Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Gizli Dünya Devleti ve Siyonizm Bugün yeryüzünde çok sayıda ba ğımsız devletin varlığına inanılmaktadır. Fakat bu devletlerin yöneticilerinin kendi ülkelerini ve halklarını ilgilendiren basit konularda bile kendi ba ğımsız iradeleriyle karar vermekte zorlandıklarını görürsünüz. Bir önemli husus da şudur: Bilindiği üzere çağımızda demokrasi adeta bütün insanlı ğa mal edilmiş bir "siyasi din" haline getirilmiştir. Hatta demokrasi çağımız siyasetinin ‘a priorisi’ yani öncülüdür. Bu yüzden demokrasinin de, tıpkı aklın ‘a priorileri’ gibi muhakemeden ve tartışmadan uzak tutulması gerekti ğine inanılır. Oysa birçok ülkede halkın büyük bir çoğunluğunun seçtiği ve istediği kişiler bir türlü yönetime gelemezler. Bunlardan bazıları işin içine girdiğinde kendilerine sunulan demokrasinin sadece bir seraptan ibaret olduğunu fark ederler. Bazıları Cezayir'de oldu ğu gibi yönetime talip olurken kendilerini zindanda bulurlar. Bazıları da yönetime gelseler bile iktidara gelemezler. Siyaset meydanlarında prim yapmak için savunduklarına karşı en başta onların kullanıldığına şahit olursunuz. Bütün bunları görünce bir "derin devlet" gerçeği karşınıza çıkar. Aslında bu "derin devlet" gerçe ği sadece lokal veya ulusal değildir. "Derin devlet" gerçeğinin global yönünün, lokal yönüne baskın olduğunu unutmayalım. Bu yüzden günümüz dünyasını karı ştıran gizli ellerin sahiplerini tanımak için araştırma yapanlar bir "Dünya Derin Devleti"yle veya "Gizli Dünya Devleti"yle karşılaşmışlardır. Geçtiğimiz Mayıs ayında Amerika'da Bilderberg Grubu'nun yıllık toplantısı gerçekle ştirildi. Bu toplantıyla birlikte söz konusu Gizli Dünya Devleti veya Dünya Derin Devleti konusu yeniden gündeme geldi. Ancak yapılan yorumlarda a ğırlıklı olarak Bilderberg konusu öne çıktı. Oysa Bilderberg Grubu, yirminci yüzyıla damgasını vuran ve 21. yüzyılda da dünya üzerindeki sultasını daha da güçlendirme amacına yönelik yeni teoriler geliştiren karanlık ağın sadece bir organıdır. Söz konusu karanlık ağla ilgili yorumlarda dikkat çeken bir şey de ağırlıklı olarak, emperyalizmin bu ağ üzerindeki etkisine ve rolüne dikkat çekilmesiyle yetinilmesidir. Bazı yorumcular, 20. yüzyılda hüküm süren emperyalizmin uluslararası siyonizmle ilgisine de dikkat çekiyorlar ama birçoklarınca bu gerçek göz ardı ediliyor. Siyonizm, 1897 Basel konferansıyla teşkilatlanmaya başlayan bir ideolojik oluşumdur. Yahudiler bu konferanstan önce de devlet yönetimleriyle irtibat kurarak birtakım siyasi oyunlar çeviriyorlardı. Ancak siyonist ideolojiye göre teşkilatlanmanın başlamasıyla birlikte bu işi tek merkezden ve daha organize bir şekilde yürütmeye başlamışlardır. Böylece güçlerini ve etkilerini daha da artırmışlardır. Biz bu araştırmamızda siyonizm ve bu ideolojinin organik yapısı üzerinde durmayaca ğız. Ağırlıklı olarak yukarıda sözünü ettiğimiz Dünya Derin Devleti yahut Gizli Dünya Devleti, bu gizli devletin dünyanın her tarafına elini uzatan teşkilatları ve bu teşkilatlarla siyonistlerin irtibatları hakkında bilgiler vermeye çalışacağız.
Karanlık Bir Şer Örgütü: Đlluminati Şebekesi Yukarıda sözünü ettiğimiz Bilderberg Grubu, Illuminati şebekesinin bir organıdır. Ancak Illuminati şebekesi 18. yüzyılın son çeyre ğinde ortaya çıkarken, Bilderberg Grubu 1954'te ortaya çıkmı ştır. Yani arada 177 yıllık bir zaman farkı var. Temelinde "aydınlanma, ruşenilik, vahdet-i vücud felsefesi" gibi muhtelif felsefi akımların etkisi olduğu iddia edilen Đlluminati hareketi, 1 Mayıs 1776'da Adam Weishaupt tarafından Almanya'nın Bavyera eyaletinde kurulmuştur. Daha doğrusu o tarihte bir Illuminati örgütlenmesi ortaya çıkmıştır. Weishaupt, Ingolstadt Üniversitesi'nde hukuk profesörü iken masonik e ğilimlere merak sarmış ve bir gizli örgüt kurmuştur. 1779'a gelindiğinde Illuminati örgütünün 54 üyesi bulunuyordu ve Bavyera eyaletinin dört şehrinde teşkilatlanmıştı. Örgüt üyeleri a ğırlıklı olarak masonik kimlikleri öne çıkarıyorlardı.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Almanya' daki din adamlarının hemen tamamı Illuminati şebekesine düşmandı. Bunun sebebi elbette onun, hıristiyanların değerleriyle alay eden, bu değerlere iğrenç bir şekilde saldıran Tapınak Şövalyeleri'nin devamı olduğunun tahmin edilmesiydi. Ayrıca Illuminati üyeleri zaman zaman yönetimi de hedef alan yayınlar yapıyorlardı. Bu yüzden 1784'te te şkilatlarına bir polis baskını gerçekleştirildi ve birçok üyeleri göz altına alındı. 22 Haziran 1784 tarihinde de Bavyera Elektörü bir ferman yayınlayarak Illuminati örgütünü tamamen kapattı. Örgütün üyelerinin ço ğu tutuklandı. Başta lider Weishaupt olmak üzere birçok üyesi de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Aynı ferman 1785 A ğustos'unda tekrarlandı ve böylece Bavyera'da sadece Đlluminati değil, masonluk da silinmiş oldu. Bavyera'da Illuminati ve masonluğun yasaklanmasının Avrupa ve Amerika'da ciddi bir etkisi oldu. Bayağı korku ve tela şa kapılan diğer ülkelerdeki masonlar kendilerine de yasak getirilmemesi için büyük bir gürültü kopardılar. Öyle ki ABD başkanı George Washington, tereddütlere kapılan Amerikalı masonlara güvence verme ihtiyacı duydu. Bavyera'da yasaklanan Illuminati ve mason teşkilatları çok geçmeden yer altı örgütleriyle faaliyetlerini sürdürdü. Fakat bu kez Almanya dışına da uzanarak tüm Avrupa'da te şkilatlanmak için faaliyetlerini hızlandırmaya başladı. Örgütlenme çalışmalarını hızlandırmasında Johann Bode adlı bir masonun önemli katkıları oldu. Bazı kaynaklara göre Goethe, Mozart, Schiller ve Herder gibi birçok ünlü bu örgütün saflarına katılmı şlardır. Yeraltı teşkilatlarının yapılandırılmasında farklı isimler kullanıldı. Örne ğin Fransız Devrim Kulübü ve Jacobin Kulübü Illuminati hareketinin devamını sağlamak için kurulmuş oluşumlardır. Bunlar asıl önemli faaliyetleri yer altından yürütüyor, ama masonlu ğun çok fazla murakabe altında olmadığı yerlerde salon toplantıları da düzenliyordu. Fakat bu toplantıları yine de halka açık de ğil, sadece üyelerin katılabildiği türden toplantılardı. Örne ğin Jacobin Kulübü için tutulan salona 1300 üye katılıyordu. Tamamen üyelere mahsus ve gizli olarak düzenlenen bu toplantılara Fransa'nın en iyi eğitim görmüş ve en etkin ki şileri katılırdı. Jacobin'lerin ideali, tüm kurumları ve krallı ğı ortadan kaldırarak adına "Yeni Dünya Düzeni" ya da "Evrensel Cumhuriyet" dedikleri bir düzen kurmaktı. Illuminati, kelime olarak aydınlıkçılar veya aydınlananlar anlamına geliyor. Kök olarak
Đtalyanca'dır. Fransızca'da ışık anlamına gelen ‘la lumière’ kelimesi de aynı kökten gelir. Birçok araştırmacının ortak tespitine göre fikri altyapısı ve temeli Tapınak Şövalyeleri' ne dayanıyor. Kuruluşundaki amacı Avrupa masonluğunu bir çatı altında birle ştirmekti.
Illuminati'nin Temelini Olu şturan Tapınak Şövalyeleri Illuminati şebekesinin fikri altyapısını oluşturan Tapınak Şövalyeleri orijinal adıyla "Tampliye Tarikatı" Haçlı seferleri sonrasında Kudüs'te kuruldu. Bu adı almalarının sebebi ise iddia edildiğine göre Kudüs kralının Süleyman mabedinin bulundu ğunu ileri sürdükleri bölgeyi koruma görevini kendilerine vermesiymiş. Masonluğun da temel fikriyatını geli ştiren Tapınak Şövalyeleri muhtelif adlarla varlığını sürdürmüştür. Bugün bu hareketin en çok tanınan kolu ise Sion Birli ği'dir. Sadece masonluğun değil siyonizm ideolojisinin fikriyatının geliştirilmesinde de rolleri oldu ğu bilinen Tapınak Şövalyeleri kısa zamanda büyük servetler elde etmi şlerdir. Batı'nın yalnızca en büyük askeri gücü olmakla kalmayıp aynı zamanda en önemli tüccarları arasında ilk sıralarda yer aldılar. Tapınak Şövalyeleri hareketi bugünkü masonlar gibi gizliliğe büyük önem verirlerdi. Đlginçtir ki Batı'ya ait oldu ğu sanılan bu örgütün mensupları Hz. Đsa'yı yalancı peygamber olarak tanımlıyorlardı. Haça tükürmeyi, haçın üzerine basmayı ve hıristiyanların dini de ğerlerine hakaret etmeyi adeta kutsal fiiller addediyorlardı. Bunun sebebi ise asıl fikir babalarının ve organizatörlerinin yahudi kökenli olmasıydı. Bir ara siyasi otoritelerinin zayıflaması sebebiyle hıristiyanların dini de ğerlerine hakaret ve saldırı suçlamalarıyla yargı önüne çıkarıldılar ve bazıları ölüme mahkum edildiler. Ama daha sonra saklanmayı yani yer altına çekilmeyi başararak varlıklarını sürdürdüler.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Birçok araştırmacının ortak tespitine göre masonluk hareketinin temelini de bu Tapınak Şövalyeleri hareketi oluşturur. Her iki hareketin aynı simgeleri kullanmaları bu yöndeki kanaati desteklemektedir. Ayrıca Tapınak Şövalyeleri'nin hıristiyanların dini değerlerine hakaretten dolayı yargılanmalarından sonra yer altına girmelerinin ardından masonluk örgütleriyle ortaya çıktıkları tahmin edilmektedir. Bu kanaati destekleyen muhtelif tarihi belgeler ve bilgiler de bulunmaktadır. Fakat mason kardeşler adıyla yeniden örgütlenirken biraz daha tedbirli hareket etmeyi tercih etmişlerdir. Bu kez hıristiyanların dini değerlerini aşağılayıcı tutum içine girmektense onları çok rahatsız etmeyecek hatta onların da kabul edebilecekleri bir fikri altyapı olu şturmaya özen göstermişlerdir. Ayrıca masonlukta gizliliğe önem vermiş, kendilerini çok fazla açı ğa vurmaktan sürekli kaçınmışlardır. Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve Illuminati Şebekesi, Hepsi Aynı Kaynaktan Beslenmiştir Illuminati şebekesini oluşturanlar ise hem masonluk hem de Tapınak Şövalyeleri hareketi ile irtibatı olan kişilerdi. Tapınak Şövalyeleri, Mason Biraderler ve Illuminati Şebekesi'nin fikriyatlarını, tören biçimlerini, beyin yıkama metodlarını ve simgelerini ba ğımsız bir bakış açısıyla inceleyenler bunların hepsinin de aynı kaynaktan beslendikleri ve aynı amaca hizmet ettikleri üzerinde ittifak etmektedirler. Illuminati şebekesinin Ortaçağ'daki siyonizm hareketi olarak nitelendirebileceğimiz Tapınak Şövalyeleri'nin diğer adıyla Tampliye tarikatının bir devamı oldu ğu konusunda fikir veren bazı bilgileri burada aktarmak istiyoruz: Nesta H. Webster'in Secret Societies and Subversive Movements adlı çalı şmasında ünlü büyücü ve okült uzmanı Cagliostro'nun Illuminati şebekesine katılması münasebetiyle düzenlenen tören hakkında şu notlar aktarılıyor: " Đçi evrak dolu demir bir sandık açıldı. Töreni yöneten ki şi sandıktan el yazması bir kitap aldı ve ilk sayfasını okudu: "Bizler, Tampliyelerin Büyük Üstadları..." sözlerini kanla yazılmış bir and izliyordu. Söz konusu bu kitap " Đlluminizm"in aslında tüm monarşilere ve kiliseye karşı bir nifak oldu ğunu, ilk saldırının Fransa tahtına yönelece ğini ve Fransa'da krallığın çökertilmesinden sonra sıranın Roma'ya gelece ğini belirtmekteydi." Burada vurgulanan hususlar gerçekten üzerinde durulması gereken şeylerdir: Birinci olarak: El yazması kitabın bir sandıkta saklanması ve törende oradan çıkarılması i şlemini ele alalım. Sandık yahudi literatüründe özel bir mana taşımaktadır. Yahudilerin bu konudaki dini anlayı şlarına temel teşkil eden hadiseye Kur'an-ı Kerim'de de işaret edilir. Talut ve Calut kıssasında Talut'un komutanlığının ilahi bir hükme dayandığını bildirmek için o dönemin peygamberinin verdiği bilgi hakkında şöyle buyurulur: "Peygamberleri onlara: "Onun hükümdarlığının belgesi, size, içinde Rabbinizden bir ferahlık ve Musa ailesiyle Harun ailesinin geriye bıraktıklarından arta kalanların bulunduğu ve meleklerin taşıdığı Tabut'un gelmesidir. Eğer iman ediyorsanız, bunda sizin için bir delil vardır" dedi." (Bakara, 2/248) Burada tabut ile kastedilen bir sandıktır. Yahudiler bu sandı ğın bugün hala dünyada dolaştığına inanırlar. O sandığın taşıdığı manayla irtibatlandırmak için de el yazması kutsal kitaplarını özel bir sandık içinde saklarlar. Dini törenlerinde kitaplarını bu sandıktan çıkarır, tören sonrasında yine özenle sandı ğa yerleştirirler. Đkinci olarak ‘kanla yazılan and’ üzerinde durmak gerekir. Kan sembolü, siyonizmde ve bu ideolojinin temelini oluşturan dini literatürde sıkça kullanılan bir semboldür. Ancak kanla ilgili semboller genellikle gizli tutulur. (Necip el-Kiylani'nin Yahudinin Kanlı Böreği adıyla Türkçe'ye tercüme edilen tarihi ve belgesel romanında, siyonizmin temelini oluşturan dini literatürdeki "kan" kutsamasına işaret eden önemli bilgiler ve belgeler mevcuttur.) Üzerinde durulması gereken üçüncü husus Illuminati'nin aslında kiliseye karşı olduğu hususudur. Tapınak Şövalyeleri de kiliseye karşı tavır alan ve hıristiyanların dini değerlerine hakaret eden bir hareketti. Ama bu konuda izledikleri tutum tepkilere yol açınca ve birçok idam cezasına kapı açan yargılamalara sebep olunca söz konusu tarikat yer altına çekilmiş, ardından farklı bir yüzle ortaya çıkmı ştı. Fakat bu farklı yüzünde hıristiyanların değerlerini hedef alan, bu değerlere hakaret anlamı içeren tavırlar dı şa pek yansıtılmıyordu. Gerçekte ise bu konuda de ğişen birşey yoktu. Aradaki tek fark bu dü şmanlığın artık bir ‘nifak’a dönüşmesiydi ki bu husus da yukarıdaki notta vurgulanmaktadır. Dördüncü husus Illuminati'nin Avrupa'daki monarşilere karşı bir hareket olduğunun vurgulanmasıdır. Bu tutum özellikle entelektüel kesimin ilgi ve desteğinin kazanılmasının en önemli sebebiydi. Ne var ki entelektüel
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
kesimde ortaya çıkan monar şi karşıtlığının Illuminati tarafından yönlendirilmesi, monar şik düzenlerin yerine geçecek yönetimlerin tek merkezden kontrol edilmesine ve bu kontrolün de Illuminati şebekesinin elinde olmasına fırsat verecekti. Đlk doğuş yeri olan Bavyera'da yasaklanmasından sonra ağırlık merkezini Fransa'ya ta şıyan Illuminati hareketinin bu ülkedeki monarşik düzene karşı çalışmalara ağırlık vermesi dikkat çekmektedir. Daha önce de söz ettiğimiz üzere, Illuminati'nin bir devamı durumundaki Jacobin Kulübü'nün üyeleri monarşik düzeni yıkıp yerine Yeni Dünya Düzeni yahut Evrensel Cumhuriyet olarak adlandırdıkları yeni bir yönetim getirmeyi bir ideal olarak görüyorlardı. 1785'te Almanya'dan kovulan Illuminati'nin Fransa'da bu çalışmaları hızlandırmasının üzerinden çok fazla zaman geçmeden 1789'da Fransız Devrimi'nin gerçekleşmesi bir tesadüf olmasa gerek. Fransız Devrimini hazırlayan sebepleri ve geli şmeleri incelediğimizde çok ilginç şeylerle karşılaşırız. Bakın William T. Still'in New World Order adlı eserinde ne deniyor: "1789 yılının ilkbahar ve yaz aylarında Đlluminatilerin tahıl piyasasında gerçekleştirdikleri manipulasyonlar sonucunda yapay bir buğday darlığı yaratıldı. Bu durum o denli geniş bir açlığa yol açtı ki, tüm ülke kısa zamanda ayaklandı. Olayların ba şını çeken kişi, Fransa Büyük Doğusu'nun Büyük Üstadı Orleans Dükü idi. Đlluminatiler, halkın çektiği acıları bir araç olarak kullanarak yarattıkları huzursuz ortamın devrimci eylemlerine yararlı olaca ğını planlamışlardı. Gerçekten de, besin stoklarını bloke ederek ve Ulusal Meclis'te tüm reform giri şimlerini engelleyerek, durumu iyice kötüleştirdiler ve halkı tam anlamıyla açlı ğa mahkum ettiler... 14 Temmuz günü Bastille yağmalandı. Özgür bırakılan tutuklu sayısı yalnızca yedi idi. Fransız tarihçiler bugün, eylemin asıl amacının Bastille'i yıkmak ve tutukluları kurtarmak olmadı ğını belirtiyorlar. Asıl amaç Bastille'de saklanan barut ve silâhları ele geçirmekti. Böylece silâhlanan Jakobenler, 22 Temmuz gününden başlayarak o güne dek eşi görülmemiş ve titizlikle planlanmış bir ihtilâl girişimini sahneye koydular. Bu dönem tarihte "Büyük Korku" diye adlandırılacaktır... Öncelikle tüm ülkede eşzamanlı bir panik duygusu yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden atlılar, yurttaşlara "haydutların" yaklaşmakta olduğunu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silâha sarılmaları gerektiğini bildirdiler. Ayrıca, tüm bu olayların sorumlularının malikânelerde ve şatolarda gizlendikleri, bizzat kralın buraları ate şe vermelerini buyurduğu yurttaşlara söylendi. Fransa kralına bağlı olan halk bu emirlere uydu. Artık alevlerin denetlenmesi imkansızdı, ya ğma ve yıkım sürerken, anar şi gittikçe yaygınlaşıyordu... Paris sokakları teröre teslim olmu ştu...1793 Kasım'ında tüm Fransa'da rahiplerin öldürülmeye başlanması, dine karşı bir kampanyanın yürürlü ğe girdiğini ortaya koyuyordu. Tüm mezarlıklara, Đlluminatilerin ünlü sloganı olan "Ölüm Sonsuz Bir Uykudur" sözlerini içeren yazılar asılmaya başlandı. Paris'teki kiliselerde "Akıl Bayramları" adı altında eğlentiler düzenleniyor, fahişeler tanrıça gibi tahta çıkarılıyorlardı. Bu törenlerin bir adı da "Exoterion"du ve Weishaupt'un kaleme aldığı "Aşk Tanrıçasının Kutsanması" adlı bir şiiri örnek alıyorlardı... Thomas Jefferson, üç yıl süren Fransa elçili ğinden 1791'de Amerika'ya geri döndüğünde, tüm bu kıyımı "ne güzel bir devrim" diye tanımlamış ve tüm dünyaya yayılmasını umut etti ğini yazmıştır. Jefferson, neredeyse tüm Fransa halkının Jakoben oldu ğuna inandığını açıklamıştır. Ona göre, bu büyük çoğunluk, ulusal iradeyi açıkça ortaya koymaktaydı... 1793 yılının sonlarına do ğru, yeni devrim yönetimi sayıları yüz binlere ula şan i şsizlerle yüz yüze kaldı. Devrimin önderleri, sonradan bütün diktatörlerin taklit edeceği yeni bir "terör" projesini uygulamaya geçirdiler: Nüfus azaltılması Amaç Fransa'nın yirmi beş milyona ulaşan nüfusunu on altı milyona indirmekti. Robespierre, nüfusun azaltılmasını kaçınılmaz buluyordu. Nüfusun azaltılması ile görevli devrim komitesi üyeleri, gece gündüz harita ba şında her kentte kaç kellenin kopartılması gerektiğini hesaplıyorlardı. Devrim mahkemeleri kimlerin ölmesi gerektiğine
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
karar veriyor ve sonu gelmez bir kurban sürüsü giyotinin yolunu tutuyordu. Yalnızca Nantes'de, bir gece içinde 500 kimsesiz çocuk kent mezbahasında öldürülüyor, 144 yoksul kadın nehre fırlatılıyordu." Fransız Devrimi'nde masonların rolüne işaret amacıyla Nesta H. Webster de Secret Societies and Subversive Movements adlı eserinde şunları yazıyor: "1789 yılında krallı ğın yıkılması ile birlikte, 10 Ağustos gününden başlayarak üç renkli Fransız bayrağı devrimin kızıl bayra ğı ile değiştirildi. "Yaşasın Kral Orleans" çığlıkları ile masonların "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" seslenişi sokakları kapladı." Đşte böyle bir devrim, dünyadaki kalabalık kitleleri yönlendiren medya organı tarafından yeni bir çağ açan, dünyayı demokrasi ile tanı ştıran son derece önemli bir olay olarak lanse edilmi ştir. Đlluminati Şebekesinde Đhanetin Cezası Ölümdür Đlluminati adını ve üyelerini inanılmaz bir sır gibi saklayan ölümcül bir kurulu ştur. Bugün hemen her ülkede mevcuttur. Özel e ğitim, tören ve alt kültürlerden gelmeyenler Đlluminati'ye kabul edilmezler. ABD başkanlarının pek çoğu Đlluminati'den ya icazet alırlar ya da üyesidirler. Đlluminati o kadar gizlidir ki, varlığından bile bahsedilmez. Bu gizli örgüte ihanet edenlerin cezası kayıtsız şartsız ölümdür. Illuminati'nin NATO ile veya Gladyo gibi yeraltı örgütleri ile de ili şkisi olduğu bilinmektedir. Đnşallah bu ilişkiden ileride söz edeceğiz.
Irkçılığın Babası Cecil Rhodes ve Illuminati 19. yüzyılın ikinci yarısında Illuminati Şebekesi'nin en çok öne çıkan adı Cecil Rhodes adlı Đngiliz siyasetçidir. Bu kişi Güney Afrika'yı tümüyle yerlilerin ellerinden alarak sömürgecili ğin kontrolüne sokan adamdır. Güney Afrika topraklarını aynı zamanda oldukça insafsızca yönetmi ş ve çıkardığı fitnelerle yerli halktan pek çok insanın kırılmasına sebep olmuştur. Zaten Güney Afrika'yı sömürgecilerin kontrolüne sokmasındaki başarısı izlediği fitne politikalarından kaynaklanıyordu. Đzlediği fitne politikasında seçtiği iki kabileyi birbirine düşürüyor, bu iki kabilenin fertleri iyice birbirlerini kırıncaya kadar hadisenin dışında kalmaya yahut bir yandan ateşin üzerine benzin dökmeye devam ediyordu. Her iki kabile de iyice zayıf düştükten sonra müdahale ediyor, "barış ve anlaşma" sağlama iddiasıyla her ikisini birden kontrolüne alıyordu. Bu amaçla: "Önce sorun çıkar, sonra çözüm öner" teorisini geliştirmişti. Irk ayrımı politikasının fikir babası da odur. Onun bu fikriyatı yüzünden Güney Afrika'nın yerlileri ve asıl sahipleri olan siyahlar yıllarca zulme, aşağılanmaya maruz kaldılar. Rhodes, politik alanda bu oyunları çevirirken kendisi de Güney Afrika'nın bütün zenginliklerine kondu. Elmas kaynağı yönünden oldukça zengin olan Güney Afrika'nın elmas tarlalarını i şleterek hayal edebileceğinin çok üstünde servete sahip oldu. Bugünkü Rhodesia adlı ülke de adını onun soyadından alır. Đşte bu Rhodes, 19. yüzyılın sonuna do ğru Londra'da oldukça etkili bir faaliyet merkezi olu şturan Illuminati şebekesini devreye soktu. Bu şebekenin amacı ise dünyayı tek merkezden yönetmek, dolaylı sömürgeciliğin çengeline takılan devletlerin yöneticilerini yetiştirmek ve onlar vasıtasıyla bütün dünyaya kumanda etmekti. Bu amaçla Rhodes Bursları adıyla gelece ğin yöneticisi olacak üniversite öğrencilerine yardım ve onların murakabe edilmesi amacıyla bir organizasyon oluşturdu.
Rhodes bursuyla okuyan öğrenciler diğerlerinden bayağı farklı kabul ediliyordu. Çünkü onlar belli bir amaç için hazırlanıyordu. Onlar ülkelerine döndüklerinde yönetim, ekonomi ve medya alanında önemli noktalara yerleşebilmek için çalışacaklardı. Bunun yanı sıra gittikleri yerlerde Illuminati şebekesinin temsilcisi olarak çalışacaklardı. Illuminati şebekesi onları ülkelerine döndüklerinde kendi gayretleriyle baş başa bırakmayacak hedeflenen noktalara yerleşmeleri için gerekli irtibatları kuracak, bu amaçla siyasi baskı gücünü kullanacaktı. Illuminati şebekesi Rhodes burslarıyla okuyan üniversite ö ğrencileri için aynı zamanda bir beyin yıkama mekanizması olarak çalışıyordu. Onları belirlenen amaçlara hizmet etmelerini sa ğlayacak fikirlerle donatmak için
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
çabalıyordu. Kendilerine dünya hesapları açısından parlak bir gelecek hazırlamak isteyenler için de Rhodes bursları sadece bir e ğitim bursunun yani maddi yardımın temin edilmesinden ibaret değildi. Bunun çok çok ötesinde bir anlam ta şıyordu. Bu yüzden maddi durumları iyi olan öğrenciler de bu Rhodes bursları organizasyonuyla irtibat kurmak için fırsatları değerlendiriyorlardı. Talep çok olduğu zaman da Rhodes burslarını koordine edenler açısından iş kolaylaşıyordu. Çünkü amaçlara uygun olanları seçme ve gerekti ğinde aralarından eleme yapma imkanı doğuyordu. Dünyadaki birçok önemli yönetici Rhodes burslarıyla üniversite tahsilini gerçekle ştirmiştir. Bunlardan biri de ABD'de iki dönem başkan seçilen Bill Clinton'dur. Cecil Rhodes, 1902'de ölürken tüm mal varlı ğının Rhodes bursları için kullanılmasını vasiyet etti.
Vitrinde Rhodes, Arkada Rothschild Ailesi Buraya kadar verdi ğimiz bilgilerden Illuminati şebekesinin etkili kılınmasında ve Rhodes bursları organizasyonunun oluşturulmasında Cecil Rhodes'in adının öne çıktığı anlaşılıyor. Fakat onun arkasında duranlar ve asıl işin sermayesini sağlayanlar farklıydı. O da Rothschild ailesi. Peki neyin nesidir bu aile? Bu aile bankacılık alanında tam anlamıyla bir saltanat oluşturmuş oldukça zengin bir aileydi. Fakat burada dikkatlerden kaçmaması gereken husus bu ailenin yahudi azınlığa mensup olduğudur. Bu aile maddi gücünü kullanarak siyasi alanda pek çok i ş becermiştir. Hatta Hitler'le de yakın irtibatı oldu ğu bilinmektedir ki inşallah bu hususa ileride temas edeceğiz.
Yuvarlak Masa Teorisi Illuminati şebekesinin temel amacı bütün dünyayı tek merkezden yönetebilmek için eli her tarafa uzanabilen bir ağ oluşturmaktı. Fakat bunun gerçekle şmesi için birbirleriyle irtibatlı birtakım alt mekanizmaların oluşturulmasına ihtiyaç vardı. Đşte bundan dolayı bir Yuvarlak Masa (The Round Table) teorisi geliştirildi. Bu teoriye göre şekillendirilecek organlar, üstlendikleri görevlere göre kendi aralarında bir irtibat ağı kuracak, bilgi alış verişinde bulunacak ve dünya ülkelerini yönlendirecek politikalar geliştireceklerdi. Yuvarlak Masa organlarının elemanları kendi ülkelerinde etkili kişiler olacaklardı. Yuvarlak Masa teorisi ilk olarak 1877'de John D. Rockefeller, Cecil Rhodes, John P. Morgan, Andrew Carnegie ve Mayer A. Rothschild' dan olu şan beşli tarafından ortaya atılmıştır. Bunların hepsi de Illuminati şebekesinin üyeleriydi ve üçü yani Rockefeller, Morgan ve Rothshild yahudi kökenliydi.
Yuvarlak Masa ve Birinci Dünya Sava şı Yuvarlak Masa'nın seçkin üyeleri, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ülkelerindeki savaş komitelerinde önemli görevler üstlenmişlerdi. Bu kişiler siyaset sahnesinde, birbirlerine zıt ülkeleri temsil ediyor ama Yuvarlak Masa'da bir araya gelebiliyorlardı. Bu ki şilerin savaşın şartlarını ve sebeplerini kendi elleriyle hazırladıkları, Birinci Dünya Savaşı'nın arkasında duran gerçeklerin altını kurcalama zahmetine katlanan ara ştırmacıların dikkatinden kaçmamıştır. Bu ki şiler savaş esnasında da ülkelerinin savaş komitelerindeki üst görevlerini sürdürmü şlerdir. Savaş sonrasında ortaya çıkan şartlar Illuminati şebekesinin hesap ve planlarına daha da uygundu. Savaşın ateşini yakan ve dört yıl boyunca üzerine gaz döken Yuvarlak Masa üyeleri, 1919'da Fransa'nın başkenti Paris yakınlarında Versailles Barı ş Konferansı'nda bir araya gelmiş ve savaş sonrası şartlarda dünyaya nasıl şekil verebileceklerini tartışıyorlardı. Bu toplantıda bir araya gelen Alfred Milner, Edward Mandel ve Bernard Baruch, Yuvarlak Masa'nın seçkin üyeleriydi ve zaten kendilerinin çıkardığı savaşın ortaya çıkardığı şartları değerlendirme konusunda görüş alışverişinde bulunuyorlardı. Bunlardan Alfred Milner, Yuvarlak Masa'nın lideriydi. Konferansa katılanların birçoğu, daha önce sözünü etti ğimiz ünlü banka hanedanı
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Rothschild ailesinin fertleri tarafından önerilmişti. Bu ailenin yahudi azınlığa mensup olduğunu daha önce belirtmiştik. Filistin topraklarında bir yahudi devletinin kurulmasıyla ilgili politikaların geliştirilmesinde karanlık gizli örgütlerin önemli rolü olmuştur. Versailles Barış Konferansı' nda alınan kararların arasında da Filistin'de bir yahudi devleti kurulması vardı.
Hotel Majestic'te Yapılan Toplantı Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan önemli bir toplantı da Paris'teki Hotel Majestic'te gerçekleştirilen toplantıdır. Bu toplantıda Yuvarlak Masa'nın bazı organlarının olu şturulmasıyla ilgili kararlar alındı. Bu kararlar do ğrultusunda 1920'de Dış Đlişkiler Komitesi, 1921'de de Kraliyet Uluslararası Đlişkiler Enstitüsü kuruldu. Bu organların yönetiminde Rothschild ve Rockefeller aileleri her zaman söz sahibi olmuşlardır. Bu ailelerin her ikisi de yahudi azınlı ğa mensuptular. Rothschild ailesi Avrupa'daki, Rockefeller ailesi ise Amerika'daki yahudi azınlığın ileri gelenlerindendi.
Dış Đlişkiler Komitesi (Council of Foreign Relations-CFR) Dış Đlişkiler Komitesi (CFR), Gizli Dünya Devleti'nin en önemli organlarından biridir ve Yuvarlak Masa teorisine göre şekillendirilmiş organizasyonların da eskilerindendir. Bu yüzden CFR üzerinde biraz ayrıntılı bir şekilde durmak gerekmektedir. CFR, 21 Temmuz 1921'de New York'ta kuruldu. Kurulu şunda yahudi kökenli Walter Lippmann'ın önemli rolü olmuştur. Fakat bu oluşumun kurulmasıyla ilgili ilk karar daha önce de söyledi ğimiz üzere Birinci Dünya Savaşı sonrasında toplanan Versailles Barış Konferansı'nda alındı. CFR, 2. Dünya Savaşı'nda çok önemli bir rol oynamıştır. Foreign Affairs adlı ünlü dergi bu örgütün yayın organıdır. Bu dergi vasıtasıyla dünya kamuoyu üzerinde bir politik yönlendirme yapmaya çalışmaktadır. Görünüşte CFR'nin çalışmalarının pek gizli olmadığı ileri sürülmektedir. Gerçekte ise diğer Gizli Dünya Devleti organları gibi son derece gizli çalışmaktadır. Ancak yönlendirme amaçlı faaliyetlerini dışa yansıtmakta ve bu yansıtma ile açıktan çalı ştığı intibaı vermeye gayret etmektedir. CFR'nin bugün finans, iletişim, akademi, istihbarat, teknoloji alanlarında en etkin konumlarda bulunan 3500 civarında üyesinin olduğu sanılmaktadır. Özellikle Amerika'daki istihbarat örgütleri üzerinde oldukça güçlüdür. FBI, CIA, DIA, DEA ve ba şka istihbarat şefleri bu örgütün de elemanıdır ve CFR'nin ilkelerinden dışarı çıkamazlar. Gizli Dünya Devleti'nde önemli etkinliği olan Rockefeller ailesinin bir ferdi olan David Rockefeller, CFR'nin onursal başkanı olarak kabul edilmektedir. ABD'nin eski başkanları Bill Clinton ve Jimmy Carter, Antony Lake, Al Gore, George Bush (baba ve oğul her ikisi de), oğul Bush'un başkan yardımcısı Dick Cheney, eski bakan Warren Christopher, Savunma bakanı Colin Powell, Les Aspin, eski CIA direktörü James Woolsey, yine CIA eski direktörü Robert Gates, ABD hava kuvvetlerinin eski sekreteri Donald Rice, ABD'nin eski Pakistan büyükelçisi Robert Oakley, ABD eski Dışişleri bakanı ve ayı zamanda bu ülkedeki yahudi lobisinin başını çeken Henry Kissenger, eski Savunma bakanları James Baker, Donald Ramsfeld ve Casper Weinberger, Jimmy Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanlarından Zbigniew Brzezinski, baba George Bush döneminin ulusal güvenlik danışmanlarından general Brent Scowcroft, eski hazine bakanı Lloyd Bentsen, eski devlet bakanı George Shultz, eski ticaret bakanı Robert Mosbacher, ABD'li ünlü finansör ve para piyasalarında spekülasyonlar yaparak milyarlar kazanmasıyla tanınan, Soros Vakfı vasıtasıyla dünya ülkelerinin gelece ği için Gizli Dünya Devleti'ne hizmet edecek yöneticiler yeti ştirmeye çalışan yahudi kökenli George Soros, ABD' nin CFR üyesi ünlülerinin başında gelir. Bu isimler ABD politikasında söz sahibi ya da
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
geçmişte söz sahibi olmuş CFR üyesi ünlülerin sadece az bir kısmını te şkil etmektedir. CFR üyelerinin birçokları aynı zamanda Bilderberg ve/veya SBS üyesidirler. CFR'nin Türkiye'den de üyeleri mevcuttur. Aydınlık gazetesinde yer alan bir yazıda Rahmi Koç' un CFR'nin Türkiye temsilcisi olduğu ve örgütün, Şubat 2001'de Koç Holding binasında Rahmi Koç'un ev sahipliğinde bir toplantı yaptığı ileri sürülmü ştür.
Bilderberg Gizli Dünya Devleti'nin ismi en çok duyulan organlarından biri Bilderberg'dir. Aslında Bilderberg, Illuminati şebekesinin emellerini gerçekleştirmek amacıyla geliştirdiği Yuvarlak Masa teorisine göre ortaya çıkarılmış bir oluşumdur. Fakat Illuminati şebekesinin ortaya çıkmasıyla Bilderberg'in kurulması arasında 177, Yuvarlak Masa teorisinin ortaya atılmasıyla arasında ise 77 yıl vardır. Yuvarlak Masa'nın en eski organlarından olan CFR'den ise 33 yıl sonra ortaya çıkmı ştır. Yukarıda üzerinde durduğumuz CFR'nin ağırlık merkezini Amerika olu şturuyordu. Bu yüzden Bilderberg, CFR ve öteki örgütlerin Avrupa aya ğını ve etkinliğini teşkil etmek için Hollanda' da Oosterbeek şehrinde Bilderberg Oteli'nde 1954'te kurulmuştur. Kuruluşun gerçekleştirildiği otelin sahibi de Hollanda kralıydı. Örgüt de ilk toplantının gerçekleştirildiği otelin adını alarak Bilderberg Group (Bilderberg Grubu) diye adlandırılmı ştır. Bilderberg Grubu'nun kurucuları arasında Hollanda prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr. Joseph Hieronim Retinger de vardır. Retinger, Bilderberg' in fikir babası olarak bilinir. Aynı zamanda CFR üyesidir. Bilderberg'in kuruluşunda, ABD istihbarat örgütlerinin, özellikle CIA' nin rolü olduğu çok iyi bilinmektedir. Prens Bernhard ise eski bir Nazi SS üyesidir. (Nazi SS' den ileride söz edeceğiz). 1937'de Hollanda prensesi ile evlenmiştir, ama Nazilerle olan yakın bağları çok iyi bilinmektedir. Bilderberg'in kurucucuları arasında yer alan Prens Bernhard'ın Nazi SS üyesi olması konusu üzerinde biraz durmak gerekmektedir. Fakat Hitler'in yükseli şinde gizli ellerin rolü hakkında özel bir bölüm geleceğinden bu konunun ayrıntısına orada girmeyi tercih ediyoruz. Bilderberg'in kuruluşunda zikrettiğimiz iki isim geçmekle birlikte asıl önemli rol oynayanlar ve finansörlük yapanlar Gizli Dünya Devleti organlarında ismi sıkça geçen Rothschild ailesidir. Bu çalışmada Amerikalı Rockefeller ailesi tarafından da desteklenmişlerdir. Bilderberg, dünyanın yönetimi ve küreselleşme konusunda her yıl farklı ülkelerde toplantılar yapar. Toplantılar son derece gizli şartlarda ve özel ortamlarda yapılır. Toplantıları genellikle her yılın Mayıs ayının son haftasına denk gelmektedir. Katılanlar yakla şık üç günlük toplantı süresince dış dünya ile bağlantılarını koparmak zorunda kalıyorlar. Katılanlar toplantılarda neler konuşulduğu değil nelerin gündeme geldiği hakkında bile herhangi bir bilgi vermekten kaçınırlar. Örgütün üyesi olanların dı şında hiçbir gazeteci veya yazar toplantıya alınmaz. Üye olanlar da dışarıya bir şey sızdırmazlar. Dolayısıyla medyanın toplantıların içeri ği hakkında herhangi bir bilgi edinmesi mümkün de ğildir. Toplantılarda gizlilik prensibinin eksiksiz uygulanabilmesi için dikkat edilen bazı hususları burada zikredelim: Grup her yıl yaptığı düzenli toplantılarda, toplantı yapılan otelin bütününü tutar ve bina güvenlik güçleri tarafından yakın korumaya alınır. Üç gün süren bu toplantılara üyelerin e şleri bile çağrılmaz. Toplantılarda not tutulması yasaktır. Katılanlardan konu şulanları dışarıya sızdırmayacakları üzere yemin alırlar. Şimdiye kadar düzenlenen toplantılara birçok yazar da katılmış ama bu kişiler katıldıkları toplantıların içeriği hakkında tek satır bile yazmamı şlardır. Bu da gizlilik prensibine ne kadar sıkı bir şekilde bağlı kalındığı hakkında yeterince fikir vermektedir. Bu toplantıların ne derece büyük bir gizlilik içinde yürütüldüğünü grubun etkinliklerini araştıran Robert Eringer, "Bilderberg Group, The Global Manipulators" adlı kitabında dile getirir. Eringer, kitabın çalışma safhasında toplantılara muhtelif tarihlerde katılan dışişleri bakanlarına ve CIA'ye
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
yazdığı mektuplara şaşırtıcı cevaplar alıyor. Gelen cevaplarda sorulara muhatap olan ki şiler böyle bir grubun varlığını bilmediklerini belirtirler. Örgütün "Spotlight" isimli bir dergisi yayınlanmaktadır. ABD'li gizli örgüt ve CFR üyelerinin birçokları aynı zamanda Bilderberg üyesidir. Aslında Bilderberg, CFR'nin çok daha gizli bir biçimde uluslararası boyuta yayılmış halidir. Amacı Yeni Dünya Düzeni'ni ve ABD-Đngiltere hâkimiyetini ve emperyalizmini tüm dünyaya yaymaktır. Her yıl yapılan çok gizli ortamdaki toplantılarını hem CIA, hem de toplantının yapıldı ğı ülkenin istihbarat örgütü kontrol eder. Bilderberg kararlarının devlet yöneticilerinin değiştirilmesinde de önemli rolü olduğuna inanılmaktadır. Đngiltere'nin eski başbakanı Margaret Thatcher'ın yükselişi ve düşüşü buna örnek gösterilir. Thatcher'in 1975'te Bilderberg toplantılarına katılmasının ardından yıldızının birden parlaması, bu gelişmenin hemen ertesinde yapılan Đngiltere genel seçimlerinde masonların desteğiyle başbakanlığa seçilmesi ve bu görevini 3 dönem üst üste sürdürmü ş olması, birçoklarının ortak görü şüne göre Bilderberg kararlarıyla onun desteklenmesi sayesinde olmuştur. Daha sonra gözden düşmesinin ve yıldızının sönmesinin sebebinin de Bilderberg grubunun, Đngiltere'deki kraliyet rejimine direnmesi taleplerine itiraz etmesi oldu ğu Jim Tucker adlı bir Đngiliz gazeteci tarafından dile getiriliyor. Thatcher'in dü şüşünden sonra Tony Blair'in yükselişe geçmesinde de Bilderberg'in önemli rol oynadığı tahmin ediliyor. Çünkü Blair de, Bilderberg toplantısına katılmasından sonra Đngiltere başbakanlığına seçilmeyi başardı. ABD'nin son dönem başkanlarından Jimmy Carter, baba George Bush ve Bill Clinton'un i ş başına gelmesinde Bilderberg kararlarının etkili olduğu konuyla ilgili araştırmalarda vurgulanmaktadır. Bilderberg grubu üzerinde siyonistlerin sultası çoğunlukla açığa çıkarılmaz. Oysa i şin gerçeğinde grubun karar mekanizmasında yer alanlar yahudilerdir. Hatta grubun asıl yönetim merkezinin Kudüs'te olduğunu iddia edenler vardır. Kudüs'te 70 hahamdan olu şan Sanhedrin grubunun baş hahamlarının örgüt hiyerarşisinin en üst noktasında bulunduğu bazı kaynaklarda vurgulanmaktadır. Bu konudaki bilgiler gizli tutulsa da Bilderberg'in Amerika'daki yahudi lobisinin en önemli örgütlerinden B'nai B'rith ile i şbirliği içinde olduğu artık gizlenemeyecek kadar açıktır. Bilderberg toplantılarının ana amacı dünya siyaseti üzerinde önceden programlamalar yapmak ve projeler geliştirmektir. Konuşulacak ve tartışılacak konular önceden tespit edilir. Ama bu tespiti örgüt hiyerarşisinin üst kademesinde yer alanlar yapar. Katılanlar ise sadece görü ş beyan ederler. Fakat katılımcılar sayıca çok oldu ğundan görüş beyan etme süresi oldukça kısadır. Konuştuğu konuda uzman olanlara 5, uzman olmayanlara 3 dakika konu şma süresi tanınır. Süre kontrolü ışık sistemiyle yapıldığından kimse süresini aşma imkanı bulamaz. Buradan anladığımıza göre bu görüş beyan etme işi bir bakıma laf olsun diye yapılmakta, karar mekanizmasında yine üst kademeyi olu şturanların sözleri birinci derecede etkili olmaktadır. Katılanlar ise siyaset sahnesinde ilerleyebilmek için kararları uygulama zorunlulu ğu duyduklarından kendilerinden isteneni yapma dışında bir seçenek bulamamaktadırlar. Alınan kararlar herhangi bir şekilde yazılı veya görsel kayda geçirilmez. Herkes kararları aklında tutmak ve yeri geldiğinde hatırlamak zorundadır. Bilderberg toplantılarına katılan üst düzey devlet adamları alınan kararları, kendi ülkeleri aleyhine olsa da uygularlar. Bilderberg Grubu zaman içinde üye sayısını baya ğı artırmış ve etki alanını genişletmiştir. Zikrettiğimiz diğer gizli örgütlerle de işbirliği içinde olduğundan, güçlerini belli bir noktada birleştirmektedirler. Bilderberg'in bugüne kadar düzenlenen toplantılarının iki tanesi Türkiye'de oldu. Bunların birincisi 1959'da Đstanbul Çınar Otel'de ikincisi ise 1975'de Çe şme Altın Yunus tatil köyünde gerçekleştirildi. Türkiye'de son 50 yıldır ba şa geçen ünlü politikacıların birçoğunun Bilderberg üyeleri arasında adları geçmektedir. Bazılarının bu toplantılara katıldı ğına dair medyaya yansımış bilgiler bulunmaktadır. Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel'in 1975'te Türkiye'de, Çeşme'de düzenlenen toplantıya katıldıkları bilinmektedir. Mesut Yılmaz 1990'da New York'ta düzenlenen toplantıya katılmıştır.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Yine Bilderberg çalışmalarıyla ilgili araştırmalarda geçtiğine göre 1995 toplantısına Meclis eski başkanı Hikmet Çetin, tanınmış akademisyen Prof. Dr. Şerif Mardin ve Cem Boyner, 1996 toplantısına eski bakanlardan Emre Gönensay ve Merkez Bankası eski ba şkanı Gazi Erçel, 1997 toplantısına eski bakan Vahit Halefoğlu, Dinç Bilgin, Sinan Tara, Prof. Dr. Üstün Ergüder, 1998 toplantısına Meral Gezgin Eris, Suna Kıraç, U ğur Bayar, emekli büyükelçi Gürbüz Aktan ve eski Dışişleri bakanı Đsmail Cem, 1999 toplantısına Hürriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Sedat Ergin, Gazi Erçel, Erkut Yüceoğlu ve Suna Kıraç, 2000 toplantısına Sosyal Đşler Komisyonu üyesi ve dönemin NTV yöneticisi Nuri Çolakoğlu ve Muharrem Kayhan, 2001 toplantısına Gazi Erçel, emekli büyükelçi Özdem Sanberk, 2002 toplantısına ise Dünya Bankası'ndan büyük ümit ve hesaplarla Türkiye'ye getirtilen Kemal Derviş ile birlikte birkaç kişilik bir ekip katıldı. Bunların dışında da katılanlar oldu tabii ki. Đşadamı Selahattin Beyazıt'ın daimi üye sıfatıyla her sene katıldığı medya kaynaklarında belirtilmektedir. Onun dı şında da birçok daimi üye bulunmaktadır. Aydınlık gazetesinin yayınladığı bir listeye göre Bilderberg'in Türkiye üyeleri şu kişilerdir: Selahattin Beyazıt, Şarık Tara, Bülent Eczacıba şı, Jak Kamhi, Sakıp Sabancı, Mehmet Emin Karamehmet, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Erdal Đnönü, Mesut Yılmaz, Hikmet Çetin, Đsmail Cem, Đlter Türkmen, Kemal Dervi ş. Fakat bu arada Bilderberg toplantısının kendi iç hiyerar şisi açısından daimi üyelik, üyelik ve herhangi bir toplantıya katılma arasında fark oldu ğunu hatırlatalım. Bununla birlikte toplantılara katılmak da grupla bir bağ kurmayı ve siyasi sahnede grubun kararlarına ters dü şecek tutumdan kaçınmayı beraberinde getirir. ABD'nin eski Dışişleri bakanı ve Amerika'daki yahudi lobisinin başını çeken Henry Kissinger, Gizli Dünya Devleti'nin diğer örgütleri gibi Bilderberg' in de üyesidir. Kendisinin Türkiye'deki "Dönmeler" kitlesinden olduğu ve aynı zamanda uluslararası güç merkezleriyle irtibatının bulunduğu bilinen eski büyükelçi Coşkun Kırca, Kissinger'in bu örgütlerdeki rolü hakkında şunları söylüyor: "Katılanların birçoğu zaten katılmadan önce kendi memleketlerinde o tür platformlara uygun görüşler dillendirmiş insanlardır ve önemli insanlardır. Bu toplantılar onların katılmasıyla önem kazanıyor. Mesela Henry Kissinger zaman zaman katıldı bu tür toplantılara ama Henry Kissinger bu toplantıların dışında da konuştuğu zaman zaten söylediklerine önem atfedilir... Dolayısıyla Henry Kissinger'in bu toplantılara katılması toplantılara önem katar." Bu arada Bilderberg'in Türkiye'ye yönelik çalışmalarından Henry Kissinger'in sorumlu olduğunu hatırlatalım.
Trilateral Komisyon Yuvarlak Masa teorisine göre şekillenen örgütlerden biri de Trilateral Komisyon (TR)'dur. Bu komisyon 1973'te her ikisi de yahudi olan David Rockefeller ve Zbigniew Brzezinski tarafından kurulmuş gizli bir örgüttür. Bu iki kişinin aynı zamanda CFR üyesi olduklarını hatırlatalım. Bu örgütün ortaya çıkmasında yukarıda sözünü etti ğimiz Bilderberg grubunun çalışmalarının önemli rolü olmuştur. Her ne kadar adresi, yeri, üyeleri belli ise de yaptı ğı aktivitelerin ardında gizli amaçlar ABD'li istihbarat örgütleri ve NATO'nun gizli özel sava ş örgütleri bulunmaktadır. ABD başkanlarının ve Avrupa, Amerika ve Japonya'daki yönetici kadroların ço ğu TR üyesidir. Tüm dünyada TR, Bilderberg ve CFR birbirinin içine girmişlerdir. Birçok etkili yönetici bunların her üçüne birden üyedir. Örneğin Amerika'daki yahudi lobiciliğinin önde gelen ismi ve ABD'nin eski Dışişleri bakanı Henry Kissinger bunların her üçüne birden üyedir. Yine eski ABD başkanı Bill Clinton, CIA eski direktörü John Mark Deutsch, Savunma bakanlı ğı eski sekreteri Robert Strange McNamara, ABD'nin Japonya Büyükelçisi Walter Fritz Mondale, Hazine eski sekreteri Benjamin Nye gibi isimler de her üç te şkilata birden üyedir. Bilindiği kadarıyla her üçünün de üyesi olan 48 kişi vardır.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Bohemian Kulübü Gizli Dünya Devleti'nin Amerika'daki karanlık şebekelerinden biri de Bohemian Grove (Bohemian Kulübü-BG)'dır. BG, 1880'lerde California'da kurulmuş bir cemiyettir. Üyeleri, törenleri ve faaliyetleri çok gizli tutulur. Merkezdeki çiftlik aynı anda yüzlerce ki şinin hafta sonu toplantılarına katılabileceği niteliktedir. Her şehirde tapınakları vardır. Sembolleri Bayku ş'tur. ABD'deki yahudi lobisinin en önemli isimlerinden olan ve ABD'nin eski Dışişleri bakanı Kissinger bu cemiyetin üyesidir. Eski başkan Ronald Reagan da bu cemiyetin üyeleri arasında yer alıyordu. Faaliyetleri her ne kadar gizli tutulsa da Bohemian Kulübü'nün SBS, Pilgrem Society, Rotary Club gibi masonik cemiyetlerle iç içe olduğu çok iyi bilinmektedir. Đddialara göre Amerika'da bir istihbarat örgütünün başına getirilmenin şartı BG'den referans almaktır. BG üyeleri sadece devlet yönetiminde değil iktisadi kuruluşlarda da önemli ve kilit noktalara gelmişlerdir. Örneğin 1991'de Amerika'daki önemli iktisadi kuruluşlarda üst düzey yönetimlerde bulunan BG üyelerinin sayısı şöyleydi: Bank of America 7 direktör, Pacific Gas and Electric 5 direktör, AT-T 4 direktör, First Interstate Bank 4 direktör, McKesson Corporation 4 direktör, Ford Motors 4 direktör, General Motors 3 direktör, Pacific Bell Telephone 3 direktör. Đstihbarat örgütlerinin başkanlarının veya üst düzey yöneticilerinin birçoğunun da BG ya da SBS üyesi olduğu kayıtlarda geçmektedir. Yeni Dünya Düzeni teorisinin şekillendirilmesinde BG'nin de SBS gibi önemli rolü olmuştur.
Skulls and Bones Society (Kafatası ve Kemikler Cemiyeti- SBS) Bugünkü Gizli Dünya Devleti'nin önemli karanlık örgütlerinden biri olan Skulls and Bones Society (Kafatası ve Kemikler Cemiyeti- SBS)'nin temelinin 1832'de Amerika'da atıldı ğı tahmin edilmektedir. Fakat bu örgütün ortaya çıkmasında da Illuminati şebekesinin rolü olmuştur. Bazı tespitlere göre 1832'de ABD'ye Đlluminati'nin bir uzantısı olarak William Russell ve Alphonso Taft tarafından getirilmiştir. Alphonso Taft, ABD ba şkanlığı yapan ve SBS üyesi olan William Howard Taft'ın babasıdır. Fakat bu örgütün 1882 öncesindeki çalışmaları çok fazla bilinmemektedir. SBS'nin fikriyatı ve törenleri masonlarınkine çok benzemektedir. Beyin yıkama uygulamasının bir başlangıcı olarak ‘inisiasyon’ töreni adı verilen bir tören uygulanır. Bu törende üyeli ğe kabul edilen kişi çırılçıplak soyunup bir tabuta girer. Tabuttan çıktı ğında kendini yeniden doğmuş gibi kabul eder. Ondan sonra artık kafa yapısını SBS şebekesinin organizatörleri ve bu şebekenin dayandığı fikirler şekillendirir. Đşleyiş tarzı Illuminati şebekesinin işleyiş tarzından farklı de ğildir. Son derece gizli çalışır. Üyelerinin dışarıya bilgi sızdırmamasına büyük önem verilir. SBS'ye üyelik ancak davetle mümkündür. Yani bir kimse kendi istese de örgütün içinden bir davet olmadan bu isteği dikkate alınmaz. Örgütü organize edenler özellikle seçtiklerini almak ve onları da önemli konumlara getirmek amacıyla bu sistemi uygulamaktadırlar. Bir ki şinin örgüte kabul edilmesi için Beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan olma şartı aranır. Bu şart WASP (White, AngloSakson, Protestan) kısaltmasıyla ifade edilir. SBS'nin son 150 yılda 2500'den fazla üyesi olmuştur. Bunların hepsi de Amerika'da kilit noktalara gelmişlerdir. Örgüte alınanların aile fertleri ve akrabaları da elit tabakadan kabul edilirler. Bugünkü ABD başkanı oğul Bush da, onun babası da SBS üyesidir. Örgütün merkezi Yale Üniversitesi'ndedir ve örgüte her yıl sadece 15 üye kabul edilmektedir. SBS üyeliğine alınacaklarda protestan olma şartı aransa da örgütün fikriyatı Illuminati'nin fikriyatı ile aynıdır. Dolayısıyla SBS de masonik örgütlenmenin bir kanadı sayılır. Masonik örgütlenmeyi ise sadece masonluğun değil aynı zamanda siyonizmin fikri alt yapısını hazırlayan Tapınak Şövalyeleri, Malta Şövalyeleri ve Illuminati şebekesi ile birlikte değerlendirmek gerekir. Amerika'da oldukça etkili olan SBS'nin mensupları toplumda hemen her yapıya girmi ştir. Bunların içinde Beyaz Saray, Yüce Divan, medya, iş ve endüstri, federal banka sistemi, kanun yapıcı kurullar, mahkemeler vs. yer alır. Birinci ve Đkinci Dünya savaşlarında Avrupa'daki Illuminati şebekesi gibi Amerika'daki SBS de önemli rol oynamıştır. Yeni Dünya Düzeni teorisinin geliştirilmesinde de en önemli rol oynayan organizasyonlardan biri bu örgüttür.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
SBS'yi kesinlikle Illuminati şebekesinden ayrı düşünmemek gerekir. Bu ikisinin bir çalışma irtibatı ve koordinasyon içinde olduğunu rahatlıkla tahmin edebiliriz. Ayrıca şunu ifade edelim ki SBS üyelerinin tamamına yakını aynı zamanda Illuminati'nin Yuvarlak Masa teorisine göre olu şturulan Bilderberg ve Dış Đlişkiler Komisyonu (CFR) gibi organlara üyedirler.
Hepsi Bu Kadar mı? Aslında global alanda faaliyet gösteren gizli örgütlerin hepsinin bu kadar olmadı ğı sanılmaktadır. Bunlar sadece isimleri duyulmuş ve faaliyet yaptıklarından biraz haberdar olunmu ş örgütler. Faaliyetlerinin içeriği ise bilinmiyor. Gizli örgütlerin ortaya çıkmamı ş olanlarının da bulunduğuna işaret eden eski büyükelçi Đsmail Berdük Olgaçay'ın bu örgütlerin faaliyetleri ve etkileri hakkında dikkat çektiği hususlar gerçekten düşündürücü: "Gizli olmaları doğaları gereğidir. Şimdi diyelim ki orada Türkiye'deki bir parti hakkında herhangi bir karar alındı veya Apo'nun asılıp asılmaması konusunda bir karar alındı. Siz bunu nasıl açıklarsınız? Do ğal olarak açıklayamaz ama uygulamak zorunda kalırsınız. Ve uygulamak zorundasınız." Özellikle üçüncü dünya ülkelerinin bu tür platformlarda alınan kararları uygulamalarının zorunlu olduğuna vurgu yapan emekli büyükelçi "ya uygulanmazsa?" sorusuna şu cevabı veriyor: "Burada gaye sözü geçen hükümetlerin kendilerine yakın olan hükümetlere ya şama hakkı vermeleri, kendilerine uzak olanlara ise yaşama hakkı vermemeleridir. Yani uygulanmama noktasında veya muhalefet noktasında şansınız yok, sizi her alanda sıkı ştırırlar ve ya şama hakkı elinizden alınır." Olgaçay'ın bu tespitine Kanada'da yayınlanan Toronto Star isimli gazetenin 30 Mayıs 1999 tarihli sayısında yer alan bir de ğerlendirme de önemli dayanak oluşturuyor. Gazetenin bir bilim adamına dayandırdığı tespiti şöyle: "Bilderberg çok güçlüdür. Aldığı her kararı istedi ği ulusa dayatma gücüne sahip. Dolayısıyla bir ülkeyi yükseltmesi de çöküntüye sevk etmesi de an meselesidir." Burada belki biraz abartma olabilir ama Bilderberg'in tek ba şına olmadığı, Gizli Dünya Devleti'nin diğer organlarıyla işbirliği içinde çalıştıkları, bunların da çağımızın etkili ve güçlü ülkelerinin yöneticilerini bünyelerinde topladığı dikkate alınırsa konu biraz daha açıklık kazanır.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
KABALA'NIN GĐZEMĐ Đsrailoğuları'nın Mısır'dan çıkı şı, dünya tarihinin önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edilebilir. Bundan tahminen 3.200 yıl önce gerçekleşmiş olan bu olay, günümüze kadar uzanan bazı akımların da çıkış noktasıdır.
Bu konuda bize en güvenilir bilgileri veren kaynak ise, Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği son Đlahi kitap olan Kuran-ı Kerim'dir. Kuran'da Đsrailoğulları'nın Hz. Musa önderliğinde Mısır'dan çıkarak Firavun zulmünden kurtulmaları detaylı olarak anlatılır. Firavun, köle olarak çalı ştırdığı Đsrailoğulları'nı serbest bırakmaya yanaşmamış, ancak Allah'ın Hz. Musa'ya verdiği mucizeler ve Firavun kavmine gönderdiği felaketler karşısında zayıf dü şmüş, Đsrailoğulları da bu sayede toplanıp Mısır'dan bir gecede topluca göçe başlamışlardır. Ardından Firavun'un saldırısı gelmi ş ve Allah Hz. Musa'ya verdiği mucizelerle Đsrailoğulları'nı kurtarmıştır. Đsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışı hakkında Kuran'da açıklanan önemli gerçeklerden biri ise, Đsrailoğuları'nın, Hz. Musa vesilesiyle Firavun zulmünden kurtarılmış olmalarına rağmen, Allah'a ve dinine karşı isyankar davranmalarıdır. Đsrailoğulları, Hz. Musa tarafından kendilerine tebliğ edilen tevhid dinini bir türlü kavrayamamı ş, sürekli olarak putperestliğe eğilim göstermişlerdir.
Kuran'da Đsrailoğulları'nın bu sapkın anlayışı şöyle anlatılır: Đsrailoğulları'nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir toplulu ğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler de geçersizdir. (Araf Suresi, 138-139) Đsrailoğulları'nın bu sapkın eğilimi Hz. Musa'nın uyarılarına rağmen devam etmiş ve Hz. Musa'nın kendilerinden ayrılıp Tur Dağı'na tek başına gitmesi üzerine iyice ortaya çıkmıştır. Samiri adlı kişi Hz. Musa'nın yokluğundan yararlanarak ortaya çıkmı ş, Đsrailoğulları'nın putperest eğilimlerini körükleyerek kavmi, bir buzağı heykeli yapıp ona tapınmaya ikna etmi ştir:
Kabalizmde herşey gizli semboller ve işaretlerle anlatılır. Yukarıdaki tablo da bu gizemli anlatımın bir örneğidir.
Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdi ğiniz sözden caydınız?"
Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmi ştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı." Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, " Đşte, sizin ilahınız ve Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. (Taha Suresi, 86-88)
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Peki acaba neden Đsrailoğulları'nda put yapıp ona tapınmak gibi garip bir e ğilim vardır? Bu eğilimin kökeni nedir? Daha öncesinde böyle bir putperest inanca sahip olmayan bir toplumun bir anda aniden bir put yapmak ve ona tapınmak gibi son derece saçma bir eyleme giri şmeyeceği açıktır. Bunu, ancak putperestliği doğal karşılayan, bu saçma inancı benimsemi ş insanlar yapabilir. Oysa Đsrailoğulları, ataları olan Hz. Đbrahim'den itibaren hep tek Đlaha iman etmiş bir kavimdir. "Đsrailoğulları" ifadesi, Hz. Đbrahim'in torunu olan Hz. Yakub'un oğullarını ve onlardan gelen Yahudi soyunu ifade eder. Đsrailoğulları, ataları Hz. Đbrahim, Hz. Đshak ve Hz. Yakup'tan tek Allah'a iman etmeye dayalı tevhid inancını miras almış ve korumuşlardır. Hz. Yusuf'la beraber Mısır'a girmi şler, burada uzun zaman yaşamışlar, ama Mısır'ın putperest dinine ra ğmen tevhid inancını muhafaza etmi şlerdir. Hz. Musa kendilerine geldiğinde de, Đsrailoğulları'nın tek Allah'a iman eden bir kavim oldukları Kuran'daki kıssalardan anlaşılmaktadır. Peki bu durumda Đsrailoğulları'nın, hem de Hz. Musa tarafından kendilerine gösterilen pek çok mucizenin ardından, bir anda kolayca putperestli ğe eğilim göstermelerinin nedeni ne olabilir? Bunun tek açıklaması, Đsrailoğulları'nın, her ne kadar tevhid dini üzerine ya şayan bir toplum olsalar da, çevrelerindeki putperest kavimlerden etkilenmeleri, Allah'ın kendileri için seçtiği din yerine putperestliğe özenmeleridir. Konuyu tarihsel kayıtların eşliğinde incelediğimizde, Đsrailoğulları'nı etkileyen putperest kültürün, uzun devirler içinde yaşadıkları Eski Mısır oldu ğunu görürüz. Bizi bu sonuca götüren önemli bir gösterge, Hz. Musa Tur Da ğı'nda iken Đsrailoğulları'nın saparak tapındıkları "bö ğüren buzağı heykeli"nin, aslında Mısır'daki Hathor ve Aphis adlı putların bir taklidi oluşudur. Hıristiyan araştırmacı Richard Rives, "Too Long in the Sun" (Güne ş Altında Uzun Süre) adlı kitabında şöyle yazar: "Mısır'ın bo ğa ve inek putları, yani Hathor ve Aphis, güne şe tapınmanın sembolleriydiler. Bu putlara tapınılması, Mısır'ın güneşe tapınma konusundaki uzun tarihinin sadece bir parçasını oluşturuyordu. Sina Dağı'ndaki (Đsrailoğulları'nın tapındığı) altın buzağı ise, orada kutlanan bayramın güne şe tapınmayla ilgili olduğunu gösterir.". Mısır'ın putperest dininin Đsrailoğulları üzerindeki etkisi pek çok değişik aşamada ortaya çıkmıştır. Başta da belirttiğimiz gibi, putperest bir kavimle karşılaştıklarında hemen bu sapkın inanca eğilim göstermiş ve ayette haber verildiği üzere, "Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap" demişlerdir. (Araf Suresi, 138-139) Hz. Musa'ya kar şı söyledikleri, "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız" (Bakara Suresi, 55) şeklindeki söz de, Mısır'ın putperest dininde oldu ğu gibi "gözle görülen", yani maddi varlıklara (putlara) tapmak istediklerini göstermektedir.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Đsrailoğulları'nın burada özetlediğimiz Eski Mısır kaynaklı putperest e ğilimi son derece önemlidir ve bize Tevrat'ın tahrifi ve Kabala'nın kökenleri konusunda önemli bir bakı ş açısı sunmaktadır. Bu iki konuyu yakından incelediğimizde, her ikisinin de kaynağında Eski Mısır'ın putperest ve
materyalist dininin izlerini görürüz.
Eski Mısır'dan Kabala'ya Đsrailoğulları henüz Hz. Musa hayatta iken dahi Eski Mısır'da gördükleri putların benzerlerini yapıp onlara tapınmaya başlamışken, Hz. Musa'nın vefatının ardından daha ileri sapmalara kaymaları zor olmamıştır. Kuşkusuz tüm Yahudiler için aynı şey söylenemez, ama aralarından bazıları Mısır'ın putperest kültürünü ya şatmış, dahası bu kültürün temelini oluşturan Mısır rahiplerinin (Firavun büyücülerinin) öğretilerini sürdürmüş, bu öğretileri Yahudiliğin içine sokarak onu tahrif etmişlerdir.
Eski Mısır'dan Yahudiliğe devrolunan öğreti, Kabala'dır. Kabala da, aynı Mısır rahiplerinin sistemi gibi, ezoterik (gizemli) bir ö ğreti olarak yayılmış ve yine Mısır rahipleri gibi temelde büyü ile ilgilenmiştir. Ünlü Yahudi araştırmacı Shimon Halevi, "Kabala, Tradition of Hidden Knowledge" (Kabala, Gizli Đlmin Geleneği) adlı kitabında Kabala'yı şöyle tanımlamaktadır: "Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur." Kabala'nın en önemli özelliği, büyü ile yakından ilgili olmasıdır. Kabala'yı tanıtan en tanınmış kitaplardan biri "Die Kabala" (Von Papus) da, Kabala-büyü ilişkisini şöyle vurgular: "Kabala'nın teorisi, büyünün genel teorisine bağlanır." Kabala'nın dikkat çekici bir yönü ise, Tevrat'taki yaratılış anlatımından çok farklı bir anlatım içermesi, Eski Mısır'ın maddenin süreklili ğine dayalı materyalist görüşünü korumasıdır. Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer bu konuda şunları yazmaktadır: "Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte olu şturulmuş bulunduğunu göstermektedir. Kabala'nın en önemli bölümü, evrenin oluşturulmasına ilişkin kuramıdır. Bu kuram, teist dinlerde benimsenen yaratılıştan pek farklıdır. Kabala'ya göre, yaratılı şın başlangıcında, "daireler" ya da "yörüngeler" anlamına gelen ve SEFĐROT olarak anılan, hem özdeksel (maddi) hem de tinsel (manevi) nitelikli oluşumlar doğmuştur. Bunların toplam sayısı 32'dir; ilk onu Güne ş Sistemi'ni, diğerleri ise uzaydaki öteki yıldız kümelerini temsil ederler. Kabala'nın bu özelli ği, eski astrolojik inanç sistemleriyle yakın bir bağlantısının bulunduğunu ortaya koyar... Böylece Kabala, Yahudi dininden bir haylice uzaklaşır; Doğu'nun eski gizemci inanç sistemleriyle... çok daha ba ğdaşır." (Masonluk Nedir ve Nasıldır?, Murat Özgen Ayfer, Đstanbul, 1992, s. 298-299) Eski Mısır'ın materyalist, büyüye dayalı ezoterik ö ğretilerini devralan Yahudiler, Tevrat'ın bu konudaki yasaklamalarını tamamen göz ardı ederek, diğer putperest kavimlerin büyü ritüellerini de benimsemişler ve böylece Kabala Yahudiliğin içinde ama Tevrat'a muhalif bir mistik ö ğreti olarak gelişmiştir. Đngiliz yazar Nesta H. Webster "Ancient Secret Tradition" (Antik Gizli Gelenek) adlı makalesinde, bu konuyu şöyle açıklar: "Büyücülük, bildiğimiz kadarıyla, Filistin'in Đsrailoğulları tarafından işgal edilmesinden önce, Kenanlılar tarafından uygulanıyordu. Mısır, Hindistan ve Yunanistan da kendi kahinlerine ve büyücülerine sahipti. Musa Yasası'nda (Tevrat'ta) büyücülük aleyhinde yapılmış lanetlemelere karşı, Yahudiler, bu uyarıları göz ardı ederek, bu ö ğretiye kendilerini bulaştırdılar ve sahip oldukları kutsal geleneği, diğer ırklardan aldıkları büyüsel dü şüncelerle karıştırdılar. Aynı zamanda Yahudi Kabalası'nın spekülatif yönü, Perslerin büyücülüğünden, neo-Platonizm'den ve
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
yeni Pisagorculuk'tan etkilendi. Dolayısıyla, Kabala karşıtlarının, Kabala'nın saf bir Yahudi kökenden gelmediği şeklindeki itirazlarının haklı temeli vardır." (Ancient Secret Tradition, Secret Societies And Subversive Movements, Nesta Webster, Boswell Publishing Co., Ltd., London, 1924) Kuran'da bu konuya işaret eden bir ayet bulunmaktadır. Allah, Đsrailoğulları'nın, kendi dinlerinin dışındaki kaynaklardan şeytani büyü öğretileri öğrendiklerini şöyle haber vermektedir:
Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi, ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni ö ğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme" demedikçe hiç kimseye ö ğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna ra ğmen kendilerine zarar verecek ve yarar sa ğlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadı ğını bildiler; kendi nefislerini kar şılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 102) Ayette bazı Yahudilerin, ahirette kayba uğrayacaklarını bilmelerine rağmen, büyü öğrendikleri ve uyguladıkları haber verilmektedir. Yine ayetteki ifadeyle, söz konusu Yahudiler, bu şekilde Allah'ın kendilerine indirdiği şeriattan sapmış ve putperestlerin kültürüne (büyü ö ğretilerine) özenerek "kendi nefislerini satmış", yani imandan vazgeçmişlerdir. Bu ayette haber verilen gerçek, Yahudi tarihindeki önemli bir mücadelenin de ana hatlarını göstermektedir. Bu mücadele, Allah'ın Yahudilere gönderdi ği peygamberler ve bu peygamberlere itaat eden mümin Yahudiler ile, Allah'ın emirlerine isyan eden, çevrelerindeki putperest kavimlere özenerek Allah'ın şeriatı yerine onların inanç ve kültürlerine e ğilim gösteren sapkın Yahudiler arasındadır. Đşin ilginç yanı, bu mücadaleye bazı Yahudi olmayan kimselerin de katılmasıdır. Kabala ve ona dayalı pagan öğretiler, sadece Yahudiler içinde değil, Yahudi olmayanlar arasında da yankı bulmuştur.
Bu Yahudi olmayan Kabala hayranlarının örgütü ise, masonluktur.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Masonluğun Felsefesi Kabala Masonluk felsefesi üzerinde de Kabala'nın etkisi yoğun olarak görülür. Bu konu masonik dergi ve kitaplarda üstü kapalı olarak anlatılır. Örne ğin Amerikan masonluğunun yayın organı New Age dergisi, Kabala ile masonluk arasındaki bağlantıyı şöyle dile getiriyor: "Kabala, bilinç altının kapılarını açan ve ruhu saran manevi de ğerlerinin dışarı çıkmasını sa ğlayan anahtardır. Masonluk, onu insanın ya şamı anlaması için gerekli görür." (New Age, sf.31)
Masonluk felsefesi Kabala ile do ğrudan ilişkilidir. Yukarıda Kabalistik bir şeytan figürü olan Lucifer'i sembolize eden resim görülmektedir. Yandaki sefirot şeması ise, masonlukta da kullanılan önemli sırlardan biridir.
"Masonlar ana düşüncelerini ve belirgin sembollerini Kabala'dan almışlardır. Amblemlerin pek çoğu da Kabala kaynaklıdır. Örne ğin; Jakin ve Boaz sütunları Kabalist bir eser olan Chearé Ora'dan alınmıştır. Masonluğun, Kabala'nın felsefesiyle olan çok büyük benzerliği çok yerde belirtilmiştir." (La Kabbala, Henri Seronya)
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Türk mason kaynakları da bu ba ğlantıyı aynı çarpıcılıkta i şlerler: "Görüyoruz ki, Kitab-ı Mukaddes'in haricinde Yahudiliğin gizli bir ananesi, bir geleneği (Tradition Orale-Kabbala) vardır. Ve yalnız buna vakıf olanlar, Kitab-ı Mukaddes'in hakiki manasını anlayabilirler. Biz de bu gelenek (Kabala) etrafında teessüs eden (kurulan), yüksek felsefeyi hülasa etmeye çalı şıyoruz." (Selamet Mahfili, 4. Konferans, sf.48) Fakat bu sır çok az masonun bildi ği gerçektir. Masonlu ğa yeni giren birisini derece derece eğiten masonlar, Kabalist felsefeyi ona yavaş bir şekilde aşılarlar. 33 derece içinde giderek yükselen mason, öğrendiği felsefenin Kabala olduğunu çok sonraları öğrenir. Masonların deyimiyle "ı şık, uykulu gözlere yavaş yavaş verilir." Bir masonun özelikle 27. dereceyi aşabilmesi için tüm Yahudiler tarafından kutsal olarak kabul edilen Süleyman Tapınağı'nın inançlarını ve dünya görü şünü masonluk prensiplerine masonlukta da çok özel bir yeri vardır. uydurmaya kesin olarak karar vermi ş olması gerekmektedir. Yanda görülen tapınak şemasındaki Çünkü bu dereceden sonra masonluk bambaşka bir şekle sembollerin hemen tamamına mason localarında da sıkça rastlanır. bürünür. Bundan sonra mason, gizli bir e ğitime alınır. Hayatın, Kabala'da yer alan mistik şifre sistemleriyle yorumu yapılır. Her türlü kavram yerini tamamen Kabala esaslı sembol ve simgelere bırakmı ştır. Kabala'nın en belirgin özelliği olan büyü, bu a şamada devreye girer.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Masonlukta Büyü Kabala'yı felsefelerinin temeli edinen masonlar, elbette büyü ile ilgilenmektedirler. Ancak çok üst dereceli masonların bildiği ve katıldığı büyü ayinleri masonlukta büyük önem ta şır: "Đnisyatik ve hermetik gelenek içinde yer alan masonluğun geniş manadaki büyücülükle bir yakınlığı vardır." (Tarihte ve Günümüzde Masonluk, Paul Naudon, sf.186) Çırak, Kalfa, Usta isimli mason yayınında, masonik yemin töreni şöyle anlatılır: "Tören üç kısımdan oluşur: Yakarma, söz verme, lanetleme. Yakarma: Masonik ilahlara ve şeytani kuvvetlere, yemin garantisi olarak çağırıda bulunur. Söz verme: şeytana verilen yeminin konusudur. Lanetleme: yeminin tutulmaması halinde uygulanacak ölüm cezasıdır." (Çırak, Kalfa, Usta, sf.40) Masonlukta şeytan karanlığı aydınlatan bir güç olarak tasvir edilir: "Şeytanın feneri ulaşacağın yerdeki karanlığı aydınlatır." (Mason Dergisi, s.29, sf.23) Kara büyü ve mistisizm masonluğun ayrılmaz bir parçasıdır. Masonlukta kullanılan üçgen ve ters üçgen, beş köşeli yıldız gibi sembollerin kullanıldığı üstteki tablo, masonik kaynaklarda önemli bir yer tutar. Masonluk, yeryüzünü karanlık güçlerin idare ettiği gibi sapkın bir inanışa sahiptir ve bu karanlık güçlerle bağlantıya geçebilmek masonlar için önemli bir idealdir.
Masonluk, Kabala'nın prensipleri doğrultusunda, kara ayin denilen törenleri, felsefesinin en önemli unsurlarından saymaktadır."Masonluğun bazı kolları evreni etkilemek için büyücülüğün icrasını kendilerine amaç edinmişlerdir." (Tarihte ve Günümüzde Masonluk, Paul Naudon, sf.186)
Masonik kaynaklarda anlatıldığına göre, masonlukta 33. dereceye gelecek kişide aranılan en önemli özelliklerden biri, medyumluğa olan yatkınlığıdır. 7 yılda bir, 7. ayın 7. gününde 7 büyük locadan 7 medyum üstadın katılımıyla toplantılar yapılır. Masonluğun bilenen sembollerinin haricinde, sadece büyü törenlerine has tütsü, cam küre gibi malzemeler toplantının dekorunda yer alır. Masanın üzerine bir keçi kafatası konur. 7 kollu şamdanın 7 mumu yakıldıktan sonra seans ba şlar. Kabala'daki büyülü kelimeler dakikalarca tekrarlanır. Tören sırasında kimse konu şmaz, birbirine bakmaz dikkat da ğıtacak en ufak bir hareket yapılmaz. Bu ayinler masonların dış dünyadan en çok gizlemeye çalıştıkları sırlarından birisidir. Dü şük dereceli masonlardan hiçbirisinin bu ayinlerden haberi olmaz. Şeytana tapınma ayinlerinin bir masona açıklanması için, masonların deyimiyle masonik ilkelerle, iyice yoğrulmuş olması gerekir. Ancak yeterli "olgunluğa" geldiğinde kendisine bu sır verilir.
Salih ALTINIŞIK
Siyonizm ve Masonluk
Ocak 2005
Adalet ve Sağduyunun Önemi Hatırlatılması gereken önemli bir gerçek, masonluk konusundaki eleştirilerin, bu örgütün felsefesine yönelik olduğudur. Kuşkusuz masonluk çatısı altında da pek çok iyiniyetli ve dürüst insan bulunabilir. Dine inanan masonlar da vardır. Meseleyi bir tür siyah-beyaz basitli ği içinde görmek yerine, serinkanlı ve objektif bir biçimde de ğerlendirmek gerekir. Aynı prensip, masonlukla birlikte inceleyeceğimiz uluslararası Siyonizm konusunda da gözetilmelidir. Yahudiler, Allah'ın bir dönem seçtiği, alemlere üstün kıldığı bir millettir. Tarih boyunca pek çok baskı, zulüm ve soykırıma u ğramalarına rağmen inançlarını ve kimliklerini hiç yitirmemişlerdir. Bu takdir edilmesi gereken bir özelliktir. Dahası, Hıristiyanlarla birlikte "Kitap Ehli"dirler ve dolayısıyla Müslümanlarla pek çok ortak inancı ve de ğeri paylaşmaktadırlar. Ancak Yahudilik içinde, Kabala ve benzeri pagan (putperest) unsurlardan etkilenen dejenere bir e ğilim de, Hz. Musa zamanından bugüne kadar varlığını korumuştur. Öte yandan din-dışı ve Sosyal Darwinist bir ideoloji olan Siyonizm de Yahudileri ırkçı ve saldırgan bir anlayı şa sürüklemiştir. Bu anlayışın yıkıcı etkilerini, Đsrail'in 50 yılı a şkın bir süredir Ortado ğu'da uyguladığı devlet teröründe görmek mümkündür. Bu nedenle, masonluk ile ilginç bir iş birliği içinde olan uluslararası Siyonizmin faaliyetlerini de ele alacağız. Ancak adalet ve sa ğduyu prensipleri ışığında hep hatırlanması gereken gerçek, Siyonist ideolojinin hataları ve haksızlıkları nedeniyle tüm bir Yahudi ulusunun veya birey olarak Yahudilerin eleştirilmesinin son derece yanlış olacağıdır. Özellikle de Siyonizme ve Đsrail radikalizmine hiçbir zaman itibar etmemiş olan Türkiye'deki Musevi vatandaşlarımızın, Siyonizme yönelik eleştirilerden ayrı tutulması gerekti ği açıktır.
Salih ALTINIŞIK