A LA N Y A Y IN C IL IK : 143 Düşünce Dizisi: 23
- ilik
2 O
The Povcrty O f Theor j TEORİNİN SEFALETİ F..P. Thompson
0147592
Çeviren: A. Fethi Yıldırım
Birinci Baskı: Ağustos 1994 Kapak De>eni: Andızej Dudanskj Kapak Dizeni: Arslan Kahraman Baskı: Mart Matbaacılık Sanatları Ltd. Şti. (0 212) 212 03 39 ISBN 975-7414-24-7
atany.ıvrrt* Çatalçeşme Sok. Torun Han No. 40 K.3 Cağaloğlu-İST. Tel: (0 212) 511 26 00 ■ Fax:(0 212)528 00 69
E. P. T H O M P S O N
TEORİNİN SEFALETİ l n g i l i z c d d c i ) Ç e v i r e n : A. I ' ct hi Y ı l d ı n m
■ u r alan yayıncılık
thuiw sm L ijın ijj
Bu deneme, akademik bir çalışma değil, polemiksel bir politik müdahale dir ve her savı belgelemeyi gerekli görmedim. A.thusser in ektarma yaptığım eserlerinin baskılan şunlardır Essays —Essays h S tlf Criticism (Denemeler —Özeleştiri Denemeleri) (New Left Books. 1976); F M —For Mane (Marx İçin) (Vintage Books. 1970); L A F —Lenin and Philosophy (Lenin ve Felsefe) (New Left Books. 1971); PAH —Politics and History (Politika v; Tarih) (New Left Books. 1977); R. C. —Reading Capitol (Kapital’i Okumak) (New Left Books. 1970); K. Marx. F Engels. Collected Works (Toplu Eserler) (Lawrence & Wishart); Grundrisse {Pelican. 1973). E.P. Thompson
4
“Karşı Koyma'cı Geleneğin Aydını: E.P. Thompson^)
Serdar Turgut 18. ve 19. yüzyıllarda İngiliz insanı alışageldiği yaşam biçi mini, değer yargılarını ve geleneklerini temelden sarsan kapita lizme karşı direnişe geçmişti. Bu, her tarih kitabında yazılma yan, ev kadınlarının, ‘asil’ içki bira yerine cin içe ı ‘serserilerin’, kendi köyü dışına adım atmamış toprak ekicisin n, hırsını ken dini açlığa mahkum edecek olan makinaiarı kırmakta belli eden dokumacının içine itildiği koşullardan kurtuluşun ancak dine sa rılmakla bulunabileceğine inananların, yani ‘basil’ insanların di renişiydi. Ne var kı bu basit insanlar tarihi yapmışlardır ve Kapi talizme karşı direnişleri çoğunlukla yenilgiyle sonuçlanmış olsa da bu ‘karşı koyma’ ('Old Dissent’) geleneği, Ingiliz toplumuna damgasını kolayca silinemiyecek bir biçimde vurmuştur. 1970’li yılların sonuna doğru bu gelenek yine güçlü bir biçim de canlandı. Nükleer silahların, pek mükemmel olmasa da daha güzelleştirilebilir olan dünyamızı yok edeceğine inananlar, bu si lahların ortadan kaldırılması için tüm güçleri ile çalışm aya baş ladılar. ‘Karşı koyma' geleneğinin tüm özelliklerini kendi kişili ğinde yaşatan, tüm yaşamı boyunca demokrasi ve bireysel özgürlükler için mücadele veren E .P. Thompson yok olmaya karşı direniş hareketinin de önde gelen sözcüsü olma sorumlu luğunu yüklendi. Otuz küsur senedir her türlü otoriter ideoloji ve kuruma karşı mücadele verip alternatif bir siyaset anlayışını sa vunan Thompson için bu son yüklendiği sorumluluk kaçınılmaz dı. Yaşam ının hiçbir döneminde, hangi koşullar altında olursa olsun, bu tür sorumluluklardan korkmamış olan Thompson’u ta nıtmak bu çalışmanın amacıdır. ’ Bu yazı Toplum ve Bilim Dergisinin Kış 24 1984 sayısından alınmıştır.
5
“1965 RUHU" Thompson'un yaşamında belki de en önemli tarih 1956'dır. Hatta bir yazısında "o an’a (moment) dönme İsteği bende bir tutku haline dönüştü" demektedir/'1Bu tarihten önce İngiliz Ko münist Partisi içinde önemli sayıda taraftarı olan bir grup, parti nin politikalarına karşı muhalefet etmekteydi. Bu muhalefetin sözcüsü durumunda olan Thompson ve arkadaşlarının çıkardı ğı The Reasoner adlı dergi partide hakim olan Stalinist anlayı şa karşı “sosyalist hümanizm" diye tanımlanan bir siyasal tavrı savunmaktaydı. Bu muhalefet'Sovyetler Birliği realpolitik’ını sosyalizmle öz deşleştiren, insanı, tarihte varolduğu kabul edilen birtakım kaçı nılmaz yasaların tutsağı olarak gören anlayışa karşı çıkmakta dır, Bu karşı çıkışın bir boyutu olarak tarihin yapılmasına değer yargıları ve mücadeleleriyle aktif olarak katılan bir insan anlayı şını geliştiren ve parti içi örgütlenmede, uygulamada sadece merkeziyetçilik olarak işleyen "demokratik merkeziyetçilik" anla yışına karşı demokrasiyi savunan bu görüş doğal olarak lider kadrolarının şimşeklerini üzerine çekmekteydi. Bu İki grup ara sında kopuş noktasına Sovyetler Birllği'nin 1956’da Macaris tan'ı işgal ettiği aylarda gelindi. Bu işgalin destekleyicisi olan partiden onbin kadar üye ya atıldı ya da istifa etli. Bunlar ara sında partinin bu tarihten önce İngiliz düşün yaşamına tek kat kısını oluşturan Komünist Parti Tarihçiler Grubu’nun hemen hemen tüm üyeleri de bulunmaktaydı. Thompson’da bir tutku haline dönüşen ve kendisine 1980’lerde bile "1956 ruhu"nun amaçlarını gerçekleştirmek için çalıştığını söyleten bu an’ın önemim anlayabilmek için dönemin siyasal konjonktürünün ana hatlarının iyice kavranması gerek mektedir. Thompson partiden koptukları zaman kendilerini nasıl bir siyasal ortam içinde bulduklarını ve bu siyasi ortamı hazırlayan oluşumları 1960’da yazdığı “Outside the W hale” ("Balına'nın Dı şında") adlı makalesinde tanımlamaktadır.^ Burada balina me(1) E. P Thompson, The Poverty o l Theory and Other Essays (London, 1968), S. 384. (2) Bu dönemin genel havası Raphael Samuel, “British Marxist Historians 1880-1980. pan V New Left Review, no. 120 (March-April 1980), s 21-97de çok »yİ verfmi?. (3) E.P Thompson, ’ Outside Ihe Whale’ Tho Povorty of Theory and Other Essays, içinde s. 1*33. Bu txJWmde metm içinde yer alan sayfa numaraları bu yapıta aittir j
6
taforu Soğuk Savaş koşullarının belirlediği siyasal ortamı anlat mak için kullanılmış/4^ 1955'de İngiltere’de genel seçimler ön cesinde insanları nükleer savaş tehlikesine karşı uyarmaya ça lışan Bertrand Russel’ın girişiminin neden ilgi toplayamadığını, hatta alay konusu olduğunu soran Thompson, bu tavrı Soğuk Savaş ortamının Batı aydınlarında yarattığı vurdumduymazlık ve kötümserlik hislerine bağlıyor. Dahası bu vurdumduymazlık "yaygınlaşmasına çok uygun olan bir sosyal ortam içinde, ken disine özgü mantığından güç olarak herkesi etkilemektedir" (s. 3). Bu hislerle dolu Batı aydını balinanın içindeki kurumsal ra hatlığa gönüllü olarak sığınmakta, yanı hâkim dünya görüşünün kendisinden beklediği davranış biçimlerini kabul ederek kendi köşesine çekilmektedir. Her türlü sol düşüncenin Stallnizm ile özdeşleştirildlği bu ortamda. Marksizm düşmanlığı, Ball'll dünya görüşünün (consensus) yaşaması için gerekli bir unsur haline gelmişti ve balinanın göbeğine insanları çekmek için bir silah olarak kullanılmaktaydı. Aynı şekilde Doğu ülkelerindeki otoriter sistem de kendi dünya görüşünün sürekliliğini sağlama da Batı düşmanlığı temasını kullanmakta, varolan sisteme ve Sovyet realpolltlk'inin sosyalizm ile eş tutulmasına karşı çıkan ları Bati'nın ajanlan olmak ile suçlayarak bastırmaktaydı. Artık Soğuk Savaş "... kendi kısır döngüsü İçinde insanlığın yaşamı nı yönlendirmektedir....; askeri ve siyasal stratejilerin düşman ca karşıtlığı kendine özgü gelişme süreci bulunan bir mantığı da beraberinde getirmiştir," (s. 11) Yani hem Batı hem de Doğu ülkelerinin insanları artık balinanın içindedirler. Sorun balinanın içinde nasıl çıkılacağıdır ve işte 1956 kuşa ğının önemi bu soruyu ortaya atıp, cevaplar aramasından kay naklanmaktadır. "Şundan emin olmalıyız kİ bizler varolan koşul ları değiştirmezsek bu koşullar kendiliğinden ve büyük bir ihtimalle de daha kötüye doğru değişecektir (s. 28) diyen Thompson şu soruyu sorarak makalesini bitirmektedir: "Doğu ve (4) Thompson tüm çalışmalarında Ingiliz edebiyatının ürünlerinden ustaca ya rarlanmıştır. "Oulsldo the Whale" İn ana llkfl AudGn ve Orwell'in çalışmaların dan oslnlenerek oluşturulmuştur Audon'in şiirlerinde 1939 öncesi dönemde va rolan iyimser hava bu yıldan sonra yok olmaktadır dlyon Thompson [s. 9), bu dönemin havasını “balinanın içine girin ona karşı mücadele etmeyi veya onu denetliyormuş gibi numara yapmayı bırakarak dünya sürecine teslim olun' diyen Orwell'in çok iyi kavradığını söylemektedir, (g. 13) ‘‘Balinanın Dışında", Orwell'in tanımladığına benzeyen bir ortamda kurtuluş yollarını araştıran bir ça lışma için çok uygun bir oaşlıhtır
7
Batı'da yeni kuşaklar, eski dünyanın kötûmseılik yaratıcı koşul larından ve yeni dünyanın otoriter sisteminden, aynı anda ve beraberce kendilerini kurtarıp, insan bilincini tek bir sosyalist hü manizme dağru yönlendirebilirler m i?" (s. 32-33) 1956’nın gündemi tek bir maddeden, bu sorudan ibaretti ve bu tarihte partiden kopanjar oirçok yönleriyle bu soruya cevap aramaya başlamışlardı. Özelikle 1979'dan sonra etkinliği çok artan ve son birkaç senedir Thompson’un adeta sözcülüğünü üstlendiği Nükleer Silahsızlanma Kampanyası (Com paign for Nucloar Disarmament, CND) bu dönemde taşlatıldı. Thomp son “Outside Ihe Whale"de Batı'daki aydınların balinanın için deki rahatlığa gönüllü olarak sığındıklarını, fakat aynı balinanın içinde atom bombasının da var olduğunu görünce bazılarınır balinadan çıkmak için çaba göstermeye başladıkları tesbltln yapmıştı. Bu tesbit de, nükleer silahsızlanma talebinin Soğuk Savaş'ın mantığına bir darbe olacağı fikriyle birleşince CND oluştu.
Diğer taraftan Thompson '/e arkadaşları partiye üye oldukla rı dönemde yayınladıkları The Reasoner'in devamı olarak 1957’de The New Reasoner'I çıkarm aya başladılar,*5* Bu dergi nin ilk sayısına yazdığı "Socialist Humanism" başlıklı makale de*^ Thompson, Stalinist ideoloji ve pratiğin bi' eleştirisini yapa rak, Sovyetler Birllğı’nde bir birey olarak İnsanın baskı altında tutulduğunu belirtmekte, Sovyet ideolojisine karşı insanları “isyan" etmeye davet etmekledir. Fakat daha da önemlisi b ı makalede Thompson, 1963'de yayınlayacağı The Making ot the English W orking C lass [İngiliz İşçi Sınıfının Kendini Oluş turması) adıı, tarih metodolojisi ve yazınında yepyeni bir çığır açan çalışmasındaki fikirlerinin de çekirdeğim oluşturmaktadır “Biz sistem oluşturmaya pek güvenmeyen, protestan bir halkız; birkaç yüzyıldan beri de devletin gücü ile desleklenmlç bir Idco lojik ortodoksluğun baskısı altında yaşamaktayız" diyen Thomspon.o 1956’nın gündemindeki soruya cevabın Ingiltere (5) Bu dergiye katkıda bulunanlar arasında E P ThomspoYdan başka John 5nville, Dorothy Thompson, Ralph Millband, Michaol Banatt-Brown, Peler Worsley, Royden Harrison, Christopher Hill, Rodney Hlllon, Eric Hobsbawm da bu lunmaktadır. E P Thompson, T h e Politics of Theory" People'»; H istory and Socialist Theory, derl Raphael Samuel (London, 1981), içinde 5 397‘de The New Reasoneı dergisinin niteliğini k saca tanımlamaktadır, (6) E.P Thompson. “Socialist Humanism’ , The New Reasoner, no. 1 (19S7). (7) Chnslopher Hill, E.P. Thompson, Shelle Rowbolham gibi tarihçilerin Meto-
H
tarihinin kendine özgü nitellklennden İlham alınarak bulurabileceğl fikrini işlemekteydi Uymazcılık (noncom form ity), merkezi ofontc/c karçı güvensizlik, bu otorltcyo karçı bireysel hak vo özgürlükleri kıskançlıkla kooıma ve 'karşı çıkma' ("Old Dis sent") geleneği, kapitalizminin romantik eleştirisi gibi güçlü bir fikir akımının varlığı, Thompson'a göre kesinlikle sahip çıkılma sı ve çüçlu bir biçimde yeniden yaşatılması gereken tarihsel mi raslardır. 1956’lılar artık balinanın dışına çıkma mücadelesinin ana hatlarını belirlemeye başlamışlardı. Aslında Thompson llkirlorlnm ne yörde gelişmekte oduğunun ipuçlarını daha partiye üye iken 1955’de yayınladığı W illi am Morris, Rom antic to Revolutionary (William Morris, Romantlk'ten Devrimciye) adlı çalışmasında vermekteydi. Bu çalışrra, temelde, Romantik gelenek ve du geleneğin Morris ta rafından dönüştürülmesi olgusuna yeni Dir bakış oluşturmakta dır.«®' Romantik gelenek -ki başta gelen temsilcileri Crlyle ve Ruskln’di- hakimiyeti gün geçtikçe kuvvetlenen sanayi kapitaliz mi ve anun beraberinde getirdiği değer yargılarına karşı, kapita lizm öncesi ekonomik yapının basit, karşılıklı dayanışm aya da yalı İşbölümünü ve "doğal" yaşam biçimini savunan, temelde tutucu bir tepki hareketidir. Thompson'a göre çağdaşlan olan Marx ve Engels'den bağımsız olarak orijinal bir düşünür olan Morrıs'ın^' önemi, romantik geleneğin ana fikirlerini sosyalist bir İçerikli? yeniden düzenlemesindedir Morris iç.ind*» yaşarlığı tnplumu romantik gelenekten devraldığı kavramlarla eleştirirken, geleceğin nasıl olması gerektiği konusında bir ütopya da kur maktadır. Sanayi kapitalizminin birlikte getirdiği gerekliliklerin dı şına çıkmayı isteme cesareti gösterildiğinde (ki bu "bilinçli dist okullarda okuyup. Metodsl geleneklerin hâkim olduğu ortamlar içince büyü düklerini kaydeden R. Samuoi. Protestanların doçmadan nefret etme geleneği nin Thompson'un ya^omında v© sryasol dûşûncoohde çok önomll rol oynadığım öne sürmektedir. R. Samuel. ‘British Marxist Historians“, s. 43 ve 53-54. (0) E.P Thompson'un kitabının yayınlandığı dönende Raymond Williarre'da ka pitalist andüstriyalizmin ve faydacı İdeolojinin olejtirisi üzerindeki çalışmalarını sürdürmekteydi. WlWams'in Culture and Society «dlı kitabı Thompson'un çalış m a s ın ın üç yıl sonra yayınlanmıştır. İlginç olan nokta, Thompson'un da belirtti ği g.bl. bu donemde (kişinin de birbirlerinin çalışmalarından haberleri olmamala rıydı bkz. E.P Thompson, "Romanticism, Utopiarism and Moralisnr The Case ot William Morris’ , New Left Review, no. 99 (Sept. - Oct. 1976). 6 84. (9) Thompson, *Romant»crtr*. Utopianism and Morallsm The Case of William Morns* s. 90 Bu makale Thompson'un kitabının 1977 baskısına yazdQi bölü mün N»w Left Review'da yayınlanmış biçimidir
umurtur). insanın gerçekten mutlu olabilmesi İçin varolması ge rekli birtakım ilkelerin kendilerim "gerekli kılabilecek" bir ortamın hazırlanması da başlayabilecektir. Morris'in İnanıp savunduğu değerler 1956’da kesin tavır al maya karar veren muhaliflerin de güç kaynağı olmuştur. Thompson, kitabının 1977’de yapılan yeni baskısında bunu açıkça belirtmektedir. 1956'da. ortodoks Marksizm'le olun anlaşmazlıklarınım (amainen keskinleştiği döncınde. Morris Üzerinde çalınırken öğrendiğim algıla ma biçimlerine yenfdv«dündüm ve M orris’in beni destekleyici gücünü arkamda hissettiğimden alacak, tartışmaya devam etme giiclinii ken dimde buldun
Morris’ten öğrenebileceklerimiz sol düşünce ile bağdaşabilir, ne var ki bunun için tek önkoşul sol düşüncenin kendisini eleştir me ve yeniden düzenleme sürecine girmesidir, diyen Thomp son, The New Reasoner’in sayfalarında (bu gelenekten çıka rak) alternatif bir siyaset anlayışının oluşmasını sağlayacak teorik bir çerçeveyi oluşturma çabasını başlatır. N EW LE FT R EV IEW The New Reasoner iki buçuk senelik bir yayın yaşamından sonra, 1959 yılının ortalarında U niversities and Left Review ile birleşerek New Left Review adını alır. 1962 yılına kadar Revlew ’da hem güncel siyasal olaylara müdahale edici nitelikte, hem de yukarıda belirttiğimiz teorik çerçevenin oluşmasına kat kıda bulunacak nitelikte yazılar yayınlanır.*1» 1962 yılının baş (10) A.g.e.. 9. 109. (11) Thompson 1961‘do New Lett Revlew'in şayialarında R. Willlams’in Culture and Society ve The Long Revolution (196l)'de öne sürdüğü tiklrterln bir eleşti risini yayınlar. Kendi başına ayn bir çalışmanın konusu olabilecek bu eleştiride Thompson temelde Wllllams'in "turn bir yaşam biçimi olarak" kültür kavramı yeri ne “tüm bir mücadele biçimi olarak” kültür kavramını önermekte, Wllllams'in bir takım geleneklere sahip çıkılması gereğini açıklamak için kullandığı 'geleneğin günümüze uzatılması" (extension) kavramına karşı, bu geleneklere sosyalistler tarafından sahip çıkılma sürecinde bir süreklilik kadar 'kopuş'ta olacaQim bu yüzden dönüştürme' kavramının kullanılması gerektiğini söylemektedir. EP.Thompson. *The Long Revolution 1", New Left Revlow, no. 9 (May-June 1961); *The Long Revolution 2". Now Left Review, no. 10 (July-August 1961)
JO
larında dergiye bir çekidüzen vererek yeni bir soluk aldırması İçin, tüm kumcular tarafından üstün yeteneğe ve bilgiye sahip olduğu kabul edilen Perry Anderson'a derginin baş editörü ol ması teklifi yapılır. Yıl sonunda ise Thompson ve arkadaşları derginin yazı kurulundan İstifa etmek zorunda kalırlar. Bir yö nüyle bu olayda Anderson'un otoriter tutumunun büyük rolü ol duğu kesindir.*12* Fakat daha da önemli neden Thompson ve Anderson'un İngiliz tarihini yorumlama biçimlerinde büyük ayrı lığa düşmeleridir Thompson’a göre Review, Anderson'un editörlüğü almasın dan sonra, üç ana konu üzerinde yoğunlaşmıştır: 1) 'üçüncü dünya'nın analizi 2) Marksist teorinin yeniden tanımlanması 3) Ingiliz tarihi ve sosyal yapısının analizi. Review ’in en özgün katkılarının birinci grupta olduğunu söyleyen Thompson'un mü cadelesi, derginin yeni kadrosunun üçüncü konuya yaklaşımına yöneliktir. 23, 24, 27, 28. sayılarda Anderson ve Tom Naim der ginin gelecekteki tavrını belirleyen çalışmalarını yayınlarlar.*13) Bu makaleler içinde en önemlisi, hiç şüphesiz, Anderson'un In giliz tarihine yeni bir yorum getirdiği "Origins of the Present Cri sis) ("Bugünkü Krizin Kökenleri’') adlı çalışmasıydı ve Thomp son'un bunu eleştiren İncelemesini yayınlamasıyla, sol düşüncenin yakın tarihi içinde bugün hala süregiden, en şiddetli tartışmalardan biri başlamış oldu. Bu tarihten sonra Thompson ve Wllllams’in fikirlerine sürekli bir yakınlaşma baş lamış va bu süreç beraber yay«nladıkları May Day Manlfosto (1968) adlı çalış madan sonra daha da hızlanmıştır. Üyle Ki 1981 yılında Thompson 'bugün teori nin kritik noktaları üzorindeki düşüncelerim Williams’in düşüncelerine çok yakındır" diyebilmektedir E.P Thompson, T h e Potlllcs ol Theory". People’s History and Socialist Theory, deft. Raphael Samuel (12) New Left Review içindeki son gelişmelerin de Anderson'un bu tutumuyla İl gili olduğu kanısındayım 1983 yılı İçinde İlk Önce Anderson 20 yıldır sürdürdüğü baş editörlük görevini Robln Blackbuma devralmış, daha sonra da Kaçım ayın da Anthony Barnett, Fred Halllday, John Halliday, John Merrington, Juliet Mlchell, Roger Murray, Tom Narin, Luclon Ray, Bob Rowthorn ve Gareth Stedman Jones derginm yazı kurulundan, derginin idaresi konusunda anlaşmazlık gerek çesiyle. istifa etmişlerdir, New Loft Review, no. 142 (Nove-Dec. 1983), s. 4 Robin Blackburn İstifalar hakkında verdiği demeçte NLR’de sunulan gerekçenin yanında ayrıca yazı kurulu İçinde bir ‘kişilik çatışması' olduğunu da söylemekte dir New Statesman, 9 December 1983, s. 5. (13) P. Anderson. “Origins ol the Present Crisis’ , NLR. No. 23 (1964); T. Naim, 'The British Political Elite", NLR, no, 23 (1964), 'The English Working Class", NLR, no. 27: ‘The Anatomy of lha LAbour Party. 2“ NLR. no. 28 (1965). II
İN G İLİZ LE R İN FA RKLILIĞ I“ ('T H E P E C U L A R IT IES O F THE E N G L IS H ")''“ »
Thompson'a göre Anderson'un geliştirdiği ana tez şöyle özetlenebilirdi (s. 37-38): 1) 1640 devrimlnin zamanından önce gerçekleşmesi ve sonuca ulaştırılamaması nedeniyle sanayi burjuvazisi hegemonyasını Kuramamış ve 1688 uzlaşmasında toprak sahipleri ile Kurulan ittifakta "küçük ortak" olmak zorunda kalmıştır. 2) Buna İç savaşta din unsuru da hakim olduğundan, burjuvazi kendine özgü, tutarlı, bir dünya görüşü geliştirememiş ve '‘ampirik" dünya görüşü ile yetinmiştir. 3) Zamanından önce gerçekleşen burjuva devrimi, olgunlaşma olanağı bulamayan bir işçi sınıfı hareketinin ortaya çıkmasına neden olmuş ve 1880'lerde Fabianism’ln denetimine giren bu hareket burjuvazi nin "ampirik" dünya görüşünü taklit ederek benimsemiştir. Thompson'un Anderson'a getirdiği en büyük eleştiri onun çaIşm asında kullandığı yöntem ile ilgilidir. Fransız devrimi ve sonrasındaki gelişmeleri inceleme yoluyla “tipik" bir model oluş turan Anderson, bu modele alt kavramlarla Ingiliz tarihini İncele meye çalışmakta ve buradaki özgül gelişmeler modele uymadı ğı İçin bu tarltıl eleştirmektedir. Thompson, Ingiltere'deki tarımsal güçler- burjuvazi bileşiminin oldukça alışılmamış oldu ğunu (s. 45) ve Ingiltere'de olay arın bir türlü, Fransa'da ise başka türlü geliştiğini, aradaki farkın önemli olup, değişik gele neklerin oluşmas'na neden olduğunu kabul etmektedir (s. 47). Ne var ki bunun her gerçek tarihsel olay gibi belirli güç dengelennin sonucunda ortaya çıktığını söylemektedir. Thompson’a göre bu özgül güç dengelerine ve ondan kaynaklanan gelişme lere eğor modcldo yor yokça, o zoman modeli reddetmek gere kir, gerçek tarihi ceğil. Anderson'un yaptığı gibi gerçek tarih sahip çıkı dığı zaman, temelleri, açıklanmaya çalışılan tarihsel dönemde atılan, 1956'lıların balinadan çıkabilmek İçin sahiplendikleri ve yeniden yorumladıkları ml*aslar bir kalemde "gelenekseldi k" ve “ampirisizm" suçlamalar» ile sllinebilmektedir. Bunu, örneğin, Ander(14) E.P Thompson, The Peculiarities of the English". The Poverty of Theory ond O ther Essays, içinde 5.35-91. Bu bölümde metin içinde ye- alan sayfa nu maraları bu makaleye aittir 12
son'un İç Savaş"ta dinin etkilerini incelerken aidığı tavırda gö rebiliriz- yukarıda burjuvazinin tutarlı bir dürya görüşü oluştıramayıp "ampirik" dünya görüşüne sarılmasını dinin etkisine bağ ladığını görmüştük. Thompson da İç Savaş’ta din öğesinin önemini kabul etmekte (s. 58) ancak bunu Fransız deneyimin den türetilmiş "tipik" modelde öngörülen gel şmelerl (yani Ingiliz burjuvazisinin Jakoben tavırlar almasını) engelleyici bir dünya görüşü olarak görmek yerine, Ingiliz aydınının daha sonraki dö nemlerde bir gelenek halıre aönüşen “karşı çıkm acf (dıssent) tavırlarının nedenlerinden Din olarak incelemektedir, (s. 58-59) Gerçekten de Katolik kilisenin hegemonyası yıkıldığı zaman bunun yerine kendine özgü bir otorite yapısı, disiplini ve tam kapsamlı bir teololisi olan, yeni bir dinsel ideoloji gelmemiş, ak sine her türlü dinsel otorite merkezi çözülmeye başlamıştır, (s. 58) Protestanlığın zaferi toplumun her düzeyinde akılcı düşün ce ve davranış biçimlerini» v-uyalrnaaına neden olmuş ve Anderson‘da
'Karşı Kovma'cı Gelenek. Thompson
Anderson'un yaptığı gibi tarihte olması gerekenin aranması yanlışına düşüldüğü zamar Ingiliz tahindeki özgül gelişmeler ve 13
bunlardan kaynaklanan gelenekler kolaylıkla bir kenara illlebil* meKte, İngiliz tarihinin Fransız tarihine benzemiyor diye azarlan ması gibi acayip bir tavır oraya çıkmaktadır. Ne var ki Ingiltere, Fransız ihtilalinin ve sanayi devriminin etkilerini, Protestanlığın, 'karşı çıkmacı' tavrın, merkezi otoriteye güvensizliğin, uymazclığın, kendi gerçekliklerinden hareket ettikler İçin “bilimsel" şe malara uymayan romantik geleneğin yaygın olduğu bir toplum olarak yaşamıştır ve tarihçinin görevi de bu karmaşık ilişkiler bü tünlüğünü açıklıyabitecek kavramlarla modelini oluşturmaktadır Aslında Thompson buna, bu tartışmadan iki sene önce, 1963'de yayınladığı The Making of the English Working Class (Ingiliz İşçi Sınıfının Kendiri Oluşturması) aalı çalışm asında glıiçmişti. Bu yüzden de Andersuıı'ltı olan tariışrrıaâinda tarih yazma pratiği İçinde olan bir kişi olarak otoritesini hissettirmek tedir. Bu yapıtın incelenmesine biraz sonra döneceğiz, fakat bundan önce Thompson'un Anderson'u incelerken öne sürdü ğü, ama aslında hakim Marksist tarih anlayışına karşı geliştirdi ği beş ana eliştiriyl, hem kendi metodolojisini açıklamak hem de daha soma sol içinde yoğunlaşacak tartışmalara ışık tutmak açısından önemli olduğu içîn aktarıyorum: 1Herhangi bir modellr uygun olarak kullanılıp kullanılma dığı sorusunu tarihçi defalarca kendisine sormalıdır, (s. 77) "Modelini uygulama sürecinde iken bile tarihçi radikal bir şüp hecilik içinde olmalı" (s. 78) ve tarihsel gerçekliğe karşı mode lin yapısını esnek tutmalıcır. Model ile gerçeklik arasında bu biçimde sürekli bir diyalog olmazsa “entelektüel gelişme ola naksızlaşır". "Model tarihsel sürecin bir metaforudur. Bu süre cin en önemli parçalarına işaret etmekle kalmaz aynı zaman da bu parçaların nasıl birbirlerlyle karşılıklı İlişkide olduklarını ve hangi biçimlerde değişt klerini de açıklar Bir anlamda tarih modele indirgenemez; eskiden olmuş herşey tarih olarak kal maktadır. Öte yandan ise bir model oluşturmadan tarih, tarih olmaz; en basit bir nedensellik, süreç veya kültürel koşullan dırma kavramı işin içine sokulduğu andan itibaren artık bir model varsayılmaktadır^ (s. 77*78) diyen Tıom pson şematizme. modelin gerçeklikten bağımsız tutulduğu yaklaşım a karşı, modelin yapısının "olgusal denetime" tabi tutulduğu bir yakla şım getirmektedir. 14
2- Altyapı-üstyapı modelinin yeterslzligl.<|3>Thompson'a göre bu modelde siyasal, kültürel, dinsel tüm toplumsal olguları eko nomik yapıyla açıklama yönünde İndirgemeci bir eğilim vardır. Tarihçi bu modelin kendisi için sadece bir başlangıç noktası oluştu'duğunu unutmamalı ve modelin mekanik yorumlarının büyük yanlışlara yol açacağını bilmelidir. Mekanik yorumda in dirgemeci eğilim hakimiyet kazanın bu ise tarihsel süreçler ince lenirken insan boyutunun dışlanmasına yol açar. O ysa önemli olan, kendilerini, gönüllü olarak seçmedığ. çeşitli nedensellklerle belirlenmiş bir ortamda bulan insanların ne tür etkilenmeler altında kendi tarihlerini yapmaya giriştiklerini açıklayabilecek bir model oluşturmaktadır. Thompson’a göre bu tür bir modele doğru en önemli adım 'sosyal varlık İle sosyal bilınç-veya "kül tür” ve "kültür olmayan"*!« -arasındaki diyalektik İlişkinin” kav ranmasının tarihsel süreci anlamamızı sağlayacak tek yaklaşım olduğunun anlaşılmasıcır. (s. 79) 3- Vlodelde ekonomik ilişkilere tanınan rolün ne olduğu soru nu. TJ-ompson'a göre "ekonomi" diye ayrı bir kategorinin varlığı bil©, yani ekonomik ilişkilerin ekonomi dışı sosyal ilişkilerden ay rılabileceği varsayımı, kapitalizmin evrim sürecinde belirli bir dönemin ürünüdür.'17) Altyapı-üstyapı mcdeli ve dahası Marx'in Kapitel'i de bu dönemin bir ürünüdür; işte ancak bu anlaşıldığı zaman tarihçi kendini kısır döngüden
lantısal olan yani ne (birtakım irade dışı hareket kanunları tara fından bellrlınme anlamında) yasalara bağlı ne de (sosyal sü reçlerde bir m antık tesbit edilebileceği anlamında) mantık dışı olan, İnsana özgü diyalektiğini kapsayabilir mi? (s 81)
Model İle gerçeklik arasında sürekli bir diyalog kurulması ge rekliliği kavranmaz, altyapı-üstyapı modeli mekanik bir biçimde yorumlanır ve ekonomik determinizme dı'ışülörse. bu türde-» bir model kurulması olanaksızlaşır. Thompson’a göre şu noktanın anlaşılması çok Önemlidir. Kapitalizme karşı mücadelenin bir biçi mi. ister üretici İster tüketici konumunda, sömürüye karşı drenmektır; diğer bir biçimi -ki bunlar birbırleriyle ilişkilidir ve hangisi nin daha önemli olduğuna a priori karar verilemez- kapitalizmin her türlü insani ilişkiyi ekonomik kavramlara indirgeme eğilimine karşı direnmektir, (s. 8-1) Kapitalizmin romantik gelenek tarafın dan eleştirisinin ve bu geleneğin Morris taralından dönüştürül müş Dlçlminin önemi bize bu ikinci tür direnme boyutunu göster miş olmasındandır. William Morris romantik ve Marksist eleştiriyi hIra raya getirip, kapitalizme özgü 'değer düşüklüğü" üzerine yazdığı zaman, ekonomik temelden türetilen bir değe t Itır üstyapısına işaret et memekteydi. Morris'in anlatmak istediği -kİ bunu defalarca örneklemıştir -kapitalist toplumun eşzamanlı olarak ortaya çıkan ekonomik, ahlaksal ve kültürel sömürü biçimleri üzerine temellendiğidir. (s 84)
Bu anlaşıldığı zaman altyapı-üstyapı modelinin İndirgemeci (çerçevesi dışına çıkılarak, onun dışarıda bıraktığı İnsan boyutu yeniden incelenebilir hale gelecek ve "üstyapının" “altyapısına" nasıl uygunsuzca müdahalelerde bulunduğu görülecektir. 4Modelin tarihsel gerçeklik taralından "denetlenmesi” gere ğini duymadıkları ve altyapı-üstyapı modelinin mekanik yorumuncan kendilerini kuiaramadıklarından Anderson ve Nairn çok şematik bir sınıl kavramı ile çalışmaktadırlar. Sınıflar “soyut, platonik kategoriler” olarak varolmaz diyen Thompson (s. 51) ilk deta The Making ol the English Working Class'ın ginş’hde yaptığı ve tarih yazarken uygulamaya koyduğu ş ı ta nımı tekrarlar: 16
Sınıf, soyut bir biçimde veya yalnız başına alındığında tanımlanamayan, ancak ciğer sınıtiaria ilişkileri açısından tanım lanabilen, çoğu kez kendine kurumsal ifade biçimleri bulan bir sosya< ve kültürel oluşumdur; ve en son analizde gerçek anlam da bir tanım ancak zaman -yanı eylem ve tepki, değişim ve ça tı şma-boyutu g ö z önüne alındığı zam an yapılabilir. Biz bir sınıf hakkında konuştuğumuz zam an, aynı çıkarları, sosyal dene yimleri, gelenekleri ve değer yargılarını paylaşan, bir sınıf gibi davranma eğilimleri olan, diğer insan gruplarıyla olan ilişkilerin de kendilerini eylemlerinde ve bilinçlerinde sınıfsal özelliklerle tanım'ayan, çok esnek olarak tanımlanmış bir insan gurubjnu düşürm ekleyiz S ın ıfın kendisi bir şey değil, bir oluşumdur, (s. 85)
Thnmpsnn'a gnre hı» tür bir tanım tarihçinin kendi metodûlo fisini kontrol altında tutabilmesi için kesinlikle gereklidir. 'Tipik' modeleri mutlaklaştıran Anderson ve Naim'de bu türden bir de netim tamamen dışlanmıştır; modellerinin açıklayamadığı tarihi gerçekliği reddetmeye varan tavırlarında bunun etkisi büyüktür. 5Anderson ve Naım'in modelleri toplumdaki siyasal güç ve İktidar ilişkilerinin önemini abartmalı bir şekilde vurgularna
17
kilde bir unsura ağırlık verilerek tarih anlaşılm ayacağı gibi, Anderson’un "Origins of Ihe Present Crisis" adlı makalesini biti-ir ken öne sürdüğü “ 1640 ve 1832‘nin tamamlayamadığı iş, kaldı ğı yerden alınarak sonuçlandmlmalıdır'’ türünden yanlış bir siyasal tavırda meşrulaştırılabilir. (s. 56) Bu beş ana noktayı kısaca belirttikten sonra Thompson, An derson ve Naırn'ın gerek insani İlişkiler açısından, gerek teori ve tarih anlayışları açısından, tavırlarının, kendisinin 1956tia karşı çıkığ ı tavra benzediğini söyleyerek, 1956 ruhunun can landırılması çağrısını yapmakta ve yazısını noktalamaktadır. Thomoson’un, Anderson ve Nairrîin çalışmalarından esinle nerek oluşturduğu, fakat deha genel düzeyde Marksist tarih anla yışına karşı öne sürdüğü e iştirileri içeren bu çalışmasını oldukça ayrıntılı bir biçimde aktarmamın nedeni, daha önce de belirttiğim gibi, Thompson'un kendi tarih anlayışının ve metodolojisinin an laşılması açısından bu çalışmanın öneminin büyük olmasıdır. Şimdi inceleyeceğim The Making of the English Working Class'da bu tarih anlayışı ve metodolojisi uygulanmaya konulmuştun “Pe culiarities of the British" incelemesiyle Thompson'un fikirlerinin neye karşı olmaktan kaynaklandığı anlaşılırsa, The Making'ın anlam ve önemi de daha doğru br biçimde kavranılacaktır İNGİLİZ İŞÇ İ SIN IFI NIN KEND İNİ O L U Ş T U R M A S I^ Yayınlandığı andan itibaren klasikleşen bu çalışmanın önemi yeni bir tarih yazma anlayışını güçlü bir biçimde uygula maya koymasındadır. Aslında 1956'dan önce Thompson'un da içinde yer aldığı Kominlst Parti Tarihçiler Grubu’nda böyle bir tarih anlayışını oluşturma yönünde çalışmalar yapılmaktaydı; kendisini! bu kadar güçlü bir ürün ortaya çıkarabilmesinde bu geleneğin etkisi büyüktür 'Taban’dan yapılan tarih" (History from bebw s y20' diye bilinen bu harekette Eric Hobsbawm, Christopher Hill gibi diğer büyük tarihçilerin de bulunduğu göz önüne alınırsa bu çalışm a grubunun önemi ortaya ç ı k a r t (19) E.P TlHxnpsofi, The Making o f ıhe English W orking Class (London, 1963). (20) Bu tartı anlayışının gûçlû blr değerlendirmesi »çm Okz. James A. Henretta, "SoctaJ Hisory afi Lived and W rtten". The Am erican H isto rical Review, /ol. M . no. S (Dec. 1979), S. 1293-1323. (21) T ü m ‘aşağıdan yapılan tarih* harekelinin ve bu n«denle, doğrudan olmasa 18
Thompson çalışmasında endüstri devrimi ve Fransız Ihtilalı’nın etkileriyle lüm yaşam biçimleri ve değer yargıları sarsılan “özgür doğmuş Ingiliz insanının" kendini savunm aya çalışma mücadelesini anlatmaktadır. Kitapta kullanılan üslup çok İlginç tir, zira Thompson adeta bir hikaye anlatmaktadır. Raphael Sam uel'lnde belirttiği gibi Tnompson çok karmaşık sorunları b j hi kaye anlatma üslubu ile gündeme getirip çözümleyebllme gibi az bulunur bir yeteneğe sahiptir. Hikayesini oluştururken gerek fikir gerek çalışm a biçimi açısından çok etkilendiği J. L. ve Darbara Hammond gibi İç İşleri Bürosu'ndakl binlerce evrağı kay nak olacak kullanmış,!72) toplumun çeşitli sınıflarından gelen bi reylerin değişen yaşam biçimleri, onların kendilerini korumak için tutundukları değerler ve mücadelelerini anlatırken bir toplu mun nasıl değiştiğini göstermeyi başarmıştır. Thompson'un kendi tarih anlayışını açıkladığı ve kitabının kapsadığı konuları özetlediği *gınş* bölümünün buyuk bir kısmı» m, gerek tarih yazınına yeni olanaklar açmada gerek yeni tar tışmaların başlatıcısı olmadaki önemini de gözönüne alarak, aynen aktarıyorum: Bu kitabın alışılm ışın d,find a bir başlığı \vr; vr bit başlık kitabın amacına tamamen uygundur. Kendini oluftunna devimini kullandım Zira yapısal belirlemelerin yanın ra insan unsurunun da çok Önemli olduğu aktif bir süreci incelemeye çalışmaktayım. İşçi sınıfı güneşin belini b ir saatte dogması gibi ortaya çıkmamıştır. O kendi oluşumun da var idi. da. bugünkü Ingiliz sosyal tarih yazınının içinde buluıduğu parlak durumun, te melleri 1940'lar ve 1950'lorln başlanndo Komünist Parti Tarihçiler Grubı'nun, soğıık savaşın karanlık gOnlertnde, yaptıkları çalıymılarta atılmıştır." R. Samu el, içinde Ayrıca bu grubun çalışmalarının kısa bir dogerlondirmesi için bkz Hans Meddick, T h o Transition From Feudalism lo Capllalısm: Renewal of the Debate'. a.g.e.. s. 120. Bu grup 1952 yılında, haîa elKİn bir biçimde yayın yaşa mını sûrdiren. Past and Preseni dergisinin çıkarılmasında öncülük etmiştk. Ay rıca ilk defa 1966 yılında çalışmaya başlayan Tarih Çalışma Grubu*nun (History Workshop) çalışmalan da bir anlamda kom ünist Pa/il Tarihçiler Grubu'nun yer leştirdiği geleneğin bir devamıdır, bkz. R. Samuel, "History Workshop ( 9 6 6 1980)*. a.a.e.. s. 414 (22) Hammond'lann Thompsor üzerindeki etkileri İçin hkz R Samuel. 'British Maocist Historians", s. 37. Sam jet'in de belirttiği glbl Hammonds’iardan oUilenmesino reğmen Thompson onları Luddısmi yorumlamalarında 'klasik Whig gö rüşünü' savunmakla suçlamaktadır. E.P. Thompson. The Making of the English Working Class, s. 650
19
Sın ıflar yerine sın ıf kavrattım kullandım; bıııııın nedenleri de kitab.n araştırma konularından birini oluşturmakta Bu iki kavram arasında, tabii ki, bir furk vur. '*Çalışan sınıflur " terimi, bazı şeyleri açıklama sına rağmen birçok şeyi dr açıklama dışı bırakan betim leyici bir trrımdir. Bıı Itrim b ir yığın birbirinden farklı olcuyu üstünkörü bir bi çimde biraraya toplayıcı niteliktedir. B ir yaııaa terziler, ¡ite yanda dokumacılar vardı ve bıınhvift tümü çalışan sırıfla rı oluşturmaktay dılar. S ın ıf kavramıyla ben, birbirinden farklı Ve görUrUlde bağlantılı olma yan olayları, he/n deneyimlerin hammaddesinde hem dc bilinçlerde birbirlerine bağlayan, tarihsel b ir olguyu anlamaktayım. Bunun tarih sel bir olgu olduğunu yeniden vurgulamak istiyorum, Ben sınıfı bir '■yapı" olarak görmediğim pibi, bir "kategori" olarak bile gÖrmUyorıım ; o, insani ilişkiler içinde oluşan (ve böyle oluştuğu gösterilebi lenJ b ir olgudur Bunun da ötesinde, sınıf ka\ramı tarihsel ilişki kavramını da berabe rinde gcrlrtr. Diğer her türl'J ilişki gibi bunu belirti bir anda dondırup yapısını irdelemeye girişliğim iz zaman bu incelemeyi imkanstzIaştıracak b ir akıcılığa sahiptir. Çok titiz oluşturulmuş b ir sosyolojik model b.le nasıl bize saygının ve aşkın saf bir irneğini sunarnıyorsa, sınıfın da böyle saf b ir Örneğini bulamaz- Bu ilişki her zaman için içinde gerçek insanların yer aldığı gerçek orlonlarda düşünülmelidir Dahası, herbırinin bağı,m ı: varlığı olan iki farklı sın ıf alıp daha sonra botları ilişki içine so k a ın a yıA şık la r olmadığı zaman ark olamayacağı gibi, asiller ve onların emrinde çalışanlar olmadan da saygı olamaz Sın ıf bazı insanların Im iras olarak devraldıkları veya paylaştıkları) ortak deneyim'eri sonucunda aralarındaki çıkar birliği ni hissedip bunu kendi çıkarlarından farklı ve genellikle kendi çıkar tarına karşıt çıkarlara sahip insanlara kurşı ifade etmeye başladıkla rı arıda oluşur. Sın ıf deneyimi, genellikle, insanların kendileruıi doğuşları veya daha sonra istemeden, içinde buldukları üretim ilişki leri ile b cliılcııiı Sın ıf bilinci bu deneyimlerin, gelenekleri, değer sis temlerin:. fik irleri ve kururrual biçim leri içeren, kültürel kavramlarla ifade edilme biçimidir. Deneyimin kendisine bir belirlenme olsa da. sınıf bilincinde böyle bir belirlenme yoktur Birbirine benzer deneyim ler geçiren aynı meslek grubundan insanların bu deneyimlere karşı tepkilerinde bir mantık tesbit edebiliriz fakat bundan herhangi kir yasa çıkaramayız. Değişik zaman ve yerlerde sınıfın bilinci aynı hi çimde ortaya çıkar fakat bu Hiçbir zaman tam bir benzerlik göstermez. Günümüzde sınıfı bir şey gtbı görme yönünde çok yaygın bir eğilim 20
vardır. Bu türden hır yaklaşım M arx'm kendi tarihsel yazılarında yoktur; ancak bu yanlış daha sonraki "M arksist" yazının hiiyiik bir bolun u üzerindeki çarpıtıcı etkisini sürdürmektedir.: İşçi sınıfının, "o şey" in. ürettin araçları i!c b elirli ilifk iler içinde bulunan şıı kadar insan anlamında, neredeyse matematiksel olarak lanım laıım if hır mevcudiyeti olduğu varsayılmaktadır. Hu oır kere varsayıldıktan sonra “o şey" kendi konumuna ve gerçek çıkarlarını doğru dürüst anla\iü>ilscydi sahip olabileceği f fakat genellikle çok nadiren M İtip oldtığı) doğru bir sınıf bilinci ıüretilmekledir. Fakat işçilerin gerçek konum ve çıkarlarını göm utlfrini engelleyen, en azından geciktiren, bir kültürel üstyapı yardıt. Hu tiir kültürel "gecikmeler" ve çarpıklık la r çok can sıkıcı şeyler olarak görüldüğünde,ı, artık bir tiir ikanu1te orisinin öne sürülmesi Yönündeki adım çok kßla\ atılacaktır; ya parti ya tarikat ya da teorisyen olanı açıklamak yetine obuası gereken sınıf bilincini gün ışığına çıkaracaktır. Ne var ki bu türden b ir yanlışa ideolojik bölünmenin karşı taraflıda da hc.-gün düşiilmektrdir. D ir biçim iyle bıı tamamen otuauujayıu ni teliklidir. M arx'da var olduğu iddia edilen kaba sınıf tanımı hiç zor luk çekilmeden yanlışlanabilecegınden, her tiirlü sınıf kavracının gerçeklik üzerine kötü bir teorik kurgu olduğu varsayılmaktadır. Yani sınıfların var olduğu tamamen reddedilmektedir Diğer biçimde ise, acayip bir tersine döndürme operasyonu ile, dinamik bir sınıf kavra mından statik bir tanıma hiç zorluk çekilmeden seçilebilmektedir. "O şey " -işçi sınıfı- vardır ve toplumsal yapının bir öğesi olarak, kesin bir biçimde, tanım lanabilir. Diğer taraftan sınıf bilinci kavramı den gesiz entelektüellerin uydurduğu kötü bir Kavramdır; zira değişik “ toplumsal ro lleri" oynayan grupların uyumlu bir biçimde biramda Yaşamalarım bozan (ve biylece ekonomik büyümeyi engellesen i herşey "•neşru olmayan bir rahatsızlık b elirtisi" olarak ktM nm alldlf.* Sorun "o şey"in keıuiisint uygun görülen toplumsal ro lii kabul einesi için en iyi nasıl koşullcndırılacağını belirlemek ve şikayetlerinin nasıl en uygun bir biçimde “ ele alını/t, yOnlt’ndirilecegirıi" bulmaktır. Eğer sınıfın bir şey olma ıp bir ilişki olduğunu kabul edersek bu bi çim di düşünemeyiz "O şey " ne ideal hır kar veya bilince sahip olmak için var olınakıa, ı\e de Ayar E d ic i'n i*' masasında bir hasta * Bu türden bir yaklaşım Talcoat Parsons'un yakıt çalışma arkadaşı M.S Smelsner'n Social Change in Industrial Revolution adı kitabında görülür " E P Thompson, burada, Yunan mitolojisinde Prokrustes adıyla anılan kişiliğe gönderme yapıyor. Prokrustos yol kesen bir haydut. BM kısa, biri uzun iki yoto(ıı var Yakaladığı yolculardan uzun boylu olanları kısa yalağa, kısa boyluları uzun yatağa yalınyor. Fazla gelen kıs mları kesiyor, az gelenleri çekiyor. (Çövr.)
gibi yatmakladır. Bu konularda otorite sayılan bir kişinin, yöntemi saplantı haline getirdiği için b ir tane bile gerçek tarihsel süreç içinde yer alan gerçek bir sınıfsal ilişkiyi incelemediği çalı/masında, yaptı ğı gibi sorunu kafa iistüııe oturtarak sunma yoluna da gidilmemeli d ir: Sınıflar, belirli konumlara bağlı olarak ortaya çıkan meşru giiç fark lılıklarına, yani otorite bekleyişlerine bağlı olarak ortaya çıkarı top lumsal roller yapısını, temel alarak oluşurlar... Otoritenin bakış açı sından geçerli olan toplumsal rolü oynamaya başlayınca, birey bir sınıfın üyesi olur... Toplumsal örgütlenme içinde bir konumu doldur duğundan birey bir sınıfa a ıı olmaktadır; yani snııf Üyeliği toplumsal rolün yüklediği görevlerden kaynaklanmaktadır. Ama tabii ki sorun, bireyin o "toplumsal ro l" içinde olma durumuna nasıl geldiği ve dahası belirli bir toplumsal örgütlenmenin (mülkiyet hakları ve otorite yapısı ile birlikte/ nasıl oluştuğu gibi tarihsel soru ların anlaşılm asıdır. Tarihi b elirli bir noktada durduğumuz taktirde anık sınıfları değil, birçok deneyimleri olan bir bireyler kalabalığını görürüz Fakat bu insanları toplumsal değişimin uygun bir dönemi boyunca izlediğimiz zammı, ilişkilerinde, fikirlerinde ve- kurumlannda belirgin özellikler gözlemleyebiliriz Sınıf, kendi tarihlerini yaşayan insanlar tarafından tanım lanır ve en son analizde bu onun biricik ta nımıdır. Birtakım sosyologların yöntemsel uğraşlarını yeterince anlamamış olarak göziiksem de bu kitabın sınıf olgusunu anlamamıza katkıda bu lunacağını umuyorum. Çünkü şuna inanıyorum ki sınıfı, uzunca bir tarihsel dönemi inceleyerek gerçek etkilerim görebileceğimiz süreçler den kaynaklanan, toplumsal ve kültürel bir oluşum olarak görmezsek anlayamayız. Bu kitap Ingiliz işçi sınıfının çocukluğundan olgunlaş masının ilk dönemine kadarki bir biyografisi olarak görülebilir. 17301832 yılla rı arasında İngiltere'de çalışan insanların büyük çoğunlu ğu, iktidarda olanlara ır işverenlere karşı, kendi aralarında b ir çıkar birliği olduğunu hissetmeye başlamışlardı. İktidardakiler de kendi aralarında çak bölünmüştü; aıu ak yine aynı dönemde işçi sınıfına karşı olma ortak paydası nedeniyle aralarındaki bölünmeler halledil miş, en azından önemsiz bir düzeye indirgenmiştir. Bu nedenle denile b ilir ki işçi sınıfının varlığı 1832 yılında Ingiliz siyasal yaşamında en önemlifaktördü. * R. Dahrendorf. Clnss ar>d Class Conflict İn Industrial Socıety (1959), 5. 148149.
Kitabın düzenleniş biçimi şöyledir: Bölüm ¡'d e 18. yüzyıl boyunca varlı{¡mı sürdüren ve 1790'tanrı çok önemli Jakoben harekelinin ya rarlandığı popüler gelenekler üzerinde duruyorum, ikinci bölümde benim çok önemli gördüğüm bir olayı, Sanayi Devrimi boyunca birta kım işçi gruplannın deneyimlerini inceliyorum. Aynı zamanda yeni sanayi iş-disiplininin niteliğini vc bunun yerleşmeiiııde Melodisi kiliSesinin rolünü yorumlamaya çalışıyorum.* Bölüm 3'de pleb radikaliz minin hikayesini, Luddisın'* ve Nnpalynn savaşlarının sonundaki kah ramanlık dönemini kapsayacak bir biçimde anlatıyorum, En son olarak da 1820’ler ve 30'tarda siyasal teori vc sınıf bilinci konulanın Katışmaktayım. Bu kitap bırbırierıyle yakından ilg ili konular üzerine yapılmış çalış maların bir derlemesidir; ard arda gelen bölümler arasında süreklilik sağlayıcı bir anlatım bu nedenle kullanılmamıştır. Bu konulan seçer ken varolan hakim yaklaşımların gücüne karşı yandığımın bilincindeydim. Bunlardan ilki, bir avuç uzağı görebilen örgtitleyicl (Örneğin Françis Placc) dışında, çalışan insanların büyük çoğunluğunu Inissez flaire'r'/ı pasif kurbanları olarak gören Fabianism yaklaşımıdır. İkincisi, çalışan insanları b ir işgücü kaynağı, bir göçmenler toplulu ğu veya istatistik serilerine bir veri olarak gören, imparist iktisat ta rihçisinin yaklaşımıdır. Oçüııcüsü ise, bu dönemin sürekli b ir biçimde irdelenerek daha sonraki gelişmelerin ve fikirlerin öncülerinin aranıp bulunduğu. “Pilgrim 's Progress“ ••• çizgisidir. Bu bakış açılanılın, her b iri bir dereceye kadar doğruluk payı taşımaktadır. Hepsinin bilgi hâzinemize katkısı olmuştur. Benim birincisine ve İkincisine karşı eleştirim, çalışan insanların b ilinçli gayretleri ile kendi tarihle• rinı yaptıkları gerçeğini örtbas etmeye çalışmalanndandır. Üçüncüsü ise tarihe daha sonraki gelişmelerin ışığı altında bakmak* Thompson, sanayi ış-disıplınl anlayışının topluma kabul ettirilmesinde Metodist Kilisesinin rolü konuBuna ‘ Time, Wark Dlsciplıne and Industrlal Capitallsm*, Pant nnd Preseni, no. 38 (1967), o 56-97'dB yeniden güçlü bir biçimde dönmektedir. Bu çalışma çok özgün bir tarih araştırmanı olması yanı sıra, günümüzde siyasal «orunlara ışık tutması açısından da çok önemlidir, zira Thompson “Zaman disip lini olmadan sanayi toplumu İnsanının bitmeyen enerjisi do olamazdı; vo bu di siplin isler Metodism, ister Stallnlzm, ister milliyetçilik biçiminde olsun ergeç ge lişmekle olan ülkelerde do ortaya çıkacaktır” demektedir, s. 93 *• Sanayi D6vrlmi'nln ilk dönomlorinde ortaya çıkan ve Ingiltere'de önemli etkin liği olan maklna kırıcılığı hareketi. • " John Bünyan'ın P ilgrim ’s Progress Paine'nin R ighl o l Man i iio birlikle 1790-1B50 döneminde Ingiltere'de radikal hareketleri çok «tklloyen bir çalışma dır
23
Ki, tarih i gerçekten olduğu gibi görmeye yanaşmamaktadır Sadece başarılı olanlar, yani daha sonraki gelişm eleri doğru olarak tahmin edenler hatırlanmakta, çıkmaz sakaklar, kaybedilmiş davalar ve kay bedenlerin kendileri unutulmaktadır. Ben işle hu unutulan fakır çorap t,riicüısiinü, Lııddist tartın işçisini, "giiııil geçmiş” el dokumacısını. itapik" ve Jounna Southcott'urr aldanm a takipçisini tarihi yapan kişiler olarak yemden gün ışığına çıkarmaya çalışıyorum. Onların zanaatları ve gelenekleri belki de can çekişmekteydi. Yeni endiistriyalizme karşı dUşmanakları belki de eskinin geri gelmesini isteyen bir nitelikteydi. Paylaşm acı toplum ide alleri belki de fantazi. başkaldırma eylemleri belki de aptalca İd i Ne var kı bu müthiş toplumsal dalgalanmaların olduğu dönemde onlar yaşadı, biz değil Onların umutları, kendi yaşadıkları deneyimler göz vnllne alındığı zaman meşru idi; \e eğer onlar tarihin b ir kurbanı idiyseler ke.ndi yaşamlarında hır kurban gibi yaşamaya mahkumdu lar. Bit değerlendirme yaparken kullandığımız ölçü bir insanın eylem leri nin daha sonraki gelişmelerin ışığı ulumla meşruluğunu soruştur mak olmamalıdır. Zaten biz kendimiz de toplumsal evrimin noktalan dığı b ir dönemde yaşamamaktayız- Endüstri Devrimi insanının kaybettiği davalarda, bugünün sosyal bozukluklarını düzeltmemize yardımcı alacak ipuçları bulunabilir. Dahası, bu dönemin yakından incelenmesi iki önemli nedenden gerekmekledir. Bun'ardan ilki, bu dönemde pleb hareketinin eşitlikçi ve demokratik değerlen çok yüksek IHf/fm/d" Demokratik yaşam biçimimizle sürekli övündüğümüz halde bu kritik yılların olayları sık sık unutulmakladır. Diğeri de, dünyanın büyük bir kısmında bugün bizim Sanayi De\rimVnde yaşa dığımız deneyitrlere benzer bir biçimde sanayileşme ve demokratik kurumlan oluştıınna sürecinden geçildiği gerçeğidir. İngiltere'de kuybedilınij duıuluı belki dı At)a \e Afrika'da luılû kuzanılabilir.
Bu “giriş"ten sonra Thompson aralarında aya
24
cel siyasal konjonktüre müdahaleler olarak tanımlanabilecek makalclor yayınlamıştır. Aslında Thompson sdz konusu olduğu zaman teorik ve siyasal yazılar arasında bu türden bir ayrım yapmak anlamsızdır; çalışmalarında bu iki boyutun ne denli bir biri içine geçmiş, birbirini destekler nitelikte olduğunu gördük, Ne var ki Thompson 1978 yılında “Peculiarities of the Engllsh"deki temalara yemden dönmüş ve bazı yararlarca '‘entelek tüel soğuk savaş", “yıkıcı saldırı” diye nitelendirilen. Althusser'ı hcdol aldığı çiddotll polomiğini yayınlamıştır/7*) Siyasal kon Jonktüre müdahale niteliğindeki yazılarını bir sonraki bölümde incelemek üzere şimdi 1978 yılına gideceğiz. Thompson'un bu yıl yayınladığı 'Teori'nin Sefaleti" makalesinde öne sürdüğü fi kirler 1963 ve 65’deki fikirlerinin ana noktalarının bir tekrarıdır. Aradaki tek fark karşı olunan “düşman"ın değişmiş olması ve aradan geçen yılların birikimiyle sorunlann d2ha açık ve ke9in bir biçimde crtaya konmasıdır. ‘TEO R İ'N İN SEFA LET İ" (T H E PO V ERT Y OF TH EO RY")«'4* Bu çalışmasının yayınlanmasından sonra çıkan tartışmalar da, polemiğinin aşın derecede sert olduğu yolundaki eleştirilere karşı Thompson, aslında kendilerinin, 1956 geleneğinden ge lenlerin, on yılı aşkın bir süredir teorici yapısalcı kampanyanın saldınlanna hedef olduklannı, bu nedenle pclemiğinin şiddeti nin kendini savunma içgüdüsüne bağlanması gerektiğini söyle mektedir. 1960'lı yılların sonuna doğru özellikle Althusser'ın New Left Review aracılığı \e Anglo-Saxon dünyasına tanıtıl ması ile, Thompson'un ta 1965 yılında Anderson'da görüp eleş tirdiği tavrın daha da güçlü bir uzantısı sol düşünce içinde haki miyet kurmaya başlamıştır Althusser altyapı-'ıstyapı modelinin mekanik yorumunu tartışmasız kabul edip tarihsel gelişmenin itici gücü olarak üretici güçleri gören hakim Marksist tarih anla yışının tıkandığı ve krize düştüğü bir ortamda ortaya çıkarak bu (23) Thompson çalışmasında kullandığı saldırgan üslûp İçin Ozur dilememakle, saygıdeğer ve kardeşçe tanışmanın ancak öne sürdüğü f kirlerin gerçek siyasıl yoşamda hiçbir etkisi olmayacağını bilen kişilere mahsus olduğunu söylomektodif E .P . Thom pson, T h e Politics ol Theory" P c o p ln 's H is to ry on d Socioliol Theory içinde, s 400. (24) E.Thompssn, "The Poverty of Theory“. Poverty o( Theory içinde, s. 193397 Bu bölümde metin içinde yer alan sayla numaralan bu makaleye aittir
25
tıkanıklıktan çıkış kapısı olarak görülebilecek bir teorik altematil sunmuştur. Ne var kİ bu kapıdan çıkanlar Althusser'in tarih anlayışını da beraberlerinde taşımak zorundaydılar. 'Teori’nln Sefaleti" yazısında Thompson’un ana hedefi işte bu tarih anla yışıdır. Hatırlanacağı gibi Thompson'un "Pecullralties ot Ihe Englısh“ makalesinde Anderson'u en çok eleştirdiği nokta, onun, kendi kurduğu 'tipik' modele uymayan tarihi gerçekliği kötüleyici tav rıydı. Althusser’in tarih anlayışının temelinde ise tarihi gerçekli ğin toptan reddi yatmaktadır. Thompson Althusser'in bu yaklaşı mının Kari Popper'lıı yaklaşımıyla benzerlikler gösterdiğini söylemektedir, (s. 213) Popper'e göre bir bilgi nesnesi olarak "tarih" yoktur; ancak güncel konumları nedeniyle birtakım değer yargıları edinmiş dan tarihçilerin, kendi ilgi duydukları konulara göre seçip oluşturdukları sonsuz sayıda "tarihler" vardır.*23* Da hası tarihçi kendi anladığı biçimde tarihi yazarken kendi değer yargılarına uyan olaylar ve belgelen seçip kullanacaktır.**** Popper, bu şekilde bir yorum veya takış açısının sunulmasının rreşru olabileceğini, ama bunun doğru tarihsel bilgiyi oluşturdu ğunun söylenemiyeceğlni helirtır Althusser’in İse bu kadarına bile tahammülü yoktur. Ona göre tarihsel İncelemeye değer yarg'ları sokulduğu ve ampirik araştırma yapıldığı anda Ideolojl'nln dünyasındayızdır. ideoloji’nin bilimden tarkı yanlış olmasında değildir zira ideolojiler kendi ıçerlernde tutarlı ve mantıki olabillıler; aralarındaki fark, İdeolojide pratik ve sosyal olguların teori, yani gerçek bilgi üzerinde hakimiyet kurmasıdır. Althusser'e göre Marksizmln kendine özgü bir ’.eorik çerçevesi voya "sictc rratlk olarak bırblrleriyle İlişkili kavramlar seti" olarak tanımladı ğı sorunsalı vardır. Bu sorunsalı cluşturan kavram ar ise ger çekliğin soyutlanarak yeniden düşünülmesi İle değil bilimsel çalışmanın kendine özgü söylemi ile oluşturulmuşlardır. Bu kav ramlarla üretilen teorik modelden bağımsız bir tarihsel gerçeklik ise yoktur, ancak teorinin yarattığı bir tarihsel gerçek iği vardır. (25) Kari Popper. Tho Opon Soclety and Its Encmles (London, 1S62), 6.265-8. (23) Thompson, 'ta rıh çnin çalışmasının her anında, değet yaıgılarıyta dolu bir intan olarak problemle’ öne sGrup. tarihsel belgelen değerlendireceğini, değer yargısız bir biçimde ç&lıvmastnın imkansa olduğunu" söyleyerek, Popper'ln dcğru bir saptama yaptığını ne var kİ bunur nesnel tarihsel bilgi oluşturma ça basıyla çelişmediğini belirtir. E.P Thompson 'The Polltlcs of Theory' People'a Hlstory and Sociallst Theory İçinde, s. 407
1953 geleneğinden gelenlerin, tarihsel süreçlerin insani bo yutunu gündeme getirme ve Marksist söylemde eksik olan "de neyim” terimini yerleştirme çabalarına karşı Althjsser'cl tarih anlayışının ne kadar büyük bir tehike olduğu açıktır. Althusser’ln modelinde insanın, üretim İlişkileri ve üretici güçter öğelerinin Oıetim ilişkilerinin belirleyiciliğindeki özgün blleşlmdan oluşan üretim biçim inin ve ekonmlk, siyasal ve ideolojik pratikleri kapflnyan toplumsal form asyonun, kendisine uygun gördüğü rolleri yerine getirmekten, bu rollerin "taşıyıcısı" olmaktan başka bir fonksiyonu yoktur. Bunun İçin de Althusser'e göre Marksizm "te orik bir anti-hümanizm", tarih ise "öznesi olmayan bir süreç"tır. Artık Thompson'un Althusser'e karşı çıkarken neden bu kurtar saldırgan olduğunu anlamamız gerekir. Bunun İçin I lıompson'un The Making of the English W orking C lass kıta bina “girlş”te yaptığı sınıf tanımını hatırlamak yeterli olacaktır: -ftinif kavramıyla ben, birbirinden farklı ve görüntüde bağlantılı olmayan olaylan, hem deneyimlerin hammaddesinde hem de bilinçlerde, birbirine bağlayan tarihsel bir olguyu anlamaktayım. İJunun tarihsel bir olgu olduğunu yeniden vurgulamak istıyorum. Ben sınıfı bir "yapı" olarak görmediğim gibi bir "kategori" olarak bile görmüyorum; o. insani ilişkiler içinde oluşan (ve böyle oluştuğu gösterilebilen) bir olgudur.’ (s. 9) Thompson ay rıca Anderson'u da eleştirirken bu tanımı gündeme getirmiş ve bu türden bir tanım yapılmadıkça tarihçinin kendi metodolojisini ilımetleyebilmesinın olanaksızlaşacağını ve bunun da sonunda loorlk modelin mutlaklaşlmlacağmı söylemiştir. Thompson'un Aoderson'da lesbıt ettiği tavrın tşırı uçtaki duğrullusurıda ise Althusser bulunmakta, onun modelinde gerçeklik tamamen red dedilmektedir. Yalnız Thompson*jn bu eleştiriyi yaparken her türlü teorik düşünme sürecim reddettiği gibi bir sonuca varılmamalıdır. Hatırlanacağı üzere Anderson İle olan tartışmasında "bir anlamda tarih modele indirgenemez, eskiden olmuş herşey tnrih olarak kalmaktadır. Öte yandan ise bir model oluşturma dan tarih, tarih olmaz" diyen Thompson, Althusser'e karşı model ile gerçeklik arasında sürekli bir diyalog kurulmasını ve modelin "olgusal denetim“ altında tutulması gereğini savunmak tadır. Ayrıca Thompson'un modelinde, kendilerini, kendilerinin seçmediği ve önceden tahmin edemedikleri koşullar içinde bulan, değer yargıları ve geleneklerine sahip çıkarak kendi çı-
27
Karlarını karşıt güçlere karşı mücadele etmek zorunda kalan İn sanlar odak noktasını oluşturmaktadır. Thompson'a göre insan lar arası İlişkilerde nedensellikler tesbit edilebilir, ama bu hiçbir zaman modelin tesbit ettiği "olması gereken" ile tam benzerlik göstermeyecektir, yani tarihsel kanunlar yoktur, ancak tarihsel süreçlerin bir mantığı vardır. Thompson, Althusser'ln kendi teorik modelinin kaynağının Marx’ın Kapital inde olduğu iddiasında haklı olduğunu söyle mektedir. Marx'ın Kapital'! yazmaya giriştiği dönemde önündeki zor sorunları çözmesi ancak soyutlamaların “zihindeki somuf'a giden yöntemi uygulaması İle mümkündü, diyen Thompson, ancak bu yöntemin kendi içinde tehlikeler taşıdığına (s. 255) ve Kapital'in kapitalizmi değil sermayenin mantığını inceleyen bir çalışma olduğu yolundaki yorumların buradan kaynaklandığına işaret etmektedir. Thompson'a göre bu türden bir eleştiride doğ ruluk payı olsa da. Kapltal'de aynı zamanda çok kuvvetli bir tarih sezgisi olduğu da reddedilemez. Buna rağmen bu tarih sezgisi kuşkusuz, öğretici değere sahip olan bir "modePe indir generek tarih dışı İktisadi yasalara boyun erdirilmiştir, (s. 257) Bu yüzden Thompson Kapital'in büyük bir tutarsızlık içerdiğini belirterek (s. 257) Althusser'ln bu çalışmaya atıf vererek kendini haklı çıkarmasının bir anlam taşımadığını söylemektedir. Thompson'un 'Teori'nin Sefaletfnde yer verdiği en çarpıcı suçlama Althussercilığin, Stallnizm’in sosyalist açıdan yapılabi lecek her türlü eleştirisine karşı ideolojik bir polis eylemi olduğu, (s. 327-320) dahası Althusserciliğin kendisinin teori paradig masına indirgenmiş Stalinizm olduğudur, (s. 374) Thompson’a göre belirli bir an ve mekânda ortaya çıkmış ve belirli tarihsel/ siyasal/sosyolojik sonuçlarını vermiş Stalinizm İle bu dönemin bir ürünü olan İdeoloji, kurumlar ve pratikler bütünü olarak Stallnizm arasındaki farkı anlamak çok önemlidir. İlk anlamıyla Stali nizm geçmişte kalmış bir şeydir, tarihtir. Fakat ikinci anlamıyla Stalinizm hala güçlü bir biçimde yaşamaktadır ve Althusser'ln durumunda, sanki insanlarla alay eder gibi, kendini antiStalinızm gibi lanse ederek yeniden hortlamıştır. Althusser Sovyetler Birliği Komünist Partisı'nin 20, Kongresinde Kruschev'ın Stalin'I eleştirme biçimine karşıdır. Thompson'a göre Stalinizm! Stalin'ln kişiliğindeki çarpıklıklara indirgeyerek açıklama biçimi ne karşı olmak doğrudur. Ne var ki Althusser bununla yetinme28
yip Stalinizmin “hümanizm", "insani değerlet, "demokrasi" gibi kavramlara sahip çıkılarak eleştirilmesine de karşıdır ve asıl laldın hedefi de bu kavramlardır. Stallnizm'in eleştirisinin teorik olması gerektiğini söyleyen Althusser’e göre Marksizm herşeydwn önce bir tarih bilimidir ve Marksizmin tarih bilimine katkısı onun "öznesi olmayan bir süreç" olduğunu göstermesidir. Bunu ve "teorik anti-hümanizm" kavramını temel alarak oluşturduğu kendi teorik yaklaşımında Stalinizm hakkında vardığı sonuç İse İlginçtir: "Pratikte kurbanları ’yanlış’ kişiler de olsa, Sovyetler Ulrliğl’ndeki temizlik hareketi en son analizde ülke içindeki mnıf savaşın ın bir sonucudur"/27» Thompson Stalinizmin eleştirisinin teorik olmak zorunda ol duğunu daha 1957 yılında The New Reasoner dergisinin birin ci Bayısında yazdığı "Sosyalist Hümanizm" başlıklı yazısında holirtmiştir. Stalinist İdeoloji ve pratiğin eleştirildiği bu makalenin Miıa temasını Sovyetler Blrlİğl'nde bireyin baskı altında tutuldu ğu ve bireyselliğin yok edildiği fikri oluşturur. Thompson bu ma kalesini Sovyet ideolojisine karşı “isyan" edilmesi çağrısını ya parak bitirir.ro> "1956 ruhu"nu taşıyanlar Stallnizmin etkilerini parti İçinde yaşam ışlar ve 1956 yılından itibaren Stalinizmin kulUfnsal yapısı dışında kalarak mücadelelerini sürdürmeye başlumışlardır. Bu mücadelelerinde sahip çıktıkları kavram ve deO'Vİer Althusser'in teorik şiddetini yönelttiği ve sol düşüncede kovmaya çalıştığı kavram ve değerlerdir. Thompson'a göre ufler bunlara sahip çıkılmazsa, hâlâ yaşayan bir ideoloji, kurumİMi ve pratikler bütünü olarak, Stallnlzme karşı mücadele etme olnnağı da kalmaz. Thompson "Teorl’nln Sefaletr’ni 1973 yılında yaptığı bir yan lışa dikkatleri çekerek bitirir. Bu yıl içinde yayınladığı, bir sonra ki bölümde değineceğimiz, ‘Leszek Kolakowski’ye Açık Mektup" will çalışmasında Thompson bir gelenek olarak Marksizm diye Cjcinel bir kavram ortaya atmış ve bu gelenek İçinde birbirinden lurklı düşünen çok farklı gruplar olsa bile bu gelenek içinde kal mak gereğini savunmuştur. Şimdi ise bunun yanlış olduğunu dü şünmekte ve Stalinist İle antl-Stalinist’in aynı gelenek içinde vatolamayacağını (s. 380), daha 1956 yılında teoloji geleneği (»!/) L. Althueser, Essays In S elf-C riticism (London, 1976). e 14-15 |?8) Sovyotİ6r Birtlği’ndo yayınlanan O ktober adlı dergide bu yazı hedef alınaınk Thompson ‘ Ingiliz revizyonıstiaıınin tanınmış İlden* diye tanımlanmaktadır AKlaran E.P. Thompson, T h e Poverty ot Theory’ s 323
29
(Stallnızm) İle aktif uslama geleneği (anti-Stalinizm) arasında kesin kopuş olduğunu (s. 381), 1956’nın gündeminin gerçekle şebilmesi için balinanın Batı'daki biçimi kadar Doğu'dakl biçimi ne karşı da mücadele edilmesi gerektiğini belirtir ve çalışmasını noktalar. Thompson kendi teorilerinin siyasal sonuçlarının sorumlulu ğunu üstlenen, bunları yaşamının her anında savunan bir ay dındır. Zaten böyle davranmasaydı kendisini bir aydın olarak tanımlamamız olanaksız olurdu. Bundan sonraki bölümde onun güncel siyasal gelişmelere müdahalelerinden başlıcalarını, kısa değinmeler biçiminde, tanıtmaya çalışacağım. En son bölümde ise 1979 yılından beri önde gelen sözcülerinden biri olduğu Nükleer silahlara karşı hareket içindeki önemli yerini inceleme ye çalışacağım . G Ü N C EL SİY A SA L G E L İŞ M E L E R E M ÜD AH ALELER 1968 yılında Raymond Williams ve Michael Barret-Brown’in başı çekmesiyle gerçekleştirilen May Day Manifesto adlı çalış maya Thompson da katılır. Bu çalışmada toplumda varolan genel eğilim çerçevesi İçinde kalan siyaset anlayışlarının, parla menter politika süreçlerinin, bir eleştirisi yapılmakta ve biçimsel siyasal kurumlann dışına çıkarak alternatif bir siyaset yapma anlayışının geliştirilmesi gereği savunulmaktadır. Bu temaya Thompson 29 Temmuz 1971'de New Society dergisinde yayınladığı, Harold Wilson’un The Labour Govern ment 1964-70 adlı kitabının bir eleştirisi olan, "Yesterday’s Ma nikin” adlı makaleyle yeniden döner. Thompson’un burada asıl eleştirisi Wilson'un her türlü politikanın sadece partiler aracılığı ile yapılması gerektiği düşüncesi İledir. Bu türden bir düşünce nin İşçi Partisi'ni de çoğunluğa uyma politikasının kısır döngüsü içine soktuğunu belirten Thompson, artık "olanaksız''! düşünme nin zamanı geldiğini ve bu kısır döngünün ancak böyle düşün celerin pratikte uygulanması İle kırılablleceğinl söyler. Thompson’un 1973 yılında yayınladığı "Leszek Kolakowski'ye Açık Mektup" adlı çalışması Teori’nin Sefaleti ve Diğer M akaleler adlı kitabında yeniden basılmıştır (s. 93-192) ve as lında bunun yine bu kitapta yer alan, bizim daha önce inceledi ğimiz, “Balina'nın Dışında" makalesi ile beraber okunması gere kir. Her iki çalışmanın da konusu Stalinist politikalardan yılmış 30
aol düşüncedeki bir kişinin nasıl tavır alması gerektiği İle İlgilidir. Thompson, 1966 yılında partiden atılan, 1968 yılında da Polon ya dışına çıkmak zorunda kalan Kolakowski’nin Stalinist siste me karşı getirdiği birtakım eleştirilere katılmakla birlikte, bu eleştirilerin, Kolakowski’de olduğu gibi, genel bir kötümserlik ve dönekliğe dönüşüp tüm sol düşünceye karşı saldırıyla sonuç lanmasını eleştirmektedir. Thompson, kendilerinin 1956'dan sonra uzun bir süre bu kötümserliği yaşadıklarını, fakat her zaman sol düşünce İçinde kalarak bunu aşmaya çalıştıklarını, bunun olanaklı olduğunu gösterdiklerini söylemektedir. Thompson’un 1970-80 yılları arasındaki siyasal müdahalele rin hemen tümü, kamuoyunun hangi araçlarla ve nasıl oluştuıulduğunu gün ışığına çıkarmak ve hem Muhafazakâr hem de İşçi Partisi hükümetleri döneminde İngiltere’de devletin gittikçe artan otoriter uygulamalarına karşı mücadele etmek için yazıl mıştır. Thompson bu yazıları Mum Işığı Altında Yazarken«29) adlı kitabında toplamıştır; kitaptaki makalelerin amacını açıkla dığı ‘'giriş" bölümünde, kamuoyunu besleyen resmi kültüre karşı gelişen “alternatif kültür"ün içinde yer alan çeşitli grupların herblrinln sadece kendilerini doğrudan ilgilendiren sorunları çözüm lemeye tüm enerjilerini harcayıp, ulusal siyasal yaşam düzeyin deki etkilerini kaybetmelerini eleştirmekte, alternatif kültürün ulusal siyasal yaşamı aktif bir biçimde yeniden etkileyebileceği yolları mutlaka bulması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu (alternatif kiiltür içinde yer alan) herhangi bir grup veya hareket ten kendi değerleri ve otonomilerinden vazgeçmelerini istemek değil dir. Ben riyaset yapına biçim len içinde (benim üye olduğum) İşçi Par tisi ne katılma gibi tek bir 'doğru' yolan olduğu fikrinde de değdim, örneğin, feminist hareket içinde yer alan kadınların kendilerine Özgü »onudan çözmek için mücadele etmeyi bırakmadan aynı zamanda bir yurttaş, Jü ri üyesi, sendikacı ve seçmen olarak diğer rolleri üzerinde de acilen düşünmeleri gereğine dikkati çekiyorum, o kadar., (s. vil)
diyen Thompson alternatif kültürün savunucularının yepyeni bir demokratik yaratıcılık ile toplumun tüm kurumlarının yeniden yapılanması gibi kritik bir probleme tüm güçlerini yoğunlaştır maları gereğini vurgulamaktadır, (s. xıii-xiv) Kitapta, üniversite(29) E.P Thompson. W riting by Candlelight (London, i960). Bu bölümde m&tln İçinde yer alan sayfa numaralan bu kitaba alttır.
î!
lenn içinde bulunduğu durumdan/30» Ulusal Sağlık Sistemine,«31» İletişim organlarının yap ısın d an ^ Ortak Pazar’a katılma soru nuna/33» gizli servisin yapısı ve işlevlerinden*34* jüri sisteminin anlam ına'35» kadar değişen çeşitli konular ele alınmakta, devle tin otoriter yöneliminin bu kurumlar üzerindeki etkileri, Thompson’un kendine özgü polemiksel ve alaycı üslubu ile ele alına rak irdelenmekte, bu yönelime dur diyebilecek seçenekler önerilmektedir. 1979 yılı Thompson İçin adeta yeni bir yaşam biçiminin baş langıç yılıdır. Bu tarihten başlayarak, hükümetin yayınladığı Protect and Survlve (Savun ve Canlı Kal) başlıklı bir broşüre tepki olarak kaleme aldığı Protest and Survive (Protesto Et ve Canlı Kal) adlı çalışmasıyla, yeniden çok güçlü bir biçimde can lanmaya başlayan nükleer silahlara karşı hareketin önde gelen sözcülerinden biri durumuna gelmiş, kendi deyimiyle bu hareke tin "gönüllü bir esiri" olmuştur. Thompson artık tüm enerjisini bu hareketin düzenlediği gösterilere katılmaya çeşitli toplantılarda konuşmalar yapmaya ve güçlü kalemi ile bu hareketin istek ve amaçlarım duyurmaya adamıştır.*’*» N Ü K LEER SİLAHLARA K A R ŞI H A R EK ET Thompson'un 1979 öncesinde yapmakta olduğu tüm çalış maları ve yaşam biçimini bir kenara bırakıp bu şekilde kendim tüm benliğiyle bu harekete adamasının önemli bir nedeni vardı. 1979 yılında NATO Avrupa'daki nükleer başlıklı silahları mo dernleştirme planını uygulama kararı aldı. Bu kararın temelinde ise ABD'nln S S C B ile olası bir nükleer savaşı Avrupa kıtasında (30) T h e Business University", a.g.e., 6. 13-29; “A Reoort on Lord Radclifte1" a.g.e., s. 29-39. (31) "A Question of Manners” , a.g.e., s. 77-08. (32) “The Segregation ol Dissent", a.g.e, s. 1-10. (33) "Going into Europe*, a.g.o., s. 05-91. (34) “A Stale of Blackmail', a.g.e., s. 113-133; “The Secret State*, a.g.o., 3. 149-100 (35) “The State vs. Its Enemies". a.g.e., s. 99-113. “The Rule of the Judges", a.g.e.. s 211-236. (36) P rotest and Survivo'tn yayınlanmasından sonta yaşam biçiminin nasıl de ğiştiğini Thompson. 1983 Ingiliz genel seçimlerine siyasal müdahalesi olarak ta nımlanabilecek ve nükleer silahsızlanma İsteyen Insanlann Thatcher'a karşı oy vermelerini istediği The Defence of Britain (London, tarihsiz) başlıklı broşürde anlatır, s. 2-3.
32
•unııçlandırmak, Avrupa'yı bir nükleer savaş “sahnesi" konumu nu getirmek planı yatmaktadır. Başta İngiltere ve Almanya olmak üzere çeşitli ülkelere yerleştirilmesine karar alınan Cruise vn Pershing füzeleri bu planı olanaklı kılacak teknik özelliklere •Ahlptirler,(37> Avrupa insanı ikinci dünya savaşı sonrası dönemde sürekli var olan nükleer savaş tehlikesini aniden çok yakınında hisset meye başlamıştı, işte bu ortamda, Thompson ve arkadaşlarının 1î»56 yılında partiden ayrıldıktan sonra oluşturdukları, fakat Küba füze krizinin sonuçlanmasından sonra İngiliz siyasal yaşa mındaki etkinliğini çok yitirmiş olan, Nükleer Silahsızlanmaya Kılışı Kampanya (CND) hareketi çok daha güçlü bir biçimde cııniandı. CND’nin Ulusal Konsey’inin üyesi olan Thompson, bu dönemde yayınladığı Protest and Survive ve “Notes on Extermlnlsm: The Last Stage of Civinzation**«-'8» adlı çalışmalarıyla, H«ndİ8İ kabul etmese de. bu hareketin en etkin sözcülerinden biriydi artık. Thompson’un New Left Reviev/da yayınladığı "Notes on ı xtermınism"in etkileri uluslararası düzeyde oldu. Bunda, I hompson'un kendisinin de kabul ettiği gibi, çalışmanın, insan lım nükleer silahların oluşturduğu tehlikeye karşı hazırlamak ve harekete geçmelerini sağlamak için, çok çarpıcı bir üslupla ka ilime alınmış olmasının payı büyüktür. Thompson, konunun ■içliliği nedeniyle abartılmış bir üslup kullanmış olabileceğini, lukat bunun çalışmasının temel fikrini zedelemeyeceğini söyle mektedir. Thompson'a göre, ABD ve S S C B ’nin sahip olduğu, bildiğimiz anlamıyla dünyayı çoktan defalarca yok edebilecek güçteki, nükleer silahlar sisteminin kendine özgü bir mantığı vardır. Kendi içinde müthiş bir dinamiği olan bu mantık, varolan Soğuk Savaş koşullannın da etkisiyle, her iki toplumda da çeşit li düzeylerde kabul ve destek görmektedir. Eğer her iki toplum biçiminde de hakim olan bu Soğuk Savaş ideolojisi yıkılıp nük leer silahsızlanma sağlanamazsa, nükleer silahların bu kendi mantığının kaçınılmaz sonucu ‘topyekün imha"dır. Thompson, (07) HaluK Gergefin Nükleer Tehlike: Nükleer Silahlar vc Nükleer Savaş (Ankara. 1983) adlı kitabı, Avrupa İnsanını tehlikeyi yakınında hissedebildiği için bilmek zorunda olduğu nükleer silahların teknik özelliklerini bize de Öğrete bilecek değerli bir çalışmadır. (38) E P. Thompson, “Notes on Extermlnlsm, Ihe Last Stage ol Civilization1', Now Left Review, no. 121, May-June 1983. s 3-31.
U
eğer bu sonuç engellenmek isteniyorsa nükleer silahların man tığına siyasal müdahale gerektiğini, ancak bu müdahalenin ba şarıya ulaşması durumunda ussal bir siyasal ortamın doğabile ceğini söylemektedir. Bu sonucun yüklediği sorumlulukla Thompson artık her yazı sında bu müdahalenin ne biçimlerde olabileceğini ve barış ha reketinin karşılaştığı sorunları irdelemekted r. Bu arada Nisan 1980 tanhinde Avrupa'da Nükleer Silahsızlanma (European N uclear Disarmament, END) adlı yeni bir örgüt oluşturulur.^ Bunun kurucuları arasında bulunan Thompson, çok önemli bir işlevi olduğunu ve kendisinin içinde yer almaya devam edeceğini söylediği CND hareketinin sadece İngiltere'de nükleer silahsızidnma gibi tek amaçlı bir kampanya yürüttüğünü, oysa Uoğu’su ve Batı's yla tüm Avrupa'da bir silahsızlanrra gerçekleşmeden nükleer savaş tehlikesinin önlenmiş olmayacağını söyler. Daha sı Thompson, sadece nüklaer silahlara karşı olmakla yetinilmemeslni, Doğu'da insan hararına saygılı demokratik kurumlan yerleştirme mücadelesi veren “muhaliflerin desteklenmesinin de kendilarlnln bir görevi olduğunu vurgulamaktadır. Bu hareket ile Batı'da varolan demokratik kurumlan işletme ve yenilerini yerleştirme mücadelesi veren “alternatif kültür” hareketinin kar şılıklı dayanışmaları olmacan birleşik, tarafsız ve pasifist Avru pa'yı gerçekleştirme olanağının olmadığını söylemektedir/40) Thompson'u tanıtma an acı taşıyan bu çalışmada o'nun brçok önemli yapıtını zorunlu olarak analiz dışı bıraktık. Sırf 1979 sonrası yazılarının incelermesl bile şimdiye kadar kullandığı mız sayfa adedi kadar yer kaplayacağından yazıyı burada sona erdirmek gerekiyor. Ne var kİ, ne 1956'nın ne de nükleer silah lara karş hareketin gündemindeki hedefler -ki bunlar birbirine bağlıdır- daha gerçekleştirememiştir. Bu yüzden Thompson'un adını daha çok duyacağa benzeriz. (39) END'ln kuaıluş bildirisi için b
"Tam o arak öğreninceye kadar ve mutlak bir itaatkâr ya da sürekli tutsak o.maktan çıkıncaya kadar çömezler, ancak geçici bir inançla ve kendi yu-gılanndan duydukları bir kuşkuyla ustalara bağlıdırlar... Öy leyse. yazarların yazan zaman, kendi borcundan, yüiri doğruyu sürekli keşfetmekten kurtulmazken, büyük yazarlar da borçlu kalsınlar” trancis Bacan "Akıl, ya da zaten bildiğimiz her şeyin Ölçeği, dahi fazlasını bildiği miz zaman olacak olanla aynı değildir.*'
WUIiamBlake
35
I
Materyalist tarih kavrayışı — Marx ve Engels'in ilk doğan ente lektüel çocukları— epey zamandır kendinden emin büyümektedir. Ol gun bir pratik olarak (“ tarihsel materyalizm” ) Marksist gelenekten çı kan belki de en güçlü disiplindir. B ir tarihçi olarak benim kendi yaşa mım sürcsince bile - ve benim kendi vatandaşlarımın çalışmaların da- dikkate değer gelişmeler olmuş ve bunların bilgide gelişmeler olduğu .sanılmıştı. Bu demek değildir ki. bu bilgi sondur, ya da pozitivjst bilimciliğin “ispat'Manna bağlıdır. Gelişmenin doğrusal olduğu ve sorunlu olma dığı da sanılmamalıdır. Keskin anlaşmazlıklar vardır; karmaşık so runlar sadece çözülmeden yerinde durmuyor, neredeyse açığa bile çı karılmamıştır. Olasıdır ki. tam da bir pratik olarak tarihsel materya lizmin başarısı, şimdi bizden kaçınılmaz intikamını alan kavramsal bir uyuşukluğu teşvik etmiştir. İngilizce konuşan dünyanın, güçlü eğitsel ve kültürel geleneklerin yeniden ürettiği bir "ampirik” söylem mirası içinde gayretli bir tarihsel materyalizm pratiğinin yürütüldüğü kesimlerinde, bu durum daha çok olasıdır/*) Bütün bunlar olasıdır, hatta olanaklıdır. Böyle de olsa, durum abartılmamalıdır, Zira, tarihsel pratikle sadece raslanusal bir tanışıklı(1) "The Pecu!iarit*es of The English'de, Socılast Register, 1965. s. 336-7, ampi rik bir "deyim" ilo 'ampirizm*! birbirinden ayırt etmeye çalıştım.
36
i'.ı olan filozofun bir göz atıp, sonra da gaddar bir bakışla “ ampirizm” olarak bir kenara attığı şey, gerçekte, hem kavramsal angajrnanlarlu (uygun sorunların tanımlanması, hipotezlerin işlenmesi, daha önce vıır olan tarih yazımının ideolojik nitelemelerinin açığa çıkarılması) hem de bizzat tarihsel yöntemin çatlaklarıyla uğraşırken karşılaşılan güçlüklerin sonucu olabilir. V e artık uluslararası bir varlığa sahip olan Marksist tarih yazımı, sadece kendi özeleştirisine ve olgunlaşmasına lirtirik yönde) değil, aynı zamanda ortodoks tarih yazımına kendi var lığını kabul ettirmesine de (tekrarlanan tartışmalarla, gayretli entelek tüel emelde ve bazı polemiklerle) önemli katkılarda bulunmuştur:
37
Icr bütünü ve onun hilgi birikim idir (eğreti ise). Ve eğer (sandığım gi bi) Althusserci Marksizm salt bir idealizm değil, aynı zamanda tanrı• bilim in birçok özelliğini dc banndırıyorsa, Marksist gelenek içinde tartışılan şey, bizzat aklın savunulmasıdır.
II
Önce varmak istediğim yerin bir haritasın» sunacağım; çünkü, kaViıııl naz olarak dönüp dolaşıp kendi izlerime dönen belli dolambaçlı yollar olacak. Esas dikkatimi Althusser'e — ve formatif eleştirel me tinler Fo r M arx (Marx İçin) ve Reading C apital'e (Kapitali Oku mak'— vereceğim ve onun sayısız torununa zaman harcamayacağım. Ilımlardan birçoğunun ustalarına sahip çıknadığı ve bazılarının sadeı «• belli düşünceleriyle ondan etkilendikleri doğrudur. Fakat umarım hn/.ı genel argümanlarım (özellikle "ampirizm“ ve ‘‘moralizm’* konu•undaki) onları da kapsayacak şekilde ele alınabilir. Bu ihmalden dolııyı 3zür dilerim; fakat, (örneğin) Hindess ve Hirst’ü teorisist inlerine kadar izlemek için yaşan çok kısadır. M ars'ın kullandığı tarihsel katı'Korilcri (sınıf, ideoloji vb.) anlamakla — Althusacr’lc birlikle— bajurısız kalan daha çetin muhalif Poulantzas’a karşı argümanları da sıı.ılıtmayacağım. Belki başka bir zaman ele alırım. Şim dilik yeni Marksist idealizmin Aristo’suyla yetinelim. î;u önermeleri öne sirüp sırayla inceleyeceğim. 1) Althusssr’in epistcmolojisi sınırlı bir akademik öğrenme sürecinden kaynaklanır ve hlçb r genel geçerliliği yoktur; 2) Bunun sonucu olarak hiçbir "dene yim" (ya da toplumsal varlığın toplumsal bilince etkisi) kategorisine (yji da ele alış tarzına) sahip değildir, dolayısıyla bilgi üretiminin ve M ıın ’ın pratiğinin aslında var olan ampirik kanıtla “ diyalog"ınu çar41
nesi bilgi için ulaşılmazdır." Şöyle devim ederler; Teorik ve politik bir pratik olarak M arljım , tarihsel yazın ve tarihsel araştırmayla ortaklığından hiçbir şey kaçanmaz. Tarih İncelemesi, sadece bilimse! olarak değil, politik olarak da d:ğer»izdir.
Ardışık kuşaklar içinde birkaç ömrün verildiği proje, böylece, bir yanılsama ("masumMsa) ve daho Icötü bir şoy (masum değilse) olarak gösterilir. Fakat yine de, benim kuşamımın tarihsel materyalistleri, kendilerinin sefil açıklarını kabul etmede ağır davranmışlardır. Eski, njdun tarzlarıyla çalışmaya devam edi>orlar. Şu yu da bu şekilde tep ki göstermiş gibi görünenlerin dışında kimileri kendilerine yönelti len suçlamaları okumayacak kadar meşguldür. Birçoğu, gözlerini ka panığında zaman içinde/çekip gidecek esrarengiz bir hayalet, entelek tüel modanın hır garabeti gibi görerek, karşıtına *öylc bir göz altı. İlk elde haklı olabilirler -Althusserci “ Maıtaizm "in entelektüel bir gara bet olduğu konusunda; fakat, sırf bu nedenle o çekip gitmez. Tarihçi ler, garabetlerin, hoş görülürlerse -hatta okşanır ve beslenirlerse- şa şırtıcı bir etki ve süreklilik gösicrebildi
38
başvururken, gerçekle, imgesel devrimci psiko-dramalar (içinde her birinin vahşi sözel tutumlar» benimsemede diğerini geçtiği drumalar) oynayabilirler. Ataları politik müdahaleci oldukları halde, bunlar ay rık olmaya [kendi dramalannın içine kapatılıp hapsedilmiş), ya da “ içsel göçmenler” olmaya dahu çok eğilimlidirler/4* Pratik önemleri, ne kadar dikkate değer olursa olsun, solun yapıcı entelektüel söylemi ni bozma ve teori ile pratik arasında elitist bir bölünmeyi sürekli yeni den üretme konusundadır. Belki de, deneyimlerden yeterince acı çe kecek, garabet cninde sonunda çekip gider ve ora sadık olanların bir çoğu, ciddi bir entelektüel ve politik faaliyete yeniden çekilebilir. Fa kat. onu gideceği yola itmemizin zamanıdır. Tarihsel materyalistler arasında sık sık karşılaşılan diğer tepki, daha çok ayıplanmaya layıktır — suç ortaklığı. Althusserci Marksizme bir göz atarlar, onu bütünüyle anlamazlar; fakat "b ir" Marksizm olarak kabul ederler. Felsefecilerden titrıhi (ya da antropolojiyi, edebi yatı ya da sosyolojiyi) anlamaları beklenemez; takat Althusser istedi ğini yapan bir filozoftur. Bazı kavramsal kutalıklar kuşkusuz gerekli dir; hatta kimi kırıntılar ödünç bile alınabilir (“ üsı-belirlenim” , '‘kerteler’’)? Ne de olsa hepimiz birlikte Marksistiz. Büyük çoğunluğu sessizlikten oluşmasına karşın, bu şekilde bir ıllr zııum l uzlaşma gö rülm esi ytp ılır ve bütün görüşmeler, zemini Althusser’e terk etmeye tabidir. Zira, Althusser asla herhangi bir uzlaşma teklif etmemiştin Elbette “tarıhsiznTc, "hümanizm"e ve “ ampirizm” e. Bu tutum ayıplanır; çünkü teorik olarak ilkesizdir. Althusser ve yardımcıları, kesinlikle, tarihsel materyalizmin kendisine meydan okuyorlar. Onu düzeltmeyi değil, kaldırmayı önerirler. Buna karşılık, ilk bakışta kendini idealizm olarak açığa vuran tarihsel olmayan teorisizm önerirler. O halde, bu ikisinin bir tek gelenek içinde birlikte vai olması nasıl olanaklı olur? Ya Marksist gelenekte son birkaç yıl için de çok olağanüstü bir mutasyon gerçekleşmiştir, ya da bu gelenek şimdi iki -ya da birkaç- parçaya bölünüyor. Şimdi tehdit edilen -etkin bir şekilde reddedilen- temel Marksist tarihsel ve politik çözümleme(4) Bkz. Hans Magnus Enzonsberger, Raids and Reconstructions (Pluto Press. 1976) s. 29b; ve Raymond Williams. "Notes on Marxism in Britain siner» 945". New Loft Review, 100, Kasim 1976, 5. 92.
39
pıtır ve böylece sürekli, Marksist gelenekte •’idealist' olarak nitelenen bir düşünce kipinin içine düşer; 2 ) Özellikle gerekli ampirik diyalogu ampirizmle karıştırır ve tarihsel materyalizm pratiğini (bizzat Marx'ın pratiği de dahil) ısrarla yanlış ifadelendirir (en naif biçimler de), 4) “ Talihsizin" eleştirisinin bileşkesi, yazarları karşıt sonuçlar çıkarsa da. özgül anti-Marksist tarihsizm eleştirileriyle (Popper’ın temsil ettiği gibi) belirli noktalarda özdeştir. Bu argüman bizi yolumuzda biraz ilerletir. Sonra şunları önerece ğim: 5) Althısscr’in yapısalcılığı, bizzat M arx’ın tarihsel yöntemin den kalkış yapan bir stasis yapısalcılığıdır; 6 ) Dolayısıyla Althusser’in kavramsal evreni, çelişkiyi ya da değişimi — ya da sınıf müca delesini— açıklayan yeterli hiçbir kategoriye sahip değildir; 7) Bu önemli zayıflıklar, Althusser’in "ekonomik" ve "gereksinmeler” kategorileriyle birlikte diğer Önemli kategoriler konusunda niçin sessiz kalması (ya da kaçamaklı davranması) gerektiğini açıklar; 8 ) Althus ser’in (ve torunlarının) değer, kültür — ve politik tesri— sorunlarını, en soyut ve teorik biçimler dışında, ele almamaları bunu izliyor. Bu temel önermeler kurulduğunda (ya da Allhusssr’in yapacağı gi bi kanıtlandığında), o zaman, o bütünüyle özenli ve sofistçe yapıdan uzıık durabiliriz. Onun sözcüklerini başka bir şekilde bile okuyabili riz. Ve eğer jorgun düşmezsek, farklı sorular da sorabiliriz; Marksist gelenek içinde bu olağanüstü kırılma nasıl gerçekleşti? Althusserci yapısalcılığı, oııuıı kendini "b ilini" olarak değerlendirdiği şekliyle de ğil. ideoloji olarak nasıl anlayacağız? Bu ideolojinin meydana çıkışı nın ve olgunlaşmasının ve Balı'd a hızla yankı bulmasının özgül ko şulları nelerd r? Ve tarihsel materyalizme bu ölçüsız saldırının poli tik önemi nedir?
42
III
Argümanıma açık bir dezavantajla başlıyorum Çok az görüntü, Hiıyretli bir Parisli filozofa epistemolojik doğrular sunmaya çalışan l*lı Ingiliz tarihçisinden — üstelik, açıkça ampirik pratiklerle suçlan ın^ Mri— dalıa komik olurdu. Önümdeki kâğıda bakarken, alacağı zevki gizleyemeyen ümitli iz leyicilerin gölgeli yüzlerini görür gibiyim. Onları hoşnut etmek niyeıfilde değilim. Althusser’in "gerçek dünya" ile "b ilg i" arasındaki ilişl tyle ilgili önermelerini anlamıyorum ve bu nedenle onları tartışarak mnamımı açıklayamam. Anlamaya çalıştığım doğrudur, hor Marx'\n tamam:nda, gerçek lUlııyadan gelen bu "hammaddelcr"in teorik pratik laboratuarına (GciM'lllkler I. İT ve IU 'e göre ilerleyerek) nasıl ulaştıkları i:e ilg ili soru lınykıro hay kıra yanıt bekler. Fakat bunu söyleme fırsatı es geçilir. Krading C apital’e döndüğümüzde, yükselen bir heyecanlı., nihayet bir yanıtın verileceğini Öğreniriz. Bunun yerine bize daha önemli bir olay (»ıiı.ilir, Öncc bira* can sıkıntısına vs daha fazla hiddete katlanırız; siiııkü, *‘ampirizm"e karşı kutsal bir ccza tehdidi yürütülür. Felsefi ka nlığı olmayan bir kafa bile, Alıhusser'in ampirik araştırma biçimini Ivıı dıı tekniklerini) oldukça farklı bir ideolojik formasyon olan ampiı l/ınle karıştırması ve yan yana koyması olgusunu, dahası onun bu .ııııpirizm” i bile karikatürize ederek ve ayrım yapmadan ve yanlış bir •okılde "özcii" (cîseııiialb ı) soyutlama prosedürlerini ona atfederek 43
kendi polemiklerini basitleştirmesi olgusunu gözden kaçıramaz.iS) 50 sayfa sonra nihayet geliyoruz— fakat neye7 O halde, sonuç b ilg i Üretimi mekanizmasının, bilim sel ispat söylemindeki düzctı biçim le rinin eylem ini belirleyen mekanizmada yattığını söyleyebi liriz (Reading Capital, 67)
On al» sözcük. Sonrası suskunluk. Bu sözcükleri anladıysam, utanç verici buluyorum. Zira, bu şekil de bize orjinn! sorunun yeni terimlerle tekrarı sunuldu. Sonuç bilgilet, “ bilimsel ispat söylemi” istediği için, “ hammaddeler" biçiminde ita atkâr bir şekilde çıkagelir (az çok ideolojik kirlenmeyle zaten kültür yapılan olan Genellikler l) Krndi itirazımı açıklamalıyım: Fakat ön ce itirazımın ne olm adığım . Althusser’in. "gerçek" nesne ile onun kavramsal ifadesi arasındaki bir özdeşlik ile ilg ili hiçbir "garanti” sunmaması olgusuna itiraz etmi yorum. Böyle bir biçimsel garanti beklemenin yararı kuşkulu olurdu: Felsefeyle gelişigüzel bit tanışıklık bile, böylesi garantilerin kısa vadele bir geçerliliğe »alıip olduklarım vc garanti vereni sorumluluktan kurtaran küçük harf basım birkaç cümleciği içerdiğini gösterir. Althusser'in. bu “ gerçek" maddi olay ya da nesne ile* şu algı/sezgi/ duyum/izlenim/kavram arasındcki birebir uygunluğu açıklama çabası nın bıktırıcı zeminini terk etmiş olması olgusuna da itiraz etmiyo rum. Böyle yapmakla, Lenin’in Materyalizm ve Am priokritiıizm 'deki belli önermelerinden de uzaklaştığını içtenlikle itiraf etmiş oknyriı — en azından huyuyla söz ettiği Lenin sözcüğü olmasaydı— belki da ha dürüstçe o l u r d u . V e elbette, zeminini değiştirmekle felsefi moda (5) Bkz. Lesz9k Kolakowski, "Althussers Marx", Sosyalist Rogtster, 1971. s 124-5: ‘ Temel bir tarih ve folsefe bilgisine sahip okuyucu. Althussehn 'ampi rizm' ile anlatmak istediği şeyn. pekâlâ Aristocu vo Thormst soyutlama teorisi clarak değorlepdmlatniaığfnl. fakaı modern ampirizmin — Lock'la doğil on u ın d a ı 14. yüzyılın nominalistleriyle başlayan— bu düşüncenin tam torslnl anlattığını hemen tark edecektir.' (6) Ancak daha sonra (L&F, 53). .enin'in kategorilerini! •fcendı ampirîst refe ranslanyla (Örneğin yansılma kategorisi) kirletilmiş’ 'olabileceğini" sotio voce (Alçak sesle)
44
yı boyatmakta değil, izlemekte olduğunu itiraf etmiş olabilirdi. Eskiden (zannedilir ki) lamba ışığında incelemesini sürdüren filo zof, argümanlarında falan noktaya geldiğinde, kalemini indirip soruş turmak için gerçek dünyadan bir nesne aramaya koyulurdu. Çoğunluk la o nesne elinin altındaydı: Kendisinin çalışma masası. ‘'Masa", der di, “senin var olduğuna nasıl bilirim ; eğer varsan, benim mcsa kavra mımın senin gerçek varoluşunu ifade ettiğini nasıl bilirim ?" Masa göz kırpmadan bakar ve sonra filozofu sorguya çekerdi. Çot sabır is teyen bir fikir alışverişiydi ve bu yüzleşmede hangisinin galip geldi ğine göre, filozof kcncini idealist ya da materyalist olarak tanımlardı. Ya da masanın ortaya çıkış sıklığına göre böyle sanılırdı. Bugün, fi lozof bunun yerine sözcüğü soruşturur: Muğlak bir toplumsnl genesisi ve l'ir tarihi olan, önceden verili dilbilimsel bir insan yaratısını. Şimdi itirazım için terimler bulmayt başlıyorum. B irircisi, Allhusser'in falan sözcüği (ya da falan "hammadde” yi, ya da “ sonuç bilgi"yi) çok kısa soruşturmasıdır. Falan sözcük, sadece yapısal kavramlaştırma, ya da somut bilgi (Genellik Di) için teorik pratik (Genellik 11) tarafından düzenlenmek bakımından vardır. Altlıusser, dilbilim ve biİ£İ sosyolojisinde olduğu kadar, tarih ve aniropolojide de ters ve kı sa sözlüdür. Onun hammaddesi (bilgi nesnesi), bilgide imal edilmesini edilgen bir şekilde bekleyen, ne süre duruma ne de kendi enerjisine sahip, hareketsiz, esnek türden bir şeydir. Bu. kuşkusuz, kaba ideolo jik kirlenmeleri içerebilir; fakat, teorik pratiğin imbiğinde temizlenebi lir de. İkincisi, bu hammadde, aynk zihinsel olaylar ( “ olgular". İdica reçıts, sıradan kavramları olarak işlenmek için ortayn çıkar. Ve ayrıklı ğıyla kendini sunar Şimdi bu kritik epistemolojik alanda filozofların karşı karşıya kaldıkları çok ciddi güçlüklerle alay etmek istemiyo rum Her filozof bunlarla karşılaştığına göre, bu güçlüklerin/gerçekten çok olduğuna inanma.ıyım. Ve bu düzlemde, onların açıklamalarına herhangi bir şey eklemeyi umamom. Fakat Marksist gelenek içindeki bir tarihçinin, tarihçilerin de her gün kendi pratikleri içinde toplumsal bilincin oluşumu ve toplumsal bilinçteki gerilimlerle ilgilendiklerini bit Marksisl filozofa anımsatmaya haklı vardır Bizim gözlemimiz 45
nadiren tekil — bu bilgi nesnesi, şu olay, geliştirilen bu kavram— olur. Çoğunlukla, aralarındaki ilişkiler gerçekten bizim soruşturmamı zın bir nesnesi olan, çok katlı kanıtlarla ilgileniriz. Ya da, özgül ince leme için tekil kanıtı yalıtırsak, bu kanıt bir soruşturma masası gibi uysal durmaz: Gözlerimizin önünde ve zaman içinde hareket eder Bu hareketler, bu olaylar, eğer ‘‘toplumsal varlık" içindelerse, var olan toplumsal bilinç kaçışında sık sık kırılır, onu ihlal eder, onun içine gömülür. Yeni sorunlar ortaya çıkarırlar ve herşeyden önce sürekli deneyime — ne kadar eksikliği olursa olsun, bir bireyin ya da toplum sal grubun birbiriyle ilintili birçok olaya ya da aynı türden olayların birkaç kez tekrarına zihinsel ve heyecansal tepkilerini içerdiğinden, ta rihçiler için gözardı edilemez bir kategori— neden olurlar, Deneyimin, gerçekte çok düşük bir mentasyon düzeyi olduğu bel ki ileri sürülebilir: En kaba *'sağduyu” dan. Genellikler 1 laboratuarına girme niteliğine sahip olamayacak kadar ideolojik olarak kirlenmiş “ hammadde'’den fazla bir şey olmadığı. Böyle olmadığını sanıyo rum; aksine, böyle olduğu varsayımının, sıradan ölümlülerin aptal ol duklarını sanan entelektüellerin çok karakteristik bir yanılsaması ol duğunu düşunüyorunı. Bana göre, gerçek daha ayrıntılıdır; deneyim geçerli vc etkilidir, fakat belirli sınırlar içinde: Çiftçi kendi hasat mev simini “ bilir", denizci kendi denizlerini “ bilir '; fakat ikisi de kozmolo j i ve krallık konusunda şaşkın kalabilir. Fakat Ünümüzdeki sorun deneyimin sınırları değil, onun ortaya çı kış ya da üretiliş tarzıdır. Deneyim, toplumsal varlık içinde kendili ğinden doğar; fakat düşünce olmaksızın doğmaz. Erkekler vc kadın lar (sadece filozoflar değil) rasyonel oldukları için, kendilerine ve dünyalarına ne olduğunu düşündükleri için deneyim doğar. Toplum sal varlığın toplumsal bilinci belirlediği (zor) nosyonunu kullanacak sak, bunun böyle olduğunu nasıl varsayacağız? Kuşkusuz, her idealite kendisinden soyutlandığı kabn maddilik olarak “ varlık"tn burada, “ bilinç” in (soyut idealite olarak) şurada olduğu varsayılmayacak.«7* Çün kü, herhangi bir toplumsal varlık biçimini onun düzenleyici kavramla(7) Elbette öyle sanılmıştır ve kimi yerlerde hala sanılıyor. Mandam andüteratu re'da (Oıdord, 1977) Raymond Will;ams'ın glnş bölümü, bir anlamda bu varsayı ma karşı bir polemiktir.
46
undan ve beklentilerinden bağımsız olurak tasarlayanlayız ve toplum sal varlık da, düşünce olmaksızın, kendini bir günde yeniden ürete mez. Demek istediğimiz şudur. Değişimler, değişen deneyime neden olan toplumsal varlık içinde gerçekleşir: ve bu deneyim, var olan top lumsal bilince basınç uygulaması, yeni sorunlar ortaya atması ve daha incelikli entelektüel çalışmaların konusu olan materyalin çoğunu sağ laması anlamında, belirleyicidir.<•>Deneyimin, bilimsel ispat söylemi nin prosedürlerine sunulan hammaddelerin bazı kısımlarını oluştur duğu sanılır. Gerçekte, bazı entelektüel pratisyenler bizzat deneyim den sıkıntı çekmişlerdir. O halde deneyim, Althusser'in ileri sürdüğü tarzda, itaatkür bir şe kilde çıkıp gelmez İnsan burada, doğal ışığından oldukça yoksun/ bırakılmış bir bilgi nosyonunun bulunduğundan kuşkulanıyor. Althusser. bilincin fonnatif devinimini hesaba katan bir epistemolojiden çok, belli akademik yaşam prosedürlerinin bir betimlemesini bize sunmuştur. Lamba ışığında inceleme yapmaktan vazgeçmiş ve bitkin bir masayla diyalogdan uzaklaşmıştır: O. artık École Normale Supé rieur alanı içindedir. Veriler gelmiş, daha düşük bir kavramsal geliş me düzeyinde olan son sınıf öğrencileri ve araştırma asistanları tara fından ituatkfır bir şekilde işlenmiş (G 1). aday profesörlerin titiz bir semineriyle soruşturulup kategorilere ayrılmış (G II) ve G III kürsüye çıkıp sonuç bilgileri ortaya atmak Üzeredir Fakat üniversite sınırlarının dışında, başka tür bilgi Üretimi bu za man süresince devanı ediyor. Her zaman katı olmadığımı kabul ede rim. Entelektüel değerlere aldırmazlık Çimiyorum ve onlara ulaşmo güçlüklerinin de farkındayım. Fakat, bilgilerin akademik prosedürle rin dışında oluşmuş olduğunu ve hulâ oluşmakta olduğunu Marksist bir filozofa anımsalmalıyım. Bunlar pratik deneylerde ihmal de edil memiştir. Bu bilgiler erkeklerin ve kadınların tarlalarını sürmelerine, binalar yapmalarına, özenli toplumsal örgütleri desteklemelerine ve hatta bazen de akademik düşüncenin sonuçlarına etkili bir şekilde meydan okumalarına yaramıştır. (8) Açıklama amacıyla bu sayfalarda, başka yerde tartıştığım farklı sınıl dene yimleri (ve sonraki ideolojik eğilimler) sorununu bir tarata bırakıyorum.
47
Hepsi bu değil. Althusser’in hesabı, şimdiye kadar açıklanmamış sorunları hiç de uygun olmayan bir şekilde ve kendiliğinden Filozofla ra önererek, "gerçek dünya” nın ileri iticiliğini de allar. Deneyim, ispat söyleminin kendisini huzura çağıracağı ana kadar büroların kapısın da ihtiyatla beklemez. Deneyim kapıyı vurmadan içeri girer ve ölenle ri, sağ kalanların çığlıklarını, savaş siperlerini, işsizliği, enflasyonu, soykırımı dile getirir. İnsanlar açlıktan ölür: Ölenlerin yaşayan yakın lan piyasayı yeni bir tarzda düşünürler. İnsanlar hapsedilir: Hapisha nede yasaları yeni bir tarzda tasarlarlar. Böylesi genel deneyimler kar şısında eski kavramsal sistemler ufalanabilir ve yeni sorunlar onların varlığı üzerinde ısrar eder. A lıcı — bugüne ulaşmadığı sürece kendi hammaddesinin genesisi ile ilgilenmeyen imalatçı— bir epistemoloji olan Althusser epistemolojisinde, sonuç bilgilerin böylesi zorunlu su numuna izin verilmez. Althusser*in gözardı ettiği şey, toplumsal varlık ile toplumsal bi linç arasındaki diyalogdur. Açıktır ki. bu diyalog her iki yönde de ilerler. Eğer toplumsal varlık, ayaklarıyla bir filozofu çürütemeyen haraketsiz bir masa değilse, o zaman toplumsal bilinç de bu masanın “yansımalar"ının pasif bir alıcısı değildir. Açıktır ki, ister kendi üze rine kapanmayan bir kültür olarak. İster mit ya da bilim olarak ve is lerse hukuk ya da ideoloji olarak olsun, bilinç varlığın içine lekrar ge ri döner; Varlık düşünülürken, düşünce de yaşar — insanlar egemen kavramsal kategorilerle kendilerine dayatılan toplumsal ya da seksüel beklentileri, sınırları içinde, yaşayabilirler. Son yıllarda *’Batı Marksizmi". diyalogu tekrar ideolojik egemen lik yönünde önemli ölçüde eğmesine karşın, varlığın bilinç üzerinde ki belirleyici basıncını vurgulamak Marksistler arasında alışkanlık ol muştu — gerçekten bir zamanlar, Marksizmin ayırt eüici yöntemsel bir önceliği olacağı düşünülmüştü. Birçoğumuzun sık sık işaret ettiği bu güç sorun, bir an için bir kenara bırakılabilir; her durumda, teorik kanıtlardan çok tarihsel ve kültürel çözümlemelerle daha yararlı bir şekilde çözülen bir sorundur bu Diyaloğun birinci tarafını İkincisin den daha çok vurguladıysam, bunun nedeni, Althusser’in bu konuda söyleyecek bir şeyinin hemen hemen hiç olmamasıdır — ve bu konu 48
da söyleyecek bir şeyleri olan tarihçilerin ya da antropologların anla tımlarına ulaşmayı kabul etmemesidir. Onun buradaki sessizliği hem bir suçluluk sessizliğidir, hem de amacının gerekli kıldığı bir sessiz liktir. “ Ampirizmi«“ « ¡Çeri girebileceği aralığı kapatmak, onun Önsel saptamasının bir sonucudur.
IV
Devanı edelim. Althusser'm epistemolojisi, her noktada sadece akademik entelektüel disiplinlerden değil oldukça özgülleşmiş disip linlerden dc (en fazla üç tane)<9) türetilen bir teorik prosedürler anlatı mı üzerine kurulur. Elbette, disiplin onun kendi disiplinidir: Felsefe, fakat kökeni itibarıyla Spinoza'nın monizminin (etkisi Althusser’in eserini adamakıllı ıslatan)<10>değişime uğrattığı Katolik tanrı bilim in baskılarıyla şekillenen ve sonuçları itibarıyla da görüngübilim, varo luşçuluk ve Marksizm arasında Paris’e özgü bir diyalogla belirlenen özel bir kartezyen mantıksal tefsir geleneğinin felsefesi. Bu nedenle, bir "epistemoloji” nin (üretildiği prosedürler genel olarak felsefe prose dürleri değil, onun varlığının bir tek belirli anının prosedürleridirler Felsefecilerin kendi prosedürlerini, diğer her bilgi üretimi türünün pro sedürleriyle zorunlu olarak özdeşleştirmelerini gerektiren hiçbir ne den yoktur ve birçoğu ayrımlar koymak için zahmetlere katlanmıştır. Bu basit bir kafa karışıklığıdır, akademik emperyalizmin bir fonksi yonudur ve düzeltilmesi daha kolay bir eğilimdir. Çoğunlukla da bu şekilde düzeltilmiştir. (9) Diğer ıkısı, matematik ve belirli kavramlarına en keyfi biçimlerde el konulan psikoanalizdlr. (10) F.M:da Althussor'ln zar zor kabul ettiği etki, R. C.de daha çok bellidir (a. 102: "Spinoza'nın felselesl, belki de bütün zamanların en büyük felsefi devrimin! başlattı") ve Denomolefdo tamamen İlan edilir, s.104.132-141. 187,190 PerTy Anderson'ın yararlı yorumlanna bakınız: Considerations on Westirn Marxism (New Left Books. 1976), s. 64-65, 85.
50
Fakat Althusser tarafından değil. Aksine, o kendi teorik emperya lizminin erdemini oynuyor Felsefenin ve matematiğin belli dallarının özelliği, alışılmadık derecede kendiyle sınırlı ve kendilerini tekrarlayıcı olmalarıdır. Mantık ve nicelikbilım kendi materyallerini ve kendi prosedürlerini inceler. Althusser. bunu tam da Teori prosedürlerinin bir paradigması olarak sunar G II (teorik pratik) G 111’ü üretmek için G 1 Üzerinde etkili olur. Bütün ideolojik kirlenmelere karşın, G I ’deki materyalin potansiyel "doğru"luğu gizli bir Spinozacı monizmle ga ranti edilir {ıdea vera debet cuın suo ideato Çpnvenire): gerçek bir dü: şünce doğadaki aslıyla uyuşmalıdır; ya da Althusser'in terimleriyle G I. “ gerçek"e denk olmasaydı ortaya çıkmazdı. G t*İ ideolojik kirle rinden temizlemek ve kendi teorik bütünlüğü içinde kendi garantileri ni barındıran bilgiyi (G IH ) üretmek, bilimsel G II prosedürlerinin işi dir (veritas norma sui et fa lsi — doğru olan hem kendisinin hem yanlı şın ölçütüdür). Az ötede Althusser, belli disiplinlerde G ITnin biraz farklı prosedürler izlemesine izin verir: ispat söylemi deney biçiminde bile yürütülebilir. Bu onun tek ödünüdür: Genellik II (diye kabul edi yor) "benim burada yapabildiğimden daha ciddi bir incelemeyi hak ediyor."(ll) Ve öyledir de. Zira, böyle bir inceleme, kusursuzca yapıl saydı, Althusser’in "ampirizm" (yani felsefi pozitivizm ve onun bütün akrabaları) ile ampirik entelektüel pratik biçimi konusunda içine düş tüğü sürekli, inatçı ve teorik olarak Önemli kafa karışıklığının görül mesini sağlardı. Bu sorun “ larihsizm" sorunuyla (benim açık ilgimin bulunduğu bir konu) yakından ilgilidir; bu nedenle bu kadar çabuk geçiştiremem. Genellikler I, çoğunlukla "olgular" ya da "kanıt" denilen zihinsel olaylan kapsar. “ Ampirizmin ve duyumculuğun... ideolojik yanılsama larının aksine", (Althusser bize anlatıyor) bu “olgular" tekil ya da so mut değildirler: zaten "bir ideolojik doğanın ... kavram larıdırlar (F . M .. 183-4). Her bilimin*12* işi “ daha önceki bir ideolojik teorik prati(11) F M.daki dipnota bakınız, s. 184-185. (12) Althusser. Bachelard'ın, kendi ’ideolojik’' tarih öncesiyle bir "epistemolojik kopuş" tarafından oluşturulan bir bilim nosyonunu izliyor. Hem F M. (bkz. s. 167168) hem R. C.. 1846 sonrası Marksizmi, bu şekilde bir Bitim ("Teori") oluşturma olarak görür. Sonraki özeleştirisinde Althusser, sol eliyle bu nosyonu bir tarafa attı ve sonra sağ eliyle (Parti yoluyla) buna döndü: Donemelor, s. 107-125.
51
ğm geliştirdiği ideolojik 'o lg u lar'ın bil eleştirisiyle kendi bilim sel o l gularını geliştirm ek 'ten ibarettin
Kendi özgül olgularını geliştirmek, aynı zamanda kendi te o ris in i hazır lamaktır; çünkü bilim sel bir olgu — sö/dc saf görüneü değil— ancak bir teorik pratik alanında tanım lanabilir (F. M ,. 184).
Daha önce var olan ideolojik kavramlar hammaddesinden bu "ken di olgularım geliştirm e" işini, kavramların işleyen bedeni vc söz kont.su disiplinin prosedürleri olan Genellikler Tl yapar. G ITnin işleyiş biçiminde “ güçlükler**in olduğu kabul edilir; fakat bu güçlükler inrt>leruneden bırakılır (“Bu şematik jestlerle yetinip, bu teorik emeğin di yalektiğine girmemeliyiz" (F M ., 185)). Bu akıllıcadır; çünkü güçlükler sağlamdır. Bunlardan biri şudur Bilgi nasıl hep değişir ya da ilerler? Eğer hammadde, ya da bir bilime (G II) sunulan kanıt (G 1) verili bir ideolojik alanda zaten sabitse — ve eğer materyal dünyasının ve toplumsal gerçekliğin teori laboratuvanna bir ginşı (utangaç, ideolojik bir giriş) etkileyebildiği tek yol (ne kadar gölgeli olursa olsun) G I ise, o zaman, G ITnin. kendisine- sunu lan ideolojik kirlenmelerin uygun ya da gerçekçi herhangi bir eleştiri sin hangi araçlarla başarabildiğini anlamak olanaksızdır. Kısaca, Althusser'in şeması, ya ideolojik yanılsamaların nasıl kendilerini sonsuz bir şekilde yeniden üretebildiklerini (yada yanlış ve tesadüfi bir yol da evrildiklftrinh bize gösterir; ya kendi ba^lonnu teorik prosedürlerin bilimsel ispat söylemi dışında hiçbir araçla verili materyallerini ideo lojik kirlenmelerden ınndıramayacaklarını önerir (Spinoza ile birlik te): ya da son olarak, maddi vc toplumsal dünyanın (bu dünya düşün cesinin bir “ sonuç” o.duğu bir dünya) dışında, hep önceden verili ha zır ve nazır Marksist düşünceyi önerir. Eseri gerçekte birincinin bir gösterimi olmasına karşın. Allhusser sırayla birinci ve ikinci önerileri ileri sürer. Fakat bu güçlüğü bir tarafa bırakabiliriz; çünkü, sadece “ şematik jes.ler’le bize sunular bir G cnellik'i gereğinden fazla sıkı sorgulamak 52
insafsızlık olur Olasıdır ki, Allhusser belirli türden mantık alıştırma larına uygun prosedürleri betimliyordun Rousscau'dnn bir pasajı (di yelim ) inceliyoruz (G I): Sözcük kullanımları vü mantık uyumu sıkı felsefi ya ¿a eleştirel prosedürlere göre titizlikle irdelenir (G II): Ve ynmrlı (v r kendi disiplininin koşullan içinde "doğru") bir bilgi olabi len, fakat /ısıl olmaktan çok eleştirel olan bir ‘bilgi'*ye ulanırız (C III). Bu prosedürleri, kendi sınırları içinde uygun bilgi üretiminin bü tün prosedürleriyle birbirine karıştırmak, bu tür metin eleştirileriyle seminerlere katılma alışkanlığına sahip ve kendi disiplinlerinin pratis yenleri olmaktan çok, çırakları durumunda olan mesleki yaşamlarının başlangıcındaki öğrencilerin yapabileceği türder. basil bir hatadır Bu öğrenciler, diğer (ve eşil derecede güç) araştırma, deney ve gerçek dünyayı entelektüel değerlendirme prosedürlerine — ki bunlar olma dan, ikincil (ama önemli) eleştirel prosedürler ne anlama ne de varolu şa sahip olur— henüz ulaşmamışlardır. Açıklar, açığa bilgi üretiminin en büyük alanında, çok güç bir di yalog türü sürüyor. Soruşturma altındaki kanıtın ya da “ olgular'ın da ima zaten ideolojik bir biçimde (G I ol uruk) geldikleri doğru değildir. Deneysel bilimlerde, her bir disipline uygun, bu "olgu" ve kanıtların öyle olmamasını güvenceye almak için tasarlanmış son derece özenli prosedürler vardır. (Elbette bj, bilimsel olguların kavramsal düzenle melerden bağımsız olarak kendi “ anlanV'larını "açığa vurduğu"nu ile ri sürmek değildir). Benzer prosedürlerin hazırlanması, bu prosedürler zorunlu olarak daha az tamamlanmış ve ideolojik belirlenimlere daha çok tabi olmalarına karşın, diğer her uygulamalı disiplin için ("toplumsal bilimler"de ve “ insan bilimleri"nde) temeldir. Olgun bir entelektüel disiplin ile salt bir ideolojik formasyon (tanrıbilim, astro loji, burjuva sosyolojisinin ve ortodoks Stalinist Marksizm’in kimi yanlan — *e belki de Althusserci yapısalcılık) abasındaki fark, tamda bu prosedürlerde ve kontrollerde yatar; çünkü, eger bilgi nesnesi sade ce bu disiplinin kendi prosedürleriyle hazırlanan ideolojik "olgular"dan ibaret olsaydı, o zaman herhangi bir önermeyi doğrulamanın ya da yalanlamanın hiçbir yolu asla olmazdı, hiçbir bilimsel ya dadisipliner başvuru mercii olmazdı.
53
Althusser’in saçmalığı, onun leorik yapılarının dcalist biçiminde dir. Onun düşüncesi, teorisist idealizmin ırzına geçtiği ekonomik de terminizmin çocuğudur. MnddL gerekliğin varlığını olumlar (takat "kanıtlama"yc ya da "garanti ctmc"ye çalışmaz): Bu noktayı kabul ederiz. Kararlı örgütlenmesi son kertede daima "ekonomik" olan maddi ("dışsal") bir toplumsal gerçeklik dünyasının varlığını da olumlar: Bunun ispatı Althusser'in eserince değil — bir filozofun eserinde böy le bir kanıt aramak mantıklı da olmazdı— Murx'm olgun eserinde vardır. B ir bi.gi kendi teorik pratiğinin dnima farkında olmasa da, Marx’in cscıi somut bir bilgi olarak. Althusser'in soruşturmasının başlangıcına hazır gelir. Kendi çatlaklarının sessizliğinde büyümüş olan çeşitli çiriin ideolojik kirlenmeleri temizlemek kadar, bizzat ken di kendisinin bilgisini artırmak da Althusser’in işidir. Böylece verili bir bilgi (M ars’ın eseri) Althusser'İıı hiyerarşisinin üç düzeyinin her birinde, onun prosedürlerini can andırır. Marx’ın eseri "hammadde" olarak —hazır olmasına karşın— G I’e gelir; onun olgun aperçu'sundan (bakışından) türetilen "bilinT iri ilkelerine göre belirsiz var sayımlar, muğlak yöntemler vb. soruşturulup işlenir (G II) ve sonuç, Marx'in eserinin onaylanan bölümlerinin zaten ilan ettiği somut bilgi yi doğrulamak ve güçlendirmektır (G III). Bu prosedürün bütünüyle kendi kendini doğrulayıcı olduğunda ıs rar etmek, hemen hemen gereksiz gibi. Bu prosedür sadece kendi so runsalının çemberi içinde değil, aynı /.amanda biteni kendi kcndiıü süreklileştiren ve ilerleten prosedürler çemberi içinde de hareket eder Bu teorik pratiğin esası tam da budur. (Althusser ve izleyicilerinin gü zünde) içinde kavramların sonsuz bir şekilde döndüğü, birbirini tanı dığı ve sorguladığı mühürlü bir sistemdir ve onun sürekli tekrarlanan içe dönük yaştmmın yoğunluğu, yanlış bir şekilde "biliın "in yerine geçirilir. Sonra bu bilim tekrar Marx’in eserinin üzerine çevrilir Marx’in eserlerinin de aynı düzende oldukları ve “cpisıemolojlk ko puş" (hiçbir kaba ampirik döllenmeye gereksinim duymayan kusursuz bir kavram) mucizesinden sonra, düşüncenin işlenmesi ve onun yapı sal örgüsü gere&ince herşeyin peşi sıra geldiği ileri sürülür.
5i
Bütün bunlan b ir tek tümcedc özetleyebilir miyim? Bu tümce bir çemberi betimler: Kapital 'in felsefi okunması, tam da bizim sorujturmnmı/.ın nes nesi olan M arksist felsefenin uygulanması olarak olanaklı olur. M arx'in felsefesi M arksizm in esirleri içinde var olduğu için, bu çember ancak cpislem olojik olarak olanaklıdır (/?. C . 34).
"İspat söylemi"ni kclaylaştırmok için M arx'ın bazı pasajlarına, fakat şimdilik hammadde (G I) olarak, geri dönüyoruz: Marx'in bütün "olgunlaşmamış" çalışmalarının. Engels'in çalışmalarının neredey se tamamının, M ars'ın olgun eserlerinin tar hsel materyalizm pratiğini emekleyen bölümlerinin. Marx ve Engels'in yazışmalarının (bizi doğ rudan onların laboratuvarına götürüp onlar.n prosedürlerini bize gös terirler) ve bizzat Kapital'in büyük bir bölümünün (“ illüstrasyonlar") üzeri elle kapatılır; fakat teorik pratiğin kendi kendine yeterliliğini doğrulayana kadar cezalandırılıp disipline edilen alt ara ifadelere, Marx ın bağlantısız cümleciklerine elin parmakları arasından 3 ÖZ atıl masına izin verilir. Elbette, sorunlar bu şekilde ileri sürülürse ve ma teryal göreve çağrılırsa — zaten kendi yanıtları içinde yer eşik ve başka sorulara değil bu sorulara yanıt vermelerine izin verilmiş ise— bunun araştırmacıya itaatli bir sadakat sunacağını umabiliriz. Bıi düşünce tarzı. Marksist gelenekte tamı tamına genel olarak idealizm diye tanımlanan tarzdır. Böyle bir idealizm, öte yandaki mad di biı dünya önceliğinin yadsınmasında yz da oluoilanmntınıln değil, madei ve toplumsal varoluş görüngüleriyle sürekli bir diyaloğa gir mekten çok, kendi ideaiitesini bunlara da>atan kendi kendini yaratıcı kavramsal bir evrimdir. Eğer Marx '111 ve Engels'in hemen idealizm olarak tanımlayacakları bir çağdaş dünya "Marksizm i" varsa, o du Altlıusserci yapısalcılıktır.*13* Kategori kendi maddi göndergesioin üze rinde bir öncelik elde etmiştir; kavramsal yapı toplumsal varlığın üze rinde durur ve ona egemendir.
(13) Althusser'ln yönteminin Marx'inkiyle bağdaşmazlığının kusursuz bir göster» mı için bkz. Derek Sayer, 'Science as Criiique: Marx voraus Altbusse-*. J. Mepnam ve D Rubin (eds), Essays In Marxist PhHosophy (Harvoster, 197B) İçinde. Bu denemeyi bütünüyle yararlı buldum.
55
V
Althusser’in bilgi iketimi paradigmasına bana ait alternatif bil ev rensel paradigmayla karşılık vermeyi önermiyorum. Fakat kendi di siplinim içinde onu biraz daha izleyeceğim. Bunu sakin bir şekilde yapmak kolay değil; çünkü, tarihe ve ‘‘ınrihsizm"e sürekli gönderme leri, onun teorik emperyalizmini en kibidi biçimiyle sergiler. Yorum ları, tarihsel prosedürlerle hiçbir tanışıklığının bulunmadığını ve on ları hiç anlamadığını gösterir; yani "tarih'M hirhirini izleyen ideolojik savların anlaşılmaz bir uğultusu değil, bir disiplin yapan prosedürleri, kendi uygun ispat söylemini sağlayan pro;edÜrleri. Yine de sakin olalım. Banliyölerden değil (“ kanıt"a başvurdukla rında ve onu ileri süıdülerinde tarihçilerin yaptıklarım sandıkları şey), bizzat kentin sağlam kalesinden bu soruna yaklaşalım: Althus ser* in teori nosyonundan Kentten uyrt duran bu kuleli (vc saçma) muhteşem kaleye hücum edersek, enerjimizi kalenin civanndakı ça tışmalara harcamayız, tllke elimize geçer, Tarih (Altlıusser bize anlatıyor), "gerçek anlamda hiç var olmayan ... bir teorinin ‘uygulanması’ .. olmaktan öte güçlükle varolur. Tarih teorisinin 'uygulamaları', bir bakıma bu var olmayan teorinin geçmi şinin ntesinde gerçekleşir ve doğal oluıok yanlışlıkla onun yerine ge çilir.” Bu “ var olmayan teori, az çok teorilerin ideolojik andhatlarfna dayanır: 56
GüçlU anlamda tanh teorisinin var olmadığı, y ı da tarihçilerin ilgilendiği kadany.a güçlükle var olduğu olgusunu, var olan tarih kavramlarının, bu nedenle, neredeyse daima kendi teonk temellerini az çok arayan ’ampiri«’ — 'ampirik*, yani kendi 'apaçıklık'ıııııı arkasına gizlenet bir ideolojinin güçlü bir gerilimiylc melezlenmiş— kavramlar olduklar olgu sunu ciddiye almalıyız. Teoriye olan ilgilerindin dolayı diğerlerinden ayırt edilebilen, fakat bu teoriyi, bulunamayacağı bir düzlemde, dayandığı teori olmaksızın tanımlanamaz olan tarihsel yöntembilitn düzleminde ara yan en iyi tarihçilerin sorunu budur (R. C„ 110).
B ir tuhaflığı belirtmek için bir an duracağız. İşaret etmiş okluğum gibi, artık uluslararası bir varlığa sahip olmuş M arksist bir tatili yazı mı elli yıklan fazla bir süredir (Marx ve Engels’i de anımsarsak çok daha uzun bir süre) var olagelmiştir. O halde, bütün bu tarihçilerin (Althusser’in "en iyiler" arasına koyduğu bir ikisi de dahil edilebilir), bütün bu onyıllar boyunca teofisiz hareket etmiş olmaları tuhaftır. Zira, onlar kendi teorilerinin kimi yanlarıyla Marx'dan, ya da Altlıusser’in Teori diye tanımlayacağı şeyden türetildiğini sanmışlardı. Ya ni. bu tarihçilerin kendi paniklerinde her gln kullandıkları hassas kavramlar, sömürü, sınıf mücadelesi, sınıf, determinizm, ideoloji ve üretim tarzı olarak feodalizm, kapitalizm vb. kavramlarını — Marksist bir teorik gelenekten türemiş ve bu gelenek içinde geçerli kılınmış kavramlau— kapsar. Oyley.se bu tuhafür. Tarihçilerin hiç teori« yoktur. Marksist tarih çilerin de hiçbir teorisi yoktur. O halde, tarihsel teori Marksist tarihsel teoriden farklı bir şey olma ı. Neyse, kaleyi incelememize yeniden başlayalım. Zirveye ulaşma dan Ünce, kayaları tek tek tırmanmalıyız, Marksist olsun ya da olma sın, tarihsel pratik “düzleminde” teori bulunamaz. Iv ır z ıvır!
Tarihır gerçeği, onun açık söyleminde okunamaz; çünkü, tarih metni için de bir sesin (Logos) konuıtuğu bir metin değil, bir yapılar yapısının so nuçlarının duyulamaz ve okunamaz nosyonudur (K. C., 17).
57
Çek az tarihçi, tarihin ‘'açık söylemi"nın barı "gerçek"leri gönüllü olarak açığa çıkardığını, Logos’un kendi kulaklarına fısıldadığını dü şünür Fakal oyle de olsa. Althusser’ in anti-lczi bir bakıma terstir. "Duyüanıaz ve okunamaz?" Bütünüyle böyle değil. "Sonuçların nos yonu?" Göz yumabileceğimiz bir eğretileme olarak belki; fakat Althusser’in farklı bir ruh huliyle resmi damgalı "ampirizm" olarak ceza landırdığı bir özün "onu knpsayan ve gizleyen gerçek"tcn soyutlaması nosyonuna götüren eğre'ileme. tam da bu değil m i? (Bkz. R C.. 3537). Bu "yapılar yapısı' hiçbir "am pirik" soruşturmaya tabi değilse ve (anımsıyoruz) tarihsel yöntembılimın dışında da duruyorsa, o hal de bu ‘yapılar yapısı" nerede konumlanduılıyor? Vulger bir soru sorabilsek. bu “ yapılar yapısı" orada, tarih olaylarının içine gömülü müdür, yoksa dışardu başka bir yerde midir? Örneğin, tarih metnin den değil de. bazı felsefi kafalarda konuşan Logos'ta mı? Sotu yersizdir, diyor Althusser, daha kötüsü uygun değildir, suç tur, burjuva ve ampiriot bir sorunsaldan kaynaklanır. Tarihsel soruş turma prosedürleriyle ycpının açığa çıkarılabileceğini söylemek anlamsızdır.çünkü. tarihten bilebildiğimiz bütün şey belirli kavramsal ifadeler,dirmelerdir: K irli Genellikler I. Dolayısıyla, tarihsel "gerçek" sadece bizzat teoride, teorik prosedürlerle ( ‘Bütünüyle teorik pratik içinde gerçekleşen somut bilgi Üreten süreç") açığa çıkarılabilir (F. M., 186). Bu prosedürlerin biçimsel katılığı bu bilginin “ doğruluğu"nun, onun "gerçek" gOıüugüye denkliğinin biricik kanıtıdır; böylece kanıtlanan somut bilgi, gerekli — ya da cııimu elde edilebilir— bü tün ‘garantilerini birlikte taşır. “Tarihin kendisi bir zamansallık de ğil, bel i bir bilimin, tarihsel materyalizmin, nesnesini ifade eden epistemolojik bir kategoridir."* I4> 'T arih bilgisi, şekerin tatlı olduğu bilgisinden daha fazla tarihsel değildir“ (R. C.. 106). Nersdeyse içinden çıkılamayacak derecede sık flriilmıış idealist bir varsayımlar ağıyla kaleye bu nihai tırmanış engellenir Tarih bil gimizi ‘‘gerçek-somutun gelişmesinde değil, sadece bilginin içinde, bilgi sürecinde" biçimlendirebiliriz (/?. G . 108) Ve elbette, dûşündü(14) Ben BrewstGr'ın hazırladğt ve Atthusser'ın orayladığı R C e Sö*ük'ta (s. 322) lanımlandığı gibi.
58
ğumüz her şey düşüncede ve onun simgeleri, kodları ve ifadelendir meleri içinde gerçekleştiğine gore, bu herkesçe bilinen bir doğrudur. Şaşırtıcı olan durum, I960’la n ı sonunda böylesi doğruların böylesi tumturaklı kızgınlıklarla, karşıüann (asla belirtilmemiş) böylesine sert cezalandırılmasıyla ve böylesi bir yenilik varsayımıyla sürekli tekrarlanmasının bir filozof için olanaklı olmasıdır. Fakat sertlik gös terileri ve retorik ‘'masumane’* değildir; okuyucuju böylesi doğrular dan, bilginin bütünüyle düşünccde, onun kendi kendini teorik genel leşmesi yoluyla ortaya çıktığı şeklindeki bir önermeye taşıyan tuzak lardır. Böylece bir tek atlamayla hem deneyim sorununu (G l'in teori ye nasıl sunulduğu), hem dc i l saca değerlendireceğim bu ampirik "diyalog"u oluşturan özgül somşturma prosedürleri (deneysel yu ca diğer) sorununu gözardı etmek olanaklı olur. Bu nedenle Althusser: B ir kez doğru bir şekilde biçim le nd irilip geliştirildi nu.‘ ,5> Ürettikleri bil gilerin 'doğm '. yanı bilpı olduklarını ilan etmek için [bilim le rin) dışsal pratiklerle doğrulanmaya hiç gereksinmeleri yoktur. Dünyadaki hiçbir ma tem atikçi. bir teoremin kanıtlandığını İlan etmek için, fiz ik onu doğrulaya na kadar beklemez... Onun teoreminin doğruluğu yüzde yüz matemaüksel ispat pratiğine salt içsel Ölçütlerle, dolayısıyla matematikçi pratik ölçütüy le, yani var olan matematiksel bilim selliğin gercktiıdiği formlarla kanıtla nır. A ynı ş:yi her b ilim in sonuçlan için dc söyleyebiliriz... ( R. C.. 59).
Gerçekten mi? B ir kez dahi Althusser, bizzaı kemli materyalinin mantığını izlediği sürece özgül bir durum olan bir disipline başvuru yor Sadece mantık için değil, bilgi üretimi için dc matematiğin bir pa radigma olarak işe yaradığı nosyonu, Spinoza'tun kûfiraııe düşünce lerinden hiç de az olmamak üzere, kartezyen geleneğe de musallat ol muştur Ve Althusser muzafferane bir şekilde ilan etmeye devam eder B izi çok Özel olarak ilgilendiren b ilim , tarihsel materyalizm Içiıı de aynı şeyi söyleyebiliriz M a rx 'ın ıconsi doğru olduğu için başarıyla uygulan m ıştır; ba;anyla uygulandığı i; in doğnı d e ğildir (/!. C., 59). (15) Bkz. 12. not. R C.dekı vurgu ¡s 59-60), deneyim ve ’diğer pratiklerdin 5İr bilimin tanh öncesi ile ilgili kanıtlar olduğunu ima eder gltldır. 59
İfade kendi öncülünü veriyor1 M arx'm teorisi doğru olduğu için başarıyla uygulanmıştır. Doğru teoriler çoğunlukla böyle uygulanır lar Fakat bu başarıyı naııl belirleyeceğiz? Tarihsel disiplin içinde mi? Ve Marx’in teorilerinin başarıyla uygulanm adığı durumlara nc demeli1 ; Bu ifadeyi, "Teori ‘doğru’ olduğu kadarıyla M ars'ın teorisini başarıyla uygulamak olanaklı olnıuştuı Teuıiııiıi bakanlı ulduğu yerde teorinin doğruluğu doğrulanmıştır" şeklinde ileri sürseydik, o zaman kendimizi farklı bir epistemoloji k söylem içinde bulurduk Tekrar başa dönelim. Althusser, baştan savına bir cümlecik e su na izin verir (gerçekten teorinin çok düşük bi: düzeyinde bir sorundur bu): "Kuşkusuz, gerçekle ilgili düşünce ile o gerçek arasında bir iliş ki vardır; fakat bu ilişkinin, düşüncenin (yeterli ya da yetersiz) bilgisi olduğu o gerçeğin içinde tanımlandığı anlamında gerçek bir ilişki de ğil. bir bilgi ilişkisi, bilginin yeterliliği ya da yetersizliği ilişkisidir bu";
Gerçeğin bilgisi ile gerçec arasındaki bu bilgi ılijkisi. ilişki içinde tiiinen gerçeğin bir ilişkisi değildir. Uir bilgi fljf)(iıi i t bir gerçek ilişkisi arasın daki fark temel hır farktır, bunu göz önünde bulundurmasaydık. ya gerçe ği düşünccyc indirgeyerek, 'gerçeğin düşüncenin ürünü olduğuna utana rak' Hegel ile birlikte dilşüncc ile gerçeği birbirine kandırıp kurgusal ıdeaLzmc. ya da gerçekle ilgili düşünceyi gerçegin kendisine indirgeyerek dü$lnce ile gerçeği birbirine karıştırıp ampirik idealizme düşerdik t7).
Bunu çok iy i anladığını söyleyemem. Bilg i ile onun gerçek nesne si arasındaki ilişkiyi, iki aktif tarafla "ilişkisi” gereğince tanımlamak -söz uygunsa, aktif bir şekilde kendisini alıcı zihne açmaya çalışan "gerçek"-aklıma gelmezdi. Diğer tezahürlerinde ne kadar aktif olursa olsun, gerçek epistemolojik olarak önemsiz ya da atıldır: Yani, ancak algı ya da bilgi alanına girdiği noktada epistemolojik soruşturmanın bir nesnesi olabilir. Caudwell'in ifadesiyle, "nesne ve Özne, zihin iliş kisiyle ortaya konduğu için, eşzamanlı meydana gelirler" ve "bilme, 60
varlık ile bilme arasında karşılıklı birbirini belirleyen bir ilişkidir.” M Bu bilginin falan gerçeğe ’'kazılı” özelliklere uygunljğunu kanıt lamaya tasarlanmış prosedürler (pratiğin ,'diyalog’’u) varsayılmadık ça, b ilg in in “ yeterliliğini ya da yetersizliğini" kararlaştırılanın (man tığın, matematiğin, vb. özel durumlarına karşıt olarak) hiçbir yolu olamaz. Althusser, yine, herkesçe bilinen bir doğrudan teorici tekbenciliğe (solipsism) atlamıştır. İliç bir güçlük göstermeyen sıradr.n bir iddiay la soruna yaklaşmıştır: Gerçekle ilgili dlişuncc. gerçeğin k;ı\rutıışı ve gerçeğin diljünUldüğü ya d a kavrandığı bütön düşünce operacyrtnlnrı. gerçeğin düzeniyle karçılaş-
Unlması Ecrekcn düşüncenin, düşünce öğelerinin düzenine aittir (R. C. 87).
Düşünce başka nerede gerçekleşebilir? Fakat "gerçeğin bilgisi ile gerçek arasındaki bilgi ilişkisi" pekûlû gerçek ve belirleyici bir ilişki de olabilir: Yani, bir tarafın (düşünce) diğer tarafı (gerçeğin seçici özellikleri) aktif kendine mal etmesi ilişkisi ve bu ilişki düşüncenin e m re ttiğ i koşullarda d e ğ il de gerçek nesnenin özellikleri hem uygun düşünce prosedürlerini (yani onların "yeterliliğini ya da yetersizliği ni"), hem de onun ürününü belirler. Bilinç ile varlık artısındaki diya log buradadır. B ir örnek vereceğim... İşte Masamı görüyorum. B ir nesne olmak, "önemsiz ve atıl" olmak, bu nesneyi bir özne-nesne ilişkisinde belirle yici bir taraf olmaktan uzaklaştırmaz Hiçbir kereste parçasının ken disini masa yaptığı asla görülmemiştir, hiçbir marangozun havadan ya da talaştan masa yaptığı da görülmemiştir. Marangoz, o keresteyi kendi kendine mal edip, işleyip, masa haline getirirken, heın kendi be cerileri (kendisi b ir tarihten yükselip gelen teorik pratik ya da uygun aletlerin evrim tarihi ile birlikte masa yapma "deneyim " ) tarafından, hem de bizzat kerestenin nitelikleri (oylumu, pürüzleri, tavı vb.) tara fından yönlendirilir. Marangoz, kendi aletlerini, becerilerini ve ideal (16) Bkz. “CaudwelP üzerine denemem, Sovlalüt Register, 1977, s. 241
masa kavramını ağaca dayatırken, ağaç da kendi özelliklerini ve “ mantık"ını marangoza dayatır Düşünce bir marangoz olmadığı gibi, bu türden bir imalat süreci ne de girmediği için, bu örnek düşünce ile onıın nesnesi arasındaki ilişki konusunda bize çok az şey anlatabilir. Fakat aktif bir özııe ile “ a111" bir nesne arasında, nesnenin belirleyen (sınırları içinde) kaldığı bir olası ilişki biçimini vurgulamaya yarayabilir: Ağaç neyin yapıla cağını ve onun iyi ya da kotu yapılıp yapılamayacağını belirleyemez, ama neyin yapılam ayacağım , yapılanın sınırlarını (cni, boyu.vb.) yapmaya uygun beceri ve aletleri elbette belirleyebilir.Böyle bir denk lemde “ dürünce" ("doğru"ysa) ancak kendi gerçek nesnesinin belirle nen özelliklerine neyin uygun olduğunu ifade edebilir ve belirlenen bu alanda hareket etmelidir. Başıboş olursa, o zaman anormal bir kur gusal beceriksizliğe girmiş ve önceden var olan bağnazlıktan bir masa "b ilg isin in kendi kendinden anlam çıkarması olur. Çünkü, bu “ bilgi" ağacın gerçekliğine uymaz: hemen kendisinin "yetersizliğini ya da ye terliliğini" gösterecektir; Üzerine oturulur oturulmaz, ince epistemolojik sosun bütün yükünü yere saçarak çökmesi olasıdır. Gerçek nesne (dedim) epistemolojik olarak atıldır; yani kendisini dayatamaz ya da bilgiye açamaz: her şey düşüncede ve onun prose dürlerinde gerçekleşir. Fakat bu, onun diğer yönlerden de atıl olduğu anlamına gelmez; toplumsal olarak ya da ideolojik olarak atıl olması, hiçbir şekilde gerekmez. Ve toparlarsak, gerçek “orada", düşünce, ka falarımızın sessiz konferans salonlarında, "içerde burada" değildir. Düşünce ve varlık bir tek uzayda barınırlar, ki bu uzay biziz. Düşü nürken bile acıkırız, nefret ederiz, hastalanırız, severiz ve bilinç ile varlık birbirine karışır; "gerçek"i düşünürken bile, kendi elle tuıulurgerçekliğiınizi de yaşanz. Öyle ki. "hammnddeler"in düşünceye sun duğu sorunlar, tam da kendilerinin aktif, gösteren ve öğreten nitelikle rinde çoğunlukla vardır, Zira eleştirel bilinç kendine lıas özelliklerden meydana gelen bir hammadde üzerinde etkide bulunduğunda bilinç ile varlık arasındaki diyalog giderek karmaşıklaşır — gerçekten der hal farklı bir epistemolojik sorunlar düzeni sunan farklı bir karmaşık lık düzenine ulaşır: Entelektüel yaratılar, toplumsal ilişkiler, tarihsel olay. 62
B ir tarihçi — kuşkusuz Marksist bir tarihçi— bunun çok iyi farkın da olmalıdır. Kendi kanıtının bu ölü, atıl metni, hiçbir şekilde "duyu lamaz" değildir; kendine ait sağır edici bir canlılığa, geçmişte yankı lanan kendi anlamlarını ileri süren, bizzat kendi kendisinin bilgisini bilgi olarak açığa vurur gibi ortaya çıkan seslere sahiptir. Sıradan bir "olgıT'yu sunuyorsak — “ Kral Zed M S. 1100’de öldü"— . bir krallık kavramı zaten bize sunulur Egemen-bağımlı ilişkileri, devlet dairele rinin işlevleri ve rolleri, bu rollerle bağlantılı karizma ve büyülü güç ler. ve sadece bir soruşturma nesnesi, verili bir toplumdaki aracı iliş kilerde belirli işlevleri yerine getiren bir kavram, bu kavramın o top lum içindeki farklı toplumsal gruplar idin adamları vb.) tarafından ak tarılan birçok çelişkili notasyonları olarak bunlarla başbaşa değiliz -turihçilerin güçlükle düzeltmek zorunda oldukları sadece bu değil, aynı zamanda. Kral Zed’in ölümüne fiilen tanıklık edenlerin erkteki, sağduyudaki ya da mitteki dolaysızlığından çok farklı krallık kavram larıyla sonuçlanan farklı toplumlardaki birçok farklı krallık örnekleri ni inceleyerek, krallık kavramım rafine eden teorik bir çerçeve içinde (kendisi dc bir tarihe sahip ve şimdiyi tartışan tarih disiplini) bu kanı tı da ele alırlar. Bu güçlükler çoktur Fakat bir tek olayı ya da kavramı (krallık) de ğil de, pek çok tarihçinin incelemelerinde önemli gördüğü olayları, ta rihsel “ süreç"!, farklı görüngüler (ekonomiler ve ideolojiler gibi) ara sındaki karşılıklı ilişkileri, neden-sonuç ilişkisini dikkate aldığımız da. güçlükler birkaç kat artar. Düşünce ile onun nesnesi arasındaki ilişki artık son derece karmaşık ve aracılı olur; ve dahası, sonuçla ulaşılan tarihsel bilgi, aktörler tarafından o zamanın tarzıyla asla yajanamayan, hissedilmeyen ya da görülemeyen görüngüler arasında ilişkiler kurar ve eylemleri inceleme nesnesi olan kadınların ve erkek lerin bilmediği kategorilere ve kavramlara uygun olarak bulguları dü zenler — bütün bu güçlükler o kadar çoktur ki. “ gerçek" tarih ile tarih sel bilginin bütünüyle farklı oldukları açık hale gelir. Ve elbette öyledir dc. Başka nasıl olabilir ki? Nesne (gerçek tarih), yine de, ken di bilgisiyle ‘’nesnel" bir ilişki (ampirik olarak doğrulanabilir), belirle yen olduğu (sınırları içinde) bir ilişki, içinde olamaz mı?
63
Böyle bir sonucun karmaşıklıkları karşısında, belli türden bir rasyoncl kafa (ve özellikle tarihsel prosedürlerin pratik bilgisinden yok sun ve Mutiak’a giden kolay bir yol için sabırsızlanan rasyonel bir küfa) irkilir. Bu irkilme birçok biçim alabilir, irkintinin başlangıç evre sinde, hem ampirizmin hem de Althusserci yapısalcılığın özdeş bir “ tarihsizm” karalamasına varmaları ilgi konusudur (ve Marksistleri de Ügilendlrmelidir). Altlıussor’ın tutumunun orijinal olm ası'bir yana, bunlar, sonuçları bazen rölaÜVist (şimdi meşguliyetinin bir ifadesi olarak "tarih"), bazen idealist ve teorisist ve bazen de tarihin epistemolojik güvenirliği konusunda aşırı radikal bir kuşkuculuk olan alışıl mış akademik tarih yazımı eleştirisine bir teslimiyeti gösterir. B ir yol Husserl ve Heidegger üzerinder. diğeri Hegel ve Lukacs iizerinder, bir diğeri daha "am pirik" bir "Anglo-sakson" dilbilim felsefesi geleneği üzerinden olmuş olabilir, fakat bütün yollar ortak bir sona varmıştır. Tarihsel materyalizmin yenilmesi güç pratisyeni Marc Bloch için, mesleki yaşamının sonunda, güçlü bir inançla kendi materyalinin nes nel ve belirleyen karakterini varsaymak olanaklıydı: "Geçm iş, tamın gereği, gelecekteki hiçhir $eyin değiştiremcycceği bir vcridir." 1960’lara gelindiğinde, muhterem entelektüel şirkette böyle bir inanç ifade edilemiyordu; Marksist geleneğe ait yetenekli bir yazar için, ta rihsel rölativizmi sıradanlık olarak varsaymak olanaklı oluyordu.
İnsan bilimleri açısından, hiriııt için Önemli olanın tercihiyle, yani bizim değer yargıhrumz gereğinco. tarihsel bireysellik biçimlenir. Bu nedenle, tarihsel gerçeklik değerler hiyerarşisindeki değişikliklerle birlikte çağdan çağa değişir <18^
Tarihin epistemolojik güvenirlikten yoksunluğu açısında ileri sürü len Oicl »edenler, önerilen çözunler kadar farklı olmuştur; fakat Oakeshotl ile Althusscr, Lucien Goldrnann ile Rayrııond Aron. Popper ile (17) Marc Bloch, The Histotlân's Craft(Manchoster. 1954) s. 58. (18) Lucien Goldmann, The Humarı Scioncos and Phılosophy (Londra. 1969) s.
42-43. M
Hindess/Hirst, hepsi benzer niyetle aynı alımda sürtmektedirler.*m ‘‘Tarih", belki de bıı intikamı kendi üzerine çekinişti. Ondokuzutıcu ve yirminci yüzyılların otantik ve bazen de anormal "tarihsizm"lerc (evrimci, tanrıbilimscl ve essensialist "tarih"in kendi kendi ni güdüleme nosyonları) yol açtığını yadsımıyorum; bu aynı tarihçiciLigin, sınıf mücadelesi tarafından önceden belirlenen bir sona doğru harexet eden tarihsel "evre"lerin program lanmış bir ardışıklığı nos yonuyla, Marksist geleneğin bazı kesimlerine de nüfuz, ettiğini yadsı mak istemiyorum. Bütün bunlar ciddi düzeltmelere muhtaçtırlar. Fa kat tarihsel nıetcryalizme getirilen düzeltme, çoğunlukla onun pratiği nin titiz bir araştırılmasını yapmadan onun suçluluğuna hükmetti; ya da suçluluk örnekleri saptandığında (çoğunlukla tarihçilerin olgun eserlerinde). tarihsel bilginin olgunluğundan ya da pratisyenlerinden kuşkulanmaktan çok, bunların bütün çalışmayı geçersizleştirdiği varsayıdı. Daha çok değirmenler ve filozoflar (Collingwood hariç) ge nel olarak bu kolay kaçamağın suçlusuysa, kendi "tarihsizm" özelliği ni tarihsel materyalizm pratiğine vermede hiç kimse Althusser’den dalıu guddrn olmamızın. Başından sonunu kadar tarihçilerin (vc Mark sist tarihçilerin) pratiğini varsayar ama onu incelemez. Eleştirinin titiz incelemesini eleştirmenlerin üzerine çevirelim ve Althusser ile Popper'm “ tarihsizm*-*! ortaklaşa reddetme noktasına na sıl geldiklerini göreliır. Popper için tarihin belli "olgulur"ırın ampirik olarak doğrulanmasına izin vereceği çok sınırlı bir kanı vardır. Fakat, a y n i olgular ya da özel kanıtlar ile süreç, toplumsal oluşumlar ve Ilişkiler sorunları yu da neden-sonuç ilişkisi sorunları arasındaki göl geli (ama hassas ) sınıra adımımızı attık ını, derhal ya "tarihsizm ’1 (ki (19) Bu uygunluğun nedenleri, AJthusserci vo pozitivist eplstemolojnin gizli uy gunluğunda yatmaktadır. Uzun sûre önce, P ajl Piccone'nln sert bir polemiğin de. 'Structuralist Manosm?". Padlcal Amorica. III, no. 5 Eylül 1969, tartışıldı: şöyle sonuçlanmıştı: "Althussor son zamanlaıdaki pozitivizm tarihinin farkında değil ve bu nedenle, larknda olmadan onların ıskartaya çıkarılmış bütün sorun sallarını kondine mal ettiğini kavramıyor* (8. 27-28)! Althusser'ın önermeleriyle tam bir uygunluk açısından bkz. M. Oakoshott, Etporionce and ıts Modos, (Canbrıdge, 1933) s. 16« Uygunluğun bir tekrarı bakımından bkz H Gllliam, "The Dialectlcs ol Realısm and Idealism İn l/odern Hlstoriographic Thaorly*, Hislory and Theory, XV, 2,1976. 65
ona göre, kısmen tarihe kehanetçi yasalar atfetmekten ya dt yorumlu yıcı ahinin dayattığı uygunsuz "kutsal” kategorilerden kaynaklanan, ampirik olarak doğrulanamayan ve bizim tarihe soktuğumuz "genel yorumlamaları" ortaya atmaktan ibarettir) suçlusu olmamızı gerekti ren yı. dil açıkçn. hir yorumu "hlr bakış nçısı*’ olarak Konduğumu? hir alana gireriz. Ayrık olgular, her durumda kendi raslantısalıÜan ya da önceden seçili kaynakları tarufından kirletilirler. Geçmişle ilgili kanıt, ya keyfi şekillerde ya da üzel bir önkanıyı tarihsel araştırmacıya da yatan şekillerde yaşamını devanı ettirir; ve çünkü; Süzde lurih 'kayniklaY, sadece kaydetmeye değer ölçiidc ilginç görülen nlgulun kaydeder... Koral olarak kaynaklar, sadece ünccden taiarlanun bir leoriye uygun olan olguları kapsar. V e dutıu başka olgu elde edileme/, o l duğu için , kural olâ n u sonra gelen şu ya da bu teoriyi sınamak olanaklı olmayacaktır.
Pek çok yorum, “ olguların başlangıçtaki seçiminde kullanılan yo rumlu uyum içinde olması gerektiği anlamında döngüse!” olacaktır. Dolayısıyla, larilıscl bilgi, geniş ya du genci unlamda, onun kendi yurtttjsıdır. Poppcr. ampirik olarak soruşturulabilir ayrık olgulura uyma dığı için bir yorumun yanlışlığının kanıtlanabileceğine izin verirken (Althusser’in vermediği bir izin), onun ispat ölçütleriyle —doğal bi limlerden türetilen ölçütler— bir adım ileri gidemeyiz. Herhangi bir yorumun deneysel ispau olanaksızdır: Doloyısıyla. her kuşağın kendi yorumunu ya da bakış açısını kendi kendini anlamaya ve değerlendir meye bir katkı olarak sunma hakkı, hatta buna "zorlayıcı hir gereksi nimi’ olmasına karşın, yorum tarihsel bilginin ("bakış açısı") dışın da bu kategoriye aittir/*» Böylece Popper "Tarih” i bilemeyiz; ya da en iyi dürümda ancak ayrık olguları (ve kendi başlurınu ya da tarihsel kendi kendini eleme yoluyla tesadüfen yaşamış olunları) bilebiliriz. Yorum, bir bakış açı sının sunulmasından ibarettir: Bu meşru olabilir (başka zeminlerde); fakat hiçbir doğru tarihiel bilgiyi biçimlendirmez. Ayrık olguları bile bileceğimiz Önerisi bile küçümsemesiyle karşılaşsa da, Altlıusser de (20) K. R. Popper. The Op?n Sociely and its Er.emlea (1962) II, s. 265-8.
66
aynı öncülden yola çıkar*21): Çünkü hiçbir olgu teorik (ya da ideolo jik ) bir alana yerleştirilmedikçe, episıemolojik kimliğe (ya da herhan gi bir anlam önemine) ulaşamaz; ve teorik eylem, "am pirik" araşürma gibi gösterilen her şeye önseldir ve onu şekillendirir. Alihusser'ııı şemasında ideoloji (ya da Teori), Popper’ın yorum ya da bakış açısı olarak sunduğu işlevleri üstlenir. Sadece ulaştıkları arularında anlaşmazlığın olduğunu fark ederiz. Poppeı için "insanoğ lunun hiçbir tarihi yoktur İnsan yaşamının bütün boyutlarının sonsuz sayıda tarihleri vardır. Bu tarihler, çağdaş uğraşılara uygun olarak ta rihçiler tarafından sonsuz bir konu’’dan yaratılırlar/*3* B ir demirci bal yozunun monotonluğuyla, herhangi bir nesnel tarihsel sürecin biline* mezliğine ve "tarihsizm” tehlikelerine vurgu yapılır. Ampirist bir ala cakaranlıkta ayaklarımıza takılan bulanık olgulaıı parça parça ve bi rer birer ajırt ederek geriye doğru el yordamıyla yolumuzu bulmalıyız. Fakat Popper'ın tehlike gördüğü yerde Althusser harika bir fırsat, kavramsal bir ulan, muhteşem uğraşısını davet eden bir boşluk görür. Tarihsel süreç gerçek bir nesne olarak bilinemezdir: Ta rihsel bilgi teorinin üıünüdür: Teori, tarihi yn ideoloji olarak ya da teo ri ("B ilim ") olarak icat eder. Tek sorun (anımsıyoruz) "güçlü anlarrda tarih teorisinin var olmamasıdır. Fakat Althusser bu teoriyi tarihçile re sağlayabilir. Alacakaranlıktı el yordamıyla yolumuzu bulmamıza hiç gerek yok: B ir tek kocaman epistemolojik sıçrayışla karanlıktan aydınlığa atlarız. Bu serscmlctici idealizmi zaten belirttik. Elbette, idealizm Althus ser’in çok sert tutum aldığı, hatta titiz olduğu bir şeydir. "Kurgusal idenlizm” (diye bize anlatıyor) gerçeği düşünceye indirgeyerek ve "gerçeği düşüncenin bir ürünü gibi tasarlayarak’ düşünce ile gerçeği birbirine katıştırır. Şimdi Althusser, bu kadar sözcük içinde, bu ge reksiz hareketi yapmaz (maddi bir dünyanın var olma önceliğini yad sımak FTCP liderlerinin tuhaf bakışlarını bile üzerine çekebilirdi). Gö revine bağlı bir "ınnteryalist" olarak Althusser, gerçeğin orada blryerlerde var olJujfuıuı sııvlar. (21) Hindess ve Hlrst. daha da kâece aynı pozitivıst ¿ncüllerl izliyorlar. Bkz. 9. 2-3,310,311 (22) Popper, op rit.. II, s. 270. Krş Hindess vo Hırat s. 311 f»7
Bizim için 'gerçek’ teorik bir slogan değildir, gerçek, kendi bilgisinden bağımsız olarak var olan —ama ancak onun bilgisiyle tanımlanabilen— gerçek nesnedir, Bu ikinci, teorik, ilişkide gerçek, onu bilmenin araçlonyla özdeştir.. (F.M , 246)
350 yıl öncc karşıt bir inançla öne çıkan bir filozof tam da bunu ilan ediyordu:
Bizim için Tanrı teorik bi' slogan değildir. Tann bizim bilgimizden buğımsrz olarak var olan ilk Nedendir; vb.
Y a c a daha emin olmak için. “Tanrının doğıda İkinci nedenlerden başka bir şey yapmadığı kesindir.” Bu argüman Francis Bacon'un gizli ateist olarak suçlanmasını önlemedi vc Altbusser'in de gerçekliği idealist bir kurgu içinde eritmekle suçlunmasına şaşırmamalıdır. Zira bu sofuca ve zorunlu hareket bir kez yapıldı mı (bir tür genetik a prio ri, bir "son an" hükmü olarak), "gerçek” sahneden sürüklenip çıkarı lır. Düşüncenin bilebildiği tek şey düşüncedir — ve düşüncenin ol dukça kötü yaratısı, "çünkü insan zihni... eğer temizlenip tanzim edil memişse boş inanç ve hile ile dolu büyük bir bardak gibidir.*’*23) Teo ri şimdi bunu düzeltmelidir. Althjsser, gerçeği teoriye indirgeyerek gerçeği belirleyen özellik lerinden yoksun bırakırken, gerçeğin bilmeme/ligini savlamakla gerçek ile düşünceyi o kadar çok birbirine karıştırmaz. Bu teori Marx’in epistemolojik kopuşunu bekleyerek hazır ve nazır durur Ve o halde. Marx tarafından mal edilen (getçi "açığa çıkarılan" daha iyi bir ifade olurdu) bilgi, hiçbir şekilde o bilginin ııesnosi irafındun belirlenme di Tarihçiler K ap ital'i bütünüyle yanlış okumuşlardır: Gerçek bir nesne olarak değil teorinin bir nesnesi olarak, gerçek-somut bir nesne olarak değil 'soyut’ (kavramsal) bir nesne olarak tarihin Kapital'Ac önemli olduğunu; Mani'm tarihsel bir yaklajımm ilk evrelerini ya işgü(23) Francs Bacon, Of tbe Advâncemenı ot Learnıng, i, 132.
btı
nünün kısaltılmusı mücadelelerine ya du kapitalist tikel birikime uygula dığı bölümlerin, kendi ilkesi olarak tarih teorisine, kapitalist üretim tara ekonomik teorisinin bir belirleyen 'bölge' n.cydana getirdiği tarih kavra mının ve onun 'gelişmiş biçimlcri'nin şekillenmesine işaret ettiğini gör mediler (R. C , 117).
Yine: Görünüşe karşın Marn, herhangi bir somut taplum'u, hatta birinci ciltte o kadar sözünü ettiği İngiltere'yi bile çözümleme/.; başka hiçbir şeyi değil. KAPİTALİST ÜRETİM TA RZIN I çözümler. Marx’in İngiltere'yi tartı şırken. İngiltere'deki somut durumu çözümlediğini düşünmemeliyiz. Sa dece kendi kapitalist üretim tarzı teorisini (soyut) ‘açıklamak’ içinlngiltc re'yi tanışır (L F., 76)
Bu kırmızı ve kürklll teori cüppesini giyen Althusser, artık birbiri ne yakın her konferans salonuna hücum edebilir ve felsefe adına gö revlileri suçlayıp onlon bilgi gibi gösterilen zayıf ve kusurlu disiplin lerinden yoksun bırakabilir. Bu disiplinler harekete geçmeden Önce, onun kürsüsünün önünde oturup verdiği dersleri iyice öğrenmelidirler; Özellikle ‘insan bilim.eri’ ve toplumsal bilimler (daha dar bir alanı alanla rında çabşan uzmanlar, yuni iktisatçılar, tarihçiler, sosyologlar, sosyal psikologlar, psikologlar, sanat ve edebiyat tırihçileri ya da din vc diter ideoloji tarihçileri —vc hatta dilbilimciler vt psikoanalistler. bütün bu uz manlar Marx’in bulduğu teorinin vazgeçilmezliğini tanımadıkça, kendi uzmanlık alanlarında doğnı bilimsel bilgiyi Uretemeyeceklerini bilmeleri gerekir. Zira Marx’in teorisi, ilke olarak, şimdiye kadar sadece birkaç ilk bilgi (dilbilim, psikomıuliz), ya da birkaç bilgi öğesi ya da kırıntın (tarih, sosyoloji ve ekonominin bazt bölümlen), ya da haksız yere bilgi demlen basit ve saf yanılsamaları üretmiş oldukları ‘kıta'yu bilimsel bilgiyi açan teoridir (L P., 72).
Bu kıtalardaki ya da “ dar alanlar” daki kullann, kendilerini Mark sist sayıp sıymadıklan hiç önemli değil: Onlar sahtekârdı ve belki de şimdi. "M arx’in bulduğu", fakat Althusser'in ilanından üncc, Marx
69
da dahil hiç kimsenin anlamadığı "teori"ye, ikiye katlanmış bir haraç vermeleri gerekir. Benim zavallı, zahmet isteyen tarih disiplinime ge lince. küçük prensliğimizin (kuşkusuz gerçekle çok küçük bir alan) is timlaki toptanda. Bir kez daha, tarih teorisi kavramımızı ampirik tarih apaçıklığının bulaş tırdığı pisliklerden temizlemeliyiz, radikal bir şekilde temizlemeliyiz; çilnkü biliyoruz H. bu ’ampirik tarih' sadccc ampirisi tarih ideolojisinin çıplak yüzüdür... bütün katılıklarıyla tarih teorisini 'ampirik' zamansallıkla uzlaşmadan kurtarma mutlak zorunluluğunu kavramoliyiz(/?. C., 105). Her şeyden ılevırmeliyiz;
tince.
bir
Önyargının
"güvenilmez iktidan"nı
Çağdaş tarihsizinin temeli olan vc bilgi nesnesine, bilgisi olduğu gerçek nesneyle aynı 'n ite likle ri' atfederek, bilgi nesnesini gerçek nesneyle b irb i rine karıştırmamıza y o l açacak olan (R C., 106).
önyargıyı. AçıkUr ki, Althtısser vc onun asistanlar alayı, bu küçılk (ve artık toyun eğdirilmiş) tarih alanına ceza vergisi yüklemek vc bizim gü nahlarımızın cezasını çocuklarımızın üzerinden üçüncü kuşağa çek tirmek niyetindedir. Rıı tersine çevrilmiş saçmalıklar dünyasında insan Şişirip kalır. Pakat yine de onun büyüsü, eleştiri silahının ve disiplininin altına yat madıkça o dünyanın içinde yolunu şaşıran kafaları hareke:siz bırakır, ("sağduyu" bunlara iyi gelmez: Her ziyaretçi sınırda aranır ve üzerin din sağduyu alınır). Büyülenmiş zihinler nüktenin bulunmadığı hayali alanlardan geçer, imgesel engelleri aşar, mitsel canavarları ('hümanizm", "moralizm") öldürüp yere serer, onaylanan metinleri tekrarlayarak kabilese! torelen yerine getirir B ir drama vardır: Önayak olanlar, M arx'da yeni "boşluklar" keşfettiklerinde ve teorinin kendi kendine sonuç çıkar cı uslamlamalarından daha ileri sonuçlar çıkar dıklarından bir şey yaptıklarını (bir "bilim " geliştirdiklerini) sanırlar. Ve öğrenciler ile çünıezlcr imanlarını yitirdiklerinde, rakip peygam 7(ı
berler ortaya çıktığında ve post-AIthussercilik, sub-Althussercilik ve liirev yapısalcılıklar (dilbilim ve göstergebilim) katlanarak çoğaldığın da. daha büyük kûfirler ve kâfirlikler dranıası vardır. Elbette: Çünkü, bir teorinin (ya da b ir ianrıbUinm ) teorik doğuma, entelektüel eşeysiz üreme doğumuna yol açan bir terimin yerini tartışma konusu yapan hiç bir ampirik kontrole tabi kılnmadığı zaman, bu durum tam da ko şullara uygundur. işte bukurduğumuz yer. Şaşırtıcı bir sapkın oyun daha zamanımı zın görüntü oyunlarına ekleniyor. Rasyonel kafa için yaşanacak kötü bir zaman; Marksist gelenekteki rasyonel bir kafa için dayanılmaya cak bir zamandır. Zira gerçek dünya dahi el kol hareketleriyle konu şuyor Açık seçik çelişkiler kendilerini gösterip, esi, sonra gözden kayboluyorlar; bilinen ile bilinmeyen yer değiştiriyor; kendilerini in celerken bile, kategoriler kendi karşıtlarının içinde çözülüp değişi yorlar. Balfd a, burjuva bir rulı kendi yabancılaşmasını sağaltacak bir “ Marksizm” özlemi çekiyor, "komünist" dünyada ilan edilen bir "sosyalist temel", bir Ortodoks Hıristiyan inanç üst yapısına, bozul muş materyalizme, Slav milliyetçiliğine ve Soljcritsin’e yol açıyor. Bu dünyada "Marksizm " bir "ideolojik devlet aygıtı” işlevini yerine getiriyor ve Marksistler kendi özkimlikleri içinde değil, halkın kü çümsemesi içinde yabancılaşıyor. Eski ve sağlam bir rasyonel gele nek İki parçaya bölünüyor; Yavan bir akademik skolastisizm ve zorba b ir ik tid a r pra gm a üzm i.
Bütün bunlar beklenmedik Ceğildir. Dünya, daha önce de böylesi sahne değişiklikleriyle geçip gitmiştir. Böylesi değişiklikler bazı so runların çözümünün (ya da geçip gitmesinin), yeni sorunların ortaya çıkışının, eski sorunların ölümünün, etrafımızdaki yeni ve belirtilme miş sorunların görünmez varlığının işaretidirler. “ Deneyim” — faşizm, Stalinizm, ırkçılık deneyimi ve kapitalist ekonomi sektörlerinde işçi sınıfı "bolluğu" çelişkili görüngüsü deneyimi— kapıya dayanıp kate gorilerimizi yeniden yapılandumanuzı istiyor. Dîneyim düşünceye çarpıp onu bastırırken, bir kez Jaha "toplumsal varlık"ın "toplumsal bilinç"i belirlemesine tanık oluyoruz; fakat bu kez yük altında ezilen burjuva ideolojisi değil, “ bilimsel" Marksizm bilincidir. 7t
Us için diş gıcırdatmanın zamanıdır. Dünya değişirken, dilimizi ve terim lerinizi değiştirmeyi Öğrenmeliyi? Fakat bunu açla nedensiz değiştirmememiz gerekir.
VI
Althusser'e yanıt vermek iç in , bu savaşı elverişli bir alanda yani bizzat Marx vc Engels’in yazdıkları alanında— yürütme avanta jından kendimi yoksun bırakacağım. Bu koşullarda Dir mücadelede lıer çatışma kazan;labildiği halde (Marx ve Engels’in en özgül koşul larda, tarihe "yazılı” hem sürecin hcnı de yapının gerçekliğini defalar ca gösterir, tarihsel bilginin nesnelliğini doğrular ve Althusser’in dü şüncesiyle özdeş düşünce tarzlarım maskara ederler), üç nedenden ötürü argümanımı bu alanda yürütmeyi kabul etmiyorum. Birincisi, her çatışma kozamlabildiği halde, sava« ortada kalır: Geriye çekici doğ manın yapması gereken tek şey Marx'i daha da seçici "okumak", ye ni boşluklar keşfetmek, daha çok metni kabul etmemek olacaktır.*24* İkincisi, bir öğreti olarak Marksizmi bu şekilde savunmayla ilgilen meyi uzun süredir bırakmıştım/*3^ Üçüncüsü, bu m etinleri bilmeme ve belki de Althusser’in okumasından farklı bir şekil je onların nasıl okunacağını bilmeme karşın — yani bir çırak olarak, tarihsel materyaizmin bir pratisyeni olarak onları tanıyorum, yıllarca bunlan kendi 24) 1969'da Althusser, tam onaylanmış metinleri ikiye indirmişti: Gotha Progra mının Eleştirisi ( 1875) ve Marginal Notes on Wagner's Lehrbuch der politischen Ökonomie'( 1880): sadece bunlar "bütüniyle ve kesinlikle Hoçeici etkidon muaf tırlar (L&h, 9ü). Ayrca okz. f-rançois üearge, "Lire Althusser. Les lemps Mo derne (Mayıs 1969). ;25) Bkz. benim "Leszek Kolakowskl'ye Açık Mektup". Socialist Register. 1973, i. 18-33. 73
pratiğimde kullandım, sınadım, onlara minettar kaldım, onlarda farklı türden "boşluk" ya da yetersizlikler dt bazen keşfettim— bütün bun ların doğru olmasına karşın, bu türden derin metinsel tefsirler zama nının geçtiğini düşünüyorum. Bu noktada ve sadece bu noktada. Althusser’le bazı anlaşmalara yanaşabilir ini. Her birimi/, açısındun da, kendi tutumumuz ile Marx'ın özel bir metni arasındaki uygunluğu işaret etmek, tartışılan önerme nin geçerliliği konuşundu hiçbir şey kanıtlayamaz; sadece bir uygun luğu doğrulayabilir. B ir yüzyıl içinde entelektüel evren değişti; hatta Marx’ın ne revizyon ne de açıklamu gerektiren önermeleri bile, özel bir ortamda ve çoğunlukla da özel ve şimdi unutulmuş karşıtlarla uynçmazlık içinde tunımlandı; vc yeni ortamımı/da. yeni ve belki de anlaşılması daha güç itirazlar karşısında bu Önermeler iyice düşünü lüp bir kez daha dile getirilmelidir. Bu bilinen tarihsel bir sorundur. Herşey bir kez daha iyice düşünülmelidir; her terim yeni sınavlara girmelidir. Bazı pratik engeller üzerinde biraz daha oyalanmalıyım. Pratiğini yürüten bir tarihçiye kendilerim heıııen gösterdikleri halde, kuşkusuz bir filozof bunian önemsiz bulacakur epistemolojik bir sihirli değ nekle ortadan kaldırılabilirler. Fakat engellerden söz edilmelidir. Zira Popper ya da Althusser’in önerdiği tarihsel prosedürler, pek çok tarih çinin yaptığını sandığı, ya da pratikle kendilerini yapar durumda "buldukları" şeye uygun değil. Bazı 01azoflorin (ve daha çoğu sosyo loglar) tarihsel ‘‘kavnaklar"ın ne olduğuna dair teorik faka: biçimlen dirilmemiş bir nosyona sahip oldukları anlaşılıyor. Bu nedenle, ne "sözde tarihin ‘kaynaklan' sadece kayıl için yeterli derecede ilginç görülen olayları ka>deder” ifadesinde (Popper). ne de "olgular asla ve rili değildir; daima üretilirler" ifadesinde (Hindess/Hirst). kendini bil me duygusuna pek fazla sahip olunamaz. Popper’ın ifadesi dikkati ta rihsel aktörlerin niyetlerine yöneltmiş gibi görünüyor: Tarihsel kamı, sadece bu aktörlerin gelecek kuşaklara aktarmak istedikleri kayıtları kapsar ve dolayısıyla kendi niyetlerini, höristik bir kural olarak tarih çiye dayatırlar. Epistemolojileriyle gerçek Althusserci olonk tanınan HIndess ve Hirst (ustalarından daha katı olmalarına kurşnı) dikkati
74
kanıtın kökeninden, “ verili” olmayan bir şeyden, “ olgular" üreten ka nıtın tarihçiler tarafından maledilınesine (özel bir teorik alan içinde) çevirir. Her iki ifade de yarı doğrudur; yani doğru değildir. Açıktır ki, ta rihsel kanıtın büyük bölümü, aktörlerin kendi imgelerini gelecek ku şaklara aktarma niyetlerinden taıramen bağımsız nedenlerle yaşayagelmiştir: Yönetim» vergi, yasama, dini inanç ve pratiklerin kayıtları, tapınak ya da manastırların öyküleri ve sitelerin arkeolojik kanıtları. Kayıtlara geçnıiş zamanın sınırlarını geriye doğru ne tadar çok zorlar sak, kanıtın Popper'ın niyet nitelemesine tabi olması o kadar çok doğ ru olabilir. Ne var ki, bu, eski tarihçilerin ve antropologların anlaşıl maz bir şekilde gözardı etmiş oldukları kanıtların bir özelliği değil d ir Gerçekte, en eski Maya kabartmaları ya da eski Babil çivi yazıları incelemeye alındıklarında, incelemenin önemli bir nesnesi kesinlikle bunları kayda geçirenlerin niyetleridir- Vc bunun aracılığıyla onların kozmolojilerinin, astrolojilerinin, takvimlerinin, dua ve tılsımlarının — kayıtları tutanların "ilg ileri” — elde edilmesi. Tasarlanmış kanıt (niyete bağlı olarak gelecek kucaklara sağlanan kanıt), tasarlanmamış kanıt (yani, aktörlerin niyetlerinden bağımsız nedenlerle varlıklarını koruyan tarihsel kanıtın büyük bölümü) kadar nesnel bir şekilde tarihsel disiplin içinde incelenebilir. Birinci durum da niyetlerin Kendileri bir soruşturma nesnesidir; ve lıer iki durumda da. tarihsel “ olgular", uygun disiplinler tarafından kanıta dayanan ol gulardan '‘Üretilir." Disiplinli anlamında tarihsel olgular "üretilir" şek lindeki bu itiraf, Hindess ve H irst'Un "olgular asla v e rili değildir" şeklindeki yarı-doğrusunu haklı gösterir mi? B ir anlamda verili olma salardı, o zaman tarihsel prutik. teorik havadan tarih imal eden (A lt husser ve Hındess/Hirst'ün yapmak istediği gibi) boş bir atölyede gerçekleşirdi. Ve tam da olguların veh liliğ i, pratisyenlere sundukları be lirli özellikleri, tarihçinin disiplinini meydana gelirin rliynloğıın bir yarısını oluşturur. Popper, bütün tarihsel kanıtları kralların vakainnneleri olarak gö rür gibidir. Çok az tarihsel kanıt, bu ne yaptığım bilen anlamında "ka yıtlara geçirilir": Vc var olan da Rlakc’ in “ şeytanilisi" anlamında o75
kanabilir. Yani, yazarlarının var olduğuuu kabul ettikleri fakat kayıt lara geçirmek istemedikleri şeyler — metinde yazılan örtük varsayım lar ve yüklemler— açığa çıkana kadar, kanıtlar iyice silkelenir. Yazılı pek çok kayrak “ ilgi"den bağımsız olarak kayda geçirilmeye değer dir. Onsekizinci yüzyılda, bir Doğu Hini tüccarının kızı ile toprak sa hibi bir oğul arasındaki evlilik anlatması, bir kayıt dairesine önemli emanetler, uzatılmış görüşmeler, yasal senetler, mülk anlatmaları, hattu (nadiren) karşılıklı aşk mektupları bırakabilir. Aktörlerden hiç birinin niyeti gelecek kuşaklara ilginç gelen olguları kayda geçirmek değildi- Millkleri birleştirmek ve güvenceye almaktı vc belki dc iıuani bir ilişkiyi görüşmekti. Tarihçi bu materyalleri okur ve ileri sürdü ğü sorunlar ışığında mülkiyet işlemleri, yasal prosedürler, toprak sa hibi gruplar ile tüccar gruplar arasındaki aracılar, özel ailesel yapılar ve akrabalık sağları, burjuva evlilik kurumu ya da seksüel davranış larla ilgili kantları bunlardan çıkarabilir. Hep aynıdır: Her zaman. Halk vergilendirilirdi: A ile vergisi liste lerini vergi tarihçileri değil, tarihsel demograflar kendine maledsr. Halktan aşar alınırdı: Em lak sicilleri tarım tarihçileri tarafından kant olarak mal edilir. Halk alışılınij kiracı ya da hamildi: Kullanım hak ları ıtenure). malikaneye (manor) ait tescil defterlerine yazılıp bırakı lırdı: Bu önemli kaynaklar, sadece yeni kanıtlar peşinde koşmak i<;in değil, yeni somlar ileri süren bir diyalogla tarihçiler tarafından lekrar tekrar araştırılır. Öyle ki. Popp^r ile birlikte “ kaynaklar kural olarak sadece önceden tasarlanan teoriye uygun olan olguları kapsar” diye ileri Sürmek, katıksız bir tarilıçiya saçmalamak (nitekim saçma olduğu nu biliyorum) gibi görünür Olguların orada, belli özellikleriyle tarihsel kayıtlarda yazılı ol ması. elbette, bu olguların kendi anlamlarını ve ilişkilerini (tarihsel bilgi) kendi başlarına vc teorik prosedürlerden bağımsız olarak açığa vurdukları şeklinde bir nosyona yol açmaz. Çok az ampirist bunu İJdia ederdi: Ve kuşkusuz Popper değil. Fakat bu nosyon varlığını de vam ettirdiği tflçüde, bir teori düzleminden çok bıryömembilim düzle* Manor sarayına kaydodllme hakkı otan Ingiltere ve İrlanda'ya özgü bir kulla nım hakkı (tenure) sahipliği biçimi — çv. , 76
m ird e v a rlığ ın ı d e v a n e t t in n Y a n i, doğru yöntem o lu ş tu ru la b ils e , ç o ğ u n lu k la n ic e lik s e l (b ir b ilg is a y a rla silahlanan p o z itiv iz m ), o zanıan, he rha ngi b ir ka tı kavra m sal çalışm a da n ba ğım sız o la ra k o lg u la r, k e n d i a n la m la rım açığa v u ru rla r. B iz z a t kendi p ra tiğ im d e , bu tü r b ir "a m p ın s t” tu tu m u n d u ra ğ a n lığ ıy la y ılla rc a ta rtıştım *26’ ve yen id en ta rtış m ak is te m iy o ru m . A lth u s s e r’ in "a m p iriz m ” ko n u su n d a (id e o lo ji ola ın k ta sa rla d ığ ın d a ) sö yle m e k zo ru n d a ka ld ığ ı ş e y le rin k in ıi k ü ç ü k b ö lü m le ri yerindedir;< 27' ve bu k ü ç ü k b ö lü m le r, bu y e rin d d iğ in — hem bur.uıı "s a ğ d u y u s u n u n hem de genel a ka d e m ik k a b u l e d e b ilirliğ i n in — a çık o lu şu n u n a n lık k a b u llid U r ve. bu k a b u l d e n e y im s iz o k u y u c u la r iç in rahat b ir g ir iş k a p ıs ıd ır ve o n la rı k e n d i saçm a tasım sal (s y llo g is tic ) dünyasının iç in e çeker. B u e s k i m asalı bir ke z daha tekrarlam a k y e rin e , şöyle a n la ta lım . B ir ta rih ç i, ke n d i p ra tiğ in d e e ğ re ti b ir e p is te m o lo jik kara kte r Vorsayım ın d a b u lu n m a ha kkına s a h ip tir: E le aldığı k a n ılın düşünce fo rm la rı iç in d e k i varoluşundan b a ğ ım sız, "K e r^ek” (b e lirle v e n ) b ir varo lu şa sahip o ld u ğ u ; bu k a n tin g e rçe k b ir tarihsel s ü re cin tanığı o ld u ğ u ve b u s ü re c in (y a da o ıu n k in ü yakla şık b ilg ile r in in ) tarih sel b ilg in in nesnesi o ld u ğ u varsa yım ları. B ü y le s i va rsa yım la r yapm adan ta rih ç i i1edeye m ez: Ö m rü boyunca fe lse fe b ö lü m ünü n d ış ın d a k i b ir b e kle m e salon und a o tu rm a lıd ır. B ö y le varsaym ak, o lg u la rın ken di a n la m la rın ı isteyerek açığa vurduğu, y a n ıtla rın som larda n b a ğ ım sız o la ra k v e r il d iğ i vb . e n tele ktü el olara k c a h il b ir d iz i nosyon un varsayılm ağına y o l açmaz T a rih öncesinden söz e tm iy o ru z ; ö y le olsa b ile , tarih öncesi de. k im i y e rle rd e va rlığ ın ı de vam e ttir ir ve sa n da lyelerd e g iy in ik o tu ru r. H er c id d i ta rih ç i b ilir k i, " o lg u la r " ya la n cıd ır, k e n d ile rin e a it id e o lo jik y ü k le ri ia ş ırla r, yü zü a çık m asum so ru la r dışsal y ü k le m le rin b ir m as kesi o la b ilir le r ve hatta en s o fis tik e sözde ta ra fs ız ve a m p irik araştır m a te k n ik le r i b ile — b ilg is a y a rla rın o to m a tik y u tm a s ıy la insan dü şün cesinin d o kun am ad ıf.ı p a k e tle n m iş ‘ 'tarih**! b ize te s lim eden te kııik (26) Örneğin, Ingıltz İşçi Simlinin Oluşunu/nda ‘Sömürü* bölümü. (27) Fakat bu çok cömertçe olur; çünkü, Altrusser'in ampirizm ''tanımlama'aı, o nun hoşlanmadığı her ¡jörüşo yapıştıracağımız bir etiketle başoaşa bıraknr.ak deıecede, bir yanda kılıksız ve kaygan, diğer yanda herşeyl kucaklayandır ('rasyonalist", "duyumca" "Hegelcı düşüne«";. Bkz’ f t C. s. 35-36.
77
ler— cn vulgcr ideolojik kirlenmeleri g iz le y e b ilir O halde: bu bili niyor: Filozoflar kendi yumurtalarını yuttuğundan beri biz de kendi yumurtalarımızı yutmaktayız. Tarihsel kanıt kendi anlamını açığa vurmak için değil, dikkatli bir kuşku disipliniyle eğitilmiş kafaların soruşturması için ilk biçimiyle oradadır/ 295 Ayrık olgular cn azından çok farklı altı biçimde soruşturulabilirler: I) Başka hiçbir soruşturmaya başlanılmadan önce, tarih sel olgular olarak güvenilirlikleri dikkatle incelenmelidir. Nasıl kayıt lara geçirilmişlerdir? Ne amaçla? ligili yakın kanıtlarla doğrulanabili yorlar m ı? Ve devamı. Bu işin A B C ’sidir. 2) Kendi görünüşleri ya da açıkça kendi kendini açığa vurmaları düzleminde, fakat disiplinli bir tarihsel soruşturma koşulları içinde. Soruşturma altındaki olgular toplumsal ya da kültürel görüngüler oldukları yerde, soruşturmanın, tam da görüngünün aslında var olan kendi kendini değerlendirme nite liklerinin (Örneğin evlilikteki davranışlar ya da evliliğe yönelik tutum lar) inceleme nesnesi haline geldiği değer-taştyan kanıtı gösterdiğini çoğunlukla fark ederiz. 3) Sonradan ileri sürülen özel soruların (de mografik. ekonomik, tarımsal) ışığında soruşturmaya konu olan az çok atıl, "nötr’*, değerden m uaf kanıtlar olarak: ideolojik yüklemlerin devreye girmesini sınırlamak (daima bütünüyle başanlı olunmasa da) için tasarlanan kendi uygun prosedürlerine (örneğin istatistiksel) sahip soruşturmalar gibi. 4) B ir anlatımın biçimlendirilmesinde, böylesi bir çözümlemede ilkel ardışık anlatımın kendisi radikal dönüşümlere uğ rasa bile, analitik ya da yapılı bir anlatımı (yapısal ve nedenleyici ilişkileri tanımlayan) biçimlendirmenin vazgeçilmez önceliği, herhan gi bir nesnel (teorikten ayrı) neden-sonuç nosyonunun temeli, her ta rihsel bilginin öncülü ve önkoşulu, tarihsel disiplinin önemli b ir bile şeni olarak böyle bir yeniden biçimlendirmede (filozoflar, sosyologlar ve ilk ikisinden korkuya kapılan ve giderek sayıları artan çağdaş ta rihçiler ne kadar küçümserse küçümsesin), doğrusal oluşlar ya da olumsal olaylar — yani fiilen gerçekleşen (fakat asla tam olarak bilin(28) Amerikalı tarihçilerin Fogel vo Engerman'ın Time on Crass'una yönelttikten (biraz gecikmeden sonra) ilkeli eleştiriden cosaret alınabilir. (29) ikincil biçimiyle bu. 6ûreklı eleştirel değerlendirmeden geçen (ya da geçme si gereken) kabul odilmiş txjlgular" ya da bilgi birikimidir. 7«
nıeyen) olarak tarih— dizisindeki bağlar olarak. 5) Birçok örneklen geçmişteki verili bir toplumun en azından eğreti "bölümle.r"inı — karakteristik erk. egemenlik, akrabalık, serilik ilişkilerini, pazar iliş kilerini vb.— elde edip anlamamızı sağlayan toplumsal/ideolojik/ ekonomik/politik yanal ilişk iler dizisindeki bağlar olarak (örneğin, fa lan sözleşme o zamanki sözleşmelerin genel biçimi içinde özgül bir durumdur; böylesi sözleşmeler şu hukuk biçimlerine göre yapılır: Bunlar şu yükümlülük ve bağımlılık ilişkilerini güçlendirmişlerdir). 6 ) Bu noktayı biraz daha ileri götürürsek, ayrık olguların bile "yapı taşıyan” kanıt için soruşturulabileceği bunu izleyebilir. Bu öneri çok tartışmalıdır Pratik yapmakta olan birçok (belki de pek çok) tarihçi ilk beş noktaya razı olurdu: Kanıtlan soruşturmanın bu biçimleri disipline yc onun "ispat söylomf'ne aittir. B ir tarihsel ma teryalist, sadece daha geniş kanıtlardan (zamanla ulaşacağımız) de ğil. aynı zamanda, kimi kısım larıyla görünüşte ayrık belli türden ol gulardan da verili toplumlardakı yapısal örgütlenmenin anlaşılabile ceğini ileri sürebilir. Böylece bir kullanım hakkı ftenure), mahkeme sicillerine yazılı kimi Latin formüller kadar “ olgu" olarak var olur: fa kat bu kullanım hakkının (tenure) “ ifade etliği" şey, kullanım hnkkına ait işgal ve hizmet hukukunun bütün bir yapısından bağımsız ola rak anlaşılamaz: Yani, kullanım hakkıyla ilgili bir sistemden bağım sız olarak: dolayısıyla bu "olgu" — ve elbette ayııı düzendeki bir olgu lar dizisi (tarih filozofları, episiemolojik inceleme için "olgular"ı yalıtır ve teker teker seminer masasına yatırır; oysa tarihçiler olguları daıtna salkımlar ve diziler halinde ele alırlar)— o sisteme yönelik ki mi "işaretler"i kendi içinde taşır, ya da en azından soruşturmacıya belirtici bir soru sorması gerekir. Benzer şekilde, bir ticaret senedi, bu senedin görüşüldüğü özel bir kredi sistemine yönelik bir *'işaret"tir. Sadece. “ yapı"mn gerçeğin "içinde yazılı" olmasının olanaklı ol madığı (teorinin tarihi “ ürettiği") şeklindeki Althusser'in nosyonuyla ilişkisi açısından değil, bütün kollektiflik ve yapı nosyonlarını “ holistik" hayaller ya da gözlemcinin dayattığı soyutlamalar gibi ele alan Popper'in nominalizmi ve "yöntembilimsel bireyciliği" ile ilişkisi açı sından da, bu nokta önemlidir. Fakat Maclntyre’ın göstermiş olduğu 79
g ib i, "o rd u " , P o p p e r’ ın nn:ayışın.t göre, s o y u t b ir k a v ra m d ır; "a s k e r" s o m u t b ir ka v ra m , iz in vereceği a y rık b ir ka n ıttır. Fakat yin e de.
Bir orduyu, ona ait bir asken: gönderme yaparak nitelendiremezsiniz. Zira, bunu ynpmak için onları askerler olarak tanımlamak ¿orundasınız; ve bu nu yapmak, zaten bir ordu kavramını meydana getirmektir, Çünkü, bir as ker bir orduya ait bir bireydir. Böylcce görüyoruz ki, bireylerin ve sınıfla rın nitelendirilmesi birlikte gitmek zorundadır. Esasında bunlnr iki nyn i} değildir.^30)
B ir n o m in a li« , y e te ri derecede t it iz o ls a y d ı, b ir c o p y h o ld * kaydını ve ticare t se n e d in i tirş e ya da kağ ıt üze rin e ya zılı p a sa jla r o la ra k be tim le m e k z o ru n d a k a lırd ı: Ve hatta d il ka vra m ın d a n ba ğım sız olarak y a z ıy ı b e tim le y e m e z d i bile. B ug ün A lth u s s e rln ö ğ re n c ile ri o la n la r, dü nü n n o m in a lis tle rin in ço cu k la rıd ır. B u n j b ir ta ra ta bıraka cağ ız. O lg u la rı s o ru ttu rm a n ın b e lli y o lla rın ı ile r i sürdüm ve ku şku su z başka d is ip lin li ve uygun y o lla r da ile ri sü rü le b ilir. B u y o lla rın ik i ortak ö z e lliğ i va rd ır: 1) T a rih ç ile rin sonsuz derecede yu m u ş a k o lm aya n y a da k e y fi müduhaJelere tabı o lm a y ın b ir kan ıtla b ir tü r ka vg a etm ekle uğraş tık la rın ı; o lg u la rın "o ra d a " bu lunm asında g e rçe k ve ö n e m li b ir a n la m ın vn r o ld u ğ u n u : ile ri siirü le b ilen sorular ç e ş itli o lsa b ile , ta y in e d ic i o ld u k la rım ve ç e g ltli ya m tlu rı a yd ın la ta ca kla rın ı varsayarlar. 2) D is ip lin li ve d ik k a tli u y g u la m a y ı ve tam da bir k e y fi m üdahale çabasını o rta y a çıka rm a k iç in g e liş tirile n b ir d is ip lin i g e re k tirirle r, o lg u la r k e n d iliğ in d e n h iç b ir şey açığa v u r m az. ta rih ç i "o n la rın k e n d i s e s le rin i" b u lm a la rın ı sağlam ak iç in sıkı ça lışm a lıd ır. T a rih ç in in sesim d e ğ il, lü tfe n d ik k a t e d in : "s ö y le y e b il d ik le r i" şey ve söz d a ğ a rc ık la rın ın k im i k ıs ım la rın ı, ta rih ç in in ile ri sürdüğü so m la r b c lirlc s c b ile , v lg u la n n kendi seslorı. U n la ra soru "so ru lm a d ık ç a " "k o n u ş "m a z la r Y u k a rıd a k i argüm anda, görünüşte b e lli "p ra tik itir a z la r " ile r i sür d ü m : Y an i b ir ta rih ç in in yap tığ ın ı sandığı şe yi, onun ken di prosedür d ü ) Alasdair Maclntyre, "BreaKlrg the Oha^na of Reaso'V, Ouı ol Apathy (Lond ra, 1960) idinde; s 2^9-220. 80
leri halikındaki öz-bilgisinı. Bu, Popper'in el attıklarından çok farklı prosecUrleri ima eder. Vc Althusser, benim anlatımımda "anıpirist 1dcoloji"ye ayıplanacak teslimiyetler bulurdu. Fakat bu savunma çizgi sini uzatmak niyetinde değilim: Daha da genışletilebılir ve tarihçinin atölyesine daha yakından girebilirdik. Fakat bir savunma yapmak, böyle bir savunmayı gerektiren ciddi bir durumun ortaya çıktığını ka bul etmek olurdu. Oysa, böyle bir durum yok. Hem Popper’in lıem Althusser’in, tarihçinin prosedürleriyle hiçbir yakın tanışıklıklarının bulunmadığı goriilfiynr İkisi de tarihsel bilginin doğasını anlamıyor Poppc-r büyük merak gösteriyor ve bu nedenle onun itirazları kimi ya nıtlar verme inceliğini hak ediyor;'31* fakat onun deneysel bilimlerdeki prosedürlerle tarihsel disiplinin prosedürlerini ve sonuçta ortaya çıkan farklı bilgi türlerini sürekli birbirine karıştırması, kendi :-oruşturmasını yenilgiye uğratır.,32) Althusser hiç merak etmiyor. Ürünü, tarihsel bilgiyi sevmez ve hoşnutsuzluğu herhalde o kadar büyük ki. herhangi daha yakın bir tanışıklığı engelliyor. Teminin luıilıi daha iyi yar.ûbileceğ.ni biliyor “ Tarih bilgisi, şekerin tatlı olduğu bilgisinden daha fazla tarihsel değildir." İşte Althuser. Bu ccsur vecizeye biraz bakalım. "A p ıçık " sağduyusu, gerçekte ise bayağılığı nedeniyle dikkatsiz bir zihne tes lim almaya zorluyor: Hijbir bilgi kendi nesnesiyle aynı şey olamaz. Ne kadnr doğrul Ve aynı düzende bir verire uydurmak için epistemolojikbır darphane kurabiliriz. "Fransız Komünist Partisi bilgisi, suyun ıslak olduğu bilgisinden daha fazla komünist değildir.” (Sık ıcı bir tren yolculuğunda zihinsel bir uğraş olarak önerilebilir). Öyle de olsa, bizi uldaLp sahte sonuçlara götürmek için bu bayağı vecizenin terimleri kullanılmıştır. "Tarih... larihsel” ifadelerinde kasıtlı olarak bir belir(31) Popper'in, tanhsei ‘ yasalar ila ilgili belli nosyonlann 'Ongörücü“ kuıtıMejfne itirazları güçlüdür ve İnatla İleri sürülür. Althussor bunları okuyarak yararlanabilirdi. (32) Otobiyografisinde, incitici “The Need tor a Phiosophy ot History” bölümün de R G, Collingwood, bu itralları tamı tamına açığa vurdu. "Bonlm için açıktı; bir tarihsel yöntem sunma durumunda olmadan bir 'bilimsel yöntom1teorisi öne ren herhangi bir filozof. Kendi dünyasını bir öküzün boynuzlarıyla destekleyerek ve hiç kimsenin de öküzü neyin desteklediğini sormayacağını umarak kerdl hal kını aldatıyor olurdu.* (Peücan, 1944; s. 61).
81
tizliğin içine atılırız. Zira "U ıilıs d ', gerçek tarihsel olaylarla ilgili ol* ma anlamına da, tarihsel disiplinle ilgili olma anlamına da (tarih bilgi si) gelebilir. Althusser, bu iki anbmı birbirine karıştırmamızı iste mektedir — zira katı bir filozof böyle bir gramer yanliiina safça düş mez. Çünkü, "tarihsel bilgi, şekerle ilgili bilginin tatlı olduğundan da ha fazla tarihle ilgili değildir" diye ileri sürmüş olsaydı, doğru bir ifade olduğunu kabul etmezdik. "Al(lntildı$m»ız‘*dftn kuşkulanırdık (haklı olarak). Ve o zaman diğer ifadelere daha eleştirel bakardık. N i çin "ta tlı"? “Tarihsel" ile "tatlı" hargi biçimde birblrleıiyle mantıksal bir benzeştirme kurmaya izin veren bir ilişki içindedirler? "Tarihsel" generik bir tanımlamadır: Kendi nesnesinin genel bir özelliğini çok genel olarak tanımlar (şimdi ya da gelecekle değil, geçmişle ilgili ol ma). "T atlı", bir özelliği, kendi kendilerini ileri süren başka birçok Özclliktcn yolun. Şeker kimyasal özelliklere ve bileşime sahiptir; kah verengi ya da beyaz gözükür; küp ya da toz şeklindedir; ağırlığı şu kadardır ve fiyatı sürekli artıyor. A.thusser'in seçip alcığı özellik — tatlılık— bilgiyi değil, duyu algısını ilgilendirir. Şeker tatlı tadını ve rir; fakat hiç kimse, belki de acı bir tadı olan tarihi taımamıstır. Dola yısıyla bu iki ¿tide birbirleriylc sadece polemiksel ya da anlatımsa! bir ilişki içinded.rler İfadelerin dürüst bir dengelenmesi bize şunu verirdi: "Tarih bilgi si, şekerin tadının tatlı olduğundan daha çok tarihsel değildir." Bu, masum okuyucuları Teorinin bilgeliğiyle şaşırtmazdı; ne de onları Bachelard ve Lacan'a başvurmaya koştururdu. Ya da. yine başka bir biçimde ileri sürülmüş olubilirdi: "Tarih bilgisi, şeker bilgisinin kim yasal olmasındar. daha çok tarihsel değildir." Bu. bizi bir henz<»$tirmeye daha çok yaklaştırırdı; fakat o zaman Althusserci hilenin amaçlarına bu kadar iyi hizmet etmezdi, Zira, tıpkı şeker bilgisinin kimyasal olduğunu (kendi tanımını kimya biliminde bulduğunu) dü şündüğümüz gibi, tarih bilgisinin de tarihsel olduğunu (tarihsel disip line dair olduğunu) düşünürdük. Althusser'in bu vecizeden almamızı istediği şey şudur: "Tarih bil gisinin gerçek tarihle ilişkisi, şeker bilgisinin gerçek şekerle ilişki sinden hiç fazla değildir ' O zaman, ccsur hiçbir keşfin bize sunulma*
82
dığını, ya epistemolojik bir doğruculuk (düşünce kendi nesnesiyle ay nı şey değildir), ya da her iki ifadesi de gerçek dışı olan ve halta an lamları Wraz çılgınca olan bir Önermenin bize sunulduğunu görürdük Fakat bu türden birçok küçük turnikeden geçerek Althusscrci tiyatroya girmeye davet edilir giriş ücreti olarak bu yüce önermeleri "satın alı rız.’* Bunlarla mübadele etmemiz gereken tek şey biraz akıldır. Ve ııyatronun içine girdikten sonra, hiçbir çıkışın olmadığını anlarız. Diğer bozuk önermeleri de ayııt şekilde inceleyebiliriz; fakat oku yucunun canını sıkmayacağını. Daha ciddi bir soru sormanın zamanı dır: Nasıl oldt da Althusser, rasyonel mimar, bu absürd tiyatroyu kur du? Althusser, karmaşıklıkları kendisini kendi kendini gizemleşllrmc ıstıraplarına sokan hangi sorunlam işaret ediyordu? İki farklı düzlem de yanıt verilebilir: İdeolojik ve leorik İdeolojik soruşturmayı bir atı için bir tarafa bırakıyoruz, tik olarak, Onun kendi düşüncelerini kendi değerleriyle hesaba katma hakkını teslim edeceğiz: Onun akıl prose dürleriyle (balalı da olsalar) irrasyonalizme vardığını varsayacağız. Gördük ki. Althusser’in düşüncesinin tamamını kapsayan temel kırılma ampirik prosedürler, ampirik kontroller ve onun "ampirizm" dediği şeylcı uıu&ıiıdö t»iı ^jşkııılıktıı. Bu kınlnıu uııun düşüncesinin şu ya da bu bölümünü değil, düşüncesini bir bütün olarak geçersizleştirir. Epistemolojik tutumu, düşüncemizin şekillendiği iki "diyıılog"u anlamadan onu alıkoyur: Birincisi, deneyime yolnçnıı toplum sal varlık ile toplumsal bilinç arısındaki diyalog; İkincisi, bir yanda kanıtın teorik düzenlenmesi (bütün karmaşıklığı içinde) ile diğer yan da onun nesnesinin belirli karakteri arasındaki diyalog. İkincisinde düştüğü başarısızlığın bir sonucu olarak, sadece "olgular"! soruştur mak için değil onların yanıt vermesini sağlamak için de, soruşturma cının sesiyle değil bizzat bu olguların sesiyle farklı disiplinlerde ge liştirilen ampirik prosedürlerin karakterini anlamıyor (ya da yanlış gösteriyordur). Birincisindeki başarısızlığının sonucu olarak, hem ideolojinin gerçek varoluşsal genesisini, hem dc insan praksisinin bu ideolojlylc çekişine vc onun sınırlarını ¿otlumu biçimlerini anlayamı yor. Her iki diyaloğu da gözardı ittiği için, hem tarihsel bilginin nasıl "doğduğu’ nu (deneyim olarak) hem de tarihsel disiplinin soruşturma 83
ve doğrulama prosedürlerini anlayamıyor. Althusser'de "eplstemolojik kopuş", disiplinli kendini tanımadan bir kopuş ve “ bilgi"nın kendi kendini kendi teorik prosedürlerine uygun olmak doğrulamasına bir sıçrayıştır; Yani bilgiden teoriye bir sıçrayış. Kendi entelektüel kapasitesi ve kendi kendilerini doğrulayan poziriyiçt tekniklırriylft nol nmpirİ7min zorlayıcı ideolojik nlnmndnn çıkı şın bajka yolunu göremediği için, bu sıçrayışı yapar. "D ar görüşlü rasyonelliğiyle, entelektüel faaliyet paradigması olarak fiziği kabul et mesiyle, bütün genel dünya görüşlerine yönelik konukseverlikten yoksun oluşuyla pozitivizm"'33* — bunu Althusser icat etmedi. Onun kaçmak islediği şey — kurulu sürecin kabul edilmesine karşı bütün kapıları kapatan belindeki anahtarlarıyla (istatistiksel, dilbilim seli do laşan ytintcmbilimsol dcvıiyeleriyle kendi üzerine kapalı ampirist ce zuevi— kuşkusuz vardır, Althusser cezaevin n duvarlarını tırmandı, üzerinden atladı; fakat şimdi de bitişiğinde kendi tiyatrosunu inşa ediyor. Cezaevi ile tiyatro birbirlerine kaş çaüyorlar. Fakat rakip mi marlar düşmanlık yeminleri etmelerine karşın, hem cezaevi hem ti yatro daha çok aynı malzemeden inşa ediliyor (tuhaf bir şey). Tarih «cl materyalizm perspektifinden bakıldığında, iki yapı olağanüstü bir özdeşlik gösterir. B e lli ışıklarda iki yapı birbirini yansıtır, birbiıiyle kaynaşır, karşıtların özdenliğini örnekler gibidirler. Zira her ikisi de kavramsal stasis ürünüdür; durağan, tarihsel olmayan kategorilerden oluşmuş taşlarla inşa edilirler. Ayrık olgularla ilişkisi içinde (gerçi burada belli benzerlikleri za ten belirttik) epistemolojiden çok, neden-sonu;, yapı, toplumsal (trup lar ya da kurumlar arası ilişki tarzları ve tarihsel sürecin mantığı (yu da "yasalar"ı) bilgisi gibi boyutları dikkate alındığında, esas sorun ta rihsel bilginin epistemolojik meşruluğuyla ilgilidir. Cezaevi ile tiyat ronun tarihsel materyalizme karşı güçlerini birleştirdikleri yer burası dır: çünkü her ikisi de, bu bilginin (gerçeğin bir bilgisi olarak) episte molojik olarak meşru olmayacağını savlar. Althusser "ampirizm"« hiç zaıar vermez; çünkü aynı öncüllerden kalkış yapıyor: Sadece belli bir noktada idealist bir sonuca ulaşmak için Dndan "kopuyor." Hem (33) Meclntyre, op. cit. s, 234.
84
Popper (n). hem de Althusor (b) kendi neden-sonuç ilişkisiyle pçıklflnan bir süreç olarak tarihin bilinemezliğtni onaylar; çünkü (a), herhan gi bir yapılar ve yapısal aracılar nosyonu uygunsuz "holistik" yüklem lere yol verir ve "tarihsist" neden-sonuç ve süreç nosyonları deneysel testlerle doğrulanamazdırlar; ya da çünkü (b), bilgi “ bilmek zorunda olduğu gerçek nesnede zaten gerçekti'/1 vat" nosyonu, kendi ideolojik yüklemlerini ampirik ¿eşitler olarak yanlış anlayan “ soyutlamacı" ampirizmin bir yanılsamasıdır. Althusser' n o sırada, bilginin kendi teorik malzemesinden (Popper*ın kullamJ ğı terimle) kötü bir tarih sizin olan tarihsel "bilgi" imal ettiği ve etmesi gerektiği sonucuna alla man neye yarar? Gerçek bir aınpirist bundan mutlu olacaktır, çünkü onun gözünde Althusser, böylesi bütün tar.hsel bilgi isteklerinin ideo lojik ve doğtulanıunıız karakterim idealist çevikliğiyle doğrulamıştır, Althusser seminer tartışmasına esaslı bir örnek sunar Tarihsizinin Ur fa h il 'ne sonSÜZ, Bu karşıtların tarih;cl materyalizme ortak itirazları: “ olgu'ar” (bi linebilir olsalar da) ayrıktırlar: Bulaşıktı '‘hammadde’’ olarak vardır lar Bu nedenle (ifade edilmemiş, fakat bOylc varsayılmış] "olgu lar ’m çok kadılığı bulanıklıklarını çoklaştırır. Tarihsel olgular, raslatıtısal ya da önceden elenmiş şekilde varlıklarını (metinler utmak) devam ettirirler1 Zaten ideolojik bir alanın (geçmişteki verili bir top lum ve onun kendi kendim değerlendirmesi gereğince) içinden çıkıp ge irler; dolayısıyla hiçbir şekilde "nötr" değildirler. Tarihse! nedensonuç ve yapı nosyonıan oldukça özenle hazırlanmış teorik yapılan damalardır; aslında kendi nesnesinin, “ gerçek" tarihin değil teorinin zenginlikleridirler. Hiçbir ampirik proccdıir, toplunun! sınıf knteyorisiri saptayamaz; ne burjuva ideolojisinin burjuva karakterini kanıtla mak için, ne dc böyle holistik bir nosyona izin vermek için hiçbir de neyim tekrarlanamaz. Sözcükler farklı olabilir; fakat her iki tarafın mantığı da bir noktada birleşir. Bu noktada filozoflar el sıkışır, bir birlerinin yanaklarından öper ve ayrılırlar. O sırada gerçek ampirist şunu söyler: "A y rık olgular bilinebilen her peydir. A yrık olgıları ger çekte birbirini izledikleri gibi ardışıklığını karşılmak için 'tarih' uy gunsuz bir holistik kavramdır. Kavramlara girersek, bu olguları araş
tırmak ve düzenlemek için bize yardımcı olan ‘modeller’ olarak bun lara gireriz, fakat açıkça bilmeliyiz ki. bu modeller bizim elimizde vardır, tarihin ‘içinde’ değil. Ve olguların gerçekleştikleri gibi kendi lerini açığa vurmalarını sağlamak için daha rafine, ve tercihen nicelik sel ampirik teknikler geliştirmeliyiz. Ne olursa olsun, eminim ki, hiç bir olgu kendi hapishane hücresinden kaçmaz, ilişkilere girmez ve kit le toplantılarına katılmaz." Ulu Marksist yapısalcı şunu söyler: "Güle güle! Sizin prosedürleriniz canımı sıkıyor. Daha iyi, devrimci senaryolaı yazmak için tiyatroma geri dönüyorum " Fakat tuhaf olan şu ki. karşıt yönlerde yürürlerken, bunlar çoğun lukla aynı yen boylarlar. Bunun nasıl gerçekleştiğini göreceğiz. (A lt husser ilen sürüyor) "Üretiklen bilginin doğru olduğunu ilan etmek için bilimlerin dtşsal pratiklerle gerçeklenmeye gereksinimi yoktur" Ve (anımsıyoruz) tarihsel materyalizmi böylesi bilimlerden biri olarak adlandırır. “ M arx'in teorik pratiği, Marx’ ın ürettiği bilgilerin ‘doğ ru’luğunun ölçütüdür." B ir keresinde, ckstra-1'elscfi bir dünyaya yöne lik nadir bir jestinde, bu teorik bilginin başarı ya da başarısızlıkları "teorinin kendi üzerinde düşünmesi ve içsel gelişimi açısından uygun ‘deneyler* oluşturur"«34* dediği doğrudur. Jest belirsizdir: ’deneyler’ tanımlanmaz; başarı ya da başarısızlığın Ölçütü kesin belirtilmez; söyleyiş tonu böyle ‘deneylcr’iıı uygun ama gereksiz olduklarını akla getirir ve bunların herhangi bir açıdan teorinin ‘‘iç gelişimi"ni belirle yebildiklerine dair hiç bir ima yoktur. Öyle ki, bir kez daha, Althus ser’in idealist yapısalcılığı ile Popper'ın ‘‘zayıf ampirizm"! arasında dikkate değer bir uygunlukla karşılaşıyoruz. ik i filo z o fu m u z , ta rih ç ile rin e p is tc m o lo jik o la ra k c a h il oca ğ ın ın ilzerinde, fa rk lı fakat p a ralel p a tika la rd a b ir b ir le r in i b a şla rıyla se la m la yara k y ü rü m e k te d irle r. Fakat b ir kez daha p a tik a la r b ir noktada b irle şir. P op pe r*m ra d ik a l k u ş k u c u lu ğ u b iz i u y a n ık b ir m a n tığ ın y o l gös-
(34) Bkz 15. not. Argüman, özel Fransız epistemoloji ve idealist yapısalcılık ge leneğinc yönelik b*r Jestten tazla bir şey değil: Bachelard. Cavalllfes. Conguilhem ve Foucault. Bk2 . Simon Clarke, *A!thusserlan Marxism", Bölüm III, Kısım I ve R. C 43-46. Althunserin tavsiye ettiği tek tarihçinin, eski öğrencisi, ilk eserinde ("eplsteme' kavramının egemen olduğu bir eser) tarihi Öznesiz yapı olarak öz nesiz bir yapı olarak sunan Foucault olması anlamlıdır. Kfi
tericıliğine teslim eder gibi görünmüştü; Althusser'in epistemolojisi bizi teorik pratiğin katılığına yöneltiyor; ikisi de teoriyi ya da mantığı onurlandırır vc bunları “ nesnel gerçekliğin" yanıltıcı görünüşlerinin üstüne koyar gibi görünür Fakat sunuç şu ki, ikisi dc düşüncenin kaynağında değil, görünüşlerin kırmızı balık gölcüğüne hayranlıkla bakarken buluşurlar. Her iki mantık yolu da şeylerin benzer köleliği ne sürükler. Popper duyulamayana, deneyle sınanmayana, doğrulanmayana izin vermez; Fakat toplumsal görüngülerin iç bağları, tarihsel süreçteki neden-sonuç ilişkisi — bunlar herhangi bir deneysel sınamanın ötesin de gibi görünürler Böylece zayıf bir ampirizm, göründükleri gibi ol dukları için onları oldukları gibi kabul ederek dünyanın en aracısız te zahürlerine anlamadan bakmamıza izin verir Althusser, aksine, eğer “sağduyu" görünüşlerine karşı uyanık değilse, hiçbir şeye izin ver mez. H er tezahürden, her "dışsal" işaretten kuşkulanır Teorik pratik kendi ölçütleriyle ve kendi ispat söylemiyle donanımlıdır. Peki bunu ne izler? Teori, kendi kendini doğrulaması nedeniyle kendi içsel an lamlarına sahip olduğu için, kendi anlam çıkarımlarıyla istediği yönde gelişebilir. (Ve oldukça teorisist kimi anlatımlarda böyle de olur). Fa kat gerçekte, bu yolİ3 ne yaşam sorununu halledebiliriz, ne de sağlam bir tarzda ya da töze! bir sorun hakkında düşünce işini bitirebiliriz. B ir kez epistemolojiyi gende bırakıp komşularımız, ekonomi, tarih ya da politik pratik ile ilgili sorular sormaya başladık mı. daha düşün meye başlamadan önce bile, kimi varsayımlar (hakkında düşündüğü müz şeyle ilg ili) yapmamız gerekir, Teori, olanaklı tek yolla (kendi kanıtıyla aktif ilgilenme yo da di yalogla) dışsal bir dünyanın herhangi bir aktir maledilmesine izin ver mediğine göre, bütün bu dünya hayali olm alı. Çıkıp gelen "hammad deler" (G 1) basitçe verili oturak alınır, G U'nin G I I l ’e dönüştürme saf-içsel işlemi, domuz kulağından ipek para kesesi meydana getir ınez; başlangıçta neydilerse bütünüyle öyle — teorinin önceki önerme lerinin doğrulanması ("illüstrasyon") için tesadüfen uygun bir şekilde ele geçen varsayımlar (önynrgılar. "herkesin bildiği"ni ölçen sıradan "sağduyu") olarak— kalırlar (ne kadar modelleştirilir ya da sofistike edilirse edilsin). Aynı havuzun üzerine şaşkınlıkla eğilen Popper vc 87
Althusser’in farklı renkte balıklar görmeleri gerçekten önemli değil dir: Burjuva-ampirik ve Marksıst-yapısal “ herkesin bildiği" nosyonlannın farklı varsayımlara dayandırılmaları önemli değildir. Her ikisi nin de, tam da görmeye geldikleri şeyi görmeleri için kusursuz epıstemolojik nedenleri vardır. Orada, havuzda görüntüler yüzer: Balıklar Althusser’e kırmızı gö rünür, Popper’a gri: birisi birlikle yüzülen görkemli bir işçi Devleti görür; yabani otlar arasına gizlenen diğeri konuşmayan bir Açık Top lum görür. Her kisi de görüntülerle sonuca ulaşmalıdır; çünkü ikisi de görüntülerin, ancak gayret isteyen soruşturmayla anlamlan açığa çı kabilen ilişkilerin ve pratiklerin, arkadaki bir gerçekliğin yazılımı ol duğunu yadsıyarak işe başlar. Görüntüler bu anlamı ve kendilerini kendiliğinden açığa vurmayacaklardır: Bunu bir kez daha söylemeye gerek var m ı? Görüntünün ayartıcı "kendinden belli" mistifıkasyonunu yadsımak, ya da incelen memiş kategorilere kendi kendimizi hapsetmeyi yadsımak benim ni yetimin sonucu değildir Güneşin dünyanın etrafında döndüğünü var sayarsak. her günkü "deneyim"le bu bize doğrulanır. B ir topun tepeden aşağı kendi enerjisi ve isteğiyle yuvarlandığını varsayarsak, şeylerin görüntüsünde bizi yanlıştan kurtaran hiçbir şey yoktur. Günahlanmız nedeniyle Tanrı'nın bizi ziyaret etmesinin kötü hasada ve açlığa neden olduğunu varsayarsak, o zaman kuraklığa ve yaşanan afete işaret ederek bu kavramdan kaçamayız; zira Tann tercih edilen bu araçlarla bizi ziyaret etmiştir. Her zaman orada bulunan "inceleme"den önce, eski kategorileri kırıp yenilerini yapmak zorundayız. Fakat kavramları anlayıp kırma, yeni hipotezleri ileri sürme, kate gorileri yeniden yapılandırma bir teonk icat sorunu değildir. Herkes bunu yapabilir. Açlık, belki de şeytanın bir eğlencesiydi? İngilte re’deki afet, Fransız büyüsünün bir sonucuydu? Y a da belki de. K rali çe'nin zina yapması üzerine, kimi eski bedduaların gerçekleşmesiydi? Görüntü bu hipotezlerin her birini eşit derecede doğrulayacaktır Şey tanın etrafta dolaştığı iyi bilinir; Fransızların büyücü olduğu iyi b ili nir ve pek çok kraliçenin zina yapacağı da iyi bilinir. Sovyetler Birliği'nin, aydınlatıcı bir Marksist teorinin rehberlik ettiği bir işçi devleti 88
olduğunu, ya dQ kapitalist toplumdaki piyasa güçlerinin kamu yararını daima maksimize edeccğini varsayarsak, o zaman her iki durumda da, mavi göklerde ışıldayan parlak sosyalist güneşi, ya da gayri safi milli hasüa topunun, yolu üzerinde yeni hayır dualar toplayıp verimli bir te peden aşağı doğru yuvarlanmasını izleyerek bütün gün bir tek nokta da durabiliriz Ne var ki, bu alfabe sadece mantıkçıların anladığı özel bir şifre değildir. Bütün disiplinlerin girişinde öğrenilen ortak bir alfabedir. "Am pirisllere" (ve sadece onlara) periyodik olarak verilecek ağır bir ders de değildir. Elbette bu ıslaha gereksinimi olan ampiristler de var dır. Fakat dersin keskin iki ucu vardır. Hiçbir ampirik kontrole tabi ol mayan kendi kendini yaratan hipotezler, bizi "açık" ve belliye teslim edeceği kadar hızlı bir şekilde — daha hızlı değilse bile— olumsallı ğın esaretine sokacaktır Gerçekte her yanlış bir diğer yanlışı yaratır ve yeniden üretir ve bazı kafalarda her ikisine de sık sık rastanabilir. Öyle görünüyor ki. yeniden anlatılması gereken ders, düşünce ile onun nesnel materyalleri arasındaki çekişmenin çetin doğasıdır: Her bilginin elde edildiği "diyalog" (ister praksis olarak, ister daha çok ne yaptığını bilen entelektüel disiplinlerde olsun).
89
VII
Şimdi kısa bir ara verilecek. Işıkların söndürüldüğünü ve teşrifat çıların dondurma tepsileriyle ilerlemekte olduklarını varsayabiliri?.. Bu ara verme sırasında tarihsel mantığı tartışmak istiyorum. Bu ko nudan hoşlanmayan, ya üu ona derin bir güvensizlik duyan filozof ya da sosyologlara tuayeye ve bara çekilmeleri önerilir V III. Bölümde tekrar bize katılabilirler. Bu temayı lartışmuk kolay değil. Çok zaman geçmedi, saygıdeğer antropologların bir seminerine konuk olarnk Cambridge’de bulundu ğum bir sırada, bir önermeyi doğrulamam istendiğinde, bunun "tarih sel mantık" tarafındnn onaylandığı yanıtını verdim. Kibar evsahlplcrim içten kahkahalara boğuldu. Elbette eğlenceye ben de katıldım; fakat mukabelenin "antropoljik" anlamı üzerinde düşünmeye de yön lendirildim Zira akademi törelerinde, her disiplinin bulgularına o kadar çok olmasa da, bizzat disiplinin otantik güvenirliğine sıra gelin ce saygı ifade etır.ek adettir. Eğer tarihçilerin bir semineri bir filozo fun ya da antropologun tam güveniHiçine gülecek olsaydı (yani pra tiklerine temel olan mantık ya da ilkeye), bu bir saldırı fırsatı olarak değerlendirilirdi. Ve bu mukabelenin anlamı, ‘'tarih” in bu kuralın bir istisnası olduğunun genel olarak varsayılmasıydı, kendi pratiğinin te meli olan disiplinin gülme nedeni olmasıydı ve bir pratisyen olarak benim, saldırıya geçmek şöyle dursun, kahkahalara katılacak olmamdı. Bunun nasıl olduğunu görmek çok /.or değil. Tarihse' yazım bi-
90
çimleri o kadar farklı, laıihçiler.n kullandığı teknikJer o kadar çeşitli, tarihsel incelemc temaları o kadar birbirine benzemez ve herşeyden öte sonuçlar o kadar çelişkili ve m e sle k içinde o kadar keskin yarışır lar ki. herhangi bir disiplin uyumunu ileri sürmek zordur. Ve Caıııbridge Tarih Okulu'nda antropolojik ya da başka gülmelere neden olan şeylerin olduğunu çok iyi görebiliyorum. Yine de tarih incelemesi çok eski bir uğraştır ve eğer bilimler ve insan bilimleri arasında sadece o, birkaç bin y.l boyunca kendi disiplinini geliştirmeyi başaramamış ol saydı, şaşırücı olurdu: Yani kendisinin uygun İspat söylemini. Ve ben, Laıilısel mantık biçimini almadığı sürece, bu u/gun söylemin ne olduğunu anlamıyorum. Bu. ileri süreceğim, tarihçinin materyaline uygun a yrı bir mantık tır. Poppcr ve diğer birçoklan tarafından ileri sürülen nedenlerle fizik le aynı ölçütler içine sokulamaz: Bu nedenle "tarih’' deneysel doğrula ma için hiçbir laboratuvara uygun değildir, zorunlu fakat (bana göre) asla yeterli olmayan nedenler kanıtına uygundur, toplumsal ve ekono mik süreçlerin “ yasalar"ı (ya da benim tercih ettiğim gibi mantığı ya da baskısı), deneysel bilimlerdeki herhangi bir kuralı geçersizleştirecek şekilde olumsallık tarafından sürekli ihlal ediliyor, ve devamı. Fakat bu nedenler, ne tarihsel mantığa engeldir, ne de benim kendi *'rasyonelliği"yle bileşik bir süreç olarak tarih nosyonuma yöneltilen “ tarihsizm” suçlamasını güçlendirir (Poppcr'ın sandığı gibi). Sadece, tarihsel mantığın fiziğin dısıplıncr prosedürleriyle aynı olmadığını açıklar (ve fırsat düştüğünde daha yararlı bir şekilde tanımlar). Tarihsel mantık analitik mantıkla, filozofun ispat söylemiyle de aynı ölçütlere tabı kılınamaz. Bunun nedenleri tarihçilerin mantık yoksunluğur.da değil, daima haıeket halinde olan, çelişkili belirtileri -bir tek an içinde bile- ortaya çıkan, ancak belirli ortamlarda özel ka nıtlarının tanım bulabildiği, fakat yine dc genel çöcimlcmc terimleri nin (yani kanıtın sorgulanmasına uygun sorular) nadiren sabit olduğu ve daha sık olarak tarihsel olayın devinimiyle birlikte geçiş halinde bulunan görüngülere uygun farklı türden bir mantıca olan gereksin melerinde yatar: soruşturma nesnesi değişirken, uygun sorular da de ğişir. Sartre’ın yorumladığı gibi: "Tarih düzen değildir. Düzensizlik91
lir rasyonel bir düzensizlik. Tam düzeni, yari yapıyı, devam ettirdiği unda, tarih zaten onu çözme yolundadır " Faka-, bu türden düzensizlik, ilk koşul olarak belirsiz olmayan te rimleri ele alıp onları devamlı bir tek yerde tutması gereken analitik mantığın prosedürlerini bozar Filozoflardaki eğilimi, “tnrih"in epistemolojik güvenilirliğini incelediklerinde, tarihçilerin alışılmış mater yalleri — zaman içinde ohşan davranış (zihinsel, kültürel davranış da dahil) kanıtı— yerine *‘olgular” ı yalıtılmış olarak kendi masaları na yatırma eğilimini zaten belirttik. Althusser ve diğerleri tarihçileri " h iç b ir te o riy e ” suh ip o lm a m a kla suçlad ığ ın da , s a flık v c u y u ş u k lu k
olarak ele aldıkları jeyin açık ve bilinçli reddiye olabileceğini düşün melidirler: Durağan analitik kavramların, tarihe uygun olmayan bir mantığın reddi. ‘Tarihsel mantık' demekle tarihsel materyallere uygun, olanaklı olduğu kadarıyla yapı, neden-sonuç ilişkisi ile ilgili hipotezler: sına mak ve kendi kendini dourulayan prosedürleri ("kerteler" "illistrnsyonlar") elemek için tasarlanan manüksal bir araştırma yöntemini anlauyorun. Disiplinli tarihse] ispat söylemi, kavram ile kanıt arasındaki bir diyalogdan, bir yanda ardışık hipotezler diğer yanda ampirik ıraştırmayla yürütülen bir diyalogdan ibarettir. Soru soran ta rihsel mantıktır; soru sorulan bir hipotezdir (örneğin farklı görüngüle rin birbirleri Üzerinde etkili olma biçimi konusunda); yanıt veren belir li Öscllijdcriylc kmuitır. Bu ıımniığı belirtmek, elbette, onun her tarihçinin pratiğinde ya da herhangi bir tarihçinin her pratiğinde kanıt landığını iddia etmek değildir. Fakat bu manüğın kendisini gönülsüz ce açığa vurmadığını, disiplinin gayretli hazırlığını gerektirdiğini ve Uç bin yıllık pratiğin bize birşeyler Ögrctmiç olduğunu söylemektir. Ve bu mantığın, disiplinin son başvuru mercii olduğunu söylemektir; Lütfen dikkat, kendi başına kanıt değil, bu şekilde soruşturulmuş* kanıt. Bu ır.antığı tam olarak tanımlamak — ve Popper’tn belli itirazları nı yanıtlamak— birçok örnekleme vc açıklamayla farklı ve daha aka demik bir deneme yazmayı gerektirirdi. Daha özel olarak Althusser’in (35) 'Sartıe Auıourd'hur, l'Arc, no. 30. 92
İddialarına yanıt verirken, tarihsel nateryalizmin savunulması bakı mından belli önemeler sunmak yeleıli olabilir. 1 ) Tarihsel bilginin dolaysız nesresi (yani bu bilgi) i gösteren ma teryaller). kesinlikle gerçek bir varoluşa sahip; fakat jyanık tarihsel prosedürlerin işi elan ve olması genken yollarla bilinebilen kanıtlar ya da “ olgu'lardan oluşur. Bu önemeyi zaten tartıştık.
2) Tarihsel bilgi, kendi doğası içhde a) Eğreti ve eksiktir (fakat bu nedenle gerçek dıyı değil); b) Scçicidir (fakat bu nedenle gerçek dışı değil); c) Kumla yöneltilen soıulaı (*e bu m » ulaıı ifade edtıı kuvıanı lar) tarafından sınırlanır ve tanımlanır ve dolayısıyla sadece böyle ta nımlanan alanda "doğru"dur. Bu açılardan, episıemolo ik soruşturma ya tabi tutulduğunda, tarihsel bilgi, diğer bilgi parjıd i gınalarından ayrılabilir. Bu anlamda, tarihi bir “bilim” olarak tasaManıa girişimi nin. daima yarars.z ve kafa karıştır.cı olduğunu kabul etmeye hazı rım.(36) Eğer Marx ve daha da fazlasıyla Engels bazen bu halaya düş müşlerse. özür dileyebiliriz; fakat iddiayı onların fiili prosedürleriyle kanştırmamalıyız Marx, kuşkusuz. Tarihin bir Muse* olduğunu ve "insan bilimleri"nin bilgileri biçimlendirdiğini de biliyerdu 3) Tarihsel karıt belirli özellikler? sahiptir. Ona birçok soru yönel tildiği halde, ancak belli sorular uygun olur. Herhangi bir tarihsel süreç teorisi önerilebilır.ekle beraber. bÜtCn teoriler kanıtın sınırlamalarına uygun olmayan hatalı teorilerdir. İşte dısıplıner yargıtav buradadır. Bu anlamda, tarihsel bilgi daima pozitif ispata (deneysel bilimlere uygun türden) elvermezken, hatalı tarihsel bilginin genel olarak aksini ispata konu olduğu doğrudur (burada Popper'la anlaşabiliriz).07* (36) Bu İddianın bir kısmı, “bilimsel" soruşturma prosedürleri (ricelıksel, demog rafik vd.) oluşturma otantik çabalanndan oynaktandı 'loptum bilim ciler, yarar cı ölçütlerin eaemen olduğu oâitim yapılarındaki billmsol meslektaşlarına benze meye çalıştıktan için diğer ki9mı akademik şarlatanlıktan kaynaklandı. Daha eski ve "amatörce" disiplinli bir 'insan bilimi" olarak iarih nosyonu daima daha eksiksizdi.
* Yunan ve Roma rritoiojısinde sanat ve bilim dallarını simgeleyen dokuz tanrı çadan biri. (37) J. H. Hexter'in reaKty rule’u — “var olan uygun kanıtla coğrulanabılen en olası öykü*— kendi çındo daha yararlıdır No yazık ki, yazarı taralından, horhangi bir "MarKsist" öykünün olası olmaması geroktığı önsel va’sayımını desteklofkon, gidorok dahnfa2İa yarares bir çokltdo kullanıldı
93
4) Bu önermelerden sonra şu gelir tarihsel ilgi ile onun nesnesi lirasındaki ilişki biri diğerinin bir fonksiyonu (diğerinden çıkarılan sonuç, onun bir açığa vuruluşu, soyutlaması, yüklemi ya da "illiLstrasyon” u) olacak şekilde varsayılarak anlaşılamaz. Soru ile yanıt karşı lıklı belirleyicidirler ve ilişki ancak bir diyalog olarak anlaşılabilir. Diğer dört önerme şimdi biraz daha geniş sunulabilir. 5) Tarihsel bilginin nesnesi, kanıtları zorunlu olarak eksikli ve ku surlu olması gereken “ gerçek” tarihtir. “ Şim di'“nin “ geçmiş"e gitme siyle onun onıolojik konumunu değiştirdiğini varsaymak, hem geçmi şi lıem şimdiyi yanlış ani ¿inaktır <3B) Bizim kendi şimdimizin (zaten geçmekte olan) duyulabilir gerçekliği, gelecek kuşaklar açısından zaten geçmiş olmakta olduğu için hiçbir şekilde değişemez. Kuşku suz, gelecek kuşaklar onu bütünüyle aynı şekilde soruşturamazlar; kuşkusuz, kendi şimdimizde anları yaşayanlar ve aktörler olarak siz ve ben, sadece kendi eylemlerimizin ve düşüncelerimizin belli kanıt ları olarak varlığımızı devam ettireceğiz. Tarihçiler bu kanıttan bir seçim yapıp, bütünün ayrık yanlarının bir tarihini (bir biyografi, bir kurumun tarihini, fıks avcılığı tarihi vb.) yazmaya karar verebildiği halde, gerçek nesne bütünsel kalmaya devam eder, insan geçmişi ayrık tarihlerin bir toplamı değil, tıpkı bi reysel aktörler belli biçimlerde (pazar aracılığıyla, erk ve bağımlılık ilişkileriyle) birbirleriyle ilişkili oldukları gibi, her bir yaııııı diğer yanla belli biçimlerde ilişkili olduğu insan davranışlarının bütünsel bir toplamıdır. Bu eylemler ve ilişkiler, rasyonel incelemenin nesnesi olan değişikliklere yol açtığı ölçüde, bu toplamı tarihsel süreç olarak tanımlayabiliriz: Yani rasyonel biçimlerde düzenlenen ve yapılandırı lan pratikler. Bu tanımlama, sorulan sorunun yanıtında yerini bulduğu halde,<39>bu süreci "icat" etmez. Burada Goldmann'a karşı Bloch'un yanında yerimizi almalıyız. Karmaşık neden-sonuç ilişkisiyle bitmiş (38) Bu yanlış anlamanın bir ilk örneği açısından bkz. Hindess vo Hırst, op. cit. s. 312. 139) Bu demek değildir ki. “tarih" sadeco bir süreç olarak görülebilir. Günümü zün tarihçileri —ve elbette Marksist tarihçiler— araştırmanın üstün nesnesi ola rak süreci (ve bununla ilgili ilişki ve neden-sonuç sorunlarını) seçti. Kanıtı soruş turmanın başka meşru biçimlen de vardır. 94
tarihsel değişim süreçleri fiilen gerçekleşmiştir ve tarih yazımı geç mişin ontolojik konumunu tahrif edebilir ya da yanlış anlayabilir; fakat onu en küçük düzeyde değiştiremez. Tarihsel disiplinin amacı tarihin o doğrusuna ulaşmaktır Her çağ, ya ela her pratisyen.tarihsel kanıta yentsorulaııycmellebilir ya da kanıtın yeni düzejlerini_güo ısığ?na__gıkarabi 11r, Bu anlamda "tarih” (tarihsel incelemenin ürünleri olarak düşünüldüğünde) her ku şağın, ya da sözgelimi her ulusun, her cinsiyetin, her toplumsal sını fın zihin meşguliyetiyle birlikte değişecektir ve değişmelidir. Fakat bu, hiçbir şekilde, bizzat geçmiş olayların her soru soranla birlikte, değiştiğini, ya da kanıtın belirli olmadığını ima etmez. Tarihçiler ara sındaki anlaşmazlıklar çok çeşitli olabilir, fakat amacı nesnel bilgi olan ortak bir disiplin içinde hareket ettikleri konusunda hemfikir ol madıkça, bu anlaşmazlıklar salt tutum alışverişleri ya da ideoloji uy gulamaları olarak kalırlar. Bu Önermeye bir ek yapmak gerekiyor. Tarih “aıılaşılabilirliği"nden söz ettiğimiz zaman, tarihsel sürecin rasyonelliğinin (nedensonuç ilişkisi vb.) anlaşılmasını kastedebiliriz: Bu, belirli kanıtla bir diyalog içinde açığa çıkan nesnel bir bilgidir. Fakat bu geçmişin "anla m lılığ fn ı, onun bizim için ifade ettiği anlamı da ima edebiliriz; bu değer biçici ve öznel bir yargıdır ve kanıt böyle sorulara hiçbir yanıt veremez. Bu durum, böyle bir çalışmanın uygun olmadığı sonucuna yol açmaz. Her kuşağın, her tarihçinin bir "bakış açısı"™ ifade etme hakkının bulunduğu konusunda (Popper ile), ya da bilimsel prosedür lere değil, bir “değerler terclhiVne dayandığını açıkça bilmek koşu luyla, bir "inanç işi" olarak tarihe böyle bir “ heryerde hazır anlaşıla bilirlik" atfetme hakkımızın bulunduğu konusunda (Kalakowsky ile) hemfikir olabiliriz.^0* Sadece, tarihin "ifade ettiği anlam" ile ilgili böylesi yargıların uygun ve önemli bir faaliyet, bugünün aktörlerinin kendi değerlerini ve hedeflerini tanımlamalarının bir yolu olduğu konusunda değil, (40) Leszek Kolakov/ski, Hıstoncal Understandıng arıd tho Intellgıbillıy ol History". Tri-Ouarteriy. 22. Sonbahar 1971, s. 103-117. "Kolakowski ye Açık Mek tubumda bu Önermeye bir niteleme verdim.
95
bunun kaçınılm az bir faaliyet olduğu konusunda da hemfikir olabili riz Yar,i, her kuşağın, höi cinsiyetin ya da s:mfm tasası, kanıta yö neltilen sorularda ifadesini bulacak olan normatif bir içeriğe kaçınıl maz olarak sahip olmalıdır. Fakal bu, kanıtın nesnel belirleyiciliğinden kuşkulanmayı hiçbir şekilde gerektirmez. Sırf tarihin değil, aynı zamnnda kendimizin (uy m zurnanda değer biçen ve rasyonel varlık olnn bizler) sarmaşıklığı —bütün toplumsal kendini tanıma biçimlerine giren ve bütün disiplinlerde prosedürel muhafızları gerektiren bir kar maşıklık— ile ilgili bir ifadedir. Böylesi anlam yüklemlerinin efer örtük ve uygunsuzlarsa, meydana çıkarılması bütünüyle tarihsel man tığın içiıdedir; tarihçilerin birbirlerini anlamaları bu yolla olur. .femi nist bir tarihçi, bir erkek tarafından yazıldığı için değil lurihçi bitişik kanıtı gözardı ettiği için, ya da kavramsal olârak yetersiz sorulır yö nelttiği ve dolayısıyla eril bir "anlam'’ ya da önyargılar yanıtlara da yatıldığı için, falan tarih kitabının yanlış olduğunu söyleyecektir ve söylemesi de gerekir. Berim ve Marksist arkadaşlarımın akademik meslekte sık sık teşvik ettiğimiz kimi sen tartışmalar için de aynı *ey eeçerlidir Raşvunı mercii bir değerler tercihi değil (ya da nediren böylediı), disiplinin mantığı olacaktır. Ve eğ:r nesnenin belirli özel liklerini yadsırsak, o zamnr. geride hiçbir disiplin kalmaz. Değer verilmiş anlamlılık olarak "anlam" yükleminin sadece bir hayıflanma .sorunu, insan yamlabılirliğinin bir sonucu olduğu idenimini verecek şekilde yaptığım bu eki. burada bırakamam. Bundan çok dalıa önemli olduğunu sanıyorum. Kcııdi tu ıilııd aıuçurmamın sonuçlarını sunduğumda, ister uluortnister yorucu olsun, ya da ister ironi biçiminde ve kendi kendine konuşma biçiminde olsun, geçmiş süreçle ilgili değer yargılan sunmaktan hiç mi hiç rahatsızlık duymu yorum. Bu, bir yanıyla yeıindedir; çünkü tarihçi sadece tarihsel oluşu mu (süreç) değil, bireysel yaşamları ve tercihleri de inceler. Sürece değer yükle.yemediğimiz halde, eylemlen vo eğilimleri yerinde vc ilgi li tarihsel bağlamda yargılanabilen (çağdaşlar tarafından yargılandığı gibi) biteylerin tercihlerin, dikkate aldığımızda, aynı engeller aynı güçle onaya çıkmaz. Fakat bu. daha genel bir sorunun özgül bir durumudur. Sudec? biz. 9fl
şimdi yalayanlar, geçmişe bir “ anlam" verebiliriz. Fakat bu geçmiş daima, diğer peylerle birlikte, değerlerle ilgili bir çekişmenin sonucu olmuştur. Bu süreci yeniden elde e:mede. neden-sonucun fiilen nasıl oluştuğunu göstermede, disiplin güç verebildiği ölçüde, kendi değeılerimizi askıda tutmalıyız. Fakat bir kez bu tarih elde edildi mi, onun la ilg ili y a ıg ııııı/j buıuıidüa i>£güı oluruz. Böyle bir yargının kendisi turihsel denetimin altında olmalıdır, Yargı materyale uygun olmalıdır. Burjuvazinin komüncü olmadığın dan, ya da Levellers'in anarko-.sendikalist bir toplum ortaya çıkarma dığından şikayet etmek yararsızdır Yapabileceğimiz şey. daha çok, geçmiş aklörlerir koruduğu belli değerlerle özdeşleşmek ve diğerleri ni reddetmektir. Oyumuzu VVınstanley ve Sw ift'ft verebiliriz; Walpole ve Sir Edwin Chadwick’e karşı oy kullanabiliriz. Bizim oyumuz hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Fakat yine de. bir başka anlamda her şeyi değiştirebilir. Zira bu değerlerin, şu diğer de ğerler değil, bu tarihi bizim için anlamlı kılan değerler olduklarını ve kendi şimdimizde genişletmeyi ve sürdürmeyi istediğimiz değerler olduğunu söylüyoruz. Başarılı olursak, o zaman gerisin geri tarihe ulaşır ve ona kendi anlamlarımızı veririz: Ssvift’in elini sıkarız; VVinstanley'in değerlerini günümüzde destekleriz; Walpole'ün politi kalarını diğerlerinden ayırt eden ari ve amansız oponünizmin iğrenç olduğunu garanti ederiz. Sonunda biz ie öleceğiz ve bizim yaşamımız bitmiş sürecin için de hareketsiz yatacak: niyetlerimiz asla niyet etmediğimiz geçmiş bir olayın içinde erimiş olacaktır. Geleceğin erkek ve kadınlarının bİZe ulaşacaklarını, bızinı anlamlarımızı doğrulayıp yenilsyeceklerini ve kendi şimdiki zamanlan içinde bizim tahünizİ anlaşılır kılacaklarım belki umabiliriz. Sadece onlar, bizim kavgacı şimdimizin sunduğu birçok anlamı seçme ve bizim sürecimizin kimi kısımlarını kendi iler lemelerine dönüştürme gücüne sahip olacaklardır. Zira, ancak şimdideki özel bir tonumdan, kendi soyunun araştırıl masındaki bir de^er konumundan anlam Icazanabilcn geçmişe bir yük lem olarak davaLİdığında, (ve böyle yüklemler haklı olarak "tarihsisl"
97
ilan edilebilir) “ ilerleme", ya anlamsız ya da kütü bir kavramdır. Böyle soy kütükleri kanıtın içinde vard ır Namuslu, cesur ve "ÖngürüIU" kadın ve erkekler olmuştur; ve bu niteliklerle şekillenen tarihsel hareketler olmuştur. Fakol Goldmann'ın otoritesine karşın, “ değerler hiyerarşisindeki değişmeyle birlikte tarihsel gerçekliğin de çağdan çağa değiştiği"ni değil, bizim bu gerçekliğe yüklediğimiz "anlam "ın bu şekilde değiştiğini ileri sürmeliyiz. Önermeme yaptığım bu ek bizi yolumuzdan biraz uzaklaştırdı, önerme "gerçek" tarihin nesnelliğiyle ilgiliydi. Bu epistemolojik gir dabın daraltıcı döngüsüne tekrar tekrar dönüyor gibiyiz, ilerlemeye çalışalım . 6) Süreç olarak, oluşum olarak, ya da "rasyonel düzensizlik” ola rak tarihin araştııılması, neden-sonuç, karşıtlık, dolayım ve toplum sal, siyasal, ekonomik ve entelektüel yaşamın sistematik örgütlenişi (bazen yapı) nosyonlarım gerektirir. Bu ayrıntılı nosyonların/'"' tarih teorisinde, “ özel bir yerleri vardır." bu tconnın prosedürlerinde arıtı lırlar. düşünce içinde düşüncedirler. Fakat bunların sadece teoride bir yere sahip olduları doğru değildir. Her nosyon ya da kavram, ampirik bağlantılardan çıkar ve kendi kendini araştırma prosedürleri ne kadar soyut olursa olsun, sonradan kanıtın belirli özellikleriyle bir bağlantı ya girmeli ve tarihin “yargıtny"mdaki titiz yargıçların önünde davası nı savunmalıdır. Bir kez daha bu. e ı eleştirel anlamdı bir diyalog so runudur B ir tezin (kavram ya da tıipoiez) kendi anti-tezlylr irporik olmayan nesnel belirlilik) ilişki içine sokulması ve bir sentezin (tarih sel bilgi) ortaya çıkması anlamında, buna tarihsel bilginin diyalektiği diyebiliriz. Y a da “ diyalektik" kavrayışımızdan kaba bir şekilde uzaklaştırılıp skolnstısizmin bir oyuncağına dönüştürülmeden önce, böyle yapmış olabilirdik. T a rih s e l p ra tik, herşeyden ün cc, b ir yanda e k alınan ye te rs iz yn da
(41) Bkz. Sartre'm eşağıda aktarılan ‘nosyon" İle 'Kavram" arasındaki üginç ayrı mı. Fakat buna aldırmıyorum her iki terimi de kullanmaya devam edeceğim. (42) •Kavramlar" (ya da nosyonlar) sözcüğüyle Qenel kategor.leri —amit, ideolo ji, ulus-devlet, feodalizm vd — anlatmak istiyorum; “hipotezler" sözcüğüyle de, özel neden sonuç ve ilişki olaylarım açıklamak İçin kanıtın kavramsal örgüsünü anlatmak istiyorum 98
ideolojik olarak şekillenmemiş kavram ya da hipotezler,14^ diğer yanda tate ya da elverişsiz kanıt arasında bir tartışmayla; yeni hipo tezlerin geliştirilmesiyle; var olan kanıtın yeni biçimlerde soruşturul masını gcrektirebilen ya da yeni nosyonları doğrulamak ya da yalanla mak için, araştırmanın yenilenmesini gerektiren kanıta karşı bu hipotezlerin sınanmasıyla bu bağlantıların ışığında, bu testlerden geçmeyen hipotezleri elemek ve geçenleri arıtıp yeniden gözden ge çirmekle; bu türden diyalogla bağlantılıdır B ir nosyon kanıttan or.ay gördüğü ölçüde, onun "orada", gerçek tarihin içinde var olduğum, söylemek için her hakka sahip olunur. E l bette, olgulara yapışık bir plazma gibi, yu da görüntünün kabuklan İçinde bir çekirdek gibi İlilen var değildir. Nosyonun (kavrum, nedensonuç ile ilgili hipotez) kanıtla disiplinli bL- diyaloga çekildiğini ve "iş"e konulduğunu, yani karşı kanıtla çürütelemediğini ve şimdiye kadar anlaşılmaz olan kanıtı başarılı bir şekilde düzenlediğini ya da “ açıkladığım ", dolayısıyla bu olaylann nedensel ardışıklığının ya da rasyonelliğinin yeterli (yaklaşık da olsa) ifadesi olduğunu ve geçmiş te gerçekten oluşan bir süreçle (tarihsel disiplinin mantığı içinde) doğrulandığını söylüyoruz. Dolayısıyla aynı zamanda hem “doğnı” bir bilgi olarak, hem de falan olayların fiili bir özelliğinin yelerli bir ifadesi olarak vardır. 7) Tarihsel materyalizm, herhangi bir cpistcmolojik Öncül takımın dan değil (yo da zorunlu olarak değil), kendi kategorileri, karakteristik hipotezleri, yardımcı prosedürleri»43) ve bunlar ile diğer dısıplırlerdekı Marksist pratisyenlerin geliştirdiği kavramlar arasında kabul edilen kavramsal akrabalığıyla, tarihsel kanıtı yorumlayıcı diğer düzenleme lerden ayrılır. Marksist tarih yazımını, başka bir yere konumlanmış (belki de felsefeye?), teor.-olarak Marksizm külliyatına hizmet eden bir şey olarak görmüyorum. Aksine, bütün Marksist pratikler için orluk biı /.emin voı ise, bu. Maı.Vm kendisini korıumluııdudığı yeı, ta rihsel materyalizm olmalıdır Bütün Marksist teorinin üzerinde yüksel diği ve sonunda da dönmesi gerektiği zemin fcudur. (43) Bu prosedürlerin yararlı bir açıklaması: E. J. Hobsbawm, "Kari M an Conirl but'on to Hisforiography". R. Blackburn (ed.). ideohgy In Social Science (1972) içindo. V9
Bunu söylerken, te lli kavramları diğer alanlarda çalışar Marksistlere yönelik genişleten ve onların bulgularını düzenleyer genel bir Marksist teoriye. Marktist tarihçilerin fcorçlu olmadığını söylemiyo rum. Bu açık bir durumdur; bizim işimiz süreğen bir mübadele içinde devam eder. Bunun, bu pratiklerden bağımsız bir Yuva’y* sahip bir teori olduğu fikrine katılmıyorum: Kendi kendini geçerli kılan bir Yuva, ya da bir Marksist partinin bilgeliğindeki bir Yuva, ya da arıtıl mış teorik pratikteki bir Yuva. Marksist teorinin anayurdu her zaman bulunduğu yerde, gerçek insan nesnesi, bütün belirtileriyle (geçmiş ve ¿imdi) duruyor. Nc var kİ, bir tek teorik coup d 'o cil (bakı»)‘la değil (teori gerçekliği bir lokmada yutarmış gibi), bütünsel kavramların bi çimlendirdiği ayrık diıiplinler yoluyla bilinebilen nesne Bu disiplin ler birbirlerinin sınırlarında karşılaşır, kovramlun mübadele eder, ko nuşur ve birbirlerinin hatalarını düzeltirler Felsefe konuşmayı denetleyebilir, arıtabilir ve yardım edebilir (ve etmelidir). Fakat felse fe pratiklerden kavramlar soyutlamaya girişsin, pratiklerden bağımsız bu kavramlardan bir Teori Yuvası inşa etsin ve teori kendi nesnesiyle herhangi bir diyalogdan oldukça uzaklaşsın, o zaman AJthusser'in ti yatrosuna kavuşuruz, Bundan sonra şu gelir: Eğer Marksist kavramlar (yanı Marx tara fındın ve Marksist gelenek içinde geliştirilen kavramlar), taııhsel pra tikteki diğer yorumlayıcı kavramlardan farklılarsa ve eğer bunların di ğerlerinden daha "doğru" ya da açıklamaya daha elverişli okluklarına karar veriliyorsa, o zaman, bu disiplinin dışındû doğru “ bir teoriden türetildikleri” için değil, tarihsel mantığın sınuvına daha iyi göğüs gerdikleri için bu büyledir. Ben kendim, belli kavramları bizat Mars'ın pratiğine borçlu olduğum kadumla onun otoritesine başvura rak sorumluluktan kurtulmayı, ya du yüksek yargı organının üstünden atlayarak eleştiriden kaçmayı reddediyorum. Tarihsel bilgi açısından bu yargı orgam tarih disiplininin içindedir, başka hiçbir yerde değil. Yüksek vargıya başvuru iki biçimde olabilir: a) Yeterli ölçüde tar tışılmış kanıta dayanan ve b) Teorik — kavramların tutarlılığı, yeter liliği, uygunluğu ve yakın disiplinlerin bilgisiyle uyumluluğu. Fakat her id başvuru biçimi de. ancak turihsel mantığın söz dağarcığı için 100
de yürütülebilir. Mahkeme bir yüzyıldır uırüıscl materyalizmi yargıla maktadır vc duruşma sürekli erteleniyor. Ertelemeler aslında gelene ğin sağlamlığına bir katkıdır; bu uzun erteleme döneminde, yüzlerce diğer yorumlayıcı sisteme karşı açılan davalar sonuçlanmış vc sanık lar "alk kütlarda" gözden kaybolmuşlardır. Mahkemenin, tarihsel mnteryalizm lehine henüz kesin karar vermemiş olması sadece belli yar gıçların p arti pris (önyargı)'ları nedeniyle değil (bunlardan bolca bulunmasına karşın), aynı zamanda açıklayıcı kavramların eğretisel ringası. içlerindeki f iili Kuskunluklar (ya da dolayım arın olmayışı), kategorilerden bazılarının ilkel ve yeniden yapılandııılmamış karak teri vc kanıtın ikna edici olmayan sım rlayıcılığı nedeniyledir de. 8) Son önenr.em. Althusserci epistemoloji ve peryodik olarak ta rihsel disipline yüklenmeye çalışıUn işlevsel sistemler (örneğin parsoncu sosyoloji) ya da belli yapısalcılıklar üzerinde etkili olacak temel bir çekince getirir. Tarihsel materyalizmin kullandığı belli has sas kategoriler ve kavramlar, ancak tarihsel kategoriler olarak anlaşı labilirler: Yani, sürecin soruşturulmasına, soruşturma anında bile biçim değiştiren (ya da biçimlerini koruyan takat "unlam"lan deği şen) ya da diğer algular içinde çözünen "olgular"ın titiz incelenmesi ne uygur^kategoriler ya da kavramlar olarak. durağan kavramsal ifa¿elendirmeyc elverişli olarak değil, sadece belirti yaca çelişki olarak k a n ılı e l i a lm n yn ııyg ıtn k A v m m la r nlarak
Tarihsel kavramların yapılandırılması elbette tarihsel materyaliz me özgü özel bir ayrıcalık değildir. Böyle kavramlar, tarihçilerin ortak söyleminden yükselir ve yakın disiplinlerde gelişirler Klasik geçim krizi kavramı/*4' olayların rasyonel bir ardışıklığını gösterir: Örne ğin. kötü hasal — kıtlık ölüm oranının artışı ertesi yılın tohum luklarının tüketilmesi -► ikinci bir kötü hasal aşırı kıtlık -♦ salgın hastalıklarla birlikte ölüm oranlarında zirveye çıkış -* gebe kalma oranlarında kaskın artış gibi. Ailesel gelişme çevrimi kavramı, toprak kiralamanın özel koşullan ve miras pratiğiyle değişen aynı köylü ai lesinin içinde özel bir üç kuşaklık ardışıklığı gösterir. Birçok örnek ten hareketle mantıkla genelleştirilen bu kavramlar, kanıt üzerinde eı(44) Fransız tarihsel damogralisini özel elarak borçlu olduğumuz. 101
kili olurlar; öyle "modellâr” olarak değil, daha çok “ beklentiler” ola rak. Hsr durumun şu ya Ja bu özelliğiyle kuraldan ayrıldığını sık sık rastlanması karsısında, bu kavramlar, kamun soruşturulmasını hız landırıp kolaylaştırmaktan başka bir kural dayatmazlar Kanıt (ve gerçek olay) kural-belirlcniınli değildir; fakat yine de onun düîensizlikarini gösteren kural olmadan anlatılamaz. B u d u ru m , böyle b ir es nekliğe sahip bir kavramın doğru bir kavram olmadığını ve kanıt ku rala uymayıp bir tek yerde durmadığında, kuralın doğru kural olmadığını düşünen kimi filozoflarda (ve hatta soityoloğlardt) sabır sızlığı körükler Tarihsel kavramlar ve kurallar çoğunlukla bu düzendedirler. Aşırı esneklik setçiler ve bu>tık düzensizlikleri hesaba katarlar; bir aııda herhangi bir özgül dununun niteliklerinin Özgüllükleri içinde kaybo lurken. hemen bir sonraki anda en geniş genellemeler içinde kaybol duğu için, tarihçi sıkıntıdan kaçıyor gibi görünür. Bu durum diğer di siplinlerde güvensizliğe, hatta gülmelere yol açar. Tarihsel materyalizm genellik ve c«neklik kavram.annı - "sömürü” , "hegeiiıuııy*", “ sınıf mucadclesi”— kural ulıuaktaıı çok bcklcııüla ulaıuk eşit derecede kulanır. Tarihsel pratikte, daha az esneklik gösterir gibi gözüken kategoriler bile — "feodalizm” , “ kapitalizm” , "burjuvazi”— tanhsel evrimde tamamlanmış ideal tipler olurak değil, bütün bir özel durumlar ailesi, evlatlık alınan yetimleri ve tipolojik bozuk neslin çocuklaıım da kapsayan ııilelcr olarak görülürler. Tarih hiçbir düzenli Fiil tanımaz. Bizim belli kavramlarımızın daha geniş bir entelektüel evrende ortak geçerliliğinin olması, kendi mantıklarım bu kavramlara dayatıp onlan durağan, tarihsel olmayan kategorilere indirgeyen diğer disip linlerde benimsenmesi. Marksist tarihçilerin talihsizliğidir (kesinlikle bugün bizim özgül talihsizliğimiz). Hiçbir tarihsel kategori toplumsal sınıf kategonsınden^ daha çok yanlış anlaşılmamış, sataşılmamış, (45) Son zamanlarda. "Elgttecnth-Contury Englısh Socıety Class Struggle wiı hout Cass?"'da. Boctal History. III. no. 2 (Mayıs, 1978), tutumumu yemden belirt tim. Aynca bkz. E. J. Hobabavvm, “Class Consciousness ın History*. I. Meszaros (ed.) Aspects of History and Class Consciousness (1971) içinde; ve C. Castonad»s. “On the History ot tho Worker*s Movem enf. Telos, 30, Kış 1976-77 102
dondurulmamış vc iarihdışılaş(ırılmanugtır; erkeklerin ve kadınla-ın bizzat kendi ileneyim ve mücudeleleriyle oluşturdukları kendi Kendim tanımlayan bir tarihsel oluşum, durağan bir kategoriye, ya da insanların yapıcıları değil vektörleri oldukları ötedeki bir yapının so nucuna indirgendi. Althusser vc Foulamzas Marksist teoriye sadcce bu haksızlığı yapmakla kalmadılar, tarihin hiçbir uygun sınıf teorisine sahip olmadığından da yakındılar! Onların ve her ideolojik renkten diğerlerinin yanlı.} unladığı şey, bu türden esnek olmayan bir teori oluşturmanın tarihin işi olmadığı ve hiçbir zaman da olmamış oldu ğudur. Ve eğer Marx'in kendisi bir tek yüce yöntembilimsel Önceliğe sahiptiyse bu. kesinlikle, bu türden tarihsel olmayan teori satıcılığını yıkmaku. Tarih bir küresel hava Concorde'u gibi. Grand Tcoıi imal eden bir fabrika değildir; seri halde küçük teoriler üreten bir montaj fabrikası da değildir. Dışardan imal edilen teorinin içinde “ uygulanabildiği", “'sınanabildiği” ve "doğrulanabildiği" dev bir deney istasyonu da de ğildir. Bu asla cnun işi değil. Onan işi kendi nesnesiDİn örtüsünü açmak, "açıklamak" ve "anlamak"tır: gerçek tarihi. Tarihçilerin ileri sürdüğü teoriler, tarihsel mantığın koşulları içinde bu amaca yönelik tir ve yabancı teorileri, değişmeyen organlar gibi diğer durağan, kav ramsal mantıklara ya da vice ven a nakledebilen hiçbir cerrah yoktur. Bizim hedefimiz. tarihsel bilgidir; hipotezlerimiz, geçmişteki falan özgül toplumsal formasyonu, falan özgül neden-sonuç ardışıklığını açıklamak için geliştirilir. Bizim bilgimiz (umarız) bu nedenle o geçmişin içine hapsolmaz. Toplumsal sürecin mantığını ve biçimlerini bilebildiğimiz kadarıyla kim olduğumuzu, niye burada olduğumuzu ve hangi insan olanakları nın ortaya çıkurıldığmı bilmemize yardım eder. Bu bilginin bir kısmı kural olmaktan çok, beklenti olarak teorileştirilebilir. Diğer bilgi ve teorilerle fikir alışverişi gerçekleşebilir ve gerçekleşmesi gerekir. Fakat alışveriş, uyanıklığı gerektirir; çünkü bir tek disiplinin icuıik parası diğerinin parasına çevrilir. Felsefe, bütün ülkelerde geçerli "ev rensel" banknotlar sunan bir kalpazan gibi her sınırda durmamalıdır. Bunun yerine dikkatli bir bureau ¿e change (döviz bürosu) işletebilir. 103
Toplumsal varlık ile toplumsal bilinç arasındaki ilişki, üretim iliş kileri ve bunların belirleyicilikleri, sömürü, sınıf mücadelesi ve ideo loji biçimleri, kapitalist ekonomik ve loplumsal formasyonlar ile ilgili tarihsel materyalizmin Önermeleri (‘\liyalog"un bu kutbunda) zaman içinde, tarihsel ouşuınun gözlenmelinden türetilirler. Bu gözlem, ayrık olgular dizisinin değil, kenrli düzenlilikleriyle olgu kümelerinin gizlenmesidir: Belli türden olayların tekrarlanmasının: farklı ortam larda B e lli davranış türlerinin uyumunun: kısaca sistematik toplumsal oluşumların kanıtlarının ve ortak bir süreç mantığının gözlenmesi. Böyle tarihsel teoıiler ortaya çıkarken (kendi başlarına değil, diyalo gun diğer kutbunda titiz kavranılaştınnayla). çoğunlukla ¡¿anıldığı gibi, süreç durdurularak, tarihi "dondurarak" ve kapitalizmi ya da sınır hiyerarşisini zamanın herhangi bir verili anında oluşturulmuş bir yapı olarak gösteren durağan bir coğrafi bölge alınamk sınanamaz.<46) Tarihi arattırırken, her biri bir tek dışsal görüntü içinde sa bitlenmiş bir toplumsal zaman anım bite gösteren bir "fotoğraflar" di zisi içinde çırpınmıyoruz: Zira bu "fo:oğrnflar"ın her biri sadece bir varlık anı değil bir oluş anıdır da: Ve görünüşte durağan her bölümde bile, çelişkiler ve ulumalar, egemen ve bağımlı Öğeler, gerileyen ve yükselen enerjiler bulunacaktır. Tarihsel an hem öngelen sürecin bir sonucudur, hem de onun gelecekteki akışı yönünde bir işarettir. Hem tarihsel süreci açıklamada, hem de herhangi bir açıklamayı doğrulamada, bilinen güçlükler vardır. "Tarih,,in kendisi biricik ola naklı deney laboratuvarıdır ve bizim biricik deneysel donanımımız ta rihsel mantıktır. Deneysel bilimlerde, uygun olmayan beıuc$lirmelerde ısrar edersek, bütün işin yetersiz olduğunu hemen fark ederiz Tarih asla özde$ deney koşulları sağlamaz ve karşılaştırmalı prose dürlerle farklı ulusal laboratuvarlarda bh bakıma benzer deneyler göz lemleyebildiğimiz halde (ulusal devletin doğuşu, sanayileşme), bu laboratuvara gerisin geri asla ulaşamayız, kendi koşullarımızı dayatamayız ve deneyi bir kez daha yapamavız. Böyle benzeştirmeler hiç yararlı olmamıştır. Tarihsel açıklama ¡46) Böylosi statik moeoller, elbette. Dallı türeon soruşturmalarda yararlı rol oy nayabilir.
güçlüklerinin çok olması olgusu kimseyi şaşırtmamalıdır. B iz kendi miz aynı ortamda (bir geçmiş Olmakta olan bir şimdi) insani bir alış kanlık. gcrek.sin.Tie, akıl, irade, yanılsama ve arzu ortamında yaşıyo ruz ve bunun inatçı bir hamurdan yapıldığını bilm eliyiz. Fakat yine de. geçmişin şimdiyi iyileştirdiği şeklinde bir his vardır; zira “ tarih" keudisıııin süıcç vc oluşum laborauıvorını geride bırakır. Durağan bir bölüm karşılıklı ilişkileri vc çelişkileriyle belli öğeleri (A , B vc C ) bize gösterebilir; zaman içinde oluşum bu ilişkinin nustl yaşandığını, nasıl çözüldüğünü ve A B C 'n in nasıl D 'ye yol açtığını bize göstere cektir ve bu oluşum, sırayla, Öğelerin önceden ilişkilendirildigi bi çimlere vc çe'.işldlerin gücüne ışık tutacaktır. Du anlamda oluşum açıklayıcı hipotezi doğrular ya da yalanlar, katılaştırır ya da yumuşatır. B ir anlamda kötü bir laboratuvardır: Ş\j şekilde gerçekleşen olay, gözden kaçırılan olumsal bir öğenin (X ) so nucu olabilir, dolayısıyla A B C + X bir şekilde (D ) olmuş olabilir, fakat A B C + Y farklı bir şekilde (E ) olmuş olabilirdi; ve bunu göz den kaçırmak post hoc ergo propter hoc (bundan sonra geldiği için nedeni bu) demeye benzer bir hataya düşmektir. Bu her tarihsel açık lamanın sürekli var olan bir sorunudur ve bizim prosedürlerimize göz atan filozoflar bundan bol bol yiyip içmişlerdir. Fakat başka bir an lamda “ tarih” in iyi bir laboratuvar olduğunu gözden kaçırırlar; çünkü süreç, oluşum, her hipotezi bir sonuç içinde sınayaralc, hep yapılan her insan deneyimine sonuçlar sağlayarak kanıtın her antnda vardır Mantığımız yanılabilir. Fakat deneylerin çok katilliği ve bunların birbiriyle uyumu lıata tehlikesini sınırlar. Hcıluıııgi biı c>&gül olaya ait kanıt kusurlu olabilir: Oluşumu diziler halinde ayrık olgular biçimin de ele aldığımızda. oldukça bol boşluklar olacaktır Fakat (en azın dan daha yakın tarihte)*47* falan sürecin manüğım, sonucunu, karakte ristik toplumsal oluşumu ve A B C ’r.in gerçekte D ’ye nasıl yol açtığını açığa çıkarmak için yeterli kanıt vardır. Geçmişten değil, mıilısel şimdiden bir sorunu ele alırsak, bu nok tayı daha açık hale getirebiliriz. Scvyetler Birliği böyle bir sorundur. (47) Eski toplumlarla ilgili kanıtlardaki 'açıklıklar'' sorunu. M I. Fınloy, The Use and Abusa of His!ory( 1971) 5 . 69-71'de tartışıldı.
Bu sorunun bir yanım — erki kim elinde tuıuyor ve politik süreç hangi yöndedir?— açıklamak için birçok açıklayıcı hipotez ileri sürülür. Ör neğin, Sovyerier Birliği sert iç mücadeleler yn da süreklilikten kesinli olmadan, kendi kendini geliştirmeye yetenekli bir İşçi devletidir (belki de belli “ bozulmolar’la birlikte): Marksist teoriyle biçimlenen ve dolayısıyla tarihin “know-how"uyla kutsanan bir proletarya partisi nin rehberliği sayesinde, bütün ‘‘eksiklikler” kendi kendini düzeltmeye yeteneklidir Ya da Sovyetler Birliği, çıkarları kendi ayrıcalıklarım korumak ve iktidarı kullanma hakkını devam ettirmek olan yeni bit bürokratik sınıfın — ancak ikinci bir proleter devrimle iktidardan uzaklaştırılacak bir sınıf— iktidarı elinde tuttuğu bir devlettir. Ya da Sovyetler Devleti. Soveyetler B irliğ i’ni modem insanın gerçek modeli — Birleşik Devletler— ile gecikmiş ve eksikli bir uyum noktasına ge tiren ve Sovyet toplumunun “ modernizasyonunun" aracıları oldukla rından artık kuşkulanılan yönetici grupların keyfi ve olumsal düzeni ni açığa çıkarmış, tarihsel olarak özgül zorla sanayileşme biçiminin bir aracıdır. Ya da (bu benim görüşüme daha yakındır) Sovyet Devle ti. ancak “ asalaklık” kavramının yardımıyla anlaşılabilir, ve yönetici grupların bürokratik bir s ın ıf şeklinde katılaşıp katıAşamayacağı, ya da çeşitli türden baskılarla (işçi ve köylülerin gereksinim ve dirençle rinden. entelektüel muhaliflerden ve bu grupların kendi iç çelişkilerin den. frnksiyonel mücadelelerinden ve temel işlevleri yerine getireme mekten kaynnklanan baskılar) ayn ayrı reformların bu yönetici gnıplara dayatılıp dayatılamayacağı sorunu, olumsallıklarla şu ya da bu yönde tahminde bulunulabilecek. tarihsel olarak bitmemiş ve belir lenmemiş bir sorundur. Bu hipotezlerin (ya da diğerlerinin) oluşum praksisi içinde onayla nacağı ya da reddedileceği konusunda gerçek ve önemli bir sezgi olur Deney hala sürdürülüyor ve "pudingin ispatı onun yenmesidir." Sonuç, gelecekteki tarihçilerin titiz incelemesine labi tutulduğunda, bir hipotezi doğrular gibi görünebilir, ya da bütünüyle yeni hipotezler ileri süriilebilir Böyle bir "doğrulama", ortaya çıkacaksa, ancak yak laşık olabilir- tarih kural-yönetimli değildir ve hiçbir yeterli neden ta nımaz' ve eğer geleceğin tarihçileri başka şekilde düşünürlerse, puşt hnc frgo prapter lıoc yanlışına düşeceklerdir. Bizim, ya da Sovyet 106
halkının şu anda benimsediğimiz hipotezler, ya da ideoloji ile kendini bilme karışımları, oluşmakta olan sürece bir öğe olarak bizzat gire ceklerdir. Ve eğer farklı bir "olum sallık" bu Öğelerin sınırını aşsaydı (örneğin Küba krizinden bir üçüncü dünya savaşı çıksaydı), o zaman herşey farklı bir şekilde oluşmuş olurdu; askeri ve güvenlik güçleri son derece güçlenmiş olurdu ve açıklama gücüne sahip farklı bir hi potez ortaya çıkabilirdi. Fakat bu. bir nitelendirmeyi başlangıçla göründüğü kadar yok edici değildir. Zira sorunlar oluştukları gibi, "deney" yapıldığı gibi olacaktır, ki bu geleceğin tarihçilerine, bizim tarihsel şimdimizin gürüntüsünü belirleyen Sovyet toplumunu yapılandıran hassas ilişkilerle ilgili muazzam bir ek görüş olanağı sağlayacaktır "Sonuç", onlara üs tesinden gelinmesi güç öğelerin (belki de devletin marksizm-leninizm ideolojisi) olayla kanıtlanacağı, kırılganlaşacağı ve gerileyeceği bir görüş olanağı sağlayacaktır. Olayların nasıl sonuçlandığını bilecek olan geleceğin tarihçileri, olayların neden bu yönde sonuçlanmak zo runda kaldığını değil, neden gerçekte öyle olduğunu anlamak için güçlü bir yardımcıya sahip olacaklardır: Yani kural-yönetimli yasa anlamında değil, "sınırları oluşturma" ve "basınç uygulama" anla mında belirleyen kanıtı olaylar laboratuvarındn gözlemleyeceklerdir (46) Bugünün tarihçileri de, aynı zamanda hem araştırma nesnesi hem deneysel laboraluvur olan tarihsel geçmiş konusunda bütünüyle aynı konumdadırlar. Tarihsel açıklamanın mutlaklarla uğraşmaması ve yeterli nedenle ri açığa çıkarmaması, kimi basit ve sabırsız ruhları büyük ölçüde kız dırır. Tarihsel açıklama Bütün olmadığı için Birşey olmadığını, ardı şık bir gorüngübılimsel anlatımdan başka bir şey olmadığını varsayar. Bu aptalca bir hatadır. Zira, tarihsel açıklama tarihin nasıl oluşmuş olması gerekliğim değil, neden başka şekilde değil de bu şekilde oluşmuş olduğunu, sürecin keyfi değil kondi düzenliliklerine ve rasyonalitesine sahip olduğunu, belli türden olayların (politik, eko nomik. kültürel) birinin hoşuna gider tarzda değil Özgül biçimlerde ve belirli olasılık alanları içinde ilişkilendirildiğini. belli toplumsal olu(48) Bkz. Raymond VVilliams, Mantism and Uterature vo "Bellrteme” konusunda ki önemli bölüm, 107
şuınlann — ne "ya sa yla yönelilen, ne de durağan bir yapısal teore min sonucu olan— belirli ilişkiler ve sürecin özgül bir mantığı tara fından karakterime edildiğini açığa çıkarır. Ve devamı Ve daha fazla sı. Bizim bilgimiz bazı filozofları tatmin etmeyebilir, fakat bizi meşgul etmeye yetiyor. Sekizinci önermemizi geride hıraktık ve çimdi bir kez daha tekrar layabiliriz. Tarihi araştırmaya uygun kategoriler, tarihsel kategoriler dir. Tarihsel materyalizm, böyle kategorileri geliştirmedeki inatçı tu tarlılığıyla ine yazık ki bazen doktriner olan bir inalçılık) ve bunları kavramsal bir bütünlük içinde anlatmasıyla diğer yorumlay;cı sistem lerden ayırt edilir. Bu bütünlük, bitmiş bir teorik “ doğra” (ya da Teori) değildir; ne de yapmacık bir Mmodel"dir; birçok noktada sus kunluğu ve bulanıklıklarıyla eğreti ve yaklaşık bir bilgi olsa da, ge lişmekte olan bir bilgidir. Bu bilginin gelişmesi hem teoride hem pra tikte gerçekleşir: B ir diyalogdan doğar: Ve onun ispat söylemi tarihsel mantığın koşulları içinde yürütülür. Bu mantığın fiili işleyişleri, ta rihçinin eserinin her sayfasında, adım adım ortaya çıkmaz; çıksaydı tarih kitapları dayanma gücünü tüketirdi. Fakat bu mantık her ampirik ilişkide örtük, tarihçi kanıtın önünde ve sorulan sorularda kendini ko numlandıracağı tarzda açık olmaldır. Tarihsel manuğın her saman ol ması gerektiği kadar titiz, ya da kendinin bilincinde olduğunu, pratiği mizin çoğunlukla işimize denk olduğunu iddia etmiyorum. Sadece böyle bir mantığın olduğunu iddia ediyorum Ve hepimizin acemi ol madığını.
10?
vnı
Verdiğimiz ara bitti. Filozofların ve sosyologların koridordaki soh beti kesip etrafımdaki boş sandalyelerde tek tek yerlerini almaları rica olunur. Salon kararıyor. Tiyatroya bir sessizlik çöküyor. Ve Althusser tekrar sahnedeki yerini alıyor. Büyük impresario* taze güç toplamış ve alışılmadık bir nezaketle geri dflnrailjtilr. Ağır epistemolojik dramanın ertelendiğini ilan eder: şimdilik tarih ve trajediyle işimiz bitti. Bunun yerine, biraz Sade'den etkilenmiş kendi kompozisyonundan yergili bir skeç sunacak. Episte molojik saygınlığı hak eden emekli bir palyaço getirilecek, alay edile cek. sürüklenecek, eziyet edilecck ve sonra da tekmelenip sahneden atılacak. Yan odalardan o uzanır. Hastalıklı, donuk gözlü, başında bir aptal şapkası, şu zavallı ihtiyar Frederick Engels. Skeç kurnazlıkla biraz yavaş başlar, hngels "güçlerin paralel kenarlılığı", "biıeysel iradeler” ve 'arihsel ‘‘bileşke"leı konusunda sor guya çekilir: teolojiyle suçlanır; utancından başını öne eğer; affedilir (“ Engels'in doğaya gönderme yapmasına önem vermemeye hazı rım” ). Daha Kötü şaşkınlıkla, burjuva ideolojisiyle bütünleşmekle suçlanır, yine boynunu eğer; ser. bir şekilde azarlanır ("yararsız bir yapı” ); fakat sonra kendisine bir şeker verilir (“ hayret verici teorik • Bir sanatçının çalışma programlarını ve anlaşmalarını be li bir yüzde karşılı ğında düzenleyen kişi — çv. 109
Bu sorunun bir yanını — erki kim elinde tutuyor ve politik süreç hangi yöndedir?— açıklamak için birçok uçıklayıcı hipotez ileri sürülür. Ör neğin, Sovyerler Birliği sen iç mücadeleler ya da süreklilikten kesinti olmadan, kendi kendini geliştirmeye yetenekli bir İşçi devletidir (belki de belli "bozulm alarla birlikte); Marksist teoriyle biçimlenen ve dolayısıyla tarihin "know-ho\v"uyla kutsanan bir proletarya partisi nin rehberliği sayesinde, bütün “ eksiklikler” kendi kendini düzeltmeye yeteneklidir Ya da Sovyetler Birliği, çıkarları kendi ayncalıklarmı korumak ve iktidan kullanma hakkını devam ettirmek olan yeni bit bürokratik sınıfın — ancak ikinci bir proleter devrimle iktidardan uzaklaştırılacak bir sınıf— iktidan elinde tuttuğu bir devlettir. Ya da Sovyetler Devleti. Soveyetlcr Birliği*ni modem insanın gerçek modeli — Birleşik Devletler— ile gecikmiş ve eksikli bir uyum noktasına ge tiren ve Sovyet toplumunun “ modernizasyonunun" aracıları oldukla rından artık kuşkulanılan yönetici gruplann keyfi ve olumsal düzeni ni açığa çıkarmış, tarihsel olarak özgül zorla sanayileşme biçiminin bir aracıdır. Ya da (bu benim görüşüme daha yakındır) Sovyet Devle ti. ancak “ asalaklık" kavramının yardımıyla anlaşılabilir, ve yönetici gruplann bürokraük bir sın ıf şeklinde katılaşıp katılam ayacağ ı, ya da çeşitli türden baskılarla (işçi ve köylülerin gereksinim ve dirençle rinden. entelektüel muhaliflerden ve bu grupların kendi iç çelişkilerin den. frnksiyonel mücadelelerinden ve temel işlevleri yerine getireme mekten kaynaklanan baskılar) ayn ayrı reformların bu yönetici gnıplara dayatılıp dayatılamayacağı sorunu, olumsallıklarla şu ya da bu yönde tahminde bulunulabilecek, tarihsel olarak bitmemiş ve belir lenmemiş bir sorundur. Bu hipotezlerin (ya da diğerlerinin) oluşum praksisi içinde onayla nacağı ya da reddedileceği konusunda gerçek ve önemli bir sezgi olur Deney hain sürdürülüyor ve “ pudingin ispatı onun yenmesidir." Sonuç, gelecekteki tarihçilerin titiz incelemesine tabi tutulduğunda, bir hipotezi doğrular gibi görünebilir, ya da bütünüyle yeni hipotezler ileri sürülebilir. Böyle bir "doğrulama", ortaya çıkacaksa, ancak yak laşık olabilir: tarih kural-yönetimli değildir ve hiçbir yeterli neden ta nımaz' ve eğer geleceğin tarihçileri başka şekilde düşünürlerse, post hac trgo propter lıoc yanlışına düşeceklerdir. Bizim, ya da Sovyet 106
halkının şu anda benimsediğimiz hipotezler, ya da ideoloji ile kendini bilme karışımları, oluşmakta olan sürece bir öğe olarak bizzat gire ceklerdir. Ve eğer farklı bir "olumsallık” bu öğelerin sınırını aşsaydı (örneğin Kübu krizinden bir üçüncü dünya savaşı çıksaydı), o zaman herşey farklı bir şekilde oluşmuş olurdu: askeri ve güvenlik güçleri son derece güçlenmiş olurdu ve açıklama gücüne sahip farklı bir hi potez ortaya çıkabilirdi. Fakat bu. bir nitelendirmeyi başlangıçla göründüğü kadar yok edici değildir. Zira sorunlar oluştukları gibi, “ deney” yapıldığı gibi olacaktır, ki bu geleceğin tarihçilerine, bizim tarihsel şimdimizin gürüntüsünü belirleyen Sovyet toplumunu yapılandırnn hassas ilişkilerle ilgili muazzam bir ek görüş olanağı sağlayacaktır "Sonuç", onlara üs tesinden gelinmesi güç öğelerin (belki de devletin mnrksizm-leninizm ideolojisi) olayla kanıtlanacağı, kırılganlaşacağı ve gerileyeceği bir görüş olanağı sağlayacaktır. Olayların n asıl sonuçlandığını bilecek olan çeleceğin tarihçileri, olayların neden bu yönde sonuçlanmak zo runda kaldığını değil, neden gerçekte öyle olduğunu anlamak için güçlü bir yardımcıya sahip olacaklardır: Yani kural-yönetimli yasa anlamında değil, "sınırları oluşturma" ve "basınç uygulama*’ anla mında belirleyen kanıtı olaylar laboratuvarındn gözlemleyeceklerdir f46) Bugünün tarihçileri de, aynı zamanda hem araştırma nesnesi hem deneysel laboraluvar olan tarihsel geçmiş konusunda bütünüyle aynı konumdadırlar. Tarihsel açıklamanın mutlaklarla uğraşmaması ve yeterli nedenle ri açığa çıkarmaması, kimi basil ve sabırsız ruhları büyük ölçüde kız dırır. Tarihsel açıklama Bütün olmadığı için Birşey olmadığını, ardı şık bir görüngübilimsel anlatımdan buşka bir şey olmadığını varsayar. Bu aptalca bir hatadır. Zira, tarihsel açıklama tarihin nasıl oluşmuş olması gerekliğini değil, neden başka şekilde değil de bu şekilde oluşmuş olduğunu, sürecin keyfi değil kendi düzenliliklerine ve rasyonal ileşine sahip olduğunu, belli türden olayların (politik, eko nomik. kültürel) birinin hoşuna gider tarzda değil Özgül biçimlerde ve belirli olasılık alanları içinde ilişkilendirildiğini. belli toplumsal olu(48) Bkz. Raymond Williams, Marxism and Uterature vo "Bolliteme" konusunda ki önemli bölüm. 107
sezgilere” sahiptir). Sonradan neyin geleceğini biraz bekleyerek, gü lümseyip başını sallar. Özellikle palyaçonun yanıt vermesine izin ve rilmediğinde, diyalog biraz güç ilerler. Senaryoyu eve götürüp sonra dan üzerinde yorum yaparız/4^ Şimdi kamçı ortaya çıkarılıyor: Engels, Aıui-Dtihjing'dç ‘ Ekonomi politik... tarihsel, yanı sörckli değişen materyalle uğraştığı’ için, ‘esas olarak tarihsel b ir b ilim d ir.' diye yazdı ğında, tam da b e lirsizlik noktasına dokunur: 'tarihsel' sözcüğü, bu sözcü ğün b ir tarih teorisinin bilgi nesnesini m i, yoksa aksine bu teorinin b ilg is i ni verdiği gerçek nesneyi mi ifade ettiğine göre, ya marksist kavrama yn da ideolojik tarih kavramına karşılık gelebilir M arksist ekonomi p o litik teorisinin, onun alanlarından b iri olarak marksist ıarilı teorisinden türetildiğinı söylemek için her hakka sahibiz; fakat ekonomi po litik teorisinin, kendi kavramları içinde bile, gerçek tarihin özel niteliğinden ( ‘değişmekte' olan ’ m ateryal'i) etkilendiğini de düşünebiliriz [yani Engels'in sözcükleriyle varsayımda bulunma hakkımız olabilir].
Palyaço. "M arx'ın kategorilerinin içine bile tarihi sokan (ampiristideolojik anlamda) bir dizi şaşırtıcı metinle bizi bu son yorumu yap maya zorlar." Saçmalıklar saçmalığı! "M arx'in eserlerinde sabit, ilk ve son olarak ölçülüp biçilmiş uygulanabilir tanımlamalar" bekleme nin yanlış olduğunu bile söyler. Ve iddia eder: Kendinden açıktır ki, şeyler ve onların iç iliş k ile ri sabit değil, değişen olarak kavrandığı yerde, bunların zihinsel yansımaları kavramlar da aynı
şekilde değişime vc dönüşüme tabidirler.
Daha da kötüsü, müstehcen bir anti-teorisist duruşla açıkta kaİ3 n poposu onu ele verir: Bilim için tanımlamalar değersizdir; çünkü daima yetersizdirler. Tek ger çek tanımlama, bizzat şeyin kendisinin gelişimidir; fakat bu da artık b ir
(49) F. M... s 117-128. 110
tanımlama değ ild ir (50^ Yaşamın bütün biçim lerini tanımak ve göstermek için yaşamın bütün biçim lerini incelemeli ve onları iç bağlantıları içinde sunm alıyız (R, C , 113. Uyarıcı ita likle r Althusser'in).
Böylece yaşlı adamcağız ompirist “ ideoloji"ye ‘•şaşırtıcı" bir geri dönüşle meydana sürülür. “ Herhangi bir tarih teorisinin zorunlu kav ramlarının, kendi kavramsal özleri içinde gerçek nesnenin özellikle rinden etkilendiği"ni varsaymaktan suçlu bulunur: Bu şekilde Engel.s 'gerçek-somut’ u ‘ düşünülmüş-somut’ a ve gerçek de ğişim olarak tarihseli kavramın kendisine dönüştürerek, doğrudan somut am pirik ardışıklıktan (tarih ideolojisinden) Ödünç alman b ir devingenlik katsayısını tarih teorisinin kavramlarına uygular (,/?. C., 114).
Fakat bu kez, yaşlı palyaçonun sefil savunması kendisini cezalan dırılmaktan kurtarmaz. Tekine ve kamçı acımasızca yerini bulur. Zira, onun asla bir palyaço olmadığı, rengârenk giysileri içinde palya ço kılığına bürünen, kendi gerçek doğasının kötülüklerine şaka süsü vermeyi uman kurnaz bir adam olduğu anlaşılıyor Bu doğa, rolün ta sonunda tam olarak ortaya çtkar; zira Mart 1895'te, ölümünden 5 ay önce, yaşlı adamcağız bütün maskelerini atar ve Conrad Schmidt’e yazar: Değer yasasına yönelttiğin itirazlar, gerçeklik bakış açısından olc alındı ğında bütün kavramlara uygulanır. Düşünce ile Varlığın Özdeşliği, Hegelci modaya uygun ifade edersem, her yerde sizin çember ile çokgen örneği nizle çakışır. Ya da bunların ik is i, b ir şeyin kavramıyla onun gerçekliği, daima birbirine yaklaşan fakat yine de asla karşılaşmayan ik i asimptot gibi yan yana ilerlerler. İkisinin arasındaki bu fark, tam da kavramı doğu
ran ve dolayımstz gerçeklik olmaktan ve gerçekliği dolaymışız keııdi kav ramı olmaktan alıkoyan farktır. Çünkü, bir kavram, o kavramın esas doğa sına sahiptir ve bu nedenle gerçeklikle, başlangıçta bu kavramın kendisinden soyuüandığı gerçeklikle doğrudan prima facie çakışmaz; ger(50) Cf. Anon, The Making ol the English Working Class, s. 11: ‘Sınıf. Kendi ta rihlerini yaşarlarken insanlar tarafından tanımlanır ve sonunda bu onun tek tanı mı olur*
111
ç e k ik kurgulara ancak çek dolambaçlı bir şekilde denk düştüğü iç ir, ve h a tli asemptomatik tahminle denk düştüğünde. «JUşünccnin bütün sonuçla rını kurgu ilan eımeyecekîen. kuvram kurgudan daha fazla b ir şeydir
Ske; arlık bir sonuca bağlanır, yaşlı adamcağız tekmelenir; inle yerek yan odalara geçer; p;rde kapanır EngeU’in mektubu "şaşır.ıcıdır (apaçık oluşunun bayağılığına karşın).’’ Engels’in gafları "M ark sist felsefi leoriyi..." damgalar... hem de ne damgayla! “ Ampirist bilgi leorisi damgası..." Etrafımdaki izleyiciler birden coşkulu bir alkış patlatır. Ne kadar zekice bir skeç! Yazık ki. çok k saydı; belki de bu .ıynı palyaçonun eşit derecede dönüşmüş olabilen daha önccki satıiarı düşünülebildiği — arlık bize gösterilmiştir— için. Örneğin, Ludwig Feuerbach’ta bizzat felsefeye, Althusser'in kuşkusuz affetmediği ve şimdi intikamını aldığı hain bir saldın (bilinçli, masumane değil) vardı. Marksist tarih kavramının “ ispaf'ı (Engels’in sıkılmadan itiraf ettiği) “Bizzat tarihin içinde bulunacaktır" Ne var ki. tıpkı diyalektik doğa kavramı her doğal felsefeyi hem gereksiz herr o lan ak«* yaptığı gibi, bu kavram da larih Hanında felsefeye son verdi. Beyinlerimizden ona bağlanulnn icat etmek anık bir sorun değildir; sorun on lm olgulann içinde keşfetmektir. Doğadan ve tarihten kovulan felsefe için sadece saf düşünce Lanı geriye kalıvor (bırakıldığı kadanvla): Bjzzat düşünce sürecinin, mantık ve diyaİekük yasaların teorisi (L F., 69).’
Althusser'e bu nosyonlan ("olgularda keşfetmek"!!!) kırbaçlama yan iç ;ngel nedir? Komedi aşın basit olurdu. Ya da Anti-Dühring’de şu diğer ‘‘şaşılacak" metin var: Dünya şemasını kendi zihinlerim izden değil varlığın temel ilkelerim onun kendisinden çıkararak zihinlerim iz aracılığıyla sadece gerçek dünyadın çıkarırsak, dünyanın ve unun içinde olup bitenlerin p o z itif bilgisin den başka birfclsefeye gereksinim imiz olm az: ve bunun ürünü de felsefe değil p o z itif b ilim d ir {A. D.. 45).*’ * F Engels, Ludwig Fouorbac'ı ve Klasik Atman Fa/tefesinin Sonu, Sol Yayınla rı 1979, s. 6 9 —çv. *• F.Engels, Antl-Dûhrtng, Sol Yayınlar* 1977, s. 94-95 — çv, 112
(Bu döneklikten önce Marx’in hiçbir patlamasının kaydedilmemiş olması nasıl oluyor?). Ya da yaşlı palyaçonun sonraki mektuplarını şöyle bir karıştırmış olabilirdik. Althusscr'in düzeltici sağaltımı için seçip ayırdığı Schmidt'e yazılan şu mektup bile orada bitmez; devanı eder ve bir fark varsa o da daha da kötüleşmesidir.1 Marx'in bütün ekonomik kavramları —genel k ir oranı, ücret yasası, rant— gerçek ten “ genel olarak ekonomik yasalar — hurlardan hiçbiri dolaysız ger çeklik olarak değil, yaklaşık, eğilim, ortalama olmaktan başka hiçbir gerçekliğe sahip değildir.'* Tarihsel kavramlar için dc böyledir
Feodalizm kendi kavramına hep denk düjmüş müdür? Batı Frankların krallığında kurulan, Norveçli fatihlerin Normnndiya'da dfthn da geliştirdi §i. eski N orveçli Fransızların İngiltere ve Güney İtalya'da oluşumu devanı ettirdiği Feodalizm. kendi kavramına cn yakın noktaya geldi — Kudüs'te, feodal düzenin cn klasik ifadelerni Kudüs'ün Kurullarında gc-iHp bırakan b ir günlük krallıkta. Tam klasik b içim iyle F ilistin'de ancak <ıs3 öm ürlü b ir varoluşa sahip olduğu için, bu düzen bu nedenle kağıt Özerinde b ir kurgu muydu?
Ve aynı epistemolojik sorumsuzluk şimdiye ve geleccğe gönder me yapılırken bile sergilenir! Zira, Engels Schmidt'e söyler ki, değer ve kûr yasaları.
Her ikisi de. kapitalist üretim in heryerde ta n olarak kurulduğu, toplumun modem m tılk sahipleri sınıfına, kapitalistler (sanayiciler ve tüccarlar) vc işçilere indirgendiği — yine de bütün aracı evrelerden kurlulunduğu— ön koşuluyla cn tam yaklaşık gcrçcklenmelerine ulaşır. Bu Ingiltere'de bile var olmadı vc asla d i var olmayacak — biz bu düzeye ulanmasına izin vermeyeceğiz.
Nasıl bir bir gramer hatası! ispat söylemine bir kategori sokmak için, farklı bir "bölge'dcn (ve kuşkulu bir bölgeden — "hUrranizm" kokmuyor mu?) türetilmiş ve Teorinin hiçbir çekince koymadığı "B iz " (ya.şlı bir adamın aracılığı ve onun imgesel dostları)! Fakat (titiz eleştirmenler olduğumuz için) dramatist kendi skecini 113
başkt biçimlerde emin bir şekilde zenginleştirmiş olabilir? Niçin bir tek palyaço? Niçin iki palyaço değil; birbirlerinin işini bozan, yaşlı lıkta! beli bükülmüş zzyıf biri ve daha güçlü kuvvetli ve daha genç şişman biri? Terli, çıbanlarıyla canındın bezmiş, süper-palyaço Marx’i yan odalardan sürükleyip getirelim! Selamını verir ve ilk mek tuplarından birinden (P. V Anncnkov'a, Aralık 1846) (vc "epistemolojik kopuş” tan sonraki) bir Proudhon eleştirisini ezberden okur: Etonomik kategorileri.ı bu fiili ilişkilerin s»decc soyul ifadeleri oldukları nı ve bu ilişkiler var oldukça ancak doğru kaldıklarım kavramamıştır. Bu nedenle, bu ekonomik kategorileri sadece özgül bir tarihsel gdişme açı sından yasa olan tarih yasalar olarak defö. ebedi yasalar olarak ele alan burjuva iktisatçıların düştüğü hatayı» dlşüyor... Dolayısıyli, politikekonomik kategorileri gerçek, geçici, tarihi toplumsal ilişkilerin soyut ifa delen olarak ele almak yerine Bay Proudhon. mistik bir geçişle, gerçek ilişkileri bu soyutlamzların cisimleşmesi o,arak görür. Böylece bu soyut lamalar. dünyanın başlangıcından beri Tann Baba'run yüreğinde uyukla makta olan formüller olur.* 0 halde, kategoriler “ tarihi ve geçici lininlerdir", halbuki. Proud* hon*a göre, “ bunlar tarihi yapar, insanlar değil": Bu ftkilde, yani insan ardan vc onların maddi faaliyetlerinden ayrı ele a lı nan soyutlama, kategori, elbette Ölümsüz, hareketsiz ve değişmezdir; saf aklın varlığının tek biçimidir; ki bu. böyle bir soyutlamanın soyu olduğunu söylemenin sadece başka bir biçimidir. Hayranlık uyandıran bir totoloji“ Yaklaşık yirmi yıl sonra (Ocak 1865) Schweitzer* e yazarken Marx, tamamen aynı terimlerle Proudhon eleştirisine gen dönen “ Ekonomik kategoriler ele almada kurgusal felsefenin yaıubamalannı paylaşır; zira bunları maddi üretimdeki özgiil b ir gelişme evresine denk düşen, tarih i üretim ilişkilerin in teorik ifadesi olarak almak ye rine. bunlan önceden var olan ebedi düşüncelerin içinden seçip alır..." Fakat skeçteki iyileştirmeleri tasarlamaya ara verelim. Oturup gösterılciği gibi inceleyelim. •K. Marx. Felsefenin Sefaüti, Sol Yayınları 1992, 5.169-170 — çv. •• Aga. S. 172 — çv. 114
IX
Bütün bunlar niçin? Althusser, ön epistemolojik kafa karışıklığı nın zorunlu kıldığı sahte bir soru ileri sürdü diye, bütün tartışmayı gözardı etmek basit olurdu. Gerçekten yanıtın büyük bir bölümü budur ve Althusser’e yeterli yanıttır; vc kısaca belirtilsbilir. Sözde bir karşıtlık ileri sürmüştür. B ir yandu Teoriyi (vc bizzat K a p ital'i) "sa dece bilgide gerçekleşen ve sadece görüntünün zorunlu düzeniyle ve bilimsel ispat söylemindeki kavramların görüntü olmaktan çıkmasıyla ilgilenen” (/? C., 114) gibi sunar. Diğer yanda, bu büyük projenin karşı tarafında. “ ideoloji” yi meydana getiren ‘'ampirizm"in küçük projelerini sunar. Engels ikisini birbirine karıştırmaya çalışıyor; ki bu felaket (ampirist hayvan alameti) olurdu; çünkü ispat söylemi, önko şul olarak kavramların değişmezliğini ve belirsiz olmayışım gerek tirmektedir. Fakat Althusser’in "ampirizm" nosyonunun sahte olduğu nu, felsefenin toplarım oldukça farklı prosedürlere ve disiplinlere dayattığını zaten gördük. Bu argümanı daha fazla izlemeye gerek yok. Kendi terimleri içinde bile, Althusser’in argümanı kendi kendinin çelişkilerini ve kaçamaklarını gösterir. Bu nedenle. "Marksist ekono mi politik teorisinin, onun kendi bölgelerinden biri olarak Marksist tarih teorisinden :üreüldiği"ni bize anlatır; fakat tarih teorisinin şimdi. K ap ital'den 100 yıl sonra bile, “ gerçek anlamda var olmadığımı da 115
bize anlatır. Öyle ki, kendi “ bölgelerinden” birinde Marksist politik teori “ varolmayan bir teori"den türetildi. D iğer bölgelerinde, bu eko nomi politiğin doğrudan doğruya ampirik bağlantıdan, ya doğrudan (M arx'ın boy leşine cömert övgüler düzdüğü Ingiliz kabinesinin basılı raporlar dağından)<51>ya da daha az doğrudan diğer yazarların ampirik temelli çalışmalarının yoğun ve eleştirel titiz bir incelenmesiyle türetildiği açık olgusundan kaçmayla el ele gider bu. Öyle ki. Althusser kötü bir argümanla yola çıktı ve onu daha iyi göstermek için terimlerle oynadı. Engels iki önermeyi ileri sürüyor muş gibi göründü. Önce bütün kavramlarımızın, özellikle değişen, sabit olmayan toplumsal gelişmenin çözümlenmesinden çıkan ve bu çözümlemeye sokulan zorunlu olarak “ sabit" kavramların asli “ yakla şıklık" özelliği. Bunun "böyle bir soyutlamanın soyut olduğunu söy lemenin sadece başka bir biçim i," Althusser'in dilinden düşmeyen “ hayranlık uyandıran bir totolojC' olduğunu sanan bir filozof için bu, kendi "apaçıklık"ıyla bir "bayağılık” olabilir. Fakat bir tarihçi ya da iktisatçı için (Teorik olarak "apaçık" olduğu halde) gerçekte olağunüslü derecede karmaşıktır: Pratikte çok kolay unutulabileıı ve bizim anımsatıcılarına gereksinim duyduğumuz bir apaçıklıktır. Dahası Engels, tamı camına kavramlar ile onların "gerçek nesne"lerinin farklı olduğunu söylemiyor. Eski burjuva skolastiklerine ve yeni "Marksist" şematiklere kızdığı bir anda, örneğini abarttığı doğrudur: "bilim için tanımlamalar değersizdir." Kızgınlığını anlıyo ruz. Fakat Schmidt'e yazdığı mektubun esası a) Bütün kavramlar yak laşık tnhminler olduğu için, bu durumun onları kurgu haline getirme diğini; b) Sadece kavramların, nesnel gerçeklikten "anlam çıkarmn"mızı, onu unlamamızı ve bilmemizi sağlayabildiğini; c) Fakat bilme faaliyeti içinde bile, kavramlarımızın o gerçekliğin çeşitliliğin den — ve ampirik gözlemle bunu da bilebiliriz— daha soyut ve daha mantıksal olduğunu bilebileceğimizi (ve bilmemiz gerektiğini) ileri sürer. Feodalizm kavunu yardımıyla feodalizmin (kendi kavramsal mantığı içinde) "klasik biçııni” yle asla ifade edilemediğini bilebilsek (51) Capital ( 1938), s. kvlll.
116
bile, bu kavram olmaksızın Ortaçağ Avrupa toplumunu anlayamayız; ki bu. feodalizmin gerçek toplumsal oluşumları temsil eden (ve karşı lık gelen) höristik bir kavram olduğunu başka bir şekilde söylemektir. Tanımlama bize gerçek olayı vermez. Her durumda EngeJs’tn sözcük leri benim cilalamamdan daha açıktır. Bu son mektuplarında sık sık olduğu gibi, onun sonradan geri döndüğü nokta, onun bunları biçimsel bir toda indirgemeye çalışmasından çok onun pratiğinde doğru anla mı bulunabilen "diyalektik’*i istemektir Ve bu pratiğin önemli bir kısmı, tamı tamına, zaten tartışmış olduğum kavram ile kanıl arasın daki "diyalog"dur. Engels’in ikinci konusu Özel oltuak tarihsel kavramların, sürekli değişim halinde olan materyallerin anlaşılmasına uygun kavramların doğası ile ilgilidir. Althusser, "ekonomi politik teorisi kendi kavramla rı içinde bile gerçek tarihin (kendisinin ‘değişen materyali’) özgül ni teliğinden etkilenir’’ nosyonuna karşı çıkar. Bunun kısa yanıtı şudur: Bu bilginin gerçek nesnesi değişiyorsa ve kavramlar değilim sürecini kuşaiamıyorsa. o zaman ekonomi politiği son derece kötü ele alırız. Sadece Marksist ekonomi politik değil, onodoks burjuva ekonomi po litiği de böylesi bir değişim kavramları cephaneliğine (şunun ya da bunun yasaları, yükselen ve düşen oranlar, hatta arz-talep hareketleri) sahipti. Alıhusser'in karşı çıkmak istediği şey, kategorilerin sabitliği ne yapılan saygısızlıktır. Engels, sadece nesnenin değiştiğini söyle mez, bizzat kavramların “ değişim ve dönüşüme tabi" olması gerekti ğini de söyler, Althusser için kapitalizm falan şey olmalıdır: Ya da başka bir şey; Y a da hiçbir şey. Bugün bir şey. yarın başka bir şey olaççıaz. Ve c£cr bir şeyse, o zaman esas kategoriler, içlerinde ne kadar çok "oyun’’ olursa olsun, uynı kalmalıdır. Eğer nesne değişir ken, kategoriler de "devingenlik kalsayısı"na göre değişirse, o zaman bilim ya da Teori yitirilir; görüngülerin gelgitleri, kendi başlarına dü meni hareket eltiren gelgitlerin, arasına sürükleniriz; (M arx’ın Ranke'nin öğrencilerini suçladığı gibi) tarih “ uşaklarTna döneriz. Fakaı Engels’in bu şekilde bizi akıntıya terk etmiş olduğu açık değildir Saldırgan sözcükler (baıın göre) “ kavramlar... değişim ve dö nüşünü tabidir” sözü değil, sonraki '.'onların zihinsel yansımaları" 117
sözcükleridir.*52* Ve Engels, tarihsel çözümlemeye uygun kavramların özgül esnekliğine işaret ediyor olabilir — ve sanırım feodalizm kavra mı tanışmasında işaret ediyor: Yani, kural olmaktın çok beklentiler olarak tarihsel kategorilerin zorunlu genelliğine ve esnekliğine işaret ediyor. Bizzat kendi pratiğimde "işçi sınıfı" gibi bir kategori, sınıf varlığının özgiil bir tarihsel anına uygun hale getirmek için teorisyenIcı luıufırıdan uygunsuz bir şekilde zorlanırsa, hemen hatalı ve yıkıcı tarihsel/politik sonuçlar verdiğini gözlemlemeye yetecek kadar du rumla karşılaştım; yine de sınıf kategorisi (esnek) — kanıtın doğrula dığı beklenti— olmaksızın hiçbir pratik yapamam. Bu nedenle, Engels'in iyi niyetle konuştuğunu, Althusser* in onu yanlış ifadelendirdiğini ve saçmaladığını düşünüyorum. Fakat yine de. geride gerçek bir sorunun durduğu doğrudur. Memen Engcls’in haklı, Althusser’in haksız oldugjnu söyleyemeyiz Althusser sorunu yanlış ifade etmiştir; fakat en azından sorunun bulunduğu alana işa ret ettiğini kabul edebiliriz. Sorun, bir yanıyla, yapı ve süreç çözümle mesinin farklı tarzlarıyla ilgildir. Ve diğer bir yanıyla "ekonomi poli tikan statüsü ve dolayısıyla K ap ital'in statüsü ile ilgilidir. Önce ikinci yanıyla ele almağız. Önce K api’a l'ın bir tarih eseri olmadığını kabul ederek başlamalı yız. Kapit/ıl'd2 bir sermaye biçimlerinin gelişim tarihi vardır, fakat bu nadiren tarihsel disiplin içinde geliştirilir, ya da tarihsel mantık prosedürleriyle sınanır Tarihsel pasajlar, "kerteler" ve "UlUı;tıasyonlar"dan daha lazla, fakat gerçek tarihten de daha aı bir şeydir. Bunu hemen daha tam olarak açıklayacağız. Fakat önce. Marx’in, K a p ita li yazarken, kapital/emin tarihini yazıyor gibi asla davranmadığım söy lemeliyiz. Bu iyi biliniyor; fakat yine de anımsatacağız. Marx, (Gnındrisse'do açıkça belli olduğu gibi), eserinin "geçmişin anlaşıl masına da bir anahtar sunacak"ını<53) umar. Bu umut gerçekleşmedi. (52) Althusser’ın, hiçbir eleştiri yaplmadan, Engelsin en ciddi «pcstemolojık ha. tasını (“yansıma teorisi") os geçmeol anlamlıdır. Zira, eleşUrl. onu (a) “diyalog’ sorununu düşünnoyc, -sonra bir Lonln olcjtiriaine ve (;) kandl hoıtdinl yuK edecek bir özelerin yapmaya zorlardı, çünkü onun ep:stemDİo|
(53) Grundrisse.s 461 118
Tamamlanan eser, "ekonomik kategorilerin ya da burjuva ekonomi sisteminin bir eleştirisi” olarak nitelendirdiği (1858'de Lajsalle'a) eserdi ve “genel olarak sermuye"yi clc aldı. Birinci cilt, "lngilizlerin ‘ekonomi politiğin ilkeleri' dedikleri şeyi kapsar" Ve başlığı şuydu. Kapitol, Ekonomi Politiğin B ir Eleştirisi. İlerlemenin bir yolu, yapıdan ve bunun ne türden bir yapı olduğu nu araştırmaktan bir süre uzak durmak olabilir. Önce, eserin gücünün bir kısmının, onun açık prosedürlerinden, kendi nesnesini açmasından değil,
kınlıları uygun görmemezlik «m eşeydik (dışsal değer “ nedenler"iyle). o zaman alternatif bir yasal ekonorrik ilişkiler ynpısty a bir likle ortaya çıkardık Doğrusu.çıkan K a p ital't bağlı olan okuyucu, bu alternatifin sonuçlarını kötümser bulurdu, ziıa. sistem sonal bir krize doğru (lenüz oluşmamış olan) hızla gider gibi sunulur. Fakat bu dunım, anlaşmazlık için "bilim sel" bir neden olamaz. Bu U i değerlendirme ‘ ahlaksal" amaçlarla sunulmuyor. K a p ita l't doğuşu anındaki entelektüel bağlamı içinde bakmamıza yarar. Yapı ve sisten nosyonlarının Marx’in icatları olmadığını (bazı çağdaş ifa delerden hareketle öyle sanılmasına karşın) bize anımsatırlar. İyi bi lindiği gibi, Onsekızinci Yüzyıl Britanya'sında dünyanın hayranlığını çeken ve Fransızları kıskandıran harika yapılarımız vardı. Uzelikle anayasal yapılar örnek gösterilirdi ve belki de Tanrı tarafından lagün lere bahşedilmişti: Kralların. Lordlann ve Avamın. Erklenn k a n ilik li denetim ve desteğinden Oluşan B ritanya’nın eşsiz Anayasası
Ya da. W illiam Blackstone'un kullandığı bilinen e.aat b e n ttir mesi: “ Böylece sivil hükümetimiz, destekler ve desteklenir, düzenler ve düzenlenir... MnkinalarJaki Üç farklı güç gibi, hükümet makinasını, her hiri kendi başına yaptığında gideceği yönden farklı bir yöne ortaklaşa zorlarlar.. *' Bacon in işaret ettiği gibi. Tanrı ikinci nedenlerle çalışır ve bu nedenler, ister doğada, ister psikolojide ve isteı anayasada olsun, ço ğunlukla etkileşen nedenlsr kümesi (yapılar) olarak ortaya çıkarlar iMekanik materyalizmin scaı ya da değirmen paradigmasını izleyerek önerdiği kümeler. Anayasal küme hukuk kuralıyla yönetilirdi. Fakat burjuva ekonomi politik (Adam Smith'den bu yana), şimdi özü, piya sa yasalarının yönetimi altında etkileşen öz-çıkarların aracılık ettiği bir piyasa olan “ doğal bir süreç" olarak görülen farklı bir kum; keş fetti. Marx bu kümeyle karşılaştığında, hu ekonomi politik M.-lıhııv. Rieardo ve yararcılar aracdığıyla. prosedürlerinde katı ve iddialarında kapsayıcı çok sofistike gerçek bir yapı halini almıştı. 120
Marx bu yapıyı kendisinin teme karşıtı olarak tanımladı ve bey ninin bütün enerjisini onu bozguna ığratmaya adadı.<55>Neredeyse 20 y ıl boyunca bu onun temel meşguliyeti oldu Ekonomi politiğin her kategorisinin için i gitmek, onları kırmak ve yeniden yapılandırmak zorunda kaldı. 1857-8 tarihli Grundrisse defetcrlerinde bu çatışmala rın kanıtlarını bulabiliriz ve bu çabalardaki coşkuyu hayranlık belirt mek adettir. Beıı de hayranını. Faka hepsine birden lıuyrunlık duya nı anı. Zira aynı zamanda Marx'in b ir tuzaŞa yakalandıİm in d«
ra kar.--ı ne kadar kul.n; atıp vü/c î:,c yüzsün, kendisir tehlikesi gösteren hır döngünün etrafında dönüp dolaşır Değer, ser maye, emek, p . nı soruşturma için eski biçimleriyle yem den ortaya çıkma< üzere tekrar tekrar ortaya çıkarlar, soruşturulurlar ve yeniden kutegorılcştirilirler.*56' Bunun böyle olmak zorunda oldu ğunu, M arx’ ın ¿üşüncesinin ancak bu şekilde gelişebildiğim dc kabul edemem. 1340‘lann felsefi atılımı ve Atman İdeolojisi ve Kom iinisı Manifesto ya biçim veren önermeler dikkate alındığında, son raki yirmi yılda durgunluk, hatta gerileme belirtileri var gibi. Grund risse 'deki ekonomik karşı koymınııı Önemine karsın ve satır aralarında ortaya çıkan zengin hipotezlerine (pre-kapitalist oluşumlar vb. ile ilg ili) karşın, Marx in ekonomi politikle çatışmasında takıntı halini alan bir şey var, Bu “ ekonomi politik” ne içindi? Toplumun ya da toplum tarihinin toplam bir anlatımını sunmuyordu; ya da sunuyor gibi davrandıysa (55) 1965'te bu ao'k beklemeyi yaptırımda. 'Marx'in vizyonunu inanılmaz dere cedo yo ksu lla ştırd ı m" İçin sort bir yekilda azarlandım: Perry Anderson, "Sooa ksm and Pseudo-Enpiricism", New Left Review, 35 (Ocak-Şcbat 1986), a, 21, O zaman Gnjndnsse'ı okumamıştım. Sorun artık her türlü argüman arayışının -ötesinde kanıtlanmış bulunuyor. (56) Marx'tan Lasalla'a, 22 Şubat 1856: "İşler çok yavaş İlerliyor, çünkü, insanın yıllarca kend< incelemesinin baş nesnesi yaptığı sorunlarla tam son hesaplaşma noktasına gel«r golmez. bu sorunlar daima yeni yanlarını oraya çıkarıyor ve yeni değerlendlrmaen gerektiriyorlar." (Selected Corresponfances , s. 224). Fakat yadı yıl ânca Marx. Engals’a 'baş nallarla aknnnml halasının İşini httaraceğim" güvences vermişti. Sonra “yem bir bitime dalacaktı, "bundan bıkmaya başlıyorum.* DavHJ McLellan, Karl Marx, His b/e and Thought *1973), s 2B3'ten aktarma.
bile, vardığı sonuçları öncüllerinde veriliydi. Bu öncüller, sadece be lirli faaliyetleri “ekonomik" olarak lanımlarr.anın değil, aynı zamanda bunları özgül bir inceleme alanı olarak diğer faaliyetlerden (politik, dini, hukuki, — o zaman tanımlanan normlar ve değerler ulam olarak— kültürel vb) yalıtmanın da olanaklı olduğunu ileri sürüyordu; “ politika"nın ya da "hukjk'un "ekonomik" faaliyet alanına tecavü zünde olduğu gibi böylesı yalıtmaların olanaksız olduğu onaya çıktı ğında. o zaman bu tecavüzler, “ doğal” ekonomik sürece yersiz müda haleler. ya da ikinci derccede sorunlar, ya da ekonomik hedeflerin başka araçlarla gerçekleştirilmesi olarak görülebilirdi.
“moral"
Ekonomi biliminin ve Malthus'la birlikte demografinin binnci de recede sorunlar olduğu ve bunların, bir dütiin olarak toplumsal geliş meyi belirlediği (ya da "özgür" bir devlette belirlemesi gerektiği ve belirleyeceği) de ileri sürülebilirdi. Bunlar ulusların zenginliğini ve "ilerleme"nin hız ve yönünü belirleyen uygarlığın gelişmiş üstyapıla rının ‘ temeliydi" Böylece yalıtılan ekonomik faaliyetler, öncelikli postulatları çıkarlar ve gereksinmeler olan, mikro düzeyde öz-çıkar ve nıukru düzeyde g ru p ("tarımsal’‘ vc “ sınai" gruplar) yû da sınıl çıkar ları, bilimin ekonomik öncüllerine göre tanımlanan grup ve sınıf ç ı karları olan, bir bilimin nesnesi haline geldi. Şevkle böyle bir bilimi geliştirmek, kategorilerin doğru tanımlanmasını vc sabitliğini, mate matiksel bir mantığı ve kendi kavramlarının sürekli iç dolaş mını ve kabulünü gerektirirdi: Vardığı sonuçlar "yasa" olarak ilan edildi. “ Evuııuuıi polllik’ln yapısı budur. 1840'lardü bu yap» dışardan M arx'i ideoloji, ya da daha da kötüsü Hıristiyan savunusu gibi görü nüyordu. Onu alaşağı etmek için içme girdi. Fakat içerde, kaıegorilerini nc kadar (ve kaç kez) parçalarsa parçalasın, yapı aynı kaldı. Zira öncüller, ekonomik faaliyetleri bu şekilde yalıtmanın ve bunları birin ci bir toplum bilimi olarak geliştirmenin olanaklı olduğunu var sayıyordu M arx'in. Grundrisse sırasında, aynı öncüller içinde bir fl/ı/f-yjpı geliştirecek kadar "ekonomi politık"in yapısı içindi kalma dığını söylemek daha doğrudur. Postulatlar, insanların öz-çıkarları ol maktan çıkıp, insanların bağımlı kılındığı sermayenin mantığı vc bi çimleri halini aldı; sermaye, uysal kfır sağlayıcı olarak değil, artıemeğin maledicisi olarak gösterildi: farklı “çıkarlar" uzlaşmaz sınıf
sırada
122
lar olarak gösterildi; ve çelişki toplam ilerlemenin yerini aldı. Fakat sonunda karşılaştığımız şey, “ ekonomi politik"in alaşağı edilesi değil, başka bir ‘ekonomi politiktir.*57* M arx’in kategorileri unti-kategoriler olduğu ölçilde, gelişmesinin hassas bir evresinde ınarksızrn ekonomi politiğin kategorileriyle, en başta da. bu şekilde yalıtılabilen birinci derecede bir faaliyet olarak, işleyişi ikinci derecede faaliyetlere üstün gelen yasalara yol açan bir bilimin nesnesi olarak “ekonomik" nosyonuyla damgalandı. Saçmala madan saptanması güç olan başks bir damga dalıu var. Althus&er’in ve meslektaşının eserinde bu hatanın vardığı saçmalıklar — yani, belli türden bir tendi kendine dönen statik “ Marksist" yapısalcılığın saçmalıkları— alay edilme riskini göze almamıza değer, M ars'ın Grundrisse 'deki düşünce hareketinin statik, anti-tanhsel b ir yapının içine kapatıldığı önemli bir anlayış var Marx ve Engels’in, burjuva ekonomi politiğin lurihsel özgüllükle rinden bağımsız “sabit ve ebedi” yasalar ortaya çıkarma savlarını sü rekli alaya aldıklarını anımsadığımızda; yapının içindeki hareketi, sermaye birikimini, azalan kâr oranını anımsadığımızda; ve M arx'in, G ru nd risse'^ bile, tarihsel biçimlerinin gelişimi açısından sermayeyi resmettiğim anımsadığımızda, o zıman önerme saçma görünür. Herşeyden Önce Marx vc Engels, tarihsel materyalizmin doğmasını sağla dılar Fakat yinede önermenin hakkı var Zira, sermaye bir kez su yü züne çıktı nu, kategorinin __a$lında var olan tabii mantık ve *‘piyftsa” n ın b u rju v a e ko n o m i p o litik te ve b u gü nü n "m o d e rn iz a s y o n
(57) Elbette, bunun, yüzlerce Kitabın ve tezin savaş düzeni aldığı kavgalı 0*r alan olduğunun farkındayım. Sadece kendi vardığım sonuçları belirtiyorum. Althusser de Kapıları bir ekonomi poMık (Marksist Bıilm) çalışması olarak görür, gerçi Dunu bir meziyet gibi gdrûr. 'Kapltatİn bir örneği olduğu ekonomi politik teorisi... top lumsal bütünlüğün göroli olarak Özerk b r bileşenini dikkate a ir* (R. C., 109). Ay rıca. Kapitalin birinci bölümü onun anlayışıyla okunmazsa, 'esas olarak Hogelci bir eser*'olmasına da İzin verir (R. C., 125-126). Kapital in nesnesinin no teori no de toplumsal oluşımlar değil, kapitalist üretim tarzı olduğunda sürekli ısrar eder (örneğin, L&P. 76; P&H. 186). Cotettl, sorunu (Marx, burjuva okonomı politiğinin bir eleştirisini mı yapıyor, yoksa ekonomi politiği mı deştiriyor?) çözümsüz gibi görüyor: ‘ Interview. Now Left Rcviow, 86, (Tomuz-Ağustos '974) s. 17-' 8; aynı sorunu çok inceleyen Castoriadıs. düpedüz Marksist ekonomik teorinin savunu lm a z olduğu sonucuna varır. "Interview, Telos. 23 (1975) s 143. 149. 123
teorisin d e etkili olma şekliyle aynı biçimde imleyen ilişkiler onun gelişmesini belirler Sermaye, kendi gelişimini yasalaştıran etkili bir kategoridir ve kapitalizm bu yasaların toplumsal oluşumlar biçiminde ki sonucudur Bu çözümleme tarzı, kaçınılmaz olarak anti-tarihsel ol malıdır; çünkü, fiili tarih ancak gizli yasaların ifadesi olarak görülebi lir; ve tarihsel kanıt, ya da çağdaş kanıt (ampirik olarak elde edilen), o zaman, Alıhusser'in gördüğü gibi, bu yasaları doğrulayan örnekler ve illüstrasyonlar olarak görülecektir. Fakat sermaye ve onun ilişkile ri. sermaye biçimlerinin verili bir momentinde bir yapı olarak görül* (lüğünde, o zaman bu yapı kategorik bir statasise sahip olur: yani, başka herhangi bir bölgeden (bu disiplinin koşulları ve söylemi için de izin verilmeyen herhangi bir bölgeden) gelen ilişkilerini değiştire bilecek hiçbir etki tecavüzüne izin vermeyecektir; zira bu durum biz zat kategorilerin bütünlüğünü ve basitliğini tahlikeye sokardı Bu, bir materyalistte bulunacak olağanüstü bir düşünce tarzıdır; zira sermaye, tarih içinde kendini açığa.vuran ldea olmuştur. M arx'in idealizmi lanetlemesini ve Hegel'i ters çevirme iddialarını o kadar iyi anımsıyoruz ki, açıkça orada olanı göremiyoruz. G ruııdrtsse'ât — bir iki kez değil, bütün sunum tarzında— yeniden yapılandırılm am ış hegelcilik örnekleriyle karşılaşırız. Sermaye, "asli ÖzUnc uysun olarak”(5i) koşullan olumlur ve bu. Marx’in Hegel’in Doğa Felsefesini incelediğini ve “ gerçeklik, biçimin asli belirliliğiyle olumlamrM,59) şeklindeki "doğa olarak ldea’’yı not ettiğini bize anımsatır Sermaye bunu olumlar, şunu olumlar; bunu yaratır, şunu yaratır; ve eğer kapi talem ("modern toplumun içsel biçim lenişi") kavramak isliyorsak, ancak "ilişkilerinin bütünlüğü içinde sermaye"*60*olarak kavranabilir. (58) Grundrisse, s. 459. İtalikler benim (59) C. VV. I, s. 510. (60) Grundrisse, î. 276. Roman Rosrolsky. The Making ol Marx's Capital', (Londra. 1977), Grundnsse'ın Hegelcl yapısının ve “genel olarak sermaye kav ramının merko» statüsünün. Kapilattio varlığını koruyan bir statünün, ayrıntılı bir çözümlemesini yaptı. Bkz. özellikle s. 41-52. 367-8 ve yennde vurgusu (s. 493): "Marx'in eserindeki saf kapitalist toplum modeli..., kapitalist üretim tarzı nın, eşlik eden bütün bozucu koşullardan' bağışık geleme eğilimlerini açıklama ya yardımcı olma amacıyla kullanılan bir anlama aracını »emsıl eder*' Ayrıca, bkz. 1.1 Rubin, Essays on Marx's Theory ot Value (Detroit, 1972), s. 117 124
M arx’m, sermayenin "yeni üretim güçlerinin ve üretim ilişkileri nin boşlukları... kendi kendini olumlayım idea’dan gelişmeCzJdi‘*g:ini bize anımsatığı doğrudur. Fakat hemen eklemeye devam eder
Karmaşık burjuva sistemde her ekonomik iliş k i, kendi burjuva ekonomik b içim i içinde diğer her iliş k iy i Önvıtnayarken ve olumlanan her şey. bu nedenle, bir öovanayımken, her organik sistemde durum budur Bu orga n ik sistemin kendisi, b ir bUiilnlUk olarak, keni önvarsayımlanna sahiptir vc onun kendi bütünlüğüne gelişmesi, lam d», toplum un bütün öğelerini kendine bağımlı kılmaktan, ya da yoksun olduğu organları yaratmaktın ib a re ttir/61*
"Organik sistem", o halde, kendi öznesidir ve anti-tarihsel stasis ya da kapanma diye belirttiğim şey odur. Bu organizmanın içindeki "O ” , organın ruhu sermayedir vc “ O ", toplumun bütün öğelerini kendine bağımlı kılar ve “ kendi” organlarını toplumdan yaratır.
L
Sorun, sadece, bu türden gaflar dikkate alındığında Hngels’in Schmidt*e uyanlarının gerekli ve yararlı olduklnn sorunu değildir: kavramlar ve ekonomik yasalar “ yaklaşık olma dışında" hiçbir ger çekliğe sahip değildir: "Feodalizm kendi kavramına hiç denk düşer m i?“ uyanları. Daha büyük önemde bir sorun var. Zira Marx, görün mez bir kavramsal yolla, kapitalden (ekonomi politiğin bir soyutlama sı) kapitalizme (“ karmaşık burjuva sistem"), yani "organik bir sistem" olarak kavranan bütün topluma, geçmiştir. Fakat bütün toplum, eko nomi politiğin konusu olmayan, ekonomi politik dışında tanımlanmış olan ve ekonomi politiğin karşılık gelen terimlerine sahip olmadığı birçok faaliyet ve ilişkiyi (erk ilişkilerini, bilinç ilişkilerini, cinsel, kültürel, normatif ilişkileri) kapsar O halde, ekonomi politik, kapita lizmi "kendi ilişkilerinin bütünlüğü içinde sermaye” olarak göstere mez: Bunu yapacak terimlere ya da dile sahip değildir. Bütün faaliyet leri ve ilişkileri uyumlu bir görüş içinde bir araya toplayabilen tarihsel materyalizm ancak bunu yapabilirdi Ve bana göre, sonraki ta (61) Ibid. s. 278. Büylesi pasajlar. Althusser'in "öznesiz süreç olarak'' tarih görü şü İçin yetki belgelendir.
rihsel materyalizm, acımasız mantığıyla kendi kendini gerçekleştir meyi başaran bu türden bir "organizma"v1a karşılaşmamıştır ve ba sitçe "kendi ilişkilerinin bütünlüğü içinde sermaye" olarak betimlenebilen herhangi bir toplumla da karşılaşmamıştır. “B iz " o kadar ileri gitmesine asla izin vermedik: "onun" en azgın tezahürü olarak sunulobilicek faşizmi bile, onun asli rasyonel mantığının değil, irrasyonelliğinin ifadesi olarak cilalamak zorunda kalınacak kadar ileri gitmesine. Fakat tarihsel materyalizm, Marx’m çok derin bir sezgiye, gerçekte Orundisse'e öngeten bir sezgiye sahip olduğunu; kapitalist süreç man tığının bir toplumun bütün faaliyetlerinde ifade bulduğunu; toplumun gelişimine ve biçimine belirleyici bir basınç uyguladığım; bu nedenle bize kapitalizmden, ya da kapitalist toplumlardan söz etme hakkı ver diğini görmüştür. Fakat bu çok farklı bir sonuçtur, bir yanda organisist bir yapısalcılığı (eninde «onunda kendi kendini açığa vuran ser maye İdeası). diğer yanda gerçek tarihsel bir süreci bize veren önemli dereccde fnrklı bir sonuçtur.
ı'
Elbette, bu Grundrisse 'in sadece bir kısmıdır. Ve elbette Marx, dövüşken bir materyalisttir, Girişinde, düşüncede soyutlamalardan somuta ilerleme yöntemini başarıyla savundu; ve onun yöntemi so nuçlarda doğrulandı: Ancak en şiddetli soyutlamalarla bu kategorileri birbirinden söküp ayırabilirdi. Fakat aynı zamanda, yönteminde aslın da var olan tehlikeleri de hesaba katmadı. Hegel, bu yöntemden hare ketle "gerçeği, kendini açığa vuran düşüncenin bir ürünü olarak görme yanılsamasına düştü"ğü icın yolunu şaşırdı. Aynı yöntemle ilerleyip bu aptalca yanılsamayı bertaraf etmek çok kolay göründü, Fakat Marx, düşüncenin asla kendi kendini Üreten olmadığını, aksine, "daha çok. gözlemin ve kavramlardaki kavrayışın gelişmesinin bir ürünü"(62>olduğunu unutmasaydı, bu soyutlama tarzı, yine de yeri geldiğinde, onu kendini düşüncesini açığa vuran olarak sermayeye götürebilirdi.
(62) İbld. s. 101. Elbette, şimdi Hegel-Mar* ilişkisi konusunda mu-azzam bir yazın var. AUhusser'ın Kapitaldeki Hegeld etkiyi yadsıma çabası bir şeye yara madı, 126
M arx'in on yıl boyunca bu tuzağın içinde kaldığını düşünüyo rum. Gecikmeleri, çıbanları bütünüyle burjuvaziye atfedilemez. Kapira l'i yazma noktasına geldiğinde, tuzak kısmen kapnnmıştı. Onun kısmı kurtuluşunu betimleyecek kadar uzman değilim; fakat dört de ğerlendirme ileri sürmek isterim. Bim icisi, tuzak hiçbir zaman tam olarak kapanmadı. Marx, 1840'larda kapitalizmi tarihsel terimlerle kavramıştı ve Grundriss* 'de ara sıra böyle kavramaya devam etti ve yıllar kaleminden uygulamalı ve somut politik çözümlemelerin çıktığı yıllardı da. ikinci olarak, ve bunun yanı sıra, sadece tarihsel deneyi miyle değil, aynı zamanda kendi çapında tarihsel bir aktör olarak pra tik politik deneyimiyle ve Avrupa'daki işçi sınıfı mücadelelerinin ge lişmesini, akışını ve gerileyicini gözleyerek gelişmeye devam etti. Bu iki değerlendirme, knndinden açıktır. Diğer ikisi daha tartışmalı olabilir. Üçüncü olarak, yine Türlerin Kökeni'nin (1859) önemli etkisini vurgulayacağım. Darwin’e hayran lığımın sevimli (ya da suç tenkil eden) bir eksantriklik olarak görüle ceğinin ve ilerici entelektüeller arasında, Darwin’e erekbilimsel ev rimcilik. pozitivizm, toplumsal malthusçuluk ve sömürüyü ve ırkçılığı mazur gösterme ("en uygunun yaşaması” ) günahlarını yükleyen<63> genel bir sabit fikrin bulunduğunun farkındayım. Fakat bu itirazlara inanmıyorum ve dürüst olmak gerekirse, bütün bu eleştirmenlerin Türlerin Kökeni'm okuduğuna da inanmıyorum. Darvvin’in düşünce lerinin başkaları tarafından nasıl kullanıldığını çok iyi biliyorum ve onun sonraki (az da olsa) gaflarını da biliyorum. Fakat onun eserinde dikkate değer olan şey, bir erekbilim olmayan, vardığı sonuçlar ön cüllerinde verilmeyen, fakat yine de rasyonel açıklamaya tabi olan bir evrim mantığının şevkle ve ampirik bir tarzda sunulma şeklidir.*64* Her durumda, benim hayranlığımı, masumane olsun ya da olmasın, (63) Bkz. örneğin, Anderson, 'Socialism and Pseudo-Empiricism", s. 19-21, (64) Gareth Stedman Jonos. "Engels and the End of Classical German Philo sophy“ , New Left Review, 79 (Mayis-Haziran, 1973), “Darvinist evrim yasala rın a işaret ettiğinde, hangi yasalara işaret ettiği bana açık gelmiyor; gerçi, Do ğanın Diyalektiğinde Engels’ln evrim sürecini diyalektik yasalann bir örneği olarak gördüğü doğrudur: Darwln'ln görmediği gibi.
127
Marx ve Engels de paylaşmıştır. Marx eseri Aralık 1860'la okudu ve hemen Engels’e yazdı: “ Kaba İngiliz stilinde geliştirilmesine kurşm, bizim görüşümüzün doğal tarihteki [emelini içeren bir kitaptır" Ertesi ay Lnssalle'a yazdı: kitap "çok önemlidir vc tarihteki sınıf mücadele* süıin doğal bilimdeki temeli olarak işime yıırıyor, Bütün eksiklikleri ne karşın, burada ilk kez doßctl bilim lerdeki 'err.kbilim 'e tilıHiıUcÜ (Harbeyi indirm ekle kalırım ız, ayıtı zamanda doğal bilim lerin rasyonel anlam ı da am pirik olarak açıklanır “ < û51 Burada iki Önemli knbul vardır: birincisi, Murx, ampirik yöntemin, ne kadar “kaba” vc ne kadar “ İngiliz" olursa olsun, bilgiye önemli bir katkı sağlamış olduğunu istemeye istemeye kabul etti; İkincisi, Marx, doğal süreçteki rasyonel bir mantığın crekoilimsel olmayan açıklan masında “ görüşümüzün... temelim", gerçekte “ tarihteki sınıf mücade lesinin doğal bilimlerdeki temelini" kabul etti. Kuşkusuz buruda, bu "tem el’in önccden (Grundisse'dc) verilmemiş olduğunun kabulü var dır ve haitu M arx'm, kendi soyutlamuo prosedür tarzının böyle bir erekbilime karşı kanıt olmadığının farkında olduğunun belirlisi bile vardır" Bu demek değildir ki. Marx Darwinci benzeştirmelerin yeni den bıçımlendınlmcden hayvan dünyasınden insan dünyasına taşına bileceğini sandı: hemen ardından Mnlthus’un yardımıyla böyle sanan bir artadaşını azarlad ı.^ Sorun daha çek bir yöntem sorunudur. (65) Selectod Corrospondarcûs, s. IZ5-Î26. ItoİKier banim. Engels. Darvvin'ln erekbillmın "sonunu getırdığl'nı Mara'a daha önce yazmış vı? onun “tarihsel geli şimi doğada gösterme... mufleşem gırlşiml’ nden îöz etmişti. (66) IbliJ.. s 198, McLelian. bırKaç nedenle. Marx'ın "dini erekblDm'e (Marx ın sözünü etmediği) bir darbe alarak erokbıllms öldürücü darbe'slııi teshm eder Fakaı. Marx'ın sonraki Datwn eleştirilerini de belgeler (s.423-24). Bunlar, ideo lojik rekabet nosyonlarının sızması ûzorlne yorumlardan {'Hobbos'ır 'bollum omnlum contra omnosT —herke9ln herkese karşı savaşı), Darwln'de ilerleme salt rastlantısaldır“ şikayetine kadar çeşitlilik gösterir. Lavvrence Krader. bu ko nuda tam ve bilgece bir tanımlama yapan tanıdığım tek otoritedir: *Erekb:limsel, yönlencirici bir doğa ve insan yasası karşıtlığı Marx'ı Darwin'in kavrayışına yak laştırdı*. bkz. The Elhrologlotl Nmobooks of kari K4ürn (Acnen, 1074) î. 82-A5, 354-355, 392-393. Engels, doğal ovrlm İle tarihse süıeç arasında bir tonzeştirmeyi düşünmeden Marx'tan daha çok kullandığı halde, son zamanlann birçok Marksoogunun Marx'ı Darvin'e ortak hayranlıklanndan ayınna çabas saçma dır. 128
süreç mantığının rasyonel açıklanmasına Darwin*in eserinin öınek olarak gösterildiği ve tarihsel pratikte yeni terimlerle geliştirilmesi gereken bir yönlen sorunudur Ve bunu anlık bir kuruntu olaruk ge çiştirmeye hakkımız yok Yine de. 1873‘te Marx, Kapital*\n "samimi hayranından bir armağan yazılı bir kopyasını Darw.n'e gönderme zahmetine katlandı.*67) G rundrisse'e Kapital biçimini verme işinin boşlaması bu sırada dır (I860). Ve bu beni dördüncü değerlendirmeme götCrÜr. Bana öyle geliyor ki, Marx ilk eserlerinde birçak yorumcunun izin verdiğinden daha çok özeleştireldi. Onun kendinden hoşnutsuzluğuyla ilgili varlı ğını sürdüren çeşitli imalar üzerinde oyalanmayacağım Fakat bana göre. K a p ita l'in yazılması kendi maıeryalinin kısmen Türlerin Kökeru’nden etkilenmiş bir şekilde radikal bir yeniden yapılandırılmasını gerektirdi. Değişikliklerin Marx’m eserini daha "popüler", daha ‘somut” ve dolayiiiyla devrimci harekelin daha geniş Ölçüde kullanaalleceği hale getirme isteğine atfedilebileceği ileri sürülür (Örneğin, Srundrisse’ın editörü Martin Nicoliıus); fakat “ K ap ital'in iç yapısı ına hatlarıyla Grundrisse ile özdeştir." ilkinde "yöntem açıktır; Kapi,‘ufde kasten, bilirçll olarak gizlenir . " üöyle olduğunj düşünmüyo rum. M arx’in K apital'in yavaş ilerlediğinden söz ettiği ve "herşeyi ters çevirmek zorunda" kaldığını açıkladığı Engels'e rnenktubunu (15 ,\ğustos 1H63), "önceki ekonomi politiği lülen yıkmak zorunda kaldı ğı" anlamına gelecek şekilde açıklama çabasını da uygun görmüyo rum. ifade şöyled;r: "B u derlemeye baktığımda, nasıl her şeyi ters çevirmek zorunda olduğumu ve tarih icl bölümü bile, bi- kısnu hiç bi linmeyen materyalden oluşturmak zorunda olduğumu görüyorum" ve bundan o yorum çıkarılamaz. Öncski ekonomi politiği "yıkm a", (57) Bkz, Gerralan’nm yararlı (fakat aşırı özgülü) denemesi, ‘M ir . and Darwin’ . Vew Lett Review, 82 (Kasım-AralıK 1973) s. 79-flO. Ne var kt. Varx'in Kapitalen bir aldım Darwin'e adama isteği sanısı, artık doğru olmadığı gösterildi (OarWln'in habercisi, bu fcnnııd*. Fdv/ard Avolino'dl). Bkz. Margaret A Tay, Dia Marx otter lo dedicate Capital to Darv/in7' Journal ot History o! Ideas, XXXIX, Şubai-Mart 1978; ve Annals ofSdence , XXXIII, 1976. (98) işte Grundrisse'de Marx'm bir hatırlatma notu, "bu çözüm emenin idealist lırzını düzeltmek". 129
1857-B’in defterlerinde (Grundrisse) zaten yapılmıştı; yeni olan “ ta rihsel bölüm’* ve "geriye kalanı tersine çevirme"ydi.<69) Bu icttine çevirme, iddia ediyorum, sadece esere tarihsel bir boyut ve daha geniş somut örneklemeler (ampirik araştırmadan çıkarılan) eklemeyi değil, aynı zamanda, soyutlaman tarzdan türetilen “ idealist” (hatta kendi kendini gerçekleştiren, erekbilisel) formülasyonlan süre cin rasyonel açıklanmasına indirgeme ve onun kontrolüne sokma ça basını da gerektirdi. Yeni bir tazda K a p ita l't giren, bir tarih anlayışı ve (anımsıyoruz, “ yersiz" öfke ifadelerinin eşlik ettiği ) bir örnekleme somutluğudur. Fakat yine de Nicolaus bütünüyle haksız değil; kimi bölümleriyle — ve özellikle "ekonomi po itik"in karşı-yapısı olan bölümleriyle— K ap ital'in yapısı Grundrisse’in yapısı olarak kalır.'70* Kapitalizmin değil, sermayenin mantığının bir incelenmesi elarak kalır ve tarihin loplumsal ve politik boyudan, öfke, sınıf mucadele-si anlayışı ekono mik mantığın kapalı sisteminden bağımsız bir bölgeden .gelir. Bu an lamda Kapitali bir teorik melezlenme ürünüydü — ve belki de olmak zorundaydı. Fakat bu şekildj melezleme teoride, hayvan krallığında olduğundan daha fazla olana.
lamına "bWm"doki bu rococo öğîlen yüceltirken, kendimi Luxemburg’!# nefmiiiti paylaşır gibi buluyorum. 131)
I y
rın sabitliğinin Üzerinden atlayamayız. Öyleyse, yedi kuşak eleşıirmenle hemfikir olmak zorundayız: K apital dağ gibi bir tutarsızlıktır. Saf ekonomi politik olarak, dışsal kategorileri işin içine sokmakla eleştirilebilir; yasaları dağrulanamaz ve Ürgörüleri yanlışlı. 'Tarih" ya da “ sosyoloji" olarak, höristik bir değe.c sahip fakat gereğinden tazla itaatkarca larihdışı ekonomik yasaları izleyen bir "model"e soyutlanır. Kapital, olgun burjuva ekonomi politiğire farklı bir düzen uygula ma değil, bu düzen ıçlndt bütünsel bir karşı karşıya gelmeydi Böyle olmakla, hem ekonomi politiğin en büyük başarısıdır hem de ekono mi politiğin yerine tarihsel materyalizmi geçirme gereğinin işaretidir. Birincisini söylemek, M arx'in başarısını ortadan kaldırma:; zira ancak bu başarının gıgıyladır ki bu yargıda bulunabiliyoruz. Fakat başarı tarihsel materyalizmi üretmez; onun üretiminin önkoşullarını sağlat, Bilim sel bir toplum bilgisi {daima bereket halinde olan ve do layısıyla tarihsel bir bilgi olan), kendi disiplininin bir Önvarsayımı olarak belli türden faaliyetleri inceleme için yalıtan ve diğer faaliyet ler için hiçbir kategori sağlamayan bir "bilim"den elde edilemez Ve Kapital in yapısı, kendi karşıtının, özellikle de bizzat.ejwnoniinin, kategorileriyle damgalı kalır. Bu anlamda, K ap ital'de. tarih disiplinin den türetilmeyen bir teorinin yapışımı OıtıekJemeler ve "illustrasyon"lcr vermek için tarihin sunulduğu doğrudur. Gönülsüzce de olsa, Althusser ve Balibar’ın tutumuna doğru yarını yol ilerlemeliyiz. Fakat um yol gitmemize gerek yok; zira bu “ illüstrasyonlar*!yan lış olsaydı, “ tarihin" eldeki anlatımlarından kapılmış ve hem araştırılmamış {"tarihsel bölümü bile, bir kısmı hiç bilinmeyen materyalden oluştur mak zorunda kaldım") ve hem de yeni biçimlerde Koruçturulnamış Olsaydı, hiçbir değere sahip olmazlardı. Kapital 'deki ve ilgili yazılardaki tarihin hipotezler olarak, fakat ekonomi politik kategorilerinin yeterliliğini tekrar tekrar tartışıra ko nusu yapan hipotezler olarak, çok verimli olduğunu söylemek daha doğrudur. Burada, tutarlı teorik önermelerle (üretim tarzının belirleyi ci hasmcı) hiçimlenen gerçek bir hipotezler oolluğu buluruz, taıilı.scl
131
materyalizmin o zamandan beri işe koştuğu hipotezler. Fakat bunları işe koşmak, sürece onları "sınama"yj ya da "doğrulama"yı getirme di/71) aynı zamanda onları gözden geçirmeyi ve değiştirmeyi de ge rektirdi. Marx’in daha çok muammalı ve daha çok karmaşık hipotez leri (örneğin, feodalizmden kapitalizme geçiş, ya da Ingiliz “ burjuva devrimi” , ya da “ Doğu despotizmi" ve "Asya tipi üretim tarzı" ile ilgi li) kadar, en gelişmiş tarihsel hipotezleri bile (Örneğin, iş gününü uzatma mücadeleleri, ya da Ingiltere'deki arazi kapatma hareketi ve bunun sanayiye emek arzıyla ilişkisi ile ilgili), tarihsel materyalizmin kendi ispat söylemi içinde, ya reformasyona ya da daha radikal değişi me uğradı.(72) Başka nasıl olabilirdi ki? Başka şekilde sanmak, sadece herşeyin bir seferde söylenebildiğini sanmak değil, aynı zamanda, heryerde hazır ve nazır Teorinin (ya da Bilginin), kuşkusuz tam olgunlaşmış olarak değil (Althusser’in tam şahsiyetine gelinceye kadar gelişmek zorundaydı) fakat bütün bölümleriyle uygun bir şekilde oranlanmış vc zaten kusursuzca biçimlenmiş olarak Marx’da mucizevi cisimleş mesini bulduğunu sanmak olurdu. Bu, Sovyet ilkokullarında çocukla ra anlalılan bir peri masalıdır ve onlar bile inanmıyor. Kapital C ilt l, tarihsel hipotezleri bakımından zengindir; C ilt II ve III. bu bakımdan (71) Böyle ve Balibar (R. C.. s. 202), Kapitaln, tarihsel materya'izm "hipotezini işe koştuğunu ve "kapitalist toplumsal oluşum Örneğine Karşı onu doğruladığını” İlan eder. BaHbar’ ın genel saçmalığının iyi bir örneği. Tarihsel b:r hipotez sade ce tarihsel sonjşturmayla “doğrulanabilir*: ve (onun ve Althusserin bıktırırcasına tekrarladıkları gibi) Kapital in nesnesi "kapitalist toplumsal oluşum" değil, kapita list üretim tarzıdır. (72) Kapitalin tarihser bölümlerinin, İngiliz Marksist tarih yazımı geleneği üze rindeki formatif etkisi, diğer herhangi bir ülkedekinden kaçınılmaz olarak daha güçtü olmuştur; ve aynı nedenle, okiukça erken bir dönemde Marx’in hipotezle rinin köleci bir kabulü, bunların eleştirel bir çıkartıcının yerini aldı. İlginç bir durum Cilt Blr’in sorunlara yol açan ’ilkel birikim" konusundaki son bölümüdür; bu sorunlar. M H. Dobb tarafından yoniden incelendi, Studios in the Develop ment ot Capitalsnr (1946); sonra bu da John Sevllle'in yeniden dönüp tartıştığı ayrılıklara reden oldu. Socialist Register, 1969. Fkat Seville'nm tartışmas- açık alanlar bırakır ("sömürgeci talan'la birikim) ve bu sorun birçok yönden yeniden açılıyor (Wallerstein, Perry Anderson, ve İrfan Habip gibi Hindistanlı Marksist ta rihçiler). Önemli olan şu ki, Marx'm on canlı hipotezleri, soruşturma ve revizyo na uğramaya devam eden bu hipotezleridir.
132
daha az zengindir; ekonomi politiğin "karşı-yapısı” yine daralır/73* M arx'in tarihsel materyalizmi pratikte geliştirme umudu büyük ölçü de gerçekleştirilmeden kaldı. Bunu yapmanın kimi girişimlerinde bu lunmak yaşlı palyaço Engels'e kaldı; ve tarihsel antropolojideki dene mesi Ailenin Kökeni'nı (yine Darwin’in etkisi), bugünün marksist antropologları, onların düşüncelerinin olgunluğunun örneği olmaktan çok çocukluğunun örneği olarak ele alırlar. Yaşamının son yıllarında Engels, telaş içinde etrafına bakmıyor ve büyük ihmallerinin biriken sonuçlarını fark ediyordu. Kapiral'de tarihsel materyalizm teorisine "birçok anıştırma" var (diye yazıyordu Bloch’a I890’da) ve "Marx, tarihsel materyalizmin rol oynamadığı herhangi bir şey hemen hemen yazmadı.” Fakat, önemli bir rol oyna dığı hiçbir şey de yazmadı ve Bloch’a. "bildiğim kadarıyla tarihsel materyalizmin var olan en ayrıntılı anlatımlarının” bunabileceği yer ler olarak Anti-Dühring ve Ludwig Feuerbach gösterildi. Ve aynı yıl Conrad Schmıdt’e, "Bütün tarih yeniden incelenmeli, farklı toplumsal oluşumların varoluş koşulları, bunlardan bunlara uygun politik, sivilyasal, estetik, felsefi, dini vb. nosyonlar çıkarmaya çalışmadan önce, tek tek incelenmelidir. Bu konuda şimdiye kadar az şey yapıldı..." Bu tümceye ne kadar insan faaliyetinin (ekonomi politiğin karşılık gelen hiçbir kategori sunamadığı) sıkıştırıldığı üzerinde düşünmek yerindedir. Fakat Engels giderek artan bir temkinlilik içindeydi: Pek çok genç Alman, gürcü olarak yetersiz tarihsel bilgilerini (zira ekono mik tarih hola bebeklisini yaşıyor!) olabildiğince çabuk düzgün bir sistem içinde birbirine uygun hulc getirmek içiıı basitçe tarihsel materyalizm cümleciğini kullanır (ve her/ey bir cümlcciğc dönüştürülebilir) vc sonra kendilerini çok olağanüstü bir şey sanariar (73) Maoc'ın kondisl, yori geldiğinde, bu yapının sınırlarını belirlemede dikkatli davranırdı. Bu nedenle Kapital, Cilt Üç (Chicago, 1909), “sermayenin yaşam çemberTnden sözotmeklo başlar vo Cilt Blr’i, kapitalist üretici sürecin "onun dı şındaki koşulların İkincil etkilerini dikkate almadan“ bir çözümlemesi olarak nite ler. 968. sayfada' '...fiili rekabot hareketlen planımızın dışındadır... çünkü sade ce kapitalist üretim tarzının içsel örgütlenmesini, deyim uygunsa, ideal ortalaması içinde sunmak zorundayız." Vo devamı. Diğer durumlarda daha az dikkatliydi. 133
Öyleyse, sadece tarihsel materyalizmi değil K ap ital’in en dolaysız yakım ekonomik tarihi de Engels, "h ıla bebeklik aşamasında" görebi liyordu. M arx'ın bütün yajam ını aradığı tnmamlanmi) eseri Kapi talen eksik olanın, yeterince tarihsel dam ası olduğu artan bir aciliyetle kendisine görünüyordu. 1893’te M chring'c
Ne var kİ, benim ve Marx’in yazılanınızda her zaman yeterince vurgula madığımız ve İlimizin de eşit dereecde suçlu olduğu başka bir eksiklik var. Hepimiz, deyim uygunsa, ana vurjzuvu ünce politik, hikuki ve digr.r ideolojik nosyonları vc bu nojyontar aracılığıyla ortuya çıkan eylemleri icmel ekonomik olgulardan çıkarma üzerine yönelttik ve yöneltmek zo rundaydık Fakat bunu yaparken, içcr.k uğruna biçimsel yanı — içinde bu nosyonların ortcıya çıktığı— ihmal ettik.
“Eski öyküdür," diye devam ediyordu Engels: “ Başlangıçta içerik için hiçim hcı ¿umun ihmal edilir." Fakat bu ihmal "ideologların” eleştirilerine güç vermişti. Bu “ idcologlar"ın—
Tarihte rol oynayan çeşitli ideolojik alanların bağımsız tarihsel gelişme sini yadsıdığımızdan dolayı, onların tarihteki etkilerini dc yadsıdığımız Seklindeki... aptalca nosyonlanfnal. Bunun teindi, diyalektik olmayan katı karşıt kutuplar Oİarnk nı*/Wı İle tonuç genol kavrayıcıdır, elkilcjimin toptan gözardı edilişidir...
Metuplaı biliniyor; bunları tekrarlamanın nedeni merak edilebilir. Birincisi. M arx’in nc tanı olarak açıkladığı 11c de geliştirmeye başla dığı bir tarihsel materyalizm teorisi varsaydığını, Engeh’in de kabul ettiğini vurgulamak için şimdi bunu yapıyorum. Gerçekten önermele rinin bir kısmı açısından Engels'in son mektuplarına bağımlıyız. Althusser bu mektupları oluya alıyor; fakat onun, aynı anda, kendi dü şüncesinde merkezi öneme suhip nosyonlarını ("göreli özerklik", “ son kenede belirleme” ) yerdiği aym mektuplarda yan yana duraıı pasajlardnn ödünç alması olgusundaki bir tuhaflığı belirtmek gerekir. Bu mektupların, bana ve tarihsel materyalizm pratisyeni arkadaşlarıma. 134
1978’üe olduğu kadar 1948'de denıalum olduğunu ve buradan kalkış yaptığımızı ekleyeceğim. Althısser'in hassas sorunların "göreli özerklik” vb alanında bulunduğunu öğrenmesini beklemek zorunda değildik; bu ifadeler, o zaman kendi pratiğimizde incelemeye koyul duğumuz sorunlara işaret ediyordu. Bu soruna tekrar döneceğim; çünkü, Althusser* in geleneğinden çok farklı bir marksist geleneğe i$uret eder. Bu mektupları tekrarlamanın ikinci nedeni şudur bu mektuplarda Engels'in. haklı olarak. Marx'm ölümüyle geride kalan en büyük ger çek suskunluk alanına işaret ettiğini buluyoruz. Fakat aynı nnda, tam da bu olmayan teoriyi tartıştığı terimlerde, bu terimlerin yetersizliğini açığa çıkanr. Zira, tam da "ekonomik" tanımlamaları hiç bir yabancı kamun içeri girmesine olanak \ermeyecek derecede kesin olan bir ekonomi politik söylemi içinde, "politik, hukuki ve diğer ideolojik nosyonlar" "ekonomik olgular’’dan çıkarılamaz. Ve Marksizmin kav ramlarının tarihsel kategoriler olmadı vc "değilim vs dönüşüme tabi" olması gerektiği nosyonu, kesin bir kapitalist üretim tarzı "bilim "i ola rak Marksizmin güvenirliğine zarar verirdi. O halde Engels, gerçekte, tarihsel materyalizm ile Marksist ekonomi politiğin ortak bir kavşak ve hem süreci hem de yapıyı kapsamaya yeterli teorik bir söz dağarcı ğı bulamadığım; Marksizmin K ap ital'in kategorilerine lıapsolma teh likesi içinde olduğunu; fakat bn$langıç halindeki tarihsel materyaliz min baskısının, belgeleyebildiği (M arx'in diğer eserlerinden vc ortak projelerinden) baskının, Kapital in yapısında (hipotezlerinde olduğu kadar tutars/dıklarında da) görülebildiğini söylüyor. Bu son mektup larda, tarihsel materyalizme eski G nm drisse'in yapısından kurtuluş belgesi vermek istedi; fakat bunun gerektirdiği teorik sorunları çöze medi ve buna yapacak terimler bulamadı. Sonraki tarihsel materya lizm, kendi pratiğiyle— teorisiyle yetersiz olmasına karşın— bu kuıtuluş belgesiyle hizmet vermeye çalıştı. Althusser ve meslektaşları, tarihsel materyalizmi tekrar ekonomi politik kategorileri hapishanesi ne sokmaya çalışıyorlar. Sanırım çağdaş Marksist iktisatçılar, “ Kapiial'Ğ c ... Marx, kapita list ekonominin yapısını karakterize etmek için tekrar tekrar sermaye dolaşımı kavramını kulanır” dediklerinde lıuklıdıılru — bundan d« 135
çoğu, (Jahn da genel olarak kapitalist toplumu karaktcıizc etmek ıçtn. ,/4' Fakat tarihsel materyalizm, diğer "dolaşınTlarla da ılişkilendirilmelidir: erk dolaşımlarıyla, ideolojinin yeniden üretilmesi dolaşımla rıyla vb. ve bunlar farklı bir mantığa ve başka kategorilere aittir. Da hası, tarihsel çözümleme "dolaşımlar"ın statik seyrine izin vermez, fakat her sistemin birbirini geçtiği ve her devrenin diğerine çarptığı an lara dalar Öyleyse, Engels bu anlamda haksızdır: Onun ve Marx’m “ içerik uğruna biçimsel yanı — içimle bu nosyonların ortaya çıktığı— ihmal ettik'leri doğru değildir. Sorın daha ¿ok. gene.MSi ye .p im iy le buıjuva bir yapıdan türetilen vc gerçek tarihsel içer.yi geçirimsiz ve «;cstlnit.-/. biçimlere sıkıştıran ekonomi politiğin " k a r ş ı - y a p : b i çimsel yanın aşırı gelişınesfydi. Konumuz, artık bu soruna farklı bir yanıvlu yaklaşmak olmalı: Alternatif "yapı” ve "süreç" anlama uraçlurı (heuristic). Fakat önce, yaşlı palyaçomuz.a kısa bir vedalaşma yapalım m ı? Yaşlı Engels’i şamar oğlanına çevirmek ve sonraki Marksizmlerde bulunan kusurları ona yüklemek artık dc rigueur (vazgeçilmezedir. Bütün bunları bir çok kişi yazdı vc yeniden ele almama gerek yok.^5>Suçlamaların bir çoğunun dayanıklı olduğunu kabul ejneyc hazırım. Bu nedenle, sam lını, Engels'in yazılarında, I) Epistemolojik "yansıma tcorisi"ne ica zet verdiği;*76* 2) Antropolojik ve tarihsel eserine, pozitıvist evrim cili ğe doğru sürüklenen bir "doğal süreç" paradigması soktuğu; 3) Kesinlikle — eşit kesinlikte M arx'in yaptığı gibi— tarihsist yasalara tabi ve önceden belirlenen gelişme rosyonlarım başlattığı doğrudur. Bunlar ağır suçlamalardır, bununla birlikte her zanan Marx vc Lenin’i masum bulan ve tek başına E Ig e ls ' i havuzda bırakan savuııuİlti kabul edemem. Ve bunlara. Engels'in fonmatif İngiliz sosyalist hareketindeki talihsiz ve yanlış değerlendiren etkisi İle ilgili daha
(74) Ben Fine ve Laurence Harris. 'Controversial Issues in Marxist Economic Theory*. Socialist Register, 1976, 5.141. (75) Sebastiano Timpanaro’nun Engels savunusu da belirtilmelidir. On Materia lism (New Left Books. 9761 f/B) Her durumda, doğal bilimlerin pozitıvist güvenirliğinin kendıa uzun süre tar tışma konusu olmuştur —Caudwell'in Tht< Crisis in Physics’öd ve Further Studi es in a Dying Culturada katıldığı bir tartışma
135
marjinal kendi suçlamamı ekledim/77» Fakat bütün bunlar söylendi ğinde, ya o olağanüstü adanmış ve çok yönlü adanı! Kendi zamanım o kadar yakından izlemesi; kendi çağının tarihsel ve kültürel düşünce siyle uğraşırken kendini o kadar riske atması —çoğunlukla M a n ’don daha çok; beş kıtaya yayılan bir hareket o kadar derinden vc tutkulu bağlılığı; yaşamının son yıllarında, eski dostunun müsveddelerine vc hareketin sonu gelmez mektuplarına kendini o kadar cümcrtcc adama sı! Eğer yeri geldiğinde onun hatalarından öğrenmemiz gerekiyorsa, o zaman bunun böyle olacağını beklemiştir. Ve onun bir şamar cğlanı haline getirilmesi, her şeyden daha az son on yılındaki bu '‘revizyo nist” mektupları nedeniyledir. Gençler, yaşlıların gençlerden daha kötü olduğunu herkesin bildi ği gerçek olarak görür; fakat Engcls’in bu genel duruma uyduğunu söyleyemem. “ General", sor on yılında gençliğindeki önermele- geri dönmedi; daha çok. 1840’lann “ gençlik günlcri"ni nostaljik bir şekil de düşünüyordu vc yaşının bilgeliği ve sezgisiyle. 1880’Ierin ve 1890’larin genç hareketinde, kendisinin vc Marx'ın orjinal tezlerinde ki sezgilerden uzaklaşan bir şeylerin var olduğunu belirtti. Eğer ceza landırılacaksa. herşeyden daha az bu son uyan mektupları nedeniyle cezalandınlmalıdır. Mektupların birçok soruntı ortaya attığı fakıt ya nıtlamadığı kabul edilebilir; fakat uyanlara uytılsaydı. Marksizmin ta rihi farklı olabilirdi. Artık Frederick EngelsMn, herşeyden önce bunak bir palyaço olarak oynatılmasına izin vermeyeceğim. Yaşamının son anına kadar kendisinin arzu ettiği gibi ele alınmalıdır. Büyük munakeme gücü, hataları, hareketi anlama ruhu (“ ailc''yi aşırı sahiplenme dı şında), bulların hepsi birbirine karışmış olarak.
<77) Benim. Wiliam Morris, Romantic to Revolutionary (Merlin Books, gizden geçirilmiş basım, i9 77 )’de.
137
X
Şimdi yapı ve süreci tanışacağı?.. Bu noktada, zaman ayrım lı (di achronic] ve zaman ayrımsız (synchronic) anlama araçlon (heuristic) konusunda uzun bir söylev çekmek adettir. Fakat sanırım bunu biliyor sayabiliriz. Ne kadar belagaili olursa olsun, söylevin bizi her ikt anla ma aracının da geçerli ve zorunlu olduğu sonucuyla başbaşa bırak ması olasıdır. Kaçamağa girmeden açıkça belirtmeliyim ki. aşağıdaki argümanda toplumsal, ekonomik ve (yeri geldiğinde) tarihsel çözüm lemede zaman ayrımsız prosedürlerin gerekliliğine itiraz etmiyorum. Böyle prosedürleri (belirli bir anda "dondurulmuş" genel bir bü:ün toplum görüşü, ya da seçilsn belli faaliyetlerin bütünden sistematik bir yalıtılm ası) tarihçiler ter zaman kullanmıştır ve bizim "marka" dergi dillerine (örneğin Pazt and Presem , yn d ı Aruuıles E.S.C , ya da Economic H istory Review) şöyle bir göz atmak, "tarih"i soruşturmak için son otuz yılda daha önceki herhangi bir dönemden daha sık za man ayrımsız söz dağarcıklarının söz konusu edildiğini gösterecektir. Tarihsel materyalizm, toplumsal süreci kendi bütünlüğü içinde in celemeyi önerir; yani, başka bir “ sektöre!" tarih — ekonomik, politik, entelektüel tarih gibi, emeğin tarihi gibi, yu du başka bir sektör gibi tanımlanan "toplumsal tarih"gibi<7it>— olarak ceğil. diğer bütün sektö re! tarihlerin içinde toplandığı bütünsel bir toplum tarihi olarak onaya (70) BKz E. J. Hobsbawm. "Fram Social History lo the H,story of Society*, Dae? datus, 100 (1971). 8 31-32. 138
çıktığında bunu yapmayı önerir. Hemen bundan sonra gelen iki gözle mi belirtmek için bu iddiayı ifade etmemiz gerekti. Birincisi, tarihsel materyalizm bu anlamda diğer bütün insan disiplinlerinin içinde bu luştuğu bir disiplin olmalıdır. Diğer disiplinlerin yalıtıcı öncüllerine daima dikkat etmesi gereken ve olgunluğu ancak diğer disiplinlerin bulgularına açıklığıyla vc bu bulgulan toparlamasıyla kaim olabilen bütünsel bir disiplindir. O halde, kendi tebaasından kimilerine (özel likle antropoloji) kulaklarını bazen tıkadığı »e gözde nedimelerine (ekonomimetri gibi) karşı saf davrandığı kanıtlanmış olsa da, "Tarih" insanJ)ilim lerıni^Kraliçesi olarak tahtına yeniden oturtulmalıdır. Fa kat, İkincisi, emperyalist eğilimlerini frenlemek için, bütün insan bi limlerinin en bütünseli ve geneli olduğu ölçüde. "Tarih” in her ¿aman en az kesini olması gerektiğini de gözlemeliyiz. Onun bilgisi, kaç bin y ıllık olursa olsun, yaklaşık olmaktan başka bir şey olmayacaktır. Kesin bir bilim olduğu iddiasında bulunurca, bu bütünüye sahtedir. Fakat (yeteri ölçüde ileri sürdüğüm gibi) onun bilgisi yine de bilgi ola rak kalır ve onun kendisine ail katı tarihsel mantık prosedürleriyle, kendisine ait ispat söylemiyle bu bilgiye ula>ılır. Gördüğümüz gibi, tarihsel materyalizmin güvenirliği, son on y ıl larda sürekli ve acımasız bir saldırıya uğramıştır; ve bu saldırı eşit derecede, ortodoks “ burjuva” akademik disiplinlerdeki (epistemoloji, sosyoloji vb.) mevzilerden, bizzat tarih mesleği içindeki kümelenme lerden (asıl ampirizm, niceliksel pozitivizm vb.) vc "Marksist” iir ya pısalcılıktan yükseldi. Ve, epistemoloji örneğinde olduğu gibi, bütün bu saldırılan ayın eden şey — vc Marksist filozofların ve sosyologla rın dikkate alması gereken şey— , biçimlerinin, karşı çıkma tarzları nın ve vardıkları sonuçların benzerliğidir. Hepsi, birbiriyle bağlantılı faaliyet kümelerinin bütünsel bir değişim mantığı olarak sürecin bıliııebilirliğini sorgulamakla başlar ve bilgini*) söz dağarcığını, zaman aynrrlı prosedürlerden çok raman ayrımsı? prosedürlere doğru şid detle (ve hatta mutlak bir şekilde) fırlatarak bitirirler. Zaman ayrımlı mit yapışız "anlatım” olarak, bir şeyden diğerine anlaşılmaz bir akış olarak bir tarafa itilir. Sadece yapısal çözümleme durağanlığı bilgiyi tıçığa çıkarabilir. Olayların akışı ("tarihsel zaman") ampirist bir ma raldır. Süreç mantığı reddedilir. 139
Buııa daha yakından, bakımdan ünce. bir un geri durup bu sorunla ilgili tarihsel bir perspektifi ele alacağım: Zira bana öyle geliyor ki, yapısalcılığın doğuşunun tarihsel deneyimde gerçek kökleri vardır ve modem zihnin bu rüzgarı biı bakıma ideolojinin rüzgarı gibi görülme lidir. Tıpkı evrim cilik (“ iler eme") ve volanlarını bu yüzyılın başla* nnı knnıVteriBn Hligi gibi. yapısalcılık da. gerçekten bu çağın yanılsa ması olaıak görülebilir. Evrim cilik, Birinci Dünya Savaşına öngelen onyıllarda sosyalist hareket içindeki "doğal" ideolojik bir kafa karı şıklığıydı. Yıldan yıla (ufak "geri durmalar"la) hareket güç topluyor, Enternasyonal'e yine katılmalar ilan ediliyoı «*e daha çok sosya lst milletvekili seçiliyordu. Waltet Benjamin’in yorumladığı gibi:
Alman işçi sınıfını, hiçbir jcy akıntıyla birlikte hareket ettiği nosyonun dan daha çok yozloştırmamıştır Teknolojik gelişmeleri, birlikte hareket elliği akıntının gidişi olara< görüyordu. Bu. teknolojik ilerlemeye doğru gitme eğiliminde olduğu sanılan fabrika çalışmasının politik bir bajan meydana getirdiği nosyonuna doğru bir adımdan başka bir şey değildi.'?91
Böykce Marksizm, ekonomik ve teknoloji!; ilerleme söz dağarcı ğıyla —i i Britanya'du yararcılık söz dnğarcığı demektir— ve doğal bilimler ile Darvinizmden uygunsuz bir şekilde ödünç alınan evrimci liğin söz dağarcığıyla filtre -dilidi. Kötü ve zorlu zamanlurda militan lar, Graınsci’nin gösterdiği gibi, bir tür determinist tahammülle sıkış tırılmış bir evrim cilik »ıruulığrylu duvuluııııu jalıtjj çıkabildiler: “ta rih" onkrdan yanaydı, sonunda haklı çıkacaklardı. Birinci Dünya Sa vaşı bu evrimciliğe bir set koyarken. Ekim Devrimi ona yeni ve daha ütopik bir can verdi. Ütopyacılık (alışılm ış marksisı kötüleyici bildi rimi içinde)'80», "Sovyetler B irliğ fn ın süslü ve bütünüyle kurgusal yansıtılnası biçiminde, bizîal Marksizm içinde şaşırtıcı ve gösterişli biı dililme suhipür. dışaıdukilcıc, kendi gelecek “ tarihMlcnnin. muh(79) Walter Benjamin. Illuminations (Fontana, 1973). s. 260 (BO) Gözden geçirilen William Alo/nskitabımdak» sonsôzde bu bildirime meydan okudum. M. H. Abensour da, daha geniş çerçevede meydan okuyor, "Les r ormes de L'Utopie Socialiste-Communiste" (ThÔGO pour le Doctorat d'Etat en Sci ence politique, Paris. 1973), 140
ıcşcm ve deglşılrllemez geleceklerinin işareti olarak bu ütopya sunuldu. Bu evrim cilik (ve onun süz dağarcığı), "evrim "in yine nilitalann müttefiki gibi göründüğü yerlerde, elbette ve özellikle eski sömürge dür.yasında, sürüp gitti: bugün Hindistan'daki marksisler arasında bu söz dağarcığının (şiddiîtle tartışılsa dn) hala çok. güçlü olduğunu göl düm. Fakat, sanmm, 1936-1946 yıllan nrnsı onyıldn, buna kesin bir set çektiği durumlar vardı. Faşist yükseli* ve İkinci Dünya Savaşının olağanüstü koşullarında Mark.sizm volantarizm aksanın! edinmeye başladı. Marksizmin söz dağarcığı — 1917 sonrası Rusya'da olduğu - gibi— gittikçe daha çok aracılık, tercih, bireysel inisiyarif, direnç, kahramanlık ve özveri gibi aktif fiiler şeklini almaya başladı. Bu ola ğanüstü koşullarda zafer artık “evrim '’ içinde olacak gibi görünmü yordu: Ondan çok ötede. Tam da savaş vc baskı koşullarının arkasın da — militanların ordulara, toplama kamplarına, partizan birliklerine, yeraltı örgütlerine dağılması— bireyler olarak politik yargı ve birey sel girişim gerekliliğiyle yüz yüze kaldılar. Partizan birlikleri önemli bir demiryolu köprüsünü havaya uçurduğLnda, bu "tarih" yapmak gibi gorünüyordu; kadınlar bombalara karşı durduğunda, ya da askerler sırtlan Stalingrad’a dönük direndiklerinde, "tarih" onların dayanma gücüne bağlıymış gibi gorünüyordu. B ir kahramanlar on yılıydı; her ormanda ve her sokakta Guevaralar vardı. Marksizmin söz dağarcığı yeni bir yönde filtre edildi: Otantik liberalizm (Özerk bireylerin tercih leri) ve belki de romantizm (olguların egemenliğine karşı ruhun baş kaldırısı) yönünde. Doğal bilimlerden, yada sosyolojiden çok bir şiir, bir kuzen olarak hoş karşılandı. Herşey çok mide bulandırıcıydı ve olayların sonradan kanıtlayucağı gibi, boşunaydı. Geride kalan tek şey, geçmişin ovalarında bir ütopya güneşinin kuruntusu altında, da ha kahraman kardeş vc bacılarımızın nğaıan kemikleriydi. Ve kuşku suz (küçük bir mesele olsa da) kazanılan bir savaş — zorunlu ve turihsel bırçatışma. Fakat benim kendi söz dağarcığımın ve duyarlılığı mın. bu utanılacak formatif momentle dangalandığını inkar edemem. Şimdi bile, volantarizmin şiirselliğine geri döndüğümü duyumsadı ğımda, kendimi kontrol etmem gerekiyor. Bu üzücü bit itiraftır; fakat bugün onu yapısalcılığın "bilim sel" söz dağarcığına tercih ederim. 141
Volontarizmin süz dağarcığı bir süre daha yaşadı. Sovyetlerin Bü yük Anayurt Savaşı destanları renkli filmlerinde sona erdi. Yine, en uzun süre, en doğru ve otantik biçimiyle sömürge dünyada — sonradan "Üçüncü Dünya” — yaşamını devam ettirdi. Emperyalistlere karşı ya da bu politik eylem hala kahramanlığı emredebiliyor, inisiya tifleri çağırabiliyor, tercihlere seslenebiliyor ve “ tarih yapmak” olarak duyumsanabiliyordu. Şiirsellik, Küba’daki son şiddetli patlamayla yüseldi. Ve evrimcilikte olduğu gibi, volontarizm de kısa bir süre için sı kıntıyla birlikte var olabiliyordu: Zira ancak “ yerleşik olgular’ m bu naltıcı baskısına baş kaldırmayladır ki, insanlar kendi insanlıklarını gösterebiliyorlardı.1*1' Fakat geçen yirmi yılda evrim cilik ve volantarızıtı, özellikle Batı'da, gücünü yitirip sessizliğe gömüldü. Yapısalcı lığın söz dağarcığı diğer herşeyi bir tarafa itti Şimdi, doğru olan, doğru Marksist söz dağarcığı sonunda M arx'laki aslına mı çevriliyor? B ir an bunu kendi koşullan içinde in celeyeceğiz, Fakat tarihsel perspektifimiz, kendi öz-bilgimize daha da yaklaşıncaya kadar devam etmelidir. Volantarizm Soğuk Savaş duva rına çarptı. Hiçbir anlatım, 1945 ile 1948 yılları arasındaki hasta edici yavaşlama aşısını ifade edemez. Bu ülkede bile Marksist sol, 1945’ te “ akıntının gidişi" ile birlikte hareket ediyor gibiydi; 1948’de aııtagonistik bir akıntının ortasında yaşam savaşı veriyordu. Doğu Avru pa’da bu hasta edici aşı Masaryk. Kostov ve Rajk’m kalbini durdur du. Balı'd a bizim kafalarımız kapitalist toplumun ön camlarına çarptı; ve bu cam b ir yapı gibiydi. 1943’te ve 1944’tc kahraman iradeye kar şı bu kadar eğilen “ tarih", bir anda, her biri kendi etki alanında sadece en küçük hareket serbestisine izin veren iki acayip yapı şeklinde katı laşır gibiydi. Y in ni yıldan fazla bir süre boyunca, her iki alanda da, bağımsız ileri harekete yönelik her atılım (Macaristan 1956. Prag 1968 ve Ş ili 1973), yapısal durgunluk paradigmasını doğrulayan bir (81) 'I956"nın «zelillerinden biri. Komünistler arasında volaniarist bir söz da ğarcığının yonldon canlanmasıydı —özellikle Polonya ve Macaristanta, fakat ay nı zamanda bütün dünya hareketinde do. 1956'nın çeşitli muhalefetlerine, ço ğunlukla, duyarlılıkları 1936-1946 arası onyılda biçimlenen milatlar öncülük etti. Benzer bir "olguya karşı tsyan* ifadesi, Britanya'daki Nükleer Silahsızlanma Kampanyasında açıkça görüldü. 142
şiddetle bastırıldı. Üçüncü Dünya’da, rakip yapıların sadece diploma tik. ekonomik ve ideolojik yayılmayla etkili olduğu bölgelerde bile, aynı güç-alanı uygulandı. Sadece Ç in'in muazzam vc muammalı var lığı bu yapısal durgunluktun kaçındı (kendi kendini yalıtma pahasına). Em pcryal yapıların bu karşılıklı çatışmasının tarihsel bir benzeri yoktur- Hatta Hıristiyanlık ile Osmanlı İmparatorluğu bile, birbirleriyle bu kadar kütlesel, bu kadar dikkatli ve böylesine her yana nüfuz eden ideolojik kırılmayla çatışmadılar. Batı'da toplumsal ilerlemenin ‘'doğal" akışı, zavıf bir şüpheli reformculuk akıntısına pıhtılaştı (her tekil reform muazzam ve orantısız bir çabayla başarıldı). Bu en iyi siydi; daha çoğu, yenilenen kapitalist üretim tarzı bu reformları (daha önceki mücadelelerin ürünleri) kolayca benimseyip üzümsedi, bunlara yeni işlevler verdi vc kendi "organları" olarak geliştirdi. Y a da görü nüş şekli budur; Zira, lütfen dikkat edin, zamanımıza doğru ilerler ken, sanki istenmeden oluyormuş gibi yapısalcılığın söz dağarcığına düştüm ve ne kadar karışık olursa olsun, yine de insan tercihlerinin ve mücadelelerinin sonucu olan bir süreci maddeleştirdim. Zira benim meselem şudur: Otuz y ıllık soğuk savaşın açık görüntüleri, görünen "sağduyu"su yapısalcılığa söz dağarcığını verdi. Ve en yaygın aksanlarıyla bu, bir burjuva söz dağarcığı, bir statux quo savunusu, "ülopyacı" ve “ uyumsuz" sapkınlara karşı bir küfür oldu 1950’lerde yapı salcılık — bazen önceki bağlamlarda çalıdan yalnız kafaların bir ürü nü— akıntıyla birlikte akıyor ve her yanda kendini ideoloji olarak tek rarlıyordu: Psikoloji, "normallik"e “ uydurm akla; sosyoloji, kendi kendini düzenleyen bir toplumsal sisteme "uydurınak"la, ya da konsesusun “değer-sistcm"inden “sapanlar” olarak sapkınları tanımlamakla; politik teori psefoloji' çemberleriyle meşguldü.<82>Sonunda, daha an laşılmaz ve daha sofistike yapısalcılıklar moda haline geldi. Yapısal cılığın söz dağarcıkları şimdi artık doğahilimden ya da şiirden değil, sosyolojiden, dilbilim ve antropolojiden vc Marksist ekonomi politik karşı-yapısından — Marjt’m "Grundnsseytlzu" — ödünç alındı. (02) Bu görüngüyü, 'Outside the Whale“ , Out of Apathy (1960)’de tartı şt.m. ' PsephoJogy: seçimlerdeki oy dağılımlarının istatistik yoluyla çözümlenmesi -çv 143
B ir yanlış anlamaya karşı kendimi korumaya almalıyım. Bu an lamda töz dağarcıklarından söz ettiğimde, bu kesinlikle ideoloji ola rak onların anlamlarıdır. Yani, bu dönemlerin her birinde, toplumsal ve politik çözümlemenin Özel hır Milini, şu ya da bu söz dağarcığına yönelik ideolojik bir Ön varsayımı kabul teıneye hak verir gibi görünen bir gerçek deneyim baskısının var olduğunu ileri sürdüm. Bunun bizi koruması gerekir. Birinci Dünya Savaşı öncesi on yılların der.eyimleri zihinleri, evrimciliğin öncül ve terimlerini kabul etmeye hazırladı; 1917’nin ve 1936-1946'nın bunalımlı yıllan, bütün devrimci anlar gi bi. volontarizmin Öncül ve terimleri için elverişliydi; ve beklenmeyen durağanlık ve en temel anlamında tarihsel utuculuk (görünüşte kapa lı bir çember içinde maddi malların ve ideolojinin sürekli yeniden üre timi) çağdaş zihinleri yapısalcılığın öncül ve terimleri doğrultusunda belirgir bir şekilde düzenledi. Bu anlamda bir tarihçi, yapısalcılıkta önsel toplumların döngüıel ya da bir saat gibi çalışan haklı çıkancı sistemlerle bir benzeşme görür ve bunların genel olarak kurulu erki onaylamaya çalışan ancien rig m e 'ler, ya da erki ideolojik bir gerek çeyle sağlamlaştırmaya çalışan orta yaşlı post-devrimci rejimler ol duğuna dikkat eder. Demek ki. yapısalcılıkla knrşılaşan bir tarihçi, havayı ¿oklayıp bir tutucıluk kokusu sczmelidir. Fakat ideolojik havayı koklamak sorunu halletmez. Çünkü, birinci si, lam da bu ideolojik eğilim olgusunun kendisi« söz konusu düşünce lerin tarihsel momentle kısmi bir uygunluğa sahip olduklarının bir tür garantisidir; Birinci Dünya Savaşından önce emek hareketinin bir "ilerleme’si vardı; 1936 ile 1946 yılları arasında kahraman inisiyatifler ve irade hareketleri vardı; bugün her yanda bizi saran köklü bı: sosyo lojik tu'.uculuk vardır Öyleyse, ideolojinin kendi "doğruluk" türüne sahip oduğuııu anılmamalıyız. Ve ıkincisi, özel bir söz dağarcığını kabul cime ideolojik eğilimi kendi başına dilin, onun öncül ve terim lerinin geçersiz olduğunu elbette açığa vurmaz. Bu ayrı bir inceleme nin konusu olmalıdır. B ir gün, binlerce zihin eşzamanlı olarak doğru luğa inanmaya meylettikleri bir "konjonktür gelebilir! Kuşkusuz, ta rihçiler böyle olayların kayıtlarını hiç bilmez. Fakat herhalde AlthusKer’le birlikte bu ütopik konjonktür sonunda gelmiştir.
144
Fakat Althuiser'e tekrar dönmeden, bugün biraz solan ve moda ol maktan çıkan bir yapısalcılık olmasına karşın, günümüzün diğer biı yapısalcılığmı takdir etmeyi uzatalım. B ir bakıma nadir ve cüretkâı bir çalışma olduğu için, yapıyı tarihsel kayıt içine yeniden yerleştir me ve böyle br sistemin en güç sorununun, değişimi zaman içinde çözümleme sorununun lıukkındaı gelme girişimi »ima şansı olduğu için, elimin altında hazır duruyor. Hcrşeyden önce doğrudan onun söz dağarcığına doğru ilerleyelim:
Eiııdüsıriyel l:uKtf uyısıııdmı puıııuKlu-tcKMil devrimi, hülüıı Uıciiııı fuklüı terinin dramnük bir yeniden düzenlenmesi olarak görülür. Devrim, günün esemen değer-sisteminin mcırulaştırdığı bir hoşnutsuzluklar diziliyi« meydana geldi. Birkaç ardışık furklılaşmayla endüstri, dış ve iç pn/arl»' nn taleplcnri duha yeterli karşılayan bir yapıyla birlikte ortaya çıktı Böyle bir devrim, doğal olurak b r boşlukta gerçekleşmedi. Dini değerlet, politik düzenlemeler ve toplumsal tabakalaşma gibi ekonomik olmayan oğeler tarafından haslauldı. Aynı /amandu. pamuklaki endüstriyel devrim diğer öğelerle birleştiğinde diğer toplumsal alt-ulstcnlcrde birçok ardı-jd. farklılaşmalurı başlatan bir hoşnutsuzluk kuynaÇt da yarattı.^3'
Burada kaynakları kullanışı, bunları seçimi vs yorumlaması ve “ kutular” ının boşluğu konusunda. Profesör Smelser’le dohn yakın biı tartışmaya girmeye zamanım yok. Sadece, tuın da yözumlemo söz
niz, bilgeliği her ¿aman çok açık bir şekilde ortaya çıkan) vardır; fakai, sislem bu plebien irrasyonellik belirtilerinden bile yararl.ınabilir, çünKü sistemin (epesinde bir yerlerde bulunan çeşitli ekonomik olma yan Ustun “öğeler” (“ politik düzenlemeler", ya da üstün dini değerler, ya da daha basili ordu ve polis) bu rahatsızlık belirtilerini ‘ ele alıp yönlendirir” ve eğer sistemin organları birçok rafine "ad ım la "uy gun" bir uyarının, lasaumn. "yeni düşünesler” ya da kuramların (no var ki. her zaman aldatıcı rahatsızlık kaynaklan tarafından kışkırtılan dahs akkıllıca biçimlerde tasarlanan) işaretini verirse — böylece yapı sal olarak farklılaşmış "sistenTe. sonunda egemen değer-sistemin saptadığı hedeflere yetmeyen ve böylece yeni hoşnutsuzluklar üreten “ olağanüstü bir Üretim, sermaye ve kâr büyümesi" şeklinde muhte şem bir başlangıç getirerek. Bu tümceder nasıl kurtulacağımı bilm i yorum; çünkü parsoncu sistem sürekli devinimin sırrını gerçekten saklamıştır. Bu sistemde iyi ya da kötü adam yoktur; ya da daha doğrusu, bü tün adamlar eşit dereccde nötr iradelidirler, iradeleri toplumsal süre cin merhametsiz iradesine teslim olmuştur Onlar bu sürecin destekle ri ya da fra#rndirler (ya da olmalıdırlar). Toplumsal irade lütufkardır: "sarayı... pazarların taleplerini daha yeterli karşılayan bir yapıyla bir likte ortaya çıktı.” Ve ten. Smelser’in erkek ve kadınlan bu farklılaş tım maddileştirme mekanizmasında sadece aul yolcular olarak gör düğünü ileri sürmekle ona haksızlık ettim. Kendi başına b ırat. sistem hepimizi daha geniş pazarlar hedefiyle bu.uşmaya doğru götürür. Fa kat ne yazık ki, şu götürülenler çoğunluğunun "rahatsızlık belirtileri", sadece önemsiz derecede yersiz değil, çoğunlukla büyük Ölçüde yer sizdir. Bu çoğunluk Luddıte*. sendikacı, feterloo** ve Ten Hour Men. çartıst olur. Şey-toplumun kendi pürüzsüz şey-yollanndan şeysonoçlarına ilerlemesini engellerler. Şanslıyız ki. çağdaş toplumlarda rahııtsızlananlara belirtilerinin yersiz olduğunu açıklayabilen, "ele alıp * Luddito: 1811-16 yılları arasında İşsizlik yarattıkları gerekçesiyle maUnalrı kır mak için örgütlenen bir Ingiliz işçi grubuna ve bu grup üyelerine verilen ad -ç v ” Paterloo. 1819 yılında Manchester'dakl bir halk gösterisinin kanlı bir şekilde bastırılmasına verilen aşağılayıcı ad; olayda 600 kişiden fazla İnsan ölmüş ya da yaralanmıştı. 146
yönlendirme"nin en iyi araçları konusunda "politik dûzenmeler"e Öğütlerdc bulunabilen sosyologlarımız var. Arlık hepimiz biliyoruz ki. cahil gözlere (ya da mideler) rahatsızlığın haklı nedeni olarak görü nen görüngüler, gerçekte bir bilge-şsyin görünmeyen çalışmasının te zahürleridir. Ve bunun arkasında, yine, eski bir lannbilimsel düşünce biçimi göze ilişebilir: her görüngü, ilahi İrade’nin bir kantı olarak bir işleve .salup olnıclıdır, Elbeıte. Smelserci sistemin, niyet ve normlar tarihine ekleme yap mayı aşma bahanesi bütünüyle aldaucıdır. Bu sistemde ve her evrede dışsal değerlerin dayatmasıyla karşı karşıyayız. Bu durum, hiçbir yerde, Smelser’in. ister genelleştirilmiş kavram olarak ve isterse el örgücüleri gibi Özel tgplumsal gruplarla ilişkisi içinde olsun, değerSİKfemi ele alışından daha açık değildir. Teori olarak şunu öneriyor:
Her toplumsal sistemi, sistemin dolasım, hedeflerini ve bu hedeflere ulaşma araçlarını tayin eden bir değer-sistem yönetir. Bir toplumsal siste min ilk işlevsel gereği, bizzat değer-sistemin bütünlüğüm: korumak ve bi reysel aktörlerin ona uyum göstermesini sağlamaktır. Bu, bireylerin değer lerle ilgili rahatsızlıkların» ele alıp çözmek için gerilim-kontrol mekaniz maları kadar, bireyleri toplum&nllofL-rtnoyı vq eğitmeyi dc gerektirir.
Ne var ki, bu yılan kendi kuyruğunu kendi ağzına zaten almış bu lunuyor. Zira aynı sayfada Smelser bize şunu söylemiştir:
Bir toplumsal listemi... toplumsal sistemin faaliyetlerini tanımlayan ve mcşrulaşunın Wr degcr-ılstem yunear. İkincisi, bu değerler, dalıa somut birimlerin etkileşimini yöneten düzenleyici modeller şeklinde kurumlaş tırılır. Üçüncüstf, daha somut birimler, toplumsal sistemi yöneten işlevsel zorunluluklar etrafında salkımlanan toplumsal alt-sısiemlcrde uzmanlaşır
Fakat aynı zamanda (başka bir sayfada) değer-sistem kendi kendi nin yargıcı ve hakemidir "Sistem in üyelerinin hoşnutsuzluklarını ifa de edecekleri ve değişimi yüklenmeye hazırlanacakları koşulları ta yin eder." Değerlsr, bu yapısal farklılaşma modelinin dışında tek ba 147
şına dururlar. Değişirlerse, "toplumsa] yapıdan daha yavaş" değişir ler ve bu. "ayrı bir analitik sorun"dür,W$ Bu, gerçek bir epistemolojik pudingdir. Değer-sistem ile toplumsal sistem arasında ileri sürfilen ilk ilişki ortak-yaşamdır (symbiotic). Toplumsal sistemi, gerçekte sistemin hedeflerini seçen değer-sistem "yönetir," fakat, eşit derecede toplumsal sistemin ‘‘ilk işlevsel gereği değer-sistemin bütünlüğünü korumaktır." Dolayısıyla, değer-sistem ile toplumsal sistem karşılıklı birbirini destekleyicidirler; fakat bun lardan birincisi önceliklidir. Toplumsal sistemin ilk işlevi, kendisini yöneten değerleri kendi bütünlükleri içinde yeniden üretmektir. Y ıla nın kuyruğunu ağzına aldığı yer burasıdır. Şimdi kendi kendim yut maya başlıyor. Zira toplumsal sistem, "toplumsal sistemi yöneten iş levsel zorunluluklar etrafında salkımlanan toplumsal nlt-sistemler'de uzmanlaşan "somut birimler*’den (ya2 ik hala hak değil!) meydana ge lir. Fakat bu işlevsel zorunluluklardan birincisinin ne olduğu konu sunda zaten bilgilendirildik, değer-sistemin bütünlüğünü korumak. Toplum nedir? İlk işlevi, boş kutular ve çirkin bir terminoloji aracılı ğıyla, kendi değer-sistemini yeniden Üreten bir değer-sistemdir. Bu değerleri kim elinde tutar? Tercih durumu olursa, hangi değer kümesinin egemen değer-sistem olacağına kim karar verir? Yılanın —ya da ondan geriye ne kaldıysa, zira o artık kıvranan bir düğüm dür— buna da bir yanıtı vardır? Egemen olan değer-sistem tam da cgemen olduğu sistemdir. (Daha da ileri gidip politik, ekonomik ve di ğer kurumsal (yani dini, akademik) erki elinde tutanların değerleri de mek gereksizdir, çünkü erk, işlevi "o” değer-sistemin seçtiği hedefle re ulaşılması olan "politik düzenlemeler" arasına bir yere yerleştirilmiştir). Dahası, değer-sistemin kendisi hoşnutsuzlukların doğup doğmaması gerekliğini "tayin eder": Yom, alternatif değerleri doğmaktan alıkoyar ve "değerlerle ilgili bireysel rahatsızlıkları çöz mek" için, "gerilim kontrol mekanizmaları" sağlar. Culp! Yılan, bü tünsel teorik boşlukta gözden kaybolmuştur. Elbette, oldukça tutucu bir boşluk: Yöneten, ilk işlevi olmak-lığın bütünlüğünü korumak-olandır; egemen olanın, kendi egemenliğini ko(84) |t>d. S.11. 16. 148
rurfıa işlevsel zorunluluğu vardır Smelser’in sunduğu şekliyle bu ya pısal teori, alternatif süreç ya da sınıf çatışması teorileri terimleriyle eleştirelemez: çünkü teorisinin terminolojisi öyle biçimlendirilir ki, böyle kavramların hiçbir noktada içeri girmelerine izin verilmez Söz dağarcığı, daha eleştiri başlayamadan eleştiriyi dışlar Yine de, söylediğim gibi, bu sistemin her evresinde dışsal değerle rin dayatmasıyla karşı karşıyayız. Elbette, Smelser’in yeniden yapı landırmayı önerdiği endüstriyel tarihte b ir tek değer-sistem yoktu: iç lerinden birinin sadece erki elinde tutan udunılar icra ettiği için, ege men olduğu birçok yanşan değer kümesi vardı. Yoksul Yasası K o misyonu üyelerinin değerleri ile yoksulların değerleri, El Dokumacılarına Yardım Komisyonu üyelerinin değerleri ile dokuma cıların değerleri aynı sistem içinde toplanamaz. "Bağım sızlık" gibi kimi belirsiz nosyonlara göz kırparak öyle yapmaya kalkışsak bile, toplumsal sistem öyle yapılanır ki. bazı adamların bağımsızlığına ne den olan şeyin başkalarının bağımlılığına neden olduğunu anlarız. ‘Toplumsal sistem" hiçbir hedefe, içselleştirilmiş hiçbir niyetliliğe sahip değildi; çünkü o sistem içindeki kadın ve erkekler karşıt hedef ve niyetler peşinde koşuyorlardı. Smelser, maksimum ekonomik bü yüme peşindeki eski bir Weberei rasyonalizasyon hedefini varsayarak kendi hedefini çözümlemeye çalışır. Onun şcy-mekaniznıasının İçin de maskeli; fakat yine de kontrol altında olan boğuk ses Sombart'ın girişimcisidir, tek motivasyonu kendi kârını ve dolayısıyla insanoğlu nun üretken kaynaklarını maksimize etmek olan, günahsız iyi niyetli ağacıdır, işte kapitalist sistemin primum m obile’sı (ilk hareketi ve ren) Smelser’in sisteminin, daha büyük iddialarıyla*83* sadece tarihsel mantık söylemine hakaret değil aynı zamanda, sosyoloji olarak -ancak kapitalist ideolojinin bir momenti olarak- anlaşılır olmasının nedeni budur. ideoloji olarak, işaret etmiş olduğum Soğuk Savaşın en kızgın mndu kutuplaşmış ideolojik durağanlık momentinin bir ürünü olarak (85) Daha az uKala bölümleriyle, Smelser'in Kitabı, pamuk sanayinoeki iş ögü:lonmosi ile çalışanların aile yapısı arasında değişen ilişkiler konusunda ilginç ¡.orunları ortaya çıkardı
l«W
gürüxbilir.,B6>Stalin'inçuk fuıklı biı letuımûlojiylç faka» cşitdcrccede soyut bir söz dağarcığıyla, "Ustyaprnın ıcmeli meşrulaştırma ve sağlamlaştırmaya indirgendiği özdeş bir süreç maddileştirmesi öne ren bir morksizm karikatürü yapabilmesi de bu momentteydi. Bu "te mel" (Stalin yazıyordu 1950'de), "gelişmesinin verili bir evresinde toplumun ekonomik yapısıdır” ve "Üstyapı toplumun politik, hukuki, dini, sanatsal ve felsefi görüşlerinden ve bunlara uygun düşen politik, hukıkj ve diğer kurumlardan ibaret ir: Üstyapı temelin bir ürünüdür; fakat bu demek değildir ki. sadecc temeli yansıtır. edilgendir, nötrdür, kendi temelinin kaderine, sınıfların taderirıe. sistemin karakterine ilgisizdir. Akline, doğar doğmaz kendi temelinin bi çimlenmesi ve kendi kendini sağlamlaştırması için ona aktif bir şekilde yardım eden, yeni sistemin tamamlanıp eski temeli ve eski sınıflan ona tan kaldırması için elinden gelen herşeyi yapan, son derccc aktif bir güç haline gelir. Ba^ka .şekilde olmaz. Temel, kesinlikle kendisine hizmet edebilsin, bi çimlenmesine ve kendini sağlamlaşurmajına aktif bir şekilde yardım edebılsın, eski, can çekisen temeli vo onun tski üstyapısını orlndın kaldır mak için aktif bir şekilde çaba harcayabilsin diye üstyapıyı yaratır. Bu, şu demeye gc'.iyor: "Yaratan, ilk işlevi kendi olınak-bğını sağlamlaştırmak — vc dc üııccdcıı Vuı ulam pataklamak— olandır." Sovyetler Birliği tarihçileri, belli bir evrede. Stalin'in üstyapısının kendi "olnıak,,lığının kendi temelini keyfi bir şekilde (ve teorik ola rak uygunsuz bir biçimde) yarattığı konusunda kuşkulu olmalarına karîjin, devletin gerçekten "tamamlanıp eski tcrnel ve eksi sınıfları yok etmek" için, elinden gelen herşeyi yapan, "son derce aktif bir güç" olduğu Ulu Staliniznıin yaklaşık bir betimlenmesi budur. Stalin'in dikkate değer formülosyonlarmdan bir diğeriyle daha kolay uyu şur bu: Üstyapı üretimle, insinin üretici faaliyetiyle doğrudan bağlantıl. değildir. (86) Alvın Gouldner’m pareoncu yapısalcılığın gonesislnl çözümlemesini [The Coming Crisis In Western Sociology] dikkate alarak, bu düşünoenln gonetik ola rak Soğuk Savaş stasislnin ürünü olduğunu demek istemediğimi açıklamalıyım: Gouldner eleştirel deneysol m a trisi daha nrkenhir hnQlamn yerleştirmede hak lıdır. Demek İstiyorum kİ, dcoloiıi olarak parsonculuğun yoğun akademik ve ku rumsal destekle yükselmesi böyle oldu. İM İ
Ekonomi aracılığıyla, temel aracılısıyla iadece dolaylı olarak ürclımlc bağlantılıdır. Eu nedenle üstyapı, üretici güçlerin getirm esindeki deği şim leri d o la y ım ız ve doğrudan d e |il. ancak temeldeki değişikliklerden sonra üretimdeki değişikliklerle temelde oluşan de ğişikliklerin prizma sından geçirerek yansıtır. Bu demektir ki. Üstyapının hareket alanı dar ve sın ırlıd ır.*87)
Benim sorunum, bu geçmiş günlerde, marksisl bir leorisyen olarak Stalin’in güvenirliğini incelemek değil. Şu andaki sorun, Smelser'de ve Stalin’de öncüllerde başlayan v? çözümlemenin söz dağarcığına yayılan tarihsel sürecin özdeş bir maddileştirilmesini belirtmektir: Her ikisi de tarihi “öznesiz süreç" olarak önerir (ya da önerir gibi ya par); ikisi de instn aracılığını tarihten çıkarır (ötedeki yapısal belirle nimlerin ‘‘desteklileri" ya da ektörleri olmadıkça); ikisi de İnsan bilin cini ve pratiğini kendindcn-itilimli fty le r olarak sunar Başka bir sonn var Aleni "öznesiz bir süreç" olarık tarih kavra mı, ne Sm clser’in ne de Stalin'in keşfidir, Althusser’in bir keşfidir ve üstelik bunun,"A'ap/to/’deki bütün çözümlemelerin temeli" olduğunu ileri sürer (/_ <£ P., 117; P. de A., 182-5, Denemeler. 51], Fakat bu dik kate değer görüşün kökeninin. Althusser'in her zaman alışılmadık bir saygı gösterdiği bir metin olan Stalin’in Marksizm ve D il adlı eserinde yattığını tahmin edebiliriz. Althusser’in Fransız Komünist Partisi’ne 1948’de katıldığını ve öznel olarak büyük bir güçlükle yüz yüze oldu ğunu duyumsadığını biliyoruz
Parti’ye katılan profesyonel b ir filozof, ideolojik olarak küçük burjuva kalmaya devanı eder, felsefede prolster bir sınıf tutumuna sahip olmak içın. düşüncelerinde devrim yapması gerekir (L it P.. 17).*
Bu güçlük içinde, Stalin’in o sırada kendi inisiyatifindeki komü nist haraketi karükterize eden sekterizmi ve dogmatizmi yerle bir et meye başlayan ilk "şoku” veren teoriye orjinal katkısıyla (1950) işe (B7) J. V. Stalin, Marxism and Linguistics (1950), * I. Althusser, Lenin vo Felsefe, İletişim Yayınlan 1989. fi, 23 - cv. 151
baladı. Ya da geçmiş olayı "bir tek ifadeli, boşlukla salanan bir karikatür.pankartla özetlenen bir dönem” — böyle sunar: "burjuva bi lim. proleter bilim " pankartı.
Bulaşıcı vc .imansız yönetim sistemi ve düşüncesiyle bu hezeyanı teskin eden, çılgınlığı biraz dnha makule indirgeyen Stalin’den başkası değildi Dilin bir üstyapı olduğunu kanıtlamak için, gayretli çabalar içine girenle rin heveslerini kınadığı birkaç saylanın satır aralarını okuduğumuzda, sı nıf ölçütlerini kullanmanın sınırlarının bulunduğunu, bilimi, Marx’ın her tayfasında ilun ettiği bir konumu, ideolojiler arasında ilk sııadu gelen gibi de alır durumu getirildiğimizi görebiliriz Geri çekilip, varı düzenli bir şekilde ilk ilkelere gen dönmeliydik (F. Af., 27).(,w
Kendi entelektüel gelişmesini sunuşu işte budur: Stalinist dogma tizme kapılmış, fakat bunun en aşırı hezeyanlarından kurtarılmış — Stalin tarafından— bir “küçük burjuva.” Kurtarma operasyonu onu. kesinlikle her yerde hazır vc nazır “ Öznesiz süreç olarak” ınrih kavra mıyla, maddileştirilmiş yapısalcı bir söz dağarcığıyla, amansız ve mekanik bir temel-üstyapı eğretilemesiyle — ve ikisine de ait olmayan bir “ bilim " olarak marksizm nosyonuyla baş başa bıraktı! Allhusser. K ap ital'i Okumak'lan sonra "genç eniklerin., bacakları arasında kaymasına” ^ izin verse de, kendi mnrksizm versiyonunun bir yapısalcılık olduğunu elbette vadsımıştır. Büyük ölçüde yapısalcı ''birleştirci" nosyonlara başvuran argüman, sözünü etmek istediğimiz argüman değildir. Bunun yerine, doğrudan onun metnine, metnin söz dağarcığına, öncül ve terimlerine bakacağız. Althusserci sosyolojik teorinin hassas kavramı, "Üretim tarzı" kav(88) R. C. 5. 133 te Stalln'e başka bir övücü gönderme daha var. (89) Denemeler, 125. Aynca, bkz R. C.in İtalyanca baskısana önsöz. Ateşli teo rik pratisyenler 3anırlar ki, Althusser'in "özeleştiriler’ I F. M. ve R. C.dekı bütün o'ası güçlükleri uzaklaştırır. Bu eleştirileri belirtirken, bunlar ya (a) marjinaldirler ya da (b) o kadar geniştirler ki, oddlye alındıklannda. ilk eseri İn (oto (toptan) tartışma konusu yaparlar Bu nedenle, F. M. ve R. C.I, Althusserd gövdenin en geliştirilmiş ve en etkili parçası olarak ele alma hakkımız var. Sonraki yazılar, genelde, öncekilerin kabalaştırılmış veretyonudur. 152
tamıdır Çok az Marksist buna itiraz eder. Eğer tarihçiysck. düşünü rüz — üretim i: toprağı, borçları, rantları, mülkleri, teknolojileri, piya saları. sermayeyi, ücretleri ve benzerlerini. Fakat AlthUtter bütün bun ları varsayar ve sorunun özüne, kuvrama, “ lerinTlerin "düzenlenme5İ"ne geçer.
Bir ynndû yapı (ekonomik temel üretim güçleri ve üretim ilişikleri); diğer yanda (Ütyapı (devlet ve bütün yasal, politik ve ideolojik biçimler).
Şimdiye kadar Stıılin’in güçlü eli bize yol gösterdi. Fakat şimdi onu düzeltmeliyiz. Marx, "herhangi bir toplumsal oluşmun özünü oluşturan yapı-üstyapı kompleksinde, belirleyen kerteler arasındaki iHçkinin yeni b ir k a v ra c ın ı" .sundu (F. A/.. II) . Sonra Althusser dört aniagoniste karşı bir yanda ekonomivn ve hatta ieknolojicilik, diğer yanda hümanizm ve tarihsivn— Marksist bilimin saflığı için güreş meye atılır. Temel ile üstyapı arasındaki ilişki, egemenlik-ilişkisiiçinde yapı, son-kcrtcde-bclirleme. Üst-belirleme kavramları işin içine sokularak, yeni biçimlerde ifade edilip sofistike edilmelidir. Marx, bi ze ‘zincirin iki ucunu verir: "bir yanda üretim tarzı (ekonomik) tara fından son kertede belirleme, diğer yanda üstyapının göreli Özerkliği vc Özgül etkileri (h. M .. 111). (Doğrusunu söylersek, bunlar zincirin iki ucu değil, aynı şeyi söylemenin iki şeklidir; çünkü, belirleyen olon, fakat sadece son kenede belirleyen olan şeyin, diğer kertelerde göreli olarak özerk sonuçların etkililiğine izin vermesi gerekir). Fakaı Althusser bu belirlemenin hep-var-olduğu halde, sadece kurgusal ol duğu konusunda bizi temin eder; çünkü "ilk andan son ona k.ıdnr. yal nız başına *son kerte' saati asla gelmez" (F . M , 113). O halde, tarih çilere. daha ileri ampirik araştırmayı ve geliştirmeyi gerektirir gibi görünen sorun, Althusser e " üstyapıların... özgül etkileri teo risi” nin yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun olarak görünür (F M ., I i 3). Onarmaya koyulduğu şu: "ve etkililikleri teorisinden önce, ya da onun la eşzamanlı olarak (çünkü etkililiklerinin formüle edilmesiyle onla rın özüne ulaşılabilir), özgül Ustyap, öğelerinin özel özü teorisi geliş tirilmelidir (/\ M., 114). 153
tekrar tekrar, italiklerin özgül açıklayı:ılıklarına vc saygınlığına ulaşan bu düzendeki "formüla5yonlar,,ın. gerçekten bizi gizemin sırrı nı çözmeye hazırlaması gerektiği sanılır. Düş kırıklığına da uğrama yız. Zira, bir bakıma büyük bir temel üzerine oturan narin üstyapı ola rak değil, bütünsel bir figür olarak görülen çok ulu bir hanımefendiy le, La Structure â Dominante ile tanıştırılırız. O. bir *'bütünlük"tür, fakat Hegelci ya da Sartreci sahte bir bütünlük defcil: son derece daha "belirli ve kesin"dir (F. V/., 203). Onun varoloşunu belirleyen ve ege menliğini yapılandıran şey. son kenede "ekonomik"tir; fakat son ker te asia gelmeyeceği, sık sık bu maddi belirlemeyi gözden kaçırmaya saygılıdır. Ulu bir Hanımefendiye midesi tıraûndan belirlendiğini sü rekli anımsatmak kabalıktır. Onu, mizacındaki çelişkilerle karakterize etmek, bunların kötü sindirimden kaynaklandığı olgusunu ısrarla eUrcMi belirtmek yerine , bu çelişkileri kendi başlarına incolomek da ha yararlıdır. Eğer lıer çelişki, cgcminlikte yapılanan karmadık bir bölün içindi bir çelişkiyse, bu karmaşık bütün kendi çelişkileri olmadan. bu çelişkilerin te melde eşitsiz ilişkileri olmadan tasarlonamaz, Başka bir ifade>le, egemenük-ilişkisi-içinde-vapıdaki her çelişki, yapıya her töze! eklemlenme v: eklemlenmelerin £cnel ilişkisi bizzai karmaşık bütünün varoluş koşulannı oluştururlar. Bu Önerme, birincil önemde bir Önermedir, Zira bu demektir ki, bütünün yapısı ve dolayısıyla l6*el çelişkilerin 'farklılık'» ve bunların egemenlik-ilişkisi-içinde-yapısı. tim da bütünün varoluşudur, çelişkilerin ‘farklılığıkarm aşık bütünün varoluş koşullarına rtzdeştir. Açık tenmlerle. bu tutum 'lali' çelişkilerin 'temel' çelişkinin sof görün güleri olmadığım, temel çelişki pratik olarak inli çelişkiler olmadan, ya da bunlardan bazıları olmadan var olabilecek, onlardan Ünce ya da daha sonra var olabilecek dcrecedc temel çelişkinin o kadar çok kendi görün güsünün öz ve talisi olmadığını ima eder. Aksine, tali çelişkilenn temel çelişkinin varoluşu için bile önemli olduğuou, tıpkı temel çelişki oıılaran varoluş koşullannı oluşturduğu gibi, onların da gerçekten temel çelişki nin varoluş koşuliann oluşturduğunu ima eder, örnek olarak, karmaşık yapılı bütün olan toplumu ele alalım (F. Af, 204-5) Ha, evet. Abes de olsa, bir Örnek alalım "toplum ” Zira, "açık te rimlerle" Althusser'in herhangi bir karmaşık bütün ya da organizma 154
da bütün yüklemlerin biı tek, küme ol uruk ele alınması gerektiğini; ve eğer çözümleme biı "lemel çelişki” saptarsa bunun (a) onun yapısının ıslında bulunduğunu ve (b) dolayısıyla bağımlı çelişkileri dışlamadı ğını söylemek için, uzun ve fırtınalı bir yoldan dolaşacağını bile san mıştık. Fakat anlaşılıyor ki, "toplum " daha hızlı bertaraf edilebilir Onda [toplumdal, 'üretim ilişkileri''üretim »üçlerinin sal gCrüngüIeri de ğildirler; onların varoluş koşuludurlar da. Üstyapı yapının saf görüngüsü değildir; onun varoluş koşuludur da... Lütfen beni yanlış anlamayın: ‘çelişkiler'in birbirinin varoluşunu bu karşılıklı koşullamas, çelişkilere hükmeden egemenlik-ilişikisi-içinde-yjpıyı vc onlardaki yapıyı (bu du rumda ekonominin son kertede belirlemesi) gcçersizleştirmez, Açık dtuıguselliğine karşın, bu koşullama bütünün karmaşıklığını ve onun birleşikliğini oluşturan egemenlik-iljşkiji-içinde-yapıyı parçalamakla sonuç lanmaz. Tam aksine, her çelişkinin varoluş koşullarının gcrcekli&i içinde bile, bütünü birleştiren egeıncnlik-ilışlusi-jçinde-yapının tezahürüdür. Çelişkinin varafuf kofullarının kendi içine bu yansıması, kcrtttaştk bütü nün birlikteliğini oluşturan egemenlikle eklemlenen bu yapının her çeliş kideki yansıması, Marksist diyalektiğin en temel karakteristiği, zon za manlarda 'üst-belirlenir.' kavramı içine yerleştirmeye çalıştığım karakte ristiği budur (F M., 205-6). A lth u s s c r'in komkteristik idealist yöntemleriyle ulaşmış olsak da —ideal öncüllerden bir örnek olarak ‘ toplum"û ulaşırız!— , sonunda "Marksist diyalektimin en temel karakteristiğine ulaşmış olduğumu:.ıı bilmek güzel. Söz dağarcığının bu yeniden düzenlenmesini Althus\er'e dayatan şey, temel ile üstyapı arasındaki ilişkiyi, saat mekaniz masıyla bir benzeşme içinde gören ,,ckonomizm"in yetersizlikleridir:
Kerteler hiyerarşmni ilk vc son kez kuran, her birine kendi özünü ve rolü nü veren vc ilişkil:rinin evrensel alanını tanımlayan gerçek marksist gele nek değil, 'ekenimivn*dir (meknnizm)u. Sonsuza kadar falan 'yanı' (üre tim güçleri, ekonomi, pratik) temel role vc falan yanlan (üretim ilişkileri, politika, ideoloji, teori) bağımlı role bınzctcn egemen çelijkinir\ rolünü peşinen ve ebediyen son-kertede-belirleyen çelişkiyle özdeşleştiren ekoııomizmdir —oyst gerçek tarihte, ekonominin son kenede belirlemesi, ke sinlikle. temel rolün ekonomi, politika, teori vb. arasında ver değişurmciiylc gerçekleşir (F. M.. 213). 155
Pratik olarak çalışan tarihçiler, bu tümcenin sonunda, aydınlan mak için bir çözüm bulmaları çok güç olsa bile, "gerçek tarih" ile ilgi li itiraf iyidir (ve alışılmadık). Alıhusser'ir. söyler gibi göründüğü şey, "ekonomizm"ın hem kaba hem de itibarsız bir saat benzettirme sini önermesidir: Ve o bunun yerine, saati sofistike etmeyi Önerir: Eşitsizlik bir toplumsal olucumu içseldir, çürkh, karmadık huıunün egemenlik-ilişkisi-içinde-ynpılanması. bu yapısal değişmez, onu oluşturan çelişkilerin somut çeşitlenmesinin ve dolayısıyla yerlerinden oynamaları nın, yoğunlaşmalarının. dönüşümlerinin vb. bizzat Onhışuhıdtırvc tersin den çünkü. bu çeşitlenme bu değişmezin varoluşudur.
EşiLsiz gelişme "çelişkiye dışsal değil, onun en iç özünü oluştu rur." (F . A f, 213). Kuşkusuz bütün bunlar daha itibarlı bir ses çıkarır; giderek daha çok çirkin bir antikaya benzeyen Stalin'in dedesinin saa tinden kurtulduk. Fakat baş başa bırakıldığımız şey, basitçe daha fazla hareket eden parçalarıyla daha da karmaşıklaştırılan yeni tarz bir saattir, ve bu parçalar tarihsel araştırmadan çıkarılan zorunlu par çalar (parasal sistemler, anayasalar, normlar, mülkiyet haklanl değil, uruyu sokuşturulmuş SÖjcçÜk türevleridir. Yeniden düzenleme özse! çözümlemede değil, tek başına söz dağarcığında gerçekleşmiştir. Hala saatle (ya da felsefi mekanizmle) baş ba$a bırakılırım ızın nedeni, teorinin karakterinde yalar: B ir yapısalcılık olarak teori. Çok açıktır ki. Althusser'in sistemi, yapısalcı terimlerle bir "süzgeçten geçirme"den fazla bir şeydir. Dilbilim , antropoloji ya da psıkoanalizdekı Pnrisli HHli işaretlere göre, bu sistemin yapısalcılık olarak nitelendiri lip nitelendirilmediği hiç önemli değildir. Daha genel bir anlamda ya pısalcılığı meydana getiren şey: ( I ) Ne kadar değişik sunulursa su nulsun ve yer değiştirmeleri ne kadar karmaşık olursa olsun, bu çe şitlenmeler kategoriler olarak orjinal sabitliklerini korurlar. Smelser'de "değer-sistem", üretim faktörleri, ‘ politik düzenlemeler" ve (motor) "yapısal farklılaşma"; Allhusser'de "ekonomi", "politika", "idcolojl" ve (motor) "sınıf mücadelcsi." Bu nedenle, sonradan hareket eden parçalar olarak harekete geçirliseler de, kategoriler stasis katego156
hicridir. (2) Hareket, sadece sistem ya da yapının kapalı (l/attutunla gerçekleşebilir; yani, parçaların devinimi ne kadar karmaşık ve ne kadar karşılıklı hareket halinde olursa olsun, bu hareket önceden veri li yapının kapsayıcı sınırlan ve belirlemeleri içine kapatılır. Bu iki nedenden ötürü, süreç olarak, içinde kategorilerin özel bağlamlarda ta nımlandığı; fakat sürekli tarihsel yeniden tanımlanmnya uğradıkları ve yapısı önceden verili olmayan, biçim ve eklemlenme olarak sürekli değişen açık uçlu ve belirli olmayan — fakat bu nedenle rasyonel mantıktan ve belirleyici baskılardan muaf olmayan— bir oluşum ola rak tarih — bütün bunlar (ki, "Marksist diyalektiğin cn temel karakte ristiği” ™ çok daha doğru bir şekilde oluşturdukları söylenebilir) yadsmmalıdır. Ve burada çok güç bir sorunla, bir "formülasyon"un "am pınk" çö zümlemeden daha yüksek bir düzey olduğunu ve gerekil olanın teorlkolarak-biçimlenmiş bilgi değil, bir "tarih teorisi” olduğunu sanan filo zoflar için, başa çıkılamaz bir sorunla yüz yüzeyi/. Zira, süreç olarak tarihi, "teori” olarak ifade etmek olağanüstü derecede zordur ve Özel likle, mekanik ya da organik mekanizmalardan tilreulcn hiçbir ben zeştirme ve hiçbi' durağan yapısal yeniden oluşturan. belirli olma yan tarihsel sürccin, belirli baskılara tabi olmaya devam eden bir süre cin mantığını kap*ayamaz. Son çözümlemede, sürecin mantığı ancak tarihsel çözümleıre gereğince betimlenebilin diğer herhangi bir alan dan türetilen hiçbir benzeştirme sınırlı, aydınlatıcı, eğreti bir değer den (ve, temel-üstyapt örneğinde olduğu gibi, çoğunlukla durağan ve bozucu olan bir değer) fazla bir şeye sahip olamaz; "tarih” ancak onun kendi özellikleri gereğince teorileştirilebilir. Tarihsel materyaliz min, hem prosedürleri hem de sonuçları açısından teorik olarak daha uyanık olması gerektiği konusunda pekala anlaşabiliriz. Fakat soruş turulması ve teorileştirilmesi gereken tarihsel bilgidir
157
XI
Yapı vc süreç sorunuyla işimizi hiçbir şekilde bitirmedik; Althusser’in önermeleri üzerin2 yorumlarımızı da bitirmedik. Fakat bu nok tada, hem Althusser’in hem de Marx’m ötesine geçerek ve Giarr.battista Vico ile birlikte kendimizi onsekizinci yüzyılın Napoli'sinde konum landırarak. sorunu farklı bir bakış açısından görmeye çalışabiliriz. Süreç olarak tarih kavramı hemen anlaşılabilirlik ve niyet sorunla rına yol açar. Her tarihsel olay eşsizdir. Fakat zaman ve nıekan içinde geniş Ölçüde ayrılmış birçok olay birbiriyle ilişki içine sokulduğun da, sürecin düzenlilikleri açığa çıkar. Bu düzenliliklerle karşılaşan Vico, aynı zamanda antropolojik disiplini vc tarihsel materyalizmi ön gören bir tarzda süreci tanımlamaya uğraştı: O. halkların doğal yasamı tartışmaya başlar ve bu yanının bülür. ekono misini oluşturan geleneklerin hangi belli zamanda ve hangi belirti biçim lerde doğduklarım gös.crir. Bunlar dinler, diller, mülkiyet haklan, iş iş* lebleri, düzenler, imparatorluklar, yasalar, ordular, mahkemeler, cezalar, savaşlar, banşlar vc itt faklardır. Ve bunların doğuş zamanından ve biçi minden. her binnın doğasının, yani onun oraya çıkış zamanının ve biçi minin başka şekilde değil de böyle olması gerektiğini belirleyen ebedi özellikleri çıkanr < w> (90) M. H. Fısch ve T. G. Bergin. The Autobiography of Giambattista Viço (New York,, 1944), s. 171 158
Vico açık çelişkiye düşmeden bir Hegelci. bir Marksist ve bir ya pısalcı (Lövi-Straıssçu varyantı) anlama aracını, dikkate değer bir şe kilde, eşzamanlı askıda tutabildi. Hegel’lc birlikte, "her ulusun tarihi nin zamanla geçtiği ideal bir ebedi tarih” i betimledi. "Bütün haklar arasında ortaya çıkan, birbirleri için bilinmeyen bir-biçimle düşünceler ortak bir doğruluk temeline sahip olmalıdır." Bu bir-biçimlilik, bir ya nıyla, "İlahi Takdir’’in kanıtı gibi görülebilir. Fakat bu ilahi takdir do ğal araçlarla yolunu açar: “ Bizim bilimimiz, ulusların doğal yasasının iki daimi kaynağı olan insan ihtiyaçları ya da toplumsal yaşamın ya rarları ile ilgili insan düşüncelerinin ciddi bir çözümlemesiyle ilerler":
En belirsiz doğasıylu insan tercihi, iman gereksinmeleri yt da yararlarıyla ilgili insanların sağduyusu tarafından belirli tinle getirilir ve belirlenir...
Ve "sağduyu, bütün bir sınıf, bütün bir halk, bütün bir ulus ya da bütün insan ırkı tarafından paylaşılan derin düşüncesiz yargfd ır. Bu nedenle, ilahi takdir başka bir yanıyla, birbiçimli şekilde toplumsal bilinci belirleyen insan gereksinmeleri ve yararları, gereklilik olarak görülebilir. Fakat bu "derin düşüncesiz yargı"nın birbiçim liligi zihin sel yapının birbiçimliliğini de ima eder:
Ulusların doğal yasası, ortak bir insan duygusu sayesinde, biri diğerini doğrulayan ulusların glcncklcriyle yışıitır...
Ve: İnsani şeylerin doğasında, insani toplumsal yaşamda yapılabilir temel şeyleri birbiçimli olarak kavrayan, bütün uluslar için orıak bir zihinsel dil olmalıdır...*915
(91) G. Vico. The Ne* Science (New York 1948), Özellikle 8.141,347,181.349. 159
Oylc ki. üçüncü bir yanıyla, "ortak bir zihinsel d il" ve milin cırlak yapısı nosyonuyla karşılaşırız. Bu zihinsel dili ılnhi lakdir insanları! verdiği için, argümanın çemberi kapalıda. Böylece Vico larihi özne// bir süreç olarak bize sunar; fakat bunun zorunlu olarak bir uırihsizm olması gerekmez. Eğer "ilahi lakdir" özne olarak (ya da son yönlendirici aracı olarak) ve insanlık ilahi iradenin vektörleri olarak ele alınırsa, o zaman elbette bize tarihsist bir lannbiliın sunulur. Fakat bu ilahi irade doğal belirlemeler aracılığıyla sonu ca vardığına güre, o zaman erkekler ve kadınlar kendi tarihlerinin öz neleri ya da aracıları olarak görülebilirler. Çoğunlukla “ yasa" olarak çevrilen ("ulusların doğal yasası", diritto maturate delle gente) V i co 'nun teriminin belirsizliği, o zamandan beri tarihsel materyalizme musallat olmuştur Ön belirlemeye ve öngörüye yol açacak şekilde “ yasa" terimini kullansak, 650 kadarı Sir Karl Popper tarafından sa bırla belirtilen 70<) itiraza kapıyı açarız. Hem M arx'ın hem de Engels’in, yeri geldiğinde “ yasa" terimini bu anlamda kullandıklarını ve Öyle yaptıklarında, itirazları bazen uygun bulabildiklerini^ yadsı mak boşunodır. Fakat, elbette yasa, law, droit, dntto sözcükleri, kııro/dan düzenlilik yoluyla yönlendintteye kadar uzanan bir küme halin de birçok anlam belirsizliklerine ve bükülmelerine sahip sözcüklerdir. Tarihvel materyalizm. Vico'nun zamanından bu yana, geleneklerin vb. birbiçimliliklerini. toplumsal oluşumların düzenliliklerini ifade edeıı ve bunları yasalara tabi zorunluluklar ve de rastlantısal çakışmalar olarak değil, biçimleyen ve yönlendiren baskılar, insan pratiklerinin Öğ retici eklemlemeleri olarak çözümleyen bir terim arayışı içinde ol muştur "Yasa" kavramını bırakıp, onun yerine "süreç nıanıığfnı ge çirirsek, tartışmanın ilerleyeceğini zaten ileri sürdüm.^*1 (92) İtirazlar sadece "bazon* kabul edilebilir diyorum; çünkü, bazı durumlarda, e konomık toorinin yalıtmaları söz konusu olduğunda, nosyon goçerüdir, fakat di ğer durumlarda, "yasa'nın eğretilemeyle 'mantık", yönelim, ya da eğjhm olarak kullanılıdığı görülebilir. Fakat bu, Marx*ın, Kapital'ın birin© önsözünde olduğu gi bi, "kapitalist üretimin doğal yasaları... kaçınılmaz sonuçlara doğıu demir zorun lulukla içleyen eğifımler"e göndermelerinin mazereti olamaz O zaman Marksist 'bilginler" İçin Engels i "pozitivizmle suçlayıp Marx'i bütün ayıplardan kurtarmak nasıl olanaklı olur? (93) •Kolakowski'ye Açık Mektup*, s. 120. 160
Vico'nun tutumunu tarihsel materyalizmin bir savcısı gibi muhafa za eden, onun bu mantığın farkında olmasıdır. Tarihsel olayın birey sel hedef ve niyetlerin toplamındnn oldukça ayrı bir şey olduğunu açjkça görmüştü:
İnsanların kendilerinin bu uluslar dünyasını meydana geürdiklcri doğru dur... Fakat hu dünya, kuşkusuz, insanların kendi kendilerine Önermiş ol dukları amaçlara çoğunlukla aykırı, /.aman ¿aman oldukça ters ve daima onlunu ünlünde olan; dar amaçlan daha geniş amaçlara hizmet etme aracı haline getiren, hcı zaman bu dünyadaki insan ırkını korumak için kulla nan bir zihinden çıkmıştır. İnsanlar hoyvuııi zevklerini inimin etmek ister ler ve tohumlarını bırakırlar ve ailelerin doğurduğu evlilik iffetine türenle girerler. Büyükler kendi yanaşmalan üzerinde ataerkil iktidarlarını sınır sız kullanmak isterler ve onları kentlerin doğduğu sivil iktidarlara labı kı larlar. Soylulann hükümranlık düzenleri, plebler üzerindeki efendilik öz gürlüklerini kötüye kullanmak islerler ve kamu özgürlüğünü meydana ge tiren yasalara boyun eğmek zorunda kabrlor Özgür halklar kendi yasalannın boyunduruğundun kurtulmak islerler ve monarklarm tebaası olurlar Büıün bunlan yapan zihindi, çünkü insanlar bunu bilerek yapular; kader değildi, çünkü tercihleriyle yaptılar; şans değildi, çünkü her zaman böyle hareketlerin sonuçlan sürekli avnı olıır.(,,4)
Dikkati Vico'nun sürece devirli bir bilinebilirlik atfetme çabasına değil, onun süreci görerek ifade etmesine yöneltiyorum. Her kalıcı ta rihsel düşüncenin kalkış yapması gereken nokta budur. Engels’in Ey lül 1890’da Bloch'a yazdığı ünlü mektubunda (Althusser'in ona zalim yaklaşımı açısından belki de "kötülüğüyle ünlü" demeli) geri döndü ğü nokla budur<95>: “ Kendi tarihimizi kendimiz yaparız, fakat ilk elde çok belirli önvarsayımlar ve koşullar altında. Bunlar arasında ekono mik olanlar nihai belirleyicidirler...” O halde ‘‘ekonomik hareket bir gereklilik olarak nihai otoritesini kurar"sa, nasıl "kendi tarihimizi yap mak” diyebiliriz? B ir çözüm ileri sürerken Engels. sadece özneleri de ğiştirir ve ‘‘kendimiz yaparız" yerine "tarih kendisini yapar"ı geçirir:
(94) The N ew Science, s. 382 (95) F M., 5.117-128.
İM
larih kendisini tiyle bir yoldı yupar ki. \onal sonuç her birinin bir ozel ytşam koşulları çokluğu tarafından nc ise yine o hale getirildiği birçok bi reysel irade arasındaki çalışmalardan çıkar. Bu nedenle sayısız etkileşen güç. bir tek bileşkeye — tarihsel olay— yol açan bilimsiz bir güçler para lelkenarı vardır. Yine bu. kendi başına, bir bütün olarak alındığında bi linçsizce ve iradesiz imleyen bir gücün ürünü olarak görülebilir. Zira her bireyin islediği diğer herkes tarafından engellenir ve ortaya çıkan, hiçkimsenin ¡itemediği şevdir. Dolayısıyla geçmiş ınrih doğal bir süreç jeklind: ilerler ve esas olarak aynı haıcket yasalarına tabıdiı de.'
Ve vardığı sonuçta Engeli, iki alternatif özneyi ilişkiye sokmaya çalışır. "Bireysel iradeler" (yani “ biz” ) “ istediklerine ulaşmaz; fakat kollektif bir ortalamada, ortak bir bileşkede kaynaşırlar" ve yine de "her biri bileşkeye katkıda bulunur ve bunun derecesine grtrr bileşke ye katılır.' Althu.sser'in. eleştirisinin bir bölümünde açıklan açığa yanlış an ladığı bu "bütünüyle yararsız yorum’ a (F . M . 121) hiç tahammülü yoktur.*965 Fakat eleştirisinin diğer bölümlerinde kendimi alışılma mış bir anlaşma içinde buldum itirazlarımı daha farklı şekilde ifade ederdim, lakat esasta anlaşıyoruz. 1) Engels soana bir çözüm getir memişin, yeni terimlerle yemden itade etmiştir. Ekonomik öncüllerin "nihai belirleyici" olduğu önermesiyle başlamıştır ve vardığı yer de budur. 2) Yol üstünde, aracılıkları sonunda iptal edilen ("hiçkimsenin istemediği bir şey") bir "bireysel iradeler" sonsuzluğunu toplamıştır. 3) Fizikten alınan "bitimsiz bir güçler paralelkenarı" modeli, anlaşılır kılması gereken şeyi anlaşılmaz hale getirir. 4) Bu modeli kabul et mekle Engels, farkında olmadan, "klasik buıjuvn ideolojisinin ve bur juva ekonomi politiğin önvLrsayımlurına" (F . M t 124) — Adam Sm ith'in oz-çıknr toplamı. Rousseau’nun genel iradesi— geri dön müştür/971 Fakat tarihsel bileşke, bitimsiz karşılıklı-çelişen bireysel * Marx-Engols, Seçme Yapıtlar. So Yayınları 1979 s. 592— çv (96) Bûyleci, Engels'in “rastlanlılartn\ bütünüyle yersiz br şekilde 'üstyapılar'a çevirerek 'okuma’sına (F. M 117-118) başlarll (Bkz. Seledoa Correspondan ces, s 475) (97) Engels, Ludwig Feuerbach (Martın Lawrence, s. 58)'>n benzer pasajlarında aynı bireyler.taflh p3rad'gmasını kullanır. I62
iradelerin bir toplamımn islenmeyen llrünü olamk yeterince kavranaınnz; çünkü, bu '‘bireysel iradeler" yapıları bozulmuş çarpışan atom lar değil gruplaşan "iradeler” olarak — aileler, topluluklar, çıkarlar ve herşeyden öte sınıflar— birbirlcriyle birlikte, birbirleri üzerinde ve birbirlerine karşı etkili olurlar. Bu anlamda, "bireysel iradeler” » değil, büyükler/yanaşmalar, soylular/plebler. Özgür halklar/monarkları ileri süren Vico, süreç sorununu Engels’ten daha iyi :fude etmiştir. Ve eğer Engels, bu telaşlı mektubunda, bütiln bu konulanla kendi yazdıklarım ve düşündüklerini ammsasaydı, o zaman sorunun yeniden ifadelendi rilmesin! değil, bir çözüm işareti verirdi. Zira bu ‘'bireysel iradeler", “ yaşam koşulları" ne kadar "özel" olursa olsun, sınıl şeklinde koşul lanmışlardır; ve eğer tarihsel bileşke çelişkili sınıf çıkarlarının ve güçlerinin bir çarpışmasının sonucu olarak görllürse. o zaman insan aracılığının istenmeyen bir sonuca nasıl yol açtığını — "ekonomik ha reket bir gereklilik olarak nihai otoritesini kurar” — ve bir tek ve aynı zamanda nasıl “ kendi tarih,mizi kendimiz yapanz" ve "larih kendi kendisin yapar” diyebileceğimizi görürüz. Bu son tümcelerde, Althusser'den çok çok uzaklaştım. B ir anda ne kadar uzak olduğunu göreceğiz. Metni kısm: eleştirilerimizden bir ikisi uyuşuyor. Fakat Aİthusser bütün yorum ı “ yararsız" görüyor, çünkü Engels sorun olmayanı ileri sürmüştür: Eğer "ekonomik hare ket” tarihsel sonucu üretirse, yapıları çözümlemeye devam etmemiz ve "bireysel iradeler"i bir tarafa bırakmamız gerekir. Tam da insan a•racılığı nosyonu “ b ir sorunun burjuva ideolojisine görünüşü"nden (F. M .. 126) başka hiçbir şey değildir. Ben. tenine. Engels’in çoköncmli bir sorunu (aracılık ve süreç) ileri sürdüğünü ve eksikliklerine karşın, genel düşünce eğiliminin yararlı olduğunu düşünüyorum. En azından, kendi tarihimiz içindeki insan varlığımızın çift-değerliliğini, kısmen-özneler, kısnıen-nesneler, irade dışı belirlenimlerimizin irade li aracılarını hesuba katmamazlık etmez. Engcls'in Bloch'a yazmasın dan dört yıl önce, bir İngiliz komünist aynı sorun üzerinde derin derin düşünmüştü; ve onun kendi çok garklı deyimleriyle: Bütün bu şeyleri uzun uzur düşündüm; insanların nasıl savaştığım ve sa vaşı kaybetiklerini, vc yenilgilerine karşın uğruna savaştıkları şeyin na163
sil gerçeklediğini ve gerçeklemenin istedikleri >cy olmadıkının ııe zaman anlaşılırını ve insanların ne zaman başka bir ad akında istedikleri şey uğruna savaşmac zorunda kaldıklarını.,.(9,)
W illiam Morris için vurgu, daha da keskin bir şekilde aracılık üzerindedir; fakat insanlar hükmedilmeyen bir tarihin hep şaşkın ve hep yeniden dirilen aracılan olarak görülür. Süreç aktörlerin niyetlerine uymayan düzenliliklerden meydana geldiği için Vico, "insanlann kendi kendilerine önerdikleri özel amaç ların daima üstünde,., bir zihinden” ç kan olarak gördü. Engels, pozitivist yasadan çıkarılan benzeştirmeleri veren eğretilemeye indirgedi: "tarihsel olayın kendisi... bilinsizce şleyen... bir gücün ürünü olarak görülebilir" (Vico*nun ilahi iradesini anımsatır); fakat, cynı zamanda, "tarih kendi kendisini yapar” ve "doğal bir süreç şeklinde ilerler" (Vico’nun "insan gereksinmeleri ya da yararlananın gerekliliğini anımsa tır). Açıktır ki, tarih sadece bir süreç değil, aynı zamanda anlaşılabilir düzenliliklere ve biçimlere sahip bir süreçtir dediğimizde, tarihin bir bakıma programfonmif (programlama ister ilahi olsun ister "doğal") olması gerektifti sonucuna zihnin direnmesi güçtür; ve tekrar tekrar ekstra-tarihsel ya da erekbilimsel ardışıklıklar ve hedefler — sürecin kendilerine doğru hareket eder gibi göründüğü hedefler— yüklemine dikkat ederiz: “ bir zihinden çıkma", “bir gücün ürünü", özde ya da sü recin kökeninde asli olarak var olan, kendisini "biçimlerin gelişmesi" olarak açığa vuraı bir potentia’nın (gizilgüç) gerçekleşmesi.*99* Kuş kusuz bu yükleme karşı durulabilir ve bu. sürecin ve toplumsal olu şumların Öncüllerinde isten mez Ne Vico ne de Engels buna karşı durmada her zaman başarılı oldu; ne de Marx (" Grundrisse yüzü” yle); ve hiç kuşkusuz, "tarihsizm ’e karşı sürekli tekrarlanan pole miklerine karşın, ne de Althusser. Althusser’in önerdiği çözüm iki parçalıdır Birincisi, insan aracılı ğını tarihten çıkarır, ki o zaman tarih "öznesiz bir süreç" olur. İnsan olayları süreçft'r; fakat insan pratiği (ve daha da azı olmak üzere niyet(9B) William Morris, The Dream ofJohn flj//( 1886). (99) Bkz KotakowsWye Mektup-um. ©.131-155. 164
1er». **ırade!er"i) bu sürece hiçbir şey katmaz. Orijinal olmaktan öte. bu çok eski bir düşünce tarzıdır; süreç kaderdir. Fakat öznesiz (insan sız) bir insan süreci, yine de. bütünüyle rastlantısa — salt gelişigüzel çarpışmaların bir sonucu— değil de. insanlar için anlaşılabilir bir şe kilde biçimlenmiş ve modellenmiş olarak ortaya çıkarsa, o zamun da yine aynı eski tarzıyla, irade buyurulmuş, insanüstü bir zorunluluğa labi otmuş olarak görülmesi gerekir: İlahi Takdir, İlahi trade, îdea. Evrim ci Alın Yazısı, Gereklilik Althusser, böylesi erekbiliırleri (“ tarihsizin” ) kovmak istiyor. Bu nedenle çözümünün ikinci parçasında da tarihten süreci çıkarır. Daha çok Ortaçağın bir ölüm amblemi tarih, Ölüm döşelinin üzerine eğilir, yüzüstü yalan cesedi ameliyat edip ruhunu serbest bırakır. 'Teorik pratik" bıçağı altındaki bu cerrahi doğumdan sonrıı, tarih iki biçimde yeniden ortaya çıkar. Biçim l: Biçimsiz olduğu için "tarihsel" de o l mayan, insan olaylarının bir bilimsizliği (“ kötü bir bilimsizlik” ) ve in san iradelerinin çatışmaları. Olayların olay olmadığı anlaşılıyor. Z i ra, “falan bir olayı tarihsel yapan şey onun bir olay olması olgusu de ğil, taın da kendileri de tarihsel olan., biçim lerin içine sokulması ol gusudur..." [F. M., 126). Bu biçimlerin içine sokulmayan şeyleı olmamışlardır (tarihsel olarak) ve tarih uül cesedinin çok büyük bölü münün bunlardan oluşmadığı anlaşılıyor Biçim 1 artık bırakılabilir, hem de aceleyle; zira ceset daha gömülmeden çürüyor. Tarihin Biçim 2'si onun ru.ıudur. Fakat, bir olayın gerçekten “ tarihsel” olduğunu ga ranti eden biçimler olmadıkça, olaylar değilse, bu ruh nc olabilir? Ta rihsel bir olgu "va r olan yapısal ilişkilerde b ir dönüşüme neden olan olgu"dur (R C , 102). Sürecin, asla tarihsel bir süreç değil (bu zavallı ruh yanh$ bir bedende diriltilm iştir), Smelser ve diğerlerinin uzun sü re önce ileri sürmüş oldukları gibi, toplumsal ve ekonomik oluşumla rın yapısal eklemlenmeleri olduğu anlaşılıyor. Biçim 2, ruh, bu ne denle, teorik olarak daha hijyenik bir bedende h ızlı yeniden diriltilmelidir. Uçuculuğu ve yam alığıyla sürecin ruhu, yapısul deviniınsizliğin mermer heykelinin içine kapaıılmalıdır; Ve orada zaten tanışmış ol duğumuz narin hanımefendi oturur. La Structure à Dnminente Althusser'in daha tuhaf argüman pasajlarından biri değildir bu. O 165
kuyan “ sağduyu" başlangıçta geçiştirebilir. Herşeyden önce, lanet köpeği yürüyüşe çıkarmak için masamdan kalkarsam (biraz sonra ya pacağım gibi), bu "tarihsel" bir olay olma/. Çünkü olayları tarihsel yapan şey başka tir şekilde tanımlanmalıdır. Fakat, biz teorik bir se çim yaptıktan sonra bile, tarihsel olaylar olay olmaya devanı ederler; teori olayları yapılara indirgemez; tarihsel çözümleme ıçısından ih mal edilebilir kor,ular olarak sayı.Mz olayı seçip ayırdığımızda bile, çözümlememiz gereken şey bir oluşum süreci olarak kalmaya devam eder Gerçekten, seçme ölçütünü veren lam da olayın bu süreçteki an lam lılığıdır. Süreci durağanlığa indirgemede erekbilime — Althusser'in varsayar göründüğü— karşı hiçbir garanti de yoktur. B ir saatin bir saatlik iaat olduğunu sanmak mekanik materyalizmin — ve insan meselelerinde etkide bulunan "doğal süreç"len alınan bcnzeşıirmelerin— eski halasıydı. Fakat daim yakından bir incelemeyle, ideo lojik saaı yapımcıları saptandı ve —sadece sürecin sonunda değil— saatlerin otomatik hareketine monte edilen hedefler bulundu. Zira, gerçekte üreten \e ilişkiye giren insan aktörlerin aracılığından ve rasyonelliğinden bağmışız düzenli ve rasyonel bir ardışı.c gelişme bi çimine, karmaşık (ve birbiçim li) bir içsel rasyonel yapılanmaya yol açan bir üretim tara ttnerilırse. o /¿»man hemen somlar sorulur* Bu oto matik işleyen yapıyı programlayan ilahi irade kimdir, görünmeyen "bilinç dışı güç" nerededir? Herhalde Althusser. For M arx'da. bu argüman kumaşının ucuzlu ğunun farkındaydı. Çünkü, sonraki yazılarında giderek ırtan bir sap lantıyla, tarihlen su iki çıkarmaya geri dönmüştür: İnsan aracılığının çıkarılması, tarihsel zamanın ya da sürecin çıkarılması. Bu iki öner meyi ardışık sundum; fakat gerçekte onun teorisinde eşzamanlı ola rak ortaya çıkarlar. Önce Reading C apital'daki yüce söylevini ele alacağız. B ir tarihçi için bunu sükunetle ele almak zordur. Eşitderecede bü tün bölümleri bayağılıklardan, güncel tarihsel çözümleme açısından beş para etmez incelikli ifadelendirmelerden ve gülür.ç hatalardan meydana gelir. Bayağılıklar hayalı karşıtlara karşı polemiklerden, onyıllardır gelişmiş tarihsel incelemenin nesnesi olagelmiş konularla 166
ilgili (“ birkaç İstisna dışında tarihin her çeşidine ezici bir şekilde egemen olun ampirist ideolojiye dikkatlerini çekmek" için (/?. C , 109) tarihçilere yönelik tantanalı gözlemlerden oluşur, liu gözlemlerle ilgi li söyleyebileceğimiz en iyi şey, Althusser’in kendi ülkesindeki tarih yazımının (Marc Bloch’un karşılaştırmalı yöntemleri. Braudel’in ta rihsel zaman üzerine derin düşünceleri gibi)<1001 cahili olduğunu açığa çıkarma amacına hizmet ettiklerini söylemektir. Söybncbilccck en ki bar şey, göz kırptığı sorunlardan bir ikisinin tarihsel pratikte uzun za man önce fonnille edildiğini söylemektir, yoksa öyle olmasaydı, İngiliz ve Fransız tarihçiler "burjuva devrimi" konusunda nasıl düşünce alış verişinde bulunabilirlerdi; İngiliz ve Hint tarihçiler, Plantaganctlerin* ve Moğolların yönettiği ortak bir "ortaçağ" toplumlar! söyleminde na sıl birleşebilir.erdi; Amerikan ve Japon tarihçiler endüstriyel devrimlerin farklı gelişmeleri konusunda nasıl bilgi alışverişinde bulunabi lirlerdi? Söylenebilecek en kötü ?ey, bir kez daha Althusser'in bütün tarihsel sürecin bütünlüğünü bozucu nosyonları, çoğunlukla burjuva tarih yazımı (özellikle Birleşik Devletler’deki) — karşılaştırılmalı tarihin gelişme teorisi ve modernizasyon teorisi biçimlerinde: pozitivist yöntembi im zırhıyla desteklenen teoriler— içinde değerlendiri len nosyonları, orijinal ve katı Marksist teori olarak ilan ettiğini söyle mektir. Önceden de sık sık olduğu gibi. Althusser burjuva kavramlar tarafından esir alınmış ve burjuva bir oyuna getirilmiştir; bu kavram ları dönüştürmeye değil, onların söz dağarcıklarını değiştirmeye çalışıyor. İfadelendirmeleri ve hataları birlikte ele alabiliriz Tarih teorisini ‘ampirik" zamansdlıkla, onun altını ününü kapsayan ideo lojik zaman kavramıyla ya da tarih teorisinin, bir teoıi olarak, ‘tarihsel za man’ın ’somut1 belirlemelerine tabi olabileceği şeklindeki ideolojik dü(100) Bununla, P. Vilar uğraştı, "Histore mamislo, hıstoıre en construction. Essai de dialogue avoc Althusser", Anna'es E. S. C.. 1973; Inglizce, New Left Re view. 80 (Temrruz-Ağustos 1973). Vi afin yanıtını bütûnüye gereğinden fazla saygılı bulduğumu söylemeliyim. * Ingiltere Kralı Henry H’nin babası Anjou Kontu Geolrey'h takma adı. Daha sonra York Dûkû Richard tarafından soyadı olarak kullanıldı ve 1154-1399 yıl ları arasında hûkûm sûren kraliyet ailesi bu soyadını kullandı —çv. 16?
çvlnccyle herhangi bir uzlaşmadan kurtarmı mutlak; gerekliliğini bUtUn kıulığıyla kavramalıyıc... (R. C , 105).
Bu “ kurtarma" neye bağlıdır? Kesinlikle sürecin yerine yapıyı gçirraeye bağlıdır. Daha kesin söylersek, yapılar (üretim tanı, top lumsal oluşumlar) daha geniş tarihsel süreç içinde oluşmaz ve dönü şüme uğramazlar. Yapı, bir balına gibi, agtını açıp sureci yutar: On dan sonra süreç yapının karnında mutsuz bir şekilde yaşamını sürdü rür. Tarihsel pratiğin bu hilesini yapmak için, zaman ayrımlılığı ve zaımn ayrımsızlığı yeniden tanımlamak zorunludur. Yapı, zaman ay rımsız prosedürlerle (alışılm ış anlamlan içinde) açığa çıkarlamaz: Örneğin. "tarih "! anlık bir duru« şeklinde durdurmakla, bir durağan lık anında bir "seksiyon"u ele almakla, bir “bütünlük"ün eklemlenme sini çözümlemekle. Ziri. (yutulan) süreç yapının içinde tanımlanır ve o yapının biçimlerinin gelişmesi olarak yaşamım sürdürür. Yapı, sa dece gelişimsel bir ilerlemeye (süreç izi) sahip değil, aynı zamanda büyük karmaşıklıkla eklemlenir ve eşitsiz gelişmeyle kamkterıze edilir. Bir yapının diğer yapılar üzerindeki ‘egemenlik’ini bir konjonktür bütün lüğü içinde kavramak için, ekonomik olmayan yapıların ekonomik yapı tarafından ‘son kertede’ belirlenmesi ilkesine başvurmak gerektiğini; ve bu ‘son kertede belırlcme’nin yapıların etkililik hiyerarşisindeki yer de ğiştirmelerinin ya da bütün düzlemlerinde ‘îgemenlik'in yapılar arasında yer değiştirmesinin gerekliliği ve anlaşılabilirliğinin mutlak bir Önkoşulu olduğunu... gösterdim.11015(R C . 99)
Fakat tarihi tutuklamayı ya da bir "seksiyon'u ele almayı tercih cdebiieceğimiz herhangi bir özel “ konjonktür"de. "son kene"nin (ammsıyoruz, asla gelmeyen) oralarda bulunması olası değildir. Eşza man ı bir "bütünlük'’ anını arayan bu türden zaman ayrımsızlık, kanı (101) Bkz. Kolakowski, 'Althusser’s Marx', s. 127: "Althusser, çoğunlukla, genel bir ifadeyi lormûle eder sor ra onu tırnak içine afr ve ondan sonra da 'tozo göslorildğini* ya da 'kanıtlandığım' söyleyerek buna gönderme yapar." 168
tı yanlış anlayacaktır. Dahası, yapının diğer pek çok “ kene“si ve “ düzlem"i kendilerini uygun olmayan bir şekilde sunacaklardır; çün kü, hepsi farklı çzelgelere göre hareket ediyorlar:
Marksist bütünün özgül yapısı açısından, bütünün farklı düzlemlerinin gelilme sürecini aynı tarihsel zaman içinde düşünmenin artık olanaklı ol madığım '»avunabiliri/.. Du farklı dLtlcıııleıiıı lıcı biri, aynı tipte tarihsel varoluşa sahip değildir. Aksine, her birine göreli olarak özerk ve dolayı sıyla kendi bağımlılığı içinde bile diğer düzlemlerin ’zaraunları'ndan gö reli olarak bağımsız özel bir zaman /ermek zorundayız. Şunu söyleyebili riz ve söyleme iyiz: Her üretim lara için, üretici güçlerin gelişmesi tara fından özgül bir şekilde noktalanan üzel bir zaman ve tarh vardır; üretim ilişkileri özgül bir şekilde noktalanmış kendi özel ¿aman ve tarihlerine sahiptir, politik üstyapı kendi tarihine sahiptir...; felsefenin kendi ¿amam vc tarihi vurdır...; estetik üretimler- bilimsel fuımasyonlar... vb. Bu ayn tarihlerin her biri ayrı ritimlerde kesintiye uğrar ve onun tarihsel zamansallığının vc kesintilerinin (sürekli fclişme. devrimler, kopuşlar vb.) öz güllüğü kavramını tanımlamış olmamız koşuluyla bilinebilir Bu zaman ların her birinin ve bu tarihlerin het birinin göreli olara>. özerk olmaları olgusu, onları bütünden o kadar bağımsız alanlar haline getirmez: Bu za manların her birinin ve bu tarihlerin her birinin özgüllüğü— başka bir ifa deyle. göreli özerklikleri ve bajıms zlıklon— bütüne belli bir cklemlenm*' tipine ve dolayısıyla bûtfln ¿çınından belli bir bağımlılık tipine daya nır... (/? C . 99-100).
Vc iyi yapabildiğimiz kadarıyla böyle monoton bir şekilde okuyup gideriz, zira “ yapılar’ın. *‘düzlemler"in, ■,kcrtcler"in. “ son kerteler"in. “ güreli özerkliksin. "özgüllilk"ün. "ayrılık"ın vc "eklemlenmc” nin olası birbirine dönüşmelerinin sonu gelmez: "her bir zaman ve tarihin bağım sızlık tarzı ve derecesi, bu nedenle, zorunlu olarak bütünün ek lemlenmeler kümssi içinde her düzlemin bağım lılığının tarzı ve dere cesi tarafından belirlenir."
Sorun, alışılmış (“ ideolojik") zaman ayrımsızlık nosyonunun bü tün bunları gözden kaçırma olasılığıdır. Yapının pejmürde, geçici olıırak-yan yatan bir “ bölüm"Unü de alamayız; çünkü bu. “düzlemler” 169
hiyerarşisinin bir işaretini bize verebildiği halde (ve gerçekten A lt husser bu türden kuruntulu (izel "seksiyorlar’ı her zaman bize sunu yor), egemenlik ve gelinmenin etkili ilkelerini bize göstermez "Bütü nün var olan gruplaşması içinde falan düz;emin falan öğesinin işle vi ni* kendi ayrı eklemlenmesi içinde düşün” ebilmcliyiz. Görev şudur:
Diğer görevlerin hır işlevi olarak bu öğenin, diğer yapıların bir iflevi ola rak bu yapının eklemlenme ilişkisini belirlemek, bizi bütünün belirleme yapısının bir işlevi olarak üst-belirlcrne ya da alt-belirleme derilen jeyi tuumlamuyu zorlar: bıjka bir dille bizi bütünün genel yapısı içinde o an da söz konusu öğe ys da yapıya atfedilen etkililik göstergesi, belirleme göstergesi denilebilen$eyı tanımlamaya iorlar. Etkililik göstergesiyle, bü tünün o andaki mekanizması içinde verili bir öğe ya da yapının az çok egemen ya da bağımlı karakterini ve dolayısıyla az çok paradotoal’ belir lemesini anlayabiliriz. Ve bu, tarih teorisi için vazgeçilmez olan konjonk tür teorisinden başka bir çey değildir. Hala lam gelijlirilmeraiş olsa da, bu çözümlemeyle daha ileri gitmek iste miyorum (R C.. 106-7).
Bu akjlljcadtr; çünkü “ vazgeçilmez" olan ve hiçbir yerde gelişti rilmeyen “ konjonktür teorisi". "Şim di” demenin heyecanlı bir şeklin den başka bir "teori" olarak asla ortaya çıkmazdı. Fakat "şim di" (is ter bugünün bir “ şimdi"*!. isler geçmişteki "şim di"nin bir anı olsun) zaman ayrımsız bilgi olarak da görülebir:
O halde, zaman ayrımsız bütünün yapısının farklı öğeleri İle faiklı ynpılin arasında Vtr nhn A/gtl] İlişkinin kavramından başka bîr $ey değildir, onu organik bir bütün, bir sistem haline getiren bağımlılık ve eklemlenme ilişkilerinin kılgısıdır. Zaman ayrımsız Spinoza anlamında ölümsüzlük tür, ya da karmaşık bir nesnenin kendi karmaşıklığının yeterli bilgisiyle yeterli bilgisidir. Mnrx'in aşağıdaki sözleriyle somut-gerçek tarihsel ardı şıklıktan ayırt ettiği şey, tam da budıır: 'Gerçekten, hareketin, ardışıklığın, zamanın bir tek mantıksal formülü bütün ekonomik ılijkilerin bir arada var olduğu vc birbirini desteklediği toplum gövdesini nasıl açıklayabıürv‘ [Felsefenin Sefaleti) (R. C, 107).
170
O halde, zaman ayrımsız şu yeni adettir, sınırsız bir itibar kavra mıdır: Spinozaa ölümsüzlük teorisinden. La Structure â Dominante'ın son derece karmadık karakterinin bilgisinden daha az bir şey de ğildir. Fakat, bir süre önce (anımsıyoruz) yapının yutnığu fakat yapı nın karnında sefil yaşamını yine dc sürdüren zaman ayrımlıya aynlan kuçuk bir yer htla vardır. ‘Tarihsel zaman", “ ampirizm"in varsaydığı "somut-gcrçck tarihsel ardışıklık"ın "apaçıklık"ından türetilen "ideo lo jik" bir kavramdır Teorik inceleme altında, zaman ayrımlı " sürecin, ya da Mars’ın biçim lerin gelişmesi dediği şeyin sadece sahte adı" olduğunu açığa çıkarır (/?. C , 108). Fakat bu ‘‘süreç” , artık için de yapıların ve toplumsal oluşumların doğduğu ve dönüştüğü bütün bir tarihsel oluşum süreci değildir. Bu "süreç" şimdi, yapının bir yük lem idir, ya da daha doğrusu yapının olası değişimlerinin, bileşimleri nin ve biçimlerinin tarihidir. Bu tarihsel zaman kavramı:
Belirli bir üretim biçiminden doğan toplumsal oluşumu meydana geuren bütünlüğün egemenliğine karmaşık ve farklı bir şekilde eklemlenen yapı ya dayanabilir. Ancak, ya bir biltür olarak ya da farklı ‘düzlemler'i içinde tasarlanan o bütünlüğün yapısının bir işlevi olarak ona bir içerik verilebi lir. Özel olarak tarihsel zaman kavramına bir içerik vennek, tarihte) za manı düşünülın toplumsal büıünicğün varoluşunun, genel yapıyla uyum içinde bütünün farklı ‘düzJemler'i arasında varolan uygunluk, uygunsuz luk, eklemlenme, kayma ve bükülme Özel ilişkileri nedeniyle farklı yapı sal /amansall k düzlemlerinin çatijtığı bir varoluşun Özgül biçimi olarak tanımlamakla olanaklıdır İR C., 108).
İşte sürecin tarihten dışlanması ve yapının tali bir yüklemi olarak sonradan birleştirilmesi. Bütün bu açıklamada. Althusser’in kendi "sözleri"ne fazla yer verdim ve sanırım, ardışık önermeleri daha ke sin bir şekilde belirleyerek ve tekrar niteliğindeki kimi belagatli tüm celerini bir araya toplayarak onun argümanım düzel.tim bile. Şimdi bazı gözlemler sunacağız. Birincisi, bunun, yapısalcılığın söz dağar cığıyla "flört etmek"ten çok fazla bir şey olduğu görülebilir. Şu ya da bu yanıyla Sausaurc, Levi-Stıauss ya da Lacan’dar. türetilenlerden farklı da olsa, xım asız bir yapısalcılıktır. Sartre’nin "tarihin yadsın 171
ması’na yönelik "egemen eğilim " olarak saptadığı soğuk savaşın sta sis momentinin (“ konjonktür") ideolojik eğilimine bütünüyle katılır. Bu momentte yapısalcılık, "insanlara gereksindiklerini verir "
Tarihsel yansımanın olanaksızlığını gûsternek için Robbe-Grillct, yapıulctlık. dilbilim, (.acun ve junun bunun sfttematik olarak yararlnndıiı cklckük bir sentez. Elbette, tarihten öte, saldırılan Marksi7.mdir.<,02>
Itüncisi, belagat cambazlıklarının açık ‘saygınlık"ım belirtmemiz gererir. Althusser'in Marksizm versiyonunun tek olanaklı seçeneğinin vulger “ ekonomizm” in en kaba karikatürü olduğunu varsayarsak (Althusser'in her zaman varsayarak ortaya çıktığı gibi), o zaman, burjuva bilginlerin müstehzi incelemesine maruz icalan herhangi bir hevesli entelektüel açıkça Althusser’i tercih eder. Ya (Stalin’le birlikte) “ te mel. tam da kendisine hizmet edebilsin diye, üstyapıyı yaratır" deme miz, ya da (Althusser ile birlikte) "bütünün farklı 'düzeyler* i arasında özel uygunluk, uygunsuzluk, eklemlenme, oynama ve bükülme ilişki leri" vardır dememiz gerekiyorsa ve eğer Sorbonne’da bir seminer deysek. son sözlerin daha .saygın olduğunu görürüz. Ayrıca, farklı ("güreli olarak özerk") "düzeyler"e (politik, estetik, bilimsel, felsefi vb.) farklı zamanlar ve tarihler vermenin, '¿rihsel materyalizm girişi min n, bütünlüklü tarihsel süreç anlayışının alçakça parçalanması olan yüzyıllık akademik yalıtma prosedürleriyle kırıştırmak için bize "Marksist" bir meşruluk sağladığını da görebiliriz Demek ki. Althus ser, diğer geleneklere bağlı tarihçiler kadar. Marksist geleneğe bağlı tarihçilerin dc pratiklerini, teorilerini ve bulgularını örtbar. etmekle, kendisine sadece "esnek" bir teorisyen süst veriyor. Üçücüsü. tipik idealist söylem tamım bir kez daha belirtebiliriz. Althusser söz dağarcığımızı yeniden düzenleyerek ve işleyerek bir yapı teoriKİne, bir tarih teorisine ulaşabileceğimizi sanıyor Ne kadar "soyut", ne kadar "ampirik" olursa olsun, her ifade artık sö2cük dü zenlemesinden ibarettir. Canahcı önemde belli kavramsal keşifler. (102) Telos, 9(1971).$ 111 I72
başlangıçla oldukça soyu! bir tarzda formüle edilebilir. Fakat, kendisi ni hiçbir noktada tarihsel disipline, tarihçilerin kendi isput söylemine sunmayan bir tarih teorisinin nasıl geliştirilebileceğini anlamak güç tür. Ve bu. ileri sürdüğüm gibi, karıtın soruşturul mas nı (ampirik), hipotez ile "olgu"nun diyalogunu gerektirir. O halde, Althusser'in bir tek kavramı değil, şimdi tarihsel laboratuvarlarda test edilmesi gereken ciltler dolusu kavram ve hipotezi bü tün cömertliğiyle ¡arihçilere sunduğu ileri sürülebilir. Fakat, kavram sal havadan sentetik tarih ve sentetik sosyoloji imal etmenin sinini keşfeden Hindess ve Hirst Beyefendilerin fabrikaları türünden fabri kalar olmadan, bu asla olanaklı olmaz. Zira daha başlamadan, Althukser’in kategorileri zaten toplumdışılaşmıj ve tarihdışılaşmıştır. Bunlar, stasls kategorileri olarak yaşamlarına başlarlar: Yani, içinde döndükleri yörüngeler ne kadar incelikli olursa olsun, yörüngeler ile çapmalar arasındaki ye değiştirmeler olarak; çünkü, yörüngede dön mekte olan diğer kategorilerin farklı çekim alanlarına ve Lu donununfe'ın büyük çekici gücüne sunulurlar— söz dağarcığı devinimin kar maşıklığını ne kadar ayrıntılı taklit ederse etsin, kategoriler aynk. birbirinden yalıtıkve aynı kalırlar. Dahası, bize keyfi bir kategori seçimi sunulur — "ekonomi". "poli tika” , "ideoloji" g bi— ve ne seçimin ilkeleri ne de kategorilerin ken dileri incelenir. Yjkarıda uzun uzadıya aktardığımız yasamsal önem deki pasajlarda, devlet konusunda hiçbir şeye, sınıflar konusunda he men hemen hiçbir şeye rastlamayız. Diğer kategoriler de yoktur: Erk konusunda hiçbir şeye rastlamayız — belki de bu “ po1ilika"dır; gerçi "gerçek torih"ie çoğunlukla “ ekonom", “ hukuk" ya da "din" dc olabi lir. B ilin ç (ister m entaliU. ister kültür, ister habitus ya da ister sınıf bi linci şeklinde olsun) ve değer-sistemlerin değeri konusunda hiçbir şe ye rastlamayız. D=mck kı. bize keyfi (teorik olarak doğrulanmamış) bir kategori seçimi verilir ve bu kategoriler, sadece verili bir üretim tarzının bütün gelişme biçimlerinin değil, aynı zamanda üretim tarzı nın ayırt edilmesinde de (zira feodalizmin de "ekonomisi", "politiku” sı, "din” l vb. vardır) analitik olara< sözde etkinliğini koruyan kate gorilerdir. Fakat, tıpkı tarihsel zamar içinde "bilim " büyüden simya 173
ya, bilime, teknolojiye — ve bazen de ideolojiye— dönüştüğü gibi, aynı dönem içinde bu kategorilerin gerçek içerikleri de, bunları kulla nırken tarihçileri aşırı bir dikkat göstermeye mecbur edecek kadar köklü değişikliğe uğramıştır. Althusser'irı statik kategorileri bu şekilde kullanubilmesinir. nede ni, bunların toplumsal ve tarihsel hiçbir içeriğinin olmamasıdır: İtHip kakılan herşey, dönüp duıan "kerteler"! boş bir teneke kutuya benzer. Devlet ya da sınıl' hakkında bir şeyle karşılaşmıyorsak, belirli devlet oluşumları konusunda, hangi sınıflar, ya da "ideoloji” içindeki alter natif ve çatışan inançlar konusunda bir şevle karşılaşmayı unlama yız. Tılsım lı kavramlar "göreli özerklik” ve "son kertede belirleme” kavramlarıdır. Bunları lingels bize verdi vc teorik çocukluğumuz dö neminde bunları öğrendik. Şimdi Althusser binları cilalayıp yeniden bize veriyor ve bunların bütün tarihsel manzarayı aydınlatüğını sanı yor, A.tiuısser’in dönen gravitasyonel alan bütünlüğünün sabit merke zinde bulunan belirlem e, biı tek teorik inceleme tümcesine layık değil.MM) "Son kertede” incelenmez: Sadece sürekli ertelenir. “ Güreli özerklik", aksine, sayfalarca özenle işlenmiştir ve "kerteler” , "düzey ler” . farklı zamansallıklır, kaymalar ve bükülmeler olnrak ortaya çıkar. Evet, evet belki de hepsi böyledir Fakat böyle bir kavramı nasıl kullanabiliriz? Örneğin, göreli Özerk huhukuk, eğer bÖyleyde, neden ö zerktir, nasıl görelidir? Kendi tarihsel pratiğimde bununla tesadüfen ilgilenmek durumun da Elbette, azametli bir şekilde değil — bütün tarih açısından değil, herhangi bir yerdeki kapitalist üretim Uırzı açısından da değil, önemsiz bir konjonktür açısından; 18. yüzyılın bir momentinde hu kııkçularhı çok iyi donatılmış Atlantik kıyısındaki bir adada, öyleyse benim kanıtım, ampirik içerikle ciddi hiçimde kirlendiği gibi, oldukça marjinaldir de. orada keşfettiğim şey. Im Structure a Dcminante'ı ürkütürdü Zira orada, hukukun kibarca bir "dUzey” de durmadığı nı. her kanlı düzeyde bulunduğunu gördüm; üretim tarzının vc bizzat ürenir ilişkileri içinde listüsıc binmişti (mülkiyet haklan, tarımsal
kaldım:
Fakat
(103) 'Belirleme" F. M. ve R C.nin sözlüğünde ble görülmoz; oysa ‘ûst belirle me" va\ 174
pratik yönetmelikleri olarak) ve aynı zamanda Lock'un felsefesinde de vardı; ideoloji kılığında yeniden ortaya çıkarak yabancı kategorile rin arasına hoyratça giriyordu; Tybum' tiyatrosundan ahlak dersleri çıkararak dinle dans ediyordu; politikanın kollarından biriydi ve poli tika da onun koluydu; kendi özerk mantığının katılığına tabı akade mik bir disiplindi; hem yönelenlerin hem yönetilenlerin öz kimlikleri nin tanımlonmasına katkıda bulunuyordu; içinde alternatif hukuk nos yonlarının savaştığı bir sınıf mücudelesi alanıydı Peki ya "son kertede belirleme"? Bunu gözlemledim mi? Gö/.lem yaptığım sürenin çoğunda, hukuk ekonomiden oldukça bağımsız imli yor, kendi işini kendisi görüyor, kendi mülkünü koruyor ve bunun yo lunu hazırlıyordu vb... Fnkat...yoldan sapmayı fısıldama konusunda ikırcıkliyim ... Fiilen izlerken birkaç kez kimsesiz son kerte saati fiile n çeldi. Kötü bir hıyalete benzeyen son kerte, hukuku kuyruğundan fii len yakalndı, boğazını sıktı ve onu. dilini değiştirmeye geleneksel or tak hakları dışlayan özel lıukuk ve arazi kapatma yasaları gibi üretim tarzına uygun varolup biçimlerini almaya zorladı Fnkat, hukuk "göre li olarak özerk" miydi? Ya, eyer Bazen. Göreli olarak. Elh etteSW Lütfen beni yanlış anlamayın Sadccc, Aithusscr’ir incelenmemiş kategorilerini kendi akademik çevresinden aldığını ileti sürmüyorum: Akademinin politika, hukuk, ekonomi vb. bölümlerinden — her tarih çinin çıruklığı döneminde bir tarafa atmayı öğrendiği akademik tecrit ler. Sadece, Alîhusser’ln İncelikli yorumlarının araştırmayı zerre ka dar ilerletmediğini de ileri sürmüyorum: "göreli özerlik"lc başladığı mızı ve usandırıcı sofıstikasyon alıştırmalarından sonra (fakat kavramı heıhangi bir pratiğe vurmadan ve herhangi bir içerikle beslemeden), sonunda, tamı lamına "göreli özerlik" — araştırmalarımızı tatlandır mak için kullandığımız ve Althur.ser’c değil Engels’e borçlu olduğu muz bir tür belagat sosu sonucum ulaştığımızı. Sadece, salt sözcük düzenlemeleri oldukları ve analitik Je tle r olarak bir tarihçi için değer ifade etmeyecek kadar içerikten ynksun oldukları için. Althusser’ın * Eskiden ıdanı meydanı olarak kullanılan Londra'daki Marble Arce’ın bulundu ğu yer — çv (104) Bkz bon>m. Whıgs and Hunters(\976), özellikte son bölüm
175
kavram ve yorumlanmn yararsız olduğunu da ilen sürmüyorum. Bü tün bunlar doğrudur. Fakat aynı zamanda, Althusser’in yorumlarının yan lış ve bütünüyle aldatıcı olduğunu da ileri sürüyorum. Farklı hız larda \e farklı tarifelere göre iarihte dolanıp duran Althusser’in "dü zeyler'' nosyonu, akademik bir uydurmadır Zira bütün bu 'k;rteler” ve "düzeyler" gerçekte insan faaliyetleridir, kurumlardır, düşlncelerdir M ıddi yaşamları ve belirli ilişkiler içinde bunları yaşayan ve bu deneyimin bilincinde olan kadınlardan ve erkeklerden söz eciyoruz. "B e lirli ilişkiler" demekle, özel toplumsal oluşumlarda sınıf tarzında kurulan ilişkilere işaret ediyor ve sınıf deneyiminin bütün bu "kertelcr"de, "düzeyler"de, kıırumlarda ve faaliyetlerde eşzamanlı ifade bulacağıaı belirtiyoruz Sırtı deneyimi ve çatışması etkisinin tarklı faaliyet ve kuramlar da farklı bir şekilde ifade edileceği ve analitik yalıtmayla bunların ay rık tarihlerini yazabileceğimiz doğrudur. Fa.
mezler. Ancak, başka bir anlamda, “ son kerte" her yunun gelm iştir ve Althusser'in bütün “ kerteler"! içinde bir basınç olarak her zaman vardır; son kerte ısla yanlız başına da değildir, zira sınıfın biltun mai yeti ona eşlik eder. Uzun bir gözlem oldu. Althusser'in söylem larzı idealisttir: Akade mi disiplinlerinden alman statik kategoriler kullanır: La Structure t) Dominantc sınıfı kabul edecek kadar kibardır: Ve Althusseı'in yo rumlamaları süreti parçalar niteliktedir. Dördüncü gözlem kısa olabi lir. Althusser’in “ tarih teorisi’’ yorumlamaları, insan pratiği olarak ele ¿ılındığında deneyime ve kürece hiç yer vermez. D ahi önce. Altlıuüser' in deneyimi epistemolojik reddini (“ ampirizm” ) tanıştık. Bu tuhaf bir durumdu; fakat dehşetli örnekler aktarabilen bir filozofta bağışla, nabilir bir tuhaflıktı. Ancak tarih konusunda düşünmeyi öneren birin de bağışlanmazdır, çütıkü deneyim ve pratik meydandadır; bir "Marksi«"te de bağışlanmazdır, çünkü toplumsal varlık ile toplumsal bilinç arasındaki zorunlu orta terim dir Kültüre, değerlere ve düşünceye ren gini veren deneyimdir (çoğunlukla da sınıf deneyimi): Deneyim aracı* lığıyladır ki. üretim tarzı diğer faaliyetler üzerinde tayin edici bir ba sınç uygular: Ve üretim pratikte devam ettirilir. Diğer dışlama, insan aracılığının dışlaoması dikkate alındığında, bu atlanırların nedeni açığa çıkar. Beşinci gözlemim, geçerken yeteri kadar ileri sürüldü. Althusser'in yapısalcılığı, bütün yapısalcılıklar g:bi, bir kapanına sistemidir. Belirli basınçlara marizken açık uçlu kalan ve ancak kısmen belirlenen yapılı iüreç ile sürecin içine kapatıldığı yapılı bir bütün arasında ayrım yap ma*. tkıocıcıni tercih eder ve bir duvar saatinden daha muhteşem bir şey kurmaya çalışır. Buna Althusser’in sistem modeli, güneş sistemi nin bütün elemanlarının egemen güneş etrafında döndüğü karmaşık bir mekanizma diyebiliriz. Fakat her yapısalcılıkta olduğu gibi, bu me kanizma da. insan pratiğinin cisimlcştirildiğı ve "insanın bir bakıma yapının gelişmesiyle geliştiği" bir ııekanizma olarak kalır/105* Her hangi bir üretim tarzında parçaların bütünle ilişkileri içinde bu meka nizma o kadar an aşılmazdır kı. bir liretim tarzından diğerine geçiş o(105) Sartre, op. at. s. 112. 177
lasüığını ancak en cambaz formüyasyunlarla tasarlayabiliriz.*106) Yukarıda aktarılan pasajlarda doğru bulduğum sadece bir tek argü man vardır Bu, süreci durdurup bir *kesim"i almakla bir bütünün ek lemlenmesinin açığa çıkanlacağtm *anan diğer yapısalcılıkların (sos yoloji teorilerinin) zaman ayrımsız yöntemlerine Althusser’in yönelt tiği eleştiridir Fakat eleştiri yetersizdir; zira yeterli bir eleştiri Altlıutscr'in yüzüne pallardı. Sorun, sûreç yapılanmasının (yu da süreç mantıklarının uyumu), sadece sürecin zaman içinde gözlemlenmesiyle açığa çıkarılamayacağı sorunu değildir. Sorun, aynı zamanda, her mo mentin, her “şim-Ji’ nin ("konjonktür") çok katlı tali ve esas belirleme lerin ("üst-belirleme") donmuş bir kesişme momenti olarak değil, bir olu} momenti, a m alık olasılıklar, gerileyen ve yükselen güçler, kar şıt (sın ıf) tanımlamalar ve çabalar, “ iki d illi” göstergeler momenti olarak görülmesi gerektiğidir de. Bu iki ‘‘şimdi" nosyonu arasında, zo runluluk (ya da Vico‘nuıı ilahi takdiri) ile Morris*in lep şaşkın ve hep yeniden dirilen insan aracılar arasında birleştirilemez bir uçurum vardır. B ir yanda öznesiz bir süreç olarak tarih; diğer yanda hükmedil meyen insan pratiği olarak tarih. Althusser'in hangi tarafta olduğunu biliyoruz- B ir yapı içinde programlanmış süreç, gizli bir el tarafından döndürülen güneş sistemi
(106) Hindess ve Hirst, en azınoan, buna dikkat oder (Pre-Capıtalıst Modes of Prnflıtr.tinn. RAlijm fi) vn alturnatil dÜ2enl*rrv>lof Anoririıv FakAl. nnlann ürotimleri yoğunluğu daha da az bir havadan —skolastısizm üzenndekı skoiastısizm paraziti— imal edildiği için, onları daha (azla izlememize gerek yok. 178
xn
Yine de — neredeyse unutuyorduk— itici bir güç vardır. Zira “ sınıf mücadelesi tarihin motorudur.” Bu “temel Marksist önerme" ile önce Fo r M arx'la karşılaşırız (sf. 215). G izli eli bulduk. Reoding Ca p ita l'de buna daha az rastlarız: Tarih konusundaki eleştirel formülasyonlarında s n ıf mücadelesi neredeyse görünmez ve bu benim unut kanlığıma verilebilir. Fakat, Althusser’in uysal Dr. Lewis’i azarlama sında en sert çehresiyle yeniden ortaya çıkar: ‘"S ın ıf mücadelesi tari hin motorudur’ (Komünist Manifesto Tezleri.1847)" (Denemeler, 47).* Şimdi, bu “ temel Marksist önerme" konusunda üzerinde durulacak itirazı mümkün olmayan belli noktalar var. Birincisi (ve önemsiz bir nokta), ne ben ne de işi bilen arkadaşlarım, M arx’da hiçbir yerde bu önermeyi bulamıyoruz. Okuyucu, doğrudan bir alıntı bize sunulduğu nu sansa da —ben de Öyle sand.m— . önermenin Komünist Manifes to'da da bulunamayacağı kesindir. Manifesto nun Cedığı şudur: Bngels’in sonradan ilkel toplumları (hiçbir "motor"u olmadığını varsay dığımız) forrnülasyondan muaf lutan bir dip not eklediği, “ Şimdiye kadar var olan her toplumun tarihi sınıf mücadelesi tarihidir."** Her durumda. İki ifade aynı değildir. Ancak Marx ve Engels’te kimi za man bizi "m ctor"a yaklaştıran benzeştırmelere rastlıyorum. Örneğin. * Komünist Partici Manlfostoeu, K. Marx F.Engole; Aydınlık Yayınları, 1979. sf. 44 - çv.
*' Seçme Yapıtar. CİİU3 Marx-Engels Sol Yayınları, 1979. sf. 106-114. - çv. 179
ikisinin imzasıyla 1879*dc Alman Partisi liderlerine (Babel vb.) yazı lan bir mektupta şunları yazıyorlar: Neredeyse kırk yıl boyuaca. tarihin dolaysız itici gücü olarak sınıf müca delesini, Özellikle de medem toplumsal devnmin bflylik kaldıraç olarak burjuvazi üc proletarya orasındaki sınıf mücadelesini vurguladık...**107* Öyleyse iki anlamlı bir söz olduğu ortnya çıkıyor. Althusser kendi *'motor” una sarılabilir ve biz de ona bir "kaldıraç" sunabiliriz Şiirdi anıınsayamadıgım bir nokta daha vardı... Ha evet, "motor" asla bir "temel önerme", hir kavram, ya da ‘ tez" değildir: B ir benzeştirmedir. Bu nokta biraz daha zordur. Marx, "sın ıf mücadelesi tarihin motorudur" demiş olsaydı (ben söylemediğini düşünüyorum), sınıf mücadelesinin bir bakıma tarihin devinen parçalarını hareket ettiren bir Boolton and Watt bunar motoru şeklini aldığını anlatmış olmaz dı. İfade, "sanki... nıış gibi" düzenindedir: Toplum tarihini, sanki sı nıf mücadelesi enerjisi (cihaz, motor) tarafından ileriye itiliyormuş g i bi tasarlayabiliriz. Benze^tirmeler iyi ya da kötü olabilir; fakat benim şimdiki sorunum, benzeştirmelerin açıklama ya da anlaşılır kılma amacınt hizmet ettikleri noktasıdır —çoğunlukla geçerken bir iki kez kullanılan argümanın luzu-biberidirler, argümanın kendisi değil. B a zen yazarın niyet etmediği biçimlerde a ç ık lıy ı« olabilirler; "semptomatik" bir okumayı hak ederler; belli yazarlarda (örneğin, Burke) ar gümanın kendisinden daha aydınlatıcı olabilirler. çoğunlukla düşünce canlılığının göstergesidirler. Fakat yine de, bcnzeştirmeler. eğretile meler ve imgeler kavramlarla aynı şey değildirler. Teori çivisiyle mıhlanamaz, açıkladıkları metnin kenarından alınıp, "temel önerme" denilen bir kaidenin üstüne kavramlar olarık oturtulamaziar. Bu ör nekte ı,ok önemli olmayabilir. Ancak, geniş ölçüde bir kavram ¿eklin de taşlaştırılan başka bir benzeştirme örneğinde çok önemlidir: Te mel vc üstyapı benzeştirmesinde. Felsefe mezarlığı, benzeştirmeleri kavramlarla karıştıran grınd sistemlerle doludur. Şimdi Marksist ya pısalcılık için de bir me7ar Ijiji hasırlanıyor (107) B M cLe lla n , op. dt.. s. 437. 1HO
Nokta üç: İyi bir benzettirme mi? Öze! olarak değil. Buraya kadar beni izlemekten sıkılan okuyucu, elbette, bunu kendisi halledebilir. Benzeştirmelerin insan sürecine asla uygun olamayan doğal süreç ten ya da mekanizmden türetilmesin n kesin nedenlerim daha önce ile ri sürdüm. Açıkluma amacıyla çaba sarfetmek gerektiğine göre, "itici güç" benzeştirmesi zararsızdır Elbette, “ itici güç", hrreketi haşlatan makina yu da "motor’ un kendisiyle aynı şey değildir. İçten patlamalı motorların tarih öncesinde yaşayan Marx ve Engels, herhalde. Lan cashire' daki bir pamuklu fabrikasını düşünüyorlardı, makmayı ve fı rınını değil; aynı itkiyi farklı makinalara ve devinen parçalara yönel ten şaftları ve ak:arma kayışlarını ¿üşünüyorlardı: Eşit derecedc hu kuka, politikaya ve ideolojiye aktanlan bir itki, benzeştirmeylc, sınıf mUcadclcsi vc devinen bütün parçalar hep birlikte "tarih" oluı. Benzeştirme bazı bakımlardan yararlı/10*) bazı bakımlardan ya rarsız olabilir. Fakat, bizi ilgilendiren. Althusser'in bunu kullanma şeklidir. Zira, Al husser için, oluşmakta olan insun süreci olarak ge nel kullanımıyla “ tarih” in, “ tarihsel zaman" ile birlikle reddedilmesi gereken “ ideolojik" bir kavram olduğunu anımsıyoruz. Ancak, Alt husser de. bizzat Marx’m bu “ ideolojik" hatadan dolayı masunı olma dığını kabul etmelidir. (Gerçekten, Marx ve Engels’in eserleri süreç olarak tarihe yönelik imalar ve tümcelerle doluyken, bunu nasıl kabul etm eyebilir?). Marx bize bir yapısalcılık (bir Althussercilik işareti) veriyor; fakat ne verdiğinin, “ tarihsizm" ile bunun arasındaki farkın yeterince farkında (teorik olarak) değildi. Marx, "bu ayrımın kavram ı n ı, arzu edilen bütün keskinliğiyle birlikte düşünmedi: ya kavramı ya da attığı teorik olarak devrimci adımın teorik imalarını... teorik olarak düşünmedi.” (R. C , 120-121). Vico'yu izleyen M an. “ garip bir ön varsayım, tarihin ‘aktörieri'nin tarih metninin yazarlar., onun üretimi nin özneleri olduğu” (/?. C.. 139) halasına düştü. (Gerçekte, bunun bir tek ön varsayım değil iki farklı benzettirme olduğu belirtilebilir- Ak törler. kuşkusuz, genellikle kendi metinlerinin yazarları değildirler; fakat, bazı yönlerde kısmen üretici tarafından belirtense de. temsili bir (108) Bunu kendim “Peculiarities of trio English’, s. Bffla kullandığımın farkındayım m
Üretimin özneleridirler). Marx'm söyleminde "boşluklar. açıklar ve katılık eksiklikleri" vardır ve bunlar, "tarih" sözcüğüyle — •'görJnüşie dolu bir sözcük" fakat gerçekte ideoloji ile dolu "teorik olarak boş bir sözcük"— karşılaştığımızda ortaya çıkarlar. Ne var ki. Althısser'in epistcmolojik ve eleştirel okuma"sında.. “ önerdiği söz cüğün arkasında gizlediği suskunluğu duymaktan, geçici katılığın boşluğunu, metnin karanlığındaki bir kıvılcım zamanını görmekten başka bir şey yapamayız." (/?. C., 143) Eski el yazınalann; onaran becerikli biri gibi, bu yırtıkları yamamak, bu boşlukları ve sessizlikle ri onarmak ve metni restore etmek teorik pratiğin işidir Bu demektir ki, herr Marx hem de Althusser sınıf mücadelesi uuıhin ’‘motoru"dur diyorsa, ikisi farklı şeyler söylüyordur. Çünkü Marx, ne yaptığının farkında olarak bir mücadele ve oluşum süreci (ideolo jik ?) düşünüyor; Althuser katı bir yapısal sistemi model düşünüyor; Tarih, hareket halinde büyük bir doğal-inseni sistemdir ve tarihin moloru sınıf mücadelesidir. Tarih bir süreçtir, ö&ıcsiz bir siireç (Denemeler. 51).
Marx için tarihsel süreç, sanki bu genelleştirilen itki (çatışan ak törlerin) tarafından ileriye zorlanıyormuş gibi oluşur; Althusser için, model sistem bütün evrimi ve dönüşümleriyle fiile n sınıf mücadelesi tarafından bereket etririlir. Sınıfların tarihin ö k eleri olduğunu saymamıza bir an bile izin ve rilmez. ki bu durumda tarih. ışınları kırılmış insan aracılığının sonu cu elarak görülebilir. Althusser, güya cahil lngjliz halkına bir ödün vererek şu 'tez'i bir kez önerin Tarihi yapan k itlelerd ir:' (.Deneme ler, 46). (Ö yle görünüyor ki, bu ampirik adada "kitleler" kategorisinin uzun süre Önce ayrıntısıyla incelendiği ve itibarsız — gerçekte "burju va"— bir kavram olduğunun fark edildiği konusunda hiçkimse A lt husser'i uyarmamış).*109* Fakat ödün verilir verilmez geri alınır: Zira kitleler tarihi yapmak için meydana g elir, sınıf mücadelesi tarafından (1U9; Bk z . Raymond Wiliams, Cutıure ana Society, Sonuç, ve KeywanJs “Pek çok kullanımında kitinler, samimiyetsiz bir sözcüktür' Bu, Althuser'in Lo wls İle poiomlğmdeki kullarımı için de kesinlikle doğrudur. 182
harekete geçirilirler ve sınıflar da Öyle anlaşılıyor ki) hareket ettiri lir. Althusser'in temel eserinde sınıf, incelenmeden geçilen bir katego ridir. Zaman zaman görünen ve sayfalarda gezinen sınıflar — burjuvazi, proletırya— demir kafalardaki ilkel dürtüler gibi son dere ce kaba teori yansımalarıdırlar; çüncü, "politika", “ hukuk” vb. kendi baş köşelerinden alınıp farklı "düzeyler"e konulmuş ve bilinç, değer let ve külıür süz dağarcığından çıkarılmıştır Öyle ki, bize sınıf mü cadelesinin tarihin "motor"u olduğu söylenirken, ötesine geçemediği miz teorik bir uçurum vardır: Sınıflırın doğası, mücadelenin nasıl oluştuğu ve Bu "motor"un nasıl çalıştığı konularında bilgilendirilme yiz. Althusser'in Reading C apital'e katkısı şu «onuca varır: "Okuyucu Üçüncü C ilt’in nasıl sonuçlandığını bilir; B ir başlık: S ın ıf lar. K ırk satır; sonra suskunluk." (/?. C.. 193). Sonra smlnınlıık» Althusser’den sonra ardılları: Btlibar, Hindess ve Hirst, Poulantzas ve diğer yüzlercesi. M ant’ın tamamlanmamış delerlerindeki açıklıklardan yararlanarak bu boşluğu keyifle doldurmuşlardır Yaz dıklarından hoşlanmıyorum. Zira, tarihsel materyalizm onyıllarca sı nıf mücadelesi konusunda kendi esas araştırmalarını yapmış ve bul gularını teorik biçimlerde geliştirmiştir. Elbette, uygulayıcılar arasında anlaşmazlıklar vardır; fakat bu alanda ve Marksist tarih yazı mının İngiliz geleneğinde çok esaslı bir fikir birliği vardır. Bizim bul gularımız. laf kalabalığıyla Althusser’in sistem modelinin formlarına sıkıştırılam az. Bu konuda o kadar çok yazdım ki, sadece izleyicilerim i değil, ken dimi de usandırdım Tekrarlamayacağını, Sın ıf oluşumları (ileri sürHrtm) belirlenme ile 6z faaliyetin kcaism^noktasında oıtayu çıkarlar: İşçi sınıfı "oluşturulduğu kadar kendi kendini de oluşturur."_BirLdiğerinı izleyen iki \ trlıkU arak “ sın ıf’» buraya, “ sınıf bilincı"ııi $urayîö koyariıavız; ikisini birlikte ¿Te almalıyız — belirlenme deneyimi ve bunu bilinçli bir şekilde “ ele alma.' Sınıfı statik bir ,‘kesim"dcn de türetenleyiz (çünkü, sınıf zaman içinde bir oluştur) ve üretim tarzının bir işlevi olarnk da alamayız; sınıf oluşumları ve sınıf bilinci, açık uçlu bir iliş k i — Jıger sınıflarla mücadele— süreci içinde zamanla oluşur. 183
Tesadüfen Althusser’lc ortak bir önermeyi paylaşıyor gibiyiz: S ı nıf mücadelesi sınıfa öngelen bir kavramdır; sınıf, mücadeleden sonra gelmez mücadeleden dogar.<‘ JW Fakat çakılma sadece bir görüntüdür Zira bir görüşe göre (p:k çok Marksist tarihçininj)ayla§üğı bir gö rüş), erkekler ve kadınlur belirli üretici ili^ ilr r içinde. Icenyi uzlaş maz çikarlarınıTark ettikleri ve sınıf şeklinde mücadele edet. düşüııür vc deüer veıır «Ivıı una.geldikleri jçm sınıflar doğa r D emek kL s ı? nıf ajuşumujsüreci. ^Verili" k o s u lly a fûndu da olsa, kendi kendini meyduna getirme--Mırççidir. Fakat, bu görüş Althussef için dayanıl mazdır; çünkü, bu. sürece tekrar bir özne verir, o zaman da süreç, ka dınların vc erkeklerin (ne kadar şaşkın olurlarsa olsunlar, aracılık sa haları ne kadar dar oluna olsun) aracı olduidan bir süreç olarak görü lür. Ne var ki, Althusser sınıf konusunda sessiz kalırken, bu tehlikeli “ hümanist" yolda bir tek adım bile atmamıştır Zira, “ çelişki’ kavra mı sınıf mücadelesi kavramından önce gelir ve birinci kavram İkinci nin bir işlevidir: Marksist çelişkin in özgül fa rklılığ ı, kendi içinde kendi varoluş koşulları nı yansıtan kendi 'üst-belirlenm e’ *! ya da ‘» şitsizlik'id ir, yanı, kendi va roluşu olan hcp-önccücn-verili karmaşık buıunün eşitsizliğinin [egemen olan) özgül yapısıdır Böyle anlaşılm a, çeltşki her gelişmenin motoru olur (F. M., 217)
Bu korkunç "teorik ifade" bütünü, merkeziliğini ve katılığını vur gulamak için italik yazılır; fakat, okuyucunun gözlerine kıyamadım. Althjser'in düşüncelerine o kadar kolay acıyamam. Zira, şimdi görü yoruz ki, çelişki sınıf mücadelesi motorunu hareket ettiren motordur. Bu motorları sırayla izleyen Balibar, sayg.değer mantığıyla «u sonu ca varır Sınıflar, b ir binim utarak üretim .surecinin fonksiyonudurlar. Ü rclim sure cinin özneleri değildirler, aksine. Üretim sürecinin biçim i tarafından belir lenirler İR. C., 267). (110) Denemeler, s. 49-50. Kendi görüşlerimin yeniden ifadesi için bkz 45 not 184
Tarihin öznesi (ya da aracısı) yin: ortadan kaybolur. Süreç, /». kez cisimleşir Sınıflar, "Üretim sürecinin fonksiyonları" (hiçbir insan ara cılığının içine girmesinin olanaklı görülmediği bir sürecin) oldukları na göre, sınıfları, sınıf bölüntülerini sınıf ideolojilerini (“ gerçek" vc "sahte” ), bunlan üretim tarzı içindeki imgesel konumlarından — yukan, aşağı, öne çıkan, artta kalan, çarpraz— türetme saçmalıkları na yeniden yol açılır ve gerçekte bu üretim tarzı sadece metafizik bir söylevdeki bir yapı olarak var olmasına karcın, tarihsel süreç içinde, "toplumsal ilişkiler toplamı" içinde, oluşumundan başka b ir jey gibi kavranır Maxx'tn Engels île mektuplaşmalarında sık sık karşılaşılan, fakat Althusser’in uyar.tk semplomutik incelemesinde atlanan bir kategoriyi kullansaydık, şu andaki durumu daha kesin tanımlayabilirdik. Hem burjuva sosyolojisinin hem de Marksist yapısalcılığın ıToulantzas'ın yanında Dahrendorf. teorik pratiğin yanında modernizasyon teorisi) gırtlağına kadar gömüldüğü bu pislü (Geschichtcnscheisscnschlopfi). kavramsal felçliklerle. sürecin tarihdışılaştırılmasıyla ve sınıfın, ide olojinin. toplumsal oluşumların ve hemen hemen herşeyın kategorik ¿tasise indirgenmesiyle üzerimize sıçratılmıştır. Sosyolojik kesim. Model sistemin kapalılığı içinde incelikli ayrımsal ilişkiler; kendi kendine değer biçen programlanmış gelişme dizileri; uyuşmazlığın, konsesusla bir uzlaşma arayarak yabancı koridorlarda mutsuzca do laştığı kibarca dengesizleştirilen denge modelleri; kendi dönme mo mentleri ve birleştiricileriyle sistem-çözümlcmcleri vc yapısalcılıklar, ekonometrik ve kleometnk oyuklar —bu teorilerin hepsi, bir statik ka tegoriden diğerine giden programlanmış yollardan seke seke yürüyor lar. Ve hepsi Geschichıensdıeissenschlopfffon, tarih dışı pisliktir Fakat bugünlerde biraz farklı bir şey sunuluyor. Dayanma sınırına gelinceye kadar, sonsuz sayıdaki formülasyonlarıyla bize işkence edi yorlar. Başka hiçbir dille yaıııt veremeyiz; Sadece bu dil katı ve say gıdeğerdir. Üstünüzde, yüce akademilerde engizisyon yargıçları tartı şır; keskin anlaşmazlıkları vardır; fakat birbirlerinin Karmaşıklığını ve saygınlığım kabul ederler. En azından ağzımızdan bir inkârı çıka rırlar; insan aracılığının, yaratıcılığının inkârı, hatta ben'in inkârı. 185
Fakat. teorik işkence aletlerinden kurtulup ayağa kalktığımızda, pen cereden tarih sürecinin devam ettiğini görûrflz. “E p er' si muove“ — dünya yine dc dönüyor! Bir bakıma, kendi inkârımızın itibarını iade etme cesaretini bulmamız gerektiğini biliyoruz — zira, kişiliğimizin ayrı parçalarında, akılla belirlenmiş durumdayız. Duyularımız c*kı haline dönerken, tarihin motoru olarak sınıf mü cadelesi benzeştirmesinden niçin hiç hoşlanmadığımızı anımsarız Zira bu, iki ayrık varlığı varsayar: A tıl, anla-ılması güç bir parçalar bileşimi olan "tarih" ve bu parçaları nen, ya da harekete geçiren bir "motor" (sınıf mücadelesi). Ortaçağ skolastiklen farklı bir benzeştir me kullanırdı: Sınıf mücatclesi, tarihin atıl bedenini canlandıran ruh ya da yf.şam nefesi olurdu Fakat sınıf mücadelesi süreçtir (ya da onun bir parçası) ve mücadele eden sınıflar bedendir (ya da onun bir parçası) Bu açıdan bakılırsa, tarih kendj motoru olur Bu bizi, yapısalcılığın üzerinde genel bir düşünceye götürür. Y ir ne, sadc:e "burjuva" ideolojisine değil, aynı şekilde Marksist düşün cede de toplumsal varlığın toplumsal bilinç üzerindeki basıncını göz lemleyebiliriz. Politik ve sosyolojik kapsamı zaten kabaca belirttim: Her toplumsal surecin sogjk savaş nedeniyle buzlanması. Fakat baş ka nedenler, kesişmeler dc olmuştur. 19, yüzyılın A v ru p a lI düşünür leri. sadece açık politik ve sosyolojik nedenlerden Ötürü değil, aynı zamanda teknoloji ve kendi zamanlarının doğa bilimleri bu dili sağlar göründüğü için dc. doğal sJreç (çoğunlukla ilerleme) benzeştirmeleri ni kabul etme cğilimindeydıler. Bugünün teorisyenleri çok farklı ko numdadırlar. İlk Önce, önccki dönemden çok fazla pratikten kopmuş lardır; ".arife" v c programlara göre karmaşık bir şekilde yapılandırıl mış kumrularda çalışırlar; bilgilerinin çok duha az kısmı gözlemler den kaynaklanır ve daha çoğu Althusser'in G II ve G llI'le ri olarak önlerine gelir; dünya bilgileri gözlemsel olmayan araçlarla kafalarında ya da teorilerinde meydana getirilir. Her yanda "yapılanla kuşatıl mışlardır. Üniversiteleri bile (Özellikle de yenileri), proleter hamallann ve kalorifercilerin ziyaret ettiği bordum katlan, ilk iki katında eko nomi ve toplum bilimleri vc ancak asansörle çıkılabilen daha üst kat larda felsefe ve edebiyat bölümleriyle mimari ifadeler değil, yapıdır 186
lar. Bu orada teknoloji (ya da teknolojiden ne anlıyorlarsa) artık itici şaftlar, kayışlar ve yaygın demiryolu iletişimleri sorunu değil, devre ler, anlaşılması güç dişliler ve oto:natlaşan programlar sorunudur; doğu bilimleri karmadık moleküler yapıları ve D N A sarmallarını an latıyor; kurumlar tistem-çözUmlemeleri konusudur, ve bütün bunların içinde, sadece bir koşulda, midesine indirdiği bütün kategorilerin be lirsiz ve değişmez olması, kendisinin karmuşık çift değişkenli prog ramlarının değişmezliğiyle uygunluk içinde olması koşuluyla, bütün dilleri — teknolojinin, doğa bilimlerinin,, sosyolojinin, ekonominin, tarihin dilini— tarafsız bir şekilde eleyen, sınıflandırdı ve düzenle yen sibernetik ve bilgisayar, kaçınılmaz titizliğiyle çdçogelir.(IU) Bütün bunlan, romantik bir kızgınlığa uygun olarak reddetmek içın saymıyorum, {¡imdi yaşadığımız yer budur ve bu. deneyimimizin bir kısmını veriyer. Fakat bu deneyimin söz dağarcığımıza, özellikle benzeştirme söz dağarcığımıza, kaçınılmaz olarak girmesi gerekir. Bazen Hsağduyu” ıuın ideolojiyi gizlediğinden kuşkulandığımızda, bu basınca açıkça karşı koymalıyız. Nasıl ki Marx, ekonomi politiğin Malthusçu "pislik"ini vc pazar benzeştirmelerini kabul etmemek du rumunda kaldıysa, aynı şekilde biz de. uycun olmayan düzeyler, dev reler ve karmaşık kapanmalar benzeştirmelerini reddelueliyiz. B ilg i sayarın kategorilerimizi kendi keyfine göre dikte ettirmesine de izin vermeyebiliriz Fcbrikuların, stokların ve büyümenin gizlenmesinden türetilen 19. yüzyılın organik benzettirmeleri, bazen, insani durumla ra uygunsuz bir şekilde uygulandılar, fakat en azından, yapılardan de ğil, süreçlerden türetilmiş benzeştinııelerdi. Peki, bugünün teorisyenlerinin gözlem alem datıa çok ö z e lle ş m iş vc dulu çuk pratiklen uzak laşmışken, karşılaştırılabilir bcnzeşiirmeler ve bir etkileşim ve olu şum söz dağarcığı açısından yüzlerini nereye döneceklerdir? Kendimizi gözleyerek başlayabiliriz diye öneriyorum. Kategorik ıtcuoskafasına yeterincc küfür savurdum. Peki seçeneği nedir? Teorinin sezgisel, ampirik reddi mi? Her bağlam için taze kate (111) Bkz Raoul Makarlus'un Lévi-Strauss üzerine yerinde yorumlan. 'Slructurahsrn —Science or deotogy?". Sodalist flcgisior, 1974. 187
goriler gerektiren tarihsel gürecilik mİ? Bu noktada, düşüncelerini her zaman ayrıntısıyla izleyemediğim (iy i bir İngiliz gibi) — ve onayla madığım— , fakat tarih anlayışı ve politik gerçeklikle ilişkisi her nok tada Althusser'den üstün olan Sartre bize yardım edebilir.
Foucault gibi Althusscr 4c. yapı çözümlemesine sarılır. Episıctnolojik ba kış açısından bu, nosyona karşı kavramı savunmaya geri dönüşe gütürür. Kavram zaman dışıdır. Belirlenm iş kategoriyen içinde kavramlann birbirlarini nasıl meydana getirdikleri incelencbi.ir. Fakat nc zamanın kendi si ve nc de sonuç olarak tarilı, bir kavramın nesnesi yapılamaz. Terimler de bir çelişki vardır. Zam.ınsallığa bajladiğliU ftta, zamansal b ir gelişim de kavramın kendisini d id iş tird iğ in i görürsünüz, Buna karşın nosyon, çcÜşkiyle ve b irb irin i izleyen ba$arılanyla kendini geliştiren ve dolayısıyla e y le rin rt7fip.s ıilnn h ir düşünce üretmek için sentetik b ir ça ba olarak ta n ım la n a b ilir.1
Bu nosyon nosyonunu, benimseyip bcnirr.seycmcyeceğimdeB emin değilim. Fakat Sortre’ın argümanı, turihsel kavramların yaklaşık ve koşulla olma doğası, “esneklik” ! ve genelliği ("sınıflar", “ sınıf müca delesi” ). bunların kural olmaktan çok tahmin olma karakterleri İle ilgi li benim daha önceki argümanımı güçlendirir. Açık ve fonnatif kav ramlar lehine kapalı ve statik kavram ya da henzcştirmelerın reddedil mesin: de doğrulan “ hareket yasasf’nm yer.ne "süreç mantığı’ nı ko yarak, determinizmi iinceden belirlener programlama ya da zorunluluğun aşılanması olarak değil, “ sınır.an belirleme" ve ‘basınç uygulama" anlamında anlayarak/113>Bu, ycpı nosyonunu alıkoymak demektir; fakat biçimleri itibarıyla çok yönll olmaya devam eden top lumsal bir oluşum içinde yapısal gerçekleşme (sınırlar ve basınçlar) olarak. Bu, Raymond W illiam s’ın. "bir ilişkinin eğreti terimlerini” r*soyu’ kategorilere ya dn somut alanlara kadar" genişleterek “temel" ve “ üityapı"yı incelerken tartıştığı düşünce hilesinin reddi de demek tir. W ,lliam s'a göre bu arıalitik kategoriler — İdealist düşüncede sık ıık olduğu g ib i, neredeyse fark edilmeden, bunla-
(112) Sartre. op. dt., s. 114. (113) Raymond Willıam5, Manrism and ütorature ı'BolIrtenlm') ve Koyvmrds, s 87-91. 188
nrı a n alitik kategoriler olarak ifade etmeye çalıştıkları toplumsal iü ıccin bütürııi üzerinde her zaman öncelik kazandıkları tüzel betimlemeler duru muna gelinceye1114)
kadar genişletilir, Bu demektir ki. haklı nedenlerle ayrık çözümlemeler için belli faali yetleri yalıtmaya karar verdiğimiz zr.man — üretim tarzları ya da eko nomik süreç konusunda yapabileceğimiz gibi— . kend. prosedürleri mizle bu sistemlerin ayrık olduklarım sanımı yanlışına düşmemeli yiz. Bu demektir ki. böylesi prosedürlerde, analitik disiplinler arasın daki kesişme r.oktasında bulanan (antropolojide "norm” gibi görülebilen ekonomideki "gereksinme" gibi), ya da yapı ile süreç ara sındaki kesişme noktasında bulunan (hep bu sınırlardı bulunan "sı nıf* vc "üretim tarzı" gibi) "kavşa<-terimler"le karşılaştığımız her seferinde, özel bir dikkat göstermeliyiz. Hepsi bu değil. Daha fazla tarihsel düşünceye," kendi kavram ve prosedürlerimizle ilgili daha büyük bir teorik öz-bilince; ve tarihçiler açısından, kendi bulgularını teorik olarak daha inandırıcı biçimlerde başkalarına iletmek için daha fazla çabaya gereksinmemiz var (Üritem tarzları, kapitalizm Öncesi oluşumlar, ideoloji, eme«: süreci, sınıf, devlet, ideolojik devlet aygıtları, baskıcı devlet aygıtları vb konusun daki bütün "teorik pratik" gevezeliklerinde, bu sorunlan sürekli araş tırma nesnesi hal.ne getirmiş tarihçiler genel olarak gözardı edilmiş ve tarihçiler de ba teveccühe mağrur bir sessizlikle karşılık vermiş lerdir). iletişim h a iki yönde de olacak. Fakat gereksinme duym adığı mız şey, Althusser’in anladığı şekliyle bir "tarih teorisi"dir. Zira bu teori, tözel tarihsel çözümleme içeriğiyle gübrelenmedikçe, zayıf bir muammadan ha$kn hir şey olmaz. N asıl “ özerk" ve neye "göreli" ol duğunu bilmek istiyorsak, sorunu düşünebiliriz; fakat o zaman da, kendi bulgularımızı bulmamız ve yeniden düşünmemiz gerekir. Teo riyi işe koşmalıyız; ya kanıtı soruşturarak (araştırma) va da tarih ya zımını ve diğer teorileri soruşturarak (eleştiri) bunu yapabiliriz ve bu iki yöntem Marx’in en çok kullandığ yöntemlerdir. Birinci prosedürü reddeden ("ampirizm"), İkincisini kendi Ortodoksluğunun karşısında ki bütün tutumları ül«,eıı bir karikatüre indirgeyen teorik pratik, kendi yazarının kendini beğenmişliğinden başka hiçbir şeyin kanıtı değil in 4) Marxism and LteraJufe. s. B0-B1 189
dir. Zira Gdand Teori prejesi — bütün tarihin ve insan durumlarının sistömatize edilmiş toplam bir kavraınsallaşmasını bulmak— metafi ziğin bilgiye karşı orijinal sapkınlığıdır. Sorun, sadcce kalburla su taşımaya çalışmak sorunu değild.r So run, sadece düşünce biçimlerindeki kesinlikle asla yeniden üretim ya pamamamız B orunu d e ğ ild ir. l .as u uyumayan ya da ölmeyen ve b ir ın tutulduğunda cl yakan tarih
Sorun, sadcce özden yoksun bir “ bilim ’’de böyle yapma çabasının, Engels'in Hcgelci mirası nitelemesine benzer bir sonuca varmışı de ğildir: ‘ Düşüncenin ve pozitif bilginin bulunmadığı yerde, ister.diğinde el al.ında bulundurmaktan başka hiçbir amacı bulunmayan bir söz cük derlemesi ve konuşma üslubu.1 Hepsi bu değil. Projenin ken disi piçdr, bir kapanma alıştırm asıd ır ve bu tür entelektüel ago-afabiden, belirsiz vc bilmeyen karşısındaki bir kaygıdan, Mutlak'ın kulübesindeki güvenliğe duyulan özlemden kaynaklanır. Böyle ol makla, eski tanrıbilimsel düşünce tarzlarını yeniden üretir ve yorum ları herzaman ideolojik malzemelerden çıkan hr. Bundan da öte, böylesi bütünsel sistemler ger,el olmak usa vc ö/güı eleştiriye düşıuun ol muşlardır. Sadece her teoriye egemen olmaya çalışmakla — yada bü tün diğer teorileri sapkınlık olarak dışlamaya çalaşmokla— kılmaz, aynı zamanda, toplumsal gerçeklik içinde kendilerini yeniden üretme ye de çalışırlar. Teori bir kapanma olduğuna göre,tarih de buna uygun hale getirilmelidir Süreci kementle kendi kategorilerine bağlamaya çalışır, ona boyun eğdirir, iradesini kırar ve kendi komutasına tabi ha le getirir. Son kerte'de Stalin anagramıyla karşılaşırız. Hepsi bu değil. Diyalektik sorunu da var. Birçok eleştirmen, Althusser’in Hegel ile birlikle diyalektiği bir kalıba sıkıştırdığını belirt miştir. Bunu açıklamak için fazla örneğe gerek yok. “ Olumsuzlamanın oltmsuzlanmasrmn güvenirliğine meydan okumadaki öngörü sünden ölürü Stalin’c yönelik övgüsünde yaptığı gibi. Althusser'ln di yalektimin şu ya da bu "yosa"sıııı dışlamasını anlatmak istemiyorum. (115) Engels, Karx'in Ekonom i Politiğin E le ştirisin 9 bakış, Selected Works 1 1-
çindo, s. 370-1
190
Böylesi "yasalar"ın .yarlıkbilimsel konumu kuşkuludur. Althusser’in La Dialcctique'\ alkışladığı ve onunla yakın dostluğu konusunda Övündüğü anda bi.e, onu heykel benzeri bir kalıba soktuğunu ve bu heykel benzeri duruşta yine eski dostumuz La Structw e ü Dominan te'\ tanıdığımızı anlatmak istiyorum. La Structure â Dominante, ken di içsel çelişkili doğasını kusursuzca ifade eden yeni bir elbisenin mo delliğini yapıyor: Çelişkinin varoluş koşullarının kentli içme bu yansıman, her çelişkide karmaşık bıliUriln ln rlij(in i oluşturun egemenlik ilişkis'nde eklemlenen yapının bu yansıması: M arksist diyalektiğin cji temci karakteristiği budur
(F. At , 205-6). Bu giysi çelişkinin bir yansımasıdır ve desinatörü, kreasyonu ‘’üst-belırlcme" adıyla bize tanıtır. Giysi modelin biçimine tamı tamı na uygundur; fakat o kadar dar ki. nodel kımıldayamaz. Althusser'in bütün metinlerinde, süreç mantığının mantığı olaıak kavranan diya lektik asla ortaya çıkmaz. Okuyucularım, diyalektik konusjnda yüzlerce sayfalık söylevi iş tahla bekleyeceklerdir, Düş kırıklığına uğrattığım için üzgünüm. Bu. benim yeteneğimin ötesindedir, Kendimi, karmaşıklıklarına çılgınca girdiğim bir argümanın dışında konumlandırarak, sadece bir kaç göz lem yapmak istiyorum. Birincisi, Hegel’in adından söz etmeye mutlak bir ambargo konursa, ancak diyalektiğin anlaşılabileceği düşüncesin deyim. Bu, saçma ve tuhaf görünebilir. Ancak, bunu kanıtlamak isti yorum. Açıktır ki. Marx ve Engels diyalektiklerim Hegel'e "borçlu'’ydular, sık sık ona dönüyor ve ona olan borçlarını sık sık kabul edjyoılaıdı. Bütün buııluı buşkuluıı tarufından İncelenmiştir vc incele menin değerini tartışmıyorum. B ir gün buna dönülmelidir. Fakat bu noktada tartışma sadece bıktırıcı değil, karşı-üretken de olmuştur. Zira, bu tartışmanın yönsemesi, ten yönde çabası ne olursa olsun, di yalektiği sürecin içerisine Hegelci bu yayılma gibi görme eğiliminde ki “ Hegelci" Maıksistler ve Hegel De birlikte diyalektiği fiilen bir ta rafa atan anti-Hegelciler (ister ‘'ampirik" tarihçiler ister Alfhusserciler olsun) şeklinde, tartışmanın aktörlerini sıraya koymak olmuştur. İkincisi, teoriiyenlerin kendi prosedürleri için gösterdikleri gerek 191
çeler, bu prosedürlerle aynı şey olmamalıdır. Engels'in Doğanın D i yalektiği' ndc sunduğu gerekçeyi reddetme konusunda anlaşabiliriz: fakat sorun orada bitmez,
şın) vc buradaki herçeyin göreli old u ğ u n u ,h i;b ir ?eyin ınuilıık olmadığı nı — h içb ir zaman görm edikleri şey budur *
Mektubun “ Onlar için Hegel yaşamadı" üe bitliği doğrudur. Hegel (ters çevrilen), kendilerine bu şekilde görmeyi ’ öğretti.” Fakal gelin, görmeyi daha fazla, öğretmeni daha az düşünelim "B u Baylar"ın to runlarının torunları, Logic'in her satırını okudular, fakat kendilerine bir şey öğretilmedi. "Ç elişki" uzlaşmazdır, bir mücadele “ jnotor” udur: Karşıt olasılıkların birlikte var olma anı değildir. "Reformizm" kapitalist yapılarlt birleşme olmalıdır: birleşmeye bir alan aç mak için bu yupılann değiştirilmesi ve dönüştürülmesi de olmaz. Vb. vb, vb. "Buruda neden şurada sonuçtan başka hiçbir şey görmezler." Demek kİ, (M arx'in Spinoza yorumunda söylediği gibi) "Onun (116) llçllendiölm kadanyta. Jeff Coulter’tn mükemmel incelemesi. "Marxism and the Engels Paradox’ . Socialist Register. 1971, sorunu hallHder. Engels’in Naturdialekiik\n\ty mantıksal eleştirİ3i, yaptığı ölçüde, sağlamdır; ve bir bakıma bonzer şokillerdo soruna tekrar dönüldü: K. Popper. -What Is Dialectic?*, C o n jectures a n d R efutations (1963); Coletti. M arxism end H egel ve G. Stedman Jo nes, “Engels and the End of Classical German Pıiîosopby". New Left Review (Mayis-Haziran 1973). Fakat ftepsı de. bebeği ("kendi gelişmo sureci içinde nes neyi bilinçli L'lo geçirme") Hegeld banyo suyuyla brlıkte fırlatıp atar. Bkz. Coul ter, s. 129 132. 137-141. * Seçme Yapıtlar Cilt: 3. MarvEngels, Sol Yayınlan. 1979; af 594-600—çv 192
sisteminin gerçek içsel yapısı, herçeyden Önce, onun bu sistemi bi linçli olarak sunu? biçiminden bütünüyle farklıdır.”*117* Vc üçüncüsü, Hegel'l bir tarafa bıraksak bile, W illiam Blake ile uğraşmak zorunda yız. M arx'm şimdiye kadar bilinmeyen bir Öğretmeni olduğu için de ğil, diyalektiğin Hegel’in özel malı olmadığını vurgulamak için Blake‘i öneriyorum Blake, daima akış halinde, çatışma halinde, bozul ma ve oluş halinde olan bir gerçekliğe uygun kavrayıp tarzlarını ek lemlemeye çalışmış, bazen saygınlık kazanan, bazen gizli bir büyü şeklini alan çok eski bir geleneği —çoğunlukla bir şairler geleneği— bize anımsatır. Mekanik materyalizmin "tekçi gürüşü'ünc karşı B la ke. "zıt durumlar'in birlikte var oluşunu düşünmeye ve cennetle ce hennemi evlendirmeye çalışmış ve başarılı olmuştur Hegel'in, bu geleneği Marx’a aktaran vektör olduğunu kabul etmeliyiz vc bu aktar manın belirsiz bir miras olduğunu vc Hegel'in bir kavrayış tarzını ya salar olarak nesnelleştirmesinin doğru olmadığını kabul edebiliriz. Fakat bu kavrayış tarzını geçersiz kılmaz. Hegel’in görücümüzü bulanıklaştırdığını ileri sürüyorum. Işıkla aramızda durur. Onu yana itersek, o raman, bizzat diyalektiğin kendi sine daha kolay bir şekilde dolaysız bakabiliriz. Neyi göreceğimizden emin değilim; takat bunun, durağan bir konumda yakalanmış bir çe lişki olmadığı kesindir. "D oğal" sürcce nakşedilmiş bir mantığı anla maya çalışmanın kendisi, sakatlayım ve aldatıcı olmuştur Ancak, başka bir açıdan, bu süreci kavrayış biçimlerinin mantık terimleriyle bir betimlemesi bize sunuluyor gibi görünür.
lektik sonucuna ulaştım. Aksi halde, sosyalist devrimin alerı aracısı S B K P 'B ) ’nin, her peyden öte, Rus toplumunun kendim herekete ge çiren toplumsal ve entelektüel sürecine bir abluka sistemini eklcmleyen-dayatan bir organ ha ine gelmesi paradoksunu anlamaya nasıl ha zır olabiliriz? Althusser'in sistemimle diyalektiğin dışlanması acınacak bildirim dir; fakat bu, yapısalcılığın içsel stasisinin zorunlu bir sonucudur."191 ,,Diyalektik,,e incelikli mantıksal ve biçimsel ifade vermekle fazla bir şeyin kazanılacağından çok emin değilim. Marx’m bir "yöntenV'iııin olduğu, bu yöntemin diyalektik us bölgesinde bir yerde bulunduğu ve bunun Marksizmin özünü oluşturduğu sık sık bize anlatılmıştır. Bu nedenle, birçok imaya ve niyet ifadelerine karcın, Marx’in bu Özü hiç yazmamı? olması tuhaftır Marx, geriye biıçok defler bıraktı. Evrenin ipucunu bulmuş olsaydı, bunu yazmak için bir iki gün ayırırdı. Bura dan, Shakespears ve Stendhal'in kendi sunularını bir ipucunu indirge melerinden daha fazla bir şey yazılam aJı$ı için yazılmadığı sonucu nu çıkarabiliriz. Zira bu bir yöntem değil, bir pratikti vc pratiği yapıla rak öğrenilen bir pratik O halde, bu anlamda diyalektik asla yazıla maz ve mekanik bir şekilde de öğrenilemez Ancak aynı pratiğin eleştirel kavrayışıyla öğrenilebilir K in i farklı gözlemlerle bu bölümder ayrılacağız Başlangıçta, Marx'tan aktarmalar yapma yönteminden kaçınma sözü vermiştim. B ir ortodoksluk olarak Marksizmi r.avumm.klû ilgilenmiyorum. Fakat. Althusser’in Marx okumasının “ onaylanıp" onaylanmadığı konusun daki soruyu, yersizlik olarak bir tarafa bırakamayız. Bu soruyu yanıt lamanın uygun bir yolu, Althusser'in sadccc gerçek onodok:- gibi dc gil. Marx’tan da daha onodoks olarak kendi okumasını doğrulamak için kullandığı hilelerden birkaçını belirtmek olacaktır. “Motor" konusundaki bir hilleyi belirttik: bir metni i“ Komünist (119) Allhusser’in diyalektikten kuşkulanması, yho çağdaş modayı İzler: Coj! ter’ln belirttiği gil> (s 143; a*tr G Pask. An App;oach to Cybemetics i 963): Û zollikie. ‘ smırlı çeşitlilikte tanm!anab>lır iç örgütlüûk durumları içine sokulan ya p ıla fla ilgilenen disiplinlerde, yani yapısalcılıklarda, sibernetik değerlendirmeli;» "diyaleldik sıçrama' nosyonlarının yerini aldı. 194
M ailifesto'nun tezini") açım lam ak ve bu açımlanudan "temel bir Marksist önerme” icat etmek. Benzeştirmeleri kavram ara, analitik ka tegorileri tözel betimlemelere dönüştürme konusunda başka bir hileyi de belirttik. Althusser'in "son kerte” kullanımı, bunları izleyen bir ör nek olabilir. "Son kerte" (in letzter Instanz), "son çözümlemede", "son mercide", "enisorıu", "son yargıda" olarak İngilizceye farklı şekiller de çevrilebilir, Sözde İngiliz Markîistlerinin, birkaç yoksul polemik broşüründen başka ellerinde hiçbir jeyin bulunmadığı (Eogleton, An derson ve diğerlerinin bizi inandırdığı gibi) o kasvetli günlerde, 1934’te, Seçme M ektupları ilk kez çevirip yayımlayan ve akademinin bin mil uzağında çalışan komünist bilge Donna Torr, Engels’in Bloch’a mektubundaki pasajı — Althusser’in hitabetinin aksı halini aTan, fakat, anımsıyoruz, yaşlı adamın bir palyaço haline getirildiği se naryoya da malzeme sağlayan bir mektuptan alınan pasajı— ilk kez İngilizceye çevirdi. Torr, bu pasajı şöyle çevirmiş:
M ateryalist tarih anlayışına güre, ta ih leki tayin edici öğ:e(*) enisonu ger çek yaşamdaki jre ü m ve yeniden üretimdir. Bundan fazİasını ne ben. ne de M a rx id d îa etli."
Böylcce, in letzter Instanz, önce “enisonu" olarak, mektubun son rasında "ilk mercide" olarak ortayı çıkar. (*') işaretiyle Torr, nadir müdahalelerinden birini yapamadan edemez: "(♦) An — diyalektik oluş sürecindeki öjŞe." Öyle görünüyor ki. kırk yıl önce Torr, gözlerini ufka dikerek Althusser'in gelişini zıten bekliyordu. Althusser'in ver diği şey şudur "iirfiim tnyin eden faktördür."'1201 (F. M ., I I I ) kendisinin ve Bal.bar’ın stabilize edip cisimleştirmeye niyetlendikleri başka bir kategori olarak "üretim ." O halde, bir son çözümleme, bir "düzeyde’’ki bir "kerte’’ haline, "politik bir kerte" ya d ı La Structure d ' Seçme Yapıtlar, Mao<-Engels, Cllt:3; Sot Yayınları, 1979; sİ. £91 —çv. (120) Selected Correspondances, s. 475. Althusser'in ööaden ıMoment1) faktörü nasıl çıkardığım v© bunu antik fahtüful imllı nuayonuna nasıl uydurduğunu anla mıyorum (Çünkü, Fransızca çevirileri tekrar konirol etmedim): F. M., 111-2; Alt husser, Pour /Vfaar(Farİ5,1966): "La production est le facteur déterminent vd. 195
Donunarite'm kendisine etkili bir güç atfettiği bir “yasal kerte" haline nasıl gelebilir? Poulantzas’m “ üretim tarzı ifadesiyle, bileşim halinde çok sayıda kerteler ve düzeyler olarak ortaya çıkan çeşitli yapıların ve pratiklerin özel bir bileşimini... anlatıyoruz"*1211 şeklindeki tanım lamalından ne anlıyoruz? B ir üretim tarzı, düzeyleri ve kerteleri fark lılaştırarak kendini sonsuza dek yeniden üretmekten, sadece teorik aç lığı doğurmaktan başka ne mal ne de bilgi üreten metafizik bir tarz halini almadıkça, çok sayıda kerteler (çözümlemeler, yargılar, merci ler) olarak nasıl ortaya çıkabilir? Doğrusu, gözlerim yıldızlara d ikip bakarken suya düşen filo zo fu n öykü cünde iy i b ir şekilde ifade edilebileceği gibi, en yılksek kertelerin en gü venli b ilg iy i verm edikleridir, zira fîİ07.0f aşağı baksaydı, sudaki yıldızlan göreb ilirdi, fakdt yukarı baktığı için yıldızlarda suyu göremezdi.
Bu son hileyi “ doku nakli" olarak betimleyebiliriz. B ir argümanın herhangi bir organı kesilip başka birinin yanına konulur. Daha tanı dık bir hile, "karnından konuşma" olarak, zaten betimlendi/122) Alt husser Marx’ın konuşmasına nadiren izin verir: İzin verdiğinde de, kendi sesini M arx'm sesine karıştırır Ya da biraz farklı bir şekilde, Marx’ı sahneler; sahneyi hazırlar, senaryoyu ezberletir, ipuçlarını ve rir ve sonra sahnenin o anma uygun birkaç satıra izin verir. B ir örneği ele alalım. Althusser, Kapital'dc “ süreç" sözcüğünü tanımlayan bil dipnotu — üstelik sadece Fransızca baskısında bulunan bir dipnotu— keyifle belirtmiştir; Kendi gerçek kofullarının bütünlüğü içinde dUfünUlen b ir gelişmeyi ifade eden ‘‘süreç" sözcüğü, uzun süre bütün Avrupa'da bilim sel d ilin bir parça sı oldu. Fransa'da Önceleri utangaç b ir yüzle Latince şekli — processus— kullanıldı. Sonra, bu ukula kılığından sıynlarnk kim ya, fiz ik , psikolo ji kitaplurma ve m etafizik eserlere sızdı Sonunda (am vatandaşlık belgesini alacaktır (LAF.. 117; P&H., 185) (121) N Poulantzas. Political P ow er a n d Social Cbasses (New Left Books. 1973), 5. 13-15 (122) A. G lucksmann, "A Ventriloquist Structuralism ’ , N o w Left Review, 72 (Mart Nisan 1972); QtWnall Les Temps Modeme, 1967'de yayımlandı. 196
Bu noktada oyun. Althusser’in “öznesiz bir sıircç" olarak larih te zim hakh çıkarmak için Marx’in birkaç satır konuşmasını gerektirir; dahası, "süreç" sözcüğünü (bilgili okuyucunun M arx’in daha özgürce kullandığını bildiği) yakalayıp hapsetmek ister. Tarihsel süreç "kendi gerçek koşullarının bütünlüğü içinde düşünülen bir gelişme" olarak tanımlanabiliyorsa, o zaman, sistem modeli döndüren bir mekanizma olarak yapının içme tekrar yerleştirilebilir. Bu soruna yaklaşmanın bir yolu (dürüst bir yol), Marx’in Kapital’in kimi önemli yerlerindeki argümanlarını inceleme yolu olabilirdi. Fakat Althusser, Fransızca baskıyla sınırlı bir dipnotu tercih ediyor. Bu satırları kendi tanığı ola rak sunuyor. O halde, Marx böylesinc önemli bir noktayı ifade etmek için, niçin böylesine bulanık bir yolu seçti? Şovenist bir yanıt şöyle olurdu: "Çünkü, sadece Fransız okuyucu böylesine ince bir noktayı kavrama mantığına sahip olabilir," Fakat Althusser bu konuda şove nist değil; daha iyi bir argümanı var — K ap ital'in Almanca yayımın dan sonra, M arx'ın kendi düşüncesini açıklamasına olanak veren, "bu kategorinin önemini kavramasına ve bunu ifade etmesine olanak veTcn” (L & F , 117) üç dört yıllık bir zaman geçmişti. Oyun budur; muhteşemdir Fakat kendi senaryosundan çok az ya rarlanır; oyunun yazarı başını sallayarak onayladı. Zira not. kimya, fizik, psikoloji ve metafizik eserlerde ayırımsız kullanıldığı şekliyle "süreç" sözcüğünü tanımlar. Marx’in sözcüğü nasıl kullandığı hak kında, M arx'm tarihsel süreç nosyonu hakkında hiçbir şey, kesinlik le hiçbir şey söylemez (bunun için onun kitabına başvurmalıyız). Nottan da anlaşılıyor ki, sözcüğün "yurttaşlaşması"na henüz izin ve rilmediği. politik ve ekonomik teoride alışılmuınış olduğu (ya da Marx böyle sandığı) için, belki kategorilerin Fransız mantığındaki sa bitliğini kırması nedeniyle, belki Fransız entelektüeller kendi söylem lerine girmesine izin vermeden önce yabancı kavramları dikkatle ince lemeleri nedeniyle, bu not Fransızca baskıya konulmuştur. Fransızlan kınamak için bunları söylemiyorum. "Avrupalılaşma’’ya bu kadar is tekli Ingiliz entelektüelleri de. buradaki Fransız uyarısından birşeyler öğrenebilirler. Yurt taşlığa kabul belgeleri reddedilmesi gereken kimi yeni yabancılar vardır — "konjonktür", "üst-belirleme", "kerte", “ege menlik lişkisindeki yapı". 197
Şu hileleri belirttik: İcat Benzeştirmeleri kavramlara dönüştürme: Uygun olmayan kavramsal doku nakilleri: "karnından konuşma” ya da "oyun sahneleme" Ne var ki, en genel hile, kısmi ya da bütünsel metinleri aldatıcı ve "masum" olmayan biçin.lerde kullanmaktır. Son bir örnek olarak bunlardan birini ele alacağız. Kendi argümanının önemli bir yerinde, Althusser M arx'm Proudhon'a karşı polemiği (1847‘de) Felsefenin Sefaleti'nden aktarına yapar: Gerçekten bir tek mantıksal hareket, ardışıklıkve zaman formülü, bütün ekonomik ilişkilerin eşzamanlı birlikte var olduğu ve birbirini destekledi ği toplum gövdesini nasıl açıklayabilir?* Y n p ıo l-z a m a n a y ırım s ız b ir ç ö z ü m le m e li r z ı y ö n ü n d e k i uı^ü nıa-
nımn çok kritik bir evresinde bu ortaya çıkar. Althusser'in daha sıkı çalıştığı Marx’m başka bir metninin olduğunu sanmıyorum. Bu me tin. Althusser’in sistem modelinin lisansıdır. Readlng C apital'de en azından dört önemli noktada kullanılır (R. C., 65. 66, 98, 107); "ezenle ifade" edilir ve "bu birkaç berrak tümceyle" Marx, "tarihin bir sonucu olarak toplumun üretim mekanizmasını anlamayı değil, bu sonucun cikilcdigt toplumun Üretim mekanizmasını anlamayı aradığı konusun da bizi uyarır." (R. C., 66). Doğrudan "epistemolojik kopuş"tın — "olgun" Marx'in ilk sözlerinden biri— sonra gelen bir çalışmadaki bu tümceler, gerçekten "mutlak kesinliktedirler, bizi onun teorideki devriminin özüne, onun "bilim ’ i keşfine götürür Bunun niçin böyle olduğu açık değil; fakat tümcenin kendi bağla mıyla desteklenmesi gerektiği açıktır. Uunun için gcıiyc dönmeliyiz. Bağlam, Felsefenin Sefaleti'nin yöntem üzerine kimi gözlemlerle baş layan "Ekonomi Politiğin Metafiziği" başlıklı ikinci bölümüdür. La Philosophie de la M isère'de (Sefaletin Felsefesi) Marx’i en çok kızdı ran şey, Proudhon'un yeni tir metafizik yönteme eğilim göstermesi dir. “ Zaman sırasına uygun değil, düşüncelerin ardışıklığına uygun b ir tarih v,eriyo ru z" F iili tarihin ardışıklığının yerine Proucihon, *'m antıksal a rd ışık lık ları ve anlayıştaki seri ilişk ileri içinde ekono• Felsefenin Sefaleti, K. M arx; S d Yayınları 1992; sf. <01-102 — çv. 198
ile teoriler geliştirrreyi önerir: '‘keşfettiğimizi zannettiğimiz şey, bu Üzendir." (Proudhor, Cellected W o rk s\.\I'dan üktarmo).'
M arx'm birçok gözlemi aynı itirazın farklı yanlarını cn kesin şekliy.e geliştirir: Proudhon’un yönteminin metafizik ve tarih dışı karakter.ni. Burjuva iktisatçıları "sabit, değişmez ve ebedi kategoriler ola rak işbölümü, kredi, para vb." geliştirmişlerdir, fakat "bunları doğu ran tarihsel hareketi... açıklamazlar." Proudhon bu kategorileri (iklisatçılarden) verili olarak alır ve bunları yeni bir ardışık düzene, anlayışta seri bir ilişki içine sokmak ister: E k o n o m is tle rin malzemesi fa a l, enerjik insan m alzem esidir; Bay Proud h o n ’un m alzem esi ik tis a tç ıla rın d o gm alarıdır. Fakat ü r e tin iliş k ile rin in ta rih s e l h a re ke tin i, k a te g o rile rin te o rik ifadesinden başka b ir şey o lm a d ı ğı ta rih se l hareketi iz le m e y i bıraktığım ızda, bu dü şü nce le rin k ö ke n in i saf usun hareketine e tfeım ek zorunda k ı lın z (ib id . 162). * ’
Marx, bunu metafizik sapkınlıklar olarak görür. Her şey, toplum sal ve tarihsel gerçeklik çözümlenerek değil, soyutlanmış mantıksal ka.egoriler ardışıklığı olarak sunulur: r 1 \ \
D em ek k i. bu soyutlam aları yaparken çözüm lem e ya p tığın ı sanan, kendilc r in i .şeylerden uzaklaştırdıkça kendi (İzlerine n ü fu z etm e noktasına daha ç o k y a k la ş tık la rın ı tasarlayan m e ta fiz ik ç ile r, sonra, y e r yüzündeki şeylerin m antıksal kategorilerin oluşturduğu tu v a lin süsleri olduğunu söylem ekte h a k lıd ırla r.*'*
(Rahatsızlık duymaya başlıyor ve ‘sonuç toplum" vc T räger ola rak insanları anımsıyoruz: Yapı tuvalinin Üstündeki süsler) Marx gür lemeye devam eder E ğ e r v a r olan her jsy, karada ve suda ya la ya n her şey so yu tla m a yla m an tıksal b ir kategoriye in d irg cn e b ilsc — bütün gerçek d ü n ya büylccc b ir so y u tla m a dünyasına m antıksal kategoriler dünyasına in d irgenebilse— kim b u n a şa ş ırır? * aga. sf. 96 —çv. " age. sf 97 — çv. •** age. sf 9 8 — çv.
Var olan her şey, karada ve suda y ışayun her *cy ancak bir tür hareketle varoluı vc yujui (ibld, 163).*
Proudhon, en azından buna dikkat etmiştir. Ve Hegclci diyalekti ğin kaba bir kullanımıyla hareketi kendi kategorilerirîn içine kapat maya çalışır. Fakat yaptığı şey, hareketin kendisini bir mantıksal ka tegoriler dizisi iç.nde soyutlamaktır:
Bu yöntemi ekonomi politiğin kategorilerine uygulayın, ekonomi politiğin mantığını vc metafiziğini elde edersiniz; ya da başka bu ifadeyle, herke sin bildiği ekonomik kategorileri, uınki saf usun anlağında yeni çiçeklen miş gibi gösteren çok az bilinen bir dile çevirirsiniz; hu kategoriler birbi rini doğurur, tam da diyalektik hareketin işleyişiyle birbirine bağlanır ve içiçe geçirilir gibi görünür (Ibıd. 165ı.*'
Althusser'in, Felsefenin Sefaleti metninin üzerine elini niçin sıkı sıkıya bastığını parmakları arasında sadece bir tek tümceyi görme mize izin verdiğini şimdi anlamayı başlıyoruz. Fakat bu tümcenin bağlamını ve dolayısıyla M arVın demek istediğini anlamak istiyor sak. bir an için ikinci hölümrlrn (“ Yöntem") Marx’in Pıoudhon'un de ğer kavramı sorununa doğrudan bir giriş yaptığı birinci bölüme geri dönmek zorundayız. Proudhon, değişini değerinin genesisini, onun gerçek tarihsel genesisi içinde değil, bir mantıksal kategoriler ardışık lığındaki genesisi içinde açıklam ayt çalışır: "Tarih", "anlayıştaki se ri ilişk i" içindeki düşüncelerin genesisinin tarihidir. Proudhon bu ar d ışıklığı şu şekilde sunar: Gereksinim duyduğum şeylerin çok büyük bir kısmı, doğıda sadece orta lama bir nicclikte gerçekleştiği ya da hiç gerçekleşmediği için, yoksun ol duğum şeyin üretimine yardım etmelc zorundayım. Ve bu kadar çok şeye gücüm yetmediği için diğer insanlara, çeşitli işlerde işbirliği yaptığım in sanlara kendi ürinlerini benimkilerle mübadele ederek bana devretmeleri ni öneririm (Pıoıdhon, aktarma; ibid 111).*** * age. sf. 98-çv *• age. sf. 99-çv. *** ago. sf. 29 vd. —çv 200
(Manc'm başka yerde belirttiği gibi, bu, karakteristik biı küçük burjuva ekonomik ilişkiler nosyonudur: "Ben", devlet, vergiler feo dal ayrıcalıklar işe karışımsa, bu şekilde mübadele yapacak olan kü çük bir şapka ustası ya da dökümüdür),^3) Bu "mantıksal ardışık lık ta n (bir "tarih"tcn, fakat sadece düşüncelerdeki ya da ideolojideki bir tarih) Proudhon işbölümünü çıkarır. M ars'ın belirttiği gibi. “ ’B ir adam diğer insanlara* mübadelede bulunma ‘önerisinde’ buluncaya kalkışır," fakat Proudhon bu önerinin genesİsini açıklamamıştır, "bu tekil bireyin, bu Robiııson'un 'işbirliği yaptığı insanlar’a bir öneride bulunma fikrine aniden nasıl vardığını ve işbirliği yaptığı bu insanla rın nasıl hiçbir protesto göstermeden öneriyi kabul ettiğini" açıklamaz (ibid. 112). Proudhon’un kendisinin "tarihsel vc tanımlayıcı yöntem"i olarak (ibid. 113) betimlediği şeyin örneği budur. Birinin kendisinden 6onrakini dizi halinde doğurduğu kategorilerin mantıksal ardışıklığı, o halde, "ben" adlı küçük bir balonun içine yerleştirilebilir ve sonra da bu balon, "insanların kişisel olmayan usu.’ ya da başka bir yerde, “ doğanın bağrından çıkarak" işe koyulan ve “ bu ilk günde" ürünü "10'a eşit olan" “ Prometheus" oluncaya kadar belagatle şişirilebilir: İkinci gıln Prnmilheus kor.dı iyini böler vc ünlnü yüic eşit otur- Üçüncü gün.... Prometheus makimlan icat eder, gövdelerde yeni yararlılıklar, do ğada yeni güçler keşfeder... (Proudhon. aktarma ibid. 157).’ Fakat (M ani’ m eleştirisini ezberlememize gerek yok) bu, gerçek tarihsel ardışıklığı icat etmektir: Emek Örgütlenir, kendi emrindeki araçlara uygun olarak farklı şekilde bö lünür. El değirmeni, buharlı makinadan farklı bir i}bÖlümünU öngeırktirir. Demek ki. sonunda özel bir üretim arema, mıkinaya, ulaşmak için ge nel olarak işbölümü ile başlamayı istemek tarihe hakarettir (ibid 183>.”
Bu anlamda işbölümünü “ keşfeden" (tarihsel olarak) ve onun
201
biçimlerini belirleyen makinedir.<ı:4) ''Üretildiği tarihsel koşullar olrr.adan" zenginliğin Üretimini tartışamayız. Hu ’'Frometheus'u tekrar tarihe yerleştirin, ne olduğu ortaya çıkar:
O, toplum dur, sınıf uiilıısm azlıjiına dayalı toplumsal iliş k ile rd ir Bu iliş k ile r bireyle birey arasındaki iliş k ile r değil, İşçi ile kapitalist, ç ifç i ılo top rak sahibi vb. arasındaki iliş k ile rd ir. Bu iliş k ile ri ortadan kaldırın, bütiin to p lu m u y o k edersiniz... (ib id . 159).*
Demek ki, harikulade ve ikna edici bir polemik olan Felsefenin Se fa le ti'nin tamamı. Proudhon'un torihdışı metafizik teması üzerine birçaşitlemeler kümesidir. Bu. Althusser’in bir tümcelik "li.sans"ının bağlamını, dolayısıyla anlamını bize verir. Ekonomik kategoriler “toplumsal üretim ilişkilerinin soyutlcnmaları'dırlar (ibld. 165). Fa kat bu ilişkiler sürekli hareket halindedirler ve kategorilerin kendileri de "tarihsel ve geçici ürünleredir. Proudhon, kategorileri bağlamların dan koparmaya, onları ebedi kılmaya ve sonra da anlayıştaki seri iliş ki olarak yeniden düzenlemeye çalışır (ibid. 166). 'Tarihi zaman sıra sına göre" sunnınk istemez. Bu "gerçek tarih", Proudhon'un görüşüne göre, sadece "kategorilerin kendilerini açığa vurduğu fnrihçnl ardışıkl.k"tır (ibid. 169). Fakat, "ekonomik kategorileri... sırasıyla birer bi rer... ele alarak" gerçek tarihi yoluna koyabiliriz (ibid. 168). Sonuç olarak, Proudhon'a göre, "her şey usun saf eterinde meydana gelir" (ibid. 169). Fakat ekonomik kategorileri kendi bağlamlarından bu şekil ce ayıramayız; çünkü, "her toplumun üretim ilişkileri bir bütün oluşturur." Proudhon’un kategorileririn anlayıştaki seri ilişkisi onu ‘ ekonomik ilişkileri, biri diğerini doğuran, tezden anti-tezin çıkması (124) Fakat sadece bu anlamda. Bu so ru rsa l bağlam ındadır ki, M arx'in ünlü nüktesi yükse lir ("El değirmeni size feodal beyti toplum u verir, buharlı değirm en sınai kapitalistti toplumu": C. W. VI, 166) — ve teknolojik determ inizm in lisansı olarak ele alınan aforizma: Üretici güçler sıza toplumu verir (Stalin — takat aynı şekilde, son kertede, Althusser, Balibar, Poulantzas). Fakat önerme sadece Proudhon'a bir karşı önerme olarak anlaşılabilir, zira Proudtıon İçin işbölüm ü, iş yerinden m akinalara rasyonel bir dizi h a llrd e düşüncede ilerler. (Annenkov'a 1846 tarihli m ektubu, Felsefenin S e fa le ti nin bir özetidir). * age. sf. 89 -çv.
202
gibi biri diğerinin sonucu olan ve kendi montıicsal ordiftklıfif içinde insanlığın kişisel olmayan usunu realize eden pek çok toplumsal faz olarak” düşünmeye götürür. Fakat, üretici ilişkileri, ekonomik ilişki leri bu tülden seriler olarak çözümleyenleyiz; çünkü, bütün ilişkiler (ve kategoriler) birlikte vardırlar ve birbirlerini gerektirirler. Bunları bir tek küıne olarak birlikte ele almalıyız. Değer ulaşmak için. Proudhon, “ işbölümü, rekabet vb olmadan edemedi. Ancak serilerde, m antıksal ardışıklıkta bu ilişkiler yoktu":
Ekonomi po litiğ in kategorileriyle b ir ideolojik sistem binası tnfu e d ilir ken. toplumsal sistemin koli, kanadı k ırılır Toplum un organları, b in diğe rin i izleyen pek çok ayrı topluma çevrilir. Gerçekten h ir tek ınaniıksal ha
reket, ardışıklık ve zaman formülü, hatun ilişkilerin eşzamanlı birlikle varolduğu ve b irb irin i destekledim toplum fü vd tsin i nasıl açıklayabilir* (ihid. 166-7; ita likle r benim ).'
Sonunda Althusser’in tılsımına, "mutlak kesinlik" incisine geldik. Fakat Marx bitirmedi. Başka gözlemlerle kusurları açığa vurmaya de vam eder. Proudhon, toplumsal sistemin "organlarını" yerlerinden ko parmış ve bunları, .mantıksal, kategorik bir ardışıklık içinde birbirini izleyen ayrı "toplumlar" —üretim, mübadele, parasal sistem, bölü şüm— olarak vermiştir. Bu organları yeniden oluşturmak ve birl.kte hareket etliklerini görmek zorundayız. Fukaı, "gerçek tarih", bu ilişki lerin doğduğu tarih olmadan bunu nasıl yapanz? Bunu yaptığımızda, iktisatçıların malzemesinin, "faal, enerjik insan yaşamr'nın kökeni konusuna tekrar döneriz. Ve bunu yaptığımızda da. burjuva ekonomi politiğin yanılsaması — toplumun kaıegorilerin sonucu olduğu ve in sanların yapılann taşıyıcıları olduğu yanılsaması— en azından dağılın O nbirinci yüzyılda insanların neye benzediğini, cnsckizinci yüzyılda neye benzediğini; her b irin in gereksinmelerinin, üretici güçlerinin, üretim tarz larının. üretim lerinin ham m ıddcsinin ne olduğunu — kısaca, bütün bu va roluş koşullarının sonucu olan insanla insanın İlişkisin in ne olduğunu— ayruıiı.ı b ir şekilde incelemek zorundayız Bütün bunların kaynağına u
* age sf. 101-102 çv. 203
laşmak z o ru n d a y ız — bu her çağdaki insanların gerçek, cismimi tan hini yazmaktan ve bu İnsanları kendi oyunlarının hem yuzan hem sktOrlcri oİarak göstermekten başka nedir ki? (ib id. 170) *
Daha fazla açıklamaya gerek var m ı? Üretim ilişkileri gibi, argü manlar da, bir bütün oluştururlar. B ir tele organı, şu önemsiz organı (bir tek tümce), serçe parmağının üst boğumunu kopmamayız. M aıx'ın argümanı, hiçbir konuda "tarıhsızm 'e karşı bir argüman de ğildir, seri bir kategoriler ilişkisi olarak Proudhon’un dağıtıcı "b ir tek martıksal formül” üne karşı bütünleştirici tarihsel çözümleme lehine bir argümandır. Dahası, Althusser’in Felsefenin Sefaleti'n\n argüman ları konusundaki suskunluğunu artık anlayabiliyoruz Zira Althus ser’in maskesini düşürmek istediği “ sapkınlıklar” — "ampirizm" ("insanların neye benzediğini ayrıntılı incelemek*') sapkınlığı, "tarih sizin” ("insanların ge'çek. cismani tarihi” ) sapkınlığı, "hümanizm” (“ kendi oyunlarının hem yazarı hem aktörleri olarak") sapkınlığı— bu sapkınlıklar salt anlık "geçici katılık boşluğu, metnin karanlığında bir lavılcım zamanı” olarak ortaya çıkmazlar— bunlar meınin ayrıl maz parçalarıdırlar, argümandırlar, Proudhon’un karanlığına karşı fırlatılan aydınlatma fişekleridirler. Dahası, metnin üzerinde küçük bir operasyon yapmak — her nok tada Proudhon’un yerine Althusser’in adını geçirerek— gerekir ve bu metin, Althusser’in “ Teori” sinc karşı kalıcı bir uyarıcı polemik ola rak okunabilir. Althusser’in Proudhon’un ardışık mantığının yerine ardışık olmayan bir mantık geçirdiği doğrudur. Fakat polemik her za man etkilidir: Kategorilerin sabitliği; tarihsel çözümlemeden çok ustan kategori meydana getirme; metafizik sapkınlık, toplumu ve insanları kendi sonuçları olarak meydana getiren ¿alegoriler; söz damarcığının “yenilik” ini gizemle^tırme; gerçek tarihin, daha uygun bir kategorik mantık içinde "biçimlerin gelişmesi" olarak (süreci yutan yapı) yeni den düzenlenmesi; bir bütünü “ organlar” a ayıran (“ düzeyler” , "kerte ler” ) dağıtıcı yöntem; ve bu organları, tarihsel zaman ve sınıfın öz güllüklerinden buğım«z alarak saf usun eterinde manipülc etmek. • a g î. sf. 105-çv. 204
Yetki bürosuna gidip bu metni almakla Bay Althusser, büyük bir hata yapmışın. Kendi sistem modeliyle halkı avutmanın bir ruhsatı oldu ğunu sandığı şey, gerçekte, kendi köpeğinin, "teorik pratik"in. ağzını kapattıran bir mahkeme kararıydı. Ve karar Karl Marx imzalıdır. Ka rar, Althusser kabul etmezse halk tarafından, hemen infaz edilmelidir. Zira köpek, felsefe ve sosyolojiyle zaten ısırmış ve kuduzdan çıldırtm ıştır. Son biı gO/.lem. B iı nasıl kurtarıyor?
m jiu
şeklinde ileri sUreceğ.z. Althusser kelleyi
205
X III
Bu kadar sayfa yazı! Fakat yine de Althusser’in sadece iki canava rını, “ tarihsizm" ve "ampirizm" canavarlarını inlerine kadar izledik. Ormanın bir yerlerinde, daha da korkunç yarauklar "hümanizm” ve "moralizm" pusuda bekliyorlar. Ancak, bunları bulmak için bu kadar çok sayfanın gerekmeyeceğini sanıyorum Gördüğümüz gibi, kendi ta bii enerjisi ve istemiyle bir top. tepeden aşağı doğru yuvarlanıyor. Allliusscr’in bir zamanlar bu idealist zirveye yerleştirmiş olduğu son önermelerinin heps:, aynı yoldan aşağı doğru yuvarlanıyor. Bu öner melerin usa ya da "bilim "e değil, ideolojiye ait oldukları konusu da ar tık açığa kavuşmuş olmalı; ve bu nedenle bir bakıma daha canlı bir şekilde işlerini bitirebiliriz. Erkeklerin ve kadınların kemli tarihlerin ce aracılar değil, Irager — yapıların taşıyıcıları, sürecin vektörleri— olmaları, "öznesiz bir süreç" kavramına uygun olmalı. Başka şekilde sanm ak, “ h ü m a n iz m " g ü na hını iş le m e k tir. A lth u s f.c r’ i r bu günaha
karşı ilk ayrıntılı aforozu, 1964*te "Marksizm ve Hümanizm" başlıklı bir makale olarak ortaya çıktı. Niçin o zaman ortaya çıktı? Göreceğiz. Fakat görmek için, kendimizi bir an için tarihçilerin yerine koyma lıyız. En eleştirel okuyucularımın, şu ana kadar Teoriyi, ideoloji sos yolojisiyle karıştırmakla beni suçlamayacaklarından eminim. Eleşti rimiz "sert", "teori dahilinde" ve bunın "ispat söylem i" olmuştur. E
106
vet. pek çok kez. Partizanlığın ve kişiselliğin isin içine karışmasına izin verilmemiştir. Nadiren Ne var ki, şimdi Althusser’in sistem modeline sadece hayran kal makla yetinmemeliyiz (buna devam edeceğiz), aynı zamanda bunun niçin yapıldığım, kimi avutmaya çalıştığını da sormalıyız. Fakat, ün ce metin. Şöyle başlıyor: Bugiln sosyalist 'hümanizm* gündemdedir. Kendilini... sosyalizmden., komlımzmc götureeık bir döneme girmişken. Sovyetler Birliği. Her Şey İnsan için sloganım ilan elli ve yeni temaları eündemc soktu: Bireyin özgürlüğü, yaşattığa saygı, kıginin onuru (f. Af. 221) "B u tarihsel bir olaydır" diye devam ediyor Althusser. Bu durum, komünistler ile "savaş ve yoksulluğa karşı olan" iyi niyetli insanlar arasında bir diyalogun işaretidir. “ Bugün, ulu hümanizm yolu bile, sos yalizme götürür gibi görünüyor." Fakat bu, sadece bir görünüştür. Gerçekte, hümanizm (“ insan") çok kirli bir burjuva ideolojik kavram dır vc Marx'in ilk cl yazmalarında kurbanı olduğu bir kavrandır. Marx, Feuerbach'la hesaplaşma sürecinde kendini bu kavramdan kur lardı — argüman (Engels*in Ludwig Fcucrbacl:'taki urgümam) tekrar lamayı gerektirmeyecek kadar bilinen bir argümandır. Büyük “ insan lık” ifadesi altında, proletaryanın burjuvazi tarufındun sömürülmesi gizleniyordu. Bu nedenle devrimci proletaryanın “ hümanizmi" ancak bir “ simi hümanizmi" olabilirdi: “ kırk yıldan fazla bir süre boyjnca SSC B'de. dev mücadeleler ortasında ‘sosyalist hümanizm', kişisel özgürlük bakımından değil, daha çok sınıf diktatörlüğü bakımından ifade edildi" (F . Af, 221). Fakat, “ S SC B ’de proletarya diktatörlüğünün sonu ikinci bir tarihsel evreyi açıyor ” SSCB'de. gerçekten artık sınıf ayrımı olmadan, yani kişi olarak insanlara yaklaşılıyor Aynı şekilde, ideolojide de. sosyalist bir kişi hümanizmi te masının, sınıf hümanizmi temalarının ününe geçtiğini görüyoruz (F Af. 222). 207
Çok güzel. Fakat, daha aynı inalın siparişini vermeden, bunun Te orini! değil ideolojinin bir Ürünü olduğu sert bir şekilde bize anımsatılır. İdeoloji, "esasında her toplumsal bütünlüğün organik bi' parça s ıd ır." Hoşlanın ya da hoşlanmayın, sosyalist devletlerin bile "ideoloji"si olmalıdır. “ İnsan toplumları, tarihsel solunumları ve yaşamları için vazgeçilmez atmosfer ve öğe olarak, ideolojiyi gizler" (F . M ., 235). Fakat bu özel ideolojik mal S S C B ’dcn ihraç edilemez; gerçekte sadece Sibirya koşulları için dikkatle hazırlanmış bir totıumdur. “Sovyetlerin Önüne açılan dünya, bitimsiz ilerleme, bilim, kültür, ek mek ve özgürlük, özgür gelişme manzaralarıyla gölgelerden ya da tra jedilerden kaçınabilen bir dünyadır." (F. M., 238). Fakat bu onların dünyasıdır, bizim değil: “sosyalist hümanizm temaları (bireyin özgür gelişimi, sosyalist yasallığa saygı, kişinin onuru vb.). Sovyetlerin ve diğer sosyalistlerin kendi aralarındaki ilişkileri ve bu sorunları yaşa ma tarzıdır, yani İçinde bulundukları ko fu lları yafam a tarzıdır" (F. M ,, 238-9). B iz farklı koşullarda yaşıyorsak, aynı mahsuller, yetişti remeyiz. "Ç in'de, vb." sadece bir "sın ıf hlımanizmi" şimdilik gelişti rilebilir (F . M .. 222). Ya kapitalist B a tı? Çok açıktır ki, ithal edile mez. Zira sınırı geçerken şekil değiştirir ve bu koşullarda zehirli bir anti-komünist burjuva mahsul olarak yeşemdi. Asla sosyalist olarak değil, eski burjuva "insan" nosyonu olarak ortaya çıkardı. Zira, ideo loji ile bilim arasındaki farkı ve "yaklaşık 120 y ıl önce Marx m ideo loji ile bilimsel teoriyi ayıran sının çizdiği"ni bir an bile unutmamalı yız (F. M .. 246). "B u nedenle, esas olarak t-ori konusunda M arx'in te orik anti-hünumizminden... söz edebilir ve edilmelidir" (F . M ., 229). Basitçe ifade edersek, her hüm anist ideolojiye bu kadar derinden kaztnııti) etiğe b âşv uıu, gerçek buıuııluıııı .Miııycicl bil clc ıilıııi) lüıcı lu lü ııü oynayabilir. B ir kez bilindi mi, bu sorunlar kesin terimlerle ortaya konu ludur. Ekonom ik, politik ve bireysel yaşam biçim lerinin Örgütsel sorunla rıdırlar (F. M ., 147).
Bu sorunlara "bilim sel a d la n " verilmelidir. Böylece, teoride (Sovyetler B irliğ i için ideoloji, yanı retorik, olarak yıkıcı olabildiği halde) "sosyalist hümanizmdin eski düşman olduğunu görüyoruz; so yut “iyi niyet" (moralizm) ve "insan" (hümanizm), gerçek komünizme karşı ortaklık kuran ikilidir 208
Yine çok güzel. Fakal. bu iğrenç ideolojik kirlerin tragen ya da vektörleri kimlerdir? Burjuva "sosyalist hümanizm” ! uhınuni kötülük olarak tasarlayıp ona yerel bir mesken vc bir ad verebilir m iyiz? İnsan yiyen canavarkinıdi/İ Göreceğiz. Fakat önce, Althusser’in prosedürleri konusunda iki genel gözlem yapmalıyız. (1) Kanguru Faktörü olarak betimleyeceğim bir "teorik pratik" yöntemi vardır. Toplumsal gerçeklikle her fiili ampirik uğraş mayı yasakladığı için, bu türder idealizmin en vulger ampirizmin el lerine teslim edildiğini, bağlandığını vc susturulduğunu daha önce be lirttik. Yani o dünyayı bilemediğine göre, dünya onun öncüllerinde varsayılmalıcır. Ve bu dünya, “ herkesin bildiği" en vulger leznhürlerden ve önyargılardan başka nedir ki0 Bu nedenle teorik pratikçi, en gÜ2 el düşünce kıvırm alarıyla kavramsal öğelerin aracından dev sıçra yışlarla ilerler; sıçrarken, en güzel akrobatik dönüleri yapıp heybetli hareketlerle havada kulaç aiar. Fakat her seferinde (yerçekimi yasası asla bertaraf edilemediği için) yere düşer: culp! Üzerine düştüğü şey, dünya ile ilgili bir varsayımdır. Ancak bu varsayımdan ayrılmaz, onu koklar, otlarn tadına bakar. Hoop/ Yine havadadır. özür dilerim. Benzettirme. amaçlı bir eduyla bir hedefe doğru sıç rayan. pençelerini uygun yerde tutan ve her seferinde durup yiyecek yiyen ve dünyayı inceleyen kangurulara kötü bir haksızlıktır Teori hep ileriye, hatla Stalinist geceye bile sıçrar. Elbette, okuyucu Althusser'in her "sağduyulunu — 1964'te Sovyetler Birliği'nin "bilim siz" ilerbmc "manzaraları" ile "gölgesiz ya da trnjedisiz" bir dünya olduğunu kigi onuru, bireyin Ö2 gür gelinimi, .yasallığa saygı vb. lemalarımn yaşadığı bir toprak olduğunu— zaten paylaşıyorsa, o zaman, benim benze.ştirmem onun için boşunadır Vc bu denemeyi okumayı bıraksa daha iyi eder; çünkü, bu inciler onn gö re değil. Kanguru faktöründen yine söz edeceğiz. (2) İkinci gözlem, Alıhusser’in teorik pratiği rakipsiz bir yarışma olarak tanımlanabilir, For Marx ve Reading C ap ital'h tamamında kendi 209
karşıtları neredeyse hiç belirtilmez (İmalar ve dipnotlar dışında). Pra tik, Marksist kavramlar külliyatı İçinde bir diyalug değil, biı monolog pratiğidir. Fakat bu lamı tamına doğru değil. Birkaç konuda rakipler be lirtilir ve bunlar genç Marx, Hegel, olgun Marx (belirsizlik ve kesinlik yoksunluğu), zavallı yaşlı Engels ve Gramcı'dir. (Bu yaratıcı, fakat be lirsiz, düşünürü savunmuk için şimdi yolumu değiştirmeyeceğim; be nim savunuma gereksinmesi yok, yeterince savunucusu var). Bu argü manın unsurlarından ayrı olarak - “ üretilen” bir argüman— özel cana varlarla değil — belirli yerlerde Özel argümanlar geliştiren karşıtlar— , genel canavarlıkla karşı karşıyayız. Ampiristslz "ampıri/.m"imiz var, •.arihçilere hiç aldırmayan “tarihsiznTimiz var ve şimdi dc hiçbir sima sı olmayan “ hümarjlzm"imiz ve "morcliznTimiz var. Fakat, sorun de ğil: Çok iyi bir nedenden ötürü bu canavarları göremeyiz; “burjuva ide olojisi” ormanının sık çalılıklarında saklanmışlardır. Ancak, sonra çok tuhaf bir şey olur. 1972'de. alışılmamış gün ışığında sersemleşip şaşırmış bir canavar aniden ayağını sürüyerek ûrmandan çıkar. Ortodoks bir komünist izleyiciler topluluğu toplanır. Sonra, teori arenasında Fiili bir rakiple yüce bir turnuva düzenlenir. Rakip; Dr. John Lewis. Niçin bu rakibi seçti? Göreceğiz. John Lewis kimdi? Onu, gerçekti olduğu gibi, İngiliz Komünist Partisi'nin ideolojik yasa kitabesinin yaşlı mahafızı olarak değil, genç bir filozof — belki de, Marksist olmtya çalışan, fakat Sartre’ın etki sinden kurtulmamış "iyi niyetli" bir idam— gibi sunmak Althus ser*in kaprisidir. Ulu Stalinizıtı döneminde. 1945 ile 1956 yılları ara sında Lewis. Parti nm entelektüel yayın organı The Modern Quar te rly 'mu editörüydü. Gençler acımasızdır. Kuşkusuz ben ve o günler de Komünist Parasi'ndeki yakın dostlarını, Burns, Dutt, German. Klugmann ve ortaklarıyla birlikte Lewis*i “ King Street“ in ideoloiik (125) BKz. Denemeler, s. 124, dipnot 8: Burada Althusser. Lewis'in *Jean-Paul Gartre caafı" konuoında bahse girer. FaV-aı horhatde şaka değUHi' Rnlkl de Alt husser, hiçbir Ingitizin, t*r Fransız Filozollan almad.ğ» sürece, ister iyi isler kötü, herhangi bir düşünceye sah«p olamayacağına inanlardan biridir
210
polis teşkilatında bir baş müfettiş gibi görerek cnun acımasız görü şünü aldık. Yani, entelektüel vc kültürel konularda o, arasına her za man "doğru bir çizgi" çekilcbiicn sabit iki noktaydı. Onun özelliği — dergi sayfalarım ayırmada kendine cömert davranırdı— komünizm vc etik, ahlak ve hümanizm konularında vaaz vermekti. Şimdi, ilk bakışta bu, Althusser'in isteklerine bütünüyle uygun gi bi görünür: Lewis, "dogmatizm" canavarının, "hümanizm" canavarı nın ve “ moralizm" canavarının üçlü bir kişileşmeği olarak alınır. Burjuva ideolojisinden türeyen bu üç canavar, kendi doğal yerlerinden çaktırmadan çıkıp Stalinizm ormanına sızmıştı. Lew is’in maskesini düşürürken Althıİsser. "Stalinci sapma"nııı maskesini düşürme konu sundaki kendi uzun ve katı projesini dc ele ahyor. Her zaman arkadan ısırabilen kendi partisindeki bir canavardan çok İngiliz Komünist Par tisi’ ndeki (F K P liderlerinin her zaman küçümsediği) eski bir hedef tahtasını seçerek bu projeyi gerçekleştirmek, Althusser için daha ko laydır. Dahası, Althusser ovan'-garde Teoriyle, kendisini kendi dura ğan günlerinin ilerisinde gibi gösterebilir: “ Fo r Marx'ra. — yani 1965’te— Stalin hakkında, Sovyet Komünist Partisi Yirm inci Kongre si hakkında, Uluslararası Komünist Hareket'teki bölünme konusunda yazılar yazıyordum. Diğer yar.da John Lewis, sanki Stalin hiç yaşa mamış gibi yazı yazıyor..." (Denemeler, 36). Fakat gerçekte, bu asla bir turnuva değildir. Ayni yönde iki kangu ru arasındaki bir yarıştır. Kanguruların havadayken farklı sesler, fark lı ulusal deyimler kullandıkları doğrudur; fakat şimdi diğer bütün ül keler kandi "ulusal" Marksizmlerine izin verdiğine göre, "ûnglcMarksizm’’e niçin izin verilmesin? Franco-Marksizmc kartezyen tor da tut derslenni seslendirme izni veriliyorsa, Angto-ıııuı tarizin de üııitarian ya da teosofıst bir kilise orgu tonuyla ahlaklı insan vaazını niçin vermesin? Fakat her iki kanguru da aynı ritimle zıplıyor, aynı yöne gidiyor ve zaman zaman aynı incelenmemiş "sağduyu" yığınının — parti. Marksizm-Leninizm ve Sovyet tarihi ve çağdaş gerçeklik konu sunda şaşırtıcı yanılsamalar— üzerine düşüyorlar; culp. Althusser’in, ideoloji olarak burjuva "hümaniznV'j vc piülcleı "*ımf hümanizmi” (Marksist bilimin rehberlik ettiği Parti’de cisimleşen 211
Sovyetler Birliği'ndeki Proletarya Diktatörlüğünde cisimlcşcn “ sınıf hümanizmi") hakkında söyledikleri tamı tamına, Lew is'in ulu Stalilüst yıllarda söyledikleridir. Lew is’in "iş i" buydu. 194(i'da (“ The Gre at Moral M u d d l:" — Büyük Moral Karışıklık) Lewis. Althusser1in 1964'te başladığı noktada zıplamaya başladı "En dikkatli araştırma c ıla rın raporlarına dayanan "Sovyetlerin başarısı konusundaki en öl çülü tahminler, Sovyet halkına sınırsız bir güven ve umut veren kişi liğe saygıyı, yokluk ve güvensizlikten kurtuluş başarısını, fırsat eşit liğini” açığa vunyor. Fakat Lewis, bütün bunların. S.aJin’in "vatan daşlar için eşit haklar' ı ilan ettiği yeni Sovyet Ana>asasının, 1936, yasal güvencelerle güvenceye alındığından beri gündemde olduğunu görüyordu. Bizi Feuerbach*la aynı yola sokmayı ihma! etmedi. "Etik, hizmet etmesi istenen sınıf çıkarları açısından ancak anlaşılabilir"; "bir ideali etkili kılmak için, o idciıl bir sınıfın ideali olmalıdır, ynni bir sınıfın gerçek çıkarlarını ifade etm elidir.' (“ Marxism and Ethics", 1950). İ$te Althusser’in "sın ıf hümanizmi." Buradan da reel sosyalizmin yeni hümanizmine. Bu, "metafizik il kelerden, ya da ütopik bir idealin ya da soyut bir moral ilkeler kümesi nin benimsenmesinden" kaynaklanmaz. Aksine. Althusser'in "ideoloji"si gibi, "özel bir Üretim tarzının moral yanı" olarak görülmelidir. Rusya'da "yeni aJılak"ııı Icuıcli buduı ("T lıc Muıul CuıııplcAİoıı uf Our People", 1651 — Halkımızın Moral Görünüşü). Fakat, yine A lt husser'de olduğu gibi — zira ikisi de havadaki muhteşem dönüşleri nin zirvesinde yollarına devam ediyorlar— , "yem ahla<"m soyut ilke ler biçiminde kapitalist dünyaya ithali konusunda aynı sert yasak var dır. "Burjuva toplumun moral çöküşünün arkaplamna karşıdır ki, suçlusu olduğu bütün günahları yansılan vicdansızlığı doğmakta olan yeni ve daha soylu bir dünyanın üzerine yıkıyo ru z" “ Yiğit ebedi ilke ler savunucularının, mutlak değerler maskesi altında sınıf çıkarları" elbisesi giydikleri açığa çıkarılmalıdır. Fakat proletaryanın bu maske yi takmasına gerek yok; çünkü, “ proleter hedeflerin gerçekleşmesi, gerçek insani ah.akı ilk kez olanakı yapar,.." "B ir s ın ıf ahlakının esinlediği bir w ııfın zaferiyle" buna ulaşılır... "Sın ıfla: üstü bir ahla kın gerçekleşebilmesinin başka hiçbir aracı yoktur.”
212
Lew is ilc Althusser'in hareketlerinin ve ses tonlarıntn birbirinden biraz aynldı|ı ycı bunundu — usun aksam ilc ahlak bolluğu aksam: İşçiler, kcnılı kurtuluştan için savaşırlarken bütün insanlık savaştıklarım bildikleri için, kendi'harekeıleimn arkasındaki etik itki, hem saflık hem yoğunluk açışındım daha Önceki bıkün sınıf etiği sistemlerini esinleyen e tiğın çok ötesine uzanır ve Stalin'in belirttiği gibi, toplumun gelişmesinde yaşamsal Dİr rol oynayan güç verici ve hareket ettirici güçlerin en güçlülerinden bir. otur ("Marxism oıut Ethics")Şimdi iki ahlakçımız yere, başladıkları noktadan çok uzak olma yan bir yere iniyorlar. Althusser için bu yer "bitimsiz ilerleme manza rasıyla" bir Sovyet dünyasıdır "gölgelerden ve trajedilerden kurtu lan” bir dünyadır. Doğrudur, bu ütopyaya farklı isimler veriyorlar. Althusser için burası. Gerçeklenen Teori. Cisimleşen Bilim dünyası dır: Lew is için, Gerçek Ahlaklı tnsan'ııı dünyaM, Sovyet Ülkesinin önderleri, kendilerini halka saygı vt özen göstermeye yö nelten bir ahlak süzgecinden geçtikleri içindir ki, büyük görevlerinde ba şarılı oldular. Bu güzel insani davranışın çoğunu, derin bilgeliği ve engin insan severliği şimdi lideri olduğu devleti esinlediği gibi, uzun süre Parü‘yi de esinleyen Stulın'c borçhdurlar. Stalin'in etiğ ve Sovyet devletinin nhlnki insan kişiliğinin yüce değeri konuşurdaki canlı ¿özlerinde Özctleniycr. "Önderlerimiz" diyor, "işçilerimize karşı en özenli davranışı göstermelidirler... Halka değer vermeyi öğrenmeliyiz.,. Dünyanın sahip olduğu büıün sermaye içinde en değerli ve en belirleyici olanın halk oldu ğunu kavramanın zamanıdır." ( 'The Moral Complexion of Our People") Peki, Stalin bunu ne zamnn söyledi? 1935'te, Kızıl Ordu Akade misi mezunlarına yaptığı konuşmada. Ne yazık ki, sonraki iki yıl içındc bu mezunlardan pek çoğunun hiç te "halk" değil, “yabancı un surlar", kapitalist komplonun tasfiye edilmeye hak eden tragerı olduk ları ortaya çıktı.*12*) Lewis, o zaman çok tatlı bir kanguruydu. Retorik farklıydı f"lnsan'7"kitleler"■ Sosyalist ideoloji/yeni ahlak); iakat her ikisinin e126. “Tho Great Moral Muddlo", Modem Quarterly, I, 4 (Scmbalıuı 1940); "Mar xism and Ethics", »bid V, (Yaz 1950ı; T h e Moral Coploxion of Our People”, VI, 1 (Kış 1950-1);'Science and Religion", VIII, 4 (Sonbahar 1953).
213
sis argümanları ve varsayımları aynıydı. O halde. 1972'de John Levvîs'in ■,hünıanızın" canavarı olarak burjuva ideolojisi ormanlarında dalaşması nasıl olur? 1946 ile 1956 yılları arasında aynı argüm anları sunan Lewis, "Stalinist snpma"nın bir Örneği olarak görülmesi gere kirken. Althusser’in ilk kez 1964'le başlayan argümanlarının, bu sap manın katı bir eleştirisinin başlangıcı gibi sunulabilmesi nasıl olur? Göreccğiz. Böylesine sıkıcı olduğum için üzgünüm. Bu son sayfalar anlatıl maz derecede benin de canımı sıktı. Fakat, karışan ip yumağını aç maya çalışıyorum. ‘ Katılık"ları, "tarih>izm"le birlikle komünist hare ketin Rusya, İngiltere ve Fransa'daki yakın geçmişine Ait on temel bilgileri reddetmeye götüren ve kendisini "post-Stalinist" sanan bir kuşağın yararı için, sabırla bunu yapmaya çalışıyorum. Bu masumi yet onların, yenider dinlen Süıltnlzmin kendisini and-Stall nlzm ola rak sunduğu ve uzun, açık ve zorlu Stilinizin eleştirisinin "burjuva ideolojisi" gibi gösterildiği muazzam bir güven tuzağının kurbanı ol malarına neden oluyor. Bu özdeş ikizler, dogmatism ile dogmatisme' arasındaki turnuvayı, tuzağı daha da kusursuzlaştırmak için Althusser uydurmuştur. ile r şey aynalarla yapılır. Dir gtf¿bağcının salonuna götürüldük. Yine 1964 makalesine dönelim: Althusser, "sosyalist hüımniznTin es rarını çözmeyi niçin o zaman gerekli gördü? John Lewis'in yaptığı ki mi ciddi hatalardan ötürü mü? Hnyır< Bildiğim kadarıyla, Lew is’ in bu bu sözcükleri çift kullanma alışkanlığı yoktu. Fakat, sözcükler belir siz bir anıyı zihnimde canlandırıyor. Zira. 1956 ile 1964 yılları arasın da "sosyalist hümanizm’’i açıklan eleştiren ve uluslararası komünist harekette yönetici konumunda olan pek çok insan vardı. İngiliz Ko münist Partisi’nin yönetiminde Ingiliz Kültürünün fahri temsilcisi A r nold Kettle’in "sosyalist hümanizm konusunda pek çok dindarca ge nellemeyi heyecanla ifade eden... orta sınıf insanlar"a(|27' karşı eleş* Lewis ile Althusser arasındaki farkın salt biçimde olduğunu, "özdeş ikiz* olduk larını anlatmak İçin "dogmatizm' sözcüğünün İngilizcesi ve Fransızcası bir ara da kullanılıyor — çv. (127) Arnold Kettle, ' Rebels and CauseB”, Marxism Today, Man 1353. 214
lirisini anımsıyorum. Bu orta sınıf insanlar sözüyle Kettle, kendisine, ya da John Lewls'e ve hana 1964’ıe terime sessiz bir onay veren — fakat sadccc ideoloji olarak ve sadece Sovyetler Birliği'nde— (,-8) Althusser'e işaret etmiş olamaz. Her yanda aynalar birbirini yansıtır; fa kat hepsi bojtur; hiçbirinde fiili bir canavar görülmez Sonra, gözlerimi çevirip dikkjıtie en yakın aynaya baktığımda, korkunç getçek ortaya çıkıyor. Orada, canavarların en dehşetlisinin kocaman ve çıplak pençelerine bakıyorum. O, beniınl Bay Althusser, bir makaleyi bamı adamakla beni onurlandırmış! Okuyucular bu abartma egoizmini bağışlayacaktır. Elbette, Yorkshire’dan çıkan bir yayının Paris'te izlenmiş olacağını varsayamaytz. Fakat, 1957den beri, “ A Quarterly Journal of Socialist Humanism" (Ü ç A ylık Sosyalist Hümanizn Dergisi) alt başlıklı The New Rcascner dergisinin yayın kurulundnydım. Ve bu derginin ilk sayısında, özel olarak Stalinist ideolojinin ve pratiğin bir eleştirisi olan uzun, ol gun olmayan fakat, sanırım, kökten yanlış da olmayan "sosyalist hü manizm” konusundaki makalenin yazarı da bendim/129> Uluslararası söylemin bir parçasıydı vc Pans’e ulaşmamışsa d i. Moskova'ya mut laka ulaşmıştır. Zira, Sovyet tsorisyenlerınden birden fazla övgü al dım. Bu nedenle, Ekimde (1958), özel övgüler için seçiliyordum; Bu luıv'tı uıdusu jukerteıiııdcıı bul... vıibutak unuiv.luvcıcrı 7lu Reusvıırr dergisinin [Ingiliz Komünist Partisi Yüriltme Komiıosi yayını durduıma kararını aldı — E.P.T.] bir zamunlarki editörü olan vc şimdi utangaç bir şekilde Varlığını devam eiıtreı Tin- New Rcasoner’in editörü olun Ingiliz revizyonistlerinin tescilli lideri Edgnr Thompson'dur...
“ Sosyalist hümanizm” konusundaki makaleme özellikle şöyle işa ret edilmiş: “ Thompson, her renkten revizyonistin şu ya da bu biçim de sofraya fürdüğü... iftiraları tekrarlıyor"^30' Novy A flr'd c (1958) öv güler daha dokunaklıydı. "Sosyalist Hümanizm” dergisi, "bir grup dönek” in yönettiği bir dergi olarak belirtiliyordu: "Gerici emperyalist ba (128) "Bir sosyalist toplumun kJeo>ojisıntn.. proleter bir'sınıf hümanizmi' olabıleceğl'ni öneren R. C.nin İngilizce baskısının sözlüğünde Alttıusser, araya bir şart koymayı lütfen kabul eder " açıkça oftretı olarak, y«rı-eleştin anlamda kul landığım bir i'ade." 5.314, (129) Reasoning, Vol. Il'de, bunun yeniden gözden geç nimış vo Kısaltılmış ye niden basımını yapacağım. (130) New Rşasoner, 7 (Kış J958-9), s. 143-148.
215
sında yazan satılık kalemler, pek ala, yazar hakkında hırsızlıktan da va açabilirler: Thompson hıı «uıtılılc irnlrmlenn 'Stnlintrm '. 'Zhdanovizm’, S S C B ’de bireyin baskı altında tutulması konularındaki fantan* Icrini şevkle yeniden tartışıyor, hararetle, Sovyet ideolojisine karşı bir 'ayakJanma'dan daha az bir şey istemiyor.” “ Bütün hainler gibi... bütün dönekler ve anarşistler gibi" t. Thompson da, sosyalist hüma nizm terimim şöyle kullanıyor: Proleter sınıf ahlakı kimliğini ‘insan* karşı yönetsel, bürokratik, despotik bir yaklaşım' olnruk ilan eımck ivin... bir sis perdesi gib ‘İnsandışılığa karşı’ bir ayaklinma çağrısı, bu filozofça yalanlar, olası her yolla, soyut ■genel insan'ı toplumun, kolektifin, Komünist Partinin karşısına koyar. Geniş kapsamlı sözde yeni bir tür 'sosyalist hümanizm’ çağrılan aşağı daki ilanla son buluyor 'Stalini/m için çok değerli olan tumturaklı soyut lamalar —parıi. Marksi/.m-Leninizrr. Stalinizm. iki kamp, işçi sınıfının Öncüsü— yenne. gerçek erkek ve kadınlım sosynlut tacirinin vr rslnln merkezine koyduğu için hum/inizındtr'l^*' Herhalde — canavarlar kibırlikleriyle ünlü olduklanna göre— bir sonraki tümceyi de (ATavy M tr'in ihmal ettiği) — benim sinsi projeleri mi daha da açığa çıkaran tümceyi— aktarabilirim: "Komünizmin dev rimci perspektiflerini, sadece İnsan Irkının ya da Proletarya Diktatör lüğünün degiJ, aynı /.amanda gerçek erkekve kadınların devrimci po tansiyeline inancı tekrar doğruladığı çin sosyalisttir " İşte, ağzında burjuva salyası akan, döneklik kiniyle buruşmuş iğ renç yüzüm. N o vyM ir'in yetenekli teorisyeni Bay Ozerov’un Althusser’in teşhir yöntemini önceden gördağü de fark edilebilir, "bu felsefi iftiralar... ‘genel olarak insan'ı toplımun karşısına ko>ar..." — oysa, “ gerçek erkek vc kadınlar"ı Stûliııizın içuı pek degeıli *;yuüuıııalm ııı karşısına koymuştum. Benim ûncüllcrim, "herhangi bir yalıtma ya da tanımlama içinde değil, belirli koşullar altında fiili, ampirik olarak al gılanabilir gelişme süreci içindeki in>anlar” dı.Marksist Ortodoks luğun soyut kumalı altında bu insanların pek çoğu zaten ölmüştür. (131) V Ozorov, ‘Aoout Proletarian Humanism and Abstract Moralizing". Navy Mir , 8,1950; New Reasoner, 9 (Yaz 1959)da ûzerlenereK yayınlardı. (132) Anon., The Q e m w i Ideology
216
O halde, oyalanmayı bırakalım: Yumak açıklı. Kuşkusuz, kimi bö- * Reasoner ta ra fın d a n İn g ilizc e ko nuçan dU nyay a la^ınnıasına karşın, 1956'da komünist özgürlük muhalefetinin düsturu olarak "sosyalist hümaniznV'i ilk kez kimin canlandırdığını bilmiyorum. Fakat yüzlerce yerde ve onbinleroc ağızda eşzamanlı nı taya çıktı. Polonya, Rusya, Çskoslavakya ve Macaristan'daki ozanlar. Budabeşte'delci fab rika temsilcileri, Polonya Partisi'nin Sekizinci Plenumundaki komünist militanlar tarafından dile getirildi. Hapishaneden çıkan kadın ver erkek lerin, çıkmayanların akraba ve dostlarının dillerindeydi. Iflm le ri 7 V
Sovyet güçlerinin Budapeşte’ye girdiği 4 Kasım 1956'dan sonra, uluslararası komünist hareket aracılığıyla ger,el bir disiplin eylemi başlatıldı: Devlet ya da partinin disiplin kontrolünü yeniden dayat mak, ideolojik ortodoksluğıı — yürürlükteki— yeniden kurmak, deği şen koşullarda Stalinsiz Stalinizmi yeniden kurmak. Bu eylem, fsrklı Ülkelerde ve farklı koşullarda, farklı hızlarda ve farklı biçimlerde ge lişti; bir yerde açık bir polisiye eylem biçimince (kurşuna dizilen tmre Nagy, hapsedilen Tibor Dery, Budapeşte l»çi Konseylerinin anliStalinist militanları); başka bir yerde “ revizyonistlerdin dışlanması, muhalif dergilerin kapatılması, demokratik merkeziyetçiliğin en kalı Stalinist normlarının yeniden tesisi şeklinde. E bette, bunun yanı ¿ıra, ideolojik bir polisiye eylem de vardı. Troçkizrr. değil (muhalefet için de ikinci, bir eğilimdi), “ revizyonizm", "döneklik", "küçük buruva unsurlar" "esas düşman" olarak görülüyordu ve bunların ideolojik vi rüsü "moralizm" ve "sosyalist hümanizm" olarck tanımlandı. O halde. Alıhusser’in ortaya çıkışını, ideolojide genel polisiye ey lemin bir tezahürü, Stalinizmi teori düzeyinde yeniden yapılandırma girişimi olarak görebiliriz. Bu. Fransa Knmünist Partisi liderlerinin, Althusser’i doğrudan ideolojik polis şefi olarak atadığını söylemek değildir (işler hiçbir zaman bu kadar basil olmaz). Mikroplu bir alan olarak her felsefeye güvenlerini yitirdiler; Althusser'in dili zordu ve “ katılık” ! ( “teorik anti-hümanizm") insanları antik bir retorikten yok sun bırak:ı — zira, yaşlı kangurunun özel uzmanlığı, komünist dünya da olup biten her şeyin insan için bir zafer olduğunu gösterme (Stalin'(lcn aktarmalarla) konusundadır. John Lewis bunu bize gösterdi. Ancak Reading C ap ital'den sonradır ki, (1965) — ve sert bir tartişma217
don sonra— b ir anlayış olgunlaştı vc F K P Genel Sekreteri Waldeck Rochet. Althusser’le "Spinoza hukında konuşarak" (Denemeleri 104) b ir gtinUnü geçirdi (Haziran 1966). Bu anlayış, eski b ir Aydınlanma projesini yeniden üretti. Mutlak monarkm (parti) felsefeyle (Teori) ay dınlatılacağı benimsendi.'133) Althusser açısından, kendi sistem mode liyle oynamasında (belirsiz "leonsizm” itirafları), fomıülasyonlannın (Baskıcı Devlet Aygıtları, İdeolojik Devlet Aygıtları, ’sınıf mücade lesi olarak felsefe'*) anan valışiligiı.dc ve buıjuvu sapkınlıkla suyısız çetin çatışmanın barut kokusunu saçan gerçek sınıf savaşının emek tar militanı gibi kendisini göstermesinde, bu anlaşmanın fiyatı gorülebilir.1134' Ve ayrıca — burası aynalı salondur— “ dogmatizm" vc stalinizmle çatışmasında. Bu denemede teoriyle ilgilenmiyorum. Başka bir yerde gerçek ta rih üzerinde daha fazla duracağım * 35>Fakat, sanırım, bu özel teorik sorunu bu şekilde koymaya hakkım var. Kronolojik zaman (bildiği miz gibi. "ideolcjik"tir) açısından Bay Althusser benden altı yaş bü yüktür. Fakat gerçek, yapısal, teorik zaman açısından (gene altı yıllık zaman itibariyle) onun üstüyüm. 1942'de 18 yaşımda Komünist Parti'ye katıldım. Althusser, 1948'de 40 yaşında FK P 'ye katıldı Genç Katolik Öğrencilir’in "a k tif bir üyesi olması dışında, unun tarihi (ki. tarihle alakası yoktur) ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Onun komünist harekete girişi, anti-faşist savaş vc direnişin volanlnrizminin geriledi ği vc soğuk savaşın rakip yapılarının (politik ve ideolojik) katılaştığı bir zamana rastladı. Anımsatıcı ım»larla bize sunulan barut kokusu, "tarihi yapan” irsanlann değil, "Stockholm Mahkemesinin ve Barış Harekelinin" kokusudur (F . M ., 22) — yaııi, kürlerin sahle bir zeminde vc yanılsama bayrağı altında yürüttJgü zorunlu barış mücadelesi dö (133) Buna karşılık 1956’da FKP Merkez Komitesi, Parti filozoflarının Parti de netimi olmadan eserlerini yayımlamalarına izin veren bir kara/ ¿İdi. (134) Tam ve karmaşık tarihi kaba taslak açıklamaya çalışmadım. Althussero etkmln ilk sonucu, «endi öğrencileri arasındaki Maocu bir grup içinde İfadesini buldu; sonra Althusser"in Mayıs 19G8 olayları sırasındaki tutucu tutumu ayrılma lara ve Althussera sapkınlıklara yol verdi Ve devamı. Tiyatronun bu seyri öngö rülebilirdi. Öykünün Wr Kısmı. Jacques Rancière'ln yaşayan cönmelerinde, La Leçon d ’Althusser (Gallimard, 1974); Rancière, "On the Theory of Ideology". Haaıcaı Hmiosopnjr, / (bahar I974)‘le ve Simon Clarke. “Althuserıan Marxisrrï'de bulunur. (135) Raesonintfe Sunuşta, Cilt II, 218
neminin. Nihayet I956'da yanılsamalar dağıtıldığında, insanların "Öz lerim kapatmak, kulaklarını tıkamak, çürümüş sahte yapının tamamı nı daha sofistike bir biçime sokmak, Althüsser'in işi oldu. B ir an bile bu yapıya kanmadım. Ne de yoldaşlarım ve dostlarım kandı. Onu eskiden beri tanıyorduk, çok iyi tarıyorduk. Althusser (b i zim açımızdan) eski düşmandı. StuÜnistin erkin illetiydi. Fakat, "post-stalinist bir kuşak“ için, bu hile gözden kaçar Bu katı "dogma tism ", “ ckuııuıiıisııı" elcşjtiıııieııi, neredeyse lek başına {D enem eli-1 . 84), Marksist bilimi onarma zor görevim üstlendi; 1965’te “ Slalin hakkında zaten yazı yazıyor"du (ibid. 36). 1972'ye gelindiğinde, "k i şisel sorumlulukla, "stalinist sapma" ile ilgili bir "hipotez’' ileri süre bildi (ibkl. 89 vd.), "Zaten" 1965’tel Peki, !956'dıı Althusser neredeydi? Yanıtını bi liyoruz. Doğrusu, bu "zaten” sözü, bütün tovtekür kanguruları rahat sız ettiği gibi, beni de rahatsız eder: Niçin 1948, 1953, 1956 vd. değil? Fakat, Althüsser’in ‘*eleştiri’’si nasıl bu kadar sorumsuzca ertelendi? 1956’dn, Stalinızmin onjıllarca insanları sinek gibi ezdiği — komünistleri ve komünist olmayanları ayırmadan— , resmi olarak uzun uzadıya "açığa vuruldu"; dokuz yıl sonra Althusser, katı meditasyoııdan çıkıp öksürdü, "dogmatiznT’i mırıldandı; yedi yıl sonra tekrar öksürüp bir "sapma” hipotezi ("ikinci Enternasyonalin ölümünden sonraki intikam ı"!!) riskine girdi; ikj Uç yıl sonra Zhdanov ve Lysen ko hakkında söyleyecek birkaç sert sözü vardı <136) Fakat diğer yüzüy le daha çenebaz ve daha senti. Esas düşman sosyalist hümanizm oldu. Yine de. sosyalist hümanizm, her şeyden öte, komünist bir muha lefetin sesi. Stalinist teori ve pratiğin toplam bir eleştirisiydi. A l’husserci yanılsama acaba neden geçiştirilmiş olabilir? Her biri birincinin aynası olan diğer yanılsamalarla desteklenmeliydi. Şim dilik sadece üç yanılsamaya hayranlığımı belirmeye zamanırr var. Birincisi, her mu halefeti, tanını gereği, "nesnel olarak" gerici emperynlizmin sesi ola rak tanımlayan eski hile vardı. Önerme 1: B t eleştirmenler Parli’ye. Marksizme vb. saldırıyorlar. Önerme 2: Fakat Panı nihai iyiliktir, Te orinin güvencesidir vb. Önerme 3: Bu nedenle, bu eleştirmenler iyi o(136) B kr Althüsser'in, Dominique lecourt. The Case o t Lysenko, (New Left Review, I977)'asunuş yazısı
2)9
Ian her şeyin düşmanıdırlar ve nesnel olarak emperyalist domuzlar dır. îşte M m M ir 'ın yüce teorisi; İşte Althusser — kendi teorisiyle betimlenen terimler olmasa, "en şiddetli burjuva anti komünizmden ve Troçkist anti-Stalinizınden" kaynaklanan Stalinizm eleştirisi {Denemeler, 82-3). İkincisi, salona yansıyan eleştiri "burjuva’’dır — ağızlarından sos yalist hümanizmi düşürmeyen "orta sınıf insanlar". En çek orta sınıf insanların ağzında bu eleştiriye rastlanır (Althusser, Kettle). 1956’daki komünist muhalefetin toplumsal bileşiminin nitelenmesi olarak bu. bütünüyle yalandır. 1968 Çekoslovakya'sındaki 'insan yüzlü sosyalizm" girişimcileri için olduğu kadar. Poznan işçileri. Budapeş te ııın spontane konseyleri için de doğru değildi.'137* 1956’da İngilte re'de sosyalist hümanizm “ parti"sini oluşturanlar için de doğru değilıh Derbyshire mnfii*nrılrrinin emektpr lidrn R w i Wynn için, hı/lm <»Icştirilerimizle day£nışma. kendi yüreğindeki bağlantılan koparmak demekti; sosyalist hümanizm tutumunu formüle etmek. Leeds Komü nist Partisi'nin profesyonel örgütçüsü lim Roche için, aletini bırakıp keski tezgûluna ger dönmekti; Ballingry'lî bölge delegeâi Lawrence Daly için, Fife Sosyalist B irliğ i’ni kurarken ve kendi ajiıasyon söyle miyle birlikte politik olarak oldukça bilinçli Batı Fife madencilerini yürütürken, bu, sadece teonk değil, pılıtık-pratık bir eleştın de de mekti; Briggs Motor Bodles’de ambar memuru olan Johry McLoughin için, "örgütlü bir anli-Stalinist Marksist sol hakeret" çağrısı de nekti. O halde, yanılsama sadece bir yalan değil, aynı zamanda küs tah ve elitist bir yalandır da. Ve işçi sınıfının moral duyarlılığına ve ¿ekasma yönelik gizli küçümsemeden kaynaklanır. Üçüncülü, bu yalan, bulundaki yaldız süslü uynaturüu yansıtılır. Sosyalist hümanizm (bildiğimiz gibi burjuva olduğu için) elbette, burjuva ideolojisine — hümanizm, moralizm— sapma eğiliminden (137) Denemeler, s 77'de Allhusser şunu söyleyecek kadar ileri gder: Çek hal kının ulusal kitle hareketi . bütün komünistlerin saygı ve desteğine layıktır", tam da ‘Batılı entelektiıellenn 'hümanist' filozoflarının (akademik kürsülerinde ya ca başka yerlerde)" eleştiriyi hakederken. O nalde, Allhusser, bu son bir kaç yılcır nerede oturuyordu“3 Aynı olgu, niçin eleştinyı gerektirsin ("Marksist hümanist ler" saygı duyacaksa), niçin komünistlerin savgısına layık olsun7
220
başka bir şey olamaz. Bu ycnılsama, teorik bir değerlendirmede çok daha ilginçtir; çünkü, çoğunlukla entelektüellere yüklenen bir yanılsa madır. Sütlinizm, her olası çıkışı "burjuva” olarak tanımlayarak ken di sisteminden her çıkışı engeller, Ne yazık ki, bu açıdan Troçkizın aynı efsaneleri lekrarlayarak ve özdeş engelleri dikerek Stalinist ente lektüel sistemi fiilen güçlendirir. Bu nedenle. 1957’de, Lenm'in Ma teryalizm ve Am priokritisiztn’inc gönderme yaparak, epistemolojik ‘‘yansıma lcu tiıi"ııin biı cleştiı isini sunduğum zouıau, Pclcı Frycr (sonradan Troçkızme dönen), “ diyalektik materyalizm felsefesine top lu bir saldırı" başlattığımı ve “ kaçınılmaz olarak öznelcilik ve tek bencilik bataklığına götüren" bir yola girdiğimi ilan etti.(|,5>Althus ser. Fo r Marx' ın mütevazi önsözünde (“ tngiliz Okuyucularıma"), bu nu sabırU açıklıyor:
Komünist entelektüeller. Stalinist ’dogmatizm' sleftirisini genellikle bir 'kuriuluş' olarak yaşadılar Bu ‘kuıtuluç' eski felsefi ’özgürlük’, ‘insan*, yabancılaşma' temalarını kendiliğinden yeniden keşfeden eğilim olarak ‘liberal’ ve ’eıikçi* köklü bir ideolojik lepkıye yo! açü (F. A/., 10).
l972Tde daha çok pervusızlaşmıştı; başvuracağı bir tek tırna< işareti vurdı; “ Yirm inci Kongre'den sonra, sadece kapitalist ülkelerde değil, sosyalist ülkelerde de birçok Marksist ve komünist ‘entelektü el’ açıkça sağ bir dalgaya kapıldı." (Denemeler, 83).(lî9> Öyle>se,biz buyuz — "açık sağ dalga". Neredeyse tek başına Alt husser, bj tehlikeye karşı durdu. “ Bizi 'tehdit' eden bulaşıcı hastalık la savaşmak için", Fo r Marx ı yazdı Her meslekten ve yaştan erkek (138) Peter Fryer. "Lenin as Phibsopner". Labor Review, (Eylüi-Eklm 1957), (139) Tiyatronun tuhaf bir b ölü c ü n d e Althussefin A m on'de doktora *tez"inl s a vunduğu 1975'ta, Le Mondo'tia belirtildiği gibi diH deha da çirkinleşmişti *20. Kongre ve Khnjschev’in Stalınizm eleştirisi ve sonraki özgûrleçmoden yana ol m ayan hıçar yazı asla yazmayacaktım., dolayısıyla hedefim açıktı: Bütün so nuçları Funsı? partisinin entfiİBktilnlIerl arasında var jla n bu hümanist say Ma malar, ozçûrlûk, emok ve yabancılaşma üzenne bu zayıf tezler*: Radical Philo sophy 12 (Kış 1975),
22I
ve kadınlara sirayet erse de, bu ’’sağcı dalga"nın, bu salgtı: ha&iulığıtı, e.ı güçlü şekilde anti-fa.şist mücadele ve direniş kuşağını. Allhusser'in unutmuş göründüğü kuşağı alıp götürmüş olması tuhnftır. O halde, F a r Marx ve Rcading Capital’de Althusser’in güreştiği kayıp kahraman şudur: B ir süre "sosyalist hümanizm" düsturu altında toplanan anti-Stalinist başkaldırı, toplam entelektüel eleştiri. Lütfen beni yanlış unlamayın: “ so&yulîst lıüıııtııi/.m "i ¿tlietııalif b.r ortodoksluk, bu eleştirinin söz konusu ettiği her şeyin yeterli bir tanımlaması, her yanıyla onayü b j düstur olarak sunmuyorum. Terimin kendi belir siz tarihi vardır ve onu teorik bir amberle korumayı arzulayacak kadar toy değilim. Başka bir yerde varsa bile, bütün bu eleştiri ve eylemle rin birleştiği yer burasıdır. Althu.sscr'in polisiye eyleminin nesnesi, argümanlarını yönelttiği iiim siz hayalet budur Fakat, hayaletin konuşmasına izin verilmez. "Post-Stalinist kuşak"tan okuyucular* bu hayaletin herhangi bir poli tik eylemden uzak, burjuva ahlak duyarlılığıyla "utanan", gözlüklerini takıp Marx’in I8-W el yazmalarına hayretle bakan ve tekrar Fcucrbachçı bir "sağcı" gönül rahatlığına "gömülen" korkak bir entelektüel olduğunu sanmaya îeşvik edilir. Bu da. düpe düz yalandır. Eleştirinin gerçek temaları; Parti örgütlenmesi ve yapısı: Profesyonel aygıtlarla üyeliğin kontrolü: Bu aygıtların Moskova'dan yönlendirilmesi (ve eğiıilmcsi): Kendi kendim kabalaştıran :lenetim biçimleri ( ’demokratik merkeziyetçilik", "panel" sistemi, gruplaşmaların yasadışılığı) — ve buradan daha geniş politik ve entelektüel temalara: Bu temalardan hiçbiri görülmez. Elbette, insan kendim denizin ortası gibi tanımlarsa, diğer dalgalar "sağ"da ya da "sol’ da olmalı. Diğer dalgalarda onu farklı bir şekilde görecektir. Benim bulunduğum noktadan, işçi sınıfı hareketi içinde Stalinizmdcn daha "sağ" bir dalga göremiyorum. İşçi sınıfının özfaaliyeti, sosyalist özgürlük açısından bakıldığında, Althusser’in antitarihsizminden ve anti-hümanizminden daha "sağ" olmak, nasıl ola naklı olabilir? Hala yapılması gereken son, nihai bir illüzyon daha vardır, Althus222
ser’in tunıştığı hayalet ‘sosyalist hümanizm*' olabilir. Fakat bunun daha büyük bir hayaldin, gölgesi Allhusser’in satırlarının üzerine dü şen adsız canavarın diğer adı olduğu ortaya çıkı>or. Nihayet 1972’ce bu canavarın adı konulur: Sosyalist hümanizm Joseph Stalin'in maske sidir! Stalin’in kendisi değil, lütfen açık olun: Zirr. maskenin arkasına» Stalin’in suratı lekesiz, proleter ve teorik olarak kusursuzdur. Onun dü şüncesi “ gürültülerin ötesinde kendi icmellerini. ’çizgi’sim ve belli pra tiklerim rahatça kovmaya devam ediyor” (.Denemeler, 83). Fakat, diğer belli pratiklerinde "stalinist sapma” yı keyfedebiliriz ve bu, her zorcum 'ideolojik bir çift" gibi ele alınması gereken "ekonomizm/hüınaniznı" ikizidir. "Kendi tarzlarında acımasızca ‘hümanist’ olan deklarasyonlar la", Stalin’in "ekonomizm"i gizlendi (Denemeler, 85, 91). "Sapma’’n n belli bir dalgınlıktan, burjuva ideolojisi retoriğine tekrar sapıştan kay naklandığını varsaymak zorundayız. Aşın dcrcccdc üretken bir "te mel" inşa etmekle meşgul olduğu için. "Yeni Sovyet İnsanı*’ ile ilgili yüceltilmiş hayallere daldı ve aralarındaki (yani, erkekler ve kadınlar arasındaki) "üretken ilişkiler’’e ne olduğuna dikkat etmedi. Dolayısyla “ sosyalist hümanizm" — "gerçek sorunlann imgesel bir ele alınışı”— , "stalinist stpma"mn sadece yeni bir yansımasıdır. Şimdi, aileyi açıklamak için bir akrobat getiriliyor Kendisini, Althusser’in ve Balibar’ın en son eserlerini Ingiliz halkına tanıtmakla gö revli sayan belli bir Grahame Lock. gösteri salonunun merkezine ge çip metinleri tefsir ediyor. Ekonoraizm, “ sınıf miicadelcsini unutmak tır. sınıf mücadelesinin hUmnnizm olduğunu unutmak"tır. Stalin bu konuda unjtkandi ve "hem ekonomizme henı dc hümanizme düştü". Dolayısıyla (tıpkı 1956’da bizim yaptığımız gibi), burjuva şeytanlıkhum ham ladığı belli luzukla'a düşiü. G ıılaglar, uydurma mahkeme ler, bunların hepsi “burjuvaziye karşı kullanılan burjuva yenlem lerü ve feci bir şekilde geri teptilet." Pratikte kurbanları ‘yanlış* insanlar olsa da, mahkemeler vc temizlik ha
reketleri, SSCB içindeki m m/ mücadelesi tarafından son kenede belirle nen bir rol oynadılar (Denemeler, 14-15).
B ir ayağı ensesinde diğeri ağzında yerde kıvranan Bay Lock’u ye223
rinde bırakacağız. Sadece, biraz rahatlatmak amacıyla onu tanıştırdık. Bu bölümün tamamı berbat oldu. Teori tarihten çok dahu açıktır. Sadece "post-stalin st bir kuşak"m masumiyetine atfen bunu yazdım Bir gün kendilerine anlatılması gerekecek. Karışmış bir iplik çilesini açmaya, Stalinizm h her köklü sosyalist eleştirisine karşı olan, fakat kendisini tam da beyle bir eleştiri gibi gösteren (bir dizi ildaucı ayna aracılığıyla) ideolojik bir polisiye eylem olarak Aldıusserciliğin işle vini açıklamaya çalıştım. Umarım, b.rkaç zihinde bu yanılsamaları dağıttım. Fakat, kuşkuyla inanmışlarsa, ,bu zihinler başka sorular da sora caklardır. Sormalan gerektiği gibi. Şunu sorabilirler: "Bütün bu eski saçmalıklara niçin bizi çekiyorsunuz? Günahlar uzun süre önce, başka bir Ülkede işlenmiş ve her neyse fahişe ölmüş. Hepisi itiraf edildi. Euro-koınüniım bütinüylc ıslah edilmiş bir niteliktir. Posı-Stalinist ku şaktan olan bizleri, kendi anılarınızla niçin rahatsız ediyorsunuz?" Yanıtım, hem kısa hem uzun olabilir. Kısa yanıt şudur: Siz, “post-Stalinist bir kuşak" değilsiniz- Stalinizm uslamlamalarının ve yasattıklarının "teorik pratik" aracılığıyla her gün yeniden üretildiği bir kuşaktansınız. Şimdi bu yanıtı genişletebiliriz. Her kuşağın onune çıkan gündem, her zaman o kuşağın kendi geçmişi taralından onun önüne çıkarılır. "Benim " sosyalist ttişağım faşizmden ya da stalinizmden “sorumlu" değildi. O döneme geldiğimizde, onları zaten oradayken bulduk. Fa şizmle uğraştık; Stalinizmi çok uzun süre ihmal ettik. Dolayısıyla, belki de bütün sorunların en büyüğü olarak, bugünün sosyalistlerine aktarıldı. Özel bir tarihseVpolitik/sosyoIojik oluşum olarak Stalinizm ile bu özel oluşum momentinde doğan ideoloji, kurumlar ve pratikler olarak Stalinizm arasına fcir ayrım koymalıyız — bu türden bütün görüngü lerde olduğu gibi. Birinci anlamında Stalinizm. elbette geçmişe aittir. Kurnazca planlanmadı, ıcoridekı bir "sapma"nın sonucu — Althusser ve Lo ck'un sandığı gibi— . Stalin'in teorik katılığında anlık bir yanıl ma değildi. Umuttuz bir olumsallıklar silsilesi içinde şaşırmışça 224
Sovyet tarihinin sert sınırlamalarına tabi insan aracılığının ürünüydü. Bu çok güç nceleme ayrıca yürütülmelidir Belli bir noktada Stalinizm. sürekli bir ideolojik mantık ve yasallığtyla — MarksiztııLeninizm-Stalinizm— sistematik bir toplumsal oluşum olarak görülebilir. işte bu tarihsel martriksten, iKinci anlamında Stdinizm ortaya çık tı Stalinizm, yirmi yıl sonra Althusser'in bile "cinayetler" diyebildiği salt yetersiz pratikler ya da belli "hatalar" değildi. (Lütfen anımsayın) Sadece öldürülen yada gu laglafU nlan9 milyonlarca insandan (bunla rın çoğu "yanlış" insanlardır) söz etmiyoruz. Bilgiyi bloke etmek, ya lan yaymak \e bireylere iftira etmek için hukukun kasıtlı manipülasyonundan, bir devletin iletişim araçlarından, poli» teşkilatından ve propaganda organlarından; Sovyet halkını, kendi kendini harekete ge çiren araçlardan (hem demokratik biçimlerde, hem de işçi denetimleri biçiminde) yoksun bırakan, işçi sınıfının yerine partiyi, partinin yeri ne liderleri (yu da lideri) ve her şeyin yerine güvenlik organlarını ge çiren kurumsal prosedürlerden; her entelektüel ve moral ifadeye el ko nulup ideolojik bir devlet ortodoksluğu şeklinde merkezileştirilmesi nden söz ediyoruz — yani, sadece "bireyler"in demokratik ve kültürel özgürlüklerinin bastırılmasından değil: Euro-komünizm buna hayıf lanmış olsa da (ve hayıflanmasından memnunuz), daha hayıflanma anında bile, birey özgürlüklerinden bu uzaklaşmanın, altmış yıl sonra Sovyet Devleti’nin yapmak zorunda olduğu sosyalist kuruluş menüsü nün ekleri. "ek5tra"ları olduğu bazen ima edilir: Sadece bu değil, bire yin bilgi edinme ve kendini ifade etme "baklar"ının elinden alınma sında, ne sovyet işçilerinin ne de kolektif çiftçilerin neyin doğru oldu ğunu ve kimin ne düşündüğünü bilmediği. Bütün bir halkın iletişim ve bilgi-oluşum sürecinin ileri bir müsaderesiyle k£r.şı karşıyıyız, Demek kı, bu tarihsel matriksten bir kurumlar vz pratikler kümesi olarak Stalinızm onaya çıktı. Ve bunlarla birlikte, pratiğin teorik meşrulaştınlması ve savunusu ortaya çıktı. Komüntern aracılığıyla Sovyetlcr Birliği'nden dışarıya yayılan bu durum, bütün uluslararası ko"Gulag uıkımadalanmlaki çalışma lamphrına gönderilen politik tutukların dununu anlatılıyor —çv 225
münırt harekete rüfuz etti. Pratikler ve ideoloji yankılanarak büyüdü vc bu yankının aracıları (ulusal komünist partilerin güvenilir bürokra sileri), lam yerinde bir benzeştırmeyle, evrensel bir kilisenin papazları, tanrıbilimscl savunucuları vc "hümanist’* vaaz vennede usta, kendi üyelerinı doğrudan doğruya ve bilerek aldatan, ahlûk kurallarını kendine uygun yorumlamada çevik, ayırt edici Stalinist orosedttrfcr ve formlar la — "demokratik merkeziyetçilik", gruplaşmaları ve tartışmaları bas tırma, teorik (ve olanaklı olduğu ölçüde) entelektüel organlar, eleşti renlere vc muhaliflere iftira, komünist olmadıkları halde komünistlerle işbirliği yapanların ve cephe örgütlerinin gizli manıpülasyonu— kendi denetimlerini güçlendiren papazları oldulnr. Uluslararay komünizmin. SBK.P 20. Kongresinden önce, Stalinizmi "bilmediği" doğru değildir; hem adam akılı biliyor, hem de onu onaylıyordu; başka şeyleri bilmek Luemtyor ve başka şeyleri iftira diye ilan ediyordu: "bılnediği". önce leri Marksist teorinin diliyle yücelttiği ve savunduğu şeyi, b ir odamın cinayetleri olarak ilan etmenin "doğnfsu olduğuydu. Novy M ir ve Althusser'in kehanette bulundukları gibi, "en şiddet le burjuva anti-komünizme ve Troçkist anti-Stalinizme*' başvurduğum görülecektir. Fakat, en azından bir kanguru gibi zıplamıyorum. Son iki poıugıufuıki lıcr nokıa, sadccc alışılan mahkeme kararlarıyla ‘bur juva adiler" olarak damgalanabilen bilginlerin cserlcrir.de değil, Sov yet ve sosyalist yazarların (Victor Scrge, Deutscher, Levv’ın, Claudin. Medvedev) eserlerinde de bol bol belgelenir. B ir kısmını doğrudan kendi deneyimim.c doğrulayabilirim Balibar ve Locan'a acı çektiren, fakat bu ülkedeki sosyalizm tarihini öğrenmemiş "posi-Stalinist bir kuşak"ın üyeleri, toyluklarını aş.ncayo kadar, teorik pratiği erteleyebilirler. Fakat, "kendi'' kuşağım adına. Stalinizm içindeki — yani. Stalinizm ile alternatif komünist gelenek ve formlar arasındaki— toplam mücadele adına konuştuğumda, iki önemli çekince kaydedilmelidir. Birincisi, uluslararası komünizmin o yıllarda yaptığı ya da yapmakta olduğu tek şeyin bu olduğunu asla, oir an için bile söylemedik ya da öyle sanmadık. Komünistler, Stalinist bir komplonun aracıları düzeyi ne asla indirgenemezler; otantik bir sosyalist gelenek dahilinde, çoğu 226
Önemli ve alı«*rnatif. bir ki (m t kahramanlık gerektiren vc bir kısmı da başkalarının yapamayacağı türden yüzlerce başka şey de yaptılar Komünizn içindeki mücadelelerin bu kadar kcikin olmasının bir ne deni de budur. İkincisi. Stalirizm le mücadele ederken, kapitalizmle ve B alı emperyalizmiyle mücadelemizin bir an bileduruksamasma asla i* zin vermedik. Sadece bu da değil, aynı zamanda, önemli ölçüde ulus lararası kapitalizmin herhangi b ir sosyalist toplumun ortaya çıkması na karşı azgın düşmanlığıyla beslenen olağanüstü koşullardaki ve olumsallıklırdaki tarihsel gencisinden Stalinizni ayırmaya çalışmak yoluna da asla sapmadık. Sta.inizmin, kökeni itibariyle şu ya da bu te orik hataya, Marksiznıin doğasındaki bir kötülüğe atfedilebileceğini asla düşünmedik. Sosyalist yozlaşmada, uluslararası kapitalizmi her zaman ortak bir varis olarak gördük. Fakat bunun gerçeklikte, düşüncede ve Örgütlenmede köklü bir yozlaşma olduğundan kuşkumuz yoktu. Bu yczlaşmayla savaşmak. “ tarih"in bize aktardığı bir gündemdi. “ 1956" kuşağı. Tann'nm başa rısız olduğunu söylemedi; başarısız olduğumuzu söyledik ve bu ba şarısızlığı açığa çıkarmak istedik. Öyle mi? Bu dönem artık geçmiş te kalmadı mı? Belki de başardık? Zira, eski Stalinist papazlardan pek çoğu öldii yn da emekliye ayrıldı. Olumsallıklar ve kogullar de ğişti; uluslararası komünizmin ölüsü olacağını sandığımız şeyde ye niden hareketlenme görülebiliyor Nefes alıyor, kollarını kıpırdatıyor Belki, “ 1956,,nın eleştirisi gereğinden fazla erkendi, gereğinden fazla ateşli ve gereğinden fazla keskindi: Fakat bir bütün olarak yanlış de ğildi? Gizemli bir şekilde ve proleter organizmanın temel içgüdüleri aracılığıyla komünizm kendi kendini düzeltme yeteneğini kanıtlıyor. Euro-komunizm Stalinızmı çok geride bıraktı; ona karşın çözümler üretti; Althusser teorik bir eleştiri peşinde koşuyor İşin bir kısmı böyle. Buraii iyi. Stalinizmin, uluslararası hareketin bütün parçalarına eşit derecede nüfuz etliğini asla varsaymadık. Ko münizmin (düşünce ve eylemlerimizle “ bizim" Ce katıldığımız) zarar lı bir alan olduğunu da ileri sürmedik. Hareket vardır. Kendi kendini t>uıguluyun gerçek araştırma, diyalog da vardır. Farklı yerlerde tarklı hızlarda yürüyor. G ram sa'nh şahsında teorik bir onur unsurunu içe ren Italyan komünizminde hareket, ilginç biçimlerde ilerledi. Fran 227
sa'da bile yürüdü. Bay Morchaisc, bildiğimiz gibi, yüncüme geldiğin de hayvanlara iy i davranacağına söz verdi. Omuzlarımda duran kedim bunu okuduğunda, güldü. Fakat ben gülmedim. Herşeydsn ünce, bu kitle partilerinin üyeleri olarak kendilerini ifade eden ve liderliklere kendi istemlerini dayatan Fransız ve İtalyan halkının özgürlükçü gele neklerini anımsayarak ve elverişli b e li olumsallıklarda — bütün bun lar veriliyken, komünistlerin sol hükümetlere katılmasının sonucunun, )cni vc daha demokratik sosyalist olasılıkların yolunu açan bir sonuç kılabileceğini düşünüyorum. Bütün bunlar, tarihsel oluşum olarak olanaklıdır. Fakat bu. “ 1956” projesinin gerçekleştirildiği anlamına gelmez. Zira, bu değişimler en cömert bakış açısıyla ele alsak ve gelecekteki eğilimlere cn iyimser bakışla baksak hile, bu proje sadece bir tek ko fulda gerçekleştirilshilir 1956 gündeminin sonuçlandırılması koşu luyla. Elbette, tarihsel bir oluşum olarak Stalinızm geçmişe aittir; o «ekliyle geri gelmez; gelecek başka şekilde olunacaktır. V e elbette, Butı komünist partilerinin geçmişin kokusunun gitmesini istemeleri nin epeyce oportünist nedeni vardır. Solzhenitsyn'ın kapitalist basın da her gün boy göstermesi, seçimlerle ilgili bir rahatsızlık nedenidir. Hiçkimse gulaglarn olmasını istemedi, hiçkimse — kuşkusuz Bay Marchalse de— bunların Fransa'da olmasını İstemez. SuUnizm geç mişe aittir. Biz zaten ilerlemekteyiz. Peki, geçmişe ait değil mi') Zira, sadece özgül bir tarihsel oluşum değil, aynı zamanda, insan zihninin ve vicdanının nihai felaketlerin den biri, ruhun son durağı, her sosyalist “ iyi niyet" açıklamasının ya kılıp yok edildiği bir felaket dönemiydi. Ve insan n döremde yetiş mişse, sadccc daha oportünist bir kaç zıplamayla ondan kurtulur mu? Öyleyse "kuşak ’ oyununa son verelim. Stalinizmi ik iıci anlamın da. bir kurumsal oluşumlar, pratikler, soyut teoriler ve tahakkümcü yoklaşımlar kümesi olarak ele alırsak, o zaman, "post-stalinist kuşak” henüz doğmamıştır. Bu anlamda Stalinizm, bugünün gündemini, ya layanların beyinleri üzerinde "dağ gibi bir ağırlık" oluşturan kendi rorm ve tunrlnnnı füiwibıraktı Yaşayanların (hangi kuşaktan oldukla rı hiç önemli değil) bu dağı aşrnak için, güçlerini birleştirmeleri gere22«
kır. Zihninizin üzerinde bir dağ varsa, teorik bir omuz hareketiyle ("ekonom i'm ", “ hümanizm” ) kaldırılıp anlamadığım bilirsiniz. Sadece Sovyetler B irliğ i’nın, bütün dağların en büyüğünün. doğndan Staliniımden türeyen pratikleriyle yönetilip, bir devlet ideolojisiy le yasallaştırıldığını anlatmak istemiyorum. (Önümüzdeki 20 yıl için de. bu konuda yeteri canlılıkla tanıklarımızın olacağını. Sovyet hclkanın çok-biçimli kendini dayatmasının her zamankinden daha sık. Purtl ve ideolojiden bir tiksinme olarak ortaya çıkacağını ve Bay Marchais'nin sürekli seçim bozgunlarıyla karşı karşıya kalacağını öngörebilirim). Sadece. Muamma Ç in’in yıldan yıla daha rahatsız eciici anılarla canlanacağını, ülkenin en saygın liderleri ve Marksist sağgürü sahipleri bir gecede “ dörtlü çete” olduğunda, neyin gerçekleşti ğini anlamadığımızı, fakut bunun ne bize ne de Çin halkına anlatılma d ım bildiğimizi ve daha önceleri “ hainler"in iktidardan uzaklaştırıl masını kolayca anımsadığımızı anlatmak istemiyorum. Sadecc. "yenilenen’ euro-komünist partilerin kadrolarında, prosedürlerinde, söz dağarcıklarında, stratejilerinde ve yöntemlerinde belli devam lılık ların — oportünist önlemlerle değiştirilebilen, faicat çoğunluklu kalıcı ve ilkeli bir eleştiriye (bir “ parti dü.şmanr’nın eleştirisi hariç) konu edılmeyen devamlılıklar— varolduğunu anlatmak istemiyorum. Keçi me ¿ordum ve o. bütün bunların kendisini güldürdüğünü söyledi. Bü tün bunlardan başka bir şey daha var. Ve bu şey, bu denemenin konusuydu İkinci anlamında ve bir teori olarak stalinizm. tanımlanabilen, "dJzeltilebilen” bir. halta iki “ hnta" ve bu şekilde iyileştirilebilecek bir teori değildi. Stalinizm, cinayetler konuşundu bir dalgınlık değildi: Ci nayetleri doğurdu. Stalinizm "hümanifit” retoriği yaygınlaştırdığı an da, kendi solunum tarzının bir parçası olarak iman yeteneklerinin 5nünü de tıkadı. Tam da, insanları yapıların taşıyıcıları olarak (kulak la r), tarihi öznesiz bir süreç olarak ele almanın bir yolunu bulduğu için, stulinizmin nefesi kötü, insanlık dışı kokuyordu (ve hala kokuyor). Hatalarla sakatlunnıtş, takdire şayan bir teori değildir; uua karşı, her bilginin sadece kerdisinin denetçisi ve bekçisi olduğu bir tek leonde toplanabileceğini ileri süren bir sapkınlıktır. Kusurlu bir "bilim " de|ildir; ahlaka ve imgeleme yeteneklerine yönelik her bı229
¿imsiz hak ve yetkiyi yadsımak için, bilimin adını yalancı tanık ola rak gösteren bir ideolojidir Sadece hir hatalar özeti değil,aynı 2 aman da. içinde sürekli yeni hatalar fışkıran bir Amalthca Boynuzudur.' Stalinizm, ayrı bir ideolojik düşünce ıarzıdır; daha fazla *‘hata"yı ye niden üreten sistematik bir teorik “ hatalar" örgüsüdür. Budapeşte üzer.nde dumanlar yükselirken, belirsiz d* olsa, bütün bunlûn görebiliyordum. Binlerce farklı yerden birlerce insan da göre biliyordu. Stalinist teorinin "hata” lannı birer birer yazdın: “ proleturva diktatörlüğü" (S^linist versiyonuyla): "Askeri söz dağarcığı” : parti teorisi— Vc mekanik Insar bilinci teorisi yanlıdır tarihsel bilimin, töz gelimi. bi yoloji kadar kesin bir bilim olabileceği’ teorisi: yaraucı ve moral yetenek lerin politik ve yoncisel yetkeye bağımlı kılınması yanlıştır... bağımsız dUşUnccılcıı kurkmu... bilinçsiz sınıf guçlennın mekanik kişileştirilme si... biltün bunlar yanlıktır/140'
Ve bütün bu “ hata” lar bolluğunu yeniden üreten organları da sap tadım: “ Stalinist düşünce tarzı... mekanik idealizmin düşünce tam dır” ve "stalinızmi bir ideoloji olarak, idealist bir düşünce tarzı — Marksist unlamda içinde bir sahte kcvramlaı ¿istem i kutun bir purtl2nn davrunışlar ve sahte, ya da kısmen sahte, düşünceler lakını yıld ı zı olarak görmeliyiz.” 1141>Nihayet, bu sistemin uygulayıcısı olarak Stalin'in kendi üstünlük iddiasını saptadım. Son doğum yıldönümün de keşfedildiği gibi O. sadece En Büyük Marksist, En Büyük Filozof, En Büyük Dilbilim ci vb. değildi; aynı zamanda En Büyük Kanguruy du da. Zira, bu türden idealist bir tarz, “ ampirik" söyleme kapalılığıy la zorunlu olarak tekrar tekrar "hata” ve “yanlış sonuçlar" üretmek zorundadır. “ Stalinist, belit ile reelpolitik. dogmatizm ile oportünizm orasında salınır. Belitler bir sonuç vermediği zaman, hata kabul edilir. Fakat, içinden hataların bu kadar bolca fışkırdığı Amalthea Boynusu ‘ Bolluk simgesi olarak çullanılan ve İçinden neyveler taşan boynur —çv. ( *10) "Through thc Smoke ol Sudapesf, The Reasoner. 3 (Kasım 1956): David VVıdgery, The Lofl in Bıitakı (Penguln, 1976)'de kısmen yayımlandı. {•41) *Socialıs1 Humart9rn", New Reasoner. 1 (Yaz 1957) s. 107.
110
asla kabul e d i l m e z . H o o p ! — (diyalektik materyalizm)— hoop) — (teorik pratik)— culp! B l yüce teorik alıştırmanın sonunda: Khruschev’ın gizli konuşması. Evet; binlercemiz bunların hepsini görebildi Fakat. Stalin’in teo rik yapiSiniD örgüsünü saptayamadık. Sadece bizim yetersizliğimiz den kaynaklanmıyordu. Snf teorik güzelliği ve kavramsal uyumuyla hu yapı henüz oluşturulmamış olmasından ötürüydü. Zira Stalin. Marksist hır teorisyp.n. hir pragmatist vp. ikiyüzlülük karışımıydı Sis temin bazı parçalarını tamamlamaya vakti oldu ("üstyapı, kendisini hizmet etsin diye altyapı tarafından yaratılır.” ); fıkat. hümanist reto rikle, pratik kararlarla ve güvenlik kararnameleriyle yamadığı gcdi!< ve yıktılarladoluydu. Stalinizme gerçek, katı ve bütünüyle uyumlu te orik ifadesinin verilmesi, zamanımızda oldu. Alıhusser'in sistem mo deli budur. "Post-Stalinist bir kuşak"a karşı sen olmak istemem; fakat açık olmak gerekir. Teorik pratisyenler Marx’in Önemli bir kavramına aşi nadırlar: Verili bir üretici sistem sadece metalar üretmez, aynı zaman da. kendisini, kendi üretici ilişkilerini, kendi ideolojik form ve yasallıklannı da yeniden üretir. Sonra bunlar, yeniden Üretim sürecinin zcrunlu bir koşulu olurlar. İdeoloji olarak Staliniztn. yüce Stalinlzmİn öldüğü belirli tarihsel andan senra da uzun süre kendini yeniden üret meye devan etti. Teoride böyle yaptığı sürece, gerçekte de kendini yeniden üretmeye yönelecektir — elbette, tamı tamına aynı biçimde değil, insan nesneler ve onun papazları görevini yjrüten kimi entelek tüeller için yeterince rahatsız edici biçimde. “ Post-Stalinist bir kuşak" olmak bir yana, Althusserdler ve onların öncüllerini ve idealist tarzla rım paylaşanlar, Stalinist ideolojinin teorik üretim bandında her gün çok sıkı çalışıyorlar. Teorik açıdan Sınlinisttirlcr. Karşısında 1956 gündemini oluşturduğumuz akıldışılığın ve ınsanlıkdışılığın "ncdenleri"nin taşıyıcısıdırlar...
(U Z) lb«d., s. 137, 21\
Fakat bu hep birimle olan bir tutku Çok yakın vc çok yoğun gerçeklik Zihnimde Dır şeylerle karışmış Kişisel kınama vc küçümsemeyle...
Buraya kadar beni izleyen sabırlı ■‘post-stalinKt” okuyucunun zih ninde. başka sorular yine de olacaktır: “ Peki, sizler, gündeminizle bir likte, Stalinizmin teorik kaynaklarını doğru bir şekilde saptadınız mı? Bundan ne çıktı? Daha iyi bir teori oluşturdunuz mu?" Bu sorulara yanıt vereceğim. Siz bir karara varın.
232
X IV
Önce, vulger düşünceler sosyolojisinden teoriye ve onun saf doğ ruluk söylemine dönelim. Sistem modeli son kez yeniden ziyaret ede lim. Sadece parçalama hayran kalmakla yetinmeyelim, aynı zamanda yoksun olduğu yarçalara da dikkat edelim. Althusser’in F o r M arx'la "hümanİ2 m’’i vc "moralizm” i kovması bir bakıma kabaydı. O nedenle. Reading C ap ital'de, yenilenmiş sofistikasyonla tekrar döndü. "Gerçek" dünyj, “ apaçık” m kaba tezahürleri, Genellikler I’in temizlenmemiş kavramları (teorinin yol göstericiliği olnasa) bizi bir büyü yanılsama dünyasına götürürdü. Tarih metni (anımsıyoruz). "bir yapılar yapısının sonuçlarının duyulmaz vc okun maz kayıtları"dır (R. C.. 17). Hepsinin altında. La Structure d Dom i nante' la karşılaşırız K a p ital'in teorisi, "bir Üretim tarzı teorisi"dir. “ Marx*in K ap ital'A t incelediği şey, bir tarihin üretiminin sonucunu b ir toplum olarak var eilen", dolayısıyla "bu sonucu bir toplum olarak var eden ‘sonuç toplum'u Üreten bir mekanizma"dır (R. C.. 65). Sadece çağdaş budtnbilim ve tarih çalışmaları nedeniyle olsa bile, bu so nuç toplumun farklı üretim tarzlarına uygun olmadığından kokulanmaya başlıyoruz. 233
ltflkeat Unlven t ît__
Dahası, hu sonuç toplum, diğer, daht küçük sonuçlardan meydana gelir: "teorik pratik için sonuç bilgi, estetik pratik için sonuç estetik, etık pratik için sonuç etik." "B u özgUl sonuçlar’duu lıeı bilini arajUrm ı, her birini üreten mekanizmanın tar.fın'ı gerektirir..." (R. C.. 66). Bu mekanizma, üretim tarzının yapısında bulunacaktır. İki vesileyle, şu önemli iki sayfa konusunda Althusser, kendi yetki belgesi olduğu nu sandığı şeyi — gerçekte Althusser’ir köpeğini susturan mahkeme kararı olduğunu anladığımız Felsefenin Sefaleti'ndeki tümce— gurur la eJina alıyor* Demek ki, toplum, toplumsal oluşumlar bir üretim tarzı yapısının sonuçlarıdırlar. Kap fal, bu yapının meydana geldiği parçacıkları an lamamızı da sağlar:
Kapitalist üretim larzı açısından, bu taran işbolümündeki. yapının farklı 'düzeyler'indeki ı$Jcvlerc göre ürettiği ve gerektirdiği bireysellik biçimle rini, bireylerin ‘destekçi’ (Trager) olma biçimlerini tanımlar. Elbette, bu rada bile, verili bir Üretim taamdaki b.reyselliğin tarihsel varolup tarzı, ‘tarih’teki çıplak gözle görülmez, bu nedenle kavramı da biçimlendirilmelid ir ve her kavrat* gibi, en çarpıcı, ’verili olan’ın —ki var olan ideoloji nin sadece bir maskesidir-— sahte apaçıklığına benzemekten başka hiçbir $ey olmayan bir cok sürprizi içerir (R. C. î 12).
Burada, "verili olanın sahte apaçıklığının gizini çözen ve bizi ‘‘ tarih’ in çıplak gözüne" görünmeyen :özel doğrulara doğrudan doğ ruya götüren şaşırtıcı bir görüjün bize sunulduğunu bir an için var saysak bile, etkileyici görüşümüzün, söz gelimi. nasıl “ anlatılabildiğıni" anlamak güçtür. Varsayalım İd, snmıç toplumda belli bir kon jonktürde, iş arkadaşına "H ey dostum! Üretim Müdürü, saptanan günlük iş konusunda bize nutuk atmak için kantine geliyor. Ona sıcak bir karşılama hazırlayalım!" diyen biı işçi temsilcisinin sahte apa çıklığıyla kendisini "tarih"in çıplak gözlerine “ gösteren" bir moment var. İşçi temsilcisinin bu tümcelerinin gizini kaldırmak ve onları katı kavramlar olarak teori içinde biçimlendirmek için, bu tüır.celcri şöyle ifade etmemiz gerekir: "Hey, proleter Üretici güçlerin tragtrl\ Burjuva 234
üretici ilişkiler içinde kendisine egemen bir konum verilen ırager, bu üsl-belirlenen konjonktürde, kapitalist üretim ilişkilerinin proleter tragerin işgücJnden yoğun nrlı-dt:ğcr elde etme düzeyindeki devinim ya saları tarafından son kertede belirlenen güreli olarak özerk bir sonuç etik aracılığıyla kantinde tezahür edecektir. Bu Konjonktürün 'sıcak' bir çelişki biçiminde tezahür etmesi belirlenmiştir!" işçi temsilcisinin ideolojisini, iki sözcük dışında, başarılı hır şe kilde bitim e indirgediğimiz gürülecek. “ Kantin” sözcüğü, "olyu” njn apaçıklığıyla ıtlah olmaz derccede kirlidir ve “ s.cak” sözcüğü nhlnksal bir saldırıdır; öyle ki. bu süzcükler metnin bilimselliğini kirletme sinler diye, tırnak içine alınmaları gerekir. Aynca, gizemi kaldırma nın 19 sözcük yerine 55 sözcüğün kullanılmasını gerekli kıldığı görü lecektir. Genel olarak durum buduı Fakat bu. devrimcî katılığa ulaş maya eşlik eden küçük bir zahmettir. Hiç kuşkusuz, politik bir prnksi.K (sınıf mücadelesi olarak felsefe) olarak üretici yapılarda uygulanmışsa, böylesine yakıcı açıklık, gizemsizleştirme, bütün kapitalist düzeni infilak ettirir. Alıhussercilerin niçin beklediklerini anlamıyo rum. Niçin Dagenham ya da l.ongbridge’e hücum edip denemiyorlar? Fakat böylesi bir praksisın bilgileri henüz bana ulaşmadı. Bunun bazı teorik nedenleri olmalı. Daha katı bir post-Althusserci bile — diyelim bir hindessçi-hirstçü— . Althusser’in kesinlikle masum olma yan "metni’‘ilin titiz bir semplomaiik okumasıyla bunu meydana çıka racaktır Zira bu titiz inceleme altında, işçi temsilcisi — gerçekte hiitün tiimcc— sözde bir sorun, ideolojik bir alçaklık olarak açığa çıkarı labilir. Dana ilk sözcükte. “ Hey" hitabında, bunun sırrı açığa çıkar. Zira bu. işçilerin özne olduğunu, "insanlar" olarak “ tarih’’e "müdaha le” edebildiklerini sanmamıza olanak tanıyarak, hem tarihsizmi hem moralizmi Icorıyc kaçırmaktı", Fakat, bu tümcc.crde sözU edilen du rum, gerçekte, üretim tarzı içindeki bir çelişkinin sonuç lop!umudur. Bu sonuç. Üretici ilişkilerde zaten bellidir ve hitap ve öznelerin hiçbir imgesel sorgulanmasını gerektirmez. Koltuklarımızda rahat oturabili riz. Hatta uyuklayabiliriz bile; çünkü çelişki, işçi temsilcileri olarak kendi sonuçlarını açığa vurmaya devam edecektir. Herşcyden öte, Dagenham'a gitmeye hiç gerek yok. Bu. vulger, hatta ampiri 5tbir yanıt oldu. Açıklamamıza geri döne 235
lim. Hümanizm, Althusscr ileri sürüyor, “ el altından bir indirgemey le", “ üretim ilişkilerin i salt insan ilişk ile ri gibi ele alarak", "insanları" kendi tarihlerinin aracıları ya da özneleri gibi gösteren sapkınlıktır (R. G , 139). 0 zaman tarih, insan doğasını dönüştüren tarihin gerçek bir ö/.nc»i olarak kalan bir insan doğasının dönüşümü olur. Sonuç olarak tarih, insanları, Öznesi olduktan tarihsel sonuçların çağdaşları haline getiren insan doğa sının içine sokulmuş olur; fakat — ve bu mutlak kesinliktedir— üretim iUfkileri, politik ve ideolojik toplumsal ilişkiler, inrihleştirilmi| ‘İnsan ılif kileri'nt, yani insanlar arası. Özneler arası ilişkilere indirgenmiş olur. Torihsısl hümnnizmin elverişli savaş alanı budur (R. C , 140).
Althusser, tarihe yaptığından daha şiddetli bir muzipliği antropo loji için hazırlıyor.*143* Kendi doğasını meydana getiren insan nosyo nu, "bir kültürel antropologlar güruhunun benimsediği" bir nosyondur (R, C., 140). Marx bile, zanıan zaman "gizli bir antropolojiye düş mekten kurtulmaz. Balibar, Marx ve Engels'in "ve rili koşullar teme linde tarih i yapanların insanlar olduğu düşüncesi "nı tekrar tekrar desteklemelerine izin verecek kadar dürüsttür. "Fakat bu ‘insanlar* kimdir?*’ “ ‘insanlar’ kavramı... sözün, felsefi ya da sıradan ideoloji bölgelerine kayıp gittiği gerçek bir noktayı meydana getirir." ‘insan lar’ sözcüğünün ‘apaçıklık’ı, ‘saydamlık’ı (burada çok hedensel say damlıkla yüklü) ve uyuşturucu görünüşü, sakınmaya çalıştığım tu zakların en tehlikelisidir. Yabancı bir bünye olarak onu bertaraf etmeyinceye... kadar, tatmin olmam..." (R. C , 207-8), Eğitilmemiş ve protestan zihnin, bütünüyle ilgisiz düşüncelere sü rekli "kayıp gitmc"si, bu teorik pratik tarzının bir sonucudur. Örne ğin, “ bedensel snydamsızlık"ta bir hayale dalar ve Bay Balibar’ın da Gene Katolik Öğrenciler içinde entelektüel olgunluğa ulaşıp ulaşma (143) Antropolojik orijinallik ve canlılık çalışmasının Althusaorci elki alanından ortaya çıkması daha da ilginçtir. Olasıdır ki. Althusser'in ‘ekonomlkl belirsiz ye niden tanımlaması, Marksist Fransız antropologlarına küçük bir hareket alanı tekrar verdi. Ayrıca anımcanmalıdır kİ, antropolog için yapısalcılıkla bir arada ya şamak tarihten daha kolaydır Her olayda, Godelier. en azından, sistem model de inalla yolunu bulmaya çalıştı; ve nedeni biliyor.
136
dığını merak ederim? Sonra, tesadüfi bir ilişkiyle, Stalin’in kendi en telektüel çıraklığını Örek Ortodoks Papaz Okulunda geçirdiğini anım sıyorum.. Vc sonra, titiz bir stilist olduğum için, "uyuşturucu" "in sanlar” kavramını ele aldığımızda, "yabancı bir bünye olarak bertaraf etme"nın, "tasfiye etmek" fiili ile iyileştirilip iyileştirilemeyeceğini merak ederim? Zira, insanları belli bir şekilde düşünürsek, düşünce lerimizi kanunlaştırmak daha kolay olur. Kadınlan "bebek", “ piliç", “ nefis parça" olarak düşünürsek, onlara bu şekilde davranmak daha kolay olabilir. (Bazı kadınlar bile kendilerini böyle düşünebilir). Insanlan yapıların tragen gibi — ya da eylemlerini “ yersiz rahatsızlık belirtileri" olarak— düşünürsek, o zaman, düşünce fiile yol gösterir. Çünkü, “ insanlar" kendilerine knrşı durduğunda, mağrur teorikprntisyenler, dölekler* her zaman şunu söyler: MKökilnU kazıyın!" Bu, bana yine antropolojiyi anımsatıyor. Zira Rcading C ap ital'in yedinci bölümünde Althusser, ilginç bir tartışmaya bulaşmıştır. G eri ye çekilip, bir nesne, bir yapı olarak ekonomi politiğe göğüs germiş (daha önce benim yaptığım gibi). Benim de düşündüğüm gibi, ekono mi politiğin, önsel bir verili faaliyetler alanı tanımlamasına ve sınırla masına dayandığını fark etmiş. Fakat bu faaliyetlerden genellemelere gitmek ve evrensel ya da temel bir toplum bilim i olarak kendini ilan etmek için, ekonomi politikte daha ileri bir varsayım olmalıdır; vc bu “ gereksinme" kavramında bulunabilir. Zira, “ gereksinme“ , bir “ kavşak-kavram". bu durumda ekonomi ile antropoloji arasında, dediğim şeydir. (Altlıusser'in sözcüklerini izlemediğim, onları açıklayıp bir düzene soktuğum görülecektir). Sonra, klasik ekonomi biliminin, "ekonomik nesnelerin üretiminde, bölüşümündc ve alınıp tüketilmesin de etkili olan bütün yasaları ekonomik öznelere vc onların gereksin melerine dayandıran 'ııa if birantropoloji'*vlil (R . C „ 162) ön varsayı mına dayandığını keşfeder. Dernek ki, "gereksinme", sonuçları Ön cüllerinde venlecek şekilde tanımlanır. Bütün temel insan gereksinmeleri, ekonomi politiğin tanımladığı gibi, ekonomik gerek sinmelerdir; o halde ekonomi politik temel toplum bilimidir. Sonrasında ne gelecek? Şöyle ortaya çıkabilir: Marx, burjuva eko nomi politiği parçalarken, antropolojiyi kurtaracak — yo da en azından, ’ Çocuklar için harirlawn bir T V dizisindeki robot benzeti saldırgan kurgusal yaratık — çv
237
'gereksınme"yi burjuva ve yararcı kolaylıkların dayattığı tanımlama» lardan kurtararak ve antropolojinin "gereksiııme” nin daha geniş tınısı nı araştırmasına olanak sağlayarak, onun kurtuluşunun ön koşullarını sağlayacak. Fakat, hiç dc öyle değil! Sekizinci bölüme girerken, “ teo rik gösterişler"ln, ekonomi politiğin değil, antropolojinin "M arx'in çö zümlemesiyle parçalanmış olduğunu" fark ederiz (R. C., 166). Marx, şimdi antropolojiye hücunı edip "Kökünü kazıyın!” diye haykıran bir dalek olarak bize sunuluyor. Fakat, tam da ekonomi politiğin üzerinde kurulduğu ön varsayımın kökünü kazırsak — “ gereksinme"deki daya nağını ekonomi biliminden uzaklaştırırsak, o zaman bir boşluğa daya nıyor gibi görünecektir. Marx, daha iyi bir gereksinme kavramı, daha iyi bir antropolojik temel bulmuş mu? Asla: “ Bu nedenle, antropolojik bir temel, tamı tamına mitsel olur" (R. C.. 167). Gereksinmeler ekono mik değildirler, ekonomi tarafından tanım lanırlar, "çifte bir yapısal,,. belirlenmeye tabı"dirler. Gereksinmelere içeriğini ve anlamını "üretici güçler ile Üretim ilişkileri arasındaki ilişkinin yapısı" verir (R . C., 167). Gereksinmelere sadece içerikleri verilmez, aynı zamanda, ekono mik olarak anlamları da verilir. Zira, ekonomik olmak, “ekonomik" ge reksinmelerle ilgili olmak gibi vulger, “ sağduyu" tarzında ‘kkpnomik" olmak değildir. La Structure á Dominante*in üretim tarzının akışına ve modülasyonuna göre bir anlam verdiği belli bir yeri, belli bir işlevi işgal etmeyi ifade eder. "Ekonomik kavramını biçimlendirmek, onu bir düzey, üretim tarzı yapısının bir kertesi ya da bölgesi olarak katı bir şekilde tanımlamaktır" (R. C., 178). Ekonomik, bir verilinin (dolaysız görülebilen ve gözlenebilenin vb.) nitelik lerine sahip olamaz; çünkü tanımlanması, üretim tarzı yapısı kavramlarını gerektiren ekonomik yapının kavramını gerektirir... çünkü, tanımlanması, bu nedenle, onun kavramının biçimlendirilmesini Öngerektirir. Ekonomikin kavramı her bir üretim tarzı için biçimlendirilmclidir... (R. C., 183). Bu manevra', onytllardır tarihçilerin ve antropologların canını sı kan birçok güç sorunu, bir tek sulu teorik besinle çözer (ya da içinde eritir demeliyiz). İlkel toplumlardakı akrabalık, yapının "ekonomikle verdiği "düzey, kerte ya da bölge"dir. Ve devamı. "Gereksinme", bir durumda yedi kadına duyulan gereksinme olarak, başka bir durumda 238
efendiye sadakat yeminine ihanet edenin kafasını uçurma gerekliliği olarak ortaya çıkabilir: fakat her iki durumda da ‘‘ekonomik,'tir ve kuşkusuz ikisini de deşifre etmek için, hiçbir antropolojiye gereksin memiz yoktur. Dahası, erkeklerin ve kadınların herhangi bir “ düzey"de ve benzerinde öznel olarak gereksinmenin tanımlanmasına ka tılabilmeleri şeklindeki ideolojik yanılsamadan daha sefil ne olabilir ki? Zira, onlar tragerdir — içinde gereksinmelerin saptandığı yapının destekleridirler. Yoruluyorum ve zihnim yine kayıp gitti. Zira, antropolojinin kökünü kazırken, yaptığı tek şey, “ gereksinme'’yi La Structure à Dominante'\n kucağına atmaktır; öyle ki. "bütünlük” ün bir parçası ya da "bölge” si değil, bütün kişiliği “ ekonomik’‘in kaba yararcı insafına bı rakılır Büyük bir proto-Murksistin sözcükleriyle, Kral Lear’e kapita list zihniyeti haber verirken sunulan yararcı ‘'gereksinme” kavramının bir eleştirisini anımsıyorum: Gereksinme değil, akıl: En sefil dilcncimiz En zavallı gereksiz şeylere olan. Doğanın gereksindiğinden fazla doğu yok İnsan yaşamı hayvan yaşamı kadar ucuz... Gerçek gereksinme sayesinde— Hey melekler bano sabır verin, gereksindiğim sabır!
Altlıusser'i ikna etmek istiyorsak, hiç kuşkusuz, sabır ilk ‘‘gereksinme” mizdir. Sabırlı olacağım; fukat son kez. B ir kez daha trager kavramına ba kacağını, etraflı tartışacağım ve o zaman sistem modelin bu liıiz ince lenmesi biter, ifadenin tamamı şöyledir: Üretim ilişkilerinin yapısı, üretimin aracıları tarafından işgal edilip be nimsenen yer ve işlevleri belirler; bu aracılar, bu işlevlerin ‘destek*leri (Trager) oldukları sürece, bu yerleri işgal edenlerden başka bir şey değil dirler. Gerçek 'özneler' (yapıcı süreç Özneleri anlamında), bu nedenle, gö^ rünUşc, naif antropolojinin ‘verili'sinin 'upaçıklık'ınn karşıtı, ‘sumui bi reyler'. 'gerçek insanlar' değildir—bu yer ve işlevlerin tanımlanması vu bölüşümüdür Gerçek 'öuıeler' tanımlayanlar ve bölüştürenlerdir: Üre239
hm ilişkileri (politik vc ideolojik ilişkiler). Fakat bunlar *ili|1cı' oldukları için. Öztıe kategorisi içinde düşünülemezler (R. C., 180). Bu argümanın dayandığı hatalar o küdar temci yanlışlar ki. bunla rı .eker teker göstermemiz gerekiyor. Birincisi, yapı nosyonu yapısalciiı/cla birbirine karıştırılıyor. Yapılar (toplumsal, ekonomik, kavram sa!). son yirmi yılın bir keşfi değildir. “ Örgüften (ya da "organiz ma"), "5İstem"den, arz ve talep “ yasalarf'ından ya da "ku rjm lar’dan (vc “ fonksiyonerler"cen) söz eder etmez, yapıdan da söz cdsrız: İnsan davranışım yönetme, biçimlendirme, düzenleme, sınırlama ve belirle me şekillerinden de söz ediyor olmamız olasıdır. Bu nosyon, ve yapı ların teorik ve ampirik açıklamaları, birkaç kuşaktır bizimle birlikte dir. Devrimci bir nosyon olmaktan çok öte, pratisyenler tarafından te orik "katılık” ın sonuna kadar götürüldüğünde, çoğunlukla temel bir tu'.ucu nosyon olmuştur; çünkü erkek vc kadınlan "duraklar"da, “ ka deme" merdivenlerir.de sabitlemiş, “ yasalara" tabi, verilmiş “roller" olarak, ya da üst bir Vonsesustan sapma ya da ona uyum gösterme mo mentleri olarak görme eğilimindedir. Uygun olmayan bir şekilde yapıdan yapısalcı/f/.’a taşındığında, hrm gerçek dışı hem gerici olmasına karşın, bu. hiçbir şekilde nos yonun gerçek dışı gerici olduğunu ilen sürmek değildir. Sadece, başkc yerlerde olduğu gibi burada da Althısser’in, ortodoks f ‘burjuva") disiplinlerde uzun süredir kutsallaştırılan nosyonları ‘‘Marksist" ter minolojide yeniden üretmekte olduğunu anımsatır. İzleyicilerinden bazıları henüz bunu fark etmemiş gibi görünmelerine karşm (,44) trä ger, ya da piyasa — “ ilahi irade" olarak ahlaklaştınlan arz vc uılcp “ yasaları"— tarafından kendilerine verilen işlevlerin taşıyıcılar» ola rak insanlar nosyonu, tam da vulger burjuva ekonomi politiğin özüy dü M arx'in zamanında, bu ideoloji bu yapıyı tamı tamına işçi sınıfı na dayatmaya ve aynı zamanda, onları bu "değişmez" yasalara diren (144) Böylece John Mepham. “Who Makes History?', Radical Philoiophy, 6 (Kış 1973), şunu ilan eder: Eğer "İnsanların tarihi yaptığrnısanarsanız. c zaman 'on* lam sübjektif yapılarını, İnançlarını, davranışlarını, ûnyaıyılânııı vb. bilmeniz ge rekir. Bu ekonomi politiğin insanları düşünme şeklidir. Ve ayrıca ampirlst felsefe m i, yararcılığın vb.nln de." öyleyse, Dickens noöen Mr. Gradgnnd'ı yarattı'7
240
meye güçlerinin yelmeyeceğini inandırmaya çalıştı; ve o yıllardaki İngiliz işçi sınıfı tarihinin çoğu» ancak, sermaye namıyınm ve gerek lerinin destekleri olma düzeyine indirgenmeye karşı kahramanca (hat ta "ahlaksal") bir reddiye olarak anlaşılabilir. B ir noktada Marx, "can lı emeğin taşıyıcıları** olarak emekçilere işaret eniğinde bu. tamt ta mına. yabancı bir Özellik olarak ve kapitalist üretimin gereklerine (anti-hümanist) tabi olarak "toplumsal emeğin üretici güçlerinin" yabancılaşması tartışması bağlumındadır: "Em ekçilerin eahip olduğu fabrikalarda. Örneğin Rochdale’de, durum tnmamen farklıdır.’"* 1*^ K a p iıal'in birinci baskısına öısözdeki bilinen yorumunda Marx, b reysel kapitalistler üzerinde herhangi bir yargıda bulunmayı reddettğinde, "toplumun ekonomik clufumunu doğal tarihin bir süreci gibi gören benim [M ars'ın — çv.J görüşüme” göre, bireylerin kötü niyetli ve sorumlu aracılar olarak de^il, "ekonomik kategorilerin kişileşme si. özel sınıf ilişkilerinin ve sınıl çıkarlarının cisimleşmeleri" olarak görülebilmesi nedeniyleydi bu. Fakat bu. kişileri, "ekonomi politiğin alanınd a" göründükleri gibi. yani, dönemin ortodoks savunuları için de sürekli 'görüldükleri" gibi görmekti.‘*
C3: Sol Yayınlan, I 99D; i f KO— çv.
145. Kapital, III (1909) s.102-103. “
Kapital C J, K Mam. Sol Yayınlan
1986. t. 18 - ç v .
148. Kapital, t (1938) 5. XIX, italikler benim. (147) Althusserci düşünce ile yapısal fonksiyonalizın çakışmasına dikkat çeke l ler arasında şunlar da vardır: Dale Tomlcb, Radical Amenca, III. 5 (1969) ve IV (1970)‘de, Smon Clarke, Marxism, Sociology arid Poulantzas' Theory of Sta te", Capital and Class (Yaz 1977)'de
241
tragflrin arkasında “ rolle/'i buluyoruz ve Althusser'in ideolojik "sor gulama” ya da “seslenme" tuhaf nosyonlarının arkasında, düşünen ya da eyleyen degi., düşünülen ve canlandırılan erkekler ve kadınlar şık nosyonunu bile buluruz/14*) Bütün bu yüce düşünürler, "burjuva” ya da "M arksist", aynı "gizli antropolojiden. "in sa ıfla ilgili aynı varsa yımdan — bÜtttn erkek ve kadınların (kendileri hariç) uğursuz budala la r olduğu varsayımı— hareket ederler. İkincisi, sadece lümpen enıelijeıisiyadan rastgelc devşırllen bir iz leyiciyi aldatabilcn Alfhusscr’ ın argümanında, iki tane saçma ve sinsi el çabukluğu var/|,w>a) Althusser, Marx'm Peuerbac ıçı "ınsan” dan, "insanın özü” nden kopuşuna yönelik bir el hareketi yaparak, başka bir yetki beiges nı ortaya çıkarmaya çalışır. Elbette, ilk öğrencilik y ıl larındaki her öğrencinin fark ettiği gibi. Marx da, soyul ve generik ” lnsan"ı reddederken, "toplumsal ilişkiler topluluğa" içinde, sınıf şeklinde yapılanan toplumlarda, "ampirik olarak gözlenebilir" koşul lar içinde erkekleri ve kadınları yeniden kc§fetti.Doğrusu, yaban cılaşma kavramında, “ gerçek insan ahlakı" nosyonunda ve kimi bil ginlerin insanın sürekli varlığının tarihsel bir erekbilimı olarak ara dıkları şeyde ysniden ortaya çakan kavramı, "insan” , Marx ve En gels’in ne ölçüde tanı olarak reddettikleri bir sorunduı ve çok güç bir (14Q) Eri yülünv vurslyonlariylu bu (Iduaılaıı) nosyonla»**, L4F., a. »00-170'le, Ideolojlk adlandırma teorisinde, rastlanıl. Daha yakın zamanlında Erneslo Laclau { Politics and Ideology In Marxist Theory, Now Left Books, 1977, Bölüm 3 ve 4). ou pen masainı kullanmaya çalıştı laclau'nun zaman zaman Althusser'den daha duyarlı görülmesi, "leorl'dekl bir iyileşmeden değil, onur daha çok gerçek dünya İle ilgili alglerden kalkış yapmas olgusundan kaynaklanır. Kuşkusuz, bu suçlamadan rahatsız olacaktır —çünkü, "modern epistemoto)i"nin "somut ol guların teori ve sarunGalın kondisi tara'ından ûrotıldlği’ nl (s. 59) "İleri sürdüğü nü* (III) bize anlaDr— fakat gerçekto. fajizm . popülizm vd. hakkında çok a2 sev biliyor. Bir kangurj olarak kalıyor, fakat teorik öğelore bağlanmadan önce daha uzun süre yerden kalıp gerçek otlan koklayan Wr kanguru. (149) Bu terimin elltist bir çağrışıma saHp olduğunun sanılması durumunda, be lirtmeliyim kl, en yoğun şekliyle Oxford, Cambridge Paris, Londra vb. koridorlannda rastlanan toplumsal bir kategoridir (150) Marx'in Feuerbach ûierlne altıncı tezi, “insanın özü he- tekil bireyde asli olarak var olan bir soyutlama değildir Kendi gerçekliği içinde, toplumsal ilişkiler toplamıdır" diye lan eder. Mepham (bkz, not 144), "Marx'in larmülasyonıı-nun, 'limanlat luptuınual Ittjkilarln toplanıldı“ peklinde okJyurm Udirtlıl Bu aekikJu yanlış okumalardan nasıl geri durulabilir? 242
sorun. SaJece, Althusser’in, Marx’in yazılannca açıkça vor olan ve diğer eleştirmenlerin ya zenginlik ya da zayıflık olarak gördüğü teo rik sorunların önünü kestiğine ve bir (arala bıraktığına ("epislemolojik kopuş"tarı sonra varlığını devam ettiren toyluk.ar. yanılgılar olarak) işaret etmek için, şim dilik vazgeçemediğim ve başkaları tarafındın bıktırıcı derecede tartışılmış olan bu sorundan söz ediyorum.<,5,) Be nim esas sorunum, Marx ve Engels'in, ampirik olarak gözlenebilir gerçek inranlara geri dönmek için, kavramı, “ insan", temel araştırma larından çıkardıklarına dikkat çekmektir. b) Diğer el çabukluğu, geçmişte yapılan hiledir. "Hümanistler” — ve bütün ‘antropologlar” — "Urctirrı ilişk ilerin i salt insan ilişk ileri gi bi ele alarak", yani bunları “tarihieştirilm iş" ilişkilere, "insanlar ara sı, özneler arası ilişkilere" indirgeyerek kavrama, "insan", geri döner ler. Bu hile, ancak hem tarih hem de antropoloji bilgisinden bütünüyle yoksun h r izleyiciye kabul ettirilebilir ve böyle bir ,,pratik"in akade mik bir ün elde edebilmesi rahatsız edicidir. Bütün sosyolojiyi, bütün antropolojiyi ve "kültürel ¡mtropologlar güruhu"nun Ürettiği bütün şeyleri, hiçbir şekilde onaylımıyorum. Gerçekten, bu disiplinlerdeki kimi uygulayıcılar, erkek ve kadınları, Althusser kadar keyifle, yapı ların trageri düzeyine indirgiyorlar. Fakat bunların arasında "insanın özü" önermesiyle başlayan ve "özneler arası ilişkilcr"dcki "bireysel msanlar” ı, "toplunV'a karşıt olarak kendi inceleme nesnesi haline geti ren bir ruha zor rastlanır. Bunların inceleme nesneleri, akrabalık sis temlerini. miras pratiklerini, demografik normları, değer-sistenıleri, toplumsal yapılan, politik kurumlan, sınıf ilişkilerini, ideolojik form ları, simgesel tarzları, toplumsal rızaya dayalı kurullan kapsayabilir "Toplumsal bilim ler” , bugün. M arx'm da bnşlutıcılarındon biri oldu ğu yöntembilıtmel bir devrimin ürünleridir. Orlon, yapısalcılığa gö türen kaygan b ir zemine baktıran ve onların çtraklannı Althusser'in insafına bırakan şey. kesinlikle, onların yapısal meşguliyetleridir Üçütıcu temel hata, analitik disiplinlerin özel bulgularını, o disipli nin prosedürlerinin sadece uygun olanını seçtiği toplam görüngüyle il(151) Bunj, Norman Goras {başkalırınn yanı sıra) tartıştı: “Aimusserian War Xisnr, New Len Review. 71 (OcaK-ŞuDat l9/1) de ve ’Marx and (he Cntique of Political Economy*, Ideology and Social Selenco'do. 2 43
gili "doğruluk'lu karıştırmaktır Ekonomi politiğe özel göndermeler le. bunu zaten belirttim; bu disiplin, kendi araştırma ninnim tanımlar; bu tanımlamalara uygun olarak kendi kamum seçer ve unun bulgulan bu disiplinin koşullun içinde doğrudur. Herkes buru bilir; socinianizm* açıklaması için Ricardo’ya dönmüyoruz. Belli bir akrabalık sisteminde, bir kadının kardeşinin ikinci kuzeni, yapılı bir ilişkiler kümesi içinde belli bir nokta ve dolayısıyla o ilişkile-in (eğretilemey le) bir 'taşiytcT'sı (trager) olarak anlaşılabilir (Aniropnlnji disiplini içinde); tamı tonuna aynı şekilde, bir kapitalist, kapitalist Üretici iliş kilerin bir “ taşıyıcrsı gibi Mgörüleblllr',. W Disiplin, bu kişiyi öyle tanımlamamızı zaten kararlaştırmıştır. Diğer disiplinlerde, bu ikinci kuzenin ya da bu kapitalistin oldukça farklı tanımlanabilmesi, oldukça farklı ışıklarda görülebilmesi (bir kadın ya da kapitalistin işçileri ta rafından), söz konusu bulguları geçersizleştirmez — ya da geçersizIcşıirm csi gerekmez. Teorik pratisyenlerin, küçük gnıplar halinde kategorileri soruştur maları sık sık gözlenir. Fakat, ampirik tıkanıklıkları nedeniyle, bu ka tegorilerin kesiştiği noktayı (toplumda ve tarihte) soruşturamazlar, B ir kategoriyi soruşturmak yerine, bir kadım soruşturuyoruz. En azından daha çok mutabık olunur. Bu kadın bir erkeğin “ eşi” , başka bir erkeğin "metresi", okul çağındaki üç çocuğun “ ¿nneMsi olduğunu varsayabiliriz. O, bir konfeksiyor işçisi ve bir işçi temsilcisidir; İşçi Partisi’nin yerel örgütünde “ veznedaradır; Perşembe geceleri amatör bir orkestrada "ikinci keman"dır, Güçlü bir yapıya sahiptir (olması gerektiği gibi); fakat hafif nevrotk depresif bir huyu vardır. Ayrıca, (neredeyse unutuyordum) İngiltere K iliscsi’nin bir üyesidir de. ve fah ri ,'komünyon,’Jur. •Italyan tanrıbilım:ı Sodnus (1525-62) lo Isa’nın lannsallığırıı inkar eden yeğeni Fausto Sozzlni'nin (1539-1604) öğretileri—çv (152) Marx’in baron, daha geniş bir .ddiaya yönelik harekel eder gib* göründü ğü, Ozelhkle Kapital lll'ön XLVIII. bölümünde (“Üçlü Formül“), doğrudur, özellik le teonk pratisyenlerin hoşuna giden tu bölüm, Engels’in Marx'in kağıtları ara sında bulduğu Üç farktı fragmandan (çerçekte, aynı şeyi yazmanın bitirilmemiş Uç farklı girişimi) meydana gelir. Böytosi fragmanların yapış, sorununu marksologtara bırakabiliriz Bunları öğretici buluyorum; fakal, Marx' n ekonomi politiğin anıl yapısı tuzağına düşnıesi ile ilgili yani kanıtlan da verir; Sermaye, (emek di lenişinin pompa sürekli bozduğunu umtursak) başka bir sisiem modelin moto runu b t/e veren 'artı emeğ! sürekli pompalama rnakı'nasf olarak görülür. 244
Göreceğiniz gibi, sürekli çok meşguldür B elli bir ışıkta görüldü ğü için, birçok “ yap fn ın keşişliği noktadır. Bunlar kendisine ağır geldiği zaman, deprasyonu bazen yatakla kalma biçimini alır; öyle ki. diğer rollerini yerine getiremez. Psikiyatrisi onu, davranırları açısın dan. yapıl» bir nevroz tanrından belirlenmiş gibi görür. Fakat, ‘üstbelirlencn" değildir; yapısı (maddi tcrnel) sağlamdır ve hemen ayağa fırlar. Bir “eş" olarak, sosyolog tarafından evlilik "kurumu" içinde, ev kadım ve anne "rol"lerinı yerine getiren gibi görülür; gerçekten bu rollerin taşıyıcısıdır. Kendi farklı sosyolojik teorisine göre, sosyolog, bir metres olarak onun davranışını yorumlamaya çalışacaktır, sosyo log. buru "sapıklık" kategorisinin içine yerleştirip yerleştirmem::, ya da yersizlik olarak bilgisayar programından çıkarıp çıkarmama konu sunda karar vermede güçlük çeker. Bizzat kadının kendisi için, bu "rol"Ün bir kısmı (cinsel fı.l) nesnel olarak, koca ya da aşığıyla yaptı ğının aynısıdır; farkı belirleyen, eylemdeki bir şey değil, toplumun kadına dayattığı beklenti ve kurallardır. Bu beklentilerin daha iyi bîr taşıyıcısı olmak onun görevidir ve kişi (yaptıklarını dt.yan) eleştiricidir. Bu arada, kadının bir "fonksiyoner"i olduğu İşçi Partisi'nin yerel şubesi borçlanır. Kocası Kürekli tatsızlık çıkarır, aşığı sıkıcı olmaya ba$lar Ve proleter üretici İlişkilerin bir trageri olduğu işyerinde pat ron ( vb vb.nin trageri) parça başı ücretleri düşünneye karar verir. Baş ağr ları başlar ve orkestarada keman çalmayı bırakır. Psikiyıtristin, papazın, kocanın, aşığın, toplumun, şefin, patronun, iş arkadaş» lannın. parti görevlilerinin, onu şunun ya da bunun taşıyıcısı giti gö ren herkesin birbirini çelen vaızlarıyla kuşatılan kadın, tekrar yıtağu düşer Yatakta, bir demografın normlardan ayrılan çocukların sayısı nı inceleyen ve bir ekolojimin üç çocuğun gereksiz fazlalık olduğunu gösteren makalelerini okur Deprasyonu derinleşir... Hiçbir disiplinin kadına bir kötülük yapmadığını belirtmek için, onu bu üzücü halde bırakacağız. Demograf, onun normlardan sapma sını doğru betimledi ve aşığından gebe kalsa bile, demograf aşıkla hiç ilgilenmez; çünkü babalık sorununun bu normla ilgisi yoktur Şu be aidatlarını toplamaya çalıdan parti görevlisi, kadının aile işleriyle asla ilgilenmez; kadını haklı olarak yetersiz bir fonksıyoner gibi gö245
rıir. Kadın, hiçbir anlamda, "toplum "un ya da Kilise'nin cinsel norm larının ve beklentilerinin öznesi değildir, bunların titiz incelenmesinin nesnesidir. Ve işyerinde, elbette üretici ilişkilerin taşıyıcısı gibi göfülebilir. Fakat bu tanımlamalardan hiçbiri, onun bir kadın olarak kal ınası olgusunu değiştirmez Peki o zaman, kadın bütün bu ilişkilerin, yapıların, rollerin, beklentilerin, normların ve işlevlerin kesiştiği bir noktadan fazla bir şey olur mu? Bütün bunların eşzamanlı taşıyıcısı mıdır? Onlar tarafından mı oynatthr ve onların etkileşimine mutlak OlOl ak malıkum ıııuduı? Kesinlikle kolay koiuIui değildir, ¿iıu, bu tul ler sadece dayatılmaz, içselleştirilirlcr ve bir düğüm gibi kafasında toplanmıştır. Bu sorulara yanıt vermek için, kadının tarihini gözleme miz gerekirdi. Kadının tarihinin nasıl oluştuğunu bilmiyorum. İki alternatif se naryom var. Bunlardan biri bellidir B ir intihar girişiminden sonra akıl huütahunesine götürülür ve orada sürekli tedavi görtr. Diğer senar yoda. tekrar işe girer; çünkü, son kertede, borçlar ödenmeli ve çocuk lar beslenmeli, tüyerinde, işler bir kriz noktasına varır. M ilitan bir iş arkadaşı kadına ckuması için Altlıusser'i verir (bu olası değil). Sayfa ları çevirir. Aydınlanma patlar Kadın, "Ben. uğursuz bir Ş E Y deği lim !" diye bağır.r. Kitabı ustabaşına fırlatır. İşyerini greve çağırır. Kocasından ayrılır ve aşığını defeder. Kadın hareketine katılır. İngil tere K ilisesi-inden ayrılır. Orkestraya yeniden girer ve bu yapı içinde, orkestra şefi ve rotalar tarafından belirlenen 50 özneli bir süreci ger çekleştirmekten büyük zevk alır. Fakat eyvah! Şefe abayı yakar ve bütün şaşkınlıkları bir kez daha başlamak üzeredir... Buna benzer ve çok iyi yoldaşlar olan birçok kadın tanımama kar şın. bu kadını tanımıyorum. Sadece bir benzeştirmenin "ta ş ıy ıcfs ı (ırag er) olarak onu takdim ettim. Benzeştirme çok fazla zorlama olabilir; çünkü, bir bireyin davra nışını gözlemek için gerekli olan prosedürler, tarihsel oluşumu gözle mek için gerekli olanlarla aynı değildir. Önce “ bireyleri'* yalıtık ele alarak tarihsel ya da ekonomik bilgimizi biçimlçndircmcyiz. Fakat, gözlediğimiz ve tanıdığımız insanlarda, her zaman ele alıp uzlaştır maya çahştıklcrı kesilen belirlenimler bulduğumuzu; "Uslbe!irlcnim"in hastalık ya da devinimsizlik olnrak kendini göstcrebile246
ceğini; bir kişiyi yapıların taşıyıcısı olarak girmenin meşru olduğu nu; fakat bu kişiye ancak birçok göruşlin toplamıyla ulaşabildiğimi zi; hangi sonuca varırsak varalım, sonsuz derecede uzaklaştırıcı önbelirlenim ve özgür istem argümanında — z:nı. dostumuz protestan tcrbiyes yle. "Ben. uğursuz bir Ş E Y değilim!" diye çığlık atmaya be lirlenmiş olabilir— protestan Önyargımızın yenilenmesinin ve ksndirnizi "özgür" dUfUnm m ızin (Althusser'in düşünmemize izin verme diği) ço* Önemli olduğunu ve son olarak, ne bir kişinin ne de bir top lumun tir kesişen belirlenimler toplamı gibi görülcmeycccğini, tncak zanıan içinde gözlemle bilinebileceğini bize cnımsatırsa, benzeş.irme işe yarar B ir "birey"! öne çıkarmanın güçlüklerinden muaf başka bir ben zeştirme sunabiliriz. B ir oyunun kurallarından çıkarılan benzeştirme leri biliriz. Karmaşık bir oyunun kurallarını öğreninceye kadar, o oyun anlaşılmazdır insanlar, keyfi bir şekilde ve şaşkınlık, içindi dö nüp dolaşıyor, durup başlıyor gibi görünürler. Dikkatli bir gözlemci (oyunun kimi nosyonlarına zaten sahip olan) kuralları çıkarabilir; bir kez bu yapıldı mı, her şey açık hale gelir ve gözlemin devam ermesi, ortaya <,ıkan kuralları doğrulayıp rafine hale getirecektir Antropolog ya da tarihçi, çoğunlukla gözlemciyle aynı konumdadır Toplumlar (ve bir "toplum"un kendisi, insanları imgesel bir Sinir içinde betimle yen ve genel kurallar tarafından güncelleştirilen bir kavramdır), bazen kendi karakteriyle ilgili (dereceler, hedefler, ekipler) çok maddi kanıt lar verebilen, bazen oyuntuların sözünü etmevecck kadar bildikleri ve gözlemcinin fark edip çıkarması gereken kurallarla yönetilen çok kar maşık "oyunlar" gibi görülebilir. Örneğin, oduncular nadiren hakemi öldürür. Bütün yaşam, bu cylcnıi yasaklayan ve şu eyleme özel bir simge sel anlamlılık veren böyleîi görünür ve görünmez kurallar “yap fsı içinde ilerler. Marx’in en olağanüstü başarısı, paranın aracılık ettiği insan ilişkilerini yöneten, sadece kısmen görünen kurallar yapısın or taya çıkarmaktı — "okumak"tı, "deşifre etmek"ti: Sermaye. Yüzyıl sonra bızinı daha açıkça okuyabildiğimiz — ya da okumak zorunda ol duğumuz— diğer görünmez kuralları çoğunlukla gördü ve bazen de kavradı. Gözden kaçırdığı (bana göre) başka vc anlamlı simgesel ve 247
normatif kurallarda vardı. Bunların hır kısmı onun çağının bilgi ufku içinde değildi ve ekonomik politiğin böylesi kurallara karşılık gelen hiçbir terimi yoktu. B ir oyunun kuralları anlaşıldığı ya da ortaya çıkcflldifiı zaman, her oyuncuya oyundaki rolünü ve işlevini verebiliriz. Oyuncu (bu ku rallar gereğince) oyunun taşıyıcısıcır. oyunun yapısı içinde bir ele mandır — savunma oyuncusu ya da kalecidir. Tamı tamına bu anlam da, bir “ i$çi” nin Üretici ilişkilerin taşıyıcısı olduğunu söyleyebiliriz; gerçekten, yukarıda sözünü ettiğimiz kadına "ikinci kcman"dan çok işçi derken, onu zaten böyle tanımladık. Fakat benzeştirnıeyi daha ileriye götürmeliyiz. Zira, kalecinin oynatıldığını, ya da kapitalistin semıayelendiğini söyleyecek kadar ileri gitmiyoruz. Althusser'in ve kimi yapısalcı antropolog ve sosyologun bize söylemek isteyecekleri şey budur. Alıhusser. bize sözde bir tercih sunar: Y a bir “ bireyler" y ı ğınından başka Ivçhır kuralın olmadığını, yu du kuralların oyuncuları oynattığını söylemeliyiz. B ir oyun "oynamak" ile oynatılmak arasındaki fark. tarihsel olu şumun kural-yonetimli yapılanması (kadınların ve erkeklerin kendi tarihlerinin özneleri olarak kaldığı) ile yapısala l ı k arasındaki farkı aydınlatır. Her zaman olduğu gibi A'.thusser, basitçe, burjuva ideoloji sinin hüküm sürmekte olan bir modasını ele alıp, ona 'Marksizm" adını takmıştır. Eskiden, vulger ekonomi politik, insanların ekonomik davranışım yasallaştırılmış gibi görürdü (bu yasalara uymada işçiler duygusuz ve itaatiz olmalarına karşın); fakat entelektüel, estetik ve moral tercihlerinde bireye bir özgürlük alanı bırakırdı Bugün, yapı salcılıklar bu alanı her yönden istila ediyor: Toplumsal ilişkiler tara fından yapılandırılırız, önceden verili dilbilimsel yapılar tarafından konttflutuluruz, ideolojiler tarafındım düşündürülürüz, mitler tarafın dan düş gÖrdlirdUliirüz, ataerkil cinsel normlar tarafından cinsiyeti miz saptanır, mentalittiler (zihniyetler) tarafından kUUUtlÜleştiriliriz ve tarihin senaryoları tarafından oynatılırız. Bu düşüncelerden hiçbi ri, köken olarak, »açma değildir ve bazıları bilgiye tözel ilavelere da yanır Fakat, b eli bir noktada hepsi anlamlılıktan saçmalığa dönüşür ve toplamları itibariyle hepsi, ortak bir özgürsüzlük noktasına ulaşır. Yapısalcılık (saçmanın bu î»on duracı), bütün insan tasarılarının, ça 248
balarının, kurumlannın ve hatla bizzat kültürün, nesnel şeyler olarak. “ Diğeri” olarak insanların dışında, insanlnra karşı durur gibi görün düğü kendinden geçmiş usun — zamanın sağduyusunu “ yansıtan” — nihai ürünüdür. Eskiden, Diğeri’ne "Tann" >a da Kader denirdi. Bu gün. Yapj olarak yeniden vaftiz edilmiştir. Marx'm sermayenin "kurarlarını görünür kıldığını söyledim. Bu nu yapmak için, "Ekonomi Politiğin Eleştirisiyle ilerlemek gerekliydi. Bu yolla Marx, hem sermayenin kendini yenidîn Üretmesini sağlayan üretici güçleri yeniden ürettiği bir kendini yeniden Üretme tarzı olarak, hem de sermaye dolaşımı olarak kapitalist üretim "tarzı" kavramını biçımlendirebildı. Sonra bu üretim tarzı, içindeki bütün ilişkilerin bir tek küme olarak birlikte alınmağı gereken ve her kurala bu bütünlük içinde tanı mırın verildiği entegre bir yapı olarak kavramlaçtırılabilirdi. Böyle bir tarzın geçebileceği gel.şme biçimlerini bundan çıkardı (bazen yan lış bir şekilde de olsa) ve bu tarzın “ devinin» yasaları' nı geleceğe de yansıttı. Bu "yasalar"m ya da "eğilimler” in (bir zamanlar hışımla ileri sürdüğü gibi), "kaçınılmaz sonuçlara giden demir zorunluluk"İJ işle miş olmaması, kısmen, onun etkide bulunan karşı kuvvetlen anlaması olgusuyla açıklanabilir. Bazı teorik pratisyenlerin görüşünün aksine, ta rihçilerin tanıdığı hiçbir işçi, geri almanın bir yolunu bulmadan (işi ağırdan almanın pek çok yolu vardır) kendisinden n«lo artı-değer çıkartlırmomıştır, ve paradoksa! bir şekilde, onun geri alma çabasıyla, eği limlerin yünü sapmış ve '‘gelişme biçim lerinin kendileri beklenmeyen şekillerde gelişmiştir. Diğer yanıyla bu. diğer karşı eğilimlerin, eko nomi politikte karşılık gelen terimlerin bulunmadığı bölgelerden davet siz gelmeleri olgusu nedeniyledir. Fakat hu çekinceler, h çhir şekilde. Marx ın tasarısının yerinde ol madığını göstermez. Gayret isteyen teorik bağlanmayla, hipotezlerle ve aynı derecede gayret isteyen ampirik ara$tıımalarlu bu şekilde bir (iretlm tarzı yapısı kavramını biçimlendirme«, bilgide çağ yaratan bir ilerlemeydi. "Gördün m ü!" diye baııu soruluyor: "B u sağ elinle topladıklarını sol elinle Althusser'c vermek değil midir1 * Kapitalizmi bir yapı olarak tasarla-nak Althusser'in yetkisinde değil mi?” Yanıt. "H ayır"cır. Bu 249
soruyu soranlar, sınıfın bel kemiğine gidebilir. Kapitalist bir üretim tarzı kapitalizm değildir. B ir harf mübadelesiyle, bir üretim tarzının (her ne kadar Marksist "anti" ekonomi politik dahilinde de olsa, eko nomi politiğin bir kavramıdır) sıfatsal nitelemesinden, ilişkilerinin bütünlüğü içinde bir toplumsal oluşumun tanımlayıcı ismine geçeriz. Aptallığı üzerinde derin düşünceye dalmak ve tekrar üretim Lirzına geri dönmek için, sorgu yargıcımızı birkaç sayfalığına oyun dışı bırakacağız. Önceki eleştirimin hıncından sonra, bu, en azından mutlu bir bir leşme fırsatı olmalı. Zira Marksist gelenekteki tarihçiler, onyıllnrca üretim tarzı kavramım kullandı, emek sürecini ve üretim ilişkilerini in celedi. Ve sayımızın fazla olmadığı, ayırt edeci meşguliyetimizin bu olduğu ve bu meşguliyetin de çok saygın olmadığı bir zamanı anım sıyorum. Şimdi — sadece Althusserciler arasında değil, en geneldi* te orik pratisyenler arasında— "üretim tarzı" kavramı, gerçekten sabit bir meşguliyetin odağı olmuştur Kesinlikle bu olann “ iş’’idir Onu hep parçalarına ayırıp yeniden yaparlar. Her zaman "mckanizma"sını inceliyor, bileşenlerini yeniden düzenliyor, yeni bir çarkı buraya, bu dişliyi yuraya yerleştiriyor ve devinen parçaları temizlenmiş soyutla malarla yağlıyorlar "Üretim tarzı" kavramı, kâşiflerin ideolojik tipi den kaybolma korkusuyla yüz metreden fazla uzaklaşamadıkları Teo rinin Kuzey Kutbundaki bir üs gibi olmuştur. Bu "üretim tarzı” konusunda tuhaf olan şu ki, tarihçilerin, antro pologların ve diğerlerinin bilgilerine hiç başvurulmadan Teoride biçimlendirilebiliyor ve yeniden biçimlendirilebiliyor. Althusser ve Balibar. bu disiplinlerin bulgularını meşru görmeyecek kadar katıdırlar; Hindess ve Hirst, kimi ikincil çalışmalara nedensel bir tanışıklık gös terir ve bu çalışmanın Teori için gerekli olmadığım göstermekle ken dilerini görevlendirirler; ve tarihçiler de bu övgülere kızgınlıkla değil can sıkıntısıyla karşılık verirler. Teorik pratik projesinin tamamı ide alist ve yersiz olduğu için yanıt vermez, ya da tanışmazlar. Zira teo rik pratik, bu üretim tarzlarım teoride ya da toplumda değil, metafizik te meydana getirir; ve sonra bu metafizik üretim tarzı da, metalar de ğil. metafizik kendini yeniden üretmenin koşullarını sonsuza değin 25ü
yeniden üretirken, aynı zamanda metafizik kavram ve kategoriler Üre tir Bütün Mutlak aşçıları gibi, bu pratisyenler de. hazır teorik yemek tarifini, butun teoriyi ve her toplumu pişirmek için gerekli avuç dolu su malzemeyi hazır bulmuşlardır. Öyleyse bura«;ı mutlu birleşmenin yeri değil, bağdaşmaz yöntem ve gelenekler arasında ayrılığın yeridir. Sanki, bir vanda cinsel ilişki lerle, cinsiyet rolleriyle, aile tarihi ve biçimleriyle, akrabalık yapıla rıyla. çocuk yetiştirmeyle, homoseksüellikle, cinsel psikolojiyle, be densel ve romantik aşk edebiyatıyla ilgilenen herkes, diğer yanda bü tün bunları, bu "tezahürler” i üreten ve aynı zamanda kendilerini de yeniden üreten, yemden üretken organların metafizik tefekkürü düze yine indirgeyen bir teorik pratisyenler partisinin katıldığı bir konfe rans toplanmış gibi. B ir parti, kendi otantik ifadesi içinde çok-katlı bir kamu soruşturarak bilgiye ulaşır, diğeri metafizik bir yumurtlama ya da sperm döngüsü içine kilitlenir. Ayrılm aya ve ayrı odalarda ken di gelişmelerine devam etmeye karar verirler. Sorun şu ya da bu konuda anlaşmazlık sorunu değil, bir üretim tarzı karşısında bir tarihçinin ve böylesi bir “ teorisyen’in kendini ko numlandırma şekli konusundaki bir bağdaşmazlık sorunudur "Ü reti ci ilişkiler" konusunda bir feodal kullanım hakkına, bir poliçeye, par ça başı ücretler konusundaki bir mücadeleye asla bakmamış otoritele rimiz var; "emek süreci” konusunda, Clıristopher H ill’ın "kutsal gün lerin kullanımı" üzerine, benim “ zaman ve iş disiplini" üzerine, Eric Hob 5bawm'ın “ seyyar artizan" üzerine ve bütün bir “emek tarihçileri" kuşağının (Fransız, İngiliz, Amerikan)153 (küçümsenerek ihmal edi len bir grup) zaman-haıeket incelemeleri, Taylorizm ve Fordizm üze rine çalışmalarım kendi yüce teorilerine uygun bulmayan otoriteleri miz var. Sorun, sadece bu teorik idealizmin bütünüyle yararsız olması de ğildir. Örneğin, son zamanlarda başlayan geniş inceleme alanında, köylü toplıımların incelenmesinde (geçim ekonomisi, vergilendirme ve pazar, geleneksel norm ve gereksinmeler, miras pratikleri, ailesel (153) Bkz. Gareth Stedman Jones, "History: the Poverty ot Empiricism', Ideo
logy and Social Sclonce. s. 107
251
biçimler, paıtikülarist geleneksel hukuk konulan üzerinde çokça du ran). teorik pratisyenlerin, bir bakıma sermayenin uygun dolaşımlanna göre '‘marjinal” kalan milyonlarca kır insanını hesaba katmaya ça lışarak kendi modelleriyle başbaşı kalmaları sorunu Sorun, sadece kaba tarihsel maddiliğin kendi kavramının saflığına “ uygunluklu inat la reddetmesi; ,‘çelişki,,ye ne kadar teorik müsamaha gösterilirse gös terilsin. her tarihsel ‘'şim dide (konjonktür) sınıl mücadelesi ‘'biçim ler"! teorik olarak uygun olmayan tarzda ‘'geliştirir" ve saptırır dere cede sermaye dolaşımı her noktada engellendiği ve sekteye uğratıldı ğı için (çünkü erkekler ve kadınlar sermayenin trageri olmayı kabul etmezler), bu müsamahanın asla yeterli olmaması sorunu değildir. So run. aynı zamanda, bu teorik idealizmin elkin b ir şekilde aldatıcı ve sapuncı olması, her seferinde bize yanlış teorik sonuçlar vermesi, kendi öz varsayımlarını kanıta dayatması, bütün “ ampirik" bilgi edin me kanallarını UtamaftI vc v*»ğddi pulitik leuıi ulaiûk. badece garip kanguru stratejilerine (bu partinin ya da şu tarikatın keyfi öncülleriyle vanlan sonuçların içinin önceden boşaltıldığı) ya da bir koltuğun gü venliğine götürmesi sorunudur da Fakat, bu haksızlık değil mi? “ Göreli özerklik"i ve anlaşılmaz me kanizmasıyla teorik pratik, yerinde» ettiği vulger "ekonomizm"den da ha mahir ve daha katı değil mi? Yanıt kısaca şudur- Bu, ‘ hayır" yanıtı nı vermemiz ge-ckcn "cvet-türü" bir sorudur. “ Evct-lLrü" bir sorudur, çünkü. Önceki bütün teori ve pratiği simasız vc tanımlanamaz bir kari katür düzeyine indirger ve adına konuştuğun dinç alternatif gelenekle ilgili her kanıtı ortadan kaldırmaya çalışır. Yanıt "hayır" olmalı; çün kü, bütün soyut ama ve kurtarıcı cümleciklerine karşın teorik ürün, ekonomizmiylc öncekiler kadar vulger idealist bir indirgemeciliktır. Yine de. daha sakin bir yanıta izin vereceğiz. Burada önce Mark sist iktisatçılara bir özür sunabiliri?. B ir üretim tarzı teorisi, çok yerin de olarak, onlann kavramsal sistemlerine aittir. Soruşturulması ve ra fine edilmesi yerindedir Ekonotniıtler arasında devam eden tartışma lar pek ala anlamlı olabilir ve onların bulgularından tarihçiler yarar lanmayı umuyorlar. Daha genel olarak. Üretim tarzı kavramının kullanılması, "maddi temel" ve “ üretici güçler" terim.crinin dikkatsiz
252
kullanımından iyidir — ya da ampirik konuşmaya »ıçık zihinbrdc bir iyilejm e o lab ilir WiIIi/ıms'ın belirttiği gibi: Bu bütünsel lopiumsul sürecin çekili parçalarını Ayırıp soyutlayan Morsizm değil, onun mücadcle ettiği ve mücadele etmeye devam ettiği nistem* lerdi. Bir tür zorunlu kar^ı-iJdio yaratan, po.itik biçimleri, felsefi ve genel düşünceldi maddi toplumsal sürecin 'üstünde', ondan bağımsız, alarak açıklama iddiasıydı Polemiğin akışı içinde, kavramların basit tenine çev rilmesiyle «aldirdığı hataları tekrar eder duruma gclinccyc kadar, çoğun lukla bıı abartıldı. Böylecc Marksizm ‘ sık sık ve özel olarak burjuva vc kapi'.alist bir materyalizm rengini aldı."f,54) Bu kesinlikle doğrudur. O halde, aynı zamanda — ve aynı nedenlerle— bütün toplumsal ve entelektüel gorüngjlerı bir özcünün cesscntialisı ı ‘'sonuçlarına, metafizik ‘üretim tarzfna indirgemenin, bu eski burjuva matcıyuliznü idealist amberle sarmaktan başka bir şev yapmak olmadığı da doğrudur. Ayrıca, teorik pratiğin niteliğinde de blyük bir farklılık vardır B ir üretim tarzı üzerinde iyi ya da körü pratik yapmuk olasıdır Balibar o kadar kötü pratik yapar ki, bir tarihçinin soruşturmasına hiç değer ver mez. Fakat. Althusser vc Balibar konusunda pratik yapan Simon Clarke. bunların tutarsızlık, arı m ve saçmalıklarını en açık biçimiyle ay dınlatabiliyor ve dolayısıyla, eleştiri yoluyla üretim tarzı kavramının aklı başında yeni bir ifadesiyle ortaya çıkabiliyor. Bunu yararlı bulu yorum vc aynı zamanda, aynı işi sürdürne görevini devralıyorum, Clarke, açıkça, kanguru ormanının sınırına gelmiştir. Fakat, henüz sı nırın tam Üzerinde değil. Zira, “ farklı toplum biçim leri” !» tartışırken, şunları yazabiliyor: Bu çeşidi üretim tarzlarının dayandığı ürerim ilişkileri farklı s6nıürU bi çimlerine vc bunu uygun olarak farklı bölüjüm ilişkilerine teme, sağlaya caktır. Aynca, temci trctım ilişkilerinin gelifmij biçimleri olarak çözüm lenmesi gereken Özgü ekonomik, ideolojik ve politik biçimlerde de ifade edilecektir.*1*» (154! Maaism and UtoratL'ro, s 91-92. (155; Simon Clarke, “Althusaermn Marxism" s. 54. Bkz not 13
253
Bu, yılanın kendi kuyruğunu yediği yerde Smelser konusunda be lirttiğimiz döngüsel hareketin aynısıdır bir "değer-sistem" yerine "te mel üretim ilişkisi" kendi sonuçlarını yutuyor Ve hassa sorun son birkaç satırdadır — ‘ (emel üretim ilişkisinin gelişmiş biçimleri olarak çözümlenmesi gereken ... ekonomik, ideolojik ve politik biçimler..." Burada, ozcü "her yerde hazır ve nazır" nosyonu, nihai platonlzm vardır. Marx’a ini dönelim? Yoksa, sorunu herhangi bir otoriteden bağım sız mı tartışalım? ikisini bir arada yapmaya çalışalım. Verili bir üre tim tarzı ile bir toplumsal oluşum (politik ve ideolojik biçimleri de kapsayan) arasında bir uygunluğun olcuğu doğrudur — ve genellikle temel bir "M arksist" önerme olarak kabul edilir. Bu hiç de şaşırtıcı değil; çünkü, üretim, toplumsal ilişkiler, politik tarzlar ve ideolojik bi çimlenmeler. bunların hepsi insan faaliyetleridir. Marksist Önerme da ha da ileri gider ve sadece bir ‘‘ııygunljk"u değil, aynı zamanda üre tim tarzının belirleyen olduğu bir uygunluğu da iddia eder. Marx ve Engels bu uygunluğu ve bu belirlemeyi farklı şekillerde ifade ettiler; uzaysal "temel” ve "üstyapı” benzeştrmesini geliştirerek (fakat eni sonu mekanik ve yetersiz); "toplumsal varlık toplumsal hilinci belir ler" gibi bulanık önermeler aracılığıyla; doğal bilimlerden anlaşılmaz fjkm unlandı bcnzcştirmelerle ("bütün diğer renklerin içinde kaybol duğu genel bir aydınlatma") ve hızlı eğretisel hareketlerle— el değir meni "size feodal beyle toplumu verir” ; dini ideolojiler, ekonomi poli tikte kategoriler "olarak ortaya çıkan üretici ilişkilerin bir "yansım üsıdtr" ve ilişkiler, "bütün toplumsal yapının gizli temelini, en de rindeki gizini ve ... devletin uygun özgül biçim ini" açığa vurur.* 156 Kargılıktı etkileşimin dc (Örneğin "üstyapı" ile “ temci" arasında ol duğu gibi) ileri sürüldüğünü anımsadığımızda, bu önermelerde birçok düzeltmeye ve yorunla izin verecek kadar "oynama" ve "hareket ser bestliği" vardır. •Kapital. K Manc; C..1; Sol Yayınlan. 1990; «f. « 5 - sv (156) Bu, Althusser’in, oldukça yoğun bir feo-Jal 'em ek rant" tartışmasından çıhtuıiaıı bir Özel yapısalcılık yeiKi belgesidir, bkz. (JlarKe, op. cıt. deki tartışma.
254
“ Marksist " gelenekle çalışan bir pratisyen bu kesin olmayan öıermelerle karşılaştığında, iki yoldan birine yönelebilir. Bunların arasın da "doğru" ve “ bilim sel" formülasyonu seçmeye, onu daha sıkı biı şe kilde sağlamlaştırmaya, "mekanizma“ yı onarmaya, “ hareket serbestli ğ in i ortadan kaldırmaya, "sonuç toplum" ve “ ionuç ideolojik" konu sunda teori üretmeye ve bir sistem model kurmaya karar verebilir. Sanırım, tarihsel materyalden güncelleştirilin» bir üretim tarzını ye niden biçimlendirme zorlu çabasına hiç girmemiş; tarihçilerin , top lumsal sürecin bağlantıların,n ve yönelimlerinin bir göstergesi olarak benzeştirmelere ve eğretisel uyanlara başvurusunu anlamayan ve bunları yanlış bir şekilde bir “ mekanizma" ile ilgili gerçek ifadelerin yerine geçiren belli türden bir filozof yo dn teologa da, bu yolla göz yumulab.lir. Halktan bir kişi Kralla haklarını tartışırken, ormanda koparılan bir daim sesini hiç duymamış, bir kafir yakılırken kasvetli sessizliği ve ardından da hiîterik eğlence «eslerini hiç dinlemem ştir Herşcyin kafasındaki haritada saptandığını sanır: Bu temel, şu alan, bu bölge, düzey ve kerte. Sonunda da kendi düşüncesinin onu öyle yaptığını sanır: “ Somut bilgi üreten süreç, bütünüyle teorik pratikte gerçekleşir." (F. M ., 186). Ne v ır ki, başka bir olcsı yol daha vardır Bu çeşitli önermelere hipotezler olarak bnşlaynhilir ve <;onrn nnhıynhiliriz. Bu bizi hemen çok farklı bir sorular kümesine götürür B u önermeler doğru mu? Marx bunların doğruluğum, gösterdi mi, yoksa daha ileri sınamadan geçirmeden mi varsaydı? E£er doğruydu! arsa, anlamlı ve Öğretici mi dirler. yoksa herşeyi öğrenilmesi gerekecek şekilde açık bırakan her kesin bildiği doğrular mıdır? Yine, eğer doğrularsa, niçin doğrudur lar? N asJ ve hangi araçlarla bu uygunluk kendini gösterir? Ve son olarak, yeni bilgimiz (böyleri sorulara verilen yanıtlarla elde edilen), bir formülasyonu doğrulayjp güçlendinnek için değil, Marx'in kav ramlarını değiştirip yeniden düzenlemek için tekrar Marx’a dönmemi zi sağlayabilr mi? Alternatif Marksist geleaek 15-20 yıldır bu türden sorular sormak tadır. "Tarih" adına konuşma yetkisini elimde tutmuyorum; bu neden le sadece kendi tarihsel bilgi anlayışımı belirtebilirim. Birinci soru —
255
“ Bu önermeler doğru mu?"— ne yazık, ki, “ ampirik” bir üorudur. Bana güre, M arx’mitinden duha gevşek ve iki anlamlı olması koşuluyla, doğru olduğu gösterilm iştir. Farklı tarihsel koşulların araştırmaları göstermiştir ki, “ ekonomik hareket sonunda kendini zorunluluk olarak gösterir” ; feodal toplumların ve sanayi devrimlerinin karşılaştırmalı incelenmesi, genetik bir üretim tarzının, farklı toplumluda ve devlet kurulularında kabaca benzer ifade bulma şekillerini göstermiştir, ve Morx'in "sın ıfların varlığ ı, sadece üretimin gelişmesinin b elirli, ta rihsel evreleriyle M im lid ir" şeklindeki eıı veuiııli hipotezi (Weydenıeyer’e 1852’de yazdığı mektupta belirttiği), bana göre kuşku götür meyecek derecede, entelektüel ve toplumsal yaşamda sınıf ifadesinin benzer biçimleriyle ilgili birçok ilavelerle gösterilmiştir. Fakat bulgular, pozitif olduklarında, iki anlamlı olmuşlardır. Sade ce M arx'in önerdiği ilişkilerin daha büyük, bir karmaşıklığını ve kar şılıklı ilişkilerini göstermekle kalmaz, aynı samanda uygunluğa nasıl bir anlam lılık yükleyebileceğimiz sorununu da gündeme getirirler, Y e terince belirttiğim gibi, karmaşıklığa "göreli özerklik” gibi saygın ye ni bir ad vermekle, bu karmaşıklık zerre kadar aydınlanmaz. Önemli kavrara (Althusser'in incelemediği) bizzat “ belirleme’ kavramıdır; ben, W illiam s ve diğerleri. Mbelirleme"yi “sınırları saptama” ve “ ba sınç uygulama” anlamında tanımlama ve “devinim vasalorTnı da “ süreç mantığı" olarak tanımlama konusunda yıllardır (ve kulakları sağır edercesine) «rar etmekteyiz. Bu. hemen, idealist döngüyü kır mamıza yardım eder; toplumsal oluşumları, “ sonuç toplumlar" ya da her yerde hazır ve nazır bir tarzın “gelişmiş biçim leri” olarak artık sunamayız. Uygunluğa yüklediğimiz anlamlılık ile ilgili sorun daha da zordur. Zira, idealist nosyon, "ekonomik” belirleyicidir (son kertede vb.) öner mesiyle başlar ve ikiz kardeşi vulger "ekonomizm"le el ele, "ekonomik” in her yönüyle bir bakıma daha “ gerçek" olduğu şîklindeki eski güzel yararcı varsayıma atlar. B ir kez oraya ayak bastı mı, teorik pra tik çok sayıda argümanı etrafına yayabilir. Demek ki, verili bir top lumda, kararlı bölge ekonomik değil gibi görünürse (akrabalık, askeri guç), o ¿anımı bu, "ekonomik kerte'Vın “ atandığı" bir alan olarak ye
256
niden tanımlanabilir Daha genel olarak diğer alanlar, basitçe, daha az gerçek olunık — ikinci ya da üçüncü sırada sorunlar, teorinin diğer bir “ bölge"sinin ilgi alanı (henü£ olgunlaşmadığı ve gelişmediği için) olarak— değerlendirilir, ya do sorun olarak görülmez ve sihirli "göreli özerklik" değneğiyle savuşturulabilir. Fakat, 1976'da kokulmuş ve aşın kalabalık bir Kalküta hapisha nesinde çürümekte olan bir mahkuma, kendisinin üçüncü sırada bir sorun olduğunu, göreli olarak özerk bir sonuç teplumun kurbanı oldu ğunu söylemek, onun için çok küçük bir teselli olur. Bundan daha kö tüsü, “ güreli özerk" olanın, bu nedenle, üretim tarzından daha az "ger çek” (ve teorik ya da tarihsel ilgiye daha az layık) olduğu şeklindeki yan gizli varsayım, teorik pratisyene kapris, ya da ideoloji kendirini sarsarsa, çözümlemede uyuşturucu bir gevşeklik verebilir. Gerçekten, “ göreli olarak özerk" dinler, ideolojiler ve bütün baskıcı aygıtlar cep haneliğiyle bi££ât devlet, yücyıllarca istedikleri biçimde gelişebilirler ve "üretin tarzı" teorisyenleri kendi kendini doğrulayan önermeleri nin güvenliği içinde, teorik kıpırdanmaya gereksinmeleri olmaz. Zira, bu tarzı tözel ve hakiki gerçek olarak zaten tanımlamışlardır ve so nuçlar, bölgeler, ya da düzeyler kendi özerk yollarında ilerleyebilirler. Tam da bu yolda, 1963’te, Althusser sihirli değneğim salar ve Slnlinizm gözden kaybolmuştur:
'K iş i k ü llil' konusunda iöylenen her şey, lam ı tamına üstyapı alanına ve dolayımyla devlet Örgütlenmesi vc id eo lojile r alanına işaret eder; dahası, geniş Ölçüde. Marksist teor.dcn 'göreli bir ö ze rklik'e sahip olduğunu öğ ren diğim i! sadece bu alana (ki. teoride sosyalist üstyapının, üstyupıyı et kileyen bu hatalar döneminde Önemli tahribat yaratmadan nasıl gelişebil diğin ] ;o k ha*it b ir şekilde açıklar) işaret eder (F. M.. 240)
Çok basit. Fakat, bir “ üretim tarzı'nı tarihte fiilen devam eden norşeyden bu keyfi ayırma (idealist/ekonomist ikizin karakteristiği böy le), bize Vıçbir şey söylememek vc herşeyden özür dilemekle sonla nır. Böyle bir Teori, hastasını bir saat muayene ettikten sonra, bünye tarafından sun kenede belirlendiği halde hastalığın göreli olarak özerk
257
bir biinye-sonuç olduğunu ilan eder bir doktora benzer Gerçekte oldu ğu gibi, hastalık hastanın ruhunun bir yansısı değildir; fakat tıp bunu birkaç yüzyıl önce Öğrendi. Ve uzun bir süre, bir yanda düşüncelerin, normların ve kuralların üretim tarzının içine yerleştirilmesinde ısrar eden tarihçiler vs antropologlar, di|er yanda bir "Üstyapı” nosyonunun "asla yeterince materyalist olmadığı” ndail5s>ısrar eden kültürel mater yalistler bu sah:e "ürelim ”/"bilinç" ayrışmasına — eski madde/zihin ya da beden/ruh dikotoınisınin Marksist biçimde yeniden ortayaçıkmasıdır— meydan okumuşlardır. “ Belirlem e” , her durumda nihailikle birlikte telafuz edilen geniş, anlamı kendinde bir sözcüktür. Fakat dışlandığında, iıala anlaşılması gereken her şeyi keyfetmeyle başbaşa kalırız. Önceki benzeştirme mize geri dönersek, bir adamın nevrotik durumunun, kendisinin yeni den üretici erkeklik organları tarafından belirlenen cinsel doğası tara fından son kertede belirlenmesinde doğru bir anlam olabilir. Fakat bu, onun nevrozunu hiç dc daha az "gerçek" yapmaz ve ne de bizim onun anlamamız ya da onun penisini uzun uzadıya inccleysrek onu sağalt mamız olasıdır. Dahası, konuyu daha da güçleştirirsek, onun iktidar sızlığını gösternek nevrozunun bir semptomu olabi.ir, Bu basit bir benzeştirmedin çünkü, toplumlar şahıslar kadar karmaşıktırlar, fakat farklı biçimlerde Ancak, bu iki çckince — "uygunluk” un karmaşıklı ğı ve bunun anlamlılığı ile ilg ili— Marx'in genel nosyonlarının ge çerliliğini tartışma konusu yapacak kadar ciddidir. Günlük yaşamı mızda yüz yüze kaldığımız çok önemli sorunlardan (en ‘‘gerçek’') çok azı, bu uygunluk alanına doğrudan ya da nedensel olarak bulaşır gibi görünür: Ulusçıluk, ırkçılık, cinscl baskı, faşizm ve Stalinizm bu alandan kesinlikle uzaklaştırjlamazlar (zira hepsinde sınıf uzlaşmaz lıklarımn basıncı ve sınıfa dayalı ideolojiler duyumsanabilir), fakat aynı kesinlikte "temel üretim ilişkisinin gelişmiş biçimleri” olarak da görülemezler; bunlar kendi başlarına biçimlerdirler ve bunları çözüm lememiz açısından, ekonomi politiğin öncüllerinde verilmeyen yeni bir terimler kümesine gereksinmerriz var (tıpkı psikiyatristler gibi). B a ze n , yn n lış so n u çla ra ha k v«recek ka d a r aşırı g ü ve n le ifa d e e (158) Raymond W llıams, op. cıt., s. 92. 258
dilmelerine karşın, bu. M arx’in önermelerinin yanlış olduğunu söyle mek değildiı. Şeytani cinlerin nevrozu neden olmadığım; in san i du rumların ilahi takdirin zihnini, ya da büyük insanların, ya da açılma mış idealarm, ya da kâr amacı gütmeyen nötr bir piyasanın zihinleri nin ifadesi olmadığını öğrenmek önemliydi. Marx bilgiyi bir eşiğe kadar getirdi, onu dünyaya yöneltti ve ona yürümesini ve anlantüsml söyledi. Ve bu dış dünyada, güvenlikli üretim tiirzı "tenlerinin arka sına. en aziz insan kaygılarının birçoğu yerleşmiştir. Dahası, bu durum, insan aracılığının etkinliği, kendi tarihlerinin özneleri olarak kadınların ve erkeklerin etkinliği sorununu ortaya çı karır. Ürelim tarzının güvenlikli döngüleri içinde, insanları trager gi bi tasarlamak, tamı tamına Marx’m Proudhon'da saptadığına benzer bir düşünce tarzına tekrar sapmak Althusser için yeterince kolaydır: “B u bakış açısından insanlar. Ideamn ya da ebedi aklın kendini ken dini açığa vurmak için kullandığı araçlard ır” ^ ) Takat, o kapının dı şındaki dünyada, aracılığın kendi sonuçlarını geçerli kıldığı daha ge niş bir alana sahip olduğu belki gösterilebilir. E bette, bu aracılık, öte deki belirli basınçlardan Özgür olmayacak ve belirli sınırlardan kaça mayacakta Hindistan’ın üstüste binen ürelim tarzlarının çelişkilerini ve olağanüstü karmaşıklığını çözmeyi hızlandırmak olası değildir. Fakat, bu aracılık Kalkuıa Hapishanesinin kapıları açıp mahkumları mızı serbest bırakabilir. Tam da bunu yapmışur. Hatta, günümüzün egemen ideolojik baskılarına direnebilir, ya da bunu meşrıılaştınbilir Stalinist kadercilikle suç ortaklığına düşebilir, ya da Althusser'le birlikte akıl yürütüp, diğer zihinleri onun etkisinden kurtarmaya yar dım edebilir. D ahili, "sosyalist" oluıuk b e tim le n e n herhangi bir gcleccğe bakar sak. insar. özgürlüğü pratiği açısından, kimi "sosyalist” Üretim ilişki lerinin verili olduğu, her yerde mevcut bir sosyalist toplumun (değer ler, düşünceler, kurumlar vb.) bir anda olmasa da. uygun bir zamanda, bizzat üretim tarzının rahminden kendini açığa vuracağının kategorik bir güvencesini veren bir "sosyalist" üretim tarzının (üretim araçları n ın kamu yu ria devlet mülkiyeti olarak) var olduğu nosyonundan da (159) Marx'tan Annankov’a. 28 Aralık 1646. Selected Corrospondances, s 9.
259
ha köteltici daha tehlikeli bir hala yoktur. Bu nosyon, bütünüyle ger çek dışıdır Her tercih ve her kuruluş hala oluşturulmaktadır; başka şekilde sanmak, mistik kabalığı içinde Althusser’in, Stalin’in yöneti minde "sosyalist üstyapı, önemli tahribat yaratmadan gelişebildi" şek lindeki nosyonu kadar sersemletici bir hataya düşmektir. Böylesi ra hatlatıcı güvenceleri bize veıebilen Teoriden öte, sosyalist çabanın “ öncüleri" olduğunu iddia eden parti ve ideolojilerde böylesine anor mal metafizik tanrıbiliınlerin (istemlerin, değerlerin, tercihlerin, kadın ve erkeklerin içinde kaybolduğu) ortaya çıkışı en uğursuz uyarıdır. Şim di, zihinlerimizi özgürleştirmeliyiz; bu ideoloji iktidardan pay id diasında bulunduğunda, çok geç olacaktır.
260
A r tık bu ta rtış m a y ı to p a rla m a y a ç a lış a b iliriz . D a ha Ö nceki b ir b ö lü m de , tarih sel m a te ry a liz m in h ip o te z le ri ile K a p ita l ’ in “ a n ti” e k o n o m i p u liiiğ iu iıı, ııe kadüı y a kın d a n il iş k il i o lu rh u s a o lsu n la r, a y rı o ld u k la n n ı ile ri s ü rd ü m . M a rx , bunu "P a ris E ly a z m a la rı" (J 8 4 4 )'n a ö n sözünde açıkça b e lir tti:
Böylece. birbirind en bağımsız farklı broşürlerle peşpeşe hukukun, ahla kın. politikanın eleştirisini sunacağım vc daha sonra, ayrı b ir çalışmayla, bütünün bağlantılarını ve parçaların b irb irlcriylc iliş k ile rin i göstermeye çalışacak ve son o la rtk da. kurgusal felsefenin materyalleri ele alış tarz.nı eleştireceğim. Bu nedenle, şu andaki çalışmada ekonomi p o litiğ in devlet, hukuk, ahlak, sivil yaşam vb. ile hağlanusı, ekonom p o litiğ in kendisi bu konularla ilgilendiği ölçüde clc ılınıyor.4^ 160'
Bu arada, ta rih se l m a te ry a liz m in h ip o te zle ri ( “ p a rça la rın b irb iriy le il iş k il c ı i " ) 1843 ile 1848 ta lih le r i arasında. Alm an İdeolojisi, Felsefe
nin Sefaleti ve K om ünist M anifesto'dd h ız la sunuldu. B u h ip o te z le rin g e liş tirilm e s in d e F re d e ric k E ngels ö n e m li b ir ro l o yn a d ı ve E n g e ls’ in •1844 El Yazmulan. K. Mam; Sol Yayınlan. 1976; ¡f 92— çv, (160) D. McLellan, M arx boforo M arxism (Penguin, I072)’dcn aktarma. İtalikler benim. Korsch, uzun süre önce, Marksist ekonom politiğin ve "'sübjektif sınıf mücadelesi olarak tarih betimlemesinin, “eşit derecede orjinal ve biri diğerinden türetilmeyen... iki bağımsız Marksist düşünce biçimi" olduğunu ileri sürdü: Kari Korsch. Karl M arx (Londra, 1938). s. 228-9.
261
gerisinde, İngiliz işçi sınıfı hareketinin sınıf örgütlerinin ve sınıf bi lincinin doğrudan etkisini görüyoruz; Stedman Jonc3 *un gösterdiği gi bi, bu ortak üretimdeki kendi payı «onusunda gereğinden fazla miitevaziydi(,61>ve bu nedenle onun son mektuplarındaki uyanlarına say gıyla yaklaşmak için büyük bir neden vardır. Demek ki, tarihsel materyalizmin hipotezleri 1848’de zaten sunul muştu. M anifesto'nun sonraki baskılarına yazdığı birçok önsözde En gels, bu hipotezlere tekrar döndü, işte (1883 Almanca baskısı Aa ön söz):
Manifesto'nun tamamına hakim olan temel düşünce — her tarihsel çağın ekonomik üreteninin ve zorunlu olarak bundan kaynaklanan toplum yapı sının, o çağın politik vc entelektüel tarihinin temelini oluşturduğu... bütün tarihin bir sınıf mtlcadclesi tarihi olduğu., düşüncesi— bu temel düşünce yalnızca vo tek babına Marx'a aiuiı.*,
1388 tarihli İngilizce baskısına önsözde “Darwin’in teorisi biyoloji için ne yaptıysa, bu önermelerim de tarih için aynısını yapacak"ını ilan etti. Yine de. gördüğümüz gibi, bu hipotezler sonraki 40 yıl boyun ca geliştirilmeden kaldı; M ars'tan çok Engels tarafından geliştirildi ler vc Engels yaşamının sonlarında "çok az şeyin yapılm ış" olduğu nu açıkça görebiliyordu. Bu arada, en azından 20 yıl boyunca Marx, kendi karşıtı ekonomi politikle güreşmeye ve bu bağlamda, bu yapının bir "anti-yapf’sı olaîak görülebileceğini ileri sürdüğüm şeyi geliştirmeye yönelmişti. M arx'm bir süre sermayenin döngüleri tuzağına düştüğünü — her yer de hazır ve nazır "biçim ler" şeklinde kendini gösteren— vc Kapi(101) Gareth Stedman Jones: "Engels and the Genesis o* marxism", New Left Review, 106 (Kasım-Aralık 1977). •KomUniit Partisi Manifestosu. K. Marx-F. Engels; Bilim vc Sonaliznı Yayınları, 1976; sf 11 —çv.
(162) Jones'un gösterdiği gibi (yukarda), Engels gereğinden çok lazla alçak gö nüllüydü. Dostuna yönelik bu aşırı cömertfğln, Marx'm daha üç ay Önce ölmüş nlmaçı olgusuyla anfcğı ilori sürülebilir. Soııidki Wr notta (İblJC yem Almanca baskısına) kendisine daha adil davranıyordu 262
ıa l'de saccce kısmen bu tuzaktan kurtulduğunu ileri sürdüm. Teorik pratiğin bu kadar şevkle geri döndüğü bu tuzaktır (M arx’in Grundrix sc yüzü);nM>Althusser kendi metinsel yetki belgesini bu tuzağın bağ rından çıkarır ve burjuva karşıtlan tarafından Morx'a dayatılan kav ramsal hapishaneye (Üretim tarzı = toplumsal oluşum) bizi geri götür mek istiyor. Marx'in kendisinin bu hapsedilmenin ne kadar çok far kında olduğu karmaşık bir sorundur ve (bana göre) bilginin bugünku gelişimi açısından o kadar önemli bir sorun da değildir. Tarihi ilerlet meyle. tarihi anlamayla ilgileniyoruz; marksolojiyle değil. Fakat, en azından, yaşamının son yıllarında antropolojiye artan ilgisiyle M a r x 'i n , 'Paris’teki gençlik tasarılarına geri döndüğünü belirleme miz gerekir. Yeterince tartıştığımız g.bi, sorun, sermayenin döngülerinden ka pitalizme; determinizmin mutlak gibi görüldüğü oldukça kavramsallaş tırılmış vs soyut üretim tarzından, basınç uygulamak olarak, daha ge niş bir süreçteki (ve bazen karşı dengeleyici) süreç mantığı olarak ta rihsel belirlenimlere geçmektir. Marx’in Kapital'dc, ekonomi politik ilp tarih, yapı ile süreç, arasındaki sınıra tekrar tekrar yaklaşmadığını ve birincinin, İkincinin biçim ve mantığına baskısı konusunda tekrar tekrar işaretler vermediğini ileri sürmek elbette gülünç olurdu. Fakat, işaretler < ııpotezlrr olarak keUr; Öyle oldukları gösterilmekten çok, öy le oldukları varsayılır; dahası, tarihsel materyalizmin Kapüal'den ön ceki ve hem geliştirilmemiş hem de incelenmemiş Önsel hipotezleriy le varsayımlar desteklenir. Ve sorunlar, benim "kavşak kavramlar” de diğim noktada tekrar tekrar ortaya çıkar; Antropolojide "norm” olarak, tarihte "istekler" vc "değerler" olarak yeniden ortayu çıkabilen "gerek sinme" kavramı; karmaşık bir tarihsel süreçte belirleyici bir basınç olarak yemden ortaya çıkabilen "üretim tarzı" kavramı; bir üretim terzi nin yapılanması, ya da asla önceden belirlenemeyen (tarihçilerin yeleri ölçüde gösterdiği gibi) şekillerde oluşum kadar tesbitli "s ın ıf’ kavra mı; kapalılık ya da basınç ohrak "determinizm’ kavramı. (163) Aithussor, sürekli Mara'ın bu teorik (vo hegelal dovinimslzlik momentine geri döner R. C.deki Marx‘ın eserleri dizininde, on u z jn madde ‘ 1857* Suruşu. sonraki en uzun madda Eleştirice önsözdür 184. Bkz. L Krador. op. cit.
263
Dahası. Marx’ .n “ ami" yapısı da dahil, ekonomi politiğin, toplum lun ve tarihleri kavramak istediğimizde hemen gerekli olacak hiçbir lorimi yoktu — kendi nnalitik biliminin amaçları açısından tenmler bi lerek d ışlanm ıştı. Kullanım değeri için, değişim değeri içiu, parasal değer için, artı-değer için ekonomi politiğin terimleri vardır^ fakat nor matif değer için terimi yoktur. Diğer bilinç alanları için hiçbir terime sahip değildir: Değer, fiyat ve kâr terimleriyle Tybum, ya da LenuUya da şimdi Mao) mozolesindeki simgesel törenler nasıl halledilebilir? Bir "söz dağarcİğTnın diğerinin içinden ortaya çıkabileceğini farzedebiliriz; fakat yine de. nasıl, hangi araçlarla ya da aracılarla olacağını bilmeyiz. İşte Engels’in Marx ile Darwin arasındaki benzeştirmesinin. onun niyet ettiğinden daha çok birbirine yakın olduğunu fark etti ğimiz yer burasıdır. Zira, Darwin’in türlerin,—np zamanıkadandeğişmez ve sabit kabul edilen türlerin— hipotetik bir_dönü$unıUXİP.&cl,Ş' îırilrn, fakat yinr dr, bıi geçiş ve domi^ıimıin fiili gr.netik araçlarının bütünüyle karanlıkta kaldığı bir evrinı sürecim önermesi.ve gösterme si gibi, aynı şekilde, benzettirme yoluyla bir hipotez olarak tarihsel materyalizm de kendi "genctik’’inden yoksun kalmıştır. B ir üretim tarzı ile tarihsel süreç arasında bir uygunluk önerilebildiyse — ve kıs men gösterılcbildiyse, bu nasıl ve lıangi biçimlerde gerçekleşti? Bu önemli bir sorudur: Çünkü bir yanıt soruyu yanıtsız bırakmak olacaktır, l eolojı, evrim, ilâhı iradenin kendine özgü çalışmasını gösterir der ken; teorik pratik de, tarih, sermayenin "gelişme biçimleri"ni gösterir diyecektir. Diğer yanıt (Mandel ve tarihsel ve kültürel materyalizm ge leneğinin), anlayacağız olacaktır. Hulduğumuz şey (bana göre), unutulan bir terimdedir: "insan de neyim i." Althusser ve izleyicilerinin, “ ampirizm" adı altında düşünce sopasıyla pataklamak isledikleri tam da bu terimdir. Du ıcrimlc, erkek ler ve kadınlar, özneler olarak geri dönerler — özerk özneler, “ özgür bireyler" olarak değil, kendilerinin belirli üretici koşullarını ve ilişki lerini gereksinmeler, çıkarlar ve uzlaşmazlıklar olarak yaşayan ve sonra en karmaşık biçimlerde tevet, “ göreli olarak özerk") bilinç ve kültürleriyle (teorik pratik bu iki terimi dışlar) bu deneyimi “ele alan" ve sonra kendi belirli koşulları üzerinde etkide bulunan kişiler olarak.
264
Marx ve Engels'in hipotezleriyle bağdaşmaz olmasa da, bunun on ların önermeleriyle tamı tamına aynı olmadığı vurgulanmalıdır. Zira, “ antropolojik" kökeniyle Althu.sser'in beğenmeyeceği vc tarihsel bilgi kapsamında sonraki tanımlanması ve geliştirilmesiyle Marx’m zama nında mevcut olmayan bit terimi, "kültür" terimini ortaya attım. Bu, bütünüyle savunmaya, ve eğer marksologlar gerekli olduğunda ısrar ederlerse. Marx'a karşı savunmaya kararlı olduğum bir terimdir. Zira, M arx' in kendi teorisine bu "genetik" verme gereğini saflıkla ihmal et tiği doğru değildir. Birincisi, yabancılaşma, meta, fetişizm ve maddi* leşme üzerine yazılarında, ikinci olarak, kendi tarihi içinde, sürekli kendi doğasını yenileyen insan nosyonunda böyle bir hazırlığa girişti. (Başka eleştirmenler bu sorunu inceledikleri için. Althusser'in bu iki öğretici nosyonlar kümesini açıklamadan bütünüyle dışladığım ge çerken belirteceğim). Birinci ktlme kavramlar için sadece şunu söyle mek istiyorum- Anlaşılmaz rasyonellik açısından bir “ genetik" «ftğlnma —tarihin, kendi öznelerinin bilinçli niyetleriyle çatışma hilinde nasıl belirlendiğini açıklamak— niyetini belirtirler. İnsanlar kendi kendllcnni gizemleştirmiş oldukları için, kendilerini kendi yarakları nın içine hapsederler. Tarihçiler, belli alanlarda (ideoloji incelemele rinde o duğu gibi) bu nosyonları anlamlı bulsalardı. daha genel bir uy gulamada bunların a^ın-rasyonel bir zihnin ürünü olduğunu ileri sü rerlerdi — ve elbette ileri süreceklerdir; gızemleşmış rasyoneljık açı sından, kaynakları ustan çıkanlamayun ussal olmayan, ya da us dışı davranış ve inaçların bir açıklamasını sunarlar. İkinci küme kavram lara (kendi doğasını yenileyen insan) gelince, önemli ve doğru yöne işaret etlikleri halde, o kadar geliştirilmeden kalmış ki, sonuçta, önce ki sorunu yeni terimlerle yeniden ifade etmekten fazla bir şey yap mazlar hâla “ nasıl"ı anlam akla başbaşayız. Demek ki, unutulan terime, "deneyim" terimine geri dönüyotuz ve hemen M arx'ın gerçek suskunluk alanına giriyoruz. Bu, sadece "ya p ı" ile “ süreç" arasında bir kesişme noktası değil, aynı zamanca, al ternatif ve bağdaşmaz gelenekler arasında b.r ayrılma noktasıdır da. B ir geleneğe, idealist degma geleneğine göre, bu “ suskunluklar", Marx'taki bulanıklıklar ve "katılık'' eksiklikleridir (kendi kavramları nı leor.leştirnıede başarısızlıktır) ve kavramsal olarak aynı kavram 265
sal mntriksten üretilen köprü kavramlarla birbirine bağlanmalıdırlar. Fakat gördüğümüz gibi, kusursuz bir total teori peşinde onu, zihinlere yerleşmiş bir hastalık mikrobuna benzer. Ampirik du>u organları tıkanır, moral ve estetik organlar bastırılır, tuhaflıklar ciddiye alınır, yaşamın ya da sanatın bütün “ açık" kanılarına "ideo loji" olarak kuşkuyla bakılır, teorik 2go büyür (zira, başka herkes “görüntüler" tarafından şaşırtılır) ve softalar üretim tarzı etrafında toplanır. Antik bir Hindu tapınağındaki Lakshnıi sunağına giden yol lar gibi, geçitler uzundur, kaygandır vc şatafatlıdır; fakat bu uzun ge çitlerin sonunda oıada bulunan altın ve mücevherlerle donatılmış, muammalı gözlerinden başka hiçbir yeri görülmeyecek şekilde çe lik le rle süslenmiş bir maddi zenginli* tanrıçasıdır. Softalar ona hür metlerini sunup birkaç büyülü adı telafuz ederler:/xJ Strucrure â Domi nante, Tarz, KÜ T. Yaptıkları ayinler bızcn acıklıdır, bazen gülünç. Elsşürınenler. teorinn ya da ideolojinin yeniden kanunlaşması olarak şiirleri, mat terimlerle deşifre etmeye çalışırlar. Vc bu terimlerin ar kasında Tarz, K Ü T vardır. Teorilerinin aül platonculuğuyla, her kül tür ve her toplumsal yaşam Tarz'a indirgendiği gibi, aynı şekilde söz dağarcıkları da, doğallığından uzaklaşmış yapıştırıcıya indirgenene kadar hafif ateşte kaynatılır lk,ili b ir G M P /C I-G I/A1/LM P ekletrlenmesi, ömcğın, Al tarafından L M P 'n in ideolojik hir bileşenine dönüştürüldüğünde, yenicen üretmek ıçın, var olduğu CM P toplumsal ilişkisiyle b ir çatışmaya girebilen b ir G l kategorisi vasıtasıyla olanaklıdır.*165)
(îbb) Torry Eagleton, Çnilcism and İdeology (New Len booKs, ly .’ ö) s. t»1 266
"Örnek" olarak bize verilen bu türden gerçek eleştiridir. Fakat, bu nun bir materyalist estetik “ bllim "i geliştireceğini sanmak, hem bili me hem materyalizme kum çalmaktır. Bütün ayinler bu kadar içten değildir. Hacılar bazen eleştirel vc huysuz olur. Fakat yüreklerinin bir yanıyla hala Mutlak’a tapınmak is tedikleri için, ayinleri reddetmez, sadece düzeltmeye çalışırlar. Dola yısıyla sorunlar (geçekten görebildikleri), çözümlerini geriye almak için tasarlanmış kavramsal bir sistem içinde sözde sorunlara indirge nir. Dalıa iyisini bilmedi gereken (ve belki de bilen) mümtaz tarihçiler bile, temel ile üstyapıyı "baklan Ulandırmak" için “ kesin bir yapısal mekanizma'nın eksikliği üzerinde düşünür ve bu eksikliği kavramsal olarak onarabilmenin yolları konusunda tefekküre dalarlar.*166* Fakat, yanlış olan ve her zaman da yanlış olmuş olan, başlangıçta yaptığı mız benzeştirme (beden/ruh) ve bir ” mclcanizma"ya yamanabilen ek nosyonudur. Marksizmin ‘‘suskunluklarına gerçek bir kın besleyen sosyalist feministler, sistem modelin cinsel baskı vc ifadenin, ailesel tarzların ve cinsiyet rollerinin bütün renkli "gelişmiş btçtmleri’’ni bir bakıma mucizevi bir şekilde harekete geçireceğini umarak, gayretli bir teori alıştırmasıyla sistem modele yeni bir çark (işgücünün yeni den üretimi) eklemeye çalışıyorlar. Fakat yanlış olan, onların sorunu ileri sürmüş olmaları değil, sorunu, onun dışlamak için tasarlanmış bir makirıaya sokmaya çalışarak ¿özde bir soruna indirgemeleridir. Aynı zamanda, kendi sorunlarının bütünsel meydan okumasını ve kimliğini parçalara ayırma tuzağına düşürülmüj ve sorunu aynı genel mikroba maruz bırakmışlardır B ir insan elinden daha büyük olmayan bir bulut parçası Paris’ten Süveyş Kanalı’nı geçer ve sonra bir anda ormanları, meyve bahçeleri ni, buğday tarlalarını çekirge sürüleri koplor. Sonunda başka bir mın tıkaya geçmek için havalandıklarında, ağaç dallan kültürden soyul muş, tarlalar insan arzusu yeşilliğinden yoksun bırakılmıştır: Bu is kelet, biçimlerde ve kanırmış arazide teorik pratik kendi ‘’keşfini” i (166) Gareth Stedman Jones, 'Engels and the End of Classical Gorman Philo sophy'' op. cit. s. 31 Yazann sonraki çalışmasında bu idealist yasadığın üste sinden gediği eklenmokjır
267
lan 8den Üretim tarzı. Sadece özlü bilgi değil, tamı lamına insan tasa rısının söz dağarcığı ca — şevkat. hırs, a$k, onur, özveri, sadakat, iluuıct, iftira— sermayenin girdaplarında yutulmuştur. Bu çekirgeler, platonculan çok iyi öğrenmişlerdir: Cum huriyet't konsalardı, filozof ile küle arasındaki çelişki düşüncesinden başka herşeyi silip süpürür lerdi. Iç mekanizmalar bükülmeler vc özerklikler, nc kadar ince geliş tirilirse geliştirilsin, teorik pratik indirgemccilikle son noktayı oluştu rur: "din" ya da “ politika’nın “ ekoııomi"yc indirgenmesi değil, bilgi disiplinlerini sadece bir tek “ temel" teonyo indirgeme. Teori, sonsuza değin üstün teorinin içine çöker. Ampirik soruşturma yasaklanırken, zihin sonsuza kadar zilinin duvarları içine hapsedilir. Dışarı çıkamaz. Teorik krampların acısıyla kıpırdayamaz; organları kıpırdatmamak koşuluyla acılara dayanabilir. O halde bu. kapanma sistemidir. Kendi kendine yeterli, kendi ken dini jeçerli kılan ve kendi krndinden teorik sistemler çıkaran gibi al gılanan bütün M arksim lerin sonunda varması gereken yerdir. Bu son yerin en kötüsü de teorik pratiktir; ve bunu böylesinc bir *katılık“ lo gösterdiği için Althusser’e teşekür edebiliriz. Fakat. "dencyim"e tek rar ¿önersek, bu noktadan yine dünyanın vc kendimizin açık bir izahı na geçebiliriz. Bu izah eşit derecede teorik kanlığı gerektirir fakat in celeniş olduğumuz kavram taştırma ile ampirik uğraş diyalogu için de. Marx'm hipotezler.ni ve kimi temel kavramlarını alıp işe koşma mız anlamında bu izan, Marksist gelenek içinde olabilir. Fakat bu izahın sonucu, bitmiş (ıslah edilmiş) bir kavramsal sistemi, Marks/zmi keşfetmek değildir. Böyle bir bitmiş şiltem yoktur ve asla olamaz. Tarihi bilmek için ¿erekli olan her şeyin, kavramsal bir maketten çıkarılabileceğini sanan pratisyenleri düşkırıklığına uğrattığım için üzgünüm. Sonunda daha iyi yöntemlerle ve daha iyi bir haritayla, belli bir toplam toplumsal süreç anlayışıyla, Süreç ve yapılarla i.gili bek lentilerle, kendini mateıvalin önünde belli bir konumlandırma biçim iy le, tarihsel materyalizmin belli anahtar kavramlarıyla (kendileri kulla nılmak. sınanmak ve yeniden biçimlendirilmek üzere) — sınıf, üretim tarzı, ideoloji kavramlarıyla— , bu izahlardan dönülebilir. Bu haritanın kenarlarında dalma bilinmeyenin sınırlarıyla karşılaşırız. G cıiyc ku
268
lan. gerçek suskunlukları bilgi diyaloguyla scruşturmaktır; bu hoş luklara nüfuz edersek, yeni bir kavramı eski kumaşa dikmez ve büün kavramlar kümesini yeniden düzenlemenin gerekil olduğunu görürüz. Soruşturma vc revizyona karşı, dokunulmaz bir iç sunak yoktur. İşte Marksizm ile Marksist gelenek arasındaki fnrk buradadır. Bir Marksist olarak pratik yapmak, fakat Marksizmleri bilgi karşıtlığı ola cak şekilde ele almak olasıdır. Bunun Marx'a ve onun eserlerine hay ranlıkla bir ilgisi yoktur. Aksine, bu eserlere hayran olmak, kendiri oııun çırağı yerine koymaktır onun terimlerini kullanmak, aynı türden bir diyalogla çalışmayı öğrenmektir. Fakaı ona benzemeye çalışma, harfi harfine onu tekrarlama saygısına dayamlnılmarnolıdır — hatta (Althusser gibi) M arx’ın söylemeye niyetlendiği, fukat unuttuğu pey lere saygı gösterme numarası da yapılmamalıdır. Bu saygı, bütün teo rinin eğreti ve açıklayıcı doğasının kavranmasından ve bilgiye ulaş ma açıklığından kaynaklanmalıdır. Bu, Marx ın "epistemolojik ko puşundan önce ve sonra şeklinde ikiye bölünmllş ve diğer bütün zi hinlerin ve bilgilerin Marksist Bilim kuralına göre ölçüleceği bir milad gibi görülmemesi gereken entelektüel kültürün sürekliliğine bir saygıyı da gerektirmelidir. B ilg i karşıtlığının ve pek çok şey gibi, burjuva uzun ÖmUrlüliJk ideolojisinden ödünç alınan bir bilgi karşıtlığının nlumeti fariknsıylo karşılaştığımız nosyon, tam da "B ilim " olarik Marksam nosyonu dur. Yararcılar, Malthusçular, poziüvistler, Fobiancılar ve yapısalcıfonksiyonalistler, hepsi bir “bilim ’’i uyguladıklarını sandılar (sanıyor lar) ve çağdaş İngiltere’de zalim kapitalist ideolojinin en arsız akade mik merkezi, kendisini Ekonomi ve Politik B il mler Okulu olarak ilan ediyor. Marx ve Engels, bilimsel yöntemleri toplumun incelenmesine uygulamakta olduklarını iddia ettiklerinde, bu iddia yeri geldikçe des teklenir; bir Bilim (Marksam ) bulmakta oldjklannı sandıklarında, kendi bilgilerini hapsediyorlardı. Şimdi sorun bundan daha ciddidir. Marksfc/rı, onyıllardır yıpratıcı vulger ekonomizm hastalığından acı çekmektedir. Hareketleri mecal siz bırakıldı, anısı unutuldu, vizyonu karartıldı. Şimdi yavaşça son bir idealist dirilmeye doğru gidiyor ve hastalık son noktayı kaıııtkına269
İldir. Teorik pratik zaten Marks/zmtn başlamakta olan kan ölümüdür. Marksizmin, dünya hakkında artık bize söyleyeceği hiçbir şeyi yoktur. İtici kuvvet, bu ö.üm manzarasından kendi aklımızın iyiliği için uzaklaşınııktır. Cornelius Castorindis gibi, bir an için bile kapitalizmle uğraşmaktan vazgeçmemiş onurlu insanlur. Marksist geleneği şu şe kilde bıraktılar: Bu geleneği onarılmaz, asli olarak elitist, hükmedici vc anti-demokratik, ordoksluğu ve Stalinist meyveleriyle mahkum ol muş gibi görüyorlar.*167) Yolun epey bir kısmını onların eleştirisiyle gidiyorum (eski Ya Barbarlık. Ya Sosyalizm ! yoldaşlarına selam): B ir kısmını kendi terimlerimle ifade ettim. Fakat, bunların “ Marksizm’ce keskin polemiklerince bile, ilk kez Marx’tan öğrendikleri kavramları kulnndıkliirını -ve daha iyi yararlandıklarını— görüyoruz. Zira, Marks/gm bilimi ile Marx'in çalışmasında kökeni bulunan açık, ampi rik uru)lıuııu vc onun kuvrumlaıını kullanma, geliştirme ve yeniden gözden geçirme geleneği asla aynı şey olmamıştır. O halde bir isim üstünde kavga niye? Uğruna savaşmadığım bir Marksizm için, bir vicdan suçlusuyla savaştığım için. Marx sık sık ya nıldı. zarnan zurnan tahrip edici şekilde yanıldı. Alıhusser'in yetki belgelerinden hiçbiri Felsefenin Scfulcti'nıteu alınan tliıncc kadar sah te değildir. M arx'm bir yum. günümüzün isimlerine vc devlet ideoloji lerine doğru rahatsız edici bir devamlılık sağlayabilecek şekilde şişle me ve "bilim "e işeret eder. M arx'in " Grundrisse yüzü", sermayenin (167) Cornelius Castoriadis. L'óxponenco du m ouvem ent o u vtie r (Paris. 1974); S o a ö te bureoucratque (Paris, 1973); L ln s tıtu lb n im agınatr do la s o a e té (Paris, 1975). Les Carrofours du labyrınthe (Paris, 1970). Son yıllarda Telas dor gb¡, Cantonadle vo Ciando Lofod'un kirnl coorlorlnl ingllizcc konugan kamuoyu na sundu. Ne yazık kı. Amerikalı bir heveslinin bunların eserleri konusundaki an la k la rım öneremiyoruTV Dick Howard. The M arxism Legacy (Londra, 1977). Howard'in İncelemesi, herşeyı "ontoloji* dediği (yanlış bir şekilde) birşey konusındaki sonu gelmez tir Kuzey Amerikan p56i-Venl Sol akademik seminerine indirgeyen tarih dışı ve apolitik zayıflıklarıyla olağanüstü bir dönemidir. Castoria dis bu türden bir akademızme asla bulaşmadı. Ingiliz "Dayanışma' grubu, Castofladıs ton kimi uygun özetleri broşür şeklinde yayımladı1 ‘ Solidarity’ c/o 123 Lathom Road, Londra İL 6. özellikle M odern Capitalism a n d Revolution (75 sayla) vc History a n d Revolution (20 sayfa). Sonuncu broşür, Marksist teologlara ve te orik pratisyenlere yazılacak 20 penlllk en iyi kusturucu bir İlaçtır —sadece sekterierc venlocek sekter «r kusturucu ilaç.
270
"her yerde hazır ve nazırlığı“ nosyonu, yüzlerce yerde açıkça yalan lanmalarına karşın Althusser'in önsezilerine olanak tanır. Diğer r>uyiik düşünürlerle (Hobbes. Milton, Pascal, Vico) birlikte Marx, tam da düşüncelerinin dinçliği ve açıklığında asli ol.ırnk var olan bir belir sizliği paylaşır. Bizi bir eşikten geçirirken kapula bırakır; eski sorula rı geride urakınz; bir kısmını görebildiği faka: çok azını çözebildiği ilerdeki bir sorunlar yelpazesi konusunda bir bakış açısı kazanırız. Bizi alternatif gelişmelere götüren teorik bir uzaya ycıleşürir. Du uza yın bir adı belirsizliktir, diğeri olasılıktır. Hepsi de Marksist mirasın ortak sahibi olduğunu iddia eden çok çeşitli düşünce okulu (ve hepsi de farklı /etki belgeleri üreten) bunun ispatıdır. M arx'la çok zayıf bir ilişkisi olmasına karşın, olası gelişmeler den biri Markaizın olmuştur. Fakat açık, açıklayıcı, özeleştirici Mark sist gelerek de başka bir gelişme olmuştur Hcı disiplinde, birçok po lilik praı.kte ve dünyanın her tarafında bu geleneğin varlığına rastla nabilir. Bu noktada, iyi bildiğim bir Marksist gelenek — tarih yazımı gele neği— konusunda kimi yorumlara girmeye niyetlenmiştim. Fakat, bu notları bıışkü bir yer için saklayacağım .*1M) Çok şiddetli ve genel bir enıelckıüel kı izi kişiselleştirmek ve Althu&ser’in “ FraneoMarksizın,,iııın karşısına “ Anglo-Marksist bir gelenek” koyduğumun sanılmasına olanak vermek istemiyorum, ilk gelenek Anglo-saxson değildir: Sadece lskoçya ve Galler'de değil. İtalya'da ve (örneğn di rengen Monthly Review geleneğinde olduğu gibi) Birleşik Dcvletler'de de canlıdır, ikinci 12 m. Fransız sosyalist düşüncesinin en iyi temsilcisi değildir, sadece cevlet ideolojileri olarak ya da "Batı Mîirksizmi"nde de rastlanan sistemlerin aşırı bir sistemleştirilmesidir. Ingi (168) James Henretta. "Social History as Lived and Written" (Newberry Library, Chicago. 1977)’l yararlı buluyorum. Ingllis marksist tarih yazımında Maurico Dobb lie 1960'lann tarih yazım (benim ve Eugene Genovose’nin çalışmaları da dahil) arasında bir kopma olduğunu gostorme çabalarını bütünüyle yararsız bu luyorum. Bu ed/do ‘Vopuş'un beriki tarafında, ampnk bir söyleme bağlı (farklı vurgularla da otsa) ortak bir markslst tarih yazımı gobnoğı gorüyorum; "küilürelcillk* reddettiğimi blrterlmdir: B
271
liz Marksist geleneğindeki tarihçi meslektaşlarım adına konuşma yet kim de yok. Bu nedenle, sadece alternatif bir geleneğin mekanı olarak belirte ceğim. Ve bir yorumda bulunmak için. Althusser ve meslektaşları “göreli özerklik” ve “ son kerte*'ye yönelik jestlerde buljnduklarında, onların Marksist “ sorunsar'ın yeni ve “esnek" bir yeniden değerlendir mesini yaptıklarını sananlar — vc bu "devrim"den ünce pratik yapan bütün Marksistlerir vulger doğmalarır ya da dilsiz “ ampirizm'Mn köle si olduğunu sananlar (bunlara Oxbridge'in lumpencnteHjensiyasının yansı da dahildir)— tarihsel ve kültürel materyalizm korusundaki ca hilliklerini açığa vuruyorlar. Özellikle bunların tarih bilgileri, sadece gezginlerin öykülerinden vc kendi noter bürosunu hiç terketmeyen Lifcge’li “S ir John Mandeville" gibi gezginlerin üykülenndcn alınmış olabilir. "G öreli özerklik' başladığımız yeTdi ve bizden önce şuradan baş layanların yardımıyla başladık. B ir güçlüğe toslamadan Aesch ylus'un* dramasını, antik Grek bilimini, Budizmin kökenlerini, kentdevleti. Cistercian*' manastırlarını, ütopik düşünceleri, püriten doktrinleri, feodal kullanım haklarını, M arvell'in*” şiirseliğini, Methodist canlanmayı, Tyburn simgeciliğini, Behmenist tarıkatlan, ilkel asileri, ekonomik ve emperyalist ideolojileri vc hcı lürdcn sın:f çatışması, görüşmesi ve kırılmasını incelemiş olmak bizim için bir bakıma güç olurdu. Bütün bunlen belirlenmiş bir şekilde, uzmanca ve iyi bir şe kilde "bizim ” yapmış olduğumuzu iddia etmiyorum. Benim sorunum fırk lı bir şeydir; soran, tarihsel deneyimle Marx’in gerçek suskunluklanna doğrudan girdiğimizi vurgulamakttır Peki ne bulduk? Korkarım, daha iy ; bir Teori (yeni biı kapalı izni olarak tarihsel materyalizm) değil. Kimi yeni bilgiler bulduk, kendi yöntemlerimizi ve kendi disiplinimizin söylemini geliştirdik, ortak bir tam tarihsel süreç anlayışı yönünde ilerledik. Keşfettiğimiz diğer 'Antik Yunan irajedmnin kumcusu sayılan Atina tı ozan —çv r *Molume baş rahibi Az.z Rnbett'ın 1098 yılııttia Dijcm yoJunlannda kurdujSu ve Be-
ncdikftn fcurollnnrulnn daha kılı KuraUar itlcycıı llmstlyan mezhebi —çv
**'Ingiliz ozan vc politika yazan (1621-78) —çv
272
*
5eyler çelişkilidir ve ben sadece bu konudaki anlayışımı belirtebili
rim. Engels'in büıün son uyanlarını doğruladık: B ir hafi değiştirerek kapitalist ürciııu (urımdun lupluım.ıl bir oluşum olarak kapituluıııe geçmek olanaksızdır. Hem teoride hem pratikle, unutulan terim ‘ de neyini" aracılığıyla yapının sürecc dönüştüğü ve öznenin tarihe yeni den cirdiğî kavşak kavramları ("gereksinme", “sınıf* ve ’■belirlemek” gibi) araştırıp inceledik. Marksist gelenekteki tarihçilerin ortak olarak kollandığı — kimi teorik ” masumluk"larla değil, bilerek— sınıf kav ramını. hıMiı Marksfrm hem de ortödoks sosyolojinin izin vermediği esneklik ve belirsizlikle bilyük ölçüde genişlettik. Ve ’'deneyim" kav ramıyla, ailesel ve toplumsal yaşamın yapılandırıldığı ve toplumsal bilincin gerçeklenmesini ve ifadesini bulduğu bütün yoğun, karmışık ve incelikli sistemleri (Ricardo ya da K ap ital'd:ki Marx’ta tam dE di siplin katılığının dışlamak için tasarlandığı sistemler) yeniden incele meye yöreldik: Akrabalık sistemleri, ananeler, toplumsal düzenleme nin görünür ve görünmez kuralları, hegemonya ve boyun eğme sis temleri. simgesel egemenlik ve direnine biçimleri, dini itikatlar, adet ler. hukuk, kurumlar ve ideolojiler — toplamları içinde hepsi de bütün tarihsel sürecin ” geneıik"ini oluşturur, belli bir noktada hepsi, kendi basıncını toplama uygulayan ortak insan deneyiminde birleşir. Bu şekilde harici konulan incelediğimizi söylediğimde, bunıı ilk yapanlar biz olduğumuzu, tarihçilerin, antropologların ve farklı gele neklerdeki başkalarının yardımlarını almadığımızı söylemek istemi yorum. Başkalarına epey borçluyuz. Fakat, bana göre, ortak-eşit ba sınçlar belirleyen, (anti) ekonomi politik sistemiyle uyumlu ve eşit statüde hirlikte varılan başsa sistem ler keşfetmedik: B ir Akrabalık Tarzı. Simgesel bir Tarz, bir İdeolojik Tarz vb. "Deneyim " (farkettik ki) "maddi yaşam "dan çıkmış ve sınıf biçiminde yapılanmış ve bu nedenle de "toplumsal varlık” "toplumsal bilinç” ! belirlemiştir La Structure hala deneyime egemendir, fakat bu noktadan itibaren onun belirleyici etkisi zayıliır Yaşayan herhangi bir kuşak açısından, her hangi bir ” $imdi” de. deneyimi “ ele alış” tarzları kehaneti hiçe sayar ve herhangi bir dar belirlenme tanımlamasından kaçar. Bütür sosyalizm projesi açısından daha büyük bir A n la m lılığ ı olan başka bir şey daha bulduk sanıyorum. Zira, b;rkaç sayfa önce başka 273
bir gerekli orta terim ileri sürdüm: "kültür’', "Deneyim" ve "kültür"le, buşka tür bir kavşak-noktada olduğumuzu görüyoruz. Zira insanlar, sadecc düşünce vc prosedürleri içinde idealar olarak ya da ikim i teo rik pratisyenlerin sandığı gibi) proleter içgüdüler vb. olarak kendi de neyimlerini yaşamazlar. Kendi deneyimlerini duygu olarak da yular lar ve kendi duygularım kendi kültürleri içinde normlar, ailesel ve ak rabalık yükümlülükleri ve karşılıklılıkları olarak, değerler olarak, ya da (daha da geliştirilmiş biçimlerle) sanat ve dini inançlar olarak ele alırlar Kültürün bu yansı (ve tam yarısıdır) duygulanmışa! ve moral bilinç olarak betimlenebilir. Bu. tamı tamına ,‘ahlak"ın tarihsel süreçten bağımsız olarak ortaya çıkan insan tercihinin vc isteminin "özerk bir ulan"ı olduğunu ileri sürmek değildir. Böyle bir ahlak görüşü asla yeterince materyalist ol mamıştır ve bu nedenle de, sık sık o korkunç ataleti — ve bazen kor kunç devrimci gücü— hevesli bir idealist kılgıya indirgemiştir. Aksi ne. her çelişkinin bir çıkar çatışması olduğu kadar bir değer çatışma sı da olduğunu; her "gcreksinme,’de, kendi tarzında bir "gerek" olan bir haz ya da "istek"in olduğunu; her sınıf mücadelesinin aynı zaman da değerler üzerine bir mücadele olduğunu; H İÇ B İR Ş E Y İN sosya lizm projesini garanti etmediğini — kuşkusuz "Bilim "in , ya da Marksizm-Leninizmin de garanti etmediğini— fakat projenin, sadece usla ve açık bir değerler tercihiyle kendi garantilerini bulabileceğini söyle mektir. M arx'in ve pek çok Marksfemin suskunluğunun kulakları sağır cdecck derecede bol olduğu yer burasıdır. Tuhaf bir suskunluktur, çün kü, belinmiş olduğumuz gibi. Marx, öfke ve merhametiyle, kaleminin her darbesinde bir nıoralistti. Retoriği, sömürü ve emperyalizm ger çekliklerini gizlediği Victorian kapitalizminin muzaffer moralizmiyle kuşatıldığı için, onun polemik aygıü, her moralizmi ınide bulandırıcı bir yalan olarak göstermekti: "Resm i İngiliz Kilisesi, kendi 39 kuralın dan 38’ine karşı yapılan saldırıyı, gelirinin 1/39’una yapılan saldırı dan daha kolay b ağ ışlarT u tu m u , anti-moralist bir lutunı halini oldı. Anli-Duhrlrig'ûcki yetersiz argümanlarım incelemek istemediğim En • Kapital C. I. K Mam. Sol Yuyınlaıı 1986. t. 18 - ç v .
274
gels için de bu eşil derecede doğruydu. 1880’lerde, Engels’in ınoraJİZme yönelik açık tiksintisi öyleydi ki. doğruda» Morris’in olağanüstü dehasıyla bakıyor vc orada ne olduğunu bile fark edemiyordu. Antropolojik araştırmalarında, ekonomi politikten türetilemeyen terimlerle çözümlemeyi gerektiren açık sorunlarla karşı karşıya kal dığı yaşamının son yıllarında Marx — sorunları kabul ettiği halde— bunları tekrar ekonomik bir referans çerçevesine sokmaya çalışıyor du. Main, "ahlak eksikliği diyebileceğimi/ etkiler yığm ı"na işaret et tiğinde, Marx sabırsızlıkla metne haşiyeler yazdı: "Bu 'ahlak' M a in 'in konuyu ne kadar az anladığını gösterir; bu etkiler (başka herşeyden önce ekonomik) ‘moral1 bir varoluş tarzına sahip oldukları kadarıyla, bu daima türev, ikincil bir tarzdır ve asla birincil değildir." H69) Fakat bu bir çözümleme değil: Basitçe suskunluğu bozmayı red detmedir. Eğer "moral" etkiler bir moral "tarz" olarak varsa, bunlar, normlar, değerler, yükümlülükler, beklentiler, tabular vb. söz dağarcı ğıyla vardırlar ve bu söz dağarcığıyla çözümlenmelidirler. Bunların, "herşeyden önce ekonomik" oldukları ve "türev, ikincil" oldukları bir önyargıdır, ya da daha kibarı, Murx'in hiçbir eserinde incelenmeyen, temel projesinde değerlendirme dışı bırakılan ve özel ve sınırlı bir "ekonomik" tanımlamasından türetilen bir hipotezdir. Bütün bu alan da Morris, Engels ya da Marx'tan çok daha kavrayışlıydı. Bu suskunluk, sonraki Marksist geleneğe baskı biçiminde aktarıl dı. Bu baskı, esas geleneğin M orris'e (vc diğer pek çok sese) sırtını dönmesini ve gerçekte burjuva yararcı "gereksinme" nosyonu şeklini alan bir ekunomizme teslim olmasını ve bunun zorunlu bir tamamla yıcısı olarak sanata yönelik saçıııu fılistenizmi beslemesini kolaylaş tırdı. Sosyalizm Krallığına girmek sadece Marksist Bilim için gerek liydi. Ve Marksizm-L.eninizm-Stalinizm girdi. Sonuçları biliyoruz. Bu, daha karmaşık vc daha tartışmalı bir gelişmenin kaba bir aşı rı basitleştirilmiş anlatımıdır. Fakat, şimdilik Althusser’in son cana varı "moralizm"! inine kadar izledik. Bu inin, burjuva ideolojisi orma nından çok, bizzat uluslararası işçi sınıfının yüreğinin derinliklerinde olduğu görülüyor. Bu canavar, bu harekete ütopik bir esin gücü, daya nışma adaleleri ve yeri geldiğinde devrimci özveri cesareti verdi. Ay275
rica, komünist partilerde başkaldırılara ve ayrılıklara ve bu partilerin pıaıîklcıiııc vc Marksist söz dağarcığındaki boşluklara karşı sürekli polemiklere tekrir tekrar yol verdi. 1956’da, uluslararası komünist ha rekette Stalinist pratiklere ve savunulara karşı kuvvetli bir tepki şekli ni aldı; en açık savunucuları (dirilen canavarlar) genel olarak ozanlar ve edebiyatçılardı: Tuwim. Wazyk. Pasternak. Dcry. lllycs, Solzhe nitsyn. Yine, bir Stulinizm eleştirİM geliştirmekten çok öte Althusser, böyle bir eleştirinin yapıldığı en önemli terimleri yasaklayarak, bu eleştiriye karşı polisiye bir eyleme girişir. Bu olayda, iadece bu olayda. Althusser'ın ürettifci yetki belgesi gerçektir. Gerçekten bu belge Marx imzalıdır ve Engels onaylıdır ( “ gerçek insan ahlakı" konusunda işlemleri askıya alarak). Althusser'in konuyu tanışmaktan hiç siblhıam asının, “ moralizmdin sinsi bir alçaklık olduğunu bütün Martxisilr.rin kahul etmesi gerektiğini varsayabilmesinin nedeni, belki de budur. “ Moralizm" konusunda söy lemek durumunda kaldığı şey, nadiren özgüldür. Fo r Marx ve Rea ding C apital'de ¡orunun varlığı, esas olarak metinde bulunmadığına inandırmak için kullanılan dikkatli stratejilerde belirtmek içindir. Bir yanda, bütün nerm, duygu ilişkileri ve kurallar sorunu, "antropoloji"nin geçiştirildiği aynı hareketle geçiştirilir. Bu. onun bir kısmı Marksist pratisyenler tarafından gsrçekleştirilen ve ’.amamı Althus ser’in katı çabasının güya bir nesnesi olan "göreli özerklik" sorununu aydınlatan toplumsal tarihin, antropolojinin vc yakın disiplinlerin elli yıllık çalışmalar m okumadan bir tarafa atmasını olanaklı kılar Diğer yanda, "ahlak" basitçe "burjuva ahlak"la eşitlenir: yani ideoloijiyle. Bu bir "sahte mazeretler, yüceltmeler ve yalarlar dünyası’’dır. yu da "din vc po:irika” da bir "mitle* ve afyon dunyası' dır (t M ., 140. 145). ve onu açıja vurmaktan başka Marksistlerin bununla hiçbir ilgi si olamaz. "Moralizm ", ya da “etiğe giden yol", işlevi (anımsıyoruz) "gerçek sorunların imgesel bir ele alınışı"nı sunmak olan "hümanizm” in gölgesidir. Yaşlı yoldaşlar, şu görünmez Stalinist formülü — her rahatsız edici durumda her Parti beygirinin ilan ettiği— elbette Innıynrnklnrdtr Gerçek ahlak, işçi sınıfının en iyi çıkarlarına daha uygun olan şeye eşittir: Marksist "bilim ’Me yönetilen Parti, bu en iyi 276
çıkarların ne olduğu konusunda en iyi karan verebilir (işçi sınıfının bunu yapacak babaya sahip olması ne şans!): ve söz konunu olan, b.li mın kesinliğiyle belirlenebilen çık arlar olduğu için, hiçbir değerler tercihi (ya da araçlar tercihi) gerekmeyebilir. Ölümünden sonra Pani, Stalin’in kimi noktalarda hatalı olduğuna karar verdiğinde, Stalinizmin moral kokusu ile ilgili hiç bir soru sormak gerekmez — buııuıı k> ruştumlınası Marksizm'i ve partiyi bile töhmek altına sokabilirdi. Söz dağarcığı sadece, hoş görülebilecek "hatalar"a \e "yanlışlarca (en iyi çıkarların yanlış saptanması) izin veriyordu. Bit süre sonra, kesinlikle-bilimdtşı "cinayetler" terimine şimdi izin verilmiş olması, revizyonizme değil, milyonlann suçlayıcı moral duyarlılığı karşısında o portünist bir reflekse atfedilebilir. Althusser’in "İdeoloji ve Devletin ideolojik Aygıtları" konuşurda sonraki dememesinde daha fazla bir şey var. Bu, belki de. şimdiye ka dar yaptığı en çirkin şeydir, idealist hezeyan krizidir. Eleştirme sıkın tısına katlanmayacağım; çünkü, naifliğiyle, bütün uygun kanıtlan red detmesiyle ve saçma idealist icarlarıyla kendi kendini açığa vuruyor “ E tik " vb., "devletin aile aygıtı" ve "devletin eğitim aygıtı" aracılı ğıyla saf ve son derece edilgen, alıcı insana dayatılan devletin ideolo jik bir ayg.tı olarak sunulur. Bu ideoloji, bireylete "kendi gerçek varo luş koşullarıyla... imgesel bu ilişk iyi" duyanı. Bunu ıwaıl yaptığını açıklamak için Althusser. devletin kendi ideolojik aygıtlarıyla bireyle re bağırdığı — “ Hey. oradaki!"— (bütünüyle imgesel) "adlandırma" ya da “ çağırma" sözcüklerini icat eder.* Sadece devletin onlara seslen mesi için gereklidir ve onlarda devletin istediği ‘imgesel ilişki"ye iıemen "çekilirler." Çağırma hep devam etmiştir ve her toplumda da de vam edecektir. İnsanlar, değerler ve normlar olmaksızın yaşayamadı ğı ve varlığını devam ettiremediği için değil, "herhangi bir toplumda, kendi varoluş koşullarının gereklerine yanıt vermeleri için insanların biçim lendirilm e leri, dönüştür(ilm ile ri ve donaUlnıalorı açısından ide oloji... vazgeçilmez olduğu" için bu böyledir (F. M ., 235). (Dikkat edin. yine, edilgen, geçişli biçim. Diğeri'nin aracıyı cisimleştirmed). "Adlandırm a" yu da çağırma araçlarıyla, erkekler ve kadınlar özneler •Bkz. İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları L Althıı«*er; Herifim Yayınları, 1991; sf. 60 vd. — çv.
111
(imgesel) olarak oluşturulur (ideolojide): Örneğin Genç Katolik Öğ renciler olarak ya da Ulster Protestanları olarak. Bu. dokunaklı ve ancak emekli bir beyefendi tarafından yazılabile cek bir senaryodur. Yazarın “W atlic with M other’ dizisinin senaryo yazarı olarak gele:eğini gösterir. Devletin hınzır cadısı ortaya çakar! Sihirli ideoloji değneği sallanır! Ve. haydi çabuk! Sadece prens kurba ğaya dönüşmemiş, aynı zamanda bütün altı reformist iendikal hare ket (diğer bir "ideolojik devlet aygıtı’ ) ve araba da altı beyaz fare tara fından çekilen bir kibrit kutusuna dönüşmüştür. Fakat, eğer birkaç İn giliz ithalat acentasının ‘Batı Marksizmi’’ni yüksek sesle çağırması (birkaç y ıl önce benim de kurulmasında görev almış olduğum önemli ithalat acentası dn dahil) bu ülkedeki okuyuculara, Fransa’daki ıııarksist geleneğin sosyoloji, iletişim ve eğitim teorisi vb. ile en iyi uğra şısının bu olduğunu sanmaları kabul ettirilmişse, o zaman, uyanmala rını dilerim. Pierre Bourdieu’ye devam ederek eğitimlerine yenileme ye başlayabilirler Bu eziyetli biçimlendirmeler konusunda açık olan şu ki. bunlar, rasyonel olmayan bir davranışın yem hır rasyonalist açıklama elbisesi giymeye çalışırken, naif bir rasyonalizmin kullandığı umutsuz hileler dir Yani, duygulanılma] vc moral bilinç, farklı biçimlerde “ ele alı nan" yaşanm ış deneyim olarak değil, bir bakıma, yerinden edilmiş rasyonellik olaral: yorumlanması gerekir. (Althusser, en azından. Merleau-Ponty’den. bilincin bilindiği kadar yaşandığını da öğrenmiş ola bilirdi)^17^ Bu hileler, her zaman olduğu gibi, burjuva ideolojisindeki korkunç geçerliliğiyle övünebilir. "Değer” ya da "ahlak"m. desosyali7P bireylere dayanan güya özerk bir tercih alanı okluğu "değer”/ "olgu” antimonu, ikinci kişiliğ i (alter ego) olarak sürekli yeniden orta ya çıkmıştır: Toplumsal ve ekonomik ‘‘bilim"den değerin dışlanması, "kişisel"le — 6 zd tercihlerin toplumsal olnrak-etkisiz bir uzayı— iliş kilerinden “ ahlaf'ın koparılması. (Cinsel davranış konusunda ‘’mo ral” tercihlere sahip olmamıza şimdi izin verilir, fakat ekonomik "bü yüme" sorunları, hiçbir değer tercihinin gerekli olmadığı bilimsel ko nulardır). Bütün olguların nicelikleşûrilebilir ve ölçülebilir (ve dolayı sıyla bir bilgisayar tarafından lıaznıedilebilir) olduğu ve 278
ölçülemeyonin olgu olmadığı şeklindeki eski güzel yararcı nosyon canlıdır, tekme atıyoı ve Marksist geleneğin büyük bir kesinime sa hiptir. Fakat yine de. ölçülcmeyen. kimi ölçülebilir maddi sonuçlara yol açmıştır. Teorik pratisyenlerin "moralizm" ve "ideoloji" konusundaki semi nerlerine tarihsel kanıtı katul etmemelerinin nedenini bu açıklayabi lir Bu durumda tarihçiler hemen, yapılmakta olan her şeyin y a r ıc ı lık için yeni bir idealist geçerlilikler kümesi icat etmek olduğunu be lirtirlerdi Değerler, ne “ düşünce” dir ne de "çağrılabilir” ; düşünceleri mizde olduğu gibi, maddi yaşamın ve maddi ilişkilerin içinden çıkarlar. Yaşam “ habitus"ı içinde, ilk elde ai ede ve dolaysız toplu lukta öğrenilen (duyguda "öğrenilen") zorunlu normlar, kurallar, bek lentiler vb.dir. Bu öğrenme olmasaydı, bütün toplumsal yaşam dc.'am edemezdi vc bütün üretim duıuıdu. Bu. değerlerin ideolojinin renklendirmesinden bağımsız oldukları nı söylemek değildir, açıktı: kı, konu bu değil, yoksa, deneyimin ken disi sınıl tarzında yapılandığında, bu nasıl olabilir? Fakat buradan ha reketle, bunların “ ideoloji" olarak "kabul ettirildiklerini'* (devlet tara fından) sanmak, bütün toplumsal ve kültürel süreci yanlış anlamaktır, i l e r zam an , d a h a b ü y ü k y a d a d a h a a c b a ^ a rı/la ,
k a b u l c tu ir ilm c y e
çalışılacaktın fakat, dayatılan kurallar ile yaşım görüşü ve verili bir üretim tarzını yaşama işi arasında bir uygunluk olmadıkça asla başa rılı olunamaz. Dahası, gereksinmelerden daha az maddi olmayan de ğerler, daima bir çelişki alanı, alternatif değerler ve yaşam görümleri arasında bir mücadele alanı olacaktır. Değerleıin, yaşanan deneyim içinde öğrenildiğini ve bu Jeneyimin belirlenimlerine tabi olduğunu söylüyorsak, bu nedenle moral ya da kültürel bir görececiliğe teslim olmamız gerekmez. Ne de us ile değer arasında aşılmaz engellerin olduğunu varsaymamız gerekir. Erkekler ve kadınlaT değerler konu sunda çekişirler, değerler arasında tercih yaparlar vc tercihlerinde ras yonel kanıtı ileri sürer ve kendi değerlerim rasyonel araçlarla soruştu rurlar. Bu demektir ki. insanlar, düşünce vc eylemlerinde olduğu ka dar. daha fazlası değil, değerlerinde de belirlenirler; genel tarihlerinin olduğu tadar, daha fazlası değil, kendi duygJİammsal vc mora bi279
inçlerinin “ özneler**idirlcı. Değer çatışmaları, değer tercihleri her zo nan gerçekleşir. Bir kişi, çevrili bir alana girdiğinde ya dn unu ihlal ettiğinde, tercihin ¡erimleri ve o kişinin tercih ettiği şeyin bir kısmı, oplumsal ve kültürel olarak belirlenmiş olsa bile, o kişi bir değerler crcihi yapıyordur Tarihsel ve kültürel materyalizm, "ahlak"! hayalı giysileri içinde sınıf çıkarları olarak açıklayamoz: .çilnkü, bütün "çıkarlar” ın bilimsel alarak belirlenebilir maddi amaçlara bağlanabileceği nosyonu, yararcı lığın kötü nefesinden başka bir şey değildir. Çıkarlar, en yakından il gilendirenler de dıhil insanları ilgilendiren şeylerdir. Dsğerlerin ma teryalist açıklaması, idealist önermelerle değil, kültürün maddi meka nının karşısına konumlanmalıdır: İnsanların yaşam tarzları, ve herşeyden öte. onlar.n ailesel ve üretici ilişkileri karşısına. "Bizim ’* onyıllordır yapmakta olduğumuz *;cy Je budur. Althusserci "ideoloji" nosyonları, bir antika eser, rasyonalist bir Victorian süs parçası hoşluğuna sahiptir. Köylü toplumlarm, ataerkil ailenin değer -sistemlerini, asi kapitalizmin aç gözlü değerlerini (ve bunların etrafındaki yoğun mücadeleleri), ormancıların, küçük çifçilerin, artizanların, c. dokumacılarının ve fabrika işçilerinin değerlerini inceledik. Bunları, açık, gizil, yüceltilmiş, karmaşık vc çetin eklem lenme mücadeleleri düzeylerinde bir çatışma alanı olarak inceledik. Zira düygulanımsal ve moıal bilinç, bazen pek açık olmayan bir süreduruın (gelenek, hurafe) olarak; bazen alternatif, sınıf-temelli değersistemler arası açık bir çatışma olarak (yığının "moral ekononff’si, 1834 Yoksullar Yasası etrafındaki karşı karşıya gelme); bazen dini biçim ler içinde, yerinden kaymış, birbirine karışmış, fakat yine de “ gerçek” ve tutknlu karşılaşmalar olarak (methodizm, millenarianizm); bazen Kilisenin ya da Devletin bir "moralizm“ ! kaba dayatma sı olarak (kutsallaştırılmış kâfirleri \akma. kutsallaştırılmış Stalinist devlet "mahkeme’ leri); ve bazen entelektüel kültürde bilinen en katı ve en karmaşık disiplinlerden biri olarak, tarihte ve sınıf mücadelesin de kendini açığa varur — edebiyatta ve belli türden disiplinli moral eleştiride örneklenen değerlerin tum bir açığa vuruluşu, değerler ara sındaki rasyonel ırücadele.
280
Bütün bunlar. Teorinin dışında tanımlanıyor diye, ortadan kaybol mazlar. Teorik pratisyenlerin "moralİ7.m',e belli göndermelerinden ha reketle, sadece, bunların ınoral bir tercihi, ya da değerler arasında bir tercihi bir tür homurtu olarak ve "ldeoloji"nin bir refleksi olan bir ho murtu olarak tasarladıkları; bir homurtunun diğeri kadar iyi olduğunu sandıkları ve asla bunun, Kendi sert ve uygun “ ispat süylcrni"yle bir disiplin şeklini alabileceğini faik etmedikleri sonucuna varabillyDrum. blbette. tıpkı berbat ideolojiler ve felsefeler olduğu gibi (bunlardan bi rini inceliyoruz), berbat “moralizırTler de vardır. Değerler arasında tercihlerin lam açığa vurulması yasaklandığı sürece, açık "ispat söyle m i" ektin bir şekilde bastırıldığı sürece, değer biçimini alriUŞ herhan gi bir yaşam görüşü de retorik ve ikiyüzlü ahlak söylevleri içinde çü rüyüp gidecektir. Stalinizmdeki durum tam da budur; Stnlinizmin dai ma cn çok ozonlardan kuşkulanmasının nedeni lam da budur; Stalinizmin entelektüel savunucularının, olası her moral eleştiriyi daima engellemeye çalışmış olmasının nedeni tam da budur, Stalinist ideo loji ve formlara karşı bir protesto biçiminin eenellikle "ahlaksal" ol masının, açık ifadelendirme fırsatı yadsindığ. için, çoğunlukla bir tür kayma, yanıltıcı "ütopik" moralizm olarak — Grek Ortodoks itikatına bir geri dönüş olarak, milliyetçi kendini ayırma olarak, bireyci kendi ni yanıltma olarak, ya da Solzhenitsyn olarak— kalpsiz bir dünyada act bir kalp atışı olarak ortaya çıkmasının nedeni tam da budur. Ö y leyse, Sovyetlcr B irliğ i’nın bizi şaşırtmaya devam edeceğini; sertbilimsel maddi "tem el" üzerindeki ‘'üstyapı" olarak hep daha tuhaf ve tinsel moral bilinç biçimlerinin ortaya çıkacağını güvenle öngörebili riz. Değerler konusunda açık bir tartışmayı yasaklamakla, baskıcı ve ideolojik ;>ovyei devleti aygıtları, sadece "bireyler” ! “ kendilerini ifade etme" haklarından yoksun bırakmakla kalmamış, aynı zamanda Sov yet toplumunu kendini ifade etme ve inceleme araçlarından da yoksun bırakmıştır. Demek ki. Stalinizmin moral eleştirisi asla bir moral özerki.k ho murtusu olmamıştır. Çok iizgül ve pratik bir politik eleştiri olmuştur. Uluslararası komünist hareketteki özel form ve pratiklerle; İmgelemin (ve sanatçıların imgelemini) Partinin bilgeliğine bağlı kılmayla parti örgütünün her düzeyinde değerler konusundaki her tartışmayı redde JHI
den bir "politik realizm” nosyonunun dayatılmasıyla; hallun gerçeklen "istediği” şeyi varsuyan. fakat halkın seçmesine izin vermeyen, halkın kendi kültürel kaynaklarını küçümseyen, bütün gereksinme alanlarına (cinsel ve kültürel) kapalı dar maddi gereksinme propagandası ve eko nomici stratejilerle ilgili olmuştur. Sanuç olarak, her ” iltopyacılık"ı yasaklamakla ve “ arzu eğitimi” ni bastırmakla, kapitalizm içinde, tam da sermayenin nedenlerini — yararcı *gereksinme” tanımlaması— ye niden üretir ve dolayısıyla, tam da sermayenin iktidarını karşı müca deleyi önerdiği sırada, onun kurallarına uymayı telkin eder/171) Bilim olma sahte numarasıyla teorik pratik, Marksist geleneğin kötü inançla rını geçerli kılmaya çalışıyor ve Stalınizmin merkezi boşluklarını ideoloji olarak yeniden üretiyor. Rasyonel olmayanı kendi söz damarcığının dışında tanımlamakla onu bir bakıma yoşamın dışında tanımlamış olduğunu sanmak, ras yonalizmin en eski halasıydı. Radical Philsnphy dergisinin sayfaların da "moralizim” üzerine bir tartışmada, mutlu bir tesadüfe bunu yem den keşfettim, Henüz Teorinin sadece çırakları olan pratisyenler çok fazla azarlanmamalıdır. Fakat, buradan törenle üç önermeye geçiyo ruz. (1) Her ahlak = ideoloji. Böylece: Marx için “ ahlak, sınıflı toplu mun baskıcı ve sömürücü gereklerine uygun olarak halkı şaşırtma ve disipline etm e işlevi gören, rnrihsel olarak özgül b ir id eolojik kunım-
du."
Önerme (2). "M oral ideoloji"yle (yönetici sınıfın kendi rahatlığı için telkjn ettiği) karşıtlık içinde, "hiçbir anlamda moral ya da toplum sal olank baskıcı olmayan patik bir us biçiminin olası olduğunu" sa nacağız. Moral ideoloji, “doğal değerlerle (m jtluluk, isteklerin tatmi ni) uzlaşmaz olmalıdır." Dernek ki, "doğal“ zorlayıcılar ("mutluluk" gibi basit olanlar) vardır ve bunlar "usla" henen çıkarılabilir. “ Moral dürtülerden uzaklanma insanı, ... rasyonel bir şekilde kendi doğal amaçlaruıı izlemeyle başbaşa bırakırdı." Bu, usu ayrık bir bilimsizlik içinde bırakmaktan başka, diğer hiçbir sorunu ortada bırakmazdı:
Moral olmayan türden pntlk bir us, insanın kendi gereksinmelerini anla masını, en latmin edici tatmin biçimi olanaklı olacak şekilde, bunltn ge liştirmesini. bilgi edinmesini vc büylece dünya üzerinde kontrol kazanmastnı, bu gereksinmelerin en iyi tatmin araçların seçmesini vb gcrekıirir
Fakat — ‘'biri"niıı kendi gereksinmelerini tatmin edici bir şekilde tatmin etmesine müdahale edebilecek diğer ınsnnların olası egoizmi nin bel eğindeki bu güneş.i tarladan bir gölge geçer— bu "pratik us" "çoğunlukla kolektif tarzda, yani, soru *ne yapmalıyım' değil ‘ne yap malıyız' olacak tarzda, tercihin zemini olan kolektif doğal özçıkar" Olmalı. Kendi tatmini için bu sorundan kurtulan bilgili Tebliğimiz* önerme (3 )’e geçer. Sınıfsız bir toplum, her ahlakın solup gittiğini güreccktir. "M oral ideolojinin yok edilmesi... rasyonel bir arzu gibi ele alınır."
Marksizmın bu konudaki klnsik (ulumu, pratik usun özerk bir biçimi ola rak ahlakın, sınıf uzlaşmazlıklarının ortadan Kaldırılmasıyla blrllktr kaybolccağı şeklindedir. Dubası, şimdiyi doğal bir şekilde yaşayarak bunu hızlandırabiliriz: •Tcb Cidmus. Oedıpu», Anligonc efranelcnne konu olun, I ö 6.yy’dan lübaıcn Atina lılann er büyük düşmanı, Pelepjncz ıava|lanndan vonrn Yunıınlslan'û egemenlik ko nutunda Ispartolılann en büyük rakibi, I.S 355’lr yerle bir edildiyse de yeniden kuru tan ve Roma döneınl boyunca ayıkla kalan, 1311 'üe bir daha Kurulmamak U/rrcyıkıIan « k i biı- Akdeniz kenti — çv,
283
Sosyalizm için hiç bir moral temel yoklar, kapitalist toplumda ‘bir sosya list gibi yalamak' diye hiçbir şey yoktur, sosyalizm için çakmanın dtjında sosyalistlere bir görev nlnt;ık yüklenmiş başka hiçbir zorlama yok tur. Bir sosyalistin parasını yu da kesesini nasıl elde ettiği, politik olarak Önemli değildir/ 17,1
Önerme (1): Ahlak = ideoloji. (2) Fakat, "doğal amaçla.-", usla be lirlenebilen "kolektif bir doğal özçıkar” vardır. (3) Sınıfsız toplum, (burada belirtmek yerindedir) btr iki meslektaş pratisyenin anlaşmaz lık konusu yaptığı bugünkü para ve keselerle ilgili bir eklemeyle bir likte, ahlakın solup gitmesini sağlayacaktır/174* Gerisi, öyle görünüyor t i , “ M u ik * iz ın iıı k la s ik O ııc ıis i" o la ra k c lc a lın a b ilir! A h la k , baskıcı
bir doğal libidoyu yasaklama mekanizmasıdır. "Gereksinme değil us.„1" Bazı çırak pratisyenlerin, berbat okul ku ralları ve daha da berbat aile kavgulaıı anılarından fazla değerlerin toplumsal oluşumu (ve çatışması) He ilgili hiçbir nosyona sahip olm adıklarını sandığından ötilrü insan bağışlanabilir. Yazılarında hep ortaya çıkan biricik ailenin "ideolojik devlet aygıtı" (aynen böyle!) gerçekten korkunç derecede baskıcıdır:
Tek eşli çekirdek ailede, nc kadar liberal olursa olsun, çocuk ailesinin in safına terk edilir, sorumluluktun tbelirUyici aracılık) ya da arkadaş terci hinden yoksun bırakılır, akranlarıyla vc diğer insanlarla tam, geniş ve çok yünlü ilişkilere girmesi engellenir. Böy.cce, yasalara »aygıtı uslu proleter ler kadar, burjuvazinin yalıtık. kaygılı, rekabetçi karakter yapılan da pekiştirilir,“ 73* Betimleme, belki dc. bir parça ahlaksaldır (hatta ukalaca) — (173) Andrew Collier, T he Production ot Moral Ideology" Radical Philosophy. 3,1974. (174) Philip Corrigan ve Derek Sayer, mükemmel başlayan takat sonradan her halde yazarlar eleştirilirini Marx'lak. "suckunluklar'ı kabul edec
m
“ M arhizm " (ya da Altlıusser), yetişkinlerdeki sorumluluk (belirleyici aracılık) nosyonunun tehlikeli bir hümanist yanılsama olduğunu gös termiş olduğuna göre, çocjlcların aynı teorik çekincenin içine girme mesi nasıl olur? Aldırmayın. Kavgalar (bu .şekilde ileri slirülebilir), seks, paıa ve öteberi gibi “ doğal amaçlar" konusunda olmuştur. Bu durum bize, her türlü "moralizm"! dışlamanın bir süre çok moda olduğunu anımsatır. Asi genç burjuvazi, uzun süredir kendi işine bakmaktadır ve eğer bun lar hep ahlakçıydılarsa, bu. kendi büyüklerinin "gerekler" konusunda ki bütün “ciddi" nutuklarından hoşlanmamalarından kaynaklanır. Da ha fazla duyarlılık sadece kendi işlerine bakmalnrında olmamıştır, zaten ijin diğer yanında, terbiye edilmiş olarak ortaya çıkıyorlar. “ En tatmin edici tatmin biçimleri"ne sahip olmanın, bazen, tatmin kaynak larını vürek yakan bir yıkım olarak bıraktığını; birbirlerinin yaşamla rını cehenneme çevirmek isteniyorsa, egoların toplumsallaştırılması ve insanileştirilmesi gerektiğini; "mutluluğun" bir köpek gibi, usun ıslık sesine gelmediğini, paralarını ve keselerini belli biçimlerde elde eden “tosyjı1 tKf1er” in de. Herhangi bir politik olağanüstülükte başka bir yerde olacağını ve şu korkunç aygıtların, aile vc okul aygıtının, baskıc aygıtlara yardım cılık gibi bir iki işleve sahip olduğunu keş fetmişlerdir. Öy eyse — bu asi genç burjuvazinin bir kısmı herşcyi yerinde ya pıyor. Yine de sosyalist harekette yer alabilirler; oysa diğerleri — "keselerinden biri kadar "devrim ci" görünen egoistler— kuşkusuz, açıkgöz başöğretmen ve zalim papalar olarak mezun olacaklardır. (Sadecc kendi ampirist "deneyim"imde değil, tarihsel araştırmalarda da sürekli bunları gördüm). Hemen ardından bunların en iyileri, ken di kişisel ilişkileriyle sınırlı titiz moral incelemeden uzaklaşıp daha geniş bir toplum görüşürü kazanacaklardır. Vc orada aynı mantık buyruğunu ayrıntısıyla keşfedeceklerdir. "B ilg i edinme ve böylece dünya üzerinde kontrol kazanma", sıkılmaz egoist için, diğer insanları kendi kontrolüne almak anlamına gelecektir. Moral bilinçle engellen meyen usun nedenleri, henen, çıkar nedenleri ve sonra da devletin ne denleri ve oradan da, kabul edilmiş bir ilerlemeyle oportünizmir, ka
285
balığın ve cinayetin rasyonalleştirilmesi şeklim ulır. Hiçbir "doğal" aılak. hiçbir "doğal amaç" yoktur vc asla da ola maz. Kuşkusuz, tarihsel ve kültürel materyalizm bunlara h ç rastlama dı. Amaçlar, aynı zamanda tcrcih etme vc bu tercihi etkileme araçları nı da bize veren kültürümüz tarafından tercih edilir Başka şekilde sanmak. "gereksinmeler"imizin bizim ve kültürümüzün dışında, ora da olduklarını ve ideoloji bir tarafa çekilse, usun bu gereksinmeleri derhal saptayacağını sanmaktır. Ve bu, elbette, itiraf anıdır. Zira, sessiz bir adımla. Aydınlanmanın en kaçık anlarından birine geri gittik. "Doğal amaçlar", özçıkar olarak Adam Smith tarafından rasyonel bir şekilde verildi; fakat, bu gerek sinmeleri “en tatmin edici tatmin biçimi olanaklı olacak şekilde" be lirlemenin araçlarını keşfetmek Benthatn'a kaldı. "Kolektif doğal özçıkar" nosyonu. Rötıseau ve diğerleri tarafından, rasyonel bir şekilde önerildi (genel istem, genel iyilik); fakat. Hcrtleyci çağrışımcı psikoIcji sarmalıyla, özçıkardan "hayırseverlik"e, minnete, akraba sevgisi ne. aileye, irrasyonc. kalabalığın köleliğine yükselmek W illiam Godwin'e kaldı: Her şeyin hızla bozulmaya YUz tuttuğu zamandı. Felsefe. İnsanın umutlarını duygularından Çıkarmayı vaadeden sonra sabidendi Sonsuza değin hazır hoşgörü bulan Daha saf bir öğede. Çekici bölge Şevkin ginp kendini tazelemesi için. Tutkuların çalışma önceliğim aldığı Ve kendi sesini hiç duymadığı; Fakat, daha sevecenlikle konuşarak, düş Pohpohluyordu genç becerikli zihni Aşırılıklardan hoşnut fakat İnsan aklının çıplak benini kendi coşkusunun nesnesi yapandan hoşnuisuz. Nc kadar hoş! Ne kadar görkemli! Kendi bilgisi ve kendi kuralıyla Dünyanın bütün inceliklerine hakmnk. Ve azimli ustalıkla kurtulmak Doğanın, zamanın vc mekanın kazalarındın, 2f6
Geçmişin zayıf varlığını oluşturan Kendi temeli üzerinde toplumsal özgürlüğü kuran. Bireytcl zihnin özgürlüğü Genel yasaların kör sınırlamalarından Üstün, buyururak benimseyen Bir rehberi, koşulların ışığını. Bağımsız bir anlağa yansıyan.
Bü>ük bir eser olan The Prelüde'den nlıran bu büyük pasaj, bize zihnin bu kayalıkları daha önce tırmandığını anımsatıyor. Kendi ba şına bu — bütün bağlamıyla ele alındığında— işaret ettiğim disiplinli “ ispal .vöylemi"ni, değer argümanım örnekler. Marksizm de, "insanın umutlarını onun duygularından çıkanna“ yı ve onları ,‘bilim ” in daha saf Öğelerinde sabitlemeyi çoğunlukla önermiştir. Stalinizm impara tordu. ıcorik pratik soz dağarcığıdır (kepazeliği içinde kendinden uzakJaşnış "moralizm", "hümanizm" ve insan aracılığıyla)— Tutkuların çalışma önceliğini aldığı Ve kendi sesini hiç duymadığı;
Ve 1794 ile 1798 yıllan arasında Ingiltere'deki genç entelijensiyanın yansım etkileyen Godwinizmin kendisi, son on yılda gördüğümüz gibi, bağlaşık eylemden ya da gerçek toplumsal yükümlülükten kopan böyle bir entelektüel aşırıcılık momentiydi. Öyleyse, bir rakamı değiştirdiğimizde (1798/1978), yapılı zama nın aynı senkronik momentindeyiz. Fakat... İkincisinde komedi olaıak. Z:ra, sadece İngiliz entelijensiyası kendi teorilerinde ultrajakoben bir tutumu benimsediği sırada, bu Godwincilerin bir ruhi var dı. Herşeyi sorguluyorlardı Bizzat usu sorguluyorlardı. VVollstonecraft’ın (rasyonalist bir gelenekten çok muhalif ve romantik bir gele nekten gelen) desteğiyle evlilik kurumunu didik didik ettiler. Herkesi ürküttüler. Bizzat Victoria doğamadan önce, prematür bir Victorianizm halindeki kendi kültürlerini ürküttüler Herşeyden öre, kendileri ni ürküttüler. Ne var ki. teorik pratik, bu ülkedeki bir tek başarıya sa
287
hip çıkabiliyor. Böylesi konularda alışılmamış derecede ürkek oldu ğu iyi bilinen Bay Julius Gould’u ürküttü. Geriye kalınlar için bıı. bir oyalama, kendini beğenmiş bir içsel söylem inzivasına çekiline, günü müzün güncel politik ve entelektüel çekişmesinden vazgeçme oldu. Godwinci zamana, onun trajik »onuçlanna gelince, bu öyküyü baş ka bir zaman anlatmayı umuyorum.
288
XVI
Soru soran “ post-Stalini sı” okuyucumuzu bir kaç sayfa gerde bı rakmıştık: "Peki? Stalinizmin kaynaklarını saptadınız m ı? Deha iyi bir Teori biçimlendirdiniz m i?" Umarım her iki sorunun yanıtı da artık anlaşılır olmuştur. O eski günlerde Stalinizm, uyumlu bir teorik sistemden çok, illegal ajtasyonun zorunluklarından kaynaklanan ve sonra evrensel bilgilere dönüş türülen baskıcı pratikler, hükmcdici tarzlar karmaşası olarak bize gö rünüyordu. Sonra hütün hu karmaşa dar görüşlü Sovyet Devlet F.rkinin nedenleri oportünizminde bir araya toplandı. Yüce Teori olarak Stalinizm, olgudan önce gelmez, olguları izlerdi. Onun pratiklerini tutarlı bir teorik sisteme tercüme etmeyi istesey dik. o zaman, bu pratiklerin yakın ampirik çözümlemesinin, birepistemolojik ilke sorunu olarak, olanaklı olmadığı (“ ampirizm"); her moral eleştirinin kesinlikle yasaklandığı ("m oralizm "); Leninist formların evrensel geçerliliğinin (gelişmiş bir bürokratik yozlaşma devletinde ki formlar hariç) incelenmeden benimsendiği (karakteristik teorik kısa devre, proletarya = parti): yapısalcı bir indirgemeciliğin hem, varsayı lan sosyalist ekonomik *'temel"iyle Sovyet sisteminin sağlığını güven ceye aldığı (böylece her politik, yasal ve kültürel sorunu ikine: ya da üçüncü derecede alanlara atan), hem de bu sistemin herhangi bir ma teryalist tarihsel çözümlemesine izin vermediği ("uuihsizm“ ); erkek ve kadınların, sorumluluk ve tarihsel aracılıklarının yadsındığı ve
289
böylecc Onları "berbat unsurlar” ya da şeyler olarak değerlendirmenin dalıa kolay olduğu kaçınılmaz yapısal belirlenimlerin taşıyıcısı ola rak görüldüğü bir teori tasarlardık Bütün bunlar. Teorinin açıklama ya çalıştığı önemli tarihsel deneyimler gerçekleşmeden önce, yüz yıl önce yazılm ış metinleri sıkı sıkıya çalışmakla kavranabildiği, hem kapanma hem “ bilim " olarak Teori nosyonunda birleştirildi. Kısaca, Althussercilik Teori paradigmasına indirgenmiş StaKnizmrf/r. Nihaye tinde. ideoloji olarak tcorileştirilmiş Stalinizmdir. Demek ki. Stalinizmi bir teori olarak tanımlayanıamamızda bir anluııı vuı, çüııkü, bu teorinin icat cJilıııcAİ için A ltla m a ‘i bckliyuııluk. Fakat, en azından, karakteristik idealist düşünce tarzıyla bu teorinin esas bileşenlerini saptadık ve Stalinizmin “ teori ve pratikte" beklenme yen bir "kırılım "nın tesilcisi olduğu mazeretiyle kendimizi asla rahat latmadık.^76) Dahası, Stalinizmin Sovyet tarihindeki özgül matriksinden çıkıp uluslararası komünist hareketin teorilerine pratiklerine, stra tejilerine vc formlarına derinden derine girdiğini; ve savunucu söz dağarcığıyla Stalinizmi beslemesiyle — Sovyet bürokrasisinin devlet ideolojisine malzeme sağlayacak kadar bükülebilir olduğunu kanıtla makla— ortodoks Marksizmin suj ortaklığının, bizzat Marksi/min ra dikal bir incelemeye ihüyaç duymasını güçlü bir olasılık haline getir diğini çok açık bir şekilde gördük Bu bizim İçin bir gündem oluşturdu vc bu gundsmin alıı yedi y ıl da — yüksek politik faaliyet yılları— sonuçlandırılmaması şaşırtıcı değil. Bu aynı ¿amanda ikinci soruya bir yanıttır da. Usa karşı metafi zik sapkınlığın özünü oluşturan ve tarihsel materyalizmin gelişen, eğ reti ve kendi kendini eleştiren geleneği içinde dünyjyı etkin soruştur mayı engelleyen tam da kendi kendine yeterli teorik bir Toplam olarak Muıksizııı ııo.syuııuydu. Bumı yeterime belirttim. Althusserci.ik. sonuçlanmayan gündemimizi tir tarafa iten ve 1960 lardan bu yana Batı entelij:nsiya.sının bir kesiminin zihinlerini işgal eden birçok “ Marksizm" biçiminden sadece biridir. Althusserci lik en basit olanıdır, çünkü, gördüğümüz gibi, doğrudan doğrtıya ideo (176) Anderson'ın ozaieşürlsinde hala üzerine çok düştogo boş öir ifade: Canclderatlons on Western Marxism, s 103
290
lojik bir polisiye eylemdir. Sadecc, Stalinizın. komünist formlar ve bizzat "Marksizm " ile ilg ili radikal soruların yanıtlanmamasını değil, ayııı zamanda bunların sonılam am asını du güvcnceye akıı bir teori biçimlendiriyor. Althıisser'i kendi kendini değerlendirmesiyle ele alır sak — onun "masum" olduğunu varsayarsak— , o zaman ancak şunu söyleyebiliriz: Dünyaya baktığında sadece kendi kavramlannm yansı malarını görecek kadar kendi kafası içinde kaybolup gitmiştir: FK P. proletarya ideolojisinin cisimleşmesidir, bozunma halindeki Stalinizm "sosyalist hümanizın"dir; bir devrimin kadrolarının katledilmesi pro letarya diktatörlüğüdür; Bntı işçi sınıfının önemli hızunımlan daha yoğun sömürülmelerinin bir göstergesidir. B e lli bir anlamda hoşgörü lü olabiliriz; bütün bunların bir mantığı vardır; gerçek dünyadan her karat onun teorilerini çürüttüğünde ve her sosyalist beklenti alçakça tahrif edildiğinde mekanik materyalizm f ’ekonomizm") kulaklarını ve gözlerini kapatıp aniden idealist hezeyanlara dalmak zorundadır. Bütün ‘‘Morksizmlcr*’ böylcVmc çcrici olınaınışlaıdıı. Çeşidi Muoizmler, Troçkizmler1177' ve sayısız Marksist akademizmler de olmuş tur. Ne var ki bunlorır, pek çoğu, Marksizmin nihai bir doğruluk siste mi, yani bir tannbilim olarak sunulduğt aynı dindar düşünce kastını paylaşır. Hepsi, M arx'ı tekrar Marksizm hapishanesine kapatmaya ça lışır. Rasyonallikten idealizme bu "epistemolojik kopuşum, 1950’lerde ve 1960‘ lann başında yapılan başlangıçların bu reddiyesi nin içsel bir büyü dür.ynsına ve yüceltilmiş teorik yanılsamaya bu ge ri dönüşün, ampirik duyuları bu tıkamarın, ve bir geleneğ n kendi üzerine kapanmasının... nedenleri: Bu faiklı bir sorundur, ayrı ve ay rıntılı bir ele alışı gerektiren bir ideoloji ve düşünceler sosyolojisi sorunjdur. Sadece birkaç öneri sunabilirim Althussercılik, sadccc teorinin değil, günümüzün sosyalist hareketınce politik olarak da var olan genel biı hastalığın sadece aşırı bir bi (177) Faka! Troçkızm, "Teorfyi nadiren böyle yapmacık ve tahrif edilmiş şekil lerde sundu. Çok daha «ık olarak, genellikle ’okonomıst“ çoğunlukla yersiz ve daima kesin bir şekilde kendi kendini doğrulayan olduğu haldo. en azından, “kacrolann" epeyce öğrenme ve çoğunlukla do kendi kapalı iarikatlannın dışına taşıyacak ’«adar o^ıenme süreüuüf, kimi poliık laaiıyeıierie lelaf eoıien, fikirsel olarak sap bir Lenlnizme sskı moda bir dönüşü temsil etliler. 291
çim idir — ve herhalde ıııodusı geçen bir biçim. İdeoloji olarak onun karakterlerim belirlerken, diğer kapalı Markslzmlerle paylaştığı belli özelliklerini de belirmek isliyorum. İdeoloji, Sovyetler Birligi'nde değil, Baü ’da ihri bir entelektüel kültünün içinds doğdu ve tekrarlandı. Karakteristik yuvası üniversite ler ve diğer eğitim kurumları oldu. İkamet ettiği entelektüel kültür, eğitim kurumlannın yapılanması ve diğer nedenlerle, "teori” ile "pra tik" arasında keskin bir ayrılıkla kendini ayırt eder Bu kurumlardaki entelektüellerin radikalleşmesi, çoğunlukla, toplumun diğer Resmile riyle doğrudan bağıntısı olmayan, bir bakıma kapalı ve özerk bir sü reçtir. Şimdiye kadar bu yitik bağıntıyı kanıtlayan bütün komünist partilerden bazılan (örneğin FK P), örgütsel biçimleriyle, "teori” nin "pratik"ten başka tür bir kopuşunu doğrudan ifade ediyorlar — parti aygıtının üst kademeleri, "taban” “ militanlar” ma yol gösteren "biJim "e sahiptir. Parti entelektüelleri, hem Paris'te (entelijensiyanın taş ralı gettosu) hem de üniversitedeki branşlarında daha da tecrit duru mundadırlar Böylece, teori vc pratiğin sosyolojik vc entelektüel defacto bir ay rılm asıyla başlıyoruz. Daha geniş politik nedenlerle, farklı deneyim lerdeki yoldaşların yanında. — ezellikle kendi topluluklarında ve iş yerlerinde pratik önderlik konumunda olan yoldaşlınn yanında— en telektüellerin azınlıkta kaldığı ve ikincil bir rol oynadığı (bazen aşırı derecede ikincil) kitlesel politik faalliyet türü, bu türden bir deneyimi, bu entelektüeller büyük ölçüde yaşamamışlardır Anti-faşist mücade le, savaş ve direniş deneyimleri yoktur; hana entelektüellerin destek leyebildiği tutarlı ve döğüşken hiçbir programatik ya da seçimlerle il gili bir mücadele yoktur. M ayıs 1968 o günün bir sorunu olarak geçip gitti; bir hükümete boyun eğdiren İngiliz madencilerinin grevi türün den endüstriyel mücadeleler, hiçbir entelektüel katılım gereği duyul madan tamamlandı. Elbette, şurda burda gerçek mücadeleler alevlen di; bazı yoldaşlar, şu ya da bu tarikatın yoğun içsel yaşamında otandik deneyim kazandılar. Fakat genel olarak şu söylenebilir: B a tı’da. politik mücadele deneyimi daha az, kitle hareket erinde öne çıkma duygusu daha az, pratik deneyim içindeki kadın ve erkeklerden öğre-
292
ncbilcccklerı şeylerin daha az farkında bir sosyalist entelektüeller ku şağı hiç olmamıştır. Bu demektir ki. bugünün B a tı'lı solcu entelijensiyası, politik dene yim ve yargıdan yoksunluğuyla ayırt edicidir. Fakat, bu, hiçbir anlam da bir günah suçlaması gibi sunulmuyor. Günümüzün belirlenimleri nin zorunlu bir sonucudur. Başka şekilde arzu ederek bunu düzelte meyiz. Ancak, yine de, günümüzün ideolojik defomıasyonunun içinde yeşerdiği zorunlu zemini verir. Entelektüel mağaralarda yalıtılan "te orik pratik" draması, daha güç pratik angajmanların bir karşılığ ı ola bilir. Dahası, bu dranıa. giderek daha fazJa gösterişli biçimler alabilir, bir yüz buruşturma ve yapmacık hareketler konusu, içinde her teorisyenin "senden daha devrim ci" olmaya çalıştığı bir "horoz" oyunu. Hiçbir politik ilişk i, mesleklerden çok eylemlerle yargılayan kamudan öğrenmek ve onunla iletişim kurmak i;in hiçbir kalıcı ve dayanıklı mücadele gerekmediğine göre, gazeteler ideolojik kan ve terörle tüte bilir. Dahası, entelektüellerin bol örneklerle çok iyi hazırlandıkları bir elitizmin yeşerebildiği zemin tam da budur. Seçmcci eğitim prosedür leriyle, kendi u4tııuiılu$uıi) yeteneklerinin ümüii değer vc bilgeliğin bir garantisi olduğuna inanacak şekilce eğitilmiş bir kuşak, ancak Althusser’in kendilerine sunduğu rolü kabul etmeye çok istekli olur. Onlar için, "çok özel tipte entelektüel bir militan, pek çok açıdan gö rülmemiş tip" gibi görünmek kolay olur.
Bunlar, en otantik bilimsel vc teorik kültürle silahlanmış, egemen ideolo jinin bütün biçimlerinin çok yönlü mekanizmaları ve ezici gerçeklik konu tunda uyanık vc bunları sürekli gözleyen, kendi teorik iraıiklcrinde Manc'm açtığı ve bllııln egemen önyargıların kapattığı verimli yolları kendine mal edebilen —bütün ‘benimsenmiş doğrular’ akıntısına karşı— gerçek üncülerdir (F. M.. 24).
Althusser’in "işçi sınıfına sarsılmaz ve açık bir güveni ve onun mücadelesine doğrudan katılm ayı" belirtmesiyle de, ya bir parti kartı nı çıkarırken ya da teori imgesinde cisimleşen ideal bir işçi sınıfını
293
(şimdi sahte bir bilinçle tahrif edilen) varsayarken kolayca karşılaşa biliriz. Zira, Allhusser'in ısrar ettiği gibi, "Marksist teori, proletarya nın dışında, Özgür bir teorik pratikle üretilir" ve "Marksist teon pralctaryaya ‘ithal’ edilmelidir " (li. C„ 141). Gerçekten, Marx’ın "epistemolojik kopuşu" ile ilgili bütün anlatımı. Teorinin, işçi simimin ken di kendini keşfetmesinden bağımsız ve ona Önsel olduğunu ve o zamandan beri hareketin, ne kadar başarısız olursa olsun, Teorinin se naryosunu oynamakta olduğunu Önerir. Açık olan 5u ki, bu yeni elitlzm e>ki sülalenin doğrudan bir halefi gibi duruyor: Benthamizm’ , Coleridgcci“ " ilim” , fabianizm ve daha kibirli çeşidiyle Leavisizm. Yine, entelek tüellere — bunlardan seçkin bir topluluğa— halkı aydınlatma görevi verildi. Batı Marksizmlerinin daha ayın edici, ve köklü anti demokratik öncülerini daha çok açığa çıkarıcı hiç bir belirti yoktur. İs ler Frankfurt Okula olsun ister Althu.vıeı, ideolojik hakimiyet tarzları nın — halk kitlelerinin inisiyatifine vc yaratıcılığına hiçbir alan bırak mayan hakimiyet— sadece aydın entelektüel azınlığın kurtulma mü cadelesi verebildiği bir hakimiyetin başa çıkılmaz ağırlığına çok ciddi vurgularıyla ayın edilirler/178) Kuşkusuz, bu ideolojik eğilimin kendi si, fuşızmin. medyayla aşılanan kitlenin ve bizzat Staliniz.min kor kunç deneyimleri :çinde yetişti. Fakat, sosyalist teorinin kalkış yapuğı öncül tbütün erkek ve kadınlar, biz hariç, esas olarak aptaldır) üzü cü bir öncüldür ve kötümser ya da baskıcı sonuçlara götürmeye mah kum bir öncüldür. Dahası, entelektüelin kendisini, pratik politik faaliyete çekme isteksizliğini güçlendirmesi de olasıdır. Kuskusuz, (i •Inpiliz filozof Jcıem y Bent ham'm (1748-1832) ‘mümkün olduğu k a d ı çok tayada ınvnno mltınkün olan en büyllk mutluluğu saglmmk" kumlum dayalı yanııcı ahlakauluyı-
|I— ÇV
•'Ingiliz romantik om» ve edebiyat eleştirmeni Samud Taylor Coleridgc (1772-1834) — Çv
(178) Marcusçü İşçi sınıfı ve örgütlerinin 5Gçimi nosyonlarında yapılabildiöi gibi, ve tıpkı — bazen feminist yazarlar tarafından ifade edilse de— kacınların değeri ni düşürmeyle ve onİErın tarihsel kimliklerinin yok edilmesiyle sonlanan teorileştırılmıç belli ataerkillik ve erkek egemenliği nosyonlarına yapılabildiği gib*. Grams cian "hegemonya" kavramı da. belli ellerde, aynı kötümser dotormnizme indirge nebiliyor 294
deal) proletarya. Teorinin yardımını almaya hazır olduğunda, şu ya da bu kritik konjonktürde aniden, jeolojik bir fay gibi devrimci bir tu tuma döner. Bu arada, us "İdeoloji" sislerine nüfuz edemediğine göre, iletişim kurmaya — eğitmeye, ajiıe etmeye ve örgütlemeye— çalışma sıkıntısı niye? Bu şekilde, iletişim kurmaktan umudunu kesen ve sadece kılgısal bir politik bağıntıya sahip ve dahası, bütün toplumsal kötülüklerin ka pitalizm .çinde başa çıkılamaz olduğunu açığa çıkaran "devrim ci" ve “ M uiksisl" biı eleştiri, Uiı “Çevrim" geıekliliği iddiasının biı entelek tüel kaçı* ruhsatına dönüştüğü "ideolojik bir edilgenlik kabuğu" ola rak sonlanır. Böylece, Enzensberger'in uyardığı gibi,
Teori ve pratik aracılığıyla gerçekliğin yöntemsel soruşturulması için kul lanmak yerine, tam da gerçekliğe karşı bir »avunu olarak yanlı} kullanı lırla. Marksiıl teori... bir iahte bilinç halini alabilir... Marksizmi kendi eleştirel, bozucu gücünden yoksun bırakıp onu doğrulayacı bir doktrine çe virmek isteyenler, kendi soyutlamaları içinde yoksun oldukları sonuçlar kadar çürütülcmez olan bir dizi çok gözeli ifadeler arkasında genellikle si per kazar/179)
Althusserci teori, bu işleve kusursuz bir şekilde uyarlanmış vc tam da bu elitist entelektüel yatak için tasarlanmıştır. Özellikle, He vesli bir akademiğin, saygıdeğer ve geleneksel bir kariyer peşinde ko şarken aynı zamanda zararsız bir devrimci psiko-dramaya katılması na olanak verir. Gördüğümüz gibi, Althusser'iıı her önemli teorik tutu mu, önemli ölçüde, epistemolojideki, yapısalcı sosyolojideki vd. ortodoks butiuva tutumların türevidir, insan inisiyatifini ideolojilerle ve şeylerle küçültmek, tutucu disiplinlerin egemen sağduyusuna bütü nüyle uygundur. Dahası, politik teori olarak — deneyimin yadsınması ve ampirik kontrollerin reddedilmesi nedeniyle— pratik h içb ir şeye götüremez ve herşeyi doğrulayabilir; herhangi bir "konjonktür"de po litik ya da ideolojik bir "keıtc” egemen olarak varsayılabilir ve "kan guru faktörü" onu neşeyle bir önyargıdan diğerine taşıyacaktır (179) Enzensborger, op. clt., s. 276-77. 2 95
İdeoloji olarak Althusserciliğin hepsi buysa — asi Balı entelijensiyasının pratik acı duymadan kendi işlerine bakabildiği gelip geçici modalardan biriyse— o halde zamanımızı boşa harcadık. Fakat iş bundan daha ciddidir. Hepimizi mahkum gibi tutan “ yapf'nın önünde fiili bir edilgenliği etkin bir şekilde güçlendiriyor ve yeniden üretiyor. Teori ile pratik arasındaki kopuşınay. güçlendiriyor. İyi zihinleri etkin teorik çabadan alıkoyuyor, Ve. daha vulger politik söylem düzeyinde, en aptal ve en tehlikeli yarı-doğrulara teorik meşruiyet verir: "Ahlak = işçi sınıfının çıkarları", "felsefe = sınıf mücadelesi", "demokratik hak ve pratikler = 'liberal’ ideuloji" vd. Böyle bir teori, iktidar olma ya gücü yelseydi. işçi sınıfını "kurtarmak"tan çok öte, dayanılmaz kibri ve "bilim ” o ma kuruntusuyla, onlan bürokratik bir ilm iye sınıfı nın ellerine terk ederdi: Sırada bekleyen b ir sonraki yönetici sınıfın Bu sonuç olası görünmüyor. Althıısserciliğin etkisi altında kalanla rın pek çoğu, Stalinist papazlar olarak kestirilip aulmıyor. Bunlar, sos yalist devrimciler olmak isteyen, blı pratik nracı bulamamış ve böylece aldatılmış genç erkek ve kadınlardır. Bu aidatının son durağı insan çabası kentinin ve bilgi dünyasının dışıdır. Öyleyse bunların ikisin den de yoksun olduğunu umabiliriz. Fakat yine de. bu teorinin en tutu cu komünist aygıtlardaki en tutucu unsurlara rahatlık ve kanıt verdiği ni de unutmamalıyız. Bütün ideolojiler gibi, bu da içinden çıktığı ko şulları sağlamlaştrır. "SoI"un en uç sağ-knnndım güçlendirirken, kendi varoluşunun önkoşulu olan bu atıllığı ve sosyalist iradenin bu felcini yeniden ürc:ir. Teorik pratiğin Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’nın Devlet Orto doksluklarında benimsenip benimsenmediğini söyleyemem. Sanırım, bunun için gereğinden fazla sofistike ve gereğinden fazla açık Stalinisttir; herşeyden öte, Stalin bugün yaşasaydı. Stalin’in hsinlnr... yap tığını kabul eden ilk kişi olurdu. Teorik pratiğin nihai düşü. Ortaçağ Hıristiyanlığındaki dünyevi ve ruhsal erkler ikiliğinin canlanmasıdır Kutsal Proleter İmparator, doktrini iyi:e inceleme borcunu ödedikten sonra taç giyeceği Teori ikametgahına hac ziyaretini yapacaktır. Bu nun gerçekleşmesi olası değil. Fakat, Içüncü Dünya’daki belli ülkeler ncelendiğinde daha kasvetli ve daha inanılır senaryolar akla geliyor. i'>6
Zira, entslijensiyanın büyük ölçüde kitlelerden uzaklaşmış bir kesi minin acımasız “ modernizasyorTu. Marksist ve anti-emperyalist reıoriği, demokratik uygulamalım küçümsemeyi ve .Sovyet Devletinin et kin ekonomik ve askeri desteğine yaslanmayı gerektiren politikaları benimsediği ülkelerde Althussercilik, hevesli bir yönetici sınıfın — b ir sonraki yönetici sınıf olacak— ideolojik ihtiyaçlarına tamamen uy gundur. Hindistan Komünist Partisinin {dünyadaki en sınırlanmamış Stalinst partilerden biri), biı dozluk Althusserc kibirle var olan antıözgürlükçü eğilimlerini ve '‘küçük burjuva” yığınları küçümsemesini güçlendirmesinin; büyük ölçüde burjuva ve entelektüel üst kadroları nın teorik pratisyenler halini almasının ve sadece teoride değil. Hin distan’ın bünyesi üzerinde de pratik yapma fırsatı doğmasının olası sonuçları bir an için düşünülürse, o zaman, Hint “ kıtlığı"nın kızgın cehenneminde ulu Staliniznin tüm repertuarının yeniden vücut bul masından daha az bir şey bekleyemeyiz.*180* Faka:, bunu, her gün bizimkinden daha çok elle tutulur ve daha çok zahmet isteyen sorunlarla yüz yüze olan, deneyime gözleri kapa mayan >a da kendi teorilerini buraya, pratiklerini şuraya koymayan Hindistan ya da Latin Amerika’daki aklı selim yoldaşlarımıza bıraka biliriz. Bununla birlikte, bu sorunlar hakkında konuşmak, ortak palitik sorunlarımız konusunda deneyim alışverişinde bulunmak iyi olur du. Özgürlükçü komünizmin, otantik ulualararası diyalogunun yeni den başlaması iyi olurdu.
(180) Kambaçya'dakj Kızıl Kmortonn bazı yönetici Kadrolarının "markaizm* eği limlerini 1960 larda Paris'te aidıtlan, kaygıyla anımsanıyor.
297
xvn
Artık bir zorunluluk oldu; bir Özeleştiriyle bitireceğim Beş yıl önce, Leszek Kolakowzki'ye Akçık Mcklup’umdü, çağ daş Marksizmlerirı birkaç anlamını tartışmış ve bir Gelenek olarak genel bir Marksizm nosyonu sonucuna varmıştım. Bu "gelenck"te1 muazzam bir söylem çeşitliliği, oldukça bağdaşmaz alt-gelenekler gördüm; fakat yine de, hepsinin, birçoğu Marx ve Enge.s’ten alınan ortak bir kavramlar dağarcığını kullanma anlayışında birleştiğini (böyle bir ortak-yaşarhk rahatsız edici olsa da) göstermeye çalıştım .Kcııdi tutumunun bu '‘gelenek" içinde olduğunu sürekli belirtme yo rucu çabasından vazgeçilmesi gerektiğini; tek seçeneğin bu geleneği bütünüyle boşaltma — benim reddettiğim bir tercih— seçeneği oldu ğunu ileri sürdünı. Çok azımız “ toplum dışı" olarak kalsak bile, bu gelenek içinde kalmayı tercih ettim. Şimdi, bunun yetersiz ve baştan savına bir çözüm olduğunu göre biliyorum. Politik olarak, Stulinistlerle anti-Stalınıstlcrin bir arada ya şamaları uzun süreden beri olanaksızlaşmışım. Althusserciliği incele memden — ve diğer ilgili Marksizınleılc ilgili açık eliştirileriınden— sonra, ortak bir gelenek nosyonuna arlık hiç bir teorik anlam yüklenemeyeceği şimdi benim için açıktır. Zira, açılan uçurum, kavramlar dağarcığının iarklı telaffuzları, şu benzeştirme ya da bu kategori ara sında değil, idealist vc materyalist dürünce tarzları arasında, bir ka 29H
panma olarak marksizm ile sorutturma ve eleştiriye açık, Marx’tan kaynaklcıiûiı biı gelenek a &>ında olmuştur. Birincisi biı tanııbi im geleneğidir. İkincisi, etkin usun geleneğidir İkincisi, kendi soy kütüğü ile ilgili sayısız daha iyi güven belgelerine sahip olsa da. ikisi de M arx’tan bir yetki belgesi çıkarabilir Bu nedenle, artık bir tek ortak Marksist gelenekten söz edilemeye ceğini açıkça belirtmeliyim. Çatallaşmaları ve ayrılmaları yavaş olan vc son uzlaşmazlık ilanları I956'ya kadar — taıihscl bir olay olarak— ertelenen iki gelenek vardır. Bu noktadan sonra, hem politikada hem teoride, bu gelenekten birine bağlılığı ilan etmek zorunlu oldu. Teoloji ile us arasında, müzakere i;in yer olamaz. Özgürlükçü komünizmin, genel olırak sosyalist vc enek hareketinin, onun yüzünü açığa çıkar mak vc kovnıak dışında teorik pratikle hiçbir i‘i olamaz. Althusserciliğin Marx'm düşüncesinin mantıksal son durağı oldu ğunu düşünseydim, asla bir Marksit olamazdım. B ir Hıristiyan olmayı dercih ederdim (ya da belli bir Hıristiyan radikal cesarete sahip olmayı umardım). O zaman bana, tercihlerine olanak tanıyan, Kutsal olmayan Kapitalist ya da Kutsal Proleter Devletin müdahalelerine karşı insan kişiliğim savunmaya izin veren bir söz dağarcığı tekrar sahip olur dum. Kiliseye yönelik hoşnutsuzluğum kadar, ona yönelik inançsızlı ğım bu yolu olanaksız kılmasaydı. o zaman da. ampirik, liberal, ahlak çı bir hümanist olma yolun*, girmek zorunda kalırdım. Fakat, teorik pratiğin (ve akraba Marksiznlerin) kabul ettirmeye çalıştığı sahte tercihleri reddediyorum. Bunun yerine, böylesi Marksizmlerc karşı amansız bir entelektüel savaşı ilan ediyorum: Temel kurucultnndan biri Marx olan bir gelenek içinden gelen Marksizm ere karşı da. "Sola düşmanlık yok!” sloganı ahırda bu uğraştan sakın maya çalışan bir söz var Anti-faşist direnişin olağanüstü koşulların da bu sloganın gerekli ve onurlu bir temeli vardı; ve politik koşullarda böylesi olağanüstülükler sık sık gerçekleşir, Fıkat. ulu Stalınizm de neyiminden sonra, 1956 Budapeşte'sinden. 1968’in Prag'ından sonra böylesi düşmanların olmadığı söylemek nasıl clanaklı olabilir? Ve te oride. anti-mnralizmi, anti-hümanİ7mi ve usıın hiltün ampirik tapıları nı kapatmayı öğretiyorsa "So l"a hangi olası anlam yüklenebilir? 299
Marx, ya da Morris, ya da Mann, Stalinizmin teori ve pratiğinden her hangi bir şeyi kabul edebilir ve bunların "SoP'la fikirsel bir ilişksinin olduğunu söyleyebilirler m iydi? Usun bastırılmasının, imgelemeyi yok etmenin “ SoP'du yeri var mı9 Herşeyi bilen, herşeyin yerine ge çen Parti ya da öncünün emekçi halkın öz-faaliyetine, kendini ifade ci me araçlarına ve öz-örgütlerine el koyması, bir “ Sorun pratiği olur mu? Bu yapmacık sloganın yaptığı, her sosyalist eleştiriyi bir suçluluk duygusuyla, dayanışmayı bozma duygusuyla susturmaya çalışan ortodoks komünist Örgüt ve pratiklerin etrafında bir alılaki savunma du varı — Althusser'in "ideolojik terörizmi"iyle takviye edilen savunma lar— dikmektir. Böylece status quo ihlal edilmez olur; her sosyalist eleştiri yasak olur (ya da hain "burjuva ya da ıroçkist iftiralar’m bir ka mu olur; ve tek yasal eleştiri, bizzat aparatusun yavaş ve oportünist prosedürleri dahilinde olmalıdır Dolayısıyla, teori ve pratik olarak StalinJzme karşı mücadele de sonsuza değin çözümsüz bırakılm alı dır. Ve sonuç olarak, Stalinizmdan arınmaya çalışan ve komünist ikti darın uslamlamaları altında acı çeken yodaşlarımızla dayanışmayı her gün bozma suçunu işlediğimiz bir uzaya sıkışürılınz. Bu şekilde "savaş" ilan ederken — ve diğerlerinden de açıkça ken dilerini ilan etmeyi isterken— basit bir eşitleme yapmıyorum; Stalinizm = bütün komünist Örgüt ve formlar. Her komünizmin etkisizleş tiğini ve ölümcül bir hastalıktan ınuzdarip olduğunu ilan etmiyorum. Komünist hareketlerle gerekli ve temiz ytizlü ittifakları reddetmiyo rum. B atı’da ve Üçüncü Dünyada, komünist mücadelenin sicilinde onurlu (ve gerçeklen demokratik) öğleri görmemezlikten gelmiyorum Yüzlerce anıi-emperyalist ve anti-kapitalist mücadelede komünist kad roların cesaret kararlılığından kuşku duymuyorum. B ir teori ve özel form ve pratikler olnrak Stalinizm ile komünist kitle hareketinin tarih sel ve sosyolojik varoluşunu birbirine karıştırmıyorum. "Eurokomünizm"e yönelmede, seçmenlere yaranmu oportünizmi kadar, il keler üzerine gerçek mücadelelerin de rolü olduğunu yadsımıyorum. 1968 Prag olaylarından bu yana "euro-komünizm" içinde giderek da ha açık olan Sovyet gerçekliği ile ilgili gerçek kaygılarını belirtmeyi 300
reddetmiyorum. Bütün bunlun bir ikiyüzlülük olarak gözardı etmiyo rum; çoğunlukla kendi militan “ taban"ları tarafından liderliğe dayatı lan ileri bir atılımın hoş ve önemli göstergesidir. Herşeyden öte, gele cek onyıllarda, Stalinizme karşı savaşta taze bir takviyenin bizzat ko münist hareketten geleceğini — Bau'da ya da Doğu'da— umuyorum. Bu mücadelelerin nasıl gelişeceği — ve Polonya’da, Ispanya'da ya da Bengal’de hangi farklarla gelişeceği— tarihsel bir sorudur ve teorinin bunu Öngürmeyc çalışması aptalca olurdu. Söyelemek istediğim daha çok şudur. Birincisi, Özgürlükçü komü nizm, ya da araçları ve amaçlarıyla hem demokratik hem devrimci olan, kendi teorik eleştirisini ve giderek kendi politik form ve pratikle rini geliştirerek bağımsız bir temel üzerinde, kendi ayakları Üzerinde sağlamca durması gereken bir sosyalizm. Sadece bu Önvarsayımlorla herhangi bir “ ittifak" görüşülebilir; ve eğer bir olağanüstülük böyle bir ittifakı gerektirirse, o zaman, bu. ortodoks komünizmin alışılmış zorlayıcı koşullan temelinde olamaz; “ Geniş Sol"un çıkarına (çıkar ları enifionu Parti'nin çıkarları olan “So ru n ), önemli teorik ve strate jik farklılıkların karartılması ya da geçiştirilmesi koşulu. İkincisi, herhangi bir ortak eylemin koşulu, Stalinist yasal lığın her yönünün sürekli ve açık bir eleştirisi olmalıdır. 1950 “ gündem"i so nuçlandırılıncaya kadar, euro-komünizmin kendine reforme etmeyle ilgili her hareketi, sadece güvenilmez seçim oportünizmi vaatlerine da yanabilir. Mücadele, teori ve pratiğin her düzeyine yayılmalıdır — komünist partinin örgütlenme biçimlerinde, komünistlerin diğer sosya list yapılarla ve kendi “ seçnıcnler"iyle ilişkilerinde radikal değişiklik lere yol açmalıdır— ancak bu koşullarda, ortak eylemin böylesi deği şimleri hızlandırm ası ve gizli farklılıkları onaya çıkarm ası, amacı mıza hizmet edebilir. Britanya’da, küçük ve güç kaybeden Komünist Partisiyle bu so runlar. ikinci derecede önemli sorunlardır. Fakat, eşit derecede, alter natif, Özgürlükçü geleneğin bu boşluğu doldurmada ve işçi hareketi nin yum sıra kendini politik bir varlık olarak kurmadaki başarısızlığı — bu başarısızlık daha çok ciddi ve daha az açıklanubilirdir. Son 20 yılda, çok reklamı yapılan Britanya’da “ Markslzmin canlanmasında. 301
bıı düşünce dağı henüz politik tır fare doğurmadı. Entelijensiyanın alışkanlık halini almış elitizmine gömülmüş teorısyenler. mücadelele ri bu teonsyenlerin içinde çalışııklan kurumlan yaratan, emeklen oturduklan sandalyeyi meydana getiren, onlar olmadan var olmayı ve kendini yemden üretmeyi başaran ve bu leorisyenlerin "reform ist" ve "korporatif" olduğunu bildiklen (a p rio ri gerekçelerle) bir işçi hare ketiyle herhangi bir ilişkiye girmeyi küçümserler. Bu teorisyenlcr. hiç bir bağımsız politik iletişim ve eğilim aracını da yaratmadılar; yaratı lan lek araç, birbirleriyle sohbet edebildikleri dergilerdir. Fakat bu. başka bir zaman tartışılması geıeken yeni bir politik sorunlar yelpa zelini gündeme getirecektir. Olduğumdan daha keskin gtirünebilirim. Gerçe
hûlaro boğulurken ben argümanıma devam edeceğim. Sorun, Morx'i bir "iktisatçı" olarak betimlemenin yeterli olup olmadığı soıunu değil. Morris, Marx’ ı böyle görüyordu; insanın "üretim tarzTyla dalevereciİftm vı* KnpUniXf gftbek-irdelr.yi'n griİpi indirgeyenin Marx olrJıığu eklenebilir. Sorun şudur-M arx bizim safıntızdadtr, biz M arx'm safın da değiliz. Onunki gü:ü asla Susturulmayacak bir sestir; fakat asla biri cik ses olmadı ve onun söylemi sınırsız bir erime sahip değildir. Sos yalist hareketi icat etmedi; sosyalist düşünce de bazı yönleriyle tek ba şına onun ya da onun yasal varislerinin iyeliğinde değildi. Sosyalist atnaçlar ile ilgili, Mcrris ve diğerlerinin daim fazlasını söyledikJcri peylerle ilgili — ve bir çoğu bugüne uygun olan— çok az şey söyledi (bilerek). Bu çok az şeyi söylerken, sadece sosyalizmin değ;l. aynı zamında kadın ve erkeklerin yarattığı herhangi b ir geleceğin de, sadece "bilim "e, ya da zorunluluğun belirlenimlerine değil, değerler tercihine ve bu sonuç tercihlere yol açan mücadelelere de dayandığını unuttu (vc bazen yadsır gibi göründü). Bugün Marksist geleneğin karşısına çıkan vc uzun süredir karşısı na çıkmış olan tercih, idealist irrasyonaliznı ile etkili, aktif us arasın da tercihtir. Althussercilere gelince, tercihlerini çok önce yaptılar ve Ücra gözlemevlerinde ayinlere çekildiler; Sanki, penceresiz b.r gök gözlemevi yapılmış ve içindeki gökbilimci, sadccc kalem, mürekkep ve kağıtla yıldızlı evreni düzenliyor gibi, Hay Althusscr’ın dc. kendi gözlemevinde (vc bunu benzer birçok gözlemevi vur), etrafında kaynaşan sayısız insan varlıklara bir göz ntmnya gerek duyma dı. fakat onlann butiln kaderim laş bir masanın üzerine »erebildi vc küçük bir kirli sünger parçasıyla gözyaşlarını 5İ ebildi.(,iîi Herhalde, bu gözlemevi kendi çürük temelleri üzerine zaten çöküyordur. Fakat, daha noda ve daha ava/u-garde başka gözlemeleri bu enkazın etrafında inşa edilecektir. Teçhizatı daha mükemmel bir "Marksizm"in içine kapanmadan önce, okuyucularımın da seçim yap malarını istiyorum. (1B2) Ûzûr dilerim. Hard Trmes'dan bu alınlıy kopyalarken yanlışlıkla, Bay Althussor yerine Bay Gradgnnd’ın adını yazmışım 303
Ü ç vesileyle ‘'1956"nın sınırlarına geldim. Kuşkusuz eleştirmen lerim haklıdır: Geçmişteki o ana geri dönmek bende saplantı oldu; “ bunun kadar üzücü çok az fosil itiraf olmuştur” .*183) Her yenilgide insan ayağa kalkmalı, üstündeki tozları silkeleyip temizlemeli ve başı havada neşeyle yürümelidir. Peki ya yenilgi bütünsel ve rezilceyse, rasyonaliği ve bizzat sosyalist projenin iyi niyetini kuşku konusu ya pıyorsa? Peki ya o noktada sesyalist hareketteki kahramanlar sonunda geri çekiliyorsa ve onların mutlak karşıtları öne çıkarsa? O zaman, önceden olduğu gibi başlar daha da yüksekte yürünebilir mİ? Sanmı yorum. Fekat soruna tekrar dönmemeye söz veriyorum. “ 1956” ya bor cum artık tamamen ödenmiştir. Artık daha rahat bir vicdanla kendi esas işime ve kendi bahçeme dönebilirim. İşlerin nasıl gittiğini gözle yeceğim.
(183) Anderson, “Socialism and Pseudo-Empiricism’ , s. 39.