T.C. KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜVENLİK BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI
GÜNÜMÜZDE DEVLETLER TARAFINDAN UYGULANAN PSİKOLOJİK OPERASYONLAR TEORİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan J. Ütğm. Erdoğan ÇİÇEK
Tez Danışmanı Dr. Mehmet ATAY
ANKARA - 2006
TEZ TANITIM FORMU
TEZİN TARİHİ: 14.03.2006 TEZİN TİPİ: Yüksek Lisans Tezi TEZİN BAŞLIĞI:
Günümüzde Devletler Tarafından Uygulanan Psikolojik
Operasyonlar Teorisi TEZİN YAPILDIĞI BİRİM:
Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü
Güvenlik Bilimleri Ana Bilim Dalı SPONSOR KURULUŞ: -DAĞITIM LİSTESİ:
Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Tez
Hazırlama, Onay, Dağıtım ve Muhafaza Esasları Kılavuzunda belirtilen yerlere. TEZİN ÖZETİ: Uluslararası ilişkilerde devletlerin çıkarları ön plandadır. Tarih boyunca bu çıkarlar uğrunda çatışmalar yaşanmıştır ve de yaşanmaya devam edecektir. Geçmişte maliyeti çok olmayan savaşlar, teknolojik gelişmeler neticesinde artık ulusların kaldıramayacağı bir olgu haline dönüştü. Geçmişe oranla dolaylı yöntemlerin daha ağır bastığı günümüzde, mücadele tekniklerinden birisi de “Psikolojik Operasyonlardır”. Ülkelerin, belirli yollarla etki altına alınarak, istismar edilmesi ve çıkarlar doğrultusunda yöneltilmesi mümkündür. Psikolojik Operasyonlar bu imkânı vermektedir. Bu çalışma,
ulusların
güvenlik
yaklaşımlarını
tehdit
eden
“Psikolojik
Operasyonların” tanımlanması ve uygulanış tarzını ortaya koymak amacı ile yapılmıştır. ANAHTAR KELİMELER: Psikolojik Operasyon SAYFA SAYISI: 134 GİZLİLİK DERECESİ: Tasnif Dışı
T.C. KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜVENLİK BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI
GÜNÜMÜZDE DEVLETLER TARAFINDAN UYGULANAN PSİKOLOJİK OPERASYONLAR TEORİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan J. Ütğm. Erdoğan ÇİÇEK
Tez Danışmanı Dr. Mehmet ATAY
ANKARA - 2006
KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Erdoğan Psikolojik
ÇİÇEK’İN
“Günümüzde
Operasyonlar
Devletler
Teorisi”
konulu
Tarafından Uygulanan tez
çalışması,
jürimiz
tarafından Güvenlik Bilimi Ana Bilim Dalında YÜKSEK LİSANS tezi olarak kabul edilmiştir.
Başkan --------------------------------Prof. Dr. Cihat ÖZÖNDER
Üye
--------------------------------Dr. Mehmet ATAY (Danışman)
Üye
--------------------------------Dr. J.Alb. Hidayet VAHAPOĞLU
ONAY Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. ... / ... / 200....
Taner ALTINOK Prof. Dr. Y. Müh. Alb. Enstitü Müdürü
TEŞEKKÜR
Yüksek lisans öğrenimi bitirme tezi olan bu çalışmada öncelikli olarak bize lisansüstü eğitim fırsatını veren Türk Silahlı Kuvvetlerine şükranlarımı bildirmeyi bir borç olarak görüyorum. Bu maksatla eğitimimiz boyunca bize her türlü desteği veren Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsünün tüm personeline saygılarımı sunarım. Yüksek lisans konusu tespit etmenin zorluğunu ilk başta yoğun bir şekilde yaşadım. Bu dönemde tez konusu bulmamda yardımcı olan ve sonrasında da danışmanlık yaparak beni yönlendiren Dr. Mehmet ATAY’a teşekkür ederim.
i
ÖZET Tarihin derinliklerinden günümüze kadar, akıllı liderlerin üstünlük elde etmek için başvurduğu psikolojik operasyonlar, kimi zaman her hamlesi düşünülmüş, kimi zamanda plansız ve programsız kullanılmış, etkili ve yerinde kullanıldığında ise beklentiler ötesi sonuçlar kazandırmıştır. Sun Tzu, “harp sanatında uzman olanlar, düşman ordusuna savaşmadan boyun eğdirirler. Onlar taarruz etmeksizin şehirleri ele geçirirler ve uzun bir harekât yapmaksızın bir devleti devirirler” sözü ile psikolojik operasyonların savaşmanın da ötesinde bir strateji olduğunu ifade eder. Günümüzde psikolojik operasyonların üç yöntemi olan propaganda, psikolojik savaş ve dezinformasyon çok etkin olarak kullanılmaktadır. Propaganda, 20. yüzyılın büyük olaylarını, komünist devrimini, faşizmi, kapitalizmin yayılmasını, topyekûn gerçekleşen savaşları açıklamakta temel subjedir. Propaganda, bireylere her türlü konuyu anlatmada, onların kanaatlerini etkilemede ve yönlendirmede çağın her türlü tekniği kullanılarak yapılır. İnançlar, tavırlar ve davranışlar, propaganda açısından etkilenmesi istenen kavramlardır. Propagandada en büyük etki, bireylerden oluşan gruplar aracılığıyla kitlelere ulaşarak, yeni fikir ve haberleri bu kitle içinde yaymakla elde edilir. Propaganda, ümitlerini ve hayallerini kaybetmiş kişileri daha çok etkiler. Propagandada, algıları şekillendirme, kavrayışları yönlendirme ve propagandacının arzuladığı amaca ulaşmasına yardım edecek bir cevabın alınmasını sağlayacak davranışları tavsiye etme söz konusudur. Tarihsel süreç içerisinde uygulanan farklı propaganda yöntemlerinin en önemli nedeni de teknoloji ve kullanılan araçların gelişimidir. Propaganda, bir taraftan kitleleri inandırırken, diğer taraftan da onları yönetmek için, bilimin sağladığı bütün yollardan yararlanan, bütüncül, tutarlı, belki bir dereceye kadar da dizgeleştirilmiş olan bir tekniktir. Daha geniş kitlelere ulaşabilmeyi olanaklı kılan propagandanın, toplumun demokratikleşmesine hizmet ettiği savunulabilirse de, bireyleri adaylar arasında özgürce seçim yapabilme imkanından mahrum bırakması ile bir çeşit paradoks halini alır.
ii
Bilinen dünyada, en kanlı savaşların yaşandığı 20. yüzyılda ise, ulusal ve Uluslararası politik hedeflere ve ekonomik çıkarlara ulaşmada tek ve en geçerli yol olarak bilinen sıcak savaş, yerini insanların bilinçaltı ve duygularını hedef alan psikolojik savaşa bırakmıştır. Psikolojik savaş, kimi zaman askeri faaliyetlere ek işlemsel bir araç, kimi zaman politikanın bir kategorisi, kimi zaman da topyekûn savaşın son uçtaki bir bilimi olarak ortaya çıkmaktadır. Psikolojik savaş, hiçbir teorisyenin, bilginin veya düşünürün kafasından çıkmış değildir. Psikolojik savaş, ne kadar eskiye gidilirse gidilsin bir savaştır, ancak insanların canına veya malına yapılan bir kasttan öte zihinlere yöneltilmiştir. Günümüzde, uluslararası politikanın son basamağında yer alan savaş tekniklerinin yarattığı risklere karşı duyarsız kalmak ve mücadele etmemek son derece tehlikeli, ihmal derecesinde ise büyük hatalara neden olur. Psikolojik
savaşın
hedefi,
düşmanın
iradesidir.
Düşmanın
iradesinin
zayıflatılması ise dolaylı yollardan yaklaşmakla mümkün olur. Bir yöntem olarak psikolojik savaşın görevi kimi zaman düşman maneviyatının gerisinde şaşırtmacalar yapmak, kimi zamanda düşman tarafın ordu-ulus ilişkisinin hassas noktalarına yönelik bir baltalama faaliyetinde bulunmaktır. Psikolojik savaş faaliyetleri, tahminler üzerine kurulamaz. Sağlıklı bilgi olmaksızın yapılacak faaliyetler başarısızlıkla sonuçlanır. Bu yüzden hassasiyetinden yararlanılacak olan psikolojik zafiyetler öncesinde gün yüzüne çıkarılır. Dezinformasyon ise, kamuoyunun kandırmak gayesinden hareketle gerçekmiş
gibi
gösterilip,
yalana
dayanan
kışkırtıcı
bir
haberdir.
Dezinformasyon, düşmanı, planlayıcıların çıkarılmasını görmek istediği neticeler
bulmasına
yarayacak
yalan
haberlerle
beslemek
suretiyle
yanıltmaya yönelik özel operasyonlardır. Dezinformasyon birçok senelere yayılmış ve uzamış bir faaliyettir. Dezinformasyon operasyonları içeriğine göre siyasi, askeri veya ilmi olabilir. Dezinformasyonun esası gerçek gibi doğrulanmak istenen bir yalandan ibarettir. Dezinformasyon diğer psikolojik operasyonlardan farklı olarak her ülkede veya her kitleye karşı uygulanamaz.
iii
Uluslararası platformda tüm gelişmiş ülkeler, amaçladıkları hedeflere ulaşmak için dünya siyasetini yönetmeyi isterler. Devletlerin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda tespit ettiği dış politika hedef ve stratejilerinin gerçekleşmesi için, ülke içinde halkın desteği, ülke dışında ise zihinlerin kazanılması gerekmektedir. Bu da etkin bir psikolojik operasyon stratejisini gerektirir. Psikolojik operasyonların önemi, gelecekte çok daha fazla artacaktır. Psikolojik operasyonlar, sistemli bir politikayı, teknolojiyi kullanabilen bir teşkilatı, uzağı görebilen liderleri gerektirir.
iv
ABSTRACT Wise leaders to attain supremacy for many years have used the psychological operations. These operations were planned and implemented very carefully or used without detailed plans; however their effects have mainly been positive if used at the right place and time. Sun Tzu said, “Well-prepared armies defeat the enemy without war. They take the control of cities without attacking and gain authority of other governments without a major operation” which shows the importance of psychological operations in the battlefield. Today, three methods of psychological
operations;
propaganda,
psychological
warfare
and
disinformation are widely used by governments. Propaganda is the main factors to consider while explaining the major events of the 20th century like the rise of communism, fascism and capitalism. Using various techniques in order to direct and change people’s points of view make propaganda. An effective propaganda requires people who are good at socializing with others. Propaganda’s effects are best seen among the people who have lost their joy and comfort due to the bad conditions they dive. Propaganda aims to change emotions and ideas of other people by well-thought
words
and
behaviors
used
by
propaganda
experts.
Technological developments also affected the methods of propaganda thought history. Propaganda makes use of technology and science and therefore new devices offered by new technologies change the way of propaganda. 20th century has been the bloodiest era of mankind with two devastating wars. The end of 20th century has however introduced a new way of fighting, psychological warfare that aims emotions and ideas of people. Psychological warfare is either used as complementary tool by the governments or as a main element without the use of other means. A famous strategists or a commander did not invent psychological warfare. It is a war
v
that is directed against minds rather than bodies. Ignoring the importance of psychological warfare and its effects can lead to defeats. The target is the perseverance of enemy and using indirect ways and methods can only weaken this. Psychological warfare uses deception in order to affect the enemy troops and also aims to weaken the ties between the public and the military. Psychological warfare actions cannot be based on rough estimates. Steps taken without proper information is destined to defeat. Therefore the weak points to be exploited should be determined before any serious action. Disinformation is the dissemination of wrong information in order to stir the feelings of public. Disinformation is the use of special steps that aim to deceive the enemy and make the enemy react the way we desire. Disinformation operations can include political and scientific means. Different than other psychological operations, disinformation cannot be used in every country and again every group. In the international arena, all developed countries want to control the world politics and desire to reach their goals on the way of being a prosperous country. In order for the governments to realize foreign policy goals and strategies, they require public support inside the country and a considerable success at directing ideas of people outside the country. This requires an effective psychological operation strategy. The importance of psychological operations will increase in the future. Psychological operations require a systematic policy, leaders who can foresee the feature and a structural organization, which can effectively use technology.
vi
İÇİNDEKİLER
Teşekkür ..........................................................................................................i Özet ................................................................................................................ ii Abstract...........................................................................................................v İçindekiler...................................................................................................... vii Şekiller Listesi .............................................................................................. xiii Kısaltmalar Listesi........................................................................................ xiv Ön Söz.......................................................................................................... xv Giriş .............................................................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM PROPAGANDA
1. PROPAGANDANIN TANIMLANMASI........................................................ 5 2. PROPAGANDANIN UNSURLARI.............................................................. 8 a. Propagandacı ....................................................................................... 8 b. Kaynak.................................................................................................. 9 c. Zaman................................................................................................. 11 ç. Kitle..................................................................................................... 12 (1) Kitlelerde Güven Yaratmak............................................................. 13 (2) Kitleleri İnandırmak......................................................................... 13 (3) Kitleleri Muhalefete Sürükleyen Eylemlerden Kaçınmak ................ 14 (4) Kitleleri Kazanmak ve Muhafaza Etmek ......................................... 14 d. Hedef .................................................................................................. 14 3. PROPAGANDANIN AMAÇLARI .............................................................. 15 4. PROPAGANDANIN GELİŞİMİ ................................................................. 17
vii
5. PROPAGANDA TÜRLERİ ....................................................................... 25 a. Beyaz (Açık) Propaganda................................................................... 25 b. Siyah (Gizli) Propaganda.................................................................... 26 c. Gri (Bulanık) Propaganda ................................................................... 27 6. PROPAGANDA YÖNTEMLERİ ............................................................... 28 a. Politik Propaganda ............................................................................. 28 b. Karşı Propaganda............................................................................... 30 (1) Düşmanın Kullandığı Temaları Bulmak .......................................... 31 (2) Zayıf Noktalara Saldırmak .............................................................. 32 (3) Güçlü Düşman Propagandasına Karşıdan Saldırmamak ............... 32 (4) Küçük Düşürmek ............................................................................ 32 (5) Düşman Propagandasını Etkisizleştirmek ...................................... 32 (6) Düşmanı Gülünç Hale Düşürmek ................................................... 33 (7) Düşmana Karşı Üstünlük Sağlamak ............................................... 33 c. Bölücü (Kışkırtıcı) Propaganda ........................................................... 33 ç. Bütünleştirici Propaganda ................................................................... 34 7. PROPAGANDA ARAÇLARI..................................................................... 34 a. Haber.................................................................................................. 34 b. Yazılı Yayın (Kitap, Makale, Bildiri)..................................................... 36 c. Süreli Yayın (Gazete, Dergi) ............................................................... 38 ç. Görsel Yayın ( Sinema, Tv, Reklam) .................................................. 40 d. Gösteri ................................................................................................ 42 e. İşitsel Yayın (Radyo) .......................................................................... 42 f. İnternet ................................................................................................ 44 g. Söylenti............................................................................................... 45
viii
8. PROPAGANDANIN KURALLARI............................................................. 47 a. Yalınlık ve Tek Düşman Kuralı ........................................................... 47 b. Büyütme ve Bozma Kuralı .................................................................. 48 c. Düzenleme Kuralı ............................................................................... 48 ç. Aşılama Kuralı .................................................................................... 49 d. Birlik ve Bulaşma Kuralı...................................................................... 50 9. PROPAGANDA TEKNİKLERİ.................................................................. 50 a. Ad Takma ........................................................................................... 51 b. Gösterişli Genelleme .......................................................................... 51 c. Transfer .............................................................................................. 51 ç. Tanıklık ............................................................................................... 52 d. Halktan Biri ......................................................................................... 52 e. Yararlı Olguları Kullanma.................................................................... 52 f. Lokomotif Etkisi ................................................................................... 52 10. PROPAGANDANIN YÖNETİMİ VE KONTROLÜ................................... 53
İKİNCİ BÖLÜM PSİKOLOJİK SAVAŞ
1. PSİKOLOJİK SAVAŞIN TANIMI VE GELİŞİM SÜRECİ........................... 55 2. ÖRTÜLÜ FAALİYETLERDE PSİKOLOJİK SAVAŞ.................................. 63 3. PSİKOLOJİK SAVAŞ TEKNİKLERİ ......................................................... 65 a. Kontrollü Gerilim Stratejisi .................................................................. 68 b. Deformasyon ...................................................................................... 69 (1) Uyuşturma ...................................................................................... 69 (2) Cahilleştirme................................................................................... 70
ix
(3) Fakirleştirme ................................................................................... 71 c. Ajitasyon ............................................................................................. 72 ç. Provokasyon ....................................................................................... 74 d. Likidasyon (Siyasal Cinayet)............................................................... 77 4. PSİKOLOJİK SAVAŞ HEDEFLERİ .......................................................... 79 a. Taktik Psikolojik Savaş ....................................................................... 79 b. Stratejik Psikolojik Savaş.................................................................... 80 5. PSİKOLOJİK SAVAŞIN SINIRLARI ......................................................... 81 6. PSİKOLOJİK HAREKAT VE YÖNTEMLERİ ........................................... 82 7. İDEOLOJİK SAVAŞ ................................................................................. 85 8. PSİKOLOJİK SAVAŞIN ETKİLERİ........................................................... 87 a. Kasıtlı Psikolojik Etkiler....................................................................... 87 b. Kasıtlı Olmayan Psikolojik Etkiler ....................................................... 87 9. PSİKOLOJİK SAVAŞ İSTİHBARATI ........................................................ 88 a. Propaganda ve Düşünce Analizi......................................................... 89 b. Sorgulama .......................................................................................... 90 10. PSİKOLOJİK SAVUNMA ....................................................................... 91 a. Eğitim Düzeyi...................................................................................... 91 b. Yasak Koymak.................................................................................... 91 c. Kültürü Kuvvetli Tutmak ...................................................................... 92 ç. Sezgileri Geliştirmek ........................................................................... 92 d. Yaşam seviyesi................................................................................... 92 e. Halk Desteği ....................................................................................... 92 11. PSİKOLOJİK OPERASYONLAR ........................................................... 93
x
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DEZİNFORMASYON
1. DEZİNFORMASYONUN TANIMLANMASI .............................................. 94 2. DEZİNFORMASYON FAALİYETLERİNİN HEDEFLERİ .......................... 99 3. DEZİNFORMASYON TEKNİKLERİ ....................................................... 100 a. Aldatma ............................................................................................ 100 (1) Taktik Aldatma.............................................................................. 100 (2) Stratejik Aldatma .......................................................................... 101 b. Yalan Haberler.................................................................................. 102 c. Manipülasyon (Yönlendirme) ............................................................ 104 ç. Subversiyon (Bozgunculuk) .............................................................. 105 d. İntoksikasyon (Zehirleme)................................................................. 108 e. Enflüans (Etkileme) .......................................................................... 110 f. Yıpratma Stratejisi ............................................................................. 111 4. ETKİ AJANLARI..................................................................................... 112 5. DEZİNFORMASYONDA BAŞARISIZLIK NEDENLERİ.......................... 114 6. DEZİNFORMASYON OPERASYONLARI ............................................. 115 a. Tarihte Dezinformasyon.................................................................... 115 b. Politik Dezinformasyonlar ................................................................. 117 c. Medya Dezinformasyonları ............................................................... 118 ç. Sansür .............................................................................................. 119
xi
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Sonuç......................................................................................................... 122 Kaynakça ................................................................................................... 129
xii
ŞEKİLLER Sayfa
Şekil-1:
Propagandanın İşleme Süreci Modeli
6
Şekil-2:
Saptırıcı Kaynak Modeli
8
Şekil-3:
Meşrulaştırıcı Kaynak Modeli
9
xiii
KISALTMALAR
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
Bz.
: Bakınız
CIA
: ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı
C.
: Cilt
DYÇ : Düşük Yoğunluklu Çatışma FM
: Field Manual (Sahra Talimnamesi)
JSPD : The Joint Subsidary Plans Division (Müşterek Alt Planlama Birimi) KGB : Sovyetler Birliği İstihbarat Teşkilatı (Devlet Güvenlik Komitesi) NSC : National Security Council (Ulusal Güvenlik Konseyi) PSB : Psychological Straregy Board (Psikolojik Strateji Merkezi) US
: United States (Amerika Birleşik Devletleri)
xiv
ÖN SÖZ Psikolojik
operasyonlar,
ülkelerin,
başka
ülkelerce
kontrol
edilmesinde veya etki edemeyecek hale getirilmesinde kullanılan, özel teknik ve yöntemler içeren, politik, diplomatik ve askeri bir araçtır. Psikolojik operasyonların
en
önemli
hedefi,
ülkelerin
karşı
koyma
refleksinin
söndürülmesi, mümkünse yok edilmesidir. Ulusal güvenliğin sağlanması ve sürdürülmesi için devletler, sürekli gelişme kaydetmek zorundadırlar. Kullanabilen devletler için etkin psikolojik operasyonlar, ülkelerin mevcut güvenlik stratejisi içinde değerlendirilir. Yapılan analizler neticesinde algılanabilen her tehdit, ülkelere, karşı tedbir alma fırsatını verir ve savunma refleksini, zafiyeti giderme doğrultusunda artırır. Devletlerin, başka ülkeleri etkilemesinde ve kontrol altına almasında, maliyeti en düşük ancak riski ve zahmeti en fazla olan aracı psikolojik operasyonlardır. Psikolojik operasyonların günümüzde kullanılan birçok tekniği olmasına rağmen, uluslararası arenada en etkili olanları propaganda, psikolojik savaş ve dezinformasyon faaliyetleridir. Bu tekniklerin hepsi bir arada kullanılabileceği gibi, tek bir faaliyet alanı olarak da seçilebilir. Psikolojik operasyonlar, doğrudan bir çatışma yöntemi ile kazanılamayacak hedeflerin, düşmana hissettirmeden elde edilmesine olanak tanır. Bu çalışmanın ana gayesi, “psikolojik operasyonlar teorisinin” neleri kapsadığını ve nasıl uygulandığını ortaya koymaktır.
xv
GİRİŞ
Tarih boyunca uluslar, iç ve dış güçlerin tehdidi altında kalmışlardır. Temelinde devlet çıkarlarının yattığı ulus-devlet mücadeleleri, hem ulusal, hem de uluslararası güvenlik ortamını tehlikeye atmaktadır. Uluslararası arenada, diğer uluslara hükmetme güdüsü taşıyan devletler, menfaatlerin kesiştiği durumda, diğerlerini etkileme veya etkisiz hale getirmeyi denerler. Tek süper güç olmayı isteyen bu devletler, bu arzularını yerine getirirken, diğer ülkelerin ulusal güvenliği için bir tehdit halini alırlar. İç ve dış mücadelede, öncelikli olarak bu tehdidin fark edilmesi, tanınması ve tanımlanması gerekir. Bu özellikle güvenliği sağlamaktan sorumlu kurum ve kişilerin tehdit değerlendirmelerine de katkı sağlayabilir. Tehdidin ortaya çıkarılması, niteliğinin belirlenmesi ve etkisinin giderilmesi konusunda psikolojik operasyonlar, bir istihbarat yöntemi olarak uygulanabilir ve ülkelerin etki altına alınarak, bağımlı hale getirilmesi bu faaliyetlerin esasını oluşturur. Son çeyrek asırda, üçüncü bir dünya felaketi beklenirken, savaşların küçük ölçekte ve bölgesel bir çatışma seviyesinde olması, nükleer silahların kullanılamaması, süratle gelişen teknolojinin taraflara kazandırdığı korkunç tahrip kuvvetinin dengede tutulması, evrensel bir barışın henüz erken olduğu düşüncesi bir yana, dünya siyasetine yön veren devletlerin gayelerine ulaşmak için topyekün bir savaşı vasıta olarak kullanmayı düşünme fikrinden uzaklaştığını göstermektedir. Ülkelere, dolaylı yollardan etki edilmesi bir devlet politikasıdır. Psikolojik operasyonlar, bu tür faaliyetleri yürütebilecek karakteristiği sahip bir yapıdadır. Psikolojik operasyonlar teorisi, en geniş anlamda üç temel operasyonu içerir. Bunlar, propaganda, psikolojik savaş ve dezinformasyon faaliyetleridir. Bu üç operasyon yönteminin, uygulanmasındaki amaçlar ve hedefler farklı olmasına rağmen kullandıkları yollar aynıdır.
İkinci Dünya Savaşı esnasında yürütülen psikolojik operasyonlar, kimi zaman askeri harekâta eşlik etmiş, kimi zamanda askeri seçeneğin önüne geçen strateji olmuştur. Savaş öncesi meydana gelen çatışmalardan farklı olarak, bu dönemde uygulanan psikolojik operasyonlar, ideoloji uğruna verilen mücadelenin bir yöntemi olarak da kullanılmıştır. 20 nci yüzyılda, klasik savaşların maliyetinin giderek artması ve şiddetinin yüksek yoğunluklu olması, çatışmaların boyut değiştirmesine neden oldu. Bu değişimde, fiziksel ve psikolojik etkilerin meydana getirdiği zararların telafi edilemez oluşu etkili olmuştur. Yeni dünya düzeninde, siyasi sınırları savaşlarla değiştirmenin zor olduğunun anlaşılması üzerine savaşın “toprak kazanmak” olan amacı ortadan kalktı. Ülkelerin, diğer ülkelerin iç politikalarını yönetmek isteği, daha kabul edilebilir gözükmeye başladı. Hedef ülkenin iç işlerinde ve yönetimlerinde söz sahibi olmak, belirlenen hedeflere kolayca ulaşma imkânını verir. Günümüzde, psikolojik ve politik olarak etkileme daha ön plana çıkmıştır. Bu yüzden, silahlı mücadelenin yanında psikolojik operasyonlar, bir etkileme aracı olarak, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yoğun biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Sonuçta, 20 nci yüzyılla birlikte, ülkelerin politik açıdan etkilenmeleri, psikolojik operasyonlar açısından bakıldığında temel bir amaç olmuştur. Yapılan bu araştırma üç genel bölümde incelenmiştir. Bu bölümlerde psikolojik operasyonların birer alt dalı olan propaganda, psikolojik savaş ve dezinformasyon faaliyetlerine yer verilmiştir. Birinci bölümde öncelikle propaganda kavramının tanımı yapılmıştır. Tarihin derinliklerinden itibaren uygulanan propaganda faaliyeti, özellikle İkinci Dünya Savaşı öncesi ideolojilerin sözcülüğünü yapmış ve ideolojilerin gerçek felsefesine katkıda bulunarak,
başlatılan
savaşın
kazanılmasına
yardımcı
olmuştur.
Propagandanın tarihsel süreç içindeki gelişimi, üç temel propaganda türünü ortaya çıkarmıştır. Bunlar, beyaz, siyah ve gri propagandadır. Amaçları aynı fakat işleyiş yolları farklı olan bu üç propagandanın, düşman tarafından farkına varılması, karşı propagandaya maruz kalması ve tarafların haklılığı, etkinliği
ve
gayretleri
ölçüsünde
başarı
2
göstermesi
mümkün
olur.
Propagandada her tür materyalin bir araç olarak kullanılabilir olması ve sürekli gelişen teknolojiden yararlanması, propagandacıyı kitlelere ulaşmada sınır tanımaz bir duruma getirmiştir. Kitle iletişim araçlarının gelişmesi ile propaganda, daha acımasız bir hal alarak, kitleleri esir konumuna düşürmüştür. Propaganda, plansız ve programsız bir faaliyet değildir. Tamamen sistemli bir çalışma gerektirir. Kurallarına dikkat edilmesi ve tekniklerinin etkili kullanımı yapılan propagandadan verim alınmasında önem kazanır. İkinci bölümde, psikolojik savaş yaklaşımına yer verilmiştir. “Örtülü faaliyetler konsepti” içerisinde de yer alan psikolojik savaşın özellikle dış politik hedeflerin etki altına alınmasında katkısı büyüktür. Psikolojik savaş kavramı üç ilkeyi benimsemektedir. Birincisi, dostluklar kurup sürdürmektir. Savaşların sone erdirilmesi, yapılan barışın kesintisiz sürdürülmesi günümüz dünyasının en önemli gereği haline gelmiştir. Ancak, bu yana yöneltilen gayretlerin yanında, esas amaç, hedef olarak belirlenen ülkelerde, yayılma ve genişleme yoluyla bir takım sızma şeritleri arayıp bulmaktır. İkincisi, eylemi gizli ajanlarla güçlendirip hızlandırmaktır. Bu daha çok “beşinci kol faaliyetleri”nin aktif kullanımını gerektirir. Belirlenen hedefler doğrultusunda, hasım ülkenin en hassas noktalarını belirleme ve bunlardan zafiyet yaratma yoluna gidilir. Üçüncüsü, kamuoyunu doğru veya asılsız haberler seline boğmaktır. Bu haberler vasıtasıyla kamuoyunu sarsma, bölme ve dağıtma amaçlanır. Psikolojik savaş, tahminler üzerine kurulamaz. Hedef hakkında sağlıklı
bilgi
birikimi
olmaksızın
yapılacak
faaliyetler,
kimi
zaman
başarısızlıkla sonuçlanır. İstihbarat servisleri ve haber kaynakları tarafından elde
edilecek
bilgilerin,
önceden
edinilmiş
bilgilerle
karşılaştırılması
operasyonların etkinliği açısından önemlidir. Üçüncü bölümde dezinformasyon kavramına yer verilmiştir. Gizli servisler tarafından bir devletin siyasi, ekonomik yahut diplomatik hedeflerini gizlemek veya çarpıtmak için kullanılan bir metot olan dezinformasyon, yedi temel teknikle anlatılmıştır. Dezinformasyon dar veya geniş anlamda kullanılabilir. Dar anlamda intoksikasyon ile enflüans arasında yer alır. Burada intoksikasyon kişileri bazı kesin şeylere inandırmaya uğraşır.
3
Dezinformasyon ise, sistematik ve profesyoneldir, kitle iletişim araçları etkin olarak kullanılır. Buna paralel olarak, enflüans, görünüşte düzensiz, özü bakımından nicelikli bir faaliyet olarak yürütüldüğü halde, dezinformasyon bilinçlerde ve özellikle hedef kitlenin bilinçaltında, uygulayan ülke lehine, bazı davranışlarla kötü görüntüleri yerleştirmeye yönelik bir program uygular. Son bölümde ise psikolojik operasyonlar teorisinin genel bir değerlendirilmesi yapılmaya çalışılmıştır. Özellikle teorinin bilinmesi güvenlik güçleri ve istihbarat birimleri açısından önem arz etmektedir.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
PROPAGANDA
1. PROPAGANDANIN TANIMLANMASI Günümüzde insanlar, günlük yaşam faaliyetlerini sürdürürken, sürekli ve farkında olmadan yönlendirilmektedirler. Bu, bir alışveriş esnasında verilen bir kararda, gördüğü bir olay veya aldığı bir haber karşısında oluşan duygularda, alternatifler arasında bir seçim yapmak zorunda kalındığında veya bir partiye oy verilirken görülmektedir. Kısaca bu yönlendirme etkisine propaganda denebilir. Propaganda, Latince “propagare” kelimesinden günümüze kadar gelmiştir. Latince anlamı; “bir filizin toprağa dikilerek yeni bitkiler elde edilmesi” (Özsoy, 1998: 6) veya “inandırmak, ikna etmek, üretmek ve yaymak gibi anlamları ifade eden iletişimsel bir olgu” (Mutlu, 2003: 107) şeklinde açıklanabilir. Propagandanın sözlük anlamı ise “bir fikre veya harekete taraftar kazandırmak amacı ile düzenlenen programlar bütünüdür” (Brown, 2000: 9). Propaganda,
bireylere
her
türlü
konuyu
anlatmada,
onların
kanaatlerini etkilemede ve yönlendirmede çağın her türlü tekniği kullanılarak yapılan bir girişimdir. Propaganda konusunda yapılan çalışmalar, belli çıkarları olan birey ya da grupların, başkalarının kanaat ve davranışlarını etkilemek amacıyla, önceden tasarlayarak, ikna ve telkin yöntemlerini kullanarak yaptıkları eylemin propaganda olarak tanımlanması üzerinde görüş birliğine varmışlardır (Bektaş, 2002: 19-20). Propagandanın kapsamlı bir şekilde tanımlanması ile ilgili ilk çalışmalar, Laswell’in “Birinci Dünya Savaşı’nda Propaganda Tekniği” adlı eserinde görülmektedir. Laswell, çalışmaları neticesinde propagandanın insan eylemini etkileme tekniği olduğunu, söz konusu sunumların sözlü, yazılı, resimsel ya da müziksel biçimde olabileceğinden bahsetmektedir. (Bektaş, 2002: 20).
Tönnies ise propagandayı “bir fikri, doğruluk veya kesinliği ile bağlantısız olarak yaymak amacıyla kamuoyunun etkin biçimde uyarılması” olarak nitelendirmektedir. F.E. Lumley ise, “Propaganda Tehdidi” adlı çalışmasında, propagandayı, belli bir fikir ve davranışın kökenini, bununla ilgili
çıkarları,
kullandığı
yöntemleri,
yaymak
istediği
içeriği
ve
benimseyenlerin karşılaşacağı sonuçları göz önünde tutarak, bu hususlardan birini, birkaçını ya da hepsini gözetmek suretiyle yayma ve kabul ettirme gayreti
olarak
tanımlayarak
propagandanın
kendince
belirlediği
beş
sacayağından da bahsetmektedir (Bektaş, 2002: 21).
HÜKÜMET
İDEOLOJİ
KURUM
PROPAGANDACI KÜLTÜREL ÇEVRE
EKONOMİ DİĞER
TV
RADYO
BASIN
FİLM
R MEDYA
OY VERME
TOPLUMSAL İLİŞKİLER AĞI
GÖSTERİLER
KANAAT ÖNDERLERİ
DEDİKODU
GRUPLARA KATILMA
BAĞIŞ YAPMA KÜÇÜK GRUPLAR
OLAYLAR
KARŞI PROPAGANDA
TOPLUMUN MİTLERİ
KAMU EĞİLİMLER:BİREYSEL FARKLILIKLAR
KÜLTÜREL ÇEVRE
Şekil-1: Propagandanın İşleme Süreci Modeli (Jowett ve O’Donnell, 1999: 371) Jowett ve O’Donnell, propagandayı, bir taraftan propagandanın temel nitelikleri açısından incelerken, diğer taraftan da iletişim alanları çerçevesinde
6
tahlil ederler. Propaganda ile sunulan temanın içinde mesaj verici, amaç, mesajın kendisi, ulaşım kanalları, hedef kitle ve alınan cevaplarda işlenmiş olmaktadır. Propaganda, algılamaları şekillendirme, kavrayışları yönlendirme ve propagandacının arzuladığı amaca ulaşmasına yardım edecek bir cevabın alınmasını sağlayacak davranışları tavsiye etme niyetiyle yapılan, önceden tasarlanmış ve sistemli girişimlerdir. Jowett ve O'Donnell'ın Şekil-1’deki “Modern
Toplumlarda
Propaganda
Süreci”
modeli,
günümüzde
propagandanın bir iletişim biçimi olarak nasıl işlediğini göstermesi açısından önemlidir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 6). Domenach’a göre propaganda, toplumun görüş ve davranışları, kişilerin belirli bir görüşü, belirli bir davranışı benimsemelerini sağlayacak biçimde etkileme girişimidir (2003: 17). Kimball Young ise propagandayı sosyo-kültürel açıdan şöyle değerlendirmektedir (Brown, 2000: 19). “Fikir, kanaat ve değer hükümlerini değiştirmek ve davranış tarzlarını istenen yönlerde etkilemek için, telkin ve benzer psikolojik metotlara, önceden planlanmış olan sembollerin sistematik bir şekilde kullanılmasıdır. Propagandanın amacı bazen açıkça belirtilebilir, ama bazen kamufle edilir. Sosyo-kültürel çerçeve dâhilinde mütalaa edilmesi gerekir. Örnek olarak Sovyet siyasi sözlüğüne göre; Marks, Engel, Lenin ve Stalin eserlerini ve Bolşevik partisi tarih ve görevlerini açıklığa kavuşturmaktır”
Pratkanis ve Turner’e göre propaganda “bir alıcıyı veya düşünceyi, önyargı ve duygularla oynayarak güdükleştiren, basit imajlar ve sloganlar kullanarak evvelce kararlaştırılmış bir noktaya getirme girişimi”dir (Pratkanis ve Turner, 1996: 190). Propaganda, bireyler ve gruplar aracılığıyla grupların kanaatlerini, görüşlerini ve davranışlarını iletişim araçları vasıtasıyla, propagandacının istekleri doğrultusunda etkileme, değiştirme veya kontrol altında tutmaya yönelik bilinçli bir davranıştır. Bu açıdan bir eylemin propaganda olması için, kanaat ve görüşleri denetlemeye yönelik bilinçli bir davranışın olması gerekir (Özsoy, 1998: 5–6). Bir memleketin iç ve dış politikasına dair herhangi bir davanın kazanılmasında rolü ve yardımı olacak şahıslara, zümrelere ve kitlelere tesir
7
edebilecek faaliyetler de propaganda olarak tanımlanabilir (Özsoy, 1998: 6– 7). Kamuoyunu etkilemek için gerçek, yarı gerçek ya da yalan bilgiler sunarak, simgeler aracılığıyla bireylerin veya grupların inançlarını, tutumlarını ya da eylemlerini etkileme yönünde yapılan sistemli gayretlerin tümü de propaganda kapsamındadır (Bektaş, 2002: 31). 2. PROPAGANDANIN UNSURLARI a. Propagandacı1 Propaganda, özel bir davranış biçimi yaratmak amacıyla faaliyetlerini kurgular. İnançlar, tavırlar ve davranışlar, propaganda açısından etkilenmesi istenen
kavramlardır.
Bu
kavramlar,
propaganda
mesajlarının,
kampanyasının ya da her ikisinin niteliğini belirler. İnanç, tavır ve davranışların oluşumunu belirlemede çok sayıda faktör vardır. Propagandacı bu kavramlar üzerinde etkili olmak istiyorsa, öncelikle yapması gereken hedeflenen kitle üzerinde ayrıntılı bilgi toplamaktır (Bektaş, 2002: 29). Propagandacı, propagandaya maruz kalan insanların çıkarlarını önemsiyor gibi gözükse de, gerçekte propagandacının hedefleri bencilcedir. Savaşta
insanların
zarar
görmemesi
üzerine
yoğunlaştırılan
bir
propagandada arzu edilen gerçek niyet, düşman kuvvetlerinin savaşı terk etmesi olabilir. Yazarlar, bilginler, sanatçılar, ünlü sporcular propagandada kılavuz kişi rolünü üstlenebilirler. Aydınların da bu gruba katılması propagandanın entelektüel açıdan güç kazanmasını sağlar. Kitleler, hayranlık duydukları kişilerde, kendilerinden farklı doğal özelliklerden öte, onlardan esinlendikleri düşlerini, isteklerini söze veya eyleme dökmelerini ararlar (Domenach, 2003: 75). Propagandacı için kimlik saklama, istenen hedefe ulaşmak için çoğunlukla gereklidir. Propagandacı, bilgi akışını elde tutmaya, kamuoyunu elde etmeye ve davranış kalıpları şekillendirmeye çalışır. Bu tür hedefler,
1
Propagandacı: Propaganda yapan kimse, propagandist (İng.), propagandiste (Fra,)
8
propagandacının esas amacı biliniyorsa veya gerçek kaynak ortaya çıkarılmışsa elde edilmeyebilir (Bektaş, 2002: 54). Başarılı
bir
propagandacı,
hedef
kitlenin
temel
inançlarını,
ihtiyaçlarını, heyecanlarını ve korkularını sezebilen ve bunlar üzerinde oynayabilen kişidir. b. Kaynak Propagandanın en önemli unsuru kaynaktır. Bu sebeple kaynak unsurunun
üzerinde
durulması
gerekir.
Propaganda,
açık
kaynaklar
üzerinden dünya gündemine sunulacaksa, propaganda yapan, yayınlanan bilgilerin yüksek doğruluk derecesinde olmasını sağlamak zorundadır. Eğer asılsız
kaynaklar
kullanılacaksa,
propaganda
yapan
devletin
veya
kurumlarının gizlilik konusuna önem vermesi ve propagandanın açığa çıkmaması sağlanır. İki farklı teknik kullanılmaktadır. Açık kaynaklar vasıtasıyla yapılan propagandada devletin isim ve imkânlarını en iyi şekilde kullanabilen, uluslararası üne sahip yetkililere veya kamu görevlilerine gereksinim vardır. Açık
kaynakların
etkili
kullanılmasında
en
önemli
husus,
propagandacının kullandığı materyallerin doğruluğuna inanmasıdır. Asılsız kaynaklar kullanılarak yapılan propagandada etkili olabilmek için kuvvetli bir disipline sahip, akıcı özelliği olan, taklit ve şaşırtma yeteneği yüksek kurgular kullanılmalıdır (Strangelove,1998). Bu da iki şekilde olur. Propagandacı (P) “yanlış yönlendirici” bir kaynak yaratmakta (P1) ve bu mesajın (M) görünüşteki kaynağı haline gelmektedir. Alıcı (A), bilgiyi doğrudan (P1)’den geliyor
gibi
algılamakta
ve
bunu
esas
propagandacı
(P)
ile
ilişkilendirmemektedir (Bektaş, 2002: 39). Bu tekniğe uygun Saptırıcı Kaynak Modeli Şekil-2’de gösterilmiştir.
9
P
P1
A
Şekil-2: Saptırıcı Kaynak Modeli (Jowett ve O’Donnell, 1999: 20) Propagandacı gizlice orijinal mesajı (M1) ona meşruluk kazandıracak kaynak (P2) içine yerleştirilir. Bu mesaj, (P2) tarafından yorumlandığı biçimiyle (M2) haline gelmiştir.Bu mesaj propagandacı (P) tarafından alınır ve alıcıya (A)
(M3) olarak gönderilir. Bu işlem mesajı meşrulaştırarak,
propagandacının (P) mesajın kaynağıyla olan ilişkisini ortadan kaldırır (Bektaş, 2002: 39). Bu tekniğe uygun Meşrulaştırıcı Kaynak Modeli Şekil-3’te gösterilmiştir.
P M3 M1 M2
P1
A
Şekil-3: Meşrulaştırıcı Kaynak Modeli (Jowett ve O’Donnell, 1999: 21)
10
ABD, İkinci Dünya Savaşı esnasında bu iki çeşit propagandayı kullanmakta o kadar başarılıydı ki, aşağıda belirtilen üç hususun oluşmasına sebep oldu. Dikkat edilmesi gereken ilk husus kaynağın karakteridir. Kaynağın karakteri ile ilgili farklılıklar söz konusu olabilir. Kaynağın aidiyeti ile ilgili gerçek kaynak (propagandanın gerçek yayınlayıcısı) ve görünen kaynak (üzerinde imzası olan kişi) olmak üzere iki durum görülür. Bir diğer husus ise kaynağın gösterimidir. Bununla ilgili olarak da ilk kullanıcı kaynağı (ilk defa kullanan kişi) ve müteakip kullanıcı kaynağı (sadece alıntı yaptığını iddia eden) bulunabilir (Strangelove, 1998). Gerçekte kimden geldiği bilinen bir kaynak doğru kaynaktır. Doğru kaynak, gerçek kaynağın kimliğini saklamayan, yani kimden ve nasıl ortaya çıktığını belirten yayım vasıtalarıyla, ilk çıktığı kişi veya kurumun belli olduğu propaganda araçları vasıtasıyla ve bize gerçekte kimin ulaştırdığı bilinen yayım vasıtalarından elde edilebilir (Strangelove, 1998). Görünen kaynağın ise, gerçekte kimden geldiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, kimden geliyor olduğu gözükebilir. Kim tarafından yayıldığı bilinen yayın kanalları yoluyla elde edilebilir (Strangelove, 1998). Bir temanın ilk veya sonraki kullanılış kaynağı olması propagandacı için önemlidir. İlk ve sonraki kullanılış kaynakları arasındaki bağ, bilinçli yada bilinçsiz yapılan alıntı ve nadiren de olsa intihal yoluyla oluşur. İlk kez kullanılan bir kaynaktan alıntı yapılarak elde edilen sonraki kullanılışlarda, içerikten atılması gerekenler, içerikte değişiklik yapılacaklar, tekzip ve çeviri hataları ikisi arasındaki farklar olarak gözükmektedir (Strangelove, 1998). c. Zaman Propagandanın etkili olması için zamanlamanın iyi ayarlanması gerekir. Propaganda için hedef kitlenin genişletilmesi, kullanılan yönteminin değiştirilmesi, farklı araçların kampanya süresince devreye sokularak kullanılması v.b. gibi belli bir sürece yayılmış propaganda hareketlerinin bir zaman cetveli doğrultusunda geliştirilmesi gerekir. Propaganda da her eylem birbirinden bağımsız bile yapılsa, faaliyetlerin birbiri ardına sıralanışı farklılık kazandırır. Propaganda kampanyalarında işlenen olayların veya aktarımların 11
zamanları, yayın zamanları, pekiştirmede yapılacak tekrarların zamanı dikkat edilecek önemli hususlardandır (Strangelove, 1998). ç. Kitle 18 nci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da insanlığın gelişimini iki temel olay etkiler. Bunlar, gerek yapısal, gerekse anlayış olarak ulusların oluşması ve insanların toplu yaşam şeklini seçerek şehirler oluşturmaya başlamasıdır. İnsanlar artık uyruk konumundan, yurttaş konumuna çekilir ve onlardan oy kullanması, savaşlara katılması istenir. Bu dönemde, eski yapıların yıkılışı, iletişim araçlarının gelişmesi, nüfusun kentlerde yoğunlaşması, endüstri koşullarının güvensizliği, bunalım ve savaş tehlikeleri ve değişen yaşamın gittikçe artan ortak problemleri ile birlikte insanları bir sürü haline getirmiştir. Bu durum, tek biçim haline sokmaya yönelten etkenler ile kolaylıkla etkilenen, ortak ve sert tepkiler gösterebilen, bilgilenmeye susamış kitleler yaratmayı kolaylaştırırır ve yeni kitleleri aynı anda etkileme imkanını verir (Domenach, 2003: 19). Kitlelere değişik vasıtalarla verilen mesajları herkes kendine göre yorumlar. Bu yüzden de mesajların etkileri değişik ve birbirinden farklı olur. Yollanan mesajların etkileri önceden kesinlikle tahmin edilemez. Verilen mesajla, net ve kesin sonuçların elde edilebilmesi için izleyicilerin oluşturulan atmosfere girmesi ve izleyici gruplarının birbirlerine paralel bir psikolojiye sahip olmaları gerekir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 17). Propaganda
da
“basitleştirme”
önemlidir.
Büyük
çoğunluğun
anlayabileceği bir anlatım gerektirir. Ayrıntılara ve ince noktalara mümkün olduğunca az girilerek, konu bir bütün olarak, herkesin anlayabileceği şekilde, en çarpıcı biçimde işlenir. Hitler, Kavgam2 adlı eserinde buna şöyle işaret eder (Domenach, 2003: 60): “Her türlü propaganda, düşünce düzeyini seslendiği kişilerin en kalın kafalısının anlama yeteneğine göre ayarlanmalıdır. Düşünce düzeyi ne kadar aşağı olursa, inandıracağı insan kitlesi o kadar geniş olur.”
2
Mein Kampf (Alm.), Hitler’in 1924 yılında hapishane arkadaşı Rudolf Hess’e yazdırdığı otobiyografisi.
12
Kitle iletişiminde izleyiciler, genellikle birbirleriyle ilişkisi olmayan bireylerdir. Propagandada en büyük etki, bireylerden oluşan gruplar aracılığıyla kitlelere ulaşarak, yeni fikir ve haberleri bu kitle içinde yaymakla elde edilir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 14). Propaganda ile ümitlerini ve hayallerini kaybetmiş kişiler daha çok etkilenebilir. Ümitlerini yitirenler için propagandacının fikirleri çok çekicidir. Machiavelli’nin "propagandanın gerçekten etkili olabilmesi için, arkasında daima keskin bir kılıç bulunmalı" sözü bu konuya değişik bir yorum katar. Propaganda, şartları değiştiremez. Değiştirebileceği sadece mevcut şartlar altındaki inançlardır. İnsanların inançlarını da değiştirmeye zorlayamaz. Ancak ikna ve telkin yolu ile onları istenilen yöne kanalize edebilir (Can, 2005: 40). Propagandanın kitlelere yönelik amacı, düşmana zarar verecek şekilde hareket etmeye ve düşündürmeye sevk etmektir. Bunun için kitlelere yönelik yapılacak faaliyetlerde şunlar gözetilmelidir (FM 33-1, 1990: 2-9): (1) Kitlelerde Güven Yaratmak Propaganda kaynaklarının doğruluğu ve inanılırlığı konusunda güven vermek çok önemlidir. Hedef kitleye verilen haberler, objektif, gerçek ve doğru olmalıdır. Özellikle düşmana ait, asılsız ve sahte haberlerin gezdiği bir yerde halkın güveneceği bir kaynak olmak propagandanın gücünü artırır. Sağlanacak bu güven ortamında, yapılacak en büyük hata hedef kitlede, düşmana ait yerleşmiş fikirlere zıt temalar kullanmaktır. (2) Kitleleri İnandırmak İkna ve telkin metotlarını kullanarak, üzerinde durulan konularda kitleleri inandırmak, onları kolaylıkla yönlendirmeyi ve sorunsuz bir şekilde idare etmeyi kazandırır. Güzel konuşmakta, inandırma yöntemlerinden birisidir. Toplumlar, telkin altında kalmaya oldukça açıktır ve liderlerin kitleler üzerinde korkunç bir büyüleme etkisi vardır. Propagandanın bütün sanatı bu büyülü akım vasıtayla ikna ve telkin yollarını açmaktır. Görülmüştür ki,
13
başarılı önderler daima güzel konuşan ve toplumlarını şiddetle etkileyen kişilerdir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 21). (3) Kitleleri Muhalefete Sürükleyen Eylemlerden Kaçınmak Propagandacı, hedef kitleyi tahrik edici faaliyetlerden uzak tutmalıdır. Düşmanla alay etmek, onunla ilgili utanç verici şeyleri gündeme getirmek, taraf değiştirmeyi aşağılık bir davranış gibi göstermek, mevcut durumdaki üstünlükle öğünmek hedef kitle üzerindeki uysallığı mukavemete dönüştürür. (4) Kitleleri Kazanmak ve Muhafaza Etmek Kitleleri
kontrol
altına
almak
ve
onları
kazanmak
güçtür.
Propaganda araçları vasıtasıyla ilişki kurmak, her zaman doğru ve objektif haber vermek, hedef kitlenin lisanını kullanmak, sahip oldukları inanç ve değerlerin farkında olmak ve saygı göstermek, ihtiyaçlarını gidermek, sağlık ve eğitim faaliyetlerine destek olmak bazı yaklaşım metotlarıdır. d. Hedef İyi bir propaganda, belli bir zamanda, tek bir temel hedefe yönelir. Bu bir “yoğunlaştırma”dır. Hitler, bu yöntemi çok iyi uygulamıştır. Önce Marksçılara karşı burjuva partileri ve aşırı sağcı partilerle, sonra burjuva partilere karşı ulusçu sağla birleştiler, en sonunda da ulusçuları elediler, böylelikle Naziler karşılarında hep tek düşman bulmuşlardır (Domenach, 2003: 57). Propagandada karşıtın bireyleştirilmesi çok yarar sağlar. İnsanlar karanlık güçler yerine, gözle görülür kişilerle karşı karşıya gelmeyi daha çok ister. Toplumsal veya ulusal kitleler bütününe saldırmak yerine, bireylere ve küçük topluluklara saldırmak direnci azaltır ve gizli tepkileri önler. Hitler, hiçbir zaman Marksçı işçi sınıfıyla savaştığını ileri sürmemiş, “ipleri ellerinde tutan kimi Marksçı-Yahudiler” ile savaştığı ifadelerine yer vermiştir ve kilise ile savaşmak yerine, “devlet düşmanı bir papazlar kliği” ile mücadeleden söz etmiştir (Domenach, 2003: 58).
14
Bu sayıca az olan karşıtların tamamı mümkün olduğunca tek bir kişiye
veya
sınıfa
indirgenmeye
çalışılır.
Nazi
propagandasında,
demokratların, plütokratların, Bolşeviklerin Avrupa’ya karşı olan hareketi, uluslararası yahudiliğin yönettiği bir takım çabalar olarak sunulmuştur. “Bulaştırma” da diyeceğimiz bu yöntem, kitlelerde, tüm karşıtların aynı kategoride yer aldığı kanısı uyandırır. Yani, karşıtlar arasındaki ayrılıkların aslında halkı aldatmak için başvurulmuş bir düzen olduğu, gerçekte halka karşı anlaştıkları belirtilmeye çalışılır (Domenach, 2003: 59). 3. PROPAGANDANIN AMAÇLARI Propagandacının amacı, propaganda kapsamına alınan, birer propaganda konusu olan hususlarda, kitlelerin tutumunu etkilemektir (Domenach, 2003: 18). Propagandada, algıları şekillendirme, kavrayışları yönlendirme ve propagandacının arzuladığı amaca ulaşmasına yardım edecek bir cevabın alınmasını sağlayacak davranışları tavsiye etme söz konusudur (Jowett ve O’Donnell, 1999: 6). İletişim tekniklerinde yaşanan büyük gelişmelerin, bilginin üretilmesi ve dağıtılmasında açtığı yeni ufuklara karşı propagandanın amacı hep aynı kalmıştır (Lewis, 2001: 14). Ancak 20 nci yüzyılla birlikte, sömürgecilik ve topyekün savaş gibi kitleler üzerinde etkili olmayı gerektiren olguların ortaya atılması propaganda kavramına olumsuz bir değer yüklemesi yapmıştır. Bu yüzden kavram tahlili yapabilmek için onu iyi veya kötü yargılardan arındırmak gerekir. Philip M. Taylor bunu şu şekilde dile getiriyor (1998: 9). “Propagandayı, siyasal, ahlaksal ve ekonomik bağlamdan bağımsız bir ikna süreci olarak anlayabilmek için araştırmacılar, propagandanın değer yüklü olmayan kavramlarla ele alınmasının gerekliliği üzerinde birleşmektedirler. Propaganda, ne iyi ne de kötü bir şeydir, o neyse odur. Pek çok araştırmacı incelemelerine işte bu anlayışla başlamaktadır”
Propagandanın amaçları, gizli olduğu kadar açık ve toplumun çıkarları açısından yararlı veya zararlı olabilir. Dr. Hans Speir, propagandanın amaçlarını,
propagandanın
hedeflerinden
sıralamaktadır (Oskay, 1992: 273):
15
yola
çıkarak
şu
şekilde
• Boyun eğdirme • Bozgunculuk • İşbirliği • Yoksulluk duygusu aşılamak • Panik Harold Laswell ise propagandanın amacını, “düşünce ve doktrinlerin kasıtlı olarak aşılanması girişimi” olarak ifade etmektedir (Mutlu, 2003: 112). Osman Özsoy “fertlerin, kabule zorunlu olmadıkları bir düşünceyi, istekleriyle kabule, yapmaya zorlanamayacakları bir hareketi istekleriyle yapmaya yöneltmektir” olarak tarif etmektedir (1998: 9). Vladimir Volkoff’a göre propagandanın esası psikolojik temelli bir plandır. Böyle bir plan şunları kapsamaktadır (1985: 47). •
Etkilenmek istenen kişilerin gruplarının ayırt edilmesi,
•
Ayrı ayrı her gruptaki elemanlara yönelik uygulanacak psikolojik
hedeflerin hazırlanması, •
Bu amaçlara yönelik eylemleri gerçekleştirmek için gerekli
organların kurulması, •
Propaganda
unsurları
tarafından
propaganda
eylem
ve
şekillerinin hazırlanması, •
Eylemlerin zaman ve mekân içinde dağıtılması,
•
Eylemlerin koordinasyonu,
•
Özellikle eylemlerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi ve etkileri ile
beraber kampanyanın kontrolü,
16
4. PROPAGANDANIN GELİŞİMİ Propagandanın, haber akışını kontrol etme, kamuoyunu idare etme ve davranışları etkileme amaçlarıyla kullanımı insanlık tarihi kadar eskiye dayanır. Tarih boyunca propaganda, üç unsurla ilişkilendirilebilir. Birincisi, uygarlığın gelişimi ve ulus devletlerin ortaya çıkması ile birlikte mücadeleye dönüşen halka egemen olma güdüsü, ikincisi, propaganda temalarını işleten kitle iletişim araçlarının nitelik ve nicelik olarak hızla artması ve son olarak propagandanın
insanlar
üzerindeki
etkisinin
giderek
daha
fazla
kavranmasıyla, kitleleri davranışsal olarak etkileme olanağının aynı oranda artmasıdır (Bektaş, 2002: 65). Eski Yunan’da hitabet sanatı en önemli propaganda aracı olmuş, daha sonraları tiyatro ve sahne oyunları ise propagandanın etkin vasıtaları haline gelmiştir. Makedonya Kralı Büyük İskender, Helenistik dönemde, kendi başarılarını
göstermede
ve
büyüklüğünü
ilan
etmede
propaganda
sembollerini önemli bir araç olarak kullanmıştır. İmparatorluğun sınırları içinde kendi onuruna heykel ve anıt inşa edilmesine ve portrelerinin hemen her yerde kullanılmasına izin vermiştir. Kimi zaman Tanrı Zeus’un oğlu yerine geçmiş, kimi zaman barışın, zenginliğin sembolü olmuş, idare etmedeki adaleti şehirden şehire dolaşmıştır. Bu da İskender’e kısa bir zaman içerisinde, herhangibir siyasal antlaşma yapmadan, sadece sembolik bir propaganda işlevi ile kültürleri uzlaştırma olanağı vermiştir (Bektaş, 2002: 68–72). Sezar döneminde, Roma’da basılan ve üzerlerindeki sembollerle, devletin gücünü ve zenginliğini açık bir şekilde yansıtan madeni paralar, o dönemin
kitlesel
bir
propaganda
aracıydı.
Sezar,
göz
kamaştırıcı
gösterilerden de azami ölçüde yararlanıyordu. Bazen ayda birkaç kez yapılan törenler, Sezar’ın şöhretini artıran ortamlar hazırlıyordu. Halk ile irtibatı çok iyi yakalayan Sezar, günlük olaylardan aldığı masal türü söylevlerle kendisini doğa üstü gösteriyor, Roma ahalisinin zihinlerinde cumhuriyetten uzaklaşma, monarşik yönetim ve emperyalist hedeflerin kabul edilmesi yönünde psikolojik değişim sürecinin başlamasını sağlıyordu (Bektaş, 2002: 68-72).
17
Özellikle İsa’nın ölümünden sonra, Hıristiyanlığın yayılması, çok geniş bir propaganda faaliyeti sonucu olmuştur. Havariler, Hıristiyanlığı anlatmaya yönelik propaganda eyleminde ilkin ümitsiz
köleleri ve sefalet
içindeki halkı seçerek birebir temas yolu ile çok geniş kitlelere mesajlarını duyurabilmişlerdir. Büyük mücadeleler sonucu, Roma’nın da Hıristiyanlığı kabul etmesiyle, Avrupa’nın diğer bölgelerine misyoner propagandacılar gönderilmiştir. Çeşitli nedenlerle kitap sayısının az oluşu, okur-yazar oranının düşük olması söylentilerin çoğalmasına ve rivayetlerin ağızdan ağıza dolaşmasına neden olmuştur. Halkın bu cehaletinden en çok istifade edenler ise kilise mensuplarıdır. Sahip olduğu mal ve servetle giderek güçlenen kilise, halk üzerindeki mukadderatı belirlemede ve çıkarlarını savunmada krallarla karşı karşıya kalınca, ilk defa doğrudan doğruya siyasi maksatlarla planlı bir propaganda faaliyetine yönelmiştir (Özsoy, 1998: 28). Kilise en bilgili ve hatip rahipler tarafından kaleme alınmış risaleleri halk arasında dağıtarak halkı krallara karşı kışkırtmaya, krallar ise etkin yazarları ve şairleri propaganda amacıyla kullanarak halkı kendi taraflarında toplamaya çalışmışlardır (Bektaş, 2002: 74). 15 nci yüzyılda matbaanın icadı ile yazılan eserlerin geniş halk kitleleri arasında yayılması büyük etki uyandırdı.
Matbaa
sayesinde,
Martin
Luther’in
hazırladığı
protesto
beyannamesi küçük bir kasabanın sınırları dışına çıkabildi. Martin Luther ile taraftarlarının bastığı kitapçıklar, halk arasında dağıtılması ve yayılmasıyla Avrupa’nın en ücra köşelerine kadar ulaşma imkânı buldu. Bu kitapçıklara bazen tahta üzerinde oyulmuş resimler basılıyor ve seyyar satıcılar dört bir yana bunları ulaştırıyordu (Özsoy, 1998: 29). Tarihte propaganda etkinliklerine ilk defa “propaganda” ismi ile uygulayan devlet olarak Roma İmparatorluğu’nu görüyoruz. İngiltere’nin hıristiyanlaştırılmasında ilk dönemlerde başarısızlığa uğrayan Roma Kilisesi sonunda “Doğru İnancın Yayılması için Eğitim Koleji” adıyla bir kolej kurmuştur.
“Propandai”
sözcüğünü
yayma,
yaygınlaştırma
anlamında
kullanan tarihin bu ilk propaganda kurumu, İngiltere’nin Hıristiyanlaştırılması faaliyetlerinde başarılı olmuştur (Domenach, 2003: 9).
18
Kavram olarak propaganda ise, 17 nci yüzyılda Papa 15. Greguar tarafından kurulan “Congragatio de Propaganda Fide” (İtikatı Yayma Cemiyeti) ile ortaya çıkmıştır. Bu cemiyet, Katolik kilisesi tarafından artan Protestan kiliselerine karşı propaganda amacıyla kurulmuştur3 (Bektaş, 2002: 66). Katolik inanışları üstün tutmak, inançları yaymak ve protestanların aleyhte yaptıkları propagandaya karşı mücadele etme görevini üstlenmiştir (Özsoy, 1998: 34).
Kilisenin,
misyonerlik
adı
altında
sürdürdüğü
propaganda
faaliyetlerini, din ve kültür yayma örtüsü altında faaliyette bulunan teşekküller ve şahıslar devam ettirmiştir. Fransa ve İngiltere gibi büyük devletler, sömürgelerini
ve
Kuzey
Amerika’yı,
gönderdikleri
misyonerler
ve
konferansçılar vasıtasıyla, buralarda ilmi heyetler, hastaneler, mektepler ve kiliseler kurarak, hıristiyanlaştırmışlardır (Mutlu, 2003: 108).
1791’den itibaren, savaşların idaresinde ülkü, silahlarla birleşmiş, propaganda stratejinin yardımcısı olmuştur. Propaganda ile yurtta birlik ve coşkunluk sağlanmış, düşmanda ise kargaşa ve korku yaratılmıştır. Bu dönemde topyekûn savaş, propagandaya eylem alanı olarak yalnız orduları değil, sivil halkı da sunmaya başlamıştır. 18 nci yüzyılın son dönemlerine doğru, matbaa ve kâğıt üretim teknikleri gelişmiş, ulaşımın hızlanması da mesajların gitgide daha geniş kitlelere yayılmasına olanak sağlamıştır. Basılı kitaplar, risaleler, ilanlar, dergiler okuryazarlık oranlarının artışına ivme kazandırmış ve yazılı propaganda mesajlarının okuyucuya yönelik söylemleri derinlik kazanmıştır (Bektaş, 2002: 81).
Hedef kitle ile doğrudan iletişim kurabilen siyasal karikatürler ve benzeri görsel malzemeler, bu dönemin etkin propaganda araçları arasında yerini almıştır. 17 ve 18 nci yüzyıllar broşür yılları olmuş, bir çok yazar farklı görüşlerin propagandasını içeren yazılar hazırlamışlardır (Özsoy, 1998: 47).
3
Bu cemiyetin üç şubesi vardı. Birinci şube, dua kitaplarını gözden geçirmekle görevliydi. İkinci şube, yabancı ülkelerdeki piskoposlardan ve diğer memurlardan gelen raporları tetkik ediyordu. Üçüncü şube ise bugünkü anlamda propaganda faaliyetlerini planlıyor ve yürütüyordu (Mutlu, 2003: 108).
19
Thomas Paine adlı yazarın hazırladığı “Genel İrade” başlıklı broşür üç ay içinde 120.000 adet satmıştır (Bektaş, 2002: 82). Fransız toplumunu, içinde bulunduğu kaostan kurtaran Napolyon, tarihte propagandayı en etkin biçimde kullanan liderlerdendir. Çağdaş propagandacılar içinde, halkını, imparatoru ya da ulusu adına sahip oldukları haklardan vazgeçebilme konusunda ikna etmeyi başarmıştır. Napolyon kısa süre içerisinde, basının, kitleleri etkilemede çok önemli bir silah olduğunu öğrenmiştir. Onun döneminde, basın yoluyla propaganda en yaygın şekliyle kullanılmaya başlanmıştır. Diğer liderlerin yaptığı gibi, bir taraftan basın üzerinde sansürü devam ettirmiş, diğer taraftanda siyasi ve askeri konularda propaganda yaptırmaya önem vermiş ve hatta istila ettiği ülkelerde dahi bu faaliyetine özen göstermiştir (Bektaş, 2002: 90). Napolyon, propagandanın önemini kavradığından, Mısır seferine çıkmadan önce Roma'da ele geçirdiği bir Arapça matbaayı da yanında götürmüştür. İskenderiye'ye ulaştığında, ahaliye Arapça olarak yayınladığı beyannamede, padişahın dostu olarak geldiğini, İslam dinini beğendiğini ve amacının sadece Fransa'nın Mısır'daki ticaretine zarar veren, halka zulüm eden Kölemenleri cezalandırmak olduğunu söylemiştir. Bu ilan besmele ile başlıyor, Arapça “Allah’tan başka tanrı yoktur" ibaresi ile noktalanıyordu (Bektaş 2002: 90). Amerikan Devrimi süresince gazete, propaganda niteliğindeki bilgilerin yayılması için temel araç olmuştur. Benjamin Franklin’in birbirinden ayrı kolonileri sembolize eden sekiz parçaya ayrılmış ünlü yılanının altında “ya katıl, ya öl” parolası yazılıydı. Bu karikatür, bir ay gibi kısa sürede tüm Amerika Kıtası’ndaki gazetelerde yayınlanarak büyük etki uyandırmıştı. Benjamin Franklin, Samuel Adams ve George Washington gibi Amerika Kıtası’nın önde gelen isimleri kolonilere, yalnızca davalarının haklı olduğu yönünde bir inancı değil, kendi yeteneklerinin, İngiliz Ordusu’nun eğitimli birliklerini
yenmek
için
gereğinden
fazla
olduğu
fikrini
inandırmaya
çalışıyorlardı. Liderler, bilgiyi kendi amaçlarına uygun hale getirerek, hatta bazen uydurma haberler yaratarak ve duygulara hitap ederek etkili bir siyasi propaganda faaliyeti uygulamışlardır (Bektaş, 2002: 84).
20
Birinci
Dünya
Savaşı’nın
başlamasıyla
birlikte
propaganda,
uluslararası ilişkilerde önemli bir konu haline geldi. Propaganda bir harp silahı olarak ilk kez İngilizler tarafından bu savaşta kullanıldı. Savaşta, gerek askeri, gerekse ekonomik alanda ayakta kalabilmenin, ancak düşmanın maneviyatını kırmak ve kendi halkının maneviyatını güçlü tutmakla sağlanabileceği anlaşıldı (Mutlu, 2003: 109). Propagandanın ilk kez Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılmasında Osman Özsoy şu örneği veriyor (Özsoy, 1998: 89) “1917 yılında Alman topraklarına propaganda kâğıdı atan iki İngiliz pilotu Almanların eline esir düşünce, bunlar ağır savaş suçu işledikleri gerekçesiyle mahkemeye sevk edilmişler ve on yıl ağır hizmete mahkûm edilmişlerdir. 1923 yılında La Haye'de, savaşlarda hava propagandalarının yapılabileceği kabul edilmiş ve bu tarihten sonra propaganda savaşta meşru bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır. Böylece propaganda meşru bir mücadele vasıtası olmuştur."
İki dünya savaşı arası dönemde propaganda üç siyasi gelişmenin paralelinde incelenebilir. Birincisi, Sovyet Devrimi’nin yerleşmesi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin doğuşu, ikincisi, Amerika’nın içine kapanma politikası ve Birinci Dünya Savaşı’nın etkileri ve son olarak da faşist devletlerin özellikle Nazi Almanya’sının doğuşu olarak özetlenebilir. Bu üç önemli tarihi gelişme, 1939 yılında başlayan dünya savaşının çıkmasında önemli ölçüde etkili olmuştur (Bektaş, 2002: 139). Lenin ile Troçki, ayaklanma ile propagandayı birlikte kullanarak, savaş esnasında orduyu ve yönetimi çökertmeyi başarmış ve 1917 yılında Bolşevik devrimini gerçekleştirmişlerdir. Sovyet yöneticileri bu amaçlarına ulaşmak için, kitlesel siyasal eğitimi de kapsayan etkin bir propaganda mekanizması kurmuşlardır. Bu mekanizmada basın, eğitim kurumları, sanat ve bilim komünist devletin kurulmasında önemli rol oynayan birer propaganda aracı olmuştur. İhtilal sonrası, iktidarı tüm yurda benimsetmek amacıyla her çeşit propaganda tekniğine başvurulmuştur. Hatta genç ve tahsilli gençlerden oluşturulan küçük gruplar, ülkenin her bölgesine gönderilerek, halkla kaynaşma sağlanmış, bir çok aktiviteler yapılarak kitlelere devrim mesajları 21
aktarılmıştır. Görüldüğü üzere, merkezden kontrol edilen Sovyet propaganda sistemi, tecrübeli propagandacılarla eğitilen yerel kulüpler ve diğer toplumsal örgütlenmeler aracılığıyla, ülkedeki yaşamın her alanına ulaşmıştır. Komünist rejimle yönetilen ülkelerde propaganda alanını belirlemek olanaksızdır. Propaganda yazıdan sanata, ilköğretimden sanayi ve tarım üretimine kadar her alana ulaştığından, toplumun tüm etkinlikleri propaganda konusu yapılabilmektedir (Bektaş, 2002: 141). Tüm bu propaganda faaliyetleri, en küçük yerleşim yerlerinde bile temsilciliği
bulunan,
Sovyetler
Birliği
Komünist
Partisi’nin
Ajitasyon-
Propaganda şubelerinin sıkı kontrolü altında yapılmıştır. İhtilalden sonra eğitim devlet kontrolüne alınmış ve ders müfredatları kitlesel propaganda amacıyla kullanılmıştır. 1922 yılında partilere üye olacak çocuklara yönelik propaganda amacıyla “öncüler” adlı bir kulüp kurulmuştur. Haber akışı, sonradan Tass adını alacak olan, Rus Telgraf Ajansının kuruluşu ile kontrol altına alınmış, parti gazetesi “pravda” aracılığıyla haberler istenen şekilde kitlelere ulaştırılmıştır. Nazi propagandasında başrolü oynayan Hitler, Thomson’un dediği gibi ”Julius Caesar ve Napoleon Bonaparte ile birlikte yalnızca yeni propaganda yöntemlerinin yaygın olarak kullanıldığı için değil, fakat tüm siyasal kariyerini planlı propagandaya dayandırması nedeniyle özel bir yere sahiptir” (Jowett ve O’Donnell, 1999: 235). Hitler’in propaganda bakanı ve Nazi propagandasının yaratıcısı olan Goebbels4, Hitler’in Kavgam adlı kitabından aldığı temel propaganda ilkelerini şöyle sıralamaktadır (Jowett ve O’Donnell, 1999: 236): "Birbirleri üzerine dikkatle bina edilecek saptama ve beyanlar, ister doğru ister uydurma olsunlar katı biçimde benimsenmiş olan düşüncelerin altını oymak ve onların yerini alacak yenilerini yaratmak için kullanılırlar. Yeteri kadar tekrar ederek ve psikolojilerini anlayarak, bir insan topluluğuna, bir karenin aslında bir daire olduğunu ispat etmek sanıldığı kadar zor değildir. Her şeyden önce bir daire ve kare nedirler? Bunlar sözcüklerden başka bir
4
13 Mart 1933 tarihinde Hitler, Goebbels'in yönetiminde çalışacak Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanlığı'nı kurdu. Goebbels, aynı yıl, Nazilere kitle iletişimini ve tüm kültürel faaliyetleri tek çatı altında koordine etme olanağı sunan, Reich Kültür Dairesi'nin de başkanlığına getirildi. Goebbels'in bakanlığı ise olağanüstü yetkilerle donatıldı. İçişleri Bakanlığı radyo yayınları, filmler, basın ve tiyatronun denetlenmesi, sanat eserleri ve anıtların korunması ve resmi kutlamalarla tatil günlerinin düzenlenmesine ilişkin yetkilerini Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanlığı'na devretti. Aynı şekilde Dışişleri Bakanlığı da dış ülkelerdeki propaganda faaliyetini yeni bakanlığın işlevi olarak kabul etti.
22
şey değildirler ve sözcükler olarak üzerlerine anlamlarını değiştirecek elbiseler giydirilene kadar istenildiği biçimde şekillendirilebilirler."
Jowett ve O’Donnell’in ifade ettikleri üzere iki bölümü propagandaya ayrılan Kavgam adlı kitabında Hitler başarılı bir propaganda için bir takım kurallar sıralamıştır. Hitler; “soyut kavramlar kullanmak yerine duygulara hitap edin. Az sayıda ancak belirli temaları işleyen kalıpları sürekli kullanmaktan çekinmeyin. Tartışmanın sadece işleyebileceğiniz bir yönünü ortaya koyun. Karşı tarafı sürekli eleştirin ve özellikle kötülemek için belirgin bir düşman yaratın” demiştir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 237). Hitler devlet tarafından tasarlanan ve uygulanan propagandayı üç kurum aracılığıyla yapıyordu. Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanlığı, Nazi Partisi Merkez Propaganda Şubesi ve Devlet Kültür Dairesi, Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanlığı5 Naziler’in iktidarı süresince temel propaganda faaliyetlerinin yönlendiricisi olmuştur. Nazi propagandası temel olarak söylevler, basın ve kitapçıklar aracılığıyla yapılıyordu. Hitler, gazete yoluyla propagandayı benimsemiyordu. Hitler’in duygu yüklü ifadelerini, gazetecilerin kendi inisiyatiflerine bağlı olarak aktardıkları düşüncesi, gazeteyi az kullanılan bir propaganda aracı haline getiriyordu. Naziler, en büyük propaganda aracı olarak radyoyu kullanıyordu. Hitler’in bir ay gibi kısa bir sürede 50 radyo konuşması yapması bunun en büyük işaretidir. Hitler de, tıpkı Sezar ve Napolyon gibi, kitle üzerinde denetim kurma ve onları etkilemenin temel araçlarından birisinin anıtsal mimari olduğunu düşünmüş, heybetli yapıların inşa edilmesine önem vermiştir. 1936 yılında Berlin Olimpiyatları, Hitler için çok önemli propaganda alanı oluşturmuştur. Sporun bile yeri geldiğinde propaganda amaçlı olarak kullanılacağını tüm dünyaya göstermiştir (Bektaş, 2002: 152-159). İkinci Dünya Savaşı sırasında propaganda, askeri harekata paralel icra edilmiş ve kimi zaman stratejinin belirlenmesinde askeri seçenekten öne çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı, önceki çatışmalardan farklı olarak ideolojik bir mücadele olarak nitelendirilebilir. Taraflar başarılarını, sistemlerinin (faşizm, 5
1938 yılında bakanlık idare, propaganda, radyo yayınları, basın ve erişkinlerin eğitimi isimli beş şubeden oluşurken, 1942 yılında şube sayısı 14’e yükselmiştir.
23
sosyalizm,
komünizm,
demokrasi)
üstün
olduğunun
kanıtı
olarak
sunmuşlardır. Savaşın merkezi sayılan Avrupa’da eğitimli kitle oranının yüksek
oluşu
yazılı
basın,
kitap,
broşür
ve
posterler
aracılığıyla
gerçekleştirilen propagandanın etkinliğini önemli ölçüde artırmıştır (Bektaş, 2002: 163). Savaş süresince her ülkenin psikologları, kitlelere ulaşmak için en etkin yöntemleri geliştirme ve hedef kitlenin özgün kültürel ve toplumsal özelliklerini saptama üzerine görevlendirilmişlerdi. Bu ise psikolojik savaşın ne denli ciddi yapıldığının bir kanıtı sayılabilir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 250). Gerek Avrupa’da gerekse Pasifik cephesinde propaganda konusunda eğitim almış uzmanlar, bilimsel yöntemlerden faydalanarak ulusal ve uluslararası propaganda kampanyaları düzenlemişlerdir. Kore ve Vietnam’daki kriz ve çatışmalar, bir bakıma İkinci Dünya Savaşı sonrası kapitalizm ve komünizm arasında yaşanan ideolojik savaşın yansımalarıdır. Her iki çatışmada, siyasi ittifakların farklılığı ve savaşa gösterilen
tepkileri
nedeniyle,
değişik
propaganda
stratejilerinin
uygulanmasına sahne olmuşlardır (Bektaş, 2002: 173). Bu çatışmalar öncesinde ve esnasında propagandanın etkinliği veya etkisiz kalışı, kitlelerin sosyo-psikolojik, kültürel ve ekonomik özelliklerini anlamanın gerekliliğini ortaya koymuştur. Avrupa savaşlarında kullanılan basın, radyo, kitap ve broşür gibi propaganda araçları bu çatışma bölgelerinde etkisiz kalırken, yeni dünyanın meyveleri (ekonomik yardım, eğitim ve sağlık desteği) propaganda kampanyalarındaki yerlerini almıştır. 20 nci yüzyıl, propaganda kullanımının en şiddetli ve en yoğun olduğu dönemidir. 1950’lerden sonra devletler, orduların gücünün yanında uluslararası etkileme yöntemleriyle hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadır (Laçiner, 2002). Savaş yıllarında propagandanın öneminin anlaşılması ve bu dönemde kullanılan yoğun propagandanın halk üzerinde etkili olması, devam eden savaşların yanında adeta propaganda savaşının verilmesi, savaş sonrasında araştırmacıların böylesine önem kazanan toplumsal olgu üzerine eğitilmesine ve propaganda üzerine yapılan bilimsel araştırmaların artmasına neden olmuştur (Alemdar, 1990: 66).
24
Tarihsel süreç içerisinde uygulanan farklı propaganda yöntemlerinin en önemli nedeni de teknoloji ve kullanılan araçların gelişimidir. Uzun yıllar belli bir bölge içerisinde sınırlı kalan propaganda, sınırları ilk kez radyonun kullanılmasıyla zorlamış, 20 nci yüzyılın sonlarına doğru uyduların kullanıldığı televizyon yayıncılığı, internet ve telekomünikasyon araçlarının çeşitliliği ile küresel alanda sınırları kaldırmıştır. 5. PROPAGANDA TÜRLERİ Yapılan bir propagandayı, yalın olarak bir tür içine sokmak mümkün değildir. Propagandayı, propagandacı bir amaç doğrultusunda kurguladığı için,
hedefe
giden
seçenekte
propaganda
türlerinin
her
birisini
kullanabilmektedir. Kullanılan tür veya türlerin, propagandacının kimliği ile de büyük ilgisi vardır. Bu ilgi, bir bakıma tanımlama (devlet, özel kurum, istihbarat ajansları, ordu gibi), seviye (stratejik, operatif, taktik gibi) ve hedef kitlede arzulanan etkiye bağlı olabilmektedir. a. Beyaz (Açık) Propaganda Beyaz propagandada kaynak, resmi ve güvenilirdir. Haberlerin nereden elde edildiği açıktır. Verilmek istenen mesajlar titizlikle aktarılır. Doğruluğundan
duyulacak
endişe,
kaynağın
açık
olması
nedeniyle
güvensizliğe sebep olur ve hedef kitleyi yeni bir kaynak arayışına iter. Beyaz propaganda genellikle meşru bir hakkın müdafaasını yapar. Propaganda konuları genellikle hükümetin kontrolünden geçtiği için iletilenler yarı resmi sayılır (Özsoy, 1998: 21). Gelişmiş ülkelerde bu propaganda yöntemi sıklıkla kullanılmaktadır.
“Amerika’nın
Sesi”
ve
“Moskova”
radyosu
barış
dönemlerinde bu tür bir propaganda yapmışlardır (Bektaş, 2002: 35). Beyaz propagandanın ana malzemesi haberlerdir. Karşı taraf ile ilgili elde edilen verilerin, ne zaman, nasıl ve kimlere hangi ölçüde kullanılacağı muhakkak planlanmalıdır. En güçlü yanı ise, karşı tarafın fikirlerini çürütmesi, taraftarlarının sayısını azaltmasıdır. Doğru, açık ve şeffaf propaganda kitlelerde güven uyandırır. Zayıf tarafı ise, yayılma menzili sınırlıdır.
25
Serbestçe dolaşamaz. Karşı taraf, korunmak için karşı propaganda imkânlarını devreye sokarsa, propaganda bozulabilir ve hedef kitle de olumsuz etki oluşturabilir (Tarhan, 2005: 37). Beyaz propaganda, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Sovyetler Birliği tarafından Doğu Bloğu sayılabilecek ülkeler için etkin bir harp silahı olarak kullanılmıştır. Özellikle halkın sosyo-psikolojik özellikleri, hedefin daha alıcı bir kitle durumunda olduğu çıkarımını verebilir. Kapalı rejimlerde etkisi az olabilir ancak Çekoslovakya’nın dolaylı işgali gibi sonuçları da verebilir. Beyaz propaganda, hedef ülkenin morali üzerine yöneltilebildiği sürece etkili bir savaş silahı olabilir (Volkoff, 1985: 4). b. Siyah (Gizli) Propaganda Asılsız kaynağa dayanan “Siyah Propaganda”, “Beyaz Propaganda”nın tamamen aksidir. Yalan, uydurma ve hile yöntemleri ile yaratılan bilgilere dayanır. Kaynak gizli tutulur, daha çok başka bir kaynaktan aktarılıyormuş izlenimi verilir. Gerçeği çürütmek, ortalığı karıştırmak, inançları sarsmak suretiyle faaliyette bulunulur (Özsoy, 1998: 21). Amacı, kitleleri ruhsal çöküntüye itmektir. Propagandanın kurgulanması sürecinde ahlaki mülahaza ve vicdani sorumluluk aranmaz. Siyah propaganda için amaca hizmet edecek her şey bir malzemedir. Hitler’in İkinci Dünya Savaşı sırasında “Deniz Aslanı” harekâtı adını verdiği İngiltere’yi istila planı olan ve “Yeni İngiliz Yayın İstasyonu” kimliğiyle yayın yapan radyo, “Britanya Savaşı” adı verilen hava savaşı süresince İngilizler’in moralini bozma amacına yönelik asılsız haberler yayınlamıştır (Bektaş, 2002: 36). Siyah propagandanın hedefi, yerleşmiş bir inancı yıkmaktır. Halkı kendi içinden çıkardığı liderlere karşı soğutmak, devlete ve orduya olan güveni sarsmak, ekonomik ve sosyal dayanışmayı yıkmaktır. İnsanları endişeli, mutsuz ve zihinsel devinim içinde bırakmaktır. Siyah propaganda, genellikle psikolojik operasyonlar kapsamında savaşta kullanılır. Kaynağın karşı tarafça tespit edilmesi, zamana bağlı olmakla birlikte daha kolay olur. Bu nedenle ülke içinde pek kullanılmaz. Kaynak ortaya çıktığında her türlü 26
sorumluluk, reddedilecek şekilde önceden hazırlıklı olunur. Kaynak gizli kaldığı sürece, yalan, rivayet, şayia ve dedikodulardan oldukça verimli sonuçlar elde edilir (Tarhan, 2005: 41). Siyah propaganda, savaş alanında beyaz propagandaya göre daha etkili bir silahtır (Volkoff, 1985: 4). Siyah propaganda faaliyetinin sağlayacağı faydalar, kaynak gizli tutulduğu için karşı tarafın yapacağı propagandanın üzerimizdeki tesirini azaltır. Savaşta, zaman içerisinde yapılacak istila veya işgal için cephe gerisinde müteakip birliklere zemin hazırlar. Hedef kitle üzerinde yaratacağı korku, oluşacak muhtemel bir direnci kırar ve insanlarda sığınacak bir güç arama ihtiyacı doğurur. İçlerinde hain, casus veya ajan olabilir şüphesi uyandırarak, karşı tarafta güvensizlik ve moral çöküntüsü sağlar. Olumsuz yönü ise, bu tür propagandanın açık bir şekilde yürütülmesi zordur. Hazırlanması ve uygulanması özel dikkat gerektirir. Gizliliğin ve emniyetin çok önemli olması nedeniyle faaliyet alanı sınırlıdır. Farkına varıldığında veya kurgulamada yanlış yapıldığında karşı tarafın liderleri ile hedef kitle arasında kenetleyici etki yapabilir (Tarhan, 2005: 44). c. Gri (Bulanık) Propaganda Gri Propaganda, beyaz ile siyah propaganda arasında yer alan bir türdür. Gerçek ile yalanın iç içe geçirilmesi suretiyle yapılır. Neyin gerçek neyin yalan olduğu bilinemez. Düşman veya dost, kimin tarafından geldiği belirlenemez. Kaynak gizli tutulur. Rivayet ve şayialara dayanır (Özsoy, 1998: 21). Olaylar çarptırılarak sunulur. Mübalağa ve yalana çok başvurulur. Olumlu bir şey gölgelendirilerek yansıtılır. Verilecek mesaj veya bilgilerin ilgi çekici ve zihinleri karıştırması istenir. Bazen gündem saptırılarak hedef kitlenin dikkati diğer gelişmelere çekilir (Bektaş, 2002: 37). İnsanların merak duyguları gri propagandada sıklıkla kullanılır. Gizli konulardan bahsediliyormuş imajı verilerek, bir çok söylentinin toplum içinde yayılması sağlanır. Gri propaganda ürünleri, hedef kitle tarafından olumlu kabul görür. İnsan üzerinde propaganda hissi doğurmaz. Kaynak belli olmadığı için hedef kitle için en heyecanlı konular işlenir. Komplo teorileri en etkili materyaldir. 27
Doğru bir olay yanlışlarla birlikte işlenir. Senaryolaştırılmış rivayetler hazırlanır. Gri propagandanın amacı, kusurlu, noksan bir şeyi, tam ve yeterli göstermek veya yeterli, açık olan bir şeyi şüpheli göstererek gölgelendirmek, değerden düşürmek olabilir. Her tür çelişki ustaca kullanılarak zihinlerde soru işareti uyandırılır (Tarhan, 2005: 40). Sovyetler Birliği, Afganistan’ı işgal ettiği zaman, işgali meşrulaştırmak için gri propagandaya başvurmuştur. 25 Aralık 1985’te Sovyet televizyonunda “Afganistan: Bir Devrim Öldürülemez” adlı bir belgesel yayınlandı. Bu programa
göre,
Afganistan’daki
çatışmaların
dış
güçler
tarafından
kışkırtıldığı, bir Türk vatandaşı olarak tanıtılan esirin, kendisinin CIA tarafından gönderildiği söylenmişti (Bektaş, 2002: 38). 6. PROPAGANDA YÖNTEMLERİ a. Politik Propaganda Propaganda, 20 nci yüzyılın büyük olaylarını, komünist devrimini, faşizmi,
kapitalizmin
yayılmasını,
topyekûn
gerçekleşen
savaşları
açıklamakta temel subjedir. Ülkü ile politikanın kaynaşması olarak da söylenebilen politik propaganda ise 20 nci yüzyılla birlikte gelişen bir kavramdır. Aslında bu bir inanca, bir fetih, bir sömürme istenci olarak, eyleme geçmiş bir politikanın dile getirilişidir. Bu, yakın tarihimize, büyük ve fethe dayanan politik ülkülerin girmesi ve topyekûn savaşlarla ulusların karşı karşıya gelmeleri ile ilgili bir durum olarak yansımaktadır (Domenach, 2003: 26). Avusturya ile Çekoslovakya’nın savaşmadan Almanya’ya katılmaları, Fransa’nın gerek askerlik, gerekse politika yönünden çöküntüye uğraması propagandanın etkileri olarak sayılabilir. “Önemli olan bütün toplum katmanlarında kargaşa çıkarmak, propaganda yapmaktır” diyen Lenin ve “Propaganda iktidarı elde tutmamızı sağladı, dünyayı fethetme olanağını bize gene propaganda verecek” diyen Hitler bu yüzyıla adlarını yazdıran liderler olarak politik propagandanın önemini dile getirmektedirler (Domenach, 2003: 15).
28
20 nci yüzyılda gelişimini sürdüren politik propaganda, bu asırda çağdaş kitleyi bularak eylem alanını, haber alma ve iletişim tekniklerini kullanarak eylem yollarını genişletmiştir. Bolşevik türü propaganda iki temel terimle özetlenebilir. Bunlar, siyasal açınlama ve paroladır. Siyasal açınlamadan kasıt, egemen sınıfların bencil çıkarlarını örtmek için kullandıkları aldatmaların gerçek niteliğini, iktidarlarının gerçek temelini ortaya çıkararak, kitlelere açık bir görüntüsünü yansıtmaktır.
Lenin,
belirli
dönemlerde,
çevrede
olup
bitenlerin,
fısıldananların, söylentilerin halkta canlı açıklamalarla kabul bulacağını, bu tür politik açınlamaların kitleleri devrimci bir eylem için yetiştirmenin zorunlu ve temel koşulu olduğu görüşünü savunur (Domenach, 2003: 33). Çağdaş biçimiyle propagandayı bolşevizmin, özellikle Lenin ve Troçki’nin başlattığı söylenebilir. Lenin, propagandacı ve kışkırtmacı dehasıyla, 1917’de iktidarın ele geçirilmesi evrelerine uyum veren parolaları ortaya atmıştır. Parola ise kurgulanan evrenin söze geçirilmesidir. Uyarıcı kavramdır, elden geldiğince açık, kısa ve büyüleyici bir biçimde, içinde bulunulan zamanın en önemli istemini dile getirir. Bolşevik ihtilalinde bu iç düşmanın ezilmesi ve kitlelerin birleştirilmesidir. Lenin, Rus ordusunun ve milyonlarca köylü-askerin temel isteklerini iki sözcükte birleştirmişti: “Toprak ve Barış”. Bolşeviklerin sayısının çok az olduğu, elerinde bir güç bulunmadığı bir dönemde Troçki bu durumu, bir sınıfın ve bir çağın en önemli gereksinmelerinin karşılığı olan parolalarla aştıklarını dile getirir (Domenach, 2003: 33). Lenin’in propaganda anlayışı ile Hitler’in anlayışı arasında fark vardır. Lenin’e göre, propaganda taktiğin bir gereğidir, ancak ulaşmak istediği hedefler ile taktiğin gereği hedefler arasında uyumsuzluk yoktur. Lenin “Toprak ve Barış” parolasını ortaya attığı zaman amaç ihtilal sonrasında da toprakları paylaştırmak ve barışı imzalamak olmuştur. Ancak Hitlerci propagandanın yönlendiricisi olan Goebbels, Hıristiyanlığa karşı ırkçılığı savunduktan sonra, Alman halkının “Hıristiyan uygarlığını savunmak” için savaştığını söyler. Hiçbir somut gerçekliği olmayan bu parola, yeni kitleleri seferber etmekten öteye gitmeyen bir kalıptır (Domenach, 2003: 41).
29
Lenin’in parolaları, sonunda içgüdülere, temel söylevlere bağlansa bile, halkın gereksinimlerine uygun bir temele dayandırılabilir. Hitler, kendisine bağnazca bağlanmış bir topluluğun önünde, halkın ihtiyaçlarının ötesinde, içlerinde zamanla kora dönüşmüş ateş olan “güç” ve “kin” isteklerini yeniden alevlendirmek istiyordu. Bu yüzden Hitler de propaganda, taktik bir ilerlemeye bağlı olmaktan çok kendi başına bir taktiktir. Söz amacına ulaştıktan sonra düşüncenin pek önemi kalmaz (Domenach, 2003: 41). Hitlerci propaganda, günün eğilimlerine göre, birbiri ardına değişik, hatta çelişkin programlar kullanmıştır. Hitler, kitlenin yoğunlaştıkça daha duygulu, daha kadınsı bir yapı kazandığını anlamış, halkın kanı ve eylemlerine, düşünceden çok, edindikleri izlenimlerin yön verdiğini fark etmiştir. Hitler ve Goebbels hiçbir şeyi rastlantıya bırakmayarak her türlü gösteriyi özenle hazırlamışlardı. Goebbels, Nuremberg Kongresi’nde kürsüye doğru yürüdüğü sırada Hitler’e eşlik eden davul seslerini, kürsünün üzerinde bulunan
ışıklandırmayı
dilediği
gibi
değiştirmesini
sağlayan
elektrik
düzenlerini bile düşünmüştür (Domenach, 2003: 48). Hitler, yabancıları etkilemede akşam saatlerinin daha elverişli olduğunu tespit etmişti. Her türlü ara perdenin ortadan kalkması ve propagandanın kışkırtmaları karşısında bireyin savunmasız kalması için, devlete bağlı olmayan bütün topluluklar dağıtılmıştı. Hitlerci propagandanın etkisiyle bunalım içinde yoğrulan Almanlar’da derinliğine inmiş savaş içgüdüsü, birbirine karşıt iki biçimde ortaya çıkmıştır. Biri olumsuz, edilgendir, korku ve tutukluk durumlarıyla kendini belli eder. Diğeri olumludur, coşkunluğa, bir azgınlık ve saldırganlık durumuna götürür. Naziler, sinirsel yaşamın iki kutbu, yani dehşet ve coşkunluk üzerine oynamış ve büyük kitlelerin
sinir
düzenlerini
istedikleri
gibi
kullanabilecekleri
duruma
getirmişlerdir (Domenach, 2003: 48). b. Karşı Propaganda Karşı tarafın propagandasının yalan olduğunun kanıtlanmasına yönelik yapılan propagandadır. Siviller, askerler ve düşman işgali altındaki dost gruplar hedef kitleyi oluşturur. Kullanılan kelimelerin itinalı seçimi ve ses
30
tonunun yumuşaklığı sonuç almada çok önemlidir. Karşı tarafın nelere inanacağı, ne tür zafiyet içerisinde olduğu önceden bilinmelidir. Karşı tarafla alay etmek söz konusu olamaz ancak zaafları sıklıkla dile getirilmelidir (Tarhan, 2005: 52). Karşı propaganda, yapılan propagandanın özelliğine göre dört türde olabilir. Karşı tarafın kullanacağı propaganda konusu sezilirse “erken karşı propaganda”
yapılarak
propaganda”
ile
karşı
istismar tarafın
edilmeye
çalışılır.
propagandasının
“Doğrudan fazla
karşı
önemsendiği
hissettirilerek reddedilir veya “Dolaylı karşı propaganda” ile önemsenmediği hissettirilerek, ima yoluyla reddedilir. Dikkati başka yöne çekerek, en iyi bilinen konu üzerinden “hedef şaşırtan karşı propaganda” uygulanır (Tarhan, 2005: 52). Tarhan'ın verdiği karşı propaganda türlerine “susma” ve “konuyu kısaltma” da ilave edilebilir. Susmada, karşı tarafın propagandası istismar edilemiyor veya karşı bir harekete geçmeye gerek kalmayacak bir durum sözkonusu ise susarak veya önemsemeyerek tanımazlık şeklinde karşılık verilir. Konuyu kısaltma, karşı propaganda başarısızsa, propagandacı için uygun olan yönleri üzerinde durularak, zamanla faaliyet terk edilir (FM 33-1, 1990: 3-2). Karşı propagandada planlama titizlikle yapılır. Hazırlık aşamasında, ele alınacak konuları çürütmede veya kanıtlamada istihbarat edinimi önemlidir. Karşı propaganda faaliyeti esnasında şu hususlara dikkat edilmelidir. (1) Düşmanın Kullandığı Temaları Bulmak Düşman propagandasının temel öğelerini öncelikle birbirinden ayırmak gerekir. Bunların önemine ve etkinliğine göre sınıflandırılması, sonrasında çürütülmesi için sağlam bir zemin oluşturur. Kullanılan temalar, kendilerini etkili kılan söz ve simgelerden ayrıldığında zayıf ve birbiriyle çelişir özlerine iner ve kitlelerde değişiklik yaratacak şekilde teker teker çürütülebilir. Yahudilere yapılan baskıların, yabancı kamuoyunda yoğun olarak yer aldığı bir dönemde, Alman basını, Goebbels’in başlattığı bir kampanya ile 31
İngiltere’nin İrlandalı Katoliklere yaptığı zulümleri gündem konusu olarak işlemekteydi (Domenach, 2003: 80). (2) Zayıf Noktalara Saldırmak Düşmanın en zayıf noktasını bularak, ilk önce bu zayıf halkadan başlamak karşı propagandanın temel kuralıdır. Saldırı en çekingen olana yöneltilir. Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf devletleri, başlangıçtaki gayretlerini Avusturya-Macaristan üzerine odaklarken, Almanya, Ruslar’ın cesaretini kırmaya yöneltmiştir (Domenach, 2003: 80). (3) Güçlü Düşman Propagandasına Karşıdan Saldırmamak Doğrudan düşman propagandasına yönelen çalışmalar çoğunlukla başarısızlığa uğrar. Bu tür çalışmalar, fazla inanmış olan kitlelerin kanılarını daha da sağlamlaştırmaktan ileri gitmez. Pol Quentin, herhangi bir görüşü yıkmak için, o görüşün kendisinden yola çıkmak ve ortak bir alan bulmak gerektiğini dile getirir. Öncelikle karşı tarafa hak tanıyarak, yavaş yavaş kendi sonuçlarına götüren bir yöntem en etkili olanıdır (Domenach, 2003: 80). (4) Küçük Düşürmek Eğer bir düşüncenin savunucusu küçük düşürülebiliyorsa, artık o savı tartışmanın gereği yoktur. İşi kişiliğe dökme, özel yaşam veya politik tutumdaki değişiklikler ve tutarsızlıklar, kuşkulu ilişkiler küçük düşürme için materyal sağlayan alışılmış yöntemlerdir (Domenach, 2003: 80). (5) Düşman Propagandasını Etkisizleştirmek Düşmanın tezini gerçek dışı gösteren bir fotoğraf, yazı, tanık veya bir olay düşmana ait kanıtlamayı gözden düşürür. İleri sürülen iddialar, eğer düşmanın denetimi altında bulunan haber kaynaklarından elde edilmişse düşman propagandasının
etkisizleştirilmesi daha kolay olur (Domenach,
2003: 81).
32
(6) Düşmanı Gülünç Hale Düşürmek Kitleleri güldüren kısa öykülerin ve fıkraların yayılmasıyla düşmanın küçük
düşürülmesi,
bazen
yandaşların
bile
hoş
karşılayabileceği,
küçümsenemeyecek bir yıpratmaya neden olur. Hitler karşıtı propagandada, gülünç düşürmeye sıklıkla başvurulmuştur. Charlie Chaplin’in Hitler ve Mussolini’yi alaya alan diktatör tiplemeleri, bu dönemde iki kesim tarafından da izlenen ve anlatılan öyküler içermiştir (Domenach, 2003: 81). (7) Düşmana Karşı Üstünlük Sağlamak Maddi ve psikolojik olarak elde edilen üstünlüğü karşı tarafa kaptırmamak ve bir birlik izlenimi yaratmak çok önemlidir. Çıkabilecek engellere karşı ön alıcı çalışmalar yaparak, kitlelerin yöneleceği alanları önceden belirlemek gerekir. Kitlelerin önemsediği güncel ve dinamik konuları, ard arda gündeme taşıyarak, sürekli yapılan çalışmalarla ilişkilendirmek ve karşıtın zayıf olduğu konuları program içinde aktif yönde irdelemek önem kazanır. c. Bölücü (Kışkırtıcı) Propaganda Hedef doyurulmamış psikolojisinin
kitlenin
duygularına,
istemlerine
etki
oluşturulmasında
içgüdülerine
etme ve
ve
yöntemidir.
yönlendirilmesinde
bilinç
altındaki
Kitlelerde, kullanılan
toplum temel
yöntemlerden birisidir. Bölücü propagandanın en belirgin özellikleri yıkıcı olması, kitleleri başkaldırıya yöneltmesi ve eleştirel nitelik taşımasıdır. Bölücü propagandada salt amaç mevcut bir yönetimi devirmek değildir. Bazen karşıt düşünceyi taşıyan gruplara güven kazandırma amacı da güdebilir. Ortaya çıkabilecek küçük çaptaki karışıklıkları dindirmeye veya bastırmaya yönelik hareketler, kitlenin gözünde öne çıkan kişi veya gruba güven kazandıracaktır. Naziler tarafından kundaklanan Reichstag’ın yakılması olayı, Hitler tarafından muhaliflerin bastırılması yönünde kullanılması bölücü propagandaya örnek teşkil eder (Bektaş, 2002: 200).
33
Bölücü propaganda, genellikle ihtilal arzulayan muhalif gruplar tarafından yıkıcı ve düzene başkaldıran bir nitelik taşır. Tarihte ihtilaller ve savaşlar, bölücü propagandanın kıvılcımlarıyla başlamıştır. Hükümetler de iktidara geldikleri zaman köklü değişikliklere gitmek zorunda kaldıklarında bölücü propagandayı etkin şekilde kullanırlar. Özellikle direnme söz konusu olan kitlelere karşı etkili bir çözüm yoludur. Lenin, bölücü propagandayı iktidara gelmeden önce Bolşevik İhtilali sırasında, iktidara geldikten sonrada direnen halk gruplarına karşı başarılı şekilde uygulayan bir liderdi (Bektaş, 2002: 200). ç. Bütünleştirici Propaganda Dağılmış, endişeli veya çelişki dolu duygulara sahip kitleleri toplayarak, onları belirli bir düşünce altına almak veya güdülemek bütünleştirici propaganda için söz konusu olur. Pasif, kabullenici ve meydan okumayan bir kitle yaratmak için kurgulanır. Yıkılan bir rejim sonrasında halkların durumu veya kaybeden bir partinin üyelerinin tutumu bu tür bir propagandaya zemin oluşturur (Strangelove,1998). Özellikle kaos ve karışıklık dönemlerindeki en önemli husus bireyi, ferdi bir yapıdan çıkararak kitle şuuru içine sokmaktır. Propaganda ile her fırsatta kalabalıklar meydana getirerek, tesir şiddetini artırmaya gayret edilir. Bireyciliğin arttığı modern toplumlarda, insanlar aynı fikirleri paylaştıkları insanlarla beraberlikten, onlarla toplantılara, mitinglere katılmaktan manevi bir güç alırlar. Kalabalıklar, insanların cesaretlerini arttırır. Buralarda insanlar kendilerine telkin edilen fikir ve eylemlerin atmosferine girerler. Kalabalık içinde fert şuurunu kaybeder. Tek vücut halinde hareket eden kalabalıklar, en onurlu tavrı gösterebilecekleri gibi en hunharca eylemlere de girişebilirler (Mutlu, 2003: 121). 7. PROPAGANDA ARAÇLARI a. Haber Propagandanın ana öğesi haberdir. Temel dayanağı seçilmiş bir haber olmayan
propaganda
kurgularından
34
bahsetmek
mümkün
değildir.
Propaganda, güncel bir olayla, siyasal, ekonomik veya bilimsel bir gerçekle ilişkilendirilmek zorundadır. Propagandanın temelinde genellikle aktüalite vardır. Ancak, uygulanacak propagandaya malzeme olacak güncel olayın halk tarafından bilinmesi, daha da önemlisi halkın ilgisini çekmesi gerekir. Halkın ilgisine çeken güncel bir olaya dayandırılarak yapılacak propagandaya karşı hedef kitle olumlu bir duyarlılık içinde olacaktır (Mutlu, 2003: 114). Günümüzde siyasi ve ekonomik argümanlar içeren bir olayın önemsenmesi için öncelikle geniş kitlelerin ilgisini çekmesi gerekir. Bu olayın nesnelleştirilmesini yani olayın bilinçlere yerleşmesi, simgesel bir nitelik alabilmesi
için
belirli
ölçüde
görüntüleştirilmesi
ve
simgeleştirilmesi
gerekmektedir (Tolan, 1983: 456) Yukarıda bahsedilen nesnelleştirme, seçilen bir olayın etrafında örgülemekle veya kişileştirme yoluyla sağlanır. Olay seçiminde veya kişileştirmede seçilecek araçlar, kültürel, siyasal veya mekansal anlamda, hedef kitlenin yakın çevresinden, çatışma yüklü bir kaos halinden veya başarı gerektirecek bir durumdan çıkarılabilir. Propagandacı için önemli olan haberi kendi profesyonel ölçütlerine göre kurgulayarak geniş halk kitlesinin dikkatini çekmektedir. Dolayısıyla olay ve kişileştirme, propagandacının, gerçekliği kendi koordinatları içine yerleştirmek için kullandığı can alıcı noktalardır (Meyer, 2002: 48). Başkan George W. Bush yönetiminin, 2001 yılı devlet harcamaları için mali kaynak arayışına girdiği bir dönemde, ilk planda masaya yatırılan konu, Clinton döneminde ekonomik refah seviyesi yükselen Amerikan halkının ödediği vergi oranlarının artırılması konusuydu. Planın halka duyurulması için, onlarında yer aldığı bir oturum düzenlendi. Bush, ne istediğini basitçe ilan etmek yerine, orta sınıf da dahil, herkesin planından yararlanacağını göstermek için farklı gelir düzeylerinden Amerikalı aileleri etrafına topladı. Bu aileler, Bush planından yararlanabilecek demografik ve maddi özelliklere sahip olanlar arasından özenle seçilmişti. Ailelerin planı benimser tavrıyla son bulan böylesine bir oturumla, Amerikan halkının direnç koyacağı bir duyuru, eleştirileri susturmak ve kamuoyunu ayartmak adına
35
medyanın bir araç olarak kullanıldığı propaganda faaliyeti ile duyurulmuş oldu (Meyer, 2002: 47). Tarafların her biri haber verirken başarılarını abartır, karşı tarafınkini ise siler. Amaç moral vermek veya moral bozmaktır. Tabii, böyle olunca da ortada
haberin
gerçekleri
kalmaz.
Enformasyon
gider,
yerinde
dezinformasyon kalır. Herkes her şeyi kendi amacına göre çarpıtır. Tabii ki tarafsız gazetecilik peşinde koşanlar her zaman vardır, ama genellikle onların sesleri diğerlerinin gürültüsü arasında pek duyulmaz (Can, 2005: 87). Günlük hayatımızın bir parçasını oluşturan haberlerin gereğinden fazlasının verilmesi, bir takım arzu edilmeyen olumsuz sonuçlara yol açabilir. Amerikan
sosyologları
bu
durumu,
“narkotizasyon”,
yani
afyonlama,
uyuşturma olarak tarif etmişlerdir. Narkotizasyon sonucu, bireyler, haberlerin yoğunluğu karşısında bunalmakta ve günlük olayların acı gerçeklerinden kaçarak, kendi dünyalarına çekilmektedir. Dolayısıyla, propaganda amaçlı haberlerin verilişi ve yorumu, toplum için büyük önem taşımaktadır. Ancak bu tür haberlerin işlenmesinde abartılı bir yaklaşım sunmak, kontrol altına alınmış kitlenin uzaklaşmasına da sebep olabilir (Brown, 2000: 124) Savaşın kendisi kadar medyaya yansıyışı da tartışılmaktadır. Aslında, bunun nedeni gerçek ile yansıma arasında belirgin bir ayrım çizgisinin bulunamayışıdır. Medyadaki yansıma savaşın bir parçası olduğu gibi medya da savaşın cephelerinden birisi olmuştur. İletişim çağında olayın nasıl göründüğü, ne olduğundan daha önemli hale gelmiştir (Can, 2005: 87). b. Yazılı Yayın (Kitap, Makale, Bildiri) Bütün politik ve toplumsal hareketler, zihinlerde olumlu yada olumsuz destek görme çarelerini araştırırlar ve istisnasız olarak hepsi de bunu yapmak için, Yeniçağ’ın başlangıcındaki teknolojik devrim olan matbaanın icadından yararlanırlar. İlk kutsal kitaptan, 18 nci yüzyılın gazetelerine ve yergi yazılarına kadar basılı kağıt, en mükemmel psikolojik silahtır. Bugün radyo ile televizyon her ne kadar onun yerine geçmiş olmasına rağmen, itibarı hala bilinçaltlarını etkilemektedir (Megret, 1972: 17).
36
18 nci yüzyılın düşünürleri devrimci bir propaganda için yergi yazıları, kitaplar ve bildiriler hazırladılar. Onların bu çabaları insanlar üzerinde derin etki oluşturmuştur. Bu dönemde matbaanın, dolayısıyla da baskının pahalı olması, kitabı yalnızca seçkin bir kitleye özgü hale getirmiştir. Ayrıca, kitapların uzun bir süreç içinde yazılması içerlediği konuların güncelliğini de geciktirmiştir. Bu dönemde kitaplar, özgün düşünceleri derinlemesine işlemeleri nedeniyle, önemli propaganda kaynakları olmuştur. Kitapların okuyucu kitlesi dışına taşan etkileri olduça fazladır (Bektaş, 2002: 102). 20 nci yüzyılda da kitabın pahalı olması ve okuma sürecinin zaman almasına rağmen, kitap temel araç olarak gösterilebilir. Komünist bildirisinin, Lenin ve Stalin’in yapıtlarının komünizm propagandasındaki önemi yadsınamayacağı gibi, Hitler’in Mein Kamph’ının Almanya’da ki basım adedi de kitabın önemli bir propaganda aracı olduğunun bir nevi göstergesidir (Domenach, 2003: 21). Yazılı propaganda içinde beyannameler geniş yer bulur. Özellikle hazırlanması ve dağıtımının seri olması nedeniyle sıklıkla başvurulan bu beyannameler, harekat alanlarında topçu mermileri ve hava vasıtaları ile bile kitlelere ulaştırılabilir. Bu tür basılı propaganda araçlarının uzun süre saklanabilmesi, içeriğindeki her mesajın dikkatle gözden geçirilmesi ve elden ele dolaşması itibariyle etkinliği her zaman söz konusudur. Beyannamelerin içeriğinde özenle hazırlanmış yazılar olabileceği gibi, delil sunan fotoğraflar, çarpıcı karikatürler de bulunabilir (FM 33-1, 1990: (4-3)). Stratejik amaç güden beyannameler, uzun vadeli olup, hazırlayan ülkenin politika ve hedeflerine uyacak şekilde, kitlelerin düşünce, his ve hareketlerini yönlendirmek için kullanılır. Savaşta, düşmanın mukavemet isteğini azaltmak, savaş sonrası takip edilecek politikaları bildirmek, dost ve müttefik unsurların moralini yükseltmek gibi amaçlarla kullanılır. Taktik seviyede ki beyannameler ise hedefin özelliklerine göre değişir. Bu tür beyannameler, özellikle bir bölgedeki kitlenin davranışlarında değişiklik yaratmak amacıyla kullanılır (FM 33-1, 1990: (4-7)). İkinci Dünya Savaşı sırasında kullanılan beyannamelerde, teslim olması istenen düşman erlerine izleyecekleri yolu bir program dahilinde anlatan ve teslim olmak için açık bırakılan güzergahı bile gösteren
37
beyannameler kullanılmıştır. Beyanname çeşitleri ise, bir af kanunu veya savaşın bittiğini bildiren haber beyannameleri, teslim olmaya davet veya ikna etme stratejilerinin içeren çağrı beyannameleri, düşmandan kaçış, düşman gerisindeki faaliyetlerle ilgili emir veren veya dost unsurlara bir bombardımanı bildiren yönlendirici beyannameleri ve taraftar elde etmek için doğruları gösteren eğitici beyannameleridir (FM 33-1,1990: (4-3)). c. Süreli Yayın (Gazete, Dergi) Güncel olması nedeniyle en uygun propaganda aracı gazetelerdir. Gazete, bir propaganda aracı olarak kullanılırken, dikkat edilecek en önemli husus, okuyucu sayısının artması veya korunmasıdır. Bu ancak okuyucu kitlesine güven vermekle kazanılır. Fransız devrimiyle birlikte gazeteler, toplum hayatını yönlendirmede etkin bir rol oynadı. Ancak ilk dönemlerde gazete fiyatlarının yüksek olması nedeniyle işçi ve köylü olan halk kesiminin alıp okuması zordu. 19 ncu yüzyılın ortalarına doğru gazete tirajlarının artması, reklamın kullanılmaya başlaması, ulaşım araçlarının dağıtımı hızlandırması ve haber ajanslarının bilişimi hızlandırması gazete fiyatlarını düşürmüş ve hızlı baskısıyla yaygın bir araç ve etkili inandırma gücü olan bir basın ortaya çıkarmıştır. Gazeteler, eskiden beri halkla ilişkiler alanında en sık başvurulan ve kamuoyu oluşturmada etkileri büyük olan araçlardır. Farklı kitlelere, her gün ulaşmada yararlanılabilecek araçların başında gelir (Çeşme, 2005: 281). Gazete, geçmiş ve günümüzle ilgili haberlerin verilmesinde, kanaat ve düşüncelerin geniş kitlelere ulaştırılmasında, halkın dikkatini ülkenin gündemi üzerinde toplamada ve okuyucuların kültürlerini artırmasında önemli rol üstlenir (Bektaş, 2002: 99). Günümüz dünyası savaşlarında, savaşın psikolojik cephesi, askeri cephesinden daha şiddetli çarpışmalara sahne olmaktadır. Taraflar, dünya kamuoyunu etkilemek için, birbirlerini yalanlayan açıklamalarla gündemi doldurmakta, yanlış ve güvenilmez haberler ayıklanamamaktadır. (Can, 2005: 90). Demokratik rejimlerde, bazı toplumsal ve baskı grubu temsilcileri, kendi fikirleri etrafında kamuoyu oluşturmak amacıyla, sahibi oldukları veya 38
etki edebildikleri gazeteleri zaman zaman kullanmışlar ve bu yüzden gazeteler, bazen gerçeği değil, çıkarlara uygun, değiştirilmiş gerçekleri yayınlamışlardır (Bektaş, 2002: 101). Propaganda için en önemli amaç, zihinleri kazanma savaşıdır. İnsanların zihinlerine hükmettikçe bütün davranışları da kontrol altına alınabilir. İşte bu savaşın cephelerinden biri olan medya, gerçeği yansıtmanın ötesine geçerek kendi gerçeğini yaratmaya başlamıştır (Can: 2005: 12). Medya savaşı, cephedeki savaşı da belirleyebilecek kadar bir adım öne geçmiş ve ekrandaki sanal gerçekliklerin, cephede varolan gerçeklikleri buharlaştırmasına olanak sağlamıştır Bunu çok iyi analiz eden Amerikan yönetimi, Ortadoğu’da savaş için yaptığı hazırlık kadar, medya savaşı için de hazırlık yapmıştı. Daha savaş başlamadan haftalar öncesi, medyadaki savaş başlatılmış ve Amerika'nın bu savaştan son derece kısa bir süre içinde galip çıkacağının propagandası yapılmıştı (Can, 2005: 90). Gazeteciliğin bir meslek olarak benimsenmesinden sonra, gündeme gelen konulurdan birisi de, bu meslek mensuplarının para hırsı iddialarına maruz kalmasıdır. 1892 yılında dünya gündemini meşgul eden Panama Sorunu neticesinde ortaya çıkan şuydu ki, birçok gazete, ticari yayıncılık yapmak
maksadıyla
büyük
kuruluşlardan
önemli
miktarlarda
yardım
almışlardır. Basın organları, bazen de şantaj yapmak suretiyle para koparabiliyorlardı. Nitekim bu konunun mağdur taraflarından Charles de Esseps, gazetelere rüşvet için değil, fakat şantajlarından kurtulmak için para vermeye mecbur kaldığını itiraf etti ve hiçbir basın kuruluşu da onun bu sözlerini yalanlamadı (Özsoy, 1999: 216-217). Milli Mücadele sırasında da, gazete, Yunanlılara karşı Türk ordusu tarafından büyük bir ustalıkla kullanılmıştı. Türk uçakları, Yunanistan'daki mevcut hükümete muhalifliğiyle bilinen bazı gazeteleri havadan Yunan hatlarının gerisine atarak, Yunan ordusunun morallerini bozmaya çalışmışlar ve Yunan askerlerini silahlarını atarak, evlerine dönmeleri konusunda önemli neticeler alınmıştır (Özsoy, 1999: 222-223).
39
ç. Görsel Yayın ( Sinema, Tv, Reklam) Gelişmekte olan ülkelerde, yeni yöntemlerin, düşüncelerin veya kültürlerin topluma sızmasında, kitlelerin değişikliğe açık ve iletişim kanallarının işler olması çok önemlidir. Az gelişmiş toplumların kalkınmasında ve diğer medeniyetlerle temas kurulmasında kitle iletişiminin büyük bir etkisi vardır. Kitle iletişim araçlarının, bir topluma yöneltilecek propagandada önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Fakat kitle iletişiminin bu etkisi, bir ulusa hem olumlu, hem de olumsuz yönden tesir edebilir (Kayabalı ve Arslanoğlu,1983: 17). Günümüzde gelişen kitle iletişim araçları ile yazılı ve görsel medya alanındaki ilerlemeler, artık bilginin açık ve çok hızlı iletimine olanak sağlamıştır. Ülkelerin, kendi vatandaşlarını, dünyanın diğer milletlerince ulaşılabilen haberlerden ve ortaya çıkan düşüncelerden uzak tutması artık neredeyse imkânsız hale gelmiştir. 20 nci yüzyılın sonlarına doğru, sıkı bir komünizm rejimi ile yönetilen doğu bloğu ülkelerin, birbiri ardına değişim geçirmesinde, olayları anı anına takip edebildikleri canlı televizyon kanallarını izleyebilmelerinin önemi büyük olmuştur. Sembol, şartlandırılmış bilinçaltının oluşumunda, önceden varolan bir refleks veya daha öncesinde oluşturulmuş şartlı bir refleks üzerine eklenerek, şartlandırılmış bir faktör rolü oynayabilir. Bu sembol, propagandacı tarafından sırası geldiğinde bireyleri etkileyecek ve istenen tepkiyi doğuracak tahrik edici bir araç olabilir. Bir sembol, soyut veya somut olabilir. Özellikle politikada fikirleri özetleyen basit semboller, soyut ve karmaşık bir sistemi veya doktrini bile ifade edebilir. Bir piramidin tabanının doktrin (Marksist doktrin gibi) tarafından işgal edildiğini düşündüğümüzde, bunu takip eden basamak, eylemsel açıdan doktrinin özetidir. Bu da ancak bir programdır (parti programı). Üçüncü basamak büyük bir yoğunlaşmayı oluşturur. Programın genel ve temel düşünceleri veya ulaşılacak hedefleri parola ve sloganlar (Toprak ve Barış, Demokrasi uğruna ölüm gibi) olarak ifade edilir. Piramidin en tepesinde ise sembol (Sosyalist düşünceyi özetleyen orak ve çekiç gibi) yer alır (Volkoff, 1985: 39).
40
Sinemanın kitleler üzerindeki etkisi diğer kitle iletişim araçlarına oranla daha büyüktür. Büyük şehirlerin lüks salonlarından, köylerin açık hava alanlarına kadar erişebilme gücüne sahiptir. Ucuz olması nedeniyle kolayca izlenebilmesi ve çoğaltma imkânlarına sahip olunması, sinemanın moral ve sosyal
etkiler
yaratması
bakımından
önemli
bir
araç
olduğunu
göstermektedir. Sinema, insana özgü dünyaları yansıtmada en üstün anlatım aracı olmuştur. Sinema, bütün sanat dallarının özelliklerini kendi potasında birleştirmeyi başarabilmiştir.
Teknolojik gelişmelerden faydalanabilmesi
itibariyle de sinema, telkin gücü bakımından tiyatrodan daha geniş sahalara etki etmektedir (Özsoy, 1998: 351–352). 20 nci yüzyılın başlarında, Sovyet sineması, savaş sırasındaki açlık, ekonomik sorunlar ve iç gerginliğe rağmen Bolşevik rejimin tüm ayrıntılarını, yansıtmaktaydı. Sovyet sineması bu dönemde oldukça etkili oldu. Filmler, komünist rejimin ihracı için temel bir araçtı. Sovyetler Birliği’nde ilginç bir uygulama olan "Ajitasyon Trenleri", ülkenin en ücra köşelerine kadar giderek, buralara bilgi, ajitasyon ve sinemayı taşıdı. Gerekli tüm donanıma sahip bu trenler, birer propaganda makinesi olarak Rusya’nın dört bir yanını dolaşmaktaydılar (Özsoy, 1998: 361). 20 nci yüzyılın ikinci yarısından sonra, popüler bir kültür ürünü haline gelen sinema, Hollywood'un dünyaya yaydığı tüm Amerikan değerlerinin ve belli bir ideolojinin, kitlelerin bilinçaltına kaydedilmesine yardımcı olmuştur. Bu değerler, bireysellik, kapitalizm, ırkçılık gibi bir takım kavramlar olarak ortaya çıkmıştır. Filmlerde gerek anlatım tarzı, gerek karakterlerin izleyiciyle bütünleştirilmesi, dramatik vurgulamanın da katkısıyla seyircinin etkilenmesini sağlamıştır. ABD, bir propaganda aracı olarak gördüğü sinema vasıtasıyla, Hollywood'un yarım asrı aşkın popüler kültür endüstrisindeki egemenliğini, ekonomik ve siyasi gücünün yayılmasına yönünde kullanmıştır (Özsoy, 1998: 360). Tiyatro ve tiyatroda geçen söyleşim-konferanslar, konuşmalı korolar insanları etkileyen birer araç olarak sık sık kullanılmıştır. Özellikle Hitler ve Mussolini karakterleri müttefik tiyatro sahnelerde sıklıkla yer almıştır.
41
d. Gösteri Gösteri, propagandanın temel öğelerinden biridir. Paylaşılmak istenen ülkünün en yaygın bulaşma yolu miting, kitle gösterisi veya yürüyüştür. Gösterilerde, her zaman kalabalığı sürükleyen bir partili veya özel bir grup vardır. Dikkat edildiğinde bir miting veya yürüyüşte, yürütenler ile yürütülenleri, etkenler ile edilgenleri ayırmak mümkündür. Roma döneminde Neron bile halkın arasında alkışları başlatmak için görevli özel birlikler oluşturmuştur. Hitler, hem dinsel, hem de sportif bir görkemlilik taşıyan, büyük gösterilere önem vermiştir (Domenach, 2003: 76). Mantıki bir sırayla hazırlanan gösterilerde, kitleler tam bir duygu selinden geçirilir. Her bölüm, bir dizi duygular uyandırarak, izleyenlerin bir sonraki bölümün etkisine daha fazla kapılmasını sağlar. 1932 yılında yapılan Almanya
seçimlerinde,
Hitler’i
karşısında
yer
alan
Tunç
Cephe’nin
düzenlediği bir gösteride, birinci bölümde, günün olaylarının fenalığı ile “acıma” duygusu işlenmiş, ikinci bölümde güçlerin bu fenalığa karşı savaşı ile düşmana “korku” ve mücadele edenlerde “yüreklilik” körüklenmiş, düşmanın hafife ve alaya alınması ile üçüncü bölümde kitlelerin “gülme”si istenmiş ve son bölümde hedef ve ülkülere ulaşma yolunda umutlar verilerek kitleler “neşe” içinde dağıtılmıştır (Domenach, 2003: 78). Cenaze törenleri de 20 nci yüzyılda propagandanın bir aracı olmuştur. Cenaze törenleri, dinsel kaynaşma duygusundan hareketle kitleleri derinden etkilemekte ve toplumsal gerilimi yükseltmektedir. Bunun farkına varan Goebbels de, Nazi partisi liderlerinin cenaze törenlerini özenle ve etkileyici bir biçimde düzenliyordu. Hatta Stalingrad’da savaşmakta olan Alman 6 ncı ordusu için ortak cenaze törenlerini bile düzenlemişti (Domenach, 2003: 54). e. İşitsel Yayın (Radyo) Dinleyicinin hoşuna gidecek şeyleri söyleyen insan, her zaman en etkileyici
propaganda
aracıdır.
İstasyonlar
vasıtasıyla,
dünyanın
her
noktasına erişebilen bu ses, radyo merkezlerinin artması, yayınlarının her
42
insana engellenmeden ulaşması ile diğer propaganda araçlarına oranla daha etkin olmuştur. 19 ncu yüzyıl sonunda icat edilen radyoyla, propaganda amaçlı mesajlar uzun mesafelere ve sınırlar ötesine gönderilebilmiştir (Bektaş, 2002: 106). Birinci Dünya Savaşı sırasında radyo henüz araştırma safhasındaydı. Savaştan üç dört yıl sonra, bu konuyla ilgili ilk şirket 1923 yılında İngiltere'de kuruldu. Kurulan bu şirketle birlikte, radyo dünyadaki tüm hükümetlerin yoğun ilgisini çekti. Radyonun haber alma ve verme konusunda en hızlı araçlardan biri oluşu, onu bir anda propagandanın en önemli aracı haline getirdi. Asya'nın en uzak köylerinden, Afrika'nın balta girmemiş ormanlarına kadar radyo, dünyanın dört bir yanına sesini duyurabilmekteydi (Özsoy, 1999: 347). İkinci Dünya Savaşı başladığında bütün ülkelerin radyoları 24 saat yayına başladılar. Amaç, radyonun ulaştığı kitleler üzerinde etkili olmak, düşman tarafların, kendi hükümetlerine olan güvenlerini sarsarak, halk arasında panik oluşturmaktı (Özsoy, 1999: 349). Özellikle kısa dalga üzerinden yayın yapan istasyonlarla, hem iç, hem de dış propagandada etkili olan radyonun tesiri "ortak dinleme" ile daha da artırılmaktaydı (Domenach, 2003: 52). İkinci Dünya Savaşı'nda orduların komuta merkezleri yanına radyo yayın merkezleri de kurulmuştur. Kurmaylar bu merkezlerde uzman propagandacıların da yardımıyla sinir harbinin planlarını hazırladılar. Avrupa’da
ülke
merkezlerinin
birbirine
yakın
olması,
propaganda
faaliyetlerinde radyonun etkisini oldukça artırmıştır (Özsoy, 1999: 351). Sınıra
yakın
yerlerde
yaşayanlar,
diğer
ülke
radyolarını
kendilerinkinden daha rahat dinlemekteydiler. Fransa'nın doğusundaki dinleyiciler Alman radyolarını daha rahat dinlerlerken, Hollandalılar ise aynı anda hem Alman, hem Fransız, hem de İngiliz radyo yayınlarının tesirinde kalıyorlardı. Bu insanların aklının karışmasına neden oluyordu. İnsanların, çoğu defa farkına varmadan kendi yayınları diye propaganda amaçlı düşman yayınlarını dinlediklerini bile oluyordu (Özsoy, 1999: 351).
43
Yapılan araştırmalar neticesinde radyonun, yazılı basına oranla, kişilerin kanaat ve düşüncelerini etkilemede daha tesirli olduğunu ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra yapılan anketler, radyonun daha önemli bir ikna aracı olduğunu da ispatlamıştır (Oskay, 1992: 185) Radyonun farklı olan yanı, okuma yazma bilmeyen, gazeteleri takip edemeyenlerden oluşan geniş kitleleri etki altına alabilmesidir. Sanayileşmiş ülkelerde
boş
zamanların
değerlendirilmesinde
televizyon
izleniminin
kazandığı egemenliğe karşın, radyonun, propaganda amaçlı kullanımında azalma olduğunu gösteren herhangi bir kanıt yoktur. Bu nedenledir ki, değişik siyasal ideolojilerin yayılması için, radyo yayıncılığı üzerine halen inanılmaz paralar harcanmaktadır (Bektaş, 2002: 106). Günümüzde, kısa dalga yayınlar ile dini ve ticari yayın yapmak yaygın hale gelmiştir. Bu yolla dinleyici kitlesine bir ürünün pazarlanması, dini bir görüşün yayılması veya etnik bir grubun açıklama yapması mümkün olmaktadır (Bektaş, 2002: 111). Hoparlör ise genellikle toplantılarda kullanılmaktadır. Ancak istenildiği zaman istenilen yere kadar ulaştırılabilmektedir. Vietnam Savaşı’nda Fransızlar, hoparlörlü kamyonları kullanmışlardır. Bu yöntemin üstünlüğü, toplantılara katılmayan kişilere bulundukları yerde seslenebilme olanağı sağlamasıdır. f. İnternet 20 nci yüzyılın sonlarına doğru, İnternet’in keşfedilmesi, bu yeni teknolojinin hem bilinçli ve hem de bilinçsiz bir propaganda aracı olduğuna dair yoğun eleştirileri de beraberinde getirmiştir. İnternet vasıtasıyla dünyanın her yerine ulaşma kolaylığı, onu yanlış yönlendirme potansiyeline sahip en önemli araç konumuna sokmuştur (Bektaş, 2002: 121). Tom Dowe, İnternet’in etki alanı ile ilgili
şu açıklamada bulunur
(Jowett ve O’Donnell, 1999: 157): "İnternet ağı, kolektif bilincimizde, eskimiş habercilikle kulaktan kulağa haberleşme, dedikodu ve sözel bilgilendirme olarak adlandırılan iletişim
44
yöntemleri arasında yeni bir alan açmıştır. Bunu, habere benzeyen veya haber olabilen bilgi özelliği taşıması nedeniyle, ikinci derece haber, dikkatsizce biçimlendirilmiş yarı-gerçek ya da fazla çalışan bir zihnin ürünü olarak adlandırmak mümkündür. İnternet iletişiminin bunlardan hangisi olduğu kişinin tercihine kalmıştır. Web kanalları, elektronik posta zincirleri ve haber grupları, Zeitgeist’da meydana gelecek en ufak bir titreşimi ne denli etkisiz olursa olsun kaydetmek isteyen hassas bir sismograf gibi çalışmakta ve daha sonra tespitlerini nerede bulunursa bulunsun bilgisayar sahibi herkese ulaştırmaktadırlar."
İnternet’le, insanların çok az bir bölümüne ulaşılmasına rağmen, tüm propagandacılara, bilgi yayma konusunda eşsiz bir olanak vermektedir. İnternet vasıtasıyla ulaştırılan bilginin doğruluğu veya olası zararı gibi konularda endişe etmeyede gerek yoktur. İnternet, insanların algılama sürecini yönlendirmesi, biçimlendirmesi ve propagandacının istediği türden cevapları alabilmesi yönünde gerçekleştirdiği bilinçli ve sistemli girişimler için en ideal araçtır (Bektaş, 2002: 122). İnternet’in bugün ulaştığı nokta itibariyle, seçim süreçleri için önemli bir rolü yoktur. Ancak, politikacılar, tanıtım uzmanları ve imaj yaratıcıları bu tekniğin kullanımında gitgide uzmanlaştıklarından, yakın bir gelecekte İnternet’in modern propaganda kampanyalarının vazgeçilmez bir parçasını oluşturacağı
muhakkaktır.
yönlendirmenin
Kaynakları
yapılmasına
yasal
gizlenebildiği bir
ve
müeyyidenin
bilinçli
yanlış
konulmaması
düşünüldüğünde İnternet, ulaşılabilirliği ve kullanımı arttıkça daha çok kontrol altına alınmak istenecektir (Bektaş, 2002: 122). g. Söylenti Söylenti üzerine ilk bilimsel çalışmalar Amerika’da yapıldı. İkinci Dünya Savaşı sırasındaki söylentilerin sayısı ve kitlelerin morali üzerindeki olumsuz etkileri, bilim adamlarını bu konuda araştırmaya yöneltmiştir. Allport ve Postman'a göre söylenti, "kesinliği kanıtlamaya elverişli somut veriler olmaksızın, genellikle kulaktan kulağa, kişiden kişiye yayılan, inanılması istenen, günün olaylarına bağlı bir önermedir." Knapp'a göre, "inanılması istenen, güncelliğe bağlı olan ve resmi bir doğrulama olmaksızın
45
yaygınlaşan bir deklarasyondur." Peterson ve Gist ise, "kişiden kişiye dolaşan ve kitlenin ilgisini çeken, bir nesne, bir olay veya bir soruna dayanan doğrulanmamış bir açıklama ya da bir özet" olarak tanımlamaktadırlar (Kapferer, 1992: 12–13). Görüldüğü üzere bu üç tanım birbirine oldukça yakındır. Bunlara göre söylenti öncelikle bir haberdir. Güncel bir olay veya kişi üzerine yeni öğeler ileri sürer. Bu yönüyle, geçmiş efsanelerden ayrılır. İkinci olarak, söylentiye inanılması istenir. Söylenti, sadece eğlendirme veya düş kurdurma kaygısıyla anlatılmaz. Bu nedenle eğlenceli hikâyelerden veya masallardan ayrılır. Söylenti inandırmaya çalışır (Kapferer, 1992: 13). Knapp, söylentilerin ortadan kalkması için şu noktalara temas eder. İlk olarak, halkın, dışardan bilgilenme yoluna gitmeyecek şekilde kitle iletişim araçlarına tam bir güven duyması gerekir. İkinci olarak, kitlenin yöneticilerine tam olarak inanması, krizin ve savaşın neden olduğu sorunları çözülmesinde yönetime güven duyması gerekir. Söylentilerin sebebi olan güvensizlik ve şüpheden kaçınmak için her şey yapılmalıdır (Kapferer, 1992: 16-17). Bir olay gündeme geldiğinde, olabildiğince çabuk bilgi verilmesi ve şüpheli yönlerin açıklığa kavuşturulması önemlidir. Söylentiler, halkın kendi kendine sorduğu ve cevap veremediği sorulardan doğar. Eğer olay yeteri kadar açık değilse, kendiliğinden sorulan soruların cevapları olayı anlama ihtiyacını giderirler. Açıklamada bulunmak, her zaman için bunların anlaşıldığı güvencesini vermez. Öyleyse, bunların herkes tarafından en iyi şekilde algılanmasını sağlamak ve bütün bilinmeyenlerin cevabını vermek gerekir. Halkı, değişik faaliyetlerle meşgul etmek veya boş zamanların örgütlenmesi yoluyla bu tür şeyleri düşünmekten uzak tutmak önemlidir. Amerikan sosyolog T. Shibutani'ye göre “söylentiler, kolektif bir tartışma sürecinden kaynaklanan doğaçlama haberler”dir. Shibutani'de söylentinin kaynağında önemli ve belirsiz bir olay vardır. Söylenti, "olayın doyurucu bir açıklamasına ulaşmak için grubun entelektüel kaynaklarını ortaklaştırma" olacaktır (Kapferer, 1992: 19). 46
Tüm bu tanımları ışığında, resmi kaynaklar tarafından kitle karşısında henüz doğrulanmamış olan ya da bunlar tarafından yalanlanan haberlerin toplumsal bünye içinde ortaya çıkışına ve dolaşımına söylenti denir (Kapferer, 1992: 27). Söylentiler, iki yoldan ortaya çıkabilir. Birinci yol, onu hemen bütün halka yaymaya dayanır. Bunun mümkünü ise medya yoluyla olur. Eğer söylentinin asılsız olma ihtimali yüksekse, bu rizikoya girmek demektir. İkinci yol, toplumsal mekanizmaların doğal çalışmasına izin vermeye dayanır. Söylenti, kamuoyu liderlerinden ilk benimseyenlere, sonra onlardan ikinci benimseyenlere olmak üzere aşama aşama yayılacaktır. Her kademe, bir sonrakini inandırma görevini üstlenir. Bu, çok dar bir çevrede dağılan gizli belgelere verilen roldür (Kapferer, 1992: 82). Goebbels, sözlü propaganda kaynaklarını, farklı kanallar vasıtasıyla kullanmayla ilgili bakanlığı döneminde çeşitli denemelerde bulunmuştur. Bir şehirde çıkarılan bir söylenti, ertesi gün diğer şehrin kentlerine ulaşmış, beş gün sonra değişmiş olarak tekrar söylentinin çıkarıldığı şehre dönmüştür. Bu Goebbels için resmen açıklanmayacak bir bilginin, dolaylı yollardan yayılması için kullanılan bir yöntemdir. Açıkça bildirilemeyecek bazı isteklerin, sözlü propaganda yolu ile gerçek nedenlerini de katarak kitlelere ulaştırılması bu yöntemle mümkün görünüyordu. Halkta başlayan sarsıntıları gidermek için ülkede verimin arttığı ile ilgili verilecek bir mesaj öncesinde, besinlerin kısılacağı haberi el altından yayınlanıyor, asılsız çıkınca da, verilecek mesaj daha etkili ve kalıcı şekilde kitlelerde etki yaratıyordu(Domenach, 2003: 65). 8. PROPAGANDANIN KURALLARI a. Yalınlık ve Tek Düşman Kuralı Propaganda, bütün alanlarda öncelikle yalınlığı sağlamaya çalışır. Öğretisini kanıtlamasını elden geldiğince açık bir biçimde belirlenecek birkaç noktaya ayırmak ister. Genellikle, olumlu, bir takım önermeler halinde, kısa ve açık bir metinde dile getirilir. Dünyayı sarsan üç büyük propagandanın kaynağında üç metinin olması da bu açıdan dikkat çekicidir. Bu metinler, Katolik inancını temel alan Credo veya Nicena Simgesi, Fransız Devriminin 47
ilkelerini ortaya koyan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ve Marksizmin, Marx ve Engels’in öğretileri ile çarpıcı kalıplar haline getirildiği Komünist Bildirgesi’dir. Propaganda gittikçe daha bir yalınlaştırılır. Kısa ve oturmuş yargıları ile parola ve slogan, propagandanın özünde ortaya çıkar. Parola erişilmek istenen hedefi özetler, slogan ise, direkt politik tutkulara, coşkunluğa ve kine seslenir. En uç noktada, bir öğreti veya bir yönetim biçimi bir simgeyle özdeşleştirilir. S.P.Q.R., R.F. gibi yazısal bir simge, bayrak, gamalı haç, orak-çekiç gibi görüntüsel simge, faşist selamı veya kalkmış yumruk gibi plastik bir simge veya marş, şarkı gibi müziksel bir simge şeklinde ortaya çıkabilir (Domenach, 2003: 56). b. Büyütme ve Bozma Kuralı Propaganda kapsamına alınan haberlerin büyütülmesi, işe yarayan tüm haberlere aşırı önem verilmesi ve bütünden alınan parçaların ustalıkla istenen etkiyi yaratacak şekilde kullanılması da sık sık başvurulan bir yoldur. Bildirim aşamasıyla başlayan, genellikle başlık ve yorumlarla geliştirilen haber, düzenli bir biçimde düşüncelere yön verme aracı olarak da kullanılır. Önemli bildirimler, henüz belirme aşamasında değerlendirilir ve propaganda gücü
ile
olduğundan
farklı
anlamlar
yüklenebilir.
Alman
basınında,
Roosevelt’in sunduğu hakemlik önerisini Amerikan halkının geri çevirmesi olayını, “grevciler, Roosevelt’in budalaca toplum politikasına, hakemliği geri çevirerek
karşılık
veriyorlar”
olarak
yansıtılması
buna
örnek
olarak
gösterebilir (Domenach, 2003: 60). c. Düzenleme Kuralı Propagandada kitlelere sunulan düşünceler sınırlı sayıda olur. Ancak, bu düşünceler, hiç durmaksızın defalarca yinelenir. Sunulanlar basit düşünceler bile olsa, insanlar ancak yüzlerce kez tekrarlandığı zaman bunları kanıksar. Kullanılan parolalar, değişik biçimlerde sunulur, ancak temel tema her zaman yoğunlaştırılmış olarak verilir. İşlenen program, değişik kitlelere göre ayrı ayrı düzenlenir. Goebbels’e göre farklı gruplar için, her zaman bir ayrım olması gerekir. Naziler’in Fransızlar üzerinde en çok etkili oldukları propaganda alanı da kültür üzerine olmuştur (Domenach, 2003: 64).
48
Koşullar ne olursa olsun iyi bir propagandayı düzenlemenin en önemli şartı, propagandanın yoğunluğunu ve inandırmayı değişik kitlelere uygun bir biçimde hazırlamaktır. Propaganda amaçlı başlatılan bir program veya kampanya çok hızlı bir şekilde geliştirilir. Durmaksızın yapılan yeni açıklamalar ve ileri sürülen kanıtlarla, karşı tarafın cevap vermesine müsaade edilmez ve kitlenin dikkati hızla yeni bir konuya çekilir. Başlatılan bir kampanya tüm araçlarla aynı anda desteklenir. Belirli bir süre içerisinde kitlelere yoğun bir yükleme yapılır. Anti-semitist kampanyayı6 başlatan Naziler, hem bilgi veren ve tartışma açan gazeteleri, hem ırk kavramı üzerine makaleler yayımlanan dergileri, hem de Yahudi Süss gibi filmleri aynı dönem içerisinde etkin olarak kullanmışlardır. İşleme teknikleri en üst düzeye ulaştığı dönemlerde, Goebbels bir başyazı yayınlıyor,
bu
yazı,
değişik
ulusların
düşünce
biçimlerine
göre
harmanlandıktan sonra Alman radyo ve gazetelerince, sınır gazetelerince, işgal edilmiş bütün ülkelerin basın-yayın organlarınca, değişik dillere ve tekniklere göre aktarılıyordu (Domenach, 2003: 62). Belirli bir süre sonra başlatılan kampanya etkisini giderek kaybeder. Önemli bir olaya bağlı olarak başlatılan kampanya, mümkün olduğunca değişik araç ve teknikler kullanılarak geliştirilir ve büyük bir kutlama veya geniş katılımlı bir gösteri ile son bulur. ç. Aşılama Kuralı Propaganda daha önce varolan bir temel üzerine bina edilir. Bu geçmişten gelen bir olay, düşünce, akım veya ülkü olabilir. Öncesi olmayan bir konuda propagandayı geliştirmek çok zordur. İzlenen program veya kampanya giderek kısırdöngü halini alır ve etkisi sınırlı olur. Halkların ruhunda bilinçli veya bilinçsiz bir takım duygular vardır. Lider veya
propagandacı
Propagandacı,
için
bunların
farkına
varılması
çok
önemlidir.
öncelikle halkta önem kazanan bu duyguyu bilir ve bunu
öncelikle işler, kabul ettireceği temayı hep bunun etrafında örgüler, sonra da isteğini duygusal çağrışımlar yoluyla halkta var olan temel tutuma iliştirir. 6
Naziler tarafından 1938 yılında başlatılan Yahudi karşıtlığı kampanyası.
49
Fransızlar’ın Alman sevmezliğinin sağcı ve komünist partilerce sürekli işlenmesi, Hırvatların, Sırplara karşı kışkırtılması tarihsel köklere bağlı milliyet duygusunun körüklenmesi ile elde edilmiştir. d. Birlik ve Bulaşma Kuralı Topluluğun, bireyler üzerindeki etkisi çok fazladır. İnsanlarda genel kanı, içinde bulunduğu toplulukla ortak sesi dile getirmektir. Çok nadir olarak bireyler farklı bir görüş sunarak genel eğilimden uzak bir tablo çizerler. Kişilerde var olan farklı düşünce ise, genellikle bağlı bulunduğu değişik toplulukların baskıları sonucu ortaya çıkar. Propagandada kitle ve grup dinamiği çok sıklıkla kullanılır. Burada güdülen amaç, toplumda oluşmuş genel davranış eğilimlerinin gösterilen amaçlar doğrultusunda olduğunu bireylere göstermektir. Politik bir inancın yayılması söz konusu olduğunda, mevcut bir örneğin bulaşması, ilişki ve kişisel sürükleme yolu daha etkili olur. Genellikle kadrolaşma aşamasında bu etkiyi sağlayacak grup dinamiği göze çarpar. Grubun içine katılan birey, onların davranış özelliklerini benimser ve kullanılır (Shackley, 1981: 28-29). 20 nci yüzyılda bazı politik dinler, tarikatlar veya manastırlar tarafından, bir takım seçkinler toplulukları, yönetici okulları, gençlik kampları gibi grupsal kimlikler oluşturarak dostluk, sağlık ve sevinç imgeleri yansıtılır. Kardeşlik havası içinde, aynı ilkeleri paylaşan bir insan topluluğundan dışarı yansıtılan daha iyi bir propaganda etkeni bulmak mümkün olmaz (Domenach, 2003: 72). 9. PROPAGANDA TEKNİKLERİ Propaganda, bir taraftan kitleleri inandırırken, diğer taraftan da onları yönetmek için, bilimin sağladığı bütün yollardan yararlanan, bütüncül, tutarlı, belki bir dereceye kadar da dizgeleştirilmiş olan bir tekniktir (Domenach, 2003: 17).
50
“The Fine Art of Propaganda7 (Propagandanın Güzel Sanatı)” isimli eser propaganda yöntem ve teknikleri üzerine yeni yaklaşımlar sunmaktadır. Bu eser, aşağıda bahsedilen yedi propaganda tekniğinin anlaşılması ve farkına varılmasının, propagandacının propagandayı keşfedip kabul etmesine veya reddetmesine neden olacağını vurgulamaktadır (Bektaş, 2002: 148). a. Ad Takma Genel olarak hoşlanılmayan bir etiketin kullanımı söz konusudur. Ad takma, siyasette ve kamusal söylem alanlarında sıklıkla kullanılır. Bu propagandacının sık sık başvurduğu bir usuldür. Bazı grupların asıl isimlerini kullanmak yerine, amaca uygun intiba uyaracak deyimlerden yararlanılır. Komünist veya Rusya için “kızıl”, sendika başkanları için “sendika patronu”, Almanlar için “Hun” veya “boches”, Yahudilere “Yid” gibi isimler takılması bu etkiyi uyarmak için yapılır (Brown, 2000: 24). b. Gösterişli Genelleme Genelde
halk
arasında
iyi
olarak
kabul
edilen
bir
deyimle
özdeşleştirerek kullanım söz konusudur. Çok yaygın kullanılması nedeniyle bu tür genellemelerin farkına varılması zordur. Çıkarılması düşünülen bir yasayı, kanun haline getirmenin yollarından biride gösterişli bir genelleme yaparak “çalışma hakkı yasası” gibi nitelemelerde bulunmak olabilir. c. Transfer Saygı duyulan sembollerin kullanılması ile yapılan etkileme tekniğidir. Çağrışım yoluyla hayranlık duyurma amaçlanır. Önemli bir insanın yanında görünmekle veya çektirilen bir resim, film aracılığı ile büyük kitlelere ulaşma amaçlanır. Özellikle önceden hazırlanan bir mizansen eşliğinde, istenen etkiyi yaratabilecek bir olay, hikaye, resim veya bir enstantanenin ortaya çıkarılması, kitlelerde “bağdaştırma etkisi”yle önceden varolan olumsuz tavır ve davranışları tersi yöne çevirir.
7
1937 yılında, Columbia Üniversitesi profesörlerinden Clyde R. Miller tarafından kurulan Propaganda Analiz Enstitüsü’nün Alfred McClung Lee ve Elizabeth Briant Lee tarafından derlenen bir yayını.
51
ç. Tanıklık Saygın kişilerin desteğinden faydalanarak etkileme tekniğidir. Özellikle politik kampanyalarda, ünlü veya kitleler tarafından saygı duyulan kişilerin desteği propagandanın etkinliğini artırır. Popülaritesi yüksek olan bir sanatçı, halkı coşkunluk seline kapılmasına neden olmuş bir sporcu, icraatları ve insanlara yardımları ile halka mal olmuş bir işadamı propaganda sürecinde önemli oranda etkili olur. d. Halktan Biri Hedef kitlenin çoğunluğunun sahip olduğu sosyal statüdenmiş gibi görünme amaçlanır. Seçim dönemlerinde, özellikle politik arenalarda “halktan gelen biri” vurgusu yapılarak, halk ile bir çok şeyin paylaşıldığı izlenimi verilir. Alışveriş için halkın kullandığı yerleri seçmek, kırmızı ışıkta durmak, köy kahvesinde ahaliyle çay içmek halktan biri imajını çizmede yardımcı olur. e. Yararlı Olguları Kullanma Tamamen inandırıcı bir tezi ortaya çıkarmaya fayda sağlayacak olgu ve fikirleri seçme tekniğidir. Bir düşünce, program, kişi veya bir ürünün en iyisi veya en kötüsü olduğunu ortaya koymak amacıyla gerçeklerin ya da yalanların, mantıklı veya mantıksız ifadelerin seçimi ve kullanımını kapsar. 1978 yılında İsrail’in Lübnan’daki Filistin kamplarını bombaladığında, Yaser Arafat’ın kardeşi Dr. Fethi Arafat’ın, saldırı sırasında öldürülen iki çocuk cesetini medyanın önüne çıkarması, en “kötü”nün gösterilmesi açısından bakıldığında
kendine
yarar
sağlayacak
olguları
kullanmaya
örnek
gösterilebilir. f. Lokomotif Etkisi “Herkes tarafından destekleniyor” mesajının kullanılması ile uygulanan bir propaganda tekniğidir. Propagandacı, herkes tarafından kabul gören bir düşünceyi hedef kitleye aktarır ve onlarında kabul etmesi üzerine vurgularda bulunur. Vietnam savaşı sırasında Amerikan yönetimi, gençlerin orduya katılması yönünde yaptığı propaganda faaliyetinde, her Amerikan gencinin bu görevi severek yerine getirdiğini sık sık dile getirilmiştir. 52
10. PROPAGANDANIN YÖNETİMİ VE KONTROLÜ Propagandada aşırı gitme, kitle iletişiminin güvensizliği söz konusu olduğunda, söylentiler çıkmasına neden olur. Böylece resmi propaganda kadar bozulmuş ve en az onun kadar yalan haberler sağlayan gizli bir iletişim ortaya çıkar. Resmi olmayan kaynaklardan veya dış basından yansıyanlar daha kabul görür hale gelir. Nazi döneminde Almanlar, gün geçtikçe söylentilerden kurtulmak için yabancı radyoları daha dinler hale gelmişlerdir. Bu sebeple Goebbels, söylenti olarak yayılan haberleri anında toplattırıyor, basın, radyo ve sinema yoluyla, genellikle de tanınmış gazetecilerle bunları etkisiz bırakacak karşı propaganda düzenliyordu. 1943 yılında, yönetimin birçok ileri gelenlerinin idam edildiklerine ilişkin söylenti ortaya çıkmıştı. Buna karşı Goebbels, uzmanlaşmış şubelerine, Himmler’in tutuklanıp yargılandığı söylentisini yaymalarını söyledi. Halk arasında heyecan uyandıran bu söylenti, Himmler’in değişik yerlerde rahatça dolaştığının görülmesi üzerine son bulmuş, böylece hem Himmler , hem de yönetimin ileri gelenlerinin idam edildiği söylentisi rafa kalkmıştı. Gerçek bir propaganda sağlam temelden, başka bir sağlam temele geçerek ilerliyorsa ancak etkili olabilir. Önceki hedeflerine ulaşmadan, bir sonraki hedefe el uzatan propaganda, temeli çürük bina gibidir. Yalan, en sonunda propagandaya zarar verir (Domenach, 2003: 101). Propaganda çalışmalarının önde gelen isimlerinden Ellul’un belirttiği gibi, günümüzde propaganda ”yalan” ve “inanılması güç palavralar”dan oluşmamakta ve “gerçek”in propaganda olamayacağı varsayımı da anlamsız kalmaktadır (Bektaş, 2002: 14). Daha geniş kitlelere ulaşabilmeyi olanaklı kılan propagandanın, toplumun demokratikleşmesine hizmet ettiği savunulabilirse de, bireyleri adaylar arasında özgürce seçim yapabilme imkânından mahrum bırakması ile bir çeşit paradoks halini alır (Bektaş, 2002: 15). Yeni kitle iletişim teknikleri aracılığıyla dünyada bilgiye ulaşma kolaylaşırken, bilgi akışını kontrol etmekte her geçen gün imkansıza doğru gitmektedir. 1989 yılında Çinli öğrenciler, Tiananmen Meydanı’nda gösteri
53
yaptıklarında, Çin Hükümeti protestolarla ilgili haberlerin köylere ve kırsal bölgelere ulaşmasını engellemek için bir nevi abluka uygulamıştı. Bütün dünya, gösterilerin varlığını, Mikhail Gorbachev’in Pekin’e yaptığı ziyaret esnasında öğrenmişti. Çin Hükümeti, sert uygulamaları, gösterileri durdurmak isteyen Çin Halk Cumhuriyeti askerlerini öldüren bir grup eşkıya veya karşı devrimcileri etkisiz hale getirmek için kullandığını iddia ederek gerçekleri saptırmış, dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışmıştı. Bu olaylar neticesinde, Çin Hükümeti, protesto gösterilerini dünya kamuoyundan saklayamamış ama halkının büyük kısmının yaşadığı kırsal alandakilere yönelik bilgi akışını başarıyla kontrol etmiştir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 42).
54
İKİNCİ BÖLÜM
PSİKOLOJİK SAVAŞ
1. PSİKOLOJİK SAVAŞIN TANIMI VE GELİŞİM SÜRECİ
Tarihin derinliklerinden günümüze kadar akıllı liderler tarafından üstünlük elde etmek için başvurulan psikolojik savaş faaliyetleri, kimi zaman her hamlesi düşünülerek uygulanmış, kimi zamanda plansız ve programsız kullanılmış, etkili ve yerinde kullanıldığında ise beklentiler ötesi sonuçlar kazandırmıştır.
Bilinen tarihte en kanlı savaşların yaşandığı 20 nci yüzyılda ise, ulusal ve uluslararası politik hedeflere ve ekonomik çıkarlara ulaşmada tek geçerli yol olarak bilinen sıcak savaş ise yerini insanların bilinçaltı ve duygularını hedef alan psikolojik savaşa bırakmıştır.
Sun Tzu, “harp sanatı” adlı eserinde dolaylı savaş kavramına değinerek, “yüksek harp sanatı, düşmana muharebe etmeksizin boyun eğdirmektir” der. Sun Tzu’ya göre silah kullanmak en son ve en az arzu edilen çaredir. Sun Tzu’ya göre “harp esnasındaki en iyi politika, devleti harap olmamış olarak almaktır, yok etmek ancak işin en kötüsüdür.” Sun Tzu’nun elinde ne deneysel psikoloji, ne kitle iletişim araçları, ne de birer nükleer çatışmanın felç edici korkusu gibi günümüzdeki araçlar yoktu. Sun Tzu, savaş sanatında en mükemmel ve en üstün sonucun düşmanın mukavemetini onunla vuruşmadan kırmak olduğunu, harp sanatının hile üzerine kurulu olduğunu, bütün ihtilaflarda doğrudan doğruya vuruşmaya girilebileceğini; ancak, zaferi kazanmanın yolunun dolaylı saldırı olduğunu vurgular (Özdağ, 2003: 13).
Psikolojik savaş, kimi zaman askeri faaliyetlere ek işlemsel bir araç, kimi zaman politikanın bir kategorisi, kimi zaman da topyekün savaşın son uçtaki bir bilimi olarak ortaya çıkmaktadır. Psikolojik savaş, hiçbir teorisyenin,
bilginin veya düşünürün kafasından çıkmış değildir. İnsanların birbirleriyle olan anlaşmazlıkların tarihi kadar eskidir. Psikolojik savaş, ne kadar eskiye gidilirse gidilsin bir savaştır, ancak insanların canına veya malına yapılan bir kasttan öte zihinlere yöneltilmiştir. Psikolojik savaşın ortaya çıkardığı sorunlar, asıl savaşın ortaya çıkardıklarından farklı değildir. 18 nci yüzyılda Machiavelli ve Hobbes gibi düşünürler tarafından hayal edilen topyekün savaş olgusunun bir benzeri gibi, 20 nci yüzyılın psikolojik usullerle yönetilen bir buluşu denebilir (Megret, 1972: 6-7).
Savaşta amaç ve esas olan husus, düşmanın iradesini güç olmaktan, etkili bir engel oluşturmaktan çıkarmak, kendine bağımlı hale getirilebilmek veya mümkünse yok etmektir. Bu amaca görünür şekilde kuvvet kullanmadan veya düşmanın kuvvetiyle bir meydanda karşı karşıya gelmeden erişmek, bu karşılaşmayı gerçek bir savaş olmaktan çıkarmaz. Böyle bir yöntem, kuvveti çarpışmanın verebileceği hasar ve kayıptan koruyacağı için amaca erişmenin en az riskli ve en kazançlı yoludur. Böyle bir başarıyı sağlamanın en emin yolu ise, kuvvetleri düşmanla mümkün mertebe doğrudan bir fizikî çatışmaya sokmadan düşmanı yenmeyi veya ona husumeti terk etmeye mecbur bırakmayı amaçlayan dolaylı saldırı yöntemidir (Özdağ, 2003: 10).
Psikolojik savaş, hem savaşta hem barışta, insanların duygu, düşünce ve davranışlarını değiştirmek maksadıyla bilginin kullanılmasıdır (Tarhan, 2005: 21). Başka bir açıdan bakacak olursak, düşmanın moralini bozarak sıcak veya soğuk savaşta mücadele azmini yok etmek için yürütülen faaliyetlerin bütünüdür (Baştürk, 2005: 105).
Psikolojik savaş, benzer yoğunlukta kullanılabilen başka bir aracın şiddete dayalı olmayan yollarla aynı amaca ulaşmayı hedefleyen titizlikle hazırlanmış propaganda akışıdır. Aynı zamanda, bir ulusun diğer ulusların davranışlarını etkilemek için ekonomik, siyasal ve askeri araçlar dışındaki tüm vasıtalarla gerçekleştirdiği çabalara atıfta bulunmak için kullanılmaktadır (Bektaş, 2002: 123).
56
Psikolojik savaşa, farklı bir yaklaşımla bakılacak olursa, belirli davranışları değiştirmek için gerçekleştirilen şiddet ve terör kullanımını ya da savaş karşıtı hareketleri sindirme girişimleri anlamı verilebilir (Bektaş, 2002: 123).
Linebarger, psikolojik savaş kavramını, düşmana karşı yapılan propagandanın, gerektiğinde ise bunu tamamlayacak diğer askeri, ekonomik ve siyasal nitelikli araçlarla desteklenerek yapılması olarak tanımlamaktadır (Bektaş, 2002: 123).
Propaganda uzmanı olarak bilinen Harold D. Lasswell ise psikolojik savaş kavramını, savaşın nasıl başarıya ulaştırılabileceği üzerine eski bir düşünceye verilen çağdaş isim olarak tanımlamaktadır.Savaşta en büyük başarının, düşmanın direnme gücünün, eldeki savaşma kapasitesinin mümkün olan en sınırlı kullanımıyla kırılarak kazanılacağını da dile getirmektedir (Bektaş, 2002: 124).
Jowett ve O’Donnell’in bir bakıma siyasal savaş olarak adlandırdıkları psikolojik savaş kavramının propaganda etkisi ile düşünülmesi şöyledir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 205):
“Psikolojik savaştan bahsettiğimizde aslında siyasaları benimsettirmek için semboller kullanımından söz ederiz ki, bu siyasettir. Propaganda ise, her şeyin ötesinde, sembolik bir çevrenin yönlendirilmesidir. Bunun fiziksel çevreden bağımsız olarak yapılması olanaklıysa da belirli koşullar altında propaganda bu çevre tarafından şekillendirilebilir. Dolayısıyla yeni iletişim teknolojilerinin değişimi propagandanın iletilme biçimini değiştirmiştir. Ancak, eski yöntemlerin tümünün, yenileri uygulamak amacıyla doğrudan çöpe atılacağını varsaymak da yanlış olur. Topyekün propaganda kampanyaları, hâlâ etkili ve yaygın olan sözel iletişimden en sofistike modern elektronik sistemlere varıncaya kadar, tüm iletişim biçimlerini içerir.”
Psikolojik savaşın, bir seçenek olarak kullanıldığını ispat eden üç belirgin özelliği vardır. Birincisi, barış ile savaş arasındaki ayırımın çok incelmesi; ikincisi, mücadelenin bozguncu kışkırtma yerine, beşinci kol 57
faaliyetleri ile yürütülmesi; üçüncüsü ise yenilen veya zayıf kalan tarafın eğitilmesi olarak gösterebilir (Megret, 1972: 10).
Hans Speier, “Psikolojik Savaşın Geleceği” başlıklı kitabında şöyle diyor:
“Tarih tecrübesi gösteriyor ki, propagandanın özgül tarihsel biçimi silâhlanma durumuyla ilgili değildir de, bir bakıma, savaşın tümüyle ele alınışının özgül biçimidir ve içinden çıktığı uygarlığın bir belirtisidir. Özellikle savaş propagandasının niteliği, yığınların savaşa katılışındaki oranın yüksekliğine, savaşan uluslar arasındaki gerilime ve bunların politik sistemine, halklarının inançlarına, her birinin kendi ideolojisine bağlıdır.”
Soğuk savaş sonrası ABD ile başlayan Yumuşama Dönemi’nde Kruschev’in Novobirsk’te verdiği bir söylevde “Barış içinde birlikte yaşamanın iyi anlaşılması gerekir. Bu, iki toplumsal sistem arasındaki savaşın devamıdır ama bu savaş, barışçı araçlarla yürütülmektedir” der. Kruschev’in bu perspektifi, Lenin’in iktidarı ele geçirme gayretleri esnasında, çeşitli aşamalarda ileri sürdüğü ana tezlerin bir yansımasıdır. Bu savaşın başlangıcında kullanılan iki psikolojik silah vardır. İdeolojik çatıyı kurmada kullanılan “propaganda” ve kitleleri politik savaşın eşiğinde eğitildiği “kışkırtma”dır (Megret, 1972: 35).
Psikolojik savaş, “bir devlet veya devletler topluluğunun, diğer bir devlet veya devletler topluluğuna karşı, halkın ve silahlı kuvvetlerin siyasal, psikolojik ve manevi gücünü tümüyle yok etmek, kuşku yaratarak ve halkla hükümet arasında ve halkın çeşitli gruplarında düşmanlığı güçlendirerek düşmana içerden etki yapmak amacıyla aldığı önlemler dizisidir" (Çizmeci: 1984).
Paul Valeery, yazdığı “Bugünkü Dünyaya Bakış” adlı kitabında şöyle diyor (Megret, 1972: 50):
58
“Bir mıknatıs alanına yerleştirilen, ya da yeri çabucak değiştirilen bir kronometrenin işleyişi nasıl değişir de, kronometrenin kendisinden başka şeyi görmeyen bir gözlemci bunun farkına varamazsa, tıpkı onun gibi, uzaktan yapılan, fakat meydana çıkarılamayan müdahalelerle en bilinçli bir bilinçte dahi bir takım bozukluklar, değişiklikler yaratılabilir.”
Bruce Lockhart8 verdiği bir konferansta şöyle diyordu (Megret 1972: 100):
“Psikolojik savaş, propagandanın, topyekün savaşın ihtiyaçlarına uygulanışı diye tanımlanabilir. Savaşın amaçları şunlardır: Özel olarak elde edilen haberler sayesinde düşmanın tasavvurlarını önlemek ve ondan önce davranmak; düşmanı, kendi halkının ilgilendiği, fakat zaptetmeğe kendi gücünün yetmeyeceği askeri hedeflere yöneltmek; gizli istasyonlardan yapılan radyo yayınlarıyla düşman halkın maneviyatını bozmak; bu yayınlara düşman toprakları içindeki hoşnutsuz düşman uyruklarınca yapılıyormuş süsünü vermek ve genel olarak da, rolünü çeşitli maneviyat kırma sistemleri içinde oynamaktadır. Sözün kısası, psikolojik savaşın başlıca amacı, silahlı kuvvetlerin görevini kolaylaştırmak için onun yolu üzerindeki pürüzleri, engelleri gidermektir.”
Laswell'e göre ise "fikirlerin fikirlerle savaşıdır" ve bu kadar önemli hale gelmesinin nedeni ise, bir savaşın kaybedilmesi ya da kazanılması noktasında sivillerin desteğinin önemli olmasıdır. 19 ncu yüzyıldan bu yana savaşın ayırıcı ve derin değişimini getiren özellik, ne teknolojidir ne de çok belirleyici olmalarına karşın kitle imha silahlarıdır. Bu yüzyılın savaşlarındaki asıl değişim, savaşların orduların arasında değil, uluslararası olmasıdır (Finch, 2002: 85). Richard Crossman9 verdiği bir konferansta (Megret, 1972: 103):
“Psikolojik savaş, diplomatik ve askerî faaliyetlerle sıkı sıkıya koordinasyon hâlinde olmazsa yarardan çok zarar verir. Onun için «psikolojik savaşçı» kendisini askerî örgütün bir üyesi saymalı ve girişeceği her iş, savaşın genel 8
İkinci Dünya Savaşı sırasında Dışişleri Bakanlığına bağlı politik savaş faaliyetlerini yürüten komitenin eski başkanı. 9 ABD’nin Avrupa Kurmay karargahına bağlı Psikolojik Savaş Şubesi Eski Şefi.
59
stratejisinin çerçevesi içinde özenle, titizlikle incelenmelidir... Psikolojik savaşçının yapacağı en büyük yanlış, askeri harekâtın yerini tutacak gizli bir araca, askerî güçlükleri giderecek bir çareye sahip olduğunu telkin etmektir. Eğer psikolojik savaşçı bu yolu tutarsa, görevini yapmamış olur. Psikolojik savaş bağımsız bir silâh değildir, kendi başına mucizeler yaratamaz. Açıkça belirlenmiş, bir politikanın öncüsü olarak iş görürse ve faaliyetleri gerek dışişleri bakanlığınca, gerek kurmay başkanlarınca düzenlenen harekâta bağlı iseler bu savaş olumlu etkiler yaratabilir. Bunun için de dışişleri bakanlığının politikasına ve askerî stratejiye sıkı sıkıya bağımlı kalması gereklidir.”
Psikolojik savaş, hedef toplumun veya düşmanın azmini kırmak için huzursuzluk, endişe, ümitsizlik, öfke ve isyan gibi duyguları uyandırmak üzere yapılan faaliyetler bütünüdür. Yıkıcı fikirler, zararlı duygular ve kötü alışkanlıklar ise, bu kavramsal açıklamayı destekleyen, psikolojik savaşın üç tür silahı olarak görülebilir (Baştürk, 2005: 106).
Psikolojik hedef, psikolojik konu belirlendikten sonra savaşta veya olağanüstü
durumlarda
düşman
ve
dost
toplulukların
duygularını
düşüncelerini, inançlarını, hayat görüşlerini, savaşın başarısını desteklemek üzere etkili propaganda ve önlemlerin planlanarak kullanılmasıdır (Tarhan, 2005: 17).
Propaganda ile psikolojik savaşın birbirine karıştırılan birçok tanımı vardır. Bu tanımlardan bir kısmı propagandayı, psikolojik savaştan daha kapsamlı ve önemli kabul eder. Psikolojik savaş, propagandanın bir bölümü olarak tanımlanır. Amerikalı araştırmacı Landberger, "Psikolojik savaş; propagandanın düşmana karşı savaşın tamamlanmasını zorunlu kılan harekât yönünde kullanılmasıdır" demektedir (Çizmeci: 1984).
Dr. B. Hansi’ye göre, "Psikolojik savaş, propaganda değildir. Aralarında birbirine yakın anlamlar vardır. Psikolojik savaş, belirli ideolojik konularda,
savunma
stratejisi
kapsamında,
durumlarında ve soğuk savaşta düşmanın
çarpışma
maneviyatına,
veya
bunalım
tutumuna ve
azmine yönelik bütün alanlara girebilen bir faaliyettir". Bundan dolayı, 60
propagandanın psikolojik savaşın içine sokulması kadar, ideolojik çatışmanın da içine sokulması önemlidir (Çizmeci: 1984).
Psikolojik savaşın etkisi, Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’na katıldığı yıllarda keşfedilmiştir. General Eisenhover, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, “askeri bilimlerde yaşadığımız en büyük değişim, psikolojik savaşın belirli ve tesirli bir silah olarak gelişmesidir” demiştir (Tarhan, 2005: 11). O döneme kadar olan ülke geleneğine bakıldığında psikolojik savaş, Amerikan toplumunun özüne ve politik kurumlarının yapısına uygun olmayan bir savaş türüydü. Ancak, Amerikan dış politikası Avrupa’dan ayrı durmanın ağır bastığı bir dönemden çıkarken, bütün ağırlığını ve gücünü savaşın en metotlu ve en verimli tarzda olanına verdi. Bu yıllarda Amerikan üniversitelerinde en yaygın alan olan sosyal bilimler dalından yetişmiş ne kadar uzman varsa üç gayeye seferber edildi. Silahlı kuvvetlerin maneviyatının artırılması, müttefik devletler kamuoyuna haberlerin ulaştırılması ve düşmanın maneviyatını kırmak için her yerde saldırmaktır. Bu üçüncü gaye, psikolojik savaşın kapsamını belirtmektedir (Megret, 1972: 53).
Klasik konsept, gerginlik süresince, sıcak bir savaş yerine, psikolojik savaşın yeni bir savaş hali olarak ortaya çıktığını kabullenmektedir. Psikolojik savaş, geçmişten farklı olarak günümüzde, savaş ile barış arasındaki klasik ayrımın bilinen manadan farklı olduğunu göstermiştir. Bu, klasik olmayan, uluslararası hukuk kuralları ve savaş yasaları ile ilgisi bulunmayan ve yargı organlarını şaşırtan, hatta onların himayesinde hedefine yürüyen topyekün bir savaştır (Volkoff,1985: 124).
Psikolojik Savaş kavramı üç ilkeyi benimsemektedir. Birincisi, dostluklar kurup sürdürmektir. Savaşların artık sona erdiği, yapılan barışın istisnasız sürdürülmesinin en önemli gerek olduğu dile getirilir. Ancak, bu yönde verilen gayretlerin yanında, esas amaç, hedef olarak belirlenen ülkelerde, yayılma ve genişleme yoluyla bir takım giriş yolları arayıp bulmaktır. İkincisi, eylemi gizli ajanlarla güçlendirip, hızlandırmaktır. Bu daha çok beşinci kol faaliyetlerinin aktif kullanımını gerektirir. Belirlenen hedefler
61
doğrultusunda, hasım ülkenin en hassas noktalarını belirleme ve bunlardan zafiyet yaratma yoluna gidilir. Üçüncüsü, kamuoyunu doğru-yanlış haberler seline boğmaktır. Bu haberler vasıtasıyla kamuoyunu sarsma, bölme ve dağıtma amaçlanır (Megret, 1972: 13-15).
Soğuk savaşın bir diğer adı olarak da kullanılan psikolojik savaş, günümüzde ülkelerarası mücadelelerde en çok başvurulan yöntem olmuştur. Psikolojik savaşın kansız oluşu, taraflara sinsi bir uygulama olanağı vermektedir (İlhan, 2002: 45). Maliyeti çok düşük, fakat etkisi çok büyük olan bir yöntemdir. Psikolojik savaş, kendi başına bir savaş olmaktan çok, topyekün savaşın en yakın bir yardımcısı ve destek unsurudur. Bunun ihmali çok fena neticeler doğurabilmektedir (Çeşme, 2005: 100).
Uluslararası politikanın son basamağında yer alan savaş tekniklerinin yarattığı risklere karşı duyarsız kalmak ve mücadele etmemek son derece tehlikeli, ihmal derecesinde ise büyük hatalara neden olur. Gerçekten de soğuk savaş döneminde, bu alanda kabule zorlanacak bir yenilgi, süper güçlerden birinin dünyanın büyük bir kısmını denetimi altına almasına, çaresizlik içindeki diğerinin de nükleer silahlarına başvurmasına yol açacağından nükleer bir savaşla sonuçlanması kaçınılmaz olurdu (Shackley, 1981: 15).
Psikolojik savaş faaliyetlerinde işlenecek konular, kitlelerin ilgi duyacağı bir içeriğe sahip olmalıdır. Tespit edilecek konular, takip edilen politikaya, alınan istihbarat raporlarına ve hedefin ayrıntılı analizine göre belirlenir. Amaçların gerçekleşmesini hedefleyen ve inanılabilirliği yüksek içerikteki konuların, doğru yer ve zamanda kullanılması psikolojik savaş faaliyetlerine derinlik kazandırır. İçeriği kuvvetli olan konular tek başlarına bir faaliyet için yeterli olabilirken, daha zayıf konular birbiri üzerine bina edilerek müştereken kullanılırlar. Yeri ve zamanı uygun olmayanlar bazılarının ise gelecekteki kazanımın daha fazla olacağı düşünülerek kullanımı ertelenebilir (FM 3-05.30, 2000: (2-6)).
62
Psikolojik savaşın bir devletin ulusal stratejisini desteklemesindeki rolü, icra eden kişilerin inisiyatifiyle sınırlıdır. Psikolojik savaş faaliyetleri, bir takım psikolojik operasyonlar vasıtasıyla kademe kademe nihai sonuçlara ulaşır. Bu esnada atılacak yanlış bir adım tüm mücadeleyi tesirsiz bırakır. Bu nedenle en üst düzey sorumludan, alt birimdeki bir ajana kadar tüm kademelerde koordinasyon ve bütünlük sağlanmalıdır. Bu nedenle psikolojik savaş faaliyetlerinde, ülkenin politika ve hedeflerine uygun planlama yapılmalı, iç ve dış faaliyetlerde koordinasyon sağlanmalıdır (FM 3-05.30, 2000: (2-8)).
2. ÖRTÜLÜ FAALİYETLERDE PSİKOLOJİK SAVAŞ
Ülkeler dış politika hedeflerine ulaşmak için hedef ülkelerin hükümetlerini, politikalarını, askeri güçlerini, ekonomik ve sosyal olaylarını etkilemek isterler (Shulksy, 1993: 83). Bu da ancak, gizli yöntemlerle yapıldığında en etkili sonuca ulaşır. Shackley örtülü faaliyetleri, siyasal, ekonomik veya askerî faktörlerin kullanılması yoluyla, halkı etkilemek ve olaylara şekil vermek için başvurulan, ancak faaliyet sahibinin açık bir şekilde kimliğinin belirlenemeyeceği ikna yollarıdır” şeklinde tanımlamıştır (Shackley, 1981: 10).
Bir ülkeyi yükselten, yaşatan, güçlendiren, harekete geçiren, geliştiren tüm unsurları çürütmek ve yıkmak gibi faaliyetler, örtülü faaliyetler kapsamındadır (Tarhan, 2005: 59). Örtülü faaliyet en yalın haliyle; ülkelerin faaliyetlerindeki rolleri açığa çıkmadan, hedef ülkelerdeki olayları ve gelişmeleri etkileme şeklinde tanımlanabilir (Knott, 1996: 3). Etkilemede hedef olarak, toplum veya hükümet seçilebilir. Etkileme araçları ise; etki ajanları vasıtasıyla veya dezinformasyon ve propaganda faaliyetleri ile olabilir (Shulksy, 1993: 88).
Stratejik örtülü faaliyetlerde, ülkenin geçmişinde varolan manevi dinamikleri gözden düşürerek, başka bir toplumun kültürel değerlerine hayran bırakmak amaçlanır. Toplumsal aşağılık duygusu uyandırılır. Bunun için
63
medya vasıtasıyla toplumun kusurları ön plana çıkarılır. Ahlâk, inanç, yurtseverlik, kahramanlık gibi değerler önemsenmez hale getirilir. Cinsel özgürlük, ilericilik gibi sloganlar sık kullanılarak, yeni bir eğlence kültürü oluşturmaya çalışılır. Kendine güvenini kaybeden topluluklar, yansıtılan hayat tarzını benimsemeye başlar ve onlar gibi olmak isterler (Tarhan, 2005: 59).
Örtülü faaliyetler, toplumun önce ruhunu çürütme, sonra bedenini yıkma faaliyetidir. Bu süreç 30-60 yıllık bir sosyolojik faz gerektirir. 30-60-90 yıllık sosyolojik fazla toplumun kültürel kimliği değiştirilebileceği için stratejik psikolojik faaliyet amacına ulaşmış olur. Çözüm, toplumun kendi kültürel kimliğini koruyarak çağdaşlaşmasını sağlamak stratejisini gütmekle elde edilir (Tarhan, 2005: 59).
Bazı ülkelere destek ve yardımda bulunan devletler, hedef ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek isterler. Hedef ülkelerdeki politik dengelerin etkilenmesi bu açıdan önemlidir (Isenberg, 2004). Örtülü faaliyetler; hedef ülkelerde bölücü unsurlara yardım etme, hükümet darbeleri hazırlama, propaganda amaçlı olmak üzere bazı medya
unsurlarına gizli
parasal destek sağlama gibi faaliyetler de içerir (Shulksy, 1993: 83-84).
Uluslararası sermayenin toplumlarda ahlâkî değerlerin gözden düşmesi, dejenere olmuş bir kültürün oluşması için yaptığı gizli destek, toplumları ruhen çürütme ve sonrasında sömürme amacı taşımaktadır. Bu faaliyetler için hedef toplumda kullanılabilecek bazı tipler şunlardır (Tarhan, 2005: 60): • Kendi isteğiyle ve menfaat için bozguncu faaliyete katılanlar, • İradesi dışında, safiyetle bozguncu faaliyete hizmet edenler, • Özel faaliyetlerle elde edilip, şantajla ve zorla kullanılanlar. Örtülü faaliyet, kara ve gri propaganda yöntemlerini çok kullanır. İç düşman, gizli yollardan hareket ederek, yaptığı eylemleri maskeler. Hile ve
64
aldatma yolu ile kargaşa ve bozguncu eylemler çıkartır. Bu iç düşmanla mücadelede karşı psikolojik faaliyetler kullanılır. Dış düşmanla mücadelede hedef belirlidir, netleşmiş saflarla sonuca gidilir (Tarhan, 2005: 60).
3. PSİKOLOJİK SAVAŞ TEKNİKLERİ Psikolojik savaşın hedefi, düşmanın iradesidir. Düşmanın iradesinin zayıflatılması ise dolaylı yollardan yaklaşmakla mümkün olur. Hedef belirlenen ülkeye uygulanacak psikolojik savaş faaliyetleri, anlaşılmasına izin vermeden, gizlilik içerisinde yürütülmelidir. Öncelikle hiçbir düşmanlık emeli güdülmediği her fırsatta tekrar edilir. Dostluk ilişkileri artırılarak, samimi davranışlar gösterilir. Böylece hedef ülkenin savunma sistemi uyuşturulmaya ve bozulmaya çalışılır. Propaganda teknikleri ile de kendi güçlerinin karşı konulmaz nitelikle olduğu vurgulanarak düşmanın karşı koyma iradesi yıpratılma denenir. Düşmana, kendi sisteminin mükemmelliği ve üstünlüğü iddia edilerek kendi yönetimine karşı şuursuz bir hayranlık yaratmaya gayret edilir. Hedef ülkenin bağlı olduğu değerler ve yönetim tarzı sistemli olarak kötülenir. Psikolojik savaşla alınmak istenen ilk netice, hedef ülke halkının, aydınlarının, yöneticilerinin muhakeme yeteneğini bozmak, mümkün olan en büyük boyutlar içinde insanları karamsar, ümitsiz, kendi değer ve sistemlerine karşı inançsız, saygısız ve güvensiz hâle getirmektir (Özdağ, 2003: 11). Lenin Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında yaptığı bir görüşmede10 şunları söyler (Volkoff, 1985: 28): “Kapitalist ülkelerle, içişlerine karışma dışında derhal diplomatik ilişki kurma yolundaki isteğimizi açıklamalıyız. Bu teklifimize, sağır ve dilsiz olan bu ülkeler inanacaklardır. Hatta memnun olacaklar ve bizde, bütün kapılarını ardına kadar açacağız; Komintern’in özel görevlileri ve partimizin araştırma organları, diplomatik, kültürel ve ticari temsilciler kılıfı altında, bu kapılardan süratle
gireceklerdir.
Bize,
ülkelerinde
bulunan
komünist
partileri
desteklemekte kullanacağımız imkanlar sağlayacaklardır. Bizi, henüz sahip
10
Lenin’in 1921 yılında, Dışişleri Bakanı Çiçerin’le, sürgündeki yılları esnasında yaptığı gözlem
sonuçları ile ilgili görüşmesi
65
olmadığımız malzeme ve teknoloji ile besleyecekler ve bizi destekleyenlere karşı müteakiben yapacağımız başarılı taarruzlarımız için ihtiyacımız olan askeri sanayiimizi yeniden kuracaklardır. Başka bir söyleyişle, farkında olmadan kendi intiharlarını hazırlamak için çalışacaklardır.”
Psikolojik savaşla akla değil, duygulara hitap edilir. Duygular tahrik edilir. Kurulu her türlü düzen yıpratılmaya, değerlerden uzaklaştırılmaya çalışılır. Bu kırgın ve şaşkın insanlar, kendi milletlerine, devletlerine, kültürlerine yabancılaştıkları, küstükleri, düşmanlaştıkları ölçüde karşıt emellerin ve menfaatlerin ülke içindeki sözcüsü haline gelirler (Özdağ, 2003: 11). Bu safhada, saldırının hedefi olan ülkenin yönetici kadroları, kendi halkı, kendi toplumu, kendi teşkilâtı üzerinde etkili bir rehberlik ve deneticilikten yoksundur. Millet, ortak hedef ve ideallerini yitirmiş olur. Hedef ve ideallerin kaybı, ülke içinde birlik olmanın çözülmesine, iradenin ayrışmasına ve bölünmesine yol açar. Böyle bir toplumun düşmanın iradesine direnebilmesi ise beklenemez (Özdağ, 2003: 11). Bir yöntem olarak psikolojik savaşın görevi, kimi zaman düşman maneviyatının gerisinde şaşırtmacalar yapmak (taktik eylem), kimi zamanda düşman tarafın ordu-ulus ilişkisinin hassas noktalarına yönelik bir baltalama faaliyetinde bulunmaktır(stratejik eylem). İkinci eylemle yaratılan ya da artırılan gerilimler kopma noktasına geldiğinde, manevi bakımdan çöküşe başlamış olan bozgunu muharebe meydanında tamamlamak daha kolay olur (Megret, 1972: 26). Psikolojik savaş, savaşın sürekli olduğu bir durumu gerektirir. İkinci Dünya Savaşı ile ortaya çıkan durum Birinci Dünya Savaşı’ndan farklıdır. Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, silahlar ile birlikte propaganda araçları da susmuştur. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nda öyle olmamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, Sovyet liderinin “Savaşın devam ettiği” ifadesi henüz daha görüşmeler aşamasında olan barışın üzerine gölge düşürmüştür. Savaş sonrasında, Sovyetler Birliği, resmi yenenler ile yenilenler arasında bir ayırım gözetmeden ve kendisinin değersiz saydığı antlaşmalara önem vermeksizin, kapitalist çemberlemeye karşı sürekli bir başkaldırı haline
66
geçmiştir. Bu da Sovyetler Birliği dağılana kadar geçen süre içinde karşılıklı psikolojik operasyonların yapıldığı, ileri-geri adımlar şeklinde geçen bir soğuk savaş sürecini getirmiştir (Megret, 1972: 37). İki dünya savaşı arasındaki dönemde, özellikle bilinçaltına yönelik yapılan çalışmaların, psikolojik savaş yöntemlerinin geliştirilmesinde önemli derecede etkisi olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasında, psikolojik savaşın sadece propaganda boyutunda etkinliğini gözlemlenirken, İkinci Dünya Savaşı’na psikolojik deneyleme tekniklerinin getirdiği yeni buluşlar her yönüyle kullanılmıştır. Klinik psikolojisinin her buluşu, kişisel deneylemelerin gizliliği içinde ilerleyerek, insanı kendi türüne bağlayan güçleri biraz daha ortaya çıkarmış, psikanalizciye hasta-doktor ilişkisinde büyük fırsatlar yaratırken, propagandacıda bu fırsatlardan eşit olarak yararlanmıştır. Savaşın sürekli hale sokuluşu ile bilinçdışı alanda yapılan araştırmalar aynı döneme rastlar ve bunların paralel etkileri kitle iletişiminin maddi tekniklerine doğru bir atılım aşılamıştır. İnsanlarla iletişimin daha teknik boyutlarda yakalanması, onları daha değişik ufuklara götürmeyi hedeflerken, onu psikolojik savaşın eşiğinde tutarak, düşünmeyen, düşündürülen bir kalıba sokmuştur (Megret, 1972: 40). Almanlar, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde psikolojinin kullanım alanlarını daha öncesinde hiç olmadığı kadar geliştirdiler. Alman Hükümeti, on yılın sonunda başta Alman ordusu, demir yolları, posta hizmetleri
olmak
üzere
birçok
kurumda
araştırma
üzerine
deney
laboratuarları kurdular. 1930’larda kitlesel psikolojik testler, en azından onüç Alman üniversitesi ve dokuz teknoloji enstitüsünde uygulanmaktaydı. Yapılmakta olan her bir test, kitleler üzerinde, reklamcılık veya revizyonist tarih araçları yoluyla yapılan maniplasyon ya da yeni üretilen hikayeler gibi propaganda mesajlarına karşı verilen duygusal ve davranışsal tepkileri ortaya çıkarmaktaydı (Finch, 2002: 83-89). Psikolojik tekniklerin gelişmesi, aynı zamanda psikolojik savaşı da sistemleştirmiştir. Çok yakın bir döneme kadar psikolojik savaşa, ancak hitabet ya da kendi düşüncelerini yayma çabası gibi klasik yöntemler katkıda
67
bulunurken,
bugün
bilinçaltına
girme
olanağı
veren
tekniklerle
zenginleşmiştir. a. Kontrollü Gerilim Stratejisi "Kitlesel iç düşman" kavramı, ilk defa yahudileri çağrıştıracak şekilde Hitler tarafından literatüre katılmıştır. Faşizmde bu bir yöntem olarak kullanılır. Nitekim, Naziler de bunu İkinci Dünya Savaşı sıralarında kullanmıştır. Bu stratejide, toplumun bir kesimi ve sınıfı, şüpheli ve sakıncalı olarak etiketlenerek, potansiyel tehlike olarak algılanır ve hedef gösterilmeye başlanır (Tarhan, 2005: 61). Nitekim, son çeyrek asırda değişen tehdit algılamaları, terörizmin, büyük çıkarları olan ülkelerce bir örtülü
faaliyet olarak kullanılmasını, bir
bakıma küresel bir iç düşman yaratılarak, dünyada oluşacak bu gerilimden istifade ile büyük pay kazandırılmasını sağlamıştır (Alkan, 2000: 138). Bu tür gerilimi tırmandırma stratejisi uygulayan hükümetler, güvenlik güçleri marifetiyle, yasalara saygılıda olsa, muhalif düşünen herkesi tespit ederek, takibe alır. Daha sonra bu kişilere karşı, sindirme, söndürme, terk ettirme, artık hedeflenen amaç neyse o yönde planlamalar yapılır. Başta provokasyon olmak üzere, uygun psikolojik savaş yöntemleri uygulanarak hedef suç işletilmeye zorlanır. Temel hak ve hürriyetlerden olan eğitim hakkı, ticaret hakkı, anadilini konuşma hakkı gibi evrensel kabul gören haklar elinden alınır. Bu kişiler haklarını geri almak için tepki verdiklerinde, sözde kamu düzenini bozmak gerekçesi propaganda ile işlenir. Psikolojide bu durum, aynen bir babanın çocuğunun elinden yiyeceği alıp, sonra çocuğunun tepkisini isyan olarak algılaması örneği gibidir (Tarhan, 2005: 61). Kontrollü gerilim, güçlü tarafın egemenliği elinde tutmak için geliştirdiği bir yöntemdir. Kısa vadede sonuç verse de, uzun vadede mağdur tarafın güçlenmesi mümkündür. Kontrollü gerilim, istenirse artırılır veya azaltılır. Bu inisiyatifi elde tutmak için çok etkili propaganda araçlarına ihtiyaç vardır (Tarhan, 2005: 61).
68
Kontrollü gerilim stratejisinin etkisini bozacak karşı psikolojik savaş yöntemi, "kendi savaşını kendi belirlemektir." Karşı taraf kendi kurallarına göre oynamak ister. Fikrine güvenmeyen ve elinde silahı olan tarafa karşı yapılacak en doğru psikolojik savaş, fikrine güvenen insanların kendi fikirlerini ısrarla ve sabırla ancak demokratik yöntemlerle anlatmalarıdır (Tarhan, 2005: 61). b. Deformasyon (1) Uyuşturma Uyuşturma,
insanlardaki
düşünce
kabiliyetinin
öldürülmesi
suretiyle, onların etkisiz ve tehlikesiz hale getirilmesidir. Uyuşturma faaliyetlerinde çoğunlukla gençlik hedef alınır. Potansiyel bir güç olan gençlik, kontrolden çıkması halinde, ciddî tehlike oluşturabilir (Varol, 1990: 153). Uyuşturma faaliyetlerinde kullanılan çeşitli unsurlar vardır. Bunların en tehlikelisi uyuşturucudur. İnsanlar bunları kullanıp, mantıklı düşünme yeteneklerini kaybettiklerinde, her türlü suçu işlemeye müsait hale gelirler. Bundan sonra, alkol ve sigara gelir ki, bunlar da, insanların düşünce kabiliyetini öldüren diğer tehlikeli maddelerdir (Varol, 1990: 154). Uyuşturma politikasında kullanılan diğer unsurlar arasında da spor, müzik, dans, toplu eğlenceler vs. gelir. Bunlar oldukça masum, gençliğin zamanını değerlendirmesi için mutlaka yararlanılması gereken unsurlardır. Ancak bu unsurların insanlarca değişik şekillerde istismar edilerek, amacından uzaklaştırılması tehlike arz eder. Mesela, spor denilince beden terbiyesi anlaşılırsa, buna hiç kimse karşı çıkmaz. Ancak, spor diye, on binlerce insanın sokaklara dökülerek gürültü çıkarması, birbirlerini öldürmesi, bahis oyunları ile zamanlarını tüketmeleri tuzağa düşüldüğünün habercisi olur (Varol, 1990: 154). Gençliği faydasız ve gereksiz şeylerle uğraştırarak, ciddî meselelerden uzak tutmak, tehlikesiz ve zararsız hale getirmek için kullanılan araçlardandır (Varol, 1990: 155).
69
Uyuşturma, kapitalizmin özünü oluşturan tüketimi teşvik politikasında da önemli bir metottur. Özellikle uyuşturma politikasında kullanılan maddelerin ticaretinin genellikle emperyalist devletlerin elinde olduğunu düşünürsek, bu husus daha da açıklık kazanmaktadır (Varol, 1990: 157). (2) Cahilleştirme Câhilleştirme politikasının asıl amacı, insanların zihinlerini değersiz bilgilerle doldurmaya müsait hale getirmektir. Zihinler bir bakıma boş kaplar haline getirilerek, empoze edilen değersiz bilgileri almaya elverişli olur. Saçma sapan fikirlerin, insanlar arasında yayılmasıyla başlayan cahilleştirme, insanları doğru bilgilerden uzak tutma gayretiyle, akla ve mantığa uygun düşmeyen fikirlerin yayılmasıyla devam eder. Bir iki nesil boyunca böyle devam etmesiyle zeminin hazır hale gelmesi sağlanır (Varol, 1990: 109). Bir kitleyi kontrol etmenin önemli bir yöntemi insanların doğru bilgiye ulaşmalarını her zaman engellemektir. Bilgiye sahip bir kitle ne yapacağını bilen kolektif bir yapı oluşturur. İnsanları câhil bırakmada başvurulan çeşitli yollar vardır. Bunlar içinde en katı olanı öğrenmenin yasak edilmesi metodudur. Bilim öğrenilen kurumların kapatılması, çocukları ve gençleri faydasız şeyleri öğrenmeye zorlayarak, zihinlerini bu gibi konularla meşgul etmek suretiyle asıl öğrenilmesi gereken konulardan uzak tutmak, eğitim ve öğretimin kompleks, anlaşılmaz ve zor hale getirilmesi, eğitim ve öğretimin kalitesizleştirilmesi, bilimsel eğitim dışına yöneltilmesi, tehlikeli gibi gösterilen bazı bilim alanların küçümsenmesi, fakirleştirme politikası ile ailelerin maddî yönden zayıf düşürülmesi ve bu yüzden küçük yaşta çocukların çalışmak zorunda bırakılması, eğitim-öğretim giderlerine sunî birtakım engeller çıkarılması cahilleştirme faaliyetleri olarak sıralanabilir (Varol, 1990: 108). Bu
sayılanların
dışında
da
birtakım
metotlara
başvurulduğu
olmaktadır. Meselâ, yıllık toplam öğretim gününün azaltılması, bazı dönemlerde okulların tatil edilmesi, ders saatlerinin boşa harcanması, öğretmen ihtiyacını karşılamayarak çoğu ders saatinin boşa geçmesine sebep olunması, öğretmenlerin geçim sıkıntısı içine itilmesi bunlar arasında sayılabilir (Varol, 1990: 107).
70
(3) Fakirleştirme Fakirleştirme, en temel ihtiyaçlarını bile karşılamayan insanların başkalarına muhtaç duruma düşürülmesidir. Fakirleştirme faaliyetleri özellikle ücret-emek dengesi üzerine kuruludur. Bu dengenin korunması içinde çeşitli politikalar üretilir ve faaliyetler düzenlenir(Varol, 1990: 109). Enflasyonu
artırıcı
ekonomik
politikaların
teşvik
edilmesi,
fakirleştirmenin bir boyutudur. Enflasyonda, nakit halde olan tasarruflar sürekli değer kaybeder. Ayrıca, çalışan kesimin geliri enflasyona denk oranda değişmez. Enflasyon oranı, çalışan kesimin gelirindeki artış oranından her zaman fazladır. Durum böyle olunca insanlar, ekmek parası kazanabilmek için daha çok çalışma ihtiyacı duyarlar. Fazla mesaî yaparak yahut ikinci bir işte çalışarak enflasyonun getirdiği yükü üzerlerinden atmaya çalışırlar. Çoğu zaman aileden bir veya iki kişinin çalışmasıyla evin geçimi sağlanamaz. Bu durumda, evin beyi ile birlikte hanımın ve belli bir yaşa gelmiş çocukların da çalışmasına ihtiyaç duyulur. Durum böyle olunca, aile içinde çeşitli problemler ortaya çıkar(Varol, 1990: 110). İnsanlar zamanlarının çoğunu, para kazanmak için harcayınca, öğrenmeye ve ciddî meselelerle ilgilenmeye zaman bulamazlar. Üstelik, insanlar çoğu kere ikinci işte çalışma ihtiyacı duyduğundan, memlekette işsizlik problemi ortaya çıkar. İş sahipleri, sigortasız ve az ücretle çalışacaklarından dolayı, ikinci iş yapanlara bazen daha fazla rağbet ederler. Bu durumda, pek çok insan işsiz kalmaktadır, işsizlik problemi ise, çalışanlarda işini kaybetme endişesi oluşturmaktadır. Bu endişe de, insanların teslimiyetçi olmalarına yol açar. Geçim derdi ve işini kaybetme korkusu insanların, siyasetten uzak kalmalarını ve sisteme boyun eğmelerini sağlayıcı unsurların en önemlilerindendir. Ayrıca insanlar köklü bir mücadele anlayışından mahrum bırakılınca, zulme ve haksızlığa başkaldırmayı akıllarından geçirmeye bile cesaret edemezler(Varol, 1990: 110). Fakirleştirme politikasında kullanılan metotlardan biri de, vergi oranlarını artırmaktır. Geri kalmış ülkelerde halktan yüksek oranlarda vergi alınmasının tek amacının, bütçe girdisini yükseltmek olduğunu düşünmemek
71
gerekir, ikinci bir amaç da, insanların elinde, onları geçim derdinden kurtaracak maddî birikimlerin oluşmasını önlemektir. Özellikle orta sınıfın vergi yükümlülükleri üzerinde hassasiyetle durulması da bunu gösterir. Çok zengin
tabakaya
vergi
mükellefiyetleri
pek
dokunmayacağından,
bu
tabakanın rejim karşısında etkisiz hale getirilmesi için başka yollara başvurulur(Varol, 1990: 111). c. Ajitasyon Ajitasyon, mevcut hoşnutsuzlukları gündeme çıkararak yaymak, üst düzeye çıkarmanın yanında, yeni hoşnutsuzluk konuları oluşturarak, halkı huzursuz kılmak için girişilen her türlü faaliyetlerdir. Bir fikrin kitlelerce kolayca anlaşılabilmesi, iyi bildikleri bir gerçeğin anlatılması veya topluluklar arasında hoşnutsuzluk ve öfkenin ortaya çıkarılması söz konusudur. Ajitasyon, propagandacı için kitlelerin heyecanlandırılması, onları belli bir amaca yönlendirmeye yarar (Aykol, 1996: 8).
Ortaya atılan fikirlerin insanlar tarafından bütünüyle anlaşılamayacağı, ancak birkaç fikir veya olayın kavranabileceği ilkesinden hareketle, ajitasyon, propagandanın tersine birden fazla düşüncenin değil, genelde tek bir düşüncenin kavranabileceği tarzda kitlelere aktarılması faaliyetidir (Aykol, 1996).
Ajitasyon, kendisine has kurallara göre sürdürülür. Bu faaliyetler sürdürülürken,
kitlelerin
sosyo-psikolojik
durumuna,
kitlelerin
siyasi
yaşamına, ülkülerine, mevcut dönemin şartlarına uygun hareket etme söz konusudur. Bu kurallar çerçevesinde hareket edilmediği taktirde hedeflenen etkiye ulaşmak zordur. Hedef
kitleye yönelik düzenlenen psikolojik
operasyonlarda, derin bir huzursuzluk ve güvensizlik ortamının oluşturulması, devlete ve hükümete yönelik tepkilerin çoğalması ve halkın kendi içinde değişik fikir kamplarına ayrılması, ulaşılmak istenen amaç için esası oluşturur. Böyle bir ortamın oluşmasını beklemek çok uzun zaman alacağından, bu şartların yapay olarak oluşturulması ve hızlandırılması gerekmektedir. Ajitasyon faaliyetlerinin hedefi; bu tür bir ortamın psikolojik
72
operasyonlar vasıtasıyla hazırlanmasıdır. Hastanın çırpınma durumu olarak geçen ajitasyon faaliyetlerinde, koşulları oluşturmak için her yol denenir (Aykol, 1996: 8).
Ajitasyon faaliyetlerinde, belirli bir ideolojinin veya fikrin izine rastlamak her zaman mümkün olmayabilir. Bu açıdan bakıldığında propagandadan farklı
olduğu
görülür.
Ancak,
ajitasyon
türü
bir
faaliyet,
yapılan
propagandanın hedefleri ile örtüşür. Ajitasyonda propagandadan farklı olarak, işlenen olay ve konu, herkesi doğrudan ilgilendiren olay ve konulardır (Aykol, 1996).
Lenin'e göre bir ajitatörün görevi, kitleler arasında oluşabilecek hoşnutsuzlukları körüklemek, ihmaller sonucu ortaya çıkan haksızlık ve aksaklıklara karşı kızgınlıkları arttırmaktır. Propagandacının buradaki görevi ise bu kışkırtma işini tamamlamaktır. Lenin bu konuda şöyle devam eder: “Bir propagandacı durmaksızın fikir eder ki, bu fikirleri çok az kişi anlayabilsin, ajitatör ise, tüm gücünü halkın hislerine tesir edecek bir fikir üzerine yoğunlaştırmalı ve her platformda bu fikri aşılamalı, açıklamalarına karışmadan, propagandacıya bırakmalıdır” (Aykol, 1996).
Ajitasyon faaliyetlerinin temel görevi; hedef alınan kitlenin, varılması istenen amaçlar doğrultusunda hazırlanmasıdır. Ajitatör, insanlar için makul, haklı, gerçek gibi görünen fikirler, olaylar üzerinde durur. Ajitasyon, haksızlığa uğrayan veya ezilen kesimin sıkıntılarını bir ideolojik görüş altında yansıtmadan, devamlı surette işler. Ajitatör, işleme esnasında net bir taraflılık gösterir. Ajitasyonda, ortaya atılan iddianın doğru veya yalan olması önemsizdir. Önemli olan insanların kafasında mantıklı bir yer bulmasıdır (Aykol, 1996).
Ajite edilen konular, gündemde yer alan güncel ve somut olaylardan seçilir. Kitlelerin karşısına çıkıldığında onların kolaylıkla anlayabileceği dilde cümleler ve akışkan ifadeler kullanılmalıdır.
73
Ajitasyonun hedefi, hoşnutsuzluk ve karamsarlık meydana getirmektir. Ajitatör bu karamsarlığı, ümitsizliğe ve nihayet kine dönüştürmek için uğraşacaktır. Sosyal durumu veya kişiliği ne olursa olsun; insanların elde edemedikleri istekleri, doyurulmamış duyguları, açıklayamadıkları sevgileri, kinleri, nefretleri, unutamadıkları acıları ve nefretleri, kaçınılmaz zaafları vardır. İşte bu malzeme, bilincin kontrolünde olmak şartıyla bilinçaltı dünyasında muhafaza edilmektedir. İşte ajitasyon faaliyetleri de insanlarda her zaman kullanılmaya müsait, bu tür zaafların toplandığı bilinçaltlarını hedef alır (Aykol, 1996).
Ajitasyon, bir fikri, bir ideolojiyi benimsetme faaliyeti de değildir. Esas hedefi; kitlelerin hoşnutsuz kılınarak eyleme itilmesi, memnun olmayan halk kitlelerinin çoğaltılması, gruplar arasında yada hükümetle halk arasında ihtilaflar, güvensizlikler oluşturulması ve sonuçta karamsarlığın artırılarak, ümitsizlik ortamının yaygınlaştırılmasıdır. Böyle bir ortamda kurtuluş çareleri arayan kitlelerin karşısına ideolojik propaganda, kurtuluş yolu olarak kendi ideoloji ve önerilerini çıkaracaktır (Aykol, 1996).
Ajitasyon bir eleştiri olmadığı gibi, her eleştiride ajitasyon değildir. Çünkü eleştiri, yapıcı ve uyarıcıdır. Ajitasyon ise menfi yönleri tahrik ederek, kitleleri eyleme sevk etmek ister. Ajitasyonun başarıya ulaşması, bilinçaltının, duyguların ve hislerin, akıl ve mantığı bastırmasıyla mümkündür (Aykol, 1996). ç. Provokasyon
Provokasyon
grup,
kitle
ve
eylemlerin
saptırılması anlamında
kullanılan bir psikolojik terimidir. Provokasyon bir çeşit kışkırtmadır. Ancak provokasyonda, hedef kitle, içine yerleştirilen ajan provokatörler vasıtasıyla harekete geçirilir. Provoke edilen gruptan biriymiş gibi görünen bu ajanlar, bir taraftan olay çıkarmaya, bir taraftan da topluluğun dışında yer alan birtakım çevrelerle ilişkili hareket ederek olaylara anında müdahale edilmesini ve istenen amacın gerçekleşmesini sağlarlar.
74
Provokasyonda birinci amaç, hedeflenen kitlenin enerjisini boşa harcamasını sağlamaktır. Önceden planlanmış ve hedeflenen kitleye yarar yerine, zarar getirecek türden olaylar, ajan provokatörler vasıtasıyla çıkarılmak istenir. Olaylar, ajan provokatörlerle işbirliği içinde olanlar tarafından analiz edildiği için, olayların belli bir noktada durdurulması ve iştirak edenlerin tespiti edilmesi sağlanır. Provokatörlerin yönlendirmesi ile çıkarılan olaylarda, kitlelerin mücadele gücü boşa harcanmakta bu da karşı tarafın işine yaramaktadır (Varol, 1990: 68).
Provokasyonlar, aynı zamanda kontrollü bir boşalmaya imkân sağlamalıdır. Toplum, baskı ve haksızlıktan iyice zarar görmeye başlayınca, bunun son bulmasını sağlamak için mutlaka bir şeyler yapmaya ihtiyaç duyar. Baskıcı düzeni ortadan kaldıramasa da, karşı tepkisini dile getirebilmek ve uygulamalardan memnun kalmadığını göstermek için protestoda bulunarak yöneticileri uyarma işine girişir. Bu tür baskı ve zulüm uygulamaları sonucu, toplumda bir boşalma isteği oluşur. Yöneticiler, bunun farkındadırlar. Ancak toplumun böyle bir boşalmayı kontrolsüz yapması, devletin geleceği açısından tehlikeli olur. Böyle bir tehlikeyi ön almak için, olaylar kontrollü şekilde başlatılır ve toplumdaki boşalma hissini giderecek gerekli ortam hazırlanmış olur (Varol, 1990: 69).
Baskı ve haksızlıkları artırmak için de provokasyonlar kullanılır. Özellikle toplumda tehlike arz eden dinamik unsurları ortadan kaldırmak, teşkilatları dağıtmak, halkı kendi düşünceleri etrafında bilinçlendirme gayretlerine son vermek için provokasyon etkili bir araçtır.
Provokasyon
sonucu ortaya çıkan olaylarla ilgileri bulunmayanların tutuklanması, kitleleri sindirmede etkili bir girişimidir. Provokatörler, kendilerini sıradan insanlar gibi göstererek,
asıl
görevlerini
gizlerler.
Provokasyon
esnasında,
hedef
topluluğun göremeyeceği yakın bir yerde, olayın çıkarılmasından sonra katılacak gruplarda hazırlanır. Ajan provokatörler, gazete, radyo, televizyon muhabirleri gibi medya mensuplarının da olay yerinde bulunmalarını ve önceden hazırlanmış bilgileri haber niteliğinde yayınlamalarını sağlarlar (Varol, 1990: 69).
75
Provokasyonlar bazen, mevcut otoriteye karşı çıkan grupların zayıf düşürülmesi veya dağıtılması amacıyla, kışkırtmak için de gerçekleştirilir. Provokasyon neticesinde çıkan olayların uzun sürmeyeceği gibi, alınan tedbirler nedeniyle de rejim herhangi zarar görmez (Varol, 1990: 70).
Yapılan tehdit değerlendirmesi neticesinde zayıflatılmak istenen grupları birbirine düşürmek amacıyla provokasyona başvurulur. Rejim karşıtı olmaları bakımından ortak bir gayeye sahip olduklarından, bu ortak gaye etrafında birleşebilirler. Böyle bir birleşmeyi önlemek için, gruplar kendi ajanları vasıtasıyla birbirlerine düşürülür (Varol, 1990: 72).
Ajitasyon ve provokasyon birbirinden farklı olmakla birlikte, gerek ülke içinde meydana gelen olaylarda, gerekse zayıf
devletlerin birbirine
düşürülmesinde, bu iki yöntem birlikte kullanılabilir. Bazen hedef kitlenin dışında bulunan birtakım unsurlar, bu kitleye karşı ajitasyon uygulamakta, diğer taraftan ajan provokatörler vasıtasıyla hedef ülke adına tahriklere karşı sert şekilde cevap verilmektedir. Üstelik bu durumda ajan provokatörlerin, görevlerini yapmaları için haklı bir sebebin bulunmasıyla da işleri kolaylaşmaktadır (Varol, 1990: 73).
Provokasyon metodunun iyi işlemesi için basın yayın organları vasıtasıyla yapılan tahriklerden de istifade edilir. Basın yayın organları, provokatörlerin işlerini kolaylaştırmak için önceden problem çıkarmaya çalışırlar. Bu da bir çeşit tahriktir. Mesela, mevcut düzene karşı oldukları bilinen bir kısım grupların harekete geçirilmesi ve bunların kontrollü şekilde olayların içine sokulması isteniyorsa, öncesinde medya tarafından, bu kimselerin bazı hazırlıklar içinde olduklarına dair haberlere sıkça yer verilir. Bu tür haberlerin çoğu asılsız olur. Provokasyonlar başlatılmadan önce, bazı basın yayın organları tarafından, sanki aralarında anlaşma varmış gibi, hedeflenen gruba karşı bir kampanya başlatılır. Eğer ki, farklı düşüncelere sahip insanların birbirlerine düşürülmesi isteniyorsa, basın yayın organlarınca birbirlerine karşı kışkırtılır. Basın yayın organları, kışkırtıcı yayınlarda kullanabilecekleri bir malzeme ele geçirirlerse. bunu abartarak kullanırlar.
76
Böyle bir elverişli havada ajan provokatörlerin işi daha da kolaylaşır (Varol, 1990: 73).
d. Likidasyon (Siyasal Cinayet) Likidasyon, psikolojik savaş teorisinde siyasal cinayet anlamına gelmektedir. İnsanlığın varolmasından bu yana bir yönüyle iktidar savaşları diyebileceğimiz siyaset, en acımasız yöntemlere sahip olmuştur. En İlkel kabilelerde sürdürülen
liderlik mücadelelerinden, monarşik yapılara hatta
günümüz dünyasının demokratik ülkelerine varıncaya kadar siyaseti yönlendirmeye çalışan güçler, başka yöntemlerle alaşağı edemedikleri rakiplerini yok etmek için likidasyona başvurmuşlardır. Amaç, kişilerle simgelenen kesimlerin arkasında olan sınıf ve politikaları tasfiye edebilmek veya etkisizleştirebilmektir (Akar, 2004: 11).
Böyle bir açıdan yaklaşıldığında sonu ölümle biten bir eylem olarak likidasyon siyasi mücadelenin en sert araçlarından biridir. Tarihin çok eski dönemlerinden günümüze kadar tarafların birbirine oynadığı en acımasız oyun olan likidasyon faaliyetlerine ait bugün eski Mısır'daki mezar kalıntılarında, saltanat içi entrika, cinayet ve suikastlere dair deliller bulunmaktadır. Batı dillerine bile katil11 anlamıyla giren, Hasan Sabbah'ın Alamut Kalesi'ndeki ünlü "Haşhaşın Fedaileri" tarihte suikast örgütü olma özelliğini halen korur. Varlığını, en gözü pek suikastçileri yetiştirmesine borçlu olan örgüt, cana kastetmenin ilk bilimsel çalışmalarını yapmıştır (Akar, 2004: 11).
Tarihte çoğu önemli lider, suikast teşebbüsüne uğramıştır. Suikast girişimlerin bir kısmı başarılı olurken, bir kısmı teşebbüs aşamasında kalmış ya da hedef yaralı olarak kurtulmuştur. Değişik gerekçelerle kamuoyundan gizlenmiş olanların yanında, zehirleme gibi sessiz yöntemler seçilerek düzenlenenler de olayın gizli kalması sağlanmıştır. Tarihten bu yana yüzyıllardır kullanılagelen, bir siyasi mücadele yöntemi olan suikasta karşı 11
Katil : Suikastçı Assassin (ing): Haşhaşin
77
liderler, kendilerini hiçbir zaman güvende hissetmemişlerdir. Özel korumalar, yemeklerini tadan kişiler istihdam ederek, her zaman tetikte olma ihtiyacı doğmuştur. Yine de suikastçıların her yolu deneyerek seçtikleri hedeflere ulaşabilmesiyle likidasyon, derinliklerde varolan, halkın doğrudan içinde olmadığı bir çatışmanın dışa vurum şeklidir (Akar, 2004: 12).
Tarihsel bir derinlik içerisinde her, hedefteki kişilerin siyasi aktörler olması, kişisel nedenlerden çok siyasi nedenlere odaklanılması suikastın siyasi amaçlar gözetilerek yapıldığını vurgular. Bu açıdan bakılacak olursa likidasyon, yönetici elitlerin veya düşman cephelerin bazen açık bazen de gizli olarak yürüttükleri savaşın bir parçasıdır (Akar, 2004: 13).
Likidasyon eylemi için siyasi analiz yapılmazsa, ortaya deli, çılgın, şahsi husumet gibi basit açıklamalar çıkabilir. Analiz edilmeyen ve bu yüzdende tedbir geliştirilmeyen her bir eylem bir sonrakinin habercisidir (Akar, 2004: 14).
Uluslararası politikada her devlet, yasal yapısı yanında yasal olmayanlarını da barındırır. Yasadışı yapılar, bünyelerinde, likidasyon eylemi için özel suikast timleri, bu amaçla yetiştirilmiş elemanlar ve profesyonel katiller bulundururlar. Devletlerin uluslararası arenadaki yapısına veya hedeflerinin özelliklerine göre değişen birçok paravan kişi de kullanılır. Gizli olan bu yapılar, her zaman için temasta oldukları mafya yapılarından bu konuda yardım alırlar. Bazı suikastların tetikçileri buradan hazırlanır. Her zaman devlet katından şu veya bu ölçüde destek görürler. Her gün karşımıza "önemli" ve "iyi insan" maskesiyle çıkarlar (Akar, 2004: 15).
Sonuç
olarak
likidasyonlar,
siyasi
mücadelenin
kirli
yüzüdür.
Özgürlüklerin sıkça konuşulması gerektiği platformlarda, insanlık dışı bir yöntem olması toplumu ve yöneticileri terörize etmektedir (Akar, 2004: 17).
78
4. PSİKOLOJİK SAVAŞ HEDEFLERİ
Psikolojik savaşta ilk önce hedefin ve ilgi alanlarının belirlenmesi gerekir. Hedefler, etkinlik kriterlerine, düşmanın karşı koyma gücü ve iradesine göre değerlendirilir. Psikolojik savaşın hedef üzerindeki ilgi alanları istihbari açıdan desteklenerek tespit edilir. İlgi alanları bu safhada detaylı bir incelemeye tabi tutulur. Toplanan istihbari bilgiler ışığında yapılan hedef analizi ile psikolojik savaş faaliyetlerinin yoğunlaştırılacağı sahalarda kullanılabilecek psikolojik savaş yöntemleri ve etki dereceleri, her hedef veya saha için ayrı ayrı değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda elde edilecek bir matrisle etkinlik-verimlilik analizi yapılır. Bu analiz neticesinde çıkarların gözetileceği uygun sahalar daha kolay seçilir. Faaliyetler bu özel seçilmiş sahalara yönlendirilir (Turgud, 1955: 26-28). Edinilen istihbarat bilgileri psikolojik savaş kapsamında yürütülecek faaliyetlerin, hangi hedeflere ve ne şekilde yöneltileceğini belirler. İlgi sahalarının ve hedeflerin belirlenmesi için etkin psikolojik savaş istihbaratına ihtiyaç vardır. Aynı şekilde seçilen sahaların
tespit
edilmesi,
psikolojik
faaliyetin
hedefleneceği
ülkenin
belirlenmesiyle de doğrudan ilgilidir. Ülke seçildikten sonra psikolojik savaş araçları kullanılmaya başlanır (Turgud, 1954: 3).
Topyekün bir savaşta, psikolojik savaşın hedefi, ulusal politikaların yerine getirilmesini desteklemektir. Düşmanın ekonomik, sosyal ve moral değerlerini tahrip ederek savaşma azmini yok etmek, düşman halkını etkilemek ve kontrol altına alınan yerlerde yaşamın yeniden tesis edilmesini sağlamak birer destek olarak görülebilir. Teknik ve kullanılma seviyeleri bakımından psikolojik savaş iki seviyede değerlendirilir. a. Taktik Psikolojik Savaş
Muharebe sahasındaki düşman, sivil ve askeri şahıslara yöneltilen psikolojik savaştır. Yürütülen askeri harekata doğrudan etki etmesi nedeniyle muharebenin kazanılmasında önemli bir rol oynar. Genel taktik planın, bütünü
ile
koordine
edilmiş
bir
parçasıdır.
Sivil
halkın
harekatı
zorlaştırabilecek hareketlerine engel olmak amacıyla uygulanır. Hedef ülke 79
birliklerinin, moralini ve muharebe etkinliğini zayıflatmak, önemli silahların psikolojik etkisini ortaya koyarak düşmanın moralini bozmak ve muharebe etkinliğini azaltmak, maiyetinde bulunduğu birliğinden kopmuş olan düşman askerlerinin teslim olmalarını sağlamaktır (Aytekin, 2001).
Muharebeden doğrudan veya dolaylı olarak
etkilenen sivil/asker
kişilerin düşüncelerini ailelerine ve barış içinde yaşanan mutlu günlere götürerek, savaşmanın ve neticesinde ölmenin yersizliği aktarılır (Özsoy, 1999: 145). Düşmanın büyük kayıplar vermesi, muharebeyi kaybetmesi, liderlerinin tecrübesiz olmaları, zorla muharebeye sokulan azınlık veya toplulukların
bulunması,
sıhhi
koşulların
giderek
kötüleşmesi
gibi
hassasiyetlerden yararlanılabilir (Aytekin, 2001).
Askeri harekatı kolaylaştırmak ve işbirliğini sağlamak maksadıyla, bölge halkına, ülke sınırları dışında yaşayan barış gücüne müzahir halka ve bölgede görev yapan diğer unsurlara yönelik, Barışı Destek Harekatı kapsamında planlanıp, icra edilir (Aytekin, 2001). Kurtarılan veya işgal edilen bölgede, savaş sırasında karmaşık hale gelen ekonomik, siyasal ve sosyal yaşamın düzene sokulması için halkın ihtiyaçlarının tespit edilerek, gerekli tedbirlerin alınmasına çalışılır (Özsoy, 1999: 149). b. Stratejik Psikolojik Savaş
Savaşın maksadı, düşmanın, savaşma azmini kaybetmesi ve koşulsuz teslim olmasıdır. Savaşın maksadını yerine getirecek hedefleri ise, ulusal strateji belirler. Bir toplumu, savaştan caydırmak ve yıldırmak amacı güden psikolojik savaş, bu stratejinin tamamlayıcı bir unsurudur. (Özsoy, 1999: 143). Savaş ve barışta ulusal hedefleri desteklemek amacıyla devlet bazında planlanır, sevk ve idare edilir. Bu harekat, düşman, dost ve tarafsız kitleleri hedef alan, hedef ülke halkının geniş bir kesimine yöneltilir. Ekonomik, sosyal, askeri, psikolojik ve politik yapıların zayıf noktalarından faydalanmayı öngörerek, uzun vadeli planlamaları içerir. Hedef ülke lider adlarının yolsuzluk ve rüşvet olaylarına karışması, askere almada yapılan haksızlıklar, toplumun bazı kesimlerine yapılan ayrıcalıklı uygulamalar, azınlıklara veya 80
azınlık statüsünde kabul etmediği gruplara, farklı tutum ve davranış sergileyerek, diğerlerine tanınan tüm hakların verilmemesi gibi konular stratejik seviyede psikolojik savaşa örnek olarak verilebilir (Aytekin, 2001).
Saldırı şeklinde uygulanan bir psikolojik savaş yönteminde, uzun vadeli bir planlama yoktur, görevler genellikle ani olarak ortaya çıkar. Miting, gösteri ve cenaze törenlerinde topluluğun içerisine sızarak, inandırıcı ve tahrik edici sözlerle orada bulunanların hassasiyetlerini istismar edilir. Bunu yaparken kullanılan silah, yalan veya mesnetsiz bilgilerdir. Bu tür provokasyonel
hareketlerde
hedef
kitle,
mutsuz,
eğitimsiz,
yüksek
beklentilerine cevap bulamayan işsiz ve yoksul gruplar ile eğitimsiz gençlerdir. Provokasyon, genellikle yerleşik devletlerde, devlet hiyerarşisinin dışındaki odaklarca, emir-komuta zincirine rağmen kullanılma eğilimindedir (Tarhan, 2005: 30).
5. PSİKOLOJİK SAVAŞIN SINIRLARI
Psikolojik
savaş
faaliyetleri
için
uzun
bir
zamana
ihtiyaç
duyulduğundan, neticelerinin alınması ve değerlendirilmesi güçtür. Etkisinin sürmesine rağmen, sonuçlarını gözlemek her zaman için kolay olmayabilir. Başlangıçta, çok olumlu yürüyen bir faaliyetin neticesinde bir bozgun tehlikesi de her zaman hesaba katılmalıdır (FM 3-05.30, 2000: (3-6)).
Hedefle ilgili alınan istihbaratın zayıflığı, planlanan bir psikolojik harekatın hedef üzerinde sonuçsuz kalmasına neden olur. Hatta harekatın etkisi, hedef üzerinde oluşmadan hedefin koşulları değişebilir. Açık ve olgunlaşmış bir istihbaratın elde edilememesi, hedef üzerine kanalize olmayı engeller ve etkili bir propaganda veya diğer faaliyetlerin yürütülmesine olanak vermez (FM 3-05.30, 2000: (3-6)).
Psikolojik harekatın etkisi, karşı tarafın alacağı tedbirlere bağlıdır. Psikolojik savaş faaliyetlerinde bütün birimler arasında tam bir koordinasyon
81
gerekir. Bu konuda oluşacak bir zafiyet fark edilirse, karşı tarafın faaliyetlerine (karşı propaganda) maruz kalınır (FM 3-05.30, 2000: (3-7)).
6. PSİKOLOJİK HAREKAT VE YÖNTEMLERİ
Sun Tzu, “Harp Sanatı” adlı eserinde “harp sanatında uzman olanlar, düşman ordusuna savaşmadan boyun eğdirirler. Onlar taarruz etmeksizin şehirleri ele geçirirler ve uzun bir harekat yapmaksızın bir devleti devirirler” demektedir (Tzu, 1992: 24).
Düşmana karşı girişilen bir mücadelenin başarılı olabilmesi için; mücadele
unsuru
olabilecek
elemanların
temin
edilmesi,
yapılan
mücadelenin haklı olduğuna inandırılması ve bu elemanların eyleme geçirilmesi
gerekmektedir.
Bir fert
veya
topluluğun
bu
mücadeleyi,
gerektiğinde ölümü göze alarak sürdürmesi sadece karşıtın durumu ile ilgili değildir. Bu, psikolojik açıdan analizi yapılmış kişi veya topluluğun, analiz sonrası alınan neticeler doğrultusunda, uygun ve ikna edici propaganda faaliyetlerinin yürütülmesi ile gerçekleştirilebilir (Çeşme, 2005: 95).
Cengiz Han, düzenlediği uzun seferlerde, ordusunu sayıca kalabalık tutması mümkün değildi. Ancak, kendisi askeri bir dahiydi. Sıkıntılı olduğu dönemlerde bile başarılı olmasının altında yatan sebep, psikolojik harekat yöntemlerini etkin şekilde kullanmasıdır. İstila etmeyi planladığı yerlere önceden keşişler göndererek, halkın duygu, düşünce ve tutumlarına ilişkin bilgileri tespit eder, zafiyetlerini ortaya çıkararak, kilit haberciler vasıtasıyla, Moğollar’ın
gücünü,
vahşiliğini,
acımasızlığını,
direnenlerin
kılıçtan
geçirileceğini yayar ve halkın savaşma azim ve iradesini zayıflatırdı (Aytekin, 2001).
Modern psikolojik harekat, örgütlü, amacı sadece gerçek kişiler olan, mal ve cana yönelik şiddetten öte, onun yarattığı korku psikozuyla propaganda ve ajitasyon yöntemlerini kullanarak zihinlerde, duygularda ve
82
davranışlarda etki yapmaya yönelik metodik (bilimsel), sistematik (teknik) faaliyetlerdir (Alkan, 2000: 6).
Psikolojik harekat, savaş ve barış döneminde dost, tarafsız veya düşman hedef toplumların tutum ve davranışlarını etkileyerek politik ve askeri hedeflerin elde edilmesini desteklemek için, milli güç unsurlarından biriyle planlanarak uygulanan tüm faaliyetlerdir (Alkan, 2000: 7).
Psikolojik harekat, barışta ve savaşta, düşman, dost ve tarafsız kitlenin tutum ve davranışlarını, milli hedeflerin gerçekleşmesi yönünde etkiler. Bu yönü ile askeri ve politik gücün önemli bir parçası ve milli güç unsuru olan psikolojik harekat, çeşitli tekniklerin kullanılmasıyla, askeri harekatın amacını desteklemektedir (Aytekin, 2001).
Psikolojik harekatın genel olarak amacı, hedef alınan toplumlarda taraftar toplamak için propaganda yapmak ve hasma ait karşıt görüşleri çürütmek için de karşı propaganda faaliyetleri uygulamaktır (Çeşme, 2005: 97).
Ağustos 1965’te, Vietnam'daki Amerikan birlikleri komutanı Orgeneral Westmoreland,
"Her
kademedeki
ast
komutanların,
halkın
desteğini
kazanmak dahil askeri faaliyetlerin psikolojik yönlerinden de sorumlu olduğunu" bildirdi. General Westmoreland'a göre "Bir askeri harekat, halk arasında olumsuz bir psikolojik tutum yaratacak şekilde yapılmışsa, o harekat başarılı değildir." Böylece, Amerikalı komutanlar, kendi kaynaklarını yalnız taktik bakımından verimli kullanmalarına göre değil, psikolojik bakımdan da uygun kullanmalarına göre değerlendirilmiştir (Beykaldı, 1985).
Temelde aynı anlamda kullanılan psikolojik harekat ile psikolojik savaş kavramları birbirine karıştırılmaktadır. Ancak, psikolojik savaş, uygulama alanı olarak psikolojik harekatı da içine almaktadır. Psikolojik harekat, milli hedefleri gerçekleştirmek amacıyla, milli güç unsurlarından herhangi birisiyle yürütülen faaliyetlerdir. Psikolojik savaş ise bir devletin veya
83
devletler grubunun, diğer devlet veya devletler grubu üzerinde milli menfaatlerini gerçekleştirmek üzere ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, askeri, teknolojik güç gibi bütün milli güç unsurların katılmasıyla yürüttüğü faaliyetlerdir. Güvenlik güçlerince terör örgütlerine karşı yürütülen faaliyetlere psikolojik harekat derken, devleti temsil eden tüm kurumlarla birlikte yürütülen faaliyetler ise psikolojik savaş olarak adlandırılır (Alkan, 2000: 7).
Psikolojik Harekat, büyük bir askeri harekatın başlatıcısı olabileceği gibi aynı anda yapılan yardımcı bir harekat da olabilir. Düşmanın sosyal, siyasal, ekonomik ve moral durumundan istifadeyle, ondaki muharebe etme isteği ve gücünü söndürmek için uygulanabilecek bazı yöntemler şu şekilde sıralanabilir(FM 3-05.30, 2000: (4-4)).
•
Düşman birlikleri arasında önceden tespit edilen zafiyetlerden
faydalanılarak hoşnutsuzluk çıkarılır. Dikkati dağılan düşman bu suni durumla uğraşırken, işgal etmiş olduğu bölgedeki halkla işbirliğine giderek mukavemet harekatı başlatılır.
•
Bir dizi dezinformasyon faaliyeti düzenlenerek, halkın hükümetine
olan güveni sarsılır, hükümetin politika ve düşünceleri aleyhinde mukavemet yaratılır.
•
Tarafsızlarla
olan
ilişkiler geliştirilerek,
yardım
ve
destek
faaliyetlerinde bulunulur. Halkın içinden saygın ve önder nitelikte kişiler tespit edilerek, sosyal, kültürel ve ticari ilişkilerin doğması sağlanır.
• çıkarmak
Sivil ve askeri şahıslar arasında hoşnutsuzluk ve kargaşa suretiyle,
askeri
şahıslara
karşı
şüpheyle
baktırarak,
muharebelerde başarısız olacağı vurgulanır.
Psikolojik Harekât planları, durumun özelliklerine göre değişen bir kısım psikolojik harekât programlarını ihtiva etmektedir. Siyasi, ekonomik,
84
sosyal ve askeri faaliyetlerle koordineli olarak yürütülen bu programlardan bazıları şöyledir (Beykaldı, 1985):
•
Üçüncü Kişi İkna Programı:
Programın hedefi, düşmanı
destekleyen yakınlarını ikna ederek, düşmanın silah bırakmasını veya destek vermeyi kesmesini sağlar.
•
Gönüllü Bilgi Sağlama Programı: Bu program, düşmanla ilgili
önemli bilgi getirenlere ve ihbar verenlere mükâfatta bulunarak, istihbarat elde edilmesini sağlar.
• müşterek
Müşterek Faaliyet Programı: çalışmaları
halinde
büyük
Halkın ve askeri birliklerinin
başarılar
sağladıkları
yolunda
propaganda yapar.
•
Aile Ağacı Programı: Tarafların açıkladığı kayıplar arasındaki
çelişkileri konu alan basılı malzemeler ve ses bantları hazırlayarak dağıtır.
•
Genel Af Programı:
Bu programın maksadı, çok sayıda
düşmanın teslim olmasını sağlamak ve düşmanın moral ve muhabere gücünü düşürmektir.
7. İDEOLOJİK SAVAŞ
Son çeyrek asır içinde, üçüncü bir dünya felaketinden ziyade savaşların küçük ölçekte bölgesel çatışma ve muharebeler seviyesinde olması, nükleer silahların kullanılmamış olması, süratle gelişen teknolojinin taraflara kazandırdığı korkunç tahrip kuvvetinin dengede kalması, henüz evrensel bir barıştan uzak olduğu söylenebilirse de, dünya siyasetine yön veren devletleri gayelerine ulaşmak için genel bir harbi vasıta olarak düşünmek fikrinden uzaklaştırmakta olduğu görülmektedir (Erden, 1985).
85
Büyük devletlerce masraflı ve tehlikeli görülen kuvvet kullanma yerine “ideolojik cereyanlarla” içten parçalama günümüzde normal siyasi manevralar haline gelmiştir. Siyasi stratejide geniş çapta uygulanmaya başlanan bu yöntemin iki hedefi vardır. Hedefi açıkça ortaya koymak ve bu hedeflere ulaşmak için gerekli vasıtaların en asgari ve gizlisini kullanmaktır. İşte asgari ölçüde ve en gizleyici nitelikte vasıtaların kullanıldığı yöntem ideolojik savaş uygulanmasıdır (Erden, 1985).
ABD Silahlı Kuvvetleri’nin sayı, eğilim ve ezici teknik güç üstünlüğüne rağmen Vietnam'da uzun yıllar sürdürdüğü askeri harekâtının başarıya ulaşamamış olması, nizami olmayan kuvvetlerle yapılan ve klasik harbin dışında kalan bu savaşın önemini daha da artmıştır. Askeri uzmanlarla, dünya kamuoyunun dikkatleri bu savaş şekli üzerinde toplanmıştır. İdeolojik savaşın bir ideolojiyi zorla yerleştirmek için bilimsel bir araştırma olarak ele alınıp, prensiplerinin ortaya konulması Çin'in Eski Lideri Mao Çe Tung dönemine rastlamaktadır. Askeri literatürde evvelce kullanılmış olan Gerilla harbi, Sivil harp, Partizan harbi, Yıkıcı harp, 5. kol harekâtı gibi terimler ideolojik savaşın bilinen zamanlarda kullanılan dar anlamdaki yöntemlerini ifade etmektedir (Erden, 1985).
İdeolojik savaşın hedefi, bir memlekette hakim devlet otoritesini yıkarak iktidarı ele geçirmek, bir ideolojiyi zorla yerleştirmek veya mevcut iktidardan muhtariyet ve özel haklar temin etmek gayesini gütmektedir. İhtilâl tipi bir tekniği öngörmekte ve askeri stratejinin bir parçası olarak kullanılmaktadır. Bu usul, süper devletlerin bugün için hedef ülkelere uyguladığı ideolojik savaş yöntemini ihtiva eder (Erden, 1985).
İdeolojik savaşın sağladığı avantajlar, az riskli olması, daha az göze batması ve kendine has teknik özelliklerde daha çok tecrübeli olmalarıdır. İdeolojik Savaş, konvansiyonel muharebe gücünün normal bir yardımcısı olarak mütalâa edilmekte ve her durumda tatbiki mümkün mukavemet, tedhiş, sabotaj, suikast ve silahlı propaganda gibi harekât tekniklerini geniş çapta kullanmaktadırlar (Erden, 1985).
86
İdeolojik çatışmada, taraflar birbiri toplumlarını (sivil-asker), psikolojik, manevi, siyasal ve fikri yönden etkilemeye çalışırlar. Savaşan devletlerdeki toplumun, siyasi ve manevi durumuna bağlı olarak, savaşın gidişatı yönünde ideolojik çatışmanın boyutları da değişir. İdeolojik çatışma ve faaliyetler, savaşan devletlerin sosyo–ekonomik ve siyasal düzenlerine ve savaşın siyasal ve sosyal hedeflerine bağlı olarak sınırlandırılır. Gelişen silahlı çatışma ortamında, sosyal tabaka ve etnik gruplar arasındaki çelişkiler büyür ve ölüm olayları artabilir. Uluslararası ilişkilerde köklü değişiklikler yaşayan modern çağda, savaş öncesi ve esnasındaki sosyal ve siyasal hareketlerin hepsinde etkin halk tabakaları görülür (Çizmeci: 1984).
8. PSİKOLOJİK SAVAŞIN ETKİLERİ Bir harekât sonucu oluşan psikolojik etkiler, kasıtlı ve kasıtsız olmak üzere ikiye ayrılır (Beykaldı, 1985): a. Kasıtlı Psikolojik Etkiler Psikolojik faaliyetler, özellikle ve öncelikle psikolojik etki yaratmak için planlanır ve uygulamaya konulur. Asilerin, gayri nizami harpte ve ayaklanma harekatında, gerçekleştirmeye çalıştığı da bu etkidir. Bu psikolojik etki, devletin halkını artık koruyamadığı noktasında yoğunlaşır. Böylece asiler, kendi amaçlarına uygun propaganda malzemesini de sağlamış olurlar. b. Kasıtlı Olmayan Psikolojik Etkiler Her harekâtın psikolojik bir etkisi vardır. Önemli olan husus, daha planlama safhasındayken harekâtın yaratacağı psikolojik etkinin dikkate alınmasıdır. Bu etki dikkate alınmadığı takdirde, meydana gelecek zarar sanıldığından çok farklı olabilir. Tarihte bu konunun örneklerinden biri, İzmir'in Yunan işgalinden kurtulmasıdır. İzmir'in 9 Eylül 1922'de Türk ordusu tarafından kurtarılması Batı basınında geniş ölçüde yer almıştır. Türkler, İzmir'e girdikten sonra büyük çapta katliam bekleyen Batılılar, böyle bir olay meydana gelmeyince hayrete düşmüşlerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün yere serilmiş olan Yunan
87
bayrağını kaldırtmasıyla daha da heyecanlanan Batı basını, Türkler hakkında, o güne kadar görülmemiş övgü dolu yazı ve haberler vermek zorunda kalmıştır. Bu da Türkiye ve Türkler lehinde dünya çapında bir propaganda yapılmasını sağlamıştır (Beykaldı, 1985).
9. PSİKOLOJİK SAVAŞ İSTİHBARATI
Psikolojik savaş faaliyetleri, tahminler üzerine kurulamaz. Karşı taraf ve hedef kitle hakkında sağlıklı bilgi olmaksızın yapılacak faaliyetler kimi zaman başarısızlıkla sonuçlanır. İstihbarat servisleri ve haber kaynakları tarafından elde edilecek bilgiler, hedefle ilgili önceden edinilmiş bilgilerle karşılaştırılarak üzerine eklenir. Özellikle propagandacı için önemli olan kitlenin içinde bulunduğu koşulların özellikleri, dış etkenlere karşı tepkisi, kendisine yöneltilen propagandaya karşı yaklaşım tarzını belirlemektir. Sürekli olarak istismar edilecek ve hassasiyetinden yararlanılacak olan psikolojik zafiyetleri gün yüzüne çıkarılır (FM 3-05.30, 2000: (3-23)).
Bu zafiyetleri bulup çıkarmak çok kolay olmaz. Bunun için hedef kitle arasında bir süre yaşamak, yaşadıkları bölgelere geziler düzenleyerek, bireylerle yakın ilişki kurmak gerekir. Bölgenin coğrafi, ekonomik, politik, durumunu, sosyo-kültürel ve etnik yapısını, dilini ve dinini araştırarak temel bir veri tabanı oluşturmak başlangıç için çok önemlidir. Veri tabanlarına araştırma enstitülerin verileri, kamu kurumlarındaki bölgesel incelemeler büyük katkıda bulunur. Müteakip faaliyetlerle elde edilecek bilgiler, bu veri tabanına işlenerek, mevcut bilgiler teyit edilir. Dış istihbarat büroları, bir taraftan eksik kalan hususlar üzerine çalışırken, diğer taraftan da psikolojik operasyonların düzenleneceği zafiyetlerle ilgili bilgilerin zenginleştirilmesine ayrı bir gayret gösterirler (FM 3-05.30, 2000: (3-25).
Toplanan bilgilerin sosyoloji, psikoloji, askeri ve istihbarat uzmanları tarafından analiz edilerek, anlamlı bir takım bulgulara ulaşılması gerekir. Bu nedenle yapılacak iki tür analiz söz konusudur.
88
a. Propaganda ve Düşünce Analizi
Propaganda analizi, karşıtın, taraflı veya tarafsız kitlenin ve yapılan propagandanın incelenmesi ve araştırılmasıdır. Önemli ve tamamlayıcı bilgilerin elde edilmesi için karşıt propaganda incelenir. Propagandanın etkili bir şekilde karşılanabilmesi için bilimsel yöntem ve metotlarla analiz edilmesi ve elde edilen sonuçlara göre karşı propagandanın hazırlanması gerekir. Bu incelemeden,
karşıta
ait
zafiyetler
ortaya
çıkarılabileceği
gibi,
dost
propagandayı destekleyecek unsurlarda elde edilebilir. Bir propagandanın analizi her zaman için zorunludur. Bir propaganda analizinden elde edilen sonucun, kabul edilmeden önce diğer istihbarat teknikleri ile kontrol edilmesi gerekir (FM 33-1,1999: (3-14)).
Aynı şekilde dost propagandanın da, karşıt ve hedef kitle üzerinde nasıl etkili olduğunu görmek için incelenmesi gerekir. Bu daha çok anket yöntemi ile sağlanırken, kitle iletişim araçlarının takip ve dinlenmesi, posta vasıtalarının kontrolü ve kısmen savaş zamanlarında ele geçirilen esirler vasıtasıyla mümkün olur. Propaganda etkisinin, kısa ve uzun dönemli olmak üzere tesiri söz konusudur. Propagandanın yapıldığı anda belki de şoka dönüştürecek ümitsizlik, yorgunluk, karamsarlık gibi anlık tesirler birkaç gün sürerken, bireylerin yayılan haberleri düşünmeleri, küçük gruplar oluşturarak tartışmaya başlamaları, giderek bir kitle halini alması birkaç ay veya yıl gerektirebilir (FM 33-1, 1999: (3-14)).
Düşünce analizleri ise, yapılan bir propaganda kampanyası veya programı neticesinde kitlelerde meydana değişikliklerin ve gelişmelerin neler olduğunu gözlemlemeye yarar. Düşünce analizleri, düşüncelerin yoklanması ve ölçülmesi amacıyla yapılır. Genellikle anket yöntemi kullanılır. Sorular, enformasyon elde etmeye ve fikir ile kanıların açığa çıkarılarak onaylatmaya yönelik seçilir (FM 33-1, 1999: (3-16)).
89
b. Sorgulama
Sorgulama, özellikle propagandanın hedefleri için kullanılacak bilgi ve haberlerin elde edilmesinde önemli bir kaynaktır. Sorgulama işleminde dikkat edilecek husus sorgu personelinin nitelikleridir. Psikoloji ve sorgulama eğitimi almış, dil bilen, sorgulanan şahsın grupsal özelliklerini ve bölgesel farklılıklarını tanıyan kişiler seçilmelidir. Sorgulama süreci uzun zaman alacağından, yeterli sayıda sorgu ekibi oluşturulmalı ve tekrarı yapılan sorgularda bu gruplar için çaprazlama usulü kullanılmalıdır.
Bu sorgulama esnasında önemle üzerinde durulacak iki husus vardır. İlkinde, hedef kitleye uygulanan propaganda veya psikolojik harekat faaliyetlerinin neticeleri ve kitle üzerindeki tesirleri ortaya çıkarılmaya çalışılır. İkincisi,
kitlenin
hassas
tarafları
ve
psikolojik
açıdan
zafiyetlerinin
görülebilmesidir. Bunlar, kitle üzerinde, mücadele azim ve isteğini yok edecek, psikolojik operasyonlarla istismar edilmeye müsait olan zayıflıklardır. Bu zafiyetlerin belirlenmesinden sonra yapılacak analizler neticesinde üç kademeye ayrılır (FM 33-1,1999: (4-17)).
İstismar
edilmeyi
bekleyen
zafiyetler,
daha
öncesinde
ortaya
çıkmamış, gelecekte psikolojik operasyon düzenlemeye uygun zafiyetlerdir. İstismar etmek için en uygun zaman beklenir. Ayrıntılı planlama gerekir. Hedef ülkede, dini ve etnik unsurlar arasında ortaya çıkan huzursuzluklar bu gruba giren zayıflıklardan sayılabilir.
İstismar edilmekte olan zafiyetler, henüz ortaya çıkmış ve zamanla etkisi kaybolan zafiyetlerdir. İstismar etmek için beklenmez. Süratle planlama yapılarak, azami şekilde faydalanılır. Liderlerle ilgili küçük düşürücü bilgiler, gelecek harekata ait uygun koşulların oluşturulacağı yerler, dini ve halk günleri birer zayıflık olarak bu gruba girebilir.
İstismara müsait olmayan zafiyetler ise, öncesinde düzenlenmiş faaliyetlerle başarı elde edilememiş ve üzerinde duruldukça karşı tarafa
90
yarar sağlamış zafiyetlerdir. Eğer sahip olunan imkanlar yeterli değilse, faaliyet düzenlenmekten derhal vazgeçilmelidir. Çünkü, yetersiz çalışmalar sonucu gelişmiş olan refleks, gittikçe daha katı hale gelerek mukavemet doğurur. Dini inançların kuvvetli olduğu yerlerde yapılan komünizm propagandası,
refah
seviyesi
yüksek
bölgelerde
sosyalizm
akımları
kullanılamayacak zayıflıklardandır.
10. PSİKOLOJİK SAVUNMA
Psikolojik savaşta, düşmana karşı nasıl taarruz edilirse, düşmanda aynı şekilde taarruz edecektir. Bu yüzden, her savaşın saldırı programı olduğu gibi savunma programı da vardır. Muhtemel bir taarruza karşı alınacak önlemlerde bu savaşın bir parçasıdır (Tarhan, 2005: 53).
Psikolojik savunma veya diğer bir ifadesiyle psikolojik karşı koyma harekatı, düşmanın bizim aleyhimize uyguladığı psikolojik savaşa/harekata karşı, dost ve tarafsız gruplar üzerinde tesirini azaltmak veya yok etmek için başvurulan psikolojik faaliyet veya tedbirlerdir. Tarhan,
“Psikolojik
Savaş”
adlı
eserinde,
psikolojik
savunma
konusunda, karşı tarafın istismar edebileceği zayıflıkları şu şekilde sıralar (Tarhan, 2005: 53): a. Eğitim Düzeyi Düşmanın zafiyetlerinden yararlanmak için planlanan faaliyetlerde, hedef kitlenin eğitimsiz ve cahil olması, istenen neticeye ulaşmada hız kazandırır. Aynı şekilde eğitimli ve bilgili gruplar, düşmanın psikolojik savaş müdahalelerinin sonuçsuz kalmasında en büyük etkendir. b. Yasak Koymak Radyo dinletmeme, gazete okutmama türü müdahaleler, toplumda şüphelerin uyanmasına neden olur. İnsanların sürekli tek yönlü bilgiye maruz bırakılması merak duygusunu artırır. Merak duygusu endişeye dönüşürse,
91
bireyde yanlışa inanma eğilimini başlar. Bir propagandanın kimden geldiği, ne içerdiği bilinirse, insanda etkisi az olur. Bunun için psikolojik savaş faaliyetleri konusunda insanlar bilgilendirilmesi, düşmanın tesir gücünü azaltacaktır. c. Kültürü Kuvvetli Tutmak Tarih boyu kendilerine ve başlarındaki liderlere güvenmiş, ahlaken güçlü ve ulusal değerlerine düşkün uluslar tarih sahnesinde hep ayakta kalmış, psikolojik savaşlara karşı güçlü kültürleriyle direnmişlerdir. Savaşarak ölüm riskini göze alan insan, muhakkak ki yüksek ideallere sahiptir. Niçin savaşacağı konusunda inancı zayıf kişi, savaş ideolojisine sahip değildir. Bu tür kişiler, psikolojik savaşta kolayca mağlup düşerler. Bir ordunun savaşma gücünü en çok zayıflatan şey, psikolojik savaş zayiatıdır. ç. Sezgileri Geliştirmek Psikolojik savunmanın amacı; bireylerin iyi, kötü, doğru ve yanlış bilgileri ayırt etmeleri konusunda uyanık olmalarını sağlamaktır. Eğitimsiz, saf, kültürel alt yapısı yeterli olmayan insanlar, kolayca yanıltılabilirler. Ancak her insan psikolojik savaş ve savunma konusunda bilinçlendirilirse, bu konularda dirençli olur ve hiçbir karıştırıcı etken, faaliyetlerinden sonuç alamaz. d. Yaşam seviyesi Psikolojik harekâtta hedef kitle, eğitimsiz ve yoksul gruplardır. Psikolojik savunma için eğitim, kültür ve yaşama standardı başarı doğurur. e. Halk Desteği Savaşan bir ordu, halkının güvenini kazanmışsa, işbirliği gelişir. Halkın önemli gördüğü değerleri küçümseyen ve görmezlikten gelen bir komutan, asla halkın güvenini kazanamaz. Zaten, psikolojik savaşın hedeflerinden bir tanesi de, halkla ordunun arasını açmaktır. Bir ülkede casusluk, propaganda veya bozgunculuk
92
faaliyetleri ile halk ile ordu arasında bağ zayıflatılmışsa, uygulanan psikolojik savaş faaliyetleri hedefine ulaşmıştır. Halk ile ordu arasındaki sorunu, düşman muhakkak değerlendirecektir. Toplumun kendi içindeki ihtilaflarda, ordunun taraf tuttuğu hissini uyandırmak, bozguncu unsurların istediği bir durumdur.
11. PSİKOLOJİK OPERASYONLAR Psikolojik operasyonlar, bir liderin, kurumun ya da toplumun düşüncelerini değiştirme amaçlı operasyonlardır. Psikolojik operasyonlar, belli bir kurumdan istenilen, belli bir reaksiyonu uyandırmak amacıyla yönetime olan desteği artıma ya da yıkma amacı taşır. Psikolojik operasyonlar, devlet yapısının temelinde mevcuttur. Sorunlara basit ve temiz bir
çözüm
bulur.
Yöneten
kişi
dışında
kimsenin
yaptırım
gücü
bulunmadığından, yöneticiyi sorunlu ve sıkıntılı uzlaşmalardan ve zor sorulardan korur. Kara sürecinde ki problemi tanımlama aşaması kolaydır. Operasyon neticesine, can ve mal kaybı açısından bakıldığında masrafsızdır. Psikolojik operasyonların kontrolsüz yapılması demokrasiye zarar verir ve kanunların değil, kişilerin yönettiği bir devlet oluşumuna neden olur (Nutter, 2005: 125).
93
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DEZİNFORMASYON
1. DEZİNFORMASYONUN TANIMLANMASI
Dezinformasyon kavramı, Sovyet lugatlarında diğer lugatlardan önce görülmektedir ve kapitalist güçler tarafından halk demokrasilerine karşı kullanılan bir teknik gibi tarif edilmektedir. Des ön eki, “uzaklaşma, ayrılma, yoksunluk” anlamını vermektedir. “desinform” kelimesi bir haberden yoksun bırakmak değil, kısmen yalan içeren bir haberle beslemek demektir. İngilizce’de disinformation olarak kullanılan kavram, Rusça’da dezinformatsia olarak geçmektedir (Volkoff, 1985: 9). Dezinformasyon, Dictionnaire De La Langue Russe12’ye göre “yalan haber vasıtasıyla yanılgıya düşürme faaliyeti” , Dictionnaire Encyclopedique’ ye göre “açıkça yalan haber yaymak, kamuoyunu hataya düşürmek, barış ve demokrasi
yanlılarını
suçlamak,
emperyalizmin
saldırgan
politikasını
gerçekleştirmek gayesiyle basın, radyo ve çeşitli propaganda araçlarından geniş çaplı faydalanılan yöntem” olarak tanımlanmaktadır.
Volkoff’a
göre
dezinformasyon
ise,
“kamuoyunun
kandırmak
gayesinden hareketle gerçekmiş gibi gösterilip, yalana dayanan kışkırtıcı bir haberdir”. Teknik dezinformasyon ise, “gizli servisler tarafından bir devletin gerçek siyasi, ekonomik yahut diplomatik hedeflerini gizlemek veya çarpıtmak için kullanılan metot”tur (Volkoff, 1985: 15). Gizli servislerin en önemli harp çalışmalarından birisi de dezinformasyon taktiğidir (Gündoğdu ve Çelebi, 2005: 32).
Dezinformasyon, düşmanı, planlayıcıların çıkarılmasını görmek istediği neticeler bulmasına yarayacak yalan haberlerle beslemek suretiyle
12
Rusça Lügat
yanıltmaya yönelik özel operasyonlardır. Dezinformasyon operasyonları içeriğine göre siyasi, askeri veya ilmi olabilir (Volkoff, 1985: 106)
Dezinformasyon,
kitle
iletişim
organları
vasıtasıyla,
toplumu,
amaçlanan doğrultuda, niyetlere bağlı olarak yönlendirme ve gündem oluşturma faaliyetidir. Dezinformasyon, toplumu ve düşmanı yanlış ve sahte bilgilerle manipüle ederek aldatma, gerçekleri saptırma, sulandırma, gerçeklerin inandırıcılığını bozma, yanlış bilgilerle inancı kuvvetlendirme ya da zayıflatmaya dayanmaktadır (Gündoğdu ve Çelebi, 2005: 32).
Haberlerin alışverişleri insanlara mahsustur. Ancak görüş açılarının farklılığı, algılamadaki yanılgılar, olayların kişilere göre değişen farklı değerlendirmeleri, bütün haberlere bir içerik katar. Eğer bu içerik zayıfsa dezinformasyon olur. Enformasyon, edinilen bilgiler, toplanılan belgeler ve bilgi alışverişinde bulunmaktır. Enformasyon, yapısı gereği yanlış bilgileri de kapsar. Ancak olduğunca tarafsız olması gerekir (Volkoff, 1985: 1).
Enformasyonda içerik düzenli değildir. Dezinformasyonda içerik baştan beri düzenli olduğundan başlangıç haberinin gözle görünür biçimde değiştirilmesi için birkaç aracı gerekecektir. Petit Larousse’ye dezinformasyon,
bir
haberin
önemini
azaltarak
veya
göre
anlamını
kuvvetlendirerek gerçek manasını ortadan kaldırma eylemidir (Volkoff, 1985: 1).
Dezinformasyon dar veya geniş anlamda kullanılabilir. Dar anlamda intoksikasyon ile enflüans arasında yer alır. Burada intoksikasyon kişileri bazı kesin şeylere inandırmaya uğraşır, dezinformasyon ise, sistematik ve profesyoneldir, daima kitle iletişim araçlarına başvurur. Hedef ülkenin genel kurmayına değil, dünya kamuoyuna yönelir. Buna paralel olarak, enflüans görünüşte düzensiz, eyyamcı, özü bakımından nicelikli bir faaliyet yürüttüğü yerde dezinformasyon bilinçlerde ve özellikle hedef kitlenin bilinç altında, dezinformasyon yapan ülkenin lehine bazı diğer davranışlar için kötü görüntüleri yerleştirmeye yönelik bir program uygular (Volkoff, 1985: 5).
95
Dezinformasyonda hedef, suç ortağı olarak tasarlanır. Kamuoyuna çok küçük fakat katalizör yerleştirmek yeterlidir. Ve esas olan tepki tamamen doğal görüntüleri ile birlikte ortaya çıkar. Dezinformasyon, olmayan bir şeye inandırmak değildir, fakat inançlara rağmen tepkileri değiştirmektir.
Andrew Patterson’un “Dezenformasyon Çağı” adlı eserine göre dezinformasyonu gerçekleştirme yöntemleri üç temel biçimde yer almaktadır. Bunlardan ilki, halkın sürekli olarak kafasını karıştırarak hükümet işlerine katılmalarını veya müdahale etmelerini önlemektir. İkincisi, gereğinden fazla şey bilen insanlara yanlış bilgiler vererek, dezinformasyon için seçilen konunun sıklıkla işlenmesini sağlamaktır. Eğer bu yanlış bilgiler söz konusu kişiler tarafından kullanılırsa, bu kişilerin güvenilirlikleri zarar görecektir. Dezinformasyonun üçüncü biçimi ise, çok fazla şey bilen insanları korku yoluyla etkisiz hâle getirmektir (Patterson, 2005: 29).
Dezinformasyonun başarısı, bir ülkenin amacına ulaşması için hasım ülkede mevcut fikirlerden kendi amacına en uygun olanın o ülkede filizlemesine tabii bir meyil olmasına ve o ülkenin doğal yapısını çok iyi tanımaya bağlıdır.
Dezinformasyonun esası, gerçek gibi doğrulanmak istenen bir yalandan ibarettir. Stratejik seviyede bir dezinformasyon ise düşmanın kendisi tarafından hasmının yanlış tanınmasını sağlamaktır. Doğrudan alan söylemek her zaman gereksiz olacağı gibi, düşmanın kendi kendini yanıltma meylide oldukça yüksektir.
Dezinformasyonu bir harp silahı olarak kabul eden ülkeler bu işi genellikle özel servisler vasıtasıyla yürütürler. Dezinformasyon, öncelikle yapılmış bir dokümantasyonu müteakip hedefi uzaktan yönetebilir. Bunu uzman örgütlere karşı şüpheli, gizli bir faaliyet şeklinde icra etmez. Zamanı geldiğinde, sokaktaki adamdan başlayarak en üstteki otorite ve uzmanlara kadar uzanarak, otorite ve uzmanları sokaktaki adama, kamuoyuna esir eder (Volkoff, 1985: 9).
96
Bir dezinformasyon uzmanı, genellikle bir hükümet veya gizli servis tarafından, hedef olarak belirlediği organizasyonlara sızması için gönderilir. Sızma girişimi ile başlayan harekatta, küçük çaplı taktik faaliyetlerle operasyon derinleştirilerek, etken grup içerisinde bir yer elde edilir.
Elde
edilen konumun nüfuz alanı kullanılarak tutarlı bilgiler sürekli olarak enjekte edilir. Bu enjekte edilenlerle, sadece söz konusu grubun kafasını karıştırmakla
yetinilmez,
aynı
zamanda
grup
üyelerinin
paranoyaya
kapılmasını sağlayacak şekilde onlar arasında korku da yaratılır (Patterson, 2005: 15). Psikolojik yapının niteliği, bunun mümkünlüğünü gösterir. Yalan ve korku, daima bir arada ve aynı kapıdan girer. Dikkatle düzenlenmiş bir yalanlar sistemi, bu tür bir materyalist psikoloji yer bulur (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 14).
Durumu
ve
kabiliyetleri
nedeniyle
vatandaşları
üzerinde
dezinformasyon faaliyetini yürütecek olan hedef ülkenin bir yurttaşı, karşı ülkenin bir adam elde etme subayı tarafından elde edilir. Elde etmenin şekilleri, gizli anlaşmalardan geçerek, politik görüşten şantaja kadar benzerliklere varabilir. Adam elde eden subay, bu ajanı, ilişkilerine ve kabiliyetine bağlı olarak yürütmek zorunda olduğu faaliyetler konusunda yetiştirilmesi maksadıyla süratle sorumlu subaya devreder. Bir gazete veya bir televizyon yönetimine, üniversite veya kilise kürsüsüne sızan ajan, hiç kimsenin dezinformasyon yapan ülke ile bağlantı kuramayacağı şekilde istihbarata, onun yorumlanmasına, tartışmalarına, değerlendirmelerine vakıf olur. Buradaki farklılık istihbaratı göndermesi yerine getirmesi, yani onu hedef ülkenin
ideolojisi
ile
ekonomisini
yansıtmakla
yetinmemesi
onları
değiştirmesidir. Bir defa katalizör eleman kamuoyunun çarkına sızdı mı, enflüans ajanının daha yapacağı bir şey kalmaz. Yeterli zamanın ayarlanması ve ilişki kurularak “kitleleştirilmiş” yeterli sayıda kişinin olması şartıyla, harekat “yankı kutuları” adı verilen ast elemanların aracılığı sayesinde kendi kendine yürür (Volkoff, 1985: 23).
Çoğu kez seçilen bu kişiler bilinçsizdir. Dezinformasyonu totaliter ülkelerin yararına yaydıkları halde, bilgi toplamayı bağımsızlık uğruna
97
yaptıklarını sanırlar. Bu faaliyet esnasında, küçük hediyeler kabul edilebilir, küçük şantajlara boyun eğilebilir, ancak ne sansasyonel bir haberin ağına düşülür, ne de bilinçli olarak düşmanla ilişkiye girilir.
Hedef ülkede orta derecede önemli görevler işgal eden yerli vatandaşlardan oluşmuş “ideolojik” bir işbirlikçi ağı kurulur. Dezinformasyon faaliyetini yönetenler, bunlara, kitap ve makale yayını, televizyon programı hazırlanması gibi çalışmalar için güvenirler. Bu çalışmaların asıl gayesinden habersizdirler ve bunlara sadece başarısına yetecek kadar lüzumlu doğru bilgi iletilir. Dezinformasyon malzemesi anonim biçimde teslim edilir. Eyleme katılan kişi veya kuruluş, çok dikkatli bir incelemede dahi tespit edilmemelidir. Malzeme genellikle sıradan ulaştırma kanalları ile gönderilir (posta, kargo, internet vb. gibi). Kanalların sayısı sınırsız olmadığından bazıları daha sık kullanılır. Mükerrer davranışlar düşmanın dikkatini çekebileceğinden dikkatli olunmalıdır (Volkoff,1985: 104).
Dezinformasyon faaliyetlerinin planlanma aşaması toplantılarla başlar. Toplantılarda yer verilen düşünceler tartışmaya alınır. Temel hedef, karşı tarafın zayıf noktalarının listesi çıkararak, derinliğine incelemek ve bunlardan faydalanmak için başarısızlıklarını ve hatalarını analiz etmektir. Özellikle yabancı ülkelerin istihbarat servisleri vasıtasıyla elde edilen gizli istihbarat, düşmana karşı hangi şartlarda kullanılabileceğini tespit etmek maksadıyla dikkatli incelemeye tabi tutulur. Özellikle bu istihbarat servislerinin raporları dezinformasyon çalışmalarının kaynağını teşkil eder. Büyükelçilik ve konsolosluk raporları, basın muhabirleri, turizm ajansları tarafından elde edilmiş istihbarat önemli katkılar sağlar. Yasal yollardan elde edilen kitap, gazete ve mecmua gibi yayınları takip etmek dezinformasyon faaliyetlerini örtme açısından önem kazanır (Volkoff, 1985: 103).
98
2. DEZİNFORMASYON FAALİYETLERİNİN HEDEFLERİ
Çekoslovakya Devlet Güvenlik Teşkilatı’nın Eski Başkan Yardımcısı, Ladislav Bittman,
dezinformasyon faaliyetlerinin 5 ana hedef üzerine
olduğunu ifade eder. Bu hedefler (Kayabalı ve Arslanoğlu,1983: 174); • Siyasî, Askerî, Ekonomik ve moral güçlerini zayıflatarak, düşmanı hassas bir duruma getirmek. • Düşman kampı içinde mevcut anlaşmazlıkları körüklemek ve yenilerini meydana getirmek. • Düşmanın siyasetini ve temsilcilerini gerek kendi halkının, gerekse dış ülkelerin nazarında küçük düşürmek, • Düşmanın siyasetini gerek formülasyon, gerek muhteva bakımından istenilen şekilde yönlendirebilmek. • Gelişmekte olan ülkelerde, "anti-emperyalist" mücadeleyi her şekilde desteklemek.
Dezinformasyon uygulamalarında beklenen etkinin oluşması için dikkat edilmesi gereken bazı hususlar söz konusudur. Dezinformasyon ve enflüans ancak belirli miktarda etkiye maruz bırakılan ve bir kısım eleştirisini takiben uygulanabilir. Herhangi bir kişiye veya bir meslek grubuna intoksikasyon faaliyetleri uygulanabilir ancak dezinformasyon yapılamaz, zira bunlar sağduyu nedeniyle, gerçeğin tadıyla yalana karşı mücadele eden bir nevi antikor salgılarlar. Buna karşılık belirli bir sayıdan sonra kişiler kitle haline dönüşür. Kafaca emekçileştirilmiş bu kişiler, korunma reflekslerini kaybederler ve kendi arzuları ile sürüklenmiş oldukları kitleler, iplerini koparmış gibi sağa sola koşuşurlar. Artık güven verici uzmanların kullanma tekniklerine katılmaya hazır hale gelirler (Volkoff, 1985: 44).
Dezinformasyon ve enflüans birbirlerinin tersine kullanılmazlar. Kitle psikoloji ile ilgili bilimsel keşiflerin halihazır durumu karşısında Amerikalıları
99
bağımsızlıktan vazgeçirmek ve İngiltere Kraliçesi’ni meşru hükümdarları olarak kabul etmek zorunda olduklarına inandıramazsın (Volkoff, 1985: 25).
Enflüans ve dezinformasyon, bir yetkili tarafından işlenmiş bir hataya bağlı değildir. Fakat bütün halka bazı imajların derece derece aşılanmasına dayanmaktadır. Bunun içinde uzun bir sürece ihtiyaç vardır. Sovyetler Birliği, Vietnam savaşı sırasında, Amerikan halkını suçluluk kompleksi içine sokmak için çok uğraştı ve uzun süren savaşta bunu başardı da ancak yeteri kadar uzun olmaması nedeniyle bu kompleks çabuk ortadan kalktı ve birkaç yıl sonra elde edilen yenilgi geçmişteki masumiyetlerini geri getirdi (Volkoff, 1985: 57). 3. DEZİNFORMASYON TEKNİKLERİ a. Aldatma (1) Taktik Aldatma
Aldatma,
sınırlı
imkanlarla,
arzulanan
hedeflere
gizlice
diğerlerinden önce ulaşma avantajıdır. Ekonomik hayatta, politikada veya sosyal yaşamın her seviyesinde aldatma sayesinde kazanılacak bir avantaj varsa, kişiler veya gruplar her zaman aldatmaya meyledecektir. Kandırma, aldatma veya sahtekarlık sivil ilişkilerde yasal veya saygınlığın, itibarın kaybedilmesi gibi gayri resmi yaptırımlarla cezalandırılabilse de, savaş veya dar anlamında uluslararası politikada söz konusu değildir. Uluslararası politikada ve sıkça da savaşlardaki aldatma büyük başarı ve kazançla ödüllendirilir (Handel, 2002).
Savaş alanlarında faydalı olmasına rağmen, aldatma sıkça başarısız olmuş, amaçladığı hedeflere ulaşamamış ve bazen de aldatmanın ters teptiği durumlar görülmüştür. Ancak, bir çok olumsuz görüşe rağmen, aldatma her tür savaşın rasyonel yürütülmesinde ayrılmaz bir bütünün parçası olmuştur. Sun Tzu bunu “bütün savaş aldatma üzerine kuruludur” sözüyle ifade eder (Handel, 2002).
100
Savaşta
aldatma
rasyonel
ve
zorunlu
bir
etkinlik
olarak
düşünülmelidir. Çünkü, bir kuvvet çarpanı olarak etki eder. Savaşta aldatmayı küçümseyen, kendi kuvvetini köreltir. Kuvvet dengesinin kabaca eşit olduğu durumda, aldatma düşük maliyet ve daha az zayiatla başarıyı daha fazla artıracak,
kuvvetlerin
daha
ekonomik
kullanılmasını
sağlayacaktır.
Kuvvetlerin denk olmadığı durumda ise aldatma zayıf tarafın sayısal ve diğer eşitsizliklerini telafi etmesine yardımcı olabilir. Bu yüzden, dezavantajlı olan taraf genellikle aldatma strateji ve taktiğini tercih etmeye daha meyillidir (Handel, 2002).
Sonuç olarak aldatma gelecekte olgunlaşmış bir endüstri olarak görünüyor. Yeni dünya düzeninde, sadece askeri alanlarda değil, politikada ve diplomaside taktik aldatmaların önemli hale gelme olasılığı artmaktadır. Dünya barışına karşı olan küçük tehditlerle uğraşırken politik ve diplomatik kandırma önemli araçlar olabilir, tehditler tamamen ortadan kaldırılabilir veya başarılı bir sonuca çekilebilir (Rothstein, 2002: 371).
Gelecekte de en az eski devirlerdeki kadar akıllı politik ve askeri liderlere ihtiyaç duyulacağı muhakkaktır. Daha aldatıcı bir siluete dönüşecek olan dünyada karşılıklı aldatma ve hileleri yapmak bir bakıma zorunlu olacaktır. Aldatma, hile ve kandırma, zayıf veya güçlü; saldırırken veya geri çekilirken; kazanırken veya kaybederken; savaşta ve barışta yani her zaman olacaktır. Yapılmasa da olacaktır. Çin özdeyişine göre “asla yeterli bir aldatma olmaz” (Rothstein, 2002: 372).
(2) Stratejik Aldatma
Günümüzde yüksek duyarlılıkta elektronik aygıtlar, uydular, yüzlerce gemi ve uçak, sualtı dinleme aygıtları, radarları ile sayısız ajan ve iki taraflı ajandan oluşan bir takım araçlarla karmaşık bir oyun oynanmaktadır. Karşılıklı
iki
oyuncunun
sürekli
biçimde
birbirlerini
gözetim
altında
tutmalarının başlıca nedeni her birinin, diğerinin kurallara uyup uymadığını, blöf yapıp yapmadığını bilmek gereksiniminde oluşudur (Bittman, 1988: 187).
101
CIA Başkan yardımcısı Dr. Herbert Scoville MX projesi13ne ilişkin sunduğu görüşlerinde “Ruslarla oynanan bu oyunda, onları aldatmayı başarıp başaramadığımızdan hiçbir zaman emin olamayacağımız” sözleri bu endişeyi açıkça gösterir (Bittman, 1998: 191).
Her başarılı askeri harekatın içinde bir yanılma ve sürpriz unsur olduğu gibi, stratejik yanıltmaya karşı etkili bir savunma içinde güvenilir istihbarat ve uyarı sistemi gerekir. Böyle bir sistemin önemini Robert Pfaltzgraff şöyle anlatır (Bittman, 1998: 187):
“Stratejik sürprize karşı alınabilecek tek önlem, genellikle beraberinde stratejik yanıltmayı da getiren stratejik ikazdır. Şöyle ki, çoğunlukla stratejik yanıltma ile birlikte uygulanan stratejik sürprizin hedefi, karşı tarafı stratejik ikazdan yoksun bırakmaktır. Yanıltma gayretinin başarı oranını artıran unsur ise, hedefin sadece birkaç enformasyon kanalına bağlı kılınması veya gerçeğin, yalanların içinde ustalıkla saklanmış bulunmasındadır.”
Çarlık dönemi istihbarat mensuplarından "Albay Rezanov", Sovyet aldatma tekniği ile ilgili olarak şunları dile getirir. Zehirli gazın, harekat alanındaki önemi ordular için neyse, aldatma tekniğinin de sınıflar ve siyasî teşkilatlar arasındaki mücadeleler için önemi odur. Aldatma, siyasi ve sosyal organizmayı zehirler, direnme gücünü zayıflatır ve nihayet ortadan tamamen kaldırır. Bu sahada en güçlü silahlar ise: kitap, mecmua, gazete, radyo ve televizyondur (Gündoğdu ve Çelebi, 2005: 31).
b. Yalan Haberler
Yalan haber, değiştirilmiş gerçek bir olaydan ya da tamamıyla uydurulmuş bir olaydan yola çıkılarak, savunulan davayı destekleyecek tezler yaratmak için kullanılır. Almanya’da, Nazi propagandası, utku yürüyüşünün Rusya’nın derinliklerine kadar devam edeceğinden söz ederken, Hitler, Stalingrad’ı istediği zaman alabileceğini bildirmişti. Ancak Alman orduları 13
Sovyetler Birliği radarlarını yanıltmaya yönelik ABD Hava Kuvvetleri’nin gezici kıtalararası balistik füze sistemi.
102
kuşatılınca, Hitler Stalingrad’ın sonuna kadar savunulacağı yazgısının Almanya’nın yazgısına bağlı olduğunu söyledi. Verdiği asılsız haberlerin Almanya için bir moral etkisi oluşturmasını beklerken, Sibirya içlerinde de bir kırılma yaratmasını bekliyordu. Sonrasında Alman orduları yenilince, Stalingrad’ın ne fethinden, ne de kahramanca savunulmasından bahsedildi (Domenach, 2003: 95).
Modern çağda, dezinformasyonu yaratanlar, yasadışı kabul edilen örgütler veya muhalif gruplar değil, bizzat hükümetlerin, gizli toplulukların ya da ekonomide uluslararası bankerlerin (bir bakıma spekülatörlerin) kendisidir. İstihbarat servisleri, silahlı kuvvetlere ait karargahlar ve ülkelerin dışişleri bakanlıkları dezinformasyona sık sık başvurmuşlar ve etki uyandırmasını bekledikleri asılsız haberleri psikolojik operasyonlarda kullanmışlardır. Ülkelerin haber medyaları özellikle bu tür birimlerden gelen haberlere çok sıcak bakarlar ve bir haber olarak gördükleri bu dezinformasyonlarında farkına varamazlar (Patterson, 2005: 29).
Eski Sovyetler Birliği’nde de provokasyonel yayıncılığın temel felsefesi Lenin manifestosuna dayanmaktaydı. Lenin’e göre yalan ve doğru arasındaki fark şudur: “gerçeği söylemek burjuvalara has bir önyargıdır. Yalan ise çoğunlukla kişiyi hedefe ulaştıran başlıca araçtır” (Gündoğdu ve Çelebi, 2005: 30).
İnsanların çoğu, haberleri öğrenmek için gazete okumazlar. Haberleri daha ziyade televizyon ya da radyodan takip ederler. Zaten doğru haber konusunda lekeli olan haber medyasına ilaveten, bir de araştırmacı gazeteciler, profesyonel haber üreticileri ve kendilerini kontra-terörizm ya da din gibi alanlarda uzman ya da fütürist (gelecekçi) olarak tanımlayan, unvanlarını
kendilerinden
alan
uzmanlar
vardır.
Konularında
uzman
olduklarını iddia eden bu kişilerin muazzam dezinformasyon yığınına yaptıkları katkı, kitleler tarafından çok çabuk kabul görür ve söz sahibi oldukları popülist konular işlendiği sürece, yaptıkları dezinformasyonda gündemi doldurmaya devam eder (Patterson, 2005: 9).
103
c. Manipülasyon (Yönlendirme)
Maniplasyon; yönlendirme, kendi tarafına çekme, taraftar kazanma anlamına gelmektedir. Daha basit bir ifade ile bütünden parça koparmak şeklinde de ifade edilebilir. Karşıt düşünceye sahip kitleleri, kendi düşünce eksenine çekebilmek isteyen biri için manipülasyon hareketi, çoğunluğu, durumu kendisinin kazanacağı bir hale getirecek yeni bir alternatifle bölmektir. Bu pusula ibresini, aksi yönü göstermeye zorlayan bir manyetizma etkisi gibidir. Başarılı sayılması için, önerilen alternatifi daha çekici bulan eski çoğunluğun bir bölümüyle, eski azınlığın birleşmesinden oluşacak yeni bir çoğunluk koalisyonu gerekir. Burada, doğru alternatifi üretmek yaratıcılık ister. Manipülasyon etkisi, çok daha kısa ömürlüdür, ancak etkileri açısından çok daha hızlıdır (Riker, 1997: 13).
İnsanların çoğu toplumsal kararların, insanların tercihlerinin (seçmen oyları
gibi)
birleştirilmesiyle
alındığını
düşünürler.
Manipülasyon
için
kullanılan yöntemlerin çoğu tercihlerin birleştirilmesinin bu kadar basit olmadığını gösterir. Gerçekten de, farklı tercihlerin birleştirilmesi basit bir süreç değildir. Bunun ne kadar karışık bir süreç olduğu, siyasi karar organlarında (bir yasa tasarısının kabulü gibi) görülmektedir (Riker, 1997: 25).
Sonuçla birlikte ortaya çıkan tercih, hedef kitlenin tercihlerinden daha çok, tercihlerin hangi yöntemle birleştirildiğine bağlı kalacaktır. Bu yüzden tercihlerin sırası belirlenerek, sonucu manipüle etmek her zaman mümkündür (Riker, 1997: 26).
Avantajlı durumda olmayan için temel sorun, beklenen bir yenilgiyi zafere çevirebilmek için destek kazanmaktır. Bunun bilinen iki çözüm yolu vardır. Bunların birincisi “ittifak kurma” yoludur. Basit, fakat aynı zamanda diğerlerinin kabul edebileceği önerileri getirmesi gerektiğinden bir o kadar da zor bir çözüm yoludur. İkincisi ise, sempatik olmayan rakiplerin eski sakıncalarını yeniden üretmeyi amaçlayan “yeniden tanımlama” yöntemidir.
104
Yeniden tanımlama, ittifak kurmaktan daha zordur. İttifak kurmak gibi yeniden tanımlamada, yeni bir bakış açısının oluşturulmasına dayanır. Bunun dışında farklı insanları, ortaya sürülen yeniliğe propaganda ile ikna etmeyi de gerektirir. Özetle ittifak kurmak da, yeniden tanımlama da zor yöntemlerdir (Riker, 1997: 55). Bunlar manipüle edicinin kullandığı bir kısım manevralardır. Manipüle edicinin nitelikleri çok önemlidir. Manipüle eden, dar kafalı bir planlamacı veya ideologdan öte, bir oportünist ve savaş alanı stratejistidir (Riker, 1997: 56).
Manipülasyon manevralarından biri de, ağır basmaya başlayan karşıt tarafı, yeni bir bakış açısı ortaya atarak birbirine karşı iki ayrı kampa bölmektir. Örneğin, Lincoln, tarımsal ve ticari genişleme arasında kopan tartışmayı kazanmak için kölelik sorununu öne sürmüştü. Bu siyasi manipülasyon aracı, "konuyu yayma" olarak nitelendirilebilir. Tabii, bir de "konuyu sabitleme" denilen karşı manevra söz konusudur. Kazanmak üzere olan taraf, karşıtın kendilerini bölmek için ortaya yeni bir tartışma konusu çıkaracağını beklediğinde, çoğunluğun tarafında yer alan manipüle edicilerin konuyu soğutarak bu girişimi engellemeleri mümkün olur (Riker, 1997: 91).
ç. Subversiyon (Bozgunculuk)
İkinci Dünya Savaşı’na kadar klasik savaşın bir yardımcısı olan subversiyon, bu savaş sonrasında yeni bir şekil alarak esas silah haline gelmiştir. Bu yeni savaşta birlikleri, işgal edilen ülkenin sınırında tutmak yerine, devletin içine nüfuz eden, eğitilmiş subversif (yıkıcı bölücü) ajanlar ile ülke içinde otoritenin bozulması sürecine girişilir. Sanki halkın içinden çıkmış küçük partizan gruplara, bulundukları yerlerde devrimci kurtuluş harbi başlamış gibi göstermek ve gerçekte hedef ülkenin kötüleşme sürecini hızlandırmak, sonrada iktidarı ele geçirmek düşüncesiyle yeni tip bir mücadeleye girişmek bu savaşın en önemli özelliğidir (Volkoff, 1985: 123).
Subversiyonun üç amacı vardır.
105
Hedef ülkeyi manevi bakımdan çökertmek ve onu oluşturan grupları parçalamak, Von Der Goltz’un “bir savaşta düşmanın muhariplerini yok etmekten ziyade cesaretini kırmak yeğdir” sözündeki niyete işaret eder. Manevi bakımdan çökertme, cesaretin yok olması ve ulusal grupların değerlerine bağlılığını sağlayan ve geleceğe güven veren zihni gücün azaltılmasıdır. Düşmanın manevi faktörlerinin analizi, manevi bakımdan çökertmenin hedeflerini ortaya çıkarır. Subversiyon, düşmanı değişik tekniklerle manevi bakımdan çökertmeyi hedef alırken, onu bölmeye ve parçalamaya çalışır. Düşmana şüphenin aşılanması, özel değerlerinin yıkılarak kendi aidiyetinden şüphe duymasının sağlanması, kendini ve grubunu suçlama, yalnızlık ve kınanacağının hissettirilmesi, mantıksızlık içinde oluşunun düşündürülmesi, taarruz ve savunma gücüne olan güvenin sarsılması, savaş halinin uzun süreceği izleniminin verilmesi, çetin ve zafere yakın düşman karşısında olduğunun inandırılması ve mücadele etmenin gereksiz
olduğunun
düşündürülmesi
maneviyatı
kırmada
çok
etkili
faktörlerdir. Ellul bu konuda şunları ifade eder (Volkoff, 1985: 127):
“Düşmanın kendi davasının haklılığına, vatanına, ordusuna ve milletine olan güvenini kaybetmesine erişmek lazımdır, bu da yıkıcı faaliyetlerde uygulanmaktadır. Kendisini suçlu hisseden kişi aynı zamanda etkinliğini ve savaşın anlamını da kaybeder. Kişiyi, kendisine rağmen en azından yanında bulunanların ahlaksızca ve adaletsizce işler yaptıklarına inandırmak gerekir. Bu, onun ait olduğu grubun parçalanmasına yol açar.”
Bir diğer amacı, otorite ile beraber savunucularını, görevlerini ve ileri gelen kişileri küçük düşürmektir. Bu otorite kaybı, sırası geldiğinde yöneticilerin yetersizliğinin bir delili ve yurttaşların itaatsizliğine bir teşvik unsuru olarak kullanılır. Zorunlu ve sıkı bir saygısızlık ve güvensizlik sızıntısı, aynı zamanda merkezi iktidarı ve kamuoyunu felç eder.
Son olarak da, küçük bir azınlık tarafından iktidarın şiddet kullanmadan ele geçirilmesi için, tespit edilen zamanda, kurulu düzen lehine her türlü müdahaleye engel olmak amacıyla kitleleri nötralize etmektir. Sessiz çoğunluk, subversiyonun doğurucusudur. Bu kitlelerde şaşkınlık ve tutukluk
106
etkisi yaratmaktır. Subversiyon operasyonlarında ne genel bir ayaklanmaya, ne de halkın aktif bir şekilde katılımına ihtiyaç vardır. İktidarın ele geçirilmesi tam olarak ne istediğini ve ne yaptığını bilen küçük bir grup tarafından gerçekleştirilir. Önemli olan iktidarın ele geçirilmesi esnasında karşıt hiçbir müdahalenin olmamasıdır. Subversif eylem, çoğunluğun kışkırtıcılığını kınayan sessizliğin değil, aksine uyuşukluğu ifade eden sessizliği ister (Volkoff, 1985: 128).
Bu amaçlara, kitle iletişim araçlarından yararlanılarak ulaşılabilir. Toplanmış bir topluluk olmadan, kamuoyu oluşturmaya ve kolektif bir psikoz yaratmaya yalnız kitle iletişim araçları sahiptir. Kitle iletişim araçları, kolektif bir karışıklık yaratarak ve soyutlayarak ayrı ayrı her kişiye hitap eden güvenli bir yoldur. Basınsız, radyosuz ve televizyonsuz subversiyon oldukça güçsüzdür (Volkoff, 1985: 125).
Kitle iletişim araçları da dört sınıfa ayrılır. •
Eylem grupları tarafından doğrudan yayınlananlar,
•
Doğrudan doğruya ya da bilerek subversif eylemlere katılan ve
geniş kitlelere ulaşanlar, •
Büyük kitlelere ulaşan tarafsız yayın vasıtaları,
•
Devrimci girişimlere karşı olan büyük çaptaki yayınlar,
Şiddet eylemleri yapan küçük gruplar kitle iletişim araçlarından yararlanarak eylemlerini sansasyonel bir biçimde kamuoyuna duyurmakta ve kamuoyunu kendi istedikleri gibi yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Bu küçük grupların, büyük grupları etkilemek için uyguladıkları eylem teknikleri şunlardır; •
Halkoyuna başvurulmasının etkisiz hale getirilmesi amacıyla
seçimlerin bir aldatmaca olduğu düşüncesine kamuoyunu inandırmak ve seçimleri boykot etmek,
107
•
Birbirine bağlayıcı gruplara üyelik, propagandaya karşı bir
koruma aracıdır. Bu nedenle bu grupları bölmek gerekir. Lideri gözden düşürerek bütün grubu moral yönünden çöküntüye uğratma, grubun bazı değerlerinden yararlanmak veya grupların ahlaki ve moral değerlerini bozmak.
Kilit gruplar, subversiyon operasyonları için özel taktik ve stratejik önem arz eden sosyal gruplardır. Söz konusu olan onları parçalamak ve bölmek değil, aksine organize ederek dinamik hale getirmek ve büyük operasyonlar için elebaşı gruplardan başlatma grupları olarak yararlanmaktır. Bu amaçla subversiyon operasyonunu yöneten uzmanlar, sızmak ve yer altı eylemlerini yoğunlaştırmak için ekonominin, idarenin ve dağıtım düzeninin hayati merkezlerini düzenli olarak tespit ederler. Subversif hareketlerin kilit grupları hedef alan faaliyetleri dört çeşittir: •
Kolektif
duyguların,
yasal
taleplerin
ve
seçilen
grubun
ihtiyaçlarının veya ideolojisinin yoğunlaştırılması ve sömürülmesi, •
Hedef grubun içinden çıkan ve grubun menfaatlerinin şiddetli
savunucusu gibi gösterilen bir alt grubun doğrudan şiddet eylemi, •
Kendisine veya müttefik bir gruba karşı yöneltilmiş direkt bir
saldırı durumunda grubun süratle harekete geçirilmesi, •
Kışkırtma ve bunun sonucunda gelecek baskıyı kolektif bir tehdit
göstererek bütün grubun bu baskılara karşı harekete geçirilmesi,
d. İntoksikasyon (Zehirleme)
Dezinformasyon bir doktrin, intoksikasyon ise bir tekniktir. Zararlı, başka bir anlamda zehirli fikirleri aşılamaktır. İntoksikasyon bir amaca yöneliktir. Bazı kesin şeyleri inandırmaya uğraşır.
Taktik intoksikasyon, yabancı istihbarat servislerine yanlış bilgiler vererek, kendi sırlarını daha iyi muhafaza edebilen karşı istihbaratın gözde 108
silahlarından biri olmuştur. Stratejik intoksikasyon ise, disiplin sağlamak maksadıyla istihbarata karşı koymanın tekniklerinden biri olmayı bir kenara bırakır. Pierre Nord “düşmana siyasi yahut askeri bakımdan kaybetmesi için lazım geleni yutturmaktan ibaret” olarak açıklar. Hitler, Stalin’i SSCB’nde komünizmi devirmek için Sovyet Genel Kurmayı’nın Almanya ile işbirliği içinde olduğuna inandırdı. Neticede Sovyet subay topluluğunun yarısı imha edildi (Volkoff, 1985: 3).
İntoksikasyon faaliyetleri için önemli olan bazı temel kaideler vardır. Öncelikle yetkili amir tarafından kesin amaç tespit edilmelidir. İkinci olarak planlanan faaliyetler merkezi bir örgüt tarafından metodik bir şekilde icra edilmelidir. Hükümetlerin çeşitli organlarının çıkardığı ve kitle iletişim araçlarıyla yayılan bazı asılsız, gerçek dışı veya en azından çarpıtılmış haberler toplumun çoğunu, hatta yetkililerin bile eksik ve yanlış bilgi almalarına, zararlı bir takım fikirlerin gelişmesine yol açar (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 17).
İntoksikasyon ajanının ilk yapacağı, fırsatını bulduğunda, düşmanın gerçek ve faydalı istihbaratının arkasından onu yanılgıya düşürmektir (Volkoff, 1985: 78). Bir bakıma dostlarını ve menfaatlerini bir kenara bırakarak az zarara karşı çok yarar sağlamayı düşünür.
İntoksikasyon ajanı, istihbarat ajanları için sayılabilecek niteliklere sahip olmasının yanında, entelektüellik bakımından bir takım şeylere vakıf olması gerekir. Üstlendiği misyonu, çetin olmasının yanında hassastır. Belki de bir defa yalan söylemesi için uzun yıllar sürecek bir beslemeye tabi tutulacaktır. Yapacağı düşmanla ilgili çok önemli bir iş olacağından, düşmanda gerçeği bilecek ve yakasını bırakmayacaktır. İntoksikasyon ajanları diğer ajanlara oranla yüzde 1 veya 2 oranındadır.
109
e. Enflüans (Etkileme)
Enflüans, diğer adıyla nüfuz operasyonları düşmanı etkilemek için planlanırlar. Sızma ajanları tarafından değişik sistemlerle kişi veya kitleleri etkilemektir. Roger Musshiella “tertemiz bir devlet için bir çeşit kışkırtıcı” olarak tanımlar.
Enflüans ajanları, yalnız olayların seyrini belli bir istikamette değiştirmek amacıyla değil, geniş bir anlamda, hasım toplumun istikrarını bozmak için de kışkırtıcılık yaparlar. Bu nedenle, enflüans ajanları için faaliyetlerinin ilk etkilerinin kendi ülkesinin yararına olup olmadığını bilmek de önemli değildir. Yeter ki sonuçlar hedef ülke için zararlı olsun. Enflüans, arıtılmış bir teknik olup hiçbir zaman beyaz propagandanın üstün körlüğü ile karşılaştırılmamalıdır (Volkoff, 1985: 4).
Nüfuz operasyonları ile yüksek seviyedeki ajanlar tarafından iç ve dış politika
faaliyetlere
kaynak
olmuş
bir
sektörde
düşmanı
etkileme
girişimlerinde bulunulur. Bir kısım parti veya örgütlerin faaliyetleri desteklenir. Ancak bu operasyonlar her zaman siyasi ve operasyonel risklere maruz kalabilir (Volkoff, 1985: 111).
Enflüans bazı durumlarda, hasmın kendi içindeki gizli uyuşmazlıkları canlandırmak için kural dışı eğilimleri cesaretlendirebilir. Gençlerde moda ve özenme gibi şeylerin sömürülmesi örnek verilebilir (Volkoff, 1985: 5).
Düşman topraklarında bu tip operasyonları icra eden ajana enflüans ajanı denir. Enflüans ajanları, istihbarat servislerinin nüfuz operasyonlarının yanında istihbarat faaliyetlerine de etkin olarak katılırlar (Volkoff, 1985: 111).
Enflüans ajanları, daima düşman bir ülkenin sosyal hiyerarşisindeki önemli mevkilerle meşgul olurlar ve bununla beraber, kendi ülkelerinin kamu ve siyasi yaşamını da arzu edilen istikamette etkilerler. Bunlar; gazeteci, devlet memuru, parti teşkilat üyeleri, diplomatlar, milletvekilleri, bakanlar, 110
politikacılar veya gizli servis mensupları olabilir (Volkoff, 1985: 111). Enflüans ajanı, hedef ülkelere yalan bilgiler götürmekle görevlendirilmiş, kayıtları ve ücretleri yabancı bir güç tarafından sağlanmış, yargılama organlarının halihazır yetkisiyle dokunulmazlıkları olan ajanlardır (Volkoff, 1985: 15).
f. Yıpratma Stratejisi
Bir kişiyi, bir kurumu veya bir topluluk ya da devleti, sahip olduğu saygı ve imtiyazı kaybettirerek, diğerlerinin gözünden düşürme ve etkisiz hale getirme faaliyetidir. Yıpratma stratejisinde iki hamle söz konusudur. Birincisi, hedefin küçük düşürücü bir eylemle suçlanmasıdır. Eylemin asılsız veya doğru olması önemli olmayıp, olmuş gibi gösterilmesi ve süslenmesi yeterlidir. İkincisi ise, diğer insanların (eş, çocuk, aile, kurum, seçmen veya uluslararası ortam) bu eylemin doğruluğuna inandırılmasıdır.
İstihbarat operasyonları ile psikolojik savaş faaliyetleri çoğu zaman birlikte yürütülür. İstihbarat servislerinin bir birimi ülkelerin devlet başkanları ve ünlü politikacılarını lekeleyip, küçük duruma düşürebilmek ve böylece siyasi yaşamına son verebilmek gibi değişik faaliyetler düzenlerler.
Endonezya Devlet Başkanı Sukrano'yu ülkesinden kaçırabilmek veya en azından halkının gözünden düşürebilmek maksadıyla, Sukrano'ya çok benzeyen bir aktörü, "mutlu günler" adlı sözde dökümantör bir film çevirtilmiş ve seks sahnelerinden ibaret bu film, başkent Jakarta’ya sokulmak istenmiştir. Ne var ki, sonradan Endonezya halkının sosyo-kültürel yapısının bu tür faaliyetlere duyarsız olduğu ortaya çıkınca, plan ortadan kaldırılmıştır (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 56).
Bu tür istihbarat birimleri, hedef aldığı ülkeyi, en kısa zamanda dize getirebilmek için, ülkenin bilhassa eğitimci, gazeteci, karikatürist vb. gibi kimseleri, topluma hitap ve hizmet açısından önde gözüken bazı aydınları ele geçirmek, en büyük hedefleridir. Bu tür birimlerin izledikleri yöntemler şöyle sıralanabilir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 57).
111
Bazı istihbarat servisi birimleri, hedef seçilen devlet başkanı veya diğer önemli siyasileri, küçük düşürmek için şuh ve hayasız kadınları kullanırlar. Hedeflenen kişinin kendisi veya bir benzeri, bu tür kadınlar vasıtasıyla ilişkiye sokulur, yatak sahnelerine geniş çapta yer veren gizli görüntüler alınır, tehdit ve şantaj marifetiyle istediklerini yaptırmaya çalışırlar. Eğer istedikleri yerine getirilmezse, mevzubahis görüntü veya kareler, yüksek tirajlı medya gazete ve mecmualarına dağıtılıp, saygınlık ve güven kaybetmesine, mesleki ve aile yaşamının son bulmasına sebep olunabilir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 58).
Bir diğer yöntem ise, rüşvet yemeye müsait kimseler devletin önemli kademelerine getirilir ve zamanı gelince verilen görevlerin yerine getirilmesi istenir. Eğer ki, bu görevler yerine getirilmez ise, basın kanalı ile önceden kurgulanmış rüşvet senaryolarını halka sunularak teşhir edilir hatta istenirse kendisi ile birlikte mensubu bulunduğu kurum veya hükümetin de zayıflatılması yoluna gidilir. Bu faaliyetler düzenlenirken, istihbarat birimlerine yardımcı olacak kalemi güçlü ancak etik açıdan zayıf basın mensupları da satın alınır (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 59).
Son olarak, halkın güven duyduğu bazı idealist yazarların etki alanları genişledikçe, menfaatlerine dokunan ülkelerin bu tür birimlerince bir dizi etkisizleştirme faaliyeti düzenlenir. Düşüncelerini ifade etiği medya vasıtaları baskı altına alınarak, hakkında olumsuz haberlerin yapılması, gerekirse işsiz bırakılması sağlanır. Böylelikle, gündemden düşerek, okuyucu kitlesinden uzaklaşmış olur. Bu taktikte işe yaramazsa, biyolojik yöntemler veya suikast düzenlenerek ortadan kaldırmak son çaredir (Kayabalı ve Arslanoğlu, 1983: 59).
4. ETKİ AJANLARI
Etki ajanı, hedef ülkenin basın, bilim, siyasi, ekonomi veya toplumsal yapısı içinde önemli bir yeri olan ve kamuoyunu veya devletin karar alma mekanizmasını herhangi bir biçimde etkileme olanağına sahip bir insandır.
112
Ancak, bu özelliklere sahip olan herkesin etki ajanı olması söz konusu değildir. Etki ajanı olması düşünülen kişi hakkında, açık veya gizli yollarla toplanan bilgiler bunda önemli rol oynar. Araştırılan kişiyi angajman altına almada kullanılacak yöntem bu bilgiler ışığında belirlenir. Politik ve ideolojik yönden sempati duymaları nedeniyle işbirliği yapılan etki ajanları daha özenli ve duyarlı biçimde yönetilir. Bu kişilere, kattıkları yarar ölçüsünde maddi ücret yerine, onursal kimliklerini yükseltecek devlet nişanı, yüksek unvan veya sıfatlar verilir. Ayrıca bu rolü üstlenen kişinin, angaje edenlerin politik görüşlerine katılıp katılmaması çok önemli değildir (Bittman, 1988: 88).
Hablemitoğlu, kullanılan etki ajanlarını profesyoneller, satınalınabilir aydınlar
ve
sempatizanlar
olarak
üç
ana
grupta
toplamaktadır.
Profesyoneller, yurtiçinden ya da yurtdışında yaşayanlar arasından seçilir ve özel olarak kendi ülkelerinde eğitime tabi tutulurlar. Satınalınabilir aydınlar, özellikle ulus-devlete geçiş aşamasında bulunan toplumlarda, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde sık görülür. Medyada, bürokraside ve siyaset sahnesinde etkilidirler. Yönlendirici ajan statüsünde olan bir gazeteci ya da medya patronu, yüz binlerce okuyucuyu veya siyasal iktidarı doğrudan etkileyecek güce sahiptir. Sempatizanlar ise, hedef ülkelere yönlendirilen kültürel emperyalizmin bir nevi kesintisiz silahı olan kitle iletişim, eğlence ve eğitim araçlarından (sinema, müzik, moda, internet, televizyon vb.) olumsuz biçimde etkilenen tüketicilerdir. Etki ajanları, her üç kategoride de özellikle kendi ülkesine ve toplumuna aidiyet duygusu zayıf, parasal ve siyasal güç için her türlü ilişkiye girme eğilimli, ulusal bilinci gelişmemiş, tercihen de etnikdinsel açıdan azınlıklar arasından seçilirler (Hablemitoğlu, 1997)
Özellikle kamuoyunu yönlendirmede kullanılan etki ajanları, büyük meblağlar harcayarak halk arasında tartışmalara yol açan bir takım kampanyalar düzenlemekte, para karşılığında basın organlarında güç sahibi olmakta, kongre üyeleri, senatörler, hükümet yetkilileri ve gazetecilerin davet edildiği yemekler, balolar düzenlemekte ve tüm bunları mevcut yasalar içerisinde yapmaktadırlar. Etki ajanları kimi zaman da özel bir amaç için bir araya gelerek, hükümetler üzerinde büyük etkisi olan ve lobi çalışmaları
113
olarak adlandırılan faaliyetlerle, devlet organlarının, kamu ve özel kurum kararlarının yönlendirilmesinde etkili olurlar (Bittman, 1988: 89).
5. DEZİNFORMASYONDA BAŞARISIZLIK NEDENLERİ
Dezinformasyon diğer psikolojik operasyonlardan farklı olarak her ülkede veya her kitleye karşı uygulanamaz.
Hasmına karşı açtığı klasik savaştan farklı olarak dezinformasyon faaliyetlerini uygulamak isteyen güç, kesin bir hedefe odaklanmış olsa bile, bulaşma yolu ile tüm dünyayı etkisine alması durumunu engelleyemez. Bu durumda kendi ülkesini bu dezinformasyon faaliyetlerinin etkisinden korumak ya da başkası için zararlı olabilecek bir faaliyetin kendisi için tehlikesiz olduğuna emin olmak için dünyayı biz ve diğerleri diye ayırmak zorundadır. Bu ayırma işlemi için gerçek bir kriter gerekir. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde insanlar birbirinden bağımsız düşündüğü için böyle bir kriter bulmak zordur. Ancak totaliter rejimler doktrin gereği, kendilerinin gösterdiği imaj ve fikirlerin kabul edilmesine veya ortaya atılmasına izin verir. Böylece halkın “biz” bölümünde kalabileceği bir kriter bulmak mümkün olur.
Dezinformasyonun başarısı için hedef ile kısmi bir işbirliği içinde olunacak ve kitle iletişim vasıtaları özgürce kullanılabilecektir. Totaliter ülkelerde devlet, haberleşme tekelini elinde bulundurur. Ve böylece halk müdahalelere karşı korunmuş olur. CIA, Sovyet kamuoyuna ulaşabilmek için sadece uzun dalga yayın yapan radyo kanallarını kullanabilmiştir. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, kitle haberleşme araçlarının kullanımı bağımsız olduğundan ve mevcut kanunlarda da hasmın bunları ele geçirmesini engelleyen hiçbir hüküm bulunmadığından, savunmalarının sağlanması da güçtür.
Dezinformasyon bir çok senelere yayılmış ve uzamış bir faaliyettir. Dezinformasyon faaliyetlerinin birkaç hafta veya ay içinde başarıya ulaşacağını düşünmek başarısızlık doğurur. Demokrasilerde genellikle politik
114
düşünceler farklı olduğundan aynı amaçlar üzerinde anlaşma sağlanamaz. Bu nedenle demokrasilerde uygulanan dezinformasyon faaliyetleri kısa sürede kabul göremez.
Genellikle bu tür faaliyetlerde iki tür tehlikenin olabileceğinden söz edilebilir. Tehlike ya operasyonel, ya da siyasidir. Operasyonel tehlikeler, bir istihbarat servisinin ajanı, metotları veya hedefleri ile ilgilidir. Siyasi tehlike ise, operasyonun açığa çıkması, icracıların ilgili ülke kamuoyu ile karşı karşıya kalması ve siyasi misilleme tedbirlerine maruz kalınmasıdır. Ancak, dezinformasyon faaliyetlerinde delil çok az olacağı için ortaya çıkarılıp faillerinin suçlanması çok zor olur.
6. DEZİNFORMASYON OPERASYONLARI
a. Tarihte Dezinformasyon
Dezinformasyon, tarih boyunca yapılmış psikolojik operasyonlarda en önemli silahlardan biridir. 20 nci yüzyılda, kitle iletişim araçlarının gelişmesi, insanların habere, kontrol edilebilir vasıtalarla ulaşması, dezinformasyonu daha da güçlendirmiştir.
Günümüzde dezinformasyonu en çok kullananlar bilgiyi ve kitle iletişim araçlarını ellerinde bulunduran batılı ülkelerdir. Batılı ülkelerin, psikolojik operasyonlar esnasında kullandıkları dezinformasyon faaliyetlerinin safhaları vardır. Birinci safha kriz aşamasıdır. İkinci safhada hedef veya lider, kamuoyuna bazen vahşiliğe varacak şekilde kötü lanse edilir. Üçüncü safha hedefin, bireyler düzeyinde kötülenmesi; dördüncü safha ise zulüm ve gaddarlık hikâyelerinin üretilmesidir (Can, 2005: 119).
Otoriter yöneticilerin, iktidarlarını güçlendirmek adına kamuoyunu asılsız ve gerçek dışı haberlerle yönlendirmesi çok eski zamanlara dayanmaktadır. Geçmişin
her döneminde, o çağın şartlarına ve teknoloji
düzeyine uygun kitle iletişim araçlarını kontrol altında bulunduran liderler, 115
ürettikleri haberler vasıtasıyla tarihin akışını değiştirecek dezinformasyon başarılarına
imza
atmışlardır.
Bunlar
arasında,
modern
arkeolojinin
saptayabildiği en eski örneği, Mısırlılar ile Hititler arasında vuku bulan Kadeş Savaşı’na ilişkin yazıtlardır (Can, 2005: 120).
Milattan önce 13 ncü yüzyılda, Asi Nehri kıyısında bulunan Kadeş kentini Hititlerden geri almaya çalışan Mısır Kralı II. Ramses, emrindeki kuvvetlerle Suriye'yi işgal eder. Buna karşılık Hitit ordusunu Kadeş tepelerinin ardına saklayan Hitit Kralı Mutavalli, Ramses'in ajanlarının dolaştığı kente dezinformasyon yaymak üzere kendi ajanlarını gönderir. Ordunun kuzeyde, Halep yakınlarında bulunduğu yönünde yayılan asılsız bilgiler Mısırlı ajanlar tarafından Ramses'e ulaştırılır.
Bunun üzerine Asi Vadisi boyunca, Mısır ordusunu, dar bir yürüyüş kolu şeklinde ilerletmeye başlar. Gün batarken Kadeş kentinin dış sınırlarına ulaşan birinci tümen, büyük saldırıyı ertesi güne erteleyerek nehir kıyısında kamp kurar. Gecenin ilerleyen saatlerinde, dalga dalga ırmağı geçen Hitit Ordusu, Mısır ordusunu bozguna uğratır.
Bu baskın üzerine Ramses, yardımcı kuvvetlerin eşliğinde, kendisini savaş meydanından kurtarmayı başarır ve sağ kalan az sayıdaki adamıyla ülkesine geri döner. Utanç içindeki savaşçılarını tehdit ederek, suskunluk yemini ettirir.
Mısır'da büyük bir karmaşayla karşılanan Ramses, durumu örtmek için halkın arasına "büyük zafer"i ballandırarak anlatacak yalan ustalarını salar. Bununla da yetinmez, başta Karnak Tapınağı olmak üzere, bir dizi önemli yapının duvarlarına Kadeş Savaşı'nı aşama aşama anlatan hiyeroglifler nakşettirir. O günden bugüne, dünyanın en dayanıklı baskı sistemi olan bu kayıtlar, Ramses’in Kadeş Destanı'nı tarihe anlatmıştır.
Ancak, 19 ncu yüzyıla gelindiğinde, Anadolu Boğazköy’de (Hattuşaş) yapılan kazılarda ortaya çıkan kil dokümanlar üzerindeki hiyeroglifleri çözen
116
Fransız araştırmacı Champollion, Kadeş Savaşı'nı ilk olarak Mısırlıların perspektifinden okuyan ve bu bakış açısını doğru kabul eden arkeologlar gibi şaşırmıştır. Hititler bu hiyerogliflere göre, Kadeş'te Mısır yazıtlarının aksine yenilmeyip, çok kısa bir süre sonra Şam'a inmiş, bütün Güney Suriye'yi ele geçirerek, Ramses'in bölgeye uzun süre girmesine engel olmuşlardır.
b. Politik Dezinformasyonlar
10 Ekim 1990'da, Irak yönetiminin insan hakları ihlalleriyle ilgili görgü tanıklarının dinlendiği bir toplantıda, 15 yaşındaki Kuveytli bir kız kamuoyunu derinden etkileyecek ve Irak’a müdahaleye yeşil ışık yaktıracak bir açıklama yapar. Kuveytli bu kız, gözleriyle tanıklık ettiğini söylediği olayı şöyle anlatır: "Kuveyt el Addan Hastanesi'nde gönüllü hemşireydim. Bir gün Iraklı askerlerin ellerinde silahlarla hastaneye girdiklerini gördüm. Kuvözdeki bebeklerin bulunduğu odaya girdiler. Bebekleri kuvözlerden dışarıya çıkardılar ve onları koridorda ölüme terk ettiler." Üç ay boyunca, savaş başlayana kadar, bu haber gazetelerde, televizyon haberlerinde, radyo programlarında defalarca tekrarlanır. John MacArthur şöyle der: "ABD kamuoyu için hiçbir şey bir Kuveyt hastanesinde 312 bebeğin Iraklı askerler tarafından ölüme terk edilmesinden daha etkili olamazdı.” Sonrasında, kamuoyu bu kızın aslında gönüllü bir hemşire değil, Kuveyt kraliyet ailesinin bir ferdi olduğunu ve ifade verdiği sırada kendisine H&N şirketinden bir yetkilinin eşlik etmekte olduğu öğrenilir. Aralarında Uluslararası Af Örgütü'nün de bulunduğu insan hakları ihlalleri üzerine çalışan çok sayıda kuruluş, bu kızın ifadelerinin gerçekliği üzerinde yaptığı araştırmalarda doğruluğuna dair bir kanıt bulamazlar (Can, 2005: 122).
Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra akıllarda kalan görüntülerin en etkileyicisi başı petrole bulanmış karabatak kuşuydu. Ancak, daha sonra bu görüntünün Fransa kıyılarında karaya oturan petrol tankerinin çevre felaketinden dolayı ortaya çıktığı anlaşılmıştı (Can, 2005: 127).
117
Dünya kamuoyunu yönlendirme adına, Irak'a yönelik operasyonun hemen öncesinde, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, BM'de Irak'ın kitle imha silahlarıyla ilgili açıklamalar yaptı. Grafik ve animasyonlarla desteklenen görsel gösterimde Saddam'ın tüm dünyayı tehdit ettiği ve kitle imha silahlarını mobilize olarak kullandığı vurgulandı. Amerikan istihbarat kaynaklarına göre kitle imha silahları, kamyonlar ve tren vagonlarında saklanıyordu. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, bu bilgileri tüm dünyaya aktardı. Powell, NBC haber ajansına konuşmasında, "Irak'ın kamyonlar, trenlerle kitle imha silahı taşıma yeteneklerine sahip olduğu CIA tarafından kaydedilmişti. Ne yazık ki, bu çok yönlü kullanım imkânları üzerine bu bilginin zamanla doğru olmadığı ortaya çıktı" dedi. Irak'a müdahalenin ana sebeplerinden biri gösterilen kitle imha silahlarıyla ilgili olarak, BM'de yaptığı konuşma kadar, net olan konuşmasının devamında, "Irak'ın kitle imha silahları raporunu BM'ye sunduğumda, istihbarat kaynaklarının ortak yargısını içeriyordu. Bu istihbarat kaynağı hatalıydı. Yanlış yönlendirici bilgi tasarlanarak aktarılmıştı" (Can, 2005: 127). c. Medya Dezinformasyonları Günümüz çatışmalarında, savaş muhabirliğinin ötesinde, her askeri birliğe bir gazetecinin düşmesi ve gazetecinin haber çıkarabilme endişesi kaçınılmaz olarak dezinformasyonun doğmasına neden olmaktadır. Bu dezinformasyon bazen bilinçli, bazen de algılama kaynaklı nedenlerden olmaktadır. Birliklerde erleri bile haber kaynağı olarak gören bazı medya mensupları, aldıkları bilgileri reyting endişesiyle olgunlaşmadan haber yapmaları, kamuoyunun yanlış bilgilenmesine sebebiyet vermektedir. Bilinçli yapılan dezinformasyonda ise yalanlar politik ve sosyal hedefler hesaba katılarak söylenmektedir. 21 nci yüzyılda günümüz kamuoyunun şahitlik ettiği Körfez Savaşı'nın ilk günlerinde karşımıza çıkan yalanlardan bazıları şöyledir (Can, 2005: 128):
Basra'daki Şiilerin Saddam'a karşı beklenen ayaklanması, GMTV muhabirinin “Basra'da halk ayaklanması çıktı” şeklindeki asılsız haberiyle medyaya yansımıştı.
118
Savaşın başında Umm Kasr'ın alındığını ilan eden muhabirler, bu haberlerden çok sonraları kentte kontrolün sağlanması ile aynı haberi tekrar geçmek zorunda kalmışlardır.
Politikacıların ve medyanın merakla beklediği “kimyasal silah tesisi bulundu” haberini, 3 ncü Piyade Tümeni'yle hareket eden Jerusalem Post muhabiri Necef'ten bildirdi. Ancak askeri yetkililer bu haberi ertesi gün yalanlamıştı.
El Cezire'nin yayınladığı, ölü İki İngiliz askerinin görüntülerinden yola çıkan İngiliz gazeteleri, askerlerin vurularak idam edildiğini yazmıştı. Başbakan Blair’in de açıklamasından bir gün sonra, aileler, yetkililerin oğullarının çatışmada öldüğünü söyledikleri belirtmişlerdi.
İngiliz basınının “Tarık Aziz kaçtı” şeklinde yaptığı haber, aynı gün içinde Irak televizyonunda çıkmasıyla son bulmuştu. Savaşın başlamasından üç gün sonra İngiltere Genelkurmay Başkanı, Basra'yı savunan 51 nci Tümen'in teslim olduğunu, İngiltere Savunma Bakanı da, 51 nci Tümen'den 8 bin askerin ya teslim olduğunu ya da kaçtığını söylemişti. Ancak bu açıklamalar yapılırken 51 nci Tümen Basra’da bulunuyordu.
ç. Sansür
Vietnam Savaşı’nın başladığı yıllar, Amerika’da televizyon oldukça yaygınlaşmıştı. Şubat 1968'de Kuzey Vietnam ve Vietkong birliklerinin gerçekleştirdiği, Tet Saldırısı'ndan önceki dönemde, televizyon kuruluşları da yazılı basın gibi kamuoyundaki dengeleri gözlemleyerek, Vietnam Savaşı'nı destekleyen yayınlar yapmaktaydı. Ancak, Vietnam Savaşı’nın büyük bölümü kameraların görüntü alamadığı gece vaktinde cereyan etmiştir. Askeri operasyonlar, gece yapıldığından, gündüz kameraların görüntü alabileceği düşmanla doğrudan temas çok nadir gerçekleşiyordu. 1960'lı yıllarda, kameraların büyük ve hantal oluşu nedeniyle, taşıması kolay olmuyordu. Bundan başka, o yıllarda uydu iletişimi yeterince gelişmediğinden, çekilen
119
görüntülerin New York'a uçakla ulaşması 2-3 günü alıyordu. Bu dönemde televizyon haberlerinde, savaşın gerçek görüntüleri, yani vurulan, ölen insanlar, kan ve gözyaşı yoktu. Ulaştırılan görüntüler daha çok helikopterlerin iniş ve kalkışları, helikopterlerin kalkışı sırasında rüzgarın etkisiyle otların uçuşması, Amerikan askerlerinin intikal görüntüleri ve uzakta yanmakta olan Vietkong cephaneliklerinden gelen dumanlardan ibaretti. Bu da Amerikan kamuoyuna her şeyin yolunda gittiği ve zaferle sonuçlanacak bir barışa doğru gidildiği tablosunu çiziyor ve halkın savaşa olan desteğini artırıyordu. Aslında savaşın gerçek boyutları bu değildi, bu gizlenen boyutuydu. Zaten medyanın Tet saldırısının haberlerini vermesiyle birlikte, kamuoyu savaş karşıtı bir hale bürünmüş ve yönetime olan desteğini çekmiştir (Mutlu, 2003, 210-226)
d. Dezinformasyon Oyunları
CIA, bilhassa 1965 yılından sonra dış ülkelerde itibarını bir hayli yitirmişti. Uzak mesafelerde yaptığı gizli operasyonların söylentisine, bir de Sovyetler Birliği’nin başlattığı dezinformasyon faaliyetleri eklenince, ABD, batı ülkeleri açısından tam manada boy hedefi haline geldi. Sovyetler Birliği istihbarat ajansı KGB, bu durumdan faydalanarak, batı ülkelerinde yıpratma operasyonları düzenlemeye başladı. Eski ajan ve satın alınmış servis personeli vasıtasıyla CIA aleyhinde eylemde bulunarak, provokasyonel haberler yaymaya başladı. Haberlerin yanı sıra, kitap, makale ve gazete gibi yayın araçlarını provokasyonel amaçla kullanarak, ABD ve diğer batı ülkeleri hakkında dünyayı yanıltmaya ve istihbarat servislerini de yıpratmaya çalışıyordu (Gündoğdu ve Çelebi, 2005: 52).
Bu sırada iki CIA ajanının yazdığı tesirli bir kitap dünya kamuoyunu sarstı. Bu kitap, devlet sırrı sayılacak bilgilerle CIA’nin faaliyetlerini deşifre ediyordu. Ancak, ABD politikaları ve CIA’nin aktiviteleri düşünüldüğünde bu kadar pasif kalınmasının nedenine bakılınca anlaşılmıştır ki, meselenin aslı “Sovyetler'in Batı Dünyası'nda CIA aleyhindeki faaliyetlerini temelden çürütmek ve bilhassa artık bir sır teşkil etmeyen birtakım operasyonları temel alan bir kitap meydana getirerek dünya kamuoyunu bir yerde tatmin etmenin
120
yanı sıra, Sovyet provokasyonlarını da geçersiz kılmaktı.” (Gündoğdu ve Çelebi, 2005: 53). Yani kangren olmuş kolu keserek, yeni bir hayata başlamak gibi.
121
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SONUÇ
Psikolojik operasyonlar, düşünceleri değiştirme veya yöneltme amaçlı düzenlenen faaliyetlerdir. Müdahale etme veya savunma amaçlı refleks yaratılmasında, devletin savunma mekanizması içinde yer alır. Yönetimler üzerinde, olumlu veya olumsuz bir etki uyarmak için devletin bazı özel kurumları vasıtasıyla yapılır. Dış etkenlerden uzak olduğu için karar süreci hızlıdır ve sorunlara basit ve temiz bir çözüm bulma inisiyatifi fazladır. Düzenlenen operasyonlar, bir çatışma kadar can ve mal kaybına neden olmadığı için maliyeti düşüktür. Ancak, psikolojik operasyonların kontrolsüz yapılması demokrasiyi zafiyete uğratır ve kişilerin yönettiği bir devlet haline dönüşür. Psikolojik
operasyonların
en
yumuşak
olanı
propagandadır.
Propagandanın, haber akışının kontrolü, kamuoyunun idare edilmesi ve davranışların etkilenmesi amaçlarıyla kullanılması, insanlık tarihi kadar eskiye dayanır. Geçmişten günümüze propaganda, uygarlığın gelişimi ve ulus devletlerin ortaya çıkması ile birlikte mücadeleye dönüşen halka egemen olma güdüsü, propaganda temalarını işleten kitle iletişim araçlarının nitelik ve nicelik olarak hızla artması ve propagandanın insanlar üzerindeki etkisinin bilimsel tekniklerle artırılması çalışmaları önemli derecede etkilemiştir. Propaganda, bireylerin kanaatlerini etkilemede ve yönlendirmede çağın her türlü tekniğinin kullanılmasıyla yapılan bir girişimdir. Başarılı bir propagandacı
ise,
hedef
kitlenin
temel
inançlarını,
gereksinimleri,
heyecanlarını ve korkularını sezebilen ve bunlar üzerinde oynayabilen kişidir. Propagandada iki tür kaynak vardır. Açık kaynakların kullanılmasında en önemli husus, propagandacının, kullandığı materyallerinin doğruluğuna inanmasıdır. Asılsız kaynaklar kullanılarak etkili olabilmek içinse kuvvetli bir disipline sahip, yaratıcılık özelliği olan, taklit ve şaşırtma yeteneği yüksek insanlar kullanılmalıdır.
Propagandada net ve kesin bir sonucun alınması için verilen mesajın, kitlelerin içinde bulunduğu atmosfere uyması ve birey veya grupların birbirlerine paralel bir psikolojiye sahip olmaları önemlidir. Propagandanın kitlelere yönelik amacı, kitleleri düşmana veya karşı tarafa zarar verecek şekilde düşündürmeye ve hareket etmeye sevk etmektir. Propagandanın
doğruluğu
ve
inanılabilirliği
konusunda
güven
kazanmak çok önemlidir. Bu da sağlam temelli kaynaklar vasıtasıyla olur. Hedef kitleye verilen haberler, objektif ve gerçek olmalıdır. Düşmana ait doğru olmayan haberlerin gezdiği bir yerde, halkın güveneceği bir kaynak olmak propagandanın gücünü artırır. Kitlelerin kontrol altına alınması ve kazanılması güçtür. Bunu elde edebilmek için kitlelerin hassas yönlerini bilmek ve bunlar üzerine yönelmek gerekir. Propaganda araçları vasıtasıyla onlarla temas kurmak, haberleri doğru ve objektif olarak aktarmak, hedef kitlenin lisanını kullanmak, inançlarına ve değerlerine saygı göstermek ve onlardan kitlelere zarar vermeyecek şekilde faydalanmak, muhtaç olanların ihtiyaçlarını gidermek, sağlık ve eğitim faaliyetlerine destek olmak propagandacının kitlelerle ilişki kurabileceği bazı yaklaşım metotlarıdır. Propagandanın esası psikolojik temelli bir plandır. Hedeflenen kişi veya grupların ayırt edilmesi, gruptaki elemanlara yönelik seçilecek psikolojik hedeflerin
hazırlanması,
belirlenen
amaçlara
yönelik
eylemleri
gerçekleştirmek için gerekli teşkilatların kurulması, propaganda unsurları tarafından propaganda eylem ve aktivitelerinin hazırlanması, eylemlerin zaman ve mekân içinde azami verim alacak derecede yayılması, eylemlerin birbiri ile koordinasyonu, özellikle eylemlerin gerçekleştirilmesi esnasında oluşacak etkilerinin kontrolü bir program dâhilinde planlanmalıdır. Bir propaganda kampanyasını, yalın olarak bir propaganda türü içine sokmak mümkün değildir. Propaganda faaliyeti, propagandacı tarafından belirlenen amaca ulaşana kadar alternatifleri hesaba katılarak planlanır. Hedefe giden seçenekte propaganda türlerinin birisi veya hepsi olabilir.
123
Beyaz propaganda için kaynak, resmi ve güvenilirdir. Haberlerin nereden elde edildiğinin açık olarak verilmesi gerekir. Mesajlar titizlikle seçilir ve aktarılır. Güvenilirliğinden duyulacak endişe kaynağın açık olması nedeniyle başarısızlığa sebep olur ve hedef kitleyi gerçekleri anlatan yeni bir kaynak arayışına iter. Siyah propaganda, beyaz propaganda’nın tam tersidir. Asılsız kaynaklara ve gerçekle ilgisi olmayan haberlere dayanır. Kaynak her zaman için gizlidir. Özellikle başka bir kaynaktan aktarılıyormuş izlenimi verilir. Bu tür propaganda, gerçeği çürütmek, ortalığı karıştırmak, inançları sarsmak suretiyle yapılır. Gri propaganda, gerçek ile yalanın iç içe geçirilmesi suretiyle yapılır. Neyin gerçek, neyin yalan olduğu bilinemez. Düşman veya dost kimin tarafından geldiği belirlenemez. Kaynak gizli tutulur. Propaganda için seçilen tür veya türlerin, propaganda yapanın niteliği ile de ilgisi vardır. Bu ilgi, devlet, özel kurum, istihbarat ajansları, ordu gibi bir kimlik tanımlaması, stratejik seviye, taktik seviye gibi bir düzey tanımlaması ve hedef kitlede oluşturulmak istenen etkinin sınırlarına bağlı olabilmektedir. Propaganda, kitlenin dikkatini belli bir yöne kanalize etmek için bütün alanlarda öncelikle sadeliği sağlamaya çalışır. Öğretisini kanıtlamasını mümkün olduğunca açık bir biçimde belirlenecek, birkaç noktaya ayırmak ister. Propagandada kitleleri etkilemek için hazırlanan düşünceler sınırlı sayıda tutulur. Ancak, bu düşüncelerin tekrar edilmesi sürekli olmalıdır. Bu düşünceler çok basit bile olsa kitlelerin kanıksaması ve bilinçaltlarına yerleşmesi uzun sürer. Propaganda geçmişte var olan bir olay, düşünce, akım veya ülkü üzerine bina edilir. Öncesi olmayan bir konuda propagandayı geliştirmek çok zordur.
Ayrıca,
palavralardan
günümüzde
oluşmamakta
propaganda, ve
gerçeklerin
yalan
ve
inanılması
propaganda
güç
olamayacağı
varsayımı da anlamsız kalmaktadır. Propaganda, topluluğun, bireyler üzerindeki etkisinden yararlanır. İnsanlardaki genel eğilim, ait olduğu topluluğun düşüncelerini taşımaktır.
124
Bireyler çok nadir karşıt bir görüşü benimseyerek, grup dışı farklı bir tablo çizerler. Propagandanın, modern görüşleri kitlelere duyurarak, toplumun demokratikleşmesine hizmet ettiği söylenebilinirse de, bireyleri özgürce seçim yapabilme ve kanaat oluşturabilme imkânından mahrum bırakması ile bir çeşit paradoks halini alır. Uluslararası politikada mücadelenin son basamağı olan savaş olgusunun
yarattığı
risklere
karşı
duyarsız
kalmak
tehlikeyi,
ihmal
derecesinde ise kötü neticeleri doğurur. Soğuk savaş döneminde, başlayacak bir savaşın sonunda, kabule zorlanacak bir yenilgi, bir süper gücün dünyanın büyük bir kısmını denetimi altına almasına olanak verirken, çaresizlik içindeki diğerinin nükleer silahlarına başvurması ihtimali kaçınılmaz olurdu. Üçüncü bir seçenek olan psikolojik savaş ise, kimi zaman askeri faaliyetlere destekleyen bir araç, kimi zaman politikanın bir çeşidi, kimi zaman da topyekûn savaşın son uçtaki bir bilimi olarak ortaya çıkmaktadır. Psikolojik savaşın bir seçenek olarak kullanıldığını ispat eden üç belirgin özelliği vardır. Birincisi, barış ile savaş arasındaki uçurumun azalması; ikincisi, mücadelenin bozgunculuk veya kışkırtma yerine, beşinci kol faaliyetleri ile yürütülmesi; üçüncüsü ise yenilen veya zayıf kalan tarafın eğitilmesi olarak gösterebilir. Savaşta esas olan husus, düşmanın iradesini karşıt güç olmaktan, etkili bir engel oluşturmaktan çıkarmak, kendine bağımlı hale getirilebilmek veya mümkünse yok etmektir. Propaganda ile psikolojik savaşın birbirine karıştırılan diğer birçok tanımı vardır. Psikolojik savaş, propaganda değildir. Ancak birbirine yakın anlamları vardır. Psikolojik savaş, belirli ideolojik konularda, savunma stratejisi kapsamında, çatışma veya bunalım durumlarında ve özellikle de soğuk savaşta düşmanın maneviyatına, tutumuna ve azmine yönelik bütün alanlara girebilen bir faaliyettir.
125
Psikolojik savaşın hedefi, düşmanın iradesidir. Düşman iradesinin zayıflatılması ancak dolaylı yollardan yaklaşmakla mümkün olur. Hedef belirlenen ülkeye uygulanacak psikolojik operasyonlar, fark edilmeden gizlilik içerisinde yürütülmelidir. Öncelikle hiçbir düşmanlık emeli güdülmediği her fırsatta tekrar edilir. Dostluk ilişkileri ile samimiyet artırılır. Böylece hedef ülkenin savunma sistemi uyuşturulmaya ve bozulmaya çalışılır. Propaganda vasıtası ile de kendi güçlerinin karşı konulmaz nitelikte olduğu vurgulanarak düşmanın karşı koyma iradesi yıpratılmaya çalışılır. Düşmana, sistemin mükemmelliği ve üstünlüğü gösterilerek, kendi yönetimine karşı şuursuz bir hayranlık yaratmaya gayret edilir. Hedef ülkeye ait değerler ve yönetim tarzı sistemli olarak kötülenir. Psikolojik savaşla alınmak istenen ilk netice hedef ülke halkının, aydınlarının, yöneticilerinin muhakeme yeteneğini bozmak, mümkün olan en büyük boyutlar içinde insanları karamsar, ümitsiz, kendi değer ve sistemlerine karşı inançsız, saygısız ve güvensiz hâle getirmektir Psikolojik savaş akla değil, duygulara hitap eder. Duygular, tahrik yoluyla
istismar
edilerek,
kurulu
düzen
yıpratılmaya,
değerlerden
uzaklaştırılmaya çalışılır. Bu kırgın ve şaşkın insanlar, kendi milletlerine, devletlerine, kültürlerine yabancılaştıkları, küstükleri ve düşmanlaştıkları ölçüde uzaklaşırlar, düşman emelleri ve menfaatlerinin ülke içindeki sözcüsü haline gelirler. Topyekûn bir savaşta, psikolojik savaş, ulusal çıkarların elde edilmesini destekler. Düşmanın ekonomik, sosyal ve moral değerlerini tahrip ederek savaşma azmini yok etmek, düşman halkının psikolojisini alt üst etmek ve kontrol altına alınan yerlerde yaşamın yeniden tesis edilmesini sağlayarak güven telkin etmek birer destek olarak görülebilir. Psikolojik savaş, asla tahminler üzerine yapılamaz. Düşman ve kitleler hakkında sağlıklı bilgi olmaksızın yapılacak faaliyetler çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır. Psikolojik operasyonların üçüncü yöntemi ise dezinformasyondur. Dezinformasyon, kamuoyunu kandırmak amacıyla gerçek gibi gözüken, asılsız ve kışkırtıcı haber veya olaydır. Dezinformasyon, düşmanı, görmesini
126
istediği neticeleri yalan haberlerle beslemek suretiyle, yanıltmaya yönelik özel operasyonlardır. Dezinformasyon operasyonları içeriğine göre siyasi, askeri veya ilmi olabilir. Dezinformasyon
faaliyetleri
üç
temel
biçimde
gerçekleştirilir.
Bunlardan birincisi, halkın kafasını sürekli meşgul ederek, hükümet işlerine katılmalarını veya müdahale etmelerini önlemektir. İkincisi, gereğinden fazla bilgi sahibi insanlara yanlış bilgiler vererek, dezinformasyon için seçilen konunun sıklıkla işlenmesini sağlamaktır. Eğer bu yanlış bilgiler söz konusu kişiler tarafından kullanılırsa, bu kişilerin güvenilirlikleri zarar görecektir. Dezinformasyon faaliyetlerinin son şekli ise, yine çok fazla şey bilen insanları korku yoluyla etkisiz hâle getirmektir. Dezinformasyon, diğer psikolojik operasyonlardan farklı olarak her ülkede veya her kitleye karşı uygulanamaz. Düşmanla giriştiği klasik bir savaştan farklı olarak dezinformasyon faaliyetlerini uygulamak isteyen güç, kesin bir hedefe odaklanmış olsa bile, bulaşma yolu ile tüm dünyanın etkisi altına girmesini engelleyemeyebilir. Bu durumda kendi ülkesini, bu dezinformasyon faaliyetinin etkilerinden korumak ya da başkası için zararlı olabilecek bir faaliyetin kendisi için tehlikesiz olduğuna emin olmak için dikkatli davranmalı ve dünyayı iki farklı gruba sokmalıdır. Dezinformasyonun faaliyetlerinin başarılı olması için, seçilen hedef ile kısmi bir işbirliği içinde olmalı ve kitle iletişim vasıtaları özgürce kullanılmalıdır. Dezinformasyon faaliyetleri uzun bir süreç gerektirir. Birkaç ay veya yıl içinde başarıya ulaşılamayabilir. Psikolojik operasyonlarda iki tür tehlikenin varlığı söz konusu olabilir. Tehlike ya operasyonel, ya da siyasidir. Operasyonel tehlikeler, bir istihbarat servisi ajanı, metotları veya hedefleri ile ilgilidir. Siyasi tehlike ise, operasyonun açığa çıkması, operasyonu icra edenlerin ilgili ülke kamuoyu ile karşı karşıya kalması ve siyasi misilleme tedbirlerine maruz kalınmasıdır. Ancak, dezinformasyon faaliyetlerinde delil çok az olacağı için ortaya çıkarılıp faillerinin suçlanması çok zor olur.
127
Psikolojik operasyonlar, maliyeti düşük, etkisi fazla, planlaması zor, icrası
kolay
olan
faaliyetlerdir.
Her
devlet
psikolojik
operasyonlara
başvurmaktadır. Ancak, başarı elde edenler bunu bir teori kapsamına alarak devlet mekanizması içine yerleştirenler olmuştur. Türkiye’de stratejik anlamda psikolojik harekat faaliyetleri Milli Güvenlik Kurulu bünyesinde planlanmakta ve icra edilmekteydi. 2003 yılında yapılan değişiklikle bu sona erdi. Şu an itibariyle Türkiye’de stratejik seviyede psikolojik harekat faaliyetlerinin planlandığı ve icra edildiği bir organ bulunmamaktadır.
128
KAYNAKÇA AKAR, Atilla. Komploların Yüzyılı Yüzyılın Komploları, İstanbul,Timaş Yayınları, 2003. AKYOL, Hüseyin. Modern Ajitasyon ve Propaganda, İstanbul, Pelikan Yayınevi, 1996. ALKAN, Necati. Psikolojik Harekât Terörizm ve Polis, Ankara, TEMÜH Dairesi Başkanlığı Yayınları No: 5, 2000. ATAY, Mehmet. “Bölücü-Yıkıcı Terör Eylemleri ve Gerilla Savaşı ile Ayaklanmaları Bastırmada Uygulanan Özel Operasyon Teknikleri (Örtülü Faaliyetler Konsepti)” Strateji Dergisi, Ankara, Sayı 4, 1995, 25-33. ATAY, Mehmet. “Millî İstihbarat’ta Gizli Operasyon Teorisi - Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA)’nın Gizli Operasyon Politikalarının Gelişimi”, Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi, İstanbul, Yıl 2, Sayı 8, Güz 2003, 82-87. ATAY, Mehmet. “Rusya Gizli Servisi KGB’nin İstihbarat ve Casusluk Faaliyetlerinin Felsefi Prensipleri”, Jeopolitik Stratejik Araştırmalar Dergisi, İstanbul, Yıl 3, Sayı 10, Bahar 2004c, 44-49. AYDIN, A. Kürtler, PKK ve Öcalan, Ankara, Kitap Yayın Dağıtım, 1992. AYTEKİN, Mehmet. Psikolojik Harekat ve İstihbarat Desteği, Strateji İstihbarat Bülteni, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 2001. BARGHOORN, Frederich C. Soviet Foreign Propaganda, New Jersey, Princeton University Press, 1964. BARRON, John. KGB (Çev. Celal Bayrak), İstanbul, Nebioğlu Yayınevi, 1974. BAŞTÜRK, Rabi. Psikolojik Harp ve Kültür Savaşları, İstanbul, IQ Yayınları, 2005. BEKTAŞ, Arsev. Siyasal Propaganda, İstanbul, Bağlam Yayınları, 2002. BITTMAN, Ladislav. The New Image-Makers Soviet Propaganda & Disinformation, Washington, Pergamon-Brassey’s International Defense Publishers, 1988. BROWN, J.A.C. Beyin Yıkama, (Çev. Behzat TANÇ), İstanbul, Boğaziçi Yayınları, 2000. 129
BOGART, Leo. Cool Words, Cold War : A New Look at USIA's Premises for Propaganda, Washington D.C., American University Press, 1995. BOGLE, Lori Lyn. The Cold War, New York, Routledge, 2001. CAN, Faruk. Bilgi Cağının Güdümlü Silahı Medya, İstanbul, Alfa Yayınları, 2005. CHOMSKY, Noam. Medyanın Kamuoyu İmalatı, İstanbul, Chivi Yayınları, 2004. COLE, Robert. International Encyclopedia of Propaganda, Chicago and London, Fitzroy Decrborn Publihers, 1998. CLEWS, John C. Nasıl Aldatıyorlar? (Çev. Necip Durusoy), Ankara, Kardeş Matbaası, 1972. ÇEŞME, Ahmet. Psikolojik Harekat ve PKK, İstanbul, IQ Yayınları, 2005. DOMENACH, Jean-Marie. Politika ve Propaganda (Çev. Tahsin YÜCEL), İstanbul, Varlık Yayınları, 2003. DUBNIC De and Vladimir REISKY. Communist Propaganda Methods: A Case Study on Czechoslovakia, Frederick A. Praeger, 1960. EKER, Kemal. “Psikolojik Savaş ve Genel İlkeleri”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Ankara, Sayı: 275, Eylül 1980, 58-64. EKER, Kemal, “Propaganda ve Genel İlkeleri”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Ankara, Sayı: 279, Eylül 1981, 91-100. ERENDİL, Muzaffer. “Psikolojik Harp ve Millî Güvenlik”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Ankara, Aralık 1980, 10-16. FINCH, Lynette. “Psychological Propaganda: The War of Ideas on Ideas During the First Half of the Twentieth Century”, Armed Forces And Society, New Brunswick, Volume: 26, Spring 2000: 367-387. FM 33-1 Psychological Operations (1990). FM 3-05.30 Psychological Operations (2000). FM 31-20-3 Foreign Internel Defense, Headquarters Departmant of the Army, Wahington DC, 1994.
130
FM 34-3 Intelligence Analysis, Department of the Army, 1990. FM 90-8 Counterguerilla Operations, Department of the Army, 1986. FM 100-20 Military Operations in Low Intensity Conflict, Washington, 1990. GÜLLAPOĞLU, Fatih. Tanksız Topsuz Harekât, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1991. GÜNDOĞDU, A. Hadi ve A. Cemil ÇELEBİ. Gizli Harp Misyonu ve Dezenformasyon, İstanbul, IQ Yayınları, 2005. HART, B. Liddel. Strateji Dolaylı Tutum (Çev. C. ENGİNSOY), Ankara, Gnkur Basımevi, 1973. HOFFMAN, Michael. Secret Societies and Pshchological Warfare, Independent History and Research, 2001. Hy Rothstein, Psychological Operations and Deception I-II-III, California, Naval Post Graduate, 2002. “Influance”, Oxford Advanced Learner’s Dictionary of Current English, Oxford, 1988: 437. İNAT, K., B. DURAN ve M. ATAMAN, Dünya Çatışma Bölgeleri, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 2004. JACKALL, Robert. Propaganda, London, Macmillan, 1995. JOHNSTONE, Diana. Ahmakların Seferi Yugoslavya, NATO ve Batının Aldatmacaları (Çev. Emre ERGÜVEN, Ergin BULUT), İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 2004. JOWETT, Garth and S. Victoria O'DONNELL. Propaganda and Persuasion, Thousand Oaks, Sage Publications, 1999. KAPFERER , Jean Noel. Dedikodu ve Söylenti, İstanbul, İletişim Yayınları, 1992. KALAYCIOĞLU, Ferit. “Yıkıcı Psikolojik Tesirlere Karşı Psikolojik Harekât İlkeleri”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Ankara, Sayı: 279, Eylül 1981, 101-108. KARALI, Hamit. Medya İmparatorluğu, İstanbul, Truva Yayınları, 2005.
131
KAYABALI, İsmail ve Cemender ARSLANOĞLU. Propagandanın SosyoPsikolojik Temelleri, Ankara, Ongun Kardeşler Matbaacılık, 1983. KEITH, Jim. CIA`den Medya`ya Kitlelerin Kontrolü, İstanbul, Nokta Kitap, 2005. KNOTT, F. Stephen. Secret and Sanction, Covert Operations and the American Presidency, New York, Oxford, Oxford University Press, 1996. KOPPES, Clayton R. Hollywood Goes to War: Patriotism, Movies and The Second World War, London, Tauris Parke, 2000. LABIN, Suzanne. Komünist Propaganda Taktikleri, Ankara, Altınoluk Matbaası, 1972. LORD, Carnes and Frank R. BARNETT. Political Psycholoical Operations, Washington, NDU Press, 1989.
Warfare
and
MEGRET, Maurice. Psikolojik Savaş (Çev. Semih TİRYAKİOĞLU), İstanbul, Varlık Yayınevi, 1972. MEYER, Thomas. Medya Demokrasisi, İstanbul, Kültür Yayınları, 2004. MUTLU, Mustafa, Savaşlarda Kamuoyu Oluşumu, İstanbul, Okumuş Adam, 2003. NUTTER, John Jacob. CIA`nın Karanlık Operasyonları, İstanbul, Güncel Yayıncılık, 2005. ORLOV, Alexander. İstihbarat ve Gerilla Harbi El Kitabı, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1964. ÖZDAĞ, Muzaffer. Örtülü İstila ve Psikolojik Savaş (Der. Çetin Güney), Ankara, Avrasya-Bir Vakfı Yayınları, 2003. Okyanus Ansiklopedik Sözlük, İstanbul, Pars Yayınları, 1972. ÖZSOY, Osman. Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma, İstanbul, Alfa Yayınları, 1998. ÖZSOY, Osman. Politik Propaganda Teknikleri, İstanbul, Alfa Yayınları, 1999. ÖZKAYA, Ömer. CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları, Ankara, IQ Yayınları, 2004. 132
PARLAR, Suat. Kontrgerilla Kıskacında Türkiye, İstanbul, Bibliotek Yayınları, 1997. PATTERSON, Andrew. Dez-Enformasyon Çağı, İstanbul, Nüans Yayıncılık, 2005. “Politika”, Merriam-Webster 10.06.2004 Psychological Operations During Desert Shield/Storm Operational Analysis, Macdill Air Force Base, Florida.
a
Post-
RADFORD, Benjamin. Medya Nasıl Aldatıyor?, İstanbul, Güncel Yayıncılık, 2004. RADVANYİ, Janos. Psychological Operations and Political Warfare in Long-term Strategic Planning, Praeger Publishers, 1990. RAMPTON, Sheldon. Weapons of Mass Deception: The Uses of Propaganda in Bush's War on Iraq, New York, Jeremy P. Tarcher/Putnam, 2003. RIKER, William H. Siyasi Manipülasyon Sanatı, İstanbul, Nehir Yayınları, 1997. ROBB, David L. Hollywood Operasyonları (Çev. Sinan Okan), İstanbul, Güncel Yayıncılık, 2005. ROOSEVELT, Kermit. Karşı Darbe (Çev. Bedirhan Muhib), İstanbul, Nehir Yayınları. SALMINEN, Esko. The Silenced Media: The Propaganda War Between Russia and The West in Northern Europe, New York, St. Martin's Press, 1999. SAN, Cevdet. Komünist Darbeleri ve Karşı Tedbirler, Ankara, Türkiye Ticaret Odaları Birliği Matbaası, 1965. SARISAMAN, Sadık. Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Cephelerinde Beyannamelerle Psikolojik Harp, Ankara, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 1999. SCHILLER, Herbert. Zihin Yönlendirenler, İstanbul, Pınar Yayınları, 2005. SERGE, Victor, Militana Notlar, İstanbul, Ant Yayınları,1971.
133
SHANAHAN, James. Propaganda Without Propagandists?: Six Case Studies in U.S. Propaganda, Cresskill, Hampton Press, 2001. SHACKLEY, Theodore. The Third Option: An American View of Counterinsurgency Operations, New York, Reader’s Digest Press, 1981. SHULKSY, N. Abram. Silent Warfare, Washington, Brassey, 1993. SNYDER, Alvin A. Warriors of Disinformation: American Propaganda, Soviet Lies, and The Winning of the Cold War: An Insider's Account, New York, Arcade Pub, 1995. ST 31-201 Special Forces Operations, US Army Institute for Military Assistance, North Carolina, 1979. STRANGELOVE, Dr. Propaganda 101, A Public Domain Work, 1998. TARHAN, Nevzat. Psikolojik Savaş, İstanbul, Timaş Yayınları, 2003. TREVERTON, F. Gregory. Covert Action The CIA and The Limits of American in The Postwar World, London, I. B. Tauris, 1988. TREVERTON, F. Gregory. “Covert Action and Open Society”, Foreign Affairs, 65, 5, Summer 1987. TURGUD, Hüseyin. Gizli Düşman Faaliyeti, Ankara, E.U. Basımevi, 1954. TURGUD, Hüseyin. Psikolojik Harp ve Psikolojik Savunma, Ankara, E.U. Basımevi, 1955. VAROL, Ahmet. Emperyalizmin Oyunları, İstanbul, Seha Yayıncılık, 1990. VICTORIAN, Armen. Beyin Kontrolü, İstanbul, Timas Yayınları, 2003. VOLKOFF, Vladimir. Set-Up: A Novel of Disinformation, New York, Arbor House, 1985. WOODWARD, Bob. Veil: The Secret Wars of the CIA 1981-1987, New York, Simon and Shuster, 1987. ZEPEZAUER, Mark. CIA’nın Büyük Operasyonları, (Çev. Hasan Bögün), İstanbul, Kaynak Yayınları, 1996.
134