saklanmaya çalıştı ama Georgia her şekilde karşısına çıkıyordu. Kaçamayacağını anladı ve Geor gia ile yüzleşti. “Emily, örgü ördüğünüzden bahsetmişti.” Emily utançtan ölmek üzereyken, sporcu vücuduna sahip bebek yüzlü bir otel çalışanı arka ofisten çıkıp yanlarında belirdi. Georgia ojeli tırnağıyla adamı gösterdi. “Ve işte—Patrick 8wayze!” 31
Beth Kendrick
Genç adam arkasına bakındı, kafası karışmıştı. Georgia adamla cilveleşmeye devam edince, kendini ta nıttı. “ Şey, ben Brad. konsiyerjim .” “Daha da iyi!” Georgia, resepsiyonun arkasında duran adamın koluna dokunarak flörtleşti. “Yeni giriş yaptım ve resmen dilim damağım kurudu. Bu kıza bara kadar eşlik eder m iydin?” Müdürü de onay verince Brad “M emnuniyetle, hanıme fendi,” dedi. “Tatlım, senin gibi kasları olan erkekler -bu sırada da adamın pazılarını sıktı- bana Georgia der. Ve bir hanımın tek başına içki içmesine razı olmayacak kadar centilmen oldu ğuna eminim.” G rant’a yüzünde etkileyici bir gülümsemey le baktı. “Bize katılmak ister misin?”
1
Grant, Georgia’ya doğru bir adım atmak üzereydi ki an nesinin suratındaki ifadeyi gördü ve başını öne eğdi. “A n nemin yerleşmesine yardım etsem daha iyi olur.” Bagaj ara basını lobinin diğer ucuna götürdü. “Biraz özlem giderelim. Sonra birlikte yemek yeriz.” “ Sen nasıl istersen, Doktor Bey.” Georgia tüm dikkatini kızma yönlendirdi. “Emily.” Bu bir istek değildi. “Bana ka tıl.” Beverly ve Grant asansöre doğru ilerlerken Emily, B ev’in panik dolu ve umutsuz sesini duydu. “O kadın kim olduğunu sanıyor?” “Ben modayı, saç boyasını ve makyajı avantajıma nasıl kullanabileceğimi bilen bir kadınım.” Georgia kızıl atlcuyruğunu arkaya attı ve ellini umursamaz bir tavırla savurdu. “O tipsiz yaratık için aynısını söyleyemeyeceğim.” Georgia kendi etrafında döndü, yaramaz ve talepkâr bir 32
|
Düğüne Beş Kala
gülümsemeyle konsiyerj B rad’i olduğu yere çivilemişti. “Sence kaç yaşındayım?” B rad’in suratı önce pembeden kırm ızıya dönmüş sonra da bembeyaz olmuştu. “Şey... b e n ...” “Utanm a,” diye mırıldadı Georgia. “Sana bir ipucu vere yim. Kızım olduğunda ben daha çocuktum.” Brad bordo polyester üniformasının yakasını düzeltti. “Kız kardeşim gibi göründüğü söyle,” dedi Emily.. “Be nim ablası gibi göründüğümü. Bir tek bu cevabı kabul eder.” “Tatlım, mızıkçılık yapma. Georgia hasır çantasıyla Em ily’ye vurdu. “ Şu huysuz kadın Bev gibi davranma.” Kusursuzca pudraladığı burnunu kırıştırdı. “Beverly. İsme bak. Tam bir taşralı ismi ve eski moda.” “Ona iyi davran,” diye uyardı Emily. “G rant’ın tüm akra baları gelecek ve ikimizin de iyi bir ilk izlenim bırakmasını istiyorum.” Bunun üzerine, Georgia duraksadı ve ayakkabılarının to puklarını halıya sapladı. “Bana iyi ilk izlenim bırakmaktan bahsetme sakın. Önce o bakımsız kadın benim üzerimde iyi bir izlenim bırakmaya uğraşsın. Gelinin annesi de bu düğü nün ev sahibesi de benim. Aslında masrafların çoğunu karşılayan Emily ve Grant olmuştu ama Emily annesinin bu tür önemsiz gerçekleri din leyecek havada olmadığını biliyordu. “Geleneklerimize göre düğün gelinin memleketinde olur. Ama onlar tüm misafirleri zorla cehennemin dibine getirir ken hiç sesim çıktı mı? Hayır, çıkmadı. Ve o kadm— “ “Beverly,” diye düzeltti Emily. 33
Beth Kendrick
“O kadın ellilerden kalma eski püskü döküntülerini zorla sana giydirince— “ “Döküntü dediğin aslında çok hoş bir antika gelinlik. Gö rünce fikrin değişecek. Ve kimse beni zorlamadı; giymeyi ben kendim istedim.” “Olay çıkardım mı? Hiç de sesim çıkmadı. Sen benim tek çocuğumsun ve düğününü planlaması gereken kişi de benim. Özellikle ilk düğününe davet bile edilmediğim göz önünde bulundurulursa, bu benim hakkını.” “Anne.” Emily işaret parmağım kaldırmış ve ciddileşmiş ti. “İlk düğünün lafını bile açınıyoruz. Hem de hiç.” Georgia bunu hiç sallamadı. “Kendi kızını evlendirmiş işte, O June Cleaver3 kılıklı kadın buna neden burnunu so kuyor ki. Şikâyet ettiğimi duydun mu?” “ Ş e y ...” “Hayır!” “Sesini çıkarmadığın için çok memnunum. Ama beni bir dinle. Dalga filan geçmiyorum, anne. İlk düğünün bahsini açmanı istemiyorum.” “En zor durumlarda bile ne kadar güler yüzlü olduğumu sen biliyorsun. Ama Beverly gibi kadınlar kadınlığa leke sü rüyor.” “Hı-hıı.” “Ses tonunu hiç beğenmedim, genç hanım .” “Özür dilerim. Sadece bazen diğer kadınlardan gerçekdı şı şeyler beklediğini düşünüyorum.” 3 1950’lerde Amerika’d a yayınlanan, ülkemizde de Bırak Beaver Yapsın adıyla gösterilen dizide Barbara Billingsley tarafından canlandırılan ham arat bir ev hanım ı figürüdür. 34
Düğüne Beş Kala
Georgia omuzlarını geriye attı ve bara yürümeye devam etti. “Neyden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok.” “Dürüst ol, anne. Resmen hiç kız arkadaşın olmadı.” “Bir sürü kız arkadaşım var. Summer mesela. Onu çok severim.” “Summer sayılmaz. O üvey kızın.” “Eski üvey kızım ,” diye düzeltti Georgia. “Kâbus gibi babasına, benden daha genç ve güzel olmasına rağmen onu hâlâ seviyor olmam ne kadar bağışlayıcı ve uysal olduğu mun bir kanıtı.” Emily mesajı almıştı. Kahkaha ve iç çekiş arasında “Kim se senden güzel değil,” dedi. “Hiç kim se,” diyerek Brad hemen lafa atladı. Georgia neşelenmişti. “Ağzından bal damlıyor.” B rad’i gözleriyle yemeye başlamıştı ki Emily sohbeti kendi istediği yöne çekti. “Summer demişken, ikinizin bir araya gelince neler yapa bileceğinizin gayet farkındayım ve sizi uyarıyorum. Misafir leri korkutm ayın.” Georgia’nın cilveli gülüşü şeytani bir hal almıştı. “Yolu muzdan çekil de kimseye zarar gelmesin.” “Anne, sana yalvarıyorum. Bir haftalığına çabalayamaz m ısın?” “Emmy, huysuzluk yapma. Biraz eğlenmeye çalış.” Geor gia barda oturan iki yaşlı centilmeni eliyle zarifçe selamladı. “Georgia!” Adamlar anında Georgia için sandalye çek tiler ve kadını yanlarına çağırdılar. “Harika görünüyorsun? Ne alırsın?” 35
Beth Kendrick
“Kızım ve benim için iki bloody m artini.” Georgia kah kaha attı. “Aklınızdan bile geçirmeyin. Onun başı bağlı.” “Ben sadece su alacağım. Düğüne kadar alkol, karbon hidrat ve şeker almıyorum.” Brad iş bahaneleri mırıldanarak sıvışsa da Emily adamın arkasını dönüp dönüp annesine baktığını farketmişti. “Gel, onlara katılalım.” Georgia kızını dirseğinden çekiş tirdi ve bara doğru ittirdi “Bir saniye. Kim bu adamlar?” “New Yorklu bankacılar. Geldiğimde tenis kortlarının orada tanıştım. Havalı görünmüyorlar m ı?” “Bunu nasıl yapıyorsun?” Emily merakını belki de bi ninci kez sesli dile getiriyordu. “Resmen insanları hipnotize edip kendi çıkarların için kullanıyorsun.” Georgia göz kırptı. “Nasıl olduğunu bilirsin, tatlım. Biraz kıvırıyorum, şarkı söylüyorum ve insanlar hemen kanıyor.” Eğer bu söyledikleri doğru olmasaydı kulağa küstahça ge lebilirdi. Belki de kızıl saçları, cilveli gülüşü ya da vurdum duymazlığıydı sebep ama her yaştan erkekler G eorgia’nm isteklerini gerçekleştirmek için kendilerini paralarlardı ki bu, annesinin hayatının çok da kolay olduğu anlamına gel miyordu. Georgia sınırlarda yaşardı; ya en tepede ya da en dipte olurdu. Ya çok zengindi ya da beş kuruşu olmazdı. Georgia’ya göre ölçülü olmak korkaklıktı ve manevi yüküm lü lükler ruhu köleleştirirdi. Georgia ile büyümek tamamıyla heyecanlı ve yorucu bir deneyim olmuştu. Emily şimdi bile G rant’m arabasına binip emniyet kem e rini bağladığında mükemmel yetişkin hayatı ile sorunlu ço 36
Düğüne Beş Kala
cukluğu arasındaki inanılmaz farkı düşünmeden edemiyor du. Grant, cerrahi ihtisasını bitirdikten sonra, B oston’daki bir üniversite hastanesinde nakil cerrahı olarak işe başlayışı nı kutlamak için Audi araba satın almıştı. Gösterişli bir Por sche ya da üstü açılabilen Mercedes yerine daha kullanışlı bir araba olan sedanı tercih etmişti. Georgia ise bunun tam (ersine, daima gösterişli arabalar seçerdi. Kızının arkadaşla rını toplar, emniyet kemerlerini de hiç umursamazdı! Yıllar geçtikçe, otomobil modeli ve markası kırmızı M ustang’den rahat C adillac’a, ondan da geniş Range R over’a kadar de ğişmişti ama bazı özellikler hep aynıydı. Arabanın döşemesi giineş gözlükleri, rujlar ve otopark biletleriyle dolu olurdu. Müzik her zaman çok yüksek olurdu ve yolcular eşlik et mek zorundaydı; Emily dört yaşındayken M adonna’nm Trııe Blue albümündeki tüm şarkıları ezbere biliyordu. Georgia aşırı hız yaptığı ya da kırmızı ışıkta geçtiği için durduruldu ğunda, Emily ve arkadaşları sessiz kalırdı, Georgia da trafik polisi sadece uyarıda bulunana kadar sahte gülücükler saçıp dudaklarını büzüp dururdu. Kırmızı M ustang ve Range Rover arabalar zenginlik dönemlerindeydi. Bu da Georgia yeni evlendiği ya da yeni bo şandığı zamanlarda olurdu, ama bekârken, işler daha farklı yürüyordu. Artık geniş banliyö evleri yerine ufak apartman daireleri, yeni ve pahalı arabalar yerine durakta otobüs bek lemeler ve parasını almak için arayıp duran alacaklılar vardı. Bir gün elektrik idaresinden borçlarını ödemedikleri takdirde elektriklerinin kesileceğine dair bir tehdit mektu bu aldıklarında “İş bulman lazım ,” demişti sekiz yaşındaki Emily. “Gerçek bir iş.” “ Senin için bundan daha iyisini yapacağım, bebeğim ,” ol muştu G eorgia’nın cevabı. “Yeni bir koca bulacağım .” Üçüncü sınıfta da olsa Emily bile yetişkinlerin bu şekilde davranmaması gerektiğinin farkındaydı. Annesine sinirli si 37
Beth Kendrick
nirli bakar, Georgia da “Ne yapmamı bekliyorsun? Bilgisayar kullanamam. Öğretmenlik yapamam. Tek bildiğim bu,” derdi.
,
Ve Emily buna asla karşı çıkamazdı. Annesi üzerine titre yen varlıklı bir ailenin güzel ve şımartılmış kızıydı. Bolluk içinde yetiştirilmiş, her istediği yapılmış ve pahalı bir kız kolejinde uygun bir koca bulması istenmişti. Georgia kal dığı kız yurdundaki kırık pencereyi tamir etmeye gelen m a rangoz Cal ile tanıştığında on dokuz yaşında bir ikinci sınıf öğrencisiydi. İki ay sonra Georgia hamile kalmıştı, Cal evlenme teklif etti. Georgia’nın ailesi eğer ‘o serseriyle’ evlenirse onu m i rastan men etmekle tehdit ettiler. Georgia burnunun dikine gitti çünkü sırılsıklam âşık ol muştu. Cal serseri filan değildi. Komik ve çalışkandı. Geo rgia’nm üzerine titriyordu. Emily babasını çok net hatırlamasa da çekirdek ailesinin birbirine çok bağlı olduğundan emindi. Babası güven hissi vermiş, onları sarıp sarmalamıştı. Aynı G rant’m şu anda yaptığı gibi. C al’m ölümü G eorgia’yı duygusal ve finansal bir boşluğa itmişti. Bir şekilde maaş gününden maaş gününe idare etme yi başarsa da C al’m yokluğunda parasını düşünmeden har car olmuştu. Fakirliğin sadece doğru erkek için katlanılabilir olduğunu, doğru erkek de artık hayatta olmadığına göre hem üzgün hem de beş kuruşsuz olmasının hiçbir manası olm adı ğını söylüyordu. “Babanı sevmekten asla vazgeçmeyeceğim ,” diye açıklamıştı Em ily’ye. “Seni de sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Baban senin için, ikimiz için daima en iyisini istem işti.” İlk evliliğinin ardından, Georgia gözünü yükseklere dikti ve asla hedeflerinden şaşmadı. Son moda kıyafetler giydi, en sosyetik muhitlerde oturdu, en lüks otellerde kaldı. Bunu 38
;
Düğüne Beş Kala
yapabiliyordu çünkü erkekleri kendine âşık etme konusunda doğuştan gelen bir yeteneği vardı ama kalbinin kapılarını bir kez daha açacak kadar aptal değildi. Emily ilkokuldayken, annesi telekomünikasyon işini kur muş tipik bir girişimci olan P eter’la evlenmişti. Emily orta okuldayken de Georgia adamı boşamıştı. Bu sefer de varlıklı bir aileden gelen kaprisli bir şair olan Jules girmişti haya tına. Jules’in Summer adında Emily ile yaşıt bir kızı var dı. Emily ve Summer hemencecik kaynaşmışlardı. Jules ve Georgia zar zor bir yıl evli kalabilmişlerdi. İki yıl boyunca mahkemelerle uğraşıp durmuşlardı. Boşanmanın ardından uzunca bir süre boşlukta kalmışlardı, işte bu süre boyunca Emily kendi parasını kazanmaya başladı. Bebek baktı, kö pek gezdirdi, aile dostlarından birinin mahalledeki pizzacısmda garsonluk yaptı. On dört yaşındaydı. Alacaklıları ve tehdit dolu ihtarna meleri defedebiliyordu. Fakat annesinin neden hâlâ harekete geçmediğini bir tür lü anlayamıyordu. “İş bul!” diye bağırmıştı okuldan eve gelip kapıda tahli ye ihtarı bulunca. “Yeteneklerim filan duymak istemiyorum! Barda çalış, bahşiş toplarsın.” Georgia ilk kez onu dinlemişti. “Biliyor musun, Emmy? Haklı olabilirsin.” Siyah şık ve dar bir elbise giymiş ve Jules ile g olf oynadıkları, havuzunda keyif yaptıkları golf kulübü ne garson olarak başvurmuştu. Eski arkadaşlarının onu garson olarak görecek olmasını hiç kafasına takmıyordu Georgia. Ofisteki yorucu günün ar dından bir şeyler içmeye gelen iş adamlarının dikkatini çek mekle meşguldü. Garson olarak işe başlamasından tamı tamına beş gün 39
Beth Kendrick
sonra, Georgia kulak burun boğaz doktoru Walt Bachmeier ile tanıştı. Altı ay sonra evlendiler. Ergenlik öfkesiyle dolup taşan Emily baş nedime olmak bir kenara, düğüne katılmayı bile reddetmişti. “Bu saçmalığın bir parçası olmayacağım,” dedi annesine liseli ergen başkaldırısı edasıyla. “Adamı tanımıyorsun bile. Sadece parası için evleniyorsun.” Georgia rimelini indirdi ve kollarını ipek sabahlığının üs tünde birleştirdi. “Bu doğru değil. O harika bir erkek.” “Adam ihtiyar, anne.” “Görmüş geçirm iş,” diye düzeltti Georgia. “Yaş sadece bir rakamdır. Yaşlanınca anlarsın. Hâlâ dans etmeyi, dışarı çıkmayı, dünyayı görmeyi istiyor. Beni seviyor, seni sevi yor. Önemli olan da bu.” “Önemli olan bankadaki hesabı,” diye karşılık verdi Emily. “Onu sevmiyorsun.” Emily, annesinin böylesine bir küstahlığa tokatla cevap vereceğini düşünerek geri çekildi ancak Georgia düşünceli gözükerek ve bu cevabı değerlendirerek onu şaşırtmıştı. “Yanılıyorsun, tatlım. Ona bayılıyorum. Doğru, babanı sevdiğim gibi sevm iyorum ... Ama aramızda güçlü bir bağ var. Arkadaşız, ruh eşi değil. O akıllı, komik ve yol yordam biliyor.” Georgia saçındaki taze çiçeği düzletmişti. “Ayrıca, birkaç yıla üniversiteye başlayacaksın. Okul harcın kendi kendini ödemeyecek herhalde.” Annesi gibi adamdan faydalanacak olmasının sürekli gö züne sokulmasından usanmış olan Emily sert çıktı. “Ekose pantolon giyen ihtiyarın tekiyle evlenmen şimdi de benim mi suçum oldu?” Georgia kahkaha attı. “G olf kıyafeti o, tatlım. Sakin ol. 40
Düğüne Beş Kala
( )ııa bir şans versen sen de seveceksin.” Emily ağlasa da zırlasa da annesinin haklı olduğunu ka imi etmek zorundaydı. Walt ne Peter gibi sert ve baskıcı ne de Jules gibi huysuz ve kaprisliydi. Mavi gözleri içtenlik doluydu, Em ily’yi gerçekten de dinlerdi ve G eorgia’yı hak ı l(iğinden daha fazla seviyordu. Annesinde bir çeşit sihir vardı ve bunu diğer insanların ona kul köle olması için kullanıyordu. Cebinde üvey babası nın parasıyla üniversite eğitime başladığında, kendi başının çaresine bakmayı öğreneceğine yemin etmişti Emily. Güzellik kraliçesi ya da şair yerine muhasebeci, sigorta uzmanı fi lan olacaktı. Sihre ihtiyacı olmadığını söyledi kendi kendine ve kimsenin de büyüsüne kapılmayacaktı. Ama yanıldı. R yan’a âşık olmak o kadar kolaydı ki. On dakika sürmüştü. Büyü Em ily’nin gözlerini kamaştırmış, onu kör etmişti. On yıl geçmiş olsa da, şimdi bile bazen merak ediyordu... “Gülümse, tatlım. Evleniyorsun!” Emily, annesinin eline votka ve domates suyu tutuşturmastyla ana geri dönmüştü. Karşı çıkmaya başlamıştı ki bunun beyhude olacağını fark etti ve doğrudan barmenle muhatap oldu. “Buzlu su alabilir miyim, lütfen?” Georgia yine kalabalığı mıknatıs gibi çekmişti. Em ily’nin etrafını kısa süre içinde kendisini tebrik eden, balaym a nere ye gideceğini soran çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bir kalabalık sarmıştı. Emily buzlu suyundan bir yudum aldı ve göğsündeki panik hissini bastırmaya çalıştı. Derin nefes al. Panikleyen in sanlardan değildi o. Bunun altından kalkabilirim. Bir hafta boyunca, partinin 41
Beth Kendrick
gözdesi ve ilgi odağı olacaktı ve başarabilirdi. Yedi gün için katlanabilirdi. Kulağında alçak ve muzip bir ses duydu. “Seni tüm bun lardan kaçıracak birine ihtiyacın var gibi görünüyorsun.” Emily arkasını döndü ve karşısında G rant’ı buldu. “Bura da ne işin var?” “Annemi odasına götürdüm, kız kardeşimi ve teyzeleri mi havaalanından alacağıma söz verdim. Bu da bize -saatine baktı- beş saat veriyor. Buradan uzaklaşmak ister misin?” “Evet. Emily deri bar taburesinden indi ve çantasını kaptı. “Tamamen şeninim.” “Dur bakalım!” Georgia, Emily’nin çantasının sapını yaka lamıştı. “Sen nereye kaçtığını düşünüyorsun, küçük hanım?” Emily, Grant’ı işaret etti ve sözü ona bıraktı. “Bu gelin adayını bir süreliğine sizden çalmam gerekiyor.” G eorgia’ya en büyüleyici bakışından attı. “Acil düğün işleri.” “Gidemezsin,” diye itiraz etti Georgia. “Kutlama yapıyo ruz. Bize katıl! Çek bir sandalye.” Grant başını salladı, cüzdanını çıkardı ve herkese içki ıs marladı. “Hava kararmadan getireceğim.” Em ily’nin elini tuttu ve ona otoparka kadar eşlik etti. G rant’in tuttuğu otomobil kapısından geçerken “Nereye gidiyoruz?” diye sordu Emily. “Sürpriz.” Grant aracın önünden geçip şoför koltuğuna oturdu. “Ufak bir ödülü hak ettiğini düşündüm.” “Ama kendimi kaybedemem,” dedi kasisli ve çamurlu kasaba yoluna çıktıklarında. “İçki yok, şeker yok, yağ yok.” 42
Düğüne Beş Kala
“Yine de keyfini çıkarabilirsin,” diyerek ikna etti Grant. “Buzlu su ya da marul değilse sürpriz, pazar gününe ka dar keyfini filan çıkaramam.” Emily dizlerini göğsüne çekti. “Kendini hazırlaşan iyi edersin çünkü balayı boyunca ke yif yapacağız. Kahvaltıda bile m ilk shake içeceğiz. M eyveli kokteyl filan değil, gerçek m ilk shake.” “Dört gözle bekliyorum ,” Grant hafifçe E m ily’nin baca ğına vurdu. “Bora-Bora.” Söylemesi bile Em ily’nin içini kıpır kıpır etmeye yetiyordu. “Sabırsızlanıyorum.” “Harika olacak. Telefon yok, e-postalara bakmak yok, hastaneden acil çağrılmalar yok. Sen, ben ve iki kişilik bir bungalov.” “Bungalov,” dedi Emily sırıtarak. “Bora-Bora demekten bile daha güzel.” “On gün. On günlük izin kullandığımı hiç hatırlamıyorum.” “Çünkü hiç kullanmadın. Beş gün bile izne çıkm adın.” Emily duraksadı. “Hafta sonu izin aldığın oldu mu?” “Kız kardeşim evlendiğinde üç gün izin almıştım .” “Kaç yıl önce oldu bu?” “ Şey.” Grant öksürdü. “A ltı.” Emily kahkaha attı. “Ama bir sorunun yok. İstediğin za man çalışmayı bırakabilirim .” “Durum şu ki gerçek bir tatile çıkmayalı çok oldu. Ekstra güneş kremi alsak iyi ederiz çünkü bunca yıl hastane dışına çıkmadığım için güneş gören tenim cidden yanmaktan kül olabilir.” 43
Beth Kendrick
“Bu kadar uzun süre ayrı kalmak senin için zor olacak, bunun farkındayım.” Emily yaklaştı ve G rant’ı yanağından öptü. “O yüzden de uzak kalmana değmesi için elimden ge leni yapacağım.” Sözleri biraz küstahça olsa da ses tonu çok hoştu. Yıllar ca vahşi cazibeyi oynaması ve terk edilmeden terk etmesi Em ily’nin G rant’m yanında zarif ve kırılgan olmasını sağ lamıştı. Ya da öyle olmaya çabalıyordu işte. Kırılganlık hâlâ üze rinde çalıştığı bir süreçti. G rant’a tüm kalbiyle güveniyordu. Ama onun hak ettiği türden bir kadın olup olmadığı konu sunda şüpheleri vardı. Grant için mükemmel olmak istiyor du. Geçmişte yaptığı hatalardan ne kadar pişm anlık duysa da onları silip atamıyordu. Norman Rockwell tablolarındaki mutlu ailelerin bir parçası gibi olamıyordu.
Kasabadaki tek kırmızı ışığa yakalanan Grant fren yaptı ve Em ily’nin öpücüğüne karşılık verdi. Dar bir asfalt yolda ilerliyorlardı. Araç alçak bir binanın önünde durdu... Bina tabelasında Valentine Spa Merkezi yazıyordu. “Masaj esnasında buzlu suyun bile çok lezzetli geldiğini duymuştum.” “Seni seviyorum.” Emily kollarını adamın boynuna sardı. “Benimle evlenir m isin?” “Altı gün kaldı,” dedi Grant. “Hazır olsan iyi edersin.”
44
f “O zaman hangisini istersin?” diye sordu spanm m anikürcü sü Bonnie ve üç farklı tonda pembe oje gösterdi. “Bu pembe mi, bu pembe mi yoksa bu pembe m i?” Emily seçeneklerini inceledi ve en açık renk olanı seçti. “Şuna bak? Ben pembe oje seçiyorum.” “Evleniyorsun demek.” Bonnie oje şişesinin kapağını açtı ve işe koyuldu. “Büyük gün ne zaman?” “Haftaya Cumartesi. Düğün sayesinde nişanlımın tüm ak rabaları yine bir araya gelmiş olacak.” “Seni buraya bırakan nişanlın mıydı? Çok kibardı. Ve tatlı.” “Harikadır.” Grant çift masajı için geri dönene kadar Em ily’ye manikür-pedikür ve parafin bakımı yapmalarını söylemişti gelir gelmez. “Çok şanslıyım.” “Evlilik için iyi bir başlangıç.” M anikürcü kız başıyla onayladı, sonra da E m ily’nin sol eline kısa bir masaj yapma ya başladı. “Rahatla, tatlım. Kollarındaki ve omuzlarındaki baskıyı atmaya çalış.” “Pardon.” Emily sakinleşmek için çabalıyordu. “Yapacak çok iş var. Son dakika detayları falan.” Bonnie yavaşça tıngırdayan bir arp müziği açtı ve Em ily’nin başparmağında küçük parmağına doğru masaj ya parak ilerledi. Sol yüzük parmağına gelince birden durdu. 45
Beth Kendrick
“Nişanlının adı Ryan mı?” Emily aniden elini çekti; arkasına sakladı “Hayır. Grant. Nişanlımın adı Grant.” “Ay, kusura bakma.” Bonnie afallamış görünüyordu. “Parmağındaki dövmeyi görünce ben de sandım ki...” “Tabii ki.” Emily zorla da olsa elini tekrar uzattı. “M an tıklı bir tahmin. Hâlâ belirgin olduğunu fark etmemiştim.” Ryan’m adını vücudundan sildirmek için tonla para dök müştü. Dövme sildirmek beklediğinden daha tuzluydu. Hem de çok acıyordu. Dövme sildirmeye çalışmak evlilikten bile daha çok so rumluluk gerektiriyordu. Yakınlardaki lazer kliniklerinin fiyatlarını araştırdıktan sonra, Emily ilk ikramiyesini alana kadar beklemişti. Sonra da hastane çalışanlarıyla görüşmek ve bir sürü ran devu almak zorunda kalmıştı. “Ufak bir dövme ve daha çok taze,” demişti sarışın, şen şakrak hemşire. “Şanslısın ki sadece iki ya da üç seansa ih tiyacın olacak. Ve siyah mürekkebin çıkarılması en kolaydır. “R yan’ı kırmızı ya da mor yazdırsaydm, işimiz zorlaşırdı.” “Acıyacak mı?” diye sordu Emily. Hemşire omuz silkti. “Her bünye farklıdır. Bazı insanla rın ağrı eşiği çok yüksek oluyor ama bazıları da ağlayabili yor. Çoğu hasta sanki lastik bir bant defalarca çekilip bırakı lıyormuş gibi hissettiklerini söylüyor.” “Ağlamayacağım,” dedi Emily kendinden emin bir şekilde. Ve ağlamamıştı. Ama resmen işkenceydi. Etinden et ko parılmış gibi hissediyordu. Seanslar boyunca kendini surat ifadesini bile bozmadan sakin kalmaya zorladı. 46
Düğüne Beş Kala
Acı çektiğini anlayan hemşire Em ily’nin koluna dokun du. “Eğer istersen uyuşturucu krem sürebiliriz.” “Hayır, gerek yok,” diye üstüne basa basa tekrar etti Emily. “Ben iyiyim.” Ve iyiydi de. Çoğu zaman tabii. Yeni bir kadına dönüşü yordu. Em ily’nin dönüştüğü tür kadınlar dövme yaptırmak ya da daha yeni tanıştığı bir yakışıklıyla gizlice evlenmek gibi çılgınca ve düşüncesizce davranışları hayal bile ede mezlerdi. “Bu tür isteklerle sık sık karşılaşıyor m usunuz?” diye sordu anti balcteriyel merhem sürüp yarayı gazlı bezle saran doktora. “Sonsuza kadar birlikte olacaklarını sanan insanla rın dövmelerini silmek çok sık karşılaştığınız bir şey m i?” Doktor, Em ily’ye seans sonrası cilt bakımı talimatlarının yazılı olduğu bir broşür uzattı. “Bunlar her gün karşılaştığım şeyler.” Emily hastanenin otoparkına yürürken sırıtmasına engel olamıyordu. Gazlı bezin altındaki şişlikten anladığı kadarıy la parmağı su toplamaya başlamıştı. Üçüncü seans sonunda doktor işlerinin artık bittiğini söy ledi. “Ama hâlâ görünüyor,” diyerek karşı çıktı Emily, parm a ğının üzerindeki belli belirsiz Ryan yazısına bakarak. “Buna hipopigmentasyon yani derinin saydamlaşması de niyor. Çok sık karşılaşılan bir şeydir. Zamanla yok olacağını umuyorum.” “Umuyorum mu?” Hemşire “Herkesin bünyesi farklıdır,” diyerek Em ily’yi teselli etmeye çalıştı. “İyileşme süreci farklılık gösterebilir.” 47
Beth Kendrick
Yara izi asla kaybolmadı. Yazı yazarken, sebze doğrarken ya da küveti temizlerken hâlâ Ryan’m adını görebiliyordu. Grant yara izinin lafını bile açmamıştı. Emily kendini adamın daha izi görmediğine ne kadar ikna etmek istese de, her şeyin farkındaydı. Grant görmüştü ama Em ily’nin an latmak istememesini anlamış ve asla baskı yapmamıştı. îki taraf da dövme lafını bile açmamışlardı. “Geniş bir alyans seçtim,” dedi Emily şaşkın gözlerle ba kan manikürcü kıza. “Yara izini tamamen kapatacak.” “Hiç yaşanmamış gibi olacak,” diyerek onayladı Bonnie. “Yani zar zor okunuyor zaten. R ve Y harfi gördüm gibi tah min yapıverdim işte.” “Hı-hıı.” Bonnie kafasını kaldırdığında gözleri ışıl ışıldı. “Eee peki o da dövme yaptırmış m ıydı?” “Ryan mı? Evet.” “Onunki hâlâ duruyor mu?” “Ayrıldığımız günden beri görmedim onu. Ama eminim kurtulmuştur. Ve lüks lazer klinikleriyle uğraştığını hiç san mıyorum. Eğer onu birazcık tanımışsam çakıyla parmağını kökünden kesmiştir.” Bonnie gülse mi gülmese mi karar verememiş gibi görü nüyordu. “O zaman yirmi iki yaşındaydı,” diyerek açıkladı Emily. “Ve tam bir korku filmi manyağı.” Bonnie başını salladı. “Yirmi iki yaşındayken çıktığımız şu erkekler işte.” “Aynen.” 48
Düğüne Beş Kala
“Onun hayatında neler olmuş?” diye sordu Bonnie. “Par mağını parçalamak dışında.” “Bilmem,” dedi Emily hava atarmış gibi bir tavırla. “Ve umurumda değil.” “Hiç Googlelamadm mı yani? Facebook’dan falan da mı aramadın?” “Hayır.” “İradene hayran kaldım .” “Aslında pek de öyle değil. Geçmiş yerine ileriye bakm a yı tercih ediyorum.” “İkinci kocana bakılırsa, bu konuda haklısın.” Bonnie, Ryan’ın adının yazılı olduğu yere sıcak ağda sürdü. “N işan lının adı neydi?” “Grant.” “M utlu görünüyorsunuz.” “M utluyuz.” “Ve büyük bir alyans, dövmeye bin basar.” Bonnie parafin bakımına devam etti. “ Şimdi ellerini dü ğüne hazırlayalım bakalım .” İki saat sonra Emily ve Grant havlulara sarınmış bir halde yanyana yatarak masaj keyfi yapıyorlardı. “Cildin yum uşa cık olm uş,” dedi Grant nişanlısına. “Neler neler yaptırdım. Ağda, ponza taşı, nemlendirici ve sekiz farklı tırnak yağıyla bakım yaptılar.” Loş odadalardı ve Em ily’nin gözleri yarı kapalıydı. Esnerken ağzını kapatma gereği bile duymuyordu. “Uyursam kusura bakma. Ellerimi ve ayaklarımı öyle bir ovdular ki ve bence havalan-
Beth Kendrick
dırmalardan sakinleştirici filan veriyorlar.” Masaj odası sessiz ve dingindi. Loş bir ışık vardı ve ar kadan tatlı tatlı flüt melodisi duyuluyordu. Odayı nane ve lavanta kokusu sarmıştı. “Kokuyu sen de alıyor musun? İşte bu huzurun kokusu.” Aralarındaki oluşan samimiyetin verdiği rahatlıkla omuz omuza dinleniyorlardı. M asörler odaya gelip ikisinin de omuzlarını hamur gibi yoğurmaya başlayınca Emily ve Grant sessizliğe gömüldüler. Uykuya bir dalıp bir uyanan Emily böylesine huzur veren bir yakınlığı iyi ki beklediğini düşünüyordu ve bunu çok uzun bir süredir bekliyordu...
Aralarındaki flört çok geç başlamıştı. Ne spontane gelişmişti ne ilk görüşte aşktı. Tabii ki, Grant ile ilk tanıştığı gün aşık olmaktan korktu ğu zamanlardandı. Bir ağustos öğleden sonrasıydı. Minneapolis’te rekor sıcaklıkların ve nem seviyelerinin yaşandığı bunaltıcı bir gündü. Emily ofis binasından yeni çıkmıştı ve daha sokağın köşesini yeni dönmüştü ki kargo kuryesi bir adam önüne yığıldı. Kısa boylu adamın ayakları tutmamıştı ve bir anda taşıdığı tüm o zarflarla birlikte kendini yerde bulmuştu. Emily adama bakakalmıştı. Şaşkınlıktan ne yapa cağını bilemez haldeydi ki adamın başından aşağı inen kan ları gördü. Sağ sola bakınarak “Yardım edin!” diye bağırdı. Öğle sı cağında etrafta kimse yoktu. “Yardım edin!” Daha yeni toplantıdan çıktığı için üzerinde ceket vardı. Siyah Armani ceketini çıkardı; katladı ve hem destek olm a sı hem de kanamayı durdurması için adamın başının altına koydu. Başka ne yapacağını bilmiyordu, tek bildiği bir şey ler yapmak zorunda olduğuydu. 50
Düğüne Beş Kala
“Aman Tanrım,” dedi ve kuryeye dönerek “Ölme. Tamam mı? Dayan.” Ambulans çağırmak için telefonu çıkardı ama elleri öyle sine titriyordu ki telefon yere düştü. Emily telefonu yerden alırken yaklaşan ayak sesleri duy du. “Ben doktorum. Ne oldu burada?” diyen sakin bir erkek sesi duyuldu. Emily ilk başta başını kaldırmadı. Hâlâ kaldırım da diz lerini çökmüş halde duruyordu. Sıcak beton, çorabım kaçır mıştı. Emily tüm dikkatini mosmor olmuş ve baygın halde yatan adama verdi. “Ne olduğunu bilmiyorum. Birden yığılıverdi.” “İyi m isiniz?” Adam, Em ily’nin yanma çöktü ve kurye nin kolunu salladı. Tepki vermemişti. Doktor eğildi, yana ğını adamın ağzına koydu, sonra da parmaklarıyla boynuna dokundu. “Nefes alıyor ve nabzı iyi. M uhtemelen sıcaktan fenalaşmıştır ama ambulans çağırmamız lazım.” “Doğru. Hemen arıyorum .” Emily yere düşürdüğü telefo nu almak için eğilmişti ki adam hızlı davrandı. Yerden aldığı telefonu kıza uzattığı an elleri birbirine değdi ve Emily so nunda adamın yüzüne baktı. Doktorun oldukça yakışıklı olduğunu fark edene kadar Emily nefes nefese bir haldeydi. Çok yakışıklıydı aslında. Keskin hatlı çenesi, kumral saçları ve geniş omuzlarıyla B arbie’nin sevgilisi Ken gibi görünüyordu. Hem yardım se ver hem de tıp dereceli bir canlı kanlı Ken bebeğiydi. Em ily ambulans çağırırken gözlerinin adamın yakışıklı yüzünden alamıyordu. “Merhaba. Ben Emily.” “Grant Cardin.” Grant elini uzattı, Emily de sıktı. Grant sıcak ve kendinden emin bir tavırla kavramıştı Em ily’nin elini ve baskı miktarı tam yerindeydi. 51
Beth Kendrick
Tıp dereceli, yardım sever ve elleri giizel bir Ken bebeği. Keşke Em ily’nin makyajı yüzünden terli terli akmasaydı. Unutma: Bir daha tanımadığın birine yardım edeceksen su geçirm ez rimel sür. Ve biraz daha güçlü deodorant da hiç fe n a olmaz. Emily tüm bildiklerini telefondaki sağlık görevlisine an lattıktan sonra Grant hastayı muayeneye devam etti. “M uh temelen serum yiyince kendine gelir ama başındaki yarık kötü görünüyor. Onu gölgeye doğru çekmem lazım ama ka fası bu haldeyken hareket ettirmek istemiyorum.” Emily ve Grant öğle sıcağından koruyan bir tente oluştururcasına yerde yatan adamın başında bekliyorlardı. “İyi ki sen vardın. Ne yapacağımı bilmiyordum.” “Otel asansöründeydim.” Başıyla ilerdeki panoramik asansörleri olan konferans merkezini gösterdi. “Adamın düştüğünü ve senin yardıma koştuğunu gördüm.” Grant, Emily eriyen rimelinin altından kendine bakana kadar duraksadı. “Herkes yapmazdı bunu.” Birkaç dakika sonra, ambulans gelmişti ve sağlık görev lileri baygın adamı sedyeye taşıyıp götürmüşlerdi. Grant, E m ily’nin kanlı ceketini aldı ve kolunun altına koydu. “Bunu temizletip sana gönderirim .” Emily tam da zaten yeterince yardımcı olduğunu söylemek üzereydi ki Grant ondan kartı nı istemiş ve kendi yoluna koyulmuştu. Emily günün geri kalanında gamzeli doktorun onu arayıp aramayacağını merak ederek telefonunu izlemişti. Aramamıştı. Onun yerine, iki gün sonra temizlettiği ce keti bizzat Em ily’nin ofisine gelip ona teslim etmiş ve kızı yemeğe davet etmişti. İlk buluşma sonrasında ise Em ily’yi yanağından öpmüştü. İkinci buluşmanın sonunda, dudakla 52
Düğüne Beş Kala
rını kızm dudaklarına güçbela değdirmişti. Üçüncü buluşma gelip çattığında ise gece soğuk ve resmi bir öpücükle son bulmuştu. Emily durum değerlendirmesi için hemen en iyi arkadaşını ve eski üvey kardeşini aramıştı. Hemen şehirdeki en sosyetik alışveriş merkezinde acil strateji zirvesi ayarladılar. “Beni yemeğe davet edip duruyor,” dedi Emily sadece ama çok şık bir siyah abiye elbiseyi üstüne geçirirken. “Ve bakmadığımı sandığı zamanlar popoma bakıyor ama hareke te geçtiği yok.” “İtiraz ediyorum.” Summer, Em ily’ye dik dik bakmak için kısa süreliğine de olsa magazin dergisinin sayfalarım karıştırmayı bırakmıştı. “Öptü dedin. Hem de iki kez.” “Evet ama öyle ateşli, tutkulu öpücükler değillerdi. “Şey gibiydiler...” Emily doğru kelimeyi ararken suratını buruş turdu. “Çocuk öpücükleri gibi. Aynen bu şekilde öptü. K edi ni ve ufak kuzeninin öpersin ya öyle.” Summer, derginin sayfasını çevirdi. “Ken bebeğiyle çıkar san olacağı budur. Ken-Barbie öpücükleriyle karşılaşırsın.” “Kendini geri çektiğini hissediyorum. Potansiyeli oldu ğuna eminim.” “Potansiyel şehir efsanesinden başka bir şey değil. Terk et gitsin.” “H ayır!” Emily elbisenin korsesinin ayarladı ve ayna da dekoltesini incelemeye koyuldu. “Harika biri. Akıllı ve komik. O özel dikim gömlekler altında taş gibi bir vücudu olduğuna da eminim. Ve ayrıca cerrah olduğunu söylemiş miydim size?” “Evrenin sahibi olsa bana ne. Adam çocuk gibi öpüyor.” Sum m er’m tüyleri ürpermişti. “Sonra.” 53
Beth Kendrick
Emily, elbisenin toplu saçla nasıl görünebileceğini gör mek için saçlarını toplarmış gibi yaptı. “Ama ondan çok hoşlanıyorum.” “N eden?” Emily cevap vermeden iyice düşündü. “İyi biri. Harika bir erkek. Oturmasını kalkmasını biliyor ve beni şey gibi hissettiriyorum...” “Baştan çıkarıcı biri gibi m i?” “Hayır. Şey gibi— “ “Edepsiz biri gibi mi?” “Hayır. Hanımefendi gibi.” Summer çöp kutusunu kaptı ve kusarmış gibi yaptı. “Ve bu iyi bir şey mi?” “Evet. Onda potansiyel görüyorum ve bence o da bende görüyor.” Emily sonrasını anlatırken aptal aptal gülümsedi ğini fark etti. “Ve buluştuğumuzda, ilgilenilmiş hissediyo rum. Her ne kadar her şeyi o ödemek istese de, parasal değil bu hissettiğim. Küçük detaylar. Sandalyemi tutuyor, su bar dağımın dolu olmasına dikkat ediyor, kalabalık bir yerden geçerken elini belime koyuyor.” “Eli bele koymak her zaman çok seksidir,” dedi Summer. “ Beni her zaman çok etkiler.” “İşte ben de bundan bahsediyorum. Tam bir centilmen. İçimi kıpır kıpır ediyor.” “Ken öpücüklerine rağmen m i?” “Hay ben size Ken diyen dilim i.” Emily gözlerini devirdi. “Ne yani ikinci buluşmamızda beni duvara yaslayıp zevkten dört köşe yapmadıysa n ’olmuş? Düşünceli davranıp doğru 54
Düğüne Beş Kala
zamanı beklediği aklınızın ucundan geçti m i?” “Adamın kiminle dans ettiği hakkında en ufak bir fikri bile yok.” Üçü birden kahkaha attılar. Summer, dergiyi bir kenara attı ve “Adamın kıyafetlerini yırtıp işini görmen yönünde oy kullanıyorum. Ne zamandan beri ilk adımı erkeğin atmasını bekler oldun?” “Böö.” Emily parmaklarını saçma götürdü. “Hanım efen di olup centilmenlerle çıkmaya başladığımdan beri.” Summer tek kaşını kaldırdı. “Sana şunu söyleyeyim, bu trendi hiç desteklemiyorum.” “Eleştirmeyi kes de elbise seçmeme yardım et.” Emily aynaya arkasını döndü ve omzunun arkasından yansım ası na baktı. “Hangisi beni dişlerinle çöz diyor? Siyah olan mı yoksa kırmızı m ı?” “Hanımefendilikten pek anlamasam da kırm ızı giydikle rini pek sanmıyorum. O işi benim gibi edepsizlere bırakı yorlar.” “Hmmm, doğru dedin.” Emily elbiseyi askısına astı. “Si yahı alacağım. îçine külot giymeyeceğim. Umarı şu anda külot giymiyorum havamı anlayabilir. “Bu çok saçma. Adamı soy dişlerinle ve götür işte,” diye öneride bulundu Summer. “Yok artık. Ben artık öyle biri değilim.” “Hadi oradan. İşletme mastırı yaptın, kişilik nakli değil. Audrey H epburn’müşsün gibi davranmayı kes. Sen gayet de Mae W est’sin4. Hepimiz biliyoruz.” 4 ABD’li tiyatro ve sinem a sanatçısı. O yunculuğunun en belirgin yanını oluşturan içten tenselliğiyle 1930’larm cinsellik simgesi olmuştur. 55
Beth Kendrick
Emily burnundan soluyordu. “Çeneni kapar mısın? Ben Grace K elly’yim .” “Evet. Kendini inandırmaya devam et.” Bakışları ayna da buluşunca, ikisi de sırıttı. Summer, Em ily’yi ortaokuldan beri tanıyordu ve onun tüm kirli çamaşırlarını biliyordu. Ce zalıyken evden kaçışlarını, yasak olmasına rağmen kendin den büyük sevgililer yapmasını, yaramazlıklarını, meydan okuyuşlarını ve bunca yıl sonra bile hatırladıkça içini acıtan kalp kırıklıklarını... Ve şimdi Emily ölçülü ve saygın bir cerrahla evlenmek üzereydi, Summer kabarık etekli su yeşili bir nedime kıya feti giyecekti. Grant ayağıyla bileğini dürtene kadar Emily kahkaha atı yor olduğunu fark etmemişti. “Bu kadar komik olan ne?” diye sordu. “Sum m er’ı nedime kıyafeti içinde hayal ettim de,” diye mırıldandı. Masör, Em ily’nin omurgasına masaj yapmış, şimdi de bacaklarına geçmişti. Çok güzeldi. Emily zevkten dört köşe olmuştu. “Bir gün sana ödetir,” diye tahminde bulundu Grant. “Dü ğününe siyah deri giydirtir.” “File çorapla,” diye eklemede bulundu Emily. “Yorgun görünüyorsun.” Grant, Em ily’nin burnunun ucu nu öpmek için eğildi. “Otele gittiğimizde biraz şekerleme yapsan iyi olur.” Ve Emily de öyle yapmıştı. Tabii önce G rant’a teyzele rini ve kız kardeşini hava limanından almaya giderken onu uyandıracağına yemin ettirtmişti. “Herkes bu kadar yol geldi.” Büyük, yumuşacık yorganın 56
Düğüne Beş Kala
altına girerken hâlâ esniyordu Emily. “Akşam yemeğini her kesle yemek istiyorum.” “İki buçuk aydır kendini paraladın.” Grant bir bardak su getirdi. “Biraz dinlen. Dün ben uyudum, şimdi sıra sende.” “Kısacık bir şekerleme yapsam yeter. Yarım saat sonra uyandır beni.” Yarım saat sonra uyandırırım .” Grant bardağı Em ily’nin başucuna bıraktı. “ Söz mü?” “Söz.”
Saatler sonra, Emily uyandığında kendini zifiri karanlıkta buldu. Kalbi küt küt atıyordu. Şakaklarından ter damlaları akıyordu. Kollarını gerdirdi, yan dönünce yanında uyuyan G rant’ı gördü. Hareket etmiyordu ve yavaş yavaş nefes alı yordu. Emily başını yastıktan kaldırdı, ufak da olsa bir ses du yabilmek için kulaklarını zorladı ama hiçbir şey yoktu. Oda karanlık, sakin ve huzurluydu. Başucundaki dijital saat 2.56’yı gösteriyordu. Emily bacaklarını sarkıtarak yatağa oturdu, saçını yüzün den çekti ve saatin yanındaki suyu el yordamıyla bulmaya çalıştı. Ilımış sudan bir yudum aldı ve tüm dikkatini güm gün atan nabzını yavaşlatmaya verdi. “Stres seni bitiriyor,” dedi kendi kendine. “Altı gece son ra geceleri su ter içinde uyanmak zorunda kalmayacaksın.” Ama sakinleşmeye ne kadar çalışsa, bünyesi daha çok karşı çıkıyordu. Sinir uçları resmen çatırdıyordu ve bacakla rına değen yumuşak pamuklu geceliği ve soğuk yer döşeme 57
Beth Kendrick
leri Em ily’yi çok rahatsız ediyordu. Perdeleri ve Fransız tarz kapıları açarken, otoparktan m o tor çalışma sesi ve tekerlek gıcırtısı duydu. Kapı çarptı. Kö pek havladı. Adamın teki kahkaha attı. Ve bu kahkahanın derinliğinde ve tınısında Em ily’nin kalbini yerinden oynatan farklı bir şeyler vardı. Ruhuna do kunmuştu sanki ve bir an için nefes alamadı. Hâlâ hiçbir şey göremiyordu ama köpek künyelerinin şın gırtısını ve uzaklaşan ayak sesleri duydu. Sonrası sessizlikti. Temiz hava Em ily’nin yanaklarına vuruyordu ve en so nunda nefesini sabitleyerek dikkatini toparlayabildi. Ağaç ların üzerinden yükselen kocaman, beyaz aya bakarken, kor kusu ve paniği daha da artıyordu. Pencereyi kapadı, yatağa döndü ve G rant’m yanma kıv rıldı. Ama uykuya dalamıyordu. Sabit duramıyordu. Şafak vaktinin o gri ışığı pencereden süzülene ve dünyanın geri kalanı uyanana kadar saatlerce yatakta dönüp durmuştu.
58
Pazartesi
5 Eğer E m ily’nin gelinliği nedimeler tarafından mahvedilmezse, damadın ya da gelinin annesine düşecekti iş. Terzi son dakika tadilatlarını yaparken, kayınvalidesinin ve anne sinin birkaç bardak papatya çayı sonrasında iyi geçinm ele rini diledi Emily. “Cennetten gelmiş gibi görünüyorsun,” dedi hayran hay ran bakan Bev. Georgia, altın kenarlı bardağının arkasından kadına öldü rücü bir bakış attı. “Tam M ad Men dizisinde gibisin. Ama şunu söylemeliyim ki daha iyi bir seçim yapabilirdin. Şey... biraz muhafazakâr görünüyorsun. Bev burnunu çekip gözyaşlarını silmeyi kesmişti. “Gayet ölçülü ve zarif görünüyor.” “Tarikata girmiş gibi görünüyor.” “M ünakaşa etmeyin artık yoksa vazgeçer giderim.” G rant’m yeğenlerinden birinin bir elinde m ızıka diğerin de ojeyle oradan oraya koşturduğunu gören Em ily’nin adeta kanı çekilmişti. “Ava!” G rant’in ablası Melanie yaramaz kızının peşinden koşuşturuyordu. “Bırak onu. Dökeceks— “ Cümlesinin de vamı m ızıka müziğinde kaybolmuştu. Georgia suratını ekşitti ve elleriyle kulaklarını kapadı. 59
Beth Kendrick
“Kusura bakmayın.” M elanie yaramaz çocukların birinin elinden ojeyi diğerinden de parlatıcıyı çekip aldı. “Rose Tey ze çocuklara hava limanındaki hediye dükkânından makyaj malzemeleri; Darlene Teyze de mızıka ve flüt aldı.” Georgia yüzünü ekşitti. “Teyzelerin içten içe bizden nef ret mi ediyorlar?” “A nne.” Emily annesine uyaran bir bakış attı. “Rose ve Darlene harikadır.” Sakin bir tonda konuşuyordu. “Tüm aile çok düşünceli. Sürekli birbirlerine hediyeler veriyorlar ve hediyeler konusuna da hem vakit ayırıyorlar hem de kafa yoruluyorlar.” Georgia suratında acıma ve iğrenme dolu bir ifadeyle Beverly’e baktı. “Tatlım, benim geldiğim yerde anaokulu çocu ğunun eline mızıka verip etrafa salmak savaş nedeni sayılır.” “Kardeşlerimin kötü bir niyeti yoktu.” Beverly hâlâ sükû netini sürdürüyordu. “ Küçük çocukların ayakaltında dolan ması nasıl bir şeydi unutabiliyorlar.” “M att’e bıkardım çocukları,” dedi M elanie kocasından söz ederek. “Ama alerji yüzünden yatak döşek yatıyor şu an.” “Vah vah. Yine m i?” “Buraya ne zaman gelsek tekrar ediyor.” Melanie sinirini saklama gereği duymadı. “Kanarya otu poleni onu nasıl pe rişan ediyor sen biliyorsun. Ve buraya gelmeden önce biten ilaçlarını almayı unutm uş.” “Zavallı Matt. Ee, ilaç lazımsa G rant’a sorsana.” Beverly ’nin gözlerinin içi gülüyordu. “Grant her şeyi halleder.” “Sabit dur,” dedi terzi. Terzi dizlerinin üzerine çöküp kumaşı teyellerken ve di kerken Emily hareketsiz duruyordu. Gelinlik vücudunu sar60
Düğüne Beş Kala
ımş ve vücuduna tam oturmuş olsa da, soran çıkma olasılığı hâlâ vardı. Emily mihrapta yürürken gelinliğin cart diye yırlılmaması için dua ediyordu. Hapşırma, hapşırma, hapşırma... Emily gelinliğin antika oluşuna ve tüm hoş detaylarına /a rif inci düğümlerine, transparan korseye elde dikilen dan teline, uçuş uçuş tül eteğine bayılmıştı. Ancak başına bir şey gelecek diye gönül rahatlığıyla giyemiyordu. “Sanki tek ayağım patlayama hazır el pompası üzerindey miş gibi hissediyorum ,” demişti. “Sakin ol,” diyerek rahatlatm aya çalıştı Beverly. “Gü lümse.” “Ve rujunu değiştir,” diye ekledi Georgia. “ Şeftali tonu seni solgun gösteriyor.” “A lexis!” diye bağırdı yan banyodaki Melanie. “O şey canlı mı yoksa? Hemen dışarı atıyorsun!” Grant ve Emily, Beverly’ye nişanlandıklarını haber verdik lerinde, kadın Em ily’nin kendinin ve annesinin düğünlerinde giydiği geleneksel Cardin gelinliğini giymesini istemişti. “Şans getirecek,” diyerek Em ily’yi ikna etti. “Ve m uhte şemdir. Annem 1950 yılında ünlü bir mağazadan almış. Ta bii biz de bunca yıl gözümüz gibi baktık.” Emily bu teklifi hemen kabul etmişti. Yeni bir gelinlik için alışveriş yapına ve sipariş verme telaşından kurtulduğu için mutluydu. Hatta o kadar mutlu olmuştu ki gelinliğin ölçülerini sormak aklına bile gelmemişti. Bunun da çok büyük bir aptallık olduğu sonradan ortaya çıktı. Sade giyimli tombul Bev’in bir zamanlar belinin Scarlett O ’Hara gibi olduğunu kim tahmin edebilirdi ki? 61
Beth Kendrick
Terzi gelinliğin üst kısımlarının dikişlerini açabildiği ka dar açmıştı ama arka düğmelerini düğmelemek için Emily o kadar dar bir kalıp gibi korse giymek zorunda kalmıştı ki kan dolaşımının durmak üzere olduğunu hissediyordu. “Oof.” Terzi ipek kumaşı incelerken Emily soluk verdi ve göbeğini içine çekti. “Duydunuz mu? Böbreklerim mer hamet diliyor. Bu insanlar ellilerde yemek yemiyor muydu?” “Korse giyiyorlardı,” diye açıkladı terzi. “Ve o zaman ka dınlar şimdikiler gibi spor yapmıyordu. Omuzları ve göğüs leri daha genişti.” “İşimiz bitmedi mi daha?” Georgia zarif altın saatine baktı. “Birisiyle buluşacaktım da.” “Öyle mi?” Bev şaşırmıştı. (Emily de tam tersine hiç şaşırmamıştı.) “Kiminle?” “İkide Ted ile tenis oynayacağım, dört buçukta da John ile kokteyl içeceğiz,” dedi Gerogia. “Ted ve John da kim ?” “Bu sabah barda tanıştığım birkaç beyefendi işte.” Beverly de sımsıkı bir korse içine sıkışmış gibi görünü yordu. “Yani tuhaf adamlarla sosyalleşiyorsun?” “Cardin erkekleriyle sosyalleşmediğin sürece sorun yok,” dedi Emily. Georgia sanki filmlerdeki kötü adamlar gibi sinsi planlar yapıyormuşçasına zümrüt yüzüğüyle oynuyordu. “Söz vere m em .” “Dikişler tutar herhalde,” diye mırıldandı dudaklarının arasında iki toplu iğne tutan terzi. “Çok dans etmediğin ve insanları kucaklamadığın sürece.” 62
Düğüne Beş Kala
Nefes alma, yem ek yeme, Cumartesi geceki düğün yem e ğine kadar hareket dahi etme. “Sorun değil.” “Yavaş! Uslu durun bakıyım,” dedi terzi ellerinde yapış kan şekerlerle etrafta koşuşturan Eva ve A lexis’e. M elanie ağlama krizinin eşiğinde gibi görünüyordu. “O şekerleri de nerden buldunuz?” “Rose Teyze verdi.” Alexis, kardeşinin şekerinden ısırık alınca, tombul yanaklı sarışın kız yaygarayı kopardı. Georgia çantasını karıştırdı ve cüzdanını çıkardı. “Oyun zamanı, kızlar. Oyunun adı ‘Kim Oturup En Uslu D urabilir?’ Kazanan yirmi doların sahibi olur.” Ava ve Alexis koltuğa hücum ettiler. “B itti.” Terzi işini bitirmenin verdiği rahatlıkla ellerini ovuşturdu. ”Ohnuş mu? Ne düşünüyorsun?” Emily aynaya baktı ve uzun, koyu renk saçlarını arkaya atmak için ellerini kaldırdı. Tülün omuz kısmında gerildiği ni hissediyordu. “Jackie K ennedy’ye benziyorum.” “Keşke annem de şu an burada olsaydı.” Bev mendilini çıkardı. “O da seni çok severdi.” Cep aynasına bakan Georgia başını kaldırdı. “Bebeğim biliyorum geleneklere kafayı takmışsın ama bir sonraki se fer senden daha modern bir düğün bekliyorum .” Beverly’nin gülümsemesi yok olmuştu. “Bir sonraki se fer de ne demek oluyor?” Georgia ellerini umursamaz bir tavırla savurdu. “İşler yo lunda gitmezse falan diye.” “A nne,” dedi Emily dişlerinin arasından. 63
Beth Kerıdrick
“Bu kadar alıngan olma. Şaka yapıyorum işte.” Georgia yüzük parmağına baktı ve cümlesine devam etti. “Ya da yap mıyorum. Erkekler dönek olabiliyor. Orta yaş krizi yaşayıp sekreterleriyle iğrenç ilişkiler yaşayabiliyorlar.” Bev yüzünde şok ve korku karışımı bir ifadeyle bakıyor du. “Biz şu anda erkekler hakkında konuşmuyoruz. Benim oğlum hakkında konuşuyoruz. Grant öyle şeyler yapmaz. Ben onu iyi yetiştirdim .” “Onu dinleme hiç.” Emily yaklaştı ve gelecekteki kayın validesinin elini sıktı. “Bu benim tek düğünüm ve bu beni mutlu ediyor.” Koltuktaki sessiz kızlar şeker yüzünden kav ga etmeye başlayınca Emily başını yana çevirdi. “Bir sürü geleneklerinizin olmasına bayılıyorum. Benim le paylaştığın için teşekkürler.” “Biz artık senin de aileniz. Düğünden sonra, kuru tem iz lemeye götürüp bakımını yaptıracağız ki bir gün senin de kızın düğününde bu gelinliği giyebilsin.” Bunun üzerine Georgia daha dik oturmaya başladı. “B i zim ailemizin de adetleri var. Hem de çok. Ve benim ge linliklerimden istediğini giyebilirdin. Vera Wang, Monique Lhuillier— ah, ve özellikle Amy Michelson marka olan ha rikaydı.” Melanie ve Beverly bakıştılar ve M elanie “Üç kere evlen diniz, değil m i?” diye sordu. “Dört,” diyerek düzeltti Georgia. “Bu da benim sanatım.” Koridordan bir ses duyuldu. Odanın kapısı içe doğru açı lınca Grant göründü. “Anne ya, bir şey soraca— “ Odadaki tüm kadınlar çığlık atmaya başladı. “Salcın içeri girm e,” diye bağırdı Bev. 64
Düğüne Beş Kala
“Gelinliği göremezsin!” Georgia kendini Em ily’nin önü ne siper etti. “Kötü şans getirir!” Em ily açılır kapanır kapıdan geçip balkona kaçtı. Heyecandan gümüş rengi topuklularını odada bırakm ış tı ve cilalanmış tahta döşeme ayak parmaklarına batıyordu. Gelinliğe bir şey olup olmadığını kontrol etti. Zarar görme miş görünüyordu. Kir, yırtık, ter lekesi falan görünmüyordu. Ben bu elbiseye aitim, diyerek kendini ikna etti. Bunu ba şarabilirim. Ve çam ağaçlarının gölgesinde temiz dağ havasını solur ken (çok derin olmayan ve korseyi yırtmayan nefeslerle) buna bir anlığına da olsa inandı. Kuşları ve göl kenarından gelen su sıçrama seslerini dinledi. Aslında neyin önemli ol duğunu hatırlattı kendine. Gelinlik, düğüne gelen misafirler le dolu bir otel, çiçekler ve Fransız şampanyası— bunlar hiç önemli değildi. Önemli olan kim olduğunu ve ne istediğini bilmesiydi. Önemli olan bir hayatı paylaşmayı seçtiği erke ğe iyi bir eş olabilmekti. Kulak tırmalayıcı bir ıslık sesi bu huzur dolu anı bozmuştu. “Elbisen güzelmiş, bebeğim .” Emily hızlı hızlı nefes alıyordu. Boğazına bir yumru otur du ve öksürük krizine girdi. Islılc çalanın kim olduğuna bak mak için eğilirken tahta döşemeye değen parmakları kıvrıl dı. Gördükleri karşısında aynı hızla geri çekildi. Kollarındaki tüllerin artık dayanamayıp yırtıldığını his setti ama bakamıyordu bile. Panik atak geçirmemeye çalış makla meşguldü. Böyle bir şey olmazdı. Olamazdı. Korse yüzünden haliisinasyon görüyordu. 65
Beth Keııdrick
Ama dalga geçen o boğuk ses tekrar duyuldu. Bu sefer balkonun altından geliyordu, “inci de takıyor musun? Ta mam kesinleşti. Dünya tersine dönmüştü.” Emily balkon korkuluğundan eğildi ve aşağı baktı. Tüylü kahverengi bir köpek gizemli ve çok yakışıklı bir erkeğin yanında kuyruğunu sallıyordu. Çok farklı görünüyordu. Emily onu ilk bakışta tanıyama dı. Ama gözlerini kapadığında biliyordu. Ve gözlerini tekrar açtığında, adam hâlâ oradaydı ve yü zünde hiç şaşırmış gibi bir ifade yoktu. “Ryan?”
66
6 “Burada ne işin var?” diye sordu Emily. “Beni gördüğüne pek sevinmiş gibi görünmüyorsun.” Eski sevgilisi Em ily’yi tepeden tırnağa süzmeye başladı. Adamın bakışları Em ily’nin dantel kaplı dekoltesinde takı lıp kalmıştı. Emily koşar adımlarla merdivenlerden öyle bir inmiş, lobiden uçar gibi geçerek otoparka doğru koşmuştu ki bir den gözleri karardı ve nefes alamaz oldu. Herkesten önce Ryan’m yanma gitmeye çalışırken G rant’ı ezip geçmiş bile olabilirdi. Damat onu gelinliği içinde görmüş olabilirdi. Ama şu an bu konuda endişelenemezdi. Odaklanması ge reken konu Ryan’ın burada oluşuydu. Ah, ve tabii ki nefes alıp vermek. En ufak bir zayıflık göstergesinin hemen tespit edilip aleyhine kullanılacağını biliyordu. Sakin olmak zorundaydı. Soğuk. Ulaşılmaz. Ryan, Em ily’nin paniklediğini anlamıştı ve ona sabit du ran elini uzattı. “Sana ne getireyim? Kolonya filan?” Emily soluk soluğa “Hayır,” diyebildi ve elleriyle yüzüne yelpaze yaptı. “Ben iyiyim .” “Belli.” “Ben iyiyim .” 67
Beth Kendrick
“Tamam o zaman baştan başlayalım. M erhaba Emily, seni tekrar görmek güzel.” Emily adama yaklaştı, parmaklarını sıkmaktan elleri yumruk olmuştu. Otelin otoparkından ya da ön bahçeden kimse görmesin diye R yan’ı bir köşeye çekti. “Sen buraya gelmedin. Burada olamazsın.” Ryan karşı çıkmadı. Bunun yerine, arkasına yaslandı ve rahatsız edici bir dikkatle Em ily’yi izledi. R yan’m dünyada ki her şeyi engelleyerek tüm dikkatini bir noktaya verebilişini unutmuştu. Ve şimdi de tüm dikkati Em ily’deydi. Em ily’nin yüzde doksan dokuzu dehşete düşmüştü ve öf keden patlamak üzereydi. Ama diğer yüzde bir ise... neyse, bununla daha sonra ilgilenecekti. Ryan, Em ily’nin kendini inceleyişini izliyordu. Yüzünde soğukkanlı ve seksi bir gülümseme vardı. “Ben de seni öz ledim.” Emily iradesizliğine lanet okudu ve gözlerini Ryan’m sol eline dikti. Üçüncü parmağna kararmış bir gümüş kurukafa yüzüğü takmıştı. Emily adamın yüzüne baktı ve “Sen tekrar mı evlendin?” diye sordu. “Bu alyans gibi mi görünüyor?” “Hayır ama senin çok da geleneksel biri olduğun söyle nemez.” Ryan yüzüğü çıkarında Em ily’nin adı göründü. Dövme hâlâ yerinde duruyordu. “Kadınlar Emily adını derimde gö rünce işlerim bozuluyor\o yüzden de saklamaya çalışıyo rum .” Ryan, Georgia’nın “muhafazakâr” olarak betimlediği hoş ve kabarık gelinliği incelerken duraksadı. Em ily’ye Grace Kelly ya da Jackie K ennedy’ymiş gibi bakmıyordu. 68
Düğüne Beş Kala
Gelinliği dişleriyle parçalamak istiyormuş gibi bakıyordu. Emily kollarını göğsünde birleştirdi, sonra da bunun omuzlarındaki tülü gerdiğini fark etti. “Bana öyle bakmayı devam edersen, senin gözünü oyarım .” “Elimde değil. Tutu etek giymiş bir vahşi cazibe olm uş sun.” Emily, kimsenin duyup duymadığım kontrol etmek için etrafa bakındı. “Lütfen kes artık. Komik değil. Bu benim düğünüm.” “Onu anladık.” Ryan çenesindeki keçisakalını ovuşturdu. “Gelinliğin çok seksiymiş.” “Hayır, hiç de öyle değil. Gelinliğim gayet zarif ve nişanlımın büyükannesine aitti.” Kollarını kavuşturamadığından, ellerini beline koymakla yetindi. “Hey! Yukarı bak! Biliyor musun? Buraya neden geldiğin zerre kadar umurum da değil. Ne yapıyorsun, kimle birliktesin bilmiyorum ama umarım hayatın yoluna girmiştir. Umarım her günün günlük güneş lik pembe bulutlarla dolu olur. Ama şimdi gitmek zorunda sın. Tamam mı? Sen, ben, tüm bunlar hiç yaşanm adı.” Emily eğildi ve R yan’ın iki yanağını da öpermiş gibi yaptı. “Muah, ınuah. Kendine iyi bak. Elveda!” Ryan’m dalga geçen surat ifadesi birden öfkelenmişti. “Sana haberlerim var. Yirmi iki yaşında olduğumuz zam an dan bu yana çok şey değişti. Beni hayatından çıkarıp varlı ğımı bile unutma lüksün yok.” Emily dudakları hâlâ öper pozisyonda donup kalmıştı. “Senin varlığını unutmuş deği lim.” Sanki bu o kadar kolaymış gibi. Emily gençliğinde çok çılgın şeyler yapmıştı ama Ryan ile evlenmek en çılgmcasıydı. Beş ay sonra boşanma davası açtığında, ikisi için de en doğrusunun bu olduğuna emindi. 69
Beth Kendrick
Ryan Lassiter’dan koca olmazdı. Sorumsuzdu. Burnunun di kine giderdi. Belanın ta kendisiydi. Ama yine de. Ryan akima ve kalbinin en derinliklerine yerleşip kalmış tı. Hayatına onsuz devam etmeye çalışsa bile Emily araların da bağı bir türlü koparamıyordu. Aralarındaki elektriğin bu kadar yoğun olmasının sebebi ergenlik hormonlarıydı ya da Emily kendini buna inandırmıştı. Baş döndürücü ve şiddetli aşkları yüzeysel ve güçsüz kalmıştı. Yirmi iki yaşında hayal ettikleri evlilik gerçek değildi ve olamazdı da. Ama yine de... Emily o bakımsız apartman dairesinden çıktığında, kendi ni işletme okuluna verip ilk takım elbisesini satın aldığında bir gün Ryan’a rastlamanın hayalini kurmuştu. Belki üniver site toplantısında falan. O zaman Emily özgüvenli, profes yonel, Grant gibi bir erkekle evli ve dekorasyon dergilerin den fırlamış gibi duran bir evde yaşıyor olacaktı. Ryan ise darmadağın, derbeder, geleceği olmayan bir işte çalışıyor ve cuma akşamları Quentin Tarantino filmleri izliyor olacaktı. Kendi hayatı Ryan’mkinden daha güzel olduğu için Emily merhametli bile davranabilirdi. Ama bu fanteziler gerçek hayatta planlandığı gibi yürü müyordu. Ryan üzgün ya da çaresiz görünmüyordu. Solgun teni ya da göz altı torbaları yoktu. Pahalı bir yerde kesilmiş saçları ve pek belli etmediğj bir kendine güven havası vardı. Ustaca eskitilmiş ve yıpratılmış siyah deri ceketi kuzey K a liforniya’daki motorcuların ve dünya gezginlerinin giydiği türdendi. Son on yıldır R yan’m ne yaptığını bilmiyordu ama sonunda kas yapmıştı ve koyu gözlerindeki parlaklık onu daha güçlü ve hedefleri olan bir insan gibi gösteriyordu. Ve Ryan’m bakışlarından Em ily’nin ne düşündüğünü bil diği çıkarılıyordu. 70
Düğüne Beş Kala
Nefes al, nefes ver. Emily bunu başarabilirdi. Ondan kurtulabilirdi ve tüm bu yaşananları hiç yaşanm a mış sayabilirdi. Kimseye, özellikle G rant’a tek kelime et mezdi ve dünyası kendi ekseninde dönmeye başlayabilirdi. “H aklısın,” dedi. “Haklısın. Sen kesinlikle varsın ve bi liyor musun? Büyük bir ihtimalle benim için fazla iyisin.” “M uhtem elen,” diyerek onayladı Ryan. Emily sımsıkı gülümserken dişlerini sıktı. “ Ama senden şunu istiyorum- hayır, sana yalvarıyorum- burada olma. Lüt fen git.” “Olmaz.” Ryan ceketinin cebinden akıllı telefonunu çı kardı ve ekranı kontrol etti. “Film mekânları bakıyorum ve programa uymazsam yapım ekibim beni öldürür.” Em ily’nin şaşkınlığı başka boyutlara ulaşmıştı. “Yani sen yetenek avcısı mı oldun?” Ryan, başını telefonundan kaldırmadı. “Teknik olarak, yapım yöneticisiyim ama bu şaşaalı unvanları bir kenara b ı rakırsak, ne gerekiyorsa yapan kişiyim işte.” “Yani filin mi yapıyorsun? Gerçek filmler?” Ryan, Em ily’nin şoku anlatamayışı karşısında eğleniyor görünüyordu. “Evet, birkaç filmde çalıştım. Belki duymuşsundur. Ödev, Tüneller, Gece Ayinleri. ” Emily, bu isimleri sinema posterlerinden ve reklamlardan hatırlıyordu. “Hepsini duymuştum ama hiçbirini izlemedim. Korku filmi izleyince kâbus görüyorum.” “Ve ışıklar açık uyumak zorunda kalıyorsun,” dedi Ryan. “Hatırlıyorum. Ama Tüneller ’i izlemeni öneririm. Ü niversi te kampüsünün altındaki bir tünelde yaşanan ateşli bir seviş me sahnesi var filmde.” 71
Beth Kendrick
“Tünel,” diyerek tekrar etti Emily. “Üniversite kampüsünde. Hayal meyal hatırlıyorum bir şeyler.” “Evet, başrolde kötü çocuklardan ve yüksek sesli bağım sız müzikten hoşlanan çok tatlı bir kız var. O sahneyi son da kika düzenlemelerinde ekleyebildik. Yaptığını tüm filmlerde en sevdiğim sahne oluverdi.” Emily sonunda biraz da olsa sakinleşebilmişti. “Dur tah min edeyim. Sevişme sahnesini, testereli bir psikopat bölü yordun ” “Hayır, kadın kahraman filmin sonuna kadar gelebiliyor. Senarist öldürmek istedi ama psikopatın onu parçalara ayır masına razı olmadım.” Emily kahkaha attı. “Sen ne yufka yüreklisin öyle.” “ Daha çok filmin ön izleme sonuçları o yöndeydi.” Ryan’m ağzı kulaklarındaydı. Emily ise adamın yüzünü ok şamamak için kendini zor tutuyordu. Ryan da benzer türden bir arzuya karşı koyuyor olm alıy dı ki çam ağaçlarından gelen esinti ile Em ily’nin daha yeni parlatıcı sürülmüş dudaklarına yapışan saçlarını kızın yana ğında tek parmağını gezdirerek kulağının arkasına atmıştı. Emily irkildi ve geri çekildi. “Özür dilerim.” Ryan ellerini ceplerine sokuşturdu. “Bir anda oldu...” Emily boğazını temizledi ve kontrolü eline aldı. “Yani dü ğünümden tam da bir hafta önce burada işin mi çıkıverdi?” “Film mekânlarını araştırmam gerekiyor, evet.” Ryan sahte bir şaşkınlıkla avuçlarını açtı. “Ve sen de buradaymış sın. Çılgınca, değil ıııi? Şansa bak!” Emily dik dik bakıyordu. “ Şans işine benzemiyor pek.” 72
Düğüne Beş Kala
“Belki de kaderdir.” “Kader de değil,” dedi Emily ciddi bir tonda. “Ne kadar kalacaksın?” “Belli olmaz. Bir gece de olabilir, bir iki gün de.” “Lodge’da kalıyorsun yani.” “Evet ve bu akşam bir iki saat boş vaktim var. İstersen— “ “ Şu an olacakları söyleyeyim sana. Yukarı çıkıp gelinli ğimi çıkaracağım. Sen de film yapımcıları ne yapıyorsa onu yapacaksın. Birbirimizin yoluna çıkmayacağız ve bunlar hiç yaşanmamış gibi davranacağız.” Em ily’nin gözleri birden fal taşı gibi açıldı, aklına çok kötü bir şey gelmişti. “Ve an nemi görürsen, köşe bucak kaçacaksın. Şu an hasret giderme vakti değil.” Gelinliğini ve inci kolyesini gösterdi. “Görebil diğin gibi, yetişkin bir insan gibi davranmaya çalışıyorum .” “Anladım.” Ryan hareketsizdi. “Tanrım, harika görünü yorsun Em .” “R yan\” “Tamam, anlaşıldı.” Ryan başını salladı. “Zamanlama hiç iyi değil.” “Bizim için hiç iyi olmadı zaten” Emily uzaklara baktı. “Birbirimizin başına yeterince iş açtık bence, değil m i?” “Bir saniye bekle.” Ryan tekrar gülümsemeye başlam ış tı ama bu seferki içten bir gülümse değildi. Emily bunun pazarlık gülüşü olduğunu anlamıştı. Tanrı yardımcısı olsun. “Birbirimizi çıplak gördük ama şu an sohbet edemeyeceği mizi mi söylüyorsun?” Mükemmeli Şimdi de adamı çıplak hayal etmekten ken dini alamıyordu. Emily ensesinin terinden saçlarının ağırlaştığını hissede73
Beth Kendrick
biliyordu. Her an Bev veya Georgia onu aramaya gelebilirdi. Üzerinden on yıl geçmiş olsa da, hâlâ Ryan Lassiter ile mü nakaşaya girmenin iyi bir fikir olmadığını biliyordu. Tek seçeneği kalmıştı, konuyu değiştirdi. Ryan’m arkasında sabırla bekleyen bir köpek olduğunu fark etti. Tüylü av köpeği gayet cılızdı ve ağızlığının etra fında gri tüyler vardı. “Şimdi de köpeğin mi var?” diye sordu Emily. “Hâlâ köpeğim var,” diye düzeltti Ryan. “Ne demek istiyorsun?” Emily afallamıştı. Çıplak ayağı na kıymık batınca da irkildi. Ve sonra hatırladı. Terk etme den bir önceki günü. Sarı tüylü şişko yavru köpeği. Mama yiyişini, horultusunu, halıya işeyişini... “Bu Ripley mi?” Ryan köpeğin başını okşadı. Yüzbaşı Ellen Ripley, göre ve hazır.” “Büyümüş.” “Evet. Emekli oldu, köpek yaşma göre tabii.” “Ona baktığına inanamıyorum.” Ryan’m umursamaz sırıtışı yok olmuştu ve tek söylediği şey “Benimle tüm dünyayı gezdi. En iyi oyuncuların üzerin de salyasını bıraktı, O scar’a aday oyuncularla oyun oynadı,” oldu. Ki bu da Ryan’m Oscar adaylarıyla vakit geçirdiği anla mına geliyordu. Emily, Ryan’ı hep boş gezenin boş kalfası olarak görmüş tü ve bunu şu anki haliyle bağdaştıramıyordu. Ama Ryan’m 74
Düğüne Beş Kala
ifadesine bakılırsa, o da deri mini etekler giyen ve göbeğin den tekila içirten kızla şu anda karşısında danteller ve inciler içindeki kızı bağdaştırm akta zorlanıyordu. Ryan hem biraz alınmış hem de umursamıyormuş gibi ifade takıntı. “Şu haline bak. Sana ne oldu böyle, Emily McKellips?” “Sana anlattım. Büyüdüm, uslandım ve o çok nefret etti ğin pratik ve sıradan insanlardan oldum.” “Hayır, olmadın.” “Evet oldum. îşletm e mastırı yaptım. Finansal planlamacı oldum. Bu noktaya kendi başına geldim .” “Hayatını düzene sokmuşsun.” Her şeyden çok bu R yan’ın gücüne gitmişti. “Kimle evleniyorsun?” “Adı Grant ve harika biri.” Em ily’nin kibirli tonu R yan’a dalga geçme fırsatı verm iş ti “Yoksa Grant da mı finansal planlayıcı?” “Cerrah.” Emily derin bir nefes aldı. “B oston’da çok prestijli bir hastanede organ nakli takımına katıldı. Banliyö ye taşınıp müstakil bir ev alacağız. Ve ikinizi tanıştırmaya pek istemi— “ “Çok geç.” Emily nişanlısının kendine seslendiğini duy duğunda Ryan çoktan selam vermek için başını kaldırmıştı. “İşte damat da geliyor.”
75
?
“Her şey yolunda mı, meleğim?” G rant’ın sesi endişeli ge liyordu. “M eleğim m i?” Ryan afallamış görünüyordu, sonra bir den kahkahalara boğuldu. “Sen mi?” Emily, belinde G rant’ın elini hissettiği an adamı ittirdi ve elleriyle yüzünü kapadı. “Beni gelinliğimle göremezsin! Kötü şans getirir!” “Meleğim m i?” diye tekrarladı Ryan. “ Sakin ol.” Grant elini nişanlısının omzuna koydu. “An nem gelip seni kontrol etmemi istedi.” “İyiyim ben,” dedi Emily. Bunun doğru olmasını diliyordu. “Ye endişelenme, sana bakmıyorum. Otoparktaki klasik Triumph Spitfire’a bakıyorum.” “Benim ,” dedi Ryan. “ 1968 model, krom kaplaması ori jinal. Kendim tamir ettim.” Ryan konuşmaya başlayınca, av köpeği de yeni gelen kişiyle selamlaşmak için yavaş yavaş hareket ediyordu. “Öyle m i?” Grant köpeğin başını hafifçe okşadı. “Ne ka dar vaktini aldı?” “Aşağı yukarı beş yıl. M otorun parçalarım tek tek inter netten araştırdım.” 76
Düğüne Beş Kala
Emily geçmişiyle geleceğini tanıştırırken gözlerini gök yüzüne dikmişti. “Grant, bu Ryan. Ryan Lassiter. O— “ “Kim olduğunu biliyorum .” Grant omuzlarını dikleştirdi ve ciddileşti. Emily, sol yüzük parmağını fırfırlı eteğinin derinliklerine saklarken aşırı gerilmişti. “Biliyor musun?” “Tabii. Korku filmi ustası.” Grant, Ryan’la tokalaşmak için elini uzattı. Ryan da karşılık verdi. “Filmlerimi izledin m i?” diye sordu Ryan. “Hayır. Çok fazla film izleyemiyorum. Hastane dışında pe hayatım yok gibi. E m ’e sor. O anlatır. Ama sana bayılan bir hastam var. Harika bir çocuk. On yedi yaşında, on üç yıl dır dönemsel olarak hastaneye yatıyor. Kalp nakli listesinde. H er neyse, senin filmlerini çok seviyor. Ruh emen şeytan hakkındaki o filmi D V D ’de izlediğinde kalp kapakları hak kında ne kadar sohbet ettiğimizi anlatamam.” “Gece Ayinleri,” dedi Ryan. “İlk filmimdi o.” “ Şey, sinir bozucu hayranlardan olmak istemem ama imzanı almam mümkün mü? Hastam görse, dünyalar onun olurdu.” “Tabii ki.” Ryan’m surat ifadesi birkaç kez değişmişti ama Emily adamın ne düşündüğünü çıkaramıyordu.” Hatta tüm ekibin imzaladığı birkaç DVD var elimde. A sistanım dan sana kargolamasım isterim .” “Teşekkürler, dostum. Harika olurdu.” Grant yüzünde ko caman bir gülümsemeyle Em ily’ye döndü. “Siz birbirinizi nereden tanıyorsunuz ki?” Gözlerinin için gülen Ryan, Em ily’ye baktı. Emily hâlâ korsesi yüzünden her an fenalaşacakmış gibi hissediyordu. ıı
Beth Kendrick
“RyanTa üniversiteden tanışıyoruz.” Grant şaşırmıştı. “Düğün için mi geldin?” Ryan hayır anlamında başını salladı. “Aslında film mekâ nı bulmak için buradayım. Emily ile karşılaşmak güzel bir tesadüf oldu.” Damat adayının omzuna dokundu ve “İyi di leklerimle, dostum! Ye iyi şanslar— şansa çok ihtiyacın ola cak.” Grant cevap vermeden, Emily kendini iki adamın ortasına attı ve G rant’ı otoparka doğru çekiştirdi. “Tatlım, içeri git. Kötü şans gelecek diye çok korkuyorum.” “Biraz daha kalsaydm,” diye bağırdı Ryan arkalarından. “Bir şeyler içeriz diye düşünmüştüm.” “Güle güle, Ryan,” dedi Emily omzunun arkasından ve nişanlısını zorla otele doğru götürmeye başladı. Grant otoparkın sonunda birden durdu, bakışları Ryan ve gümüş rengi üstü açılır kapanır Triumph araba arasında gi dip geliyordu. “Anlaştık,” diye bağırdı Ryan’a. “On dakika sonra otel barında buluşalım.” “Son gelen içki ısmarlar.” Ryan arkasında Ripley ile bir likte otel lobisine yürüdü. Köşeyi dönüp gözden kaybolun ca, Grant, Em ily’ye döndü. “Sorun ne? O adam da kimdi? Niye bu kadar sinirlisin? Neden çıplak ayakla dışarıdasın?” Emily tahta korkuluğa yaslandı. Artık gelinliğinin başına bir şey gelecek diye endişelenmiyordu. “Her şeyi açıklaya cağım, hayatım. Söz. Ama önce şu şeyi çıkarıp nefes almam lazım.” “Tamam, o tanıştığın adam var ya? O R yan’dı. Ryan Ryan.” Emily pahalı gelinliği kırış kırış siyah bir yazlık el 78
Düğüne Beş Kala
biseyle değiştirdikten sonra, merdivenlerden inerlerken tüm durumu G rant’a anlatmaya çalıştı. “Ryan Ryan m ı?” Grant, sahanlıkta durdu. “Adı Ryan Lassiter sanmıştım.” “Hayır, demek istediğim, o Ryan. Benim Ryan.” Emily, kendini G rant’ın tepkisine hazırlamıştı ama hâlâ meraklı gözlerle baktığını görünce de “Eski kocam işte,” deyiverdi. G rant’ın ifadesi meraklıdan afallamışa dönmüştü. “O adam m ı?” “Evet.” “Film yapımcısı Ryan Lassiter senin eski kocan m ı?” “Şey.” Emily kızardığını hissediyordu. “Evet.” “Eski kocanın delinin ve sorumsuzun teki olduğunu söy lememiş miydin? Dürtü kontrolü filan yok dememiş miydin? Gerçek hayatla bir bağlantısı yok demiştin.” Çokbilmiş doktor ve fil hafızası. Emily ağırlığını diğer bacağına verdi. “Öyleydi.” “O zaman tüm o filmleri nasıl yapabildi?” Emily hiçbir fikrim yok der gibi iki elini de havaya kal dırdı. “H ollyw ood’da yer edinebilmek için dürtü kontrolü nün de gerçekle hayatla bağlantın da olması lazım. Dinle, kızmanı tamamen anlayabiliyorum.” Grant gözlerini kırpıştırdı. “Kızmadım ki.” “Ama cidden burada olacağı aklıma bile geln-iezdi. Ben davet etmedim.” “Düğüne davet etmek ister misin? Benim için sorun de ğil.” 79
Beth Kendrick
Şaşırma sırası Em ily’deydi. “Değil m i?” “Hem de hiç. Fazladan bir misafirin sorun olacağını dü şünmüyorum.” “Davetli değil.” Emily, merdivenden inmeye başladı. “Ve sana söz veriyorum, hayatım. Endişelenmeni gerektirecek hiçbir şey yok.” Bunun üzerine Grant gülümsedi. “Endişelenmiyorum.” “Güzel.” Emily, adamın elini tuttu. “Ortada bir sebep yok zaten.” Zemin kata indiklerine, Grant, Em ily’nin başını öptü. “Biliyorum.” “Tamam, o zaman. Ama yine de onunla bir şeyler içmek istemiyorum.” “Nedenmiş o?” “Çünkü. İlk tanıştığında konuşkan ve etkileyici görün düğünü biliyorum ama bana güven, istediğini almak olunca konu kaba ve kurnaz birine dönüşür. Ve daima gizli bir plan vardır kafasında. Daima.” “Ne yani seni benden çalmaya mı geldiğini düşünüyor sun?” “Hayır, tabii ki böyle düşünmüyorum. Emily utançtan ye rin dibine girmekten zar zor kendini alabildi. “Demek iste diğim— “ Bay Hollywood elinden geleni yapsın bakalım.” Grant, düğün arifesinde başka bir erkeğin kendine mey dan okuması fikrini tehdit olarak algılamıyordu bile.” Ve algılamamalıydı zaten. Em ily’nin hayalindeki erkekti
Düğüne Beş Kala
ve Ryan da işte... Ryan’dı. “İkinizin bir dönem birlikte olmanıza inanam ıyorum ,” dedi Grant. “Öyle bir adamı sevemezsin ki sen. Sen böyle biri değilsin.” Adam, nişanlısıyla öyle çok gurur duyuyordu ki Emily, G rant’ı vazgeçirmeye çalışmayı kesti. G rant’m olduğunu sandığı kadın olmayı umutsuzca isti yordu. “Hadi kaçalım.” Emily bir basamak yukarı çıktı ve G rant’ı yanına çekmeye çalıştı. “Ryan L assiter’i unut gitsin. Odamıza gidelim ve— “ Bekle.“ Grant, akıllı telefonunun ekranına dokundu. “Googlelıyorum onu.” “Yapma.” Emily telefonu almaya çalıştı ama Grant tek elle karşı koydu. Yapmacık bir gülümsemeyle ekrana baktı. “Yay canına.” “N e?” Emily ekrana bakmaya çalıştı. “Tam bir çapkın. Haberde BrezilyaTı seksi bir tasarım cı/ model ile birlikte film galasına gittiğini yazıyor.” Emily fotoğraflara bakmak için boynunu kırıyordu. “N e?” “Evet. Eski sevgilisi Indie Spirit ödüllü bir oyuncuymuş.” Grant, koridordan geçip bara doğru kahkahalar atarak yürü dü. “ Seni benden çalmak mı? Hadi ama. Bay H ollyw ood’un senin gibi iyi bir kızla ne işi olur ki?” Lobiye ulaştıklarında Bay H ollyw ood’un tek başına otur duğunu gördüler. Kulağında telefonla duyara dönük duru yordu. Biraz önceki içten tavrı şimdi sert ve ciddi görünüyordu. 81
Beth Kendrick
Emily, Ryan’ı hiç böyle görmemişti. “Herhalde multi milyon dolarlık anlaşma bağlıyor.” Grant, elini kaldırarak selam verdi, Ryan da onlarla daha sonra buluşacağını işaret etti. Emily, nişanlısıyla bara geçerken, eski kocasının değişi mine tekrar bakmamak için kendini zor tutuyordu. Kafasını çevirdiğinde de Ryan’m kendisini izlediğini gördü. Adam öyle bir tutkuyla bakıyordu, niyetini anlama mak için aptal olmak lazımdı.
82
8“ Sen iyi m isin?” Grant, E m ily’nin eski bir ambardan getir tilen tahtalardan yapılan el yapımı bar tezgâhının üzerine koyduğu elini tuttu. “Yerinde duramıyorsun.” “İyiyim. Düğün işleri yüzünden gerginim biraz.” Şarap listesine bakınmaya başladı. Em ily göğsünün geril diğini ve vücudunun adrenalinden patlama noktasına geldi ğini hissediyordu. “Bakalım... Ne istiyorum ?” Grant listeye iki saniye göz gezdirdi. “Sauvignon blanc istiyorsun.” Barmene işaret etti. “Bir kadeh Cakebread ala bilir m iyiz?” Barmen bir kadeh doldurdu ve G rant’a uzattı. Grant da Em ily’ye. İşte tam da o an Em ily’nin aklı başına geldi. “Bir saniye ya.” İç çekerek kadehi indirdi. “N ’apıyorum ben? Şarap içemem ki. Pazar gününe kadar diyetteyim .” Bu arada Ryan salma salma yanlarına gelmişti. Kasıla ka sıla demek daha doğru olurdu aslında. Silahlı bir soyguncu gibi görünüyordu ve Emily çapraz ateş ortasında kalmak is temiyordu. G rant’m elindeki beyaz şarabı fark eden Ryan pis pis sı rıttı. “Chardonnay mi içiyorsun? Cesur seçnn .” “Hayır, sauv blanc ve Emily için.” Grant kadehi, diyeti bozmak için daha uygun bir zaman düşünemeyen Em ily’ye 83
Beth Kendrick
uzattı. Emily elleri titrediği için bir damlasını koluna döktü. Panikle, peçete aramaya hiç uğraşmadı. Üniversite yılla rındaki gibi ağzıyla kolundaki şarabı yalayıverdi. Ryan ve Grant izlemeye koyulmuştu. Aman Tanrım. Emily ağzını kapadı ve kadehi indirdi. Em ily’nin ahlak kurallarından bir anlığına sapması G rant’ı güldürmüştü. Ryan ise... Ryan, Em ily’nin bileğinden çok daha fazlasını yalamayı düşünüyordu. Grant barmene tekrar dönerken kolunu Em ily’nin sandal yesinin arkasından sarkıttı. “Ben bir bira alayım .” Ryan da E m ily’nin diğer tarafında oturuyordu. Bacakları nı kızın bacağının kenarına değecek kadar açmıştı. “Ben de bol buzlu bir Glenlivet alacağım.” Gelinliği salla gitsin. Emily bu durumu atlatmak için daha güçlü bir içkiye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ben de soğuk bir votka alayım. Nar şuruplu olsun.” Ryan kahkaha attı. “Tam bir kızsın.” “Kapa çeneni.” Emily dolu şarap kadehini bir kenara iter ken ters ters bakıyordu. “Ben bir hanımefendiyim.” “Doğru.” Ryan’m gözlerinden şeytanilik fışkırıyordu. “Benim hatam .” Bacakları Em ily’ye değerken G rant’la soh bete başladı. “Eeee siz buraya ne zaman geldiniz?” “İki gün önce.” Grant parmaklarını Em ily’nin omzunda gezdirdi. “Misafirlerden önce gelelim dedik. Son zamanlar da çok çalışıyoruz.” “Grant beni bugün spaya götürdü.” Emily hava atmaya başladı. “Çift masajı yaptırdık.” 84
Düğüne Beş Kala
“Çift masajımı? Cidden?” G rant’abakan Ryan’m durumu komik bulduğu yüzünden okunuyordu. “Ne yani ameliyat yüzünden masaj yapamayacak duruma mı geldin?” Emily, Ryan’m bileğine tekme attı. “Keser m isin?” “Valla ben olsaydım, sana kendim ellerimle masaj yapar dım diyorum sadece.” Emily, Ryan’ı sonsuza kadar susturmak için etrafta bıçak aradı. “Ama sen değilsin. O yüzden neden— “ “Lafını kesiyorum ama,” diye araya girdi Grant. “Emily, seninle biraz konuşabilir miyim? Baş başa?” Em ily’nin bar taburesinden inmesine yardım etti; kız da G rant’ı dışarıya kadar takip etti. Günışığma çıktıklarında “İyi m isin?” diye sordu Grant. Emily, R yan’a bakmasa da adamın kendini izlediğini his sediyordu. “Hayır.” Grant daha fazla yere bakmaması için parmağıyla Em ily’nin çenesini kaldırdı. “Sorunun ne olduğunu söyler sen, çözmeye çalışabilirim .” “Testosterona boğuldum, sorun bu.” Emily artık pes et mişti. Grant, nişanlısını kollarına aldı. “Meleğim, rahatsız oldu ğun için özür dilerim. Bir dahaki sefere bu türden bir şey den kaçmak istediğinde, seni dinleyeceğime söz veriyorum. Ama buraya kadar geldik artık— “ “Ondan nefret ediyorum,” dedi Emily. Grant hâlâ sımsıkı sarılıyordu. “Duyuyor musun beni? Nefret ediyorum.'1'’ “Seni sinir etmesine izin verme. Gül geç.” “Yapamıyorum. Beni deli ediyor. “Sesini kalınlaştırarak 85
Beth Kendrick
R yan’ı taklit etti. “Ne yani ellerin çok mu yorgun?” “Nefret ediyorum iş tel” G rant’in kollarından kurtulmaya çalışırken adam gülüm süyordu. “Onunla evlenmiş olan sensin.” “Evet, yirmi iki yaşındayken ve aptalın tekiyken! Neden evlendiğimiz söyleyeyim sana? Eğlenceli olur diye.” Emily nemden kabaran saçlarına daldırdı parmaklarını. “Salaktık.” Grant yaklaştı ve kızın saçlarını düzeltti. “Yani bu sefer evlilikten eğlence beklemiyor musun?” “Hiç beklemiyorum. Evlilik ciddi bir iş. Emek istiyor. Ha yat boyu süren bir bağlılık.” Ses tonundaki ciddiyet Em ily’yi şaşırtmıştı. Kulağa çok az bir gıdayla ve kötü hava şartla rında Everest’in zirvesine çıkmaya hazırlanan bir kadın gibi geliyordu. Aıııa yıllar boyunca karşılaşacakları zorlukların farkındaydı. Mücadeleler, imkânsız ikilemler, şüpheler. İlk evliliğindeki masumiyet ve hevesi tekrar yaşaması mümkün değildi ve doğrusunu söylemek gerekirse, pek de istemiyordu. Emily ses tonunu yumuşattı ve bahçe avlusunu çevrele yen sarızambaklara çevirdi kafasını. “Bir dakika yalnız kal sam olur mu?” Grant, parmaklarını kızın yanağında gezdirdi. “İyi oldu ğuna emin m isin?” Emily yüzünü adamın eline bastırdı, sonra da Ryan’m içeriden gelen kahkahalarını duyunca geri çekildi. “İyiyim. Sadece, şey, bir arama yapmam lazım.”
Ryan, mezuniyetten sonraki gece düzenlenen biraların fı çılarla dağıtıldığı bir partide evlenme teklif etmişti. Yurtlar yaz tatilinde kapalı olacaktı, bu yüzden de son sınıflar bir birlerine veda etmek, anıları yâd etmek ve gerçek dünyadan 86
Düğüne Beş Kala
hiç de korkmuyormuş gibi davranmak için dördüncü kattaki dinlenme odasında toplanmışlardı. M üzik yüzünden iki kez sormak zorunda kalmıştı. “Hadi evlenelim.” Em ily’nin birası gülmekten neredeyse burnundan gelecekti. Ryan’ın gözlerindeki ciddiyeti görünce kendine geldi. “Ciddiyim, Em. Hadi yapalım .” “Saçmalama!” Şimdi ikisi de bağırıyordu. için çok genciz!”
“Evlenmek
Ryan, Em ily’nin ellerini avcunun içine aldı ve kızı par mak uçları, kalçaları, burunları birbirine değene kadar ken dine çekti. “Seni seviyorum. Her zaman seveceğim. Zaten bir gün evlenecektik.” “Şimdi evlenmemiz, on yıl sonra evlenmemiz kimin umurunda ki?” “Benim umurum da.” Ryan ellerini beline götürdü, böylece Em ily’nin ellerine dokunabiliyordu. Şarkı arasındaki iki saniyede “Hadi yapalım,” diye fısıldadı kızın kulağına. Emily başını kaldırdı ve Ryan’ı öptü. “Çılgınsın sen.” “Senin kadar değil.” “Doğru.” Emily duraksadı. Bu teklifi değerlendiriyor ol m ası gibi çok şaşırtıcıydı. “Ama öylece yapamay— “ “Hayır, yapabiliriz.” Em ily’yi koridora çekti, tahta kapı yı kapadı ve halıfleksin üzerinde diz çöktü. “Cesurların hep ödüllendirildiğini söyleyen sensin.” “Yine o kitabı okuyorsun, değil mi?” diye sordu Emily. Ryan, bir ayını Boyun Eğmeden Anlaşmaya Varmak adlı kitabı okuyarak geçirmişti. Güçlü Hollywood yapımcıları için kutsal bir kitap olduğunu iddia ediyordu. 87
Beth Kendrick
Em ily’yi kendi yanma diz çöktürdü. “Karar vermene yar dımcı olmaya çalışıyorum. İşe yarıyor mu?” “Dostum.” Emily suratını büzüştürdü. “Bu halı zımpara gibi.” “İtiraf et. Sen de beni istiyorsun.” “Emily kendini adamın kollarına attı, ikisi de yere yığıl dı. Emily, adamın üzerine çıktı, yanağını tişörtüne sürttü ve kokusunu içine çekerken gözlerini kapadı. “Ben seni her za man istiyorum.” Ryan oturdu ve ellerini kucağında topladı. “Sana söz ve riyorum. Seni herkesten daha çok seveceğim.” Emily, Ryan’m ela gözlerine baktı ve yine kahkahalara boğuldu. “Bana evet dedirtene kadar pes etmeyeceksin, değil mi?” “Aynen öyle.” “Peki.” Ryan’ı omuzlarından tuttu ve adamın dudakla rına sesli ve sulu bir öpücük kondurdu. “Tamam. Seninle evleneceğim.” Em ily’nin teklifi kabul etmesi Ryan’ı öyle şok etmişti ki Emily bir an tüm bunların bir şaka olduğunu sandı. Teklif bir sınavdı ve Emily sınavı geçememişti. Ama Ryan ayağa kalktı, kızı kolundan tuttu ve dinlenme odasına götürdü. “Evleniyoruz!” diye bağırdı. Emily de boksörler gibi kol larını havaya kaldırınca odada sevinç çığlıkları duyuldu. Yirmi dört saat sonra, aşktan gözleri kör olmuş ve ev lenme dairesinde içtikleri şampanyadan birazcık da kafayı bulmuş halde kendilerini bir dövmeciye attılar. Dövme iğnesini sol yüzük parmağının hassas derisi üze
Düğüne Beş Kala
rinde hisseden Emily irkilmedi bile. “ Sonsuza kadar birlikte olacağımızın kanıtı,” dedi R yan’a. “Sonuçta, evlilik cüzdanını yırtıp atabilir, boşanma belgele ri imzalayabilirsin ama dövme işi çok ciddi.” Tenindeki taze ve minik R harfine baktı ve kıkırdamaya başladı. “Annem çıldıracak.” “Şanslısın. Önünde çok güzel günler var. Biraz tecrübe kazanayım ve kendi yapım şirketimi kurayım, benimle ga lalara geleceksin, kırmızı halıda yürüyeceksin. Benim karım olmak müthiş olacak.” “Şimdiden müthiş ki,” dedi Emily neşeyle. Sonra da, dövme sanatçısı son dokunuşları yaparken acı içinde kıvran dı. “Evlilik yeminimize yeni bir şey eklemek istiyorum. Asla değişmeyeceğimize söz ver.” “Asla değişm eyeceğiz,” diye yemin etti Ryan. “Daima birbirimize aşık olacağız. Birlikte hep eğleneceğiz.” “Sonsuza kadar.” “Ölüm bizi ayırana kadar.” Öpüştüler. Birbirlerini okşadılar. İşletme sahibi kovana kadar dövme sandalyesinde yiyiştiler. Ve sonra da mutlu bir hayata adım attılar. Tabii bu mutlu lukları sadece beş ay sürdü. Geriye dönüp baktığında, Emily, Ryan ile ilişkisinin kop ma noktasına gelmesinde köpeği suçlamıştı. Yüzük parmaklarına dövme yaptırmalarının üstünden daha birkaç ay geçmişken, Em ily’nin bazı şüpheleri var dı. Tamam, Ryan’ı seviyöfau. H er gece ona sarılıp uyum a yı, adamın motorunun arkasına binmeyi, deri ceketinin ve gölette gezinirken etrafı saran yeni biçilmiş çim kokusunu 89
Beth Kendrick
içine çekmeyi seviyordu. Ama sevişmiyorlarken ya da hız limitini aşmıyorlarken, bazı sorunlar vardı. Ryan’m tek bir tabak bile yıkamaması ya da bardakaltlığı kullanmaması gibi. Ünlü bir yapımcılığa giden yolun haftada doksan saat maaşsız staj yapmak geçtiğine dair sarsılmaz inancı gibi. Ki bu da sorunların en büyüğüne yol açmıştı. Mezuniyetten sonra kiraladıkları “sevimli” apartman da iresi aslında iki insanı bir kenara bırakın, tek bir kişinin bile sığmasının mümkün olmadığı bir fare kapanından fazlası değildi. Bu sorunlar büyüdü ve banyodaki örümcekler, buzdolabı nın altındaki hamamböcekleri gibi her yanlarını sardı. Geçici olarak çalıştığı finans firmasından yorgun argın eve geldiği bir gece, mutfak tezgâhının üzerine içi dondurulmuş yemeklerle dolu tabak yığınlarıyla kaplı bir halde buldu. Emily evrak çantasını kırık dökük lamine tezgâha fırlat tı. “Sana ufak bir bilgi vereyim. Hani musluğun üstüne bir kol var ya? O suyu açıyor. Yani kâse falan yıkayabiliyorsun. İnanılmaz, biliyorum ama doğru.” Koltuğa yayılmış olan Ryan gözlerini bile açmadı. “Şim di hallediyorum.” “Hayır, halletmeyeceksin.” Emily suyu son hızda açtı. “Şimdi uykuya dalacaksın.” “Bebeğim...” “Bebeğim deme bana.” Emily bulaşık deterjanını eline almıştı kı şişenin boş olduğunu fark etti. “Yorucu bir gün geçirdim, eve geldiğimde bu manzarayla karşılaşıyorum .” “Ben de yorucu bir gün geçirdim. Hatta on altı günüm de 90
Düğüne Beş Kala
yorucu geçti. Film bok gibi olm uş.” “O zaman sana bir önerim var. Para kazanacağın bir iş bulsan?” Ryan homurdandı. “Yine aynı konu.” “Evet, Ryan. Yine. Aynı. Konu. Bu evdeki tek sorumluluk sahibi kişi olmaktan bıktım .” Ryan başını kaldırdı ve o etkileyici ve hovarda bakışıyla baktı. “Sen mi? Sorumluluk sahibi olmak?” “Evet, benim. Senin yüzünden tüm sorumluluk benim üzerim de,” diyerek R yan’ı suçladı. “Faturalar, market alış verişi, çamaşır, her şey benim sorumluluğumda.” “Kısa bir süredir böyle. Film endüstrisinde yer edinmeye çalışıyorum ve çok kısa bir süre sonra tam zamanlı işe alına cağım. Ve K aliforniya’ya taşınacağız— “ “Kısa bir süre derken? Ben tam tarih istiyorum .” “Sana şimdi bir tarih vermem mümkün değil.” “O zaman kıçını kaldır da kendi bulağını yıka bir zahmet.” “İyi.” Ryan zorla ayağa kalktı ve yorgunluktan kan çana ğı olmuş gözlerle Em ily’ye ters ters baktı. “Kahretsin Emily. Eskiden eğlenceliydin sen.” “Böyle yaşamanın nesi eğlenceli olabilir? Ayrıca kira pa rası da suyunu çekmeye başladı.” Hav! Emily tam da R yan’ı uzun uzun azarlayacaktı ki bu ilgi istediği çok belli olan minik havlam a sesi yüzünden durdu. “O da neydi?” 91
Beth Kendrick
“Bağırmayı kestiğinde sana anlatacaktım. Senaryo danış manı yavru köpeklere yuva arıyordu ve ben de...” Hav! Havavhavavhavhav! Emily deli gibi havlayan köpeğin sesini yatak odasına ka dar takip etti ve kapıyı korkuyla açtı. Sevimli ve kabarık tüylü yavru bir köpek duvarın bir kö şesine sinmiş, masum gözlerle Em ily’ye bakıyordu. Köpeğin tam arkasında perdenin geri kalanları duruyor du. M etal korniş duvardan öylece sarkıyordu. “Aman Tanrım.” Emily, eliyle ağzını kapadı. “Sen köpekleri seversin,” diye olayı yumuşatmaya çalıştı Ryan. “Aklın neredeydi? Em ily’nin gözleri sinirden yaşlarla dolmuştu. Köpeğe filan bakamayız biz.” “Sakin olur musun? Sadece yavru bir köpek.” “Perdelerin içine edip depozitomuza mal olan köpek. Bana sormamana inanam ıyorum!” Emily, elini beline koy du. “Kim gezdirecek onu? Kim öğlen gelip dışarı çıkaracak? Kim eğitime götürecek?” Ryan odada etrafa saçılmış kıyafet, kitap, DVD kutuları ve battaniye yığınını inceledi. “Şey...” “Sen kendi dağınıklığını bile toplamıyorsun. Ve veteriner faturaları n ’olucak? Kontroller, aşılar? Resmen kuru ekmek yiyoruz zaten.” Ryan bön bön Em ily’ye bakıyordu. “Derdin ne senin? Bir sakin olur musun? Her şey yoluna girecek.” Emily bir an kendini Ryan’m gözlerinden görebiliyordu. 92
Düğüne Beş Kala
Gördüğü hiçbir espri anlayışı olmayan ruhsuz cadalozun te kiydi ve Emily bundan nefret etti. Ve sakinleşemiyordu çünkü sinir krizinin esiğindeydi. Sanki çocukluğuna dönmüştü. Ödeyemediği tüm borçlar midesine ağrılar sokuyordu ve itimat edemediği biriyle ya şamak zorundaydı. Ryan’ı çok sevse de onunla evli olmak hiç de beklediği gibi değildi. Bunun sebebi muhtemelen hiçbir beklentisinin olmamasıydı. Ani bir karar almıştı ve şimdi de tüm hayatı boyunca bu kararın sonuçlarına katlanmak zorundaydı. Tüm hayatı boyunca. Kelimeler beyninde yankılanıyor du. Karar verilmişti. Islak kıyafetleri çürüyene kadar çam a şır m akinasında bırakan, çarşafları değiştirmeyi “unutan” ve ödenmemiş faturaların, kredi kartı borçlarının peşinde koş ma işini hep Em ily’ye yükleyen birine mahkûm edilmişti. Ryan yavru köpeği kaldırdı ve Em ily’ye tutturm aya çalış tı. “Şu surata baksana bir. Hadi ama.” Emily kollarını göğsünde birleştirdi ve köpeği tutmayı reddetti. “Evde hayvan beslemeye iznimiz var mı diye kont rol etme zahmetine girdin m i?” “Tüh. Bir şeyi unuttuğumu biliyordum. Ama sen merak etme, apartman yöneticisiyle konuşurum. Evet dedirtirim biliyorsun.” “Çünkü kurallar senin için geçerli değil.” Ryan köpeğin kulaklarını kaşıdı ve “Ne isim koyalım ?” diye sordu. Emily odadan bir hışımla Çıkarak koridora yönelmişti. “Geri götür.” “N e?” 93
Beth Kendrick
“Beni duydun. Ona bakamayız, Ryan. Tamam, sevimli ve senin de kötü bir amacın olmadığını biliyorum ama şu an tek bir şeyi daha kaldırabilecek durumda değilim. Ve isim verirsek, ona bağlanırım. O yüzden lütfen geri götür.” “M ina’ya ne dersin? D rakula kitabındaki M ina Harker gibi.” “Kulaklarını aç, beni dinle. Ona isim filan vermiyoruz.” “Blair C adısı’ndaki gibi Blair desek?” “Ben gidiyorum.” Emily kapıyı arkasından çarptığında, evdeki çerçevelerden birinin yere düştüğünü duydu. Emily saatlerce dolandı durdu. Hava soğumaya başlayın ca da montuna sarındı. O apartmandan çıkmak, o dağınık lıktan, pislik içindeki banyodan ve sonsuza kadar orada ka lacağını düşününce gelen o panik hissinden kurtulmak rüya gibiydi. Georgia evliliğin zor olduğunu sık sık söylerdi. “Çaba göstermen lazım,” diye uyarırdı Em ily’yi “Gerçekten evli kalmayı istemen lazım.” Emily gözlerini devirip annesinin böyle olmasının nedenini güçsüzlüğüne ve sabırsızlığına vermişti. Sonsuza kadar mutlu olmak dışında hiçbir şeyle yetinmemeye yemin etmişti. Birkaç ay önce, bir peri m asalını yaşadığına emindi. Ryan ile birbirlerini sonsuza kadar seveceklerine söz vermişlerdi ve Emily bunun gerçek olacağım biliyordu. Hiç değişm eye ceklerine yemin etmişlerdi. Ryan aynı kalmıştı ama Emily için aynı şey söylenemezdi. “Sayın dekan, benimle görüşmeyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.” Ryan’ı terk etmesinin üzerinden bir gün geçmişti. Emily, üzerinde lacivert bir takım elbise ile ken dini işletme okulunun idaresinde, masun ağacından yapılmış 94
Düğüne Beş Kala
bir çalışma masasısm ardındaki geniş kütleli bir adamla el sıkışken buldu. Kel ve kaim kaşlı dekan, önündeki kâğıtlardan bir an bile kafanı kaldırmıyordu. “O zevk bana ait, Bayan M ckellips.” Ajandasındaki notu inceledi. “Asistanım işletme mastırı programına katılımınızı tartışmak istediğinizi not almış.” “Evet.” Emily bacak bacak üstüne atarak oturdu, karşı sındakine güven veriyor olmayı umuyordu. “Başvuru için son tarih geçen aydı.” Emily başıyla onayladı. “Farkındayım. Ama yine de baş vuru belgelerimi teslim edebileceğimi umuyordum.” Üvey babasının mezuniyet hediyesi olarak aldığı şık bir İtalyan derisi evrak çantasının ağzını açtı. “Özgeçmişimi ve transkriptimi getirdim. Ayrıca mükemmel tavsiye mektuplarım var.” Belgeleri masanın üzerine koydu. Dekan bakmadı bile. “Hazırlık testine girdin m i?” “Şöyle söyleyeyim. Hayır, girmedim. Ama son birkaç ayı- aslına haftalardır demeliydi ama şimdi işleri karıştır maya ne gerek vardı- şehir merkezindeki bir muhasebe fir masında staj yaparak geçirdim .” Geçici ofis çalışanı olarak kahve yapmış ve fotokopi çekmiş olsa da staj yapm ak kula ğa daha profesyonel geliyordu. Dekan arkasına yaslandı. “Başarılı adaylar genellikle testte yüzde seksen beşin üzerinde bir puan alıyor. En az iki yıl bütçe yönetimi dâhil, iş hayatı deneyimi olan adaylara öncelik veriyoruz. Adam Em ily’den eşyalarını toplamasını ve kibarca oda dan çıkmasını ister gibi imalı malı bakıyordu. Ama Emily gidemezdi. Zaten boşuna vaktini harcamıştı, çok fazla hata yapmıştı. Savaşmadan teslim olamazdı. İşi ve 95
Beth Kendrick
ilişkisi çıkmaz yola girmişti ve Em ily’nin bir çıkış yolu bul ması gerekiyordu. “Anlıyorum. Gerçekten. Ama ben sıradan bir aday değilim.” “Son tarihten önce başvuru yapan bir aday da değilsin,” diyerek hatırlattı adam. “Programımıza olan hevesin ve il gin için minnettarım. Birkaç yıl tecrübe kazanmam ve hazır olunca tekrar başvurmanı öneririm .” Emily derin bir nefes aldı ve Ryan’m bu pazarlığın üs tesinden nasıl gelebileceğini hayal etti. Adamın kararında nasıl etkili olurdu? Nasıl evet dedirtirdi? Emily dik oturdu ve adamın reddettikten sonra gömüldü ğü sessizlikte bekledi durdu. En sonunda dekan tekrar sura tına bakıyordu. “Bayan M cKellips?” “M astır programına başlamaya hazırım, efendim.” Adam sonunda Em ily’e bakıyordu, gerçekten bakıyordu ve gördüğü her neyse dekan artık sinirli değildi, durumdan eğleniyor gibi görünüyordu. “Senden kurtulması zor.” “Tahmin bile edemezsiniz,” diyerek adamı inandırdı. “Meşgul olduğunu ve bunun çok rekabetçi bir program ol duğunu biliyorum ama hayırı cevap olarak kabul edemem.” Dekanın alnındaki çizgiler belirginleşti. “Anlayamadım?” Emily soğukkanlılığını korudu. “Ne görev verirlerse ver sinler her şeye razıyım, efendim. Bu programın görüp göre bileceği en iyi işletme öğrencisi olacağım.” Adamın yüzünde belli belirsiz bir gülümse oluşmuştu. 96
Düğüne Beş Kala
“Benimle pazarlık mı yapmaya çalışıyorsun? Çünkü sana şunu söyleyeyim: müzakere sanatı konusunda çok ders ver dim ben. İnsanlar kendi adlarına pazarlık yapmam için bana çok para ödüyorlar, Bayan M cKellips.” Emily göz temasını sürdürdü ve “Hayırı cevap olarak ka bul edemem,” diye tekrarladı. Dekanın ifadesinde kıpırdanm alar olmuştu, Emily adamı ikna ettiğini biliyordu. Evet dedirtebilmişti. “Programa işletme mastırı öğrencisi olarak girm iyorsun,” dedi dekan. “Ama sanırım bir yüksek lisans öğrencisi olarak katılmak istersen eğer, birkaç ders alabilirsin.” Ryan’ın sözleri kafasının içinde yankılanıyordu. İstediği ni alır almaz, konuşmayı kes ve sıvış. Emily ayağa fırladı ve evrak çantasını kaptı. “Teşekkür ederim. Pişman olmayacaksınız. Sizi öyle çok etkileyece ğim ki beni programa dâhil etmeyi siz isteyeceksiniz.” İki buçuk yıl sonra Emily müzakere semineri dersinden 100, dekan Jacobi’den de övgü dolu bir tavsiye mektubu ala rak mezun oldu.
On yıl önce, kendinden çok emindi. O kadar kendine güveni yordu ki her şeyi başarabilirdi; gerekli niteliklere sahip olma sa da kendini yüksekokula kabul ettirmek, otuzuna basmadan şirketin başkan yardımcısı olmak ve daha iyisiyle tanışabile ceği inancıyla bir erkeği teifk etmek. Korkusuz olmuştu. Ama şimdi korkuyordu. Hata yapmaktan, duygularının man tığının önüne geçmesinden korkuyordu. Gelin buketimde inciçiçeği mi sümbül mü taşımalıyım diye düşünmekten uyku ları kaçıyordu. Gençken, fakirken ve dikkat çekmezken korkusuz olmak 97
Beth Kendrick
çok kolaydı. Başarmaya başladığında işler zorlaşıyordu. Bara göz ucuyla baktığında hayatının iki büyük aşkının o olmadan çok iyi anlaştıklarını sohbet edip kahkahalar attık larını gördü. İlk tanıştıklarında Emily nasıl Ryan’dan etki lenmişse, aynısını şu anda Grant yaşıyordu. “ Shot bardakları!” Ryan, Em ily’nin sipariş ettiği votkayı G rant’a uzattı, kendisi için yeni bir bardak söyledi. “Shot yapıyoruz. Kim bize katılıyor?” Emily bu durumlar altında yapabileceği tek şeyi yaptı. Telefonunu buldu ve baş nedimesini aradı. “Summer? Neredesin? Evet, nedimeler çay partisinin dört saat sonra olduğunu biliyorum ama sana şu an ihtiyacım var... Hızlı limitini salla. Ve tuvalet molası da yok... Sana şunu söyleyeyim: kırmızı alarm, acil durum, yüz elli beşin numarası kaçtı; Vermont, Valentine’da eski koca vakası var, kurtar beni!”
98
7 “Dur tahm in edeyim: Sen, Emily McKellips, bize hayat der si vereceksin, doğru mu?” Summer Benson, nedimelerin çay partisine her zamanki zarafeti ve havasıyla katılmıştı. Sum mer uzun boylu ve fidan gibiydi. Platin sarısı kısa saçları o kemik yapısıyla normalde başkasında erkeksi durabilirdi. Sum m er’m yaşam kaynağı drama, skandal ve genel olarak eğlenceydi. Bir şairin kızı olarak babasının duygu değişim leri ya da asosyallik özelliklerinden çok mizah ve estetik duygusunu almıştı. Kız tam bir belaydı ve Emily, annesi Sum m er’ın babasıy la nişanlandığı günden beri onu bir kız kardeş gibi sevmişti. Ebeveynleri yollarını ayırmış olsa da kızlar birbirlerinden hiç kopmamışlardı. Summer, Emily hakkındaki her şeyi her şeyi- bilirdi. Birazcık alkol aldığı an çenesi düşerdi. Bu nedenle de Emily nedim eler masasındaki içecekleri çay ve limonatayla sınırlamıştı. Emily, Sum m er’a sarıldı ve kahkaha attı. Tabii G rant’ın annesinin ve kardeşinin “hayat dersi” lafım duymadığından emin olmak için etrafa bakınmadan edemiyordu. “İyi ki buradasın,” diye fısıldadı Sum m er’m kulağına. “Yardım et. Ölüyorum.” \ “Ölmüyorsun. Ryan nerede?” Summer kalabalığı tarar ken boynunu uzattı. “N işanlım la kaynaşıyor. Şu anda kaptırmış gidiyorlar. 99
Beth Kendrick
Kaptırmışlar. Ben de burada ölüyorum .” Summer, Em ily’nin umutsuzluğunu biraz olsun dindirmişti. Kollarım açarak Lodge’u ve etrafmdakileri işaret etti. “ Seyahat mükemmeldi. Çam ağaçları, dağlar, göller... Her an karşıma maceraperest kâşifler Lewis ve Clark çıka cak sandım.” Emily, Sum m er’m erkek arkadaşının kapıda görünmesini bekledi. “Pierre nerede? Hemen odaya mı çıktı?” “O mu? Gelmedi.” Summer sanki alnına karasinek kon muş gibi kâküllerini karıştırdı. “Ayrıldık, ben tek geldim. Seyahatim o yüzden mükemmeldi.” Em ily’nin şaşkınlıkla gözleri açıldı. “Dur, dur, dur. Siz ayrıldınız m ı?” “Kesinlikle. Geç bile kalm ıştık.” “Ne oldu?” “Her zaman ne olur ki?” Summer elini beline koydu; Bev ve M elanie’nin her boş noktaya koydukları pembe, yeşil süs lere ve gümüş rengi balonlara bakındı. “Birbirimiz için uy gun olmadığımıza karar verdim .” Em ily’nin şaşkın ifadesine karşılık olarak da kahkaha atıp açıklama yaptı. “Yani benim eşi benzeri bulunmaz karakterimden çok bedava uçuşların cazibesine kapılmıştı. Ve sabah saçını yaparken benden çok vakit harcıyordu.” Emily, Pierre’i ayıpladı, “Yine otlakçı mı çıktı?” Summer ’ın on yıllık hosteslik kariyeri ona her çeşit erkek le çıkma fırsatı sunmuştu. Tek bir ortak özellikleri olurdu. Hepsi çok yakışıklıydı. Sokağında ortasında görüp fotoğraf larını çekip en yakın kız arkadaşlarınıza gönderebileceğiz, GQ dergi kapağını süsleyecek türden yakışıklılardı. Ve hiç değişmeyen şey şu olurdu: hepsi Summer’a kötü davranırdı. 100
Düğüne Beş Kala
Yıllar boyunca, Emily üvey kız kardeşinin daha ayakları yere basan (Sum m er’m Paris’ten getirdiği saç bakım ürünlerini ça lıp kızı terk etmeyen) bir erkek bulması gerektiğini söyleyip durmuştu ama Summer kötü romantik hayatının tek sebebini kötü şansa bağlamıştı. Kötü kararların hiç ilgisinin olmadığını iddia etmişti. “Benim yüzümden hiç canını sıkm a.” Summer, yeşil yaz lık elbisesinin omuz askısını çekiştirdi. “Bu hafta tamamen senin.” Elini kaldırdı ve parmaklarını açtı. “Hmm, elim neden hâlâ boş? İçki lazım bana, hem de hemen.” “Gel sana buzlu çay bulalım .” Emily kızı bara doğru yön lendirdi. “Alkollü buzlu çay demek istedin herhalde?” “Alkol yok. Taze, buz gibi limonataya ne dersin? Taze sıkılmış!” Sum m er’m açık mavi gözleri kararmıştı. “Bu nasıl bir düğün böyle?” “Düğün şimdi değil ki. Bu pazartesi öğleden sonra ger çekleşen bir nedimeler çay partisi sadece. Çörek ve salatalık sandviçleri de var. “İşte tam da bu yüzden alkollü bir buzlu çaya ihtiyacım var.” “Al bakalım .” Emily kâğıt altlıkla küçük bir kuru pasta uzattı. “Biraz kremalı pasta ye de kendine gel. Endişelenme, prova yemeği ve düğünde bar açık olacak. En iyi içkileri arkadaşlarıma ayırtacağım .” “Peki ya bekârlığa veda partisi?” diye ısrarla sordu Summer. Emily cevap vermeden önce biraz zaman kazanmaya ça lıştı. “A nlam adım ?” 101
Beth Kendrick
Summer, kalkıştan önce elektronik cihazlarını kapatm a yan aykırı yolculara baktığı gibi bakıyordu. “Peki ya bekâr lığa veda partisi diye sormuştum?” “Ah, şey...” Emily kremalı pastayı stresten ağzına tıkmak üzereydi ki son anda kendine hâkim oldu. “Bekârlığa veda partisi vermiyoruz.” Summer, Em ily’nin çiçekli şifon elbisesinin yakasına ya pıştı. “Yok öyle, o bekârlığa veda partisi verilecek.” “Üzgünüm.” Emily omuz silkti. “Misafirler bekârlığa veda partisinden anlayan bir kitle değil.” “Ben burada olduğuma göre öyle bir kitle var.” Emily, Sum m er’m parmaklarını yakasından tek tek uzak laştırdı. “Senden baş nedimem olmanı istediğimde bu konu yu konuşmuştuk. Hatırladın m ı?” Bu düğün aile odaklı olacak. Küfür, kavga, kabadayılık yapmak yok.” Summer karşı çıkmak için ağzını açmıştı ki Emily “Söz verm iştin.” “Düğününün Footloose5 filmindeki kasabaya dönüştüğü nün farkında mısın?” Summer mini bir kek aldı eline. “ Senin için pastel renk giydiğime göre benim de kazancım ın olması lazım, değil m i?” “Çekini hemen gönderiyorum.” Georgia kulakları sağır eden bir bağırışla yanlarına gelir ken Emily kendini yaşanacaklara hazırlamaya çalıştı. Oda nın diğer tarafında, Bev ve Melanie kafa kafaya vermiş, ge linin annesinden çok bar şarkıcılarının giyeceği türden dara cık bir pullu siyah elbise giymiş olan kızıl saçlı parti kızma ters ters bakıyorlardı. 5 Asi bir gencin rock müziğin ve dansın yasak olduğu bir kasabaya taşınmasıyla yaşadıklarının anlatıldığı 1984 yapımı bir filmdir. 102
Düğüne Beş Kala
“Summer! Tatlım! Nasılsın? Dur sana bir bakayım .” Ge orgia, kızı sarılarak boğmadan önce tepeden tırnağa süzdü. “Her zamankinden daha harika görünüyorsun. Hem çok şık hem de çok kozmopolit. Bu özelliğini benden alm ışsın.” “İkinizin aslında kan bağı yok,” dedi Emily dalga geçer cesine. “Bizdeki güzellik biyolojiyle sınırlandırılamaz.” Summer kahkaha attı ve G eorgia’nm kucaklamasına karşılık verdi. “Hâlâ kalpler kırıyorsun diye tahmin ediyorum?” “Ee, tabii ki.” Georgia parmağıyla kızdan kendine yak laşmasını istedi ve “Yeni bir kurban arayışmdayım.” “Ben de.” Sum m er’m gözlerinin içi parladı. “Göl kena rında çok seksi bir cankurtaran gördüm." “Ooo! Bekâr mıymış?” “Bekârlığı çok uzun sürmeyecek.” İkisi de kıkırdadı ve Emily aralarına girene kadar fısır fısır bireyler konuştular. “Biraz uslu durur musunuz? Lütfen? Sadece birkaç gün lüğüne?” “Eğlencenin içine ediyor,” diye yalcındı Summer. “Hiç sorma. Ama bu konuda bana çekmediği çok açık. “ ■ /O
'
“Sizin yüzüme değil de arkamdan konuşmanız gerekm i yor mu?” Georgia, kızının koluna dokundu ama tüm dikkatini Summ er’a vermiş haldeydi. “Eee, gidip düzgün bireyler içelim mi artık?” “Hiç sormayacaksın sandım.” İkisi de koştur koştur kapıya giderken Em ily’nin kar şı çıkma çabaları beyhudeydi. “Summer daha yeni geldin!
Beth Kendrick
Beni terk edemezsin! Konuşmamız lazım.” “Geri döneceğiz,” diyerek söz verdi Summer. “Şu B rad’e bakar bakmaz.” “Anne.” Emily, annesinden medet umdu. “Nedimeler B ingo’su oynamak istemez misin, çok eğlenceli olacak!” Georgia suratını ekşitti. “Kanal tedavisi yaptırmayı tercih ederim.” “Hıh!” Haftalardır dantel detaylı bingo oyun kartlarını tek tek numaralandırmış olan Bev kızdı ve hışımla odadan çıkıp tuvalete yöneldi. “Özür dile,” diye emretti Emily ama Georgia çoktan on beş santimetrelik topuklularıyla kaçabildiği kadar hızla ka çıyordu. Hainler. Emily, odadaki meyveli içkilere, yiyeceklere ve tatlılara bakındı. “Bana düşük kalorili bir şeyler getirin bari. Bir de votka tonik olsun.” “Sana iki duble getireceğim.” Georgia, ipek şalını savura rak ve Fransız parfümünün kokusunu bırakarak odadan çıktı. Georgia ve Summer gittikten sonra, Caroline M itner içeri girdi, telefonunun ekranına bakarken kafasını kapıya çarp mıştı. “Of.” Caroline acıyla yüzünü buruşturdu ve elini alnına bastırdı. “İyi misin?” Emily kadına yardım etmek hemen yanma koştu. “ Sana buz getireyim.” “Endişelenme, iyiyim.” Caroline elini şeftali rengi özel dikim buklet takımının kenarına indirdi. “A ndrew ’den m e saj beklerken ilk beyin sarsıntısı geçirişim değil. Bir cerrah la evlenince yıllık olarak beyin hasarı kontrolü için tomog104
Düğüne Beş Kala
rafiye girmek gerekiyor.” “Hadi ama,” dedi Emily. “Sen beyin hasarlı halinle bile beni ezer geçersin.”
Caroline, G rant’m en iyi arkadaşı A ndrew ’un eşiydi. Em ily’nin rol modeli de sayılırdı. New England’daki bir ha zırlık okulundayken kürek takımmdaydı. Daha sonra Darmouth Ü niversitesi’ne girmiş ve bunu da biyoloji bölüm ün de yüksek lisansla taçlandırmıştı. Hiç zorlanmadan tenis kortunda rakibini alt edebilir, Asya pazarından edinilen son raporları baz alarak finansal portföy yönetimi yapabilir ve tek bir damla ter dökmeden, ağzından tek bir kötü kelime dökülmeden sekiz kişilik bir akşam yemeği hazırlayabilirdi. Emily, Caroline ile hastanedeki bir yardım organizasyo nunda tanışmıştı. îlk başta, çocuksu bir dürtüyle kadından nefret etmek istemişti. Caroline her şeye sahipti. M ükem mel bir vücut, mükemmel bir beyin, mükemmel bir koca ve mükemmel bir ev. Bir sürü yerel yardım kuruluşunun yöne tim kurulundaydı ve sosyal camiada sözünü geçirebiliyordu. Ama Emily ile tanıştığı andan itibaren Caroline alçak gönül lü, nazik ve samimi olmuştu hep. “Grant sana bayılıyor olmalı,” diye mırıldanmıştı Emily ile el sıkışırken. “Daha önce hiçbir kız arkadaşıyla insan içi ne çıkmamıştı.” Emily biraz şaşkınlık duyarak kahkaha atmıştı. “Birlikte iyi vakit geçiyoruz. Ama daha ilişkimizin başlan o yüzden ne kadar ciddi bilem iyorum .” Caroline geriye bir adım atıp Em ily’yi tepeden tırnağa süzmüştü. “Ameliyathaneden çıkıp takım elbise giymişse, iş ciddiye binmiştir. Güven bana.” Gecenin sonunda, Caroline, Em ily’nin telefonunu almış 105
Beth Kendrick
ve akıl hocası oluvermişti. Öğle yemekleri için buluştukla rında Em ily’ye en iyi restoranları ve en iyi yemekleri göster mişti. Hastane politikalarına yön vermesine yardım etmişti. Kimle iyi geçinmesi, kimin her dediğini kabul etmesi, kimi her koşulda görmezden gelmesi gerekiyor öğreten hep Ca roline olmuştu. Emily genellikle onun sosyal konularda ba şarısız kız kardeşi gibi hissetse de, Caroline’e rehberliği için her zaman minnettardı. Ama son zamanlarda Caroline biraz mesafeliydi. Emily bunun sebebini strese ya da özel bir duruma vermişti ama nişan yüzüğünü gösterdiği andan beri C aroline’in onunla ar kadaş olmaktan vazgeçtiği duygusunu içinden atamıyordu. Çünkü “Her şey gönlünüzce olsun! İkiniz adına çok sevin dim!” demeden önce şöyle bir duraklamıştı. Yine de, Emily arkadaşını nedimesi yaptı. Ö rf ve adetleri iyi bildiğinden role cuk diye oturmuştu. Kıyafet provalarına beş dakika önce gelmiş, elbisenin rengine ya da modeline karşı çıkmamıştı. “Senin tercihlerin benim için uygundur,” demişti Em ily’ye. “Senin zevkin harika.” Emily kadına sarılmadan önce dengesini sağlamaya çalış tı. Caroline, tek koluyla karşılık verdi, boşta kalan eliyle de hâlâ telefonunu tutuyordu. “Çok şükür. Geç kaldım. Özür dilerim. Arabaya tüm ba vulları yerleştirmiştim, lastiğin patladığını fark ettim. Garaj dan çıkamadım bile.” “Sinir bir durum. Ama en azından şöyle düşün, otobana çıkmış olabilirdin. Andrew ’u aradın m ı?” Caroline birden şaşırmış gibi göründü, sonra da kahkaha attı. “A ndrew ’u aramak mı? O nedenmiş?“ “Lastiği değiştirmene yardım etmesi için. Demek istedi ğim eviniz hastaneye beş dakika filan değil m i?” 106
Düğüne Beş Kala
“Andrew ameliyatını yarıda bırakıp bijonları çıkarmama yardım edecek değil. Arabayla ilgili sorunlarım olduğunda, kocamı değil de servisi ararım.” “Ha.” Emily buna nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Ama Caroline üzgün görünmüyordu, gayet soğukkanlıydı. “Bu hafta bize katılabilecek m i?” sorusuyla konuşmaya de vam etti. Caroline omuz silkti. “Çarşamba öğleden sonra olarak söylemişti. Hata payı bırakmayan Cerrah Kod Çözücü’mü kullanarak bunun cuma akşamı anlamına geldiğini söyleye bilirim. Cumartesi sabahı da olabilir tabii.” “Ama Andrew sağdıç.” “Evet. Umalım da zamanında gelip Grant’ın yanında olsun.” “Grant hayal kırıklığına uğrayacak. Etrafı tüm hafta ka barık ve tüllü etek giymiş kadınlarla çevrili olacak.” Bu, C aroline’in dikkatini çekmişti. “Grant burada mı? Şu anda?” “Tabii ki. Düğünden önce izin kullandı.” Caroline sanki duydukları gerçek olamazmış gibi başını çevirdi. “Tüm hafta mı izinli?” “Hı-hıı. Ve balayına B ora-B ora’ya gidiyoruz.” Bunu duyan Caroline soru sormayı kesti ve Em ily’ye san ki deliymiş ya da patolojik yalancıymış gibi bakıyordu. “Ne?” diye sordu Emily parmaklarını birbirine geçirdi. “H içbir şey.” Caroline donuk bir şekilde gülümsedi. “H içbir şey.” Emily boğazını temizledi ve sohbeti canlandırmaya çalıştı. 107
Beth Kendrick
“Siz halayına nereye gitmiştiniz?” “Gitmedik ki. Andrew ihtisasa daha yeni başlamıştı. Şanslıydık da evlenmek için hafta sonu izin alabilmişti.” “Onuncu yıl dönümünüz yaklaşıyor, değil m i?” Caroline başıyla onayladı. “Önümüzdeki mayıs.” “Geç de olsa belki o zaman balayma çıkarsınız.” Yine bir sessizlik oldu ve Caroline’in yüzü tamamen düş tü. “Hadi bir şeyler yiyelim .” “Neden konuyu değiştiriyorsun?” “Açlıktan ölmek üzereyim. Birinin lastik değiştirmesini izlemek cidden iştah açıyor.” “Hayır, hayır. Düşünceli ve kibar olmak için kasmaya caksın.” Emily, tatlı vitrinine giden yolu bloke etmişti. “Akimda bir şey var ve ne olduğunu bilmek istiyorum.” “Hayır, istemiyorsun.” “Evet, İstiyorum. Dökül.” Arkadaşı tereddüt etti. “Hayatının en önemli gününe göl ge düşürmek istemiyorum. Benim hayatım senin hayatın de ğil. Bunu biliyorum.” Emily kadının uyarmayı kesip sadede gelmesini istedi. “Am a...?” “Ama G rant’ı tanıyorum. A ndrew ’u tanıyorum. Cerrahla rın nasıl olduğunu bilirim .” Caroline alt dudağını ısırdı. “Ve yerinde olsam, Bora-Bora için çok da ümitlenm ezdim.” Em ily’nin şaşkın ifadesini gören Caroline elini kızın om 108
Düğüne Beş Kala
zuna koydu ve onu kuytu bir köşeye çekti. “G rant’la uzun süreli bir birlikteliğiniz yok ve hâlâ cicim aylarmdasmız. Ama anlayacaksın. Nakil cerrahıyla evli olmak... beraberin de bir sürü bitm ek bilm eyen fedakârlığı getirir. Tüm va kitlerini iş için harcayabilirler ve ameliyathanede daima bir sorun çıkar.” “Grant tutamayacağı sözü verm ez.” “Belki beni haksız çıkaracak. Umarım öyle olur. Beni tek söylediğim, bu adamların hastane dışında söz vermesi çok kolay. Zor olan bu sözleri tutmaları. Hastalarının her zaman önceliği vardır.” “Öyle olmak zorunda. Sonuçta, Grant hayat kurtarıyor.” “Andrew da öyle.” Caroline’in gri gözlerine gölge düş müştü. “Hafta içi ve hafta sonu tekrar tekrar yaptıkları şey bu. Ve Bora-Bora sahillerinde güneşlenirken hayat kurtar mak pek mümkün değil.” Caroline sırf ağzı dolu olduğundan daha fazla yorum yapmamak için ağzına bir pötifur pasta attı. Emily kadının ağzından daha fazlasını alamadan, elleri alışveriş poşetleriyle dolu olan Darlene ve Rose Teyze yan larına geldi. “Tünaydın, kızlar! İnşallah çok geç kalmadık. Emily, şu haline bak. “M utluluktan ışıl ışılsm. Bak, Rose— harika gö rünmüyor m u?” Grant’m dediği gibi Bev ve kardeşleri et ile tırnak gibiy di. Rose ve Darlene, Bev’den daha uzun ve zayıftı ama Emily gamzelerinde ve sevimli düğme burunlarında benzerlikler gö rebiliyordu. Gençliklerinde, üç kardeşi hep üçüz sanmışlardı. Grant daha yeni yeni yürümeye başladığı zamanlar anneannesi nin evindeki bir kutlamada yaşadıklarını anlatmıştı. Rose evin kapısını açtığında, Grant bir annesine bir teyzesine bakmış; sonra da şaşkınlıkla “Anne? Ama sen buradasın,” demişti. 109
Beth Kendrick
Zamanla Bev kendini evine verip içten bir hayat sürdü rürken, Darlene modayla ilgilenmiş ve Rose da şen şakrak ve birazcık da dedikoducu olmuştu. Ama üç kardeş her bay ram bir araya gelmişti. Cardin ailesinin hanım ağalarıydılar ve gözleri hep çocukları, torunları ve aile büyükleri üzerinde olurdu. “Uzaktan akrabaların birini bile çağırmamazlılc etmedi ler,” demişti Melanie, B ev’in torunu Ava için verdiği doğum günü partisini anlatırken. “Turta aldık.” Rose, etraftaki herkesle öpüşüp kucaklaş maya başlamıştı. “Ve mini kekler.” Darlene, kahverengi küt saçlarına do kundu. Sonra da misafirlerle selamlaşan D arlene’e katıldı. “Eksik olmayın, ne kadar düşüncelisiniz,” dedi Bev. “Ama zaten bir sürü yemek vardı. Tatlılar burada, mini sand viçler de şurada.” “Fazla tatlı göz çıkarmaz, değil mi?” Darlene pembe bir pasta kutusu açtı ve zaten ikram olarak dizilmiş olan kırmızı minik keklerin yanma çikolatalılarını dizmeye başladı. “Ve keklerin tükenmelerini istem eyiz.” “Evet. Hiç istemeyiz.” “Pişman olacağımıza sağlamcı davranalım ,” dedi Rose. “M el’in doğum öncesi partisini hatırlıyor m usunuz?” Ka dın Em ily’ye döndü ve “Kurabiyeler bitmişti. Zavallı Bev günlerce mutfaktan çıkamadı ama yine de partiye yeterince makaron yetiştirememiştilc.” “Çünkü annemin makaronları çok lezzetli,” dedi M ela nie. “Daha hediyeler bile açılmadan tüm makaronları hüpleten misafirlerin bir suçu yok.” Emily belgesel izliyormuş gibi hissetti. Tüm kabile kadın ım
Düğüne Beş Kala
larınm birbirlerini kolladığı, turtalar pişirdiği ve birbirine öv güler yağdırdığı yabancı ve egzotik bir kabilenin belgeselini. Doğal ortamında mükemmel bir aile. Ve Emily de onlardan biri olmak üzereydi. “A h!” Rose, diğer bir alışveriş poşetinin içini karıştırm a ya başladı. “Çarşıdan ne aldığıma bak!” M elanie korkmuş görünüyordu. “Kızlar için daha fazla enstrüman aldınız, değil m i?” “Hayır. Ama bayılacakları bir boya seti görmüştüm aslın da.” Darlene poşetten üç tane mor renkli angora yününden kazak çıkardı. “Baksana, Bev! İnanılmaz değiLgıi?” “Lisede aynı bunun gibi kazağımız vardı,” dedi Rose. “Tabii ki o zamanlar kıyafetlerimizi paylaşıyorduk ve her hafta o kazağı kim giyecek kavgası çıkıyordu.” “Vitrinde görünce dayanamadık. Ve baksana, en güzel yeri de şurası!” Darlene hırkaları açtı ve yakalarının solun daki harfleri gösterdi. “Yakalarına harf işlettik! A rtık kimin hırkası olduğu karışmayacak.” “Hadi kızlar, deneyin şunları!” Rose ve Darlene yumuşacık mor kazakları üzerlerine ge çirdi, sonra da birbirlerine bakarken genç kızlar gibi kıkır damaya başladılar. B ev’in kazağı kolundan geçirmeye çabaladığını gördük lerinde de neşeleri yok oldu. “Dur, sana yardım edeyim ,” dedi kız kardeşi. “Çok küçük,” diye fısıldadı Bev. ııı
Beth Kendrick
“Oluyor,” dedi M elanie kazağı yakasından çekiştirerek. Örgü ilmekleri B ev’in boynunu sıkmıştı. “Şimdi olacak.” “Çok fazla makaron yedim herhalde,” diye dalgaya vurdu Bev, kazağı çıkardıktan sonra da eski sakin haline geri dön müştü. “Kazağı omzuma atarım, hani okulda yapardık ya.” Rose ve Darlene birbirlerine üzgün üzgün baktılar. “Hay A llah!” Darlene alt dudağını ısırdı. “Lisedeyken be denlerimiz aynıydı— “ “Elbiseler, ayakkabıları, rujları— her şeyi paylaşırdık!” “O yüzden de aynı bedenden üç tane aldık, olur sanmış tık...” “Üzülme, Bev,” dedi Darlene. “Şeninkini yarın götürüp değiştireceğim.” “Değiştiremezsin,” diye mırıldandı Rose. “Yakasına B harfi işlettik.” “Tüh.” Darlene yine koyu renkli saçlarına hafifçe vurdu. “Özür dilerim.” B ev’i kucakladı. “Kendimi çok kötü hisse diyorum.” “Lütfen, hissetme.” Bev peçetelerle yüzünü yelpazele mekle meşguldü. “Önemli olan düşünmeniz.” Emily, B ev’in zarafetine ve mizahına hayran kalmıştı ve G eorgia’nm aynı durumda nasıl bir tavır sergileyeceğini düşünmeden edemiyordu. G eorgia’ya bir kıyafetin kendisi için küçük olduğunu ima edenin vay haline. Georgia ortalığı birbirine katardı ve— Tam da bu anda, Emily koridordan gelen gürültü patırtı sesleri duydu. Birbirine çarpan bardaklar, müzik ve tiz bir kahkaha. Herkes kendilerine yaklaşan gürültülü kalabalığı dinle 112
Düğüne Beş Kala
meye başlayınca, misafir salonundaki durgun sohbet ortamı da yok olmuştu. “Bu curcuna da ne böyle?” diye sordu Darlene. “Saat daha beş bile değil,” dedi Rose şaşkın bir tonla. “Âlem yapmak için biraz erken değil m i?” Emily gözleri sımsıkı kapadı ve ortamdan ışınlanmayı diledi. Georgia “Geri döndük!” diye şarkı söylermiş gibi bağırdı ve kapıdan içeri bir yakışıklılar ordusuyla giriverdi. “A rribaü” Summer elindeki tekila şişesini havaya kal dırdı, antik kristal içki kâsesine doğru doğru yönelmişken tekilanın birkaç damlasını dökmüştü. Üç tane yakışıklı ve bronz cankurtaran Sum m er’ı takip etti. İçlerinden birinin üzerinde tişört yoktu ve hepsi de yir mi beş yaşın altındaydı. “Todd, Tim ve Kyle ile tanışın millet. “Bize kokteyl ha zırlamak ve öğle yemeğimize renk katmak için buradalar!” Darlene teyze sanki resepsiyonun etrafında koşuşturan bir deli dana görmüş gibi dehşete düşmüştü. “Bu da k im i Emily iç çekti. “Annem ve kız kardeşim. Yani, üvey kız kardeşim. Şey, eski üvey kız kardeşim. Uzun hikâye.” “Hadi ama, kızlar— sıraya girin,” diye emretti Georgia. Ve bazıları da bu emre uymuştu. Kadınlar oğulları yaşın daki çocuklarla kahkaha atıp dans ederken ve flörtleşirken ortamdaki atmosferde daha gürültü bir hal almıştı. M elanie sandaletlerini çıkarıp gevşemeye başlamıştı. Bev için aynısı söylenemezdi. Em ily’nin kayınvalide adayı iki yanma suratları beş ka rış olmuş kardeşlerini almış koltuğa sinmişti. Cardin hanım 113
Beth Kendrick
ağalarının özellikle gündüz vakti içkili âlemlerden hoşlan madıkları çok açıktı. Bu demek oluyordu ki Emily de hoşlanamazdı. Summer iki elinde de alkollü kokteyller tutarken dans ediyordu. “Tekila partisi, çay partisine bin basar!” Emily kızın ellerindeki içkileri aldı ve masanın üzerine koydu. “Bu Summer, baş nedimem. Summer, seni Beverly ile ta nıştırayım.” “Ben G rant’m annesiyim,” dedi Bev soğuk soğuk. “Ve Darlene ve Rose. Grant ve M elanie’nin teyzeleri.” “Memnun oldum,” dedi Darlene ama ses tonundan hiç de memnun olmadığı anlaşılıyordu. “Kopalım !” Summer, Bayan Cardin’e rapçi el hareketine benzer bir hareket yaptı. “Hey, Em, kayınvalidene şeyi an lattın mı, hani sen— “ “Hayır.” “Ya da hani biz şey yapmıştık ya— ” “Hayır.” Emily kıza çeneni kapa yoksa kötü şeyler olur bakışıyla baktı. Bev ellerini dizlerinin üzerine koymuştu. “Ailen kesin likle çok... canlı.” İğneleyici bir kibarlıkla “Valentine’e ilk gelişiniz m i?” diye sordu Sum m er’a. “Oteli sevdiniz m i?” Uçuş aralarındaki zamanlarda H ouston’daki dandik yer lere alışığım, o yüzden burası cennet gibi!” “Mesleği hosteslik,” diye açıkladı Emily. Bu B ev’in buz gibi olan tavrını birazcık da olsa eritebilmişti ama kızın işi 114
Düğüne Beş Kala
hakkında soru sormak üzereydi ki Summer heyecanla “Bu otel, göl, cankurtaranlar... İlk düğününden bin kat güzel!” deyiverdi. “Çeneni kapa,” diye hırladı Emily. “ Summer m üzik se sinden duymuyordu.” Bev öne eğildi. “Anlamadım, tatlım ?” Rose ve Darlene akbaba gibi yanlarına üşüştüler. “O da ne demek öyle?” Summer, o lu şa n ,gergin ortamdan habersiz konuşmaya devam ediyordu. “Em, ilk kocasıyla evlendiğinde beni he men satmıştı. Düğününe bile gidemedim. Kimse gidem edi.” “Senin...?” B ev’in yüzü bir gülümsüyor bir suratı düşü yordu. “Senin ilk kocan m ı?” Summer, poposunu sallarken bir anda donup kaldı. “Eyvah.” “B en...” Em ily’nin gırtlağının daraldığını hissediyordu. “Grant size hiçbir şey anlatmadı m ı?” “Hayır,” diye haykırdı Bev. Endişeli yüzü bembeyaz ol muştu. “Hayır anlatmadı. Böyle bir şeyi hatırladım herhalde.” Darlene, R ose’a döndü. “ Sen biliyor muydun?” B ev’in arkasında duran Summer dudaklarını oynattı. Özür diliyordu. “Bir yere gidip konuşalım .” Emily, B ev’i koridora çekti ve açıklama yapmaya çalıştı. Sırtından soğuk terlerin bo şaldığım hissedebiliyordu. “Hataydı. Amatör bir evlilikti! Önemsiz küçük bir detay işte!” “Daha önceden evlenm işsin,” diye tekrarladı Bev. “Ve bunun küçük önemsiz bir detay olduğunu düşünüyorsun.” “Öyle demek istemedim.” Emily elleriyle gözlerini kapadı. 115
Beth Kendrick
“Demek istediğim— “ Fakat Bev dinlemiyordu. Yaşlı kadın topuklarını yere vura vura lobiye yürüdü. “Grant!” diye bağırdı. Emily kadını ilk kez böyle bağırır ken görüyordu. Grant Cardin, Seninle acilen konuşmamız gerekiyor!”
116
fO
O gece, Emily ve G rant’m çift kişilik lüks yatağı büyük kav galara tanık olmuştu. “Uyudun mu?” diye sordu Grant. Oda zifiri karanlıktı. “Hayır,” diye cevapladı Emily. Grant biraz durdu ve “Korkuyor musun?” diye sordu. “Evet.” Adam yüzünü kıza doğru dönerken nevresim hışırdadı ve yatak yerinden oynadı. “ Sorun ne?” “Annenin benden nefret ediyor olması dışında m ı?” “ Annem seni seviyor.” Grant esnedi ve sırt üstü uzandı. “ Sadece şaşırdı. Ama ona durumu açıkladım. Şimdi bir so run yok.”
“Sen öyle san. Summer daha önce evlendiğimi söyledi ğinde annenin suratını görmedin sen. Sanki aniden yüzüme bir sürü piercing yaptırmışım ya da saçlarımı yeşil ve mora boyayıp M ohawk modeli yaptırmışım gibi. Ve teyzelerin! Benimle evlenirsen eğer, seni bir daha Şükran Günü yemek lerine çağırmayacaklar. D ışlanacağız.” Grant hareketsizdi. “Benimle evlenirsen eğer de ne de mek oluyor?” Emily yorganı tekrar düzeltti, sesli ve endişeli bir soluk 117
Beth Kendrick
verdi. “Fikrini değiştirmek ve defolu olmayan birini bulman için önünde hâlâ beş günün var.” “Dur bakalım .” Grant yatak içinde oturur pozisyon aldı. “Şakası bile hoş değil. Sen defolu filan değilsin. Sen mü kemm elsin.” “Ama sorun şu ki, ben mükemmel değilim .” Em ily’nin sesi titredi. “Çok fazla hata yaptım. Geçmişimin pek de par lak olduğu söylenemez.” “Geçmişinin şu an olduğun kişi ile hiçbir alakası yok. “ Adamın sesi çok ciddiydi. Grant, hem kendinin hem Em ily’nin geçmişte yaşadığı ilişkiler hakkında detaya gir meyi mütemadiyen reddetmişti. “Az geçmiş, çok gizem” kafasındandı. “Ailene hiç uymuyorum. Herkes çok normal ve görgülü. Hiç kimse hem eski üvey kardeşi hem de en iyi arkadaşı olan birini baş nedimesi yapmıyor.” “Kendine haksızlık ediyorsun.” Grant şimdi de yorganın altına yayılmıştı. “Sen de görgülüsün. Ve tamamen normal sin.” Emily kahkaha atmak zorunda hissetti. “Gördün mü? Bunu söylemen bile beni aslında hiç tanımadığını gösteri yor!” “Belki de seni senden iyi tanıyorum .” Grant ciddi ve ka rarlıydı. “İstediğim kişinin sen olduğuna eminim.” Duraksa dı ve sonra konuşmasına devam etti. “Ve ailem bizi Şükran Günü yemeklerinden menedemez. Ben gitmezsem, annem de gitmez ve annemin yaptığı o makaronlar, balkabağı tur tası ve gizli tarif et sosu da olmaz. Ortalık birbirine girer. Ayaklanmalar çıkar.” “Yine de bu kendimi iyi hissetmemi sağlamıyor.” 118
Düğüne Beş Kala
“Annem sadece mutlu olmamızı istiyor. Biraz eski kafalı dır ama insanları yargılam az.” “Hadi ama,” dedi Emily alaycı bir tonla. “Her annenin kafasında mükemmel doktor oğlu için bir gelin profili vardır ve bunun genç yaşta amatör bir evlilik yapan ya da annesi elbise gibi zengin koca değiştiren birisi olduğunu hiç sanmı yorum .” “Annenin sadece yüncüye giderek iyi zaman geçirilebi leceğini düşünen bir kadınla vakit geçirmekten hoşlanm a yacağından eminim. Ama kocaman insanlar, bir şekilde an laşacaklar.” “Annemi örgü şişleriyle şişlenmiş bir halde bulursak, suç luyu bulmak zor olmayacak,” dedi Emily. “Ya da senin an nen Chanel bir çantanın sapıyla boğulmuş halde bulunursa.” Birkaç dakika yan yana uzandılar ve sonra Grant “H isse diyorum hâlâ korkuların var,” dedi. Bu sefer Emily adamın yattığı tarafa döndü. “Neden an nene daha önce evlendiğimi anlatmadın? Cidden?” “Bana anlattığında, çok önemsiz olduğunu ve sözünü bile etmeye değmeyeceğini söyleyip durmuştun.” Grant, yum u şacık yorganın altından kızın elini buldu. “Seni dinledim ve sözünü etmedim.” “H ı-H ıı.” “Daha önce evlenmiş olmayı sorun eden sensin.” “Hı-hıı.” “Benim umurumda olan sensin. Geçmişteki medeni du rum değil. Sensin.” Em ily yenilgiyi kabul etti. “Sen böyle önemli noktalara parmak basarken seninle nasıl tartışabilirim ki?” 119
Beth Kendrick
“Tartışamazsın. Kafanı takmayı kes ve uyu artık.” Emily, G rant’m dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdu, yastığını düzeltti ve elinden geldiği kadar sabit durup uyu maya çalıştı. “Şimdi neyi kafana takıyorsun?” diye sordu Grant. “Ne? Ben gayet de uyuyorum.” “Yalancı. Beyninin harıl harıl çalıştığını duyabiliyorum.” “Şeyi düşünüyorum,” dedi Emily. “B ora-B ora’ya kesin gidiyor muyuz?” “Evet. Biletleri kendim ayırttırdım .” Em ily’nin elini sım sıkı tuttu. “Neden sordun?” “Caroline gitmeyeceğimizi söylüyor.” Grant o kadar uzun süre sessiz kaldı ki Emily adamın de diklerini duymadığını düşündü. “Balayma gitmeyeceğimizi söylüyor. Çünkü o ve Andrew gitmemişler. Cerrahlara özgü bir şey olduğunu söylüyor.” Yine derin bir sessizlik oluştu. Emily kaya kaya resmen adamın üstüne çıktı. “Selam?” “Selam.” “Bu duruma bir açıklaman var m ı?” “Evet.” Grant, kollarını kızın beline sardı “Hastaneden asla ayrılmamak cerrahların özelliği filan değil. O A ndrew ’a özgü bir durum. Adamı severim ama tam bir kesip biçme ba ğımlısı. Eminim normal bıçak kullanamıyordur. Restoranda 120
Düğüne Beş Kala
bonfilesini kesmek için de neşter istiyordur. Bunun bizimle hiçbir alakası yok.” “Yani Bora-Bora işi kesin? Söz mü?” “Evet. Ve bu düğün curcunasından kurtulup oraya vardı ğımızda, lüks spa masajım iptal edip sana kendi ellerimle masaj yapacağım .” İşte tüm gün lafını etmedikleri konu yine açılmıştı. Su yü züne çıkmış ve gitmeyi reddeden geçmişine ait küçük kirli sır. “R yan’ın seni sinir etmesine izin verme. O ç o k ...” Grant güldü. “Bir sorun yok.” “Bu durumun senin için sakınca olmamasına inanam ıyo rum .” Emily boynunu kıtlattı. “Eski kocam bana işkence et mek için geliyor— “ “Film mekânı aramak için gelmiş.” “Pardon. Ek olarak da bana işkence ediyor.” “Sen izin vermezsen sana işkence edemez, değil m i?” Emily öksürerek “Edem ez,” dedi. “O zaman neden endişeleneyim ki? Sabah balığa gidelim mi diye sordu. İyi birine benziyor.” Emily başını öne eğdi ve “Senin kadar iyi biri değil,” diye mırıldandı. Grant uykuya dalarken Emily de düşüncelere daldı.
Emily, GrantTa tanıştığı anda adamın çok özel olduğunu anlamıştı. Erkeklere uyguladığı flörtleş, eğlen ve işler ciddi ye binmeden ayrıl stratejisi adam üzerinde işe yaramamıştı. 121
Beth Kendrick
Çünkü Emily uygulamaya geçememişti bile. Adam en başın dan beri ilişkiye yön veren taraf olmuş ve yavaş yavaş tatlı bir aşka yelken açmalarını sağlamıştı. Emily bunun hoşuna gitmesine gerçekten şaşırmıştı. Cuma gecesi lüks bir barda insanların arasından geçmeye çalışırlarken “Bana tokat atman lazım,” demişti Sum m er’a. “Çantanı yere indirmeni -bu arada çantan çok güzelmiş. Yeni mi?- ve aklım başıma gelene kadar bana vurmanı isti yorum .” Summer koyu renk takım elbise giymiş ve sivri burunlu topukluları ile bankacı ve borsacı kalabalığından yara yara geçmeye çalışıyordu. Adam yaralamaktan beni hapse mi at tırmaya çalışıyorsun? Çünkü bu kez işe yaram ayacak.” “Bir saniye bekle.” Emily, bara doğru eğildi ve barmene siparişlerini bağırdı. “Hayır. Dün gece rüyamda G rant’ı gör düm.” Sum m er’m neşesi yerine gelmişti. “Anlat bakalım .” Emily utanmış gibi görünüyordu. “Utanç verici bir rüya.” “Ooo, ateşli m iydi?” Summer, bar tezgâhına para bıraktı ve iki bardak kaptı. “Her uygunsuz detayı duymak istiyo rum .” Emily ağzını açtı ama bir türlü itiraf edemiyordu. Summer gözlerini kocaman açmış bekliyordu. “Uuuu, bomba gibi bir itiraf geliyor.” “Yüzüne bakamıyorum bile.” Emily başını öne eğdi. “Sana anlatırken başka yere bakman lazım.” Summer söyleneni yaptı ve kafasını restoranın aynalı camlarına çevirdi. “Tamam, dün gece bir rüya gördüm ve bu rüyada Grant 122
Düğüne Beş Kala
ve b e n ...” Emily cümlesini tamamlayamadı. “Söyle artık.” “Operaya gitmişiz. Grant bana yaklaşıp elimi tutm uş.” Summer pencereden dışarı bakmayı kesti ve arkadaşına dik dik baktı. “E e e ...? ” “Eeesi el ele tutuşarak orada öylece oturduk ve o an çok mutlu hissettim. M utluluk sarhoşuydum. Kalbim, Grinch ’in6 kalbi gibi büyüm üştü.” “Operada?” “Evet.” “Operada,” diye tekrarladı Summer. “Bu kadar mı? Önemli rüyan bu mu?” “Evet.” Summer içkisinin yarısını tek seferde kafaya dikti. “Bu duyduğum en ezik şey.” “Farkındayım .” “Emily üzgün bir halde başını salladı. “U yandığımda suratımda güller açıyordu ve hemen onu ara m ak istedim. Ama aramadım.” Summer gözlerini kıstı. “Senin sorunun ne?” “Ona karşı hislerim var. Sıcak, şefkatli hisler.” “lyyy-”
“Ruhumun en derin ve karanlık noktalarında tam da böy le hissediyorum. Operada onunla el ele tutuşmak istiyorum.” 6 How The G rinch Stole Christmas! Filmindeki baş karakter olan Grinch’in küçük kalbi Noel’in gerçek anlam ını keşfettikçe büyüyor. 123
Beth Kendrick
Emily ofladı. “ Sana söyledim, iyi bir tokat yemem lazım.” Summer içkisini indirdi. “İnan bana, vurmamak için ken dimi zor tutuyorum.” “Ve tüm bunlar onun hatası! En son buluşmamızda ye ğenlerinin bale resitaline gittiğini, annesinin evinin önünde ki karları temizlettiğini filan anlatmıştı.” “Bak sen şu şerefsize.” “Benim ilişkilerle işim olmaz,” diye çığırdı Emily. “Bu nun öyle eğlencelik bir şey olması gerekiyordu.” “Ama G rant’ın öyle taraklarda bezi yok.” “Aynen. Ona hisler beslememe neden oluyor. Ve şimdi de ona bağlanıyorum.” Emily eliyle bacağına vurdu. “Lanet olsun!” Summer suratında iğrenmiş bir ifadeyle bakıyordu. “Ope rada el ele tutuşmak. Tanrım. Çok fazla romantik komedi izliyorsun.” “Sen onu bilinçaltıma anlat.” Summer, seçenekleri gözden geçirirken pipetiyle oyna dı. “Tamam, ona karşı hislerin var. Bağlanıyorsun. O zaman dene şansını.” “Deneyemem.” “Nedenmiş o?” Emily en iyi arkadaşıyla paylaşmayı ne kadar çok istese de durumu açıklamakta zorlanıyordu. “Çünkü o mükemmel. Akıllı, başarılı, güvenilir ve tatlı. Ben ise...” Emily omuzla rını düşürdü. “Ben ise benim işte.” “Birden aşağılık kompleksine mi girdin?” diye sordu Summer. “Kes şunu artık. Sıkıcı olmaya başladın ve ayrıca 124
Düğüne Beş Kala
kendinden şüphe etmek sana hiç yakışmıyor.” Emily derin bir nefes aldı ve açıklamaya çalıştı. “Aslında değersiz hissetmiyorum. Am a o hep kendine hâkim olmuş, doyumsuz olmamış. Benim öyle olmadığımı biliyorsun. Ona eski halimden bahsetmeye çalıştım ama anladığım hiç san mıyorum.” “Hoşuna gidiyor demek ki,” dedi Summer. “Hem böyle iyi erkekler eski kötü kızlara karşı koyamaz. Yaramazlıklar var ama o gereksiz drama yok. Oh, canlarına minnet.” “Ben onun tipi değilim.” “Gayet de tipisin. Adam cerrah ve sen de gözde bir finans uzm anısın.” “İşte bu yüzden onun tipi olduğumu sanıyor .” “Yani bu yüzden seni bir yerlere davet ediyor ve sen de evet deyip duruyorsun.” Em ily kabullenerek iç çekti. “Evet.” “Eee o zaman, daha kötü ne olabilir ki? El ele mi tutu şursunuz? Aşık olup sonsuza kadar beraber mi olursunuz?” İkisi de kahkahalara boğuldu ve “Çok fazla romantik ko medi izleyen asıl kimmiş?”
İşin doğrusu Grant, Em ily’yi operaya hiç götürmedi ama kafelerde, hastane organizasyonlarında ve G rant’ın evinde bol bol el ele tutuştular. Nisan ayının rüzgârlı bir pazar günüydü. Rüzgâr yüzün den yağm ur yan yan yağıyordu. Grant işe gitmek için hazır lanırken birden durdu ve “D ünya’da istediğin her yere gide bilecek olsan, şu anda nereye gitmek isterdin?” diye sordu. 125
Beth Kendrick
“Şu anda m ı?” Emily e-postalarmdan başını kaldırdı ve karanlık gökyüzüne baktı. “Bora-Bora’ya gidebilsem harika olurdu.” Grant, üzerine mavi bir doktor önlüğü geçirdi ve odanın diğer ucundaki Em ily’ye yöneldi. Emily dizüstü bilgisaya rını adam yanma oturabilsin diye kahve sehpasının üzerine koydu. Grant, kızı öptükten sonra göğsüne doğru çekti ve “Demek Bora-Bora’ya gitmek istiyorsun?” dedi. Emily yanağım adamın önlüğünün yumuşak ve incecik kumaşına sürttü. Doktor önlükleri pijamalardan bile daha rahat hissettiriyordu. Zaten Emily bu yüzden her bulduğu fırsatta G rant’ın önlüğünü çalmaktan zevk alıyordu. Tenine işlemiş olan ameliyat sabunun kokusu bile Em ily’ye çok çe kici geliyordu. “Evet. Ama dürüst olmak gerekirse Bora-Bora nerede bilmiyorum bile.” Eğildi, bilgisayarında yeni bir sekme açarak araştırmaya koyuldu. “Tahiti taraflarında diye biliyorum.” “Haklısın, bak şurada.” Emily lüks bir otelin sitesini in celiyordu. “Şuraya bak. Seni şnorkelle dalışa götüren gerçek bir deniz biyologu bile varm ış.” “Hadi gidelim.” Grant ayağa kalktı ve elini cebine dal dırdı. Emily gözlerini kırpıştırdı. “Şu anda mı? îşe gitmen ge rekmiyor mu?” “Hayır, balayımız için gidelim .” Grant diz çöktü ve diz leri yere değince küt diye bir ses çıktı. Emily derin bir nefes aldı. “Sen iyi misin?” “İyiyim,” dedi Grant. “Anı bozma. Evlenme teklif ediyo ruz şurada.” Emily şaşkınlıktan dili tutulmuş bir halde adama bakıyordu. 126
Düğüne Beş Kala
Grant, Em ily’nin eline siyah bir kadife mücevher kutusu koydu. “ Emily McKellips, benimle evlenir misin?” Emily parıltılı pırlanta yüzüğe odaklanamıyordu. Hâlâ ola yın gerçekliğini idrak etmeye çalışmakla meşguldü. Çok uzun süredir birlikte değillerdi ve daha önce evlilik konusu hiç açıl mamıştı. Grant’m evlenmeyi düşündüğünü bilmiyordu. Grant sessiz ortamı bozmaya uğraştı. “M eleğim, dünya daki' en zeki insan olmayabilirim— ” Bunun üzerine, Emily kahkahalara boğuldu. “Hadi ama gerçekçi olalım. Gayet de öylesin.” “— ama ne istediğimi biliyorum. Her zaman tatlı, özveri li, güzel ve zeki yani aradığım tüm özelliklere sahip birini bulursam, aramayı kesip onunla yuva kuracak kadar akıllı davranacağımı düşündüm. Ve bu kişi sensin Emily. İstedi ğim her şey bir tek sende var. Sen tam bana göresin.” Grant, içten mavi gözleriyle Em ily’ye çok hoş görünüyordu.” Be nimle B oston’a gel. Karım ol.” Grant, yüzüğü parmağına geçirirken ağzı bir karış açık kalan Emily sakin olmaya çalıştı. “Evet. Evet, seninle evle nirim .” Grant ayağa kalktı ve tam kızı öpmek üzereydi ki Emily “Bir şartla,” dedi. “Her şey kabulüm.” “Dizine buz koymama izin vereceksin.” Grant kahkaha attı. “Ne zor bir şartmış o öyle,” diye dal ga geçti. “Saatlerce ameliyathanede ayakta kalıyorsun. Dizlerin sana lazım .” Emily buz torbası hazırlarken G rant’m çağrı cihazı titredi. 127
Beth Kendrick
Grant suratını buruşturdu ve kapıya yöneldi. “Gitmek zo rundayım .” “Bekle!” Emily buz torbasını hazırlamayı bitirmişti. “Dizin.” “Dizime bir şey olmaz,” diyerek kızı ikna etmeye çalıştı. “Hastanın kalbi ile ilgilenmem lazım. Sekiz gibi evde olu rum. Rezervasyon yaptırırsın sen, kutlamaya gideriz.” Çı karken kahve termosunu ve siyah deri çantasını yanma aldı. “Seni seviyorum.” “Ben de seni seviyorum.” Em ily’nin sesi yankı yaptı. Grant kapıyı çektikten sonra tek başına kalmıştı ve mükem mel bir an yaşıyordu. Zevkten dört köşe olan Emily yüzüğü parmağında gezdirdi. Peri masalı yaşıyormuş gibi hissetm i yordu. Umut ettiği şey sonsuza kadar mutlu olmak değildi. Gerçek bir yaşam, gerçek aşktı asıl istediği.
“Sen ne diyorsun be?” Summer haberleri duyunca adeta do nup kalmıştı. “Nişanlandın yani? Adamla daha tanışmadım bile!” “Çünkü ikinizin de hiç boş vakti yok. O sürekli hastane de, sen de Avrupa’ya uçup duruyorsun.” “Nişanlanmak için biraz erken değil mi? Ne kadardır çı kıyorsunuz ki?” “Sekiz ay oldu, hostes hanım.” “O kadar oldu mu? Dur yüzüğüne bakayım .” Summer, Em ily’nin eline yapıştı ve yüzüğü inceledi. “Klasik bir m o del, hoş bir taşı var. Aferin ona.” Emily arkadaşının çikolatalı turtasından bir ısırık aldı ve arkadaşı yüzüğe hayran hayran bakabilsin diye parm aklarıy la yüzüne yelpaze yaptı. “Büyükannesininmiş.” 128
Düğüne Beş Kala
“Tabii ya.” “Ve halayına Bora-Bora’ya gidiyoruz.” “Elbette.” “Biliyorum, biliyorum. Çenem düştü ve iğrencim.” “Hayır, sadece m utlusun.” Summer konuşmasına devam etmeden önce bir süre duraksadı. “Gerçekten mutlusun. Seni şeyden beri bu kadar mutlu görmemiştim...” “Neyden beri?” diye sordu Emily. “Ryan ile-—” Turta resmen Em ily’nin burnundan geldi. “Onun adını anayım deme. R yan’la mutlu değildim. Hem de hiç. Hor monların ve fantezilerin etkisi altındaydım.” “Öyle diyorsan.” “Öyle diyorum! Ryan çocuk gibiydi ve serserinin tekiydi. Ama Grant— “ “Anladığım kadarıyla kusursuz bir yüzüğe sahip kusur suz bir aileden gelen kusursuz bir doktor.” “Kusursuz değil,” dedi Emily. “Artık öyle düşünmüyo rum. Harika biri, ailesi de harika ama kusursuz değil. Sadece benim için mükemmel.” Summer çatalını Em ily’ye doğrulttu. “Dediklerin doğru olsa bile ben onay vermeden resmi olarak nişanlanmış sayıl mazsın. M üstakbel damat adayıyla ne zaman tanışıyorum ?” Birkaç gün sonra da üçü yemeğe çıkmıştı. Aperatifler gel meye başladığında Summer çantasından bir kâğıt çıkardı ve adamı iş mülakatı yaparmış gibi incelemeye koyuldu. “Eee Grant, hep cerrah olmak mı istedin?” 129
Beth Kendrick
“Üniversiteden sonra birkaç yıl acil tıp teknisyeni olarak çalıştım ,” diyerek cevapladı Grant. “Görevimiz hastaların durumunu stabil duruma getirmek ve onları hastaneye götür mekti. Ama bir süre sonra, onları acil servisin önüne bırakıp gitmek zor gelmeye başladı. İçeri girip başladığım işi bitir mek istiyordum. Summer not alıyordu. “Yani tıp fakültesine gitmeye karar verdin?” “Evet. Okula geri dönüp ileri seviye fen bilimleri ve ma tematik dersleri almak zorundaydım.” “Okula giderken aynı zamanda da acil tıp teknisyeni ola rak mı çalıştın?” Grant başıyla onayladı. “İşim hayatım olmuştu. Ama her şeye değdi.” “Şimdi durum nasıl?” Summer gözlük takıyor olsaydı, gözlüklerinin arkasından adamı süzüyor olurdu. “Şimdi işin hayatın m ı?” Grant gülümsedi. “Ben şimdi hayatımı Emily ile kuruyo rum. Bu sayılır m ı?” Emily, arkadaşının elindeki kâğıdı çekip aldı. “Başka so runuz var mı amirim?” “Daha fazla sorum yok. Şimdilik.” Grant kafasını çevir diği an Summer, Em ily’nin bakışlarını yakaladı ve “Ona ba yıldım,” diye fısıldadı. Emily elini nişanlısının omzuna koydu ve “Ben de,” diye fısıldadı. G rant’ı o zaman da sevmişti, şimdi de seviyordu. Onun hakkında hiç şüphesi olmamıştı. Tüm şüpheleri hep kendinden kaynaklanmıştı. Göl kenarından köpek havlama sesleri geliyordu. Emily 130
Düğüne Beş Kala
seslerin Ryan’la gece koşuna çıkmış R ipley’e ait olduğunu hayal etti. Sadık dostuyla gezintiye çıkmış siyah saçlı asi adamı ve teninde sonsuza kadar kalacak Emily dövmesini düşündü. Neden gelmişti? Neden şimdi?” Ve neden adamı aklından çıkaramıyordu? Havlama sesi kesildi ve Emily sonunda uykuya dalabildi. Rüyasında gelecekteki kocasıyla el ele tutuştuğunu görmedi. Yıllardır ilk kez rüyasında eski kocasını görmüştü ve el ele tutuşmaktan çok daha fazlasını yapmışlardı. Emily sarsılmış bir halde ve su ter içinde uyandığında, Grant yatakta yoktu.
131
Sah
/ / “Neden böyle bir şey yapıyoruz?” Summer, arkadaşının pe şinden göle giden çakıl patikada koştururken oflayıp pufluyordu. “Ben her sabah koşuyorum,” dedi Emily. Sum m er’ın ak sine ne terlemişti ne de nefes nefese kalmıştı. Bacak kasları nın her zamanki rutinine girişiyle tüm stresinin ve yorgunlu ğunun uçup gittiğini hissediyordu. Koştukça sabah ayazının o soğuk havası bileklerine vuruyordu. “Hem ruh hem fizik sel sağlığım için önemli. Ve gelinliğime sığmam için tabii.” “Gerçekten mi?” Summer çalılıklara doğru kustu. “Kafayı vücuduyla bozmuş gelinlerden mi olacaksın? Seni böyle bilmezdim.” “Bunun vücut imajıyla alakası yok ki,” diyerek karşı çıktı Emily “ Gelinliğe girebilmem için belimin en az altmış altı santim olması lazım, yoksa yan dikişler patlar.” “Yani sırf gelinliğe sığacağım diye kendine işkence edi yorsun? Georgia sana Vera Wang gelinliğini ödünç verirdi. Hani arkasında dantelli pilileri olan var ya? Muhteşem bir gelinlikti.” “Yine başlama. Bu laflan annemden yeterince duyuyorum.” Emily göz ucuyla bileğindeki kalp atış monitörüne baktı ve temposunu arttırdı. “Ama Grant’ın annesi ve anneannesi bu gelinlikte evlenmiş. Aile yadigârı. Onların geleneği.” Summer, Em ily’yi kolundan tutarak yavaşlattı. “Gele 132
Düğüne Beş Kala
nekler iyi hoş da unutma senin de bir ailen var. Tamam on lar gibi geleneksel olmayabiliriz ama kendimize göre biz de müthişiz.” “Geçen Noel, sen Paris’e uçuyordun, annem de internet ten tanıştığı bir adam H aw aii’deydi,” Bayram geleneklerini yaşatan normal bir aile istedim diye git istediğin yere şikâ yet et.” “N orm alliğin sıkıcılıktan hiçbir farkı yok.” “Düğün günüm sıkıcı olmayacak. Noel sıkıcı olmayacak. Tüm gelenekleri yaşamak istiyorum. Atlı kızakla kaymak, kartopu savaşı yapmak ve ev yapımı kurabiye yemek istiyo rum. Sıcak çikolata içmek, şöminede marşmelov ve kestane pişirmek istiyorum .” “H arika,” dedi Summer dalga geçercesine. “A cıktım .” “Biraz daha koşalım ,” dedi Emily ısrarla. “ Sonra otele gidip sağlıklı bir kahvaltı yaparız.”
“Biraz daha koşalım m ı?” Summer koşarken birden ya vaşladı. “Pes ediyorum. Ve o çok değerli kayın ailen için şunu söylemeden edemeyeceğim: sana normal görünm eleri nin tek nedeni onları yeteri kadar tanım ıyor olman.” “Hiç de bile. Onlar her zaman sahip olmayı istediğim tür den bir aile. Herkes birbirini seviyor. İyi anlaşıyorlar ve birbirleri için daima en iyisini istiyorlar.” Summer gözlerini devirdi. “Hayır, istemiyorlar.” “Evet, istiyorlar.” “Saçmalık. Her ailenin kendi içinde sorunları vardır.” “Onların yok. B ev’i ve kardeşlerini dün gördün. Üç silahşörler gibiler. Aynı salkımın üzümleri adeta. 133
Beth Kendrick
“Hadi ya.” Summer arkadaşının sözlerini aslında hiç sal lamıyordu. “Muhtemelen gerçek duygularını saklıyorlardır.” “Sağlıklı ve mutlu bir ailenin gerçek hayatta var olduğu na neden inanmıyorsun?” “Çünkü her telden insanla okyanuslar arası seyahat et mek benim işim. Cardinler gibi mutlu ailelerin baskı altında nasıl patladıklarım iyi bilirim. Uçuş rötarları, uykusuzluk, paketlerce pretzel için birbirinden para koparmalar. Stres başlarına vurur ve uçağın inmesine iki saat kala birbirlerine girerler. Çirkin bir görüntü.” Emily kahkaha attı. “Sen delisin.” “Bak o üç silahşörler ya bir şey saklıyorlar ya da ilaçlarla kafayı bulmuşlar. Bekle ve gör.” Emily, Sum m er’ı kolundan çekiştirerek yine koşturmaya başladı. Çam ağaçlarından sağa döndüklerine, karşılarında Valentine Gölii’nü buldular. Su karanlık ve dingindi. Üze rine yoğun gri bir sis bulutu çökmüştü. Emily soluk veriş leri arasında kıyıya çarpan dalgaların sesini duyabiliyordu. “Böyle bir güzellik gördün mü?” “Kalbim göğsümden çıkacakmış gibi hissetmiyor olsam güzel olabilirdi.” Summer birden elini göğsüne götürdü. “Üniversitedey ken koştuğunu hiç hatırlamıyorum. Ya da sabahın köründe kalktığını.” “Grant sayesinde başladım. Her sabah beşte kalkıp sekiz kilometre koşuyor.” “Bu spor falan değil. Gayet işkence.” “Alışıyorsun. Beni en azından dene diye ikna etti ve şimdi ben de bayılıyorum. Dikkatimi ve enerji toplamamı sağlıyor.” 134
Düğüne Beş Kala
Emily arkadaşının kendine yetişmekte zorlandığını gö rünce hızını azalttı ve tüm o enerji ve dikkatle ilgili sözleri nin pek de doğru olmadığını fark etti. Daha hava aydınlanmamışken yataktan çıkmaktan nefret ediyordu. Ve G rant’m yağmur çamur, kavurucu sıcak denemeden koşu yaparken hissettiği o huzur dolu hissi hiç yaşamamıştı. Ama sonunda bir öz disiplin geliştirdiğini kanıtlamak ve o uçarı ve karar sız Em ily’yi geçmişe gömmek için Grant olsa da olmasa da kalkıp hiç şikâyet etmeden koşusunu yapmıştı. “Tamam artık benden bu kadar.” Summer, soluk soluğa bir ağaç gövdesine çömerken arkadaşını tişörtünden çekişti riyordu. “Koşu arkadaşı arıyorsan, git G rant’ı bul. Ben senin sadece içki arkadaşın olabilirim.” “Hadi ama. Kendini zorlamak istemez misin?” Summer ters ters baktı. “Sen de bir kez olsun sakin olmak istemez m isin?” Emily, atkuyruğu yaptığı saçlarını düzeltti ve hedef kalp hızını diişünmemeye çalıştı. “Evet. Ne kadar istediğimi tah min edemezsin.” “Harika. Hadi başlayalım o zaman.” Summer sahile doğ ru yorgun argın yürüyordu. “Bugünlerde seni tanıyamıyo rum. Çok...çok...” “Çok ne?” diye sordu Emily sorunun cevabını duymaktan biraz korksa da. “Çok usturuplusun. Hizmette kusur etmemek, kaynana nın gelinliğini giymek, her sabah koşuya çıkmak... Cidden, Em, sana ne oldu böyle? Eskiden çok vurdumduymazdın.” “Kendimi kaybetm iştim,” diye düzeltti Emily. “Dağıl mıştım, dengemi sağlayamıyordum.” “Ama mutluydun.” 135
Beth Kendrick
“M utlu olduğumu sanıyordum .” “Bu palavraları git başkasına sık.” Summer, bembeyaz şortuna aldırış etmeden kendini ıslak kumlara atıverdi. “Ha tırlarsan ben de oradaydım. Mutluydun. Nokta. Manyağın tekiydin ama mutluydun.” “Hâlâ mutluyum,” dedi Emily. Ama kumlara yatan arka daşına eşlik edemiyordu. Çoraplarına, ayakkabılarına, tır naklarına kaçacak kum tanelerinin düşüncesine bile katlanamıyordu. “Üstüne her şeyim tertemiz ve kolesterol seviyem gençlerle aynı.” “Her şeyin tertemiz?” Summer suratını ekşitti. “Bunun la böbürlenmezdim.” Yüzünü sabah sisinin arasından doğan güneşe çevirdi. “Tanrım. GrantTa o kadar mükemmelsiniz ki. Birazcık korkutucu. Hayallerindeki evde yaşayan Barbie ve Ken gibisiniz.” “Dur bakalım. Daha hayallerimizdeki evi bulamadık ki,” diyerek karşı çıktı Emily. “Henüz.” “Mahalledeki herkes sizden nefret edecek.” “Hiç de bile. N oel’de hepsine ev yapımı kurabiye götü rürüm .” “Kusacağım.” “Neden bu kadar olumsuzsun?” Emily pes etti ve arkada şının yanma çöktü. “G rant’dan hoşlandım sanmıştım. “Hoşlanıyorum. Ama seni seviyorum ve ne işe bulaştığı nın farkında olmanı istiyorum.” “Grant bir erkekte istediğim tüm özelliklere sahip. Ki bar, akıllı ve ailesine bağlı. İlişkimiz karşılıklı güven ve say gı üzerine kurulu. Yetişkin olduğumuzun farkında mısın?” 136
Düğüne Beş Kala
l ’mily duraksadı. “Ve adam yemek yapabiliyor. Bunu vurgu lamadan edemeyeceğim.” Yemek lafını duyan Summer canlanmıştı. “Hangi yem ek leri yapabiliyor ki?” “Her şey: İtalyan, Hint, Tayland ve Fransız mutfağı. Ve her akşam porselenler ve mumlarla masa kuruyoruz.” “Mum ışığında mı yemek yiyorsunuz?” Emily başıyla onayladı. “İkimiz de evde olunca. Ne oldu ki?” Summer, Em ily’nin alnına fiske attı. “Tatlım bu romantik değil, resmen yardım çığlığı.” “Ne diyorsun sen? Güzel bir masa hazırlayıp mum ışığın da yemek yemenin neresi kötü?” “Grant evde değilken yemeklerini yemek odasında mı yi yorsun?” diye sordu Summer. “Yoo.” “Bak işte. Grant evde yokken eminim koltuğa yayılıp m a gazin programları izliyorsun, m ısır gevreği yiyorsun ve sütü şişesinden içiyorsundur.” “Şey, belki.” Summer başını salladı. “Ve dürüst olalım. Çoğu zaman evde olmuyor, değil mi?” Yayılmış halde yatan Emily dik oturdu. “Ne demeye ça lışıyorsun?” “M um ışığı ve tüm o romantizm dışında Grant hem fizik sel hem de duygusal anlamda hiç yanında değil.” Bir süre Em ily’nin cevap vermesini bekledi, sonra da konuşmaya de vam etti. “Ve şunu sormam lazım.” 137
Beth Kendrick
Emily çıplak bacaklarına yapışmış kumları temizlemeyi kesmişti. “Ne?” “Bu durumun hoşuna gidiyor olması mümkün mü?” “Hayır ” Böylesine sert bir inkâr Sum m er’ı durdurmamıştı. “Bak, tüm o yaşadıklarından sonra gerçek bir ilişki yaşamanın kor kunç olduğunun farkındayım. Senin çocukluğun... benim çocukluğum ... bağlanma sorunlarımızın olması bizim suçu muz değil.” Summer ürperdi ve başım salladı. “Of. İşte bu yüzden terapist değil hostesim.” “İlgin için teşekkür ederim fakat yemin ederim ne yaptı ğımın farkındayım.” Emily borsadaki kısa dönem krizlerini m üşterilerine anlatırken kullandığı o sakin ve güven dolu ses tonuyla konuşmuştu. “Grant tamamen yanımda. Birbiri mize bağlıyız. Her şey harika gidiyor.” “O zaman çenemi kapayacağım.” Summer spor ayakka bısını yavaşça Em ily’ninkilere vurdu. “Benim tek istediğim senin mutlu olman. “M utluyum.” Emily dağılan sis bulutuna çevirdi kafasını. Tek seçebildiği gölün yüzülen bölgesinde kırmızı sallardı. “Ama ne demek istediğini anlayabiliyorum.” Summer bacaklarını göğsüne çekti. “Neyi?” “Mumları. Her şeyi. B azen...” Kendi hayatıma ait değil miş gibi hissediyorum, demek istiyordu. Ama kelimeler bir türlü ağzından dökülmüyordu. Summer daha açık konuşmasını isteyemeden sis bulu tunun ardından sabah sabah neşeyle koşan koşucuları gö ründü. Ripley dalgalarla oynarken Ryan da sahilde yürüyüş 138
Düğüne Beş Kala
yapıyordu. Köpekte tasma olmamasına rağmen, bir an olsun Ryan’m peşinden ayrılmıyordu. Summer ve Em ily’yi ıslak kumlara yayılmış halde gören Ryan birden durdu. “Bak sen şu işe.” Summer sözcükleri uzata uzata söyle mişti. “Ryan Lassiter de buradaymış. Otelin etrafında pusu ya yattığını duymuştum.” Ryan şoku atlatıp en etkileyici gülümsemesini takınmıştı. “Beni bilirsin. Pusuya yatmak benim işim.” Summer, başını köpeğe çevirdi. “Kader ortağın da kim böyle?” “Bu Yüzbaşı Ellen Ripley.” Ryan avcunu köpeğin tüylü ve geniş kafasına koydu. Köpek oturdu ve sıradaki komutu bekleyerek hızlı hızlı soluk almaya başladı. “ Sevimliymiş.” Summer duraksadı ve “Eee n ’aber?” Şaşkına dönen Emily bir arkadaşına bir Ryan’a bakıyor du. “Bu kadarcık m ı?” Summer kaşlarını çattı. “N asıl yani?” “Birbirinizi on yıldır görmüyorsunuz ve tek söyleyebile ceğin şey ‘N ’aber?’ mi?” Emily şaşkınlıkla durumu anlayama çalışırken gözlerini kısmıştı. “Sarılmak yok mu? Harika görünüyorsun demek yok mu? Hal hatır sormak yok m u?” “Dur biraz. O konuya da geleceğiz herhalde.” Summer saçını arkaya attı ve Ryan’a “Harika görünüyorsun,” dedi. “Sen de öyle.” Adam kollarını açtı. “Gel sarılalım .” “Geç kaldınız.” Emily olup biteni idrak etmeye çalışırken alt dudağını ısırdı. “Gözüm üzerinizde.” 139
Beth Kendrick
“Hayır, değil,” dedi Ryan ikna edici bir ses tonuyla. Summer aniden yerinden kalktı. “Gitmem lazım. Şey... geç kaldım.” Emily avucuyla kızı durdurdu. “Ne halt dönüyor bura da?” ■
Cm
“Hiçbir şey!” dedi Summer ısrarla. “Sırf yıllar boyunca görüşmediler diye herkes sarılıp öpüşmek zorunda değil.” Ryan “Uzun yıllar,” diye vurguladı. “On yıl boyunca.” Summer, Em ily’den uzaklaşmıştı. “Yok öyle hemen kaçmak.” Emily, Sum m er’m tişörtünün koluna yapışmıştı ki arkadaşı güvenli liman gördüğü otele kaçmaya başlamıştı bile. “Kahvaltıda görüşürüz!” “Heh şimdi de koşmak istiyorsun demek?” diye bağırdı Emily kızın arkasından. Summer hızını almışken omzunun arkasından el salladı. “Vay canına.” Ryan, elini köpeğin kafasından çekince Ripley neşe içinde havlayarak dalgalara koştu. “Bak nasıl koşuyor. Benim kızım çok hızlı.” Ryan ne kadar masum görünse, Emily işin içinde o ka dar çok bit yeniği olduğunu biliyordu. “Bu da neydi böyle?” diye sordu. “Hiçbir fikrim yok.” Ryan’m sık ve kahverengi saçları rüzgârda dağılmıştı. Soluk mavi tişörtü omuzlarını Em ily’nin amlarmkinden bile daha geniş gösteriyordu. Çenesini keçisakalı ile kaplıydı. Ayrıca çok güzel kokuyordu. Bu Em ily’ye, R yan’m tişörtünü çıkarıp ona verdiği o ge 140
j
ı
Düğüne Beş Kala
ceyi hatırlatmıştı. Gözlerini kapadı, kendine gelmeye çalıştı ve düşünce akışını u dönüşü yapmaya zorladı. Gözlerini açtığında ada mın hınzır hınzır kendine baktığını gördü. “Senin bu sabah pılmı pırtını toplayıp gitmen gerekmiyor muydu?” Em ily’nin sesi gergindi. Ryan, kızın hoşnutsuzluğundan zevk alıyormuşa benzi yordu. “R ipley’i yürüyüşe çıkarmam gerekti.” “Sen bu kadar erken kalkm azsın.” “Sen de.” Ryan yürümeye başlamıştı ve Emily adamın adımlarına yetişemiyordu. “Birkaç gün daha kalmaya karar verdim. Nişan ve düğün kutlamalarına davetli olduğumu söyledi.” Emily hızlandıkça Ryan da daha hızlı adımlar atıyordu. “Çünkü seninle daha yeni tanıştı. Nasıl biri olduğunu henüz bilmiyor.” Ryan bu yemi yutmadı. “İyi birine benziyor.” “Öyle.” Emily, nişanlısının tüm iyi özelliklerini saymak üzereydi ki Ryan “Buraya neden Valentine7 gölü diyorlar?” Em ily bu sorunun cevabını B ev’in bitmek bilmeyen Cardin ailesi tarihi demeçlerinden çok iyi biliyordu. “Göl sözde kalp şeklindeymiş.” “Ne rom antik.” “Aslında öyle değil. Harita gördüğüm kadarıyla taş çatla sa böbrek şeklinde.” Em ily git gide adamdan daha da uzaklaşıyordu. “Ama Böbrek Gölü bu kadar turist çekmezdi herhalde.” ^ İngilizce’d e sevgili ve aşk anlam larına gelir. 141
Beth Kendrick
Ryan kıza yaklaştı. “Şimdi de taş kalpli mi oldun?” “Öyle valla.” Ryan bakışlarını kızın çıplak bacaklarına yöneltmişti, ar dında da hayır anlamında başını salladı. “ Sanmam.” Ripley kendisiyle oyun oynasın diye Em ily’ye dalgaların arasından bir çubuk bulup getirmişti. Kız da köpeğin başını okşamak için eğildi. “Ne kadar iyi eğitimli.” “En mükemmel köpek.” R yan’m sesi, en az yeniden yarattığı eski arabasından bahsederkenki kadar gururluydu. “Çalışıyorken onu sete götürüyorum. En iyi hayvan eğitim cileriyle çalıştı.” “Yaaa.” Emily çubuğu cankurtaran sandalyesine doğru fırlattı, Ripley de hemen peşinden koştu. “ Şimdi anlaşıldı.” Ryan güldü. “Çünkü onu benim eğitmem mümkün değil.” “Öyle demed— “ ' “Demene gerek yok. Ben senin o karmaşık beyninin nasıl çalıştığını çok iyi biliyorum. Sen beni kafanda ‘kötü sevgili’ kutusuna hapsetmişsin.” “Delisin sen. Kafamda ‘kötü sevgili’ kutusu falan yok be nim .” “Gayet de var. On yıldır şartlı tahliye umudum bile ol madan bir hücrede yaşamaya mahkûm ettin beni. Ama bil bakalım ne oldu? Hapisten kaçma vaktim geldi çattı.” Ripley çubuğu yakalayıp hızlıca yanlarına geliyordu fa kat sanki gerginliği hissetmiş gibi son anda yön değiştirip göle koşup suya daldı. Emily kollarını kavuşturdu. “Cidden yeter artık Ryan. Böyle şeylerle hiç uğraşamam. Dört gün sonra G rant’la 142
Düğüne Beş Kala
evleneceğim. Tüm arkadaşlarımız ve ailemiz burada. Tüm haftamı hiç evlenmemiş olmayı dilediğim bir adamla ağız dalaşma girerek geçirmeyeceğim.” “Öf.” “Aynı fikirde değil m isin?” Emily meydan okuyordu. “Evlenerek doğru bir şey mi yaptığımızı düşünüyorsun?” “Belki yirm i iki yaşında evliliğe hazır değildik,” diye ka bul etti Ryan. “Ama sen bize tek bir şans bile vermedin. İşler zorlaşınca alıp başını gittin.” “İkimiz de mutsuzduk ve sen de bunun farkındasm.” Emily lafı uzatmayıp gitmek istese de “Ayrıca beynimin na sıl çalıştığı hakkında en ufak bir fikrin bile yok,” demeden edemedi. Ryan’ın ela gözleri parlamıştı. “Dene bakalım .” “Kes şunu.” Ripley dörtnala koşarmış gibi aralarına girip silkelenme ye başlayana kadar birbirlerine ters ters baktılar. Ryan, Em ily’nin alnına sıçrayan su damlasını silerken sa kinleşmişe benziyordu. “Ben de ağız dalaşma girmek iste miyorum. Gelme sebebim bu değil.” “Biliyorum. Film mekânı bulmaya geldin.” “Ve seni tekrar görmek istedim .” Emily gökyüzündeki bulutlara, yerdeki kuma, adam hariç her yere bakmıştı. Kendini mesafeli ve hoşnut olmayan bir ifade takınmaya zorladı. Fakat kalbinin var olduğunu unuttuğu bir köşesinde kör düğümlerin yavaş yavaş çözüldüğünü hissetti. 143
Beth Kendrick
Kalbinin kendine bu denli bir ihanet edişini kaldıramayan Emily soğuk ve ilgisiz görünme çabalarını daha da arttırdı. “Görecek bir şey yok, Ryan.” O ağır ve sıcacık gülümseme geri dönmüştü. “Buna ka tılmıyorum.” “Hayır. Hayır, hayır, hayır. Flörtleşmeye kalkma sakın. Bu numaraların bana artık sökmez. Evleniyorum ben.” Ryan kızın yüzük parmağına baktığında Emily “Gerçek bir evlilik bu, anladın mı? Gelinlik, çiçekler, kutlama her şey var.” “Ve pahalı bir pırlanta yüzük.” “Evet o da var. G rant’ın büyükannesininmiş.” “Pırlanta yüzüklerin demode olduğunu ve onun yerine Harley bir motoru yeğlediğini söyleyen kıza ne olmuş böyle. “ “Evet.” Emily başıyla onayladı. “Ben de sana bunu anlat maya çalışıyorum. Değiştim. Senin evlendiğin kız değilim artık.” “Tişört giyen bir vahşi cazibe değil misin yani?” Emily yanaklarının alev alev yandığını hissedebiliyordu. “Hayır. Taş kalpliyim ve seni küçümsüyorum. Sabahın kö ründe koşuya çıkıyorum ve sıkıcı işime giderken sıkıcı ta kım elbiseler giyiyorum.” Ryan çenesini ovuşturdu. “Bildiğim iyi oldu.” Emily ellerini açarak adama kendinden daha ne isteğini sordu. “İlk benimle evlendin,” dedi Ryan, sanki bu çok büyük bir fark yaratıyormuş gibi. “Seni sonsuza kadar seveceğime söz vermiştim. Ben sözlerimde ciddiydim.” “Evet.” Em ily’nin lafı uzatma niyeti yoktu. “Ve sonra bo şandık.” 144
Düğüne Beş Kala
“Bu sana olsan sevgimin bittiği anlamına gelmiyor.” Ryan kızın elini tuttu. “Ayrıca, takım elbiselerinin altına hâlâ si yah dantelli iç çamaşırları mı giyiyorsun merak ediyorum .” Emily gözlerinin sıcacık gözyaşlarıyla dolmasına şaşırmıştı. “Sen bunu oyun görüyorsun. Birden ortaya çıkmayı, ha yatımın en önemli gününü sözlerinle mahvetmeyi bir şey sanıyorsun.” Ryan kızın elini bıraktı. “Hayatının en önemli günü mü? Sen önce düğün dergilerini bir kenara bırak, silkelen ve ken dine gel.” “Öyle demek istemedim .” Emily adamın parmaklarının sıcaklığını hâlâ avucunun içinde hissedebiliyordu. “Gelin lik, pasta filan hiç umurumda değil...” Duraksadı. Doğruyu söylemek istemiyordu. Emily, Grant gibi bir erkekle evlen menin onu daha iyi bir kadın yapacağına inanıyordu. Ama Ryan’m eline koz vermek istemiyordu. O yüzden sesindeki titreme geçene kadar bekledi. “Dediğim gibi, değiştim .” “Ben de değiştim. Sen Stepford kadını8 olmuşsun ben de Wes Crave.9 Ne olmuş yani? İnsanlar değişir. Yine de birbir lerini sevebilirler.” Emily, adamın ciddi olup olmadığına karar veremez bir haldeydi. Saatler ilerlemişti. Rüzgâr durmuş, köpek de su sıçratmayı kesmişti. Emily, Ryan’a baktı. Tek duyabildiği kendi soluk alıp verişi ve kulaklarında atan nabzıydı. Bu tartışmayı kendi lehine çevirmesi gerekiyordu. Savunmasını kaybetm işti ve bu yüzden de kalp kırmaya devam etti. “ Sevebilirler m i?” Kollarını kavuşturdu ve spor ayakka bılarının topuklarım kuma bastırdı. “Yani son on yılını bana özlem duyarak mı geçirdin?” ^ Yemek yapmaktan, ev tem izliğinden ve kocalarım m em nun etm ekten tutku derecesinde hoşlanan ev kadınlan için kullanılan tabirdir. 9 ABD’li film yönetm eni, film yapımcısı ve senarist. Korku filmleri ile ün salmıştır.
145
Beth Kendrick
Ryan’ın gözleri duygulanmıştı. Konuşmak için ağzını açmıştı, sussam daha iyi olur diye düşünmüş olmalıydı ki ağzını kapayıverdi. Emily daha da zorluyordu. “On yıl boyunca yalnız ve bekârdın ve beni ne aradın ne de bana bir e-posta attın?” Ryan suratında kibirli gülümsemeyle omuz silkti. “Bekâr dım demedim ben. Los Angeles, dünyadaki en seksi kadınlar için adeta mıknatıs gibi. Onları yalnız bırakmak olmazdı.” “Iyyy.” Emily adama arkasını döndü ve yola doğru ilerle di. “Burada işimiz bitti.” Ryan o kadar hızlı hareket etmişti ki Em ily’nin adamın ne yapmaya çalıştığım anlama fırsatı bile olmamıştı. Ryan parmaklarıyla kızın şortunun bel lastiğini çekip iç çamaşırı na bakıvermişti. “Stepford kadınları spor yaparken cart pembe tangalar giymezler.” Ryan neşe içinde geri çekildi. “Senden nefret ediyorum!” Emily eğilip yerden bir çam kozalağı aldı ve Ryan’m kafasına doğru attı ama üç metre kadar ıskaladı. Ripley koşa koşa geldi ve yine oyun istercesine kozala ğı kapıverdi. Ryan köpek yakalayıp getirsin diye kozalağı fırlattı ve köpekle koşmaya başladı. Tabii tek elini kaldırıp kıza el sallamadan edemedi. “Dört gün kaldı. Görüşürüz, Stepford.”
146
fZ Emily otel odasına döndüğünde, duş aldı ve sahip olduğu en itici beyaz babaanne donunu giydi. Üstüne haki renkte gös terişsiz bir etek, yakasına kadar iliklediği düğmeli bir bluz geçirdi ve G rant’ı aramak için odadan ayrıldı. G rant’ı lobide telefonunu kulağına yapıştırmış, yeğenini sırtına almış bir halde buldu. Em ily’yi görünce telefonun diğer ucuna “Bir saniye bek le,” dedi. Telefonun hoparlörünü eliyle kapadı ve “ Sabah koşusunu kaçırdığım için özür dilerim. Sabah dört buçuk ta hastaneden çağırdılar, seni uyandırmaya kıyam adım .” Grant, sırtındaki Ava kaburgasına topuğuyla vurunca sende ledi. “Oof. Rahat durur musun? Nefes alam ıyorum.” “Deh deh,” diye emir verdi Ava. Grant da bu emre uyarak resepsiyona doğru dörtnala koşturdu ve Em ily’nin anlaya madığı tıp jargonunun nadide eserlerini mırıldanıyordu. Telefonunu kapayınca Em ily’yi öptü ve tekrar özür diledi. “Her şey yolunda m ı?” diye sordu Emily. “Evet.” G rant’m bakışları sağa doğru kaydı. “Bir hasta mın durumunu kontrol ediyordum da.” Emily nişanlısının koluna dokundu. “Eve gitmen mi ge rekiyor?” “Hayır.” Ava kollarını G rant’m omzuna attı ve boğazını sıkmaya başladı. “Bu bizim düğünümüz. Tüm ailem burada.” 147
Beth Kendrick
Emily sarışın kızın kollarını gevşetmeye çalıştı. “Gitmek istiyor musun?” “Hayır.” Grant duraksadı. “Tamam, evet. Bu adam yıl lardır benim hastam ve sanırım kendisine uygun akciğer bu lunmuş olabilir.” “Adamın buna ihtiyacı var. Git.” “Bu bizim düğünümüz,” diye tekrarladı Grant. “Cumartesi gününe kadar değil. Mecbur hissettiğin için yanımda olmanı istemiyorum.” “M ecbur hissettiğim için değil, seni sevdiğim için yanın dayım .” “Çok tatlısın. Ama akciğer nakli hediye partisini ezer geçer.” “Hediye partisi mi? Grant şakacıktan geri çekildi. “O ka dar da değil. Aşk da bir yere kadar.” Emily kahkaha attı. “Donör takımının son onayını bekliyoruz. Bu tür konular da her an sorun çıkabilir. Yani yeni bir haber alana kadar...” “Hey!” Koridorda bir tiz bir çığlık yankılandı. “Beni de sırtına al!” Emily arkasını dönünce A lexis’in kendilerine doğru gel diğini gördü. Küçük kız otel restoranından büyük bir akçaağaç reçeli şişesi yürütm üştü ve yoğun kıvamlı reçel sanki meyve suyuymuş gibi lıkır lıkır içiyordu. “A lexis!” diye bağırdı beyninden vurulmuşa dönen Grant. “Sakın içme onu.” Elinden şişeyi almaya çalışan Emily’yi atlatan küçük kız Grant’ın pantolonuna yapıştı. “Benim sıram! Ben de binicem!” 148
Düğüne Beş Kulu
Ava yerinden kımıldamayınca, Alexis kardeşinin bileğini çekip ısırdı. Ava, Ryan’m korku filmlerini aratmayacak bir feıyat etti ve bacaklarını vurup durdu. Şişe havaya uçmuştu ve Em ily’ye doğru ilerliyordu. Emily kollarım havaya kaldırdı ve yüzünü korumayı ba şardı. Ama şişe dirseklerine çarpınca, kafasına reçel bulaş mıştı bile. Sıcak ve yoğun sıvının şakaklarından ve yanakla rından akıp gittiğini hissedebiliyordu. Ava ve Alexis didişmeyi kesip kıkırdamaya başladılar. Sonrasında Ava dayısının sırtından indi ve küçük suç orta ğına katıldı. Grant kızlara ters ters baktı ve tam uzun uzun azarlamak üzereydi ki telefonu çaldı. Bir telefon ekranına bir Em ily’ye baktı. “Özür dilerim, meleğim. Cevaplamam lazım .” Önemli değil.” Emily dilini çıkardı ve üst dudağındaki pekmezi yaladı. “Odamıza çıkıp tem izleneceğim .” Küçük kızlara ölümcül bakışlar attı. “İkinize gelince de...” “Krep gibi kokuyorsun,” dedi Alexis. “Mmm çok lezzetli!” “Tadına bakabilir miyim?” diye sordu Ava. “Kızlar!” Melanie sonunda gelebilmişti. Yüzünde yulaf ez mesi ve çilekli reçele benzeyen bir şeyler kalmıştı. “İşte bura dasınız! Size kaç kere söyledim? Küçük hanımlar izin isteme den masadan ayrılmazlar. Ve çatal bıçak kullanırlar. Ve direkt şişeden içmezler. Şimdi gelin ve kahvaltınızı bitirin.” Emily’ye özür dilercesine baktı ve kızlarını restorana geri götürdü. Em ily ise odasına geri dönerken yolda Caroline ile karşı laştı. Kadın her zamanki gibi bakımlı, sakin ve şıktı. 149
Beth Kendrick
Ve bir de yalnız. Caroline bön bön bakmayacak kadar kaba biri olmasa da Em ily’nin haline şaşırmışa benziyordu. “Reçel mi o?” “Evet.” Caroline daha fazla soru sormadan kapitone desenli deri çantasını açtı. “Peçete ister misin?” “Bence silmeye çalışmak daha fena gelebilir. Şu an tek umudum kaynar suyla yıkanm ak.” “Git hadi.” Caroline kızın önünden çekildi ve Em ily’nin uzaklaşışım izledi. “Bir şeyler yedin mi? Restorana gidiyor dum, bana eşlik eder misin?” “Acele etmeye çalışırım ama hiç söz vermeyeyim .” Emily buklelerinin uçlarına dokundu. Saçı sert ve yapış yapıştı. “İşim uzun sürebilir. Sanki kristalleşiyormuş gibi hissedi yorum .” “Endişelenme, akçaağaç reçeli saça çok iyi gelir. Bazı ka dınlar saç bakımı yaparken kullanıyorlar.” “Cidden m i?” “Cidden.” Emily şaşkınlıkla arkadaşına bakıyordu. “Bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun?” Caroline, yüzüne huzurlu bir Martha Stewart gülümseme si yerleştirmişti. “Benim her şeyi bildiğimi ne zaman kabul edeceksin?” İki kadında kahkahalara boğuldu ve kendi yollarına git tiler ama Emily, kadının her şeyi bildiği gerçeğini akimdan çıkaramıyordu. 150
Düğüne Beş Kulu
G rant’m önceliklerini bilemezdi. Bu konuda yanılıyor olmasını umut ediyordu.
Duşta geçirdiği yirmi dakikanın sonunda Emily düğümleri çözmeye uğraştıkça süpürge gibi olan saçları daha beter bir hal alıyordu. Küfür edip keçe gibi olmuş saçı taramaya çalı şırken, Summer kapıyı çaldı. “Hazır mısın, Em? Parti on beş dakikaya başlayacak ve Bev sabırsızlanıyor.” Emily havluya sarındı, kapıyı açmadan önce üstünü gi yinme gereği bile duymadı. “Aman Tanrım.” Summer, arkadaşının saçma saplanmış olan tarağa bakakaldı. “Ne oldu?” Emily, Sum m er’ın bileğini tuttu ve kızı içeri çekti. “Ava ve Alexis arasında kaldım.” “Düğünde çiçek taşıyacak o sevimli kızlar mı?” “Bak işte! Sakın ellerindeki buketlere ve sevimli elbisele rine kanma. Onlar minik şeytanlar, anlıyorsun musun? Elle rinde harmonikalar, şerbet sürahileri ve tüylü pençeleri var!” “M elanie’nin daima yorgun görünmesine şaşm amalı,” dedi Summer. “M inik şeytanlar.” The Omen filminden fırlamış gibiler. Ve G rant’la aynı DNA’yı paylaşıyorlar. Ya bizim çocukları mız da onlar gibi olursa?” “Olmaz öyle şey. Hem eğer Grant şeytan DNA’sma sahip olsa bile, senin tarafın gayet... Evet, boku yedin.” “O hep hastanede olacak ve ben bununla eve mahkûm olacağım!” Emily saçından bir tutam çekti ve Sum m er’a doğru salladı. “Kaçış da olmayacak.” 151
Beth Kendrick
“Abartma. Tabii ki olacak. Buna tam zamanlı dadı deni yor. Şimdi şu anki probleme odaklanalım.” Summer tarağı çekmeye çalıştı. “Evet, kesinlikle odaklanmamız gereke cek.” “H aklısın.” Emily bir an paniklemeyi kesti ve Sum m er’ın pembe bir gösterişsiz ve dar elbise giydiğini fark etti. “Bu arada çok hoş görünüyorsun.” “Teşekkürler. Bu hafta yepyeni kıyafetler almak zorunda kaldım. House o f Beige’de tüm maaşımı bıraktım .” “Bana yardım et.” Emily yalvarıyordu. “Sen saç işlerin den anlarsın. Yeteneğini konuştur.” “Bu yırttığım anlamına mı geliyor?” Summer umutlanmıştı. “Ryan olayından.” “Önce saç, sorgulama işi sonra.” Summer arkadaşını makyaj masasına oturttu ve taraklı bir toka, saç kurutma makinesi ve durulanmayan saç kremi ile işe koyuldu. Birkaç dakika sonra da pes etti. “Çıkmıyor.” Bir tutam saç elinde kalmıştı. Saatine baktı. “Ölüm vakti, on otuz iki.” “Partiye geç kaldık. N ’apacağım ben?” Summer düşüncelere dalarak buklelerin tepesine bakındı. “Kesmek zorundayız.” “Ne?” Emily elleriyle başını korumaya çalıştı. “Hayır! Bir yıldır uzatmaya çalışıyorum! Grant uzun saç seviyor!” “M erak etme. Alt kısımların uçlarından alacağım. Kat ve receğim. Çok hoş olacak.” “Hiç sanmıyorum. Emily, Sum m er’ın kat kat kesilmiş kı sacık saçlarına baktı. “Kıvırcık saçla baş etmek zordur. İşi nin ehli olman lazım.” 152
Düğüne Beş Kulu
“Benim işimin ehliyim.” Summer, Em ily’nin makyaj çantasını karıştırdı ve içinden manikür makası çıkardı. “Ben senin kardeşinim, en iyi arkadaşınım ve baş nedimenim. Ayrıca saç ve makyaj konusunda Allah vergisi bir yeteneğim var. Bana güvenebilirsin.” “Söz ver.” Emily gözlerini kapadı ve makas sesleri duydu. “ Söz.” Kimse fark etmeyecek bile. Suratını asmayı kes ve şaşırmaya hazır ol.”
153
f3 “Aman Yarabbi, Saçını kesmişsin.” Sum m er’m işçiliğini in celeyen B ev’in beti benzi atmıştı. “Çok... kıvırcık olmuş. Ay, bak nasıl da, şey, ne kadar ha cimli duruyor öyle!” Rose ve Darlene de Bev gibi ne diye ceklerini bilmez halde saçmalıyorlardı. “Neyse, sanırım kendini bizim için güzel göstermene hiç gerek yok. Ama yine de bu senin bridal show er’ın ...” Emily karşı çıkmak için ağzını açmıştı ama Summer, ka burgasına indirdiği darbeyle onu susturmayı başardı. “Hoş görünmüyor mu?” diye sordu Summer. “Çok hoş,” dedi Melanie. Ardından Em ily’ye üzgün üz gün baktı ve “Özür dilerim,” diye fısıldadı. “Ah, tabii ki.” Bev o her zamanki kibar ve tatlı haline geri dönmüştü. “Cumartesi günü harika bir gelin olacaksın.” “Evet ama ondan önce iyi bir güzellik uykusuna yatmayı dene,” dedi Rose. “Bitkin görünüyorsun.” “Yorgunsun,” diye katıldı Darlene. “Al tatlım, salatalıklı göz altı kremi. O koyu halkaları geçirir.” Rose “Organiktir,” diye eklemede bulundu. “Burada elde yapıldı.” Summer “Ne kadar düşüncelisiniz!” diyerek yeri göğü 154
Düğüne Beş Kala
inletti. “Çok sağ olun!” Em ily’yi göle bakan büyük pencere lere doğru götürdü. “Yorgun mu görünüyorum?” diye fısıldadı Emily. “Hayır, hayır, eminim öyle demek istememişlerdir. Hari ka görünüyorsun. Tek yapman gereken gülümsemek, onay lamak ve hediyelerini açmak.” “Herkes içten içe ne kadar çökmüş ve bonus kafalı oldu ğumu düşünürken.” “Biraz şekerleme yapman lazım. Kristal bardak takımı ve porselenlere ayılıp bayıldıktan sonra şekerleme yapmanı sağlayacağım, merak etm e.” Emily gülümsemeye ve gelin moduna girmeye çalıştı. “Hediye listemizde porselen yok. G rant’m büyükannesininkilere kullanacağız. Aile yadigârıym ış.” “Summer gözlerini devirdi. “Nasıl tahmin edemedim acaba.” Gümüş rengi parlak abiye bir elbise ve abartı sayılabile cek kadar fazla takılarıyla ışıl ışıl parlayan Georgia odaya girmişti. Ve böylece Emily papaz gibi olmuş saçlarına ve göz altı halkalarına aldırış etmemeye başladı. “Anne. Neden kırmızı halı töreninde katılıyormuş gibisin?” “Bugün ekstra neşeli hissediyorum .” Georgia, ışıltılı yü züklerini ve bileziklerini göstermek için elini göğsüne gö türdü. “Beğendin m i?” Summer ve Emily birbirlerine baktılar. “Sırf B ev’i gıcık etmek için böyle giyiniyorsun. Kabul et.” “H içbir şeyi kabul etmiyorum.” Em ily’nin saçlarını ince 155
Beth Kendrick
lerken kaçlarım çatıverdi. “Saçma n ’oldu böyle? Biraz şey görünüyor...” “Summer kesti.” Georgia ellerini birbirine vurdu. “M uhteşem görünüyor!” “H ı-hıı.” “Çok yeteneklisin, Summer.” Georgia eski üvey kızına sarıldı, ardından da camdan dışarı bakındı. “Gözlerim yanlış mı görüyor yoksa şu Ryan Lassiter m i?” Emily ve Summer kadının bakışlarını izlediler ve sahiden Ryan köpüklü dalgaların önünde koşuyor, köpeğine frizbi atıyordu. O kadar enerjik ve dinç görünüyordu ki Emily onu kaybettiğine, gençken yaşadıklarına bir an derinden üzüldü. “Evet, Ryan.” Summer hoplayıp zıpladı ve adama el sal ladı. “ Şimdi çok ünlü ve zengin. Hollyw ood’un ileri gelen lerinden olmuş.” Ryan da el salladı ve otele doğru yürümeye başladı. “Ama o kadar yer varken neden burada?” diye sordu Ge orgia. “Film mekânı arıyor, sanırım. Ve minik Em m y’mizi takip ediyor.” Emily arkadaşına sorgu memuru edasıyla bir bakış attı. “Bunun sorumlusunun sen olduğunu biliyorum. Siz ortak sınız.” “Zavallı şey.” Summer arkadaşının başını okşadı. “Stres senin başına vurmuş.” “Ryan’ı hep sevmiştim,” dedi Georgia. “Çok etkileyici ve karizm atikti.” “Kime el sallıyoruz?” 156
Düğüne Beş Kulu
B ev’in sesini duyan üç kadın yerlerinden zıpladılar. Kim se yaklaştığını duymamıştı. Beş santimlik pembe topuklular giyen bir kadına göre çok sessizdi. Summer soruya “Em ily’nin eski kocasına,” diye cevap verdi. “Düğüne gelmiş.” “ Siz hâlâ arkadaş mısınız? G rant’m böyle bir şey dediğini hiç hatırlam ıyorum .” Bev, kendilerine doğru gelmekte olan Ryan’ı izliyordu. Rüzgârdan dağılmış saçları, bronz teni ve av köpeğiyle Ryan çok atletik görünüyordu. “ Sahiden de yakışıklıym ış.” “Grant ondan bin kat daha yakışıklı.” Em ily’nin sesi bi raz fazla çıkmıştı.
“Ona ne hacet canım. Sözünü bile etmeye gerek yok.” Emily, Sum m er’a döndü ve kapıyı işaret etti. “ Sen git ve yolunu kes. Gelip de annemle tuvalet kâğıtlarından gelinlik yapma oyunu falan oynamasını istemiyorum. Summer gitti ve iyi haberlerle geri döndü. “Tamamdır. Odasına gidip R ipley’in tüylerini taraması gerekiyorm uş.” “İsmiyle hitap ettiğine göre köpeğiyle de kanka oldun yani?” “Daha sonra konuşalım.” Summer arkadaşını elinden tu tup pencere kenarındaki pastel kap kâğıtlarıyla kaplanmış he diye yığınlarının yanma çekiştirdi. “Şimdi hediye zamanı.” Beyaz ahşap bir sandalyede oturan Em ily’nin etrafı m i safirlerin birbirine karışmış parfümleri ve abartılı bağırışla rıyla sarılmıştı. Emily dakikalarca açmaya uğraştığı hediye paketinden sincap şeklindeki iğrenç bir şekerlik çıktığını görünce ya landan sevinmek zorunda kaldı. “Ne güzel.” 157
Beth Kendrick
“Oturma odanızdaki sehpada harika duracak.” Sıra B ev’in hediyesindeydi. Üzerine gümüş rengi kurdele konulmuş su yeşili kapla kaplı büyük bir kutuydu. “Neymiş?” Emily kutunun içine bakarken Georgia meraklanmıştı. “Şey... bu bir...” Emily kutudan sapları olmayan tavaya benzer yuvarlak bir mutfak gereci çıkardı. “Asıl olay burada.” Summer tavanın yanında duran tahta spatulayı aldı ve çat diye avucunun içine vurdu. “Balayı sı kıcı geçmeye falan başlarsa işe yarar.” “Sen asıl benim aldığım geceliği bir gör.” Georgia sırf herkes duysun diye yüksek sesle fısıldadı. “Sıkıcı geçmesine imkân yok.” “O krep spatulası.” Bev soğuk ve ciddi bir havayla bilgi veriyordu. “Ve krep tavası. Böylece pazar günleri G rant’a en sevdiği ıspanaklı ve pastırmalı krepleri yapabilirsin. Sana tarifi veri rim ama düğünden sonra. Aile sırrıdır.” “Ve ben de ekşi krema soslu gizli krep tarifimi veririm ,” dedi Rose. Darlene de “Benim cevizli kahveli kekimi unutm ayın,” dedi. “Annemiz her hafta sonu yapardı.” “Peki.” Emily içten ve mutlu sesini duydu, sanki uzun bir tünelin sonundan geliyormuş gibiydi. Bev “Şu halimize bak, yemeklerimizi övüp duruyoruz. Senin özel tarifin ne, tatlım ?” diye sordu. “ Senin de az çok gizli tarifin vardır.” “Şey var...” Sakın votka jöle ve esrarlı kek deme, Sakın 158
Düğüne Beş Kala
votka Jöle ve esrarlı kek deme. Summer da aynı şeyi düşünüyor olmalıydı ki “Pastırmalı krep ve kahveli kek kulağa harika geliyor. Valla ben de ge lirim size,” diyerek hemen lafa atladı. Em ily’nin eline yeni bir hediye paketi tutuşturdu. “Bu ağırmış.” Emily kurdeleye bakıyordu ama kutuyu açmak için ham le yapmamıştı. Em ily’nin eli ayağı boşalmış, sanki kafası uyuşmuştu. Summer arkadaşını dürttü, görevi kendi üstlenmeye karar verdi ve kap kâğıdını yırttı. “Ooo!” Elinde pirinçten iki tane şamdan tutuyordu. “Antikadırlar,” dedi G rant’m büyük teyzesi Sophie. Summer neşeyle “Çok teşekkür ederiz! Antik porselen ta kımıyla çok uyumlu olacaklar!” diye bağırdı. Emily ise uzun ve derin bir nefes aldı. Summer elini arkadaşının omzuna koydu ve kızı kendine getirmeye çabaladı. “Mum ışığında yemek yemekten hoşla nıyorsunuz, değil mi?” “Biz...” Emily başıyla onayladı. İskeleden hareket etmiş bir gemiye son anda atlamış gibi sersem hissediyor, odaklanamıyordu. “Evet, öyle.” Summer “Sakin kalmaya çalış,” diye mırıldandı. A rdın dan da dikdörtgen şeklindeki kocaman bir hediye paketi kaptı. “Hadi, devam ediyoruz.” “Bu benim hediyem .” Sarı renkli yakalı tuniği içinde pa rıl parıl parlayan Caroline bir adım öne geldi. Summer hediye paketini yırttı ve kestane rengindeki ku tuya baktı. “Bu... Buffy the Vampire Slayer dizisinin tüm se zonları mı?” 159
Beth Kendrick
Caroline utanmış gibi görünerek küpesiyle oynuyordu. “Evet, istersen iade edebilirsin. M ikser filan alırsın yerine.” Emily arkadaşına teşekkür edebilecek ve değişim filan ol mayacağını söyleyecek kadar odaklanmayı başarmıştı. “Sa dece biraz şaşırdım. Bufjy izleyen biri gibi değilsin pek.” Caroline omuz silkti. “Ben de öyle düşünürdüm. Ama A ndrew ’u beklediğim bir gece televizyonda tekrarlarını ya kaladım. Son bir baktım bağımlı olmuşum.” “Aynısı bana da oldu,” dedi Georgia. “Dynasty ’nin D V D ’si çıktığında uykusuzluktan ölmek üzereydim .” Bev ise “Ben sadece belgesel kanalı izliyorum,” diyerek lafa girmeye çalıştı. “Her neyse artık. îzle bakalım, belki seversin,” dedi Ca roline. “İyi yazılmış bir dizi. Yalnız gecelerimle bana arka daş oldu.” İşte tam da bu anda Em ily’nin gözleri karardı. Sanki dünya yerle bir olmuş ve bir anda her yanı karan lık sarmış gibiydi. Her şey o kadar çabuk olmuştu ki Emily yardım bile isteyememişti. Bir saniye önce Sum m er’m he diye paketlerini açışım izliyorken -“M utfak robotu! Süper miş bu!”- bir anda kendini gözleri yarı kapalı halde sırt üstü yatarken buldu. Bev, Summer, Caroline ve Melanie kızın etrafını sarmış lar ve tek bir ağızdan konuşuyorlardı. “Soğuk su iyi gelir.” “Ayağını havaya kaldıralım.” “Heyecandan olmuştur.” “Sıcaktan da olabilir.” 160
Düğüne Beş Kala
“Belki hamiledir.” “H ayır!” Em ily’nin bağırışı öksürük gibi çıkmıştı. “Ben iyiyim!” Oturmaya çalıştı. Rose ve Darlene kızı yeniden ya tırmaya uğraşıyorlardı. Ve Georgia kızının yanına geçerek kontrolü eline aldı. “Yolumdan çekilin,” diye emirler yağdırıyordu. “Herkesi ittirdi ve kızına sarıldı. “Nefes al, bebeğim. Başını dizlerinin arasına koy.” “Bana ne oldu böyle?” Emily ani bir hareketle doğruldu. “Korktun.” Georgia bir bardak limonata uzattı. Emily an nesinin bir bardak limonatayı tak diye nasıl bulabildiğine şaşırmıştı. “ Bana kaç kere oldu. Gayet normal. Geçecek” Kadınların kendi aralarındaki fısıldaşmaları da durumun çok normal olduğu kanısında olduklarını gösteriyordu. En dişeli yüzlerin yerini çeşitli yardım çabaları almıştı. “Xanax ister m isin?” diyordu Georgia. M elanie Valium uzatmıştı. Bev ise Altoid vermeye çalışıyordu. “Al bakalım .” Summer hasır çantasından turuncu renkte küçük bir ilaç şişesi çıkardı. “Acil durum zulamı getirm iş tim. İster misin?” Em ily’nin ağzı açık kalmıştı. “Ne zamandan beri hepiniz ilaç içer oldunuz?” “Ben içmiyorum,” dedi Georgia, ses tonu biraz kırgındı. “Sadece diş temizliği ve saçlarımın kötü göründüğü günler için alıyorum.” İki kadının sesleri boğuk ve tiz bir fısıltıya dönüşene ka 161
Beth Kendrick
dar Em ily’nin beyninde birbirine karışmışlardı. Nefes alma sı gerekiyordu ama alamıyordu. Gitmek istiyordu ama bu kalabalıktan kaçamazdı. Tek istediği yalnız kalmaktı. Gözlerini tekrar kapadığında annesinin elini alnında his setti ve Sum m er’ın “Emily, iyiysen gözlerini kıpırdat,” de diğini duydu. Georgia “Yardım bulmamız lazım!” diye bağırıyordu. “Ryan! Hey! Buraya bak!” “Biri çantamı getirsin,” dedi Bev. “G rant’ı arayacağım. Malum o doktor.” Emily, yanağına sert ve ıslak bir şeyin bastırdığını hisset tiği an aniden doğruldu. Ciğer kokusu burnunun deliklerini titretmişti ve hırıltılı soluk alma sesleri duyuyordu. “Ooof.” Emily yan döndü, Ripley minik patisini kızın pazusuna yerleştirdi. Sonrasında Emily, Ryan’ın hem endişeli hem de alaycı sesini duydu. “Bırakın da kız hava alsın. Açılın. Waffle ma kinesi hediyesine bayılmış işte.” Ripley kızın kürek kemiğine bastırdı ve havladı. Sonra da allığını ve fondötenini yalamaya devam etti. Emily kusacak gibi olsa da kahkaha attı. İyi olacağım bi liyordu.
Grant, nişanlısını otel odasında muayene ettikten yirmi daki ka sonra “Bir şeyin yok,” dedi. “Nabzın sabit, göz bebeklerin iyi görünüyor ve hava yo lun açık.” 162
Düğüne Beş Kulu
“Biliyorum .” Emily kollarını adamın boynuna sardı ve nişanlısına hızlı bir öpücük verdi. “Yüzümdeki köpek salya larını yıkayabilir miyim artık?” “Ben bez getiririm, sen yatağa gir.” Grant partiye geldik ten sonra, kızı kucaklamış ve odaya çıkarmıştı. “Annen pa nik atak geçirdiğini söyledi.” “Annem abartmayı seviyor.” Emily yatakta oturdu. “Daha iyi hissediyorum. Yürüyüşe çıkalım mı? Kasabayı gezeriz, inek filan severiz.” “Hayatta olm az.” Grant yaklaştı ve kızın ayakkabılarını çıkardı. “Dinlenmen lazım. Sakın karşı çıkma, burada dok tor olan benim .” “Annen de bunu diyip duruyor zaten.” Emily yatağa iyice yerleşti. “Ne kadar uzanmam lazım?” “Ben kalkabilirsin diyene kadar.” “Tanrım, ne kadar inatçısın.” “Bunu şimdi mi fark ediyorsun?” Grant, Em ily’nin alnına düşmüş saçlarını düzeltti. “Sana yiyecek bir şeyler getirece ğim. Dinlenmen, sıvı tüketmen ve yemek yemen lazım.” “Evet, efendim.” A sker selamı verdi. “Ben ciddiyim. Kendine iyi bakman lazım.” Kaşları daha da çatıldı. “Benim sana iyi bakmam lazım.” “Biz birbirimize iyi bakıyoruz. Her zaman da bakacağız.” “Hemen dönerim.” Grant koridora çıkar çıkmaz telefonu çaldı. Telefonu “Ben Dr. Cardin,” diyerek açtı. Yarım saat sonra, odaya hâlâ dönmemişti. Emily kendini çok iyi hissediyordu. Kırk beş dakika sonra ise karnı zil ça lıyordu ve huzursuzdu. Bir saat sonra oda servisini arayarak 163
Beth Kendrick
somon ızgara ve yağsız, sossuz haşlanmış sebze istedi. Ye meğini yedi, suyunu içti. Ve G rant’ı bekledi durdu Sonra da Caroline’in hediyesini açtı ve diziyi DVD oyna tıcıda izlemeye başladı. Emily nişanlısının yanında olmayışının mı yoksa bunu pek de sorun etmeyişinin mi daha endişe verici olduğuna karar veremiyordu.
164
Çarşamba
M Grant, Em ily’ye kötü haberleri verdiğinde sabah koşusunun son çeyreğindeydiler. Dördündü ve üçüncü çeyreği akşamki kamp ateşi ve Emily’nin misafirlere dağıtmak için Bev ile kurabiye pişir me planı hakkında sohbetle geçmişti. “Annen krema konusunda çok tutucu,” dedi Emily. “Te reyağı dedim diye kadına resmen inme iniyordu. Görünüşe bakılırsa, Tek seçenek glüz krem ası.” “Hepsi bu kadar olsa yine iyi,” diye cevapladı Grant. . “Eline m ikser alınca eğitim çavuşuna dönüşüyor. Ve teyze lerim ondan da beter. Dala dikkat et.” Ormandan açıklığa çıktıklarında, Grant “Hastaneden yine aradılar. Akciğer nakli için izni almışız. Ameliyat bu akşam ve ben de orada olmak istiyorum.” Emily hızını kesmedi. “Tamam.” “Cuma sabahı dönmüş olurum. Yokluğumu fark etmeye ceksin bile.” Emily, G rant’ın ses tonundan kavga çıkacağını düşündü ğünü anlamıştı. “Tamam.” “Bu kadar mı? Kızgın değil m isin?” “Bu adam yıllardır hastan, değil mi? Eminim nakli senin yapmanı istiyordur. Sen en iyisisin.” 165
Beth Kendrick
“Gerçekten de annemle fazla vakit geçiyorsun sen.“ Ote le yaklaşırlarken Grant daha da hızlandı ve Emily de ona yetişmeye çalıştı. “Biliyorum zamanlama berbat ama— “ “Grant, bana bak. Önemli değil.” “Seni hayal kırıklığına uğratıyormuş gibi hissediyorum. Ve doğrusunu söylemek gerekirse insanları hayal kırıklığına uğratmaya hiç alışkın değilim .” Bunu o kadar içten ve üzgün söylemişti ki sözlerinde tek bir ego kırıntısı bile yoktu. “Bu senin işin ve elinden geleni yapacaksın. A nlayabi liyorum.” Emily duraksadı. “Bora-Bora planları yatmadığı sürece.” Grant yavaşladı ve mahkemede yemin ediyormuşçasına tek elini havaya kaldırdı. “Bora-Bora planlarını bozmaya cağım .” “O zaman bir sorunumuz yok.” Emily hastaneye nasıl gi deceğini soruyordu ki kelimeleri bir motor sesinde kayboldu. M otosiklet üzerindeki siyah kasklı, tanıdık bir deri ce ket giymiş adam ani bir manevra ile direksiyonu kırdı ve G rant’m A udi’sinin yanma park etti. Grant nişanlısını kal kan toz bulutundan korumak için siper oldu. “ Şaka olmalı,” diye mırıldandı Emily. Ryan kaskını çıkardı, saçlarını savurdu ve nişanlı çifte doğru yürüdü. Başıyla selam verdi. “N ’aber?” Grant elini motorun parlak deri koltuğunda ve krom kap lamasında gezdirerek “Güzel motor.” Motor öyle çok ışıl dıyordu ki Emily yansımasını görebilirdi. “Gerçek Indian m ı?” “Evet, 1951 model.” 166
Düğüne Beş Kala
Grant, Şistine Şapeli’ni ilk kez gören bir sanat tarihi ho cası gibi hayran bir ses tonuyla “Şu hatlara bak,” dedi. “Yönetmen arkadaşlarımdan biri üç filmlik bir sözleşme imzalamış. Onun için bir motor seçmemi istedi.” Grant ellerini motordan ayıramıyordu. “Burada 1951 mo del Indian bir motor nasıl bulabildin?” “Dalga mı geçiyorsun? Burası zengin yazlıkçıların mekâ nı. W oodstock’a yakınlarda ikinci el motor satan bir yer var. Dün akşam oraya gittim, adama karar vermeden önce birkaç gün deneme sürüşü yapmam gerektiğini söyledim.” Emily gevşeme hareketleri yapıyordu. “Dur tahmin ede yim: normalde böyle bir şey yapmıyorlar ama sen onlara evet dedirttin?” Ryan göz kırptı. “Beni iyi tanıyorsun.” Grant “Yeni mi geliyorsun?” diye sordu. “Evet.” Ryan saatine baktı. “Zaman su gibi akmış.” Emily suratını ekşitti. “ Sigara kokuyorsun. Tüm gece n ’aptın böyle?” “Cidden bilmek istiyor musun?” “Aslında hiç bilmek istemiyorum.” Ryan, G rant’m motora bakışlarını görebiliyordu. “Bir tur atmak ister m isin?” Grant bu teklifi reddetmeden önce bir an tereddütte kal mıştı. “Yok. Birkaç günlüğüne şehre gitmem lazım.” İşte bu Ryan’m ilgisini çekmişti. “Gidiyor musun? Bu sa bah?” “Geri dönecek,” dedi Emily. “Kırk sekiz saat sonra.” 167
Beth Kendrick
Grant nakil durumunu açıkladı. “Ameliyata koltuk değ nekleri ile girmek şu dünyada isteyeceğim son şey.” “Hadi ama.” Ryan ısrarcıydı. “Hava mükemmel, yol da kuru. Göl kenarında kısa bir sürüş yap işte.” Emily, nişanlısının pürüzsüz kırmızı boyanın ve canavar gibi motorun cazibesine kapılmamasmı umut ediyordu. Fakat Grant sözünden caymamıştı. “Teşekkürler ama yapmasam daha iyi. Hastanede çalışınca motorlar konusun da paranoyaklaşmaya başlıyorsun.” “Anladım.” Ryan, Em ily’ye döndü. “Seni ikna etmem mümkün mü?” Emily, ağzını açtığı an adamın bir şekilde evet dedirtece ğini biliyordu. O yüzden, arkasını döndü ve en hızlı şekil de uzun adımlarla uzaklaştı. Durumu şaşkınlıkla karşıladığı çok açık olan Grant kızı takip etti. “Ameliyatta iyi şanslar.” Ryan arkalarından bağırıyordu. “Ve Emily’yi hiç merak etme, dostum. Ben göz kulak olurum.”
“Serc.” Emily, Sum m er’ı beyaz bir sandalyeye kıvrılmış, elinde bir dondurmayla dergi okurken buldu. Summer, masum masum etrafa bakındı. “Ben m i?” “Grant gidiyor. Ryan da kalıyor, işler boka sarıyor. Ve bunda senin parmağın olduğunu biliyorum.” “Ne dediğini hiç anlamadım.” Summer arkadaşı otursun diye yan sandalyeye koyduğu parmak arası terlikleri yere indirdi. Sonra da Em ily’ye dondurmasını uzattı. “Bir ısırık ister misin?” “Pes et artık, hain.” Emily kıza gözdağı vermek için önün 168
Düğüne Beş Kala
de dikiliyordu. “Dün sabahki kabahatli bakışları görmedim sanki. Beni sattığını biliyorum. O yüzden kendine iyilik yap da itiraf et. Seni tekrar koşturmak zorunda bırakm a beni.” Summer pür dikkat bir şampuan reklamını inceliyordu. “Tesadüf olmadığını nereden biliyorsun? Bu türden şeyler olabilir, değil mi?” “Olamaz.” Emily kızın elindeki dergiyi aldı. “Hadi ama. Dünyadaki bunun gibi bir sürü otel var ama Ryan buna gelmek zorunda?” Summer ellerini açarak “Ben ne bileyim? Bir anlamı ol malı,” dedi. “Anlamı filan yok. tuzak.”
Gayet sinsice hazırlanm ış hain bir
“Şu sözlere bak. Tuzak. Sinsice hazırlanmış. ” Summer, Em ily’nin delici bakışlarından kaçmak için güneş gözlükle rini taktı. “Polisiye dizilerdeki dış ses gibi konuştun.” “Yani bu olayla hiç ilgin olmadığını mı iddia ediyorsun?” “Em .” Summer ciddileşmişti. “Ben bir şey iddia etm iyo rum. Ben senin kardeşinim. Yıllardır en iyi arkadaşız ve sen nasıl olur da beni böyle bir şeyle itham edersi— “ Emily kardeşinin sözünü kesti. “Yaptın mı yapmadın m ı?” “Sen delirm işsin.” Summer ateş püskürdü. “Onunla nasıl bağlantı kurmuş olabilirim ki?” “Onu da artık sen söyle.” Emily, Sum m er’ın kem küm edişini ama adamakıllı bir bahane bulamayışını izledi.” Bana ihanet ettin.” Summer meydan okurcasına dondurmasından bir ısırık aldı. “Birincisi, sana asla ihanet etmem ve sen bunu çok iyi 169
Beth Kendrick
biliyorsun. İkincisi, Ryan düşman değil.” “Düşman tabii ki.” “Hayır. Sadece eski kocan.” “Ki bu onu doğal olarak kötü biri yapıyor.” Summer güneş gözlüklerini indirdi ve Em ily’ye bakış attı. “Hiçbir zaman kötü biri değildi. Biraz toy ve aşırıya kaçan biri olmuş olabilir ama her zaman iyi biriydi. Ve bir birinizi deli gibi seviyorsunuz.” “Seviyor duk.” Emily, kızm yanındaki sandalyeye oturdu. “Geçmiş zaman.” “Ve sonra ayrıldınız. Sen adamı yok saydın.” Emily başıyla onayladı. “Sen erkek arkadaşlarından ay rıldığında yaptığım gibi. Eee, ortada bir sorun görmüyo rum.” Em ily’nin ses tonu neşeli neşeliydi ama Ryan ile ayrı lışı merhametsiz, çabuk ve şiddetliydi. Boşanma belgelerini imzaladığı andan itibaren Ryan ile ne telefon, ne e-posta ne de sosyal medya aracılığıyla iletişim kurmuştu. İleriye ba kacağına, asla geçmişi anmamaya ant içmişti. En ufak bir hatanın veya bir iletişimin her şeyin başa dönmesine neden olacağına ve Ryan’m cazibesine, şevkine ve bedenine boyun eğmek zorunda kalacağına emindi. Şu anki gibi. “ Şöyle bir şey var Em. O bayatındaydı. Eski erkek arka daşlarımla aynı kefeye koyamazsın. Çünkü o senin sevgilin değildi, koçandı.” “Önemsiz bir detay.” “Dıııt, yanlış. Arada büyük bir fark var ve bunu sen de biliyorsun.” 170
Düğüne Beş Kala
Emily kızı susturdu. “Ryan ve ben imza atmış olabiliriz ama sevgililikten öteye gidemedik. Sadece evcilik oynuyor duk. Kocam olacak kişi G rant.” “Tamam o zaman, R yan’m burada olup olmaması ne fark eder ki? Görmezden gel.” “Deniyorum. Ama görmezden gelinmeyi reddediyor.” “Doğru. Adama hayır demek imkânsız.” Summer elleri ne bakıyordu. “Ve bu yüzden de eğer yanlışlıkla senin dü ğününden bahsetmişsem, bak bahsettim demiyorum, ama bahsetmişsem de, bunun benim suçum olmadığım anlaman lazım.” “A nladım .” Emily düğün fotoğraflarındaki olası güneş yanığı ve çil riskine aldırış etmeden başını arkaya doğru attı. “Eee ne oldu?” Summer yenilgisine iç çekti. “Birkaç ay önce karşılaştık. . Los Angeles- New York arası gece uçuşundaydım ve o da 3B numaralı koltukta oturuyordu.” Emily şaşırmıştı. “Birinci sınıfta mıydı?” Summer başıyla onayladı. “Koltuğa oturduğu an beni ta nıdı. Daha içki servisi yapamadan bana senin hakkında so rular sormaya başlamıştı bile.” “Yani beni sattın ve adama kola doldurdun. Görmezden gelmek yerine.” “İşim bu.” Summer dergisini geri aldı. “Ve diyet kolasına tükürdüğümü söylemem seni rahatlatır m ıydı?” “Ryan diyet kola içmez ki.” Emily homurdandı. “Sen bu yavru köpek bakışlarını başkasına sakla.” “Haklısın. Sadece su istemişti. M ükemmel bir yolcuydu. 171
Beth Kendrick
Sabırlı, kibar ve çok hizmet istemeyen. Tüm yolcular uyu duktan sonra biraz sohbet ettik.” Summer omuz silkti. “Be nim uçuşumda olma ihtimali nedir ki?” “Eninde sonunda herkesin bir gün senin uçuşuna denk ge leceğini söyleyen sensin.” “Ryan Gosling hariç. Hâlâ beklem edeyim.” Summer avuçlarını birbirine sürttü. “Ama bir gün o da gelecek ve geldiğinde hazır olacağım .” “Ryan G osling’i boş ver. Ryan L assiter’e dön,” dedi Emily. “Benim evleneceğimi söyledin. Nerede, ne zaman ve kiminle evleneceğimi de.” “Hayır! Hiçbir şey söylemedim. Seni her soruşunda ko nuyu değiştirdim.” “O zaman nasıl...?” Summer başını öne eğdi ve “İndiğimizde beni Four Seasons’da kahvaltıya götürdü ve şımarttı.” Şaşkına dönen Emily elini alnına vurarak, “ Sana inana m ıyorum,” dedi. “Elimde değildi! Bana iltifat edip bardağımı doldurup dur du. Ve şampanya içince çenemin nasıl düştüğünü biliyorsun.” “Görünüşe bakılırsa Ryan da biliyormuş.” “L af lafı açtı ve düğünün hakkında birkaç detaydan bah settim. Buraya geleceği aklımın ucundan geçmedi! Yani kim böyle bir şey yapar ki?” “Eski kocam.” Emily elini gözlerine siper edip bir moto siklet sesinin geldiği otoparka doğru baktı. “Tam bir umutsuz vaka.” “Umutsuz vaka mı?” Summer ’ın ağzı açık kalmıştı. “Eğ 172
Düğüne Beş Kulu
lenceli, komik, olgun ve sorumluluk sahibi bir yetişkine dö nüşmüş. Adam şimdi bulunmaz Hint kumaşı.” “Hı-hıı.” “Tek boynuzlu at gibi diyorum sana. Hayatta bir daha karşımıza böylesi çıkmaz. Ryan gibi biri benim karşıma çık saydı, hemen yarın evlenirdim.” “Al senin olsun,” dedi Emily. “Otoparkta klasik m otosik letiyle hava atıyor. Kaskını tak ve deri pantolonu giy, ham leni yap.” Summer suratını ekşitti. “İğrençsin. Abim gibidir o. Ayrı ca, Ryan sadece seni istiyor.” “İnternete göre pek de öyle değil.” Emily telefonuyla in ternetten birkaç fotoğraf gösterdi. “Bak geçen sene kırmızı halıya kiminle gitmiş. Kıza bak. G isele’in genç ve seksi kız kardeşi gibi görünüyor. Heh bak işte. Burada da bir yardım organizasyonuna sarışın bir afetle katılmış.” Summer fotoğraflara yakından bakmak için öne eğildi. “Ben burada bir yönelim görüyorum.” Telefonu aldı ve baş ka fotoğraflara baktı. “Hah, işte senin tam tersin olan bir kız daha.” “Şimdi istediği bu: fiziksel mükemmellik. Şu vücuda bak. Ve saça. Ve yüze!” “Kızı boş ver. Ryan ’ın yüzüne bak. Mutlu görünüyor mu? Hayır. Sıkılmış görünüyor. İçi kan ağlıyor gibi görünü yor çünkü tek gerçek aşkı onu terk etmiş.” “Uçakta çok fazla romantik komedi izlemişsin sen.” Emily gözlerini devirdi. “O H ollyw ood’a gitmiş, bense ger çek bir dünyada gerçek bir yaşam kurmaya çalışıyorum. Bil diğin üzere örgü işlerinin, kayın ailelerin ve dişçi randevula173
Beth Kendrick
rınm olduğu gerçek bir hayat bu.” “Çok eğlenceliymiş.” Emily kahkaha attı. “Demek istediğim tam da bu. Evli lik her zaman hadi şarap içelim, birbirimize güller alalım ve mutfak tezgâhında sevişelim olmayacak. Bu sefer gerçekçi beklentiler hedeflemeye çalışıyorum.” “Dün neden endişe nöbeti geçirdin biliyorum .” “Çünkü beynini kapayamadın.” “Ve bu kötü bir şey?” “Seni sevdiğimi biliyorsun fakat bazen tek yapman ge reken anı yaşamak. Seninle sohbet etmek süperbilgisayarla satranç oynamak gibi. Aklın hep yirmi hamle ileride. Ve es kiden böyle değildin. Aklına estiği gibi yaşardın.” “Doğru.” Emily iç çekti. “Bak başıma ne işler açtı.” “Hayatın gayet de yolunda.” “Ryan’mki de öyle. İstediği her şeye sahip.” “Yanlış.” Summer, sahilde sabah sporları yapan üstsüz cankurtaranları daha iyi görebilmek için sandalyesinin ye rini değiştirdi. Her şeye sahip olabilir ama en çok istediğine değil.”
174
fS B ev’in kek pişirme curcunasına giderken Emily yanm a Summ er’ı aldı, -Tüm nedimeler hediye paketi yapmaya yardım etmelidirler, kural budur” ve lobide C aroline’le karşılaştılar. “M inik düğün kekleri şeklinde sekiz milyon kurabiye pi şirmek ister m isin?” Emily kadım kandırmaya çalıştı. “O da gelmek zorunda,” dedi Summer. “Nedimelerden biri. Kural böyleydi ya?” “M emnun olurum ,” dedi Caroline. “Yemek yapmaya ba yılırım. Kurabiyeleri sıfırdan mı yapacağız?” “Bev pişirecek. Sence?” Georgia uçuş uçuş turkuaz elbisesiyle lobide salma salına yürüyordu. “İnanamıyorum!” Emily çok etkilenişti. “Vaktinde geldin.” Georgia gözlerini kırpıştırdı. “Neye vaktinde gelmişim, tatlım ?” “B ev’le kurabiye yapma faslına.” “Aa öyle bir şey vardı, doğru ya.” Georgia suratını ekşitti. “Sonra gelirim belki. Seksi bir adamla buluşacağım!” Caroline saatine baktı. Emily de “Sabah onda m ı?” diye sordu. G eorgia’nm mavi gözleri ışıldadı. “Dün tenis oynadığım 175
Beth Kendrick
centilmenlerden biriyle su kayağı yapacağız.” Çantasından bir ayna çıkararak yüzünü inceledi. “Onun yaşındaki erkekler kendilerine bakacak zengin bir kokana ararlar ama bu adam öyle değil, Em. Çok enerjik. Olası bir potansiyel söz konusu.” Summer dirseğiyle kadını dürtüverdi. “Kırk sekiz saat içinde iki farklı erkekle buluşma ha? Seni yaramaz seni.” “Ve ayrıca Hamptons’da evi var. Ne partiler verilir orada!” “Yani B ev’in kurabiye pişirme organizasyonundan kaça caksın,” dedi Emily. Georgia duruma üzülmüş gibi yaptı. “Tabii sen üzülmezsen.” “Yok, yok üzülmem. Ama insanlar laf edebilir.” “L af edecekler belli: o huysuz Bev ve onun huysuz kar deşleri.” Georgia ateş püskürdü. “Onun gibi kızlar benim gibi kızların dedikodusunu hep yapmışlardır zaten. Basit ve bariz bir kıskançlık.” Güzellik kraliçesi gibi el sallayarak kapıya yöneldi. Summer arkasından “îyi eğlenceler,” diye bağırdı. “Hiç şüphen olmasın.” Georgia havalı bir şekilde arkasını döndü ve “Yeni bir bikini aldım, giymek için can atıyorum. Siyah, şık ve çok Avrupai.” “Summer “Bikini iplerini iyi bağla, frikik verirsin maa zallah,” diyerek uyardı. “Bakacağız artık.” Georgia kahkaha attı ve on beş san timlik gümüş rengi topluluklarıyla kapıdan süzüldü ve sahi le doğru yürümeye başladı.” Caroline nutku tutulm uş bir halde kadının arkasından 176
Düğüne lieş Kulıı
bakakalmıştı. Emily sol kolunu havaya kaldırdı. “Bayanlar baylar, annem.” “Annenin hayatını dizi yapm alılar,” dedi Summer. “Zengin kokana mı dedi o?” Caroline sonunda konuşabilmişti. “Evet.” Emily atkuyruğundaki saç bandını çekti. “Bev ile pek anlaşamıyorlar.” “Hiç şaşırmadım.”
“Kızlar! Yağı ellemeyin! Kızlar! Unla oyun olmaz! Kime di yorum! Vanilyayı içmeyin!” Emily, o sakin ve uysal B ev’in tepesinin atışına şahit oluyordu. Bir zamanlar tertemiz paslanmaz çelik ve m ermer tezgâh larla dolu otel mutfağı minik kızların tahribatına dayanama yıp yağlı ve yapış yapış bir savaş alanına dönmüştü. M elanie’nin sinirleri zıplamıştı. “Kızlar, anneanneniz için uslu durmazsanız, düşünme köşesine geçeceksiniz.” “Zavallı minik kuzular.” Darlene ayıplamıştı. “Aç ve yor gunlar.” “Şeker isteyenler parmak kaldırsın?” Rose unlu ellerini önlüğüne sildi ve çantasını açtı. “H ayır!” diye bağırdı Melanie. “Şekerle şımartmayın şunları!” “Bir şeycik olmaz, değil mi kuzularım? Rose iki kıza da bir kalıp çikolata uzattı. “ Şimdi koşun babanızı bulun.” K ızlar avazları çıktığı kadar bağırarak mutfaktan çıktılar. M elanie de peşlerinden koşturdu ve giderken teyzesine suç 177
Beth Kendrick
layıcı bakışlar attı. “Acele edin.” Summer, Caroline ile birlikte odanın en ge risine sinmişti. “Tepsileri fırına koyun, eğlence başlasın!” Ava ve A lexis’in ‘yardım ’ teşebbüsleri kadınların planın gisinde kalmalarına neden olmuştu. Şimdiye kadar kurabi yeleri pişirip, soğutup, krema ile süslemeleri lazımdı. Bev metal bir kurabiye kalıbı yardımıyla onlarca aynı boyda düğün pastası şeklinde kalıplar çıkarmaya devam edi yordu. Fırın ısısını tekrar tekrar kontrol etti, sonra da Caroline’den yağlı kâğıt sermesini istedi. “Beş dakika sonra tepsileri döndüreceğiz.” “Bilmiyorsanız, bu sokak üzerinde bir pastane var. Oradan sipariş verip zamandan tasarruf edebilirdik,” dedi Summer. “ Şşş.” Emily kızı susturdu. Bev dehşete kapılmıştı. “Ev yapımı kurabiyeler dışarıdan alınanlardan çok daha güzel olur. Ve ayrıca bu büyükanne min tarifi. Aile geleneğimiz.” “Her şey zaten öyle değil m i?” Summer, bluzunda şaraba benzer bir lekeyle odadan çıktı. Emily karıştırma kaplarını yıkarken, teyzeler de tezgâhı silerken minik kızlar geri döndü. Yanlarında tasmasından tuttukları Ripley de vardı. “Annen nerede?” diye sordu Caroline. “Bilmem. Al bakalım.” Alexis bir avuç hamur kaptı ve köpeğin ağzına tıktı. “Akıllı köpüş.” Ripley kuyruğunu buzdolabının kapısına sürttü ve kırıntı ları şapur şupur yemeye başladı. Bev, elini boynundaki altın haça götürdü. “Bu köpeğin 178
Düğüne Beş Kulu
mutfakta ne işi var?” Emily, çift tarafa açılan mutfak kapılarının diğer ucunda Ryan’ın sesini duydu. “Ripley?” Köpek havlayarak cevap verdi ve bir avuç hamuru daha mideye indirdi. “İşte buradasın.” Ryan içeri girdi ve Ava’nın sımsıkı tut tuğu köpeği almaya çabaladı. Em ily’yi gördüğü an ise kız gın ifadesini geride bıraktı ve etkileyici bir tavır takındı. “Burada ne yapıyorsunuz?” Emily “Düğün için hediyeler hazırlam aya çalışıyoruz,” diye cevapladı. Ryan parmağıyla gölü işaret etti. “Annenin gölde su ka yağı yaptığını biliyor muydun?” “Yanılıyor olm alısın.” Emily gözleriyle B ev’i gösterdi. “Annem bu eğlenceyi kaçırdı çünkü migreni yüzünden oda. smdan çıkamıyor.” “Tüh.” Ryan üzgün bir şekilde başını salladı. “Başka bi riydi demek ki.” Rose ve Darlene lavabo başında fısır fısır konuşmaya başlamıştı. Ryan fırına baktı ve midesini ovuşturdu. Tişörtü yukarı çık tığında, Emily adamın çıplak teninden bakışlarını alamıyordu. “Harika kokuyorlar, Bayan Cardin.” “Çok teşekkür ederim .” Bev neşelenmişti. “Düğün pasta sı gibi görünsünler diye glüz kullanacağız ve kurdeleli m i nik şeffaf poşetlere koyup düğün misafirlerine hediye ede ceğiz.” Fırına yeni bir tepsi koydu. “Fakat şimdi çalışanlar öğle yemeği hazırlayacaklar o yüzden m aalesef çıkmamız lazım. Kremaları akşama yaparız. Geç saatlere kadar sohbet 179
Beth Kendrick
edebiliriz. Eğlenceli olmaz mı, kızlar?” “Kesinlikle,” diyerek Darlene ve Rose bu fikre katıldı. Caroline sıcak suyu kapadı ve ellerini havluya sildi. “Be nim sanırım migrenim tutuyor.” Ripley, kızların aşırı coşkulu kucaklamalarına ve kulak kaşım alarına katlanırken Ryan da B ev’in aşçılık hünerleri ve harika oğlu hakkındaki sorularla şımartıyordu. Emily, kilerden vanilya şişeleriyle döndüğünde, B ev’i neşe saçar bir halde buldu. “Akşam kamp ateşinde görüşürüz!” Bev, R yan’a ve Ripley’e el sallarken resmen ışıl ışıldı. “Aaaa, kurabiyeyi unut ma. Ama dilini yakma, hâlâ çok sıcak.” “Akşama görüşürüz!” Ryan, Em ily’ye el salladı. Emily kaşlarını çattı. “Ne hoş bir genç adam. Yardımsever ve kibar.” Bev, Em ily’nin koluna girdi ve lobiye doğru yürümeye başladılar. “Şey...” Emily ne diyeceğini bilemiyordu. “Öyledir.” “Sen iyi misin?” Bev, kızın koluna dokundu. “Evet. Sadece keşke daha önceden evlenmiş olmasaydım. Böyle büyük bir hata yaptığım için özür dilerim. Gençken her şeyi aceleye getirdiğim için özür dilerim.” Emily aklının ücra bir köşesinde, Grant ile tanışmadan önce olduğu kişi için özür dilememesi gerektiğini biliyordu ama kendine hâkim olamı yordu. Geçmişinde ‘amatör bir evlilik’ damgasıyla yaşamak istemiyordu. Taze ve bozulmamış olmak istiyordu. İkinci de nemesi olmadan kalıcı bir beraberliğe adım atmak istiyordu. “Bunda bir sorun yok ki, tatlım. Geçmişte kalmış, şimdi elden bir şey gelmez.” 180
Düğünü llcf Kıihı
B ev’in ses tonundan samimiyet ve hoşgörüden çok, ar tık durumu kabul edişi çok net anlaşılıyordu. “Hepimiz hata yapıyoruz.” “îşin iyi tarafı da erkeklerde beğendiğim yönlerin iyileş miş olması. Grant çok düşünceli ve ayakları yere basan bir erkek. Ve...” Emily güvenilir sıfatını da eklemek istiyordu ama tüm hafta adamı ne kadar az gördüğünü, ‘Hemen döne ceğim ’ sözlerinin hiçbirini tutmadığını düşününce dudakları karşı çıkıp söylemiyordu. Bev, bu tereddüttü fark etmemişti. “Fakat sanırım Ryan ile Grant çok da zıt karakterler değil.” “Nasıl yani? Ryan delinin tekidir.” “İkisinde de o ışıltı var. İşlerine olan tutkuları.” Bev, tüm dikkatini vererek Em ily’yi izliyordu. “Ve ikisi de sana deli oluyor.” Emily ne diyeceğini, nereye bakacağını bilmiyordu. Bev kızın kolunu sıktı. “Ryan’m düğüne gelmesi bence çok içten. Onun kalbini kırmış olmana rağmen mutlu olmanı istiyor.” Emily duygularını belli etmemek için can çekişirken “İlişkiyi bitiren tarafın ben olduğumu nereden biliyorsun?” diye sordu. Bev gülümsedi. “Dün sana bakışını gördüm. Bu tür şeyle ri anlayabiliyorum. Görmüş geçirmiş bir kadınım sonuçta.” B ev’i ‘görmüş geçirm iş’ bir kadın olarak düşünmek Em ily’nin tuhafına gitmiş olsa da Ryan’m onu geri kazanma çabalarının herkesçe fark ediliyor oluşu canını çok sıkmıştı. Grant dışında herkesin. 181
Beth Kendrick
Boğanızı temizledi, sözlerine dikkat ederek konuşmaya devam etti. “Bana o kadar da çok baktığını hiç sanmıyorum. “Tatlım sen baygındın. Bir şey görecek halde değildin ki.” “Hayır. Gerçekten. Şimdi sadece oyuncularla çıkıyor o. Ve modellerle.” “M odel yanında hoş durabilir ama bir evi senin gibi yuva ya dönüştüremez.” Bev gülümsemeye devam ediyordu. “Ve bildiğin gibi erkekler ilk aşklarını kolay kolay unutamazlar. Ama bence Grant ve senin adına mutlu. Çok tatlı.” Emily inanamıyordu. Ryan Lassiter birçok şeyle suçlanabilirdi. Ama tatlı olmak bunlardan biri değildi. Asla olamaz dı. “Köpeğinin ve tatlı dilinin seni kandırmasına izin verme. O kurnaz, entrikacının tekidir.” Bev bunu pek önemsemedi. “Bu sözlerimi yaz bir yere. Bir erkeği evlenene kadar çok iyi tanımak imkânsız.” Emily kendini kahkaha atmaya zorladı. “Eee gerçekten tanıdığın zaman da adamı sevmiyorsan ne olur?” Bev kızın yanağına dokundu. “Bunu artık kafana takmana hiç gerek yok. Grant’la evleniyorsun. Sevilmeyecek yönü mü var?”
Odasına dönerken, Emily otelin arka kapısının ilerisinde du ran M elanie’yi gördü. Kadm kollarını birleştirmiş bir halde çimenliğe bakıyordu. Tek elini ağzına götürüp, geri çekiyor du. Emily yakında görümcesi olacak kadını korkutmamak için veranda merdivenlerinden yavaş yavaş indi. “ Selam.” Melanie başını çevirmedi. “Selam. Öyle sıvıştığım için kusura bakma. Bir beş dakika sessizlik ve huzur istedim .” 182
Düğüne Beş Kulu
“Önemli değil.” Emily duraksadı. “Sigara içtiğini bilm i yordum .” “İçmiyorum .” Emily kadının boş eline baktı. “Aaa, pardon. Elini öyle tutuyordun ki ben... içiyorsun sandım.” Melanie yandan yandan gülümsüyordu. “ Sahte içiciyim .” Emily sanki bu çok mantıklıymış gibi başını salladı. “Sahte içicilik.” “Evet. Gençken sigara kullanıyordum. A lexis’e hamile kalınca bıraktım. Ama bazen özlüyorum.” Durdu, parmak larını ağzına götürdü ve temiz havayı ciğerlerine çekti. “O yüzden şimdi kızlar yaramazlık yaptıklarında ya da ailem deliye döndürünce, hareketleri tekrar ediyorum. Garip bir şekilde işe yarıyor. Derin nefes aldığım için herhalde.” Emily de önlerindeki yeşilliği izliyordu. “İşe yarıyorsa ne âlâ.” M elanie zorla kahkaha attı. “Aile toplantılarında, yarım saatte bir sahte sigara araları veriyorum .” “Ama neden ki?” Emily gözlerini kırpıştırdı. “Ailen çok... çok...” “Deli? Pasif-agresif?” “Hayır, mükemmeller! Kucaklamalar, gizli tarifler ve pi yano çalmalar! Böyle büyüdüğün için sanırım alıştın artık ama benim ailemde büyüseydin...” Şaşırma sırası M elanie’nindi. “Ne diyorsun sen? Annen harika birine benziyor.” “Annem ikinci bir Elizabeth Taylor.” 183
Beth Kendrick
“Evet, ama kendi olmaktan korkmuyor.” “ Senin annen de çok...” Emily uygun kelime aradı. “Anaç. Çok hem de. Ve kardeşleriyle arasında inanılmaz bir bağ var. Pazar günkü hırka olayı harikaydı.” M elanie zorlama bir kahkaha attı. “Hırka olayı annemi kötü hissettirmek için planlamıştı. Ve işe yaradı da.” Em ily’nin ağzı açık kalmıştı. “Hayır.” “Evet. Hadi ama, anneme bir bak. Lisedeki bedeninde tabii ki değil. Sırf ondan zayıf olduklarını gözüne sokmak için yaptılar işte. Ve fark ettiysen, iade etmemesi için de el lerinden geleni yapmışlar. Annemde kalmak zorunda ve her gördüğünde ne kadar kilo aldığını hatırlayacak.” Emily aile hakkındaki düşüncelerinin yerle bir oluşunu hissedebiliyordu. “Emin m isin?” “Teyzelerim kendini kötü hissettirecek hediye vermede ustadırlar. Yıllardır böyleler. Yaptıkları şey üzerini sevimli kurdelelerle süsledikleri saf cadalozluk.” Emily, göz altı kremi olayını hatırladı. “Vay canına. Bu acım asızca.” Melanie sahte sigarasından uzun bir nefes çekti. “Evet. Herkese kötü davranıyorlar ama anneme karşı daha kötüler. Kilosunu, kıyafetlerini, saçını, yemeklerini hep eleştiriyor lar. Kulağını asla deldirmediğini bilseler de tonla küpe he diye ettiler.” “Ama neden? Annenin kimseye zararı yok.” “Annem zaten asla kendine güvenen biri olmamıştı. Ama ba bam öldüğünden beri, kapı paspasından bir farkı yok. Kıyafet, makyaj türü şeylerden hoşlanmaz ve kolay hedeftir. Asla sesini çıkarmayacağım bildiklerinden devam edip duruyorlar.” 184
Düğüne Hcf Kulu
Emily şaşırmıştı. “Dışardan bakınca çok tatlı görünüyorlar.” “Bu yüzden ustalar. Katlanamadığm kokuların mumlarını hediye ederler.” “N oel’de bana gül kokulu mum hediye etm işlerdi.” “Evet ve annemin güllere alerjisi var. Tesadüf mü? Hiç sanmıyorum. Teyzelerim yatay çizgili pançolar, sensiz çıkı lan aile seyahatlerinin çerçeveli fotoğraflarını, beş yaşındaki çocuklara davul setleri filan hediye ederler. Ve çocuklarını yüksek fruktozlu mısır şurubu ya da yapay boyalara boğ muyorlarsa, sana ‘küçük yaramazlarla başa çıkm ak’ konulu ebeveyn kitapları veririler.” “Bu korkunç. Senin kızların- Emily öksürdü- harikalar.” “Ailenin resmi olarak bir parçası ol, bak senin de nasıl üstüne gelecekler. Parmağındaki dövmeyi görmediklerini hiç sanma.” Emily içgüdüsel olarak sağ elini sol elinin üzerine kapadı. “Bunu fark etmemen gerekiyordu.” M elanie arkasını döndü ve bluzunu yukarı kaldırarak be linin sol tarafındaki küçük mor bir çiçek dövmesi gösterdi. “Bende de var. Annem bilmiyor.” “Grant biliyor mu?” Nişanlısı içten, eski kafalı ailesini anlatırken dövme lafı hiç geçmemişti. “Evet. Ama hiç konusunu açmamasına şaşırmadım.” “Nasıl yani?” “Grant olaylara belli bir açıdan bakar. İnsanlar hakkında kafasına kurduğu bir görüntü vardır ve o görüntüye uyma yan şeyleri görmezden gelmede üstüne yoktur.” “ Hmmm.” 185
Beth Kendrick
“Ona göre, ben her zaman tatlı, küçük kardeşim ve teyze lerim daima iyi niyetli.” M elanie iç çekti. “Onun hatası de ğil. Hep iyi çocuk olması gerekiyordu çünkü büyürken sorun çıkartan taraf bendim .” “Sen mi? Hiç anlaşılmıyor.” “Cidden. Haylazın tekiydim. O yüzden de G rant’ın iyi notlar alması, sınıf başkanı olması ve spor konusunda başa rılı olması gerekti. Annemle babamı gururlandırması lazım dı. Ve başardı da. İçinde bir yerlerde çılgın bir yönünün ola bileceğini düşünürdüm hep. Ama yok. O her yönüyle iyi.” “Öyle.” Emily başını öne eğince saçları yüzünü düştü. “İlk çıktığımızda anlamıştım. O sadece hoş bir adam değil, iyi bir erkek de.” “Evet. İyi bir erkektir ve ben kötü bir kızdım. Tüm aile hiçbir şey olmamış gibi rol yapıyor.” Melanie’nin yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi. “Maazallah birisi mükemmel olmadığımı zı düşünür... Fark ettiysen aile gelenekleri çok önemli. Zavallı kocam tüm tatil boyunca alerji yüzünden yataktan çıkamasa da her yaz buraya gelmek zorundayız. Tatil günlerini hasta ve otel odasına hapsolmuş bir halde geçirmek zorunda. Çünkü gelenek böyle.” Emily’nin ifadesini görünce de kahkaha patlattı. “Ama endişelenme. Sen mükemmel abime uygun mükemmel bir ka dınsın. Bu gelenekçilere iyi uyum sağlayacaksınız.” “Dövme dışında.” Em ily’nin midesi sıkıştı. “Ve darmada ğın ailem, sürekli evlenip duran annem, amatör evliliğim ve kötü gençliğim dışında da tabii.” “Doğru.” Emily bir süre düşüncelere daldı. “Seninle sahte sigara içsem sorun olur mu?” Melanie hayali bir çakmakla sigara yakarmış gibi yaptı. “Elini korkak alıştırma.” 186
fâ Kamp ateşi masumane başlamıştı; yetişkinler hayalet hikâ yeleri anlatıp hep bir ağızdan şarkılar söylerken, çocuklar da kamp ateşinde marşmelov pişiriyordu. Yıldız dolu gök yüzü açık ve sakin görünüyordu, havada sinek ilacının o keskin kokusu vardı. Ava ve Alexis bile hiç olmadıkları kadar usluydular, dur durak bilmeden mideye indirdikleri şekerler ve etrafı saran melodiler sayesinde mayışmışlardı. Em ily ortamdaki sohbet dışında her şeyden kaçmıyordu. Çikolata ikram edildiğinde bir yudum su içiyor ve “Cumar tesiye kadar gelinlik diyetindeyim,” diyordu. Grant nerede diye sorulduğunda ise cevabı “Bir günlüğüne şehre gitmesi gerekti,” oluyordu. “M erak etme.” Caroline arkadaşının omzuna dokundu yavaşça. “Hemen dönecek.” “Biliyorum. Gerçekten sorun etmiyorum. Aslında G rant’ı, Clark Kent olarak görüyorum.” Emily otuz iki diş sırıttı. “M etropolis’de takılan harika bir erkek ama en çok pelerini ni giyip günü kurtarınca mutlu oluyor.” “Ayyy,” dedi Melanie. “Çok tatlı.” “Clark K ent’in bağlanma sorunları yok m uydu?” Sum mer sesli düşünüyordu. “Senin ağzının çikolatayla dolu olması gerekmiyor mu?” 187
Beth Kendrick
Emily arkadaşına çıkışmıştı. Kendini nedimelerinin arasına atmış ve tüm geceyi ortamdaki herkesi kadın, erkek, çocuk demeden büyülemekle meşgul olan Ryan’ı görmezden gele rek geçirmişti. Hayali zombi istilaları ve Batı Hollywood’da bir restoranda sinir krizi geçiren ünlüler halkında kan don duran hikâyeler anlatmıştı. Tüm çocukların marşmelov kızartmasına yardım etmiş, yaşlılara üşümesinler diye ekstra yün battaniyeler getirmişti. Caroline “Ryan harika,” dedi. “Çok eğlenceli ve anı ya şayan birine benziyor. Bir dönem çift olmanıza inanamıyo rum.” Duraksamıştı. “Bir saniye, öyle demek istemedim .” Fakat artık çok geçti. Tüm kadınlar kulak kesilmişti. “Ellerinden uçup gitmesine izin vermene inanamıyorum,” diye fırça attı Georgia. “ Senin onunla işin yoksa da benim var. Bir sonraki galası için VIP geçiş sözü verdi.” Bev de “Ekspres kargoyla G rant’m hastası için bir koli imzalı DVD göndertmiş. Ve R ose’un eşine o klasik araba sıyla tur attıracağına söz verm iş,” diye ekledi. Melanie de “Ava ve A lexis’le çok iyi anlaşıyor,” diyerek sohbete dâhil oldu. Summer tek kelime etmedi. Em ily’ye yaslanarak sessizce destek oldu. Emily dik oturdu ve detone bir şekilde The Lion Sleeps Tonighî şarkısını söylemeye başladı. Ryan da hiç vakit geçirme den ona katıldı. Sesi kızın sesiyle mükemmel bir uyum içeri sindeydi. Görmezden gel. Görmezden gel. Görmezden gel. Bev sıradaki şarkı için Kumbaya’y ı önerince Summer kapşonlu sweatshirt’ünün cebinden küçük bir matara çıkardı ve G eorgia’ya uzattı. 188
Düğüne Beş Kala
Gece ilerledikçe ve ateşler söndükçe, misafirler otele geı i dönmeye başlamıştı. “Duman gözlerimi yaşartıyor.” Bev esnerken eliyle ağzı nı kapadı. “Kurabiye süslemelerini bu gece yapalım dediği mi biliyorum ama belki yarın sabah da yapabiliriz.” Rose “Olur,” dedi. “ Sen nasıl istersen.” Darlene de “Düğün senin düğünün,” dedi. “Düğün Em ily’nin aslında.” Kadınlar, Sum m er’ı duy mazdan geldiler. “Bu akşam benim planlarım var zaten,” dedi Georgia. “Flörtüm yarım saat sonra beni almaya gelecek.” “Neden bu ayakkabıları giydiğin anlaşıldı.” Summer kah kaha attı ve Georgia’mm mor püsküllü topuklularını işaret etti. “Ne? Bunlar benim kamp ayakkabılarım. Sağlamlar ve püskülleri var.” “Yani resmen Davy C rockett’sin.” Summer m ataradan bir yudum daha aldı ve battaniyeleri toplamaya başladı. “Ama sabah erken saatlerde başlam alıyız,” diye uyardı Bev. “M elanie’yle beraber Emily için bekârlığa veda partisi düzenleyeceğiz ve ona zaman kalmasını istiyoruz.” “Bir saniye.” Em ily’nin Sum m er’a bakmaya cesareti yoktu. “Bekârlığa veda partisi olmayacak sanıyordum.” “Gösterişli bir şey değil ki,” dedi Bev. “Eğlenceli bir top lantı olacak.” Georgia, “Bu eğlenceli toplantıda çıplak erkekler de ola cak m ı?” diye sordu. “Aman yarabbi. Tabii ki hayır.” 189
Beth Kendrick
“Vallahi çıplak erkek yoksa hiç dokuzdan önce kalkamam.” Georgia topukluları çimene batıp çıktıkça küfrede küfrede otele doğru yürümeye başlamıştı. Rose kadını ayıpladı. “Aman Tanrım.” “Endişelenme Emily.” Darlene kapri pantolonundaki toz ları silkti. “Seni annenden sorumlu tutm uyoruz.” “Sen git uyu Bev.” Summer, Em ily’nin koluna girdi. “Biz kurabiyeleri süslemeye başlarız.” “Bilmem ki.” B ev’in içi rahat etmiyordu. “Kontrol etmek için orada olsam daha iyi olur.” “Biz hallederiz.” Summer bunu en otoriter hostes ses to nuyla söylemişti. “Bize fotoğrafları zaten gösterip süsleme nin nasıl yapılacağını anlatmıştın. Bir iki saat dondururuz, hem sabah acele etmemize gerek kalm az.” “Ama ben-” “Tatlı rüyalar.” Summer kocaman sırıttı. “Unutma sen da madın annesisin, enerji toplaman lazım. Büyük hafta sonu yaklaşıyor.” Bev, Melanie ve kızlarla otele geri dönüyordu ki Summer, Caroline ve Em ily’yi dürtü. “Senin bekârlığa veda partini planlamak Beverly C ardin’in üstüne vazife değil.” Caroline araya girmişti. “Bu konuyu ilk kez duyuyorum .” Emily “Ben de,” dedi. “Ben baş nedimeyim. Bekârlığa veda partisi hazırlamak benim işim. ” Sum m er’ın ifadesi isyankârlaşmıştı. “İyi. Eğer böyle davranmaya devam etmekse niyeti, ben de Georgia’mn dolabına bir baskın yapayım. Pullu, leopar desenli ve dekolteli bir şey bulurum .” “Lütfen şu ‘Üç Silahşörler’in ’ eline koz verm e,” diye yal 190
Düğüne lU'Ş Kııhı
vardı Emily. Sonra da C aroline’e döndü. “Bu arada dün gece Buffy’nin ilk bölümlerini izledim.” “Eeee ne düşünüyorsun?” “Sanırım vampir düşmanlığımı tekrar gözden geçirmem gerekecek.”
“Buffy kafa dağıtmak için birebirdir.” Ryan’m sesini du yan kadınlar irkilmişti. “Bir bakmışsın daha sertlerine geç mişsin: True Blood, Shadow o f the Vampire, ’Salem s Lot ...” Emily topladığı tüm boş marşmelov paketlerini düşürerek arkasını döndü. “ Sen hâlâ burada mısın?” Ateşin yansıttığı gölgelerde adamın gözleri normalden daha karanlık görünüyordu. Dişlerinden de bembeyaz bir ışık süzülüyordu. “ Ben hep buradayım .” “Fark ettim.” Yerdeki boş paketleri almak için eğildi. “Hadi kurabiyeler bizi bekler!” Summer, C aroline’i or mana doğru sürükledi. “Bay bay!” Ryan “Otel şu tarafta,” dedi. “Öyle tabii!” Summer yüz seksen derece döndü, şaşkına dönmüş ve ne olup bittiğini soran C aroline’i yanında sürük lemeye devam ediyordu. Emily peşlerinden “Siz dünyadaki en berbat nedim elersi niz!” diye bağırdı. Bir süre dalların çıkardığı hışırtıları dinledi, sonra da tüm dikkatini Ryan’a verdi. “Tamam. Başardın. Buradayım ve yalnızım.” “Başardım.” Adamın ses tonundan pek şaşırmadığı ve memnun olduğu anlaşılıyordu. “Sen, ben ve kamp ateşi.” Alev 191
Beth Kendrick
alev yanan ateşi bir sopayla körükledi. “Ateş hâlâ yanıyor.” Emily gözlerini devirdi. “O çok güvendiğin ortağın nerede?” “Ripley mi? Zavallı köpeği temiz hava çarptı. Odamda dinleniyor.” Ateş ve küllerin birbirleriyle mücadelelerini izlerlerken çıt çıkarmadan yan yana duruyorlardı. Ryan en sonunda şeker kutusunun içini karıştırmaya baş ladı. “Al bakalım.” Emily adamın fıstıklı, çikolatalı ve sıcak marşmelov pa ketlerini açışını izledi. “Alamam. Bir gram bile alırsam, elbise kan dolaşımımı keser.” “O tür kızlardan olma.” Üzerinden bir dakika geçmişti ki Ryan şekerleri kızın dudaklarına götürdü. Ateşin ışıltısı Em ily’nin gözlerine yansıyordu. “Bir ısırık al.” Emily, Ryan’a baktığında er ya da geç şeytana uyacağını anlayabiliyordu ve biraz şeker yemek bu durumda kötünün iyisi sayılabilirdi. O yüzden yaklaştı ve bir ısırık aldı. Fıstıklı bisküvinin ça tır çutur edişini, marşmelovun yapış yapışlığım ve çikolata nın o dolgun tadının keyfini çıkarırken gözlerini kapamıştı. Bir ısırık aldı, sonra bir ısırık daha. Gözlerini açtığında Ryan’ın dibine kadar gelmiş olduğu nu gördü. Öyle derin bakıyordu ki Emily boğazının kupkuru olduğunu hissetti. Zorlukla yutkundu, kalanları yemedi. “Bu çikolatanın hiçbir besin değeri yok.” “O yüzden bu kadar güzel.” Bakışlarını kızın dudaklarına kilit192
Düğüne Ileş Kulu
lemişti ve daha da yaklaşıyordu. Emily onu öpeceğini biliyordu. Nefesini tutarak bekledi. Ryan ise iyice yakma gelip baş parmağını kızın üst dudağına değdirdi. “Çikolata kalmış da.” Em ily’nin dudakları kendiliğinden açılıvermişti. Dili de adamın başparmağının izlediği yolu takip etti. Emily çikola tadaki o yoğun şekerle karışık duman tadını tattı. Tattığı şey tehlikeydi. Tattığı şey olasılıktı. Kendini bir yudum su içmeye zorladı. Soğuk sıvı ağzını temizlerken, Emily geri geri gitmeye başlamıştı ta ki yerdeki kütüğe takılana kadar. Bakışlarını Ryan’dan bir saniye bile ayırmadan kollarını birleştirdi ve patladı. “N ’apmaya çalışıyorsun, Ryan? Başarmaya çalıştı ğın ne bilmek istiyorum.” Ryan kızı etkilemeye ve büyülemeye çalışmayı kesmişti. Sesi alçalmış, ifadesi değişmişti. “Beni hâlâ sevip sevmedi ğini soruyorum.” Emily buna nasıl cevap vereceğini bilmiyordu, o yüzden de bildiği tek şeye sığındı. “Üç gün sonra evleniyorum.” Ryan’m gözleri fal taşı gibi açılmıştı. “Yani?” “Senin için nasıl hissettiğimin bir önemi yok.” “Hayır var. Önemli olan tek şey bu.” “Hayır, Ryan. Hayır.” Emily zorlukla nefes aldı ve birleş tiği kollarını daha bir sıkı sardı bedenine. “Öyle birden orta ya çıkıp beni başka diyarlara götüremezsin. Gerçek hayatta işler böyle yürümüyor.” “Şimdi de gerçek hayat konusunda mı uzman oldun?” “Evet. Ve tabii bir de şunlar var: Ben senin evlendiğin kız değilim artık. Tamamen farklı bir hayatım ve sorumlulukla 193
Beth Kendrick
rım var. Beni seven bir erkek var hayatımda.” Ryan kıza doğru bir adım attı. Elleri cebindeydi. “Hayatında seni seven iki harika erkek var. Kayıtlara geçsin.” Emily titriyordu. “Beni gerçekten sevseydin burada ol mazdın. İşleri benim için zorlaştırmazdm. Hayatıma devam etmeme izin verirdin.” “Neden böyle bir şey yapayım ki?” “Çünkü...” Düşüncelere dalan Emily duraksadı. “Çünkü asil olan davranış bu. Uzaklaşmak ve o kişinin mutlu olma sına izin vermek.” “Ben hiçbir şeyden uzaklaşmam, Emily. Hiç yapmadım, yap mam da.” Ryan’m ses tonu sertleşmişti ve Emily adamın cüm lesinin ortasında kapıyı çekip terk ettiği o günü hatırlıyordu “Ve seni istiyorum. Her zaman istedim, her zaman da is teyeceğim.” “Sen beni istemiyorsun.” Emily resmen yalvarıyordu. “Haklısın. Birlikte mutlu olacağımızı düşünüyorum. Bize bir şans daha borçlusun. Ve G rant’ı gerçekten söylediğin ka dar seviyor olsaydın şu an burada benimle tartışıyor olmaz dın. Yatağına girip Buffy izlerken nişanlınla telefon seksi yapıyor olurdun.” “Kes şunu.” Ryan o kadar çok yaklaşmıştı ki Emily o eski deri ceketin çı kardığı haşır huşur sesi duyabiliyordu. “Grant’m kötü bir erkek olduğunu söylemiyorum ama senin için doğru erkek değil.” “Bunu nasıl söylersin? Sen nereden bilebilirsin ki ?” Emily bu soruların cevabını duymak istiyordu çünkü kendi si de bilmiyordu. 194
Düğüne IIcf Kıilıı
“O hayatına devam edebilir, ben edemem.” Emily pis pis güldü. “Hayatına devam etmek zorundasın çünkü ben G rant’la evleniyorum. Bizim için artık çok geç. Üzerimizden yıllar geçti.” Ryan karşı çıkmadı ama bakışları hâlâ Emily üzerinde ki litliydi. “Onu seviyor musun?” “Tabii ki seviyorum.” “Beni sevdiğin kadar mı seviyorsun?” Emily cevap veremedi. G rant’ı seviyordu, bundan emin di. Aşkları hep hayalini kurduğu ilişkilerdendi. Karşılıklı saygı ve sevgi üzerine kurulmuştu. Ne drama, ne sürpriz ne sır vardı aralarında. Tamam, sır yok sayılırdı işte. Diğer bir taraftan Ryan’a olan aşkı ise... şiddetli ve yoğun du. İniş çıkışları olan ama bir türlü mutluluğa erişemedikleri . bir aşk. Huzurun, hayal kırıklığının, çığlıkların, seksin har manlandığı bir an olsun dinmeyen bir ilişkiydi aralarındaki. Emily başını çevirdi, ağaçların arasından görünen yıldızlı gökyüzüne baktı ve “GrantTa seni kıyaslayamam. İkiniz ta mamen farklısınız. Ben de eskisinden çok farklıyım.” Ryan tebessüm etti. “Yani artık heyecanlı şeyler yapmı yorsun?” Emily başını kaldırdı. “Ben öyle demiyorum.” “Korktuğun şey ne, Em ily?” Kızın sesi fısıltıya dönmüştü. “Korkmuyorum.” “O zaman kanıtla. Sana meydan okuyorum.” Elini uzattı. “Yürüyüşe çıkalım .” Emily ise arkasını döndü ve koşarak uzaklaştı. 195
/? Emily ayağım bacağının altına almış, diğer ayağını da gölün soğuk sularına daldırıp çıkarıyordu. Üzerine oturduğu tah taların titremesinden yanma birinin yaklaştığım anlamıştı. “Demek buradasın,” dedi Summer. “ Sana katılabilir m i yim ?” “Beni öyle bir başıma bıraktıktan sonra ormanda kaybolmuşsundur sanmıştım.” “Kaybolmuştum. Sonra bir baktım buradayım. Bilirsin yön kavramım yoktur. Eee gelip gölle mi dertleşmeye ka rar verdin?” Summer, kızın yanma otururken iskele tahtaları çatırdadı. “Sızlanıyorum demek daha doğru olur.” Emily en yakın arkadaşına döndü. “Biz birbirimizi çok uzun süredir tanıyo ruz değil mi?” “Permalı saç ve kıvrık paçalı pantolon devrinden beri.” “O zaman bana akıl vermen lazım.” “Ne hakkında?” Emily, Ryan’la olan konuşmasını özet geçti. Çikolata lı bölümü atlamıştı. Ve dudakları. Ve o kıpırtıları. “Şu an mantıklı düşünemiyorum. Olayları mantık çerçevesinde gö remiyorum. Bana akıl vermene ve hayatımın devamında ne yapmak istediğimi söylemene ihtiyacım var.” 196
Düğüne Beş Kulu
“Çok basitmiş canım,” diye dalga geçti Summer. “Hiç de basit değil. Zaman açısından, mali açıdan, sosyal açıdan hiç de kolay değil. Bu düğünü hazırlamak beni tüket ti. Ve sonra sayende Ryan çıkıp geliyor.” “Tuzak olduğunu söyledim sana. Bana FourSeasons’da tuzak kurm uş.” Emily başım iki yana salladı. “Neden beni sinir etmesine izin veriyorum? Karar veremiyorum. Sorunu çöz ya da unut. Benim şüphelerim olmazdı. O zaman neden aklımın bir kö şesinde.. .” Emily cümlesini bitirmem esinin daha iyi bir fikir olduğunu düşündü. “Bu hafta GrantTa evleniyorum.” Summer evet anlamında başını salladı. “Bana gönderdi ğin o süslü davetiyede yazıyor zaten.” “G rant’ı seviyorum ve o da beni seviyor. İyi bir çiftiz.” Emily eskimiş tahta döşemeleri sıkı sıkıya tutuyordu. “M ükemmel bir çiftiz .” “Hıııı hım .” “Doğru olup olmadığını sormuyorum, bu kesin bir şey.” “Ben de karşı çıkmıyorum zaten.” “Özel bir parti mi, ben de katılabilir m iyim?” C aroline’in gelişiyle iskele yine sarsıldı. Emily, C aroline’e oturmasını işaret etti. “Sizin kurabiye süslemeniz gerekmiyor muydu?” “Seni bekliyorduk.” Summer ağzına sakız attı ve Caroli ne de uzattı. “Em ily’ye hayatının geri kalanında ne yapaca ğını anlatıyoruz.” Caroline, Em ily’ye baktı. “Yani hayatının geri kalanına 197
Beth Kendrick
başkaları mı karar verecek?” “Evet. Benim karar verme mekanizmamda sorun var. Özellikle konu erkekler olunca.” “O zaman bunun R yan’la ilgisi var.” Emily bir inilti çıkardı. “O kadar belli oluyor mu?” “Evet.” Caroline düşüncelere dalmıştı. “Ben yapmam ge reken her şeyi yaptım. Doğru okullara gittim. İyi maaşlı bir iş buldum, en sosyetik muhitte evim oldu, sevdiğim erkekle evlendim.” “Mükemmel bir hayatın var ve rüyalarını yaşıyorsun?” “Hayır. B en... Neyle uğraştığımı sen biliyorsun. Ve bunu kabul edebiliyorum. Bir seçim yaptım ve buna uymak zo rundayım. Ama asıl istediğim ne biliyor musun?” Summer gözleri fal taşı gibi açılmış bir halde kadına yak laştı. “Neymiş?” “A ndrew ’la en başlarda sahip olduğumuz şeyi istiyorum. Bakışlar, kelebekler. Birbirimizi görmek, birbirimize do kunmak için bahaneler üretişimizi istiyorum.” Caroline iç çekti. “Bu günlerde birbirimizi zar zor görüyoruz. Trafikte takılıp kaldığımda ya da market kasasında sıra beklerken kendi kendime düşünüyorum. İşte bu kadar. Bir daha hiç ilk öpücük diye bir şey olmayacak. Hani bir erkek elini ilk kez tuttuğunda bir his oluşur ya, o hissi bir daha hiç hissedemeyeceğim .” Summer elini kalbine götürdü. “O hisse bayılıyorum .” Emily “İki ucu boklu değnek,” dedi kızgın bir şekilde. “Ryan’ı terk etmemin bir sebebi vardı. Ve üzerinden on yıl geçtiği için iğrenç anları görmezden gelip iyi zamanla ra odaklanmak çok kolay. Ama eninde sonunda her evlilik 198
Düğüne lU’f Kıılıl
senin dediğin noktaya geliyor. Ya Ryan’a geri dönersem ve bundan bir on yıl sonra G rant’ı aklımdan çıkaramamışsam ve onunla evlenmiş olmayı diliyorsam n ’olucak?” “Vegas’da ayıp bir hafta sonu geçirmek için nelerimi ver mezdim.” Caroline dalıp gitmişti. “ Şöyle şık bir otelde pa halı şampanya keyfi yapm ak...” “Yani resmen kaçamak yapmak istiyorsun.” “Aşk kaçam ağı,” diye düzeltti Caroline. “Kocamla. Beni gerçekten fark etmesini istiyorum. Aşk hakkında her şeyi bildiğimi iddia etmiyorum, Em ama sana şunu söyleyeyim: Ryan seni fark ediyor. Gözlerini senden alamıyor.” Duraksamıştı. “Ve daha fazlası mı? Adam seksi ötesi.” Emily kahkaha attı. “Caroline!” “Ne? Fark etmemem mi gerekiyordu? Adam seksi. Bu su götürmez bir gerçek.” Summer da onaylıyordu. “ Sen de ondan hoşlanm ıyor mu sun?” “Bu soruya cevap vermeyeceğim.” “Aaaa hadi ama, bize anlatabilirsin. Bak ben kendi ko camla kaçamak yapmak istediğimi bile itiraf ettim.” “İyi tamam. Ondan hoşlanıyorum. Yanındayken kızam ı yorum ve her yanımdan geçişinde kalbim küt küt atmaya başlıyor.” Emily omuz silkti. “N ’olmuş yani?” “Eee yani.” Summer sakızını patlattı. “Bunun bir anlamı var.” “Hayır yok. Ondan hoşlanıyor olmam birbirimiz için uy gun olduğumuz anlamına gelmiyor. Ruh eşi olduğumuz an lamına gelmiyor. Herhangi bir anlama gelmiyor. ” 199
Beth Kendrick
“Ama aradaki çekimin önemli olduğunu inkâr edemez sin,” dedi Caroline. “O olmadan gerçek bir ilişki yürütemez, hatta arkadaşlık bile kuram azsın.” “O elektrik dediğin şey ne biliyor musun? Uyuşturucu gibi kanma giren ve adamın tekinin adını parmağına dövme yaptırtacak kadar aptallaştıran hormon ve akıl hastalığı karı şımı bir şey.” Emily sol elini kaldırdı. “Bak, güçlü elektriğin sonucu.” “Vay be.” Caroline yakından incelemek için öne doğru eğildi. “Oraya resmen kazınm ış.” Summer destek olmak için “Ne yazdığı okunmuyor,” diye ekledi. “Yara izi gibi duruyor.” “Spa merkezindeki manikürcü gayet rahat okuyabildi. Caroline de. Grant da.” “Hep böyle mi hissediyorsun? Yoksa sadece Ryan ile ara nızda olan bir şey mi? Çünkü bence G rant’la da aranda bir çekim var.” “Evet ama aramızdaki çekim birbirimizi çileden çıkart mıyor. Ne ben Grant’ın adını parmağıma dövme yaptırırım ne o benden böyle bir şey ister.” “Bu iyi mi yani?” diye sordu Summer. “Hem de çok iyi. Grant sayesinde daha iyi bir insan ol mak istiyorum. Odaklanmamı sağlıyor ve bana inanıyor.” Summer sakızını patlatmayı kesti ve ciddileşti. “ Seks ha yatınız nasıl?” “Bana bu soruyu sormadın sayıyorum.” “O zaman tekrar sorayım. Seks hayatınız nasıl gidiyor?” “Adamı gördün. Mükemmel, ilgili, ellerini kullanmada 200
Düğüne Bcf Kulu
usta. Sence nasıl?” “Bilmem.” Summer elini suya daldırdı ve Em ily’yi ıslat tı. “Bilmediğim için soruyorum.” “O zaman söyleyeyim. Harika. Aklımı başım dan alıyor. Sıradaki soru?” “Ryan’la seksten daha mı iyi?” Caroline ısrarcıydı. Soru yu duyan Summer zevkten dört köşe olmuştu. “Ben...” Emily başını öne eğdi. “Bu tartışmayı yaptığım ı za inanam ıyorum.” “Eee?” Summer ve Caroline nefeslerini tutmuştu. “Ryan ve ben daha yirmi iki yaşındaydık. Yirmi iki yaş larındaki seksi otuzlu yaşlardaki seksle kıyaslayam azsın.” “Gayet de kıyaslarsın. Biz yardım ederiz.” “Zaten yeterince yardım ettiniz.” Emily ayağa kalkarak sohbeti resmi olarak bitirdi. “Kafanızdan şu ayıp düşüncele ri çıkarın, kurabiyeler bizi bekliyor.”
Düzinelerce kurabiyeyi süslemek Em ily’nin beklediğinden çok daha yorucu ve acı vericiydi. “O f.” M inik pembe bir çiçeğin dallarını ekledikten sonra mola verdi. “Elime kramp girip duruyor.” Sum m er’m önerisi “Sen yine de devam et,” olmuştu. “En sonunda uyuşacak ve parmaklarını hissetmeyeceksin. Çok hoş bir duygu.” Caroline on otuzda pes etti. Krema torbasını yere indirir ken bir yandan esniyor bir yandan özür diliyordu. “M inicik kurabiyeler üzerine m inicik gül şekilleri yapmak bir yana, 201
Beth Kendrick
ben şu an önümü bile göremiyorum.” “Git bakalım.” Emily arkadaşını kucakladı ve yardımları için teşekkür etti. “Bunları minik hediye paketlerine koyacağız, değil mi?” Summer işçiliğini hiç beğenmemişti. “Evet, kurdeleli şeffaf çantalara koyacağız. Neden sordun ki?” “Bence şeffaf çanta olayını tekrar gözden geçirsen iyi edersin.” Summer, silikon bir spatulayla krema torbasını doldurdu. “İşte bu yüzden görsel sanatlar okumadım.” “Fena görünmüyor,” dedi Emily. Yeşil ve pembe krema biraz orantısızdı, ancak aylardır düğünün her ayrıntısı mü kemmel olsun diye kendini parçalayan Emily “fena olmayan” kurabiyelerle yetinmeye razıydı. “Önemli olan düşünmen.” Summer “Otuz tane filan mı yaptık daha? Bu gece bura dayız,” dedi. Topuklu ayakkabıların taş zeminde çıkardığı sesleri duy dular ve sırtı açık lacivert bir gecelik giymiş, saçlarına par lak tokalar takmış Georgia mutfağa girdi. “ Summer işte bu radasın! Her yerde seni arıyorum! Üstünü değiştirip benimle gelmen lazım! Hadi sallanma!” “Nereye gidiyoruz?” “Çıktığım adamın bir arkadaşı var.” Georgia parlak pem be tırnaklarını Sum m er’m koluna gömdü. “Hep birlikte çık tığımızda adama eşlik edeceğinin sözünü verdim .” “Dur bakalım, bu ne hız.” Georgia kızı çektirirken Sum mer sandalyesine tutundu. “Kimmiş bu adam? Kaç yaşında? Nasıl biri?” 202
Düğüne Beş Kulu
“Ne önemi var? Birkaç saatlik bir şey zaten.” Georgia kızı yanında sürüklerken Summer adeta yardım diliyordu. Emily “Üniformanı giy,” önerisinde bulundu. “ Şımarık bir hostese karşı koyacak erkek tanım ıyorum .” “Yeni bir aile istiyorum!” Summer bağırıp çağırdı, sonra da mutfak kapıları iki kadının ardından kapandı. Kız, Georgia’nm entrikalarının kurbanı olmuştu. Emily arkasına yaslandı, ne kadar ilerleme kaydettikle rini inceledi ve daha işin yarısına bile gelememişlerdi. Pes edebileceğini biliyordu. Bev görevi devralırdı. Sonuçlar da mükemmel olurdu. Kimse ondan böyle zor işin altından kalkmasını beklem i yordu. Ama şimdi yatarsa, karanlıkta öylece uzanıp düşünme mek için elinden geleni yaptığı şeyleri düşünmek zorunda kalacaktı. Kabul edemediği duyguları hissetmek zorunda kalacaktı. O yüzden de krema torbasını aldı ve işine devam etti. M utfak serin ve huzurluydu. Buzdolabının ve tepedeki ışık ların seslerini duyabiliyordu. Şu an karar vermek zorunda değildi. Düşünmek zorunda değildi. Sadece pembe çiçekler yapmak zorundaydı. Ve kırk beş dakika boyunca da aynen bunu yaptı. Kreması bitince yenisini yapmaya teşebbüs etmişti ki B ev’in aldığı pudra şekerinin kalanının nerede olduğunu bilm ediğini fark etti. Elleri ağrıyor, beyni zonkluyordu ve düzeltmek için elinden hiçbir şey gelmiyordu. Telefonuna baktı. G rant’dan ne çağrı ne mesaj vardı. İçinde bir şeyler koptu ve ağlamaya başladı. Tepkisine 203
Beth Kendrick
inanamıyordu ama kendine hâkim de olamıyordu. Mutfağı toplayıp odasına geri dönerken sıcacık gözyaşları yanakla rından akıp gidiyordu. Lobiden ışık hızıyla geçerken verandadaki Ryan’m se sini duydu. Yürümeye devam etmesi gerektiğini biliyordu. Kamp ateşinde yaptığı gibi uzak kalmalıydı. Bunun yerine büyük çift kapıları açıp adama yöneldi. Ryan volta atıp telefona bağırıyordu. “Burada telefon çekmiyor.” Kızı görür görmez telefonu kapadı. “ Sen iyi misin?” Emily evet anlamında başını salladı. “Şekerim bitti.” “Bu yüzden mi ağlıyorsun?” Ses tonu anlayışlıydı. Emily yüzünü elleriyle kapadı. Yaptığı şeyin saçma oldu ğunu biliyordu. Televizyondaki o sinir krizi geçiren gelinle rin kopyası olmuştu. Ve ikinci panik atağını geçirmek üzereydi. Ryan tek kelime bile etmedi. Kızı tahta bankların oraya götürdü, yanma oturdu ve Emily kendine gelmeye çabalar ken bekledi. Sorunun ne olduğunu, nasıl yardım edebileceğini filan sormuyordu. Kolunu kızın omzuna koyup onu kendine doğ ru çekmişti. Emily gözlerini kapadı ve müthiş tehlikeli olduğunu bile bile adamın sarsılmasına ve kendini güvende hissettirmesine izin verdi. Em ily’nin dizlerinin bağı çözülmüştü ve damarlarındaki adrenalin hissi bedenini terk etmişti. Kendine geldiğinde de cırcır böceklerinin vızıltısıyla ayın ışıltısının farkına varmış tı. Çam ağaçlarının keskin ve taze kokusuyla birlikte tanıdık 204
Düğüne lU'f Kılla
bir koku geliyordu burnuna... Birden gözleri açıldı. “Drakkar N oir mi sürdün sen?” Ryan sırıtmaya başladı ve kıza sıkı sıkı sarıldı. “Fark ettin.” “Sen şaka mısın ya? Yetişkin bir erkeksin. Los A ngeles’ta yaşıyorsun ve kırmızı halılarda boy gösteriyorsun. Market parfümlerinden seviye atlama zamanın gelmedi mi artık?” Emily kahkaha attı. “Sen ortaokulda kalmışsın. ” “Kırmızı halıdayken adını bile söyleyemediğim tasarımcı losyonları sürüyorum.” Ryan kızı kendine doğru çekti. “Ağır topları sana sakladım.” “Drakkar Noir ağır top mu yani?” “ Senin hoşuna gidiyor.” Bu doğruydu. Koku, tanıştıkları geceyi ve ondan sonraki tüm geceleri hatırlatıyordu. Emily adamın kollarından kurtulmaya çalıştı. “ Şeytansın sen.” “Stratejiğim,” diye düzeltti Ryan. Yüzündeki gülümse meden de stratejisinin işe yaradığından emin olduğu anla şılıyordu. “Ve problem çözmek benim alanım. Pudra şekeri lazımsa sana bulurum .” “Pudra şekerinden mi konuşmak istiyorsun?” “Ffayır.” Ve Ryan öyle anlamlı bakıyordu ki Emily başını çevirmek zorunda hissetti. “Ama sinir krizi geçirmene ne den olduğuna göre bu sorunu çözmek görevim.” “Gece yarısı oldu artık. Ayrıca kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdeyiz.” “G PS’im de var keçi inadım da. Tamamen şeninim.” 205
Beth Kendrick
“Ryan.” Emily ayağa kalktı. “Sen benim değilsin.” “Bir buçuk saatlik mesafede yirmi dört saat açık market varmış. Hadi motorla gidelim .” Ve böylece o aklı başındaki Em ily’nin yerini anı yaşayan ve hikâyelere konu olan Emily almıştı.
206
/SEmily simsiyah kaskı başına geçirirken bunun kötü bir fikir olduğunun farkındaydı. Dahası, her açıdan tehlikeliydi de. Grant motosikletleri onaylamazdı. Çoğu doktor gibi. M o tosiklet kazalarının sonuçlarını acil serviste ve ameliyat m a sasında görüyorlardı. Emily bir keresinde “Ama kask takmak korumaz mı?” diye sormuştu. Ryan gülmüş ve takımının kaska “beyin ko vası” lakabını taktığını söylemişti. “Ayrıca boyundan aşağısı paramparça olmuşken beyin fonksiyonlarının yerinde olmasının teselli olacağını pek san mam,” diye de eklemişti. Gelecekte eşi olacak kadının motora binmesi fikrinden hoşlanmazdı. Lafı bile geçmemişti çünkü onun tanıdığı Emily asla böyle bir şey yapmazdı. Elini yenilenmiş motorun üzerine koymuştu ve Ryan’m yanında dikiliyordu. Bunun geri adım atmak için son fırsatı olduğunu kendine hatırlatıyordu. Yapamayacağını söylemek için ağzını açtığında, çıkan kelim eler şunlar olmuştu: “Hızlı sürmeyeceğine söz ver.” Ryan izci sözü verir gibi elini havaya kaldırdı. “Hızlı git meyeceğime söz veriyorum .” “Keskin dönüşler ya da ani duruşlar da olm ayacak.” 207
Beth Kendrick
“Tamamdır.” “Ve yol ıslaksa ya da yağmur başlarsa— ” “Bir şey olmaz.” Ryan kızın önüne geçerek kaskını kont rol etti. “Sana zarar gelmesine izin vermem, Em. Biliyor sun.” Emily “Evet ama senin kontrolün dışında bir sürü faktör var,” diyerek karşı çıktı. Çukurlar, sis, önceden fark edilme yen yola dökülmüş yağlar.” Ryan motora bindi. “Geliyor musun gelmiyor m usun?” Suçluluk duygusuyla otele son bir bakış attıktan sonra Ryan’m arkasına geçti. Ryan kontak anahtarını çevirdi, mo tor gümbürtüyle çalışmaya başladı. Emily altındaki yavaş ve istikrarlı güç hırıltılarını hissedebiliyordu, Ryan motoru oto parktan çıkarırken, adama sarılmak zorunda olduğunu fark etmişti. İlk başta çok sıkı bir şekilde sarılmadı, adamın eski siyah deri ceketinin kenarlarını tutuyor gibi yapmıştı. Ama Ryan hızı artırdıkça, Emily beline daha da sıkı sarılıyordu. Ryan elini Em ily’nin elinin üzerine koyarak kızm sağ ko lunu beline sardı. Em ily’nin eli adamın ceketinin altına gir miş ve pamuklu tişörtüne değiyordu. Elinin altında Ryan’m sert ve sımsıcak karın kaslarını hissedebiliyordu. Kendi kendine “Bu kötü bir fikirdi,” diye düşündü. Fakat sonrasında düşünmeyi kesip durumun tadını çıkar maya başlamıştı. Rüzgâr sesi ve motor gürültüsü yüzünden hiçbir şey duyamıyordu. Kalp çarpıntısından, adamın sıcacık vücudun dan ve parmaklarına vuran serin ve nemli akşam havasından başka hiçbir şey hissedemiyordu. Karşılarına çıkacak çukur 208
Düğiinu Beş Kulu
lan ya da korkunç kazaları dert etmiyordu artık. G rant’m “beyin kovaları” hakkmdaki o korkunç hikâye lerinin etkisiyle Emily motor sürmenin verdiği o özgürlük hissini unutmuştu. Hayatta bazı şeylerin risk almaya değdiği duygusunu veren o keskin hissi. Ryan motoru yana kırarken kız da adamın beline yapışmıştı. Kolları R yan’m vücudunu sarmıştı ama bu ne cinsellik içeriyordu ne de uygunsuzdu. Sadece ona tutunuyordu. Bu sırada da bağ kuruyordu. Hatırlıyordu.
Otele döndüklerinde Emily enerjik ve neşeli hissediyordu. Ryan pudra şekerleriyle dolu market poşetlerini kız için mutfağa taşıdı ve B ev’in tarifine göz gezdirdi. “Kalmak zorunda değilsin.” Em ily’nin rüzgârdan birbiri ne girmiş buklelerini düzeltme çabaları boşunaydı. “Bundan sonrasını ben hallederim .” “Olmaz öyle şey.” Ryan ölçü kabının içine şeker boşalttı. “Sen tüm gece uğraşacaksan, ben de yardım edeceğim .” “Sahiden m i?” Suyu ölçtü ve adama uzattı. “Bana yardım mı edeceksin?” Ryan omuz silkti. “Ne derler bilirsin. Etim senin kemiğim benim .” “Ama böyle kızsal şeylerden hoşlanm azsın ki sen.” “Yapımcıyım ben. Bu da ne lazımsa onu yapacağım de mek oluyor.” Ryan mikseri çalıştırdı. “Pembe krema ve yenilebilir süs 209
Beth Kendrick
yapacaksak, krema torbasını uzat bakalım.” Emily şaşkındı. “Yenilebilir süs hakkında iğneleyici bir yorum da mı yapmayacaksın?” Ryan önündeki büyük metal kaba baktı. “Şu an değil. Ça lışma moduna girdim bile.” “Görebiliyorum.” Ryan, süslemeleri B ev’in tarifine göre yaparken Emily de krema torbalarım hazırlıyordu. Ryan bir sandalye çekip film montajı yaparmış gibi tüm dikkatini vermişti. Emily adamın hızına yetişmeye çalışsa da göz kapaklarının kapanmasına engel olamadı ve bir an içi geçti. Hemen sonrasında da sıçrayarak uyandı. “Özür dilerim.” Krema torbasına uzandı ama Ryan torba yı kapmıştı bile. “Özür filan dileme. Mola ver.” Ses tonundan hayır ceva bını kabul etmeyeceği anlaşılıyordu. “Sen yorgunken baştan savma iş yapıyorsun.” Ryan aya ğa kalktı, çekmeceden kumaş peçeteler çıkardı ve kızın önü ne koydu. “Biraz kestir.” Emily de aynen öyle yaptı. Beş dakikalığına gözlerini dinlendirecekti. Uyandığında ise ışıklar kapalıydı, mutfak doğmakta olan güneş ışığıyla aydınlanıyordu. Ryan gitmişti. Fakat tüm kurabiyeler kurdeleli minik şef faf poşetlere konmuş ve her biri tarife tam uyularak minik düğün pastaları şeklinde süslenmişti.
210
Perşembe
f? Ertesi gün Emily sabah koşusuna çıkmadı. Aylardır ilk kez, mışıl mışıl uyudu. Uykusu o kadar derindi ki anca kapıya vurulma sesleri ile bölünebilmişti. Sabahlığını üstüne taktı ve kapıyı açtı. Karşısında öfkeyle tir tir titreyen Summer duruyordu. “Dondurmalı toplantı m ı?” Summer, üzerinde Em ily’nin adının yazdığı bir bekârlığa veda partisi davetiyesi gösterdi. “B ev’in büyük sürprizi bu muymuş?” “Hadi ya.” Emily davetiyeyi incelerken alt dudağını ısırı yordu. “Ama dondurma seversin sen, değil m i?” “Dondurmayı pijamalarımı giyip yetmiş üçüncü kez Clueless izlerken severim. Bana acıyan gözlerle sıramın yakın da geleceğini söyleyip canımı sıkan insanlarla sosyalleşmek zorunda bırakıldığımda değil. “Bir şans tanı. Belki de eğlenceli olacak.” “Dondurma alkolden yapılmadığı sürece, bok gibi geçe ceğini ikimiz de biliyoruz.” “Summer hadi ama. Sorun çıkarma. Bev ve kardeşleri haftalardır bunu planlıyorlar.” “Ben sorun filan çıkarmıyorum. İşimden bir hafta izin al dım, kamp etrafında gitar çalma ve şarkı söyleme olaylarına katlandım, tüm stil kurallarımı yıkan bir elbise satın aldım 211
Beth Kendrick
-pastel renkte kurdeleli ve dizleri kapatan bir elbise- ve se nin yüzünden salatalık sandviçleriyle kızarmış hamur tatlısı yedim. Eski üvey annem ve onun bile doğru düzgün tanıma dığı adamlarla yemeğe çıkmak zorunda kaldım.” “Sahi o yemek nasıl geçti ki?” diye sordu Emily. Sum m er’m davasından vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. “Ama artık dondurmalı bekârlığa veda partisine sınırımı çi ziyorum. Anlıyor musun? Sınır çizildi!” Davetiyeyi parçala yarak yere fırlattı ve bir hışımla odadan çıktı. Emily üzerine bir pantolon ve atlet geçirdi, yerdeki da vetiye parçalarını topladı ve arkadaşının peşinden gitti. Kızı otelin verandasında yakalayabildi. “Böyle davranma,” diye yalvardı Emily. “Neden sinirlen diğini anlıyorum. İstediğin gibi olmadığını da biliyorum. Ve bu hafta benim için yaptığın her şey için çok, çok, çok teşek kür ederim. Ama— ” Summer resmen tükürükler saçarak “Aması yok!” dedi ve sinirle merdivenlerden inip çimenliğe doğru yürüdü. “Georgia haklı. Bev düğünün tüm kontrolünü eline alı yor. Ve sen de buna izin veriyorsun. Ne yapmaya çalışıyor sun sen?” Bir ördek sürüsü yön değiştirdi ve paytak paytak yürüyerek Sum m er’dan uzaklaştı. “Ben sadece herkesi mutlu etmek istemiştim.” “Herkesi mutlu edemezsin. Bak ben mutlu muyum?” Emily “Düğünden sonra kendimi affettireceğim,” diye söz verdi. “Ne istersen. Her şey benden olacak. Sen yeter ki mekân ve zamanını söyle.” “Hayır!” Summer yumruğunu havaya kaldırdı. “Devrim başladı. Adına yakışır bir bekârlığa veda partisi parti istiyo212
I h 'ig ü r ii' Ih ';, k ıi ln
ram. İçki olsun istiyorum. Erkekler olsun istiyorum. Şnıılaj malzemeleri istiyorum.” Tam da bu an, Ripley bağırışların kaynağını bulmak için koşturmaya başlamıştı. Ryan da tasm a elinde köpeği takip ediyordu. Tüm gece kurabiye süslemiş olmasına rağmen dinlenmiş ve rahat görünüyordu. Emily adamı görür görmez saçını ve makyajını yapmış olmayı diledi. En azından keşke bir sutyen taksaydı. “Sorun ne?” Ryan kaçan ördeklere baktı. “Doğal yaşamı korkutuyorsunuz.” “Onun yüzünden.” Summer arkadaşını işaret etti. “Bekâr lığa veda partisini B ev’in ellerine teslim ediyor.” “Daha çok kız kıza dışarı çıkma diyebiliriz. Hepimiz ye tişkin kadınlarız. Hatta hanımefendileriz. Sonuçta bu okulun en popüler partisi filan değil.” “Dondurma ikram edilen bir parti sadece. Ve ben hanı mefendi filan değilim .” Sum m er’ın sesi her an gözyaşlarına boğulabilecek gibiydi. “Ryan, yardım et. Gerçeği görmesini sağla.” “ Şansımı çoktan denedim ama işe yaram adı.” Ryan yerde bir çubuk buldu ve köpek yakalasın diye fırlattı. “Ama don durmalı partiyi engelleyebilirim .” “A rtık çok geç. Çoktan planlandı. Bev ve kardeşleri dün den beri başka bir şeyden bahsetmiyorlar.” “Çünkü konuşacak başka şeyleri yok.” Ryan telefonunu çıkardı. “Bunu düzeltebilirim .” “İçki, erkekler ve şantaj malzemesi olmasını istiyorum ,” diye tekrarladı Summer. “A nlaşıldı.” 213
Beth Kendrick
Emily “Hayır, hayır, hayır. Bunu itiraz hakkımı kullan mak zorunda kalacağım,” dedi. Summer da “İtirazın reddedildi,” cevabım yapıştırdı. “Kalpleri kırılacak. Ve ayrıca vakit yok ki. Bir iki saat içinde her şeyi baştan ayarlaman gerekecek.” Em ily’nin itirazları Ryan’ı gaza getirmişti. “ Şansa bak, ben de zor kararlar alarak teslim tarihine iş yetiştirerek ek meğimi kazanıyorum.” “Büyük bir olay olsun istemiyorum,” diye uyardı Emily. Ryan pis pis sırıtıyordu. “Artık çok geç bebeğim, benim işim bu.”
Rose ve Darlene pasif-agresif hediyelerini vermek için öğle vaktini seçmişti. “Selam, Georgia.” Hasır şapkalarını takmış, rahat ayak kabılarını giymiş olan iki kadın Emily, Summer, Georgia, Bev ve M elanie’nin öğle yemeklerini yedikleri masaya yak laştılar. “Her yerde seni arıyoruz.” “Evet.” D arlene’in suratında yapmacık bir gülümseme vardı. “Önce bara baktık tabii.” Rose bez çantasından bir kutu çıkardı. “ Sana hediye aldık.” “Bana mı? Ah kızlar, ne gerek vardı!” D arlene’in uzattığı pembe kurdeleli paketi kabul eden Georgia hem pohpohlan mış hem de şaşkın görünüyordu. Bev çaresizlik içinde elleriyle boğazına dokunuyordu. Melanie, Em ily’nin bakışlarını yakaladı ve numaradan kask takarmış gibi yaptı. Georgia dikkatin kendinde odaklanmasını bekledi ve son 214
D üğüm Deş Kulu
ra abartılı bir şovla hediye paketini açtı. Yırttığı beyaz ince kâğıtların içindeki şey... “Tayt m ı?” Georgia parlak pembe renkli kumaşı havaya kaldırdı. Rose o iyilik meleği edasıyla “Külotlu çorap,” diye dü zeltti. “Özel bir çorap. Fark ettik de biraz şeylerin var...” Darlene “Cilt lekelerin,” diyerek cümleye devam etti. “Baldırlarında.” G eorgia’nın suratındaki gülümseme dehşet ifadesine dö nüşmüştü. “Anlamadım?” Ama kadınlar tavırlarına devam ediyorlardı. “Dün gece bacaklarında varis olduğunu gördük.” “ Şu tatlı mini eteği giydiğinde.” Darlene tatlı kelimesini özel bir vurgula söylemişti. “Ve bu çorap kan dolaşımına çok iyi gelecek.” “Rengini seversin diye düşündük. Sonuçta renkli bir ka rakterin var.” Ve işte tam da o an, Emily her şeyi gördü. R ose’un göz lerinin içindeki o şeytani parıltıyı. Aralarına yeni katılan ka dına haddini bildirm ek için birlik olmuş iki kardeşin pişmiş kelle gibi sırıtışını. Bev, gözlerini tavana dikmiş bir halde ilahi bir müdahale için dua ediyordu. M elanie’nin parmakları sigara içme po zisyonu almıştı ve var olamayan Marlboro Light içiyordu. Ve Georgia... Georgia patlamak üzereydi. Rencide edici çorabı başparmağı ve işaret parmağını cım bız gibi kullanarak kendinden uzak tuttu. Sonra derin bir ne 215
Beth Kendrick
fes aldı ve kendini ateş püskürmeye hazırladı. Summer harekete geçmişti. “Hadi gidelim .” Emily, annesinin sağ koluna girdi; Summer da sol koluna. G eorgia’yı odadan çıkarırlarken Bev peşlerine takıldı. Uzaklaşırlarken Rose ve D arlene’in konuşmalarını duy dular. “Allah Allah, şaştım kaldım. Hâlbuki hediyeyi de o kadar uğraşıp seçmiştim. Bir teşekkür etseydi bari.” “Hıh! Üç silahşörlerden biri değil diye kıskanıyor. Hiç kız arkadaşı olmamasına şaşmamalı.” Emily “ Sakin ol, anne,” komutları veriyordu. “Derin ne fes al.” “Varis çorabı m ı?” G eorgia’mn teni fondöten, pudra ve allık katmanlarının altında lekeli görünüyordu. “ Varis çora bı mı?” Summer “Rengi güzel ama, değil m i?” diye sordu. Georgia öfkeyle varis çorapları yaşlılar içindir,” dedi. “Varisleri olan yaşlı insanlar için. Neden beni kalbimden bı çakladılar?” “Hay Allah. Öyle demek istememişle-“ Bev cümlesini bitirememişti. Georgia, Bev ile yüz yüze gelmek için hızla arkasını dön dü. “ Sana kasten küçük kazak hediye ettiklerinde nasıl his settin?” Bev başını öne eğdi. “Kasten yapmamışlardır.”
“Nasıl hissettin? ” B ev’in sesi zar zor duyuluyordu. “Sanki kalbimden bı 216
D iiğ iim ' Ilı": hn/ıl
çaklanmış gibi.” “Bak işte!” “Bev?” Yemek alanından R ose’un sesi geliyordu. “ Bev, tatlım, sana ihtiyacımız var!” “Geliyorum.” Bev, kız kardeşlerinin yanma koştu. Georgia, yüzünü Summer ve Em ily’ye döndü. Yüzü kıza rık, kaşları çatıktı. “Yanlış anlaşılmasın: ben yaşlı değilim .” “Biliyoruz anne.” “Benim yaşım yok. Erkekler beni el üstünde tutmak ve yemeğe çıkarmak için sıraya girer.” “Biliyoruz,” dedi Summer. “Cazibeli ve zarifim. Cildim temiz ve pürüzsüz. Bakın!” Georgia eteğini kaldırdı. “Bunlar yirm ilik kız bacağı.” Emily “H arikasın,” diyerek annesini ikna etmeye uğraştı. Summer da “Fıstık gibisin,” dedi. “Ve size şunu söyleyeyim.” Georgia parmağını kaldırınca tırnaklarındaki ışıltılı pembe oje göründü. “Tüm hafta bo yunca o üç silahşörler yoluma taş koyarken, ben hep uyum lu oldum. Geniş bir ailenin hanım ağası olmadığımın far kındayım. Her sene, aile haberleriyle dolu Noel kartları gön dermeyebilirim. Dört kere evlenmiş olabilirim, sadece tek çocuğum da olabilir. Bu yüzden de fikirlerim önemsiz. Ben hâlâ gelinin annesiyim, Biraz da olsa saygı hak ediyorum.” Summer destek olmak için yumruğunu havaya kaldırdı. “Yürü be!” Emily, üzgün bir ifadeyle bakıyordu kadına. “Tabii ki fi kirlerin önemli.” 217
Beth Kendrick
“B ev’inkiler kadar mı?” “Evet! Sadece ikiniz çok farklı— “ “Kimin gelinliğini giyiyorsun? Kimin yüzüğünü takıyor sun? Kimin favori otelinde kalıyorsun?” “B ev’in!” Summer, Em ily’nin adına cevaplamıştı. “Doğru. Cardinler seni kendilerine dönüştürüp ailelerine çekmek istiyorlar. Ama sen ilk benim kızmışın. Sen ve ben, Emmy. Biz de bir aileyiz.” “Selam.” Summer el sallıyordu. “Ben de buradayım .” “Sen de ailedensin.” Georgia kızları yasemin kokulu kol larına doğru çekti. Emily, ikisini de kucaklıyordu. “Sizi terk filan etmiyo rum. Sadece her zaman bu hayali kurmuştum. Herkesin an laştığı güvenli, istikrarlı, güzel ve eğlenceli bir ortam .” Georgia suratını ekşitti. “Iyyy. Kulağa korkunç geliyor.” “Değil m i?” Summer kahkaha attı. "Şimdiden sıkıldım.” “Şimdi, Müsaade ederseniz bunları yakabilmem için ateş yakacak kaslı ve yakışıklı bir erkek bulmam lazım.” Georgia hediyesini topladı. “Kişisel algılama,” dedi Emily. “M elanie hep bu tavırda olduklarını söylüyor. Ailedeki diğer kadınlara kusurlarını gözlerine sokacak hediyeler verip cadalozluk yapıyorlar.” “Bir saniye.” Summer inanamıyordu. “Günün her saniye si sağlıklı ve mükemmel değiller miymiş yani?” “ Sen haklıymışsın,” dedi Emily. “M ükemmel aile diye bir şey yok.” “Bu çok kindar bir düşünce.” Georgia burnunu çekti. 218
Düğüne Beş Kala
“Çok da çocukça.” Alnındaki çizgiler belirginleşmişti. “Bev bu saçmalıklara göz yumuyor olabilir ama ben öyle deği lim!” “Eyvah.” Emily şakaklarını ovuşturuyordu, “işte başlıyo ruz.” “Ateşli silahları sakla,” dedi Summer. “Bunu ben başlatmadım ama ben bitireceğim!” Georgia, pembe varis çoraplarını bayrak gibi salladı. “Bana bulaştık ları güne lanet edecekler bir kenara yazın, çünkü onlar dün yanın en cadaloz kadınıyla daha tanışmadılar.”
219
zo “Daha önce hiç limuzine binmedim.” B ev’in sesi hem heye canlı hem de endişe doluydu. Ryan, şoförü gönderdi ve kapıyı kendisi açtı. “Hanımlar.” “Nereye gittiğimizi söyle.” Georgia, kaldırımdaki alçaklı yüksekli taşlar arasında ufak adımlarla ilerliyordu. Topukla rı o kadar yüksekti ki, her adım atışında bilekleri titriyordu. “Beklemek beni öldürüyor.” Ryan kadının koluna girdi ve otomobile kadar eşlik etti. “M erak etme, şampanya gerginliğini alır.” Emily bir ayağı limuzinde bir ayağı kaldırımda donup kalmıştı. “Şampanya m ı?” “Mini barı donattım.” Yaklaşıp kızın kulağına fısıldadı. “Hep senin sevdiklerinle.” Kadınlar limuzinin içini birer birer doldurdukça, Emily tiz sesli kadınların kahkahalarını, bağırış çağırışlarını, şampan ya açma ve kadehlerin tokuşturma seslerini duyabiliyordu. Ryan’a baktı. “Artık şampanya içmediğimi biliyorsun.” “Dom Perignon için bir istisna yaparsın diye düşündüm.” Emily adama doğru döndüğünde, omuzlarını ve kollarını üzerinde hissetti. Bu kadar yakında olduğunu fark etmemiş ti. “Bir kasa Dom şarabı mı aldın yani” “Neden olmasın? Anla artık, Em.” Ryan sert çıktı. “Eskisi 220
Düğüne Beş Kala
gibi maaş almayan bir yapım asistanı değilim artık.” “Ama açıkça görülüyor ki hâlâ delisin.”
“Spontane denmesini tercih ederim .” Kızın limuzine bin mesine yardım etmek amacıyla elini uzattı. Emily ise adamı kenara iterek limuzine kendisi bindi. “Teşekkürler. Verdiğin emekleri takdir ediyorum ve kızların her bir yudumun tadını çıkaracağına eminim. Ama ben bu gece içmiyorum.” “Gayet de içiyorsun.” Summer birden kızın ardında be lirdi ve “İçecek. Ben özel olarak ilgileneceğim,” diyerek Ryan’m içini rahatlattı. “Ondan hiç şüphem yok.” “Bana karşı iş birliği yapmayı kesin.” Emily sinirlenmiş ti. “Vaktinizi boşa harcıyorsunuz.” Ryan eğildi ve limuzinin içine seslendi. “İyi vakit geçirin. Kefalet parası lazım olursa beni arayın.” “M erak etm e.” Beverly limuzinin deri koltukları arasın dan belirmişti. “Hepimiz uslu duracağız.” Summer “ Sen kendi adına konuş,” diye mırıldandı. G eorgia’da “Plaka oyunu filan oynatırsa, kendimi cam dan atarım ,” diye homurdandı. Emily “Siz ikiniz, uslu durun,” dedi. Tekrardan R yan’a baktı. “ Sen bizimle gelmiyor musun?” “Benim işim sahne arkasında.” Ryan limuzin kapısını ka patırken pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. “Ayrıca, ortamda za ten yeterince testosteron olacak.” 221
Beth Kendrick
“Yiğidi öldür, hakkını yem e.” Sum m er’ın bakışları şehvet ve heyecan doluydu. “Ryan cidden erkek striptiz kulübü bul ma konusunda uzm anm ış.” “Onu ö ld ü r e c e ğ im diye tısladı Emily. Fakat arkadaşı nın haklı olduğunu da inkâr edemezdi. “ Striptiz kulübü” denilince, kulakları sağır eden müziklerin çaldığı sigara du manıyla kaplı karanlık ve köhne bir in gelirdi akima. Ama Ryan’m seçtiği bu tüm erkeklerin yarı çıplak gezdiği mekân kötü striptiz kulüplerinden çok golf kulübünü andırıyordu. Kibar ve yarı çıplak erkeklerle dolu temiz, sakin bir spa mer kezi havası vardı. “Böyle yerlerin var olduğu kimin aklına gelirdi? Hem de Kanada sınırına bu kadar yakın bir yerde?” Summer hayret ediyordu. “Ryan bunu nasıl başarıyor?” “Onun her yerde bir dalkavuğu vardır.” Emily iç çekti. “Bir sürü hem de. Adamın hiç utanması yok.” “Erkeklerin böyle olabileceğine rüyamda görsem inan mazdım,” dedi Caroline. “Buradakiler sanki Olimpiyat yüz me takımına hazırlanıyor gibiler.” Kadın müşterilerle flörtleşen terbiyeli, kaslı adamların, belirgin çene hatlarıyla elmacık kemikleri, bembeyaz dişle ri, bronz ve pürüzsüz tenleri göze çarpıyordu. “Tüylerini nasıl aldırıyorlar acaba?” diye sordu Summer. “Ben de kullansam iyi olur.” Caroline “ Sanki insan değillermiş gibi,” diyerek aynı fi kirde olduğunu gösterdi. “Bir sivilceleri, çilleri bile mi ol m az?” “Tamam, tamam, toplanın. Adamları kesmeye bir sani ye ara verin.” Summer herkesi topladı. “Kısa bir açıklamam 222
Düğüne Beş Kala
olacak. Ryan, bize sınırsız içki ayarlamış.” Georgia “Bu çocuğa bayılıyorum ,” dedi. “Ve ayrıca limuzin de istediğimiz kadar bizde kalacak, o yüzden acele etmek yok.” Summer herkesi dağıttı, E m ily’yi yanma çekti ve doğrudan bara yöneldi. “Beş kadeh şampan ya alacağım. Sen?” “Limonlu su alayım.” Summer başını iki yana salladı. “Kabul edilemez. Striptiz kulübündesin.” “Annem ve kaynanamla striptiz kulübündeyim.” “İşte bu yüzden gerçek bir içki lazım sana. Em, sana iki seçenek sunuyorum. Ya düzgün bir içki alıp buradaki m an zaranın tadını çıkarırsın, ya da M ahşerin Dört A tlısı’m sipa riş edip zorla içiririm .” Emily derin bir soluk aldı. “M ahşerin Dört A tlısı” Johnny Walker, Jim Beam, Jack Daniels,ve Jameson içkilerinin ka rışımıydı. “Öyle bir şey yapm azsın.” “Yaparım. Yaptım da. Yirmi birinci doğum gününü hatır latırım .” “Hayır.” Summer başıyla onayladı. “M ahşerin Dört Atlısı yüzün den.” “İyi. İyi. Bir kadeh şampanya alırım .” Summer, Jon Ham m ’in tıpatıp ikizi gibi olan barmene siparişlerini verdi ve odanın ortasındaki kadife kaplamalı yuvarlak koltuğa oturdu. “ Surat asmayı kes de manzaraya bak.” 223
Beth Kendrick
Erkeklerden biri Sum m er’m elini dudaklarına götürüp öptü ve “Çok güzelsin,” derken gözlerinin içine derin derin bakmıştı. Summer bu esnada resmen kedi gibi mırlıyordu. Başka bir adam Em ily’nin yanma yaklaştığında da, kız “Ben böyle iyiyim. Ve nişanlıyım ,” diyerek adamı yanından uzaklaştırdı. “İyi ki flörtlümle randevumu iptal etmişim!” Georgia bir elinde kristal bir şampanya kadehi, diğerinde bir tomar pa rayla yanlarında belirmişti. “Hadi, kızlar. Biraz eğlenelim.” “Gelemem.” Summer, üstsüz bir adamı süzüyordu. “Tek çocuğun da eğlencenin içine etmeye karar vermiş.” Georgia kızını ayıpladı. “Tatlım, bu senin bekârlığa veda partin. Uzunca bir süre bu tür bir şey yaşam ayabilirsin.” “Ya da hiç,” dedi Emily. “Tabii ki öyle tatlım. Hadi gel de bize öncülük et. Emily Post10 da böyle isterdi.” Georgia kızın eline bir tomar para tutuşturdu ve kulübün arka tarafına geçti. Emily ayak diretiyordu. “Anne, seninle tangalara para sı kıştıracak değilim. Beni duyuyor musun? Bunu terapi filan da çözmez.” “İyi.” Georgia saçını arkaya attı. “İffetli davranmaya de vam edeceksen, VIP odasına tek başıma giderim.” Emily ev sahibi rolüne bürünerek ortamı inceledi. “Gidip B ev’le konuşacağım. İyi vakit geçirmiyora benziyor.” “Ben hayatımda o kadın kadar kucak dansına ihtiyacı olan birini görmedim,” dedi Summer. “Sen istisna olabilirsin.” İkisi de B ev’in yanma gitti. “Selam, nasılsın?” I® Görgü kuralları üzerine yazılarıyla tanınan Amerika’lı bir yazardır. 224
Düğüne Ik f Kulu
“İyiyim, tatlım .” Bev bluzunun en tepedeki düğmesini sıkı sıkıya tutuyordu ve nereye bakacağını bilemez halde bakışları bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. “Burası ger çekten çok... hoş ama arabada beklesem daha iyi olacak.” “Gitme.” Summer yine bara yönelmişti. “Kal. Otur. Orta ma en kısa sürede alışırs— Şu karın kaslarına bak be!” “Yok, yok ben müsaadenizi isteyeceğim.” B ev’in beti benzi atmıştı. “Siz kızlar farklı bir jenerasyonsunuz. Far kındayım. Ama benim yaşımdaki kadınlar bu tür şeylere hiç alışkın değil.” Tam da o an Georgia, striptizcinin birine “Çıkar!” diye bağırıyordu. “Önemli değil.” Emily kolunu B ev’in omzuna koydu. “Sen tam bir hanımefendisin ve bunda hiçbir sorun yok. Ama arabada öyle tek başına kalmanı istemiyorum. Bak ne diyeceğim: sen ve ben— “ “Benimle gel.” Georgia elinde pembe bir kokteylle yan larında belirmişti. “Nereye gidiyoruz?” B ev’in sesi endişe doluydu. “Şimdi göreceksin.” Georgia, kadının eline kadehi tutuş turdu. “Bir yudum al. Tadı pembe limonata gibi, değil mi?” Emily, Sum m er’a laf attı. “Annemle sen ortaokulda zor balık yapan çocuklar gibisiniz.” “Sen daha dur. Sırada kızlar tuvaletini sprey boyayla bo yamak ve sınıflarda terör estirmek var.” “Bu taraftan.” Georgia, kadını zorla odanın diğer ucuna götürdü. “ Sana bir sürprizim var.” Em ily “Bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum,” diye karşı çıkarak peşlerinden gitti. 225
Beth Kendrick
Georgia kıza, parlak gümüş rengi gece çantasıyla vurdu. “Burada anne olan benim. Neyin iyi fikir olup olmadığına ben karar veririm .” “Bu işin sonu iyi değil,” dedi Emily. “Amaç da bu, şekerim.” Birkaç saat sonra herkes çakırkeyif olmuştu ve ellerinde ki paralar tükenmişti. “Bekârlığa veda partisi dediğin böyle olur,” dedi halinden memnun görünen Summer. “Hayatımın geri kalanında tanı şacağım diğer erkekleri hiç beğenmeyecek olsam da.” Emily “Gidelim mi?” diye sordu. “Evet.” Caroline, ateşlenmiş gibi görünüyordu. “İşler daha çok çığırından çıkmadan gidelim.” Kulüpten çıkıp tam limuzine bineceklerken Emily birka çının geride kaldığını fark etti. “Bir saniye. Annem ve Bev nerede?” M elanie’nin şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. “VIP odasındalar sanırım.”
“Ne?” Rose ve Darlene skandal haberi vermek için adeta bir birlerini ezdiler. “Evet, tatlım. Özel gecene gölge düşürmek istemedik ama annen— “ “Tanrı onu korusun.” “— zavallı B ev’i taciz etsin diye iri kıyım bir Kuzey Av rupalI adam tutmuş. Adı Sven diye hatırlıyorum.” “Üstsüzdü,” diye ekledi Rose. “Ve çok dar bir pantolon giymişti.” 226
Düğüne Beş Kala
Darlene başıyla onayladı. “Bev şimdiye çıldırmıştır.” Summer, cep telefonundaki saate baktı. “Bir süredir ora dalar. Ufak bir servet harcamış olabilirler.” “Aman Tanrım. Gidip B ev’i kurtarm alıyız.” Emily, baş nedimesini kaptı ve kulübe geri döndü. “ Şu an dondurma yiyor olabilirdik.” “Biliyorum! Bu çok daha eğlenceli değil m i?” Kulübün VIP alanına -ya da Sum m er’m tabiriyle “şam panya odasına”- girmek için elli dolar ödemek zorunda kal dılar. Emily kendini en kötüsüne hazırlamıştı. Çırılçıplak erkekler. Tacizden tutuklanan Georgia. Annesi tarafından tutsak tutulan tir tir titreyerek G rant’ı arayan Bev. Fakat güzel vücutlu erkekler ve çığlık atan kadınlar ara sında Bev ve Georgia görünmüyordu. Sonrasında Summer, Em ily’nin kolunu dürttü ve odanın karanlık köşesindeki ufak masayı gösterdi. “Oradalar.” Emily rahat bir nefes aldı. “Striptizci yoktu, travma yok tu ...” Gözlerini kısarak baktı. “Ama neden ağlıyorlar?” M asaya yaklaştıklarında, Bev burnunu çekti ve kokteyl den bir yudum daha aldı. “Annenin dul olduğunu bilm iyor dum, Emily.”
“İki kez dul kaldım ,” dedi Georgia. “İkincisi W alt’dı. Bekliyordum zaten. Yaşlıydı ve sağlık sorunları vardı. Ama Cari gençti. Hayatının baharındaydı. İşten eve gelirken tra fik kazası geçirdi.” 227
Beth Kendrick
“Kaybın için üzüldüm.” Bev nakışlı çantasını açtı ve merhum kocasının fotoğrafını çıkardı. “Ne kadar korkunç olduğunu tahmin edemiyorum. Yirmili yaşlarda aniden ko canı kaybetmişsin. Stephen’ım geçen sene öldü. Pankreas kanserinden.” “Tatlım, bu çok fena.” Georgia makyajına aldırış etmeden gözlerini sildi. “Tanı koyulduktan üç ay sonra öldü “ Bev, fotoğrafı par maklarıyla okşuyordu. “Kırkıncı yıldönümtimüz için gezi planlıyordu. Alaska turu.” “İlk yıl çok zordur. Ama sonra kolaylaşıyor.” Bev titrek bir nefes verdi. “Gerçekten m i?” “Yemin ederim. Ama tüm aşamalardan geçmen lazım. İlki, şok; sonra da evde bir erkek varken yapmak zorunda olmadığın işlerle uğraşmaya sinir olmak.” Bev “Oluklar!” diye bağırdı. “Ve yapraklan toplamak.” Georgia başıyla onayladı ve içkisini kafaya dikti. “M ut fak tezgâhının altındaki borular sızdırmaya başladığında si nir krizi geçirdiğimi düşünmüştüm.” Bev “Ve özel günler,” diye iç geçirdi. “Cari öldükten sonraki ilk sevgililer günü, gün boyunca banyo zemininde yatıp durmuştum.” Bev de “Geçen Şükran G ünü’nde patates soyarken hün gür hüngür ağlamıştım,” itirafında bulundu. “Stephen çok severdi.” “İlk yılı, tüm krizleri, şoku atlatacaksın.” Georgia yak laşan striptizciyi kış kışladı. “Ve sonra gerçeklik işin içine giriyor. Hakiki yası bu zaman tutuyorsun.” 228
Düğüne Beş Kala
Bev “ Şu an bu aşamadayım,” dedi. “Meşgul kalmaya çalışıyorum. Kitap kulübüm var, briç grubum, dikiş yapı yorum, kiliseye gidiyorum ama günün sonunda eve yalnız gelmek zorundayım .” Georgia peçeteyle yanaklarını siliyordu. “Boş bir eve.” “K esinlikle.” Bev, üstsüz barmenden bir kadeh daha is tedi. “Ev bomboş. Televizyonu açıyorum ama o da boş. Ve Stephen’ımı özlüyorum.” “Ben de C al’ımı özlüyorum.” Ağlayarak birbirlerine sarıldılar. Summer ve Emily bir birbirlerine bir ağlaşan kadınlara baktılar. Summer “Bak, annen ve G rant’m annesi sonunda kayna şıyor.” “Bev alkol alıyor,” diye fısıldadı Emily. “Ve annem yarı çıplak adamlara bakmıyor bile.” Hıçkırık tutmuş ve dili sürçen Melanie yanlarına geldi. “Her şey yolunda mı?” Summer iki kişilik masayı işaret etti. “Em ily’nin annesiy le annen dışarı çıkıp ölen kocaları için ağlamak üzere.” Bev kaptırmış gidiyordu. “ Sonra diğer erkeklere bakıyor sun? Onun yerini nasıl doldurabilirler? Hayatımın sonuna dek yalnız kalmayı tercih ederim.” Georgia ağlamayı keserek birden başını kaldırdı. “O ka dar da uzun boylu değil. Tanıştığın her erkek ruh eşin olacak değil ama hepsini silip atma. Ne derler bilirsin: bir erkeği unutmanın en iyi yolu başka bir erkekten geçer.” 229
Beth Kendrick
“Öyle şey yapamam ki. Stephen her zaman tek gerçek aşkım olacak. İlk sevgilimdi, ilk onunla öpüşmüştüm— ” “Hayatın boyunca sadece bir erkekle mi öpüştün? Sahi den mi?” Georgia içkisini masaya koydu. “Beverly Cardin, hayat çok kısa! Kendini göstermen lazım! Hem de hemen! Ben sana yardım ederim .” “Teklif etmen bile çok hoş ama hiç hazır değilim.” “Teklif filan etmiyorum, emrediyorum. Sen!” Geor gia parmaklarını şıklatarak yanma iri yarı bir adam çağır dı. “Adın ne senin? Thor muydu? Thor, bu arkadaşım Bev. B ev’e iyi vakit geçirtmeni istiyorum.” Georgia cüzdanını açtı ve bir tomar para çıkardı. Emily, daha para el değiştirmeden olaya müdahale etti. “Anne! Hadi gitme zamanı!” “Hemen mi?” diye sordu Bev. Georgia da “Daha yeni başlıyoruz,” diyerek karşı çıktı. “B ev’in yaşayacak daha çok şeyi var.” “Kusura bakmayın.” Melanie, annesinin kalkmasına yar dım etti. “Limuzin gitmek üzere.” “Hiç önemli değil! Taksi tutarız. Ya da daha iyisi, burada ki centilmenlerden biri bizi eve bırakır.” Summer başını iki yana salladı. “Yabancıların arabasına binmekle ilgili öğütlerimi duymak istemezsin. Hadi hanım lar kaldırın popoyu. “Bu topuklular berbat. Ayaklarım sızlıyor.” Georgia ayak kabılarını çıkarıp elinde taşıyordu. “Bize on dakika ve ağrı kesici verin.”
230
Düğüne Beş Kala
“Buradan hemen gidiyoruz.” Anneler oflaya poflaya boyun eğdiler. Summer, “Bak nasıl da kanka olmuşlar,” diye fısıldadı. “Ryan Lassiter’in başarısı bu.” Emily ise “Bunun Ryan’la hiçbir ilgisi yok,” cevabını verdi. “Annemin korkunç bir örnek olmasıyla ilgisi var.” “Onun da mı hakkında hikâyeler yazılır yani?” “Eve gidene kadar bagajda seyahat edebilirsin.” “Sen bana bir şişe Dom ve pipet ver, bak bakalım gıkım çıkıyor m u?”
231
Zf Limuzin otelin önüne vardığında, kadınların yarısının sesi şarkı söylemekten ve kahkaha atmaktan kısılmıştı. Tina Turn e r’ın Private Dancer şarkısını söylemişlerdi. Hem de defalarca. Sesini bir kere olsun yükselttiği görülmemiş Bev bile coşkuyla şarkı söylemişti. O an, mütevazı bir anne, annene ya da dul değildi. Ama mutluydu. Ryan, Georgia’ya uyup ayakkabılarını çıkaran yolcuların limuzinden inmesine yardım etmek için merdivenlerde bek liyordu. “İçkimiz bitti,” dedi Summer araçtan inerken. “O zaman iyi vakit geçirdiniz?” Summer, Caroline’e bakınca, iki kadın da kahkahalara boğuldu. “Bunu evet olarak kabul ediyorum.” Bir elini Georg ia’nın, diğerini B ev’in beline sararak kadınları merdiven lerden çıkardı. “Ryan! Ne centilmen ama!” Bev çocuğu yanağından öptü. “Centilmen deyince, bu gece neler yaptığımızı bir duy. Ge orgia ve ben Sven adında yakışıklı bir genç adamla tanıştık ve— “ 232
Düğüne Beş Kala
“Gizlilik, lütfen,” dedi Georgia titrek bir sesle. “Hanıme fendiler öyle her şeyi anlatmaz.” Rose burun kıvırdı. “Bize bir hanımefendinin ne yapıp ne yapmayacağını anlatma.” Darlene de hemen “Onları durdurmaya çalıştık. Fakat utanması olmayan birini durdurmak mümkün değil,” diye rek lafa atladı. “İyi geceler.” Ryan kadınların suratında şaşkın ve duru mu komik bulan bir ifade olan konsiyerje teslim etti. “Kah valtıda görüşürüz.” “Geç kalkarız.” Georgia kendini konsiyerjin kollarına bı raktı. “Brad, tatlım! Nasılsın? Uyumadan iki tek atalım m ı?” Summer heyecanla “Harika bir fikir!” dedi. Caroline ve diğerleri, hep bir ağızdan sevinç çığlıkları attılar; R yan’a öpücük yollayarak, kahkahalar içinde içeri geçtiler. Kapıyı tutan M elanie “Em ily!” diye bağırdı. “Dünyadaki en mükemmel eski koca sende!” Emily, kapı kadınların arkasından kapanırken el salladı. Ryan ile karanlıkta baş başa kalmıştı. Etrafta sadece cırcır böceği ve kıyıya vuran durgun dalga sesleri duyuluyordu. Çam ağaçlarının gölgesinden adamın yüzünü görmese de sesindeki neşeyi duyabiliyordu. “Döndünüz.” “Evet.” “Eğlendiniz.” “Bazılarımız daha çok eğlendi.” “ Şampanya içtin.” 233
Beth Kendrick
“Yarım kadeh.” Başını eğdi. “Nereden anladın?” Ryan cevap vermedi, Em ily’nin ağır küpelerini çıkarıp “Harika bir bekârlığa veda partisiydi. İmkânsızı başarmışsın. Bana tüm kurallarımı yıktırttm. Annem ve G rant’m annesi kanka oldu. Mutlu musun?” “Henüz değil.” Emily, Ryan yanma yaklaşmamış olmasına rağmen elle rini kaldırarak ona engel olmaya çalıştı. “Hoş bir gece geçir dik. İçine etmeyelim şimdi. Anlarsın ya.” Ryan kızın kelimelerinin aralarına girmesine izin verdi. “Anlarım .” Ay ışığı altında gümüş renkli bir ışıltı Em ily’nin gözlerini aldı. Ryan’m parmağındaki kuru kafalı, kalın ve paslı yüzük. Adam bunu fark eder etmez elini cebine soktu. “O neden hâlâ duruyor?” Emily, dövmeden bahsettiğini Ryan’m anladığını biliyordu. “ Şu ana kadar sildirirsin diye düşünmüştüm hep.” “Denedim.” İlk kez Ryan, Em ily’ye bakmıyordu. “Üç kere lazer kliniğine gittim. İlk sefer bekleme odasına kadar gidebildim. İkinci sefer operasyon odasına girebildim. Ama sonuncuda yapamadım işte.” Kısık kısık güldü. “Ve o zaman sana daha fazla kızdım.” “Bu bizim uzmanlık alanımız. Birbirimizi deli etmek. Bu yüzden terk ettim, Ryan.” Ryan başını iki yana salladı. “Terk ettin çünkü senin için yeterli değildim. Ve K aliforniya’daki tüm o yıllar bir gün seni arayıp bulacağımı düşünmekle geçti. Seni bulup kim olduğumu, neleri başardığımı gösterecektim. Ama New York’a giderken Sum m er’la karşılaşınca hamle yapma vak timin geldiğini biliyorum. Ya şimdi ya asla.” 234
Düğüne Beş Kala
Emily adamın sesindeki acı ve sitemi duyunca kalbinin acıdığını hissetti. “Yetersizsin diye gitmedim ben.” “Neden gittin o zaman?” “Biz...” Hem kendine hem R yan’a açıklamaya çalıştı. “Doğru zaman değildi. Çok gençtik. Duygularımızı yoğun yaşıyorduk. Hazır değildik.” “Peki ya şimdi?” “Düğünüme çok az kaldı.” Gölden gelen esinti Em ily ’yi titretti. Uzaktaki arabaların sesleri hariç çıt çıkmıyordu. “Bu senin filmlerinden biri olsaydı, baltalı bir psikopat ormandan gelip ikimizi de parçalara ayırırdı.” Arkadan bir ses duyuldu. Çim fıskiyeleri çalışmaya baş lamıştı ve ikisini de ıslatıyordu. Emily soğuktan tir tir titrerken otele doğru koşmaya çalıştı fakat Ryan kızı kolundan tutarak suya doğru çekti. “N ’apıyorsun sen?” Su etrafını sararken Emily duygularının netleştiğini hissediyordu. Kalbi göğsünden çıkacak gibiy di, ıslanıyordu ve sandaletleri ıslak çimde kayıp duruyordu. “Sırılsıklam olacağız.” “Zaten öyleyiz.” Em ily’nin saçları yüzüne yapışmıştı, zarif topukluları yere göçmüştü. “Bekle.” Adamın elini tutup destek alarak ayakkabısını çıkardı. Çıplak ayakla yürümeye başladığında, içinden ellerini kaldırıp çocuklar gibi dönüp durmak geli yordu. Ve öyle yaptı. Ayağı kaydı ve yüz seksen derece döndü. Ancak ellerinden destek alarak durabildiğinde ise ipek elbi sesi çoktan çamura bulanmıştı. 235
Beth Kendrick
Emily gülmeye başladı ve yere oturdu. Elbisenin etek kıs mının arkası da mahvolmuştu. Göğsü ağrıyana ve gözlerin den gelen yaş, fıskiyenin suyuyla karışana kadar kahkaha attı. Ryan başını iki yana sallayarak kızı izliyordu. “Ne kadar şampanya içtin sen?” “Söyledim ya, yarım kadeh. Sarhoş değilim. Sadece... Ben...” Kendini kahkaha atmaktan alamıyordu. Gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Fıskiyelere açıldıkları gibi birden kapandı ve beraberin de gelen sessizlikte Emily sözlerinin kulağa ne kadar delice geldiğini fark edebiliyordu. Sersem ve ürkmüş, özgür ve hayatta hissediyordu. Uzun süredir ilk kez kalbini ve aklını birbirinden ayırmak zoruna değildi. “Ayağa kalk.” Ryan kızı dirseğinden tutarak kaldırdı. “Neye ihtiyacın var biliyorum.” Em ily’yi dalgalarında kocaman beyaz ayın gümüş ışıltı larını yansıtan göle doğru götürmeye başladı. “Nereye gidiyoruz?” “İçeri.” Ryan kumsalda durdu, ayakkabı ve çoraplarım çıkardı. Emily de sandaletlerini çıkarıp Ryan’m spor ayakkabı larının yanma koydu. Ayaklarında kalan çim parçaları kum tanecikleriyle kaplansın diye parmaklarını oynattı. “Seninle çıplak filan yüzemem ben.” “Kimse senden kıyafetlerini çıkarmanı istemedi.”
Oh. 236
Düğüne Beş Kala
İyi bari. “Bu çok saçma.” Emily gölün kenarında duruyordu. “L i sede değiliz.” “Ölmüş de değiliz.” Ryan hızla gölün içine yürüdü, bu esnada da tişörtünü çıkartmıştı. Emily de tüm dikkatini adamın çıplak göğsü ve omuzlarıışında herhangi bir şeye, yıldızlara, gökyüzüne vermeye çalışarak su içinde yürüyordu. Su, baldırlarına yaklaştığında durdu, elbisenin eteği diz lerine yapışmıştı. Ryan arkasına dönüp bakmadan su içinde ilerliyordu. “Ne bekliyorsun?” “Bilmiyorum .” Emily karanlık suya baktı. Ne kadar deri ne baksarsa, o kadar az şey görebiliyordu. Fakat yine de bir adım daha attı. Ayağı sülük gibi bir şeye değinceye kadar; “Umarım sülük yoktur burada.” “Hiç sanmam. North C arolina’da yaptığım bir çekimi ha tırladım .1Büyük yılanlarıyla ünlü bir göletin yanında sahne kuruyorduk— ” “Hikâyenin devamını anlatmaktan men ediyorum seni.” Ryan sustu. Su beline ve göğsüne doğru yaklaştığında Emily adama yaklaşmıştı. Kan emici sülüklerin mi yüzen yılanların mı yoksa çekici ve inatçı bir eski kocanın mı potansiyel tehlike oluştuğuna karar veremiyordu. “Tamamdır.” Su omuzlarına çarparken Ryan duruverdi. Emily etrafına bakındı. “ Şimdi n ’oldu?”
237
Beth Kendrick
“Şimdi veda ediyoruz.” Ryan derin bir nefes aldı ve bü yük, beyaz ay altında kendini suya bıraktı. Emily kaşlarını çatmıştı. “Bu mu yani?” Ryan “Dene bakalım,” diye emretti. Emily de denedi. Kaslarını birer birer serbest gevşetti. Çenesine kadar suya gömüldü ve vücudunu doğal akışına bırakarak yıldızlar al tında yüzmeye başladı. Aklının bir köşesinde, buz gibi su yüzünden zatürree ka pacağı, düğün günü hasta olmanın rezalet olacağı saçmalık larını düşünüyordu. Ama huzur hissi tüm ruhuna işlemişti. Dünya ve gökyüzü arasında sonsuza kadar kalmayı dile di. Bekârlık ve evlilik arasında. Ryan ve Grant arasında. Grant çapaysa, Ryan can yeleğiydi. İkisine de sahip ola mazdı. Aynı anda hem su hem kum üzerinde olamazdı. Kafasına yediği bir darbe Em ily’nin huzur dolu anını bozmuştu. “Of!” Dengesini sağlamaya çalışsa da başını sudan kaldıramıyordu. Saçı otelin yüzme alanını gösteren ipe dolan mıştı. Başını kaldırmaya çalıştıkça, bukleleri onu daha çok aşağı çekiyordu. Ryan’dan yardım istedi, adam hemen Em ily’nin yanına yüzmeye başladı. Sorunun ne olduğunu görünce de “Vay canına. Resmen balık gibi oltaya takıldın.” “Bu güzel karşılaştırman için teşekkürler. Şimdi beni kur tarabilir misin?” “Bir saniye.” Ryan kızın yüzünü inceliyor ama yardım 238
Düğüne Beş Kala
etmek için tek bir hamle de bile bulunmuyordu. “Ne?” Saçımı mı keseceksin? Yine mi? Summer daha bu sabah kesti.” “Hayır, kurtarabilirim.” “Eee?” Emily kollarını savurdu. “Ne bekliyorsun.” “Önce soruma cevap vermeni istiyorum.” “Ciddi misin sen? Ben burada böyle kalmış ve boğulmak üzereyken beni sorgulayacak m ısın?” “Suyun derinliği bir buçuk metre filan,” dedi Ryan. “Ve arkadaşça bilgi alışverişi desek daha doğru olur.” “Boş versene!” Emily kendini ipten kurtarma çabalarını arttırdı. Fakat ne yaptığını görmediğinden saçı daha da do landı ve kopmaya başladı. “Of.” “Sana yardım edeceğim.” Ryan’ın sesinde hem rahatlatıcı hem dalga geçen bir ton vardı. “ Sen bana yardım ettikten sonra.” “Biz bu yüzden ayrıldık, farkındaysan. Evlilik karşıdakine evet dedirtmek için akla karayı seçtiğin bir sözleşme değil.” “Gayet de öyle. Yasal bir sözleşme hem de.” “Aşk kısmı değil. Aşk bencil değil, aşk cömerttir. Ve şart ve koşullara uym az.” “A nlaşıldı.” Ryan durdu ve bekledi. “iy i.” Emily çenesini kaldırıp yıldızlara baktı. “Sorun neymiş?” “G rant’da ne buluyorsun?” 239
Beth Kendrick
Emily kurtulmak için öyle çok çaba gösteriyordu ki saç larını yolunmak üzereydi. Bu ona düşünmesi için zaman ka zandırdı. “Sana onda ne bulduğumu söyleyeyim: her şeyi. Tatlı, akıllı, güçlü ve gururlu. Şefkatli, düşünceli, duygusal ve ro mantik. Yakışıklı, göz kamaştırıcı, mert ve— “ Ryan gözlerini devirerek kızı susturdu. “Eşanlamlılar sözlüğüyle değil de bir erkekle nişanlı olduğuna emin misin sen?” “Adam hayat kurtarıyor, Ryan. Ve beni de kurtardı.” “Neyden?” diye sordu Ryan. Emily, kendimden demek istiyordu ama sustu. “Yanlış bir karar almaktan. Hayatımı yanlış bir erkekle geçirmekten.” Emily, adamın rahat ve sakin ifadesinin biraz bozulduğu nu görebiliyordu. Ryan bir süre hiçbir şey demeden durdu ve “Bende ne görmüştün?” diye sordu. “Tek bir soru demiştin.” “İki açıdan sorulan tek bir soru.” Genelde ışıldayan o umursamaz gülüşü karanlıklaşmıştı. “Bende ne gördün?” Emily sakince “Bilmiyorum,” dedi. “Bizim için böyle bir şeyin geçerli olduğunu sanmıyorum. Hissetmiştik sadece. Birbirimize uymuştuk.” “Birbirimize çok da güzel uymuştuk.” Emily adamın sesindeki cinsel imayı duymazdan geldi ve konuşmayı daha güvenli bir yöne çekti. “Yirmi iki yaşınday ken, potansiyel partner listesi tutmuyordum.” “Şimdi tutuyorsun yani?” 240
Düğüne Beş Kala
“Tabii. Excel’de çalışma sayfası bile hazırladım. Sahi den.” “Yani çok fazla kuralın var.” Ryan yaklaştı ve kızın saçını ipten kurtarmaya başladı. Emily ise bu esnada gözlerini kapamıştı. R yan’m elle ri kızın yanaklarına değiyordu. Ve sonunda özgür kalmıştı. Ryan geri çekildi ve “Benim de kurallarım var,” dedi. Emily dengesini sağladı, saçma dokundu ve gülümsedi. “Tüm model ve oyuncularla kırıştırm ak için m i?” “Evet. Böyle bir zorunluluk var. Hollywood flört kuralla rına çok bağlıdır. Swingers,ı izlemedin mi?” “O kurallar neymiş?” “İletişimde iki kat kuralı geçerli.” Emily gözlerini kırpıştırdı. “Anlamadım.” “Bir kadına mesaj atarsam, tekrar mesaj atmadan önce onun beni iki kez araması lazım.” Ryan açıklamaya çalıştı. “Onu iki kez ararsam, tekrar arayabilmem için beni dört kez araması lazım.” “K orkunç.” Ryan omuz silkti. “Oyunun kuralı böyle.” “Düşmanca bir tavır. Psikolojik işkence.” Emily adamın dalga geçtiğini biliyordu ama yine de sinirlenmişti. “Bir er kek bana bu numaraları çekseydi, onu terk ederdim.” “Ben sana asla bu numaraları yapmazdım.” “Flört kuralın olduğuna inanamıyorum. Benim tanıdığım Ryan Lassiter böyle değildi.” Tabii, onun tanıdığı Emily McKellips ilk buluşmada yakışıklı erkeklerle yatan biriydi. 241
Beth Kendrick
Hem de tanıştıktan on beş dakika sonra. “Evet, karım beni terk ettiğinden beri çok şey değişti.” Sesi sertleşmişti. “Ama diğer her şey aynı kaldı. Sana şunu sorayım. Grant o kadar mükemmelse, nerede şimdi?” “Sabah dönecek.” Emily’nin ses tonu korumacıydı. “Has talarından birine akciğer nakli yapıyor. Ölüm kalım meselesi.” “Yani seni manyak ailen, kendi manyak ailesi ve sana hâlâ âşık eski kocanla baş başa mı bıraktı?” Emily tam karşı çıkmak için ağzım açmıştı ki Ryan kıza fırsat vermedi. “Ne kadar akıllı, onurlu ya da başarılı olduğu umurumda değil. Bu kadar önemli bir zamanda yanında o yok, ben varım.” “Bu sadece bir düğün.” Emily sert çıkışmıştı. “Önemli olan evlilik. Düğün yalnızca bir parti.”
“Senin düğünün. Otuz iki saat var. Neden bu geceyi onun la değil benimle geçiriyorsun?” “Yeter artık Ryan. Bu bir müzakere değil. Bana evet de dirtemezsin.” Ryan da “Yeter,” diyerek tekrar etti. “Evet, yeter. Artık çok geç. Ne halt yiyorsak kesmemiz lazım.” Emily ıslak saçlarım arkaya attı ve zor müşterilere kullandığı o mesafeli ve profesyonel ses tonunu kullandı. “Senden gitmeni istiyorum.” “Ama biz— “ “Elveda Ryan.” Ryan cevap veremeden, Emily arkasını döndü ve adam 242
Düğüne Beş Kala
dan uzaklaşarak kumsalın güvenli kollarına ilerledi. Ayak kabılarını arkasında bırakarak otele koştu. Ryan ise kızı takip etmedi. Gitmesine izin verdi. Emily arkasına bakmasa da aralarındaki bağın güçlendiğini ve onu aynı medcezir gibi Ryan’a çektiğini hissedebiliyordu.
243
-2-2 Çıplak ve tir tir titreyen Emily kendini yumuşak bir beyaz bornozla sardı ve otel odasındaki aynada yüzüne baktı. Ya nakları solgun görünüyordu, gözleri ise alevler saçıyordu. Yere çöktü, sırtını duvara yasladı. Telefonu kulağına gö türdü ve her çalışta nefesini tuttu... “Alo?” Grant’ın sesi yorgun, neşeli ve çok uzak geliyordu. Emily kapıya tutunarak ayağa kaldı. “Şükürler olsun açtın.” “Zamanlan harika. Ben de tam ameliyata girmek üzerey dim. Biliyorum işimin şimdiye bitmesi lazımdı ama uzun hikâye.” “Sesini duymak iyi geldi.” Emily hem rahatlamış hem de suçlu hissederek yatağa yöneldi. “N ’oldu?” Sesin üzgün geliyor. “Benim sadece... burada sana ihtiyacım var.” Emily bo ğazını temizledi. “Sana ihtiyacım var.” “Biliyorum. Düğün işleri zor.” Emily hattın diğer uzun dan hastane içindeki sesleri duyabiliyordu ve G rant’m tüm dikkatini ona vermediğini biliyordu. “Durumlar nasıl?” “Bu akşam yüzmeye gittim .” Emily derin bir nefes aldı. “Ryan Ta.” Grant kahkaha attı. “Kara haber veriyor gibisin.” Emily tırnaklarını avucuna gömdü ve ciddi olmaya çalış244
Düğüne Beş Kulu
tı. Hem kendine hem G rant’a karşı. “Bunun uygun bir dav ranış olduğunu sanmıyorum.” Diğer uçtaki seslerin arttığını duydu. Sonrasında da Grant “Çıplak mı yüzdünüz?” diye sordu. “Hayır, benim kıyafetlerim üstümdeydi.” “O zaman sorun ne? Eski sevgililerin olduğunu biliyorum, Em. Sorun değil. Ben sana güveniyorum.” Emily dizlerini kendine çekti. “Lütfen buraya gel.” “Şimdi mi?” “Evet. Bu gece.” Emily başını öne eğdi ve yüzünü havlu kumaşın sert yüzeyine değdirdi. “Lütfen. ” “Kendine gel. Geliyorum, meleğim. Söz.” “Tamam.” Emily dünyasının tekrar yerine geldiğini hisse diyordu. “Tamam.” Grant duraksadı. “En kısa sürede. Burada işim biter bitmez, arabaya atlayacağım.” “Bu gece mi?” diye sordu Emily. Sesindeki aciz ve yalva ran ses tonundan nefret ediyordu. “Seni seviyorum, meleğim.” Emily adamın gitmesine izin verdi ve mavi bir ipek gecelik geçirdi üstüne. Üç bölüm Buffy izledikten sonra Grant’ı tekrar aradı. Adam cevap vermedi, Emily de mesaj bırakmadı.
Gelecek. Her an kapıda anahtar sesi duyabilirdi. Bu süre boyunca, otoparktan gelen Ryan’m arabasının mo tor sesini dinledi. Gittiğinde her şey normale dönecekti. Emily normale dönecekti. R yan’ın gitmesini bekledi. Fakat tek duyabildiği cılız ve boğuk havlam a sesiydi. 245
Cuma
23 Emily saat yediye kadar uyudu, zar zor koşuya çıktı, sonra da Sum m er’m odasına gitti ve odadan hayat belirtileri duyuluncaya kadar kapıyı çaldı. Summer saçı başı dağınık bir halde açtı kapıyı. Em ily’ye kısık gözlerle baktı. “Umarım buna değer.” “Uyan bakalım! Hadi kahve içelim.” “Beş saat sonra gel.” Summer kapıyı kapatmaya çalışı yordu ki Em ily’nin ifadesini fark etti. “N ’oldu?” “H iiiç.” Emily kapı dikmesine yaslandı. “Konuşmak is tem iştim .” Summer sahte bir rahatlığa büründü. “Özel bir konu hak kında m ı?” “Hayır. Hayatımın hatasını yapmak üzere olduğuma en dişeleniyorum da.” “H eee.” Summer gözlerini ovuşturdu. “O kadar yani.” “Evet. Her zamanki şeyler.” “Gel bakalım.” Summer kızı içeri aldı. “Başlamadan önce oda servisini arayıp waffle, litrelerce portakal suyu ve dört kruvasan söylüyorum.” “Bana bırak.” Emily telefonu aldı ve karbonhidratlı bir liste verdi, hesabın kendi odasına yazılmasını istedi ve kendi 246
Düğüne Beş Kala
için sebzeli omlet sipariş verdi. “Sebzeli omlet.” Summer, odadaki kahve makinesini ça lıştırırken homurdanıyordu. “Sana daha kaç kere söylemem lazım. Az proteinle mevcut krizi aşamazsın. Yağ ve beyaz un alman lazım.” “Ryan yeterince bisküvi ve içkiye boğdu. Öz disiplinim zaten kafayı yedi. Daha fazla yağ çözüm değil.” “Yağ her zaman çözümdür.” Sum m er’ın odasına bağlı olan küçük ve manzaralı bal kona geçtiler. Gölden gelen rüzgârdan üzerine çarşaf alarak kurtuldular. Sabah ayazında yeni biçilmiş çim ve sönmüş kamp ateşlerinin kokuları vardı. Oda servisi siparişleri getirdikten sonra, Emily kırmızı yağmurluk içindeki bir kadının çamurlu patikan hızla geçe rek sahile gittiğini gördü. “Caroline!” diye bağırdı ve el salladı. Sportif ve canlı görünen Caroline yanlarına geldi. “Gü naydın, hanımlar. Erkencisiniz.” “ Sen de öyle.” Summer portakal suyundan bir yudum aldı. “Dün geceki şarkı söyleme faslından beri boğazım ağrıyor. Göl etrafında yürüyüş yapacağım. Katılmak ister m isiniz?” Em ily bir an düşündü. Summer ise oralı değildi. “Spor ve yumurtanın beyazıyla neden kafayı bozdunuz ya? Tatildeyiz!” “Spor harika bir detoks,” dedi Caroline. “Detoks zamanı değil. Akşamdan kalmalığımızı geçirme zamanı. Tanrım, sabah sabah hiç çekemeyeceğim. İkiniz de oturun ve waffle yiyin.” Summer, Caroline için kapıyı açtı. 247
Beth Kendrick
“Ve o rüzgârlığı çıkar. Gözlerimi acıtıyor.” “Ama— “ “Benimle tartışırsan sana zorla kruvasan yediririm .” “B löf yapmıyor. Dediğini yap.” Caroline şaşırtıcı bir hızla pes etmişti. Kıpkırmızı ceketi nin fermuarını açtı, hasır koltuktan minder aldı ve yere otur du. “Ne içiyorsunuz?” “Earl G rey’e vurduk kendimizi.” “Kafayı buluyorsunuz yani?” “Sıcak su orada. Ve doksanlardan kalma sallama çaylar.” Emily odanın köşesindeki su ısıtıcısını gösterdi. Summer, Em ily’nin bileğine dokundu. “Eeee sorun ne, tatlım? Çıkar ağzındaki baklayı. Başımın ağrısı bir şeye de ğsin.” “ Şey.” Emily yanağı hasır koltuğun koluna değecek kadar yan döndü. “Siz holiganlar barı kapattıktan sonra Ryan’la konuştum.” “Ve?” Bu Sum m er’m ilgisini çekmişti. “ Sana tek kişilik striptiz şovu mu yaptı? Baklavalarına dokunabildin m i?” Caroline tüm dikkatini vermişti. “Bekliyoruz. Baklavala rına dokundun mu?” “Tabii ki hayır!” Emily elini kaldırarak yüzüğünü göster di. “Tanrı aşkına, ben nişanlıyım !” “Bu söyleyip duruyorsun.” Emily susmak istiyordu ama duramıyordu. “Kıyafetlerini çıkarsa daha kolay olurdu. Bunun yerine, konuşup durdu.” 248
Düğüne Beş Kala
Summer dilini çıkardı. “Böö.” “Ve durum şu ki...” Emily ellerini sıcacık kupasına sardı. “N e?” dedi Summer ve Caroline tek bir ağızdan. “Durum neym iş?” Kruvasandan bir ısırık almadan açıklayamazdı. “Durum şu ki, unutmuşum. Ona ne kadar âşık olduğumu unutmu şum.” Summer, C aroline’e döndü ve açıkladı. “Twilight ’dan Bella ve Edw ard’ı düşün, onun birkaç seviye üstü.” Caroline’in gözleri açılmıştı. “Vay canına.” “Küçük boyutlu bir şehre elektrik verebilirsiniz.” Emily kruvasandan bu sefer büyük bir ısırık aldı. “Kötü ayrılm ıştık ve ben onu görmeyi reddettim. Onu düşündü ğümde, hep son anlarını hatırladım. Kavga. Gürültü. Ama dün gece onunla konuşmak ilk başları hatırlattı bana.” Summer bir kruvasan kaptı, bir tane de de C aroline’e uzattı ve kadın büyük bir ısırık aldı. Üçü de sessizlik içinde çiğnemeye başlamıştı. “Bu türden bir aşkı yaşayabildiğimi unutm uşum .“ Emily çayından bir yudum aldı. Sıcak içecek dilini ve ağzını yaktı. “A rtık yaşayabildiğimi sanmıyorum.” Caroline sanki içi dolu bir silahı bırakır gibi kruvasam özenle ve dikkatle indirdi. “Yirmili yaşlardaki aşk otuzlu yaşlardakine göre farklıdır. Daha olgunsun. Kendinin daha çok farkm dasın.” “M inicik etekler giymiyorsun artık,” diye ekledi Summer. “Işıltımı kaybettiğimi söylediğinde sen haklıydın, Sum249
Beth Kendrick
mer.” Emily iç çekti. “G rant’m hatası değil. Onunla tanış madan önce böyleydim. Çıktığımız süre boyunca doğru şeyi yapma ve bir sonraki seviyeye geçme konusunda en dişeliydim. Tetris oyunu gibi. Arayacak mı? Tekrar yemeğe davet edecek mi? İlişkimizin gizli mi kalmasını isteyecek? Evlenme teklif edecek m i?” Yağmur damlaları çatıya vur maya başlayınca ayaklarını battaniye ile örttü. “Daha önce canımın yanmasını dert etmemiştim. Şimdi tek düşündüğüm bu. Her şeyi mahvetmekten korkuyorum.” Caroline “Üniversiteden mezun olan halinden daha çok kaybedecek şeyin var,” diye hatırlattı. “Yaş ilerledikçe işler daha da ciddiye biniyor. Ryan ile ayrılınca ne kaybetm iş tin?” Emily bunu düşündü. “Birkaç CD, asla okumayacağım ders kitapları. Goodvvill’den sunta bir mobilya. Ve hiç iste mediğim bir yavru köpek.” “Kalpsizsin,” dedi Summer. “Ripley harika bir köpek.” “Köpek konusunu yine açmasak?” Caroline’in dikkati dağılmamıştı. “Gerçek değeri olan bir şey kaybetmedin yani.” Emily “ Sadece gururum,” dedi. “Ve genç idealistliğim.” “Onurunu zamanla tekrar kazandın. Genç idealizmini de zaten kaybedecektin. Önceleri ayrılıklar böyle değildi, ama şimdi... Caroline mindere iyice yerleşti. “Evlenirsen ve bu yürümezse, çok şey kaybedersin. Evini, aileni, paranı. Aşk artık bir oyun değil.” “Değil.” Emily alt dudağını kemirdi. Caroline “ Sana şunu soracağım,” dedi. “G rant’ı seviyor musun?” 250
Düğüne Beş Kala
“Seviyorum. Ama Ryan’ı sevdiğim gibi sevmiyorum.” Caroline onayladı. “Ve bunda bir sorun yok. Evliliği sür düren şey nükleer kimya değil. Saygı, uyum ve iyi huy.” İkiniz de dinleyin.” Sum m er’m bakışları iki kadın arasın da gidip geldi. “İyi huy mu? Hayatımın sonuna kadar yalnız kalma düşüncesi mi yoksa sadece iyi huylu olduğu için bi riyle evlenme fikrinin mi daha korkunç olduğuna karar ve rem iyorum .” “Büyükannem hayatta alacağım en önemli kararın eş se çimi olduğunu söylerdi.” Caroline bardağını indirdi, düşün celere dalmıştı. “Gittiğim üniversiteden, seçtiğim kariyer den de önemli olduğunu söylemişti. Bense gözlerimi devi rip, eski kafalı olduğunu düşünürdüm. Olay şu ki o haklıydı. Eşin, her gün gördüğün kişi. Sabah ilk, akşam en son onu görüyorsun.” Yüzünde alaycı bir gülümse belirdi. “İşkolik bir cerrahla evlenm ediğiniz takdirde tabii. Her yılı, her ayı, her günü biriyle geçirdiğinizde, kişiliğinizi şekillendirmeye başlıyorlar.” Summer ürperdi. “bu Stephen King romanından bile kor kunç. Bana sarılın.” “A ndrew ’a uymak için yemek ve uyku alışkanlıklarımı değiştirdim. O beklem ek istediği için çocuk yapma fikrini rafa kaldırdım. İşi için ülkenin bir ucuna taşındım. Ama biz bu yola birlikte çıktık.” Emily ve Summer birbirlerine baktılar. Caroline bakışlarını yakaladı ve kendine çeki düzen ver di. “N e?” “H iç,” dedi Emily. “ Şey, A ndrew ’la zor bir dönem geçiriyora benziyorsunuz.” “Öyleyiz.” Caroline iç çekti. “Evliliğimiz boyunca süren bir zor dönem.” 251
Beth Kendrick
Summer hamur işini uzattı. “Kruvasan isteyen?” C aroline’in sakin duruşu biraz bozulmuştu. “Nasıl görün düğünü biliyorum. Sanki onu sevmiyorum gibi. Geç kaldı ğı için hep şikâyet ediyorum, buraya geldiğinde de dırdırla şişiriyorum kafasını. Beklentileri yüksek ve asla memnun olmayan bir eşim ben.” “Hayır, hayır!” dedi Summer heyecanla. “Öyle demek is temedi. On yıllık kocan hakkındaki hislerin tabii ki balayın da gibi olmayacak.” Caroline “Nasıl göründüğünü biliyorum ,” diye tekrarladı. “Kulağa nasıl geldiğini de biliyorum. Ama onu seviyorum. Sevmesem daha kolay olurdu her şey. Çünkü asla onun ön celiği olamayacağım.” Em ily’ye iğneli bir bakışla bakıyor du. Sakın benim gibi olma der gibiydi. Emily gülümsemeye çalıştı. “Eninde sonunda emekli ola cak, değil m i?” “İlk aşkı hep işi olacak. Bu onun kişiliği. Evliliğim bek lemekle geçti. İlk önce, stajını bitirmesini bekledim, sonra ihtisasını ve ondan sonra da uzm anlığını.” “Ve şimdi?” Caroline telefonuna baktı. “Hâlâ bekliyorum. Bir mesaj, bir çağrı, kocamın gelmesini bekliyorum. Keşke birisi bana bekleyişin hiç bitmediğini söyleseydi. Durumun düzelme sini istiyorsan, bir- iki yıl daha beklemeye inandırıyorsun kendi...” “Öyle mi?” diye sordu Emily midesinde iğrenç bir his vardı. “Nişan, beraber düğün planlama zamanlarımız? İşte bi zim balayı dönemimiz buydu. ” 252
Düğüne Beş Kala
“Biz düğünü birlikte planlam adık,” dedi Emily. “Çoğu işi ben yaptım.” Caroline başıyla onayladı. “Demek istediğim bu. Des tekleyen tarafsın. Ben de öyleyim. Ve bu konuda harikayız. Ama beklemek, hayal kırıklığı... insanı tüketiyor.” “Yani Bora- Bora geçirdiğim tek tropik tatil olacak di yorsun.” “Ben beklentilerini azaltıp kendine ilgilenecek bir şeyler bulmanı söylüyorum. Arkadaş edin.” Caroline, yağm ur bu lutlarının dağılmaya başladığı gökyüzüne baktı. “Tanıdığım kadınların bazıları kocalarını aldatıyor.” Emily elini kaldırdı. “Orada dur bakalım. Ben o tür ka dınlardan değilim .” Caroline kıza döndü ve anlayışlı bir ifadeyle baktı. “Dün geceyi nişanlın olmayan bir erkekle geçirdin.” “Yanlış bir şey yapm adı!” Summer resmen kruvasanı tü kürüklerle saçmıştı. “Ne öpüştü, ne oynaştı ne de baklava larını elledi!” Emily araya girdi. “Oynaşmak m ı?” Sumıuer omuz silkti. “Uçaktayken çok fazla magazin ha beri okurum da.” Caroline’e ateş püskürdü. “R yan’m gelm e si onun suçu değil. Emily burada olmasını istemedi.”
“Sen istedin,” dedi Emily. “Aynen öyle! Sen masum sun.” Summer tekrar C aroline’e döndü. “Gelinliğini deneyip işine bakıyordu ve Ryan— “ “G itti,” dedi Emily. “Dün akşam ondan gitmesini iste dim .” “Yani gitmesini istedin diye Ryan burada değil ve gelme 253
Beth Kendrick
sini istemene rağmen Grant da burada değil,” dedi Caroline. Emily, Ryan’m aynı noktaya parmak basışını hatırladı. Grant o kadar mükemmelse, nerede şimdi? “O kadar derin düşünmeyelim,” dedi. “Bir haftadan bahsediyoruz. Aşırı stresli ve meşgul bir hafta.” “Hayatının geri kalanını belirleyecek olan bu,” dedi Sum mer. Caroline başıyla onayladı. “Yanlış. Bu hafta bir sefere mahsus. Açıklanamayan doğa olayı gibi. Hayatımın geri kalanı uzun süredir görmediğim eski kocamdan kurtulamaya çalışmakla, korse giymekle ve annemin kaynanamı yoldan çıkarmasıyla geçmeyecek.” Emily duraksadı. “Umarım.” Ve Emily kararını vermişti. Sahip olduğuyla mutlu ola caktı. Bir zamanlar olduğu gibi umursamaz bir genç kız gibi değil de sorumluluk sahibi bir kadın gibi davranacaktı. Teh likeli sorular sorup geleceğini sabote etmeyecekti. Ve neler le karşılaşacağını düşünüp durmayacaktı.
“Nerede o?” Emily, G eorgia’nm odasındaki yatak ve banyo kapısı arasında gidip gelirken siyah el çantasını açıp kapı yordu. “M erak etme, Em. Burada olacak,” dedi Summer. “Ve ay rıca saçın harika görünüyor.” Emily annesine baktı. “Anne?” Georgia başını takma kirpik takmak için kullandığı ışıklı devaynasından kaldırmadı. “Grant sözünün eridir. Gelir bi razdan.” Emily, mesaj yazmakla meşgul olan C aroline’e baktı. Destek olacak durumda değildi. 254
Düğüne Beş Kala
Sonra da arkasında B ev’in sesini duydu. “M erak etme. Oğlum düğün gecesinden önce hayatının aşkını hayal kırık lığına uğratm az.” Emily arkasını dönünce, B ev’in görüntüsüne o kadar şa şırdı ki kayıp damat endişeleri bile uçup gitti. B ev’in küt gri saçları şuh bir kestane rengine boyanmış, kat kat kesilmişti. Gösterişsiz pembe hırkası yerine ısmarlama bir belden otur malı zümrüt yeşili takım giymişti. Yakasına pırlanta kaplı bir broş takmıştı. “Aman tanrım, Bev!” dedi Emily. “Harika görünüyor sun!” “Anne!” M elanie sırıtıyordu. “Seni süslü, seni!” “Teşekkür ederim.” Tüm ilgiden utanan Bev başını öne eğdi. “Georgia beni kasabaya götürdü ve yeni bir şeyler de nemeye ikna etti. Bu ayakkabılarla zar zor yürüyorum. Daha gösterişsiz bir şey giysem iyi olur.” “Sakın!” Georgia elinde makyaj fırçasıyla karşı çıktı. “G österişsiz” kelimesini kullanmıyoruz artık. Ve yemeğe gidince yürümene gerek kalmayacak zaten. Tüm gece güzel güzel sandalyende oturacaksın ve centilmenlerin etrafında pervane olmasına izin vereceksin.” Emily annesinin boynunda bir kolye fark etti. “Anne, gözlerim beni yanıltıyor mu yoksa sen yeni m ücevherler mi takıyorsun?” Georgia parıltılı gümüş ve pembe kolyeye dokundu. “Bev ısrar etti. Tatlı değil mi?” “Çok tatlı.” Emily şaşkınlığını gizlemeye çalıştı. Geor gia “tatlı” mücevherlere hep karşı çıkmıştı. - “Ben sadece üç çeşit aksesuar takarım: klasik, art deko, yüksek karatlı pırlantalar.” - İçinde çiçek, oyuncak ayı ya da kalp olan her şey G oodw ill’e gitmişti. 255
Beth Kendrick
“Tüm yardımları için ona bir hediye -güzel bir hediyevermek istedim.” Bev neşe doluydu. “Gerçekten moda işle rinden anlıyor.” Georgia saçlarını kabarttı. “Ne söyleyebilirim ki? Allah vergisi bir yetenek.” Bev, Em ily’ye döndü. “Annen gerçekten yaşam enerjisiy le dolu. Kendimi uzun süredir bu kadar iyi hissetmemiştim. Stephen’dan beri... Capcanlı hissediyorum. Böyle bir annen olduğu için çok şanslısın.” “Duydun mu?” Georgia, Sum m er’a hava attı. “Kimin ai lesi mükemmelmiş?” Bev çantasından kolyenin aynısını çıkardı. “Ben de al dım. İkiz gibi olduk!” “Yani arkadaşsınız?” Emily, Sum m er’a bakarak sırıttı. “Gerçek bir kız arkadaşın var? Ah, anne. Seninle gurur du yuyorum.” “Kışt, tatlım, çalışıyoruz burada.” Georgia, Em ily’yi lcışkışladı ve tüm dikkatini yeni arkadaşına verdi. “Şimdi şu aynanın önüne otur. Yanaklarının renge ihtiyacı var.” Summer saate baktı. “ Saat yediye geliyor. Gitsek iyi olur.” “Evet, düğün sahibesi ve gelin misafirleri karşılamak için orada olmadı,” dedi Bev. Summer, arkadaşına anlayışlı gözlerle baktı. Caroline hâlâ telefona bakıyordu, ifadesi tamamen normaldi. Emily "Gelmiyor,” diye mırıldandı. “Öyle deme.” Bev yeni arkadaşlık kolyesin, sıkıca tuttu. “Burada olacak. Eminim. Sadece— “ 256
Düğüne Beş Kala
“Meşgul. Biliyorum.” Grant hep meşguldü, hep de m eş gul olacaktı.
Ve çekici olan şey neydi? Sum m er’m mum ışığında yenen yemekler ve “mükemmel çift” hakkındaki efsanesini hatır ladı. Nişanlısı harika, mükemmel ve sevecendi. Etrafta oldu ğunda. Ama çoğunlukla yoktu. Ve Emily onu buna rağmen seviyordu. Ya da bu yüzden mi seviyordu? C aroline’e döndü ama ağzından daha tek bir hece çıkma mıştı ki, kapı çalındı ve kapının diğer tarafından G rant’m berrak ve sakin sesi duyuldu. “Buradayım, Em. Başardım. Geldim.”
'257
24“Şerefe.” Grant, tüm misafirlere öncülük ederek kristal şam panya kadehini kaldırdı. “Güzel gelinime.” Emily adamın elini tuttu ve yanında durdu. Birbirlerine sarılmış bir halde tanıdık yüzleri izlediler. Yeni bir ailenin kuruluşuna şahitlik etmek isteyen arkadaşlar ve akrabaların yüzlerini... “Birkaç günlüğüne şehre gitmem gerekmişti ama bensiz iyi vakit geçirmişe benziyorsunuz?” Herkes alkışlamaya başladı. Grant, Em ily’nin yanağını okşadı. “Meleğim olduğun için teşekkür ederim. Seninle tanıştığım ilk andan beri; hep sabırlıydın, yanımda ve her anlamda destekçim oldun. Hep son dakikalarda randevulardan kaçmak zorunda kalsam da iki ayda bu harika düğünü organize ettin. Ki bu bence en iyisiydi. Çiçekler konusunda çok zevksizim.” Kalabalıktan biri -muhtemelen Melanie- vazoların için den zambak aldı ve adama fırlattı. Grant kalabalıktan sessiz olmasını isteyerek devam etti. “Geç gelip, erkenden işe gittiğimde hiç şikâyet etmedin. Be nim ihtiyaçlarımı kendi ihtiyaçlarının önüne koydun. Hem tatlı ve hem de çok entelektüelsin.” Emily, odanın diğer ucundan öksürük sesi duydu ve Sum m er’a öldürücü bir bakış attı. “Seni hak etmiyorum ancak çok geç olmadan bunu fark 258
Düğüne Beş Kala
etmemeni umuyorum .” Grant, kızı öpünce kalabalıktan ‘ayyyyyy ’ sesleri yüksel di. Emily aynı şekilde aşk dolu bir cevap vermeye hazırlanı yordu ki adamın ellerinde ince ve dikdörtgen bir mavi kutu gördü. “O da ne öyle?” “Düğün hediyen.” Grant hediyeyi kızın avucunun içine koydu, tüm ifadesini pür dikkat izliyordu. “Aç bakalım .” Emily duygu patlaması yaşıyordu ve donup kalmıştı. Et rafında dışarıdaki yeşil tepeler gibi taze ve temiz bir hayatın ona kapılarını açışını hissedebiliyordu. “Ama Grant, hiç ge rek yoktu.” “Biliyorum. Yine de aldım. Aç hadi.” “Evet, aç!” diye bağırdı Georgia. “Bizi meraktan öldürme.” Tüm kalabalık hep bir ağızdan “Aç, aç...” diye bağırıyordu. Emily, beyaz saten kurdeleyi çözdü ve karton kutunun kapağını kaldırdı. Kapağın altında kadife bir mücevher kutu duruyordu. Emily, zamanın durmasını ve anın tadını çıkar mayı dileyerek parmaklarım kutunun üzerinde gezdirdi. G rant’m heyecanla beklediğini hissedebiliyordu. Ancak bu heyecanlı bekleyişin nedeninin hediyeyi sunuş şekli ol duğunu fark etti. Emily kutunun klipsini açtı. İçinde lacivert safir ve gök zümrüt arasına serpiştirilmiş beyaz altın halkalarla bezeli güzel bir bilezik vardı. Grant “Yarın takmak zorunda değilsin,” dedi. “Annemin incilerini takacağını biliyorum. Ama yine de...” Emily aynı anda ağlamak ve kahkaha atmak istiyordu. “Saçmala, tabii ki takacağım. M ükemmel bu.” 259
Beth Kendrick
“Seni seviyorum.” “Ben de seni seviyorum.” Emily kolunu uzattı. “Takma ma yardım eder misin?” Grant, bilekliği kızın bileğine sardı, kendinden emin ve becerikli elleriyle de klipsini kapattı. Emily, adamı tekrar öptü kendini odada tüm kadınların ilgi odağı olmaya hazırladı. Herkes bilekliği inceleyip G rant’m romantikliğine ayılıp bayılacak ve böyle biriyle evleneceği için Em ily’nin ne kadar şanslı olduğunu söyleyecekti. Kendini kalabalıktan kurtaran Emily, Grant’ı odanın bir köşesinde telefonuna yapışmış bir halde buldu. Adam yanma geldiğinde gözlerindeki suçlu ifadeyi fark etmesi imkânsızdı. “Olamaz.” Grant arkasına bakındı ve kızın suratından neyi ima etti ğini anlamaya çalıştı. “N e?” “Bu bakışı tanıyorum. Bana söylemek istediğin korkunç bir şey var.” “Korkunç bir şey değil. Ufak bir pürüz sadece.” Emily, beyaz tahta sandalyeye tutundu “Söyle bakalım.” Grant kol düğmeleriyle oynayıp etraftan gelen iyi dilekle re gülümseyerek yanıt veriyordu. Emily, şampanyasının geri kalanını kafasına dikti. “Otur mam mı gerekiyor?” Grant sonunda tüm ilgisini kıza verdi. “Hani Bora-Bora ’ya gidecektik ya?” “Hayır, olamaz.” “Gidiyoruz! Sakın endişelenme, hâlâ gidiyoruz. İçini ra 260
Düğüne Beş Kala
hatlatmak istiyorum. B ora-B ora’ya gidiyoruz.” Emily, adamın ifadesinin ne anlama geldiğini çözmeye çalışırken başını öne eğdi. “Ama?” “Ama ertelememiz gerekebilir. Bir süre için. Hastam bazı komplikasyonlar yaşıyor.” “Akciğer nakli olan adam m ı?” Grant başıyla onayladı. “Biliyorum, hayal kırıklığına uğ radın.” Emily hayal kırıklığına uğramadığını, anladığını, Grant kadar özverili olabileceğini, fedakârlıkta bulunabileceğini söylemeye çabaladı. Ama söyleyemedi. Tek yapabildiği sakin görünmekti. “Grant bu son dakika çıkan bir tatil değil. Balayımız. Bo~ ra-B ora’yı öne sürerek evlenme teklif ettin sen.” “Ve hâlâ gidiyoruz.” Emily, adamın buna inandığını göz lerinden okuyabiliyordu. “Birkaç ay sonra hâlâ balayı döne mimizde olacağız. Hatta çok daha iyi olacak, düğün hazır lıkları yüzünden bitkin bir halde olmayacaksın.” Emily, sandalyeye çöktü. Bacaklarını birleştirip, ellerini kucağına koydu. “Bir denge olmalı. Bu dengeyi şimdi kura mazsan, bir daha kurabileceğini sanmıyorum.” “İnsaflı ol.” Grant kızın yanma çöktü. “Birinin hayatını kurtarm akla kumsalda Coronas içmek arasına denge mi kur mamı istiyorsun? Seçim yapılacak bir durum bile değil.” “Öyle mi? Senin için bir seçim olmayabilir ama benim yapmam gereken bir seçim.” Tabii hayat kurtarmanın deniz kenarında Coronas içmeyi her şekilde ezip geçeceğini o da biliyordu. Fakat ya bu yeterli olmazsa? Ya hep bir seçim söz konusu olacaksa? 261
Beth Kendrick
Ameliyat mı sahil mi? İş mi tatil mi?
Grant mı Ryan mı? Emily bu düşünceden ürktü ve Grant onu rahatlatmak için yanındaydı. “Biliyorum çok zor, Em. Ama sen her zaman doğru kararlar veriyorsun. Seni biraz da bu yüzden seviyo rum.” “Lütfen öyle söyleme.” Emily parmaklarını birleştirip sıktı. “Senin düşündüğün kadar özverili değilsem ne ola cak? Ya fevri ve aksiysem?” Başını kaldırıp adamın yüzüne baktı. “Bu geceki konuşmanda tarif ettiğin o mükemmel kişi olsaydım keşke. Ama değilim. İşin iç yüzü şöyle: seninle tanışmadan önce hayatım darmadağındı.” “Dur.” Grant, başparmağını kızın dudaklarına götürdü. “Benimle tanışmadan önce nasıl biri olduğunun hiç önemi yok. Bir elli yıl geçirelim, beni dünyanın en mutlu erkeği yapmış olacaksın.” Geçen yıl, Em ily’nin önünden film şeridi gibi geçti. “Ar kadaşlık, aşk, takım çalışması ve şefkat dolu ama bir o kadar da stresli ve yalnız sahneler.” Grant kendinden emin görünüyordu. Doğru şeyi yaptık larından hiç şüphesi yoktu. “Sabırlı ol, meleğim. Bana gü ven.” “Sana güveniyorum.” Em ily’nin sesi sert çıkmıştı. “Sana yüzde yüz güveniyorum.” “O zaman bunu telafi edeceğimi de biliyorsun. Şu kayık hanedeki su alan kanoyla oraya kadar kürek çırpmam gerek se bile, Bora-Bora’ya gideceğiz.” “O şey tam bir ölüm tuzağı.” Emily başını salladı. “Otele dava açarlar.” 262
Düğüne Beş Kala
“Kano batarsa, kalan yolu yüzerim ve seni de yanımda sürüklerim. Su üstündeki ölü adam olurum .” “ Su üstündeki ölü adam.” Emily, G rant’ı süzdü. “Yeni bir gelinin duymak istemeyeceği sözler.” “ Sen, ben, Bora-Bora. Plan devam ediyor.” Grant kolla rım kıza sardı. “Devam ediyor,” diye tekrarladı G rant’m kollarında kay bolan Emily. “Ama gelecek haftaya değil.” “Devam ediyor. Bana inanıyor musun?” Emily inanmak istiyordu. Gerçekten istiyordu. “İnanıyo rum .”
Yemekten sonra, erkekler sigara içmek için dışarı çıktı; ka dınlar ise bara hücum etti. Georgia ve B ev’in nereye, ne yap maya gittiği meçhuldü. Emily kimseye görünmeden kaçma ya çalıştı. Tabii Summer fark etmişti. O da karanlık tarafla randevu su için sıvışmayı başarmıştı. “A l.” Em ily’yi barın bitişiğindeki balkona sürükledi ve kızın eline kahverengi bir kâğıt poşet tutuşturdu. “Buna ihti yacın var gibi duruyorsun.” Emily poşeti açıp et ve ketçap kokusunu alınca neredeyse m utluluk gözyaşları dökecekti. “Geçen çıktığım adam var ya? Merkeze gönderdim. Cheese burger ve vanilyalı milk shake istiyor gibi duruyordun. Tam olarak fast food sayılmaz. Veromon tarzı fast food. Otla beslenen sağlıklı hayvan etidir sonuçta.” “Seni seviyorum.” 263
Beth Kendrick
“Biliyorum.” Summer gitmek üzereydi ki Emily kızı ko lundan yakaladı. “Öyle hemen kaçmak yok. Bu adamın adı var mı bakı yım?” “Evet.” “Söyler misin?” “Hayır.” Summer kalabalığa bakındı. “Durumlar iyiyken git. Ben seni idare ederim.” Emily taşlı patikadan geçti, otelin diğer ucuna gitmek için sineklerin sokak lambaları altına üşüştüğü ve sadece otoparkların göründüğü köşeye doğru ilerledi. Yenilenmiş gümüş rengi bir Triumph Spitfire da bu ara baların arasındaydı. R ipley’in künyesinin metalik seslerini duyunca hambur ger eti ağzındayken donup kalmıştı. “Senden gitmeni istemiştim.” Ryan’m sesi kızın içini ısıttı. “Dedin ama benim işim daha bitmemişti.” “Benim işim bitti.” Kendi tepkisi Emily’nin canını sıkmıştı ve sakin kalmaya çabaladı. “Aramızda bir şey kalmadı.” “Emily bu sefer kaçmayacağım. Sen de öyle. Beni bo şadığında, geleceği olmayan sorumsuz biri olduğumu söy lemiştin. Ama şimdi öyle değil. Hedeflerim var ve onlara ulaşıyorum.” Emily, kâğıt poşetin ağzını kapadı ve Ryan’a döndü. “Beni dinle, Ryan. Ben bir hedef değilim. Bana ulaşamazsın.” Ryan karşı çıkmadı. Bunun yerine, orman sınırını çizen 264
Düğüne Beş Kala
çitlere yaslandı ve R ipley’e yanma oturma komutu verdi. “Sana bir hikâye anlatacağım.” Emily başıyla oteli işaret etti. “Misafirlerim bekliyor.” “Kısa keseceğim. İlk filmimi çekmeye çalışıyorken, fi nansal bir krizle boğuşuyordum. Yatırımlar suyunu çekmişti. Yatırımcılar çekip gitmişti. O yüzden karanlık işlerde biraz bezi olan birkaç Rus adamla görüştüm .” Emily gözlerini devirdi. “Biraz m ı?” “Sözde.” Hava Ryan’ın yüzündeki ifadeyi görmek için çok karanlıktı ama Emily sesindeki neşeyi duyabiliyordu. “Her neyse, filmi onlara sundum ve hayır dediler. Bir hafta sonra bir toplantı daha kaptım ve onlara son projemin sürüy le ödül kazandığını anlattım, yine hayır dediler.” Duraksadı. “Yalan söylemeyeceğim, çok ısrarcıydım.” “Hadi ya. Çok şaşırdım.” “Ertesi gün, Yine ofislerine gittim. Davetsiz bir şekilde. Kapıdaki adam -1.80 filandı ve yanağında mor bir yara izi vardı- bir daha gelirsem, parmağımı keseceklerini söyledi.” Emily iç çekti ve poşetten millcshake çıkardı. “Ve tabii sen yine gittin.” “Evet. Projemi hayata geçirmek istiyordum. Gitmek zo rundaydım. Ve arkadaşım Joe’yu aldım yanıma. Joe en son filmimde tanıştığım iri yarı bir kameramandı. Kapıyı çaldı ğımızda Rus adam inanamadı. Seni bir kez uyardık, şimdi parmağını keseceğiz dedi. Ben de bildiğimi söyledim. A r kadaşın seni kurtaramaz dedi. Ben de zaten bu yüzden si lah yerine tripod getirdik, siz parmağımı keseceksiniz, biz çekeceğiz ve harika bir açılış sahnesi olacak dedim.” Ryan eğildi ve R ipley’in kulaklarını kaşıdı. “Adamlar kahkahala ra boğuldu ve filmi finanse ettiler.” 265
Beth Kendrick
Emily gözlerini kısarak izliyordu. “Delisin. Raporlu hem de. Farkındasm değil m i?” “O filmi parmağımdan çok istiyordum. Ve seni de guru rumdan çok istiyorum. İstikrar mı istiyorsun? Bağlılık mı? Harika. Sana bunları artık verebilirim.” “Ryan, dur. Burada her türlü engele karşı film çekmiyor sun. Gerçek hayatları olan gerçek insanlar söz konusu.” “Evet. Benim hayatım da, senin hayatın da buna dâhil.” “Beni istemiyorsun,” dedi Emily. “Sahiden. Sadece ka fanda kurduğun bir görüntü var ama— “ “Seni istiyorum. Ve sen de beni istiyorsun.” Ateşböceği ışıkları ve otelden gelen parti sesleri arasında birbirlerine bakarak bir süre sessizliğe gömüldüler. En sonunda, Ryan çit direğini tekmeledi ve otoparka yürümeye başladı. “Konuşmak istemiyorsan, konuşmayız. Ama ikimiz de biliyoruz.” Em ily’nin kalbi göğüs kafesine çarpıyordu. “Ne biliyo ruz?” “ Şüpheleri olmayan insanlar düğünlerinden bir gece önce eskileriyle otoparkta takılmazlar.” Em ily’nin söyleyecek hiçbir şeyi yoktu. Tüm cazibesine rağmen görmezden geldiği gerçek inkâr edilemeyecek kadar aşikâr, kabul edilemeyecek kadar acı vericiydi. “Sabah orada olacağım.” Emily umursamaz bir ton bulmaya çalışarak “Yarın o ki liseye gelirsen, parmağını kaybedersin.” “Peki. Üzerinde ismin yazanı kesebilirsin.” Ryan sol se 266
Düğüne Beş Kala
lini kaldırdı. “O adamla evlenirsen, gitmene izin veririm. Sonsuza kadar hayatından çıkarım. Ama evleneceğini hiç sanmıyorum.” Emily zorlukla yutkundu, yüzünü ve titreyen ellerini giz leyen gölgelere şükretti. “Yanılıyorsun.” “Göreceğiz.”
Emily odasına dönerken, köşeden gelen ayak sesleri ve ka dın kahkahaları duydu. Duvar oyuğuna saklanamadan, kar şısında Georgia ve B ev’i buldu. İkisi de birbirini susturmaya çalışıyor ve poşetlerce bir şey taşıyorlardı... “Ayakkabılar?” Emily birden durdu. “O ayakkabılar ne den sizde?” Bu da yeni bir gülme krizine neden olmuştu. “Rose ve D arlene’e şaka yapacağız.” Georgia kahkaha attı. “Barda R ose’un çantasından oda anahtarlarını çaldık. R ose’un sağ, D arlene’in sol çiftlerini aldık.” B ev’e yaslandı. “Yarın düğünde birbirine uymayan çiftler giymek zorunda kalacaklar. Zaten ayak numaralarının aynı olduğunu biliyo ruz, sorun olmasa gerek!” Emily, pembe babet, siyah topuklu ve taba rengi sandalet yığınına baktı. “Çok fenasınız.” Bev hararetli bir şekilde anlatırken itiraf etti, “yatakların da da bir sürpriz hazırladık.” Em ily gülmeye başladı. “On iki yaşında mısınız? Yaz kampı mı bu?” “Bekle, bekle.” Georgia elini kaldırırken birkaç ayakkabı yere düştü. “En iyi kısmı sana anlatmadık daha.” 267
Beth Kendrick
“Tahmin edeyim, klozete streç film sardınız.” “Hayır,” dedi Bev. “Ama önümüzdeki Noel için aklımda bulunsun.” “Odalarına beş tane alarmlı saat sakladık,” diye övündü Ge orgia. “Yastığın altına, çekmecelere, dolabın en üst rafına.” “Komodinin arkasına bantladığımı unutm a.” “Evet. Onu didik didik aramak zorunda kalacaklar. Çok zekice!” Emily “Beş alarmlı saat,” diye tekrar etti. “Ve hepsi farklı bir zamana kurulu.” Bev kıkırdadı. “Sa bah iki otuz üçe, üç on sekize, dört kırk sekize...” Emily başını iki yana salladı. “Sizi asla kızdırmamak lazım.” “Onlar başlattı.” Georgia yumruğunu hava kaldırdı ve tüm ayakkabılar etrafa saçıldı. “Bana varis çorabı alırsanız, bedelini ödersiniz.” “Kimseye söyleme,” dedi gülmekten akan gözyaşlarını omzuna silen Bev. “Grant yanında değil, değil m i?” “Hayır. Hayır. Ben sadece...” Emily yüzünün kızardığı nı hissediyordu. “Bara koşup Rose yokluğunu fark etmeden anahtarı yerine koysanız iyi olur. “Önce ayakkabıları saklamamız lazım! Ama nereye?” “Bir fikrim var! Çöp konteynerine ne dersin?” “Sen git, tatlım.” Bev, Em ily’yi göndermeye çalıştı. “Ya rın önemli bir gün, güzellik uykunu alman lazım .” “Rose ve Darlene’in alamayacağını biliyoruz!” Yine kah kaha krizleri başlamıştı. 268
Düğüne Beş Kala
“Bunu asla kimseye söyleme.” “Görmedim. Bilmiyorum .” “A ferin.” Georgia düşen ayakkabıları topladı ve B ev’e döndü. “Hadi gidelim. Gece daha yeni başlıyor! Ve sanırım konsiyerj Brad strip poker gibi bir şeyden bahsetm işti.” Emily kulaklarını kapadı. “Bunu duymadım.” “Bu kadar bağnaz olma. O çocuğun tişört giymesi suç ol m alı!” Georgia mırladı. “Louvre’a da gittim, M et’e de, Tate G alerisi’ne de ama öyle bir vücut hiçbir yerde görmedim.” Bev “Kart oynayabiliriz,” dedi. “Ya da ortalığı kızıştırırız.” “Ooooo çok eğlenceli!” “ Veeee ben yatıyorum .” Emily, koridoru yürümeye devam etti. “Gün doğmadan daha fazla suç işlemeye kalkm ayın.” “Deneriz.” “Ama söz veremeyiz,” diye ekledi Georgia. “Ama her şe kilde seni süslemek için erkenden kapında olacağım.” “Gülümse, kuzum!” dedi Bev neşeyle. “On iki saatten kısa bir süre içinde Cardin soyadını alacaksın!”
269
Cumartesi
2.5 Grant ortalıkta yoktu. Yine. Emily, panjurların arasından gelen parlak gün ışığı karşı sında gözlerini kırpıştırarak yatağın boş tarafına doğru sinir li sinirli baktı. Nereye ve ne zaman gittiği konusunda hiçbir fikri yoktu. Geçen gece beklenti içerisinde dönüp dururken Emily kendinden emin hissediyordu. Ama yatağa girdiğinde Grant zaten derin uykudaydı, Emily de nefes alış verişini G rant’a uydurmaya çalıştı. Yavaş, muntazam ve huzurlu. Ama şimdi Grant yoktu. Başucundaki komodinin üzerindeki telefonunu el yor damıyla buldu ve G rant’m numarasını çevirirken gecenin bir yarısında onu çağırmış olabilecek sonsuz tıbbi felaketi düşündü. Ancak daha telefon çalmadan Grant kapıdan içeri girdi, koşu şortuyla kendine güvenini ve zindeliğini gösterircesine. İki elinde de birer bardak kahve vardı ve Em ily’yi gördüğünde gamzesini açığa çıkartarak gülümsedi. “Günaydın meleğim. Düğün günün kutlu olsun.” Kadınlar Em ily’nin yerinde olmak için neler vermezdi? Kendi hayatını hayatına bağlamak için söz vermek üzere olan bir adamın yürekleri durduran gülümsemesini izleye bilmek için? 270
Düğüne Beş Kala
Grant yatağa oturdu ve Em ily’yi alnından öptü. “Kusura bakma çok terliyim. Birkaç kilometre fazladan koştum .” “Terli kokmuyorsun, güzel kokuyorsun.” Emily kolları nı başının üzerinden uzatarak gerindi ve esnedi. “ Saat kaçta kalktın? Beni de uyandırsaydın keşke. Seninle koşmaya ge lirdim.” Başını salladı. “Asla olmaz. Annen ve annem geçen gece beni kenara çekip eğer nikâh töreninden önce tökezler de bileğini falan incitirsen bana neler yapacakları konusunda birkaç büyük uyarıda bulundu.” Duraksadı. “Bunlar ne ara bu kadar iyi arkadaş oldu? Yanlış anlama, bence gayet güzel. Annem sürekli benimle, babamla ve ev işleriyle uğraşm ak tan ne kitap kulüplerine ne de kadın kadına gezmeye falan vakit ayıramadı. Ama annenle ikisi birlikteyken...” Gözleri korkmuş bir hâl aldı. “ Sanki biraz korkutucular.” “Aynen öyle.” Emily doğruldu ve bir yudum kahve içti. “Hâlâ koşuya gittiğine inanamıyorum. Son birkaç gündür aralıksız gidiyordun. Yorulmadın m ı?” “Son on iki yılımı bir dinlenme odasında on beş dakikalık uykularla geçirdim. Kafein ve adrenalin alarak sonsuza ka dar yaşayabilirim .” Emily güldü. “Düğünlerle adrenalin gerçekten birlikte gi der mi bilm iyorum .” “Gider,” diye cevapladı, bir yandan ter içinde kalmış ti şörtünü çıkartıyordu. “Kendimi düşman hattına girmeye ha zır bir deniz komandosu gibi hissediyorum .” “Çok rom antik.” “Hey, ben bir cerrahım, şair değil.” Banyoya doğru yürü dü ve duş musluğunu açtı. “ Senden ne haber? Nasıl hissedi yorsun?” 271
Beth Kendrick
Düşünüp taşınıp hızlıca bir kendini kontrol etti. “İyi his sediyorum.” Şaşırtıcı bir şekilde. “Mükemmel aslında.” “Gerginlik yok mu?” “H iç.” Gelinliğini görebiliyordu, tertemiz bir şekilde şef faf paketinin içinde kapının arkasında asılı duruyordu. “Artık panik atak yok yani?” “Paniklemiyorum. Sinirli olacağımı bekliyor gibiydim ama değilim.” Yataktan kalktı. “Başaracağız. Her şey için hazırım.” “Deniz komandosu gibi.” “Aynen.” Bir çekmeceden Grant için temiz bir tişört çı kardı. “ Şimdi duşunu al ve dışarı çık. Beni şu an görüyor olman bir sürü kötü şans demek.” Kısık sesle güldü. “Annem gibi konuştun.” Emily, tişörtü korkmuşçasına dalga geçerek kendine doğ ru çekti. “Bu kadar, düğün iptal.” “Şimdi böyle diyorsun.” Emily’yi kendine doğru çekti ve boynundan öptü. “Ama fikrini değiştirecek yöntemlerim var.” “Karar ağacımı dalsız mı bırakacaksın?” Kelimeler ağ zından daha kendine engel olamadan çıkıvermişti. Grant durdu, şaşırmıştı. “N asıl?” “Hiç.” Öksürdü. “Boş ver. Ryan’ın söylediği salakça bir— “ “Ryan’la mı ilgili? Yine?” Emily daha cevap veremeden Grant geri çekildi ve elini saçma götürdü. “Cevap verme. Adil bir soru değildi.” “Hayır, bence bu konuda konuşmalıyız.” G rant’a doğru uzandı. 272
Düğüne Beş Kala
“Sorun yok meleğim. İkimiz de adrenalinle doluyuz.” “Ama— “ Banyoya doğru yöneldi ve musluğu kapattı. “Sanırım gö lün çevresinde bir tur daha atacağım. Gelmek ister m isin?” Emily kollarını indirip gitmesine izin verdi. “Evet, ama saçımı ve makyajımı yapıp Oscar törenine hazırlanıyormuş numarası yapmak zorundayım.” “Erkek olmak güzel. Birkaç saat sonra görüşürüz.”
“Döndüm. Döndüm ama sana bakmıyorum. Takımımı unut muşum.” Yarım saat sonra Grant yeniden ortaya çıkmıştı, öncekinden daha da terliydi. Bir eliyle gözlerini kapatıyor du, diğeriyle de askıyı arıyordu. Emily iç çamaşırlarının yarı içinde yarı dışında bir hâlde G rant’ın duman rengi takım elbisesini dolapta buldu. “G it me, yardım lazım. Sözde annem yardım a gelecekti ama geç kaldı. M uhtemelen annenle oynadığı soyunmalı poker oyu nundan sonra uyuyakalmıştır.” Grant elini gözlerinden çekti. “N asıl?” “Hiç. B i’ saniye yardım edebilir misin?” Sırtını dönüp çap raz düğmeli korsesini gösterdi. “Bunu tek başıma sıkamam.” Çoğu erkek bu karmaşık bağcık ağı karşısında afallardı ama Grant ipince filamentlere ve karmakarışık düğüm ler at maya alışıktı. Takım elbisesini bir kenara bırakıp hızlı ve işini bilir bir şekilde işe koyuldu. “Pek rahat bir şey gibi gözükmüyor.” “O kadar değil aslında.” Korsenin sert kenarı beline baskı yapınca soluğu kesildi. “Belki birazcık.” 273
Beth Kendrick
“Ne kadar sıkı olması gerekiyor?” “Bundan daha sıkı.” Grant korseyi sıkarken Emily kapıya tutundu. “Daha sıkı. Daha sıkı.” Şifonyerin aynasında yan sımasını gördüğünde kendini gülmekten alamadı. “Bu hiç ateşli değil. Ateşlinin tanı karşıtı.” Grant da gülüyordu. “Korseni sıkmak? Birazcık ateşli.” “Beni benden almak için korsemi açmak ateşli olur,” diye karşı çıktı. “Beni bu lânet şeyin içine bağlamak— aah!” Grant aşağıdaki ipleri bağladığında Emily tüm nefesini verdi.” “Neredeyse bitti.” Geri çekildi, kaydettiği ilerlemeyi in celedi. “Kendini birazcık daha sıkabilir misin?” “Sıkıyorum.” Ama yine de iki kat efor sarf edip nefesini verdi ve göğüs kafesi çatırdayana kadar gövdesini sıkarken göğüslerini kaldırdı. “Bu şeye beş gün önce sığıyordum.” “Bitmek üzere.” Em ily’nin bağırsaklarını düğümleyen son bir çekişle Grant korsenin altındaki germe işini bitirdi. “Tamamdır. Hazırsın.” “Emin misin?” “Birkaç kat selo bantla sağlamlaştırabiliriz, ama bence gerek yok.” Kapı tokmağının döndüğünü sesinden anladılar, daha sonra G eorgia’nm yüksek ve nefes nefese kalmış sesini duy dular. “Geldim Emrny. Burdayım. Sinirlenme. Gelirken— “ Damat ile gelini bir arada görünce korkuyla nefesini verdi. “Grant, ne arıyorsun sen burada? Naş naş!” G rant’ı dışarı çıkardı, kapıyı çarptı ve kızma çıkıştı. “Yirmi dakika önce burada olman lazımdı,” dedi Emily ken dini koruyarak. “Kendi düğünüme geç kalmak istemiyorum.” “Sana hiçbir şey öğretmedim m i?” Georgia ısrarlıydı. “O 274
Düğüne Beş Kala
korsenin içine seni sıkıştıracak kişi kocan değildi. Bu şekil de bir adam baştan çıkarılm az.” “İyi de en azıdan korseyi kapatabildi, tek başım a o ka darını bile beceremedim.” Annesini yanma yaklaştırıp itiraf etti, “Bir kilo almışım.” Georgia kızım tepeden aşağı süzüverdi, ardından memnun bir şekilde başını salladı. “Endişelenme, hiç belli olmuyor.” “Çünkü kurabiye ve bisküvi yedim, şampanya içtim. Ryan Ta. Ardından da Summer milk shake getirdi.” “Tüm düğmeler iliklendikçe bir sorunumuz yok.” Georgia gelinliğin paketinin fermuarım açtı, narin tül ve dantel yuma ğım paketten çıkarttı. “Mükemmel görüneceksin bebeğim.” Emily kollarını yukarı kaldırdı ve Georgia gelinliği giy dirirken bir süre kıpırdamamaya çalıştı. Aynadaki yansım a larını izledi, anne kız ebedi bir geleneği tamamlıyorlardı. Babası için keskin ve ani bir acıyla dolmuştu. “Keşke babam da burada olsaydı,” dedi yavaşça. “N ikâh ta yanımda olurdu.” “K eşke.” Georgia gelinliğin omuz kısmını düzeltmeyi bı rakmıştı. “ Seninle gurur duyardı.” Duraksadı, parlak pembe dudakları hareket etti, asla bulamayacağı kelim eler aradığı nı Emily biliyordu. Cari öldüğünden beri verdiği kararlan açıklayabilecek ve özür dileyebilecek kelimeler. Sevgi ve minnet dolu bir şekilde annesinin iki elinden de tuttu. “Teşekkürler anne. Her şey için teşekkürler.” Georgia bir elini çekti ve yüzünü yelledi. “Sakın beni ağ latayım deme. M akyajımı tekrar yapacak vaktim yok.” Emily kendi gözlerinde gözyaşlarını hissetti. “Ağlatma beni.” İlcisi de kendini tutmaya çalışıyordu, burunlarını çe275
Beth Kendrick
kip gülüyorlar ve birbirlerini uyarıyorlardı, ama yine de Bev içeri girdiğinde gözlerinin altındaki maskara izlerini silme ye çalışıyorlardı. “İyi misiniz kızlar?” diye sordu Bev. “Ah, her zamanki gibi harikayız,” Georgia kapatıcısını sürüyordu. “Biraz duygusallaştık.” Bev, Em ily’nin boynundaki inci kolyeye dokundu ve gü lümsedi. “Tatlım nefes kesici görünüyorsun. Nefes kesici.” “Sen de gayet güzel görünüyorsun,” dedi Georgia. “Nikâh töreninde kendine bir yakışıklı bulacaksın, buraya yazıyorum!” Bev Em ily’ye bir bakış attı. “Annenin gerçekten uçuk bir hayal dünyası var.” Emily sırıtıyordu. “Var gerçekten.” Georgia kapatıcıyı bırakıp göz farını aldı. “Rose ve Dar lene’i hiç gördünüz mü bu sabah?” “Kahvaltıya bu sabah geç kaldılar, ister inan ister inan ma.” Bev göz kırptı. “M elanie şehre doğru gittiklerini gör müş. Acil bir ayakkabı alış verişiyle alakalı bir şey.” Georgia sinsi sinsi gülümsedi. Bev engel olmaya çalıştı ama yine de pişmiş kelle gibi sırıttı. “Mel gayet bitkin göründüklerini söyledi.” “Bana gelmeliydiler,” dedi Emily. “Salatalıklı göz altı kremimi paylaşmaktan mutluluk duyardım.” “Görev tamamdır.” Georgia sıradaki iş emrine geçti. “B rad’i törene çağırdın mı?” B ev’in içi pır pır etti. “Evet, çağırdım. Ve düğün organi zatörünün bizim masamıza oturtmasını sağladım. Tam senin ve benim aramıza.” 276
Düğüne Beş Kala
“Öğreniyorsun, çekirge.” Birkaç dakika Em ily’nin m ak yajıyla ilgilendi, sonra geri çekilip eserine baktı. “Evlenm e ye neredeyse hazır mısın?” “Olabileceğim kadar hazırım .” Ayakkabılarım giymek üzere eğildiğinde korsesindeki gevşekliği hissetti. “Eyvah.” “Dur azıcık.” Bev parm aklarını çıtlattı. “Bende o iş.” Bev ufak tefek bir kadına göre şaşırtıcı bir kuvvetle kor seyi sıkarken Emily gözlerinde uçuşan noktalar görüyordu. “İşte.” Bev gelinliğin narin inci düğmelerini akıl almaz bir hız ve hassasiyetle tekrar ilikledi. “Hepsi tamamdır.” İşaret parmağını Em ily’ye doğrulttu. “ Şimdi biraz sakin ol. Bu el bisenin sırrı burada. Kıpırdama, nefes alma, eğilme. Sadece gülümse ve güzel görün.” Emily parmaklarını belindeki incecik ipek kumaş boyun ca gezdirdi, her şeyin sağlam ve yerinde olduğundan emin olmak istiyordu. Her şey sağlamdı. “Deniyorum .”
“Hadi şu gösteriyi başlatalım ama dostum.” Summer beyaz tahtadan küçük şapelin girişini hızlıca geçti ve boynunun ar kasını bir mendille sildi. Su yeşili nedime elbisesiyle saçında ki taze çiçeklerin arasında her santimetresi kalburüstü bir ha nım gibi görünüyordu. Ama yine de nasıl oluyorsa kendi gibi konuşabiliyordu. “Sıcak çarpmasından ölüyorum burada.” “Bu kilisenin klimasının olmadığına inanam ıyorum.” Georgia açık mor ipek takımının ceketini açtı. “Makyajım akıyor.” İbadet bölümüyle bulundukları yeri ayıran kapıya doğru eğildi, yaylı çalgı dörtlüsü leziz M ozart ve Bach seç melerini bitirm ek üzereydi. Caroline üst dudağında ter damlacıkları olmasına rağmen muhteşem görünmeyi başarıyordu. “Nasıl gidiyor Emily?” 277
Beth Kendrick
Emily elindeki vadideki zambak buketini sıkmayı bırak mak için kendini zorladı. “İyiyim .” Summer bahsedene ka dar sıcağı hissetmemişti bile. Aslında biraz ürpermiş hisse diyordu. Adeta uyuşmuş. “Terledim!” Ava ve Alexis birbirlerine avuç dolusu sol gun çiçek yapraklarını savuruyorlardı. “Susadım!” “Kızlar!” Melanie yerden yaprakları toplayıp fiyonklu sepetlere geri koydu. “Birazını törene saklayın.” Em ily’ye sokuldu ve sessizce, “Seremoniden sonra sigara molasıymış gibi yapıp benimle arkada buluşur musun?” “Orada olurum,” Emily sessizce cevap verdi. Bev saçım yatıştırıyordu. “Biliyorum biraz sıcak ama bu şapel oldukça çekici ve etkileyici.” “Biraz mı sıcak?” Summer kâküllerine üfledi. “Neredey se kırk derece olmalı!” “Lütfen sabır.” Bev gardenya korsajını düzeltti. “Kısa bir se remoni olacak, kulübedeki davet odası güzel ve serin olacak.” “M askaram eriyor,” dedi Georgia. “Düğün fotoğrafların da rakun gibi görüneceğim.” Bev şikâyetleri duymazdan geldi ve herkesi sıraya dizdi. “Herkes yerine kızlar. Düğün organizatörü iki dakika içinde bu kapıları açacak. Herkes hazır m ı?” “Evet,” dedi hepsi bir ağızdan. “Güzel. Gülümsemeyi de unutm ayın.” Emily elindeki buketin doğru yöne bakıp bakmadığını kontrol etmek için gözünü aşağıya çevirdiği anda bileğinin boş olduğunu fark etti. Endişeye kapıldığı anda da şaşkınlı ğından kurtuldu. “Bilekliğim düşmüş! Onu bulmak zorun dayım!” 278
Düğüne Beş Kala
“Şimdi değil.” Bev başım salladı. “İki dakika içinde baş lıyoruz.” “G rant’a düğünde takacağıma söz verm iştim .” Emily gözlerini kapadı, adımlarını hatırlamaya çalışıyordu. “Ku lübeden ayrılırken bileğimdeydi. Buraya yürürken düşmüş olmalı. Gidip müzisyenlere B ach’ın parçasını tekrar çalma larını söyleyin.” Buketini Sum m er’a verdi ve çıkışa yöneldi. “Sen burada kal,” dedi Melanie. “Ben gidip bulurum .” “Olmaz, tam olarak nereye bakmam gerektiğini biliyo rum.” Adeta etten duvar oluşturan nedimeleri iteleyerek geç ti. “Bensiz başlamayın.” “Em ily!” diye haykırdı Bev. “Bekle!” Summer ibadet bölümüne doğru büyük adım larla gitti. “B ach’m genişletilmiş remiksi. Tamamdır.” “Hemen döneceğim!” Emily şapelden çıktı ve yassı kal dırım taşlı yolu taradı. Kulübeyle kilise arasında sadece bir kaç yüz metre vardı ama önündeki çimenlik bir okyanus gibi uzanıyordu. Umutsuz ama kararlı Emily çimlere bakmak için ileriye doğru eğilmişti. “Öğürme,” dedi tanıdık bir erkek sesi harfleri uzatarak. “Pişmanlığın klasik belirtisi.” Emily kafasını kaldırdığında Ryan’m yaklaştığını gördü. Daha önce onu hiç takım elbise içinde görmemişti ve ne kadar etkileyici durduğunu görünce de şaşakaldı. Kot pantolon ve deri ceket giyerken kendine duyduğu güveni ısmarlama takım elbisesi içinde de gösteriyordu. Takımın kesiminden olsa ge rek boyu daha uzun ve omuzları daha da geniş duruyordu. Elâ gözleri güneş ışığıyla altın rengine dönmüştü ve Emily tüm o otoriter erkekliğin altındaki çocuğu bir an için gördü. “Öğürmüyorum, bilekliğimi çimlere düşürdüm ve bugün 279
Beth Kendrick
için uğurlu takım o olacaktı, herkes beni bekliyor ve— “ “Hop. Dur bakalım.” Elini Em ily’nin omzuna koydu ama Emily aldırış etmedi. “Hemen bulmak zorundayım !” Çoraplarına ve gelinliğine aldırış etmeden dizlerinin üstüne çöktü ve parmaklarını çim lerin arasında gezdirdi. “Düğün iki dakika içinde başlıyor!” “Dur.” Ryan elini Em ily’nin dirseğine götürdü ve tekrar ayağa kaldırdı. “Bilekliği ben bulurum. Sen nefes almaya başla.” “Neye benzediğini bile bilmiyorsun. Her yerde olabilir.” Gevezelik ettiğini biliyordu. “Şurada merdivenlere doğru da olabilir, orada kilisenin yanında da olabilir, ya da— “ “Nefes al. Nefes ver.” Göz teması kurana kadar bekledi ve gösterdi. “Yapabilirsin.” “Hayır yapamam! Bu aptal elbise boğa yılanı gibi ve hep si senin suçun.” Ryan çömeldi ve çimenlikte altın parıltısı aramaya başladı. “Birçok şey için suç kabul ederim ama gelinliğin bunlar dan biri değil.” “Bu şey geçen pazar oluyordu,” diye hemen cevapladı Emily. “Aylardır kalori hesabı yapıp karbonhidrattan kaçı yordum, sonra çikolatan ve şampanyanla çıkageldin. Bir ka deh şampanyada kaç kalori var senin haberin var m ı?” Gözlerini çimenlerden ayırmadı. “Şampanyaya ihtiyacın vardı, şampanya getirdim.” “Hayır. Yanlış. Benim şampanyaya ihtiyacım yoktu. İh tiyacım olan şey az yemek ve iyi olmaktı, sonra sen... ve b e n ...” Sesini ye kalp atışını düzenlemeye çalışırken sesi kısılmıştı. 280
Düğüne Beş Kala
Mucizevi bir şekilde Ryan yerden taşlarla dolu bir zincir çıkarıverdi. “İşte.” “Buldun.” Ryan’m avucunda parıldayan elmas ve safir taş lara bakınca endişeleri azalıverdi. “İnanamıyorum buldun.” “Bir şey değil.” Em ily’nin bileğini kaldırdı ve bilekliğin klipsini kapattı. Parm aklan bileğinin hassas tenine dokudu ğunda Emily ile göz göze geldi ve öyle kaldı. Emily yere baktı, utanıyordu, gözlerini kaldırdığında Ryan hâlâ bakı yordu. Çimenliğin ortasında öylece durdular, çok yakındılar ama birbirlerine dokunmuyorlardı. Emily korsesinden gelen sesi duydu. “Olamaz.” Ryan yapımcı moduna giriverdi. “Neye ihtiyacın var?” Emily saçını kulağının arkasına attı. “Tamam, dinle, bu bi raz utandırıcı ama gelinliğimin düğmelerini açıp korsemi dü zeltmen lazım.” Sırtını dönüp inci düğmeleri açmasını bek ledi. “İçerde bir şey gevşedi ve korsemi sıkmak zorunda— “ “Olmaz,” dedi Ryan kesin bir ses tonuyla. Emily yüz yüze gelmek için tekrar döndü. “N e?” “Olmaz.” “Ah tabi, sihirli kelimeyi unuttum. Tamam, lütfen gelinli ğimin düğmelerini açıp korsemi sika— “ “Olmaz.” Emily hemen karşılık verdi. “N eden?” “Çünkü orda durmuşsun ve koşudan gelmiş Ripley gibi nefes nefese kalm ışsın.” 281
Beth Kendrick
Öfkeyle nefesini tuttu ve korsesinin arkasında bir ilik daha açıldı. “Az önce beni köpeğinle kıyaslamadın herhalde.” “Sen de kan dolaşımını daha da kesmemi beklemiyorsun herhalde.” “Bana bak Ryan.” Ceketinin yakasına yapıştı. “Senden bir iyilik istiyorum, korsemi sık.” Başını iki yana salladı. “O ses de neydi.” “Güzel görünmeliyim!” “Muhteşem görünüyorsun. Her zaman muhteşem görü nüyorsun.” Geri çekildiğinde vurdumduymaz gülümsemesi kaybolmuştu. Neredeyse kızgın görünüyordu. “Bazen bazı şeyleri olması için zorlayamazsın.” Tehditkâr bir bakış attı ve arkasına bakmadan kiliseye doğru yürüdü.
282
26 Nedim elerin tüm şikâyetlerine rağmen Emily kilisenin ne kadar da sıcak olduğunu fark etmemişti. Şimdi fark etti. Küçük beyaz şapelin içi boğucuydu, neredeyse de bunal tıcıydı. Sırtından ter süzülüyordu. Solgun çiçeklerin iğrenç kokusu kaplamıştı her yeri. Parmaklarıyla buketinin serin yeşil dallarından kavra dı, ayağındaki sandalet parmaklarını acıtmaya başlamıştı. G rant’m verdiği bilekliğin bileğinde bir aşağı bir yukarı ge zinirken çıkardığı sesi hissedebiliyordu. Ama içinde sadece baskı hissediyordu. Kiliseye geri koştuğunda Bev korsesini tekrar düzeltmişti; ciğerleri, kalbi ve midesi son haddine ka dar sıkışmıştı. “Şimdi.” Bev gelin alayının önündeki yerini aldı. “So nunda hazır mıyız?” Emily başını yukarı kaldırdı ve annesinin kolundan tuttu. “H azırız.” Georgia küçük makyaj aynasında kendine son bir bakış attı ve Em ily’yi kendine çekti. “Dinle tatlım. Ben bu yürü yüşü y aptım ... hem de?” “Dört kez.” “Dört kez. Evet. Bu yürüyüşlerin bazılarında kalbimden 283
Beth Kendrick
geçen yanlış karar verdiğimdi. Kalbin asla yalan söylemez.” Kızına yandan bir bakış attı. “Eğer tamamen emin değil se n ...” “Çene çalmak yok,” diye azarladı Bev. “Gidiyoruz.” “Şu an buradan ayrılabiliriz,” diye fısıldadı Georgia. “Arabanın anahtarları çantamda.” “Anne herkes bekliyor. Hadi.” Kapılar içeriye doğru açıldı ve nedimeler tek sıra halinde uygun adım bir sağa bir sola yürümeye başladılar. Georgia yürümek yerine süzülmeyi tercih ettiğini önceden söylemiş ti, bu yüzden Emily de annesiyle beraber süzülürken huzurlu bir melek gibi görünmeye çalışıyordu. Bakışlarını beyaz saten kumaşın ucunda bekleyen G rant’a sabitledi. O kadar yakışıklı görünüyordu ki yüreği dayanmı yordu, ama yüzünde Em ily’nin hemen tanımlayamadığı bir ifade vardı. B iraz... gergin miydi? Daha önce onu hiç gergin görmemişti. Her ne kadar doğruca ileriye bakmaya çalışsa da gözünün ucuyla Ryan’ı gördü. En arka sırada, ellerini eskimiş kilise sırasına koymuş duruyordu. Herkes gelinliğine hayranlıkla rını ooo ve aaa sesleriyle belirtip daha rahat görebilmek için öne eğilirken Ryan başka tarafa döndü. Ama Emily, mozaik camdan gelen güneş ışığı altında Ryan’m ifadesinin yumu şadığını gördüğünü düşündü. Annesinin kolunu tutarak anı yaşamak için bilinçli bir hamle yaptı, misafirlere gülümsemek için, keman sesini duymak için ve hepsinden öte, düşmemek için.
Ryan ’ın gözleri mi parlıyordu? Yolun yarısına gelmişti, hayatında sevdiği iki adamın tam ortasmdaydı, şeytana uydu ve arkasına baktı. 284
Düğüne Beş Kala
Ryan duruşunu rahatlaştırdı. Kirpikleri ok gibiydi, elleri birbirinin üzerinde duruyordu, sağ elinin başparmağını sol elinin yüzük parmağına sürtüyordu. Emily o an anladı. Tüm şüpheleri uçup gitti, bayıltıcı sıcak ve nem ile bir likte sel olup üzerine gelen gerçekle beraber ansızın yere düşerken gelinliğinin yırtılma sesini duydu.
285
Z? Emily önce gözlerini açmadı. Sabit durdu, yavaş yavaş ken dine geliyordu. Duyduğu sesler de sanki su altındaymışçası na uzaktan gelir gibiydi ve boğuktu. Bekledi. Nefes aldı. Önce annesinin sesini tanıdı. Tiz, canlı ve kadınsı bu hoş sesi, alçak sesli bir erkek mırıldanması izledi. Bu G rant’dı. Damadı. Yolun sonunda onu bekleyen adam. Her şey gözlerinin önüne geldi ve ciğerlerini derin bir nefesle doldurduğunda gözleri açılıverdi. “Nefes alabiliyorum,” diye şaşırdı. Başını yastıkta çevir di ve kendi hotel odasına benzer bir odada olduğunu fark etti. “Neredeyim?” “Ah, bebeğim, şükürler olsun uyandın.” Georgia alnına soğuk ve ıslak bir havlu koyuyordu. Hem rahatlamış hem de kızmış bir hali vardı. “Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım .” Emily dudaklarını ıslattı. “Ne oldu?” “Patates çuvalı gibi düştün, olan bu,” dedi Georgia. “İki santim daha sağa düşseydin kafanı sıraya çarpıp yaracaktm .” “Ama öyle olmadı.” Grant, G eorgia’dan havluyu aldı ve 286
Düğüne Beş Kala
Em ily’nin yüzünü inceledi. “Nefes alabiliyorum,” diye tekrar etti Emily. Odanın de tayları yavaş yavaş görünüyordu. Dağınık bir yatakta yatı yordu, etrafında küçük magazin gazeteleri ve şeker am balaj ları vardı. “Üzerimde ne var?” “Sum m er’m tişörtlerinden,” dedi Georgia. “Burası onun odası, lobiye en yakın olan buydu.” “Gelinliğini ve korseni çıkardık,” dedi Grant. “Rengin hemen normale döndü.” Duraksadı. “Gerçi elbiselerden faz lası buna sebep olmuş gibi.” Annesi G rant’m sesindeki detayı yakaladı ve çantası nı aldı. “İkinize konuşmanız için biraz zaman vereyim .” Em ily’yi yanağından öpmek için eğildi ve kulağına fısıldadı, “Ryan dışarda deli dana gibi bir oraya bir buraya yürüyor.” Georgia kapıyı hevesle açtı ve holde bekleyen kalabalığa, “Tamamen kendine gelecek. Sadece soğuk su ve biraz şef kate ihtiyacı var.” Emily dirseklerinin üzerinde doğruldu ve G rant’a dikkat le baktı, ilk buluşmalarına götürmek için almaya geldiğin de hissettiği gibi hissediyordu kendini Emily. Aniden gelen utangaçlık ise şaşırtmıştı ve ne diyeceği hakkında hiçbir fik ri yoktu. Grant yatağın yanındaki ahşap sandalyede oturuyordu. Ceketinin düğmeleri açık ve papyonu sökülmüş olsa da sa kin ve kontrollü görünüyordu. G rant’m yüzünde ipuçları aradı ama takındığı ifadeden dolayı bu mümkün olmadı. Geri yaslandığında sandalye çatırdadı. “Evlenmiyoruz, değil m i?” 287
Beth Kendrick
Emily daha cevap veremeden Grant sandalyeden kalktı ve Em ily’ye sırtını döndü. Omuzlarını kulaklarının hizasına kaldırdı ve bir anlık da olsa Emily, G rant’m açıkça görmez den geldiğini düşündü. Daha sonra telefonla konuştuğunu fark etti. “Hı-hı. Tamam, o zaman dozu artırmayı deneyin ve geliş melerden haberdar edin. Teşekkürler.” Em ily’nin ağzı açık kaldı. Telefonu kapattı ve pişman bir gülümsemeyle Em ily’ye döndü. “Biliyorum, biliyorum. Nikâh başlamadan terk edil dim ve hâlâ işimle uğraşıyorum.” “Bak ne diyeceğim, işin için beni geri plana atma hakkı nı kazandın.” Yatakta iyice doğruldu. “İstediğini yapma ve söyleme hakkını kazandın. Hadi durma, bağır. Küfret. Yum ruk at. Kaldırabilirim .” Grant, Em ily’nin sesindeki ihtirası duyunca afalladı. “Ben bağırmam biliyorsun. Yumruk da atmayacağıma emin olabilirsin.” “Peki, bir şey hissediyor olmalısın. Ben hissettiğimi bi liyorum. Her neyse bu hissettiğin devam et ve içini boşalt.” Emily, G rant’ı konuşturmaya çalıştıkça Grant daha da ka panıyordu. “Aklında ne var onu bile anlayamıyorum, bugün sözde düğün günümüzdü. Önemli bir şey bu. Kızgın mısın? Üzgün mü? Hüsran dolu mu? Yoksa D şıkkı: Hepsi mi?” Grant duraksadı, kaşlarını çatmıştı. Sonunda cevap verdi, “Bilmiyorum.” Emily kaşlarını kaldırdı. 288
Düğüne Beş Kala
“Ne dememi istiyorsun?” diye sordu Grant, akşam yem e ğinde ne yemek istersin diye sorarcasına. “Ben de bilmiyorum, ama geçirdiğimiz bu son haftadan sonra birkaç şey hakkında konuşmamız gerekiyor gibi.” “Kesinlikle bazı sürprizler oldu,” diye itiraf etti Grant. “Böyle olacağını tahmin etmiyordum.” Emily bekledi. Grant boğazını temizledi, ilk kez rahatsız görünüyordu. “ Sanırım düşüncelerimde sen d ah a... ya da ben d ah a... veya biz d a h a...” “Özverili, tatlı, sabırlı ve mükemmel?” Omuzlarını silkti. “Çok üzgünüm Grant, her şey için.” Emily koltuğun üze rinde serili antika gelinliği fark etti ve elmas yüzüğüne bak tı. Narin yüzüğü parmağından çıkarıp G rant’a uzattı. Grant yüzüğü pantolonunun cebine attı, ardından uzanıp Em ily’nin parmaklarından tuttu. Eğildi, Emily elini öpece ğini düşünmüştü. Sonra R yan’m adından geriye kalan belli belirsiz beyaz yara izini incelediğini fark etti. Sonra Em ily’nin gözlerine baktı. “Hâlâ burada.” “Evet.” Elini çekti ve yorganın altına koydu. “Kendimi her zaman fark etmediğine inandırm ıştım .” Grant iğneleyici bir gülümsemeyle, “Fark ettim,” dedi. “Lazerle sildirmeye çalıştım. Ama işe yaramadı. Hayatım boyunca iz kalacak.” Dizlerini göğsüne doğru çekti. “Çok hata yaptım. Aslında olmadığım biri olmayı çok denedim.” 289
Beth Kendrick
“Bekle.” Oturmaya niyetlendi, sonra ayakta kalmaya ka rar verdi. “Önce ben bir şey söyleyebilir miyim?” “K esinlikle.” Emily gelecek eleştirilere kendini hazırladı. “Hastamın durumu pek iyi değil.” Yüzü gerginlik ve en dişeden değişmişti. “Ateşi çıkmış ve akciğer fonksiyonları beklediğimizden çok uzakta.” “Çok kötü.” Tekrar gelen suçluluk duygusuyla Emily gözlerini kapadı. “Ve senin burada olman— “ “İşte olay da bu.” Tekrar gülümsedi, bu sefer ağırbaşlı ve cömert bir gülümsemeydi. “Buradayım ama onu düşünüyo rum. Buradasın, ama sen de başkasını düşünüyorsun.” “Grant— “ Avucunu azcık kaldırıp Em ily’yi susturdu. “Anlayama yacağımız bazı şeyler var. Hayatta. Tıpta. Tüm hafta takip ettiğim bu h asta...” Uzun ve yorgun bir nefes verdi. “N ak ledilen organlar her zaman çalışmıyor. Hastalar ölüyor. Baş larken bunun işin bir parçası olduğunu biliyoruz. İhtisas dönemimde gördüğüm bir hastamı hâlâ hatırlıyorum. Çok iyi durumdaydı. Otuzlu yaşlarının ortasında eski bir mara ton koşucusu, iyi besleniyordu, tamamen sağlıklıydı. Kalbi hariç.” “Ki önemli bir organdır.” “Doğru. Bekleme listesine girdikten kısa bir süre sonra uygun bir organ bulmuştuk. Ve son derece de uyumluydu; aynı doku tipi, aynı boyut, genç ve atletik bir kişiden hem de. Düzgün bir ameliyat oldu, komplikasyon oluşmadı. Or gan nakli konusundaki en iyi senaryoyu anlatıyorum.” Biraz duraksadı. “İyileşip bir maraton daha koşmaya gitmesi gerekiyordu. Ama gidemedi. Vücudu mükemmel uyumdaki organı kabul etmedi. Çok ender ve moral bozucu 290
Düğüne Beş Kala
bir durum ama oluyor.” Emily G rant’a dikkatle bakıyordu. Grant ise Em ily’den öte adeta Em ily’nin içine bakıyordu. Hikâyesine devam ederken pencereye doğru yürüdü. “Tabi geçen sene tanık ol duğum gibi durumlar da var. Adam yirmi sene boyunca si gara içip sonra tamamen bırakmış. Üç cerrah heyetine yalvar yakar durumunu anlattı ve sonunda birini böbrek nakli için ikna etti. Bulunan böbrek de uyumlu gibi gözüküyordu. So nuçların muhtemelen o kadar da iyi olmayacağı konusunda kendisini uyardık.” “Ama oldu.” Dedi Emily. “Mükemmel. Sorunsuz.” Grant ellerini açıp kapadı. “ Sanki adam o böbrekle doğmuş gibiydi. Bazı nakillerin so run çıkarmazken bazılarının neden çıkardığını asla anlaya mayacağız. Doğru ya da yanlış değil, iyi veya kötü de değil. Sadece ö y le ” Omzunun üzerinden Em ily’ye baktı. “Bu sabah Ryan hakkında konuşmak istediğinde.” Em ily’nin göğsü daraldı. “Evet?” “Belki iyi bir fikir olabilirdi.” Emily başım geriye attı ve gözlerini kırpıştırdı. “ Şaka mı yapıyorsun?” “Biraz.” Bunu derken bile gerçek bir beyefendiydi. İncelikle geri çekilmek istiyordu. Hayata devam etmek istiyordu. Emily elini kalbine koydu ve sakince konuştu. “Bu seni sevmediğim anlamına gelmiyor. Umarım biliyorsundur.” 291
Beth Ketıdrick
Em ily’nin yanına geldi. “Biliyorum.” “Çünkü çok iyi bir adamsın. Mükemmelsin. Ama b iz ...” Sesi azalmıştı, doğru kelimeleri bulamıyordu. Grant, Em ily’nin bıraktığı yerden devam etti. “Uzun sü redir evli olmuş olabilirdik ve herhangi bir sorun olmazdı.” “Olmazdı.” Diye tekrarladı Emily. “Evet. Uzun, hoş bir evlilik. Ama bir aşk hikâyesi değil.” “Yani, değil tabii ki.” Omuzlarını indirmişti. “Aşk hikâ yeleri peri masalları ve aşırı romantik filmler içindir.” Grant başını iki yana salladı. “Doğru değil. Annemle ba bamın evliliği bir aşk hikâyesiydi. Babamın öldüğü güne ka dar öyleydi.” “Benimkilerin de.” Emily itiraf etti. “Ama sen onu hak ediyorsun Em. B en d e.” Eğildi ve başı nı Em ily’nin başının üstüne koydu. Emily, Grant ona tutunsa bile gitmesine izin verdiğini biliyordu. Ardından yaşanan sessizliği banyo tezgâhına doğru yu varlanan boş bir bardağın sesi bozdu. Başlayan yüksek sesli müzik duvarları titretiyordu. “Eğlenceyi bizsiz başlatmışlar gibi geliyor.” “Aman A llah’ım.” Emily elleriyle çarşafı sıkıyordu. “Eğ lence. Gidip sırayla misafirlerle ilgilenmeli miyim? Yoksa bu çok uygunsuz mu olur? Güzin Abla bu konuda bir şey söylememiştir herhalde.” “Bırak Güzin A bla’yı. Parasını biz ödedik, gitmek zorun da değiliz. Ailecek toplaşmamızın sponsorluğunu yapıyorum gibi düşün.” Telefonu tekrar titredi. “Hastaneye gidiyorum.”
292
Düğüne Beş Kala
Emily güldü. “Bu konuda oldukça heyecanlı görünüyor;sun.” “Öyleyim. Kötü bir şey m i?” “Hiç değil. Sevdiğin şey ile ilgili suçluluk hissetmemelisin.” Grant, Em ily’yi alnından öptü ve gözlerine baktı. Emily de karşılık verdi ve bu sefer, sonunda, G rant’m mavi gözle rinde bir duygu fark etti. İç rahatlığı. Telefonu tekrar titredi ve aceleyle çıktı. Daha ardından kapı kapanmadan Ryan içeri girdi.
293
2? Ryan odaya girdiğinde gülümsüyordu, ama Emily bu gülüm seyişin altında huzursuz ve neredeyse yırtıcı bir hava sez mişti. Annesinin onu neden deli danaya benzettiğini anlaya biliyordu. Ryan’m bir şey söylemesine gerek yoktu. Tek bir bakış atsa ne hissettiğini anlayabilirdi Emily. Yataktan çıktı ve yüz yüze gelmek için ayağa kalktığında Ryan’ın dikkatinin Sum m er’ın eski bol tişörtünün altından gözüken külodunda ve kasıklarında olduğunu fark etti. “G rant’ın yeni planları var gibi gözüküyor,” dedi sonun da. Emily tişörtünün eteğini aşağı doğru çekiştirdi, tabii ora ya daha da fazla dikkat çekmiş oldu. “Hastaneye gidiyor.” “Yani düğün iptal?” “Düğün iptal.” “Neyse, misafirler eğlenceye başladılar bile.” Başını du varları titreten müziğin geldiği hole doğru eğdi. “Bev, conga dansında başı çekiyor.” Emily güldü. “Yalan söylüyorsun.” “Anneni kalçasıyla kenara itmek zorunda kaldı ama şu an en başta.” Cibinlikli yatağın kenarına gelene kadar yaklaştı. 294
Düğüne Beş Kala
“En azından iyi vakit geçiriyorlar.” “Herkes duruma uyum sağlamış gibi gözüküyor.” İfadesi durgunlaştı. “ Sen nasıl hissediyorsun?” Emily vereceği cevabı biraz düşündü, tüm iç rahatlığı ve pişmanlığı arasında gitti geldi. “ Şaşkına döndüm. Her duy guyu hissediyorum .” “Ben de.” “Ve işte yine buradayız, tam başladığımız yerde.” Sum m er’m tişörtüne baktı. “Üniversite tişörtleri bile üstüm üz de.” “Fark ettim .” Ryan bekledi, pahalı ısmarlama takımının içinde beklenti ile duruyordu. Emily ellerini yatağın kendi tarafındaki cibinlik direğine sardı. “Buradan nereye gidiyoruz?” Her zamanki gibi hazırda bir cevabı vardı. “ Sen, ben ve Ripley gümüş renkli Triumph Spitfire içinde günbatımma doğru gidiyoruz.” Ryan cümlesini bitirdiği anda Emily görüntüyü akimdan çıkaramadı. R yan’a doğru bir adım atarken parmağını yata ğın parlak, cilalı kenarına sürtüyordu. Sonra bir adım daha, bir adım daha. “Ciddi olmanı istiyorum.” Her adımını izliyordu. “Çok ciddiyim.” “Cumartesi çıkageldiğinden beri ikimiz hakkında karara varmaya çalışıyorum .” “Excel’de çalışma sayfası yaptın mı bunun için?” “D enedim.” Yavaş yavaş yanma yaklaşıyordu. “Ama gö rünen o ki matematiksel formüller bize yetmiyor.” 295
Beth Kendrick
“Yani ne diyorsun?” “Tüm bildiğim şu: Biz daha bitmedik.” “Biz hiç bitmeyeceğiz ki.” Gözlerinin rengi gölgede koyulaşmıştı. “ Seni hayatımda istiyorum. Hep istedim. Hep isteyeceğim.” Emily derin bir nefes aldı, uçurumun kenarında durduğu nun farkındaydı. Ryan uzandı ve Em ily’yi yanma çekti. “Şimdi senin repliğin,” diye hatırlattı. Emily uzanıp Ryan’ın ceketinin cebindeki mendili dü zeltti. “ Seni seviyorum. Küçük köpeğini de.” Ryan elini Em ily’nin elinin üzerine koydu. İnce yün ve pamuk katmanının altında Ryan’m kalp atışlarım hissede biliyordu. “Ben de seni seviyorum. Tişörtlü baştan çıkarıcı kadı nım .” Bu sefer Em ily’yi baştan çıkaran gülümseyişi yavaş ve şeytaniydi. “Eller havaya.”
.2 ? Bir yıl sonra
“Tatlım, eve geldim.” R yan’m sesi girişten banyoya doğru yankılandı, Emily köpüklerle dolu küvette uzanıyordu. Ryan R ipley’le oynarken köpeğin patilerinin tahta zem in de çıkardığı sesleri dinledi Emily, sonra da şampanya şişesi nin açılışını duydu. Biraz sonra elinde iki kadeh şampanyay la Ryan kapıda belirdi. “Orada bir kişilik daha yer var m ı?” “H er zam an.” Emily kenara doğru kaydı. “Bu küvet hakkında seninle konuşmak istiyordum .” Kü vetin kenarına kadehleri koydu ve havayı kokladı. “ Şeftali?” “Ebegüm eci.” “Başlarda bir şey demeyeyim dedim ama küvetle ilgili bir müdahaleye ihtiyacın var.” Gömleğini ve pantolonunu çıkarıyordu. “Bu ciddi bir şey Em, sorunun olduğunu itiraf etmeni istiyorum .” Em ily güldü ve sıcak su eklemek için musluğu açtı. “Reddediyorsun gibime geliyor.” 297
Beth Kendrick
“Red ve ebegümeci, ayrıca beni tetiklemiyormuşsun gibi davranma. Emlakçı daha ilk kez evi gösterdiğinde küvete olan ilgimi gördün.” “Küvete olan ilgin zaten evi alma sebebimiz.” Küvetten taşan suya bakmadan Em ily’nin yanma küvete girdi. “Seni soyabildiği için çok şey söylenmesi lazım.” “O zaman sorun da neymiş?” Ryan’ı uzun ve yavaş bir öpücükle öptü. Ryan’ın elleri köpüklerin altından Em ily’nin vücudunda geziniyordu. “Ne sorunu? Konu neydi ki?” Suyun altından çıktıklarında Ryan şampanya kadehini uzattı, Emily de bir yudum aldı. “Oh. Neyi kutluyoruz?” “Bugün çekimi bitirdik. Tam vaktinde. Ve her işe koştu ran dahi prodüktörümüzün sayesinde bütçenin altında.” “Bütçenin iki dolar kadar altında.” Alçakgönüllü numa rası yapıyordu. Ryan, Em ily’nin kulak memesini ısırdı. “Stüdyonun fînansal hedeflerini kurtarırken çok ateşli oluyorsun.” “Deniyorum.” Em ily’nin katlanmış bornozunun üzerinde duran senaryo sayfalarına göz attı Ryan. “Son düzeltmeleri okudun mu?” “Neredeyse. Bu hali çok güzel. Gerçekten korkunç ve iğ renç ama çok güzel. O melez şeytan şeysi ile vampirlerin olduğu sahne? Bu akşam ışık açık uyumak zorunda kalabi lirim.” Ryan küvete sırtını dayayıp kollarını açtı. “Eğer doğru 298
Düğüne Beş Kala
yönetmeni bulabilirsem bir daha asla uyuyam ayabilirsin.” “Bana birkaç rakam ver de ön bütçeyi hazırlam aya başla yayım.” Başını Ryan’m omzuna koydu. “Şu patlamaz banyo yastıklarından çok daha rahatsın. Heh, vampirlerden konuş muşken, annem aradı bugün. Bev evleniyormuş.” Diğer kolunu Em ily’ye doladı. “Dur tahmin edeyim. Konsiyerj Brad ile?” “Hayır, eylülde çıktıkları şu Alaska turunda tanıştığı bi riyle. Karısı ölmüş. Annem sevimli biri olduğunu söylüyor. Şey, aslında tam söylediği, ‘Benim ağız tadıma göre biraz bodur ama Bev için m ükem m el.’ Birlikte keyifleri gayet ye rindeymiş. Düğünleri Vermont’daki Valentine’da olacakmış. “Bev boa yılanı elbisesi giyecek m i?” “Öylesi b i’ düğün değil. Sade tutacaklarm ış.” “Davetli m iyiz?” Emily başını kaldırıp R yan’a bir bakış attı. “Oğlunu nikâhta terk ettim. Sence?” “Teknik olarak yolun yarısını yürüm üştün,” diye düzeltti Ryan. “Ve Grant kendine gelmiş gibi görünüyor.” Doğruydu. Grant, Olmayan D üğün’den -adı böyle kal mıştı- altı ay sonra Heidi adında hoş ve işini çok iyi bilen bir hastane yöneticisiyle tanışmıştı, o andan beri de adeta birbir lerine yapışık geziyorlardı. Bora-Bora biletleri bile yanm a mıştı. Andrew C aroline’a sürpriz yapıp cennette geç kalmış bir balaym a götürüvermişti. “A ndrew ’u oldukça korkuttun galiba,” diye sır vermişti Caroline Em ily’ye. “G rant’ın iliş kisine ne olduğunu gördü ve sıranın ona geldiğini düşündü.” 299
Beth Kendrick
Ryan Em ily’nin elinden şampanya kadehini kaptı ve bir yudum aldı. “Başka neyi kutladığımızı sor.” Emily de kadehi geri alıp misilleme yaparcasına bir yu dum aldı. “ Söyle hemen.”
“Karanlık Madde 'nin ön hazırlıklarına başlamak için Vancouver’a gitmeden bir hafta boşluğum var.” “Tamı tamına yedi gün?” “Tamı tamına yedi gün. Eğlenceli bir şeyler yapabilece ğimizi düşündüm.” “Aaa, ne gibi? Carm el’e gideceğimizi söyleyip duruyo ruz.” Şampanyayı Ryan’a geri verdi. “Azcık çılgın bir şey düşünüyordum.” Ryan’m ses tonu Em ily’yi dik oturmaya yöneltti, kalp atışları hızlanmıştı. “Ne kadar çılgın?” Boş kadehi bir kenara koydu. “Benimle evlenir misin?” Em ily’nin elleri ağzına gelivermişti. Ebegümeci kokan baloncuklar etrafa uçuştu. “Aman Allahım.” “Teklif için yarma kadar bekleyecektim. Seni R itz’de bir süite kaçırıp çiçekleriyle mumlarıyla her şeyiyle bir plan yapmayı düşünüyordum ama dürtü kontrolümün olmadığını biliyorsun.” Cevap beklercesine Em ily’ye baktı. “Yani?” Em ily’nin yanakları gülümsemekten acıyordu. “Tekrar sor.” “Ne? N iye?” “İkiye bir oranı, hatırladın m ı?” 300
Düğüne Beş Kala
“Şaka mı yapıyorsun?” Baloncuklar uçuşuyordu. “O ku ral sana işlemiyor!” “Hey. M ankenlere uygulanacak kadar iyiyse benim için de yeterince iyidir.” “Sadece bir mankendi,” başını arkaya devirdi ve tavana doğru baktı. “Öldürüyorsun beni.” Emily elini kulağına götürdü, cevap bekliyordu. “İyi.” Diğer şampanya kadehini kavradı ve bir fırt çekti. “Benimle evlenir misin? Yoksa karar ağacını dalsız mı bıra kayım ?” “Evet. Evet, evet, evet.” Ryan’m yüzünü elleri arasına aldı ve öptü. “İki teklifin için dört evet oldu ki bu da ikiye bir oranını sağlıyor.” “M atematiksel olarak da işleri yoluna koyduysak...” Em ily’yi kucağına çekti ve sırtını öptü. “Biliyorsun, Sunset’te yirmi dört saat açık bir dövmeci var.” Em ily’nin gözleri büyüdü. “Tekrar yüzük dövmesi yaptı rabileceğimi sanmıyorum.” “Ben yaptırabilirim. Çok sinematik. Açılış sahnesi: Ateşli genç kız dövmeciye girer. Tam arkasında ise kahramanımız. Parlak, yetenekli ve aşırı derecede iyi görünümlü.” “Ye leş gibi Drakkar N oir kokan.” Ryan bunu duymazdan geldi. “Bayan kahramanımız ona olan arzusunu kontrol edemez. Birbirlerine olan duygularını gösterirlerken kır saçlı, sigara tiryakisi dövmeciyi bile tik sindirirler.” Emily sol elini kaldırdı, yüzük parmağındaki Ryan’m 301
adından geriye kalan solgun yara izini inceliyordu. “Yani bir devam filmi teklif ediyorsun.” “Sadece bir devam filmi değil, ilkinden bile daha iyi bir devam filmi.” “Böyle bir şey mümkün mü ki?” “Seyrek, ama oluyor. Kötü Ruh 2 ilkinden kat kat iyiydi.”
“Kötü Ruh 2?” Kahkahalara boğuldu. “Kötü Ruh 2 adın daki bir filmi evliliğimize model olarak mı kullanıyorsun?” “Film dâhiyaneydi! Kahramanın kolu yerine motorlu tes teresi vardı!” “Bu şimdiye kadar duyduğum en romantik şey.” “Hey, ben zorlu göreve hazırım eğer sen de hazırsan.” “Sen varsan ben de varım,” diye söz verdi Emily. “Her zaman. Mükemmel Hollywood filminin sonu için şerefe.” “Bize.” Çing. “Öpüşme sahnesi, ekran kararır, kast akar.”
302
Hangisi daha değerlidir? İlk aşkın tutku ve eğlence dolu günleri mi yoksa uzun ve istikrarlı bir ilişkinin sunduğu güvenli gelecek mi? Eğlencenin doruklarda olduğu bu serüveni okurken, seçim yapm akta siz bile zorlanacaksınız! Emily McKellips’in, sevgilisi Doktor Grant ile evlenmesine bir hafta kala başına geleceklerden henüz haberi yoktur. Grant’m ailesi geleneklere uygun bir düğün yapmakta ısrarcıdır. Emily sadece bir an için, hazırlıkların, telaşlı ve yoğun dünyasından dışarı adım atar ve işte o an, her şeyin değişeceği andır. Şimdilerde Hollywood’un aranılan isimlerinden biri haline gelmiş olan ilk aşkı Ryan, tam da karşısında durmaktadır.
X
■t 18.00 ISBN 978-605-5092-56-6
S 3
facebc tvvitteı
sktp islcitap
60