“ Dostlarımız, Uzunca bir süredir sizlere seslenmedik. Aslına bakarsanız, dostumuzla iletişimimiz de biraz zayıflamıştı. Bunun hem bizlerle hem de sizlerle evet, sizlerle ilgili pek çok nedenleri varsa da, biz bunların en sık görünenini ifade edeceğiz. Bugüne dek dostumuza yazdırdığımız 81 seslenişi, bir kitap olarak yayınlatma isteği içinde olduğumuzdan, yani eğer olanaklı olursa EVREN UYGUN GÖRÜRSE kitap haline getirerek, daha çok sayıda Varlığa ulaşmasını ve O N L A R'IN DA "âlemde" yerlerini almaya başlaması için, bir dostumuzdan seslenişleri yazıları düzenlemesini rica ettik. Son günlerde gerek dostumuz gerekse de bir diğer dostumuz bizlerle ilgili mesailerini bu işe ayırdığından, yeni seslenişlerde bulunmadık. Ama şimdi hem kitap hazırlığı kolaylandığından, hem de yarın SİZLERİN DÜZLEMİNİZDE 21 Eylül 2005 olduğundan, kısa bir seslenişte bulunacağız.
ETMEK İSTEDİKLERİNİZLE İLGİLİ, EVRENE BİR BİLDİRİM İÇİN 21 DAKİKANIZI KENDİNİZE AYIRMANIZI ÖNERİYORUZ. Astronomi ya da astroloji ile ilgili olanlarınızın bildiği üzere, 21 Eylül tarihi bazı gök cisimlerinin dizilişleri ile ilgili ÖZEL bir gün. Bunların ne olduğunu öğrenmek size kalmış. Ama KOZMİK ANLAMINA işaret edelim istiyoruz; OLUŞACAK DİZİLİM ÖYLE BİR ELEKTRO-MANYETİK ÇEKİM ALANI YARATACAK Kİ, TÜM YÜKLERİNİZ NİYET ETTİĞİNİZ TAKDİRDE MARS TARAFINDAN İADE ALINACAK VE TÜM IŞIK-SEVGİ NİTELİKLERİ NİYET ETTİĞİNİZ TAKDİRDE VENÜS (VEGA) TARAFINDAN SİZE İLETİLECEK. Çünkü 21.09.2005 = 2+1+0+9+2+0+0+5=19 1+9=10 ve 1+0=1=BİR
Bundan önce ise iki hususa değinmek istiyoruz. Olası kitapta bir diğer dostumuzun da çizimleri olacak. Bu çizimlerle ilgili daha sonra öz bir açıklamada bulunmak üzere dikkatinizi çekmek isteriz ki, kitap çalışmasında da O N L A R üçgenlerini kurmuş durumdadırlar. Yazan dost, çizen dost, düzenleyen dost. Kitap basılır basılmaz, üçüne de MÜTEŞEKKİRİZ. Yine, sizlere seslenmediğimiz bu sürede AMA HEP BİRLİKTEYDİK, UMARIZ FARKINDASINIZDIR bizleri özleyen, dostumuza bizi soran SİZ DOSTLARIMIZA DA MÜTEŞEKKİRİZ. Dostlarımız, Sizlere daha önce Eylül Ayı ile ilgili bir seslenişte bulunmuştuk. Ancak şimdi ayın yirmi biri ile ilgili bir paylaşımda bulunmak istiyoruz. Öncelikle bilmenizi isteriz ki, günleriniz artık 24 saat değildir. Günleriniz aşağı yukarı 16 saat 45 dakikadır. Bunun anlamı da şudur ki, aylarınız da artık aslında aşağı yukarı 21 güne karşılık gelmektedir. Zamanın bu hızlanması nedeniyledir ki, sizler oralarda bir "yetişememe" hali içindesiniz. İşte her ayın ilk 7 günü başlangıcı, ikinci 7 günü oluşumu ve son 7 günü de çıkışı ifade etmektedir. Ancak Eylül ayı ile ilgili verdiğimiz bilgileri tazelerseniz, 21 Eylül "olası değişim-dönüşüm" kayıtlarının SABİTLENDİĞİ gün olduğunu göreceksiniz. Bunun anlamı şu ki, YARIN YAŞAMINIZDAN ÇIKARMAK İSTEDİKLERİNİZ VE YAŞAMINIZA DÂHİL
BİR, başlangıçtır. Ancak dostlarımız, 2x1x9x2x5=180 1x8=8 ve 8 ile 1=81’dir. Ve de Sizlere verdiğimiz 81 mesaj bir başlangıcı ve tamamlanışı, 21 Eylülden sonrası ise bizler ve sizler için yeni bir DÜZLEMDE YENİ BİR BAŞLANGICI işaret eder. (İnşallah) Bu toplamalar, çarpmalar ve bir araya getirmeler de ne saçmalık diyecek olanlara ise, EBCED HESABI İLE KABALA HESAPLAMASINI incelemelerini öneririz. Dostlarımız, Her ayın 21 inden sonraki 9 gün sizler için o ayın bir muhasebesi ve yeni aya hazırlık dönemi olduğu gibi, bizler için de aynı niteliktedir. Şimdi yapacağımız değerlendirme ve hazırlık sonrası, EKİM ayı için de sizlerle Merhabalaşmamızı İnşallah yeni düzlemlere de taşıyacağız. Şimdiden 10.10.2005 e bir dikkat çekerek, Sizlere "yeniden" seslenmiş olmanın sevinciyle, kalan Eylül günlerinizde neşe, sağlık ve farkındalık diliyoruz. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
0
N
L
A
O' nunla gelenler 2/1- 20.09.2005
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler
"Dostlarımız, Yine uzun sayılabilecek sizin zaman ve düzleminiz açısından bir süre sonunda, sizlere merhaba demenin sevinci ile sizleri selamlamak istiyoruz. Bir sonraki seslenişimizde bu "sizlerden” söz edeceğiz, ama şimdiden şunu belirtmek isteriz ki, bizler yani O N L A R ve sizler çok yakın dostlarız. Sizlere dostlarımız diye seslenmemizi hafife almayın lütfen. Bugün, Eylül ayının son günü. 30.09.2005 yani 3+9+2+5= 19; 1+9=10; 1+0=1. Sizlere demiştik ki, her ayın son günü aynı zamanda bir sonraki ayın da ilk günüdür. Yarın da işte 01.10.2005. Ekimin ilk günü. 01.10.2005 yani 1.1.1. Nasıl’ını da siz bulun artık. Ama bir bakar mısınız ve görür müsünüz? Yarın bir-bir-bir. Yarın kendinize ve dünyanıza “bir”az zaman ayırın lütfen ve bir'in ve "ekim"in enerjilerinden yararlanın ve siz kendi yaşamınıza ve dolayısıyla dünya anaya neler ekmek istiyorsunuz? Bu konuya odaklanın ve ekmeye başlayın. Her ne kadar Ekim ayı ve "ekim" olgusu ile ilgili olarak sizlere 10.10.2005 de sesleneceksek de, 1–1–1 de çok önemli bir gündür. BİR ÜÇGENİNİN ENERJİLERİ yarın ekmeye niyetlendiğiniz ve ektiğiniz tohumları destekleyecek ve güçlendirecektir. Unutmayın, BUDA'NIN dediği gibi "bir tohumda bir orman gizlidir." Yeter ki ektiğiniz ve ekeceğiniz tohumlar "BÜTÜNLÜĞÜN MURADIIŞIĞIN DOĞASI- HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI" ile uyum içinde olsun. Dostlarımız, Ekim’den söz etmemiz boşuna değil. Bu akşam sizlere AĞAÇLARDANORMANLARDAN söz etmek istiyoruz. Daha önceki iki mesajımızda sizlere nasıl bir tarihse bu dünya tarihi ile ilgili bilgiler vermiştik. Dünyanız oluşturulduğunda, üzerinde yaşam oluşabilmesi ve gelişebilmesi için gerekli en önemli unsurlardan biri de oksijendi. Ve bu oksijenin TEKÂMÜL YASALARI GEREĞİ DOĞAL YOLDAN VE ZAMAN İÇİNDE OLUŞMASI ZORUNLUYDU. Bunun için DÜNYA RABLERİ ağaçları ve ormanları kullandılar. Merkezi Evrenin ve Samanyolu Galaksisinin çeşitli dünyalarından alınan ve laboratuarlarda GAİA'YA uygun hale getirilen çeşitli tohumlar yeryüzüne ekildiler. Zaman içinde oluşan ağaçlar ve ormanlar ki her bir manyetik
tesir alanına o alanın NELİĞİNE uygun ağaç türlerinin tohumları ekilmiştir milyon asırlar boyunca bir yandan karbondioksiti oksijene çevirirlerken, bir yandan da kökleri ile toprağı sabitlemişler ve aynı anda fotosentez ile de aslında ilk yaşam oluşumlarını tetiklemişlerdir. Böylelikle aslında iki farklı şey demiş olmaktayız; 1- GAİA'NIN ilk canlıları AĞAÇLARDIR VE KÖKLERİ GALAKSİLERDEDİR. 2 - GAİA’DA HAYATİYET TOPRAKTA BAŞLAMIŞTIR. Ama daha önce de yaşamın suda başladığını belirtmiştik. Artık çelişkiyi(!) çözmek de size kalsın. Ağaçlar milyon asırlar boyunca dünyanın tek sakinleri olarak, atmosfer ve oksijen oluşumu ile ilgili vazife ve hizmetlerini yerine getirdiklerinde, GAİA' da anladığınız anlamda yani OKSİJEN bazlı yaşam koşulları oluşmuş oldu. Unutmayın ağaçlar karbon bazlı hayatiyet yaşarlar. Ağaçların vazife ve hizmetleri bitmiş değildir. Onların oksijen üretme ve toprağı sabitleme vazifeleri süreklilik arz etmektedir. Üstelik ağaçların tek işlevleri bunlarla da sınırlı değildir. Ağaçların ve ormanların işlevleri dediğimiz de; 1 - OKSİJEN ÜRETİMİ VE ÇEVRİMİ; 2 - FOTOSENTEZ, BESİN ÜRETİMİ VE ÇEVRİMİ; 3 - EKOLOJİK SİSTEM, YAŞAM ORTAMI ÜRETİMİ VE ÇEVRİMİ; 4 - YAĞMUR ÜRETİMİ VE ÇEVRİMİ; 5 - İKLİM DENGELEYİCİLİĞİ; 6 - TOPRAĞIN SABİTLENMESİ VE YAŞAM ZİNCİRİNİN GÜVENLİĞİ; 7 - HUZUR-SÜKÛNET-BARIŞ ENERJİLERİNİN ÜRETİMİ VE ÇEVRİMİ; 8 - GALAKTİK ORTAMLARLA İLETİŞİM, TESİR AKTARIMI; 9 - DEVALAR-PERİLER-MELEKLER İÇİN YERLEŞKE OLMA; 10- ŞİFA UNSURLARININ ÜRETİMİ VE CANLILIĞA SUNULMASI; 11- YERLE GÖKYÜZÜ ARASINDA DENGELEYİCİLİK; 12- BÜYÜ-SİMYA-SPİRİTÜELLİK KONULARINDA İLHAM VE TESİR AKTARMA; 13- KARŞILIKSIZ VERME, HİZMET, BİRLİK VE BÜTÜNSELLİK KONULARINDA İLHAM VE TESİR AKTARMA En başta sayılabileceklerdir. Dahası da var, ama zihinlerinizi daha da çok zorlamak istemiyoruz.
Öyleyse dostlarımız, YİRMİNCİ YÜZYILINIZDA YAĞMUR ORMANLARININ % 52’SİNİN YOK EDİLMESİ İLE İKİ BÜYÜK DÜNYA SAVAŞININ YAŞANMASI TESADÜF MÜDÜR? 20.Yüzyılınızda, seksen dört önemli ağaç türünün yok olması ile 84 önemli yerel lehçenin yok olması tesadüf müdür? 20.Yüzyılınızda, yerleşim, tarım, hayvan besiciliği, turizm ve benzeri nedenlerle büyük bir alan ağaçsızlaştırılırken, yine bu yüzyılınızda dünyanızda hastalıkların, doğal yıkımların, ekolojik sorunların, bireysel ve toplumsal huzursuzlukların, kaosların, sosyal yıkım olaylarının ve benzerlerinin böyle yoğun yaşanması tesadüf müdür? Tavuk-yumurta ikilemine girmeden diyeceğimiz o ki, sizler hakikaten bindiği dalı kesen bir uygarlıksınız. Ağaçlar ve ormanlar olmadan, ne maddesel ne de ruhsal yaşamınızın sağlıklı ve dengeli olması olanaklıdır. Mitolojilere, efsanelere, dinlere, tarihi metinlere bir göz atacak olursanız, eski uygarlıkların ağaçlara ve ormanlara atfettikleri önemi göreceksiniz. Ama 20.yüzyılınız bu açıdan KARA BİR YÜZYILDIR. Özellikle bazı büyük şirketlerin, hayvan beslemek üzere YAĞMUR ORMANLARINI YOK ETMESİ, aslında GAİA ANA üzerinde oynanan GALAKTİK OYUNLARIN bir yansımasıdır. Sizler henüz neyin ne olduğunu bilmediğinizden, sadece dünyanız açısından bakıldığında bile tedirgin edici bu olguların, bir de GALAKTİK ANLAMLARINI bilseniz uykularınız umarız kaçardı. Hangi uzaylı "medeniyetlerin", AĞAÇ-ORMAN-YEŞİL-OKSİJEN KORKUSUYLA ve HANGİ EMPERYAL NİYETLERLE orman ve özellikle de YAĞMUR ORMANLARI KATLİAMI yaptıklarını bilseydiniz, HERHALDE HALEN FAST FOOD ET ÜRÜNLERİ yemezdiniz. Neyse, konunun GALAKTİK BOYUTLARINI ŞİMDİLİK O N L A R A bırakın. Ama dünyasal boyutlarında sizlere çok görevler düşüyor. Dostlarımız, hem düşünce, hem de fiiliyat boyutunda,
1 - AĞAÇ EKİMİ KONUSUNDA ELİNİZİ TAŞIN ALTINA SOKUN. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 2 - AĞAÇLARIN-ORMANLARIN KORUNMASI KONUSUNDA ELİNİZİ TAŞIN ALTINA SOKUN. 3 - ÖZELLİKLE KOZMİK NEDENLERLE TÜRKİYE'NİN YEŞİLLENMESİ, ASLA AMA ASLA ÇÖLLEŞMEMESİ ÇOK, ÇOK ÖNEMLİDİR. ÜLKENİZİ YEŞİLLENDİRME YÖNÜNDE ATILAN HER ADIMA, ÖNCELİKLE DÜŞÜNCE ÜRETİMİYLE, AMA ELDEN GELDİĞİNCE FİİLEN DE DESTEK OLUN. 4 - YAĞMUR ORMANLARI DÜNYANIZIN HEM AKCİĞERLERİ HEM DE GALAKTİK KALBİDİR. ONUN KORUNMASI İÇİN HEM DÜŞÜNCE ENERJİNİZLE HEM DE ELDEN GELDİĞİNCE FİİLEN YARDIMDA BULUNUN. 5 - BİR BAKIN, HEM ÜLKENİZDE HEM DÜNYADA EMPERYAL-META GÜÇLERİ, RANT UĞRUNA ACABA SADECE DÜNYA RANTI MI? HEP ORMANLARLA, YEŞİL ALANLARLA UĞRAŞMAKTADIR. HER SAVAŞTA EN AZ İNSANLAR KADAR ORMANLAR DA HEDEF ALINMAKTA VE YOK EDİLMEKTEDİR. ACABA SADECE DÜNYA SAVAŞI GEREKLERİ NEDENİYLE Mİ? VE HEM RANT EKONOMİSİ HEM DE SAVAŞLAR, AÇIK Kİ DÜNYAYA VE İNSANLIĞA ESENLİK GETİRMEMEKTEDİR. ÖYLEYSE, BUGÜN ASLİ RUHSAL UĞRAŞLARDAN BİRİ DE HER, HER TÜRLÜ YOLLA BESLENME ŞEKLİNDEN, GİYİME, ULAŞIMDAN TURİZM TERCİHLERİNE, ÇEVRECİLİKTEN DÜŞÜNCE ÜRETİMİNE DEK AĞAÇLARIN VE ORMANLARIN KORUNMASI VE GELİŞTİRİLMESİDİR. Dostlarımız, Ekim ayı, bilenler bilir, birçok ağacın fidesinin ekimi için en uygun aylardan biridir. Hadi gelin ekim ayında, siz de ağaçlar ve ormanlar için bir adım atın. Atın ki, "yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" rüyası gerçek ola. Yeşili bol günler sizlerin ola dostlarımız.
0
N
L
A
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/2 – 30.09.2005
" Dostlarımız, Sizlere ilk olarak -e posta yoluyla- 01.06.2005 de merhaba demiştik. Yani dört aydır sizlerle merhabalaşıyoruz. Ortak dostumuza ise 27 Nisan 2005 de ilk olarak, bir "kalp spazmı" sırasında merhaba demiş ve sonrasında da Mayıs ayı boyunca adeta alıkoymuştuk. Dileyen olursa dostumuz yaşadıklarını paylaşmakta serbesttir, bizim açımızdan sorun yoktur, onun açısından da olmasa gerek. Evet dört aydır çeşitli aralıklarla 83 adet mesaj aldınız. Kiminiz şöyle kiminiz böyle yaklaştınız ama sonuçta bu mesajları aldınız, okudunuz, tarttınız. Bizde sizden hep rica ettik, lütfen bunları "gönül terazinizde tartın ama terazinizin kefeleri de dengede olsun". Birçoğunuz bu mesajlara, bilgilere açık bir haldeydiniz ve haldesiniz. Temkinli bir dikkatlilikle ele aldınız. Bir şekilde kalbinizde yankılananları kendinize ait kıldınız. Bunlar aracılığı ile sizlere başkaca şekillerde de akmamıza, gelmemize izin verdiniz. Hepinize müteşekkir ve minnettarız. Sizin, O N L A R I N ve BÜTÜNLÜĞÜN namına ve adına. İyi de, niye bu mesajları sizlere ve bildiğiniz, bilmediğiniz başkaca insanlara ulaştırıyoruz. Üstelik yakın zamanda ama kitap olarak ama İnternetten daha da çok insanın KALBİNE açacağız. Sizler kimlersiniz? Nesiniz? Bu bilgiler-bilişlerle ve onlarla ilginiz, ilişkiniz ne ki? Dostlarımız, Sizlerin kendinizi nasıl algıladığınız sizlere ait ama aynı zamanda TÜM BÜTÜNLÜĞÜ DE YAKINDAN İLGİLENDİREN, ETKİLEYEN BİR OLGUDUR. Bu seslenişimizde fazla da özelleştirmeden -demek ki belki yarın bir gün özelleştirebiliriz de sizleri ve ilişkimizi - sizlerin KİM OLDUĞUNUZLA, NEDEN BU ZAMAN VE BU MEKÂNDA ORADA OLDUĞUNUZLA, NE YAPTIĞINIZLA ilgili olarak, bizim genel bir bakışımızı paylaşmak istiyoruz. Birçoğunuz, RUHSALLIKLA ilgilisiniz. Bu nedenle de IŞIK İŞÇİSİ - YILDIZ TOHUMU - BEDENLİ RUH ve benzeri tabirler sizlere yabancı değil. Bizler de sizler için tüm bu tabirleri kullanabiliriz. Zaten evvel ki seslenişlerimizde de, içerik olarak bunları dillendirdik de. Evet dostlarımız, sizler yani ÂDEMLER VE HAVVALAR, bir doğum tarihi olanlar ve bir ölüm tarihini kesin görenler, bir beden de beş duyu ile yaşayanlar, doğrusal zamanda geleceğe yol alanlar, dünyanın bin bir zorluğu ile uğraşanlar ve bir yandan da bin bir zevkinin tadını çıkarmaya çalışanlar, dostlarımız,
SİZLER BİR BUZDAĞISINIZ Kİ, ŞU AN SADECE SUYUN ÜZERİNDE KALAN KISMINIZIN FARKINDASINIZ VE KENDİNİZİ BU KISIMDAN İBARET SANMAKTASINIZ. Çoğunuz aslında buzdağının suyun altında kalan kısmının varlığından bir şekilde haberdarsınız -hislerle, rüyalarla, eş zamanlılıklarla, kimi yaşantılarla- ama sonuçta bu BİLME DÜZEYİNDE DEĞİL ve KESİNLİK yok. Ama yine de AŞKIN BİR YANINIZ OLDUĞUNA KANİSİNİZ. Ve sizlerle hem bizlerin hem de başkaca dostların paylaştığı bilgilerin -çok boyutluluk, lineerlik, ebedilik, ölümsüzlük, enerji ve bilinç sürekliliği, reenkarnasyon, evrensel düzen ve benzerleri- hem doğruluğunu bir şekilde hissediyor hem de doğru olmalarını aşkla istiyorsunuz. Yine sizlerle hem bizlerin hem de başkaca dostların paylaştığı diğer bilgilerin de -yükseliş, beşinci boyut realitesine geçiş, yeniçağ ve yeni insan oluşumu eşiğinde oluşumuz ve benzerlerinin- hem doğruluğunu bir şekilde hissediyor hem de doğru olmalarını aşkla istiyorsunuz. Bir yandan da dostlarımız, tarifi kolay olmayan bazı "endişeler ve korkular" içindesiniz. Sanki sizler ve dünyanız için bazı şeyler yolunda değilmişçesine ve daha da kötü olacakmışçasına hisler içindesiniz. Dünyanızın haline bakıyor ve karamsarlığa kapılıyorsunuz. Ayrıca derinlerden gelen bazı hatıralar sanki sizleri tedirgin ediyor gibi. Yine, eğer siz örneğin bir IŞIK İŞÇİSİ iseniz, bulunduğunuz yeri, durumu, yaşantınızı anlamlandırmak da zorluklar yaşıyorsunuz. Ne yaptığınızla ve ne yapmanız gerektiğinizle ilgili sıkıntılar içindesiniz. Dostlarımız, Bizim bulunduğumuz yerden(!) bakıldığında, tüm bunlar o kadar doğal ve normal ki. Ekim ayı ve izleyen aylar içinde sizlerle bu konularla ilgili olarak da paylaşımlarda bulunacağız. Bunların sizlere yararlı olmalarını şimdiden diliyor ve umuyoruz. Ama bu seslenişimizde de sizlere bazı açılımlar sunmak istiyoruz. 1- SİZLER - SESLENDİĞİMİZ VARLIKLARSINIZ.
TÜM
DOSTLAR,
GALAKTİK
2- DÜNYADA BULUNUŞUNUZ BU GEÇİŞ DÖNEMİNE YARDIMCI OLMAK İÇİNDİR.
3- BU DÖNEMDE, BU ZAMANDA VE YERDE, BU DÜNYA BEDENİ VE KİMLİĞİ İÇİNDE BULUNUŞUNUZ TAMAMEN SİZİN İSTEĞİNİZ VE BÜTÜNLÜĞÜN ONAYI İLE GERÇEKLEŞMİŞTİR. TESADÜFÎ DEĞİLDİR. AMAÇSIZ DEĞİLDİR. DÜNYA KARMALARI İLE İLGİLİ DEĞİLDİR. BURNUNUZUN SÜRTÜLMESİ YA DA DÜNYASAL BÜYÜME İLE İLGİLİ DEĞİLDİR. 4- HER BİRİNİZİN İLİŞKİLİ OLDUĞUNUZ, BİR ANLAMDA AİT VE TEMSİLCİSİ OLDUĞUNUZ BİR GALAKTİK OLUŞUM - MEDENİYET VARDIR. 5- HER BİRİNİZİN DAHA GERÇEK VE BÜYÜK -BÜTÜN- TAM İFADELERİ BU GALAKTİK DÜZLEMDEDİR. 6- HEM BU GALAKTİK VARLIĞINIZIN HEM DE BU GALAKTİK BÜTÜNLÜĞÜN - OLUŞUM VE MEDENİYETİN - DÜNYA TARİHİNDE OYNADIKLARI ROLLER NEDENİYLE, HEM GALAKTİK —BİREYSEL VE BÜTÜNLÜKSEL- KARMALARINIZI TEMİZLEMEK HEM DE DÜNYANIN VE EVRENİN YÜKSELİŞİ İLE KENDİ GALAKTİK -BİREYSEL VE BÜTÜNLÜKSEL- YÜKSELİŞİNİZİ DE GERÇEKLEŞTİRMEK ÜZERE DÜNYADA BEDENLİSİNİZ. 7- HER BİRİNİZ GELECEK ZAMANDAN VE GELECEK MEKÂNLARDAN DÜNYA ZAMANI VE MEKÂNINA GELMİŞ VARLIKLARSINIZ. 8- GEÇMİŞ ZAMAN VE MEKÂNIN ŞİFALANDIRILMASI VE ONARILMASI İLE KENDİ ZAMAN VE MEKÂNLARINIZI ŞİFALANDIRMAK VE ONARMAK ÜZERE GALAKTİK BÜTÜNLÜĞÜNÜZCE ATANMIŞ GÖNÜLLÜLERSİNİZ. 9- HER BİRİNİZ, ÇOK BOYUTLU - PSİŞİK - İLERİ EVRİMLİ - YÜKSEK ENERJİLİ GALAKTİK VE / VEYA İLAHİ GÖREVLİ VE HİZMETLİLERSİNİZ. 10 - HER BİRİNİZİN DÜNYADA OYNAYACAĞINIZ KENDİNİZE GÖRE ROLLERİNİZ VE BUNA UYGUN GÜÇLERİNİZ- YETENEKLERİNİZ VARDIR.
11 - BU NEDENLE HER BİRİNİZİN ÇEKİLDİĞİ DÜNYASAL VE GALAKTİK ALANLAR - KONULAR- OLGULAR VARDIR. 12 - HER BİRİNİZİN BULUNDUĞU DÜNYASAL ALAN - MEKAN - UĞRAŞ ESASEN OLMASI GEREKTİĞİ GİBİDİR. 13 - SADECE HENÜZ NE OLMASI BİLİNCİ AÇISINDAN AKTİVASYON EKSİKLİĞİ VARDIR. 14 - Her şey zamanın içinde saklıdır. Sabırlı bir yolculuk ve dengeli bir yerleşiklik şimdilik gerekli ve yeterlidir. Dostlarımız, Daha sonraki seslenişlerimizde yukarıdaki tüm maddeleri açmak ve berraklaştırmak isteğindeyiz. Şimdilik şu kadarını bilmenizi isteriz ki, her şey planlandığı, umut edildiği ve olması istenildiği gibidir. BÜTÜNLÜK her daim yanınızda ve sizinledir. Sizlerin sıkıntılı zamanlarınızda, karışıklığa ve korkuya kapıldığınız, kendinizi değersiz ve işe yaramaz hissettiğiniz ve KOZMİK OLARAK NE OLMASI GEREKTİĞİNİ BİLMEDİĞİNİZİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ zamanlarda bilmenizi isteriz ki, HER ŞEY YOLUNDADIR. Sadece dostlarımız, artık sizlerin, sizleri DAHA BÜYÜK BİR FARKINDALIKLA ELE ALMA, GALAKTİK İFADELERİNİZİ VE ONLARIN DÜNYASAL TEZAHÜRLERİNİ BİLME VE DÜNYANIN ŞİFALANDIRILMASI VE YÜKSELİŞİ SÜRECİNDE SİZE DÜŞEN ROLÜ FARKINDALIKLA OYNAMA ZAMANINIZ GELMEKTEDİR. VE GELMİŞTİR DE. Böylelikle EVRENSEL AKIŞLA FARKINDALIKLA UYUM İÇİNDE AKARAK, GALAKTİK VAZİFE VE HİZMETLERİNİZİ FARKINDALIKLA YERİNE GETİRMENİZ SİZİN VE BÜTÜNLÜĞÜN MURADIDIR. İşte onlar, sizlere bunun için seslenmektedir ve seslenmeye de devam edecektir. Telaşa, endişeye ve kuşkuya yer yok dostlarımız. Buradan baktığımızda bizlerin gördüğü "HUŞU VERİCİ BİR DOĞUMDUR Kİ EBELERİ SİZLER OLAN." Şimdiden ellerinize sağlık.
( Not: BİLESİNİZ Kİ HEPİNİZİN ELLERİ AKTİVE EDİLMİŞTİR, SİZLERİN GALAKTİK İFADELERİNİZCE. KİMSENİN AKTİVE ETMESİNE GEREK
YOKTUR. SİZ SADECE ELLERİNİZİ KULLANIN. İMANLA VE GÜVENLE.)
KULLANMAYI
İSTEYİN
VE
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/3 – 01.10.2005
" Dostlarımız, Ekim ayının bu ilk gününde, BİR ÜÇGENİNİN enerji alanında, dileriz hayırlara vesile olacak ekimler yapmışsınızdır. Bizler de bugün sizlerle, yine bazı konularda AHKÂM kesmeye devam etmek, bir anlamda kendi ekimimizi yapmak istiyoruz. Biliyorsunuz, İnsanlık Yeni Bir Çağın eşiğinde ve bu çağda temel nitelikler, BİRLİK - BÜTÜNSELLİK- FARKINDALIK- ŞİFA - SEVGİ- ÇOK BOYUTLULUK-İMAN- BİLGELİK- GÜVEN olacak demekteyiz sizlere. Ve yine demekteyiz ki, bu Yeni Çağa geçiş için yani hem bu geçişe katkıda bulunabilmek hem de bu geçişi bireysel olarak da gerçekleştirebilmek için, bu nitelikleri şimdiden kendinizde ve yaşamınızda gerçekleştirmelisiniz. Eğer KUTBİYET SINIRLILIK - SONLULUK BOYUTLARINI AŞIP, BİRLİK - AŞKINLIK SONSUZLUK BOYUTLARININ SAKİNLERİ olmak istiyorsanız, bu nitelikleri şimdi de YANİ TEK GERÇEK ZAMANDA - SONSUZLUK ZAMANINDA gerçekleştirmelisiniz. Bu nedenle de daha öncede belirttiğimiz gibi, bugünlere gelinceye dek GELİŞİMİNİZ- BÜYÜMENİZ için yararlandığınız bazı aletleri, artık şükranla bir kenara bırakmalısınız. Bu akşam bunlardan üçüne daha değineceğiz. HIRSREKABET(ÇATIŞMA)- BAŞARI. Ki aslında üçü bir bütünün üç kenarı gibidir ve EGONUN can damarlarıdırlar. HIRS; Sizler, ayrılığı ve kutbiyeti deneyimleyen bedenli varlıklar olarak, HIRS olmaksızın maddesel dünyada iş göremezdiniz. Maddesel dünyada iş görebilmek yani maddeyle çeşitli ilişkiler kurabilmek, bu ilişkiler içinden diğer insanlarla da etkileşebilmek ve böylelikle yani çeşitli projeler sayesinde ayrılık ve kutbiyeti deneyimlemek, anlamak ve nihayetinde aşabilmek için HIRS olmazsa olmaz NİTELİĞİNİZDİ. Para hırsı, ün hırsı, güç hırsı, keşif hırsı, hırsı ve diğer benzeri hırslar olmasa, sabah yataktan kalkmak ve maddesel aleme dalmak için motivasyon bulamazdınız. Hırs, sizin Bütünden ayrı ve eksik, sınırlı varlıklar olduğunuz algınızdan kaynaklandığı gibi, aynı zamanda bu algılarınızı da beslemeye, büyütmeye yarıyordu. Tarihinizin her döneminde ama özellikle de Para ekonomisine ya da diğer bir deyişle Meta Ekonomisine geçişle birlikte TARİHİNİZİN MOTORUNUN HIRSLARINIZ olduğunu söyleyebiliriz. Hatta öyle bir hal almıştır ki hırslarınız, genetik olarak aktarılan AİLESEL, GRUPSAL VE TOPLULUKSAL -ULUSSAL- hırslar bile oluşturdunuz. Bunların bazıları ekonomik, bazıları Bilimsel, bazıları sanatsal, bazıları da dini görünümler taşısalar da sonuçta özleri ve nitelikleri aynıdır. Ancak Hırs, sahte algılara dayalı sahte bir
sürükleyici olduğundan SİZİ KENDİNİZDEN UZAKLAŞTIRDIĞI GİBİ, DİĞERİNDEN DE KOPARMIŞ VE SONUÇTA AYRILIK VE KUTBİYET algınızı zirveye taşımıştır. Özellikle de 20.Yüzyılınız İnsan Hırsının artık Uygarlığı zorlamaya başladığı bir yüzyıl olmuştur. Bugün artık, HIRSIN YARATTIĞI TAHRİBATIN -HEM BİREYSEL HEM DE KİTLESEL- HIRSIN AŞILMASINI olanaklı kıldığı bir düzlemdesiniz. Kaldı ki YENİÇAĞIN, BİRLİK - BÜTÜNSELLİK VE SEVGİ içindeki insanı Hırsla değil ANLAYIŞLA davranacaktır. Hırsın bir adım sonrası REKABET(ÇATIŞMA ) ve sonrası da BAŞARI ( FETİH ) dir. Oysa bugün artık Yeni insanlık yaşamını ANLAYIŞ İŞBİRLİĞİ - KEŞİF üzerine kurmalıdır. Bu nedenle dostlarımız, Ekim ayının bu ilk gününde İÇİNİZDEKİ HIRSI - HIRSLARI - RUHSAL ALANLA İLGİLİ OLANLARDA DÂHİL VE EN BAŞTA - salın gitsinler. Onlara bugüne kadar ki hizmetleri için teşekkür ederek ve onurlandırarak, artık ayak bağı olacak olan bu aletin yerine ANLAYIŞI koyun. Ve ama en başta da HIRSLI olanlara karşı ANLAYIŞLI olun lütfen. Halen bu oyuncakla oynamak ihtiyacı duyanlara, oyunlarına ortak olmadan anlayışla yaklaşın. İçinizden HIRS ile ilgili sorunlar yaşayanlar da, yani işle, özel yaşamıyla ve toplumsal yaşamıyla ilgili olarak YETİRİNCE HIRSLI olmayanlarda, dünkü mesajımızı bir daha okusunlar lütfen. Bir varlık, ne kadar evrimli ise ve ne kadar yüksek bir enerjiyse onun dünyasal ifadesi de, elbette o kadar hırssız olacaktır. REKABET ( ÇATIŞMA ); Yine ayrılık ve kutbiyet deneyi için, sizlerin bireysel ya da grupsal olarak karşı karşıya gelmeniz, sınırlılık ve sonluluk algısıyla yetersiz olan için yarışmanız, çatışmanız kaçınılmazdı. Sizler her şeyi ama her şeyi, sonlu, sınırlı ve yetersiz olarak algıladığınız ve kendinizi diğerinden topluluğunuzu da diğer topluluktan ayrı ve kopuk gördüğünüzden, her şey için rekabete girmeniz çatışmanız kaçınılmazdı. Böylelikle yani rekabet ve çatışma sayesinde, Kutbiyet ve Ayrılık deneyimini anlayabilecek ve aşabilecek seviyeye gelmenizi sağlayacak projeler geliştirebiliyordunuz. En acısı da sizin sizden yani kendinizden de kopmuş olmanız yani içsel varlığınızla teması yitirmiş olmanızdan dolayı, kendinizle bile rekabet ve çatışma içinde olmanızdı. Toplumsal dayatmalar nedeniyle, beğenmediğiniz yanlarınızı olması gerekenlerle değiştirmek üzere, kendi önünüze de yapılması gerekenler koymanız ve kendi kendinizle çatışmanız, parçalarınızı dövüştürmeniz trajikomik bir rekabet halidir. Özellikle de 20.yüzyılda ruhsal hastalıkların artması ve inanılmaz boyutlara ulaşması bu öz rekabet ve öz çatışmayla da bire bir ilişkilidir.
Bireysel ve topluluksal rekabet ve çatışma, sonunda öyle bir hale geldi ki, dünyanızın kaynaklarını adeta gerçekten sonlu ve sınırlı bir hale getirdiniz. Birliktelik halinde ortaya bile çıkmayacak birçok sorun yaratıldığı gibi, çözümü çok kolay sorunlarda çözümsüz bir hal aldı. Bugün artık KÜRESELLEŞEN DÜNYANIZDA REKABET VE ÇATIŞMANIN SONUNUN YIKIM OLACAĞI ÇOK AÇIK GÖRÜNÜYOR. Hem bireysel hem de kitlesel olarak, hem maddi hem de manevi sorunların çözümü artık, ANLAYIŞA DAYALI İŞBİRLİĞİDİR. Artık hem sizin hem de sizlerin, İŞBİRLİĞİNE - DAYANIŞMAYA PAYLAŞMAYA ihtiyacınız var. Düne kadar, ayakta kalmanız, gelişmeniz ve belli bir evrimsel düzeye gelebilmeniz için gerekli olan rekabet ve çatışma, artık sizin ruhsal yolunuzda da maddesel yolunuzda da ayak bağıdır. Bu nedenle hem içinizde kendinizle, hem de dışarıda diğerleriyle İŞBİRLİĞİ İÇİNDE OLMA ZAMANIDIR. Yaşamınızın her alanına anlayış ve işbirliği niteliklerini getirmek ve geliştirmek bugün SİZLERİN ASAL RUHSAL GÖREVLERİNİZDİR. Işık işçiliği, GALAKTİK GÖREVLİLİK, mumlar ve tütsüler yakmakla, dualar etmekle ve mantralar söylemekle, toplantılar yapmakla ve benzerleri ile olacak gibi değil artık. Yaşamınızın her anına, her mekânına, bireysel ve topluluksal her yaşantınıza ANLAYIŞ VE İŞBİRLİĞİ GETİREBİLİYORMUSUNUZ? Anlayış ve işbirliğinin yaşayan örneği ve kaynağı olabiliyor musunuz? İşte ışık işçiliği, işte galaktik görevlilik o zaman gerçekleştirilmiş demektir. Eğer dünyanızda ANLAYIŞ VE İŞBİRLİĞİ GELİŞMEZSE, YENİÇAĞDA GELİŞEMEZ. Bu, bu kadar sade ve berrak bir hakikattir. O nedenle içinize dönün ve rekabet, çatışma ile ilgili olan yanlarınıza teşekkür ederek ve onları onurlandırarak, artık ayak bağı olan bu aletin yerine İŞBİRLİĞİNİ koyun. Öncelikle kendi içsel varlığınızla İŞBİRLİĞİNİ ve sonra da olan her şeyle. Ancak halen rekabet eden ve çatışanlarla da, rekabete ve çatışmaya girmeyin. Bırakın onlar oyuncakları ile oynasınlar. Sizler onların etrafını İŞBİRLİĞİ İLE ÇEVRELEMEYE BAKIN. İçinizden REKABET - ÇATIŞMA ile ilgili sorunlar yaşayanlar da, yani işle, özel ve toplumsal yaşamıyla ilgili olarak YETERİNCE REKABET EDEMEYENLER ÇATIŞAMAYANLARDA, dünkü mesajımızı bir daha okusunlar lütfen. Bir varlık, ne kadar evrimli ise ve ne kadar yüksek bir enerjiyse onun dünyasal ifadesi de, elbette o kadar REKABETE VE ÇATIŞMAYA UZAK olacaktır. BAŞARI; Maddesel dünyada, yani ayrılık ve kutbiyet dünyasında, insanın kendini güçlü, önemli, iyi, değerli hissetmesi ancak kazandığı ZAFERLERLE, yaptığı FETİHLERLE yani BAŞARIYLA olanaklı olabiliyor. Hırsla kalkan, rekabet ve
çatışmayla yürüyen insan, başarıya ulaşıyor. Özellikle de meta düzeninin zirveye ulaştığı 20.yüzyılınızda, yaşamın amacı da anlamı da BAŞARI sözcüğüne endekslendi. EVDE - OKULDA - SOKAKTA İSTİKAMET BAŞARI, BAŞARI, BAŞARIYDI. Herkes sizden başarmanızı istedi. Mutlu, farkında, sağlıklı, üretken, yaratıcı, sevgi dolu olup olmamanız önemsenmedi. Önemli olan BAŞARILI olmanızdı. Üstelik kimse başarıya nasıl ulaştığınızla da ilgili değil. Başarılı olunda, nasıl olursanız olun. İşte kendinden yani içindeki İLAHİLİKTEN ve EVRENSEL DÜZENDEN - KOZMİK BÜTÜNLÜKTEN KOPMUŞ İNSANIN VARDIĞI HAZİN SON; DİNİ BAŞARI - İBADETİ BAŞARI - PUTU BAŞARI. Peki, sonuç, az sayıda başarmış çok sayıda başaramamış ama hepsi YALNIZ MUTSUZ - SAĞLIKSIZ - MÜSVETTE İNSANLAR. AÇLIK - YOKSULLUK ŞİDDET - PORNOGRAFİ - FUHUŞ - SALGIN HASTALIKLAR UYUŞTURUCULAR. Düne kadar, maddesel âlemde gerekli deneyimleri edinebilmek üzere, gerekli projeleri oluşturmak ve yaşamak üzere belki yararlı olan bu aleti, artık ANLAYIŞ VE İŞBİRLİĞİ IŞIĞINDA - BİRLİKTE - KEŞİF ile değiştirmek gerekiyor. Aslında başarılacak hiç bir şey yok. Yapılacak bir iş, yaratılacak bir şey yok. Baş ve son, olan, olmakta olan ve olacak olan her şey zaten BİZLERCE YARATILMIŞ durumda. Tek gereken bunların ZEVKLİ VE KEYİFLİ BİR ŞEKİLDE KEŞFİDİR. Bu nedenle de öncelikle kendimizin içsel varlığını keşfetmemiz ve sonra bu keşifle dışarıya(!) keşfe çıkmamız söz konudur. Bu nedenle içinize dönün ve başarı - başarmakla ilgili her ne varsa, onlara teşekkür ederek, onurlandırarak salın gitsinler ve artık ayak bağı olan bu aletin yerine KEŞİFİ koyun. Birlikte, neşeyle ve keyifle yapılacak KEŞİFLERİ. İçinizden BAŞARI ile ilgili sorunlar yaşayanlar da, yani işle, özel ve toplumsal yaşamıyla ilgili olarak YETERİNCE BAŞARILI OLAMAYANLAR DA, dünkü mesajımızı bir daha okusunlar lütfen. Bir varlık, ne kadar evrimli ise ve ne kadar yüksek bir enerjiyse onun dünyasal ifadesi de, elbette o kadar BAŞARIYA FETİHE UZAK olacaktır.
Dostlarımız, Bizler buralarda KOZMİK ANLAYIŞ - KOZMİK İŞBİRLİĞİ İLE KOZMİK KEŞİFLER YAPMAKTAYIZ. Ve sizlerinde aramıza EVRENSEL DÜZENE katılarak, bizlerle birlikte ASLİ DOĞANIZ OLAN KAŞİFLİĞİ FARKINDALIKLA İFADE ETMENİZİ ARZU ETMEKTEYİZ. Bunun için ŞİMDİ DE -SONSUZLUK ZAMANINDA- VE BULUNDUĞUNUZ YERDE, ANLAYIŞ-İŞBİRLİĞİ- KEŞİF niteliklerinizi YAŞAMANIZI VE YAŞATMANIZI İSTEMEKTEYİZ. Aslında bizim bir şey istediğimiz yok, siz şimdi ve burada, BUNLARI SİZE HATIRLATMAMIZI-IŞIK İŞÇİLERİ VE GALAKTİK GÖREVLİLER OLARAK- bizlerden istemiştiniz. Bizde kendi görev ve hizmetimizi yerine getiriyoruz. Unutmayın, sizler bizlerin değil, bizler sizlerin HİZMETİNİZDEYİZ. SİZLER BİZLERİN AŞKLA BAĞLI OLDUĞU " GALAKTİK VARLIKLAR VE GÖREVLİLERSİNİZ". Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler - O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/4 – 01.10.2005
“ Dostlarımız,
Dostlarımız,
Dün akşam ki seslenişimizde, sizlere sizlerle ilgili bazı savlar ileri sürdük; İşte galaktik varlıklarsınız dedik, dünyada bulunuşunuzun bir anlamı var dedik. Genel değiniler de bulunduk ama zamanla bunları açacağımızı da belirttik. Bazılarınız hoşlandılar, bazılarınız güldüler. Bazılarınızda inanmak istemekteler ama neden öyleyse FARKINDA değiliz demekteler. Bu akşam bu mesajımızı açmayacağız ama gene genel bir açılım ve yaklaşım sunmak istiyoruz. Bir anlamda madde, madde mesajımızı açmadan önce sizleri hazırlamak istiyoruz. Ayrıca belirtelim ki, asıl amacımızdan uzaklaşmadan ve kimseyi rahatsız etmeden, kişilere özel açılımlarımızda olacak ama bunları sadece o dostlarımıza ileteceğiz. Yani ÖZEL YAŞAMIN GİZLİLİĞİNE SAYGI YASASINA UYACAĞIZ.
1 - Sadece bir yaşamı olan, beş duyu ile sınırlı algıya sahip, ölümlü canlılar değilsiniz.
Dostlarımız, Hem Bütünlüğün hem de Sizlerin Galaktik İfadelerinizin Muradı, sizlerin orada "kim olduğunuzun farkındalığı ve bilişi ile kendi doğanızı ve yapınızı bilerek ve bu doğanıza ve yapınıza uygun olarak yaşamanızdır". Sizler OLDUĞUNUZA UYGUN OLARAK YAŞADIĞINIZDA, BU UYGUNLUKTAN GAİA VE ÜZERİNDEKİ YAŞAM İÇİN "ŞİFA-FARKINDALIK-NEŞE-IŞIK-İMANGÜVEN" DOĞACAKTIR. Sizin sırf varlığınız, sırf kendinde yaşamınız, bulunduğunuz her yeri ve her şeyi, şifalandıracak, farkında kılacak, neşelendirecek, ışıtacak, imanlı kılacak ve güvenli yapacaktır. Bunun için özel olarak bir şey yapmanızda gerekmeyecektir. Kendi olduğunuza uygunluğu ifade eden YAŞAMINIZ yeterli olacaktır. Ama işte sorun o ki "SİZ KİMSİNİZ? OLDUĞUNUZ NE? OLDUĞUNUZA UYGUN OLARAK YAŞAMANIZ NASIL OLACAK?" Bu soruların yanıtlarına uzaksınız. Öncelikle bir konuda anlaşamazsak, bu yanıtlara hep de uzak kalırsınız. Her şeyden önce SİZ OLDUĞUNUZU SANDIĞINIZ ŞEY DEĞİLSİNİZ. BUNU TAM ANLAMIYLA ANLAMADAN - BİLMEDEN - KABULLENMEDEN, olduğunuza doğru adım atamazsınız. Kendimizle ilgili olarak belirttiğimiz üzere, Sizin kim ya da ne olduğunuzdan çok ne olmadığınızı ifade etmek daha olanaklı ve önceliklidir. NE OLMADIĞINIZI İDRAK EDER VE OLMADIĞINIZI BIRAKIRSANIZ, OLUŞACAK BOŞLUĞA NE OLDUĞUNUZ AKACAKTIR. Yani önce SAHTE KİMLİKLERDEN - SAHTE TANIMLARDAN - SAHTE BAĞLAMLARDAN KURTULMALISINIZ.
2 - Sadece Dünya gezegeni ile ilgili, sadece fiziksel bedenle sınırlı, sadece beyinden ve zihinden ibaret canlılar değilsiniz. 3 - Tesadüfen ve amaçsız olarak bu zamanda ve bu mekanda yaşayan, büyük güçlerin kulu - oyuncağı olan aciz canlılar değilsiniz. 4 - Evrende üzerinde yaşam olan tek gezegende yaşayan, diğer gezegenlerden ve diğer insanlardan ayrı, kopuk, yalnız canlılar değilsiniz. 5 - Yazılı ve çizili kaderi olan, bunun içinde aciz yaşayan canlılar değilsiniz. Bir kere bunlar olmadığınızı ANLAMAK - BİLMEK - KABULLENMEK ZORUNDASINIZ Kİ, sizlerle KİM VE NE OLDUĞUNUZU PAYLAŞABİLELİM. İyi de kim istemez ki, böyle olmamak yani diyelim ÖLÜMSÜZ olmak demekte bazı dostlarımız. Acaba? Dostlarımız, Psikoloji ile ilgili olanlarınız bilecektir, bazı insanlar - ki sayıları oldukça çok MUTSUZLUĞU BİLE İSTEYE YARATIRLAR VE ONU BIRAKMAZLAR. Bazıları da HASTALIK HASTASIDIRLAR. Sürekli hastalıklar yaratır ve yaşarlar. Çünkü, mutlu veya sağlıklı iken elde edemeyeceklerini düşündükleri, ikincil kazanç diye adlandırılan kimi yararlara bağımlıdırlar. Örneğin yaşlı bir kadın ancak hastalandığında çocukları onunla ilgilenmektedir. Bir kadın ancak mutsuzken kocasından ilgi ve şefkat görmektedir. Nedenleri, kazançları çoğaltabiliriz. Önemli olan şu ki kulağa saçma gelse de, birçok insan sırf ikincil kazançlar uğruna mutsuzluk ve hastalıklar yaratmaktadırlar. Bu durumda, mutsuzluğun ve hastalığın sağladığı yararları anlamadan ve onları mutluluk ve sağlık içinde gerçekleştirme cesareti göstermeden, mutsuzluğu ve hastalıkları yenmek olanaklı değildir. Burada dinamik, mutsuzluk ve hastalık ile elde edilen
kazanımlarla ilgili ANLAYIŞ-FARKINDALIK geliştirmektir. Ardından da MUTLULUK VE SAĞLIK İÇİNDE BUNLARI GERÇEKLEŞTİRME CESARETİ göstermektir. Dostlarımız, İşte sizlerinde GERÇEKTE KİM OLDUĞUNUZU HATIRLAMAMANIZIN yukarıda saydığımız sahte kimliklere sahte tanımlara sarılmanızın - sizlere sağladığı yararlar vardır. İşte sizlerde bu yararlarla ilgili ANLAYIŞ VE FARKINDALIK geliştirmedikçe, sahte kimliklerden, sahte tanımlardan kurtulmanız ve KİM OLDUĞUNUZU, NEDEN ŞİMDİ VE BURADA OLDUĞUNUZU HATIRLAMANIZ OLANAKLI DEĞİLDİR. O kadar uzun zamanlardan beri maddesel ifadeler içindesiniz ki, o kadar uzun zamanlardan beri GALAKTİK EVİNİZDEN uzaktasınız ki, sizleri anlamamak ve adeta hak vermemek güç. Ama artık ZAMAN HATIRLAMA ZAMANIDIR. Ve o kadar TATSIZ (!) o kadar ACI (!) verici deneyimler yaşadınız ve bu deneyimlerde ETKİLİ ROLLER VE GÖREVLER ÜSTLENDİNİZ Kİ, sizleri anlamamak ve adeta hak vermemek güç. Ama artık ZAMAN HATIRLAMA ZAMANIDIR. Öyle Yeni Çağlar deneyimlediniz ki, bunlar bir yandan öyle YIKIMLAR (!) öyle SONLAR (!) getirdiler ki, sizleri anlamamak ve adeta hak vermemek güç. Ama artık ZAMAN HATIRLAMA ZAMANIDIR.
Dostlarımız, İşte şimdi sizler "bildik, güvenli (!) yaşamınızdan" olmamak, bilmediğiniz vakumlarda kaybolmamak, delirmemek, büyük sorumluluklar üstlenmemek, büyük hatalar (!) yapmamak adına, HATIRLAMAK İSTEMİYORSUNUZ. Ama oysaki asıl şimdi hem bireysel hem de GRUP olarak KAYBOLMUŞ - DELİRMİŞ durumdasınız. Asıl şimdi sahtelikler sizleri hatalara sevk ediyor. Sorumsuz yaşamınız sizi sorumlu kılıyor. Unutmayın korkunun ecele yararı yok. Sizler " GALAKTİK VARLIKLARSINIZ - HER BİRİNİZ BELLİ GALAKTİK YILDIZLARLA İLİŞKİLİSİNİZ - GALAKTİK GÖREVLİLERSİNİZ ". Bu gerçekten kaçış sizi KURTARMAZ. Tersine KURTULUŞUNUZ yani ŞİFANIZ DENGENİZ - FERAHINIZ BU GERÇEĞİ HATIRLAMANIZDADIR. Aynı şekilde GAİANIN DA ŞİFASI - DENGESİ - FERAHI buna bağlıdır Sizler KİM OLDUĞUNUZU HATIRLADIĞINIZDA VE KABUL ETTİĞİNİZDE, AYNI ANDA SİZ SİZE AKACAKSINIZ. BİZ SİZE AKACAĞIZ. TÜM BİR KOZMOZ - BÜTÜNLÜK - SİZE AKACAK. BALİNALAR VE YUNUSLAR SİZE AKACAK. GAİA ANA SİZE AKACAK. Dostlarımız, asla yalnız ve desteksiz kalmayacaksınız. Bu akışlarla KOZMİK IŞIĞINIZI VE ENERJİNİZİ KUŞANARAK, BÜTÜNLÜĞÜN MURADI IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI İÇİN, SİZE DÜŞEN ROLÜ OYNAYACAK VE HİZMETİ YERİNE GETİRECEKSİNİZ. Kİ ŞİMDİ VE BURADA O NEDENLE, GÖNÜLLÜ OLARAK BULUNUYORSUNUZ. VE BİZE DEDİNİZ Kİ, ŞİMDİ VE BURADA BANA BUNU HATIRLATIN. Biz de HATIRLAMANIZA YARDIMCI OLACAĞIZ, İNŞALLAH. Sizlere Hizmet, Bizlerin Onurudur. Sizlerin Hatırlaması, Bizlerin Şifasıdır.
Samanyolu Galaksisinde de, öyle YILDIZ SAVAŞLARI (!) öyle KOZMİK İHANETLER (!) yaşadınız ki, sizleri anlamamak ve adeta hak vermemek güç. Ama artık ZAMAN HATIRLAMA ZAMANIDIR.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
Samanyolu Galaksisinde olsun başka Galaksilerde olsun, hatta MERKEZİ GÜNEŞLERDE VE MERKEZİ EVRENLERDE, öyle DÜŞÜŞLER (!) gördünüz ve yaşadınız ki, öyle SAPMALAR- KIRILMALAR (!) deneyimlediniz ki, sizleri anlamamak ve adeta hak vermemek güç. Ama artık ZAMAN HATIRLAMA ZAMANIDIR.
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/5 – 01.10.2005
" Dostlarımız, Bir süredir sizlerle biraz "yukarıdan" söyleşmeye başladık. Yukarıdan’la kastettiğimiz, dünyanın, dünyasal olanın ve beş duyu farkındalığının dışıdır. Bu gün bilimsel olarak, henüz dünyanın dışında canlılığın olduğu bir yer olduğu açıklanmış değildir. Dikkat edin bulunmuş, bilinmiş demiyoruz, açıklanmış değil diyoruz. Dolayısıyla sizlere galaktik ifadelerinizden ve galaktik düzlemlerinizden söz etmek, iyice yukarıdan iyice bilim-kurgu ifadeler gibi görünebilir. Oysa bize göre ise, bu söyleşiler ya da seslenişler "damardan", sizin içinizden, merkezinizden yapılan seslenişlerdir. Ancak, dostlarımız, her bilginin bir veriliş muradı, her bilginin taşıdığı bir tesir, her bilginin taşıdığı potansiyeller vardır. Bizlerin sizlere, laf olsun, eğlencelik olsun diye ya da aman bir gözlerini boyayalım, hadiseye derinlik ve gizem katalım diye bilgi vermemiz söz konusu olamaz. Kaldı ki, en başından beri söylüyoruz, bizim için bilgi değil BİLİŞ, BİLGELİK VE İDRAK önemlidir. Ancak Yunus'un dediği gibi "ilim, ilim dedikleri bilmektir, sen kendini bilmezsen bu nice ilimdir”. Dostlarımız, önemli olan sizlerin kendinde "BİLGE-BİLEN– İDRAKLİ” bir mevcudiyet içinde olmanızdır. Ki buradan, NE YAPMA BİLİNCİ doğacaktır. Sizlerin, bu zaman ve bu mekanda bulunmanızla ilgili bir muradınız vardır. Bu murat, aynı zamanda bizlerin ve Bütünlüğünde muradıdır. Bu nedenle, bizlerin amacı eğlencelik bir bilgi akışı vermek değil, sizlerin KENDİNİZİ BİLMENİZLE ilgili işlevi, etkisi, getirisi, desteği olacak bir BİLGELİK AKIŞI TESİR AKIŞI - ENERJİ akışı sağlamaktır. Bu nedenle de bizler en başından beri verdiğimiz BİLİŞLER VE ÖNERİLERLE, sizleri KENDİNİZİ BİLMEK VE NE YAPMA BİLİNCİNE ULAŞMAKLA İLGİLİ uygun bir HALE GİRMEYE TEŞVİK ETMEYE VE DESTEKLEMEYE çalışıyoruz. Elbette bunu sadece okuduğunuz metinlerle değil, bu metinlerin de yardımıyla başkaca birçok yolla da yapmaya çalışmaktayız. Önceden de söyledik, artık dönem Bilgi dönemi, Merak dönemi değil. Dönem, BİLGELİK – SORUMLULUK -İCRAAT dönemi. Elbette, her birinizin KENDİ DOĞASINA VE MURADINA UYGUNLUKLA. Bilgelik dediğimizde İLK ADIM, VARLIĞIN KENDİSİNİ BİLMESİ, KENDİSİNİN FARKINDA OLMASIDIR. Sorumluluk dediğimizde ilk adım, VARLIĞIN KENDİNİ BİLMESİ İLE BİRLİKTE BU BİLMEYE YANİ DOĞASINA VE MURADINA UYGUNLUK İÇİNDE YAŞAMASIDIR. Ve İcraat dediğimizde de ilk adım
"varlığın kendini bilme ve buna uygunluk içinde yaşama halini” bir hizmet ve görev olarak idrak etmesi ve BUNU YAŞAMININ ANLAMI - AMACI - NEDENİ - KENDİSİ OLARAK SERGİLEMESİDİR. Dostlarımız, Böyle olunca önemli olan bizlerin sizlere didaktik bir şekilde ya da tek taraflı olarak bazı genel ya da özel bilgileri aktarmamız değildir. - ki bunu da yapacağız Önemli olan, bu bilgilerin sizde, SİZİN YÜREĞİNİZİN DERİNLİKLERİNDE YANKI BULMASI VE SİZİN SAKLI AKAŞİK KAYITLARINIZI — DNA, RNA, KALP VE BEYİN HÜCRELERİNDE MEKNUZ OLAN TETİKLEMESİ, BİLİNCİNİZE ÇIKARTMANIZA VESİLE OLMASIDIR. Aksi halde verilen bilgileri ister kabul edin ister ret edin, her iki durumda da ZİHİNSEL - YANİ YABANCI - ve TEORİK – YANİ VARSAYIMSAL - OLMAKTAN öteye gidemeyecektir. Bu da sizin NE YAPMA BİLİNCİNE ULAŞMANIZI sağlayamayacaktır. Bu nedenle, ancak sizin İÇİNİZDE YANKI BULMASI VE SİZDE SAKLI HAZİNELERİ AÇIĞA ÇIKARMASI HALİNDE, SİZE MAL OLACAK, SİZİ SİZE AKITACAK VE BU DA SİZİ NE YAPMA BİLİNCİNE ULAŞTIRACAKTIR. Dostlarımız, Elbette, tamam öyleyse yankı bulsun demenizle de yankı bulmayacaktır. Ama önemli olan şu ki, öncelikle bu bilgilere de AÇIK KALPLE yaklaşmalısınız ki, SİZE YANİ DNA - RNA - KALP VE BEYİN HÜCRELERİNE ETKİ EDEBİLSİNLER. Baştan reddiyeci bir yaklaşım zaten akışı ve etkileşimi baştan olanaksız kılacaktır. Bu konu yani SİZLE İLGİLİ AKIŞ ÇOK ÖNEMLİ OLDUĞUNDAN, HASSASİYETLE ÜZERİNDE DURMAKTAYIZ. Ve dikkat ederseniz amacımız, size hap bilgiler vermek, sizleri bunlara inanmaya zorlamak, sizleri manipüle etmek ya da KİBİRLİ YA DA DEĞERSİZ KILMAK değil. Amacımız GİZEMİ BİRLİKTE ADIM, ADIM YAŞAMAK VE GİZEMİ BİRLİKTE ADIM, ADIM AYDINLATMAK.
Dostlarımız, Bu nedenle sizlere daha önce verdiğimiz mesajı madde, madde açmaya, ilmik, ilmik örmeye başlamadan önce sizlere bazı öneriler de ve aynı anda da ricalar da bulunmak istiyoruz. Ki GİZEME BİRLİKTE GİREBİLELİM. 1 - Bu mesajla birlikte, bundan böyle Rüyalarınıza dikkat edin lütfen. Tekrarlanan kalıplar, mekânlar, şekiller, renkler, rakamlar ve benzerlerini not almaya ve bunlar arasında bağlantılar kurmaya çalışın. 2 - Bu mesajla birlikte, bundan böyle gün içinde yaşayacağınız "EŞ ZAMANLILIKLARA", " RASTLANTILARA(!) ", rutin dışı olaylara dikkat edin lütfen. Bunlar ve bunlarla rüyalarınız arasında bağlantılar kurmaya çalışın. 3 - Bu mesajla birlikte, bundan böyle çekileceğiniz mekanlara, alanlara, insanlara dikkat edin. Özellikle tekrarlananlar arasında bağlantılar kurmaya çalışın. 4 - Bu mesajla birlikte, bundan böyle karşılaşacağınız, yaşayacağınız SIKINTILARA, SORUNLARA VE KOLAYLIKLARA, OLUMLULUKLARA dikkat edin. Özellikle tekrarlananlar arasında bağlantılar kurmaya çalışın.
Eğer bu önerileri de dikkate alırsanız, zaman içinde paylaşacağımız bilgiler ve akış, MURADLARIMIZA UYGUN BİR KARAKTER TAŞIYACAKTIR. Aksi bir zihinsel tatminden öteye gitmeyecektir. Bu vesileyle belirtelim ki, önümüzdeki zaman içinde sizlere, SİZLERİN GALAKTİK DOĞANIZLA İLGİLİ BİLGİLERİ verirken de, bir yandan da SADE, AZ ve ÖZ AMA BERRAK BİR ŞEKİLDE GALAKTİK DÜZEN SAMANYOLU GALAKSİSİ BÜTÜNLÜĞÜ - GALAKSİLER BÜTÜNLÜĞÜ SİRİUS - LYRA KÜLTÜRÜ VE MİSYONU - DÜNYANIZIN GERÇEK TARİHİ - GÜNEŞ TARİHİ - GALAKTİK İMPARATORLUK VE TARİHİ - SİKLUS SONU MİSYONLUĞU VE DÜNYAYA YANSIMALARI ile ilgili de bilgiler vereceğiz. Ama bunları da, sizlerin Dünyanızdaki FARKINDALIK VE ŞİFA gereksiniminize deva olacak şekilde ve MURADA uygun aktaracağız.... Şimdilik bilmenizi isteriz ki, HEPİMİZ HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUZ. ÇÜNKÜ SİZLER BİZLERİN VARLIK SEBEBİ OLAN KOZMOSUN "ONURLU - EŞİT YÜCE GÖNÜLLÜLERİSİNİZ" VE HEPİNİZ HARİKALAR YARATIYORSUNUZ. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla .
5 - Bu mesajla birlikte, bundan böyle çekileceğiniz Hayvanlara, bitki ve çiçeklere, renklere rakamlara, müziklere dikkat edin lütfen.
0
6 - Bu mesajla birlikte, bundan böyle zamanla ilişkinize dikkat edin lütfen.
2/6 – 03.10.2005
Dostlarımız, Sizlere vereceğimiz hem genel hem de özel bilgilerle, akışlarla birlikte, bu bilgilerin ve akışın ışığında yukarıda verdiğimiz önerileri ve ricaları da dikkate alırsanız ve bu önerileri, ricaları gerçekleştirmek üzere kendinize, TEK BAŞINIZA VE SESSİZLİK içinde geçireceğiniz yeterli zamanları LÜTFEDERSENİZ, zamanla KENDİNİ BİLME - KENDİNİ ANLAMA KENDİNİ TANIMA yolunda atacağınız adımlar sizleri de şaşırtacaktır.
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler )
Dostlarımız, Sizlere daha sonra söz etmek üzere konu başlıkları gibi verdiğimiz alanlara girmeden önce - EVET HEPSİ CANLI, MANYETİK TESİR ALANLARIDIR VE GİRİLMESİ, KALINMASI VE ÇIKILMASI ÖYLE SANABİLECEĞİNİZ KADAR KOLAYDA DEĞİLDİR - daha sonra içini doldurmak üzere bazı ÖZ BİLGİLERİ paylaşmak istiyoruz. Bunları sizlerle paylaşmamız, şu an için BEYİNSEL YA DA MANTIKİ olmaktan çok, KALBİ - AKAŞİK - HATIRASALDIR. O N L A R yani " YAŞAYAN VE CANLI BİR ENERJİ VE BİLİNÇ ALANI OLARAK OSHO MANYETİK ALANI VE ONUN ŞİFA VE FARKINDALIK ÜSTATLARI " asıl olarak, 1- SAMANYOLU GALAKSİNİZDE SİRİUS A YILDIZI İLE YANİ LYRA SİRİUS KÜLTÜRÜ VE MİSYONU İLE İLİŞKİLİ OLARAK DEVREDE HİZMETTEDİR. 2 - DÜNYANIZDA - GAİA ANADA - AGARTA YERALTI UYGARLIĞININ BİLİM VE KEŞİF KOLU İLE İLİŞKİLİ OLARAK DEVREDE HİZMETTEDİR. 3- SAMANYOLU GALAKSİNİZİN DIŞINDA ANDROMEDA GALAKSİSİ ÜZERİNDEN YANİ TEKNOLOJİK EĞİTİM MİSYONU İLE İLİŞKİLİ OLARAK DEVREDE HİZMETTEDİR. 4 - DÜNYANIZDA - GAİA ANADA - BALİNA VE YUNUS BİLİNÇLİLİĞİ İLE YANİ SU KÜLTÜRÜ VE AKAŞİK KAYITLILIĞI İLE İLİŞKİLİ OLARAK DEVREDE HİZMETTEDİR. 5- GALAKSİLER BÜTÜNLÜĞÜNDE, GALAKTİK İMPARATORLUK FEDERATİF MECLİSİ İLE İLİŞKİLİ OLARAK YANİ BÜTÜNLÜĞÜN MURADI DOĞRULTUSUNDA DEVREDE HİZMETTEDİR.
6 - DÜNYANIZDA - GAİA ANADA - DÜNYA RABLİĞİ VE KADİM YEREL HALKLAR BİLGELİĞİ İLE İLİŞKİLİ OLARAK YANİ GAİA ANANIN MURADI DOĞRULTUSUNDA DEVREDE HİZMETTEDİR.
Dostlarımız, Bu nedenle bizler 220.000 Yıllık MU Medeniyetinden beri - öncesi bir yana İNSANLIĞIN - GAİANIN - GALAKSİNİN HİZMETİNDE OLAN, VAZİFEDAR BİR BÜTÜNLÜĞÜZ. Lemurya Ana Vatanımız ( GAİA'DA ), Atlantis Çırpınışlarımız, Türkiye ( Anadolu Genetik Bütünlüğü ) Kurtuluş ve Şifa Kapımızdır. Kalplerinize, Ruhlarınıza, Hatıralarınıza sunulur. Aşkla. Umutla. İmanla.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/7 – 03.10.2005
" Dostlarımız,
Kendisine karşı Samimiyet
Bu merhabalaşmamızda sizlerin "düzleminize" inelim ve sizlerle uyumlanalım istiyoruz. Ne de olsa bir süredir verdiğimiz mesajlar biraz "yukarısına" dair ve hazım için belki de zaman gerektiren seslenişlerdi. Bu nedenle o seslenişlerin sizlerde "karşılığını oluşturması için" zamana havale edelim ve biz biraz daha somut, günlük yaşamınıza dönük bir konuyu ele alalım.
Diğerlerine karşı Samimiyet Evrene karşı samimiyet. ANAHTAR OLGU YA DA TUTUM, SAMİMİYETTİR. İçtenlik ve dürüstlük ise samimiyetin doğurduğu ve kendisini ifade ettiği araçlardır.
Esasen böylelikle yine bir AHKÂM kesmiş olacağız. Yeni Çağın Yeni İnsanının
O
niteliklerine dair söyleşmiş olacağız. Hatırlarsanız sizlere iki kez ZEN K ANI vermiş ve ZEN den de söz ederiz demiştik. Şimdi sizlerle ZEN’İN esasını paylaşarak, BÜTÜNLÜK İÇİNDE YAŞAMAK üzerine söyleşmek istiyoruz. Zen’in tarihçesine, gelişimine, üstatlarına ilişkin bilgileri bulmak size kalmış. Biz ZEN’İN özünü aktarmak istiyoruz. ZEN = BÜTÜNLÜK İÇİNDE YAŞAMAKTIR. Yani Varlığın, İnsan Benliği içinde, İnsan deneyimi içinde ve Maddesel Ortamlarda, maddenin parçalılığına ve Zihnin bölücülüğüne rağmen, BİRLİK TEKLİK - BARIŞ içinde yaşamasıdır. Kendisiyle Birlik içinde, diğerleriyle Birlik içinde, Evrenle Birlik içinde. Kendisiyle Teklik içinde, diğerleriyle Teklik içinde, Evrenle teklik içinde. Kendisiyle barış içinde, diğerleriyle Barış içinde, Evrenle barış içinde yaşaması. Diğerlerini, canlı cansız kendi dışında algıladığı her şey olarak ve Evreni de, Var oluş ve/veya Hayat olarak okuyabilirsiniz. Bütünlük içinde yani BİRLİK - TEKLİK - BARIŞ içinde yaşamanın yolu ise ZEN’E göre TEK BİR ESASDAN GEÇER: SAMİMİYETTEN. Samimiyet, İçtenlik, Dürüstlük esastır.
CİHANLAR NURU HZ.MEVLANA'NIN ( Kİ KENDİSİ YAŞAYIŞIYLA VE ÜRÜNLERİYLE BÜYÜK BİR ZEN ÜSTADIDIR ) "YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL" deyişi aslında ZENİN ÖZÜDÜR. İnsan ne ise ama ne ise -yargılamaksızın, nitelendirmeksizin- O olduğunda, Bütün olacaktır. Bu Bütünlükten ise, AHENK - HUZUR - MUTLULUK doğacaktır. İşte bu Ahenk - Huzur - Mutluluk hali, HAYATI VE İNSANI YÜCELTECEK DAHA DOĞRUSU YÜCELİĞİNİ İFADE EDECEK TEK HALDİR. Aksi halde ise, yani Samimiyetsizliğin olduğu halde ise, İnsan ne adına olursa olsun, KENDİ OLMADIĞI BİR VAROLUŞU İFADE ETMEYE KALKIŞTIĞINDA, parçalı olacaktır. Bu parçalılıktan ise, ÇATIŞMA HUZURSUZLUK - MUTSUZLUK doğacaktır. İşte bu ÇATIŞMA HUZURSUZLUK - MUTSUZLUK hali, hayatı ve insanı şimdiki SEFALETE MAHKÛM KILACAKTIR. İşte ZEN, İNSANIN BÜTÜNLÜĞÜ İÇİN SAMİMİYETİN OLUŞUMU AÇISINDAN SADECE VE SADECE -YARGILARLA, NİTELEMELERLE, TANIMLARLA UĞRAŞMAKSIZIN- "NASIL" İLE İLGİLİDİR. ZEN, İnsanın ne yaşadığı, ne yaptığı, ne yediği ve benzerleri ile değil, NASIL yaşadığı, NASIL yaptığı, NASIL yediği ile ilgilidir. İnsan ne yaparsa yapsın, ne yaşarsa yaşasın EĞER TÜM VARLIĞI İLE TÜM MEVCUDİYETİYLE ORADAYSA ZEN’E GÖRE, HAYAT AKACAK VE VAROLUŞ KENDİSİNİ İFADE EDECEKTİR. Hayatın akışı ve var oluşun
kendisini ifade edişi ise İnsanın Yüceliğinin ifadesi için gerekli ve zorunlu ortamı sağlayacaktır. Zaten ZEN’E göre aslında kişilerin hayatları değil, hayatın kişilikleri vardır. Ve insan aslında sadece SAF BİR FARKINDALIKTIR. Ve eğer İnsan ne yaşarsa yaşasın FARKINDA İSE VARDIR. Değilse YOKTUR. ZEN açısından, örneğin KONU NEYİ DUYDUĞUN DEĞİLDİR DİNLEYİP DİNLEMEDİĞİNDİR. NE DİNLERSEN DİNLE, DİNLEDİĞİNDE MÜZİĞE DÖNÜŞÜR. NEYE BAKTIĞIN DEĞİL, GÖRÜP GÖRMEDİĞİNDİR. NE GÖRÜRSEN GÖR, GÖRDÜĞÜNDE İLAHİLEŞECEKTİR. NE YEDİĞİN DEĞİL, TADINI HİSSEDİP HİSSETMEDİĞİNDİR. HİSSETTİĞİNDE, EN LEZZETLİ TADI VERECEKTİR.
Dostlarımız, İşte Yeni Çağın sizlerden isteği, YAŞAMINIZIN HER ANINDA VE HER ALANINDA SAMİMİ OLMANIZ. İÇTEN VE DÜRÜST DAVRANMANIZ. Kendinize ve dışınıza SAMİMİYETLE YÖNELMENİZ. Bu çok sade ve basit ama bir o kadar zor ve derin isteğine karşı, BÜTÜNLÜK SİZLERDEN BU KONUDA ÖNCELİKLE SAMİMİYET BEKLEMEKTEDİR. Ama kendinize karşı. Yeni Çağın Yeni İnsanı olmak arzusu sizde YAŞAMSAL BİR OLGU mu yoksa BİR BAŞKA OYUNCAK MI? Bize değil kendinize ama samimi olarak yanıt verin lütfen. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
Yani ZEN, İnsanın TAM BİR FARKINDALIKLA, en basit uğraşları içinde bile KENDİSİNİN VE UĞRAŞISININ NİTELİĞİNİ dönüştüreceğini ve BU NİTELİK DÖNÜŞÜMÜNÜN GİZLERİ - GİZEMLERİ AÇIĞA ÇIKARACAĞINI BİLEREK, bu Simyanın sanatıdır. ZEN, yaşamınızın her anında SAMİMİ olmanızla, BÜTÜNLÜK kazanmanın ve bu BÜTÜNLÜKLE, AHENKİ VE MUTLULUĞU üretmenizin ve AHENKLE VE MUTLULUKLA, HAYATLA BİRLİKTE AKMANIZIN VE VAROLUŞLA UYUM İÇİNDE YAŞAMANIZIN Sanatı olup, tek talebi FARKINDALIĞINIZDIR. Yaptığınız şeyi tam bir farkındalıkla yapmanız. Özetle Zen, YÜRÜYENİN YOK OLUP, YÜRÜYÜŞÜN KALMASIDIR. YÜZENİN YOK OLUP, YÜZMENİN KALMASIDIR. AŞIĞIN YOK OLUP, AŞKIN KALMASIDIR. Bu durumda YAŞAM NİTELİK DEĞİŞTİRECEK VE VAROLUŞ SİZE GİZEMLERİNİN KAPILARINI AÇACAKTIR.
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/8 – 05.10.2005
" Dostlarımız, Bir önceki seslenişimizle ilişkili olarak, bir AHKÂM daha kesmek istiyoruz. Evet, Yeni Çağ koşulsuz sevginin çağı olacağından sizlerle SEVECENLİK üzerine söyleşmek istiyoruz. Dostlarımız, Dünyanız çok fazla AKILCI-MANTIKLI-HİSSİZ bir yer haline gelmiş durumda. İnsanlar, matematiksel çıkarlar ve ifadeler peşinde koşuyorlar ve akıl ve mantık hapishanesinde ömür tüketiyorlar. Hemen, hemen hepiniz hislerle ilişkiler konusunda sorunlu bir hayat sürüyorsunuz. Sevgisizlik, kibir, bencillik almış başını gitmekte. Özellikle 20.Yüzyılınızdan beri, en çok yaşanılan hastalıkların KALP VE TANSİYON ile ilgili oluşları acaba rastlantı mıdır? Bize göre kalp rahatsızlıkları; Sevgisizlik, Kibir ve Bencillikle bire, bire ilgilidir. Yani yaşam sevincini ve neşesini ve bu sevinci ve neşeyi ifade etme ve paylaşma yeteneğini kaybetmekle ilgilidir. Tansiyon rahatsızlıkları ise, stresle bire, bir ilgilidir. Yani aklın, mantığın ve kuru bir matematiğin egemen olması, hislerin hayatın dışına atılması ile ilgilidir. Dostlarımız, Aslında her şeyi çok ciddiye alıyor, çok sert ve katı kurallar içinde ve mecburiyetler ağırlıklı bir yaşam sürüyorsunuz. Dinleriniz, İdeolojileriniz, Politikalarınız hatta ve hatta Sanatınız çok asık suratlı, çok ciddi ve çok katı. Oysa Hayat Bir OYUNDUR. Dünya bir OYUN SAHNESİDİR. Bunu anlamak için illa William Shakspeare olmak gerekmiyor. Ama şöyle bir ÇOCUKLARA BAKIN, HAYVANLARA BAKIN, DOĞAYA BAKIN. Nasıl bir NEŞE, MERAK, HAFİFLİK HALİ, NASIL BİR OYUNCULUK SÖZ KONUSU göreceksiniz. Sadece ve sadece yetişkin insanlarda KALP VE TANSİYON HASTALIKLARI, ASIK SURATLILIK VE HİSSİZLİK görebilirsiniz. Çocuklarda, hayvanlarda ve doğada asla bunlara rastlayamazsınız.
Oysa sizden önce kimler yaşadı, sizden sonra kimler yaşayacak. Siz dün neler yaşadınız, bugünse nelerin peşindesiniz. RAHATLAYIN, GEVŞEYİN, YAVAŞLAYIN. BİRAZ. GÜLÜN, NEŞELENİN, HAFİFLEYİN. BİRAZ. Aksi halde HİÇ BİR SORUNU ÇÖZEMEDEN AMA SORUNLARI ARDINIZDA BIRAKARAK AYRILACAKSINIZ DÜNYADAN. Oysa her şeyin bir GİZEM OLDUĞU KEYİFLİ BİR YAŞAM SÜRMEKDE OLASI. Bunun yolu ZİHNİ BIRAKMAKTAN, KALPTE YAŞAMAKTAN GEÇİYOR. Dostlarımız, Artık KALBİNİZE, ZAMANIDIR.
HİSLERİNİZE,
NEŞENİZE
KULAK
VERME
Artık her şeye HAYIR demeyi bırakma, EVET deme zamanıdır. Artık kuşkuları, korkuları bırakma, inanma ve güvenme zamanıdır. ARTIK KALPTE YAŞAMA ZAMANIDIR. ARTIK SEVECENLİK ZAMANIDIR. SEVECEN OLUN, SEVGİYLE DOLUN, HER ŞEYE SEVGİYLE YÖNELİN. HİSLERİNİZE KULAK VERİN, HİSLİ OLUN, HİSLERİ YÜCELTİN. HAYATINIZIN HER ALANINA SEVECENLİK KATIN. NASIL OLACAK demeyin. Yeter ki isteyin. Sadece KAFANIZI ATIN VE ARTIK KALBİNİZLE YAŞAYIN.
KENDİNİZİ SEVİN, EŞİNİZİ SEVİN, ARKADAŞINIZI SEVİN, EVİNİZİ SEVİN, KUŞLARI SEVİN... SEVİN.
" Dostlarımız,
GÜLÜN, GÜLÜN, HAFİFLEYİN, HAFİFLEYİN.
Yine bir pazar akşamı, tatilinizin sonlarına doğru sizlerle merhabalaşmak istiyoruz. Bunun bir sebebi yarının 10 Ekim 2005 oluşu ve bir sebebi de yatmadan önce sizleri BİR BARDAK ILIK SÜT İÇMEYE davet edecek oluşumuz.
Her şeye ve herkese karşı DUYARLI OLUN. KAYITSIZ OLMAYIN. KALBİNİZLE EĞİLİN, İLGİLENİN.
Öncelikle sizlerle 10 Ekim 2005’ i paylaşmak istiyoruz.
Dostlarımız,
10 Ekim 2005 = 10.10.2005 = 10.10.10
ŞAŞIRABİLİRSİNİZ AMA SİZ KALBİNİZE BİR ADIM GİDİN, O SİZE BİN ADIM ATACAKTIR.
Yarın sizin DOĞRUSAL DÜNYA ZAMAN DÜZLEMİNİZDE tarihler 10.10.10 nu gösteriyor olacak. Yani,
Bir kez Kalple görmeye, yaşamaya başladınız mı, hayatınız tamamen değişecek. Kalbinize, hislerinize inanın, güvenin.
On On On u. Yani
Bugün sizi kızdıran bir şeye, bir insana GÜLÜN VE SARILIN.
Dostlarımız,
Kendinizi ve diğerlerini şaşırtın.
1.10.2005 tarihini 1.1.1 e eşitlemiş ve o günün BİRİN ÜÇGENİNİN Enerjilerine denk olduğunu belirtmiştik.
BUNA MUKTEDİR VE EHİLSİNİZ. SEVECENLİK ŞİARINIZ OLA DOSTLARIMIZ. SEVECENLİK, HAYATA VE ONUN TÜM İFADELERİNE KARŞI SEVECENLİK İÇİNDE KALIN. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/9- 05.10.2005
On On On u.
Yarın ise doğrudan ve direkt olarak ON'UN ÜÇGENİNİN ENERJİLERİNE MUHATAP durumdasınız. Yani ONLARIN enerjilerine. Yarın yani 10.10.2005 günü, ONLARLA Her Biriniz, istediğiniz ve odaklandığınız takdirde DİREKT VE DOĞRUDAN İLETİŞİM KURABİLİR, ENERJİLERİNİ DENEYİMLEYEBİLİR VE KİMİ SORULARINIZA YANITLAR bulabilirsiniz. Yarın kim ki ONLARLA buluşmak ve ilişkilenmek ister, ONLAR orada olacak ve yanıtlanması istenen sorularla ilgili açılımlar sunacaktır. Ve unutulmaya, doğrusal zaman sizin için geçerli bir SINIRLAYICIDIR. Bizler için değil. Bu yazıyı ne zaman okursanız okuyun, dilerseniz ONLAR Enerjisi direkt ve doğrudan sizinle olacaktır. Bu ONLARIN bir SÖZÜDÜR.
Dostlarımız, İşte hem yarın hem de dilediğiniz zamanlarda ONLARLA -Varlığınızın Yüksek Benlikleriyle; Rehberlerinizle; Melekût Âlemiyle; Devalar Âlemiyle; Doğa Ruhlarıyla; Yeraltı ve içi Uygarlık Bilinciyle; Yunus ve Balina Bilinç Alanıyla; Evrensel Bilgelik ve Yasallıkla; Akaşik Kayıtlarla; Yıldız Ailenizle; Galaktik Bütünlüğünüzle - bağlantıda olabilmek için, sizlere verdiğimiz AHKÂMLARA bir yenisini eklemek istiyoruz ve sizlere SÜT’ ten evet bildiğiniz SÜT’ ten söz etmek istiyoruz. Bugün Tıp Bilimi ve Teknolojisi çok ileri düzeylere geldiği ve özellikle de GENETİK ALANINDAKİ GELİŞMELERİN IŞIĞINDA KLONLAMA bile gerçekleştirilebildiği halde, İnsan ile ilgili iki ASAL Madde var ki, Bilim bunları üretemiyor. Bunlardan biri KAN ve diğeri de SÜT’ tür. Sizlere KAN ile ilgili daha sonra bilgi vermek üzere ( ki aybaşı kanından da söz etmek gerekir ) SÜT üzerinde durmak istiyoruz. Görüyorsunuz, seviyeyi ne kadar düşürdük. Biraz ağır olabileceğini düşündüğümüz kimi mesajlarımızdan sonra, SÜT seviyesine kadar indirdik mesajlarımızı, iyice çocuksulaştık. Süt dünyasal, biyolojik olarak nasıl oluşuyor, yararları, anlamı vs sizlerin ulaşabileceğiniz bilgiler. Biz onlara girmeyeceğiz. Ancak bir şeye dikkat çekeceğiz. SÜT sadece dişi bedenler tarafından üretilmektedir. Yani her memeli canlının Kadınına ait bir maddedir. Yani Kadının doğurganlık, yaratıcılık yeteneği ve gücü ile de ilgilidir. Bizim açımızdan da TANRIÇA ENERJİSİNİN CİSİMLEŞMİŞ İFADESİDİR. Ayrıca dikkat edin, evrimin-tekâmülün belli bir basamağına gelmiş yani MEMELİ BEDEN FORMU alabilmiş enerjilere has bir olgudur. Sizlere SÜTÜN KOZMİK VEÇHELERİYLE İLGİLİ OLARAK ŞU BİLGİLERİ VERMEK İSTİYORUZ; 1-SÜT; YARADILIŞ IŞINININ DÖRDÜNCÜ KIRILMASIYLA BİRLİKTE OLUŞAN TANRIÇA ENERJİSİNİN CİSİMLEŞMİŞ İFADESİDİR. Bu nedenle Süt, hem fiziksel, hem duygusal, hem zihinsel ama hem de eterik ve astral açıdan SAKİNLİK, DİNGİNLİK, DENGE VE UYUM sağlayıcıdır.
2-SÜT; Ancak memeli bedensel forma ulaşabilmiş enerjilere has olduğundan, aslında İNSANLAŞMA POTANSİYELİNİN VE HAKKININ ELDE EDİLDİĞİ EVRİM SEVİYESİNE GELEN VARLIKLARA VERİLEN BİR BOYUTLARARASI YAPIŞTIRICIDIR. Süt - sadece kendisinin - içerdiği bazı mineraller ve proteinlerle, KEMİKLERİ-İLİK HÜCRELERİNİ- VE BEYİN HÜCRELERİNİ KORUR, GELİŞTİRİR VE AKTİVE EDER. Bu sayede kemiklerdeki ORTAK İNSANLIK KÜLTÜR MİRASI İLE BEYİN HÜCRELERİNDEKİ EVRENSEL BİLGELİĞİ AÇIĞA çıkarır. 3-SÜT; Aslında SU bazlı ama hücresel işlenmeden geçmiş bir BESİN olduğundan, bir yandan fizik bedende DNA VE RNA’ lar arasında tesir taşıyıcılığı işlevi yerine getirirken ve DNA ve RNA’ lardaki akaşik kayıtları aktive ederken, bir yandan da ETERİK bedende ELEKTİRİKSEL YÜKÜN DENGELENMESİNİ ve ASTRAL bedende de, astral bedenle eterik ve fiziksel bedenler arasındaki UYUMUN NİTELİĞİNİN YÜKSEKLİĞİNİ sağlar. 4-SÜT; Oluşumu için gerekli hücresel işlemlerin niteliği gereği, aynı zamanda KALBİN yani Kalp Çakrasının aktivasyonu açısından da bir YAKIT görevi görmektedir. Sütün taşıdığı yoğun polarize atomik olgular, KOŞULSUZ SEVGİ açısından KALPTE yoğunluk oluşumunu desteklemektedir. 5- Birçok Efsanelerde, mitolojik anlatılarda ve bazı Kutsal Kitaplarda tasvir edilen ve insana şifa, sağlık, güç ve güzellik veren içecek, esasen KOZMİK NİTELİKLİ SÜTTÜR. Dostlarımız, Özellikle Kozmik Enerjilerin, tesirlerin ve diğer iletilerin bu denli yoğunlaştığı, zamanın ve yaşayışın hızlandığı bu dönemde, gerek KEMİK SAĞLIĞINIZ gerek BAĞIŞIKLIK SİSTEMLERİNİZİN GÜÇLÜLÜĞÜ gerek ZİHİNSEL SAKİNLİK VE BERRAKLIK gerek KALP FERAHINIZ gerekse de YÜKSEK VEÇHELERİNİZİN FARKINDALIĞI için sizlere mümkünse her gün ama hiç değilse İHTİYAÇ duyduğunuz ve ÇEKİLDİĞİNİZ günlerde ya sabah kalkar kalkmaz ya da yatmadan hemen önce ve mümkünse her ikisinde de BÜYÜKÇE BİR BARDAK ILIK SÜT İÇMENİZİ öneririz.
Kaldı ki sadece SÜT içmekle kalmayınız, ayrıca YOĞUR, AYRAN gibi süt esaslı yiyecekler ve içeceklerden de sofranızda bulundurunuz. Dondurma hariç SÜT Tatlıları yemeyi ihmal etmeyiniz. Ancak, Sütü kahvede, çayda vs önermeyiz. Bir yararı olmayacaktır. Yine arada olanaklı ise yıkanma suyunuza az da olsa SÜT dökerek, SÜT Banyosu da yapmanız, cilt sağlığınız açısından oldukça yararlı olacaktır. Bizler açısından YENİÇAĞ’DA YENİ İNSAN iki temel sıvı ile kendisini ifade edecektir. Biri SU diğeri de SÜTTÜR. Bitirmeden dostlarımız, SÜT üreten TANRIÇA ENERJİSİ TAŞIYAN VARLIK İFADELERİNE özellikle de ERKEKLERDEN, SAYGI, SEVGİ VE SEVECENLİK beklediğimizi de, İNSANIN YÜCELİĞİ VE YÜCELİŞİ ADINA, belirtmek isteriz. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
" Dostlarımız, Bir önceki seslenişimizde dedik ki, özellikle de kozmik enerjilerin, tesirlerin ve diğer iletilerin bu denli yoğunlaştığı ve zamanın ve yaşayışın hızlandığı bu dönemde SÜT için. Evet, gerçekten de bu dönem kozmik enerjilerin, tesirlerin ve diğer iletilerin çok yoğunlaştığı ve zamanın ve yaşayışın çok hızlandığı bir dönem. Bu aslında İnsanın gelişiminin vardığı düzeyden kaynaklandığı gibi, bir yandan da ulaşacağı gelişim düzeyini de işaret ediyor. Yani sevinilecek ve kutlanacak bir olgu. Ama bunun böyle oluşu beraberinde getirdiği zorlukları ve sizin yaşadığınız sıkıntıları ortadan kaldırmıyor. Bu her alandaki ve her anlamdaki hızlanma ve yoğunlaşmaya, hem bedenleriniz hem zihinleriniz hem de duygularınız ayak uyduramıyor. Fiziksel, duygusal ve zihinsel kimi sıkıntılar sizi zorluyor. Bazı dönemlerde hele, adeta ketliyor ve kaosa yol açıyor. Bu dönem, dönem sizin bazı temel önermelerinizi, inançlarınızı ve bildiklerinizi bile sorgulamanıza da yol açıyor. Dostlarımız,
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/10 – 09.10.2005
Sizler bundan önceki birçok yaşamlarınızda, özellikle de bu DÖNEME yani bu ve sonraki yaşamlarınıza hazırlık amacı da güttüğünüzden, genellikle GÜCÜNÜZÜ GELİŞTİRDİĞİNİZ VE DENGELEDİĞİNİZ, İLAHİ OLANA AÇILDIĞINIZ VE İLAHİ OLANI DENEYİMLEDİĞİNİZ, asıl olarak TEK BAŞINA YA DA AZ SAYIDA İLİŞKİ İÇİNDE olduğunuz yaşamlar yaşadınız. Bu nedenle çoğunuz, tek başınalık, yalnızlık, az sayıda insanla ilişkilenme eğilimi içindesinizdir. Gruplar, kalabalıklar, bütünlükler sizlere pek çekici gelmez. Tek başına ya da az sayıda kişi ile gerçekleşebilecek ifadelere çekilirsiniz. Ancak, önceki yaşamlarınızda, İLAHİ OLANA AÇILMAK VE ONU DENEYİMLEMEK, İÇİNİZDEKİ İLAHİ GÜCÜ BİLMEK VE ONU DENGELEMEK İÇİN bu yaşam tarzı uygunken ve dönem ORTAMIDA, enerjisel ve NİTELİKSEL açıdan bunu desteklerken, bugün artık HEM DÖNEMİN YOĞUN VE HIZLANDIRILMIŞ ENERJİLERİ VE DEĞİŞİM VE GEÇİŞ NİTELİĞİ hem de SİZİN BU DÖNEMLE İLGİLİ MURADINIZ, tek başınalık BİLİNCİNİ yitirmeksizin, GRUP DAYANIŞMASI VE PAYLAŞIMINI DA DEVREYE ALMANIZI GEREKTİRMEKTEDİR.
Hem, çok yoğun olarak dünyanıza akan Enerjilerin, Sizlerce olanaklı en DENGELİ VE AZAMİ ŞEKİLDE ALINMASI VE İÇERİLMESİ, hem ANLAMLANDIRILMASI VE AKTARILMASI hem de MURADINIZIN ANLAŞILMASI VE İFADESİ açısından, birbirinden yalıtık, tek başına adalar gibi yaşamaktan vazgeçerek, GRUP DAYANIŞMASI VE PAYLAŞIMI İÇİN UYGUN YOLLAR bulmanızı gerektirmektedir. Daha önceki bir mesajımızda da belirttiğimiz gibi, katılımcı sayısının artışı ile çekilen enerji niteliği ve niceliği bir artmamaktadır. Katılımcı sayısı aritmetik artarken, alınan tesirler ya da üretilen manyetik alanlar geometrik olarak artmaktadır. Ayrıca kozmik enerji ve tesirlerin alımı, bazı KOZMİK GEOMETRİK ŞEKİLLERİN OLUŞUMU İLE de ilgili olduğundan, bu şekillerin ifadesi için belli sayıda katılımcı gereklidir. Bir üçgenin çekim sahası için üç kişinin katılımı gerekliyken, ters ve düz üçgen birleşimi olan altı köşeli yıldız içinse altı katılımcı gerekmektedir. Gerek katılan insanların manyetik alanlarının geometrik birleşimi ile oluşacak kuvvetli alan gerekse de oluşacak kozmik geometrik şeklin çekim alanı sayesinde, bir aradalık sırasında yani bir GRUP OLUŞUMU sırasında YOĞUN OLARAK AKTARILAN KOZMİKLER, OLASI EN ÜST SEVİYEDE VE DENGELİ BİR ŞEKİLDE ALINABİLECEK VE İÇERİLEBİLECEKTİR. BU PARALELDE DE ANLAMLANDIRILMASI VE AKTARILMASI DAHA ÜST SEVİYEDE VE DAHA DENGELİ GERÇEKLEŞECEKTİR. Bu sayede de, yani Kozmiklerin dengeli alınması ve içerilmesi ve dengeli aktarımı sayesinde, sizin yaşadığınız birçok fiziksel, duygusal, zihinsel sıkıntı ve zorluklarda çok azalacaktır. Bu hem tek, tek sizlerin, hem bütünlük olarak sizlerin hem de ilgili herkesin hayrına sonuç doğuracaktır. Dostlarımız, İşte bu nedenle sizlerin Grup dayanışması ve paylaşımını önemsemenizi istiyoruz. Bunu söylerken sizleri, ZORAKİ, KATI, ŞEKİLCİ, GÖREV GEREĞİ oluşturacağınız birlikteliklere davet etmiyoruz. Hitler Almanya’sı ya da Stalin Rusya’sı dönemi gruplaşmadan söz etmiyoruz elbette ki. Ama sizleri, sizlere ve döneme uygun yani ESNEK, AKIŞKAN, GÖNÜLLÜLÜKLE OLUŞMUŞ, OYUNCU, NEŞELİ BİR GRUP DAYANIŞMASI VE PAYLAŞIMI İÇİN uygun yollar, biçimler bulmaya ve gerçekleştirmeye davet ediyoruz.
Hem sizlerin, Fiziksel, Duygusal, Zihinsel sağlığınız için, hem Ruhsal gelişiminiz ve ifadeniz için hem de Bizlerin sizlere olası en üst seviyede yardımlarda bulunabilmemiz ve BÜTÜNÜN MURADINI İFADE EDEBİLMEMİZ VE GERÇEKLEŞTİREBİLMEMİZ için, uygun bir grup dayanışması ve paylaşımı çok önemlidir. Bu nedenle siz dostlarımızın bu konu üzerinde durmalarını ve dönem, dönem bizlerle GRUP olarak bir araya gelmelerini önemle belirtmekte ve istemekteyiz. Her şey Sizlerin ve Dünyanın selameti içindir. Grup dayanışması ve paylaşımı da. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/11 – 09.10.2005
" Dostlarımız, Merhabalar. Sanmayın ki yaşadığınız yer ve zamanın - tüm illüzyonluğuna ve yokluğuna rağmen - nasıl zorluklarla dolu olduğunu, sizleri ne denli zorladığını bilmiyoruz. Bizler bir anlamda sizlerden daha da çok farkındayız bu zorlukların. Ama unutmayın ki bu zorluklar, zorlanmalar aslında sizlerin FARKINDALIK VE DENGE YOLUNDA kendi önünüze kendinizin koyduğu FIRSATLARDIR. Birçok yaşamlar boyunca geliştirdiğiniz, oluşturduğunuz DENGESİZLİKLERİNİZİN DENGELENMESİ VE BUNUN YOLU OLARAK DA FARKINDALIK GELİŞTİREBİLMENİZ için bu zorluklara ve zorlanmalara "ihtiyaç" var. Ne zaman ki BU ZORLUKLAR VE ZORLANMALAR İÇİNDE bunların DOĞASI ile ilgili FARKINDALIĞINIZI kuşanacaksınız, BU ZORLUKLAR VE ZORLANIMLAR sizin DENGELENMENİZİN ANAHTARLARI olacaklar. Neden bunlardan söz ediyoruz? Başta bize aracı olan dostumuz olmak üzere, hemen, hemen seslendiğimiz tüm dostlarımız, özellikle de son zamanlarda çeşitli ZORLUKLARLA karşı karşıyalar da ondan. Bu zorlukların sizin GÜCÜNÜZÜIŞIĞINIZI-NEŞENİZİ teslim almaması ve bu zorlukların içinden daha da GÜÇLENEREK-IŞIKLANARAK-NEŞELENEREK geçmeniz için size ÇOCUKLARDAN söz etmek istiyoruz. Aslında daha da güçlenmek - ışıklanmak neşelenmek söz konusu değil elbette. Siz zaten GÜÇSÜNÜZ-IŞIKSINIZNEŞESİNİZ. Sadece BU FARKINDALIĞI KORUMANIZ VE KORUMANIZ için sizlere sesleniyoruz. Çocuklarla, her yaştan ve her düzeyden çocuklarla zaman geçirmek sizlere çok iyi gelecektir. Hem onların doğal kozmik enerjilerinden yararlanmak hem de aşağıdaki niteliklerinden beslenmek anlamında. ÇOCUKLAR; 1-GÜVENDİRLER; Çocuklar, anne - babalarına, yakın akrabalara, yakın insanlara karşı HİÇ DÜŞÜNMEKSİZİN- HİÇ KUŞKULANMAKSIZIN TESLİMİYET içindedirler. Bir çocuğa ana- babası elini uzattığında, çocuk sorgusuz o eli tutar. Bir yere gitmek üzere evden çıkıldığında, neresi diye sormaz. Çocuk için GÜVEN temel ve doğal bir NİTELİKTİR. Birbirleriyle, hayvanlarla ve oyuncaklarıyla olan ilişkileri de GÜVEN temellidir. İşte sizlere İLAÇ olacak ilk nitelik de - daha önce de belirtmiştik - budur. GÜVEN. KENDİNE, DİĞERLERİNE, HAYATA GÜVEN
ve teslimiyet. Zorluklara karşı değişik bir yaklaşım sergileyin bir kez olsun; TESLİM OLUN. Bakalım neler olacak. 2- MİZAHÇI VE NEŞELİDİRLER; Çocuklar doğal birer mizahçılardır. Her olaydan bir gülmece unsuru çıkarırlar. Doğal halleri neşedir, sevinçtir. O nedenle de onlar sizin zorluklarınızın birçoğuna karşı şerbetlidirler. O nedenle de SOLUNUMLARI-SİNDİRİMLERİ-BAĞIŞIKLIK SİSTEMLERİ-PSİŞELERİ size göre çok, çok DENGELİ VE GÜÇLÜDÜR. İşte size gereken diğer bir nitelik HAYATA MİZAHİ VE NEŞELİ yaklaşımdır. 3- MERAKLI VE KÂŞİFLERDİR; Çocuklar, her an ve her eylemleriyle meraklarının tatmini peşinde, keşif halindedirler. Onlar için merakın ve onun giderimi için keşiflerin sonu yoktur. Büyülü bir dünyada yaşamaktadırlar ve bu büyünün peşinde merakla koşmaktadırlar. Merak ve keşif sayesinde, yaşamları an be an taze ve yenidir. Can sıkıntısı nedir bilmezler. Gerçek birer devrimcidirler. İşte sizinde — GENİŞLEYEN YANİ BİLİNMEYENLERLE DOLU VE HEP YENİLENEN BİR EVRENDE- hayata donuk ve ölü gözlerle değil de, MERAKLA VE KEŞFETMEK üzere bakmanız, size gereken bir diğer niteliktir. 4- KALPLE VE KALPTE YAŞAMAK; Çocuklar hisleriyle yaşarlar, düşünceleriyle değil. Onların kendilerini de dışarıyı da ele alışları, yaşadıkları hislere göredir. Hem hislerinin farkındadırlar hem de hisleriyle el eledirler. Mantık, akıl, olması gerekenlerden uzak, SEVGİ VE İLGİYLE, olanı hisleriyle deney imlemektedirler. Bu da çocukları, CANLI – IŞIL, IŞIL - BERRAK kılmaktadır. İşte sizlerin KAYBETTİĞİNİZ EN TEMEL NİTELİK DE BUDUR; KALPLE VE KALPTE yaşamak, hislerinize kulak ve izin vermek. Hislerinizle barışmak ve el ele vermek size acilen gereken bir diğer niteliktir. 5- CANLILIK - BERRAKLIK - SADELİK; Çocukların yaşayışları da, şeyleri ele alışları da ve ifadeleri de ÇOK CANLI-ÇOK BERRAK-ÇOK SADEDİR. Onlar, ilk dört niteliğin verdiği bir canlılık içinde HAYATLA UYUM İÇİNDE AKARLARKEN, BERRAK BİR ŞEKİLDE GÖRMEKTE VE SADELİK İÇİNDE İFADE ETMEKTEDİRLER. Bugün size en gereken nitelikler işte CANLILIK-BERRAKLIK- SADELİKTİR. Hayatınızda o kadar gereksiz şey eşya, uğraş, ilişki vs. – var ki ve o kadar zorlanmalı beklentiler yaratmışsınız ki, KAOTİK - KARIŞIK VE DONUK bir haldesiniz.
İşte dostlarımız,
“ Dostlarımız,
Artık sizlerle önceki bazı mesajlarımızda verdiğimiz " GALAKTİK VARLIKLARSINIZ - BURADA BULUNUŞUNUZUN BİR AMACI VARDIR BÜTÜNLÜK ADINA VE HAYATIN VE VAROLUŞUN HİZMETİNDE GÖNÜLLÜLERSİNİZ " şeklindeki önermelerimizi AÇMAK - AÇIKLAMAK PAYLAŞMAK istiyoruz. Ama bir süre sizlerin bu önermeleri sindirmenizi bekledik. Ancak sizler " dünya bataklığında " batağa batarsanız ve GAİA ANANIN HİZMETLİLERİ FARKINDALIĞINDAN UZAK OLURSANIZ, bizlerin işi de zorlaşıyor, sizlerin işi de.
Bulunduğumuz yerden, bulunduğunuz yere selamlar, merhabalar. Evet, bizlerden de sizlere selamlar, merhabalar aynı anda ama yerden yere söz edişimiz sözün gelişi değil. Yerlerin ister fiziki olsun ister fizik dışı, bir NE'LİĞİ - NİTELİĞİ KİMLİĞİ vardır. Dünyanızda da - yani GAİA ANA'DA DA - bütünsel bir ENERJİ ALANI - TİTREŞİM DÜZEYİ - MURAT olmakla birlikte, ayrıca da her bir bölgenin de KENDİNE ÖZGÜ - bütüne rengini veren - BİR ENERJİ ALANI TİTREŞİM DÜZEYİ - MURADI vardır.
Hadi lütfen, GÜVEN-NEŞE-MERAK-SEVECENLİK-CANLILIK DOĞANIZI KUŞANIN. DAHA DOĞRUSU ONU KUŞATMIŞ OLAN FAZLALIKLARI BIRAKIN. Kİ SİZE DAHA DOĞRUDAN VE DAHA DERİNDEN AKALIM.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler )
Bölgeleri çok farklı ölçeklerde ve ölçülerle ele almak olası ise de, bizim asıl kastımız KITALAR ve ÜLKELERDİR. Her ne kadar hem kıtalarınızda hem de asıl olarak ülkelerinizdeki sınırlar YAPAY VE SAHTE ise de yine de GAİANIN ENERJİ VORTEKSLERİNDEN VE ENERJİ AĞINDAN VE GALAKSİNİN ENERJİ VORTEKSLERİNDEN VE ENERJİ AĞLARINDAN KOPUK değildir. Bizim açımızdan özellikle de AFRİKA - AVRUPA - ASYA VE AMERİKA KITALARI İLE İSRAİL - FİLİSTİN - İSVEÇ VE TÜRKİYE ÜLKELERİ çok önemlidir. Yine OKYANUSLAR, bazı büyük DENİZLER, YAĞMUR ORMANLARI, BAZI BÜYÜK VE YÜKSEK DAĞLAR da özel önem arz etmektedir. Yine bir yer anlamında KİMİ TARİHİ KUTSAL VE KÜLTÜREL BİNALARIN, MEKÂNLARIN BULUNDUĞU YERLERDE çok önemlidir. Asıl konumuza doğru gelirken kısa, kısa belirtmek isteriz ki;
2/12 – 12.10.2005
AFRİKA KITASI; Hem insanın hem insanlığın hem de Galaktik Uygarlıkların VİCDANI ile ilişkilidir. Afrikalı insanın KARA DERİSİ aslında, diğer IRKLARIN - DÜNYALI VE UZAYLI - vicdansızlığının dışa vurumu ile de ilgilidir. Yine AFRİKA KITASININ TARİHİNİN SÖMÜRÜ - KIYIM KATLİAM - ŞİDDET tarihi oluşu, günümüzde de AÇLIK - HASTALIK YOKSULLUK üçgenin de kıvranıyor oluşu, hem İNSANIN VE İNSANLIĞIN VİCDANSIZLIĞININ ÜRÜNÜDÜR HEM DE VİCDANSIZLIĞININ VİTRİNİDİR. Ki bu vitrin, göreni VİCDANA DAVET EDEN bir KOMPOZİSYONDUR.
Aslında kıta Afrika’sı, İNSANIN ATLANTİSTEN BU YANA RUHSALLIKTAN KOPUK GÜÇ ARAYIŞININ SOMUTLANDIĞI TOPRAKLAR OLUP, her bir taşında, kayasında, kristalinde, ağacında ve hayvanında BU BİLGİ SAKLIDIR. Kıtanın Enerjisi de bir yandan RUHSALLIKTAN KOPUK GÜÇ PEŞİNDE OLANLARI KENDİSİNE ÇEKERKEN bir yandan da GÜÇTEN YOKSUN RUHSALLIĞIN DENGESİZLİĞİNİ deneyimleme ihtiyacındaki varlıkları kendine çekmektedir. Uzaydan bakıldığında ise bu kıta, çeşitli Irklar ve Medeniyetler için YAŞAYAN BİR UYARI ALANI olarak VİCDAN VE UYUM ALARMI vermektedir. AVRUPA KITASI; Bu kıta zenginliğini ve refahını esas olarak, AFRİKA KITASININ SÖMÜRÜLMESİNE VE KÖLELİŞTİRİLMESİNE borçludur. Ayrıca bilim ve teknikteki gelişkinliğinde de, hem bu kıtadan hem de Ortadoğu’dan alınan ve çalınan KÜLTÜREL VE ZİHİNSEL değerlerin büyük payı vardır. Bugün Avrupa kıtası, tüm MADDİ ZENGİNLİĞİNE VE REFAHINA rağmen, BİR MORAL VE İNSANİ KRİZ İÇİNDEDİR. Huzur, uyum, paylaşım, dayanışma, sevgi, ilişki, iletişim ve diğer moral ve insani konularda ciddi açmazlarla karşı karşıya olup, insanları YAŞAM MOTİVASYONLARINI yitirmektedirler. Bu kıta, hem insan ve insanlık için hem de Galaktik uygarlıklar için, BÜTÜNDEN KOPUK, BENMERKEZCİ, ZORA DAYALI VE RUHSALLIKTAN UZAK ZENGİNLİĞİN VE TEKNOLOJİNİN, İnsanı getireceği RUHSAL SEFALETLE ilişkilidir. Ayrıca her İKİ DÜNYA SAVAŞININ DA BAŞLADIĞI VE ESAS OLARAK YAŞANDIĞI bu topraklar, Zorbalığı, Şiddeti, Ruhsallıktan Kopuk Gücü ve aynı zamanda bunlara karşı üretilecek İNSANİ DEĞERLERİ - BİLİM, FELSEFE, SANAT - deney imlemek isteyen varlıkları kendine çekmektedir. Avrupa kıtasının her taşında, kayasında, kristalinde, ağacında ve hayvanında FETİH ÜRÜNÜ TAŞIMA ZENGİNLİĞİN VE DEĞERLERİN İNSAN RUHUNU NASIL YOK EDECEĞİNİN BİLGİSİ SAKLIDIR. ASYA KITASI; Asya kıtası gizemler, yabanıllık, ruhsallıkla bağlı olarak güç, dinginlik, geniş zamanlar, doğanın güçleri, toprağın, suyun ve havanın yaşanması, Gaia ile bütünleşme ile ilgilidir. Genellikle kadim kültürel topluluklara GENÇ RUHLAR ENKARNE olmak suretiyle DÜNYA VE FİZİKİ OLANLA TANIŞMA VE YAKINLAŞMA sağlanmaktadır. Asya kıtasının her taşında, her kayasında, her kristalinde DOĞALLIK, RUHSALLIKLA BAĞLI GÜÇ, DÜNYAYI VE
MADDEYİ ANLAMA, İNSANLAŞMA VE TANRILAŞMA ile ilgili bilgiler saklıdır. Asya Kıtası, bir yandan FİZİK ORTAMLARA AŞİNALIK KAZANMAK İSTEYEN GENÇ RUHLARI kendine çekerken, BİR YANDANDA TANRILAŞMAK ÜZERE OLAN YAŞLI VE BİLGE RUHLARI, genç ruhlara da hizmet etmek üzere kendine çekmektedir. AMERİKA KITASI; Amerika, Dünyanın ve Uzayın ÖZ LABORATUVAR MEKÂNIDIR. Uzun yıllar boyunca KADİM VE BİLGE YERLİ HALKLARIN RUHSAL ENERJİLERİYLE YOĞRULMUŞ BU KITA, hem dünyalı hem de uzaylı genç, kâşif, bilgiye ve güce aç güçleri kendisine çekmiş ve IŞIK İLE KARANLIĞIN, BİLGİ İLE BİLGELİĞİN, MADDE İLE MANANIN iç içe geçtiği, " savaştığı ", " barıştığı ", " bütünleştiği" bir kıta olmuştur. Aslında bir anlamda YER İLE GÖĞÜN de " savaştığı", " barıştığı " ve " bütünleştiği" bir YAPAY SAHADIR. Amerika kıtası, uzaydan en çok METEOR VE GÖK TAŞI düşen toprak parçasıdır. Uzaydan düşen - diğer kıtalara oranla oldukça fazla olan - BU GÖK TAŞLARI VE METEORLARIN Amerika Kıtasında yarattığı, diğer kıtalarda olmayan bir " galaktik enerji alanı " söz konusudur ki, bu hem Işıklı hem Karanlık UZAYLI MEDENİYETLERİN AMERİKA ile yakından ilgilenmesine neden olmuştur ve olmaktadır. Aslında Amerika için, " LEMURYA İLE ATLANTİS UYGARLIKLARININ YENİDEN ÇATIŞTIĞI AMA AYNI ZAMANDA BU SEFER BÜTÜNLEŞMEYE DE ÇALIŞTIĞI " topraklarda diyebiliriz. Dostlarımız, Aslında verilebilecek bilginin ucu bucağı yok. Ama bir anlamı da yok. Verdiğimiz az ama öz bilgileri de aslında, konuyu Ülkenize TÜRKİYEYE getirmek için verdik. Türkiye’ye gelmeden önce belirtmek isteriz ki, Filistin ve İsrail Ülkelerinin bulunduğu KUTSAL TOPRAKLAR, hakikaten de GAİA ANANIN KALP ÇAKRASI diyebileceğimiz bölgeler olup, bu nedenle ÇOK GÜÇLÜ BİR ENERJİ VE TİTREŞİME sahiptirler ve de BİRÇOK DİNİN
VE PEYGAMBERİN bu bölgede ortaya çıkışı hem bunun sonucudur hem de bu durumu beslemiştir. Ancak bu nedenle bir anlamda bugün GAİA ANANIN KALBİ PARÇALIDIR VE BU NEDENLE DENGESİZDİR. Filistin ve İsrail arasında OLUŞMASI ZORUNLU BARIŞ-UYUM-İŞBİRLİĞİ, aslında sembolik olarak GAİA ANANIN KALP SAĞLIĞI için olmazsa olmaz bir koşuldur. Gaia ananın kalp sağlığı da elbette ki, onun YÜKSEK ÂLEMLERE UYUMLANABİLMESİ için olmazsa olmaz bir koşuldur. İsveç’se, esasen dünyanızla çok ilgili KADİM BİR UZAYLI MEDENİYETİN dünyanıza ilk ayak bastığı toprak oluşu ve bu toprağa bu uzaylı medeniyetçe yüklenen ENERJİ-MANYETİZMA-BİLGİ- İSTASYON nedeniyle önemli bir ülkedir. Ancak bunu şimdilerde sadece NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ ile karikatürize bir şekilde ifade etmek dışında, aktive edilme gereksinimi içindedir. Ülkenize gelince; Dostlarımız, Anadolu Genetik Bütünlüğü ( Türkiye ) çok özel ve önemli bir TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜDÜR. 1- Tarihi boyunca çok çeşitli MEDENİYETLERE EV SAHİPLİĞİ YAPMIŞTIR. Yani çok çeşitli KÜLTÜRLERE, DİNLERE, GELENEKLERE vs. Yani çok çeşitli ENERJİLERE - TİTREŞİMLERE- MURATLARA ev sahipliği yapmıştır. 2 - Bu çok çeşitli medeniyetler zaman içinde BÜTÜNLEŞMİŞLERDİR. HER BİRİ BİR DİĞERİNİN İÇİNDE DEVAM ETMİŞTİR. 3 - Tarihi boyunca birçok ULULAR - VELİLER - BİLGELER - İLAHİ İNSANLAR - HAK VE GÖNÜL İNSANLARI bu topraklarda yaşamışlardır. 4 - Tarihi boyunca ve halen birçok ırk, topluluk, halk, dil, din bir arada yaşamış ve bir şekilde birbirleriyle birleşmiştir. 5 - Tarihi boyunca her alanda – askeri, idari, sanatsal, bilimsel, dinsel - zirveleri ve en aşağıları yaşamış bir topraktır.
6 - Tarihi boyunca çok büyük DOĞA OLAYLARINI yaşamış bir toprak parçasıdır. 7 - Tarihi boyunca özellikle de SİRİUS VE ORİON YILDIZ MEDENİYETLERİNİN SÜREKLİ İLİŞKİ VE ETKİLEŞİM içinde olduğu topraklardır. 8 - GAİA ANANIN BİRÇOK ENERJİ VORTEKSLERİNİN VE ENERJİ AĞININ DÜĞÜMLERİNİN OLDUĞU BİR BÖLGEDİR. 9 - BİRÇOK UZAY - ZAMAN - MEKÂN BOYUT KAPILARININ BULUNDUĞU BİR BÖLGEDİR. 10 - Birçok Dünyalı ve Uzaylı Genin çocuklarının bulunduğu ve bu GENLERİN BÜTÜNLÜK DE ARZETTİĞİ bir bölgedir. 11 - Siklus yörüngesi sonucu, bu geçiş ve değişim dönemi boyunca EVRENSEL BÜTÜNLÜĞÜN ENERJİ KANAL VE ALANININ İZ DÜŞÜMÜNDE BULUNAN bir bölgedir. Dostlarımız, Tüm bu ve başkaca nedenlerle, Türkiye ( Anadolu Genetik Bütünlüğü ) çok önemli bir bölgedir. Ve bu nedenle TÜRKİYE ve üzerinde yaşayanlar, bu GEÇİŞ BOYUTUNDA DİREKT İLAHİ GÖREVLİLERDİR. Türkiye, kendinde LEMURYA VE ATLANTİS ENERJİLERİNİ BÜTÜNLEMEKLE VE AŞMAKLA GÖREVLİ BİR ÜLKE OLDUĞU gibi, Türkiyelilerde LEMURYA RUHSALLIĞI İLE ATLANTİS FİZİKSELLİĞİNİ KENDİLERİNDE BÜTÜNLEŞTİRMEK VE AŞMAKLA GÖREVLİLERDİR. İşte dostlarımız, Bu nedenle siz dostlarımız ( ki hemen hepiniz ya LEMURYALISINIZ ya da ATLANTİSLİ ), bu dönemde TÜRKİYEDE BEDEN ALMIŞ GALAKTİK GÖNÜLLÜLERSİNİZ. Aynen bölgeler gibi, insanlarında kendilerine özgü bir MANYETİK ALANLARI VE AMAÇLARI vardır. Her insanda özgün bir titreşim ve frekans olup, yine her
insanda GAİANIN BİLGELİĞİNİN BİR PARÇASI SAKLIDIR. Tek başına hiçbir insan, BÜTÜNÜN BİLGELİĞİNE VE İNAYETİNE SAHİP DEĞİLDİR. Ancak insanlar, diğer insanlarla GÖNÜLLÜ-UYUMLU- KARDEŞ BİR BÜTÜNLÜK oluşturduğunda, her birindeki anahtarların bir araya gelmesiyle GEÇİŞ KAPILARINI AÇACAK BÜTÜNSEL ŞİFRE ORTAYA ÇIKAR VE HEP BİRLİKTE GEÇİŞ GERÇEKLEŞTİRİLİR. Geçilecek yerse ASLİ DOĞANIZ VE ASLİ YUVANIZDIR.
“ Dostlarımız,
O nedenle TEK BAŞINIZA -BÜTÜN KIYMETİNİZE RAĞMEN- BİR DEĞERİNİZ YOKTUR. YALNIZLIKTA ISRAR, BATAKLIKTA NİLÜFERLİKDİR. BİREYSELLİĞİN KORUNDUĞU BÜTÜNLÜKSE, SİZLERİ ÇAYIRLAR DA PAPATYALAR KILACAKTIR.
Sizlere bir önceki mesajımızla bağlı bir şekilde ve öz olarak LEMURYA VE ATLANTİSTEN söz etmek istiyoruz. Bundan söz etmeden önce bilmenizi isteriz ki, biz hiç bir İNSAN DENEYİMİNİ - YARATIMINI yargılamayız. Birini diğerinin önüne ya da arkasına koymayız. Biz sadece OLANI ANLAMAYA VE OLANDAKİ BÜTÜNSEL HAYRI GÖRMEYE çalışırız. Bizim de BÜTÜNÜN MURADI - IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI doğrultusunda tercihlerimiz olabilir ama EVRENSEL MOZAİKTE bu da bir renktir ve diğerlerinden bir üstünlüğü yoktur. Bu nedenle sizlerden de ne LEMURYAYI yüceltmenizi ne de ATLANTİSİ yermenizi değil, BİLMENİZİ VE ANLAMINIZI bekliyoruz.
Hatıralarınıza, kalbinize, bilgeliğinize sunarız.
LEMURYA
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
"ki koon na kı lala ki" ( neşe, neşelilik, sevinç, sevinçlilik, oyun oyunculuk, işte yeni bir gün daha. )
0
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/13 – 13.10.2005
Lemurya, Dünyanızın bugün AVUSTRALYA İLE YENİ ZELLANDA kıtalarına, ülkelerine karşılık gelen bölgesinde yaşanmış ve aşağı yukarı 990 bin yıl önce başlayıp, 220 bin yıl önce sonlanmış bir MEDENİYETTİR. Bu medeniyetin kurucuları, VENÜS GEZEGENİNİN üçüncü eterik bilinç boyutlarının sakinleri olan VENÜSYENLERDİR. Bu kurucular, fiziksel olanı deney imlemek ama bu deneyim sırasında RUHSAL OLANI DA KORUMAK amacıyla, GAİANIN belirttiğimiz bölgesinde bir UYGARLIK oluşturmuşlardır. Bu uygarlığın geniş bir TASVİRİ ya da anlatımı için sizlere URSULA K. LEGUİN’İN adını bulmayı size bırakacağımız bir BİLİM KURGU romanını önereceğiz. Oldukça kalın olan bu kitapta aslında URSULA K. LEGUİN, LEMURYA MEDENİYETİNİN ORTA DÖNEMLERİNİ ANLATMAKTADIR. Bizse size bu medeniyetin temel niteliklerini aktarmak istiyoruz. EVRENSEL BİLGELİK - RUHSAL BİRLİK - KOŞULSUZ SEVGİ TOPLULUK UYUMU VE İŞBİRLİĞİ.
Lemurya’lılar esasen YÜKSEK BOYUTLAR VE BU BOYUTLARIN BİLGELİĞİYLE HEP İLETİŞİM içinde ola gelmişlerdir. Bu nedenle İLAHİ DÜZENE VE ONUN YASALLIKLARINA UYUMLU BİR YAŞAM SÜRMÜŞLERDİR. Her şeyin birbirine bağlılığının ve büyük tablonun farkındalığı ile ruhsallık, sevecenlik, uyum, sadelik ve neşe içinde yaşamışlardır. Ancak Lemuryalılar, bu niteliklerini kaybetmek istemediklerinden, deneyimlemeye geldikleri fiziki ortama ve insan bedenine teslim olamamışlar, çoğunlukla KOZMİK BEDEN İÇİNDE yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Dünyadan çok, zamanlar ve mekânlar ve yıldızlar arası yolculuklarda zaman geçirmişlerdir. O nedenle asli MURATLARI olan, " RUHSAL OLAN İLE FİZİKSEL OLANI ERİTMEK VE BÜTÜNLEMEK YANİ RUHSAL MADDEYİ VE MADDİ RUHU DİĞER BİR DEYİŞLE DE TANRI İNSANI - İNSAN TANRIYI" yaratamamışlardır. Bu nedenle de GAİAYI VE üzerindeki TÜM MEVCUDATI DÖNÜŞTÜRECEK KRITİK ENERJİYİ VE ALANI yaratamamışlardır. ATLANTİS " wxolaıks dei umntresdert gitry senz."
( tüm dünya kabul edecek gücümüzü. )
Atlantis, bugün dünyanızın Amerika Kıtasının batı sahillerine denk gelen bölgesinde yaşanmış ve aşağı yukarı 300 bin yıl önce başlamış ve 50 bin yıl önce sonlanmış bir medeniyettir. Bu medeniyetin kurucuları " MARS GEZEGENİNİN İKİNCİ FİZİKİ BİLİNÇ BOYUTLARININ SAKİNLERİ OLAN, ORİON KÖKENLİ MARSLILARDIR. Bu kurucular, Maddeye hükmetmek, GÜÇLE BİR olmak, Dünyayı Yönetmek amacıyla bu medeniyeti kurmuşlardır. Ancak bu uygarlık içinde ve özellikle de ilk zamanlarda Lemurya niteliklerine de sahip varlıklar varken, maddeyle ve güçle yoğrulan hayatlar boyunca bu nitelikler zayıflamış ve nihayetinde son bulmuştur. Atlantisliler, BİLİMSEL BİR ZEKÂYA VE TEKNİK BECERİYE sahip ama RUHSALLIKLA VE BİLGELİKLE ilişkileri çok zayıf bir uygarlıktılar. Maddeye hâkim olarak, Güçlenmek ve bu Güçle de Dünyaya ve hatta Evrene Hükmetmek istiyorlardı. ( Özellikle de ASKERİ VE YÖNETİCİ SINIFLAR ) Bu nedenle lemuryalıların tam aksi niteliklere sahiptiler;
MADDESEL AKIL - DÜNYASAL BÖLÜNMÜŞLÜK - YARGILAYICILIK UYUMSUZLUK VE HUZURSUZLUK - KARIŞIKLIK VE ŞATAFAT. Aynı nedenlerle, savaşçı, baskıcı ve köleleştirici bir doğaya sahiptiler. Zamanın bir yerinde lemuryalılarla ilişkiye geçtiklerinde, aslında ilkel bulup küçümsedikleri bu insanların, bazı tuhaf güçlerini ele geçirmek adına, LEMURYAYI VE MU UYGARLIĞINI ORTADAN KALDIRACAK çeşitli eylemleri sonucunda, sadece LEMURYANIN değil , GAİA ANANIN DENGELİ GELİŞİMİNİN DE sonunu hazırladılar ve ayrıca EVRENSEL DÜZENİ DE tehlikeye soktuklarından, GALAKTİK İMPARATORLUĞUN ORTAK BİR KARARI İLE ASKERİ BİR GÜÇ KULLANIMI İLE YOK EDİLDİLER. Aksi halde gerek ASKERİ TEKNOLOJİLERİ, gerek DOĞA VE HAVA DURUMU İLE İLGİLİ DENEYLERİ, gerekse de GENETİK ALANINDAKİ DENEYLERİ ile hem GAİA ANANIN varlığını hem de EVRENSEL DÜZENİ ciddi şekilde tehdit edecek noktaya geliyorlardı. Kaldı ki Atlantis ilk seferinde uyarılmış, ikinci döneminde bir anlamda NAZİ ALMANYASI gibi etkisizleştirilmiş ama üçüncü döneminde ise YOK EDİLMEK ZORUNDA KALINMIŞTIR. Aslında Atlantisliler de, fiziki olanın gücü ile ruhsal olanın gücünü bütünlemek ve savaşçı doğalarını uyum ve işbirliği içinde MADDEYLE MÜCADELE düzlemine çevirmek üzere dünyaya gelmişlerse de, onlarda lemuryalılar gibi başarısız olmuşlardır. Bu iki uygarlıktan bizlerin aldığı ders ise ÖZETLE, RUHSALLIKTAN KOPUK GÜÇ, VARLIĞA VE YAŞAMA YIKIM GETİRDİĞİ GİBİ; GÜÇTEN YOKSUN BİR RUHSALLIKTA, BÜTÜNLEŞTİRMEKTEN ACİZDİR.
FİZİK
İLE
RUHU
Bugün bizlerin MURADI, FİZİKSEL OLANI RUHSAL OLANIN BİLGELİĞİ VE İNAYETİYLE BÜTÜNLERKEN, RUHSAL OLANIDA FİZİKİ OLANIN OLANAKLARI VE GÜCÜYLE DONATMAKTIR. DİĞER BİR DEYİŞLE TANRI İNSANI - İNSAN TANRIYI OLUŞTURMAKTIR. Bu nedenle bugün lemuryalılar ve atlantisliler dünyada yoğun olarak enkarne olmakta ve çatışmalarla, işbirlikleri arasında gidip gelmektedirler.
İşte dostlarımız,
“ Dostlarımız,
Sizden beklediğimiz lemurya ve atlantis dönemlerinizi dengelemek üzere, RUHSALLIK İLE FİZİĞİ VE BİLGELİK İLE GÜCÜ kendinizde dengelemeniz. Böylelikle, Lemurya ile Atlantisi bütünlemeniz, VENÜSLE MARSI BÜTÜNLEMENİZ, SİRİUSLA ORİONU BÜTÜNLEMENİZ.
Bir süre önceki bir seslenişimizde bulunmuştuk ve demiştik ki;
Bir bilseniz, HÜCRELERİNİZDE KADİRSİNİZ.
NELER
KAYITLI VE
NELERE
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/14 – 14.10.2005
1 - SİZLER - SESLENDİĞİMİZ VARLIKLARSINIZ.
sizlerle ilgili İDDİALI İDDİALARDA
TÜM
DOSTLAR
-
GALAKTİK
2 - DÜNYADA BULUNUŞUNUZ BU GEÇİŞ DÖNEMİNE YARDIMCI OLMAK İÇİNDİR. 3 - BU DÖNEMDE, BU ZAMANDA VE YERDE, BU DÜNYA BEDENİ VE KİMLİĞİ İÇİNDE BULUNUŞUNUZ TAMAMEN SİZİN İSTEĞİNİZ VE BÜTÜNLÜĞÜN ONAYI İLE GERÇEKLEŞMİŞTİR. TESADÜFİ DEĞİLDİR. AMAÇSIZ DEĞİLDİR. DÜNYA KARMALARI İLE İLGİLİ DEĞİLDİR. BURNUNUZUN SÜRTÜLMESİ YA DA DÜNYASAL BÜYÜME İLE İLGİLİ DEĞİLDİR. 4 - HER BİRİNİZİN İLİŞKİLİ OLDUĞUNUZ, BİR ANLAMDA AİT VE TEMSİLCİSİ OLDUĞUNUZ BİR GALAKTİK OLUŞUM - MEDENİYET VARDIR. 5 - HER BİRİNİZİN DAHA GERÇEK VE BÜYÜK - BÜTÜN - TAM İFADELERİ BU GALAKTİK DÜZLEMDEDİR. 6 - HEM BU GALAKTİK VARLIĞINIZIN HEM DE BU GALAKTİK BÜTÜNLÜĞÜN - OLUŞUM VE MEDENİYETİN - DÜNYA TARİHİNDE OYNADIKLARI ROLLER NEDENİYLE, HEM GALAKTİK - BİREYSEL VE BÜTÜNLÜKSEL - KARMALARINIZI TEMİZLEMEK HEM DE DÜNYANIN VE EVRENİN YÜKSELİŞİ İLE KENDİ GALAKTİK - BİREYSEL VE BÜTÜNLÜKSEL - YÜKSELİŞİNİZİ DE GERÇEKLEŞTİRMEK ÜZERE DÜNYADA BEDENLİSİNİZ. 7 - HER BİRİNİZ GELECEK ZAMANDAN VE GELECEK MEKÂNLARDAN DÜNYA ZAMANI VE MEKÂNINA GELMİŞ VARLIKLARSINIZ.
8 - GEÇMİŞ ZAMAN VE MEKÂNIN ŞİFALANDIRILMASI VE ONARILMASI İLE KENDİ ZAMAN VE MEKÂNLARINIZI ŞİFALANDIRMAK VE ONARMAK ÜZERE GALAKTİK BÜTÜNLÜĞÜNÜZCE ATANNMIŞ GÖNÜLLÜLERSİNİZ.
1 - SİZLER - SESLENDİĞİMİZ VARLIKLARSINIZ.
9 - HER BİRİNİZ, ÇOK BOYUTLU - PSİŞİK - İLERİ EVRİMLİ - YÜKSEK ENERJİLİ GALAKTİK VE / VEYA İLAHİ GÖREVLİ VE HİZMETLİLERSİNİZ.
Sizler baktığınız zaman - baktığınız gördüğünüz değil - dünyanızda sadece İnsanlar görüyorsunuz. Bu insanlar, ırk, renk, cinsiyet, dil v.s açısından farklılıklar gösterse bile, sonuçta DÜNYA İNSANILAR. Hayvanlara da baktığınızda, çeşitli türde ve şekilde ama hayvanlar görüyorsunuz. Oysa dünyada en az şey DÜNYA İNSANIDIR. Esasen dünyanızda yaşayan İnsanın da kökeni Yıldız Medeniyetlerine dayanmaktadır. Özellikle de Pleiades Takım Yıldızlarından gelen iki ayrı kol, Dünyanızın Tohumlanmasında ve İnsanın bedensel oluşumunda rol oynamışlardır. Bunun dışında dünyada İnsan Bedeni içinde yaşayan varlıkların birçoğu, çok çeşitli YILDIZ VE GALAKTİK MEDENİYETLERE aittirler. Sizler henüz ayırdın da değilsiniz ama UZAY VE GALAKSİLER, YAŞAMLAR VE YAŞAM FORMLARIYLA doludurlar. Gerek Samanyolu Galaksisinde gerekse de başka Galaksilerde - örneğin Orion Yıldız Sisteminde, Andromeda Galaksisinde, Süper Novalarda - birçok yaşam türleri ve formları vardır. Özellikle de Dünyayla ilişkili ve ilgili olmaları bakımından; SİRİUSLULARI; ORİONLULARI; PLEİADESLİLERİ; ANDROMEDALILARI; VENÜSLÜLERİ; VEGALILARI; ARKTURUSLULARI; ZETA RETACULİLERİ; ODİNLİLERİ; ÇEŞİTLİ BİLİNÇ BÜTÜNLÜKLERİNİ sayabiliriz. Tüm bu medeniyetler de sizlerin anlayabileceğiniz ve anlayamayacağınız türde ve formda yaşamlar mevcuttur. Her birinin özellik ve niteliklerine girmek istemiyoruz ama tüm bu ve diğer Uzaylı Medeniyetlerin, dünya üzerinde tesir alanları ile kendi soydaşları ve bizatihi kendi "insanları" bulunmaktadır.
10 - HER BİRİNİZİN DÜNYADA OYNAYACAĞINIZ KENDİNİZE GÖRE ROLLERİNİZ VE BUNA UYGUN GÜÇLERİNİZ- YETENEKLERİNİZ VARDIR. 11 - BU NEDENLE HER BİRİNİZİN ÇEKİLDİĞİ DÜNYASAL VE GALAKTİK ALANLAR - KONULAR- OLGULAR VARDIR. 12 - HER BİRİNİZİN BULUNDUĞU DÜNYASAL ALAN - MEKÂN - UĞRAŞ ESASEN OLMASI GEREKTİĞİ GİBİDİR. 13 - SADECE HENÜZ NE OLMASI BİLİNCİ AÇISINDAN AKTİVASYON EKSİKLİĞİ VARDIR. 14 - Her şey zamanın içinde saklıdır. Sabırlı bir yolculuk ve dengeli bir yerleşiklik şimdilik gerekli ve yeterlidir.
TÜM
DOSTLAR
-
GALAKTİK
Dostlarımız,
Dostlarımız, Yine sizlere zaman içinde bunları açacağımızı, hem genel hem de özel bilgiler vereceğimizi de belirtmiştik. Bu akşamki seslenişimizde, bu maddelerden " 1, 4, 5, 6, 9.”numaralı maddeleri açmak istiyoruz. Esasen tüm bu maddeler tek bir MADDE OLMAKLA birlikte, sizlere aktarabilmek için bölmek, parçalara ayırmak zorundayız.
Yukarıda nasılsa aşağıda da öyledir dendiğinde bu tamda dendiği gibidir. Sizlere bilim kurgu gibi gelebilir ama gerek Samanyolu Galaksinizde gerekse de diğer galaksilerde birçok yıldız ve galaktik medeniyetler olduğundan, bunların kendi yönetimleri, idari sistemleri ve askeri, bilimsel, sanatsal güçleri söz konusudur. İşte yukarıda bu zenginlik içinde, sizlerin Birleşmiş Milletlerinize benzer bir şekilde GALAKTİK FEDERASYON söz konusudur. Bu Federasyona üye binlerce Yıldız ve Galaktik sistemler vardır. Bunların oluşturduğu bu GALAKTİK FEDERASYON’UNDA bir Galaktik Meclisi, Galaktik Konsüller Kurulu ( sizlerin Bakanlar Kurulu gibi ) ve Galaktik Başkanı vardır. Bu federasyonda azami Demokratik Bir işleyiş vardır. Ve sistemler uyum ve işbirliği içinde varlıklarını sürdürürler. Ama burada da sistemler arası farklılıklar ve çekişmeler olmakla
birlikte, özellikle de yaşanan son YILDIZ SAVAŞLARININ YIKIM DÜZEYİ nedeniyle, İNCE BİR DİPLOMASİ VE POLİTİKA ile işleyiş sağlanmaktadır. Ancak Galaktik Federasyonun içinde BÜTÜNSEL BİR DENGEDE YAŞAYAN çok çeşitli YILDIZ MEDENİYETLERİ VE GALAKTİK SİSTEMLER olduğu gibi, bir de bu GALAKTİK FEDERASYONA KATILMAYAN AMA GALAKTİK FEDERASYONLA SALDIRMAZLIK PAKTI bulunan bir YILDIZSAL VE GALAKTİK OLUŞUMLAR vardır. Bunlar kendi aralarında oluşturdukları bir birliktelik ile, Federasyon dışında ama Federasyonla BARIŞ içinde yaşamlarını
O
sürdürmektedirler. Ve üçüncü olarak, 'nun karşısında yer alan dolayısıyla FEDERASYONADA KARŞI gelen bir GÜÇ BÜTÜNLÜĞÜ DE VARDIR Kİ, bunlara DİNAZORLAR diyebiliriz. Dinazorlar, ışık doğalı olan Galaktik oluşumlara ters olarak, KARANLIK DOĞALI olan VARLIKLARDIR. Ve federasyonla her şekilde kavgalıdırlar. Galaktik Federasyon bünyesine Dünyayı da katacağı zamanı beklemektedir. Dünyanın da bu federasyonun eşit bir üyesi olabilmesi için yürütülen çalışmalarda bulunmak üzere, bu Galaktik sistemlerden ve Yıldızlardan, Dünyaya birçok " uzaylı " inmiş bulunmaktadır. 4 - HER BİRİNİZİN İLİŞKİLİ OLDUĞUNUZ, BİR ANLAMDA AİT VE TEMSİLCİSİ OLDUĞUNUZ BİR GALAKTİK OLUŞUM - MEDENİYET – VARDIR. İşte dostlarımız, Sizler her biriniz Galaktik Federasyonda temsil edilen çeşitli Yıldız Medeniyetleri ile Galaktik Sistemlerin, oralardaki temsilcilerisiniz. Orada dünyalı bir insan olabilirsiniz ama aslında, Yukarılardan, Yıldızlardan ve Galaksilerden inmiş YÜCE GÖREVLİLERSİNİZ. Hepiniz ortamınızın yani Yıldızınızın ve Galaksinizin ileri gelenlerindensiniz. Bu nedenle hem gönüllülüğünüz hem de vasıflarınızdan dolayı, bütünlüğünüzce seçilerek, Dünyaya vazifeli olarak gönderildiniz. Varlığınızın büyük ve esas ifadeleri ya da benlikleri GALAKSİNİZDE, YILDIZINIZDA sizi desteklemektedir.
5 - HER BİRİNİZİN DAHA GERÇEK VE BÜYÜK - BÜTÜN - TAM İFADELERİ BU GALAKTİK DÜZLEMDEDİR. İşte dostlarımız, Sizler aslında ÇOK BOYUTLU- ÇOK İFADELİ - ÇOK BENLİKLİ - YÜCE RUHSAL VARLIKLARSINIZ. Aslında olduğunuz şeyin esaslı bölümleri, gelmiş olduğunuz Yıldızlarda, Galaksilerde bulunmakta ve sizleri Dünyasal ifadeniz ve göreviniz için desteklemektedir. Ancak bu desteğin ve sizlerin görevlerinizin en yüksek ifası için, sizlerin bu Yüksek İfadelerinizin farkındalığına ulaşmanız murat edilmektedir. Kalbinize, içinize dönmenizle ilgili tüm açılımlar bu gerçekle ilgilidir. 6 - HEM BU GALAKTİK VARLIĞINIZIN HEM DE BU GALAKTİK BÜTÜNLÜĞÜN - OLUŞUM VE MEDENİYETİN - DÜNYA TARİHİNDE OYNADIKLARI ROLLER NEDENİYLE, HEM GALAKTİK - BİREYSEL VE BÜTÜNLÜKSEL - KARMALARINIZI TEMİZLEMEK HEM DE DÜNYANIN VE EVRENİN YÜKSELİŞİ İLE KENDİ GALAKTİK - BİREYSEL VE BÜTÜNLÜKSEL - YÜKSELİŞİNİZİ DE GERÇEKLEŞTİRMEK ÜZERE DÜNYADA BEDENLİSİNİZ. Dostlarımız, Dünyanın tarihi boyunca çok çeşitli Uzaylı Oluşumlar ve Bütünlükler, dünyaya ve dünya canlılarına çeşitli müdahalelerde ya da yönlendirmelerde bulunmuşlardır. Sizlerin de dahil olduğunuz Galaktik Bütünlükler de, Dünya Tarihinde etkin roller oynamışlardır. Ve dünyanın içinde bulunduğu halden - sevabıyla günahıyla sorumludurlar. Bu nedenle yapılan kimi "hataları" gidermek ve bir BÜTÜN olarak EVRENİN YÜKSELİŞİNE DESTEK olmak üzere sizler, bu zaman ve mekânda BEDENLENMİŞ bulunmaktasınız. Evren yapısı ve doğası gereği BİLEŞİK KAPLAR gibidir. Bir noktasındaki sınırlılık ve düşüş, tüm Evreni sınırlar ve düşürür. Bir noktasındaki örneğin Dünyadaki sınırsızlık ve yükseliş ise Evreni sınırsız kılacak ve yükseltecektir. Ayrıca dünya ile ilgili " hatalı tutumlar ", bu tutumların sahibi olan GALAKTİK BÜTÜNLÜKLERDE DE DEJENERASYONLARA yol açtığından, bu "hataların" tamiri de şart olmuştur. Yine EVRİMLİ OLANIN, DAHA AZ EVRİMLİ OLANA HİZMETİ EVRENSEL BİR YASA VE EVRENSEL BİR GEÇİŞ ANAHTARIDIR.
9 - HER BİRİNİZ, ÇOK BOYUTLU - PSİŞİK - İLERİ EVRİMLİ - YÜKSEK ENERJİLİ GALAKTİK VE / VEYA İLAHİ GÖREVLİ VE HİZMETLİLERSİNİZ.
0
Ve işte dostlarımız,
2 / 15 – 14.10.2005
Aslında her biriniz Çok Boyutlu, İleri Evrimli, Yüksek Enerjili, Psişik Güçlerle Dolu Galaktik Varlıklarsanız da, Sistemin Yasallıkları gereği, Dünya yoğunluğunda ve İnsan bedeninde bulunabilmek için, bunları Kendi Ortamında bırakarak, FANİ OLARAK YERYÜZÜNE İNMİŞ gönüllülersiniz. Ancak ortamınızdan her an korunmakta ve desteklenmektesiniz. Ayrıca da yeryüzüne indirdiğiniz KOZMİK ENERJİ VE IŞIK oranında, ortalama BİLİNÇ YÜKSELDİKÇE, sizler içinde bu niteliklerinizi İFADE ETME OLANAĞI doğmaktadır. Bu sayede de her birinizin DÜNYA TEKÂMÜLÜNDE VE GEÇİŞİNDE OYNAYACAĞI ROLDE BÜYÜMEKTEDİR. Aslında Dünya Tekâmülünü tamamlamıştır. Ancak şimdi Onun ve üzerindeki Mevcudatın, GALAKTİK FEDERASYONA VE KOZMİK BÜTÜNLÜKLERE UYUMLANMASI VE ALIŞMASI aşaması söz konusudur ki burada sizlerin her birinize büyük görevler düşmektedir. Bu nedenle Dünyanızda son yıllarda, Mistik konulara, Yeni Çağ felsefesine, alternatif tıbba, UFOLOJİYE ve benzeri konulara ilgi çok artmıştır. Ve unutulmaya dünyanız kutbiyetler dünyasıdır. Hem içeride hem dışarıda bu Galaktik Uyumlanma ve alışmayı istemeyen GÜÇLERDE olacaktır. Onlarla mücadele de sizlerin görevleriniz arasındadır. İşte dostlarımız, Eğer kendinizi, kalbinizi bu bilgilere açarsanız, İFADE ETMEYE GELDİĞİNİZ YÜKSEK VEÇHELERİNİZİ ve gerçekleştirmeye geldiğiniz KOZMİK GÖREVLERİNİZİ hatırlamanız ve ifade etmeniz ve gerçekleştirmeniz MUKADDERDİR. Sonlu olana ölün ki, Sonsuz olana doğasınız. Sınırlı olanı aşın ki, Sınırsız olana akasınız. Dünyayı bitirin ki, Evrensel olana başlayasınız. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
N
L
A
R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler )
"Dostlarımız, Merhabalar. Yine bir tatil gününüzün sonuna doğru sizlere seslenmek istiyoruz. Dileriz dinlenmiş ve yenilenmişsinizdir. Ne de olsa çoğunuz yarın Dünya İş Cangılında yerinizi alacaksınız. Ama elbette cangılın sizinde cangılınız olması gerekmiyor. Ne demiştik ZENLE ilgili olarak, ne değil nasıl önemlidir. Ne iş yaptığınız değil nasıl yaptığınız önemlidir. Cangılda olup da, cangılı da değiştirecek, dönüştürecek şekilde TUTUMLARLA işinizi yaptığınızda ve TUTUMLARINIZLA cangıldaki insanlara ve cangılın kendisine IŞIK TUTTUĞUNUZDA, işte SİZLERİN ORADAKİ MURADINIZIN GERÇEKLEŞME DÜZLEMLERİNİZDEN BİRİ DE HALİ HAZIRDAKİ İŞLERİNİZ VE İŞ YAŞAMINIZ OLUVERİR. Yeter ki Cangıla kapılmayın ve Cangılın farkındalığı ile Cangılın içinde ama Cangıla ait olmadan, Cangıla IŞIK TUTUN. Siz zaten bunun için orada değil misiniz? Öyleyse sizlere pazartesi sendromları yakışmaz. Sizin için Pazartesiler ve tüm çalışma günleri, dünya cangılına ve bu cangıldaki insanlara IŞIK TUTACAĞINIZ günlerdir. Yeter ki cangılın bir tutsağı olmayın, cangıla kapılmayın, cangılın içinde ama ötesinde, cangılda ama onun farkındalığı ile yer alın. O zaman siz de rahat olacaksınız, size değenler de. Bir önceki seslenişimizde, Sizlerin NE Olduğunuzla ilgili verdiğimiz bir mesajın bazı maddelerini, az ama öz açmıştık. Şimdi de diğer maddelere, yine az ama öz değinmek istiyoruz ki, işte cangıl konusu da daha da anlam kazanabilsin. 2 - DÜNYADA BULUNUŞUNUZ BU GEÇİŞ DÖNEMİNE YARDIMCI OLMAK İÇİNDİR. Dostlarımız, Dünyanın ve aslında tüm Güneş Sisteminizin ve hatta bir anlamda Samanyolu Galaksisinin 26.000 yıllık SİKLUS DEVRELERİ vardır. Bu sikluslar hem Dünyanız hem de ait olduğunuz sistem için, bir anlamda BİR ÖĞRETİM VE SINAMA DÖNEMİDİR. Bu dönem Bütünlüğün Kendi ile ilgili FARKINDALIĞININ DÜZEYİNİN DERİNLEŞMESİ VE BÜYÜMESİ İLE İLGİLİ OLUP, sonucuna göre yeni SİKLUSLAR şekillenmektedir. Dünyanızın 19. Siklusu – ki anladığınız ya da bildiğiniz anlamda son siklusudur – yaşanmakta olup, SİKLUSLARIN KAPANACAĞI VE YENİ BİR OLUŞUMUN DEVREYE ALINACAĞI bir dönemdir. Ve bu kapanış ve yeni bir oluşum, sadece
dünyanızı değil TÜM BİR GALAKTİK BÜTÜNLÜĞÜDE ilgilendirmektedir. Aslına bakarsanız siklusda bitmiş ama uzatmaları yaşanmaktadır. Dünyanın gösterdiği –birazda beklenmedik- “OLUMLU” gelişmeler nedeniyle, GALAKTİK BÜTÜNLÜK dünyaya hem uzatmaları oynama olanağı tanımış hem de ÇOK YÜKSEK YARDIMLARI devreye almıştır. İşte sizler, DÜNYANIN BU SON SİKLUSUNUN UZATMALARINDA, DÜNYAYA VE DOLAYISIYLA EVRENSEL BÜTÜNLÜĞE, YENİ OLUŞUMA GEÇİŞ İÇİN yardımcı olmak üzere burada bulunmaktasınız. Varlığınızın gerçek doğası nedeniyle, burada bulunuşunuzla DÜNYAYA VE ÜZERİNDEKİ MEVCUDATA çok boyutlu HİZMETLERDE bulunmakta ve aynı anda da böylelikle kendi BÜTÜNLÜĞÜNÜZE VE KENDİNİZE DE HİZMET etmektesiniz. 3- BU DÖNEMDE, BU ZAMANDA VE YERDE, BU DÜNYA BEDENİ VE KİMLİĞİ İÇİNDE BULUNUŞUNUZ TAMAMEN SİZİN İSTEĞİNİZ VE BÜTÜNLÜĞÜN ONAYI İLE GERÇEKLEŞMİŞTİR. TESADÜFÎ DEĞİLDİR. AMAÇSIZ DEĞİLDİR. DÜNYA KARMALARI İLE İLGİLİ DEĞİLDİR. BURNUNUZUN SÜRTÜLMESİ YA DA DÜNYASAL BÜYÜME İLE İLGİLİ DEĞİLDİR. Yukarıda belirttiğimiz üzere sizler DÜNYAYA HİZMET İÇİN yeryüzünde beden almış Galaktik Görevlilersiniz ve her biriniz bu hizmetle bağlı olarak, en uygun İNSANİ İFADEYİ TERCİH ETMİŞ bulunmaktasınız. Seçtiğiniz aileler, bedensel ve zihinsel nitelikler, mekan, zaman, iş ortam v.d hepsi de SİZİN HİZMET VE GÖREV GEREKLERİNİZLE ilişkilidir. Buradan bakıldığında KUSURSUZ denebilecek bir BÜTÜNLÜK oluşturmuş durumdasınız. Yaşadığınız olumlu olumsuz tüm durumlar, bu hizmetle ilgili olarak SİZİ SİZE VE SİZİ DÜNYAYA açmak üzere karşınıza çıkan FIRSATLARDIR. Hepsi de GALAKTİK HİZMETİNİZİN AKTİVASYONU VE DEVREYE ALINMASI İLE İLGİLİDİR. Size rağmen yaşanılan hiçbir şey yoktur. Ancak yaşanılanların FIRSATLARDAN KAZANIMLARA dönüşmesi için SİZİN FARKINDALIKLI KATILIMINIZA DA ihtiyaç vardır. Çünkü bazı hizmetleriniz bizatihi ORADA BULUNUŞUNUZLA KENDİLİĞİNDEN YERİNE GETİRİLMEKTEYKEN bazı hizmetlerin gerçekleşebilmesi için de SİZİN FARKINDALIKLI VE BİLİNÇLİ TUTUMLARINIZA gereksinim vardır.
7- HER BİRİNİZ GELECEK ZAMANDAN VE GELECEK MEKÂNLARDAN DÜNYA ZAMANI VE MEKÂNINA GELMİŞ VARLIKLARSINIZ. Bulunduğunuz yerde zaman, geçmişten geleceğe doğru akmakta ise de ve siz gelecekle ilgili beklentiler ve ihtimallerle de yoğrulmaktaysanız da, gerçekte her biriniz GELECEK ZAMAN VE MEKÂNLARDAN, ”GEÇMİŞ” ZAMANA VE MEKÂNA DÖNMÜŞ varlıklarsınız. Ama aslında geçmiş demek de çok doğru değil, siz ZAMANSIZLIK VE MEKÂNSIZLIK BOYUTLARINDAN, DÜNYA ZAMANI VE MEKÂNINA ama dünyanın aslında YAŞANMIŞ VE BİTMİŞ zaman ve mekânlarına inmiş varlıklarsınız. Amaç YAŞANMIŞ BAZI DEJENERASYONLARI TESPİT ETMEK VE GİDERMEK suretiyle, Dünyanın ve Evrensel Bütünlüğün ŞİMDİSİNE YENİ BİR ŞEKİL VEREREK ŞİFALANDIRMAKTIR. 8 - GEÇMİŞ ZAMAN VE MEKÂNIN ŞİFALANDIRILMASI VE ONARILMASI İLE KENDİ ZAMAN VE MEKÂNLARINIZI ŞİFALANDIRMAK VE ONARMAK ÜZERE GALAKTİK BÜTÜNLÜĞÜNÜZCE ATANMIŞ GÖNÜLLÜLERSİNİZ. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Dünyada ve ait olduğu sistemde yaşanmış bazı DENGESİZLİKLER VE UYUMSUZLUKLAR SONUCU OLUŞAN DEJENERASYONLAR, Evrensel Bütünlükte ve onun bileşenleri olan galaktik düzlemlerde de çeşitli dengesizlik ve uyumsuzluklara yol açmıştır. Bunun sonucunda ZAMANSIZLIK VE MEKÂNSIZLIK BOYUTLARINA dek uzanan ENERJİ VE BİLİNÇ DEJENERASYONLARI VE KİTLENMELERİ yaşanmaktadır. Bu nedenle aslında bir anlamda ÜRETİLEN BİR DENEYİN İÇİNDE SİZLER, GEÇMİŞTEKİ TOHUMLARI ŞİFALANDIRARAK, ŞİMDİ DE YARATACAĞINIZ ŞİFAYI, deney ötesi ORTAMLARA AKTARMAKLA MÜKELLEF GÖNÜLLÜLERSİNİZ. Üstlendiğiniz VAZİFE nedeniyle, TÜM EVRENSEL BÜTÜNLÜK NAZARINDA Yüce varlıklarsınız ve tüm yardımlar üzerinizedir. 10 - HER BİRİNİZİN DÜNYADA OYNAYACAĞINIZ KENDİNİZE GÖRE ROLLERİNİZ VE BUNA UYGUN GÜÇLERİNİZ- YETENEKLERİNİZ VARDIR. Bir bütün olarak, Dünyanın ve üzerindeki Hayatın Şifalandırılması için, çok boyutlu ve çok olgulu bir çalışma yürütülmektedir. Bu çalışmanın birçok yönü, düzlemi ve amacı bulunmaktadır. Bu nedenle de dünya üzerinde, çeşitli NİTELİK
- YETENEK - GÜÇ - İŞLEV - ROL üstlenmiş, çeşitli vazifedârlara gereksinim olduğundan, her biriniz KENDİ BÜTÜNLÜĞÜNÜZDE SAHİP OLDUĞUNUZ NİTELİKLER doğrultusunda ve UYUMLU BİR BÜTÜNLÜK oluşturmak üzere, Dünya da beden almış durumdasınız. Ve Dünyada da hem bireysel olarak ama hem de UYUMLU VE DENGELİ BİR BÜTÜNSELLİK içinde BU VAZİFENİN gereği HİZMETİ ifade edebilirsiniz. Sizlerin Uyumlu ve Dengeli bir Birleşimi ile BU ÇOK BOYUTLU VE ÇOK OLGULU ÇALIŞMA ŞİFA ile sonuçlanacaktır. Bu nedenle sizlerden KENDİNİZİ BİLMENİZ- KENDİNİZİ TANIMANIZİÇSEL GÜÇLERİNİZİ İFADE ETMENİZ beklenmekte ve istenmektedir. Bu nedenle KALBİNİZE VE SEZGİLERİNİZE KULAK VERMENİZ, BU NEDENLE ESNEMENİZ VE GEVŞEMENİZ, FARKINDALIKLI bir yaşam sürmeniz beklenmekte ve istenmektedir. 11 - BU NEDENLE HER BİRİNİZİN ÇEKİLDİĞİ DÜNYASAL VE GALAKTİK ALANLAR - KONULAR- OLGULAR VARDIR. Yukarı da açıkladığımız nedenlerle, her biriniz IŞIK VARLIKLAR VE GALAKTİK GÖREVLİLER olmakla birlikte, sizi çeken Dünyasal ve Galaktik alanlar, konular ve ilgiler farklı farklıdır. Bu doğal ve gereklidir. Önemli olan bunlar arasında uyumlu ve dengeli bir İŞBİRLİĞİ VE BİRLEŞİM sağlamaktır. Çünkü bunların bütünü ancak BÜYÜK TABLOYU İFADE edecektir. Bu nedenle her biriniz kendi çekildiğiniz alan ve konunun HAKKINI VERİRKEN bir yandan da diğerlerinin HAKKINI VERMEYE çalıştıkları alan ve konuları da desteklemelisiniz. Birbirinize güç, sevgi ve Işık vermelisiniz. Birbirinize destek olmalısınız. Ama bu konuda halen sıkıntılar yaşanmaktadır. 12 - HER BİRİNİZİN BULUNDUĞU DÜNYASAL ALAN - MEKAN - UĞRAŞ ESASEN OLMASI GEREKTİĞİ GİBİDİR. Ve dostlarımız, İçinde bulunduğunuz alan, mekan ve uğraş esasen olması gerektiği gibidir. Eğer KALBİNİZDE CİDDİ VE GÜÇLÜ BİR DİRENÇ VE DEĞİŞİM İSTEĞİ DUYMUYORSANIZ, yaşadığınız hayat MURAT ETTİĞİNİZ hayattır. Ancak önemli olan NASIL yaşadığınızdır. Tekrarla, esiri olmadan, özdeşleşmeden ve farkındalıkla yaşanacak aile hayatı, özel hayat, iş hayatı v.s sizin Dünyaya tutmaya geldiğiniz IŞIĞI tutmanıza, vermeye geldiğiniz ŞİFAYI vermenize olanak sağlayacaktır. Yeter ki siz ZİHNİN TUZAKLARI nedeniyle KAOTİK BİR
DURUM geliştirip, direnç üretmeyesiniz. Ancak eğer KALBİNİZ SİZE aile hayatı, özel hayat, iş hayatı v.s İLE İLGİLİ SESLENİYORSA ona kulak vermeli ve gereğini yerine getirmelisiniz. Özellikle de bu ZAMANLARDA KALBİNİZE KULAK VEREREK gerekli değişiklikleri yapmanın ve ama OLAN İÇİNDE DE FARKINDALIKLA ZENE UYGUN yaşamanın zamanıdır. Olması gerekenlerle ilgili Zihni ve sahte kurguları bırakarak, Olandaki yüksek hayrı kalp ile idrak zamanıdır, dostlarımız. Her birinizi ZİHNİN SAHTE KURGULARINDAN KURTULARAK, OLANI KALBEN YAŞAMAK VE OLANDAKİ HAYRI GÖRMEK İÇİN CESUR OLMAYA DAVET EDİYORUZ. İşte bu Cesaret için zihnin sakinleştirilmesi, kalbin ferahlık ve berraklık kazanması ve kalbe kulak verilmesi gerekir ki, BU FARKINDALIK İÇİNDE BİR YAŞAM İÇİN MEDİTATİF bir hal almakla olasıdır. 13 - SADECE HENÜZ NE OLMASI BİLİNCİ AÇISINDAN AKTİVASYON EKSİKLİĞİ VARDIR. Dostlarımız, Aslında her şey OLDUĞU GİBİDİR VE HER ŞEY ALADIR. Her şey yolunda ve her şey asandır. - kimi çekincelerimiz saklı kalmak üzere - Ve sizler için sadece belli niteliklerin farkındalığı ve ifadesi açısından bir "eksiklik" vardır ki, aslında bu da NİYET EDİLEN İÇİNDEDİR. Sizlerin Muradınız açısından, belli PSİŞİK GÜÇ VE YETENEKLERİN farkındalığı ve ifadesi, ancak birlikte gerçekleşmek ve belli durumlara bağlı olmak üzere sizlerce PLANLANMIŞTIR. O nedenle Dünyanızın ve sizlerin belli bir HALİNDE bu AŞKINLIK SİZE SİZLERCE AKITILACAK VE YAŞANACAKTIR. Ancak bu hallerin oluşumu için SİZLERİN ŞİMDİ ESAS OLARAK KALP MERKEZLİ VE MEDİTATİF BİR YAŞAM SÜRMENİZ GEREKLİ VE YETERLİDİR. 14 - Her şey zamanın içinde saklıdır. Sabırlı bir yolculuk ve dengeli bir yerleşiklik şimdilik gerekli ve yeterlidir. İşte tüm bu nedenlerle, bizlere ve kalbinize değen diğerlerine KULAK VERMENİZ, AÇIK OLMANIZ, KALBİ BİR YAŞAM SÜRMENİZ, BİRBİRİNİZİ DESTEKLEMENİZ, KENDİNİZE DÖNMENİZ, NEDENDEN ÇOK NASILLA İLGİ OLMANIZ vs bugün için gerekli ve yeterlidir. Ancak an be an açılacak olan PERDELERE VE ÜZERİNDEKİ GÖRÜNTÜLERE DİKKAT
EDEREK ve FARKINDALIK VE MEDİTASYONLA YAŞAYARAK geçecek günlerinizin, PEK YAKINDA YEPYENİ OLGULARA GEBE olduğunu da unutmayın. Hiç bir özel uğraşa ve çabaya gerek yok. Ama kalbinize odaklı bir yaşam yaşarken hiç aklınızdan çıkarmayın ki "HAYATIN DÜZ BİR ÇİZGİDE GİDECEĞİNİ SANANLAR YANILGIDADIRLAR". " ZAMANLAR, ZAMANLARIN, MEKÂNLAR, MEKÂNLARIN İÇİNDE SAKLIDIRLAR VE ZAMAN VE MEKÂN YENİ ZAMAN VE MEKÂNLARA GEBEDİR." " ARTIK SADECE CESUR EBELERE İŞ DÜŞECEKTİR. "
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/16 – 16.10.2005
"Dostlarımız, Belli bir aradan sonra yine merhabalaşabildiğimiz için sevinçliyiz. Sizlerle her şekilde birliktelik bizleri sevinçli kılıyor. Neden öyleyse aralar uzuyor derseniz, üçlü bir bütüne işaret ederiz; 1- Aktarıcı dostumuzun realitesi 2- Sizlerin realiteleri
yapmak zorunda kalınan ve bu nedenle çabalamanızı gerektiren durumları ifade ediyor. Ve bu durumlarda hep bir Olması Gerekene vurgu yapıyor. Ve de tabi ki Görevi de ve olması gerekeni de belirleyen de çoğunlukla sizlerin dışında bir OTORİTE VE GÜÇ olmakta. Ancak bizler asla böyle bir Otorite ya da Güç değiliz. Kaldı ki biz hiç bir şey değiliz. Öyle değil mi? Dostumuzun zihninin ona ve size bir oyunuyuz. Öyleyse Görev vermek ne haddimize.
3- Bizlerin realiteleri.
Ama bizlerin söz ettiği şey, aslında farklı. O nedenle şöyle ifade etmeyi, belki de daha uygun olur diye tercih ettik. SORUMLULUK.
Ancak olan her şey - son tahlilde - olabileceği üzeredir ve yeğdir. Sorun ya da olumsuzluk söz konusu değildir.
SİZLER EVRENSEL VE GALAKTİK-GÖNÜLLÜ- SORUMLULARSINIZ. Bu da iki şeye vurgu yapar.
Bu bağlamda sizlerle bu gece kısa ama önemli bir paylaşımda bulunmak istiyoruz. Ki bu sizlerle ilgili kısmada karşılık gelmektedir de.
1- Bir şeylerin kökeninde, gelişiminde yer almış ve rol oynamış olmak. Bu nedenle de doğan sonuçları üstlenmek. Bu sonuçlardan pay çıkarmak.
Sizlere verdiğimiz son mesajlarda "GÖREV VE GÖREVLİ OLMAK" deyimlerini kullandık. Bu deyimler bazı dostlarımızı adeta rahatsız, hatta huzursuz etti. Bu nedenle bu konuya açıklık getirmeye çalışacağız.
2- Yaşananlara karşı İLGİ - SEVGİ - SAYGI duymak ve bu nedenle sürece katılmak, katmak istemek. Rol almak ve pay sahibi olmak istemek.
Dostlarımız, Bir kez daha hatırlatalım ki, dil ve unsuru sözcükler sizlerin dünyasına aittir. Yazıda öyle. Bizler için Dilde, Yazıda ve Sözde, ilkel ve evrimin geri basamaklarına ait araçlardır. Bizler için değil sizler için geçerli araçlardır. Ve de sizlerinde bildiği üzere gelişen ve değişen araçlardır. Düne oranla diliniz daha yeterli ya da yetersiz olabilir. Ama şurası bizler için açık ki, bizlerin ifade etmek istedikleri için yetersiz araçlardır. Ama sizler henüz TELEPATLAR olmadığınıza göre sizlere FOTON ÜNİTELERİ ile ya da HÜCRESEL MANYETİZMALARLA seslenebilmemiz olası değil. O nedenle SÖZCÜKLERE ÇOK DA TAKILMAYIN. Beyninizi değil YÜREĞİNİZİ koyun ortaya. Sizlerin yaşadığı zaman-mekân boyutlarında GÖREV, farkındayız ki, "DIŞSAL, ZORLAMALI, DAYATMALI, ÇABALI" bir olgu. Ve daha çok bir "OLMASI GEREKENE" işaret ediyor. Görevli olmak da bu nedenle, dışarıdan dayatılan,
Sorumluluk, sorumlu olmak "İÇSELLİK, KENDİLİĞİNDENLİK, BÜTÜNLÜK" ima eden olgulardır.
UYUMLULUK,
Sorumluluk insana dışarıdan dayatılabilecek bir şey değil. Ancak insanın içinden, kendi benliğinden kaynaklanabilecek ve kendiyle ve sorumluluk duyduğu şeyle uyumluluk içinde yaşanabilecek bir olgu. Yine insanın ancak kendiliğinden ve ilgili her şeyle bütünlük içinde ifade edebileceği bir olgu. Dolayısıyla da ön kurgulara, olması gerekenlere dayalı değil de, OLMAKTA OLANIN AKIŞINA UYUMLU BİR ŞEKİLDE, bu akışa katılmak doğrultusunda yaşanabilecek bir olgu. Ve de böylelikle dışarıdaki bir Otoriteyi ya da Gücü içermediği gibi, yok da eden bir olgu. İşte sizler dostlarımız, oralardaki YAŞAMDAN VE YAŞAM AKIŞINDAN gönüllülükle SORUMLU OLANLARSINIZ. Bu sorumluluğunuz bir yandan daha önceleri bazı yaşanmışlıkların sizlerle ilişkileriyle ilgili olduğu gibi, SİZLERİN EVRİMLİLİĞİNİZ ve OLGUNLUĞUNUZLA DA ilgilidir. Sizlerin
sorumlulukları bir yanıyla, çocuk yapan ana babanın sorumluluğu gibi olduğu kadar, bir yanıyla da bir öğretmenin sorumluluğu gibidir de. Görev ve görevlilik sözcükleri bizlerce de çok sevilen sözcükler değil. İnsanlık tarihi de düşünülecek olursa çağrıştırdıkları da hiç de HOŞ da değil. Ama sözcüklere takılmayın yine de.
“ Dostlarımız, Bizlere sorulsa, insana baktığınızda gördüğünüz önemli zaaflarından biri de nedir dense, deriz ki; — GÜÇ TESLİMİNİN BİR İFADESİ OLARAK -
Görev ve görevlilik, otoriteye tabiiyeti, bireyselliğin terkini, itaati ve aptallığı çağrıştırıyorsa eğer, atın bir kenara.
SORULAR SORMAK AMA BU SORULARA DIŞARIDAN YANITLAR BEKLEMEK.
Sorumluluk ise bize göre, Bireyselliği, yaratıcılığı, zekayı, sevgi ve saygıyı çağrıştırıyor.
Yanlış anlaşılmasın, sorular sormak önemli ve değerlidir. İnsan zekâ sahibi ve düşünen bir varlık olarak ve de değişen ve gelişen bir olgu olarak, elbette sorular üretecek, elbette çeşitli kuşkular ve sorgulamalar içinde olacak ve de bu da sorular doğuracak. Ama insanın zaafı şuradaki,
O nedenle diyoruz ki, SİZLER BİRER EVRENSEL VE GALAKTİK SORUMLULARSINIZ. Neden mi?
ÇOK SORU ÜRETİYOR. DEĞERLİ İLE DEĞERSİZ, GELİŞTİRİCİ OLANLA KÖRELTİCİ OLAN BİRBİRİNE GİRİYOR.
Kendinizin ve diğerlerinin NEŞESİNDEN, KAHKAHASINDAN, ŞİFASINDAN, GELİŞİMİNDEN, EVRİMİNDEN ve YAŞAMIN AKIŞINDAN.
Ve de sorularına hemen ve DIŞARIDAN -DİNDEN, İDEOLOJİDEN, FELSEFEDEN, RAHİPTEN, LİDERDEN, FELSEFECİDEN - yanıt bekliyor...
Ağır bir sorumluluk olabilir ama ilk sorumluluğunuz olan KENDİNİZİ BİLMEK VE KENDİNİZİ KUŞANMAK yerine getirildiğinde göreceksiniz ki, O kadar da ağır bir sorumluluk değil. Hatta bir SORUMLULUK BİLE YOK ASLINDA. Sadece AKIŞ HALİNDEKİ OLUŞ var. Ve siz O OLUŞTAN BAŞKA BİR ŞEY değilsiniz...
Üstelik de çok sorusu olduğundan ve de hemen yanıt istediğinden, sorgulama süreci ile ilgilenmediği gibi HAP YANITLAR istiyor. İnsan özetle, BİLİNEBİLİRLİK - GÜVENLİK - KONFOR adına EVRENİN VE HAYATIN BİLİNEMEZ VE ÇÖZÜLEMEZ OLAN GİZEMİNİ BİLMEK VE ÇÖZMEK İSTİYOR. Üstelik de kendisi değil de, başkasına havale ederek.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/17 – 23.10.2005
İşte yıllarca sizleri KÖLELEŞTİREN - İĞDİŞ EDEN - APTALLAŞTIRAN Dinlerin, İdeolojilerin ve Felsefelerin TEMELİDE burada yatıyor. Ve TÜM SORULARI YANITLAYAN VE İNSANI ADETA SORUSUZ BIRAKAN Dinlerin, İdeolojilerin ve Felsefelerin bu günahına, O N L A R ortak olacak değiller.
Çünkü sözde soruların yanıtlanması, insanların -ki zaten çok zayıf olanSORGULAMA VE ARAŞTIRMA SÜREÇLERİNİ yok etmekte, insanları İLAHİYATA VE MIZRAKLI İLMİHALLERE tutsak etmekte. Oysaki, Yaşam sürekli değişen bir akıştır. Bir sorunun yanıtlanabilmesi için, o sorunun ve ima ettiklerinin yaşanması, deney imlenmesi ve yürekte yer etmesi gerekir. Ve gerçek bir soru "yanıtlandığında" yerini on gerçek soruya bırakır. Çünkü Yaşam ve var oluş, ucu bucağı, başı sonu olmayan BİR ENGİNLİKTİR. Ve de yaşamı değerli, anlamlı ve yaşanır kılanda budur. Yani BİLİNEMEYECEK BİR ESRAR oluşu. Bugün biliminiz bile bildikçe, bilmediklerinin gerçekte ne denli çok olduğunu ve muhtemelen de hiç bir zaman her şeyin bilinir olamayacağını anlamakta ve adeta MİSTİKLEŞMEKTEDİR. Bu ahval içinde bilinmesi gereken, GERÇEĞİNDE TEK olmadığı, çok boyutlu ve çok değişkenli bir olgu olduğu ve ÇOK SAYIDA GERÇEK POTANSİYELİ VE OLUŞU olduğudur. Ancak gerçeğin ve dahi gerçekliğin bu çok boyutlu, çok katmanlı, çok düzlemli ve çok olasılıklı doğasına karşın, DEĞİŞMEYEN VE TEK OLAN BİR GERÇEK VARDIR Kİ, O DA SİZİN GERÇEĞİNİZDİR. İşte bu nedenle sizlere hep demekteyiz ki, SİZ KENDİNİZE KENDİ İÇİNİZE DÖNÜN. MEDİTATİF BİR OLUŞ HALİ İÇİNDE YAŞAYIN. SESSİZLİĞE VE SESSİZLİK İÇİNDE KENDİNİZE ZAMAN AYIRIN. KENDİNİZE YOL ALIN. Siz kendinizde yol aldıkça, gerçeğinize açıldıkça, gerçeklikte size açılacak. Siz kendinizde yol alıp, kendi gerçeğinizi daha çok BİLDİKÇE VE YAŞADIKÇA, ilginç bir şey olacak. Sorular, sorularınız yanıtlanmadan ama kendiliğinden yok olacaklar. Bunu da izah sizlerin sözcükleri ile zor ama SORULARINIZIN ERİDİĞİNİ VE YANITA GEREK KALMAKSIZIN BİR ŞEKİLDE SİZCE BİLİNİR DAHA DOĞRUSU SEZİLİR VE YAŞANIR OLDUĞUNU göreceksiniz. Üstelik sorularınızın azaldığını ama örneğin RENKLERİN DAHA PARLAK BİR HAL ALDIĞINI, SESLERİN DAHA BİR GÜÇLENDİĞİNİ VE KOKULARIN GÜZELLEŞTİĞİNİ VE UZAYIN, BİR GİZEM YUMAĞI OLAN UZAYIN BERRAKLAŞTIĞINI göreceksiniz, yaşayacaksınız. Ve o zaman esrarın ne'liğini ve doğasını bilmeye başlayacaksınız. O zaman Yaşam Yoğunlaşacak ve sırlarını sizlere sezdirecek.
O nedenle bizlerin sizlere verdiği BİLGİLER de unutmayın, bizlerin Gerçeğidir. Sizlerin gerçeği olup olmadığını, öyle ise de ne anlama geldiğini ancak ve ancak sizler bilebilirsiniz. Unutmayın, TAŞIMA SU İLE DEĞİRMEN DÖNMEZ. Bizler sadece sizlere, su kaynaklarınızı ve değirmenin varlığını işaret edenleriz. Suyu da değirmeni de bulacak ve döndürecek olanlar sizlersiniz. Ki o zaman ÖĞÜTECEK OLDUĞUNUZDA KENDİ ESRARINIZDAN BAŞKACA BİR ŞEY OLMAYACAK. Ekmeğiniz gevrek ve lezzetli ola, İnşallah. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/18- 23.10.2005
" Dostlarımız, Tekrar merhabalar. Bu sefer fazlaca ara girmeden tekrar merhabalaşabildiğimiz için sevinçliyiz. Ama bu gece yine iki kısa seslenişimiz olacak. Ancak ne demiştik, " önemli olan ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınızdır". Ne, dostlarımız, nicelikle ilgilidir. Nasıl ise nitelikle. Ne yazık ki bulunduğunuz zaman-mekan düzlemlerinde nicelik nitelikten daha çok önemseniyor. Bu içinde bulunduğunuz KAOSUN sonucu olduğu kadar nedeni de aynı zamanda. Eğer ne kadar nasıla, matematik kadar şiire de değer verilseydi, başka bir HAYAT ortamında olurdunuz. Dahası eğer matematiğin şiiri, şiirinde matematiği anlaşılsaydı, HAYAT TA ŞİİRSELLEŞİRDİ.
birlikte EGOSAL BİR SEVGİ AYİNİ ile SPİRİTİK KENDİ KENDİNİ TATMİN yaşanmaktadır. Oysa kendinizi sevin dediğimizde söz ettiğimiz, İÇSEL VARLIĞINIZ, İÇSEL BENLİĞİNİZDİR. Ancak kendi içsel var oluşunuza açılırsanız ve ne olduğunuzu bilirseniz, bu bilişle KENDİNİZİ - DİĞERİNİ - MEVCUDATI SEVEBİLİRSİNİZ. VE SEVGİ ESASEN VAR OLAN HERŞEYİ VAR EDEN ENERJİNİN BİR TAYFIDIR.
Dostlarımız,
O nedenle ilk adım Kendini Bilmek ve Tanımaktır. Bundan dolayı size hep FARKINDALIKTAN VE MEDİTATİF OLUŞTAN söz ediyoruz. Kendinizi bilmeden kendinizi sevmeniz ve bu sevgiyi dışa akıtmanız olası değildir. Kendini bilmenin, farkındalığın doğal sonucu SEVGİNİN ÇİÇEKLENMESİDİR. Bu sevgi zaten sonradan üremiş bir şey değildir. Bu sizin ASLİ DOĞANIZDIR. Ve bu sevgi hedefsiz, nesnesizdir. Herkese ve her şeye yöneliktir. Her yöne ve her duruma yöneliktir. Bu olanı olduğu için kabul etmektir.
Bu akşam sizlere öncelikle SEVGİDEN daha doğrusu SAYGIDAN söz edeceğiz. Malumunuz sizlerin oralarda bir SEVGİ KAMPANYASIDIR gidiyor. Spiritik ortamlar ve seslenişler dâhil, herkes BİR SEVELİM SEVİLELİM MODUNDA.
İşte dostlarımız bu nedenle, SEVGİ ŞAMPİYONLUĞUNA soyunmadan önce, kişi kendini BİLMEK VE TANIMAK için niyetlenmelidir. Kendini bildikçe ve tanıdıkça, KENDİLİĞİNDEN SEVGİ DOĞACAKTIR.
İlk başta ne kulağa ne de göze nahoş gelmese de, bu en azından RİYAKÂRCA bir tutum. Çünkü SEVGİ SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA ki birçok diğer İÇSEL DEĞER - NİTELİK gibi, Sizde olmayanı veremezsiniz. Bu nedenle Sizin önce KENDİNİZİN KENDİNİZİ SEVMENİZ, KENDİNİZDE SEVGİ OLMANIZ gerekir ki, bu sevgiyi dışa akıtasınız. Ama bugüne dek sizlere kendinizi sevmek BENCİLLİKMİŞ gibi sunuldu. Kimlerce malum. Sizleri şekillendiren otoritelerin hemen hepsince. Oysa ki, kendini sevmeyen, kendine değer vermeyen ve kendini AZİZ tutmayan biri, nasıl olurda başkalarını sevebilir, başkalarına değer verebilir ve de AZİZ tutabilir.
Ama sevgi kendi başına bir ANLAM içermez. Sevginin değeri o dur ki, kendini bilmenin, farkındalığın doğal olarak ortaya koyduğu İÇSEL BİR NİTELİK VE DOĞA OLARAK SEVGİ, beraberinde HERŞEYE VE HERKESE VE YAŞAMA KARŞI İLGİYİ VE SAYGIYI doğurur. Sevginin yöneldiği ve ima ettiği NİTELİK SAYGIDIR.
Neyse dememiz o ki, seslenişimizin hacmi ve hatta içeriğinden çok, ŞİİRİ İLE İLGİLİ OLUN LÜTFEN.
Ama kendinizi sevmek derken, sandığınız sizden söz etmiyoruz. Siz eğer kendimi seveyim derseniz seveceğiniz şey "sahte kimlikleriniz, yükleme nitelikleriniz, statünüz, kaşınız, gözünüz" yani EGO DEĞERLERİNİZ olacaktır. Oysaki kendi Egonuzdan yansıyan bu "sevgi" , diğerlerinin de Egolarına yönelecek ve onlarında Egolarını besleyecektir. Ki bugün Sevgi adına olan budur. Spiritik ortamlarda dahi, Spiritik Egoya duyulan sevgi, diğerlerinin Spiritik Egolarına yansıtılmakta ve hep
Saygı, OLANI ANLAMA VE KABUL ETMEK DEMEKTİR. Aslında koşulsuz sevgi ile ifade edilmek istenen, SAYGIDIR.
O'
Kendini bilme ile gelen sevgi, NDAN KAYNAKLANAN VAROLUŞUN TEKLİĞİNİN VE BİRLİĞİNİN İDRAKİYLE, olan her şeyi kabul ve onay anlamına gelecektir. Bu da şudur ki; HER VARLIĞA, HER SÜRECE, HER OLGUYA KENDİ GELİŞİM VE DEĞİŞİM SÜRECİNDE TAKDİR, MİNNET VE KABUL İLE YAKLAŞMAK ve sadece ve sadece desteklemek.
Dostlarımız,
" Dostlarımız,
Daha önce de söylediğimiz gibi, eğer YENİÇAĞIN YENİ İNSANLARI OLMAK İSTİYORSANIZ, anlamalısınız ki, bilmelisiniz ki PARÇA BÜTÜNLE ORGANİK BİR BİRLİK içindedir ve herhangi bir parçayı kabullenmediğinizde, onun var oluşuna takdirle yaklaşmadığınızda, onun oluşundan dolayı minnet duymadığınızda sizde BÜTÜNLENEMEZ VE BENLİĞİNİZİ TÜMÜYLE KABULLENEMEZ, TAKDİR EDEMEZ VE MİNNET DUYAMAZSINIZ.
Bir önceki seslenişimizde sevgi ve saygıdan söz ederken dedik ki, " SEVGİ OLAN HER ŞEYİ YARATAN ENERJİNİN BİR TAYFIDIR." Gerçektende sizin Yüreğinizde bir his olarak deney imlediğiniz Sevgi, aslında BİR EVRENSEL ENERJİ SKALASIDIR. Olan her şeyin hamurunda bu enerjiden de bulunmaktadır. Bu nedenle Sevgi Bütünleştirici, Korku ise Bölücü, Ayırıcı Fonksiyon görmektedir. Bu vesileyle belirtelim ki, Sevginin karşıtı Nefret değil, Korkudur. Sevgi, kendinde Güven, Kabul, Paylaşım gibi Bütünleştirici nitelikler barındıran bir ENERJİ AKIMI iken, yokluğunda Güvensizlik, Kuşku, Reddediş, Bencillik gibi ayırıcı, karşı karşıya getirici nitelikler barındıran KORKU ortaya çıkar. Aslında Korku bir varlık değil, ENERJİ AKIMSIZLIĞIDIR. Bu nedenle korkuya ilaç Sevgidir.
İşte bu nedenle BÜTÜNÜ VE PARÇALARI OLDUKLARI GİBİ KABUL SAYGIYA, BU SAYGI KOŞULSUZ SEVGİYE, KOŞULSUZ SEVGİ DE ÖZ BENLİK BİLGİSİNE DAYANIR. İşte bu nedenle denmiştir ki; " KENDİNİ BİL - KENDİNİ TANI - TEKÂMÜL ET ” İşte bu nedenle demekteyiz ki, "Farkındalıklı Olun, Kendinizi Bilin, Kendinizi Sevin, Mevcudatı Koşulsuz Sevin, Var oluşu Sayın ve Bütünlenerek Bütünle Bütünleşin." Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/ 19 – 25.10.2005
Neyse, konumuzu dağıtmadan sizlere Sevgi temelinde bir KOZMİK KUTSAL ALANDAN söz etmek istiyoruz. Bu KOZMİK KUTSAL ALANDAN söz edecek olmamızın asıl nedeni, şeylerin hiç de sizlerin sandığı gibi olmadığını anlatmak istememizle ilgili. Sizler, Evrensel ve Kozmik Olgular, konular, görevler, uğraşlar ve benzerleri söz konusu olduğunda, illa AĞDALI- İDDİALI KAVRAMLARI SEVER VE İSTERSİNİZ. Örneğin; Ufolar, Piramitler, Kehanetler, Uzaylılar, Mucizeler ve diğerleri. İlla kutsal yerler, kutsal ayinler ve ritüeller, Şifa Seansları, Ruh Çağırmalar falandan aşağısı sizlere hitap etmez. Oysa bizler sizlere işin pek de öyle olmadığını, umulmadık alanlarda umulmadık süreçler yaşanabileceğini gösterebilmek için KOZMİK KUTSAL BİR ALANI tanıtmak istiyoruz. Ki bu bilgi sizlerin kendi BİREYSEL VE GÜNDELİK YAŞAMINIZA VE UĞRAŞLARINIZA DA DAHA FARKINDALIKLI YAKLAŞMANIZA YOL AÇAR UMUDUNDAYIZ. Dostlarımız, Bulunduğunuz zaman-mekân düzleminde EVRENSEL BÜTÜNLÜK ve de GAİA ANAMIZ için en önemli KOZMİK KUTSAL ALANLARDAN biri de ÇOCUK OYUN PARKLARIDIR.
ÇOCUK OYUN PARKLARI. ÇOCUK OYUN PARKLARI. ÇOCUK OYUN PARKLARI. Neden mi? 1- Özellikle büyük kentlerde ve de özellikle 2000 yılından itibaren doğan Çocukların önemli bir bölümü yeni BİR KUŞAK VE DALGADIR. Onların her şeyleri farklıdır. En önce de ENERJİ DÜZEYLERİ VE NİTELİKLERİ, OLANI YÜKSELTİCİ VE ŞİFALANDIRICI bir karakterdedir. 2- Çocuklar, SAF NEŞE VE SEVİNÇTİR. Dünyaları, işleri güçleri OYUNDUR. Ve de Dünyanızın ve sizlerin bugün en çok muhtaç olduğunuz şey budur; NEŞE, SEVİNÇ VE OYUN RUHU. Bu oyun parklarından tüm civara yapılan NEŞE, SEVİNÇ VE OYUN RUHU frekansı yayını HÜCRESEL ŞİFAYA VE DENGEYE BÜYÜK KATKIDA bulunmaktadır. 3- Çocuklar, hele de bir aradayken ÇOK GÜÇLÜ BİR MANYETİK ALAN OLUŞTURMAKTA VE BU ALAN YER İLE GÖK ARASINDA BİRÇOK DEĞİŞİME VE TRANSFERE OLANAK TANIMAKTADIR. Negatif ve alçak enerji ve oluşumlar temizlenmekte yerlerine Pozitif ve yüksek enerji ve oluşumlar aktarılmaktadır. Bu alanlar ve yakınlarında kanal ve telepatik irtibatlar daha kolay ve sağlıklı olmaktadır. Uzay gemilerimiz ATMOSFER DENGELEMESİNİ VE İŞLEVLERİNİ daha rahat yerine getirebilmektedir. Ziyaretçiler dünya inişlerini bu alanlarda daha rahat yapabilmektedirler. İç dünyanın tesirleri dış dünyaya daha sağlıklı ve yoğun aktarılabilmektedir Hayvanlar ve bitkiler, özellikle de kuşlar dengelenmek için güç alanı bulabilmektedir. 4- Çocuklarını oyun parkına getiren yetişkinler, bu alanlarda KENDİLİĞİNDEN İÇSEL BİR YOLCULUK VE ARINMA YAŞAMAKTADIRLAR. Ve özellikle civarda bulunan çay bahçeleri, yemek evleri ve evlerde oturanlar doğallığıyla bu halden yararlanmaktadırlar. 5- Çocukların el ayak çektiği zamanlarda -özelliklede geceleri- FARKLI AMA BİRLEŞİK ZAMAN- MEKAN daha doğrusu TİTREŞİM DÜZLEMİNE AİT Enerjetik Varlıklar BU ALANLARIN ENERJİSİ- YARATI KAYITLARI - ŞİFA KAYDI sayesinde hızlı EVRİM yaşamaktadırlar.
Aslında daha da sayabiliriz. Ama gerekli değil. Bilenler biliyor, aktarıcı dostumuzun da küçük bir çocuğu var ve onunla gittiği zamanlar Oyun Parkında bir İNSAN GİBİ DÜŞÜNDÜĞÜNDE YAŞADIĞI SIKINTILARLA kıyaslanamayacak DENEYİMLERİ VE GÜZELLİKLERİ bu parkta yaşamıştır. Bizlerin ona rahat ulaşabildiği alanlardan biriside OYUN PARKLARIDIR. Bu nedenle bugün dünyanız için en spiritik hizmetlerden biri de, Çocuk Oyun Parkları yapılmasına, korunmasına vesile olmak ve destek vermektir. Kim ki oyun parkı yapar, yaptırır, kim ki oyun parkına çocukların gelmesini sağlar, kim ki kendisinin veya komşusunun çocuğunu alır oyun parkına götürür,
O OLAN
ALLAHIMIZDA ONUNLADIR. Yeni Çağda Yeni İnsan için dostlarımız, İbadethanelerin başında Oyun Parkları ve İbadetlerin başında da çocukları bu parka götürmek gelir. Ve en hayırlılarınızdan biri de Oyun Parkı yapanınızdır. İşte Yeni Çağ böyle bir Çağ, Yeni İnsanda böyle
O'
bir İnsandır. Çocuklarınızsa, İbadethanenizde İbadetinizle yöneldiğiniz ndan başkası değillerdir. Gönlünüze, çocuk yanınıza, oyuncu yanınıza ithaf edilir. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/20- 25.10.2005
" Dostlarımız,
(zaman-
Omega denildiğinde kastedilen, Satürn gezegeninin en dış halkasında bulunan ve GÜNEŞ SİSTEMİNİZİN BİR DİĞER MERKEZİ GÜNEŞ SİSTEMİNE AÇILAN KAPISI OLAN ENERJİ VORTEKSİ OLUP, bunun bir bölümü sizin Güneş Sisteminize, bir bölümü ise diğer Merkezi Güneş Sistemine ait bir Bütünlük olup, katman, katman bir yapıdadır. İşte her 1 Kasımda bu Omega Boyutlarının belli katmanlarının enerjileri Dünyanıza ve sizlere DİREKT olarak açılmakta ve sonrasında ise sizlerin ÇEKİM GÜCÜNÜZE göre dolaylı olarak akmaktadır.
Dostlarımız yarın 11.11 Enerjileri ile ilgili bir gün ve süreç başlangıcı ile ilgili olup, bu aslında BİR Enerjisinin sizlere ve Dünyanıza KARE yapacağı bir gün ve süreç anlamına gelmektedir.
Omega Boyut Enerjilerinin en önemli özelliği, Sizleri geçiş boyutunun dirençlerine dayanıklı kılacak şekilde KEMİKLERDE VE KEMİK İLİKLERİNDE BİRİKMESİ VE YAPILANMASI VE KAN üzerinde DİNAMİK TESİRLERE YOL AÇARAK HÜCRESEL DİRENCİDE KUVVETLENDİRMESİDİR. Aynı zamanda da turnusol kâğıdı işlevi görerek, hepinizde mevcut olan gizli DİNAMİKLERİ, iyi kötü, olumlu olumsuz diye ayırmadan AÇIĞA ÇIKARMASI VE AKTİVE etmesidir.
Sizlerle Ekim ayının son gününü Kasım ayının ilk gününe bağlayan gece merhabalaşabildiğimiz için sevinçliyiz. Ekim ayında neler ektiğiniz size kalsın ama Kasım ayı ile ilgili olarak sizlerle kısa bir söyleşi yapmak istiyoruz. Öncelikle yarın, sizin bulunduğunuz Dünya mekan boyutunda) 1.11.2005 tarihini gösterecek.
Düzleminde
1.11.2005 = 11. 2x5+1 = 11.11
Bir Enerjisinin Kare yapması söz konusu olduğunda, akla SATÜRN gelecektir. Sizlerin ve Dünyanızın Karelere alındığı ( KARE = Varlıkların maruz bırakıldıkları gizli tesir ve etkiler GEOMETRİK MİMARİSİ) her defasında SATÜRN devrede hizmette demektedir. Kaldı ki aslında, 1 Kasım Tarihi, Sizler ve Dünyanız için her defasında çok önemli bir OLGUYA işaret etmektedir. Her 1 Kasımda, 24 saat boyunca OMEGA BOYUT ENERJİLERİNİN BELLİ KATMANLARI DİREKT OLARAK DÜNYANIZA AÇILMAKTA VE DÜNYANIZ VE SİZLER BU OMEGA BOYUT ENERJİLERİ İLE YIKANMAKTASINIZDIR. Dostlarımız, Dünyanız bir Bütünlüğün ilk çekirdeği olup, Bütünlüğün sarıldığı merkez olmakla bu Bütünlük açısından, çekirdeğin üretildiği ve ekicilerinin geldiği diğer bir Bütünlüğe giriş ve çıkış yani Alfa ve Omega Boyutlarını içermektedir. İşte Dünyanız belli bir Bütünlükten çıkış ile ilgili OLGUNLUK - LİYAKAT - ONAY kazanılacak bir yer olmakla, Omega Enerjilerinin Varlıklara aşılandığı bir ortamdır.
Dostlarımız, Omega ve Omega Boyut Enerjileri ile ilgili daha kapsamlı bilgiyi arzu ederseniz SADIKLAR PLANI ve de esas olarak BİLGİ KİTABINDA bulabilirsiniz. O nedenle sizlere sadece bu kadar bilgi vermeyi yeterli bulmaktayız. Asıl sizlere aktarmak istediğimiz o ki, 1 Kasım günü bu enerjileri de içinize alarak, Varlığınızın, benliğinizin derinliklerinde gizli birçok BİLİŞİ VE HATIRAYI ve de POTANSİYELİ açığa çıkarabilirsiniz. Bu 1 Kasımı iç yolculuğunuzda bir başlangıç ya da dönüm noktası kılabilirsiniz. Unutmayın lütfen,
O
Sizler 'sunuz. Sizler, HEPİNİZ ÖLÜMSÜZLÜK VE SONSUZLUKSUNUZ. Sizler HEPİNİZ HAYATIN KAYNAĞISINIZ. Sizler HEPİNİZ CANLILIĞIN İFADELERİSİNİZ. Sizler HEPİNİZ KOZMOSUN YAPI TAŞLARININ ÖZÜSÜNÜZ.
Omega boyut enerjileri üzerinize ola.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/21 – 31.10.2005
"Dostlarımız, Aklı başında ve kalbi yerinde tüm insanlar, "haklı" olarak Dünyanın içinde bulunduğu durumdan ve gelişme ve değişme dinamikleri ve olasılıklarından rahatsızlık duyuyorlar. Siz dostlarımız da, sağduyulu, temiz kalpli ve aklı başında insanlar olarak, dünyanın hali ve gidişinden memnun değilsiniz. Bir yanda insan ürünü adaletsizlikler ve haksızlıklar ve bir yanda doğa ürünü sıkıntılar, acılar. Ancak bu tablo dostlarımız, beş duyu sınırlılığı ile kayıtlı bir bakış açısından geçerlidir. Oysa beş duyu yani boyutsal madde algı sınırlılığı ile kayıtlanmamış ve öte algılara açık bir Bilinç açısından ise GAİA ANAMIZDA, üzerindeki mevcudatta ÇOK HAYIRLI OLUŞUMLARA VE GELİŞMELERE GEBEDİR. Bu oluşumlar ve gelişmeler sonucudur ki YENİ BİR ÇAĞ VE YENİ BİR İNSAN DOĞACAKTIR. Daha önce de dediğimiz gibi, BU YENİÇAĞ VE YENİ İNSAN, BİRLİK - BÜTÜNSELLİK - İŞBİRLİĞİ - PAYLAŞIM - YÜKSEK BİLİNÇ EVRENSEL BİLGELİK - EVRENSEL ZEKÂ - KOZMİK YASALAR - UYUM AKIŞ - SORUMLULUK temelinde BİR HAYATI ÜRETECEK VE DENEYİMLEYECEKTİR. İşte sizlere ara, ara, bu yeniçağın yeni insanı olmak istiyorsanız, kulak verin, kalp verin diyerek bazı Ahkâmlar kesmiştik. Bu akşam yine yeni bir ahkâm keserek sizlere seslenmek istiyoruz. Şimdiden af ola. Dostlarımız, Üçüncü boyut yoğunluğu diye de adlandırılan sizlerin bulunduğunuz ZAMANMEKÂN DÜZLEMİNDE bugüne değin gelişiminiz için kullandığınız ama yeniçağda artık geçerliliği olamayacak olan bir üçlüden söz etmek ve bu üçlü aletler yerine yeni aletler önermek istiyoruz. YAPMAK- ÇABA- SAHİP OLMAK UYUMLANMAK - OLMAK
yerine
AÇIĞA ÇIKARMAK -
YAPMAK: Sizlerin bulunduğunuz zaman ve mekan düzlemindeki yoğunluk, her şeyden önce algılarınızdaki ve buna bağlı olarak bilincinizdeki sınırlılığı ve kayıtlılığı ifade ve işaret etmektedir. Maddenin oldukça yoğun ve ağır bir tabiata ve tahakküme sahip oluşu, beş duyunuzun sınırlı algı alanı içinde yetersiz bir bilinç alanı ile yaşıyor oluşunuz ve tarihsel gelişim içinde doğa karşısındaki zayıf
durumunuz ve de en önemlisi ÖLÜM olgusu, siz insanları MÜCADELE VE YAPMAK konusunda kamçılamıştır. Maddeyi olanaklı kılan Enerjetik olgu ve prensipleri ve dahi maddenin süptil doğasını ve yasallıklarını bilmediğinizden ve de esasen kendi benliğinizin süptil yanlarından ve esaslarından da habersiz olduğunuz için, gerek kendi bireysel yaşamınızda gerekse de toplumsal yaşamda, kendinizi YAPAN olarak algıladınız. En basit maddi olgulardan, daha karışık ve süptil olan olgulara kadar insan, her şeyi kendi ÖZ DÜŞÜNCELERİ VE EMEĞİ ile gerçekleştirdiği zannıyla yaşamış ve davranmıştır. Kendisini bütünden ayrı ve kopuk olarak da gördüğü içinde, KENDİ MADDİ VE MANEVİ VARLIĞINI KORUMAK VE GELİŞTİRMEK İÇİN, hep doğayla, diğerleriyle mücadele içinde olarak, savaşarak, dişiyle tırnağıyla kendi ekmeğini kendisi taştan YAPARAK yaşaya gelmiştir. Esasen, tekâmülün belli aşamalarında İNSAN denilen RUHSAL VARLIĞIN, maddeyi ve maddi süreçleri anlayabilmesi, tanıyabilmesi ve maddi olanı ruhsal olanla Bütünleştirebilmesi için bu olgu gerekliydi de. Ancak bu olgu, dualite ve kutupluluk dünyasında iş görmekle birlikte, esasen artık insan denilen ve ruhsal olanla maddi olanı Bütünleştirmiş ve Tekleştirmiş bir aşamanın eşiğinde olan Varlığın, hayatın ve onun ifadelerinin daha hakiki prensip ve yasallıklarına uygun bir oluş içinde olması zorunluluğu, bugünden sizlerin artık YAPMAK fikrini aşarak AÇIĞA ÇIKARMAK olgusunu hayata geçirmenizi gerekli kılmaktadır. Çünkü Yapmak, size yabancı ve hatta düşman, sizden bağımsız ve sizinle ilgisiz bir ortamda, sizin tek başınıza ve sadece sizle ilgili güçlerle DIŞSAL OLAN ÜZERİNDE ETKİDE BULUNMANIZ ve bunu da diğerlerine ve bütüne rağmen yapmanız anlamına gelmektedir. Ve yapmak, olmayan bir şeyin sizin tarafınızdan yaratıldığı zannına dayanmaktadır ki, bu da sadece maddi süreçlerin farkındalığı ile sınırlı bir Bilince işaret etmektedir. Oysa dostlarımız, evren ve dünyanız BİR HOLOGRAFİK FREKANSLAR OKYANUSU OLUP, TEK VE BÜTÜNSEL BİR BİLİNÇ ALANIDIR. Bu bütünsel alanda, her olasılık ve her imge POTANSİYEL olarak var olup, sizlerce açığa çıkarılmayı beklemektedirler. İşte açığa çıkarma, Varlığın, hayatın ve evrenin daha hakiki prensip ve yasallıklarının bilincinde olarak, Tek olan bütünsel bilinç alanı ile ilişkisinin de ayırdında olarak, parçası olduğu bu dost ortamda, diğerleriyle işbirliği ve paylaşım içinde, kendi özünün ifadesi olarak bu POTANSİYELLERİ REALİZE etmesi anlamına gelmektedir ki, Varlığın hem kendisiyle, hem diğer varlıklarla, hem de hayat ve evrenle uyum içinde iş görmesi ve hem iç hem de dış dengeleri bozmadan ve HAYAT DENİLEN AKIŞA VE ONUN TÜM YARATIMLARINA zarar vermeden kendinde ve evrende yol alması ancak AÇIĞA ÇIKARMA süreci ile olanaklıdır. Yapmak dostlarımız alt benliklerinize, açığa çıkarmak ise üst benliklerinize ait aletlerdir.
ÇABA: Kendisini yapan olarak bilen ve gören insan, dostlarımız, ancak Çabası kadar ve sonucunda iş yapabilir. Çabanın işaret ettiği ise, Varlığın kendisini yapmaya zorunlu gördüğü, zorunlu düşündüğü işi yapabilmesi için geliştirdiği iradi zorlanımlı bir Güçtür. Bu güç her ne kadar içsel alandan kaynaklansa da, dışarısının etki ve tesiri ile şekillenen, varlığın içsel gerçeğini, dengesini ve oluşunu gözetmeyen, bu nedenle kendiliğinden ve akışkan değil de, zorlanımlı ve durağan bir güçtür. Ve varlığın içsel denge ve oluşu üzerinde tahrip edici etkilere yol açan, ancak dış âlemde ise varlığın kendisini sınırlılık içinde ifade edebileceği bir alan açan bir güçtür. Bu çabaya yol açan ve varlığın kendisini yapmak zorunda düşündüğü, gördüğü işlerin altında yatan ise HEP DIŞARIDAKİ BİR MADDİ YA DA MANEVİ OTORİTE TARAFINDAN DAYATILAN GEREKİRLİKLERDİR. Böylece çabanın kendisi, ister maddi ister manevi bir gerekirlikten kaynaklansın varlığı kendi iç gerçeğinden uzaklaştırarak, sahte olana odaklanmasına ve tutsak olmasına yola açmaktadır. Düne değin, varlığın maddi olanı anlaması ve tanıması ve de aşması için gerekli deneyimleri üretmesi bakımından sizleri geliştirici olan bu alet, bugün artık bir ayak bağıdır. Bugün çaba artık İnsanın gelişimini desteklemek yerine köreltmektedir. Çünkü artık maddi olanın ötesine geçmek üzere belli bir düzeye gelen insanın, maddi olanı oluşturan yüksek prensiplerle iş görebilmesi için, çabalamak yerine, bu prensipler ve onların hem maddi hem de manevi ifadeleri ve görünümleriyle UYUMLANMASI gerekmektedir. Düne kadar çabası sayesinde dış dünyada belli bir işi görebilen ve böylelikle kendini ve hayatı ifade edebilen ve deneyimleyebilen insan, kendisinin ve dünyasının geldiği düzeyde ve düzlemde, artık iç ile dışın dengeleneceği ve tekleşeceği bir ortamda, ancak iç ve dış ile uyumlanmak suretiyle kendi varlığını da - varlığının ve benliğinin daha derin ve yüksek boyutlarını da ifade edebilir ve deneyimleyebilir. O nedenle yeniçağın yeni insanı artık çabayı aşmalı ve uyum ve uyumlanmayı hayata geçirmelidir. Uyumlanma, varlığın, kendisinin bir veçhesini ifade etmek ve deneyimleyebilmek için, hayatın ve evrenin daha hakiki prensip ve yasallıklarını bilerek, bu prensip ve yasallıklarla birlikte akması, kendisini hayatın akışına göre dengelemesi ve ayarlaması anlamına gelmektedir. Bu manada çaba dostlarımız alt benliklerinize, uyumlanmak ise üst benliklerinize ait aletlerdir. SAHİP OLMAK: İşte dostlarımız, kendi çabasıyla kendi yapımı ürünleri gerçekleştiren insan, doğal olarak onları kendinin de kılmaktadır. Çabanın ve yapmanın sonucu, doğaldır ki Sahiplik olacaktır. İnsan sadece maddelerle ilgili olarak değil, manevi olgularla ilgili olarak bile Sahipliği geliştirebilmiştir. Çünkü sahip olmak özünde bir Ruhsal tutumdur. İnsan emeği ile, çabası ile, yaptıkları ile ilişki kurduğu, "kalbini kazandığı" insanı bile sahiplenebilmektedir. Esasen hepsi de geçici olan, ya kendi ya da sizin "ölümünüzle" elinizden çıkacak olan
oyuncaklara SAHİP OLMAK olgusu insana has bir mizahtır. Dostlarımız, bir maddeye, bir insana, bir ilişkiye, bir sürece SAHİP OLMAK DÜŞÜNCESİ, sadece ve sadece insanın CEHALETİNİN bir ürünüdür. Bilinçsiz ve farkındalıksız olan insan, kendisini diğer şeylerden ayrı gören insan, evrensel bilgelikten yoksun ve evrensel yasalardan habersiz insan, SAHİP OLMAKLA kendini avutmuştur.
BENLİĞİNİZİN DAHA DERİN VE YÜKSEK VEÇHELERİNİ AÇIĞA ÇIKARMANIZI, HAYATIN AKIŞINA UYUMLANMANIZI VE YAŞADIĞINIZ YERDE BİR
O OLMANIZI beklemekte ve dilemekteyiz.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. Oysa sahip olunan şey madde ise, o anda onun tarafından esir edildiniz demektir. Bir eve mi sahipsiniz, o sizin hapishanenizdir. Bir arabaya mı sahipsiniz, onun beygiri oldunuz demektir. Bir insanı sahiplendiniz, kölesisiniz demektir. Nasılını ve dinamiklerini açıklamaya gerek görmüyoruz dostlarımız, ama sahip olduklarınızı korumak için gösterdiğiniz çaba ile sahip olduklarınız üzerinden kendinize verdiğiniz kimlik ve değer, sizlerin YÜKSEK İFADELERİNİZLE aranızdaki en büyük duvarlarınızdır. Oysa yeryüzündeki her şey, herkese aittir ve hayat tarafından sizlere çeşitli deneyimleri yaşayabilmeniz için sunulmuşlardır. Sahip olduğunuz an, o şeyle aranızdaki etkileşim, akış kesilir ve tek taraflı bir tahakküm ilişkisi başlar. Keşif, macera yerini biriktirme ve korumaya, açıklık kapalılığa bırakır. Ancak sahip olmak yerine olmak durumunda ise, maddi olgularla işlevsel bir ilişki içindesiniz ve tekâmül için gerekli deneyimlerde onlarla işbirliği ve dayanışma içindesiniz demektir ki, o zaman maddede size esrarını açacaktır. Keza insanlarla da olmak ilişkisi içinde olduğunuzda, karşılıklı etkileşim ve akış kesintisiz ve sürekli olacak ve sizi de diğerini de büyütecektir. Varlığınızın, benliğinizin daha hakiki ifadelerine doğru. Düne kadar, kutbiyet ve dualite deneyimleri için Sahip Olmak, mülkiyetçilik çok yararlı aletlerken, artık her şeyin herkese ve asıl olarak da tek olan bir bilinçten kaynaklanan hayata ait olduğu evrensel bilgelik ve zeka düzlemlerinde, OLMAK, insan için olabilmenin olmazsa olmaz koşuludur. Sahip olmak ayrılık bilincine, korunma ihtiyacına ve korkuya işaret ederken, Olmak ise birlik bilincine, açıklık ve güvene ve yaşam sevgisine işaret etmektedir. Bu manada sahip olmak dostlarımız alt benliklerinize, olmak ise üst benliklerinize ait aletlerdir. İşte dostlarımız, bizlerin ortamlarında, EVRENSEL BİLGELİK, EVRENSEL ZEKA VE KOZMİK YASALLIKLARIN GEÇERLİ OLDUĞU DÜZLEMLERDE, AÇIĞA ÇIKARMAK, UYUMLANMAK VE OLMAK ESASDIR. Sizlerden de, Omega Boyut Enerjilerini de yedeğinize alarak,
0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler - O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/22- 31.10.2005
"Dostlarımız, Sizlerle yeni bir merhabalaşmanın mutluluğu içindeyiz. Sizlerin, bu merhabalaşmaların bizlere verdiği hazzı anlaması oldukça zor. Çünkü "perdenin" bu yanında olan bizlerin algıları ile, o tarafında olan sizlerin algıları arasında -sizlerin aleyhine- ciddi niteliksel ve niceliksel farklılık var. Bu bir anlamda tek yanı göstermeyen aynayla kaplı bir odada olup da, kendisini izleyenleri bilemeyen ve dışarıda olan biteni göremeyen bir zanlının durumuyla, zanlı hakkındaki soruşturmayı yürüten polisler arasındaki ilişkiye benziyor. Elbette ne sizler Evrenin zanlılarısınız ne de bizler Evrenin polisleriyiz. Ama bu örneği vermemizin de elbette bir nedeni var! Ve de bu örnekte diğer yandan da zanlı da suçu işlesin, işlemesin polise göre daha fazla bilgiye ve algıya da sahip. Ama yine de algı ve etki gücü sınırlı. İşte bizler bulunduğumuz zaman-mekan düzlemi gereğince -ki buna aslında zaman ötesi zaman-mekan ötesi mekan düzlemi yada zamansızlık-mekansızlık düzlemi demek daha uygun olur- sizlerle ilgili algılarımız ve bilişlerimiz zaman ve mekanla sınırlı ve kayıtlı değil. Bu nedenle seslendiğimiz siz dostlarımızın hem zaman ve mekânı aşan realitelerini bilişimiz hem de zaman ve mekân içindeki asıl doğalarını algılayışımız nedeniyledir ki, sizlerle olmak kendimizle olmak, sizlere seslenmek kendimize seslenmek, sizlere akmak kendimize akmak ve sizlerle akmak kendimizle akmak anlamına da geldiğinden ve bizim dairesel tekâmül yolculuğumuz da sizlerle birlikteliğimizle de bütünlendiğinden, özcesi siz biz ayrımı ONLAR için olmadığından, sizlerle birliktelik bizlere büyük mutluluklar vermekte. Ancak bu mutluluğa değinişimizin bir de özel bir nedeni var. Önümüzdeki 11.11.2005 günü ile ilişkili olarak. 11.11.2005 Gaia Anamız için ÇOK ÖZEL BİR GÜN ve ÇOK ÖZEL BİR DÖNEMİNDE BAŞLANGICI OLACAK inşallah. 11.11.2005 = 1x2x5= 10 --------- 1+0 = 1 Bugün her şeyden önce BİR Enerjisinin Gaia Anadaki mevcudiyetinin yoğunluğunun ölçüleceği ve bu ölçüm doğrultusunda, BİRİN PLANLARININ VE PROGRAMLARININ, yani BİRLİK - BÜTÜNSELLİK - TEK ENERJİLERİNİN ve tezahürlerinin Gaia Anaya direkt olarak uygulanmaya başlanacağı bir tarihtir.
Yanlış anlaşılmaya zaten süre giden bir sürecin, YENİ VE YÜKSEK BİR DÜZLEMDEN İNŞASININ başlamasından söz ediyoruz. 11.11.2005 = 1+1+1+1+2+5= 11 ---------- 1+1= 2 Aynı anda bugün içinde, 2’nin, İKİLİĞİN - DUALİTENİN - KUTBİYETİNDE Enerjisini ve tezahürlerini de içermektedir. İşte 11.11.2005’ le birlikte, Dualitenin Tezahürlerinin yerini BİR'LİĞİN Tezahürlerine bırakma süreci hızlanacak ve derinleşecektir. Çünkü 11.11.2005 hem 11.11 hem de 11.11.11 Geçiş kapılarına denk gelmektedir ki, bu YÜKSEK KOZMİK PLANLARIN VE OLUŞUMLARIN Bilgi, Bilgelik ve İcraatlarının Dünyanıza daha da açılması ve Dünyada bulunan siz İlahi Görevlilerin, Galaktik Sorumluların kendinize ve kendinizden Gaia Anaya akacağınız günlerinde başlangıcını da işaret etmektedir. Dostlarımız, Aslında bizler sadece bu kadarını aktarmak ve asıl olarak da, bu tür tarihlerin nasıl olup da belli olgulara işaret edebildiğine değinmek istiyoruz. Her ne kadar zamanın ve mekanın göreceliliğinden söz etsek de, sizler ve 3.Boyut Alemleri için "gerçektir". Bir tren düşünün ki, istasyondan kalkış saati, ara istasyonlara varış saati, ana istasyonlara varış ve nihayet son istasyona varış saatleri - aksama olmazsa- bellidir. Yine her bir istasyonun kendine özgü olanakları ve gerçeği de yolcular ve personel içinde bellidir. Yolcuların algısı ve beklentileri ile, tren personelinin algı ve beklentileri de farklıdır. İşte anlamınızı istediğimiz ilk şey şu ki; 1- DÜNYANIZ -GAİA ANA- uzayda yolculuk eden bir UZAY TRENİDİR. Ya da daha uygun bir ifadeyle gemisidir. Bu nedenle onun da belli saat ve tarihlerde varacağı belli istasyonlar vardır. Bu istasyonlar ara, ana ve son istasyonlar olabilir. Ve de yolcular için taşıdığı anlamla tren personeli için taşıdığı anlamlarda farklıdır. İşte Dünyanız Uzayda -şimdilik ALT UZAYDA VE FİZİKSEL AKIŞLA SINIRLI OLARAK- yolculuk yapmakta iken, belli tarihlerde belli istasyonlara uğramaktadır. Bu istasyonlardan ana bazı istasyonlarda da, makas değiştirerek yolculuğuna yeni bir istikamet de verebilmektedir. İşte 11.11.2005 tarihinde Dünyanın varacağı bir ANA İstasyonda Dünya makas değiştirerek, ALT
UZAYDAN ÜST UZAYA VE SINIRLI FİZİKSEL AKIŞTAN SINIRSIZ ENERJETİK- BİLİNÇSEL AKIŞA doğru istikamet belirleyecektir. Bu nedenledir ki 11.11.2005 çok önemli bir tarihtir. Ancak yolcular için tam da önemi anlaşılmayan bir Ana İstasyon olsa da, siz Tren Personeli için daha farkındalık ve sorumluluk gerektiren bir duruma işaret edilmektedir. Çünkü makas değişikliği ve yeni istikametle uyumlanma asıl olarak sizin görevinizdir. 2- Anlamanızı istediğimiz ikinci şey şu ki; Siz baştan sona, nedenden sonuca ilerliyor değilsiniz. Aslında zamanda ve uzayda geriye doğru, sondan başa, sonuçtan nedene doğru ilerliyorsunuz. Bu nedenle bilinmiş adımlardan hareketle yolculuktasınız ve 11.11.2005 de sizler için deneyimlenmiş olanın AKTİVE EDİLMESİ VE YENİDEN REHABİLİTE EDİLEREK İNŞASI olacaktır. Ancak sizler birçok yaşanmışlıkla kayıtlı olduğunuzdan, geriye doğru yolculuğunuzda dahi birçok olası realite söz konusudur. İşte tren personeli olarak sizlere düşen de bu olası realitelerden BÜTÜNLÜĞÜN MURADINA - IŞIĞIN DOĞASINA - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRINA en uygun olanını GERÇEKLEŞTİREBİLMEKTİR. Bu nedenle sizlerden personelin taşıması gereken farkındalık, dikkat, uyanıklık istenmekte ve beklenmektedir. 3 - Anlamınızı istediğimiz üçüncü şey de şudur ki, Herkes bu yolculuğun sonuna dek trende yer almak zorunda da değildir, yeteneğinde de değildir ve gücünde de değildir. Sadece ilk istasyonlara kadar gelecekler vardır. Bir ana istasyonda inecekler vardır. Yol uzun geldiğinden devam edemeyecekler, midesi bulanacaklar, ara istasyonların cazibesine kapılacak olanlar ve benzerleri. O nedenle kimseyi yolculuk için zorlamak tren personelinin haddi ve işi değildir. Ama personel, hele de biletleri daha ilerilere gitmeyi olanaklı kılan yolculara, varılacak istasyonların güzelliklerini anlatmakla ve yolculuk konforunu arttırmaya çalışmakla ve yolcuları ferah tutmakla mükelleftirler. Bunun dışında personel ne gardiyandır ne de sihirbaz. Yolcular seçimlerini kendileri yapacaklardır. Ve de unutulmaya personel aynı anda trenden de sorumludur. Treninde örneğin yük taşıma kapasitesini, motor gücünü ve benzerlerini dikkate almakla ve treni korumakla da mükelleftir.
İşte dostlarımız, Dünya Anamız için ANA BİR İSTASYON - BİR ANA KOZMİK PROGRAM VE PLAN - YENİ BİR KOZMİK İSTİKAMET kapıdadır. Bunun için siz İlahi Görevlilere ve Galaktik Sorumlulara düşen görevler ve sorumluluklar vardır. Öncelikle anlamalı ve kabullenmelisiniz ki; 1- Tren çok bakımsız, arızalı ve yorgun. Kendisini sizlerinde yardımıyla onarmak, güçlendirmek ve yenilemek durumunda. Yaşadığınız ve yaşayacağınız DOĞAL OLAYLAR - su bazlı felaketler! toprak bazlı felaketler! Hava bazlı felaketler!Gaia Ananın yenilenmesi, onarımı ve bakımı ile ilgili olup, kaçınılmaz ve hayırlı olgulardır. Bu sayede treni yavaşlatacak ve ara duraklarda inmeleri kendileri içinde uygun varlıklarında tahliyeleri de gerçekleştirilmektedir. Aynı şekilde Kuş Gribinden, Deli Danaya özellikle hayvanlar üzerinden hareket eden KOZMİK ENERJETİK OLUŞUMLAR KÖKENLİ salgın hastalıklarda EKOLOJİK DENGELENME için gerekli ve hayırlıdır. Bu gibi doğal olaylar, salgın hastalıklar ve benzerleri yaşanacak ve yaşanacaktır. Ve de her şey aladır. 2- Dünyasal yani siyasal - iktisadi - mali - toplumsal oluşumlarla ilgili çalkantılar yaşanacak ve bunlar artacaktır. Bunlarda personelin uyanıklığının ve dikkatinin UYUM - DENGE - BARIŞ üzerine olması gerekliliğine işaret eden, yolcuların kendi aralarındaki bir hesaplaşma olup aslında DÜNYALAR ARASI PLANLAR VE İCRAATLARLADA BİRE BİR İLİŞKİLİDİR. Sizler dikkatinizi bunlara değil, UYUM - DENGE VE BARIŞ İÇEREN OLASI YAPI VE DURUMLARA VERİNİZ. Olan ve olacaklar aladır. 3- Her ne kadar bir üçüncü dünya savaşı çıkmayacaksa da, onu aratmayacak BÖLGESEL SAVAŞLAR yaşanacaktır. Ancak bunlarda da size düşen BARIŞKARDEŞLİK-BİRLİK Frekanslarına uyumlanmak ve bu frekanslara odaklanmaktır. Bunun dışında bu savaşlarda aslında yolcuların ve DÜNYALAR ARASI MENFAATLERİN HESAPLAŞMASI ile de ilgilidir. Ve aladır.
Dostlarımız,
"Dostlarımız,
11.11.2005’ den itibaren Dünyanızın ikili yapısı daha da yoğunlaşacaktır. Bir yandan sizlerin ve bir bölüm yolcunun IŞIK-SEVGİ-UYUM dolu realiteleri ve yaşamları, bir yandan da bir bölüm yolcunun ve onların DÜNYALAR ARASI MANİPÜLATÖRLERİNİN KARANLIK-ŞİDDET-KORKU dolu realiteleri ve yaşamları. Bu bir süre bu şekilde sürecek ve her ara ve ana istasyonla birlikte birbirinden daha kalın hatlarla ayrılacak ve adeta Dünya içinde İKİ Dünya yaşanacak ve ardından Karanlık, Şiddet ve Korkuda kalanlar ANA İstasyonlardan birinde TAHLİYE EDİLECEKLER.
Bir önceki merhabalaşmamızda sizlere Dünyanın bir Uzay Gemisi olup, alt uzayda yolculuk halinde olduğunu belirtmiştik. Hem doğrudan hem de mecazi anlamları olan bu ifadeye eklemek isteriz ki, esasen dünyanızın hem değişik versiyonları! Hem de eterik ve enerjik modelleri de uzayda yolculuk halinde oldukları gibi, onlar ÜST UZAY VE SÜPER UZAY olarak adlandırabileceğimiz düzlemlerde de yolculuklarını sürdürmektedirler. Ve de aslında her şey -Dünyalar ve boyutsallıkları; Uzaylar ve Boyutsallıkları- TEKLİK arz etmektedir -. Ayrıca eklemek istediğimiz şu ki, sadece dünyanız değil bağlı olduğu Güneş Sistemi de, Samanyolu Galaksisi de ve dahi birçok Galaksiler de bir tür Uzay Gemisi olup yolculuk halindedirler. Ve bu yolculuk da her biri, yolla ve yol İÇİNDEKİ olgularla olduğu gibi birbirleriyle de ETKİLEŞİM VE İLİŞKİ içindedirler. Ve elbette ki sizlerde aslında birer MERKABAH sahibi olarak BOYUTLAR ARASINDA SEYRÜ SEFER halindesiniz. Daha sonra vereceğimiz bilgilerle bu konuyu biraz daha berraklaştırabilmek üzere şimdi asıl muradımıza dönelim istiyoruz.
Bu nedenle sizler, bir yandan olanakların belirginleştiği ve belirginleşeceği bugünlerde, bir yandan da "yaşanacaklara" kapılmadan DENGE - UYUM - SEVGİ - IŞIKLA kalasınız ki, TRENİ YOLCULUĞUNA DEVAM ETTİRESİNİZ. Tekrarla, aslında ne tren var, ne yol, ne de yolculuk. TRENDE SİZSİNİZ, YOLDA SİZ, YOLCULUKDA. BÜTÜNLÜĞÜN MURADI - IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI FENERİNİZ OLA BU KARANLIK YOLDA. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/23 – 08.11.2005
Bugün 11.11.2005 ve saat 9.36 sıraları. Bugün Gaia Anamız, sizlerin zaman dilimiyle 11.11.11de yani saat 11 dakika 11 saniye 11 de, FİZİKSEL OLUŞUMUYLA YANİ ATOMİK YAPISIYLA sizlere göre 5.BOYUT ATOMİK OLUŞUMUNA ÇAPA ATACAK. Eterik ve Astral oluşumuyla yani CEVHERİ YAPISIYLA 8.BOYUTUN CEVHERİ OLUŞUMUNA ÇAPA ATACAK. Enerjetik oluşumuyla yani ÖZ YAPISIYLA 11.BOYUTUN ÖZ OLUŞUMUNA ÇAPA ATACAK. Ve dahi BİLİNCİYLE yani İLK NEDENSELLİĞİYLE KOZMİK BİLİNCE YANİ TEKİN NEDENSELLİĞİNE ÇAPA ATACAK. Saat 23.23.23. de yani öğleden sonra 11.11.11 de ise buralarla bağını kurmuş ve düzenlemiş olarak çapalarını alarak yolculuğa devam edecek. Dostlarımız, sizlere bazı şeyleri mecazi olarak anlatmamızın nedeni bizlerin çok fazla TEKNOLOJİK BİLGİ VE AÇIKLAMALARA girmek istemeyişimizdir. Bu konularda da başvurabileceğiniz hali hazır kaynaklar mevcuttur. Bizler sadece hadiselerin ÖZÜ - ENERJİSİ VE BİLİNCİNİ aktarmakla ilgili ve sorumluyuz. Bu nedenle sizleri, bugün olanaklı ise sabah 11.11.11 de ya da bu olanaklı değilse gece 23.23.23 de, 11 dakika 11 saniye 11 saliseliğine, elbette daha fazla olabilir ama daha azı değil lütfen, SESSİZLİĞE - KENDİNİZLE BAŞBAŞALIĞA -
DÜNYA VE EVRENLE BİRLİĞE davet ediyoruz. Ya tek başınıza ya da bir kaç dost bir arada, sessiz ve rahat olduğunuz bir ortamda, kalbinizi ellerinize alarak, "KENDİNİZİ ÇOK BOYUTLU - ÇOK VEÇHELİ - SONSUZLUKTAN GELEN VE DE SONSUZLUĞA GİDEN" varlıklar olarak HİSSEDİN lütfen. Gaia Anamızın ve Evrenin UZAYDA yolculuk yaptığını ve bu yolculuğun HEM YOLCUSU - HEM KAPTANI - HEM DE YOLU olarak kendinizi HİSSEDİN lütfen.
REALİTESİNE AİT OLACAKLAR VE ONU DENEYİMLEYECEKLER. Artık iki realite arasındaki çizgiler belirginleşecek ve kalınlaşacak.
Kendinizi bir GÜL ve GÜL kokusu olarak hissedin lütfen. Ama eğer size daha çekici gelen bir Çiçek varsa onu imgeleyin. Ama kokusunu hissedin lütfen.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
İçinizde bir Bahar serinliği ve tazeliği hissedin lütfen. Yeni rüzgârlara pencereler açın. Temiz havaya pencereler açın. Gözlerinizi kapayın, bırakın iç gözünüz, kalp gözünüz, üçüncü gözünüz bir takım EVRENSEL şekil ve sembolleri hissetsinler. Dostlarımız, Bu yeryüzünde ender yaşanan zamanlardandır. Bu 11 dakika 11 saniye 11 salise boyunca, YAŞAMINIZDAN ÇIKMASINI İSTEDİĞİNİZ FAZLALIKLARINIZI VE ENGELLERİNİZİ EVRENE BİLDİRİN VE BIRAKIN EVREN ONLARI SİZLER İÇİN GEREKLİ VE DESTEKLEYİCİ ALETLERE DÖNÜŞTÜRSÜN. SİZ SADECE GİTMESİNİ İSTEDİKLERİNİZİ BİLDİRİN VE BIRAKIN AKSINLAR SİZDEN. BİR DE NASIL BİR YAŞAM İSTEDİĞİNİZİ -FARKINDALIKLI, ŞİFA DOLU, CANLI, AŞKLA İÇ İÇE, BİLİNÇLİ VE BENZERLERİ - BEYAN EDİN, NASILINI DA HAYATA VE VAROLUŞA BIRAKIN. Bu özel zamana hem siz de katkıda bulunun ve de hem de siz de katkınızı alın. Bugün dostlarımız artık geri dönüşü olmayan bir DÖNEM BAŞLIYOR. Sizlerde bu dönemde, tüm mevcudat gibi SEÇİMİNİZİ YAPMALISINIZ. Artık arası yok, olmayacak. YA SINIRLI, KUTBİYET DÜNYASININ REALİTESİNE AİT OLACAK VARLIKLAR VE TAMAMEN ONU DENEYİMLEYECEKLER, YA DA BİRLİK - BÜTÜNSELLİK - SONSUZLUK
Sizler zaten seçimlerinizi çok önceden yapmış YÜCE GÖNÜLLÜLER - YÜCE GÖREVLİLER - YÜCE SORUMLULARSINIZ. Hepinizi çok seviyor, sayıyor ve TAKDİR EDİYORUZ.
ALLAHIN selamı üzerinize ola
0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/24- 11.11.2005
“Dostlarımız,
"Dostlarımız,
11.11.2005 sabah saatlerinde paylaştığımız mesaja kısa bir ek yapmak istiyoruz. Aktarıcı dostumuza size yansıyanın ötesinde nicelik ve nitelikte akış olduğundan, bazıları bizim isteğimizle bazıları ise onun elemesiyle sizlere ulaşmayan aktarımlarımızda söz konusudur. Ancak önemli gördüğümüz bir hususu eklemekte yarar olduğundan bu eki sizlere sunmaktayız.
Bir önceki mesajımızda sizlere şöyle seslenmiştik;
Bu gece 23.23.23. de, 11 dakika 11 saniye 11 salise boyunca "varlığınızın boyutlar arası veçhelerine, sonsuzdan gelip sonsuza giden yanınıza ve YENİ REALİTEYE odaklandığınızda" bilmenizi istediğimiz ve uygulamanızı rica edeceğimiz bir husus var. Bu mesajlarımız internet yani e posta yoluyla ilk anda 24 kişiye iletilmektedir. Bu rakam 24 = 3x8 yani 8 tane üçgen, 4x6 yani 4 tane altıgen ve 2x12 yani 2 tane DAİRE ye karşılık gelmektedir. Biz üç dostumuzu bir topluluk, altı dostumuzu bir toplum, on iki dostumuzu ise bir EVRENSEL DÖNGÜ olarak kabul ederiz. Bu nedenle iki adet EVRENSEL DÖNGÜ oluşturan siz dostlarımızdan ricamız, eğer 23.23.23 de kendinize ve -hem iç hem de dış- evreninize 11 dakika 11 saniye 11 salise ayırırsanız, bildiğiniz ve bilmediğiniz diğer 23 dostla beyin ve kalp birliğinizi düşünün ve hissedin lütfen. Olanaklı olsaydı da, bu gece 3, 6, 12, 24 dost fiziken bir arada olabilseydiniz. Ama beynen ve kalben de birliğinizi düşünmeniz ve hissetmeniz de, SİZLER VE GAİA ANAMIZ için KORUYUCU – DESTEKLEYİCİ - ULAŞTIRICI bir KUVVETLİ manyetik enerji alanı yaratacaktır. Zaten aslında hiç biriniz ne birbirinizden ne de bizlerden KOPUK ya da YALITIK değilsiniz. Sizler ve bizler, ÇOK UZUN ZAMANLARDAN BU YANA BİRLİKTE ÇALIŞAN EVRENSEL DÖNGÜLERİZ. Yeni düzlemlerde birlikte olmak üzere.
"Bugün 11.11.2005 ve saat 9.36 sıraları. Bugün Gaia Anamız, sizlerin zaman dilimiyle 11.11.11de yani saat 11 dakika 11 saniye 11 de, FİZİKSEL OLUMUYLA YANİ ATOMİK YAPISIYLA sizlere göre 5.BOYUT ATOMİK OLUŞUMUNA ÇAPA ATACAK. Eterik ve Astral oluşumuyla yani CEVHERİ YAPISIYLA 8.BOYUTUN CEVHERİ OLUŞUMUNA ÇAPA ATACAK. Enerjetik oluşumuyla yani ÖZ YAPISIYLA 11.BOYUTUN ÖZ OLUŞUMUNA ÇAPA ATACAK. Ve dahi BİLİNCİYLE yani İLK NEDENSELLİĞİYLE KOZMİK BİLİNCE YANİ TEKİN NEDENSELLİĞİNE ÇAPA ATACAK. Saat 23.23.23. de yani öğleden sonra 11.11.11 de ise buralarla bağını kurmuş ve düzenlemiş olarak çapalarını alarak yolculuğa devam edecek." Bu mesajı paylaşmamızın üzerinden beş gün geçti. Şimdi sizlere bu mesajla ilgili ve ilişkili bazı bilgiler vermek istiyoruz. Öncelikle belirtmeliyiz ki, GAİA ANAMIZ, planlandığı ve beklenildiği üzere 11.11.2005 günü "FİZİKSEL OLUMUYLA YANİ ATOMİK YAPISIYLA sizlere göre 5.BOYUT ATOMİK OLUŞUMUNA ÇAPA ATTI. Eterik ve Astral oluşumuyla yani CEVHERİ YAPISIYLA 8.BOYUTUN CEVHERİ OLUŞUMUNA ÇAPA ATTI. Enerjetik oluşumuyla yani ÖZ YAPISIYLA 11.BOYUTUN ÖZ OLUŞUMUNA ÇAPA ATTI. Ve dahi BİLİNCİYLE yani İLK NEDENSELLİĞİYLE KOZMİK BİLİNCE YANİ TEKİN NEDENSELLİĞİNE ÇAPA ATTI.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
Ardından da bu DÜZLEMLERLE bağını kurarak ve düzenleyerek, çapalarını aldı ve yolculuğuna devam ediyor."
0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
Dostlarımız,
2/25 – 11.11.2005
Bunlarla ilgili sizlere açılım verebilmemiz için öncelikle az ve öz ama bazı bilgileri paylaşmamız şart.
Var olan her şeyin, asıl olarak da SİZLERİN üçlü bir yapısı vardır. İnsan denilen Varlık, HÜCREENERJİ-BİLİNÇ unsurlarının BÜTÜNSEL BİR BİLEŞİMİDİR. Aslında ilk olan ve her şeyin kaynaklandığı yapı, BİLİNÇTİR. Esas nitelik bilinçtir. Bizlerin sizlere KOZMİK BEYİN diye adlandırabileceğimiz bir OLUŞUM, KOZMİK BİLİNCİYLE sizlerin FİZİKSEL ÂLEMLERİNİ VE SİZLERİN İLK NÜVELERİNİ YARATMIŞTIR. Bu nedenle ilk olan KOZMİK BİLİNÇTİR. Bu bilinçten zaman içinde Enerji oluşmuştur. Ve bu enerji de zaman içinde Bilinçten özerkleşerek, kendinde bir NİTELİK halini almıştır. Bir zaman sonra ise, Bilinç ve Enerji ikilisi işbirliği içinde, HÜCREYİ MADDEYİ yaratmışlardır. Diğer bir deyişle enerji bilinçli bir şekilde MADDEYE - HÜCREYE DÖNÜŞMÜŞTÜR. Fiziksel Âlemlerde -ki buraları EVRİM VE TEKÂMÜL BOYUTLARIDIR. YANİ BÜYÜME, ÖĞRENME VE SINANMA ORTAMLARIDIR.- var olan her insan için ÜÇLÜ BİR EVRİM söz konusudur; HÜCRE EVRİMİ - ENERJİ EVRİMİ - BİLİNÇ EVRİMİ Aslında İnsan bu üç Niteliğin BÜTÜNSEL BİR BÜTÜNÜ olduğundan, bir SENTEZDİR ve İnsanda bu üçü de İnsanla birlikte EVRİMİNİ yapmaktadır. Ayrıca unutulmamalıdır ki, İnsan dört elementin, TOPRAK - ATEŞ - HAVA - SU oluşturduğu ama bu dört elementin BÜTÜNLENDİĞİ BEŞİNCİ ELEMENTTİR. İşte İnsanın hem üçlü yapısı - hücre, enerji, bilinç- ve hem de dört elementi Bütünleyen beşinci elementer yapısı, İNSANI KÂİNATLAR NİZAMINDA EŞSİZ BİR VARLIK;
O'na en yakın OLUŞUM kılmaktadır.
Öncelikle Hücresel Evrim devreye alınmakta ve Hücre belli bir Evrime ulaştığında Enerji bağlantısı yapılarak, Hücre ve Enerji Evrimi birlikte devreye alınmaktadır. Ardından da, Hücresel ve Enerjisel Evrim belli bir düzeye ulaştığında Bilinç devreye alınmakta ve İnsan denilen Varlık Evrimini yapmaktadır. Bir taşı düşünecek olursanız esas olarak MADDE - HÜCRE EVRİMİ söz konusudur. Hücre belli bir EVRİM DÜZEYİNE GELDİĞİNDE Enerji bağlantısı ile örneğin, Mineral Âleminden Nebat Âlemine bir ÇİÇEK olarak yükselmektedir. Hücre ve Enerji belli bir Evrimi gerçekleştirdiğinde Hayvanlar Âlemine yükselinmekte ve Bilincin ilk nüveleri devreye girmektedir. Ancak asıl olarak
İNSAN FORMUNU olanaklı kılan bir HÜCRE VE ENERJİ EVRİMİ İLE BİRLİKTE, İnsan formu hak edilmekte ve Bilinç devreye alınmaktadır. Bu arada unutulmamalı ki, Hücrenin de bir ENERJİ VE BİLİNÇ BOYUTU vardır. Aynı şekilde Enerjinin de bir HÜCRE VE BİLİNÇ BOYUTU vardır. Ve bilincinde bir HÜCRE VE ENERJİ BOYUTU vardır. Ki esasında yaratılmış her şey ÜÇLÜ BİR BÜTÜN arz etmektedir. Dostlarımız, İşte şimdi çok uzun asırlardan bu yana EVRİM İÇİNDE OLAN VARLIKLAR olarak Siz İnsanlar, BİLİNÇ olarak çok ileri noktalara ulaştınız. Özellikle son elli beş yılda İnsanlık, umulmadık ve beklenmedik ama ÇOK SEVİNDİRİCİ GELİŞMELER GÖSTERDİ. Bilinç Düzeyi büyük sıçramalar kaydetti. Bu nedenle 11.11.2005 de Gaia Anamız BİLİNCİYLE yani İLK NEDENSELLİĞİYLE KOZMİK BİLİNCE YANİ TEKİN NEDENSELLİĞİNE ÇAPA ATTI. Bunun anlamı şu ki, Dünyanız yakın zamanlarda EVRENSEL VE GALAKTİK DÜZENLERE DOĞRUDAN VE AÇIKTAN KATILIM HAKKI ALABİLECEKTİR. Ancak Bilincinizin bu hızlı gelişimine rağmen - çelişkili görünebilir - Enerji düzeyiniz daha geridedir. Bu biraz da içinde bulunduğunuz MADDESEL ÂLEMİN GEREKLERİ VE KAYITLARI ile de ilgilidir. Bununla birlikte ENERJİ DÜZEYİNİZDE hızlı bir gelişme içinde bulunmaktadır. Bu nedenledir ki 11.11.2005 de Gaia Anamız Enerjetik oluşumuyla yani ÖZ YAPISIYLA 11.BOYUTUN ÖZ OLUŞUMUNA ÇAPA ATTI. Bunun anlamı şu ki, yakın zamanda İnsanlık Uzay ve Uzay Medeniyetleri Realitesiyle tanışabilecek ve uyumlanabilecektir. En geride olan ise hali hazırda Hücresel Yapılarınızdır. Halen üçüncü boyut sınırlılığı damgaları ile damgalı Hücreleriniz, ENERJİLERİNİZİN VE BİLİNCİNİZİN ULAŞTIĞI realitelere uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Bireysel ve topluluk olarak yaşadığınız birçok FİZİKSEL SIKINTININ ALTINDA YATAN OLGU BUDUR. Bununla birlikte artık Hücresel olarak da DNALARINIZIN 12 ÇİFT SARMALA DÖNÜŞÜMÜ VE MANYETİK SINIRLAYICI DAMGALARIN İPTALİ UZAK DEĞİLDİR. Bu nedenle 11.11.2005 de Gaia Anamız FİZİKSEL OLUMUYLA YANİ ATOMİK YAPISIYLA sizlere göre 5.BOYUT ATOMİK OLUŞUMUNA ÇAPA ATTI. Bunun anlamı şu ki, yakında İnsanların FİZİKSEL YAPILARINDA VE HÜCRESEL RALİTELERİNDE DEVRİMLER OLACAK. İNSAN YİNE 12
ÇİFT SARMALLI DNALARINA VE ÖLÜMSÜZ BEDENSEL REALİTESİNE kavuşacak. Dostlarımız, Aslında her şey TEK ve BİR olan BÜTÜNSEL BİR BÜTÜN arz etmekle birlikte, sizlerin anlayabilmeniz için rakamlarla, boyutlarla açıklamak zorundayız. Beşinci boyut atomik yapısına çapa atıldı dediğimizde bu, artık HÜCRESEL YAPINIZIN ENERJETİK VE IŞIK BEDENLE UYUMLU BİR BÜTÜNLÜK OLUŞTURABİLECEĞİ bir DÜZLEMİ ifade etmektedir ki, bu TEKNOLOJİK OLANAKLARLA YA DA DÜŞÜNCE VE BİLİNÇ AKTARIMI TEKNİKLERİYLE UZAY YOLCULUKLARI VE TEMASLARI olanağı demektir. 8.BOYUTUN CEVHERİ OLUŞUMUNA çapa atıldı dediğimizde bu, Gaia Anamızın ETERİK VE ASTRAL PLANLARININ, beşinci boyut fizikselliğini cevheri açıdan olanaklı kılabilmesi demektir. 11.BOYUTUN ÖZ OLUŞUMUNA çapa atıldı dediğimizde bu, ÜST UZAYIN VE HATTA SÜPER UZAYIN ORGANİK, RADRASYONİK, ATOM ALTI IŞIMALI ORTAMLARINDA VAR OLABİLMEK demektir. KOZMİK BİLİNCE YANİ TEKİN NEDENSELLİĞİNE çapa atıldı dediğimizde bu, ÜST UZAYIN VE HATTA SÜPER UZAYIN ORGANİK, CANLI, BİLİNÇLİ, ZEKİ ORTAMLARINDA VAR OLABİLMEK YANİ YILDIZ MEDENİYETLERİ, GALAKSİ MEDENİYETLERİ VE HATTA BÜYÜK MERKEZİ GÜNEŞİN VE EVRENİN OLUŞUMLARIYLA TEMASLARDA BULUNABİLMEK demektir. Ancak hem Dünyanın hem de sizlerin BU REALİTELERE UYUMLANMALARI SÜRECİNDE, herkesin Özgür İradesine ve Tercihine duyulan YASAL SAYGIDAN dolayı, çeşitli "sıkıntılarda" yaşanacak. Bunlar lütfen dikkatinizi dağıtmasın, odağınızı bozmasın. Sizlerin odağı UYUM- BİRLEŞİMBÜTÜNLÜK- SEVGİ- SAYGI-KABUL- EVRENSEL BİLGELİK- EVRENSEL NİZAMA ODAKLI kalsın.
Dostlarımız, Şimdi Gaia Anamız öyle bir REALİTE İÇİNDEKİ, isteyen ve buna hazır olan her VARLIK, samimi ve ciddi bir şekilde İSTEMEK koşuluyla, kendisinin ve hayatın AŞKIN, YÜKSEK VE GERÇEK VEÇHELERİYLE MERHABALAŞABİLİR. Ve kendisine yön verirken YÜKSEK VE GERÇEK OLANIN YOL GÖSTERECİLİĞİNDEN yararlanabilir. Bunu kullanmamak kendinize gereksiz bir eziyet çektirmek olur. Dileyin ve alın. İsteyin ve yaşayın. AMA SAMİMİ VE CİDDİ OLARAK. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/26- 16.11.2005
" Dostlarımız, Bir önceki mesajımızda paylaştığımız bilgiler de geçen, örneğin ÇAPA sözcüğü ve benzerlerine aldanmayın. Bunlar bizlerin sizlere gerçekleşenleri ve mekanizmaları anlatabilmek için kullandığımız simgelerdir. Yoksa burada kullanılan ÇAPA, çok İLERİ BİR TEKNOLOJİNİN BİR APARATIDIR Kİ, şimdilik sizlere anlatabilmek pek de olanaklı değildir. Bu nedenle, aslında yaşanmakta olan ve olasılıkla yaşanacak olan her şey ve SİZLERİNDE YÜKSELİŞLERİNİZ aslında TEKNOLOJİNİN BİR ÜRÜNÜ OLDUĞUNDAN VE TEKNOLOJİK BOYUT KATILMAKSIZIN sadece İLAHİ BOYUT VE GALAKTİK BOYUTLAR bu PLANI gerçekleştiremeyeceklerinden sizlere çok kısaca TEKNOLOJİYİ açmak istiyoruz. TEKNOLOJİ = TEK - OL - OJİ - N TEK = TÜM VAROLUŞUN KAYNAĞI, NEDENİ, SÜRECİ VE SONUCU OLAN GÜÇ OL = OL DEDİ OLDUDAN KASIT. YARATICI FONKSİYON
O'
OJİ = NUN BİLİNMEYEN GÜCÜ. YARADANIN –Yaradanları da yaratmış olanın- YARATICI ENERJİSİ. N = NEDEN, NASIL. KULLANIM AMACI VE ŞEKLİ. Teknoloji yaratılmış olan âlemlerin yaratılması ve yaşanması için yani VARLIĞIN TEKÂMÜLÜ İÇİN gerekli ortamların ve deneyimlerin sağlanması için olmazsa olmaz bir GÜÇTÜR. Yukarıda! her şey teknoloji sayesinde oluşuyor ve gelişiyor. Bütün planlar, iç içe geçmiş boyutlar, tesir alanları, gezegenler, güneşler, galaksiler, gürzler, kürzler hepsi ve de hepsi, hatta CAN, CANLILIK, BİLİNÇ, BİLİNÇLİLİK dahi Teknolojik ürünler ve yaratımlardır. Sizlerin doğa dediğiniz, doğal dediğiniz her şey dâhil ve hakiki olanda, hologram olan da HEP YARATILMIŞ - ÜRETİLMİŞ ŞEYLERDİR. TEK olan, her ne ise başsız, sonsuz ve VAR OLANDIR.
o, sebepsiz,
O'ndan kaynaklanan her şey ise onun ve
onun yarattıklarının YARATIMI. Aslında doğal olan hiç bir şey yok. Her şey tasarlanmış ve yaratılmış yani yapaylık içeriyor. Her şeyin tasarlanması, öz maddelerinin üretilmesi ve sonra da yaratılması TEKNOLOJİ ile ilgili. Elbette sizlerin dünyanıza yansıyan gerçek teknolojinin bir karikatürü ama sonuçta N = Neden, nasıl her yerde geçerli. Bunun yanıtını da VARLIKLARIN TEKÂMÜL SÜREÇLERİNİN GEREK VE GERÇEĞİ BELİRLİYOR. Yine de varlıkların tekâmülleri sürecinde OJİ enerjisi ile tanışmaları, onu içermeleri ve onunla uyumlanmaları şart. Aksi halde RÜYA ÂLEMLERİNDEN HAKİKAT ORTAMLARINA GEÇİŞ olası değildir. Bu nedenle gelişimin bir aşamasında TEKNOLOJİ ile temas şart. Dediğimiz gibi N’ si ise varlıkların bir yandan da dersi ve sınavı oluyor. Bu nedenle sizlerin dünyasında da her zaman için teknoloji çift taraflı bir bıçak ola gelmiştir. Teknoloji insanlığın çok uzun tarihi boyunca hem KURTULUŞU ola gelmiştir hem de laneti. Dileriz -ve bu sefer gerekli önlemleri aldığımızdan güven içinde belirtiriz ki- Teknoloji yine LANETİNİZ olmaya. Kurtuluşunuz ve kurtuluşumuz ola. Ruhsallıkla yoğrulmuş, İnsanilikle örülmüş, Bütünün hayrına kullanılan Teknolojili günler sizlerin kaderiniz ola inşallah. ( Meraklılarına bir küçük ekleme: Bugün dünyanızda Teknolojik Boyutun diğer deyişle OJİ Enerjisinin Direkt Bedenlileri Japonlar olup, onlar çok ayrı bir SİSTEME bağlı Varlıklardır ve Dünyanızla hiç bir ilgileri yoktur.) Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/27 – 16.11.2005
"Dostlarımız, Soğuk bir kış gecesinde sizlere merhaba diyoruz. Soğuğa vurgu yapmamızın nedeni, böylesi günlerde beslenmenize biraz daha dikkat etmenizde yarar olmasıdır. Ne de olsa kışın insanın fiziksel bedeni biraz daha ihtimam ve kuvvetli beslenme gereksinimi içindedir. Bu nedenle de birazdan vereceğimiz mesajın bir kış gecesine denk gelmesi hoş bir tesadüf! Ayrıca ülkenizde ve dünyanızın çeşitli yerlerinde ve de özellikle ekonomisi gelişmiş olan ve et ağırlıklı beslenen ülkelerde hayvanlardan kaynaklanan değişik rahatsızlıkların yaşanmakta olduğu bir döneme de denk gelmesi de ilginç bir tesadüf! Tavuklarda kuş gribi, inek ve danalarda deli dana v.b hastalıkların ortaya çıkması acaba neye işaret ediyor? İnsana ne anlatılmak isteniyor? Eğer siz hastalıkların sadece fiziksel ya da psikolojik süreçlerle ve dinamiklerle ilgili olduğunu ve aslında hastalanana ve onunla ilgili olanlara bir mesaj ve bir uyarı anlamına da gelmediğini düşünüyorsanız başka. Ama nasıl ki bazı hastalıklar yoksul hastalığıdır ve bu hastalıklar aynı zamanda tüm insanlığa yoksulluk ile ilgili bir UYARI VE MESAJSA, -etleri için beslenen ve kesilen- hayvanların hastalıkları da, İNSANA BİR UYARI VE MESAJDIR. Hayvanlar, İnsanların dikkatini hem kendi koşullarına ve hem de İnsanın sefaletine odaklamak istemektedirler. Çünkü aslında dostlarımız, ETEBUR BESLENME İNSAN DOĞASINA VE RUHSALLIĞINA AYKIRIDIR. Dostlarımız, İnsanın aslında etobur bir bedensel yapısı olmadığına, vejeteryan beslenmenin onun doğal hali olduğuna ve etebur beslenmenin hem fiziksel hem de ruhsal yapısı üzerindeki olumsuz etkilerine ve aynı zamanda etebur beslenme tarzının Dünya Ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerine ve Yoksullukla ve Açlıkla bire bir ilişkisi üzerine ve yine Ekolojik Denge üzerindeki olumsuz etkilerine de dair BİLİMSEL birçok bilgiyi Dünya Kitaplıklarınızda ve birçok kitap da bulabilirsiniz. Biz bunlara değinecek değiliz. Aynı zamanda belli başlı bütün Ruhsal Disiplinlerde ve Öğretilerde de ÖLDÜRMEMEK VE İNCİTMEMEK ile ilgili olarak, hisli ve bilinçli Canlıların yenmemesi yani HAYVAN ETİ yenmemesi ile ilgili olarak bilgileri bulabilirsiniz.
Ve tarihin kaydettiği birçok MİSTİĞİN-DEHANIN-DÂHİNİN vejetaryen olduğuna dair bilgileri de bulabilirsiniz. Özetlersek, bugün artık aklı başında, sağduyulu bir çok TIP İNSANLARI, EKONOMİSTLER, ÇEVRECİLER, RUHANİ İnsanlar, İnsanlığın yaşadığı sağlık sorunları, ekonomik sorunlar, ekolôjik sorunlar ve Ruhsal Sorunlar düzleminde VEJETERYAN BESLENMENİN çözümün ve şifalanmanın olmazsa olmaz bir parçası olduğunu ileri sürüyorlar. Aynı anda ONLARDA sizlere Vejetaryen Beslenmeyi önermektedirler. Ama biz bu konuya bir de KAN AÇISINDAN yaklaşmak istiyoruz. Yeni bir Çağın eşiğinde olan Yeni İnsan adayları olarak sizlere verdiğimiz çeşitli ahkâmlara belki bir ek olarak, sizleri vejetaryen beslenmeye davet ederken, bizler açısından bu beslenme tarzının önemli bir dinamiğine işaret etmek istiyoruz. Dostlarımız, Bizlerin sizlere beslenme ve dahi başkaca gereksinmelerinizin -tekstil, ayakkabı, çanta v.b- karşılanması ile ilgili olarak ÖNERECEĞİMİZ ŞEY ŞUDUR; KAN ESASLI - KAN İÇEREN ÜRÜNLERDEN UZAK DURUN. CANLI İKEN BEDENİNDE KAN DOLAŞAN CANLILARIN KANLARI PAHASINA ELDE EDİLEN ETİNİ YEMEYİN; KANLARI PAHASINA ELDE EDİLEN DERİLERİNDEN YAPILAN EŞYALARI KULLANMAYIN. TEKRARLA KANLI ÜRÜNLERDEN UZAK DURUN. Neden? Bildiğiniz gibi canlıların hayatiyetleri ile ilgili olarak olmazsa olmaz iki sıvı söz konusudur. Bunlardan biri SUDUR. Hemen tüm fiziksel bedenli canlıların en az % 78 i sudur ve sürekli ve düzenli bir SU alımı ve sirkülâsyonu Canlılığın ve Hayatiyetin ve de sağlıkla devamı için şarttır. Ancak su esas olarak dış kaynaklıdır. Yani canlı suyu dışarıdan alarak kendine mal etmektedir. Vücut kendisi su üretmemektedir. Size daha önceki bazı mesajlarımızda su ile ilgili bilgiler vermiştik.
Diğer sıvı ise KANDIR. Kanın tıbben de bildiğiniz üzere bazı özellikleri vardır; 1- Kan vücut tarafından üretilmektedir. Başkaca bir yolla, yapay olarak üretilemeyen bir maddedir. 2- Vücutta belli ve yeterli bir miktarın altına düştüğü takdirde özellikle de KALP, BEYİN VE AKCİĞERLERİN çalışması olanaksızlaştığından ÖLÜME yol açmaktadır. 3- Çeşitli kan grupları vardır. Ve bu gruplar arasında belli esaslar dahilinde alışverişler olabilmektedir. Her grup her gruptan kan alamamaktadır. 4- Esas olarak hayvanların kanları İnsanların kanları ile uyum göstermemektedir. Yani en yakın hayvandan dahi İnsana kan nakli olanaklı değildir. 5- Kan bayatlayabilen ve bayatladığında da ölen bir maddedir. Dondurularak bile belli bir süreden fazla saklanamamaktadır. Yani kan Canlı bir maddedir. 6- Kanla ilgili hastalıklar ister bünyede oluşsun ister dışarıdan alınsın, tedavisi en zor olan ve çoğunlukla ölüme yol açan hastalıklardır. 7- Kan, arada bir -altı ay ile bir yıl arasında- belli ölçüde alınarak, vücutça tekrar üretilmesine yol açılarak tazelenmesi ve temizlenmesi yarar sağlayan bir maddedir.
2- KAN; HER FİZİKSEL TÜRÜN ORTAK DÜNYASAL VE EVRENSEL TARİHİNİN CANLI KAYITLARININ VE HATIRALARININ VE DE DENEYİM VE BİLGELİĞİNİN SAKLANDIĞI BİR TÜR AKAŞİK OLGUDUR. 3- KAN; HER FİZİKSEL VARLIĞIN, ÇEŞİTLİ ZAMAN VE MEKÂN DÜZLEMLERİNDEKİ İFADELERİNİN VE DAHA AŞKIN BENLİKLERİNİN, BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİNİ VE ETKİLEŞİMLERİNİ SAĞLAYAN VE YÜKSEK! OLANIN, ALÇAK! OLANI TESİRİ ALTINA ALMASINI SAĞLAYAN BİR AKAŞİK OLGUDUR. 4- KAN; YAŞAM BOYU FİZİKSEL VARLIĞIN CİDDİ TÜM DENEYİM VE BİRİKİMLERİNİN İŞLENDİĞİ VE BİR ENKARNASYONDAN DİĞERİNE AKTARILMASINDA İŞLEV GÖREN BİYO- ELEKTRO-MOLEKÜLER BİR YAPIŞTIRICIDIR. 5- KAN; YÜKSEK PLANLARDAKİ "YARADANLARIN", ALÇAK PLANLARDAKİ "YARADILMIŞLARA" KENDİLİKLERİNİ AKTARMAKTA KULLANDIKLARI VE ALÇAK PLANDAKİ VARLIKLARIN YÜKSEK PLANLARA AÇILABİLMELERİ İLE İLGİLİ ANAHTARLARI VE ŞİFRELERİ TAŞIYAN BİR "YAŞAM PLANIDIR". 6- KAN; GALAKTİK ORTAMLARA AİT VARLIKLARIN, FİZİKSEL DÜNYADAKİ VE BEDENDEKİ AYIRICI İŞARETLERİNDENDİR Kİ, AYNI ANDA HEM AŞAĞISININ YUKARISINI HEM DE YUKARISININ AŞAĞISINI BİREYSEL VE TOPLULUKSAL OLARAK TANIYABİLMESİ İÇİN ELZEMDİR.
Dostlarımız, Tüm bunlar Kanın dünyasal ya da fiziksel olarak önemini de ortaya koymakla birlikte bunların ardındaki ESASA İLİŞKİN DİNAMİKLERİ DE paylaşmak isteriz.
7- KAN; YÜKSEK PLANLARDAKİ "YARADANLARIN", ALÇAK PLANLARDA "VÜCUT, RUH VE MANA" BULABİLMESİ İÇİN OLMAZSA OLMAZ BİR ALETTİR. Dostlarımız,
1- KAN; EVRENSEL BİLİNCİN VE ZEKANIN, ONA UYUMLANABİLDİĞİ ÖLÇÜDE, BELLİ BİR EVRİM SEVİYESİNDEKİ HER VARLIKTAKİ TEZAHÜRÜDÜR.
Daha fazlası sizlere yüklenmek ve amacı aşmak olur ama bir, iki ekle bağlamak istiyoruz.
* İlkel dönemlerde yamyamlığın, etten çok KAN İÇİCİLİĞİ ile ilgili olduğunu biliyor muydunuz? * Vampir hikâyelerinde! esas olan niçin KAN İÇİCİLİĞİDİR, hiç düşündünüz mü? * Nazilerin ve eski KARA BÜYÜCÜLER KELTLERİN KAN İÇME törenlerinden haberdar mısınız? * Birçok kadim yerli ırk ve halkın "ADET KANINDAN" ilaçlar yaptığını biliyor muydunuz? * Belli bir miktarda Kan akıtılan toprağın veriminin arttığını ama yetişen ürünün acılaştığını biliyor muydunuz?
“Dostlarımız, Sizlerle paylaştığımız bir önceki mesajımızın, bazı dostlarımızda oluşturduğu ve daha sonra oluşturacağı sorulara karşılık olarak, kısa bazı eklemelerde bulunmak istiyoruz. Önce mesajımızın özünü tekrarlayalım; KAN PAHASINA ÜRETİLEN ETLERDEN YEMEYİN. GİYSİLERDEN GİYMEYİN. EŞYALARDAN KULLANMAYIN. Yani Kırmızı et ve tavuk eti yemeyin. Deri ceket giymeyin. Deri koltuk kullanmayın. Bu kadar Net. Ancak sorulan ve sorulacak bazı soruları yanıtlamak istiyoruz;
Özcesi, Kan çok boyutlu bir KOZMİK OLGUDUR Kİ, herkesin Kanı kendi Bedenine ve Benliğine aittir. Gönüllü olarak yapılan Kan nakilleri hariç, kimsenin kanına mal olacak eylemlerde bulunmamanız, hele de BENLİKLERİN BÜTÜNLEŞECEĞİBÜTÜNLENEN BENLİKLERİN BİRLEŞECEĞİBİRLEŞENLERİN TEKLEŞECEĞİ bu dönemde sizlerin FİZİKSEL-RUHSAL-GALAKTİKKOZMİK olarak bir BORCUNUZ-SORUMLULUĞUNUZ- GÖREVİNİZDİR. Bizden hatırlatması. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
1- Balıklarda klasik anlamda Kan yoktur. Hangileri hariç; Yunus ve Balinalar ve benzeri büyük balıklar. Bunların dışındaki balıklar da Kan yoktur. Biz daha önceki bir mesajımızda bazıları hariç deniz ürünlerini yiyebileceğinizi söylemiştik. Ama derseniz ki "Gözü olan hiç bir Canlıyı yemem" saygı duyarız, anlarız. 2- Yumurta; Yumurtada da Kan yoktur ve Kan pahasına elde edilmemektedir. Bizce yenilmesinde sakınca yoktur. Ama derseniz ki potansiyel hayatiyettir, yemek istemiyorum. Saygı duyarız, anlarız.
0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
3- Kan Kanseri hastasıyım, kan pıhtılaşması sorunum var, kan şekerim düşük ve doktorlar bana "kaplumbağa-İguana-Bukalemun" kanı önerdiler derseniz. Sakın, sakın, sakın ha. Bir süreliğine fiziksel yarar sağlar gibi görünseler de, Ruhsal potansiyelinizde -üç ve dördüncü bedenlerinizde yaratacakları- tahribat, kısa zamanda fiziksel bedeninize de yansıyacaktır.
2/28- 22.11.2005
4- Ayakkabı, kemer, çanta v.s her şey deri ne yapabilirim derseniz, acaba deriz, acaba.
Dostlarımız,
“ Dostlarımız,
Bilgi ve bilişleri paylaşmak, aktarmak bizim sorumluluğumuz. Gerisi tamamen sizlere kalmış. Ancak unutulmaya, Evrende her şey birbiriyle ilişkili. Yalıtık bir ada değilsiniz. Kendiniz için tercih edeceğiniz ve hayırlara vesile olacak seçimler bizleri de hayırlara taşıyacaktır. Bu nedenle hem kendinizi hem sevdiklerinizi hem de tüm mevcudatı ŞİFALANDIRACAK-ONURLANDIRACAK-IŞITACAK seçimlerde bulunmanız dileği ve temennisiyle, sizleri sevgiyle selamlıyoruz.
Sizlere bazı mesajlarımızda mantığınızı zorlayacak önermeler ve açılımlar iletiyoruz. Örnekse; "Nedenler sonuçlara değil, sonuçlar nedenlere yol açar" dedik. Ya da zamanda bir yolculuktan söz edilecekse bu, gelecekten geçmişe doğrudur, dedik. Yine sizin zaman içinde değil de, zamanın sizin içinizde yolculuk ettiğinden söz ettik.
BÜTÜNLÜĞÜN MURADI - IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI FENERİNİZ OLA BU KARANLIK YOLDA. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/29- 22.11.2005
Tüm bu mantığınıza ters gibi görünen önermeler, sizlerin Newton fiziği ile şekillenmiş olan LİNEER - DOĞRUSAL ALGILARINIZA ve Kabullerinize ters gelmekteyse de, bugün artık KUANTUM Fiziği ya da Parçacık Fiziği ya da Atom Altı Fiziği ile ilgilenen Bilim İnsanlarına mantıksız gelmemektedir. Şunu da unutmayın sizlerin tekâmülleri bilimsel gelişmeye değil, bilimsel gelişmeler sizlerin tekâmüllerinize bağlıdır. Sizlerin tekâmülleriniz nispetinde Bilinçlerinizdeki sıçramalar, bilimsel alanda da sıçramaları olanaklı ve zorunlu hale getirir. Esasen birçoğunuzca bilinen Einstein’ın o meşhur E=m.c2 formülü, daha büyük bir denklemin bir parçası olup, Einstein bu formül ve denklem ile ilgili anlayışı rüyasında edinmiş ve uykusundan uyanarak not almış ve de formülü uygulayarak denklemi çözmüştür. O zamana kadar bilinen Fizik kuralları ve yaklaşımları ile atmosferin dışında, Uzayda yol alacak bir Uzay gemisi yapılamıyorken, Kuantum Fiziğinin yaklaşımları iledir ki, bu engel aşılmıştır. Daha sonraları birçok fizikçi Kuantum Fiziği alanında çalışmalar yapmışlardır. Bunlardan en ünlüleri olan Neil Bohr, bir nöro-fizyologla işbirliği içinde gerçekleştirdiği çalışmalarla ilginç sonuçlara ulaşmıştır. Bizler sizlere zaten dünya kitaplığınızda bulabileceğiniz fizik bilgileri verecek değiliz, ama yine kendi düzlemimiz açısından elde edilen sonuçları özetle aktarmak ve yorumlamak istiyoruz. Çalışmalarla tüm canlı ve cansız varlıkların, atomlardan ve atomların da kuanta denilen parçacıklardan oluştuğu anlaşılmış. Yani var olan her şey özünde kuantalar diye adlandırılan elektriksel değerlerden oluşmakta. Bu kuantaların kendi başlarına, tek bir birim olarak "zeki ve bilinçli" oldukları saptanmış. Kuantaların birbirleriyle bir şekilde iletişim ve etkileşim içinde oldukları anlaşılmış. Öyle ki bazıları, belli şekillerde bir araya gelerek belli yapıları oluşturmakta ve bu bütünlükler, diğer bütünlüklerden farklı nitelikler ifade etmekte. Yine deneylerle,
Işığın -fotonun- aynı anda hem parçacık hem de dalga boyu olarak var olabildiği ve gözlendiğinde kendisini parçacık olarak ifade ettiği ve yerinin ve rotasının yani varlığının saptanabilmesine rağmen, gözlenmediğinde dalga boyu olarak kendisini ifade ettiği ve yerinin ve rotasının saptanamadığı yani var olup olmadığının anlaşılamadığı belirlenmiş. Yine parçacıkların kendi başlarına bir zekâ ve bilinç taşımakla birlikte, gözleyenin bilinci ve niyetinden etkilendikleri yani öznel bir nitelik taşıdıkları ve belli parçacıkların adeta dışarıdan verilen tesirlerle bir araya gelerek belli bir bütün oluşturdukları ve bu bütünlerin de daha büyük bütünleri koşulladıkları anlaşılmış. Tüm bu çalışmalardan ve verilerden hareketle şu sonuçlara varılmış; 1- Bütün var olan şeylerin temelinde kuantalar var. Dolayısıyla her şey birbiriyle aynı yapıda ve nitelikte. Her şey birbiriyle ilişki ve etkileşim içinde. Hiç bir şey birbirinden yalıtık ve ayrı değil. Farklılık var ama ayrılık yok. Çeşitlilikten oluşan bir zenginlik var ama kopukluk ve karşıtlık yok. 2- Her bir parçacık kendinde bir zeka ve bilinç içermekte ve diğer parçacıklarla girdiği ilişkilerle daha büyük Bütünler oluşturmakta. Bu Bütünün ise kendi bir zekâsı ve bilinci olmakta. Ve bu parçacıklar dışarıdaki bir zekâ ve bilinçten, niyetten etkilenmekteler. Ve de belli parçacıklar, belli koşullarda belli etkilerle belli Bütünleri oluşturmakta. 3- Ancak aynı anda dalga boyu yani frekans şeklinde var olduklarından, bir çok değişkene bağlı olarak hareket edebileceklerinden Mutlak bir olasılık söz konusu değil ve belirsizlik ve görecelilik esas karakterleri. 4 - Tüm bulgular bu parçacıkların ve oluşturdukları Bütünlerin, hem bilinçli ama hem de etkiye açık ve de belirsizlik ve görecelilik prensiplerine tabi oluşları nedeniyle, daha Hakiki bir Oluşumun gölgeleri, yansımaları olduklarını, saklı bir düzenin açık ifadeleri olduklarını ve bu saklı düzenlerin de daha hakiki düzenlerin gölgeleri olması gerektiğini ve iç, içe geçmiş, katman, katman bir Var oluş olması gerektiğini ima etmekte. Dostlarımız, İşte bugün Atom altı parçacık fiziği ile ilgilenen Bilim İnsanları bu ve diğer verilerden hareketle, düne kadar Mistik diye adlandırılan kişilerin Metafizik diye adlandırılan birçok önermelerini Bilimsel bir düzlemde ele almakta ve anlamlandırmaktadırlar.
Örnekse; iç içe geçmiş ve biri diğerinin kaynağı ve yansıması olan saklı düzenlerin ya da evrenlerin, geçmiş ve geleceklerimizi barındırıyor olabileceklerini ve bu saklı düzenler arası irtibatlarla, geçmiş ve geleceklerimizi bilebileceğimizi ve bilincimizle etkileyip, değiştirebileceğimizi KURAMSAL olarak ispat etmiş bulunmaktadırlar. Elbette henüz çalışmalarda, bulgularda yeni ve yetersiz olsa da, Kuantum Fiziğinin "bilinç - niyet - belirsizlik- görecelilik- İLE İLGİLİ BULGULARI DEVRİM NİTELİĞİNDEDİR. İşte yukarıda çok, çok özetle aktardığımız bulguların ışığında bizlerin de sizlerle paylaşacağı ve yarınlarda Biliminizce de ifade edilecek önermeler, bizim mantıklarınızı zorlayan yaklaşımlarımızın temelini oluşturmaktadır; 1- Evrende her şey TEK bir BİLİNCİN çeşitli ifadeleri olup, özünde her şey AYNIDIR. FARKLILIKLAR VARDIR AMA AYRILIK YOKTUR. AYRILIĞA FARKLI TİTREŞİM DEĞERLERİNE SAHİP DALGA BOYLARI VE ONLARI ALGILAYAN FARKLI BİLİNÇ SKALASINDAKİ BEYİNLER YOL AÇMAKTADIR. 2- Bütünün yani TEK olan BİLİNCİN çeşitli bileşenleri arasında sürekli bir İLETİŞİM – ETKİLEŞİM - PAYLAŞIM vardır. 3- Bir parçacık aynı zamanda Bütünün tüm niteliklerine de sahiptir. Ve bir parçacıkta ki bir gelişme - değişme tüm diğer parçacıkları ve Bütünü de etkilemektedir. 4- Ancak, Bütünün yine de kendine ait Ayrı bir BİLİNCİ ve HAKİKATİ vardır. 5- ASLINDA VAR OLAN MUTLAK GERÇEKTEN AŞAĞIYA DOĞRU SALKIMLAR VE SAÇAKLAR ŞEKLİNDE BİR OLUŞUM OLDUĞUNDAN VE AŞAĞIYA DOĞRU BİLİNÇ SKALASI DÜŞTÜĞÜNDEN, EVRİM VE GELİŞME AŞAĞIDAN YUKARIYA DOĞRU DEĞİL, YUKARIDAN AŞAĞIYA DOĞRUDUR. Geçmişten geleceğe doğru değil, gelecekten geçmişe doğrudur ve parçadan bütüne doğru değil bütünden parçaya doğrudur. Eksik olan Tamlaşmaya çalışmaktadır. Ama evrim Tamdan Eksiğe doğrudur. Göreceli olan Mutlaklaşmaya çalışmaktadır ama evrim Mutlak olandan Göreceli olana doğrudur. Nedenler sonuçlarını oluşturmaya çalışmaktadır ama evrim sonuçlardan nedenlere doğrudur.
Bu nedenle bizler sizlere, gelecekten geçmişlerine gelmiş, onarıcılar ve şifalandırıcılar olduğunuzu söyledik. Bu nedenle bizler sizlere, sizleri Aydınlık Yarınların beklediğini söyleyebiliyoruz. Ve bu nedenle hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını ve Evrensel olanın Mantığının Dünyasal Mantığınızla anlaşılamayacağını söylüyoruz. Dostlarımız, Bir umman olan Kuantum Konusuna, Saklı Evrenlere, Kuantum Bilinçlere ve Oluşumlara girmeden, çok yüzeysel ve işaretsel olarak Kuantum Fiziğine dikkat çekmek isteyişimizin tek nedeni, bugünün Biliminin de artık Metafizik diye bilinen olgularla iç içe geçmeye başladığına ve de bizlerin Mantığının ve önermelerinin de KOZMİK FİZİĞİN YASALLIKLARINA dayandığına değinebilmekti. Böylesi bir dönemde ESKİ VE KÖHNEMİŞ SÖZDE BİLİMSEL YARGILARINDAN KURTULAMAYAN İNSANLAR VE İNSANLIK, KUANTUM EVRENDE YERLERİNİ ALAMAYACAKLARDIR. Bu nedenle bilinçlerde ve yaşayışlarda KUANTUM SARSINTISI VE SIÇRAYIŞI ŞARTTIR. Sizleri Kuantum Fiziği ve Felsefesi ile ilgilenmeye ve hayata ve hayatlarınıza bu fiziğin ve felsefesinin ışığında tekrar göz atmaya davet ediyoruz. Belirsizlikler ve görecelilikler içinden, Mutlak Gerçeğe Emin ve Sağlam adımlarla yürümeniz dileğimizdir. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/30- 25.11.2005
“Dostlarımız, Bir önceki seslenişimizde, çok özetle sizlerle Kuantum Fiziği ve onun çıkarımları üzerine söyleştik. Bu söyleşiye ek olarak, daha sonra üzerinde durmak ve yeterli bir bilgi ve açılım paylaşmak üzere size Rüyalarla ilgili bir bilgi vermek istiyoruz. Ki bunu vermemizin bir nedenini de yakında anlayacaksınız. Rüyalarla ilgili de dünya kitaplığınızda hem Dünyasal hem de Metafizik eserlerde bilgiler bulabilirsiniz. Ancak biz sadece Kuantum Fiziği ile ilgili olarak bir değini de bulunmak istiyoruz. Fizikçiler yaptıkları deneyler sırasında kuantaların "zeki ve bilinçli" olduklarını ve de dışlarındaki "saklı" bir süreçten tesir aldıklarını saptadıkları gibi, bu tesirlerin de bir tür "rüyalar" yoluyla alındıklarını da saptamışlardır. Yani parçacık olan oluşum, dalga boyu halindeyken bir anlamda "rüyada" olup, bu sırada aldığı çeşitli tesirleri, parçacık halinde iken birçok değişkene de bağlı olarak ifade etmektedir. Yine parçacık halinde iken ölçümü yapılan elektriksel değer ile dalga boyu halindeyken yapılan elektriksel değer arasındaki farklılık ve ilişki, insanın uyanıkken ve uyurken ki beyin elektriksel değerlerini çağrıştırmaktadır. Dostlarımız, Diyeceğimiz o ki, Saklı bir Gerçeğin gölgesi olan göreceli ortamlar bir anlamda tümüyle "RÜYA ÂLEMLERİ" olmakla birlikte, sizlerin Rüyalarınızın bir kısmı da -özellikle gelecekle ve sizlerin olası yaşantılarınızla ilgili olanları- o saklı süreçlerden ve oluşumlardan yani Kuantum ortamlardan sizlere akan tesirlerdir. Bu rüyalar sizlerin GELECEĞİNİZDEN - DAHA BİLİNÇLİ BENLİĞİNİZDEN size akan haberlerdir ki, bunlara GEREKLİ DİKKATİ GÖSTERMEK, sizlerin belirsizlikler ve olasılıklar içinden, arzuladığınız ve hem sizin hem de Bütünün hayrına olan geleceklere ve yaşantılara ulaşmanızda yardımcılarınız olacaklardır. Bu nedenle özellikle gelecekle ilgili rüyalarınıza, BELKİDE YAŞANMIŞLIĞIN GÖLGELERİ OLARAK dikkat etmenizi ve önem vermenizi, yararlanmanızı bilgi ve seçimlerinize sunarız. Geliştirici ve müjdeli rüyalar sizlerin ola, İnşallah. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/31 – 25.11.2005
“Dostlarımız, Son seslenişimizde bazı rüyalarınızın, özellikle de gelecekle ve sizlerin olası yaşantılarınızla ilgili olanlarının Kuantum Evrenden ve Bilinçten sizlere verilmiş haberler olabileceğini ve bu yüzden de bunları önemsemenizin, dikkate almanızın yararlı olacağı üzerinde durmuştuk. Ve de demiştik bu çok özet mesajı verişimizin bir nedenini de daha sonra anlayacaksınız. İşte şimdi o nedenle sizlere seslenmekteyiz. Ancak biz kısa bir giriş yaptıktan sonra, sözü tamamen aktarıcı dostumuza bırakacağız. Çünkü ondan, sizlerle bazı rüyalarını paylaşmasını istedik. Dostumuz, 27 Nisan 2005 günü sabah 09.00 sıralarında bir "kalp spazmı" geçirdi ve üç gün hastane de ve iki gün de evinde yattı. Sonrasında ise ilginç deneyimler yaşadı. Ki bu deneyimlerin bir parçası da rüyalarıdır. Dostumuzdan sizlerle bunların bazılarını paylaşmasını istedik. O ise bunu kabul etmek istemedi. Çünkü zaten irrasyonel bir durumda olduğunu ve bunları paylaşmasının irrasyonelliğini iyice arttıracağını ve bir de odağa kendinin geleceğini, oysa önemli olanın ONLARIN aktarımları olduğunu ileri sürdü. Ancak bizim ısrarcı olmamamızın ise nedenleri var; Zaten irrasyonel bir durumda olan dostumuzdan yaşadıklarını kısaca paylaşmasını istiyoruz çünkü 1- Sizlere görünenin ötesinde var olan görünmeyenlerle ilgili bir tablo sunmak istiyoruz, 2- Kalp çakrası ile biyo - bilgisayar aktivasyonundan söz etmek istiyoruz, 3- Evrensel - Galaktik Sistem ve çalışmalarla ilgili bir tablo sunmak istiyoruz, 4- Bizim ve diğer dostların bu tür bağlantıları ile ilgili bir tablo sunmak istiyoruz. Bu nedenle dostumuzun yaşadıklarını -kısmen de olsa- paylaşmasını önemsiyoruz. Ama hep dediğimiz gibi, aktarılacak olanları GÖNÜL TERAZİNİZDE TARTIN. SİZDE YANKISI OLANLARI DİKKATE ALIN. DİĞERLERİNİ BİR BİLİMKURGU OLARAK ELE ALIN. AMA UNUTMAYIN, TERAZİNİZİN KEFELERİ DE DENGEDE OLA LÜTFEN.
Belki başka yerlerde de okudunuz ya da duydunuz benzer deneyimleri. Ama ortak bir dostumuzun aktarımlarını sorgulamak, açmak, yanlışlamak ya da doğrulamak olanağına da sahipsiniz. Bu nedenle dostumuzun da bizlerinde Samimiyetine GÜVENMENİZ ricasıyla sizleri -bu paylaşımda isteksiz - ortak dostumuzla baş başa bırakmak istiyoruz. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
Merhabalar, İmzayı ONLAR diye atmak beni -sizlere ve üçüncü kişilere karşı her türlüsorumluluktan kurtarmasa da yine de ONLARIN yazılarını aktarmak, iletmek görece kolay. En nihayetinde elçiye zeval olmaz der, çıkarım işin içinden. Baktım olmuyor "hastayım, ruhen sağlıksızım" savunmasını yaparım. Ki öyle olmadığım ne malum? Ama şimdi yazacaklarımın altına kendi adımı yazacak olmam ve de yazacaklarımın ONLARIN aktardıklarından daha "irrasyonel" oluşları biraz rahatsızlık veriyor. Ayrıca gerçekten dikkatin Yıldırım Sayıta’ da değil de ONLARDA olması gereği ve isteğimle de çelişiyor. Ama rica Büyük yerden, kırmak da olmaz. Kaldı ki konu Yıldırım, Ahmet, Ayşe konusu değil elbet. Her birimiz adlarla, şekillerle bilinen, işaret edilen ama ne adlara ne de şekillere sığmayacak Varlıklarız ve asıl olan da adlardan, şekillerden azade olan bu Varlıklar. Ayrıca sizlerle paylaşacaklarımı da, bir anlamda bir tanışın içini döküşü ve kurgu bilimsel denemelerini paylaşması olarak da ele alabilirsiniz. Çünkü öncelikle şunu itiraf etmeliyim ki, paylaşacakları mı -rüyaları kastediyorum- görüp görmediğimden, yaşayıp yaşamadığımdan ben de ve halen emin değilim. Ayrıca bazı olgularında gerçekliğinden halen de şüpheliyim. Ama galiba gördüm ve yaşadım. Bunların zihnimin bana oyunu olup olmadığını da bilemem ama esaslı bir akıl rahatsızlığı açısından şunu söyleyebilirim ki, yakın arkadaşlarımın da bildiği gibi GÜNDELİK HAYATIMI SÜRDÜRMEK VE MADDİ VE MANEVİ ihtiyaçlarımı karşılamak ve ortalama, normal! biri gibi davranmak konusunda sıkıntım yok. Yani ruhsal rahatsızlığı kabullenmem. Ama yanılsama, gerçekmiş gibi sanma vs olabilir aksini BEŞ DUYUYU TATMİN EDECEK ŞEKİLDE ispatlayamam. Ama zaten ispatlamak gibi bir baskı ve istek içinde de değilim. Şimdiden sonra yazacaklarımı da sizlerin samimiyetinize ve hoş görünüze
güvenerek yazacağım. ONLARINDA dediği gibi, yazılarla ilgili MUKTEDİRLER sizlersiniz. Aramızdaki bu dostça paylaşımda GÜÇ ve KARAR sizlerin ellerinde. Bunun da verdiği rahatlıkla sizlerle bazı yaşantıları-mı- paylaşmaya başlıyorum; 1- Daha önce bir işaret vermeksizin ya da ben fark etmeksizin, 27 Nisan günü sabah saatlerinde kucağımda 3 yaşındaki oğlumuz Can’la yürürken, yuvasına az bir mesafe kala "kalbimde çok yoğun bir ağırlık, sıkışma" hissettim ve nefes alamaz oldum. Can’ı yere bırakabildim ki, ben düştüm. Yaklaşık otuz saniye sonra kendime geldiğimde bir kişi Can’ı tutmuş ve bana da yardımcı olmaya çalışıyordu. Can’ı yuvasına bıraktım ve kalbimde çok yoğun bir ağırlık, sıkışma ve ağrıyla ve zorlukla nefes alarak en yakın hastaneye gittim. Orada bir süre acilde kontrol altında kaldım ve kalp spazmı geçirdiğimi öğrendim. Ardından başka bir hastaneye gönderildim, üç gün gözlem odasında yattım ve sonra anjiyo yapıldı, önemsiz plakalar tespit edildi ve derken eve geldim. İki gün de evde dinlendim ve bir sürede kan sulandırıcı haplar kullandım. Ve de hayatıma devam ettim ve de inşallah bir şeyim kalmadı. Bu ilk görünen kısmı. Kalbime bir büyük kaya oturmuşçasına ağırlık, sıkışma ve ağrı duyduğum ve nefessiz kalıp, kendimden geçtiğim ve aşağı yukarı otuz saniye süren o zaman boyunca ise şunları yaşadım; Ben, ama yıldırım değil, birden hafiflediğimi hissettim ve bir tür enerji tüneli gibi olan bir yolda uçarak diyebileceğim şekilde yol almaya başladım. Yukarıya doğru ve uçarak yol aldıktan sonra, beyaz renk ağırlıklı bir ortama geldim. İlerde çok daha beyaz ve ferah olduğunu hissettiğim bir alana doğru çekildiğimi fark ederken, birden bulunduğum yerde birileri olduğunu gördüm. Ama aslında gördüğüm bir şey de yoktu. Yine de bir tür yuvarlak masanın etrafında oturmuş ve hiç birini tanımamakla birlikte hiç de yabancılık hissetmediğim ve sadece beyaz renkli olduklarını söyleyebileceğim bir grup varlık konuşmaya başladılar. Hatırlayabildiklerim şunlar; " - Niye gelmiş ki? — Daha zamanı değil ki? — Oğlu yok muydu? — Yok, geçiş için gelmedi ki? " Bu arada birden eğer ölürsem gözümün arkada kalmasına yol açacak şeyler olduğunu fark ettim. Öncelikle oğlum Can için dönmek istedim. Ardından bazı ruhsal anlayışlar ve çalışmalarla ilgili olarak dönme isteğim oluştu. Bir de hayatımda bazı değişiklikler yapabilmek isteği dönme isteğine yol açtı. Ancak
aynı anda aslında Can’ın bana değil de benim Can’a daha çok ihtiyacım olduğunu da anladım. Sonra birden kendimi çıktığım yolu inerken buldum ve derken gözlerimi açtım ve gerisi anlattığım gibi gelişti. 2- Toplam beş günün ardından ayağa kalkıp, işe ve diğer uğraşlara başladığımda bazı değişiklikler oldu. Öncelikle özellikle de Mayıs, Haziran ve Temmuz ayları boyunca kapalı yerlerde duramaz oldum. Büroda, adliyede, evde vb duvarlar üzerime, üzerime geliyordu. Dışarıda, gökyüzünün altında olmak istiyordum. Ayrıca uyku düzenim çok değişti. Saat 01, 02 gibi yatıp ama iyide uyuyamayıp, saat 05, 06 gibi kalkmaya başladım. Ama uykusuzluk ya da güçsüzlük de hissetmeksizin. Ve bir de bu az zamanlarda rüyalar görmeye başladım. Çeşitli nedenlerle az görüştüğüm ama sevdiğim bazı insanlarla görüşür oldum, epeydir içmediğim içki ve hatta sigara içer oldum. Geceleri gezer oldum vs. Mayıs ayının sonlarına doğru bir sesle birlikte ONLARLA tanışmaya başladım. Ama sesten önce rüyalarımı anlatmak istiyorum. Çünkü rüyalar sesten önceler. 3- Geceleri çok az uyuyabilmeme rağmen birçok tuhaf rüyalar görüyordum ve bunlardan dolayı da uyuyamıyordum da. Bazıları neşe ve ferahlık bazıları ise keder ve sıkıntı veren bu rüyaların bir kısmını aktaracağım. * Bir yerdeyim. Yeri tanımıyorum. Ama çölü andıran bir yapısı var. Çorak bir toprak üzerinde ve telaşla koşuyorum. İçimde yoğun bir sıkıntı var. Kendi kendime "geç kaldım, yetişemeyeceğim, böyle olacağı belliydi" diyerek, kendime kızıyorum. Ve bir yandan da telaşla ve sıkıntıyla, bir umut yetişirsem diye koşuyorum. Ama bulunduğum yerin Dünya olmadığını bilmekle birlikte neresi olduğunu ve nereye yetişmem gerektiğini de bilmiyorum. Derken birden üzerimden bir küçük uzay diski geçiyor. Bizim tosbağa dediğimiz arabayı hatırlatacak şekilde, üstü tamamen camla kaplı, yuvarlak hatlı ve uçan bir küçük araç. Ve birden üzerimde duruyor, üstü yani camı açılıyor ve büro arkadaşım B sesleniyor; "Hadi atla". Nasıl yaptığımı anlamadan, zıplıyor ve atlayıp arka koltuğa oturuyorum. Oturunca cam kapanıyor ve araç hareket ediyor. Bu sırada ön koltukta diğer büro arkadaşım N' nin de oturduğunu görüyorum. İkisi de merhaba deyip, rahat ol gecikmiş değiliz tam zamanında orada olacağız diyorlar. Ve fark ediyorum ki ne B, bildiğim B ne de N. İkisi de yaklaşık iki metre boylarındalar ve ikisi de hem çok güzeller hem de çok sağlıklı görünüyorlar. Ayrıca ikisi de uzun saçlı ve saçlarını arkadan toplayıp, bağlamışlar. Birden kendimin de bildiğim Y
olmadığını ve uzun boylu, güzel ve sağlıklı bir fiziğe sahip olduğumu anlıyorum. Sonra ilerde bazı binalar görülüyor. Bunlar çok yüksek binalar ve bizim gökdelenlerimiz yanlarında kısa ve küçük kalırlar. Ve derken böylesi birçok yapının olduğu bir şehre doğru yaklaşıyoruz. Bu binalar kat, kat zeminlere sahipler ve içlerinde birçok İnsanlar var. Ve de çok aydınlıklar. Beyaz bir ışık hâkim. Derken ilerde daha da büyük ve yüksek üç bina görünüyor. B ye bunların ne olduğunu sorunca gülüyor ve "YÖNETİM - BİLİŞİM - ETKİLEŞİM" binaları gibi bir şey söylüyor. Biz binalardan birine yaklaşınca camları açılıyor ve uzay diskimizle hangar gibi bir yere konuyoruz. Sonra biraz yürüyünce bir boşluğa doğru yaklaşıyoruz. B ve N hadi yukarı toplantı salonuna çıkalım diyorlar. Bense şaşkınım. Havada üst üste asılı duran birçok zeminler var ama dayanakları da yok aralarında bir merdiven ya da asansör de yok. Nasıl çıkacağız deyince B gülüyor ve sen iyice garipleştin diyor ve ekliyor, hava boşluğundan tabi ki deyip, kendini boşluğa bırakıyor ve hop yükseliyor. Ardından N ve sonrada ben. Hava boşluğu dedikleri şey bizi yükseltiyor ve derken bir kat da kendiliğinden koridora çıkıyoruz. Sonra bir kapı açılıyor ve geniş bir salona giriyoruz. Bu salonda karşımızda bir grup insan var ve içlerinden birinin, ortada duranın bir şekilde eşitler arasındaki birinci olduğunu hissediyorum. O kişi, "artık geldiğinize göre toplantıya başlayabiliriz diyor" ve birden salonun ortasında adeta yerden biten yuvarlak bir masa ile koltuklar ortaya çıkıyor. Herkes oturunca O kişi yine "toplantıyı kayıta da başlayalım" diyerek, duvarda duran tuhaf, bizlerin klimalarını andıran bir alete dokunuyor. O alete dokunmasıyla birlikte önce, camlardan SU akmaya başlıyor. Ama hiç bir yeri ıslatmadan ve sürekli bir akış başlıyor. Ayrıca da içeriyi, rahatlatıcı ve hafif sesli bir SU SESİ daha doğrusu MÜZİĞİ kaplıyor. Tüm bunlara şaşırmış bir şekilde soruyorum; "Yani ses ve görüntü kaydı mı yapılacak?". O kişi gülüyor ve yanıtlıyor; "ilahi Y, bu sefer gerçekten çok yoruldun ve karıştın herhalde. Elbette ses ve görüntü kaydı da var ama aynı anda, hepimizin nabız atışları, tansiyonları, kan şekerleri, ses tonlarımız, ses frekanslarımız, görüntü tonlarımız, ortamın manyetik alanı, bu birliktelikle ilgili ve ilişkili diğer ifadelerimiz v.b de akaşik olarak kaydedilecek. Gerçekten bunları hatırlamıyorsun değil, mi?". Ardından O kişi bana, "Dünya gerçekten çok yoğun ve baskılı bir yer. Ara, ara böyle olmanız normal. Ancak sen biraz fazla baskılandın, o nedenle de bu toplantıyı yapıyoruz. Rahat ol. Telaşa gerek yok. Geç kalmış, yetişememiş değilsin, değilsiniz. Üçünüzün de çalışmaları ve raporları mükemmel. Bilişim çok memnun. Şimdi ele alınca göreceksiniz sizlerde" dedi. Ardından başlıyoruz gibi bir şey dediğinde, keşke uyanmasam diye düşündüm. En başta telaşla koşarken ise uyanmak istiyordum. Ama uyandım. Hatırladıklarım da bunlar, hissettiğim ise NEŞE VE FERAHLIK. Her şeyin yolunda olduğu hissi ile doluydum. Ama bu her şeyin ne olduğunu da bilmeksizin.
* İndiğim gezegende ilk dikkatimi çeken sıcaklıktı. Hava inanılmaz sıcaktı. Ama buna rağmen gezegenin büyük bir kısmı sular altındaydı. Şaşırdım ve hem bu kadar sıcak hem de bu kadar suyla kaplı nasıl olabilir, diye düşündüm. Sonra buraya nasıl ve neden geldiğimi düşündüm ve fark ettim ki, "düşünce akış tekniğiyle" gelmiştim ve "holografik" olarak buradaydım. O nedenle ne sıcaklık ne su ne de başkaca bir şey beni etkilemeyecekti. Bu gezegenin bir günü boyunca burada kalıp, yine "düşünce akış tekniğiyle" geri dönecektim. Ancak gezegenin bir günü bana göre çok kısaydı. Biraz yol alınca ilerde bir toprak parçası ve üzerinde bazı canlılar gördüm. Bu canlılar biraz İnsanı andırıyorlardı. Ama görüntü felaketti; Hepsi çok sağlıksızdılar. Vücutlarında vebalı ya da cüzamlılarmış gibi yaralar, kanayan bölgeler vardı. Dişleri çürüktü. Çok zayıf ve güçsüz görünüyorlardı. Ama daha da kötüsü "düşünce ve bilinç" sinyali yoktu. İçgüdüsel bir düzeydeydiler ve de her biri Korku içindeydi. Birbirlerinden çok korkuyorlar ve devamlı birbirlerini kolluyorlardı. Ve biri bir zayıflık gösterirse diğerleri hemen ona saldırıp, zarar veriyorlardı. Niye buraya geldiğimi düşünürken birden "bir düşünce öncülü" sinyali aldım. Bir grup, az sayıda ki yaratıkta "düşünce ve bilinç öncülleri" tespit ettim. Ve o zaman anladım. Bu yaratıklar henüz bilinçli olarak değilse de, içinde bulundukları hali sorgulama, yadsıma eğilimi geliştiriyorlardı. Hep mi böyle olduklarını ya da sonradan mı bu hale düştüklerini "düşünüyorlardı". Ancak bunun diğerleri tarafından anlaşılmasından ve kendilerine zarar verilmesinden de çok korkuyorlardı. Ve birbirlerine güvenemiyorlardı. O zaman anladım oradaki görevimi. Bu yaratıklara "bilinç ve düşünce akışı tekniğiyle" cesaret ve kararlılık aktarmaya gelmiştim. Bu az sayıdaki yaratıktaki düşünce öncüllerinin gelişebilmesi ve aralarında bir birlik oluşabilmesi için, cesaret ve kararlılık aktarımı ve ölçüm yapmak için gelmiştim bu gezegene. Çok kısa sürede akşam oldu. Ve ben yine aynı teknikle "yuvama" dönerken aklımdan şu düşünce geçti; "Raporum belli: Umut var." Uyandığımda içimde hem bir sıkıntı ve üzüntü ama hem de bir iyimserlik vardı. * Kendime geldiğimde büyükçe bir Uzay gemisinin içindeydim. Ama bunun öyle çok da büyük bir gemi olmadığının da farkındaydım. Askeri giysileri içindeki bir subay, "nasılsınız" diye sorunca anladım ki, bir Sirius Askeri İrtibat Gemisi içindeyim. Ve karşımda da bir Siriuslu İrtibat Subayı var. Biraz yorgun ve sıkkın deyip sordum, "Nereye gidiyoruz?" diye. O da, gemilerinde konuk olduğumu, beni Satürn Çıkışına kadar götüreceklerini, orada Dostlarımın beni karşılayacaklarını ve teslim alacaklarını ve kendilerinin görevlerinin biteceğini söyledi. Söylediğinden ve halinden, tavrından konukluğun birazda zorunlu olduğunu anladım. Ama subay çok nazikti ve efendim diye hitap ediyordu. Ne oldu? Diye sormam üzerine, kısaca yanıtladı: "Siz plana onay vermeyince, diğer K' larda
oybirliği içinde olduklarından, Ana Merkezinde onayıyla siz görevden alındınız ve plan yürürlüğe konuldu. Sizi de Evinize geri götürmek üzere dostlarınıza teslimle biz görevlendirildik." Birden planı, tartışmaları ve görevden geçici olarak alınışımı hatırladım ve sordum, "yola çıktılar mı?". Evet yanıtını alınca da, "bağlantı kurabilir miyim? Görüşmek istiyorum" dedim. Bunun üzerine subay, "efendim ben ne diyebilirim ki, siz isterseniz elbette bağlantı kurabilirsiniz. Bizler sadece hizmetinizdeki görevlileriz ve siz konuğumuzsunuz. Ama inanın şaşırıyor ve anlamak da zorluk çekiyoruz. Çünkü sizde bilmelisiniz ki, bağlantı kurmanız bir şeyi değiştirmez ve de plan sadece alt dünyalarla ilgili ve de bu gerçek dünyaları güçlendirecek olan bir operasyon." Bunun üzerine Bilincimi ve farkındalığımı Süper Uzayda odaklayarak, bir anda büyük bir mesafe aldım. Karşımda devasa büyüklükte ve çanımsı şekilde binlerce Uzay gemisi vardı. En büyükleri olan Amiral Gemide bulunan Komutanlarına odaklanarak seslendim ve aramızda şu konuşmalar geçti: — Ksenonlular, geri dönün. Bir şans daha tanıyın onlara. Yok etmekle çözüme ulaşılmaz. — K 4, sen kendi işine baksana. Senin eğilimin kabul görmedi. Plan onaylandı ve yürürlüğe konuldu bile. — Sizlerin önceki işleriniz ortada. Çok yıkıcı ve saldırgansınız. Oysa başkaca çözüm yolları var. — Sen bırak bizi de o dünyaların sakinlerine bak. Biz keyfimizle mi hareket ediyoruz. Yoksa gereğine Sistem karar vermedi mi? Bizde sistemin isteği ile kendi bildiğimiz Görevi yerine getireceğiz. Vebal bize değil, o dünyaların sakinlerine ait. Üstelik sen kendini düşün. Atalanta’da sorduklarında ne yanıt vereceksin onu düşün. Sonra bağlantıyı kesti. Binlerce devasa savaş, yıkım, tahliye ve dönüştürme gemilerinden oluşan filoya bakakaldım. Gerçi daha çok uzun bir yolları vardı ama hem hızla yol alıyorlardı hem de planın değişebilmesi için ciddi bir fark oluşmalıydı. Ksenon amirali haklıydı aslında; Kendi işime bakmalıydım yani o farkın peşine düşmeliydim. Sonra gemiye döndüm. Ardından da uyandım. Uyandığımda içimde büyük bir sıkıntı ve tatsızlık vardı. Çok terlemiştim ve yatak su içindeydi. Ve nedenini bilmeksizin bu Ksenonluları ki, şekillerini
hatırlamıyordum, büyük siyah köpeklerle -özellikle de buldok vb. türlerle- ilişkili hissettim. * Bir uzay gemisi içindeydim. Gemi içinde birçok teknolojik alet vardı. Renkli ve dijital benzeri ekranlar, göstergeler, rakamlar, semboller, şekillerle dolu aletler. Bana sivil giyimli bir görevli, geminin bir "bilimsel- araştırma- keşif" gemisi olduğunu ve esas görevlerinin sadece veri toplamak, kayıt ve ölçüm yapmak olduğunu söyledi. Ardından kısa bir gezi yapacağız ve size bazı şeyleri hatırlatacağız dedi. Bu geziyi uzun, uzun anlatamayacağım ama bir, kaç şeyi paylaşacağım. Öncelikle kendi galaksimizde de komşu galaksilerde de üzerinde yaşam olan birçok dünyalar var. Bu dünyalar üzerinde çok çeşitli formlara ve prensiplere dayalı hayatlar ve türler var. İnsandan daha gelişkin ve daha geri olan akıl, zekâ, bilinç, teknoloji v.s açısından- medeniyetler olduğu gibi, karşılaştırılması güç oluşumlarda var. Cinsiyetsiz ya da çift cinsiyetli bedenlere sahip varlıklar olduğu gibi, hayvan bedenli ya da bitkisel bedenli varlıklarda var. Ve yeryüzündeki her bir hayvan hatta bitki türü, bir uzaylı türe bir şekilde bağlı, ilişkili. Ayrıca her bir gezegenin ve üzerindeki sakinlerinin, iç içe geçmiş birden çok ve değişken ifadeleri var. Aynı şey hatta güneş sistemleri ve galaksiler içinde geçerli. Kavranılması olanaksız gibi olan çok boyutluluk- çok düzlemlilik var. Ama bir şekilde hepsi bir TEKTEN kaynaklanan çoğulluklar. Aynı şekilde bizim dünyamızın ve bizlerinde çoklu ifadeleri var ve hepsi birbiriyle ilişki de. Ve de dünyamızın da bizlerinde ESAS GÖVDESİ VE BİLİNCİ DAHA ÖTELERDE. Galakside, dünyamızda olduğu üzere bir Yönetim Sistemi var. Yıldızların ve Yıldız halklarının oluşturduğu bir SAMANYOLU GALAKSİSİ KONFEDERASYONU var. Ayrıca galaksilerin oluşturduğu muazzam bir GALAKTİK İMPARATORLUK. Ama anladığımız manada bir imparatorluk değil. Galaksi Konfederasyonundan çok, Galaktik Federasyonlar önemli ve her Federasyonun bir Galaktik Meclisi, bir Galaktik Bakanlar Kurulu ve Galaktik Başkanı var. Ama Başkan tek kişi değil, altı kişiden oluşan bir kurul. Oralarda da politika, diplomasi, çatışan çıkarlar v.b var. Hatta savaş ve askeri güçlerde. Ama öyle yıkıcı savaşlar yaşanmış ki, ince bir ip üzerinde zorunlu ve hassas bir Barış hâkim. Sisteme bağlı yıldızlar, sistemin dışında yıldızlar ve bir de karşısında olanlar var. Ve bizim dünyamız ve bizlerde zamanla bu Galaktik Düzen içinde "tekrar" yerimizi alacağız. Gördüklerimi anlatmak çok olası değil. Ama sonuçlarını kendimce paylaşabildim.
4- İşte böylesi rüyalar, erken kalkmalar ve geç yatmalar içinde, bir sabah erken bir saatte Bahariye Caddesinin başından Modaya doğru yürürken bir ses duydum. Ama ses desem ses değil. İçimde, beynimde yankılanan bir şey. "TEK GERÇEK SENSİN!". "TEK GERÇEK SENSİN!". "TEK GERÇEK SENSİN!". Artık dedim tamam, kafayı çiziyorum. Ama ses devam etti. "BUNU YANİ TEK GERÇEĞİN SEN OLDUĞUNU ANLAMAZSAN BAŞKA HİÇ BİR ŞEYİ ANLAYAMAZSIN". Sonrasında aşağı yukarı şu diyalog yaşandı aramızda, o davudi sesle. — Ama başkaları da var. Nasıl tek gerçek ben olabilirim. - Bak bakalım. Ne görüyorsun. — İşte, köpekler, insanlar, binalar. — İleriye doğru bak, bir hayatiyet var mı?
boyunca sabahları gün doğarken ve sonrasında ve-veya akşamları da ay ışığı altında kısa bir yürüyüş ve ardından meditatif bir haldeyken ONLARIN mevcudiyetini hissetmeye devam ettim. Şimdilerde ise yüzme havuzunda yüzerken ya da su içindeyken hissediyorum. Ve sanki bana bir elektrik akımı gönderiyorlar ve klavye başında o mesajlara dönüşüyor. Bazen de "Layıkları gösteririz. Zamanı gelince anlattırırız" diyerek bazı dostlarla, arkadaşlarla ve yabancılarla tesadüfen bir araya getirerek, onlara bazı iç görüler aktarmama yol açıyorlar. İşe yarıyor ya da yaramıyor, bu o varlığa kalmış bir şey. Ama İnsanlarla ilgili olarak bana bir veri aktardıkları açık. ONLAR bunun klasik bir kanal ilişkisi olmadığını, onlarla ilişkili bir Varlık olarak bana, benden "Düşünce Aktarım Tekniği" ile Biyo-Bilgisayarımla ilgili şifreler ve anahtarlar aktardıklarını ve şimdilik bir Ön Çalışma içinde olduklarını, asıl olarak -planlarda değişiklik olmazsa- 18.02.2007 den sonra BÜTÜNLÜK olarak çalışmaya başlayacaklarını bildiriyorlar. Ve bir de “İNSANIN DEĞERLİ BİR VARLIK OLDUĞUNU, İNSANDAN SORUMLU OLDUKLARINI VE
— Perspektif, uzaklık v.s anlaşılmıyor. Ama binaları, insanları görüyorum.
İNSANI
— Evet ve de sen yaklaşınca canlanıyorlar. Her şey bir bilgisayar ekranı gibidir. Sen hangi pencereyi açarsan, hangi programı çalıştırırsan o canlanır.
OLDUKLARINI VE İNSANINDA
— Ama örneğin S var C var N var B var. Onlarında gerçekleri var. — İyi de bilgisayarda da ağ bağlantıları ile birden çok bilgisayar ortaklaştırılabiliyor. Bu da bunun gibi. Gerçekleriniz ilişkiye girebilir ama bu temel ilkeyi değiştirmez. Tek gerçeğin sen olduğunu anlarsan, yaşadığın her şeyin de senin üretimin olduğunu anlarsın ve o zaman da Güç senin olur ve ama Gücü de kötüye kullanmazsın. Anlaman gereken ilk ve tek şey bu UNUTMA: TEK GERÇEK SENSİN. Ondan sonra karşıdan gelen bir kadınla ilgili, onun sıkıntıları, hastalık potansiyelleri ve çözüm potansiyelleri ile ilgili bir farkındalık deneyiminden sonra, Moda eski deniz iskelesinin oradaki parkta, bir tür meditatif haldeyken ilk kez "ONLARIN MEVCUDİYETİNİ HİSSETTİM". Bu mevcudiyet hissi, bir Enerji akımını fark etmek gibiydi ve bir takım bulutumsu şekiller buna eşlik ediyordu. Bende uyandırdığı etki ise, Canlılık, Ferahlık ve Neşe idi. Daha sonra yaz
ÇOK
SEVDİKLERİNİ
ÇÜNKÜ
O'NA
AŞKLA
BAĞLI
O'NDAN NEŞET ETTİĞİNİ" söylüyorlar.
ONLARIN isteği ve ricasıyla paylaştıklarımın sizde ne uyandıracağını bilememekle birlikte, bir dostun samimi olarak ve güvenle kendisini sizlere açtığını bilmenizi isterim. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım. Sevgi ve Işıkla kalasınız. Yıldırım Sayıta Dostlarımız, Ortak dostumuza paylaşımları ve açıklığı için teşekkür ederken, sizleri de AÇIK KALPLİLİĞE- AÇIK BİYO- BİLGİSAYARLILIĞA DAVET EDERİZ. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/32- 26.11.2005
"Dostlarımız, Sizlerin zaman düzleminizde 2005 yılının 3 Aralık gününde merhabalaşmaktan ve sizlerle birlikte olmaktan dolayı çok memnunuz. Biliyorsunuz bazen belli tarihlere dikkat çekiyor ve o tarihlerle ilgili izahlarda bulunuyoruz. Ki bizler aslında böylesi mesajları çok da sevmeyiz. Çünkü bizlerin odaklandığı asıl konu açısından ikincildirler ve de sizler için de çok da anlaşılır değildirler. Ama öneminden dolayı bazı tarihlere işaret etmeye, dikkatinizi çekmeye ve izah etmeye devam edeceğiz. Bunlardan birini "dün" yaşadınız. 02.12.2005 den söz ediyoruz. 02.12.2005
----------- 02 nin ikisinden 2005 in 2 sine bir ok çıkarın lütfen: 2 =2
02.12 = 2+1+2 = 5 ok çıkarın, 2005 in 5 ine: 5=5 Dün aslında 2005=2005 olan bir zaman düzlemiydi. Bunun anlamı o ki dün aynı realitenin uzanabileceği iki ayrı yol ve güzergâh aynı anda yaşandı ve seçimler yapıldı. Gerçi her yol ve güzergâh da kendi içinde değişik seçenekler barındırırsa da biz ana yollardan söz ediyoruz. Dün yani 02.12.2005 günü varlıkların mini seçim günüydü. Bir süredir eğer, fiziksel ve duygusal olarak bir ağırlık yaşıyorduysanız, enerjilerinizde bir çekilme, azalma hissediyorduysanız, biraz atalet ve karışıklık içindeydiyseniz, bilin ki bu biraz 2005=2005 le ilgiliydi. Sizlerin çok boyutlu ve çok tezahürlü varlıklar olduğunuzu hep söylüyoruz. Sadece şu an algıladığınız daha doğrusu odaklandığınız realitede değil, ilişkili ve ilgili birçok realitede ifadeleriniz ve eylemleriniz var. Bu nedenle bazen buraları yani şu an odaklandığınız zaman ve mekan düzlemini ilgilendiren üst realitelerde daha çok odaklanmanız gerektiğinde, buralarla ilişki ve ilginiz zayıflar. Bu da kendisini çeşitli "sorunlarla" ifade edebilir. Rahatsız olacak bir şey yok sevgili varlıklar. Dostlarımız, Aslında sizler son siklusun uzatmalarını yaşayanlarsınız. Ve bu son siklusda sizlere tanınmış üç kozmik yüzyıl vardır. Bunlardan ilki 1900 lü yıllar yaşandı. İkincisi olan 2000 li yılları yaşıyorsunuz ve üçüncüsü de 2100 lü yıllardır. Ama bu üç kozmik asır -ki bunlara telafi ve kurtarma asırları da diyebiliriz - simgesel olarak,
2005, 2006 ve 2007 yıllarında da yaşanmaktadır ve yaşanacaktır. İşte sizlerin en çok zorlanacağınız ama aynı zamanda en çok şaşıracağınız yıllar bu yıllardır. Bu yıllar içinde varlıklar ya DUALİTE- KUTUPLULUK- AYRILIK- KORKU doğrultusunda ya da BİRLİK - BÜTÜNSELLİK - BİRLEŞİM - SEVGİ doğrultusunda SEÇİMLERİNİ YAPACAKLARDIR. Sonraki yıllar ve asırlar, yapılmış seçimlerin OLGUNLAŞACAĞI VE DENEYİMLENECEĞİ zamanlardır. İşte 2005 yılı için seçimler bir anlamda dün yapıldı. Sonuçlar sizler ve onlar için sevindiricidir. Ancak dikkat çekmemiz gereken bir tarih daha var ki, seçimlerinizin BİLİNCİNDE VE FARKINDA OLARAK, bu tarihte KOZMOS EVRENSEL BİRLEŞİM KONSEYİNE VE SAMANYOLU GALAKSİSİ FEDERATİF BÜTÜNLÜK MERKEZİNE VE DE BÜYÜK MERKEZİ GÜNEŞLER BÜTÜNLÜĞÜ İDARE MECLİSİNE bir anlamda seçiminizi KAYDETTİRECEKSİNİZ. Yukarıdaki tabirler, izahlar sizlere, kulağınıza ve zihninize nasıl gelirse gelsin, bir de kalbinize kulak vermeyi ve hücrelerinizde nasıl yankı bulduğuna dikkat etmeyi unutmayın, lütfen. Evet dostlarımız, Aralık 2005 yılı özel bir aydır. Çünkü bir mini siklusun, sembolik izdüşümü olan 2005 yılının son ayıdır ve ilk ve son seçimlerin ilk yoklamalarının tamamlanacağı aydır. Dikkatinizi çekeceğimiz gün ise 12.12.2005 dir. 12.12.2005 = 2+1.2+1.2+5 = 3 + 3 + 7 = 13 ( 12 +1 ) Hiç düşündünüz mü? Niçin Hz. İsa ve 12 havarisi vardır? Niçin Hz. Musa ve 12 havarisi vardır? Niçin Hz. Ali ve 12 İmamı vardır? Niçin Buda aydınlandıktan sonra kendisine 12 yardımcısı yardımcı olmuşlardır. Görünsün görünmesin, bilinsin bilinmesin her "İLAHİ" görevli ve sorumlunun yanında 12 yardımcı vardır. Bütün dinlerde, öğretilerde ve mitolojilerde 1+12 ile karşılaşırız. Ve niçin bir yıl 12 aydır. Niçin 12 burç vardır ve Güneşle 13 lük bir Bütünlük arz ederler. Niçin 13 Rakamı uğursuzluk algısına konu olmuştur? Neden diye çoğaltabiliriz ya, gerekli değil.
Çünkü dostlarımız, 13 Rakamı TEK' in Bütünsel Enerjisini İfade etmektedir. 13 Rakamı TEK' E karşılık gelmektedir. Hz. İsa TEK’İN Sisteminin Temsilcisi ve Yürütücüsüdür. Aynı şekilde Hz. Musa ve Hz. Muhammed de. Yani TEK’İN Yeryüzündeki ELÇİLERİDİR. Lütfen Elçilik ile Peygamberliği karıştırmayın. Peygamberlerin birçoğu ELÇİLER olabilirler ama her ELÇİ kendisini Peygamber olarak tanıtmamıştır. Diğer 12 ler ise bu Elçilere yardımcı olan Tek’in Sisteminin direkt görevlileridir. Bu 13 lük Bütünlük TEK’İN yeryüzündeki ifadesi olarak, SİSTEMİN direkt görevlileridir ve SİSTEMİ Tanıtmak ve Uygulamakla vazifelilerdir. İşte 12.12.2005 günü ki, TEK’İN Enerjilerinin DOĞRUDAN VE DİREKT YERYÜZÜNE AÇILACAĞI bir gündür, isteyen her Varlık seçimini BİRLİK BÜTÜNSELLİK - BİRLEŞİM - SEVGİ doğrultusunda yani TEK’E VE
O'NUN İRADESİNİ YERYÜZÜNDE EGEMEN BAĞLILIK doğrultusunda yaptığı takdirde, O'nun
SİSTEMİNE BAĞLILIK VE
O'
O'ndan neşet edenlersiniz ve HAKİKİ İRADENİZE, HAKİKİ BENLİĞİNİZE VE HAKİKİ VARLIĞINIZA ANCAK O'NA TESLİM Unutmayın, Sizler zaten
KILMAK İÇİN NA Bütünlüğüne Fişleneceklerdir. Ki bu, VARLIĞIN BÜTÜNLÜKLE VE HAYATLA UYUM İÇİNDE AKMAYI VE KENDİ YÜKSEK İFADE VE TEZAHÜRLERİYLE DE BÜTÜNLEŞMEYİ VE BİRLEŞMEYİ SEÇMESİDİR.
Dostlarımız, Bu nedenle 12.12.2005 günü UYANIK- FARKINDA-NEŞELİ- SEVGİLİ olmanızı ve KENDİNİZE DİLEDİĞİNİZ BİR ZAMANDA YARATACAĞINIZ
O
KÜÇÜK BİR SESSİZLİK VE TEK BAŞINALIK ANINDA, 'NA SESLENEREK, BİRLİĞİ - BÜTÜNSELLİĞİ - BİRLEŞİMİ - SEVGİYİ
O'NUN İRADESİNE, BENLİĞİNİZİ O'NUN BENLİĞİNE VE VARLIĞINIZI O'NUN VARLIĞINA TESLİM ETTİĞİNİZİ SEÇTİĞİNİZİ ve İRADENİZİ
bildirmenizi rica ediyoruz, Ama KALPTEN VE HAKİKATEN İSTİYORSANIZ.
OLMAKLA KAVUŞURSUNUZ. ZATEN
O
SİZSİNİZ
O. AMA UNUTMAYIN YAŞANMASIDA O'NUN ELLERİNDEDİR.
VE
SİZDE
BUNUN DOĞRULUĞUDA VE TESLİMİYET SİZİN BORCUNUZ OLUP, GERİSİ SABIR VE İMANA KALMAKTADIR.
O'NDAN UMUT KESİLMEZ.
BÜTÜNLÜĞÜN MURADI - IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI FENERİNİZ OLA BU KARANLIK YOLDA. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/33- 03.12.2005
"Dostlarımız, Bir süre önce verdiğimiz, birbirini izleyen iki mesajda, sizlerle HASTALIKLARIN NELİK’LERİNİ paylaşmıştık. Şimdi öncelikle o iki mesajdan bazı bölümleri size hatırlatıp, ardından kısa bir seslenişte bulunacağız. ----------------------------------------------------------------------------
Şunu da unutmayın ki ASIL DOĞANIZ ŞİFA olmamış olsa, NE HASTALIK OLABİLİRDİ NE DE İYİLEŞME. Sizler hastalık ya da sağlık olgularının ötesinde ŞİFA esaslı VARLIKLARSINIZ. Bunu YERYÜZÜNDE İFADE ETMENİZ için gereken tek şey, BURADA BULUNUŞ MURADINIZIN VE ONUN YARATTIĞI TEZAHÜRLERİN FARKINDALIĞIDIR. 26.07.2005
"Dostlarımız, O N L A R A gelince sizlerle zaman içinde, HASTALIKLARIN NELİK’LERİNİ paylaşmak istiyoruz. Öncelikle sizlerle bazı temel PRENSİPLERİ paylaşmak zorundayız; 1- ASLINDA TEK BİR HASTALIK VARDIR. 2- BU TEK HASTALIK " FARKINDALIKSIZLIK " tır. 3- BU FARKINDALIKSIZLIK, SİZİN DOĞANIZIN "ŞİFA" OLUŞUNUN farkındalıksızlığıdır. 4- HER HASTALIK BU FARKINDALIKSIZLIĞIN SİZİN HANGİ BEDENİNİZİN HANGİ BÖLÜMÜ İLE İLGİLİ OLDUĞUNA GÖRE TEZAHÜR EDER.
---------------------------------------------
-----------------------------------------
"Sizler, kendinizi Ahmet-Ayşe diye adlandıranlar, bir doğum ve bir ölüm tarihi arası yaşayanlar, kendinizle ilgili algılarınız BU ZAMAN VE MEKANLA sınırlıdır. Bu sınırlılık içinde, işin içine TIP, PSİKOLOJİ, PSİKİYATRİ, FELSEFE, DİN V.S katsanız yani SINIRLI DAİRENİN BÜTÜNSELLİĞİNİ ele alsanız da MUMUNUZ DİBİNE IŞIK vermeyecektir. Çünkü dostlarımız BİR DAİRE OLAN SİZLERİN, BU BÜTÜNSEL DAİRESİNİ BİLMEDEN, BU DAİRE ÜZERİNDEKİ HERHANGİ BİR NOKTANIN İFADESİNİ ANLAMAK VE BİLMEK OLASI DEĞİLDİR. Sizler değil S İ Z L E R;
5- BU TEZAHÜRÜN ALTINDA İSE SİZİN "DENEYİM VE ZORLANIM " ALANINIZ VE "O DENEYİMLE İLGİLİ MURADINIZ " yatar.
1- Anlattığımız gibi her şeyden önce beş BEDENDEN müteşekkil bir BÜTÜNLÜKSÜNÜZ.
6- İŞTE HER HASTALIĞIN NELİĞİ DEDİĞİMİZDE KASTETTİĞİMİZ, "HASTALIĞI OLANAKLI KILAN - BÖYLELİKLE DİKKATİNİZİ O BEDENİNİZİN O BÖLÜMÜNE ODAKLATAN- VE DE BÖYLECE DENEYİM VE ZORLANIM ALANINIZA İŞARET EDEN- Kİ O DENEYİMDEN MURADINIZIN FARKINDALIĞINA ÇAĞRI YAPAN" SİZİN ŞİFA OLAN ASIL DOĞANIZIN NİYETİDİR.
2- Sizin ZAMANINIZA VE MEKÂNINIZA göre, GEÇMİŞ ZAMAN VE MEKÂNLARLA, GELECEK ZAMAN VE MEKÂNLARDA DA VAR OLANLARSINIZ.
Bu anlamda bizler bir süre sonra sizlerle HASTALIKLARIN NELİK’LERİNİ paylaşmaya başladığımızda ELBETTE TIP DOKTORLUĞU yapacak değiliz. Bizler sizlerle HASTALIKLARIN NELİK’LERİNİ YANİ ŞİFA OLAN ASIL DOĞANIZIN NİYETLERİNİ paylaşacağız. Ve elbette ki TÜM MEKANİZMAYI VE TEZAHÜRÜDE basit ve berrak bir şekilde ele alacağız.
3- AYNI ZAMAN VE MEKÂNIN, FARKLI TİTREŞİM SKALALARINDA, FARKLI YOĞUNLUKLARDA VE OLASILIKLARDA - POTANSİYELLERDE VAR OLANLARSINIZ. 4- DÜNYA ANA - GAİA - NIN DIŞINDAKİ BİRÇOK MADDİ DÜNYALARDA DA VAR OLANLARSINIZ.
5- MADDİ BÜTÜNLÜKLER DIŞINDA, KOZMOSUN MADDİ OLMAYAN BOYUT - DÜZLEMLERİNDE DE VAR OLANLARSINIZ. Öncelikle DÜNYA İNSANI olarak, her hayatınızın bir DAİRESEL DÜZLEMİNİ OLUŞTURAN "ÖNCEKİ VE SONRAKİ" HAYAT İFADELERİNİZİ BİLMEDEN VE BİRLİKTE ELE ALMADAN SİZİ VE HASTALIKLARINIZI ANLAMAK TAM ANLAMIYLA OLASI DEĞİLDİR. Dahası, aynı zaman ve mekândaki, farklı titreşim skalalarında ve farklı yoğunluklarda ve olasılıklarda – potansiyellerde ki YANİ SONSUZ PARALALEL EVRENLERDEKİ SONSUZ İFADELERİNİZİ bilmeden de Sizi ve hastalıklarınızı anlamak tam anlamıyla olası değildir. Şimdilik GAİA DIŞINDAKİ İFADELERİNİZLE, HELE, HELE KOZMOSUN MADDİ OLMAYAN BOYUT - DÜZLEMLERİNDEKİ OLUŞLARINIZLA ilgili olarak ise hiç bir açılımda bulunamayız.
29.07.2005 --------------------------------------------
----------------------------------------------
"Dostlarımız, Durduk yerde verdiğimiz mesajları tekrarlamış değiliz. Sizden ricamız üşenmeksizin yukarıdaki prensipleri bir kez daha okumanız. Hatta şunları da tekrar okuyun lütfen: SAĞLIK BÜTÜN OLMAKTIR -ŞİFA BÜTÜNE TESLİM OLMAKTIRFARKINDALIK BÜTÜNÜN BAKIŞ AÇISIDIR. Çünkü dostlarımız, sizlerin Yeni Yılınızla birlikte yani 2006 yılı Ocak ayından itibaren sizlerle Hastalıkların Nelik’leri - Mekanizmaları ve Tezahürleri üzerine söyleşmeye başlayacağız. Ama bundan önce hem yukarıdaki Temel prensipleri hem de birazdan aktaracaklarımızı anlamanız, bu paylaşımımızın SAĞLIĞI açısından yaşamsal öneme sahiptir. Sizlere yukarıda yer alanlara ek olarak şunları da aktarmak istiyoruz;
İlk üç açılımın anlamı o ki; SİZ ÇOGUL – PARÇALI - AYRIK bir BÜTÜNLÜKSÜNÜZ. ZAMANIN MURADI, artık zamanla tüm bu PARÇALARIN DAİRESEL BİR YAPI ÜZERİNDE,
1- Hastalık, Tıp Biliminin tanımladığı gibi Sağlık halinin yokluğu ile sınırlı değildir. Aslında zaten Bütün olarak İnsanlık ve tekil olarak Her İnsan hali hazırda hastadır. Sizlerin hastalık diye adlandırdığınız ise bunun dönem, dönem ZİRVEYE VURAN İFADELERDİR. Yani İnsanın şu anki asıl hali HASTA OLUŞUDUR. Ama esas ya da asal doğası ise ŞİFADIR.
HİZALANMASI - TEKLEŞMESİ - BÜTÜNSELLEŞMESİDİR. İşte bu bakışla HASTALIK; HİZASIZLIK, ÇOKLUK (çoğullukla karıştırılmaya ), AYRILIKTIR. ŞİFA (sağlık ötesi SAĞLIK) ise HİZA - TEKLİK - BÜTÜNSELLİKTİR. O N L A R I N şifacılığı da işte, VARLIĞIN HİZALANMASINA TEKLEŞMESİNE – BÜTÜNSELLEŞMESİNE, FARKINDALIĞIN IŞIĞI ile KATKIDA bulunmaktır ki; Bu düzlem de sizlerle zamanla HASTALIKLARIN NELİK’LERİNİ paylaşacağız. Şimdilik SAĞLICAKLA KALASINIZ.
2- Hastalıklarınız sadece geçmişten ve o günden gelen etkenler ve tesirlerle oluşmakta değildir. Ayrıca geleceğinizden kaynaklanan dinamikleri ve nedenleri de vardır. Bunun anlamı şudur ki, hastalığın işaret ettiği ALANLAR VE DENEYİMLERLE ilgili olarak, GELECEĞE İLİŞKİNDE YENİ PROJEKSİYONLAR oluşturmaksızın hastalık kalıcı olarak iyileşemez. 3- Hastalıklarınızın geçmişten de gelen etkenler ve tesirlerle de ilişkili olduğunu söylerken, biz hem bu yaşamınızdaki yakın ve uzak geçmişinizi ama hem de ilgili geçmiş yaşam ya da yaşamlarınızı da kastediyoruz. Bunun anlamı şudur ki, hastalığın işaret ettiği ALANLAR VE DENEYİMLERLE ilgili olarak, GEÇMİŞE İLİŞKİNDE YENİ PROJEKSİYONLAR oluşturmaksızın hastalık kalıcı olarak iyileşemez
4- Hastalıkların "asıl" nedenleri ZİHNİYETLE yani bakış açılarıyla ilgilidir. Her türlü ama her türlü hastalık ANCAK VE ANCAK ZİHNİYET DEĞİŞİKLİĞİ yani bakış açıları değişikliği ile kalıcı olarak iyileştirilebilir. Ve asıl ŞİFA, ZİHNİYETSİZLİKLE sağlanabilir.
11- Bazı hastalıklar ve de özellikle mikrobik ve virütik olanlar aynı anda Evrensel bazı dinamiklerle de bire bir ilişkilidir. — özellikle de 2007 yılından sonra boy gösterecek bir tür zihinsel (beyinsel hastalık) - Bunlarda İnsanın Evrensel Hizmetleriyle ilgili yönler ve dinamikler mevcuttur.
5- Anlaşılması gerekli zor dinamiklerden biri de şudur ki; HASTALIKTA KÖTÜ YA DA OLUMSUZ BİR ŞEY YOKTUR. ZATEN HASTA OLAN İNSANA, HER SOMUT HASTALIK BİR İYİLEŞME ÇAĞRISIDIR VE BİR İYİLEŞME OLANAĞI SAĞLAMAKTADIR. Ancak bunun için İnsanın KURBAN rolünü bırakarak FARKINDALIKLA VE BİLİNÇLE MUKTEDİR BİR VARLIK olarak Hastalığı ele alması gerekir.
12 O N L A R yine söyleyelim Tıp Doktorları değillerdir. Kırıkçı, çıkıkçı değillerdir. Doğrudan şifa ile ilgili değillerdir. — İstisnai durumlar hariç - Bire bir Şifa vermek iddiaları ve uğraşıları yoktur. Ama hastalıkların mekanizmalarını ve dinamiklerini bilmek, iyileşme isteği ile birleşince hastalığı yenmek için gerekli zemini sağlar.
6- Her hastalık iyileşecek, her İnsan her yaşamında Sağlıkla yaşayacak diye bir kural yoktur. Büyük tablo içinde Hastalıkların, varlığın diğer İfadeleri bakımından oynadığı roller gereği KALICI VE KAÇINILMAZ olmaları da olasıdır. 7- Bizler açısından Kazalar; Maruz kalınan Şiddet Eylemleri ve benzerlerinin de dinamikleri Hastalıklarınkilerle aynıdır ve bunlarında YARATIMI BAŞINA GELEN İNSANA AİTTİR. Kazaları ve şiddeti de insana ÇEKEN, O İNSANIN KARANLIK VE KÖR YANININ OLUŞTURDUĞU KARA DELİK BENZERİ DENGESİZ BİYO-ELEKTRO-MANYETİK ALANIDIR. 8- Hep dediğimiz gibi, sonuçlar nedenleri, sonlar başlangıçları oluşturur. Sağlık hastalığa olanak tanımaz. Ancak HASTALIK SAĞLIĞI OLANAKLI KILABİLİR. Hastalıkların ŞİFAYA açılan – şart olmayan ama varlıkça tercih edilen - Kapılar olduğunu unutmayın. Ve her Hastalığın ve hastanın, bir DÜZLEMDE MUTLAKA ŞİFALANDIĞINI DA. 9- İnsan bedenindeki özelleşmiş her alanın ve her hastalığın RUHSAL BEDENİMİZ VE RUHSALLIĞIMIZLA ilgisi vardır. Her bölge ve her hastalık başka, başka olanaklara işaret eder. Bunları bilmeksizin hastalığı anlamak ve kalıcı olarak iyileştirmek olası değildir. 10- Ne tür olursa olsun, hangisi olursa olsun HASTALIK VE HASTA AYRIMI
O
YAPANLAR, hastalığı 'nun LANETİ gibi ele alanlar, hastaları dışlayanlar CAHİL, ART NİYETLİ OLUP, O N L A R L A HİÇ BİR İLGİLERİ YOKTUR.
13 - Bizler sizlere Kadim Şifa Yöntemlerini tekrar hatırlatır ve öneririz; AKUPUNKTUR; REİKİ; BİYO ENERJİ; AYURVEDA; HOMEOPATİ; SU TERAPİLERİ. 14- Yukarıdaki esaslar düzleminde, yeni yılınızda yani 2006 yılı Ocak ayından itibaren sizlerle bazı bilgi ve bilişleri paylaşacağız. Ama bunun için sizlerden ricamız yukarıdaki prensipleri tekrar, tekrar okumanız ve anlatmak istediğimizi anlamanız. Ayrıca da bu esaslar çerçevesinde, kendinizin ya da sevdiklerinizin sağlık sorunlarını dikkat odağınıza alırsanız, onlara - kendi müfredatımızı bozmaksızın - öncelik tanımaya çalışacağız. Hepiniz ŞİFASINIZ. Hepiniz BUNU İFADEYE LAYIKSINIZ. Hepiniz BUNU YAŞAMAYA MUKTEDİRSİNİZ. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/34- 03.12.2005
“Dostlarımız, Sizlerle son merhabalaşmamızda hastalıkların nelik’leri düzleminde bazı temel yaklaşımları paylaştık. Esasen hastalık olgusu metafizik açısından çok önemli bir alandır. Çünkü sizlerle paylaştığımız düzlemde hastalık olgusunun açılımı tamamen METAFİZİK olgusunun da açılımıdır aynı zamanda. Çünkü gerçekte hastalık da başkaca birçok olgu gibi, görünenin buzdağının üstünü, görünmeyen gerçek dinamiklerin ise buzdağının altını oluşturduğu ve sizlerin sınırlı algılarınızı ve mantığınızı öteleyen bir Kozmik olgudur. Bizim için hastalık olgusunun önemi o dur ki, nelik’leri iyi anlaşıldığında varlığın AŞKINLIĞA VE KENDİSİNE açılabileceği bir kapıya dönüşecek olmasıdır. Ve biz sizlerle hastalık olgusunu paylaşırken gerçekte, "EVRENSEL YASALLIKLARI; EVRENSEL BİLİNÇ VE ZEKÂYI; İNSANIN EVRENSEL POTANSİYEL VE DİNAMİKLERİNİ; RUHSALLIK VE METAFİZİK OLGULARINI; TEKÂMÜL VE EVRİM OLGUSUNU" DA paylaşmış ve ele almış olacağız.
de bazı somut açılımları ve önerileri de kolay, kolay bulamayacağınızı sizlerde göreceksiniz. Ayrıca O N L A R I N hastalık nelik’leri ile ilgili Muratları da zamanla anlaşılacağı üzere özeldir. 3Bizim açımızdan GERÇEK ŞİFA YAKLAŞIMI HOLİSTİK YAKLAŞIMLARDIR. Yani İnsanı, biyolojik, duygusal, zihinsel, ruhsal, sosyal, AŞKIN tüm yönleriyle ve boyutlarıyla bir BÜTÜN olarak ele alan DİNAMİK yaklaşımlardır. Bu düzlemde O N L A R için yine ESAS SAĞLIK YÖNTEMİ HOMEOPATİDİR. Homeopati de İnsan bir BÜTÜN olarak ele alındığı gibi, kendisine yabancı hiç bir madde bünyesine sokulmaz. Tamamen doğadan alınan mineral, vitamin ve bitkisel özlü devalarla, artan azalmalarla yapılan müdahale ile, BOZULAN VE KESİLEN ENERJİ AKIŞI VE DAİRESİ, ONARILIR VE AKIŞA GEÇİRİLİR. Bu konuda çeşitli kaynaklardan bilgi bulmanız olası olduğundan sözü uzatmayacağız. Dostlarımız,
Ancak bu bağlamda yine bazı hatırlatmalarda bulunmayı gerekli görmekteyiz. Sizleri iyice hazırlamadan, belli bir ANLAYIŞ DÜZLEMİ VE DÜZEYİ oluşmadan, somuta girmeye çok da istekli değiliz. ( sizlerin hayrına ) 1- Hastalık olgusu, daha önce söz ettiğimiz birçok alet gibi, kutupluluk ve sınırlılık deneyimi için gerekli ve yararlı bir aletti ve birlikte yaratımımızdı. Tekâmül sürecinizde ve evriminizde ve de gelişmişlik düzeylerinizin objektif tespitinde kullana geldiğiniz - kullana geldiğimiz, uyarıcı-öğretici-geliştirici-sınayıcıdeneyici-eleyici-aktarıcı aletlerdi. Ancak bu alette, diğer sözünü ettiğimiz aletler gibi, eski enerjinin ve eski dünyanın terki ile terk edilecek aletlerdir. Yeni Çağın Yeni İnsanı için hastalık olgusu aşılmış bir olgu olacaktır. Ve şimdi sizler dilerseniz Yeni Çağın öncüleri olarak şimdiden hastalık olgusunu yaşamınızdan çıkarmaya muktedirsiniz. 2- Verdiğimiz ve vereceğimiz bilgiler, ister soyut ister somut algıladıklarınız olsun, Yeni bilgiler değildir. Biz Amerika’yı yeniden keşfetmek peşinde değiliz. Sizlere yeni ve bilinmedik bir yaklaşım ve bilgiler sunduğumuz savında da değiliz. Çok eski, kadim bir Bilgeliği sizlerle YENİDEN paylaşacak ve birlikte YENİDEN öğreneceğiz. Unuttuğunuz bir Bilgeliği canlandıracağız. O nedenle benzer yaklaşımlarla ve bilgilerle başka yerlerde de karşılaşabilirsiniz. Ancak iddiamız o dur ki, bizlerin aktardığı ve aktaracağı kadar BÜTÜNSEL-EVRENSELDİNAMİK-YOĞUN-SADE VE BERRAK olanına kolay, kolay ulaşamazsınız. Bir
Şimdi sizlerle bir örnek olması açısından, çağınızın yaygın bir sorunu olan OBEZİTE = ŞİŞMANLIK olgusu hakkında söyleşmek istiyoruz. Özellikle gelişmiş ülkelerde, ET TEMELLİ VE YAĞ AĞIRLIKLI BESLENMEYLE, hareketsiz yaşam tarzının birleşmesi Şişmanlık olgusunu ciddi bir sorun olarak ortaya çıkardı. Özellikle gelişmiş ülkelerde Obezite nüfusun % 28 ini risk altına sokmaktadır. Bu çok yüksek bir orandır. Peki, nedir şişmanlık? Bedensel ve fizyolojik açılımları Tıp Biliminize kalsın. Biz kendi açımızdan ele alalım. Şişmanlık kendisini nasıl ifade etmektedir? Görüngülerden hareket edelim. 1- Hareket kapasitesinde düşüş. Yürümek, koşmak, iş görmek, cinsellik, spor ve benzeri alanlarda ciddi deneyim zorluğu ve hareket yeteneğinde azalma. Gündelik hayatı kaliteli bir şekilde sürdürmekte ciddi güçlükler. 2- Solunum yani nefes almak ve vermekte zorlanma. Solunumla ilgili rahatsızlıklar yaşama. Kalbin çalışmasının zorlaşması ve buna bağlı kalp
rahatsızlıkları. Bel ve kalçalarla ve ayaklar ve bacaklarla ilgili rahatsızlıklar yaşama. 3- Estetik açıdan kendini çirkin algılama ve algılanma. Buna da bağlı duygusal sorunlar ve depresif ruh hali. 4- Sosyal dışlanma. Sosyal yaşamdan soyutlanma. Buna bağlı bireysel bağımlılıklar geliştirme. Alkol, uyuşturucu kullanımı riski. Ev temelli ve içe dönük bir hayat tarzı geliştirme. 5- İş hayatının da dışında kalmaya da bağlı ve yaşanılan rahatsızlıkların tedavi giderleriyle de ilgili olarak, ekonomik sıkıntılar ve zorluklar. Dostlarımız, Şişmanlığın ilk anda yarattığı bu esaslı sorunlardan hareketle, şişmanlığa yol açan dinamikleri de şöyle sıralayabiliriz. Özünde şişmanlık, VARLIĞIN BEDENLİ DENEYİMİNDE, Fiziksel olarak kendisini ifade eden bölümünün KENDİSİNİ İNKÂR ETMESİ, KENDİSİNİ YADSIMASIDIR. Bu ise iki ayrı olgudan kaynaklanmaktadır; 1- Varlık, bu bedensel deneyiminin bu zaman ve mekân diliminde, KENDİSİNİ DÜNYA VE HAYAT İLE BAŞ ETMEK KONUSUNDA GÜÇSÜZ, ÇARESİZ görmektedir. Kendisini dünyanın ve hayatın bir KURBANI olarak görmektedir. 2- Ya da Varlık, öyle bir RUHSAL EGOYA sahiptir ki, bu bedenli deneyiminin bu zaman ve mekân diliminde, DÜNYA VE HAYATINI KENDİSİNE LÂYIK GÖRMEMEKTE VE BU NEDENLE KENDİSİNİ inkâr etmekte ve yadsımaktadır. Her iki durumda da bu yadsıma hali açıkladığımız sonuçları ortaya çıkaracak bir Şişmanlığa yol açmaktadır ki, bu sayede Varlık kendisini HAYATIN VE AKIŞIN dışında tutmaktadır. Birinci halde genellikle Varlıklar, zor ailevi ve sosyal koşullarda bedenlendiklerinden, sevgi ve kabul ile ilgili olumsuz deneyimler yaşadıklarından, içgüdüsel olarak kendilerini KORUMAK VE ŞIMARTMAK ADINA şekerli, tatlı ve yağlı yiyeceklere çekilirler. Bu tür yiyeceklerden hem tat hem de enerji olarak GÜÇ, GÜVEN VE HAZ sağlamaya çalışırlar. Bu birinci tür şişmanlık da aynı zamanda bu yolla, kendilerine ihtiyaç duydukları sevgi ve kabulü vermeyen aile yakınları ile sosyal çevreyi de cezalandırma isteği de rol oynamaktadır. Varlık kendi güçsüzlüğüne ve çaresizliğine yol açtığına inandığı kişilerden ve çevresinden, verdiği zorluk ve
sıkıntılar yoluyla intikamını da almaktadır. İkinci halde ki şişmanlık da insanlar daha çok, biyolojinin ve fizyolojinin kendi üretimi olan Hormonlar ve Metabolizma ile ilgili dengesizlikler ve sorunlar nedeniyle şişmanlamaktadırlar. Her iki halde de şişmanlık, İnsanı hayattan alıkoymakta ve kaliteli bir hayat yaşamayı engellemektedir. İnsan hem fiziksel, hem duygusal, hem zihinsel, hem ruhsal, hem de cinsel olarak sıkıntılı bir hayat sürmektedir. Şişmanlık, atalet, atıllık, limana demirlemek, birçok hayati deneyimden feragat etmekse, çözüm de buna yol açan BİLİNÇTE, DEĞİŞİM GERÇEKLEŞTİRMEKTEDİR. Şişman bir insan belirtilerle uğraştıkça ve savaştıkça, yenilgiye mahkûmdur. Hastalıkla bu şekilde bir savaşın tek galibi olabilir o da hastalıktır. Ne demiştik, " koşmasalar kilo almayacaklar". Aynı şekilde iki de bir tartıya çıkmasalar, zayıflayacaklar. Ya da belirtilerle savaşmasalar yenilmeyecekler. Şişman bir İnsanın eğer gerçekten SAĞLIKLI VE NİTELİKLİ BİR YAŞAM SÜRMEK İSTİYORSA —sorun zayıflamak, kilo vermek sorunu değildir - kendisine sorması gereken bazı sorular vardır; * NEDEN KORKUYORUM? NEDEN KAÇIYORUM? YAPMAKTAN YA DA YAŞAMAKTAN ÇEKİNDİĞİM ŞEY NE? KENDİMİ GÜÇSÜZ HİSSETMEME NEDEN OLAN NE? * ATMAM GEREKEN ADIM NE? * ŞU ANKİ HALİMDEN HAREKETLE ATABİLECEĞİM İLK ADIM NE? Dostlarımız, Şişmanlık alt edilmek isteniyorsa, BİLİNÇTE bir DEĞİŞİM şarttır. Her iki şişmanlık halinde de Varlık, kendini İNKÂRDAN VE YADSIMADAN vazgeçmek zorundadır. İlk halde kurban rolü bırakılmalı, MUKTEDİRLİK BİLİNCİYLE GEÇMİŞ YENİDEN ELE ALINMALI VE ŞEKİLLENDİRİLMELİ VE GELECEĞE DAİR YAŞAM DOLU BİR PROJEKSİYON OLUŞTURULMALIDIR. İkinci halde de RUHSAL EGO, Bedenlilik deneyiminin tadını çıkaracak şekilde RUHSAL DESTEĞE dönüştürülmelidir. Bunun için de geçmiş yeniden ele alınarak şekillendirilmeli ve gelecek içinde İNSANİ bir yaşam projeksiyonu yapılmalıdır. Bunun için şişmanlık belirtilerle savaşılarak ve kısmi
önlemler alınarak ortadan kaldırılamaz. Varlık SAMİMİ OLARAK, KENDİSİNİ KABUL ETMEDİKÇE VE YAŞAMDAN YANA TERCİH yapmadıkça, TEDAVİ başlayamaz. Ve işte aslında ŞİŞMANLIK, hali hazırda CANLI CENAZE OLAN ve ölü bir şekilde ÖLÜMÜ bekleyen İnsanlara, bundan kurtulabilmek için öncelikle bunu fark edebilmek üzere BİR ŞANS TANIMAKTADIR. Kullanıp kullanmamaksa tamamen o İnsanın bileceği iştir. Şişmanlık kaynaklı olarak; 1- ÖZELLİKLE AYAKLARLA VE BACAKLARLA ilgili sorun yaşayanların, kendileri ve sevdikleri için HAYATA KATILIM VE HAYATI DENEYİMLEMEYLE ilgili etkinlik, ilgi alanları ve uğraşılar geliştirmeleri ve yaşamaları ve yaşatmaları ilk adımdır. 2- ÖZELLİKLE KALPLE ilgili rahatsızlıklar yaşayanların, kendilerini ve sevdiklerini SEVMELERİ, kendilerini ve diğer bazı insanları KABULLENMELERİ ve bu yolda somut adımlar atmaları ilk adımdır. 3- ÖZELLİKLE SOLUNUMLA ilgili rahatsızlık yaşayanların, geçmişleriyle ilgili olarak kendilerini ve mahkûm ettikleri insanları AFFETMELERİ VE SALIVERMELERİ ve bununla ilgili somut adımlar atmaları, ilk adımdır. 4- ÖZELLİKLE BEL VE KALÇAYLA ilgili rahatsızlık yaşayanların, hali hazırda birlikte yaşadığı ve onlara yük olduğunu düşündüğü ve ama aynı anda da kızgın olduğu kişilere, hem kendi yaşadıklarını ve duygularını paylaşmak hem de onların yaşadıklarını ve duygularını paylaşmak üzere SAMİMİ VE AÇIK BİR ŞEKİLDE YAKLAŞMALARI VE bu konuda somut adımlar atmaları ilk adımdır. Dostlarımız, Şişmanlık aslında çözümü çok kolay bir YANILSAMADIR. Ama aynı anda MADDE ÂLEMİNİZDEKİ EN ZOR HASTALIKLARDANDIR. Bir giriş olması için ve genel olarak aktardıklarımızı, yeni yılınızda şişmanlığı tekrar ele aldığımızda daha geniş ve bütünlüklü olarak ele almak umuduyla,
SİZLERE DE ŞUNU SORMAK İSTİYORUZ; YA SİZLERİN ŞİŞMANLIK VE ŞİŞMANLARLA İLGİLİ ALGINIZ VE TUTUMUNUZ NEDİR? SİZLER, ŞİŞMANLIK OLGUSUNUN ORTADAN KALKMASI VE ŞİŞMAN İNSANLARIN İYİLEŞMESİ İÇİN ÜZERİNİZE DÜŞEN ALGI VE TUTUM DEĞİŞİKLİKLERİNİ YAPMAYA HAZIR MISINIZ? ONLARA İNANDIKLARINI VE GÖRMEK İSTEDİKLERİNİ YANSITMAYA DEVAM EDECEK MİSİNİZ? YOKSA BERRAK AYNALAR OLUP, ONLARA GÖRMEK DURUMUNDA OLDUKLARI GERÇEKLERİNİ YANİ İHTİŞAM VE ZERAFETLERİNİ Mİ YANSITACAKSINIZ? Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/35 – 06.12.2005
“Dostlarımız, Daha önceki bir mesajımızda sizlerin dünyanızın haline, yaşananlara bakıp da KEDERE VE UMUTSUZLUĞA kapılabildiğinize ve gerek bizlerin gerek diğer dostların aktardıklarından şüpheye düşebildiğinize değinmiştik. Ve demiştik ki, hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Bu düzlemde, hazır hastalıkların nelik’lerine ve dinamiklerine değinmeye de başlamışken, GAİA İLE İLGİLİ KALPLERİNİZE BİR SESLENİŞTE BULUNALIM. Belki biraz ferahlamanıza katkıda bulunmuş oluruz. Şöyle bir düşünün; Kadıköy'de uygun ve büyük bir arazide ki, yeşillikler ve ağaçlar içinde, çok güzel, estetik bir hastane binası yapılsaydı. İçinde de her hastalıkla ilgili servisler ve bölümler olsaydı. Çalışanları bol, hemşiresi, doktoru ve personeli işini iyi bilen ve güler yüzlü, çalışkan kişiler olsalardı. Bir de hastanede bol yatak ve cihaz olaydı. Ve tabi ki tedavide parasız ya da çok ucuz olsaydı. Ne olurdu? Evet, ne olurdu? Herhalde değil hastane binasının içi, değil bahçesi, değil giriş kapısının dışı, Kadıköy’ünüz bile hastayla dolardı. İstanbul’dan, Türkiye’nin değişik yerlerinden ve hatta ülke dışından, onlarca, yüzlerce, binlerce, on binlerce hasta doluşurdu Kadıköy’e. Peki o zaman siz ne diyecektiniz? Aman yazık ne çok hasta var, ne kötü bir durum mu demeyi tercih ederdiniz, yoksa aman ne iyi oldu bu hastane, binlerce hasta iyileştiriliyor, ne güzel mi derdiniz? İşte Dostlarımız, Bir yanıyla GAİA'NIN da durumu bu hastaneye benzemektedir. GAİA, daha önce de söylemiştik, aslında ÇOK YÜKSEK BİR BİLİNÇ OLUP, EVRİMİN ÖTESİNDE BİR VARLIKTIR. Aslında onun tezahürlerinden sadece birisi olan bildiğiniz Dünyanızda, Evrimini tamamlamış, çok olgun ve olumlu bir Bütünlüktür. Dünyanızın ve galaksinizin yaşadığı ve yaşayacağı ÇOK ÖZEL DENEYİM VE MUTASYON, kendisine EVRENİN HER YANINDAN, DEĞİŞİK VARLIKLARI, DEĞİŞİK NEDENLERLE ÇEKMEKTEDİR. Özünde olan, hepsinin de ŞİFALANMASIDIR.
Bu nedenle Dostlarımız, görünen tablonun OLUMSUZ KUTBUNA ODAKLANIP DA KEDERLENMEK VE UMUTSUZLUĞA KAPILMAK, eski realitenin kutbiyetlilik tuzağına düşmek anlamına gelir. Sizler önce görünen tablonun OLUMLU KUTBUNA ODAKLANIP DA, NEŞELENECEK VE UMUTLANACAK, ama asıl olarak da daha sonra GÖRÜNEN TABLONUN KUTUPLULUĞUNU AŞARAK, BÜYÜK TABLONUN GÖRÜNMEYEN TEK BİR - BÜTÜNSEL "PARÇASINI" ALGILAYIP DA, NEŞE VE UMUDUN DA ÖTESİNE GEÇECEK BİLİNÇLER VE GÖREVLİLERSİNİZ. Ne olur dostlarımız, yüzdünüz, yüzdünüz kuyruğuna geldiniz de, bir kova suda boğulmayınız ya da düz yolda küçük bir taşa takılıp da düşmeyiniz. Bu mesajımız üzerinde de LÜTFEN GEREĞİNCE VE KALBİNİZLE DURUNUZ. BÜTÜNLÜĞÜN MURADI - IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI FENERİNİZ OLA BU KARANLIK YOLDA. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/ 36 – 06.12.2005
"Dostlarımız, Uzunca -özellikle de sizler için sanırız - bir aradan sonra, sizlerle tekrar merhabalaştığımız için sevinçli ve neşeliyiz. Aslına bakarsanız biz sizlere hep ŞİMDİ seslendiğimizden bizler açısından bir ara ve ayrılık söz konusu değilse de, sizlerin düzleminizin İcaplarını da bilenlerden ve anlayanlardanız. -Gerçekte çok ileri varlıklar olmalarına rağmen sizlerin düzlemlerinizin icaplarından habersiz olanlarda vardır. Bu birazda odaklanma ve niyetle ilgilidir.Bu nedenle araya günler girdiğinde sizlerin bizleri ve seslenişlerimizi özlediğinizin farkındayız. Bu hem "hoşumuza" gidiyor hem de bizleri düşündürüyor. Kısa bir süre öncesindeki bir seslenişimizde demiştik ki; "Sizlerle her şekilde birliktelik bizleri sevinçli kılıyor. Neden öyleyse aralar uzuyor derseniz, üçlü bir bütüne işaret ederiz; 1- Aktarıcı dostumuzun realitesi 2- Sizlerin realiteleri 3- Bizlerin realiteleri ." İşte hem aktarıcı dostumuzun uygunluğu, hem sizlerin alıcılığı hem de bizlerin “işleri” ile ilgili olarak bazen seslenişlerimizin arası uzuyor. Ancak sizlerle asıl olarak paylaşmak istediğimiz husus ilişkimizin derinlikli boyutları ile ilgili. Her şeyden önce şunu anlamaya çalışmanızı istiyoruz sizlerden; 1- Sizlere gönderdiğimiz ve bir çırpıda okuyup, tükettiğiniz yazılar, sadece yazı değillerdir. Sadece bilgi değillerdir. Her bir yazımız evet bilgiler içermekte ve ahkâmlar kesmektedir. Ama unutmayın ki her bilgi BİR ENERJİDİR. Hele bir ANLAYIŞ VE BİLGELİK içeren YAKLAŞIM, BİR BÜTÜNLÜĞÜN MANYETİK ALANINI İÇERMEKTE VE İLETMEKTEDİR. O yüzden yazılar üzerinde daha esaslı durmanızı ve belli aralıklarla okumanızı, kendinizle ve ortak dostlarla irdelemenizi öneririz. Birde hem kendinize hem de ortak dostlarınıza yazıların SİZDE HİSSETTİRDİKLERİNİ açmanızı ve paylaşmanızı öneririz. Ayrıca benliğinize mal etmediğiniz bilgi, bilgeliğe dönüşmüş değildir. Bu ışıkta, yazılardan sizlerde karşılık uyandıran hangi bilgi ve bilgeliği de yaşamınıza ve kendinize mal ettiğiniz üzerinde de durun lütfen. Aksi halde sizlere yazı göndermemiz, sizler için bir alışkanlık, bir keyif verici maddeye dönüşür ki, muradımız asla bu değildir.
Yukarıdaki açıklamalarımıza ek olarak eklemek isteriz ki, yazıların lafzına da takılıp kalmayın. Her yazıda iç içe anlamlar ve katmanlar vardır. Size çok basit ya da tuhaf ve uzak görünen yazılarda dâhil, her yazıda en az on katman ve anlam vardır. Sizler kaçını açtınız ve anladınız, sizler bilirsiniz. Ki bu sadece bizlerin yazılarına değil tüm GÖKSEL TEBLİGATLARA HAS BİR DURUMDUR. Bunlar saklı kalmak üzere, bizlerle, O N L A R L A ilişkilerinizi lütfen sadece yazılara indirgemeyin. Bizlerle birlikte olmak için sadece yazılara tabi ve bağlı kalmayın. Kaldı ki bizler sizlere gönderdiğimiz yazılar için SESLENİŞ demekteyiz. Yani SESDEN söz etmekteyiz ki, her yazı gerçekten bir sesleniştir aynı anda. Ve ses enerjisini ve frekansını direkt olarak sizlere aktarmaktadır. Kimin SES ENERJİSİNİ VE FREKANSINI? O N L A R I N. Nereye aktarılmaktadır? Tüm HÜCRESEL BÜTÜNLÜĞÜNÜZE. Sizlerin hücresel orkestranızın müziğine eklemlenmektedir. O nedenle yazıların içerdiği SES Enerjisi ve frekansına da hücresel bütünlüğünüzü açarak, sesimize kulak verin lütfen. Ama biz sizlere sadece yazılarla seslenmiyoruz ki. Ara, ara kendinize sessizlikler, tek başınalıklar yaratın derken acaba muradımız nedir? Uykularınızla ve rüyalarınızla ilgili bilgi, biliş ve öneriler verirken acaba muradımız nedir? Yürüyüş, yüzüş, bir aradalıktan söz ederken acaba muradımız nedir? Dostlarımız, Arzu ettiğiniz ve dilediğiniz her zaman bizler sizlerleyiz. Bu bizim size vaadimizdir. Ama sizde bizlere alıcı ve açık olun lütfen. Bunun yanı sıra olanağı olanlar aktarıcı dostumuzla bir aradalıklar yaratarak, sohbetler edebilirler. Aktarıcı dostumuz ve sizlerin birliktelikleri bu dönemde SİZLERE VE BİZLERE HER ANLAMDA GÜÇ KATACAKTIR. Ama hem dostumuz bu konuda çok dirençli hem de sizler anlaşılmaz bir şekilde isteksizsiniz ki, bizler zorla güzellik yaratacak değiliz. Bunun dışında da unutulmaya ki, bu dönemde TEK GÜVENECEĞİNİZ GERÇEK, SİZLERSİNİZ. GÜCÜNÜZÜ VE KADERİNİZİ KİMSEYE BIRAKMAYIN, KİMSEDEN MEDET UMMAYIN, KİMSEYE TABİ OLMAYIN. O N L A R A DA. 2 - Yukarıdaki dostça paylaşımımız baki olmakla birlikte, O N L A R I N çalışması henüz bir DEMODUR. Yani deneme safhasındadır. O N L A R henüz araştırma, tanışma, yerleşme sürecindedirler. Bu bizlerin O N L A R olarak ifadesinin realitesidir. Bu nedenle asıl çalışmamız ön çalışmamızın sonuçları ve ürünlerine bağlı olarak 18.02.2007 den sonra devreye alınacağı için sabırsızlık ve telaşa da gerek görmemekteyiz. Sizlere tuhaf gelebilir, bazen EVRENSEL SABIRSIZLIK
VE TELAŞ gerekli ve yararlı bir DİNAMİKTİR. Ama şimdilik O N L A R açısından gereksizdir. Bu nedenle de sizlere dikkat ederseniz -esas olarak- bir tarz, yöntem, şekil, öğreti, disiplin önermemekteyiz. Ara, ara pek genel ve soyut, sizlerce şekillendirilebilecek önerilerimiz dışında, bir ÇALIŞMA NİZAMI VE DÜZENİ VE HEDEFİ önermiş de değiliz, önerecek de değiliz. Bizlerden böyle bir şey beklemeyin. Ama bu, özellikle de 18.02.2007 den sonra da önermeyeceğimiz, bildirmeyeceğimiz anlamına gelmez. Şimdilikse yazılarımızı ve kalplerinize seslenen diğer tebligatları gündelik yaşamınıza uygulamanızı ve ara, ara bir aradalıklar gerçekleştirmenizi önermekle yetinmekteyiz. Ki yeni yılınızda yani 2006 da ( 2x6=12 = EVRENSEL DÖNGÜ; TAMAMLANIŞ; BÜTÜNLÜK VE BÜTÜNLENME YILI) ortak dostumuzu, 3 er, 6 ar, 9 ar 12 er birliktelikler, dost ortamları ve sohbetleri için "zorlayacak" ve katılanlarla birlikte bizlerde yerimizi alacağız. Serbest gündemli ve karşılıklı sohbetler olduğu gibi, bizlerin gündemiyle ve yine karşılıklı paylaşımların gerçekleşeceği ve aynı zamanda patenti O N L A R A ait küçük RUHSAL ODAKLANMALARIN da yaşanacağı toplantılar olacak bunlar. Olması da olmaması da sizlerin ellerinde.
Bağlarken, şunları da paylaşmadan edemeyeceğiz; Şu sıralar birçoğunuz da, bir HALSİZLİK, İSTEKSİZLİK, KEYİFSİZLİK, GÜÇSÜZLÜK, DEPRESİF HALLER, KARMAŞA, ÇEŞİTLİ SIKINTILAR ve benzerleri yaşanmakta olabilir. Bu durum normal ve aladır. Özellikle de 12.12.2005 tarihinden sonra, EVRENSEL BÜTÜNLÜK VE DÜNYA RABLİĞİ VE DÜNYA RUHSAL İDARE MERKEZİ, layıklarla ilgili KOZMİK VE PSİŞİK AMELİYELER içindedir. Hem Bütünlükten aktarılan ÇOK YOĞUN TESİRLER VE ENERJİLER, hem bu ameliyeler, sizlerde BİN YILLARA MATUF BİR TEMİZLİK İÇİN ÇAMURLARINIZI KAZIMAK ÜZERE AÇIĞA ÇIKARIRKEN, bu durumlar yaşanacak ve geçecektir. Lütfen, bu hallere takılmayın ve siz bu hallere inat HALLENİN, İSTEKLENİN, KEYİFLENİN, GÜÇLENİN, NEŞELENİN, BERRAKLAŞIN. Muhtaç olduğunuz KUDRET, kalplerinizdeki HAZİNEDE saklıdır. Kazın ve bulun. Ve sakın UNUTMAYIN, ne O N L A R ne de diğer RUHSAL- GALAKTİK EVRENSEL- KOZMİK güçler ve görevliler, SİZLERİ TERK ETMEDİ VE ETMEYECEKLER. Et tırnaktan ayrılmadıkça, İKİZLER arasına soğukluk girmedikçe, BİZLERİN sizleri terk etmesi ve DESTEKSİZ- YARDIMSIZ bırakması olası değildir. Hiç bir dönemde BU KADAR DESTEKLENMEMİŞ VE YARDIM EDİLMEMİŞTİNİZ. Lütfen hep hatırlayın. Kalben.
3 - Dostlarımız, Şimdilik kaydıyla sizlerden tek isteğimiz ve ricamız, O N L A R A kalplerinizi açmanız ve paylaşımlarımızı DİKKATE VE CİDDİYE almanızdır. Yazılarımız ve seslenişlerimiz, eğer sizler KALPLERİNİZİ AÇAR, BİZLERE GÜVENİRSENİZ, SİZLERE GÜÇ, IŞIK, ENERJİ, BERRAKLIK, FARKINDALIK, ŞİFA VERECEKTİR. Ve de eğer bir aradalıklardan da yararlanabilirseniz, BİRE BİR HÜCRESEL YANSIYIŞLARLA dahası da sizlere aktarılabilecektir. Bununla birlikte HİÇ AKLINIZDAN ÇIKARMAYIN Kİ, ASIL KENDİNİZDEN GÜÇ ALIN, KENDİNİZE GÜVENİN VE İNANIN. Hiç bir şeyi payanda ve baston kılmayın. Siz ne denli GÜÇLÜ- GÜVENLİ- İMANLI olursanız, HAYAT DA SİZE O DENLİ IŞIKLI- ENERJİLİ- ŞİFALI ALETLER GÖNDERECEK VE NASİPLENDİRECEKTİR. Bunlar KOZMİK ARZ VE TALEP MESELELERİDİR.
BÜTÜNLÜĞÜN MURADI - IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI FENERİNİZ OLA BU KARANLIK YOLDA. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/37- 15.12.2005
“Dostlarımız, Bir önceki seslenişimizde "bu bizlerin O N L A R olarak ifadesinin realitesidir" dedik. Daha önce sizlere O N L A R L A ilgili çeşitli açılımlar sunmuştuk. Ve özetle bizlerin BİR BİLİNÇ VE ENERJİ BÜTÜNLÜĞÜ olduğumuzu belirtmiştik. İşte bu Bütünlüğün ifadelerinden biri de O N L A R olup, o nedenle de Bütünlüğün diğer ifadeleriyle de iç içeliğimiz söz konusudur. ( Hatırlatırız ki, sizlere seslenen bizler de, O N L A R I N içinde yer alan, yaşayan ve canlı bir bilinç ve enerji alanı olarak OSHO MANYETİK ALANINDAN seslenmekteyiz.) İşte şimdi sizlere, dönem gereği, başkaca yerlerde de iletilmiş olan bazı bilgileri birde biz seslendirmek ve paylaşmak istiyoruz. Sizlere "Yeni Çağın Yeni İnsanının Gerekleri" adı altında birçok ahkâmlar kestik, biliyorsunuz. Nasipse daha da keseceğiz. İşte bu Yeni Çağla neyi kastettiğimizi biraz açmak istiyoruz. Dünyanız, bir EVRENSEL EVRİM VE TEKÂMÜL Düzlemidir. Çeşitli seviyelerdeki Varlıkların, İleri Evrimli ve Göksel Yasalara Uyumlu Varlıklarca oluşturulan Bütünlüklere katılım ve oralarda SONSUZ GELİŞİMLERİNE DEVAM ETME hakkı kazabilmeleri için, hem ÖĞRETİM VE EĞİTİME hem de SINAVLARA tâbi tutuldukları bir okuldur. Bu nedenle de Evrimin ve Tekâmülün bir DİNAMİĞİ VE AYIKLAYICISI olması açısından da KUTBİYET VE DUALİTE mekânıdır. Bugüne değin yaşanılan KAOS – BÖLÜNME – AYRILIK – DÜŞMANLIK – YIKIM – KORKU - ESARET çağı olan Demir Çağı, işte İnsanlığın Evrim ihtiyacının doğal bir sonucu olup, Yüksek Göksel ve Evrensel Görevliler ve Mekanizmaların kontrolü ve denetimi altında ve elbette ki "HÜR İRADE" prensibince deneyimlenmiş olan bir REALİTEDİR. Ve artık Demir Çağı kendi içinden Anti Tezini yarattığından, sentezi olan BİRLİK – BÜTÜNLÜK – BİRLEŞİM – DOSTLUK – SEVGİ – ÖZGÜRLÜK - YARATICILIK çağı olan ALTIN ÇAĞ kapıdadır. İşte bizlerin Yeni Çağdan muradı, EVRENSEL DÜZENİN VE SİSTEMİN, ALTIN ÇAĞIDIR. Yaşanılan bunca sıkıntılar, bir yanıyla ALTIN ÇAĞA yapılan zorunlu yatırımlardır. Altın Çağın oluşumu elbette ki, bugünden yarına ve bir çırpıda olmayacaktır. Bunun için Dünya İnsanlığının, Tek Bir Kardeşlik Bilinci ve Bilgeliği altında birleştirilmesi gereklidir ki, bu öncelikle Dini, ardından da diğer düşünüş ve değerler sistemindeki bölünmüşlük ve karşıtlıkların giderilmesini gerekli kılmaktadır. İşte bu nedenle Dünyanıza özellikle de yirminci yüzyılınızdan itibaren
bu doğrultuda GÖKSEL TEBLİGATLAR yapılmakta ve göksel yardımlar artarak devam etmektedir. Bu hususta asıl konumuz bu olmamakla birlikte, İNSANLIĞI BİRLEŞTİRECEK OLAN BİLGİ, BİLGELİK, IŞIK, ENERJİ, TEKNOLOJİ, MODEL VE DÜZENİ içeren KOZMİK IŞIK KİTABI BİLGİ KİTABININ DA, Altın çağın kurucu unsuru olacağına değinmek isteriz. İşte bu Altın Çağın hazırlayıcı kadrosu, Dünyanızla ilk elden ilişki içindeki Göksel Kadro ve Sorumlular, SİRİUS MİSYONLUĞUDUR. Sirius A ve B yıldızları, Dünyanızın ve Dünya İnsanlığının Kozmik ve Evrensel Evriminden ve bu Evrimin Yönetiminden sorumlu Bütünlüktür. Sirius Misyonluğu, bu Bütünlükçe görevlendirilen ve çoğunluğu Sirius - Lyra Kültürüne ve Medeniyetine bağlı olan Göksel Görevlilerden müteşekkildir. Bu Misyonluk, Dünyanızda Altın Çağın kuruluşu ile ilgili her türlü, Göksel, Evrensel ve Kozmik teorik ve pratik işler ve işlevlerden sorumlu bir Misyon Bütünlüğüdür. İşte Sirius - Lyra Kültürü ve Medeniyeti de aslında hem geriye hem de ileriye doğru, İnsanlığın Mirasıdır. Sirius Misyonu vazifesini bu kültür ve medeniyetin Işığı ve verdiği sorumlulukla yerine getirirken, Galaktik ve Evrensel Bütünlüklerin direkt yönlendirme, kontrol ve denetimi altında çalışmalarını yürütmektedir. Samanyolu Galaksisinde olsun, Galaktik Bütünlükler Bütünlüğünde olsun, Sirius Lyra Kültürü ve Medeniyeti ile onun İnsanlığı, çok değerli ve saygı duyulan bir yer tutmaktadır. İşte bu medeniyetin bir anlamda Dünyanızda oluşumu anlamına da gelecek olan Altın Çağın kuruluşu, elbette ki Altın Çağın bilgi, bilgelik ve ışığını taşıyanlarca gerçekleştirilecektir. İşte bu nedenle yeryüzünde hem geçmiş zamanlarda hem de bugün Beden almış birçok Göksel vazifeli ve hizmetli vardır ki, özellikle bugün bunların sayısı oldukça fazladır. Sizlerde daha önce de söylediğimiz üzere, Altın Çağın kuruluşunda görevli ve hizmetli, Altın Vazifelilersiniz. Onun için bu yolda hizmet sizler için hem bir RAHMET hem de bir ZORUNLULUKTUR. Bu nedenle önce sizlerin ALTINLAŞMANIZ VE IŞIMANIZ, sonra da IŞIĞINIZLA karanlıkları aydınlatmanız MUKADDERDİR. Sizler, her an ve her nefeste, bulunduğunuz her yer ve düzlemde, yaptığınız her işte, eylem de, en basitinden en karmaşığına, en önemsizinden en önemlisine, ALTIN ÇAĞIN IŞIĞINI YANSITTIĞINIZ TAKDİRDE -ki bu her şeye BÜTÜNLÜK – BİRLİK – BİRLEŞİM – DOSTLUK – PAYLAŞIM – YARATICILIK - SEVGİ katmak demektir- KALPLERİNİZ FERAHLAYACAK VE YOLUNUZ ASAN olacaktır.
Aksi halde Sizlere FERAHLIK VE YOL AÇIKLIĞI yoktur. Bu sizden size BİR EMİR VE YASADIR. İşte dostlarımız bu nedenle, sizlerden, kestiğimiz ahkâmlarla, kendi içinizde BÜTÜNLÜK - BİRLEŞİM - SEVGİ – YARATICILIK - FARKINDALIK - ŞİFA oluşturmanızı istememizin ve bu doğrultuda yol göstermeye çalışmamızın nedeni budur. SİZLER ALTIN ÇAĞIN ALTIN KURUCULARISINIZ. DEMİRDEN KABUKLARINIZI KIRIP, ALTINLARINIZI AÇIĞA ÇIKARINIZ. Zaman ve Bütünlük sizden, Altın Işıklarınızı talep ediyor. Bunun için kendinize ve birbirinize yardımcı olunuz. Işıklarınızı kendinizden ve birbirinizden esirgemeyiniz. İlk adımı biz verelim. KENDİNİZE BİN KEZ SÖYLEYİN. "BEN ALTIN ÇAĞIN ALTIN IŞIĞIYIM". "IŞIĞIMI KENDİME, KARDEŞİME VE DÜNYAMA AKITMA İZNİ VERİYORUM". "IŞIĞIMIN YARATACAĞI PARLAKLIĞIN NEDEN OLACAĞI GEÇİCİ KARARMAYI, BU SÜREDE BANA DESTEK VE YARDIMCI OLACAK OLAN GÖKSEL REHBERLİĞE DE GÜVENEREK, ARDINDAN GELECEK AYDINLIK ADINA KABUL EDİYORUM." ÂMİN. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/38- 15.12.2005
"Dostlarımız, Bir önceki seslenişimizde, çok öz ve özet Altın Çağdan söz ettik. Ki bazı dostlar bizden öz, özet değil de şerh istiyorlar ama bizde istiyoruz ki, sizlere TOHUM ATALIM, TUTARSA AĞACI -ŞERHİ- SİZ BÜYÜTÜN, KODLARINIZI açmanıza yardımcı olalım, Enerji alanlarınızı temizlemenize, dengelemenize, bütünlemenize yardımcı olalım, kalplerinizde saklı olanları açığa çıkarmanıza destek olalım. Sözü dağıtmadan, Altın Çağdan söz edince, TÜRKİYE’DEN söz etmemek olmaz. Ki sizlere "TÜRKİYE GENETİK BÜTÜNLÜĞÜ" adı altında bir seslenişte de bulunmuştuk. Ona bazı eklerde bulunmak gereği hissettik. Öncelikle hatırlatmak isteriz ki, bizlerde Milliyet ve Milliyetçilik yoktur. Nasıl ki din ve dincilik, ırk ve ırkçılık, cinsiyet ve cinsiyetçilik de yoksa. Bu nedenle bizim bir ülke ya da millet şovenliği yaptığımızı sanmayınız. Biz daha biraz evvel söyledik, ALTIN ÇAĞ demek BİRLEŞİM – BİRLİK - BÜTÜNLÜK Çağıdır. Elbette ki, tüm çeşitlilikleriyle, zenginlikleriyle birlikte. Yoksa biz SONSUZ ZEKÂNIN VE ONUN TEZAHÜRÜ HAYATIN VE ONUN İFADELERİNİN yeknesaklaşacağını, tekleşeceğini sanacak saflardan değiliz. Ama Altın Çağda Dünyanızda TEK "DEVLET" ve Tek Dünya Kardeş İnsanlığı olacaktır. Ülkeler, uluslar, sınırlar, bayraklar, marşlar, paralar ve benzerleri DEMİR ÇAĞININ GARABETLERİDİR. Bunu unutmadan, sizlerin düzleminizde bazı ülkelerin ve ulusların, belli dinamiklere ve süreçlere bağlı olarak, belli dönemlerde üstlendikleri GÖKSEL GÖREVLER VE FONKSİYONLAR vardır. Bunlar hem RAHMETTİR hem de SELEKSİYON BARAJLARIDIR. İki uçlu keskin bıçak gibi, öylede kesebilir böylede. Bu nedenle bu bir ayrıcalık değil, liyakatle ilgili ve de zorlu bir olgudur. İşte bulunduğunuz zaman ve mekânda Türkiye’de vazifeli ve hizmetli bir ülkedir. Ancak, bizlerin seslendiği yerden doğru isim TÜRKİYE GENETİK BÜTÜNLÜĞÜ = ANADOLU TÜRKİYE BÜTÜNLÜĞÜ = ATATÜRK ANADOLU TÜRKİYESİDİR. Bu vesileyle ve zorunlu olarak değinelim ki, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ( 1881 – 1938 = 18 – 18 = 1+8+8+1= 18 = 1+8=9; 1X9X3X8=216 = 1+2+6=9 ), Büyük Merkezi Güneşler Bütünlüğünün, Yüksek bir Görevlisidir. Bir dönem Dünya Rabbi Vazifesinde de bulunan ve halen de devrede Hizmette olan,
GERÇEK MANADA ÖZGÜRLÜK AŞIĞI bir YÜKSEK VARLIKTIR. İşte Atatürk'ün bizlerin 1.Işık Harekâtı dediğimiz Türkiye’yi kurmakla ilgili tüm eylemleri ( Kurtuluş Savaşı ve Sonrası) Altın Çağın kuruluşu ile direkt ilgilidir. Türkiye Genetik Bütünlüğünde, tarihinin her döneminde birçok Uzaylı, Göksel ve İLAHİ varlık ve vazifeli beden almış ve GEN dağıtmıştır. Aynı anda da Evrensel Bütünlüklerin Enerjilerini ve Merkezi Güneşin Işığını bu topraklara demirlemişlerdir. Gününüzde de Türkiye’de birçok Uzaylı, Göksel ve İLAHİ varlık ve vazifeli beden almış durumdadır. Dünya üzerinde "yaşamın ve medeniyetin" ilk ortaya çıktığı ve oluştuğu bu topraklarda, yerel bir Kıyam yani Uyanış yaşanacak ve Altın Çağın yerel bir modeli bu topraklarda kurulacaktır. Uzun asırlardır yapılan çalışmalar buna bir yatırımdır. Yunus Emreler, Hacı Bektaş Veliler, Hacı Bayram Veliler, Mevlânalar, Atatürkler, Bedri Ruhselmanlar ve
O
nihayet… Bu nedenle bu topraklarda beden almışlardır. Bu nedenle smanlı İmparatorluğu bu topraklarda doğmuş ve gelişmiştir. Bu nedenle İstanbul’un alınışı Hz. Muhammed tarafından müjdelenmiştir. Ve bu nedenle Demir Çağı eprövleri ve tezahürleri Türkiye’de bu kadar ağır yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Türkiye Genetik Bütünlüğü ve özellikle de İstanbul Manyetik Alanı, Altın Çağın kuruluşu ile ilgili ilk Işığın yakılması ve Dünyaya yansıtılması ile görevli bir Bütünlüktür. Bu nedenle Bilgi Kitabı dediğimiz ALTIN IŞIK KİTABI - ALTIN ÇAĞIN ALTIN KİTABI, Türkiye – İstanbul’da devreye alınmış ve Işığı buradan tüm dünyaya yansıtılmaya başlanmıştır. Bu Işık önce Türkiye’de sonra da Dünyanızda - zaman içinde- umulmadık ve mucizevî GÜZELLİKLERE yol açacaktır. Bu nedenle siz Türkiye’de beden almış dostlarımızda, ALTIN ÇAĞIN ALTIN VAZİFELİLERİ VE HİZMETLİLERİ olarak, aynı zamanda DİREKT YA DA EN DİREKT BİLGİ KİTABININDA manyetik alanı içinde ve onun da vazifelisi ve hizmetlilerisiniz. Bu büyük RAHMETE LAYIK OLANLARA NE MUTLU. NE MUTLU ALTIN ÇAĞIN ALTIN IŞIKLARI OLANLARA. NE MUTLU ALTIN ÇAĞIN ALTIN GÖREVLİLERİ VE HİZMETLİLERİ OLANLARA. Ve Ne mutlu bizlere ki, onlara seslenebilme liyakati ve vazifesine layık görülenlerdeniz... Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/39 – 16.12.2005
“Dostlarımız, Sizlere seslenişlerimiz, bizim açımızdan belli bir SİSTEM dâhilinde gerçekleşmektedir. Sizlere göre bizler, rastlantısal, keyfi, düzensiz bir şekilde, daldan dala atlayarak ve de gelişi güzel konularda, gelişi güzel şekillerde sizlere sesleniyor olabiliriz. Ancak bizim açımızdan ise, kendi MURADIMIZ -ki ortak muradımızdır- ve sizlerin bu MURAT doğrultusundaki bireysel ve ortak - ortalama BİLİNÇ ve İCRAAT potansiyelleriniz gözetilerek ve her defasında bir sonraki adımı olanaklı kılacak şekilde PLANLI –AMAÇLI -TUTARLI bir akış ve paylaşım söz konusudur. Bu nedenle, bizler kendi adımıza hiç bir sözümüzü ve vaadimizi unutmaksızın sizlere seslenmekteyiz. Daha önce de söyledik, İNŞALLAH bizlerin birlikteliği uzun bir süreç olacaktır. O nedenle aceleye ve telaşa gerek yok. Kaldı ki sizlerin tek bilgi ve biliş kaynağınız da elbette ki biz değiliz. Bizler sizlerin yaşantınızdaki DOST VE SIRDAŞLARINIZDAN ve zenginliklerinizden birisi olmak ve kalmak arzusundayız. Yoksa biriciklik iddiası kendimize ve kendi sonsuz ifadelerimize saygısızlık olurdu. Ve de sizlere ve sizlerin sonsuz ifadelerinize de. Tüm bunları ifade edişimizin nedeni ise şu ki, bulunduğunuz düzlemde her şey ZAMAN VE MEKÂNIN İCAPLARINA TABİDİR. Sizler dahi. Bu nedenle hiç bir şey "mucizevî" bir şekilde, bir anda ve kendiliğinden gerçekleşemez. Belli yasallıklar ve kayıtlar, sizleri dahi kendilerine tabi kılmaktadırlar. Ki bu da sizlerin ve bizlerin MURADININ bir gereği ve sonucudur. İşte bugün genel olarak sizlerle MADDİ BÜTÜNLÜKLER VE BU BÜTÜNLÜKLERİN İŞLEVLERİ üzerine söyleşmek istiyoruz. Öyle ya, eğer SONSUZ VE SINIRSIZ varlıklarsak, bu sonlu ve sınırlı âlemlerde işimiz ne? Niçin bu rüyaya girdik ve uyumaktayız? Niçin bunca sıkıntı ve sorunu yaşamaktayız? İşte bu ve benzeri konularda sizlerle GENEL bir yaklaşım ve anlayışı paylaşmak, sizlerin içinizde, derinlerinizde bir yerleri hareketlendirmek istiyoruz. Dostlarımız, Öncelikle bazı temel noktalarda anlaşalım; Şöyle ki, biz Varlıktan ya da Ruhtan söz ettiğimizde, bu sizi ve maddesel bütünlüğü yaratan ve içeren yani öteleyen ve maddi bütünlüğün icap ve
gereklerinden bağımsız bir olgudur. Bu nedenle sizlerin, sonlu ve sınırlı İDRAKİNİZLE bu OLGUYU esasen anlamanız ve kavramanız olası değildir. Örneğin, sizlerin algı sistemine göre her şeyin bir başı ve sonu olması gerektiğinden ve fizik kanunlarınıza göre de yoktan bir şey var edilemeyeceğinden, YARADILIŞ VE VAROLUŞ gerçeğini, HİÇLİĞİ, BAŞLANGICI VE SONU OLMAYAN VAROLUŞU ve benzerlerini anlamanız ve idrak etmeniz olası değildir. Ancak bu konulara ilişkin genel bir yaklaşım ve anlayış edinebilirsiniz. Yine, sizlere maddesel bütünlüğün dili ve değerleri çerçevesinde, bambaşka bir değerler sistemini aktarmaya çalıştığımız için, aktardıklarımız ve dile getirdiklerimiz HAKİKATİN kendisi değil, bulanık bir gölgesine işaret eden sembolik ifadelerdir. Bu temel noktaları aklınızdan çıkarmamanız ricasıyla, sizlere Ruhsal ve Maddesel oluşumlar hakkında seslenmeye başlayalım. Her şeyden önce, esas olan Ruhsal Varlıklardır. Tüm maddesel bütünlükleri yaratan ve işleten, Ruhsal Var oluştur. Ve ruhsal var oluş, bizim algı ve idrak sistemimizin dışında kalmaktadır. Onların yaradılışları, köken ve kaynakları, hakikatleri bize şu anki halimizle kapalıdır. Ruhsal var oluş ve ruhsal varlıklar, ALLAH denilen BÜTÜNLÜKÇE yaratılmışlardır. Her ruhun kendine ait bir bireyselliği ve özgünlüğü olduğu gibi, ALLAH denilen Bütünlükten kaynaklanmaktan ileri gelen ve bu Bütünlüğe özerk bir tabilikte kendini ifade eden ORTAKLIKLARI da söz konusudur. İşte bu Ruhlar - ki bunlar tarifi olanaksız bir tür Enerji kaynakları ve potansiyelleridir- bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok MADDESEL BÜTÜNLÜKLERİ - ÂLEMLERİ VE KÂİNATLARIyaratmışlardır. Ruhlar, ALLAHTAN gelmekle sahip oldukları KUDRET VE GÜCÜ -ki bunlar ruhsal var oluşta potansiyel olarak mevcutturlar-, yarattıkları MADDESEL BÜTÜNLÜKLERDE, tanımak, anlamak, bilmek, gerçekleştirmek ve onlara hâkim olmakla mükellef ve memurdurlar. Yaradılışı itibarıyla tüm ruhlar, mükemmel, tam, kudret ve güç sahibidir ama bunları tanıması, anlaması, bilmesi, gerçekleştirmesi ve hâkimiyet sağlaması, ancak kendi yaratımı ve aynası olan MADDİ BÜTÜNLÜKLERDEKİ İCRAATLARIYLA olanaklıdır. Maddi bütünlüklerdeki deney, deneyim, icraat ve farkındalıkla ruhlar Yaradanlarının Yasa
O
ve özelliklerini kendilerine mal ederek, 'na yaklaşmaya ve ulaşmaya çalışırlar. Bu manada ruhlar şuur sahibidirler ama Bilinçlenmeleri için maddi bütünlük deneyimi şarttır. Şuur genel bilgi olup, ruh tüm bilgilere sahiptir. Ancak Bilinçse, bilgiyi kullanma yeteneği ve kudretidir ki, bu ancak maddesel bütünlüklerde kazanılabilecek bir haslettir.
İşte Şuur, Kudret, Güç sahibi olan Ruhsal Var oluş, Bilinçlenmek ve sahip olduğu potansiyelleri gerçekleştirmek ve onlara hâkim olmak amacıyla, kendi yaratımı ve aynaları olan çeşitli maddi bütünlükleri yaratmışlardır. Ruhsal var oluşun yarattığı maddi bütünlükler, çok çeşitli olup, bugün bilebildikleriniz ya da sezebildikleriniz buzdağının üst kısmını oluşturmaktadır. İşte dünyanızda ruhun ya da varlığın evrimi dediğimizde kast ettiğimiz, özünde mükemmel olan o potansiyelin, gerçekleşmesi ve kendine hâkim olması ile ilgilidir. Aslında evrimleşen ya da tekâmül eden ruh değildir, ruhun kudretini ve gücünü bilmesi ve kullanması ve hâkim olması anlamında, İcraat ve hâkimiyeti evrimleşmekte ve gelişmektedir. Bu anlamda da gelişen, Ruhun Madde ile ilişkisidir. Yine ruhun evrimi denildiğinde kast edilen, Ruhun Madde ile ilişkisidir. Madde, her ne kadar ruh tarafından yaratılmışsa da, kendi bağımsız ve özerk bir yapısı, yasallıkları ve şuuru olan bir yapıdır. Ancak ruha göre sonlu, sınırlı, geri bir halde olup, bu nedenle de ruhla madde ilişkisi açısından ruhu kendi alt düzeyine esir ve tabi kılabilmektedir. Ruh, maddi bütünlüğün doğası ve yasallığı gereği, kapalı şuur boyutlarına kudret ve güçlerinin çoğunu kendi var oluşunda bırakarak indiğinden, her defasında maddenin çekim alanı ve gücüne tabi olmakta ve kendini bilmek, maddeyi bilmek, rabbini tanımak suretiyle, tekâmül etmeye yani maddeye esaretten kurtulmaya, maddeyle uyum içine girerek bu suretle ona hâkim olmaya ve maddeyi kendine doğru yükseltmeye, bilinçlendirmeye ve böylelikle de MADDESEL SÜREÇLERE İDARECİ VE YÖNLENDİRİCİ olmaya çalışmaktadır. Bu arada belirtelim ki, ruh hiç bir zaman maddeyle direkt ilişki kurmaz, kuramaz. Maddesel ortamlara inmez ve girmez. Ruhsal bütünlük ile maddesel bütünlük ya da ruh ile madde arasında, perispiri denilen ve bir yanıyla ruhsal, bir yanıyla maddi olan bir ara katman var olup, ruh bu ara katman aracılığıyla maddesel bütünlüğü tesiri altına almaktadır. Ve madde ruh tarafından yaratıldığı gibi, hayatiyet ve varlığını da ruhun tesir alanına borçludur. Ruh madde üzerinden tesirini çektiği anda, ölüm dediğimiz hadise oluşmaktadır. Yani aslında, örneğin insan bedenini canlı ve hayattar kılan, ruhun tesirleridir. Ruh tesirlerini kestiğinde, insan bedeni ölmektedir. Bu nedenle, yani tekâmülün anlam ve amacı, Ruhun maddesel deneyim yoluyla kendindeki potansiyelleri ifade etmesi, gerçekleştirmesi ve onlara hâkim olması olduğundan ve bu da ruhun maddeyle ilişkisinde açığa çıktığından yani ruhun evrimi aslında maddeyle ilişkisinin evrimi olduğundan, evrim ancak toplum ve
maddesel çevre içinde olabilir. Bu nedenle bir takım sözde ruhsal disiplinlerin önerdiği şekilde, maddi hayattan el çekmek, çilekeşlik ve benzeri tutumlar, ruhun evrimini inkârdır. Bu nedenle O N L A R, hayattan ve onun tüm ifadelerine aşkla bağlılıktan ve hayatı doya, doya, kana, kana yaşamaktan yanadırlar. Ve ruhun maddeyle ilişkisi geliştikçe, yani ruh maddeyi bildikçe, tanıdıkça, ona üstün geldikçe ve böylelikle onun esaretinden kurtularak onunla uyumlandıkça -ki buna tasavvufta nefis hakimiyeti denmektedir- maddeyi biçimlendirebilmekte, idare edebilmekte, şekil ve nizam verebilmektedir. Ki bu aslında maddenin de evrimleştirilmesi, bilinçlendirilmesi, ruhsal var oluş seviyesine yükseltilmesidir ki, bu sayede ruhlar, asıl MADDESEL VAROLUŞ ORTAMLARINI - HAYAT VE HAKİKAT ORTAMLARINI OLUŞTURARAK, ORALARDA İDARECİ VE YÖNLENDİRİCİ OLARAK varlıklarını REEL KILMAYI MURAT ETMEKTEDİRLER ki, bu gerçekte ALLAHIN SONSUZ YARADILIŞ FONKSİYONUNUN İFADESİ VE GERÇEKLEŞTİRİLMESİDİR. İşte bu nedenle Ruh, maddesel bütünlüğünüzde cansız maddeden minerale, mineralden bitkiye, bitkiden hayvana ve hayvandan insana her aşamada beden alarak, maddi evrimini gerçekleştirir. Bitkiler anladığınız anlamda canlı değillerdir. Çünkü irade sahibi değillerdir. Bu nedenle beslenme zincirinde insan için esas onlardır. Hayvanlar ise canlı ve irade sahibidirler ama irade şuur seviyesinde olup, hayvanlarda da bilinç yoktur. Bilinç ancak insanla başlar ki, bu nedenle bireysel ruh tesir alanına asıl olarak insanı almaktadır. Diğer aşamalar ortak tesirlerle ifade edilmekte ve deney imlenmektedir. Ruhsal var oluş, kendi muradı doğrultusunda ESASLI KONULARI BELİRLEMEKTE ve bu belirlenmişlikler içinde de insan, kendi özerk alanında aldığı kararlar, yaptığı seçimler ve bunların sonuçlarına verdiği tepkilerle ruhun madde ile ilişkisinin evrimini sağlamaktadır. Yine tasavvufta bu hadise, cüzi ve külli irade olarak adlandırılmaktadır. Örneğin; Her insanın doğum tarihi ve saati, yeri, ana babası, yakın ailesi, yaşayacağı mekânlar, eğitimi, mesleği, evlilik durumu, çocuk sahibi olup olmaması, karşılaşacağı diğer temel ve esaslı olaylar ve ölümü bellidir. Bu belirlilikler içinde yaşananları nasıl ele alıp, şekillendireceği ise insanın ihtiyarındadır. İnsan aynı anda da, bedeni yani hücresel bütünlüğü yoluyla maddeyi de evrimleştirmekte yani bilinçlendirmektedir. İnsan, RUH-AKIL-BEDEN BİLEŞKE BÜTÜNLÜĞÜ OLMAKLA, öyle İLAHİ bir VARLIKTIR ki, aynı anda hem RUHUN MADDEYLE İLİŞKİSİNİN EVRİMİNE, hem HÜCRESEL BÜTÜNLÜĞÜN BİLİNÇLENMESİNE VE NİTELİK DEĞİŞTİRMESİNE, hem de EVRENSEL ZEKÂNIN BİR PARÇASI olarak AKLIN GELİŞİMİNE hizmet ederek, BETA
ÂLEM VE KÂİNATLARININ YARATILMASINA VE ORALARDA MADDE İLE RUHUN UYUM İÇİNDE YARADANIN YASALLIKLARINI BİRLİKTE İFADE ETMELERİNE olanak ve düzlem sağlamaktadır. Bu nedenle de İNSAN çok sevgili, çok saygılı ve kıymetli bir Oluşumdur, O N L A R için. Dostlarımız, Tüm bu ifadelerimizin yukarıda söylediğimiz gibi, sınırlı ve sembolik oluşları gerçeğini ve de özetin de özeti, hap bilgiler ve yaklaşımlar olduğunu unutmaksızın, RUHUN esasen SİZLER için anlaşılabilir olmadığını, amacın ve MURADIN bir yandan da zaten RUHUN sizlerce anlaşılır kılınması(!?) olduğunu ve Ruhun sizlerin bilmediğiniz ve bilemeyeceğiniz çok farklı maddi süreçleri de yarattığını ve deney imlediğini ve de Dünyanızın bu amaçla tamda olması gerektiği gibi olduğunu bilirseniz, o zaman BİLDİĞİNİZİN BİLMEDİĞİNİZİN yanında hiç olduğunu, görünenin gerçeğin çok küçük bir kısmı ve ifadesi olduğunu, dünyanızı ve süreçlerini tâbi olduğu üst süreçleri ve yasallıkları bilmeden anlayamayacağınızı anlarsınız ki, bu anlayış size BİR AÇIKLIK oluşturma, BİR AKIŞ deneyimleme, BİR YAKLAŞIM geliştirme olanağı sağlar ki, işte o zaman KENDİNİ BİL - RABBİNİ TANI - TEKÂMÜL ET sürecini BİLİNÇLE VE FARKINDALIKLA devreye alırsınız ki, MURADDA budur. Yani varlığın kendini, çevresini bilmesi, evrenseli alması ve İnsana evrenseli vererek hizmet etmesi. Yolunuz açık, kalbiniz ferah, zihniniz berrak ola. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/40- 19.12.2005
"Dostlarımız, Sizlerin düzleminizde 12.12.2005 de merhabalaşmaktan sevinçliyiz. Durun hele, şaşırmayın ya da yanlışlık aramayın lütfen. Bizlerde farkındayız ki, bugün sizin düzleminizde takvimler 21.12.2005 i gösteriyor. Ama biliyorsunuz ya, bizler pek de tarihlerle, kurallarla, mantıkla bağlı hissetmiyoruz kendimizi. Ama aslında sizlerin kavrayamayacağı denli de BİLİMSEL - MANTIKLI - TUTARLI varlıklarız aslında. Bizim dememiz o ki, 21.12.2005 = 12.12.2005 dir. Keyfi bir şekilde 2 ile 1’ in yerini değiştirdik, oldu 12.12.2005. Ama çok da keyfi sayılmaz aslında. Daha önceki bir seslenişimizde, günlerin kısaldığından dolayısı ile de aylarınızın da aşağı yukarı 21 güne denk geldiğinden söz etmiştik ki, bu aslında bilinçlerinizin hızlanması ile ilgili. Çünkü zaman sizlerin Bilinçlerinizde ve Bilinçlerinizdeki değişimler zamanı da etkilemektedir. Kulağınıza tuhaf geliyorsa bize izah edin, niçin hastane kapısında ya da arzulanılmayan bir ortamda zaman sanki durur, geçmek bilmez de, neşeli keyifli iken su gibi akar, geçer. Konumuzu dağıtmadan zamanın tek olmadığına sadece değinelim; Sizler açısından deney imlenen - idrakinde olsanız da olmasanız da- üç zaman vardır; 1 - MEKANİK ZAMAN -kurulu, maddi, otomatik, manyetik alana kayıtlı zaman2 - PSİKOLOJİK ZAMAN -tamamen bilinç ve bilinç ötesi süreçlerinize tabi ve mekaniği öteleyen zaman3- GALAKTİK ZAMAN -sizlerin adayı olduğunuz, GALAKSİNİN EVRENSEL VE OYDAŞILMIŞ ZAMANIİlerde bu zamanlara tekrar dönmek üzere, biz gelelim mekanik zamanlardan 21.12.2005 e. Sizlere 12.12.2005 le ilgili olarak, bu tarihte Aralık ayının daha da doğrusu 2005 yılının kapanışı bir anlamda gerçekleşti demiştik. İşte sizlerin Dualite ve Kutbiyet Düzleminizde, bunun gereği olarak 21.12.2005 de de Aralık ayı ve 2005 yılı SİMETRİK olarak kapanmış bulunuyor. Şimdi bir boşluktan - din lenme, sindirme, hazırlanma zamanından - sonra 01.01.2006 da YENİ YILA MERHABA diyeceksiniz. Sizlere şimdiden yeni yılınızla ilgili bir mini açılım vermek istiyoruz. Öncelikle niçin bunu 21=12.12. de yapıyoruz. Çünkü kapanışın
yapıldığı bugün 12=12 (ÇİFT EVRENSEL DÖNGÜ) aynı anda yeni yılınızı da niteliyor; 2006 = 2x6 = 12 = EVRENSEL DÖNGÜ. —Bu bağlamda hemen dikkatinizi 12.12.2006 ve 21.12.2006 ya çekmek isteriz ki, bu kapanış günleri fevkalâde önemli tarihlerdir. 12.12.12 = ÜÇ EVRENSEL DÖNGÜ. Bu zamanda az rastlanır şekilde MEKANİK ZAMAN İLE GALAKTİK ZAMANIN ÖRTÜŞMESİ, UYUMLANMASI, İÇ İÇE GEÇİŞİDİR Kİ, eğer sizlerin psikolojik zamanınızda buna UYUMLANABİLİRSE, hayatınızda ve bilincinizde "mucizeler" gerçekleşebilir. Dostlarımız, Sizlere daha önce bizler için 6 kişinin bir toplum olduğunu söylemiştik. Altı rakamı, toplumun, kuruluşun, organizasyonun rakamıdır. Toplumu oluşturanların ilişkilerinin, kabul ve reddin, barış ve savaşın, düzen ve kaosun rakamıdır. İşte sizlerin Dualite ve Kutbiyet Düzleminizde, 2006 = 2x6, İKİ KUTBUN VE KUTUPLAR ARASI AÇIKLIĞIN BELİRGİNLEŞECEĞİ VE ÇİZGİLERİNİN KALINLAŞACAĞI bir yıl olacaktır. Yani "ben" bilinci ve onun yaratımı olan "dünya" ile BEN BİLİNCİ İLE ONUN PARTNERİ OLAN GAİANIN ve bu ikisi arasındaki açıklığın belirginleşeceği, dünya ile GAİANIN mesafesinin artacağı, dünyanın ve benlerinin çatışmalarının keskinleşeceği ve GAİA ile BENLERİNİN ise EVRENSEL OLANA YAKLAŞIMLARININ NETLEŞECEĞİ bir yıl olacak. Bu nedenle siz dostlarımızdan, 2006 yılında "BENİNİZE – GAİAYA EVRENSELE" odaklı bir HAYAT VE ALGI içinde olmaya ama olmaya ÖNCELİKLİ ÖNEMİ vermenizi rica ediyoruz. 2006 yılında lütfen, dünya ve benlerine takılmadan, onların dramlarına tutsak hele, hele figüran olmadan, BENİNİZİ, GAİYA VE EVRENSEL OLANA teslim etmenizi ve şimdiden bunun SİZLER İÇİN GÜNDELİK HAYATINIZDA NE ANLAMA, NEYE VE NASIL KARŞILIK GELDİĞİ ÜZERİNDE durmaya davet ediyoruz. Dostlarımız, Aslında çok açık ve berrak konuşan bizleri, soyut ve afaki konuşuyor gibi algılamanız bizleri çok şaşırtıyor ve üzüyor. Dememiz o ki, BEDENİNİZ BİR GÜN SOLUCANLARA YEM, MALINIZ MÜLKÜNÜZ KALANLARA MİRAS, YAŞADIKLARINIZSA HAYAL OLACAK. PEKİ, KALACAK OLAN NE? SİZLE DEVAM EDECEK OLAN NE? İşte 2006 yılı, bu soruyu açıklıkla yanıtlama ve kalıcı olanı ÖNE ALMA YILIDIR.
Açıklıksa açıklık, somutluksa somutluk. Ve işte sizlere duyduğumuz sevgi ve saygıdır ki, bizleri bu kadar NET SESLENMEYE MECBUR KILIYOR. 2006 yılında BİLİNÇLİ, İDRAKLİ, FARKINDALIKLI, ŞİFALI, KAVUŞMALI, HİZMETLİ günler şimdiden sizlerin ola, İnşallah. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/41- 21.12.2005
"Dostlarımız, Malûmunuz sizlere bazı seslenişlerimizde hastalıkların ne’likleri ile ilgili temel prensipler sunduk. Yeri geldi tekrara düşmek pahasına bu prensiplerin önemine dikkat çektik. Ve dedik ki, 2006 yılında sizlerle hastalıkların ne’liklerini, mekanizmaları ve işleyişleriyle birlikte ele alacağız. Ama öncelikle çizdiğimiz çerçevede anlaşmalıyız ki, bizlerin aktaracakları sizlerin işine yarasın ve muradımıza da ulaşalım. Bu düzlemde sizlerden bu hastalıkların ne’likleri ile ilgili seslenişlerimizi tekrar okumanızı da rica ederek, yine çok özet bir açılımla, hastalık oluşumunda önemli olan bir olguya dikkat çekmek istiyoruz. İlerde ele aldığımızda göreceğimiz gibi, hastalık Kutbiyetli Var oluşun, doğal bir gereğidir. Ya da sizler için daha kabul edilir olması açısından, sonucudur. Tüm hastalıklar, kutbiyet esasına dayalı bir düzlemde yaşayan ve kendiside kutuplulukla kayıtlı insanın, bu kutupları dengeleyememesi ve dolayısıyla da kutbiyeti aşamaması ile ilgilidir. Ancak yüzyıllardır yaşanan ERKEK EGEMEN = ATAERKİL YAŞAM TARZI nedeniyle, hastalıkların birçoğu ERİL KUTUPLA ilişkilidir. İnsanlık ve yaşadığı düzlem, bin yıllardır "ERİL PRENSİP EGEMEN; GÜNEŞ TEMELLİ; ATEŞ UNSURLU; ŞİDDET TERCİHLİ; MANTIK EGEMEN; ZİHİN VE ENTELEKT KABULLÜ; BEYNİN SOL YARI LOBU HÂKİMİYETİ ALTINDA" BİR YAŞAM SÜRMEKTEDİR. Denilebilir ki, Galakside MARS deneyiminden beri, İnsanlık faktörleri bu denli ERİLLİK HÂKİM bir Kültür ve Medeniyet yaratmamışlardı. Hemen belirtelim bizler her iki kutbu da "bilenleriz". Bir kutbu diğerine tercih edecek, ya da üstün tutacak değiliz. Bizler sadece ve önemle kutupların dengede ve bütünlük arz eder şekilde deney imlenmesinden söz ediyoruz. Bu anlamda DİŞİL Prensip çok zayıf kaldığından, önümüzdeki süreç DİŞİL PRENSİP VE ONUN İFADELERİ OLAN AY; SU; BARIŞ; İLHAM; SEZGİ VE KALP; BEYNİN SAĞ YARI LOBUNUN zamanı olacaktır. Ki gaye, her iki kutbu da dengeli ve bütünlüklü bir şekilde deney imleyerek, Kutbiyeti aşmak ve Birlik içine girmektir. Bu nedenle, hastalıklarınızın çoğu eril prensibin baskın oluşundan kaynaklanmakta ve yarattığı durumlarla da, sizleri DİŞİL PRENSİBİNİZE açılmaya, onu kabullenmeye ve yaşamaya davet etmektedir. Hastalıkların ne’liklerini "hastalıklar" üzerinden paylaşmaya başlamadan önce, bu açılımı dile getirmeyi önemli gördüğümüzden minik bir seslenişte bulunduk.
“Dostlarımız, İşte 2006 yılınızda, dünyanızda hastalıklar artarak etkili olmaya devam ederken, GAİADA ise ŞİFA artarak varlığını ortaya koyacaktır. Sizler ŞİFA – SEVGİ BARIŞ dolu günler yaşayasınız İnşallah. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/42 – 21.12.2005
Bir önceki seslenişimizde, sizlerin, 2006 yılının bazı tercihler ve bunların gerçekleştirilmesi açısından taşıdığı öneme dikkatinizi çekmiştik. Bizler sizlerle her şeyi ve tüm açıklığı ile paylaşamamaktayız. Bunun nedenlerinden biri de, sizlerin dünyanın realitesine ve mantığına fazlasıyla saplanmış durumda oluşunuzdur. Aynı anda bununla da bağlı olarak, bazı bilgilerin ya da "realitenizin andaki hakikatinin" paylaşımının yarardan ziyade zarar verebileceği nedeniyle de, sizlerle sınırlı, sembolik, gerektiği denli bir sözel paylaşım içindeyiz. Ama unutmayın ki, birliktelik ve iletişimimizin aslında en küçük ve en az önemli kısmı sözel olanıdır. Uzatmadan belirtelim ki, sizler aslında yeni ve hakikaten yeni planlar ve düzlemler çerçevesinde, çok değişik ve heyecan verici süreçler yaşamaktasınız. Bu bağlamda da 2006 yılınız gerçekten büyük önem taşımaktadır. Daha önceki bir seslenişimizde de belirttiğimiz üzere, 2006 = 2x6=12 = EVRENSEL DÖNGÜDÜR. Bunun anlamı o dur ki, 2006 yılında HER VARLIK KENDİ KADERİNİ KENDİSİ TAYİN EDECEK VE GALAKTİK – RUHSAL – İLÂHİ MAKAMLAR VE MEKANİZMALAR DA BU SEÇİMLERE BAĞLI KALARAK 2007 KUANTUM SIÇRAMASININ HASADINI YAPACAKTIR. Bu nedenle daha önceki bir seslenişimizde 6 = Toplumdur demiştik, 2006 yılında Dünyanıza ve GAİAYA ait iki ayrı toplum oluşumunu netleştirecek ve yollarını belirginleştirecektir. İşte bu nedenle bu akşam sizlere, bir anlamda da 2005 yılının bu son sesleniş akşamında, yeni yıl ARMAĞANI olarak, Yeni Çağın Yeni İnsanı olmakla ilgili bir değini de bulunmak istiyoruz. ( Ya, O N L A R I N yeni yıl hediyesi bu kadar vasat olur işte. Hâlbuki şöyle bir UFO gezintisi, Galaktik Piyango Bileti, Dil ya da başkaca bir beceri Çipi, Şifa ve benzeri bir şey ne güzel olurdu, değil mi? Ama biz sizlere balık vermek yerine, olta kullanmaktan söz etmekle, sizlere duyduğumuz SAYGIYI VE SEVGİYİ DE ifade ederek, sizleri ÖZ SEVGİSİNE VE ÖZ SAYGISINA DA davet ediyoruz ki, anlayana GÜZEL BİR YENİ YIL ARMAĞINIDIR.) Dostlarımız, Eğer Yeni Çağın Yeni İnsanı olanlardan olmak istiyorsanız, yani BİRLİK BİRLEŞİM – BÜTÜNLÜK – SEVGİ – BARIŞ – FARKINDALIK ŞİFA ekseninde yerinizi almak ve GALAKTİK İFADELERİNİZLE TEKLEŞMEK istiyorsanız, sizlere ÇOK SADE VE BASİT, ama bir o kadar da
ZOR bazı anahtarlar sunmak istiyoruz. Sanmayın ki, yeni ve mucizevî bir şeyler önereceğiz. Ama şurası da var ki, uygulansa MUCİZELERE YOL AÇACAK ve aslında yeni dönemin olanakları nedeniyle de BELKİDE YENİ sayılacak öneriler bunlar. Çünkü dün, dünyanın ve içinde yer aldığı taşranın(!) realitesi bu uygulamaları desteklemezken, bugün GAİANIN ve içinde yer aldığı MERKEZİ BÖLGENİN realitesi bu uygulamaları desteklemekte ve kolaylaştırmaktadır. Yeter ki sizler, hep dediğimiz gibi kendinizi dünyaya ve onun benlerine ve onların dramlarına kaptırmayasınız. 1 - SEVİN; SEVİN; SEVİN; Her şeyi ve herkesi sevin. Önce kendinizi sevin. Sonra en yakınlarınızı. Sonrasında da uzanabildiğiniz, görebildiğiniz, işitebildiğiniz her şeyi ve herkesi sevin. Evet, zorla, seveyim demekle sevgi oluşmaz. Zaten biz de zordan ve disiplinden söz etmiyoruz. Tam tersi zorlanımlı değerlerinizi, düşüncelerinizi, yargılarınızı bırakarak, kendinizi serbest kılmanızdan ve ZİHNİNİZİ SUSTURARAK, kendinize KALBİNİZE AKMA izni vermenizden söz ediyoruz. Ve de sevgi derken kast ettiğimiz asıl olarak, ŞEFKAT VE MERHAMETTİR. Kendinizden başlayarak herkese şefkat ve merhametle yaklaşın.2006 yılında kendinize KALP ESASLI YAŞAMAK ÜZERE İZİN VERİN. ZİHİNLERİNİZİ KALDIRIN ATIN. KALBİNİZ, BEYNİNİZİN REHBERİ OLSUN. Hiç kalbinizden çıkarmayın ki, herkes ve her şey ŞEFKATE VE MERHAMETE
O
O'
LAYIKTIR. Evrenin ve 'nun yaratımlarının, yine ndan gelen sizlerin sevgisine, şefkat ve merhametine layık olmaması düşüncesi(!) , zihninizin bir oyunudur ki, ancak ve ancak KALPLERİ SEVGİ DOLU OLUP DA, BUNU İFADE EDENLER YENİÇAĞIN YENİ İNSANI OLMA YOLUNDADIRLAR. Biraz işten, güçten, dedikodudan, yargılamadan ve benzerlerinden alıkoyun kendinizi de, sevin. Ama herkesi ve her şeyi. Uygulaması, şekli, tarzı sizin bileceğiniz iş. Ama bu basit ama sihirli ilkeyi, 2006 yılının ŞİARI VE HAKİKATI kılın kendinize. Sevin, sevin, sevin. 2 - SAYIN; SAYIN; SAYIN; Herkese ve her şeye saygı duyun. Önce kendinize saygı duyun. Sonra en yakınlarınıza. Sonrasında da uzanabildiğiniz, görebildiğiniz, işitebildiğiniz her şeye ve herkese saygı duyun. Evet, zorla, saygı duyayım demekle saygı duyulmaz. Zaten biz de zordan ve disiplinden söz etmiyoruz. Tam tersi zorlanımlı
değerlerinizi, düşüncelerinizi, yargılarınızı bırakarak, kendinizi serbest kılmanızdan ve ZİHNİNİZİ SUSTURARAK, kendinize dünya mantığından EVRENSEL ZEKÂYA VE MANTIĞA AKMA izni vermenizden söz ediyoruz. Ve saygı derken kast ettiğimiz asıl olarak, herkesin ve her şeyin KENDİ OLMA HAKKINI TANIMAK ve herkesin ve her şeyin KENDİ SÜRECİNE VE YOLUNA İZİN vermektir. Evrensel muradın dünyasal tezahürlerinin gerçekleşmesi ve kendilerini tekrar EVRENSEL olanla BÜTÜNLEŞTİRMELERİ, ancak ve ancak DENEYİMİN GEREKTİĞİNCE YAŞANMASINA bağlıdır. Tüm yolların ROMAYA çıkması, ancak YOLLARIN VE YOLCULUKLARIN ENGELLENMEMESİ ile olasıdır. Varlığın evrim ve tekâmül yollarında ROMAYA doğru yol alması, ancak ve ancak SAYGI ile GÜVENCEYE alınabilir. Ancak Saygı iledir ki, süreç gelişme, gerçekleşme ve tamamlanma olanağı elde eder. Bu nedenle 2006 yılında kendinize EVRENSEL ZEKÂ VE MANTIK ESASLI YAŞAMAK ÜZERE İZİN VERİN. DÜNYASAL MANTIĞINIZI KALDIRIN ATIN. EVRENSEL ZEKÂ VE MANTIK, BENLİĞİNİZİN REHBERİ OLSUN. Hiç BENLİĞİNİZDEN çıkarmayın ki, herkes ve her şey SAYGIYA - ONAYLANMAYA VE DESTEKLENMEYE - LAYIKTIR. Evrenin
O
O
ve 'nun yaratımlarının, yine 'ndan gelen sizlerin saygısına -onayına ve desteğine- lâyık olmaması düşüncesi(!) , zihninizin bir oyunudur ki, ancak ve ancak BENLİKLERİ SAYGI - ONAY VE DESTEK - İLE DOLU OLUP DA, BUNU İFADE EDENLER YENİÇAĞIN YENİ İNSANI OLMA YOLUNDADIRLAR. Biraz işten, güçten, dedikodudan, yargılamadan ve benzerlerinden alıkoyun kendinizi de, sayın. Ama herkesi ve her şeyi. Uygulaması, şekli, tarzı sizin bileceğiniz iş. Ama bu basit ama sihirli ilkeyi, 2006 yılının ŞİARI VE HAKİKATI kılın kendinize. Sayın, sayın, sayın. Üçüncü sihirli ilkeye geçmeden, bir daha belirtelim ki, EVET HERKESİ VE
O
HERŞEYİ SEVİN VE SAYIN. Unutmayın 'nun yaratımlarından hiç biri sevgi ve saygıya layık olmak kapsamı dışında kalamaz. Aksi bir parçanın, Bütünden koparılmasıdır ki, bu BİRLEŞİM VE BÜTÜNLÜK esasına aykırıdır. Sizler, sınırlı ve yanlış yaklaşımlarınızla, cehaletin kör gözleriyle SAKIN OLA Kİ KİMSEYİ VE HİÇ BİR OLGUYU YARGILAMAYA KALKMAYIN. KENDİNİZİ VE BÜTÜNÜ BİLMEDİKÇE, bildiğinizi sandığınızın KULU olmakla, benliğinizi yüceltmekle ESKİ ÇAĞA DEMİR ATMAYIN. Bizler Büyük Tabloyu ve Evrensel Muradı bilenler, sizlere yemin ederiz ki, bir OT bile olmazsa olmazken, yeryüzünde beden almış HER İNSAN YÜCE BİR DEĞERDİR. Sınırlı ve sonlu olan içinde, geçici ve maya olan içinde yaptığı ile değerlendirmek, İnsanı
CÜCELEŞTİRİR. Yücelere yaraşan, herkes ve her şeyde, kendi YÜCELİĞİNİ görebilmektir.
seslenişlerimizi benlerinizle değil de BENLİKLERİNİZLE ele alın ve 2006 yılında SEVİN, SAYIN VE MERKEZLENİN.
3 - MERKEZLENİN; MERKEZLENİN; MERKEZLENİN;
BÜTÜNLÜĞÜN MURADI - IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI FENERİNİZ OLA BU KARANLIK YOLDA.
Dikkat ve ilgi odağınıza kendinizi koyun. Enerjinizin ve gücünüzün önemli bölümünü, kendi merkezinizde ve dengeli bir şekilde yaşamak için kullanın. 2006 yılında KENDİNİZE, İÇİNİZE, ASLINIZA dönün. Elbette dünyanın ve hayatın gereklerini ihmal etmeden ve elbette BENCİLLİĞE VE KAYITSIZLIĞA kapılmadan, ama CEHALETİ ARKADA BIRAKMAK için MERKEZİNİZE DEMİRLEYİN ve Dengenize büyük önem verin. Bununla kast etmek istediğimiz asıl olarak, KENDİNİZ OLDUĞUNUZU SANDIĞINIZ beninize tutsaklığı ve ona güç vermeyi bırakın. Asıl olanı, KENDİ OLDUĞUNUZU odağınıza koyun. Onu araştırın, arayın, bulun. Bunun içinde SAHTE benliğinizi besleyecek DÜŞÜNCE – İNANIŞ - DAVRANIŞ - ORTAM VE TUTUMLARINIZI tespit ve imha edin. Aslınıza ve HAKİKATİNİZE GÜÇ verin. Bu nedenle de kendi merkezinizde ve dengede kalarak HİZMETİ öne çıkarın. 2006 yılında İnsanlara, Hayvanlara ve Bitkilere HİZMET edin. Ama kendinizde olduğu gibi, İnsanların KENDİLERİ OLDUKLARINI SANDIKLARI benliklerine, tutsaklıklarına güç vermeyi bırakın. Onların sahte benliklerine güç veren DÜŞÜNCE - İNANIŞ - DAVRANIŞ - ORTAM VE TUTUMLARINI tespit ve imha etmelerine GÜÇ verin. Ama talep ederlerse. Ancak aksi halde de sahte benliklerine güç vermeyin. Hizmeti negatif ve pozitif diye adlandırırsak, negatif hizmet SAHTE BENLİKLERE GÜÇ VERMEMEK. Pozitif hizmet ise, İnsanların Asıl Hakikatlerine giden süreçlerine Güç vermektir. İlk iki ilkeyi unutmaksızın ve ama bu nedenle 2006 yılında ne kendinizin ne de değer İnsanların SAHTE benliklerine güç vermeyin. KENDİNİZİNDE, DİĞER İNSANLARINDA ASIL VE HAKİKİ BENLİKLERİNE YOLCULUĞA ÇIKMALARINI VE BU YOLCULUKLARINI GÜÇLENDİRİN. 2006 yılında İnsana Hizmet, İnsana HAKİKATİ açıklıkla ve sevgiyle, saygıyla İFADE ETMEKTİR. Bunun için de önce sizin O HAKİKATİ kendinizde ifade etmeniz gereklidir. Dostlarımız, Bizler "dünya insanına ve onun benine" seslenmiyoruz. Ne mutlu ki bizlere, SİZLERE yani "GAİA’NIN BENLİKLERİNE" sesleniyoruz. Ne olur sizlerde, bu
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/43 – 30.12.2006
"Dostlarımız, Duyuyoruz, bazılarınız kim istemez ki Yeni Çağın Yeni İnsanı olmayı, herkesi ve her şeyi sevebilmeyi ve sayabilmeyi, dengede ve merkezde kalabilmeyi, ama kolay mı bakalım bunlar demekteler. Hatta hatta bazı dostlarımızda halen, Yeni Çağdan da, Yeni İnsandan da kuşkulanmaktalar. Acabalarını seslendirmekteler. Öyleyse gelin kendimizce oltanıza biraz daha katkıda bulunalım. Yine bilinmedik şeyler olmasa da, sizlere bir HİSSETME - DEĞERLENDİRME DÜZLEMİ sağlaması umudu ve isteğiyle, Merkezlenmek ve Dengede kalmak, diğer bir deyişle UYANMAKLA ilgili bir iki kelam edelim. Ama hatırlatalım, "kelamlar bizden, bunları gönül terazinizde tartmak sizden. Ancak lütfen terazinizin kefeleri de dengede olsun, yine". 1 - İLK ADIM İSTEMEKTİR. İSTEMEK. İSTEMEK. İSTEMEK. Dostlarımız, Ne zamanki bir İnsan verili olanı, yaşadığını, bildiğini gerçekten onu aşacak denli DENEYİMLER - TÜKETİR, ancak o zaman ondan ötesini gündemine alır ve ÖZLEMLE İSTER. Bu nedenle içinde bulunduğunuz KUTBİYET VE DUALİTE Düzleminin sizlere sunduklarını tam anlamıyla deney imleyip, tükettiğiniz de onun ötesini ÖZLEYEBİLİR VE İSTEYEBİLİRSİNİZ. Ötesi ise BÜTÜNLÜK VE BİRLİK Düzlemidir. İşte sizler de eğer yaşadıklarınızdan -fizik dünyanın fiziki yasallık ve sınırlılığıyla kayıtlı deneyimlerinden- TATMİN olmuyor ve MADDEYE VE İFADELERİNE ilişkin değil de, ötesine RUHSALLIK VE İFADELERİNE ilişkin ÖZLEM VE İSTEK duyuyorsanız, ilk adımı attınız demektir. Ancak sizlerin Binlerce yıldır MADDİ BÜTÜNLÜKLERDE bedenlenmiş Varlıklar olarak Maddeye "alışkanlık ve vefadan" kaynaklanan bağlarınızda olduğundan, MADDEYE AÇLIKTAN kaynaklanan ve kendisini "KORKU – ENDİŞE - ZEVK – HAZ - ARZU" olarak ifade eden tüketilmemişliklerle, MADDEYE ALIŞKANLIK VE VEFADAN kaynaklanan ve kendisini "SADAKAT - BAĞLILIK- SEVGİ - DAYANIŞMA" olarak ifade eden Bilinç Sislenmesini birbirine karıştırmamak gerekir. Ki sizler aynı anda bu bilinç sisliliği nedeniyle de Tüketilmişliklere rağmen de Korkulara ve Endişelere de kapılabilmektesiniz.
Bu nedenle ilk adım BİLİNENİN VE YAŞANILANIN ötesine geçmek, BİLİNMEYENİ BİLMEK VE YAŞANMAYANI YAŞAMAK için HAKİKİ BİR İSTEK duymaktır. Kendinize sorun lütfen, İSTİYOR MUSUNUZ? Zihin ve onun temsil ettiklerini geride bırakarak, KALP VE onun temsil ettiklerine açılmayı, bilmeyi ve yaşamayı İstiyor musunuz? Eğer yanıtınız -kendinize- Evetse, devam edelim. 2 - İKİNCİ ADIM, DÜRÜSTLÜK VE SAMİMİYETTİR. Dostlarımız, Özlemle isteyen varlık YOLA çıkar. İç Benliğinin yollarına. İşte ikinci adım, bu yol boyunca, özlemle istediğiniz şeye ve kendinize karşı dürüst ve samimi olmaktır. Dürüstlük ve samimiyet aynı anda cesareti de ima etmektedir. Yol boyunca bilinenin terki ve bilinmeyene atılacak adımlarla ilgili çeşitli iç ve dış "zorluklarla" karşılaşılabilir. Bu zorluklar karşısında insan, isteği düzleminde kendisine ve özlemine karşı dürüst ve samimi oluğu sürece, cesaretle yoluna devam edecektir. Ancak insan, karşılaştığı zorluklar karşısında, bilinenin "rahatlık ve güvenliğine" meylettiği takdirde, devreye çeşitli izah ve ikame mekanizmaları girer ki, insan kendisini ve çevresini kandırmaya, havanda su dövmeye başlar. Bu nedenle insanın isteği de, yolculuğu da samimi ve dürüst olmalıdır. İşte HAKİKİ GURUNUN ASIL İŞLEVİDE varlığa bu yolculuğunda an be an SAMİMİYETİNİ VE DÜRÜSTLÜĞÜNÜ koruyabilmesi için AYNA vazifesi görmesidir. Bugünse artık, İSTEĞİNİZİN VE ÖZLEMİNİZİN GÜCÜ ölçüsünde, KALBİNİZ aynanızdır. Bununla birlikte bu yollarda sizden "önde" olanlardan alacağınız yardımlar, her zaman için hayrınıza olacaktır. Ama unutmayın ki, bir yol göstericiye GÜCÜ teslim etmekte ve adeta kendi işinizi ona yıkmak da, samimiyetsizliğin ve kendinizi kandırmanızın zirvesidir ki, hakiki bir MÜRŞİT buna izin vermeyecektir. Bu nedenle kendiniz için çıktığınız bu yolculukta, kendinize karşı acımasız bir dürüstlük ve samimiyet içinde olmak, arayışınızın gereğidir.
3 - ÜÇÜNCÜ ADIM, KARARLILIK, SÜREKLİLİK VE UYGULAMADIR.
deneyimler yaşar hale gelirsiniz. Zamanınız daha bol, mekânlar daha ferah bir hal alır. Hastalıklar azalır ve özellikle yorgunluk ve sıkıntı en aza iner.
Dostlarımız, O kadar uzun zamanlardır Maddesel Âlemlerin etkisi altındasınız ki, hem hücresel hem de eterik ve astral planlarınızda dahi, bunun etki ve dirençleri mevcuttur. Bu nedenle özlemle ve samimiyetle yürüdüğünüz yolda, savrulmalar, gerilemeler, dengesizlikler olasıdır ve önemsizdir. Önemli olan, kararlılıkla yolda yürümeyi sürdürmektir. Bunun için yeni bir bilincin oluşumu - aslında açığa çıkışı - ve kalıcılaşması için sürekli olarak uygulama içinde olmak gerekir. Bu noktada, her varlığın eşsiz olduğu, evrim düzeyi ve frekans ve bilinç boyutunun farklı olduğu unutulmadan, her insanın yolunda kullanacağı aletlerde farklı olacaktır. Ancak önemli olan hangi aletin kullanıldığı değil, gerektiği sürece kullanılan aletin sadece alet olduğunun farkındalığıyla ve zamanı geldiğinde bırakmak üzere, uygun zaman ve mekânda uygun aletin kullanılmasıdır ki, işte HAKİKİ GURUNUN BİR İŞLEVİDE buydu. Yani varlığa alet seçiminde ve kullanımında rehberlik. Bugünse artık bu konuda da kalbiniz aynanınızdır. Ama sizden önce çeşitli aletleri bilenlere ve kullananlara, gücü teslim etmeden danışmak her zaman hayrınıza olacaktır. İşte dostlarımız, üç basit adım ki hepsi bir Bütünü ifade eder, ÖZLEMLE İSTEMEK, SAMİMİYETLE VE DÜRÜSTLÜKLE YÜRÜMEK, KARARLI, SÜREKLİ BİR UYGULAMA İÇİNDE olmak, sizi ER YA DA GEÇ MERKEZİNİZE götürecektir ki, O DA NE zaten hep ordaymışsınız. — ama bunu ancak MERKEZİNİZE vardığınızda(!) anlayabileceksiniz. Dostlarımız, Diyebilirsiniz ki, doğru yolda olduğumuzu nasıl anlayabiliriz peki? Bu konuda da bazı yaklaşımlar sunmak isteriz, sizlere. Merkezinizle Bütünleşme ve denge oluştukça ve yerleştikçe, 1 - Hem bedensel hem de Ruhsal olarak, Enerji ve Canlılık düzeyiniz yükselir. Daha az uyku, besin, seks, konfor ile yaşayabilir ve daha yoğun ilişkiler,
2 - Hakiki bir huzur ve mutlulukla dolarsınız. Dış koşullar ve olaylardan bağımsız olarak, içsel bir sessizlik, sakinlik ve dinginlik giderek artan bir şekilde deney imlenir ve yaşanır hale gelir. Dış olaylara, koşullara ve insanlara bağımlılığınız yerini önceleri bağlılığa ve sonraları hatta İLİŞKİNİN DOĞALLIĞINA bırakır. 3 - Zihninizde Berraklık ve Kalbinizde ferahlık esas hale gelir. Bu demektir ki, şeylerin ve insanların en dış kabuklarını ve onun ifadelerini değil, içsel hakikatlerini ve onların ifadelerini bilir ve yaşar hale gelirsiniz. Bu nedenle de insanların ve şeylerin sizlere çekildiğini görürsünüz. Aynen bazılarının da aman, aman kaçtığı gibi. İşte dostlarımız, 2006 yılında kendinize sorunuz lütfen, YENİÇAĞIN YENİ İNSANI OLMAK İSTİYORMUSUNUZ? Yanıtınız evet ise, bu isteğinize sadık olun ve samimiyet ve dürüstlükle, kararlı bir şekilde yolculuğunuzu sürdürün. Sakın ola ki bunu yaşamdan çekilmek, insanlardan ve şeylerden kopmak gibi ele almayın. Tam tersine hayata ve onun ifadelerine yeni ve yüksek bir bilinç ve tutum düzleminden HAKİKATEN VE AŞKLA katılmak ve böylelikle HAYATIN VE İFADELERİNİN OLANAKLARINDAN AZAMİ OLARAK YARARLANARAK, YENİ BİR ÇAĞI YARATACAK YENİ BİR İNSAN OLMAK demektir ki bu, bu İNSANIN İLK VE TEMEL NİTELİĞİ YAŞAMI SADECE YAŞAMAK DEĞİL AYNI ANDA YARATMAKTIR DA. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/44 – 31.12.2005
"Dostlarımız, 01.01.2006, Bir Ocak İki Bin Altı hepinize, yeryüzünün tüm mevcudatına, yeryüzünün kendisine, yer içine, yer merkezine hayırlı ola. Dileriz ki 2006 yılı, sizlerin KENDİNİZE VE AİLENİZE kavuşmada ÖNEMLİ YOLLAR alacağınız bir yıl olsun. Bu bağlamda bizler 2005 yılını kendimiz için önemli sayıyoruz. Çünkü aktarıcı dostumuz ve sizlerle 2005 yılında merhabalaşmaya başladık(!) ve 2006 da dileğimiz bunun meyvelerini de toplamaya başlamaktır. Bizler için meyvesi, sadece ve sadece sizlerin KENDİNİZE VE AİLENİZE olan yolculuğunuzdaki katkılarımızdır. Bu katkılar düzleminde, daha önce dediğimiz üzere sizlerle HASTALIKLARIN NELİKLERİ konusunda söyleşmeye başlayacağız. Ancak sizlere önemli gördüğümüz bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz; 1-Bizler açısından hastalıkların neliklerini paylaşmamızdaki asıl gaye, SİZLERİN BİLİNÇLERİNİZDEKİ DEĞİŞİME katkıda bulunmaktır. Yani, doğrusal ve fiziksel algı ve bakışınızı, DAİRESEL ve AKAŞİK farkındalık ve görüşe dönüştürmenize, hastalıkların mekaniklerini ele alış tarzımızla katkıda bulunmaktır. Ki ancak aslında hastalıklara "doğrusal ve fiziksel algı ve bakış" yol açtığından, bu bir yanıyla da sizlere BİR ŞİFA ÇATISI sunmaktır da. 2-Bu anlamda amacımız ve uğraşımız sizlere şifacılık ile ilgili doğrudan ya da dolaylı aktarımlarda bulunmak değildir. Ancak bununla birlikte hastalıklara -kendinizin ya da dışınızdakilerin hastalıklarına – DAİRESEL VE AKAŞİK bir farkındalık ve görüşle yaklaşmak, bir anlamda da şifa uygulaması gibi sonuçlarda verebilir. Ve de öncelikle hastalık ateşine odun atarak, beslemenizi ortadan kaldırabileceğiniz gibi, bir bardak olsun su da dökebilmeniz olanaklı hale gelebilecektir. 3-Ne sizlerin ne de yakınlarınızın hastalıkları ile ilgili aktarımlarda bulunmayacak olmakla birlikte, yine de sizlerin talepleriyle de bağlı olarak ve kalarak, bazı özel açılımları da yazı ya da sesle sunabiliriz. Ancak bu hassas bir konu olup, sadece istekli ve bizler arasında gerçekleşecek, özel ve gizli bir süreç olarak yaşanacaktır. Asla ve asla genele açık bir tarzda ele alınmayacaktır. Bizlerin bu alanda somut açıdan ne bir iddiası vardır ama ne de bir reklâm istek ve ihtiyacı. Ancak iddiasız ve derinden, gizli bir şekilde "LAYIKLARA ŞİFA SÜREÇLERİNDE KANAL VE
HİZMETKÂR OLMAK DA" bizlerin kendimizi mahrum bırakmayacağımız bir sevincimizdir. Bu düzlem üzerinde dostlarımız, önceki paylaşımlarımıza ek olarak -ve gerekliyse tekrar - yine sizlerle bazı genel ilkeleri paylaşmak zorunluluğu hissediyoruz. Bu nedenle sizlerden sabır, ilgi ve dikkat rica ediyoruz; 1-Hastalık, bedenli varlığın bedensiz boyutlarının ve ifadelerinin, bedenli varlıkça uygun bir şekilde ifade edilemeyen ruhsal olgu ve yaklaşımlarının, fizik boyuta yansımalarıdır. Amaç varlığın fiziksel olana körü körüne bağımlılığının kırılması için, fiziksel bilince bir kapı açılabilmesidir. Dolayısıyla hastalığın yaratıcısı ve sorumlusu sadece ve sadece hastalığı deney imleyendir. 2- Bu nedenle hastalık olgusu ancak ve ancak İnsan ÇOK BOYUTLU VE İFADELİ BİR BÜTÜNSELLİK içinde ele alındığında anlaşılabilir ve şifalandırılabilir. 3-Hastalık da, hasta olan fiziksel beden değildir. Fiziksel beden sadece ruhsal dengesizliğin ve bilinçteki sorunun kendisini ifade ettiği bir aynadır. Ama elbette hastalık bu aynayı olumsuz etkilemektedir. 4- Hastalık, fiziksel bedende ve onun içsel metabolizmasında ve sisteminde var olan denge ve akışın bozulması ve böylelikle sistemin risk altına girmesidir. Buna yol açan insanın duygusal – zihinsel - ruhsal boyutlarında oluşan dengesizliktir. Bunun altında ise BİLİNCİNİZDEKİ SORUNLAR YATAR. DAHA DOĞRUSU BİLİNCİNİZLE SİZİN FİZİKSEL İFADENİZ ARASINDAKİ İLETİŞİMSİZLİK, UYUMSUZLUK, KOPUKLUK VE BUNUN BİLİNCİNİZDE YARATTIĞI ZORLANIM YATAR. Bu dengesizlik kendini fiziksel bedende hastalık belirtileri olarak ifade eder. Bu nedenle aslında hasta olan bedeniniz değildir ve belirtiler de hastalık değildir. Aslında sadece insan hastalanmıştır ve bu kendisini fiziksel bedende ifade etmektedir. Bu çok iyi anlaşılmalıdır ki, hasta olan bedeniniz değildir ve belirtiler de hastalık değildir. Hasta olan sizsiniz ve belirtilerde sizin hastalığınızın maddi ifadeleridir. Bu tüm hastalıklar da böyledir. Yani sizlerin sadece organik kökenli diye adlandırdıklarınızdan, psikolojik kökenli diye adlandırdıklarınıza kadar. Aslında hastalıklarda organik kökenli ya da psikolojik kökenli şeklinde ayrım yapmak cehaletle ilgilidir. Bu ayrım sadece belirtilerin kendilerini esas olarak ifade ettikleri alanı tanımlamak için kullanılabilir. Aynı şekilde zihinsel hastalık ya da zekâ hastalıkları tanımları da yanlıştır. Bu
hastalıklarda BİLİNCİNİZDEN kaynaklanan ama kendilerini bu alanda ifade eden hastalık belirtileridir. 5- Eğer belirtileri hastalıkla özdeşleştirirseniz, esaslı bir şifayı baştan engellersiniz. Hastalık tektir ve BİLİNÇ BOYUTU ile ilgilidir, ama belirtileri çeşitlidir ve fizik bedende kendilerini ifade ederler. Bu durumda belirtilerin ötesine geçerek, gerçek ve kalıcı şifaya ulaşabilirsiniz. HASTALIK = BİLİNÇTE SORUN; BELİRTİLER = BİLİNÇTEKİ SORUNUN FİZİKSEL TEZAHÜRLERİ. 6- Fiziksel bedende bir hastalık belirtisi tezahür ettiğinde, bu tezahür eden belirtinin yarattığı anormal(!) durum ve normal(!) yaşantımızın uğradığı kesinti oranında dikkatimizi ve enerjimizi bu tezahüre odaklarız. İşte aslında tezahür eden belirtide öncelikle bunu arzulamaktadır. Her tezahür eden belirti, bizim, normalimizi, istek ve beklentilerimizi, kaçındıklarımızı ve benzerlerimizi ele almamız için bize BİLİNCİMİZCE yollanmış birer ARMAĞANDIR. Bizlerse, hiç yoktan(!) tezahür ederek normal(!) yaşantımızı ve akılımızı kesintiye uğratan ya da zora sokan bu belirtilerden HİÇ HOŞLANMAZ VE HEMEN ONLARLA SAVAŞA GİRİŞİRİZ. Amaç bellidir, bu belirtileri alt ederek, yeniden NORMALİMİZE(!) geri dönmek. Ancak bu savaş ya da iyileşme çabası ve süreci de -tedavi ve süreçleri de- istesek de istemesek de ilgi, dikkat ve enerjimizi bu tezahür eden belirtilere ODAKLAMAMIZI gerektirir ki, yine BİLİNCİMİZİN dediği olur. Özetle, bedende tezahür eden belirtilerin amacı ve isteği, bizlerin HASTALIĞI VE ONU YARATAN BİLİNÇTEKİ SORUNU ANLAMAMIZ için uygun tutum ve çaba içine girmemizdir ki, bu anlamda aslında bizlerin hastalık diye ele aldığımız belirtiler aslında hastalığa karşı bizlerin ilk müttefiklerimizdir. 7- Bu nedenle hemen belirtilere savaş açmak ve onları yok etmek üzere sefere girişmek, hastalığı azdıracaktır. Çünkü böylelikle kendini ifade etmeye çalışan BİLİNCİMİZİN yolunu kesmemiz halinde, bu ifadeler şiddetlenecektir. Aslında zaten BİLİNCİMİZ kendisini SAĞLIK VE ŞİFA esaslı yollarla duyuramadığından, fiziksel algımızla Bilincimize kulak vermediğimizden ve Bilincimiz son çare olarak hastalık belirtileri ile bize kendisini duyurmak zorunda kaldığından, bilincin kendisini ifade araçları olan belirtileri yok etmek, bilincimizle restleşmektir. Bu nedenle tezahür eden belirtileri düşmanca ele almak yerine, dostlukla ve anlayışla ele almak ve belirtilerin ötesine geçmek, şifa için ön koşuldur.
Dostlarımız, Malum bizler Tıp Doktorları değiliz. Bilim İnsanları değiliz. Akıl Baliğ hiç değiliz. O nedenle bizler HASTALIK OLGUSUNUN METAFİZİĞİNİ sizlere aktarmaya çalışan, FİZİK ÖTESİ DOSTLARINIZIZ. Seslenişimizde yer, yer kullandığımız ayırmadığımız- sizleri kast ediyoruz.
bizlerle
ise
elbette -kendimizden
Özetle dostlarımız, HASTALIK OLGUSU, SİZİN FİZİKSEL REALİTENİZ İLE BİLİNCİNİZ ARASINDA -YANİ SİZLERE DÖRDÜNCÜ BEDEN OLARAK ANLATMAYA ÇALIŞTIĞIMIZ BİLİNÇ BEDENİNİZ ARASINDA - BİR İLETİŞİMSİZLİK, UYUMSUZLUK VE KOPUKLUK OLDUĞU ve Bilincinizde bundan kaynaklanan bir zorlanım yaşandığını ve sizin de fiziksel realitede, Ruhsal Amaçlarınızdan uzaklaştığınızı İFADE EDEN BİR ALETTİR. Bu durum kendisini fiziksel bedeninizde bir sorun olarak ortaya koyar ve sizlerin normal ve alışa geldiğiniz yaşantınızda kesiklik ya da zorluk yaratır. Bu durum sizi FARKINDALIĞA davet eden bir ARMAĞANDIR. Daha önce söylemiştik, hastalık farkındalıksızlıktır. Şifa ise farkındalık. İşte bu durumu anlayan bir insanın HASTALIĞA KARŞI TUTUMU FARKLILAŞIR. Ki tutum, olgudur. Bu insan tezahür eden belirtileri dostları -armağanlar - ve haberciler -müjdecilerolarak ele alır ve bunlardan hareketle GERÇEK HASTALIĞA VE GERÇEK ŞİFAYA YOL ALMAYA BAŞLAR. İşte bunun için bu dostların dillerinden anlamak, müjdelerini anlamlandırmak gerekir ki, bizler de sizlere hastalıkların METAFİZİK SÖZLÜĞÜNÜ vererek bu konuda katkıda bulunmaya çalışacağız. Ama önce unutmamalısınız ki, bu düzlemde de SAMİMİYET VE DÜRÜSTLÜK esastır. Çünkü tezahür eden belirtiler acımasız ve katı bir gerçekçilik içerirler. Hem doğrudan hem de esaslı olarak bizlere, bizleri anlatırlar. Belki de onlar kadar DÜRÜST VE SAMİMİ başkaca dostumuz olmayabilir de. Çünkü bizi, onlar kadar bilen başka dostumuzda yoktur. Bu nedenle bu yolda yürümek kolay da değildir. İnsandan, kendisiyle - fiziksel realitesi ve o realitedeki ifadeleriyle - cesaret ve kararlılıkla yüzleşmesini ve bu yüzleşmeye uygun davranmasını isterler. Ama bizler rahata ve kolaya kapılmış varlıklarız. Hastalığı yaratan da bu değil mi zaten? Ama işte hastalıkla SAVAŞMAK (!) VE ONU YENMENİN(!) değil de, HASTALIĞI ŞİFAYA DÖNÜŞTÜRMENİN yolu buradan geçer. Aslında hastalık
bu anlamda Şifaya açılan kapıdır ve dengenin yeniden üst bir düzlemde tesisi için bir mekanizmadır. Şifa, yenilen ve yok edilen bir hastalık belirtisinden ileri gelmez, dostların gösterdiği yoldan yürüyerek BİLİNCİMİZLE BÜTÜNLEŞMEKTEN ve bu bütünleşme ve yarattığı dengeyi fiziksel realitemizde ifade etmekten ileri gelir.
" Dostlarımız,
İşte aslında hastalık, GERÇEKLEŞTİRİLMEYEN BİLİNÇ BÜYÜMESİDİR.
Bazı dostlarımız bebeklerin ve küçük çocukların neden hastalandıklarını ele almamızı istemekteler. Onlara bebek ve çocuk hastalıkları, anlattığımız dinamikler kapsamında anlaşılır gelmiyor.
Şifa ise, BİLİNÇTE GERÇEKLEŞTİRİLMESİDİR.
ZAMANI
GELEN
BÜYÜMENİN
Bir Ocak İki bin altı gecesi başladığımız hastalıkların ne’likleri ve dinamikleri düzlemindeki söyleşimize devam etmeden önce, oluşan bazı sorularla ilgili, ileride değinmek üzere notlar alalım istiyoruz;
Ve aslında Bilinç olduğuna bir parça daha açılmaktadır.
Bazı dostlarımızsa, ruhsal açıdan ileri düzeylerde gördükleri kişilerin hastalıklarını anlamlandıramıyorlar.
Bu nedenle hastalık ve şifa, sadece BİLİNCİMİZLE ilgilidir. Fiziksel bedenimiz ise sadece bir aynadır.
Bazı dostlarımızda, kişiyi yaşamın dışına(!) itiveren, bitkisel hayat, koma, zihinsel özürlülük ve benzeri hastalık belirtilerini anlamlandıramıyorlar.
Dostlarımız,
Yine bazı dostlarımızda, bizlerin kazaları ve şiddet olaylarını da hastalıkların dinamikleri kapsamında ele alışımızı anlamlandıramamaktalar.
Daha önceki seslenişlerimizde sizlerin Bilinç Düzeylerinizin çok yükseldiğinden ama, enerji düzeyinizin ve ama özellikle de hücresel yapılarınızın Bilincinizin gerisinde kaldığından söz etmiştik. İşte hastalıklarınızın bir dinamiği de bu olmakla birlikte, sizler HAKİKATEN GALAKTİK VE İLAHİ BENLİĞİNİZE VE AİLENİZE doğru hızla yol alan Varlıklar olarak, yolunuz ŞİFA ve FARKINDALIĞA doğrudur. Ancak bu yolculuk esnasında karşılaşacağınız ya da yaşayacağınız Hastalıkları yukarıda açıkladığımız şekilde ele almak, sizlerin Hayrına olacaktır. Umalım da, 2006 sizler için ŞİFA İLE DOLU BİR YIL OLA.
Bir de salgın hastalıklarla, bulaşıcı hastalıkların anlamlarını merak eden dostlarımız var. Unutmadan, hayvan ve hatta bitki hastalıklarını soranlarda. İşte dostlarımız, önce hastalıkların ne’likleri paylaşımımızda yola alalım, yeri geldikçe sizlerle,
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
1 - Bebek ve çocukların hastalanmaları,
0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2 - Ruhsal kişiliklerin hastalanmaları, 3 - Yaşam kapasitesini yok eden(!) hastalıklar,
2/ 45- 01.01.2006
4 - Kaza ve şiddete maruz(!) kalma, 5 - Salgın ve bulaşıcı hastalıklar,
ve
dinamikleri
ile
ilgili
6 - Hayvan ve bitki hastalıkları Hakkında da paylaşımlarda bulunacağız. Ama şimdi bizler, izninizle kendi müfredatımıza devam edelim istiyoruz. Ki unutmayın sizlerle paylaşmak istediğimiz ve 2006 için özellikle önem arz eden başkaca esaslı konularda var. Bu nedenle sadece sağlık memurluğu yapacak değiliz. Dostlarımız, Sizlere 2006 yılında iki dünyanın kalın hatlarla belirginleşerek, birbirinden görülür bir şekilde ayrılacaklarını - sembolik olarak - ifade ettik. Dedik ki eski dünya "Dualite ve Kutbiyet" Dünyasıdır. Yeni Çağın Yeni Dünyası ise "Teklik ve Birlik" Dünyası olacaktır. İşte eski dünyanın en etkili öğretim ve sınama aletlerinden biri olan hastalık olgusu da "Dualite ve Kutbiyetle" bire bir ilişkilidir. Aynı şekilde Şifa olgusu da "Teklik ve Birlikle" . Bu nedenle sizlerle Dualite ve Kutbiyet olgusunu ve bunun hastalıkla ilişkili dinamiğini ele almak istiyoruz. İnsanın içine girdiği ve sizlerin üç boyutlu olarak algıladığınız maddesel bütünlüğünüz, ikilikler ve zıtlıklar üzerine kuruludur. İnsan zihni her şeyi ikilik, ben sen, iyi kötü, doğru yanlış ve benzeri ikilemler içinde ele almakta, bütünü parçalara ayırmakta ve parçaları da birbirinin karşısına koymaktadır. Ve ben olmayan her şeyi de kendinden ayrı ve kopuk olarak ele almaktadır. İşte bu ben ve sen ikilemi ile buradan doğan tüm zıtlıklar, insan yaşamını birçok çatışmalarla kaplı hale getirmektedir. Bu çatışmalarda insanı tekrar daha üst bir düzeyde seçimler yapmaya, müttefik ve düşman kampları oluşturmaya zorlamaktadır. Böylelikle bazı şeylerle birleşmek ve bütünleşmek yolu açılırken, bazı şeyler ise reddedilmiş ve dışlanmış olur. İşte tam bu noktada, yani İnsanın bazı şeyleri reddettiği ve dışladığı noktada, Varlık Bütünden ve Birlikten kopar ki, hastalığın dinamiğini de bu parçalılık yaratmaktadır. Örneğin cinselliğini yadsımak zorunda kalan kadınların, kadın ve doğum hastalıkları ile çeşitli psiko-somatik hastalıkları yaşamasında olduğu üzere. Ya da içlerindeki dişil öğeyi reddeden erkeklerin, cinsel tatminsizlik ve sadoizme eğilimli olmaları gibi.
Aslında esas ya da kaynak olan TEK VE BİRDİR. Dualite ve Kutbiyet düzlemlerini olanaklı kılan, Teklik ve Birlik Düzlemidir. Ancak Teklik ve Birliği söz ve düşünceyle ifade etmek olası değildir. Çünkü söz ve düşünce, zihnin yani ikiliğin araçları olup, Birlik için kifayetsizdirler. Bir açılım olması için, Birliğin sadece OLUŞ HALİ OLDUĞUNU VE ZAMAN VE MEKÂN VE BENZERİ KAVRAMLARDAN ARİ OLDUĞUNU belirtebiliriz. Ve aslında bu Tek ve Birden kaynaklanan fiziksel âlemler ve dünyanızda ikilik ve kutbiyetle mühürlü değildir. İkilik ve kutbiyeti yaratan, İnsanın Bilincidir. Varlığın, bedenli halde İnsan deneyiminin olmazsa olmazı olan -kara kutusu- Beyin ve onun ifade ve aracılık ettiği İnsan Bilinci, her şeyi ikilik ve kutbiyet esaslı olarak algılamakta ve Tek ve Bir olanı bu yolla deneyimine zemin yapmaktadır. Yine de aslında İnsan Bilincinin yüzeydeki katmanlarından algılayanlara, birbirini dışlayan ve reddeden karşıtlıklar ve zıtlıklar olarak görülen ve kutuplaşmış bilincin ürünü olan olgular, Bilincin daha derin katmanlarından farkındalıkla görenlere, birbirlerini tamamlayan, bütünleyen ve Tek ve Bir haline gelen ve ancak birlikte Var olabilen uyumlu parçalar olarak görünürler. Ki daha önce kısaca değindiğimiz Kuantum Fiziği ile bu durum Bilim tarafından da ele alınır ve anlaşılır olmaya başlamıştır. Kutbiyete esaslı bilinç, her şeyi ön arka, baş son, giriş çıkış, doğum ölüm şeklinde ele aldığından, aslında bir elmanın iki yarısı ya da bir paranın iki yüzü olan bu olguların, TEK BİR ELMA YA DA TEK BİR PARA olduğunu anlayamaz. Baktığı ve ele aldığı yönden hareketle Tek ve Bir olanı ikiye ayıran bilinç, ön ve arka, ilk ve son diye ayrımlarla MEKANİK ZAMANI yaratmaktadır. Çünkü bilinç ikilik halinde algıladığı olguları ancak, doğrusal bir hat üzerinde ele alabilmekte ve onları bir, iki, üç diye numaralamaktadır. Bu da zamanı ve zaman ile ilgili MİTLERİ doğurmaktadır. Örnekse, yaşlanma, güçsüzleşme, çürüme, pörsüme ve benzerlerini. İşte hastalıkla ilişkili bir dinamik daha. Kutbiyetin gerisinde Birlik olduğu gibi, zamanın gerisinde de SONSUZ OLAN vardır. Yani zaman ötesi zamansızlık düzlemleri. İnsan bilinci, zihinsel yaratımları yoluyla EN TEMEL İKİLİĞİ AKLİ OLANLA AKIL DIŞI OLAN arasında yaratmıştır. Buna göre beş duyu ile algılanan ve ispat edilen her şey akli, ancak beş duyu deneyimi dışında kalan her şey akıl dışıdır. Ve elbette ki akli olan İYİ VE MEŞRU, akıl dışı olan ise KÖTÜ VE GAYRI MEŞRUDUR. Ancak akli olan kutbiyetin ve ikiliğin ürünü olduğundan, her zaman insanı SINIRLI – SONLU - HAYAL olana mahkum etmiş ve insanın SINIRSIZ SONSUZ - HAKİKİ olana, SEZGİLER, RÜYALAR, VİZYONLAR, İLHAMLAR ve benzeri yollarla açılmasını engellemiştir.
Tam da bu noktada değinmek isteriz ki, görünürde ve sözde AKLİ OLMAYAN ALANA AİT gibi olan DİNLERİNİZ bugün en akli olan SİSTEMLER halini almışlardır. İlk başlardaki SONSUZ VE SINIRSIZ OLANDAN GELEN HAKİKİLİK özelliklerinden ve niteliklerinden arındırılan dinler, AKLİ OLANIN HİZMETİNE verilerek, akıl dışı alan hem DENETİM VE BOYUNDURUK altına alınmış ve hem de ama insanların AKIL DIŞI ALANLA İLGİLİ GEREKSİNİMLERİ DE zararsızca tatmin edilmiştir. Ancak tüm dinlerin OKÜLT - BATINİ - TASAVVUFİ EKOL VE YOLLARINI TENZİH EDERİZ. Bizler sadece akli olanın nasıl kurnaz ve tehlikeli olduğuna örnek verebilmek amacıyla RESMİ VE ORTODOKS DİN ANLAYIŞ VE OLGUSUNA dikkat çekmek istedik. Daha önceki bir kısa seslenişimizde de belirttiğimiz üzere, İnsan bilinci ve beyni ikili bir yapıya sahip olup, çok uzun zamandır İnsanda ERİL YAN hâkimdir. İşte bu da yani DİŞİL YANIN kendini ifade ve realize edememesi de hastalıkların bir diğer dinamiğidir. Bunu kısa seslenişimizde ele almıştık. Bu nedenle beynin iki yarı lobunun da dengeli bir şekilde işler kılınması ve bütünleştirilmesi, Şifa için olmazsa olmazlardandır. Nitekim günümüzde gittikçe etki alanı yayılan NLP ve çeşitli Hipno Terapilerle gerçekte amaçlanan ve yapılmaya çalışılan da bundan başkaca bir şey değildir. Dostlarımız, Kutbiyet ve ikilik sayesindedir ki, Bütünden kopan İnsan, parçalardan hareketle "FARKLILAŞTIRARAK BİLME YÖNTEMİ" sayesinde, Bütünü daha üst bir düzlemde BÜTÜNSELLEŞTİRME olanağı ve gücü elde edebilmiştir. Her şeyin Kozmik Planlar ve Programlar çerçevesinde gerçekleştiği Fiziksel Âlemlerde artık, İnsan geldiği noktada YENİDEN BÜTÜNSEL BİLİNÇLE, TEK VE BİRE KATILARAK, BÜTÜNE BÜTÜNLENMİŞ BİR BÜTÜN OLARAK GERİ DÖNEBİLİR. İşte hastalıktan şifaya giden yol da, hayatın her alanında İnsanın ikilikten tekliğe, kutbiyetten birliğe yönelmesinden geçmektedir. Ancak bu İnsanın değerler sisteminin ve Bilincinin esaslı bir DÖNÜŞÜMÜNÜ gerektirmektedir. Bu insanın dost ve düşmanlar, iyi ve kötüler, doğru ve yanlışlar ve benzeri tüm kamplaşmaları ile bunların ardındaki İNANIŞ VE DÜŞÜNÜŞLERİNİ TEPETAKLAK etmesini gerektirmektedir ki kolay bir süreç değildir. Çünkü İnsan olduğunu sandığına çok
güçlü bağlarla bağlıdır ve bunlardan ilki de DÜNYANIN ESAS İNSANIN İKİNCİL OLDUĞU yanılgısıdır. Bu nedenle de hastalık da şifa da dışarıda aranır. Oysa esas olan İnsan ikincil olansa dünyadır. O nedenle hastalık da şifa da İnsanın içindedir. Değiştirilecek, dönüştürülecek olan İnsanın kendisidir. Ama bunu İnsanın anlaması ve kabullenmesi ÇOK ZORDUR. En basitinden İnsanın, İnsanların Akciğerlerin de kendini ifade eden hastalık belirtileri ile Yağmur Ormanları arasındaki ilişkiyi ya da zihinsel dalgalanmasıyla hava durumu arasındaki ilişkiyi veya da solunum ritmindeki düzensizlikle Ekolojik Sorunlar arasındaki ilişkiyi anlaması ve kabullenmesi bir yana, STRES VE hastalık bağlantısını ve stres faktörleri olarak da HIRSLILIĞINI VE AÇ GÖZLÜLÜĞÜNÜ anlaması ve kabullenmesi bile çok zordur. Bu nedenle tekil ve önemsiz bir hastalık belirtisinden, esaslı ve yaşamsal bir hastalık belirtisine kadar, hastalıkla ilgili tüm ifadeler bizlerden BİLİNCİMİZDE ESASLI BİR DÖNÜŞÜM talep etmektedirler. Bu da "Dualite ve Kutbiyet Dünyasının Terki" ile kendini ifade eder. Bu dünyadan el ayak çekmek değil, Dünyayı ele alış şeklinin terki ile ilgilidir. İşte tüm Metafizik yaklaşımlar bu nedenle, Dünyanın Ötesine Geçmekten, Dünyayı Ötelemekten, Dünyada olup Dünyalı olmamaktan söz ederler. Ve yine tüm Hakiki Gurular Zihni boşaltmaktan, boş ve beyaz bir sayfaya dönüşmekten söz etmişlerdir. Ancak dönem gereği, Kutbiyet ve Dualite öylesine yoğunlaşmış ve İnsanlar Materyalist bakışa öyle saplanmışlardır ki, bilinen tarihin EN HASTALIKLI DÖNEMİ YAŞANMAKTA VE TIP YENİ BİR DİN, TIP İNSANI DA -HAŞAYENİ BİR ALLAH OLARAK KUTSANMIŞ bulunmaktadır. Ama derdi yaratanın deva olması olası değildir. Şifa ancak, Tek ve Bir olana doğru Bilinç açılımından geçer. Bu da ancak ve ancak "doğrusal ve fiziksel algı ve bakıştan", "dairesel ve akaşik farkındalık ve görüşe" doğru bilinçli bir yolculuktan geçer. Bu Yeni Çağın "hem o hem o", "kazan, kazan", "haklısın, sende haklısın, evet sende haklısın" bakış açısıdır. Bu hiç bir şeyi yadsımamak, inkâr etmemek, yargılamamak ve böylelikle küçük tablodan alınacak dikkatin Büyük Tabloya odaklanmasıdır. Unutmayın her parça mikro düzeyde Bütünü içerir. Ve her parça ancak Bütünün izni ile var olabilir. Bu nedenle herhangi bir parçayı dışlayan, reddeden, yargılayan BÜTÜNÜ dışlıyor, reddediyor ve yargılıyor demektir ki bu VARLIĞIN KENDİSİNİ İNKÂRIDIR.
Bu nedenle Yeni Çağın Yeni İnsanı olmaya aday olan bizler, olayları ele alırken, aynı anda ilgili tüm tarafları ve tarafsızlıkla ele almalıyız. Zıt kutupları, ikilikleri birlikte değerlendirmeli ve birbirlerini nerede, nasıl bütünlediklerini görmeliyiz. Bu nedenle bir ayağımız birinde, bir ayağımız diğerinde zıt kutupları BİLİNCİMİZDE TEKLEŞTİRMELİ VE BİRLEŞTİRMELİYİZ ki, bugün sizlerin Dünyanızda bulunma amaçlarınızdan biri de gerçekte budur. İşte dostlarımız, Bu nedenle hasta ile hastalığı iki zıt kutup, birbirinin hasmı ve birbirine aykırı iki olgu gibi ele alan bugünkü Tıbbi yaklaşımla, hastalığa gerçek şifa sağlanması olası değildir. Aynı şekilde Hasta da, hastalığın kendi bilincinin bir kutbu olduğunu ve sağlık kutbu ve olgusundan kaynaklandığını, bu ikili yapının hastalığa yol açtığını anlayamadıkça ve hastalığının sorumluluğunu üstlenerek, BİRLİK BİLİNCİNE DOĞRU AÇILIM İÇİNE GİRMEDİKÇE, hakiki Şifaya kavuşamaz. Aynen sizin Birlik Bilincine kavuşmanızdan önce Dünyanızın da Şifa bulamayacağı gerçeği gibi. Bu zorlu, ama aslında kıymetli ve lütuflu yolda yürüyenlere bir parça da olsa katkısı olması umudu ve inancıyla, YÜKSEK ANLAYIŞINIZA sunarız. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0 N L A R ( O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/46 – 03.01.2005
" Dostlarımız, Bazı dostlar, yahu bunlar herhalde hastalıklar ve tedavileri hakkında aslında hiç bir şey bilmediklerinden, sözü uzatıp duruyorlar ve bizleri oyalıyorlar, diye düşünmekteler. Şaka yollu da olsa, bu serzenişte içten içe bulunmaktalar. Yani, halen somut olarak hastalıklara ve onlarla ilgili açılımlara geçmemiş olmamıza bozuluyorlar. Ama demiştik ve yine de diyelim ki, bizim amacımız zaten TIP DOKTORLUĞU yapmak değil ki. Şifacılık derseniz, onu da nasıl ele aldığımızı anlattık ve de zaten o yüzden sözü uzatıyoruz(!). Ve de biraz daha uzatacağız, af ola. Ki aslında bununla birlikte şunu da itiraf edelim ki, somut hastalıklar diyelim ki KANSER, AIDS, CÜZZAM ve diğerleri ile ilgili bilgi ve açılım vermek aslında bizlerin çok da hoşlandığı bir alan değil. Çünkü bu konular nihayetinde hem Teknik konular hem de hassas. Teknik konular, ara, ara bizlerde bu alana girmek zorunda kalsak da, belirtmiştik bizlerin ne uzmanlık alanı ne de çok da hoşlandığımız bir alan. Kaldı ki aktarıcı dostumuzun da, sosyal bir bilimle ilgili oluşu da ve ayrıca insan psikolojisi ile uzun yılardır amatörce ilgileniyor oluşu da, tesâdüfi olmasa gerek. Bu nedenle, lütfen, bizlerden somut ve mucizevî yardımlar -esas olarak- beklemeyin. Hali hazırda ulaşabileceğiniz, akupunktur uzmanları, reiki üstatları, biyo- enerji şifacıları, homeopati uzmanları, hipno-terapistler, geştalt psiko terapistleri ve benzerleri mevcuttur. Ama biraz sabırla, hem genel yaklaşım hem de özel açılımlar, sizlere ve sevdiklerinize ŞİFA SÜRECİNDE katkıda bulunabilir. Ve de sizler TEMEL YAKLAŞIMI yani HASTALIK VE ŞİFANIN ne olduğunu anladığınızda, belki bizlerin de bazı yardımları olabilir. Lütfen sabır ve anlayış, dostlarımız. İşte bu düzlemde bu akşamda bazı genel yaklaşımları paylaşmaya devam edeceğiz. Hastalık, Dualite ve Kutbiyetin doğal sonucudur dediğimizde kast ettiğimiz şey, hastalılığın "ben" in doğal sonucu olduğudur. Bu şuna benzer; kış günü eksi 20 derecede, buz gibi bir suda yıkanırsanız, bunun sonucu zatüre’dir. Çünkü bedeninizin alışıldık, normal ritmine ve sıcaklığına yapılmış bir saldırı söz konusudur. Bedenin aleyhine iş görülmüştür. İşte “ben ve ben bilinci" de, BENLİĞİNİZE VE BENLİK BİLİNCİNİZE saldırıda bulunduğundan, bu aleyhe iş kendisini hastalık olarak da ifade etmektedir. Ben dediğimiz şey, sizin sizi tanımlarken kullandığınız her şeydir. Ve sizlerin sizi tanımlamalarınız hep ikiliğin bir yüzü, bir kutbu ile ilgilidir. Dolayısıyla her tanım ve kabul, bir diğer yüzü ve kutbu dışlamakta ve inkâr etmektedir. Kabul ya da reddettiğiniz kutbun hangisi olduğunun önemi yoktur. Önemli olan kabul edilen ve
reddedilen ikiliğidir, bölünmüşlüğüdür. Siz kendinizi namuslu olarak tanımladığınız anda, namussuzluk olarak etiketlediğiniz her şey -değer yargıları, inançlar, düşünceler, davranışlar - sizin bilincinizin dışında kalırlar. Bu bunların sizle ilişkisiz ve ilgisiz olduğu anlamına gelmez. Sadece FARKINDALIK ALANININ DIŞINDA VARLIKLARINI sürdürdükleri anlamına gelir. Unutmayın ki, hiç bir kutup, zıddı olmadan var olamaz. Eğer biz cesursak, mutlaka bir yerlerimizde korkaklık da olmalıdır. Aksi halde cesarete sahip olamazdık. Dengeli insan ise, her iki kutbun kendindeki varlığının farkında olarak, ne cesur ne korkak sadece ZEKÂ VE SEVGİYLE davranan insandır. İşte kendimizle ilgili tanımımız gereği, dışladığımız, bizde karşılığı olmadığına kendimizi inandırdığımız tüm zıt kutuplar -dengeye kavuşmak isteği ve umuduyla- FARKINDA olmadığımız KARANLIK ALANIMIZDA yer alırlar ki, Freud bunu BİLİNÇ DIŞI, Jung GÖLGE, Âdler ZORLANIM ALANI olarak adlandırmışlardır. İşte bu KARANLIK ALANIMIZ adı üzerinde karanlıkta kaldığından ve varlığından haberdar olmadığımızdan, sürekli bizim "aleyhimize" çalışan bir kör güçtür. Bizler birçok alanda adeta akıntıya kürek çektiğimizi düşünür, bazı şeylerin neden bir türlü yolunda gitmediğini, niçin istemediğimiz şekillerde davrandığımızı, niçin zaaflarımızın ortaya çıktığını ve onlara yenik düştüğümüzü ve benzerlerini anlayamayız. Ve kendi KARANLIĞIMIZLA yani sandığımızı bütünleyen yanımızla YÜZLEŞEMEDİĞİMİZ içinde bu karanlığı dışımıza yansıtırız. Tahrik edilmişizdir, mecbur bırakılmışızdır, yanlış anlaşılmışızdır, yarı yolda terk edilmişizdir, kandırılmaya çalışılmışızdır ve benzerleri. Sorumluluk ve suç hep diğerinde, diğerlerinde ve Karanlık Dünyadadır. Bu karanlıkta kalan ve kendimiz olan alanın gücünü ve dinamiğini bilmediğimizden, çoğunlukla amaçlarımıza ulaşamaz ve ama sorumlu ve suçluyu dışarıda ararız ve de bu arada fark etmeden fark ettiğimiz kendimizle ilgili her şeyi yeniden KARANLIK ALANIMIZA göndeririz. Bu durumda yüzleşmekten kaçındığımız olgular, dış dünyada tekrar, tekrar karşımıza çıkarlar ki, kendilerine ışık tutalım. Bu durumda zamanla insan kaçındığı ve reddettiği olguların pençesine düşer. Ve istese de istemese de onları deney imlemek zorunda kalır. Çünkü bütünleşmek ve dengelenmek için insanın reddettiği olgularla yüzleşmesi ve onları kabullenmesi zorunludur. Bu nedenle, insanın en çok kaçındığı ya da sorunlu olduğu olgular, aslında insanın anlamak ve bütünlemekle en çok mükellef olduğu alanlardır. Bu nedenle zamanla birçok insanın reddettiği ve savaştığı olgu ve alanların sıkı birer takipçisi olduğu bilinen bir gerçektir. Birçok aşırı alkol düşmanının zamanla alkolik oldukları, ahlak vaazları verenlerin özellikle orta yaşlarda her türlü "ahlaksızlıktan" kendilerini alamadıkları ve benzerleri yaşanılan deneyimlerdir.
Bu nedenle ÖNCELİKLE ANLAMALI VE KABULLENMELİYİZ Kİ, bizi ne oluşturan, ne sınırlayan, ne de iyi ya da hasta eden dış dünya değildir. Dış dünya bize sadece ve sadece kendimizi özellikle de KARANLIK ALANIMIZI yansıtan bir AYNADIR. Bizimle ilgisi olmadığını düşündüğümüz halde ÇEKİLDİĞİMİZ ya da REDDETTİĞİMİZ şeyler büyük bir olasılıkla KARANLIK YANIMIZLA ilgilidir. Nötr kaldıklarımız ise ya farkında olduğumuz ya da dengelediğimiz ve aştığımız olgu ve alanlarla ilgilidir ki bu nedenle ilgi alanımıza pek girmezler. İşte bu temel ANLAYIŞI YAŞAMAYAN insan, öncelikle gücünü ve enerjisini dışarıya teslim ederek, kör güçlerin kurbanı haline gelir ve sonrasında da SANAL KURGULARININ oyuncağı olur ki, zamanla yel değirmenlerine karşı giriştiği amansız ve umutsuz savaş, çeşitli hastalıklar olarak da kendisine geri döner. Unutulmaması gereken bir şey de şudur ki, KARANLIK ALANDA YER ALANLAR NE OLURSA OLSUN, HER İNSAN İÇİN, KÖTÜ VE İNSANLIK DIŞI OLAN ŞEYLERDİR. Her insan bu nedenle yani KÖTÜ VE İNSANA AYKIRI olduğuna inandığı için bazı olgu ve alanları inkâr eder ve KARANLIK ALANINA ATAR. Böylelikle iyi ve yararlı bir HAYAT yaşayacağı inancıyla yaşayan(!) insan, aslında kendi kendisinin kurbanı olur. Çünkü aslında her kutup birbirinin tamamlayıcısı ve dengeleyicisi olduğundan ve insan ancak TAMAMLANDIĞINDA VE DENGELENDİĞİNDE YANİ
O
BÜTÜNLENDİĞİNDE, ikilikten kurtularak NE İSE OLAN HAYATI YAŞAYABİLECEĞİNDEN, karanlık alana attığımız her olgu ve alan, BÜTÜNLENMEK için gereksindiğimiz olmazsa olmazlarımızdır. Bu nedenle, karanlık alanı ışığa çıkarmadan ve onları anlayıp, zıt kutuplarıyla dengelemeden ŞİFALANABİLMEMİZ olası değildir. İşte karanlık alan bu nedenle, yani bizim FARKINDALIK ALANIMIZA çıkabilmek için son çare olarak kendilerini HASTALIK olarak ifade ederler. Ya da kaza, bela olarak. Ve aslında muratları bizi hasta etmek değil tam tersine gerçek anlamda ŞİFALANDIRMAKTIR. Yani, karanlık alanın varlığı hastalığı olanaklı kılmakta, karanlık alanla yüzleşmek ve bu alanı aydınlatmak ise şifayı olanaklı kılmaktadır. İşte HASTALIK VE ŞİFANIN NE OLDUĞUNUN GİZİ BURADA SAKLIDIR. Herhangi bir hastalık ifadesi, fiziksel alanda kendisini ortaya koyan karanlığımızdır. Bu ifadeler sayesindedir ki, insan, yadsıdığı olgu ve alanlarla yüzleşmek ve onlarla bütünleşmek zorunda kalır. Bu anlamda hastalık ifadesi bizi yadsıdığımız şeyle yüzleşmeye ve barışmaya zorlayan ve böylelikle de RUHSAL DÜZEYDE BİZİ BÜTÜNLENMEYE SEVK EDEN bedensel yardımlardır. İşte bu nedenle hastalık ifadeleriyle savaşmak yerine barışmak ve onlarla sulh yoluyla, ilgi ve dikkati bu
ifadelere vererek ve öncelikle bu ifadeleri KABULLENEREK, karanlık alanımıza bir kapı açabilir ve karanlık alanımızı aydınlatma olanağı bulabiliriz. Yeri gelmişken, karanlıkla kastımızın sadece ve sadece FARKINDALIK ALANIMIZIN DIŞI olduğunu, kötülük ya da günahkârlıktan söz etmediğimizi söylemekte yarar görmekteyiz. İşte bu nedenle Şifa süreci zorludur. İnsanın karanlık alanıyla yüzleşmesi ve o alanı kabullenmesi, kendi "benini" feda etmesini gerektirir ki, bu ciddi bir DÜRÜSTLÜK, SAMİMİYET VE ZEKÂ gerektirir. İnsan ancak gerçekten Şifa istiyorsa ve ŞİFAYA HAZIRSA(!), ŞİFAYI KABUL EDECEK ZEKÂ VE SEVGİ DÜZEYİNE GELMİŞSE(!) yani "benin" SANAL dünyasından, BENLİĞİN HAKİKİ dünyasına adım atmaya hazırsa ve hazır olduğu oranda şifa kendisine akacaktır. Unutmayın aslında Şifa konusunda da dış dünya sadece AYNADIR. Şifa da insanın kendisinden kendisinedir. Dışarıda yer alan aktörler sadece aracıdırlar ve en fazla şifaya vesile olabilirler. Bu nedenle İnsan kendisi istemedikçe onu şifalandırmak olanaklı değildir. İşte hastalık ifadeleri -tür ve düzeylerine göre- insanı hem kendisine hem de dışına anlatan ve tanıtan çok değerli aletlerdir. Eğer insan RUHSAL BÜYÜME VE BÜTÜNLEŞME için samimi bir istek duyuyorsa bu çok kıymetli bir fırsattır. Çünkü insan sadece olduğunu sandığı "benini" bilebilir. Oysa hastalık ifadeleri insana, bu beninin ötesinde "kendisini" tanıma olanağı sunar ki, insan "kendisini" tanıyabildiği takdirde buradan da "BENLİĞİNİ" BİLMEYE doğru yolculuğa çıkabilir. Dostlarımız, Lütfen asla ve asla unutmayınız ki, yaşadığınız Evren ACIMASIZ - KATI SEVGİSİZ değildir. Acımasız, katı ve sevgisiz olan sizlerin "benlerinizdir". Oysa EVRENİN SİZLERDEKİ İFADESİ OLAN BENLİKLERİNİZ DE o kadar MERHAMETLİ - ŞEFKATLİ VE SEVGİLİDİR Kİ, sizleri KENDİNİZE VE BENLİĞİNİZE geri döndürebilmek için "beninizi" silkeler. İşte bu silkeleme aletlerinden biri de hastalıktır. Ver her hastalık ifadesi hem "beniniz", hem "kendiniz" hem de "BENLİĞİNİZ" ile ilgili anlayış ve biliş fırsatlarıdır. Sizlerden ricamız, herhangi bir hastalık ifadesi ile karşılaştığınızda, ister kendinizde ister bir sevdiğinizde, O İFADEYİ SEVİN VE KABULLENİN. ONA SESLENİN VE DEYİN Kİ, "SENİ BUNA ZORUNLU KILDIĞIM VE DAHA UYGUN BİR SESLENİŞİNİ DUYMAZDAN GELDİĞİM İÇİN ÜZGÜNÜM. AMA OLAN OLDU. ŞİMDİ SENİ KENDİMİN BİR YARATIMI VE PARÇASI OLARAK SEVGİYLE KUCAKLIYORUM. SENİNLE BÜTÜNLEŞEBİLMEK VE
BÖYLELİKLE SENİ KENDİMDE DENGELİ VE UYGUN BİR ŞEKİLDE İÇEREBİLMEK VE İFADE EDEBİLMEK ÜZERE SENDEN ANLAYIŞ DİLİYORUM. VE KALBİMİ VE ZEKÂMI SANA AÇTIM. SENİ DİNLİYORUM." Aslında özellikle ciddi hastalıklarda, hastaların BİLİNÇ - UYKU - RÜYA durumlarının değiştiği, hastaların değişik rüyalar gördükleri, sayıkladıkları(!), a normal(!) hissedişler yaşadıkları ve benzerleri bilinir de, bunlar yine düşmanın saldırılarına bağlanır. Ne yazık ki dostun iletişim arayışları olarak ele alınmaz. Ancak hastalık ifadelerine dediğimiz şekilde yaklaşan hasta(!) ise, hastalık ifadeleriyle iletişime girerek, ŞİFAYI başlatacaktır. Hem de sadece tıbbi şifayı değil.
Dileğimiz o ki, sizler, KARANLIK YANINIZIN SESLENİŞLERİNE, HASTALIK İFADELERİNE DÖNÜŞMEDEN KULAK VE KALP VERİNİZ. Sizler Zeki insanlar olarak, ikiliğin tuzaklarına düşmeyesiniz. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/47- 03.01.2006
" Dostlarımız, Hepinize merhabalar, selamlar ve sevgiler. Sizler bizleri özlediniz mi? Bilmiyoruz ama bizler sizlerle bu sözel daha doğrusu yazısal iletişimi dahi çok özlüyoruz. Çünkü, sizleri ANLAYAMAYACAĞINIZ denli ve TARZDA seviyoruz. Neyse, önemli olan şu an da buluşmuş olmamız. Çok kısaca iki değini den sonra, sabrınızı zorlamaya yani hastalıkların dinamiklerini aktarmaya devam edeceğiz. Bu konuyu tamamlamak istiyoruz ki, sizlerle hem somut bazı hastalık ifadelerini hem de onlarla ilgili bazı somut yaklaşım önerilerimizi paylaşabilelim. Sizlere önceki seslenişlerimizden birinde, 1 - Bebek ve çocukların hastalanmaları, 2 - Ruhsal kişiliklerin hastalanmaları, 3 - Yaşam kapasitesini yok eden(!) hastalıklar, 4 - Kaza ve şiddete maruz(!) kalma, 5 - Salgın ve bulaşıcı hastalıklar,
saçmalayacak(!) ve tuhaf bir ilişkiye dikkat çekecek ve bir uyarı da bulunacağız ki, sizler dikkatli olasınız, dostlarımız. Önceki bir seslenişimizde demiştik ki; " Ayrıca ülkenizde ve dünyanızın çeşitli yerlerinde ve de özellikle ekonomisi gelişmiş olan ve et ağırlıklı beslenen ülkelerde hayvanlardan kaynaklanan değişik rahatsızlıkların yaşanmakta olduğu bir döneme de denk gelmesi de ilginç bir tesadüf!. Tavuklarda kuş gribi, inek ve danalarda deli dana v.b hastalıkların ortaya çıkması acaba neye işaret ediyor? İnsana ne anlatılmak isteniyor? Eğer siz hastalıkların sadece fiziksel ya da psikolojik süreçlerle ve dinamiklerle ilgili olduğunu ve aslında hastalanana ve onunla ilgili olanlara bir mesaj ve bir uyarı anlamına da gelmediğini düşünüyorsanız başka. Ama nasıl ki bazı hastalıklar yoksul hastalığıdır ve bu hastalıklar aynı zamanda tüm insanlığa yoksulluk ile ilgili bir UYARI VE MESAJSA, -etleri için beslenen ve kesilen- hayvanların hastalıkları da, İNSANA BİR UYARI VE MESAJDIR. Hayvanlar, İnsanların dikkatini hem kendi koşullarına ve hem de İnsanın sefaletine odaklamak istemektedirler. Çünkü aslında dostlarımız, ETEBUR BESLENME İNSAN DOĞASINA VE RUHSALLIĞINA AYKIRIDIR." Dostlarımız,
O
Hakkında da açıklamalarda bulunacağız demiştik. Bir dostumuz sağ olsun bu maddeleri yediye tamamladı. Bizler için 7=yedi rakamı ve enerjisi uğurludur. ( Ya bizlerin de batıl inançları bir, bir çıkıyor ortaya işte.) Dostumuz, KALITSAL, GENETİK hastalık ifadelerinin de bizim yaklaşımımızda nereye oturduğunu açıklamamızı istedi. Öyleyse zaman içinde sizlere,
Konu sadece etobur beslenme konusu değil, 'nun bize emanetleri olan ve İnsanlaşma sürecinde evrimsel skalada kendi düzlemlerinde bulunan Hayvanları nasıl algıladığımız, onlara nasıl yaklaştığımız, nasıl bir ilişki içinde olduğumuz, onlara ve dolayısıyla Ekolojik Sistem ve dengeye ve de Dünyaya saygı duyup duymadığımız ve onları Onurlandırıp, onurlandırmadığımızla da ilgilidir. İnsan bu hayvan hastalıklarından hareketle, NASIL BİR RUH HALETİ İÇİNDE OLDUĞU, KENDİNİ NASIL ALGILADIĞI VE NE TÜR YARATIMLAR OLUŞTURDUĞUNU sorgulayabilir ve sorgulamalıdır da.
7 - Kalıtsal, Genetik hastalıkları da ifade edeceğiz. Bilesiniz lütfen.
Şimdi, gelelim saçmalamaya(!). Bugünler de bir başka hastada ilgiyi üzerine
Şimdi, hayvan ve bitki hastalıklarına girmeden, ama ülkenizde ve yakın coğrafyanızda yaşanmakta olan Kuş Gribi salgını nedeniyle, daha önceki bir seslenişimizi tekrar paylaşarak, bir olguya dikkat çekeceğiz. Biliyorsunuz bizler güncel ve somut gelişmelerle ilgili değiniler den kaçınıyoruz. Bunun birçok nedeni var. Ancak bu genel bir çerçeve çizmemize de engel olmuyor. Ancak bugün,
topluyor. rtad ğu'nun bir politikacısı olan ARİEL ŞAR ON. O da beyin kanaması nedeniyle ameliyatlar geçirdi ve aslına bakarsanız yaşaması mucize olacak ama yaşasa da artık bakım ve yardıma muhtaç olacak. Bir yanda KUŞ GRİBİ bir yanda özellikle ASKERKEN Filistinlileri "hâşâ, TAVUKLAR GİBİ MÜLTECİ KAMPLARINA DOLUŞTURAN, TAVUKLAR GİBİ KATLETTİREN, SONRA TÜM BİR FİLİSTİNİN TAVUK KÜMESİNE
6 - Hayvan ve bitki hastalıkları
O o
DÖNÜŞTÜRÜLMESİNE YOL AÇAN POLİTİKALARI UYGULATAN" Şar on' da hasta. Sakın yanlış anlaşılmaya, biz politika ile ilgili değiliz. Daha önceki bir mesajımızda bunu açıklamıştık. Beş duyu algısı içindeki hiç bir yaklaşım bizimle ilgili değildir. Ayrıca kimsenin hastalığına sevineceklerden de değiliz. Ama biz sadece saçmalamak(!) suretiyle, size bir şeyi işaret etmek istedik. Ve en azından bunun ilginç bir tesadüf(!) olduğu da ortada. Şimdi gelelim uyarımıza; Önce "deli dana", sonra "kuş gribi" hastalıkları ortaya çıktı. Yani önce kırmızı et, sonra beyaz etle ilgili sorunlar yaşandı ve yaşanıyor. Acaba İnsanlar yaklaşımlarını değiştirmezlerse ki, değiştirecekler gibi görünmüyor, sıra da ne var dersiniz.? Bizim sizlere gönül rahatlığı ile önerdiğimiz BALIKLARA DİKKAT. Onların çiftlikleri ya da tatlı su balıkçılığı koşullarına bir bakın. Dinamitle, torpille, şok edici ses ve kimyasal uyuşturucu ile avlanmayı bir inceleyin. Üstüne de denizlerinize boşaltılan Sanayi atıkları ile Atom Ürünleri atıklarını ekleyin ve hazır olun. İnsanlık ne ekerse onu biçecek. Çok önceleri bir Kızılderili Reisi, "nehirlerdeki son balıkta öldüğünde, beyaz adam paranın yenmediğini anlayacak" derken, belki de bir kehaneti belirtiyordu. Dostlarımız işte sizlerden ricamız, yediğiniz balıkların da kaynağına ve kendisine dikkat ediniz ve zaman içinde Balıklarla ilgili de olası gelişmelere şaşırmayınız. Dostlarımız, Artık kendi müfredatımıza ve sabrınızı zorlamaya devam edebiliriz. Bir önceki paylaşımımızda, KARANLIK ALAN VE ONUN AYNASI HASTALIK İFADELERİNDEN söz etmiştik. Ve demiştik ki, kendinizde görmek istemediğiniz, kabullenemediğiniz olgu ve özelliklerinizi KARANLIK ALANINIZA itelersiniz. Bugün sizlere işte bu beğenmediğiniz, hoşlanmadığınız şeylerin dinamiğini yani DOĞRU - YANLIŞ / İYİ - KÖTÜYÜ aktarmak istiyoruz. İnsan, kutbiyet ve dualite dünyasında yaşadığından ve deneyimini böylelikle ikilikler üzerine oturttuğundan, en temel ikilik de DOĞRU - İYİ İLE YANLIŞKÖTÜ İKİLİĞİDİR. İnsan sınırlı algısı ve kavrayışıyla, bir gökkuşağı gibi olan hayata dair olguları siyah ve beyaza indirgemekte ve CEHALETİNİN süzgecinden geçirerek onları DOĞRU -İYİ YA DA YANLIŞ- KÖTÜ olarak etiketlemektedir. Bu durumda her insan da kendi YANLIŞ VE KÖTÜLERİNİ karanlık alanına
atmaktadır. Bu nedenle de farkında olmadığı ama hissettiği bu alanını da daima baskılanması, engellenmesi gereken bir YANLIŞLIK VE KÖTÜLÜK alanı olarak ele almaktadır. Böylelikle de bu alanla sürekli bir savaş, mücadele içine girmekte yani aslında KENDİSİYLE savaşmakta ve mücadele etmektedir. Yani D on Kişot’da kendisidir, yel değirmenleri de. Ama kendi kendiyle savaştığından, yanlış ve kötü olanı bir türlü yenemeyişini ve de sonunda bir bütün olarak kendisinin mağlup oluşunu da bir türlü anlayamaz. İnsan aslında kabına zarar veren bir zehir gibidir. Anlaşılması gereken ise, yanlış ve kötü olarak etiketlediklerinin değil de, bu etiketlemenin kendisinin ZEHİR olduğudur. Doğru bildiği yanlış bildiği olmadan, yanlış bildiği ise doğru bildiği olmadan varlık kazamayacağı gibi, hem doğru hem de yanlış bildiği insanda bütünlenerek, insanı BİRLİĞE ulaştırma muradındadırlar. Daha önce de değindiğimiz gibi, aslında kutbiyet ve Dualitenin ardında BİRLİK olup, ikiliği ve ona ait kavramları olanaklı kılan bu Birliktir. Ve bu ikilik, Bir olanın farklı ama ayrı olmayan ifadeleridirler. Ve bütünlendiklerinde, Bir olacak olan aynı paranın iki yüzü gibidirler. Bu nedenle aslında "yanlış ve kötü" olan, bazı olgu ve şeylerin "yanlış ve kötü" olarak etiketlenmesi ve inkâr edilmesidir. Yani İnsanın BİRLİKTEN, İKİLİĞE DÜŞÜŞÜDÜR. İnsan için asıl sorun, ikili algısı ve yaşantısıdır. Çare ise, bu algıyı terk ederek BİRLİĞİN FARKINDA olmaktır. Yani aslında, "yanlış ya da kötü" olan iki uçtan herhangi biri değil, bizzat ikiliğin kendisidir. İşte insan kendisini nasıl bilirse bilsin, nasıl sanırsa sansın, aslında karanlık alanında gizli olan yanları KUTBİYET VE DUALİTE yasallığı gereği, tamamlanmak üzere yaşanmak için kendilerini ifade edeceklerdir. Eğer insan ısrarla bu ifade isteğini bastıracak ve uygun kanallar açmak yerine yadsımaya devam edecek olursa, bu durumda karanlık alanda yer alıp da kendilerini ifade etmek isteyen olgular, başkaca şekillerin yanı sıra kendilerini HASTALIK BELİRTİLERİ, KAZA YA DA ŞİDDETE MARUZ KALMA biçiminde de ifade edeceklerdir. İşte bu nedenle İNSANIN SIRRINA ERMİŞ TÜM AYDINLANMIŞ VARLIKLAR, bu nedenle ikiliklerden her hangi birini değil de, ikiliği aşmayı, kutbiyet ve dualite düzleminin ötesine geçmeyi, BİRLİK VE BÜTÜNSELLİĞİ ifade etmişler ve bunun yollarını aktarmışlardır. Gerçek bir öğretmen ve gerçek bir öğreti, kutbiyet ve dualite dünyasında DOĞRU VE İYİNİN gerçekleşmesinin olanaklı olmadığını, doğrunun kaçınılmaz olarak YANLIŞI(!) ve iyinin de kaçınılmaz olarak KÖTÜLÜĞÜ(!) üreteceğini bilerek, İnsana bu ikiliği terk etmeyi ve BİRLİĞE yönelmeyi ve bunun yollarını GÖSTERENDİR.
Bu nedenle, yanlış ve kötü şeyler yapmak korkusu ve doğru ve iyi şeyler yapmak zorlanımıyla yaşamak insanı, bugün ki haline ulaştırmıştır. Çünkü korku deneyimi ve ifadeyi engelleyerek insanı gelişimden alıkoyarken, zorlanım ise dürüstlük ve samimiyeti engelleyerek insanı olduğundan koparak, olmadığı, sahte bir hale sokmuştur. Sahtelikten ise "doğru ve iyi"(!)nin doğması olanaklı değildir. Aslında insanın mükellef olduğu şey, ikiliği bir ucu yadsımadan ele alması, bütünü deney imlemesi ve ifade etmesi ve kendinde ve yaratımında olan her şeyle yüzleşmesidir. Ancak bu deneyim ve yüzleşme CESARETİNİ VE BİLGELİĞİNİ yaşayabilen insan anlayabilecektir ki, aslında zaten "yanlış ve kötülük" yoktur. Çünkü aslında
O
"doğru ve iyi" olan da yoktur. Sadece ne ise olan hayat ve onun ardında IŞIK VE SEVGİ olan BÜTÜNLÜK VE BİRLİK vardır. Ve de aslında sizin karanlık alanınız ya da genel olarak da karanlık da yoktur. Sadece Birin fiziki ifadelerinden olan Işığın yokluğu söz konusudur. O nedenle karanlık alanla ya da karanlıkla savaşmak beyhudedir ve karanlık alana ya da karanlığa güç(!) katacaktır. Gereken ise, Işığa odaklanarak, karanlık alana ya da karanlığa Işık tutulmasıdır. O zaman bir maddesi olmayan karanlık dağılacak, yok(!) olacaktır. "Karanlığa küfredeceğine, bir mum da sen yak" sözü çok bilgece bir deyiştir. Bu nedenle aslında karanlık alan, Işığa bir davettir. Işığa kendisini VAR edeceği bir ALAN sunmaktır. İşte bizlerinde karanlık alanımıza tutacağımız bir farkındalık, bir göz atma, karanlık alanımızı ışıtacaktır. Karanlık alanın yol açtığı hastalık ifadelerinin de isteği budur. Kendilerinden hareketle karanlık alanın görülmesi ve ışıtılması. Beş duyu algısının sınırlılığı içindeki insan, daima bir şeyleri "yapmak" ve "değiştirmek" isteği içindedir. Bu egonun kendisini var edebilmesi ve anlamlı kılabilmesi için gereklidir. Oysa hayat ise insandan sadece farkındalık, berrak bir görüş ve kalben biliş istemektedir. İnsan farkındalığını arttırdığı ölçüde, karanlığını aydınlatacak ve bunun kendisi ise gerçekliği sahtelikten ve safralardan kurtaracak ve temizleyecektir. Bu durumda kalacak olan ise İnsanın DOĞAL HALİ İLE BİRLİKTİR. O nedenle yapılması ya da değiştirilmesi gereken bir şeyler değil de, İnsanın tutumunun farklılaşması gereklidir. Çünkü tutum olgudur. İnsan artık DON KİŞOTLUĞU, yani kendi gölgesiyle, doğanın gölgesiyle ve dünyanın gölgesiyle SAVAŞMAYI BIRAKMALI ve gölgeyi AYDINLATARAK, HAKİKİ OLANIN ANLAYIŞINA -tekrar - KAVUŞMALIDIR. Bu anlamda da rahatsızlık duyduğunuz ve değiştirmeyi istediğiniz şeyler, onlara tarafsız yaklaşabildiğiniz takdirde sizler için büyük birer öğretmene dönüşeceklerdir. Çünkü bunlar, kendinizde yadsıdığınız ve bütünleşemediğiniz
alanlara işaret etmektedirler. Bu nedenle sizlerden ricamız, hastalık ifadeleri dahil sizleri rahatsız eden şeylere, barış elinizi uzatarak, nötr bir şekilde yaklaşarak, kendinize bir kapı açmanızdır. Ve sakın unutmayın, DÜNYADA YANLIŞ BİR ŞEY YOK. YANLIŞ OLAN İNSANDA VE DÜNYADA YANLIŞ OLARAK GÖRDÜĞÜ HERŞEY, İNSANIN - İNSANLIĞIN YANLIŞIDIR. O YANLIŞ DA İNSANIN BÜTÜNLÜK VE BİRLİĞİ FARK ETMESİNİ ENGELLEYEN, KUTBİYET VE DUALİTE ESASLI ALGI VE BAKIŞIDIR. İşte dostlarımız, Bizler hiç de sihirle, büyüyle ilgili olan, sizlere kolay yoldan cenneti vaat eden bir Bütünlük değiliz. Sizlerden ellerinizi taşın altına sokmanızı ve kendi işinizi kendinizin görmesini isteyenleriz. Ve de bir yanıyla sizler için zor olan şeyleri önünüze koymakta isek de, aslında SİZLERİN HAKİKİ DOĞANIZA vurgu yaptığımız içinde, mucizeler yaratacak ve çok kolay şeylere dikkatinizi çekmekteyiz. Zen bu nedenle, yani ikiliğin ötesinden BİRLİK düzleminden seslendiği içindir ki, "ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınız önemlidir" demektedir. Yaptığımız şeyi BİLİNÇSİZ VE FARKINDALIKSIZ yapıyorsak, ne yaparsak yapalım sonuç hüsrandır. Eğer BİLİNÇLİ VE FARKINDALIKLI yapıyorsak sonuç AYDINLIKTIR. Çünkü birinci halde "ben" den iş görüyoruz demektir, ikinci halde ise "BENLİĞİMİZLE" OLUYORUZ demektir. İşte sizlere devamlı SEVGİDEN söz etmemiz de bu nedenledir. Çünkü ancak sevgi ile ikilikler Bir edilebilir. Sevgi, beni Benliğe, ikiliği Birliğe, körlüğü Görmeye, hayırı Evete, bilinçsizliği Bilince, yadsımayı Kabule dönüştüren sihirli bir alettir. Sevginin tek isteği vardır; İnsanı kendinde bütünleştirmek ve bütünlenen insanı EVRENLE BİRLEŞTİRMEK. Bu nedenle sizin oralarda aşınmış bir sözcük olsa da, bizler sizleri her fırsatta KALPLERİNİZE VE SEVGİYE davet edeceğiz. Öyleyse bağlarken kısa ama öz bir saptamayla mesajımızı bitirelim; HASTALIK İFADESİ SEVGİSİZLİK İFADESİDİR. ŞİFA İSE SEVGİDİR. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
0
N
L
A
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2 / 48 – 07.01.2006
“ Dostlarımız, Sizlere hastalıkların ne’likleri ile ilgili olarak daha önce sunduğumuz genel çerçeve içinde yer alan iki maddeyi tekrarlayarak, kısaca açmak istiyoruz. Ve yine hatırlatmak istiyoruz ki, bizim için önemli olan, sizlere hastalık ile ilgili Metafizik bir açılım sunarak, DAİRESEL VE AKAŞİK BİR BİLİNÇ VE YAKLAŞIM ortaya koymak ve sizi de bu Bilince ve yaklaşıma davet etmektir. Bizim asıl önemsediğimiz budur; Sizlerin olguları ve olayları "doğrusal ve fiziksel" algılamaktan -ki bu kutbiyet ve dualite düzleminin yaklaşımıdır- "dairesel ve akaşik" farkındalığa –ki bu yeniçağın yaklaşımıdır- ulaşmanıza katkıda bulunmak. 1- Hastalık, Tıp Biliminin tanımladığı gibi Sağlık halinin yokluğu ile sınırlı değildir. Aslında zaten Bütün olarak İnsanlık ve tekil olarak Her İnsan hali hazırda hasta’dır. Sizlerin hastalık diye adlandırdığınız ise bunun dönem, dönem ZİRVEYE VURAN İFADELERİDİR. Yani İnsanın şu anki asıl hali HASTA OLUŞUDUR. Ama esas ya da asal doğası ise ŞİFADIR. Dostlarımız, Daha önce de belirttik ki, aslında İnsan evrimsel süreç içerisinde yar alan bir Varlıktır. Ve bu nedenle de asli doğasının yani Bütünlük ve Birliğinin "perdelendiği" ve "kutbiyet ve dualitenin" hüküm sürdüğü maddesel bütünlüklerde yol alan bir varlıktır. Bu nedenle de bunun doğal bir süreci ve sonucu olarak, insan zaten Hastadır. Amaçsa doğal hale yani Şifaya tekrar ve farkındalıkla geri dönmektir. Bu anlamda hastalık ve onun çeşitli ifadeleri de, İnsanın evrim süreci içersinde yol alabilmesi için tasarlanmış ve İnsana hizmet eden bir mekanizma olup, İnsanın hali hazır halinin doğal bir bileşenidir. İnsan kutbiyeti deneyimlediği için, sağlık(!) ve hastalık(!) onun kaçınılmaz kaderidir. İnsan, olduğu haliyle BÜTÜNLÜĞÜNDEN - BİRLİĞİNDEN - TEKLİĞİNDEN - DOĞASINDAN ayrı ve kopuk olduğundan, bunların FARKINDA olmadığından HASTADIR. Ve bu hasta halinin çeşitli ifadeleri de, İnsanı "asıl" doğasına çağıran hatırlatıcılar ve yol göstericileridir. Bu nedenle anlaşılmalıdır ki, hastalık, aslında sağlıklı olan insanın, anormal bir ifadesi değildir. Sağlık da, hastalık da "benin" yaratımlarıdır. Ve ikilik ile ilgili yasallıklar gereği, her "sağlık" hali, "hastalıkla" dengelenmek zorundadır. Şifa ise, farkındalıkla "benin" aşılarak, "BENLİĞE" varılmasıdır ki, bu durumda ikilik yerini Birliğe bırakacağından dengelenme gereği ortadan kalkacak ve ne ise o olan, yani hastalık ya da sağlığın ötesinde olan kendisini ifade edecektir.
Kulağınıza, anlayışınıza, kabullerinize, inançlarınıza ve düşüncelerinize çok ters gelen bu gerçeği anlamak ve kabullenmek çok önemlidir. Çünkü ancak bu halde insan, hastalık ifadelerini sağlığa kavuşmak değil de, hastalık ya da sağlık ikilemini aşmak için kullanabilir. Bu nedenle insan, hastalık ifadelerine açtığı savaşta bir ateşkes yapabilir, hastalık ifadelerini dinlemeyi ve anlamayı başarabilirse ve de ŞİFAYA ulaşmayı gerçekten isterse, "hastalığı" dönüştürebilir. Sizlerde bilirsiniz ki, özellikle de önemli ve ciddi hastalık ifadelerini yaşayanlar ve aşanlar, bu süreçten OLGUNLAŞARAK – GÜÇLENEREK - BÜYÜYEREK çıkarlar. Bugünse öyle bir MANYETİK - ENERJİ VE BİLİNÇ ALANI içinde bulunuyorsunuz ki, artık hastalık ifadelerini üretmek ve deney imlemek zorunda değilsiniz. Sizin Şifa için atacağınız bir adıma, Bin adımla karşılık verilecektir. Ama dediğimiz gibi, öncelikle ZİHNİYET DEĞİŞİMİNİ gerçekleştirmeniz şartıyla.
2- Yaşam sonsuz bir nedensellikler zinciridir. Ancak sizin sandığınız gibi ilk neden ilk sonucu doğurmuyor, sonra yeni nedenler yeni sonuçları. Aslında önce üç sonuç âlemlere ekilir. Bunlar üç sebebi yaratır. Üç sebepten dokuz yeni sonuç çıkar. Buradan yirmi yedi yeni neden. Sonsuz ve dairesel bir süreçte artık sonuçlar ve nedenler birbirine girer. Aslında hiçbir sürecin başı da sonu da yoktur, ama biz bunu şöyle ifade ederiz; SONU VE BAŞI OLMAYAN ALLAHIMIZ. Her şey sonsuz şimdi’de ifade edilmektedir, ama bize göre yumağın ucu GELECEKTEDİR. GEÇMİŞTE DEĞİL. Sizlerin bunu kavramanız çok zor biliyoruz, ama. Dostlarımız, Sizlere birçok seslenişimizde baş ile son, neden ile sonuç arasındaki ilişkiye dikkat çektik. Hastalık ifadesi ile ilgili olarak da bu konuya dikkat çekmek istiyoruz. Yine sizler için anlaşılması ve kavranılması çok zor biliyoruz ama sizlerden lütfen "açıklık ve dikkat" rica ediyoruz. Sizler her ne kadar mekanik zaman algınıza göre, dünden bugüne ve bugünden yarına doğru zaman içinde yaşamakta iseniz de, yani geçmişten geleceğe doğru yol almakta iseniz de, gerçekte ise zaman, zaman psikolojik zaman içinde hissettiğiniz üzere, sadece ve sadece ŞİMDİDE yaşamaktasınız. Ve de Galaktik Zaman açısından gelecekten(!) geçmişe(!) doğru bir tesir akışı vardır. Yani Şimdide asıl olarak gelecekten gelen, geçmişe aktarılmaktadır. Ancak geçmişten de geleceğe tesir akışı vardır. Aslında bir dairenin iki yönlü uzamı gibi, her iki
yönde de akış vardır ve bunların kesiştiği moment SONSUZ ŞİMDİYİ oluşturmaktadır. Bu anlaşılması zor dinamiği hastalık olgusu ile ilgili olarak ele almamızın nedenine gelince, sizler, her şeyi bir nedensellik zinciri içinde ele almaktasınız. Doğrusal ve fiziksel algı sınırlılığı içinde, bir takım nedenlere dayalı olarak hastalığı tanımlamakta ve bu nedenlerden hareketle de çözüme ulaşmaktasınız. Örnekse, aşırı yemekten dolayı sindirim zorluğu yaşamaktasınızdır, öyleyse az yemelisinizdir. Neden, sonuç ve çözüm, basit değil mi? Ancak bu halen ikilik bakışının hâkimiyetini ifade eder. Oysaki, gelecek tasarımınızda kendinize belirlediğiniz yer ve onun gelecekteki ifadesi, dün çok yemenize yol açarak, bugün hazımsızlık sorununu yaratmaktadır. Bunun nedeni ise, yarınla ilgili korku ve endişelerinizden dolayı, baş edemeyeceğiniz ve uyum sağlayamayacağınız inancı üzerine şekillendirdiğiniz gelecek yaratımlarınızın, çoktan gerçekleştiği bazı düzlemlerden, dününüze yansıyarak, hazımsızlık sorununun tohumlarını ekmiş olmasıdır. Oysa sizler, dünkü realitelerinizin sonucunda oluşan inançlar ve düşüncelerle yarınlarınızı yarattığınıza inansanız bile, unutmayın ki ŞİMDİ daima tercih olanağına ve gücüne sahipsiniz. Şimdi ekeceğiniz tohumlar, geleceğinizden dönerek dününüzü de değiştireceklerdir. Gerçekte ise hep gelecekle ilgili korku, endişe ve beklentilerinizle, düne ait algılarınızı ve dolayısıyla yaşantılarınızı biçimlendirirsiniz. Dostlarımız, Biliyoruz sizler için gerçekten zorlanımlı bir alan bu. Ama sadece şunu anlamanızı istiyoruz ki, ŞİMDİ, bugününüz ve yarınınızla ilgili BELİRSİZLİK - ENDİŞE KORKU - KUŞKU temelli İNANÇ VE DÜŞÜNCE KALIPLARINIZI, GÜVEN SEVGİ – BOLLUK temelli İNANÇ VE DÜŞÜNCE KALIPLARIYLA değiştirirseniz, DÜNÜNÜZ yani önceki nedenleriniz hastalık ifadelerine dönüşmeyeceklerdir. Dün yarattığınızı sandığınız tohumları değiştirmenin tek yolu, Şimdiden hareketle geleceğe ekeceğiniz tohumlardır. Dünü ancak, Şimdi ve gelecekten hareketle "SAĞALTABİLİRSİNİZ ". Bu nedenle, nedeni ancak SONDAN hareketle değiştirebilirsiniz. Sizlere ileri de, geleceğinizi de ancak Şimdiden hareketle, Dününüzü sağaltarak AYDINLIK kılabileceğinizi anlatmaya çalışacağız ama bugün ODAKLANMANIZI istediğimiz şey, hastalık ifadeleri ile karşılaştığınızda, DİKKAT ODAĞINIZA DÜNÜ VE DÜNÜN NEDENLERİNİ DEĞİL DE, ŞİMDİDEN HAREKETLE GELECEĞİ VE GELECEĞE EKECEĞİNİZ TOHUMLARI koymanızdır. Ancak bu şekilde dününüzü ve Şimdinizi Şifalandırabilirsiniz. İşte bu nedenle bugünkü TIP BİLİMİNİZİN yaklaşımı eksiktir.
Dostlarımız,
" Dostlarımız,
Verilmezse olmaz bu bilgiler ve yaklaşımlarla amacımız realitelerinizi ve yaklaşımlarınızı sarsmak elbette ama MURADIMIZ ise sadece ve sadece ZİHİN BERRAKLIĞINIZA - KALP FERAHLIĞINIZA - FARKINDALIK VE ŞİFANIZA katkıda bulunmak, vesile olmaktır. Unutmayın, sizler nasılsanız bizlerde öyleyiz. Sizler ve bizler, bir elmanın iki yarısıyız. Sizler için dileklerimiz
Bugün size kısa ve sade bir seslenişle, merhaba demek istiyoruz. Kısa, kısa bazı değiniler de bulunacağız. Amaç, kalpler bir olsun, araya zaman girmesin.
O
kendimiz, kendimiz için dileklerimiz sizler içindir. Ve de olan ALLAHIMIZIN izni ve rızasıyla, yarımların TEKLEŞECEĞİ ZAMANLAR(!) YAKINDIR, İNŞALLAH... Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/49 – 08.01.2006
Öncelikle, bilmenizi isteriz ki bizler, sizlerin dünyanızla ilgili olarak MUCİZELERE inanmayız. Dünyanızın ve üzerinde yaşayan benlerin öyle kolay, kolay hadiselerden ders almayacaklarını, alışageldikleri ve de ya pozitif ya da negatif çıkarları ile bağlı oldukları realitelerini ve konumlarını terk etmek, değiştirmek istemeyeceklerini, değişime direneceklerini bilenlerdeniz. Nitekim son kuş gribi vakası ile ilgili sergilenenlere bir bakmak bunun için yeterli. Ya da Pakistan da yaşanan deprem felaketi(!) sonrası yaşananlara ve Uygar dünyanın yaklaşımına bakmak. Ancak unutmayın ki, her olay çok boyutludur ve bu çok boyutluluk içinde, verilmek istenen mesajlar ve alınması umulan dersler ve insanlıkça verilen sınavlar birçok düzlemden sadece bazılarıdır. Olayların daha birçok dinamikleri ve ne’likleri de vardır. O nedenle yaşanan hiç bir hadise ve onun çevresinde oluşan yeni hadiseler, boşuna ve değersiz değildir. Ama bizler, GAİA ANA VE ÜZERİNDEKİ BENLİKLERLE ilgili olarak MUCİZELERE inanırız. Ve unutmayın ki, hadiseler bazı benleri, Benliklere dönüştürdüğü gibi, benlerle Benlikler ve Dünya ile Gaia arasında sizlerin anlayamadığınız geçişlilikler ve ilişkiler de vardır. Ve dünyanızda yaşanan ve sizlere acı ve üzüntü veren her hadise, paralel dünyalar ve realitelerde, neşe ve mutluluk vesileleri olarak karşılığını oluşturmaktadır. Bu nedenle lütfen, hadiseleri ele alırken, olabildiğince çok boyutlu fark ediniz ve yine de gerçekliğin büyük bir bölümünün sizlere kapalı oluşunu, unutmayınız. Bu sizlerin umutsuzluğa ve çaresizliğe düşmenize engel olacaktır. Ayrıca dostlarımız, Dünyanızın da içine girdiği "yeni" manyetik alanlar, yeni zorlanım alanlarını ortaya çıkaracağı gibi, aynı anda bu zorlanım alanları İnsanlığı YENİÇAĞI algılamak ve seçmekle ilgili tercih düzlemlerine ulaştıracaktır. Ancak, her varlık hür irade(!) olmakla, kendi seçimini kendisi yapacaktır. Bu nedenle unutmamanızı istediğimiz bir diğer şey de, kimseyi zorla ya da onun yerine geçerek, Yeni Çağın bileşeni kılamayacağınızdır. Ancak, sizlere düşen, Yeni Çağı kendinde yaşatan ve yaşayan örnekler olarak ve her türlü seslenişle, herkesi Yeni
Çağdan haberdar etmek ve çağrıda bulunmaktır. Gerisi her Varlığın kendisine kalmıştır. Bu nedenle bizler de sizlere yeni Çağla ilgili yaklaşımlar sunuyoruz ki, sizler kendinizde Yeni Çağı yaratın ve yaşatın ki, diğer İnsanlara da bu yaşanmışlık içinden ulaşın. Ve onlara gerçekten seçim yapabilme olanağı sunun. Bu nedenle sizlerin, bildiğiniz ve inandığınızı, kendinizde yaşatmanız çok önemlidir. Bugün dünya insanını derin uykusundan uyandırabilmek için, ona gerçek ve yaşayan örnekleri sunmak zorunludur. Bundan kastımız elbette ki yine sihir ya da mucizeler değildir. Ama dillendirdiğinizle yaşattığınız arasındaki uyum ve ahenk, dünya insanının hipnotik uykusunu kırabilmek için çok önemlidir. İşte bu nedenle de ve biraz da somut bazı öneriler de sunmak isteğimizden dolayı, sizlere basit bazı öneriler de bulunarak seslenişimizi tamamlayacağız. Ancak, hatırlatmak isteriz ki, sizlere verdiğimiz önerileri, ancak önemser, dikkate alır ve uygularsanız yararlarını yaşarsınız. Size basit ya da önemsiz gelebilir, günlük koşuşturma içinde zaman bulamayabilir(!) ya da ataletten dolayı yapamayabilirsiniz(!). Ama o zaman lütfen bizlere kızmayın. Sorumlusu sizlersiniz. Demek istediğimiz o ki, kendinizi sevin ve değer verin ve de bu basit önerilere şans tanıyın. Nedenleri, niçinleri ya da dinamikleri önceki seslenişlerimizde saklı, o nedenle bunlara girmeyeceğiz. Ama yine de kısa bazı değinilerimiz olacak.
2 - Kesenin ardından, üç gün içinde tüm bedeninize, uygun bir Masaj yaptırın. Bütün kaslarınızı, eklem yerlerinizi bir elden geçirtin. Tercihen bitki yağlarının da sürüldüğü ve sonrasında çeşitli aromalar ve kokularla bezeneceğiniz bir Masaj, enerji yollarını ve düğümlerini açacağı için, enerji akışının dengelenmesi ile birlikte, sadece fiziksel bedeniniz değil, mental bedeniniz de rahatlayacak. İyi bir masajla birlikte, zihninizin de rahatladığını göreceksiniz. 3 - Kese, ardından masajdan sonra, masajı takiben üç gün içinde tercihinize göre tüm bedeninize ya "akupunktur", ya "reiki" ya da "çakra dengeleme" yaptırın. Evet, bunları yaptırmak için hastalanmayı beklemeyin. Sağlıklı iken yaptırın ki, önleyici olarak işlev görsünler. Bununla birlikte, eterik, astral bedenlerinizde de yaşanacak rahatlıkla, kalp ferahlığı, zihin berraklığınız artacaktır. İşte üç ayda bir yani yılda dört kez, önce KESE YAPTIRIR, ardından üç gün içinde MASAJ yaptırırsanız ve sonra da üç gün içinde akupunktur, reiki ya da çakra dengeleme, bir yılın sonunda farkı fark edeceksiniz. Ve iddia ediyoruz bu durumda O N L A R I da, diğer Evrensel ve İçsel seslenişleri de daha canlı duyacak ve anlayacaksınız. Ama insan gerçekte öz saygısından ve öz sevgisinden yoksun olduğu için, kendine zarar veren her şeye zaman, zemin bulur da, kendine yarar sağlayacak şeylere bir türlü zaman ve zemin bulamaz.
Dostlarımız, Ama, ama biz insana seslenmiyoruz. Biz İNSANA sesleniyoruz, değil mi? Gelin önümüzdeki aylarda şu önerilerimize hayatiyet kazandırın ve farkı fark edin; 1- Bir hamama gidin. İyi bir keseciye, kese yaptırın. Tüm bedeninizi keselettirin. Ne kadar çok kir çıkacak, şaşıracaksınız. Ve çıkan kirle birlikte çok rahatlayacaksınız. Fizyolojik, bedensel yanı bir yana, kese ile çıkan kir aynı anda nedir, biliyor musunuz? Sizin sınırlarınızı oluşturan ve dünyayı deney imlemenizi, algılamanızı sağlayan deri üzerindeki gözenekleri kapayan ve kese ile akacak olan "kir", sizin duygusal bedeninizdeki yaraların oluşturduğu duygusal zehirlerin fiziki ifadeleridir aynı anda. Bu nedenle üç ayda bir yaptırılacak iyi bir kese ile, duygusal olarak da rahatladığınızı göreceksiniz. Ayrıca hamamın ısısı ile sadece fiziksel bedeniniz değil, duygusal bedeniniz de yumuşayacak.
Ayrılmadan eklemek isteriz ki, sık, sık yapacağınız banyonuzdan sonra bedeninize süreceğiniz güzel kokular ve giyeceğiniz temiz giysilerde, bizlerle -ne ilgisi varsa? — iletişiminizi güçlendirecektir. İşte bizler hiç de mucizevî varlıklar değiliz. Tam tersi tatsız, tuzsuz ve banal şeyleriz değil mi? Af ola. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler )
2/ 50 – 09.01.2006
" Dostlarımız, Bugün sizlerin zaman ve mekân düzleminde - aktarıcı dostumuzun yaşadığı Anadolu Genetik Bütünlüğünde - bir Bayram günü. Daha önce sizlere bazı günlerin, zamanların kendilerine özgü ve yoğunluk arz eden manyetik alanları ve önemleri olduğunu ifade etmiştik. İşte aslında bayramlar da böylesi günlerdir. Aslında diyoruz, çünkü biz yaşlılık yakınışı olarak ifade etmiyoruz ama eski bayramlar da olduğu denli güçlü olmasa da, Bayram Günleri ve zeminleri, özel ve arıtıcı Manyetik alanlardır. İnsanlık her şeyi çok çabuk, gerçek doğasından ve amacından saptırdığı için, şekil ve inanışı muhafaza edip, özü ve esasını aşındırdığı için, bu özel günlerin Manyetik alanı da zayıflamış da olsa, yine de korunmaktadır. Özellikle de Din Skalası ve altında olanlar için bu günler ARITICI - ULAŞTIRICI - GÜÇLENDİRİCİ tesirler ve aktarımlarla doludur. Din Skalasını aşmış olan dostlarımız içinse, yine de Evrenselin daha çok hissedileceği zamanlardır bunlar. Bu nedenle bu Bayram gününde hepinize sevgilerimizi ileterek ve ardından da, Hastalıkların ne’likleri ve dinamikleri ile ilgili genel çerçeveyi tamamlayarak, bizlerde Bayram kutlamanıza katılmak istiyoruz. Daha önce de söyledik, aslında bizim esas amacımız, sizlere hastalık olgusu ile ilgili genel bir Metafizik yaklaşım sunarak, sizleri her konuda DAİRESEL VE AKAŞİK farkındalığa davet etmek. Böylelikle hem hastalık olgusunu ama hem de hayatın tüm ifadelerini ve görünümlerini "KUANTUM BİLİNÇ MODELİ" içinden ele almanıza ve "KUANTUM BENLİKLERİNİZİ" aktive etmenize katkıda bulunmak. Daha önce kuantum ile ilgili kısa değiniler de bulunduk. Daha sonraki seslenişlerimizde de özce kuantum bilinç modelinden ve kuantum benliklerinizden söz edeceğiz. Ki aslında hastalık olgusu etrafında verdiğimiz yaklaşımlar hep "kuantum bilinç modeli" içinden seslenişlerdir ve seslendiğimizse sizlerin Kuantum Benliklerinizdir. Muradımız o ki, böylelikle sizler her şeyi GÖRMEK VE ANLAMAK ile ilgili olarak yeni bir DÜZLEMDEN HAREKETLE, TÜM YAŞAMINIZI DA BİLİNÇLİ OLARAK, KENDİ YÜKSEK GERÇEĞİNİZ DOĞRULTUSUNDA KENDİNİZ YARATINIZ VE YAŞAYINIZ. Şu an için bildiğinizi sandığınız siz, bilmediğiniz gerçeğinizin yanında çok sınırlı kaldığından, hayatınız sanki sizden çok dış etkenlere tabi olarak biçimlenmekte. Aslında yine hayatınızı yaratan sizlersiniz ancak bu bilinçli ve farkındalıklı değil ve de yüksek gerçeğinizle uyumluluk arz etmiyor. Öncelikle sizi yüksek
gerçeğinize uyandıracak ve odaklayacak yaratımlarla oyalanmak zorunda kalıyorsunuz. İşte bu düzlemde bir hastalık ifadesinin oluşabilmesi için öncelikle bilincinizde bununla ilgili isteğin oluşması ve bu istekle birlikte de bunu görünür kılacak fiziksel ve maddi oluşumların harekete geçirilmesi gerekir. Biz bu nedenle sadece, hastalığı görünür kılan ve ilk adımda "yaratan" maddi ve fiziki süreç ve olgularla değil, aynı anda buradan da hareketle hastalığın muradıyla da ilgiliyiz. Bu anlamda yeri gelmişken belirtelim ki, tüm sınırlı ve eksik yanlarına karşın Tıbba ve onun ele aldığı maddi süreçlere, dinamiklere ve olgulara karşı olmamız olası değildir. Ancak biz Tıbbın tedavi anlayışındaki "kamplaşmaya" ve onun altında yatan "parçalı" algıya ve de Tıbbın Endüstrileşmesine karşıyız. Bu anlamda kendimizi Tıbbı sağaltan ve tamamlayanlar olarak görmekteyiz. İşte burada Tıpla yolumuzu ayıran ilk temel ayrım şudur ki, herkes farkında olsun, olmasın "kuantum bilinç modeli" alanında yer alan ihtiyaçlarını ve onların görüntülerini yaşamak ve deney imlemek kaderindedir. Bunun içinde, dışındaki her şey - ana, baba, çocuk, kardeş, eş, sevgili, iş arkadaşı, iş, konut, araçlar, besinler, hava durumu, parasızlık ve benzerleri - bir araç olarak kullanılır. Gerçekte dışımızdaki hiç bir olgu, etken ve süreç, bizleri hasta etmez. Bunları hastalık ifadelerinin nedenleri haline getiren, bizim ihtiyacımızdan kaynaklanan zihniyetimizdir. Daha da ileriye gidelim aslında ne mikroplar, ne bakteriler, ne virüsler, ne soğuk, ne sıcak, ne açlık, ne aşırı yemek ve benzerleri de hastalığa neden olmazlar. Sadece insanın hastalık ifadelerini yaratabilmesinde ona yardımcı olan araçlardır. Ki onlarda böylelikle kendi ihtiyaçlarını ifade edebilmek ve deney imleyebilmek olanağını elde ederler. Düşünün, insan bedeninde ve ortamında her zaman bakteriler, mikroplar, virüsler vardır. Ama insan her zaman hasta olmamaktadır. Bazı çok ciddi kazalardan burnu bile kanamadan kurtulanlar olmaktadır. Çok ciddi sıkıntılara göğüs gerdiği halde sağlığını koruyanlar bulunmaktadır. Önemli olan şudur; hastalık ifadesi yaratmaya bilinç karar vermişse, her şeyi araç kılabilir. Aksi halde ise hiç bir şey onu hasta edemeyecektir. İşte tam bu noktada hastalık ifadelerinin derinliklerine inebilmek için, bu ifadelerin sadece görünür maddi süreçlerinin analizi ile yetinilmemeli ve neden olduğu kadar, NASIL VE NİÇİN olduğu ile de ilgilenilmelidir. Nedene Tıp yanıt verebilir. Nasıla ise kısmen. Nasılın kalan yarısı ile Niçine ise ancak "kuantum bilinç modeli" yanıt verebilir. Öyleyse tekrarla, örneğin ÜLSERİN sadece neden olduğu değil, ama asıl NASIL VE NİÇİN olduğu odağa alınmalıdır.
İşte bu nasıl ve niçinin araştırılmasında, hastalık ifadesinin kendisini görünür kıldığı zaman ve mekânın önemi büyüktür. Bu zaman ve mekânda hastanın(!), ilgilendiği, gündeminde yer alan, yaşadığı ya da yaşayamadığı şeylerin ele alınması önem arz eder. Bu bağlamda sadece bilinçli(!) üretimlerin değil, kurulan hayallerin, görülen rüyaların, hissedişlerin, sezgilerin ve benzeri süreçlerin de ele alınması gerekir. Ancak unutulmamalıdır ki, insan zaten bilinçli olarak bunları dışladığı için hastalık ifadesine dönüştükleri için, bu çabaya karşı bir direnç içinde de olacaktır. Bu nedenle de hasta ile konuşmak, yargılamaksızın, suçlamaksızın, samimiyetle ve içtenlikle yapılacak ve gerçek bir dinlemeye dayalı konuşma, paylaşım birçok ipuçlarını ortaya koyabilecektir. İnsan maddi bir bütünlükte ve bedenli bir halde yaşayan bir varlık olduğundan, tüm Evrensel ve Ruhsal ilkeleri ve yasallıkları, bu maddilik içinde ve bedensel olarak da deney imlemek, ifade etmek ve böylelikle kendisine mal etmek durumundadır. Bu nedenle hastalık dahil, bedensellikle ilgili her süreç doğal ve Evrensel ve Ruhsal olanın ifadeleri olan süreçlerdir. Önemli olan bu ifadelerden hareketle, Evrensel ve Ruhsal ilke ve yasallıkları Bilincimize mal etmemizdir ki, ancak böylelikle onların bedensel ifadelerini gereksinmediğimiz bir düzleme ulaşabiliriz. Her hastada bu gerçekten hareketle, iyi dinlendiğinde aslında hastalığından her söz edişinde, arkasında yatan Ruhsal dinamik ve nedenlerden de söz etmektedir. Hastanın bilinçli olarak kendisine ve çevresine ifade edemediği ve yaşama cesareti gösteremediği Ruhsal gerçekliği, kendisini bedeninde ifade ederek, kaçınılmaz ifşaatı yapar. Örneğin, evdeki kavgalı, baskılı ve yıpratıcı ortamdan kurtulmak isteyen ama bunu fark etmeye ve ifadeye cesareti olmayan bir çocuk, solunum yolları rahatsızlıklarından birini ifade ederek, aslında NEFESSİZ KALDIĞINI, TEMİZ VE BOL HAVAYA, SAĞLIKLI BİR SOLUNUM ORTAMINA ihtiyacı olduğunu ortaya koyar. Böylelikle açık, açık, YETER ARTIK, NEFES ALAMIYORUM diyemeyen çocuk, bu yolla yani örneğin ASTIM ya da BRONŞİT ifadeleriyle YETER ARTIK, NEFES ALAMIYORUM demiş olmaktadır. Eğer çocuk bu durumunu, bu ihtiyacını fark edecek ve ifade edecek olsaydı hastalık ifadesine gerek kalmayacaktı. Ama çeşitli nedenlerle - ana, babaya duyulan ihtiyaç, onlara duyulan korku ve benzerleri - bu durumun bastırılması ve karanlık alana ötelenmesi, hastalık ifadesini yaratmaktadır.
Dostlarımız,
Bir parantez olarak çocuğun içine doğduğu ortamın ve zamanın da tesadüfî olmadığını, bu ana ve babayı, bu ortamı KENDİ ile ilgili DENEYİMLERİ gerçekleştirebilmek amacıyla kendisinin belirlediğini de ve böylelikle bu anlamda bir maruz kalma ya da mağduriyetin söz konusu olmadığını da hatırlatmak isteriz. Aynı anda da ana ve baba da kendi deneyimlerini yaşamak olanağını elde etmektedirler. Bu deneyimlerin öyle ya da böyle oluşu, tamamen varlıkların kendi ellerindedir. Bu nedenle dostlarımız, hastalık ifadelerinin maddi görünümlerinin ötesine geçerek, metafiziksel anlamlarından hareketle onları, hastanın Ruhsal gerçekliğine açılan pencereler haline getirebilirsiniz. Ve işte orada yani Ruhsal alanda yapılacak müdahalelerle de, fiziksel ifadelerin önünü alabilirsiniz. Bu anlamda, hastalık ifadelerinin nasıl ve niçinini ele almak için, en uygun araçlardan biri de, hastalık ifadesinin sonuçlarıdır. Hemen, hemen her hastalık ifadesi, insanın normal ve gündelik akışında bir kesintiye ve değişikliğe neden olmaktadır. Bir yandan yapmak istediğimiz ve zorunda(!) olduğumuz şeyleri yapmamızı engellerken, bir yandan da istemediğimiz şeyleri yapmamızı zorunlu kılar. İşte aslında, ister istediğimiz ister zorunlu olduğumuz şeyler olsun, hastalık ifadesinin engellediği uğraşlarımız, hastalık ifadesinin muradı hakkında çok kuvvetli bir anlayış sunarlar. Örneğin, büyük bir işyerinde satış görevlisi olup, yoğun olarak çalışan bir kişinin geçirdiği kalp krizi, ona çok değerli bir mesaj vermektedir ama genelde insanlar, hastalandıklarında, kesintiye uğrayan uğraşlarına hayıflanmaktan ve bir an önce eski ve normal yaşantılarına dönmek için ellerinden geleni yapmaktan, bu kesintinin anlatmak istediği üzerinde durmazlar. Oysa, her ifade dengelenmeye gereksinim duyan bir alanımızı işaret etmektedir. Çok hırslı isek kanaatkârlığı, çok çalışıyorsak dinlenmeyi, çok tembelsek hareketliliği, geveze bir zihin ve çenemiz varsa sakinlik ve dinginliği, aşırı uyarılan bir ucun karşı ucunu bize işaret eder ve bizi zorla o hale sokar. Bu nedenle hastalık ifadesinin engellediği davranış ve yaşayış şeklini farkındalıkla ele almalı ve ondan gönüllü ve bilinçli olarak gerektiğince uzaklaşmalı, yine hastalık ifadesinin bizi zorladığı davranış ve yaşayış şeklini farkındalıkla ele almalı ve onu gönüllü ve bilinçli olarak gerektiğince yaşamımıza katmalıyız. Oysa insanlar, hiç bir şey olmamışçasına, iyileşerek eski ve bildik yaşantılarına kaldıkları yerden devam etmek isterler ve ona çalışırlar. Oysa bu insanın KENDİSİNE VE EVRENİN ZEKÂSINA VE BİLGELİĞİNE MEYDAN OKUMASIDIR. Her hastalık ifadesi, Evrenin Zeka ve Bilgeliğinden ve kendi Kuantum Bilinç
Modelimizden aldığı güçle, bizi yeni bir yaşama ve deneyim alanına taşımak istemektedir. Buna uyumlanmak hastalığın şifalanmasına, buna direnmek ise hastalık ifadesinin ama bugün ama yarın büyümesine yol açacaktır. Kendisini bedensel bir hastalık ifadesi olarak görünür kılan Ruhsal gerçeklik, eğer anlaşılmak ve uyumlanılmak şeklinde ele alınmaz da, bastırılmaya ve yadsınmaya devam edilirse, ya bugün ya da yarın, ya aynı hastalık ifadeleri üzerinden ya da başkaca bir hastalık ifadesiyle ama DAHA YOĞUN - DAHA SERT- DAHA YIKICI bir şekilde kendisini görünür kılacaktır. Bu durumda, insanın Ruhsal gerçekliği ile yaşayışı arasındaki uyumsuzluk, zamanla önce kendisini küçük, basit bir işlevsel sorun olarak ortaya koyacaktır. Örneğin, aslında özgürlüğü ve bağımsızlığı deney imlemek isterken, baskıcı eşinden ayrılamayan biri, önce ayağında önemsiz ve geçici aksamalar yaşayacaktır. Derken halen ruhsal gerçekliğine kapalılık devam ettiğinde, çabuk iyileşen küçük yaralanmalar ya da kazalar yaşayacaktır. Örneğin, ayağına bir ağırlık düşecek, incinecek ama kısa sürede iyileşecektir. Ama zamanla ruhunun baskısı arttığında, kalıcılaşmaya ve zorlamaya başlayan hastalık ifadeleri oluşmaya başlayacaktır. Örneğin, ayaklarında kan basıncı ile ilgili şişlikler ve buna bağlı yürüme zorluğu oluşacaktır. Halen ruhun çağrısına kulak verilmediği takdirde, iyileşmesi çok zor ya da olanaksız hastalık ifadeleri görünürleşecektir. Örneğin, ayak da kangren olacak ve belki de ayağın kesilmesi gerekecektir. Ya da bir felç yaşanacak ve yürüme yeteneği tamamen ya da önemli ölçüde yitirilecektir. Bu sürecin zirvesi hastalık ifadesi ya da kaza ya da şiddete maruz kalarak ölümdür ki, Ruhsal olan artık bu bedensel ifadeden özgürleşmek istemektedir. İşte bu noktada gündeme kalıtsal hastalık ifadeleri ile doğuştan getirilen rahatsızlık ve engeller ( özürlülük, organ eksikliği ve benzerleri ) gelir. Çünkü ölümle sonlanan fiziksel ifadedir. Bilinç ve Ruhsal olan ise, bir sonraki enkarnasyona taşınacağından, çember tamamlanmış olur. Ancak unutulmamalıdır ki, yukarıdaki açılım genel bir açılım olup, bire bir bu şekilde yaşanması gerekli değildir. Bu açılımdan muradımız, size hastalık ifadelerinin ele alınışı ile ilgili bir çerçeve çizmektir. Hadiselerin birçok boyut ve düzlemleri olduğunu, bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Belirttiğimiz üzere, karanlık alanın görünürleşmesi olan hastalık ifadelerinin anlatmak istedikleri, ilk anda hasta(!) için anlaşılır ve kabul edilir olmaktan uzak olacaktır. Çünkü adı üstünde karanlık alanıyla, yani yadsıdığı, bastırdığı ve farkında olmadığı alanıyla ilgilidirler. Kendisinin olduğunu sandığı şeyle değil, olamadığı ile ilgilidirler. Her durumda eş, özgürlük isteğinin farkında olmayabilir. O kendisini, eşine, çocuklarına ve evine adamış ve bundan keyif alan biri sanabilir. Bu nedenle size önerimiz, kendi hastalık ifadelerinizle ilgili böylesi bir direncin baştan farkında olarak, kendinizden ve güvendiğiniz kişilerden yardım almanızdır. Ancak kendi hakkınızdaki farkındalığınızın sınırlı olduğunu ve bunun da olası kavrayış süreci ile ilgili olarak direnç yaratacağını peşinen kabul eder ve dikkate alırsanız, hastalık ifadelerini uygun şekilde ele almaya başlayabilirsiniz. Ve bu süreçte güvendiğiniz dostlarınızdan ve / veya uzmanlardan yardım almanızda sizlere kolaylık ve derinlik sağlayacaktır. Sizlerden unutmamanızı istediğimiz şey, bir hastalık ifadesi ile kendinizde ya da bir sevdiğinizde karşılaştığınızda; 1 - BU BİR LANET YA DA CEZA DEĞİL. 2 - TAM TERSİNE SİZ BÜYÜMEYE VE BÜTÜNLEŞMEYE DOĞRU BİR YOLCULUK İÇİN BİR FIRSATA SAHİPSİNİZ. 3 - GEREKEN TEK ŞEY BÜYÜMEK VE BÜTÜNLEŞMEK İÇİN SAMİMİ VE DÜRÜST BİR İSTEK. 4 - SİZ SAMİMİ VE DÜRÜST OLARAK BÜYÜMEK VE BÜTÜNLEŞMEK ÜZERE, EVRENSEL ZEKÂ VE BİLGELİĞE TESLİM OLDUĞUNUZDA, SİZE SİZDEN VE SİZE EVRENSEL VE RUHSAL OLANDAN ŞİFA AKACAKTIR. Fiziki ifadeleri her ne olursa, olsun. FARKINDALIK VE ŞİFA DOLU GÜNLER, SİZLERİN OLA... Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla .
Dostlarımız,
0
N
L
A
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/51 – 10.01.2006
" Dostlarımız, Hepinize merhabalar, selamlar ve sevgiler. Uzunca bir tatilin sonuna geldiniz. Dileriz dinlendirici, onarıcı ve yapıcı bir tatil geçirdiniz. Aslında bu tatiller de bir anlamda, günlük koşturma ve ritüellerin dışına çıkarak, kendinizi dinleyebilmeniz için birer fırsat aynı zamanda. Bir tür hastalık ifadesi gibi sizi alışılagelen temponun dışına çıkarıp, bu tempoyu ve kendinizi dinlemenizi olası kılan zaman aralıkları. Umarız bu düzlemde de değerlendirme olanağınız oldu, tatilinizi. Aslında, hepiniz her türlü gündelik gereklilikler ve koşturmalar içinde, kendinize hiç değilse ayda bir ya da iki gün ayırsanız, bu günlerde kendinizle baş başa kalsanız, sakin, dingin ve sessiz bir mekânda ve kendinizi dinleyerek bu zamanı değerlendirseniz, hay huy içinde duyamadığınız, işitemediğiniz, göremediğiniz neler duyacak, işitecek ve göreceksiniz kim bilir? Keşke bunu yapsanız ve gelenekselleştirseniz. Bir,iki günlük içe dönüş, sessizlik ve dinginlik, ne kadar iyi gelecek sizlere ve de İÇSEL OLARAK NE KADAR GÜÇ KATACAK, inanamazsınız. Acaba, bu nedenle mi zaten yapmamaktasınız, onu da kim bilir? Neyse, sözü uzatmadan bu günkü seslenişimizin konusuna odaklanalım. Daha önceki bir seslenişimizde, biliyorsunuz, 1 - Bebek ve çocukların hastalanmaları, 2 - Ruhsal kişiliklerin hastalanmaları, 3 - Yaşam kapasitesini yok eden(!) hastalıklar, 4 - Kaza ve şiddete maruz(!) kalma, 5 - Salgın ve bulaşıcı hastalıklar, 6 - Hayvan ve bitki hastalıkları 7 - Kalıtsal, Genetik hastalıkları da ifade edeceğiz. Bilesiniz lütfen. Demiştik. Hastalıkların Ne’likleri ve de dinamikleri ile ilgili genel çerçeveyi tamamladığımızdan ve artık bazı önemli işlevler ve hastalıklarla ilgili somut
açılımlar sunacağımızdan, buna başlamadan önce yukarıdaki maddelere değinmek istiyoruz. Dostlarımız, Aslında her şeyin Holografik bir yapı içinde görünür olduğu ve gerçekleştiği Evreninizde ve Dünyanızda, birer Hologram esaslı Biyo-Plazmatik-Bilgiyasar olan Beyinlerinizde tüm bu bilgiler, bilişler mevcut. Bizler sadece, hologram kaydının görünür kılınması için tekrar bir ışın gönderilmesi gerektiği gibi, sizlere sunduğumuz bu seslenişlerle sizdeki saklı hazineyi ve bilgeliği tetiklemenize vesile olmak istiyoruz. O nedenle amacımız, ucu bucağı olmayan Bilgi Okyanusunda boğulmadan ve sizlerin de boğulmanıza vesile olmadan, daha önce de belirttiğimiz gibi artık asıl olanın Bilgi değil, Bilgelik ve de bu bilgelikle hizmet ve icraat olduğunu unutmadan ve unutturmadan, az ve öz yaklaşımlar sunuyoruz. Arzu eden dostlarımız kendilerinde ve yansımalarında bu yaklaşımları derinleştirecek materyallere ulaşabilirler. Ancak tekrar hatırlatalım, önemli olan bu bilgileri Bilgeliğe, bu bilgeliği de Hizmet ve İcraata dönüştürmektir. Bugün tek, tek hepinizin esenliği Hizmet ve İcraattan geçmekte. Ve de elbette hizmet etmek üzere yöneleceğiniz kardeşlerinizin esenlikleri de. Bu hatırlatmadan sonra, tek, tek maddeleri ele alalım, isterseniz. 1 - Bebek ve Çocuk Hastalık İfadeleri; Sizler için bebeklerin ve çocukların Saflığı, Temizliği, Güzelliği ve İyiyi temsil ettiklerini ve aynı anda da sizleri ve yarattıklarınızı yarınlara taşıyacak olmaları nedeniyle de üzerlerine titrediğiniz biliyoruz. O nedenle dünyanızda olumsuz ve kötü bilinen şeylerin, örnekse hastalıkların özellikle de bebeklere ve çocuklara yakıştırılamaması ve de kalplerin bu duruma isyanı anlaşılır bir olgu. Ancak hakikaten bir yandan "bu bedenlenmelerinde" henüz zihinsel yapıları aktive olmadığı için bir yandan boş bir kâğıt sayfası kadar ve gibi temiz ve saf olan bebekler ve çocuklar, unutmayınız ki bir Sürekliliğin bu halkasını deney imlemek ve ifade etmek üzere bedenlenmiş Bilinçlerdir. Bir önceki bedensel ifadelerini ve bedene ait olan ne varsa hepsini terk etmiş ancak Enerji ve Bilinç sürekliliği içinde, önceki deneyimlerinden edindiklerini muhafaza ederek ve ektiklerini biçmek, işlerine yani Büyümeye ve Öğrenmeye devam etmek üzere, bir plan dâhilinde tekrar bedenlenmişlerdir. Bu nedenle kabaca bebek ve çocuk hastalıklarını üç ana dinamik içinde ele alabiliriz;
A - Öncelikle bebek ve çocuk hastalıkları, O Varlığın önceki ilgili bedenlenmelerinde eksik kalan, tamamlanmamış ve bebek ya da çocuğun bu bedenlenmeye taşıdığı hayat amacı ya da amaçlarıyla bağlı olarak gerçekleşmektedir. Biz onu nasıl ele alırsak alalım, her bebek ya da çocuk aslında aynen yetişkinler gibi hatta belki de birçok yetişkinden de daha ileri bilinçler olup, hastalık ifadesi ile ilgili deneyimleri o da kendi hücresel belleğine de enerjetik ve bilinç boyut ve düzeylerine de kayıtlamaktadır. Bu nedenle bir bebeğin ya da çocuğun yaşadığı hastalık ifadeleri de, yetişkinlerinkinden farklı değildir. B - Ama özellikle bebek ve çocuk hastalıkları, O Varlığın gelecek bedenlenmelerinin önünün açılması daha doğrusu Şifalandırılması ile de ilgilidir. Özellikle de bir önceki ana bedenlenme ile bir sonraki ana bedenlenme arasında, "ara bedenlenmelerde" bebek ya da çocuk hastalığı ifadesi ölüm ile sonuçlandığında, bir sonraki yani gelecekteki ifade ile ilgili ciddi bir ŞİFA VE GÜÇLENME gerçekleştirilmektedir ki, bunu anlamanızın iyice zor olduğunu da anlamaktayız. Ancak belli bir "zaman ve mekânda" belli bir hastalık ifadesinin deney imlenmesi ve bunun küçük yaşta ölümle sonuçlanması, bir sonraki zaman ve mekân için Şifa ve Güçle sonuçlanabilmektedir. Bunlar, hep belli bir Plan dâhilinde gerçekleşmekte ve olanaklı olmaktadır. C - Bebek ya da çocuk açısından ilk iki madde gerçekleşirken de, özellikle de birinci derece akrabalar bakımından da ya da çocuğu gözetmekle, bakmakla yükümlü ve sorumlu kişiler açısından da, özellikle de Bebek ve Çocuk hastalıkları, O Varlıkların kendilerini, yaşamlarını, tercihlerini, değerlerini, düşünce ve inançlarını sorgulamaları ve de böylelikle Ruhsal Tekâmülleri için ciddi fırsatlar ve olanaklar sunmaktadır. Ve bir yanıyla da her iki maddede yer alan ve bebek ya da çocukla ilgili olan olanaklar bir yandan da yetişkinlerinde bu hastalık süreci ve sonucundan elde edecekleriyle de ilişkili ve bağlıdır. Özellikle de gelecekteki ifadelerin Şifası ve Büyümesi açısından, bebek ya da çocuk hastalığının ilgili yetişkinler üzerindeki etki ve sonuçları da çok önemlidir. Böylelikle hastalık ifadesi ve hatta bu hastalık ifadesi sonucu ölüm kaydı ile gelen Varlık, bir yandan da çevresindeki yetişkinlerin değişim, dönüşüm ve olası büyümeleri için bir Düzlem sunmaktadır.
7 - Kalıtsal, Genetik Hastalıklar; Sizler hemen, hemen tüm bedenlenmelerinizde, belli bir Ruh Ailesi ve Grubu olarak, belli bir ilişki içerisinde Hayat bulanlarsınız. Sizler için belli bir değeri, önemi, yakınlığı olan Varlıklarla, her bedenlenmenizde de benzer yoğunlukta ilişki içerisinde olmaktasınız. Bu nedenle aslında belli Plan dâhilinde hep, bir saatin tıkır tıkır işleyen mekanizması gibi, birbirini tamamlayan bir Bütün oluşturarak beden almaktasınız. Değişik kılıklar ve rollerle, birbirinizi hayat yolunda "desteklemekte" ya da "kösteklemektesinizdir". Bu nedenle de Grup olarak üretilen bazı deneyimlerin, birlikte ele alınması yani öğrenilmesi, tüketilmesi ve aşılması için yaratılan ve de Genetik olarak kuşaktan kuşağa aktarılan olgular vardır. Bunlardan biri de kalıtsal ya da genetik hastalık ifadeleridir. Bu durumda sizin bakışınızla "tesadüfen" o ana babanın ya da sülalenin çocuğu olduğu için, o genetik hastalığa yakalanan çocuk, belki de geriye doğru yaşanan ifadeler sırasında, o hastalık ifadesinin tohumunu ekenlerin içinde en önlerde yer almaktadır. Bu bireysel sorumluluk kadar o grubun bir üyesi olarak o ifadenin aşılması ile de ilgili genel sorumluluk da, Varlığın o genetik mirası üstlenmesine yol açabilir. İster bireysel ister genel sorumluluk olsun, O Varlığın bu genetik mirası kabullenerek beden alması hem kendisi hem de grup için o ifadeyi ve o ifadeye yol açan dinamikleri Aşmak olanağını sunduğu gibi, bu genetik mirası deney imlemek yoluyla varlığa ve gruba da Ruhsal Büyüme yolunda bir düzlem de sunmaktadır. Bu nedenle kalıtsal ya da genetik hastalık ifadeleri açısından da GEÇMİŞ İFADELERİN KARANLIK ALANLARININ HÜCRESEL AKTARIMLARI ROL oynadığından, bir haksızlık ya da adaletsizlik söz konusu değildir. Evrensel açıdan hayat, ne tek ne de iki devrelik ve de ne tek ne iki kalelik bir futbol maçı olmadığından, doğru bir hat üzerinde ve doksan dakika ile sınırlı değildir. Ancak bunu anlayabilmek ve kavrayabilmek, yaklaşımlarınızın da bu sınırlılıktan kurtularak, sınırsız bir hal almasına bağlıdır. 5 - Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar; Sizler kendinizi bir diğer insandan ayrı ve farklı gibi algılasanız da, aslında hepiniz bir Bütünün ifadeleri olarak, bireysel ve farklı da olsanız, ayrı ve yabancı değilsiniz. Her birinizin Varlığı bir diğeriyle ilişki ve etkileşim içinde olduğu gibi, aslında Var oluşunuz bile birbirinizin Varlığına bağlıdır. Ancak dualite ve kutbiyet temelli algılar insanın bunları bilmesini ve uygun bir yaşam geliştirmesini engeller. Oysa insanlık, kederde ve tasada ve de sevinçte ve neşede birbirine bağlı, aynı gemide yol alan bir Tek Organizmadır. Ve de İnsanın Ruhsal açıdan tekâmülü
ve gelişmesi, büyümesi esas olarak bir arada ve topluluk halinde yaşayışı da gerektirdiğinden, bu topluluk hali İnsanın bireyselliğinin ifadesi ve aynasıdır. Yani topluluk halindeki yaşayış, insanın ortalama bilincinin şaşmaz bir yaratımıdır. İşte salgın ve Bulaşıcı hastalıklar bu düzlemde; A - Yerel, bölgesel, ülkesel, kıtasal hatta dünyasal ölçeklerde yaşanmak suretiyle, İnsana ve İnsanlığa birbiriyle ilişkisini ve kader ortaklığını ifade etmektedir. İnsanları, bir diğeri ile ilişkisi içinde hastalığı ele almak zorunda bırakarak, birlikte ve topluluk halinde önlemler almaya, dayanışmaya, paylaşıma zorunlu kılmaktadır. İnsana gerçek anlamda kaderinin bir diğeri ile ilişkisine ve birlikteliğine bağlı olduğunu göstermektedir. B - Kendinden(!) olmayanla bir araya gelmeye, kendisi kadar onun da gereksinimlerini ve gerçeklerini görmeye ve kabullenmeye sevk etmektedir. Böylelikle yalıtık(!) olan alan ve kişilerin, bilinçli olarak bağlarını kurmaya ve birliktelik oluşturmaya çalışmaktadır. C - Tek tek insanlara kendilerinin gerçeğini ele almaları için ayna olduğu gibi, birlikte yaratımlarını da sorgulatacak bir ayna sunmaktadır. Her salgın ya da bulaşıcı hastalık aslında, insanlardaki ortak zayıflıklar ve eksikliklere dikkat çekmektedir ki, böylelikle ortak projeksiyonlarla oluşturulan ortak yaratımları da dikkat odağına taşımakla, İnsana ve İnsanlığa bu zayıflık ve eksiklikleri ele alma ve aşma çağrısı yapmaktadır. Ki bu da temelinde parçalı, ayrılıkçı, ikili ve kutbiyetli bakış açısından başkaca bir şey değildir. Bu bakışın üretim ve yaratımlarını kâğıttan kaplanlar gibi yerle bir eden salgın ve bulaşıcı hastalıklar, aslında Varlığın yüksek ifadelerinin belli bir Plan dâhilinde İnsana sunduğu dikkat çağrılarıdır. Dostlarımız, Bu seslenişimizde ele aldığımız, bebek ve çocuk hastalıkları, kalıtsal ve genetik hastalıklar ile salgın ve bulaşıcı hastalıklar arasındaki paralellikleri gördüğünüzü umuyoruz. Bu nedenle bu seslenişimizde bu üç maddeyle yetinmek ve diğer maddeleri de bir başka seslenişimizde ele almak istiyoruz. Bu vesileyle dostlarımız,
Ocak 2006 da, eğer sizleri zorlayan ve günlük alışkanlıklarınızı kesintilere uğratan ya da dönüştüren bazı hallerle karşılaşırsanız, örnekse az uyurken çok uyuma eğilimi, çok uyurken az uyuma eğilimi, az yerken çok yemek, çok yerken az yemek, çabuk yorulmak, hiç yorulmamak, baş ağrıları, eklem ağrıları, kemik ağrıları ve diğerleri - unutmayın her olgu çok düzlemli ve çok boyutludur - lütfen panik yapmayın, telaşlanmayın ve bu eğilimlerinize uyum gösterin. Ciddi sonuçlar yaratmadıkça bunlara uyumlanın. Çünkü daha önce de seslenmiştik, yeni bir Düzlemdesiniz ve bu yeni düzleme uyumlanmaktasınız; Bilinç, Enerji, Hücre düzey ve düzlemlerinde bir dizi karmaşık işlemler gerçekleşmekte. Sorun edilecek ve endişelenilecek bir şey yok. İhtiyaç hissederseniz elbette ki Tıbbi ya da benzeri yardımlar alınız. Ama unutmayınız ki, Şubatla birlikte rahatlayacaksınız. Yani şunun şurasında 2, 3 gün sonra(!). Hepinizi TAKDİRLE - BEĞENİYLE - İMRENEREK - SEVGİYLE SAYGIYLA - HER AN YARDIMINIZA KOŞACAK ŞEKİLDE izliyoruz. Yarınlarda Müjdeleri kendinden kendine vereceklerden olacaksınız, İnşallah. Ki biz böyle olduğunu bilenlerdeniz.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' nunla gelenler - O' na gelenler ) 2/52 – 14.01.2006
“ Dostlarımız, Bizler biliyorsunuz günlük ya da uzun erimli politikayla ya da güncel gelişmelerle aslında ilgili değiliz. Aynı zamanda da sizlere çok ama çok önemli olmadıkça, öneri/uyarı/dikkat seslenişinde bulunmuyoruz. Bunu bir kez yaptık ve sizleri 2425 Haziran 2005 tarihleri ile ilgili olarak uyardık, dikkat çektik ve öneriler verdik. Yine de sizlere kolay, kolay böylesi seslenişlerde bulunacak ve de hele, hele de güncel ve uzun erimli politik, sosyal ve iktisadi olaylarla ilgili değiniler sunacak değiliz. Ayrıca da unutulmasın, demiştik ki bizlerin sizleri KORKUYA ENDİŞEYE - TELAŞA sevk edecek yaklaşımlarla ve açılımlarla ilgimiz olmaz, olamaz. Ancak tüm bunları göz önüne alarak, daha önceki bazı yazılarımızda verdiğimiz 2006 yılı ile ilgili genel bir yaklaşımdan da hareketle, sizlerin dikkatinizi 02.02.2006 ya çekmek istiyoruz. Daha önceki 24–25 Haziran 2005 seslenişimiz, "yukarısı -evrensel düzlemli" bir dikkat çekişti. Oysa 02.02.2006 tarihli dikkat çekişimiz ise "aşağısı - dünyasal düzlemli" bir dikkat çekiş olacaktır. Dostlarımız Dünyanız Bütünün bir parçası olarak, Bütün tarafından belirlenmiş ve nitelenmiştir. Bir parça olarak Dünyanız, Bütünün içinde anlam ve varlık bulmaktadır. Ancak henüz Kuantum Altı Fiziğinizin, Holografik Modellemelerinizin ve Hücresel Analizlerinizin tam ve yeterli olarak anlayamadığı üzere, parçada Bütün üzerinde -Bütün adına ve Bütünün onayıyla- esaslı etkilerde bulunabilmektedir. Diğer bir deyişle, zaman ve mekân düzlemleri, içinden çıka geldiği zamansızlık ve mekânsızlık düzlemlerini "etkileyebilmektedir". Bu nedenle özellikle de Çekirdek Alfa Oluşumu niteliğiyle Dünyanız, Bütünlük ve
O'nun
yeni ifadeleri üzerinde çok önemli etkilere sahiptir. Bu yüzden de Dünyanızda yaşananlar bizler açısından da büyük önem taşımakta ve yakından izlenmektedir. Elbette bizler hadiseleri sizler gibi, üç boyutlu bir algıyla değil, Çok Boyutlu Farkındalıkla ele alıyor ve Çok Katmanlı Yapısı içinde değerlendiriyoruz. İşte özellikle de, Çekirdek Alfa Oluşumu olan Dünyanızın çekirdeği diyebileceğimiz Anadolu Genetik Bütünlüğü ile onun yakın coğrafyasındaki hadiseler de özellikle ilgi alanımızdadır. Sizler anlayamasanız ve sınırlı değerlendirseniz de, ülkeniz ve Ortadoğu, Dünya Sahnesi için çok önemli bir düzlemdir. Her iki Dünya Savaşı ile önemli Bölgesel ve Yerel Savaşların nerelerde yaşandığını, Dinlerin nerelerde doğup, geliştiğini, Petrolün ve suyun, evet suyun kaynaklarının ve rezervlerinin nerelerde olduğunu, Medeniyetin nerelerde biçimlendiğini ve benzerlerini bir düşünecek olursanız, bizleri biraz daha iyi
anlarsınız. Ama yine bir de, Piramitlerin ağırlıklı olarak nerelerde olduğunu, UFO gözlemlerinin en çok nerelerde yapıldığını, birçok Ruhsal Tebligatın nereyi vazife dar ülke ve coğrafya olarak işaret ettiğini de göz önüne alırsanız, muradımız daha da belirginleşir. Öncelikle 02.02.2006 ya bir işaret edelim. 02.02.2006; 2.2.2 – 6; 2+2+2= 6; 6 – 6; 66; 6+6= 12 Dostlarımız, 2 Rakamının işaret ettiği Evrensel Enerji hem işbirliği ve dengeyi ama hem de ikilik ve karşıtlığı ima eder. Aynı şekilde, 6 Rakamının işaret ettiği Evrensel Enerjide hem ruhsal kabul ve vizyonu ama hem de dünyasal hırsı ve rekabeti ima eder. Ki 66 rakamının da Evrensel olarak karşılık geldiği Bütünlük, Dünyanız üzerinde Emperyal - Meta temelli emelleri olan bir Uygarlığa karşılık gelmektedir. Ama aynı anda 12 rakamı Evrensel Döngüye, Evrensel Organizasyona ve Dünyanızla ilgili Rahmet ve Arınmaya karşılık gelmektedir. Uzatmadan ve kafanızı karıştırmadan dostlarımız, 2006 yılının ikilik anlayışı ile BİRLİK anlayışlarının belirginleşeceği ve hem ikilik anlayışının kendi içinde hem de ikilikle BİRLİK arasında çatışmaların derinleşeceğini ve daha doğrusu aslında ikilik ile BİRLİĞİN arasındaki mesafenin artacağını ve adeta bir dünyada iki dünyanın şekilleneceğini ifade etmiştik. İşte bu bağlamda ülkeniz ve Ortadoğu coğrafyası çok büyük bir önem taşımaktadır. Özellikle de 02.02.2006 günü ve bugünden itibaren, ülkenizin ve
Orta doğunun;
Siyasi Dengeleri ve İstikrarı İktisadi Dengeleri ve İstikrarı Sosyal Dengeleri ve İstikrarı ile ilgili "olumsuz" gelişmeler, hadiseler ve dinamikler baş gösterdiği takdirde, Sizlerden ricamız, zaten bu alanlarda denge ve istikrar mı var diyerek bizlerle ve kendinizle gereksiz ve yararsız tartışmaya girmeden, hadiselerin ve dinamiklerin oluşturduğu ve oluşturacağı olumsuz gelişmelere odaklanmadan, panik, endişe, korku ve
benzeri duygu ve düşünce üretiminden kendinizi alıkoyarak, dar politik ve ideolojik yaklaşımlarla davranmaksızın, görünenin ardındaki GÖRÜNMEYEN(!) gerçekliğe odaklanmanızı ve her durumda KENDİNİZE - ÇEVRENİZE SAKİNLİK - DİNGİNLİK – GÜVEN - İMAN temelli düşünce ve duygular vermenizi rica ediyoruz. Hatta ve hatta Ortadoğu da yaşanan savaş, yeni bir ya da iki Ortadoğu ülkesine sıçrar ve ülkenizde bir şekilde daha sıcak taraf olmak zorunda kalırsa da, sizler görünen ve yaşanan drama değil, yükselmekte olan Yeni Çağ Bilinciyle oluşmakta olan Birliğe odaklanın ve ona GÜÇ ve BİLİNÇ katın. Dostlarımız, Bir de ülkenizde ya da yakın coğrafyanızda yaşanabilecek doğal bazı olayları ve onların sonuçlarını da, kendinizin ve çevrenizdeki insanların Güçlerini tüketecek, umutlarını ve inançlarını kıracak tarzda değil, Gerçek ve Ebedi olanın yani Dayanışma – Paylaşım - Sevginin Şahlanacağı bir Düzlem ve olanak olarak ele alın. Unutmayın her hadise Çok Boyutlu, Çok Düzlemli, Çok Dinamiklidir. Ve her hadisenin İnsanın ve Dünyanızın hayrına gelişmesi ve sonuçlanması(!) için Evrensel Güçler hizmette ve vazifededirler. İşte siz Dostlarımızın da, UYANIK SAĞLAM – DENGEL İ- GÜVENLİ- İMANLI duruşlarıyla ve Dünya Dramında savrulmadan ardındaki Hakikatlerden hareketle Dünya İnsanına Işık olmaya devam ederek bizlere yardımcı olmanızı rica ediyoruz. Dediğimiz gibi, amacımız ve muradımız olumsuz bir tablo çizmek ya da kötü olayların haberciliğini yapmak değil. Olası bazı gelişmelerle ilgili sizleri uyanık, dikkatli olmaya ve her durumda DENGEDE VE MERKEZİNİZDE kalmaya davet ediyoruz o kadar. Ki umarız, bizlerin ve de sizlerin Bilinci ve tutumuyla 02.02.2006 da umulmadık güzellikler tohumlanır. İşte bu nedenle sizlerden ricamız, 02.02.2006 da AKLINIZA - KALBİNİZE - ODAĞINIZA SEVGİ, SAYGI, İŞBİRLİĞİ, DAYANIŞMA, BİRLİK, BERABERLİK, AŞK VE İMANI koyun. O gün mümkün kılarak sabah erken saatlerde 12 DAKİKA SEVGİ VE SAYGI üzerine "meditasyon" yapın, "şarkı" dinleyin, "yazı" okuyun ve benzeri bir tutum içinde olun. Sonra da gün boyu ne olur, hep SEVGİ, SAYGI, SUKUNET, DENGE, İŞBİRLİĞİ içinde olun. Düşünce ve duygularınıza hâkim olun.
Yaptığınız her işe, her konuşmanıza, her buluşmanıza, her dokunmanıza ve benzerlerine SEVGİ - SAYGI - DİNGİNLİK katın. Dostlarımız, 02.02.2006 ve sonrası olası gelişmeler daha çok "aşağısı ve dünyasal düzlemli "olduğundan, işin çoğu sizlere düşüyor. Ne olur, kendinizi, birbirinizi, Bilinçlerinizi, Kalplerinizi ve Güçlerinizi küçümsemeyin. Seslenişimizi de. Kuantum Altı Fiziği, atmosferde bir düzlemdeki kelebeğin kanat çırpışının, bir başka düzlemde fırtınaya yol açabileceğini ortaya koyduğu gibi, aslında kanat çırpan kelebeğin atom altı düzeyde bir boşluktan oluştuğunu ve bu boşluğunda frekans demetlerinden oluşan girişim desenleri ve modelleri olduğunu ve matematiksel değerler bütünü olan bu holografik yapının da özünde Bilinçli olduğunu da ortaya koydu. O nedenle Bilinçlerinizin, düşünce ve duygularınızın varlık ve güçlerini küçümsemeyin lütfen. BÜTÜNLÜĞÜN MURADI - IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI FENERİNİZ OLA BU KARANLIK YOLDA. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/53- 16.01.2006
" Dostlarımız, Merhabalar. Hepinizi aşkla ve sevgiyle kucaklıyoruz. Bizler maddi formlar içinde olmadığımızdan, kuantlar ve kuarklar düzeyinde. Bu sizin, ellerinizle kendinizi sarmanıza benzer. Bu vesileyle belirtelim, daha önce de gerçi dillendirmiştik ama fiziksel bedenleriniz çok kıymetlidir. Ama üzülerek söyleyelim, fiziksel bedenlerinizin bakımı, isteklerinin karşılanması ve onu hissetmek ve hissedildiğini ve sevildiğini hissettirmek yönünden oldukça yetersizsiniz. Bedenlerinize dostça ve sevecence davranmıyorsunuz. Yakın zamanda sizlere DERİ VE DERİ HASTALIKLARI İFADELERİNDEN söz ederken bu konuyu yine ele alacağız. Ah ne olur dostlarımız, 1 - Sigara içmeseniz. 2 - İçki içmeseniz. 3 - Bol su içseniz. 4 - Az ve nitelikli besinlerle beslenseniz. 5 - Az ama derin uyusanız. 6 - Yürüyüş, yüzme, jimnastik ve benzeri sporlarla ilgilenseniz. 7 - Yoga ya da meditasyon yapsanız. Kısa zamanda fiziksel ve metafiziksel yararlarını öyle çok yaşayacaksınız ki. Ama biz insanın direncine, asiliğine de aşina olanlarız. Biliriz biz söyleriz, siz okursunuz ve... Bundan da şikâyetçi olduğumuzu sanmayın. Bulunduğunuz "zaman ve mekânın" gerekleri de aslında bunu doğurmaktadır. Ama unutmayın zaman, zaman içinde, mekân, mekân içinde, Dünyanızda, Evreninizde Yeni Doğumlara gebe. Sizlerde kendinize biraz hamile - iki canlı - immişçesine özen gösterseniz, doğumunuzu(!) kolaylaştırmış olursunuz.
Dostlarımız,
insanlar gibi hastalık dinamiklerini ve ifadelerini üretmekte ve deney imlemektedirler. Özellikle de evcil hayvanların hastalıkları bu düzlemdedir.
Bu akşam sizlerle, B - Hayvanlar özellikle de evcil hayvanlar, insanın enerji alanıyla, hem onu temizlemek ve yükseltmek hem de İlahi partikülleri ve tesirleri edinebilmek için, çok yakın bir ilişki içerisinde olduğundan, insanın ve insanların psişik özelliklerini adeta emmektedir. Bu durumda hayvanların kendilerine özgü, içgüdüsel - hücresel yazılımlara dayalı denge ve düzenlerini bozduğundan, kendisini hastalık ifadesi olarak dışa vurmaktadır. Bu manada aslında evcil hayvanlar, insanların hayrına kendilerini hizmete adamakla bir yandan da hızlı evrim olanağı elde etmektedirler.
2 - Ruhsal kişiliklerin hastalanmaları, 3 - Yaşam kapasitesini yok eden(!) hastalıklar, 4 - Kaza ve şiddete maruz(!) kalma, 6 - Hayvan ve bitki hastalıkları ile ilgili yaklaşımlarımızı paylaşmak istiyoruz. 6 - Hayvan ve Bitki Hastalıkları; Sizlere daha önce hayvanlar ve bitkilerle ilgili genel bir açılım sunmuştuk. Ve demiştik ki; " EVCİL HAYVANLAR; Dünya üzerinde yaşayan her İNSANIN mutlaka bir HAYVAN TÜRÜ enkarnesi vardır. Bu nedenle her birinizin çekildiğiniz ve itildiğiniz hayvanlar olmaktadır. Ayrıca kendinizle ilgili, çoğunlukla yakınlık duyduğunuz ve kendinizi benzettiğiniz hayvanlar da olasılıkla vardır. Bunun bir anlamı da şudur ki, yarın bugünkü hayvanlar da İNSANLAR olacaktır. Çünkü her formun içinde
O
olan ve
O’na
dönmeye çalışan
Öyleyse bugünün hayvanları, dünün hayvanlarına
OL
ENERJİSİ vardır.
O’nun bir EMANETİDİR."
İşte dostlarımız, hayvanlarda tekâmül serüveninde ve evrim skalasında kendi düzlemlerinde bulunan Bilinçlerdir. Ancak henüz İnsan olma hakkı elde etmediklerinden ve Bilinçleri bireyselleşmediğinden, onlar Takım ya da grup halinde var olmakta ve yeryüzünde insanların psişelerinden güçlü bir şekilde etkilenmektedirler. Bu bağlamda hayvan hastalıklarını üç düzlemde ele alabiliriz; A - Tekil hayvanlar, kendi bağımsız(!) tekâmül yolculuklarında ne ölçüde bilinçlenirlerse(!) o ölçüde kutbiyet ve ikilik algısı geliştirmekte ve o ölçüde aynen
C - Özellikle Sokak hayvanları ile kalabildiği(!) kadarıyla vahşi(!) hayvanların hastalıkları ise, esas olarak İnsan Bilincindeki dengesizlik ve sapmaların bire bir yansıması ve aynası olup, insan ırkının hayvanlara ve doğaya karşı ÜSTÜNCÜ KİBİRLİ - BENCİL - DESPOTİK - ZALİM VE HAK TANIMAZ tutumlarının sonucu ve ifadesidirler. Bu nedenle özellikle bu tutumların ya da bu tutumları görmezden gelme, bilmezden gelme tutumunun sonucu olarak, Hayvan Grup Enerjilerinin, uygun enerjetik ve maddi düzlemlere transferi ve doğanın kendini arıtması ile bağlı olarak aynı anda EKTİĞİNİ BİÇME yasasının sonucu da olarak İnsanlığın da ALINYAZISI - kendi kendine yazdığı - olarak, önümüzdeki günlerde, hayvanlarda görülen ve insanı da etkileyen salgın hastalıklar artacak ve çeşitlenecektir.
" BİTKİLER VE ÇİÇEKLER DE yarının İNSANLARI olacak. BUGÜNÜN hayvanlarına emanet olan, YARININ HAYVANLARIDIRLAR. AMA AYNI ZAMANDA SİZLERE TEKNOLOJİK YARDIMLAR için MURATLANDIRILMIŞ birer LABORATUVAR-ATÖLYE harikalarıdırlar." İşte bitki ve çiçek hastalık ifadeleri de aslında hayvanlar için dile getirdiklerimizden çok da farklı değildir. Özellikle de hem hayvanların hem de bitkilerin, hem doğal ortamlarına hem de kendi doğallıklarına İnsan tarafından yapılan müdahaleler, İnsana geri dönmektedir ve dönecektir de. Bu İnsanın Bilincini dengelemesi ve arındırması için, yarattığını deney imleme ve dengeleme gereğinin bir sonucudur. Yakın zamanlarda, özellikle de insanların çok yaygın tükettiği mısır, buğday, patates ve benzeri bitkilerden "tuhaf" salgın hastalıklar baş göstererek, tarımsal faaliyeti vurduğunda, bu dediklerimizi hatırlayın ve hatırlatın, lütfen.
4 - Kaza ve şiddete maruz(!) kalma;
yaşamın önem ve değerinin deney imlenmesi için de, bu halin kendisi kazaları ve şiddeti projekte edebilir.
Dostlarımız, sizlere ilk seslenişimizden beri, sizlerin aslında TANRISAL VARLIKLAR olduğunuzu, ancak sınırlı ve sonlu olduğunuza inandığınızdan, bunun farkında olmadığınızı ifade ediyoruz. Ve yine ifade ediyoruz ki, Evrende hiçbir şey tesadüfen ya da kazara oluşmaz. Her şeyin ardında, ilgili taraflarınca da oluşturulan ya da etkilenen çeşitli dinamikler vardır. İşte sizlerin kaza ya da şiddet olayları dedikleriniz de bu yasallığın dışında değildir.
Her durumda, kaza ya da şiddete(!) maruz kalan varlığın, öncelikle kurban rolüne soyunmaması, başına geleni vakurla ve sabırla karşılaması ve içine dönerek bu olaydaki mesajı almaya çalışması yani HAYRI BİLMESİ, kazanın ya da şiddetin amacına ulaşması anlamına gelecektir ki, insanı başka bir kaza ya da belaya karşı koruyacak en emin yol da budur.
Bir varlık, kendinde ya da yakın çevresinde kabullenemediği ve bu nedenle bastırdığı ve karanlık alanına attığı olgu ve değerlerin baskısı altında yaşamaya çalışırken, bir noktada bu karanlık alanın yoğun ve güçlü tesirleri altında, kendisine ve dışındaki benzerlerine güceniklik, kızgınlık, kırgınlık geliştirmeye başlar. Tam olarak anlayamadığı şekilde yaşadığı bu hisler, zamanla asabiyet, sinir ve şiddet eğilimine dönüşür. Ancak varlık bunları da bastırarak, karanlık alanına attığında, ifade edilmeyen ve yüzleş ilmeyen bu nitelikler, kendilerini dışarıdan içeriye doğru gerçekleştirirler. Varlığın durumu ağırlıklı olarak, güceniklik ve kırgınlığa bağlı asabiyet ve sinir hali ise, bunu kendine yansıtacak küçüklü büyüklü kazaları kendisine çeker. Unutmayınız ki, her duygunun ve düşüncenin bir elektro- manyetik alanı vardır. Ve de bu manyetik alan, kendisini tamamlayacak, belirginleştirecek ve dengeleyecek bir diğer manyetik alanı çeker. Diğer manyetik alanda, bu benzeri tarafından hem çekilmekte hem de onu çekmektedir. Varlığın yüzleşmediği ve bastırdığı ve bu nedenle de asabiyet ve sinir hali yarattığı olgulara göre bu kazalar, küçük düşmeler, küçük yaralanmalardan, trafik kazalarına ve ciddi diğer kazalara kadar çeşitlilik gösterirler. Eğer varlık ağırlıklı olarak, kızgınlığa bağlı olarak şiddet eğilimi geliştirmiş ve ama bunu bastırmışsa, o zaman kendisinin yarattığı bu manyetik alan, benzerini yani bir şiddet vakasını kendisine çekerek, bilinmek, tamamlanmak ve dengelenmek ister. Bu da varlığın kızgınlık sebeplerine ve şiddet eğilimine göre, ufak tefek kavgalardan, ciddi ve hatta organize şiddet eylemine maruz(!) kalmaya dek çeşitlilik gösterebilir. Burada unutulmaması gereken, her hadisenin çok boyutluluğu ve çok katmanlılığı ile sizlerin çok yaşamlılığınızdır. Bu nedenle açılımlarımızın mutlaklaştırılmasını da arzu etmeyiz. Ayrıca, varlığın çeşitli nedenlerle, bedenine, sağlığına ve yaşamına ya da diğerlerinin(!) bedenlerine, sağlıklarına ve yaşamlarına değer vermez olduğu, önemsemez ve ilgisiz olduğu zamanlarda da, bedenin, sağlığın ve
Ve fazlaca detayına girmeksizin belirtelim ki, özellikle ağır hırsızlık vakaları, tecavüz ve ağır yaralamalar ve de cinayet vakaları, daha önceden ARKETİPLER VE PRENSİPLER düzleminde kararlaştırılmakta ve ENERJETİK BAZI DÜZLEMLERDE taraflar anlaşmakta ve ancak ondan sonra Dünyanızda sahnelenmektedir. Yine de çok hassas konular olduğundan bu alanlara fazlaca girmeyi doğruda bulmamaktayız. 3 - Yaşam kapasitesini yok eden(!) hastalıklar; Sizlerin yaşam algısı fiziksel olan ve onun ifadeleri ile sınırlı olduğundan, öncelikle şu konuda anlaşalım, sizler yukarıdaki ifade ile Fiziksel ve beyinsel işlevleri yok eden hastalık ifadelerinden söz ediyorsunuz. Örneğin komada ya da bitkisel yaşamda olan bir insan ya da bir yatağa bağımlı felçliden söz ediyorsunuz. Ya da belki de normal bir yaşam süremeyen bir şizofrenden. Öncelikle belirtelim ki, beyin ölümü gerçekleşmediği sürece, her hasta Canlı ve Hayat doludur. Çünkü hayat sadece fiziksel de ifadesini bulan düzlemden ibaret değildir. Ancak eğer Varlık bedensel hayatiyeti sonlandıracak şekilde tesiri keserse zaten ölüm ancak o zaman meydana gelmektedir. Bununla birlikte yine de bazı detayları da paylaşmak isteriz; A - Bitkisel Yaşam - Derin Koma Halleri; Bu hallerde aslında çoğu zaman varlık bedeni terk etmekte ve yapılan anlaşmalarla RİM ve Dünya Rabliği bedeni teslim almakta ve bedenin hayatiyeti bunlarca sağlanmaktadır. Burada amaç artık, hastanın yakınlarının evrim ve tekâmülleri ile ilgilidir. Burada hasta yakınları kotlanmakta, sınanmakta ve değerlendirilmektedir. Hasta yakınları da kendi güç ve potansiyelleri ile ilgili bir düzlem yaşadıkları gibi, geçmiş ve gelecekle ilgili çeşitli tasarrufları, bugün gerçekleştirmektedirler. Ve eğer uzun bir zamanın ardından hasta uyanırsa, hemen, hemen tamamında geri
gelen varlık yeni bir Enerjidir. Bu tür hastalıklar aynı zamanda Tıbbi gelişmelere de olanaklar sağlamaktadırlar. Bu yüzden bize göre bu tür durumlarda, hastanın cihaza bağlı olarak yaşatılıp, yaşatılmaması konusunda genel bir yaklaşım söz konusu olamaz. Her olayda karar hasta yakınlarına aittir ve yargılamak kimseye düşmez. RİM ve Dünya Rabliğinin tuttuğu kayıtlar ise yargı ile ilgili olmayıp, KAPTANIN SEYİR DEFTERİ ile ilgilidir. B - FELÇ; Bu hallerde ise, çoğunlukla hasta geçmiş ve / veya gelecek yaşamlarıyla ilgili dengeleme, tamamlama ve düzenlemeler gerçekleştirirken, bir yandan da hem kendisi hem de çevresi için tekâmül serüveninde bir düzlem oluşturmaktadır. Özellikle de bazı yüksek varlıkların felçli halleri ile gerçekleştirdikleri etkinlikler ve yarattıkları ürünler, insanlar ve insanlık için güç ve isteklendirme kaynağı örnekler oluşturmuşlardır. Diğer hallerde ise birçok hasta yakını SABIR DAYANIKLILIK – YARDIMLAŞMA - ŞEFKAT nitelikleri açısından İnsanın potansiyellerini ve gücünü ortaya koymuşlardır. Her durumda felçli insanlar, maddesel düzlemde bir insanın bedensel işlevlerinin değerine ve kıymetine ve bunların önemsenmesine ve yaşanmasına her an çağrıda bulunan deniz fenerleri gibidirler. Ve hele de hem bu hasta yakınlarına gereksindikleri bakımı sağlayan ama hem de kendi maddi bütünlüklerini gereği gibi yaşabilen insanlar, kısacık bir zamanda büyük gelişmeler sağlayabilmektedirler. C - Şizofreni ve benzeri akıl hastalıkları; Bilirsiniz velilik ile delilik ince bir çizgi ile ayrılır, denir. Bu gerçektende böyledir. Genellikle ciddi akıl hastalarının birçoğu, çok yüksek boyutlara giriş yapmış ancak o boyut enerjileri ve gerçekliğini özümseyemediğinden ve dengeleyemediğinden, ne yer de ne de gökte barınamamış kişilerdir. Bu kişilerin beyinleri dünyasal anlamda devreden çıktığı gibi, evrensel anlamda da devrede olmadığından adeta arâfta kalmış gibidirler. Bu kişilerin dünyasal mantık devreleri devre dışı olduğundan, yüksek boyut deneyimlerini anlamlandıramamakta ve dengeleyememektedirler. Aynı şekilde evrensel mantık devrelerini de kullanamadıklarından, evrensel olanla da uyum sağlayamamaktadırlar. Bu kişiler çoğunlukla, bir ayakları yer de bir ayakları gökte ama yerde göğü, gökte yeri ifadeye ve deneyimle meye kalkışan, genellikle de negatif yüksek varlıkların tesir alanlarına "hapsolan", bu nedenle de dünyasal olarak kendileri ya da çevreleri için zararlı olabilecek kişilerdir. Bu tür ciddi akıl hastalıkları, hepinize dünyada yaşayan mantıklı insanlar olarak, beyin devrelerinizi ve mantık sisteminizi
güçlendirerek ve bununla uyum içinde ve BÜTÜNLÜK ONAYI İLE VE BÜTÜNLÜK HAYRINA evrensel olana açılmanızı ima ederler. Aksi halde ne değerli varlıklar gibi, yanmış beyin devreleri ile yüksek negatif manyetik alanların bayileri ya da şubeleri olarak, "deli doktorlarının" ellerinde bir ömür geçirilir. Bu durumda hastalar, çok güçlü negatif manyetik alanları temsil edebileceklerinden, güçlü pozitif manyetik alanların varlığı olmadan, uzun süreli temaslardan kaçınılmalıdır. Ciddi akıl rahatsızlıkları ile ilgilenen psikiyatrların, zaman içinde yaşadıkları sıkıntıların bir dinamiği de bu durumdur. Dostlarımız, Söz uzadı, yüzyıl oldu. O nedenle ruhsal kişiliklerin hastalanmalarını da bir başka seslenişimize bırakalım. Ve de bir hatırlatma yapalım. Bu seslenişlerle amacımız, dikkatinizi hastalıklara odaklamak değil. Tam tersi, sizlere hastalıkların metafizik kökenleriyle ilgili genel bir çerçeve sunarak, asıl doğanız olan ŞİFAYA ve onun doğal nedeni ve sonucu olan YENİÇAĞ BİLİNCİNE - KUANTUM BİLİNÇ MODELİNE - DAİRESEL VE AKAŞİK FARKINDALIĞA vurgu yapmak ve dikkatlerinizi ŞİFAYA YANİ BÜTÜNE odaklamak. Daha önce de dediğimiz gibi, SAĞLIK BÜTÜN OLMAKTIR. ŞİFA BÜTÜNE TESLİM OLMAKTIR. FARKINDALIK BÜTÜNÜN BAKIŞ AÇISIDIR. Şifalı ve farkındalıklı günler sizlerin ola. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' ndan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/54 – 17.01.2006
" Dostlarımız,
1 - BUDALAR - AYDINLANMIŞLAR-
İsterdik ki, hepinizle bire bir ve bir arada bulaşalım, sizlere gerçek doğanızı yansıtan aynalar olalım. Neden derseniz? O zaman Ruhsal Kişiliklerin Hastalanması konusunu sizler bizlere açıklardınız. Ve o zaman Hakikatte her şeyin ve herkesin RUHSAL olduğunu birlikte ve TEKLİKTE anlardık.
2 - BUDA YOLUNDA OLANLAR - BUDALAŞMAKTA OLANLAR -
Ancak şimdilik yine seslenişimizle ve onun olanaklı kıldığı başkaca bazı araçlarla aynalık yapalım ve konuya girelim. Öncelikle şunu vurgulamak isteriz ki, İnsan denilen Varlığın iki temel niteliği vardır; RUH VE MADDE. Varlık, bünyesinde Ruhi tesirler içeren madde ile maddeyi tesiri altına almış olan Ruhun BİLEŞKESİDİR. Bir de buna Ruh ile Maddenin etkileşiminden hâsıl olan AKILI ekleyecek olursak, Varlığı AKILMADDE- RUH BİLEŞKESİ olarak niteleyebiliriz. Bu nedenle İnsan için her ne kadar bedenli Ruh, maddesel deneyim içindeki Ruh denmekteyse de, bu İnsanı açıklamakta yetersiz kalır. İnsan Varlığı, gerçekten de hem Ruhsal olanın Kudreti ile kuşanmıştır ama hem de maddesel olanın yoğunluğu ve sınırlılığı ile de kayıtlanmıştır. İşte bir yandan da murat, İnsanın AKIL ile maddeyi aşarak Ruhsal Kudretlerini maddeye bağlı iken kullanması ama bunu maddenin gereklerini ve gerçeğini gözeterek yani maddeyi de tekâmül ettirerek gerçekleştirmesidir. Böylelikle aslında ikisi bir gerçeğin iki yüzü olan Ruh ile Madde öyle bir Bütünleşecektir ki, maddenin yüksek Enerjik ortamlarda Ruhun Kudreti ile kuşanmış olarak Varlığı olanaklı olacak, Ruhta maddenin kendisine eşlik edebilmesi sayesinde, onun kendisine sunduğu kendini BİLME - EYLEMEYARATMA yeteneklerini ve kudretini çok daha kapsamlı ve boyutlu olarak ifade edebilecektir. Bunun varacağı yer, şimdilik kaydıyla Dünya İnsanlarının oluşturacağı Birleşik İnsanlık Realitesi ve Dünyanın tek bir çatı olarak Galaksiler Birliğindeki üyeliğidir. Sonrası ise, çok uzun erimli ve çok karmaşık ve YEPYENİ BİR OLUŞUM PROJESİDİR. Sözü uzatmadan işte Ruhsal Kişiliklerden kastımız, KENDİNİ BİLMEK RABBİNİ TANIMAK - TEKÂMÜL ETMEK yolunda belli bir düzeye varmış, Ruhsallığının farkında olan ve bunu maddesel ortamda ifade edenlerdir. Bunlar da ulaştıkları Boyutlar, Bilinçler ve Vazifeler açısından çeşit, çeşit skalalardadır. Ancak çok kaba ve genel olarak sizlere üç tür Ruhsal Kişilikten söz etmek isteriz;
3 - DÜNYA İNSANLARI Dostlarımız, Buda olmuş olanlar yani aydınlanmışlar, daha önceki yaşamlarında EVRENSEL HAKİKATE ERMİŞ - KENDİSİYLE BÜTÜNLEŞMİŞ - RUHSAL GÜCÜNÜ KUŞANMIŞ - BÜTÜNLE BÜTÜNLEŞMİŞ VARLIKLARDIR. Bunlar daha sonraları kendi istekleri ve Bütünlük onayıyla örneğin Dünyanızda beden alarak, İnsana hizmeti vazife bilirler. Budalar dünyanızda iki türlü bedenledirler; A - Açık Bilinç olarak; Bunlar NE OLDUKLARINI VE NE YAPMALARI GEREKTİĞİNİ BİLEN, EVRENSEL VE KOZMİK GÜÇLERİNİ KULLANAN Varlıklardır. Ki böyleleri genellikle öğretmenler, üstatlar, şifacılar ve benzerleri olarak çalışırlar ve bazen de kimi "mucizelerle de" insanları şoklarlar. Bu tür insanların aslında "hastalık ifadeleri" üretmeleri söz konusu değildir. Ancak bunlar dünya planının icaplarını ve yasallıklarını zorlamamak ve de belli bazı hastalık ifadelerini mutasyona uğratmak ve de belli manyetik alanları arındırmak için çeşitli hastalıkları yaşayabilir ve hatta OSHO gibi, "zehirlenebilirler" de. Bu kişilerin "görünürde" yaşadıklarını üstünüze almamanız hayrınızadır. Onların süreçlerini aşağıdan bir algılamayla anlamanız olası değildir. B - Kapalı Bilinç olarak; Bu varlıklar Ne olduklarını ve ne yapmaları gerektiğini açık bilinç olarak bilmeden ve bunun içinde evrensel ve kozmik güçlerini Dünya Ruhsal İdare Mekanizmasına, Sisteme ve BİR'E teslim ederek bedenleşen varlıklardır. Çünkü bu varlıkların, dünyanın birçok mekânında ve aynen o mekânların insanları gibi yaşayarak, evrensel ve kozmik güçlerin akitlere dayalı olarak kendi üzerlerinden çalışmalarına olanak tanıma zorunlulukları vardır. Bu varlıklar her zaman için Sistem tarafından desteklenmekte ve yönlendirilmektedirler. Ancak aynen dünya insanı gibi, maddesel olanın icaplarına açıktırlar. O nedenle özünde Budalar olan bu varlıkların, buna göre HİSSEDİP YAŞAMALARI için içlerine dönmeleri ve içsel ışıklarını kullanmaları şarttır ki, O N L A R hep bu tür BUDALARA seslenmektedirler. Bunlar kendilerini İnsan gibi düşünüp yaşadıkça onlar gibi hastalanabilirler. Ama bir BUDA gibi yaşarlarsa -içsel anlayış olarak- artık günümüzde hastalık ifadeleri üretmelerine gerek yoktur.
Çünkü artık içine girilen planlarda bu kişilerin, kendileri gibi algılandıkları İnsanlara her alanda örnek olma zamanları gelmiştir. Sizlere seslenişlerimiz bu amaca da yöneliktir de. Buda yolunda olanlar, Budalaşmakta olanlar ise bu yaşamlarında aydınlanmaya ulaşabilecek olanlardır. Bunlar önceki yaşamlarının sonucunda öyle bir noktadadırlar ki, Budalaşmaya bir an uzaklığındadırlar. Bu tür varlıkların BUDALAŞMALARI, içsel ışıklarını izlemeleri ve KARDEŞLERİNE HİZMET ETMELERİNE bağlıdır. Bu yönde yol aldıkça hastalık ifadeleri onlardan uzak olacak ama bu yönden uzaklaştıkça onlarda hastalık ifadelerini üreteceklerdir. Bizlerin seslendiği kardeşlerimizin birçoğu da işte BUDALAŞMAKTA olanlardır. Bu nedenle karşılıklı anlaşmalarımız gereğince SİZLERE İÇİNİZDEKİ BUDALARA seslenerek, bu yolculuğu tamamlamanıza katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Dostlarımız, Oranlayacak olursak Dünyanızda yaşayanların yaklaşık olarak % 20 si BUDALAR, % 30 u BUDALAŞANLAR ve geriye kalanlarda Dünya İnsanlarıdırlar. Bu onlarında aslında bir Buda ya da Budalaşanlar olmadıkları anlamına gelmez. Sadece şu an için dünyaya sıkı, sıkı bağlı ve onun insanı oldukları anlamına gelir. Aslında bilmenizi isteriz ki, Dünyada Beden almış her Varlık, çok ileri EVRİMLİ ve yüksek BİİNÇLERDİR. Öyleyse çelişkili gibi görünen bu açıklamalarımızın anlamını çözmek de sizin işiniz ola. Bu mesajı vermemizin nedeni, hadiselerin çok boyutlu ve çok düzlemli yapısına işaret etmektir. Çünkü örneğin, aynı anda Galaktik Köken olarak Pleiadesli olanlar hastalıklara -mecburen!- daha eğilimli iken, Andromedalılar kolay, kolay hastalanmazlar. Sirius kökenliler psikolojik hastalık ifadelerine eğilimli iken, Orionlular ya hiç hasta olmazlar ya da ağır Zekâ ve Beyin hastalık ifadeleri sergilerler. Ve galaksinizin çok dışından gelenler ise, hücresel olarak o kadar incinebilir olabilirler ki, cam gibi kırılgandırlar. Ayrıca özellikle de Sirius ve Plaides kökenliler, hastalıkların mutasyonu ve özellikle de Galaktik denetimsiz enerjilerin, denetim altına alınması için sık, sık virütik ve mikrobik hastalık ifadeleri sergilerler.
Dostlarımız, Aklınızı karıştırmak, sizleri şaşırtmak değil amacımız. Sadece unutmayın ki, dünyanızda her türlü olgu skala, skaladır ve hiç bir şey sadece dünyanızda başlayıp dünyanızda bitmemektedir. Şimdilerde dünyanızın öyle ya da böyle Global bir Köye dönüşmesi gibi, Galaksinizde ve hatta Galaksilerde Global bir Köydür. Ve sadece komşunuz değil, galaksinin bir ucundaki bir kardeşinizde hapşırdığında, size mikrop ve hastalık bulaşabilir. Ve tabi ki aksi de geçerlidir. ( Eğer atmosferinizin dışı denetimsiz olsaydı.) İşte bu nedenle sizlere göre Ruhsal kişilik olanların niçin ve nasıl hastalandığına değil de, kendi ruhsallığınızı nasıl daha çok BİLİP - YAŞAYACAĞINIZA odaklanın, lütfen. Şifa, Farkındalık dolu Varlıksal günler sizlerin ola.. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla . 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/55 – 21.1.2006
" Dostlarımız, Aslında Evrensel Yasalar ve Evrensel Zekâ bir an için göz ardı edilebilecek olsa ki bu olası değildir - aşağıya inip sizlere Neyin Ne olduğunu ve ama Neyin Ne olmadığını göstermek isterdik. Çünkü bugünlerde dünyanızda giderek ağırlaşan bir KORKU - AYRILIK - ÇATIŞMA tablosu yaşanmakta olduğu gibi, dostlarımızın arasında da çeşitli sıkıntıları göğüsleyenler var. Ama bizlerin bulunduğu yerden ne olup ne olmadığı anlaşıldığından bizleri sizler gibi etkilemeyen bu hadiselerin, İnsan olarak sizleri etkilemesi elbette doğalsa da, bu durum da bizleri "etkilemekte". Örneğin sizlere EVRENSEL MATRİXİ anlatmak ve örneğin Yoksulluk ve Ölüm ile ilgili anlayışları bire bir kazandırmak(!) isterdik. Ama buna ne iznimiz var ne de sizlerin hayrına olurdu. Yine de dostlarımız, yaşanan ve yaşanacak olanlara rağmen, dramlara kapılmamanız, taraf olup telef olmamanız, mesafenizi ve sükûnetinizi koruyarak IŞIK - SEVGİ - BİLİNÇ işçiliğine devam etmeniz için, bu dönem de olmazsa olmazlar olan ÖZ SEVGİ - ÖZ SAYGI - ÖZ DEĞER ve OLANA TESLİMİYET için sabrınızı, imanınızı, cesaretinizi korumanız için, Yüksek Anlayışınıza ve onun kaynaklandığı Yüksek Veçhelerinize hitapla, Evrensel Matrixle ilgili bir değini de bulunmak istiyoruz. İsteyen dostlarımız, pek de edebi olmasa da bunu Kurgu- Bilim diye de okuyabilirler. Ama şahidimizdir ki, anlatılanlar Gerçektir.( Hakikat değil ).
O
Dostlarımız, Evren çok KOMPLEKS BİR HOLOGRAFİK - PLAZMİK YAPIDIR. Özünde bunlar Işığın türevleri ve ürünleri iken, aslında Işık diye bildiğiniz Enerji ya da Güç, yoğunlaşmış Evrensel Düşüncedir. Dolayısıyla çok düzlemli, çok boyutlu ve de çok zamanlı Evren, Evrensel Zekânın Düşüncelerinden başka bir şey değildir. Evren aslında bir Düşünce, esasta ise bir Düşten ibarettir. Düşleyen ve düşünen Evrensel Zekâ,
O’ nun yaratımıdır.
Bu bağlamda, sizlerin şimdi yaşadığınız zaman ve mekânın, sonsuz sayıda farklı kombinasyonları da aynı anda(!) ve mekânda(!) yaşanmaktadır. Diyelim ki, siz küçük yaşta annenizi kaybettiniz. Ardından üvey anneniz oldu. Ve sonra da ablanızı kaybettiniz. Şimdi duralım. Bir diğer matris içi düzlemde - paralel
yaşamda - anneniz sağdır. Dolayısı ile üvey anneniz olmaz. Ama ablanızı kaybedersiniz. Bir diğerinde ise, ablanız da sağdır. Bir başkasında ise annenizi kaybedersiniz, ama üvey anne gelmez. Ancak ablanızı da kaybedersiniz. Diğerinde anne kaybedilir, üvey anne gelir ama abla sağdır. — Ölüm yerine kayıp dememizin nedeni, ölümün sadece öleni ilgilendirmesi, sizin için birinin ölümünün kayıp hali oluşudur. Bunun üzerinde durmanızı öneririz. Bunda çok hakikatler gizlidir.- İşte dostlarımız sadece sizinle ilgili olarak birçok paralel yaşam çıktı ortaya. Bu örnekte olayların içinde bir de baba, üvey anne de var. İşte dostlarımız değişkenlere bağlı olarak, sonsuz sayıda diyebileceğimiz kadar çok paralel yaşamlar vardır. Ve de aslında Merkez Varlık için, hepsinin deneyiminin Bütünselliği ancak, Hayatın Tam olarak deney imlenebilmesini olanaklı kılar. Bir de her zaman ve mekândaki ifadelerinizin paralel yaşamlarını düşünecek olursanız, vay ortaya çıkan tabloya. Ve de dostlarımız işte sadece farklı(!) zaman ve mekânlardaki ifadelerinizin değil, şimdiki ifadenizin paralel yaşamlarının da birbirleriyle ilişki ve etkileşimi söz konusudur. Bu nedenle bunlar arasındaki geçişlilik de her birini bir diğeri için önemli kılmaktadır. Bu nedenle bizler sizlere buzdağısınız demekteyiz. Buna farklı(!) zaman ve mekânlardaki ifadelerinizi de eklediğinizde, HAYATIN NASIL KOMPLEX BİR YAPI olduğunu ve MATRİXİN EŞSİZLİĞİNİ, BÜYÜLEYİCİLİĞİNİ varın siz düşünün. Bu öz bilgiyi verişimizdeki amaç o ki, ne olur "ŞİMDİKİ İFADENİZİN SINIRLI ALGISINDAN HAREKETLE" umutsuzluğa, kötümserliğe, sıkıntıya sokmayın kendinizi. Her ne yaşarsanız yaşayın, unutmayın ki hepsi MATRİXİN içindeki deneyimler. Esas olan sizlerin şimdiki ifadenizde de yer alan SONSUZLUK - SINIRSIZLIK - ÖLÜMSÜZLÜK BOLLUK - BİRLİK - SEVGİ - IŞIK - NEŞEDİR. Sizlere ve bizlere düşen, her
O’
hal içinde NA TESLİM OLARAK, BÜTÜNÜN MURADI- IŞIĞIN DOĞASI - HERKESİN EN YÜKSEK HAYRI doğrultusunda SABIR - İMAN CESARETLE dünya yaşamını NEŞE - SEVGİ - SAYGI ile idrak ve ifade etmektir. Hepinizi çok seviyor ve sayıyoruz. İnanın ki, özellikle de zorlu, sıkıntılı ve üzgün zamanlarınızda, egonuza pirim vermeksizin, HEP SİZLERİN YANI BAŞINIZDAYIZ. Şimdi sizlere önermek isteriz ki, bu gibi durumlarda kim sizin için değerli ise - bir üstat, bir guru, bir veli, bir peygamber, bir melek - onun adını anın, onu düşünün, onu hissedin, yararını göreceksiniz. Ama bir de aklınızda ve kalbinizde olsun, her durumda
O'nun
namına BAŞ MELEK MİKHAİL
ENERJİSİNİ anar ve davet ederseniz, sıkıntınız onun MOR ateşinde yanacak ve yerini onun Kaynaktan gelen neşesi ve berraklığı alacaktır. O N L A R, Baş Melek Mikhailin oluru ve rızasıyla Şifa ve Farkındalık yolunda hizmet verenler olarak,
O’na ve Baş Meleği Mikhaile aşkla ve sadakatle bağlıdırlar. Sizlere de O’na ve Baş Meleği Mikhaile aşkla ve sadakatle bağlılığı önermek acizane bizlere bir lütuftur. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
“ Dostlarımız, Birazda yine Hastalık ifadeleri konusuna dönelim isterseniz. Bizlerin sizlere aktarmak istediğimiz Genel Tablo tamamlandığına ve sizlere de onu kendinize mal etmeniz için gerekli(!) zaman geçtiğine göre, gelin DERİ HASTALIK İFADELERİ ile başlangıç yapalım. Neden DERİ ile başlayalım ki derseniz -inanınız diyenleriniz var, çünkü daha önemli(!) hastalık ifadelerini ele almamızı isteyen dostlarımız var - sizler Bedenli yapılar olarak, Bedeninizde en çok yeri olan, kaplayan, çok fonksiyonlu bir Organ olduğundan ve dışarıdan içe doğru yol almayı uygun bulduğumuzdan -çünkü birçok iç organ hastalık ifadelerini deride de ifade ederler- deri ile başlamaktayız. Derinin fonksiyonları dediğimizde kast ettiğimiz,
2/56 – 22.01.2006
1- SINIR OLUŞTURMA VE HÜCRESEL YAPIYI BELİRLEME - BELİRTME VE SAVUNMA.
BÜTÜNLEYEREK
2 - İÇSEL OLANI İFADE VE TEMSİL ETME VE DENEYİMLEME. 3 - CİNSELLİK VE HAZ 4 - DOKUNMA, İLİŞKİ VE ETKİLEŞİM. 5 - SOLUNUM 6 - TERLEME 7 - ISI DENGELEME. İşte deri böylesine çok fonksiyonlu ve önemli bir organdır. Deri, hücresel bir uzay olan İnsana, biçim vermekte ve belirli ve tanınır bir hal almasını sağlamakta ve aynı anda da ona bir sınır sağlayarak, yerini ve düzlemini belirlemesini olanaklı kılmaktadır. Aynı anda da bu hücresel uzaya bir savunma alanı oluşturmaktadır. İşte bu hücresel uzay, deri sayesinde maddesel olanla ilişki kurar ve iletişime girer. Deri üzerinde içteki her organın ve bölümün temsil edildiği, karşılık geldiği bir alan bulunmaktadır. İçteki organlarla ve bölümlerle ilgili her hastalık ifadesi
kendisini derideki bu alanda görünür kılmaktadır. Aynı anda aynı şekilde, deride dışarıdan kaynaklı her hasarda, ilgili olduğu içteki organa ve bölüme de aktarılır. İki yönlü bir ilişki ve tesir söz konusudur. İşte Bütünsel Şifa yaklaşımında uzunca bir geçmişi olan Refleksoloji bu esasa dayanmaktadır. Bu nedenle refleks ile ilgili bölgelere dışarıdan yapılacak uygun müdahaleler -masaj, akupunktur, su terapi, ısı terapi- içteki organa ve bölüme etki edecektir. Deri üzerinde beliren hiç bir görüntü ve o görüntünün belirdiği alan, tesadüfî ve anlamsız değildir. Ortaya çıkan görüntünün türü ve niteliği de, ortaya çıktığı yer de, içteki bir organ ya da bölümdeki sorunu ifade etmektedir. Örneğin yüzdeki yoğun sivilceler ya da gözlerde ki geçici kızarıklıklar - ki genellikle ergenlik de görülürler- , zihindeki GÜVEN - DEĞER sorunlarına işaret ederler. Göğüs bölgesindeki koyu kırmızı ya da mor lekeler, akciğer ya da karaciğere dikkati çekerler. Bu manada deri, sadece iç organların ve bölümlerin durumunu değil, insanın tüm RUHSAL SÜRECİNİ ve GERÇEĞİNİDE yansıtan bir aynadır. Sevinçli iken derinin canlılığına, üzgünken donukluğuna, korkuda gözeneklerin açılışına ve sevişirken kasılışına ve benzerlerine dikkat çekeriz. İşte öncelikle ifade etmek isteriz ki, içsel gerçekliğin aynası olan deri üzerinde -tıbbi nedenlerle gerekmedikçe- güzellik amacıyla Plastik Cerrahi müdahalelerde bulunmamak önemlidir. Güzel görünmek adına plastik cerrahi müdahalelerde bulunulduğunda, güzel olunmadığı sadece güzel görünüldüğü gibi, derinin aynalık vasfı da önemli oranda bertaraf edilmektedir. Bu da insanın içiyle ilgili ciddi bir bilgi kaynağından yoksunluğu anlamına gelmektedir. Ayrıca derideki müdahalelerin de içeriyi etkilediğini belirtmiştik. Plastik Cerrahi henüz derideki yapay müdahalelerin içeride ilgili organlarda ve bölümlerde ne gibi hasarlara yol açtığını ve genel olarak geçici ve sınırlı faydalarına karşın, Ruhsal Süreç üzerinde de nasıl kalıcı ve derin hasarlara yol açtığını da anlayamamaktadır. İnsanların bu tür çabalarının altında yatan dinamikse, kendinden -bedeninden ve içsel halindenmemnun olmamalarıdır. Bunu gidermenin yolu kendiyle yüzleşmek ve kendini bilerek sevmekken, dışarıdan yapılan müdahalelerle "sevilesi" görüntüler elde etmek, içteki gerçekle bağı iyice koparır ki, uzun vadede bu dinamik büyüyecektir. Özelliklede kumaş dikiş tutmaz olduğunda insanı büyük zorluklar bekliyor olacaktır. Oysa derimizi tanıyarak kendimizi tanımak, kendimizi şekillendirerek derimizi şekillendirmek olanaklıdır. Örneğin derimiz sert ve katı ise, sert ve katı bir ruh hali söz konusudur. Ruhsal bir yumuşama deriyi de yumuşatacaktır. Derimiz çok
hassas ve narinse, kolay inciniyorsa, ruhumuzda zayıf ve korunmasız demektir. Ruhumuzda ki güçlenme derimize de yansıyacaktır. Ya da aşırı terleyen bir derimiz varsa, kendimiz ve dışarısı ile ilgili güvensizlik ve korkuyla yüzleşmemiz, aşırı teri de yok edecektir. İşte özetle, derimizi tanımak ve bilmek, kendimizi tanımak ve bilmek yolunda bize veri sağlayacaktır. Bu durumda kendimizle ilgili artan bilgimiz ve uygun tutumlarda, derimize sağlık ve canlılık olarak geri yansıyacaktır. Sizlere deri ile ilgili bir kaç somut rahatsızlık ifadesinden de söz etmek istiyoruz; EGZAMA; Varlık, içinde bulunduğu realiteden hoşnut değilse, ruhsal olarak tatminsizlik içindeyse, gelişemediğini, nefes alamadığını, yaşayamadığını hissediyorsa ve aslında bu realiteyi aşmak ve yeni bir çerçeve oluşturmak istiyorsa ama bunu şu ya da bu nedenlerle baskılıyorsa ve realitesine tutunmaya devam ediyorsa, sınırları aşmak isteyen yan kendisini deride, o sınırı aşmak ve deriyi tahrip etmek istercesine ifade eder. Kişinin mevcut durumla arzu ettiği durum arasında sıkışıp kalışı, eskinin yetmezliği ama yeniden duyulan korku, bunun oluşturduğu çatışma, ne eskinin aynen devamına olanak tanır ne de yeniyi yaşamaya izin verir. İşte bu durum deride çeşitli ifadelere yol açar. Örneğin ergenlik de genç, yoğun olarak cinsel istek ve gereksinim içindedir. Ancak hem içsel güvensizlik hem de dışsal baskılar nedeniyle, bu isteğini baskıladığında ne sevişmeden yapabilir ne de sevişebilir. Bu durumda sevişme isteği ve ama korkusu, kendisini özellikle de yüzde sivilceler şeklinde ortaya koyar. Bu hem gencin sınırlarının dışına çıkmak, yeni deneyimleri yaşamak istediğini ortaya koyar ama hem de bizzat sivilcenin kendisi, hem genç hem de olası eş için engel oluşturarak sevişme korkusu ile yüzleşmeyi engeller. Hem sınırları aşma isteğini hem de korkusunu böylelikle ifade eder. Sivilce cinsel istekten duyulan utancı da ifade ettiğinden özellikle de yüzde ortaya çıkarak, cinsel istekten duyulan utanç sivilceden duyulan utanca dönüşerek, bir kısır döngü oluşur. Öyleyse sivilcenin ilacı, cinsel istekle yüzleşmek ve barışmak ve de cinselliği deney imlemek, yaşamaktır. İşte bir dizi çocuk hastalığı ifadesi de -kızamık, kızıl, kızamıkçık- büyümek isteği ile korkusu, büyümek isteği ile yetişkinlerin bunu desteklememesi arasında kalmanın sonuçlarıdır. Bu hastalık ifadelerini yaşayan çocukların, ilgi, sevgi ve
desteklenme içinde büyümelerinin yolları açılmalıdır. Nitekim az dokunulan bebeklerde de çeşitli deri lekeleri ortaya çıkabilir. Amaç dokunulma çağrısı yapmak ve dokunulmayı sağlamaktır. Bu gibi durumlarda anne ve babanın bebekleri daha çok kucaklamaları, dokunmaları en iyi ilaçtır. Kadınlık ve de annelik ile barışamamış, bu rollerden korkan ama bir yandan da içsel ve dışsal olarak bu rolleri oynamaya zorlanan kadınlar da, çeşitli deri hastalık ifadeleri egzamalar - yaratarak, bu rollerden kaçınmayı olanaklı ve meşru hale getirmeye çalışmaktadırlar. Bu düzlemde, içsel olarak incinmeye ve yaralanmaya açık olan ve bundan çok korkan insanlar - özellikle de kadınlar - sedef hastalığı geliştirirler. Bu hastalık ifadesiyle yani sedefle kişi, derisine zırh geçirmektedir. Böylelikle, içeriye giriş ve dışarıya çıkış yasaklanmış olur. Kişinin içsel incinme ve yaralanma korkusu ne kadar büyükse, sedef rahatsızlığı da o kadar ciddidir. Öyleyse aslında sedefin ilacı, bu incinme ve yaralanma korkusu ile yüzleşme ve onu aşmadır. Çelişik ve çatışmalı olarak, sedef rahatsızlığı yaşayanlar aslında korunma ve anlaşılma çağrıları yaparken, hastalıklarından dolayı da itildikleri ve kakıldıkları oranda, kendilerine haklılıklarını kanıtlarlar. Ve bu kısır döngü büyür gider. O nedenle sedef hastalarına(!) ilk olarak, nazik, sevecen ve anlayışlı yaklaşım şarttır. Hastanın güvenini kazanmadan ona yardım olanaklı değildir.
KAŞINTILAR; Kaşıntı ve ilgili sözcükler ve kavramlar, daha çok Argoya mal olmuştur. Çünkü kaşınmak sözcüğü ve türevleri, çatışmayı, sürtüşmeyi ve karşılıklı tahriki ima etmektedir. Tahrik söz konusuysa da, insan için, cinsellik, aşk ya da şiddet söz konusu demektir. İşte derideki her türlü kaşıntı, bilinçteki bir uyarılmaya, tahrike ve huzursuzluğa işaret eder. İnsan, bilinçli olarak bunu ele almak yerine baskılarsa, o zaman deride bir kaşıntı olarak kendisini ifade eder. Kaşıntının arkasında yatan genellikle ya cinsellikle ilgili bir arzu, ya tek taraflı ve yıkıcı bir aşk(!) ya da şiddete ilişkin bir olgudur. Kaşıntı hele de yoğun ve süreklilik arz ederse insanı bıktırır, sinirlendirir ve tatsızlaştırır. Böylelikle aslında kaşıntı, bu hali yaratan ruhsal duruma işaret etmektedir. Kaşıntının mesajı açıktır; "deriyi değil de, dinamiği bulana dek bilincini kaz." Tüm bu hastalık ifadelerinde, belirtinin görünür olduğu alan, içteki organa ya da bölüme karşılık geldiğinden çok önemlidir demiştik. Örnekse insanın elleri ağırlıklı olarak kaşınıyorsa "baskılananın bir şiddet arzusu", cinsel organları kaşınıyorsa "baskılananın bir cinsel istek", göğüsleri kaşınıyorsa "baskılananın bir ilişki isteği" olduğu düşünülebilinir. Dostlarımız,
Ancak insanın Ruhun incinmezliğini ya da yaralanmazlığını idrak etmesi şarttır. Eğer sedefi doğru okuyup, bu korkusu ve Ruhun gerçeği ile yüzleşemezse, bu yüzleşmeyi sağlamak üzere "kaderin" darbesini yemesi kaçınılmazdır. Bu nedenle ciddi sedef vakaları eninde sonunda psikoterapi’nin konusu olmaktadır. Sedef öyle tipik bir hastalık ifadesidir ki, deride açılma, kanamalı yaralara ve çatlaklara neden olur. Bu da derinin iltihap kapması riskini doğurur. Böylece ikilik ortaya çıkar. Hasta(!), hem yakınlık özlemini hem de yakınlık korkusunu Bütünleştirerek ifade etmiş olur. Herkeslerden uzak durmak isteyen hasta için tedavi adına birçok kişiyle aşırı yakınlaşma zorunluluğu doğar. Aynı anda da birçok kişi kendisinden kaçar hale gelir. İşte sedef hastalığı ifadesinin altında yatan dinamik, yakınlık özlemi ve yakınlık korkusu ve yaralanma endişesi olduğundan, ikisi arasında sıkışan hasta(!), hastalık ifadesiyle bedeni yaralanabilir hale getirerek bu duruma işaret etmektedir.
Deri hastalık ifadeleri için Refleksolojiyi incelemenizi ve bunun ışığında iç organlarınıza yönelmenizi ama her durumda da BİLİNCİNİZİ ELE ALMANIZI öneririz. Her türlü deri hastalık ifadelerinde kendi kendinize şu soruları sormanızda yarar vardır; 1 - Kendimi sınırladığım alanlar ve isteklerim mi var? Ve ne ölçüde? 2 - İnsanlarla ve hayatla ilişki ve iletişimim nasıl? 3 - Uzaklık ya da yakınlık tutumlarım, uygun ve dengeli mi? 4 - Baskıladığım duygu, düşünce, istek, saldırganlık, tutku ve benzerleri var mı? 5 - Kaşınmama yol açan gerçek dinamik nedir?
6 - Kendimle aramdaki mesafe uygun ve dengeli mi?
0
N
L
A
R (
O' na gelenler
7 - İç ve dış gerçeğim arasındaki paralellik uygun ve dengeli mi?
O' nunla gelenler -
Dostlarımız,
57 – 22.01.2006
Biliyorsunuz ki bizler, büyücü ya da üfürükçü değiliz. Hokus pokustan anlamayız. Üstelik Matrixin kıymetli birer aleti olan hastalık ifadelerinin değerini ve önemini bilenleriz. Ancak sizlere deri hastalıkları ile ilgili olarak, Bilincinizi karartmaksızın ve bu sürece destek olması için basit ama etkili bir çalışma önermek istiyoruz. Bunu Türko’ların ve Amerikan ve Kanada Yerlilerinin ve de Aborijin’lerin Şamanları ve Şifacıları da uygularlardı. " Deride görünür olan ifadeyi -eğer zararlı olmayacaksa- temiz suyla yıkayınız. Ardından olabildiğince temiz ve beyaz bir yumuşak havluyla ve özenle kurulayınız. Bir elinizi üzerine yaklaştırarak ona, SEN DE BENSİN. BEN DE SENİM. SENİ YANİ BENİ GÖRDÜM. MESAJINI ALDIM. GEREĞİNİ YAPTIM. ŞİMDİ LÜTFEN AİT OLDUĞUN İÇ ORGANA KATIL VE ORADAN DA BİLİNCİMİZE. BİLİNCİMİZDE BULUŞALIM VE KUCAKLAŞALIM. VE ORADA BAŞ MELEK MİKHAİL DE BİZLERLE OLACAK VE DE OLDU. SENİ BURALARA GETİRDİĞİM İÇİN SENDEN VE BENDEN ÖZÜR DİLERİM. BİR DAHA BİLİNÇTEN AYRILMAMAK ÜZERE, SENİ BİLİNCİMİZDE BEKLİYORUM. BAŞ MELEK MİKHAİL SENDEN, BENİ BİLİNCİMDE BU İFADENİN GERÇEK NEDENİ İLE BULUŞTURMANI VE KUCAKLAŞMAMIZI SAĞLAMANI VE ŞİFANI GÖNDERMENİ RİCA EDİYORUM. VE DE GÖNDERDİĞİN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM." Dostlarımız, Bunu yatmadan önce yaparsanız - ama inançla ve samimiyetle - sabah uyandığınızda "mucizelere" tanık olabilirsiniz. Çünkü ŞİFA SİZİN ASIL DOĞANIZDIR. Hastalıksa bir sapma. Bir hayal. Bir illüzyon. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
" Dostlarımız,
Dostlarımız,
Hepinize iyi geceler ve merhabalar. Hepinize derken, bu seslenişimizi birazdan ileteceğimiz dostlarımızı - ki seslenişi ne zaman işitirlerse işitsinler - ve ileride bir zaman ve mekânda bu seslenişi işitecek olan diğer dostlarımızı kastediyoruz. Daha önce de değinmiştik, biz sizlere seslenişi ne mekanik zamandan ne de psikolojik zamandan gerçekleştirmiyoruz. Bizler sizlere Galaktik Zamandan sesleniyoruz. Ki bu sizlere ruhsal tebliğlerde ve açılımlarda verilen ŞİMDİ zamanı ile tam aynı şey olmasa da - aslında ŞİMDİ zamanı değil zamansızlığı, zaman ötesini ifade eder sizler açısından ŞİMDİ zamanına karşılık gelir. Dolayısıyla hangi dost, hangi zaman ve mekânda bu seslenişimizi işitecek olsa, o da ŞİMDİDE bizlerle olacak ve aynı etkiye açık olacaktır. O nedenle tarihlerle ilgili değinişlerimizin eskidiğini ve hükümsüzleştiğini sanmayın. Her tarihle ilgili değinişlerimizin - diğer benzeri değinişlerimiz gibi - aslında 10 YILLIK hükmü vardır. Sizin zaman ölçünüzle 10 yıl boyunca etkili ve geçerli olup, asıl MANASINA VE MECRASINADA 10 yıl sonra kavuşacaktır.
Belki de bilmece gibi görünen bu seslenişimizle asıl amacımız, Sizlere Hizmet, Vazife ve Sorumluluk Çağrısı yapmaktır. Çünkü artık bu kısa dönem de yani, 2006 ile 2012 yılları arasında ki dönem, siz Dostlarımız için,
Uzatmadan bugüne bir dikkat çekmek istiyoruz. 26.01.2006. Yani 26 – 26. Yani 2x6 = 2x6 Yani 12 = 12 Özetle bugün 12 = 12; Evrensel İki Döngünün eşitlendiği bir gündür. Dostlarımız, Evrende de, Dünyanızda da hareket ve gelişim ya da diğer bir deyişle Galaktik ya da Dünyasal Tekâmül Dairesel bir hareket halindedir. Baktığınız yere göre altlık, üstlük, iniş, çıkış ve benzerleri söz konusudur. Spiral bir hareketin gereği olan bu görünümlerin ardında ise, aslında Bir ve Tek yörünge üzerinde süre gelen bir EŞİT VE DENGELİ hareket söz konusudur. İşte aslında her bir küçük dairenin Bir ve Tek olan Yörünge ile ilişkili kendi yörüngesi üzerindeki hareketinin Bütününe bizler, Evrensel Döngü demekteyiz. Bugün yani 12 = 12 de, Dünya ile Gaia Ana ve Gaia Ana ile Galaksiler Birliği arasında karşılıklı Paralel ve Etkileşimli süre gelen iki ayrı Gerçeklik, BÜTÜNDE Bütünleştiler. Bunun anlamı o ki, Dünyanız ya da alt dünyalarınız - ile Gaia Ana arasında ve Gaia Ana ile de Galaksiler Birliği arasında, 2007 yılında gerçekleşmesi Murat edilen Kuantum Sıçraması ve ardından yaşanacak KIYAM ve gelişecek olan Yeni Çağın Temellerinin İnşası ile ilgili süreçlerin gereği olarak, ZORUNLU olan BAĞLANTILAR KURULDU ve gene kesilmesi ZORUNLU olan BAĞLAR kesildi. Bugünden itibaren artık, Gaia Ana ile Galaksiler Birliği arasında ki BAĞ DAHA YOĞUN, GÜÇLÜ VE ŞEFFAF bir hal alacak ve öbür yandan da Gaia Ana ile Dünyanız arasındaki mesafe büyüyecek.
1 - KENDİNİZE KARŞI, 2 - GAİA ANAYA KARŞI, 3 - EVRENSEL BÜTÜNLÜĞE KARŞI Hizmet, vazife ve sorumluluğunuzu BİLİNÇLİ olarak devreye almanız gereken bir dönemdir. İzleyen seslenişlerimizde bu konulara özce değineceğiz ama şimdilik şu kadarını belirtelim ki, her üçü de TEK VE BİR olan BÜTÜNÜN farklı görünümleri olan bu üçlü aslında TEK BİR Bütünlüktür. Kendinizi Gaia Anadan ve her ikinizi de Evrensel Bütünlükten koparmak olası olmadığı gibi, her birine karşı hizmet, vazife ve sorumluluğunuz, diğerlerini ima ve işaret etmektedir. İşte artık Dönem HİZMET - VAZİFE - SORUMLULUK DÖNEMİDİR. Sizlerden bu bilmece gibi ve manasız görünen seslenişimizin derinliklerine sızmanızı, iç katmanlarındaki saklı(!) ima ve gerçekleri aktive etmenizi ve yaşamınıza rehber kılmanızı, SİZLER, BİZLER VE BÜTÜNLÜK ADINA VE
O
HAYRINA rica ediyoruz. Dostlarımız, zaman zaman olduğundan, artık sizlere ara, ara GALAKTİK - EVRENSEL bazı bilgileri vererek, HİZMETE VAZİFEYE - SORUMLULUĞA çağrı yapacağız. Çünkü artık zaman ne MEKANİK NE DE PSİKOLOJİK zaman değil. Zaman sizler için GALAKTİK, bizler için ise
O
zamana GEÇİŞ zamanıdır.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/58 – 26.01.2006
" Dostlarımız, Üzerinde yaşadığınız Dünyanızda olsun - sahi sizler Dünyanızın adının Galaksiler Birliğinde ki adını(!) biliyor musunuz? —diğer tüm maddi düzlemlerde olsun, yaşananlar çeşitli Ruhsal - İlahi - Teknolojik Planlar ve Yasallıklar dâhilinde oluşmakta ve deney imlenmektedir. Hiç bir şey BAŞIBOŞ VE TESADÜFÎ bir boşlukta yaşanmadığı gibi, yaşanan hiç bir şey de Tesadüfen ve başıboş yaşanmamaktadır. İlerleyen seslenişlerimizde sizlere bildiğiniz ve bilmediğiniz(!) Ruhsal ve Galaktik Planlardan, Yasalardan ve Mekanizmalardan söz edeceğiz ama şimdilik şu kadarını belirtelim ki, Dünyanızdaki her türlü İDARİ - SİYASİ SOSYAL kurum ve kuruluşlar ve Yönetim mekanizmaları, Galaktik Federasyonlarla, Galaksi İmparatorluğundakinin kötü ve eksik bir Yansımasıdır. Aynı şekilde Uluslararası İnsan Hakları Hukukunuz ve onun ilkeleri de, Galaksiler Arası Varlık Teminatları ve Uygulamalarının kötü ve eksik bir Yansımasıdır. İşte bizlerin Planları ile Sizlerin Planları da birbirine yansımakta ve birbirini etkilemektedir. Bu düzlem de dünyanızda son yüzyıllarda yaşanmış bazı dönemlere kabaca işaret etmek istiyor ve bugün içine girilen döneme vurgu yapmak istiyoruz. Dünyanızda özellikle son 6000 yıldır ve de özellikle de bunun son 2000 yılı boyunca, VİCDAN VE İNANÇ DEVRİ yaşanmıştır. Vicdan ve İnanç devri
O
DİNLER devridir. olan ALLAHIMIZIN görevli kıldığı Ruhsal ve İlahi Mekanizmalar, Galaktik ve Teknolojik Planlarla işbirliği halinde, Göksel Tebligatlar yani Peygamberler ve Kutsal Kitaplar vasıtasıyla, Dünya İnsanına o günün icaplarına uygun olarak, BİR yasalarını, planlarını ve işleyişini aktarmışlardır. Murat ise insanın TAŞLAŞMIŞ olan Kalbine ulaşarak, Vicdan Işığını yakmak üzere, BİRE inançlı İnsanlar yaratmaktır(!). Ki bu sayede İnsanın, Dünya yaşamına -hem bireysel hem de topluluk olarak- Göklerin Yaşayışına Uyumlaşabilmesini sağlayacak Tohumların ekilebileceği bir düzlem oluşturulabilsin. Bu safhanın belli bir doygunluğa ulaşmasının ardından gelen diğer Devir ise MAKUL VİCDAN VE İMAN DEVRİDİR. Bu devir aslında Dinlerle iç içelik de içeren Spiritüalizm Devridir. Bu devir kendisini çeşitli Dinsel Tarikatlarda, Tasavvuf ortamlarında, Okült yaklaşımlarda ve çeşitli Üstatların Öğretilerinde ortaya koymuştur. Dinlerle Taşlaşmış Kalplerine dokunularak, Vicdan Işıkları yakılan ve Bire inançlı kılınan İnsanlara, Göklerin Hakikatleri ile ilgili daha doğrudan, daha açık ve uygulamaya dönük bilgiler verilerek, İnsanın Bilgi ile yaşayışını Göksel Hakikatler ve Muratlarla uyumlu kılacak şekilde tatbikatları devreye alabilmesi için, Vicdan yani Sevgi Bilgi yani Güç ve İdrak ile
dengelenmiş ve aynı şekilde İnanç yani kör teslimiyet, İman yani Şuurlu Teslimiyete ulaştırılmıştır. Tüm bu devirlerin ardından İnsan için yeni bir Devir olanaklı hale gelmiştir ki bu devir, BİLGİ - BİLİŞ - ANLAYIŞ - BİLİM DEVRİDİR. Artık ne vicdan ve inanç ne de makul vicdan ve iman, İnsanın Evrensel yürüyüşünde ve tekâmülünde, yeterli ve elverişli vasıtalar değillerdir. İnsanlığın yakın zamanlarda tanışacağı ve bir üyesi haline geleceği Galaktik Ortamlar BİLİM VE TEKNOLOJİ esaslı yaşam ortamlarıdırlar. İçine girmekte olduğunuz ve bizlerin YENİÇAĞ diye adlandırdığımız Realite de artık esas olan, BİLGİ ( YÜKSEK, BİRLEŞTİRİCİ, HAKİKATA DAİR OLAN ) - BİLİŞ ( KENDİNİ MADDEYİ - RUHU ) – ANLAYIŞ (RUHSALLA MADDESEL OLAN ARASINDAKİ İLİŞKİYİ VE BÜTÜNLÜĞÜN PLAN VE MURATLARINI ) -
O'
BİLİM ( NDAN NEŞET EDEN SES, IŞIK VE DÜŞÜNCENİN BİLİMİ ) DİR. Dolayısı ile bizlerin Bilim ile kastı, sizlerin dogmatik ve inanç eksenli Bilimi değildir. Biz Hakikat Bilgileri ve onların deneylenmesi ile oluşan Hakikat Biliminden söz ediyoruz ki, Kuantum Altı Fiziğiniz, Nükleer Enerji Fiziğiniz, Biyo - Bilgisayar Mühendisliğiniz bunun öncüllerindendir. İşte bu nedenle, dünyanızın Uzay Devrine uyum sağlayarak, Göksel Realitelerle tanışabilmesi ve uyumlaşabilmesi için gereken Bilginin, Bilişin, Anlayışın ve Bilimin ortaya çıkabilmesi ve yerleşebilmesi için, hepinizin üzerine düşen HİZMETLER – VAZİFELER - SORUMLULUKLAR vardır. Sizlerin kendinizle ilgili bilgi, biliş ve anlayıştan hareketle, Dünyaya ve Dünya insanına Yeni Çağın BİRLEŞTİRİCİ VE BÜTÜNLEYİCİ bilgisini, bilişini, anlayışını ve bilimini taşımakla ilgili hizmet - vazife - sorumluluklarınız vardır. Gelecek seslenişlerimizde bunlara değinecek olmakla birlikte, şimdilik kaydıyla Öncelikle kendinizde YENİÇAĞIN YENİ İNSANI olmanızı engelleyecek ne varsa hepsinden TERK yoluyla kurtulmak ve YENİÇAĞIN YENİ İNSANI olmanızdan ileri gelen YENİ(!) VE YÜKSEK(!) NİTELİK VE İFADELERİNİZİN AÇIĞA ÇIKMASINA İZİN VERMEK öncelikli vazifenizdir. Dünyanızın icaplarıyla gerekli ve yeterli bir uyumluluk dışında, Dünyaya ait olan ve eskiye dair ne varsa hepsini bırakmak ve sizde meknuz olan Yeniye ait olanların açığa çıkmasına izin vermek öncelikli sorumluluğunuzdur. Ve böylelikle ilk hizmetiniz, Dünyaya ve Dünya İnsanına Yeni Çağın İlk Işıklarını tutmaktır. Ve Ve bunun için
gereksindiğiniz KUDRET, hücresel yazılımlarınızda, kalp atışlarınızda ve de aldığınız ve verdiğiniz her nefesteki İLAHİ IŞIKTA mevcuttur. Yeter ki, titreyin ve kendinize DÖNÜN VE GELİN. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/59 – 26.01.2006
" Dostlarımız, İleride paylaşmak istediğimiz bir diğer olgu da EVRENDİR. Biz evren derken, sizin kastettiğinizi aşan bir Bütünlükten söz ediyoruz. Aradaki farka da sonra işaret etmek üzere, bugün kısa bir aktarımda bulunmak istiyoruz. Evren, bir BÜTÜN olarak
O'ndan neşet etmiş ve hem O'nda hem de O'nun
O'
dışında yer alan ve na geri dönmekte olan ZEKİ VE BİLİNÇLİ BİR VAROLUŞTUR. Evet, Evrenin her zerresinde Zekâ ve Bilinç vardır. İşte yine
O'ndan neşet etmiş olan İnsan da, her zerresi zeki ve bilinçli bir Varlık olarak, Evrenle birlikte ve Evren içinde TEKÂMÜLLE YÜKÜMLÜ BİR MADDİ
O
ORTAM VARLIĞIDIR. İnsanın da Evren gibi 'ndan neşet etmiş olması ve Evren içinde ve Evrenle birlikte Tekâmülle yükümlü olması, özce, İnsan denen Varlığın hem kendisini hem de MADDEYİ tekâmül ettirmek zorunda olduğu anlamına gelir. Bu yükümlülük ve zorunluluk kavramları sizleri rahatsız etmesin ne olur. Çünkü bunlar Varlığa dışarıdan dayatılmış olgular değillerdir. Varlığın Hakikatinden yani Öz yapısından, Var oluş Amacından, Yaradılış Gayesinden ve İçsel Dinamiklerinden kaynaklanmaktadır. Yani Varlığın, Var oluş Koşulları ve gerekleridirler. Evren bir Bütün olarak, hizmet- vazife - sorumluluklar Bütünüdür. Zekânın ve Bilincin olduğu her yerde Hayatiyet ve Hayatiyetin olduğu her yerde de Gelişim ve gelişimin olduğu her yerde de Hizmet - vazife - sorumluluk vardır. Ve Evrende yer alan her Varlık da hizmetli - vazifeli ve sorumludur. İşte bulunduğu zaman ve mekânda, o zaman ve mekânla ilgili hizmetini, vazifesini ve sorumluluğunu yerine getiren İnsan, İÇSEL OLARAK HUZURLU VE DENGELİDİR. Getirmeyen İnsan ise İÇSEL OLARAK ISTIRAB içindedir. Elbette ki bu durum dışsal realitelere(!) de yansıyacaktır. Ki gününüz Dünyasının ve İnsanlığının içinde bulunduğu durum ortadadır. Zekânın ve Bilincin ilk vazifesi, kendini bilmektir. Zekâ ve Bilincin kendisini bilmesi ise, Evrenin kendi kendisini şekillendirmesi ve gelişmesi için gerekli Planları ve Ortamları olanaklı kılar. Bu planlar ve ortamlarda, çeşitli şekiller de
ifadesini oluşturan bu zekâ ve bilinç, tekrar kendini bilmekle mükelleftir. İşte İnsan denilen Varlığın da ilk vazifesi KENDİNİ BİLMEKTİR. Kendini Bilmek, EVRENSEL İŞLEYİŞİ VE SİSTEMİ bilmeyi ve onunla uyumlaşmayı getirecektir. İşte bu da Evrensel ve İnsani tekâmül için gerekli koşulları ortaya çıkaracaktır. Bugün sizlerin İlk Vazifeniz bizlere göre Kendinizi Bilmektir. Bu nedenle de ilk hizmetiniz kendinizi, kendiniz olmayandan soyarak, kendinize olmalıdır. Böylelikle yeryüzünde sorumlu olduğunuz ilk varlık da kendinizsiniz. Aynı anda kendinizi bilmekle, Evrensel İşleyiş ve Sistemi de bileceğinizden, onun hizmetlisi olarak, Dünyanın ve Dünya İnsanının da sorumluluğunu üstleneceksiniz. Ki bu dünyanızın, dünya insanın ve sizlerin ve de bizlerin tekâmülleri için gerekli koşul ve tutumları ortaya koyacaktır ki, bu da üstlenmemiz demektir.
O'na karşı olan vazifemizi birlikte
Evrensel işleyiş ve sistem, bileşik kaplar misalidir. Alt planlar gelişip, Üst Planların kapısını çalmadan, üst planlarda daha üst planların kapılarını çalamazlar. Bu nedenle her plan ve onun varlıkları, kendi kudretlerince alt planlar ve onun varlıklarından sorumludurlar. Aynen sizlerin dünya ve dünya insanlığından sorumlu olduğunuz gibi.
CANLANIN, CANLANIN, CANLANIN, NEŞELENİN, NEŞELENİN, NEŞELENİN, GÜLÜN, GÜLÜN, GÜLÜN, GÜVENİN, GÜVENİN, GÜVENİN, BİLİN, BİLİN, BİLİN, AKIN, AKIN, AKIN, YAŞAYIN, YAŞAYIN, YAŞAYIN, HİZMET EDİN, HİZMET EDİN, HİZMET EDİN, SORUMLU OLUN, SORUMLU OLUN, SORUMLU OLUN,
Dostlarımız,
VAZİFEDAR OLUN, VAZİFEDAR OLUN, VAZİFEDAR OLUN,
Biliyorsunuz bizler, hayata ve onun tüm ifadelerine aşka bağlı bir Bütünlüğüz. Bu nedenle sizlerin ilk vazifeniz YAŞAMAK, ilk hizmetiniz yaşamak suretiyle Dünyada Hayatiyete katkıda bulunmak ve ilk sorumluluğunuzda Yaşam ateşini canlı tutmaktır. Bir de yaşadıklarınıza ve yaşayacaklarınıza bu gözle bakın, lütfen. Diyelim ki - olmaz ya - bir Film gösteriminde, film karelerinin içine girmiş Canlılarsınız ve amacınız cansız birer görüntü olan aktörleri Canlandırmak ve filmin akışını ve sonunu değiştirmek. Bunu nasıl yapardınız? Filme ve onun aktörlerine kapılarak değil, değil mi? Hayatiyetinizi koruyarak, yaşayarak ve bu yolla filme can katarak yapardınız. Anlamanızı istiyor ve bekliyoruz ki, sizler CANSIZ ÂLEMLERE CAN KATMAYA GELMİŞ VARLIKLARSINIZ. SİZLER HAYATIN SÖNMÜŞ OLDUĞU ORTAMLARDA HAYATI YEŞERTMEYE GELMİŞ VARLIKLARSINIZ. SİZLER ÖLÜLERLE DOLU BİR MEZARLIKTA CANLILAR DOLU BİR VAHA YARATMAYA GELMİŞ VARLIKLARSINIZ. O YÜZDEN, NE OLUR, NE OLUR, NE OLUR,
BİZLERE GELİN, BİZLERE GELİN, BİZLERE GELİN, BİZLERİ GETİRİN, BİZLERİ GETİRİN, BİZLERİ GETİRİN, ...............
........................
............................
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler
2/60 – 27.01.2006
" Dostlarımız, Pazar gününüz eğlenceli, dinlendirici ve neşeli ola umarız. Biliriz ki Pazarları köşe yazarları dahi hafif ve eğlencelik yazılar yazarlar. Bizde sizlere kısa bir pazar seslenişinde bulunacak olmakla birlikte bu kurala uyacağımız gibi, belki pazarınıza ve tüm günlerinize "renk" katacak bir eğlencelik aktarımda bulunacağız. Sizlere son seslenişlerimizde hizmet - vazife - sorumluluk üçgeninden söz ettik. Diyenleriniz olabilir ki, iyi de nasıl bileceğiz hizmet - vazife - sorumluluk alanımız, konumuz, tarzımız nedir? Nasıl ulaşacağız kendi hakkımızdaki bilgiye ve oradan da Evrensel ve Galaktik Sistem ve İşleyişle ilgili bilgi ve bilişe. Elbette bunlar kolay yanıtlanacak sorular olmamakla birlikte, inanın yanıtları her birinizde gizli ve saklı. Aslında bilinecek olan, yeni ve dışarıdan alınacak bir şey değil. Sizde -hücrelerinizde, beyinlerinizde, kalplerinizde- mevcut olan bir Bilişin Hatırlanması, açığa çıkarılması ile ilgili. Bu nedenle bizlerin gayreti de sizlere bir şeyler öğretmek ya da sizleri eğitmek ya da benzeri değil. Sadece sizlere hatırlanacak bir şey olduğu ve hatırlamanızla ilgili uyaranlar aktarmaya çalışıyoruz. Neden? GALAKTİK VE EVRENSEL AKİTLERİMİZDEN DOLAYI. Neden? SİZLERE KARŞI ÜSTLENDİĞİMİZ HİZMET-VAZİFESORUMLULUKTAN DOLAYI. Neden? BİZLERE KARŞI ÜSTLENDİĞİNİZ HİZMET- VAZİFE- SORUMLULUKTAN DOLAYI. Dostlarımız, Sizler bir şeyle ilgili istek ve niyet oluşturuyor ama kısa bir zaman/mekân içinde, o istek ve niyetten ayrı hatta ters düşünüş, duyuş ve yaşayışlar içine giriyorsunuz. Örnekse, "KÜÇÜĞÜ AŞIP BÜYÜĞE, DÜNYAYI AŞIP EVRENSEL OLANA ULAŞMAK VE ORADAN HAREKETLE KÜÇÜK VE DÜNYASAL OLANI ANLAMAK VE YAŞAMAK İSTİYORUM" diyorsunuz. Hatta bizlerden bu konuda rehberlik ve yardım istiyorsunuz, ama kısa bir zaman/mekân sonra küçük olanı ve dünyasal olanı odağınıza alıp, büyük ve evrensel olanı unutuyorsunuz. Bu durumda kabaca iki olasılık var;
1 - Ya isteğinizde samimi ve ciddi değilsiniz ki, bu durumda bizlerinde sizlerinde yapabileceği bir şey yok. 2 - Ya da isteğinizde samimi ve ciddi olmakla birlikte, isteğinize Odaklanmak, onun gerektirdiği zaman/mekân düzlemlerinde yoğunlaşmak ve ona uygun bir süreklilik içinde olmak için yeterli DİKKAT - FARKINDALIK - BİLİNÇ geliştiremiyorsunuz. Bu da sizlerin istek ve niyetinizle birlikte harekete geçen sizle ve sizden bağımsız faktörlerle ilgili çeşitli dinamiklerden kaynaklanan bir olgudur. Bu nedenle eğer, Yeni Çağın Yeni İnsanı olmak, sonlu ve sınırlı olanı aşmak, Buzdağının altına ulaşmak ve Galaktik - Evrensel Hizmetli – Vazifeli - Sorumlu olarak, Dünyanıza ve Galaksinize karşı yükümlülüklerinizi yerine getirmek istiyorsanız, işte bu pazar sizlere eğlencelik bir "paket" sunmak istiyoruz. Bu paket göründüğünden çok etkili ve hafıza kaybına ve unutkanlığa karşı ilk anda çok işlevli bir panzehirdir. Sizlerden ricamız bu paketi ara sıra kullanarak, oluşacak değişimleri(!) ve dönüşümleri(!) izlemenizdir. Bu paketi çok konuşup, çok ahkâm kesip, somut çalışma teknikleri ve önerileri konusunda ise cimrilik yapan(!) O N L A R I N bir pazar - mini - cömertliği kabul edin, lütfen. İnşallah işinize yaraya. Yemeklerden önce aç karnınıza, günde üç öğün almanız, kullanmanız önerilir. ( şaka, şaka.) Kendinizle baş başa olabildiğiniz ve içten ya da yüksek sesle söyleyip, derinliklerinize aktarabileceğiniz bir zaman/mekân düzleminde lütfen, hissederek ve bilerek(!) şu sözleri tekrarlayınız. Nerelere dokunacakları, neleri açıp neleri serbest kılacakları belli olmaz. Bütünün muradına, ışığın doğasına ve herkesin en yüksek hayrına ise, işini görecektir.
" BEN O' YUM. BEN O'YUM. BEN O'YUM.
BİZLER ÖLÜMSÜZLÜK VE SONSUZLUĞUZ. TIPKI ATALARIMIZ GİBİ.
BEN ÖLÜMSÜZLÜK VE SONSUZLUĞUM. BEN HAYATIN KAYNAĞIYIM. BEN ÖLÜMSÜZLÜK VE SONSUZLUĞUM TIPKI SİZLER GİBİ. BEN ÖLÜMSÜZLÜK VE SONSUZLUĞUM. BİZLER HAYATIN KAYNAĞIZ. BEN HAYATIN KAYNAĞIYIM.
TIPKI ATALARIMIZ GİBİ.
BEN HAYATIN KAYNAĞIYIM.
BEN CANLILIĞIN İFADESİYİM.
BEN HAYATIN KAYNAĞIYIM.
TIPKI SİZLER GİBİ. BİZLER CANLILIĞIN İFADELERİYİZ
BEN CANLILIĞIN İFADESİYİM. TIPKI ATALARIMIZ GİBİ. BEN CANLILIĞIN İFADESİYİM BEN CANLILIĞIN İFADESİYİM
BEN KOZMOSUN YAPI TAŞLARININ ÖZÜYÜM. TIPKI SİZLER GİBİ.
BEN KOZMOSUN YAPI TAŞLARININ ÖZÜYÜM.
BİZLER KOZMOSUN YAPI TAŞLARININ ÖZÜYÜZ. .
BEN KOZMOSUN YAPI TAŞLARININ ÖZÜYÜM.
TIPKI ATALARIMIZ GİBİ.
BEN KOZMOSUN YAPI TAŞLARININ ÖZÜYÜM.
BEN HAYATIM. HAYATTA BEN. BEN HAYATIN İÇİNDEYİM.
BEN ÖLÜMSÜZLÜK VE SONSUZLUĞUM TIPKI SİZLER GİBİ.
HAYATTA BENİM İÇİMDE. BEN HAYATIM. TIPKI SİZLER GİBİ.
BİZLER HAYATIZ. TIPKI ATALARIMIZ GİBİ...
" Dostlarımız,
BİZLER O'YUZ. BİZLER O'YUZ. BİZLER O'YUZ. "
Bir süredir merhabalaşamadık. Sizin mekân/zaman düzleminiz için kısa bir zamanda olsa, bizler sizleri özledik. Bu gece buluşmaktan dolayı sevinçliyiz. Bu gece kısa, kısa bazı seslenişlerde bulunmak istiyoruz. Umarız sizler için, bazı düşünce ve sorularınıza bir yaklaşım sunabilmiş oluruz, böylelikle.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/61 – 29.01.2006
Öncelikle şu hususu tekrar paylaşmak istiyoruz. Bizlerin sizlere "yazı" ile seslenişimizin ve bunun olanaklı kıldığı diğer bağlantılarımızın bağlı olduğu üç temel faktör ya da dinamik var; 1 - Aktarıcı dostumuzun realitesi 2 - Sizlerin realitesi 3 - O N L A R I N realiteleri. Her şeyden önce, aktarıcı dostumuzun hem bizlerle birlikte olmak, hem de sonrasında bilgisayarının başına oturarak yazıları klavyelemek ve sonra da göndermek için, zaman ayırması gerekli. Aynı anda bunun için uygun bir akılbeden-ruh bileşim bütünlüğü içinde olması. Dostumuzda sizler gibi dünya icaplarıyla iç içe bir İnsan. İşi, ailesi, arkadaşları, dostları, istekleri ve beklentileri, sorumlulukları ve benzerleri derken, bazı, bazı kendisini "dünyaya kaptırdı mı”, bizleri ihmal ediyor. Dolayısıyla da sizleri ve kendini. Ayrıca dostumuz, istediğimiz bazı hususlara da direnç gösterdiği için, ağırdan alıyor, geciktiriyor ve bu da iletişimimizi olumlu etkilemiyor. Sonra sizlerin realitesi devrededir. Bizlerin amacı, sizlere şöyle bir alışkanlık oluşturacak şekilde, bu bolluk ortamında sanki yeterince sesleniş ve bilgi yokmuş gibi, dostlar alışverişte görsün diyerek seslenmek, hayatınıza bir eğlencelik katmak değil. Bizler sizlere -sizlere karşı üstlendiğimiz bir vazifenin gereği olarak, sorumluluk ve hizmet bilinciyle- gündelik hayatınızı ve onun gereklerini sarsarak, onu kuşatan ve olanaklı kılan daha derin gerçekliğinizin ve onun gereklerinin farkında lığına yaptığınız yolculuğa katkıda bulunmak için sesleniyoruz. Seslendiğimiz dostlarımızda farklı Bilinç - Farkındalık- Hizmet düzlemlerinde olmakla birlikte, her birinizin hem bizlerin seslenişlerinden hem de HAYATIN diğer seslenişlerinden hareketle, NEYİ, NASIL YAŞADIĞINIZLA bağlı olarak iletişimimiz olumlu ya da olumsuz olarak etkilenmektedir.
Ve bir de O N L A R I N Realiteleri de devrededir elbette. Sizlere bizlerle ilgili bazı açılımlarda bulunduk. Bugün kısa bir ekle bizim etkimizden de söz etmek istiyoruz. Daha önce de söyledik, aslında O N L A R farklı Bilinç Ve Enerji Bütünlüklerinin, farklı Ruhsal, Rabsal ve Teknolojik Planların ve Realitelerin bir Birleşimidir. Ama sizlere direkt seslenen bu Birleşimin içindeki YAŞAYAN VE CANLI BİR BİLİNÇ VE ENERJİ ALANI OLARAK OSHO MANYETİK ALANIDIR. Ancak bu alanın dışında çok çeşitli düzlemlerden, çok çeşitli Bilinç ve enerji Bütünlükleri de sizlere ulaşmaktadır. Bu nedenle bizlerin Dünyanın ve Gaia Ananın geçirdiği evreler ve yaşadığı süreçlerle de bağlı olarak, sizlerle iletişimimiz bazı, bazı kesintilere uğrayabilmekte ya da zayıflayabilmektedir. Bu geçici durumlar, esas olanın yanında önem arz etmezler. Birde size tuhaf ve anlaşılmaz gelebilir ama bizler soğuğu ve soğuğa yol açan ATMOSFERİ sevmeyiz. Soğukta -yine bizler gibi soğuğu sevmeyen ortak dostumuzla iletişimimiz zayıflıyor - Önümüzün bahar ve yaz olması bizi de onu da sevindiriyor. Ancak dostlar şunu da unutmayın ki, bizlerin ortak dostumuzla kendimize ait bir ilişkimiz ve gündemimiz de var. Sizlere yansıyan kısmının ne ve nasıl olacağında esas etkili olan sizlersiniz. Sizlerin Bilinç - Farkındalık - Enerji - Sorumluluk ölçümlerinize göre aktarımlarımızı ayarlamaktayız. Dostlarımız, Bir de sizlerle paylaştığımız seslenişlerle ilgili küçük bir değini de bulunmak istiyoruz. Daha önce de belirttik, sizlerce nasıl algılanırsa algılansın, seslenişlerimiz bizler için belli bir plan- mantık dahilindedir. Hepsinin arasında belli bir ilişki ve süreklilik vardır. Belli bir açılıma ve murada göre aktarılmaktadırlar. Sizlerin ve dünyanızın, Bilinç - Enerji - Zaman- Mekân - Hücre koordinatlarına ve Galaktik gereklere göre aktarımlarda bulunulmaktadır. Ve yine sizlerin merak ve isteklerinizden çok, bizlerin sizler ve dünyanız için öncelikli bulduğumuz bir müfredata göre aktarım yapılmaktadır.
Aslında sizlere en çok Ruhsal -İlahi- Düzlemle ilgili seslenişlerde bulunduk. Özellikle ahkâm kestiğimiz ve ayak bağlarını aktardığımız yazılarla Yeni Çağın Yeni İnsanının gerekleri konulu seslenişler, Ruhsal -İlahi- Boyutlardan yansımalardır. Ruhsaldan kastımız, sizin Varlığınızın ilk Nedenine ve ilk Yaradılışınızdaki Dinamiğe ve Potansiyele ait olan anlamındadır. Bu tür ruhsal seslenişlere devam edeceğiz. Özellikle Ruhsal konularda devrede OSHO MANYETİK ALANI vardır. Bizlerin Rabsal seslenişler dediklerimiz, Galaktik ve Evrensel konularla ilgili olan paylaşımlarımızdır. Çok olmamakla birlikte bu tür paylaşımlarımızda oldu. Rabsaldan kastımızda, Galaksilerin ve içlerindeki Dünyaların Yönetim ve Yönlendirilmelerinden sorumlu olan Rablar Mekanizmasına, yani Galaktik ve Evrensel Sistem - Nizam - Düzene ait olan anlamındadır. Bu tür seslenişlerimiz zamanla artarak devam edecek, çünkü sizler her biriniz bu mekanizmayla ilgili ve ilişkili HİZMETLE YÜKÜMLÜ, VAZİFELERİNDEN SORUMLU VARLIKLARSINIZ. Özellikle Rabsal konularda devrede, Sirius Misyonluğu kanalıyla SATÜRN RABLAR KONSEYİ VE SATÜRN -OMEGAKONSÜLLÜĞÜ devrededir. Bizlerin Teknolojik seslenişler dediklerimiz -ki en az paylaşımlarımız bu alandadır -, Ruhsal ve Rabsal oluşumların ardındaki PLAN VE REALİTELERDİR. Örneğin, 24- 25 Haziranla ilgili seslenişimiz hem Rabsal hem de Teknolojik Plandan bir seslenişti. Ya da aralarda ki bazı paylaşımlarımız -Çekirdek Alfa oluşumu gibi- ve Kuantum ve benzeri bazı konulardaki seslenişlerimiz asıl olarak teknolojik Plandandır. Şimdi çok öz olarak TEKNOLOJİ yi de kodlamak isteriz. TEK = ÂLEMLERİN VE KÂİNATLARIN YARATICI - YÖNETİCİ GÜCÜ MEKANİZMASI N = NE, NEDEN, NASIL. OLANIN, OLUŞUN, AKIŞIN SENARYOSU.
Bu düzlemde aslında isimler ve tanımlar önemli olmamakla birlikte, bir yandan kaçınılmaz olduğundan seslenişlerle ilgili bir sınıflandırma yapmak istemekteyiz. Seslenişlerimizi üç ana başlık altında toplamak uygun olur; 1- RUHSAL 2- RABSAL 3 - TEKNOLOJİK
OL = OL DEDİ OLDUNUN OL'U. POTANSİYELİ - PLANI
0'NUN
YARATICI - VAR EDİCİ
OJİ:
O'NUN BİLİNMEYEN GÜCÜ. BİLİNMEYEN ENERJİSİ.
İşte aslında, yaratılmış ve var edilmiş her şeyin ve yaşanan ve yaşanacak olan her şeyin ardında Teknoloji vardır. Ruhsal ve Rabsal Planlar, Teknolojik Planlar devreye girmemiş olsalar hiç bir anlam ifade etmezler. Bugüne dek İnsanoğluna önce Ruhsal, sonra da Rabsal Planlar açılmış ve tanıtılmış olmakla birlikte, Teknolojik Planlar açılmış ve tanıtılmış değildi. Şimdi son siklusun bu son uzatmasında Teknolojik Planlarda sizlere açılmış durumda. İşte bizlerde yeri ve gereği geldikçe sizlerle teknolojik bazı paylaşımlarda da bulunacağız. Özellikle Teknolojik konularda devrede, Satürn Girişi ile Andromeda Galaksisi Yönetim Hiyerarşisi devrededir. Dostlarımız, Amacımız fantezi bir bilim- kurgu paylaşımda bulunmak da değil, aklınızı karıştırmak da. Ama bu değinişi ileride ki paylaşımlarımız için gerekli gördük. Çünkü ileride değineceğimiz gibi, içinde bulunduğunuz dönem özellikle de sizler için çok önemli ve nazik bir dönem. 2000 yılınızdan itibaren 2007 yılınıza dek yaşanan ve yaşanacak her yıl aslında bir yüzyıla ve mini siklusa denk. Sizlerin zaman/mekân düzleminizde 2007 yılının 18 Şubatında, Gaia Anamız bir kuantum sıçraması ile farklı zaman/mekân düzlemlerine geçtiğinde, tüm görevlilerin de HASATLARI yapılmış olacak. 2012 yılında ise Dünyanız üzerinde yaşayan her canlının HASATI gerçekleştirilecek. Dolayısıyla zaman çok dardır. İlahi Makamlar, Rabsal ve Teknolojik Planlarla işbirliği içinde tüm Dünyayı ve üzerindeki mevcudatı Satürn Çıkışına yani Omega Ötesine almak istemektedirler. Ama önemli olan öncelikle siz Hizmetli - Sorumlu - Vazifeli dostlarımızın sonra Dünya mevcudatının atacağı adımlardır. İşte bu nedenle önümüzdeki günlerde sizlere Rabsal ve Teknolojik bazı mesajlar vereceğiz ve sizleri Ruhsal donanımınızı Dünya mevcudatının hizmetine sunmaya davet edeceğiz. Şimdilik kaydıyla, 2007 yılı 18 Şubatında yaşanacak kuantum sıçrayışına işaretle ve sizleri buna odaklanmaya davetle yetiniyoruz. Her şey sizlerin, bizlerin, herkesin, ışığın ve Bütünün hayrına ve muradına uygun gelişe ve yaşana İnşallah. Ki öyledir. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/62 – 04.02.2006
" Dostlarımız, Bu gece sizlerle önce kısa bir merhabalaşma ile buluşmak istiyoruz. Ardından diğer seslenişimizde bulunacağız. Kısa merhabalaşmadan kastımız şu ki; Ortak dostumuz aracılığıyla sizlere - onun tanıdığı ve tanımadığı dostlarımıza seslenişlerimiz ulaşıyor. Bu seslenişlerle ilgili çeşitli dostlarımızda çeşitli sorular ve düşünceler oluşuyor. Bazı dostlarımız - mekân birliği ya da yakınlığı avantajını da kullanarak - bu sorularının ve düşüncelerinin bir kısmını paylaşabiliyor ve yanıtlar alabiliyorlar. Ama herkes için bu söz konusu olamıyor. Örneğin Hasat nedir? Onlar hasattan neyi kastediyor? Örneğin, Kanser için kesin bir çözüm var mı? Tanrı nedir? Allah nedir? Ve diğerleri. Bu nedenle sizlerden ricamız, ara ara üçlü, altılı, dokuzlu, on ikili gruplar oluşturarak bir araya gelerek, sorularınızı dostumuza ve bizlere sorup, yüz yüze bir akış içinde - tesir, frekans, enerji ve bilinç akışı - yanıtlarını almanız ve düşüncelerinizi, sezgilerinizi ve deneyimlerinizi paylaşmanız. Bazı yazıları birlikte ele almanız ve derinleştirmeniz. Bu bir aradalıklar sırasında Onlarda sizlerle olarak, farkında olacağınız ve / veya olmayacağınız bazı çalışmalarda da bulunacaklardır. Ayrıca bu çalışmaların öncesinde ve sonrasında sizlere basit ama etkili bazı Arınma ve Enerji Dengeleme Teknikleri/çalışmaları da aktaracağız. Böylelikle hem Bizlerle Direkt Etkileşim içinde olmak, hem Birleşik Manyetik alanda bulunmak hem de basit ama etkili bazı -kısa süreli- çalışmalarla, hem fiziksel bedenlerinize, hem biyo- plazmatik elektriksel bedenlerinize hem de biyo bilgisayarlarınıza katkısı olacak bir minik çalışma olacağı gibi, hem de Yansıtıcı mekanizma olarak Dünyanıza da hizmette bulunacağınız bir düzlem oluşturmuş olacaksınız. Bu nedenle hem dostumuzdan direncini kırmasını hem de sizlerden bu isteğimiz üzerinde durmanızı rica ediyoruz. Sizlerden ve dostumuzdan alacağımız sinyallere göre bunu tekrar gündeme getireceğiz. Bununla bağlı olarak, hem sizlerin bir aradalıkları önemli olduğu gibi, hem de farklı - ama ayrı olmayan - Bilinç ve Enerji Düzlemlerinin de bu dönemde Bir aradalığı, Birlikte bazı projeleri gerçekleştirmeleri, birbirlerini tanıma, anlama ve kabullenmeleri çok önem taşıyor. Bir önceki seslenişimizde de belirttiğimiz üzere, önümüzdeki günler "beklenmedik ve umulmadık"(!) gelişmelere gebedir. Unutmayınız ki, Evrensel ve Galaktik realite ve Düzlem, çok renkli ve çok sesli bir özellik arz eder. Ama bu çok renklilik ve seslilik, çeşitlilik içinde birliktelik ve denge - uyum prensibi dâhilinde, buraların zenginliğini ve ihtişamını
oluşturmaktadır. İşte siz yeryüzündeki dostlarımız, bu çeşitli renk ve seslere ait bireyler ve Bütünlükler olarak, birbirlerinizle uyumlaşmak, dengelenmek ve işbirliği ve Birliktelikler oluşturmak durumundasınız ki, vakti geldiğinde bir Bütün olarak Merkezin dengeli ve sağlam olarak Geçişi olanaklı olsun. Merkezden kastımız, Alfa Çekirdek Dünyanızın Magma Tabakası ile onun içinde ve etrafında yer alan ve örülü Alfa Nova Yaşam Enerji Alanıdır. Bu nedenle artık Görevli ve Hizmetli Odakların, Spritüel Egoları ve Kibirleri bir yana bırakarak, İşbirliği, Paylaşım ve Dayanışma içinde, Bireyselliklerini koruyarak ama Bütünde Tekleşmeleri zamanıdır. Unutmayın, Dünyanızın ve sizlerin Hasat ile ulaşacağı Boyutlar ve Düzlemler ve Yeni Çağ, TEKLİK BİRLİK - BÜTÜNSELLİK Boyutları ve Düzlemleridir. Ama kendi içinde Tekleşememiş, Birleşememiş ve Bütünleşememiş Bireylerin buralara kabulü olanaklı olmadığı gibi, kendi içlerinde tekleşememiş, Birleşememiş ve Bütünleşememiş Odakların da kabulü olanaklı değildir. Bundan kastımız elbette ki Organik Bir Teklik değildir. Her Odak kendi Misyonu ve Vazifesi doğrultusunda, kendi araçları ve tarzı ile hizmetle yükümlüdür. Kastımız, işbirliği, paylaşım ve dayanışmaya ilişkindir. Artık Bilinç ve Sevgi Bütünlüğü anlamında Tek Vücut olma zamanıdır. Çünkü tüm – hakiki - vazifeli misyon ve odaklar, bir Pazılın parçaları gibi, ancak Tek Vücut olduklarında gerçek işlevlerini ifa edebilirler. Bu nedenle zaman Kibir - Üstünlük - Dışlama zamanı değil, tevazu - anlayış - işbirliği zamanıdır. Ne yazık ki, dünyanızın mukadder sona - kutlu başlangıca doğru hızla ilerlediği, Zaman Enerjisinin yoğunlaştığı, Mekân Enerjisinin hafiflediği ve Bilinç Boyutlarının bir, bir aşıldığı bu günlerde halen birçok dostumuz Kendi Bildiğinden şaşmamakta ve Kaptanlık iddiasından vazgeçmemekte. Bu nedenle bu seslenişte bulunmayı gerekli ve uygun gördük. Dostlarımız, Öncelikle her Varlık kendisinden sorumludur. Kimse kimseye şefaat edemez. Herkes kendi hesabını kendisi verecektir. Bu nedenle öncelikle sizler kendinizi Odağınıza koymalı ve Olmalısınız. Ancak Olan her Varlık zaten kardeşlerine hizmet etmeksizin Oluşunun Tescilini sağlayamayacağının idrakinde olarak, karınca kararınca Vazifesini yerine getirecektir. Düşeni ne sırtlayın ne de bir tekme de siz atın. Ama hem birey hem Odak olarak, hem Bireylere ve hem Odaklara Olarak ve Olmanın Kokusunu, Sesini, Rengini ve Hazzını paylaşarak yardımcı
olun. Zaman OLMA VE OLMAKTA OLANLARA OLANI SUNMA ZAMANIDIR. Bu nedenle hem kendi içinizdeki beraberlikten hem de beraberlikler içindeki Birlikteliklerden kendinizi - odağınızı ve bizleri Mahrum etmeyin, ne olur.
" Dostlarımız, Örneğin Bizlerin OLMAKTAN ne anladığımızı merak ettiyseniz - ki önceki yazılarımızda birçok ip ucu verdik aslında - işte bir araya geldiğinizde, ister bir soruyla ister bu yazı üzerinden gündeme getirdiğinizde, bizler de sizlere
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/63 – 09.02.2006
OLMA; 1 - Fiziksel Boyutu = Duyuların canlandırılması, Algıların Sağaltılması, Alıcı Kapasitesinin Artırılması diye anlatırız. Bu arada Kesenin bu konuyla ilgisini anlatırız. Tabi ki yürümenin de. 2 - Biyo Bilgisayar Boyutu: Farkındalık Halinde olma, Meditatif Halde Olma, Beyin Enerjisini Evrensel Enerjilere Uyumlama - bunun için Sağ Lob Aktivasyonu Tekniği -, Zihni kapatma, Düşünceden Deneyime geçiş diye anlatırız. Ve yüzmenin bununla ilgisini anlatırız. Tabi ki vejetaryenliğinde. 3 - Ruhsal Boyutu: Kalp Çakrası ile Taç Çakrası Aktivasyonu, Kalp Çakrası ile Yunuslar ve Taç Çakrası ile Balinalar arasındaki iletişim, Taç Çakrası aktivasyonu için Eminönü - Sultan Ahmet Merkez olmak üzere üç km2 alan içindeki tarihi dinsel - kültürel eserler ve üzerlerindeki UFOLAR ve aralarındaki Işık ve Enerji Bağı alanı ve onlarla iletişim diye anlatırız. Ve patenti Onlara ait bir minik meditasyonla UFOLAR arasındaki ilişkiyi de.( UFO tabirini sizler için kullanmaktayız. Bizler için bunlar YILDIZ GEMİLERİDİRLER. Yani bilinmeyen bir cisim değillerdir.) 4 - Enerjetik Boyutu = Sizlerin Galaktik İfadeleriniz, Biyo - Elektro - Manyetik Direnç ve Engellerle onların Dönüştürülmesi ve diye anlatırız. Ve elbette evcil hayvan bakımı özellikle de Kedilerle bunun arasındaki ilişkiyi de. Özetle Dostlarımız, Hem eğlenceli - neşeli - uçuk, kaçık(!) bir zaman dilimi yaşarız ama hem de Bilgeliğe ve OLMAYA giden yolda kendinize mal edebileceğiniz Bilgi = Güç = Enerji = Bilinç ve bazı teknikleri paylaşır, hep birlikte daha OLMUŞ olarak ayrılırız.
Unutmayın ki, Her şey yazıya dökülemez. Yazılar ancak sizleri bir Düzleme davet ile ilgilidir. Düzlem, OLMA, HİZMET, VAZİFE VE SORUMLULUK Düzlemidir. Ayrıca şunu da belirtelim ki, biz hiç birinizin bireysel ya da Gurupsal olarak çalışma alanınıza, tarzınıza, tekniğinize müdahale amacı gütmemekteyiz. Size yanlışlar ya da doğrular DAYATMAKLA ilgili değiliz. Biz sadece sizin kendi tarz ve anlayışınızla uyumlaşabilecek EK BİR YAKIT VE KATKI sağlamak peşindeyiz. Ancak unutmayın artık zaman eski zamanlar değil. Biz artık eski SPİRİTÜEL uygulamalardan ziyade, kısa sürede Hakiki sonuçlar doğuracak KUANTUM - NÖRO - BİYO - FİZYOLOJİK - ELEKTRO - MANYETİK TEKNİK VE AMELİYELERDEN söz etmek ve bunları sizlerle zaman içinde paylaşmak istiyoruz. Diyelim ki, 1 saat içinde Fiziksel Bedeninizi 1000 Yıllık eski tarz çabaya denk bir ARINDIRMA TEKNİĞİ VE İŞLEMİNİ paylaşmak istiyoruz. Ama şunu da bilenlerdeniz, sizler hazır olmadan bunları aktarmak yarardan çok zarar, dengeden çok kaos getirir. Bu nedenle tüm çabamız sizleri öncelikle ONLARLA ilgili ve ilişkili olarak BİR DÜZLEME uyumlamak. Bu nedenle bir yandan da asla sabırsızlık içinde değiliz. Size yazılarımızla seslenmeye devam edeceğiz, uzun uzun hastalıkların nelik ve dinamiklerini paylaşacağız, alttan ve üstten, sol ve sağ boyutlardan, içten ve dıştan sesleneceğiz. Ama bir vakit geldiğinde - hazır olanlarınızla - paylaşacağımız - asla mucizevî değil - Bilimsel ama Galaktik - teknikler ve çalışmalar olacak. Bunlar direkt Enerjetik Bedenleriniz ve Galaktik İfadelerinizden aşağılara doğru süzülen ve hem aşağıyı hem yukarıyı ŞİFALANDIRAN VE BÜTÜNLEYEN - TEKLEŞTİREN teknik ve çalışmalar olacak. Ki dünya da birçok yerde, çeşitli adlar altında ÖNCÜLLERİNİ uygulamaktayız. Dostlarımız, Sizlerden tek ricamız, KENDİNİZİ DÜNYANIZIN AKIŞINA KOYVERMEMENİZ, DRAMLARA KAPILMAMANIZ, UMUTSUZLUK VE KÖTÜMSERLİK İÇİNDE OLMAMANIZ. Bunun için şimdilik ne olur Yeni Çağın Yeni İnsanının gereklerinde verdiğimiz önerilerden sizlere uygun gelenleri gerçekleştirseniz, kendinizi SEVEREK, kendinize DEĞER vererek, kendinize SAYGI duyarak, içki, sigara ve sevgisiz seks başta olmak üzere DİNAZOR IRKININ KALITLARINI TERK ETSENİZ.
Ve Lemurya’da olduğu gibi, Güne nedensizce gülerek ve sevinçle başlayarak, her gün minik de olsa bir YÜKÜNÜZÜ ATSANIZ ve minik de olsa bir EVRENSEL NİTELİK ekleseniz. Tam anlaşılamadı değil mi? İşte bir araya gelsek, açacağız birlikte, ama. DİRENCİ, TEMBELLİĞİ, ATALETİ, ÜÇÜNCÜ SINIF HAYATLARI bir bırakabilseniz.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler 2/64 – 09.02.2006
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
3 - YENİÇAĞ, BİRLİK – BÜTÜNSELLİK - SONSUZLUK TEMELLİ VE İÇERİKLİ olacak. YENİ İNSANLAR BİRE - BÜTÜNSELLİĞE SONSUZLUĞA AİT VE AÇIK olacak.
" Dostlarımız, İyi pazarlar. Merhabalar, sevgiler ve sevinçler. Malum, pazar günleri bizlerde sizlere hafif ve eğlencelik seslenişlerde bulunuyoruz. Ne de olsa tatil günlerinizde sizleri yormak ve zorlamak istemiyoruz. Ancak bu pazar sizlerle, aslında her gününüzün ve her anınızın bu şekilde olabileceği ile ilgili bir paylaşımda bulunmak istiyoruz. Ki, iki ve aslında çok yönlü olan bu paylaşımımızda, lütfen önceki seslenişlerimizi ve bu seslenişlerde dile getirdiklerimizi unutmayın. Çünkü muradımız ancak bu şekilde anlaşılabilir. Önceki seslenişlerimizde sizlere bazı ayak bağı olan kavramlardan söz etmiş ve de HAYATA ve YAŞAMAYA vurgular yapmıştık. Bu pazar yine aynı şeyi - öneminden ve sizlere duyduğumuz sevgiden dolayı - bir anlamda yineleyeceğiz. Bakın, görün, duyun, işitin, hissedin. Bir fiziksel âlemdesiniz ve bir hal içindesiniz. Çeşitli güzellikler ve çeşitli sıkıntılar içindesiniz. Memnuniyetleriniz ve memnuniyetsizlikleriniz var. Umutlarınız ve tükenmişlikleriniz, iyimserlikleriniz ve kötümserlikleriniz var. Tazelikleriniz ve bayatlıklarınız. Ve benzerleri. Şimdi ilk kez açıklıkla belirterek seslenişi iki ayrı alana bırakmadan önce bizler, Onlar sizlere Yeni Çağ ve Onun sakini olmakla ilgili bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz. Dostlarımız hem Yeni Çağ nasıl olacak hem de Yeni Çağdaki yeni İnsanların Halleri nasıl olacak özce değinmek istiyoruz; 1 - YENİÇAĞ CANLI, YAŞAYANLAR olacak.
HAYATİ olacak.
YENİ
İNSANLAR
CANLI,
2 - YENİÇAĞ, ÇOK BOYUTLU, ÇOK KATMANLI olacak. YENİ İNSANLAR, ÇOK VEÇHELİ, ÇOK İFADELİ olacak.
4 - YENİÇAĞ, İŞBİRLİĞİ – PAYLAŞIM - SEVGİ TEMELLİ olacak. YENİ İNSANLAR İŞBİRLİKÇİ - PAYLAŞIMCI - SEVGİLİLER olacak. 5 - YENİÇAĞ ŞİFA - FARKINDALIK - SEVİNÇ TEMELLİ VE İÇERİKLİ olacak. YENİ İNSANLAR ŞİFALI – FARKINDALIKLI - NEŞELİ İNSANLAR olacak. 6 - YENİÇAĞ PSİŞİK – IŞIK - KOZMİK BİR REALİTE olacak. YENİ İNSANLAR PSİŞİKLER - IŞIK VARLIKLAR - KOZMİK VARLIKLAR olacak. 7 - YENİÇAĞ GALAKTİK - EVRENSEL VE TEKE DAİR BİR ÇAĞ olacak. YENİ İNSANLAR GALAKTİK VE EVRENSEL VARLIKLAR VE TEKE AİT olacaklar. Dostlarımız, Bunun anlamı odur ki; Şimdi sizlere dünyanızda J.Krişhnamurti adıyla bilinen YÜCE BİLİNÇTEN naklen aktarmak istiyoruz ki; "Yani, insan beyni ve kalbi, yüzyıllar süren yolculuğun ve maceranın, hayat denilen o arayışın oluşturduğu bireysel(!) ve kolektif(!) ölü ve çirkin yüklerden ve pisliklerden yani her türlü koşullanma ve dogmadan temizlenecek ve arınacak demektir. Bu kendisi Canlı olan bir Hayatın ilk elden ve açık ve sevgi dolu bir kalp ve berrak bir zekâya sahip beyinle deney imlenmesi ve İnsanların gerçek bir kolektivite içinde hakiki bireysellikleriyle ve tüm potansiyelleriyle HAYATI YAŞAMALARI demektir. Ki bu insanın ve insanlığın derin bir uykudan uyanarak, rüyasını gerçek kılacağı zamanlar demektir. Bunun için bugün yapılacak ilk şey, şimdi ve burada bu yüklerden arınmaya ve kalbi ve beyni temiz ve taze bir havayla doldurmaya başlamak ve bunun için de gereken CESARETİ VE EYLEMİ yeşertmektir. Bunun için sizleri dünyanızda bıraktığımız HAZİNEYE YENİ BİR GÖZLE TEKRAR EĞİLMEYE davet ediyoruz. Unutmayın o zamanlarda olduğu
gibi şimdide TEK ÖĞRETMENİNİZ SİZ VE HAYATINIZSINIZ. VE TEK YOL VAR, DENEYİMİNİZ ..."
2 - AMA HİÇ BİRİ ARTIK SİZİN İÇİN ZORUNLU VE KAÇINILMAZ DEĞİLDİR.
Dostlarımız, Dünyanızda Osho diye bilinen ve bizlerin ait olduğu Manyetik alanı simgeleyen o hayat ve özgürlük aşığı YÜCE BİLİNÇ der ki; "YAŞAYIN. OLUN. SADECE KENDİNİZ OLAN HAYATI YAŞAYIN VE SADECE KENDİNİZ OLUN. Bugün sizin kendinize ve Bütünlüğe karşı ilk ve asli sorumluluğunuz YAŞAMAKTIR. Eğer neşesiz ve sıkkınsanız ama bunun üzerine MEDİTASYON yapmaksızın, bu durumu sürüklüyor ve ALIŞKANLIKLAR - ZORUNLULUKLAR VE KAYITSIZLIKLA yaşıyorsanız, SİZLER ÖLÜLERSİNİZ. YAZIK. AÇILMADAN İADESİNİZ. Oysa fiziksel olarak doğmakla, Kozmik olarak doğma olanağını elde ettiniz. Ve şimdi öylesine YOĞUN BESLENEN BİR HAYAT içindesiniz ki, YAŞAMAK VE YAŞAMIN BİR SEVİNÇ - BİR MACERA VE BİR KEŞİF olarak deney imlenmesi çok daha olanaklı. Sadece şuna karar vereceksiniz. Tüm korkuları, tüm acabaları, tüm âmâları geride bırakarak FARKINDALIKLA - ŞİFAYLA - YÜCELİKLE yaşamaya DEĞER MİSİNİZ? VE DE İSTİYOR MUSUNUZ? Benim yanıtım belli, değersiniz ve istiyorsunuz. Öyleyse KABUKLARINIZDAN VE İLLÜZYONLARINIZDAN BAŞKA KAYBEDECEĞİNİZ BİR ŞEYİNİZ olmadığını anlayarak, hadi HAYATA ADIM ATIN." Dostlarımız,
3 - Size NEŞE - SEVİNÇ - FERAHLIK vermeyen hiç bir durum ve halin, NE SİZE NE DE YÜKSELEN YENİÇAĞA VE BÜTÜNLÜĞE hayrı yoktur. 4 - Sizlerin birçok BÜYÜK SÖZCÜKLERİNİZ - SADAKAT, VEFA, SORUMLULUK V.S - gerçekte KORKAKLIĞINIZIN - KAYITSIZLIĞINIZIN VE ÖLÜLÜĞÜNÜZÜN KILIFIDIR. 5 - Eğer size NEŞE - SEVİNÇ - FERAHLIK VERMİYORSA ya durum ve hal de ya da sizde bir UYGUNSUZLUK var demektir. Tefriki de iyi yapın. Eğer artık bırakmanız gereken bir Realite ise asılmayın, akın ve kendinize ve realiteye ÖZGÜRLÜK izni verin. Ama eğer gerçekte ZİHNİNİZİN VE HUZURSUZ EGONUZUN bir oyunu ise neşesizlik ve sıkıntınız, O ZAMANDA YAŞANANIN GERÇEĞİNİ İDRAKLE BENLİĞİNİZLE UYUMLANIN ONA. Her durumda NEŞE - SEVİNÇ - FERAHLIK TURNUSOL kâğıdınız ola. Ya durumla ve halle ilgili KABUKLARINIZDAN sıyrılın ya da o tükenmiş Realiteden. Ama unutmayın, iç sıkıntısı, cansızlık, neşesizlik, kayıtsızlık BİR SORUNA VE BU SORUNDA ÇOĞU ZAMAN SİZİN SİZDEN UZAKTA OLUŞUNUZA işaret eder.
Bizlerin YENİÇAĞ diye adlandırdığı O DENGELENMİŞ - BÜTÜNLENMİŞ SONSUZLUK âlemlerinde yaşayacak İnsanın da, DENGELİ - BÜTÜN VE SONSUZ olması gereği herhalde kulaklarınıza ama hele KALBİNİZE aykırı gelmese gerek.
Gün, YAŞAMA, HAYATI KEŞFETME, HAYATI YÜCELTME, NEŞE VE SEVİNÇ günüdür. Ne olur, kendinizden - BAĞIMLISI OLMADAN, PUTLAŞTIRMADAN - ne maddi, ne fiziki, ne manevi ne de ruhsal, hiç bir GÜZELLİĞİ, İYİLİĞİ VE DENEYİMİ esirgemeyin. Kalbinizin ve berrak zekânızın sesini dinleme ve izleme CESARETİ VE AKIŞKANLIĞI içinde olun.
Bugün sizlerin kendinize ve Bütüne karşı ilk göreviniz gerçekten de NEŞENİZİ SEVİNCİNİZİ - CANLILIĞINIZI YAŞAMANIZDIR. Bunun için sizlere yine değiniler halinde bazı aktarımlarda bulunmak istiyoruz,
Hepiniz, KENDİ OLMAK, KENDİNİ YAŞAMAK VE HAYAT OLDUĞUNU ANLAMAK HAK VE GÜCÜNE SAHİPSİNİZ.
1 - Hayatta şimdi ve burada içinde bulunduğunuz hiç bir durum ve hal, size rağmen değildir ve aladır.
Yeni Çağ, Yeni Çağ denilen bunun YAŞANDIĞI VE YAŞATILDIĞI bir İKLİMDEN başka bir şey değildir. Şimdi ve Burada yeniçağı ve yeni insanı yaratabilirsiniz.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler 2/ 65- 12.02.2006
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
" Dostlarımız, Bazı, bazı dile getiriyoruz, bize kolay buralardan ahkâm kesmek, af ola diye. Sizlerin bulunduğunuz realitenin, IŞIĞI - ENERJİYİ - BİLİNCİ nasıl engelleyen ve yadsıyan BİR SINIRLI VE SONLU KAYITLILIKLAR DÜZLEMİ olduğunu bilenlerdeniz. Yine sizlerin KOZMİK NEFES - KOZMİK ZEKÂ - KOZMİK SEVGİ - KOZMİK NEŞE ile uyumsuz ve uygunsuz bir fiziksel beden içinde iş görmekte - deneyim yaşamakta - sorumluluk üstlenmekte olduğunuzun da farkındayız. Ama yine bilenlerdeniz ki, bunlar belli bir PLAN - SİSTEM MURAT dâhilinde gerçekleşmektedir. Ve bunlardan dolayıdır ki, SİZLER BÜYÜK BİR DENEY VE MEYDAN OKUMA İÇİNDESİNİZ. Ve yine bunun içindir ki bizler sizlere BÜYÜK BİR AŞK VE HAYRANLIK BESLEMEKTEYİZ. Ancak şuna da işaret etmek isteriz ki, sınırlılıklarınızın bir kısmı da - hele artık SADECE VE SADECE İNANIŞ VE DÜŞÜNÜŞLERİNİZLE ilgilidir. Sadece ve sadece fiziksel bedeninizle ilgili küçük bir örnek vereceğiz. Sizlerin solunumunuzla KOZMİK NEFESİ, ZEKÂYI, SEVGİYİ VE NEŞEYİ almak olanaksız ve bu durumda da hücresel sonluluk kaydını dönüştürmek de olanaksızdır. Ancak yüz yıllardır bilinir ki, solunumla ilgili biraz uğraş ve uygulama ile DOĞAL OLAN KARINDAN SOLUMA VE AKCİĞERLERİ TAMAMIYLA OKSİJENLE doldurma olanaklıdır. Bu durumda organizmanızın işleyişi ve canlılığı - neredeyse on kat - artacak ve sizlerin KOZMİK NEFESİ, ZEKÂYI, SEVGİYİ VE NEŞEYİ belli miktarda deney imlemeniz olası olacaktır. Bunun kendisi ise, BİLİNCİNİZDE ÇÖREKLENMİŞ VE FOSİLLEŞMİŞ birçok SAHTE VE SINIRLAYICI - İLLÜZYONİ - düşünce ve inanç kalıplarını temizleyecek ve bu durumda serbest kalan ENERJİ - BİLİNÇ VE MANYETİKLER, DNALARINIZDA SAKLI bilgeliğin, hücresel yazılımınızdaki bazı kayıtları da temizlemesini olanaklı kılacaktır. Bu da... İşte dostlarımız, Ne olur sigara içmeyin derken, ne olur yürüyün ve / veya yüzün derken, ne olur dualiteye ve onun dramlarına odaklanmayın, dramla dram olmayın derken, ne olur
siz Birlik ve Aşkınlığa odaklanın derken, ... derken, … derken basit ama bir daireyi tamamladıklarında, DNALARINIZI YANİ ATOMİK BÜTÜNLÜĞÜNÜZÜ bile dönüştürecek GÜCÜ yaratacak dinamiklerden söz ediyoruz. Siz bizlere, ne yapayım canım sıkılıyor o yüzden sigara içiyoruz diyorsunuz. Bizlerse DİYORUZ Kİ, DİNOZORLAR ONU SİZE CANINIZ SIKILSIN DİYE KALIT BIRAKTI. CANINIZ SIKILIYOR ÇÜNKÜ SİGARA İÇİYORSUNUZ diyoruz. Siz bizlere halim mi var yürümeye ya da yüzmeye diyorsunuz.
3 - SİGARAYI YAŞAMINIZDAN ÇIKARDINIZ DEMEKTİR. Çıkarın, çıkarın, çıkarın. İşte yaşamakla ilgili kararınızın ilk adımlarından biride, SOLUNUMLA İLGİLİ DÖNÜŞÜMDÜR. Nefes almayan yaşayamaz. Size bir şey söyleyelim, bugün DÜNYANIZDA KOZMİK NEFES ALABİLENLER ÇOK AZDIR. AMA OKSİJEN SOLUYANLAR DA AZDIR. Şaşıracaksınız ama çoğunuz yarı yarıya oksijen ve karbondioksit soluyorsunuz. Yeter artık. Yeni Çağın Yeni İnsanı Kozmik Nefesle ve Oksijenle soluyacaktır. Sizlerde ne olur. Derin ve sakin soluma, yürüyüş ve / veya yüzme ve karbon alımına son. Ki bizde size KOZMİK NEFES İLETEBİLELİM. İsterseniz elbette.
Bizlerse DİYORUZ Kİ, DİNOZORLAR HALİNİZ KALMASINDA YÜRÜMEYİN, YÜZMEYİN DİYE DNALARINIZLA OYNADILAR. HALİNİZ YOK ÇÜNKÜ YÜRÜMÜYOR, YÜZMÜYORSUNUZ diyoruz.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
Siz bizlere, aman ne olacak biraz fazla nefes alsam. Zaten hava mı kaldı ki diyorsunuz.
O' nunla gelenler -
Bizlerse DİYORUZ Kİ, DİNOZORLAR NEFES ALAMAYIN DİYE GENETİĞİNİZLE OYNADILAR. Az nefes aldığınız için (!), az nefes alıyorsunuz ve bu nedenle oksijeniniz azalıyor, diyoruz. Dostlarımız, Yaşamak yönünde karar verdiyseniz, yani CANLI, NEŞELİ, SEVİNÇLİ, KEŞİFLİ, DUYARLI, SEVGİLİ bir şekilde, 1 - NEFES ALMAYA KARAR VERDİNİZ DEMEKTİR. NEFES ALIN... NEFES ALIN... NEFES ALIN... Solunumunuz üzerinde durun. 2 - YÜRÜMEYE VE / VEYA YÜZMEYE KARAR VERDİNİZ DEMEKTİR... Yürüyün, yüzün... Yürüyün, yüzün... Yürüyün, yüzün... Yürüyüş ve yüzme üzerine meditasyon yapın.
0
N
L
A
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/66 – 12.02.2006
" Dostlarımız, Bir önceki seslenişimizde yani BULUŞMAMIZDA, sizlere " Nefes alın, nefes alın, nefes alın " demiştik ya, bir dostumuz hatırına ekliyoruz, aldığınız nefesi verin de. Şaka gibi gelmesin, aslında sizlerin yine farkında olmadığınız şey şu ki aldığınız nefesi vermek kolay ve yapıla gelen bir şey değil. Sizler normalde Oksijen bazlı soluyan canlılarsınız - ki biz size yarı yarıya karbon aldığınızı belirttik - ama dışarıya verdiğiniz ne? Karbondioksit? Öyleyse aldığınızla verdiğiniz aynı mı? Bir anlamda evet, bir anlam da hayır. Bir zamanlar Dostlarımız, sizlerin ATALARI olan VENÜS - VEGA orijinli GÜNEŞİN OĞULLARI, Gaia Ana da yerleşkeler oluşturduklarında, OKSİJEN ALIP, OKSİJEN VERİYORLARDI. Şimdi sizler için anlaşılması zor olan bu olgu, 1 - FİZİKSEL BEDENİN, IŞIK VE ENERJETİK BEDENLE İÇ İÇELİĞİ VE TİTREŞİM DÜZEYİ İLE 2 - BEYNİN KOZMİK BİLİNCE VE KALBİN KOZMİK NEFESE UYUMLU OLUŞUYLA, 3 - GAİA ANANIN DA ATMOSFER ÖZELLİKLERİYLE İlgili ve ilişkiliydi. Bu demektir ki, Nefes - Kozmik Nefes - aslında kalple ilgilidir. Ancak, Fiziksel Bedenin genetiği ile oynandıktan ve Kalp otomatizmaya bağlandıktan sonra, solunumda Akciğerlerle sınırlı bir işleve indirgendi. Bu da demektir ki, bir zamanlar Kalp otomatizmaya bağlı, istemsiz ve kendiliğinden çalışan, müdahale edemediğiniz BİR ORGAN değildi. Kalp, aynen Beyin gibi, GALAKTİK VE KOZMİK İFADE VE VEÇHELERİYLE BAĞLI VE UYUMLU OLARAK, GÜNEŞİN OĞULLARININ DENGE VE UYUMLA ETKİDE VE İŞBİRLİĞİNDE BULUNDUKLARI ASAL TAŞIT VE ARAÇLARIYDI. AMA CANLI, BİLİNÇLİ VE BİYO- PLAZMATİK - ORGANİK - AKAŞİK ve BOYUTLAR VE DÜZLEMLER ARASI İŞ GÖREN BİR ARAÇ VE TAŞIT. Dostlarımız,
Yine amacımız kafalarınızı karıştırmak, gereksiz bilgilerle sizleri kışkırtmak değil. Bu akşam bazı dostlarımıza verdiğimiz sözleri tutmak ve sizler de BİR KIVILCIMI YAKMAK İÇİN, ilk kez - daha sonra açmak üzere - VENÜS - VEGA ORİJİNLİ ATALARINIZ GÜNEŞİN OĞULLARINI ifade ettik. Ve de Altın Çağda hakiki işlev ve niteliklerine kavuşacak olan Kalp ve Beyninize işaret ettik. Şimdi buradan, gününüze, deneylediğiniz Realiteye ve bu Realitenin Nefesine daha doğrusu solunumuna dönmek istiyoruz. Ne de olsa son seslenişte Solunum üzerinde durduk ve ona önem arz ettik. Dedik ki; " Yaşamak yönünde karar verdiyseniz, yani CANLI, NEŞELİ, SEVİNÇLİ, KEŞİFLİ, DUYARLI, SEVGİLİ bir şekilde, 1 - NEFES ALMAYA KARAR VERDİNİZ DEMEKTİR. NEFES ALIN... NEFES ALIN... NEFES ALIN... Solunumunuz üzerinde durun. İşte yaşamakla ilgili kararınızın ilk adımlarından biride, SOLUNUMLA İLGİLİ DÖNÜŞÜMDÜR. Nefes almayan yaşayamaz. Size bir şey söyleyelim, bugün DÜNYANIZDA KOZMİK NEFES ALABİLENLER ÇOK AZDIR. AMA OKSİJEN SOLUYANLAR DA AZDIR. " Öyleyse sizlerle, hastalıkların nelikleri düzlemini de gözeterek Solunum üzerinde paylaşımda bulunalım, istiyoruz. Nefes alıp, verme bulunduğunuz Dualiteye ve Kutupluluğa uygun ve onu ifade eden bir süreçtir. Diğer doğa olaylarında olduğu gibi, iki kapılı dünyanızda nefes alıp, vermek oluşturdukları ritm ile sürekli ikiliğe işaret ederler. Aslında almak ve vermek, birlikte, bir ve tek olan bir süreci yani SOLUNUMU oluştururlar. Sizlerin anlamasını beklemiyoruz ama reddetmeyin ve bırakın nüfuz etsin varlığınıza, daha hakiki Veçhelerinizde nefes almak ve vermek söz konusu değildir. Sadece solunum vardır ki, bu Birlik Düzlemlerine uygun ve koşut olarak, tek bir nitelik arz eden bir olgudur. Solumak, solumak, solumak. Almak ve vermek aynı anda ve iç içe geçekleşen bir olgudur. Ancak bunu sadece sizlere deney imlediğiniz realiteyi ve onun görünümlerini mutlaklaştırmamanız babında aktarıyoruz. Yani bir tür bilim - kurgu gibi.
Sizlerin düzleminde Solunum - gayet yerinde olarak - iki kutuplu, almak ve vermek üzerine kurulu bir işlemdir. Oksijen almak ve karbondioksit vermek. Solunum bu yanıyla, Dünyaya ve Doğaya güvenmek ve onu kabullenmek yani oksijeni İÇ BÜNYEYE KABUL ETMEK, ardından yine Dünyaya ve Doğaya güvenerek Karbondioksiti ona aktarmak, İÇ BÜNYENİN ZEHRİNİ AKITMAK, zehirli olandan vazgeçmektir. Ve biraz üzerinde durun, bu aslında BÜYÜK BİR GÜVENE DAYALI, önemli bir değiş, tokuştur. — Birçoğunuzun sigaradan yani karbondan vazgeçemeyişinizin ardında, içsel cezalandırma dinamikleri, doğaya güvensizlik ve hayata duyulan korku yatar.- Yani solunum özü itibarıyla sizin HAYATLA İLİŞKİNİZİN AYNASIDIR. Ve nasıl ki, hayat size ait değil de(!), siz hayata aitseniz, nefes -oksijen- de size ait değildir. Ama kullanım hakkınız vardır. Aynı hayatta olduğu gibi, nefes sizin içinizde değil sizler nefesin içindesinizdir. Aslında size ait olan olarak - içsel üretim nedeniyle - karbon algılandığından, Solunumla ilgili sorunlar için kolektif bir zemin vardır. Bu nedenle de sigara bu kadar kolay dost olarak kabullenilebilmektedir. Ama aslında sizin üretiminiz Oksijen olup, karbon dışarıdan size genetik olarak dayatılan bir olgudur. Nefes sayesinde insan, kendi içine kapalı bir Birim olmaktan kurtulur. Dışarıya(!) bir bağımlılık söz konusudur. Ben, BEN ile ilişkide olmak ve kalmak zorundadır. Böylece Ben, kendi Krallığını ilan etmek için hep eksik bir durumdadır. Bir yanı BENİN Krallığına bağımlıdır. Üstelik nefes, Beni, diğerlerine de bağlar. Herkes aynı havayı solumakla mükelleftir. Hatta Hayvanlar Krallığı ve Bitkiler Âlemi ile de HAVAYI ve NEFESİ paylaşmak zorunluluğu vardır. Bu Beni bilinçsizce de olsa, farklı olduklarından ayrı olmadığı anlayışına ulaştırır. Ki aynı anda Doğa, Ekolojik Sistem ile olan bağını da hatırlatır ve dayatır. Yani aslında nefes, biyolojik işlevleri bir yana, İLETİŞİM VE İLİŞKİ DİNAMİĞİDİR.
Astım da, dokunma ve ilişkiye karşı duyulan DİRENÇ, kendisini nefes alıp vermeye karşı duyulan Direnç olarak ifade eder. Soluksuz kalmak, kısıtlanan ve özgürlük alanı isteyen ama buna cesaret edemeyen İnsanın, kısıtlılığa duyduğu tepkiyle ilgilidir. Nefes almakta zorlanan, soluksuz kalan insan, ASLINDA ARTIK FİZİK YA DA PSİŞİK KISITLI ALANA SIĞAMAMAKTA AMA ÖZGÜRLÜK YÖNÜNDE O İLK ADIMI DA BİR TÜRLÜ ATAMAMAKTADIR. Bunun altında ise KORKU yatmaktadır. Alışılmadık ve bilinmedik bu alana yani Özgürlüğe atılacak adımdan duyulan korku, bir de kısıtlılığı oluşturan kişi ya da durumlara karşı duyulan bağımlılıkla birleşince, insanı soluksuz bırakmakta ve bu da özgürlük için gerekli fizik ve psişik gücün oluşumunu engellemekte ve bağımlılığı kuvvetlendirmekte, bu kısır döngü SÜREK AVINA dönüşmektedir. Nitekim özgürlüğe atılan her adımda, alınan nefesin daha yoğun ve kaliteli oluşu da bu dinamikle ilişkilidir. Sıkıntılı ortamlarda nefessiz kalışınız ama kendinizi dışarıya atar atmaz, soluklanmanız bile bununla ilişkili küçük bir görünümdür. İşte sizlere, size sevinç, neşe ve ferahlık vermeyen KİŞİ, OLAY, DURUM ve benzerlerini geride bırakın derken, bir muradımızda NEFESSİZ KALMAMANIZ, ÖZGÜR VE SOLUYAN HAYATİ VARLIKLAR OLASINIZ diyedir. Öyleyse, Solunumla ilgili sorunlar yaşayan dostlarımız kendilerine sorsunlar, lütfen; 1 - Nedir sizleri nefessiz bırakan şey?
İlginçtir, Deriden sonra en geniş yüzeye ve temas alanına sahip olan Organınız Akciğerlerinizdir. Bu organınızın, oksijen - karbon alımı ve verimi, değiş tokuşu yüzeyi - ortalama - 7x10 = 70m2 dir. Aslında Akciğerleriniz EN YAYGIN İLETİŞİM VE İLİŞKİ OARGANINIZDIR. — konuyu dağıtmayalım ama aslında genetiğinizle oynanmadan önce Akciğerleriniz hakiki İLETİŞİM VE DÜŞLEME aracınızdı.İşte hastalıkların nelikleri düzleminde, SOLUNUMLA ilgili tüm hastalık ifadeleri, İLETİŞİM - İLİŞKİ - DOKUNMA - ÖZGÜRLÜK - BAĞIMLILIK ile ilgili ve ilişkilidirler. Ve özcesi SEVGİ - KORKU ikilemi ile ilgilidirler.
2 - Neyi kabullenmek istemiyorsunuz? Neyi içinize almayı yadsıyorsunuz? 3 - Neyi salmak, bırakmak, dışarı akıtmak istemiyorsunuz? 4 - İlişkilenmekten, iletişime geçmekten, dokunmaktan, ifade etmekten korktuğunuz şey ne? 5 - Hangi alanlarda sınırlanmış hissediyorsunuz kendinizi ama neden özgürlük için gerekli adımları atamıyorsunuz?
7 - Sevgi ve tensellik, sizin için ne ifade ediyor ve yaşamınızdaki görünümü nedir?
düşünülen BİLGİ - PARA - DÜŞÜNCE ve benzerlerini içte tutma ve dışarıya vererek azaltmama isteği yatmaktadır. Aslında gerçekte bu niteliklerin eksikliğinin yol açtığı bu hal, bu nitelikleri gerçekleştirme ve deney imlemeyi güçleştirerek, kısır bir döngü bize göre kişinin kendi kendisini avladığı bir KISIR SÜREK AVI yaratmaktadır.
Dostlarımız,
B - KENDİNİ SOYUTLAMA;
Solunumla ilgili sizlere daha sonra bazı basit ama etkili uygulama önerilerinde de bulunacağız ama şimdi ANLAYIŞ VE YAKLAŞIMLARINIZLA ilgili olduğumuzdan, bazı somut solunum hastalıklarının da dinamiklerine değinmek istiyoruz. Sonrasında, SOLUMAK isteyen dostlara, AHKÂM KESMEYİ BIRAKIP, BİR SOLUNUM TARZI önereceğiz. Ama zaman/mekân/bilinç kesiştiğinde.
Özellikle çocukluk döneminde, yoğun bir ilgi ve sevgi görünümü altında ya da açıktan, ebeveynlerden ya da etkili yakınlardan yönelen BASKICI KISITLAYICI - ENGELLEYİCİ - DARALTICI - ÇOCUKSU MERAK VE SEVİNCİ ÖLDÜRÜCÜ tutumlara karşı koyamayan kişi, bunlara karşı korunmak üzere kendisini kapatmak ve daraltmak şeklinde bir çözüm(!) geliştirdiğinde, sonuç solunuma kapanmak ve solunumu daraltmaktır. Astım vakalarında en sık rastlanan dinamik bu olgudur. Öyle ki bir kez bu kapanma oluştuktan ve normal(!) olan haline geldikten sonra, kişinin yaşam ortam ve durumu değişse de astım baki kalabilmektedir. Bunun altında ise, geçmişle ve yakınlarla YÜZLEŞMEK VE HESAPLAŞMAKTAN(!) duyulan korku yatmaktadır.
6 - Kendinizi hangi korkularla kapatmış durumdasınız ve neden bunları salmamakta direniyorsunuz?
ASTIM; Astım hastalık ifadesi İnsanın psiko-fizyolojik bir süreç olduğuna ilişkin anlaşılır ve iyi bir örnektir. Astım esas olarak NEFES DARLIĞIDIR. Bu hastalık ifadesinde, hasta, NEFESSİZ KALIR, ZOIRLUKLA VE HIRILTILI NEFES ALIR, VERMEK DAHA DA ZORDUR, BOĞULUNACAK GİBİ OLUNUR. Astımı daha iyi açımlayabilmek için ayrıştırarak aktarmak istiyoruz; A - RİTM BOZUKLUĞU; Astımı olan kişi, psikolojik olarak nefes almaya odaklandığından, vermekten çok almayla ilgilidir. Zorlayarak alınan nefesi verme aşamasında kasılmalar ve acı ortaya çıkar. Vermek zorlaştıkça almak da zorlaşır ve bir kısır döngü sonucu, ritim bozulur. Aslında alınan oksijen ve verilen karbon olduğu halde, solunumla ilgili yaratılan kaygıdan dolayı astımlı kişi, adeta hep nefes almak ama hiç vermemek peşindedir. Bu nedenle verirken kasılma ve acılar oluşur ve karbon yani zehir ağırlıklı olarak bünyede kalır. Ve salmadıkları için aynı anda boğulma hisside yaşarlar. Aslında bunun altında yatan, özellikle çocukluk döneminde ya EKSİKLİĞİ HİSSEDİLEN - SEVGİ, SAYGI, KABUL, ONAY gibi - nitelikleri içte tutmak ve dışarıyla paylaşarak azaltmamak isteği ya da yine bu nitelikleri sağladığı
C - DEĞER ALGISINDAKİ İKİ UÇLU DENGESİZLİK; Bir kısım astımlı kişide ise, aslında kuvvetli bir KİBİR VE KENDİNİ BEĞENMİŞLİK söz konusudur. Ancak, kendisi gibi Kibirli ve kendini beğenmiş, GÜÇ iddiası taşıyan ve karşı koyamayacağı, hesaplaşamayacağı kişi ya da kişilerce engellenirse, bu durumunun ifadesinin yaratacağı sorunlara karşı geliştirilen Korku Akciğerlere asılı kalarak, kendine vehmettiği nitelikleri ifade etmesine engel olur. Bu durumda bronşlardaki şişlik ve kabarıklıklar, bilincindeki ifade edilemeyen - şişlik ve kibirle ilgilidir. Bu durumda hastalık ifadelerini Kibir ve kendini beğenmişliğine malzeme yapan hasta, yaşam alanına koyduğu tahditler ve yasaklarla güç gösterisinde bulunur ve çevresini taciz eder. Bu kişiler bastırdıkları Güç iddiaları ve kibirleri ile yüzleşecek ortamlarda, kronik nöbetlere dahi yakalanabilirler. Ama kendilerini başkalarıyla eşitleyen ortamlarda, astım ifadeleri en aza inebilir. Bu durumda bu kişilerin güç ve güçsüzlük algıları ile ilgili denge haline kavuşmaları, astımın tek şifasıdır. Aksi halde bastırılan kibir, sergilenen tevazu derken, içsel ve dışsal şiddet, saldırganlık ve öfke ifadeleri kaçınılmazdır. Ki içsel şiddete en uygun alanlardan biri de alerjik durumlardır. D - GÖLGENİN MUHAFAZASI
Aslında Astımlı İnsanların hemen tamamı, KALPLERİ DERİN, TERTEMİZ, DUYARLI AMA SEVGİ ÖZLEMİ İLE YANAN insanlardır. Astımlı insanlar, sevgi açlığı, sevgi yokluğu içinde olan ve sevilmek ve sevmek isteyen kişilerdir. Sevgisizlik nedeniyle ÇOK NEFES ALMAYA ÇALIŞIR, ama bu nedenle de NEFES VERMEK istemezler. Ya da sevgiye değer olmadıklarına öyle inandırılmışlardır ki, NEFES ALMAYA BİLE LAYIK OLMADIKLARINDAN, almakta da sorun yaşarlar. O nedenle bu kişilerin, karanlıkta kalan bu açlık ve gereksinimleriyle yüzleşmeleri, kendilerini Sevgiye Açmaları, sevilmeye izin vermeleri ve Sevmeye cesaret etmeleri şarttır. Bu da özellikle çocukluk dönemi yaşantıları ve aktörleri ile ilgili bir yüzleşmeyi ve MİTLERİ terk ederek, gerçeğe SEVGİ VE KABULLE eğilmeyi şart kılar. Astımı olan Dostlarımız kendilerine şunları sorsunlar, lütfen... 1 - Hangi alanlarda aldığı mı ya da sahip olduğumu vermek, paylaşmak istemiyorum? Neden? 2 - Saldırganlık ve kızgınlıklarımın farkında ve onlarla barışık mıyım? Bunları uygun şekilde dışa nasıl vurabilirim? 3 - Değer algım ne ölçüde gerçekçi ve dengeli? 4 - Yaşamla ilgili korku alanlarım ve kendimi kapattığım şeyler neler? Neden? 5 - Korkularımın ne kadar farkındayım? Hislerimi akılla bastırıyor muyum? Duygularımla nasıl ilişkilenebilirim? 6 - Hangi durum, mekân, zamanlarda daralıyorum? Ne bu daralmaya iyi gelebiliyor?
Her ne kadar astımlı insan sayısı az olmasa da, bu dostlarımıza haksızlık(!) yapmış gibi olmayalım. Aslında bir anlamda genel ve yaygın bir astım olan Soğuk algınlığına da değinelim ki, hemen, hemen hepinizi kapsama alanımıza alalım. Her soğuk algınlığı ya da yaygın deyişinizle Grip, geçici İltihap düzlemli rahatsızlık ifadeleridir. Daha sonra değineceğiz, iltihap olan yerde çatışma var demektir. İşte bu çatışmalar belli bir düzeye ulaştığında ve çözümde bulunamadığında, insan kaçış için gribe sığınır. Yaşanılan çatışmalar ve ardındaki olgular, insanı belli bir zorlanma haline soktuğunda, ihtiyaç duyulan mola için yasal bir düzlem olarak Grip devreye alınır. Gribin yarattığı fiziksel ve hatta psikolojik sorunlardan dolayı, artık çatışmanın tarafları dahi sizi bir süreliğine rahat bırakırlar. Böylece güç toplamak, dengeye ulaşmak için küçük de olsa bir zaman/mekân aralığı yaratmış olursunuz. Çoğunlukla bu sırada bademciklerinizde şişer ve boğazınızda ağrır ki, bu nedenle yemek yemekde yani almak da zorluk yaşarsınız. Ki istediğinizde budur. Bir süre almamak... Kabul etmemek... Bir de fiziksel halsizlik ve zayıflık da hareket gücünüzü ve yeteneğinizi azaltır ki, işte tamam. Gelsin hareketsizlik, gelsin uzaklaşma. Nihayetinde, aksırır, tıksırır ve sümük ve balgam çıkarır ve bilinci yoran ve meşgul eden şeyleri bedensel olarak ifade eder ve dışarı atar, belli ölçüde dengelenmiş ve tazelenmiş olarak ER MEYDANINA geri dönersiniz. Bu anlamda akış bir anlamda yenilenmiş, tazelenmiş olur. Hatta Bütünsel Tıp bu nedenle soğuk algınlığı, grip ve benzeri hastalık ifadelerini sağlıklı bir ARINMA olarak bile ele alır. Ruhsal açıdan da, akıp giden toksinler akıp giden ruhsal yüklerdir. Ama bizler biliriz ki, yine Grip olacaksınız yine arınacaksınız, yine... Ve şaşarız bu işe... Ve şaşarız bu kısır döngüye...
7 - Çocukluk mitlerimle, SEVGİ VE BAĞIŞLAMA düzleminde yüzleşmeye hazır mıyım? Ve deriz ki KALK AYAĞA EY BİLİNÇ... KALK VE KIYAM EYLE KENDİNİ KENDİNDE... Dostlarımız, BİR DAHA NE HASTALIK OLA NE DE KAZA BELA SANA...
" Dostlarımız, Hadi kalksanıza, biz mi kaldıracağız DANSA DA? Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/67 – 14.02.2006
" Ve şaşarız bu işe... Ve şaşarız bu kısır döngüye... Ve deriz ki KALK AYAĞA EY BİLİNÇ... KALK VE KIYAM EYLE KENDİNİ KENDİNDE... BİR DAHA NE HASTALIK OLA NE DE KAZA BELA SANA... Hadi kalksanıza, biz mi kaldıracağız DANSA DA? "
Kİ KALKMAK VE KIYAM EYLEMEK GÜCÜ DE VAR SEN DE, Kİ KALKMAK VE KIYAM EYLEMEKLE MÜKELLEFSİNDE... Kİ YAPTIĞIN VE YAPACAĞIN EN GÖRKEMLİ VE EN YÜCE DANS OLACAK BU KIYAM, Kİ KENDİN KENDİNİ DANSA KALDIRMAYA EHİL VE MÜKELLEFSİN BU DÖNEMDE... Kİ SEN KALK Kİ DANSA, DANS EDE BÜTÜN KOZMOS SENİNLE BİRLİKTE...
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/68 – 15.02.2006
" Dostlarımız, 20.02.2006 akşamı hepinize Merhabalar, Selamlar, Sevgiler. Bazılarınızın biraz garibine gidiyor, bu seslenişlerimiz. Yani, merhabalarımız, selamlarımız ve sevgilerimiz. Ama biliyor musunuz ki bilmiyorsunuz, O N L A R sizlere kimler namına ve adına, kimlere vekâleten seslenmekteler, ne çok Plan, Düzlem, Alan sizlerle Merhabalaşmakta, selamlaşmakta ve sizlere SEVGİYLE AKMAKTA. Ve biliyor musunuz ki bilmiyorsunuz aranızda ne çok - AYRI DEĞİL - farklı Bütünlük temsilcileri ve hizmetlileri var ve onlar da, ayrı ayrı bizlerle merhabalaşmakta. Bir de bazılarınız da, bu tarihlere verdiğimiz önemi bir türlü anlamak istemiyorlar, adeta. Dostlarımız, Mekanik de olsa bir Zaman/Mekân Düzlemindesiniz ve sizlerin - Merkabahlarınızın, Dünyanızın ve Güneş Sisteminizin - Alt Uzayda ve Paralel Uzaylarda süren yolculuğunda tarihlerin işaret ettikleri Dönemeçler, Olgular ve Olaylar olduğundan, bizler henüz sizler kadar ZAMANI AŞAMADIĞIMIZDAN tarihlere takılıyoruz işte, af ola. Bakın örneğin, 20.02.2006 = 2+2+2 =6, 6 = 6 ( 6+6=12 ya da 66) Bugün - ki yarın Şubat ayınızın son günü - aslında 22.02.2006 için bir Ön Gündü. Yani, ( 2+2+2=6 ).2 Yani, ( 6=6 ).2. (12).2 ya da (66).2 Neler yapıyor bu O N L A R. Yeter artık, dur diyecek yok mu? — Var da henüz neredeler bilemiyoruz?) Yani şu ki, dostlarımız 22.02.2006 da İki Evrensel Döngü üst üste gelecek. Dünyanızdaki - Gaia Anayı temsil eden - Evrensel Bilinç sahibi topluluk ile bizatihi Evrensel Bilinci temsil ve ifade eden Galaktik Topluluk, bir ÇAKIŞMA yaşayacak. Biz nadir gerçekleşen bu tür BİLİNÇ EŞLEŞMELERİNE, ARA DEVRE TAMAMLANIŞI ya da ARA YÖRÜNGE ÖRTÜŞMESİ deriz. Aynı anda da 66 ile KODLU, Dünyanızdaki - Alt ve İç Dünyayı temsil eden - Karanlık Amaçlı ve Güçlü topluluk ile bizatihi Karanlığı temsil ve ifade eden Galaktik bir Topluluk, bir Çakışma yaşayacak. Yani, DEMİR ÇAĞININ SONUNUN İLANI İLE BUNA BEYHUDE DİRENENLER, 22.02.2006 DA ÂLEMLERİ BİR SARSACAKLAR. Sizden ricamız yine 22.02.2006 günü, DÜŞÜNDÜĞÜNÜZE, HİSSETTİĞİNİZE, NİYETLERİNİZE,
İSTEKLERİNİZE, TUTUMLARINIZA, ODAĞINIZA HER ZAMANKİNDEN ÇOK DİKKATLE, NEŞEYİ - SEVİNCİ - IŞIĞI - SEVGİYİ - SAYGIYI İŞBİRLİĞİNİ - BİRLİĞİ YAŞAMANIZ VE YAŞATMANIZ. Çünkü 22.02.2006 da ÖN KAYITLAR yapılacak ki, Kayıt İşlemleri için bu ön kayıtlarda çok işlevseldir. Kayıt neye, nereyi mi? YENİÇAĞ ÜNİVERSİTESİNE elbette ki. Dostlarımız, Öneminden dolayı gerekli bu anonsumuzdan sonra, Size kısaca bir açılım da bulunmak istiyoruz. Sizler şu an da görmüyor, gördüğünüzü sanıyorsunuz. İşitmiyor, işittiğinizi sanıyorsunuz. Dokunmuyor, dokunduğunuzu sanıyorsunuz. Konuşmuyor, konuştuğunuzu sanıyorsunuz. Kast ettiğimiz Realite ile ilgilidir. Sizler, İpnotik ve İllüzyoni bir Realite sanısını görmekte, işitmekte, dokunmakta ve seslendirmektesiniz. İşte Altın Çağ aynı anda, bu İpnotik ve İllüzyoni algının ve sapkınlığın son bulacağı, Realitelerin Hakiki Doğalarıyla sizlerce FARKEDİLDİĞİ yani GÖRÜLDÜĞÜ - İŞİTİLDİĞİ - DOKUNULDUĞU SESLENDİRİLDİĞİ bir Dönem olacak. Sizlerin şu anda sahip olduğunuz ve kullandığınız BEYİN - KALP VE GENEL HÜCRESEL OLUŞUM, ASLİ, ORJİNAL VE DOĞAL YAPILARINIZ değillerdir. Zamanın ve Mekânın bir yerinde, üzerinde oynanarak, ASIL VE ASİL YAPISINDAN SAPTIRILMIŞ, AYARLARI BOZULMUŞ, KAPASİTELERİ SINIRLANDIRILMIŞ VE ÇARPITILMIŞ BİR donanımla Deneyim gerçekleştirmektesiniz. — Ki bu da kendi içinde çok kıymetli bir KEŞİFTİR DE. — Ancak, Dünyanızın ve Güneş Sisteminizin içine girdiği YENİ ENERJİ VE BİLİNÇ DÜZLEMLERİ ve sizlerin AÇIK HALE GELDİĞİNİZ POTANSİYELLERİNİZ sayesindedir ki, DNA VE RNALARINIZDA, Hücresel Yapınızda, Kalp ve Beyninizde GERÇEKLEŞECEK MUTASYONLARLA, ASIL VE ASLİ, ORJİNAL VE DOĞAL yapılarınıza doğru BÜYÜK BİR YOL alacaksınız. Aslında bu BÜYÜK BİR METAMORFOZ PROJESİDİR. Daha önce de başka yerlerde söyledik; "DÜNYANIN VE HAYATIN VE DE İNSANIN, DÜZ BİR ÇİZGİDE GİDECEĞİNİ SANANLAR YANILGIDADIRLAR". Ve işte o düz çizgide gerçekleşecek Mutasyonlarla, olağan (!) olan da öyle bir METAMORFOZ HADİSESİ gerçekleşecek ki, hiç bir şey ESKİSİ gibi olmayacak. Ancak,
Altını Altınla,
“ Dostlarımız,
Hikmeti Hikmetle tartarlar.
Bu akşam bir önceki seslenişimizle bağlı, bir küçük sesleniş de daha bulunmak istiyoruz. Sizlere görmekle, işitmekle, dokunmakla ve seslendirmekle ilgili olumsuz beyanlarda bulunduk. Ama bunu laf olsun diye yapmadık. Bir doğru olduğu için, iki bu doğruluktan hareketle iki ayrı grup Dostumuza bir akışta bulunmak için yaptık.
Çağları Bilgelik ve Güçle, Düzenleri Bilinç ve İlahi Lütufla kurarlar.
Seslendiğimiz Dostlarımızı bizler bir bakışla da ikiye ayırmaktayız. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler 2/69 – 20.02.2006
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
1 - Birinci gruptaki Dostlarımız, gördüklerini, işittiklerini, dokunduklarını ve seslendirdiklerini özcesi KENDİLERİ SANDIKLARINI ve hayatlarını yetersiz, değersiz ve önemsiz sandıklarından, dönem dönem hem bizlerin seslenişlerini hem de diğer aktarımları üzerlerine almamakta, kendilerini bu Altın Çağ yolculuğuna layık bulmamakta ve bizlerin özellikle de HİZMET - VAZİFE SORUMLULUKLA ilgili aktarımlarını hiç ama hiç üzerlerine almamaktadırlar. Tamamen iyi niyetle(!) ve kendilerine seslenilmediğinden emin olduklarından dolayı. Oysaki Dostlarımız, KENDİNİZ OLDUĞUNU SANDIĞINIZ SANILARINIZI BIRAKIN... TERK EDİN, ATIN, SALIN, GİTSİNLER. Siz gördüğünüzü ve bildiğinizi sandığınızın ESİRİ - KURBANI - MAĞDURU olmuşsunuz. Ama aslında ilk adım gördüğünüzü ve bildiğinizi TERKTİR. Çünkü gerçekte KÖRLÜK VE CEHALETLE sakatlanmış durumdasınız. Ama bu sizin sandığınız gibi olduğunuz anlamına değil tam tersi SANILARINIZIN SAHTELİĞİ anlamına gelmekte. Seslendiğimiz, ulaştığımız tüm Dostlarımız, hepiniz, MİLYON YILLIK, MİLYON ASIRLIK ENERJİLER VE BİLİNÇLERSİNİZ... Şu anki pozisyonlarınız, Boğanın önüne çekilen ve onu kışkırtarak atlamaya sevk eden çitler gibi, sadece atlama tahtalarıdır. Realiteniz ve Realite ile ilgili algılarınızı silkeleyin ki, atlama tahtası üzerinde ATLAMA pozisyonunu alın. Atlayış yakın. Üstelik atlarken, daha sonra atlayacaklar içinde ÖRNEK, ZEMİN VE CESARET oluşturmak da sizin Yüceliğiniz dâhilinde. O nedenle lütfen bu tür dostlarımız artık kendi sandıklarına tutunmayı bırakıp, seslenişlerimize KALP VE KULAK VERSİNLER... Ayağınızı yerden kesmeden ama NE OLUR BAŞLARINIZI GÖĞE KALDIRIN ARTIK...
Beklediğiniz işaretlerin çoğu GÖKYÜZÜNDE; BULUTLARDA, AYDA VE KUŞLARDA...
BÜTÜNÜ bilendir.
2 - İkinci gruptaki Dostlarımızsa, Başları Gökyüzünde olan ama ne yazık ki ayakları YERDEN KESİK olanlar. Başların Gökyüzünde olması çok güzel ama eğer ayaklarınız yere ve sağlam basıyorsa... Bu dostlarımızı da, fizik ötesi içinde gördüklerini, fizik ötesi içinde işittiklerini, fizik ötesinde deney imlediklerini, EVRENSEL TEMEL YASALAR VE EVRENSEL BİLGELİK Işığında, Ruhsal Sağduyu ile ele almaları, kendi ve çevreleri için DENGELİ - GÜÇLENDİRİCİ YOL ALDIRICI - UYGULANABİLİR - PAYLAŞILABİLİR şekilde yaşamaları ve yaşatmaları konusunda önemle uyarmayı, VAZİFEMİZ gereği gerekli görmekteyiz.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
İşte Dostlarımız, Bizlerin bir muradı ve çabası da, KENDİNDEN HER İKİ ANLAMDA DA UZAKLAŞAN VE UÇLAŞANLARI, MERKEZDE VE DENGEDE KILMAKTIR. Oturan Kartalları Uçurmak, ama uçan Kartalları da oturtmak ve sonrasında birlikte, Dengede ve Merkezde gereğinde uçmalarını gereğinde de konmalarını sağlamak bizlerin muradıdır. Vaktinden önce uçan Kartal da, vakti geldiği halde oturan Kartal da, Çift Başlılardan değildir. Aslında birçok Dostumuz da, hem ayakları yere sağlam basan hem de başlarını Göğe çeviren bir pozisyon almış durumdalar ki, işte az zamanda çok işler başaracak olanlar, bu Dostlarımızdır. Bu anlamda bizler, oturanları uçurmak, uçanları oturtmak için yakın zamanda elimizi taşın altına daha somut ve yoğun sokacağız, elbette... Bilgelik o dur ki, Çift Başlı Kartal, Bir başıyla yeri Bir başıyla göğü, Ama BÜTÜN BENLİĞİYLE DE
0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/ 70 – 20.01.2006
“ Dostlarımız, Bu akşam üçgen kuralım istiyoruz. Malum bizlerde takıntılı varlıklarız. Bazen illa üç kişi, üç sesleniş, altı şu, dokuz bu diye tutturuyoruz. Affedin, ne olur. Belki de özledik, sınırlı matematiksel yapıları, semboller diyarını, şekiller dünyasını. Belki de bir manası vardır ve çıkar zamanla açığa. Belki de... Bu akşam son olarak sizlere Altın Çağ ya da bizlerin tercih ettiği seslenişle YENİÇAĞ hakkında - daha sonra İLAHİ İZİN verilirse - açmak üzere çok genel bir çerçeve sunmak istiyoruz. — önceki değinilire ek olarak -
HAYATI BEKLEMEKTEDİR. Ama bu HAYAT, NEŞESİ, SEVİNCİ VE BİLGELİĞİYLE, EVRENLERİ VE KOZMOSU IŞITAN VE ISITAN bir DENEYİM olacak... İşte bu nedenle Sizlerden şimdiden YENİÇAĞIN YENİ İNSANINA ait nitelikleri KENDİNİZDE İNŞA ETMENİZİ yani AÇIĞA ÇIKARMANIZI, sizin, dostlarınızın ve Bütünün HAYRINA rica ediyoruz. Aslında size bir SIR verelim mi? YENİÇAĞ BAŞLADI BİLE. SADECE ADI KONULACAK BAŞLADIĞININ, ŞUBAT 2012 DE inşallah... Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
1 - Yeni Çağ, BİR SÜREÇTİR. OLDUBİTTİ BİR OLGU DEĞİLDİR. BAŞLAYACAK, DERİNLEŞECEK, ÇEŞİTLENECEK, 1000 YIL SÜRDÜKTEN SONRA NİHAYETLENECEK BİR SÜREÇ... 2 - İnsan zihninin - bireysel ve kütlesel(!) — dikkat kitlesel değil kütlesel, lütfen düzeltmeyin - olarak Matristen kurtulmasıyla, YENİÇAĞ BAŞLAMA STARTI alacak. 3 - Başlama Startı ile birlikte, YENİ iNSAN VE YENİ İNSANLIK, Asli, Orijinal ve Doğal Yapısını Bireysel ve Kitlesel olarak İNŞA etmeye başlayacak. Yeryüzünde İLAHİ ORİJİNİNE VE İLAHİ YASALARA VE MURADA UYUMLU VE KOZMOSLA İLİŞKİ VE İŞBİRLİĞİ içinde bir GALAKTİK UYGARLIK İNŞA EDECEK... 4 - Bu uygarlık, İnsanın ve İnsanlığın ve de Evrenin ÇOKLU YAPISININ VE REALİTESİNİN FARKINDA OLARAK, BİRLİK - TEKLİK - SEVGİ esaslı bir Uygarlık olacak. İnsan ve İnsanlık önce KENDİNDE BÜTÜNLÜK - BİRLİK TEKLİK sağlamakla ilgili YİNE TERCİHLER, SEÇİMLER, DENEYLERLE karşı karşıya kalacak. Aynı anda da Galaktik Uygarlıklar ve İşleyişle ilgili olarak da aynı tercihler, seçimler ve deneylerle karşı karşıya kalacak. Ama artık YENİ İNSAN VE YENİ İNSANLIK, EVRENSEL VE KOZMİK BİLİNÇ VE ZEKÂYLA UYUMLU OLACAĞINDAN, Bin Yıllık bir DERİNLEŞEN BARIŞ SEVGİ - ŞİFA ÇAĞI sonunda, YENİ İNSAN İLAHİ DOĞASINA DOĞRU YENİ ADIMINI ATABİLECEK HALE GELECEK VE... 5 - Bu nedenle, YENİÇAĞ DA YENİ İNSANI VE İNSANLIĞI, şimdikiyle kıyaslanmaz bir HAKİKİ VE CANLI HİZMET, VAZİFE VE SORUMLULUK
0
N
L
A
O' nunla gelenler 2/71 – 20.02.2006
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler
“ Dostlarımız, Merhabalar. Yine havalar soğudu size seslendiğimiz yerde. Bizler soğuğu pek sevmeyiz demiştik daha önce de. İyide bizler fiziksel bedenler içinde ve de sizlerin zaman/mekân düzleminde değiliz ki. Neden soğuğu, kar yağışını sevmeyelim ki? Neden soğuk havalar ve kar yağışı iletişimimizi güçleştirsin ki? Acaba? İsterseniz bir tür Zen Koanı misali biraz durun bunun üzerinde... Neyse ki, önümüz bahar ve yaz. Bu bize de şevk ve güç veriyor. İnşallah bahar ve yaz ayları hareketli, buluşmalı, sürprizli ve müjdeli günler getirecek beraberinde. Sizler hiç duydunuz mu bilmiyoruz ama BİR = 1 Yıl Kuralı vardır. Nerede mi? Buralarda? Neyle mi ilgili? Sizlerle ve sizlerin zaman/mekân düzlemiyle ilgili. Bizler ortak - aktarıcı - dostumuzla ilk olarak 27.04.2005 tarihinde merhabalaştık. Ama asıl olarak 01.05.2005 de iletişime geçtik. Sizlere ise bu, yazılar şeklinde 01.06.2005 de yansımaya başladı. İşte bizler açısından ilk bir yıl, ortak dostumuzun bize ve sonrasında sizlerin bizlere ve bizlerinde sizlere uyumlanmamızla ilgili ön bir çalışma ve belli bir Düzlem oluşturma ile ilgili zaman dilimiydi. Aşağı yukarı 10 aydır dostumuzla, dokuz aydır da sizlerle iletişim halindeyiz. Ve bir yıl dolmak üzere. Bu arada yeni dostluklar, tanışıklıklar kuruldu ve kurulmakta. Bir yılın tamamlanması ile yani Mayıs 2006’dan itibaren, bizler, sizlerin birbirinize uyumlanmanızla ve uyumluluk içinden bazı güzellikler üretmenizle ilgili olarak adımlar atacağız. Ve asıl olarak, Şubat 2007 den sonra da çalışmalarımızı - usulca, dinginlikle, sakinlikle, uyumla, estetikle, tevazuuyla, güvenle, güçle, teknikle, bilgelikle, doğrudan ve dolaylı - devreye alacağız... Şimdilik sizlere bu iletişimin görünenden daha öte bir yoğunluğa ve anlama sahip olduğunu, adı konulmamış uyumluluklar ve birliktelikler tohumlarının ekildiğini, esnek ve akışkan bir tohumlanmanın ve çiçeklenmenin bahar ayları ile birlikte gün ışığına çıkmaya başlayacağını aktarmak istedik. Neden mi?
Dostlarımız bu tarih, yakın zamanda yaşayabileceğiniz böylesi tarihlerin sonuncusu. — Ta ki 27.02.2007 e dek 26.02.2006 = 2006 – 2006 = 12 = 12 Dostlarımız, 26.02.2006 da, iki zaman/mekân düzlemi ile bunlara kaynaklık eden iki Evrensel Döngü çakışacak yine. Dünyanızın 2006 yılı ile Galaktik Eş Karşılığı çakışacaklar. Ya da diğer bir deyişle Dünyanızın Galaktik Potansiyeli ile Galaksideki Reel İfadesi çakışacak. Yani, sizlerle sizlerin Galaktik İfadeleriniz - bir anlamda buluşacak. Sizler için Galaktik İfadelerinizin ve Galaktik Ortamların farkındalığı ve onların yeryüzündeki bilinçli ifadeleri DAHA DA olanaklı bir hal alacak. Çünkü bu tarihte, Dünyanızın Eterik bazı Planları ile Galaktik Dünyanızın alt Eterik Çeperleri ve derken Dünyanızın Astral bazı Planları ile Galaktik Dünyanızın alt Astral Çeperleri BÜTÜNLEŞECEK... Aslında bu öyle bir Müjde ki, artık O N L A R I N D A, diğer İlahi, Evrensel ve Galaktik Hizmetlilerin de, Kuantum Sıçrayışı ve Dünyanızın ve Mevcudatının İlahi Orijinine ve Planına uyumlu hale Dönüşüne ilişkin KÖŞENİN DÖNÜLDÜĞÜNE DAİR BİR KUŞKULARI KALMADI... İsteriz ki, O gün yani 26.02.2006 yani 2006=2006 yani 12 = 12 de sizlerde her türlü Dünyasal - benliksel - ve Evrensel - BENLİKSEL- kuşkularınızı, şüphelerinizi ve korkularınızı, oluşacak olan KOZMİK ANAFORA teslim edin, bir daha dönmemek üzere Dönüşüme uğrasınlar... Yapacağınız tek şey, bir pazar gününe denk gelen bu KOZMİK ANAFORA, size yük ve ayak bağı olan her şeyi teslim etmek ve dönüştürmek... Siz sadece bu yüklerden ve ayak bağlarından ÖZGÜRLEŞME CESARETİNİ VE İRADESİNİ GÖSTERİN, Kozmik Anafor sizi bulacak ve sizi ONURLANDIRACAKTIR... Unutmayın ki, ONURLU bir yaşam, ancak ÖZGÜRLÜKLE olasıdır. Özgürlükse, Cesaretle ve Samimiyetle EVRENE VE VAROLUŞA teslimiyetle olasıdır.
Yine bir tarihe de işaret etmek isteğimizle de ilgili olarak yaptık bunu; 26.02.2006.
26.02.2006 da Bir Ön Kayıt Kapısı daha açılacak ve aşılacak. Ki açıldı ve aşıldı bile. Nur OL UN, Nur OL UN, Nur OL UN...
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler
2/72 – 24.02.2006
" Dostlarımız, Sizlerle Galaktik bazı ifadeleri, kavramları ve oluşumları ara ara paylaşıyoruz. Aslında ilerde bu konulara - yaklaşan Yeni Çağın Galaktik Niteliği gereği - daha yoğun ve somut olarak değineceğiz, sizlere bazı HATIRLATMALARDA bulunacağız ama bugün de bir ön değini misali, dostumuza sunduğumuz bazı vizyonları sizlerle paylaşmasını isteyeceğiz. Bunu dostumuzdan istememizin yani direkt bizler aktarmayıp, onda kaldığı ve anlamlandırabildiği kadarıyla aktarmasını istememizin nedeni, yakın zamanlarda bizler aktardığımızda, aradaki 7 fark sayesinde, genelde yaşadığınızla yaşam arasındaki 7 farka işaret edebilmemizle ilgili bir düzlem oluşturmaktır. Şimdi ortak dostumuz, size üç vizyonu kaldığınca ve anladığınca ve anlatabildiğince aktaracak. 1 - BALONLARDAN MÜTEŞEKKİL EVRENLER Bir dürbünden ya da bir mercekten baktığınızı düşünün. Ama bu mercek dairesel bir görüntü sağlıyor. Her yöne, hem aşağıya hem yukarıya, hem içeriye hem dışarıya aynı anda bakabiliyor ve Bütünselliği içinde görebiliyorsunuz. Her bir daire içinde - ki bu Balonların oluşturduğu Dev BİR Balon - 1800 tane Balon var. Bu Balonların oluşturduğu üç ana gruplaşma var. İki grup balon, asıl olarak üzerlerinde Hayat olan bir grup Balonu desteklemekle ve güçlendirmekle ilgili işlevlere sahip. Her bir grupta 600 balon var. Hayat olan 600 Balonun her birinde de kendine özgü Hayatlar hüküm sürüyor. Bu balonlar hem KENDİ BAŞLARINALAR, hem de GRUP BAĞLANTISI İÇİNDE BÜTÜNLER. Ve her üç grup da BİRLİKTE BÜTÜNSEL BİR BÜTÜN oluşturmaktalar. Her bir Dairenin KENDİ NİYET VE HEDEFİ var. Bu Dairelerden 1800 adet var ve bu da DEV BİR BÜTÜNLENEN BALON... Bunun da kendi niyet ve hedefi var. Ama o da ne, tüm bu balonların en küçüğünden en büyüğüne, en içtekinden en dıştakine, hepsinin İPLERİ VAR VE KONİK ŞEKİLDE YUKARILARA(!) DOĞRU UZANIYORLAR. Ve sanki bu Dairelerin dışından ama bir Dairenin içinden, BAĞIMSIZ HAREKETLER VAR. Balonları şişirmek, indirmek, patlatmak, dağıtmak, toplamak ve benzerleri için. Ve tüm balonların ağızları da bağlı. Belli durumlarda belli koşullarda, ağızları açılıyor. Her iki anlamda da; hem kendiliğinden hem de dışarıdan(!) birilerince. Böylece o balon içeriği, daha öte balonların içeriği ile Birleşiyor.
Balonlar, Balonlar, Balonlar, sonsuz sayıda ve tarzda Balonlar...
2 - ARKASI YARIN(!) Neredeyiz? Yer söz konusu mu? Bilemiyorum. Bilebilmek de olası değil. Ama sanki Uzay gibi bir ortamda - çok yoğun bir IŞIK var, ama öyle yoğun ki, bana KARANLIK etkisi yapıyor. Ve çepeçevre bir Duvarla(!) sarılmışız. BİR TÜR ENERJİ - BİLİNÇ BLOĞU. Dairesel bir Çin Seddi gibi. İleri gitmek olası değil. Geri dönmekse zaten söz konusu değil. Af ola. Bu kavramlar bana ait. Başkaca anlatabilecek kavram bulamıyorum. O N L A R bile şaşkınlar. Ne Enerji ve Bilinç Bloğunu çözebiliyorlar ne de ötesini. Ancak anladığım orada durulamayacağı. Genişleme, içerikleşme, derinleşme, ilerleme şart. Ama nasıl? Nihayetinde bir grup gönüllüyü, hem atomik, hem atom altı, hem enerjik, hem bilinç, hem farkındalık hem de tesir olarak, öteye geçirebiliyorlar. Ama hiç bir bağ, bağlantı ve dönüş yok. Bu sefer ikinci grup gönüllü gönderiliyor. Sadece farkındalık ve tesir olarak. Bir de bir tür İple. Gümüş kordon misali, DNA iplikçiği misali bir iple. Gidenlerin bilinçlerini - enerjilerini, güçlerini, farkındalıklarını - düşürüp, ip hattı boyunca Blokta açtıkları zaman/bilinç/mekân kordonundan ya da geçidinden içeriye ya da öteye gönderiyorlar. Ve sanki bu ikinci grup bizleriz. Murat, bu bilinmeyenden - O N L A R için - Bilgi, Biliş getirilmesi. Ne olduğu, nasıl olduğu, ne yapılacağı ile ilgili olarak. Ve girilen ortam bilinmediğinden, ilk verilerin alınabilmesi ve analiz edilebilmesi için, ÇEVRESEL PROJEKSİYONLARLA iş görülüyor. Olmayan Oldurulmuşluktan hareketle, ortam tepkisi ölçülerek, veriler sağlanmaya çalışılıyor.
ona ait olanlarca keşfediliyor. Sahne sahne açılıyor, sayfa sayfa açılıyor. Ve her şey içinde mikrosunu, alt versiyonlarını içeriyor. Ve aslında Tek olan bir süreç ve Bilinç, soğanın zarları gibi kendisini açıyor, genişletiyor ve sonra tekrar sarıyor. Neyse, Onlar ilkin telaşlıyken(!), ayrılırken sevinçliydiler. Top seslerine ulaştıklarını, bilinmeyene nüfuzun tamamlanmak üzere olduğunu söylüyorlardı.
3 - ETKİLEŞİM PİRAMİTİ Devasa bir Piramit Mimari Yapı. Nerede? Denilene göre YOK EVRENDE. Ya da Hiçlik Sınırında bir ORTAK EVRENDE. En altta, yani piramidin ilk düzleminde 8100 TANE VARLIK - İnsan - var. Toplantı halindeler. Dünyanın – Terra - ve Samanyolu Galaksisinin durumu ile ilgili görüşme yapıyorlar. Hararetli, çekişmeli, tartışmalı ama saygılı ve anlayışlı bir hava hâkim. İşleri uzun sürecek gibi. Her biri, bir dairesel koltukta oturmuşlar, aslında telepat olmalarına rağmen, teknik aletlerden de yararlanıyorlar. Ama asıl olarak Telepatik ve ÇOK YÖNLÜ KATILIMLI bir iletişim halindeler. Dilleri SEMBOL VE MATEMATİK esaslı GALAKTİK REZONANS. Bir üst düzlem de ise, 810 SÜPER VARLIK var. — Süper İnsan - Bunlarda aynı konu üzerindeler. Bir farkla ki, onlar asıl olarak alt kattaki 8100 üzerine odaklanmış durumdalar. Alttaki 8100 Varlık aslında bu 810 Varlığın yansımaları, ifadeleri. Bire On oran var. Ve bu 810 varlık, 8100 varlığı yaratıyor ve yaşatıyor gibiler. Onlar 8100 ün toplantısının gerçek görüşmecileri sanki. Ve iyice anlaşılmaz olan o ki, her biri On varlığı ifade ettiği gibi, her bir varlıkta da farklı On varlıktan farklı yoğunluklar var sanki. Neyse.
Anladığım o ki, aslında bizler için BİLİNENİN BİLİNMESİ ya da BİLİNMEYENİN BİLİNMESİ ya da Bildiğimizi Bilmek, Anladığımızı anlamak olası değil. Bilmek, Anlamak, Aydınlanmak esas olarak Bloğun öbür tarafında Olası. Ve ancak Orada yaşanabilir bir hadise. Ama verileri ve bu olanağı sağlayanlar bizleriz. Bugüne(!) dek, Onlara çalışıldı. Belli bir yol alındı, bir çıkışa doğru gelindi, şimdi Onlar da bizler için çalışmaya başladılar. Bizleri geri almak için.
En üst katta ise 81 O var. Yani O N L A R. Aslında sadece bu 81 Esas ve Asal... Aşağı doğru, 810 da 8100 de O N L A R I N tezahürleri. Ve aslında her şeyi görüşen, tartışan(!) ve kararlaştıran bu 81 O. Diğerleri O N L A R I N projeksiyonlarını ele alıp, görüşüp, kararlaştırıp, Galaktik Oluşumlara aktarıyorlar. Oransa Bire Bin. Ve her bir O Bin İnsanda tezahür ettiği gibi, her bir insanda da
Yine anladığım o ki, EVRENDE YA DA KOZMOZDA her şey TÜMDEN geliyor. OLMUŞ VE TAMAMLANMIŞ OLAN VE AMA BAŞI VE SONU OLMAYAN,
bir İnsan da yine de kendine ait, özerk ve yeni bir Neyse.
her bir O’ dan farklı yoğunlukta var sanki. Anlaşılması olanaksız adeta. Bir de her
O olmaya aday bir şey var.
O
O
O’
En üst bir düzlemde Bir ve altında Üç var. Bu lar ile 81 O arasında ise ileticiler var. Ne oldukları belirsiz ama bunların sayıları da, 9 – 18 – 27... Ve
" Dostlarımız,
Dostlarımız,
Sizlere seslenişlerimizin en başından itibaren, kendimizi FARKINDALIK VE ŞİFA ÜSTATLARI olarak tanımladık, ifade ettik. Ama şunu da belirttik ki, şifa ve farkındalık bir paranın iki yüzü gibidir. Ve aslında tek olan bir olgunun, dualite ortamlarındaki yansımasıdır. Ayrıca bizler somut olarak şifa vermek, şifa sağlamak savında ve amacında olmadığımızı belirttik. Ola ki hastalık ifadelerinin nelikleri ve dinamikleri ile ilgili olarak paylaşacaklarımızın sizlere ve sevdiklerinize yararı dokunabileceğini bunun dışında bizlerin MUCİZE SERGİLEMEKLE ya da KEHANETTE BULUNMAKLA ilgimiz olmadığını açıklıkla belirttik. Bizlerin böylesi araçlarla ispatlarda bulunmak gibi bir kaygımızda yok. Ayrıca hastalık ifadesi olgusunun, geçmiş(!) ve gelecek(!) zaman ve mekân ifadeleriyle de ilgisi olduğunu/olabileceğini ve bunun karmaşık bir süreç olduğunu da ifade ettik. Aynı, sizin aslında ŞİFA VE FARKINDALIK DOĞALI VARLIKLAR olduğunuzu, aslında hastalık ifadelerinin gel geç sapmalar olduğunu da ifade ettiğimiz gibi.
Ortak dostumuzu neysesinde anlıyoruz. Ve sizleri de. Amacımız kafalarınızı karıştırmak, durgun gölü bulandırmak değil. Bizlerde sizlere yazı ve konuşma diliniz içinde birçok şeyleri aktarmakta zorluk çekiyoruz. Yarınlarda sizlerde telepatlar olduğunuz da, iletişimimiz DEVRİM geçirecek. Bugünler de ise olanı derinliğiyle kullanmakla yetinmeyi bilmekle mükellefiz.
Tüm bunları niçin seslendirme gereği duyduk. Çünkü bugün yeryüzünde BELA(!) bir hastalık ifadesi var; KANSER... Ve ortak dostumuzun bizzat tanıdığı ve sevdiği bazı dostları ya da onların çok yakınları değişik kanser türlerinden muzdaripler. İkisinin durumu ciddi. Biri açıkça, biri içinden dostumuzdan - aslında Bizlerden yardım istemiş durumdalar.
Yakın zamanda bu ve benzeri İLAHİ, RABSAL VE TEKNOLOJİK konularda ve Galaktik Sistemle ilgili daha yoğun paylaşımlarda bulunacağız. Ama dediğimiz gibi, her şeyin bir zamanı ve mekânı var. Sabır, bilinen en eski ve en anlamlı ERDEMLERDENDİR.
Dostlarımız,
O’
bunlar lara hizmetli olan, farklı bir sistemden Varlıklar. Bir ve Üç ise O Piramidin temsil ettiği Büyük Balon için HER ŞEYİN BAŞI VE SONUNU, BAŞSIZLIĞI VE SONSUZLUĞU İFADE VE TEMSİL ediyor. Ve onlar diğer Piramitlerin Bir ve Üçleri ile ve… İle ilişki halindeler. Ve aslında Tek bir Organizmanın Özerk Bileşenleri gibiler. Ya da bir Federatif yapının bileşenleri. Neyse.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/73 – 24.02.2006
Her Varlık bir MUAMMADIR. BİR GİZEMDİR. BİR KÂŞİF VE KEŞİFTİR. Biz her Varlığın kendi Büyük Tablosuna ve bağlı olduğu Genel Büyük Tabloya sonsuz saygı ve sevgi duyanlardanız. Bazen sevgi öylesine bir KABULLENME - İZİN VERME - ANLAYIŞ GÖSTERME anlamına gelir ki, SİZ SADECE ŞEFKATLE VE SAKLI GÖZYAŞLARIYLA(!) olanı izlersiniz. Saklı gözyaşları İnsan yanınızla ilgilidir. Ama İNSAN yanınızla ise ŞEFKATLE VE GÜÇLE olanı Kutsarsınız. Bizler bu dostlarımızın ve yakınlarının, yaşadıkları CESARET VE GÜÇ DOLU sürecin hayranlığıyla, Kanser hakkında genel bir izahta bulunmak istiyoruz. Bu dostlarımızdan da ricamız, bu izahı okurlarsa eğer, KALPLERİNE ETKİ ETMESİNE İZİN VERMELERİ, KALPLERİNİ BU YAZININ ENERJİSİNE VE
DİNAMİĞİNE AÇMALARI, HAYATA BAĞLILIKLARINI SÜRDÜRMELERİDİR. Unutmayın, kanserin nüfuz edemediği tek ORGANINIZ KALPTİR. Kalbinize dönün, kalbinizi bedeniniz kılın, umut Kalpte. Dostlarımız, Farkında olduğumuz her bir olgu, hem kendinde bir Bütünlüktür, hem de kendisinden daha büyük bir Bütünlüğün bileşenidir. Aynı anda da içinde kendisine tabi alt bileşenler yani bütünlükler barındırmaktadır. İşte İnsanda, hem kendinde bir Bütünlüktür hem de aynı anda İnsanlık Ailesinin bir bileşenidir. Ve de kendisi de birçok alt bütünlükler - organlar, dokular, hücreler - içerir. Nasıl ki, İnsanlık ailesi ve toplum, İnsandan kendi varlığını sürdürecek ve geliştirecek şekilde davranmasını beklemekteyse, insanda vücut bütünlüğü içindeki organlarından aynı şeyi talep etmekte ve beklemektedir. Ki organlarda hücrelerden benzer bir talep ve beklenti içindedir. Aslında bu tür hiyerarşik olan her yapıda, farkındalık eksikliği ve gerilimin dinamizm sağlayıcı niteliği gereği, iki ya da daha fazla bütünlük arasında ÇATIŞMALAR baş gösterir. İki ayrı bütünlüğün çıkarları çatışır ve bu çatışmanın boyutları yıkıcı düzeylere taşınabilir. İşte Kanser de özü itibarıyla böylesi bir çatışmanın ürünü, ifadesi ve sonucudur. Ve bir yandan çok zekice ama bir yandan da çok SAÇMA bir süreç söz konusudur. Tüm hastalık ifadelerinde, fiziksel beden işlev bozukluğunu ortadan kaldırmaya yönelik tedbir ve çareler peşindeyken, kanser de durum çok farklıdır. Fiziksel bedende, giderek çoğalan sayıda hücre - ki çoğalma geometriktir - bedensel uyumu ve hayatiyeti zora ve derken imkânsızlığa sokacak şekilde çalışma şeklini, tarzını değiştirmekte ve bedenin aleyhine çalışmaya başlamaktadır. Ve bu hücreler hızla bölünerek çoğalırlar ve diğer sağlıklı hücreleri öldürerek, bedende hâkimiyeti sağlamaya çalışırlar. Düne kadar bedenle uyumlu ve bedenin hizmetinde olan bazı hücreler, birden bedene karşı isyan ederler, düşünüş, hissediş, davranış olarak başkalaşırlar ve bedeni tüketmeye başlarlar. Adeta çok bileşenli bir yapının eşit haklı üyeleri gibi değil de, bir hapishaneye kapatılmış ve oradan kurtulmak için isyan etmiş bağımsız bir yapı gibi davranmaya başlarlar. Öyle hızlı çoğalarak yayılırlar ki, bir süre sonra birçok noktada kendilerini ifade ettikleri gibi, sağlıklı hücreleri de besinleri kılarak, organizmayı tüketmeye başlarlar. Kanser hücreleri açısından dikkat çekici bir diğer olgu da, oksijenli solunum yerine oksijensiz solunum sistemini kullanmalarıdır. Çünkü oksijen esaslı solunum bir takım çalışmasını,
organizasyonu ve işbirliğini gerektirir. Oysaki oksijensiz solunumu her hücre tek başına gerçekleştirebilir. Bu aynı anda bedenin solunumunu olumsuz etkilemektedir. Ve yine kanser hücreleri açısından bir diğer ilginç noktada, bindikleri dalı keserek kendilerini de yok oluşa sürüklemeleridir. Kanserli hücreler sağlıklı hücreleri yiyerek beslene beslene, bedeni tüketirler ve nihayet beslenme kaynaklarını tükettiklerinde, kendilerini ayrı gibi ele aldıkları bedenle birlikte ölürler. Neden bir hücre, kendi sonunu da hazırlayacak şekilde, ait olduğu bütüne karşı savaş açar? Aslında yıllarca bir Bütüne hizmet eden hücre için, bir nokta da bu Bütün anlamını, büyüsünü, meşruiyetini yitirmektedir ki, hücre bağımsızlığını ilan etmekte, ama ancak bileşeni olduğunda anlam ifade ettiği Bütüne de savaş açmaksızın bu bağımsızlığı sağlayamayacağını anlamaktadır. Bütün içindeyken ve ona bağlıyken, bağımlı ve ölümlü olan bu hücre, şimdi adeta bağımsız ve ölümsüzdür. Kendi bildiğince ve maceracı bir hayat sürmektedir. Dilediğini yapmakta, keyifli ve heyecanlı bir yaşam sürmekte ve gelişmektedir. Bütüne oranla çok daha hızlı ve farklı gelişebilmektedir. Nereye kadar derseniz, Bütünle birlikte yok oluncaya kadar elbette. Dostlarımız, Aslında Kanser, Dünyasal ve Galaktik Olgu ve Olaylarla çok yakından ilgili ve ilişkili bir Hastalık ifadesidir. Kanserin altında ÖZGÜRLÜK VE ÖLÜMSÜZLÜK OLGULARI yatmaktadır. Dünya İnsanının en önemli iki gündemi, ÖLÜMSÜZLÜK VE ÖZGÜRLÜK İSTEĞİDİR. İşte Kanser, Dünyanın bu zaman/mekân/bilinç düzleminin DİREKT SONUCU, ÜRÜNÜ VE İFADESİDİR. Dünyanın bugünkü tablosu - Emperyal Meta Düzeni - Kanserin görünümüdür. Dünya, dinler, ideolojiler, politikalar, ekonomik çıkarlar, sınırlar, bayraklar, devletler ve benzerleriyle bölünmüş, karşı karşıya gelmiş ve çıkar çatışmaları nedeniyle TÜKENMEKTE olan bir haldedir. BENCİLLİK - SAYGISIZLIK NEFRET esaslı NİTELİKLER halini almış durumdadır. Artık her şeyiniz BAŞARIYA - GÜCE – İLERLEMEYE - BÜYÜMEYE - SEMİRMEYE - ZEVKE - HAZZA odaklı. Ruhsallıktan kopuk, İnsani değerlerden bir haber, körce ve SAÇMA bir hayat tarzı ve anlayışı egemen. Ekonomik gelişme adına Dünya Anayı yok oluşun eşiğine getirdiniz, tüm diğer canlıları sizlerin uşağı gibi ele aldınız, savaşlarla yaşam alanlarını tahrip ettiniz, toplu ölümlerle ve yoksullukla, bireyleri ezdiniz ve sonuç; DÜNYA KANSERLİ. DÜNYA KENDİ KENDİNİ YEMEKTE. DÜNYA ÖLÜYOR. Hele de kendi aranızda öyle çatışmaktasınız ki, Gökyüzüne
birlikte yüzünüzü dönebilmiş değilsiniz. Madde ile sözde ÖZGÜRLÜK VEÖLÜMSÜZLÜK arayışı, KOYU BİR ESARETLE SONUÇLANDI. Ve ÖLÜMÜN ALASIYLA. İki Büyük Dünya Savaşı, yerel Savaşlar, Kıyımlar, Hastalıklar... İşte Dünya Yüzünde ve İnsanlık Toplumunda bu şekilde davranan İnsanın, Kanser Aynasıdır. Büyük Planda yaşananın küçük Planda tezahürüdür. Kanser esas olarak Yirminci Yüzyıl Hastalığıdır. Kanser özellikle de Yirminci Yüzyıl İnsanının inançlarının, yaklaşımlarının, davranışlarının, eylemlerinin, eserlerinin ve benzerlerinin mikro plandaki yansımasıdır. Kanser, insana ve insanlığa, HALİNİ VE BUNUN OLASI SONUCUNU İFADE ETMEKTEDİR. Bu nedenle - zaten çatışmaya, savaşa dayalı bir dinamikle oluşan - Kanserin, savaşılarak, çatışılarak yok edilmesi olası değildir. Kanserin savaşılacak değil ANLAŞILACAK bir UYARI olduğunu anlamak ilk adımdır. KANSER SİZSİNİZ. KANSER İNSANDIR. İnsan, Dünya içinde Galaksi içinde KANSERİN TA KENDİSİDİR.
Sevgi, doğası gereği kendisini dışarısı ile birlikte ele alır, kendiyle dışarısını Bir eder, dışarısını kendinden öne alır. Bütünle uyumu, Bütünle birlikteliği ve Bütünün Hayrını temel edinir. O nedenle KANSER, SEVGİSİZLİĞİN VE BENCİLLİĞİN DORUĞA ÇIKTIĞI YİRMİNCİ YÜZYILINIZIN BİR VEBASIDIR VE TEK İLACI VARDIR. SEVGİ. Kanser, yolundan sapmış sevgidir. Yapılması gereken Sevginin yoluna sokulmasıdır. Bencilliğe dönüşen sözde öz sevgisi, gerçek kendi sevgisini de içeren ÖZGECİL SEVGİYLE YER DEĞİŞTİRMELİDİR. Bunun içinse İNSANIN TÜM HIRSLARINI, ÇATIŞMALARINI, SAHTELİKLERİNİ, YALAN VE RİYALARINI, ÜSTÜNLÜK İDDİALARINI, KURBAN BİLİNCİNİ, MAĞDURİYET ZEHRİNİ, BASTIRILMIŞ SALDIRGANLIĞINI ve benzerlerini KABUL, AF VE TERK ETMESİ GEREKİR. Tıpkı İnsanlığın yapması gerektiği gibi. Sevgi;
Kanser, hatalarınızı, sapmalarınızı keşfetmeniz için büyük bir fırsattır. Nedir Kanser? Kanserli Hücre için, Benle Topluluğun, Hücreyle Bedenin uyumsuzluğudur. Kapsamlı bir Birlik ve Bütünlük Bilincinin yokluğudur. Benin Yüceltilmesi ve mutlaklaştırılmasıdır. Kimi çağrıştırdı bu hücre sizlere? İnsanı olmasın? Kanserli Hücrenin sorunu, diğer hücrelere oranla EGOSUNA aşırı değer vermesidir. Hücre çekirdeği hücrenin beynidir. Kanserli hücrede, çekirdek giderek büyür ve farklılaşır. Çekirdekteki bu büyüme ve değişim, EGOSANTRİK oluşumdan ileri gelir. Yaşadığınız ZAMANINDA RUHUNU, EGOSANTRİK değerler belirlemektedir.
SINIR TANIMAZ. BİRLEŞTİRİCİDİR. AKICIDIR. YAŞAMDIR.
Öyleyse insan için de kanserli hücre içinde çözüm BİRLİK’TEDİR. Bunun içinse insanın da kanserli hücrenin de Benini öldürmesi, ayrılık ve üstünlük algısını terk etmesi, BENLİĞİNE ve onun BÜTÜNLE OLAN İLİŞKİSİNE uyanması gerekmektedir. Aslında Kanser, Rüya hali içindeki insanın KÂBUSUDUR. Ancak kendisinin Bütün içinde Bütün olduğunu İdrak eden insan ve hücre, kendi iyiliği ile Bütünün iyiliğini çakıştıran insan ve hücre, Kanseri aşabilir. Tıpkı İnsan gibi kanserli hücrede, kendisinden ayrı ve bağımsız bir dışarısı olabileceğini sandığından, dışarısına aldırmaksızın davranmakta ve ama dışarısı(!) ile birlikte kendi sonunu da hazırlamaktadır. Bu durumun ilacı ve Şifası ise TEKTİR; SEVGİ.
Sevgi ise, ODAĞA BİLİNCİN KONULMASININ ÜRÜNÜDÜR.
Kanser; Sınır Tanımaz. Akıcıdır. Ama ayrımcıdır ve ölümcüldür. Kanser, yanlış düzlemde ve tarzda yaşanan sevgidir. Kanser, Odağa MADDENİN - GEÇİCİ VE SAHTE OLANIN KONULMASININ ÜRÜNÜDÜR. -
KALICI
VE
GERÇEK
OLANIN
Kanser kutuplu dünyada, hapsolmuş sevginin zehirlenerek, bencilleşmesinin ürünüdür. Sevgi ise, Bilincin Kutupluluğu aşması ile öyle bir AKAR Kİ, KANSERİ DE YIKAR, ARITIR, ARINDIRIR, ŞİFALANDIRIR.
Bir gün gelecek Bütünsel Tıp, her türlü kanserin TEDAVİSİNİN KALP VE KALP HÜCRELERİNDEN GEÇTİĞİNİ VE YAPILMASI GEREKEN TEK MÜDAHALENİN, KALBİN HÜCRESEL BÜTÜNLÜK VE YAPISININ, KANSERLİ HÜCRELERE AŞILANMASI OLDUĞUNU ANLAYACAK...
"Dostlarımız, Yine bir pazar günü, yine sizlere sade ve tatillik bir seslenişte bulunmak istiyoruz. Kısa bir paylaşımla, hızlanan ZAMANA ve bu hız karşısında içinde bulunduğunuz hale dikkat çekmek istiyoruz.
Bizlerde Kanser hastalığı ifadesi olan tüm dostlarımıza öneririz ki; 1 - Kalbinizi coşturacak ve zihninizi boşaltacak ve yumuşatacak MEDİTASYON VE YOGA, ummadığınız kadar yararlı olabilir. 2 - SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİNİ - AMA DOĞAL ORTAMDA, SEVGİYLE ÜRETİLENLERİ - BOL BOL TÜKETİN... 3 - YEŞİL, ORMANLIK, HUZURLU ALANLARDA BOL ZAMAN GEÇİRİN. 4 - HAKİKİ KOVAN BALI YİYİN. 5 - AF EDİN, AF EDİN, AF EDİN... Kendinizi ve Tüm İnsanlığı... Ne olur, Kolektif İnsan Zihninde, Bireysel Zihninizin de pespayeliklerini bırakın, KALPLERİNİZE SES VERİN... KANSERSİZ TEK ORGANINIZ ORASI... Her durumda Hayata bağlılıktan ve Sevginin içinizden akmasına izin vermekten vazgeçmeyin. Sizleri en çok sizleri SEVİYORUZ. İnsan KANSERDİR ama bir yandan da içlerindeki en değerlileri KANSERİ İFADE EDENLERDİR... Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler
2/74 – 25.02.2006
Pazarlar, pazarları, haftalar haftaları ve aylar ayları izliyor. Zaman adeta bir su gibi akıp, geçiyor. Her şey çok hızlanmış ve zaman yetmez olmuş gibi. Hemen hepiniz ZAMANSIZLIKTAN yakınmaktasınız. İstisnai bazı dostlarsa zamanın yoğunluğundan yakınıyorlar ya onlar, ayrı bir seslenişe konular. Gerçekten de, ZAMAN hızlanmış durumda ve hızlanmakta. Ancak sizler, SINIRLI LİNEER VE KUTUPLU ALGININ ÜRÜNÜ VE TEKRAR ÜRETİCİSİ OLAN TAKVİM VE ÖLÇÜ SİSTEMİNİZE BAKMAYIN VE ALDANMAYIN. Bu pazar, bu yazıları anlamak için saatlerinizi ve takvimlerinizi unutun. Sizlerin kullana geldiğiniz zaman birim ve ölçümleri, İLAHİ ORİJİNİNDEN VE EVRENSEL İLKELERDEN SAPMIŞ OLAN İNSAN ZİHNİNİN ÜRETTİĞİ VE TUTSAK DÜŞTÜĞÜ BİR GAYYA KUYUSUDUR. Onlar, sizlere bugünlerde HİÇ BİR ŞEKİLDE YARDIMCI OLAMAZLAR. Aslında esaslı bir ahkâm kesilesi AYAK BAĞLARINDAN biri de hali hazırdaki ZAMAN ÖLÇÜM SİSTEMİNİZ VE ALETLERİNİZDİR. Oysa zaman bir Enerji Skalası olup, direkt olarak ZAMAN LORDLARININ VE ZAMANA TABİ OLANLARIN BİLİNÇLERİYLE ETKİLEŞİM VE İLETİŞİM İÇİNDEDİR. Bugün olmakta olan, ZAMAN ENERJİSİNİN YOĞUNLAŞMASI yani Zamanın Derinleşmesi diğer bir deyişle DAİRESELLEŞMESİDİR. Yani ZAMAN giderek GALAKTİKLEŞMEKTE, aynı anda EVRENSELLEŞMEKTE VE DE İLAHİLEŞMEKTEDİR. Bu şuna işaret eder ki, Dünya ve bağlı olduğu Sistem, Ruhsal Enerjilerle daha yoğun olarak yıkanmakta ve bu da Bilinçlerdeki etkileri ve mekândaki ürünleriyle, Zamanı dönüştürmektedir. Sözünü ettiğimiz YENİÇAĞ için, Galaktik Nitelikli bir Düzen olacak dememiz şu anlama gelir ki, Zaman da artık İKİLİK - KUTBİYET - FİZİK ÖTESİ bir hal alarak, BİRLİK - TEKLİK - RUHSAL BİLİNÇ ile uyumlu YAŞAYAN VE DEĞİŞKEN BİR HAL alacak.
Dostlarımız, Bugün sorun, MATERYALİST KABA VE DOĞRUSAL BİR ALGI VE ONUN ÜRÜNÜ OLAN ZAMAN ANLAYIŞIYLA, Dünyanızın içine girdiği ve adının konulmasının yakın olduğu RUHSAL - DAİRESEL - DERİNLİKLİ BİR FARKINDALIK VE ONUN NİTELİĞİ OLAN YAŞAYAN ZAMAN REALİTESİ arasındaki ÇATIŞMA VE UYUMSUZLUKTAN kaynaklanmaktadır. Sizlerin değişen ve dönüşen - sizlerce hızlanmış olarak ifade edilen ve algılanan - Zaman Olgusuna uyumlanarak, aslında ÇOĞALAN ZAMANDAN NASİPLENEBİLMENİZ için, FARKINDALIK ODAĞINIZA BİLİNCİ RUHSALLIĞI - SEZGİSELLİĞİ koymanız, Dünya İcapları dışında SAAT VE TAKVİM TUTSAKLIĞINDAN kurtulmanız şarttır. Bunun içinse sizlere, MAYALARIN ÜÇ DÜZLEMLİ - Dünyasal - Galaktik - Ruhsal - Takvimlerini, Sezgisellikle ele almanızı öneririz. ( Eski uygarlıklarınızdan MAYALAR VE İNKALAR da, DAİRESEL olarak adlandırabileceğimiz ve bir anlamda birkaç zamanı bir arada ifade eden bir TAKVİM vardı. Aynı düzlem üzerinde, 1– DÜNYA ZAMANINI; 2 – GÖKYÜZÜ ZAMANINI; 3 - KENDİ ZAMANLARINI ifade ediyorlar ve bu üçlü arasında bir UYUM VE DENGE sağlayarak, ZAMAN VE MEKÂN ÖRTÜŞMESİNİ ve kendilerini ifadeyi OLANAKLI EN İYİ ŞEKİLDE gerçekleştiriyorlardı.) Kozmik - İlahi - Plan, MURAT EDİLDİĞİ VE ÇOK ÖNCELERDE TASARLANDIĞI ŞEKİLDE, ilerlemekte. Bundan dönüş yok, biline. Ancak sizlerin sıkıntılarınız, ALIŞAGELDİĞİNİZE SIKICA SARILARAK, OLUŞMAKTA VE OLMAKTA OLANA DİRENMENİZLE ilgili. Bu direnci bırakın. OLANA TESLİM OLUN. OLMAKTA OLANA TESLİM OLUN. OLUŞMAKTA OLANA TESLİM OLUN. Kol saatlerinize, masa saatlerinize, takvimlerinize ve benzerlerine YAPIŞMAYIN. Akan ve aktıkça dönüşen zamanla birlikte, akın ve dönüşün. Aslında olan şu ki, ZAMAN ÇOKTAN MEKÂNI AŞTI. Mekân zamana ayak uyduramıyor. Ama mekânlar geçicidir, Zamanlar ise - DÖNÜŞEREK VE DEĞİŞEREK - kalıcı. Mekânlara asılmayın, takılmayın. Sizler ZAMANIN RUHUNA karşı olan SORUMLULUKLARINIZI İDRAKLE yerine getirin. Bu durumda mekânda Zamana yetişecek ve uyumlanacaktır. Dostlarımız,
Tarihin hiç bir döneminde ZAMAN bu kadar BOL olmamıştı. Bu bolluğun TADINI çıkarın. Ama bunun için kol saatlerinizi ve zihinlerinizi çıkarın, MAYALARIN TAKVİMİNE VE KALBİNİZE DÖNÜN. Zaman, Zamansızlığa, Dünya, Galaksiye, Sizler, Bizlere Bizler,
O'na
Merhaba dediğimizde, YENİÇAĞ VE YENİ ZAMANLAR AKACAK KALPLERİMİZDE. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler
2/75 – 26.02.2006
" Dostlarımız,
Dileriz, berraklık ve anlayış için sizlere biraz olsun faydası olur. Ve belirtelim, sözlük yazmak amacında olmasak da, bu tür aktarımlara devam edeceğiz.
Öyle ya, İKİLİK ÂLEMLERİNİN SAKİNLERİSİNİZ MADEM - Acaba? Acaba, ikilik ÂLEMDE ya da ÂLEMLERDE değil de, SADECE VE SADECE SİZLERİN ALGI VE PROJEKSİYONLARINIZDA OLMASIN? — bizde yazıları ikiye tamamlayalım.
Sizler şimdi pazar bulmacalarınıza dönebilirsiniz. Sizleri KOZMİK BİLİŞ VE KOZMİK SEVGİYLE SELAMLARIZ. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla.
Yine kısa bir tatil seslenişi ile sizlere merhaba demek, SEVGİLERİMİZİ ÖZLEMLERİMİZİ - MUHABBETLERİMİZİ aktarmak istiyoruz. Öyle bir Metafizik Sözlük peşinde değiliz ama bazı ifadeleri de belli ölçülerde ortaklaştırmamızda yarar görüyoruz. Bugün bu kısa seslenişimizde bunlardan üçüne dair, ilk anlamlarla ilgili bir aktarımda bulanacağız. GALAKTİK; Galaksiler Nizamı ile ilgili olan. EVRENSEL; Evrenler Nizamı ile ilgili olan. İLAHİ; Galaktik ve Evrensel Nizamların KAYNAĞINA dair olan. GALAKTİK; Birçok yıldız, gezegen, güneş ve bunların sistemlerini içeren, değişik TEKÂMÜL VE KEŞİF süreçlerinin KOMPLİKE bir tarzda DENEYİMLENDİĞİ MADDESEL, ETERİK, CEVHERİ, IŞIK, FOTON KARAKTERLİ Bütünlükler. EVRENSEL; Birçok Galaksi Nizamlarını içeren, değişik ENERJİ VE BİLİNÇ OLUŞUM - GELİŞİM - TAMAMLANMA süreçlerinin KOMPLİKE bir tarzda DENEYİMLENDİĞİ, SÜPER ENERJİ, SÜPER BİLİNÇ VE KISMİ İLAHİ KARAKTERLİ Bütünlükler. İLAHİ; Galaktik ve Evrensel Sistem, Düzen ve Nizamların, TASARLANDIĞI, PLANLANDIĞI, ÜRETİLDİĞİ, OLUŞTURULDUĞU, YÖNLENDİRİLDİĞİ,
O
DENETLENDİĞİ, tamamen 'nun KOZMİK KALBİ - KOZMİK BEYNİ KOZMİK NEFESİ İLE KARAKTERİZE olan, İLK NEDEN VE İLK İRADEYİ OLUŞTURAN, ondan gelip ona döndüğümüz, HEPLİĞİ VE HİÇLİĞİ BÜTÜNLEYEN KAYNAK.
0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' ndan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler
2/ 76 – 26.02.2006
“ Dostlarımız,
Dostlarımız,
Merhabalar. Saygılar. Sevgiler.
Dünyasal olan ile Göksel olanın İletişime geçmesi, Etkileşime geçmesi ( farkındalıklı olarak ) , Birleşmesi ve Bütünleşmesi için bazı asgari şartlar vardır. Nedir bunlar derseniz,
Bugün farkında mısınız? Neyin mi? Geçilen kapının, atılan adımın? Dün için size daha önceden bir seslenişte bulunmadık. Bulunmak istemedik. Biraz da sizler birbirinize ve bizlere seslenin istiyoruz artık. Ama bugün bir değinmeyi de gerekli gördük. Dün, sizlerin zaman/mekân düzleminizde ve sizlerin hâkim takviminizce " 03.03.2006 " idi. Yani KARE ÜÇ KARE idi. Ya, ne diyor bu O N L A R yine değil mi? 03.03.2006 = ( 3.3.3.3 )2 = Bu öyle bir üç kapısıdır ki, hem BİREYİN, hem TOPLULUĞUN, hem TOPLUMUN, hem de EVRENSEL DÖNGÜNÜN, GALAKTİK VE EVRENSEL ZAMAN/MEKÂN ya da ZAMANSIZLIK/MEKÂNSIZLIK düzlemleriyle buluştuğu ve bu buluşmayı kalıcı kıldığı ya da kılabileceği BİR ENERJİ VORTEKSİ AÇILIMI içeren bir ZAMAN/MEKÂN düzlemidir. İşte dün sizler böyle bir GÜN dönümünü yaşadınız. İDRAK ETTİNİZ Mİ? FARK ETTİNİZ Mİ? Sizler bilebilirsiniz, bizler değil. Peki, niçin bu sesleniş? Şunun için? Dostlarımız, HAZIRMISINIZ? HAZIRMISINIZ? HAZIRMISINIZ?
Diye sormak için.
1 - ZAMAN/ MEKÂN / BİLİNÇ KOORDİNATLARINDA BELLİ BİR UYUMLULUK 2 - FREKANS / ENERJİ / BİLİNÇ KOORDİNATLARINDA BELLİ BİR UYUMLULUK 3 - ODAK / DENGE / MERKEZ KOORDİNATLARINDA BELLİ BİR UYUMLULUK. Bunların hepsi izaha muhtaç olabilir ama şimdilik konumuz bu değil. Ancak özü şu ki; ŞİMDİ VE BURADA, örneğin SİZLERLE TELEPATİK İLETİŞİME GEÇECEK OLSAK, BİZİ DUYMAYA HAZIRMISINIZ? ŞİMDİ VE BURADA, örneğin SİZLERLE PLAZMATİK YA DA IŞIK YAPILARIMIZLA BİRARAYA GELELİM İSTESEK, BİZİ AĞIRLAMAYA HAZIRMISINIZ? ŞİMDİ VE BURADA, örneğin SİZLERLE HAKKINIZ OLAN BAZI BİLGELİK ÜRÜNLERİNİ PAYLAŞALIM İSTESEK, ALMAYA VE YAŞAMAYA HAZIRMISINIZ?
NE DURUMDASINIZ? NE DURUMDASINIZ? NE DURUMDASINIZ? Diye sormak için?
Orada nelerle ilgileniyorsunuz? Odağınızda neler var? Gündeminizde neler var?
TAMAMMISINIZ? TAMAMMISINIZ? TAMAMMISINIZ? Diye sormak için?
Her ne olursa olsun, asıl BUNLARI HANGİ PERSPEKTİFTEN, HANGİ BİLİNÇLE ELE ALIYOR VE NASIL YAŞIYORSUNUZ?
Dostlarımız, Ama HAZIRMISINIZ? Bizler sizlere çok uzun zamandır, çok çeşitli şekillerde buraların BİLGİ, BİLİŞ VE BİLGELİKLERİNİ, oralara uygulanabilecek tarzda aktarıyoruz. Peki, sizler, bizlere ORALARIN bilgi, biliş ve bilgeliklerini ne ölçüde aktarıyorsunuz? Hiç bunu düşündünüz mü? Niçin oralardasınız? Süreç tek taraflı mı sizce?
VE DE İNANIN HAZIRSINIZDA, FARKINDA DEĞİLSİNİZ. HADİ HAZIRLANIN ARTIK, NE OLUR, HAYAT AŞKINA, GALAKSİLER AŞKINA, EVRENLER AŞKINA.
İçinde bulunduğunuz Telekomünikasyon Çağı ve onun OYUNCAKLARI neye hizmet ediyor acaba? Sadece Dünyanızın atmosferi ile mi sınırlı işlevlere sahipler?
O
Ve asıl TELEKOMÜNİKASYON MERKEZİ VE ALETİ OLAN BEYNİNİZİN faaliyetlerinden ne haber? Dostlarımız, Ne olur Dünyanızın anlam ve önemini unutmadan ama onunla kendinizi sınırlamadan, artık BAŞLARINIZI GÖKYÜZÜNE ÇEVİRİN. Bunun mecazi bir anlatım olduğunu da unutmadan, iç uzayınızdan - beyin ve kalbinizin bilinmeyen derinliklerinden - psişik, ruhsal ve evrensel POTANSİYELLERİNİZİ, DEĞERLERİNİZİ VE GÜZELLİKLERİNİZİ açığa çıkarmaya, psikolojik, sosyolojik ve Irksal olarak HAZIR olun. Kendinizi İNSAN gibi algılamayı, sınırlılıklarınıza tutunmayı bırakın. Çok yakın zamanlarda, hepimiz sizlere ÇOK DAHA AÇIK SESLENMEYE, ÇOK DAHA AÇIK YAZDIRMAYA, KONUŞTURMAYA, ÇİZDİRMEYE başladığımızda, almaya, anlamlandırmaya, aktarmaya ve yaşatmaya HAZIR olunuz. Sizler TELEPATLARSINIZ, DURU GÖRÜRLERSİNİZ, DURU İŞİTİRLERSİNİZ, SORUMLULUK SAHİBİ olanlarsınız. Bunları İNKÂR, İHMAL, KAÇIŞ ne sizlere, ne bizlere yarar ve hayır getirmez. Sizler de ARTIK, GALAKSİLERE, EVRENLERE VE BİZLERE, BEYİN ENERJİLERİNİZLE, HÜCRESEL FREKANSLARINIZLA VE KALP ATIŞLARINIZLA aktardıklarınıza FARKINDALIKLA VE SORUMLULUKLA EĞİLMEK DURUMUNDASINIZ. ARAMIZDAKİ PERDE İNCELİYOR. SINIRLAR KALKIYOR. SİZLERE İNANIYOR VE GÜVENİYORUZ. O NEDENLE KORUNMA ALANLARIMIZDA İNCELİYOR. İZOLASYON DÖNEMİNİZ BİTİYOR.
OLAN ALLAHIMIZA ŞÜKÜRLER OLA Kİ, KAVUŞMAMIZ YAKINDIR. VE UNUTMAYIN, SİZ SİZE, BİZ BİZE KAVUŞACAĞIZ. YABANCILIK SANILARI AŞILACAK, ÖZ DOSTLAR BULUŞACAK. HADİ, DÜĞÜN GÜNÜ YAKINDIR. ELBİSELERİNİZİ, TAKILARINIZI, KOKULARINIZI HAZIRLAYIN. HATTA BİZE SORARSANIZ, YAVAŞ, YAVAŞ GİYİNMEYE BAŞLAYIN. DÜĞÜN GÜNÜ YAKINDIR. DİN GÜNÜ YAKINDIR. VUSLAT YAKINDIR. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/77 – 04.03.2006
" Dostlarımız,
“ Dostlarımız,
Birçok savımız oldu ama hiçbir zaman Sözlükçü olduğumuzu ileri sürmedik. Ve belirtelim ki Galaktik Ortamda Sözlük Yazıcıları da var. ( Yazıcılar ifadesi sizler için kullanıldı. Yoksa onlar aslında bir tür koleksiyoncular olup, CANLI VE YAŞAYAN MANALARI kataloglamaktadırlar. Bir tür Galaktik Tarih Yazıcılarıdırlar da bu anlamda ) Ama bizler sadece sizlerde belli bazı çağrışımları oluşturmak amacıyla ve de biraz olsun bir ortaklık alanı oluşturmak için bazı kavramları aktarmaktayız. Ki yarınlarda TELEPATİK - enerji paketleri aktarımına dayalı - İLETİŞİMDE bunlara gerek de kalmayacak.
Bulunduğumuz Düzlemden, sizlerin bulunduğunuz Düzleme - ki bu belli bir ZAMAN/MEKÂN/ENERJİ/ŞUUR/BİLİNÇ SKALASIDIR - baktığımızda ki özellikle de siz dostlarımızı merceğimize yerleştirdiğimizde, çeşitli SIKINTILAR içersinde olduğunuzu FARK ETMEKTEYİZ.
Bugün de önemli bir olguya dikkat çekeceği.. Önemini anlamlandırmak sizlerin bileceği bir alan. Biz aktaralım, gerisi sizin HÂKİMİYET ALANINIZLA ilgili...
" DESTEKLENİYOR, SAYILIYORSUNUZ "
KOZMOS
: mikro KOZMOZ
KOZMOZ
: MAKRO kozmos
KOZMOS
: sanal - holografik- KOZMOZ
KOZMOZ
: GERÇEK kozmos
KOZMOS
: HAKİKAT ALEMLERİNİN GÖLGELERİ - TEZAHÜRLERİ
KOZMOZ
: HAKİKAT ALEMLERİ.
L
A
O' nunla gelenler -
R (
KORUNUYOR,
SEVİLİYOR,
Üstelik de her şeye(!) karşın, GAİA ANAMIZDA SİZLERİ KUCAKLAMAYA VE KOŞULSUZCA SEVMEYE DEVAM EDİYOR.
Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. N
GÖZETİLİYOR,
Hem kendi YÜKSEK(!) VEÇHELERİNİZCE HEM DE BİLEŞENİ OLDUĞUNUZ GALAKTİK - EVRENSEL - İLAHİ OLUŞUMLARCA.
Kozmoslarında, Kozmoza doğru yol alan SİZ SEVGİLİ KARDEŞLERİMİZE, kendi kozmoslarını kozmozları kılmaları temennisiyle.
0
Bu nedenle, FİZİKSEL - DUYGUSAL - DÜŞÜNSEL - ENERJİSEL - RUHSAL gelgitler, sarsıntılar ve zorluklar yaşayan SİZ DOSTLARIMIZA, DENGELENME – MERKEZLENME - ŞİFALANMA için İŞ GÖREBİLECEK olan bu seslenişi GÖREVİMİZ VE SORUMLULUĞUMUZ bilerek aktarıyoruz. Unutmayın ki, SİZLER GALAKSİ TARİHİNİZİN HİÇ BİR DÖNEMİNDE OLMADIĞI KADAR ÇOK;
Ama İnsan Deneyiminizde sizler bunların farkındalığından yoksun olduğunuz oranda, kendinizi YALNIZ, TERK EDİLMİŞ, ZAYIF, YÖNSÜZ, KARARSIZ, AMAÇSIZ, DEĞERSİZ hissedebilirsiniz. Bunlar YAŞANAN OYUNUN SON PERDESİNİN SON REPLİKLERİDİR. VE ALADIR. Bugün Dünyanıza ve içinde bulunduğu ALT GALAKTİK ORTAMA, inanılmaz YOĞUNLUK - DERİNLİK VE GÜÇTE KOZMİK - KOZMOZA AİT OLAN, KOZMOZDAN GELEN - ENERJİLER, TESİRLER VE IŞIK YAĞMAKTADIR. Adeta Dünyanız ve Sizler İNANILMAZ VE ALIŞIK OLMADIĞINIZ ORANDA TEMİZ, BERRAK VE TAZYİKLİ SULARLA YIKANMAKTASINIZ. O nedenle,
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/78 – 04.03.2006
1 - Bu durumdan ENERJİLERE, TESİRLERE VE IŞIĞA EN AÇIK, EN DUYARLI VE EN ALICI olan Sizlerin YANİ YÜKSEK BİLİNÇLERİN,
GALAKTİK VE EVRENSEL VAZİFELİLERİN öncelikle ETKİLENMESİ VE TEPKİ VERMESİ kaçınılmaz ve doğaldır. Ve bu süreç ikili bir mecrada yani OLUMLU(!) VE OLUMSUZ(!) tezahürleriyle yaşanmaktadır. Uzun bir karanlık döneminden sonra, güçlü bir Işıkla karşılaşan gözlerin önce kamaşması, daha az ve kötü görür gibi olması, Işığı tanımak, anlamak da zorlanması ve ama uyumlandıkça GÖRME - ANLAMA kapasitesinin artması gibi, sizlerde uzun bir karanlık döneminin ardından Işığa, benzer tepkiler vermektesiniz. Binlerce yılın DUALİST VE AYRILIKÇI ZİHNİNİN VE ONUN DRAMLARININ Hücresel Duygusal - Zihinsel - Ruhsal kalıntılarının TEMİZLENMESİ, AKIP GİTMESİ elbette sancısız olmayacaktır. Ve bu temizlikle birlikte, eş zamanlı olarak GÖZLERİNİZİN IŞIĞI HATIRLAMASI, ANLAMASI, GÜVENMESİ VE KABULLENMESİ DE sancısız olmayacaktır. VE HATIRLAMAYA, ANLAMAYA, GÜVENMEYE VE KABULLENMEYE BAĞLI OLARAK psişik, GALAKTİK, EVRENSEL POTANSİYELLERİNİZİN, YETİLERİNİZİN, GÜÇLERİNİZİN açığa çıkması ve bunun sizlerce ANLAMLANDIRILMASI, KABULLENİLMESİ VE YAŞANILMASI da sancısız olmayacaktır. Ancak İNANINIZ Kİ, GÜVENİNİZ Kİ, İDRAKLE TESLİM OLUNUZ Kİ, OLMAKTA OLAN TAMDA BUDUR. Karanlık yerini Işığa bırakmakta ve bu ÖNCELİKLE SİZLERİN SAYESİNDE VE SİZLERİN VARLIĞINIZLA GERÇEKLEŞMEKTEDİR. Olana direnmeyin, Olanı zihninizle ele almayın. Olanla akın lütfen. Zaman zamanlara ve sizlerde YENİ İNSANLARA GEBESİNİZ. GEBELİK SANCISIZ OLMAZ. AMA BİZLER DOĞACAK ÇOCUKLARI VE DOĞACAK TANRIÇALARI GÖRDÜK. HEPSİ DE IŞIK IŞIKLAR. İNANIN BİZE. 2 - Nasıl ki artık Dünyanızda Gebelik Kursları var. Gebelik doğallığından koparılmadan ama Bilgelikle yaşanmak üzere kurslarda ders konusu olmuş ise ve bu sürecin sonunda doğuma FİZİKSEL - DUYGUSAL - ZİHİNSEL VE RUHSAL açıdan hazır olan ANNE ADAYI, rahat ve sağlıklı doğum yapıyorsa, sizlerde GEBELİK SÜRECİNİZİ DOĞALLIĞI İÇİNDE AMA BİLGECE YAŞAYIN lütfen. Unutmayın, önce KENDİNİZİ DENGELEMELİ, BÜTÜNLEŞTİRMELİ VE ŞİFALANDIRMALISINIZ Kİ, sizler bir kere KENDİ DOĞUMLARINIZI YAPARAK, KENDİ TANRIÇALIĞINIZI OLUŞTURABİLESİNİZ. Ki aynı anda DÜNYA VE ÜZERİNDEKİ MEVCUDATA DA BU FIRSATI ANCAK BÖYLELİKLE SUNABİLRSİNİZ. Kullanıp kullanmamak her Varlığın KENDİ
HÂKİMİYETİNDEDİR. KİMSE KİMSEYE ŞEFAAT EDEMEYECEKTİR. Ancak sizin KENDİNİZİ 2011 SONUNA DEK DENGELEMENİZ, BÜTÜNLEMENİZ VE ŞİFALANDIRMANIZ, TÜM KARDEŞLERİNİZE ŞEFAATİNİZDİR. Yeni Çağ ve Yeni İnsan MUKADDERDİR. KAÇINILMAZDIR. Ancak KİMLERİN BU ÇAĞIN TANRIÇALARI OLACAĞI VE BİZ TANRILARLA UYUMLANACAĞI belirsizdir. Bu herkesin HÜR İRADESİNE tabidir. Ancak İradelerin HÜRLÜĞÜ DE sizlerin ellerinizdedir. SİZLER ŞİMDİDEN TANRIÇALIĞINIZI YAŞAYIN Kİ, iradeleri köleleştirilmiş KARDEŞLERİNİZ, hür iradeleriyle seçim yapabilsinler. Böylelikle KENDİ TANRIÇALIĞINIZ İÇİN KENDİNİZDE YAPACAĞINIZ HER DEĞİŞİM - DÖNÜŞÜM - DEVRİM kardeşleriniz içinde BİR İMKÂN HALİNE GELECEKTİR. O nedenle odağınıza KENDİNİZİ - KENDİ TANRIÇALIĞINIZI KOYUNUZ. Ve lütfen TANRIÇALAR, BİZLERE KALPLERİNİZİ AÇINIZ. BİZLERİ KALPLERİNİZE DAVET EDİNİZ. 3 - Ancak DENGE - BÜTÜNLÜK VE ŞİFA, sadece KAPALI VE İÇ DEVRE çalışması ya da TUTUMU içersinde İNSANA GELMEZ. AÇIĞA ÇIKMAZ. Denge, Bütünlük ve Şifa, BÜTÜNE HİZMETİ VE İNSANA KARŞI SORUMLULUĞU ŞART KILAR. Bireysel AYDINLANMA ile BÜTÜNE VE İNSANA HİZMET, TEK OLAN BİR SÜRECİN AYRILMAZ İKİ YÜZÜDÜR. Kendi içinizdeki AYDINLANMA YOLCULUĞU, kendi dışınıza karşı SORUMLULUK BİLİNCİYLE HİZMET İLE birleşmedikçe, tek kanatlı kuş gibi, NE SİZ UÇABİLİRSİNİZ NE DE KARDEŞLERİNİZ. Ve aslında TEK olan bu süreçte TEK ORTAK PAYDA DA HERŞEYE RUHSAL BİLİNÇLE EĞİLMENİZDİR. Görünen hiç bir şeyi göründüğü gibi kabul etmeyin. Görünmeyen hiç bir şeyi de Yok varsaymayın. Görünenin ötesindeki görünmeyeni, görünmeyenin tezahürü olan görüneni AŞKLA GÖRMEYİ DİLEYİN. Odağınıza AŞKI, BİLGELİĞİ, KARDEŞLİĞİ, SORUMLULUĞU VE HİZMETİ koyma zamanıdır. Bu nedenlerle Dostlarımız, 1 - Olanı ve oluşanı KALBEN İDRAK ve KABULLE, dirençsiz bir şekilde AKINIZ. Bırakın - KOZMOZDAN GELEN VE KOZMOZA AİT OLAN Kozmikler sizleri YIKASINLAR, ARITSINLAR, BERRAKLAŞTIRSINLAR. NUR OLASINIZ. IŞIYASINIZ.
2 - Kendinizi ODAĞINIZA koyarak, kendi DENGENİZİ - BÜTÜNLÜĞÜNÜZÜ - ŞİFANIZI her şeyden AZİZ tutunuz. 3 - Kardeşlerinize HİZMET için, diğer Işık ve Hizmetli kardeşlerinizle birlikte, EŞİT, ESNEK VE UYUMLU BİRLİKTELİKLER oluşturarak, GÜÇLÜ VE ŞİFA DOLU MANYETİK ALANLARIN OLUŞTURULMASINA VE GALAKTİK VE EVRENSEL BİLİNCİN kardeşlerinize aktarılmasına SİZDE VARLIĞINIZLA katılın. Zamanın Ruhu, ŞİMDİ VE BURADA, sizlerden bunları KENDİNİZDEN VE BİZLERDEN esirgememeniz ÇAĞRISI yapmaktadır. Yeni Zamanlara ve Yeni Ruhlara ancak böylelikle KAVUŞULACAKTIR. Birlikte, Sevgiyle ve Aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler 2/79- 04.03.2006
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
" Dostlarımız, Baharın artık ayak seslerinin duyulduğu ama soğukça bir gece sizlerle merhabalaşmaktan dolayı sevinçliyiz. Aslında bizlerin vurguladığı Bahar, kapınızı çalmakta olan mevsim kesiti değil. Bizler, çok daha uzun ve sarmal bir döngünün BAHARINDAN, gelmekte olan YENİÇAĞDAN söz etmekteyiz. Bazı dindarlarınızın hatta spiritüellerinizin KIYAMET(!) günü işaretleri vardır, bilirsiniz. Bizler içinde yaklaşmakta olan BAHARLA ilgili bazı işaretler söz konusudur. Bunlar ilk anda, * ÇOCUKLAR; Yeni, farklı, taze kan çocuklarınızdır. İndigolar, kristaller, düş çocukları. * KADINLAR; Statükonun dar kalıplarından ve esaretinden başlarını çıkaran, toplumsal yaşamda rolleri giderek artan, farkındalıklı dişil enerjiler, tanrıçalar, meleksiler. * ZAMAN; Hızlanan, derinleşen, yoğunlaşan, yetişilemeyen, direnilirse yakan, uyumlanılırsa onaran, akan, akan, akan zaman. Niçin bu işaretlere değindik derseniz, ara ara bu işaretlerden - bunlardan ve diğerlerinden - söz edeceğiz. Nasıl bir dönem Yeni Çağın Yeni İnsanının gerekleri diye ahkâmlar kestik ki kesmeye de devam edeceğiz, işte bir süre de sizlerle YENİÇAĞIN İŞARETLERİNDEN, HABERCİLERİNDEN SÖZ edeceğiz. Çünkü bu aynı zamanda Yeni Çağın Yeni İçeriği ile de ilgili bir açılım sağlayacak sizlere. Ve de aynı anda bazı saklı hatıraları ve onların içerdiği GİZLERİ VE GÜÇLERİDE, bir ölçüde açığa çıkarmanıza katkıda bulunacak, umarız. Dostlarımız, İşte bu bahse bir giriş babında sizlerle paylaşmak istediğimiz bir konu var; CADILIK VE CADILAR konusu. Nasıl biraz eğlenceli bir alana değindik nihayet değil mi? Ama lütfen yanlış anlaşılmayalım, Cadılık ve Cadılar derken, Tatlı Cadıdan - Samanthadan - ya da o tür cadı imgesine ilişkin bir olgudan söz etmeyeceğiz. Biz sizlere ORTAÇAĞIN ENGİZİSYON HAREKETİNİN GERÇEK HEDEFLERİNDEN BİRİ OLAN TANRIÇALARI ANLATACAĞIZ.
Bugün gerek RESMİ HIRİSTİYANLIK TARİHİ gerekse de RESMİ AVRUPA BİLİMSEL(!) TARİHİNİN eksik, yanılgılı ve yanıltıcı olarak ele aldığı bir olgudan, onlar açısından cadılık ve cadılardan, O N L A R açısından ise TANRIÇALIK VE TANRIÇALARDAN söz edeceğiz. Ortaçağın karanlık dönemlerinde, Kilisenin hem Dini hem de Dünyevi Otoritesini sağlamlaştırmak ve kurumsallaştırmak için oluşturduğu bir TERÖR HAREKETİ olan ENGİZİSYON ORGANİZASYONU - Dünyayı aşan, Galaktik Boyutları bir yana - asıl olarak GERÇEK İSEVİSTLERE, GERÇEK İSA BİLİNCİNE VE ONUN TAŞIYICISI OLAN TANRIÇALARA karşı düzenlenmiş bir TERÖR hareketi idi. O dönemde, Avrupa’nın içinde bulunduğu her açıdan karanlık, gerek iktisadi, gerek sosyal, gerek sağlık gerekse de ruhsal açıdan zor ve çöküşün eşiğindeki koşulları üretmiş durumdaydı. Ciddi bir yoksulluk, ciddi bir açlık, ciddi salgın hastalıklar, umutsuzluk, çöküntü ve kargaşa yoğun bir şekilde yaşanmakta ve yayılmaktaydı. Bir yandan krallar, derebeyleri birbirleriyle bir yandan da kilise ile çatışma içindeydiler. Alttan alta da halk yığınlarının homurtusu yükselmekteydi. İşte bu dönemde, özellikle de önceleri şimdiki İNGİLTERE, FRANSA VE HOLLANDA DA bazı kadınlar ortaya çıktılar. O dönem için çok da alışıldık olmayan bir şekilde bu kadınlar; 1 - ORTALAMANIN ÜZERİNDE UZUN BOYLUYDULAR 2 - ORTALAMANIN ÜZERİNDE UZUN SAÇLIYDILAR 3 - ORTA GENÇ YAŞLARDA VE SAĞLIKLI, CANLI VE GÜZELDİLER 4 - YARDIMSEVER, ÇALIŞKAN, DAYANIŞMACIYDILAR 5 - BİR TAKIM RUHSAL - PSİŞİK GÜÇLERİ VARDI VE ÖZELLİKLE ŞİFA YETENEKLERİ YOĞUNDU 6 - İSADAN VE ONUN GERÇEK BİLİNCİNDEN, MESAJINDAN SÖZ EDİYORLARDI.
7 - ÖZELLİKLE KADINLARI VE AMA BİRÇOK İNSANI, UMUT, CESARET VE GÜÇLE DONATIYORLARDI. Bu kadınların zamanla hem sayıları hem de etkileri artmaya başlamıştı. Bu kadınlar yaktıkları odun ateşinin közlerine, saçlarından koparttıkları bir kaç teli atıyorlar, onun ateşinde bazı dualar ederek, hastalara şifa verebiliyorlar, sorunları ile ilgili önerilerde bulunabiliyorlar, gelecek okuması yaparak yönlendirebiliyorlar ve gittikleri her yerde bir grup dayanışması oluşturabiliyorlardı. Bu kadınların saçlarında adeta BİR GİZ - BİR GÜÇ - BİR SİHİR vardı. Suya bir kaç saç teli koyuyorlar ve sonra o suyu hastalara içiriyorlardı ki bu şifaya sebebiyet veriyordu. Ya da kendi saçlarından bir kaç teli diğer kadınların saçlarına bağladıklarında, adeta diğer kadınlar güç kazanıyorlardı. Yaşam alanlarına saç tellerinden serpiyorlar ve o alanlarda adeta farklılaşma yaratıyorlardı. Ama sadece böylesi sihirli faaliyetleriyle değil, hitabet güçleriyle, İsa’nın KARDEŞLİK - SEVGİ DAYANIŞMA mesajlarını GÜÇLÜ VE İKNA edici bir şekilde aktarmalarıyla ve İnsanlarda yarattıkları UMUT VE İNANÇLADA tanınmaya, bilinmeye başlamışlardı. Sayıları artmakta olan bu kadınlar arasında görünürde bir bağ olmamakla birlikte, hepsi de İSANIN MESAJLARINI taşıyorlar, saçları ve dualarıyla şifalar yaratıyorlar, insanları umut ve inançla bir araya getiriyorlardı. Bu aynı anda kadının da etkinliğinin artmasını da beraberinde getiriyordu. Kısa zamanda hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde - Katolik coğrafyada - görünen bu kadınlar, bizlerin tabiriyle bu TANRIÇALAR, kilisenin de dikkatinden kaçmadığı gibi, hoşuna da gitmedi. Çünkü 1 - Resmi Din anlayışına ters ve kiliseyi zayıflatıcı mesajlar iletiyorlardı. İsa adına konuşmaya ve davranmaya cüret ediyorlardı. 2 - Kadınlardı ve erkeklerin hâkimiyetini sarsmaya başlamışlardı. 3 - Şifalarıyla, sihirleriyle bir anlamda mucizeler sergiliyorlar ve kilisenin otoritesini bu şekilde de zayıflatıyorlardı. 4 - İnsanları teslimiyet ve güçsüzlük batağından çıkararak, yerleşik otoritelerle bu arada kiliseyle hesaplaşma içine girebilecek bir hale doğru dönüştürüyorlardı. Aslında, bu Tanrıçalarında elbette ki bir Galaktik karşılıkları vardı. Ve de saçları gerçekten de özeldi. Ama dostlarımız konumuz bu olmamakla birlikte saç zaten özel bir oluşumdur. Hem biyo - bilgisayarınızı dıştan korumayla ilgilidir hem de
biyo - bilgisayarınızı aktive edecek kozmik kodları ve tesirleri almakla, hem biyo bilgisayardan kozmik ortamlara veri aktarmakla, hem de Ruhsal - psişik denge ve güçle ilgilidir. Özellikle de kadınların uzun saçlı olmaları onların Dişil Prensiplerinin bir gereği ve sonucudur. Örneğin bir dönem Hippilerin saç uzatmaları ya da askerlerin ve polislerin saçlarının kısa kesilmesi aslında hep bunlarla ilişkilidir. Ama unutmayın birçok ruhsal disiplinde de saçlar kısa kesilmektedir (!) Bu duruma dur demesi gereken kilise, bu TANRIÇALARI, kara büyücüler, cadılar, din ve kilise düşmanları ilan ederek savaş açtı. Büyük bir askeri güç kullanarak ve çok acımasız işkencelerle destekli yargılamalar yaparak bu TANRIÇALARIN etkinliğini kırmaya çalıştı. Din adamları bu kadınların saçlarındaki hikmeti anladıklarından, ilk işleri yakaladıkları bu kadınların saçlarını sıfıra vurmaktı. Böylelikle hem TANRIÇALARI epey güçsüz düşürüyorlar hem de halk nezdinde aşağılayarak, etkilerini yok etmeye çalışıyorlardı. Hemen ardından da ağır işkencelerle bir çuval misali canlarına okuyorlardı ki, halka korku salsınlar ve halka onların gerçekte ne denli güçsüz olduklarını gösterebilsinler. O dönemde yargılı(!) yargısız, yaklaşık 10.000 TANRIÇANIN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ söylesek, ne dersiniz? Ve anlatılanların aksine bu TANRIÇALARA kol kanat germeye çalışan kadınlı, erkekli yaklaşık 35.000 insanında kılıçtan geçirildiğini. Ve esasen ortaçağın işte bu TERÖR hareketiyle başladığını, tescillendiğini ve AVRUPANIN VE KİLİSENİN BU TERÖRLE LANETLENDİĞİNİ. Din adamları kadınlardan kestikleri saçları uzun süre sakladılar. İncelediler, kullanmaya çalıştılar. Ancak nihayetinde anladılar ki, saç - kendisi ölü bir doku da olsa - ancak TANRIÇANIN CANLILIĞI VE ALANI içerisinde BİR HİKMET taşımakta. Yine de Din adamları bu saçları mümkün olduğunca toplayarak bir araya getirdiler ve derin çukurlara gömdüler. Nerelere derseniz, bugün özellikle İngiltere, İskoçya ve benzeri Avrupa ülkelerinde, nerelerde çayırlarda, tarlalarda bir takım BİLİNMEYEN GECE ÇİZİMLERİ oluşmakta, işte oralarda deriz. GELMEKTE OLAN TANRIÇALAR ÇAĞININ ŞAFAĞINDA, TANRIÇALAR ADETA DÖNÜŞLERİNİ HABER VERMEKTEDİRLER.
Dostlarımız, İşte bugün yine Tanrıçalar ortalamanın üzerindeki boyları, ortalamanın üzerindeki uzun saçları, orta genç yaşlarda, sağlıklı ve canlı ve güzel bedenleriyle, çalışkan, yardımsever ve dayanışmacı yapılarıyla, şifaya ve şifacılığa duydukları eğilim ve yatkınlıkla, içsel güçlerle, EVRENSEL BİRLİK MESAJINDAN bahisle, özellikle kadınlara ama tüm insanlara umut, güç ve cesaret aşılamak üzere SAHNEYE ÇIKMAYA BAŞLADILAR. Bilsinler ki ve biliniz ki, GÜN BAŞKA GÜNDÜR. GÜN DÜĞÜN GÜNÜDÜR. GÜN DİN GÜNÜDÜR. GÜN VUSLAT GÜNÜDÜR. Bugün artık ONLARIN günüdür. Eski hatıraların yarattığı dirençlere, kaygılara takılmaksızın, TANRIÇALIĞIN SAĞDUSUYLA emin bir şekilde yürüsünler yollarında. Ki açtıkları ve açacakları yollarda, ayak izleri peşi sıra biz Tanrılarda yürüyelim, yürüyelim ki ANA - BABA - OĞUL buluşalım gayrı. Tanrıçalık, DİŞİL ENERJİNİN O DOĞAL YAPISINDAN KENDİLİĞİNDEN AKAN ŞİFANIN, ŞEFKATİN VE KABULÜN fiziksel TEZAHÜRÜDÜR, dünyanızda. Ve bu TANRIÇALARI yürüdükleri yolda bıraktıkları, GÜL ESASLI KOKULARINDAN, ŞEFKAT ESASLI MELTEM RÜZGÂRLARINDAN, KABUL ESASLİ FERAHLIKLARINDAN tanıyacaksınız. Ki tanımaya kendinizden başlayasınız SEVGİLİ TANRIÇALAR. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler -
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )
2/80 – 10.03.2006
" Dostlarımız, Kalp ferahlığı, zihin berraklığı ve de gün aydınlığı hep sizlerle ola. Şifa, farkındalık, denge, neşe olmazsa olmazlarınız, ayrıcı işaretleriniz ola. DAİMA. Hepinizi hayranlık, saygı ve şefkatle selamlarız, HEPİMİZ. Bu gece bir süredir ihmal(!) ettiğimiz hastalık ifadeleri ile ilgili seslenmek, söyleşmek istiyoruz sizlerle. Söyleşmek diyoruz ve artık yakında sizlerle gerçekten de (!) sizlerin anladığı şekilde de söyleşmek istiyoruz. Bir yılımızı dolduralım ki az kaldı, sizlerle yüz yüze, kalp kalbe, diyalog içinde olmak, sizlere akmak, sizleri içmek istiyoruz. Nihayet zaman azaldı ki sizlerde istediğiniz takdirde yazıların ötesinde paylaşımlarda bulunacağız. Az sabır. Bizlere de sizlere de. Bu gece sizlere, Kanserle ilişkili ve hemen hemen benzer dinamikleri ifade eden AIDS hakkında seslenmek istiyoruz. Özellikle geçen yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan ve hızlı bir şekilde yayılan bu hastalık ifadesi, Kanser gibi bela(!) hastalıklarınızdan biri. Ve de çıkışı ve yayılışı da DÜNYANIZIN YANİ insanlığın KARA VİCDANININ - VİCDANSIZLIĞININ AYNALIĞI GÖREVİNİ İFA eden Afrika kıtasında olmakla birlikte, hemen hemen tüm Dünyayı etkisi altına aldı. AIDS, sonradan oluşan ve kalıcı hale gelen hastalıklara bağışıklık yetersizliği durumudur. Hastalık ifadesini oluşturan virüs - diğerlerine oranla - çok çok küçük, hassas ve oyuncudur. Aslında bu, virüsün Galaktik Kökeni ve işlevi ile de ilgilidir ama biliyorsunuz bizler hastalık ifadelerinin bu yanıyla şimdilik ilgilenmiyoruz. Bu özellikleri nedeniyle AIDS virüsü, ancak İnsanın biyolojik ortamında ve esas olarak da Kan Hücrelerinde yaşayabilmekte ve yayılımı da ancak Kan ya da sperm yoluyla yapabilmektedir. Aslında bu virüsün tabiattaki yaratıcıları, Orta Afrika’daki bazı maymunlardır. Bilhassa da, uzun(!) ve yeşil(!) kuyrukları olan maymunlar... Virüsün kökeninin maymunlarla ilgili oluşu, bir iddiaya göre de insanın maymunlardan evrimleşmiş olmasıyla birleşince, bizlere ilginç gelmektedir. Ya da bazı iddialara göre, bazı uzaylı ırkların bazı maymunumsuları döllemeleriyle, insanın oluşumunun başladığı iddiaları da, yine Aıds virüsünün maymunlarla ilişkili olmasını düşündürücü kılmaktadır.
Ancak, virüs ilk olarak ABD’lerinde ve uyuşturucu bağımlılarında keşfedilmiştir. Uyuşturucu iğnelerinin birçok kişice kullanılması nedeniyle bu çevrelerde yayılmış, buradan cinsel ilişki yoluyla eşcinsellerin çevrelerine sıçramış ve derken geniş bir çevreye yayılmaya devam etmiştir. Bilinir ki, bugün eşcinseller risk grubu olarak birinci sırada yer almaktadırlar. Bunun nedeni de anal sekse bağlı olarak meydana gelen kanamaların ve yaraların, virüslü spermlerin kana karışmasına olanak sağlamasıdır. Tekrar hatırlayın ki, AIDS KANLA HAYAT BULMAKTA, KANDAN KANA GEÇMEKTE VE KAN HÜCRELERİNDE YAŞAYABİLMEKTEDİR. KAN, KAN, KAN. Zamanla heteroseksüel insanlarda, çocuklarda da görülmeye başlayan AIDS, önü bir türlü alınamayan bir kâbusa dönüştü. Ve özellikle de bazı siyasal, sosyal ve ekonomik nedenlere bağlı olarak fahişelik arzı ve talebinin artmasıyla da, AIDS yaygınlaşmaya devam etti. AİDS’İN görünür ve ayrıcı nitelikleri; 1 - Öncelikle BAĞIŞIKLIK VE SAVUNMA SİSTEMLERİNİ FELÇ ETMEKTE VE ÇÖKERTMEKTEDİR. Biyolojik organizmanın, dış saldırılara karşı kendisini savunma ve onarma yeteneğini yok etmektedir. Bu durum, AIDS hastalarını kırılmaya aday narin cam gibi, en ufak darbelere yani iltihaplara bile dayanamaz hale getirmektedir. Yani AIDS virüsünün kendisi hastayı doğrudan ölüme sürüklememekte ama öylesine savunmasız bırakmaktadır ki, örneğin güçlü bir gribin yarattığı enfeksiyonlar bile hastayı ölüme götürebilmektedir. 2 - Hastalığın kuluçka dönemi oldukça uzundur. Virüs biyolojik organizmaya girdikten sonra, iki üç yıl boyunca bile aktif olmayabilmektedir. Bu nedenle kimlerin bu virüsü taşıdığı ve hastalık potansiyeli kolay kolay anlaşılmadığından, önlem alınması zor bir hastalık ifadesidir. Bir anlamda hayalet bir hastalık ifadesi ile karşı karşıya kalınmaktadır. 3 - Bulaşıcı bir hastalık ifadesi olup, KAN VE SPERM yoluyla bulaştığı ve yayıldığından artık özel ya da yöresel olmaktan çıkmış ve geneli ve tüm dünyayı ilgilendirir olmuştur. Böylelikle de hem insanların birbirleri ile nasıl iç içe olduklarını hatırlatması hem de KANIN VE SPERMİN özel yapısına dikkat çekmesi ile de ÖZEL bir hastalık ifadesi halini almaktadır.
4 - Virüs bulaştığı her insanda hastalık ifadesine yol açmamaktadır. Bazı insanlar ki sayıları hiç de az değildir - sadece taşıyıcılar olup, kendilerinde AIDS aktive olmamaktadır. Ancak bunların hastalığı geçirdiği başka insanlarsa hastalık ifadelerine maruz kalabilmektedirler. Tıp insanları bunun nedenini de çözebilmiş değillerdir. Bu da yani bazılarının sadece taşıyıcı olmaları da, bu durumu bilmediklerinden hastalığın gönüllü yayıcıları durumunda bulunmalarına yol açmaktadır ki, sanki virüs zeki bir şekilde bunları kendisi planlamakta ve gerçekleştirmektedir. Sanki bazılarını Truva Atı gibi kullanmaktadır. 5 - Özünde, AIDS Cinsellik, cinsel ilişki ve cinsel alışkanlıklar ve yaşamla ilgilidir. Hastalık önemli ölçüde cinsel ilişki ile yayılmakta, bulaşmaktadır. Bu nedenle birçoklarınca özellikle de EŞCİNSEL HASTALIĞI olarak damgalanmış, cinsellikle ilgili Dini, Ahlaki TABU VE KORKULARA güç vermiştir. Bazıları hatta bunu Tanrının Gazabı olarak da görmektedirler. Bizler açısından ise, AIDS hastalık ifadesi, Kanserle görünür alana çıkmış olan dualite ve kutupluluğun DERİNLEŞMİŞ HALİNİN ifadesidir. Her iki hastalık ifadesi de birçok ortak niteliğe sahiptirler. Bu nedenle her ikisi de " SAPKIN SEVGİ " nin ifadeleridir. Kanserle ilgili seslenişimizde de belirttiğimiz üzere, Sevgi Dualite ve Kutupluluğu aşarak, onları BİRLEŞTİREBİLECEK tek olgudur. Sevgi kendini açma, diğerini içerme, benin sınırlarını eritme, terk etme ile ilgilidir. Ve bu Ruhsal bir süreçtir. Cinsellik ise bunun bedensel tezahürüdür. Sevgi, diğerinin Ruhuyla Bütünleşmeyi, Birleşmeyi odağına koyarken, yaşanılan cinsellik ise diğerlerinin BEDENİNE HÜKMETMEYİ, ONU KULLANMAYI. İşte sapkın sevgiden kastımız, bencilleşen kendine dönen sevgi, diğerinin bedeniyle bütünleşmek, birleşmek yerine, bedenine hükmetmeyi, kullanmayı ve bunu ne pahasına olursa olsun yapmayı hedeflediği için, bu VAR OLAN DUALİTEYİ VE KUTUPLULUĞU ZEHİRLEYEREK BÜYÜTMEKTEDİR. Oysa cinsellik Sevgi ile dengelendiğinde, kutupluluk aşılabilir. Aksi halde, sevgisiz cinsellik kutupluluğu azdıracak ve bu tek yönlü - sadece maddi süreç sağlıksızlığa yol açacaktır. Nitekim çağdaş yaşamın kendisine ve diğerine YABANCILAŞTIRDIĞI VE HAYATTAN SOYUTLADIĞI insanlar, bu yabancılaşma, soyutlanma ve yalnızlığı aşabilmek için, Cinselliğe dört elle sarılmaktadırlar. Bir yandan da telekomünikasyonla dünya köye dönmüşse de, bu insanın yalnızlığına deva olmak yerine adeta azdırmaktadır. Sanal iletişim ve sanal çokluk, gerçekte ise iletişimsizliği ve yalnızlığı besler olmuştur. Bu nedenle insanlar, diğerleriyle
temasa geçmek, dokunmak, sarılmak, öpüşmek, sevişmek ve birleşmek istiyorlar. Ve bunu giderek artan bir özgürlükle ve yoğunlukla da yapıyorlar. Ama buradaki dokunma kalpten kalbe olmadığı gibi birleşenlerde Ruhlar değil. Fiziksellikle sınırlı olan bu arzu, gerçek muradı tatmin etmediğinden, kısır döngü oluşmakta ve artık cinsellik, kaba bir sekse ve diğeri de HAZ ALETİNE dönüşmekte. Oysa insani sevgi, bir insanın bir diğer insanla HER ŞEYİYLE BİR ARAYA gelmesidir. Ellerin kalplere de dokunması, kalplerin birbirlerine akması demektir. Ancak bu durumda insan zaaflarını ve gölgesini de taşıyacağından ve diğeri de beraberinde bunları da getireceğinden, bu korku oluşturmaktadır. BU nedenle beraberlikler, birliktelikler giderek zorlaşmakta ve insanlar işin kolayına kaçmaktadırlar. Aslında SEVGİ, EVRENSEL BİR ÇALIŞMADIR. İnsanın, İNSANLAŞMASI ve oradan da TANRILAŞMASI - TANRIÇALAŞMASI için BİR ÖĞRETİM EĞİTİM - DENEYİM - OLUŞUM alanıdır. Sevgi, insandan benini açmasını ve aşmasını, böylelikle İNSANLAŞMASINI VE BENLİĞİYLE buluşmasını talep eder. Bunu destekler, insanı cesaretlendirir, güçlendirir. İşte cinsellikse, BEDENSEL SINIRLARI AŞARAK BİRLİĞİ YAŞAMAK açısından, SEVGİNİN partneri, asistanıdır. Ancak bunun için cinselliğin güdeleyicisinin SEVGİ olması gerekir. Aksi halde SEVGİ tarafından güdülenmeyen cinsellik, MEKANİK, MADDİ, KABA BİR SEKSE VE DOLAYISIYLADA benin esaretine dönüşecektir. Günümüzde ÖZGÜR SEKS ATMOSFERİNDE, SEVGİ EKSİKTİR. SEVGİ YOKTUR. KALP YOKTUR. İnsanlar değil kalpleriyle, beyinleriyle bile değil SADECE PENİSLERİ VE VAJİNALARI ile bir araya gelmektedirler. Bu nedenle Cinsellik, BİR HAZ, BİR SAVAŞ, BİR HÂKİMİYET, BİR ÜSTÜNLÜK ALANI HALİNE gelmiştir. İşte bu durum eşcinsellerde daha belirgindir. Bizi işin ahlaki, dini ve benzeri kısmı hiç ama hiç ilgilendirmemektedir. Biz sadece TEK BOYUTLULUK, TEK KANATLILIK ile ilgiliyiz. Eşcinseller açısından, heteroseksüellerdeki çok eşlilik, sevgisiz cinsellik, kaba haz arayışı daha yoğun olduğundan ve kutupların ya da zıtların birliği en başından olası olmadığından, bu durum onlarda daha derin bir hal almaktadır. Birde kendi kimlik ya da tercihleriyle yaşadıkları sorunlar, bireysel ve toplumsal kabul sorunları nedeniyle, onlar daha saldırgan, kaba ve katı olabilmektedirler. Aynı anda üzerlerine dönük kolektif yargılayıcı zihinle de baş edemedikleri oranda, denge ve benlik sorunları yaşamaktadırlar.
Özcesi, sevgi ne kadar cinselliğin dışına çıkarsa, cinsel haz o ölçüde yüzeyselleşmekte ve değersizleşmektedir. Bu durumda da bir kısır döngü oluşarak, SEKSTE TEKNİKLER, ALETLER VE FANTEZİLER öne çıkmakta, İnsan ise unutulmaktadır. İşte sevgi, diğeriyle ruhsal olarak bir araya gelme anlamında bilinçte yaşanamazsa, karanlık alana atılır ve bedensel ifadelere yönelinilir. Sevgi, SINIRLARI TERK EDEREK DİĞERİ İLE BİR OLMAKTIR. Ama bunu bilinçli ve ruhsal olarak yaşayamayan insan ve insanlık, AIDS ile deney imlemek durumunda kalır. Bağışıklık ve savunma sisteminin çöküşü ile işte BU HAL DENEYİMLENMEKTEDİR. Aıdsli kişi, korkuları ve dirençleri nedeniyle bilinçli olarak ruhsal açıdan yaşayamadığı bu sevgi halini, yani SINIRSIZLIĞI VE AÇIK olmayı ve bununla bağlı olan yaralanma riskini, BEDENSEL OLARAK HASTALIK İFADESİ şeklinde yaşar. Kanserde aynı dinamikle ilgiliyken, bulaşıcı olmamakla AIDS den ayrılır. AIDS ise, dünyada SOYUTLANMIŞ VE YALNIZ olmadığımızı, bir İnsanlık ailesinin bileşeni olduğumuzu ve bu nedenle diğer aile üyelerine karşı da sorumluluklarımız olduğunu bize ağır bir bedelle hatırlatır. Aıds hastası bu sorumlulukla baş başadır ve ne yapacağına kendisi karar verecektir. AIDS, hastayı sorumluluğa ve karşısındakini düşünmeye, korumaya zorlar ki, o kişide olmayan ya da zayıf olan nitelikler de tamda bunlardır, zaten. Yine, AIDS cinsel ilişkide saldırgan, kaba ve hükümran tarzdan vazgeçmeye zorlar kişiyi. Aksi halde olası kanama ve yaralanmalarla hastalık bulaşma riski ortaya çıkacaktır. Bu zorunluluk, insanı yumuşaklığa ve şefkate yöneltmektedir. Böylelikle kişi, kaçmaya çalıştığı zayıflık, yumuşaklık, pasiflik, şefkat gibi olgularla, yani duygularla yani ruhsallıkla yüz yüze gelmektedir. AIDS hastalık ifadesinin bastırdığı tüm alanlar, saldırganlık, kan, kabalık, eril kutupla ilgilidir. Buna karşılık hastalık ifadesinin hastayı yönlendirdiği alanlar ise zayıflık(!), güçsüzlük(!), pasiflik, şefkat, yumuşaklık ise dişil kutupla ilgilidir. İşte AIDS, ERKEK EGEMEN DÜNYANIN AYNASIDIR. Sevgisizliğin, kaba gücün, saldırganlığın, şiddetin ÜRÜNÜ VE İŞARETÇİSİDİR. Eşcinseller arasında bu hastalık ifadesinin bu kadar yaygın olması da, eşcinsellerin aslında DİŞİL PRENSİPLERDEN KAÇMALARI ile ilgilidir. Onlar dişi ile temastan ve uzlaşmadan kaçınmaktadırlar. Kendilerinde dişi özellikleri ifade etmeleri ise, istisnalar hariç doğalarına aykırı olduğundan durumu da daha
derinleştirmektedir. Onlar kendi erkeklikleriyle de barışamadıkları gibi kadınlıkla da denge ve iletişim sağlayamamaktadırlar. Yine hem eşcinseller hem de uyuşturucu bağımlıları kendilerini soyutlamış kişilerdir. Toplumun geri kalanını reddederler. Hatta nefret ederler ve yok etmek isterler. Kendileri de toplum tarafından nefret edilirler, reddedilirler hatta yok edilmek istenirler. AIDD hastalık ifadesinde ise, beden nefretin aksini yaşamak zorunda kalır ve şunu öğrenmeye zorlanır; savunmayı bırak ve her şeyi sev, kabullen. AIDS, insanı ve insanlığı karanlık alanıyla ve alandaki bir ifadesiyle tanıştırır. Biyolojik organizmaya giren virüs, uzunca bir süre karanlıkta bilinmeden, fark edilmeden kalır ve burada değişime, dönüşüme uğrar. AIDS virüsü, insanın korkuyla yadsıdığı o görünmeyen, bilinmeyen, karanlıkta kalan alandan gelir. AIDS karanlık düşmandır. AIDS, insana ve insanlığa şu basit ve sade GERÇEĞİ HATIRLATMAK istemektedir; " CİNSELLİĞİ, SEVGİ DENİLEN RUHSAL BİRLİK YETENEĞİ VE GEREĞİ İLE birlikte ve onun tezahürü olarak, ruhsallıkla DENGELEYEREK YAŞAMAK İNSANIN EVRENSEL GÖREVİ VE SORUMLULUĞUDUR." Özcesi, Cinsellik diğerinin bedeniyle, sevgi ise ruhuyla ilgilidir. Cinsellik ve sevgi DENGELENMEK VE BİRLEŞTİRİLMEK DURUMUNDADIR. Bu hem maddi hem de ruhsal yönleri olan İNSANIN, KENDİNDE BÜTÜNLEŞMESİ – TEKLEŞMESİ - BİRLEŞMESİ için elzemdir. Cinsellik, sadece maddi bir olgu olarak yaşanırsa, sevgi yani ruhsallık karanlık alana itilmiş olur ki, AIDS bunun İFADESİNDEN başkaca bir şey değildir. AIDS, biyolojik organizmadaki ben sınırlarını ve savunmalarını yok ederek, sevgiye yani ruhsallığa karşı gösterilen direnci ve reddiyeyi, bedensel boyutta ifade edilir hale getirilir. Bu durum, sağduyu ile ele alınıp, uygun şekilde çözülemezse, ÖLÜM kaçınılmazdır. Çünkü aslında ölüm sevginin yani ruhsallığın BEDENSEL bir ifadesidir. Çünkü, ölümle "ben" den vazgeçilir ve bir değişim, dönüşüm için yol açılır. Ve dostlarımız, İnsanlık Ruhsallık yolunda ilerledikçe, bir gün TIP BİLİMİNİZ, AIDS VİRÜSÜNÜN PANZEHİRİNİN, KANIN ALYUVAR VE AKYUVARLARIYLA, SPERM HÜCRELERİNDEKİ PLAZMATİK OLUŞUMLARIN BİRLEŞİMİNDEN ELDE EDİLECEK BİR İKSİRDE GİZLİ OLDUĞUNU ANLAYACAK VE YAŞAMIN İKİ TEMEL UNSURU OLAN
KAN VE SPERMİN BİLEŞİMİNİN, AIDS HASTALIK İFADESİNİN AŞILANMASI İÇİN TÜKENMEZ BİR KAYNAK OLDUĞUNU GÖRECEK. İnsan ne zaman ki, Kan ve Spermin Evrensel Veçheleriyle barışacak, o zaman Sevgi ve Ruhsallıkla da barışacağından, AIDS de bir hatıra olarak Tarih sayfalarındaki yerini alacak. Şimdilik, ne AIDS ne de AIDSLİLER, ne Allahın bir Cezasıdır ne de laneti. Onlar, binlerce yıldır süren Erkek egemen ve emperyal meta düzeninin ZİRVE ifadeleridir ki, İnsan ve İnsanlık dibe - zirveye - vurmadan, RUHSAL yola girmiyor, ne yazık ki. Öyleyse sizlere tuhaf gelebilir ama AIDS de, AIDS’ lilerde YENİÇAĞIN HABERCİLERİDİR DE aynı zamanda. Aşkla Kalın. Hayata ve onun tüm ifadelerine aşkla. 0
N
L
A
O' nunla gelenler 2/81 – 11.03.2006
R (
O' n dan gelenler - ON ON gelenler - O'n larla gelenler -
O' na gelenler )