/
Gl ]
.., -
1Clt{(Q� qryo�ı)
(�
GÜNDÜZ VASSAF • Tarihi Yargılıyorum
GÜNDÜZ VASSAPın kh:aplan: Ctnnttın Dibi, Ctlıotllt'lllt! Ovga, � Scsimitı Duyıır madılı/Avnqxı'dG Tılrit lKi Çootlılatı, Zdı4 \t ülı4 Tatlai Ncdirl Nt Dtgildir?, Anntm Bdltu, 'fO Yıl Onu 40 yıl Sonnr Amcnlıa • Rı.sya, Tarilıl Yaıgılıyonun.
lleı.işlm Yayınlan 1233
•
Çagdaş Tllrk.çe Edebiyat 167
ISBN-13. 978-97>-05-0504-1 � 2007 Iletişim Yaymalık A. S.
I. BASKI 2007, Istanbul (5000 adet)
2. BASKI 2007, Istanbul (3000 adet)
EDfTOR Kıvanç Koçak KAPAK Hakkı Mısırh�lu KAPAKTAKI RESIM Dalgıçlann 1985\c keşfettigi, Marsilya yakınlannda bltlutıan. girişi deniz alundan olan Cosquer Magarası'ndan 27.000 pl Oncc yapılmış el resmi KAPAK FILMI Mat Yaptm UYGUUMA Hllsnıl Abbas DOZELTI Ceren Kınık
MONTAJ $ahin Eyilma BASKI � OLI Sena Ofset Uet:işim Yayınlan Binbırdirek Mcydaru Sokak Iletişim Han No. 7 Cagaloglu 341221stanbul Tel: 212.51622 60-61-62• Faks: 212.5 1612 58 e-maU: Uctisim®ilctisi.m.com.tr web: wwwileıisim.com.tr •
GÜNDÜZ VASSAF
Tarihi Yargılıyornın
..
l
l
e
t
ı
,
ı
m
Boıim için tarihi şiirsellqtiren Babam Dr.
Ethtm Vassaf'a
Bu kıtap Harvard Ünrversitesı Ortad<>Qu �rmaları
Merkezi'nde 3 Mayıs 2006'da ve Sofya Üniversite si'nde düzenlenen Krıminoloji Kongresi'nde 29 AQus tos 2006'da verdKjım ko,uşmalann birleştirilmiş ve
genişletılmış şeklidir. Beni bu toplantılara davet et mekle metnın oluşmasının yolunu açan Cemal Kafa. dar. lenore Martin ve Paolo Giulinı ıle yazdıklarımın kilapiaşmasını öneren Selçuk Esenbel'e, metnı oku yup düşüncelerini paylaşan Engın Akarfı. Leyla Kayhan ve Betül Tanbay'a, kapak ıasanmı içın Hakkı Mısırfı<>Q Iu'na teşekkür ederim. Tabii ki hata. eksık, göze, kula Qa hoş gelmeyen ne varsa sorumlulugu bana ait.
"Tarihin bizi donattıgı kıt malzemeyle insanı yargtlamayı kesinlikle reddediyorum." Mahatma Gandhi
lÇlNDEXlLER
Önsöz
__ ___ _ ______ ____
lJ
I. TARİH VE TOTALlTARlZM Merlıumu Nasıl Bilirdi.niz?
·..··-··-16
___ _
-·---
Tarihi Ununuran Devletlerle Devrimler
17
Terzi Tarihçiler
_20
Ulusal Masallannıud.a "Öteki"nin Kadi GWıey Afrilıuı
lsrail
23
--
.-25
BitmtJı TüJı�nrruJı Bilmeym Başlıuı OmtJılcr
6
9
Ve Magdurlar Ulusal Masallanmızda Kendimizin Katli
··-.3 1
·---··---··
Kimi n Kalıramanbn?
_32
Kim.lerdensiniz?
.35
Ulusal Tarihin Tarihe Dire
7 -·40
----
Tarih Ne lşe Yarar? Şizofren Kimlikli Tarlhim.iz
___
42
Yanndan Bakınca Bizim Neytınlı tlginç?
#
____ __
..·-··-········- -·---- .. .. 4-7 Babamın Sesi Çivi Yazısı Nano Teknolojiye Karşı_·-- -----·-·-·-···4 · 8 .50 Tarih Gizleniyor, Tarih Kayboluyar Totalitarizınin ineesiyle Kabası.... _52 Hayalet Zcplinler ..52 ...53 Bey� Saray'a Göre Tari Parayı Basan Tarih Yazar: -·-·--.... . ._54Scmıaymin Tarihçilige Soyunması . SOzden Yazıya, Yazıdan Söze·--···-. ...56 -· - ·-··· ··
-·
-·····
--···
_
___
_
Yazı Ozgürlükten, Söz Totalitarizmden Yana
58 6Q
Yahoo, Google, Microsoft: Bilgj.nin Tekelleşmesi
___
Ben Ben miyim?: Postmodernizm ve . ...67 Gerçege Güvenin Sarsılması - ............. ---·-·-- ...68 Tarihe Karşı Tarihi Korumak.... ---·-·-·-·--
_ _ . .. __
.• - . . -....
70
Ozel Hayatın Sonu__ --- - - - - u. TAR1Hl YARGIUYORUM
H
Herodot'tan Günümüze Tarih Eleştirisi
__
Barışı Yazmayan Tarihçiler, Savaş Düşkünü Efsaneler Eskimalarda Savaş_ _ _ __
80 _
86
"Geçmişi Denetleyen Gelece� Denetler" 21. Y üzyılda Demokrasi: "Non Titulo, Sed Exercitio Talis?"
,,_____ ___ _ _ _
21. Yüzyılda Dm
83
87 ..90
__
...92
Bayraklı Köktencilik ..95 Tek Tannb Dinlerden, Tannlı, Tannsız Yeni Diniere ..97 Homojen Bau, Heterojen Dünya_. 100 Tarih Efsane, Efsane Gerçek Olunca.. . . _ ... . .._102 Tarihte Bueym Rolü: Galüeo, lran Şahı.. . Ben.... _ .........- .......
_ ..
___
Anna Karenina Tarihi ···· · -·····-
--·-·····-·· · - -···· · -----···-- 104
---·
- · ··· ·-·· -··· - ·-· ·--···-······--- - _ı 07 Haklı Savaş Patolojisi . · ····· ···· · ···_ _
Dev Aynasında Ulusal Tarih__
_ııo
Insanın Insana Vahşeti: Kahtımsal mı? Kültürel mi?
_ı 14
Tanm Toplumu ve Otesi: Hiroşima'dan Sonra Gülme Dersleri ······-··-···· -·-·-·-·- ··· -· -·- · ·············120 Biz mi Savaşıyoruz , Bizi mi Savaşunyorlar? 122 İnsanın Olağ.ınüstü Başansı
126
__
lnsanın Insanı KötOlemesL--·----
··--_
-
_
._128
-·-· · · ..··-·-· . 129. .. Kimlik Peşinde Kıyamet_.......... ....-.... ..... .......... ·Dönme Dolaplarda OzgürlOk _130 Asya'da An Ehlileştiren, Afıib'da Zebrayı Niçin Ehlileştirmedi? __132 "Savaşta Ne Yapun Baba?"-···--· ·-..·· -·-· . . ..........................................._135 .. ..
_
Bir Varmış Bir Yokmuş, Almanlar Otoriter, Amerikalılar Demokranruş ...
136
_
__
Tuvaluluyuz Hepimiz: Uyumlu insanın Aymazlıgı Cephede Piknikten Cephesiz Savaşlara... .... . .. ... .... Dünya Gibi 10.000 Gezegen--·· -·
_138
... -.. 142
_
--146
----··
Sonsöz
_______
KAYNAJ<ÇA_ ·--· -·---- -·- ·---·· -·-- ..···-- -·
---
_151
-- _153
Onsöz
Dünyada kaç yerde kaç savaş var bilmiyoruz. Katliamlar, kınmlar sıradanlaşu. Tarihe baktıgımızda, asngım asnk, kestigim kestik, impara torluklarl.a diktatörlükler, kaotik donemterin çaresizligi üzeri ne yükselmiş. Açlıgın, korkunun kol gezdigi dönemlerde sı gınmışız umutsuzlu�muzu seferber edip sırtım r za binen re jimlere. Zamanında kervanlann geçtigi topraklarla, gemilerin
yelken açtıkları denizleri deneLleyenlerin küreselleşen düna y sı yeni lotaliter egemeniikiere gebe. Nicedir içimize inim inim işlenen, işletilen, çaresizligimiz olmuş düzen ugruna bi zi özgürlüklerimizden vazgeçiren. Eli kulagında mı yeni dO:nya imparatorluklanyla dikta LOrler? Ezberimizi tekrarlamakla yetinir, dünya çapında sari bir hastalıga yakalanmış gibi "ah başımıza neler neler geldi" diye dövünmemizi, bükemedigimiz eli öpmeyi sürdürürsek, evel. Bu kitabı bunlan söylemek, hepimizin bildiklerini bir ke.z daha tekrarlamak için yazmadım. What is History? (Tarih Nedir?) adlı kitabında E.H. Carr, "Tarihi tanımadan tarihçi yi tanıyın" diye bizi uyanr. Tarihçiyi tarumak, geçmişimize hangi aynalann tu tuldugıt na bakmak demek. Dünyanın neresinde, kim olursak olalım, tarihimize nasıl 13
baku�ımız1 gözden geçirdigim bu kitapta kendimizi yargıla mamızı yargılıyorum. Yargıladıgtm tarihimiz degil, tarih di ye ne bildi�imiz. Tarihimize bakıp "biz buyuzn diye sunulanlan sorguluyo rum. Geçmişimizin nasıl tanıtıldı�ının, kendimizi nasıl ta nıdıgımızın, toplumsal evrimimizi engellerligine inanıyo rum. Tarihten özgürleşerek yeniden tarihimize bakmamızı öneriyorum. Asırlardır sürdürdügümüz alışkanlıktarımız dan kurtulup, kendimize farkh bakmaya başlamamızta, ne reden gelip nereye gittigimizin serCıveninde, yaşadıgımız ta rihin de yolunu degiştirebiliriz. Tarihimize bakıp aramızdaki farklılıklan abarurken, bizi birleştiren insanlıgunızın hayret verici gücünü, teker teker ve hep birlikte neye muktedir oldugumuzu yadsıyoruz. Tarihin zaman tünelinde geriye do�ru yolculugumuz he pimiz için aşagı yukan aynı. Lafı uzatmaya gerek yok. Dün yanın neresinde, ne zaman dogmuşsak dogalım, anneleri miz, babalarımız, dinlerimiz, devletlerimiz bize bir geçmiş giydiriyor. Onlar giydirdikçe biz de ha babam giyiniyoruz. Çogumuz, geçmişin elbiselerini günümuz terzilerinin dik mesini yadırgamadan kabullenmekle kalmayıp, elbiseleri ınizi bedenimizden ayın bile edemiyoruz. Tarih, giydiklerimizin, bize giydirilenlerin, üstümüzdeki leri yenileyip, degişmemiş sandıgmıız eskilerimizi sandık lardan çıkanp tekrar giyinmemizin öyküsü. Örtünme Lutkunlugumuzun telaşında kendimizi görmez, görmek istemez olduk. "Biz" diye, birbirinden farklı, birbir lerine zıt gOn1ntülerimizi benimsedik. Görüntülerimizle çarpışuk, görüntülerimizi savaşurdık. SoyunaiLm. Soyunalım ki bizi giydirenlerle yCızleşelim, kendimizi gOrebilelim. Tekrar giyineceksek. istedigirniz gibi giyinebilmemiz için gene de soyunmamız lazım. Boston, Nisan 2007 14
l. T ARlH VE TOTALlTARlZM
Merhumu Nasıl Bilirdiniz? Gelecegln tarihçileri bugünü nasıl yazacaklar? Müslümanların cenaze törenlerinde cemaate sorarlar "Merhumu nasıl bilirdiniz" diye, ardından herkes hakkını helal eder. Tarihe geçmek arzusu benzer bir şey olmalı; iyi bilinmez sek hiç olmazsa kötü şeyler söylenmesin. Amerikalı psikiyalrist Robert jay Lifton ..Ölümsüzlugu müze inanmamızın dört yolu vardır," der. "Kalıtımsal olümsüzlükte çocuktanrnız, torunlanmızla gelecekte varlı gımızı sürdünl nlz. Dini Olümsüzlükte, cennette yaşamanın, Nirvana'ya ulaşmanın vaadi vardır. Müzisyenler, mimarlar, maternalikçiler buluşlan, eserleriyle Olümsüzleşir. Devrimci Olümsüzlükte, hepimiz bir şeyi yapıp yapmamak, söyleyip soylememekle, tarihimizin tek tek belirleyicileri oldugumu zun bilincındeysek, ilelebet var olacagız demektir." "Gelecegin tarihçileri bugünü nasıl yazacak?" sorusunun cevabı, devlet başkanlanndan imihar bombacılarına kadar bireyin, tarihe geçmek, ölümsüzlük ihtirasıyla da ilgili. 16
Gene de çogumuz gündelik yaşamlanmızın girdabmda anlık, geçici tepkilerle yaşamımızı sürdürürüz. Öyle de istenir. Çogu zaman ancak birilerinin işine geldi ginde, çıkarlan tehlikeye girdigi.nde, bize tarihi sorumlulu gumuz hatırlatılır. Bostan'un ileri gelen tüccarlarıdır, şehrin limanında işsiz güçsüzleri, içip içip gelişigüzel başkaldıran tayfalan özgür lük ruhuyla ateşleyip İngiltere'ye karşı bagımsızlık savaşına seferber eden. ABD tarihine özgürlük için savaştı diye adı geçenler; john Hancock gibi vergi ödemek istemeyen ka çakçı tüccarlann menfaatleri adına galeyana getirilip, İngi lizlerin mallannı yagm alayan, gemilerdeki çayı denize dö kenler, Boston limanında kol gezen çetelerdir. Yalan, eksik ve yanlış bilgilendirme yöntemleri, Hitler'in propaganda bakanı Goebbels'le tarihimizde ilk kez sistema tik bir şekilde uygulandı. Günümüzde bu yöntemler, küre sel ısırıma olmadıgını iddia eden petrol şirketlerinin halkla ilişkiler adı altında yürüttükleri kampanyalardan, ABD'li başkan adaylannın paketlenip piyasaya sürülmesine, terö rizme karşı yaratılan paranayaya kadar sıradan uygulamalar. Olanlan ne kadar eksik, yalan yanhş da bilsek, tarihimizi yaratanlann, tarihe geçmek için çırpınaduranlann var say dıklan bir şey var. tleride tarihçiterin günümüzü degerlen direbilmek, anlayabilmek için ellerinde yeterli derecede malzeme olacagı. Oysa bugün biz ne yaparsak yapalım, ya nna
izi kalrnadıysa, tarihin parçası olamayacagız demektir.
Gelecegin tarihçilerinin, bıraktıklarımıza ulaşmasımn önünde ne gibi engeller olabilir?
Tarihi Unutturan Devletlerle Devrimler "Tarih yazmakta" iki deneyimim oldu. Biri TOrkiye'de psikoloji tarihi, digeri annemin hayatı. tkincisini yazmama, 17
12 Eylül ve YÖK'le birlikte Bogaziçi Üniversitesi'nden istifa etmeden Once Şerif Mardin'le yapugımız bir sobbette, onun, T ürkiye'de biyografı, otobiyografi yaztınının yok de necek kadar az oldugunu söylemesi destek oldu. Eski Yu nan'da, Roma'da otobiyografi varken ilk Türkçe otobiyogra fı ancak 16. yüzyılda Yeni Delhi'de yazılan Babiirname. Son yıllara kadar da bu tür kitaplar yazılmazdı. Neden diye düşündügürnde aklıma şunlar gelmişti. Cumhuriyet'in ilk ytllannda kimin biyografısi yazılabilir di ki? Paşalan, padişahlan yazacak olsamz, onlar vatan haini bi liniyor. Kadılan, hocalan yazsanız, onlar da gerici. Geçmişi ni, yeni yarattıgı yan miwloJık bir sis perdesiyle Onüp süs leyen genç cumhuriyet yarına bakıyor. Tarihini sıfırdan baş lauyor. Tek tük biyografi çahşmalannın en bilinenleri Fatih Rıfkı Atay, Şevket Süreyya Aydemir gıbi Ataturk'ün maiye tinde çalışaniann Atatürk'ü aniatmalan ki, onlar da, konu ya mesafe alamadan, arşivten araştırmadan yazılmış methi ye düzeyinde. Biyografı eksikliginin nedenleri arasında, bu tür eserlerin cemaatten cemiyete geçmiş toplumların ürünu oldugu da düşünülebilir. Toplulugun men[aati ugruna, cemaaue var olamayan veya sindiriJen birey, cemiyetin ürünu. Njal� Sa
ga, Mahabarat.a gibi lzlanda ve Him efsaneleri, her ne kadar bir kişinin macerasını dile getiriyor olsa da, asti anlaulan, bir cemaatin dünyası, adetlen, yaşadıktan. Her şeyin payla şıldıgı cemaatte ihtiyaç duyulmayan birey, ancak yalnızlaş masına olanak tanınan cemiyette sivriliyor. Don Kişot'la bir likte romanın tarihsel çıkışından da bildigirniz gibi, birey cemaatlere degil cemiyetlere Ozgü. Cemaanen cemiyete ye ni geçmekte olan, hem de geçmişini silerek yeni bir tarih yazmına başlanan Cumhuriyet'te, biyografiye yer yoktu. Ancak şimdi, aradan neredeyse yüz yıl geçtikten sonra, 18
Türkiye'de yeni kuşaklar Osmanlı tarihçisi olabilmekte, ki tap raflarımızda biyografiye, otobiyografiye rastlanmakta. Geçmişin yükünden kurtulmak isteyen Cumhuriyet,
gü
cünü geçmişinden degil gelecege inancından alarak yola çıkmak istedi. Benim gibi, anne babalan Osmanlı lmpara torlugu'nda dogup büyürlükten sonra (babamm dogumu 1898, anneminki 1904), Cumhuriyet'te yaşayan, yaşlanan larm çocuklan bilecektir. Annem de babam da, Rumeli kö kenli. lkisi de, 1948 Birleşmiş Milletler tanımına göre soy kmm sayılabilecek Balkan'lardaki Müslüman-Türk katli amından söz etmezlerdi. Tıpkı Osmanlı'nın son yıllannda ki, gene aynı tanıma göre, Ermeni soykınmından söz etme dikleri gibi. Bugün, kimliklerini mazlum olmakla özdeşti renlerin yaptıklannm tersine, Cumhuriyet'in ilk kuşagı, bir tek kendi felaketlerinden söz edip, "Bizim canımız can, on lannki patlıcan" demedi. Geçmişle ugraşmadılar. Yanna bakolar. Türkiye Cumhuriyeti, tarihin sıfırlanmasının tek ömegi degil tabii. Fransız, Sovyet devrimleri aynı şeyi yaptı. Roma lmparatorlugu, aynı topraklarda yerlerine geçtiklerinin geç mişini yok sayarak, kurdun ernzirdigi Romulus ve Remus efsanesiyle başlar. Romalılar kendilerinden önce bu toprak lara egemen olan Etrüskleri tarihten o denli silerler ki, hala çözemedigimiz dilLeri bile unutturulur. Dünyanın ilk tarihçileri, Haükarnaslı Herodot ve Thuky dides'le başlayan eski Yunan tarihi de bir bakıma öyle. On lar da, dört bin yıllık Mısır tarihinin farkında olmalanna ragmen, kendi başlannda olup bitenler üzerine odaklandı. Zamanla hafızamızdan, tarihten silinen Mısır uygarhgı an cak Napolyon'un Osmanlı lmparatorlugu'na saidmsından sonra keşfedildi. Unutulan dilinin anlaşılması için de Champollion'un Rosetta Taşı'nın karakterlerini çözmesi ge rekti. 19
Geçmişi, ancak kendilerine ulaşabilen malzemeyle deger lendirebilecek olan tarihçilerin bir sorunu, özellikle km lma noktalannda, toplurolann yeni egemenlerinin tarihi sil baş tan yapma arzusu. Böyle dönemlerde gelecege aktarılması engelleneo tarih yakılıp, yagmalanıp, imha ediliyor. Merak edilmesi gericilik diye ayıplanıyor, araşunlması kınanıyor, araşurmacının başına dert açabiliyor. Tarih, sadece zamanın degil, baskının da altında gömülüyor. Yeni tarihçilerio geç mişe erişmesine köprüler anhyor.
Terzi Tarihçiler Terzi vardır, müşterisini memnun etmek için kumaşı öyle diker, biçer Id, duruma göre onu oldugundan zayıf da gös terebilir. zarif ve görkemli de. Toplumun kınlma noktala nndan, darbelerden sonra, geçmişi başka senaryotarla yaz ma siparişi verilen tarihçiler bu tür terzilerden pek farklı degil. Ancak terzi tarihçi her ne kadar toplumun yeni egemen lerini memnun etmek istese, ne kadar devrime inansa da yazdıklannın geçerliligi, tarih siparişi verenlerin kendilerini .
ne kadar aldatabilecekleri, başkalannın bu aldatmacaya ne kadar tahammül edecekleriyle sınırlı. Kimi tarih aldatmacalannın ömrü kısa, kimirıinki uzun
olmuş. Kimi tariht aldatmacalann etrafında ikincil bir ede biyat, davranış tarzlan, felsefe ve sanat gelişirken, kimi kukla tiyatrosu gibi diktatörlerin, şiddetin zoruyla sürebil miş. Kimi uyduruk tarihler, işlevi bitince ya da dikiş tutma yınca unutulup gitmiş. Fransız devriminin etkisiyle Hollan da'da kurulan Batavya Cumhuriyeti tarihin ancak bir dip notu; adını günümüzde HoUandahlar bile bilmiyor. Ne de bugün 5. Cumhuriyet dönemini yaşayan Fransa'da dünya tarihini sıfırdan başlatuklan, lhaftanın on gün, günün on sa-
20
at, saatin yüz dakikadan oluştugu devrimci Cumhuriyet takvimi var. lgneyi başkalanna batırmadan Once çuvaldızı kendimize sokahm. Şimdi yazacaklanm, henüz kitabı yeni okumaya başlamış birçok okuru belki kızdıracak, kitabı ellerinden at maya yöneltecek. Yazmamaksa metne haksızlık. Once kendi yaşadtklanrnızı, bildiklerimili birlikLe buyüteç aluna koy malı ki, sıra başkalanna geldiginde, "Biz"- "Onlar" dıye ta raf tutmaktan arınmış olarak kitabın amacına, bizatihi tari hin ta kendisine, neyin nasıl yazıldıgına odaklanabilelim. Nuım Hikmet'ın "Don naia gelip uzak Asya'dah" diye başlayan mısrası Türkı)re Cumhuriyeti'nin resmt tarihinin özeti. Türklerin "Ata"sı Mustafa Kemal'in ulusuna benim setmek istedigi "Güneş Dil Teorisi" siparişini alan silbaştan cı tarihçilerimiz, bir millet yaratabilmek için kimligimizin adresini degiştirdi. Imparatorlukta "etrak-ı bi idrak" diye aşagılanan, milleti soroldugunda lslllm ya da Osmanlı diye cevap veren Turkler, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kendilerini yeni kurulacak ulusun nesnesi konumunc!a bulurlar. Bir anektoda göre Türk kimliginin oluşmasının Oneülerinden bir Osmanlı aydım Frarısa'da Milli Kütüphane'ye gitliginde giriş kartı doldurma sı istenir. Milliyet hanesinin yanına lslam yazmca, "Bu sizın dininiz" diye reddedüir. "Osmanlı" yazar, "Bu da imparator lugunuzun adı" derler. Çaresiz kalınca aklına "Türk" yazmak gelir. BOylece kütüphaneye girip, Türk kimlikli bir ulus dev letin doguşuyla sonuçlanacak çalışmalarını sürdürür. Vatandaşlan için katıksız, saf bır tarih yaratmak isteyen Cumhuriyet'le birlikte Osmanlı, Selçuklu ve IslAm geçmişi tarihin ı;Oplügüne anlırken, başta Sümerlerle, Hititler ol mak üzere, Çin ve Hindistan'dan Avrupa'ya kadar yeryü zünde tüm dil ve uygarlıkların kaynagı olarak Orta Asya Türkleri gösterilir. Çankaya'nın bu resmt görüşünü kanıtla21
sınlar diye devlet bursuyla Avrupa'da yetişlirilen tarihçiler yurda doneınce sipariş uzerine tarih yazarlar.
O yıllann Ankarası'nı HalillnaJcık şöyle anlaur: WAtatürk bu fakülteyi (DICF) Lanh tezinde ileri saralen görüşleri ispatlamak için kurdu (...) Açılışta ilk dersi, ha tırlıyorum, Afet Hanım (!nan) verdi, eski Emografya Mü
zesi büyı1k salonunda derste Ataturk hazır bulundu.... Te zin esası şuydu; Ona Asya'da bir deniz vardı, kuraklık )'Oktu ve orada ilk medeniyet TOrk ırkı tarafından kurul du; orada kuraklık başlaytnca TOrkler dünyanın dört bır köşesine yayıldılar, giuiklen yere medeniyeti goturdüler.. O dOnem bir heyecan ve mısyon dönemiydi. Ama zamanla aşın gOruşlerden sıynldım."
1930'lu yıllarda Türkiye'de her okul çocugunun, vaLan daşın ezberleyip benimsedigi bu tarih safsatası arşivlerde merak nesnesi olarak toz topluyor. Gunümılzde tek bilinen, M.Ö. 4000 yıllarında Amu Derya Nehri havzasındaki ku raklık sonucu, Gonur Tepe diye bilinen bir yörenin terk edilmesi. Ama bu yutturmaca tarihi yazanlara hlllll 2000'lı yıllarda Türkiye'de çalışmalanndan Otlirü ödul veriliyordu. Uzun yıllardır anlaulan Anadolu insamnın anti-emperyalist kurtuluş savaşı verdigi söylemi ise aslında ulusal bilinçleri oluşmamış, kendilerine atfedılen milli kimliklerinden biha ber Anadolu köy ve kasabalarındaki Turk ve KOn Müslü
manların, işgalci Hıristiyan ordularıyla, işbirlikçi Rum ve Enneni azıniıkianna karşı, dinten adına seferber edilişleriy le uyuşmuyor.
Uydurulmuş tarihlere Ornek çok. ABD'de "Şükran Günü" (Thanksgiving) bu ülkede yaşayan, her dilden ve dinden insanı biraraya geliren en buyük tatil. Kutlanan, beyaz
adamlarla kızılderiliterin hasat kalkuktan sonra sofra kur matan. Ununurulan, Kuzey ve Güney Amerika'da en az 40
22
milyon kızıJderilinin, kınm ve kaüiamlarla, lO milyona in miş olması. Kızılderili tarihi anlamsızlaşonlarak da unutturulmuş. Kı zılderili isimlerine verilen yeni anlamlarla, anlamlan anlam sızlaştınlmış. Soykırıma ugraulan Cherokeeler otomobil markası; Iroquislan tek bir devlette birleştiren Hiawatha, Bo gaz'da seyreden ABD başkansolasunun teknesi; lrak işgali öncesi Mezopotamya'yt yerle bir eden ABD füzeleri, Toma hawk; askeri helikopterleri, Apache; beyazların Boston dedi gi Shawmut, banka. Yahudi soykınmından sonra Almaniann otomobillerine, sürat teknelerine, süs köpeklerine, bankalan na Yahudi isimleri verdiklerini düşünebiliyor musunuz? Ulus devletlerin, dinlerin, ABD'de Şükran Günü kutlama lan gibi sorgulanmayan, ezberlere dönüştürülen, zamanla gerçek gibi algılanan efsaneleri var. Hele günümüzde yal nızlaşan insanın, kimlik bulma, kimlik pekiştirme yarışın da; başkalarından farklı olduklannı, başkalarından üstün, güzel, kahraman, zeki, hatta herkesten çok ezilmiş, herkes ten çok haksızhga ugramış olduklannı kanlllama çabaların da, neler neler uyduruluyor, ııeler neler söylenebiliyor. Hangi ulusun, hangi toplulugun tarihini deşersek deşe lim, ulusal masallannda kuruluş öykülerinin günün koşul lanna göre uyduruldugunu, degişen gerçekiere göre tarihle rine çeki düzen verip geçmişlerini algılamalarını degişlir melerirıin, şaşırucı degil sıradan oldugunu görürüz.
Ulusal Masalla nmızda "Öteki"nin I
Güney Afrika Dünyanın gelmiş geçmiş en ırkçı rejimlerinden biri ola rak 20. yüZ}'lla dehşet damgasmı vuran Güney Afrika Cum huriyeti'nin, tarihçileri aracuıgıyla vatandaşianna benimset-
23
lirdigi söylem; kuş uçmaz kervan geçmez bu vahşi belde nin, kahnru çeken, topraklarını işleyen, dlllerine Afrikaans adını vererek yöreyle bütünleşen Hollandalı beyazların, sö mürgeci İngiliz emperyalizmine karşı mücadelesidir! Hollandalılar davalannda ne kadar haklı olduklarının bir kanıu olarak ıngilizlerin kurdugu dünyanın ilk temerküz kamplarında, kadın ve çocuk�arla birlikle ölen 26.000 va tandaşlarını gösterirler. Kuzey Avrupa'nın, iklimi berbat, gökyüzü karanlık ülke lerinden Afrika'ya el koymaya gelen Ingilizlerle Hollandalı lar kendi aralannda çarpışadursun, ikisi de buradaki uygar lıklan yok sayarlar. Taribçileri. bu topraklann öyküsünü be yaz adamın gelişiyle başlatırken, nadiren söz ettikleri Zulu lar gibi yerlilere, din düşmanı, vahşi yarauklar olarak bakar Lar. Yalanlarıyla yiizleşmeleriru zorunlu kılan tarihi gerçek lerle karşılaşınca, gerçegi inkar ederler. Arkeologlar, Zim babwe uygarlıgının kalınulanyla karşıJaşuklannda bunların vahşi siyahilere ait olamayacagını, yöreye bır ara gelen Arap ya da Hintli tüccarların eserlerı oldugunu iddia ederler. Kendilerine Boer adını veren Hollandahlann, apanheid rejimlerinin kuruluş mitolojisinde ırkçılıklarını haklı gös terme çabalarındaki yolculukları, iki bin kusur yıl öncesi ne, Tevrat'a dayandırılır. Sömürge tarihçileri, beyaz adamın uygariaştırma misyo nu olarak, vahşi addettikleri siyahileri Hıristiyanlaştırmala nnı dogal karşılarlar. Ama Tanrı'nın sıyahileri niçin vahşi ve ilkel yaraıngına gerekçe bulmakta zorlanırlar. Ta ki kur tuluşu Eski Ahit'te, Adem ve Havva'nın ogulları Habil ve Kabil'de bulana kadar. Okul kitaplarına, beyaz ırkm Ha bil'den, Afrikalılann ise kardeş katili Kabil'den türedigini, Tanrı'nın Kabil'in soyunu cezalandırmak için Afrikalıları bu halde bırakugını yazarlar. Manchester'da, sanayi tarihi müzesinde karşılaşmışum. 24
Güçlu olduklannı Afrikaltiann gözlerine soka soka beliet mek için her fırsatı kollayan beyazlar, Afrika'ya demiryolu dOşedikten sonra 19. yüzyılın başında sanayi devriminin en güçlü simgesi lokomotifleri de beyaza boyarlar. Demiryo lunda çalışan siyahileri, kömür tozundan kararan beyaz lo komotifi sürekli temiz tutmaya mahküm ederek onlara hadlerini bildiren bir anlayış1 taSaVVUr edebiliyor musunuz? Ama sonunda Güney Afrika halkım kamplarda, tellerle çevrili bölgelerde yaşamaya zorlayan ırkçı rejimin yıkılma sıyla, tarihçiler de şimdi yeni bir tarih yazmaya başladı. Siyasi güçlerin yazdtrtogı yalan tarihin başka bir çarpıcı ve çagdaş Omegi, Hobsbawm'ın ll. yüzyılda Haçlı Seferle ri'nin Kudüs ve dolaylarında kurduktan beyliklere benzetti gi lsrail.
ısrail 19. yüzyıl sonunda özellikle dogu Avrupa'da saldınlara ugrayan, batı Avrupa'dansa dışlanan Yahudilerin Filistin'de devlet kurma projesi, tkinci Dünya Savaş1'nda karşılaşukla rı dehşetengiz soykımula ivme kazanıp savaş sonrası niha yet gerçekleşince, yeni devlet için yeni bir tarih yazıldı. Fransa'dan gelen Yahudi, Fransızca, Macaristan'dan gelen Macarca, Yunanistan'dan gelen Yunanca konuştugundan, önce ortak bir dil geliştirmeleri gerekiyordu. Neredeyse iki bin yıldır kullanılmayan lbranice, yeni kelimelerin ilavesiy le, kurulması düşlerren tsrait'in resmt dili olarak benimsen di. Sıra tarih yazımına gelince, tasarlanan projenin gerekçe si, Afrika'da Hollandalılann ayrıcalıklı konumlan için yap uklan gibi, kutsal kitaplannın Filistin'i kendilerine vaade dilmiş topraklar olarak gösterdigine dayandınldı. Afrika'da yerleştikleri topraklardaki yerli halkı yok sayan Hollandalı lar gibi, Yahudiler de yeniden yazıp imal ettikleri tarihlerin de Filistin'i boş bir ülke olarak gösterdiler. Öyle bir tarih
25
tablosu çizdiler ki, sanki Filistinliler binlerce yıl bu toprak ları ekip biçmemişlerdi. Tarih yazımlarında dünya bastnına hAkim çevrelerse, burayı "Topraksız insanlar için insansız topraklar" C'A !and withom a people, for a people without a land") yalanıyla tanımlar. lşgal ettikleri topraklardan sür dükleri Filistintileri hiç görmemiş olan İsrailli yeni kuşak lar bu yalanlara inandılar. İsrail'in kuruluşundan sonra elli yıl boyunca bu ülkede dogup büyüyenler, başka ülkelerden buraya gelip yerleşen Yahudiler, sanki Filistinliler burada hiç yaşamamış, binlerce yıldır tek bir agaç dikmemiş gibi, lsraillilerin çölü yoktan var ettiklerine inancillar ("Out of nothirıg we made the desen bloom"). Uluslararası toplantı larda varlıklarını inkar edemedikleri Filistinlilerin, toprak larını gönüllü olarak terk euikleri söylendi. Yeni kuşaklar bu uydurma tarih görüşüyle 2000'li yıllara kadar kandınldı. Başka birçok ülkede oldugu gibi, onlar da elli yıl boyunca topraklanna göz diken düşmaniarına karşı haklı olduklan duygusunu tarihçiterin yalanianna dayanıp benirnseyerek, topraklan için can vermeye, başkalarını öl dürmeye kendilerini vakfeuiler. Ta ki l998'de arşivler açıldıkLan, lsrail'in "Yeni Tarihçileri" diye adlandmlan Benny Morris gibi tarihçilerle Ahoron Co hen gibi politikacılar, bu yalanların aksini kanıtlayan belge lerle karşılaşıncaya kadar. Özellikle ilk Başbakan Ben Guri on'un "Haganah" adlı savaş çetesine verdigi, Filistin toprakla rında yaşayaniann köylerinden sürülmesi emriyle Lydda'daki gibi enıik temizlernelerin ortaya çıkması, ısrail'in resmi tari hini bir çırp1da tehlikeye düşürdü, eleştiriye açı verdi. Bitrnek Tükenmek Bilmeyen Başka Omekler
"Tarih, gerçeklerden zarar görecek kimsenin kalrnama s1yla gün ışıgma çıkar" diye bir söz vardır. lsrailli yazar Amos Oz da, "Gerçegi gerçekler tehdit eder" der.
26
Hangi ülkenin geçmişine baksanız kocaman yalanlar ya ratmışlar, işlerine gelmeyen şeylerden söz etmemeyi, onlan sessizlige gömmeyi tercih etmişler. Bugün Ruslara, "llk Rus devletini kim kurdu?" diye sora cak olsanız verecekleri "Siavlar" cevabının yalan olduguna inandımıakta zorluk çekersiniz. Rusya'yt, kuzeyden gelen İskandinavyalı akıncılarla tüccarların, bu yörelerde yaşa yanlan devlet çatısı alunda birleştirerek kurduklarının hafı zalardan sildirilmiş olması, tarihin ne denli buz üstOne ya zılmış siparişlerden oldugunun başka bir örnegi degil mi? Çin'de Uygur ve Tibetlileri yok sayıp, susturup katleden, Çin tarihini Han'lann tarihinden ıbareuniş gibi yazanlar da aynı konumda. * * *
lngilizler, Avustralya'yt imparatorluklarına katarken bu kıtada yaşayan yerli halkı, Alıorijinieri katlemıiş. Katliam dan tam yüzyıl sonra, 1904'te Avustralya'nın "kuruluşu"nu kutlayan emperyalizmin beyaz tarihçileri 45.000 yıllık tari hi olan yerli halktan söz etmemiş, katliamı yapan kurucuia nn
adına heykel dikmişler. Aradan bir
yüz
yıl daha geçmesi
gerekmiş, Aborijirılerin sesinin duyulması için.� Bizi bura da katlettiniz, topragımızı çalıp buradan sürdünuz, dinimi zi degişlirmeye zorladınız" diye konuşmuşlar tOrenin yapıl dıgı aynı meydanda. *
*
*
Avrupaltiara "Yeni Dünya"larında soykırımın kapısını açan Columbus (Kristof Kolomb) adına ABD'de ulusal bay ram var. Columbia, New York'ta bir universitenin, Güney Amerika'da bir devletin adı. * * * 27
Caroline Elkins'in sözlü tarihi de kapsayan araşurmaları sonucu BriLain� Gulag (lngiltere'nin Gulag'ı) adıyla yayımla nan kitabı, Kenya'da tarihin susturuldugunun, sessiz bırakıl dıgının başka bir ömegini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Oysa Elkins, Harvard Üniversitesi'nde doktora ögrenci siyken, Ingilizierin Kenyalılan uygarlaştırrnaktaki başanla rını anlatan bir tez yazmak için yola koyulmuş. Elkjns, da ha çahşmalannın başında, Ingilizierin sistematik bir şekilde Kenya'nın bagunsızhgtyla sonuçlanan döneme ilişkin belge leri imha ettigini ögt"enir. Zamanla, lngilizlerin, topraklarını ellerinden aldıklan köylülerin başkaldırma hareketini has urmak için onlan ıemerküz kamplarına, dikenli tellerle çevrili köylere yerleştirdiklerinti, yüz binlerce köylüyü kat leuiklerini, 1009 kişiyi asoklarını keşfeder. lngilizlerin tari hi susturmaktaki başansı Mau Mau diye adlandırdıkları başkaldırma hareketine katılan Renyalılan vahşi, ilkel yara uklar olarak göstermeleri, dünyanın olup biteni önemseme yip ilgilenmemelerini saglamışur. * *
*
19. yüzyılda İngilizlerin, kendileriyle ticaret yapma tekli
�ni, "Sizin ürünlerınize ihtiyacım yok" diyerek geri çeviren lmparator Ch'ien Lung'un ülkesi Çin, "Afyon Savaşı''yla birlikte sokaklarında "Çinliler ve köpekler giremez" tabela Larının asıldıgı bir memlekete döndü. Uygarlıgının doruk noktasında "üstünde guneş batmayan" boyutlara varan In giliz lmparatorlu�. savaşta galibiyetlerinden sonra Çin'e zorla afyon satıp, insanlarını afyona atışurarak 20. yüzyılda mafyanın faaliyetlerine örnek teşkil edjyordu. *
*
oJt
Kitaplannda toplum yapısını inceledigi Kürtlere Kürt de digi için, tsrnail Beşikçi Türkiye hapishanelerinde 25 yıl 28
yanı. ABD'de Kızılderililerin, 19. yl)zyıbn sonlanndan l934'e kadar, güneş tannlanna ibadet etmesi, tannlan için dans etmesi yasaku. * * *
Kimilerinin anlı şanlı diye bakngı tarihler, başka bir ba kışla, baştan aşagı bir suçlar silsilesi. lmparatorluklar, dev teLler, kahramartlar, tarihin konusu ve nesnesi olarak çalışıl dıgı gibi, cürüm işleyen kişiler gibi ele alınabilmeli, genişle Liimiş bir kriminoloji disiplininin yOntemleriyle de incele nebilmeli. Psikolojide kişilerin sadece gelişimlerini degil patolojilerini de inceleyen ayn ayn dallar var. Tarih disipli ni bu aşamaya gelmekten henüz uzak. Bu yolda ilk adım ta rihte ne oldugu kadar, toplurolann tarihlerini nasıl algıladı gı, nasıl ele aldıgı üzerine yogunlaşmak olabilir. Gelecegin tarihçilerine yalanlanmlZl aktaracagımızdan şüphem yok. Ama yalanla nmıza nasıl inarıabildigimizi ın celemenin olgunluguna çoktan vardık. Dolayısıyla yalanla nmızı nasıl sürdürebildigimizi de aktarabilmeliyiz gelece gm tarihçilerine. Onlarca, yüzlerce tarihçi var igneyle kuyu kazarcasma, kendi kimliklerinden soyunarak, aitliklerine mesafe koyabi lerek, geçmişi araştıran. Ancak bunlann tarih yazımında ko numu, virtüöz de olsalar, belirli gOrüşlere angaje orkestralar ve orkestra şeflerinin nezdinde, üçüncü keman olmak gibi. Ve Magdurlar Alı.şuk tarihçüe:rin genellikle galipterin tarihini yazmasına. Faşizmi Ovmek yasaklamrken, neden zulüm ve katliarnı meş rulaştıran tarihler hala okullarda çocuklara okutulabiliyor, milinglerde, ekranlarda, satır aralannda tekrarlanageliyor? Yalanlannnz, yalan söyleyen tarihçilerimiz, sadece galip29
lerden yana. Ezilenler de ezilmişliklerini abartmakta, "ben den magduru yok, en magdur benim" diye kendilenni On plana çıkartmakta, aşagılık komplekslerinden soyunup ÜS tünlük komplekslerine burünmekte yanş halinde. Emper yalistlerı, faşistleri eleştirrnek kolay. Ezilenler konusunda suskunlugumuz, sansürümüz, çifte standartlarımıza başka bir Ornek degil mi? lşte Yahudi düşmanı sayılınz endi$esiy le lsrail'i eleştirmekten çekinmemizde çifte standart. Lşte Cherokee kızılderiliJeTinin siyahi kölelere sahip oldugunu dile getırmek istemeyen zihniyeL ABD'de de kolelik geçmişlerinden sıtkı sıynlan kimi siya hHer bir yandan "Afrika'da bizim de tarihimiz, kültürümüz vardı" derken; Benin, Niger gibi uygarhklara sahip çıkabile cekken, "Kara Athena" adlı bır tezi benimseyip Mısır Uy garlıgı'nda firavunların siyahi oldugunu kanıtlamaya kalk ması neyin nesi? Beyaz adamın korkunçlugunu, köle ricare tini ibret verici örneklerle şiirlerimizde, şarkılanmızda de falarca dile getiren bizler, Afrika'nın içlerinden salıiliere uzanan köle ticaretinde siyahilerio oynadıgı kilit rollerden söz etmeyecek miyiz? Soykınm denılınce, kendilerınden başka kimsenin akla gelmesını ısterneyen Yahudilerin, ken dilerine soykınm yaptldıgını kanıtlamak için tarihi tek ta raflı gösteren, rakamlarla oynayan Ermenilerin, Ermenilere soykırım yaptlmadıgına inanmak için tarihlerini görmezlik ten gelen Türklerin, Kürtlerin tek yantı inançlarını
besleyen
tarihçilerio roh1 ne zaman sona erecek? Ne soykınmmış, ne soykırun degilmiş tarihçiler karar versin diyorlar. Hangi ta rıhçiler? Almanların Avrupa'da soykınm yapugına karar ve rip japonlann Asya'da yapuklannı görmezlikten gelen, Hit ler'i suçlarken Japon imparatoru Hirohito'yu dokunulmaz Lık tahtında bırakanlar mı? Zaten tarihçiler, kendilerine tarihçi diyenler, niçin hu kukçu olmaya soyunur ki? 30
Nümberg Mahkemelerinde Naziler soykırım ve ınsanlıga kasıt suçlarından yargılanmadılar. Ikinci Dünya Savaşı'nda Ingiltere ve ABD'nin hava bombardımanıyla katleuikleri si villenn sayısı, Almanlar'ın öldürdüklerinden çok. Kendile rinin de işledigi cürümlerden düşmanlarını yargıtayamayan galiplerin, Nürnberg Mahkemelerinde Almanlan suçladık lan tek şey, başkalannın topraklarına zorbalıkla el koymak üzere saldmp savaş başlatmış olmalanydt. Galipler, yeni lenlerle aynı savaş suçlarını işlediginden, Nümberg'de Al manlan, Tokyo Mahkemelerinde Japonlan ancak saldırgan lık nederuyle yargtlayabildiler. Eger gelecegin tarihine bır mıras bırakılacaksa, tarih ya zarken kim haklı kim haksız kavgalanmızda taraf tutma, ha kem olma gelenegirniz artık olmasın. Geçmişimizi anlamak ile yargılamak kargaşasında bocalayan tarihçinin hakemligi günümüzün propaganda\anna esir olmaya mahkUm. Geçmiş soykımnlar bizi ofkemizde bogdugunda, günü müzde olup bitene duyarlı olamayacak kadar sesimizin kı sılmasına neden oluyor.
Ulusal Masallarunızda Kendimizin Katli
20. yüzyılda devieLierin katlenigi kendi vatandaşlarının sayısı 170 ınilyonun üstünde. Sadece Mao rejimi Çin'de 70 milyon insanın ölümünden sorumlu. Tarih kitaplanmızda yoktur kendimize nasıl kıydıgımız. Okul kitaplan yazmaz, üniversitelerde yeri yoktur devletle rimizin vatandaş katliamı. Şiddetin tarihte en buyük tetık çisi sadece başkalanna karşı degil, kendi insanianna da kar şı çıkabilen ulus devlet olmuş. Ulusal masallanmız, saf be saf TOrkün, vatan adına saf be saf Türkü katlettigini yazmaz. Yazılsın diye de tarihçilerimi zin bir talebini görmedim. Aşagıdaki rakamlar 12 Eylül 31
1980 sonrası Türkiye Cumhuriyeti tarihinin iki yıllık döne miyle sınırlı.
- 1.683.000 kişi fişiendi - 7.000 kişi için idam cezası istendi
- s ı 7 kişi için idam cezası verildi - 50 kişi asıldı - 14.000 kişi vatandaşlıktan allldı
- 171 kişi işkenceden öldü - 400 gazeteci için 4.000 yıl hapis cezası istendi, 3.315 yıl hapis cezası verildi. Sovyetler Birligi, Çin, lspanya, Almanya, Fransa, Yuna nistan, $ili. Meksika... Güzel günler görmek adına iç duş man addettiklerimizden, birbirimizden kunulmanın örnek leri çok.
Kimin Kahramanlan?
"Yalanlann somut temsilcisi olan kahramanlar; tuısaklth ar haıutıdır. Özgür yaşamaya cesaret edemedigimizden, bu işi tapındıgtmız kahramanlara havale ederiz. Kahramanlar içimizdeki Lotalitarizmin karakteristik ömehleridir. Onlar ay nı zamanda totaliter yönetimler için de vazgeçilmezlerdir. . To taliter bir toplum, kahramansız var olamaz. Özgür bir toplum kahramanlarla var olamaz" diye yazmışım Cehenneme ÖVgü zum.uzım
.
kitabımda. Galileo'nun bu konuda sözleri daha veciz: "Ne yazık" de miş, '"kahramanlara ihtiyacı olaın ülkelere". "Kahramanlar Çagı" diye tarihçiterin adlandırdıgı dönem bile var eski Yunan tarihinde. Aklımda Winston Churchill var. Be.ş lngiliz askerinin ölümüne karşı, çogu silahsız 7.000 Sudanlı'nın katledildi�i
1898 Omdurman Savaşı'nda, İngilizlerin olmayan kahra manlı�ıru efsaneleştirdigi ilk kitabı The River War' dan (Ne32
hir Savaşı) ölümüne kadar her fırsatta savaş kollayan, savaş çıkarmak, savaşlara kaulmak isteyen Winston Churchill. Akdeniz'de bir yatta dolanırken, o zamanki lngiltere Başba kanı'nın kansı Lady Asquith ınanzaranın güzelligine bakıp, "Mükemmel," deyince bakın ne demiş: "Evtt, auş menzilı mükemmel, görüş mukemmel, yatta si lahımız olsa şimdi ne guzel bombalatnnrdım...
"
tkinci Dünya Savaşı'nda karşısına en az onun kadar savaş caniısı Hitler çıkmasa, ABD'nin savaşa kaulmasıyla kazanan tarafLa oldugundan şansı dönmese; ingiliz lmparatorlu gu'nun en büyük yenilgisinin sorumlusu olarak, "Churc hill's Folly" (Churchill'in Budalalıgı) diye bilinen, Çanakka le Savaşı'yla tarihe geçecekti. Nitekim tkincı Dünya Savaşı bittiginde, şöhretinin doruk noktasında olmasına ragmen, Churchill'in huyunu bilen lngılız halkı, ilk seçimlerde onu emeklilige sevk etti. Gandhi'yl "yan çıplak fakir" diye aşa gılayan, Hindistan'ın lngiliz sömürgesi olarak kalmasını sa vunan Churchill iktidarda kalsa, Hindistan'ın özgürlUgüne karşı milyonların katiedilmesine neden olabilecek bir hü kümetin başında olabilirdi. Aklımda Pizarro var. Yeni Dünya'yı tspanya Kralı ve Papa adına z.aptedenlerden, tspanya'da okul çocuklannın kahra manlanndan, ülkesinde heykelleri dikilen "conquistador" (fetihçi) Francesco Piz.arro. Onun başansı, ziyafete çagırdı gı lnka Kralı Atahualpa'ya davet mek1runda saldınp silahlı 168 askeriyle, 10.000 küsur silahsız lnka'yı katletmesi, ül keyi ele geçirip zenginligine el koyması. Piz.arro, uygarlıgı adına elde euigi bu zaferi, kaztkta yakılmak yerine bogdur tarak öldümügü kralın, dinini degiştinneye son anda razı edip, ona lsa'nın azizlerinden Yahya'ya atfen juan de Atahu alpa adını vererek taçlandırmış. Aklımda Çin Halk Cumhurıyeti'nin kurucusu Başkan 33
Mao var. Marx ve Engels'in Komünisı Manifestosu'ndan il ham alıp işçi sınıfı devrimi yapmak isteyen, Çin'de işçı ol madıgından, devrimi koyh:ılerle yapmak üzere yola çıkan Başkan Mao. O koylulerı devrım kahramanı ilan etmiş, köylüler de onu. Çin'in 2.000 yıllık tarıhinde öncü rolü oy nadılar sa[saı..asıyla köylüleri kahramantaşuran Mao nun ik Lidan döneminde, Çin'de 70 milyon kadar ınsanın açlıktan öldügü, bır kısmının da sıyasi nedenlerle öldün:ıldugü tah min edilıyor. Aç bır köylünün agaç kabugunu kemınrken yakalanıp. devlet malına zarar verdi gerekçesiyle ıdam edil dıgini okumuştum. Kahraman köylü afışleri, kahraman köylü operaları sade Çin'de degil, dünyada un saldı. Köylünün kalmadıgı Belçika gibi sanayileşmiş ülkelerde, Paris'te, lsı..anbul'da, New York'ta Maocular köylü devrimi yapmaya kalkıştı. Mao'nun ölü münden sonra, "Önemli olan fareyı yakalayan kedinin rengi degil farenin yakalanmasıdır" sozlerıyle, sosyalizmı Lerk e dip, komünist diktayla kapitalıst ekonomiyi bırleşuren Çin'de, bugün dokunulmazlıgı olan Mao hala kahraman. Aklımda genç Karayip Cumhuriyeti eski Ingiliz sömürge si Barbados'un başkenu Brıdgetown'un merkezındekı MKah ramanlar Meydanı"nda gördügum Amirat Nelson heykeli var. Üç yuz küsur yıllık sömürge tarıhleri boyunca kendi kahramanlan olmadıgından, ama kahramanlara düşkun lokJerinden, Barb�doslular kendilerint somürgele�urenlerin kahramanını kahramanlaşurmışlar. Bridgeıo v.. n'da 3)'nt meydandaki saat kulesi de 1 97S'le buraya ilk geldigımde Londra'daki saati gösteriyordu Sahneyi gene degişurıyorum. Aklımda, o zamanl..ı Bau Al manya'da, Marburg'da, sevgHimle televizyonda film seyrelli gim bir akşamusu:ı var Sevgilimin babası Ingiltere'de Sir Francis Orake'i canlandırmasıyla unlenen bir aktör. Drake, 16. ylizyılda ALias ve Pasifik OkyanQ!)Iarında lspanyollan, 34
digerleri fırtınalarda battıktan sonra elinde kalan tek gemi siyle mat etmiş. Avrupa'ya ilk tütünü o getirmiş. İngiliz de niz imparatorlugu, varlıgını Kraliçe Elizabeth'in kaptan-ı deryası Francis Drake'e borçlu. Sevgilimin babası, Ingiliz te levizyonunda iki yll boyunca her hafta Drake'i canlandırmış. Ekranda bir zaferden digerine koşmuş, ingiliz bayragını dünyanın yedi denizinde dalgalandınnış. Drake dediklerin de, Ingiliz halkının gözünde sevgilimin babası canlanıyor. Marburg'da televizyon kanallarını kanşurırken ekranda, gemisinin güvertesinde, kaptan kılıgında gene çıkıverdi karşımıza. Almanlar fılmlerinde altyazı kullanmadıklann dan, sevgitim önce Almanca konuşan babasını garipsedi. Asıl garipsedigi, babasının kahraman degil kötü adam ol masıydı. Filmde İspanyolların perişan ettigi hain ingiliz kaptanını, rolünün hakkını vererek oynuyordu. Meger In giltere'de gösterime girmeyen bu film, tspanya piyasası için çevrilmiş. Kahramanlanmızı kahraman, düşmanlarımızı düşman yapan, bizim onlara nasıl bakngımız, tarih şablonumuza ki mi seçip, nasıl yerleştirdigimiz. Kimi kahramanlanmız tu kaka olurken, adı sam unutulmuşlann, ölümlerinden yüz yıllar sonra "çagdaş" deger yargılarımızla benimsenmesi, sevgilimin babasının bir çırpıda rol degişlirerek Ozetledigi tarihsel bir süreç.
Kiınlerdensiniz? Yalaniann tekrarlana tekrarlana gerçege dönüşmesinin, gerçek olarak alg1lanmasının, kimligimizin, kültürümüzün parças1 olmasının Ornekleri çok. Gelecegin tarihçileri günü müzü anlayabilmek için bu engelleri aşmak zorunda. Bizim bugün onlar için yapabilecegimiz, en azından yalanlanmı zın kayıt defterini tutmak olmalı. 35
Ulusal tarihimiz biraz da birbirlerine aşık olanların yarat tıkları geçmiş gibi. Tamşugımız günü kutlayıp andıkça birlikteligimizi pekiş tiriyor, tanışmadan önceki hayatımızdan seçtiklerımizden, o güne dogru ilerleyen adımlardan oluşan bir geçmış yaratı yoruz. Eger olduysa, başka sevgiiiierin kollarında geçen
mutlu anlar sansüre t.akıhyor. Tanışmamızın kaçınılmazligı na irıandıkça, şarkısından hatıra nesnesine kadar kendimi ze ait bir dünya kuruyor, yeni birlikteligimizden yola çıka rak başkalanm dost, düşman, ötekı diye aynşunyoruz. Herhalde "kaçınılmaz geçmiş" uyduruluşuna en iyi ör nek, Bau uygarlıgının eski Yunan'dan başlayıp mutlu sona, günümüz egemenligine erişmiş oldugu ınancı. Açın Bau aleminde herhangi bir tarih kitabını, Yunan'dan başlar, Ro ma'dan, Batı Avrupa'dan geçip, Bizansı neredeyse es geçe rek, lslam'ın aydınlanma uzerindekı köprü rolunden sözel meyerek, bugünlere gelir. Ya bir film şeridi gibi gözümüzde yer eden, Ona Asya'dan gelip Anadolu'ya yerleşen biz Türkler? Biz, biz miyiz? A l p Arslan ve Selçuklular l07l'de Malazgirl'ten sonra Anadolu'ya kaç kişi yerleştiler ki? DNA araşnrmaları bugün Anadolu nüfusunun en çok % 30'unun Orta Asya kökenli oldugunu gösteriyor. Her ne kadar milli tarih bılincimiz he pimizi bırleşlirdigi söylenen Türk kanına dayandınlsa da,
Tiirhlerin Tarihi kitabmda jean-Paul Roux, "Türklenn cia marlannda eski Türk kanından, elmacık kemıklerını çıkık ve gözlerini çekik yapan o kandan daha çok yabancı, Mo gol, Çinli, Yunanlı, Kafkas, Rus, Afrikalı kanı akmaktaclır" der. Bence gene de eksik bir liste. Sankı hiç "kız alınıp ve rilmemiş gıbi" bin küsur yıl bir arada yaşadıg1mız Yahudile rin, Ermenılerin, Künlerin adı geçmiyor. "Rus" adının İskandinavya'dan gelmesine, Rus devletinı 36
ilk, Kiev havzasında yaşayanlan dize getirip birleştiren Vi kinglerin kurmuş olmasına ragmen , günümüz Rusya ı.arihi, Slav şablonuna göre uydurolmuş bir tarihtir. Bulgaristan'da Bulgarların bir Türk kavimi oldugundan söz etmeyenler de Slavlan yüceltir. Mao'nun, köylü hareketiyle iktidan ele ge çirdigi Çin'de, Komünist Partisi'nin buyrukları dogrultu sunda yazılan tarihlerinde günümüzdeki mutlu sona köylü isyanlanmn birikimiyle gelindigi yazılır. Bir bölüm Müslü man'ın Hindistan'dan kopmasıyla hiç yoktan birdenbire var olan Pakistan'da, ulus bilincini yaratmak için 5.000 yıllık bir tarih uydurulur. Osmanlılardan bagımsızlaştıktan sonra Yunanistan'da, klasik Atina dönemiyle devamlılık icat edile rek tarih uydurma çabalarma , Hobsbawm gibi istisnalar dı şında, çogu Avrupa tarihçisi sessiz kalmıştır. lspanya'mn kuruluşunun kahramanı, Endülüs'te, Müslümanlara karşı savaşn diye bilinen El Cid, Müslüman ve de Hıristiyanların hesabına dövüşen paralı bir askerdir. ABD'de, 20. yüzyılm başında, neredeyse İngilizce gazete sayısı kadar Almanca gazete basılırdı. Her iki Dünya Sava şı'nda da Almanlarla çarpışan ABD'de yaratılan yeni tarihte, lngiHz asıllıların varlıgı vurgulanıp abartılırken Alman kö kenli aileler soyadlarını degişıirdi. Benim gençlik günlerim de New York'ta "Germantown" (Alman şehri) olarak bili nen Manhattan'ın dogu yakasında bugün bu ismi kullan mayı deneyin, size aydan gelmişsiniz gibi bakarlar. Tarihte yeni kimlikler oluştukça, kimliklere uygun tarih ler uyduruluyor, eski kimlikler unuuuruluyor.
Ulusal Tarihin Tarihe Direnişi Son yüzyıUar, tarihçiterin ulus devlet hizmelinde çalışma larının tanıgı. lşe geçmiş bulmakla başladılar; "işte ulusumuzun tarihi 37
budur" diye dayattıktan sonra tarihçileri geçmişin aynnula n
üzerinde uzmanlaştırdılar. Kitlelerin tek tip elbise giyme
si, herkesin aynı bilinçle şanlanması istendi, meçhul bir düşmanın varlıgı sürekli hissettirildi. lşte hlllll duygulan şahlandıran, dünyanın ilk milli marşı Marseillaise'den bir kıta: "Vatandaşlar silahiara sanhn Kurun taburlannın Marş, marş
Kirli kanlanyla (düşmanlann) Topraklanmız sulansm." Kışktrtılan milli duyguların kimi vuracagının belli olma dıgı hepimize bir uyarı olmalı. Milli marşı besteleyen Cla ude-joseph son anda kurtulmuş giyotinden. Napolyon'dan bu yana vatanperverlik duygıulanmızı şahlandınp galeyana geliren
bando mızıkada kullamlmak üzere icad edilen sak
safon da kurtuluşu cazda bulmuş. Ulus devlet bilincinin oluşturulması gibi, toplumun her katmanında seferberlik gerektiren "topyekün ideolojinin" çarpıcı bir ömegi 20. yüzyılın başlannda Sovyetler Birli gi'nden: Bostan Modern Sanat Muzesi'nde (MFA) Sovyet devrimi nin ilk yıllannda tekstil sanayinin ürünlerini gösteren bir sergi gezdim. Komunist Partisi'nin direktilleriyle, tekstil sa nayi, orak çekiç, fabrika bacası, traktör gıbi devrim simge lerini taşıyan giysiler üretmiş. losanlar yeni giysiletiyle pro paganda afişi gibi sokaklarda yürOmOş; işe, okula gitmiş. Tasanmcılar arasmda geçirnsizlik, kıskançlık sonucu proje ye l933'te son verilmiş. Kirnilerine göre bu tür "topyekün bilinçlenme" miadını çoktan doldurdu. Her halukarda köprünOn alundan çok sular akugı kesin. 38
ABD'ye eskiden göç edenler adlannı degiştirir, "memle ket karnın doydugıt yerdir" şianyla yeni ülkelerine kaynaş maya gayret eder, azınlık olmak istemezlerdi. 1960'lı yılla rın ortalanna kadar ABD'li siyahHer de kurtuluşu beyazlar gibi olmaya çabalamakLa aradılar. Çeşit çeşit kremlerle ten lerinin rengini açmaya, kıvırcık saçlarını düzelnneye çalışu lar. O dönem siyahi dergilerinde çıkan reklamlar beyaz gibi olmayı, beyazlara özenmeyi teşvik eder. Bugün ABD herke sin ortak bir potada benzeştigi degil, tersine insanların ay nşugl bir topluluk. Tek tip Amerikalı yerine Lehli, Afrikalı, Yunan, İtalyan vb. çeşit çeşit Amerikalılar var. tkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'ya işçi göçü de sadece bu ülkelerin demografik yapısını degiştirmekle kalmadı, "çok kültürlü" toplum anlaylŞı çeşitli emik ve dini gruplan kamplaşurdı, gettolaştudı. Bugün herhangi bir Bau Avrupa ülkesinde okutulan ulusal tarihin o ülkede dogup büyüyen lerle ilgisi sınırlı. Anık tarih kitaplannda birbirlerinden çok (arklı insaniann yaşadıgı bir Avrupa vurgulanıyor. Bir tek, yerli halk Ainolann soykırımından sonra homo jen bir toplum oluşturan, yaşianan nüfusuna ragmen göç almayı reddeden, yabancılardan hoşlanmayan, gelecegini işçiler yerine robotlarda gören japonya'da ya da lzlanda gibi saf kalmış ülkelerde ulusal tarihin geçerliligi var. Oysa ulus bilinçlerinin kalebemleri oları tarihçiler, gerçek anlamda çok uluslu olan ülkelerinde, gelecege hAll!. tozlan mı,ş bir paradigmanın ayrıoutarım sunmakla meşguller. Avrupa Birligi'nin kurulmasıyla. yüzyıllardır birbirleriyle savaşmış ülkelerin busumet dolu tarihlerinin yeniden yazı mı, ortak bir Avrupa tarihi yazmak yerine ulusal tarih ki taplarından birbirlerini rencide edecek maddelerin çıkarıl masl, yumuşaulrnasından ibareL Yeni bir tarih yazmak yeri ne, herkesin işine gelecek sansürle işi halletmeye çalışıyor, bildik tepsilerde sunduklan tarihle geviş getiriyorlar. Bal39
kan ülkelerinde de husumetten arındırılmış, benzer tarih yazma girişimleri var. Ya Batı sömürgeciliginin, Afrika, Ortadogu gibi yörelerde yaşayaniann özelliklerini hiçe sayarak emperyalizmin eel veliyle çizdikleri ulusal sınırlar içine hapsettigi. ulus devlet ler? Bölünmüş ailelerin, bölünmüş kabilelerin, bölünmüş halkların zorlandıgı yapay siyasi ortamlarda, suni teneffüsle yaşaulan bir Ürdün'ün, sömürgecilerin bol-yöne.t politikala nnın dogurdugu Burkina Faso'nun, Papua Yeni Gine'nin, bayraklar seçip milli marşlar bestelettirdikten sonra, ulusal tarihlerini "ke.şfedip" yazmalannın ne anlamı olabilir ki? Tarihlerinin yazılmas1, sırf bagımsız devlet oldular diye ulu sal havayolu kurmalanndan farklı degil. Nasıl olsa o hava yollarını büyük şirketlerin yutacagı, isimlerinin, renkleri nin de.gişecegi gibi, tarihleri de buza yazılanlar üstüne kan dökülmesinden öteye gitmeyecek. Ne var ki, bu ülkelerden Harvard ve Oxford gibi seçkin üniversitelerde okumuş kimi gençlerin çabası ve tabii hoca lannın da destegiyle, eski modeli tekrarlayarak ulusal para digmalar çerçevesinde tarih yazma sevdasının daha uzun süre desteklenecegi bir ortamda yaşryoruz. Eric Hobsbawm, "Haşhaş tohumu nasıl afyon müptelası nın hammaddesiyse, milliyetçi. köktenci ideolojilerin oluş masında tarih aynı işlevi görür," der ve ilave eder: "lstedik lerini tariht kaynaklarda bulamazlarsa uydururlar."
Yok Olan Tarihi Tarihleştirrnek Geçmişlerini sıfırlayrp yok edenlerle, geçmiş uyduranlar, tarihin bilinmesine hep engel oluşturduysa da asıl dert, var olan malzemenin zamanla yok olmuş, ulaşılmaz, anlaşılmaz olmuş olması. Ege Denizi'nde, Girit'in güneyinde Santerini Adası'nın 40
ortası, M.Ö. 1350 yıllarında volkanik patlamayla çöker. Aradan 3.500 yıl geçer. Burada kazı yapan Spyridon Mari natos adlı Yunanlı arkeolog volkanik küllerin o günden beri gizledigi Minos uygarlıgına ilişkin kalınnlar ve birkaç bina da, daha dün yapılmış gibi taze duvar resimleri bulur. Dün ya basını "Atlantis bulundu" diye manşet atar. Linear A
(Çizgi A) adı verilen bu toplumun yazısı hala çözülmüş de gil. Haklannda ne biliyorsalk, duvar resimlerinden, günü müze kalan tek ruk nesnelerden çıkarıyoruz. Bir kışırru, sanat tarihçisi eşim Lyvia ile SanlOri'nin kuze yinde, Minoslulardan kalma duvar resimlerinin bulundugu Kea Adası'nda geçirdim. Bu toplumun tarihini anlayabil mek, bilmecenin parçalarım birleştirmekten geçiyor. Ada daki müzenin bekçisi Lefteris her sabah eşime çalışma salo nunu açugmda, onu, bir uygarlıgm tek tanıkları, üç bin yıl lık evlerin, mabetierin yıkıntılarından ana kalan, parmak büyüklügünde binlerce parça karşılıyordu. Lyvia'nın işi, hangi parçanın hangi duvardan düşmüş olabilecegini tespit etmek, parçalan eksik bir bilmeceyi tamamiareasma neyin resirolenmiş olabilecegine ilişkin varsayımlarda bulunmak, buradan yola çıkarak hayvanları, bitkileri, insanları, tören leri, dinleri, savaşlarıyla Minos uygarlıgının tarihini anla maya çalışıp yazmaku. Dünyada bu işi yapan, bu işi yapabi lecek bilgiye haiz yirmi kişi var yok. 1.500 yıl sürmüş koca bir uygarhgı anlama serüveni, bu kadar az sayıda insanın, bu kadar sınırlı, anlaşılması güç malzemeyi nasıl yorumla yacaklarına bagh. Tarihçilelin malzemelerine erişebilmelerinin önünde baş ka engeller de var. "Gizli tarih" bunlardan biri. Birkaç
yıl
önce, Çin'de kadınların aralannda geliştirdikleri özel bir al fabeyle, erkekleri dışiayarak yüzyıllardır haberleştigi ortaya çıktı. Kadınlar günlük tutmuş, mektuplaşmış asırlar boyun ca, erkeklerden gizli bir kadın tarihini kaydetmişler. 41
Tarihi gizlemek devletler için de olagan, sıradan bır olay. Dünyaya yayılmış Katolik "vatandaşlarına" devletler gibi hesap verme sorumlulugu olmayan Vatikan'ın bin kusur yıllık arşivlerinde kimbilir neler gizlidir? Bir yanda Çin'de Mao'nun "kultur devrimi"nde oldugu gibi eski Çin eserlerini imha edıp tarihı unutturanlar, bır yanda yok olmuş bir uırihi canlandırmaya çalışanlar. Geçmişi tarihleşlirmenin cunlmle kucaklaşan boyutlan da var. İngiltere eski Başbakam Margaret Thatcher'ın oglu Mark, Ekvator Ginesi'nde darbe girişiminden tutuklandı, annesinin araya girmesi ve kefaletiyle serbest bırakıldı. Gi ne'nın petrol kaynaklarını pazadamak için çete kuran Thatcher ve ahbaplan, işbirlikçi cumhurbaşkanı adaylan ve bu iş için tuttuklan paralı askerleriyle, Ingiltere'nin bilgisi dahillnde hükümeli devirmeye çalışırken yakalandılar. Gü ney Afrıka hukCımetinin istibbaratı sayesinde yakayı ele vermeseler, kimbilir bu darbe Bau basınında demokrasi adı na nas1l anlatılacak, Ekvator Ginesi halkına yeni kahraman ları okul kitaplarında nasıl sunulacaku? Turkiye de, darbe tarihlerinin okul kıtaplannda sürekli degiştirildigi, darbeleri "zinde kuvveller" deyimiyle meşru taşuran tarihçilere ödül veren, darbed adlarını sokak isim lerine, kültür merkezlerine veren bir ülke.
Tarih Ne lşe Yarar? Şizofren Kimlikli Tarihimiz Tarihçinin bir sorunu malzeme kıtlı�ı, onu bulmak, ona ulaşmaksa; bir sorunu da elindeki malzemeyi nasıl algıladı gı, nasıl degerlendırdigi. Bulunanla, bulunanı aniayıp anlatmak, anlamiandırmak arasındaki kopukluk, düne bakışımızda surekli degişen iliş kinin kaygan zemininde, tarihimizin şizofren kimlikli olma potansiyelini ortaya çıkarıyor. 42
Tarihçiler genellikle yaşadıklan dönemlerin deger yargı� larımn noteri, güç ilişkilerinin cambazı; içselleştirdikleri egemen düşüncenin el feneriyle tarihe ışık tunuklan, tarihi aydınlaı:tıklan zannına kapılanlar. Geçmişin havasını bugüne yansıtmasını en çok tarihçiler� den beklerken, en çok tarihçiler günün havasıyla bize geç mişi teneffüs etlirenler. Tarihçiler, istisnalar dışında, şu ya da bu şekilde şartlan dıklan için istediklerini gün ışıgma çıkartıp istemediklerini es geçen, olanları, söylenenleri bağlamlarından soyutlayıp yöntemlerinin, ideolojilerinin kalıplarına yerleştirenler. Bristol Üniversitesi'nden john Vincent, tarihin, kazanan Iann tarihi oldugunu hanrlatırken, şu çarpıcı örneği verir:
Roma lmparatorlugu'ndan kalan dokümanların % 90'ı, im� paratorlugun Hıristiyanlıgı benimsediği donerne ait. O yüz yıllardan nelerin günümüze kalacağını paganlar kararlaşur mış olsaydı, Roma tarihi diye bugün bildiklerimizin kayna gı bambaşka kayıtlardan oluşacaku. Düzenin gerçek diye kaydettiği tarih1, gerçek oluyor. lşte dinlerin mudzelere inanmalan sonucu gerçek diye kaydettikleri anılar, tanıklıklar. Hele Hıristiyanlarm cadılan yargıladıklan, cadılann cadılıgını kanıtladıklan mahkeme ka yıtları. Bugün biz "cadılar gerçek değildi" derken, aslında ca dılann gerçekliğine inanmayan günümüzün egemen düşün cesinden ve geçmişte yargılananlardan yana tavır alıyor, o gü nün egemen düzenine karşı başka bir gerçeği savunuyoruz. Tarih denilen şeyin, nasıl olduğumuzdan çok, düne bu günden nasıl bakugımızm göstergesi oldugunu tarihçiler de aruk biliyor. Tarih diye yazılanlar, çok [arklı uygarlıklar kurma potansiyelimizden gerçekleştirebildiklerimizin kü çücük bir göstergesi; kimi uygarlıkların başka uygarlıklan engeUemesinin, yaşamlarını kısa kesmesinin hikllyesi. Gü ney Amerika'da Aztek ve tnka uygarlıkları Avrupalılar tara43
fından imha edilip kendilerine yabancı bir din ve kültürle bütünleştirildiklerinde, iki yüz yıllık geçmişleri bile yoktu. Tarihimizin ne oldugunu geçmişimizden neleri seçip gü nümüze taşıdıgımız, neye, niçin, nasıl bakugımız belirliyor. Tarihi, Quentin Skinner'ın öngördügü gibi, müzikten mi mariye, resimden felsefeye kadar geçmişte bizim çeşilli ne denlerle var ettigirniz ortamla, bizi şimdi var eden ortamın ilişkilendirilmesi canlandmyor. Gelecegimizin olası binbir gelecekten hangisi olacagı geç mişimizde neyi önemsedigimizle de ilgili. Tarihçi, geçmişte aradıklarıyla gelecegimizin habercisi olabileceginin ne kadar bilincinde, sorumlulugunun ne ka dar farkında? Farkındaysa evrensel ahlaki degerler üzerine kurulu, özgür ve adil bir toplum onun için ne kadar önem li? Çalışmalanna, araşurdıklanna, yazdıklanna ne ölçüde yansıyor? E.H. Catt'rn sordugu gibi: "Tarih ne işe yarar?"
Yanndan Bakınca Bizim Neyimiz Uginç? Yüzyıhmızı yazacak taıihçilerin başhca sorununun, malze me kulıgı degil malzeme bollugu olacagı bloglarla, You Tu be'la, Google'la, lüzumluyu lüzumsuzdan, çöpü çöp olma yandan ayın etmenin, başlı başına sorun olacagı söylenebilir. Gerçekten öyle mi? Yoksa gelecegin tarihçileri günümüze ulaşınada geçmişte söz konusu olmayan bambaşka engellerle mi karşılaşacaklar? Bu engeller ne olabilir? Bugünden yarına bakmca gelecegin tarihçilerinin neyle ilgileneceklerini, onlar için neye bakmanın önemli olacagı nı kestirrnek güç. En çok merak edeceklerinin belki bugün kaydı bile tutulmuyordur. Tecrübemiz, bugün yaşadıklan mızdan ileride nelerin önemli olabilecegini kestirebilmenin 44
neredeyse imkansız oldugunu gösteriyor. Toynbee, Ingiltere'de Kamu Arşivleri (Public Records Of fice) kuruldugunda, ileride kimsenin ilgisini çekmez, çok da yer tutar diye demiryollan yapımıyla ilgili tüm belgele rin imha edildigini anlatır. Kaybolan, donyanın ilk demir yollarına ait bilgilerdir. Günlük yaşannmızın en dogal alışkanlıklarını kayda de ger bulmaytz. ABD'de ı:anmla ugra.şanlar nufusun % l'inin altında. Yeni teknolojilerle yakında belki geleneksel ı:anm sona erecek, gen mühendisligiyle yiyeceklerimiz laboratuvarlarda üreti lecek. Gün gelir de geleneksel tanma dönmemiz gerekirse becerebilecek mıyiz topra�n. toprakta çalışaniann unutul muş dilini anlamayt? lletişim ve bilgi çagtnda üretmekten uzaklaşan tOrümüz, psikologlann "O�nilmiş çaresizlik" (leamed helplessness) diye adlandırdıgı konumda. Geçenlerde Boston'da bir dos tum 1 7 yaşındaki oglunun hayatında çivi çakıldıgtm gör medigini söyledikten sonra, "Yann Çin birdenbire ihracatı m
durdursa Amerikalılar donsuz dolaşmaya mecbur kala
cak" derken, en basit ugraşlanmızın olagan sayılmaması ge rekrigini vurguluyordu. Bugün neye önem verdıgimiz tarihe bakışımızı da etkili yor. 20. )rfizytlın son çeyreginde gundelik hayat, tarihçiler için birdenbire önem kazandı. Gel de şimdi Avrupa köylü sünOn 9. yüzytlda nasıl yaşadıgının malzemesini bul. Avrupa Orı:açagt'nda yapılan tablolarda çocuklar yetişkin suratlanyla resmedilir. Bugun en hafif hastalıklarından çöp adam resimlerine kadar her şeyiyle ilgilendigımiz çocukla no,
ergenlik çagına ölmeden varabilmelerinin sorun oldugu
o dOnemierde boyle ilgi olmadıgından bilgi de yok. Michel Foucault'nun Deliligin Tarihi eserindeki gibi, delilerin üs tünden düzenin meşruiyelinin sorgulanabilecegi, Ona45
çag'da kimin aklından geçebilirdi? Günümüzde delilik üze rine yazılan kitaplar, Ort.açag'da Tanrı ve peygamberler üze rine yazılanlardan çok. Başı.a ABD olmak üzere devletler biyolojik ve kimyasal si lahlarını gizlilik içinde geliştirmekten öte, bunları gizli yer lerde depoluyor. Varlıgımız ıçin birincil derecede tehlikeli, en ufak bir insan beceriksizlıgi ve haı.asıyla sızma tehlikesi olan bu ölümcül maddeleri, ileride bir gun bulmak, imha etmek gerekirse bulabilecek miyiz? Her gOn cürüm üstüne cürüm işleyen gelişmiş ülkelerin şirketleri zehirli auklannı, Afrika ülkelerine gömmekle, denizlere atmakla meşgul. Ge lecelue bunların etkisizleştirilmesi istenırse izleri nasıl bu lunacak? 2006'nın sonlarına dogru Fildişi Sahili'nin eski başkenLi Abidjan'da on binlerce insanın zehirlenmesi, kus ması. sekiz kişinin olmesiyle ortaya çıkan toksik atık ola}'l gelecekteki felaketlerin de habercisi. Afrika'ya zehir aı.an Probo Koala adlı gemi Panama'ya ka yıtlı. Tayfası Rus. lşletmeci şirket Yunan. Gemiyi kiralayan şirket Arnsterdam'da, şirketin merkezi lsviçre'de. Gunluk işler Londra'da bır bürodan yönlendiriliyor Suç ışleyenler, bu dolambaçlı OrgOLienmeyle, usta canıler gibi arkalannda iz bırakmıyorlar. Savaşların, işsizligin ve dogaya müdahalemizin sonucu olarak göçe zorlanan milyonlarca insanla birlikte, tarıhleri
de
yok oluyor. Sırf Çin'de
"Three
Gorges Dam" (Üç Bogaz
Barajı) adlı barajın yapılmasıyla topraklarından olup oraya buraya dagılan insan sa}'lSt 1.4 milyon. Göçe zorlananların çocukları, belki başka dillerle konuşacaklan yeni mekanla nnda atalannın yüzlerce. binlerce yıl yaşadıgı yerlerle ilgili neyi haurlayacaklar? Dünyamızda yaşanan göçlerle böyle nice yer, tarihiyle birlikte yok olmaya mahkUm. Tarihi yok olacakların tarihini tutan, Oykülerini, şarkılarını kaydeden, mezar ıaşlanna son bır defa bakan kaç kişi var? 46
Babamın Sesi Gelecegin tarihçilerinin gunOmüzü anlayabilmelerinin Onundeki bir başka engel teknolojiden kaynaklanıyor. Babam Ethem Vassaf, son yıllan ABD'de olmak üzere SO kusur yıla yakın psikiyatrist olarak çalıştı. Tıbbın diger alanianna göre, bireyin anlatuklanyla donyasının derinlik lerine girildiginden, psikiyatride daktorun tuttugu vaka notları, ömegin bir apandisil olayının ubbi tutanaklanndan daha de�şik, daha kapsamlı. Babam Oldukten sonra annem onun hayauyla ilgili birçok şeyi toplayıp albümler hazırla mış. Zaman zaman yapugım gibi, geçen gün bunlardan bi risini gözden geçirirken, bir zarfın içinden mavi renkte, şef faf, bükülebilir, gOnümüzün CD'lerine benzeyen disketlerle karşılaştım. Annemin el yazısıyla zarfın üstüne yazdıgı not ta "Ethem'in son hastasıyla ilgili bilgilern diyordu. Aşina olmadıgım bu teknoloji, demek 1960'larda ABD'de hastaların kayıtlarını tutmak için kullanılıyordu. Bende kaydı olmayan babamın sesini duyma özlemiyle, ABD'nin önde gelen tıp merkezlerinden biri olan Bostan'da hastane leri dolandım. Hiçbirinde elimdeki nesneyi dinietebilecek bir cihaz olmadıgı gibi, ilgililer de sanki uzaydan gelmiş bir nesneye bakıyordu. Kaybolan sade babamın sesi degil. Türkiye'de, Once Os manlıca'nın sonra da lstanbullu'nun sesi çoktan unutuldu. Son duydugum Osmanlı sesi, 2006'da ölen, Sultan Abdül mecit'in kızı Cemile Sultan'm torunu, yengem Behrement Sertel'e aitti. Tarihin farklı dOnemlerinde bir dilin nasıl konuşuldugunu bilmek isteyebüiriz. Omegin Shakespeare dönemindeki İngi lizce'nin sesi aruk unutuldugu gibi, hangi hızda konuşuldu gunu da bilmedigimizden, oyunlarının, mesela Hamlet'in sahnelertmesinin ne kadar sllrdügunü
tam
kestiremiyoruz. 47
lngilizce'nin, bugünün Amerikası'nda benim çocukluguma göre çok daha hızlı konuşuldugunu, eskiden bir dakikada diyetim beş kelime konuşulurken -kelimeler de kısaltıldı gından- şimdi belki iki misli o1dugunu söyleyebilirim. Daha çabuk konuşuyor, daha çok kelime kullanıyoruz. Günlük konuşmalanmızda, telefonda, e-postalanmızda, tekst yolla mada dilimiz, bilgisayar programı korourlanna benzeyen, edebi kimligini yitiren, pragmatik bir araç haline dönüşüyor. Tilrumüzün evrimiyle toplumsal ilişkilerimiz açısmdan, hangi hızla ve nasıl konuştugumuzun bir önemi olmalı. Sanmıyorumki birileri, içinde yaşadıgtmız bu degişimin kayıtlarını tutuyor olsun. Binlerce yıllık yaşam tarzlannın tarihte son tanıklarıyız.
Çivi Yazısı Nano Teknolojye i Karşı
Güney Afrika'da Kalabari Çölü'nde, Kongo'da lluri or� manlarında, Avustralya'da Tasmania Adası'nda, Brezilya'da yagmur ormanlannda yaşayan Sanlardan, Pigmelerden, Aborijinlerden, Malezya'da Bateklerden haberimiz oldugun da kirnilerini silah ve mikroplanınızla yok ettik, kimilerini bilkat garibesi diye teşhir ettik. Bu insanlan inceleme mera kımızdan antropoloji diye bir dal da kurduk; ama "onlar dan neler ögrenebiliriz" diye sormayı akıl edemedik, kendi mize yakışuramadık. Kalahan Çölü'nde 30.000 yillık tarihi olan bir Sanlı, yü rüyerek katettigi yüzlerce kilometre mesafe uzaklıkta tek bir kökun, başka yerlerde de ayn ayn yüzlerce kökün nere de oldugunu, haritasız, yazısız, nasıl hatırlıyor, nasıl bulu yor? Bellegimizi dijital sistemlere devrettigimiz gelişmiş ül kelerde lise mezunlan hesap makinesiz bölme, çarpma bile yapamazken, turüroüzün bu tür bilişsel yetenekleri, gele cekte var olabilmemiz için belki de elzem olacak. Merak 48
edilmedigi, incelenmedigi için kaybolup gidiyor. Farklı ko şullarda, tanm toplumu Oneesi nasıl oldugumuzun tanıklı gı, binlerce yıllık tarih, anlaşılınadan yok oluyor. Günü müzde bu insaniann en çok peşine düşenler, onların gele neksel ilaçlarının, otlarının genetik yapısının, patentini alan bio-korsanlarla çok uluslu ilaç şirketleri. Babamm
ses
1
kayıtlarına dönersek, ileride bir gün l960'lı
yıllarda sadece psikıyatristlenn degil, diger dokıorlann da tuttuklan kaynlardan yola çıkıp araştırma yapmak isteyen tarihçi, teknolojik engellerden ötürü bu bilgilere ulaşama yacak. Bir dönemin hastatarla ilgili bilgileri, Rosetta taşı bu lunana kadar çözülemeyen Mısırlıların dili gibi anlaşılmaz kalacak. Mutlaka bugün, ClA, FBI gibi kuruluşlarda bu bil gileri okuyabiJecek cihazlar vardır. Ancak 2082'de bu konu da tez yazmak isteyen bir doktora ögrencisinin teknolojiye ulaşmakta yaşayacagı güçlükleri, çalışmasının ne kadar pa halıya mal olacagını, hatta bu nedenle konusunu degiştire cegini, şimdiden gözümün önüne getirebiliyorum. Sorun, beş bin kosur yıl süren yazı ve matbaa geçmişi mizden sonra, birini bırakıp yenisini kullandıgımtz geçici teknolojilerin, ileride erişilemez, aniaşılamaz olmasından da ibaret degil. Tarihçilerio elindeki en dayanıklı kayıt mal zemesi MlA Mezopotamya'da ilk yazılanmız için Sümerlile rin kullandıklan tabletler. Papirüs kilden, kagıt papirOSten daha az dayanıklı. Çogu kitap ve gazetelerimizde kullandı gımız ucuz kagıdın omn:ı yüz yıl bile degU. Silmerlerin kil tabietlerini hala okuyabilirken. bugün kullandıklanmtz, bı rakın gelecegin tarihçileri tarafından anlaşllmasını, biz bile olmeden yok oluyor. Bilgisayarımızın aniden çOkmesini, içindeki bilgilerin yok olmasını bir kez yaşamamış bile olsak, çogumuz bir ya kınımızın bu durumla karşılaşugının mutlaka tanıgızdır. Korkum. elektronik, dijital orumlarda saklanan bilgilerimi49
zin, adını koyamadıgım bir tur elektro-manyetik radyas yonla, dünyadaki tüm bilgi saklama sistemlerini çökertebi lecegi. Tarihimizin ilk bilgi kayıt malzemelerinin kalıcı ol masına Ozen gOsteriliyordu. Yeni teknolojilerle kaydettikle rimiz buza yazılan yazı gibi. Hele nano teknolojilerin neler getirecegini havsalamızın alabilmesi için daha çok erken. Babamın sesi kayboldu. Bugun kendi sesimiz kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya.
Tarih Gizleniyor, Tarih Kayboluyar Kaybolan sadece sesimiz degil aynı zamanda oylanmız. ABD'de kullanılmaya başlanan, başka ulkelere de yayılan elektronik oy makineleriyle, demokrasinin olmazsa olmazı, gizli oy açık tasnif yöntemi ortadan kalkıyor. Elektronik oy lan n açık tasnifle sayılması mumkun degil, seçım sonuçla rına itiraz maddeten olanaksız, patent baklarını koruyan fırmalar da makinelerınin nasıl çalışugını, aylan nasıl sayıp tasnif ettiklerini gizli tutuyor. Tek bilinen, Prince[Qn Üni versitesi'nden bilgisayar profesörlerinin çalışmalan sonucu ltacherlann seçim sonuçlannı degiştirebileceklerinin kanıt lanmış olması. lzsiz bir toplum yaraulıyor. Bu gidişle tarihe, izimizi bırakmaktan da çekınebiliriz. Teknolojide gelişmeler sonucu gOzetlenebilir olmamız, dav ranışlanmızın, yazdıklanmmn izlenebılıyor olması. suskun Iugumuza, vatandaşlık sorumluluklanmıza ket vurmamıza, kOşemize çekilip edilgen kalrnamıı.a neden olmuyor mu? Terôrizmle mucadele adı altında anık ABD'de mahkeme izni olmaksızın herkesin telefonu dinlenebiliyor, e-postası okunabiliyor. Suleyman Demirel döneminin eski Içişleri Ba kanı Faruk Sükan'ın "Solculann soluk alışlannı bile dinliyo ruz" so
sözleri, totaliter devletin ensemizde oldugunun ifade-
siydi. George Bush'un eski Savunma Bakanı Donald Rums feld'in işkence yöntemlerini savunurken. "Ben de günde on saat ayaktayım" sözleri Batı'da da özgürlüklerimizin alenen yok edildiginin belinisi. ABD ve Ingiltere başta olmak üzere yeni teknolojilerle izlenen, biometrik yöntemlerle fişlenen, DNA ömegi kaydedilen her vatandaşa potansiyel suçlu ola rak bakılıyor. Gel de korkmadan tarihin oluşumuna kani. İngiltere, tren istasyonlarına, havaalanlanna, parklara, so kak köşelerine, alış-veriş merkezlerine yerleştirilmiş 4.2 milyon kamerayla (her 14 kişiye bir kamera düşüyor) dün yada vatandaşlannın davranışlarını en çok kaydeden, izle yen ülke. Yeni geliştirilen Optag sisteminde, havaalaniann da yolcuların yanlannda taŞıdıklan chiplerle her adımlan izlenecek. Son haber bu ülkede oturaniann çöplerinin de denetlenecegi. Yunanistan ve Portekiz'den sonra lngiltere, kagu, şişe, plastik vb. çöpterin aynşunlmadan atılmasında Avrupa sonuncusuymuş. Devlet katındakiler herkesin evi nin önüne btraktıgı çöp kutusuna, hangi tür çöpün hangi miktarda atıldıgını ölçen bir elektronik aygıt yerleştirmeyi kararlaştırmışlar. lngilizler şikayetçi. Şikayetlerinin nedeni ayrıca ürkütücü: Edilgenleştirildikçe yilirdikleri özgürlük lerinin farkında olmayanlar, çöp kayıt teknolojisi için bele diyeye ödeyecekleri ücretten müşteki. lster terörizine karşı çıkmak bahanesiyle olsun ister çev reyi korumak adına, özgürlügümüzü teslim alıyorlar. 21. yüzyıl totalitarizminin başarısı, gelecekten günümüze baloldıgında sessiz, edilgen kitlelerin tarihi mi olacak? Eskiden imparatorluklann hapishaneleri, Bastille ve To wer of London gibi, adlanyla bile ünlüydü. ABD imparator lugu o denli izlenemeyecek bir tarih bırakıyor ki, yasalara tAbi olmasın diye Guantanamo'daki askeri üssünden başka, çeşitli ülkelerde kurdugu korsan hapishanelerinin sade yeri degil mevcudiyetleri bile gizli.
51
Yaşadıgınıız tarih gizleniyor, yaşadıgımız tarih kayboluyor. Geçmişin de hep gizli kapaklı taranan olmamış mı? Bizim, hem günümüzü kaydetmekteki yöntemlerimiz iz buakmayan cinsten, hem de toplumlarımıza egemen güç odaklan da dahil olmak uzere, tarihimizde her zamankinden daha çok izlendigirniz için iz bırakmamaya gayret ediyoruz.
Totalitarizmin ineesiyle Kabası Gelecegin tarihçileri bugüne ulaşabilseler de, bulabile cekleri, günümüzde giderek güçlenen totalitarizmin elegin den nelerin sızabilecegine baglı. Totalitarizmin veba gibi sa rileşebilecegi bir zamanın eşiginde oldugumuzun ilk haber cileri bilimkurgu türünden romanlan aracılıgıyla bize ses lenmişlerdi . Biz romanıyla Zamyetin, Cesur Yeni Dünya ile
Huxley, 1984 ile Orwell.
Bu kişıler 20. yüzyılın başlanndan itibaren devlelin, ege men güçlerin, toplumu topyekun denenın altına almasının öykülerini yazdı. Yazdıkları, onlar yaşarken bile, bir ölçüde gerçekleşti. Aşagıda, bilginin bize ulaşmasının nasıl engellenebildigi nin üç ömegi var. Birincisi, başarılı bır ..kaba totalitarizm" ömegi. Kaba oldugu için de gizlice yapılmış. Digerlerini, göz göre göre yapıldıgından, görmezden gelmeye şartlandınldık.
Hayalet Ztplinlu Stalin döneminde ABD, Sovyetler Birligl'nin peşpeşe imal ettigi çok sayıda zeplinden urker olmuştu. Haurlatmakta yarar var. Uçak kullanmamız, Nazilerın medar-ı iftibarı Hindenburg'un 1937'de New jersey'e inış yaparken aniden infılak etmesinden sonra yaygınlaştı. Göklere hakimiyetin ölçüsü, en agır yük taşıyabilen, en uzun mesafeyi katedebi len, en hızlı gidebilen zeplinlere kimin sahip oldugu idi. Yası
tak odaları, lokantaları, konser salonları, kütüphaneleriyle, üç Boeing 747 uzunlugunda Hindenburg ve benzerleri, gü nümüz teknolojisiyle karşılaştınldıgında bile gıpta edici. Uçaklardan önce, zeplinlerin şaşalı yıllarında, Avrupa'dan Güney ve Kuzey Amerika'ya giden yüz binlerce yolcu, ok yanuslan bu gökyüzü transatlantiklerinde aşu. Stalin dOneminde Sovyet zeplinleri ABD'yi telaşlandınr. Asya'yı boydan boya, St. Petersburg'dan Vladivostok'a, her yenisi mesafeleri bir Oncekinden daha hızlı kateden zeplin lerin haberleri, sosyalizmin göklerdeki başansı, zeplinleri teker teker tanıtan posta pullarında bile dile getirilerek dünyaya duyurulur. Sovyetler Birligi. çOktükten sonra, arşivler yagmalanıp açık pazarda satılmasa, ileride tarihçiler 20. yüzyılın amansız zeplin yarışında Sovyetlerin üstün çıkngmı, üstelik bunu ClA kaynaklarının da dogruladıgını yazacaktı. Yalaniara
ABD de kanmış. Sovyetler iiç beş zeplin yapmış, o kadar! Beyaz Saray'a Göre Tarih Sıra "Beyaz Saray'a göre tarih" diye adlandıracag1m "ince totalitarizm" Omegi.nde. Iktidarda kalma süreleri zaten kısıtlı olan bu ülkenin baş kanları, özellikle ikinci ve son dönemleri için seçildiklerin de, kendilerini gelecegi.n tarihçilerine begendirmeye çaba lar. Şaşmaz aymazlıklarıyla, haklı olduklarına inandıklann dan, gelecekte tarihin bunu dogrulamasını isterler. Yapnk lannın kayıtlarını, gelecekte dikilecegini umdukları heykel lerinin, adlarının verilecegi uzay mekiklerinin, savaş gemi lerinin özlemiyle tutarlar. Ancak her türlü kaytt başkanlar için kaygı nedenidir. Nixon'ın, aleyhinde kullanılabilecek birçok belgeyi imha etmesine ragnten görevinden alınmış olması, özel bir afla hapse antmaktan son anda kurtulması, günümüz liderleri53
nin arşivlerini oluştururken korkulu rüyası. Ôzellikle ABD'de, her başkanın evraklarını, adianna kurulacak olan
kuruphandere gidecegi bilinciyle üretmeleri, arşivleri daha açılmadan şaibeli kılmakta. "Tarih hakkımda ne karar vere cek?" kaygısı, ileride bu kararı verecek olanlara "uygun"
malzeme saglamak arzusuyla Onuşüyor. lnce totalitarizmde bilgiler sade günün kamuoyunu yönlendirmek degil, gele
cegin tarihçilerini de etkilemek üzere üretiliyor. Zamyetinlerden, Orwellerden bu yana kOprünün alundan
çok sular aku. Bilginin, herhangi bir ı:ırun gibi imal edihp, pa ketleru p dagı uldıgt , günümüzde kabul leni len bir o lgu. ,
Bu konuda ihtisaslaşmak, beceri sahibi olmak, üniversite lerde, özel kurslarda müfredaun parçası. Eskisine göre daha çok bilgiye daha kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Ancak önce ga zete, sonra radyo, ardından televizyonda oldugu gibi bilgi ve haber, tekelleşen şirketlerin reklamlan deneuroinde edil genleşti, homojenleşli, düzenle bürünleşu. Gunumüzde Go� ogle gibi şirkeılerin, Time Wamer ve America On Une gibi başka şirketlere ortak olması, You Tube'u satın almasıyla, düzenin denetim agı yenı teknolojilerle genişliyor. Parayı Basan Tarih Yazar: Sennayenin Tarflıçilige Soyutıması
Yannın tarihınİ bugünden imal edenler, yannın tarihçile rini koliayarak onlara gunümüzün kayıtlarını şekillendirip paketleyenler sadece devletler degil. Kureselleşme adı alun
da kap itali n tekelleşıigi günüm üzde, dev şirketler de, dev letler ve devlet adamlan kadar tarihe nasıl geçeceklerı ko nusunda duyarlı. Bunun bir ömegi Ikinci Dünya Savaşı yıllarında Nazilerle ş i birligi yapan, Alrnanya"da }'atınmlarını sürduren, Hitler'ın seçim kampanyaianna bagış yapan, Almanların bir yabancı ya verebı lecegi en büyük nişan olan Grosskmdla taltif edi54
len, Yahudi düşmanı, Ford otomobil şirketinin salıibi Henry Ford. Savaşın bitiminden yıllar sonra şirketin prestij yitirip geçmişinin tartışılmasıyla Ford çözümü, tarihçitere sipariş ettigi şirket tarihinde buldu. Artık şirketlerin de, devletler gibi "resmi tarihleri" var. Yeni yetişen tarihçiler, Hilal-i Alımere (Kızılay) talim edeceklerine, şirket tarihçisi olarak iyi para kazanabiliyor. Şirketlerin korkusu, prestij yitirmeleriyle satışlannın dü şecegi endişesinden ibaret degil. Son y1lların en büyük skandallarından biri, lsviçre !bankalarının, Nazilerin ölüm kamplarında katletligi Yahudilerin mirasçılarına ölüm serti fikası getirme zorunlulugu gibi engeller çıkararak paraları na el koymasıydı. Ke.za ITT gibi Amerikan şirkellerini Şili'de devletleştiren Ailende lıükümetiyle, lngiliz petrol .şirketlerini tran'da dev letleştiren Musadclık hükümetinin devrilmesinde bu şirket lerin aynadıklan roller Ylllardtr örtbas ediidiyse de, birkaç karikau1r nedeniyle bile Danimarka malianna karşı dünya çapında bir boykotun ortaya çıkabildigi düşünüldügünde, şirketlerin çıkarlarını koruyabilmek için kamuoyunun du yarlılıklarını denetleme gayretleri de kaçınılmaz. Evrensel ahlak ilkelerini çigneyen, uluslararası yasalan ilılal eden, küresel ısınma, çevre kirliligi, nükleer atıklar gi bi konularda tarih önünde suçlu konumunda olan şirketle rin, gelecekte yargılanıp, büyük tazminaLiar ödeme zorluk larıyla karşıla.şmalan gündemdeyken, "yarın için yarına karşı" şimdiden hazırlanmaları kaçınılmaz. Özetle, günü müzde yeni bir uzmaniaşma alanı olarak yaygırılaşan şiT keder tarihi, gelecegin tarihçilerinin önünde örülen kalın bir sis perdesi Para-tarih ilişkisinin en ters tepen örneklerinden biriyse, Fransız Devrimi'nin oluşumunda bardagı taşırarı son damla olarak degerlendirilen "Ekmek bulamıyorlarsa pasLa yesinss
ler" sözleriyle halkı ayaklandıran, giyolinde başı vurulan Kraliçe Marie Antoinette'ln boyle bir şey dememiş olması. Leeds Üniversitesi'nden Simon Burrows, kraldan para sız dırmak isteyen lngiliz dolandıncılannın iftira dolu broşür ler basıp krala şantaj yapuklannı, kralın bu broşürleri satın alıp imha euintigini, ancak kayıt meraklısı bir saray bürok
rannın broşürlerin metnini kopya elligini ve isyancılar Bas lille'i basuklannda kopyalan bulaniann kraliçenin sözlerini
halk arasında yaydıgını beliniyor.
Sözden Yaz1ya, Yazıdan Söze Egemen düzen sansure, eksik, yalan ve yanlış bilgilendir meye başvururken, suçüstü yakalanma korkusuyla da, kayıt tutmaktan kaçınıyor; gizlemek istediklerini sözle iletiyor. lik insan ancak göz göze geldiginde sözle haberleşebili yordu. Bilgisayarlarımıza yerleştirdıgımız cihazlarla tekrar göz. gOz.e gelip karşılıklı konuşabildigımiz. günlere dönüyo ruz. Günlük yaşantımızda yazmın agrlıklı yeri, belki uygar Lıgımızda bir ara dönem. Dumanla bır tepeden ötekine yollanan haberlenn anında kaybolması gibi, asırlardır mektuplaşoktan sonra, telefonla haberleşmeye başladıgımızdan beri, konuştuklarımızın izi ni bırakmadıgımızdan, neler konuşuldugunu da hiçbir za man kimse bilemeyecek.
Çan
kaumızda, annemin ögren
ciyken bır arkadaşına yazdıgı mektuba gelen cevabı bul dum. İstanbul'da oturan annem ve arkadaşı, 1930'lu yıllar da henüz. çok az telefon oldugundan, hafta sonu nerede, ne zaman buluşup hangi sinemaya gideceklerini karartaşur mak için KadıkOy-Şişli arası rnekruplaşmışlar. Elektronik iletişim, tarihin kaydedılmemesi demek, ı:-.ri hin yok olması demek, tarihin olmaması demek. Eskısine göre bellegi neredeyse sonsuz dijital ortamlarda, belki her 56
zamankinden daha çok kayda geçiriyoruz yapuklarımızı, ancak her şey de her zamankinden daha kolay yok edil.iyor, daha çok siliniyor. Telefonla, kolaylıkla silinen e-postayla tarihçilerio en kıy metli malzemelerinden birisi olan mektup tarihe kanşu. Arnk posta kutulanmızdan tek çıkan famralar ve reklamlar. Kendine Ozgü bir edebi tür saytlabilecek aşk mekLubu da yok artık. Elektronik ortamda anonim aşklar bilgisayar oyunlannda, tabir caizse kansız savaşlar gibi. Aşk rnekm bunun ortadan kalkmasıyla, çagımızda aşkın ifadesini, aşk ilişkilerini acaba nasıl anlayabilecek, hangi malzerneye göre degeriendirecek gelecegin tarihçileri? Evet, eskisinden daha çok haberleşiyoruz. Ama yazdıkla mnız
oluşur oluşmaz silindikçe, geçmişimizden iz bırakmı
yoruz. Eskiden teknolojiler yontma taş, cilalı taş gibi isimlerle, binlerce ytllık dönemlere damgasını vururken, teknolojile rio yenilertip degiştigi sureler kısaldıkça kısalıyor. Hızın esas
oldugu iletişim teknolojisinde istikamet belli.
Giderek kuçolen ekranlarda kısa şifreli mesajiara indir genmiş düşüncelerimizle duygulanmızı, mektuba göre çok daha az kelime ve harf kullanarak, dilimizi zenginleştiren gramer kurallannı hiçe sayarak birbirimize aktarıyoruz. Ye ni iletişim teknolojilerinin dilimize ve dolayısıyla dOşOnce rnize yoksullaştıncı etkisiyle esnekligimizi yitiriyor, atıllaşı yoruz. Doganın ve insanın gizlerini çözmekte anahtar rolü nü oynayan yazılı ifademiz; paslanmış, orası burası kop muş, egrilmiş çarpık bir araç olarak, zaten aşılması zor ku şaklar arası mesafenin anlamlı ktlınmasım, geçmişin ania şılmasını daha da zorlaşnracak. DOşOnce yapımızın, beyni mizin bitişsel özelliklerinin, bizden beş yüz yıl önce yaşa yanlarla arasındaki mesafe, elli yıl sonrasından bize baka cak olanlarla bir gün karşılaşunlabiUrse belki çok daha ya-
57
kın gözukecek. Hızla degişen dilimizde ifade ve düşünce Larzlarımız degişlikçe, gelecegin tarihçilerinin günumazun zihin yapısını anlamalan da gOçleşecek. Şizofren kimlikli tarihimizin bugünden geçmiş zamanın ruhunu yakalaması daha da zor olacak. Sesimizi tanıyan, anlayan, yazıya dOnüştüren mevcut tek nolojiler aracılıgıyla yakın bir gelecekte yazıyla yapukları mızı sözle yapabilecegiz. Bilgisayanınıza "açıl" diyecegiz açılacak, "dediklerimi yaz" diyecegiz yazacak, "gönder" di yecegiz gönderecek, "sU" diyecegiz silecek. Ekraniann başı na geçip, yan yerine sesli, görüntülü mesajlar bırakacagız. Hayalimız kolaylaşacak. Dokunmatik yaşanumızda yazı nın yeri azalacak. Gün gelecek, gelecegın tarihçilerine eski si gibi yazı bırakmayacagız. Bu degişimle birlikte belki ön göremedigimiz bambaşka bir tarih anlayışı ortaya çıkacak.
Yazı Ozgürlukten, Söz Tot.alitarizmden Yana Tannlar peygamberierimize sözle hitap eni. Ônüne gelen sOzu alıp degişürmesin, emellerine alet et mesin diye, Tanrı'nın sözünü yazıya bagladık. Tanrı'nın, bir gün bir şey, başka bir gün başka bir şey soyleme hakkını elinden aldık. Topraklanmızın egemenleri de bize ilk sözle hükmetti. Sözlerini yazıya dönüştürduk, isteyenin sözü is tedigi şekilde kullanmasını zorlaşurdık. Avrupa'da Magna
Carta, egemenlerin gücünün yazılı bir kontralla sınırlan masının ilk ömegi. Bizi sözle denelleyen ya da yücelten ef sanelerimizi terk euigimizden bu yana mücadelemiz sürü yor. Evrensel lnsan Haklan Beyannamesi gibi sözleşmelerle, anayasalarla, hukukla egemenleri denetlerneye çabalıyoruz. Tabii tersi de oluyor. Egemenler de, idam fermanlanyla, karşımıza kendi çıkarlarını koruyan metinler, kanunlar da yatıyor. Ancak her halükarda yazılı metinlerin, yorumlara 58
açık olsa da, keyfiyeti engelleyen, tutarlılık gerekören özel likleri var. lktidarlannı korumak için işkenceye başvuran rejimler bile, iddialarmı meşru kılahilrnek için yazılı, imzalı ifadelere mecbur. Metinler, şu ya da bu tür degerierin bekçiligini yapukları gibi, metinler üzerinde degişimin de, anlık duygu yerine düşünce yoluyla, uzl.aşmayla saglanmasını kaçınılmaz kılı yor. En popüler diktatörleri bile geçici, onlann baskıcı ana yasalarını bile ktlan da bu özellik olsa gerek. Tarih öncesi toplumlarda, neyin mümkün neyin müm kün olmadıgı, kim güçlüyse onun agzından çıkan bir çift söze baglıydı. Yazıoın oluşmasıyla egemenlerin sözlerini kayda geçirmeye başladık. Kayıtlarla birlikte, egemenler de, tariht miraslan da sorgulan ır oldu. Kayıtlarla birlikte, tica reti, günlük yaşamı, devletlerin birbirleriyle ilişkilerini, ya zılı metinlere, sözleşmelere, antlaşmalara baglayan hukuk gelişti. Artık devletlerin, şirketlerin çagdaş cürümlerinin sırrı, kayıt tutma sistemlerinde gizli. Bilgi, depolama sis temlerinin karmaşıklıgında gizlendikçe ve silinmezse, gele cekte kayıtları incelemek isteyen tarihçiler karşılarında aşıl maz engeller bulacaklar. Sadece günlük yaşamlanrnızda degil, devletlerarası ilişki lerde de siyaset yapma biçimi yazıdan söze kayıyor. Eski den karadan, denizlerden, at sıronda, kalyonlarla, bir dev letten digerine haberler taşmırdı. Günümüzde devlet baş kanları, başbakanlar ulak oldu. Mektup alıp gönderme yeri ne, uçaklarına atlayıp bir yerden bir yere gidiyor, kapalı ka pılar ardında konuşmalarla, gizlice devlet politikalarmı çizi yor, dünyanın gidişine yon veriyorlar. Belgesiz diplomasi çagındayız. Tanıklıgumz, sahte gülümsemelerle el sıkıştık ları bildik senaryolu basın toplanılları. Yüz yüze görüşme dikleri zamanlar, telefonda konuşuyorlar. Gene yaz1h belge yok. Ne konuşuldugundan, ne kararlaşnnldıgından, kendı 59
hükümet üyelerinin bile çogu zaman haberi olmadıgı gibi, gelecegin tarihçileri, olsa olsa tercümanların gizli tutmuş olabilecekleri günlüklerle yelinnneye mecbur kalacak. Yann için kaybolan, sadece nelerin konuşuldugu karar laştınldıgı degil. Yazılı belgelerden yararlananlar aynı za manda diplomasinin nasıl yürütüldugunün, kişiler ve dev
letlerarası güç il işkilerinin, hitap tarzlannın, psikodinami ginin de malzemesine sahiptiler. Kanuni Sultan Süley man'm Fransa Kralı François'ya hitap ederken, "Ben Jıi, sul
tanlar su1tanı, hakanlar hakanı, hükumdarlara ta{ vemı, Ai lah'ın yeryüZündeki gölgesi... diye başlayıp, saurlarca sırala dıgı sıfadanndan sonra, "Sen ki Fransa vilayetinin Kralı François�ın," diye başlayan mektubu buna bir örnek. Ilişki n
lerin yazıyla ifade edilmesi, kalıcı oldugundan, başkalanyla paylaşılacagmdan, kelimelerin mtinayla tanılarak, düşünce lerin mantık silsitesiyle geliştirilerek ifade edilmesine ola nak saglıyor; taraflann, agızlanndan çıkan sözlerle cephe leşmedikleri, yazıda aşagılama oldugunda bile, tepkilerini ayarlayabilecekleri, daha anlayışlı olabilecekleri bir ortamı mo.mkün kılıyordu.
Yahoo, Google, Microsoft: Bilginin Tekelleşmesi Tarihçilerin saglıklı bilgilere ulaşabilmesinin önünde bir başka tehlike bilginin tekelleşmesi, merkezileşmesi. Sovyetler Birligi gibi kaba totaliter rejimlerde bu zaten ya pılıyordu. Moskovalı bir araştırmacı yabancı yayunlara ulaş mak istediginde, parti komiserlerine ilgisinin gerekçesini açıkladıktan sonra, ancak konusuyla ilgili kitaplara bakma sına izin verilirdi. Komünist partilerinin neşrettikleri dışın da, yabancı gazetelerin satışı yasak, bunlan bulundurmak suçtu. Bugün ABD'de, meclisin ezici bir çogunlukla benim sedigi Patriot Yasası uyarmca, kütüphaneler, kitapçılar, ki60
min hangi kitabı aldıgını, okudugunu, hükümetin talebi üzerine ilgili kişiye haber etmeksizin büdinnek zorunda. Açık raf sistemi olan Ingiltere'deki Cambridge Üniversi tesi'nin kütüphanesinde, yamyamltk üzerine kitaplan ince lemek istedigimde, bunlara bakabilmem için özel izin ge rekligi sOylenmişti. Ideolojik duyarWıklarumz kadar türü müzün "ayıplan" da bilgiye ulaşmamızı engelleyebiliyor. Hoşumuza gitmeyen, işimize gelmeyen geçmişimize ula ştiması istenmiyor. Bin nüsha basılan bir kitabın bin kopyası var demektir. Kitaplann bir kısmının başına kaza gelse, bir kısmı Nazi Al manyası'nda Kristalnacht'da ya da Türkiye'de 1 2 Eylül aske ri
rejimi boyunca "zararlı", "tehlikeli" addedildiginden, sa
hipleri ya da devlet tarafından yakılıp yok edilse, bir kısmı zamanJa kaybolsa bile genede birkaç kopyasının tüm hadire leri atlatmasına, sonraki kuşaklara kalmasına fırsat var. Bir kitabın, birden fazla nüshası olması tahrifau da engelliyor. Biri çıkıp, "(alanca kitapta falanca şeyler yazıyor" diye yalan yanlış birşeyler söyleyince, aym kitaba sahip başkalan "Ha
yır, bak falanca sayfada şöyle degil böyle yazıyor" diyebili yor. Bagtamından kopamlıp başka anJamlar yüklenen alınn lar için, "Bak, yazar, kitabın önceki sayfalannda şöyle de de miş, yazılanlan çarpıuyorsun" diye uyarabiliyor. Ya da Tür kiye'de, mahkemede intihalle suçlanan, 12 Eylül'ün YÖK es ki Başkanı lbsan Dogramac1, iddialan reddedip, "Ben kitabı mı Benjamin Spock'tan çok daha önce yazmışom" deyince, "Haydi o zaman göster o tarihte yazdıgını söyledigin kitabı" denerek yüzleşmeye mecbur bırakılabiliyor. Kitaplar, bir düşüncenin, binlerce tastikli noter vesikası gibi. Fransız Devrimi'nde yayımlanan ansiklopedi, kilise ve aristokrasinin bilgi üzerindeki tekelini ktrmakta önemli rol oynamış, Avrupa'da Aydınlanma'rnn kitlelere yayılmasını 61
saglamıştı. Oysa 2 1 . yüzyılın, birçok dilde yayımlanan dün ya çapmdaki internet Wikipedia ansiklopedisi, kitlelerin al daulıp yönlendirildikleri bir savaş alanı olmaya aday. Kulla nıcıların yazıroma kauldıgı Wikipedia'daki maddelerin içe rigi, elektronik ortamda her an tazelenip istege gOre degişti rilebildiginden, ansiklopedi, bilgilerin depolandıgı bir yer ken, amk yaz boz tahtası. En son, 2006 ABD meclis seçim lerinde iki rakip adayın geçmişleriyle ilgili ansiklopedideki maddelerin, adaylan küçük düşürecek şekilde degiştirile rek, ilaveler yapılarak, tahrif edilmesi buna bir Ornek. Bilgi maddesi sayı.sının sınırsız, Wikipedia'nın gönüllü bilgi ko miserlerinin sayısının sınırlı oldugu bu eşiLSiz ilişkide ge nellikle tahri[atın farkında olunmuyor. Yukandaki ömegi bilmemizin nedeni, olayı, her iki adayın taraftarlarının hası na
yansıtmış olması. Yoksa Osmanlı lmparatorlugu'nda Ma
runi ve Yezidilerin konumu gibi uzmanlık gerektiren, sınırlı sayıda kişinin ilgilenecegi. bir maddede yapılacak tahrifatın kim farkında olacak ki? Ansiklopedide yer bulan bu tür maddeleri her an çarpıtma keyfiyetimiz bizim gelecek ku şaklara bırakacagrmız mirasın parçası. En geniş paydanın da katılabilirliginin mümkün oldugu ortamlarda ve de an cak kritik düşUnceyle vanlahilen dogrulanmızı bu sefer de katılunemın denetimsiz keyfine terk etmiş oluyoruz. Bilginin tahrifatı kadar önemli olan bilginin erişilebilirli gi. Dünyamızda en çok başvurulan kaynak Google. tlgilen digi.miz konuyu girdigimizde ekranda karşımıza ilk çıkan, yüz binlerce, bazen milyonlarca referanstan ilk on tanesi. Kendi adımla bile ilgili 80.600 referans içinde, vergi dairesi nin bildirdigi annemin evini kaça satugımdan kimin hangi yazısında benden söz ettigine, Caretta kaplumbagalannın korunmasıyla ilgili imza kampanyalanndan, kitap şirketle rinin sanş ilanlanna kadar ço� ne idügü belirsiz kayıtlar var. Ama benim de çok Onemsedigim, Türkiye'de psikoloji 62
tarihiyle ilgıli çalışınama auf, bilmem kaçıncı sırada. Ekran daki yıgınlarca bılginin içine o denli gömülmfış ki, bul de seniz ben bulamam. En çok dikkati çeken, ilgili sayfa açıl dıgında ilk on sırada olanlar. Bilgilerin sıralanması, en çok hangilerine başvurulduguna göre belirleniyor. Tarihte neyin önemli oldugu Google'ın tekelinde! Bilginin, sıralamanın neresinde olacagı manipülasyona açık. O denli açık ki, ka yıtlan Ost sıralara yüksellmekte uzmanlaşmış şirketler var.
Guanlian Weehly'de okudugum bir haberin başhgı şöyle: "Google tarihi sOmürgeleştiriyor.,. Washington Posl, New
Yorh Tımes gibi birçok gazetenin arşivine ortak olan Goog le, 200 yıl geriye giderek 18. yüzyıla kadar olup bitenler hakkında bilgi sunuyor. Bundan böyle birçok araştırmacı, tarihçi, birinci elden kaynaklann peşine düşmenin zahme tine katlanmak yerine, aynı ölçüde saglıklıdır inancıyla bil gilerini, her rürlü müdahaleye açık, Google'ın elektronik ortamından aiacak. Oysa Google verdigi bilgilerle daha şimdiden tarihi alt üst etmeye, devletleri birbirine düşur ıneye aday. Tebriz'in nerede oldugunu belirtirken Google'ın bu şehir den "halen tran hudutlan içinde olan Güney Azerbey can'da" diye söz etmesi, geçenlerde lran hükümetinden sen tepkilere neden oldu. "Tebriz ve Güney Azerbeycan 4.000 yıldır lran'a aittir" diyen hükümet sözcüsü Google'ı, Iran'in içişlerine kanşmakla suçladı. 19. yüzyılda Kuzey Azerbey can'ı topraklanna katan Rusya'dan sonra, Stalin'in de Ikinci Dunya Savaşı ertesi geri kalan kısmını alma çabasını hatır Latan sOzcü, Google'ın girişimini, bu bölgenin bagımsız Azerbeycan Cumhuriyeti'yle birleştirilmesine yönelik bir ABD provakosyonu olarak gördügünü açıkladı. Eskiden kitaplar el yazısıyla kopya edilip çogalrılırken, günümüzde kütOphanelere s1gamayacak sayıda kitap basıt ması. bilgileri muhafaza etme biçimimizi degiştiriyor. Tek63
sas'da, Houston Üniversitesi'nin iki yıl önce yapılan yeni kütüphanesinde kitap yok. Bu kitapsız ktltüphanede, bilgi ler dijital olarak kayıtlı. Kitaba ulaşmak isteyen onu ekran da bulup, okuyor. E-posta, mektuplan kaldırdıgı gibi, uzun vadede kitaplarımız da e-kitap olacak. Google, Harvard, Cambridge gibi dünyanın ileri gelen üniversitelerinin kü tüphaneleriyle yapugı anllaşmaya göre, bu kururolann tOm kitaplannı elektronik ortama dönüştürmeye başladı bile. Bu gidişle Google ya da benzeri bir kuruluş, yüzyılımız bitmeden dünyanın, hem de dijital ortamda, tek merkezi kütüphanesi olabilir. Merkezi otorite tarafından elektronik ortamda muhafaza edilen kitap emsalsiz, yani tek kalınca, tahrifaun, başka kaynaklarta denellenmesi olasahgı ortadan kalkıyor. Buyu run, bilgilerin, gazete yazılannın, arşiv kayıllannın ege menlerin çıkarlarına göre degiştirildigi George Orwell'in 1 984'üne. Yukarda yazdıklarım bilim kurgu senaryosu degil Aşagı
daki Ornekten görulecegi gibi, dünyamızın en az dörue biri için şu anda geçerli. Geçenlerde (Nisan 2006), ABD'de, Çin'le ilgili bir meclis komisyonunun oturumunu canlı olarak televizyoncia sey rettim. Bir uzman, Yahoo, Google, Sun Micro Systems gibi şirketlerin Çin'deki rolünden söz etti. Anlauıklan dehşet verici. Şirkeller Komünist Panisi'yle anlaşarak, Çin'deki in ternet sistemini o şekilde kurmuşlar ki, ancak bu tek partili rejimın onayladıgı bılgılere ulaşılabıliyor. Dünya nufusu nun dörtte birini oluşturan Çiniiierin internette ulaşabile cekleri bilgi ve tarih evreni, Komünist Parusi'nin doktrinle riyle denedi ve sınırlı. Evinizdeki bilgisayardan Google'a gi np "demokrasi" diye tuşladıgınızda karşınıza çıkan bilgiler, totalitarizmin demokrasi anlayışının eleginden geçmiş maddelerden ibaret. Google gibi şirketler, Çin polisi ve 64
g\l-
venlikten sorumlu istihbarat kurumlanyla da işbirligi ha linde. Kişilerin e-posı.alanyla internet kullanımlan denet lendiginden, rejime ters gelenler, kaygılan para kazanmak olan bu çokuluslu şirketler tarafından güvenlik güçlerine ihbar ediliyor. Google, denelimsiz diktatorya! konumuyla dünyanın tek bilgi belirleyicisi olma yolunda. Sahip oldugu You Tube şirketi aracılıgıyla da. hangi "video"ların gosreri lip hangilerinın gösterilmeyeceğine karar vererek -ömegin Taytand'da krala karşı olanlan gösterimden kaldırıp. askere karş1 olanlara müdahale etmezken-, ülkelerin siyası gele ceklerini şirket tercihine göre yönlendirebiliyor. Aynı şekilde Bush yönetimi de, haberleşme şirketlerinin ışbirligiyle, ABD'de istedigi
n istedıgi kişinin e-postası
zama
nı okuyarak, telefon konuşmasını dinleyerek, ülke çapında casusluk yaptı, vatandaşlannı denetledi. Anayasaya gOre bu suç; Başkanın görevinden alınmasını, şirketlerin yargılan masını, faaliyetlerinın durdurulmasını, tazminat oderneleri ni gerektiriyor. Totaliter mekanizmaların guçlenip dünya çapında yay gınlaşarak uygulamalannı sürdürmesiyle gelecegin tarihçi leri her zamankinden çok bilgi gizlemesı, çarpuması ve yok edilmesiyle karşılaşacaklar. Bilgi şirketlerinin diger bir etkinlik alanı haberleşmemizi saglamak oldugundan günümüzde siyasi eylemler de aniann aracılıgıyla ıfade edilir oldu. Şirketler, ı.arihin kaydından da öte, aruk oluşmasırun , yönlendirilmesinın parçası. Meydan larda, sokaklarda yüz binierin protestosunun günümüzde bilgisayar aracılıgıyla da oluşrurulan, paylaşılan, iletilen me tinler çerçevesinde yurutulebiliyor olması, tarihimizin yarına nasıl yansıyacagıru etkileyecek. Diyelim ABD'de, bilgısayarla n başmda
bır milyon kışı ortak bir metinde anlaşıp Irak sava
şını protesto ettiklerini Beyaz Saray'a e-postayla ileuiler. Eyle mimiz oturdugumuz yerde, parmaklanmızm ucunda. Ancak 65
on kişinin Beyaz Saray Onunde protestosu haber olur, kamu oyuna yansır, ı:arihe intikal ederken, belki bir milyon kişmin eylemi, yagtnadan geçen yagrnur bulutu gibi uçup gıdecek. DOnyanın gidişall hakkında her zamankinden çok fikir sahibiyken, düşüncelerimizi, tavnmızı yeni sessiz teknolo jilerle ifade euigimizden, çevremizı apolitik bilıyor, oyle
bildikçe biz de çaresizleşiyor muyuz? Kolay, ucuz ve teleku laklara ragmen milinglerde coplanma tehlikesi olmadıgm dan nispeten tehlikesiz bır ifade tarzı olan yeni tur eylemle rimiz kamuoyuna yansımadıkça, omuz omuza, göz göze paylaşılmadıkça, tarih Onunde etkinligini yiliriyor mu? Forrest Gump lllmmden bildigimiz, gorumulerın mani pulasyonu ıle kahramanımızto gerçekten tarıhl olayiann içinde yer almış gibi gosterilmesi, teknolojinin yalanı nasıl gerçek gibi gösterebileceginin eglenceli bir örnegi. Sovyet ler Birligi, siyaset sahnesınden çıkardıgı liderlerıni tarihten silmekle ünlüydü. Bu nedenle Lenın ve Troçki'nın birlikte fotagrafiannı bulmak mumkün degil. Troçki'nin olması ge reken yerde hep boşluk var. Artık ge�mişle o denlı oyna>'a biliriz ki eskı filmlerden sigara içılmesini bile sılmemiz mümkl1n. Ses kayıtlannda oynayarak, günümuzden, tarih ten, istedigirniz kişiye, ist-:digimizı SOyletmemız de müm kün. Buna blogcuların özgür sorurnsuzlugunu da ekleyince günümüz teknolojisi gelecegin tarıhçılenne karşılaşılmadık sorunlar sunacak. Merkezi otorite olarak devleLierin, dınlerın, bilgıyı, kitap
lan, haberleşmeyi denetlernesi toplumumuzun tarihi kadar eski. Artık şirketler de aynı rolde. Guçleri, devletlerden öte. Sadece bilginin kullanımını denetlemekle kalmıyor, giderek bilgının sahibi de olma konumuna gelıyorlar. Dunyanın en zengın insanı, bilgisayarlanmızı her açugtmızda küreselleş memizin milli marşı tabır ettigim "ding dong dong" sesli Microsofl'un sahibı Bill Gates'in, tanhtmizin en paha biçil66
mez eserlerinden sayılan leonarda da Vinci'nin el yazmala nndan oluşan Ldcester Codex'ini satın alması, bilgi impara torlugunu kendi eüyle taçlandırmasının simgesL Gelecegin tarihçilerinin önündeki engellere, devletlerin denetiminin ötesinde boylece bir yenisi eklendL Bilgi üret mek, yaymak konumunda, devletlerden de güçlü, bizatihi
bilginin sahibi Google, Microsoft gibi özel şirketler.
Ben Ben miyim?: Postmodernizm ve Gerçege Güvenin Sarsılması Aynı olaya farklı bakılabilecegi binlerce yıldır bilinmiyar muş gibi, posanodemizm adt alunda göreceligi kutsama ınızla ölçülerimizi şaşırdık. Ölçüsüzlügümüzün şaşkınlıgın da, öznel gerçeklerimizin iktidannı ilan ettigirniz dünyala nmızın imparatorcuklan olduk. Göreceligimizin, evrensel degerieri yadsıyan ahl�ki çöküntüsünde, somut olaylan simgeleştirerek, kendimizi tarihimizden soyutladık. Göre celigin belirsizüginde totaliter düzenierin gerçekleriyle yüz leşebilecek evrensel degerieri geçersiz kıldık Yaşadıgımız döneme egemen postmodernizmin lodos dalgasının bırakacagı entelektüel malzemenin içinden çık ması gelecegin tarihçileri için kolay olmayacak. Postmo dem yaklaşımların, deneylede: tekrarlanarak kanıtlanabilir olgulann gerçekligini bile inkar etmesi, gelecegin tarihçele riyle aramıza sis perdesi örmesinden öte, onlara elle tutulur malzeme bırakmamız1 da engelliyor. Böylece yakın tarihimizle ilgili bilgi ve olgulan, bakana go re degişebileceginin kayllsızlıgıyla kaydederken, gelecegin ta rihçilerine son derece müphem bir dünya aktarmış oluyoruz. Postmodem bakışın tarih yazrmına etkisini inceleyen bir kitabın adı benim yazdıklarımdan çok daha çarpıcı ve kau. K. Wmdschuttle'ın yazdıgı kitabın adı Tarihin Katli. 67
Tarihçilerin, hele yakın dönemleri incelerken, duygulan run, aitliklerinin esiri olmalan kaçınılmaz. Ele almak iste dikleri konuları seçer, dile getirir, yorumlarken, egemen düzenin baskısı olmasa bile alışkanlıklanndan, sessiz uyum mekanizmalanndan etkileurneleri de dogal. Zaten bunu bil digimizden, olaylan ele alış biçirnimizi incelemek de ı:arih bilim dalının bir parçası. Ancak '-her belge okuyana göre degişir, farklı kimlik kazanır, başka gerçegi yansıur" diye gören postmodern yaklaşım, gelecegin tarihçilerinın kafası nı kanşurmaktan başka işe yaramayacak. Kuşkusuz belge ler mutlak degil. Yoksa, tarihçinin ugraşı arşivcilik olsaydı, tarih belgelerden ibaret olurdu.
Esas olan ne tarihçinin belgeye yansıtugı, ne de belgenin tarihçiye. Belgeler ve tarihçileri, ayrı ayn akukt.an sonra aynı nchir de birleşen derelere benzetiyorum. Ikisinin, zamanın ruhu nu yansıtan bir butOnde birleştigini göremedikçe, nesneler le olayların gölge ve yansımalarında kayboldukça, gelecege kaygan, bölük pörçük bir dünyayla, tutumsuzlugumuzdan, tav1rsıı.lıgımızdan kaynaklanan bir ahlaksızlıgı da miras bı rakıyoruz demektir.
Tarihe Karşı Tarihi Korumak Kimyasal, biyolojik, nükleer savaşlara karşı devletlerin si vil savunma adı alunda bir yıgtn girişimi, planı var. Eksigi miz, bilgmin tekelleşmesinden, manipüle edilmesınden, de giştirllmesinden, yok edilip unuuurulmasından, nas1l koru nacagımız. Tekdüzeleşen bir dünyaya dogru yol alırken ge lecegimizi tehlikeye anyoruz. Yok edilme tehlikesine karşı Amazon'u, yagmur ormanla nnı
korumak istememizin nedeni, saY15ını bile bilmedigi
miz emsalsiz yaşam türlerinin yaşamlarını devam etlirebil68
rnek. Çeşitliligi.n korunması evrimin sürekliliginin geregi. Yaşadıklanmızın, düşündüklerimizin kaydedilip, korunma sı, Amazan ormanlannın korunmasından farklı degil. Gele cegin toplumlan, günümüzde yaşadıgımız toplumların ev
rimi sonucu ortaya çıkacak. Bildiklerimiz güç odaklannda tekelleştikçe, "Mc Medya" giiçlendikçe, gelecegin lekdüze, totaliter dünyasına davetiye çıkanyoruz demektir. llk bilinen efsanemiz Gılgamış Destanı'nı yazana kadar belki binlerce yıllık bir sözlü tarih bellegi.ne sahip olma gü cümüzü göstermişken nasıl oluyor da bugün bellegi.mizin çok kıt oldugu, her şeyi hemen unuttugumuz soylenince, bu sanki evrensel bir gerçekmiş , türüroüzün bir özelligiy miş gibi başımızı tasdik edercesine sallıyoruz? Günümüzde kullanılan haber teknolojisi, reklamlar gibi anlık, dikkat çekici, sesli görüntüler üzerine kurulu. Özel likle ekrandan aynı anda gelen çeşitli simge ve mesajlarla
izleyici bogtılurken, karşılaşugı bolluk önünde de bilgilen dirilelim sanıyor. Bunun en iyi ömegi ABD kamuoyu. Düzen böyle ayakta duruyor. Kıt olan bellegi.miz degil. Bellegimizi duyarsızlaştıran, bilincimizi edilgenleştiren bir taarruzla karşı karşıyayız. Anketler de nasıl düşündügümüzün degi.L, o gün için na
sıl yönlendirildigimizin bir ölçütü. Gelecegin tarihçilerinin günümüze bakmalanndaki en gelleri kaldumanın yolu, teknoloji ve tekelleşmenin tehdit lerine önlem alarak, hepimizin günün tarihçisi olması. Kimimiz bir yerin, nesnenin, duygu ya da çagnşımlannın günlügünü tutabilir, kimimiz o gün yaptıklarımızın. Kimi nin konusu, çevresinde degişen dogayı kaydetmek olabilir, kiminin teması aşkın, özverinin tanıkhgı. Kimi korkularını yazabilir, kimi rüyalanOL Kimi kartpostal biriktirir, kimi in cik boncuk. "Gelecekten günümüze bakuklannda, ne bil69
melerini isterdik?" sorusunun cevabını, bizim için degerli, keyifli olanlan akLararak ayn ayn verebiliriz. Fotografla, ses kaydıyla, günümüzün kokuları ve dokula nyla her birimiz gelecege mektuplanmızı yazabiliriz. Anne ve babalanmızın genlerini raşıdıgımız gibi, günümüzün ta rihini kaydenneyi kuşaktan kuşaga sürdürebiliriz. Çıkarla rına ters geldiginden, günümüzü oldugu gibi kaydetmek is temeyen güçlerin tarihimizin malzemesini belirlemesine müsaade edecegimize göre, biz de kaydedelim aklımıza ne geliyorsa, içimizden ne geçiyorsa.
Özel Hayatın Sonu Günlük tutmak, günümüze tanıklık eden düşüncelerimi zin, duygularımızın kaydını tutmak, özel hayatımızın ileri de tarihçiler tarafından didik didik edilebilecegi anlamına gelmiyor mu? üzel dünyamızın kamulaşunlması anlamına gelen günlüklerimizin başkaları tarafından paylaşılmasım ister miyiz? Modem insanın özel hayatı, biri kendisinden, bin dışarı dan, iki tfır saldın alanda. Dışandan gelen saldın teknoloji aracılıgıyla davranışlan mızın izlenip, denetlenmesi, dış güçlerin kişilik profilleri mizi çıkararak bizi bizden iyi tanımaJan olarak gündemde. Özellikle dijital teknoloji aracılıgıyla bizler dünyayı izledik çe, günlük yaşamımızın gereklerini yerine getirdikçe, bi zimle ilgili bilgiler de, bildik bilmedik kurumlar tarafından bir yerlerde depolamyor. Hepimize potansiyel suçlu gözüy le bakan devletler, vatandaşlanyla düşmanlarını bir görüp -hele terörizm gerekçesiyle- bizi izliyor, dinliyor, fişliyor. llişkide bulundugumuz kurumlar, onlara sundugumuz bil gilerle, bizi daha iyi tanıyor, bizi tanımak isteyen başkala rıyla ellerindeki bilgileri paylaşıyorlar. 70
lmemet aracılıgıyla satın aldıgımız kitaplann, müzigin kayıtlan var. Amazon, Netflix gibi kuruluşlar hangi tür ki taplardan, filmlerden, müzikten hoşlandıgımızm profillni çıkanyor. Kredi kartlanmızdan nerede ne yedigimizi, nere de kaldıgtmlZl, ne zaman nereye giltigimizi, içkiden iç ça maşınna kadar, neler sann aldıgımızı izliyorlar. Kamusal alanlara, sokaklara, alışveriş merkezlerine, binalara yerleşti rilmiş kameralar her an yaptıklarımızı izliyor, kaydediyor. Dış güçlerin saldırısı, kayıtları, özel yaşantımızı kamusal laştınyor. Ama modern insan da, kendi nzasıyla özel yaşamını, özel yaşam alanını yok ediyor. Freud'un da etkisiyle duygulanmızı , şuuralomızı, rüyala nmızı önce psikiyatristlerle, derken neredeyse önümüze ge len herkesle paylaşmaya başladık. Birbirlerini tanımayan insanlar, ilgilerine göre onlan biraraya geLiren binbir çeşit gruplarda, yaşantılannın aynnularını. duygu
ve
düşüncele
rini paylaşıyorlar. Özel yaşantımız eglence sanayisinin parçası. "Reality Show'' denilen programlarda, hayatımızia ilgili ne varsa teş hir ediyoruz. Çekirdek ailenin çözülmesiyle, yalnızlaşıp ilişki agını yitiren birey, bir zamanlar özel sayılan dünyası nı, anonim ilişkilerinde telafi euneye çabalıyor. Okullarda, iş yerlerinde uzmanlar, oldugumuz gibi olmamızı, birbiri mize açık olmamızı ögütlerken, özel dünyamızın yok olma sını teşvik ediyor. Sonuçta özel yaşantıya müdahale, ister dışımızdaki top lumsal denetim mekanizmalanndan gelsin, ister kendi ge reksinmelerimizden, modem dünyamızcia kamusallaştırılan birey ona malı oluyor. Başkasının çocugunu yapmak için kiraladıgımız bedenlerimizden, satılık genlerimize kadar, birey parsellenip özelleştiriliyor. Özgür bireyin yerini tüke tici birey alıyor. Birey, tüketilen nesneye dönüşüyor. Cema71
atten cemiyete geçtigimizde özel dünyasını keşfeden birey, tarihimizin bu aşamasında özel yaşamını yitirerek, genleri mizin bile kaydını tutmaya haztrlanan, totalüer güçlere tes lim olmanın eşiginde. Birkaç yıl Once lzlanda'nın meclis kararıyla tüm vatan daşlannın genetik yapısıyla ilgili bilgileri bir ABD şirketine salması, gelecekte bizleri neler beklerliginin habercisi . Özel alanımtzı korumanın Uk şartı, özel alanımız oldugu bilincini yaşatmamız. Gelecege mektup yazmak, günlük tutmak, bunun yollarından biri.
n
II. T ARlHl YARGILIYORUM
Herodot'tan Günümüze Tarih Eleştirisi Yazılı tarihımiz, )'aptıklanmız kadar nelere, nasıl bakıldı gıyla ilgili. YazılanJara baksamz, savaştarla savaşçı kahramanianınız dan geçilmiyor. "Tarıhimiz" deyince aklımıza gelen, bizı kurtaran, dunyayt fetheden, çelik iradelı savaşçılarımız. Gözlerimiz, meydanlanmızda şahlanan atlar üsründeki sa vaş kahramanlanmızın he>•kellerine dikilmış. Milli bayramlarrmızda savaştan, ölduren ve ölenleri andı gınuzda resmi geçit yapanlar, bando mızıka peşinde yün1yen askerler de�. savaşlardan dersimazi aldık diyen banş yürüyuşçuleri olmalı. Tarih, eksık anlatıyor, yanlış anlatıyor, yalan söyluyor ya nnlara "bız buyuz, biz buyduk'" diye seslenirken. Gelecekte, sırtlarındaki yukten kurtulmuş adar, kahra maniarımazdan daha çok dikkatını çekecek, hayatlarında atı belki ancak hayvanat bahçelerınde gorecek çocukların. Tarihçiler, çelenksiz mezarlarında yatan uzun barış dö nemlerimn ınsanlarana sınlannı çevirmışler. Adlarını bel74
leklerine, kilaplannın fihristierine yerleştirmemiş, savaş çı gırtkanlanm banş havartlerine tercih eLmişler. Tarih adına ön plana çıkarttıklanmız, ileride tarihçiterin hangi konulan ele alacaklannı etkiliyor. Onlara bugünden yapabilecegimiz uyan, ilk tarihçimiz olarak bilinen Balikar naslı Heredot'la onu izleyen Thukydides'ten bu yana, tari himizi kaydetmekte z i ledigirniz yolun eleştirisi olabilir. Kalemlerimiz savaş için hazırolda durmuş. Dünyanın ilk tarih kitabı olarak bilinen kitabının ilk cümlesinin sonuna dogru, bilinen dünyayı gezmiş tozmuş olmasına ragınen, Hemdot eserinde özellikle neyi yazmak istedigini, "Lki ırk (Perslerle, Helenler) nasıl birbirleri)ıle çauşmaya tutuşru" sözleriyle açtklar. Ardından Thukydides, Atina-Sparta savaşlanru yazar. Roma uygarhgmın kuruluş efsanesi Aeneid, Virgil'in "Ar
ma vinmıque cano" (Silahlann ve insanın şarkısırlu bu) söz leriyle; Odysseia ise "Kutsal Troya'nın yerle bir edilişiyle" cümlesiyle başlar. tlyada'nın ilk cümlesinde, savaştan sonra Hades'i boylayan Akhalılann akıbeti, Türklerin ilk kitabı olarak bilinen Kutadgu Bilig'de Kun Togdu'nun "Sen aske rinle bir memleketi ele geçirince zenginleşirsin... askerin annkça yeni ganimet gelir... bu böyle gider" sözleri vardır. Insan tabiannda olan savaşiann Allah'ın dünyayı yarattıgm dan bu yana oldugunu yazan, savaşları haklı haksız olanlar diye ikiye ayıran lbn Haldun. " ... Hakstz savaşlar, Araplar, Türkler, Türkmenler, Kürtler gibi çöllerde yaşayan vahşi milletlerde görülür" diye yazar. tık dünya tarihi yazarlann dan Taberi'ye göre Nuh peygamberin gemisini yapmasın dan önceki dönemdeki hayali toplumsal sınınandırmarun başında savaşçılar vardtr. Her yerde savaş, her yerde savaşçı. Efsanelerimiz de, tarihçilerimiz de, bizleri savaşlarla, sa vaşçLlarla tanışurdı. Bugün de tarih deyince ilk aklımıza ge75
!en muzaffer savaşçılann, savaşçı imparatorluklann isimle ri. Hangi ülkede, hangi yüzyılda olursa olsun, ögt'encilere gına gelmesine ragmen, en çok savaşlar, kalıramanlar ve sa vaş sonrası yapılan antlaşmalar üzerinde durulur. Sun Tzu'nun Bingfa (Savaş Sanatı) adlı kitabı, yazıldı�m dan iki bin yıl sonra hala Stalin ve Mao'nun el kitabı olabi liyordu. Saldırganlıgı reddeden, Aikido'nun kurucusu Mori hei Ueshiba'nın Banş Sanatı kitabının adını bilen, bilmiyor sa yoklugunu hisseden bir başbakan, başkan dünyada var mı acaba? Herkes biliyor savaş çıkarmanın kolay, barışı korumanın zor oldugunu. Gene de toplumun olanaklanru, devlet büt çelerini, beyin gücümüzü olası savaşlara seferber ederken, haklı bildigirniz savaşianınıza gerekçe yaratabilmek için provakasyonlara bile başvuruyoruz. Başkalannın savaşlara hazırlıgı, yatkınlıgı üzerine casusluk yaparken. herhangi bir toplumun tarihte bir "barış casusu" oldu mu acaba? Barışı korumak için, banş adına devletlerimizin maddi ve manevi yatınm yapmamasma ragmen, tarihimizde bu denli banş olması kayda de�er. Kayda deger ama kaydedilmiyor. lik tarihçilerimizden Thukydides, Sparta ile Atina arasın
da çıkan Pelepones savaşlanru şu nedenle yazdı�nı söyler: ulnsan do�asına uygun olan, aynı ya da benzer olayiann lekrarlanaca�ının bilincinde olarak, tüm açıklı�ıyla olup biteni anlatmak." Herodot'a ilk tarihçi denmesinin nedeni kendisinden ön ce gelenler gibi savaşları, olayları anlatmaktan öte, nedenle
ri üzerinde durmasıydı. Oysa savaşlarta sarmaş dolaş olun ca tarihçilerimiz asırlar boyunca, savaşiann nedeniyle pek ilgilenmez oldu. Bir doktor dÜŞünün, durmadan hastalıklan, hastalıklann 76
belirtilerini anlatıyor, nedenlerini araşnrrnıyor. Tarihçiler de, nedeni araşrıracaklanna nas1lı dillerine doladılar. Savaş Iann nedenlerinin, banşın olabilirliginin, gündeme gelmesi, 17. yüzyılda kraliıkiann yerine cumhuriyetierin kurulma sıyla banşın gelecegine inanan Kanı, Montesquieu ve Tho mas Paine'i; 19. yüzyılda, yönetim biçimi ne olursa olsun, u1uslararası ticareti n savaşları gereksiz kılacagına inanan john Stuart Mill'i ve nihayet Birincı Dünya Savaşı'nm kı yımlanna isyan edenleri bekledi. Tarihimiz boyunca savaşçıların yüceltildigı tarihçi top lumlanmızda banş aşagılandı. banş ıstemek erkeklige, er keklik onuruna yakıştınlmadı. Ister Enarun'un, PerUdes'in Alinası, ister 1 5 . yuzyılda Floransa , Ceneviz gibi şehir dev letleri, ister bugünün Türkiyesi'nin egemen söylemi olsun, savaşmak erkeklik onurunun doruk noktası, asaletin kanın, toplumun şanı olarak algllandı. Uygarlık adına göklere çıkanlan eski Yunan'da barış iste yenlerin tek örnegi tiyatroda, o da ancak bir komedide. Aristophanes'in LysisLrata'sında ikinci smu vatandaş adde dilen kadınlara düşer barış isternek Üstelik sanki kadınia nn tek gücü dişüikleriyrniş gibi erkeklere ..sizinle yatmaya cagız" diye şantaj yaparak. Seks boykotu, iradesiz diye su nulan kadınların sekse düşkünlükleri yüzünden sona erer. Spartalı Atinalı erkekler şanh savaşianna devam eder. 20. yüzyıl savaşları, orduların çarpışmasından çok "top
yekün savaş" stratejileriyle ulus devletlerin vahşetine, as kerlerin de yeni silahlarıyla kitle katliamına dönüştükçe, ta rihimizde ilk defa roplum, egemen düzenin tabularını yıka rak savaşa karşı çıku. Birinci Dünya Savaşı'nda cepheye git meyi reddedenler vatan haini diye kurşuna diziliyordu. Ça nakkale'de 1976'da, 30 yaşımda kısa dönem askerlik yapar ken, askerlik yapugımdan ötürü kendimi vatan haini his setmiştim. Devlet, doktorası olan bir psikolog olarak ben77
den yararlanacagına, hiç olmazsa bana birkaç agaç diktire cegine, eski bir silahla bir hedefe
beş
alu kurşun sıkınam
için beni besledi, yaurdı, giydirdi, üstüne de maaş verdi. Bugün savaş halinde olan birçok ülkede bile vicdani retçi olmak gençlerin yasal hakkı oldugu gibi, isterlerse askerlik lerini kamu hizmellerinde, okullarda, hastanelerde, yerine getirebiliyorlar. Bir zamanlar savaşta ölenler kahramania.şn nlırken,
kamuoyunda savaş aleyhtarlıgını kışkınır korku
suyla, ABD'nin lrak Orneginde oldugu gibi, anık devieLler ölülerini gizliyor, zorunlu askerlige tepkiler nedenıyle pro fesyonel ordular kurmaya mecbur kalıyor. Buda'nın, lsa'nın ögretileri gibi istisnalar dışında asırlardır savaş edebiyauyla beslenen toplumlarunız. türüroüzün ben ce asıl dogal halinin ifadesiyle nihayet 20. yüzyılda, Remar que'ın Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Hasek'in Aslan Asher Şvayh, Heller'in Catch-22 gibi savaş karşıu eserleriyle karşı laştı. Gandhi'yle tanıştı ve nihayet barışın aşagılanmayıp toplumca kabul görmesinirL, erkeklerin savaşçı yetiştirilme mesinin, sivil hasJetleri benimsernelerinin tanıgt olduk. Oysa deger yargılarımızın asırlardn barışı yadsıyan tu tumları, tarihçiterin de savaşın insanın dogal hali oldugu iddialarmı dogrulamasını kaçınılmaz kıldı. Bu kitabı yazar ken Bostan'da gittigim kütüphanenin tarih kitaplarına ay rıJmış bölümünde dalanırken dikkatimi çekti, kitapların belki üçte biri savaşla ilgiliydi. Savaşmak askerlerin tek işi, ama bunca konu varken, tarihçiler savaşlan yazmaktan kendilerini alamamış. Savaşın tarihimizdeki yerinin, dep rem gibi, veba gibi felaketler içinde olması gerekirken yazı lan, zaferler üzerine kurulu bir tarih. Küçük yaşlanmızdan itibaren bize okutrurulan, benimsettirilen tarih, savaşın toplumlann patolojisinin bir açıklaması olacagtna, manuk la ahiakın bizi terk eltigi ortamlan meşrulaştıran bir yakla şımın ifadesi. 78
Columbia Ü niversitesi'nin himayesinde her yıl ABD'nin en iyi gazeteci ve yazarianna verilen Pulitzer Ödülü'nü, atom bombasının Nagasaki'ye atılmasını anlatan yazısıyla 1945 yılında William Laurence almış. Odal alan yazısından birkaç cümle. Önce atom bombası: "Bir güzellik Omegi ile karşı karşıyayım. Tarihin tartışma sız
en akıl gerektiren ugraşmın ı.asanmının arkasında mil
yonlarca saatlik ınsan gilcü var. Bu çapta bir beyin güeü, tarihimizde ilk kez bir problemin çözümü için biraraya geldi."
Nagasaki'de yaşayanlan katiedecek saldın Oneesi son ha zırlıgı da şöyle anlauyor: "Atom bombasının nasıl atılaca�ının açıklaması papaztn duyarlı duasıyla bitti. Oradan hep birlikte bomba ekipleri nin uçuştan önce yapuklan geleneksel kahvaltıya gittik."
Ne var ki, savaşlara karşı çıkarken bile aynı bakışın gö nüllü tutsaklarıyız. "Açlıga, yoksulluga karşı savaşalım" derken, satyagraha felsefesinde pasif direnişte birlikte karşı sındakini küçük düşürmemeyi de esas alan Gandhi için "barış savaşçısı" tabirini kullanırken, seçtigimtz kelimelerle hepimiz savaş kültürümüz\1 pekiştirmiyar muyuz? Ya da terörizme karşı savaş nasıl mümkün olabilir ki savaşın ken disi terörizmken? Insanın layık oldugu yere gelmesi için çırpınan Nietzsche bile Böyle Buyurdu Zerdı"lşt'te savaş dilini öylesine kullanır ki, Hitler'in kahramanı olur. Savaş daşkünlügümüz gelecege bakış1mıza da yansımış. Bilimkurgu kitaplanmınn en çok üstünde durdugu konu bin yıl, on bin yıl, yüz bin yal sonraki çauşmalarımtz. Ken dimize böyle bakmayı sürdürerek, gelecek kuşakların da bi zi en çok savaş ve kahramanlaruruzia ele almaları için dave tiye çıkaruyoruz. 79
Banşı Yazmayan Tarihçiler, Savaş Düşkünü Efsaneler Tarillimizde savaş donemlerinden çok banş dönemleri, toplumlarm sulh içinde, toleranstan da Ote hoşgörüyle ya şadıktan uzun dOnemler var. Savaşlar, tarihimizde istisna oldugu içın isimleri, tarihlerı var. Aklımızda onlar kalıyor. Barış dönemlerinin adı bile yok. Tarihçiler savaşlara isim vermış, banşa degil. Barış, sanki hıç yaşanmamış, ''ıleride güzel günler görecegtz çocuklar" türünden ütopya. Gerçek tam tersi. Bir örnek japon tarihi. Adaların yerli halkı. çogu mavi gozlü sarışın Ainuların soykınmından sonra japonya, beş yüz }'ll boyunca, 12. yüzyıla kadar barış adası. Ardından, fasılatarla ıç savaşların oldugu dört yu.: yıllık bir dönem, sonra gene Tokugawa rejiminde, 19. yüzyılın ortalarına ka dar 250 yıllık bir barış dönemi var. japonya, anayasasında sa\·aşı yasaklamış bir ülke. Oysa bugün japonya deyince ak ltmıza savaş kültürtınden turerne samura}'lar, kamıkazeler, karateciler, kendocular gelir. Neden huzur ve barış kultürü nün incelikleri Chado, lkebana ve Origamı'den bihaberiz? (Sırasıyla: çay seremonisi, çiçek duzenleme ve l
olara göre belki Amerika'da Vırginia sahillerine kadar- ula şır. Tek bir ülkeyi işgal etmez. Amaç savaş degil, gittikleri yerlerde Çin'i tanıtmak, ticaret yapmaktır. Beraberlerinde porselen, el yazmalan, çay, ipek ve müzik aletleri görururler; zürafa, baharat gibi mailarta geri dönerler. Çin, her ülkeden önce icat ettigi barut, pusula, önlü arkalı yelken sistemi, do nanması ve askerleriyle danyayı fethedebilecekken Ming lm parator Zhu Di, bu seyahatlerden dönen donanmasını yakıp Çiniilere deniz aşm seyahati yasaklar. lmparatorluk Koruüç
yus ögtetisinin etkisiyle 600 yıl boyunca içine kapanır. Neden? Neden gücü oldugu halde emperyalizmi benimsememiş bir ülke gerçegini tarih bilincimizde baş tacı etrnezken, Pi casso'nun banş güvercinine konacak yer bulamamanın ka ramsarhgına kapıldık?
·
Türklerin, "Biz adam olmayız" demesi gibi, tür olarak da
benimsedigirniz aynı tekerleme, bizi günümözü gün etme ye, benden sonra tufan anlayışıyla lakaytlıga, sorumsuzluga sevk etmiyor mu? Vahşetin üstünde dura dura patolojik bir huyumuz geliş miş. Filmiere yansmıgımız popüler tarihimiz psikopat bir katilin cinayetlerini öve öve anlatması gibi. Tarihe, kazananlada kaybedenierin arasmda ilelebet süre cek, güçlünun zayı.fı ezdigi bir çanşma olarak bakıyoruz. Günümüzden geriye bakngımtzda yaşanan uzun ban� sü reçleri yerine binbir tesadüfün yanyana gelmesinden patla yan savaşlara bakıyoruz. Savaş halimizi adeta meşrulaştırma çaresizliginde olan bi yologlarımız, saldırganlık geni bulabilmek için dünyanın parasını harcıyor, laboratuvarlarında dünyanın vaktini geçi riyorlar. Savaşa isteksiz olmalarma ragmen, en eski dogu ve batı destanlanmızm kahramanlannı, Mahabaraıa'mn Arju na'sını, nyada'nın Aşil'ini yüceltip, savaşı insanın kaçıml81
maz akıbeti olarak sunuyoruz. Birçok kişi için uygarlıgınn zın başta gelen yazarlanndan Shakespeare'in eserlerinde de savaş ve katliamlardan geçilmiyor. Tarihimize bakıp şunu rahathkla söyleyebilirim, insan sa vaşa ne kadar yatkınsa, en az o kadar, hatta daha [azla ban şa da
yatkın.
Soguk Savaş döneminde ABD i l e Sovyetler arası savaş çıkmamasını, ikisinde de nükleer silahlar olmasına borçlu oldugumuzu, en muteber profesörden en saygın devlet ada rnma kadar söylemeyen kalmadı. Onlara "saçmalLyorsun" diyen olmadı. Tarihimizde bu tür silahlar yokken de yaşa nan barış dönemlerini, nükleer silahiann varlıgına borçlu olmadıgımızı kolaylıkla göz ardı edebiliyoruz. Türk-Yunan düşmanlıgı, ebediyen varmış gibi, kaçınıl maz bir olguymuş gibi gösterilir. Iki halkın Anadolu'da bir arada bin yıla yakın yaşadıkları, Bizans, Selçuklu ve Os manlı lmparatorlukJarının tarihinin tozlannda örtülü bıra kılır; günün husumetle beslenen siyasi dinamik ve çıkarla rına ters düşrügünden, bu hoşgörülü yaşamı mümkün kı lan koşullar örnek gösıerilecegine göz ardı edilir. Yüz yıl öncesine kadar Ortadogu'da Yahudi, Hıristiyan, Müslüman sulh içinde yaşamışken, dünya kamuoyu onları çatışır bilir. Engin Akarlı'nınki gibi, 1920'de Batı müdahale edene kadar Lübnan'da barış ve istikrarı belgeleyen istisnai çalışmalar dışında, bu ülkede demokrasinin tesis olmaması nı Dogu'nun geri liginde arayan günümüz tarihçilerinin ço gu bu aymazlıgın parçası. Günümüzdeki çatışmalarla ilgili uzmantıklarını popüler medyada usanmadan konuşturan lar, tarihimizin en büyük kısmını oluşturan normal barışçıl ilişkileri ve birliktelikleri göz ardı ediyorlar. Batılı Hıristiyanların saldırısıyla başlayan, Müslümanlarla birlikte Yahudileri ve Ortodoks Hıristiyanlan katleden Haç lı Seferleri, Aslan Yürekli Richardlanyla, Selahaddinleriyle 82
ilkokul kitaplarına, filmiere konu olurken, lslam'ın kuruluş yıllarında Muhammed'in savaş taktisyenligi vurgulanırken, banş içinde geçen Kudüs'ün bin ytThk tarihinden söz edil mez. Nazilerin ölüm kamplannda 1941-45 arası süren Ya hudi soyktrımı bir daha yaşanmasın diye duyarlılı�mızı belleklerimizde taze tutarken, Yahudilerin beş yüz yıllık
Endühis döneminde Müslümanlarla birlikte uygarhklannın Altın Çagı'ru yaşadıkları, Moses Maimonides gibi düşümlr lerin günümüze buradan seslendikleri, bu barış dönemini mümkün kılan özelliklerle birlikte tarihin dipnotları ara sında bırakılır. Tıpkı Hindistan'ın Alun Çag1 gibi. lngilizler, 1857 katliamayla Yeni Delhi'de son Mo�ol lmpa ratoru Sahadır Şah'ı devirene kadar Hindistan'da uzun dö nemler barış içinde yaşayan Müslümanlarla Hindular Taj Mahat gibi Dogu kültürünün emsalsiz örneklerini verdi. Batı sömürgeciliginin böl-yönet anlaflŞı, bugün bu bölgede nük leer silahiara sahip iki düşman ülkeye neden olmadı mı?
Eskimolarda Savaş Dinler, devletler arası çanşmaların kaçınılrnazhgmı vur gularcasına, dünya kamuoyunun kötümserlikle şartlanma sı, barışın yaygmlaşmasını engelliyor. Arap intihar kamika zeleri, çagdaş Ortadogu tarihinin olmazsa olmaz simgeleri olarak, banşa inancunızın hayalden öteye gidemeyecegini düşündürrüyor. Oysa tkinci Dünya Savaşı'nda Araplann fa şizme karşı Yahudileri koruduklarını, onlara Müslüman di ye belge veren Paris imamını, toprakları Nazi yanlısı Vichy hükümetine baglıyken (aşistlerle işbirligini reddeden Fas Kralı'nı, Tunus'ta Müslümanların cemaat olarak Yahudilere sahip çıkma çabalarını dünya kamuoyu bilse, uikurnuz ge nişlemez, bugün için banşa inancımız pekişmez mi? Zıtlaş83
marun kör ve sagır ortanunda, bunlann hatırlaolmasını is temeyen Yahudiler de çok Araplar da. Gelecegimize nasıl bakacagımızı geçmişimize nasıl baku gımız belirliyor. Bugün kendi çatışmalanının çözemiyorsak, hiç olmazsa yannın tarihçilerine, bir zamanlar nelerin mümkün oldu gunu haurlatmayı sürdürelim. lnuit (Eskimo) tarihinde hiç savaş oldu mu acaba? Kan davalan dışmda husumet çıkugında taraflar karşılıklı şarkı larla auşıyor ya da güreşe tutuşuyorlar. Ne rüzgar tanrılan var ne de ulu yaraocılan. Ne bir öbür dünya var cezalandı nldıkları ne de bu dünyada toprak ugruna savaş verip, mal mülk ugnına birbirlerini katlediyorlar. lnuit tarihi, ilgisini çekmiyor taribçilerimizin. Bu işi ant ropologlara bırakmışlar. Tarihin bir amacı, modem tarihin kurucusu Ranke'ye gö re olanı oldugu gibi anlatmak ise (wie es eigentlich gewesen) aruk olanı, oldugu gibi göremeyecegimizin bilincindeyiz. Ama şimdiye kadar yapugımız gibi gelecegimizi geçmişimiz de gömmek yerine, geçmişimizi zenginleştirmek, şiddet ka lıplanndan özgürleşlirmek de bizim elimizdeyken, akıntıya kürek çekmek konumunda bırakıyoruz kimi tarihçileri. Şiddetsiz bir geçmişimizin de oldugunu
es
geçmemizden
ibaret degil aymazlıgımız. Dünyanın sonunu getirecek diye hop orurup hop kalkugımtz olası çauşmaların banş içinde geçiştirildiginin tanıklan da sanki biz degiliz. Totaliter rejimler, şiddetle karşı çıkıldıgından degil, asıl güçlerini yilirdikleri için de yok olup gidebiliyor. Evet, 20. yüzyıl belki türüroüzün en vahşi çagı idi. Bunu kerrat eelveli gibi tekrarlamayan tarihçi kalmadL. Hitler, Stalin, Mao ve Pol Pot rejimlerinin katliamlan dışında ABD ve Sovyetler Birligi, savaştırdıklan uydulan aracılıgıyla dünyada nice katliam ve tahribata neden oldular. Fark et84
medigimiz ise 20. yüzyılın, şiddete başvurulmadan nice to talitarizmin de tarih sahnesinden silindigi bir yüzytl oldu gu. Bu yüzyıl, kimi en güçlü dikta rejimlerinin bile, belki de tarihimizde ilk defa, zora başvurulmadan, savaş çıkma dan, yıkılıp yok olmalanyla da haurlanmalı. 20. yüzyılın sonlanna dogru inandıncıhklarını yitiren
donyanın iki süper gucünden biri, Sovyetler Birligi ve onun hegomanyasmda Dogu Avrupa'da totaliter rejimierin hepsi, tran'da Şah'ın diktatörlügü, sonuçlannı begenelim, begen meyelim, killelerin tek bir SÖzüyle, "yeter" demesiyle teslim olmadı mı? tç savaştarla iktidara gelen Portekiz'de Salazar, tspanya'da Franko rejimleri, faşizmden demokrasiye devrim olmadan, silahlı çatışma olmadan, banş içinde geçmedi mi? Güney Afrika'daki ırkçı (apartheid) rejimini şiddete başvurarak yıkmak amacıyla kurulan, Mandda'nın hapiste geçirdigi 27 yıl boyunca başkanlıgını yaptıg1 Afrika Ulusal Kongresi (ANC) sonunda Güney Afrika mallanmn dünya çapında boykotu sonucu tek bir kişiyi hapishaneye atmadan iktida ra gelmedi mi? Amerikalılar, Saigon'daki elçilik binalannın damından helikopterlerle kaçarken biten Vietnam Savaşı, çok daha önce ABD sokaklarındaki yürüyüşlerle, üniversitelerdeki
açık oturumla. la, Beyaz Saray ve Pentagon'daki protestolar la, gençlerin savaşa gitmeyi reddetmesiyle sona ermişti. Çogumuzun sandıgının tersine günümüzde banşı tesis etmek, geçmişten Oç almakı.an, geçmişten hesap sormakıan, geçmişi cezalandırmaktan geçmiyor. Türkiye'nin Kenan Ev ren gibi darbecilerinden; ABD'nin, Vietnam'da, Kamboç ya'da, Timorlardaki ka[Jiamın mimarlanndan Henry Kissin geriardan aklandıgının belirtisi, bu insanların yargılandıkla n
degil sokaga çıkmaktan, tarihten ve toplumdan uı.anacak
lan gün olacak. Bizim yüzüroüze bakmaktan yüzlerinin kıas
zaracagı gün olacak. Bunun için de önce kendimizle yüzle şebilmemiz lazım. Mesele toplurolann geçmişlerini tek tük sembolik örneklerle yapay yargılamalanndan öte.
"Geçmişi Denedeyen Gelecegi Deneder" 20. yüzyılda, ABD'nin dünya "imparatorlugunu" Ingilte re'den devralması aym aile içinde tahun sahibinin degişme si gibiydi. Dünyamızın dört bir yanına yayılan iki impara torlukla, İngilizce dünyanın egemen dili oldu. Önce Ingilte re, sonra Amerika kendi tarihleriyle birlikte dünya tarihini yeniden yazdılar. Bu süreç, iki ülke tarihçilerinin çalışmala rıyla bugün de devam ediyor. Bir fizikçinin milletinin ko nusuyla ilişkisini etkilernemesi geregi tarihçi için de söz ko nusu. Ancak tarihçinin yaşadıgı ortamın, seçecegi konuları belirlemesi ve yorumlamasındaki rolünün kaçınılmaz oldu
gu, Amerikalı ı:arihçilerin daha çok Amerikan ı:arihi, Boliv yalıların Bolivya tarihi üzerine çalışacagı da ortada. Ne var ki, dünya hakimi olmanın olanaklarıyla Amerikalılar, başka ülkelerin tarihi üzerine de dünyanın sayılı uzmanlarından olurken, bu düzende, Bolivyalı tarihçilerio yazdıklan Boliv ya tarihiyle sınırlı olmaya mahküm. Bizlerin de, sadece dünya tarihini degil ülkelerimizin, dinlerimizin tarihini de onlann dilinden okudukça, dünya mızı onların bakış açısından görmemiz kaçınılmaz. Roma, Mısır, Hitit, Osmanlı gibi eski imparatorlukların tarihini, benim de bu kitabı yazarken yapugım gibi, en çok ABD im paratorlugundaki tarihçilerden Lngilizce okuyor, onların ki taplarını kendi dilierimize çeviriyoruz. Çok seslilige ragmen tarih yazımında süregelen Angio Amerikan tekelinin kınlması, dünya tarihinin dünya tara fından yazılması, geçmişte neye nasıl bakugımızı degiştire cegi gibi, gelecegin nasıl yaşanacagını da degişlirebillr. Gü86
nümüz tarih metadolojisinin geçerli sayılan yaklaşımları dogrulrusunda hangi tür tebliglerin dergilerde yayımlanaca gı, hangi konuların kongrelerde tamşılacagı Bau'da belirle niyor. En zengin kütüphaneler Bau'da. Maddi olanaklarla donanımlı, düzgün ve güvenli çalışma koşulları orada. Ya raucılık ve ahla.ki açıdan bu hakimiyet Batı'da çalışanlann tekeline b1rak1lmamalı. Tabii başta Çin gibi, tarihlerini gtz lerneye yeltenen kimi ülkelerin arşivlerini kapalı tutup, ar şivlere girmek isteyenleri de sakıncah görmesinin, Batı'nın ayncalıkh konumunda etkisi var. George Orwell'in 1984 adlı kitabında totaliter rejimin sözcüsü O'Brien, tarihin kim tarafından nasıl yaz1ldıgının önemini vurgular: "Geçmişi denetleyen gelecegi denetler; günO denetleyen geçmişi."
2 1 . Yüzyılda Demokrasi: "Non Titulo, Sed Exerdtio Talis?" Lngiliz feylesofu Hobbes, Kral Charles tahundan indirilip kafası kesitdikten sonra ingiltere'de 17. yüzyılda kurulan cumhuriyeti kastederek Latince sözlerle "Yönetmeye hakkı olmayan bir hükümete itaat edilmeli mi?u diye sorar, Levi
ac.han adh kitabında. Sonra da, devlet bizi korudugu için itaalin de gerekli oldugunu savunur. Demokrasiler üçlü bir kuvvetler aynmı ilkesi üstüne ku rulu: Adalet sistemi yargı, meclisler yasama, hükümetler yürütmeden sorumlu. Ama günümüzde demokrasiye yü rütme el koymuş durumda. Parlamemer demokrasinin be şigi diye bilinen lngiltere'de, özgürlükler ülkesi olarak tanı nan ABD'de, vatandaşiann çogunlugu ülkelerinin Irak sal dmsına karşı olmasına ragmen, Angio-Amerikan güçleri sa87
vaşlanyla, ınsanhga karşı cOrümleriyle, dünyayı hepımiz için olabileceginden daha sıkıntılı bir yer haline getinyor. Parlamenter demokrasi kisvesi altında hükümeLierin dik tatörlük mertebesine geldiklerinin donyada örnekleri çok. lik aklıma gelen Putin'in Rusyası. Çin'in zaten demokratik olma iddiası yok. Güney Amerika'da Venezuela gibı ülkeler, sosyalizm adına, Sovyetler'de çoktan iOas eden tek parti sis temine kaymakta. Demokrasilere gOnOmOzde meşruiyeL gôrüntusu veren seçimler, her seferinde egemen duzenin pekiştirilmesiyle sonuçlanıyor. DO.Zenin çıkarianna ters düşen seçimler sayıl mıyor. Sosyalistlenn seçildigi Şili, MOslomanlann seçıldigi Cezayir, bagımsızlık yanlısı Arısude'ın seçildigı Haili'de egemen güçler darbe yapıp düzenlerıni sürdürüyor. Avru pa'da, Amerika'da, dünyanın başta gelen demokrasileri, Bir leşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, desteklerliklerı bu dar belerirı arlwında yerini alıyor. Kayıtlı seçmenierin % SO'sinden çogunun oy bile kullan madıgı, seçimlerdeki baraj sistemlerinden ötürü kullanılan oylann meclise yansımadıg1 birçok ulkede, asugım astık, kestigim kesük hükümeLler azınlık oylarıyla iktidarda. Hele ABD'nin askert üslerini donyanm dört bir yanına yayan son başkanı, ilk seçimlerde rakibinden daha az oy aldıgı halde mahkeme kararıyla başkan oldu. Demokrasiterin olmazsa olmazı oy vermek, demokrasi nin özü olmaktan çıkıp afyon u olma yolunda. Seçimlerde vatandaşiara birşeylerin degişecegi.nin düşleri pazarlanıyor, umut tacirleri birşeylerin degişebileceglnin hayalini satıyor. Gerçekten adU bir dünya düşleriyle yola çı kan politikacılar da var. Onların ayagı kaydınlıyor, kandın lıyor, etkisizleştirilip bazen de öldurüiOyorlar. Düzen devam ediyor. ABD'de seçimler, basket, beyzbol, hokey ve futbol ligle88
rinde şampiyonluk maçlan sıklıgında. Maçlarda oldugu gi bi, yitirilen bir seçimin ardından yeni oyuncutarla başka bir seçimin beklentisi canlı tutuluyor. Heyecan doruk nokta stnda kalıyor. SenalO ve kongre üyelerinin üçte biri, iki yıl da bir yenileniyor, cumhurbaşkanı dört yılda bir. Bir seçim bitmeden digeri başlıyor. Vali, eyalet parlamentosu, seçimle gelen polis şefi, başsavcı gibilerini de ilave ederseniz ABD'liler neredeyse süreklı seçim halinde. Münavebeli ola rak farklı adaylar ve parLiler kazandıkça, ABD'li birşeylerin degiştigi, degişebilecegi inancının iyimserligiyle yaşıyor. Bir şeyin degişmediginin farkına varabilenler, bir sonrakı seçım beklentisiyle, taze tuLUyor inançlarını. Kendisini hiç sorgulamadan, degişen isim ve gorumulerte düzen devam edıyor. Seçimlerle tazelenen umut şartlanmamızla, düzenin dOn me dolaptannda kıth yükselip kıth iniyor umutlanmız. Şu anda savaşlarıyla dünyada adaletsizligi pekiştirenler, diktatOrlükle degil, demokratik sistemlerle idare edilen ül keler. Bu sistemden radikal bir dönüş olursa, seçimlere baglılı gımıza ragmen degil, umutlarımızm uçuculugu yüzünden yeni bir düzeni benimsemeye t�ne oldugumuz için olacak. Ama nasıl bir düzen? Tarihe bakogımızda, totaliter dUşler peşinde asugım asttk, kestigim kestik, imparatorluklarla diktatörlükler, kaotik dö nemlerin çaresizllgi üzerine yükselmiş. Umutsuzlugun, açlı gm, korkunun kol gezdigi dönemlerde sıgınmışız çaresizli gimizi seferber edip bizi Ozgürlüklerimizden vazgeçinerek sınımıza btnen rejimlere, vazgeçilmez addeuigimiz güçlü liderlerle dikı.atOrlere. Bezecek miyiz? Eli kulagında mı yeni dünya imparatorluklanyla dlkta tOrler? 89
Ezberimizi tekrarlamakla yetinir, dünya çapında sari bir hastalıga yakalanmış gibi ah başımtza neler neler geldi diye dövünmemizi, bükemedigimiz eli Opmeyi surdurursek, evet! 20. yuzyıhn LOtalıter düzenlerı btzim beklentilerimizle beslenerek, omuzlanmıza aldıklarımıza boyun egmemizle yükseldi. Ancak şunu da unutmamalıyız: Topluma �on vermek ıste yen her harekelin, bu hareketlere mensup kışıler ve önderle
rin de bize ihtiyacı var. Onlar da, devletler gıbi. bizden aldık Lan destekle meşrulaşıyorlar. Eger günümüzde, her zaman kinden çok baskıya, yalan dalana başvuruluyor; Tanrı'ya, ef sanevi liderlere, bayrak, düşman, terör gibı simgelere sıgını yorlarsa, meşruiyetlerint yilirdiklennin farkında oldukları, bizlere güvenmedikleri, bizlerden korktukları içın. Btz baskı, dikta rejimlerinden korktugumuz kadar, onlar da btzden korkuyor. Ozgürlugun olmazsa olmazlanndan bin ise korku suz
toplumlarda yaşamak.
2 L . Yüzyılda Din Ortadogu'da üç din arasmda derın çatışmalarm ve bırbir lerini )fOk eune gayretlerının boy gostermesi daha çok son iki yüzyılın eseri ve Onemli ölçüde bölge dışından zorlama a larla onaya çıkmış bir durum. Bu dinlerin mensuplan On dogu'da içıçe, yan yana, beş )'UZ yıla yakın birlikte yaşadı lar. lsl�m hukukunda, dhımmi adı verılen diger diniere mensup kişilerle, bırarada yaşamanın, her dinin kendı bü tünlügünü korumasının kuralları, asırlar boyunca bu bir liktellgi sagladı. Dinlenn bırarada yaşayabılecegi, Avrupalı lar için o kadar rahat kabul edilebilir bır kavram olmadı. Nitekim Haçlı Ordusu, geçligi yollarda Yahudılerı kesip, Hıristiyanlıgın başkenti Constantinople dahıl şehirlerı yag maladıktan sonra, Kudüs dolaylarında ışgal bölgelerine yer90
le.ştiklerinde, kendilerinden farklı inançlara sahip olanlara karşı bestedikleri hoşgörüsüzlüklerini sergilediler. Ortado gu'ya dinler arası barış, normal düzene dönüş, Batılı Hıristi yanların saldınlarının sona ermesiyle geri geldi. Günümüz de aym şekilde Yahudilerle Müslümanlar arası çatışma, elli yıl önce, gene Batı'da vahşetin tanıklarının, soykırımdan kurtulanların, işgal ettikleri topraklarda kurdukları devlet sonucu çıktı. Yoksa Yahudiler, sonradan gelen iki tek Tanrı lı dinin mensuplan Hıristiyan ve Müslümanlarla, onak kül tür ve ekonomilerden beslenerek, karşılıklı etkileşim içinde gündelik yaşamlarını 1500 yıldır bu topraklarda sürdürü yorlardı. Keza Asya'da Budistlerle jainlerin 2500 yıllık or tak tarihlerinde tek dini savaşları yok. Başkalarıyla çatışma olasılıgında yaşadıklan yerlerden geri çekilmeyi, Hindis tan'dan, Çin'den, Viemam'dan ayrılmayı tercih etmişler. lster Ortadogu'da olsun ister Hindistan'da, 2 1 . yuzyılda dinler arası çatışmalar eskiden oldugu gibi, Tanrı'yı,
melek
leri, cennet ve cehennemİ yorumlayış biçimlerimizden, Tanrı şöyle degil böyle söylemek istemiştir diye gerekçeler le cepheleşmemizden kaynaklanmıyor. Devletler başkalan nın dinini degiştitmek üzere birbirlerine saldırmıyor. En aşın Hıristiyanlar arnk, "lsa'nın katili" diye Yahudileri suç lamıyor. Bilakis günümüzde ABD imparatorluguna yOn ve renler kıyamet günü beklentilerınde ısrail'i kollayan judeo Hıristiyan oluşumlu kOktenci akımlar. Binlerce yıllık dini aidiyetlerimiz siyasal ve külturel kim liklere büründü. Modem dünyamızın ahlaki çöküntüsüyle karşı karşıya oldugumuzdan neredeyse herkes, fikir birligi etmışcesine şikayetçi. Şikllyet edilen boşlugu, koşullar elverişli olması na ragmen, yeni
peygamberler, yeni dinler doldurmuyor.
Bildik dinlerin siyaset sahnesinde boy göstermesi eski ko numlarını andırıyor. Ancak eskiden egemen konumda olma91
lannın gücünün gelirdigi esneklikte sürdürebildikleri uzlaş macı çogulculugun tersine, daha katı bir tavır takınıyorlar. Aydınlanma'dan sonraki yüzyıllarda dinsizlik de bir tür din olur. Devlet, toplumsal ilişkilerin dılzenlenmesinde di nin oynadıgı rolü yerine getirirken; 2 1 . yüzyılda varhklannı yeniden anlamlı kılmak için çabalayan geleneksel dinler, bugün devlet-din aynmmda yilirdikleri dünyevi güçlerini telafi etmenin arayışında. Günümüz tarihinin sahnesinde dinler dünyevi adaletsiz lik ve ahlaksızlıktan yakınmanın, siyaset gütmenin aracı oluyor. Mürit yoklugundan kilise binalannın diskoteklere, hatta camilere bile çevrilebildigi Avrupa Birligi ülkelerinde, Tür kiye gibi her fırsatta Müslüman oldugu hatırlatılan bir ül kenin Hıristiyanlar arasına katılmasına duyulan tepki dini degil, siyasi ve kültürel kaynaklı. Yoksa 20. yüzyılın serma ye ve iş gücü göçleriyle, dinlerin uyuşmazlıgı çoktan sona erdi. Küresel sermayede her dinin parası var.
Bayrakit Köktencilik Hal böyleyken kimi tarihçiler Onaçag gözlükleriyle, top lumlar degişmemiş, insanlar modernleşmemiş, dinler aynı kalmış gibi bakıyorlar. Tapınaklanmızın aynı kalmasından, yüzlerce yıldır aynı camilere, aynı kiliselere, havralara git memizden, ibadet biçimlerimizin degişmemesinden, yüzyLI Iarcadır aynı şekilde diz çöküp namaz kılmamızdan, aynı dualan mınldanmamızdan mı şartlanmışlar günümüzü gö rememeye? Farkında degiUer mi din-toplum ilişkisinde ye ni bir döneme girildiginin? GOnlyorlar da, geleneksel dini simgelere sıgınıp onlardan siyasi güçlerini alanlar karşısın da, cesaret mi edemiyorlar, bizim degiştigimizi, dünyanın degiştigini, dinin degiştigini söylemeye? Din devletten ayrı-
92
dır diye, gQndelik yaşamda dinin yeri olmadıgı iddiasıyla, dtlzenin istikrarsızlık ve adaletsizliginde insaniann isyan ve istikrar arama duygusuna karşı tavrımızı daha ne kadar sürdürecegiz? lyi ya da kötü, din ve devlet ilişkitennde yenı oluşan, za marumızın ruhunu yansıtan toplumsal dinamiklere tanıklı gımız tarihe bakışımıza yansımıyor. lnançlarımLz ugruna kolaylıkla kışkırulan, farklılıkları vurgulanan dini aidiyellerimiz degil mi dünyalı olma bılin cimizin yerleşmesini, yaygınlaşmasını kostekleyen? ..Öteki" dinden bildigirniz kişiyle baş başa kalıp beraber oldugu muzda, ..Aslında hepimiz aynıytz, dünyamızı mahveden ba şımızdakiler" diyen biz degil miyiz? Konu din olunca tarihçiler yazmıyor dinin toplumsal ev rimini, nasıl algılandıgının degişimini. Darwin'in tahundan indirdigi Tann'nın toplumsal evriminin tamklıgında tarih çiler sessiz kaldı. Laik toplurolann oluşmasıyla çogu tarih çiler dinin toplumsal rolünü göz ardı elli, dinle ılgilenmez oldu. Dinler tarihine sanki modemizme geçişle son nokta kon du. Mesele tarihçinin dini, toplumun yeni donuşümlerinin içine yerleştirememesinde, toplumsal işlevini göz ardı eL mesinde. Atalanmız her şeyde, doga üstü güçleri, Tann'yı görüyor lardı. Gökyüzü gürluyorsa gürleyen, su çaglıyorsa çaglayan Tanrı'ydı. Tanrt, ayak bastıgımız toprak, içtigirniz su, başı mızın üstundeki agacın yapraklanndaydı. '"Pameizm" adını verecegimiz bu inancımızda Tanrı her yerdeydi, her şeydi. Zamanla soyudar olduk Tannlanmız1. Tannlarımızın isim leri oldu; kımlikleri, tapınaklan oldu. Mevsimlerin, gecele rin, gündüzlerin, aşkın ve savaşın, kumarda şansın, toprak da hasatm Tannsı vardı amk. Tannlarımız once binlercey di, sonra yüzlerce. Bazen onlar da bizım adımıza birbırlen93
ne dtışerken, biri bizi kollamazsa digerine adak sunardık. Erken öten horozun akıbetine ugrayan Mısırlı lknathon'u saymazsak, iki bin yıl Once insanoglu Leke i ncti rdi Tanrısını. Tanrı tek, dınler, birı;ogumuz için tek Tanrılı oldu. Tanrı'nın ıradesini yorumlama yetkısi tek merkezlı ör
gütleri n tekeline geçti� ölçüde de lek Tanrı toLalitarizmi başladı. Günlılk yaşantınıızın her alanını deneLiedi tek Tanrımu.
Evlenmemizi, çocugumuza isim verilmesını, ne zaman neyi yi yip ye meyecegimiz i , mirasımızı, çalışma saallerimizi,
dükkaniann bile hangi gunlerde hangı saatlerde açılıp ka panacagını denetledi. Devlet ve dinin modern za manlarda birbirinden ayrılması , bırçok alanda bilimin dinın yerini al
masıyla, Tanrı Ozel yaşanumız.ın uzantısı oldu; duada, dini bayramlarda, olum gıbi istisnai günlerde anılan bır
a rl ıga
v
dOntışul. Gücünden yiuren dın, günumuzde her wrlü top lumsal tatminsizligimizden yola çıkarak, farklı yerlerde, farklı biçimlerde ifadesini buldugu siperlerden k!ih savunu yor, kAh saldınyor. Dinin evrimsel sılrecındekı degişen rolune deginmeyen;
dinı, toplumsal yapı ve geçmışimizi incelememiz.de bir sa biL gibi degeriendiren tarihçılenmiz, tarıhımiz1 ve dolayısıy la kendimizi anlarnamazın önı.:ıne duvar Ordılklerı gibi, du varı aşacaklarına ge lecegin tarihçilerıne devrederek, daha
da yılkseltmiş oluyor, dokunulmazlık zırhına burünen din duvarını daha da aşılmaz kılıyorlar.
Dirlin dokunulmazlıgında, gün dogdu kalledilen kurban lanyla din üzerinden siyaset yapan lara . Hıristiyan, Hindu,
Müslüman ve Şimocu akLmlar, günumuzde bırçok ülkede milliyetçilikle harmanlanarak. )abancı düşmanlıgı zeminm de UOteki"ne karşı seferber ettiklerı bayraklı köktencıltkle mi lyonları peşlerinden surılklüyor.
94
Tek Tannlı Dinlerden, Tannlı, Tannsız Yeni Diniere Dinin dokunutmazlıgında dinin gelecegini göremez ol duk. Günümüzdeki dinlerimizi guneş kadar sabit sanıyoruz. Tarih gelecek için bir ipucuysa, dinler de degişecek. Yerlerine yenileri ya da tek bir yenisi gelecek, belki Tanrı sız dinler olacak, belki yok olup gidecekler. Tarihte her şe yin degiştigi, Mısır'da binlerce yıl süren dinlerin yok olup gittigi gibi, günümüz dinleri de benzer süreçlerden geç mekte. Dinler konusunda turucu oldugumuzdan, çogumuz o ya da bu dine ait oldugumuzdan, böyle bir gerçegi kabutlen mekte zorlanıyoruz. Oysa tarihimizde vazgeçilmez bildilde rimizin yok oluşlanmn Ornekleri çok. Dünyanın itk evren sel tarihini yazan Polybios, Büyük lskender ve Darius'un imparatorluklannın batmış oldugunu belintikten sonra sıra yaşadıgı, ait oldugu döneme gelince, "Roma lmparatorlu gu'nun gelecegi için endişeye gerek yok" derken, Roma'nın hep rakipsiz kalacagını yaza<:ak kadar dar görüştü, hem de çogumuzun bugün de oldugu gibi, anligımizin, bayragımı zın kalıcı oldugu inanemın rutsagıydı. Oysa koca Osmanlı lmparatorlugu bugün Istanbul'da Taksim'e açılan küçük bir sokagın adına dönüştü. Gücü nün doruk noktasındaki ABD iınparaLOrlugunun sonunu ise şimdiden kutlayanlar var. Einstein'ın yaşamının son yıllannda doğa yasalannın mü kemmeliyetini takdir ederken "zar atmaz" diye andığı Tan rı'yla, dinleri birbirinden ayn tutmak lazım. Günümuz dinlerinin de yok olması, degışmesı, özüne dönmesi, kendisini yenilernesi kaçuulmaz. Tarihte tek referans noktamız Bau'da Hıristiyanlık olsaydı bu düşüneeye varabilmemiz çok zor olurdu. Orı:.adogu, As
ya ve Afrika tarihleri boyunca birçok din ve kühürden in95
sanla kaynaşmış, farklı dinlerin varlıgına alışmış. farklı dın
lerden eıkilenip nice dönüşümler geçirmış. Nispeten genç bir uygarlık olan Avrupa, Lanrn toplumuna, şehirlerde yaşa maya, Mezopouımya'dan, Mısır'dan, lndus vadisinden üç dört bin yıl sonra geçmiş. Hıristiyanhgı benimsedikten son ra Lanhimizin en tekdüze, kapalı, degişmez din anlayışına sahne olmuş. 6.-7. yüzyıldan itibaren Hırisliyanlıgın egemen oldugu Avrupa, kendi dinlerinin aynnulanmn Letikledigi bir savaş meydanı. Aynı dınden ınsaniann Constantinople'da 1204'te kiliseterin yagmalanmasıyla bırbirierine tahammülsuzlükle ri yetmiyormuş gibi, Haçlı Sererteriyle de lslarn'a savaş açu lar. lsa'mn eski dininın mürillerine uıharnrnül ederneyip en gizisyonda yakukları Yahudilerin, lspanya'da, tngiltere'de, Fransa'da yüzlerce yıl boyunca yaşamalarmı yasakladılar, Rusya'da pogromlarla kademler. 20. yuzyıla geldigimızde bile Aydmlanma kültürlerine ragmen, Almanya'da Yahudi leri, Bosna'da Müshimanlan soykınına lılbi tuuular. lngihe re'de, Irianda'da yüz yıllar boyunca savaşan Katoliklerle Protestanlar daha geçenlerde silahlarını bırakular. Avrupa, dini devletten ayırınakLa Oncıl ve ilk olmasını belki bu kanlı, hoşgOrılsüz geçmışine borçlu. 17. yüzy1lda, Protestaniarta Katoliklerin kıtanın dört bir yanında birbirle rini kıyasıya kallettikleri "Otuz Yıl Savaşlan"ndan sonra Westphalia Barışı'yla, Avrupaltlar, hiç olmazsa kendi dinle rinin çeşilliligini barındırınayı becerebildı. Batı'nın modem Larihi boyunca barbar gözüyle bakugı Türkler ise 20. yüzyıla kadar tarihlerinde bir dınler resmi geçidinin uınıgı. Turkler şamanlıkLan sonra, [arklı yer ve dönemlerde Bu dizrn, Taoizm, Manişeizm, Hınstiyanlık ve Hazar ımpara torlugunda topluca Yahudiligi benirnsedikleri gibi, Islam adına kurduktan devletlerde de, etkılenip etkilediklen baş96
ka dinlerle birlikte yaşadılar. Onlara hukuk sisteminde özel bir yer tanırken, Batılılar Hıristiyanlık zırhına burundü. Dinin degişebilirliginin Bau dışmda başka çok örnegi var. Mısır'da yaşayanlar, flravunlann çok Tanrılı dinlerinden lknathon döneminde bir ara tek Tanrılı bir etine, Romalılar la Hıristiyanlıga, Abbasilerle lslam'a geçti ler. Endonezyalı lar, Budist ve Hindu olduktan sonra Müsliimanlıgı benim sediler. Katı bilinen japonlar, 6. yüzyılda benimserlikleri Budizm ve Çin kültürunü, esiki dinleri Şintoizmle harman ladılar. Bir ara H1ristiyanlıgm ülkelerinde yayılmasım teşvik ettiler, son yüzyılda ise modern dünyanın, Batı yaşam tarzı nın öncülerinden oldular. Rusya hıtkimiyeti alunda yaşayan kimi Müslümanlar, toplum ve Çar'la buriinleşliler; lslam'ın halifesi, temsilcisi sıfatı vurgulanan son Osmanlı sultanlan na baglılık hissetmediler. Dünyamn en kapalı ülkelerinden Çin, Mao doneminde dinleri yerine geçen komünizm dışın
da, Taoizm, Konfüçyusçuluk. Budizm
ve yer yer lslam ve
Şamanizm'in oluşturdugu kültür ve din mozaigı. Sayılma yacak kadar çok din, dil ve kültürün birarada yaşadıgı çag daş Hindistan başka bir örnek. Huntington'un dinler üzerine kurulu medeniyetler çatış ması tezinin bir Batılıdan çıkması tesadüf degil!
Homojen Batı, Heterojen Dünya Dünyadaki ortak tecrübenin tersine, Bau tek bir dinin kalesi olmuş. Din savaşlanrun bedeli agır gelince Ayd ınlan ma'yla birlikte dini devletten ayırmış, günlük yaşarrusında bugün giderek dünyaca sahlplenilen evrensel degerieri ge çerli kılmış. Ancak başka ülkelerde dinlerin birarada yaşa nabilirligine, çeşit ve degişkenligine yabancı kalmış. Afri ka'da, Avustralya'da, Kuzey ve Giiney Amerika'da yerlileri soykırıma ugratan Avrupalılar, bugün tarihlerinde ilk defa 97
kendi topraklannda karşılaşuklan, farklı bir din ve ülkeler den gelen göçmenlerle birarada degil, yan yana yaşamayı bile sindiremiyorlar. Batı'ya özgü. bildikleri evrensel degerierden kendileri ko puyor, bu degerierin başka kültürlerde de oldugunu yadsı yorlar. Aydınlanma'dan bu yana demokrasıyi içseUeştirdik ten sonra, iki yeızyıldtr emperyalisl konumlanyla dünyayı hakkaniyelSiz kılmanın çelişkisinde, şizofrenik bir görüntü içindeler. Angio-Amerikan guçlerinin -Irak öme�nde ol dugu gibi- demokrasiyle emperyalizmi bagdaşorma gafiet lerinin bulıranında bocalıyorlar. "lyi niyetimiz Laketir edil miyor" diye yakınıp, dünya tarafından anJaşılmazlıklannın
(!) düş kınklıgı ve öfkesinde saldırganlaşıyorlar. Kuvözde yaşayan bir bebekmiş gibı kendiJerini yabancı etmeniere o denli kapaınnşlar ki, dünyayı dolaşırken bile alıştıklarından vazgeçemiyor, gittikleri yerlerde kendi lo kanlalanm, otelleri, kendi dillerinden konuşan insanları, şartlandtklan yaşam tarziamu anyorlar. Bunlan bulamamak kimileri için tehlike çanlannı çalıyor; en açtk fikirlileri, ya bancı ortamlarda bulunmayı macera olarak algılıyor. Bau son iki yüz yıldır danyayı hegemonyası allına alır ken, Batı'nın tarihi, başkalannın da larihi oldu. Sömürge leştirilen alkeler Bau'nın tarihini ögrenmek, deger yargılan nı benimsemekten öle, kultOrel ve kurumsal anlamda Ba u'yla zorunJu olarak bütılnleşirken, Batı'da evrenselleşmeye yönelik bilinç, 20. yüzyllın ilk yansında doruguna urma nan
emperyalizmin dOnya paylaştmı savaşlanyla lepetaklak
oldu. Her şeyin en iyisinin, en dogrusunun kendilerinde ol duguna inandtklan benmerkezci bir dünya gOrüşüyle, baş kalamu aşagıladılar, tarihlerini kuçılmsectiler, yaşam biçim lerini yıkmaya koyuldular. Hele sanayi devriminden sonra, donyanın neresinde olursa olsun birbirine benzeyen wp lumsal yaşantımızdan ötilrü, çeşitli uygarlıklann dogayla ve 98
birbirimizle ilişkimize, çalışma hayatımıza yönelik farklı yaklaşımlan tekdüzeleşir oldu. Buna ragmen çeşitli ülkeler, Banlılaştınlmalanna ragtnen kendi dil, din, sanat, tarih ve adetlerini bir ölçüde koruyup gerçek anlamda çok kültürlü olurken günümüzde evrenselleşrnesi kaçınılmaz bir dOnya nın ilk vatandaşlan oldular. Batı'nın bugün oturdugu "uygarlık biziz" tahtından düne ve yarına bu benmerkezci küçümseyici gözlerle bakmaması için, tarihi yeniden yazılmayı bekliyor. Bir zamanlar mo dernleşme kurarncılannın inandıgı gibi, Batı'da yaşamayan
larm gelecegi, Batı'nın tarihinin tekerrürü gibi yaşanmıyor. jack Goody'nin kitabının başlıgında Ozetledigi
Theft of His
tory'de (Tarihin Çalınması) dünya tarihi de, Batı'nın teke linden kurtanldıktan sonra hep birlikte yeniden keşfeditip yazılmayı bekliyor. Dünyada neyin nerede oldugunu tanımlamamızda pusu lamtz kıble diye Batı'yı gösteriyor. Uzakdogu ülkeleri nere ye, kime gOre uzak? Avrupa için "ortabau".· Amerika için "uzakbatı" tabirleri kullanılsaydı, bunlara evrensellige karşı Onyargılı ifadeler diye bakılmaz mıydı? Bu arada çoktan miyadını doldurmuş olmasına ragmen, günümuz tanışrnalannda, edebiyatında suni teneffüsle ya şatılan Dogu-Bao ikilemi de pop kühürümüzde direnişini sürdüruyor. Edward Said'le doruk noktasına ulaşan bu tar uşmanın tortusunda, Dogu-Bau arasında hakkaniyet ya da benzerlik aramak bizi evrerıSellige karşı yapay bır ikileme hapsediyor. Sorun, evrensel bir tarih yazımına dogru yola çıkarken , Batı'nın aşamalı geçmişini ileriye dogru bir istikametmiş gi bi algıladıgımız bakışımtzdan Batı'yla birlikte Ozgürleşmek, farklı külturterin evrensel degerierini topluca Ozumsemek.
99
Tarih Efsane, Efsane Gerçek Olunca Dinlerin dokunulmazlıgı, efsanelerimizden kalma alış kanlıklanmızdan kaynaklanıyor olmalı. Düzenin gönüllü köleleri olmamız, hep bır başkasıyla ye niledigimiz efsanelerimizi sorgulamamış olmamızın, efsa
nelerimizin dUzeni meşrulaştırma rolünden olmalı. Geçenlerde Londra'da British Museurn'da, Bengal yarau-
1� efsanesi Puja'nın kahramanı Durga'nın maceralarını ko nu alan bir heykelin yapılışını seyrederken efsanelerin rolu aklımdan geçti. Belirsizlige tahammülsuzlügümuzden kaos tan kaçan, guven verici ortamlara, kahrarnanlara, Tannlara sıgınmak isteyen, düzen kurma Ozlemirnizde, efsanelerimi zin vazgeçilmez rolü var. Bu Bengal efsanesi, anlaşmazhklarından bölünen Tannla ra, şeyran Malisharasura'nun öncülügünde cinlenn saldın sıyla başlar. Biraraya gelen Tanrılar, kendılenni korusun di ye Durga adındaki Tanrıçayı yaratırlar. Her bin Durga'ya ayn bir güç bahşeder, onu binbir çeşit silahlarla donatır. I
ni degiştiren ya da tarihsel süreçlerin sarsılmaz kurallarının belirleyiciligidir. Fazla üstünde durmay1z, toplumsal hareketlerin hangi koşullarda başarılı, hangi koşullarda başansız olduklannın. Siyasi, iktisadi, cografi etmenleri inceleyen tarihçiler çeşitli konularda toplum bilincinin oluşmasını, kitlelerin homur
danmasını, siyasileşmesini genellikle es geçer, hele demok rasilerde seçmenierin oylannın kantitatif incelemesiyle ye tinirler. 20. yüzyllda, Vlemam hariç, barış harekellerinin, başka bir savaşta tekrar başlayana kadar, saman alevi gibi söndü günü kaç defa gördük. Toplumu dönüştürme, etkileme sü recindeki çabalarımız, banş yolunda başarı ve başarısızlık
lanmız tarihsel süreçleri içinde irdelenmedikçe, yoksun ka lıyor yeni kuşaklar geçmişin tecrübesinden. Egemen düzenin savaş tarihçileri, tarihimiz boyunca yeni taktik ve stratejHerle tekamül ettirdigirniz savaşların daha "iyisinin" yaptiabitmesi için harp akademilerinde en ince ayrıntıtarla ugraşırken, aklımızdan geçmiyor savaş tarihi ol dugu gibi, neden banş tarihi diye bir disiplin olmadıgını sorgulay1p talep etmek, okullarımızda derslerini vermek, üniversitelerimizde kürsülerini kurmak. Böylece kötürnser lige, savaşların kaçınılmaz oldugu düşüncesine kaptlıyor, barışın ancak savaşla saglanabilecegi safsatasıyla kendimizi aldatıyoruz. Seçimlerde oy vermeyen, gazete okumayan, düzenden kendilerini hertaraf edenleri apolitik olarak tanımlayıp, si yasi davranışlarımızı dllzenin kalıplaşmış tantmları içinde incelerken; yeni hareketlerin, yeni tavuların, günümüzde oluşturdugu yaşam biçimleri üzerinde durmuyor; toplum
sal dinamikleri, egemen düzenin biçtigi roller açtSından in celemekten öteye gidemiyoruz.
101
Tarihte Bireyin Rolü: Galileo, tran Şahı.. . Ben Kimi tarihçiler, tarihin bireyi degil, bireyin tarihi yarattıgına inanırlar. tık aklıma gelen, Latife Hanım'la dostluk kurduk tan sonra Atatürk'ün de hayaunı yazmak isteyen, Napol yon, Bismarck, Lincoln, Rembrandt biyografileriyle tanı nan, Emile Ludwig. Aynı ekolün Türkiye'de temsilcisi Şev ket Süreyya Aydemir, Atatürk'ün hayatını yazdıgı Tek Adam kitabında, Ankara'da dinledigim ve etkisi alunda kaldıgım konferanslannda, bu gOrüşu dile getirip, güçlü, kuvvetli li derlerin tarihin akışını yönlendirdiklerinden, degiştırebil diklerinden söz ederken, Atatürk ve lnönü'yu şu örnekle karşLlaşurmışn: Mustafa Kemal'e, lsmel Paşa ile arasındaki fark soruldu gunda, usakın demiş, Ben Çankaya'yı, lsmet de Pembe KOşkU aynı günlerde yapurdık. Zaman geçti, ikimizin de damı akmaya başladı. Ben ustalan ça!';ınp çauyı indirti p yeniden yapunum. lsmet,
o
gün, bu gündür, damını ya
mar durur."
Kimi tarihçiler bireyin tarihteki Onemini vurgulayıp abar tarak, süslü satırlarıyla yuceluikleri kahramanları Ornek göstererek, tarih boyunca nice gencin düşUncesinin düşler de bogulmasına, akıntıya karşı kürek çekmesine, idealleri ugruna bogazlanmasına neden oldular.
Tarihçilerin, neredeyse geleneksel denilebilecek bu tavn nı eleştiren Braudel, tarihin dalgasını yakalayanlardan
söz
ederken, tarihin, tarihe ragmen degil, tarihle birlikte oluş turuldugunu vurgular. Babam 1970'te Bostan'da öldükten sonra onu İzmir'de Kokluca Mezarhgı'na defnettik. Annemle birlikte, yenge min akrabalannın sahibi oldugu Kuşadası'ndaki, Kısmet Oteli'nde bir haftalıgına dinlenmeye, kendimizi toparlama102
ya gittik. Kaldıgımızın ikincil günü otel, biz hariç, müşteri lerden boşaltıldı. Dönemin D1şişleri. Bakanı lhsan Sabri Çaglayangil'le tran'ın diktatörü Şah Rıza Pehlevi başbaşa müzakerelerde bulunmak üzere birkaç günlügüne otelimize yerleştiler. Günümüzde dünyanın binbir felaketiyle şokla nıp duyarsıziaşmış bilincimizin tersine, o yogun tepkili yıl lanmızda, gizli servisi Savak'ın işkenceleriyle anılan lran Şahı, dünyada demokratik muhalefetin en çok nefret ettigi, görüldügü yerde bir kaşık suda bagulacak kişi konumun daydı. Çaglayangil, babamı siyaset hayatından tanıdıgm dan, otelde birlikte kaldıgımız günlerde bize yakınlık gös terdi, üzüntümüzü paylaştı, Şah'la birlikle dördüroüzün sohbet ettigimiz, çay, sigara içtigirniz vesileler oldu. "Acaba Şah'ı öldürerek tarihin akışını degi.ştirebilir mi yim, lran halkını zulümden kurtarabilir miyim?" düşüncesi o günlerde aklundan çıkmadı. Marx'ın Feuerbach için yaz dıgı ünlü l l . tezinde dedigi gibi meselenin özü dünyayı de giştirmekse, örnrum bo) u bundan iyi bir fırsat karşuna çı kabilir miydi? Güçlükle uyuyabildigim o günlerde, kendi kendime sürekli taroşır oldum bireyin tarihteki rolünü. Bir ulusun makus talihinin degişmesi, birkaç santim ötemdey di. Ama cinayetirole asıl degi.şecek olan tarih degil, sıradan bir isim daha eklenecek olan tarihimizdeki katillerin sayı sıydı. Sanki Avusturya veliahn öldürülmese Birinci Dünya Savaşı çıkmayacak; New York'ta lkiz Kuleler'e intihar saldl nsı olmasa ABD, Asya'da Çin'i, Rusya'yı çevreleyen üsler kurmayacak, Afganistan'a girmeyecek, Irak'ı işgal etmeye cekti. Tesadüfler sonucu dogru zamanda, dogru yerde olan, dogru kişileri efsaneleştirerek yaranyoruz tarihi yönlendir digini söyledigirniz kahramanlanmm. Tarihimizin vazgeçilmez bireyler safsatasından bir başka örnek Galileo Galilei. 103
Güneşin dünyanın etrafında degil, dünyanın güneşin et rafında döndügünü kanıdayarak Kopemik'in kuramını dog rulayan Galileo, ahiilki çöküntü içinde olan Valikan'ın ikti darını temelden sarsınca, Papa çOzümü, Galileo'yu işken ceyle tehdit ederek, söylediklerini yalanlatunnakta buldu. Galileo tövbe etti, kahramanken inzivaya çekildi. Ozgürlük yaniuarını hayal kınklıgına ugratması, onlann gözünden düşmesi ya da izinden gidenlerin davalanndan vazgeçmesi, tarihin degişmesini engellemedi. Galileo, düzeni alt üst eden çalışmalarını gizlice sürdürdü. Katolik Kilisesi'nin dünyevi iktidarı sona erdi Kendisinden, kahramanlık bekleomesinin ne kadar ibret verici oldugunu Galileo, Brecht'in agzından, şu sOzlerle ifa de eder: "Ne yazık, kahramana ihtiyacı olan memlekete."
Anna Karenina Tarihi Kendimize, gelecek kuşaklara şımdiye kadar tarihimizde neyin, nasıl iyi ginigini anlauna, araştırma sorumlulugu muz var. Savaşlarm kaçınılmaz olduguna inanarak, savaşia nn üstünde durdukça, rulette kaybettikçe oynayan kumar baz gibi, savaşları durduramayız. Savaş yerine hangi top lumsal koşullarda barış, adalet, tolerans, hoşgörünün ege men oldugunu araşormamızı, bu konularda doktora tezleri, kitaplar yazmamızı engelleyen ne var ki? Sosyal bilimler de, barışın yaşatılması yerıne, kavga eden ler arasında arabuluculuk yöntemleri gelışLirmekte öteye halA gidemedi. Geçenlerde Harvard Üniversitesi'nde, ABD'nin Onde ge len sosyal bilimcilerinden birinin konuşmacı oldugu bır se minere katıldım. Konu, Ortadogu'da barış. Türkiye'den giden bir üniversite heyeri olarak 1978'de Beyrut'ta Arafal'la görüştügümüzde, Arafat, masasının üs-
104
tünde duran sürahinin aluna koydugu bilyenin Filistin'i, sallanmaya başlayan sürahinin Ortadogu'yu temsil ettigini söyleyerek, lsraii-Filistin çatışması çözülmeden, ne Ortado gu'ya ne de dünyaya banş gelemeyecegini belirtmişti. Arafat'La konuşmamızdan bu yana geçen otuz yılda Orta dogu'da daha da çok kan dökülmüş, sayısız arabuluculuk girişimi iflas etmişken,
o gün
Harvard Üniversitesi'nde banş
için önerilen çözüm, toplantıda esen hava, aymazlıgımızın ibret verici bir ifadesi oldu. Konuşmacının sosyal bilimciler tarafından takdirle karşılanan önerisi, ABD'de eski Başkan Carter'ın yıllar önce Sedat ve Begin'i Amerika'da yanyana ge tirip Mısır'ın İsrail'i tanımasını sagladıgı gibi, bugün de lsrail ve Filistin liderleri arasında aynı şeyin yapılmasıydı. Konuş macı için tek sorun arabuluculuk yapacak kişinin insan haklan ihlalleriyle dünya çapında itibannı yitiren Bush ola mayacagından, yerine kimin bulunabilecegiydi. Konuşma al�larla
bittikten sonra toplantıya. katılaniann birbiri ardı
na ortaya atugı arabulucu isimleriyle barışa yaklaşmış olma nın duygusu salona yayıldı. Şu ya da bu isme itiraz gelme siyle bir an için yaşanan burukluk, yerini başka bir ismin önerilmesiyle tekrar barışa yaklaşıldıgı coşkusuna bıraktı. Toplantıya katılanlar düşüncelerinin dogruluguna o ka dar inanıyorlardı ki, Mısır'da Sedat'm bir suikast sonucu öl dürülmesini, Mısıriılarta İsraillilerin arasında husumelin gi derilmek bir yana bugün her zamankinden fazla oldugunu, barışın saglanmasının birarada yaşama inancından geçtigi ni, banşın barometresinin insan oldugunu, eger biliyorlar sa, unutmuşlardı. Toplantının sonuna dogru, beni bir psikolog olarak da çok etkileyen eski bir tecrübemi paylaşum. Anlattıklanm, Arafat'la görüşmemiz nedeniyle Beyrul'tay ken, göçmen kamplannda Filistinü yuva çocuklarıyla yaptı gım araştırmanın sonuçlanydı. Beş alu yaşlanndaki yuva 105
çocuklarından Filistinli bir çocugun resmini yapmalarını is temiştim. Hepsinin bildigirniz çöp adam türünden yapugı resimlerdeki çocuklann elinde bir de kalaşnikof vardı. Bu nu anlamgımda, toplanuda başlar, "Filistinlilerin çocuklan nı terörist olsun diye yetiştirdiklerini biliyorduk" dereesine sallandı. Araştırmarnın ikinci kısmında, aynı çocuklardan lsrailli bir çocugun resmini yapmalarını istemiştim. Hepsi kagıdın Ost kısmına çarpı işaretleri, her çarpı işaretinin alu na
da, kagıdm dibine kadar inen noktalar yapmtşu. Çarpı
lar o günlerde Beyrut semalannda aniden beliren lsrail sa vaş uçaklarını, noktalar da uçakların atugı bombaları ifade ediyormuş. Yuva çocukları, savaş uçaklanndan tanıdıkları, hayatlannda hiç görmedikleri lsraillileri, insan olarak bile tahayyül edemiyordu. Toplantıdaki sosyal bilimciler, çevrelerinden o kadar ko puktu ki, barış istemelerine ragmen farkında bile degillerdi savaş magduru çocuklann halel-i ruhiyesinin. İsrail'in 2006 yazındaki son Lübnan saldınsında, iki ülke de yaşayanların haberieşebilmesi için blog kuran Charles Chuman, "En büyük cürOm düşmanını tanımamak, onu in san olarak inkar etmek" demiş. ispanya iç savaşına katılan George Orwell de düşmanını tammasını anlaur. Şehir içi bir çauşma esnasında, bir elinde pantolonu, hayatını kurtar mak için kaçan bir adam görür, ona ateş edemez, "Buraya faşistlerle savaşmaya gelmiştim, ama pantelonsuz bir adam faşist olamaz, o da benden farksız bir insandı" der. lsraillilerle Lübnanltiann savaş sürerken haberleşmesini saglayan başka bir blogcu, Mustafa Hamoui'ye göre de: "Haberleşmek hiçbir zaman kötü olamaz, birisine ondan nefret euigini söylemek çok daha iyi, çünkü sana 'neden' diye sordugunda diyalog başlayacaktır." Tarihimizde banşı mümkün kılan ortam ve konulan in celemedigimiz sürece, gelecegin tarihçilerini de mahkom 106
kılmıyor muyuz günümüze bakuklarında savaşlan incele meye? Onlan da mahküm kılmıyor muyuz, insanın yazgısı nın savaş olduguna inanmaya? Savaşlann kaçınılmaz olduguna inanarak, davetiye çıkar mıyar muyuz savaşlan n kaçınılmazhgına? Tolstoy, Anna Karmina romanına şu ünlü cümlesiyle baş lar: "Mutlu aileler birbirlerine benzer. Mutsuz ailelerin mutsuzlugu kendilerine özgüdür." Böyle başlar mutsuz bir kadının öyküsü ve imihanna kadar sayfalar boyunca mut suzlugu sürer gider. Rornanda, operada, hayatta başkalan nın mutlulugu ilgimizi pek çekmiyor, mutsuzluk üzerine en ufak bir belirti, bir dedikoduysa, günlenınizi işgal edi yor, hayal gücümüzü beslıyor. Nice yazar mutlu olmak için yaşamadıklannı bile neredeyse övünçle söyleyebiliyor! Neyi ekersen, onu biçersin. Mutsuzlugumuzun, neyin iyi degil de kötü gitliginin üstünde durdukça, huzursuzlukla nmızı
dalga dalga gelecege yayıyoruz. Mutsuzlugumuzun
üstünde durarak mutlu olamayacagımız gibi, savaşiann üs tünde durarak da savaşlan engelleyemeyiz. lnsanda güzeü, saglıklıyı yeşertrnenin yolu, güzelden, saglıklıdan söz et mekle mümkün. Tersi degil. tki örnek: Uygarlıklannı yok eden beyaz adamın yüzyıllarca zulmü nü çeken Afrikalılarla, sömürgecilige karşı önce Fransa, sonra'da ABD karşısında 50 yıl direnirken milyonlarca ölü veren Vietnamlılar, kimliklerinde anıtlaşurrnadıklan ısurap dolu bir geçmişi hatırlatmak yerine dünyada ortak bir gele cegin her şeye ragmen güler yüzlü temsilcileri.
Haklı Savaş Patolojisi
N e var ki, insanı konu alan psikolojinin konusu bile, mutlu degil mutsuz, saglıklı degil, saglıksız insan. Egitimle107
ri
boyunca klinik psikologlar mutsuzlugumuzun psikodi
namiklerini ögrenir. Mutlu insaniann nasıl mutlu oldukla nnı bilmez, bizi mutlu yapan etmenleri araşurmazlar. Biri mutlu, biri mutsuz iki yoksul insanın arasındaki farkın ne reden geldigini açıklayamazlar. Psikolojide "askert psikoloji" diye bir uzmanlık alanı var ken, banş psikolojisi" yoklUr. Tarihte de "askert tarih" di ..
ye bir disiplin varken "barış tarihi" olmadıgı. gibi psikolog lar, askerlerin, orduların mükemmel "savaş makineleri" ol maları, ölmeden öldürmeleri için çaba barcar. Barışçıl ıop lumlann oluşmasında psikolojinın rolüne ilişkin araşurma lara, yazılara rastlanmaz. Gayretleri çatışan taraflar arasında arabulucu olmaktan öteye gitmez. Benzer bir şekilde tarih yazımında kadının rolü yadsındı gından, tarih diye bildigimizin "erkek agırltklı" bir bakış ol dugunun farkına varmamız yeni sayılır. Birliktelik yerine rekabet, barış yerine savaş, özveri yeri ne saldırganlık üzerine duruyor, şiddet ve savaşın kaltumsal Lemelleriru arıyor, yuvadan itibaren yarışnrdıgırnız çocukla ra rekabetin erdemlerini anlatıyorsak, gelecegimizin şiddet içinde, savaştarla sürüp gitmesi için ugraşıyoruz demektir. Gelecegin tarihçilerinin bize nasıl bakacagı., bugün kendi mize nasıl baktıgı.mıza baglı. Mesele, bugün içinde yaşadı gımız koşullar ne kadar kötü olursa olsun, bu koşulları biz yaraıugtmıza göre, degiştirebilecegimizi de unutmamamız. Kendimizle ilgili önyargılarımızın, tOrümOzOn degişmez bir ozclligi olmadıgı gerçegini, gelecegin tarihçilerine aktarma dıkça, onları da benzer kalıplarla düşunmeye mahküm edi yoruz demektir. Yı1zyı1lar boyunca krallarımtzın, padişahlarımızın bizleri yOnetme hakkının Tanrı'dan geldigine inandınldık, olup bi tenlere Tanrı'nm hikmeti, savaşlanna haktan yana diye bak
uk. Bugün de savaşlann, türüroüzde kaçınılmaz olduguna 108
inandmimak istiyoruz ki, aitliklerimizin apotellerini takıp hepsi birbirinden "haklı savaşlanmız" sürüp gidebilsin. lleride gunümuzü inceleyecek tarihçilerio bu inançlan surdurup surdürmemeleri, haklı haksız savaş ikileminden özgürleşmeleri bizim elimizde. Birşeyler için, canımızı feda etmenin dogru olduguna ta
rih boyunca o denJi şartiandınidık ki. Kendi kendimle, si zinle yılksek sesle tamşmak istedigim şu: Özellikle son yüzyıllarda göklere çıkardıgımız memleketimiz için savaş mayı, inancımız ugnına ölmeyı, gözden geçirmemiz gerek miyor mu? Annemin, "lnsan vatanı için Olmemeli, vatanı için yaşamalı" sözleri aklımda. Çek halkı, Sovyetler, ülkelerini işgal ettiginde Prag'da şe
hir meydanında çaresizlikten kendini yakan bir ögrenciyi, jan Palach'ı kahramanlaştırdı. Wenceslas Meydanı'nda her yıl onu anma törenleri düzenliyorlar. Ad1 giderek unutulan sa, ülkesindeki polis devletini vatandaşlanndan aldıgı güçle kan dökılirneden demokrasiye donuştürmek isteyen, Prag Baharı'nın miman, Çekoslavakya'nın işgalinden sonra ücra bir köyde orman memurluguna sürülen, emekliliginde ses siz sedasız ölen başkanları Alexander Dubçek. Türkiye'de de 27 Mayıs askert darbesini alkışlayanlar bi le, ordunun düzmece Yassıada Mahkemesi'ni aşagılayan Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın "men" tavrını takdir eder ken, mahkeme başkanma "Reis Bey" diye hitap elli diye Adnan Menderes'i neden küçürnsediklerini düşünüyorum. Sakın olumden korktugumuz için, korkumuzu belli et memek için, bize hain, korkak denmemesi için, kendimızi Olumlerine kahramanca gidenlerin yerine koydugumuzdan onları baş tacı ediyor olmayalım? Uygarlıgımızın bu aşamasında ölüme "kahramanca git mek" deyiminin ne arılama geldiginin artık toplumca sor gulanması gerekmiyor mu? 109
Selçuklular Anadolu'yu fethettikten sonra, Türklerle ev lenen, din degiştirip Müslüman olan, Türk ismi alan Rum lar, toplu halde sonuna kadar savaşmalı mıyclılar Türklerin boyunduruguna girmernek için? Türkler Anadolu'yu işgale gelirken haksız, lstiklal Sava şı'nda Anadolu'da topraklannda direnirken haklı mıydılar?
ingilizie rin silahlandırdıgı Araplar Osmanlı'ya karşı bagım sızhklan için savaşırken haklı, gene aynı savaşta Bau em peryalizminin Ortadogu'ya yerleşmesinin yolunu açarken haksız mıydılrr? Bugün Asur, Babil, Mısır tarihini inceleyenlerden, halen bu mpraklarda oturanlardan, kim ırgalıyor eski savaşların haklı mı haksız mı oldugunu? Geçmişi bu açıdan sorgulamazken, yakın tarihimizdeki savaşlan haklı haksız diye ayırmaya teşneyiz. Bu savaşlar hakkında fazla bir şey bilmesek de, ister Irak'ta olsun ister savaş çıkana kadar adını bile duymadıgımız bir ülkede, hangi tarafı tutarsak tutalım aslında haktan degil savaştan yana bir tavır sergiiemiş oluyoruz. Günümüzde, ahlak, adalet örtüleriyle sarmaladıgımız haklı savaş anlayışırnızı geçmişe bakugımızda kaale bile al maz,
"Roma mı yoksa Kartaca mı haklıydı?" diye sormak
akhmlZln ucundan geçmezken, günümüz savaşianna gelin ce, "aru!� bilinçlendik, haklı ve haksız savaşı birbirinden ayırt edebiliyoruz" diye kendimizi kandınrken savaş1 teşvik etmiyor muyuz? Savaşlarm hepsi haksız ve her haksız savaş bir başka hak sız savaşa gebe.
Dev Aynasında Ulusal Tarih Küçücük Avrupa kıtası hep boyundan büyük işlere kal kışmış. 110
Avrupa, yeryüzünde en çok sıklıkla, en çok savaşın çıktıg1 yer. Din savaştan, dil savaşlan, hanedan savaştan, ideolojik savaşlar... Saymalda bitmeyecek nedenlerle, saymakta bitme yecek kadar savaş. Afrika'ya, Asya'ya, Amerika'ya uygarlık götürüyoruz iddiasıyla buralan sömürgeleştirip insanlan kö leleştiren bu küçücük kıta, çanşmalannı herkesin başına sal dıgl Birinci ve tkinci Dünya Savaşlannı da çıkarmış. Dünyaya karşı pişman olduklarının emaresine rastla madım. Tarihi bir kararla, savaş yerine ticaret yapalım şianyla Av rupa Birligi'ni kurduktan sonra, ilk yaptıklan işlerden biri, kin, düşmanlık duygulanyla dolu okul kitaplanndaki ulu sal tarihlerini gözden geçirip, degiştirmek oldu. Avrupalı emperyalist devletlerin sömürgeterindeki gücü "böl-yönet" yöntemlerine, dint provokasyonlara da dayalıy
dı. Yeni kurulan ulus devletler de içselleştirdikleri bu yükle yola koyulmaya mecbur kaldılar. Fırından yeni çıkmış, kahramanlanyla katmerli ulusal tarihleriyle, başkalarıyla geçinememenin önceden atılmış tohumlarını biçtiler. Beş alu yaşlannda ilkokul çocuklannın kalplerine, beyinlerine, husumet ve geçimsizlik tohumlannı saldılar. lşte son yüzyı
lın Ortadogu'su. Nereden geldigimizi, kim oldugumuzu beliettiren ulusal tarihler, kışkınılan dint aidiyetler bizi efsanelerimizin kuk lalan yaptı. Okullarda okutularılardan farklı bir dünyanın varlıgıyla ancak, yabancı yayımlarda, seyahat edebiidiysek yurt dışında karşılaşabildik. Ne komşularımızın bizi nasıl gördüklerini ögrenebildik ne de onları tanıyabildik. ABD'li ler bugün güney sınırını geçip çahşmaya gelen Meksikalı iş çilerden kaçak diye şikAyet ederken, Meksikalılann, "Tarih lerini ögrensinler, 100 yıl önce topraklanmızı işgal edip, Teksas'ı, California'yı ilhak eden ABD'nin sınm bizi geçti" dediklerinin farkında degil. Ben, Osmanlı lmparatorlu111
gıt'nda "Ermeni tebcirini" bu konuda tek kelime geçmeyen okul kitaplanmızdan degil, ancak yurt dışmda üniversite deyken ögrendim. Bilgi Üniversitesi'nde 2005 yılında yapı lan "lmparatorlugun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenile ri" adlı toplantıya katılan kon�macılanmn birçogunun ko nuyla ilk defa yurt dışındayken aşina olmalan tesadüf degil. Günümüzde, ulusal davalada ilgili tartıŞmalı konularda diyalog adı alunda temaslar, genellikle, taraflar maça çıkar casına hazırlandıgından, önyargtları pekiştirmekten başka işe yaramıyor. lster Türk-Ermeni sorunu olsun, ister Ingil tere-trlanda ya da Estonya-Rusya, tarihe milli maç yaparca sına çıkmaya soyunanların iddiataşmalan herkes için hüs ranla sonuçlanırken, "karşı tarafın" görüşünü, kendilerini onların yerine koyarak anlamaya çalışanlar da hainlikle suçlanıyor. Hatta taraflar bu kişilerin üzerine odaklanıyor, onlar da, tarihten sahne çalmışcasına, husumetlerin hedefi oluyor. Birbirlerine karşıt tezler sunup tarihçinin hakemlik yapmasını isteyenler, bilmiyor Iki geçmişi anlamak ile yargı lamak karşısında hocalayanların hakemligi günümüzün propagandası olmaya mahkUm. Tarihsel sorumlulugumuz husumetlerimizi yarına devret memeyi gerektirirken, ulusal kimliklerimiz tarihimizi anla mayı engelledigi gibi, günümüzde de yeni kuşakların, bam başka bir baglam içinde eski kavgalara taraf olmasma neden oluyor. Benim ulusal kurtuluş savaşım neden iyi de, bana karşı yapılan kötü? Osmanlı'ya karşı bagımsızlıklan için sa vaşanların, Orne�n Bulgarlar ve Yunanlıların, Osmanlı'ya "hain", "sanlmış" deyip ulus devlet kurma mücadelesi ve ren Türklerden ne farkı var? Tarihimize evrensel degerlerimizle bakabilmemiz, kendi mizi başkalarının açısından da görebilmemize baglı. Suriye li, Türk'ün tarihini incelesin, ABD'li Meksika'nın. Ancak tecrübelerimizi karşılaşnrdıgımızda birbirimizi, kendimizi 112
anlayabilir, hep birlikte, ulus devlet sınırlanm aşan bir dün ya tarihi yazmaya koyulabiliriz. Deli saçması arşiv savaşla nnda düşmanhgımızın çöplüklerinde eşelenmek, kendi so runlanmızı dev aynasında büyütmek yerine, bizim herke sin, herkesin bizim sorunlanmızın tarnşmasına katılmasım saglamah, kendimize mesafe alabilmeli, "ötekini" insancıl laştırabilmeliyiz. Tarih anlayışımız buna ne kadar hazır emin degilim. Cenevre'de World University Service'in (Dünya Üniversi teler Birligi) ev sahipligi yapugı bir toplantıda benden 1 2 Eylül döneminde Türkiye'de askerin YÖK'ü kurmasıyla özerkligini yitiren üniversiteler üzerinde konuşma yapmam istenmişti. Tam konferans salonuna girecekken, o güne dek toplaoutann kendi sorunlan üzerine odaktanmasına alışmış Güney Amerikalılar oturumu boykot etti. Modern tarihin kurucusu Leopold von Ranke şöyle der: "Bir ulusun ne denli bagımsız oldugunu dünyadaki yeri belirler. Bu da devielin korunabilmesi için olanaklannı se ferber etmesini gerektirir. En üst yasa budur.�
Yani savaş. Başka bir tarihçi, Carr ise, ulus devlet aitliginin dinin ye rini aldıgını anlatırken 19. yüzyıla gelindiginde ulus ugruna öldürmek takdir edilirken din savaşlannda çarpışanlann aşagılandıgından söz eder. Bu arılayış bizi bugüne getirdi. Dünyayı tanımak, dünyamn tarihini ögrenmek için her zamankinden çok imkanımız var. Artık lbn Baruta'nın, Marko Polo'nun yollannı milyonlarcamız aşındırıyor, arke ologlar, sanat taribçileri, amropologlar sayLSız çalışmalarıyla bizi bize tanıuyor. İnsanın evreTLSel tarihini zenginleştiTip derinleştiren bunca malzeme varken ulusal tarihlerimizin sınırında daraldıkça daralıyoruz. Kopemik devrimine rag113
men, dünyanın güneşin etrafında döndügüne alışamayan lar, dünyayı evrenin merkezi olarak görmekte ısrar etmişti Bizler de, çevremize ulusal devletlerimizin dürbünlerinden baktyoruz. Dünyanın her tarafına yayılı çıkarlarına ragınen ABD'nin bile televizyon kanalları, dergUeri, gazeteleri her yıl dış haberlere daha az yer ayırıyor. Türkiye'de, Türk'ten başka insanlann yaşadıgırun söylenınesini hala bölücülük sayanlar var. Dünyada, evrende, yerimize ilişkin ufkumu zun açılmasına ragmen tarihe bakışımız daralıyor. Ancak başkalannın aynalannda da kendimizi gördügü mıizde husumetlerimizi aşıp ortak tarihimizin bilincinde evrensel bir gelecegi gerçekleştirebiliriz. Önemli olan tarihin nasıl yorumlandıgı. "Yeter ki," der NietzSche, "hayan, türümüzü yüceitici olsun".
lnsanın lnsana Vahşeti: Kalıtımsal mı? Kültürel mi? Bu sorunun aşk için soroldugunu hiç duymadım. Aşkı savunmak, aşık olma halimizi haklı çıkarmak gibi bir gerekçeye ihtiyacımız olmadıgından mı? tık olarak 100.000 yıl kadar önce Afrika'dan, Salıra'da sa vanalardan belki en fazla birkaç bin kişUik bir grupla yola çıkıp çogalarak dünyanın dört bir yaruna dagılan homo sa
piens sapiens adını verdigirniz türüroüzün gelecegi için çogu kişi iyimser degil. Diger türler yaşam mücadelesinde var olabilmek için, özellikle başka türlere karşı şiddete başvu rurken, bizim durup dururken birbirirıe saldıran, şiddetsiz duramayan, sistemalik vahşet uygulayan tek tür oldugu muz söyleniyor. Bu iddia geçersiz. lnsarun birbirine karşı şiddet uygulayan tek tür oldugu dogru degil. 114
Bize yakın, en barışçıl bildigirniz türler de şiddete başvu ruyor. Bunu elli yıl boyunca Tanzanya ormanlannda şem panzelerle yaşayan Jane Goodall'm çalışmalarıyla, yunuslan izleyenterin gözlemlerinden biliyoruz. Şempanzeler zaman zaman iktidar kavgası için savaşliklan gibi, sevgili, güler yüzlü yunuslanmız da (ilk duydugumda beni de müthiş
hayal kmklıgına ugnmı) topluca ır.za geçiyor, bebeklerini öldürüyor, kendi ailelerinden porpo ise lan, onlarla rekabet '
balinde olmadıklan halde, gelişigüzel katiediyor ve durup dururken insana da saldırabiliyorlar. En yakın akrabalanmiZ şempanzelerle kalınınsal özellik lerimizi bel irleyen DNA'mızın % 98. Tsi aynı olduguna göre, saldırganlık ve savaşm türümüze özgü oldugu iddiası ge çersiz. Hatta, on binlerce yıldır yaşam tarzlarını degiştirmeden sürdüren kimi çagdaş avcı top1 umlarıyla şempanzelerde sal dırganlıgı karşılaşuranlardan, insanda şiddetin daha az ol dugunu gozlemleyenler de var. tkisinde de saldırganlıgın, grupların büyüklügü ve çevrenin özellikleriyle ilişkisine de ginilirken, soyut genellemeler yerine şiddetin olup olma masında ortamın önemi vurgulanıyor. Pek kimsenin varlıgının farkında olmadıgı, bize şempanze ler kadar yakın akrabalanmlZ bonoboları 1970'lerde "keşfet meseydik" gene de türüroüzde kalınınsal özelliklerimizin, belirli ortamlarda şiddeti kaçınılmaz ktldıgını söyleyebilirdik Kongo yagmur ormanlannda yaşayan, sayılan 50.000'i geçmedigi sanılan bonobolann yaşamında kaçınılmaz olan savaş degil barış. Bonobolar, saldırganlıga neden olabilecek ortamlarda, şempanzeterin tersine, kavga yerine her türlü cinsel ilişkiye giriyor, gerginligi azaltmak, dost edinmek için sevişiyor. Tarihçiler 20. yüzyıl için insanoglunun en vahşi dönemi diyor. Hobsbawm'a göre sırf siyasi nedenlerle bu yüzyılda 115
200 milyon insanı katlettik. Peki, vahşetimizin kalıtımsal olmadıgını kanıtiasak da magara insanından bu yana süre gelen yaşantımıza bakıp, kültürümüz açısından tOrümüzde vahşetin kaçınılmaz oldugunu söyleyebilir miyiz? Maria adlı sekiz yaşında bir kız 1875'te tspanya'da Alta mira civannda babasıyla yüniyüşteyken oraya buraya bak ma
merakıyla kaybolup kendisini bir magarada bulunca,
bir anda 15.000 yıl önceki yaşamımızın da tanıgı oldu. Kar Şlsında canlı gibi duran bogalar, türüroüzün tarihinde ilk yapugı resimlerden örnekler vardı. Indi'den bildikleri , dün yanın M.Ö. 4004 yılında yarauldıgına inananlar daha Dar win'in 1859'da yayımlanan Türlerin Kökeni kitabının şoku nu atlatamarnışken, şimdi de vahşi bildikleri ilkel insan ka lıntılan yerine usta ressamların eserleriyle karşılaşmıştı. Son buzul çagının bitmesine dogru 50.000 yıl önce başla yan avcı-toplayıcı dönemimizde, diger hayvanlarla az çok benzer koşullarda yaşayan insan, onlar gibi hem avdı hem de avlanan. Insanla diger hayvanlar arasında, dogaya ve bir birlerine karşı eşillik hakimdi. Bu dönemden kalan insan kemiklerinde, muhtemelen açlıktan kaynaklanan tek tük yamyamlık belirtilerine rastlaruyarsa da magara resimlerin den de bildigirniz gibi insanın avı başta mamutlar, geyikler, dag keçileri, bizonlar gibi başka hayvanlardı. Magaralarda da bu hayvanların resimleri var. İnsanın, resimlerinde başka insanları düşman olarak gos termesine, tarihin çok daha sonraki dönemlerinde, ilk ta rım toplumunda tanık oluyoruz. Magara resimlerinde insan, nadiren resmedildiginde, bu kıtabın kapagında oldugu gibi, ya elinin iziyle belirtiliyor ya da çocuk resimlerini andıran çöp adamlarla. Sırtına mızrak saplanmış gibi gözüken birkaç insan resmi dışında, bu dö nemden kalma magaralardaki yüzlerce duvar resimlerinde insanlan savaşırken, birbirlerini avlarken, öldürürken göste116
ren tek bir resırn yok. Hepsi usta ressamiann elinden çıkmış birbirinden canlı hayvan resimlerinin tersine, çöp adam tar zında çizdikleri tek tük insan resimleri, o dönemde insanın kendisinden çok hayvanlan önernsediginin belinisi. Kendileri gibi acı çeken, kanı akan, ölen hayvaniara insan o denli saygılı ki onlara yeniden hayat vermek istercesıne bu hayvanlann kafataSı, iskelet ve derisini muntazam bir şekil de biraraya getirip gömdükleri "mezarlar" bile yapmtŞlar. Ozetle, Oç kıtada bulunan yüzlerce magara resimlerinin hiçbirinde insanın insanı avladıgı, insanın insanla savaşugı na
ilişkin belirtı yok. Modem insanın, yani bizim kuhürü
mUzOn başlangıcında bambaşka bir yaşam biçimi egemen. lnsanlann birbirlerini düşman olarak resmetmesine ancak on binlerce yıl sonra, uygarlıgımızın başlangıcı dedigirniz Sumerlenn savaş tutSaklannın öldurulmesini muhürlerinde resmettigi Uruk'da, aynı yıllarda Mısır'da Hierakonpolis'te mezar resimlerinde, M.Ö. 3300 yıllannda rastlıyoruz. (Bkz. On iç kapak.) Hemdot'un o güne kadar bilinen tarihi başlatugı Mısır fi ravunu Nanner'in (Menes) döneminden kalma kabartma larda da, Narmer duşmanlan nı alt ederken gösterilir. "llkel" insan, birbirine degil, dogaya, başka hayvaniara karşı mücadele içınde. Ne var ki, dinlerimiz, tarihçılenmiz ve biz, bu insanlara hep ilkelligı, vahşeti yakışurdık. Maga ra resimleri tspanya'da Altamira'da ve 1 940'ta Fransa'da Lascoux'da bulunduklannda, kimse bunlann eskiden yapıl mış olacagına inanmak istemedi, resimler için modem res samiann oyunu, şakası dendL Ta ki bu tür resimlerin don yanın çeşitli yörelerinde daha 1 00 kusur magarada bulun masına,
carbon 14 yöntemiyle yaşı inkar edilemeyecek ke
sinlikle kanıtlanana kadar. Banşçıl bonobolarta saldırgan şempanzeler gibi, Karayip lerin yerli insanlanndan Karibler, tarihte saldırganlıklanyla, 117
Tainolar barış severlikleriyle tanınıyor. Amazon'da, genel
likle çanşmadan kaçınan Yanomamalı erkekler gergin bir ortamda karşılaşuklarında şiddeLle ellerini kendi gögüsleri ,
ne vururken, Mundurucular hiç tanımadıkları kabHelere baskın yapabi lmek için 1000 kilometrelik yol katediyor. tnsanın yaşamsal nedeni olmadan birbirine saldırması bence ttırumüzün dogal bir özelligi degil kö künden yok edilebilecek bir patolojisinin sonucu. Dogal hatinde saldır gan olmayan, barışçıl olan insanın topluca vahşileşmesi,
vahşi konumunu bir dönem sürdürebilmesi, saghklı insan Iann sari bir hastalıktan kınlması gibi. Nasıl tek bir kişinin hastalıgı, çevresinde saglıklı insanlara bulaşabiliyorsa, sal dırganlık da, çeşitli davranış ve düşüncelerin belirli koşul larda biraraya gelmesiyle veba gibi yayılabiliyor. Hastahga zayıf düştügümüz gibi, sald�rganhga da boyun egiyoruz. Hastalık bunyemize yayıldıgı gibi, biz de bir süre saldırgan lıkla bütünleşebiliyoruz. Hayau boyunca kannca ezmeyen bir kimse bir anda gözü dönmüş bir katil olabiliyor, annele rinin üzerine titredigi barışseverler yine annelerinin helaliy le kendilerini cephede buluyor. Yayılan saldırganlık, bulaşı cı hastalık gibi bir süre toplumun normu oluyor, savaş kül türüyle besleniyor, nihayet savaşla hastalık doruk noktasına vanyor. Saldırganlıgın bitmesi, ilgili toplulugun dogal hali olan banşçıl haline dönmesi, ölümterin de oldugu hastalıklı dönemin geçmesini gerektiriyor. Savaşa karşu olmaktan, banşıan yana toplurnlara dönüş tükçe, bagıştklık sistemimiz güçlendikçe savaşlar azalacak. Bagışıklık sistemimizi güçlendirme yollannı keşfedip onları uygulamaya koydukça, Einstein'ın "Savaşa ve banşa aynı an da hazırlanılmaz" sözlerini geçerli kılmaya başlayabilecegiz. Dünyamız 1962 sonbaharmda nükleer savaşla yok olma nın eşigirıe geldiginde Kruşçev, Kennedy'ye, "Aman Başkan ikimiz savaş görmüş insanlanz, savaş başlatmanın kolay, 118
durdurmasının güç oldugunu biliriz..." diye başlayan mek tubunu yazar. Haberleri olmaksızın Küba ve Türkiye'nin sırundan yaptıklan pazarlıklarla her iki devletin kendisini galip ilan etmesiyle, Washington ve Moskova savaş çıkan maktan vazgeçer. Sovyetler ve ABD nflkleer savaşın eşigine geldiginde, olup biteni şaşkınlık ve korkuyla izledik. Bir başlasa, hınç, öfke ve inlikamın bulaşıcıhgında, propaganda eşliginde sari hastalık gibi yayılacaktı. Şu da unutulmamalı: Savaştınlan insanlar, gözleri kararn larak yıllarca birbirleriyle vuruşturulanlar, her şeye ragmen banştan o kadar yana ki, devlet dur deyince, bir fırtmamn aniden bitmesi gibi savaşmayı, çatışmanın tam ortasında durdurabiliyorlar. Hakem düdügüyle biten futbol maçı gibi, tam sabah saat l l'de Birinci Dünya Savaşı bitmiş. Bir lngiliz askerinin günlügünden: "Onuncu saatin son saniyesinde a[eş kesildi. Bir Alman as keri savaşm son dakikasına kadar Ingiliz cephesini maki nelisiyle [aradı, saatin dolmasıyla siperinden dışan unnan dı, miğferini çıkardı, eski düşmanlan önünde nazikçe se lam verdi ve arkasını dönüp gitti." Birinci Dünya Savaşı, askerlerin siperlerden yıllar bo yunca beş on metre toprak kazanmak için karşılıklı ateş et melerine, birbirlerini süngülemelerinin vahşetine ragmen, insanın barışa temayülünü göstermesi açısından psikoloji laboratuvarı gibi. Saghkh olma çabamız en hastalıklı ko şullarda bile direniyor. Askerler savaş boyunca, itaatsizlik ten divan-ı harbe sevk edilme, kurşuna dizilme korkuları na ragmen, komutanlarnun burnu dibinde, kaç kez ateş kesip, belki savaş biter, karşı taraf ateş etmez diye ortamı yokladılar. 119
Kuş gribi Omeginde oldugu gibi, giderek toplu halde ya şayan tılrümüzde hastalıklar kolayca dünya çapında yayıl dıgı, saghgımızm korunması güçleştigi gibi, saldırganlık da en ücra toplumlan etkisi altma alıp savaşurabiliyor. Tanm toplumuna göre avcı toplayıcı günlerinde daha saglıklı olan� daha uzun yaşayan tılrümüz, son yüzyılda saglıklı ya şam koşullarını geliştirdikçe, şaş1lacak derecede uzun yaşa masını becerdi. Yüzyılımııda bu sürenin 150 yıla çıkaca�nı öngörenler var. Ölümsüzlük bilimin hedefieri dahilinde. Toplumsal banş girişimleri açısından henüz emeklerne çagmdayız. Birleşmiş Milletierin kuruluş gerekçesinde şu sözler vardır:
"Savaşlar
insanın
düşuncesinde başladıgına gore, banşın
surlan da insan düşüncesinin etrafına dikilmelidir."
Tanm Toplumu ve Ötesi: Hiroşima'dan Sonra Gülme Dersleri Bilinen ilk Ornekleri Çatalhöyük'te olan tarım toplumuna takriben 10.000 yıl önce geçtikten, hayvanlan ehlileşlirdik ten sonra av, soylutann sporu. lhtiyaç degil, eglence. lnsan tarım toplumuna geçmesiyle vahşileşiyor. Günlük yaşamını avla, topladıgı meyva ve otlarla idame ettirmekten kurtulan insan, yerleşik düzeninin zenginligin de düzenli ordular kurdu, savaşmak ıçın savaşn, savaşı ku rumsaliaşurdı. Yunan şehir devleti Sparta gibi bır topluma geldigimizde toplumun kaltür normu savaş oldu, savaşlar
da ugur getirsin diye çocuklar Tannlara kurban edildi. Bireysel şiddetin toplumsallaşrnası, düzenli orduların sa vaşları, tanm toplumuyla başlıyor.
Afrika'da Kalahan Çölü'nde, Kongo'nun lruri ormanlann da, Arktik'de, Güney Amerika•da Amazon'da, on binlerce yıl 120
önceki kabıle hayauru bugün de sürdürebiten kimi yeriiierin huzurlu, barışç1l yaşamlannda yok denecek kadar az olan saldırganlıkJannda, çogunun verdigi en büyük ceza, adetle rine uymayanları sorgüne yollamalan. Uunlı yaşamlanyla, günümüz modem insanı karşılaşnrılmgında, bırakın savaş larırnızı, aile içindeki şiddetimiz bile patolojik boyutlarda. Öldürdakleri düşmanlannın kafataslarını kaynanp, ku çültüp, kötü ruhlardan anndırdıktan sonra tekrar düşman Ianna iade eden j(varos gibi Amazan'da yaşayan saldırgan lıklanyla ünlü birçok kabile de var. Ama elimizdeki bilgiler savaşların, yerleşik toplumlarda biriktirilebilen maddi ola naklarla sürdürülebildigini, savaşçı insan sıfau ve sınıfının, iş bölümü ve uzmaniaşma sonucu ortaya çıkmasıyla başla dıgını gösteriyor. losanın zamanla vahşileşligini, toplumlarımızda insan vahşetinin doruga çıktıgını, 20. yuzyıldaki Nazılerin ölüm kamplan, Japonların Asya'da mezalimi, ABD'nın Hiroşima ve Nagasaki'de atom bombalarını siviHere karşı kullanması dogrulamıyor mu? İnsanın uygariaştıkça kendisine güveni artarken, "ötekine" düşman gözüyle bakması, aşagılaması ögTenilmtŞ bir vahşetin belirtisi degil mi? Hele tarım toplumundan sonra toplu halde yaşamaya başlamamızm acemiliginde birbirimizle boguşur bulduk kendimizi. İster başka türlerde olsun, isler insanda, sıkışunlmtŞ or tamlarda topluca yaşayaniann davranışlanndaki çarpıcı de gişiklerden bıri şiddetin anması. Dunyanın neresinde olur sa olsun, kırsal kesime göre şehirlerde cürüm oranı, intihar, ırza geçme, cinayet daha yüksek. Toplu halde, dar alanlarda birlikte yaşama geçmişimiz çok yeni. Daha alışamadık ... Tersine lopluluk içinde yalnızlaştık. ABD'de bugün insanlar biraraya gelip gülme dersi alıyor. 121
Modem uygarlıklanmızda, kendimizi dar alanlara sıkış tırdıkça, psikologlann kafeslere koydukları farelerde de gözlemledigi gibi vahşileştik. Daha yeni yeni şehirlerimizi yaşanır kılmak, insancıllaşurmak, yaşadıgımız şehirlerin de "vatandaşı" olmak bilincine vanyoruz. Yeni mekanlanmızda gülmeyi bile tekrar ôgteniyoruz.
Biz mi Savaşıyoruz, Bizi mi Savaştınyorlar? Yukandaki kısa başlık özetliyor şimdi yazacaklanmı. Bizler savaş istiyoruz, imparatorlarımız, başkanlanmız, meclislerimiz de, biz istiyoruz diye mi savaşa gidiyorlar? Savaşların, içgüdülerimizden, kullurümüzden, savaş yapma ihtiyacımızdan kaynaklandıgına; kaybedelim, kazanahm, egemen düzenin, krallarla parlamentolann, savaş yapma ih Liyacımıza boyun egip bizim adımıza savaş üstOne savaş ilan ettigine kim inanır? Geçmişimiz, egemen duzenin bizi savaştırmak için çeşitli gerekçelerle kandırmasırun tarihi. Modem tarihimizde herhangi bir devletin tek bir kamu oyu yoklaması, referandumu var mı falaneayla savaşalım mı diye? Cesaret edebilirler mi tekellerindeki bu en temel yet kiyi, kendilerine bu yetkiyi veren bizlerle paylaşmaya? Bel ki bu yetkiyi devretmemizi sorgulamadıgımızdan asıl biz sorumluyuz adımıza ilan edilen savaşlardarı. Hiçbir tarih çalışması bilmiyorum ki savaşiann nedenle rini araşunrken toplumca kabul edilip edilmemişligini in celemiş olsun. Hiçbir tarih çalışması bilmiyorum ki savaşla rın ilan ediliş gerekçelerinin, gerçek nedeniyle arasındaki ilişkiyi araştırsın. lsyanlanmız, egemen düzenlerıo şiddetinin şiddet dogur masının sonucu. Populer bildigirniz devrirnlerimiz, ulusal kurtuluş savaş122
larumz kitlelerin talebi, tabandan gelen önlenemez bir dal ganın gücünden çok, küçük bir azınlıgm toplumun belirli kesimlerini harekete geçirmesinin sonucu. Fransız, Sovyet devrimlerinde de bu böyle, Türkiye, ABD, Hinctistan gibi ülkelerin bagıınsızlık mücadelelerinde de. Mustafa Kemal, Vladimir llyiç yola çıkoklannda parmakla sayılacak kadar azdı cumhuriyeti ya da komünizmi isteyenler. Azınlık ol dukları sonradan ikisinin de devrimlerini koruyabilmek için kurduktan totaliter/otoriter yönetim tarzlanndan, tek parti sistemlerinden belli degil mi? Fransız Devrimi'nden bu yana çok iyi bildigirniz gibi her devrim kendi çocuklan nı yemedi mi? 14 Ocak 2007'de ABD Başkanı Bush'u televizyonda, Sixty Minutes adh bir programda seyrettim. lrak'a 20.000 asker daha yollayacagını ilan etti. Bush televizyona çıkmadan bir hafta önce yapılan genel seçimlerde halk, tercihini askerle rin geri çekilmesini talep eden Demokrat Parti'den yana be lirtmişti. Röportajı yapan gazeteci Bush'a anayasanın kendi sine verdigi başkomutan yetkisini kullanırken savaşın isten mediginin farkında olup olmadıgını sordu. Şu sözlerle cevap verdi Bush: "Ben yalnız silahlı kuvvetlerin degil, egitimin de başkomutaruyım. Bir görevim, savaş için halkımı egitmek." Tarihi boyunca neredeyse sürekli savaş halinde olmasına ragmen halkı savaşa inanmadıgı için onlan "egitmek" zo runlulugunda hisseden Bush, dört yıl önce bu savaşı halkı m kandırıp yalan söyleyerek, "Irak kitle imha silahlanyla bize saldıracak" diye başlarmakla kalmadı, seferber ettigi
güçlerin savaş çıgırtkanlıgıyla saldırganlıgı popülerleştirdi. Amerikalılar savaş caniısı olduktan, içgüdüleriyle savaşsız duramadıkları için degil, yalan söylendigi, aidatıldıklan için savaşı başlangıçta destekledi. Tıpk1, tarihte başka imparatorluklann, devletlerin mübah kıldıklan savaşlan destekleyenlerimiz oldugu gibi. 123
Şu an doruk noktasındaki Amerikan emperyalizminin başlangıcı ve aradaki serüvenleri de, insaniann savaş ihtiya cı degil, onları yalanla savaştırmak üzerine kurulu. ABD'nin dünya çapmda bir güç olması, ilk olarak 19. yüz yLlm sonlannda güney yanmkürede İspanyol egemenligine karşı başlatngt savaşlarla, Filipinler, Meksika ve Küba'yı kendi nüfuzu alnna geçinnesiyle
başlar.
ABD ilk
savaşı
Kü
ba'da başlanr. Savaş başlamadan önce gazeteler Havana'ya muhabirierini yollar. Bu gazetelerden biri sonradan Orson
Welles in furUaş Kaııe fılmiyle de ünlenecek, Randolph He '
arst'ın sahibi oldugu dönemin en güçlü gazetelerinden New
Yorh ]ounıal'dır.
Hearst'ın, muhabiri Frederic Remington'a
verdigi talimat savaş başlayana kadar Havana'dan ayrLlma masıdtr. Remington, Küba'dan Hearst'a telgraf çeker: W.R. Hearst, New Yorkjoumal, N.Y. "Her şey sakin. Burada sorun yok. Savaş soz konusu degil. DOnrnek istiyorum. Remington." Ve cevap: Remington, Havana.
"Lutfen kal. Foto�aflar senden, savaş benden. WR. Hearst." Derken ABD, Havana Limanı'nda bulunan savaş gemisi
USS Maine'i, kendi askerlerini öldürerek gizlice infılak eui rir, saldm oldugu düzmecesiyle Amerika-Ispanya Savaşı'nı başlanr. Küba'dan 9.000 mil ötede Filipinleri de İspanyol lardan "kunaruken", ulusal direnişte çogu açlık ve hasta lıktan ölen 500.000 Filipinlinin katline neden olur. Tokyo
Iimanı'na da, şehri topa tutmak tehdidiyle savaş gemilerini yerleştiren ABD, daha 1853'te japonya'yı kendisiyle serbest 124
ticarete zorlayarak Onceki Bau imparatorluklarından [arklı olarak, sömürge edinmeden sOmürgeleşti.rmek politikasını başlaur. Atlas ve Pasifık Okyanuslannda, Karayiplerde, Ha waii'de, Guam'da ele geçirdigi üsleriyle de ABD, imparator lugtınu saglama baglar. Türkiye'de de Halide Edip ve arka daşlarının, emperyalizme karşı ABD'den "Filipin tipi man da" talepleri bu döneme denk gelir. ABD, Lkinci Dünya Savaşı'na, kimilerine göre önceden ha berli oldugu, japonların Pearl Harbor saldınsı gerekçesiyle girer. Ancak bu karar alu ay once, lngtllere'nin savaşı surdü recek parası kalmadıgını söyleyen Churchill'le Roosevelt'in Kanada kıyılannda bir savaş gemisinde yapukları gizli top lannda alınmışur. Toplantıda ABD Başkanı, Churchill'den, savaşa girme karşıJıgtnda masranarını ABD'ye faiziyle Odeye cegine, ilaveten ıngiltere'nin müstemlekderindeki özel tica ret haklanndan da vazgeçeceginin taahhüdünü alır. Karayip lerde ve Kanada'da kimi askeri üslerini de ABD'ye devreden ingiltere, savaşa katktsmm karşılıgı, % 2 [aizli elli yıllık bor cunun son taksidini 29 Aralık 2006'da ABD'ye Oder. ABD'nin Vietnam Savaşı için parlamentosundan yetki al ması da düzmecedir. Başkan johnson, "uluslararası sularda Vietnam gernilerimize saldırdı" yalanıyla Kongre'den savaş yetkisi alır. ABD'nin yenilgisiyle sonuçlanan, bir milyondan fazla Vietnamlının oldünildügü savaş yıllarca sürer. lrak malum. Anglo-Amenkan emper>•alizmının yapışık ikizleri, Saddam kitle imha silahlarıyla Bali'ya saidıracak yalaruyla savaş suçlan nı işlemeye koyuldu. ABD istisna degil. OsmarıJı hangi gerekçelerle Viyana ka pılarına dayandı, lskender Makedonya'dan Hindistan'a ka dar ordularını peşinden sürüklerken neler anlattı, Cesar Rubicon'u neden geçti? Belki de hesap verme konumunda olmayan imparatorların ganimet vaadleri, kitlelerin tann Laşrndıgı imparatorlara kullugu yetiyordu. 125
Tarihi ununurmanın en kolay yolu, Olülerimizi yeni sa vaşlara da davetiye çtkaran saygı tOrenleritnizde tarihi ko nuşmalarla anmak. Oysa Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra Avrupa'da çürüyen cesetleri toplama ihalesini kaza nan
Yorkshirelı bir Ingiliz şirketi, "mıntıka temizliginden"
sonra da ölülerin kemiklerini bir zamk fabrikasına sattı. Bugün Avrupa'nın en ücra koylerinde bu askerlerin anısına anıtlar var. Tarihi yazmanın en kolay yolu "neden" gibi rahatstz edici sorular sormamak. Tarihte hiçbir savaş "Biz istiyoruz" diye başlamadı. Tarihte birçok savaş "Biz isuyoruz" diye bitti. Yapılan tüm savaşlar düşmana degil, bize karşı.
lnsanm Olaganüstü Başansı Aydınlann gelecegimiz için kOtOmserligi yetmiyormuş gi bi mürit peşindeki dinlerimizin cehennemden kurtarma id diasıyla acımasızca yargıladıgı insanın, ne Tanrı'ya ne de dünyaya layık olmadıgını asırlardır sOyler dururuz. Dünyamızda halen de yaşayan cyano bakterisinin dön milyar yıldan uzun geçmişi varken, herhangi bir tOrun or talama ömrü birkaç milyon yıl stlrerken, tarım toplumunda düzenli bir şekilde birarada yaşamaya başlayalt en fazla
10.000, modern insan dedigirniz homo sapiens sapiens türO müz Afrika'dan çıkıp dünyaya ya)'llalı daha 100.000
yıl ol
madı. Ktlltür evrimimizde birlikte yaşamamızın suresi açı sından emekleme çagmda bebek bile degiliz. Başlangıcın başlangıcmdayız:. Yeter ki, dünyayı yok etmeden gelişip olgunlaşabilelim. Türüroüzün kısa geçmişine bu açtdan bakugımızda bugün geldigirniz yerle ne kadar Ovünsek yeridir. Birkaç yüzyıl Oneesine kadar krallarla imparatorlanmı-
126
zın, Tanrı'nın yeryüzünde temsilcileri olduguna inanıyor, buyruklannı baş tacı ediyorduk. Birarada yaşamamn ilkelerini Evrensel lnsarı Hakları Be yannamesi'nde dile gelireli yüz yıl olmadı. Vicdanen savaş mayı reddetmek demokrasilerde vatandaş hakkı. Budistler, Quakedar gibi milyonların mensup oldugu dinler savaşa karşı. Yaktn zamana kadar kadının erkekle eşit olmamasını dogal karştlıyorduk. Daha annemin Amerika'da okudugu yıllarda Harvard mezunu kadınlar, ögietmenlikten öteye gi demiyor, okul müdfın1 olamıyorlardı. Binlerce yıl gündelik yaşamımızın parçası olan kölelik yasaklanalı 200 yıl olma dı. Peygamberimiz diye yücelttigirniz Hz. lbrahim'in oglu nu Tanrı'ya kurban olarak sunmasını inancımızın gösterge si diye övündügümüz günlerden, birçok ülkede idam ceza sını kaldırdıgımız günlere geldik. Dünyada bu kadar boş alan ,varken, kendimizi sıkışık ko şullarda yaşamaya mahkom ettigirniz halde, daha büyük fe lakeller yaratmamış olmamıza, türtimüzün kendisini koru ma içgüdüsüm1n başarısı diye bakabiliriz. lnsanın, toprak tan, dogadarı kopup, göklere yükselen binalarda, altlı üstlü, birbirini tanımadan, birbirine selam vermeden yaşayabil mesi, ibret vericiyse de, en ters koşullarda bile yaşamasını becerebilecegimizi göstermesi bakınundan umut verici. 1lk insan topluluklarında doga ile denge içinde var olma mız kendiliginden oluşan bir yaşam biçi.miydi. Dünyanın gelecegini tehlikeye soktugumuzun bilincine varmamızın otuz yıllık geçmişi var yok. Dogarun duyarhlıgına, dünyanın kırılganlıgına dikkati mizi çekerek yeni teknolojiler ve yaşam biçimlerimizin ya ramgı tehlikelere bizi ilk uyaran Murray Bookchin'in Th�
Synthetic Environment (Yapay Çevre, 1961) ile Rachel Car son'un Silent Spring (Sessiz Bahar, 1962) kitaplarının yazı lış tarihlerini duşünlirsek, dunyayı korumak üzere imzala127
nan
Kyoto Protokolu'ne bu kadar kısa zamanda varmamız,
rurümü.zun olaganüsLü gücünün, ögrenmeye ve degişmeye açıkltgmın, esnekliginin ifadest.
l skoçyalı Charles Lyell, 1830'da ]eoloji'nin 1/keleri kiı.abım
ve bu kilapı.an büyük ölçüde etkilenen arkadaşı Darwin 1859'da Türlerin Kökeni'ni yazana kadar, dunyamn ve insa nın 6.000 yıl Once yarauldıgına inanırken, bugün tarihin nesnesi kadar öwesi de oldugumuzun bilincine vardık.
Losanın Insanı Kötülernesi Bu kadar kısa bır zamanda kendimizi sorgulamaya başla dıgımız, evnmımızı bile denelleyip yönlendirme konumu na geldigirniz halde türümuzü yerrnekten kunulamıyoruz. Kötümserligimizin çaresizliginde günümüzü gün etmek is uyor, "benden sonra tufan• diyerek ahlak degerlerimtzin yı kılmasına, sevginin yok olmasına, bencılleşmemizle isten medik degişim karşısında edilgen kalıyoruz. Kötuye baka baka, her şeyin kötüye giuigiru düşüne düşü ne, sOyleye söyleye, her şeyin kötüye gitligine şartlandırma dık mı kendimizi? Olumsuz tavnmızın boyundurugunda,
kerrac eecveli ezberimizde her şeyin kötüye gittigini, düşün meden sOyler olmadık mı? Çabuk yemeye, çabuk konuşma ya, çabuk tüketmeye ahşugımızdan, farkında olmayarak tek rarlann girdabında kendimizi kovalamaya başlamadık mı? Biz degı l mıyiz anlık doyumlarla hayatın doyumsuzlu gundan yakınan? Çaresizligimizin umutsuzlugunda, köktenci akımların peşinde, kuısal kiı.aplann son savaşına, kıyamet gunune so yunuyoruz. Dünyayı degtştiremedigımiz, gidişinden memnun olma dıgımız, ümitsizlige kapılıp gelecek[en ürktügümuz bugün lerde, ulusal ı.arihlerimizi kekelemek, dualanmtzı tekrarla128
mak yerine, en geniş bir taribt açıdan, başlangıçtan bugüne nereden nereye geldigimizi gözden geçirmenin zamaru. Gelecegin tarihçilerine mirasımız kendimizi tarumamız, kendimizi tanıma çabamız olsun.
KimHk P�inde Kıyamet Türüroüzün tarihi, aynşmamızın, aynşmamızın bilinciyle farklılaşmamızın, farklılaştıkça cepheleşmemizin tarihi. AvcHoplayıcı günlerimizde dogaya karşı var olma çaba mızla, işbirligi ve dayanışma içindeydik. Bölündükçe bölün dük. Dogayı dönüştürerek var olma serüvenimizde, alet kul larımasun ögrenip yeni aletler geliştirdikçe, i.şbirliginin yerini işbölümü almaya başladı. Kültürel anlamlar yükleyip kadın erkek rollerini, güce güvenip yöneıenle yönetilenin aynştıgı toplumlar oluşturduk. Aitliklerimiz çeşitlendi; ruhhanlar ruhhan bilinciyle, koleler köle bilinciyle kendilerini tarumJar oldu. Dinlerimize, dülerimize göre aynşuk. kabilelerimizle, bayraklarımızia kah önüşen kah zıtlaşan kimlikler edindik, cemaatlerden cerniyetlere geçtigimizde bireyi keşfettik. Günümüzde aitliklerden geçilmiyor. Çok kültürlülügün farz oldugu postmodern toplumlanmızda hem çok kimlikli olduk hem de başkalarına benzememek için azınlık. Aitlik lerio mini iktidar savaşlarıyla, kimJik modalan yanşında, aynı kişi kadın. anne, feminist, eşcinsel, Kün, Müslüman. aydm ve başka birçok kimlikle, kendisi olmak yerine, çeşit li ortamlarda farklı farklı akımlarm mensubu olarak boy gösterir oldu. Çok kültürlülügü bölücülük olarak gören, tek kimlikli kalanlanmız ise din, bayrak savaşlannda kalkan yaptıklan tarihi aitliklerinin tutsakları. Agaçlardan ormanı göremez olduk. Tarihimizin bu aşamasında kendimize bir tür olarak bak129
mamızın zamanı geldi. Geldi çünkü serseri mayın konumu muza dur demenin, kendimizi ve dünya)'l korumanın baş ka yolu yok. Sokrates Hd bin ytl önce, "Kendini tanı" de mişti. Kendimizi tarurlıkça başkalannı tanımaz, başkalannı kuçümser, dışlar olduk. Başkalanna karşı oldugumuzu gös termek anlamında "biz" olma)'l tammlarken ipin ucunu ka çırdık. "Biz erkekler", "Biz kadınlar", "Biz Müslümanlar", "Biz aydınlar", "Biz Amerikalılar" diye kendimizi tarumlar ken hepimizin "BlZ" oldugunu unuttuk. lnsan olarak kendimize, .. Biz ınsanlar" diyebilmemız için bizden farklı, bize tehdit oluşLUrabilecek paralel evrenlerde yaşayan yarallklar mı gerekiyor? "Biz" olabilmemiz için uzayWarın dunyaya saldırması, kıyametin habercisi bir gök taşının dünyaya yaklaşması
mı
gerekiyor? Dönme dolap ki
şilıklerimizle aynı istikamete giderken ne birey olabitiyoruz ne de "biz". Önce dogaya saldırdık sonra birbirimize. Sıra homo saprens sapiens olma bilincimızin gelişmesinde. Gelecegin insanlanna, tarihçilerine, kendilerini tanıma fır satının yolunu belki biz açabiliriz
Dönme Dolaplarda Ozgürlük Evet, okullanmızda ezberle yeliştirildik. Evet, iktidarların kalebemleri gibi koşullandınldık Evet, bılimi kullanacagımıza, bılime tapok. Ya şimdi? Geçmişi hep bir a�zdan eleştirir, geçınışten özgürleşrnek için çabalarken şimdi de yeni bir ezberimiz var. Birey. Heddimiz birey olmak. Evet, farklıytz. Evet, izcı vatandaşiann degil, Ozgür bireylerin toplumu nu istiyoruz. 130
Ama şunları da unutmayalım. Emik, dint, cinsel kimlikleTimizle binbir gruba bölünüp haksızlık en çok bize yapılıyor diye adımızı duyurma yanşın da kimlik politikalarunızm gönOUü tutsaklan olurken, başı
boş bırakngumz iktidarlan bir o kadar daha güçlendirdik Evrensel degerierin hepimiz için geçerli olacagt bir dünya kurmak yerine, bu degerieri ancak kendimize şemstye ola cak ölçüde benırnser olduk. Aydınlanma'dan bu yana bir tür dini inanca dönüşen po zitivizmden kurtulalım derken, her şeyin göreceligini abart ugımız postmodernizmin kaygan, zeminsiz ortamında bir birinden anlaşılmaz düşüncelerin sagırlar diyalogunda kay bolduk "Ben bireyim" diye, bize dayaulan çoktan seçmeli özgür lük ştklarınm edilgen tüketicileri olurken, lunaparklanmı zın dönme dolaplannda yönsüz kaldık. '"Ben bireyim" diye farklılıgımızı yüceltirken, küreselle şen karar odaklan için cüceleştik, hepimiz istatistik olduk. "Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz ıçin" diyenleri gele cekte bir tek Alexander Dumas'nın
Üç Silahşorler'inden, da
yanışmacı toplumların özgür bireylerini Nazım Hikmet'in ..Yaşamak bir agaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeş çesine" dizesinden mi bilecekler?
tık modern roman Don KişoL'Ia birlikte, edebiyatımız ister katil olsun ister aşık, hep kendi kaderini çizen bir kahrama nın öyküsü. Oglumuz Dogan geçertlerde bu yapayilktan ya kındı. Don Kişot'La kadim dostu Sancho Pancho birliku�. yo la çıkarlar, onca yol kateder, başlanndan birlikte bunca olay geçerken, öykumüz Don Kişot'a aiuir. 20. yüzyda geldigi mızde kahramanlardan kurtulan tek tük yazarlanmız, bunu ancak düzenin beklemilerine karşı çıkan Jaroslav Hasek'in Şvayk'ı, joseph Heller'in Yossarian'ı gibi anti-kahramanla nyla yapabildL Bir türlu vazgeçemedigimiz kahramanların 131
izini karşu kahramanlarla sürdurduk. Samuel Beckett'a gel digimizde, sahneye bile çıkmayan başka bir kahramanı Go dot'yu bekler dururuz. Gunluk yaşanumızda hangimiz kahramanız ki? Yalnızlı gımızda hacalarken kahraman mı olmaya özeniyoruz? Ce maatlerln, ailelerin parçalanmasıyla bırlıkte hepimiz kendi mizln yalnız kalmış baş kişisiyiz o kadar. Romanların kah ramanlannda,
kendimizin abanılmış, dev aynasına yansıul
mış hayatlarını okuyoruz. Roman kahramanlarını benimse memiz kendimize tutsaklıgımızla kahraman yaratmanın kolaylıgına sıgınan romancıların ifadesi.
Asya'da Atı Ehlileştiren, Afrika'da Zebrayı Niçin Ehlil�tirmedi? Yunan tragedyasında, kahramanın kendini üstün görüp, her şeye muktedir sanması hali diye bildigirniz
hubris,
du
ş\lşünun, hazin sonunun nedeni olur; kahramanımız kibi rinden Oturü Tannlar tarafından cezalandmlır. Tur olarak aynı halden mustaiibiz. Evrim sürecimizde dıger hayvanlar üzenne kurdugumuz hakimiyet sonucu, kendimizi Ostun ılan etmemizin ibret vericiliginin farkında degiliz. Sanki hayvanlan ehlil�tire bilmemiz nelere muktedir oldugumuzun ifadesi. Bu bece rikliligımizden degü de, kimı hayvanların ehlileştinlrneye yatkınlıgından kaynaklanmıyor mu? En akıllı biziz diye kendi kendimizi aklımızia taçlandırdı gımız tahumızdan Descanes, hızden başka yarauklann ru hu olmadıgını ilan etti. Tek Tanrılı dinlerimi.zın cennetle rinde de ruhsuz addetLigimiz hayvaniara yer yok. Her şey bizim içın. Tanrılarımız yaroyarnmış gıbi, onlara insan kur ban euik. Onları, insan, haua erkek olarak hayal euik, tapı naklanmızda insan gibi resmetuk, çöllerde peygamberleri132
mizle insan gibi konuşturduk. Işte uygarlıgımızm paha bi çilmez harikalanndan Mikelanj'ın Vatikan'da, çıplak bede nini tülbentle örtmüş, saçı sakalı birbirine karışık tanrısı. Yeryüzünde kurdugumuz insan merkezciligimizin tahtın dan, eski roketlerimizin çöplügü yapugımız uzaya da hük meden biziz. Hele tek Tanrılı dinlerimizle batı! inançları mızdan, Aydınlanma'yla da Tanrı'nın delaletinden bagım sızlaştıgtmızı iddia ettigim.izden bu yana, tarihimizden, ya nnımızdan sorumlu olan, ona yön veren tek bizmişiz gibi davranıyoruz. Böylece tarih yazınımız insanın yaptıklarından, insanın insanla mücadelesinden ibaret kalıyor. Tarihimizi, bilimsel oldugu iddiasıyla sınıf savaşı gibi ka nunlarla açıklayanlanmız oldugu gibi, güçlü liderlerin tarih yaramklarına inananlanmız da az degil. Bunlara inanır, bunları yazarken, evrim halinde bir yaratık oldugumuzu, evrimimizin çevremizle, dogayla ilişkilerimiz sonucu ger çekleştigini göz ardı ediyor, tarihimizi bu dognıltuda yaza rak gelecegin tarihçilerini de yanlış yönlendiriyoruz. Evet, tür olarak geliştikçe çevremizi denedemeyi ögrendik. Ama nerelerde nasıl barındıgımız, neyle beslendigimizi, hangi hayvanları ehlileşlirip ehlileştiremedigimizi, hangi toplu lukların neden tarıma geçemedigini çevremiz belirlemedi mi? Asya'da atı ehlileşliren, Afrika'da zebrayı neden ehlileş tiremedi? Tarihimizi yazarken vurgumuz insanı çevresinden soyut lamak oldu. Akdenizde donanmalarımızın zaferleriyle im paratorluklar kurabildiysek, Akdeniz havzasında deniz, ge mi yapa yapa kuraklaştırdıgımız ormanlanmız vardı. Cen giz Han, sınırlan bir uçtan digerine uzanan koca kara impa ratorlugunu, kıtalan boydan boya kateden atları olmasaydı kurabilir, İslam ordulan Arap çöllerinde, Afrika'da devesiz zafere ulaşabilir miydi? Truva gibi deniz kıylSında kurul133
muş şehirlerin, sular çekilince tepelerde kalmış kalıntıları örnek olarak dunnasma ragmen, d oganın tarihimizi nasıl belirlediginin üstünde istisnahr dışında durmadtk. Farklı çevrelerden gelenlerin tarihlerinin farklı oldugu gibi, çevremiz farklı olsaydı tarihimiz de bildigi:mizden farklı ola caktı. Tarih yazınımuda çevrenin rolünü unuttuk� unuttuk,
insanın rolünü abanukça abaırtuk. lklim
degişiklikleri,
bek
lenmedik bir şekilde yagmurlann azalması, havanın ısınması ya da soguması, kimbilir tarihimizi, nerelere neler ekip eke mec 'gimizi , nerelere göç ettigimizi nasıl etkiledi? Kayıt lan
tutulmadıgı için şimdilik bilemiyoruz. Yakın bir zamana ka dar insaru, dogasından soyutlayarak yazdık Geçmişi irieele yen yeni teknolojilerle tarih yeniden yazılabilir. Yazılıyor da. Yeter ki tahumızdan ineli m. Kapıdaki felaketin korku ve telaşında, küresel ısınınayla kutupların eriyecegi, yüzyıhmız bitmeden Londra'nın, New York'un sular alunda kalabilecegi olasıhgıyla, yeni yeni far kına varıyoruz doganın belirleyici rolünün. Ben bu saurları yazarken, Pasifik adalannda Vanuatulular dön bin yıldır yaşadıklan toprak larını terk etmekteydi. Bengal Körfezi'n
deki Lohachara Adası dünyamuda bu nedenle terk edilen ilk yerleşim yeri. Suların alunda kaldı. Lohachara artık sa dece haritalarda var. Burada yaşayanlar Sagar Adası'na yer leşmiş. Orası da yavaş yavaş yok olmakta. Operalanyla, s enfoni leriyle kültürüroüze izle rini bırakan
Schubert, Brahms, Dvorak, Donizetti, Verdi, Pucci ni' ni n ad lanm verdigirniz Pasifik adalannın da batmaya aday olması uygarlıgımızın ne denli dogaya baglı oldugunun bir hanr
Iat ması mı? Çevrenin tarihimiz üzerine etkisinin incelenmesi sosyal bilimlerde yeni dogmakta olan bir alan. Ta 20. yüzyllın or talarına gelmemiz, Bloch, Febvre, Braudel ve Annates Tarih
Ekolü'nü beklememiz gerekci bu adımın aolabilmesi için. 1 34
Bugünlerde okumakta oldugum Michael Cook'un yazdıgı A
BriefHistory of the Human Race (Insanm Kısa Tarihi) gioi ki taplar bu yaklaşımın tek tük örneklerinden. Gene de, tari hin cografya, jeoloji, antropoloji, psikoloji, biyolÇ>jiyle ortak alanlarda buluşması yaygınlaşıyor. Çevremizle diyalektik ilişki içinde oldugumuz anlayışıyla, tarih bilincimiz, tarihi� mize nasıl baktıgımız da degişecek. Hükmedenleri hükmetmekten kurtaracak ancak kendile ridir. Tahumızdan kendimizi indireJim ki, türnınüzün gele cegini, geçmişimizin kibirinden özgür kılahm. Tarih, insanın yapuklanndan da öte, insanı insan, dünya yı dünya, evreni evren yapan her şeyin toplamı.
"Savaşta Ne YapUn Baba?" Gelecegin tarihçilerine bırakaca�mız miras, yaptı�mız kadar yapmadıkJanmızla ilgili. "Savaşta ne yapun baba?" diye sorulunca susakalmadı mı Hitler [aşizminin kuşaklan. tleride, her zamankinden çok, yapuklanımzla degil yapmadıklanmızla yargılanacagız. Nümberg yargıçlanndan Drexel Sprecher bir millakann da şöyle demiş: wMasum birisini öldürme emri
alan askerin, kafasına silah rumlana kadar emre karşı çıkması gerekir. Gene de, cina yete suç onakhgmdan mahkam olabilir. n
Toplum olarak itaate duyarlılık konusunda Lotaliter ku rumlann başında gelen ordunun da gerisindeyiz. ltaatin esas oldugu orduda bile arnk, emir kabul edilemez oldu gunda asker, karşı çıkınazsa suçlu sayılabiliyor. Nürnberg Mahkemelerinde ifadesini bulan, askerler için hukuk anlayışına, sivil yaşantırnızda doktorluk'gibi insanın yaşamını kutsayan mesleklerimizde bile varamadık 135
Babam Aydın'da genç bir doktorken mesleginden nasıl pişman oldugunu anlatmıştı. Birisini idam etmişler. Ölü ra porunu irnzalayacak. Lnfazı resmileştirecek hükümet tabibi ni bulamamışlar. Adam meydanda sallanıyor. Babamı bulup raporu imzalatmışlar. Uluslararası Af Örgütü doktorlan, infazda hazır bulunup
tutanaklan imzalamalan Hipokrat yeminiyle bagdaşmadıgı için, dünya çapında bir kampanyayla, tabip odalan kanalıyla, bu görevi kabul etmemeye çagırdı. Çagnya kulak asılmadı. Uyumlu doktor vahşetinin başka bir ömegini çocuklugıtm dan haurlıyorum. Yıl 1962, Yassıada, istanbul. Askert mahke menin idam karan üzerine Adnan Menderes, gizlice biriktir digi uyku haplanyla intihara ıeşebbüs eder. Doktorlan Men deres'in midesini yıkar, hayanm kurtanr. Nedense giderayak prostat kontrolü yapma geregini de duyar, alelacele yazdıklan ''Saghgı yerindedir" raporuyla Menderes'i idam sehpasına yollayıp, ölü raporunu imzalarlar. Kirndi bu doktorlar diye merak etmişimdir. En kutsal mesleklerimizden diye bildigi rniz up mensuplan, vahşete bu denli uyumluysa, bizim hali mizi, nelere muktedir oldugumuzu düşünmek ürpertici. Uyum saglamak, toplumdaki yerimizi korumaktan öte, başımızın belaya girmesini önleyebiliyor. Güvende bisset medigimiz toplumlarda uyum saglayarak, kendimizi, yakın lanmtz.ı koruyabiüyoruz. Uyum saglamanm toplumsal be delini de böylece kuşaktan kuşaga aktarmış oluyoruz. Ço cukların, "Savaşta ne yaptın baba?" sorusuna verilerneyen cevaplar, veremedi�miz cevaplar bu bedelin ifadesi. Bir Varmış Bir Yokmuş, Almanlar Otoriter,
Amerikalılar Demokratm.ış... tkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sosyal bilimciler, totaliter rejimlerde yaşayan Almanlarla japonlann herkesten farklı 136
olduklannı ileri sordu. Adorno, Horkheimer gibi dönemin saygın düşünürlerinden oluşan Frankfurt Okulu, işi Alman ulusunun kendilerine özgü otoriter kişili�i oldu�na kadar götürdü. Kuramın cezbesine kapılan sosyal bilimciler, "olO riter kişilik" olduguna göre "demokrat" kişilik de vardır id diasından hareket ederek, savaş1 kazanan Amerikalıların demokrat kişiliklere sahip olduklannı söylediler. Oysa, ikinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'yı ırkçı "otoriter" Nazi reji minden kurtarma iddiasıyla gelen "demokrat" ABD ordula nnda tecrit edilen siyahileri o beyazlarla aynı bardaktan su içmesi bile yasaktı. Ayn taburlarda, ayn barakalarda, ayrı kantinlerde yiyip, içfp, yatttlar. Otoriteye karşı şiddete uyum egilimimizin hepimizde ol dugunu, iki psikolog, Zimbardo ve Smith 1 960'larda yap nklan hapishane ve ögrenme deneyleriyle gösterdi. California'da üniversite ögrencilerini gardiyan ve mahpus diye iki gruba ayırıp, deney için kurulan hapishanede ög rencilerin davranışlarını gözleroleyen Z.imbardo, gardiyan deneklerin, hapishane koşullannda sınıf arkadaşianna gös terdigi beklenmedik şiddet karşısında, deneye son vermek zorunda kaldı. tkinci araştırmada, gene üniversite ögrencisi olan deneklere, cezanın ögtenme üzerinde etkisini araştıra cagını söyleyen Smith, yantış cevap verenlere, kontrol pa nelinde "Az"dan "Çok tehlikeli"ye kadar farklı dozlarda be lirtilen elektrik şok uygulamalarını istedi. Denekler, -şok makinesi göstermelik oldugundan- bilerek yanlış cevap ve renlere, .şok verilince acı çektiklerini göstermeleri için gizli ce talimat verildiginden bihaberdi. Onların, "Ölecegi.m", "Dur", "Yapma" haykınşlanna ragmen, Smith'in "Devam edin, bilimin ilerlemesine katkıda bulunuyorsunuz" deme siyle ögtenciler, ibrenin "çok tehlikeli" göstermesine rag men elektroşok vermeyi sordordüler. Elki altında ne denli edilgenleştigimizi gösteren bir başka 137
deneyde de, deneklere, birinin digerinden kısa oldugu ilk ba kışta belli olan iki sicimden hangisinin uzun oldugu sorulur. Cevap veren ilk on bir kişiye, önceden gizlice talimat veril miş, kısa olana uzun demeleri istenmiştir. Sıra denege gelin ce, öncekilerin dediklerine uyarak, kısa olana o da uzun der. Bu araştırmalara ragmen uyumu, tüm olumluluklarıyla kabul ediyor; uyurnun saglıksız ve patolojik olabilecegin den söz etmiyoruz.
Tuvaluluyuz Hepimiz: Uyumlu insanın Aymazlıgı Güney Pasifik'te Tuvalu, yakın zamana kadar donyanın en yoksul üç ülkesinden biriyken, bu 1 1.000 kişilik ulus devlet, internette kendisine verilen "rv" adresini 40 milyon dolara bir California şirketine satınca, bölüşülen parayla herkes bir gün içinde zenginleşiverdi. Ancak Tuvalu yok ol mak üzere. Deniz seviyesinin oç metre üsründekı bu ada devletinin, küresel ısınma sonucu 15-20 yıl sonra suların altında kalması bekleniyor. Gene de, ellerine geçen parayla kapitalizmin tüket-at ruhunu bir çırpıda benimseyip uygu lamaya koyan Tuvalulular, harıl hanl otel, lokanta, gece ku lübü, hatta mezarlıklannın üsrüne bar bile inşa ediyor, ada Jannın yollarını asfalllayıp genişletiyorlar. Tuvaluluların yeni yaşam tarzıyla birlikte ada halkında aşın şişmanhk, şeker hastalıgı, yüksek tansiyon baş göster miş; adanın kimi cennet köşeleri oto mezarlıgına dönüş mCış; eskiden birbirleriyle sorgusuz sualsiz her şeylerini paylaşanlarda cemaat ruhu kalmamış; her koyun kendi ba cagından asılır anlayışı yerleşmiş. Dünyada çevreyi en çok kirleten ABD'yle, kişi başına en çok kirleten Avustralya'yı, kuresel ısınınayı hızlandırdıkları için Tuvalu'nun batmasm dan sorumlu tutup, dava etmek isteyen Başbakanlan Koloa Talake'ye de ilk seçimlerde yol vermişler. 138
Tuvalulular, memleketlerini terke zorlanacaklannı bile bile, htzla yaklaşan son gelmeyecekmiş gibi tüketim çılgın lıgına uyum saglarken bizden farklı mı davramyorlar? Dünyayı yaşanmaz kılar, başka gezegenlerde gelecegimizi ararken ulus devletlerimizin savaşlanru da uzaya "yolcu be raberinde" götürmeye niyetleniyoruz. Uyumlu olmamızı kamksayıp sorgulamamamız bizi uyum milptalası yaptı. ldealimiz ahenk ve düzen. Tür ola rak patolojimiz o halde ki düzeni uyumlu, insanı uyumsuz görüyoruz. insanı anlayabilmek, kendimizi tanıyabilmek için Alman psikiyatristi Wilhelm Reich'ın çoktan unutulan şu sözleri belki her zamankinden geçerli: "Asıl araştırılması gereken, neden aç insanın çaldıgı ya da sömürülen adamın grev yaptı�L de�. neden aç insaniann ço�nun çalmadıgı ve sömürülenlerin çogunun greve gil medigidir.
n
Staj yapugım psikiyatri kiliniginin bekleme odasının du vannda, insana haddini bildiren bir yazı vardı: "Dünyayı degişlirmeye: kalkışacagına kendini degiştirme ye bak!" Kendimizi degişlirerek, çevremizle bütünleşerek, işken ceye, açlıga, vahşete başkaldırmayarak dünyaya uyum saglı yoruz. Uyumsuzlar, dünyaya isyan edenler. "Deliligim insanlıga karşJ duydugum sevgidir" diye yaz
mış, Nijinsky günlügünde. Ailesi tarafından defalarca cinsel tecavüze ugrayan çocuk susuyor, ailesine uyum saglıyor. Çocuk yapmamak için sevişıneden önce prezervatif ta kanlara cehennem ateşinde yanacaklarını söyleyip milyon larca insanın dalaylı olarak AIDS'den ölümüne neden 139
olurken, Papa Yarikan'daki selefierinin ögretisine, uyum saglıyor. Son kahvesini içmeden önce, kamera önünde veda mesa jını okuyan intihar bombacısı cennete gidecegine inanıyor. Şehit diye anıldıgtnda, kahramanlaştınldıgmda, o cemaali ne, cemaati ona uyum saglıyor. Hükümetleri, Hiroşima ve Nagasaki'ye atom bombası atıp yüz binlerce sivil katiettikten sonra, New York'ta, Ti mes Square'de coşkuyla toplanan Amerikalılar, savaşın biti şini kudarken ülkelerine baglıltklanna, sona eren savaşın zaferine uyum saglıyor. Toplum olarak başımıza gelen felaketierin önemli bir kıs mı son derece uyumlu olmamızdan kaynaklanmıyor mu? Biz degil miyiz egemen düzene uyumu, ahlaki degerieri mizin üstünde rutan, vicdanımızı susturan? Biz degil miyiz ahlak adına iktidara soyunanlara vicdanımızı teslim eden. Gene biz degil miyiz,
savaş insanın kaçınılmaz hali di
yenlere, uyumlu uyumlu başıllliZl sallayan? Gündemde olan, oyunun kurallannı degil, oyunu degiş tirmek. Belki terslik daha tarım toplumu günlerimize, dogayla uyumlu yaşamımızdan çıkıp, dogayı bize uydurma gayret Ierimize dayanıyor. Dogayı zap:t etmenin, kendimizi diger canlılardan farklı kılmanın zafer sarhoşlugunda türümüzün iktidanm ilan ederken, insanın insana kullugunun da to humlarını atuk. Avm başarıyla sonuçlanması için birbirine uyumlu olması gereken insanı, işbirligi yerine, boyun eg meye uyumlu kıldı.k. Egemenlerin murlak gücüne karşı, kendimizi ancak sıgmabildigimiz cemaatlerimizde güvende hissettik. Zamanla, baskı toplumlan ve cemaatlerin tekdü zeligine tepldmiz, haklanmızı devlete karşı güvenceye al mak için yapugı sosyal kontratlarla, teknoloji ve bilimin ge lişmesi için de gerekli olan yaratıcı uyumsuz bireyde ifade140
sini buldu. Günümüzdeyse, çaresizligimizden sıgındıgımız aidiyediklerimizin esenligimize çözüm olmadıgını fark et menin şaşkınlıgı, dogaya yeniden uyum saglayabilmek için dayanışmacı bireylerin arayışı içindeyiz. lsLatistiklere göre, 2006'dan beri Lürümüzün yarısından fazlası, yoksulluk ve cürüm varoşlanyla kuşatılmış, kendi hallerine terk edildikleri şehirlerde yaşıyor. Gelecegin şe hirleri Dubai'deki mimari barikalann degil, Kahire mezar lıklarında, Rio varoşlarında yaşayan milyonlarm dünyast. Dünyayı bu konuma getiren egemen düzen, insaniann ne den aç bırakıldıgı, neden sömürüldügü sorusunu bir kez daha gündeme getiriyor. Çıkarlarımız öyle gerektirdigi, vicdanlanmız rahatladıgı için bu temel soruyu sormayı, sosyalizmin çökmesiyle ar tan
sosyal adaletsizlikle, dünya nüfusunun % S'inin dünya
zenginliklerinin % SO'sine sahip oldugu bir ortamda, Karl Marx'ın her zamankinden daha fazla geçerli olan kapitaliz min eleştirisini unutmadık mı? Sormadıklanmızı haurlamanın zamarn gelmedi mi? Dünyayı hepimiz için daha yaşanmaz kılarken, bir yan dan her konuda uzmanlaşmamızın aymazlıgı içirıdeyiz. Ay rıntıları keşfederken bütünü göremememiz, geleceklen ba kıhnca, "güler misin aglanacak halimize" dedirtecek absürd bir komedi gibi. Daha iyi bir gelecek için ille de hep bir şeyler yapmak ge rekmiyor. Bir hahambaşı, ABD l l Eylül'den sonra Afganis tan ve lrak'a saldıracagına Başkan Bush 40 günlük yas ilan edip dünyayı 40 gün boyunca, "ne oldu, niçirı oldu" diye sessizce düşünmeye davet etmeliydi diyor. Taoisl felsefede wu wei'in karşılıgı olan "hiçbir şey yapmamak" da ermişlik sayılıyor. Sicilirniz ne kadar kötü olursa olsun, en bencil toplumla nmızda bile süregelen, türüroüzün en önemli ve esrarengiz 141
özelliklerinden vicdammızın sırrını, evrimimizde rolünü kimse keşfedemedi. Kimilerine göre bu özelligimizi Tann bahşeaniş, kimine göre vicdanımız, genlerimizden gelen bir ses. Yüz kızanıcı suç, deyim olmaktan öte fizyolojik yapımızdan kaynaklanı yor. Dogruyla yanhşı.ayırt etmek ahlaki olmaktan öre biyo lojik olarak da türüroüzün parçası. Yalan söyleyince yüzü müzün kızarmas1, yalan söyleyince cildimizin elektrik titre şirolerindeki degişim; insanın dogal olarak ahlaklı bir varlık oldugunun ifadesi, ahiakın türüroüzün evriminde vazgeçil mez bir yeri oldugunun kanıtı. Bizim türüroüze özgü oldu gunu sandıgım birbirlerini tammayanlar arasında bile olan özverinin de, tarihimiz boyunca rekabete dayalı bunca top lum normumuza ters düşmesine ragmen varlıgım sürdüre bilmesi, bizim henüz dogamızın potansiyelini degeriendire cek toplumlarda yaşamadıgımızm1 bu toplumlan kurama dıgımızın belirtisi degil mi? Sorun, tarihimizde kendilerini farklı kutuplarda bulan uyumlu insan ile ahlaklı insanı birleştirebilmemizde; "ne kadar da uyumlu" diye her fırsatla çocuklanmızın başını akşamaktan vazgeçebilmekte. Yüzümüz kızarına özelligini kaybetmedikçe tarihimiz de yüz kızarucı olmayabilir. Cephede Piknikten Cephesiz Savaşlara Birinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa'da türümüzfın tari hindeki en büyük banş hareketine kaulan Avrupalı savaş karşıtı milyonlarca genç, bir an içinde Birinci Dünya Savaşı için "savaştan sona erdirecek savaş" olacagı inancıyla ken dilerini milli marşlan eşliginde uygun adım cepheye gidP.r buldular. Dikenli tellerle ayrılan karşılıklı siperlerinden ay larca birbirlerine ateş ettiler, gene de kandmlmaJlp duşma mn düşmanlıgına inanmadılaır, komuLanlannı şaşırtular, 142
Noel geldiginde siperlerinden fırla}'lp birbirleriyle kucak laştılar, sigaralannı, çikolatalannı, kahvelerini paylaştılar, hediyeler alıp verdiler, ileride görüşmek üzere adres degiş tokuşu yapnlac. Aynı şekilde 1 9 1 5'te Çanakkale'de birbirinden
beş
metre
mesafede siperler arası kokuşan cesetleri toplamak için sa
vaşa zaman zaman ara verildiginde, çaUŞmalarda durgunluk anında, lngılizler, Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar, Türkler birbirlerine çikolata, sigara ikram eniler, yeni bir emirle si perlerine döndüler. Karşı taraf ateş etmezse belki savaş biter ümidiyle tersine komut alana kadar ateşi kestiler. Sonunda savaş sürdü, savaş galip geldi. Savaştan korkanları, bunalıma girip savaşamayanlan, pa pazlarla psikiyatristler tekrar cepheye gönderebilmek için Tannlarıyla bilimlerini seferber eui. Tann ve ubbın gücüyle cepheye gönderemedikleri, devlet kararıyla vatan haini diye kurşuna dızildi. Okul kitaplanmızı yazan, ansiklopediler hazırlayan, tele vizyon programianna danışmanlık yapan uzman tarihçileri
miz ne bu barışseverlerin olaganüstü koşullarda cephede pikniklerinı yazdı ne de kurşuna dizilenleri. Onlann danı� manhgında savaş tarihleri temcit pilavı gibi kamuoyuna su nulurken barış, tarihin satır aralannda kaldı. Egemenler istemiyor barış mikrobunun askere bulaşma sını. Istemiyorlar ilkokul çocuklarının barış temennilerinin çöp adam resimlerinden öteye gitmesinı. İnsaniann "Yeter" diye iki dünya savaşına karşı yükselen isyankar sesleriyle sorguladıklacı egemen düzen, Vietnam Savaşı yılianna geldigimizde dersini ogrenıniş olarak, askeri cepheye yollamadan psikolojik yöntemlerle ona düşmanın dan nefret etmesini ogretti. Düşmanın ülkesi, inançları, adetleri propaganda filmlerinde, egium konferanslannda, 143
aşagılık, hain, canı beş para etmez, çagdaş degerierden yok sun olarak tanıtıldı ki, asker "canı cehenneme" diyerek, onu gönül rahallıgıyla ı.arih samnesinden silsin. Ulus devletle birlikte düşman, karşı cephedeki askerden Ote, Oteki ülke oldu. Birinci Dünya Savaşı'nda Alman ordu lannın stratejik doklrinini geliştiren Ludendorfrun "topye kUn savaş" kavramıyla birlikte ordular ordularta degil, ülke ler ülkelerle savaşır oldu. Yeni bir uzmanlık alanı olan psi kolojik savaş tüm ülkenin yıldırılıp yenilmesini esas aldı. Ulus devieLler gençleri askere almakla kalmadı, vatandaş lannın ruhunu da askere aldı. Ingiltere ve Fransa krallıklan savaşugında, savaş esnasın da bile bu ülkelenn vatandaşlan birbirlerinin ülkelerini zi yaret edebilirken, 20. yuzyılda. çoluk çocuk demeden Ame rikalılar kendi ülkelerinde yaşayanjaponları, lngilizler ken di ülkelerinde yaşayan Almanları, savaşçıymış gibı esir kamplannda ruuular. Türüroüzün tarihinde ilk kez, hele bilgisayar teknoloji sinden bu yana, yetişkinler gençlerden ogreniyor. Gençler usta, yetişkinler çırak oldu. Dünya nüfusu gençleşiyor. Gençler egemen düzeni takmtyor, savaşianna sıruarını çe viriyor. Günümüzde çauşmalar en çok paralı askerlerle, adaletsizlige karşı infıalin Letikledigi fanatikler arasında. Günümüzde devletleri, askeri psikologlan en çok kaygı landıran, modern dünyanın nimetlerinden yararlanmaya alışmış, babalan gibi itaatkar olmayan, düzenin koflugunu gören, ftlmlerinde, müziklerinde duzenin degerieriyle dalga geçen gençleri , savaş makinasının parçası haline getireme mek. Bu ulkelerin nufuslan yaşlandıgı gibi, gençlenn çogu isteseler bıle askere alınacak durumda degil. lngiliz ordusu nun bir raporuna gore 18-25 yaş arası erkek nüfusun üçte ikisi asker olamayacak kadar şişman. ABD'de bugün zorun lu askerlik olsaydı Irak ve Afganistan'da savaşı engelleyecek 144
güçte bir muhalefet olabilirdi. Gelişmiş zengin toplurnlara mecbun askerligi dayaLamayan egemen düzen, çözumu pa rah askerlerde, bugün Irak'ta kısmen oldugu gibı savaşın özelleştirilmesinde, şirketlerin çalışurdıgı "guvenlik eleman larında" buluyor. Gelecek için yeni nano teknolojilere, in sansız, cephesiz savaşlara, pilotsuz uçaklara, mureueba[Slz gemilere, sakatlandıgında kendini tamir eden robot askerle re, düşman gemilerine yanaşıp onları batırsın diye sırtianna bomba bagladıklan yunuslara, hayvan alemine güveniyorlar. Birinci Dünya Savaşı'nda, barış egilimlerine ragmen genç ler savaşa gitti. Bugün Batı'da tersi söz konusu. Savaşmak istemeyen gençler savaş külruruyle yelişiyorlar. Askerlenn çöllerde, ormanlarda giydıkleri kamunaj kıya fetleri, caddelerde, konserlerde asker olmak ıstemeyenlerin sırtında. Ergenlik çagında delikanlılar haftada 20-30 saat bılgisayar başında sanal savaş oyunlarında, oraya buraya saldınp bu ulke benim, o ülke senin, insan oldurmekle meşgulken aynı zamanda dünyada olup bıten savaşlara kar şı ilgisiz ve bilgısizler. lngılrere'de yaşadıgumz 1990'lı yıl Larda, o zaman dokuz yaşındaki oglumuz gibi ilkokul ço cuklarının War Hamnıer (Savaş Çekici) oyununu oynayabil meleri için, ülkenin birçok şehrinde hafta sonları toplan dıklan oyun merkezleri \ardı. Mc Donald:S hamburgercile rinin dunya çapında yayılması gibi, War Games adı alunda bu savaş oyunları merkezlerı başka birçok ülkede de var. Hollywood'un deger yargılarını yayrnaktaki rolünü, askeri degerierin egemen oldugu, ABD ordusunun yatırım yapugı, savaş oyunlan endüstrisi devraldı. Gençlenn sanal oyunla rı,
gerçek savaşlan gündelik yaşantılarında meşrulaşonyor;
savaşları, gunlük yaşamın dogal bir uzanusı gibi görmeleri
ni saglıyor Savaş yeni kuşaklann oyunu olunca, Blair, Bush gibi savaş suçlulannın da ülkelerinde başbakan, başkan ola bilmesi bu patolojik dtlzenin ne denli içselleştinldiginin, 145
bu patolojik düzenle ne denli uyum içinde oldugumuzun ifadesi. Çocuklann oynarken �mış" gibı yaparak dügmelere basmalanyla, yetişkınterin basuklan dugmelerle savaşlannı yürütmelerindeki duyarsızlıklan, bilgi çagındaki türümüzu bilinçsiz kıJıyor. "Yaz yıl sonra, bin yıl sonra tarih bizi nasıl yargılaya cak?" sorusu bile ayrrıazlıgımızın ifadesi. Sen etrafı bunca mahveı, yapnklannla binlerce turü yok el, savaşların yetmi yormuş gibi dünyanın gelecegini ipotek aluna al, sonra da gel sor, benim ıçın gelecekte ne dıyecekler diye! Dünya Gibi 10.000 Gezegen Astrofizikçiler Samanyolu galaksimızde dunyamtzdakı yaşam koşullarına haiz en az 10.000 gezegen oldugunu söyluyor. Evrende galaksi sayısı trilyonlan geçligine göre bizim koşullanmızda hayata elverişh milyonlarca gezegen olmalı. Kanı'ın kaçınılmaz gôrdügü sürekli bir banşı var edecek dünya federasyonundan da öte, daha M.Ö. 4. yüz yılda Zeno'nun dedigi gibi "evrenin vaı.andaşlanyız". Ulku muz, ha)al fışkırması muhtemel sayısız başka dünyalada da sınırlı degıl; fizikçiler paralel evrenlerden söz ediyor. Ktsırlaşurdıgımız yaşamlanmızda birbırimizle ugraşugı mızdan ne uzayla ilgıli bilgimiz var ne de uzaym sohbeden mızde yeri. Dünyamızda nice uygarlıklar kurmuş olmamıza ragmen günlük yaşanumızda incir çekirdegini doldurmaya cak olaylarla kendimizi abartarak abesle işLigal ediyor, tari he en kuçük dipnot olmayacak meselelerimizden kunula mıyoruz. Bilgimiz bir yana merakırruz bile, uzaya bakıp burçlannı izleyen, yıldıziann hareketlerini bılen, binlerce yıl Onceki insan topluluklannın gerisinde. ışıklı şehirlerimizin aydın Iıgında uzayın derinliklerını göremez olduk. Evrenı, eVTen 146
içindeki yolculugumuzu düşüncemizden sildik. Tarihimize gömüldük, geçmişte yaptıklarımızı yeniden keşfeLme ale mine daldık. Son dön beş bin yıldır yaşadıklanmıza kilit lenmenin bencilliginde, olup olmadık konularda, gelip ge çici uzmanlaşmamızm aymazlıgında, nereden gelip nereye gitligimizi gönnez, düşunmez olduk. UIKumuzu genışlete cek, aynı zamanda haddimizi de bildirecek evrenle ilgilen mez, başımızı kaldırıp uzayın derinliklerine bakmazken, geçmişimizi cins Arap allannın sütalesını araştırtreasma di dik didik etmeye vakfeuik. Aramızdan kaç kişi, kendi türümüzCın, homo sapiens sapi ensin yaşını bilir? Kaçımız dünyanın, ayın, güneşin yaşını, güneş sistemimizin kaç )'ll sonra oleceginı, evrenin % 90'nı nın hala ne oldugunu bılmedigimiz , anlamadıgtmız, göre medigimiz bir boşlugu dolduran kara madde ve kara enerji den oluştugunu, Samanyolu'ndaki adresimizi, komşu geze genlerin yerlerini biliriz? Oysa kendi törelerimize, rituelle rimize gösterdigi rniz abartılmış, neredeyse parotojik di}ece gim merakla, asla unutmadıgımız, tarihler, yıllar, günler bi le
var. Her lO
Kasım'da Türki)'e'de birkaç dakikalıgına ha
yatın dunnasını, Ingilizierin Kraliçelerinın dogum günunu çay partileriyle kutlamalarını, Noel Baba'nın bacadan inece gi gunıl asla unutmazken, lsa o yılda mı bu yılda mı dogdu diye tartışırken, varhgımızın bizatihı özüyle ilgili tarıhler hakkında öylesine az bilgimiz, bu tarihlere öylesine
az
duy
gusal, bitişsel yakmlıgımız var kı. Kendımize bu denlı ta pınmamız, evrende geçmişimizi , gelecegimizi yadsımamız sonucunu onaya çıkarıyor. Üstelik geçmişin kutsanıp belleklerimizde, heykelleri mizde dondurulması, sorgulanma)rıp ununurulması anla mına gelmiyor mu? Gelecegin tarihçilerine , hiç olmazsa dunyalı olmaya baş ladıgımız bir bilincin ipuçlarını verelim. 147
Sorun, bilim adamlannın iddıa euigi gibi dünyamızdaki yaşam koşuHanna haız daha 10.000 gezegenin olup olma dıgında de�il. ilgisizligimizde. Sorun, bizi aşan uygarlıkia nn olup olmadıgında degil, bencılligımizde, özgurluk anla yışınuzla bireysel sorumluluklarumzı bagdaşuramamamız da. Sorun, onlar da bize benziyorlarsa, haberleri donyaya ulaşana kadar, kendilenni kısır kavgalannda yok etılllŞ ola bi 1meleri nde. Şimdiye dek yaşamış t\1rlerin en başanhlanndan dinazor lar gibi başka birçok ttlnln yok olma nedenı, dunyamıza çarpan bır meteor. Benzer bir kıyamet her an olabilir. Tek nolojimizin geldigi bu dOzeyde her an sonumuzu getirebi lecek böyle bir (acia ıçin bırakın hazırlıklı olmayı, önceden haberimız olup olmaması bile umurumuzda degil. Meteora karşı gelecek, onu yok edecek, rotasını degiştirecek bır ön lem alabilmeli, donyanın en çok eıkılenecek bölgelerint bo şaltmak, ona göre yiyecek, su stoklan yapmak için bir pla nmuz olmalıydı btle demiyorum. llk farkına vardıgımda bu denlı ılgısız oldugumuza inanmakta guçluk çekmişlim. Yıl 1997. Hale-Bopp meteorunun dunyadan gözle görülur şekilde yakın geçeceginden, meteorun en i}i hangı saatle ne reden görülebilecegini gazeteler, televızyonlar bıldinyor, biz dunyahlan sanki bir havai fişek gösterisıne davet ediyordu. İngiltere'de yaşadıgım koyde, Great Uvermere'de Şölen hava sı esıyor, evlenınizin bahçelerınden olayı ayn ayn seyretmek tense, geceleri köy meydanında LOplanıyorduk. Adını, şehir ışıklanndan uzak New Mexico çöllerınde uzayı gözellerken keşfeden ıkı amatör astronot, Jım Bopp ve john Hale'den alan meteorun upuzun alevden kuyrugu görmeye degerdi. Hale-Bopp gibı, şimdiye kadar tespıt ertigımız metearia nn çogu, "kafayı uzaya takmış" amatörler tarafından bu lunmuş. Çizdigirniz yapay sınıriann ardından tehlikeli diye duşman belledigtmiz komşulanmıza karşı güç ve silahları148
mtzt seferber eden bizler, uzaydan gelecek tehlikeye karşı dünyanın bekçiligini çöllerdeki tek tük amatör astronomla nn eline Leslim etmişiz. Uygarlıgımızın bir asteroidun çarp masıyla son bulmasının, başımıza ı.aş düşmüşçesine, ancak son anında farkında olacagız. Kitabın son saurlannı yazdıgım bugünlerde New York TI
mes gazetesinde yazısını okudugum bir astronot tam bu ko nuda elimiz kolumuzun bagh olmastndan yakınıyor, dün yanın en zengin devleti ABD hiç olmazsa alınabilecek On lemlerin araşunlması için bütçesine
beş
on kuruş ayırsın
diye yalvanyordu. Son buzul çagından bu yana ancak 50.000, LOplu halde yaşamaya başladıgımız tarun toplumundan bu yana 10.000 yıllık geçmişimizle, tür olarak ancak emekleme çagında bir bebekken, elimizde dünyayı yok edebilecek nükleer silahla nmız var. Bebeklerin annelen. babalan vardır kendilerine, çevrelerine zarar vermelerini engelleyen. Bizim boyle şansı mız yok. Gelecekte tarihçiterin hakkımızda ne yazacagının cevabı, gelece�miz olup olmayacagına da baglı.
149
Sonsöz
Her kuşakla tarihimizi yeniden yazıyoruz. Nasıl bir gelecek istedigirniz geçmışimizde nasıl bir tarih arayacagımıza baglı. Gelecegi, geçmişin kıvılcımlannda arayarak bildik kavga larımızı diri tutarak sürdureceksek, bana ne tarihten. O zaman, Ozgürlügümüz Oksüzlügumüzde. Geçrnişı yadsımak, kendimize yakıştıramadıgımız bir geçmişten kaçıp yeni bir dünya kurmak degil. Yeni bir don ya kurulacaksa tarihimizde görmezlikten geldigimiz, ihmal ettigirniz tohumlan yeşertmekle olacak. Geçmişte oldu diye kaydettiklerimiz türümuzün kaçmılmaz hali degil, bir hali. Olabilecek hallerimizden sadece birisi. Tarihin yargılanması suçlu aramak, suçlu bulmak için de
gil, yarına
sorumluluklarımlZl hatırlatmak için. Tanhçi ille
de bu sorumlulugu hissederek dOne bakmak zorunda da degil. Mesleginin tit:lıligiyle işini yerine getirmesi, tarih için tarih yapması yeterli. Zaten onlar olmasa bu kitap yazıla mazdı. Yeter ki as1l konusunun tarih degil, gelecegiyle bir likte insan oldugunu unutmasın. Ikinci Dunya Savaşı'nın sonlanna dogru Naziler tarafın dan yakalanıp kurşuna dizilince yarım kalan Historian's
Craft (Tarihçinin Sanatı)
adlı kitabında Marc Bloch, "Tarih ısı
ne işe yarar?n sorusuna, merakımızı gidermek, okuyunca keyif almak, ogrenmek, geçmişimizi anlamak gibi bildik nedenleri saydıktan sonra, "Daha iyi yaşayabilmemizen diye cevap verir. E.H. Carr da çagdaş tarihimizin yeni başladıgını, gelece gin oluşmasında kendimizi bir güç olarak ancak son iki yüz yıldır görmeye başladıgımızı söyler. Yolumuz açık.
152
l
Kitaplar
Akarlı, E., The Long Peace: Ollaman Ldıanon, Press, 1993.
1861-1920, University of Califomia
Arendı, Hanna, The Hwnan Conditiı)n, University o( Chicago Press, Chıcago, 1958. Arendı. Hanna, On Violmcc, Harcoun. Brace & World, New York. 1970.
Anes, P., Couurits ofChlldhod, Pimlico,londr.ı, 1996.
Arisıophanes, Lynsırata, O�ron Books, londra, 2005.
Annsu-ong, Kan:n. A Slıon Hirıory ofMyt.h, Canongaıe. Edinburgh, 2005.
Aruz, joan (ed), Art of ıht first Ciıie.s, Metropolitan Museum of An, New York, 2003.
Atay. F. R., Çankaya, lsunbul, 1969. Babwmamcı-Memoirs of Babur, Prinu cınd Empc:ror. The Modem Ubrary, New York, 2002.
Baıwjee, S., Dıırxcı Puja, Rupa & Co., Yeni Delhi, 200ot. &ckeıt, S., Waitingfor Godıx, Faber and Fabcr, londra, 1965. Berlin, 1., Hist.orfccıl lneviıabilil); Oxford University Press, Londra, 1953. &rhn, l., Four Essays on UDtrt}( Oxford University Press, Oxford, 1979. &nu!, M., BlO(;k Athaıa: The Afro-Asiatic Roou of Claulcal Civifization, Ruıgers University Press, New Brunswick. N.j., 1987.
Black,J., Wlıy Wars Happrn, Reakıion Books, Londra, 1998. Black,J., Using History, Hodder Amold. Londra, 2005.
Bloch. M .• The Hisıoricın� Crcıfı, Alfred A. Knopf. New York.
ı 963.
Boumc, R, Cradie of Violaıcc: How Besteni \\Vtcıfnııu Mobs lgniıc:d ıht American
Revoluıion? john W\lcy & Son.s, Hobokcn, NJ., 2006. Vlntagc: Books, New York, 2002. Brechı, B., Ufc: ofGcıli!eo, Arcadc, New York, 199-t.
Braudd, F., Mc:mory cınd the Mediıuranean,
Burke. P., New Perspcchvcs oo Histoncal 'Wriıing. Penn Staıc University Press, Uni versity Park, Pcnnsylvania, 1991.
Carson, Rachel, Silaıt Spring. HoughLon Miffi.in Boston, 2002
Carr. E., What ls History?, Alfred Knop{. New York, 1962.
153
Ccrvanıes, Don Qıuxocc, Ecco, N�w York, 2003. Chang, jung, Hallıday, J MQQ, Anebor Books, New York, 2006. Chesıer, J., Digiıal Dcsııny- Ntw Mcdia and the FıııutT of Dcmoaacy. New Press, LondB, 2007. Churdılll, W., The Rivcr War An Histoncal Accoıını of ıhc Reconqucsı of Soudan, Lıbraray of lmpeıUI llıstory, Londra, 19H. Colhngwood, RG., Eswys ın the Plıilosophy of Hıstory. Unıvemıy of Texa.s Press, Ausun, 1965. Cook, M.A., BriqHistory of the Human Rlıcc, W. W. No rı on, New York. 2003. Dalryınpl�. W., The La.st Mugftal The Fal! of a Dynast) Dclhı, 1857, Knopf, New York. 2007. Darwin, C., The Origin of the Spcms and dır \(, Londra, 2005. Fagan, B., Human Prrlııstory and ıhe firsı Ch·ilizaıions, The Teachıng Company. Choınully, Vırginıa, 2003 Folq. R., Hıımans Bejort Humanity. Blackwell, Oxford. 1995. Fromkın, D., A Pcacc ıo W All Peacc-The Fall of the Ouoman Empin and the C�T· aııon of ılte Middlc Eası, Henry Holt and Company. New York. 1989. Foucault, M., History of Madntss, Routledge, New York. 2006. frılSCr, Nancy, Framıng}ıısıict ın a Globallung \\Wicl, New Ltft RC\1\ew, NovDec, 2005 Fukuyı.ına. E, Tht End of Hısıory and ı1tt Lası Mm, Free Press, New York, 1992. Ga.s.seı,J., An Inurp�Tıation of Unıvcncı.l History. W.W Norıon, New York, 1973. Glover,J , A Moral History ofıltt Twmticth Cmtury. Londra, jonathan Cal>(, 1999 Goodall,jane, Thr Chl.mpcın:cc: The iliing Lınlı Btıwun "Man" and "Btast", Edınburgh Umversiıy Press, Edınburgh. 1992. Goody.j., The Thcft of History, Cambndge Uruversıty Press, Cambndge. 2006. Gwllner, E., Plough, Sword and Boolı- The St:nıctun of human History. Uruversııy of Chıcago Press, Londra, 1988 Guılaıne, J.· Zammıt, jean, Ongıns of War. Violrnce In Prdırsıory, Blackwell, Ox ford, 2005. Halıl Inalafı Kilabı: Tanlıcılmn Kıubıı., Söyleşi: Emıne Oıykar.ı. Türkıye Iş Bankası Ktllulr Yayınları, Istanbul, 2006. Hasck. J , The Good Soldıcr Sveylıa and Hu fonıınts ın the World Wcu; Everyınan5, Lonm, l993. !Idier, J., Catch 22, Sen!mn; New York, 1996. Htrodoı.. t1ıstorifi, Cambndge Unıversııy Pn:ss, 2002. Hobbes, T., l...niatlıan, Oxford Unlveniıy Press, New York, 1998. Hobsbawm, E., The Age of Extmnes History of the \\brld 19H-1991, Vinıage Bo oks, New York. 1996. 1 54
Hobsbawm, E., On Hisıory. Abacus, Londr.a, 2005. Homtrus, TlK llia.d, Penguın, N� York, 2003.
Homerus, 11te Odyssey,jolın.s Hopkıns Uruversııy Press. Ba!timore, 2001. Huntingıon, S., The Qa.sh of Civiliz4dons and tlıı: Rtmaking of \\i>rld
Ordu;
To-
uchsıone, New York, 1997.
Huxley, A., Brcıve New World, Ptrennial Classics, New York, 1998. lbn Haldun, The Muqaddimah, Princelon Universıty Press, Pnnceıon, 2005. Kagan, D., On tlıc Origins ofWar; Doubleday, New York, 1995.
Kanı.. 1., Pcrpttual Peau, &:ek. L, (ed.) Bobbs-Merrlll Company. lndianapolis, 1980. Kenııedy, P., Tlıt Rüt and Fall j o Grtaı PO\ıltrı, Vııııage Books, New York, 1989. Kı.ııadgu Bilig. Türk Tarih Kunımu, An!kara. 1974-79. l.apham, L
(ed.), The Endofılıe 'Mırld. Sı. Manin's Press, New York, 1997.
Ufton, R.j., Rtvolutlonary lmmonaliry, Mao Tsr-ıung and tlıe Clıincse Culıural Rtvolııılon, Random House, 1968. Ludwig, E., Nııpolton, Modem Ubm-ay, New York. 1953.
Mahabaraıa, Uruversıty ofCalifornia Press, lkrkeley. 1973.
Marx, K., TlK German ldcology, Progrtss Publishers, Mosllova, l976. Morris, B..
1948 and Afur: hratl
cınd the Paltstenians, Oxford, Ciarendon
Press,!994.
Morris, B., Binh of ıhe Paltsıaılan Rcjugu Problem, 1947-49, Revisiu�d 2004, Cambridge University Press, 1989.
Morrison, W., Crimi11ology, Civillsaıion & The New World Orıkı; Routledge Caven-
dish, Abingdon, Oxfordshlrc, 2006.
Njal� Saga, Penguin, 2001, Londra.
Nl.eı:z.sche, E, Thus Spok.t Zaraıhııstra, Cambridge University Press, New York, 2006.
Nleı:z.sche, F., Urufmdy Mcditatioıu, Cambndge University Press, Caınbrid�. 2006. Nljinsky. V., The Dıary of Wıslaw Nıjıns•y, Faraar, Sı:raus
and Gıroux, N� York.
1999. Orwell G.• NintUm dghıy-Jmır. Secker & Warburg, Londra. 1999. Oı. A., A Talt ofl..oYc and Darlıncss, Ha:n:oun. Orlando, 2001.
Pindan Viaory Songs, Jolın.s Hopklns University Press, Baltimore, 1980.
Pinker, S., Tlıt Blanh Slat.c: Tlıt Modc.nı Dcnial of Human Naturc, Viking, New York, 2002.
Plumb,j.H, The Deaılı ofthe Pası. Houghton Mifllin, Boston, l970.
Polybios, The lf'ısıoriı:s, Harvard University Press, Bostan, 1979. Ra.nke, L, Tht Stcret of 'Mırld History, Forbam Unıversi:ıy Press, New York, 198 ı.
Robuts, A., The �ga Cou.p. Briilih Mm:aıary Plot to Srizc Oi1 Bıllions in Afriuı. Profile Books, Londra, 2006. Rouıc.,J.P.. Ttlrklcrin Tari!ıi, Kabala Yayınevı,
lsctanbul, 2007.
Rudgley, R., Los! Civilisaıions of the Sıonc Age. Cc:mury, Londra, 1998.
Saltuk, A-, P4tcht.s ofMy Ufefrom 191 0-199'1, Peva PubUcadons. Istanbul, ı996.
Spencer, AJ.. Early Egypc. British Muscum Press. Londra. l993.
Spengler, 0., Duline ofthe Wı:st, Alfred Knopf, New York, ı 926.
Sun Tzu, The An of War (Ping Fa), Modern Ubrary, New York, 2000.
Sureyya, $.,
Tck Adam: Mustafa Kemal'in Hayatı, Rcrnzi Kiuıpevi, lstanbul, 1973, 155
Tabcri, The HisLory ofAl Taban, Statc Unıvcrsııy of New York Pnss. Albany. New York, 1989. Taylor, T , The Prc-huıory of Sex, Founh Esuıe, Londra, ı997. The Eplc ofGilgiVII!slt, Pcnguın Oassla, Mıddltsex, 1970. The Spanisiı-American Waı; (ed.) Robinson, Mary, Ol.scovery Enıerprlses Ltd., Carlısle, Mtisachuseu.s, 1998. Thomas, Elıubeth, The Honnltıs Pcoplc, Vinıage, New York, 1989. Thukydıdes, The PcloponnncsiaJı WaT, Uruvı:rsııy o( Chicago Press, Chıcago, ı989 Tolsıoy, L. \Var and Pcacc, Vikıng, New York, 2006 Toynbce. A., A Study of Hbıory. Dırford Unıversııy Press. New York. ı 947. Toynbee, •.., Civili;ıaııon on Tıial, Oxrord Unıvcrsııy Pn.s.s, Oxrord, 1948. Toynbee, A., Urban, G., Toynbcc on Toynbcc, Oxford University Press, New York. 1974
Toynbee, A., lkeda. D., The Toynbtt lUda Dialogııc, Kodansha lruemauonal Uml ted, Tokyo, 1976
Tuınan, J., 100 York, 2006.
'Mıys Amcnco ls SctTWıng
Up The
"wld, Harper Percnn!.al, New
Tuchmann, Barbara, The Proı.ıd Tower, MacMıllan, New York. 1966. 1\ımbull, C., The forcsı Ptoplc, Simon &r Schuster, New York, 1962. Ueshıba, M., The Art of Pcace, Shambala, &sıon, 2005
Vassaf, G., Turkey. in lnıcrnaıional Psychology. (ed ) Sexton, V'ırginia, Hogan, J.,
Unıversııy of Nebra.ska PTess, lincoln, 1992.
\.'2ssJI, G., AnnDıt Btlkıs, lltll$ım Yayınlan, Istanbul, 2000. Vass.af, G Cclı.cnncmc cA·p Gımddılı Haycııuı T«alıtanzm, llClJŞlm Yayınbn, Is tanbul, ı 999 Vassaf, G., Cmntlbı Dıbı: Modem Zammılarda Eglcncdı• Hll)at, llı:nşım Yayınlan, •
Istanbul, 2003. Vincenı, J., An lntdligcnı Pcrson\ Guidc to HIJIDry, Duckwonh Overlook, Londra, 2006. Virgll, The Amcid, vı•ıng. New York. 2006
Wilkınson. T., Gtncsıs oftJıc Plıaraolu: Tbames &r Huclson, Londra. 2003
i , Bdknap Pnss, Cambndgı:, 2000. Wilson, E., Sociobıology- The New Synıhcss Zamycıin,Y., Wc, Modem Lıbrary. New York, 2006 \.VIndschuıtlı:, K., The Killing oj Hıstory, Macitay PTess, Austnlia, 199-4. Wtangham, R., Pcıcrson, D, Dmıonic Males: Apcs and tJıc Origin oj Human Vio/cnct, Hougluon Millin, New York, 1996.
Wtanglwn. R., Wil.son, M., Comparativt Ra.tcs of Viol(ri(C ın Clıimpan.lccs and Hum.ans,
Pnmaıes, c. i7, sayı 1, Ocak 2006.
•• Tlıl Pollrlcs ofHtslDI')I. Beacon Pnss. Boston. ı 970. l.ınn, H
Zınn, H., nı� Fıın.n of Hıstory. Common Collf1I&C Press, Monroe, Maine, 1999.
Zı.nn, H., A PtOpld Huwry ofıJw: United SıattS, Pcrmnıal Cbssıcs, New York., 2003. Gueıe ve Dergiler lan Samplı:, "Stı:plKn Hawklng is uncenain about ıht fuıure," Gııanfian Wulıly, ı ı Agusıos 2006.
1 56
"A lost Culture Emergcs" , National Gaıgraphic, Mm, 2001.
"Bioggıng wıthouı bordus", Guaniıan
\\�clıl), 15 EylUl 2006. �edi)\ 27 Ekım 2006. "Evıdence puts dolphins in new lıght as kıllers". Nn. lorlı TınK.S 6 Ocak l Q96 "Cooglc news coloruza hısıory", Guardian \\cflıly 1 EylUl 2006 "Cooglc ıo block vıdeo clıps that Thaıs �y ınsulı kıng", New York Tımcs, 12 Ma· yıs 2007. "lranuın auıhontics oumıged afıcr Googlc rclocaıcs city of Tabriz", Guardian Wt· tlıly, ı 7 Kasım 2006. "lvory Coast govemmmı resigJU over dumpıng of deadly wasıe" Guardıan Wc· clıly, 15 Eylül 2006. "KıllerAsıcroıd", New York Times, l l Man 2007. "l..Junchıng a � kınd of warfan," Guardran \\ctlıl.), 10 Kasım 2006. Maır, P. Rulıng the Void? The Hollowıng of Wcstcm Dcmocra<:) New Ltfı Rnıew
"Bush suıkcs daım ıo conııol space", Guardıan
)(asım-Aralık 2006.
Monbıoı. G. "The Dcnııl lndu5try", Guurd1411 Wulıl.)� 29 Eylül 2006 "Opıum of the lıvıng Room". Guardıan \\'rclıly, 17 Kasım 2006. "Robot shakes a leg to compleıc ıts mlssıon", Guardian Wukly. 10 Kasım 2006. "Survelllıınce society is all around us", GuarJian Wttlıly. 10 Kasım 2006. "Suspecı n:ıııon", Guardian Wctlıly, 10 Kasım 2006 " "Tag passengers for safcr aırporıs , Cuarılıan \Vtchly. 3 Kasım 2006 "The addıcuvc cnC}-clopedıa", Guardıaıı Wtchi.Y. 1 EylUl 2006 "The cosı o( savmg the planc.ı ıs JUSl one )'Car's gro...'th", Guardian \\'ttlıly, 13 Ekım 2006 Tlıt New }'orlın; 6 Kasım 2006. "Two-tbırds of tccnagc.rs ıoo &.ı to bt soldiers", GıuırdiOI'I \Valıl), lO Kasım 2()()() ·wamıng of chaos over c.lccuoruc balloı". Gııardıan Wulıl_ı.: 3 Kasım 2006. "Work sıaru on US gcrm war&.rc proJect", Guardian �alıly, ll Agusıos 2006 lnıcrncı Dı Bcnedeııo, G.,
Ergüven, Ayşe (vd),
"DNA diversııy and populauon admıxturc
In Anııtoha", Amc.ıican journııl of Physıcal Anlhropology, c.
115, s. 2. 25 Mayıs
2001 (pöf dosyası). Toplanular "Gıttk Hıstonograpby ın the fourıh Century BCE Dcclınc or �clopmcnı, \\'orkshop ın the Depanmcnı of Classıcs." Harvard Um•·cr51ıy, 2 Şubat 2007.
A
157
Büyük patlama ve Evren'in doguşu . 13. 7 milyar yıl önce ..
Samanyolu.
....
..
l3.6 milyar
Güneş Sistemi
...
. 4.5 milyar .
Homo Erectus-lki ayak üstünde ilk insan ... l milyon ..
Homo Sapiens Sapiens-"B1Z"
...
. .89.000
Afrika'dan dünyaya yayılışımız .. tık duvar resimleri . .
Lik tarun.
....
...
...
66.000
30.000
ıo.ooo
llk şehlrler-Çatalhöyük, Eriha . . 9.000 .
.
.
Llk yazt. ... .s.ooo Lik kitap-Gılgamış..
...
4.500
llk banş antlaşması-Kadeş .
...
.3.265
BirL.şmiş Milletler'in kuruluşu
.....
Savaşın yasaklanrnası-Japonya
62 60
.....
Evrensel insan Haklan Sözleşınesi.. . .S9 .
Kyoto Protokolü . . . . ıo yıl önce .
1 58
•
�ıı nı it�mmı
9 789750 5050 4 1