TEUHID ue LEDUN
RSALELER i
m
n
m
cozof
Furkan Basn
Düünce
Yayn
12
:
Dizisi
:
6
Özgün ad: -Risâletu't-Tecrîdi
fî
Kelimeti't-Tevhîd
-er-Risaletü 1-Ledunniye '
ISBN 975-7969-02-8
Dizgi
:
F.G.Vakf
Kapak ve Tasarm
:
Furkan
Bask
:
Fatih Gençlik
Cilt
:
Bayrak
:
Eylül 1995, stanbul
Bask
Tarihi
Vakf Matbaas
mam GflZlî
TEVHID
Türkçesi
OZBURUN Yusuf Özkan ÖZBURUN Serkan
FURKAN Basm Yayn & Selam Eser
Organizasyon
Ali Efendi Cad.
No: 34/51
Çars Üsküdar / STANBUL 08 65 - 310 71 61 Faks: 334 61 48
Tel: (0216) 341
imam gazali slâm âleminin en büyük Miladî 1058
lk
tahsil
ylnda Horasan
hayatna Tûs'da
âlimlerinden olan Gazâlî Hicrî 450yöresinin Tûs ehrinde
balam,
ilk
fkh
bilgilerini
domutur.' burada ho-
cas er-Radegânî'den almtr. Daha sonra Cürcan'a ve oradan da
Niabur'a gitmitir. Cürcan'da zamann
tahsilini ilerletmek için
âlimlerinden tmamü'l-Harameyn el-Cüveynî'den ders
Buradaki
tahsilini
almtr.
de tamamladktan sonra ilmî noktada temayüz
eden Gazâlî ünlü vezir Nizamülmülk'ün yanna gidip bir müddet kaldktan sonra 1091 'de Badad'daki Nizamiye Medresesi'nin
bamüderrisliine tayin edilmitir. Burada gerek Selçuklu devlet büyüklerinin ve gerekse genel halk kitlelerinin teveccühüne maz-
har olan Gazâlî
geni öhretine ve maddî imkanlara ramen bu ha-
linden derin bir rahatszlkla ve ruh hâleti üzerinde
meydana gelen
dalgalanmalarla derslerini brakt, talebelerle iliiini kesti. Elde ettii bilgiler ve dünyevî
l
makamlar kendi ruhunun ve kalbinin
aç-
doyurmaya yetmedi. Kendi ifadelerinden örendiimize göre Badad'daki bu dört yllk müderrislik hayatndan sonra am'da, Kudüs'te, Mekke'de, Medine'de ve Tûs'da geçen onbir senelik bir inziva hayat vardr ki Gazâlî'yi Gazâlî yapan da asl
Hicrî 499-Miladî
yatna balad. Bu
1
105-6
ylnda Niabur'da
ikinci tedris
bu yllardr.
tekrar tedris ha-
dönemi de uzun sürmedi. Tûs'da
yanna bir medrese ve bir tekke yaptrd. Hicrî 505-Miladî 1111 ylnda vefat edinceye kadar hakikat ilimlerinin örenim ve
evinin
öretimiyle
urat.
Geriye bir insan ömrüne
smas
güç sayda
iradn devam ettirip duasna nail oldu. Bu sebeple
pekçok eser brakt ve yüzyllardr manevî bütün slâm âlmenin muhabbet ve
"Hüccetü'l-slâm"
namna layk
görüldü.
5
Ruhu
âd olsun...
ÇNDEKLER 1.
Bölüm 11
Tevhîd Risâlesi 2.
Bölüm
Ledün
66
Risâlesi.
67
Mukaddime..
I
lmin Üstünlüü Nefis ve
nsan Ruhu
M41MMIM**
70 73 81
lmin Ksmlar. Tasavvuf lmi
lim Tahsilinin
Yollan.
limlerin Tahsilinde Ruhlarn Mertebeleri
Ledünî lmin Hakikati ve Lüzumu
89 97 101
ÖNSÖZ NV€TN€ BRKAÇ SÖZ
Sevgili
Okuyucu!
Önsöz
niyetine
kaleme alman ve senin dikkatine sunulan bu
düünüldüü ve uzunca yazlmas tasarland halde buna muvaffak olunamamtr. Hem içinde bulunduumuz zaman ve zeminin, hem de hâlet-i nahiyemizin bu türden meseleleri (ilm-i yaz, etraflca
ledün, tevhîd v.s.) ifade gösterilebilir.
mas
Bununla
(ya da hiç
etmeye müsait
birlikte
olmay
bir sebep olarak
bu kadar önemli ve
anlalmamas)
sebebiyle kimi
yanl anlal-
zaman istismara yazmamak bizim
maruz kalan bu önemli konulara dair hiçbir ey için doru deildi. Ksaca söylemek gerekirse, üzerinde
düünme
ve notlar alma ihtiyac
duyduumuz
bir
bir süredir
konuda ahsî ka-
ksmn yine de seninle paylamadan edemedik. Belki bizim baaramadmz sen baarrsn, bizde "uyanmayan" naatlerimizin bir
"uyanr" diye elinde tuttuun kitabn konulannn ruhuna dair birkaç hususu ksaca, birer anekdot eklinde kaydedi-
hakikatler sende
yoruz...
Özel anlamyla deil de genel anlamyla "ledün ilmi" hayat-
mzn her safhasnda ve her annda hâl, bütün insanî bi
durumlarmz
aslnda her yere, her
harekât,
içine almaktadr.
eye
sirayet
düünü
Hava,
k
v.s. gibi
veya su
gi-
etmi durumdadr. Çünkü
ehadefte herey "âlem-i gayb" ile irtibatldr ve âlem-i ehadet âlem-i gayb tarafndan ( her eyle her eyde) çepeçevre
"âlem-i
7
nsan
içinde
sebepler âleminde ilim tahsil etmede
bulunduu
(ilimden ne anlyor ise) üzerine
düen
"kesb" ve "talep" vazifesini
yapmak bakmndan muhtelif vesilelere müracaat edip ahsî teebbüste bulunduunda; yani kitaplara bavurmak, kainat ve kanuni*»
larn
inceleyip aratran bilimleri (fen)
örenmek
artlar altnda bir sebep-sonuç ilikisi içerisinde
sadece ""malumat, veri,
kar
doküman ya da
eyann
bilgisi"ne
gi,
ilk elde
ular, eyaya
Ama
eyann ehade-
tanma), "hakikat", "nur" ve "hikmet" haline dönüüp insan-
da kalbî ve ruhî bir "uyana" le ile
maddî
sadece hayal ve akl düzeyinde bir muhatabiyet ya$ar.
sonuçta bütün elde edilenlerin "marifet" (Allah' tiyle
v.s gibi
mümkün
vesile
oluu ancak
ikinci bir
muame-
olmaktadr: Akldan kalbe bir köprü atp bütün
doküman, malumat ve
bil-
effaflatrmak, yak-
verileri eritmek,
klnmak.
-
mak....
Böylece hikmet ve marifet nimetine mazhar
te ilm-i
bâtn, ilm-i gayb, ilm-i ledün eklinde tabir edilen hakikati
zannmzca bu meyanda düünmek daha isabetli lm-i ledün denilen, ismi var cismi yok bilinden olan bu hakikati akla
zümrüd-ü anka ka-
stramamaktaki
ilgili.
temel problem-
anlayamamak ve
ikisini birbi-
Halbuki her "kesb"
ayn zaman-
lerden birisi "kesb-vehb" meselesini
rinden külliyyen ayrmakla
bir
olacaktr.
bakldnda "kesb", ama "itikad ve kudret dairesi"nden bakldnda "vehb"tir. Herey da "vehb"tir. Herey "sebebler dairesi"nden
her an bir "Vehhab-ü Zü'l-kram" tarafndan "verilmektedir.
Kesb'in içinde vehb'i görememek ilmin sadece kat sebep-sonuç
snrl artlar içinde elde edilen bilgi ve kültür ynlarndan ibaret olduu zehabn uyandryor. nsann mahiyetinin ne kadar geni ve engin olduunu anlayamayp inzinciri içinde
san sadece
kalnarak, sadece
bir
"akl
ten akl' kalb'ten
varl"
kopuk
olarak görmekten kaynaklanyor. Za-
bir vaziyette kendi
8
bana
ve kendine
ait
#
olarak
düünmek
de
bal bana bir
san kalp, ruh, akl, hayal, sr
ve
lâtife
fecaat arzediyor. Halbuki in-
ve daha pekçok manevî azâ
v.s. gibi
denilen ince, hassas hislerden
Bu çerçevede düünüldüünde
ise,
mürekkep
bir mahluktur.
ilm-i ledün; cüz'î iradenin
sarfedilmesinden sonra ruha ilka edilen bir nurdur,
hayatmzdaki i,
Pratik
faaliyet ve
diyebiliriz.
düüncelerimizi kendi es-
babperest (nedenselci) zihin kurgumuz ve
anlay
biçimimizle
dorudan doruya kendimize maledip kendi ahsmzn bir eseri bildiimizden dolaydr ki çalma, gayret ve örenmelerimizin tek failinin kendimiz olduunu varsayyor ve sonuçta kendi "aln terimizle" elde ettiimiz eyleri hesaba katp, sadece kendi "ürettiklerimizi" dikkate
ayan
buluyoruz.
Bu tasavvurumuzun
"ilm-i iman", bir "ilm-i tevhîd" olabileceini hiç
haricinde bir
mi
hiç
düün-
müyoruz.
Once
pratik
hayatmz
ve içinde
müahede
edilenler (cüz'iy-
koparlp (haa!) sebeplere isnad ediliyor. Bunun dolayl bir tezahürü olarak da ilmi sadece fkh, tefsir, kelam, fizik, yat) Allah'tan
kimya, biyoloji kitaplarnda yazlanlardan ibaret sayabiliyoruz. Halbuki gerçek ilim, insan ruhunun eyann hakikatlarn (sa-
dece
eyann kendisini
veya tasvirini deil) blmesidir.
mülkünü deil melekutunu bilmektir hakikî
ilin
Eyann
.
) mam
Gazâlî Hazretleri Risale-i
Ledün niye
;inin
daha
ilk
cümlelerinde aslnda ilm-i ledün'nün (dolaysyla î!m-i iman ve ilm-i tevhîd'in) artlan n ortaya koymaktadr:
"Hamd, has kullarnn (havas)
kalplerini velayet nuruyla tez-
yin eden, nefislerini inayetin en güzeliyle terbiye eyleyen, irfan sahibi âlimlere dirayet anahtarlaryla tevhîd
kapsn
açan Allah'a
mahsustur."
Burada, "has kullarnn (havas) kalplerini velayet nuruyla tez-
9
yin eden" demekle; lin
hem
ve amel-i a-
kalplerin ancak iman, takva
esasna dayanan "velayet nuruyla" ziynetleneceini, hem
kal-
bin velayet nuruyla süslenmesinin has kul (havas) olmaya, yani
Mabud
olarak her hareket, itikad ve amelinde sadece bütün esma-i
hüsna'nn
sahibi Allah-u Teala'y
mektedir.
Aynca "tezyin eden"
si
söyle-
ibaresinde kalbin ziynetlendirilme-
iini Zât- Akdes'e raci klmakla kiinin kendi
sa'y'i
bana
kesb'i
ve gayretiyle, peyderpey öreniiyle (taallüm) kalbini aydn-
latp, teyzin edemeyeceini,
nu
bal olduunu
tanmaya
belirtiyor.
nsana düen
ram ve atâ'y kabule müsait
bunun
bir "fazl,
ikram ve atâ" olduu-
vazife ise, kendi nefsinde bu fazl, ikbir
zemin hazrlamas, yani
efkat ve tefekkür uuruyla nefsinin terbiyesine çalma-
acz, fakr,
sdr. Sebeplere
tevessül ve iradenin sarfyla birlikte dergâh-
ilâhiye'ye bir tür duada
Devamnda,
bulunmasdr.
"...nefislerini inayetin
en güzeliyle terbiye eyle-
yen" demekle; nefislerin terbiyesinin ancak "inayet"le
duunu,
sürekli bir
mümkün ol-
terbiyeye talib olan kiinin kainatta ve kendi ftratnda
dercedilmi olan kanunlara uygun davranmakla inayeti celbedece-
ini ve böylece Rabb-i Rahîm'i tarafndan
"inayetle" terbiye olu-
nacan zmnen söylemektedir. "...irfan sahibi âlimlere dirayet
açlmas"
iki
anahtarlanyla tevhîd
kapsnn
temel arta balanmaktadr. Birincisi, "irfan sahibi
âlim olmak" (sadece âlim olmak deil); ikincisi
ise "dirayet
anah-
tarlarn" kullanmaktr. "rfan sahibi âlim" olmak meselesinde
"akl ve kalbin ittifak"n anlamak ve yetle (yani akleden kalbin
görü ve
fetanet sahibi
eyann
ikisini
birden kullanp "dira-
melekutuna âinâ
bir keskin
oluuna) mazhariyeti anlamak mümkündür
kanaatindeyiz.
Vesselam...
ÖZBURUN Serkan öZBURUN
Yûsuf Özkan
10
TEVHÎD RSÂLES (Risâletu't-Tecrîdi fî Kelimeti't-Tevhîd)
TEVHÎD
RSALES
MUKADDME an yüce olan Allah'a mahsustur. Salât ve selâm Pey-
Hamd,
gamberimiz Hz.
Muhammed
(s.a.v)'e,
onun
âl
ve ashabnn
üzeri-
ne olsun.
slâm
âleminin
gamberimiz illallah
mümtaz simalarndan
Muhammed
benim kalemdir. Bu kaleye giren kimse azabmdan kurtu-
La de
mam Gazâlî, Pey-
Mustafa (s.a.v)'dan vârid olan; "La ilahe
lur"^ mealindeki kudsî hadîsi
leye
olan
ilahe illallah,
snanlar
büyük
u ekilde izah ediyor:
bir kale ve tevhidin
bayradr. Bu
ka-
ebedî saadet ve sonsuz nimeti; bu kaleye girmeyip
darda kalanlar ebedî ekavet ve azab hak ederler. Eer bu kelime [kelime-i tevhid] senin kalbini çepeçevre ku-
atan
bir sur
olmazsa ve bu kelimenin ruhu, bu dairenin merkezin-
deki noktay tekil edip; tevhidin saltanat, nefsini, heva ve hevesten
korumayp, eytanlar kalbine
girerse, kalenin
dnda kalm-
sn demektir. Sadece
dilinle la ilahe illallah
demen
sivrisinek
kanad arl-
nca ve zerrece kymete sahip deildir. O halde bu kelimeden nasibinin ne kadar olduunu iyice düün. ayet
tevhidin
mânâsn kavram,
"Allah onlarn kalplerine
iman
ruhla [nur] desteklemitir.'*
2
*
yazm
ruhuna nüfûz etmisen;
ve onlan kendisinden
mealindeki âyet-i kerîmede ifadesini -
•
(1)
(2)
bir
Ebu Nuaym, bn-i Neccar ve bn-i Asâkir rivayet etmitir. Mücadele Sûresi, âyet 22
RSALES
TEVHÎD bulan,
mahlukatm
Muhammed (s.a.v) ve yüzyirmibin nimete kavumusun demektir. Böylece
efendisi Hz.
küsür nebinin nasibi olan
dünya ve
mahsulatn
âhiret
veliler defterine
elde eder, her
iki
cihanda saadete erer,
(3) yazlr ve "âlem-i fazl"dan saylrsn. Zira Allah-
u Teala bu hususa dikkat çekerek;
"Kim
Allah'a ve peygambere
ite onlar, Allah'n nimet verdii peygamberler, sddîkler, ehidler ve sâlihlerle beraberdir. Onlar ne güzel dostturitaat ederse,
lar.
Bu büyük
nimet Allah'tandr. Hereyi laykyla bilen olarak
Allah yeter" buyurmutur.
ayet tevhtdden ibaretse; "Bedevîler
(4)
nasibin bu kelimeyi sadece dille söylemekten
iman
ettik dediler.
Fakat slâm'a girdik deyin.
Eer
man
De
ki; siz
henüz kalblerinize yerlemedi.
Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah
amellerden hiçbirinin
Rahîmdir'^
nafklarn
münafn
sevabn
iman etmediniz.
yaptnz
güzel
size eksik vermez. Allah Gafûr'dur,
âyet-i kerimesinde
açkland
gibi böyle bir hal,
mü-
Abdullah bin Ûbey bin Kâ'b bin Selül ve yüzbin nasibidir ki Kur'ân- Kerîm'de bu duruma iaret edilmi
reisi
"Ey Muhammed! Münafklar sana gelince 'Senin üphesiz Allah'n resûlü olduuna ehadet ederiz' derler. Allah, senin kendisinin peygamberi olduunu, bunun yannda münafklarn yalanc (6) olduklarn bilir" buyrulmutur. te bu durumda sen, dünya ve bir âhirette hüsrana uram kimselerden olursun ki bu hal apaçk
ve:
(3)
Âicm-i Fazl: AMah-u Teala' nn fazl- keremiyle muamele edip hidayete erdirdii kimselere denir. Zdd âlem-i adl'dir. Gerçekte bu kavramlar insanlarn iyi
ve kötü taraflarn sembolize etmekte olup, kitabn
(4)
nuyla ilgili geni açklamalar mevcuttur.(Çev.) Nisâ Sûresi, âyet: 69-70
(5)
Hucurât Sûresi, âyet, âyet 13
(6)
Münâfikûn
Sûresi, âyet:
1
14
ileriki
sayfalarnda ko-
TEVHÎD
RSALES
ziyandr. Bununla birlikte âlem-i adl'in,™ Allah terine kaydedilirsin. Nitekim,
fklar cehennemin en
alt
dümanlarnn
def-
Kur'ân- Kerîm 'de; "üphesiz müna-
tabakas ndadrlar. Onlara bir
yardmc
da
bulamayacaksn" buyurulmutur. (8)
La
ilahe illallah, bir kaledir. Fakat
ve yalan
inancn kurarak tahrip gülleleri
fak balyozlanyla onu içine
düman girip tevhidin izlerini
lerinize
La
gibi kimselerin
fiillere
yansyan ak-
mânâsn
alm ve onlar
kupkuru
[Buna ramen], "Dorusu Allah
suretle
sizin suret-
deil sadece kalplerinize bakar" buyurulmutur. (9) ilahe illallah'
lakrdlar bir
yok etmi,
ni-
mülkiyetlerini [vücutlarn] ihlal ederek on-
lardan kelime-i tevhidin
babaa brakmtr. n
kar iftira
atmlar, ekavet ve
ykmaya yeltenmilerdir. Bu
karartm, mesken
sini
münafklar ona
n
mânâs gitmi
sadece birtakm harfler ve
kalm ise bu, kelime-i tevhid kalesinin mânâdan yoksun
ekilde yalnzca
dille
anlmasdr. Nasl
ki
atei anmak
dili
yak-
myor, suyu anmak bomuyor, ekmei anmak doyurmuyor, klc anmak kesmiyorsa ayn ekilde kelime-i tevhid kalesini sadece dille anmak da kiiyi kötülüklerden (Allah'n rzas dahilinde olma-
(7)
Âlem-i Adi: Allah-u Teala'nn adaletiyle muamele edip terkettii, haktan
(8)
uzaklatrd kimselere Niâ Sûresi, âyet: 145
denir. (Çev.)
(*)
muhterem bu son cümlede tevhidin hem mânâ, hem de hal ve tavrlardaki yansmalar bakmndan bir kiiden uzaklamasnn beraberinde getirecei manevî ve maddî yoksunluk, çoraklk halini ifade etmek istiyor. (Çev.)
(9)
Fethî-i
Müellif-i
Karamanî,
Krk Hadis Tercümesi
15
8
TEVHÎD RSÂIyES Halk arasnda söylenilegelen hiçbir kimsenin dili
yanmayaca
bir söz vardr: gibi,
"Ate demekle
bin dinar demekle de hiç
kimse zengin olmaz."
Söz kabuk, mânâ özdür. Söz sedef ise, mânâ incidir. Öz maynca kabuu neylersin. ncisi olmayan sedef neye yarar. Kelime-i tevhidin sözcükleri ve mânâs, ceset
ie yaramad gibi, bu ifade de mânâs olmakszn hiçbir fayda salamaz. Ruhsuz
ceset bir
Âlem-i
mânâsn
kelime-i tevhid'in
fazl,
alp, suretiyle
hem
dlarn, manâsyla
ile
ol-
ruh gibidir.
[kelime-i tevhid]
suretini,
hem de
içlerini süslediler.
Böylece dünya ve ahiret nimetlerini elde ettiler. Ve KelâmKadîm [Kur*ân- Kerîm] onlara ehadet ederek aadaki âyetlerle onlar tasdik hipleri
O'ndan baka
baka ilah
yoktur.
Âlem-i adi lar.
"Allah, melekler ve adaleti yerine getiren ilim sa-
etti:
Onlar
ilah
olmadna
ahitlik etmilerdir. O'ndan
O azîzdir, hakimdir.'*"»
ise kelime-i tevhîdin
dlarm
bu sözle
.
mânâsn deil,
suretini
süsleyip, içlerini küfre boyadlar.
sebeple kalpleri simsiyah ve kapkaranlktr. Onlar, zahiren rünerek, birtakm dünyevî emellerine ulatlar. ret-i
ilahiye'den bir rüzgâr esip, onlarn
onlar küfürlerinin
ald-
karanlnda
zayf
n Oysa
ki
iyi
Bu gö-
yarn kud-
söndürerek,
brakverecektir. Nitekim; "Onlar
ate yakan kimseye benzerler
Allah
çevresini
aydnlatmak
klarn
karartnca onlar karanlklar içinde kör bir halde brak-
için
ki
Sardrlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden doru yola (l,) dier bir âyette; "Allah münafklarn yadönmezler" buyrulmu,
mtr.
lanc olduklarn (
10)
(1 1)
bilir" ifadesiyle
Âl-i îrarân Sûresi, âyet:, âyet
Bakara Sûresi, âyet 17-18
1
onlarn yalanc olduu belirgin
RSALES
TEVHÎD klnmtr.'
Heva ve
hevesine, altn ve
gümüüne kulluk edip duruyorken,
La ilahe illallah demen herhangi bir mânâ ifade eder mi? Sana; "Ey inananlar! Yapmadnz birey hakknda niçin yaptnz söylersiniz. Yapmadnz eyi yaptnz söylemeniz Allah katnda büyük bir suçtur" eklinde hitap
Kur'ân- Kerîm' deki ve hevesini ilah edinen,
lan
ve
yalancln yüzüne
u âyetten ders almak lazmdr:
bilgisi
olduu
halde Allah'n
"Heva
artt, ku-
ve kalbini mühürledii, gözünü perdeledii kimseyi gördün
mü? Onu
Allah'tan
(tezekkür) misiniz !"
baka kim doru
gümüe
yola eriti rebi lir.
Düünmez
(14)
Sen hevana, altn ve altna,
edilir
gümüe
peresti
etrrtektesin.
üphesiz
ve güzel elbiselere peresti eden kimse helak
ol-
mutur. Bütün
ilgini ailene
ve evine yöneltmi, mal ve çoluk-çocuu-
na meyletmiken tam anlamyla "La ilahe sn. Zira fiiliyatn
yalanlad
illallah"
demi saylmaz-
her söz merduttur. Lisan- hâl, ko-
numa dilinden daha fasihtir. Her daim "La
eer kalbinde mânâ meybaka birisine snman, bakasndan
ilahe illallah" diyerek
olumusa, Allah'tan korkman ve yardm istemen gerekmez. vesi
(12)
Münafkûn
(13)
Saf Sûresi, âyet: 2-3
(14)
Câsiye Sûresi, âyet: 23
Sûresi, âyet:
1
17
TEVHÎD
RSÂLES
Allah-u Teala: "Sen 'La ilahe la Cinsiyet
peyda edersen, ne biz senin
kim Allah
için...
illallah'
içinse,
huû duyarsa Allah
der ve bizden
ne de sen bizim
için oluruz,
Allah da onun içindir.
bakasy-
Kim O'na kar
o kimseyi korur. Kulum! Niçin benden baka-
sna snrsn! Halbuki hereyin dizgini benim elimdedir. Ben mülkün gerçek sahibiyim ve mülkümde dilediim gibi tasarruf ederim. Bu âlemde ancak benim dilediim olur ve herey ancak benim irademle vukû bulur. O halde benden bakasna snma, benim rahmetimden ümidini kesme! Zira ancak kafirler benim metimden ümidi
keser.
rah-
Cezamdan, sadece gönlü beni arzulayanlar
kurtulabilir" buyurarak;
"Allah'n rahmetinden ümidinizi kesme-
dorusu kafirlerden bakas Allah'n rahmetinden ümidini kesmez" âyetiyle bunu teyid etmitir. (l5) yin,
"La
ilahe illallah"
lafzn sadece
dilinle söylüyor
kalbinde hiçbir semeresi olmuyorsa sen tevhidin
mânâs
ve bu sözün
Eer kelime-i âk, "srr"nda
münafksn.
kalbinde ise mümin, ruhunda ise
[kalbteki vedia-y ilahî ve lâtife] ise mükâifsin. Birinci nevî
avama, barla
ikincisi havâssa,
ilki
kalbin
üçüncüsü havâss- havâssa
basiretin;
Bu
iti-
sâdkn; ikincisi üçüncüsü mükaefe ve müahede-
mânâdan yoksun, mücerret
inirahnn ve
aittir.
iman
bir haber-i
nin meyvesidir.
Kalbin tasdiinden yoksun, yalnzca dille iman ettiini söyle-
yen
bir
kimse olmaktan sakn. Çünkü, kelime-i tevhîd kyamet gü-
nü senin aleyhinde ahitlik edip; "Ey Allahm! Ben bu kiiyle bun-
(15)
Yûsuf Sûresi,
âyet:
87
18
„
RSALES
TEVHÎD
ca yl arkadalk ettim bir kere dahi bana hürmet etmedi,
hakkm
ödemedi" diyecek.
Demek
ki
bu kelime senin lehinde veya aleyhinde ahitlik
edecektir. Âlem-i fazl'dan isen lehinde; alem-i adi 'den isen aley-
hinde ahitlik edecek. O, âlem-i fazl cennete girene kadar onlarn
cehenneme gidene dek onlarn aleyhinde aite; "nsanlarn bir ksm cennete, bir ksm da çlgn
lehinde; âlem-i adi hitlik eder.
alevlerin
bulunduu cehenneme
iaret eder.
girer" âyet-i kerimesi
bu noktaya
(I6)
Kelime-i Tevhîd'in evveli küfür, âhiri imandr. Alem-i adi sa-
dece "La ilahe" diyerek küfre dütüler. Oysa ki onlara;
durmayn,
"Kapda
içeriye geçin" denilmiti.
Kur'ân- Kerîm 'de bulunan; "Ey iman edenler! Allah'a, peygamberine, ona indirdii kitaba ve daha önce indirmi taplara inann. rini
Kim
olduu
ki-
Allah', meleklerini, kitaplarn, peygamberle-
ve ahiret gününü inkâr ederse, üphesiz koyu bir
sapkla dal-
mtr" âyeti bu minval üzere ele alnmaldr. Âlem-i fazl, aslî vatana (vatan- aslî) ulam, yani "illallah" menziline varm kimselerdir ki onlar: "Peygamberler ve müminler (17)
ona rabbinden indirilene inandlar. Hepsi Allah'a, meleklerine,
ki-
taplarna, peygamberlerine iman ettiler" eklinde tavsif edilmiler-
dir.™
« (16)
Ûrâ Sûresi, âyet:
(17)
Nisâ Sûresi, âyet: 136
(18)
Bakara Sûresi, âyet 285
7
19
RSALES
TEVHÎD "La ve
ilahe" diyerek âlem-i adl'den saylanlarn ilki lanetlenmi
kovulmu eytandr.
"llallah" kelimesini telaffuz ederek iman
bahçesine giren ve âlem-i fazl
snfna dahil
Âdem'dir. Bu nedenle âlem-i adi âlem-i fazlnkinde ise
imdi "La
Âdem
listesinin
(a.s)'in ismi
olan
en
ilk
kimse
ise
Hz.
banda eytann,
yazldr.
ilahe" menzilinde durup da küfre
düen eytana
m, yoksa "illallah" -diyerek imana eren Âdem (a.s)'e mi iltihak ettiini iyice düün. Sakn eytana uyma. Eer eytann yolundan gidersen Âdem'in yolundan sapm olursun, onunla olan ban kop-
mu olur ki o vakit eytanî vasflarla muttasf olursun. "Allah, iblise; 'Haydi
nemde
git,
onlardan sana kim uyarsa
hepiniz tam bir ceza
ile
Ve
bil ki
sana:
cehen-
cezalandrlrsnz. Vesveselerinle
gücünün yettiini yerinden oynat, onlara kar yaya ve atl askerlerinle haykrarak yürü, onlarn mallarna ve çocuklarna ortak ol, onlara vaadlerde bulun' dedi. için
eytan sadece onlan aldatmak
âyet-i kerîmesiyle nida olunur.
vaadde bulunur"
lah-u Teala sana adaletiyle ait listenin
Ama
muamele edecek
bana kaydedip
iblisin
(,9)
ayet
Al-
olursa seni âlem-i adle
ordusuna dahil eder. Yok
eer
fazl-u keremiyle davranacak olursa seni âlem-i fazln defterine ya-
zp Âdem'in safna katar. "La
ilahe" lafz "illallah" lafzna
ayrlmamas gereken
tek bir sözdür.
bal
"La
olup, ikisi, birbirinden
ilahe" zehir ise, "illallah"
olmayan zehri içen kimse nasl helak olursa, ayn ekilde "La ilahe" deyip "illallah" demeyen kimse de helak olur. Kukusuz zehirden sonra panzehir içen kimse nefsini dizginpanzehirdir. Panzehiri
lemitir. Nefsine sahip olan kimse birbirinden çok farkldr.
(1
9)
srâ
Sûresi,
âyet 63-64
20
ile,
nefsini helak
eden kimse
TEVHÎD 'La ilahe'yi i
RSALES
'illallah' çizgisine
kavuturmadkça,
sen, kelime-
tevhid kalesinin harabelerinden birinde kalrsn. 'La ilahe' kale-
nin
yans olduu
için
dier yans olmakszn
maz. Nitekim Allah-u Teala, "La ilahe
O
buyurmutur. kale
kale
illallah
halde sen 'La ilahe'yi 'illallah'a
tüm rükün ve ksmlaryla tamamlanm
dört rüknü vardr.
Ayn
ekilde 'La ilahe
tamamlanm olbenim kalemdir"
baladnda,
olur. Zira
illallah'
her kalenin
dört kelime olup,
herbir kelime tevhid kalesinin bir rüknüdür. Suret itibariyle
böyle
olduu
gibi,
mânâ yönüyle de
bu
durum
böyledir.
Tevhid kalesinin rükünlerini öylece sralamak mümkündür:
Namaz, lime-i
oruç, hac, zekât, (bir de kale olarak nitelendirdiimiz) ke-
ehadet. slâmiyet bu
be esas üzerine kurulmutur.
• Ey kardeim bilmi ol ki, insanlk ehrindeki kalbin korumasndadr. Bu ehrin sakinlerinden olan
tevhid kalesi kulak, göz, el
ve ayak kalbin kölesi ve hizmetçisi olup istemeseler de kalbin emirlerine
uymak
mecburiyetindedirler. Evet, bu uzuvlar kalbin
teklerini yerine getirmek,
ona muhalefet etmemek üzere yaratl-
mlardr. Kalbin emretmesi tar,
ayak yürür.
is-
Eer kalp bu
üzerine göz bakar, kulak duyar,
el tu-
uzuvlara bu hareketlerin aksini emre-
derse yine yaparlar. Ksaca, bunlar kalbe itaat etmek zorundadrlar.'
ayet
kalb mülkünde zulmediyorsa emrindeki uzuvlar zu-
yaplmasnda kullaMesela, göze haram eylere bakmasn, kulaa kötü sözleri
lüm, fesad, muhalefet ve inat gibi kötü ilerin nr.
dinlemesini; el ve
onlar hakikati
ayaa
haramla meguliyeti emreder ki böylece
göremez ve duyamazlar. "Sardrlar,
21
dilsizdirler,
TEVHÎD kördürler.
Bu
cehennem
için
sebeple
doru
RSÂLES
yola dönmezle^"(20, ve; "Andolsun
ki,
de birçok cin ve insan yarattk, onlann kalpleri var-
dr ama anlamazlar, gözleri vardr ama görmezler, kulaklar vardr ama iitmezler. Bunlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da aadr-
te gafil olanlar bunlardr" âyetleri bu noktaya temas etmekte-
lar.
dirler.^
taat
Kalb kendi memleketinde adaletle hükmederse, bu uzuvlar ve ibadet etmekte kullanr. Yani, göze iyiye, güzele bakmasn;
kulaa faydal
eyleri dinlemesini,
dier uzuvlara da hayr ileme-
emreder ki bunun neticesinde bereket balar, kalbin meydan
lerini
Peygamber Efendimiz
(s.a.v.):
o iyileince bedenin hepsi
iyileir,
temizlenir, saflar. Bunlara iareten
"Bedende
bir parça et
vardr
ki
o hastalanrsa bedenin hepsi hastalanr. tur
te
o kalptir" buyurmu-
(22)
• Kelime-i tevhid; kaps, kale olup, dir.
kapcnn hakkn
kapcs
vermeden
ve bekçisi olan içeri
salam
bir
girmek mümkün deil-
Yani 'Lâ'nn srrndan geçmeden 'illa'nn isbatna varamazsn. Gerçekte sen, bireyi menfî veya müsbet klamazsn. Çünkü,
meaO
olan
cyin de
ey zaten menfîdir ki nefyedilemez.
isbata ihtiyac yoktur.
Hakeza müsbet
bir-
Menfî menfîdir, müsbet de müsbet-
'tir.
'Lâ ilahe
karn
illallah' dört
kelime, oniki harf gibi görünmesine
gerçekte bir kelime ve dört harften
ibarettir.
18
(20)
Bakara Sûresi,
(21)
A'raf Sûresi, âyet: 179
(22)
Buhari Kitabu'l-mân, 1/19, b.39; Darimî, Büyü':
âyet:
22
1
RSALES
TEVHÎD Allah lafz mutlak bir
doru
olup, inkân ve nefyi
deildir. 'Lâ ilahe' ifadesi de mutlak
mânâda
mümkün
bir nefiydir. Zira bir
eyin sükutu ve vücudu tasavvur edilmedikçe nefyedilemez. Nitekim Lâ harfi, sübutu ve vücudu tasavvur edilebilen bireyi nefyet-
mek
baka tanrlarn mevcudiyeti mânâsnda olmayp; ei ve benzeri, orta ye zdd olmayan Aliçin kullanlr.
lah'n
varln
Yani bu,
tekid ve tesbit
için
kullanlmtr. Bunun
aksini
vehmeden kimse müriktir. 'Lâ ilahe illallah', gerek ilahî srlarn ve gerekse O'nun varlnn üzerinde bulunan haricî tozlan temizleyen bir süpürgedir.
Hakk'n
tecellisine
Dâvûd
lah-u Teaia
Bu
süpürge, kalb
ar'n
temizleyerek Cenab-
mazhar, nazarna mahal
(a.s)'a:
"Ey Dâvûd! Bana
olur.
Bu
itibarla
Al-
bir ev temizle de ora-
da kalaym. Gökler ve yer beni içine alamazken
mümin kulumun
tertemiz kalbi beni içine ald" buyurmutur.
Masivaya nazar edip kirlendiin, ilim ve derece üstünlüüne güvendiin ve varlk âleminde Allah'tan bakasn gördüün süre-
Ne zaman eyay hereyin sahibi delil klp, onlarda hakk görürsen
ce "Lâ ilahe" nefyi senin içindir. olan Allah'n birliine (tevhîd)
ite o an 'Lâ'dan kurtulur 'illa'ya ularsn.
"Allah de, sonra da onlan brak, daldklar bataklkta oynaya23 *
dursunlar."*
Bu
anmay brakr, nin tam
âyette belirtildii gibi sen ne
bâkî olan Allah'n zikriyle
anlamyla Allah demi
olur,
23
zaman
megul
fânî eyleri
olursan kelime-
masivadan yüz
çevirirsin.
RSALES
TEVHÎD
"Allah" kelimesini oluturan
.
si
olan
elif,
lam ve ha harflerinden
biri-
Allah'n kendi zâtyla kaim olduuna, mahluklarla
elif;
herhangi bir alakasnn
olmadna
Hakk'n tüm mahlukatn gerçek
Lam; Cenab-
iarettir.
olduuna
sahibi
Ha
delalet eder.
harfi ise göklerde ve yerde olanlarn hepsinin Hâdî'sinin Allah ol-
duunu belirtir. rin
Nitekim Kur'ân- Kerîm 'de "Allah göklerin ve ye-
nurudur" buyurulmutur. (24)
Bunlar öyle arlamak da mümkündür: kendi nimetini her tarafa
Lam halkn
yaymak
Elif,
Cenab- Hakk'n
suretiyle halk ile ülfet ettiine;
ak
ve
bu nükteleri
u
Hak'tan yüz çevirdiine; Ha, Allah dostlarnn
mohabbet içinde kaldklarna
airin
iarettir.
biri
ekilde m'sralara aktarmtr:
Elif,
halkla ülfet etmek
Lam, knamaktr eytan Ha, O'nun akyla Ve...
comak
~
Uyarmaktr insan m.
Basiret gözünü aç! Âlemdeki
herey 'Lâ
ilahe illallah' der.
"Yedi gök, yer ve bunlarn arasnda bulunanlar O'nu tebih eder,
O'nu hamd
ile
anlamazsnz.
rnda öyle
(24) (25)
tebih etmeyen yoktur. Fakat
siz
onlarn tebihlerini
O Gafur ve Halîm'dir."*25 Bu hakikat airin msrala*
dile gelmitir:
Nûr Sûresi, âyet: 35 srâ Sûresi, âyet: 44
24
RSÂLES
TEVHÎD Herey de vardr apaçk
bir âyet
O'nun birliine eder delalet
• Tevhid güneinin sadece senin üzerine sn. saf ra
Bu i
doduunu mu
sanr-
senin bildiin gibi olmayp, kular dahi O'nun için saf
olmu, O'na dua ve tebih etmektedirler.
kyasla daha üstün, daha azametli ve
dier mahluklaoluunuz mükellef
Sizin
faziletli
olmantzdandr. Yoksa size ihtiyaca binaen bu özellikler verilmi deildir. yilik ve üstünlük Allah tarafndan verilmi bir nimet olup
Kur'ân- Kerîm 'de buna temas
nolunu
edilerek:
"And
olsun
ki,
biz insa-
kldk, onlarn karada ve denizde gezmesini saladk, temiz eylerle onlar rzkl andrdk, yarattklarmzn pek ço-
undan
erefli
üstün
kldk" buyrulmutur. (26)
• Allah-u Teala
sizi
-
ademiyet srrndan varlk sahasna getirmi
ve size kulluk vazifenizi yerine getirerek, Allah'n birtek
anlamanz emretmitir. ihtiyaç sebebiyle
vahdaniyet
sfatnn
deildir. Zira dir ve
veya
Sizlere vücut verilmi ilahî
olmas herhangi
bir
olduundan ve bulunduundan dolay
sfatlarn size muhtaç
sizin ehadetinize
O'nun sfatlan
olduunu
hiçbir
inkârcnn inad nedeniyle
ahidin ehadetine
gizli,
25
bal
bal deil-
örtük bir hale gelmez.
RSALES
TEVHÎD Yarasalar dahi günein surlu
olmas
varln
sebebiyle onu göremezler.
n
çekilip uyurlar. Onlar gecenin
salarn
güne
gözlerinin
bu
Fakat gözlerinin ku-
bilirler.
Güne dounca
yerlerine
varlnn da farkna varrlar.
görememesi güne
klarndan
Yara-
deil, onlarn
klan görebilme kabiliyetinin olmayndandr.
Allah-u Teala ezelî ve ebidîdir. ster ehadet edin, ister inkar edin; yani isteseniz de istemeseniz de
ederseniz bu
eer
O'nun
ezeliyet
kis hâdis olan
varl,
böyledir.
sfatndan hasl olan
inkâr ederseniz, bu hiçbir
ebedî olan bireyin
bu
ey
Çünkü
Yok
ezelî
bal deildir.
bireyin mevcudiyeti kadîm olan bireye
Bu muhtaç olu Kur'ân- Kerîm'de öylece
ehadet
nasibinizdir.
ifade etmez.
hâdis olan bireye
Eer
ve
Bila-
baldr.
ifade edilmitir:
"Ey
insanlar! Siz fakîrsiniz. Allah ise Ganî'dir, Hamîd'dir. Dilerse sizi
yok
eder, yeniden yaratr [Halku'n-CedîdJ.
Bu
Allah'a zor deil-
dir."™
Eer
sen fakîr isen, Allah'n huzuruna zenginler gibi;
isen azizler gibi;
zayf
isen güçlüler gibi gelme.
zelil
Allah'n divanna
fakrn itiraf ederek gelirsen bilmi ol ki sabreden fakirler CVnun yannda olurlar. Zelil ve kalbi krk bir vaziyette varrsan üphesiz O, kalbi knk olan kimselerle beraberdir. O'nu anarak gitaczini,
tinse
O senin yanbamda olur. Nitekim: "Beni ann ki ben de sizi
anaym" buyrulmutur. O'na muhabbetin varsa; "Allah onlan sever, onlar da Allah' severler", O'na yaknlk peyda ederek geldinse; "Kim bana bir kar yaklarsa, ben ona bir kulaç yaklarm,
(27)
Fâhr Sûresi,
âyet: 15, 16, 17
26
RSALES
TEVHID
kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koarak gelirim. Kulum nafile ibadetlerle bana yaklar, ben de onu severim. Sevdiim zaman onun gören gözü, duyan kula, tutan eli ve yürüyen aya olurum.
Kulum artk benimle görür, benimle duyar, benimle tutar, benimle 28 Hatta öyle ki "Kulum, aç kaldm yürür" srrna mazhar olursun.* beni doyurmadn, hasta oldum halimi sormadn" denir. Bunun üzerine kul: "Sen nasl ackrsn, sen âlemlerin rabbisin" der. O da: "Benim kullarmdan biri hastaland, sen onun hal ve hatrn sormadn. zzet ve celâlime andolsun ki, onun hal ve hatrn sormu olsaydn beni onun yannda bulurdun" der. *
Tevhidi sermaye yap. Lüzumsuz eylerden arn. Zenginliini fakirlik, azizliini zelillik olarak telakki, et.
Zikrullah iar edin.
lahî muhabbet, kaftann; takva, gömlein olsun.
emniyete ihtiyacn varsa, fakirlii azk, kalb
Aza, binee ve
krkln binek, zikri
emniyet edin. Muhabbetullah -yegane dost bil. Yolculuunun maksat
ve gayesi O'na yaklamak olsun.
Eer yaptn bu ticarette kâr ettinse bil zarar ettinse
ki
hereyi kazanm;
hereyi kaybetmisin demektir.
Yapm olduun bu ticarette alc m, yoksa satc m olduunu
bir
düün. ayet alc
doruluk ten
doru
yerine
yolu
isen zarar
sapkl
etmisin demektir ki:
"te onlar
aldlar da alverileri kâr getirmedi. Za-
bulamamlard"* 29
*
âyet-i kerîmesine;
yok eer sat-
c isen kâr etmisin demektir ki; "Allah üphesiz Allah yolunda sa(28)
Buhari, Kitab- Rikak 7/190, b.38; Tabcrânî, Hz. etmitir.
(29)
Bakara Sûresi, âyet: 16
27
Ümamc
(r.a.)'den rivayet
1
TEVHÎD RSÂLESt vap,
öldüren ve öldürülen müminlerin canlarn ve mallarn
—Tevrat, ncil ve Kur'ân'da söz verilmi hak olarak— cennete karlk
satn almtr. Verdii sözü Allah'tan daha çok tutan kim
vardr. Öyleyse
tr"
ilahî
yaptnz al-verie sevinin, bu büyük bir kazanç-
kelamna muhatap
olursun.
(30)
Hangi gruba dahil olduunu anlamak "Müminler, Allah
anld
okunduunda imanlar dilerine
zaman
O'nun âyetleri güvenen, namaz klan, ken-
yerli yerince sarfedenlerdir."
O anldnda kalbin titriyor, azalarn ürperiyorsa: yumuar"
ve kalbleri Allah'n zikrine
musundur.
(32)
Bu durumda
u âyeti oku:
kalbleri titreyen,
artan, rablerine
verdiimiz nzktan
istersen
âyetinin
(31)
"Onlarn
Eer,
cildleri
srrna mazhar
ol-
sen satclar güruhuna dâhil olan kim-
selerdensindir.
Yok eer senden bu
gibi haller
sadr olmaz, Lâ
ilahe illallah
sözü duvar veya tavan gibi herhangi bir sözden farksz olursa sen alclar grubundansn. ri
u âyet sana veyl okumaktadr: "Kalble-
Allah' anmak hususunda
bunlar
apaçk
bil ki
katlam olanlara yazklar olsun. te
dalalettedirler.
* Allah'n âyetlerinden nasibi olmayan kimsenin 'La ilahe lah'
illal-
demesi ona fayda salamaz. Zira kalbi mânâdan yoksun olan,
âyetlerden nasibi olmayan kimsenin, puta ve haça tapan kimseden,
(30)
Tevbe
(3 1 )
Enfai Sûresi, âyet: 2-3
(32)
Zümer Sûresi, Zümer Sûresi,
(33)
Sûresi, âyet:
1
1
âyet:
23
âyet:
22
28
RSÂLES
TEVHÎD
tatan veya kumdan hiçbir fark yoktur. "Sonra kainleriniz yine ka-
tlat, ta
daha kat oldu. Nitekim talar arasnda içinden
gibi hatta
rmaklar çaldayan, yanlp su çkanlar vardr. Allah korkusundan
yaptklarnz bilmez deildir" âyet-i kerimesi bu noktalara dikkat çekmesi bakmndan çok mühimyuvarlananlar vardr. Allah
dir.
04
»
Müslümann
kalbi, âyette belirtildii üzere
olursa kafirin kalbi nice olur. Tevhid ehli ve
olan kimse bu
sen
durumda olursa
kafirlerin
O'nun
ta
gibi
zikriyle
kaskat
megul
ve gafillerin halini artk
düün.
O Gaflet uykusundan
un anda anlattn
uyandn,
anlar, söylediini bilebilirsin.
önce anlayp sonra anlatmakla ve
O
rolundun.
sarholuk batandan kurtuldu-
ilkin bilip
üphesiz
ki
sen
sonra bildirmekle em-
halde bilmediin eyi söyleme,
anlamadn eyi
an(lat)ma.
Kelime-i Tevhîdi, iyice anlamadan, kalbinde özümlemeden
söylüyorsan hakikatte onu söylemi olmazsn. Nitekim Kur'ân-
Kerîm'de: "Vay o namaz klanlarn haline ki onlar kldklar na-
mazdan
gafildirler"
buyrulmutur. (35)
Öyleyse, Allah' zikrettiinde heryerin kalb kesilmeli; O'nun için
konutuun
kesilmi
vakit her
yann
dil
Olmal, O'nu her tarafn kulak
bir vaziyette dinlemelisin ki
olmayasn. Bir air
(34)
Bakara Sûresi,
(35)
Mâ'ûn
demi ki:
âyet:
74
Sûresi, âyet: 4-5
29
souk
demire çekiç
vurmu
RSÂLES
TEVHÎD
Ölürüm aknla seni her zikrediimde Gafletinle düerim mahrumiyet ve hüzne Kalb
kesilirim
Ne ac
"
kalr, ne elem, yanar âteinde
'Lâ ilahe
man
gönlümün her titreyiinde
illallah'
-
sultan insanlk ehrine hâkim
senin evinin içerisinde yegane
hükümran o
olduu
za-
olur. Hiçbir ya-
banc evine giremez. Kendi evinde hükmün geçmez. Orada kalp kalmama hürriyetin elinden alnr. Malum olduu üzere hükümdar bir ehri ele geçirdii zaman orann altn üstüne getirir, orann gururun azla
Ayn ekilde, senin de kibrin tevazuya, çokluk kanaat etmeye, varln yoklua, bâkî olma hevesin
fânî olmaya,
tüm kötü sfatlarn
azizlerini zelil klar.
iyiye inklab eder. Zahirî üstünlü-
ün hakikî üstünlüe döner. Çirkin sfatlarn aac kökünden kesiküfür ve atalet dikenleri
lir,
lenir;
ve
ezilir,
iman ve tevhid fesleeni oraya
tefrîd fidanlar yeerir.
verir.
dikilir.
Orada Allah' tenzih
Böylece senin güzel sfatlarn çoalr?
"Verimli toprak rabbinin izniyle
ürün
tebih ve temsil yongalar temiz-
iyi
ürün
verir.
Çorak toprak kötü
te biz ükreden millet için âyetleri böylece yerli yerin-
(36) ce açklarz" âyeti bu meseleyi veciz ekilde açklamaktadr.
Her sultann saltanat ve hükümranl
vam
eder. Lakin
onun saltanat (36)
"La
ilelebet
ilahe illallah"
devam
30
müddet de-
bu kuraldan müstesna olup,
edecektir.
A'raf Sûresi, âyet: 58
belli bir
Hükmü
—
öncekilerin ve
TEVHÎD sonrakilerin isteine
RSALES
baklmakszn
— herkesi kuatm, göklerde
kaplamtr. Kur'ân- Kerîm 'de buna "Göklerde ve yerde bulunan herkes Rahman 'a kul olarak
ve yerde olanlarn hepsini iaretle:
buyrulmutur. (37)
gelecektir"
Bunlarn bazs ak-u evkle, ve itaat etmi bir halde; bazs da istemeyerek, zoraki bir ekilde O'nun huzuruna gelirler. "Göklerde
ve yerde olanlarn hepsi
ister
istemez Allah'a secde ederler.
Gölgelen de uzayp ksalarak O'na secde etmektedir" âyet-i kerîmesi bu konuda söylenenlere delalet eder. (38) "Rabbin ademolunun belinden zürriyetlerini alm ve: 'Ben
deil miyim' diye onlar kendilerine ahit tutmutu. 'Evet buna ahidiz' dediler. Bu, kyamet günü 'Biz bundan habersizdik' dememeniz içindi." (39) Bu âyeti ekilde tefsir etmek mümkündür. sizin rabbiniz
u
Âlem-i
fazl isteyerek, âlem-i adi istemeyerek; 'Evet,
sen bi-
zim rabbimizsin' dediler. Allah-u Teala, onlar Âdem(a.s)'in belinden çkardktan sonra iki frkaya ayrd. Âlem-i fazl Âdem(a.s)'in sanda, âlem-i adi solunda yer ald. Bunun akabinde AHah-u Teala
her iki gruba da anlama, iitme ve
ha sonra onlara hitap hepsi
etti
konuma melekesi
ve onlar kendilerine ahit
Allah'n birtek olduunu ikrar
ettiler
verdi.
tuttu.
Da-
Onlarn
ve dc "Evet, sen bizim
rabbimizsin" dediler.
Bu ki;
grubun ikrarlar arasnda çok ince
iki
Âlem-i
fazl isteyerek,
bir
i
hemencecik o ânda; Âlen
k vard. öyle -i
adi ise iste-
gevek bir eda ile 'Evet' dedi. Onlardan du ekilde söz «lnmas kyamet günü 'Bizim bundan haberimiz yoktu' demememeyerek,
leri içindi.
(37)
Meryem
(38)
Ra'd Sûresi, âyet 15
(39)
A'raf Sûresi, âyet: 172
Sûresi, âyet:
93
31
TEVHÎD Bu frkalarn
RSÂLES
âlem-i kudretten âlem-i hikmete geçmesiyle bir-
kendilerinde gizli bir ekilde bulunan 'Allah'n
likte
varl
ve
çkmtr.
Âlem-i
fazl içlerindeki
bir inançla 'Evet'
demek
suretiyle sözle-
birlii' fikri kendiliinden ortaya •
bu sese kulak vererek tam rini
tutmular; Alem-i adi
bir halde 'Evet'
dedii
ise
doruluuna tam
için verdikleri
olarak
inanmam
ahde vefa gösterememi,
mîsak bozmulardr.
m
te bu sebeple Allah-u Teala âlem-i fazl medh-u senâ ile anve;
"Onlar Allah'n ahdini yerine
getirirler
ve
andlamay
boz-
mazlar" buyurmutur. (40)
Alem-i adle ra
ise
onlar knayarak: "Allah'a söz verdikten son-
ondan cayanlar, Allah'n bititirilmesini emrettiini ayranlar ve
yeryüzünde bozgunculuk yapanlar yok mu.
te lanet ve cehennem
onlar içindir" eklinde hitap etmitir.(41)
Allah'a
kar
verilen
bu 'Evet' sözü, kyamet meydannda,
âlem-i fazlin emanete riayet etmeleri sebebiyle lehlerinde; âlem-i adlin emanete
hyanet etmeleri nedeniyle aleyhlerinde ahidlik ya-
par.
Daha sonra
rine
ehadet edecek olan
Kerîm 'de
bir kitap
yazl olduu, herkesin üzegönderilir. Bu hakikat Kur'ân-
u ekilde belirtilmitir:
"Her insann amelini boynuna
herkesin amellerinin
dolarz ve kyamet günü onun
bn riz."<
oku!
için
Bugün hesap görücü
Ra'd
Sûresi, âyet:
20
(41)
Ra'd
Sûresi, âyet:
25
(42)
srâ Sûresi, âyet: 13-14
'Kita-
olarak senin nefsin sana yeter' de-
42)
(40)
açlm bir kitap çkarrz.
32
1
TEVHÎD
RSALES
Allah-u Teala, seni nefsin üzerine ahid tutarak, verdiin sözü
unuttuunu, zâlim ve câhil olduunu sana hatrlatr. Böylece sen ikrardan inkâra
dütüünü kabul
edersin.
• ——"Allah üphesiz Allah yolunda savaarak öldüren ve öldürü-
müminlerin nefislerini ve mallarn
len
—Tevrat,
ncil ve
— cennete karlk satn
Kur'ân'da söz verilmi bir hak olarak
mtr. Verdii
yaptnz 'kalbin' 'kalb'
ey
al-
sözü Allah'tan daha çok tutan kim vardr. Öyleyse
al-verie
deil de
yaratlm
sevinin,
'nefsin*
bu büyük bir kazançtr" âyetinde
(43) Zira satn alnmas dikkati ayandr.
olan hiçbir
eye
köle olmaz. Mevcudattan hiçbir
onu çalamaz. Çünkü kalb Hak'dan gaynsyla ünsiyet kurmaz,
Allah'n zikrinden itibariyle
baka
bireyle tatmin olmaz. Kalb bu konumu
alnp satlamayan,
Allah'tan
bakasna boyun emeyen
hür bir kimseye benzer.
Nefis
Zevk ve ise
ise
lezzetlere olan meyli sebebiyle
alm-satm Bu
böyle deildir. O, ehvanî eylerle tatmin olur.
onlarn
esiri olur. Esirin
caizdir.
anlatlanlar eriat
kabnn
zahirinden taan birkaç damla,
ak
vaktine baz krntlardr. Bilindii üzere, sözün Sen arndn zaman sözün de arnr, sen bulandn an o
zahirî ilmin
göredir:
da bulanr. 'Nefis'
ve 'kalb' meselesine
u ekilde de yaklalabilir: Kalb
halkla deil Hak'la; nefis ise Hak'la deil halkla için,
kalb yerine nefis satn
(43)
Tevbe
Sûresi, âyet:
alnmtr.
1 1
33
megul olduu
TEVHÎD Nefis kötü sfatlar ve için afet bölgesi,
huylar üzere tindedir.
te
RSALES
baya hasletler üzere yaratlm olduu
muhalefet yurdudur. Kalb ise güzel sfatlar ve
yaratlm olduundan nefsin kötü
itaat
vasflarnn
inklab etmesi için nefis satn
iyi
iyi
ve ibadet beldesi hüviyevasflara, kalbî özelliklere
alnmtr.
O Nefis
alm-satm
ca, Allah-u Teala nefsi
Bu
eder.
hayra
Melek onu daimî
gönderir.
çarmakla
görevli bir
erden men kurulana dek devam eder. Nefis
surette hayra davet edip
hal aralarnda bir dostluk
arbal, boyun eecek bir vaziyete tü sfatlan
yaplnmelei ona
kefesine konulup, teslim ilemleri
gelince,
melek ondan tüm kö-
alr ve onu güzel sfatlarla donatr. Böylece
ranlndan iman aydnlna, tüm
o,
küfür ka-
kötü sfatlarn zulmetinden
iyi
sfatlarn nuruna ular. Nefis, küfür lefet
karanl
ve onun vasflarndan kurtulup, muha-
ve inadndan vazgeçince emre boyun eer. Allah-u Teala da
ondan raz
olur.
Nefis bu
arbal
arasna girer ve: "Ey
ve mutmain tavrlaryla Allah'n kullan
nefs-i
mutmainne! Rabbini raz edecek
bir
halde ve sen de rabbinden raz olacak bir vaziyette O'na dön. Kul-
lanmn arasna ve cennetime
gir" âyetine
mazhar
olur.
(44)
Âlem-i adlin, âlem-i kudret hakknda nifaka tutulup, âlem hikmeti inkâr etmesi sebebiyle onlann nefsleri satn
i
alnmaya layk
görülmemitir. Allah-u Teala onlann nefislerini muhafaza etmeyip,
onlan
(44)
eytann
vesveseleriyle
babaa brakmtr.
Fecr Sûresi, âyet: 27
34
Böylece eytan
TEVHÎD onlar daima erre, kötülüe
RSÂLES
çarr,
pisliklerle
-
onlan aldatr; ma-
yalarndaki bozuk eylere, ehvete, isyana, Allah'n bayraklarna
kar çkmaya davet eder.
Bunlarn neticesinde
lar, kötülüü emredip, iyilii nehyeden
"üphesiz
nefis
kötülüü emreder"
ce o nefislerin en kuvvetli
husus Kur'ân- Kerîm'de: sa,
nefis âdeta
Nitekim
bir hale gelir.
eytan
âyeti tecelli eder.
yardmcs
ve en vefal dostu
"Kim Rahman'n
zikrine
kar
ra tevhîd
ve takvay ilham
nefislerine Zira,
ahid
tuttu.
etti.
Ayn
böyle-
olur.
(45)
ahid tutup,
ekilde âlem-i
adli
onla-
de kendi
Fakat onlara fücur ve masiyeti ilham
"Nefse ve onu biçimlendirene, ona isyan ve
itaati
Bu
kör olur-
ona eytan arkada ederiz" âyetiyle beyan olunmutur.
Allah-u Teala, âlem-i fazl kendi nefislerine
eytan-
etti.
ilham ede-
(46) ne and olsun" âyeti buna iaret eder.
Demek
ki,
Allah-u Teala'nn fazl- keremiyle
hidayete erdirdii kimselere âlem-i fail; adaletiyle terkettii, haktan
muamele edip muamele edip
uzaklatrd kimselere âlem-i adi denir.
Korku, akbetin kötüye gitmesinden deil daha çok ilenen kötülüklerden kaynaklanr.
Allah-u Teala insanlar karanlkta yaratp, onlarn üzerlerine
Zuhruf Sûresi, (46)
ems Sûresi, âyet: 7-8 35
fazilet
nurundan
du, isabet
serpti.
O nurun isabet ettii
etmedii kimseler
dalalette kald.
üphesiz Allah-u Teala insanlar
adaletli bir
kimseler âlem-i
nur suret ve kalplarda
kalblerine ve ruhlarna
—
içinde
yan bir
k
olmayp, insanlarn
yaylan hidayet nurudur. Nitekim: "Allah
göklerin ve yerin nurudur. ki
te bu nurun dokunmad kimseler
fazl;
âlem-i adi oldu.
Bu
ekilde yarattk-
saçmtr.
tan sonra onlarn üzerine fazilet nurunu
dokunmu olduu
kimseler hidayet bul-
O'nun
lamba bulunan
nuru,
—müminlerin
bir kandile benzer.
O
kalplerinde-
lamba cam
için-
cam ise sanki inci gibi parlayan bir yldzdr. Ne douya, ne batya mensup olmayan mübarek bir zeytin aacnn yandan yadedir,
Ate demese
klr.
durumdadr. rur. tur.
bile neredeyse
O nur üstüne nurdur.
Allah insanlara misaller
yan
kendisi aydnlatacak bir
Allah dilediini nuruna kavutu-
verir.
O her eyi
bilendir"
buyrulmu-
(47)
cam ise kalbin younluk ve ka-
Kandil, senin beeriyetin; lamba, tevhîd nurun,
mesabesindedir. Kandilin beeriyete benzetilmesi
pallk sebebiyledir daha fazla
k
ki,
kapal yer karanlk
aydnlatmas
effaf ve
latîf
(s.a.v.)
na
benzetilmesi içeriyi ve
cama tebihi camn o her yeri aydnlatyorsa ayn
olmasndandr. Nasl sair
ki
uzuvlar
buna iaretle: "Kalbinde
iitir.
huu
Resûlullah Efen*
olan kimsenin tüm
uzuvlar hayet içinde olur" buyurmutur.
Yine (47)
Nûr
camn
d-
nedeniyledir. Kalbin ise
ekilde kalb de tevhîd nuruyla dimiz
Karanlktaki lamba
aydnl daha çok kendini gösterir.
verir,
Tevhîd nurunun, lambann
ary
olur.
inci gibi bir
yldza
Sûresi, âyet: 35
36
benzetilmesi onun
k
yay-
TEVHÎD
RSALES
masna ve parldamasna; bu yldzn inci gibi oluu lna, parlaklnn ziyadeliine iarettir.
Douya
aacndan
ve batya nisbet edilemeyen zeytin
dilmesi onun üstün nitelikli saf
aac
dan ötürüdür. Tevhîd
yaa sahip oluu
da böyle olup
cevherinin safr
ve
douya
iyi
bahse-
yanmasn-
ve batya nispet
edilemez. Yani o, putperestlie, Yahudilie, Hristiyanl'a, Dehriyye,
Müebbihe, Kaderiyye,
frkalara
ait
Mu'tezile, Cebriyye gibi birtakm
birey olmayp, yüce slâm dinine özgü bireydir.
aacnn douda -ve batda bulunmamas demek, tevhîd aacnn semavî, arzî, arî, ferî, ulvî veya süflî olmamas Zeytin
demektir
ki o, halktan
ayrlp, büyük
bir istekle
maktadr. Bu da onun halktan ayn, Hak
ile
Hakk'a doru uç-
beraber
olduu mâ-
nâsm tar. Yine bu
aacn
[tevhîd
aac] douda
onun dünyay ve dünyevî eyleri ve de istemeyip sadece vechullah
veya batda olmamas,
ahiret ve
arzulad anlamna
onun nimetlerini
gelir.
Sen bunu; "O cenneti arzulamaz, cehennemden korkmaz" ya da "Korku ona galip gelmedii için Allah'n rahmetinden ümidini kesmez. Ümit ona üstün gelmedii
emin olmaz. Yani
min
bir
o,
olduu
"Ate demese de
bu
ile
Allah'n mekrinden
ümit arasndadr.
kimsenin korku veya ümidi
de birbirine eit
ayeti
korku
için
tartld
(hile)
Bu bakmdan mü-
takdirde, her ikisinin
görülür" eklinde de anlayabilirsin.
bile neredeyse
yan
kendisi aydnlatacak"
yan safln ve parlakln; "Nur üstüne nurdur" ifadesi
yan nurunun kandilin nuruna, kandilin nurunun da camn nu-
runa eklendiini
belirtir.
üphesiz Allah-u Teala dilediini nuruna
kavuturur.
0 37
TEVHÎD Tevhîd günei
tefrid
RSÂLES
semasndan
senin kalb topraklarna par-
laynca nefsanî arzularn söner, beerî karanlklarn yrtlr. Nitekim: "Yeryüzü rabbinin nuruyla aydnlanr" buyrulmutur.
Muhlis kullarn ve
sair
peygamberlerin kendilerine tâbi olan
topluluklarla beraber 'La ilahe illallah' rini
(48)
bayra
altnda yürüdükle-
görürsün. Allah için söyle, senin onlar arasnda yerin var
Veya
m?
atlm bir admn mevcut mu? Elbette hayr. uymak için bir adm dahi atmadn, kendi nefsini hiç
onlar arasnda
Sen onlara
kontrol etmedin. Bilakis ibadetlerinden nefsanî nazlarn kokusu ya-
ylmaktadr. Halvetin kin ve garaz doludur. Zikrin nice
karmtr. Duru
gafletlerle
ve hareketin edepsizlik kokmaktadr. Bilmem
farknda msn, namaz klarken; "Ben yüzümü gökleri ve
yeri yara-
O'ndan bakasna
iltifat et-
tan Allah'a çevirdim"
mektesin.
Bu
dyla deil vakit,
halinle
de, âdet
dediin
O'na
m yönelmi oluyorsun? badet maksa-
olduu
bu halin Allah
halde,
üzere
yeme ve içmeden
için midir? Elbette ki
elini
çektiin
deil. Nitekim bir
onun orucu ona açlk ve susuzluktan baka birey salamaz. Ve nice namaz klanlar vardr ki onlarn namaz onlara sadece ayakta durmak ve yor-
hadîs-i erifte:
gunluk
"Nice oruç tutan kimse vardr
ki,
kazandrmtr" buyrulmutur. (49)
Allah'a yemin ederim
ki,
yalnzca ekil ve söz
kâfi deildir.
Kur'ân- Kerîm'de "Münafklar sana gelince; 'Senin Allah'n peygamberi olduuna ehadet
ederiz"' derler. Allah,
senin kendisinin
peygamberi olduunu, bunun yannda münafklarn yalanc oldu-
unu bilir" buyrulmas bu hususu açklar. (48)
Zümer Sûresi,
(49)
Buharî
(50)
MünafkÛn
âyet:
69
Sûresi, âyet: 1-2
38
(50)
TEVHÎD RSÂLES! aacn kendisidir. Güzel bir kelime güzel bir aaç gibidir. Tasdik bu aacn kökü, ihlas gövdesi, ameller dallan, sözler yapraklandr. Nasl ki bir aacn Söz,
aacn yapraysa,
en deersiz eyi yapraklan
ise,
kelime-i tevhîd
imann en
düüü de yalnzca sözle
olandr.
Ey kardeim bilmi ol ki, 'La aacdr, feer onu tasdik toprana amellerle korursan,
onun
ilahe illallah' diker, ihias
aac
suyu
mutluluk
ile sular, iyi
kökleri tâ derinlere iner, gövdesi
lar, yapraklan yeillenir ve yenimi
ho
salam-
meyveler bitirmeye ba-
Kur'ân- Kerîm 'de buna iaretle öyle buyrulmutur: "Allah'n
lar.
ho bir sözü,
göe doru olan,
kökü salam, dallar
—
—rabbinin
iz-
sal
zaman meyve veren ho (5,) verdiini görmüyor musun."
ki:
"Bu aacn meyvesi nedir?" diye soracak olursan, sana derim "Onun meyvesi uyanklk, tövbe, zühd, iffet, tevekkül, teslim,
niyle her
aaca
bir
benzeterek nasl mi-
hereyi Allah-u Teala'ya smarlamak, batnî ve ruhanî bütün güzel sfatlar ile cismanî ve zahirî olan
Bu aaç Allah'n
er
aaçlar alt ayda
tüm
izniyle her bir
meyve
iyi
huylardr."
an meyvesini vermekte olup
verirler.
Ayrca bunun meyvesi
ruhlar âleminin, öbürlerininki ise cisimler âleminin
mânâ ve
gdasdr.
Biri
esrar âleminin, dieri suret ve izler âleminin besinidir.
Tevhîd
aacn yalan ve kötülük toprana diker, riya ve nifak kötü ameller ve çirkin
suyu
ile sular,
ahdi
bozmak ve emaneti
fillerle
zayi etmekle
onu himayeye kalkr,
büyütmeye çalrsan; onun
üzerine vefaszlk suyu akar, ve o, kötü söz ve hezeyan lanr. Böylece
o
aacn
brahim Sûresi,
âyet:
asyla a-
meyveleri menfî bir ekilde etkilenir, yap-
raklan dökülür, gövdesi çürür, kökleri
(51)
di-
24-25
39
kopmaya balar ve
bir
gün
RSALES
TEVHÎD
kader rüzgar onu paramparça eder.
öyle iaret fa
edilir:
Bu
hale Kur'ân- Kerîm 'de
"Yaptklar her iin önüne geçmiiz de onu
saçlm toz zerreleri haline getirmiizdir."*52
etra-
'
•
Bu aacn yitiren
gölgcsiyle gölgelenen kimse zafer
yapan
hüsranda kalmtr. Ona
ebedî saadete erimi, tu-
tunmayan ehavete dümütür. Onun dallarndan yüksek derecelere
çkm,
kazanm, onu
onu brakan en
alt
birine tutunan
derekeye yuvarlan-
mtr.
O 'La ilahe
ona
yapan
rifte:
illallah'
selamete
yüce, deerli, paha biçilmez bir sözdür ki
kavumu ve korunmu
"nsanlar La ilahe
olur. Bir hadis-i
e-
diyene kadar onlarla savamakla
illallah
emrolundum. Bunu dedikleri zaman kanlarn benden korumu olurlar" buyrulmutur ki burada bahsedilen koruma dünyayla ala(53) kal olup ahiretteki koruyu daha önemlidir.
binaen ayrca: "La ilahe
Bu sözün önemine
illallah
benim
Bunu söyleyen kimse bu kaleye girer. Bu kaleye giren kimse de azabmdan kurtulur" ve, "La ilahe illallah diyen kii cenkalemdir.
nete girer" buyrulmutur.
(54)
-
(52)
Furkan Sûresi, âyet: 23
(53)
Buharî ve Müslim Sahihlerinde; Ebu Dâvûd, Tirmizî, Neseî, bn-i Mâce Sönenlerinde
(54)
Müsned-i
Ebu Hureyre
(r.a.)'den nakletmilerdir.
Ahmed bin Hanbel
40
Bu
hadis mütevatirdir.
RSÂLES
TEVHÎD Bu sözün son dura O'nun
biftek
vahdaniyetin bilinmesi, semeresi ise
olduunun herey tarafndan
ikrar edilmesidir.
cudata vücut verilmesi ve kainatn yaratlmas bu sebepledir. vahdaniyetin marifeti ve ikrar verilmez, yokluk
olmam olsayd
Mev-
Eer
mevcudata vücut
srrndan varlk çkmazd. Nitekim Kur'ân-
Kerîm 'de: "nsanlar ve
cinleri
ancak bana kulluk
etsinler diye ya-
rattm" buyrulmutur. (55) Yani Ailah-u Teala kullarn, kendisinin
olduunu bildirmek için yaratmtr. Ulvî süfli âlemler ile onlarn arasndaki tüm mevcudat da kullan için yaratmtr. Bunun bir
için
gök
seni gölgelendirir, yer
tar, melekler korur,
ay,
güne
ve
yldzlar seni aydnlatr. Süflî varlklar da senin tasarrufun altnda-
Ksacas herey senin için yaratlm, sen de O'nun için, yani O'nun birtek olduunu idrak etmek için yaratlmsndr. Öyleyse diyebiliriz ki, tüm mahlukat O'nun birtek olduunu bilmek ve ikrar dr.
etmek üzere yaratlmtr. Nitekim bir kudsî hadiste öyle buyrulmutur: "Ben gizli bir hazineydim. Bilinmek için mahlukat yarat-
tm."™
üphesiz kendisi için
megul
ki Allah-u Teala
yaratmtr. Oysa
tüm
eyay
ki sen
kullan
için,
kullann da
nimet vereni unutup nimetle
oldun, nimeti verene ükretmedin,
onun sana
niçin verildi-
ini düünmedin. Allah' unutturan her nimet nikmet, O'nu hatrlatmayan bütün hediyeler beladr.
"Nimetin ükrü nedir?" diye merak edecek olursan cevap ola(55)
Zâriyat Sûresi, âyet: 56
(56)
Tirmizî
41'
RSALES
TEVHÎD rak deriz
ki,
nimeti vereni, sana nimet verdii için, hamd-u sena et-
mek ve O'na nimetleriyle
yönelmektir.
O'na
itaat
Bunu öyle de
ifade edebiliriz:
O'nun
etmek, O'nu unutmamak, nimette nimet ve-
reni görmektir.
Nimetin ükrü nimeti artrr, olur.
Nimete nankörlük etmek
azaba yol
açar.
niz nimetimi
Bu
basireti açar, berekete vesile
ise helaki hazrlar, zevali getirir,
"Eer ükrederseazabm çok çetindir"
nedenle Kur'ân- Kerîm'de;
artrrm. Nankörlük ederseniz
buyurulmutur.(57)
• Ey
insanlar!
yice
.
biliniz ki Allah-u
tedii gibi hükmeder, sebepsiz
verir,
Teala dilediini yapar,
zamana
is-
bal olmakszn men
olmakszn mesut eder, yaratmaya ihtiyaç duymakszn yaratr ve yine ükre ihtiyac olmad halde ükür ile imeder, hiçbir illet
tihan eder.
üphesiz
ki ehadiyet ve
samediyet sebep ve illetlerden
Eer O'nun iradesi bir sebepten dolay olmu olsayd (katk) olmu olurdu; yok eer bir hadiseden dolay ol-
münezzehtir.
mahlûl
mu olsayd malûl olurdu. Oysa ki O'nun iradesi ne mahlûldür, ne de malûldür. O, sebep ve
illetleri
dan sorumlu deildir, onlar mutur/ 5 ^
Varlklarda sadece la
megul
olma, O'ndan
(57)
brahim
(58)
Enbiya Sûresi,
Sûresi,
ise
yaratandr. Nitekim;
sorumlu tutulacaklardr" Duyurul-
O vardr. Öyleyse sen Allah'tan bakasybakasna yönelme. O'na ulatnda
âyet 7
âyet:
"O yaptn-
23
di
her-
TEVHÎD eye ulam, O'nu
RSALES
kaybettiinde hereyi kaybetmi olursun. Kai-
natn zirvesine yükselsen, en yüce
yerlere
hazinelerinin anahtarlar sende olsa, her iki
çksan, her
iki
âlemin
dünyann da mahsulat
eer sen bunlardan biriyle megul olur, aklanrAllah' unutmu ve O'ndan bakasyla megul ol-
sana verilmi olsa, san bilmi ol
ki,
mu olursun. Sadece dünya nimeti
ister
ve onunla yetinirsen helak
olmu-
sun demektir. Nitekim Kur'ârt Kerîm'de "Dünya hayatn ve güzelliklerini isteyenlere, veririz.
ateten
orada ilediklerinin
karln
tastamam
Onlar orada bir # eksiklie uratlmazlar. Ahirette onlara
baka birey
Amelleri de
iptal
yoktur. ledikleri eyler orada
edilmitir" buyürulmutur.
boa gitmitir.
(39)
Ayn ekilde yalnzca âhiret nimetini ister ve ona kanaat edersen bilmi ol ki sen bir budalasn. Çünkü, sadece kendi eviyle megul olup,
megul
komusunu
unutan kimse bön ve aklszdr.
Rzk
ile
olup Rezzak' unutan kimse de böyledir.
Yalnzca dünya nimetinden faydalanrsan âhiret nimetini; sadece âhiret nimetinden istifade edersen dünya nimetini kaybedersin. Öyleyse gerçek mutluluk, dünya ve ahireti birlikte yürütmekte ve vechullah istemektedir. Aksi taktirde O'nun emrinin dçkar, Allah'n iradesinin dairesine giremez, O'nunla ve
na
O'nun
için
olamazsn. Nitekim,
bir
air
demi
ki:
Gördüm ki ak köprüsü uzamakta bizden yana 'Haydi geçin' diye nida olundu âklara
(59)
Hûd
Sûresi, âyet 15-16
43
RSALES
TEVHÎD Köprüyü geçmek
için
yanlarna yürüyünce
Köprü koptu ve ben yuvarlandm mahrumiyete Dalgalar her yanmdan tutup
Sabr tükenmitir
Ya bu karan
'artk göç' dedi bir münâdî
böylece kabul edersin, ya da ihtiyar kadnlarn
dinine tâbi olup aczini
köede
sardnda beni
pineklersin.
Ve
itiraf
eder, evin arka
odasnda
oturur, bir
u ilahî hitaba muhatap olursun:
"Siz
ilk
önce oturmaya raz olmutunuz. Öyleyse geri kalanlarla beraber 0 t urun : m) l
—
Dünyay veya âhireti arzulayan birçok kimse vardr. Lakin Hakk' isteyen kimse azîzdir ve hürmete ayandr. Müridin deeri muradna göredir, istein deeri de istenilen eyin deerine baldr. Zira halkn deeri az
nn
olduu
için
onu arzulamann ve arzulaya-
da deeri o nisbette azdr. Deerli ve önemli olan Hak oldu-
undan
elbette
O'nu istemenin ve
isteyenin
deeri de o oranda
çoktur.
Hükümdarn sarayna girmek ve onun sofrasna oturmak yen kimse
ile
onun çöplüüne
atlm bir lei
iste-
arzulayan kimse bir
deildir.
Yine hükümdar dileyen kimse
rümeyi (60)
ile
ile,
onun halvethânesinde oturup
skntlarndan kurtulmak için onunla salonda gö-
isteyen kii eit olmaz.
Tevbe
konumay
Sûresi, âyet:
83
44
—
TEVHÎD RSÂLESt
—
(
Komunun komuya yükseltirken,
bazlar da
halvethânede oturmak receler mevcuttur.
zndan) öyle vardr."<
Bu
vardr.
tesiri
alçaltr.
Baz komuluklar
insan
Hükümdarla salonda oturmakla,
ayn deerde olmayp
herbiri için farkl de-
abir makam
hakikat Kur'ân- Kerîm'de (meleklerin
dile getirilmitir:
"Bizden herkesin
belli
61)
L
Baz kavimler bu dünyaya balandklarndan beerî karanlkulvî lar onlar kaplam ve basiretlerini kör etmitir. Böylece onlar
Ala atlm lee benzeyen himmetleri dünya zevklerine yönelmitir. te böyle insanlaâleme deil de
rn
amelleri
settikleri
mak
süflî
boa
âleme tutunmulardr.
gitmi, emelleri yok olmutur. Onlar, her an his-
ayrlk atei ve
üzere
iki
kere azaba
istikbalde tadacaklar
boa
ol-
uram olurlar. u âyet onlardan bahset-
mektedir: "Âhirette onlara ateten
ameller orada
cehennem atei
baka birey
gitmitir. Zaten
yoktur. ledikleri
yapmakta olduklar da bâtl-
dr."^
Baz
topluluklar da bu âlemden kopmak, beerî karanlklar-
dan kurtulmak
için gayret ettiler. Riyazetle
terbiye ve tezkiye ettiler. Böylece
megul
olup, nefislerini
mesafe katetmi, dünya
ziynetle"-
terketmi oldular. Lakin üzerlerinde bulunan tabiat ve beeriyete ait kalntlar nedeniyle, Hakk'n iradesine, lütuf ve ihsanna
rini
tamamen mazhar olamadlar. Fakat cehennemden
kurtuldular.
Bir millet kendilerine korkunun galip gelmesiyle eziyet yeri
olan cehennemden kurtuldu. Bir dieri ümidin galip gelmesiyle,
ikram yeri olan cenneti kazand.
Bu (61
)
(62)
frkalar en yüksekle deil de yüksekle, en
Sâffât Sûresi, âyet: 164
Hûd
Sûresi, âyet: 16
45
mükemmelle
1
TEVHÎD
RSALES
deil de mükemmelle, en deerliyle deil de deerliyle megul duklar hi,
için istikbaldeki
ol-
cehennem azabyla cezalandnlmasalar da-
ayrlk ateiyle cezalandrlmlardr. Nitenazarnda ayrlk atei, yakc ateten daha iddetlidir.
her an hissettikleri
kim
dostlar
Bir air
demi ki:
Eer musallat edilse âte-i hicran Elbet birgün erirdi cehennem âtei •
Souklard yalazlarla kavrulan mekân Cierler kor olurdu ve sarard seni
Dier
bir
grup da beeriyet ve tabiat âleminden ayrlp mânâ
âlemine kanat açt. Onlarn üzerinde beeriyet âlemine
birey
kalmam,
onlar kainat
uzaklamtr.
Kalbleri Allah'a
zulan Hak'tr.
Bu
ait
herhangi
am, mevcudat bal
olup,
geçmi, halktan onlarn tüm istek ve ar-
Hakk'n dili olduu için onHak Teala konumaktadr. Onlar derler
gibi kimselerin dili
konutuklarnda âdeta ki: "Dünya ve ukba, cennet ve cehennem ile megul olmayz. Allah-u Teala bizden raz olduktan sonra biz ne diye bunlarla uraalm. O Kâdir'dir. Dilerse cehennemde de bize nimet verir, ikramda ki bundan Allah'a bulunur. Eer bize azap etmeyi dilerse rz cennette de eder. Bizler O'nun cennetini arzuladmz veya cehenneminden korktuumuz için ibadet etmi olursak, tereddütlü lar
—
—
sn-
ve tek tarafl ibadet edenlerden oluruz. Böyle bir tutum içinde bulunan kavimler yerilerek, onlar hakknda; 'nsanlardan öyleleri
hayr dokunursa yatr, bir bela gelirse yüzüstü dönerler. Böyece dünyay da âhireti de kaybederler. Bu ise apaçk bir ziyandr' buyurulmu vardr
tur.
(63)
(63)
ki
Allah'a tereddütlü ibadet ederler. Kendisine bir
Bizler
Hac
O'ndan bakasna ibadet etmeyiz."
Sûresi, âyet:
1
46
RSALES
TEVHÎD
te
bu gruba dahil olan insanlar sadece vechullah arzular; Bunun için Allah-u Teala onlara dünya ve âhiret mülkünü vermitir.
Onlar fakirlik kaftan giymi meliklerdir.
Yeme ve içme ile megul
olan kiinin Allah' sevdiini söyle-
mesi yalandr. Bunun gibi cennet nimetlerini düünen, onlarla
me-
gul olan kii de yalancdr.
Gerçek mânâda kul olanlar yalnzca O'nun için kalkar, oturur, konuur, hereyi O'ndan alr ve yalnz O'na bakarlar. Gözlerini Allah için kapatrlar. Böylece O'nunla görür, O'nunla iitir. O'nunla konuur. O'nunla tutar ve O'nunla yürür bir hale gelirler ki buna bir kudsî hadiste öyle iaret edilmitir: "Ben onun kula, gözü,
eli
benimle
ve destei olurum. Kulum benimle duyar, benimle görür, tutar...
,K64)
Allah-u Teala,
dier
insanlara vaat ettii birtakm eyleri bu
kullarna peine vermitir. Bakalarna gaib olan eyi onlara ayan beyan göstermitir. Dierleri, bir köeye serilmi bulunan seccadeleri üzerindeyken, onlar arkta, garpta, ar-û fertedirler. Bedenle-
olmasa da srlaryla maddî âlemi amlar, Hak Teala'y gözleriyle olmasa da srlaryla görmülerdir. Onlar Hakk'n güzide
riyle
yaratl sebebidirler. Yaratlm olanlar onlar nzklanr ve yaratlrlar. Onlar ubudiyeti ve tevhidi Al-
kullan ve kainatn
sayesinde
lah'a has klanlardr ki onlara ve onlara tâbi olar
Cenab- Hak, onlarn bu buyuruyor: "Sabah
akam,
halini
Rablerinin
ra ne mutlu.
överek pt gamberine öyle
rzasn
dilîyerek
O'na
yal-
varanlar kovma. Onlarn hesabndan sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabndan da onlara bir sorumluluk yoktur ki, onlan kovarak zulmedenlerden olasn.'*
(64)
Buharî, Kitab- Rikak 7/190,
(65)
En'âm
Sûresi, âyet:
65 *
b.
38
52
47
RSALES
TEVHÎD ,
Bana 'rade nedir?' diye soracak olursan sana cevaben derim ki: "rade, kalbi âlemlerin rabb olan Allah'n sevgisine, rzasna, isteine balamak; mal mülkü terkedip, fâni ve helak edici eylerin üzerine
binmek; rahat terketmek, mübah eylerden yüz çevir-
mek; Allah' arzulamak ve onun ateinde yanmaktr." Bir pervanenin bile kendini
musun? Miskin
yantan
bir
bir hayat
mum nda yaktn görmüyor
pervane bile kendini âtee atp yakyor da bu
O
umuyor.
küçücük
haliyle,
cann
sevgilisinin
mükemona armaan et-
kollarna atp feda ediyor da sen, üstün bir varlk olarak,
mel
bir sevgili için nefsini harcamakta,
varln
mekte tereddüt ediyorsun. Sonsuza kadar bu fânî dünyada yaayazannediyorsun! O küçücük pervane tüm varln sevgilinin ateinde yakarak yeni bir hayata doacan biliyor da, sen yücelerden gelen "Allah yolunda öldürülenleri ölü zannetmeyin. On-
can m
lar diridirler" sesini
Bu lerdir.
duymana ramen hâlâ duraklamaktasn. (66)
gibi insanlar, iradelerinde
Onlarn hakikî lezzetlerden
sadk olmayan, yalanc kimse-
hiçbir nasibi yoktur.
.
üphesiz nefsini harcamadkça ve varln yok etmedikçe Allah'a kavuamazsn. Nefis perdesini ref etmedikçe O senin için, sen de O'nun için olamazsn. Varln yok edersen, O'nunla baki olursun. Her kim ki varln O'na feda ederse Allah-u Teala onu kendine halef yapar. Nefsin hereyden hakir; re,
deersiz ve hakîr bireyi,
Hakk'n müridi ve
O (66)
halde
Âl-i
talebesi
varln
olamazsn.
O'na
mran Sûresi, âyet:
muradn hereyden aziz olduuna gökymetli ve azz bireye deimedikçe sun, nefsini
169
48
O'na
saç. "...Onunla ko-
TEVHÎD numadan önce
sadaka
veriniz..."
Eer mtirîd isen murâd, olursun.
RSALES te visalin mehri budur.
tâiip isen matlûp,
habîb isen
<67)
mahbûb
te o zaman; "Allah dilemedikçe dileyemezsiniz..." âyeti
tecelli eder.
(68)
Ey inan, müddetçe
Allah'tan
bakasna yöneldiin ve
iltifat
ettiin
sürekli 'La ilahe illallah' de ki kötü sfatlarn gitsin, iyi
sfatlarn artsn.
Sende kötü yani
adlî
ve
iyi
yani fazlî olmak üzere
lk vardr. Kötü olan varln âlem-i
adiden, iyi olan
iki tür var-
varln âlem-i
fazldendir.
ster
adlî, ister fazlî
ayrlrlar. Adlî
varln
varln
yedi
deiik ksmlara bu ksmlarn her birinin
olsun her biri
ksm
olup
arkasnda eytan vardr. Bunlar: His, meguliyet, neva, nefs, nefs bozukluu, beeriyet ve huydur. Fazlî varln sekiz bölümden müteekkil olup bunlarn herbi.
arkasnda melek vardr. Bunlar: His, fehim, akl, gönül, kalb, ruh, sr ve himmettir.
rinin
Bunlardan herbiri bir dierine tekabül etmektedir ki; kötü olan his iyi olann, meguliyet fehmin, neva akln, nefis bulankl olup, eytan da melegönlün, beeriyet ruhun, huy srrn in karldr. Yalnz fazlî varln sekizinci srasndaki himmeti-
karl
nin
karl yoktur. Fazlî
ksmlarn sekiz, adlî ksmlarn yedi oluu cennet ve ce-
hennem kaplarn simgelemektedir. Zira cennet "fazl evi", cehennem "adi evi"dir. Allah-u Teala: "Cehennemin yedi kaps vardr" 111
MI
W
I •
(67)
Mücâdele Sûresi,
(68)
nsan
(69)
HicrSûfesi,âyeL-44
âyet: 12
Sûresi, âyet: 31
4?
RSALES
TEVHÎD
varln sana bu dünyada verilmi küçük bir cennettir. Adlî varln da sana bu dünyada verilmi küçük bir cehennem saFazlî
Bu küçük
ylr.
cennet ve cehennemin her bir
ve cehenneme açlr. Nitekim "...Her
ma açlr" buyrulmutur.*
hakikî cennet
kap onlarn girecei
bir
ks-
70*
ksmlarndan
Kelime-i Tevhidin nuru fazlî
doacak
kaps
birinin üzerine
karl
onun olan adlî ksmlardan birinin karanlgider. Mesela onun ruhu sr üzerine rsa tabiat, ruhu aydnlatrsa beeriyet, kalbe doarsa nefsin karanl gider. Zira fazlî ksmlar letafet açsndan effaf bir cevher gibi olup olan eyleri de aydnlatr. Karanlk bir odadaki kandil içinde bulunan kandilden geçerek nasl tüm oday aydnlatrsa, aylambann nen bunun gibi fazlî ksmlara doan nur da aydnlatr. olursa
karl
karln
ksmlar Lambann
Kelime-i Tevhîd lamba, fazlî
karanlk bir oda mesabesindedir.
nn ksmdan lin
oday aydnlatt
adlî
ksm
gibi,
nn
içindedir.
Cam
bir kandile benzer.
ise sanki inci gibi
Bu hususu açklayc
Karlkl
kandili, kandi-
aydnlatr. Buna iaretle Kur'ân- Kerîm'de: parlayan bir
rulmutur.
sdr.
ksmlar
Kelime-i Tevhîd nuru da fazlî
"O'nun nuru içinde lamba bulunan
cam
kandil, adlî
O
lamba
yldzdr" buy-
k
yansmade bulunan cisimler birbirlerinden aldklar klar nitelikte olan bir misal
güne bir duvara vurduunda, duvar alm karsnda bulunan eye, o ey de baka bireye olduu bu emilmesine yanstr. Bu yansma kesîf bir cisim tarafndan kadar devam eder. Bu olay bu dünyada bu ekilde olur. Gayb yanstrlar. Nitekim
n
(70)
Hicr Sûresi, âyet: 44
50
RSALES
TEVHÎD âleminde
ise
daha
üst bir boyutta tecelli eder.
yansma gayb âlemindekine göre küçük ve
ma nasl
Yani bu dünyadaki
basittir.
Kainatta yans-
gerçekleiyorsa küçük bir kainat niteliinde olan insanda
da bu durum aynen gerçekleir. Kelime-i Tevhîd nuru fazl ksmlardan birini aydnlattktan
ksmlarn
da aydnlatabilir. Örnein, önce himmeti aydnlatr, oradan srra, srdan ruha, ruhtan kalbe yansyarak dier ksmlar dolar. Çünkü bu ksmlardan herbiri bir dierinin yansmas için karsndadr. Daha önce belirttiimiz üzere cisimlerin karlkl durmas lazmdr. sonra onun yan
Güne
nn
rafndan emilmesi
n n
bu cisim tavurduunda, sendeki adlî ksmlar da bazen bu nurun
kesîf bir cisme gibi
yansmasna engel tekil eder. Göün latîf oluu nedeniyle güne
nlar
bu dünyaya ulaaönüne bulut gibi kesîf birey gebilmektedir. Eer güne bu tabakadan öteye geçemez. çerse,
nn
k
Fazlî varlk âlemi ulvî âlem, adlî varlk âlemi süfli âlem
sabesindedir. Fazl âleminden olan himmet, ulvî
âlemden olan ar
ksm da yedi semâ mesabesindedir. Adi
hükmünde olup dier yedi âleminin yedi
me-
n
ksm da yedi kat yer gibidir.
bir ksmdan dierine olduu için geçmesine mâni olmaz. Bu sebeple fazl âlemi ulvî âleme nisbet bir ksmdan edilir. Süflî âlem son derece kesîf olduu için
Ulvî âlem gayet
latîf
dierine geçmesine engel
olur.
n
Adi âlemi de bu yüzden
süflî
âleme
benzer.
Bu
iki
âlem sükûnun hareketi, gölgenin günei, gecenin gündüzü takip
et-
Fazl âleminin hepsi nur; âdi âleminin hepsi karanlktr.
mesi gibi
birbirini izler.
Gündüzden giden her parçay
51
gece, gece
RSALES
TEVHÎD
den giden her parçay da gündüz izler. Böylece Allah-u Teala, "Geceyi gündüze, gündüzü geceye katar." Senin geçen adlî âlemin, gündüzün de fazlî âlemindir. 'La he' nefyinin
nurunu
varln üzerine çökerse Böylece fazlî varln adlî varla dönüür.
irk karanlklar
giderir.
fazlî
Vahdaniyet günei ferdaniyet burcundan
illallah
ila-
onun
semalarnda
varlnn gecesini aydnlatacak olursa karanlklar o adlî varln fazlî varla inklab eder. Demek ki 'La ila-
parlayp, adlî
an söner,
varln; 'illallah'n ki ise fazlî varlndr. 'La karanlk olduu için senin karanlk yerinde; 'illallah' nur ol-
he'nin meskeni adlî ilahe'
duu için senin nurlu yerindedir. 'La ilahe' çizgisi 'illallah'n isbat çizgisine bititiinde isbatn nurlar nefyin karanlklar üzerine yansr. Böylece ikisi birden nur ve isbat olur. Nefyin karanlklar isbat nuruyla gider. Nitekim
Kur'ân- Kerîm 'de: "Hakk bâtln
bana
parçalanr. Böylece bâtl ortadan kalkar"
te,
nefyin
karanl
çarparz ve onun beyni
Duyurulmutur.™
isbatm nuruyla silindiinde adlî
varln
aydnlanr ve tüm ksmlanyla fazlî varla intikal eder. Böylece kötü his iyi hisse, meguliyet fehme, heva akla, nefis bulankl gönle döner. Nefis, kalb olur. Beeriyet ruha, huy srra, eytan melee intikal eder. Peygamber Efendimizin, "Benim de eytanm vard, fakat Müslüman oldu." sözü buna iaret eder.™
I
Ey kardeim bilmi
ol ki,
sâkk
lardan birincisi âlem-i fena, ikincisi
kabzadr.
Eer sen
üç mertebe vardr. Bunâlem-i cezbe, üçüncüsü âlem-i için
âlem-i fenada isen 'La ilahe
illallah',
âlem-i
cezbede isen 'Allah', âlem-i kabzada isen'Hüve' zikrine devam
(71) (72)
Enbiya Sûresi, âyet 18 Müslim, Kitab- Sfatü'l-Mönafiö, 4/2168, h.16
*7
et.
TEVHÎD RSÂLESt Âlem-i fenada yürüdüün müddetçe adlî varln sana galip gelir. Âlem-i cezbe yolunu takip ettiin müddetçe fazlî varln sana galebe çalar. Seni boyunduruk altna alan ey adlî varln ve kötü
huylarn olduu
için âlem-i
Âlem-i cezbede
ise zikrin 'Allah' olsun.
de bulunduran
fenada zikrin 'La ilahe
Çünkü
illallah' olsun.
seni
egemenliin-
ey fazlî varln ve iyi huylarndr.
'La ilahe illallah'm özellii her türlü kötü sfatlan ykmas ve yok etmesidir. 'Allah' kelimesinin özellii, iyi sfatlan takviye et-
mesi ve çirkin davranlardan ananasdr. Âlem-i fenada olduun müddetçe sana galip olan kötü sfatlar ykmaya ve yok etmeye ihtiyaç duyarsn. Âlem-i cezbede bulun-
duun zaman
zarfnda takviye ve tenzihe ihtiyaç hissedersin. Çün-
kü sana galip gelen
iyi
sfatlardr.
Âlem-i kabzada 'Hüve' demelisin. Çünkü bu âleme ulatn anda sendeki adlî sfatlann bulankl gitmi, fazlî sfatlann kla-
Cenab- Hak vastasz olarak sana tasarruf eder. Bundan sonra sen kendine nisbetle yok, O'na nisbetle varsndr. Kendine nisbetle fânî, O'na nisbetle bâkîsindir. Sen bu âlemde zikrini 'Hüve' yap. Zira mevcut ve bâkî olan 'Hü-
n
seni
aydnlatm
demektir. Burada
ve 'dir.
Bizim 'âlem-i fena' dememiz sâlik ve müridlerin nefislerini orada fânî klmalan ve kötü sfatlann yok etmeleri nedeniyledir. Âlem-i cezbe olarak adlandnmzn sebebi ise müridin orada Melik'in cezbesine kaplmasdr. Âlem-i kabza ise müridin Allah'a
olduu ve Hak Teala'nn onda vastasz tasamf ettii makam demektir. te bu saydklanmz müridin mertebe ve makamlateslim
ndr.
Ey kardeim bilmi
ol ki,
evliyann dört
lar:
53
makam vardr.
Bun-
RSALES
TEVHÎD Nübüvvet
a-) Hilafet-i
b-) Hilafet-i Risalet c-) Hilafet-i
Ulu'l-Azm
d-) Hilafet-i Ulu'l-Istfa'dr.
Birinci
makam
âlimlere, ikincisi velîlere,
dördüncüsü kutublara(74)
üçüncüsü evtada,<73)
aittir.
Velîler içinde nebîlerin, resûllerin, ulu'l-azm ve ulu'l-stfala-
nn makamna geçenler vardr. Velîler a-)
iki
gruptur:
Maslahat- diniyede tasarruf ve velayet sahibi
b-) Bi'l-kuvve velayet tasarrufu
'
olanlar.
olmayp, velayetin
tasarru-
fundan hasl olan tasarrufa sahip olanlar.
Eer: "Velayet denilirse, si
cevaben deriz
olan kimse
velîdir.
tasarrufu ki:
anlamnda
olmayan kimse nasl
veli olabilir?"
"Allah-u Teala'nn tüm eylerine yetki-
olmas mümkündür." Bu
velî
velî gerçek
O ancak Hak Teala ile duyar, görür ve konuur. O mahbu-
biyet âlemindedir.
Buna
iaretle: "...Ben o
kulumun
kula
ve gözü
olurum..." buyurulmutur.
Böyle bir velînin halka mürebbi olmas uygun deildir. Çün-
kü
o,
Hakk'a teslim
isteiyle hareket
olmu
ve ihtiyar elinden
edemeyen
bir kimsedir.
alnm
yani kendi
htiyar elinden alman
kimsenin bakalarna mürebbi olmas uygun olmaz. Zira bir kimsenin
bakalarnda
tasarruf edebilmesi için
ruf edebilmesi gerekir.
bakas
Bu
veli
Allah
önce kendi nefsinde
tasar-
akyla mecub olduundan
üzerinde tasarrufa yetkili deildir. er'î örfte de bu böyle
(73)
Ricâlullahtan bir gruba verilen isim.
(74)
Birçok
Müslümann
kendisine
baland
müridi.
54
evliyaullahtan
zamann en büyük
— TEVHÎD
—
RSALES
——
—
olup, ancak kendi nefsi üzerinde velayeti sabit olan kiinin
sna
velayeti muteberdir. Âkil,
baka-
bâli olmayan çocuun kendine ve-
olmad için bakas üzerine de velayeti olamaz.
layeti
Hakk'a teslim dedir.
O, sevgililer
olmu
olan bu meczub velî, çocuk mesabesin-
sevgilisi Allah-u
Teala'nn
terbiyesi
altndadr
ve rububiyetin ikram olan sütü emmektedir. Nitekim Allah-u Teala bir
kudsî hadiste: "Onlar çocukturlar. Onlar irademizin terbiyesi
altna aldk. Bizim
ikrammz
olan sütle beslenmektedirler" buyur-
mutur.
Dier gruba
dâhil olan velîye gelince,
onun halka mürebbi
ol-
mas uygundur. Çünkü o kendisine velayet hakk tannan, ergin kii mesabesindedir. Kendi nefsi üzerine velayeti sabit olan kimsenin bakalar üzerine de kim eriatte
velayeti vardr.
caiz olan
kati birbirinden
bir
bu böyledir. Nite-
caizdir.
eriat
ile
haki-
küfür ve zndklktr.
makamnda
gözü kapal yürüyen
örfte
birey 'hakikat'te de
ayrmak
Mahbubiyet
er'î
olan meczub velînin misali, çölde
kimseye benzer
ki o,
ayak basacak yeri ve
nereye gittiini bilmez. Yol bitip istedii yere erince, ona nereler-
den geçip geldiini soracak olurlarsa bu hususta sadre ifa olacak
birey bilmediini
söyler.
Çölde gözü kapal yürüyen kiinin bakasna klavuz olmas nasl doru olmazsa, meczub velînin de âhiret yolculuunda bakalarna rehberlik etmesi
Çölü gözleri açk raklan,
mas
doru bir
deildir.
ekilde
orann ini-çklann
aan
ve çöl yolunu, oradaki du-
kan kar
bilen kimsenin öncü ol-
nasl daha uygun olursa, marifet yolunu gözleri
açk yürüyen
kiinin de âhirete giden yolda rehberlik etmesi hikmete daha uygundur.
55
RSALES
TEVHÎD Kalblerin kâifi 'La ilahe
illallah*,
ruhlarn kâifi
Çünkü 'La ilahe illallah' 'Hüve' srlara kuvvet ve mknatstr.
larn kâifi 'Hüve' ruhlara,
dir.
Kalb, ruh ve sr bir kutuya
Veya evde
kafes içinde olan
besindedirler.
saklanm
Eve varmadkça
inci ile
kafese, kafese
AHah\
sr-
kalblere, 'Allah'
sedefteki inci gibidirler.
kua benzerler.
Sedef ve kafes ruha,
4
Kutu ve ev kalb mesa-
ku srra benzerler.
varmadkça kua ulaamaya-
can gibi kalbe ulamadkça ruha, ruha ulamadkça srra eremezsin.
ulatnda kalbler âlemine, kafese vardn âlemine, kua kavutuun zaman srlar âlemine er-
Öyleyse sen eve
zaman misin
O
ruhlar
demektir.
halde sen kalbinin
kapsn
'La ilahe
ruhunun kapsn 'Allah' anahtanyla, srrn
illallah'
kapsn
anahtanyla,
'Hüve' anahta-
nyla aç.
Sr kuunun yaamas için 'Hüve' demeye devam et. Çünkü bu lafz bu kuun güCünü artnr. Bu nükteye iaretle Allah-u Teala Musa beni
(a.s.)'ya:
içir."
"Ya Musa!
Yiyeceklerinle beni yedir, içeceklerinle
buyurmutur.
Ey kardeim bilmi
ol ki, kalbin eve,
ruhun kafese, srnn
kua
benzetilmesi mecazî bir tebihtir. Zira birtakm ulvî hakikatler tebih yoluyla idrake yaklatrlr.
Kalbler âleminden yürümeden ruhlar âlemine;
âleminden geçmeden srlar âlemine varmak
ruhlar
mümkün deildir.
Srlar âlemi ruhlar âleminden, ruhlar âlemi de kalbler âleminden büyük olup, bunlar
büyük
içiçe
geçmi
üç daireye benzer. En
daire srlar âlemini, orta daire ruhlar âlemini,
küçük daire
kalbler âlemini oluturur.
Kalbler âleminin ruhlar âleminden daha küçük olmas, onun
56
TEVHÎD
RSÂLES
gayb ve ehadet âlemlerine ruhlar âleminden daha yakn oluundandr. Ruhlar âleminin srlar âleminden daha küçük oluu ise
onun 'âlem-i ebah'a (bedenler âlemi) daha yakn oluu sebebiyledir. Çünkü âlem-i ebah sknt, zahmet ve meakkat yeridir.
Allah için
da sin
bir
itiraf et
damla suyun var
kardeim,
u semada bir yldzn, u derya-
m? Elbette yok.
ve beerî enaniyetin var.
Dn
Buna mukabil azgn
bile, elini
nef-
cebinden çkarsan gö-
rünmeyecek kadar kapkara.
Ey
dost, nefis
âleminden kalb âlemine, beeriyet âleminden
ruh âlemine, tabiat âleminden sr âlemine çk. Vücudî karanlklarndan synl. te o zaman gözlerin görmediini görür, kulaklarn
duymadn
duyar ve: "Yaptklarna
karlk
onlar için saklanan
Tabiat, beeriyet ve nefis âlemleri âlem-i bir çukurdur. Kalb, ruh ve
sr âlemleri
dl
için
çok derin
ise âlem-i fazl için kat
be
kat yükselen derecelerdir.
Nefis âlemi âsîlerin, beeriyet âlemi kafirlerin, tabiat âlemi de
(75)
Secde Sûresi,
âyet: 17
57
RSÂLES
TEVHÎD münafklarn min en
derekesidir. Nitekim:
"üphesiz münafklar cehenne-
aa derekesindedirler" buyrulmutur.
Kalb âlemi Hakk'a mürîd olanlann, ruh âlemi sddîklerin, sr âlemi ise iradesinden
soyunmu
Allah'a müteveccih olan mürîdin
miracdr.
Sen bunu
u ekilde de söyleyebilirsin. Kalb âlemi yolun ba-
nda olanlarn, ruh âlemi
yansn
yolun
biraz
geçmi
olanlann, sr
âlemi son noktaya varanlann miracdr. Bir
dier
sevenlerin,
ifadeyle, kalb âlemi tövbekarlarn, ruh âlemi Allah'
sr âlemi
Ey kardeim dkça,
lah-u Teala
ve beeriyetinin çukurundan
çkma-
ulaamaz, Hak Teala'ya kavuamazsn.
kalbi
ledii gibi evirip
miracdr.
nefis, tabiat
ulvî âlemlere
"Müminin
âriflerin
Rahman'n <76)
çevirir.'
müminin
iki
parma
arasndadr. Onu
di-
hadisinde de iaret edildii üzere Al-
kalbini bazen kabz'dan bast'a, korkudan
ümide, bekâdan fenâya, savhden mahve ve needen hüzne döndürür.
Bazen de bunlann
aksini yapar. Öyleyse diyebiliriz ki kalb da-
ima korku ve ümit, fena
ile
bekâ
gibi haller
arasndadr.
Allah-u Teala bazen bu halleri kalbten alr ve onu kendisine
doru rüp,
yürüyenlerin en
bana geçirir.
aalk bir yere getirir.
Bazen de onu geriye döndü-
Nitekim bir hadiste: "Hak Teala'nn
cezbelerinden bir tanesi, insanlarla cinlerin ameline müsavidir" Du-
yurulmutur.
Ey kardeim bilmi
ol ki,
u Teala'nn sfatlarnn ilitii (76)
çokluk, çeitlilik ve
yaratlm eyler
Tirmizî, 5/538
58
deiim,
içindir.
Allah-
Çünkü O,
1
RSALES
TEVHÎD
sfatlarnda bir olandr. O'nun ilmi de birdir ve tüm malu-
zâc ve
mat
kapsar.
mtr. tur.
Ayn
ekilde kudreti de bir olup tüm makdurat kuat-
Nitekim ilim ve kudret bir olup, malumat ve makdurat çok-
Bunun
gibi Allah-u
Teala'nn sendeki tasarrufu da
bir olup, se-
nin tasarruflarn çoktur.
Allah-u Teala'ya nisbet edilen
mecazî
dier
bir
tebih olup,
bir hale ne kadar
iki
iki
parmak ve
iki el ifadeleri
parmak, O'nun kulun kalbini bir halden
hzl
çevirdiine iaret eder. Yoksa
O cisim,
cevher ve araz olmaktan münezzehtir.
ayet
letiriciye; nitelii
lendiriciye
olmu
Allah-u Teala, bileik (mürekkeb)
bulunsayd
muhtaç olurdu
ki
niteleyiciye;
O bu
olsayd
bir bi-
ekli olsayd bir ekil-
gibi hallerden münezzehtir. Bi-
O biletirmeyi, nitelemeyi ve ekillendirmeyi yaratandr. Zira
lakis
Kur'ân- Kerîm 'de: "O'nun benzeri hiçbir Basîr'dir" buyurulmutur.
ey yoktur.
O, Semi' ve
(77)
Eer Allah-u Teala araz
olsayd tutunabilecei bir mahalle n tenzih ederiz. O, hiçbir
ol madan
önce vard. Yani, mekan, insan,
cin,
sa,
sol, üst, ait, bitkiler
vard. Allah-u Teala zamana
bal olmad
için
öyledir ve gelecekte de öyle olackatr.
uzakl
hiçbir
geçmite naslsa
O'nun
yaknlama ve uzaklama olmakszn
yaknl olur.
ve
O'nun
herhangi bir âlet ve organa
mahale girmekten uzaktr. Allah'tan
(77)
O
bal deildir. Bir yerde durmakve yer deitirmekten beridir. Deiim ve yokluktan aridir. Bir
filleri
tür.
k,
ve cansz eyler yokken
imdi de
tan
ey
sema, yer, ar, fer,
melek, felek, güne, ay, madde, ta, toprak, su, aaç, feza, gölge, ön, arka,
ih-
Vehim, Ûrâ
his
baka
ilah yoktur.
ve hayalden uzaktr. O'nun ekli,
Sûresi, âyet:
1
59
O
büyük-
sureti, benzeri,
TEVHÎD yardmcs,
RSÂLES
yaveri, veziri ve yol göstereni yoktur.
O
benzersiz ve
sonsuzdur. Yönler O'nu kuatamaz. Haller O'nu deitiremez.
Zât bakalarna benzemez. Sfatlar bakaca sfatlardan ayrdr. Zât kainatta hayal edilebilir eylerden;
sfat hâdiselerin sfatlarndan
münezzehtir. Ezelîdir ve sonradan yaratlanlara benzemez.
Eer Allah-u Teala hakknda saydan bahsedecek olursan deriz ki O hiçbir ey olmadan önce vard. O'nun kemmiyetinden sual edecek olursan, O, hiçbir hal ve kemmîyet yokken vard. O'na za-
man
ve mekan da izafe edilemez çünkü
O
zamandan, mekandan
ksacas hereyden önce vard. Allah-u Teala fazl- keremiyle hereyi yokluk srrndan varlk
sahasna çkarandr. "O EvveFdir,
O
de belirtildii üzere
Âhir'dir,
meyecektir. Zâhir'dir çünkü hiçbir
ey
âyetiyle
Evvel'dir çünkü O'ndan önce hiçbir
yoktu. Âhir'dir çünkü O'ndan sonra birey
çünkü hiçbir
Bâtn 'dr. "< 78)
varlrn devam
ey O'nu gizleyemez.
ey
ettir-
Bâtm'dr
O'nun mahiyetini bilemez. Vahid'dir çünkü
O'nun ei ve benzeri
yoktur.
Ey kardeim, âiem-i fenâya vardn ve Hakk'n tasarrufuna mazhar olduunda deersiz talarn, her derde deva olan bir cisme; bakrn saf altna inklab eder. Orada, Hak Teala'nn tenzih ve tevhîd nurlanyla; irk, küfür, üphe, Cenab- Hakk' muhlukata benzer vasfta vehmetmek gibi karanlklarn aydnlanr. Böylece nefsinin bulanklndan kurtulmu, aykrlklarndan arnm olursun. te o zaman Allah-u Teala seni sâlikler zümresine dâhil eder (78)
Hadîd
Sûresi, âyet: 3
60
—
TEVHÎD RSÂLESt
—
—
'
'
"
, 1
1
f
ve dünya hayatnda yegane arzusu Allah .rzas olan kimselerin
mekan arn sana 1
gezdirir ki kalbin rza, teslim, tefviz, turne' nine
(huzur) ve sekine gibi hallere ulasn. Nitekim Kur'ân-
Kerîm 'de:
"Onlar iman etmiler ve kalbleri Allah'n zikriyle huzura me'nîne) kavumutur. yice le
bilin ki kalbler
(tu-
ancak Allah'n zikriy-
79 mutmain olur" Duyurulmutur.*
*
Ey kardeim,
ruhlar âlemine
la'ya ait ezelî sfatlarn özellikleri
te o zaman;
ulatn
zaman Allah-u Tea-
tüm ayrntlaryla sana
_
gösterilir.
»" •
"Ona ruhumdan üfledim"
âyetinin
srr
çözülür.
(80)
Bu
âyette
ruhun Allah'a izafe edilmesi, yaratlmlara verilen deeri açkla-
mak
içindir.
Bu deer veri
yaratan
giyle ayrlacak kadar birbirine
ile
yaratlann çok ince bir
yaklamasna neden olmutur. Fakat
nihayetinde, ezelî olan Allah-u Teala, sonradan olanlardan zehtir. Ezelî
çiz-
münez-
birey sonradan yaratlm bireyle ayn çizgide bitie-
mez. Senin Allah'a izafe ediliin, O'nun bir parças olduun anlamnda olmayp, senin dier mahluklara nazaran ayrcalkl, eref-
konuma sahip okluun mânâsna gelir. O' na olan yaknln ifade eder. O'nun sana olan fazl- keremini dile getirir. Zira Allahu Teala her çeit izafetten münezzehtir. li
bir
•
(79)
Ra'd Sûresi, âyet 28
(80)
Hicr sûresi, âyet: 29
,
61
RSALES
TEVHÎD Allah-u Teala, parçalardan
çalanamaz. O'nun cinsi fî,
oluan
olmadndan
bir bütün
olmad için par-
nev'i de yoktur. O, min,
alâ gibi harf-i çerlerin belirttii anlamlardan uzaktr.
olmad
O'nun
ilâ,
cins
min harfi gerçek anlamyla O'nun için kullanlamaz. O'na yer ve zaman nisbet edilemedii için fi, bir yerde sabit olmad için alâ harfi bilinen anlamnda ve miktarla alakas
O'nun
için
için
kullanlamaz. Zira Allah-u Teala bidayet ve nihayetten,
zarfiyet ve mahaüiyetten münezzehtir.
Srlar âlemine
vardn
zaman gaybî
srlar sana aralanr.
Ve
srlarn bakire gelinleriyle evlenirsin. Bir kudsî hadiste: "Velîlerim
Ben'den
bakas
bilemez" buyrulmutur.
mümkündür: Srlar âleminde Allah
ile
Bu
altndadrlar. Onlar ifadeyi
öyle anlamak
kul arasnda öyle bir sr
peygamber bilebilir. Ve orada tarafndan, gözlerin görmedii, kulaklarn iitmedii
vardr ki onu ne Kudret-i ilahî
abâmn
bir
melek ne de
bir
hediyeler sunulur. "Yaptklarna
karlk
onlar için saklanan müj-
deyi kimse bilmez" âyeti buna iaret eder.
Âklar rülmesidir.
için saklanan
Bunun
müjde
belli bir
açdan vechullattm
gö-
neticesinde kalblerde kulak, akllarda göz olu-
ur. Böylece kulaksz duyulur, gözsüz görülür. Orada duyulan ve görülen herey gaybîdir.
Ve ite o zaman
te: "Kalbim rabbimi gördü." (81) ifadelerinin mânâs budur. olur.
(81)
Secde Sûresi, âyet: 17
62
gaybî haller ayan beyan
ve: "Rabbini
görmez misin"
RSALES
TEVHÎD Eer
sen
âk
sonra, kendinden
yukarda
isen
geçmi
saydmz
bütün bu hallerden
bir halde kabza-i ilâhiye düersin. Allah-
u Teala seni tevhîd ve mârifetin en yüksek derecelerine, sr ve himmetin en üst menzillerine ulatrr. Bu makamlarda söz hiçbir mânâ ifade etmez, srlarn tur.
düümü çözülür. Artk buradan öteye yol yok-
Nihayetinde sen:
"Ya Rab! Ben
hamd-u senâ etmekten âcizim. Sen kendini nasl senâ etmisen öylesindir." ve: Sen'i
"Mârifetine giden bütün yollan kapayan Allah' tenzih ederim. Senin zâtn bilmek mümkün deildir." dersin.
Cenab- Hak vahdaniyet ve kullar tarafndan bilinmesinin lah,
kendinden
baka
ilah
ferdaniyet sfatlarnn hakikatinin
mümkün
olmadn belirterek: "Al-
olmadna ahitlik etmitir.
ka ilah yoktur." buyurmutur.
O'ndan ba-
(82)
« Kelime-i tevhîd
balar ve
La
hem balangç, hem
sonuçtur.
Herey onunla
biter.
ilahe illallah lafzlarn
en
güzelidir: "Allah-u
Teala'nn gü-
kökü salam dallan semâya doru olan güzel bir aaca benzeterek nasl misal verdiini görmüyor musun." âyeti buna zel bir lafz,
iaret eder. (83)
Kur'ân- Kerîm'de: "Güzel sözler O'na yükselir." (84) Duyurul-
mas (82)
kelime-i tevhîdin güzel bir söz olduuna;
Âl-mran Sûresi, âyet:
(83)
brahim
(84)
Fâür Sûresi,
Sûresi, âyet: âyet:
18
24
10
63
"Ey
inananlar, Al-
TEVHÎD RSÂLESJ doru
lah'tan korkun ve bir söz
söz söyleyin.
buyurulmas onun doru
'
olduuna; "Rahman 'n konumasna
hakikatten
bakasn
söylemeyecektir."*
86 *
izin
verdii kimseler
âyeti kelime-i tevhidin
yegane hakikat olduuna; "Gerçek dua ancak O'nadr."* 87 âyeti *
onun gerçek dua olduuna; "Onlara takva kelimesine tutunmalarn söyledi."
(88)
âyeti
onun takva sözü olduuna; "De
bizde de, sizde de
ayn
rabler edinmeyelim."*
tak bir söz tekrar
89 *
komayalm,
ortak
birine
dünyaya gönder. Belki amel -i salih
Rahman 'dan söz cektir."*
91 )
Ayn
ölüm
gelince:
baka
arasnda
or-
Rabbim, beni
salih ilerim, der.'*
90*
âyeti
olduuna; "Kelime-i tevhîde sadk kalarak,
(ahd)
alm kimselerden bakas efaat edemeye-
âyeti kelime-i tevhidin
ekilde:
Allah'tan
âyeti kelime-i tevhidin dinler
olduuna; "Onlardan
onun amel-i
eder.
olan bir kelimeyi söyleyin.
O'na hiçbir eyi
ibadet edelim,
Ey kitap ehli, Yalnz Allah'a
ki:
"Kim
bir
ahd
için gerekli
olduuna
iaret
hayrla gelirse ona on misli vardr. ,,(92)
âyetindeki "hayr"dan maksat kelime-i tevhîddir. Yine: "yiliin
karl yalnz iyilik deil midir."*
93 *
âyetinde de kelime-i tevhîde
iaret vardr. Evet, kelime-i tevhîd girenler
salam
bir kaledir
ve ancak bu kaleye
Allah'n azabndan kurtulur. Allah-u Teala, hepimizi bu
kaleye girenlerden eylesin. Fazl- keremiyle bizlere srlarn kapla-
rn
açsn. (Âmîn).
oOo
(86)
Ahzab Sûresi, âyet 70 Nebe Sûresi, âyet: 38
(87)
Ra'd Sûresi,
(88)
Fetih Sûresi, âyet: 26
(89)
Al
(85)
(90) (91)
âyet: 14
64 Mü'minun Sûresi, âyet 99-100 Meryem Sûresi, âyet 87 i
îmran Sûresi,
âyet:
2.
Bölüm
LEDÜN RSALES (er-Risaletü ' 1-Ledünniye)
LEDÜN RSÂLESÎ
MUKADDME Hafnd, has kullarnn kainlerini velayet nuruyla tezyin eden, nefislerini inayetin
en güzeliyle terbiye eyleyen,
âlimlere dirayet anahtarlanyla tevhid
kapsn
irfan sahibi
açan Allah'a mah-
sustur.
Salât ve selâm, koruyup gözeten,
Hakk'a teslimiyete davet
eden, ümmetine hidayeti gösteren, bütün resullerin seyyidi ve sey-
yidimiz olan Hz.
Muhammed (s.a.v.)'e, onun
âl
ve
ashâbmn
üzeri-
ne olsun.
Ey kardeim bilmi
ol ki,
dostlarmdan
inkâr eden bir bilginden bahsetti.
Bu
biri
bana Ledün ilmini
ilim ki, güzide mutasavvflar
dier ilimlerden daha üstün görürler. Bu ilmin peyderpey örenilmi, çalarak elde edilmi kesbî ilimlerden daha güvenilir, daha salam ve kuvvetli olduunu söylerler. ona itimat
Bu
ederler,
bilgin:
bu
ilmi
"Mutasavvflarn Ledün
ilmini bir türlü
anlayam-
yorum. Dünyada birtek kiinin dahî kesb ve taallüm [çalarak ka-
zanma ve örenme] olmakszn ahsî görüü ve
kalbî idraki
ile
hakikî ilimden bahsedebileceini zannetmiyorum" diyormu.
Dostuma dedim
mam,
ki:
"Bu adam
ilim tahsilinin
yollarn anla-
insan ruhunun mahiyetini, vasflarn, gaybî iaretleri ve
melekûtî ilimleri nasl
aldm idrak etmemitir."
Dostum bana: "Evet, bu adam lim yalnz fkh, tefsir ve kelamdan ibarettir. Bunlarn ötesinde baka bir ilim yoktur. Bu ilimler de taallüm ve tefakkuh olmakszn elde edilemez' diyor" dedi. 67
LEDÜN RSALES Ona dedim
"Peki, öyleyse tefsir ilmi nasl örenilecek?
ki:
Kur'ân- Kerîm hereyi kuatan derin
mânâlar ve
tefsirinin hakikatlan halk
yazl deildir. lerinden bakadr." taplarda
Dostum dedi
Dedim Sülemî,
(4)
bu iddia sahibinin
ait tefsir
ki ilmi,
lerin
ki-
bildik-
kitaplarnn haricin-
vermiyor."
"Bu adam hakikat yolundan uzaklamtr. Nitekim tefsirinde, dier tefsir kitaplarnda zikredilmemi olan, ki:
muhakkiklerin sözlerinin birçounu toplamtr. kikatler
bulmu
"Bu adam, halk arasnda mehur olmu
ki:
kymet
Onun bütün
arasnda öhret
Bilakis tefsir ilmi
Kueyrî, (,) Sa'lebî (2) ve Maverdî'ye(3) deki tefsirlere
bir okyanustur.
daha açk
bâtnlarn
tefsirde ha-
ekilde izah edilmitir.— Bana öyle geliyor
bir
yalnz fkh, kelam ve
ksmlarn,
—Bu
tefsirden ibaret sayan
bu adam,
ilim-
tafsîlâtn, mertebelerini, hakikatlerini, zâhir ve
bilmiyor. Câhilin bilmedii bireyi inkâr etmesi
âdettendir.
Bu
anlamam
ki
iddia sahibi hakikat
kabul
etsin.
Ben
arabn tatmam, Ledün ilmini
zaten onun bilmedii bireyi taklidi
ve tahminî olarak kabul etmesine rza gösteremem."
Dostum dedi riyle
ki:
"Ben
sizin ilimlerin mertebelerini
anlatmanz, Ledün ilminin
açklayp
hakikatini ortaya
tüm yönle-
koymanz, bu
Amf
etraflca
(!)
Kueyrî (M. 986- 1072): slâm âleminin büyük mutasavvflarndan olup en
mühim eseri (2)
isbat etmenizi istiyorum."
el-Tefsiru' 1-Kebfr' dir.
Sa'lebî (M.?- 1036):
Niabur'da
mehur eserleri Kur' ân (3)
domu büyük bir fakih ve müfessir olup, en
Tefsirîvs Peygamberler Tarih? dir.
Maverdî (M.974-1058): Önemli fakihlerden olup, en
mehur
eserleri Tef-
sîrü'l-Kur'ân ve Kitabü l-Ahkamu' s-Sultaniye'dü. (4)
Sülemî (M.?- 1021): Devrinin en büyük mutasavvflarndan olup en tscTlenEmsalü'l-Kur'ân ve Tabakatü's-Sufiye'dir.
68
mehur
.
LEDÜN RSALES Ben
de:
"Anlatlmasn
talep ettiiniz
ten güçtür, fakat hâlet-i ruhiyemin
müsaâde
bu ilmin izah hakikaettii, vaktimin elver-
dii ve gücümün yettii kadar bir balangç yapabilirim. Laf uzatmak istemem, çünkü sözün iyisi az ve öz olup, çok eye delalet edenidir" dedim.
Azîz ve li
celîl
olan Allah'tan tevfk ve inayet dileyerek
dostumun bu arzusunu yerine getirdim.
kymet-
LEDÜN RSALES
LMÎN ÜSTÜNLÜÜ Ey kardeim bilmi
"eya"nm
ol ki, ilim, nefs-i
nâtkann
[insan ruhu]
hakikatlerini niteliiyle (keyfiyet), niceliiyle
yet), cevheriyle
(kemmi-
ve zâtyla maddelerden mücerret olarak tasavvur
etmesidir.
Âlim,
"eya"nm
hakikatlerini
kapsaml
bir
ekilde kavrayan,
idrak eden kimsedir.
Malûm,
bilgisi akla
nakedilen eyin kendisidir. lmin deeri,
malûmunun deeri kadardr. Âlimin mertebesi de ilminin derecesine göredir. üphesiz en deerli, en yüce, en faydal bilgi, Sâni' ve Mübdi' olan Allah'n bilgisidir. Allah' bilmeye "Tevhîd lmi" [Marifetullah] denir.
bu
(5)
ilmin tahsili bütün akl sahipleri için
Peygamber Efendimiz:
zarurî olup,
"lim
Bu
tahsîli
ilmi elde
5) kadn-erkek her Müslüman'a farzdr."< Ayrca
etmek
için
Sünen-i bni Mace,
yolculuu dahî emretmi
Mukaddime
(17)
70
ve,
LMN "lim Çin'de
ÜSTÜNLÜÜ
bile olsa gidip
öreniniz" (6) demitir.
Tevhîd ilmiyle mücehhez olan kimse, âlimlerin en
olduu
için
fazîletlisi
Allah-u Teala onlan Kur'ân- Kerîm'de en üstün mer-
tebede zikretmi ve, -k-i)L
UU JUI1
"Ondan baka ayrlmayan
âlimleri,
özü ve mahiyeti
ilim
ilimlere menfî,
ve sair ilimler
lk
olmadna
ilah
^
dlayc
enbiya ve onlarn varisi olan ulemadr.
itibariyle
Bu ön
mükemmel
deerli,
bir nazarla
(evveliyât) hükmündedir.
tahsil edilemez.
$ **
buyurmutur.
olup dier
bakmaz. Astronomi,
kimya] tevhid ilminin
[fizik,
V
Allah, melekler ve adaletten
ilim sahipleri ahitlik ettiler"™
Tevhîd ilmi
Bu
a y\
öSlJ»,
tahsili için bir
bilgiler
olmakszn
astroloji
ön hazr-
tevhîd ilmi
Yeri gelince zikredeceimiz gibi tevhîd ilminden
baka ilimler de doar. Ey kardeim bilmi özü
ol ki, ilim, içerii
gözönüne alnmakszn
itibariyle bizzat deerlidir. Hatta sihir ilmi bile,
ramen, bizatihi
Bu konuyu
zdd
bâtl olmasna
deerlidir.
u §ekilde izah etmek mümkündür: lim cehaletin
levazmatndandr. Zulmefise sükûnun [atalet] ögelerindendir. Sükûn da ademiyete [yokluk] yakndr. Yokluk da dalâlet ve bâtln bulunduu yerdir. Cehalet adem, ilim ise vücud hükmünde olduundan vücud ademden üstündür. Hidayet, hak ve nur, varlk zincirinin birer halkas olduuolup, cehalet zulmetin
na göre varlk yokluktan, ilim de cehaletten üstün
olmu olur. Çün-
kü, cehalet körlük ve karanlk; ilim, basîret ve nur gibidir. Nitekim
(6)
Camiû's-Sagîr,
(7)
Âl
i
C
1
,
Say:
mran Sûresi, âyet
11 10-1
1 1 1
18
71
"Feyzü'l-Kadir erhli Tab."
LEDÜN RSALES A!lah-u Teala:
CÜL**j je+jS)
jj-lt
"Kör
gören, karanlklarla
ile
âyet-i kerîmesinin
"De ki, açklamtr. lim
srrn,
,
tSj^t
(nûr) bir deildir' K8)
aydnlk >.
>
.
.....
hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur
cehaletten üstün
olduuna göre
,
mu' K9) eklinde
cehalet cismin, ilim ru-
olmu olur. Öyleyse ruh, cisimden üstündür. Dier bölümlerde sayacamz gibi ilmin birçok ksmlar
hun vasflarndan
vardr. Âlimin de, ilimlerin tahsilinde takip edecei muhtelif yollar
vardr ki bunlar da
ileride
zikredeceiz.
Ey kardeim, ilmin üstünlüünü açkladktan sonra senin ilimlerin mahalli, karargâh ve korunduu levha olan insan ruhunu bilmen gerekir. Zira cisim, ilim için bir mahal deildir. Çünkü, simler smrlrolup,
Ruh kilde
ise
,
yaz ve naklarn dahî
az bir ksnrnt Lrtiyauür
bütün ilimleri hiçbir engel tanmakszn, kolay bir
koruma ve tayabHme
ca açklamaya
kabiliyetine sahiptir.
çalacaz.
(8)
Fâtr Sûresi, âyet: 19-20
(9)
Zümer
Sûresi, âyet:
9
72
ci-
imdi
e-
ruhu ksa-
NEFS VE NSAN RUHU Ey kardeim bilmi ol ki, Allah-u Teala insan iki muhtelif eyden yaratmtr. Birincisi cisimdir ki bu zulmanî, kesîf [younluu bulunan], oluma ve bozulmaya giren (kevn-ü fesâd), organik ve kimyasal bileiklerden oluan ve de varlnn devamn haricî faktörler olmakszn salayamayan mürekkeb bir yapdr. Dieri
ise,
münîr [aydn], idrak eden,
ren], müessir, cisim
fâil,
muharrik [hareket
etti-
ve organlar tamamlayan müfred bir cevher
olan ruhtur. Allah-u Teala cesedi besin maddelerinden
kann
molekülleri
ni dikti, rini
zab
ile
Bu binann
büyüttü.
meydana
getirdi
ve
temelini kurdu, direkleri-
etrafn snriad ve kendi emrinden mükemmel ruh cevhe-
onda zâhir kld. Bu
ruhla,
gdaya ihtiyaç duyan, ehveti ve
ga-
harekete geçiren, kalbte bulunan ve vücudun bütün azalarna
duygu ve hareket datarak hayatn tetmiyorum. Çünkü, vasflarn denir
ki, his,
hareket,
devamn
saydm
yan kuvveti kas-
s;j
bu ruh.
"hayvan ruh"
ehvet ve gazap kuvvetleri mun
askerlerin-
dendir.
Gda isteyen, tasarrufa sahip, karacierde bulunan kuvvete ise "tabiî ruh" denir. Sindirim ve
boaltm bunun
emrindedir.
ekillendirme, üreme, büyüme/gelime ve hepsi bedenin hizmeti ndedirler.
tabiî kuvvetlerin
Beden de hayvanî ruhun hizmetin-
73
LEDÜN RSÂLES Çünkü, beden, kuvvetini hayvanî ruhtan almakta, onun hare-
dedir.
i görmektedir. Ben tek bana "ruh" kelimesini kullandm zaman tezekkür,
ket vermesiyle
tahfz, tefekkür, temyiz özellii bulunan, kalbî ve aklî idrake sahip, ilimleri
kolayca örenen, soyut tasavvurlar kavrama kabiliyeti .
kuvvetlerin
kumandan
Bu cevher dier ruhlarn
ve
olup, gerek hayvanî ruh, gerek tabiî ruh ve
beden onun ermindedirler. Nefs-i
nâtka da denen bu cevherin her meslek erbabma göre
bir ismi vardr.
Hükema
bu cevheri "nefs-i nâtka";
(filozoflar)
Kur'ân, "nefs-i mutmainne" ve "emri ruh"; mutasavvflar "kalb" diye isimlendiriyorlar. htilaf isimlerdedir. hiçbir
ayrlk
Nefs-i
Mânâ
tek olup onda
yoktur.
nâtka canl,
faal, idrak
eden
bir cevherdir.
Biz ne za-
man yaln
halde "ruh" veya "kalb" kelimesini kullanrsak onunla
bu cevheri
kastederiz.
Mutasavvflar hayvanî ruhu "nefis" olarak telakkî ederler. Nefis kelimesi eriatte de bu mânâda kullanlmtr. Peygamberimiz: *
En azgn dümann
"îki
00 nefsindir" *
yann arasndaki
nefsindir"
(10)
Beyhakî, Kefü' l-Hafâ, 1/160
(1 1)
Beyhakî, Ke§fü'lHafâ, 1/160
74
buyurmutur. Bunu:
00
ibaresiyle
pekitirmi ve
NEFS VE NSAN RUHU
I
iaret
açklamtr. O, bu kelimeyle ehvanî ve gazabî kuvvetlere etmi ve de bunlarn kalbten doduunu ifade etmitir. Ey kardeim,
isimler arasndaki farklar anladktan sonra bil-
mi ol ki, ehl-i tahkik bu ruh cevherini muhtelif ibarelerle tarif ediyorlar ve
bu meyanda farkl görüler
mehur olan kelamclar ruhu
serdediyorlar.
lm-i cedel
ile
cisim olarak addediyorlar ve: "O, bu
kesîf cisme nazaran daha latif bir cisimdir" diyorlar.
Ruh
ile
cisim
arasnda letafet ve kesafet fark görüyorlar. Bazlar ruhu araz sayyor, baz tabibler bu görüü benimsiyor, bazlar da ruhu kan zannediyorlar.
Bu ahslar dar görüleri ve de
kanaat edip, dier ihtimalleri aratrmadlar.
ettikleri bilgilerle
Ey kardeim bilmi üzere üç
kusurlu nazarlanyla elde
ol ki, ruh; cisim, araz
ksmdr:
Hay vanî ruh makta olan
bir
latîf bir cisimdir.
lamba
gibidir.
Kalb
O, kalb fanusuna ile,
gösün
ya, his ve hareket nuru,
ehvet
harareti,
konmu yan-
,
içinde mulallak bir
vaziyette duran konik ekli kastediyorum. Hayat
kan
ve cevher olmak
bu lambann
gazap duman, gda-
ya ihtiyaç duyan ve karacierde bulunan kuvvet onun hizmetçisi, bekçisi ve vekilidir. Bütün canllarda hayvan ruh mevcuttur.
—unu da
ilave
edeyim
ki,
— insann
kendisi cisim olup, eserleri
arazdr.
Hayvan
ruh, ilimleri
eyi en güzel ve de sanatl sl
yarattn
kavramaya güç yetiremez. Bu bir
idrak edemez.
ruh, her-
ekilde yaratan Allah' ve onlar na-
Varl
bedenin
varlna bal
bir hiz-
metçidir ki bedenin ölmesiyle birlikte ölür. Kandaki maddelerin oran artt takdirde hararetin yükselmesiyle, bu oran eksildii takdirde ise
souun artmasyla bu lamba söner. Lambann sönme-
bedenin ölmesi demektir. Bârî-i Teala'nn hitab ettii ve mükelbu ruh deildir. Çünkü karada, denizde yaayan bütün lef si,
sayd
75
LEDÜN RSALES hayvanlar mükellef olmadklar gibi, emirlere muhatab da deillerdir.
nsann
mükellef ve
[ilahî hitaba]
muhatab oluu kendisine
baka bireyden dolaydr
özgü, fazladan bulunan
ki
bu da
nefs-i
nâtkadr. Zira:
"De
ki,
"Ey
nefs-i
ruh rabbimin emrindendir"°
açklk
ve,
mutmainne! Rabbini raz edecek
de rabbinden raz olacak leye
2)
bir halde
O'na dön**13
bir vaziyette
*
âyetleri
ve sen
mese-
getirmesi yönünden dikkat çekicidir. Bârî-i Teala'nn
"emrimden" dedii bu vel", "levh",
ruh, cisim
"kalem" kavramlar
veya araz olamaz. O, "akl- evgibi
meyen ancak aklla kavram labilecek göre ruh, cevherlere
ait
duyu organlaryla
hissedil-
bir cevher, bir ziyadr. Bize
vasflan kabul edip, bozulmayan,
dalma-
yan, ölmeyen bilakis eriatn bildirdii gibi bedenden ayrlan ve
yamet günü ona dönmeyi bekleyen bireydir.
k-
Felsefî ilimlerdeki
açk ispatlarla dorulanmtr ki "nefs-i natka" cisim ve araz olmayp tam aksine sabit, daimî ve bozulmayan bir cevherdir. Biz zikredilen delil ve ispatlan yeterli gördüümüz için bakaca tekrara gerek görmüyoruz. Bu konuda geni kapsaml bilkesin deliller ve
gi
edinmek isteyenler
usûlümüzde sadece
ilgili
kitaplara bavurabilirler.^
Biz
aklî bürhanlarla yetinmiyor ve meselelere
imanî bir gözle bakyor, açk-seçik hakikatlere dayanyoruz. (*)
Bu konuyla
ilgili
açklamalar
mam Gazâlî'nin hususan MeâricÜ' l-Kuds~aâ\
eserinde mevcuttur. (Çev.) (12) (13)
srâ
Sûresi, âyet:
Fecr Sûresi, âyet:
85 27-28
76
"
NEFS VE NSAN RUHU Allah-u Teala ruhu bazen emrine, bazen de zâtna izafe ederek, » »
»
»
...
"Ona kendi ruhumdan üfledim."< 14)
"De
ki,
ruh rabbimin emrindendir."
(15)
*
06*
"Biz ona ruhumuzdan üfledik."
gibi âyetlere
Kur'ân-
Kerîm'de yer verilmitir. Allah-u Teala cisim ve araz olup, bozulan, zeval bulan,
deien
eyleri zâüna nisbet etmekten münezzeh-
tir.
Peygamber Efendimiz ruh hakknda,
Ruhlar, teçhiz edilip
(14)
Hicr Sûresi, âyet: 29
(15)
sra Sûresi,
(16)
Tahrim
âyet:
Sûresi,
sralanm
85
âyet 12
(17) Buharî, el-Enbiya:
2
77
askerlerdir.
(17)
ve
.
LEDÜN RSALES "ehitlerin ruhlar yeil
kularn kursaklanndadr"08 buyur*
mulardr.
mez, çünkü o
madde ve
bizâtihi
varln
devam
ettire-
kaim deildir. Malum olduu üzere
cisim,
Araz, cevherin yok olmasndan sonra
suretle terkibi [bileim] kabul ettii gibi, tahlili
de [çö-
zülme] kabul eder. Âyetlerden, hadislerden ve aklî bürhanlardan
mükemmel
göre nefs-i natka bizâtihi canl,
bir
anladmza
cevher olup imann
salaml veya bozukluu ondan doar. Tabiî ruh, hayvani ruh ve bütün bedenî kuvvetler onun askerlerindendir.
mevcudâtn
Bu
cevher,
malumâtm suretini onlarn zâhiriyle ve zâtyla megul olmakszn kavrar. Nefs-i nâtka eytan ve melekle-
ri
hakikatini,
görmek sizin onlarn mahiyetini nasl kavryorsa, ayn ekilde
hiçbir insan görmeksizin
eytan ve melek
insann hakikatini bilmeye muktedirdir.
varlklarn hissî olarak bilinmesinin zorlu-
gibi
una ramen nefs-i nâtka bunlar
görmeye
ihtiyaç dahî
duymadan
idrak eder.
Mutasavvflardan bazlar: "Bedenin gözü olduu
de gözü vardr. nsan zahirî eyleri bedenî gözle, ni ise kalbî gözle görür" derler.
gibi kalbin
eyann
hakikati-
Peygamber Efendimiz:
*
"Her âbidin kalbinde bilir.
Allah bir kuluna
iki
göz vardr ki onlarla gayb idrak ede-
hayr murad ederse o kulun bedenî
(18)Timüzî,Fadailü'l-Cihad: 13
78
gözlerle
NEFS VE NSAN RUHU göremedii eyi görebilmesi
için kaibî gözlerini açar"
buyurmu-
lardr.
Nefs-i
nâtka bedenin ölmesiyle ölmez. Çünkü Allah-u Teala
onu kendi kapsna çarmakta ve ona,
"Rabbine dön" (19) diye hitab etmektedir. çevirip
çkan
Onun bedenden yüz
ayrlmasyla, Jabiî ve hayvan kuvvetlerin
haller âtl bir vaziyet alr, hareket söner,
hadise budur.
Bu
sebeple mutasavvflar tabiî ve
tesiriyle ortaya
tte ölüm denilen
hayvan ruha naza-
ran nefs-i nâtkaya daha çok itimat ediyorlar. Nefs-i nâtka, Bâî-i Teala'nn emrinden
olduu
için
bedende
yabanc (garib) gibidir. Yüzü daima aslna ve dönecei yere dorudur. Beerî kirlerle kirlenmedii ve kuvvetli olduu takdirde bir
daha çok
ilahî
kaynaktan
istifade eder.
nâtkann bir cevher, bedenin de onun için hazrlanm bir mekan olduunu örendin. Bedenin araz olduunu, cevher olmakszn mevcudiyetini devam ettiremeyeceini Ey kardeim,
nefs-i
anladn. Yine bilmi ol
ki,
cevher bir mahalde sürekli bir ekilde
kalmaz. Öyleyse beden "ruh" için daimî bir kis,
onun
geçici bir
müddet kulland
"Ruh" bedenin
cüzlerine bitiik
da deildir. Belki bedene ilierek onu
mekan
bir âlet,
deildir. Bila-
ve merkebidir.
olmad
gibi,
aktif bir hale
onlardan ayr
getirmi ve
fe-
yizlendirmitir.
"Ruh"un nurunun
zâhir
olduu
ilk
yer
buras onun kendisini gösterdii, ona has
(19) Fecr Sûresi, âyet:
28
79
dima
(beym) olup,
bir karargahtr.
"Ruh",
LEDÜN RSALES
-
diman
ön
ksmn
-
bekçi,
ksmn
ortasn vezir ve müdür, arka
hazîne ve hazînedar eylemitir. Bedenin bütün cüzlerini de kendisine
yaya ve atl asker
vekil
yapm,
mal, hareketi
klmtr. Hayvan
bedeni merkep,
ticaret, ilmi
riat yol ve kaynak, nefs-i
ruhu hizmetçi,
ruhu
dünyay meydan, hayat meta ve
kazanç, âhireti maksat ve
dönü
emmareyi gözcü ve koruyucu,
vameyi tembihçi, duyulan casus ve kontrolcü, hissi talebe
tabiî
klmtr. Bunlarn
dini zrh,
yeri,
e-
nefs-i lev-
akl üstad,
hepsinin ötesindeki gözetleyici
âlemlerin rabbi olan Allah'tr. Nefs-i nâtka,
bu sfatlan ve
âletleriyle kesîf olan
bedene ora-
gelmemi, ona bitimemi belki ona hafifçe ilierek ifade kazandrm onun vechini Bârî-i Teala'ya yöneltmitir. Nefs-i nâtkann belirli bir müddet bedende kalp, ona anlam vermesi ve fayda salamas takdir olunmutur. O, bu zaman zarfnda, bu da kalmak
için
megul
Çünkü ilim onun (20) âhiretteki ziynetidir. Mal ve evlatlar da bu dünyann ziynetidir. Nitekim mevcut olan hereyin belirli bir vazifesi vardr. Göz görü-
ksa
seferinde sadece ilim tahsiliyle
lebilecek eyleri görmekle, kulak sesleri
olur.
duymakla
görevlendiril-
mi, dil kelimeleri telaffuz etmeye müsait bir surette yaratlmtr. Bunun gibi hayvanî ruh ehevî ve gazab lezzetleri ister, tabiî ruh yeme ve içmeden holanr, nefs-i nâtka ömrü boyunca ilimle megul olmay arzular. Bedenden aynlk vakti gelene kadar ilimle bezenir. ayet ilmin haricinde bir hâl kabul ederse onu kendisi istedi-
i ve sevdii için deil, bedenin maslahat icab kabul eder. Ey kardeim, "insan ruhu"nun hallerini, bedenin ölümünden sonra varln devam ettirdiini, ilme olan akn ve arzusunu örendikten sonra artk senin ilmin
(20)
Kehf Sûresi,
âyet:
ksmlann bilmen gerekir.
46
80
LMN KISIMLARI Ey kardeim bilmi
ol ki, ilim,
er'î ve aklî olmak üzere ikiye
ayrlr. Fakat hakikî âlimler nazarnda er'î ilimlerin ilimlerin bir
çou
da er'îdir.
Eyay
bu ekilde kavramak
bak açsna sahip olmak gerekir. "Allah kime nur
çou aklî, aklî için nuranî
Nitekim Allah-u Teala;
vermemise onun nuru
yoktur."
(2,)
buyur-
mutur. I-
er' i
er'î a.
ilimler
ilimler iki
Aslî ilimler [lm-i usûl]
b. Fer'î ilimler
a.
Nur
Bu
ilim Allah-u
Teala'nn zâtn ve sfatlarn
kadîm) aratrr. Aynca nebilerin
yaantlarn
ki dirili,
(21)
ksma ayrlr:
Tevhid lmi:
(zatî, fiilî,
belerin
[lm-i furu]
Aslî ilimler
Bunlar da üç 1.
ksma ayrlr:
inceler. Hayat,
hair ve rü'yetullah
Sûresi, âyet:
sîretini,
imam
ölüm, kyamet, ölümden sonra-
gibi akaidî meselelere
40
81
ve saha-
açklk
getir-
LEDÜN RSÂLES meye çalr. Bu Kerîm'den
ilimle
megul
âyetlere, sonra
olan âlimler, önce Kur'ân-
srasyla hadislere,
aklî delillere ve
kyasî bürhanlara dayanrlar. Kelamclar, mutasavvflar ve âir zümreler, âdî ve cedelî k-
yasn
öncüllerini, cevher, araz, delil, nazar, istidlâl, hüccet gibi te-
rimleri
mantkçlardan almlar
fakat yerli yerinde
kullanmamlar-
bu kavramlara muhtelif mânâlar yüklemi ve hatta "cevher" kavram hükemâ nazarnda farkl, mutasavvflar ve kedr. Her
biri
lamclar nezdinde farkl bireyi ifade eder hale gelmitir. Bu ile
maksadmz,
mad
Tevhid
ilmi,
çok kelam ilmi olarak 2. Tefsir si,
en
ol-
âlimlere "mütekellimûn"
is-
bu konuyu uzatmayacaz.
için
verilir.
mânâsn aratrmak
zümrelere göre lafzlarn
Tevhid ilmi ve kelamla
mi
risale
azizi,
uraan
kelamî meseleleri de içerdiinden, daha
bilinir.
lmi: Kur'ân- Kerîm
eyann en muazzam, en yüce-
en vazh [açk] olandr. Bununla
ln kavrayamayaca
bir
takm mükil
onda her ak-
birlikte
noktalar vardr ki onlar an-
cak Allah-u Teala'nn "fehim" [ince kavray] verdii kimseler anlayabilir. Zira
Peygamber Efendimiz,
"Kur'ân'n her âyetinin her bir
'
bâühn da yedi
bir zâhiri, bir
-veya dokuz-
de
bâtn
bâtn vardr."
ve,
"Kur'ân harflerinden her birinin bir anlam, her
iaret ettii birey vardr" buyurmulardr.
42
vardr, ayrca
anlamnn da
LMN
—
,
KISIMLARI r
1
M Allah-u Teala Kur'ân- Kerîm'de bütün ilimler
görünmeyen, büyük-küçük,
aklî
ve
h\§sî
ile
görünen-
mevcûdattan haber vere-
rek, 0
0
*
"
'
0
s
"Ya ve kuru herey kitab- mübîndedir.
,,(22)
buyurmakta ve,
t
-O -O
*
"Akl- selîm olanlar O'nun 23
sünler ve ibret alsnlar."*
Â+* $
,
âyetlerini derinlemesine
düün-
diyerek insanlan tefekkür ve tezekküre
*
davet etmektedir.
Kur'ân- Kerîm' in
tefsîr
edilmesi zor bir
i olduundan hiçbir
hakkn verememi,
müfessir tam olarak onun
ukdesini çözeme-
mitir. Evet, bütün müfessirler gücü yettii, akl erdii, ilimlere
vukufyeti nisbetinde onu izaha
mânâda
çalmlar
fakat hiçbiri kâmil
hakikati söyleyememilerdir.
Tefsir ilmi, aslî, fer'î, er'î ve aklî ilimlere klavuzluk eder.
Müfessir, Kur'ân'a lügat, istiâre, lafzlarn terkîbi, nahiv [gramer] kaideleri,
vflarn
Araplarn örf ve
âdetleri, ehl-i
sözleri cihetinden
yaklam
bakmal
ki
hikmetin
onun
olsun. Müfessir Kur* ân 'a tek
3.
delilleri
Hadis lmi: Hz.
fasihidir.
mutasav-
tefsirinin hakikatine
yönden bakmakla
ve birtek ilme göre açklamaya giderse onun müfessire ilmî ve imanî
fiilleri,
srrn
çözemez.
En'am
(23)
Sad
Süresi,
Muhammed
âyet 39
Sûresi, âyet:
O
izah etmek gerekir. (s.a.v.)
Arap ve acemin en
O, Allah-u Teala tarafndan kendisine vahyedilen
(22)
yetinir
29
83
bir
mu-
LEDÜN RSALES —
—
1
allim,
akl
ile
kii
bir
—
ulvî ve süfli meselelerin hepsini kavrayan, her sözü
okyanuslarn ve rumuz hazinelerini
hatta her kelimesi esrar
eden
.
idi.
Bu
ihata
sebeple ondan gelen haber ve hadislerin bilin-
mesi ve izah çok mühimdir. Bir kii nefsini eriate tâbî çüleriyle kalbindeki
sapklklar
klp edeplendirmeden, zâil
etmeden nebevî
eriatin öl-
hadisleri kav-
rayamaz.
Eer bir kii mak, sözlerinde
ve hadislerin
tefsir ilmi
olmak
isabetli
hakknda konu-
te'vili
istiyorsa, lügat ilmini tahsil etmeli,
nahiv ilminde derinlemeli, i'rap [cümle çözümlemesi] sahasnda
uzman olmal,
vâkf olmaldr. Çünkü, lügat ilmi dier basamak ve merdiven mesabesinde olup,
sarf ilmine
ilimlerin tahsili için bir
onu bilmeyen kimse baka bir yere
Demek
çkmak
isteyen
ki ilim tahsîl
örenemez. üphesiz yüksek kimsenin önce merdiveni kurmas gerekir. ilimleri
etmek isteyen kiinin lügavî
kaideleri bilmesi
arttr.
Lügat ilminin tahsilinde önce zit fiiller
örenilir.
Bu
ilimle
de bunlardan cahiliye devrine iirler
edatlar, sonra
megul ait
olanlar
Arap
iirini, özellikle
olanlar incelemelidir. Çünkü, bu
insann ufkunu geniletmesi ve ruhunu
fesâhat ve belâgat
mücerret ve me-
açsndan büyük önem
okamasnn yansra
arzeder.
^
Bunlara ilaveten nahiv ilminin de örenilmesi lazmdr. Çünkü, lügat ilmi için nahiv bilgisi; altn ve felsefe için
mantk, iir
mesabesindedir. la
olduu
için aruz,
için
mehenk ta,
kuma için metre, tahl
Malumdur ki ölçülmeyen bireyin
için
ölçek
eksik veya faz-
bilinemez.
Lügat ilmi hadis ve ilimleri
gümü
tefsir
ilmine giden bir yol, tefsir ve hadis
de tevhid ilmine varmada birer klavuz
84
gibidirler.
nsanla-
LMN rn
KISIMLARI
felaha ermesi, âhiret korkusundan
ilmiyle
kurtuluu ancak tevhid
mümkündür.
b. Fer'î ilimler
limler ya nazarî olur ya da amelî olur ilimler, fer'î ilimlere
Fer'î ilimler üç 1
.
Hakkullah:
ki, aslî ilimlere
nazarî
de amelî ilimler denir.
ksma ay rlr: nsann Allah-u
Teala'ya
kar
vazifelerinden
yani ibadetlerden bahseden ilimdir. Taharet, salât, zekat, cihâd, hac, zikirler,
bayram namazlar,
çeitli farzlar ve nafileler
bu gruba
girer. 2.
Hakku'l-ibâd:
nsann
insana
kar
vazifelerinden, hak ve
hukuktan, örf ve âdetlerden bahseden ilimdir.
muâkede [sözleme] olmak üzere
Alm-satm,
ortaklk,
iki
sahada cereyan eder.
ba, borç
cezalar "muamelât"; nikah, talak, köle gibi
sözlemeler "muakedât"
Muamele ve
verip alma,
ksas ve dier
edinme ve azat etme, miras
ksmna girer.
Hakkullah ve hakku'l-ibâd olarak nitelendirdiimiz, insann Allah'a ve de insann insana
bu
iki
kar
durumundan bahseden
ksmna "fkh" denir. Fkh herkes
için gerekli,
ilimlerin
faydal bir
ilimdir. 3.
Hakku'n-nefs [Ahlak
ilmi]:
bunlarn terkedilmesi gerekir, yahut
Ahlak ya kötü huylardr
ki
huylardr ki bunlar elde
et-
iyi
mek, ruhlar bu güzel huylarla tezyîn etmek lazmdr. yi ve kötü huylarn hepsi Allah-u Teala'nn kitabnda ve Peygamber Efendimiz'in hadislerinde^zikredilmi olup,
85
iyi
ahlak sahibi olan kimse-
LEDÜN RSALES lerin
cennete girecei bildirilmitir.
Aklî ilimlerin örenimi güç olup, bunlarda hataya
dümek
mümkündür. Bunlar da üç aamada incelenir 1.
Riyazi ve
mantkî ilimler birinci
aamay oluturur.
Riyazî ilimlerden olan hesap ilmi [aritmatik] saylarla, hendese ilmi [geometri] ekil ve oranlarla
ve
astroloji ilimleri
de
urar. Corafya,
astronomi
riyazî ilimler kategorisine girer.
Yldzlarn durumunu gözetleyerek mahluklarn talihlerine dair hükümler çkaran nücum ilmi ile, sesleri inceleyen musikî ilmi de bunlara dahildir.
Mantkî [tarif]
ve rüsumunu [eksik
edilmi '
ilimler ise tasavvur ile idrak edilebilir
bilgileri
Mantk
tarif] inceler,
eyann
deney ve gözlemle elde
bürhan ve kyaslar dorultusunda aratrr.
ilmi
—metodolojik
olarak
— önce kavranlan, sonra
srasyla "konu" ve "yüklemleri", önermeleri, kyas ve lümlerini tedkik eder ve 7.
kinci
had
aamay
kyasn bö-
mantn gayesi olan "sonuca" varr.
tabiî ilimler oluturur.
Bu
ilimlerle
megul
olaniar mudak cismin mahiyetini, âlemi oluturan unsurlar, cevher
ve »razlan, hareket ve sükûnu, gök cisimlerinin durumunu, müessir
ye müteessir eyleri
belerini, ruh
mahsusatn
(24)
inceler.
ve mizaçlarn
(hissedilenlerin)
"Kyamet günü bana en nzdr." Tirmizî,
Bundan baka mevcudatn merte-
ksmlarm, duyularn kemmiyetini, nasl doru atfalabüecfeinin keyfi-
sevgili
Kitabti'l-Birr,
ve en
ykn olannz ahlaken en güzel olan-
Bab: 71 (Leydin Tab)
86
LMN _
yetini
KISIMLARI — -
-
"
I
_
aratrr. Sonra bu ilim hekimlik
bilgisini,
—
»
bedenlere sirayet
eden hastalklar, bu hastalklarn tedavisini ve bu tedavide gerekli olan ilaçlan aratran tp ilmini incelemeye sevkeder. Aynca tabiî ilimlerin bir
ksmn
madenler ilmi ve
kimya
ilmi
da
'ulvî eserler ilmi' (ilm-i âsâr- ulviyye),
eyann
vardr ki içinde
tanmak oluturur. Bir de maraz tayan maddeleri ve madenlerin
özelliklerini
organik dokusundaki boluklar inceler. 3.
Üçüncü aamadaki
kiye sahiptir.
kün olarak
Bu
ilimler
ilimler dierlerine göre üstün bir
önce mevcudat, bunlarn vacip ve
taksimini, sonra Sâni-i Teala'nm
lerini, emirlerini,
bu
fiil-
hükümlerini ve bunlarn ne ekilde yürüdüünü,
cevherleri, selîm akllan, kâmil ruhlan,
ulvî varlklar,
melek ve eytanlan arat-
mucize ve kerametlerini, mukaddes ruhlann uyku ve uyanklk durumlarn inceler. Tlsm ve büyü de
Aynca
hallerini,
müm-
zâtn, sfatlarn,
mevcudâtn yaratln tedkik etmesinin yansra nr.
mev-
nebilerin
ilimlerin bölümlerindendir.
Tabiî ilimlerin tafsilat ve dereceleri pek çok olup uzun izahlara ihtiyaç vardr. Lakin biz bunlara ksaca temas etmenin yerinde
TASAVVUF Ey kardeim bilmi
LM
ol ki, aklî ilim
mahiyeti itibariyle müfred
(yaln) olup, mürekkeb (kompleks) ilim bundan doar. Mürekkeb ilim tasavvuf ilmidir
Tasavvuf
ilmi,
ki,
bu
ilim
dier
ilimleri ihtiva eder.
mutasavvflarn vakt, semâ, vecd, evk,
sekr,
sahv, ispat, mahv, fakr, fenâ, velâyet, irâde ibareleriyle isimlendirdikleri
eyh
ve müridlerin vasflarndan, makamlarndan, yani
hâllerinden bahseder.
Biz bu
risâle ile ilimleri
ve
ksmlarn
özet bir ekilde sayma-
y murad ettiimiz için yaplan açklamalar
yeterli
görüyoruz.
Bu
kitabmzda bahsedeceiz. Aynca konu hakknda ayrntl bilgiye ihtiyaç duyan kimseler dier kitaplara mürailimlerden
baka
tlimlerin
bir
ksm
ve adetlerine dair söylediklerimizden sonra
yakînen bilmi ol ki bu ilimlerin iyice artlar gerekir. Biz
anlalmas
imdi bu artlan ve
açklayacaz.
88
için
birtakm
ilim tahsilinin
yollarn
LM TAHSÎLNN YOLLARI Ey kardeim bilmi dan
birincisi insanî,
I-
ol ki, ilimler iki yolla elde edilir.
Bunlar-
dieri rabbani örenimdir.
nsanî örenim
Bunun
belli bir
yolu ve meslei vardr.
Bu da
iki türlü olur.
örenme ile elde edilir. Dieri ise tefekkürle megul olmakla tahsil edilir. Te-
Birincisi, haricî faktörlerle yani
dahilî faktörlerle yani
fekkür
ile
"taallüm" [örenme]
edeer
olup, taallüm bir kiinin
herhangi bir âlimden istifade etmesidir. Tefekkür ise insan ruhu-
nun
"küllî ruh"tan istifadesidir. Küllî ruh te'sîr ve taifen
bakmn-
dan tüm ulemâ ve ukalâdan.çok daha üstündür.
gömülü tohum, okyanus dibindeki mücevher ve maddedeki cevher gibi ruhlarda kuvve halinde vardr. Taallüm, bu cevherin kuvveden fiile çkmas için çabalamak, yani "dua" etmektir. Ta'lîm ise onun kuvveden fiile çkmasdr. Bunun içindir limler, topraa
ki talebenin
ruhu, muallimin ruhuna benzer, belli bir oranda ona
yaklar. Âlim, faydalandrma tifade
bakmndan
etme açsndan topraa,
ilim ise
bir çiftçi gibidir.
Talebe
is-
kuvve halindeki tohuma ve
her an büyüyen fidana benzer. Talebe ilimde kemale erdiinde
meyveli bir
aaç
ve okyanustan
çkartlm bir mücevher gibi
89
olur.
LEDÜN RSALES Bedenî kuvvetlerin ruha galebe çalmasyla örenim süresi uzar,
bu i çok meakkatli
bir hâl alr.
Eer akl
nuru heva ve he-
veslere galip gelirse talebenin birazck tefekkürü dahi onu birçok
örenim zahmetinden kurtarr. Akl nuruyla aydnlanm ruh, âtl ruhlarn bir ylda kavrayamayaca hakikatleri bir saatlik tefekkürle elde edebilir. Demek ki baz insanlar ilimleri taallümle, bazlar da tefekkürle öreniyorlar. Fakat taallüm
Çünkü le
için
de tefekkür arttr.
insan cüz'î ve küllî eylerin hepsini, bütün ilimleri taallüm-
elde etmeye kadir deildir. Bilakis taallümle elde ettii
leri
tefekkürle çoaltr.
Malumdur ki
nazarî ilimlerin ve amelî sa-
pekçou hükemann keskin zekas ve de fazlaca talim olmakszn ortaya konmutur. natlann
nsanlar kendisine öretilen
kavrayamam
baz ey-
bilgiler
üstün dehasyla,
nda
haricî bilgileri
olsayd, insanolunun ilmini tamamlanmas hayli
uzar, kalblerdek cehalet
karanl devam
ederdi. Zira insan cüz'î
ve küllî meselelerin hepsini taallümle örenemez. Bilakis bunlarn
bazsn la
tahsil yoluyla, bir
ksmm da görgüyle örenip, akl yoluy-
bunlardan çkarsamalar yapar. Nitekim âlimler bu ekilde hare-
ket etmiler ve ilmî disiplinler böylece temellenmitir. Mesela; bir
lerin hepsini
kyas ve
deil, sadece genel kaideleri örenir,
tâli
meseleleri
tefekkürle halleder.
Keza bir tabib hastalklarn tedavi ve ilacn tüm teferruatyla örenmeyip, hastann mizacm göz önünde bulundurarak, genel prensiplerin
nda hastal
tedavi eder.
Yine ayn ekilde müneccim nücûm ilminin rini
örenip, bu minval üzere düünerek yldzla
hükümler çkarr. Fakih ve edibler de bu^yolu takip
bu durum
çeitli sanatlarda kullanlan âtjftlerin
90
ederler. Hatta
icadnda da böyle-
LM dir.
TAHSLNN
YOLLARI
.
1
,
1
Mesela, bir kii bilgi hamurunu tefekkürle yourarak çalgl
aletlerden biri olan
udu
yapm,
baka* birileri bundan yola çkarak
muhtelit çalg aletleri gelitirmilerdir.
ve nefsanî sanatlarn
balangc
Ksaca diyebiliriz ki bedenî
taallümle,
bunlarn kompleks
bir
hale gelmesi tefekkürle olmutur. Fikir
kaplan ruha
açld
zaman
insan
arzulad eyi
bilgi
ve sezgi yoluyla nasl elde edebileceini bilir. Binaenaleyh insann gönlü açlr, basireti
artar.
Bu
nedenle fazla
uramakszn ve yo-
rulmakszn ruhunda kuvve halinde bulunan eyleri fiile çkarr. I
II-
Rabbani örenim
Rabbanî örenim de 1.
Vahiyle
fanî emeller gibi
eine yani
iki
ksmda incelenir:
Örenim: Ruh kemale erdii zaman baz hrs ve beerî
kirler
yok
Bârî-i Teala'ya çevirir,
olur.
Böylece ruh vechini men-
onun cömertliine
[cûd], inayeti-
ne ve nurunun feyzine iyice güvenir. Allah-u Teala, bu vasflan haiz ruha inayet ve rahmetinin en güzeliyle tam olarak yönelir.
Ona
ilahî bir nazarla
bakt için onu
kendisine âdeta üzerine bütün ilimleri nakettii bir levha edinir.
Böylece "küllî akl" muallim, bu "kudsî ruh" da onun talebesi
ol-
mu olur. Bu suretle kudsî ruh hiçbir taallüm ve tefekkür olmakszn bütün ilimleri örenir.
Allah-u Teala'nn,
"Sana bilmediklerini öretti.'*25 * eklindeki beyan bu gerçei
dorular mahiyettedir. (25)
Nisa Sûresi, âyet: 113
LEDÜN RSÂLES O
halde nebilerin ilmi
dier insanlarn
ilmine nazaran daha
Çünkü onlarn ilmi hiçbir vesile ve vasta olmakszn dorudan doruya Allah-u Teala'dan hâsl olmutur. Hz. Âdem ile melekler arasndaki kssa, meseleye açklk getirir mahiyettedir. üstündür.
Bilindii üzere melekler ömürleri boyunca ilim örenmiler, bir-
çok ilmî hakikatleri bulmular hatta mahlukâtn en
mevcudâtn en
olmulard. Oysa
ârif
ki
Hz.
Âdem
(a.s) hiçbir ilmi
bilmiyordu. Çünkü, o âna kadar herhangi bir muallimle
mam, ilim tahsil
Bu
etmemiti.
âlimi,
karla-
sebeple melekler büyüklük tasla-
dlar, gururlanp kibirlenerek:
"Biz seni
yann
hamd
ile
tesbîh ve takdîs ediyoruz. ,K26) dediler.
hakikatini bildiklerini söylediler.
kovmu
bütün mükevvenât
ondan yardm
diledi. Allah-u
öretti ve meleklere
eyay
dedi.
Bunun
bir vaziyette
Teala da
(a.s) ise
kalbinden
Hâlk'n kapsn
Âdem
(a.s)'e
çald,
bütün isimleri
göstererek,
"Eer sözünüzde sâdk yin."^
Âdem
iseniz
bunlarn
üzerine meleklerin
isimlerini
Âdem
(a.s.)'in
bana söyleindinde de-
receleri azald. Melekler, ilimlerinin yetersizliini farkettiler.
rur tekneleri
krld
ve acz denizinde bouldular. Rablerine,
(26)
Bakara Sûresi, âyet 30
(27)
Bakara Sûresi, âyet 31
E-
92
Gu-
"
LM
TAHSLNN
YOLLARI
"Seni tenzîh ederiz. Senin bize örettiinden
mimiz
yoktur, dediler.
(28)
Allah-u Teala da
Âdem
baka
1
hiçbir
il-
(a.s)'e hitaben,
"Ey Âdem, onlarn isimlerini bunlara söyle" dedi. Âdem (a.s) de ilmin srlarn ve iin hakikatini onlara anlatt. 09 Böylece akl*
selîm olanlar indinde
kaynan
dilen ilimden daha efdal,
vahiyden alan gaybî ilmin, kesbe
daha mükemmel olduu anlald.
Vahyî ilim nebilerin miras, Hz.
Muhammed'den
sonra vahiy
resullerin
hakkdr. Efendimiz
kaps kapanm
olup,
bu sebeple
ona "hatemü'l-enbiya" denmitir. O, Arap ve acemin en sanlarn en âlimidir. Bu hususla ilgili, i'
'
"Beni rabbim terbiye
etti,
•
'
*
-
«-
fasihi, in-
-i.
böylece edebimi ne güzel eyledi'* 30*
ve,
JU;
«iti
^ ^fLi^u
X_u u
r
"En âliminiz ve Allah-u Teala'dan en çok hayet duyannz benim' 00 buyurmulardr. O, insanî ta'lîm ve taallümle megul ol-
makszn ilmi
buna
ilimleri
rabbanî örenimle elde
en mükemmel, en kuvvetli ve de en üstün
idi.
iaretle,
(29)
Bakara Sûresi, Bakara Sûresi,
(30)
Camiu's-Sagîr, C:
(31)
Buharî, Kitabu'l-man, Bab: 13 "Leydin
(28)
etmi olduundan onun
âyet: âyet: I,
32 33
Say: 310 "Feyzü'l-Kadir erhli Tab"
93
Tab"
Allah-u Teala
LEDÜN RSÂLES "Ona müthi
2.
kuvvetlere sahip olan öretti"
lhamla Örenim: lham,
küllî
(32)
buyurmutur.
ruhun saflna, kabiliyetine,
istidadna göre insan ruhunu uyarmasdr.
O vahyin ksmî bir yan-
smasdr. Vahiy, gaybî hallerin ayan beyan tezahür etmesi
olup,
il-
ham ise gaybî eylere kapal bir tarzda iaret edilmesidir. Vahiyden hasl olan ilme nebevî ilim denir. bir kalbe
Ledûn
düen
ilmi,
ilhamdan hasl olan ilme de ledünnî
gayb lambasndan
yan
ziyâ gibidir ki Bârî-i Teala
vasta olmakszn elde
Bütün
ilim,
ile
latîf,
saf ve cilal
ruh arasnda hiçbir
edilir.
malumdur ve onda mevrulTtan daha üstün, daha mükemmel,
ilimler "küllî ruh" tarafndan
cuttur. "Küllî akl", "küllî
daha kuvvetli olup Bârî-i Teala'ya daha yakn olduu hun, küllî akla nisbeti, Havva'nn
da âir mahlukata nispeten daha
Âdem'e
azîz,
için küllî ru-
nisbeti gibidir. Küllî ruh
daha
latîf
ve daha üstündür.
akln feyiz saçmasyla vahiy; küllî ruhun aydmlatmasyla da ilham doar. Öyleyse vahiy enbiyann süsü, ilham evli-
Bu
sebeple küllî
yann ziynetidir. Nasl dan
aa
ise,
ki ruh
bakmnalr. lham
akldan, velî nebîden derece
ilham da vahiyden
aa
bir
mevkide yer
vahye nîsbetle zayf, rüyaya nisbetle kuvvetlidir. Bütün bunlarn
nda
diyebiliriz ki gerçek ilim
enbiya ve evliyann
ilmidir.
Vahiy resullere mahsus olup, Âdem, Musa, brahim, Muham-
med
ve âir resullere (radiyallahu anhum) vahiy gönderilmitir.
Nübüvvet
ile risalet
arasnda fark vardr. Nübüvvet, kudsî
ru-
hun malumat ve mahlukatn hakikatini bilebilmesidir, Risalet ise, bu hakikatleri ehline yani faydalanmak isteyen ve buna kabiliyeti (32)
Necm Sûresi, âyet:
5
94
LM
^
TAHSLNN
YOLLARI
olan insanlara tebli etmektir. Bazen ruhlardan biri teyafuken bu hakikatleri elde edebilir fakat
birtakm sebep ve özürler nedeniyle '
bunlar tebli edemez.
Ledünnî
Hzr (a.s)'da olduu
ilim,
ehline mahsustur. Allah-u Teala
nübüvvet ve velayet
bunu haber vererek,
33
buyurmaktadr.
"Ona ledünnümüzden bir ilim
örettik.'*
Emîru'l-Mü'minîn Hz. Ali
Ebî Tâlip (kerremallahu veçhe)
öyle
dedi:
açld. Her de;
gibi
"Dilim bir
"Benim
b.
*
azma konulunca kalbimde bin tane ilim kaps
kapnn
için bir
da bin tane
kaps
Baka
vard."
bir sözün-
minder konsa ve ben onun üzerine otursam
Tevrat ehline Tevratlanyla, tncil ehline Încilleriyle/Kur'ân ehline
Kur'ânlanyla hükmederdim" buyurdu. ki
ona
insanî
örenimle
nail
te bu öyle bir mertebedir
olmak mümkün deildir.
Meer ki ona
ledün ilmi verilmemi olsun.
Yine Hz. Ali erhinin krk yük
(r.a):
olduu
"Hz.
Musa zamanndan
anlatlagelir.
Tevrat'n
Eer Allah-u Teala bana izin
verseydi, sadece Fatiha'nn elifinin erhi
limlere bu derece vukufyet ancak
beri
krk yük olurdu" demitir.
ilahî,
semavî ve ledünnî
bir
yolla olabilir.
Allah-u Teala bir kula hayr dilerse kendis ki perdeyi kaldrr.
Bu ekilde birtakm
kevnî sn
ile
onun arasnda-
iar
o kula aralanr
ve bunlarn mânâlar o kiinin zihnine nakedilir. leri,
O da bu hakikat-
Allah'n diledii kullara açklar.
Hikmetin hakikatine ledün ilmiyle
nail olunur.
ermeyen insan hakîm olamaz. Çünkü hikmet Allah (33)
Kehf Sûresi, âyet 65
95
Bu mertebeye
vergisi olup,
,
__
LEDÜN RSÂLES
"Allah-u Teala hikmeti dilediine
verir.
Hikmet
verilen kim-
seye çokça hayr verilmitir. Bunu ancak akl sahipleri tezekkür edebilir.'*
345
âyeti
bu meseleyi aydnlatmaktadr.
Ledün ilmine
nail olanlar birçok ilmi tahsil etmekten, insanî
örenimin zahmetlerinden yorulup çok
kurtulurlar.
Az örenip çok
bilirler,
az
istirahat ederler.
Ey kardeim bilmi ol ki, vahyin kesilmesiyle risâlet kaps kapanmtr. Hakikat ortaya konduktan, din tamamlandktan sonra
kalmamtr.
insanlarn resul gönderilmesine zaten ihtiyac
kim Allah-u
Teala:
"Bugün
,
sizin dininizi
,
,
Nite-
.
tamamladm'* 35 buyurmutur. '
nsanlarn ihtiyac olan bütün
ilimler
açklandktan sonra
re-
hikmete münafdir. Küllî ruhun nuru insanlar aydnlatmaya devam etmekte olup, ilham kaps kapanmamtr. Çünsul gönderilmesi
kü insanlarn daima yardma ve uyarlmaya ihtiyac vardr. nsanlar her an vesveselere kapldktan ve ehvete dütükleri için, davet ve
risalete
mucizevî
3u sebeple Allah-u Teala kapsn kapam, hayatn idamesini
deil, tenbihe muhtaçtrla.
nitelikte olan
vahiy
kolaylatrmak maksadyla rahmetinin
tecellisi
olan ilham
kapsn
açk brakmtr. Böylece Allah-u Teala lutfunu ve diledii kimseleri hesapsz rzklandrdn anlamalar için kullar arasnda dereceler takdir etmitir. (34)
Bakara Sûresi, âyet: 269
(35)
Mâide
Sûresi, âyet: 3
Hacc'nn
IBu
âyet-i
kerime en son inen ahkâm âyeti oiup, Veda
arefesinde nazil olmutur.]
96
LMLERN TAHSÎLNDE RUHLARIN MERTEBELER Ey kardeim bilmi ol ki, ilimler insan ruhunda gizli bir halde mevcut olup tüm insanlar ilimleri örenmeye kabiliyetlidir. Baz ruhlar sonradan meydana gelen herhangi bir arza ve sebepten dolay bu kabiliyetini kaybedebilir. Zira,
"nsanlar tertemiz ve dürüst (hanîf) bir ekilde yaratld fakat eytanlar onlar aldatt" (36) ve,
"Her çocuk slâm ftrat üzere doar*37)
adis-i erifleri
bu
hususlara iaret eder.
nsan ruhu de, külli ruhun
yabilecei
aslî
safln
ve taharetini muhafaza etmesi halin-
aydnlatmasna (irâk)
suretleri
almaya
istidatl,
kabiliyetlidir.
ondan akln kavra-
Lakin baz ruhlar bu dün-
yada kendisine anz olan muhtelif hastalklar ve çeitli sebeplerden (36)
Müslim, C:
(37)
Buhaî, C:
8,
I,
Kitabu'l-Cennet, Bab: 63 "Leydin
Sayfa: 341 "Leydin
Tab"
97
Tab"
LEDÜN RSALES ötürü hakikatleri idrak edemez bir hâle tini
gelir.
Bazlar da aslî shha-
korur, bozulmaz. Böylece kabiliyetini kaybetmez. Bunlar va-
hiy alma kabiliyeti olan, mucizeler gösteren, bu kevn ve fesad
âleminde tasarrufa muktedir olan nebilerin ruhlardr. aslî
shhati üzere kalabilmi, arizî
lar
bozulmamtr. Bu
illet
Bu
ruhlar
ve marazî unsurlarla mizaç-
sebeple nebiler insanlar ftratlarndaki te-
mizlie çaran ruh doktorlardr. Hasta ruhlar bu
Bunlardan
ksm
bir
süflî
dünyada muhtelif mertebeler oluturur.
birazck dahî olsa mevki-makam hastalna
yakalanm, hafzalarna nisyan bulutlan çökmü olmasna karn devaml taallümle meguldürler. Bu ekilde aslî shhatlerini taleb ederler ki, bu gruba dâhil olanlar az bir tedavi ile iyileir, çok az bir tezekkürle nisyan bulutlarn tarumar ederler.
Bazlar da ömürleri boyunca tahsîli
ilim örenirler. Günlerini ilim
ve birtakm nazariyeleri tedkik etmekle
zaçlar bozuk
olduundan
geçirirler.
hakikatleri anlayamazlar.
Fakat mi-
Çünkü mizaç
bozulunca ilaç fayda vermez.
Dier ypratrlar.
bir
Bu
grup da, hatrlayp unuturlar, riyazetle surette
nefislerini
birazck nur, az bir aydnlanma elde edebilir-
ler.
Bu
tür mertebeler nefislerin
dünyaya meyletmesinden,
meguliyetler içinde boulup gitmesinden meydana
gelir.
fanî
Ruhlarn
hastalanmas veya shhat bulmas kuvvetlilik-zayfllk derecesine göredir.
te
bu hastalklar
yetini ikrar ederler,
giderilirse, ruhlar
Ledün ilminin mevcudi-
ftratlarnn temiz ve saf olduunun farkna va-
rrlar.
98
—
LMLERN TAHSÎL NDE RUHLARIN MERTEBELER arkadalk etmekle ve
Ruhlar, bu kesîf bedene
hakikatlere
perde olan bu zulmanî âlemde ikamet etmekle hastalanm, gerçei
göremez olmulardr. Halbuki ruhlar, ilim örenmekle olmayan bir ilmi [ilm-i
ma'dûm]
icat
etmek, mevcut olmayan bir akl [akl- mefkud] mey-
dana getirmek istemiyor;
bilakis bedenî süslere
yönelmek, bedenin
karlamak ve onu düzene koymak gibi birtakm meguliyetler sebebiyle kendisine arz olan hastal gidermek, yaratllarnda mevcut olan aslî ilme dönmek istiyorlar. Nasl ki çocuunu seven müfik bir baba, çocuunun bakm, terbiyesi gibi iihtiyaçlarn
lerle
uratnda dier ileri
tinden
unutursa, ruh da fazla sevgi ve efka-
dolay bedene yönelmekte, onun onarm, korunmas,
yaçlarnn teminiyle uramakla zayf,
bitkin
dümesi
ihti-
sebebiyle
dünya denizinde boulmaktadr. te bu yüzden ruhlar, kaybettiini bulmak, unuttuunu hatrlamak için taallüme ihtiyaç duymaktadrlar.
Taallüm, ruhun, kendi cevher-i aslîsine yönelmesi, saadete
ulamak ve kemale ermek olan eyleri
fiile
için
kendisinde kuvve halinde mevcut
çkarmasdr.
Ruhlar, cevher-i aslîlerindeki hakikatlere tek
mayacak kadar zayf düerlerse, balanr, yardm sinler.
Tpk,
edilen, güzel bir tabibe
için
ona
bana
ulaa-
müfik bir muallime arzuladklar eye nail olabil-
âlim, fâzl,
snrlar ki
kendisini tedavi etmeyi bilmeyen, fakat shhatin arzu
birey olduunun farknda olan
bavurarak
halini arzetmesi ve
bir
hastann müfik
ona tedavisi
için
snma-
s gibi. Biz,
lanm
ba (akl) ve gösünden
olan bir âlim
tandk
ki,
(kalb) istisnaî bir
hastala yaka-
hastalnn devam
zarfnda, ömrü boyunca örendiklerini unuttu,
99
zaman hafzasnda olan ettii
LEDÜN RSALES kart. Bu âlim ifa bulup da shhatine kavutuunda unutkanl gitmi, hastalk günlerinde unutmu olduu malumatlar tekrar hatrlayabilmitir. Bu olaydan anlyoruz ki, bilgiler herey
birbirine
yok olmazlar,
unutulurlar.
Bilgilerin
fark vardr.
nisyan
ise,
yok olmas [mahv]
Mahv,
nak ve
ile
izlerin
gün ortasnda güne
unutulmas [nisyan] arasnda
hafzadan tamamen
klarnn bulutlar tarafndan per-
ortaln güne batmçasna kararmas naklarn gizlenmesidir.
delenmesi ve daki
silinmesi,
gibi,
hafza-
megul olmas, yaratltaki temizliine ve ftratna dönmesi için, kendisine arz olan hastal defetmeye çalmasndan baka birey deildir. Öyleyse ruhun taallümle
Ey kardeim, ruhun cevher ve gayesini anladktan sonra ilim tahsîli için
harcamaya
Hastal hafif, ince, mizac salam müddet yorulmaya
bilmi
hakikatini, taallümün sebep ve
ol ki hasta
ihtiyaç duyar.
derdi az,
urad bela önemsiz, nisyan bulutu
olan ruh, fazlaca taallüme ve bu
ihtiyaç
da kuvve halinde olan eyler
Bu
suretle
uurda uzun
duymakszn birazck tefekkür
döner, kendi hakikatine yönelir ve srlarna
nir.
ruh taallüme, ömrünü
fiile
ile
aslna
vâkf olur. Böylece on-
çkar. Ftratndaki hallerle beze-
ey örenmi olmu olur. Küllî
kemale ermi, ksa zamanda pekçok
ve bunlar en güzel ekilde ifade eden bir âlim
ruha yönelerek aydnlanr. Cüz'î ruha yönelerek feyz saçar.
Ak
yoluyla aslna benzeyerek, haset ve kin damarlarn koparp
atar.
Dünyann
fuzûlî
ve lüzumsuz süslerinden yüz
te bu mertebeye eren tir
ki
nefis hakikati
çevirir.
bilmi, kurtulua ermi-
bütün insanlar için arzu edilen mertebe budur.
100
LEDUNNI LMN HAKKAT
VE LÜZUMU Ey kardeim bilmi ol ki, ilham nurunun sirayetinden ibaret olan Ledün ilmi ruhun annmasndan sonra meydana gelir. Nitekim: *
*
JH
*
"Nefse ve onu düzeltip olgunlatrana and olsun"* 3 0 âyeti bu*
na iaret etmektedir.
Ruhun aslna dönüü üç eyle a.
Bütün
ilimleri tahsîl
olur:
etmek,
ak
ve
evk
ile
onlardan bolca
nasiplenmi olmakla. b.
Gerçek
bir riyazet ve
salam
bir
mürakabe
ile.
Peygamber
Efendimiz:
"Kim tir"<
39
>
ilmi
ile
amel ederse, Allah ona bilmediklerini öre-
*
-a
ve,
"Kim
Allah'a
krk sabah
(38)
ems Sûresi, âyet: 7
(39)
Aclûnî, Kefu'l-Hafâ
II.
S: 265,
ihlasl bir ekilde yalvanrsa Allah-u
Say: 2542
101
LEDÜN RSALES Teala hikmet pnarlarn onun kalbinden lisanna aktr." erifleri c.
Tefekkür
açlr. Nasl
ile.
Çünkü ruh
tâcir
ederek
kaps açlr ve
hüsrana urar,
megul ona gayb kaps
ilim örendikten, riyazetle
ki, ticarî usullere riayet
yapan bir tüccara kazanç
doru
hadis-i
bu hakikate iaret etmektedir.
olduktan sonra sistemli bir ekilde tefekkür ederse
eden
(40)
malnn pazarlamasn
bu artlara
ayn ekilde
iflas ederse,
aykr
hareket
bir mütefekkir
yolda giderse kalbine gayb âleminden bir pencere açlr.
Böylece bu kii, ilhamla desteklenen kâmil bir âlim Nitekim Peygamberimiz
olmu
olur.
(s.a.v.): (
"Bir saatlik tefekkür,
altm
senelik
—nafile—
ibadetten ha-
yrldr." 140 buyurmutur. Tefekkürün artlarn
baka
risâlemi^e anlatacaz. Çün-
bir
kü tefekkürün izah, keyfiyeti, hakikati çok mühim olduundan uzun açklamalara ihtiyaç vardr. Bunun gerçeklemesi de Allah'n inayetiyle olur.
Biz
u anda bu risâleyi bitiriyoruz. Buraya kadar olan açkla-
malarmz erbabna
yeter. Allah
kime nur vermemise onun nuru
yoktur. Allah müminlerin dostu ve
yardmcsdr.
Salât ve selâm efendimiz Hz.
Muhammed
ve ashabnn üzerine olsun. Allah bize
Güç ve kuvvet ancak
Allah-u Teala
yeter,
iledir.
(s.a.v)'e,
Her an güvencim ona-
0O0
6, S:
43 "Feyzü'l-Kadir
102
Tab" erhli Tab"
^erhii
Camiu's-Saîr, C: 4, S: 443 "Feyzü'l-Kadir
âl
o ne güzel vekildir.
dr.. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur.
Camiu's-Saîr, C.
onun
S
t at*.*
Özel anlamyla deil de genel
anlamyla "Ledün lmi" hayatmzn her safhasnda ve her
annda
hâl, harekât,
düünü v.s. gibi bütün insanî durumlarmz
içine
k
veya su almaktadr. Hava, gibi aslnda her yere, her eye sirayet
etmi durumdadr.
Çünkü
"âlem-i ehadet"te her
ey
"âlem-i gayb"
irtibatldr ve âlem-i ehadet âlem-i gayb tarafndan çepeçevre
kuatlmtr.
ile