Sûfî Persfektif Kadir ÖZKÖSE*
Bekir AYDOĞAN / Şah-ı Nakşibendi Hazretlerini Kabri / Buhara- Özbekistan
TASAVVUF YOLUNUN
ÖNDERLERİ “Şeyh, Allah’ı kullarına gerçek mânâda sevdiren, insanları da Allah’a sevdiren ve O’nun yoluna yönlendiren kişidir. Bunu gerçekleştirecek olan şeyhin öncelikle kemâl kesbetmesi gerekmektedir. Zira nâkıs insanlardan kâmil işler çıkmaz. Şeyhlik rütbesi; tarîkat yolunun en yüce mertebesi, Allah’a davet konusunda peygamber vekilliğinin en üstün derecesidir.”
14
Temmuz 2008
T
“Sohbet şeyhlerinin meclislerinde va’z ve nasîhat de vardır, ama sükût ve hâl/his daha değerlidir. Şeyh ibadeti ve ahlakı ile çevresindekilere örnek olur, ama aynı zamanda şeyh, onları mânevî olarak etkiler ve yönlendirir. Şeyhin etrafındakileri, mânen etkileme gücü vardır. Sırrî/derûnî etki ve mânevî tesir tasavvuf olgusunu meydana getirir.”
asavvufta üzerinde önemle durulan hususlardan biri de mürşid ve özellikleridir. Mürşid, Arapça irşâd kelimesinin ism-i fâilidir. Rüşd ise, insanlara maslahatlarını, kendilerine faydalı olacak şeyleri gösterip çıkarlarını anlatmaktır.1 Buna göre mürşid, “doğru yolu gösteren kişi” demek olup, tasavvuf ıstılahında, “yolun tehlikeli ve korkulacak yerlerini bilen, uyaran, dini ve şer’î esasları mürîdin kalbine yerleştiren, kullara Allah’ı sevdirmeye vesîle olan kişi” şeklinde tarif edilmiştir.2 Tasavvufî eğitim alacak olan kişilerin hayat ve düşüncesine yön veren en güçlü kaynak şeyhi ve şeyhinin tavsiyeleridir. Mürşid-i kâmiller, tasavvufî talim ve irşâd ile meşgul olurlar. Turuk-ı aliyyeden birine mensupturlar, bir tekke veya zâviyede, seccâde-nişîndirler. Evrâd, ibadet ve riyâzet ile meşgul olan dervişlere reislik eden şahsiyetdirler. Mürşid-i kâmiller; düşünceleri, ahlâkları, davranışları ve uygulamaları ile bağlılarına örnek konumundadırlar. Şerîat, tarîkat, marifet ve hakîkat mertebelerinde kemâl derecesinde bir olgunluğa sahiptirler.3 Dolayısıyla mürşid, seyr ü sülûkun temel taşlarından biridir, tabii en büyük mürşid Hz. Peygamber (s.a.v.)’dir.4
Peygamber Efendimizin İrşad Eğitimi Peygamberlerin en temel görevi teblîğdir. Teblîğ, bir irşâd faaliyeti ve insanları eğitme ameliyesidir. Peygamberimiz de öncelikle insanlara Allah’ın âyetlerini ulaştırmaya çalıştı. Teblîğ edilen âyetlerin dönüştürücü ve erdirici bir gücü vardı. Sahâbe-i kirâm, Peygamberimiz (s.a.v.)’i ziyarete geldiklerinde, yanından hep değişikliğe uğramış olarak ayrılıyorlardı. Peygamberimizin huzurunda, içlerine Allah korkusu ve Allah aşkı doğuyordu. Sahâbe ile Peygamberimiz arasında mânevî bir alışveriş oluyordu. Peygamber (s.a.v.)’in yanında daha fazla bulunan, onun huzurunda ve gözetiminde olma şerefine nail olanlar, onun mübarek nazarı ile kemale eriyorlardı. Peygamberin irşâdı yalnızca söz ile değil, hâl ile ve bu hâlden etkilenme şeklinde idi. Peygamberimizin irşâd ve eğitim konusundaki vârisleri onun ilim, irfân ve ahlâkına vâris olan âlimlerdir. “Âlimler peygamberlerin vârisleridir.”5 hadîs-i şerîfinde maddî verâsetten çok mânevî verâset söz konusu olmaktadır. Mânevî verâset, maddî ve mâlî verâset gibi miras
15
Bekir AYDOĞAN / Abdülhâlik-ı Gücdüvânî Hazretlerinin Kabri
bırakandan vârise kalan ve artık onun malı olan rûhî değerler, mânevî hâller ve ahlakî kemâllerdir. Yoksa çıplak bilgi değildir.6 Bir kişinin mânevî verasete sahip olup olmadığını, sünnet-i seniyyeyi hakkıyla yaşayıp yaşamadığına bakarak anlarız. Huzurunda bulunurken müsbet anlamda değişikliğe uğranılan zat, mürşid-i kâmildir.7
Pir Tutmak Tasavvuf tecrübî bir ilim, seyr ü sülûk eğitimi de pratik bir uygulamadır. Güneşin altında meyveler nasıl farkına varmadan güneşten aldıkları gıda ile olgunlaşırlarsa, aynı şekilde insanlar da çevresinde ve halkasında bulundukları güçlü şahsiyetlerin mânevî ikliminde pişerler. Geleneksel eğitim ve mesleklerde ustadan ustaya geçen bir silsileye bağlı bir otoritenin önünde diz çökmek suretiyle (pîr tutmak), o ustanın tezgâhında bilginin ve mesleğin öğrenilmesi atılacak ilk adımdır. Bir muallimin, bir rehberin, bir mürşidin deneti-
16
Temmuz 2008
mi ve yönlendirmesi altında bu yolda talim ve terbiye görülmesi, tasavvuf mesleğini âdetâ usta-çırak ilişkisiyle açıklanabilecek bir zanaat okulu hâline getirmiştir.8
Şeyhlik Makamı Şeyh, Allah’ı kullarına gerçek mânâda sevdiren, insanları da Allah’a sevdiren ve O’nun yoluna yönlendiren kişidir. Bunu gerçekleştirecek olan şeyhin öncelikle kemâl kesbetmesi gerekmektedir. Zira nâkıs insanlardan kâmil işler çıkmaz. Şeyhlik rütbesi; tarîkat yolunun en yüce mertebesi, Allah’a davet konusunda peygamber vekilliğinin en üstün derecesidir.9 Tasavvuf yoluna sülûk edecekler için kâmil bir şeyhin bulunması da yeterli değildir. Şeyhin dervişlerine rehberlik edebilecek beceri ve ehliyette olması da şarttır. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Şâh-ı Nakşibend (ö.791/1388) bu gerçeği şu şekilde dile getirir: “Şeyhler, şu üç
çeşitten biridir. Ya kâmildir, ya mukalliddir ya da mükemmildir. Kâmil ve mükemmil olan iş bitirir.”10 İnsanın mânevî yolculuğa çıkmadan önce bir mürşid araması gerekir. Hatta Nakşibendiyye tarîkatında Abdülhâlik-ı Gücdüvânî (ö. 595/1199) tarafından konulan on bir prensipten biri olan “Sefer der vatan”ın anlamı da mürşid aramak için yolculuğa çıkmak demektir. Aranan bir mürşidde bulunması gereken vasıflar şöyle sıralanmıştır: 1. Mürşid olacak kimsenin kitap ve sünnetin emirlerine âgâh olacak kadar bilgili olmalı, 2. Üzerinde Cenab-ı Hakk’ın ihsan ettiği bir vakar bulunmalı, 3. Kemâl sıfatlarıyla donanmalı, 4. Dünya ve makam sevgisinden geçmeli, 5. Riyâzât ve mücahede ile nefsini arıtmalı, 6. İstikâmet sahibi ve muttakîlerin imamı olmalı, 7. Hem kendisinde hem de sevenlerinde celâl ve cemâl vasıflarını dengeli bir tarzda tutmalı, 8. Nâfile ibadet ve zikirle ruhunu yüceltmeli, 9. Muhammedî ahlâka sahip bir kimse olmalı, 10. Silsileye sahip bir mürşidden icâzetli bulunmalı, 11. İçtihâd derecesinde fıkhî bilgiye sahip olmasa da müntesiplerinin meselelerini çözebilecek bir kalb diriliğine sahip olmalı, 12. Sağlam bir ilim, sağlam bir zevk, yüksek bir himmet, razı olunan bir hâl ve açık bir basîrete sahip olmalı, 13. Nefsini tezkiye ettiği kadar müridlerinin de nefislerini düzeltebilecek bir metoda sahip olmalı, 14. Hubb-i dünya (dünya ve dünyalık sevgisi) ile tanınan ve tanımlanan birisi olmamalı; yani yaptığı işten dünyalık bekleyen bir konumda bulunmamalı, aksine eline geleni ve elindekileri hizmette kullanabilmeli ve bu konuda çevresindekilere örnek bir konumda bulunmalı, 15. Yüzü nûrânî ve sözü rabbânî olmalı, 16. İlhâm-ı ilâhîye sahip olmalı, 17. Mânevî miracını gerçekleştirebilmiş, ulaştığı hakikatleri insanlara aktarabilmiş, kalbini kötü sıfatlardan temizlemiş, övgüye değer sıfatlarla süslenmiş olmalı, 18. İnsanın içine inşirah veren yüzü, görenler-
de uhrevîlik ve rabbânîlik duygusu meydana getirerek Allah’ı ve âhireti hatırlatmalı, 19. Kendisinde dinî cehâlet, Müslümanların hukukuna saygısızlık, mâlâyânî ile uğraşmak, her şeyde hevâya uymak ve kötü ahlâk gibi hasletler bulunmamalı, 20. Sosyal hayatta etkin olmalıdır.11
Talim Şeyhleri Genelde yaygın tasnife göre şeyhler üç kısımdır: Talim şeyhi, sohbet şeyhi ve tarîkat şeyhi. Talim şeyhi; tasavvufî konularda bilgi veren muallim konumundaki sûfîdir. Talim şeyhleri, İslâm’ı bilen, takva sahibi sâlih mü’minlerdir. Kendilerine başvuran mü’minlere dinin zâhirî hükümleri hakkında bilgi vermelerinden başka bâtınî ameller ve bunların hükümleri hakkında da bilgi verir, yaptıkları va’z ve nasîhatlerle Müslümanların nefislerini kötülüklerden arındırmaları ve ahlâklarını düzeltmeleri konusunda onlara yardımcı olurlar. Yaptıkları bu işe bâtınî fıkıh, muâmele ilmi, va’z, nasîhat gibi isimler de verilir. Müzekkirler/vâizler arasında bu gibi sîmâlara rastlanır. Bunlar âlim oldukları için bilgileriyle halkı aydınlattıkları gibi, takva sahibi sâlih kişiler oldukları için de onlara örnek olurlar. Bu niteliğe sahip talim şeyhleri veya hocaları sıradan hocalardan farklı oldukları gibi, onları sayan, seven ve örnek alan Müslümanlar da diğerlerinden farklıdır. Çevrelerinde toplanan ve sohbetlerinde bulunanlar da bunları kâmil, fazîlet sahibi mübarek insanlar olduklarına inanırlar.12
Sohbet Şeyhleri Sohbet şeyhi; sohbetine herkesin katılıp sözlerini dinlediği, hâl ve hareketleriyle örnek olan kişidir. Sohbet şeyhi, bilgi vermekle beraber, çevresindekilere örnek de olur. Özellikle h.3-4/m.9-10. asırlarda taliplere yol gösteren ve müridlerini terbiye eden şeyhleri, sonraki şeyhlerden ayırt etmeküzere, onlar için “sohbet şeyhi/şeyh-i sohbet” tabiri kullanılır. Sohbet şeyhlerinin meclislerinde va’z ve nasîhat de vardır, ama sükût ve hâl/his daha değerlidir. Şeyh ibadeti ve ahlakı ile çevre-
17
sindekilere örnek olur; ama aynı zamanda şeyh, onları mânevî olarak etkiler ve yönlendirir. Şeyhin, etrafındakileri mânen etkileme gücü vardır. Sırrî/derûnî etki ve mânevî tesir tasavvuf olgusunu meydana getirir.13 İlk sûfîlerin meclislerine katılanlara ve sohbetlerinde bulunanlara “sâhib/yoldaş” denir. Bir şeyhin sohbetinde bulunan, başka bir şeyhin veya şeyhlerin sohbetinde de bulunabilirdi. Fakat hangi şeyh onun gönlüne daha çok yatarsa onun meclisine daha fazla gider, ondan daha fazla etkilenir; bundan dolayı da o şeyhin sahibi/yoldaşı olarak tanınırdı. Böyle şeyhler, terbiye şeyhlerinden farklı olduklarından onlara şeyh-i sohbet veya şeyh-i talim denirdi. Söz konusu şeyh bilgili, sâlih, takvâ sahibi dindar bir mü’mindi. Ayrıca mânevî hâllere sahipti, tasavvufî tecrübesi ve yaşantısı vardı. Sohbet şeyhi ile musâhibi arasındaki ilişki de hoca/talebe ilişkisine benzerdi. Evliyâdan olduğuna inanılan bir şeyhi görmenin ve sohbetinde bulunmanın ayrı bir fazîleti vardı. Bu görme ve görülme (rü’yet/nazar) sahâbenin Hz. Peygamberi görmelerine, onun tarafında görülmelerine ve sohbetinde bulunmalarına benzemekteydi.14
1. Hâl şeyhi, gerçek anlamda tarîkat ve tasavvufu yaşayıp yaşatan şeyhlerdir. 2. Kâl şeyhi, sözde şeyh olup müteşeyyih (kendi kendini şeyh ilan eden, şeyh geçinen) olarak bilinen isimlerdir. 3. Yol veya yal şeyhi, tasavvuf yolunun sahtekârlarıdır. 4. İrâde şeyhi, iradesini ilahî irade içinde eritmiş, müritlerini ruh ve bedenle tesiri altına almış şeyhlerdir. 5. İktidâ şeyhi, kendisine uyulması, söz ve davranışlarının taklit edilmesi gereken şeyhlerdir. 6. Teberrük şeyhi, feyiz ve bereketinden nasip almak için mübtedi mürîdin ziyaret ettiği şeyhlerdir. 7. İntisâb şeyhi, mübtedi mürîdin onun sayesinde tarîkata kabul olunduğu, bundan dolayı da ona karşı sorumlu olduğu kimsedir. 8. Telkîn şeyhi, her mürîde okuyacağı virdi tevzî eden şeyhlerdir. 9. Terbiye şeyhi, mübtedi mürîdlerin terbiyesi ile görevlendirilen şeyhlerdir.16
Dipnot *
Tarîkat Şeyhleri
Doç. Dr.
1 ∗
2
Tarîkat şeyhi; mürid ve müntesiplerini bir annenin yavrusunu terbiye etmesi titizliği ile yetiştirmeye çalışan şeyhtir. Buna “terbiye, irşâd ve teslîk şeyhi” de denir. Mürîd ve müntesiplerini bir annenin çocuğunu, bir öğretmenin öğrencisini, bir ustanın çırağını terbiye etmesi ve yetiştirmesi gibi terbiye edip yetiştiren şeyhtir. Onların hem rûhanî, hem de dünyevî rehberidir. Sohbet ve talim şeyhleri muhiplerine belli zamanlarda, belli miktarda, belli dualar (ezkar ve evrad) okuma mecburiyeti getirmedikleri ve onlar üzerinde sıkı bir denetim kurmadıkları halde, terbiye şeyhleri bağlılarına evrâd okuma mecburiyeti getirir, onları sıkı bir mânevî denetim altına alır, zaman zaman da sadâkatlerini test ederler. Her tarîkat şeyhinin aynı zamanda sohbet ve talim şeyhi olması gerekir, bunun istisnâsı çok azdır.15 Şeyhler hakkında şu sınıflandırmalar yapılmaktadır:.
18
Temmuz 2008
3
4 5 6 7 8 9
10 11
12 13 14 15 16
Süleyman Uludağ, İslam’da Mürşid ve İrşad Faaliyetleri, İrfan Yay., İstanbul 1975, s. 12. Ali b. Muhammed es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî, Kitâbu’tta’rîfât, tah. Abdulmun’im Hafnî, Kahire ts, s. 238; Enver Fuad Ebu Hazzam, Mu’cemu’l-mustalâhâti’s-sufiyye, tah. George Mutri Abdulmesih, Beyrut 1993, s. 161; Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Rehber Yay., Ankara 1997, s. 527. İrfan Gündüz, Gümüşhanevî Ahmed Ziyâüddîn (KS) – Hayatı, Eserleri, Tarikat Anlayışı ve Hâlidiyye Tarikatı, Seha Neşriyat, İstanbul 1984, s.238. Ahmet Cahid Haksever, XI. Yüzyıl Bir Türk Türk Sufisi Yakub-ı Çerhî, Doktora Tezi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2005, s. 130-131. Buhari, İlim, 10. Hasan Kâmil Yılmaz, Tasavvuf Mes’leleri, Erkam Yayınları, İstanbul 2004, s. 87-88. Akif İnan, “Tasavvufî İrşad Ve Eğitim”, Tanımı, Kaynakları ve Tesirleriyle Tasavvuf, Seha Neşriyat, İstanbul 1991, s. 63-66. Mahmut Erol Kılıç, Sûfî ve Şiir-Osmanlı Tasavvuf Şiirinin Poetikası-, İnsan Yayınları, İstanbul 2004, s. 48. Ebû Hafs Şihâbüddin Ömer es-Sühreverdî, Tasavvufun Esasları -Avarifu’l-Maarif Tercemesi-, haz. H.Kâmil Yılmaz-İrfan Gündüz, Vefa Yayıncılık İslam Mecmuasının Hediyesi, İstanbul 1990, s. 103. Haksever, Yakub-ı Çerhî, s. 131. Sühreverdî, Tasavvufun Esasları, s. 104-107; İdris Azûzî, eş-Şeyh Ahmed Zerrûk Ârâuhü’l-Islâhıyyetü tahkîku ve dirâse ‘Uddetü’l-Mürid es-Sâdık’, Matbaatü’lFüdâle, Muhammediyye 1998, s. 98; H. Kâmil, Yılmaz, “Tasavvufla İlgili Soru ve Cevaplar”, el-Lüma’, İstanbul 1996, s. 474-5. Süleyman Uludağ, Tasavvufun Dili 1 Mürşid-Mürid-Yol, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2006, s. 64-65. Uludağ, Tasavvufun Dili 1, s. 63. Uludağ, Tasavvufun Dili 1, s. 125. Uludağ, Tasavvufun Dili 1, s. 67. Adem Çatak, Şihâbeddin Sühreverdî Hayatı Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı, Doktora Tezi, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2007, s. 102.